You are on page 1of 198

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

KENTSEL DÖNÜŞÜM SONRASI KOMŞULUK


İLİŞKİLERİ

Ülker YILMAZÖZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman
Prof.Dr. Abdullah TOPÇUĞLU

Konya–2010
II

T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe


ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik
davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez
yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden
yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Ülker YILMAZÖZ
III

T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Tez Kabul Formu

Ülker YILMAZÖZ tarafından hazırlanan “Kentsel Dönüşüm Sonrası Komşuluk


İlişkileri" başlıklı bu çalışma 29/07/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı
sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek
lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Prof.Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU Başkan

Doç.Dr. Abdullah KOÇAK Üye

Doç.Dr. Ertan ÖZENSEL Üye


IV

Önsöz

Tüm çalışmalarımda bana imkân sağlayan ve yol gösteren, anlayış ve


hoşgörüyü esirgemeyen tez danışmanım Prof.Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU’na sonsuz
teşekkürlerimi sunarım. Tez savunma sınavımda jüri üyesi olarak görev yapan
Doç.Dr. Abdullah KOÇAK ve Doç.Dr. Ertan ÖZENSEL’e de ayrıca teşekkürlerimi
sunarım.
V

T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Ülker Yılmazöz Numarası: 074205001002


Öğrencinin Ana Bilim / Sosyoloji
Bilim Dalı
Danışmanı Prof.Dr. Abdullah Topçuoğlu
Tezin Adı Kentsel Dönüşüm Sonrası Komşuluk İlişkileri

Özet
Kentsel dönüşüm son zamanlarda, özellikle Türkiye açısından, sıklıkla
gündemde olan kentsel olgulardan biridir. Kısaca anlamı ise yıpranmış ya da çarpık
kentsel alanların yenilenme, dönüşme sürecidir. Türkiye’de ise çoğunlukla
gecekondu alanlarının dönüşümü için uygulanmaktadır. Esasında kentsel dönüşüm
kentin yenilenmesi açısından gereklidir ve doğru uygulandıkları takdirde de gerek
kent için gerek kentin sakinleri için yaşanabilir fırsatlar sunmaktadır. Fakat kentsel
dönüşüm mutlak anlamda sosyo-ekonomik ve fiziksel şartlar ekseninde
değerlendirildiği sürece genelde toplumun fertlerinin yakınlaşması, ilişki kurması
sürecini uzatmakta, özel anlamda ise sosyal kontrol ve dayanışma mekanizmalarını
büyük ölçüde zayıflatmaktadır.
Komşuluk ve komşuluk ilişkileri ile iç içe geçmiş aile ilişkileri, toplumsal
hayatın var oluş sebebi olan temel değerler arasındadır. Bu ilişkiler ağı, formel
kurumlarla oluşturulması kısa vadede çok mümkün gözükmeyen sosyal dayanışma
ve kontrol ağlarını kendiliğinden oluşturmaktadır. Bu anlamda bu bağların kentsel
dönüşüm projelerinin eksik değerlendirilip uygulanmasıyla zayıflamış olması, ileride
başta kent içi güvenlik gibi sosyal kontrolü sağlayan çeşitli toplumsal dinamiklerin
hasar görmesine yol açabilir.
Araştırmanın konusunu oluşturan ‘Kentsel Dönüşüm Sonrası Komşuluk
İlişkileri’ de böyle bir hassasiyet çerçevesinde ele alınıp, belli bir örneklem üzerinde
uygulanmıştır. Elde edilen bulgular ise bu hassasiyeti destekler niteliktedir.
VI

T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Ülker Yılmazöz Numarası: 074205001002


Öğrencinin Ana Bilim / Sosyoloji
Bilim Dalı
Danışmanı Prof.Dr. Abdullah Topçuoğlu
Tezin İngilizce Adı Neighborhood Relations After Urban Transformation

Summary
Recently, urban transformation is the frequently discussion topic specially for
Turkey. Shortly it describes the process of renewal of old or irregular part of the
cities. In Turkey, urban transformation is generally made for transformation of slum
areas. Actually, urban transformation is essential for renewal of cities. When it is
made proberly, it provides good oppurtunities to the inhabitants and cities. In
general; when urban transformation is assessed in accordance with socio economic
and physical conditions, it extends time for the people to achieve close relationships.
In special meaning, it mainly weakens social self-control and solidarity mechanisms.
Neighborhood and the relations between neighbors, which is integrated with
family relations, are amongs the main values of social life. This relation net brings
out new nets of social solidarity and social self-control by itself, which is hard to
accomplish by official precations. Weakening neighborhood and the relations
between neighbors by misimplemented urban transformation may cause to some
other social problems like urban security.
Thesis subject “Neighborhood Relations After Urban Transformation” is
handed by considering the issues mentioned above and applied to a specific sample.
And the results of the thesis supports these considerations.
VII

İÇİNDEKİLER
Bilimsel Etik Sayfası ............................................................................................... II
Tez Kabul Formu ................................................................................................... III
Önsöz.....................................................................................................................IV
Özet ........................................................................................................................ V
Summary................................................................................................................VI
Tablolar Listesi ................................................................................................... VIII
GİRİŞ....................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM- KENT, KONUT, KENTSEL DÖNÜŞÜM ................................ 7
1.1. Kent Olgusu................................................................................................... 7
1.1.1. Kavram Olarak Kent ve Kentleşme ......................................................... 7
1.1.2. Sanayileşme Sonrası Yeni Kent ve Kentleşme....................................... 11
1.1.3. Kentlileşme ve Türk Toplumunda Kentlileşme Süreci........................... 19
1.1.4. Kentlileşme Süreci İçinde Gecekondu Olgusu....................................... 26
1.2. Konut Olgusu .............................................................................................. 43
1.2.1. Ev Yahut Konut Kavramı...................................................................... 43
1.2.2. Konutun Mekân Bağlamında Sosyo-Kültürel Anlamı............................ 49
1.2.3. Türk Toplum Yapısı Tarihsel Süreci İçinde Konut Olgusu .................... 54
1.3. Kentsel Dönüşüm Olgusu ............................................................................ 59
1.3.1. Kentsel Dönüşüm Kavramı ................................................................... 59
1.3.2. Türkiye’de Kentsel Dönüşüm Uygulamaları (Yasa ve Projeler)............. 66
İKİNCİ BÖLÜM- KOMŞULUK OLGUSU ........................................................... 73
2.1. Komşuluk Kavramı Bağlamında Komşuluk İlişkileri ................................... 73
2.2. Aile Kavramının Türk Toplumunda Tarihsel Süreci..................................... 79
2.3. Mahalle ve Sokak Kavramı.......................................................................... 90
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM- ALAN ARAŞTIRMASI........................................................ 97
3.1. Araştırmanın Metodolojisi ........................................................................... 97
3.1.1. Araştırmanın Amaçları.......................................................................... 97
3.1.2. Araştırmanın Yöntemi........................................................................... 97
3.1.3. Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları .................................................. 99
3.2. Araştırmanın Bulguları ve Yorum................................................................ 99
SONUÇ ve DEĞERLENDİRME ......................................................................... 151
Kaynakça ............................................................................................................. 159
Ekler .................................................................................................................... 163
Özgeçmiş ............................................................................................................. 189
VIII

Tablolar Listesi
Tablo Adı Sayfa No
Tablo–1: Cinsiyet 100
Tablo–2: Yaş Aralığı 100
Tablo–3: Medeni Durum 101
Tablo–4: Eğitim Durumu 101
Tablo–5: Eğitim Durumu-Mahalle Karşılaştırması 101
Tablo–6: Meslek Yapısı 102
Tablo–7: Mahallede Oturma Süresi 103
Tablo–8: Gecekonduda Oturma Durumu-Mahalle Karşılaştırması 104
Tablo–9: Apartmanda Oturma Süresi 105
Tablo–10: Mahalleden Memnuniyet Durumu 105
Tablo–11: Mahalleden Memnuniyet Durumu-Mahalle Karşılaştırması 106
Tablo–12: Başka Mahallede Oturmayı İsteme Durumu 106
Tablo–13: Başka Mahalleyi Tercih Nedenleri 107
Tablo–14: Başka Mahalleyi Tercih Nedenleri-Cinsiyet Karşılaştırması 108
Tablo–15: Apartmandan Memnuniyet Durumu 109
Tablo–16: Apartmandan Memnuniyet Durumu-Cinsiyet Karşılaştırması 109
Tablo–17: Apartmanın Memnun Eden Özellikleri 110
Tablo–18: Eski Mahallenin İyi Tarafı 110
Tablo–19: Eski Mahallenin İyi Tarafı-Mahalle Karşılaştırması 111
Tablo–20: Katıldığınız Etkinlikler 112
Tablo–21: Katıldığınız Etkinlikler-Mahalle Karşılaştırması 112
Tablo–22: Mahalleyi Önemli Kılmada Komşuluk 113
Tablo–23: Mahalleyi Önemli Kılmada Sokakların Temizliği 113
Tablo–24: Mahalleyi Önemli Kılmada Lüks Evler 114
Tablo–25: Mahalleyi Önemli Kılmada Pazar, Mağaza vb. 114
Tablo–26: Mahalleyi Önemli Kılmada Arkadaşlık 114
Tablo–27: Mahalleyi Önemli Kılmada Güvenlik 115
Tablo–28: En Sık Görüştüğü Kişiler 115
Tablo–29: En Sık Görüştüğü-Eğitim Durumu Karşılaştırması 116
Tablo–30: Yaşadıklarını En Çok Kimle Paylaştığı 117
Tablo–31: Komşularla Görüşme 118
Tablo–32: Komşularla İlişki Kurma Nedenleri 118
Tablo–33: Komşularla İlişki Nedenleri-Mahalle Karşılaştırması 119
Tablo–34: Komşularla Görüşme Sıklığı 119
Tablo–35: Komşularla Görüşme Sıklığı-Cinsiyet Karşılaştırması 120
Tablo–36: Sık Görüşülen Komşularla Tanışma Şekli 120
Tablo–37: Gecekondudayken Görüşme Sıklığı 121
Tablo–38: Komşularla Ziyaret Şekli 122
Tablo–39: Sık Görüşülen Komşu Sayısı 122
Tablo–40: Gecekondudayken Sık Görüşülen Komşu Sayısı 124
Tablo–41: En Sık Görüşülen Komşunun Oturduğu Yer 125
Tablo–42: En Sık Görüşülen Komşunun Yaşı 126
Tablo–43: Gecekondudayken En Sık Görüşülen Komşunun Yaşı 126
Tablo–44: Komşularla Görüşme Şekli 127
IX

Tablo–45: En Sık Görüşülen Komşunun Eğitim Düzeyi 128


Tablo–46: En Sık Görüşülen Komşunun Mesleği 129
Tablo–47: Hangi Meslekten Komşu İstemezsiniz 130
Tablo–48: Komşularla Görüşme Nedenleri 131
Tablo–49: Komşulukta Nelerden Bahsedilir 132
Tablo–50: Komşulukta Nelerden Bahsedilir-Mahalle Karşılaştırması 133
Tablo–51: Komşularla Sohbet Ortamında Dedikodu 133
Tablo–52: Dedikodu Konuları 134
Tablo–53: Gecekonduda Yardımlaşma, Dayanışma 135
Tablo–54: Apartmanda Yardımlaşma, Dayanışma 135
Tablo–55: Gecekonduda Yardımlaşma Durumları 136
Tablo–56: Apartmanda Yardımlaşma Durumları 137
Tablo–57: Gecekondudayken Yardımlaşma-Mah. Karşılaştırması 138
Tablo–58: Gecekonduda Anlaşmazlık, Çatışma 138
Tablo–59: Apartmanda Anlaşmazlık, Çatışma 139
Tablo–60: Gecekonduda Anlaşmazlık Sebepleri 139
Tablo–61: Apartmanda Anlaşmazlık Sebepleri 140
Tablo–62: Anlaşmazlıkta Ev/Mahalle Değiştirme Durumu 140
Tablo–63: Komşularla Hobi veya Kur’an Kursuna Katılım 141
Tablo–64: Komşularla Altınlı Günlere Katılım 142
Tablo–65: Komşularla Piknik Etkinliklerine Katılım 143
Tablo–66: Komşularla Tatil Gezi Gibi Etkinliklere Katılım 143
Tablo–67: Komşularla İkindi veya Akşam Çayı Görüşmelerine Katılım 144
Tablo–68: Komşularla Akşam veya İkindi Çayı Görüşmelerine Katılım-
Cinsiyet Karşılaştırması 144
Tablo–69: Komşularla Kahvehane veya Dernekte Görüşmelere Katılım 145
Tablo–70: Komşularla Sinema, Tiyatro, Konser Etkinliklerine Katılım 146
Tablo–71: Komşuluktan Beklentiler 147
Tablo–72: Eski Mahalle İle İlgili Düşünceler 148
Tablo–73: Mahalleyle İlgili Sorunların Tartışıldığı Kişiler 148
Tablo–74: Memleket 150
Tablo 75–120 EKLER
1

GİRİŞ
Kent insan ilişkilerinin bir düzene, kültüre, normlara vs göre belirlenip
yaşanıldığı süreçle birlikte ortaya çıkmıştır denebilir. Kent olgusu pek çok yönden
değerlendirilebilen toplumsal bir oluşumdur. Bu oluşum, tarihi süreçle birlikte
gelişmiş, değişmiş ve pek çok oluşuma sebep niteliği taşımıştır.
Bu tarihi süreç içinde kent günümüze değin iki temel sınıflandırma içine alınıp
değerlendirmeye tabi olmuştur. Bu tarihi sınıflandırma sanayileşme öncesi ve sonrası
kent ve diğer türevleri (kentleşme, kentlileşme vs) şeklindedir. Kent sanayileşme
sonrası daha önce hiç yaşamadığı şekilde bir değişim ve oluşum içine girmiş,
aydınlanma olarak bilinen dönemle düşüncede, akılda, bilim alanında yaşanılan
kırılmayla ortaya çıkan yeni düşünüş, akıl ve bilimin ilgili disiplinleri açısından ilgi
odağı olmuş ve üzerine pek çok şey söylenmiştir. Aynı zamanda kent, düşüncenin ve
toplumsal olayların kırılma yaşadığı dönemin bir disiplini olarak temelde insan
doğasını, davranışlarını anlama merakının bir uzamı, özelde ise toplum olgusunun
yapılaşma nedeni, biçimi, değişimi vb çabanın ürünü olan sosyolojinin de ilgi alanı
içinde var olmuştur.
Kent hangi yaklaşım ve bakış açısının ilgi alanı içinde olursa olsun, kendi
üstünde girift, geniş bir kavramı karşılarken ayrı ayrı düşünüşlerin içinde de çok
geniş, eklemli bir örüntüyü yansıtmaktadır.
Sosyoloji disiplini içinde kenti ve içindeki diğer oluşumları değerlendirmek
geniş bir toplumsal ilişki, oluşum ve değişim modellerini görebilme, kavrayabilme
ve değerlendirebilme süreçlerini kapsamaktadır. Bundan ötürü kentin sosyoloji
disiplini içinde tek başına olmayıp ayrı ayrı uzantıları olmuş ve hepsi için yine ayrı
ayrı değerlendirme söz konusu olmuştur.
Bu önkabulden hareketle sosyolojik kent olgusuna biraz daha yakından
bakabiliriz. Kentin ilk oluşumları hakkında birebir bir tespit mümkün
gözükmemektedir. Fakat konuyla ilgili araştırma, bulgu ve yazılı kaynaklardan
çıkarılan tahmini yorumlar çerçevesinde kentin ilk oluşumu hakkında bazı temel
şartlar belirlenmiştir. Bunlar; mekâna yerleşik bir düzen, yerleşik düzen içinde ortak
bir karar, anlaşma, sözleşme ve bu doğrultuda ortaya çıkan kararlar, normlar ve
yürütülmesi kararlaştırılan siyasal, ekonomik, toplumsal vs düzen ve sistemlerin
2

varlığı, temel oluşumlar olarak düşünülmektedir. Bu temel oluşum şartları tarihsel


süreç içinde giderek eklemlenmiş, gelişmiş ve değişim göstermiştir.
Sanayileşme ve sonrasından günümüze değin ise yaşanan toplumsal olay ve
olguların geçmişteki olay ve olgulardan kökten bir biçimde farklılık arzettiğini
söylemek abartı olmasa gerektir. Sanayileşme olgusu ve öncesinde bu sürecin
oluşumundaki arka plan, geleneksel olarak adlandırılan sanayi öncesi dönemdeki
yaşam biçimlerinin çözülmesi anlamında önem kazanmaktadır. Çözülme kökten
değişime işaret etmesi yanında günümüze değin hızı, etkisiyle de ayrı bir önemi
vurgulamaktadır.
Özellikle sanayileşme olgusu yeni kentleşme olgusunun ortaya çıkmasına
etkide bulunmuştur. Buna göre yeni kentleşme daha doğrusu sanayileşme sonrası
kentleşme olgusu, içinde birçok yeni nitelikler barındırmaktadır. Bunların başında
daha önce hiç yaşanmadığı biçimde yaşanan göç olgusu gelmektedir. Dolayısıyla
yeni kent eskisinden daha yoğun, hızlı bir biçimde göçe sahne olmuş, daha yerinde
bir ifadeyle göçü çeker olmuştur.
Bilindiği gibi günümüz kentleşme pratikleri Batının deneyimlediği bir süreçtir.
Bu anlamda Batı ve diğer toplumların kentleşme zamanları ve deneyimleri farklıdır.
Fakat her nasıl ve ne zaman olursa olsun kentleşme süreci genel olarak tüm
toplumlarda sanayileşme süreci sonrası bir kırılma geçirmiş ve değişim yaşamıştır.
Kentlileşme olgusu ise, kentleşme sürecinin insan boyutunda kente ait olma, katılma,
kentli olma gayretlerinin sanayileşme sonrası kentin nitelikleriyle ekonomik, siyasal,
sosyo-kültürel bağlamda dönüşme sürecidir.
Sanayileşme süreciyle birlikte kent, kentleşme ve kentlileşme olguları yanında
kuramsal anlamda yeni bir düşünüş modeli tezahür etmiştir. Bu yeni kuramsal
düşüncenin adı modernleşme, modernite, modernizm şeklinde zikredilmektedir.
Modernizm esasında 19. yy sonu ile II. Dünya Savaşı başlangıcına kadar olan
dönemde, bilhassa sanat ve edebiyatta meydana gelen büyük çaplı değişimleri
tanımlamakta kullanılan bir kavramdır. Fakat anlam itibariyle çok az görüş birliğine
karşın biçimsel olarak genellikle, derinleşme, üslupçuluk, içe dönme, teknik gösteriş,
içsel olarak kendinden kuşku duymaya yönelik bir hareket şeklinde anlaşılmaktadır.
Bunların yanında modernizm sadece sanatla ilgili olmamış, aksine zamanın
teknolojik değişimleri ile gelişmelerini etkilemiş, ayrıca onlar tarafından etkilenmiş,
3

oldukça geniş kapsamlı bir entelektüel harekettir. Modernleşme pek çok farklı yolla
başlatılabilen bir süreçtir, yine de en muhtemel olanı, teknoloji ve değerlerdeki
değişimlerle başlatılmasıdır. Bu süreç, kurumların çoğalması, geleneksel toplumların
basit yapılarının yerini modern toplumların karmaşık yapılarının almasına işaret
emektedir. Kentleşme ve kentlileşme olguları ise modernizmin gelişimiyle paralellik
arz ettiğinden aralarında karşılıklı etkileşim söz konusu olmaktadır. Fakat kısaca
modernleşme olgusu hakkında belirtilmesi gereken, kentin özellikle sanayileşme
sonrası dönüşümüne etkide bulunan zihni altyapıyı belirlemiş olmasıdır.
Kentleşme ve kentlileşme süreçleri Batının aksine, gelişmekte olan ya da
üçüncü dünya toplumlarında modernleşme gayretleri çerçevesinde uygulanmaya
çalışılmış fakat nihayetinde toplumların kendi yapısıyla birlikte şekillenmiş ve kendi
toplum yapılarına özgün kentleşme ve kentlileşme görüntüleri ortaya çıkmıştır.
Bu duruma Türkiye iyi bir örnek teşkil etmektedir. Türkiye toplumu 87 yıllık
bir cumhuriyet rejimi içinde varlığını sürdürmektedir. Fakat Türk toplum yapısına 87
yıl öncesinde 600 yıllık bir Osmanlı toplum yapısı dinamikleri hâkim olmuştur.
Osmanlı toplum yapısı ise günümüz cumhuriyet toplum yapısı niteliklerinden
oldukça farklılıklar arz etmektedir. Özetle Türkiye’de uygulanan cumhuriyet(laik)
rejimi ile Osmanlı monarşi rejimi arasında keskin farklar vardır. Türk toplum yapısı
içindeyse günümüzde dahi bu iki farklı siyasi toplumsal yapının etkileri
bulunmaktadır.
Türk toplum yapısının 150 yıllık genelde modernleşme özel anlamda
batılılaşma gayretlerinin bir uzantısı olan rejim değişikliği kent alanında da kendini
göstermiştir. Batı tarzı kentleşme olgusu cumhuriyet dönemiyle birlikte
idealleştirilmiş ve bu yönde uygulamalar başlamıştır. Daha çok biçime yönelik olarak
gerçekleştirilen kentleşme düzenli, planlı uygulamalardan yoksun olması itibariyle
kente akın eden göçmenlerin ihtiyaçlarına karşılık vermede zorlanmıştır. Özellikle
Türkiye’de büyük kentlerin aldığı göçlerin, istihdam, konut vb alanda ihtiyaçları
karşılayamaması sonucunda, gecekondu olgusu ortaya çıkmıştır. Gecekondu ilk
bakışta özellikle Batı gelişmişliğiyle kıyaslanan gelişmekte olan toplumların ortak bir
sorunu olarak düşünülmüştür. Fakat her toplumun bu kesimini oluşturan göçmenler
kendi toplum yapılarıyla paralel bir oluşum sergilemiştir. Yani bu durum her toplum
4

yapısında farklı yapılaşmaları, Türkiye şartlarında da gecekondu olgusunu( konut


yapısıyla, kültürüyle, istihdam alanlarıyla vb), doğurmuştur.
Gecekondu olgusu ortaya çıktığı andan günümüze kadar sorunlu bölgeler
olarak algılanan bir mekân yerleşmesi olmuştur. Bu nedenlerin arasında, modern
kıstaslara göre, gecekondu olgusunun konut yapısının görüntüsü, sıhhatsiz, konforsuz
vs oluşu, gecekondu insanının modern kent kimliğini, kültürünü ve eğitim düzeyini
edinememesi, yine gecekondu insanın kimi zaman kent içinde şiddet kaynağı riski
taşıması gibi daha birçok sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasal sebepler
bulunmaktadır. Gecekondu ortaya çıktığı andan itibaren ülke politikasını ilgilendirir
olmuş ve devletin her fırsatta müdahale etmesi gerektiği bir mekân yerleşmesi
olmuştur. Tabii bu müdahaleyi sadece gecekondu çerçevesinde dile getirmek konuyu
daraltabilir. Türkiye kentleşme süreci bütünüyle bir takım müdahaleler etrafında
gerçekleştirilen politikalar ürünüdür. Gecekondunun da böyle bir süreç içinde tepki
nitelikli ortaya çıkmış olması bir takım toplumsal anlamlar ve değerler taşımaktadır.
Gecekondu olgusu Türk toplum yapısı içinde ortaya çıktığından,
anlamlandırmak için Türk toplum yapısını anlamak gerekmektedir. Gecekondunun
ortaya çıkışı, engellenmeye çalışılması fakat uzun yıllar engellenemeyişi, günümüze
kadar birçok yasa, projelerle dönüştürülmeye çalışılması vs Türk toplum yapısından
ipuçları vermektedir. Evet, bilindiği gibi gecekondu olgusu modern algıya göre
engellenmeye, dönüştürülmeye çalışılan bir yapılaşma sorunudur. Fakat 50’yi aşkın
yıllık gecekondu sürecinde gecekondular ya artmış, ya var olan sayıda kalmış ya da
dönüştürülme sürecinde sayısında pek bir değişme olmamıştır. Gerçekten de
günümüzde bile gecekondular hala varlığını sürdürmektedir. Bu süreçte gereken
planlı, düzenli, kapsayıcı politikaların yetersizliği etkili olmuştur. Dönem dönem
farklı uygulamalara maruz kalan gecekondu alanları hiçbir zaman tam manasıyla
çözüme kavuşturulamamıştır.
Günümüze geldiğimizde gecekondu olgusunun geçmişten farklı olarak hızlı bir
dönüşüme tabi olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla eskiye göre bu dönüşümle büyük
kentlerdeki gecekondu sayısında azımsanmayacak bir azalma olduğu kesindir. İşte
bu sürece kentsel dönüşüm süreci denilmektedir. Kentsel dönüşümün en genel amacı,
çağın getirdiği standartlara göre “yaşanabilir planlı kentlerin yapılması, var olanın
yenilenmesi”dir.
5

Kentsel dönüşüm gerek olgu olarak gerekse kavram olarak geniş bir muhteva
içermektedir. Her şeyden önce bir değişimi gerekli kılacağından, dikkate değer bir
karar süreci ve planlamayı gerektirir. İşte bu noktada kentsel dönüşüm olgusuna
sosyolojik bir bakışla bakmak, olgunun birçok açıdan değerlendirilmesi gerekliliğini
işaret etmektedir. Olgu, zaman içinde fiziksel, mekânsal yönlerden bozulmuş, kent
içinde sosyo- kültürel, ekonomik vs açıdan bütünleşmemiş veya dışlanmışlıklı karşı
karşıya olan kentsel alanların belli sosyal ve ekonomik programlarla
yenilenerek/dönüştürülerek kente kazandırılması anlamını taşır. Bu anlamıyla ayrı bir
öneme sahip görünmektedir. Fakat sonuç olarak kentsel dönüşüm projeleri de
toplumun yapısıyla üretilmeye, uygulanmaya çalışılmaktadır. Böylelikle de her
toplum yapısı içinde siyasal, ekonomik, sosyo-kültürel belirleyicilerle
şekillenmektedir. Bu durum ise bizi kentsel dönüşüm uygulamalarının her zaman
olması gerektiği gibi gerçekleşemediğine götürmektedir.
Toplum içinde var olan kurum ve kuruluşlar o toplum yapısının ürünleridir.
Dolayısıyla toplumun yapı taşlarını oluşturan her kod, toplumu oluşturan her
oluşumda kendini göstermektedir. Kentsel dönüşüm olgusu Türkiye şartlarında
değerlendirildiğinde, kent uygulamaları nasıl gerçekleşmişse kentsel dönüşümün de
benzer aşamalardan geçtiği görülmektedir. Yani kentsel dönüşüm uygulamalarının
ağırlıklı olarak fiziksel, mekânsal çerçevede düzenlenmeye çalışılması (ki o
düzenlemenin de çevresel vb yönden ne kadar nitelikli oldukları da tartışmalıdır)
sosyo- kültürel yönden eksik değerlendirilmesine neden olmaktadır.
Kentsel dönüşüm uygulamaları içinde sosyo- kültürel açıdan
değerlendirilmeyen toplumsal ilişkilerden biri ise komşuluk olgusu/ ilişkileridir. Bu
olgu toplum yapısının kültürel kodlarını barındıran bir ilişki ağıdır. Bundan dolayı
toplum içinde varlığı ve devamı ayrı bir yer ve öneme sahip görünmektedir.
Komşuluk ilişkileri temel anlamda toplum içinde kişi veya kişilerin birbirleriyle
irtibatının kaçınılmazlığından ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Bu önyargı tabii ki her
şeyden önce toplumun varlığına işaret etmektedir. Çünkü toplumu var eden
birbirlerine yakın çevredeki bireylerin aynı ortak birleştirici dinamikler altında
toplanmasıdır. Toplum içinde bu oluşumu toplumun sosyo-kültürel, ekonomik,
siyasal vb diğer kurum ve kuruluşlar izlemektedir.
6

Bu çalışmada da sosyolojik bakışla günümüz güncel oluşum olan kentsel


dönüşümün toplumun yapı taşlarından olan komşuluk ilişkileriyle beraber nasıl bir
oluşum sergilediği değerlendirilmeye çalışılacaktır. Kavramsal çerçeve dört ana
bölüme ayrılıp çalışmanın konusunu anlamlandırmaya yönelik bir yol çizilmeye
çalışılacaktır. Bunun için öncelikle kent, kentleşme kavramları irdelenmeye çalışılıp
günümüz kent ve kentleşme anlamları Batıdaki süreçle ve özelde Türkiye’de
yaşanılan süreçle karşılaştırmalı olarak ifade edilecektir. Devamında kentli olma
süreci olan kentlileşme kavramına geçilip yine karşılaştırmalı bir yöntemle
değerlendirilecektir. Ve bu bölümde son olarak “gecekondu” olgusuna dikkat
çekilecektir. Bunun için de kavramı, konut yapısı ve kültürü üzerinde durulacaktır.
İkinci aşamada komşuluk olgusu değerlendirilmeye çalışılacaktır. Öncelikle
komşuluk kavramına Türkiye örneğiyle birlikte değinilip komşuluk kavramını
anlamaya yardımcı diğer kavramlardan bahsedilecektir. Bu kavramlar; aile, mahalle
ve sokaktır. Sonrasında da komşuluk ilişkilerine ve Türk toplum yapısı içinde seyrine
değinilecektir.
Üçüncü bölümde ise konut olgusu üzerinde durulacaktır. Konut yahut ev
kavramı irdelenip, konutun sosyo-kültürel ilişkiler üzerine etkisi ve Türk toplum
yapısındaki anlamı irdelenmeye çalışılacaktır.
Dördüncü ve son aşamada ise kentsel dönüşüm olgusu içinde kavramı ve
projeleri ifade edilmeye çalışılacaktır. Böylelikle kentsel dönüşüm içinde komşuluk
ilişkilerine bakmak adına destek niteliği taşıyacak kavramsal çizelge çizilmiş
olacaktır.
Araştırmanın uygulama kısmında ise Ankara’nın dört ayrı mahallesinde
uygulanmış anket sorularının değerlendirilmesi yer alacaktır. Yüzer kişilik
uygulanmış toplamda dört yüz kişiye yapılmış anket formunda genel olarak
mahallelilik bilinci ve ağırlıklı olarak komşuluk pratikleri soruları bulunmaktadır.
Bilindik değişkenlerin yanında memleket değişkeni de konuyu yerel ilişkiler
düzeyinde ne kadar etkilediğini anlamaya yöneliktir.
Araştırmanın dikkat çeken değerlerinin yorumlanması sonucunda genel bir
değerlendirmeyle sonuç niteliği taşıyacak tespitler vurgulanacaktır.
7

BİRİNCİ BÖLÜM- KENT, KONUT, KENTSEL DÖNÜŞÜM

1.1. Kent Olgusu

1.1.1. Kavram Olarak Kent ve Kentleşme


İnsan bilindiği üzere toplumsal bir varlıktır. Kentlerin doğuş sebepleri de
insanların toplumsal bir varlık olmalarındandır. İnsanlar varlıklarını diğer insanlarla
bir arada sürdürme eğilimindedir. İnsanların bir arada yaşamalarının sonucu
toplumlar, toplumların büyümesi sonucu da kentler oluşmuştur. Dolayısıyla kentler
toplumsal karakterin neticesidir. İnsanların, karşılaştıkları ve tek başlarına
çözemedikleri güçlük, sorun ve imkânsızlıklar, toplum içinde gerçekleştirilen
ilişkilerle çözümleme ve ortadan kaldırma isteğini bir arada yaşama ihtiyacına
yönlendirmiştir(Kaya, 2007: 7). İnsanların bir arada yaşama zorunluluğu yerleşim
olgusunun temelidir. Yerleşim olgusunun da toplumlar bazında en bariz etkileşim ağı
kentlerdir. Kent tanımlanması oldukça zor ve karmaşık bir olgudur. Buna karşın kent
ve kentleşmenin anlaşılması, toplum ve toplumsal olayların anlaşılması ve
değerlendirilmesi açısından önemlidir.
Kentlerin, bireylerin diğerleriyle yakın ilişki ihtiyacından ortaya çıkması
yargısından hareketle kentlerin oluşumuna bakarsak: İnsanlık tarihinde, bitki ve
hayvanların ehlileştirilmesi yani tarımın başlaması, ilk büyük inkılâbı meydana
getirmiş, toprağa yerleşmeyi mümkün kılmıştır. Tarım, nüfusun belirli bir yerde
toplanmasını, yoğunluk kazanmasını sağlayabilmiştir. Bu ilk yerleşme düzeninden
sonra, medeniyetlerin tarihi aşağı yukarı, şehirlerin tarihleridir denebilir(Kıray, 1982:
265).
Şehir aslen Farsça bir kelime olup, meşhur olma anlamına gelir. Geçmişten
günümüze şehirlerin, kale-surları, kutsal mekanları, devlet binaları, caddeleri,
bulvarları, parkları ve meydanları ile meşhur olması da bu anlamından
kaynaklanmaktadır(Bayraktar, 2006;14).
Kısaca geçmişteki kentler bugünkü çağdaş anlamdaki kentlerden farklı olsa da,
toplumsal anlamda kentlerin temeli tarım devrimi sırasında atılmıştır. Bu gelişmeyi
sırasıyla antik siteler, orta çağ kentleri ve nihayet sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan
“kentleşme devrimi” izler. Tabii bu sıralama ve isimlendirme dünya üzerinde her
toplum için mümkün olan, yaşanılan bir olgudur denemez. Özellikle Batının
8

şehirleşme süreci olarak düşünülebilir. Bunun yanında diğer kıtalardaki toplumların


ayrı ayrı bir şehirleşme tarihinden de söz etmek pek mümkün gözükmemektedir.
Fakat ilk kentler ve kentleşme süreçleri için ortak birçok benzerliklerin bulunduğu da
bilinmektedir.
Tarihi kayıtlara bakıldığında en eski yerleşik yerleşim birimlerinin (belli
aktivitelerin gerçekleşmesi; ticaretin yapılması gibi) ortaya çıkışı M.Ö. 6000–5000
yılları arasındadır. Eski yerleşim yerlerine göre gelişmiş sayılabilecek yerleşim
yerlerinin ortaya çıkışı ise M.Ö. 4000 yılından itibarendir. Kentleşme olgusunun da
bu yıllardan itibaren oluşmaya başlandığı düşünülmektedir(Altuntaş, 2007: 14).
Her şeyden önce ilk kentler ilk gelişmeye başladığı dönemlerdeki tüm
uygarlıklarda bugünkü anlam ve yapısından farklı olarak küçüktürler. Kentlerin
küçük olmasının yanında nüfusun da çok azı kentlerdedir. Geçmişten günümüze
kentler çoğunlukla kapılar, surlar ve sınırlar etrafında oluşmuştur. Klasik dönem
kentlerinin en belirgin niteliklerinden biri kale ve surlardır. Weber (2000: 85), ilk
kent oluşumu için kent içi kale ve surun çok önemli olduğunu belirtmektedir. Kale
hem bir ikamet mekânı hem de savunma mekânı olarak işlev görmektedir.
Geleneksel kentlerin sur içi kentleri oluşu bazı anlamları içerir. Sur ve kapı her
kentin ana mekânsal görünümlerinden biri olarak güvenlik, askeri savunma
ihtiyacının karşılanması amacıyla ortaya çıkmıştır. Kentler, oluşumlarından itibaren
dışarıdan, düşmandan, ötekinden, yabancıdan kendini emniyete alma çabası içinde
olmuştur. Sur ve kapı ise bu emniyetin vazgeçilmez sınırları olarak hayata
geçirilmiştir (Alver, 2007: 51).
Kentlerin surlarla çevrili olmasının diğer bir anlamı ise kırdan ayrılmış
olmasıdır. Kale ve surun varlığı kentsel ayrışma için ilk örneklerden gösterilebilir.
Kısaca sur ve kale kentin hem kırdan hem de ikamet anlamında toplumun farklı
kesimlerinden ayrıldığını gösterir. Weber (2000: 52)’e göre ilk kentlerin
merkezlerindeki alan sıklıkla halka ait büyük bir alanı içermektedir ve bazen ikinci
bir iç duvarla çevrilidir. Merkezinde pazarı olsa da bugünkü anlamda kentin
merkezlerindeki iş bölgelerinden farklı yapıdadırlar. Ana binalar dini veya politik,
tapınaklar ve saraylar gibi, binalardır. Yönetici veya seçkin kesim kentin içi veya
yakınındayken, kentin diğer sakinleri kentin kenarlarına doğru olan bölgelerde,
9

bazıları surların dışında yaşamaktadırlar, fakat bir saldırı anında kentin içlerine
girebilmektedirler(Giddens, 2000: 500).
İlk kentlerin ortaya çıktığı dönemlerde farklılıklara(etnik, dini) göre ayrışmalar
kent içinde ayrı mahallelere yerleştirilmek şeklindedir. Kentin birbiriyle iletişim
alanı kamusal alanlardır, ayrıca halkın bilgilendirilmesi resmi görevlilerin yüksek
sesle duyurmasıyla yapılmaktadır. Yalnız genelde iletişim düzensiz ve sınırlıdır.
O dönemlere göre büyük caddeler birkaç kentte vardır. Yolları ise dar ve
uzundur. Çok az sayıda kent birbirine bağlı yollara sahiptir. Bunlar da askeri amaçla
kullanılmaktadır. Seyahat, tüccar ve askerlerin düzenli yaptıkları özel bir durumdur.
Kentler bilimin, sanatın, kozmopolit farklılıkların barındığı yerleşimlerdi(Giddens,
2000: 500).
Kentler ortaya çıktıktan sonraki gelişmelerde, ilk çağ siteleri yeni bir siyasal
düzenin kurulduğu dönemdir. Site, patriarkal toplulukların akrabalık ilişkileri yerine,
siyasal nitelikte bir toplumsal kontrol, statüye dayanan hukukun yerine de
sözleşmeye dayanan bir hukuk düzeni getirmiştir (Aktaran: Güçlü, 2002: 2).
Aynı dönemlerde İslam kentlerine bakıldığında; cami, kültürel, eğitimsel,
dinsel fonksiyonlarından dolayı kenti biçimlendiren önemli bir faktör olarak
görülmektedir. İslam kenti içinde, mahalleler, dış mahalleler, komşu köyler kesin
sınırlarla birbirinden ayrılmamıştır. Batı kent yapılanmasından farklı olarak İslam
kenti içinde kamu yararı doğrultusunda kullanılan ortak bir alandan söz edilemez.
Fakat kişilere, hükümdara veya vakıflara ait özel mülklerin yanında, komşuların ya
da bütün cemaatin ortak kamu mülkiyeti altında bulunan alanlar mevcuttur (Erkan,
2002: 77).
İslam kentinin mekânsal yapı özellikleri içinde; kale, saray ve üst kademe
yöneticilerinin oluşturduğu, yönetim işlevinin sürdürüldüğü yapıların oluşturduğu
yönetici merkez, Cuma camisi, hanlar, bedestenler ve açık Pazar yerlerinin
oluşturduğu kent merkezi, mahalleler(yoğun konut alanları), dış mahalleler
mevcuttur (Erkan, 2002: 78).
Kent tarihi içinde antik sitelerin çözülmesiyle ortaya çıkan Orta çağ kentleri ise
ticaretin gelişmesiyle belirlenmektedir. 11. yy.da ticaretin canlanmasıyla temeli
atılan Orta çağ kentleri, giderek alanını genişleterek bölgesel ticaret ve pazar
ilişkilerinin merkezi olarak bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde ticaretin gelişimi
10

ile kentlerin gelişimi eş zamanlı olarak ilerlemektedir. Ortaçağ kentlerinin fiziki


yapıları, antik sitelerin yapılarına benzemektedir. Ortaçağ kentleri de savunma
gereksinimlerini karşılamak ve güzel görünmek kaygısıyla surlarla çevrili kentlerdir
(Erkan, 2002: 44).
Feodal toplum yapısı niteliği taşıyan Ortaçağ kentlerinde de giderek
çözülmeler yaşanması kaçınılmaz olmuştur. Bu çözülmede birçok etken rol
oynamıştır. Feodal üretim ilişkileri uzun bir süre sonra, üretim güçlerinin gelişmesine
imkân vermemeye başlamış, eskiyip köhneleşmiştir. 15. yy.dan başlayarak ticaretin
gelişmesi, daha sonra merkantilist ekonomi politikası ve denizaşırı ülkelerle
ilişkilerin gelişmesi, yeni üretim teknikleri ve bilimsel bilginin ilerlemesi, endüstri
devrimini doğurmuştur. Kentlerde merkezleşen ekonomik büyüme, iş hacmini
genişletmiş, endüstri kesiminde kentsel işgücü giderek artmıştır. Endüstrinin hızla
ilerlemesi, kırsal işgücünün de kentlere akmasına yol almıştır (Güçlü, 2002: 2).
Görüldüğü gibi bu aşamaya kadar her kentin kendi tarihi olmasıyla beraber,
insanlığın tarihi de büyük ölçüde kentlerin ve kentsel yaşamın tarihi olmuştur.
Dolayısıyla dünya tarihi bir bakıma şehir tarihidir ve her şehir kendi
toplumsal,kültürel yapısına göre şekillenir.
Kent, insanoğlunun farklı düşündüğü, kendini farklı hissettiği, tepki verdiği bir
oluşum olarak eskiden beri hep var olmuştur (Weber, 2000: 31). Bu açıdan kent,
cazibesiyle hep bir çekim kuvveti oluşturmuş ve dünya tarihi de kentli insanla
birlikte gelişmiştir (Weber, 2000: 38).
Cazibesiyle çekim kuvveti oluşturan kent, tarihsel olarak nüfus çekmiş ve
giderek kalabalık mekânların bütünü olmuştur. Aristoteles’in Politikasından bu yana
hep, bir yerleşim yerinde oturanların sayısının belirli bir düzeyin üstünde artmasının,
orada oturanların birbirleriyle ve kentle olan ilişkilerini etkileyeceği kabul edilmiştir.
Kentte daha çok sayıda insanın bulunması, kişisel farklılıkların daha da artmasına yol
açmaktadır. Bunun da ötesinde, karşılıklı etkileşim sürecine katılanların sayısının
daha çok olması bunlar arasındaki gizil farklılıkların daha da artmasına yol açacaktır.
Bir kentsel topluluğun üyelerinin, kişisel özelliklerinin, mesleklerinin, kültürel
yaşamlarının ve düşüncelerinin, bu yüzden kırsal kesimde yaşayanlarınkine göre
daha ayrı kutuplara ayrılmış olduğu beklenebilir (Wirth, 2002: 89).
11

Genellikle endüstrileşme öncesi kentlerde nüfusun kendini yeniden üretmediği


ve bu kentlerin büyümesinin ve hatta varlığını korumasının köylerden gelen sürekli
göçe bağlı olduğu varsayılır (Önder, 2000: 27). Ama ister endüstrileşme öncesi olsun
ister sonrası kentin eski zamanlardan beri değişmeyen özellikleri hep aynıdır, aynı
kalmıştır. Özellikle kentin, merkez niteliği taşıması her dönem var olmuştur;
“dünyanın en uzak yerlerini kendine çeken, türlü bölgeleri, insanları ve etkinlikleri
bir düzene göre biçimlendiren, ekonomik, siyasal ve kültürel yaşamın öncüsü ve
denetleyicisi konumunda olan bir merkezdir”(Wirth, 2002: 78).
Aynı zamanda kent, özgürlük ve farklılık demektir. İnsanların birlikte
yaşamasının sonuçlarından ve insanı tanımlayan niteliklerden biri olan farklılığın
hayat bulduğu oluşum ve organizasyonların başında kent gelmektedir. Farklılıkların
alabildiğine yer bulduğu kentin havası ise insanı özgür kılmaktadır (Alver, 2007: 49).
Son olarak sosyologların kent için büyük ölçüde katıldığı kültürel tanıma göre,
ilişkilerin cemaat türünden cemiyet ilişkilerine dönüştüğü, sosyal örgütlenme
şeklinin de mekanik olmaktan çok organik olduğu yerdir kent. Bu tanım ise ilk
kentlerle birlikte ortaya çıkmış ve sonrasında gelişmiş bir süreci gösterir. Kısaca
kent, büyük, kültürel olarak heterojen ve sosyal olarak farklılıklar içerir (Altuntaş,
1997: 54).
Dolayısıyla şehir, sadece bir mekânda yoğunlaşmış yapı ve insan demek
değildir. Bu birliktelikten oluşan yeni bir kültür ve değer yargıları birlikteliğidir.
İnsanların düşüncelerini ve fikirlerini açıkça söyleyebilecekleri yerleşim yerleridir.
Kentin bu anlamı ise görünmeyen ama hissedilen temel özelliklerdir (Kaya, 2007:
13).

1.1.2. Sanayileşme Sonrası Yeni Kent ve Kentleşme


Bir yaşam alanı olarak kentin, insanın ürettiği en önemli ve aynı zamanda girift
mekânsal biçimlerden olduğunu belirtmiştik. Kent, “insanların vücuda getirdikleri,
inşa ettikleri, içinde yaşadıkları yapılardan, evlerden, mahallelerden, çalışma
yerlerinden, alışveriş alanlarından, eğitim, kültür ve sağlık yapılarından, bunların
gerektirdiği ulaşım vs. altyapı tesislerinden oluşur. Şehirlerin, mahallelerin, evlerin
ve insanların dünya ile ilişkisi, yaşama ve davranış biçimini belirleyen çevreler
12

olarak şekillendirilmesi ile de bu birimler insanın tam bir tezahür alanı olmaktadır”
(Cansever, 1994: 116–117).
Tarihsel olarak ise kent, birçok değişimin, gelişmenin mekânı, merkezi
olmuştur. Bu değişim ve gelişim içinde kimi zaman çarpıcı, kırılgan, bir değişim ve
bu değişimle beraber zamanda yatay ve dikey olarak zincirleme bir dalgalanma
yaşanmıştır.
Böyle bir kırılgan değişim için kent olgusu etrafından bakacak olduğumuz
çerçeve, bizi, toplum yapısının zihni, dini, ampirik pratiklerinin büyük bir dönüşüme
neden olduğu sanayileşme olgusuna götürmektedir.
Sanayileşme olgusu tabiri caizse kırılma noktası niteliğindedir. Kırılma noktası
niteliği olması daha önceki toplumsal kurumların sanayileşmeyle birlikte kökten,
farklı ve geniş çaplı bir dönüşüm yaşanmış olmasıdır. Genel anlamda sanayileşme
olgusu, Avrupa’da 16. yy.ın sonlarına doğru ekonomik, siyasal, sosyo-kültürel ve
teknik anlamda gelişmelerin sonucu ve sürecidir. Bu durumda sanayileşme arka
planında toplumsal, kültürel, zihinsel vs değer ve zihniyet değişimiyle beraber
teknik, mekanik, ekonomik vs değişimler de mevcuttur.
Yalın anlamıyla sanayi devrimi, 18. yy Batı Avrupa’sında (ilk olarak
Britanya’da olmak üzere 19. yy.ın sonlarıyla beraber Almanya, ABD gibi diğer
toplumlarda ortaya çıkmıştır) küçük zanaat, tezgâh ve atölye üretimlerinin yerine
yeni teknik buluş ve makinelerin geçmesidir. Bu makineler yeni enerji kaynağı buhar
gücüyle, insan, rüzgâr, su, hayvan enerjisinin yerini almıştır(Aktaran: Erkan, 2002:
46). Toplumsal değişim açısından bakarsak, sanayileşme süreci hem sosyo-kültürel
açıdan değişimin sonucu, hem de sonraki sosyo- kültürel olayların etkileyicisi
olmuştur.
Kent toplumsal yerleşmelerin çekim merkezi niteliğiyle, en girift ve yoğun
ilişki alanı olarak, sanayileşme sürecinde önemli değişimler yaşamıştır. Bu
değişimlerle birlikte kent kavramı içerik olarak yeni tanımlar edinmiştir.
Kent kavramına sanayileşme sonrası eklenen yeni tanımlar şöyledir:
Kent, tarımsal olmayan üretimin yapıldığı, tüm üretimin denetlendiği,
dağıtımın koordine edildiği, belirli teknolojinin kullanıldığı, nüfusun belli bir
büyüklük ve yoğunluğa ulaştığı heterojenlik ve bütünleşmenin var olduğu bir
yerleşme yeridir (Erkan, 2002: 19).
13

Kent başlı başına bir kültürlenme olgusudur ve sanayileşme süreciyle


dayanışmacı kasaba toplumu modelinin terk edildiği, hizmetlerin yeni anlayışlarla
örgütlendiği ve para karşılığı satın alınarak bir toplum modeline dönüştüğü yerleşim
yeridir (Gür, 2000: 87).
Aynı zamanda günümüz sayımcısı için kenti tanımlamak da oldukça
kolaylaşmıştır: çünkü günümüzde kent belli bir sayının üstünde insan barındıran
yerleşim yerleri olarak kabul edilmektedir.
Kentlerin gelişiminde Sanayi Devrimi yeni bir dönemi başlatmıştır. Buna göre,
kentlerin nüfuslarında patlama yaşanmış, yüz binlerle ve milyonlarla ifade edilen
rakamlara ulaşmıştır. Kentlerin büyümesi ve dünyanın kentleşmesi modern
zamanların en önemli olgularından birisi olmuştur (Wirth, 2002: 78).
Kuşkusuz kentleşme tarihi; siyasi, felsefi, sosyolojik, ekonomik, kültürel ve
mimari boyutlarıyla bilim adamlarının yüzyıllardır incelemekte olduğu ve her geçen
gün yeni bulgularla, yeni gelişmelerle zenginleşen bir alandır ve demografik,
ekonomik, sosyokültürel değişmeleri ifade etmektedir (Bayraktar, 2006: 40).
Bu açıdan da kentleşme kavramının sosyolojik, ekonomik ve demografik
açılardan yapılmış birçok tanımları bulunmaktadır. Fakat bu tanımların her biri
konuyu belirli bakış açılarından ele aldığından, bu bakış açılarını bütüncül, geniş bir
bakış açısıyla değerlendirip tanımlamak doğru olacaktır.
Önder Şenyapılı’ya göre sanayileşme sonrası kentleşme, sanayileşme sonrası
değişen kent tanımından yaralanılarak yapılmalıdır. Buna göre, bir yerleşim yerinde
tarımsal olmayan üretim artıyor ve üretimin dağıtımını eşgüdümleme etkinliği
yoğunlaşıyorsa kentleşme oluşuyor demektir. Yani “her tür üretim, denetim ve
dağıtımı eşgüdümleme etkinliklerinin yoğunlaşması, ülkenin kentleştiğini gösterir”
(Altuntaş,1997: 55).
Başka bir tanıma göre kentleşme; işleyimleşmeye ve ekonomik gelişmeye
koşut olarak kent sayısının artması ve kentlerin büyümesi sonucunu doğuran,
toplumda artan oranda örgütleşmeye, uzmanlaşmaya ve insanlar arası ilişkilerde
kentlere özgü değişikliklere yol açan nüfus birikimi sürecidir (Kartal, 1992: 49).
Bu süreç içinde modernizmin de kuşkusuz sürece etkisi anlamında ayrı bir
önemi vardır. Modernizm genelde, 19. yy sonu ile II. Dünya Savaşı’nın başlangıcına
kadar olan dönemde, bilhassa sanat ve edebiyatta meydana gelen büyük çaplı
14

değişimleri tanımlamakta kullanılan bir terim sayılmaktadır. Modernizmin ne zaman


başladığı veya özelliklerinin tam olarak neler olduğu konusunda çok az görüş birliği
bulunmasına karşın biçimsel olarak modernizm, genellikle, derinleşme, üslupçuluk,
içe dönme, teknik gösteriş, içsel olarak kendinden kuşku duymaya yönelik bir
hareket şeklinde tarif edilmiştir. Fakat modernizm yalnızca sanatla ilişkili bir hareket
değildir. Aksine, zamanın teknolojik, siyasal ve ideolojik değişimleri ile
gelişmelerini etkilemiş, ayrıca onlar tarafından etkilenmiş, oldukça geniş kapsamlı
bir entelektüel harekettir (Marshall, 1999; 508).
Dolayısıyla modernizmin kent ve kentleşme sürecine etkisi kaçınılmaz
olmuştur. Çünkü sanayileşme sonrası yaşanan değişimler, birbirleriyle bağlantılı
neden-sonuç ilişkisi içinde anlamlandırılabilir. Modernizmin ortaya çıkmasında
sanayileşme sürecinin arka planı ve sürecin kendisi; toplumsal, kültürel, sanatsal,
ekonomik, siyasal, mimari vs dinamikler etkili olmuştur. Bu kuramsal akımın
günümüzde dahi etkisi hala tartışılmakta ve geniş kapsamlı bir ideolojik fenomen
özelliği taşımaktadır.
Son zamanların modern kentleri içinde, çarpıcı bir değişimle geleneksel
kentlerin surları aşılmış, çevreye yayılmış ve kentleşme süreci içinde yutulmuş
olduğu görülür. Daha doğrusu modern kentler zamanında geleneksel olan yeni
şekiller almıştır. Eskinin dönüşümü yanında, çoğunlukla geleneksele ait olan birçok
şey ise modern zamanlarda ortadan kalkmıştır.
Modern zaman kentleri için mantar gibi türeyen benzetmesi, modern
zamanların meydana getirdiği kentlerin, geleneksel kente nazaran kutsal olandan
yoksun olarak ortaya çıktığı anlamını taşımaktadır. Onların kutsal kökleri
bulunmadığı gibi, efsaneleri de yoktur. Dolayısıyla modern zamanların kentleri
mantar gibi köksüz, dahası kimi zaman zehirli biçimde zuhur etmektedir (Özdenören,
1998: 121).
Modern kentler büyük, metropol gibi ifadelerle anılır. Para mübadelesinin
önde gelen merkezleri konumundaki büyük kentler, nesnelerin satın alınabilirliğini
küçük yerleşim birimlerinden çok daha etkileyici bir biçimde ön plana çıkarırlar. İşte
bu sebepten dolayıdır ki, kentler aynı zamanda bezgin tavrın esas mahallidirler.
Bezgin tavırda insanların ve nesnelerin yoğunlaşması bireyin sinir sistemini en
15

yüksek etkinlik seviyesine –zirve noktasına- çıkaracak kadar uyarmaktadır (Simmel,


2000: 174).
Özetle, modern zamanlı kentler yeni toplumsal değişimle birlikte yeni anlamlar
barındırmaktadır. Artık geleneksel kentteki gibi ekonomik pratikler dar ve geçim
kaynaklı değildir. Yine gelenekselde olduğu gibi kentler dışarıya sur ve kalelerle
kapalı değildir. Belki günümüz kentlerinde belli alanlar içinde kapanmalar
mevcuttur. Fakat bu kapanmalar gelenekselde olduğu gibi kent etrafında değil kentin
içinde belli alanlarda yaşanmaktadır. Nüfus dinamiği modern kentlerin en önemli
değişim kaynağıdır. Nüfusla birlikte kentler de büyümüş, gelişmiştir. Yeni metropol
kentler, eskisinden farklı olarak kozmopolit yerleşke ve kültür merkezi olmuştur.
Esasında her dönem kent, belirli nüfus dinamiğiyle farklılıkları bünyesinde
barındırmıştır. Farklılıkların bir arada bulunmasıyla anlam kazanan kent, ayrışmanın
psikolojik yönüyle de günümüzde pek çok çelişkiyi barındırmıştır. Günümüz
kentlerinde özellikle de metropollerde “farklı insan ve topluluklar birbirine
dokunmandan, ilişmeden bir yaşam sürdürmektedir. Kent bu anlamda, bireyleri ve
toplumsal sınıfları bir araya getirecek, birbirlerini tanımaya ve kültürel açıdan
zenginleşmelerini sağlayacak yerde, toplumsal katmanları birbirinden ayıran,
insanlar arasında geçirimsiz duvarlar oluşturmaktadır” (Bayraktar, 2005: 57). Eğer
kentlerin dönüşümünden, küreselleşme karşısındaki yeni konumlarından söz
edilecekse, bunun aynı zamanda yeni sınırlar, ayrışma biçimleri bağlamında da
izlenmesi gerekmektedir. Çünkü bugünün kentleri belki geçmişte olmadığından daha
fazla ayrışmalara muhatap olmaktadır. Kent neredeyse söz konusu ayrışmaların
ürettiği kimlikler ve kimliklerin parçalanmasıyla kendine özgü bir yaşam alanı
oluşturmaya çalışmaktadır (Alver, 2007: 55).
Kent hangi dönemde hangi nitelikte olursa olsun farklılıkları barındıran özgün
mekânlar olmuştur. Fakat sanayileşme sonrası yeni kent içinde, farklılıklar daha
belirgin olmuştur. Farklı kimliklerin, mesleklerin, tabakaların, sınıfların ve sair
ayrışmaların kentin bünyesinde barınmasıyla da ayrışma kaçınılmaz olmuştur.
Ayrışma, bir anlamda kentin doğası gereği ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz kent ortaya
çıktığı andan var olduğu düşünülmektedir. Fakat ayrışmayı besleyen kimi şartların
bilinçli bir şekilde oluşturulduğunu, belli ekonomik ve siyasal nedenlerden
16

kaynaklandığını göz ardı etmemek gerekir. Bu anlamda ayrışma politik, bazen de


sosyo- ekonomik yapıdaki farklılaşmalardan kaynaklanmıştır (Alver, 2007: 53).
Kentin modern zamanlardaki sosyo-ekonomik işleyişi böyle bir farklılaşmayı
tetikler niteliktedir. Kent genişlemesiyle doğru orantılı olarak giderek daha fazla
belirleyici işbölümü koşulları sunmuştur. Kentte henüz tüketilmemiş bir gelir
kaynağı ve kolaylıkla değiştirilemeyecek bir fonksiyon bulmak için birisinin
hizmetlerinde uzlaşmak gerekmektedir. Bu süreç, kamu ihtiyaçlarının fazlasıyla
çeşitlenmesini, seçkinleşmesini dolayısıyla farklılaşmayı teşvik eder ki, bu da
kaçınılmaz olarak bu toplum içinde gelişen kişisel farklılıklara yol açar (Simmel,
2000: 181).
Sosyo-ekonomik yapı yanında, dini kimlik, etnik kimlik, kültürel kimlik gibi
faktörler de, mekânsal ayrışmanın nedeni olabilmektedir. Kent, toplumsal dünyanın
çeşitliliğini yansıtmış ve bu çeşitlilik kentsel mekânda karşılık bulmuştur. Sonrasında
kentsel ayrışma öncelikli olarak mekânsal bölünme ile belirginlik kazanmıştır.
Belirginlik kazanan farklı mekânsal organizasyon ve biçimler ise, kentsel ayrışmayı
beslemiştir.
Kentleşme sonuç olarak Batı Avrupa’da sanayileşme süreciyle ortaya çıkmış
modernizm düşüncesiyle şekillenmiş, toplumun sosyo-kültürel, siyasal, ekonomik vs
değişiminin sonucu ve süreci olmuştur. Günümüzde de kentleşme, sanayileşme
yerine hizmet kesimindeki büyümeye koşut olarak yaşanmaktadır ve hiç kuşkusuz,
kentleşme sürecinin geçirdiği değişiklikler, kentlerin geçirdiği değişikliklere koşut
olarak gerçekleşmiştir (Kongar, 1982: 24).
Kentleşme düzeyi Batıdaki kapitalist ülkelerde bile aynı düzeyde
yaşanmamıştır. Fakat Batı Avrupa ülkeleri arasında farklılıklar olsa da sonuç olarak
birbirlerine yakın bir kentleşme süreci yaşamışlardır (Güçlü, 2002: 3).
Batı kentleşme süreci ile gelişmekte olan ülkelerin kentleşme süreçleri ise
Batının kendi içinde yaşadığı kentleşme düzeyinden daha farklı düzeyde yaşanmıştır.
Batı’da kentsel endüstriyel gelişme süresince, topraktan kopan köylüler ekonomik
fırsatlar açık olduğu için kent tarafından cezp edilmiştir. Bu süreçte özellikle ihtiyaç
duyulan kalifiye olmayan işgücü talebi kırdan gelen göçlerle sağlanmıştır.
Gelişmekte olan ülkelerde ise, köylüler kentin çekiciliğinden ziyade daha çok kırdaki
fırsat yokluğu nedeniyle kentlere akmışlardır (Aktaran: Altuntaş, 1997: 57).
17

Türkiye’de de kentleşme sürecinin temelde bu şekilde olduğu görülür. Bu saptama,


kentleşme ve kentlileşme süreci açısından, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki
temel farklılığı oluşturur.
Sanayileşmiş ülkelerde 18. yy.ın sonlarına doğru başlayan kentleşme
hareketleri, gelişmekte olan ülkelerde 1950’li yıllardan sonra gündeme gelen çağdaş
bir olgudur.
Türkiye tarihinden bakıldığında yerleşme yeri itibariyle Anadolu kıstas alınırsa
kentleşme süreci için 16. yy.a değin uzanmakta olan bir süreç olduğu söylenebilir.
Günümüzde ise kentleşme, biçimi ve nedenleri açısından oldukça farklı bir
aşamadadır. Bu açıdan sanayileşme sonrası kentleşme dikkate alınarak Türkiye
örneğine baktığımızda; Türkiye’de kentleşmenin en önemli niteliği, gelişmiş
ülkelerden farklı olarak, sanayileşme ile eş düzeyde ilerlememesidir. Hızlı
sanayileşmeden kaynaklanmayan bir kentleşmenin, “köylerdeki işsizliğin kentlere
taşınması” olarak nitelenmesi önemli bir gerçeği yansıtır. Türlü hizmet dallarında “iş
bulmuş” görünenlerin ulusal ekonomiye yaptıkları katkı, sanayileşmeye dayanan
alternatif bir istihdam politikası sonucunda aynı nüfusu sağlayabileceği katkının
yanında çok düşüktür (Aktaran: Güçlü, 2002: 33). Bu durum, kentleşmenin “çarpık”,
“sahte”, “sağlıksız”, “aşırı” gibi adlandırılmasına, ekonomik, kültürel, toplumsal
erozyona neden olmaktadır.
Türkiye’de 1950’li yıllarda başlayan sanayileşme süreci, daha çok yabancı
teknoloji ve sermaye ithaline dayanmaktadır. 1970’lerin sonlarına gelindiğinde,
kalkınma hızının eski düzeyini yitirmesine bağlı olarak, tarım dışı kesimlerin işgücü
talebi azalmıştır. 1980’lerin başında yatırımların hemen hemen tümüyle durmasıyla
sonuçlanan ekonomik bunalıma, yüksek enflasyon ile konut, altyapı ve kamu
hizmetlerinin, artan nüfus karşısında yetersiz kalması gibi kent yaşamının güçlükleri
de eklenince, kentleşme sürecinde belirgin bir durgunluk ortaya çıkmıştır (Güçlü,
2002: 29).
Türkiye 1985 yılında, kent nüfusu kır nüfusunu aşan bir ülke durumuna
gelmiştir (% 51,1). Ekonomide uygulanan politikalar açısından 1980 sonrasında
temel bir değişim olarak nitelendirebileceğimiz bir “serbestleşme” dönemine
girilmiştir. Kentleşme oranlarında, geçmiş dönemlere göre sınırlı bir düşüş
izlenmiştir. Kentsel yerleşim sayısının artması ve ülke içindeki göçlerin kentler arası
18

göçlere dönüşmesi sonucunda kentsel nüfus oranında bir artış olmuşsa da,
doğurganlık oranındaki düşüş, 1990’larda kentsel nüfus artış hızını azaltmıştır.
Kentsel nüfus 1980’de % 45,5’den % 51,1’e yükselmiş ve 1990’da % 56,3 olmuştur.
1980–1990 arasında, yerleşim birimlerine göre göç incelendiğinde, şehirden şehre
göçlerin arttığı gözlenmiştir (Güçlü, 2002: 30).
Türkiye’deki kentleşme süreci dikkatle incelendiğinde, çekici nedenlerden çok
itici nedenlerin kentleşme sürecinde etkin olduğu görülür. “Bunun nedeni kente
doğrudan çekicilik özelliği kazandıracak iş ve geçim olanaklarının kaynağı olan
tarım dışı etkinliklerin, özellikle sanayinin yeterince gelişmemiş olmasıdır. Türkiye
kentleşmesinin ileri aşamalarında, çalışan nüfusun sektörler arasındaki dağılımı
incelendiğinde, sanayinin payının bir artış göstermesine karşın, hizmetler sektörünün
gerisinde kaldığı görülür” (Altuntaş, 1997: 72).
Türkiye’de kentleşme sürecinin kendiliğinden ihtiyaçlar doğrultusunda ortaya
çıkan, özümsenerek ilerleyen bir süreç olarak yaşanmadığı bilinen bir husustur. Geç
uluslaşmış olan Türkiye’nin kentlerle ilgili sıkıntısını kavramak olanaklıdır: son kırk
yılda dev ölçülerde büyümüş olan Türkiye kentlerinin bu hali, kapitalist
transformasyonun gecikmişliği ile bir açıdan değerlendirilebilir (Korat, 1997; 100).
Dolayısıyla böyle bir kentleşme sürecinin zaman boyutu, göz önünde tutulması
gerekir. Bu transformasyon, örneğin 10 milyon köylünün toprağını bırakması 10
senede oluyorsa başka, 30 senede oluyorsa başka, 100 yılda oluyorsa başka tür
süreçlerle gerçekleşir. Türkiye bugün sapan ve öküzle tarıma dayalı bir toplum
yapısından kabaca altı bin yıl sonra gerçekten bir başka toplum yapısına, sanayi
toplumu haline, özellikle son 50–60 yıl içerisinde azalıp çoğalan fakat hiç
kesilmeyen bir hızla geçmeye çalışmış ve çalışmaktadır (Kıray, 1982: 57).
Sonuç olarak Türkiye kentleşme süreci Batıdaki dinamiklerden farklı olarak
yaşanmış, dolayısıyla önceleri ithal sanayiye dayalı iken sonraları sanayi alanında
gelişim göstermiş, fakat hizmet alanında eksik kalmıştır. Kuşkusuz böyle bir süreç
Türk toplum yapısı içinde değerlendirilebilecek bir husustur. Böyle bir sürecin
yaşanması yanında, bu sürecin toplumsal birçok tezahürü de olmuştur. Şüphesiz
Türkiye’de kentleşmenin en önemli görünümlerinden biri, mekânsal- toplumsal bir
oluşum olan gecekondulaşma olgusudur. 1960’lardan itibaren bu konuda hayli fazla
19

araştırmanın yapılması ise bu konunun hayli önemli olduğunun göstergelerinden biri


olmaktadır.

1.1.3. Kentlileşme ve Türk Toplumunda Kentlileşme Süreci


Kentleşme toplumların yapısal değişimlerinin en göze çarpan yönüdür.
Özellikle sanayileşme sonrası kentleşme olgusu bu durumu daha belirgin bir şekilde
yansıtmaktadır. Böylelikle günümüz kentleşmesi her şeyden önce nüfusun büyük
oranının tarımdan ve topraktan kopup tarım dışı alanlarda, sanayide, karmaşık
örgütlerde ve dolayısı ile köyden başka yerlerde, kentlerde hayatlarını kazanmaya ve
yaşamaya başlamaları demektir. Gene de böyle üç cümle ile özetlenen oluşum yalnız
bu süreci yaşayanlar için değil, toplumun bütün kesimleri için travmatik bir
deneyimdir. Yapısal değişiklikler her türlü insan ilişkisinin yeniden düzenlenmesini,
değişmesini içerir. Böyle bir değişikliğin fiziki yönü kadar, örneğin işyeri ya da
konut yapıları, sokakları ya da ulaşım araçları kadar, kişilerin davranışlarını,
düşünüşlerini hatta heyecanlarını değiştirmesi demektir (Kıray, 1982: 57). İşte
kentleşme sürecinin öznesini oluşturan bireyin kent içindeki durumu, bizi
kentlileşme kavramına götürmektedir. Kentlileşmenin birçok yönü olduğu için birçok
tanım yapılmıştır. Şimdi bu tanımlardan birkaçını ifade edelim;
“ Kentlileşme ya da kentli olmak birey ölçeğindeki bir değişim sürecidir. Bu
süreç toplum ölçeğindeki kentleşme sürecinin birey ölçeğindeki yansımasıdır ve
sosyal psikolojik, kültürel yönü ağırlıklı olan bir süreçtir” (Keleş, 1980: 56).
Kentlileşme; kentleşme akımı sonucunda, toplumsal değişmenin insanların
davranışlarında ve ilişkilerinde, değer yargılarında, tinsel ve özdeksel yaşam
biçimlerinde değişiklikler oluşturması sürecidir (Kartal, 1992: 49).
Bu tanımlardan yola çıkarak kentlileşme kavramına daha yakından bakarsak:
Bir yere ait olma duygusu, toplumda yaşayan tüm bireylerde vardır. Zaten kentler de
bu ihtiyacın birlikteliğinden ortaya çıkmıştır. Birey kentli olmak ister, çünkü geniş
ölçüde, ekonomik, siyasal, eğitimsel, dinsel ya da kültürel alanlardaki gönüllü
örgütlerin etkinlikleri sayesinde, kişiliğini ifade eder, geliştirir, statü kazanır ve uğraş
alanını oluşturan eylemleri sürdürebilir (Kaya, 2007: 13). Dolayısıyla kentli olmak
ister çünkü kent, yaşadığı dönemin ihtiyaçlarını karşılar.
20

Fakat tüm bireyler için kentte yaşıyor olmak tam manasıyla kentli olunduğunu
göstermemektedir. Kentlilik bir anlamda yaşanılan yerin(kentin) benimsenmesi,
kabullenilmesi süreciyle başlar ve yer kimliği edinme süreciyle devam eder.
Dolayısıyla yer kimliği edinmek sosyalleşme sürecinin en uzun yaşandığı yer veya
doğulan yer ile kazanılmaktadır.
Bireylerin kentlileşme süreci kentlerin yapısıyla gerçekleşmektedir. Kentler
hangi dönem ve çağda olursa olsun nüfus ve ekonomik büyüklüğü, cazibe merkezi
olması sebebiyle “etkileyen” konumundadır. Böylelikle içine aldığı kişileri az veya
çok ama mutlak surette etkilemektedir. Bu etkileme sürecinde kültür devreye
girmektedir. Buradan hareketle kültür; insan ve insan dünyasıyla ilgili her türlü
ürünü, üretiyi içerir, bunun yanı sıra kültür, insan ilişkilerini ve birbirleriyle olan
etkileşimlerini de kapsar. Bu anlamda kültür bir toplumun maddi ve manevi
değerlerinin toplamını ifade eder (Kaya, 2007: 35). Kentsel yaşam ise giderek
kültürlenmiş bir olgudur. Bu kültürün içinde, özgürlük, heterojenlik, uzmanlaşma,
işbölümü, sivil toplum örgütleri gibi pek çok değişken vardır. Kentin içindeki her
fert, kentli veya kente yeni gelen, adaptasyon süreci yaşayan, kentteki kültürel
yapıyla kültürlenmektedir. Sanayileşme süreci sonrası ve günümüz kentlerinin de
belli kültürel nitelikleri vardır.
Çağcıl dünyada ağırlıklı olarak kentli yaşam tarzı, en bilindik ve genel
ifadeyle, oldukça uzmanlaşmış bir işbölümünü, toplumsal ilişkilerde araççılığın
gelişmesini, akrabalık ilişkilerinin zayıflamasını, gönüllü birliklerin çoğalmasını,
normatif çoğulculuğu, sekülerleşmeyi, toplumsal çatışmaların artışını ve kitle iletişim
araçlarının gün geçtikçe daha önemli bir rol oynamasını vs kapsamaktadır (Marshall,
2000; 400).
Özellikle özgürlüğü besleyen günümüz kentsel yaşamının, paralel bir şekilde
bireyselleşmeye yol açtığı birçok ortak yargıyla ifade edilmektedir. Simmel’e (2000;
99,100) göre ise bu durumun bir dizi nedeni vardır. Öncelikle insan metropol
hayatının boyutları içinde kendi kişiliğini ortaya koymak gibi güç bir işle karşı
karşıyadır. Bunun yanında metropole özgü konuşma, davranış biçimi, geçici heves ve
aşırı özenti vb gibi aşırılıkları benimsemek sorumluluğu taşır. Bunun nedeni, bireyin
kendini ifade etmek, kanıtlamak için “farklı olma”, çarpıcı bir davranışla ortada olma
ve böylelikle alakayı celbetme çabasındandır.
21

Modern hayatın en derin problemleri, bireyin bunaltıcı toplumsal güçler, tarihi


miras, harici kültür ve hayatın tekniği karşısında mevcudiyetini koruma çabasından
kaynaklanmaktadır. Daha fazla özgürlüğe ek olarak, modern çağın kenti, insanın ve
sürdürdüğü uğraşın işlevsel bakımdan daha fazla uzmanlaşmasını talep etmiştir; bu
uzmanlaşma birey tekini yekdiğerine karşı emsalsiz ve mümkün en yüksek seviyede
vazgeçilmez hale getirmiştir (Simmel, 2000: 167).
Modern zihin giderek daha da artan bir biçimde hesapçı bir hüviyete
bürünmüştür. Tipik metropol insanın münasebet ve ilişkileri genellikle o denli
karmaşık ve değişkendir ki, taahhüt ve hizmetlerde ödünsüz bir dakikli olmadıkça
topyekun bütün bir yapı çöker ve önü alınamaz bir kaosa sürüklenebilir. Dakiklik,
hesaplanabilirlik, tamlık metropole özgü fenomenlerdir (Simmel, 2000: 171, 172).
Kentteki bireyler arası ilişkiler de kısa ve seyrektir. Kentsel birey sadece
yakınları ve komşuları ile değil, tüm kent personeliyle dolaylı ve dolaysız ilişkiler
içindedir. Kentteki yapılar da artık çok karmaşık bir sürecin ve kararlar dizisinin
sonucunda anonimleşip ortaya çıkmakta ve çıkar çıkmaz vergisiyle, tesisat borcuyla,
diğer evlerle olan ilişkisiyle kamusal bir özellik kazanmaktadır (Gür, 2000: 87).
Kentin fiziki yapılarından olan caddenin de ayrı bir önemi vardır. Cadde her
geçilişiyle ekonomik, mesleki ve toplumsal hayatın temposunu hissettirir. Böylelikle
şehir ruhsal hayatın duyumsal temelleri bakımından küçük kasaba ve taşra hayatına
derin bir tezat teşkil eder. Metropolis, insandan taşra hayatının gerektirdiğinden daha
farklı bir bilinçlilik talep eder (Simmel, 2000: 168).
Wirth’e göre (2002: 101) “kentsel yaşam biçiminin belirgin nitelikleri olarak
çoğunlukla, toplumbilimsel olarak, birincil ilişkilerin yerini ikincil ilişkilerin alması,
akrabalık bağlarının zayıflaması, ailenin toplumsal açıdan öneminin zayıflaması,
komşuluğun kaybolmaya başlaması ve toplumsal dayanışmanın geleneksel temelinin
zayıflaması” gösterilmektedir. “Kentliler, yaşamsal gereksinimlerinin karşılanması
için kırsal yörelerde yaşayanlara göre daha çok sayıda insana gereksinim duyarlar ve
böylece daha çok sayıda örgütlenmiş grupla işbirliği içine girerler, ama belli kişilere
daha az bağımlıdırlar ve birbirlerine bağımlılıkları, diğerlerinin, oldukça farklı olan
eylem alanları ile sınırlandırılmıştır. Bu, kentin niteliklerinin, temel olarak, birincil
ilişkilerden daha çok ikincil ilişkiler sonucunda belirlendiği anlamına gelir” (Wirth,
2002: 91).
22

Kentte kurulan ilişkiler gerçekten yüz yüze olabilir, ama bu ilişkiler yine de,
kişisel, yapay, geçici ve parçacıldır. Tersine kentlilerin ilişkilerinde gösterdikleri
soğukluk ve kayıtsız görünüş böylece, diğerlerinin istek ve beklentilerine karşı
koymada bir araç olarak görülebilir.
Kentte genellikle fiziksel ilişkiler yakın, toplumsal ilişkilerse uzak bir biçimde
gerçekleşir. Kentsel dünyanın, insanları yalnızca görsel olarak tanımaya elverişli bir
yapısı vardır. Kentte görevlilerin rollerini gösteren üniformalar tanınır ancak kentli
fert, bu üniformaların arkasında gizlenen kişisel farklılıklara bihaberdir.
Oysa kentsel yaşama karşılık, kırsal alanlarda ekonomik yaşam biçimi, tarım
ve hayvancılığa dayalıdır. Sosyo-kültürel ilişkileri ise aile, komşuluk, akrabalık vb.
üzerine bina edilmiştir. Günlük sosyal ilişkiler, karşılıklı iş birliği çerçevesinde
sürdürülmekte iken kişiler kendi inançlarının dışındaki inançlara karşı pek
müsamahakâr yapıda olmazlar. Bir başka şekilde ortak sahip oldukları her türlü
değere karşı daha sorumluluk hissi içindedirler. Ortak mekân ve konutlar, istedikleri
gibi kullanacakları yerler değil, korumak, saygı duymak zorunda oldukları yerlerdir.
Kırsal niteliklere karşılık olarak kente özgü nitelikler daha farklı yapıdadır.
Kentte ekonomik davranışlar sanayi, hizmet vb. sektör içinde gerçekleşir. Sosyal
davranışlar içinde ise aile demokratik değer ve tutumların gelişmesi açısından önem
kazanır. Eğitim, toplumda bir statü elde etmenin kişisel başarıyla ilişkili olduğundan,
önem kazanmıştır. Farklılaşmalar ise doğal karşılanır. Kentli, siyasal anlamda
hakların ve sorumlulukların bilincindedir. Oy vermeyi yurttaş olmanın gereği sayar.
Sivil topluma özgü organizasyonları destekler. Psikolojik davranışlar açısından
yüreğinden çok aklıyla karar verir. Zamanı bilinçli kullanır. Kendini kentli, modern
olarak değerlendirir. Diğer grupların inanç ve pratiklerine saygı duyar. Batıl inançları
sorgular. Oturduğu konutun, yaşadığı kentin çirkinliklerinden rahatsız olur ve
güzelleştirmek için çaba harcar. Dilini özenle kullanır. Argo ve yabancı unsurlardan
uzak durur. Beden sağlığını önemser, beden bakımını düzenli yapar. Sanat ve
sanatçıya saygı duyar, sanatsal etkinliklerle ilgilenir (Kaya, 2007: 119).
Kent, farklı toplumsal, kültürel dünyaların mozaiği olarak ortaya çıktığına
göre, kentli olma ve kentlilik bilinci düzeyi de farklı biçimlerde oluşacaktır.
Dolayısıyla, hem köy, kasaba, kent gibi yerleşim birimlerinin hem de kentlerin içinde
yer alan farklılaşmış yerleşim birimlerinin “yerel” ilişkileri birbirinden
23

farklılaşmaktadır. Her bir birimin kentle mekânsal, siyasal, sosyal, kültürel ilişkileri
farklıdır.
Günümüz kent kültürü, kentlilik tanımlarından, yukarıda da bahsedildiği üzere,
siyasal, dinsel, sanatsal, hoşgörü ve özgürlükleri barındıran demokratik, bilimsel
bilgi ve nesnellikten oluşan yapılardır. Bu durum ise önemli ölçüde sanayi
toplumunun özellikleriyle yoğrulmuş Batı kentlerinden bahsetmek anlamına
gelmektedir. Çünkü kentlerin bugünkü yapısına gelmesinde en önemli unsur Sanayi
Devrimi’dir. Sanayi Devrimi ise Batı’nın kendi toplum yapısı içinden çıkmış bir
oluşumu ifade eder. Buna karşılık, ithal sanayi ile kalkınmaya çalışan ülkelerde ise
sanayi, kültürün bir öğesi olmadığından, ne tam olarak sanayi toplumuna
geçilebilmiş ne de yeni bir şehir kültürü üretilebilmiştir. Türkiye de bu şartlara örnek
bir ülke konumundadır. Diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de
kentleşme sanayileşme sonucu değil, tamamen ülkenin sosyo-ekonomik ve siyasal
şartlarından kaynaklı gerçekleşmiştir. Bu durumda Türkiye’de kentler, Sanayi
Devrimi’nin getirdiği kültürel özellikleri taşımazlar (Kaya, 2007: 36).
Bundan dolayı Türkiye’de özellikle bir dönemde kentler, daha çok kırdan kente
göç eden nüfusun oluşturduğu yerler olduğu için, gelinen kentli olmak, o kente ait
olma duygusu, çok fazla söz konusu olamamıştır (Güçlü, 2002: 83).
Türkiye’deki kentlileşme sürecinden bahsederken öncelikle belirtilmesi
gereken, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Anadolu köylülerinin kitleler halinde büyük
şehirlere göç etmesinden dolayı, hem Türk toplumunun geleneksel toplumsal
örgütlenmesi önemli ölçüde değişime uğratmış, hem de farklı, yeni toplumsal
kurumlar ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda, köklü toplumsal biçimlerin ifadesi için de
yeni bir zemin oluşturmuştur (Duben, 2006: 23). Fakat Türkiye’de değişimin yanında
dikkate değer diğer bir nokta da, hala varlığını koruyan toplumsal ve kültürel
kurumlarındaki birtakım sürekliliklerdir. Bu konu üzerinde ilerleyen yerlerde
durulacaktır.
Özellikle 1950’li yıllarla birlikte başlayan içgöç, 90’lara kadar yoğunluğu
değişerek devam etmiştir. Bundan dolayı kentlerde bulunan nüfusun önemli bölümü
halen geldikleri köylerin kültürünü muhafaza etmektedir. Bu durum esasında hem
gerekli hem de olağan olup kendiliğinden gelişen bir durumdur. Fakat böyle bir
ihtiyaç, göçmenlerin kentlere adaptasyonu sürecinde tampon mekanizma görevi
24

görmesi açısından önemlidir. Dolayısıyla kentin kendine özgü kültürünün


benimsenmesi kentlilik bilincinin gelişmesi açısından önem kazanmaktadır.
Türkiye’deki kentsel sistem, özellikle 1970’lerden sonra, “devlet-toplum-
piyasa” ilişkileri açısından “otoriter-popülist ve klientalist” nitelik taşıdığı
söylenebilir. Yakın dönemlere kadar, merkezdeki bürokrasi ve siyaset, devletin
yönetimiyle ilgili “rejim” sorunlarıyla ya da ulusal ölçekli politik ve ekonomik
sorunlarla ilgilenmiş ve uluslar arası konjonktüre göre değişen çözümler üretmiştir.
Fakat, bilindiği üzere, bütün bu makro politikalara karşın, kentlere göç eden ve
özellikle gecekondulara yerleşen göçmenler göç, yerleşme, iş bulma ve gündelik
yaşamı sürdürme ile ilgili sorunlarla “..kendi getirdiği çözümlerle..” baş etmişler ve
kendi kurallarını oluşturmuşlardır (Kayasü vd, 2009: 114).
Sanayileşme öncesi kent yapısının en önemli niteliği olan ev, aile, mahalle vs
içinde yürütülen temel kurumsal faaliyetler, özellikle ekonomik üretim, sanayileşme
sonrası ivme kazanan bir dönüşüm olarak ev içi alandan çıkarak, hızla genişleyen
kamusal alana taşınmıştır. Devlet bürokrasisi ve fabrika, kurumsallaşmış bir hukuk
sistemi ve köklü bir kamu ahlakı, yani “sivil toplum” ahlakı, geleneksel ev hayatının
dışında bu geniş alandaki hayatın gerektirdiği normatif ve kurumsal temelleri
hazırlamıştır.
Yalnız bu durum Max Weber’e göre, Batı’nın toplumsal ve ekonomik tarihinin
ayırt edici bir özelliği olan, akrabalık ile iş ilişkilerinin normatif ayrışması ve ayrı
bürokratik yapıların oluşması süreci, Batılı olmayan toplumların endüstriyel gelişimi
için de geçerli olacağı anlamına gelmemektedir(Weber’den Aktaran: Duben, 2006:
30). Türk toplum yapısı kentleşmesi içinde temel kurumsal aygıtların
bürokratikleşmesi süreci tam manasıyla sindirilmeden yaşanmıştır. Osmanlı
İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında,
çok köklü gelenekleri bulunan bir topluma, Batı’nın medeni hukuku ve ceza yasaları
aktarılmış, ülkede büyük bir bürokratik devlet aygıtı oluşturulmuş ve modern
fabrikalar kurulmuştur(Duben, 2006: 87). Bu bağlamda Batılı anlamda bir kamu
ahlakı hiçbir zaman tam olarak yerleşmemiş, sivil toplum kodları, sosyal hayatın
ayrılmaz bir parçası haline gelmemiştir. Tersine, eski, patrimonyal, kişiselci kodlar,
günlük yaşamdaki etkilerini kamusal alanda bile önemli ölçüde sürdürmüştür.
Adalet, toplumsal güvenlik, kişiler arası beklentiler ve karşılıklı samimiyete dayanan
25

bu eski “enformel” sistem, hukukun girmediği ya da giremediği alanlarında, günlük


faaliyetlerde geçerliliğini sürdürmüştür (Duben, 2006: 86, 87).
Türkiye’nin ilk kentleşme sürecinde göçmenler “sivil toplum” ahlakı diye
nitelendirebileceğimiz alternatifler yerine, akrabalık sistemi içinde uzun bir tarihsel
gelişmeyle kök salmış bu akrabalık koduna göre etkileşimde bulunmaya
çalışmışlardır. Bunda politikaların ihtiyaçları karşılayacak yeterli düzenlemeleri
içermemesi de etkin rol oynamıştır. Gündelik yaşamsal sorunların çözümünün
bireylere, yerel aktörlere ve toplumun kendi dinamiklerine bırakılması, kentlerde
önceleri akrabalığa, hemşehriliğe dayalı kentleşmenin ilerleyen dönemlerinde dini,
mezhepsel ve etnik değerlere dayalı vs cemaatçi yapılanmaların oluşumlarına neden
olmuştur. Bu çeşitli cemaatçi enformel örgütlenmeler kentlileşme sürecinde kendi
içlerinde dayanışma sergileyerek eklenti bir görüntüyle kente uyum ve adaptasyon
sağlamaya çalışmışlardır.
Türkiye’de kentleşmenin ilk yıllarında küçük, büyük imalathanelerde,
fabrikalarda akrabalık, hemşehrilik ve mezhep bağları, işyerlerindeki toplumsal ilişki
sistemini yapılandırması açısından dikkat çekici bir örnektir (Duben, 2006: 31).
Ancak kent yaşamında girift ilişkiler ağı kuruludur. Bu yüzden belli bir
karşılıklılık biçimini beraberinde getiren aile ilişkileri, hatta geniş akrabalık ilişkileri,
yoğun, farklılaşmış bir nüfusun bulunduğu kentlerde, ancak sınırlı bir düzeyde
geçerli olabilir. Bireyler, kentlerde, akraba veya hısım olmayan kişilerle birçok
toplumsal ilişkiye girmek zorundadırlar. Bu, kentin eski sakinleri kadar göçmenler
için de geçerlidir(Duben, 2006: 91). Bu yüzden akrabalık kodlarına göre kentlilik
bilinci çok sindirilmiş bir kentlileşmeyi sağlamamaktadır. Ayrıca iç göçlerin yoğun
olduğu dönemlerde hemşehrilik ilişkileri ve bu ilişkiler üzerinde kurulan dayanışma
ağları, zamanla yerleşildikçe içe kapanık bir cemaatleşme oluşumu da arz etmiştir.
Kent içinde kutuplaşan bu gruplar, farklı eğitim, sağlık ve ulaşım araçları gibi
etkinlikte bulunmakta, kısaca birbirinden hızla kopmaktadırlar.
Özetle, Türkiye şartlarında ya doğrudan akrabalık terimlerine başvurularak
yahut da akraba veya benzer bir aracı kullanılarak, akrabalık veya hısımlık
nosyonları oluşturulmuş; toplumsal etkileşimi düzenlemek için, bu tür bir sentetik
akrabalık bağı sayesinde, akrabalığa benzer bir kod devreye sokularak toplumsal
26

ilişkiler sistemi oluşturulmuştur. Kentlileşme süreci içinde de bu ilişkiler sisteminin


en bariz gözlendiği mekân kuşkusuz gecekondu alanları olmuştur.

1.1.4. Kentlileşme Süreci İçinde Gecekondu Olgusu


Kentler, hangi toplum yapısı içinde ve hangi büyüklükte olursa olsunlar ilk
ortaya çıktıkları zamandan günümüze kadar beraberinde birtakım sorunları,
ihtiyaçları getirmiştir. Özellikle gelişmekte olan Türkiye örneğinde, sorun ve
ihtiyaçlar yönünden akla gelenlerden biri gecekondu olgusudur. Sorundan kasıt
olarak kente sosyo-kültürel, ekonomik, siyasal, fiziksel yönleriyle uyum
sağlayamamış olması kastedilmektedir. Gecekondular ilk ortaya çıktıklarında çoğu
zaman geçici nüfus ya da yeni gelmiş bir grupken (Kıray, 1982: 59), süreçle birlikte
kentler içinde gecekondu adı verilen mekânların sahipleri durumuna gelmişlerdir.
Kuşkusuz gecekondu oluşumunun arkasında yoğun göç hareketliliği vardır. İç
göç, sanayileşme sonrası ulus-devlet yapılı ülke sınırları içinde belli sosyo-
ekonomik-kültürel ve siyasal sebeplerden ötürü yaşanan toplumsal hareketlilik olarak
ifade edilebilir. Türkiye’de özellikle 1940’lı yıllarla birlikte başlayan iç göç olgusu
kırın iticiliği, kentin çekiciliği gibi nedenlerle ortaya çıkmış ve hızlanarak devam
etmiştir. Türkiye’de yaşanan iç göç olgusunun en dikkat çekici yanı kentin iş ve
ticaret alanlarına ve kent çevrelerine yakın alanlarda biriken göçmen nüfusun, konut
yapıları ve kültürel özellikleri olmuştur. Öyle ki gecekondu olgusuyla ilgili çok
yoğun bir akademik araştırma literatürünün olması bu olgunun öneminin bir
göstergesidir.
Sanayileşme sonrası göç olgusunun nedenleri olarak kabul edilen, kırda
teknoloji yenilenmesi biçiminde gerçekleşen yapı değişmesi kentte de sanayiye geçiş
biçiminde gerçekleşmesiyle, kırdaki ve kentteki değişikliklerin hızı birbirine uymasa
bile, kırdan kopan nüfus aynı yönetsel mekân içinde yer bulabilmiştir. Örneğin;
Avrupa’da, tarımdan pazara yönelik üretime geçildiğinde kırdan kopan büyük sayıda
nüfus, kendisini emecek kentsel yapılar gelişmediğinden ötürü Amerika’ya göç
yolunu açmıştır(Şenyapılı, 1978: 19). Bunun gibi Türkiye örneğinde de kırdan kopan
nüfus, kentlerin çevrelerinde kendilerine yer bulabilmişlerdir.
Türkiye’de gecekondu yapımı 1930’lu yıllara kadar dayanır. Gecekondu
oluşumunda teknolojik gelişmeler adı altında özellikle 1947 Marshall Planı ile çok
27

sayıda traktörün Türkiye’ye girmesi sonucu iç göçlerin hızlanması önemli


etkenlerden biridir. Yardım sayesinde makineli tarım kısa zamanda organik enerjiye
dayalı (öküz/sapan vb.) ekip-biçme sürecini ortadan kaldırmış, Ege ve Güney
bölgelerimize, özellikle İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu’dan toplumsal hareketliliğe
yol açmıştır. Bu nedenle, kırsal alanlardan büyük çapta nüfus akışları gerçekleşmiştir
(Türkdoğan, 2008: 294).
İç göç olgusu en temel ayrımla kırın iticiliği ve kentin çekiciliği şeklinde
açıklanmaktadır. Genel ifadeyle de kırdaki itici nedenler olarak makineli tarımın
geçim sıkıntısına neden olması, kan davası vs, kentteki çekici nedenler olarak da
kentte yaşama isteği, çocuklarının eğitimi, meslek edinme gibi nedenler sayılabilir.
Ancak kimi araştırmalar, göçün sadece kırsal kesimde tarıma makinenin
girişiyle açıklamanın yanlış olacağını vurgulayarak, doğru olanın kırsal kesimdeki
mülkiyet düzeninin aldığı yeni biçimler olduğuna da dikkat çekmektedir (Tekşen,
2003: 42).
Göçe yol açan çekici faktörler arasında da kent ve kentin imkânları hakkındaki
bilgilerin artması önemli bir etken olarak kabul edilmektedir (Tekşen, 2003: 42). İlk
göç edenlerin akraba ve hemşehrilerine verdikleri bilgi ve destekler de kimi
toplumbilimciler tarafından çekici faktörler arasında sayılmaktadır (Tekşen, 2003:
43).
Kısaca başta maddi faktörlerin itmesiyle genellikle kentin dış semtlerinde
oluşan bu tecrit edilmiş mahallelerde yaşayan göçmenler, karşılaştıkları birçok
sorunun üstesinden gelmede kentin örgütsel bakımdan yetersizliğinden dolayı büyük
ölçüde akraba ve hemşehrileriyle aynı kent ve aynı semtlerde bir arada oturmayı
seçmişlerdir. Bu da gecekondulaşmanın önemli bir özelliği olarak kümeleşmeyi
ortaya çıkarmıştır (Tekşen, 2003: 45).
Esasında gecekondu göçmeninin kentlileşme süreci, bireyin sosyalleşmesinden
çok farklı değildir. Ancak göçmen bu sürece daha önce almış olduğu bir sosyal
temelden başlar ve onlar için yeniden uyum süreci gerektirir (Altuntaş, 1997: 53).
İşte bu süreç de bu anlamda belli zorlukları beraberinde getirmiştir.
Gecekondu olgusu kuşkusuz tüm soysal olgular gibi karmaşık bir yapıya
sahiptir ve geçirmiş olduğu dönüşüm salt ekonomik boyuta bağlanarak, salt mekânsal
bir konut sorunu olarak açıklanamaz. Bu dönüşüm içinde son derece önemli sosyal
28

olay, sorun ve gerilimler, politik ve kültürel boyutlar, kendi içinde ve çeşitli kent
öğeleri ile farklı ilişki ağları vardır (Şenyapılı, 1998: 315).
Gecekondu olgusunun sorun ve problemler yuvası olarak yaftalanmasına,
devlet eliyle yeterli ve gerekli çözümlerin sunulamaması da eklenince, gecekondu
alanları kent için tehdit niteliği taşımışlardır. Oysa akrabalık ve hemşehrilik bağıyla
kümelenmiş gecekondu alanları-ki bu yönüyle de bütünleşemediği ve kente kendi
kültürel yapılarını taşıdıkları iddiasıyla eleştirilmişlerdir- kendi içinde kendi
geliştirdiği çözümlerle, kentle bütünleşemeyen büyük bir nüfus kitlesinin
barınmasından doğacak ve sistemin güvencesini sarsacak sorunların çıkmasına engel
olmuştur.
Gecekondu oluşumunda ülkelerin siyasal alanda aldıkları önlemler ve bunların
yasalara yansıması da önemli bir unsurdur. Gecekonduluların seçmen özelliği
taşımaları yanında konutlarını yasallaştırma çabaları, elektrik, su, yol gibi hizmetlere
gereksinimi ile siyasilerin seçilebilme kaygısı sonucu oluşan karşılıklı çıkarlar
gecekondu politikasını etkilemiştir. Dolayısıyla bir yanda yeni gecekonduların
yapımını önlemeye yönelik yasalar çıkarılırken diğer yanda açık ya da gizli bir
şekilde gecekondu yapımının teşvik edilmesi gecekondu alanlarında çözümsüzlüğe
neden olmuştur (Altuntaş, 1997; 73).
Siyasilerin gecekondu konusundaki diğer bir olumsuz yaklaşımı,
gecekondulara ulusal ya da yerel seçimlerdeki tercihlere göre belediye hizmeti
sunmalarıdır. Böyle bir yaklaşımın toplumda siyasi kamplaşmalara ya da
yabancılaşmaya yol açacağı toplumsal huzursuzluğa neden olacağı açıktır (Altuntaş,
1997: 73).
Gecekondu olgusu karşısında çeşitli ülkeler farklı politikalar izlemiştir. Bu
politikaların başında, önleme, yıkma, yeniden yerleştirme ve iyileştirme gelir.
Türkiye’nin de dâhil olduğu birçok ülke, gecekondulaşmanın önlenememesi üzerine
başlangıçta yıkma politikası izlerken zamanla gecekondulaşmanın kökenindeki
sosyal, ekonomik ve siyasal yapının incelenmesi gereğini kabul etmiştir (Keleş,
1993: 376). Bunun üzerine iyileştirme politikaları uygulanmaya başlamıştır. Ucuz
arsa, kredi, teknik yardım sağlanması, imar planlarının uygulanması gibi
uygulamalarla iyileştirme yönünde çabalar sarf edilmiştir. Ancak iyileştirme
politikasının bütçeye getirdiği yük, sürekliliğini engellemiştir. Yeniden yerleştirme
29

politikaları ise yapılan yeni konutların gecekondulunun alışkanlık ve kültürel


değerlerine uymadığı gerekçesiyle başarılı olamamıştır (Altuntaş, 1997: 81).
Gecekondu olgusu derme çatma, sefalet vs şeklinde anılmalarına rağmen
mutlak bir mekân örgütlenmesi özelliği taşımamaktadır. Gecekondu yerleşim
bölgelerinin içinde de hiyerarşik bir yapılaşma vardır. Bir yanda betonarme yapılar,
öte yanda tenekeden yapılar yer almaktadır; gelir düzeyi yönünden de çok farklı
aileler yaşamaktadır. Bir süre sonra ise sadece gelir dağılımı, konut farklılaşması
değil, cemaat ilişkileri, mezhep farklılıkları, dinsel örgütlenmeler, memleketlilik, vb.
açıdan da kamplaşmalara yol açmıştır (Kayasü vd, 2009: 41).
Fakat gecekondu bölgeleri her nasıl nitelik taşırlarsa taşısınlar ortak bir
anlamları vardır. O da-aynı zamanda gecekondu olgusunu açıklama ihtiyacından
yaklaşım geliştirilmiş olan- ‘tampon kurum ve mekanizma’ niteliği taşımalarıdır.
‘Tampon kurum ve mekanizma’ yaklaşımı aynı zamanda sosyolojik anlamda en çok
bilinen ve bizi ilgilendiren yaklaşımdır.
Bu yaklaşıma göre, toplumsal değişme, bir toplumun tüm kesimlerinde aynı hız
ve aynı oranda gerçekleşmemektedir. Fakat toplumların değişme durumlarında,
geçici denge ve bütünlüklerini sağlayan çeşitli mekanizma ve kurumlar mevcut
olmuştur (Kongar, 1982: 27-28). İşte bu kurum ve mekanizmalar ‘tampon kurum ve
mekanizmalar’dır. ‘Tampon kurum ve mekanizmalar’ toplumların değişme
durumlarında toplum fertlerinin adaptasyon ve uyum sürecine yardım eden ne eskiyi
tamamen yadsıyan ne de yeniyi tamamen kabulleştiren bir ara geçiş
formülasyonudur. Gecekondu alanları da bu tür ‘tampon kurum ve mekanizmalara’
iyi bir örnek niteliği taşımaktadır.
Gecekondu olgusunu daha iyi anlamlandırmak adına sırasıyla kavramından,
konut yapısından ve kültüründen bahsetmek anlamlı olacaktır.

1.1.4.1. Kavramı
Gecekondunun sözlük anlamı ‘izinsiz olarak hemen bir gecede çatılıveren
yapı’ dır.
Hukuki açıdan 775 nolu gecekondu kanuna göre gecekondu tanımı; ‘imar ve
yapı işlerini düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalmaksızın, kendisine
30

ait olmayan arazi veya arsalar üzerinde sahibinin rızası olmaksızın yapılan izinsiz
yapıdır’(Md. 2).
Keleş’in Kentbilim Terimleri Sözlüğü’nde gecekondu:
‘Bayındırlık ve yapı kurallarına aykırı olarak, gerçek ya da tüzel, kamusal ve
özel kişilerin toprakları üzerinde, toprak iyesinin istenç ve bilgisi dışında onamsız
olarak yapılan, barınma gereksinmeleri devletçe ve kent yönetimlerince
karşılanmayan yoksul ya da dar gelirli ailelerin yaşadığı barınak türü’ olarak
tanımlanır.
Resmi kimi kaynaklarda gecekondu, ‘kendisine ait olmayan yerde, imar
yasalarına, sağlık ve fen kurallarına aykırı olarak, alelacele yapılmış bir barınak’
şeklinde tanımlanır(Altuntaş, 1997: 63).
Ancak arsa sahibi olmamak tek başına yeterli bir ölçüt değildir. Kişinin kendi
arsasına yaptığı gecekondular da vardır. Gecekondular özel şahıs ya da devlet arazisi
üzerinde yapılmış olabilirler. Ancak gecekonduların üçte ikisi devlet arazilerini işgal
etmesinden dolayı tanımların çoğunda izinsiz, kendisine ait olmayan arsa ibaresi
kullanılmaktadır(Altuntaş, 1997: 63).
Özetle gecekondu, işgal ettikleri, ya da hissedar oldukları arazilerde fiili
hâkimiyet kuran, gecekondu sahiplerinin, ya da kiracılarının (kiralamak da bir
zilyetlik sürecidir) oluşturduğu kentsel araziler üstünde kendine özgü dokuları,
mimarlığı ve yaşam biçimleri olan bir kentsel alanlar bütünüdür(Kayasü vd, 2009:
86).
Burada bizi daha çok ilgilendiren gecekondu olgusunun toplumbilimsel açıdan
tanımlanmasıdır: “Gecekondu, bir takım kişilerin, genellikle kendilerinin olmayan
topraklar üzerinde, kısa zamanda izinsiz, imar mevzuatına aykırı ve sağlık
şartlarından yoksun olarak yapılmış veya yaptırılmış yapıdır”(Yasa’dan Aktaran:
Erkan, 2002: 126).
Başka bir tanıma göre, “kentin planlanmış, alt yapısı tamamlanmamış
kesimlerinde yerleşmeye geliri hiçbir biçimde yeterli olmayanlarca, kent
çevresindeki ya da kente yakın ve henüz kentleşmemiş topraklar üzerinde barınma
gereksinimlerini gidermek amacıyla kendi olanaklarıyla kurdukları konutlar” olarak
tanımlanmaktadır(Erkan, 2002: 126).
31

Daha kapsayıcı bir açıklamayla, gecekondu, göçmenin geldiği köyün, kırsalın


yaşam koşullarına göre daha iyi koşullara sahip olma umuduyla, önce tek başına
sonra ailesiyle birlikte geldiği kentte, belirli bir işe sahip olmaması ve gelir azlığı
nedeniyle konut ihtiyacını en çabuk ve ucuz bir şekilde giderme ihtiyacının ilk
aşamasıdır. Bu ihtiyaçla konut, çoğu zaman hazine arazisi bazen de sahipli araziler
üzerine kanuni mevzuatın dışına çıkarak inşa edilmektedir. Bu konutlar genelde bir
gece içinde bir çatı konmasıyla bitirilen barınaklardır(Erkan, 2002: 127) ve bu
barınaklarla birlikte kendine has kültürü, sosyo-ekonomik, siyasal vb faaliyetleri olan
bir mekân yerleşmesi ve yaşayışıdır gecekondu.
Türk sosyal bilimler literatüründe, gecekondu olgusu çeşitli yaklaşımlarla ele
alınmıştır. Bunlar en bilindik ifadeyle Tampon Kurumlar ya da Tampon
Mekanizmalar, Merkez Çevre ya da Bağımlı Kentleşme ve Marjinal Sektör
yaklaşımlarıdır. Ancak belirtmek gerekir ki, gecekondu olgusu bu yaklaşımların
üstünde daha geniş bir anlam içermektedir. Bu yaklaşımlar gecekondu olgusunu daha
iyi anlamlandırmak adına belli ipuçları vermektedir.
“Tampon kurum ve mekanizma” yaklaşımı: Tampon kurumlar ya da tampon
mekanizmalar göreli olarak hızlı ve kapsamlı değişme zamanlarında ortaya çıkan, ne
eski, ne de yeni yapıya ilişkin olan, yalnızca değişmekte olan yapıda görülen,
bütünleşmeyi sağlayan kurum ve ilişkilerdir. Bu kurum ve mekanizmalar toplum
açısından genel denge ve bütünlük işlevlerini yüklenmekle birlikte toplum içinde
bireyin ve ailenin güvenliğini sağlamış olmaktadırlar. Tampon kurum ve tampon
mekanizmalar, aslında model olarak idealden sapan oluşumları belirler(Kıray, 1982:
30).
Kentleşme açısından gecekondu olayı da bir tampon mekanizma olarak ortaya
çıkmaktadır. Tarımda makineleşme, toprağın fazla küçük birimlere bölünmesi ve
sonra da tekellerde konsantrasyonu sonunda açığa çıkan işgücü, kentsel alanlardaki
hizmetler ve ücretler tarafından, kentlere cezp edildikleri, fakat mevcut sanayi ve
hizmetler yapısı içinde emilemediklerinde, önce konut gereksinimlerinin
karşılanması için, başkasının arsası üzerinde ve sağlık koşullarına uygun olmayan
konutlar inşa edilmiş, sonra da bu bölgelerde yerleşme, bir yaşam biçimi haline
dönüşmüştür (Kıray, 1982: 31).
32

Gecekondu olgusu tampon mekanizma niteliğiyle, kentin öteki bölge ve


ekonomik kesimleri ile hem bölge olarak, hem de bölgede yaşayan aile ve bireyler
olarak, etkileşimi ve bu etkileşim yoluyla bütünleşmeyi de sağlamaktadır. Üstelik bu
bütünleşme sırasında köy ile de bağlar bütünüyle kopmamaktadır. Böylece belki de,
kentsel bölgelerin de üzerinde çok daha ulusal düzeyde bir bütünleşmenin
mekanizmaları oluşmaktadır (Kıray, 1982: 31).
Kongar’a göre de tampon kurumlar, geçici bir denge ya da geçici bir bütünlük
sağlar. Bu durum sadece gecekondunun değil toplumların değişme durumlarında da
bu şekilde gerçekleşir(Kongar, 1982: 27–28).
Dolayısıyla gecekondu olgusunun kendisi bir tampon kurum oluştururken, aynı
zamanda kırdan taşıdığı bir kısım mekanizmalarla gecekondulunun kentle
bütünleşmesine yardımcı olmuştur. Bu noktada geleneksel geniş aile ve hemşehrilik
ilişkileri ise gecekondulunun kültür yapısının ve tampon kurum niteliğinin başat
belirleyicileridir. Gecekondu yaşantısı içinde “hemşehrilik” ilişkileri ayrı bir öneme
sahiptir. Hemşehrilik ilişkileri göç edildikten sonra gecekondu olgusu içinde yeniden
filizlenen bir oluşumdur.
Hemşehri, kente değişik zamanlarda gelmiş ve kente uyumda değişik düzeyde
başarı göstermiş insanlardan oluşan bir gruptur. Temelde hemşehrilik, kente yeni
gelenlerin kente uyumunda birbirinden destek talebinde bulunmayı kolaylaştıran bir
gruplaşmadır. Bir anlamda himayecilik sistemi oluşturmaya dönüktür (Altuntaş,
1997: 74).
Merkez-çevre ya da bağımlı kentleşme yaklaşımına göre ise, azgelişmiş çevre
toplumları çok gelişmiş metropol toplumları tarafından belirlendiği iddiasından yola
çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin tüm yapıları, sosyal ve ekonomik olarak
gelişmiş ülkeler tarafından belirlenir. Bu anlayışa göre kapitalist sistemin bir parçası
olan tüm azgelişmiş ülkeler gelişmiş ülkelerin uzantılarıdır(Kongar, 1982: 25–26).
Buna göre “gecekondulaşma, merkez ülkelerinin ekonomilerine bağımlı bir
kapitalistleşme süreci içinde bulunan azgelişmiş çevre ülkelerdeki kentleşmenin
görünümüdür”(Şenyapılı, 1981: 17–19).
Marjinal gruplar ya da marjinal insanlar, toplumun genel toplumsal, ekonomik
ve hatta kimi zaman da ahlaksal yapısı ile bütünleşmemiş kişi ve grupları kapsar. İşte
gecekondu olayına eğilen düşünür ve yazarların bir bölümü burada yaşayan nüfusun,
33

kentli nüfus açısından marjinal nitelik taşıdığına dikkati çekerek, çözümlemelerini bu


yaklaşıma dayarlar (Kongar, 1982: 32).
Şenyapılı’nın yaklaşımına göre ise büyük kentlerin, nüfusunun yarıdan fazlası
gecekondularda yaşamıştır. Bu açıdan, kentsel nüfusun yarıdan fazlasını oluşturan bir
kesime marjinal kesim denmesi, toplumbilim açısından doğru olmayacaktır. Bir
başka ifadeyle de, Türkiye’de kentleşmenin boyutlarının, gecekondulaşma ekseninde
dönüşmüş olmasından marjinal kesim ifadesi uygun düşmemektedir(Kongar,
1982;36).
Gecekondu olgusunun belirli bir yoğunluk ile gazetelere yansıması 1947 yılını
bulur. 1947 yılındaki gazeteler bu olguyu, Ankara’da, Altındağ’da toprağa kazılan,
tepesi teneke ile çevrili, baca ve tepe penceresi olarak ters çevrilmiş gaz tenekesi
kullanılan oyuklardaki bu mekânda 40 bin kişinin yaşadığı mekan yerleşmesi olarak
dile getirmiştir(Şenyapılı, 1998: 302).
1945–50 dönemi dağınık bir barakalaşma, yoğun ve yaygın bir fakirlik ve
sefalet yansıtırken, 1950–60 dönemi “mahalleleşme”, kente “yerleşme”
dönemidir(Şenyapılı, 1998: 309). 1960’ların, kompakt bir nüve çevresinde, arada
boşluklar koruyarak, eksenler boyunca gelişen modeline karşılık, 1980 sonrasında
sosyal mekânda oluşan inanç, hemşehrilik, politik düşünce, iş ilişkileri, gelir düzeyi
gibi tematik gruplaşmaları yansıtan, kesintisiz ve yoğun bir mekân kullanım modeli
devreye girmiştir(Şenyapılı, 1998: 311). 1960–70 yılları arasında gecekondu
yapımında deneyim kazananlar, kendi oturdukları gecekondunun yanı sıra ikinci,
üçüncü gecekondular da yapmaya başlamışlar ve bunları yeni gelenlere kiraya
vererek gelir sahibi olmuşlardır. Bundan sonra gecekondu mahalleleri içinde de gelir
farklılıkları oluşmaya başlamıştır(Bayraktar, 2006: 120). 1960–80 arasında kentsel
ekonomik mekânda çok daha merkezi ve önemli görevler üstlenen gecekondu
nüfusu, fiziksel mekânda daha fazla hizmet ve iyileştirme koşullarına
kavuşabilmiştir(Şenyapılı, 1998: 312).
Günümüze gelindiğinde gecekondunun tarih içinde çeşitli değişim ve
dönüşümler yaşamış olduğunu görmekteyiz. “Başkasının arazisi üzerine izinsiz
yapılan” yapı tanımının artık gecekonduyu tanımlamadığı, yüksek katlı
yapılaşmaların, gecekondunun, “gecekondu nüfusunun ekonomik mekânda
34

sektörler/işler arasında hızla yer değiştirebilen emek özelliğinden” kaynaklanan


esnek yapı özelliğini göstermediği belirtilmektedir(Kayasü vd, 2009: 87).
Bugün “gecekondu” ve “gecekondular” kavramlarının içi, hem gecekondu
olgusunun kendisinde yaşanan değişiklikler, hem de gecekondu halkı içindeki
çeşitlenmeler sonucunda boşalmış durumdadır. Artık gecekondu “bir gecede
kondurulan” ve geçiciliği ifade eden, köyden göç edenlerin konutu değildir; kalıcıdır,
dönüşmekte, apartmanlaşmaktadır. Bir zamanların “kendilerine ait olmayan arazi
üzerine imar kurallarına uyulmadan yapılan yasal olmayan konutlar” olarak
tanımlanan gecekonduları bugün, çıkarılan Islah İmar Planları ile yasallaştırılmakta,
formel konut piyasası içine çekilmektedir(Kayasü vd, 2009: 87).Gecekondu alanları
artık zenginiyle, yoksuluyla, heterojen gruplardan oluşan konut alanları haline
dönüşmüştür.

1.1.4.2. Konut Yapısı


Gecekondu olgusu ayrı sosyo-kültürel, ekonomik, siyasal vb yapıları yanında
ortaya çıktığı andan günümüze kadar niteliksiz yaşam koşullarının odak noktası
olmuştur. Gecekonduların niteliksiz yaşam koşullarıyla anılmalarının nedeni olarak,
sel baskınına uğramış ovalar, çöl nitelikli kurak yerler, çöp alanları, toprak kayması
tehlikesi bulunan yamaçlar, altyapı gibi temel kentsel hizmetlerden yoksun alanlar
gibi bölgelerde sıhhatsiz konut nitelikleriyle yapılmış olmaları gösterilmektedir.
Fakat gecekondular her ne kadar sıhhat ve hijyenden yoksun konut niteliği taşısa da
özgün kültürel çizgilere sahip olmuşlardır. Bu da gecekonduları özel kılmaktadır.
Temelinde barınma ihtiyacının yani evin bulunduğu gecekondular, kentteki ev
ve mekânlar arasında kendine özgü çizgileriyle varolmuştur. Özellikle geleneksel
kültürün yaşandığı gecekondu kesiminde konuta ve konut sahipliğine atfedilen değer
çoğu zaman iş sahibi olmaktan bile önce gelmiştir. Kente gelen göçmenler için
gecekondu bir güvenlik şemsiyesi işlevi görmüştür. Bu bakımdan gecekondu,
göçmenin en önemli güvence kaynağını oluşturmuştur(Altuntaş, 1997: 79).
Gecekondu olgusunun hem bir ev biçimi hem de toplu mekân boyutlarıyla
değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Ev, mekân ve hayat tarzı arasındaki ilişkide kendine
yer bulan gecekondu, sembolik bir okumaya da imkân tanımaktadır. Gecekondunun
diğer evlerden farkı ve kendine özgü çizgileri aynı zamanda gecekonduda ve bu
35

bölgede sürdürülen hayatın diğer bölgelerden ayrışmasını da temsil


etmektedir(Alver, 2007: 65).
Gecekondular maddi ve manevi anlamda geçiş alanlarıdır. Fiziksel görünüm
olarak ise sıkışık semtlerde birbiri içine girmiş, düzensiz konutlardır. Bu konutlar,
genellikle kentin çevresinde yer alırken türdeş görünümlü, tek katlı, küçük, bahçeli,
ahşap eklentileri olan barınaklardır(Altuntaş, 1997: 65).
Kente göçenler, gecekondularını önceleri dik dağ yamacı, nehir yatağı gibi
tercih edilmeyen ama kentin sanayi ve ticaret merkezine yakın olan alanlarda
kurmuşlardır ve giderek dolmuş aracılığıyla sağlanan ulaşımın da etkisiyle, kentin
dışındaki çevre alanlara yayılmışlardır(Erman, 1998: 317).
Gecekondu olgusunu konut temelinde önemli kılan noktalardan biri mülkiyet
sorunu olmuştur. Kırda konutun mülkiyeti ailenin kendisinin olduğu halde, kentte
durum, kiracılıkla mal sahipliği arasında değişmektedir. Gecekonduluların çoğunda
ise, aileler büyük zorluklarla evlerine sahip olmuşlar ve buralara aynı zamanda
kümesi, sebze bahçesi gibi kırın eklentilerini getirmişlerdir.
Gecekondu kesiminin konut edinmesinde kente yerleşme kararı ve süreci
önemli bir etken olmuştur. Kente gelen göçmenin çoğu öncelikle kirada otururken
aileyle birlikte kente yerleşme kararı alındıktan sonra gecekondu edinmek için
çalışma ve olanaklar oranında para biriktirme gerekliliği ortaya çıkmıştır. İlerleyen
süreç içinde gecekondu bölgelerinde konut sahipliği oranı gittikçe artmıştır.
Gecekondu konut yapısı içinde eşya sahipliği ve kullanımı da ayrıca özen
gerektirmiştir. Kullanılan eşyanın miadı dolmadan elden çıkarılmaması, her türlü
araç ve gereçlerin tüketiminde hiçbir israfa kaçılmaması biçiminde tutumluluk ortaya
çıkmıştır. Ortaya çıkan tutumluluk, ailenin temel bir niteliği olmuş ve bu yolla artan
ekonomik olanaklar ilk önce bir gecekondu sahibi olma, daha sonra da mütevazı bir
semtte küçük bir daire satın almaya yol açmıştır(Yasa, 1990: 134).
Gecekondu konut yapısının da süreç içinde çeşitli değişim, dönüşümler
yaşadığı bilinmektedir. Günümüzde artık 60 yıllık gecekondu olgusu hızlı bir
gelişme göstererek altyapısız, derme çatma barakalardan apartmanlara
dönüşmektedir. Bu yeni durum, günümüz açısından gecekondu olgusunun gerek
konut niteliği bağlamında gerek sosyo-kültürel bağlamında etraflıca ele alınıp
değerlendirilmesi, dikkat çekilmesi gereken bir oluşum olduğuna işaret etmektedir.
36

1.1.4.3. Kültürü
Önceleri yasal olmama özelliği ön plana çıkarılan gecekondular, zaman içinde
belli bir yaşam biçimini sergileyen, “kendi başına bir kültür olan” konut çevreleri
olarak görülmeye başlanmıştır. Gecekondu bölgeleri, kentte köy yaşamının yeniden
üretildiği alanlar olarak tanımlanmıştır. Özellikle ilk ortaya çıktığı zamanlarda
gecekondular, kentlerin “modern” görüntüsünü bozan, kentin hizmet olanaklarını
zorlayan, “kentli” tipine uymayan insanların barınağı olarak görülerek tepki
toplamıştır(Erman, 1998: 317).
Esasında Türkiye’de gecekondu olgusu bir yönüyle Türk toplumunun kültürel
yapısının mekâna yansıması olarak düşünülebilir. Sanayi devriminden sonra özellikle
İngiliz ve Amerikan şehirlerine yığılan topraktan kopmuş Avrupa köylülerinin
sorunları kurumlaşmış yardım örgütleri, özel kurumlar ve sigortalarla çözülmeye
çalışılmıştır (Kıray, 1982: 60). Fakat Türk toplum yapısı içinde kentleşme
dinamiklerini barındıracak ve çözecek böyle kurumlaşmış, kamusal örgütlenmeler
oluşmamıştır. Kente göçen aileler de başlarını örtecek bir çatıdan sonra en büyük
güvenceyi aile, akraba ve hemşehri üyeleri arasındaki ilişkiyle sağlamıştır.
Kente göçmekle göçen aile hemen değişmediğinden, örgütlü becerili istihdam
olanağı kısıtlı kaldıkça, örgütlü güvence kurumları beliremedikçe, ya da yeteri kadar
gelişip göçenler için erişilebilir (accessible) hale gelmedikçe aile, akraba ve hemşehri
en çok destek sağlayan uyum mekanizması halini almıştır (Kıray, 1982: 64).
Bilindiği üzere gecekondu mahalleleri belirli bir yöreden gelen göçmenlerin
aynı mahallelerde bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Burada göçmenlerin ortak bir
mahallede oturmayı tercih etmiş olmaları belirleyici olmuştur. Bu eğilimi oluşturan
ise büyük ölçüde bu semtleri kuran ilk göçmenlerdir. Bu semtlere ilk yerleşenler,
“akraba ve hemşehrilerine yakın olmak, yakınların desteği sayesinde güçlerini
artırabilmek, birlik ve beraberliği bozmayacak ve uyumsuzluk çıkartmayacak kişileri
toplayabilmek için memleketlerinden yakınlarının gelmesine ön ayak olmuşlardır. Bu
sayede de zaman içerisinde bu topluluk büyümüş, çoğalmıştır” (Tekşen, 2003: 45).
Dolayısıyla gecekonduda güvence kaynağının temelini, göç edenlerin
hemşehrilik ve akrabalık ilişkileri oluşturmaktadır. Bu tampon kurum ve ilişkiler ise
kente uyum sağlama aracı olarak önemli işlevler görmüştür. Gecekondunun ortaya
çıktığı dönem olan 1945–50 yıllarında mahalleleşme eğiliminin de ortaya çıkmasında
37

akrabalık ve hemşehrilik ilişkileri başat rol oynamıştır(Bayraktar, 2006: 117).


Gecekondu alanlarında mahalleleşme eğilimi ise belli kültür yapılarının varlığına
işaret etmektedir.
Gecekondu nüfusunun kültürel yapısının temelini oluşturan dayanışma
biçiminde gözlenen ilk olgu, iş arkadaşlarıyla ailece görüşmedir. İkinci olarak,
komşularla ilişkiler ve yardımlaşma, bir dayanışma mekanizması olarak ortaya
çıkmıştır. Üçüncü ve belki de en önemli dayanışma biçimi hemşehriler arası
dayanışmadır. Bu dayanışma biçimi, yalnız gecekondu bölgelerindeki iç dayanışma
ve destek olarak değil, gecekondularla ilgili hizmetlerin sağlanmasında özel ilişki
kullanılmasına da yönelik hemşehrilik anlayışı içinde gelişmiş gözükmektedir. Bir
başka deyişle, yalnız kırdan kente akında çıkan bireysel ve ailesel sorunların
çözülmesi açısından değil, aynı zamanda gecekondu bölgesine, su, elektrik,
havagazı, kanalizasyon gibi hizmetlerin sağlanması konusunda da, siyasal ve
yönetimsel makamlardaki hemşehriler işlevsel olmaktadır. Ayrıca, güvence ve
dayanışma konusunda bir ipucu da, kır ile sürdürülen ilişkilerde ortaya çıkmıştır.
Kente göçen aileler, uzun bir süre güvenliği, kır ile ilişkilerini sürdürmekte ve oraya
yatırım yapmakta görmüşlerdir(Kongar, 1982: 49).
Gecekondu bilindiği üzere kentleşme süreciyle birlikte ortaya çıkan en önemli
toplu yerleşme modellerinin başında gelmektedir. Gecekonduyu toplu mekânlar
şeklinde değerlendirmemizin nedenleri arasında (Tekşen, 2003: 48) belirgin bir
şekilde kümelenmesi yatmaktadır. Buna göre aynı yöreden, ilden, çevreden göç
edenler, büyük kentlerin gecekondu bölgelerinde toplanmaktadır. Bu toplanma en
başta yardımlaşma ve dayanışma esasına bağlı olarak gelişmekte ve süreklilik
kazanmaktadır. Kümelenme içinde her türlü sorun birlikte çözülmekte, iş, ev ve
geçim gibi temel sorunlarda birlikte hareket edilmektedir. Böylece “hemşehri ve
akraba kümelenmesi ailelerin kente uyum sağlamalarında, geçinebilmelerinde ve
güvenceye kavuşmalarında başka olanaklar ortaya çıkıncaya kadar en önemli unsur
olarak görülmektedir”(Tekşen, 2003; 48).
Dolayısıyla gecekonduların yaygınlaşmasında ve belli bir süreklilik
kazanmasında dayanışma ruhunun varlığı dikkat çekmektedir. Kendini kente karşı
savunmasız hisseden gecekondu sakini, varlığını ancak dayanışma ile
sürdürebileceğinin bilincindedir. Bu açıdan bir toplu mekân örneği olan gecekondu,
38

kentsel hayat içinde dayanışmanın, birliğin ve cemaatsel ilişkilerin en belirgin örneği


olmaktadır(Alver, 2007: 64).
Gecekondunun kendine has kültürü giyim kuşamdan tutunda beslenme,
temizlik, evlenme, aile yapısı vs içinde kendini göstermektedir. Bu görüntüdeki
farklılık ise ne tam kırsal ne de kentli olmasındandır. Özgün kültür yapısı olan
gecekondu bölgelerinde giyim-kuşam türdeş bir görüntü sergilemez. Gecekondu
bölgelerinde kadınlar köy motifi çorap ve giysi kullananlarla; entarisi üzerine hırka
giymiş, genelde de başı eşarplı dolaşanlarla yaygındır. Köye ait olmayan pijama
giyme geleneği ise kentte edinilen bir pratik olmuştur. Gecekondu erkeğinde ilk
zamanlar ağırlıklı olarak bir kasaba geleneği olan takım elbise giyimi yaygınken
sonraları gerek iş-güç çeşidine bağlı olarak gerek sürecin gecekondu kültürünü
etkilemesiyle, giyim spor ceket ve pantolon şeklinde değişim göstermiştir. Bilindiği
gibi kent kültürüne en yakın ayak uyduranlar gençler olmuştur. Kentli ailelerin
yanında çalışan kadınlar aracılığıyla getirilen bluz, naylon giysileri, topuklu ayakkabı
vs özellikle genç kızların özenti şeklinde kullanmalarına neden olmuştur(Yasa, 1966:
134, 135).
Gecekondu da ilk zamanlar beslenme konusunda özellikle iki pratik ağırlık
kazanmaktadır. Bunlardan ilki kıra ait olan gelenekle kış için yazdan besin
hazırlamaktır. Diğer yaygın pratik de köyden besin getirmek şeklinde olmuştur.
Sağlık ve temizlik konusunda ise yine ilk zamanlar köyden gelen alışkanlıklar
dikkat çekmektedir. Fakat süreç içinde, özellikle erkeklerde yaygın olarak, iş-güç
türlerine göre tıraş olmaları, giyim kuşamlarına dikkat etmeleri değişen pratikler
arasındadır. Sağlık konusunda ise köyün aksine, sağlık kuruluşlarına gitme eğilimi
yüksek olmuştur. Sağlık kuruluşları arasında ise ilk zamanlar ucuz muayene eden
özel doktorlara gidilirken günümüze doğru sağlık ocakları ve hastaneler uğrak yerler
olmuştur.
Gecekondu kültüründe belirgin şekilde farklılık gösteren pratiklerden biri de
işbölümüdür. Köyde işbölümü tarım alanında ailecek katılım şeklindeyken, kentte bu
durum farklı iş çeşitleriyle ayrılmıştır(Yasa, 1966: 135, 136). Kırdan göçen
deneyimsiz nüfus sayılan gecekondulu, seyyar satıcılık, temizlik işleri, kapıcılık,
hademelik, hamallık ve inşaat işleri ile uğraşmıştır. Bu marjinal nitelikli işlerin sayısı
ekonomi de önemleri çok azdır. Bu nedenle aile tüm fertleri ile istihdam alanına
39

girmeye çalışmaktadır(Güner, 1997: 65). Gecekondu ailesinin fertleri ilk zamanlarda


daha çok, küçük esnaf, tüccar, yetişkin işçi, zanaatçı, küçük memur, gündelikçi, düz
işçi vs iken günümüze gelindiğinde kentleşme sürecinin değişimiyle birlikte daha
farklı iş alanlarında istihdam olmuştur. Günümüzde hizmet alanından tutun da
bürokratik örgütlenmelere kadar birçok çeşitli alanlarda çalışan eski ve yeni
gecekondulular bulunmaktadır.
Evlenme kent ve köy yaşamında belirgin farklılıklarla ayrılmaktadır. Kentte
evlenme bir eğilim şeklinde giderek artarak geç yaşlarda yaygınlaşırken kırda hala
genç yaşlarda yapılmaktadır. Ara geçiş kültür niteliği taşıyan gecekondu kültüründe
evlenme olgusu ilk zamanlarında kırın etkisiyle erken ve birbirine yakın yaşlarda,
akraba içi veya dışından evlilik gelenekleriyle benzerlik taşıyan niteliklerle
yapılırken, zaman içinde kentin etkisiyle özellikle eş tercihlerinde eğitim ve kültür
kıstası ön plana geçmiştir.
Yaygın görüşe göre gecekondu aile yapısı kırdan ayrılıp kente geldiği
zamanlarda geniş aile niteliği taşırken kentlileşme süreciyle çekirdekleşme eğilimi
kazanmıştır. Aile yapısında nitelik anlamda değişikliğin yanında nicelik anlamda da
değişim yaşanmış ve az sayıda çocuk tercihi hâkim olmuştur(Yasa, 1966: 134–136).
Gecekondulara yüklenen olumsuz imaj ve kent yaşamına kıyasla daha zor ve
kalitesiz yaşam pratikleri, gecekondu kültür yapısını etkileyen önemli bir etmen
olmuştur. Ev ve aile içinde geçirdikleri zamandan dolayı kadınlar için evlerin
küçüklüğü, rutubeti, içeriye toz yığılması, suyun doğru dürüst akmaması
gecekondulu kadınını etkilemiş ve daha iyi şartlar için, kentin olanaklarından
yararlanmak için gayret, çaba sarf etmesini sağlamıştır. Olumsuz imajdan ilk kuşak
göçmen anne ve babalara nazaran, daha çok gençler etkilenmişlerdir. Gençler için
ideal şartlar kentli olmak, kentin olanaklarına yakın olmaktır. Fakat anne ve babaları
kentli olmadıkları için kentlileşme gençler için tam bir arada kalmışlığın
göstergesidir. Kendine referans grubu olarak diğer kırsal göçmenleri ve
gecekonduları alan çoğu orta yaşta ve üzerindeki ilk kuşak göçmenler, gecekonduda
yaşıyor olmaktan büyük rahatsızlık duymazken, genelde referans grubu, toplumsal
konumu ve ekonomik durumu avantajlı eski kentliler olan ikinci kuşak genç
göçmenler bu durumdan derinden etkilenmişlerdir(Erman, 1998: 318).
40

Gecekondu olgusunun toplumdaki olumsuz imajına karşın, genel kanının


tersine, gecekondu, herkes için zorunluluk sonucu katlanılan bir çevre değildir.
Zamanlarının birçoğunu mahalle içinde geçiren birçok kadın, komşularıyla olan
samimi ilişkilerinden, sık sık birbirlerini ziyaret etmekten ya da evlerinin önünde,
etrafında bir araya gelmekten, buralarda bir taraftan elişi yaparken, bir taraftan
sohbet etmekten memnundur(Erman, 1998: 319).
Fakat bu durumun, komşuların birbirlerini kollama eğilimlerinin, kaçınılmaz
sonucu ise, birbirlerinin yaşantılarının içine girmek, birbirlerini denetlemektir.
Komşular, diğer evlerde neler yaşandığını çok yakından bilmektedir. Olayları ev
halkı içinde sınırlı tutmak pek mümkün değildir. Kadınlar arasındaki bu teklifsiz
ilişki, kadınların “ev kadınlığı” rollerinin birbirleri tarafından kontrolünü de birlikte
getirmektedir. Kim evini ne sıklıkla temizler, kim ne pişirir, bunlar hep gözler
önündedir. Bu durum, topluluktan biraz daha kopup aile öznelliğini yaşamak isteyen
kadınlarda rahatsızlık oluşturmakta ve apartmana taşınma isteğinin ana
nedenlerinden biri olmaktadır. Bu kadınlar, apartmana taşınarak, komşularının çat
kapı teklifsiz ziyaretlerinden kurtulmayı, “başlarını dinlemeyi” arzu etmektedirler.
Bu toplumsal kontrol bir bakıma köyden göçmüş kadının kentteki değişmesini
engelleyici bir rol de oynamaktadır. Dedikodu da bu kontrolü uygulamada
etkilidir(Erman, 1998: 320). Gecekondu yaşamı ve komşuluk çevresi, bir grup kadın
için yakınlık, yardımlaşma, paylaşma, birlikte zaman geçirme anlamına gelir ve bu
yönler ön plana çıkarılırken, diğer bir grup kadın için ise bunlar, baskı, kontrol, tek
başına kalamama ve teklifsiz ziyaretler şeklinde görülmektedir
Kısacası, gecekondu kimisi için, özellikle ilk kuşak göçmenler için, köylülerin
yaşadığı, dolayısıyla eski adet ve yaşantının rahatlıkla sürdürülebildiği, tavuk ve
hindi beslenip, tandırda ekmek pişirildiği, davullu zurnalı düğünlerin yapıldığı,
şalvarla dolaşabilen, toprağa, doğaya yakın olunabilen, serbest davranılabilen, tüm
bunlardan dolayı da sevilen ve tercih edilen konut çevresi anlamına gelmektedir.
Kimisi için de, yine köylülerin yaşadığı, fakat bundan dolayı, kentin “kültürlü”,
“eğitimli”, “görgülü” kesiminden uzak düşülen, çocukların terbiyesiz yetiştiği,
dedikoduların ve toplumsal kontrolün kişiyi bunalttığı, istenmeyen ama yaşamak
zorunda kalınan yerler olarak görülmüştür(Erman, 1998: 320).
41

Gecekondu nüfusunu tüm olumsuz imaja, kente nazaran sıhhatsiz ve niteliksiz


şartlara karşılık kentte tutan şey kuşkusuz gelecekten ümitleri, beklentileri olmasıdır.
Gecekondulu kent olanaklarından daha fazla yararlanmak, çocuklarını okutmak
istemiştir. Gelecekle ilgili beklentilerine ulaşmak için de çok çalışmaya hazır olmuş
ve siyasetle de yakından ilgi duymuştur.
Gecekondu halkı, gerek geleceğe ilişkin beklentiler, gerek çocukları
hakkındaki beklentiler, gerek dünya görüşleri, gerekse yaşam biçimleri bakımından,
kentlerin en değişken, en dinamik kesimlerini oluşturmuşlardır (Kongar, 1982: 40).
Fakat gecekondu halkının umutlu, dayanışmacı kentlileşme çabaları bir
taraftan, karşılıklı paylaşmayı bir norm olarak ortaya çıkarmış ve böylelikle komşular
arasındaki farklılaşmayı belli bir düzeyde tutmuş, homojenlik sağlam işlevini
sürdürmüştür. Diğer taraftan da bireysel başarı ve yarışmayı ödüllendiren kent
çevresi nedeniyle, kente göçen kişilerin, gecekondu sakinlerinin birbirlerini rakip
olarak görmelerine yol açmıştır.
Sınırlı iş olanakları ve artan işsizlik de bu rekabeti körükleyici sebepler
arasında olmuştur. Aynı yöreden ya da köyden göç etmiş ve ortak kökene sahip
kişiler arasında bir dayanışma mekanizması olarak kentte ortaya çıkan hemşehrilik
ilişkileri, kimi zaman çıkar gözeten ilişkiler haline gelmiştir. Yük olacaklarına
inanılan, kentte başarıyı yakalayamayacağı düşünülen kişi ve aileler, hemşehri ağının
dışına itilmiştir. Bunun yanında bir süre sonra artan kiracılık ve sık konut değiştirme
de, mahalle içindeki dayanışmanın ve yıllar boyunca paylaşılan olaylar sonucunda
gelişen “gecekondu ruhu”nun zayıflamasına neden olmuştur. Ayrıca özellikle
günümüzde yoğun yaşanan şekliyle gecekonduların apartmana dönüşme süreci
içinde ortaya çıkan yeni mahalle ve komşuluk ilişkilerinde yabancılaşma ve
farklılaşma yaşanmaktadır(Erman, 1998: 321).
Gecekondu sakini için, gecekondudan apartmana geçmek, özellikle bir
apartman dairesi satın alarak taşınmak, toplumsal hareketliliğin, ailenin toplumsal
konumunun iyileştirilmesinin bir aracı ve göstergesidir. Apartmanda yaşamaya
başlamak, kentin içine girmek, kentin olanaklarından yararlanma şansını yakalamak,
kentli olma sürecini hızlandırmaktır. Apartmanlar daha temiz ve konforludur, kışın
onları sıcak tutması kolaydır. Özellikle gecekonduların kışın çamurundan, yazın
42

tozundan bunalan kadınlar için apartmana geçmek büyük bir rahatlık


demektir(Erman, 1998: 321).
Ailenin, apartmana taşınması sonucunda elde ettiği yeni toplumsal statü,
dairenin kullanımına eşya donanımına yansımakta, bu statü, mobilya ve en son
teknolojik ürünler aracılığıyla dış dünyaya ispat edilmeye, gösterilmeye
çalışılmaktadır. Gecekondu da yaşarken alınan ama üstü naylonla örtülmüş olarak
saklanan mobilyalar, apartmandaki salona büyük bir özenle yerleştirilmektedir.
Gecekonduda iken teklifsiz ilişki içinde oldukları, kimisi akrabası ya da köylüsü
olan, komşularını sırasında bir kuru çayla ağırlayan kadınlar, apartmana
geçtiklerinde, artık farklı geçmişleri olan ve değişik kesimlerden gelen yeni
komşularını salonlarında önem verdikleri eşyaları arasında ağırlamaktadır. Ev
kadınlığı marifetlerini, yaptıkları dört beş çeşit yemekle de sergileyerek, “daha
kentli” rollerini yerine getirme çabası içine girmektedirler.
Gecekondudan apartmana geçişte kıyafet ve davranış biçimi de değişme
eğilimi göstermektedir. Gecekondu da rahatlıkla şalvar ya da elbise altına pijama
giyen, başını yemeniyle örten, ayaklarını altına alarak oturan kadınlar, apartmana
taşındıktan sonra kıyafet ve davranışlarına daha özen göstermeye, dikkat etmeye
başlamaktadır. Kırsal kökenli göçmenler için toplumsal konumlarını düzeltme
anlamına gelen apartmana taşınma olayı, geride kalan gecekondululara burukluk ve
eksiklik hissi yaşatmaktadır.
Özetle başlarda hemşehrilik, akrabalık, sonraları komşuluk gibi kültürel değer
ve niteliklere sahip ve belli bir dayanışma mekanizmasının olduğu kırsal kökenli
kente eklentili gecekondu, kendine özgü hayat şekilleri geliştirmiştir. Bu hayat
şekilleri giyim-kuşamdan beslenmeye, iş bölümünden evlenmeye kadar tüm günlük
yaşam pratiklerinin içindedir. Toplumun olumsuz etiketlemelerine karşılık
gecekondulu gelecekten beklentileriyle yaşamsal pratiklerini yerine getirmiştir. Tabi
bu süreç kimi için memnun ediciyken kimi için de memnuniyetsizlik gerekçesi
olmuştur.
Kente tutunma, adapte sürecinde ilk zamanları akrabalık, hemşehrilik kodları
tek çıkar yoluyken, süreç içinde kentin başarılıyı ödüllendirme niteliği ve ekonomik
şartların zorluğuyla engelleyici rol oynamıştır. Rekabetin etkisiyle ve sosyo-
ekonomik, siyasal olayların ayrışmaya neden olmasıyla gecekondu haneleri arasında
43

bağlar giderek zayıflamaya başlamıştır. Bu duruma bir de sosyo- kültürel değerlerin


hesaba katılmadan gerçekleştirilen apartmanlaşma süreci eklenince giderek
yabancılaşma ve farklılaşma artmıştır.

1.2. Konut Olgusu


Komşuluk ilişkileri bağlamında yer, mesken olmazsa olmaz koşullardandır. Bu
bağlamda komşuluk için akrabalık ilişkilerinin ötesinde mekâna bağlı, mekân temelli
bir sosyal ilişki arkadaşlık denilebilir. Dolayısıyla komşuluk ekseninde mekân olarak
ev yahut değişen anlam ve şekliyle konutun anlamı, insan-mekân etkileşimi ve bu
etkileşim sonucunda komşuluk ilişkileri çözümlenmesi gereken kavramsal olgulardır.

1.2.1. Ev Yahut Konut Kavramı


Ev en temel de barınma ihtiyacının bir tezahürüdür. Barınma ise, yiyecek,
giyecek ihtiyacı yanında insanların temel ihtiyaçlarından birini oluşturur. Özellikle
aile yaşantısının sürdürülmesi açısından önemli bir yeri vardır. Ama evin bunun
ötesinde anlamları da vardır.
Ev insanın dünyadaki yer tutuşudur denebilir. Ev en basit düzeyde işlevsel bir
yapı ile insanın doğal koşullardan kendini korumaya aldığı, güvenli bir alan
oluşturduğu yerdir. Ev insanı saran, çepeçevre kuşatan yumuşak bir koza gibidir, bu
kozayı oluşturan şey ise yaşanmışlıktır. Ev bu yaşanmışlıkla bir yuvadır. Ev barınma
yeri olması kadar, onunla kurulan ilişki de ev ve insan arasında psiko-sosyal bağ
kurulması açısından önem kazanmaktadır(Meriç, 2006: 19).
Evin fiziki yapısından genelde az katlı, çoğu zaman tek bir ailenin ikamet ettiği
müstakil binalar anlaşılmaktadır. Ev, fizyolojik olduğu kadar sosyolojik, psikolojik,
ekonomik ve estetik ihtiyaçların karşılandığı mekândır. Başka bir deyişle ev,
toplumun en küçük birimi olan ailenin içinde yaşadığı bir kültür ünitesidir(Ergül vd,
1999: 39, 40).
Evi ev yapan bir başka unsur ise onun toplumsal çevresi ile kurduğu ilişkidir.
Bu anlamda bir evi yaşanılır yer yapan orada yaşayan insanlardır. Burada ilk
anlamda aile kastedilirken ikinci öğe olarak komşular kastedilmiş olmaktadır. Ev tipi
konutlar incelendiğinde, aile hayatı, komşuluk ve diğer sosyal ilişkilerin en iyi bu tür
konutlarda yaşayan ailelerde geliştiği görülmektedir.
Ev kavramı Webster (1984) sözlüğünde şu şekilde tanımlanmaktadır:
44

• Bireyin yaşadığı mekân,


• Bireyin yaşadığı fiziksel strüktür,
• Ailenin veya sosyal birimin ikamet ettiği yer,
• Güvenlilik ve mutluluk sağlayan bir çevre,
• Sığınılan, değerli yer(Aktaran: itu.edu.tr, 2008).
(1985), evin anlamının tek bir kavramla tanımlanamayacağını ve evin elle
tutulamaz kavramlardan oluştuğunu ifade eder. Ev kişi ile yaşamı arasında,
mekândaki deneyime anlam, bütünlük ve düzen getiren ilişkiler bütünüdür ve
bireylere, yaşanılan yere, geçmişe ve geleceğe bağlı olma özelliklerine sahiptir.
Konut kavramı ise, sanayileşme sonrası evin yeni anlam kazandığı mekân
yerleşmesi olmuştur. Bu anlamda mekânı dönüştüren şey konut üretiminin
endüstrileşmesi olmuştur. Mekânın dönüşümünde ruhsal nitelikler arındırılarak
işlevsellik ön plana çıkartılmıştır. Konut evden farklı olarak doğadan, doğallıktan,
anlamdan kopartılıp işlevselleştirilerek üretilen mekân yerleşmesini ifade
etmektedir(Meriç, 2006: 20).
Kentleşme demek olan eğitim, sağlık, ticaret, dinlenme, kültür, ibadet gibi
ihtiyaç ve pratikler, beraberinde icra edilecekleri konut ihtiyacını da getirmiştir.
İnsan yaşamında geliştikçe, değiştikçe konut ve kent anlayışı da
değişmiştir(Bayraktar, 2006;14).
İnsan belli bir yerde, zeminde, mekânda bulunarak eylemlerini
gerçekleştirmektedir. Eylemlerinin anlam haritasına yerleşen mekânsallık, ister
istemez onun yönelimlerini de etkilemekte ve böylece mekân tıpkı zaman gibi insanı
anlamada temel kategori haline gelmektedir(Alver, 2007; 11). Konut anlamı
itibariyle değişse de insan yaşamıyla kenetlemiş bir olgudur. İnsanlar evlerinde
ekonomik, sosyal ve siyasal dizgelerin bir parçası olarak doğar, yetişir, evlenir,
çocuk büyütür, çalışır, yaşlanır ve ölürler. Bu bağlamda konutun şekli, doğallığı
sosyalleşme süreci içinde önem kazanmaktadır.
Konutun, asıl oluşturucusu mekândır. Konut mekânda, oluşur. Bu anlamda,
toplumsal yapı ve toplumsal değişimin görünümü olan ve bunu yansıtan mekân,
insani ve toplumsal bir örgütlenmedir. Mekân toplumsal ve insani edimle birlikte
değerlendirilmelidir. Çünkü mekân verili bir durum olmasının yanı sıra oluşturulan,
dönüştürülen, değiştirilen bir yapıdır. İnsan yaşadığı mekânda tasarruflarda
45

bulunmaktadır. Bu tasarruflar ise mekânı değiştirebilmektedir. Değişen mekân,


insanın algısını olduğu gibi toplumsal ilişkileri de etkilemektedir(Alver, 2007; 19).
Mekân sosyal, politik ve ekonomik etkilere bağlı olur ve yeniden üretilir.
Konut yahut ev ise böyle bir mekânsal oluşumun bir parçası, görüntüsüdür. Bu
bağlamda mekân konut için yerleşke olması itibariyle önem arz etmektedir.
Konutun birçok etkileyeni olduğunu belirtmiştik. Gerek temel ihtiyaçlar
noktasında, gerek, dini değerler ve semboller aracılığıyla konutların çeşitli
tezahürleri vardır. Konutun yahut tüm fiziksel yapıların çeşitli değişkenlerle vuku
bulması mimari bir oluşum sürecidir.
Her mimari oluşum gösterge olarak bir değersel formdur. Bu değersel form,
pratik nedenlere bağlı olduğu kadar kişilerin inançlarına bağlı olarak da
şekillenebilmektedir. Konutlar en az fiziksel ipucu ile en çok şey anlatan simgesel
düzenlerden, en fazla fiziksel ipucu taşıyan, en ayırt edilmiş işlevleri olan ve bu
işlevlerin de birbiriyle örtüşmediği düzenlere doğru sıralanmaktadır(Gür, 2000; 72).
İç Anadolu’da bir zamanlar aynı anda bulunan avlulu ve dışarıya penceresi olmayan
Müslüman eviyle, sokağa bakan penceresi olan Hıristiyan evi arasındaki fark bu tür
bir değersel forma örnektir(Korat, 1997; 96).
Konut kuşkusuz tarih boyunca çeşitli anlam ve değerlerle değişim göstermiştir.
Tarihin ilk dönemlerinden günümüze dek çeşitli konut tipleri ve arka planında yatan
çeşitli değer yapıları olmuştur. Yerleşik düzen şeklinde adlandırılan dönemin kalıcı
barınak arayışı, güneşte kuruyan çamurla ilk konut örneklerini ortaya
çıkarmışken(Bayraktar, 2006;16), günümüzde artık ismini bilmediğimiz birçok yapı
malzemesiyle, barınak anlayışının ötesinde konutlardan bahsetmekteyiz.
Kuşkusuz konut tarihi, pek çok konut tipini, var olduğu dönemi ve değersel
formunu anlamlandırma açısından çeşitli ipuçları vermektedir. Fakat burada konut
olgusuna, araştırmanın konusuyla daha yakından olması itibariyle, kentin en çok
değişim yaşadığı dönem olan sanayileşmeyle birlikte değinilmeye çalışılacaktır.
19’uncu yüzyılın ilk yarısına kadar İngiltere’de kendisini gösteren sanayi
devrimi, bu tarihten itibaren bütün Avrupa’ya ve ABD’ye yayılmıştır. Avrupa
ülkelerinde ve Amerika’da hızlı sanayileşme sürecinin kentsel alanların üzerindeki
en büyük etkisi, hızlı nüfus artışı ve sanayileşmenin gerektirdiği yapılaşma ile
birlikte gerçekleşen büyüme baskısıdır. Bu dönemde kentler; ticarete dayalı yapıdan
46

farklı olarak, sanayi üretimine ve sermayeye bağlı servet oluşturmaya dayalı


ekonomik sistemin merkezi haline gelmiş, kentler hızla büyümeye başlamıştır
(Bayraktar, 2006;35).
İlk sanayileşme hareketlerine koşut olarak konut konusunda ise, işçi evleri
kavramı ortaya çıkmış, önce ütopyacılar, sonra da spekülatörler tarafından
uygulamaya konmuştur. Bu işçi konutları, kırdakinden farklı olarak aile ve akrabaları
değil, aynı iş yerinde çalışan yabancıları bir araya getirdiklerinden konut
kullanımında zorunlu değişikliklere neden olmuşlardır(Gür, 2000; 86).
Topluca ve ucuza mal edilmek zorunda kalınan işçi siteleri, yaşamın toprakla
bağını koparmıştır. Böylelikle geleneksel yaşamın bir parçası olan kırsal uğraşlar,
birçok uygulamada terk edilmek zorunda kalınmıştır. Kısacası sanayileşme; neden
olduğu yeni koşullar, yeni ilişki biçimleri, yeni bir yaşam tarzı ve yepyeni sınıfı ile
mimari istemi önemli ölçüde değiştirmiş ve belirlemiştir(Gür, 2000; 86).
20. yy.da bir yandan “kentlileşme”, “aydınlanma”, “endüstrileşme” gibi
olgular; yeni dünya görüşleri ve yeni normlar tanıtarak, diğer yandan kapitalist
toplumlar bireyi ve bireyciliği yücelterek, tüm dünya kültürlerini değişmeye
zorlamışlardır. Çağdaş konut, bir yandan bir bölgede yaşayan insanların zengin
kültürel birikimlerine ve yorumlarına işaret ederken, diğer yandan karmaşık yapıdaki
kültürlenme etkilerine, ailesel-kişisel özelliklere de gönderme yapmaktadır(Gür,
2000; 67).
20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan hızlı teknolojik gelişmeler, sosyal konut
politikasını da beraberinde getirmiştir. Tek kişinin sığacağı kadar küçük de olsa
mutfak kısmı evin diğer alanlarından ayrılmıştır. Evlere temiz su şebekesi ve
kanalizasyon hatları bu dönemin gelişmeleridir. Altyapının gelişmesi de, ölüm
oranları düşmesinde önemli bir etken olmuştur(Bayraktar, 2006; 37).
20’nci yüzyılın ortalarında dünyanın sosyalist blok ve kapitalist blok ile
bağlantısız ülkelerine baktığımızda; konut sunumunda ve yerleşim karakterlerinde
farklılıklar görmekteyiz. Sosyalist ülkelerde devlet eliyle yapılan çok konutlu
yerleşim siteleri gecekondu oluşumuna imkân vermemiştir. Sosyalist bloktaki bu
konut politikası, geniş meydanlı ve geniş caddeli kentlerin oluşmasına da yardım
etmiştir. Ancak 1960’lı yıllardan sonra dünya yarışından kopan sosyalist blok, konut
sunumunda da yetersiz kalmaya başlamıştır. Sosyalist blokta 1960’lı yıllarda
47

başlayan ekonomik bunalım 1970’li ve 1980’li yıllarda artarak devam etmiş ve


1990’da krize dönüşmüştür (Bayraktar, 2006;41).
Hızla sanayileşen Batı dünyası ise, İkinci Dünya Savaşından sonra artan işgücü
ihtiyacını göç yöntemiyle karşılamıştır. Batı ülkeleri savaştan sonra yoğun bir göç
akımına uğramıştır. İsviçre, Almanya ve Fransa en fazla yabancı göç alan ülkeler
olmuştur. Az gelişmiş ülkelerden gelen göçmen işçiler, Batı Avrupa halkının talip
olmadığı; niteliksiz ve düşük ücretli işlerde çalışmaya başlamış, göçmen kaynaklı
ucuz işgücü sayesinde, 1970’li yılların başına kadar sanayi kuruluşlarında büyük
kârlar sağlanmıştır. Göç ve doğal nüfus artışı, konut üretimini de teşvik etmiştir. Bu
yüzden banliyölerin geliştiği toplumlarda, ev mülkiyeti oranlarında önemli bir artış
meydana gelmiştir. Özel araba gerektiren yerleşim alanlarında, müstakil evler
oldukça yaygınlaşmış; özel arabaların ve ev sahipliğinin artışı, ev eşyasına yönelik
tüketimi de teşvik etmiştir (Thorns’den Aktaran: Bayraktar, 2006: 42).
Konut alanında yaşanan değişim ve dönüşüm işçi evlerinin bir bakıma
apartmanlar şeklinde yaygınlaşmasıyla süre giderken, zaman içinde Batı kentlerinde
yoğun yerleşimlerden, daha dağınık kent biçimine doğru gidişat hâkim olmuştur. Dar
alanlarda, birbirlerine yakın çok katlı apartmanlarda yaşayan kentli nüfus bu
sıkışıklıktan kurtularak, kentlerin mekânsal düzeni değişmesiyle, kent merkezleri
dışındaki banliyölere yerleşmeye başlamıştır. Banliyöleşme ABD’de hızla gelişirken;
ev sahibi olmak isteyen aileler, kendi arsaları üzerinde hızla konut üretmişlerdir.
Sistem, rasyonel ve kapsamlı kentsel planlama, şehir gelişimi ve bölgesel planlamaya
da önem kazandırmıştır. Dönemin en büyük sonuçlarından biri, bölgelere ayırma ve
benzer düzenleyici yöntemlerle konut, sanayi, ticaret, alışveriş ve eğlence alanları
arasında ayrımlar oluşturulmasıydı (Bayraktar, 2006: 39).
Aynı dönemlerde gelişmiş ülkelerde büyük kentlerin etrafında banliyöler
oluşurken, geri kalmış veya kalkınmakta olan ülkelerde ise büyük kentlerin etrafında,
gecekondu semtleri oluşmuştur. Bu; gelişmiş ülkelerin refah toplumlarının kent
gürültüsü ve stresinden kaçarak, yeşili bol çevrelerde mekan tutma arzusu ile;
gelişmekte olan ülkelerdeki kırsal kesim insanlarının, daha iyi yaşamak için kentlere
akın etmesi sonucu, kentlerin etrafında derme çatma evlerde ve görece sıhhatten
yoksun çevrelerde ikamet etmesinin ters benzeşimidir denebilir(Bayraktar, 2006;43).
48

Konut tarihine bakıldığında 20. yyın sonlarına doğru, konutun kullanıcının


doğrudan kendisi için ürettiği ya da bölgesel yapı ustasına yaptırdığı bir meta
olmaktan tamamen çıkıp kitlesel sunumlarla özel girişimci tarafından üstlenildiği
görülmektedir(Gür, 2000: 12).
Sanayileşmenin ve kentleşmenin ideolojik formunu oluşturan modernizmin,
konut alanlarında da etkisini görmek mümkündür. Bu anlamda Modern dönemde
ortaya çıkan ikamet türleri kentleşmenin sosyal ve mimari boyutunu
ilgilendirmektedir. Mekân yüzyılı olarak adlandırılan 20. yy.da estetiğin mimarlık
kuramları üstündeki etkisi azalırken, yararcılığın ve işlevselliğin önemi çoğalmıştır.
Modern mimarlık, süslemelerden, tarihsel göndermelerden arınmış, soyut formlar
üzerine kurulu işlevsellik ve teknolojinin gereği olma amaçlarına sahip bir
mimarlıktır(Kaya, 2007: 41).
Rasyonel, bilimsel tasarım çağrılarının yapıldığı, işlevin yapıyı son noktasına
kadar belirlemesi gerektiği inancının bütün tasarım sürecini belirlediği modern
mimarlık döneminde çok katlı binalar önem kazanmıştır. Tek katlı ev eskiyi, konfor
koşullarına yönelik sorunları, toplumun dışında kalmış olmayı simgelemekte,
yalnızca arsasının getireceği kat adedi ile değer bulmaktadır. Apartman ise yeniyi,
çağdaşlığı, konforu, çağın gereğini, toplumsal yaşamı simgelemektedir(Kaya, 2007:
41).
Modern dönemin en önemli özelliği yapılaşmanın seri üretime bağlanması ve
konut ile kullanıcı arasındaki duygusal bütünleşmenin en aza inmesidir. Geleneksel
dönemin ev sahibinin kişiliğini, kültürünü, zevkini yansıtan evler modern dönemin
konutlarıyla türdeş, sıradan ve kimliksiz bir boyut kazanmıştır. Yüksek yapılaşma, on
yıllar boyunca dünyanın hemen hemen her yerinde yüksek nüfus artışı ve hızlı
şehirleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır(Kaya, 2007; 42).
Bu bağlamda Modern mimaride rasyonelleşme, standardizasyon, ucuz, hızlı ve
toplu yapım, minimalizm (biyolojik gereksinmelere yönelik olma) gibi kavramlar
yeni bir sınıfın güçlenmesiyle zorunlu olarak gündeme gelmiştir(Gür, 2000; 87).
Modernizm ile başlayan ve çok sayıda konut üretimi ile ortaya çıkan anonim
kullanıcı için tasarlanan konutlar tüm dünyada sokakların ve evlerin birbirine
benzediği, monoton ve tekdüze bir yerleşim ortamı oluşturmuştur (itu.edu.tr, 2009).
49

Günümüzde ise özellikle sitelerin ortaya çıkışında ekonomik faktör belirgin bir
şekilde ortadadır. Ekonomik gelişme, zenginleşme site türü yerleşme modellerinin
ortaya çıkmasına ve yaygınlaşmasına yol açmaktadır(Alver, 2007; 105).
Özetle konut kentlerin temel taşlarıdır. Bu bağlamda kentin öznesi olan
insanın, toplumların ekonomik, kültürel, tarihi, sosyal kimliklerinin ve gelişme
süreçlerinin bir aynasıdır. Bundan dolayı konut anlayışının; zaman içinde apartman
dairelerinden bahçeli evlere, apart dairelerden site yerleşimlerine, lüks villalardan
akıllı evlere kadar değişmiş ve gelişmiş olması bu süreç içinde anlaşılabilir.
Günümüzde konutlar; sağlam, kaliteli, fonksiyonel, pratik ve her türlü altyapı
imkânlarına sahip olmalarıyla değer taşımakta ve bu nitelikler mutlu, huzurlu ve
güvenli bir yaşamı işaret etmektedir(Bayraktar, 2006;14).
Fakat insanlar arası ilişkilerin gelişebileceği bir sosyal çevrenin oluşturulması
ayrıca önem arz eden bir konudur. Sosyo- kültürel açıdan, geçmişte komşuluk
ilişkilerini güçlendiren avlu, bahçe ve sokak gibi mekânların tasarımlara aktarılması,
yöresel, iklimsel ve kültürel farkların tasarımlarda ön plana çıkarılması, fiziksel
çevre standartlarının arttırılması ve sosyal donatı alanlarındaki eksikliklerin
giderilmesi gibi birçok konu geleneksel yaşam biçiminde var olan değerleri
hatırlatmaktadır. İnsan ilişki ağlarının, sürdürülebilirlik kazanması içinse konut
türlerinin sosyo-ekonomik, politik çerçeveleri yanında sosyo-kültürel
değerlendirmeleri ayrıca önem kazanmaktadır.

1.2.2. Konutun Mekân Bağlamında Sosyo-Kültürel Anlamı


Mekânın bizzat kendisi bir kimliğe/ kişiliğe sahiptir; her mekân bir kimlik ile
ortaya çıkar. Mekânsal kimlik, tarihsel bağları olduğu gibi cemaatsel bağları da ifade
eder(Alver, 2007; 20). Mekânsal bir oluşum olan konut ise mekânla birlikte tarihsel-
cemaatsel bağlarla günümüze kadar ki süreçte bir kişilik ve kimliğe sahip olmuştur.
Bu kimliğiyle de başka kimliklerin oluşumuna etki de bulunmaktadır.
Rapoport (1969), Lawrence (1987) ve Özsoy (1994) konutun çok yönlülüğüne
dikkat çeken araştırmacılardır. Özsoy, konutun insan için tek başına ya da bir ailenin
bireyi olarak farklı anlamlar taşıyabileceğini, anıların birikimiyle bu anlamların
konuta ve içindeki nesnelere sahip olma sürecine bağlı olarak da değişebileceğini
belirtir. Konut ile içinde yaşayan bireyler arasındaki ilişkiler, sanıldığından çok daha
50

karmaşıktır. Konutun içinde geçirilen zaman, kira ya da mülk konutu olması,


toplumsal-ekonomik düzey, ailedeki rol ya da geçicilik-kalıcılık gibi pek çok farklı
durum konutun insan için taşıdığı anlamı ve önemi belirler.
Bachelard (1969)’a göre evimiz ilk evrenimiz, Malouf (1986)’a göre ilk
evlerimiz, ilk deneyimlerimizdir. Kişi, mekânla ilgili ilk deneyimini daha sonraki
yaşamına taşırken, ev de bir anlamda kişilerin yaşama biçimlerinin ifadesi
olmaktadır(itu.edu.tr, 2009).
Bireylerin cinsiyet farklarından tutun da hayat tarzına, toplumsal değerlerine
kadar ki çeşitlilik konutlarda da görülmektedir. Cinsiyet farklılığı konusunda, mekân
kullanımının çoğunlukla kadına ait olması, evin bir birey olarak tek başına taşıdığı
anlamla, bir aile düzeni içerisinde taşıdığı anlamın farklılaşması gibi durumlar
kuşkusuz konutun içinde ve dışında kendini göstermektedir. Bu durum bireyin
yaşama biçiminin kişiden kişiye, aileden aileye, cemaatten cemaate hatta toplumdan
topluma değişmesiyle açıklanabilir(itu.edu.tr, 2009).
Hayat tarzında ve toplumsal değerlerdeki değişme ve başkalaşmalar, farklı
mekânların üretilmesinde; farklı mekânlar da toplumsal değerlerin değişimini
etkileme noktasında önem kazanmaktadır. Bu süreç içinde hayat farklı mekânlarda
akmakta, farklı mekânlar ise hayata yön vermektedir(Alver, 2007; 22).
Dolayısıyla toplumsal değişme ilk planda mekânlarda izlenebilmektedir.
Mekânsal değişme ile toplumsal değişme arasında yadsınamaz bir ilinti vardır.
Bunun önemini belirtmek için Harvey, “toplumu değiştirmek isteyen herhangi bir
proje, mekânsal ve zamansal anlayış ve pratiklerin dönüşümünün karmaşık ağını
kavramak zorundadır” demektedir. İktidar da, yönetim erkini ele geçirdiği andan
itibaren mekân düzenlemesine girişmektedir. Mekânı kendi bakış açısı doğrultusunda
yeniden üretmektedir. Bu açıdan “mekânsal” ve zamansal pratikler toplumsal
meseleler karşısında hiçbir zaman tarafsız değildir(Alver, 2007; 35, 36).
Mekân ve konut değişimi ister iktidar erkiyle, ister söz sahibi kesimlerin ortak
kararlarıyla olsun; konutun biçimlenişini yönlendiren ana etkenlerin başında ve özel
anlamda mimarinin tarzında, sosyo-politik, sosyo-ekonomik ve kültürel değişkenler
bulunmaktadır. Dolayısıyla kararlar ister kendi evini yapan fertler, ister bir yapı
ustası, isterse bir yığın uzman tarafından verilmiş olsun, o toplumda o dönemde
kabul edilebilir davranışların ipuçlarını taşır. Toplumsal değişimler açısından,
51

özellikle Aydınlanma ve sanayileşmeyle başlayan değişimler, bugün, kültürleri hızla


birbirlerine yaklaştırmakta ve böylelikle kültürler arası farklar azalmakta; fakat buna
karşın kültürlerin kendi içindeki farklılıkları derinleşmektedir. Şüphesiz bu değişim
konut alanına yansımaktadır(Gür, 2000; 86).
Bugün özellikle sanayileşme öncesi döneme kıyasla, insanın etkide bulunduğu
çevre, karmaşık bir projelendirme ve yapım sürecinin sonucu olarak ortaya
çıkmaktadır. Kentin bu süreç içinde, mekânsal olarak yeniden yapılanması, kentteki
bireyler arasındaki ilişkileri etkilemektedir. Bu bağlamda konut tipleri insan
psikolojisini ve toplumsal yaşamı şekillendirmede önemli rol oynamaktadır
Sanayileşme, modernleşme sonrası hâkim konut tipi olan yüksek yapılaşma,
kuşkusuz konut tarihinde çarpıcı bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır. Mekânsal
ve çevresel sınırlılığı aşmanın yolu olarak görülen yüksek binalar yeni sosyal ilişki
biçimleri de üretmiştir.
Çok katlı evler manasında apartmanlar, ilk defa 19. yüzyılda sanayi devriminin
yaşandığı batılı ülkelerde uygulamaya konmuştur. Çimento ve betonun bulunuşu ve
işçilerin fabrika yakınlarında ucuz konutlarda barındırılması amacının eş zamanlı
ortaya çıkması apartmanların doğuşunu hazırlamıştır. Apartman, geleneksel evlerin,
yani konakların, hayatlı evlerin, kerpiç evlerin dışında yeni bir biçimdir. İlk ortaya
çıkış amacından farklı olarak zaman içinde, bir modernleşme hikâyesinin aktörü
olarak hayata geçirilmiştir. Böylelikle apartmanda yaşamak doğrudan belli bir hayat
tarzına işaret etmiştir zaman içinde.
Apartman tipi konutlar, genellikle üç-dört ve daha çok katlı, her katta farklı
ailelerin yaşadığı binalardır. Apartmanlar, çok katlı yapılaşmanın ilk örneklerinden
olarak, maliyetlerinin düşüklüğü ve belirli bir mekânda daha fazla konut elde etme
imkânı sağladığı için en hızlı yaygınlaşan konut türüdür(Ergül vd, 1999: 41).
Kuşkusuz böyle bir konut biçimi, birey, grup ve toplum üzerinde çeşitli izler
bırakmıştır. Apartman tipi yüksek yapılaşma, öncelikle sağladığı karla birlikte
gelişmeyi sürdürmüştür diyebiliriz. Bu etkeni, aynı arsa üzerinde çok sayıda konut
yapma imkânı da izleyince gelişme hızla devam etmiştir. Fakat özellikle
modernleşme aktörü olması apartmana karşı bir isteklilik, imrenme duygularına;
buna karşılık başka kesimler tarafından eleştiri ve kıskançlığı beraberinde getirmiştir.
52

Apartmanın ekonomik, politik yarar, fırsatları ve modern kimliği dışında, insan ve


toplum üzerinde çok daha geniş ve mühim sosyo-kültürel etkileri olmuştur.
Özellikle apartman türü mahalle hayatı, geleneksel mahalle hayatından çok
farklı anlamlar taşımaktadır. Dolayısıyla geleneksel mahalle hayatının birçok değer
ve pratiği bu süreçle kaybolmaya yüz tutmuştur. Dikey bir yapılaşma türü olan
apartmanlar, insanların birbirleriyle temasını, merhabalaşmasını, selamlaşmasını
engellemektedir. Sokağa açılan evin yerine koridora yani kendisine açılan ev
ikamesi, yüz yüze ilişkileri azaltması dolayısıyla, sosyal ilişkileri de önemli oranda
zayıflatmış, ayrıştırmıştır. Bu yönüyle kendi içine, köşesine kapanmış bir çekirdek
aile yaşantısı sunmuştur(www.haksozhaber.net, 2008).
Kısa tarihine karşılık apartman baskın bir model olması yönüyle yayılmış,
yaygınlaşmış bir konut tipidir. Fakat bu yüksek yapı türü, Batı’da ve özellikle
Türkiye’de farklı biçimde gelişim göstermiştir. Öncelikle Batı kaynaklı olan bu
yüksek yapılaşma türü apartmanlar, süreç içinde şehir merkezlerinde, tercih
edilmeyen mekân yerleşmeleri haline gelmiş; kentin çevrelerine tek katlı
yerleşmelere geçilmesiyle evin mesken manasına dönüş başlamıştır. Türkiye
şartlarında apartman Batıdan modernleşme gayretleri çerçevesinde alınmış ve
uygulamaya konmuştur. Türkiye’de bir asırlık geçmişi olan apartmanlar özellikle son
50 yıl içinde yaygınlaşmaya başlamıştır. Apartman yaygınlaştıkça ise, artık
günümüzde sıradanlaşmış, dikkate değer bir şey olmaktan çıkmıştır. Türkiye
örneğinde kentlerin dışında, kasabalarda ve hatta kimi köylerde dahi apartmanlar
yükselmiştir. Bugün artık apartman kentlerin en olağan, sıradan konut tipidir.
Geçmişte apartmana yapılan eleştiriler, analizler ise bugün daha başka konutlar
üzerine yönelmiş durumdadır. Bunlara, lüks güvenlikli siteler, kapalı yerleşmeler,
stüdyo daireler ve rezidans örnek gösterilebilir(www.haksozhaber.net, 2008).
Apartman yaşamının günlük yaşamada, gürültü, ortak karar alma zorunluluğu,
apartman için ortak giderler, apartmanda doğadan uzaklaşmak gibi zorlukları vardır.
Hızlı ve düzensiz nüfus artışı ortaya gürültülü, çok katlı, kirli, betonlaşmış ve
yeşilden mahrum çarpık yapılaşmayı çıkarmıştır. Apartman türü konutlar gerek
malzeme, gerek mimari plan bakımlarından bölgeler ve beldeler arasında fark
göstermeksizin, her yöre ve iklim şartlarında, adeta tek tip halinde inşa edilmektedir.
Oysa, konut ihtiyacı, o yörenin iklimine, coğrafi şartlarına, yerleşim merkezinin
53

büyüklüğüne ve yoğunluğuna; nihayet aile ve sosyo-kültürel şartlara göre


değişmektedir(Ergül vd, 1999: 43). Buradan hareketle, araştırmanın konusu gereği,
yüksek yapılaşmanın psikolojik ve sosyal tahribat doğurduğu ve toplumsal
dejenerasyona yol açtığı, komşuluk ilişkilerini ve sosyal hayatı olumsuz etkilediği
şeklinde iddialar mevcuttur. Çok katlı binalarda hastalık şikâyetlerinde artış
görülürken, apartmanlar çocuk yetiştirmek için uygun ortam olarak
görülmemektedir(Kaya, 2007: 43). Okul çağına kadar apartman çocukları
ebeveynlerine daha bağımlı, müstakil ev çocukları ise daha serbest ve kendilerinden
sorumlu olmakta; gençlik yıllarından itibaren ise müstakil ev çocuklarının
ebeveynlerine daha bağımlı olmalarına mukabil apartman çocukları daha başlarına
buyruk olmakta, ev dışında daha fazla vakit geçirmektedir.
Günümüz kent yaşamının sosyo-kültürel değer ve pratikleri, sosyal ilişki
biçimlerinin bireyselleşmesi yönünde seyretmektedir. Metropoliten insanının
başkalarına yönelik davranışı, genelde resmiyet ve çekingenlik göstermektedir. Bu
çekingenlik bireye, başka her türlü koşul altında imkânsız olan bir kişisel özgürlük
kazandırır(Kaya, 2007: 44). Yüksek yapı türlerinin de kendi içinde kapalı, yalnız aile
yaşantısı sunması böyle bir kişisel özgürlüğü besler nitelikte olmaktadır.
Kent insanının düzgün mekânlarda ritmik yürüyüşü, köy insanının düzensiz,
ritimden yoksun, ölçüsüz yürüyüşünden bariz bir biçimde ayrılmaktadır. Köyün
doğayla, doğanın gerçekliğiyle yüz yüze, iç içe ilişkisine karşılık, kentin tasarının,
aklın ve hesabın ürünü olarak bir yapaylığın eseri olması sosyal ilişkilerin de paralel
bir biçimde benzeşimini göstermektedir. Caddeler, sokaklar, binalar, yollar,
kaldırımlar, ağaçlandırmalar, parklar, eğlence yerleri, dinlenme yerleri, alışveriş
merkezleri hepsi birer tasarımın ürünüdür(Kaya, 2007; 44). Böyle bir yapı
tasarımının içinde geleneksel toplum yapısının aile, komşuluk, mahalle gibi ilişkileri
büyük ölçüde dönüşüme uğramakta ve farklı sosyal ilişkiler şeklinde ortaya
çıkmaktadır.
Mekân, konut bağlamında aile, komşuluk, misafirlik ilişkileri vs mekânların
hatırlamasında dolayısıyla yaşanılabilirliği noktasında önemli rol oynadığı
görülmektedir. Özellikle aile sohbetleri, bayram ziyaretleri, yemekler insanlar arası
ilişkilerin ve buna bağlı mekân hatırlamalarının artmasında etkili
olmaktadır(itu.edu.tr, 2009). Bu tür sosyal ilişkiler mekân ve konutun sosyal ilişki
54

türü ve boyutu hakkında ipuçları verirken, aynı şekilde mekân ve konutun da bu tür
sosyal ilişkiye ne kadar müsait olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla komşuluk ilişkileri gibi sosyal ilişkilerin filizlendiği bir fiziksel
çevrenin de mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Yatay düzenlemelerin, mahalle
donatılarının varlığının komşular arası ilişkileri artırdığı, buna karşın çok yüksek
yapıların bu ilişkileri neredeyse hiçe indirdiği görülmektedir(Gür, 2000: 105). Sonuç
olarak, mekân ve konutun sosyal ilişkilerle karşılıklı etkileşimi, mekân ve konutun
yapılaştırılması sürecinde dikkatle ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla
yine bu süreçte toplumun kendi sosyo-kültürel dinamikleriyle alakalı olarak, mekân
ve konut yapılaşmasında söz sahibi olmaları imkânı sağlanmalıdır.

1.2.3. Türk Toplum Yapısı Tarihsel Süreci İçinde Konut Olgusu


Konut, pragmatik bir yarar nesnesi olmaktan çok kültürel bir anlam birimi
olarak görülmelidir. Bir konutun pragmatik yararı, kullanımıdır. Kullanım bir
etkinliği ortaya koymada yaralanılan nesne, yol ve yöntemlerdir. Konutun anlamı ise
kültürlerin her türlü dinsel inanışlarının, değer yapılarının bir aynasıdır denilebilir.
Örneğin, İslami inanışta konut, cami ve kent birbirlerine paralel, benzer yapıdadır.
Erken İslami dönemde cami ve evlerin sadeliği, Allah’ın güç ve zenginliği karşısında
kulun her zaman fakir olduğunun ifadesidir. Mobilyayla yığılmamış geleneksel
Müslüman evinin iç mekânı, caminin iç mekânı gibi, sadeliğe, acizliğe işaret eder.
Sonraki İslami dönemlerde rengârenk halılarla süslenen cami ve ev zeminleri
doğanın güzelliğini, çoğulluğunu, bereketi, bolluğu ve en sonunda cenneti
simgelemektedir(Gür, 2000; 62, 63).
Türk toplum yapısı içinde ise, tarihsel olarak, çadır geleneği en bilinen konut
türlerindendir. Yerleşik düzene geçtikten sonra dahi, çadır geleneği konut kültürüne
yansımıştır. Evin girişinde, iki-üç yanı açık, basamakla çıkılan ve “örtme” olarak
anılan açık odalar, çadır geleneğinin bir uzantısıdır. Ayrıca geleneksel Türk evlerinde
odaların doğrudan avluya açılması, çadır sistemini anımsatmaktadır (Bayraktar,
2006;30).
Türk mimarisinin temel malzemesi kesme taştır. Özellikle Selçuklularda kesme
taşın temel yapı taşları olarak, tuğla, mozaik, çini gibi süsleme malzemeleri
kullanılmıştır (Bayraktar, 2006;31).
55

İslami değerleri benimsemiş, Osmanlı toplum yapısı, Türk toplum yapısının en


uzun dönemini kapsaması nedeniyle ayrıca önem arz etmektedir. Osmanlı zamanında
ev mimarisi ve adetler coğrafyanın sınırlamalarına tabi olmamıştır. Evler coğrafya ve
mimari açısından eski bir medeniyetin Akdeniz tarzının özgün ürünleridir. Ahşap
veya kârgir olan evlerin mimari üslubu farklı olsa da işlevleri ve mekânın kullanımı
aynıdır. Harem-selamlık ayırımı her din ve her bölge için geçerlidir. Halk tipi ince
duvarlı ahşap evlerde, karı-koca alçak sesle konuşur, aksi takdirde mahallelinin
konuşulanlara ortak olması söz konusudur(Ortaylı, 2007; 105).
Ailelerin ikamet birimi olan odalar (haneler) birbirine bitişiktir. Birbirine art
arda ilave edilmiş bu haneler birbirinden ayrı olarak, çok mahrem mekânlardır; her
biri, sofa, hayat veya sergi denilen bir koridora veya ortak kullanılan bir odaya
açılmaktadır. Sokağın, mahallenin bütün hanelerinde oturanların kamusal alanı
olması gibi, bu koridor ve ortak odalar da bir hanenin bütün sakinlerinin kullandığı
kamusal bir alandır(Duben, 2006; 113).
Tanzimat dönemine gelindiğinde, bu dönemin en çarpıcı değişikliği konak ve
içindeki mobilya, döşeme olmuştur. Yeni mimari ve bahçe tanziminde sanıldığının
aksine sırf Fransa ve Barok Avusturya değil; İran bahçeleri, İran resmi de etkili
olmuştur.
Bu dönemde bir ailenin oturduğu ev mali vaziyetine göre düzenlenmektedir.
Mimari ise, coğrafyaya göre farklılık göstermiştir. Genelde evlerde akarsu
bulunmadığından mahalle hamamına çıkılırdı; hamam Türk hayatında özgün bir yeri
olan alandır. Özellikle kadın hamamları kamusal bir platformdur(Ortaylı, 2007; 106).
Osmanlı’nın son dönemlerinde konak veya saraya gösterişçi tüketim
ekonomisinin girdiği görülmektedir. Özellikle kürk, mücevherat düşkünlüğü gibi
hallerle toplumun benimseyeceği bir statü tercihi olmuştur. Böylelikle Batılılaşma,
özel anlamda da modernleşme gayretleri sonucunda sosyo-kültürel, ekonomik,
siyasal vb. alanda değişimler yaşanmış olmaktadır(Türkdoğan, 2008; 436).
Fakat avam halkın konaklarda dahi yaşamı, mütevazıdır; halk, küçük
konakların yapımında mahalli malzeme kullanmış, dışarıdan işçi getirtilmekten
mümkün mertebe kaçınmıştır.
Osmanlı toplum yapısında konut içinde, insanların günün yarısını mutfakta
geçirdiği ve günün önemli olayının sofra olduğu belirgin bir biçimde kendini
56

göstermektedir. Bununla birlikte geleneksel aile sofrada fazla vakit geçirmez, hatta
yemek esnasında konuşmaz. Sohbet yemekten sonra büyükler arasında çay kahve ile
yapılmaktadır(Ortaylı, 2007; 115).
Türk toplum yapısında mekân ve konut bağlamında yaygın tavırlardan biri de,
meydan, avlu veya sokak dizgesi oluşturma kaygısı taşımaksızın yerden bitiveren
konut bölgeleridir. Batının cetvelle çizilmiş düzenli ve planlı konut ve kent yapısına
karşılık Türk tipi konut ve mekân algısı daha özgürlükçü bir eylem alanına işaret
etmektedir. Ancak bu durum yakın tarihlerde aşılmaya çalışılmaktadır(Gür, 2000;
35).
Tüm dünyada büyük değişimlerin yaşandığı 18.-20. yy.larda Türk toplum
yapısı da, önceki dönemlere hiç benzemeyen farklı gelişmelere sahne olmuştur.
Modernleşme sürecinin temel özellikleri olan “sürekli değişim” ve “geleneklerden
kopuş”, Türk toplum yapısı içinde de kendini göstermiştir.
Böylelikle Türk konutu da değişim olgusundan payını almıştır: Türkiye’de
modernleşme çabaları en ideal “örnek ” olarak güdümlü bir biçimde Batı’ya
yönelmiş, Batılı yaşam biçimi bütün simge ve göstergeleriyle topluma aktarılmıştır.
Başkentteki üst düzey bürokratların çoğunun İstanbul’dan gelmiş, Batı eğitimi almış
kişilerden olması konut iç mekân örgütlenmesindeki değişimlerin en erken başkentte
yaşanmasına neden olmuştur(Gür, 2000; 88, 89).
Batıda 15. yy.da temelleri atılan, 19. yy.da hızlı kentleşmenin etkisiyle çözüm
yolu olarak ortaya çıkan toplu konut olgusu da bu dönemin gelişmelerinden biridir.
Türk toplum yapısı içinde ilk örneği İstanbul’daki İngiliz azınlık için yapılmış olan
Akaretler (1887) ve sonra Laleli’de Mimar Kemalettin’in Tayyare Apartmanlarıdır
(1922). Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da yine Mimar Kemalettin tarafından
yapılan Vakıf Evleri (1927), Vakıf Apartmanı (1928–30), Batının etkisiyle “koridor”
kavramına yönelen Işıklar, Hisarpark ve Anafartalar Caddelerinde kira evleridir.
Işıklar caddesinde A.H. Koyunoğlu tarafından tasarlanan bir kira evi (1931) yaşama
geçirilmiştir. Levantenler tarafından ise İstanbul’da Pera ve Galata Apartmanları inşa
edilmiş ve apartman fikri daha sonra Müslüman Türk kesim tarafından da uygulama
bulmuştur. Fakat bu dönemlerdeki ilk toplu konut örnekleri esnafa, küçük tüccara ve
bürokratlara yönelik üretilen konut komplekslerini kapsamaktadır.
57

Modernleşme sürecinin kentinde dikkat çekici oluşumlardan bir diğeri ise,


kenti kent olarak tanımamızı sağlayan caddeler ve bulvarlar olmuştur(Korat, 1997;
45). Türkiye’de 1920’lerden başlayarak hemen hemen bütün kent ve kasabalarda bir
”Cumhuriyet Meydanı”, “Hükümet Konağı” veya “Atatürk Bulvarı” oluşturulması
kent tasarımı ile ideoloji arasındaki koşutluğa ilginç bir örnektir. “Cumhuriyet
Meydanı” o dönem için merkezi devlet örgütünün bütün insanlardaki etkisinin
standardize eden ve devlet algısını formatlayan bir mantığı işaret etmektedir(Korat,
1997; 101, 102).
Cumhuriyet dönemindeki gelişmeleri kısaca özetlemek gerekirse, 1923–30
döneminde konut sorunu, Ankara’nın başkent olmasıyla en fazla Ankara’da
duyumsanmıştır. Bu dönemin konut politikası memur konutlarına yönelmiştir. Bu
gereksinmenin karşılanması için ilk öngörülen hedefler arasında konut dokusunun alt
yapısının kurulması, bunları gerçekleştirecek yönetim, finansman vb. sorunları
çözecek örgütsel yapının oluşturulması sayılabilir (Gür, 2000: 115).
Aynı dönemi izleyen bu süreçte, Türkiye modernleşme çabaları sonucunda
yeni konut bölgelerinde tasarlanan konutlarda geleneksel sofaların yerini yavaş yavaş
koridorlar almaya, odaların işlevleri Batı’nın etkisiyle belirtik hale gelmeye başlamış,
ıslak mekânlar bir araya toparlanarak koridorlar boyunca dizilmiştir. Cumhuriyet’in
ilk yirmi yılında bahçeli evlerin varlığı hala belli oranlarda ifade edilirken, 50’li
yıllardan sonra bitişik nizam apartmanlar baskın bir hale gelmeye başlamıştır.
1945 ve 80 yılları arasında kırsal alanlardan kentlere büyük bir göç başlamış ve
apartman konutlar tüm ülkede yaygınlaşmıştır. Kentlerde birikmeye başlayan
nüfusun konut gereksinimi çok katlı apartmanlarla karşılanmaya çalışılmıştır.
Betonarme teknolojisiyle üretilen bağımsız apartman yapılarının çoğalması,
yerleşmelerin görünümlerini ve kimliklerini bütünüyle değiştirmeye başlamıştır.
Türkiye’de apartmanlaşma o derece yaygınlaşmıştır ki, göç nedeniyle nüfusunu
kaybeden orta ve küçük çaplı yerleşmelerde bile apartmanlar yapılmıştır(Soysal,
1996; 53). Kentsel konut üretiminin ikinci yarısını oluşturan grup ise
gecekondulardır. Devlet arazilerine yasa dışı bir biçimde yapılan bu derme çatma
konutlarda kente yeni gelen kırsal kesim ve kente göre yoksul insanlar
barınmaktadır(Soysal, 1996; 54). Gecekondulu alanlar için devlet eliyle çeşitli
düzenlemeler yapılmıştır. Bu süreç aynı zamanda planlı dönemleri kapsamaktadır.
58

1960’ı izleyen yıllarda Türkiye’de planlı dönemlerin başlamasına karşılık göç


de alabildiğine hızlanmıştır.
1963–1968 tarihlerini kapsayan I. Beş Yıllık Plana göre dar gelirlinin
barındırılması bir devlet sorumluluğu olarak kabul edilmiş, gecekondulaşmanın
önlenmesi için sosyal konut sunumunun artırılması amaçlanmış fakat öngörülen
ilkelerden pek çoğu gerçekleştirilememiştir. Yine aynı tarihlerde çıkarılan 775 sayılı
gecekondu yasası bu dönemin en önemli konut yasasıdır. Bu yasa iyileştirme,
ortadan kaldırma ve önleme gibi üç temel ilke barındırır. Fakat yine de
gecekondulaşmanın önüne geçilememiştir.
1968–1972 yılları II. Beş Yıllık Plan(BYP) dönemini kapsar. Bu dönemde
kısıtlı kaynakların gelişen kentlerde kullanılması öngörülmüş, bazı bölgelerdeki
sosyal ve ekonomik sorunlar görmezden gelinmiştir. Bu yıllarda oy potansiyeli
yüzünden gecekonduların iyileştirilerek yasallaşması ilkesi benimsenmiştir. II.
BYP’nin sonlarına doğru uygulama sürecindeki aksaklıklara rağmen toplu konut
kuruluşu sayısında ve toplam konut üretimi sayısında artma saptanmıştır.
Bu sürece paralel, modern uygulamalar 70’li yılların sonuna dek sürmüş,
geleneksel evlerin göz alıcı motifleri yerlerini düz sade duvarlara bırakmış, konut
içindeki yaşam iyice anonim hale gelerek “üç oda bir salon”a endekslenmiştir.
III. Planlı dönemde 90.000 gecekondunun yıkımı planlanmış ancak
gerçekleştirilememiştir.
IV. Plan dönemini kapsayan 1978–1983 yıllarında planlı dönem askeri bir
darbe ile kesintiye uğramış ve uygulamadan kalkmıştır. Sadece devlet desteğiyle bir
yerlere ulaşmanın güçlüklerinin fark edildiği bu dönemde konut kooperatifleri
birlikleri kurulmuş, yerel yönetim- halk işbirliği aranarak yapılan yeni yerleşim
projeleri bu dönemin en önemli girişimleri olmuştur(Gür, 2000; 115–119)
Dolayısıyla devlet konut sorununun çözümünde bütüncül ve devletçi bir
politika benimsemediğinden parçasal önlem ve desteklerden sonuç alınamamış, 1980
askeri darbesinden sonra konut üretimi, devlet tarafından finanse edilen devlet
personeli lojmanları dışında, hemen hemen tümüyle özel girişimcinin eline teslim
edilmiştir.
Bu dönemde farklı olarak, modernleşmeye karşı bir özgürleşme stratejisi olarak
Batı’da ortaya çıkan postmodern tavır Türkiye’de de yerelleşme bağlamında 80’li
59

yıllarda revaç görmüştür. Fakat yerelleşme gayretleri konut konusunda modern ve


anonim iç mekânını tartışma dışı bırakarak tamamen dışa odaklanmış, naftalin kokan
birçok görsel malzeme havalandırılarak yapılara yeniden giydirilmiştir(Gür, 2000;
89).
Yaşadığımız yüzyılda konut ve yerleşme düzeni geleneksel özelliklerini
yitirmiş, onun yerine dünyada kabul gören evrensel çözümler temel alınmıştır.
Barınma biçimlerini belirleyen ana konular artık ekonomik, politik ve toplumsal
gelişmelerdir(Soysal, 1996; 49).
Günümüzde modernleşme eğilimi, toplumdaki temsilcileri olan bürokrat
yönetici sınıfın talep ettiği kentsoylu yaşama tarzına yanıt vermek amacıyla ortaya
çıkmıştır. Böylece benzerlerine Avrupa kentlerinde de rastlanabilecek bitişik
apartmanlar, sıra-evler ve bahçe içinde banliyö evleri gibi yeni konut tipleri bu
sürecin tipik konutlarıdır. Apartmanlar, birden fazla konut birimini ve çekirdek aileyi
aynı çatı altında toplayan yapılar olduğundan günümüzde hala en yaygın konut
tipidir. Sıra-evler ise çeşitli halk grupları ve dini cemaatlerin toplu girişimleriyle
kurulan lojmanlardır(Soysal, 1996; 50).
Geçmişten günümüze konut, ihtiyaçlara göre belirlenip, şekillenen bir
gerçeklik olsa da, günümüzde yerleşim planlarının oluşumunda “rant”, ekonomik ve
politik yararlar belirleyici olmaya başlayınca, farklı doğal yapılara sahip olmasına
karşın çoğunlukla yerleşmeler aynı yaklaşımlarla planlanmaktadır. Bunun
sonucunda, öncelikle toplumların aile olarak, fertler olarak yaşadığı konutlarda
sosyo-kültürel değerlerle söz sahibi olamadığı, plansız ve coğrafi avantajların göz
ardı edildiği yerleşimler ortaya çıkmaktadır. Bu yağma boyutuna ulaşan
yapılaşmalar, sosyal düzen ve sürekliliği sekteye uğratması, doğal dengeyi bozması
yönüyle, beraberinde birçok sorunu da getirmektedir.

1.3. Kentsel Dönüşüm Olgusu

1.3.1. Kentsel Dönüşüm Kavramı


Kent, kentsel grupların, öncelikle yerel ve merkezi yönetim kurumları olmak
üzere yerel ve yerel üstü (ulusal, uluslararası, ulus ötesi) çok çeşitli kamu, özel ve
sivil toplum örgütlerinin karar, eğilim ve eylemlerinin etkileşimiyle biçimlenmiştir.
Hem bir süreç hem bir nesne olarak oluşmuş olan kent, tarihsel oluşumunu kesintisiz
60

sürdürmektedir(Kayasü vd, Erkan, 2009; 220). Dolayısıyla söz konusu kent olunca,
kente her türlü müdahaleler çok sayıda ve heterojen aktörler, formlar ve işlevlerle
gerçekleşmektedir.
Günümüzde de kentlerin yeniden yapılandırılması, yenilenip dönüştürülmesi
sürecinde, bu aktörlerin, özellikle de söz sahibi iktidar eksenli aktörlerin
uygulamaları kendini göstermektedir. Kuşkusuz, kentsel alanlar, fiziksel, sosyal,
çevresel ve ekonomik faktörlerin etkisinde sürekli değişir ve dönüşürler. Bu değişim
ve dönüşüm, her zaman gelişme yönünde olmaz. Kimi zaman çökme ve bozulma
biçiminde gerçekleşir. Çoğunlukla kentlerin hızla büyümesiyle birlikte yeni kentsel
alanlar çeperlere doğru gelişirken, kentlerin tarihi ve geleneksel dokularında ve bu
dokulara komşu alanlarda çökmeler ve bozulmalar meydana gelir. İşte bu sürecin
yeniden yapılandırılmasına ‘kentsel dönüşüm’ denmektedir.
Kentsel dönüşüm; kentsel gelişmenin, toplumsal, ekonomik ve mekânsal olarak
yeniden ele alındığı ve kentteki sorunlu alanların sağlıklı ve yaşanabilir hale
getirilmesi için yıkıp yeniden yapma, canlandırma, sağlıklaştırma veya yeniden
yapılandırma için proje üretilmesi ve uygulama yapılmasıdır. Özetle kentsel
dönüşüm bir kentin dokusunu bozan sorunların giderilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Kentsel dönüşüm projeleri, doğru yürütüldükleri takdirde sağlıklı koşullarda
yaşamanın ve planlı şehirleşmenin sağladığı sayısız fırsatın yanı sıra gerek sosyal
dışlanmışlığı önlemede gerekse daha önceleri elverişsiz koşullarda bulunan kişilerin
kendi algılamalarını şekillendirirken daha saygın bir kimlik fırsatı sunmak
konusunda imkân sağlamaktadır(www.usak.org, 2008).
Kentsel dönüşüm; her ülkede, her şehirde, her bölgede farklı uygulamalar
gerektirdiğinden, anlam olarak bir takım değişkenlik göstermektedir. Ancak yukarıda
da yapılmış tanımıyla birlikte, genel ifadeyle “Zamanla niteliğini kaybeden, fiziksel
ve çevresel yönlerden bozulmuş ve köhneleşmiş, sosyal ve ekonomik açıdan
dışlanmışlıkla karşı karşıya olan kentsel alanların belli sosyal ve ekonomik
programlarla yenilenerek/dönüştürülerek kente kazandırılması” olarak tanımlanabilir.
Kentsel dönüşüm projeleri, “yaşanabilir planlı kentlerin oluşturulması” hedefiyle
birlikte;
1) Kaçak yapılaşmış alanların yasal ve kabul edilir standartlarda konutlara
dönüştürülmesi,
61

2) Doğal afetlerde doğrudan etkilenecek olan sakıncalı alanlarda yer seçmiş


konut veya başka kullanım alanlarının dönüştürülmesi,
3) Kent içinde kalan kullanımı sakıncalı çalışma alanlarının dönüştürülmesi,
4) Kent içinde niteliksiz, sağlıksız alanların ve yaşanabilir kent standartları
dışında kalan alanların dönüştürülmesi,
5) İşlevini yitirmiş tarihi mekânların koruma alanlarının dönüştürülmesi
konularını içerir(Bayraktar, 2006; 235).
Kentlerin gelişmesiyle ve kentsel dönüşümle ilgili olarak Avrupa ve Kuzey
Amerika kentleri incelendiği zaman, yirminci yüzyılda farklı sosyo- ekonomik
süreçler bağlamında farklı mekânsal süreçlerin yaşandığı gözlenmektedir.
1940’ların ikinci yarısında özellikle Avrupa kentlerinde, savaşın neden olduğu
yıkım nedeniyle yeniden yapılandırma önem kazanmıştır. Avrupa’da, İkinci Dünya
Savaşı sonrasında uygulamaya konulan sosyal refah devleti politikaları
doğrultusunda, yıkılan şehirlerin yeniden inşasında hükümetlere ve yerel yönetimlere
sorumluluklar yüklenmiştir. Yıkılan şehirlerin rehabilitasyonu, çöküntü alanlarının
yenilenmesi programları da aynı çerçevede, hükümetlerce sübvanse edilmiştir.
1950’lerdeki kentsel dinamiklere koşut olarak uydu kentlerin gelişmesiyle
kentten ayrılıp uydu kentlere yerleşen nüfusun kent merkezinde boşalttığı konut
alanları daha düşük gelir grupları tarafından kullanılmış; öte yandan aynı süreçte
çöküntü alanları da ortaya çıkmıştır. 1960’larda kent merkezlerinde canlandırma
çabaları sürerken kent çeperinde de gelişmeler devam etmiştir.
1970’lerde ise sanayi ve merkez fonksiyonları da merkezden uzaklaşmaya
başlamış, yeni alt merkezlerin oluşması ile de eski kent merkezlerinde çöküntü
alanlarının oluşumu hızlanmıştır. Bu dönemde eski kentsel alanlarda yenileme daha
geniş kapsamlı olarak gerçekleşirken, konut alanlarında da sosyal ve fiziksel
rehabilitasyon önem kazanmıştır.
1980’ler önemli bir dönüm noktası olmuş, yeni gelişen servis sektörü ile
birlikte büyük kent merkezleri yönetim merkezi olarak tekrar önem kazanmıştır.
Kent merkezlerindeki dönüşüm 1990’larda da devam ederken yeni müdahale
biçimleri de ortaya çıkmıştır. 1970’lerde sanayinin kent dışına çıkması ile boşalan
sanayi alanları kent ekonomisine katkı sağlanması hedeflenerek yeni işlevler
62

kazandırılarak dönüşürken, merkezdeki çöküntü alanları da hem bireysel girişimlerle


hem de yerel yönetimler eliyle yenilenmeye başlamıştır.
Bunlarla birlikte özellikle kent merkezlerindeki çöküntü alanlarında yaşanan
kentsel problemleri kapsamlı bir yaklaşımla ele alan, alanın ekonomik, sosyal,
fiziksel ve çevresel yapısının uzun vadeli olarak iyileştirilmesini hedefleyen kentsel
yeniden canlandırma projeleri büyük önem kazanmıştır(Carmon’dan Aktaran:
Kayasü vd, 2009: 152).
Türkiye kentlerindeki değişim ve dönüşüm incelendiği zaman, 1950’lerde
başlayan hızlı kentleşme sürecinin ardında Avrupa ve Kuzey Amerika kentlerinde
gözlenen süreçlere koşut bazı gelişmelerin Türkiye kentlerinde de gerçekleştiği
izlenmektedir. Ancak Türkiye’de farklı süreçler, eş zamanlı olarak ortaya
çıkabilmektedir.
1950’li yıllarda sanayileşme ile birlikte hızlanan kentleşme süreci, beraberinde
özellikle yoğun göç alan Ankara, İstanbul, İzmir gibi kentlerin kontrolsüz bir
biçimde büyümesini getirmiştir. Kentlerimizdeki kontrolsüz gelişimin önemli
etkenlerinden biri de hızlı kentleşmeye cevap verecek yeterli konut sunumunun
olmaması ve işgücü pazarındaki dinamikler nedeniyle gelişen gecekondu alanlarının
ortaya çıkmasıdır.
1970’lerde büyük kentlerde bir taraftan kentleşme devam ederken bir taraftan
da uydu kentler oluşmaya başlamıştır. 1980’lere gelindiğinde ise, kentleşme hızı
azalırken kent merkezlerinin ve gecekondu alanlarının dönüşümü, sanayi alanlarının
kent dışına çıkması gibi oluşumlar gözlenmeye başlamıştır. Gecekondu alanlarının
dönüştürülmesiyle başlayıp, uluslar arası kredi kuruluşları finansmanına ortak olduğu
büyük ölçekli yatırım projeleri, kentsel dönüşüm süreçlerinin içinde yer
bulmuştur(Kayasü vd, 2009; 152).
Dolayısıyla, Avrupa ülkelerinde kentsel dönüşüm faaliyetleri daha çok
ekonomik ömrünü tüketmiş çöküntü alanlarında uygulanırken, ülkemizde kentsel
dönüşüm faaliyetlerinin en nemli ayağını gecekondu dönüşümü oluşturmaktadır.
Oysaki kent yenileştirme daha geniş anlamla kentin dokusal yaşamının tamamını
bütün olarak korumak ve güncel yaşam düzeyiyle uyuşanları yeniden kazandırmak
amacıyla bir kentin eski mahallelerini yeniden düzenleme veya genel bir kesintisiz
düzeltme olgusudur(Kaya, 2007; 38).
63

Avrupa’da yoğun olarak altmış, Türkiye’de son otuz yıl boyunca kentlerdeki
dönüşüm ve yenilenme süreçleri ile bu süreçlere yönelik olarak geliştirilen politikalar
ve uygulamalar kentler üzerine yapılan araştırmaların odağını oluşturmuştur. Ayrıca
tüm bu gelişmeler beraberinde kentsel dönüşüm/yenileme ve kentsel yeniden
canlandırma/yeni(leş)tirme uygulamalarının farklılıklarının tartışılmasını gerekli
kılmaktadır. Buradan hareketle kentsel dönüşüm ve yeniden canlandırma kavram ve
uygulamalarına kısaca değinip aralarındaki fark belirtilecektir.
‘Kentsel dönüşüm’(urban transformation) kavramı, günümüzde kentin
gelişmesini ve bu gelişmeyi yönlendirmeye yönelik girişimleri tanımlayan en önemli
konulardan biri olarak öne çıkmaktadır. Merkezi ve yerel odaklı birçok kurum, farklı
ölçeklerdeki projeleri hazırlama ve uygulama aşamasındadır. Gecekondu alanlarının
dönüştürülmesiyle başlayıp, uluslararası kredi kuruluşlarının finansmanına ortak
olduğu büyük ölçekli yatırım projeleri kentsel dönüşüm kavramının içinde yer
almaktadır(Kayasü vd, 2009; 153). Bu kavram uygulamada ‘kentsel yenileme’
yaklaşımları içinde yer alan bir planlama ve müdahale biçimi olarak tanımlanabilir.
Kent yenilemenin altında farklı müdahale türleri vardır, fakat bunlar çoğu
zaman beraber uygulanmaktadır. Yeniden geliştirme, iyileştirme, koruma ve
canlandırma sıkça kullanılan ve farklı müdahale biçimlerini anlatan terimlerdir
(www.arkitera.com, 2008).
Kent yenilemenin altında müdahale türlerinden ilki ‘yeniden
geliştirme’(redevelopment) işlemidir. Bu müdahale türünde ekonomik bir hedef
yoktur; bir başka deyişle hedef, alanın ekonomik ve işlevsel açıdan yenilenmesi veya
canlandırılması değildir. Genellikle mevcut işlevler korunur; fiziksel yenilemelerle
bu işlevlerin daha etkin şekilde yürütülmesi sağlanır. Örneğin, eski konut alanlarında
veya ülkemizde olduğu gibi bazı gecekondu alanlarında yeniden geliştirme işlemi
yapılarak, mevcut yapılaşmaların büyük oranda yok olduğu varsayılarak, yeni bir
yapılaşma önerilir. Yeniden geliştirme müdahaleleri kent merkezlerinde de sıkça
uygulanır. Merkez işlevleri korunmakla beraber, çoğu örnekte konut, rekreasyon gibi
yeni işlevler yüklenerek kent merkezlerinde işlevsel çeşitlilik sağlanmaya
çalışılmaktadır. Bu gibi durumlarda, yeniden geliştirme müdahalesi içinde ekonomik
canlılık hedefi ön planda olmasa da, işlevsel çeşitliliğin gözetildiği örneklerde
64

yeniden geliştirme işlemi, canlandırma işleminin bir parçası olarak, yani iki
müdahale türü beraber uygulanabilir(Kayasü vd, 2009; 153).
‘İyileştirme’ işlemi, alandaki yapıların ve çevrenin fiziksel koşullarının
iyileştirilmesi biçiminde ele alınmaktadır. Çöküntü durumundaki yapılar ve çevre
iyileştirilirken, kimi yapıların işlevlerinin değişimi ile ekonomik canlılığın da
hedeflendiği örnekler vardır. Bu yönüyle, iyileştirme müdahaleleri de canlandırma ile
beraber ele alınıp uygulanabilmektedir. Bu yöntemin sosyal yapıya etkisi ise iki
farklı yönde gelişmektedir. Kentsel dönüşüm sürecine giren bölgenin halkı buradan
uzaklaştırılıp, yerine üst ve orta sınıf alıcıların yerleşmesi soylulaştırma olarak
tanımlanırken; bölge halkının burada ikamet etmeye devam etmesi haline ise zorunlu
iyileştirme denilmektedir(www.arkitera.com, 2008).
‘Koruma’ başlığı altındaki müdahale türü, tarihi, kültürel, mimari ve toplumsal
değeri olan alanların onlarla birlikte korunmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu
işlemin kapsamında, yapıları sadece olduğu gibi korumak değil, iyileştirmek, hatta
bu tür yapıların boşalmış ve işlevsiz olmaları durumunda bunlara uygun, müze, sergi
salonu gibi işlevler tanımlayarak canlandırmak da yer almaktadır(Kayasü vd, 2009:
154).
Kent yenilemenin altındaki bu müdahale türleri, yukarıda da bahsedildiği gibi,
çoğu zaman beraber uygulanmaktadır. Fakat bahsedilen müdahale türleri arasında,
ortak müdahale türü olarak, ‘canlandırma’ işlemi kullanılmaktadır. Bunun anlamı
‘kentsel yeniden canlandırma’ uygulamalarının anlamında yatmaktadır.
‘Kentsel yeniden canlandırma’ mekânsal boyutların yanı sıra ekonomik ve
sosyal boyutları da kapsayan bir kentsel dönüşüm/yenileme uygulamasıdır.
Kavramın tanımı gereği, sosyal ve ekonomik kapasiteyi geliştirecek, sürdürebilirliği
sağlayacak yeni iş alanları oluşturacak etkin sosyo-ekonomik programlar, kentsel
yeniden canlandırma süreçlerinin temel unsurlarıdır.
Roberts’a göre kentsel yeniden canlandırma, beş temel amaca hizmet etmek
üzere tanımlanmıştır.
1) Kentin fiziksel koşulları ile toplumsal problemleri arasında doğrudan bir
ilişki kurulması ihtiyacını karşılamak;
2) Kent dokusunu oluşturan birçok öğenin fiziksel olarak sürekli değişim
ihtiyacına cevap vermek;
65

3) Kentsel refah ve yaşam kalitesine bağlı ekonomik başarının elde


edebileceği bir yaklaşımı ortaya koymak;
4) Kentsel alanların en etkin biçimde kullanımına ve gereksiz kentsel
yayılmadan kaçınmaya yönelik stratejileri belirlemek;
5) Toplumsal koşullar ve politik güçlerin ürünü olarak kentsel politikanın
şekillendirilme ihtiyacını karşılamaktır(Bayraktar, 2006: 236)
Bu uygulamadaki eksiklikler, ilkin yeniden canlandırma uygulaması içeriği
veya koşulları gereği fazla kapsamlı olmaması; ikinci olarak, uygulamanın ele aldığı
sorunlar toplumsal anlamda çok da kolay çözümlenemeyecek nitelikte olmasıdır.
Kent içinde yaşanan bu çökme ve bozulma, fiziksel mekân stokunda
yıpranmalar, ekonomik canlılığın azalması ya da yitirilmesi, çevresel mekân ve
yaşam kalitesinin düşmesine çözüm olarak uygulanan kentsel dönüşüm projeleri bazı
olumsuz sonuçları beraberinde getirmektedir. Kentin tarihi ve geleneksel merkez ve
çeper alanlarında yaşayanların zamanla bu alanları terk etmesi biçiminde yahut yeni
yerleşim yerlerine yerleşerek uyumda sıkıntıların yaşanması şeklinde ortaya çıkan bu
sonuçlar, toplumsal manada eksik değerlendirmelerin göstergesidir.
Dolayısıyla kentlerin dönüşüm alanlarında yaşayanların toplumsal ihtiyaçlarını
büyük ölçüde göz ardı eden bu politikalar, genelde turizm ve emlak gelişimi
öncülüğünde, orta ve üst gelir gruplarının yaşam, çalışma ve tüketim alanları olarak
yeniden geliştirilmesi ve böylece seçkinleştirilmesi ile sonuçlanabilmektedir.
1990’ların başından itibaren Batıda bu tür politikalar kentteki toplumsal
kutuplaşmayı, parçalanmayı, kentsel marjinalliği ve toplumsal dışlanmayı artırdığı
yönünde eleştirilmişler; böylelikle toplum ve topluluk ile ilgili konular kentsel
canlandırma politikalarının odağına yerleştirilmeye başlanmıştır(Kayasü vd, Ercan,
2009: 164).
Bu dönemde, toplumsal çözümler olarak, toplumsal dışlanma ve çökmeyi
durdurma amaçlı eğitim, sağlık, istihdam ve toplumsal hizmetleri iyileştirme, konut
alanlarındaki yaşam kalitesini artırma, mekânsal ve toplumsal güvenliği sağlama,
çevreyi koruyarak kentsel büyüme ihtiyaçlarına cevap vermeye yönelik kentsel
politika ve planlama yaklaşımları önerilmeye başlanmıştır. Özellikle çöken ve
bozulan yoksul mahallelerin problemlerine ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel
koşulları iyileştirmeye yönelik bütüncül ve bütünleşik kentsel canlandırma stratejileri
66

ve politikaları geliştirilmesi gerekliliği vurgulanmıştır(Kayasü vd, Ercan, 2009: 164).


Bu gelişmelere bağlı olarak, kentlerin hızla çöken ve bozulan konut alanlarında
yaşayan, ‘mahalleli’ ve ‘topluluk’ bilincinin gelişmemesinden dolayı, ‘topluluk
ihtiyacı odaklı planlama’ olarak adlandırılan yeni bir planlama anlayışı geliştirilmeye
başlanmıştır(Kayasü vd, Ercan, 2009; 164).
Buna göre topluluk ihtiyaçlarının belirlenmesinde, topluluk profilinin
çıkartılması tespiti önceliklidir. Topluluk profili çıkarılırken, ele alınan alanda
yaşayan topluluğun sosyo-demografik özellikleri (yaş, cinsiyet, akrabalık ve etnik
orijin), ekonomik durumları (gelir düzeyi, ev sahibi/kiracılık oranı), mekâna
(bulunulan yere) bağlılıkları, dinsel, politik ve kültürel değerleri incelenebilir.
Böylece topluluğun özellikleri tanımlanır(Kayasü vd, Ercan, 2009: 166). Dolayısıyla
bu uygulamanın Türkiye’de olmaması kentsel dönüşüm projelerinin toplumsal
açıdan eksikliğine işaret etmektedir.

1.3.2. Türkiye’de Kentsel Dönüşüm Uygulamaları (Yasa ve Projeler)


Türkiye’de kentsel dönüşüm denince akla gelen kuşkusuz gecekondu alanları
olmaktadır. Bu durumu kentsel dönüşüm uygulamalarının çoğunlukla bu alanlarda,
yani gecekondu alanlarında, gerçekleştirilmesi de teyit etmektedir
Türkiye’de gecekondu dönüşüm /kentsel yenileme projeleri kentsel yerleşim
alanı içerisinde yenileştirme, koruma, sağlamlaştırma ve sağlıklaştırma amaçları ile
belli bir müdahale programı çerçevesinde yeniden düzenlenmesi gereken alanları
kapsayan, temel olarak konut sorununu çözmeyi ve sorunlu alanların kente tekrar
kazandırılmasını hedefleyen projelerdir. Dönüşüm projeleri ile sadece yenilenmiş
konut alanları oluşturulmamakta; büyük rekreasyon alanları, kent parkları, kent
meydanları, ticaret merkezleri de kente kazanılmaktadır. Bu tür dönüşüm projeleri
tasarlanırken, kamuya fazla yük getirmeyecek modellerin uygulanması ve bu
kapsamda gelişmiş, yaşanabilir ve güvenilir yaşama mekânlarının oluşturulması,
sosyolojik uyum çalışmalarının yapılması ve finansman modellerinin geliştirilmesi
gereklidir.
Dolayısıyla bu süreç içinde kente entegre olamayan gecekondu nüfusunun
sosyolojik sorunları ayrıca önem arzetmektedir. Bu nüfusun beklentilerinin
karşılanması, sosyal farklılıkların ve mekânsal eşitsizliklerin giderilmesi, kentsel
67

dönüşümün bir plan çerçevesinde geliştirilmesini gerekli kılan


faktörlerdir(Bayraktar, 2006; 236, 237).
Batıda slumların dönüştürülmesi sürecinde özel sektör, kamu sektörü, sivil
toplum kuruluşları (STK)\ üniversiteler vb. kurumları içeren geniş bir aktör kitlesi
yer almaktadır. STK’lar batı yazınında hem yerel toplulukların yaşanabilirlik
mücadelesi için yardımcı bir aktör, hem de çevresel değerlerin savunucuları olarak
görülmekte, ancak beklenildiği kadar süreçte etkili olamamaktadırlar. Devlet
kurumları ise bazen problemlerin çözücüsü bazen de üreticisi olma özelliği
taşımaktadırlar(Kayasü vd, 2009: 198). Türkiye gecekonduları içinse, kentsel
dönüşüm aktörleri merkezi yönetim, yerel yönetim, arsa sahipleri, gecekondu
sakinleri, sivil toplum kuruluşları ve akademi olarak uyarlanabilir(Kayasü vd, 2009;
200).
Çöküntü alanları 1970’lere kadar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
kentteki tüm olumsuzlukların kaynağı olarak görülmekte ve yıkım ve sonrasında
gelen kamu konut uygulamaları tek çözüm olarak öne sürülmektedir. Ancak bu bakış
açısı 1970’lerle birlikte değişme göstermiştir. Böylece artık yıkım yerine “rehabilite
etme”, sağlıklaştırma benimsenmeye başlamıştır. 1980’lere gelindiğinde ise sosyal
kaygılar yerini ekonomik kaygılara bırakmaya başlamış, kentlerin dönüşüm projeleri
ile yenilenerek yeni bir yüzyıla hazırlanması, sosyal problemlerin önüne
geçmiştir(Kayasü vd, 2009: 182).
Öncelikle Ankara, Türkiye kentsel dönüşüm sürecinde, mekânda önemli yer
tutan merkezi konumdaki gecekondu alanları ile kamu-özel sektör ortaklı dönüşüm
baskısına iyi bir örnek oluşturmaktadır. Bu sebepten dolayı Türkiye kentsel dönüşüm
süreci Ankara üzerinden örneklendirilerek belitilecektir.
Türkiye’de kenti projeler üzerinden dönüştürme anlayışının ilk örnekleri
1980’li yıllarla birlikte başlamıştır. 1983–88 arasında beş adet birbiri ile amaçta
ilişkili af yasası çıkartılmıştır. Islah İmar Planı Yasa Grubu başlığı altında
toplayabileceğimiz bu yasalardan her biri, bir öncekinin uygulama alanını ve
yetkilerini genişletmiştir. Bu yasa grubunun temel amacı, gecekondu alanlarındaki
mülkiyet sorunlarını çözerek, bu alanlara hızla yasal statü kazandırmak ve
gecekonduların düzenli apartman türü konut stokuna dönüştürülmesini sağlamaktır.
Gecekondu sahipleri yasaların öngördüğü büyüklükte arsaları üzerinde dört kata
68

kadar yükselebilen konutlar yapma imkânı bulmuştur. Beklenen bu dönüşümün


temel aktörleri (arazi ve mahallenin kent planı ve kent içindeki yeri ve çevresindeki
sosyal statü ve kullanışlara göre) küçük ve büyük girişimciler, gerekli finans yerine
göre kredi olanakları, ailenin kendi birikimleri ya da çoğu kez arsa ve kat karşılığı
çalışan girişimciler olmuştur.
Beklenen dönüşüm kent makroformu içinde en “avantajlı” noktalarda yer alan
mahallelerde gerçekleşmiştir. Yönetimler dönüşümü öncelikle kentlerin merkezlerine
yakın, topografik açıdan da çok belirgin alanlarına yerleşmiş geniş gecekondu
alanlarında, farklı modeller çerçevesinde başlatıp, özel sektör ile işbirliği içinde
uygulamışlardır. Buna örnek olarak Ankara kenti Dikmen ve Portakal Çiçeği Vadisi
projeleri gösterilebilir. Bu mahallelerde ortaya çıkan karmaşık mülkiyet sorunlarını
hızla çözebilecek güç ve parasal kaynağı bulan büyük girişimciler işe el atarak sınırlı
da olsa dönüşümü sağlamışlardır.
Günümüze kadarki süreçte mekânsal konumu “avantajlı” olmayan gecekondu
bölgelerinde ise dönüşüm aile birikimlerine dayanmakta, bu yetersiz birikimlerin
yanı sıra bu mahallelerin üzerinde yapılandığı karmaşık ve düzensiz mülkiyet biçimi
ve sorunları çözülemediği ve gerçek rantlar ile beklentiler uyuşmadığı için dönüşüm
gerçekleşememektedir(Şenyapılı, 1998; 312, 313).
1980’lerin sonunda kentsel dönüşüm kavramı ve kentin projelerle
dönüştürülmesi fikri Ankara’da dönemin yerel yönetimi tarafından benimsenmiştir.
Yukarıda bahsedilen Dikmen Vadisi, ardından Portakal Çiçeği Vadisi projelerinden
sonra Geçak, Şentepe, Kuzey Ankara Girişi, Çinçin Mahallesi örnekleri bu projeleri
izlemiştir. Ankara’daki Dikmen ve Portakal Çiçeği Vadileri projeleri kamu ve özel
girişimin işbirliğini öngören bir örgütlenme modelinin öncülüğünü yapmışlardır.
1990’ların başında kentin yönetimini devralan yerel yönetimler, dönüşüm
projelerinde kentsel alanları geliştirme kaygısından çok konut üretimi vurgusunu ve
rant oluşturma amacını daha da belirginleştirerek devam ettirmişlerdir. Bu oluşumda
öncelikle Büyükşehir Belediyesi olmak üzere tüm belediyeler aktif bir rol üstlenirken
yasal düzenlemeler her türlü dönüşümü olanaklı kılmaktadır. Bu yeniden geliştirme
uygulamaları yerel yönetim tarafından oluşturulur ve desteklenirken özellikle rantı
yüksek merkezi alanlarda Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ile birlikte özel sektör başlıca
yatırımcılar olarak öne çıkmaktadır. Bu dönemde de kentin gelişmesini
69

yönlendirmekte üst ölçekli planlar yerine yerel ölçekli, bütünsel olmaktan uzak,
parçalı kentsel projeler etkin olmuştur.
1992 ile başlayan dönüşüm projeleri 2000 ile hızlanmıştır. Hemen hemen tüm
projelerde örgütlenme kamu-özel sektör ortaklığı ya da TOKİ elinde
şekillenmektedir. Amaç genellikle gecekondulaşmanın engellenmesi, konut üretimi
ve /veya kaynak teminidir. Bu açılardan değerlendirildiğinde kentin farklı
mekânlarında, farklı büyüklük ve nüfus yapısındaki alanlarda tek bir model üzerinde
dönüşümün sağlanmaya çalışıldığı açıktır. Ayrıca projelerde kamu-özel sektör
ortaklığının kullanılması yanı sıra aktif bir halk katılımının da destekleneceği
belirtilir ve bu amaçla kooperatifleşme özendirilir. Belirtilen hedefler arasında
mevcut kullanıcıların alanda kalması önemli olarak görülmekte ancak uygulama
sonrası yapılan araştırmalar bu hedefe ulaşılamadığını göstermektedir(Kayasü vd,
2009; 185).
2003 yılı itibariyle 1. ve 2. uygulama bölgesinde üst gelir grupları için 1047
adet lüks konut, gecekondu sahipleri içinse 882 adet inşa edilen sosyal konutlarda
oturan eski gecekondu sahipleriyle yapılan görüşmelerde projenin getirdiği yeni
çevresel ve sosyo-kültürel problemler dile getirilmiştir. Özellikle çocuk oyun
alanlarının eksikliği, vadide yer alan yüksek konutlar, lüks konutlarda oturanlarla
sosyal konutlarda oturanlar arasındaki kültürel farklılık, vadi çeperinde yer alan
konutlardan vadi tabanında yer alan Kültür Parka ulaşım konusunda özürlü, yaşlı ve
hamilelere yönelik düzenlemenin düşünülmemiş olması eski gecekondu sakinlerince
belirtilen sorunlardır. Parkın bakımının düzenli yapılmaması ve betonun fazla
kullanılması sonucu yeşil alanın yok edilmesi gibi konular da yine belirtilen
sorunlardandır(Kayasü vd, 2009; 210).
Ankara’da toplam uygulanan ve uygulanmakta olan 31 adet kentsel dönüşüm
projesi bulunmaktadır. Süreç Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan Dikmen ve
Portakal Çiçeği Vadisi Kentsel Dönüşüm Projeleri ile başlamakta ve uygulanan
model- prestijli bir alanda rant paylaşımı esasına dayanarak girişimcilerin yapabilir
kılınması, diğer bir deyişle, kamu-özel sektör ortaklığı- diğer belediyeler tarafından
da benimsenmektedir. Özel sektörün girmediği alanlarda ise TOKİ birincil aktördür.
Özetle, kentsel dönüşümde amaç daha çok mevcut gecekondu nüfusunun
problemlerine çözüm üretmekken, neticesinde orta ve üst-gelir grubuna yönelik
70

konut alanları üretilmiş ve cazibe merkezleri olan ticaret, eğlence projeleri


eklenmiştir. Bu durum gecekondu dönüşümünün daha yüksek arazi getirilerinin
olduğu mahallelerde daha hızlı olarak gerçekleşmesi sonucunu doğurmuştur. Buna
karşılık olarak da düşük arazi getirilerinin olduğu yerlerde dönüşümün daha yavaş
olması olağan görülmüştür(Kayasü vd, 2009; 109).
Günümüze gelindiğinde gecekondular tarafından kapatılmış olan araziler değer
kazanmasıyla birlikte eski gecekondu arazilere kimi zaman üst gelir grubuna hitap
eden “siteler” kurulmuş, kimi zaman da alt- orta gelir grubu için küçük çaplı konut
üreticileri tarafından apartmanlar inşa edilmiş olduğu görülür. Gecekondulardan bu
apartmanlara taşınmak da artık yaygınlaşmıştır (Erman, 1998; 318). Oysa bu
durumun, kentsel dönüşüm uygulamalarının sosyo- ekonomik, politik gelirler ve
özellikle toplumsal değer ve pratikler yönünden eksik değerlendirilmesinin, bir takım
toplumsal sorunları beraberinde getireceği açıktır.
Dolayısıyla Türkiye’ye özgü gecekondu olgusunun dönüşümü çok derinlikli
analizleri gerektirmekle birlikte kendine özgü ve yeni yaklaşımları zorunlu
kılmaktadır. Kentsel değişim sorunlarına yapılacak müdahalelere katılımın olanaklı
kılınması tartışmasında, öncelikle müdahalenin niteliği, müdahalenin aktörleri ve
onları ilgilendiren ticari boyutlar ve sosyal politikalar, Türkiye’deki uygulamalarla
kendine özgü bir ele alışı gerekli kılmaktadır. Kentsel politikaların ancak tüm süreci
yönlendirme ve denetleme kapasitesine sahip kurumsal yapılanmalarla
desteklenmesinin önemli olduğu ve politikaların ancak bu şekilde etkili olabileceği
vurgulanmalıdır(Kayasü vd, 2009; 160).
Sıklıkla tartışılan konulardan bir diğeri de, üretilen mekânların gecekondulu
yaşam biçimine uygun olmadığı ve beklentilere cevap veremediği yönündedir. Bu
sorun çerçevesinde, dönüşüm ekonomik ve sosyal olguları ile birlikte bütüncül ele
alınmalıdır. Ayrıca sosyal dayanışma ağlarının dönüşümde tetikleyici olarak
kullanılması da dönüşümün başarısı ve sürekliliği açısından gerekli
görülmektedir(Kayasü vd, 2009; 189).
Şenyapılı’nın da, gecekondu olgusunun denetlenmesi konusunda, hangi tür
ilişkilerin bu tür konutları ortaya çıkardığını bilmek gerektiğini belirtmesi bu
konunun önemini bir kez daha vurgulamaktadır(Kayasü vd, Erkan, 2009; 235).
71

Sonuç olarak, kentsel dönüşüm, eski binaların yıkılıp yerlerine yeni ve modern
binaların yapılmasından çok daha geniş bir değişim sürecine işaret etmektedir.
Kentsel dönüşüme gidilen yol üzerinde geniş nüfus hareketleri, son derece önemli
sosyal dönüşümler ve kent hayatının her alanında büyük sonuçlar yaşanmaktadır.
Bütün bu nedenlerden ötürü kentsel dönüşümün daha sağlıklı işleyebilmesi için inşa
sürecinin yanı sıra, siyasi, ekonomik, kültürel ve özellikle de sosyal sonuçların göz
önünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla kentsel dönüşüm projelerinin
konut inşa etme, çevre dizaynı ve insanları yeni konutlarına yerleştirmekle sınırlı
kalmaması gerekmektedir. Bu noktada ülkemizdeki kentsel dönüşüm projelerinin en
sakıncalı yanlarından bir tanesi; bu sürecin yıllar içerisinde oluşmuş komşuluk
ilişkilerinin, yani sosyal dayanışmanın ve sosyal kontrol mekanizmalarının, hesaba
katılmamasıdır.
Türk toplumu her ne kadar kentleşme sürecinde değişimler yaşasa da
komşuluk, özellikle de hemşehrilik bağları ile şekillenen bir kentleşme hüküm
sürmekte ve bu durum insanların birbirine yabancılaşmadan yaşamalarını
sağlamaktadır diyebiliriz. Elbette ki kent paydasında buluşmak yerine hemşehriliği,
akrabalığı temel alan ilişkiler üzerinden sosyal hayatı sürdürmenin eksik yanları
mevcuttur ve dolayısıyla kent insanının yaşadıkları şehirlerle özdeşleşmeleri
gerekmektedir (www.usak.org.tr, 2008). Fakat kentsel uyumun sağlanması sürecinde
dikkat edilmesi gereken bir takım hassasiyetler de mevcuttur
Türkiye’de kentsel uyumun bir kolu olarak da uygulandığı kentsel dönüşüm
projelerinin var olan değerlerin yok edildiği değil, desteklendiği süreçler olmasına
özen gösterilmelidir. Komşuluk ve komşuluk ilişkileri ile iç içe geçmiş aile ilişkileri,
toplumsal hayatta sahip olunan temel değerler arasındadır. Bu ilişkiler ağı, formel
kurumlarla oluşturulması kısa vadede çok mümkün gözükmeyen sosyal dayanışma
ve kontrol ağlarını kendiliğinden oluşturmaktadır. Bu bağların plansızlığın içinde
yok olup gitmesinin ileride ciddi güvenlik problemlerine yol açacağını kestirmek zor
değildir. Zira ülkemizde bu enformel kurumların yerine geçebilecek formel
dayanışma ve kontrol mekanizmalarının etkinliği konusunda sıkıntılar
mevcuttur(www.usak.org.tr, 2008).
Bu nedenle, kentsel dönüşüm projeleri her şeyden önce şeffaflığı ve hesap
verilebilirliği ilke edinmesi gereken, ancak bu sayede meşruiyeti olabilecek ve
72

kamuoyu kabulü alabilecek gelişim süreçleri olacaktır. Diğer taraftan kentsel


dönüşüm, her ne kadar yenilenmeyi ve gelişmeyi hedeflese de öncelikle bir yıkım
sürecini içermektedir. Çarpık da olsa var olan bir yapıyı yıkıp yerine başka bir düzen
inşa edildiğinde zaman zaman büyük tepkiler oluşmaktadır. Kentsel dönüşüm
projeleri her ne kadar insanları çarpık ve sağlıksız yaşam alanlarından çok daha
‘insanca’ koşullarda yaşamaya olanak sağlayan gelişim projeleri de olsalar bu
süreçler aynı zamanda insanları yerlerinden, eski alışkanlıklarından ve komşuluk
bağlarından kopartan süreçlerdir. Bu nedenlerden dolayı kentsel dönüşüm, sadece
ülkemizde değil, 1940’larda ilk ortaya çıkışından günümüze kadar uygulandığı bütün
ülkelerde son derece ciddi muhalefet ile karşılaşmış bir uygulamadır. Bu sebeple,
kentsel dönüşüm projelerinin içine yerel halkın aktif katılımı sağlanarak, karar alma
süreçlerinde hep birlikte hareket edilmesi büyük önem taşımaktadır(www.usak.org.tr,
2008).
73

İKİNCİ BÖLÜM- KOMŞULUK OLGUSU

2.1. Komşuluk Kavramı Bağlamında Komşuluk İlişkileri


Sosyoloji kuramında kentlerin birey, aile ve cemaat belirlemesi üzerine iki
temel yaklaşım farkı vardır. Bunların bir tanesi “Within Urbanism as a way of life”
(Wirth 1938) eserinden kaynaklanan, kentin ilişkilerinin gittikçe daha fazla resmi,
parçalanmış, ikincil ilişkilere dayandığı ve dayanacağı; ailenin zayıflayacağı,
akrabalığın ve komşuluğun kaybolacağı iddiasıdır. Gans ise “The Urban Villages”
kitabında bunun zıttına yakın görüşleri ileri sürmüştür (Gans 1962) Gans’a göre, hem
uydu kentlerde hem de kent merkezinde hala küçük köyler yaşamaktadır. Akrabalık,
aile, birincil ilişkiler hayatın öne sürdüğü değerleri de kendilerine uydurmaya
çalışırlar. Kent, bu yaklaşımda birçok köyün bir araya gelmesinden oluşur. Kısaca bu
iki görüşün biri, kenti çözen ve yıkan bir süreç olarak görürken, ikincisi ya böyle
olmadığını veya çözülmenin hiç de hızlı olmadığını iddia eder (Ayata, 1996: 66).
Buradan hareketle komşuluk ilişkileri gibi birincil ilişkiler, kent bağlamında
sosyolojik literatürün odak noktalarından biri olmaktadır.
Komşuluk dünya üzerindeki bütün insan topluluklarında şu ya da bu biç
kitabında imde işleyen, görev ve sorumlulukları değişen işlevsel bir kurumdur.
Toplumsallaşma gereksiniminin sağlanmasında aile, akrabalık, arkadaş çevresi vs
yanında en önemlilerinden biri de komşulardır. Şu halde komşu ve komşuluk,
toplumsal hayatın işleyişini anlamak için üzerinde durulması ve incelenmesi gereken
temel ilişki biçimlerinden ve yapılarından biridir.
Komşuluk, yaşadığımız coğrafyanın kültür hayatının ve toplum yapısının
önemli bir unsurudur. Fakat toplumun vücudu için önem arz etmesine karşılık
komşuluk için yazılı kültürde yeterli araştırmaların varlığından söz etmek güçtür.
Toplumsal kurum ve ilişkileri bağlamında önem arz eden komşuluk, toplumdan
topluma, bölgeden bölgeye hatta vuku bulduğu mahalle ve sokaklar içinde farklılık
gösteren bir tarihselliğe sahiptir. Özellikle günümüz değişen toplumsal
oluşumlarında yapısal ve işlevsel bakımdan da hızla değişmektedir.
Komşu, yakın ikametgâhlarda oturan kimselerin birbirine göre durumuna denir.
Komşuluk ise, komşu olma hali ve komşularla olan ilişkidir. Belirli bir coğrafî çevre
içinde birbirlerini ziyaret eden, şahsen veya ismen tanıyan, karşılıklı yardımlaşan,
74

ödünç alan ve ödünç veren, birbirlerinin aletlerini ve malzemelerini kullanabilen, sıkı


sosyal ilişkiler kurmuş olan, sayı bakımından çok fazla olmayan ailelerden kurulu
küçük yerel yapıdır (Nirun, 1991: 169).
Komşuluk kavramının sosyolojik terimlere tercüme edilmiş hali, “ikincil
gruplar içinde geliştirilen birincil ilişkiler”; “cemiyet” yapısı içindeki “cemaat”
ilişkileri; şekli, gayrı şahsi resmi ilişkilerin karşısında ve ötesinde yer alan yüz yüze,
bire bir, sıcak ilişkiler şeklinde ifade edilebilir(Meriç, 2006: 16).
Komşu ve beraberinde komşu olma hali olan komşuluk, insan ve toplum
tabiatında kendiliğinden yaşanılan ilişki ve sürece işaret etmektedir. Anlamını
mekânsal ve toplumsal yakınlık kıstasından alan komşuluk bu bağlamda, aile
bağlarından sonra en güçlü sosyal bağ niteliği taşımaktadır. Mekânsal yakınlık
çerçevesi içinde mimaride ayrı bir anlama sahip olan komşuluk, ikametgâhın yakın
çevresi şeklinde tanımlanmaktadır. Fakat komşuluk sadece ikametgâh yapılarının
yakınlıkları ve birbirine karşı durumunu içermemekte(Bozkurt, 1961: 26) toplumsal
anlamda ilişkiler ağı dayanağından ayrı düşünülmemektedir.
Ayata’ya göre de komşuluk bir fiziki yakınlık kadar bu fiziki yakınlıktan
kaynaklanan ve yakın oturulmasa bile sürebilen bir sosyal ilişki türü ve oldukça
köklü ve sürekli bir sosyal olgu olarak tarif edilmektedir (Ayata, 1996: 79).
Komşuluk esasında saf şekliyle cemaatin psiko-sosyal özelliklerini arz eder.
İnsanların ihtiyaç duydukları dayanışmayı veren komşuluk, ailelerin saf- ideal
emniyet grubudur. Bu anlamda komşuluk, cemaat olma özelliği taşımaktadır.
Komşuluk cemaat niteliği taşıması yönüyle; dayanışma, güven, bağlılık ya da
mahremiyet ve yüz yüze samimi grupsal ilişkiler temeline dayanmaktadır.
Cemaat tipi ilişkilerden olan komşuluk biz duygusu barındıran güçlü bir
etkileşim sahasıdır. Bu bağlamda bütün informal cemaat oluşumlarında görülen
itimat dolu bir havayı taşımak zorundadır(Nirun, 1991: 173).
Özellikle yardımlaşma ve güven ihtiyaçlarını karşılamak üzere ihtiyaç duyulan
komşuluk, boş zaman geçirme, birlikte iş yapma, hobileri karşılama, yeni mekânlara
alışma gibi işlevlere de sahiptir. Daha çok kadın ve çocukların ihtiyaç duyduğu
komşuluk bazen yakın akrabalardan bile önde gelen bir kurum ve olgu haline
gelebilmektedir (www.siyasalbirikim.com.tr, 2008).
75

Komşuluğu sosyal bünye analizi içinde ele alıp değerlendiren Nirun’a göre,
komşulukta birkaç faktör birleştirici rol oynamaktadır. Bu roller şöyle sıralanabilir:
“Yer, yüz yüze ilişkiler, mahremiyet, samimi konuşmak, dedikodu, fısıltı, eğlence,
boş vakitleri harcama, ortak alâkalar, kültürel bağlar, milliyet, lisan, öğrenim ve
hayat derecesi, mali seviye, ekonomik tüketim gücü, karşılıklı yardımlaşma”.
Örneklendirmek gerekirse, aynı mahalle sakinlerinin pazar yerlerinde, mahalle
bakkallarında ya da manavlarında, çocuk parklarında, otobüs duraklarında sık sık
karşılaşmaları, komşuluğun vuku bulduğu mahalle sakinlerini bir araya getiren
faaliyetlerdendir. Çocukların sokaklarda, parklarda kaynaşmalarının, ebeveynleri de
kaynaştırıcı nitelik taşıması, ev hanımlarının günlük hayatlarında komşuluk ilişkileri
yanında, aynı pazar ya da alış veriş yerlerinde karşılaşmaları da komşuluk ilişkilerine
etkide bulunan etkinlikler arasındadır(Nirun, 1991: 169).
Komşuluk, hayatın her zamanında canlılığını sürdürdüğü gibi, kendini daha da
belirgin gösterdiği anlar, dönemler vardır. Bayramlar, ölümler, düğünler, doğumlar,
kutlamalar, yolculuklar, başarılar, başarısızlıklar, yemekler, dinî ve millî önemli
günler, askere, hacca, okumaya, işe, yurtdışına uğurlamalar ve karşılamalar sırasında
komşuluk, kendine özgü kurallarını davranış haline dönüştürmeyi zaruri kılar. Aksi
halde komşuluğun informal cezaları kaçınılmaz hale gelir
(www.siyasalbirikim.com.tr, 2008).
Komşuluk her toplumda vuku bulmasının yanında her toplumun toplumsal
yapılarının farklılıkları gereği kavram ve ilişkiler anlamında farklılıklar
göstermektedir. Fakat temelde komşuluk aynı mekânı paylaşan fertlerin birbirlerine
karşı durumunun birbirleriyle karşılıklı ilişkilerinin bütünüdür.
Türk toplum yapısı özelinde komşuluğun ve ilişkilerinin manası ve canlılığı
dildeki çeşitli özlü deyim ve atasözlerine yansımıştır. “Ev alma komşu al” sözü
dilimizde en yaygın bilinen ve sosyo-kültürel manada pek çok şey ifade eden özlü
sözlerdendir. Günümüz değerleri açısından evin yahut (sanayileşme sonrası aldığı
isimle) konutun rahat, konforlu ve cazip niteliklere sahip olması vurgusunun aksine,
mekân ve insan etkileşimi içinde sosyo-kültürel, dini vs değerlerin verdiği huzuru
ifade etmektedir.
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır” sözü ise, sosyolojinin insanın insana
ihtiyaçlığının ön kabulüne benzer bir anlam ihtiva etmektedir. Dolayısıyla insan
76

toplumsal bir varlık olarak canlı sosyal ilişkilere ihtiyaç duymakta, bu nedenle de en
yakındaki sosyal akraba olarak komşuyla ilişkilerinin ayrı bir önemi
vurgulanmaktadır.
Türk toplum yapısının özellikle geleneksel dönemlerinde baskın olan komşuluk
değerleri vardır. Bu değerler Türk toplum yapısı içinde ilişkilerinin tabiatını
göstermesi yanında samimiyetine, sağlamlığına da işaret etmektedir. Borç alıp
verme, hasta ziyareti, doğum-ölüm-düğün gibi hallerde gereken maddi-manevi
dayanışma ve yardımlaşma, sevince, hüzne ortak olma, kokusu yayılan yemekten
ikramda bulunma, komşu evinin ışık ve havadan faydalanmasını engellemeyecek
ölçüde ev inşası vs dayanışma ve yardımlaşma etkileşimleri en bilindik komşuluk
ilişkileri örneklerindendir(Meriç, 2006: 18).
Nitekim yaşadığımız zaman dilimi ailenin yaşadığı kaderi komşuluğun da
benzer nitelikte paylaştığını göstermektedir. Bu kader genel tabirle, sanayileşme ve
modernleşme süreciyle birlikte değişen toplumsal değer ve yargılardır. Bu süreçle
birlikte komşuluk algısında da değişimler yaşanmıştır. Çünkü değişen iş hayatı ve
ekonomik imkânlar, öğrenim durumu, kentleşme, medya ve eğlence alışkanlıkları vs
geleneksel komşuluk anlayışında, algılamasında, beklenti ve ilişkilerinde,
komşuluğun ifasında ve temel ritüellerinde ciddi değişimler ortaya
çıkarmaktadır(www.siyasalbirikim.com.tr, 2008). Bu sebepten dolayı da komşuluk
ihtiyacı da sadece aynı mekânı paylaşan insanlar arasında yaşanan ilişkiler ağı
olmaktan çıkıp, iş, okul vb özel kurum, kuruluş ve bürokratik çevreler içinde
yaygınlık kazanmıştır.
Bu bağlamda günümüz kentsel yaşam biçiminin belirgin nitelikleri olan,
çoğunlukla, toplumbilimsel olarak, birincil ilişkilerin yerini ikincil ilişkilerin alması,
akrabalık bağlarının zayıflaması, ailenin toplumsal açıdan öneminin zayıflaması,
komşuluğun kaybolmaya başlaması ve toplumsal dayanışmasının geleneksel
temelinin zayıflaması günümüz toplumsal ilişkilerin bir ifadesi olarak
belirtilmektedir(Wirth, 2002: 101).
Kentleşme sürecinin gerekliliği olarak, farklı köken ve altyapıdan gelen üyeleri
barındıran yığın içinde akrabalık bağlarından, komşuluk ilişkilerinden ve ortak halk
geleneğinden gelen bir kuşakla beraber yaşamaktan kaynaklanan duyguların göreceli
olarak zayıflayacağı da benzer hâkim görüşlerin devamı niteliğindedir. Bu duruma
77

sebep olarak, rekabet ve resmi denetim mekanizmaları, daha eski dönemlerde


toplumu bir arada tutmada kendisine bel bağlanan dayanışmanın yerini alan ikincil
mekanizmalar olarak gösterilmektedir.
Bir topluluktaki insan sayısının birkaç yüzü aşması da, topluluğun her bir
üyesinin diğerlerini kişisel olarak tanıyabilmesi olasılığını azaltan nedenler
arasındadır. Max Weber, bu olgunun toplumsal önemini kabul ederken, bir yerde
oturanların sayısının çok olmasının ve yerleşim yerlerinin yoğunlaşmasının,
toplumbilimsel açıdan, komşuluğun doğasında var olan, bir yerde oturanların
birbirlerini karşılıklı olarak tanıyabilmelerinin olanaksızlaşması anlamına geldiğine
dikkat çekmiştir (Weber’den Aktaran: Wirth, 2002: 89).
Oturulan, çalışılan yer ve niteliği, gelir ve giderlerin değişkenliği gibi kentin
kendine özgü yapısı, birincil ilişki içindeki toplulukların bir arada kalmasını ve
üyelerinin birbirlerini tanımalarının sürekli olmasını zorlaştıran bir niteliğe sahiptir.
Çoğunlukla kentte oturan birey ya da ailelerin kendi evinin sahibi olmaması, geçici
yerleşim yerinin geleneklere ya da inançlara bağımlılık duygusunu zayıflatmaktadır;
dolayısıyla böyle ortam ya da mekânlarda bireylerin ya da grupların birbirlerine karşı
komşu olma olanağı azalmaktadır(Wirth, 2002: 96).
Fakat birey hangi çağ ve şartlarda yaşıyor olsa da toplumsallığa ihtiyaç
duyacağından, bu durum modern kentleşme düzeyi içinde komşuluk ilişkilerinin
yerini kurum ve kuruluşlara üyeliğin artması şeklinde göstermektedir. Bunun nedeni,
modernleşme perspektifi içinde mahallenin beklentisi, bireyin üzerindeki cemaat
baskısı kalktıkça veya cemaatleşme azaldıkça, bireyin kendine gönüllü dayanışma
odakları araması ihtiyacındandır(Güçlü, 2002: 85).
modern zaman komşuluk ilişkilerinin azalması yanında, azalan ilişkiler içinde
toplumsal statü komşuluk bağının belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır: Dar
gelirliler için komşuluk, basit ev gereçlerinin gereksinme duyuldukça değiş tokuşu ve
gıda maddelerinin ödünç alınması gibi materyal bir esasa dayalıdır. Yüksek statüden
insanlar ise acil durumlar dışında komşularının “kapısını çalmayı” nezaketsiz bir
davranış olarak yorumlamaktadırlar(Gür, 2000: 105).
Komşuluğun mekan eksenli ilişkilerinin azalmasında sanayileşme sonrası
değişime uğrayan evin yerini konut bölgelerinin alması da ayrıca önem taşımaktadır.
Dolayısıyla, binalar arası ve konutlar arası ilişkiler komşuluk ilişkilerinin sağlığı
78

üzerinde de etkili olmaktadır. Gürültü geçiren duvar ve döşemeler, duman geçiren


bacalar, havalanmayan, yemek kokuları sinmiş merdiven holleri, birbirinin içine
bakan balkonlar komşular arası gerilimi artırıcı etmenler olabilmektedir(Gür, 2000;
105).
Öğretim üyeleri lojmanlarında yapılan bir çalışmada, “hoşgeldine gitmek”
mahallenin en eski sakininin örgütlediği bir etkinliktir. Bu da mahallenin sakinlerinin
mahallede oturma süresiyle, sahiplenme ve dolayısıyla mahalle sakinleriyle ilişkiye
geçmesi arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Günümüz konut yapılarından olan, toplu
konut semtlerinde ise bunu yapmaya kimse kendini yetkili görmemektedir. Bu durum
da kaçınılmaz olarak komşular arası etkileşimi engellemektedir.
Türkiye kentleşme sürecinin temel niteliğini gecekondu olgusu taşımaktadır.
Gecekondu olgusu beraberindeki akrabalık, hemşehrilik ilişkileri ise komşuluk
ilişkilerinin de niteliğini göstermektedir. Türkiye’de gecekondulaşmanın getirdiği
bütün çarpıklıklara rağmen, akrabalık ve hemşerilikten kaynaklı ilişkilerin
devamlılığı ve sağlamlığından ötürü de kentteki sosyal kontrolün ve dayanışmanın
sağlanmasının büyük katkıları bulunmaktadır(www.usak.org.tr, 2008).
Türkiye kentlerindeki komşuluk ilişkilerinin ve komşuluk ilişkileri ile iç içe
geçmiş geniş aile bağları özellikle gecekondulaşma olgusu içinde yoğun yaşanmıştır.
Bu durum ise sosyal kontrol teorisine göre, bireylerin içinde bulundukları ilişki
ağları, bağlılıkları, değerleri, normları, inançları ve ahlaki değerleri onları suçtan
tamamen olmasa bile önemli ölçüde korumaktadır. Bahsedilen bu değerler ise etkin
bir toplum düzeni içinde varlığını koruyabilmektedir (www.usak.org.tr,2008).
Türkiye’de insanların bireysel değil, birlikte yaşamalarının sonucunda Batıdaki
örneklerinin aksine, Türk kentlerinde anonimitenin çok etkili olmadığını
görmekteyiz. Türkiye’de insanlar, özellikle dar gelirli muhitlerdeki insanlar ne kadar
büyük metropollerde otururlarsa otursunlar bireysel değil, birlikte yaşamaktadırlar.
Türk halkı metropolde de yaşasa da yakın sosyal dayanışma ve kontrol bağları
bireyleri büyük ölçüde korumakta, kollamakta ve kuralları hatırlatmaktadır. Bunların
sonucunda ülkemizdeki şehirlerde Batılı şehirlerin en büyük sorunlarından bir tanesi
olan anonimite, yani insanların birbirinin kimliği hakkında bilgilerinin olmaması en
azından diğer örneklere kıyasla yaygın olmayan bir durumdur(www.usak.org.tr,
2008).
79

Komşuluk ilişkileri geleneksel Türk mahallesinin ve kentinin önemli


ritüellerinden, ortak davranış kalıplarından biridir. Köydeki komşuluk, aileler
arasında maddî ve manevî yardımlaşma ihtiyacından kuvvet kazanmakla birlikte,
sosyal refahın, toplumsal hareketliliğin ve göçün hızlanmasıyla, kentleşme ve
apartmanlaşmanın yeni hayat biçimi haline gelmesiyle birlikte mahalle yapısının
değiştiği, mahalledeki süregelen ilişki biçimlerinin olumsuz bir biçimde etkilendiği
söz konusu edilmektedir. Özellikle kentlerde, kiracılık müessesesinin komşuluk
ilişkilerinde eski devamlılık niteliğini ortadan kaldırdığına yönelik görüşler hayli
yaygındır. İçinde yaşanılan zamanda komşuluk ilişkilerinde hissedilir bir değişimin
meydana geldiği düşüncesi genel olarak kabul edilmektedir. Bu değişim, insanlar
arasında şikâyetlere neden olmakta, geçmişe karşı sürekli bir nostaljiyi
dillendirmektedir (www.siyasalbirikim.com.tr, 2008).
Kuşkusuz kentleşme süreci komşuluk gibi akrabalık, hemşehrilik vb birincil
nitelikli ifade edilen ilişkileri önemli ölçüde etkilemiştir. Geçmişten günümüze
kentleşme ve arka planındaki düşünsel, bilimsel, teknolojik vs gelişmeler ve bunların
en genel ifadesiyle modernleşme süreci en yaygın kanaatle geleneksel toplum
yapısına ait olarak atfedilen yapı ve ilişki biçimlerinin değişip dönüşmesinde önemli
değişken olmuştur. Fakat kabul etmek gerekir ki günümüzde bile komşuluk yoğunluk
olarak seyrek veya sık olarak bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Kuşkusuz bu
ilişkinin devam etmesinde sosyo-kültürel, dini, ailevi vs değer ve pratikler etkin rol
oynamaktadır. Komşuluğun haneler arasındaki sürekliliğinden kaynaklı olarak, aile
yapıları komşuluk ilişkileri üzerinde etkileyici olmaktadır. Bu bağlamda Türk toplum
yapısı içinde aile kavramına ve tarihsel sürecine bakmak komşuluk ilişkilerini
anlamlandırmaya fayda sağlayacaktır.

2.2. Aile Kavramının Türk Toplumunda Tarihsel Süreci


Aile kelimesi Arapçadan gelmektedir. Devellioğlu’nun Osmanlıca- Türkçe
Ansiklopedik Lügat’inde (1980; 20) ailenin ilk anlamı, “bir kimsenin karısı”, ikincisi
“akraba”, üçüncüsü “ev halkı” olarak sıralanmıştır. Buna göre aileyle başta evlilik
ilişkisi olmak üzere akrabalık ilişkisi vurgulanmaktadır.
Aile bir toplumun en muhafazakâr, en az değişen kurumlarından biridir.
Günümüz ailesini anlamak içinse dünün yaşadığı ortama az çok bakmak gerekir.
80

Her şeyden önce Türk ailesinin tarihiyle ilgili olarak aile tarihçilerinin
geçmişlerini araştırmalarını mümkün kılan sistematik doğum, evlilik ve ölüm
kayıtları bulunmamaktadır. Fakat günümüze kadar gelen yazılı kaynaklardan,
arkeolojik bulgulardan, sözlü kaynaklardan, geleneklerden vs bazı çıkarımlar
yapılmaktadır. Buna göre öncelikle Türk aile yapısına bakarken eski Türklerde ve
Osmanlı’da aile yapısı şeklinde iki dönemden bahsedilmeye çalışılacaktır. Burada
aile yapısına bakmamızın nedeni, komşuluk olgusunun aile yapısına göre şekillendiği
gerçeğindendir. Türk toplum yapısı içinde komşuluk olgusunu anlamamız açısından
aile yapısı kaynaklık sağlayacaktır. Çünkü bir toplumda aile yapısı temel, çekirdek
kurum niteliğindedir ve buna göre diğer kurumların temelinde aile yapısını
anlamlandırmak ayrı bir önem teşkil etmektedir.
Eski Türklerde aile yapısı içinde, babadan sonra aileyi anne temsil etmektedir.
Bunun için ananın yeri, babanın diğer akrabalarından ileri olmaktadır. Babanın
mirası anneye kalmaktadır. Çocukların varisi odur. Türk tarihinde kadınların
hükümdarların naibi olabilmeleri veya devlet içinde büyük söz sahibi olmaları da
bundan ileri gelmektedir(Türkdoğan, 2008: 410).
Bekâret anlayışı Türklerde İslamiyet’ten önce de vardır. Türkler bakire kız için,
“kapaklığ”, yani kapalı kız demekteydiler. Eski Türklerde evin sahibi kadındır:
Bundan dolayı, ev kadını için söylenen en yaygın söz de evcildir. Göktürklerde ise eş
denmektedir. Osmanlıların “evdeş” ve Çağatay Türklerinin “evlik” sözleri de bu
döneme uzanıp anlam kazanmaktadır. Bunun gibi, seki Uygurlarda da evlenmeğe
“kavuşmak” denmektedir. Bunun yanında Anadolu’da evlenmek, bir duman
kurmaktır Günümüzde nişan yüzüğü, beşik kertme, saçı, eşik, düğün bayrağı,
sağdıçlık, yenge ve benzeri kültür kalıpları tümüyle eski Türk geleneğini
yansıtırlar(Türkdoğan, 2008: 410).
Kalın ve başlık ise Türk ailesinin temel sigortasıdır. Ancak, kalın, başlık
değildir. Kalın, babanın oğullara, evlenme “pay”ıdır; başlık ise, evlenme sırasında
kız ailesine verilen bir hediye şeklidir. Baba malından, kızlara bir pay düşüyorsa bu
da kızın çeyizidir. Kalın, bir süt hakkı ve bir hibedir. Göktürk yazıtlarında, “kız”
sözünün başka bir karşılığı da “pahalı” demektir. “Süt hakkı”, “kemik hakkı”, “ana
be”, “bacı yolu” gibi anlamlara gelen kalın, kızlarının oğlan evinde basılıp, köle
81

haline gelmemeleri için verilirdi. Birçok Türk, kalın miktarının az tutulmasına dikkat
ederlerdi(Türkdoğan, 2008: 409, 410).
Eski Türklerde aileye bişuk/böşük yani beşik denmesi akraba, çocuk beşiği gibi
anlamlarla karşılanmaktadır. Kısacası, eski Türklerde aile, içinde çocuğun sallandığı
beşik kavramıyla karşılanmaktadır ki, bunun anlamı, hem ailenin çocuk da dâhil
(ana-babadan) ibaret bulunması hem de ailenin ilk çekirdeğini teşkil
etmesidir(Türkdoğan, 2008: 415).
Evliliğin anlamı, neslin devamlılığı ilkesini benimsemektedir. Bu da ancak aile
yaşantısıyla sağlanabilir ve Türkler arasında nikâhsız evlilik söz konusu değildir.
Aile yaşantısı içinde ise kadının ayrı bir önemi ve yeri vardır. Dede Korkut
destanında, kadınların sosyal statüleri yüksektir. Birden fazla evliliğe bir işaret olsun
yoktur. Her bir kahramanın bir kadını vardır. Aynı şekilde kadınlar da zina diye bir
şey bilmezler.
Bu örnekler, Eski Türklerde evlilik ve aile kavramlarının önemi hakkında
gerek mitolojik gerekse seyahatnameler, anıtlar ve arkeolojik nitelikteki belgesel
kaynaklara dayanarak yapılmış yorumlardır. Burada üzerinde durulması gereken iki
önemli husus vardır. Bunlardan ilki, “aile” ikincisi de “evlenme” biçimleridir.
Evlenme ve aile, gerçekten farklı kurumlardır ve kesinlikle birbirlerinden ayrı olarak
düşünülmelidir. Bu nedenle evlenme, iki zıt cinsiyet arasında toplumsal olarak
düşünülen bir birliktir. Böylece, evlenme gerek kadın gerek erkek, gerekse erkek
veya kadın tarafından aile yapısına bir seri yeni akrabaların kazanılmasını sağlar.
Aile, ancak zıt cinsiyetler arasındaki evlenme denilen sosyal birliğin sağlanması
sonucu gerçek kimliğini kazanır. Görülüyor ki, ailenin önemi, her şeyden önce,
birçok sosyal bilimcinin de belirttiği gibi, “insanın cinslere göre ayrı ayrı oluşu”
ilkesinden kaynaklanmaktadır(Türkdoğan, 2008: 421).
İslamiyet’le birlikte, Türk toplum yapısında önemli dinamik değişmeler
olmuştur. Bunların en önemlisi yeni bir dini sistemin –Şamanist geleneklerle de
örgütlenmiş olan- eski dini anlayışı yerinden söküp atmış olmasıdır. Böylelikle
sosyal kurumlar, özellikle aile kimliği geniş çapta İslami normların etki alanına
girmiştir. Eski Türklerde rastladığımız evlilik seremonileri, aile yapısıyla alakalı
gelenek ve görenekler İslamiyet’le uyum sağlamış ve niteliklerini korumuştur. Bu
oluşumda Eski Türk kültür kodlarının etkinliği önemli rol oynamıştır. Divan-ı
82

Lugati’t-Türk’te ”il veya vilayet bırakılır, töre bırakılmaz” sözü önemli bir kural
olarak benimsenir(Türkdoğan, 2008: 422–424).
Türk tarihinde Karahanlılar çağı, Türk kültürünün İslamiyet’e geçiş çağıdır.
Özellikle, İslamiyet’e geçiş döneminde Dede Korkut, önemli bir kaynaktır. Dede
Korkut dilinde ozan der ki: “Karılar dört türlüdür. Birisi solduran soptur, birisi
dolduran toptur, birisi evin dayağıdır(desteği), biri ne kadar dersen bayağıdır…”
Bunlardan tercihe şayan olanı ‘evin desteği’dir. Zira bu kadın, evin desteğidir, kırdan
yabandan eve bir misafir gelse, kocası evde olmazsa onu yedirir, içirir, ağırlar. Ayşe,
Fatma soyundandır. Ailelerde bu tür kadınların çocukları yetişsin, ocak bu kadınlarla
dolsun denir. “Solduran sop”, harabati veya israfçı kadını; “dolduran top”,
dedikoducu kadın tipini; “bayağı kadın” ise, erkeği mahcup eden, bir şey vermeyen
ve “Nuh Peygamberin eşeği” tipindeki kadındır. Görülüyor ki, ailede kadın geri
plana atılmış değildir, aksine yuvayı yapan veya yıkan bir sosyal ve ekonomik
göreve sahiptir. Dirse Han’ın kadına olan değer yönelimi şöyle belirtilmiştir. “Beri
gel başımın bahtı evimin tahtı…” Bunun gibi, toplantılarda kadın da serbestçe
görüşlerini belirtmekte ve yönlendirici rol oynamaktadır(Türkdoğan, 2008: 422–
424).
Osmanlı toplum yapısı Türk toplum yapısı açısından baskın bir dönemi
kapsamaktadır. Osmanlı aileleri tıpkı bir diğer Akdeniz toplumu olan Bizans’taki
gibi çekirdek aile nitelikleri taşımıştır. Çok çocuklu aile sayısı kentte pek az, kırsal
bölgede ise daha yaygındır; fakat Akdeniz bölgesinde ailelerin tarih boyunca aşırı
çocuk sayısına ulaşmadığı görülmektedir. Özellikle Müslümanların az çocuklu
olması doğum oranının azlığından değil, ölüm oranının çokluğundan kaynaklandığı
anlaşılmaktadır(Ortaylı, 2007: 82, 83).
Fakat günlük yaşam ve üretimde Osmanlı ailesi, çekirdek ailenin yaşam
kalıplarından çok “büyük aile”nin yaşam ve üretim kalıplarına uymaya meyillidir.
Geleneksel şehir ve köylerde çekirdek aile, hayatın sürdürülmesi için uygun bir aile
tipi değildir. Ailenin üretimi, yıllık tüketim stoklarının hazırlanması, kırsal alandaki
işbölümü, ailenin güvenliğinin sağlanması bakımından üç kuşağın bir arada
barınması gerekir. Bu, kültür mirasının aktarımı için de gereklidir. Hanenin reisi olan
yaşlı erkek ölene dek hanenin dağılmaması gerekliliği hâkimdir.
83

Stirling’in işaret ettiği gibi (Stirling’den Aktaran: Duben, 2006: 125), babanın
bunaması halinde, hane meseleleri konusunda karar verme yetkisi en büyük oğla
geçebilmekteydi. Ancak, baba, sadece sembolik de olsa, meşru otoritenin nihai sahibi
olarak kalıyordu. Oğul kaç yaşında olursa olsun, geleneksel olarak babasına aşırı
saygı göstermek zorundaydı(Duben, 2006: 126, 127). Bu durumun etkisi günümüzde
de bir şekilde varlığını sürdürmekle beraber Türk aile yapısında Batı ve Orta
Avrupa’daki uygulamanın tersine, Türkiye’de yaşlıların bir köşeye çekilmesinin pek
söz konusu olmadığını göstermektedir.
Genellikle hane halkının ikamet ettiği bina tipleri de birkaç kuşağı
barındırmaya müsaittir. Avlu etrafında yer alan odalar veya küçük binalarda geniş
aile bireyleri yaşar; aile içi eğitimde çocukların eğitimi kuşaklar tarafından yerine
getirilir, tüketime yönelik malzeme yiyecek, giyecek birlikte üretilir, hane, bir sosyal
ünite olan mahalle ile organik bir bağ içindedir(Ortaylı, 2007: 4).
Osmanlı ailesinde çocuk, babanın hukuki denetim ve velayeti altındadır. Fakat
çocuğun eğitimi aile içinde ön planda anneye ve büyükanneye aittir. Eğitim Osmanlı
toplumunda her din mensubunun önem verdiği kurumdur. Tanzimat’a kadar her
dinin zümresi, çocuklarının ilk eğitimini kendi örgütleyip kurmuştur. Çocuk
eğitimden sonra dükkân çırağı olabilir, medrese veya sultaniyeye devam edebilir
veya Tanzimat’ın birçok büyüğünün hayatında rastladığımız gibi Babıâli
kalemlerinden birine çırak(kaleme çırak olmak) olarak girer; başarırsa maaşa geçer,
memur olur ve yükselebilirdi(Ortaylı, 2007: 4).
Çocuğa ilk verilecek eğitim dinidir. Ayrıca toplumsal kültüre uyumunu
sağlayacak iki davranışın, itaat ve edebin öğretilmesi önemlidir. Her dini topluluk bu
eğitimi kendi sağlamıştır. (Ortaylı, 2007: 84). Osmanlı’da eğitim rekabetçi ruhtan
uzak paylaşımcı bir geleneğe dönük nitelik taşımıştır.
Osmanlı aile yaşamında farklılıklar dini olmaktan çok bölgeseldir, hatta etnik
olmaktan çok coğrafidir. Osmanlı’da her fert doğumuyla dini cemaatinin içindedir.
İslam’da cemaat, temelde, ortak bir coğrafi bölgede yaşıyor olmaya değil, ortak bir
inancı paylaşmaya işaret eder. Cemaat, ortak bir manevi, normatif yapıya dayanan
öz-bilinç sahibi toplumsal bir birimdir(Duben, 2006: 27). Cemaatin her bir ferdi
cemaat hayatının kurallarına, kendi dini cemaatinin ruhbanının telkinlerini takibe ve
uymaya mecburdur. Ferdin doğumu, evliliği gibi ölümünde terekesinin taksimi de
84

cemaatin denetimine ve hukukuna göre biçimlenirdi. Aile bu nedenle ferdin


hayatında bağlarının hiç gevşemeyeceği temel ve tek kurumdu. Her sorun orada
çözülür, her destek orada bulunurdu. Ailenin korunması, parçalanmaması (boşanma
hiçbir dinde kolayca başvurulun bir olay değildi) en çok dikkat çeken
husustu(Ortaylı, 2007: 16, 17).
Osmanlı ailesinin yaşadığı mekân mahalle ve köydür. Bu topluluk halkı
birbirinin kefilidir. Bu topluluk devlet nezdinde bir takım yükümlülükleri topluca
yerine getiren bir birimdir. Mahalle veya köy birtakım vergilerin tarhında, onların
toplanmasıyla; asayişin sağlanması veya bayındırlıkla ilgili bazı yükümlülüklerin
yerine getirilmesiyle görevli ve sorumlu birimdir(Ortaylı, 2007: 2,3).
Aile içi bunalım ve güvence ilişkilerinin dışında topluluk içi güvence ilişkileri
yüz yüze temaslar ve ritüeller çerçevesinde kurumlaşmış olması yine Osmanlı
toplumunun karakteristiği arasındadır. Sanayi öncesi toplumu olarak Osmanlı
toplumunda fitre ve zekât, varlıklıların fakirlere yardımı, ölümlerde, doğumlarda,
düğünlerde fakirlere ya da başkalarına yardım (sadaka), fakirlere açık mutfak,
sorunlu ya da bunalımlı kişilerin yeniden kazanılması gibi değerler yüz yüze ilişkiler
içerisinde karakteristik nitelik kazanmış pratiklerdendi. Her ne kadar yüz yüze
ilişkilere dayalı toplumsal güvenceler olsa da, kentlerin büyümesi ve bunalıma neden
olacak harpler, kıtlıklar, salgınlar, siyasal göçler vs esnasında, yüz yüze ilişkilerin
dışında kurumlar geliştirmek gerekmiştir. Osmanlı şehirlerindeki miskinhaneler ve
darülacezeler vb Batı toplumlarında da olduğu gibi özel kurumlar ortaya çıkmıştır
(Kıray, 1982: 62).
Her şeyden önce sorun haline gelmeden kişilerin daha doğrusu ailelerin
güvenliği ve bunalımları çözme mekanizması, her ailede özellikle baba-oğul hak ve
sorumlulukları içerisinde çözülür. Babaların ve ailenin sorumluluğu olarak oğullara
bir iş, bir eş ve ihtiyarladığında aileye bakma sorumluluğu duygusu verilir. Çok
bilinen adam etme ve adam olma deyimleri ile özetlenen yetişkinliğe ulaştırma süreci
özellikle oğullara bu sorumluluğun öğretilmesini, bu sorumluluğu taşıyabilmesi için
de gerekli beceri ve işi, tarım ya da zanaat ve aile kurması, eş edinmesini sağlar. Aile
içinde ister kuşaklar arası ister aynı kuşak içinde güvence sorumluluğunun taşınması
çok yönlü bir ilişkidir. Ailede zorlukların aşılması için yardım ve koruma kadar,
sorun çıkmaması için müdahale hakkı da vardır (Kıray, 1982: 61).
85

Millet sözü Osmanlı’da dini bir aidiyeti ifade eder. Bu kavramı bugünkü
“nation” anlamında kullanmak, son asırda yani 19. asırda batılılaşan Türk
tefekkürünün getirdiği bir kullanım biçimidir. Osmanlı nizamında fert doğduğu
millet kompartımanının içinde o cemaatin ruhani, mali, idari otoritesine bağlı olarak
yaşar, ancak ihtida ederse bu kompartımanı değiştirirdi(Ortaylı, 2007: 8).
Millet kompartımanına mensup olan kimse; modern toplumdaki azınlığın
aksine bazı davranış ve tutum sergilemektedir. Bu aidiyet fertlere aile, sülale ve
cemaat içinde bir güvenlik ve hatta vekar verir. Kendi toplumsal grubu içinde kendi
ananesi ve babadan oğla sözlü kültürü içinde yaşar.
Bu millet kompartımanları, cemaatleri arasında ilişki azdır, çatışma azdır, fakat
gerilim devamlı vardır. Buna karşılık modern toplumdaki azınlık ferdi gibi çevre ile
didişme, kimlik ispatı, asimile olma (çoğunluk tarafından emilme) veya asimilasyona
kaşı direnme dolayısıyla çatışmacı davranışlara girme gibi tutumlar söz konusu
değildir. Kısacası açık toplum denen asri(çağcıl, modern), sınaî(sanayileşmiş)
cemiyetteki gibi gruplaşmalar ve rekabet gelişmemiştir. Cemiyet hayatında
kozmopolit elitin içine girme için rekabet ve çekişme eğilim ve davranışları, Osmanlı
cemiyetinde son asırdaki uluslaşma ve modernleşme ile başlamıştır. 19. asırda her
dinden bir grup genç imparatorluğun eğitim müesseselerinde bütün diğer, yükselmiş
ve Osmanlı seçkinleri içinde yer almışken; bir grup bu sürecin dışında kalmış, ulusçu
akımlar ve çatışmalara katılmıştır. Diğer kalabalık üçüncü grup ise asırlardan beri
sürdüğü hayatı köylü ve şehirli zanaatkar ve esnaf olarak devam ettirmiştir(Ortaylı,
2007: 9).
Tanzimat dönemi Osmanlı toplum yapısının modernleşme, Batılılaşma
anlamında hukuki birçok değişikliklerin yapıldığı dönemdir. Esasında Tanzimatla
birlikte idarede dönüşüm amaçlanmıştır. Buna karşılık ne toplum ne de aile ve birey
dönüştürülüp değiştirileceği düşünülmemiştir. İslam toplumu ve devlet yapısı içinde,
nazari olarak ve çoğunlukla fiiliyatta aile ve bireyle ilgili hüküm ve ritüeller
mevcuttur. Ancak Tanzimat döneminde çoğunlukla asayişi ve düzeni sağlayan
tedbirlerin ötesinde; 19. asrın modern devleti ailenin iktisadi, kültürel yapısını
sağlamlaştırmayı, gençlerin eğitimini yönlendirmeyi, çocuk ve zevcenin hukukunu
korumayı vazife edinmiş ve buna yönelik tedbirler almak istemiştir(Ortaylı, 2007:
86

117). Dolayısıyla bürokrasinin en son ilgisini çeken alan aile olmasına karşılık aydın
sınıf o alanla daha yoğun olarak ilgilenmiştir.
19. yy.da alınan kararlarla, çocuğun eğitim yaşı büyümekte, böylelikle ailenin
yanında toplum, küçük ferdin şekillenmesine el atmaktadır. Çocuk yuvası, 19. yy.la
ortaya çıkmasına karşılık genel itibariyle 20. yy.ın bir sistemidir. Bu başlangıç
hareketi günümüze dek geliştikçe bugünkü çalışan geniş kesimin çocukları, artık
geleneksel ailenin sıcak ortamından çıkarak kitle eğitimi almaktadır; küçük fertler
“yuva”larla anonim terbiye ortamına girmekte ve hayatla bütünleşmektedir. Bu
duruma göre çocuk geniş bir muhitte -çalışan ebeveynin, anonim bakımın (yuva),
televizyonun olduğu muhitte- büyümüş olmaktadır. Günümüzde de çocuklara
mahsus bir dil/sevgi içeren hitap biçiminin ve bundan oluşan bir folklor tarihinin
eksikliği bu dönemlere bağlanabilir
Buna karşılık Osmanlı geleneksel toplumun çocuğu anaokulunda değil,
mahallelerde akraba ve komşular arasında toplumsallaşmıştır. Rekabetçi bir ortamda
büyümemiştir. Bundan dolayı da Avrupa’daki gibi dağınık ve eğitime ayak
uyduramamasıyla sokağa ve buhrana düşmemiştir çocuk. (Ortaylı, 2007: 93).
Osmanlıda Tanzimat’la başlayan uygulama, esasında laikliğe doğru bir gidiştir,
ama çelişki ve karışıklığın da büyümesine neden olmuştur. 19. yy düşünür ve
yöneticisi gerekli reformları yarı İslamcı ve yarı Batıcı bir dilemma içinde yürütmeye
çabalamaktadır. Klasik dönemde her sınıf, halk ve dini grupta, tamamıyla dini
eğitimin hâkim olduğu Osmanlı İmparatorluğunda, 19. yy başından itibaren orduda
ve mülki idaredeki modernleşme dolayısıyla, laik niteliğe yakın modern eğitim veren
okullar kurulmuş ve bunlar dini eğitim kurumlarının yanı başında, onların aleyhine
yayılıp gelişmeye başlamışlardır(Ortaylı, 2007: 123, 124).
Tanzimat devri boyunca ailenin geçirdiği sosyal değişim, hukuki değişikliklere
paralel olarak ilginç aşamalar gösterir. Evlenme, boşanma, miras konusunda getirilen
bazı değişiklikler, çarpıcı boyutlara ulaşır. Kuşkusuz bu değişikliklerin coğrafyası
sınırlıdır. Osmanlı toplumunda kadın ve erkeğin hayatında geleneksel ailenin
oluşturduğu kapalı çevreye has değerlerden de sapmalara rastlanmaktadır(Ortaylı,
2007: 125).
Tanzimat dönemi boyunca değişimden bahsederken bu değişimin en çok
imparatorluğun başkenti İstanbul çevresinde yaşandığını belirtmekte fayda vardır.
87

Aynı şekilde Batılılaşma sürecinde görünürde pek çok şey değişmesine rağmen,
birçok şeyin de değişmeden kaldığını kabul etmek gerekir. Bu dönem hakkında
ailelerin günlük yaşamlarında tam olarak ne gibi yenilikler olduğunu bilmek pek
mümkün değildir. Fakat bilindiği, yorumlandığı kadarıyla, aile büyüklüğünde önemli
bir değişiklik olmadığı halde aile içi ilişkilerde bazı kayda değer değişiklikler
olmuştur. Kadınlarda evlenme yaşının 19’dan 23’e yükselmesi ve böylece karı
kocanın yaşça birbirine yaklaşması, çiftin aralarında arkadaşça bir ilişki oluşması için
demografik bir zemin teşkil etmiş, ayrıca yaşları eskiye oranla daha büyük olan
çiftlere daha olgun bir ilişki olanağı sağlamıştır(Duben, 2006: 151).
Nisbi olarak artan refah sonucu azalan çocuk sayısı ve hatta çocuk düşürme
fiili ana babaların çocuklarına daha fazla duygusal, ekonomik yatırım yapmalarını
sağlarken; aynı şekilde ana babalar çocuğun yetişmesine ve bilhassa eğitimine daha
fazla önem verdikçe de az çocuk yapma eğilimi ortaya çıkmıştır(Duben, 2006: 152).
Dönemin belki en çarpıcı oluşumlarından birisi, ailenin sembolik dünyasında
meydana gelen değişikliklerdi. Zaten Osmanlı modernleşmesinin ilginç yanı da, bazı
halde muhtevadan çok şeklin değişmesidir. Ev içinde adab-ı muaşeret bunun en
önemli göstergelerinden biridir. Bu durum en belirgin olarak ailenin merkezi olan
sofrada görülmekteydi. Yemek tarzında radikal bir değişiklik yaşandı: Yerdeki
siniden masaya, el ve kaşıkla yemekten çatal bıçağa, müşterek tabaktan herkesin
kendi tabağında yemesine kadar. Yemekle birlikte değişen giysilerin, gittikçe
alafrangalaşan iç dekorlar ve ev düzenlerinin de benzer işlevleri vardı. Dönemin
belki de en önemli kültürel söylemi yaşanan medeniyet ikileminin çevresinde
dönmekteydi: Alaturka ve alafranga, eski ve yeni. İkiliğin merkezinde ise aile
vardı(Duben, 2006: 153).
Bu değişimleri her geçen zaman başka değişimler izlemiştir. Cumhuriyet’e
gelindiğinde başta köklü rejim değişikliği olmak üzere pek çok alanda Batının
hukuksal sistemi kanunlaştırılmış oldu. Cumhuriyet öncesi aile ve kadın haklarıyla
ilgili alınan kararlar veya yasalar da, temel hareket noktası olarak Batılı norm ve
değerler doğrultusundayken, cumhuriyet rejimi sonrası laikleşme kimliğini
yansıtmaktadır. Cumhuriyet döneminde, 1926 Medeni Kanunun kabulüyle kadının
statüsünün yükselmiş ve erkekle eş değer bir kimlik kazanmış olması da bu dönem
içinde göze çarpan değişikliklerden biridir. 1950’li yıllar savaş sonrası ve çok partili
88

dönemin başlangıcı olması itibariyle aile yapısında sosyo-ekonomik ve siyasal açıdan


değişimlerin yaşandığı bir evredir.
Şüphesiz savaş ve göç, aile bağları üzerinde yıkıcı etkilere neden olmaktadır.
Türk toplum yapısının özellikle yakın tarihinde geçirdiği iki büyük harp, büyük
ailelerin dayanağı olan bolluğu ve eli açıklığı büyük ölçüde yıpratmıştır. Bilhassa
katılmadan iktisadi yokluk ve sıkıntı çektiğimiz İkinci Dünya Savaşı’nın etkileri ve
oluşturduğu yoksulluk, aileyi muktesit hatta cimri bir birim haline getirmiştir. Savaş
yıllarında kentlerde sınıf farkları ve ahlak anlayışında da değişiklik vukua
gelmiştir(Ortaylı, 2007: 134).
Ancak her ne kadar savaş ve göç dönemlerinde aile yapısında kırılmalar
yaşansa da, kentleşmeyle birlikte göçmen aileler akrabaların ikamet ettiği yerlere
yerleşmiş ve birbirlerinin hayatlarında önemli bir yer edinmişlerdir(Duben, 2006:
211). Bu durum da dayanışma ve yardımlaşmanın bir şekilde devam ettiğini
göstermektedir.
Türkiye’nin 50 yıllık kentleşme süreci de aile üzerinde birçok yönden değişime
neden olmuştur. Kentin kendini yeniden üretmesinin düşük bir düzeyde olması ve bu
oranın giderek düşmesi, çocukların yetiştirildiği ve tüm yaşamsal eylemlerin geçtiği
bir yer olarak ev yaşantısının sürdürülmesi de dâhil olmak üzere, kentin geleneksel
aile yaşamına pek de izin vermediğini akla getirmektedir. Sanayi, eğitim ve
eğlenceye ilişkin etkinliklerin ev dışına, uzmanlaşmış kurumlara kaydırılması,
ailenin en belirgin tarihsel niteliklerinin kimilerinden yoksun kalması sonucunu
doğurmuştur. Kentlerde anneler büyük bir olasılıkla bir işte çalışmakta, kiracılar
daha çok aile halkından sayılmakta, evlilikler ertelenme eğiliminde ve bekâr olan ya
da yalnız yaşayan insanların oranı daha büyük olmaktadır. Kırsal bölgelere göre
aileler daha küçük, çocuksuz aile sayısı daha fazladır. Toplumsal yaşamın bir birimi
olarak aile, kırın daha geniş akrabalık bağlarına dayanan grup yapısından
kurtulmakta ve aile üyeleri işle, eğitimle, dinle, eğlenceyle ve siyasal yaşamla ilgili
çeşitli uğraşlarıyla ilgilenmektedirler (Wirth, 2002: 101).
Bu tür yaşam aile üyeleri arasındaki etkileşimi yalnız geniş aile değil, çekirdek
aile üyeleri arasında bile çok azaltmaktadır. Çocuklar ve büyükler zamanlarının evde
geçenden çoğunu okulda ve işte geçirmektedirler. Ve oradaki ilişkilerden
etkilenmektedirler (Kıray, 1982: 59).
89

Günümüze geldiğimizde aile kurumunun sürekliliği içinde tarihsel anlamda


tüm modern girdilere rağmen geleneksel değerlerin varlığından hala söz
edebilmekteyiz. Dolayısıyla Akdeniz toplumunun eski köklü müesseseleri arasında,
aile ve mahalle bugüne kadar bir şekilde direnmiştir. Ancak eski kültür, dünyadaki
teknik değişmeler, “medyanın etkileri” ile epey değişme yaşamıştır. Artık
günümüzde eski toplumun “hane”, “komşuluk”, “mahalleli” gibi anlayışları göreli
anlamda kaybolmuştur diyebiliriz. Esasında toplum- aile ilişkilerindeki değişim daha
çok 20. yy.a ve hassaten çok parti döneminde muhafazakâr hükümetlerin yönetimi
sırasında husule gelen iktisadi gelişmeler çağına rastlar.
20. yy.da toplumsal gelişme kadar, değişme ideolojisi de değişmeyi
hızlandırmış ve iktisadi refah kentleşme ile aile yapısı ve zevc-zevce ilişkileri de eski
çizgilerini kaybetmeye başlamıştır. Türk aile yapısındaki değişimler, toplumsal
değişiminin getirdiği zorlamalarla; büyük aile (üç kuşak bir arada aile) yapısı niteliği
de kültürel ve dünya görüşü kalıplarının değişimi ve bireylere sunumu ile
yıpranmaktadır. “Çekirdek aile” ve bu ailenin tüketim toplumu şartlarında
yaygınlaşması ailede otorite parçalanmasına, fakat asıl önemlisi işgücü aşınımına
neden olmuştur. Üçüncü kuşağın eğitimi ve bakımı henüz bu alanda anonim
müesseselerin gelişemediği toplumumuzda mesele olmaktadır. Aile içi işbölümüyle
çözümlenecek sorunlar çekirdek ailede büyümekte, tüketim kalıpları, çekirdek ailede
sorunlara neden olmaktadır(Ortaylı, 2007: 132, 133, 134).
Esasında Türk aile yapısının geçmişine bakıldığında da çekirdek ailenin orta ve
alt tabakalarda varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Aynı şekilde Eski Türk ailesine
ait akrabalık terminolojisi de çekirdek ailenin varlığını kanıtlamaktadır. Osmanlı aile
tipinin günümüzden farklı olmadığı tezi, şer’iyye sicillerine dayalı araştırmalarda da
tespit edilmiştir. Ancak günümüzde çekirdek ailenin farklılaşması hadisesiyle
karşılaşmaktayız. Bu yeni durum da, özellikle çekirdek ailenin kompartımanlaşması
diye ifade edilen, apartman veya sitelerin ikamet sınırları içine ailenin sıkışması veya
ferdiyetçiliğin gelişmesi sonucu, toplumdaki temel değerlerin bozulmasıyla birlikte
aile biriminin sarsılması, parçalanmasıyla ortaya çıkan “atomize” aile biçiminde
tecelli etmektedir(Türkdoğan, 2008: 442).
Sonuç olarak, İslami Türk ailesi yeni bir uygarlık ve kültür alanına geçişi
temsil etmektedir. İslami norm ve değerler sistemi, toplum yapısı kadar aile kimliğini
90

de etkilemiştir. Ancak, evlenme şekilleri açısından ağırlıklı olan bu etkinlikler, temel


aile biçiminde önemli bir farklılaşma meydana getirmiş sayılmaz. Karakteristik Türk
ailesi, İslami yapı içinde özelliğini sürdürmekte, hatta İslam’ın aileye atfettiği kutsal
değerlerle daha da pekiştirilmiş bir durum kazanmaktadır. İslam, gelenekli Türk
ailesine özde bir müdahalede bulunmamış, hatta tarihi kimliğini korumada etkin rol
oynamıştır.
Ailedeki dayanışma, bağlılık bir kültür ve değerler sistemi olarak sosyal
sermayeyi oluşturur. Sosyal sermayenin gücü, aynı zamanda güven duygusunun
yükselmesini sağlar. Fakat Türk toplum yapısı açısından, Osmanlı toplum yapısında
özellikle Tanzimat dönemiyle birlikte önemli görülebilecek bir değişim ve dönüşüm
yaşanmaya başlamış ve bu durum toplum yapısının çekirdeğini oluşturan aile
kurumunu bir şekilde etkilemiştir. Yalnız Osmanlı toplumundan günümüze kadar
bakıldığında aile yapısında hala sürekliliğin yaşanması değişimden daha çok dikkat
çeken bir unsur olarak gözükmektedir. Tabi değişim aile yapısında hane sayısını,
üyelerini, değer ve ahlak yapısını bir şekilde etkilemiştir ki bunu bugün yaşandığı
şekliyle anlamaktayız. Ancak değişmeyen değer ve pratiklerin de varlığını
günümüzde hala hissedebilmekteyiz.
Komşuluk ilişkilerinin yaşandığı mekân olarak mahalle ve sokak kavramlarının
da anlaşılması faydalı olacaktır.

2.3. Mahalle ve Sokak Kavramı


Kent, hayatın doludizgin aktığı, farklı hayatların bu akışta zaman zaman
birbirine değdiği zaman zaman teğet geçtiği bir mekânsal organizasyondur. Sokaktan
caddeye, mahalleden semte, varoştan gettoya, güvenlikli sitelerden uydu kentlere,
gökdelenlerden gecekonduya tüm kentsel mekânlara özgü hayatların varlığı söz
konusudur. Kentte hayatın izine mahalle, semt, meydan, cadde, sokak, varoş, getto,
gecekondu, uydu kent ve ev gibi mekânlardan varılabilir(Alver, 2007: 56).
Kenti oluşturan ve kendine has özelliklere sahip önemli bir sosyal ve mimari
birim olan mahalle, ülkemiz yönetim sisteminde en küçük birimi ifade etmektedir.
Kentlerdeki en küçük yerel birim ve kentin en küçük idari ünitesi olarak tanımlanan
mahalle, kentte fiziksel ve sosyal mekân gelişiminin en başta gelen
belirleyicilerindendir(Kaya, 2007 24).
91

Mahallenin sözlük anlamı şehir ve kasabaların bölündüğü her bir parçadır.


Fakat mahalle idari anlamda belli bir bölgeyi karşılıyor olsa da sosyo-kültürel
anlamda sosyalleşmenin aileden sonraki önemli aşamasını kapsamaktadır. Mahalle
sayesinde birey ve gruplar etkileşime girmekte, etkileşimle sosyalleşme sürecinde
olmaktadırlar. Fakat mahallenin bu sosyo-kültürel boyutu insan ilişkilerinin tarihsel
süreci içinde paralel bir biçimde değişmiştir.
Sokak ise, il, ilçe vb. yerleşim bölgelerinde, iki yanında evler olan, caddeye
oranla daha dar veya kısa olabilen yol olarak tanımlanmaktadır(TDK). Mahallenin
mekânlarından olan sokak da kentsel hayatın akıp gittiği mekânların başında yer
almaktadır. Dolayısıyla sokak, mahallenin temel birimi olmasıyla mahallenin
kültürüne, toplumsal hayatına doğrudan etki etmektedir. Sokağın insan hayatının
toplumsallaşması bakımından önemi sayesinde bütünleşme, dayanışma, birlik
kavramları bağlamında anılması manidardır.
Sokaklar, insanların birlikte yaşamaya başladığı, toplumsal yaşamın
benimsendiği zamandan bu yana ortak yaşamın, paylaşım, ulaşım ve hareketliliğin
ortaya çıktığı kamusal mekânlardır.
Sokak kelime anlamı ile kamusal mekânı genel olarak betimleyen bir
kelimedir. Sokak kelimesinin altında, cadde, meydan, yol, vb. gibi diğer kamusal
mekânları da görebilmekteyiz. Sokaklar, kent karakterinin ve kent kimliğini de
belirleyen önemli unsurlardandır. Mekânsal etkilerinin ve sosyal olayları içinde
barındırmasının yanı sıra sokaklar, ayrıca ulaşım akslarıdır. İnsanın sosyalleşme
sürecinin önemli mekânlarıdırlar. İnsanlar sokaklarda toplumu oluşturur. Çocuklar
sokaklarda hayatı öğrenir, deneyim kazanırlar(Kaya, 2007: 31).
Sokaklar, alışveriş, gezme, öğrenme, araştırma aktiviteleri ve halkın diğer
insanlarla ilişkilerinin yaşandığı toplumsal mekânlardır. Toplumsal yaşam ve
paylaşım sokaklarda başlar. 20.yy.ın başına kadar, yayaların kullanımında egemen
olduğu, halkın yaya olarak yaşamlarının büyük bir kısmının geçtiği sokaklar;
otomobilin teknolojik gelişmelerinin getirdiği avantajlar sonucu, yayalardan çok
otomobillere hizmet etmeye başlamıştır(Kaya, 2007: 27).
Türk toplumunun geleneksel sokak yapısı organiktir. Geniş sokaklara pek
rastlanmaz. Sokakların bir kısmı geniş saçaklarla örtülüdür.(Kaya, 2007: 32).
92

Modern dünyada ise sokak artık işlevi sorgulanabilir bir kent birimi haline
gelmiştir. Kentleşmeyle birlikte sokaklar yalnızca gidilen (yahut gelinen) işleve sahip
olmuşlardır(Korat, 1997: 7).
Oysa sokaklar genelde toplumların özelde de kentlerin tarihsel sosyo-kültürel
izlerini taşımalıdır. Çünkü ancak bu tarihsel değerlerle sokakların günümüz modern
yapıları olan apartmanlara ve bulvarlara tahammülü daha kolay olabilir(Korat, 1997:
51).
Sokaklar ve bağlı olduğu mahalleler ayrılmaz bir bütünlük taşırlar. Dolayısıyla
mahalle kültürü mahalle ilişkilerinin akıp gittiği sokakta vuku bulur. Sokak da
mahalle içinde anlam bulur.
Mahalle, toplumun ve toplumsal ilişkilerin akıp durduğu mekânsal
örgütlenmedir. Mahalle hayatın belli bir akış içinde sürdüğü ana kentsel mekânlardan
biridir. Fiziki bir birim haliyle mahalle, kent yönetimim skalasında belli bir yere
sahiptir. Mahalle, sınırları cadde ve sokaklarla çizilen ve bir merkeze sahip olan
yerleşim türüdür. Ancak mahalle aynı zamanda toplumsal bir birimdir. “Mahalle
yalnızca bir idari kategori değildir. Ortak kültüre sahip bir cemaat yaşamını da ifade
etmektedir. Cemaatler bazı durumlarda aynı dini inancı ve etnik kökeni taşıyan
kimselerden oluşmuştur. Ama esas olan, mahalle cemaatlerinin farklı toplumsal
tabaka, zenginlik düzeylerine ve mesleklere sahip kimseleri aynı çatı altında toplamış
olmasıdır”(Ayata’dan Aktaran: Alver, 2000: 151).
Mahalle kavramı geleneksel toplumda belli anlamlar içerir; içgüdüsel değildir,
dinî ve kültürel unsurlar onun teşekkülünde rol oynar. Her bir evin diğer evlere
erişimi ve beşeri seyyaliyeti kolaydır. Sosyal akışkanlık özel bir külfeti
gerektirmemekte, mahalleler arasındaki iletişim, ulaşım ve beşeri seyyaliyet canlılık
sergilemektedir. Bir mahalleden öbür mahalleye geçiş adacıklar arasındaki yolculuğa
benzemez, sadece kültürel çizgi, renk ve ton farkına işaret eder. İnsanın dünya
hayatını "sükûn" içinde geçirdiği evi "mesken" kılan ruhundaki "sekine"dir. Sekine(t)
insanın müteal/aşkın olanla ilişkisinin yoğunluğu nispetinde tahakkuk eder, huzur
verir. Her mesken, mahremini koruyarak ortak avluyla diğer meskenlerle ilişki
içindedir. Mesken (ev) avluya, avlu sokaklara, sokaklar mahalleye, mahalle şehre,
şehir tabiata, tabiat kâinata açılır. Şehir; mahalle, sokak ve avlu üzerinden meskenin
93

kültürel açılımıdır. Mahallenin denetim ve filtre özellikleri vardır


(www.zaman.com.tr, 2008).
Zira "geleneksel şehrin" en önemli yerleşim birimi olan mahalle, korunma,
toplumsallaşma, şehre intibak, sivil katılım ve sosyal dayanışma ve yardımlaşma gibi
fonksiyonların icra edildiği aktif mekân bütünüdür. Bu yüzden geleneksel şehrin
mahallesini "modern kent" içinde aramaya kalkışmak bizi yanlış analoji yapmaya
götürebilir. Çünkü modern kentin mahalleye alternatif olarak ortaya çıkan birimleri
birer "sosyal konut" olan "apartman" veya toplu konutun değişik formu
konumundaki "site"dir.
Uzun geçmişinden günümüze Anadolu kentlerinde mahalle, arazi yapısına göre
yön değiştiren, insan ölçeğindeki sokaklarla çevrilen, çeşme başlarında genişleyen ve
komşuluk ilişkilerine ve bu ilişkilerin geçtiği mekânların hatırlanmasına öncülük
eden özellikleriyle önemli bir yer tutmaktadır.
Türk toplum yapısında etkin yere sahip Osmanlı döneminde de mahalleler,
cami veya mescit etrafında teşekkül eden bir yapıdır. Bu özelliğinden dolayı
Osmanlı’da mahalle ”Bir cami etrafında toplanan cemaat” olarak ifade edilmiştir.
Osmanlı mahalleri cami veya mescit etrafında teşekkül etmesine rağmen, ibadethane
nitelikli yapıla mahallenin tek ortak mekânı değildir. Çeşme, hamam gibi yapılar da
mahallenin temel unsurlarındandır(Kaya, 2007: 25).
Osmanlı mahallelerinde etnik ve dinsel türdeşliğin getirdiği kültürel benzerlik,
mahalle içi dayanışma ve katılımın yüksek olmasını sağlamıştır. Bu mahalleler
ibadethanesi, çarşısı, dar sokakları ile fiziksel türdeşliğin yanı sıra toplumsal anlamda
da bir bütünlük sergilemektedir(Kaya, 2007: 25).
Osmanlı Mahallesi aile ile organik bir bağ içindedir. Doğum, evlenme, ölüm
mahalleyi ortaklaşa ilgilendiren ve dayanışmaya sevk eden olaylardır. Ferdin
doğumunda, evliliğinde, ölümünde, şahidi mahalle halkıdır ve hayatın bu üç safhası
o sayede meşrulaşır. Çocuk mahalleli tarafından kutsanır ve bütün mahalleli arasında
büyür. Mahalle halkıyla ve çocuk arasında “amca”, “teyze”, “abla” ve “ağabey”
yakınlaştırıcı hitaplarıyla ilişki kurulur. Okulda, evde ne oluyor herkes bilir. Düğün
dernek bütün mahallenindir, el emeği göz nuru çeyizin hazırlanmasına, düğün
hizmetlerine de herkes katılır. Cenazeyi mahalleli kaldırır, komşular cenaze evine üç
gün yemek taşır. Bu mahallede doğum kaydı, evlilik kaydı yoktur; evlilik cemaatin
94

tasdik ettiği fiili bir beraberliktir. İmam nikâhı bir ritüeldir, duadır. Şer’iyye
sicillerinde kadının talebi ile boşanma davaları vardır. Evlilik kaydına, nikâh akdine
pek rastlanmaz ama ahalinin şahitliği, kabulü yeterli olmaktadır(Ortaylı, 2007: 24,
25).
Özellikle geleneksel Osmanlı mahallesinin örgütlenmesinde ve yapılaşmasında
cemaat hâkim bir yapı olmaktadır. Cemaat dini kimlikle birlikte mahallenin
toplumsal imgesini oluşturmaktadır. Müslümanlık, Hıristiyanlık, Yahudilik; Türk,
Ermeni, Rum gibi doğrudan din ve milliyete izafe edilen yapıyı adlandırmak üzere
kullanılan cemaat, mahalleye eklemlenerek bir bellek, aidiyet, ortak bir kültür ve
ortak bir hayat tarzına işaret etmektedir. Bundan ötürü mahalle, ortak değerler
sistemine ve kültürel bütünlüğe dayalı köklü bir toplumsal aidiyet zemini
olmaktadır(Işın’dan Aktaran: Alver, 2007: 59).
Osmanlı Mahallesi geleneksel kentin bir kesimidir; yani kapalı bir cemaatin
yerleşmesi olarak kendini gösterir. Mahalle bir içtimai kültürel birimdir. Aynı
dinden, insanların genelde bir sülale veya yerleşen aşiretin mensuplarının veya
sürgünle gelen hemşehrilerinin veya İstanbul ve bazı şehir mahallelerinde olduğu
gibi birbirini tanıyan ve birbirine kefil olan hanelerden oluşur. Bu sonuncusu önemli
bir müessesedir. Zira mahalle ve köy halkının birbirine yabancılaşmış hanelerden
oluşmasını önler; mahalle bir birimdir, birey ailesi gibi yaşadığı mahalle sekenesinin
de bir üyesidir(Ortaylı, 2007: 18).
Geleneksel Osmanlı şehirlerindeki mahalle; sınıf ve statü farklarının
biçimlendirmediği bir fiziki mekândır. Bir paşanın konağının karşısında, basit bir
evkaf kâtibinin aşıboyalı küçük evi, İlmiye ricalinden bir efendinin kâşanesinin yanı
başına, mahalle suyolcusunun kulübesi bulunur. Bütün bu insanlar birbirleriyle her
gün karşılaşır, etiket farklılıklarına rağmen muhatap olurlar. Orada dinsel farklılık
hariç, dil ve etnik farklılık önemli değildir; imparatorluğun her sınıf ve her
bölgesinden insanlar belirli kurallar ve etiket çerçevesinde birlikte yaşarlar. Mahalle
mescidi ve kahvehane bir toplantı ve tartışma mahalli olup kamuoyunun oluştuğu
merkezlerdendir(Ortaylı, 2007: 18, 19).
Anane Osmanlı Mahallesi ve köyünde bütün gücüyle yaşar. İstisnaları dışında
her mahalle münhasıran bir cemaatin konut alanıdır; bir köyde iki ayrı dini cemaat
yan ayna yaşıyorsa, mutlaka mahalleleri ayrıdır ve arada görünmez bir duvar vardır.
95

Bu beraberce paylaşılan ortamda cemaatin zengini fakiri bir aradadır ve cemaatin


üyeleri birbirinden sorumludur. Her dinden Osmanlı tebaasının tabi olduğu toplumsal
düzen budur; insanlar ailenin ve mahallenin gözünü ve kulağını üstünde hisseder.
Evlerin ince duvarları dışarısını, duymayacağı bir sesle konuşmayı icap ettirir ve
hane halkı mahalle halkına göre yaşar mahalle insanın zor zamanında da, iyi
zamanında da ailenin içinde bireyin yanı başında olduğu ferdi denetleyen bir
çevredir(Ortaylı, 2007: 20, 21).
Bir mahallede akrabalık önemlidir. Hemşehrilik önemlidir, aynı bölgenin
insanları bir semtte oturur; ama sosyal sınıflar farklı olabilir veya zamanla farklılaşır.
Mahalle halkı birbirini tanır ve birbirine kefil olarak yerleşir. Mahalle imamı cemaati
temsil eder; 19. yy.da devlet, tayinli muhtarları imamın yerine değil, yanına
koymuştur(Ortaylı, 2007: 25).
Mahallenin bir idari birim olmaktan çok bir sosyal birim, bir dayanışma muhiti
olduğunu teslim etmemiz gerekir. Ancak 19. yy sonunda şehirlerde ekonomik
ayırıma göre sınıfsal yerleşmeler başlamıştır. Eski mahalle bir özlem oluşturmuş,
apartman hayatına geçmeden önceki her binada iki üç kuşağın yaşadığı, ortak
değerleri olan esnaf ve müşterinin dayanışması, aynı zamanda birbirini denetleyen ve
yardımlaşan mahalle ortamı ortadan kaybolmuştur(Ortaylı, 2007: 22, 24).
Kısaca Osmanlı Mahallesi, evli barklı insanların birliğidir; Müslüman veya
gayrimüslim bekar işçi, ihtiyaç için barındırılan ve cürme müsait unsur olarak
gözlenen kimselerdir. Bu toplumun temeli aile ma’mahalle (mahalleli aile) olduğunu
söylemek mümkündür ve mahalle dini kültürel birim olduğu gibi, mal ve idari bir
birim olarak da değerlendirilirdi(Ortaylı, 2007: 28).
Osmanlı mahalle yapısı Cumhuriyet döneminde de 1950’li yıllara kadar
kısmen de olsa özelliklerini koruyarak gelmiştir. Bu yıllarda hızla artan iç göç
neticesinde mahallelerin nüfuslarında da kısa sürede çok büyük artışlar görülmeye
başlanmış, içe kapanık yapılaşmalar olan mahalleler bu baskı karşısında hızla
açılmaya başlamıştır. Kent sakinleri arasındaki etnik ve dinsel türdeşlik ortadan
kalkarken, ekonomik yönden daha iyi durumda olanların başka mahallelere
taşınmasıyla da ayrışan mahalleler ortaya çıkmıştır.
96

Mahallelerde yaşanan bu dönüşüm sonucu, birliktelik ve dayanışma hızla


erozyona uğramış, sosyal yardımlarda önemli rol üstlenen ekonomik sınıfını yitiren
mahallelerde bu tür çalışmaların mali boyutu daralmıştır.
İç göç sadece mevcut mahalleleri dönüştürmekle kalmamış, yeni mahallelerin
de oluşumuna sebep olmuştur. Yeni kurulan mahalleler, kentin hâkim olan imar
yapısına aykırı, genelde gecekondu türünde oluştuğundan, beraberinde birçok
sorunlar da getirmiştir. Gecekondulara gelen insanlar, yeni girdikleri toplumda
güvenlik problemi çektiklerinden, genellikle aynı kentten gelenler birbirlerine yakın
yerlerde ikameti tercih etmişlerdir. Bunun neticesinde de mahalleler içinde daha alt
ölçekte mahalleler oluşmaya başlamıştır. Alt ölçek mahalleler kendi içlerine kapanık
bir yapı sergilediklerinden ortak mahalle kültürü gelişememiş ve toplumsal birlik
atomize olmuştur. Özellikle çok katlı binaların yapımıyla birlikte atomize olma
durumu daha ileri safhalara ulaşmış ve yan yana iki çok katlı binanın sakinleri
arasında bile toplumsal ilişkiler gelişmemiştir.
Bu süreç sonucunda günümüzde mahalleler artık ortak birlikteliklerin mekânı
olmaktan tamamen uzaklaşmışlardır. Mahallelerde yaşanan bu süreçte üzerinde
durulması gereken bir başka husus ise, nüfus artışının sonucunda mahalle tanımının
sorgulanması gereğidir. Nüfusu 10.000’lerle ifade edilen yerleşim birimleri
geleneksel dönemin kent yerleşimlerine tekabül ederken, günümüzde bu nüfusa sahip
yerleşim birimleri mahalle olarak kabul edilmektedir. Mahallenin sosyal ve kültürel
özelliğini göz ardı eden, onu sadece mekânsal yerleşim ve yönetim birimine
indirgeyen bu yaklaşım mahalle kavramanın anlamanı boşaltmaktadır(Kaya, 2007:
26).
Komşuluk kavramıyla bağlantılı olarak değinilen aile, mahalle ve sokak
kavramları şüphesiz komşuluk ilişkilerini değerlendirmede belli ipuçları
sunmaktadır. Çünkü komşuluk ilişkileri bir bakıma ailede yetişen fertlerin,
mahalleyle bütünleşmesinden vuku bulmaktadır. Bu bağlamda aile, mahalle ve
sokağın sosyo-kültürel değer ve pratikleri komşuluk ilişkilerinin sosyo-kültürel
yapısını ve yoğunluğunu göstermektedir. Komşuluk ilişkilerini mekân ekseninde
daha derinlemesine incelemek adına özel anlamda ev yahut günümüzdeki ismiyle
konutun kavramsal çerçevesi çizilmelidir.
97

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM- ALAN ARAŞTIRMASI

3.1. Araştırmanın Metodolojisi

3.1.1. Araştırmanın Amaçları


Bu araştırmanın temel amacı, temel toplumsal ilişki ağlarından olan komşuluk
ilişkilerinin son zamanların gündem konusu olan kentsel dönüşümle birlikte ne
düzeyde ve sıklıkta olduğunu araştırmaktır.
Bunun için de projelerin, eskinin gecekondu alanlarının apartman dairelerine
dönüşmesiyle, komşuluk ilişkilerinde saptanabilen farklılıkların olup olmadığı ve
varsa etki eden değişkenlerin neler olduğu tespit etmeye çalışılmıştır.
Bu perspektifte araştırmanın iki alt amacını şu şekilde ifade edebiliriz:
 Ankara’dan seçilmiş, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı farklı dört mahallede
yaşayan fertlerle ilgili komşuluk ilişkilerinin genel bir değerlendirmesini yapmak.
 Ve sosyo-ekonomik, kültürel bakımdan farklı semtlerde yaşayan fertleri
komşuluk pratikleri bakımından karşılaştırmalı olarak ele almak.

3.1.2. Araştırmanın Yöntemi


Bu araştırma durum belirlemeye yönelik (betimsel) bir alan araştırmasıdır.

3.1.2.1. Evren ve Örneklem


Araştırmamızın evrenini Ankara kent merkezi içinde bulunan (Ankara’nın) bir
birinden farklı sosyo-ekonomik ve kültürel özelliklere sahip şu dört mahalle
oluşturmaktadır;
 Cevizlidere
 Birlik
 Kuşcağız
 Atapark
Araştırmamızın örneklemini oluşturan mahalleler seçilirken; Ankara’da
göreceli olarak merkezi ve yüksek gelir düzeyine sahip fertlerin ikametgâhı olan ve
dolayısıyla kentsel dönüşümün daha erken başladığı Cevizlidere’den, yine göreceli
olarak kent merkezine uzak, düşük gelirli ve dolayısıyla kentsel dönüşüm sürecinin
daha yeni olduğu Atapark’a doğru bir sıralama izlenmiştir.
98

Araştırmamızın örneklemini ise, bu yukarıda niteliklerini ve seçilme


gerekçelerini saydığımız dört farklı mahallede yaşayanlar arasından cinsiyet ve yaş
kotalarına bağlı olarak random tesadüfî örnekleme yöntemi ile seçilmiş 400 kişi
oluşturmaktadır.
Bu 400 kişi genişliğindeki örneklem grubunun yukarıda zikrettiğimiz
mahallelere göre dağılımı şu şekildedir;
- Cevizlidere : 100 kişi
- Birlik : 100 kişi
- Kuşcağız : 100 kişi
- Atapark : 100 kişi

3.1.2.2. Verilerin Toplanması


Araştırmada veriler, araştırmanın amaçlarına uygun olarak hazırlanan anket
vasıtası ile toplanılmaya çalışılmıştır.
Adı geçen anket formu toplam 52 sorudan oluşmakta olup, bilgi toplamayı
amaçladığımız alanlara ilişkin anket sorusu kategorileri (soruları) şunlardır;
1. Araştırılacak kitlenin genel ve kişisel özelliklerine ait soru grubu
2. Araştırılacak kitlenin şu an ikamet ettiği ve varsa etmek istediği mahalle ve
konut tipini nitelikleri ile ilgili soru grubu
3. Araştırılacak kitlenin komşuluk ilişkilerine bakış açılarına ve komşuluk
pratiklerine ilişkin soru grubu. Özellikle bu grupta gecekondu ve kentsel dönüşüm
sonrası karşılaştırmalı sorular bulunmaktadır.

3.1.2.3. Saha Uygulaması


Araştırmanın saha uygulaması 01 Şubat-15 Nisan 2010 tarihleri arasında, ismi
geçen mahallelerde ikamet eden, güvenilir altı kişi tarafından gerçekleştirilmiştir.
Saha uygulaması sırasında anket formları kimi zaman ev ortamında kimi
zaman mahalle esnaflarının dükkânlarında olmak üzere toplam 400 deneğe
uygulanmıştır. Neticede değerlendirmeye alınan 400 formun mahallelere göre
dağılımı hedeflendiği şekilde gerçekleştirilmiştir.
99

3.1.2.4. İstatistiksel Yöntem ve Çözümleme


Bu araştırmada elde edilecek veriler SPSS istatistik programı ile istatistiksel
çözümlemeye tabi tutulacak olup, çözümleme sonucunda değerlendirmeler bir takım
bulgulara dayanılarak yapılmıştır. Bunlar;
 Araştırmanın genel popülâsyonuna ilişkin verilere ait frekans ve yüzdelik
değerleri
 Araştırmanın kapsamında yer alan mahallelere ilişkin verilere ait bir takım
değişkenlerle karşılaştırmalı (crosstabs) frekans ve yüzdelik değerleri
Bu araştırma bir betimsel alan araştırması kimliğinde olduğundan, korelasyon,
regresyon vb türden parametrik analiz yöntemleri kullanılmamıştır.

3.1.3. Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları


Bu araştırma Ankara kenti içerisinde yer alan, bir birinden farklı sosyo-
ekonomik ve kültürel özelliklere sahip olan ve yukarıda isimleri verilen kentsel
dönüşüme uğramış dört mahalleyi kapsamaktadır.
Bu araştırmadan elde edilecek sonuçlar ya da araştırmaya katılan denekler,
sadece kendi aralarında bir karşılaştırmaya tabi tutulacak olup, ne genel bulgular ne
de özel bulgular başka bir kent, bölge ya da mahalle ile karşılaştırılmayacaktır.

3.2. Araştırmanın Bulguları ve Yorum


Bu bölümde alandan elde edilen bulgularla, örneklem içinde bireylere ve
yaşanılan mekâna ilişkin sosyo-ekonomik, kültürel özelliklerden hareket ederek, konut
yapısı kriteri ile komşuluk arasındaki ilişki üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Seçilen
alan kentsel dönüşüme uğramış eskinin gecekondu mahalleleridir. Bu bağlamda
kentsel dönüşüm sonrası komşuluk pratiklerini anlamlandırmak adına gecekondu
mahallesi dönemine ilişkin karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır.
Örneklem belirlenirken sosyal tabakalaşma farklılıklarının göz ardı
edilemeyeceği bir nüfus üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede sosyo-ekonomik, kültürel
farklılıklar ile kent merkezine uzaklık eksenleri esas alınmıştır. Bu çerçevede dört
mahalle belirlenmiş ve her bir mahalleden yüz örneklem seçilmiştir. Seçilen
mahallelerden iki tanesi Çankaya İlçesine bağlı Cevizlidere ve Birlik mahalleleridir.
Bu iki mahalle kent merkezine yakın olup, bu mahallelerde oturanlar gelir durumu
100

diğer mahallelilerden kısmen daha iyi durumdadır. Seçilen mahallelerden diğer ikisi
Keçiören İlçesine bağlı Atapark ve Kuşcağız mahalleleridir. Bu iki mahalle de kent
merkezine kısmen uzak olup, gelir durumu görece daha aşağıdadır.
Araştırma açısından önemli olan değişkenlerin başında “gecekonduda oturma”,
“kentsel dönüşümle birlikte toplamda mahallede oturma süresi” ve “oturma süreleriyle
bağlantılı olarak komşuluk ilişkileri” gelmektedir. Bu değişkenler kentsel dönüşüm
öncesi gecekondu mahalleleriyle şimdiki apartman mahalleleri arasındaki süreyle
bağlantılı olarak komşuluk ilişki düzeyini göstermektedir

Tablo–1: Cinsiyet
Cinsiyet Sayı %
Bayan 221 55,3
Erkek 179 44,8
Toplam 400 100,0

Araştırma örneklemine giren mahalle sakinlerinin cinsiyete göre


dağılımı(Tablo–75 bkz); Atapark Mahallesinde % 40’ı erkek, % 60’ı bayan;
Kuşcağız Mahallesinde % 44’ü erkek, % 56’sı bayan; Cevizlidere
Mahallesinde % 61’i erkek, % 39’u bayan; Birlik Mahallesinde % 34’ü erkek, %
66’sı bayan şeklindedir. Dolayısıyla örnekleme katılan fertlerin ortalama % 44,8’i
erkek, % 55,3’ü bayandır.

Tablo–2: Yaş Aralığı


Yas aralığı Sayı %
65 ve üzeri 16 4,0
50- 64 76 19,0
35- 49 120 30,0
20- 34 171 42,8
19 ve altı 13 3,3
Cevapsız 4 1,0
Toplam 400 100,0

Örneklemin % 43’ü 20–34 yaş aralığıyla çoğunluğu oluşturmaktadır. Sonra


sırasıyla % 30’u 35–49, % 19’u 50–64, % 4’ü 65 yaş ve üzeri, % 3,3’ü 19 yaş ve
altından oluşmaktadır.
101

Tablo–3: Medeni Durum


Medeni durum Sayı %
Bekâr 138 34,5
Evli 262 65,5
Toplam 400 100,0

Örneklemin % 65, 5’i evliyken, % 34’5’i bekârdır.

Tablo–4: Eğitim Durumu


Mezun Olunan Okul Sayı %
İlkokul 88,0 22,0
Ortaokul 70,0 17,5
Lise 159,0 39,8
Üniversite 69,0 17,3
Diğer 10,0 2,5
Cevapsız 4,0 1,0
Toplam 400,0 100,0

Mahalle sakinlerinin eğitim durumuna bakıldığında, % 39,8’le lise


mezunlarının çoğunlukta, % 22’lik kısmının da ilkokul mezunu olduğu
görülmektedir. Ortaokul ve üniversite mezunları % 17’lik dilimle sıralamayı
izlemektedir. Burada dikkat çeken üniversite mezunlarının oranının azımsanmayacak
derecede olmasıdır.

Tablo–5: Eğitim Durumu-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Eğitim Durumu
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 21 24 22 21 88
İlkokul
Mahalle İçinde % 21,4 24,0 22,0 21,4 22,2
Sayı 25 14 16 15 70
Ortaokul
Mahalle İçinde % 25,5 14,0 16,0 15,3 17,7
Sayı 36 45 31 47 159
Lise
Mahalle İçinde % 36,7 45,0 31,0 48,0 40,2
Sayı 11 12 31 15 69
Üniversite
Mahalle İçinde % 11,2 12,0 31,0 15,3 17,4
Sayı 5 5 0 0 10
Diğer
Mahalle İçinde % 5,1 5,0 0,0 0,0 2,5
Sayı 98 100 100 98 396
Toplam
Mahalle İçinde % 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0
102

Eğitim konut çevrelerine göre farklılık gösteren bir değişkendir. Mahalle


bazında baktığımızda(Tablo–5 bkz), ilkokul mezunları arasında önemli bir fark
görülmezken, ortaokul mezunları en çok Atapark’ta % 25, en az Kuşcağızdadır % 14.
Lise mezunları Birlik % 48 ve Kuşcağız % 45 mahallelerinde yoğunlaşırken,
üniversite mezunları önemli bir farkla % 31, Cevizlidere mahallesinde
yoğunlaşmıştır.
Cevizlidere mahallesi gerek erken kentsel dönüşüme uğraması açısından gerek
kent merkezine yakın olması açısından eski gecekondu sahiplerinden ziyade, kentin
farklı kesimlerinden fertlerle, farklılaşmış bir popülasyonu olduğu görülmektedir.
Mahallenin nitelikleri itibariyle de tercih eden kesimin göreceli olarak daha yüksek
öğrenim görmüş oldukları anlaşılmaktadır. Diğer yandan bu yoğunlaşma
Cevizlidere’nin eski sakinlerinin de eğitim tercihlerinin belirlenmesinde etkin rol
oynamış olabilir.
Üniversite eğitiminin bir nebze maddi imkânlara dayanması da eğitim
tercihlerini belirleyici faktör olarak düşünülebilir. Özellikle Atapark ve Kuşcağız da
yüksek öğrenimin azlığı bu faktörle değerlendirilebilir.

Tablo–6: Meslek Yapısı


Meslek Sayı %
İşçi 35 8,8
Memur 62 15,5
Esnaf 18 4,5
Serbest Meslek 32 8,0
Ev hanımı 127 31,8
Emekli 39 9,8
Öğrenci 44 11,0
İşsiz 16 4,0
Diğer 22 5,5
Cevapsız 5 1,3
Toplam 400 100

Deneklerin meslek kollarına göre dağılımına baktığımızda, işsiz ve ev


hanımları oranının % 35,8 olduğu görülmektedir. Çalışanlar içinde memurlar % 15,8
oran ile en yüksek düzeydedir. Esnaflar ve serbest meslek erbapları % 12,5,
öğrenciler % 11, işçiler % 8,8 düzeyindedir. Emeklilerin oranı ise % 9,8’dir.
103

Ankara’nın bilindik kamu görevlisi istihdam yapısı, bu tabloda kendini


göstermektedir.
Mahalleler arasında meslek düzeyinde çarpıcı farklılıklar bulunmaktadır
(Tablo–76 bkz). Geleneksel cinsiyete dayalı işbölümünün daha belirgin ve kadınların
eğitimden gelen becerilerinin daha düşük olduğu mahallelerde ev hanımı oranı % 50
seviyesine yaklaşırken (Atapark % 46,5, Kuşcağız % 38,8), kent merkezine ve iş-
ticaret-kamu kuruluşlarına daha yakın mahallelerde bu oran çok daha düşüktür
(Cevizlidere % 11,2, Birlik % 32). Bu durum adı geçen mahallelerde bayanların
çalışma oranlarının yüksek olduğunu göstermektedir. Şehir merkezine daha yakın
olan bu mahallelerin memurlar tarafından daha çok tercih edildiği de ayrıca dikkat
çekicidir (Cevizlidere % 34,7, Birlik % 13).

Tablo–7: Mahallede Oturma Süresi


Mah.'de Oturma Süresi Sayı %
30 ve Üzeri 120 30,0
20- 29 48 12,0
10- 19 83 20,8
5- 9 50 12,5
5'den az 99 24,8
Toplam 400 100,0

Mahallede bulunma süresi komşuluk ilişkilerini doğrudan etkilemektedir.


Bunun yanında aynı mahallede daha önceden gecekonduda oturmuş olması da yine
hem oturma süresiyle ilgisini, hem de araştırmanın konusu gereği her iki
yapılaşmanın yaşandığı aynı mekânda bulunmuş olmasıyla komşuluk ilişkileri
üzerine nasıl ve ne sıklıkta etkide bulunduğunu göstermektedir.
Örneklem içinde 30 yıl ve üzeri süredir oturanların fazla olması özellikle
seçilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Fakat her kesimden az da olsa örneklem
seçilmeye çalışılmıştır.
Mahalle sakinlerinin % 83’ü daha önceden gecekonduda oturmuş kimselerken,
% 17’si gecekonduda hiç oturmamış kimselerdir. Uygulama alanı olan eskinin
gecekondu yeninin kentsel dönüşüm alanlarında hane sayısının da çokluğuyla her
kesimden insanların olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Daha önceden hiç
gecekonduda oturmayanlara da yer verilmesinin nedeni, gecekondunun birincil
104

ilişkiler anlamında komşuluk ilişkilerine daha yakın olması iddiasına karşılık,


gecekondu mahallerinde hiç yaşamamış fertlerin komşuluk ilişkisinden algıları,
komşuluk ilişkisinin sıklıkları ve pratiklerinin ne olduğunu anlamlandırmaya
çalışılmasıdır.

Tablo-8: Gecekonduda Oturma Durumu-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Gecekonduda oturma durumu
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 93 89 81 68 331
Evet
Mahalle İçinde % 93,0 89,0 81,0 68,0 82,8

Hayır Sayı 7 10 19 32 68
Mahalle İçinde % 7,0 10,0 19,0 32,0 17,0
Sayı 0 1 0 0 1
Cevapsız
Mahalle İçinde % 0,0 1,0 0,0 0,0 0,3
Sayı 100 100 100 100 400
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Mahalle bazında (Tablo-8 bkz) ise göreli olarak diğer mahallelere göre kentin
merkezine daha yakın iki mahallede (Cevizlidere 19 kişi, Birlik 32 kişi),
gecekonduda oturmayanlar diğerlerine göre (Atapark 7, Kuşcağız 10 kişi) daha
fazladır. Bilindiği üzere kentlerin yoğunluğu ticaret, alışveriş, eğlence gibi
etkinliklerin etrafında artmaktadır. Kent merkezleri de spontane bir biçimde bu
faaliyetlere yakın yerler olmaktadır. Merkeze yakın mahalle olarak nitelediğimiz
Cevizlidere ve Birlik mahallerinde de toplumsal manada farklılaşmaların daha fazla
olması beklenen bir durumdur.
Deneklerin büyük çoğunluğu bulundukları mahallede on yıldan uzun süredir
oturmaktadırlar. Bulundukları mahallede beş yıldan daha az süre oturanlar % 24,8, 5-
9 yıl arası oturanlar % 12,5, on yıldan fazla oturanlar ise % 62,8’dir (10-19 yıl %
20,8, 20-29 yıl % 12 ve 30 ve üzeri yıl oturanlar ise % 30). 30 ve üzeri oturanların
diğer oturma sürelerine göre daha fazla olması seçilen örneklemin aynı mahalle
içinde gecekondudan gelmesine özen gösterilmesindendir.
105

Tablo–9: Apartmanda Oturma Süresi


Apartmanda Oturma Süresi Sayı %
1–5 115 28,8
6–10 128 32,0
11–15 46 11,5
16–20 33 8,3
20'den Çok 41 10,3
Cevapsız 37 9,3
Toplam 400 100,0

Deneklerin apartmanda oturma sürelerine bakıldığında, büyük çoğunluğun on


yıldan daha az zamandır apartmanda oturduğu görülmektedir (1–5 yıl apartmanda
oturanlar % 28,8, 6–10 yıl apartmanda oturanlar % 32). On yıldan daha uzun
zamandır apartmanda oturanların oranı % 33 düzeyindedir. Deneklerin % 9,3 ise bu
soruya cevap vermemişlerdir. Apartmanda oturma süresinin 10 yıldan daha az
olanlar arasında yoğunlaşması, kentsel dönüşüm olgusunun yeni olduğunu
göstermektedir.
Apartmanda oturma süreleri mahallelere göre incelendiğinde(Tablo-77 bkz),
Atapark’ın bu mahalleler içinde en son kentsel dönüşümünü gerçekleştiren mahalle
olduğunu göstermektedir. Atapark’ta oturan deneklerin % 82’nin on yıldan az süredir
apartmanda oturduğu görülmektedir. Kentsel dönüşümünü daha önce tamamlayan
diğer mahallelerde ise apartmanda oturma sürelerinin daha uzun olduğu
görülmektedir.

Tablo–10: Mahalleden Memnuniyet Durumu


Mah.den Memnuniyet Durumu Sayı %
Kesinlikle 154 38,5
Kısmen 211 52,8
Neredeyse Hiç 32 8,0
Cevapsız 3 0,8
Toplam 400 100

Büyük çoğunluğun mahalleden memnun olduğu (kesinlikle memnun % 38,5,


kısmen memnun % 52,8), mahalleden hiç memnun olmayanların oranının ise % 8
düzeyinde kaldığı görülmektedir.
106

Tablo–11: Mahalleden Memnuniyet Durumu-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Mah.den Memnuniyet Durumu
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 50 36 30 38 154
Kesinlikle
Mahalle İçinde % 50,0 36,0 30,9 38,0 38,8
Sayı 45 53 67 46 211
Kısmen
Mahalle İçinde % 45,0 53,0 69,1 46,0 53,1
Neredeyse Sayı 5 11 0 16 32
Hiç
Mahalle İçinde % 5,0 11,0 0,0 16,0 8,1
Sayı 100 100 97 100 397
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Mahalleden memnuniyet oranlarında(Tablo-11 bkz) en göze çarpan


Cevizlidere’de mahalleden memnun olmama düzeyinin % 0, mahalleden
memnuniyetin % 50’yle en çok olduğu mahallenin Atapark olmasıdır. Diğer
mahallelere göre daha erken kentsel dönüşümünü tamamlayan Cevizlidere hem
sosyo-ekonomik çevresi hem de şehir merkezine yakınlığı nedeniyle oturulmak
istenen bir muhit niteliği taşıdığı görülmektedir. Atapark mahallesi içinse kentsel
dönüşümün yeni bir olgu olması itibariyle memnuniyet verici karşılandığı
düşünülebilir.
Mahalleden memnuniyet tablosu, fertlerin orta halli bir memnuniyet hali
taşıdıklarını göstermektedir. Bunun yanında hiç memnun olmayanların çok az olması
da mahalleler arasında denge durumuna işaret etmektedir. Mahalleler arasında
memnuniyet oranının iki farklı şekilde tezahürü, birbirine yakın değişkenlerin
göreliliği olarak açıklanabilir. Başka bir anlatımla Cevizlidere’de
memnuniyetsizliğin hiç olmaması Cevizlidere’nin sosyo-ekonomik, siyasal, kültürel
vs elverişliliğinden kaynaklanırken; Atapark’ta memnuniyet sıklığının yoğun olması,
Atapark’ta sosyo-ekonomik, siyasal, kültürel vs elverişliliğin yeni bir durum olması
şeklinde açıklanabilir.

Tablo–12: Başka Mahallede Oturmayı İsteme Durumu


Başka mah.de oturmayı düşünür müsünüz? Sayı %
Evet 162 40,5
Hayır 233 58,3
Cevapsız 5 1,3
Toplam 400 100
107

Görüşme yapılan deneklerin % 40,5’i başka bir mahallede oturmayı


düşünürken, % 58,3’ü ise başka bir mahallede oturmayı düşünmemektedir.
Başka bir mahallede oturmayı düşünenler(Tablo–78 bkz) Atapark’ta % 31,
Kuşcağız’da % 49, Cevizlidere’de % 34,7 ve Birlik’te ise % 49’dur. Dolayısıyla
birbirine yakın iki mahalle olan Kuşcağız ve Atapark arasındaki bu fark, Kuşcağız’da
kentsel dönüşümün göreceli olarak daha erken başlamasına ilişkin, var olan durumun
daha iyisini isteme şeklinde açıklanabilir.

Tablo–13: Başka Mahalleyi Tercih Nedenleri


Başka Mah.yi tercih nedenleri Sayı %
Merkezi olması 90 22,5
Sakin yer 65 16,3
Eğitim, sağlık... 134 33,5
Modern yapılaşma 49 12,3
Komşuluk ilişkileri 42 10,5
Diğer 13 3,3
Cevapsız 7 1,8
Toplam 400 100,0

Bu bölümde araştırma kapsamında yer alan deneklerin başka mahalleyi tercih


nedenleri incelenmektedir. Başka mahalleyi tercih nedenleri arasında % 33,5 ile
eğitim, sağlık gibi olanaklar birinci sırada yer almaktadır. Daha sonra % 22,5 ile
mahallenin merkezi olması, % 16,3 ile sakin bir yer olması, % 12,3 ile modern bir
yapılaşmanın olması ve % 10,5 ile komşuluk ilişkileri gelmektedir. Burada sosyo-
ekonomik ihtiyaçlar, komşuluk ilişkilerinden daha ön planda tutulmuştur. Bu durumu
komşuluk ilişkilerine ihtiyacın diğer değişkenlere göre daha az olduğu, dolayısıyla
komşuluk ilişkisi ihtiyacının sosyo-kültürel anlamda başka değişkenler çerçevesinde
karşılandığı anlamı çıkarılabilir.
Mahalleyi tercih nedenlerinden ikincisini belirten denekler arasında ilk sırada
ise komşuluk ilişkileri gelmektedir. Buna göre ihtiyaçlar hiyerarşisi içinde
anlamlandırmaya çalışırsak, fertler arasında fizyolojik ihtiyaçlar doğrultusunda
sosyo-ekonomik dinamikler önceliklidir. Fakat bundan sonra ise sosyal ilişki, moral,
dayanışma ihtiyaçları öncelikli olmaktadır.
Başka mahalleyi tercih nedenlerine mahalle bazında bakıldığında(Tablo-79
bkz), Atapark için eğitim sağlık olanakları % 43,9 ile en öndedir. Atapark’ın diğer
108

mahallelere göre bu olanaklardan daha yoksun bir muhit olması, denekleri bu cevaba
yönlendirmiştir diyebiliriz. Cevizlidere’de ise insanların büyük kesiminin çalışıyor
olmasından dolayı merkezi bir yer olarak Cevizlidere’yi tercih ediyor olmaları % 26
oranını desteklemektedir.

Tablo–14: Başka Mahalleyi Tercih Nedenleri-Cinsiyet Karşılaştırması


Cinsiyet
Başka Mah.'yi Tercih Nedenleri
Bayan Erkek Toplam
Sayı 49 41 90
Merkezi olması
Mahalle İçinde % 22,8 23,0 22,9
Sayı 28 37 65
Sakin yer
Mahalle İçinde % 13,0 20,8 16,5
Sayı 85 49 134
Eğitim, sağlık...
Mahalle İçinde % 39,5 27,5 34,1
Sayı 23 26 49
Modern yapılaşma
Mahalle İçinde % 10,7 14,6 12,5
Sayı 22 20 42
Komşuluk ilişkileri
Mahalle İçinde % 10,2 11,2 10,7
Sayı 8 5 13
Diğer
Mahalle İçinde % 3,7 2,8 3,3
Sayı 215 178 393
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100

Başka mahalleyi tercih nedenlerine cinsiyet bazında bakıldığında(Tablo-14


bkz), eğitim, sağlık gibi olanaklar ilk sıradayken; bayanlar için eğitim sağlık
olanakları % 39,5 iken erkekler için bu oran % 27,5’dir. Bayanlar için sakin bir yer
olması % 13 iken yine bu oran erkekler için % 20,8 olmuştur.
Başka mahalleyi tercih nedenlerine eğitim durumu bazında bakıldığında(Tablo-
80 bkz), ilkokul, ortaokul ve lise mezunları için eğitim ve sağlık olanakları ilk sırada
yer almaktadır (ilkokul mezunları için % 31,8, ortaokul mezunları için % 27,1 ve lise
mezunları için % 45,4). Üniversite mezunları içinse başka mahalleyi tercih nedenleri
arasında merkezi olması seçeneği % 33,3 ile birinci sırada yer almaktadır. Üniversite
mezunlarının büyük çoğunluğunun şu an çalışan kesim olmasından dolayı da,
merkezi bir muhit tercihi ilk sırada olabilir.
109

Tablo–15: Apartmandan Memnuniyet Durumu


Apartmandan Memnuniyet Sayı %
Kesinlikle 102 25,5
Kısmen 250 62,5
Neredeyse hiç 42 10,5
Cevapsız 6 1,5
Toplam 400 100,0

Kendisi ile görüşülen deneklerin % 89,3’ü apartmandan memnun iken


(kesinlikle memnun olanlar % 25,9, kısmen memnun olanlar % 63,5), % 10,7’si ise
apartman yaşamından memnun olmadıklarını belirtmektedirler.
Mahalleler arasında apartmanda yaşıyor olmanın verdiği memnuniyet orta halli
bir memnuniyet düzeyindedir. Buradan hareketle mahalle sakinleri arasında bariz bir
apartman memnuniyeti ya da apartman memnuniyetsizliği bulunmamaktır. Bunu
kentleşme sürecinin hâkim yapılaşması olan apartmanların, sıradanlaşması olarak
ifade edebiliriz.
Apartmandan memnuniyet oranı mahalle bazında incelendiğinde(Tablo-81
bkz) belirgin bir farklılık ortaya çıkmamıştır.

Tablo–16: Apartmandan Memnuniyet Durumu-Cinsiyet Karşılaştırması


Cinsiyet
Apartmandan Memnuniyet Durumu
Bayan Erkek Toplam
Sayı 62 40 102
Kesinlikle
Mahalle İçinde % 28,4 22,7 25,9
Sayı 134 116 250
Kısmen
Mahalle İçinde % 61,5 65,9 63,5
Sayı 22 20 42
Neredeyse hiç
Mahalle İçinde % 10,1 11,4 10,7
Sayı 218 176 394
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100

Bayan deneklerden apartmanda yaşıyor olmaktan dolayı kesinlikle memnun


olanların oranı % 28,4 iken, aynı oran erkeklerde % 22,7 olmaktadır(Tablo-16 bkz).
Bayanların apartman yaşamının getirdiği kolaylıkları pratik ediyor olmaları(düzenli
ve kullanışlı olmasından dolayı ev işlerini kolaylaştırması gibi), bu oranda etkili
olmuş olabilir.
110

Tablo–17: Apartmanın Memnun Eden Özellikleri


Apartmanın memnun eden özellikleri Sayı %
Modern görüntü 72 18,0
Sıhhat ve konfor 72,0 18,0
Düzen ve kullanışlılık 214 53,5
Diğer 37 9,3
Cevapsız 5 1,3
Toplam 400 100,0

Apartmanın memnun eden özellikleri incelendiğinde, düzenli ve kullanışlı


olması % 53,5 ile bariz bir farkla birinci sırada gelmektedir. Daha sonra aynı oranla
modern görüntü % 18, sıhhatli ve konforlu olması da % 18’lik düzeyde ikinci
sıradadır.
Belirten denekler arasında apartmanın memnun eden ikinci özelliği olarak
sıhhatli ve konforlu olması en başta gelmektedir.
Apartmandan memnuniyet değişkenleri olarak düzen ve kullanışlılık ilk
sıradayken, mahalleler bazında (Tablo-82 bkz) farklı değişkenlerin ikinci önem
sırasında olduğu görülmektedir. Atapark ve Kuşcağız için sıhhat ve konfor,
Cevizlidere için modern görüntü ve yaşayış son olarak Birlik içinse diğer etkenler
ikinci öncelikli memnuniyet değişkenleridir. Modern görüntü ve yaşayışın
Cevizlidere haricinde diğer üç mahallede öncelikli olmadığını görmekteyiz. Bu üç
mahalle ise Cevizlidere’ye göre görece daha geç kentsel dönüşüme uğramış, bu
yönüyle de gecekondu kültürüne daha yakın nitelikler taşımaktadır. Bu anlamda
önceliği düzen ve sıhhat ölçütünde kullanmış olmaları manidardır.

Tablo–18: Eski Mahallenin İyi Tarafı


Eski mahallenin iyi tarafı Sayı %
Her haliyle daha iyi 74 18,5
Bahçe 134 33,5
Eski komşuluk ilişkileri 132 33,0
Diğer 36 9,0
Cevapsız 24 6,0
Toplam 400 100,0

Araştırmanın bu bölümünde, eski mahallenin (gecekondulardan oluşan hali)


özlenen ve iyi hatırlanan değişkenleri irdelenmiştir. Denekler gecekonduda otururken
111

evlerinin bahçeli olmasını (% 33,5) ve gecekondudaki komşuluk ilişkilerini (% 33)


eski mahallelerinin iyi yanları olarak belirtmişlerdir. Deneklerin % 18,5’i ise eski
mahallelerini her haliyle daha iyi bulduklarını belirtmişlerdir. Bu soruya cevap
vermeyenlerin oranı ise % 6’dır.
Belirten denekler arasında eski mahallenin en çok özlenen ikinci özelliği olarak
eski komşuluk ilişkileri en önde gelmektedir.

Tablo–19: Eski Mahallenin İyi Tarafı-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Eski mahallenin iyi tarafı
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Her haliyle daha Sayı 17 13 26 18 74
iyi
Mahalle İçinde % 18,1 14,8 26,3 18,9 19,7
Sayı 37 41 25 31 134
Bahçe
Mahalle İçinde % 39,4 46,6 25,3 32,6 35,6
Eski komşuluk Sayı 37 27 41 27 132
ilişkileri
Mahalle İçinde % 39,4 30,7 41,4 28,4 35,1
Sayı 3 7 7 19 36
Diğer
Mahalle İçinde % 3,2 8,0 7,1 20,0 9,6
Sayı 94 88 99 95 376
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Eski mahallenin iyi tarafları mahalle bazında karşılaştırıldığında(Tablo-19


bkz), Cevizlidere’de her haliyle eski mahalleyi daha iyi bulanların oranı % 26,3
olmuştur. Kuşcağız ise eski mahallede en çok bahçeyi özleyenlerin oranında % 46,6
ile en önde yer almıştır.
Kısaca eski yani gecekondu mahallesiyle(gecekonduda hiç oturmamış olanlar,
ilk oturduğu ya da şu anki mahallelerinden önceki mahalleyi değerlendirmişlerdir)
ilgili akılda kalan öncelikle bahçe sonra da komşuluk ilişkileri gelmektedir. Ancak
dikkat çeken Cevizlidere’lilerin diğer mahalleler arasında eski mahalledeki komşuluk
ilişkilerine daha çok ihtiyaç duymasıdır. Burada mahallenin eski sahipleri, eski
gecekondulular olan fertlerin yoğun olarak komşuluk ilişkilerine özlem duyduğu
söylenebilir. Bunun açıklaması, bir nebze, eski gecekonduluların çoğunluğunun kent
merkezine yakın mahalle olarak dönüşen yeni mahallede oturmamış olmaları, bunun
neticesinde de eski gecekondululardan yeni mahallede kalanların yalnızlaşması
olarak düşünülebilir.
112

Eski mahallenin iyi tarafları eğitim durumu bazında karşılaştırıldığında(Tablo-


83 bkz), üniversite mezunları arasında eski mahallede en çok özlenen özelliklerin en
başında evlerin bahçeli olması gelmektedir (% 54,4). İlkokul ve ortaokul
mezunlarında ise eski mahallede en çok özlenen, eski komşuluk ilişkileri olmuştur.

Tablo–20: Katıldığınız Etkinlikler


Katıldığınız etkinlikler Sayı %
Hobi kursları 53 13,3
Kur'an kursu 58 14,5
Gün ve toplantı 86 21,5
Dernekler 23 5,8
Diğer 79 19,8
Yok 101 25,3
Toplam 400 100

Bu bölümde deneklerin mahallede katıldıkları etkinlikler incelenmiştir. Gün ve


toplantılar % 21,5 oran ile ilk sırada yer alan etkinlik olmuştur. Daha sonra Kur’an
kursu (% 14,5), hobi kursları (% 13,3) ve dernekler (% 5,8) yer almaktadır.
Deneklerin % 25,3’ü ise mahallede hiçbir etkinliğe katılmadıklarını belirtmişlerdir.
Dolayısıyla mahallede etkinliklere katılma olarak komşular arasında
düzenlenen gün ve toplantılar ilk sıradadır. Ardından sırayı Kur’an kursu ve hobi
kursları izlemektedir.

Tablo–21: Katıldığınız Etkinlikler-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Katıldığınız Etkinlikler
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Hobi Sayı 7 24 9 13 53
kursları Mahalle İçinde % 8,3 36,9 13,4 15,7 17,7
Kur'an Sayı 33 7 11 7 58
kursu Mahalle İçinde % 39,3 10,8 16,4 8,4 19,4
Gün ve Sayı 27 13 23 23 86
toplantı Mahalle İçinde % 32,1 20,0 34,3 27,7 28,8
Sayı 6 3 6 8 23
Dernekler
Mahalle İçinde % 7,1 4,6 9,0 9,6 7,7
Sayı 11 18 18 32 79
Diğer
Mahalle İçinde % 13,1 27,7 26,9 38,6 26,4
Sayı 84 65 67 83 299
Toplam
Mahalle İçinde % 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0
113

Etkinlikler mahalle bazında incelendiğinde(Tablo–21 bkz), Atapark’ta Kur’an


kurslarına katılım % 39,3 ile ilk sırada yer almaktadır. Birbirine yakın ve benzer
sosyo-kültürel, ekonomik değerlere sahip mahalle olan Kuşcağız’da ise, hobi kursları
% 36,9’luk oran ile ilk sırada yer almaktadır.
Kısacası mahalleler arasında faaliyetlere katılım farklılık göstermektedir.
Atapark’ta Kur’an kursu, Kuşcağız’da hobi kursları, Cevizlidere ve Birlik
mahallelerinde ise gün ve toplantılar ilk sıradadır. Atapark’ın yakın zamanda kentsel
dönüşüm alanı olması gecekondu mahallesinden kalan, geleneksel mahalle
değerlerinin devam ettiğinin göstergesidir.

Tablo–22: Mahalleyi Önemli Kılmada Komşuluk


Mahalleyi önemli kılmada komşuluk Sayı %
Çok önemli 303 75,8
Kısmen önemli 63 15,8
Önemli değil 28 7,0
Cevapsız 6 1,5
Toplam 400 100,0

Mahalleyi önemli kılan etkenlerden biri olan komşuluk ilişkileri


incelendiğinde, komşuluk ilişkilerini çok önemli bulanların büyük çoğunlukta olduğu
(%75,8) görülmektedir. Kısmen önemli olduğunu düşünenlerin oranı % 15,8 iken,
önemli olmadığını düşünenlerin oranı yalnızca % 7’dir.
Mahalle bazında bakıldığında(Tablo–84 bkz.) ‘çok önemli’ ve ‘kısmen önemli’
oranları arasında önemli farklılıklar gözükmemektedir. Fakat komşuluk ilişkilerinin
mahalle içinde önemli olmadığını düşünenlerin oranı çoğunlukla
Cevizlidere’dedir(% 17,5).

Tablo–23: Mahalleyi Önemli Kılmada Sokakların Temizliği


Mahalleyi önemli kılmada sokakların temizliği Sayı %
Çok önemli 284 71
Kısmen önemli 58 14,5
Önemli değil 52 13
Cevapsız 6 1,5
Toplam 400 100
114

Mahalleyi önemli kılan etkenlerden biri olan sokakların temizliği


incelendiğinde, sokakların temizliğini çok önemli bulanların büyük çoğunlukta
olduğu (%71) görülmektedir. Kısmen önemli olduğunu düşünenlerin oranı % 14,5
iken, önemli olmadığını düşünenlerin oranı % 13’tür.

Tablo–24: Mahalleyi Önemli Kılmada Lüks Evler


Mahalleyi önemli kılmada lüks evler Sayı %
Çok önemli 97 24,25
Kısmen önemli 163 40,75
Önemli değil 134 33,5
Cevapsız 6 1,5
Toplam 400 100

Mahalleyi önemli kılan etkenlerden biri olan lüks evler incelendiğinde, lüks
evleri çok önemli bulanların sadece % 24,3 olduğu görülmektedir. Kısmen önemli
olduğunu düşünenlerin oranı % 40,8 iken, önemli olmadığını düşünenlerin oranı %
33,5’dir.

Tablo–25: Mahalleyi Önemli Kılmada Pazar, Mağaza vb.


Mahalleyi önemli kılmada Pazar, mağaza Sayı %
Çok önemli 233 58,25
Kısmen önemli 111 27,75
Önemli değil 50 12,5
Cevapsız 6 1,5
Toplam 400 100

Mahalleyi önemli kılan etkenlerden biri olan pazar, mağaza gibi imkânlar
incelendiğinde, bu imkânları çok gerekli bulanların % 58,3 olduğu görülmektedir.
Kısmen önemli olduğunu düşünenlerin oranı % 27,8 iken, önemli olmadığını
düşünenlerin oranı % 12,5’dir.

Tablo–26: Mahalleyi Önemli Kılmada Arkadaşlık


Mahalleyi önemli kılmada arkadaşlık Sayı %
Çok önemli 281 70,25
Kısmen önemli 59 14,75
Önemli değil 54 13,5
Cevapsız 6 1,5
Toplam 400 100
115

Mahalleyi önemli kılan etkenlerden biri olan arkadaşlık incelendiğinde,


arkadaşlığı çok önemli bulanların % 70,3 olduğu görülmektedir. Kısmen önemli
olduğunu düşünenlerin oranı % 14,8 iken, önemli olmadığını düşünenlerin oranı %
13,5’dir.

Tablo–27: Mahalleyi Önemli Kılmada Güvenlik


Mahalleyi önemli kılmada güvenlik Sayı %
Çok önemli 290 72,5
Kısmen önemli 36 9
Önemli değil 68 17
Cevapsız 6 1,5
Toplam 400 100

Mahalleyi önemli kılan etkenlerden biri olan güvenlik incelendiğinde,


güvenliği çok önemli bulanların % 72,5 olduğu görülmektedir. Kısmen önemli
olduğunu düşünenlerin oranı % 9 iken, önemli olmadığını düşünenlerin oranı %
17’dir.
Özetle mahalleyi yaşanabilir yapan tüm örneklem arasında ilk sırada
komşuluk ilişkileridir. Sonra güvenlik, arkadaşlık, pazar ve oyun alanları en az
önemlisi ise lüks ve kaliteli evlerdir. Mahalle arasında komşuluğun çok önemlilik
düzeyi tüm mahallelerde birbirine yakınken önemlilik düzeyinin en az olduğu
mahalle Cevizlidere çıkmıştır.

Tablo–28: En Sık Görüştüğü Kişiler


En sık görüştüğü Sayı %
Akrabalar 105 26,25
Komsular 128 32
İş, okul arkadaşları 150 37,5
Diğer 17 4,25
Toplam 400 100

Bu bölümde deneklerin en sık görüştükleri kişilerin kim olduğu incelenmiştir.


Örneklem içinde en sık görüşülen, iş ve okul arkadaşlarıdır (% 37,5). Daha sonra
komşular (%32) ve akrabalar (% 26,3) sık görüşülenler olarak belirtilmiştir.
İkinci olarak sıklıkla görüştükleri, belirten denekler arasında, komşular olduğu
görülmüştür.
116

Dolayısıyla örneklemin en sık görüştüğü kişi ya da kişiler ilk sırada iş ve okul


arkadaşlarıdır. Sonrasında birbirine yakın değerlerle komşular ve akrabalar
gelmektedir.
Mahalle bazında(Tablo-85 bkz) akrabalarla en çok görüşen % 33 oranla
Kuşcağız; komşularla en çok görüşen % 40 oranlar Atapark ve % 39 oranla
Cevizlidere; iş ve okul arkadaşlarıyla en çok görüşen % 55 oranla Birlik ve % 41’le
Cevizlidere mahallesidir. Cevizlidere mahallesinde iki eğilimin de yüksek oranla
çıktığı görülmektedir. Kuşkusuz bunda Cevizlidere Mahallesi örneklemi içinde
oturan bir birine yakın sayıda eski gecekondu sakinleriyle, yeni sakinlerin arasında
Cevizlidere’nin yeni kent kimliğinden kaynaklı farklılıkların olması etkilidir. Birlik
mahallesinin meslek dağılımına bakıldığında (Tablo 7) çalışan ve öğrenci kesimin
oranının fazla olması da öncelikli görüştüğü kişilerin iş ve okul arkadaşlarının olması
şeklinde tabloya yansımıştır.
En sık görüşülen kişileri cinsiyet bazında incelediğimizde(Tablo–86 bkz),
bayanların en sık görüştüğü kişiler arasında komşular ilk sırayı alırken (% 34,8),
erkeklerde ise en sık görüşülen kişiler iş ve okul arkadaşları olmaktadır (% 46,9). Bu
durum erkeklerin mahalleye bağlılığının ve mahallede gerçekleşen paylaşımının
bayanlardan daha az olduğunu göstermektedir.

Tablo–29: En Sık Görüştüğü-Eğitim Durumu Karşılaştırması


Eğitim durumu
En sık görüştüğü
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 25 18 54 8 0 105
Akrabalar
Eğitim Düzeyinde % 28,4 25,7 34,0 11,6 0 26,5
Sayı 47 37 36 5 3 128
Komsular
Eğitim Düzeyinde % 53,4 52,9 22,6 7,2 30 32,3
İş okul Sayı 16 9 64 55 3 147
arkadaşları Eğitim Düzeyinde % 18,2 12,9 40,3 79,7 30 37,1
Sayı 0 6 5 1 4 16
Diğer
Eğitim Düzeyinde % 0,0 8,6 3,1 1,4 40 4,0
Sayı 88 70 159 69 10 396
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100

En sık görüşülen kişileri eğitim durumu bazında incelediğimizde(Tablo–29


bkz), ilkokul ve ortaokul mezunlarının en sık görüştüğü kişiler arasında komşular
117

belirgin bir şekilde ilk sırayı almaktadır (ilkokul mezunları % 53,4, ortaokul
mezunları %52,9). Lise ve üniversite mezunlarının ise en sık görüştükleri kişiler
arasında iş ve okul arkadaşları belirgin bir şekilde ilk sırayı almaktadır (lise
mezunları % 40,3, üniversite mezunları % 79,9). Bu durum eğitim seviyesi arttıkça
ve dolayısıyla sosyal çevre farklılaştıkça, iş-çalışma pratiğinin de devreye girmesiyle
mahallede gerçekleşen paylaşımının azalmasıyla açıklanabilir.

Tablo–30: Yaşadıklarını En Çok Kimle Paylaştığı


En çok yasadıklarını paylaştığı Sayı %
Eş 188 47,0
Akrabalar 42 10,5
Arkadaşlar 142 35,5
Diğer 17 4,3
Cevapsız 11 2,8
Toplam 400 100,0

Bu bölümde deneklerin yaşadıklarını, kederlerini, sevinçlerini en çok kiminle


paylaştıkları incelenmiştir. Günlük yaşanılanlar en çok eşlerle (% 47) daha sonra
arkadaşlarla (% 35,5) ve akrabalarla (% 10,5) paylaşılmaktadır.
Belirten denekler, yaşadıklarını ikinci olarak en çok arkadaşlarla
paylaşmaktadırlar. Burada arkadaşlık, komşuluğa benzer bir ilişki şeklidir.
Bu duruma göre örneklemi oluşturan fertlerin günlük yaşamlarını paylaşım
anlamında en çok eş ve arkadaşlar öncelikli gelmektedir.
Yaşadıklarını en çok paylaştıkları kişileri mahalle bazında incelediğimizde
(Tablo–87 bkz); diğer üç mahallede belirgin bir şekilde eş ile paylaşım ilk sırada
gelirken, Birlik’te arkadaşlarla paylaşım ilk sırada gelmektedir (% 62).
Birlik mahallesinin öğrenci ağırlıklı örneklem yapısı günlük yaşamın
paylaşımının arkadaşlar arasında diğer mahallelere göre daha çok olduğunu
neticelendirmektedir.
Yaşadıklarını en çok paylaştıkları kişileri eğitim durumu bazında
incelediğimizde (Tablo–88 bkz), ilkokul, ortaokul ve lise mezunları yaşadıklarını en
çok eşleri ile paylaşırken, üniversite mezunları yaşadıklarını en çok arkadaşları ile
paylaşmaktadır.
118

Tablo–31: Komşularla Görüşme


Komşularla görüşür müsünüz? Sayı %
Sık sık 132 33
Kısmen 206 51,5
Neredeyse Hiç 62 15,5
Toplam 400 100

Bu bölümde deneklerin komşularıyla görüşüp görüşmedikleri durumu


incelenmiştir. Komşularıyla sık sık görüşenlerin oranı % 33, komşularıyla arada bir
görüşenlerin oranı % 51,5 olurken komşularıyla hiç görüşmeyenlerin oranı % 15,5
düzeyindedir.
Komşularla görüşme durumu mahalle bazında ele alındığında(Tablo–89 bkz),
mahalleler arasında belirgin bir fark oluşmamasının yanında, genel ifadeyle,
komşularla görüşme sıklığı kısmen’ şeklinde yoğunluk kazanmaktadır. Atapark ve
Birlik’te komşularla sık sık görüşülmektedir.
Komşularla görüşme durumu eğitim durumu bazında ele alındığında(Tablo–90
bkz); ilkokul, ortaokul ve lise mezunlarında komşularıyla sık sık görüşenlerin oranı
% 30’un üzerinde iken, üniversite mezunları arasında komşularıyla sık sık
görüşenlerin oranı yalnızca % 11,6’dır. Üniversite mezunlarının çoğunlukla iş ya da
okul arkadaşlarıyla görüşüyor olmaları bu tabloyu destekler niteliktedir.

Tablo–32: Komşularla İlişki Kurma Nedenleri


Komsularla neden ilişki kurulur Sayı %
İhtiyaçtır 240 60,0
Mecburiyettir 102 25,5
Akrabalık bağı 28 7,0
Diğer 29 7,3
Cevapsız 1 0,3
Toplam 400 100,0

Deneklerin % 60’ı komşularıyla ihtiyaç olduğu için ilişki kurduklarını


söylemişlerdir. Mecburiyet olduğu için komşularıyla ilişki kurduklarını söyleyenlerin
oranı % 25,5 olurken, akrabalık bağından ötürü komşuluk ilişkisi kuranların oranı %
7 seviyesindedir. Eskinin gecekondu mahallelerinin akraba ve hemşehrilik bağı,
günümüzde yerini farklılaşmış insan ilişkilerine dolayısıyla farklı komşuluk
ilişkilerine bırakmıştır diyebiliriz.
119

Tablo–33: Komşularla İlişki Nedenleri-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Komşularla neden ilişki kurulur
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 67 65 66 42 240
İhtiyaçtır
Mahalle İçinde % 67,0 65,7 66,0 42,0 60,2
Sayı 16 27 29 30 102
Mecburiyettir
Mahalle İçinde % 16,0 27,3 29,0 30,0 25,6
Akrabalık Sayı 8 4 0 16 28
bağı
Mahalle İçinde % 8,0 4,0 0,0 16,0 7,0
Sayı 9 3 5 12 29
Diğer
Mahalle İçinde % 9,0 3,0 5,0 12,0 7,3
Sayı 100 99 100 100 399
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Komşularla ilişkide bulunma nedeni olarak daha çok ihtiyaçtır denmiştir.


İhtiyaç görenlerin yoğun olduğu mahalleler(Tablo–33 bkz) ise sırasıyla; Atapark,
Cevizlidere, Kuşcağız, Birlik’tir.

Tablo–34: Komşularla Görüşme Sıklığı


Komsularla görüşme sıklığı Sayı %
Hergün 97 24,3
Haftada birkaç kez 121 30,3
Ayda birkaç kez 51 12,8
Rastgeldikçe 131 32,8
Toplam 400 100,0

Diğer bir komşularla görüşme sıklığı sorusuna yanıt olarak, komşularıyla her
gün görüştüğünü belirtenlerin oranı % 24,3, komşularıyla haftada birkaç kez
görüşenlerin oranı % 30,3, komşularıyla ayda birkaç kez görüşenlerin oranı % 12,8
ve komşularıyla rastgeldikçe görüşenlerin oranı % 32,8 düzeyindedir.
Kısaca çoğunlukla rastgeldikçe ve haftada bir ya da birkaç kez şeklinde cevap
verilmiştir. Her gün görüşenler Atapark’ta (Tablo–91 bkz), haftada bir ya da birkaç
kez ve ayda bir ya da birkaç kez görüşenler Cevizlidere’de, rastgeldikçe görüşenler
ise Kuşcağız’da yoğunlaşmaktadır.
120

Tablo–35: Komşularla Görüşme Sıklığı-Cinsiyet Karşılaştırması


Cinsiyet
Komşularla Görüşme Sıklığı
Bayan Erkek Toplam
Sayı 65 32 97
Hergün
Cinsiyet İçinde % 29,4 17,9 24,3
Sayı 66 55 121
Haftada birkaç kez
Cinsiyet İçinde % 29,9 30,7 30,3
Sayı 31 20 51
Ayda birkaç kez
Cinsiyet İçinde % 14,0 11,2 12,8
Sayı 59 72 131
Rastgeldikçe
Cinsiyet İçinde % 26,7 40,2 32,8
Sayı 221 179 400
Toplam
Cinsiyet İçinde % 100 100 100

Komşularla görüşme sıklığını cinsiyet bazında incelediğimizde (Tablo–35


bkz), komşularıyla her gün görüşen bayanların oranı % 29,4 iken aynı oran erkelerde
ise % 17,9’dur. Paylaşımlarını daha çok mahallede gerçekleştiren bayanlar daha çok
komşuluk ilişkisi kurmaktadırlar.
Komşularla görüme sıklığını eğitim durumu bazında incelediğimizde(Tablo–92
bkz), ilkokul, ortaokul ve lise mezunları arasında komşularıyla her gün görüşenlerin
oranı % 25’in üzerinde olurken, üniversite mezunları arasında komşularıyla her gün
görüşenlerin oranı sadece % 2,9’dur.

Tablo–36: Sık Görüşülen Komşularla Tanışma Şekli


Sık görüşülen komsularla tanışma şekli Sayı %
Eski komşumdu 77 19,3
Alt-üst veya yan-karsı komşu 222 55,5
Aynı zamanda akraba 29 7,3
Çocuklar aracılığıyla 17 4,3
Diğer 34 8,5
Cevapsız 21 5,3
Toplam 400 100,0

Bu bölümde deneklerin sık görüştükleri komşuları ile nasıl tanıştıkları


incelenmiştir. Sık görüştükleri komşularıyla alt, üst ya da yan taraftaki dairede
oturmasından dolayı tanışanlar ilk sırada gelmektedir (% 55,5). Eski komşusu olduğu
için tanışanlar % 19,3, akraba olduğu için görüşüyor olanlar % 7,3 ve çocuklar
aracılığıyla tanışanların oranı da % 4,3’tür.
121

Sık görüşülen komşularla tanışma şekli daha çok yakın dairelerde olması
yanında ikinci olarak da eski komşusu hasebindendir. Mahalle bazında eski
komşularla sık görüşenler Cevizlidere’de yoğunluktadır. Buna karşılık yakın
dairelerde oturan komşularla görüşme Kuşcağız’da çoğunluktadır.
Dolayısıyla yeni kentsel dönüşüm mahallesinde komşular hem nüfus olarak
hem çeşitlilik olarak artmıştır. Eski gecekondu mahallesi sakinleri ise, ya artık başka
yerde oturmaktadır ya da yeni mahallelerinde azınlıkta kalmaktadır.

Tablo–37: Gecekondudayken Görüşme Sıklığı


Gecekondudayken görüşme sıklığı Sayı %
Her gün 249 62,3
Haftada birkaç kez 61 15,3
Ayda birkaç kez 11 2,8
Rastgeldikçe 33 8,3
Cevapsız 46 11,5
Toplam 400 100,0

Bu bölümde gecekonduda otururken komşularla görüşme sıklığını şimdiyle


karşılaştırarak bir yanıt vermeleri beklenmiştir. Gecekondudayken komşularıyla her
gün görüştüğünü belirtenler çok belirgin bir şekilde çoğunluktadır (%62,3),
komşularıyla haftada birkaç kez görüşenlerin oranı % 15,3, komşularıyla ayda birkaç
kez görüşenlerin oranı % 2,8 ve komşularıyla rastgeldikçe görüşenlerin oranı % 8,3
düzeyindedir.
Netice olarak, gecekondudayken görüşme sıklığı örneklem içinde % 62,3’lük
bir dilimle ‘hergün’ olarak belirtilmiştir. Bu dilimi %15’le ‘haftada bir ya da birkaç
kez’ takip etmektedir.
Gecekondudayken komşularla görüme sıklığını mahalle bazında
incelediğimizde (Tablo–93 bkz), mahallelerden Atapark gecekondudayken her gün
görüşüldüğünü daha çok vurgularken, diğer mahalleler arasında da dikkat çekilecek
pek bir farkın olmadığı görülmektedir. Atapark mahallesinin en yeni kentsel
dönüşüme uğramış olmasının da hem hatırlama hem pratik anlamında etkisi
olduğunu düşünebiliriz. Görüşme sıklığı olarak rastgeldikçe ibaresi çok bariz
olmamakla beraber Birlik mahallesinde yoğunlaşmıştır.
122

Tablo–38: Komşularla Ziyaret Şekli


Komsularla ziyaret nasıl gerçekleşmekte Sayı %
Çoğu zaman habersiz, teklifsiz 94 23,5
Haberlice 227 56,8
Diğer 48 12,0
Cevapsız 31 7,8
Toplam 400 100,0

Bu bölümde komşu ziyaretlerinin gerçekleşme şekli incelenmiştir. Haber


vermeden, teklif edilmeden komşu ziyareti yapanların oranı % 23,5 iken, ziyaret
etmeden önce haber verenlerin oranı % 56,8’dir.
Şu anki mahallede komşularla görüşme şekli daha çok haberlice
gerçekleşmektedir. Teklifsizce, habersizce görüşmeler haberlice görüşme diliminin
yarısı kadardır. Teklifsiz ve habersiz görüşme şekli daha çok Atapark
mahallesinde(Tablo–94 bkz) yaygındır. Bu sırayı kent merkezine yakınlık ve mahalle
içi farklılaşma etkilemiştir. Gecekondu kültürüne yakın geçmişi olan Atapark’tan
kentsel dönüşüm sürecini ilk tamamlayan mahallelerden olan ve dolayısıyla
farklılaşmanın daha fazla olduğu Cevizlidere’ye kadar teklifsizce ve habersizce gelip
gitmeler azalmaktadır. Özellikle teklifsizce gelip gitmeler komşuluk arasında kadim
bir geçmişin yahut uzun geçmişle beraber olarak samimi bağların göstergesidir.
Bundan dolayı ismi geçen mahallelerin samimi ya da kadim ilişkilerin yoğunluğu
anlam kazanmaktadır.

Tablo–39: Sık Görüşülen Komşu Sayısı


Sık görüştüğünüz komsular kaç kişi Sayı %
5 veya üzeri 86 21,5
3–4 118 29,5
2 79 19,8
1 54 13,5
Hiç 54 13,5
Cevapsız 9 2,3
Toplam 400 100,0

Bu bölümde deneklerin sık görüştükleri komşularının sayısı incelenmiştir. Beş


ve daha fazla komşu ile görüşenlerin oranı % 21,5, üç-dört komşu ile görüşenlerin
oranı % 29,5, iki komşu ile görüşenlerin oranı % 19,8, bir komşusu ile sık
görüşenlerin oranı % 13,5 ve hiçbir komşusu ile görüşmeyenler % 13,5 düzeyindedir.
123

Sık görüşülen komşuların sayısını mahalle bazında incelediğimizde (Tablo–95


bkz), 3 veya 4 komşuyla görüşenler Atapark (% 46,9) ve Cevizlidere (% 34,7)
mahallesinde yoğunlaşmaktadır. 2 komşusu olan Atapark (% 24) ve Birlik’te (% 24)
aynı oranla ilk sıradadır. Sık görüştüğü tek komşusu olan mahalle ise Cevizlidere’de
(% 22) yoğunlaşmıştır. Sık görüşme anlamında hiç komşusu olmadığını belirten
mahallelerde ise Kuşcağız ve Birlik (%19) en önde gelmektedir.
Sık görüşülen komşuların sayısını eğitim durumu bazında incelediğimizde
(Tablo–96 bkz) üniversite mezunlarının beş veya daha fazla komşu ile sık görüşme
oranlarında en sonda (% 11,6) yer aldığı ve hiçbir komşu ile görüşmeyenlerin
arasında da ilk sırada (% 23,2) yer aldığı gözükmektedir.
Sık görüşülen komşuların sayısı mahallenin kentsel dönüşüm süreci açısından
önemli olmaktadır. Sık görüşülen komşu sayısı en çok 3 ve 4 şeklinde ifade
edilmiştir. 5 ve üzeri ikinci sırada, 2 komşu sayısı da üçüncü sırada yer almaktadır.
Tek komşu sayısı ile sık görüşülen hiç komşu olmaması aynı yüzdelik dilimdedir.
Mahalleler arasında dikkat çeken 5 ve üzeri komşuyla görüşenlerin en çok
Birlik mahallesinde olduklarıdır. Birlik mahallesinde komşular arasında düzenlenen
gün ve toplantıların diğer mahallelere göre yoğunlukta olması bu tabloyu destekler
mahiyettedir. Sayı olarak en çok tek komşuyla görüşen mahalle ise Cevizlidere’dir.
Cevizlidere’lilerin diğer mahalleler arasında eski komşuyla görüşme sıklığı ve en çok
3 ve 4 sonrasında da tek komşuyla görüşme şekli iki değişken etrafından
yorumlanabilir. Cevizlidere’liler kentsel dönüşümü ilk yaşamış mahallelilerdir. Bu
bakımdan daha önce de ifade edildiği gibi gecekondudayken komşu olan eski
mahalle sakinlerinin büyük ölçüde yeni mahallede oturmadığı bilinmektedir. Eski
mahalle sakinlerinin azınlıkta ve mahalle içinde dağılmış olması ise komşuluk
ilişkilerini öldürmediğini göstermektedir. Tek komşu da olsa eski komşumdur deyip
görüşmelerin devam ettiği anlaşılmaktadır. Bunun yanında 3 ve 4 komşuyla görüşme
ise gün ve toplantı faaliyetleri düzenlemiş eski gecekondulu ve kentsel dönüşüm
sürecinin uzun olmasından dolayı gecekonduda oturmamış fakat uzun zamandır
mahalle sakini olan yeni komşular arasında gerçekleşiyor olabilir
124

Tablo–40: Gecekondudayken Sık Görüşülen Komşu Sayısı


Gecekondudayken sık görüşülen komsular kaç kişi Sayı %
5 veya üzeri 222 55,5
3–4 63 15,8
2 25 6,3
1 19 4,8
Hiç 9 2,3
Cevapsız 62 15,5
Toplam 400 100,0

Bu bölümde deneklerin gecekondudayken sık görüştükleri komşularının sayısı


incelenmiştir. Gecekondudayken beş veya daha fazla komşusu ile sık görüşenlerin
oranı % 55,5, üç veya dört komşusu ile sık görüşenlerin oranı % 15,8, iki komşusu
ile sık görüşenlerin oranı % 6,3, bir komşusu ile sık görüşenlerin oranı % 4,8 ve
hiçbir komşusu ile sık görüşmeyenlerin oranı da % 2,3 düzeyindedir. Apartmanda
yaşamaya başladıktan sonra sık görüşülen komşu sayısı, gecekondudayken sık
görüşülen komşu sayısına göre belirgin bir azalma göstermiştir.
Gecekondudayken sık görüşülen komşuların sayısını mahalle bazında (Tablo-
97 bkz) incelediğimizde belirgin bir farklılık gözükmemektedir. İncelenen tüm
mahalleler için beş ve daha fazla komşu ile sık görüşenlerin oranı % 60’ın
üzerindedir.
Gecekondudayken sık görüşülen komşuların sayısını eğitim durumu bazında
incelediğimizde (Tablo-98 bkz), tüm eğitim seviyesindeki denekler için beş ve daha
fazla komşu ile sık görüşenlerin oranı % 60’ın üzerindedir.
Gecekondudayken görüşülen komşu sayısı çoğunlukla 5 ve üzeri (% 55,5)
olarak belirlenmiştir. Bu durum beklenilen yargıyı doğrulamaktadır. Bunun yanında
hiç komşu olmadığı ifadesi ise sıfıra yakın bir değerde beklenmiştir. Görüşülen hiç
komşunun olmaması% 2,3’le beklenilen değere yakın çıkmıştır. Mahalleler arasında
gecekondudayken 5 ve üzeri komşuyla görüşme birbirine yakın değerler
taşımaktadır. Gecekonduda hiç komşuyla görüşmediğini belirten en çok
Cevizlidere’de dört kişi olmuştur.
125

Tablo–41: En Sık Görüşülen Komşunun Oturduğu Yer


En sık görüşülen komsu nerede oturmakta Sayı %
Aynı apartmanda 168 42,0
Yakın binalarda 117 29,3
Bir sokak ileride 25 6,3
Diğer 25 6,3
Cevapsız 65 16,3
Toplam 400 100,0

Komşuluk genel olarak aynı sokak ve mahallede, yakın mekânlarda oturan


aileler arasındaki ilişkiye verilen addır. Bu çerçevede, en sık görüşülen komşunun
nerede oturduğu sorusu, aynı apartmanda, yakın binalarda, bir sokak ileride şeklinde
sınırlandırılmıştır (Ayata, 1996: 78). En sık görüştüğü komşusu aynı apartmanda
oturanların oranı % 42, yakın binalarda oturanların oranı % 29,3, bir sokak ileride
oturanların oranı % 6,3 düzeyindedir.
İkinci sıklıkla görüştükleri komşularının (% 34) ise yakın binalarda oturan
kimseler olduğunu belirtmişlerdir
En sık görüşülen komşunun oturduğu yeri mahalle bazında incelediğimizde
belirgin bir farklılık gözükmemektedir.
Tüm örneklem içinde en çok görüşülen komşu %42’lik dilimle aynı
apartmanda, sonrasında da % 30’luk dilimle yakın binalarda oturmaktadır.
Mahalleler arasında ise değerler birbirine yakınlık taşımaktadır. İkinci komşunun
oturduğu mekânı belirtenler arasında yakın binalar ilk sıradadır. Bu durum kentsel
dönüşümle yatay konut yerleşmesinden dikey konut yerleşmesine geçilmesiyle
komşular arası ilişkilerin dikey yapılanmada azaldığı, buna karşılık mekânsal
anlamda yakınlıkla doğru orantılı olarak sık görüşme eğilimlerinin arttığını
göstermektedir. Dolayısıyla eski gecekondu yerleşmelerinde evin en azından dört
tarafı açık ve evlerle çevriliyken, apartmanda en fazla karşı dairenin kapısı görüş
alanı dâhilindedir. Pencereden iletişim kurmak bir nebze de olsa geleneksel konut
tipi ve mahallesine has bir pratiktir. Apartman dairelerinin birbirlerine uzaklığı ve
yerden yüksekliği iletişimi engelleyici olmaktadır.
Eskinin yan komşusunun uzaklaşması sonrasında ilişkinin devam etmesi,
komşuluğun mekânsal yakınlık kadar duygusal, sosyal yakınlığa işaret ettiğini
126

göstermektedir. Dolayısıyla komşu, ‘komşuluk’ çevresinde tanışılıp konuşulan kişi


olmakla beraber konut değiştirme durumunda da, fiziki olarak komşu niteliği değişse
bile ilişki devam etmektedir.

Tablo–42: En Sık Görüşülen Komşunun Yaşı


En sık görüşülen komsunun yaşı Sayı %
Aynı yaşlarda 160 40,0
Daha büyük 119 29,8
Daha küçük 46 11,5
Cevapsız 75 18,8
Toplam 400 100,0

Bu bölümde en sık görüşülen komşunun yaşı incelenmiştir. En sık görüştüğü


komşusu kendisi ile aynı yaşta olanların oranı % 40, kendisinden daha büyük
olanların oranı % 29,8 ve kendisinden daha küçük olanların oranı ise % 11,5
düzeyindedir.
Komşular arasında yaş değişkeni örneklemin daha çok birbirlerine yakın
yaşlarda komşularla ilişki içinde olduklarını göstermektedir. Fertlerin kendinden
daha küçük komşulardan ziyada daha büyük komşularla görüşmesi ikinci pratik
arasındadır. Sık görüşülen ikinci komşuların yaş durumları çoğunluk olarak cevapsız
bırakılmıştır. Verilen cevaplar arasında ise kendinden daha büyük komşuların ikinci
sıklıkta görüştükleri çoğunluktadır. Mahalleler arasında ise yaş değişkeninde önemli
farklılıklar görülmemektedir.

Tablo–43: Gecekondudayken En Sık Görüşülen Komşunun Yaşı


Gecekondudayken en sık görüşülen komsunun yaşı Sayı %
Aynı yaşlarda 184 56,4
Daha büyük 117 35,9
Daha küçük 25 7,7
Cevapsız 74 18,5
Toplam 400 100,0

Bu bölümde gecekondudayken en sık görüşülen komşunun yaşı incelenmiştir.


Gecekondudayken en sık görüştüğü komşusu kendisi ile aynı yaşta olanların oranı %
46, kendisinden daha büyük olanların oranı % 29,3 ve kendisinden daha küçük
olanların oranı ise % 6,3 düzeyindedir. Gecekondudayken en sık görüştüğü komşusu
kendisi ile aynı yaşta olanların oranının apartmana göre daha yüksek çıkmıştır. Bu,
127

gecekondudayken daha fazla komşu ile görüşüyor olmaktan dolayı daha fazla
alternatif olmasından kaynaklanmaktadır.
Aynı değişken gecekondudayken de aynı eğilimin olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla komşuluk ilişkileri bir bakıma anlaşmaya bağlı olduğundan yaş yakınlığı
bu anlamda önemli olmaktadır. Daha küçük yaşlara karşılık daha büyük yaşlarla
kurulan komşuluk ilişkileri ise olgun kimselere danışma, onlardan yardım alma
pratikleriyle açıklanabilir.
Gecekondudayken en sık görüşülen komşunun yaşını mahalle bazında
incelediğimizde belirgin bir farklılık gözükmemektedir.

Tablo–44: Komşularla Görüşme Şekli


Komsularla görüşme sekli Sayı %
Ailece 204 51,0
Kadın-erkek ayrı 116 29,0
Diğer 31 7,8
Cevapsız 49 12,3
Toplam 400 100,0
Bu bölümde komşularla görüme şekli incelenmiştir. Komşularıyla ailece
görüşenlerin oranı % 51, kadın-erkek ayrı görüşenlerin oranı ise % 29 seviyesindedir.
Komşularla görüşürken daha çok ailece görüşüldüğü ifade edilmiştir. Fakat
burada kadın-erkek ayrı değişkeninin yanlış algılanabileceği ihtimali olabilir. Daha
doğrusu ailece görüşme pratiklerine karşılık kadınların gün içinde mahalleyle
yakınlığı dolayısıyla komşularla daha çok ilişki kurmasından kadın-erkek ayrı
görüşme pratikleri daha çok olmalıdır. Burada ise kadın- erkek ayrı görüşme şeklinin
belli bir imajı kastetmiş olduğu düşünülebilir. Cinsiyete göre görüşme şeklinin
dağılımı (Tablo-99 bkz) bayanlarda çok az farkla ailece şeklinde, erkeklerde de
ailece görüşme öncelikliyken ailece ve kadın-erkek ayrı değişkenleri arasındaki fark
daha fazladır.
Komşularla görüşme şeklini eğitim durumu bazında incelediğimizde(Tablo–
100 bkz) eğitim seviyesi yükseldikçe ailece görüşme oranının arttığını ve kadın-
erkek ayrı görüşme oranının düştüğünü görmekteyiz.
Mahallelere dayalı tabloya bakıldığında (Tablo–101 bkz) iki değişken (Ailece
ve Kadın-erkek ayrı) arasındaki farkın en az olduğu mahalle önce Birlik sonra
Atapark’tır.
128

Tablo–45: En Sık Görüşülen Komşunun Eğitim Düzeyi


Su anda en sık görüşülen ilk komsunun eğitim düzeyi Sayı %
İlkokul 89 22,3
Ortaokul 76 19,0
Lise 139 34,8
Üniversite 28 7,0
Diğer 11 2,8
Cevapsız 57 14,3
Toplam 400 100,0

Bu bölümde en sık görüşülen komşunun eğitim düzeyi incelenmiştir. En sık


görüştüğü komşusu ilkokul mezunu olanların oranı % 22,3, ortaokul mezunu
olanların oranı % 19, lise mezunu olanların oranı % 34,8 ve üniversite mezunu
olanların oranı da % 7 seviyesindedir.
Sık görüşülen komşuların eğitim düzeyi örneklemin eğitim düzeyiyle paralellik
göstermektedir. Buna göre en sık görüşülen komşular sırasıyla en çok lise, ilkokul,
ortaokul, üniversite mezunu şeklindedir. İkinci sık görüşülen komşunun eğitim
düzeyini belirtenler arasında yine en çok lise sonraki sıraları da üniversite ve
ortaokul mezunu takip etmiştir.
En sık görüşülen komşunun eğitim düzeyini deneklerin eğitim durumu bazında
incelediğimizde (Tablo–102 bkz), ilkokul ve ortaokul mezunları arasında en sık
görüştüğü komşusu üniversite mezunu olan hiç kimse olmadığı görülmektedir. Lise
ve üniversite mezunları arasında en sık görüştüğü komşusu ilkokul mezunu olanların
oranı % 15’in altındadır.
Mahalle düzeyinde (Tablo–103 bkz) tüm mahallede en çok lise mezunu
komşularla görüşülmektedir. İlkokul mezunu komşularla en çok görüşen Kuşcağız,
ortaokul mezunuyla en çok görüşen Birlik, lise mezunuyla en çok görüşen Atapark
ve son olarak üniversite mezunlarıyla en çok görüşen Cevizlidere’lilerdir.
129

Tablo–46: En Sık Görüşülen Komşunun Mesleği


En sık görüşülen komşunun mesleği Sayı %
İsçi 48 12,0
Memur 76 19,0
Esnaf 23 5,8
Serbest Meslek 44 11,0
Ev hanımı 120 30,0
Emekli 13 3,3
Öğrenci 8 2,0
İşsiz 3 0,8
Diğer 12 3,0
Cevapsız 53 13,3
Toplam 400 100,0

Görüşülen komşuların meslek durumları %30’luk dilimle en çok ev hanımıdır.


Sonra %19’luk dilimle memurlar ve %12 işçiler, %11 serbest meslek erbapları
gelmektedir. Sık görüştüğü ikinci komşusunun meslek durumunu belirtenler arasında
ilkini yine ev hanımları sonrakileri sırasıyla emekli, memur vs izlemektedir.
Bayanlar açısından, komşularıyla kendi meslekleri arasında bir analiz yapmak hem
zordur, hem de çok anlamlı görülmemektedir. Çünkü bayanların çok büyük bir
kısmının kendileri ev hanımı olduğu gibi komşuları da ev hanımıdır.
130

Tablo–47: Hangi Meslekten Komşu İstemezsiniz


Hangi meslekten komşu istemezsiniz
Sayı %
Cevapsız 243 60,8
Ahlak önemli 2 ,5
Aile ilişkilerinin düzgün olması önemli 2 ,5
Amele 2 ,5
Asker, serbest meslek, öğretmen 4 1,0
Avukat 1 ,3
Bankacılarla 1 ,3
Berber 2 ,5
Çöpçü 2 ,5
Çöpten eşya toplayan 1 ,3
Dilenci 1 ,3
Doktor, Avukat, Asker 1 ,3
Emlakçı 1 ,3
Emsal 3 ,8
Esnaf 2 ,5
Ev hanimi 1 ,3
Görgüsüz, düzeysiz, cahil 2 ,5
Güzel ahlak önemli 1 ,3
Hırsız 2 ,5
Hukukçular 2 ,5
İnsanlık önemli 3 ,8
İşsiz 10 2,5
Kahveci 2 ,5
Kahvehane 2 ,5
Kapıcı, ilkokul mezunu 3 ,8
Kirli işler yapan 5 1,3
Memur 1 ,3
Meslek önemli değil 72 18,1
Mühendis 3 ,8
Öğrenci 3 ,8
Pavyon, Bar çalışanı 1 ,3
Pazarlamacı 3 ,8
Polis 4 1,0
Polis ve öğrenci 1 ,3
Polis, avukat, galerici, tefeci 2 ,5
Sağlık personeli 2 ,5
Serbest meslek 1 ,3
Şoför 1 ,3
Taksici 2 ,5
Tefeci 2 ,5
Toplumca kabul görmeyen meslekler 1 ,3
Toplam 400 100,0
131

Örneklemin meslek durumuyla karşılaştırıldığında, aynı meslek grubuyla


görüşme sıklığının daha çok olduğu gözlenmektedir.
Hangi meslekten insanlarla komşuluk yapmak istemedikleriyle ilgili olarak
deneklerin % 60,8’i bu soruyu cevaplamamış, % 17,8’i ise mesleğin önemli
olmadığını belirtmişlerdir.
Açık uçlu soru niteliği taşıyan ‘hangi meslek grubundan kişilerle komşuluk
yapmak istemezsiniz?’ sorusuna çeşitli meslekler belirtilmiştir. Fakat çoğunluk
olarak mesleğin önemli değil ahlakın ve karakterin önemli olduğu vurgulanmıştır. Bu
vurgudan sonra meslek grupları arasından, en çok istenmeyen meslek grupları
sırasıyla işsizler, çete ve tefecilik gibi toplumca kabul görmeyen meslekler, polisler,
subaylar, avukatlar, mühendisler, öğrenciler, pazarlamacılar gibi mesleklerdir.

Tablo–48: Komşularla Görüşme Nedenleri


Komşularla görüşme nedenleri Sayı %
Yakın arkadaşlık 116 29,0
Boş vakitlerin birlikte değerlendirilmesi 86 21,5
Aynı zamanda hısım, akraba 50 12,5
Özel günler sebebiyle 70 17,5
Rastgeldikçe selamlaşma nedeniyle 69 17,3
Diğer 9 2,3
Toplam 400 100,0

Bu bölümde deneklerin komşularıyla görüşme nedenleri incelenmiştir.


Komşularıyla yakın arkadaşları olduğu için görüşenler en başta gelmektedir (% 29).
Boş vakitlerin birlikte değerlendirilmesi maksadıyla görüşenlerin oranı % 21,5,
komşularıyla özel günler münasebetiyle görüşenlerin oranı % 17,5, komşularıyla
rastgeldikçe selamlaşma nedeniyle görüşenlerin oranı % 17,3 ve komşularıyla aynı
zamanda hısım, akraba oldukları için görüşenlerin oranı % 12,5’tir.
Komşularla görüşme nedenleri daha çok yakın arkadaşlık ve boş vakitlerin
birlikte değerlendirilmesindendir. Mahalleler arasında (Tablo-104 bkz) hısım
akrabalık sebebiyle komşularla görüşme önce Atapark daha sonra da Cevizlidere’de
daha yoğundur. Bu durumda kent merkezine yakın ve kentsel dönüşümünü
tamamlamış Cevizlidere’de komşuluk ilişkilerinin bazı kesimlerce devam ediyor
olması aynı zamanda akrabalık bağıyla ilişkilidir.
132

Tablo–49: Komşulukta Nelerden Bahsedilir


Komşulukta nelerden bahsedilir Sayı %
Ev işleri 85 21,3
Eşten, çocuktan 91 22,8
Akraba veya Diğer komşulardan 32 8,0
Gündemdeki olaylardan 114 28,5
Dizilerden, magazinden 12 3,0
Siyasetten 26 6,5
Diğer 32 8,0
Cevapsız 8 2,0
Toplam 400 100,0

Bu bölümde komşu ziyaretlerinde en çok nelerden bahsedildiği incelenmiştir.


Komşu ziyaretlerinde ilk sırada (% 28,5) gündemdeki olaylardan bahsedilmektedir.
Daha sonra eş ve çocuklardan (% 22,8) ve ev işlerinden (%21,3) bahsedilmektedir.
Dolayısıyla komşulukta en çok sırasıyla gündemdeki olaylardan, eşten-
çocuktan ve ev işlerinden bahsedilmektedir. ‘Sırasıyla ikinci sırada nelerden
bahsedersiniz?’ sorusuna en çok magazin ve diziler şeklinde cevap verilmiştir.
Mahalleler arasında (Tablo–50 bkz) en dikkat çeken Cevizlidere mahallesinde
magazin ve dizilerden bahsedilmediği bunun yerine diğer mahallelere nazaran daha
çok gündemdeki olaylardan ve siyasetten konuşulduğu görülmektedir. Memur ve
üniversite mezunları karakteristiği olarak düşünürsek, bu mahallede memurların
yoğunluğunun daha çok olmasından dolayı sohbet konularının bu şekilde ağırlıklı
olması anlaşılabilir.
133

Tablo–50: Komşulukta Nelerden Bahsedilir-Mahalle Karşılaştırması


Komşulukta Nelerden Bahsedilir Mahalle
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 24 22 20 19 85
Ev işleri
Mahalle İçinde % 24,0 22,0 20,4 20,2 21,7
Sayı 22 25 16 28 91
Eşten, çocuktan
Mahalle İçinde % 22,0 25,0 16,3 29,8 23,2
Akraba veya diğer Sayı 9 7 9 7 32
komşulardan
Mahalle İçinde % 9,0 7,0 9,2 7,4 8,2
Sayı 26 28 35 25 114
Gündemdeki olaylardan
Mahalle İçinde % 26,0 28,0 35,7 26,6 29,1
Sayı 7 2 0 3 12
Dizilerden, magazinden
Mahalle İçinde % 7,0 2,0 0,0 3,2 3,1
Sayı 1 4 16 5 26
Siyasetten
Mahalle İçinde % 1,0 4,0 16,3 5,3 6,6
Sayı 11 12 2 7 32
Diğer
Mahalle İçinde % 11,0 12,0 2,0 7,4 8,2
Toplam Sayı 100 100 98 94 392

Komşu ziyaretlerinde gerçekleşen sohbet konularını cinsiyet bazında


incelediğimizde, bayanların en çok ev işlerinden (% 33), erkeklerinse en çok
gündemdeki olaylardan bahsettiğini görmekteyiz. Kadınların eğitimiyle paralel
değerlendirildiğinde, eğitim azaldıkça, aralarında ev, aile gibi konuların daha fazla
konuşulduğu görülmektedir. Eğitim arttıkça güncel olaylar, politika, sanat vb
konuların konuşulması artmaktadır. Özellikle üniversite eğitimi görmüş kadınlar,
belirgin bir şekilde komşularıyla aile konularını daha az, güncel olayları daha fazla
konuşmaktadır.

Tablo–51: Komşularla Sohbet Ortamında Dedikodu


Komsularla sohbet ortamında dedikodu Sayı %
Genellikle 77 19,3
Bazen 114 28,5
Arada bir 57 14,3
Çok nadir 75 18,8
Nerdeyse hiç 71 17,8
Cevapsız 6 1,5
Toplam 400 100,0
134

Komşuluk çevresinin bir cemaat oluşturduğunu, bu çerçevede de cemaatin


kendi kurallarını koymak, iç tutarlılığı ve iç kontrolü sağlamak eğiliminde olduğunu
biliyoruz. Komşuların bu sosyal kontrolü sağlamalarının en belirgin ve önemli
kurumlarından biri de dedikodudur. Dedikodu, mahallede normlara uymanın veya
uymamanın bir enformel örüntü ile devamlı denetlenmesini sağlar. Onun için,
dedikodunun varlığı veya yokluğu birimin ne kadar bütünlük içinde olduğunu, ne
kadar ortak kimlik geliştirildiğini gösterir.
Bu bölümde de komşularla sohbet ortamında dedikodu yapılıp yapılmadığı
incelenmiştir. Genellikle dedikodu yapıldığını söyleyenlerin oranı % 19,3, bazen
dedikodu yapıldığını söyleyenlerin oranı % 28,5, arada bir dedikodu yapıldığını
söyleyenlerin oranı % 14,3, çok nadir dedikodu yapıldığını söyleyenlerin oranı %
18,8 ve neredeyse hiç dedikodu yapılmadığını söyleyenlerin oranı % 17,8
düzeyindedir.
Tüm örneklem içinde sohbet ortamında bazen dedikodu yaptığını söyleyenler
çoğunluktadır. Sonra sırasıyla dedikodu, sıklıklara göre genellikle, çok nadir,
neredeyse hiç ve arada bir yapılmaktadır. Genellikle dedikodu yaptıklarını
söyleyenler Kuşcağız’lılardır (Tablo–105 bkz). Bazen ve çok nadir diyenler
Cevizlidere’lilerdir. Neredeyse hiç yapmadıklarını söyleyenler ise çoğunlukla
Atapark’lılar çıkmıştır.

Tablo–52: Dedikodu Konuları


Hangi konularda dedikodu yapılır Sayı %
Aile hakkında 68 17,0
Uzaktaki akrabalar hakkında 44 11,0
Komşular ve yakın akrabalar hakkında 128 32,0
Sosyete ve diziler hakkında 68 17,0
Siyaset hakkında 61 15,3
Diğer 1 0,3
Cevapsız 30 7,5
Toplam 400 100,0

Bu bölümde daha çok hangi konularda dedikodu yapıldığı incelenmiştir. En


çok dedikodu komşular ve yakın akrabalar hakkında yapılmaktadır (% 32). Daha
sonra sırasıyla dedikodu aile hakkında (% 17), sosyete ve diziler hakkında (% 17),
siyaset hakkında (% 15,3) ve uzaktaki akrabalar hakkında (% 11) yapılmaktadır.
135

En çok dedikodu yapılan konu komşular ve yakın akrabalardır. Sonra aile ve


sosyete-diziler gelmektedir. Aile hakkında Cevizlidere (Tablo–106 bkz), uzaktaki ve
yakındaki akraba-komşular hakkında Kuşcağız, sosyete ve diziler hakkında Birlik,
siyaset hakkında ise Cevizlidere en çok dedikodu yaptıklarını söylemektedir.
Komşularla sohbet ortamında yapılan dedikodu konularını cinsiyet bazında
(Tablo–107 bkz) incelediğimizde, bayanlar siyaset hakkında hiç dedikodu
yapmazken, erkekler ise en fazla siyaset hakkında (% 37,4) dedikodu yapmaktadır.
Bayanlar ise açık arayla (% 35), komşular ve yakın oturan akrabalar hakkında
konuşurken, sırayı aile (% 28), sosyete ve diziler (% 24), uzaktaki akrabalar (% 11)
izlemektedir. Siyasetten sonra erkekler de en çok komşu ve yakın akrabalar hakkında
(% 34) konuştuklarını belirtmişlerdir.

Tablo–53: Gecekonduda Yardımlaşma, Dayanışma


Gecekonduda yardımlaşma, dayanışma Sayı %
Genellikle 262 65,5
Bazen 52 13,0
Arada bir 36 9,0
Çok nadir 8 2,0
Cevapsız 42 10,5
Toplam 400 100,0

Dayanışma ve yardımlaşma birincil ilişkilerinin önemli bir vurgusudur. Bu


bölümde ise gecekondudayken yardımlaşma düzeyi incelenmiştir. Gecekondudayken
genellikle yardımlaşma olduğunu belirtenlerin oranı % 65,5 gibi yüksek bir
düzeydedir. Gecekondudayken bazen yardımlaşma olduğunu belirtenler % 13, arada
bir yardımlaşma olurdu diyenlerin oranı ise % 9 ve çok nadir yardımlaşma olurdu
diyenlerin oranı sadece % 2 seviyelerindedir.

Tablo–54: Apartmanda Yardımlaşma, Dayanışma


Apartmanda yardımlaşma, dayanışma Sayı %
Genellikle 83 20,8
Bazen 105 26,3
Arada bir 83 20,8
Çok nadir 79 19,8
Neredeyse hiç 48 12,0
Cevapsız 2 0,5
Toplam 400 100,0
136

Bu bölümde apartman yaşamında yardımlaşma düzeyi incelenmiştir. Genellikle


yardımlaşma olduğunu belirtenlerin oranı % 20,8’dir. Apartman yaşamında bazen
yardımlaşma olduğunu belirtenler % 26,3, arada bir yardımlaşma olduğunu
belirtenlerin oranı ise % 20,8, çok nadir yardımlaşma olduğunu belirtenlerin oranı %
19,8 ve neredeyse hiç yardımlaşma olmadığını belirtenlerin oranı % 12
seviyelerindedir.
Burada dikkate çeken husus gecekondudayken genellikle yardımlaşma
olduğunu söyleyenlerin oranının % 65,5 gibi yüksek bir değerden, apartman
yaşamında genellikle yardımlaşma olduğunu söyleyenlerin % 20,8 gibi bir orana
bariz bir şekilde düşmesidir.
Sonuç olarak, örneklemi oluşturan mahalle sakinleri gecekondudayken
yardımlaşma ve dayanışmanın genellikle olduğunu söylerken aynı örneklem
apartmanda bazen yaşandığını ifade etmiştir. Mahalleler arasından Birlik,
gecekonduda yardımlaşma ve dayanışma sıklığını en çok ‘arada bir’ şeklinde ifade
ederken, mahalleler arasında neredeyse hiç olmadığını en çok belirten yine Birlik
mahallesi olmuştur. Bunda gecekonduda hiç oturmayanların Birlik mahallesinde
yoğunlaşmasının etkisi olmuştur. Apartmanda yardımlaşma ve dayanışmanın
genellikle olduğunu belirtenler ise, Atapark ve Birlik mahallesi sakinleridir.
Atapark’ın eski komşuluk ilişkilerinin devamının, Birlik mahallelilerinin de
gecekonduda hiç oturmamış olanlarla yoğun olmasından kaynaklı olarak, dayanışma
ve yardımlaşma pratiklerini apartmanda yaşamış olmalarının etkisi bu durumu
açıklayabilir.

Tablo–55: Gecekonduda Yardımlaşma Durumları


Gecekonduda yardımlaşma durumları Sayı %
Maddi anlamda 103 25,8
Manevi anlamda 132 33,0
Günlük ev ve bahçe isleri 39 9,8
Çocuk bakimi 11 2,8
Düğün, olum, doğum gibi hallerde 41 10,3
Günlük ihtiyaçları ödünç alıp vermede 31 7,8
Diğer 7 1,8
Cevapsız 36 9,0
Toplam 400 100,0
137

Bu bölümde gecekondudayken hangi konularda yardımlaşma olduğu


incelenmiştir. Gecekondudayken en çok yardımlaşmanın manevi anlamda olduğunu
belirtenlerin oranı % 33, maddi anlamda olduğunu belirtenlerin oranı % 25,8, düğün,
ölüm, doğum gibi hallerde yaşandığını belirtenlerin oranı % 10,3, ev ve bahçe
işlerinde olduğunu belirtenlerin oranı % 9,8 ve günlük ihtiyaçları ödünç alıp verirken
olduğunu belirtenlerin oranı ise % 7,8 düzeyindedir.

Tablo–56: Apartmanda Yardımlaşma Durumları


Apartmanda yardımlaşma durumları Sayı %
Maddi anlamda 69 17,3
Manevi anlamda 116 29,0
Günlük ev ve bahçe isleri 3 0,8
Çocuk bakimi 8 2,0
Düğün, olum, doğum gibi hallerde 92 23,0
Günlük ihtiyaçlar ödünç alıp vermede 61 15,3
Diğer 26 6,5
Cevapsız 25 6,3
Toplam 400 100,0

Bu bölümde apartman yaşamında hangi konularda yardımlaşma olduğu


incelenmiştir. Apartman yaşamında en çok yardımlaşmanın manevi anlamda
olduğunu belirtenlerin oranı % 29, düğün, ölüm, doğum gibi durumlarda olduğunu
belirtenlerin oranı % 23, maddi anlamda olduğunu belirtenlerin oranı % 17,3, ve
günlük ihtiyaçları ödünç alıp vermede olduğunu belirtenlerin oranı % 15,3
düzeyindedir.
Sonuç olarak gecekonduda yardımlaşma durumları manevi ve maddi anlamda
yoğunlaşırken sonraki sırayı düğün, ölüm, doğum gibi haller almaktadır. Apartman
yaşamında yardımlaşma pratikleri, gecekondudan biraz farklı olarak manevi
ihtiyaçlardan sonra düğün, ölüm, doğum gibi hallerin gelmesi şeklindedir. Ayrıca
günlük ev içi ihtiyaçları ödünç alıp verme de apartmana özgü yardımlaşma
pratiklerindendir.
138

Tablo–57: Gecekondudayken Yardımlaşma Durumları-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Gecekondudayken Yardımlaşma Durumları
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 20 26 42 15 103
Maddi anlamda
Mahalle İçinde % 21,3 27,4 48,3 17,0 28,3
Sayı 38 41 25 28 132
Manevi anlamda
Mahalle İçinde % 40,4 43,2 28,7 31,8 36,3
Sayı 4 8 6 21 39
Günlük ev ve bahçe işleri
Mahalle İçinde % 4,3 8,4 6,9 23,9 10,7
Sayı 3 4 0 4 11
Çocuk bakımı
Mahalle İçinde % 3,2 4,2 0,0 4,5 3,0
Düğün, ölüm, doğum gibi Sayı 12 4 11 14 41
hallerde Mahalle İçinde % 12,8 4,2 12,6 15,9 11,3
Günlük ihtiyaçları ödünç Sayı 14 8 3 6 31
alıp vermede Mahalle İçinde % 14,9 8,4 3,4 6,8 8,5
Sayı 3 4 0 0 7
Diğer
Mahalle İçinde % 3,2 4,2 0,0 0,0 1,9

Mahalleler bazında (Tablo–57 bkz) gecekondudayken maddi anlamda en çok


yardımlaşan mahalle Cevizlidere’dir. Manevi anlamda ise Kuşcağız gelmektedir.
Günlük ev ve bağ, bahçe işinde yardımlaşma ise Birlik mahallesinde görülmektedir.
Apartmanda (Tablo–108 bkz) ise maddi anlamda yardımlaşanlar daha çok Birlik
mahalle sakinleridir. Manevi anlamda Kuşcağız, düğün-ölüm-doğum gibi hallerde
Cevizlidere, günlük ev içi ihtiyaçları ödünç alıp vermede ise Atapark çoğunluktadır.

Tablo–58: Gecekonduda Anlaşmazlık, Çatışma


Gecekonduda anlaşmazlık yahut çatışma Sayı %
Genellikle 28 7,0
Bazen 85 21,3
Arada bir 69 17,3
Çok nadir 91 22,8
Neredeyse hiç 86 21,5
Cevapsız 41 10,3
Toplam 400 100,0

Bu bölümde gecekondudayken komşular arasında anlaşmazlık veya tartışma


olup olmadığı incelenmiştir. Gecekondudayken anlaşmazlıklar ‘genellikle olurdu’
diyenlerin oranı % 7, ‘bazen olurdu’ diyenlerin oranı % 21,3, ‘arada bir olurdu’
139

diyenlerin oranı % 17,3, ‘çok nadir olurdu’ diyenlerin oranı % 22,8 ve ‘nerdeyse hiç
olmazdı’ diyenlerin oranı % 21,5 düzeyindedir.

Tablo–59: Apartmanda Anlaşmazlık, Çatışma


Apartmanda anlaşmazlık yahut çatışma Sayı %
Genellikle 46 11,5
Bazen 96 24,0
Arada bir 78 19,5
Çok nadir 73 18,3
Neredeyse hiç 94 23,5
Cevapsız 13 3,3
Toplam 400 100,0

Bu bölümde apartman yaşamında komşular arasında anlaşmazlık veya tartışma


olup olmadığı incelenmiştir. Apartman yaşamında anlaşmazlıklar ‘genellikle oluyor’
diyenlerin oranı % 11,5, ‘bazen oluyor’ diyenlerin oranı % 24, ‘arada bir oluyor’
diyenlerin oranı % 19,5, ‘çok nadir oluyor’ diyenlerin oranı % 18,3 ve ‘nerdeyse hiç
olmuyor’ diyenlerin oranı % 23,5 düzeyindedir.
Sonuç olarak, örnekleme göre gecekondudayken anlaşmazlık yahut çatışma
oranı ‘çok nadir’ çıkmıştır. Apartmanda ise ‘bazen’ yaşanmaktadır. Gecekonduda
anlaşmazlık yahut çatışma için her kesimden farklı algılar belirginlik göstermiştir:
‘Genellikle’, ‘arada bir’ ve ‘neredeyse hiç’ diyenler çoğunluktadır. Apartmanda
anlaşmazlık için çoğunlukla neredeyse hiç diyenler Birlik mahallelileridir.

Tablo–60: Gecekonduda Anlaşmazlık Sebepleri


Gecekonduda anlaşmazlık sebepleri Sayı %
Çocuk kavgası 154 38,5
Akrabalıktan kaynaklı 38 9,5
Dedikodu 97 24,3
Diğer 55 13,8
Cevapsız 56 14,0
Toplam 400 100,0

Bu bölümde gecekondudayken yaşanan anlaşmazlıkların sebepleri


incelenmiştir. Gecekondudayken çıkan anlaşmazlıklar en fazla çocuk kavgası
neticesinde meydana gelmektedir (% 38,5). Daha sonra dedikodu sebebiyle (% 24,3)
ve akrabalıktan kaynaklanan sebeplerle (% 9,5) anlaşmazlıklar çıkmaktadır.
140

Tablo–61: Apartmanda Anlaşmazlık Sebepleri


Apartmanda anlaşmazlık sebepleri Sayı %
Gürültü 155 38,8
Apartman kurallarına uymama 165 41,3
Aidatları vaktinde ödememe 43 10,8
Diğer 26 6,5
Cevapsız 11 2,8
Toplam 400 100,0

Bu bölümde apartman yaşamında meydana gelen anlaşmazlıkların sebepleri


incelenmiştir. Apartman yaşamında çıkan anlaşmazlıklar en fazla apartman
kurallarına uymama neticesinde meydana gelmektedir (% 41,3). Daha sonra gürültü
sebebiyle (% 38,8) ve aidatları vaktinde ödememekten kaynaklanan sebeplerle (%
10,8) anlaşmazlıklar çıkmaktadır.
Özetle, gecekondudayken anlaşmazlık sebebi olarak en çok çocuk kavgaları ve
dedikodu gösterilirken; apartmanda apartman kurallarına genel olarak uymama ve
gürültü en çok ifade edilen sebepler arasındadır.

Tablo–62: Anlaşmazlıkta Ev/Mahalle Değiştirme Durumu


Anlaşmazlık durumlarında ev/mahalle değiştirir mi? Sayı %
Hayır 250 62,5
Evet 32 8,0
Hayır, ama duruma göre değiştirilebilir 114 28,5
Cevapsız 4 1,0
Toplam 400 100,0

Bu bölümde deneklerin anlaşmazlık durumunda ev veya mahalle değiştirip


değiştirmedikleri hususu incelenmiştir. Anlaşmazlıktan dolayı ev veya mahalle
değiştirmediğini söyleyenlerin oranı % 62,5’dir. Daha önce anlaşmazlık yüzünden ev
değiştirmediklerini fakat böyle bir durum olursa değiştirebileceklerini söyleyenlerin
oranı ise % 28,5’tir.
Dolayısıyla anlaşmazlık durumunda evini değiştirenler tüm örneklem içinde %
8’lik bir dilimi oluşturur. Mahalleler arasında (Tablo-109 bkz) anlaşmazlık
durumunda evini değiştirmeyenlerin çoğu Kuşcağızdayken (% 78), evini
değiştirenlerin çoğu Birliktendir (%10); dolayısıyla duruma göre değiştirilebilir
düşüncesi Birlik mahalle sakinleri arasında daha yaygındır (% 38). Buna göre
141

komşuluk ilişkisi çevresinde sorun yaşanıyor olsa bile bunun evden taşınmaya neden
olma ihtimali düşüktür.
Anlaşmazlık durumunda ev veya mahalle değiştirip değiştirmedikleri hususunu
eğitim durumu bazında incelediğimizde (Tablo-110 bkz), değiştirmediklerini fakat
böyle bir durum olduğunda değiştirebileceklerini söyleyenlerin oranı ilkokul
mezunlarında % 12,6 iken üniversite mezunları arasında % 40,6’ya çıkmaktadır.

Tablo–63: Komşularla Hobi Veya Kur’an Kursuna Katılım


Komsularla beraber hobi veya Kur'an kursuna katılım Sayı %
Genellikle 100 25,0
Bazen 23 5,8
Arada bir 24 6,0
Çok nadir 20 5,0
Hiç 229 57,3
Cevapsız 4 1,0
Toplam 400 100,0

Bu bölümde komşularla beraber hobi veya Kur’an kursuna katılım düzeyi


incelenmiştir. Hobi veya Kur’an kursuna katılımla ilgili olarak genellikle diyenlerin
oranı % 25, bazen diyenlerin oranı % 5,8, arada bir diyenlerin oranı % 6, çok nadir
diyenlerin oranı % 5 ve hiç katılmadığını belirtenlerin oranı ise % 57,3 düzeyindedir.
Hobi veya Kur’an kursuna katılım düzeyini mahalle bazında incelediğimizde
(Tablo-111 bkz), Atapark ve Kuşcağız’da genellikle katıldığını belirtenler % 25’in
üzerinde iken (Atapark için % 44, Kuşcağız için % 28), aynı oran Cevizlidere ve
Birlik’te çok daha düşüktür (Cevizlidere için % 12,2, Birlik için % 16,3).
Hobi veya Kur’an kursuna katılım düzeyini eğitim durumu bazında
incelediğimizde (Tablo–112 bkz), genellikle katılırım diyenler ilkokul mezunları
arasında % 30,7, ortaokul mezunları arasında % 37,1, lise mezunları arasında % 27,4
iken üniversite mezunları arasında bu oran sadece % 1,5’tir. Hobi veya Kur’an
kursuna hiç katılmadığını belirtenler ilkokul mezunları arasında % 44,3, ortaokul
mezunları arasında % 57,1, lise mezunları arasında % 54,1 iken üniversite mezunları
arasında bu oran % 82,1 gibi yüksek bir düzeydedir.
142

Tablo–64: Komşularla Altınlı Günlere Katılım


Komşularla beraber toplantı veya altınlı günlere katılım Sayı %
Genellikle 87 21,8
Bazen 53 13,3
Arada bir 55 13,8
Çok nadir 30 7,5
Hiç 173 43,3
Cevapsız 2 0,5
Toplam 400 100,0

Bu bölümde komşularla beraber toplantı veya altınlı günlere katılım düzeyi


incelenmiştir. Toplantı veya altınlı günlere katılımla ilgili olarak genellikle
diyenlerin oranı % 21,8, bazen diyenlerin oranı % 13,3, arada bir diyenlerin oranı %
13,8, çok nadir diyenlerin oranı % 7,5 ve böyle bir etkinliğe hiç katılmadığını
belirtenlerin oranı ise % 43,3 düzeyindedir.
Toplantı veya altınlı günlere katılım düzeyini mahalle bazında incelediğimizde
belirgin bir farklılık gözükmemektedir.
Toplantı veya altınlı günlere katılım düzeyini cinsiyet bazında incelediğimizde
(Tablo–113 bkz), genellikle katılırım diyenler bayanlar arasında % 29,9 iken erkekler
arasında bu oran sadece % 11,9’dur. Toplantı veya altınlı günlere hiç katılmadığını
belirten bayanlar arasında % 34,4 iken erkekler arasında % 54,8 gibi yüksek bir
düzeydedir.
Toplantı veya altınlı günlere katılım düzeyini eğitim durumu bazında
incelediğimizde (Tablo–114 bkz), genellikle katılırım diyenler ilkokul mezunları
arasında % 25, ortaokul mezunları arasında % 44,3, lise mezunları arasında % 19,1
iken üniversite mezunları arasında bu oran sadece % 4,3’tür. Toplantı veya altınlı
günlere hiç katılmadığını belirtenler ilkokul mezunları arasında % 39,8, ortaokul
mezunları arasında % 27,1, lise mezunları arasında % 41,4 iken üniversite mezunları
arasında bu oran % 63,8 gibi yüksek bir düzeydedir.
143

Tablo–65: Komşularla Piknik Etkinliklerine Katılım


Komsularla beraber piknik etkinlikleri Sayı %
Genellikle 26 6,5
Bazen 52 13,0
Arada bir 32 8,0
Çok nadir 44 11,0
Hiç 244 61,0
Cevapsız 2 0,5
Toplam 400 100,0

Bu bölümde komşularla beraber piknik etkinliklerine katılım düzeyi


incelenmiştir. Piknik etkinliklerine katılımla ilgili olarak ‘genellikle’ diyenlerin oranı
% 6,5, ‘bazen’ diyenlerin oranı % 13, ‘arada bir’ diyenlerin oranı % 8, ‘çok nadir’
diyenlerin oranı % 11 ve ‘hiç katılmıyorum’ diyenlerin oranı ise % 61 düzeyindedir.
Piknik etkinliklerine katılım düzeyini mahalle bazında incelediğimizde (Tablo–
115 bkz), diğer üç mahalle birbirleriyle belirgin bir farklılık göstermezken, Birlik
Mahallesi’nde katılım çok daha fazla olmaktadır (genellikle katılırım diyenler % 8,
bazen katılırım % 32, arada bir katılırım % 14).
Piknik etkinliklerine katılım düzeyini eğitim durumu bazında incelediğimizde
(Tablo–116 bkz), ilkokul, ortaokul ve lise mezunları arasında belirgin bir farklılık
gözlenmezken, üniversite mezunları arasında katılım daha az olmaktadır (genellikle
katılırım diyenler % 0, hiç katılmam diyenler % 65,2).

Tablo–66: Komşularla Tatil Gezi Gibi Etkinliklere Katılım


Komsularla beraber tatil veya gezi etkinlikleri Sayı %
Genellikle 3 0,8
Bazen 27 6,8
Arada bir 34 8,5
Çok nadir 42 10,5
Hiç 292 73,0
Cevapsız 2 0,5
Toplam 400 100,0

Bu bölümde komşularla beraber tatil veya gezi etkinliklerine katılım düzeyi


incelenmiştir. Tatil veya gezi etkinliklerine katılımla ilgili olarak ‘genellikle’
diyenlerin oranı % 0,8, ‘bazen’ diyenlerin oranı % 6,8, ‘arada bir’ diyenlerin oranı %
144

8,5, ‘çok nadir’ diyenlerin oranı % 10,5 ve ‘hiç katılmıyorum’ diyenlerin oranı ise %
73 düzeyindedir.
Tatil veya gezi etkinliklerine katılım düzeyini mahalle bazında incelediğimizde
belirgin bir farklılık gözükmemektedir.

Tablo–67: Komşularla İkindi Veya Akşam Çayı Görüşmelerine Katılım


Komsularla beraber aksam veya ikindi çayı görüşmeleri Sayı %
Genellikle 92 23,0
Bazen 78 19,5
Arada bir 63 15,8
Çok nadir 34 8,5
Hiç 131 32,8
Cevapsız 2 0,5
Toplam 400 100,0

Bu bölümde komşularla akşam veya ikindi çayı görüşmelerine katılım düzeyi


incelenmiştir. Akşam veya ikindi çayı görüşmelerine katılımla ilgili olarak
‘genellikle’ diyenlerin oranı % 23, ‘bazen’ diyenlerin oranı % 19,5, ‘arada bir’
diyenlerin oranı % 15,8, ‘çok nadir’ diyenlerin oranı % 8,5 ve ‘hiç katılmıyorum’
diyenlerin oranı ise % 32,8 düzeyindedir.

Tablo–68: Komşularla Akşam veya İkindi Çayı Görüşmelerine Katılım-Cinsiyet


Karşılaştırması
Komşularla Akşam veya İkindi Çayı Cinsiyet
Görüşmelerine Katılım Bayan Erkek Toplam
Sayı 71 21 92
Genellikle
Cinsiyet İçinde % 32,1 11,9 23,1
Sayı 57 21 78
Bazen
Cinsiyet İçinde % 25,8 11,9 19,6
Sayı 23 40 63
Arada bir
Cinsiyet İçinde % 10,4 22,6 15,8
Sayı 24 10 34
Çok nadir
Cinsiyet İçinde % 10,9 5,6 8,5
Sayı 46 85 131
Hiç
Cinsiyet İçinde % 20,8 48,0 32,9
Sayı 221 177 398
Toplam
Cinsiyet İçinde % 100 100 100
145

Akşam veya ikindi çayı görüşmelerine katılım düzeyini cinsiyet bazında


incelediğimizde (Tablo–68 bkz), ‘genellikle’ diyenler bayanlar arasında % 32,1,
‘bazen’ diyen bayanların oranı % 25,8 iken erkekler arasında ‘genellikle’ diyenlerin
oranı sadece % 11,9, ‘bazen’ diyen erkeklerin oranı da yine % 11,9’dur. Akşam veya
ikindi çayı görüşmelerine ‘hiç katılmadığını’ belirtenler bayanlar arasında % 20,9
iken erkekler arasında % 48 gibi yüksek bir düzeydedir.
Akşam veya ikindi çayı görüşmelerine katılım düzeyini eğitim durumu bazında
incelediğimizde (Tablo-117 bkz), ‘genellikle’ diyenler ilkokul mezunları arasında %
26,1, ortaokul mezunları arasında % 35,7, lise mezunları arasında % 26,8 iken
üniversite mezunları arasında bu oran sadece % 1,4’tür. Akşam veya ikindi çayı
görüşmelerine hiç katılmadığını belirtenler ilkokul mezunları arasında % 39,8,
ortaokul mezunları arasında % 20, lise mezunları arasında % 28 iken üniversite
mezunları arasında bu oran % 50,7 gibi yüksek bir düzeydedir.

Tablo–69: Komşularla Kahvehane veya Dernekte Görüşmelere Katılım


Komsularla beraber kahvehane veya derneklerde görüşme Sayı %
Genellikle 28 7,0
Bazen 20 5,0
Arada bir 14 3,5
Çok nadir 39 9,8
Hiç 297 74,3
Cevapsız 2 0,5
Toplam 400 100,0

Bu bölümde komşularla beraber kahvehanelerde veya derneklerde görüşmeye


katılım düzeyi incelenmiştir. Kahvehanelerde veya derneklerde görüşmeye katılımla
ilgili olarak ‘genellikle’ diyenlerin oranı % 7, ‘bazen’ diyenlerin oranı % 5, ‘arada
bir’ diyenlerin oranı % 3,5, ‘çok nadir’ diyenlerin oranı % 9,8 ve ‘hiç katılmıyorum’
diyenlerin oranı ise % 74,3 düzeyindedir.
Kahvehanelerde veya derneklerde görüşmeye katılım düzeyini cinsiyet bazında
incelediğimizde (Tablo–118 bkz), ‘genellikle’ diyenler bayanlar arasında % 1,49
iken erkekler arasında bu oran % 14,1’dir. Kahvehanelerde veya derneklerde
görüşmeye ‘hiç katılmadığını’ belirtenler bayanlar arasında % 89,1 iken erkekler
arasında % 56,5 gibi daha düşük bir düzeydedir.
146

Tablo–70: Komşularla Sinema, Tiyatro, Konser Etkinliklerine Katılım


Komsularla beraber sinema, tiyatro, konser etkinlikleri Sayı %
Genellikle 14 3,5
Bazen 13 3,3
Arada bir 19 4,8
Çok nadir 37 9,3
Hiç 315 78,8
Cevapsız 2 0,5
Toplam 400 100,0

Bu bölümde komşularla beraber sinema, tiyatro, konser etkinliklerine katılım


düzeyi incelenmiştir. Sinema, tiyatro, konser etkinliklerine katılımla ilgili olarak
genellikle diyenlerin oranı % 3,5, bazen diyenlerin oranı % 3,3, arada bir diyenlerin
oranı % 4,8, çok nadir diyenlerin oranı % 9,3 ve hiç katılmıyorum diyenlerin oranı
ise % 78,8 düzeyindedir.
Sinema, tiyatro, konser etkinliklerine katılım düzeyini mahalle bazında
incelediğimizde belirgin bir farklılık gözükmemektedir.
Genel olarak toparlarsak; komşularla birlikte ortak faaliyet ve etkinliklere
katılımlar: Kur’an kursu ve hobi kurslarına katılım genellikle gerçekleşmemektedir,
fakat tüm etkinlere katılımda örneklem içinde ‘hiç katılmayanlar’ çoğunluktadır. Bu
sebepten hiç katılmayanlardan sonra katılan kesimin katılım sıklığına bakmak daha
anlamlı olacaktır. Kur’an kursu ve hobi kurslarına, gün ve toplantılara sıklıkla
katılanlar ikinci sıradadır. Pikniklere katılımın sıklığı ise ‘bazen’dir. Tatil veya
gezilere ortak katılım ‘çok nadir’dir. Akşam veya ikindi çayı görüşmeleri sıklıkladır.
Kahvehane veya derneklerde görüşme ‘çok nadir’dir. Sinema, konser ve tiyatro gibi
etkinliklere katılım yine ‘çok nadir’dir.
Hobi veya Kur’an kurslarına ortak katılım daha çok Atapark ve Kuşcağız’da
yoğunlaşmaktadır. Hatırlanacağı gibi daha önceki, ‘mahallede hangi faaliyetlere
katılmaktasınız?’ sorusuna yanıt olarak çoğunlukla Ataparklılar Kur’an kursu
Kuşcağızlılar da hobi kursu şeklinde belirtmişlerdir.
Gün ve toplantılara genellikle katılımda Birlik mahalle sakinleri birinciyken,
Kuşcağızlı mahalle sakinleri de hiç katılmama sıklığında ilk sıradadır.
Komşularla beraber piknik pratiklerine katılımın en yüksek dilimi Birlik
mahallesinde ‘bazen’ sıklığında görülmüştür. Tatil veya gezilere katılımda da yine
Birlik mahallesinde ‘bazen’ sıklığında yoğunluk görülmektedir.
147

Akşam veya ikindi çayı görüşmeleri genel olarak tüm mahallelerde birbirine
yakın değerler içermektedir. ‘Genellikle’ akşam veya ikindi çayında görüştüklerini
belirtenler Atapark mahallesindedir.
Günümüz kentinin eğlence kültürü içinde yer alan sinema, konser ve tiyatro
etkinlikleri komşularla beraber katılımda tüm mahalleler içinde ‘çok nadir’ ya da
‘hiç’ sıklığı şeklinde yoğunlaşmaktadır.

Tablo–71: Komşuluktan Beklentiler


Komşuluktan Beklentiler Sayı %
Samimi arkadaşlık, dostluk 142 35,5
Karşılıklı yardımlaşma 105 26,3
Saygılı, mesafeli iliksiler 110 27,5
Çevre temizliğine önem ve sessizlik 33 8,3
Diğer 7 1,8
Cevapsız 3 0,8
Toplam 400 100,0

Bu bölümde deneklerin komşuluktan ne bekledikleri incelenmiştir.


Komşuluktan beklentisini samimi arkadaşlık, dostluk şeklinde açıklayanların oranı %
35,5, saygılı, mesafeli ilişkiler şeklinde açıklayanların oranı % 27,5, karşılıklı
yardımlaşma şeklinde açıklayanların oranı % 26,3 ve çevre temizliğine önem ve
gürültüsüz bir ortam şeklinde açıklayanların oranı % 8,3 düzeyindedir.
Örneklemin komşuluktan beklentileri öncelikli olarak samimi arkadaşlık ve
dostlukken, sonrasında çok yakın değerle saygılı ve mesafeli ilişkiler gelmektedir.
Bu durumu samimiyetin belli bir mesafesi, sınırı olması gerektiği anlayışıyla
bağdaştırabiliriz. Dolayısıyla eski gecekondu mahallelerinin çoğu kez teklifsizce,
habersizce ilişkileri, apartmanda belli saygı ve mesafe çerçevesinde sınırlandırılmak
istenmektedir. Komşuluktan beklentileri ikinci önem sırasında ifade eden
mahalleliler öncelik olarak yardımlaşma ve dayanışma değişkeninde
yoğunlaşmışlardır.
Mahalleler arasında tüm değişkenlerin değerleri birbirlerine yakınlık
içermektedir. Tek farkla saygı ve mesafe değişkenine, Birlik mahallesi diğer
mahallelere göre daha fazla önem vermiştir.
148

Tablo–72: Eski Mahalle İle İlgili Düşünceler


Eski mahalle eski de mi kaldı Sayı %
Kesinlikle 165 41,3
Kısmen 186 46,5
Katılmıyorum 41 10,3
Cevapsız 8 2,0
Toplam 400 100,0

Bu bölümde eski mahalle eskide mi kaldı sorusunun cevabı incelenmiştir. Eski


mahallenin tamamıyla eskide kaldığını düşünenlerin oranı % 41,3, kısmen eskide
kaldığını düşünenlerin oranı % 46,5, katılmıyorum diyenlerin oranı ise % 10,3
düzeyindedir.
Eski mahalleyle ilgili düşünceleri mahalle bazında incelediğimizde belirgin bir
farklılık gözükmemektedir. Fakat Atapark’ta eski mahallenin kesinlikle eskide
kaldığını düşünenlerin oranı % 60 gibi yüksek bir düzeydedir.
Dolayısıyla ‘Eski mahalle eski de kaldı’ görüşüne katılım değeri kısmen
düzeyinde toplanmıştır. Kesinlikle katılanların oranı Atapark’da yoğunluk
gösterirken, katılmayanlar Birlik mahallesinde çoğunluktadır.

Tablo–73: Mahalleyle İlgili Sorunların Tartışıldığı Kişiler


Mahallenizle ilgili sorun ya da ihtiyaçları tartışma Sayı %
Komsularla 188 47,0
Akrabalarla 60 15,0
Is arkadaşlarıyla 43 10,8
Kurumsal destekli şahıslarla 71 17,8
Diğer 25 6,3
Cevapsız 13 3,3
Toplam 400 100,0

Bu bölümde deneklerin mahalleyle ilgili ihtiyaçları kiminle konuştukları


incelenmiştir. Mahalleyle ilgili ihtiyaçları komşularıyla konuşanların oranı % 47,
kurumsal şahıslarla (muhtar vb.) paylaşanların oranı % 17,8, akrabalarla
paylaşanların oranı % 15 ve iş arkadaşlarıyla tartışanların oranı % 10,8 düzeyindedir.
Mahalleliler mahalle ile ilgili sorun ya da ihtiyaçları çoğunluk olarak
komşularla tartışmaktadır. Özellikle bu oran Kuşcağız’da (Tablo–119 bkz) diğer
mahallelere göre daha yoğundur. Akrabalarla tartışma değerleri birbirine yakınken, iş
149

ya da okul çevresiyle paylaşım Cevizlidere’de yoğunlaşmıştır. Kurumsal destekli


şahıslarla yahut mahalle ihtiyacıyla ilgili kuruluşlarla tartışma dikkat çekici olarak
önce Cevizlidere mahallesinde sonra da Atapark’da çoğunluktadır.
Mahalleyle ilgili ihtiyaçların tartışıldığı kişileri cinsiyet bazında
incelediğimizde (Tablo–120 bkz), ihtiyaçları komşularıyla tartışan bayanların oranı
% 58,7 iken aynı oran erkeklerde % 35,5’tir. İhtiyaçları kurumsal şahıslarla tartışan
bayanların oranı % 13,3 iken aynı oran erkeklerde % 24,9’dur.
Memleket değişkenine göre, örneklemin % 31’i Ankaralıdır. % 17,5’i bu
soruya cevap vermezken, % 6’sı Sivaslı, % 5,3’ü Kars ve Çankırılı, %3,8’i Samsun
ve Erzurumlu, % 2,8’i de Yozgat ve Tokatlıdır. Dolayısıyla örneklem çoğunlukla İç
Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinden oluşmaktadır.
Mahalleler arası dağılımına baktığımızda, İç Anadoluların % 40’ı Kuşcağız
mahallesinde oturmaktadır. İç Anadolulular açısından diğer mahalleler arasında
önemli bir farklılık gözükmezken, Birlik mahallesinde İç Anadolulular içinde Sivas
ve Tokatlıların çoğunluğu dikkat çekmektedir. Doğu Anadolulular % 60’la Atapark
sakinlerinden oluşmaktadır. İkinci olarak % 31’le de Cevizlidere sakinlerinden
oluşmaktadır. Karadenizliler % 51 oranla ilk olarak Cevizlidere mahallesinde
yoğunlaşırken, % 20’yle ise Atapark mahallesinde oturmaktadırlar. Bu durumda
örneklem içinde, Atapark sakinleri Doğu Anadolu, Kuşcağız İç Anadolu, Cevizlidere
Karadeniz, Birlik ise İç Anadolu’nun doğu tarafının geçmişi ve kültürünü
taşımaktadırlar.
150

Tablo–74: Memleket
Memleket Sayı %
Adana 2 0,5
Aksaray 1 0,3
Amasya 7 1,8
Ankara 125 31,3
Antalya 2 0,5
Ardahan 5 1,3
Artvin 1 0,3
Artvin 4 1,0
Bolu 1 0,3
Bursa 2 0,5
Çankırı 21 5,3
Çorum 9 2,3
Denizli 2 0,5
Erzincan 5 1,3
Erzurum 15 3,8
Eskişehir 1 0,3
Gaziantep 1 0,3
Giresun 3 0,8
Isparta 1 0,3
İstanbul 4 1,0
Karabük 1 0,3
Kars 21 5,3
Kayseri 4 1,0
Kırşehir 5 1,3
Konya 9 2,3
Malatya 5 1,3
Mersin 2 0,5
Nevşehir 2 0,5
Ordu 2 0,5
Samsun 15 3,8
Sivas 24 6,0
Tokat 11 2,8
Trabzon 6 1,5
Yozgat 11 2,8
Cevapsız 70 17,5
Toplam 400 100,0
151

SONUÇ ve DEĞERLENDİRME
Nihayetinde, kent insan birlikteliklerinden doğmuştur. Başka bir ifadeyle insan
birlikteliklerine duyulan ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır. Her dönem kent farklı
değişimler geçirse de temelinde yatan insan birlikteliklerine duyulan ihtiyaç kentin
varlık sebebi olmuştur. Bu birliktelikleri sosyo-kültürel, dini, ekonomik, siyasal
birçok kurumların etkileşim alanı demektir. Araştırmamızın konusu olan komşuluk
ilişkileri de böyle bir etkileşim alanından ortaya çıkmıştır.
Kent bu birlikteliklerle doğduğu gibi bu birlikteliklerin şekillenmesinde de
önemli role sahiptir. Kent ortamı, öznesi insanla, çeşitli sosyo-kültürel, ekonomik,
siyasal kurumların hem fiziksel yapılarını hem de kültürel pratiklerini barındırır. Bu
yönüyle kent girift ve farklı kültürel, fiziksel yapıların toplamıdır. İnsanın yapıp
etmeleriyle fiziksel ve kültürel varlık kazanan kent, diğer yandan da insanı
etkilemektedir. Bundan dolayı insan ve insan birliktelikleri gerek kent ortamının
öznesi olması yönüyle gerek kentin sosyo-kültürel, ekonomik, siyasal vs havasından
ve mekânsal yapılarından etkilenmesi yönüyle toplumsal olguların temelini
oluşturmaktadır.
Buradan hareketle insan birlikteliklerinin temel ilişki ağlarından biri olan
komşuluk olgusunun özellikle günümüz kent yapılaşması içinde ne düzeyde olduğu
yaptığımız araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Bilindiği gibi Türkiye tarzı
kentleşmenin önemli bir bölümünü oluşturan gecekondu alanları kendine özgü
toplumsal ilişki mekânlarıdır. Gecekondu alanlarının başta ağrılıklı olarak, akraba ve
hemşehrilik ilişkilerine dayalı toplumsal ilişkilerinin yerini, gittikçe bu alanların
demografik yönden artması ve farklılaşması gibi dinamiklerle komşuluk ilişkileri
almıştır.
Günümüzde önemli bir mekân dönüşümü projesi olan kentsel dönüşüm olgusu
da Türkiye şartlarında ağırlıklı olarak gecekondu bölgelerinde uygulanmaktadır.
Uygulanması yönünde izlenen politikalar bir yana eskinin gecekondu mahalleleri
olan yeni kentsel dönüşmüş mekânların toplumsal ilişki düzeyleri ve türleri ayrı bir
önem arzetmektedir. Tam da bu noktada araştırmamız kentsel dönüşüme uğrayan
mekânlarda insan ve birlikteliklerinin ilişki ağlarından olan komşuluk ilişkileri
sorunsalını irdelemeye çalışmaktadır. Bu sorunsalı çözümlemek adına araştırma
152

bulguları belli değişkenler üzerinden değerlendirilmiştir. Bunlardan ilki mahallede


oturma süresidir. Mahallede oturma süresiyle komşuluk ilişkileri arasında doğrudan
bir ilişki olduğu görülmüştür. Mahallede oturma süresi arttıkça, komşuluk ilişkileri
ve mahalle içindeki pratikler yoğunluk olarak artmakta ve önem kazanmaktadır. Bu
bulgu araştırmanın başlıca dayanaklarındandır.
Diğer bir bağımsız değişkense apartmanda oturma süresidir. Apartmanda
oturma süresi arttıkça, çok bariz farklar olmamasına rağmen, komşularla görüşme
sıklığı, komşulara ihtiyaç duyma oranı gibi değişkenlerde azalma görülmüştür. Bu
durumu gecekondunun sosyal kontrol ve dayanışma ağırlıklı mahallelerinden yakın
zamanda ayrılmış, apartmana yeni taşınmış kesimin çoğunluk arz etmesiyle
anlamlandırabiliriz.
Araştırmanın temel çıkış noktasını oluşturan kentin yeni fiziksel yapılarının
kısmen kırsal nitelikli ortaya çıkmış gecekondu alanlarıyla; komşuluk pratikleri,
mahalle algısı, komşuluktan beklentiler çerçevesinde karşılaştırılmasıyla ortaya bazı
tablolar çıkmıştır.
Öncelikle apartman kısmen de olsa memnun edici niteliklere sahiptir. Bu
nitelikler düzenli, kullanışlı olması; sıhhatli ve konforlu olması şeklinde
özetlenebilir. Bunların yanında apartmanların modern görüntüsü diğer niteliklere
göre çok az önem arz etmiştir. Kuşkusuz bunda gecekondu konut tipinin kaliteli yapı
malzemelerinden, sıhhatli yaşam koşullarından, düzen ve kullanışlıktan yoksun
olmasının etkisi vardır. Bundan dolayı bazı temel kabul edilen ihtiyaçlar öncelik
taşımaktadır. Fakat bunlara karşılık yeni yapılaşmada kendine ait bahçe yoktur.
Kendi arazin üzerinde istediğini yapabilme serbestiyeti yoktur ve nihayet eski
komşular ve komşuluk ilişkileri yoktur. Yeni evde kurallarla iç içe bir düzen vardır.
Özellikle üst kat olmak üzere apartmandaki birçok dairenin yapıp ettiklerini,
konuşmalarını ve hatta tartışmalarını, kısaca gürültüyü kendi evinin içinde hissetme
gibi durumlar da yeni yapılaşmanın istenmeyen özelliklerindendir.
Bilindiği gibi apartman mahalleleri yakın geçmişte ve hatta günümüze kadar
modern seçkinlerin yaşam biçimleri ile adeta özdeşleştirilmiştir. Bu çevreler,
modernleşmenin ve kent toplumunun kültürünü ve değerlerini taşıma iddiasında
olmuştur. Uygar davranışlar, yüksek eğitim, laik dünya görüşü, batı kaynaklı yüksek
kültürün çeşitli öğelerini kullanmaya yatkınlık (tiyatro, opera, konser vs) ve
153

hepsinden önemlisi modern düşünce ve değerlerin halka taşınması misyonu, söz


konusu kültürün ve onun çevresinde oluşturulan aidiyet duygusunun başlıca öğeleri
arasında yer almıştır (Ayata, 1996: 132). Cevizlidere’nin büyük kısmının ve Birlik
mahallesinin bir kısmının bu cemaat karakteristiklerini taşıdıklarını söyleyebiliriz.
Dönüşümün ilk yıllarında apartmana ve dolayısıyla ortaya çıkan yeni
mahalleye taşınmakla, öncelikle mekânsal, fiziksel değişim yaşanmıştır. Bu durum
yüz yüze görüşülen kişiler arasında özlem ve sevinç arasında bir hissiyata neden
olmuştur. Kentsel dönüşüm süreci yeni olan Atapark’da yapılan görüşmeler sırasında
eski gecekondu evinden bahsedilirken sahiplik dürtüsünün daha belirgin olduğu
gözlenmiştir. Eski evi kendi evidir, çünkü zamanında kendinden bir şeyler katmıştır.
Bu duruma uzun yıllar da eklenince adeta kişilerin ait olduğu mekânlar olmuştur.
Fakat bu hissiyat kentleşme süreciyle, özel anlamda da kentleşmenin bu
mahallelerdeki en bariz şekli olan kentsel dönüşümle, yerini kentin sosyo-ekonomik,
politik formel yaşantısına bırakmıştır. Bu yaşantı ise, duygusal karakteristik olarak
bezgin ve kayıtsız tavrı gerektirmektedir.
Kentsel dönüşüm sonrası komşuluk ilişkileri ile gecekondu mahallelerindeki
komşuluk ilişkileri kıyaslandığında görüşme sıklığı arasında yarı yarıya bir farkın
olduğu görülmektedir. Gecekondudayken her gün görüşme sıklığı % 63’lük dilime
tekabül ederken apartmanda bu dilim % 25’dir. Buna karşılık rastgeldikçe görüşme
gecekonduda % 8’ken, apartmanda % 33’dür. Diğer yandan 5 ve üzeri komşuyla sık
görüşme gecekonduda % 56’yken, apartmanda % 22’dir. Gecekondudayken komşu
çoğu zaman akraba veya hemşehridir. Fakat asıl gecekondunun cemaatsel ilişki
yapısı komşuluk gibi ilişkilerin gelişmesine temel etken oluşturmaktadır. Kentsel
dönüşümle beraber komşuluk ilişkileri ile hemşehrilik ilişkileri daha keskin ve net bir
biçimde çakışmış ve ayrılmıştır diyebiliriz. Apartmanda ise komşuluk, anlaşan
insanlar arasında kurulmaktadır. Bunlar aynı apartman içinde veya hemen yakında
oturan kimseler olabilmektedir. Dolayısıyla kan bağına ya da hemşehriliğe dayalı
yakın ilişkilerden, kentin ilişki alanları olan iş, meslek, okul arkadaşlığı çerçevesinde
kurulmuş geniş toplumsal ilişkilerle beraber, apartmana geçişle seçimlik ilişkilerin de
ortaya çıktığını görüyoruz. Bu durum kent merkezine daha yakın ve toplumsal
örüntüler anlamında daha çeşitlenmiş mahallelerde, Cevizlidere- Birlik, daha dikkat
154

çekicidir. Buralarda özellikle kentin yeni, farklı, çalışan, eğitim seviyesi yüksek
sakimleri arasında komşuluk, ısrarla korunması gereken bir değer olmak çıkmaktadır.
Komşuluğun önemli bir boyutu yardımlaşma ve dayanışmadır. Bu
yardımlaşma maddi veya manevi içerikli olabilir. Zaten komşuluk da büyük ölçüde
birbirine duyulan ihtiyaçtan doğmaktadır. En mesafeli komşular bile birinin varlığına
güvenmenin önemini vurgulamışlardır. Bu güven manevi dayanışmanın en önemli
unsurudur. Gecekonduda yardımlaşma ve dayanışma sıklığı için ‘genellikle’ diyenler
% 65, apartmanda da ‘genellikle olur’ diyenler % 21’dir. Örnekleme göre
gecekonduda yardımlaşma ve dayanışmanın neredeyse hiç yaşanmadığı durumlar
olmamıştır. Aynı örneklemin %12’lik dilimine göre şimdi apartmanda yardımlaşma
ve dayanışma neredeyse hiç yaşanmamaktadır.
Yardımlaşma her iki mekân örgütlenmesinde manevi anlamda
yoğunlaşmaktadır. Fakat burada dikkat çeken apartmanda manevi dayanışma yanında
düğün, ölüm, doğum gibi hallerin diğer yardımlaşma değişkenlerine göre daha
yoğunluk arz etmesidir. Dolayısıyla ölüm kalım gibi mecburiyetler olmadıkça
komşular bir birlerine karşı bihaber ve kayıtsız kalmaktadır. Gecekondu
mahallesinde ise yapılan yardımlaşma ve dayanışma pratikleri birbirlerine yakın
değerler taşımaktadır.
Son olarak günümüz kentinin kültürel karakteristiği içinde olan kent içi etkinlik
ve faaliyetlerin, yeni kentsel dönüşüm yaşamış mahallelerdeki düzeyine
baktığımızda: Her şeyden önce bu etkinlik ve faaliyetlerin komşularla beraber ortak
yapılıyor olması bizi ilgilendiren yönüdür. En çok ortak yapılan pratikler sırasıyla
Kur’an kursu- hobi kurslarına katılım, akşam veya ikindi çayı görüşmeleri, aylık-
haftalık yapılan gün ve toplantılardır. Bu pratikler modern kent kimliğinden ziyade
geleneksel kültürel nitelikler taşımaktadır. Daha çok modern nitelik taşıyan tatil,
sinema, tiyatro ve konser gibi eğlence pratikleri örneklem tarafından komşularla
beraber çok nadir tercih edildiğini göstermektedir. Dolayısıyla bu tablo yüz yüze
ilişki sıklığı yoğun olan etkinlik ve faaliyetlerin komşular arasında daha sık tercih
edilmiş olduğunu göstermektedir.
Memleket değişkeni mahalleler arasında komşuluk ilişkilerine etkisi yönünde
anlam taşımaktadır. Örneklemin çoğunu sırasıyla Ankaralılar, Sivaslılar, Çankırılılar,
Karslılar, Erzurumlular, Samsunlular, Yozgatlılar, Çorumlular ve Trabzonlular
155

oluşturmaktadır. Bu durumda üç coğrafi bölge bu mahalleler içinde kümelenmiştir


diyebiliriz. Kuşcağız, Ankara ve çevre şehirleriyle İç Anadolu kümeleşmesi
örneğidir. Atapark’da daha çok çeşitlilikle Kars- Erzurum ve Trabzon
memleketlerinin kümelenmiş olduğunu görmekteyiz. Cevizlidere ise Samsun,
Trabzon ve Sivas memleketlerinin yoğunluğundan oluşmaktadır. Son olarak Birlik
mahalleliler Tokat ve Sivaslıların çoğunluğundan oluşmaktadır.
Memleket değişkeni komşuluk pratikleri yönünden tek başına bir belirleyicilik
taşımamaktadır. Çünkü mahalleler arasında komşuluk ilişki ve sıklıklarına
bakıldığında kentsel dönüşüm süreci içinde, kent merkezine yakınlık ve dikey
yapılaşmanın etkisiyle, sosyo-ekonomik, kültürel demografik yapının çeşitlenmiş
olması daha çok belirleyicilik taşımaktadır. Memleket üzerinden komşulara bağlılık,
bilindiği üzere gecekondu mahallelerindeyken aynı karakteristiği taşmaktaydı.
Gecekondulardaki cemaat ilişkileri ekonomik, etnik, mezhepsel farklılıkları
ayırmamaktadır. Gecekondudayken konutun hukuki statüsü ve altyapı hizmetleri
konusundaki talepler, sosyo-ekonomik ve psikolojik anlamda kente dâhil olma
çabaları (iş, eğitim vs), en azından yerel ve merkezi yönetimlerle ilişkileri düzeyinde,
gecekondu nüfusuna ortak bilinç ve davranış özelliklerine sahip bir cemaat görüntüsü
vermektedir. Dolayısıyla memleket arasında ayırım yapmak mümkün olmamaktadır.
Sonuç olarak, sosyal kontrol ve dayanışma pratikleri açısından önemli yere
sahip olan komşuluk ilişki ağı, özellikle günümüz açısından dikkate değer
olmaktadır. Günümüz toplumsal yapısını ve ilişkilerini modernleşme zihniyeti
perspektifinde yaşanan kentleşme süreciyle anlamlandırabilmekteyiz. Bu durum
yakın tarihi içine alan, belli değişkenlerle birlikte, kentleşme sürecini
anlamlandırmayı gerekli kılmaktadır. Kentleşme süreci, önemli bir yönüyle,
geleneksel toplumun enformel ilişki ağının yerine, kentin sosyo-ekonomik, politik
yapısından kaynaklı formel kurumsal ilişkilerin benimsenmesi, yerleşmesini
kapsamaktadır. Bu durum Batı’da geleneksel toplum yapısının geleneksel
değerlerinin ve dolayısıyla enformel ilişki ağlarının eksikliklerinden kaynaklı olarak,
sorunsuz ve sağlam bir biçimde yerleşmiş olabilir. Fakat aynı süreç özel anlamda
Türk toplum yapısı içinde, köklü ve sağlam olan geleneksel değer ve pratik
yapısının, modernleştirme, Batılılaştırma gayretleri etrafında dönüştürülmesi
şeklinde yaşanmıştır. Bu sürecin etkisiyle de günümüzde bile formel kurum ve
156

kuruluşların toplumsal düzeni ve sürekliliği sağlama noktasında eksikleri olduğu


hissedilmektedir. Özellikle bu düzen içinde sosyal kontrol ve dayanışma olgusu ayrı
bir önem arz etmektedir.
Dolayısıyla toplumsal düzenin sağlıklı işlemesi anlamında, sosyal kontrol ve
dayanışma mekanizmalarının önemi, Türk toplum yapısı içinde en önemli
sağlayıcılarından olan komşuluk ilişkilerini hatırlatmaktadır. Yapılan araştırmayla
komşuluk ilişkilerinin, bir zamanlar kent içinde sosyal kontrol ve dayanışma
mekanizması sembolü olan gecekondu bölgelerinden kentsel dönüşümle beraber
nasıl bir görüntü sergilediği tespit edilmeye çalışılmıştır. Burada dikkate değer olarak
bazı sonuçlara varılmıştır. Öncelikle anket formuyla belli pratikler etrafında
derecelendirdiğimiz komşuluk ilişkileri, karşılaştırmalı sorular ekseninde,
gecekonduya göre seyrelmiştir. Fakat öngörüldüğü gibi çok vahim neticeler
görülmemiştir. Dolayısıyla kişilerin bir birine ihtiyacı her dönem olduğu gibi
günümüzde de kendini göstermektedir.
Komşuluk ilişkilerinin zayıflaması olarak ise, bir takım değişkenler sebep
niteliği olarak belirlenmiştir. İlk olarak kentleşme sürecinin, formel kurumsal
sistemiyle, geleneksel yüz yüze ilişkileri azaltmasının sonucu gösterilebilir. Bu etken
örneklemin, eğitim durumunun ve seviyesinin ve bu durumla ilişkili olarak çalışan
kesimin azımsanmayacak şekilde artmasıyla ilişkilendirilebilir. Demografik ve
sosyo-ekonomik ve kültürel yapı, kentleşme yönünden önemli gelişmeleri
beraberinde getirmektedir. Buna göre eğitim seviyesinin ve çalışma alanlarının
yükselmesi ve çeşitlenmesi, eskinin gecekondu alanları içinde dikkat çekmektedir.
Ankara’nın memur ağırlıklı yapısı da bu eğilimi güçlendirmektedir. Dolayısıyla
eğitim ile konut ve konut çevrelerinin ilişkisi birbirleriyle bağlantılıdır.
Cinsiyet bazında değerlendirildiğinde, bayanların eğitimle paralel olarak çalışıp
çalışmaması, komşuluk ilişkilerinin ve aynı zamanda kentleşme sürecinin düzeyini
göstermiş olmaktadır. Atapark ve Kuşcağız gibi mahalleler kent merkezine daha
uzak ve geleneksel yapıları itibariyle ev hanımı ağırlıklı mahallelerdir. Fakat bu
mahallelerde de eğitim seviyesinin yükselmiş, çalışma pratiklerinin artmış olduğu
oranlar azımsanmayacak ölçüdedir. Bunun yanında Cevizlidere’nin eski mahallelileri
olan gecekondulularda da ev hanımı oranı yüksektir. Fakat başta Cevizlidere olmak
üzere Birlik mahallelerinde yeni kentli nüfus içindeki bayanların, eğitim seviyesinin
157

artmış olmasıyla sigorta, iş güvencesi yüksek iş dallarında çalışmaları kent,


komşuluk ve konut çevresinden çok daha yoğun ilişkilere girmelerini
gerektirmektedir. Dolayısıyla bu mahalleler arasındaki sosyo-ekonomik, kültürel ve
kent merkezine yakınlık gibi farklılıklar, göçün karakteristiğini de belirlemektedir.
Yani yeni gelenler, doğrudan doğruya sosyo-ekonomik ve kültürel konumlarına
uygun düştüğünü düşündükleri mahallelere taşınmaktadır.
Esasında kentsel anlamda dönüşmüşlük, daha doğrusu fiziksel mekân
değişikliği, komşuluk ilişkileri açısından tek başına bir sebep niteliği taşımamaktadır.
Her ne kadar apartmanlaşma, siteleşme türü yapılaşmanın insan ilişkilerini azaltıcı
nitelikleri olsa da, bu durum tek başına bir etken olarak belirlenemez. Fakat burada
önemli sayılacak etkenler olarak yukarıda ifade edilen kentleşme süreci yanında
zaman faktörü de belirleyici olmaktadır. Zaman faktörü, konuyu, kentsel dönüşüm
uygulamalarının yeni bir olgu olması açısından ilgilendirmektedir. Başka bir deyişle,
kentsel dönüşüm uygulamaları yeni olması itibariyle, yeni mahallenin insan
ilişkilerinin, tanışıklığın gerçekleşmesi anlamında engel teşkil etmektedir. Fakat
zaman içinde insan ilişkilerinin ve tanışıklığın artması, insanın insana ihtiyacı
paralelinde sosyal ilişkileri artıracağı düşünülebilir. Ama bu durumun daha çok kent
merkezinden daha uzak, geleneksel değerleri barındıran alanlarda gerçekleşmesi
beklenebilir.
Kentsel dönüşümle alakalı diğer bir faktör ise, yeni mahalle sakinlerinin
fazlalaşması ve farklılaşmasıdır. Bu durumda tanışıklık olmadığından, zaman
faktörüyle beraber, ilişkiler sekteye uğramış olmaktadır.
Komşuluk ilişkileri, eski mahalleye kıyasla, günümüzde zayıflamıştır. Fakat
özellikle birincil ilişkiler etrafından yapılan bu vurguya karşılık; esasında, komşuluk
ilişkilerinin, araştırmanın konusu itibariyle, kentsel dönüşümle sekteye uğradığı
ve/veya yön değiştirdiği vurgusu daha doğrudur. Bu durumda kent içinde tüm
ayrışma alanlarıyla birlikte, insan ilişkilerinden söz etmemek mümkün değildir. Bu
çıkarımı gerek insani ihtiyaç, gerek kentin sürekliliğinden yapabilmekteyiz. Fakat bu
ilişki türlerini, ağlarını farklı yapan bir bakıma özündeki değerler olmaktadır.
Dolayısıyla eskinin gecekondu alanlarının sıkı cemaat ilişkileriyle, aynı dönemlerin
modern apartman mahallelerindeki mesafeli, kapalı, tercihe dayalı insan ilişkileri bir
158

birinden bariz bir şekilde ayrılabiliyorsa, burada belli değer yapılarının farklılığı
dikkate değer olmaktadır.
Bugün ise artık gecekondu tipi cemaatsel ilişkilerden net bir biçimde söz
edememekteyiz. Çünkü kentsel dönüşüme uğramış bu alanlarda yalnız fiziki yapı
değişmemiş, insanlarla birlikte ilişkiler de değişmiştir. Bu alanlarda fiziki değişimin
yanında, insan ve ilişkilerin değişmemesi ölçüsünde ise eski bağlılık pratikleri devam
etmiş olmaktadır. Fakat fiziki değişim, sosyo-ekonomik, politik, kültürel, dini vs
değişkenle insan ve ilişkilerin değişimini etkilediği oranda, ortaya eski gecekondu
mahallelerinden farklı olarak, yeni sosyal ilişki ağları çıkmış olmaktadır. Dolayısıyla
sorun mutlak anlamda, cemaatin dayanışmacı ilişkilerin ve komşuluk temelli
ilişkilerin kent toplumunda erimesi ve ortadan kalkması değildir. Kent içi ilişki
ağlarının, sosyal kontrol ve dayanışma mekanizmasını, neticesinde toplumsal düzen
ve sürekliliği sağlaması açısından, ne kadar etkili olduğudur.
Komşuluk çevresinin en önemli sorunu ise, bu çevrenin gelişmesini sağlayıcı
yeni mekânların olmamasıdır. Gecekondu da komşuluk çevresini, kahve, cami ve
okul tutar, bahçelerde de komşuluk pekişir (Ayata, 1996: 97). Fakat kentsel dönüşüm
sonrası da, esasında farklı olmakla birlikte yeni bir komşuluk anlayışı ve formu
geliştirmeye adaydır. Fakat bunun oluşmasına yardımcı olacak mekânların yokluğu
bunu zorlaştırmaktadır.
159

Kaynakça

1) Altuntaş, Nezahat (1997). Siyasal Katılımda Bir Değişim Modeli:


Gecekondularda Araçsal Katılımdan Özerk Katılıma Dönüşüm, Yüksek
Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

2) Alver, Köksal (2007). Siteril Hayatlar- Kentte Mekânsal Ayrışma ve


Güvenlikli Siteler(1. Baskı). Ankara: Hece Yayınları.

3) Alver, Köksal (2008). Köksal Alver’le Siteril Hayatlar Üzerine.


http://haksozhaber.net/news_detail.php?id=4263. Erişim Tarihi: 08.03.2010.

4) Ayata, Sencer ve Ayata, Ayşe G. (1996). Konut, Komşuluk ve Kent Kültürü.


Ankara: ODTÜ Basım İşliği.

5) Aydemir, Nermin (2008). Artı ve Eksileriyle Kentsel Dönüşüm.


http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=735. Erişim Tarihi: 08.03.2010.

6) Aydemir, Nermin (2008). Kentsel Dönüşümde Komşuluk İlişkileri.


http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=745. Erişim Tarihi: 08.03.2010.

7) Aydın, Mümtaz (2008). Osmanlı’da Mahalle Hayatı.


http://zahidece.blogcu.com/osmanli-da-mahalle-hayati/3911067. Erişim
Tarihi: 08.03.2010.

8) Aydoğan, Ahmet (Yay. Haz.) (2000). Metropol ve Zihinsel Yaşam (Georg


Simmel). Şehir ve Cemiyet (1. Baskı). İstanbul: İz Yayıncılık, 167–184.

9) Bayraktar, Erdoğan (2006). Gecekondu ve Kentsel Yenileme (1. Baskı).


Ankara: Ekonomik Araştırmalar Merkezi Yayınları.

10) Bozkurt, Orhan (1961). Komşuluk İkametgâhın Yakın Çevresi. İstanbul:


Teknik Üniversite Matbaası.

11) Bulaç, Ali (2008). Mahalle.


http://www.zaman.com.tr/yazar.do;jsessionid=CB71B51B9B78C797BB03F
C0BC8046064?yazino=660435. Erişim Tarihi: 08.03.2010.

12) Cansever, Turgut (1994). Ev ve şehir. İstanbul: İnsan Yayınları.

13) Devellioğlu, Ferit (1980). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat. Ankara:


Aydın Kitabevi.
160

14) Dikeçligil, Beylü ve Çiğdem, Ahmet (Yay. Haz.) (1990). Gecekondu Ailesi-
Geçiş Halinde Bir Aile Tipolojisi (İbrahim Yasa). Aile Yazıları- Temel
Kavramlar, Yapı ve Tarihi Süreç (1. Baskı). Ankara: Aile Araştırma Kurumu
Başkanlığı Yayınları.

15) Duben, Alan (2006). Kent, Aile, Tarih (2. Baskı). İstanbul: İletişim
Yayıncılık.

16) Duru, Bülent ve Alkan, Ayten (Der. ve Çev.) (2002). Bir Yaşam Biçimi
Olarak Kentlileşme (Louis Wirth). 20. Yüzyıl Kenti. (1. Baskı). Ankara: İmge
Kitabevi, 77–106.

17) Ergül, Nevin, Kaplan, Mehmet, Kütük, Abdullah ve Avşar, Nesin (Yay.
Haz.) (1999). Türk Ailesinin Yaşadığı Mekânlara/Konutlara İlişkin Eğilimler.
Ankara: Başbakanlık Basımevi.

18) Erkan, Rüstem (2002). Kentleşme ve Sosyal Değişme (1. Baskı). Ankara:
Bilimadamı Yayınları.

19) Faroqhi, Suraiya (2000). Osmanlı’da Kentler ve Kentliler (3. Baskı). İstanbul:
Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

20) Giddens, Anthony (2000). Sosyoloji (1. Baskı). Ankara: Ayraç Yayınevi.

21) Güçlü, Sevinç Ö. (2002). Kentlileşme ve Göç Sürecinde Antalya’da Kent


Kültürü ve Kentlilik Bilinci (1. Baskı). Ankara: T. C. Kültür Bakanlığı
Yayınları.

22) Gündüz, Mustafa ve Yıldız, Cengiz (2008). Türk Yazılı Kültüründe


Komşuluk. http://www.esosder.com/dergi/25123-138.pdf. Erişim Tarihi:
27.12.2009.

23) Güner, Aynur (1997). Ankara’da Kentleşme Olgusu; Sosyo-ekonomik Açıdan


Farklılaşmış Bölgelerde Kentsel Davranışlar Araştırması, Yüksek Lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

24) Gür, Şengül Ö. (2000). Doğu Karadeniz Örneğinde Konut Kültürü (1. Baskı).
İstanbul: Yem Yayıncılık.

25) Kartal, Kemal (1992). Ekonomik ve Sosyal Yönleriyle Türkiye’de Kentlileşme


(1. Baskı). Ankara: Adım Yayınları.

26) Kaya, Erol (2007). Kentleşme ve Kentlileşme (2. Baskı). İstanbul: Okutan
Yayıncılık.
161

27) Kayasü, Serap, Işık, Oğuz, Uzun, Nil ve Kamacı, Ebru (Yay. Haz.) (2009).
Gecekondu, Dönüşüm, Kent (1. Baskı). Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi
Basım İşliği.

28) Keleş, Ruşen (1980). Kentbilim Terimleri Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.

29) Korat, Gürsel (1997). Sokakların Ölümü (1. Baskı). İstanbul: İletişim
Yayınları.

30) Marshall, Gordon (1999). Sosyoloji Sözlüğü (1. Baskı). Ankara: Bilim ve
Sanat Yayınları.

31) Meriç, Ümit, Sözen, Edibe, Şen, Mustafa ve Demirağ, Dilaver (Yay. Haz.)
(2006). Konya’da Komşuluk Araştırması- Konya Büyükşehir Belediyesi
Sosyal Doku Projesi Kent Araştırmaları-4. İstanbul: Genar Baskı.

32) Nirun, Nihat (1991). Sistematik Sosyoloji Yönünden Sosyal Dinamik Bünye
Analizi. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını.

33) Ortaylı, İlber (2007). Osmanlı Toplumunda Aile (8. Baskı). İstanbul: Pan
Yayıncılık.

34) Özak, Nilüfer Ö. , Gökmen, Gülçin P. (2009). Bellek ve Mekân İlişkisi


Üzerine Bir Model Önerisi.
http://docs.google.com/viewer?a=v&q=cache:xqGqFGOkO-
wJ:itudergi.itu.edu.tr/index.php/itudergisi_a/article/view/217/195+bellek+ve+
mekan+ili%C5%9Fkisi+%C3%BCzerine&hl=en&gl=uk&pid=bl&srcid=AD
GEESgbg4akyTmza9RpkDFmh9soyDa4zHZj8jOhZjDVytmORIGxiqchzzBq
4hj4vZh0QOaglG2S0ZdJOGq4j6xejuIt_fB4FTfbhuW3XbiZ4d8zTUCCXGh
_qcd5bYWgfE-Nkp2AXQF&sig=AHIEtbSjWlVVFyoq5-
TfbVus1RxV_CYLJw. Erişim Tarihi: 08.03.2010.

35) Özdenören, Rasim (1998). Kent İlişkileri (1. Baskı). İstanbul: İz Yayıncılık.

36) Soysal, Mine (1996). Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşmenin


Öyküsü (1. Baskı). İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.

37) Şenyapılı, Tansı (1978). Bütünleşmemiş Kentli Nüfus Sorunu (1. Baskı).
Ankara: ODTÜ.

38) Şenyapılı, Önder (1981). Kentleşemeyen Ülke Kentlileşen Köylüler. Ankara:


ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları.

39) Tahsinoğlu, Ali R. (2008). Gündelik Hayatın İşleyişinden Komşuluk İlişkileri


ve Önemi. http://www.siyasalbirikim.com.tr/artikel.php?artikel_id=740.
Erişim Tarihi: 08.03.2010.
162

40) Tekşen, Adnan (2003). Kentleşme Sürecinde Bir Tampon Mekanizma Olarak
Hemşehrilik-Ankara’daki Malatyalılar Örneği (1. Baskı). Ankara: T. C.
Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, DEİGM.

41) Türk Sosyal Bilimler Derneği Türkiye Gelişme Araştırmaları Vakfı Ortak
Semineri (1982) Türköz, Önder (Yayına hazırlayan). Kentleşen Gecekondular
ya da Gecekondulaşan Kentler Sorunu (Emre Kongar). Kentsel Bütünleşme.
Ankara: Türkiye Gelişme Araştırmaları Vakfı Yayını, 23-51.

42) Türk Sosyal Bilimler Derneği Türkiye Gelişme Araştırmaları Vakfı Ortak
Semineri (1982) Türköz Önder (Yay. Haz.) Toplumsal Değişme ve
Kentleşme- Kentle Bütünleşme Sorunu (Mübeccel Kıray). Kentsel
Bütünleşme. Ankara: Türkiye Gelişme Araştırmaları Vakfı Yayını, 57–66.

43) Türkdoğan, Orhan (2008). Osmanlı’dan Günümüze Türk Toplum Yapısı (1.
Baskı). İstanbul: Timaş Yayınları.

44) Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı (1998). Cumhuriyet’in 75. Yılı
Gecekondunun 50. Yılı (Tansı Şenyapılı). 75 Yılda Değişen Kent ve
Mimarlık. (1. Baskı ) İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 301–316.

45) Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı (1998). Kentteki Kırsal


Kökenli Göçmenlerin Yaşamında Gecekondu ve Apartman (Tahire Erman).
75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık. (1. Baskı ) İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları, 317–324.

46) Weber, Max (2000). Sosyal-Psikolojik Bir Şehir Teorisine Dair


Notlar(Editör: Don Martindale& Gertrud Neuwirth).Şehir- Modern Kentin
Oluşumu (Çev: Musa Ceylan).(1. Baskı). İstanbul: Bakış Yayınları, 31–42.

47) Weber, Max (2000). Şehir- Modern Kentin Oluşumu (Çev: Musa Ceylan).(1.
Baskı). İstanbul: Bakış Yayınları.
163

Ekler
Tablo–75: Cinsiyet-Mahalle Karşılaştırması
Mahalle
Cinsiyet
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 60 56 39 66 221
Bayan
Mahalle İçinde % 60,0 56,0 39,0 66,0 55,3
Sayı 40 44 61 34 179
Erkek
Mahalle İçinde % 40,0 44,0 61,0 34,0 44,8
Sayı 100 100 100 100 400
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo-76: Meslek Yapısı-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Meslek Yapısı
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 5,0 10 9 11 35
İşçi
Mahalle İçinde % 5,1 10,2 9,2 11,0 8,9
Sayı 9,0 6 34 13 62
Memur
Mahalle İçinde % 9,1 6,1 34,7 13,0 15,7
Sayı 5,0 4 9 0 18
Esnaf
Mahalle İçinde % 5,1 4,1 9,2 0,0 4,6
Sayı 5,0 7 9 11 32
Serbest Meslek
Mahalle İçinde % 5,1 7,1 9,2 11,0 8,1
Sayı 46,0 38 11 32 127
Ev hanimi
Mahalle İçinde % 46,5 38,8 11,2 32,0 32,2
Sayı 9 16 14 0 39
Emekli
Mahalle İçinde % 9,1 16,3 14,3 0,0 9,9
Sayı 7 14 3 20 44
Öğrenci
Mahalle İçinde % 7,1 14,3 3,1 20,0 11,1
Sayı 3 1 4 8 16
İşsiz
Mahalle İçinde % 3,0 1,0 4,1 8,0 4,1
Sayı 10 2 5 5 22
Diğer
Mahalle İçinde % 10,1 2,0 5,1 5,0 5,6
Sayı 99 98 98 100 395
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
164

Tablo–77: Apartmanda Oturma Süresi-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Apartmanda Oturma Süresi
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 49 7 36 23 115
1–5
Mahalle İçinde % 52,1 7,3 39,6 28,0 31,7
Sayı 28 32 35 33 128
6–10
Mahalle İçinde % 29,8 33,3 38,5 40,2 35,3
Sayı 7 20 7 12 46
11–15
Mahalle İçinde % 7,4 20,8 7,7 14,6 12,7
Sayı 3 19 3 8 33
16–20
Mahalle İçinde % 3,2 19,8 3,3 9,8 9,1
20'den Sayı 7 18 10 6 41
çok Mahalle İçinde % 7,4 18,8 11,0 7,3 11,3
Sayı 94 96 91 82 363
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–78: Başka Mahallede Oturmayı İsteme Durumu-Mahalle Karşılaştırması


Başka Mah.den Oturmayı Mahalle
Düşünür müsün? Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 31 48 34 49 162
Evet
Mahalle İçinde % 31,0 49,5 34,7 49,0 41,0
Sayı 69 49 64 51 233
Hayır
Mahalle İçinde % 69,0 50,5 65,3 51,0 59,0
Sayı 100 97 98 100 395
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
165

Tablo–79: Başka Mahalleyi Tercih Nedenleri-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Başka Mah.'yi Tercih Nedenleri
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 15 28 26 21 90
Merkezi olması
Mahalle İçinde % 15,3 28,3 26,0 21,9 22,9
Sayı 22 16 19 8 65
Sakin yer
Mahalle İçinde % 22,4 16,2 19,0 8,3 16,5
Sayı 43 32 22 37 134
Eğitim, sağlık...
Mahalle İçinde % 43,9 32,3 22,0 38,5 34,1
Modern Sayı 5 12 14 18 49
yapılaşma Mahalle İçinde % 5,1 12,1 14,0 18,8 12,5
Komşuluk Sayı 10 9 19 4 42
ilişkileri Mahalle İçinde % 10,2 9,1 19,0 4,2 10,7
Sayı 3 2 0 8 13
Diğer
Mahalle İçinde % 3,1 2,0 0,0 8,3 3,3
Sayı 98 99 100 96 393
Toplam Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–80: Başka Mahalleyi Tercih Nedenleri-Eğitim Durumu Karşılaştırması


Eğitim Durumu
Başka Mah.'yi Tercih Nedenleri
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 24 13 29 23 1 90
Merkezi olması
Mahalle İçinde % 27,3 18,6 19,1 33,3 10,0 23,1
Sayı 12 15 24 13 1 65
Sakin yer
Mahalle İçinde % 13,6 21,4 15,8 18,8 10,0 16,7
Sayı 28 19 69 17 0 133
Eğitim, sağlık
Mahalle İçinde % 31,8 27,1 45,4 24,6 0,0 34,2
Sayı 12 9 14 9 5 49
Modern yapılaşma
Mahalle İçinde % 13,6 12,9 9,2 13,0 50,0 12,6
Sayı 10 13 10 6 3 42
Komşuluk ilişkileri
Mahalle İçinde % 11,4 18,6 6,6 8,7 30,0 10,8
Sayı 2 1 6 1 0 10
Diğer
Mahalle İçinde % 2,3 1,4 3,9 1,4 0,0 2,6
Sayı 88 70 152 69 10 389
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100 100
166

Tablo–81: Apartmandan Memnuniyet Durumu-Mahalle Karşılaştırması


Apartmandan Memnuniyet Mahalle
Durumu Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 23 36 16 27 102
Kesinlikle
Mahalle İçinde % 23,2 36,0 16,5 27,6 25,9
Sayı 69 55 74 52 250
Kısmen
Mahalle İçinde % 69,7 55,0 76,3 53,1 63,5
Neredeyse Sayı 7 9 7 19 42
hiç
Mahalle İçinde % 7,1 9,0 7,2 19,4 10,7
Sayı 99 100 97 98 394
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–82: Apartmanın Memnun Eden Özellikleri-Mahalle Karşılaştırması


Apartmanın memnun eden Mahalle
özellikleri Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 16 17 27 11 72
Modern görüntü
Mahalle İçinde % 16,0 17,0 28,4 11,0 18,2
Sayı 18 31 15 9 72
Sıhhat ve konfor
Mahalle İçinde % 18,0 31,0 15,8 9,0 18,2
Düzen ve Sayı 60 49 45 60 214
kullanışlılık Mahalle İçinde % 60,0 49,0 47,4 60,0 54,2
Sayı 6 3 8 20 37
Diğer
Mahalle İçinde % 6,0 3,0 8,4 20,0 9,4
Sayı 100 100 95 100 395
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–83: Eski Mahallenin İyi Tarafı-Eğitim Durumu Karşılaştırması


Eğitim Durumu
Eski Mahallenin İyi Tarafı
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Her haliyle Sayı 16 10 40 8 0 74
daha iyi Mahalle İçinde % 20,3 14,5 27,4 11,8 0 19,9
Sayı 26 18 50 37 2 133
Bahçe
Mahalle İçinde % 32,9 26 34,4 54,4 20 35,8
Eski komşuluk Sayı 35 29 45 19 4 132
ilişkileri Mahalle İçinde % 44,3 42 30,8 27,9 40 35,5
Sayı 2 12 11 4 4 33
Diğer
Mahalle İçinde % 2,5 17,4 7,5 5,9 40 8,9
Sayı 79 69 146 68 10 372
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100 100
167

Tablo–84: Mahalleyi Önemli Kılmada Komşuluk İlişkileri- Mahalle


Karşılaştırması
Mahalleyi Önemli Kılmada Komşuluk Mahalle
İlişkileri
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 85 75 71 72 303
Çok önemli
Mahalle İçinde % 85,0 75,0 73,2 74,2 76,9
Sayı 11 20 9 23 63
Kısmen önemli
Mahalle İçinde % 11,0 20,0 9,3 23,7 16,0
Sayı 4 5 17 2 28
Önemli değil
Mahalle İçinde % 4,0 5,0 17,5 2,1 7,1
Sayı 100 100 97 97 394
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–85: En Sık Görüştüğü-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
En sık görüştüğü
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 26 33 29 17 105
Akrabalar
Mahalle İçinde % 26 33 29 17 26,25
Sayı 40 23 39 26 128
Komşular
Mahalle İçinde % 40 23 39 26 32
Sayı 24 41 30 55 150
İş Okul Arkadaşları
Mahalle İçinde % 24 41 30 55 37,5
Diğer Sayı 10 3 2 2 17
Mahalle İçinde % 10 3 2 2 4,25
Sayı 100 100 100 100 400
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–86: En Sık Görüştüğü-Cinsiyet Karşılaştırması


Cinsiyet
En sık görüştüğü
Bayan Erkek Toplam
Sayı 66 39 105
Akrabalar
Cinsiyet İçinde % 29,9 21,8 26,3
Sayı 77 51 128
Komsular
Cinsiyet İçinde % 34,8 28,5 32,0
Sayı 66 84 150
İş okul arkadaşları
Cinsiyet İçinde % 29,9 46,9 37,5
Sayı 12 5 17
Diğer
Cinsiyet İçinde % 5,4 2,8 4,3
Sayı 221 179 400
Toplam
Cinsiyet İçinde % 100 100 100
168

Tablo–87: Yaşadıklarını En Çok Paylaştığı-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Yaşadıklarını en çok paylaştığı
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 55 55 54 24 188

Mahalle İçinde % 56,1 55,0 59,3 24,0 48,3
Sayı 12 13 3 14 42
Akrabalar
Mahalle İçinde % 12,2 13,0 3,3 14,0 10,8
Sayı 24 28 28 62 142
Arkadaşlar
Mahalle İçinde % 24,5 28,0 30,8 62,0 36,5
Sayı 7 4 6 0 17
Diğer
Mahalle İçinde % 7,1 4,0 6,6 0,0 4,4
Sayı 98 100 91 100 389
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–88: Yaşadıklarını En Çok Paylaştığı-Eğitim Durumu Karşılaştırması


Eğitim durumu
Yaşadıklarını en çok paylaştığı
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 56 30 72 27 2 187

Eğitim Düzeyinde % 63,6 46,9 46,2 40,3 20,0 48,6
Sayı 15 15 9 3 0 42
Akrabalar
Eğitim Düzeyinde % 17,0 23,4 5,8 4,5 0,0 10,9
Sayı 16 18 67 33 6 140
Arkadaşlar
Eğitim Düzeyinde % 18,2 28,1 42,9 49,3 60,0 36,4
Sayı 1 1 8 4 2 16
Diğer
Eğitim Düzeyinde % 1,1 1,6 5,1 6,0 20,0 4,2
Sayı 88 64 156 67 10 385
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100

Tablo–89: Komşularla Görüşme-Mahalle Karşılaştırması


Komşularla görüşür Mahalle
müsünüz? Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 41 28 28 35 132
Sık sık
Mahalle İçinde % 41,0 28,0 28,0 35,0 33,0
Sayı 49 55 59 43 206
Kısmen
Mahalle İçinde % 49,0 55,0 59,0 43,0 51,5
Neredeyse Sayı 10 17 13 22 62
Hiç
Mahalle İçinde % 10,0 17,0 13,0 22,0 15,5
Sayı 100 100 100 100 400
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
169

Tablo–90: Komşularla Görüşme-Eğitim Durumu Karşılaştırması


Eğitim durumu
Komşularla görüşür müsünüz?
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 35 37 50 8 1 131
Sık sık
Eğitim Düzeyinde % 39,8 52,9 31,4 11,6 10,0 33,1
Sayı 39 24 90 45 6 204
Kısmen
Eğitim Düzeyinde % 44,3 34,3 56,6 65,2 60,0 51,5
Sayı 14 9 19 16 3 61
Neredeyse Hiç
Eğitim Düzeyinde % 15,9 12,9 11,9 23,2 30,0 15,4
Sayı 88 70 159 69 10 396
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0

Tablo–91: Komşularla Görüşme Sıklığı-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Komşularla Görüşme Sıklığı
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 30 22 19 26 97
Hergün
Mahalle İçinde % 30,0 22,0 19,0 26,0 24,3
Sayı 28 23 39 31 121
Haftada birkaç kez
Mahalle İçinde % 28,0 23,0 39,0 31,0 30,3
Sayı 10 6 19 16 51
Ayda birkaç kez
Mahalle İçinde % 10,0 6,0 19,0 16,0 12,8
Sayı 32 49 23 27 131
Rasgeldikçe
Mahalle İçinde % 32,0 49,0 23,0 27,0 32,8
Sayı 100 100 100 100 400
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–92: Komşularla Görüşme Sıklığı-Eğitim Durumu Karşılaştırması


Eğitim Durumu
Komşularla Görüşme Sıklığı
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 24 29 41 2 1 97
Hergün
Eğitim Düzeyinde % 27,3 41,4 25,8 2,9 10,0 24,5
Sayı 35 16 45 21 1 118
Haftada birkaç kez
Eğitim Düzeyinde % 39,8 22,9 28,3 30,4 10,0 29,8
Sayı 8 8 13 20 2 51
Ayda birkaç kez
Eğitim Düzeyinde % 9,1 11,4 8,2 29,0 20,0 12,9
Sayı 21 17 60 26 6 130
Rastgeldikçe
Eğitim Düzeyinde % 23,9 24,3 37,7 37,7 60,0 32,8
Sayı 88 70 159 69 10 396
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100
170

Tablo–93: Gecekondudayken Komşularla Görüşme Sıklığı-Mahalle


Karşılaştırması
Gecekondudayken Komşularla Mahalle
Görüşme Sıklığı
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 69 67 58 55 249
Her gün
Mahalle İçinde % 73,4 71,3 69,9 66,3 70,3
Sayı 15 16 19 11 61
Haftada birkaç kez
Mahalle İçinde % 16,0 17,0 22,9 13,3 17,2
Sayı 3 3 2 3 11
Ayda birkaç kez
Mahalle İçinde % 3,2 3,2 2,4 3,6 3,1
Sayı 7 8 4 14 33
Rastgeldikçe
Mahalle İçinde % 7,4 8,5 4,8 16,9 9,3
Sayı 94 94 83 83 354
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–94: Komşularla Ziyaret Şekli-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Komşularla Ziyaret Şekli
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Çoğu zaman Sayı 44 22 12 16 94
habersiz, teklifsiz
Mahalle İçinde % 44,0 24,2 13,3 18,2 25,5
Sayı 51 60 72 44 227
Haberlice
Mahalle İçinde % 51,0 65,9 80,0 50,0 61,5
Sayı 5 9 6 28 48
Diğer
Mahalle İçinde % 5,0 9,9 6,7 31,8 13,0
Sayı 100 91 90 88 369
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–95: Sık Görüşülen Komşu Sayısı-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Sık Görüşülen Komşu Sayısı
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 17 19 15 35 86
5 veya üzeri
Mahalle İçinde % 17,7 19,0 15,3 36,1 22,0
Sayı 45 27 34 12 118
3–4
Mahalle İçinde % 46,9 27,0 34,7 12,4 30,2
Sayı 23 18 15 23 79
2
Mahalle İçinde % 24,0 18,0 15,3 23,7 20,2
Sayı 7 17 22 8 54
1
Mahalle İçinde % 7,3 17,0 22,4 8,2 13,8
Sayı 4 19 12 19 54
Hiç
Mahalle İçinde % 4,2 19,0 12,2 19,6 13,8
Sayı 96 100 98 97 391
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
171

Tablo–96: Sık Görüşülen Komşu Sayısı-Eğitim Durumu Karşılaştırması


Eğitim Durumu
Sık Görüşülen Komşu Sayısı
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
5 veya Sayı 15 23 39 8 1 86
üzeri
Eğitim Düzeyinde % 17,4 34,3 25,0 11,6 11,1 22,2
Sayı 24 25 47 18 3 117
3–4
Eğitim Düzeyinde % 27,9 37,3 30,1 26,1 33,3 30,2
Sayı 20 14 29 13 0 76
2
Eğitim Düzeyinde % 23,3 20,9 18,6 18,8 0,0 19,6
Sayı 19 1 17 14 3 54
1
Eğitim Düzeyinde % 22,1 1,5 10,9 20,3 33,3 14,0
Sayı 8 4 24 16 2 54
Hiç
Eğitim Düzeyinde % 9,3 6,0 15,4 23,2 22,2 14,0
Sayı 86 67 156 69 9 387
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100

Tablo–97: Gecekondudayken Sık Görüşülen Komşu Sayısı-Mahalle


Karşılaştırması
Gecekondudayken Sık Mahalle
Görüşülen Komşu Sayısı
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
5 veya Sayı 68 55 54 45 222
üzeri
Mahalle İçinde % 72,3 64,0 65,1 60,0 65,7
Sayı 16 12 16 19 63
3-4
Mahalle İçinde % 17,0 14,0 19,3 25,3 18,6
Sayı 8 10 2 5 25
2
Mahalle İçinde % 8,5 11,6 2,4 6,7 7,4
Sayı 0 8 7 4 19
1
Mahalle İçinde % 0,0 9,3 8,4 5,3 5,6
Sayı 2 1 4 2 9
Hiç
Mahalle İçinde % 2,1 1,2 4,8 2,7 2,7
Sayı 94 86 83 75 338
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
172

Tablo–98: Gecekondudayken Sık Görüşülen Komşu Sayısı-Eğitim Durumu


Karşılaştırması
Gecekondudayken Sık Görüşülen Komşu Eğitim Durumu
Sayısı
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 53 40 89 34 6 222
5 veya üzeri
Eğitim Düzeyinde % 68,8 60,6 67,4 66,7 60,0 66,1
Sayı 12 16 22 10 2 62
3–4
Eğitim Düzeyinde % 15,6 24,2 16,7 19,6 20,0 18,5
Sayı 4 6 11 2 2 25
2
Eğitim Düzeyinde % 5,2 9,1 8,3 3,9 20,0 7,4
Sayı 5 2 9 3 0 19
1
Eğitim Düzeyinde % 6,5 3,0 6,8 5,9 0,0 5,7
Sayı 3 2 1 2 0 8
Hiç
Eğitim Düzeyinde % 3,9 3,0 0,8 3,9 0,0 2,4
Sayı 77 66 132 51 10 336
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100

Tablo–99: Komşularla Görüşme Şekli-Cinsiyet Karşılaştırması


Cinsiyet
Komşularla Görüşme Şekli
Bayan Erkek Toplam
Sayı 106 98 204
Ailece
Cinsiyet İçinde % 53,5 64,1 58,1
Sayı 78 38 116
Kadın-erkek ayrı
Cinsiyet İçinde % 39,4 24,8 33,0
Sayı 14 17 31
Diğer
Cinsiyet İçinde % 7,1 11,1 8,8
Sayı 198 153 351
Toplam
Cinsiyet İçinde % 100 100 100

Tablo–100: Komşularla Görüşme Şekli-Eğitim Durumu Karşılaştırması


Eğitim Durumu
Komşularla Görüşme Şekli
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 40 34 86 39 5 204
Ailece
Eğitim Düzeyinde % 47,6 54,0 61,4 73,6 50,0 58,3
Kadın- Sayı 40 26 36 10 3 115
erkek ayrı Eğitim Düzeyinde % 47,6 41,3 25,7 18,9 30,0 32,9
Sayı 4 3 18 4 2 31
Diğer
Eğitim Düzeyinde % 4,8 4,8 12,9 7,5 20,0 8,9
Sayı 84 63 140 53 10 350
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100
173

Tablo–101: Komşularla Görüşme Şekli-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Komşularla Görüşme Şekli
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 55 62 50 37 204
Ailece
Mahalle İçinde % 58,5 71,3 58,8 43,5 58,1
Sayı 34 18 31 33 116
Kadın-erkek ayrı
Mahalle İçinde % 36,2 20,7 36,5 38,8 33,0
Sayı 5 7 4 15 31
Diğer
Mahalle İçinde % 5,3 8,0 4,7 17,6 8,8
Sayı 94 87 85 85 351
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–102: En Sık Görüşülen Komşunun Eğitim Düzeyi-Eğitim Durumu


Karşılaştırması
En Sık Görüşülen Komşunun Eğitim Eğitim Durumu
Düzeyi
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 43 19 18 8 1 89
İlkokul
Eğitim Düzeyinde % 50,6 35,2 12,9 14,8 10,0 26,0
Sayı 21 20 30 4 0 75
Ortaokul
Eğitim Düzeyinde % 24,7 37,0 21,6 7,4 0,0 21,9
Sayı 21 12 73 24 9 139
Lise
Eğitim Düzeyinde % 24,7 22,2 52,5 44,4 90,0 40,6
Sayı 0 0 12 16 0 28
Üniversite
Eğitim Düzeyinde % 0,0 0,0 8,6 29,6 0,0 8,2
Sayı 0 3 6 2 0 11
Diğer
Eğitim Düzeyinde % 0,0 5,6 4,3 3,7 0,0 3,2
Sayı 85 54 139 54 10 342
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100
174

Tablo–103: En Sık Görüşülen Komşunun Eğitim Düzeyi-Mahalle


Karşılaştırması
Mahalle
En Sık Görüşülen Komşunun Eğitim Düzeyi
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 26 31 13 19 89
İlkokul
Mahalle İçinde % 29,2 37,8 14,9 22,4 25,9
Sayı 20 12 19 25 76
Ortaokul
Mahalle İçinde % 22,5 14,6 21,8 29,4 22,2
Sayı 37 36 36 30 139
Lise
Mahalle İçinde % 41,6 43,9 41,4 35,3 40,5
Sayı 4 2 17 5 28
Üniversite
Mahalle İçinde % 4,5 2,4 19,5 5,9 8,2
Sayı 2 1 2 6 11
Diğer
Mahalle İçinde % 2,2 1,2 2,3 7,1 3,2
Sayı 89 82 87 85 343
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–104: Komşularla Görüşme Nedenleri-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Komşularla Görüşme Nedenleri
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 28 24 33 31 116
Yakın arkadaşlık
Mahalle İçinde % 28,0 24,0 33,0 31,0 29,0
Boş vakitlerin birlikte Sayı 23 14 25 24 86
değerlendirilmesi Mahalle İçinde % 23,0 14,0 25,0 24,0 21,5
Aynı zamanda hısım, Sayı 22 9 14 5 50
akraba Mahalle İçinde % 22,0 9,0 14,0 5,0 12,5
Sayı 11 29 11 19 70
Özel günler sebebiyle
Mahalle İçinde % 11,0 29,0 11,0 19,0 17,5
Rastgeldikçe Sayı 16 20 17 16 69
selamlaşma nedeniyle Mahalle İçinde % 16,0 20,0 17,0 16,0 17,3
Sayı 0 4 0 5 9
Diğer
Mahalle İçinde % 0,0 4,0 0,0 5,0 2,3
Sayı 100 100 100 100 400
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
175

Tablo–105: Komşularla Sohbet Ortamında Dedikodu-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Komşularla Sohbet Ortamında Dedikodu
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 21 23 13 20 77
Genellikle
Mahalle İçinde % 21,0 23,0 13,0 21,3 19,5
Sayı 31 23 33 27 114
Bazen
Mahalle İçinde % 31,0 23,0 33,0 28,7 28,9
Sayı 15 18 14 10 57
Arada bir
Mahalle İçinde % 15,0 18,0 14,0 10,6 14,5
Sayı 11 20 27 17 75
Çok nadir
Mahalle İçinde % 11,0 20,0 27,0 18,1 19,0
Sayı 22 16 13 20 71
Nerdeyse hiç
Mahalle İçinde % 22,0 16,0 13,0 21,3 18,0
Sayı 100 100 100 94 394
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–106: Dedikodu Konuları-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Dedikodu Konuları
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 18 16 21 13 68
Aile hakkında
Mahalle İçinde % 20,7 16,7 21,9 14,3 18,4
Uzaktaki akrabalar Sayı 11 13 9 11 44
hakkında
Mahalle İçinde % 12,6 13,5 9,4 12,1 11,9
Komşular ve yakın Sayı 33 49 18 28 128
akrabalar hakkında
Mahalle İçinde % 37,9 51,0 18,8 30,8 34,6
Sayı 13 8 20 27 68
Sosyete ve diziler hakkında
Mahalle İçinde % 14,9 8,3 20,8 29,7 18,4
Sayı 11 10 28 12 61
Siyaset hakkında
Mahalle İçinde % 12,6 10,4 29,2 13,2 16,5
Sayı 1 0 0 0 1
Diğer
Mahalle İçinde % 1,1 0,0 0,0 0,0 0,3
Sayı 87 96 96 91 370
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
176

Tablo–107: Dedikodu Konuları-Cinsiyet Karşılaştırması


Cinsiyet
Dedikodu Konuları
Bayan Erkek Toplam
Sayı 59 9 68
Aile hakkında
Cinsiyet İçinde % 28,5 5,5 18,4
Uzaktaki Sayı 24 20 44
akrabalar
hakkında Cinsiyet İçinde % 11,6 12,3 11,9
Komşular ve Sayı 73 55 128
yakin akrabalar
hakkında Cinsiyet İçinde % 35,3 33,7 34,6
Sosyete ve diziler Sayı 51 17 68
hakkında Cinsiyet İçinde % 24,6 10,4 18,4
Sayı 0 61 61
Siyaset hakkında
Cinsiyet İçinde % 0,0 37,4 16,5
Sayı 0 1 1
Diğer
Cinsiyet İçinde % 0,0 0,6 0,3
Sayı 207 163 370
Toplam
Cinsiyet İçinde % 100 100 100

Tablo–108: Apartman Yaşamında Yardımlaşma Durumları-Mahalle


Karşılaştırması
Apartman Yaşamında Yardımlaşma Mahalle
Durumları
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 2 1 0 0 3
Maddi anlamda
Mahalle İçinde % 5,9 2,4 0,0 0,0 2,0
Sayı 8 6 8 0 22
Manevi anlamda
Mahalle İçinde % 23,5 14,3 19,0 0,0 14,9
Sayı 1 0 0 3 4
Günlük ev ve bahçe isleri
Mahalle İçinde % 2,9 0,0 0,0 10,0 2,7
Sayı 4 4 4 0 12
Çocuk bakımı
Mahalle İçinde % 11,8 9,5 9,5 0,0 8,1
Düğün, ölüm, doğum gibi Sayı 12 16 21 11 60
hallerde Mahalle İçinde % 35,3 38,1 50,0 36,7 40,5
Günlük ihtiyaçları ödünç Sayı 7 15 9 14 45
alıp vermede Mahalle İçinde % 20,6 35,7 21,4 46,7 30,4
Sayı 0 0 0 2 2
Diğer
Mahalle İçinde % 0,0 0,0 0,0 6,7 1,4
Sayı 34 42 42 30 148
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
177

Tablo–109: Anlaşmazlık Durumunda Ev Değiştirme Durumu-Mahalle


Karşılaştırması
Anlaşmazlık Durumunda Ev/ Mahalle Mahalle
Değiştirme Durumu
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 60 78 61 51 250
Hayır
Mahalle İçinde % 61,2 78,0 61,0 52,0 63,1
Sayı 7 8 7 10 32
Evet
Mahalle İçinde % 7,1 8,0 7,0 10,2 8,1
Hayır, ama duruma göre Sayı 31 14 32 37 114
değiştirebilirim Mahalle İçinde % 31,6 14,0 32,0 37,8 28,8
Sayı 98 100 100 98 396
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100

Tablo–110: Anlaşmazlık Durumunda Ev Değiştirme Durumu-Eğitim Durumu


Karşılaştırması
Anlaşmazlık Durumunda Ev/ Mahalle Eğitim Durumu
Değiştirme Durumu
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 64 42 98 36 7 247
Hayır
Eğitim Düzeyinde % 73,6 60,9 62,4 52,2 70,0 63,0
Sayı 12 5 10 5 0 32
Evet
Eğitim Düzeyinde % 13,8 7,2 6,4 7,2 0,0 8,2
Hayır, ama duruma Sayı 11 22 49 28 3 113
göre değiştirebilirim Eğitim Düzeyinde % 12,6 31,9 31,2 40,6 30,0 28,8
Sayı 87 69 157 69 10 392
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100

Tablo–111: Komşularla Hobi veya Kur’an Kursuna Ktlm-Mah. Karşılaştırması


Komşularla Hobi veya Kur'an Mahalle
Kursuna Katılım
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Genellikl Sayı 44 28 12 16 100
e Mahalle İçinde % 44,0 28,0 12,2 16,3 25,3
Sayı 4 10 0 9 23
Bazen
Mahalle İçinde % 4,0 10,0 0,0 9,2 5,8
Sayı 6 8 3 7 24
Arada bir
Mahalle İçinde % 6,0 8,0 3,1 7,1 6,1
Çok Sayı 2 7 0 11 20
nadir Mahalle İçinde % 2,0 7,0 0,0 11,2 5,1
Sayı 44 47 83 55 229
Hiç
Mahalle İçinde % 44,0 47,0 84,7 56,1 57,8
Sayı 100 100 98 98 396
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
178

Tablo–112: Komşularla Hobi veya Kur’an Kursuna Katılım-Eğitim Durumu


Karşılaştırması
Komşularla Hobi veya Kur'an Eğitim Durumu
Kursuna Katılım
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 27 26 43 1 1 98
Genellikle
Eğitim Düzeyinde % 30,7 37,1 27,4 1,5 10,0 25,0
Sayı 4 4 15 0 0 23
Bazen
Eğitim Düzeyinde % 4,5 5,7 9,6 0,0 0,0 5,9
Sayı 11 0 4 8 1 24
Arada bir
Eğitim Düzeyinde % 12,5 0,0 2,5 11,9 10,0 6,1
Sayı 7 0 10 3 0 20
Çok nadir
Eğitim Düzeyinde % 8,0 0,0 6,4 4,5 0,0 5,1
Sayı 39 40 85 55 8 227
Hiç
Eğitim Düzeyinde % 44,3 57,1 54,1 82,1 80,0 57,9
Sayı 88 70 157 67 10 392
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100

Tablo–113: Komşularla Toplantı veya Altınlı Günlere Katılım-Cinsiyet


Karşılaştırması
Komşularla Toplantı veya Altınlı Cinsiyet
Günlere Katılım Bayan Erkek Toplam
Sayı 66 21 87
Genellikle
Cinsiyet İçinde % 29,9 11,9 21,9
Sayı 29 24 53
Bazen
Cinsiyet İçinde % 13,1 13,6 13,3
Sayı 32 23 55
Arada bir
Cinsiyet İçinde % 14,5 13,0 13,8
Sayı 18 12 30
Çok nadir
Cinsiyet İçinde % 8,1 6,8 7,5
Sayı 76 97 173
Hiç
Cinsiyet İçinde % 34,4 54,8 43,5
Sayı 221 177 398
Toplam
Cinsiyet İçinde % 100 100 100
179

Tablo–114: Komşularla Toplantı veya Altınlı Günlere Katılım-Eğitim Durumu


Karşılaştırması
Komşularla Toplantı veya Eğitim Durumu
Altınlı Günlere Katılım
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 22 31 30 3 1 87
Genellikle
Eğitim Düzeyinde % 25,0 44,3 19,1 4,3 10,0 22,1
Sayı 14 7 24 7 1 53
Bazen
Eğitim Düzeyinde % 15,9 10,0 15,3 10,1 10,0 13,5
Sayı 12 7 25 11 0 55
Arada bir
Eğitim Düzeyinde % 13,6 10,0 15,9 15,9 0,0 14,0
Sayı 5 6 13 4 2 30
Çok nadir
Eğitim Düzeyinde % 5,7 8,6 8,3 5,8 20,0 7,6
Sayı 35 19 65 44 6 169
Hiç
Eğitim Düzeyinde % 39,8 27,1 41,4 63,8 60,0 42,9
Sayı 88 70 157 69 10 394
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100

Tablo–115: Komşularla Piknik Etkinliklerine Katılım-Mahalle Karşılaştırması


Mahalle
Komşularla Piknik Etkinliklerine Katılım
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 6 4 8 8 26
Genellikle
Mahalle İçinde % 6,0 4,0 8,2 8,0 6,5
Sayı 7 8 5 32 52
Bazen
Mahalle İçinde % 7,0 8,0 5,1 32,0 13,1
Sayı 7 7 4 14 32
Arada bir
Mahalle İçinde % 7,0 7,0 4,1 14,0 8,0
Sayı 10 17 10 7 44
Çok nadir
Mahalle İçinde % 10,0 17,0 10,2 7,0 11,1
Sayı 70 64 71 39 244
Hiç
Mahalle İçinde % 70,0 64,0 72,4 39,0 61,3
Sayı 100 100 98 100 398
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
180

Tablo–116: Komşularla Piknik Etkinliklerine Katılım-Eğitim Durumu


Karşılaştırması
Eğitim Durumu
Komşularla Piknik Etkinliklerine Katılım
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 14 3 9 0 0 26
Genellikle
Eğitim Düzeyinde % 15,9 4,3 5,7 0,0 0,0 6,6
Sayı 11 11 23 7 0 52
Bazen
Eğitim Düzeyinde % 12,5 15,7 14,6 10,1 0,0 13,2
Sayı 7 6 12 7 0 32
Arada bir
Eğitim Düzeyinde % 8,0 8,6 7,6 10,1 0,0 8,1
Sayı 7 8 17 10 0 42
Çok nadir
Eğitim Düzeyinde % 8,0 11,4 10,8 14,5 0,0 10,7
Sayı 49 42 96 45 10 242
Hiç
Eğitim Düzeyinde % 55,7 60,0 61,1 65,2 100,0 61,4
Sayı 88 70 157 69 10 394
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100

Tablo–117: Komşularla Akşam veya İkindi Çayı Görüşmelerine Katılım-Eğitim


Durumu Karşılaştırması
Komşularla Akşam veya İkindi Eğitim Durumu
Çayı Görüşmelerine Katılım
İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Diğer Toplam
Sayı 23 25 42 1 1 92
Genellikle
Eğitim Düzeyinde % 26,1 35,7 26,8 1,4 10,0 23,4
Sayı 8 17 41 10 1 77
Bazen
Eğitim Düzeyinde % 9,1 24,3 26,1 14,5 10,0 19,5
Sayı 9 12 22 17 1 61
Arada bir
Eğitim Düzeyinde % 10,2 17,1 14,0 24,6 10,0 15,5
Sayı 13 2 8 6 4 33
Çok nadir
Eğitim Düzeyinde % 14,8 2,9 5,1 8,7 40,0 8,4
Sayı 35 14 44 35 3 131
Hiç
Eğitim Düzeyinde % 39,8 20,0 28,0 50,7 30,0 33,2
Sayı 88 70 157 69 10 394
Toplam
Eğitim Düzeyinde % 100 100 100 100 100 100
181

Tablo–118: Komşularla Kahvehane veya Dernek Görüşmelerine Katılım-


Cinsiyet Karşılaştırması
Komşularla Kahvehane veya Cinsiyet
Derneklerde Görüşmeye Katılım Bayan Erkek Toplam
Sayı 3 25 28
Genellikle
Cinsiyet İçinde % 1,4 14,1 7,0
Sayı 5 15 20
Bazen
Cinsiyet İçinde % 2,3 8,5 5,0
Sayı 3 11 14
Arada bir
Cinsiyet İçinde % 1,4 6,2 3,5
Sayı 13 26 39
Çok nadir
Cinsiyet İçinde % 5,9 14,7 9,8
Sayı 197 100 297
Hiç
Cinsiyet İçinde % 89,1 56,5 74,6
Sayı 221 177 398
Toplam
Cinsiyet İçinde % 100 100 100

Tablo–119: Mahalle ile İlgili Sorunların Tartışıldığı Kişiler-Mahalle


Karşılaştırması
Mahalleyle İlgili Sorunların Mahalle
Tartışıldığı Kişiler
Atapark Kuşcağız Cevizlidere Birlik Toplam
Sayı 47 65 31 45 188
Komşularla
Mahalle İçinde % 52,8 65,0 31,6 45,0 48,6
Sayı 12 12 16 20 60
Akrabalarla
Mahalle İçinde % 13,5 12,0 16,3 20,0 15,5
Sayı 2 9 23 9 43
İş arkadaşlarıyla
Mahalle İçinde % 2,2 9,0 23,5 9,0 11,1
Kurumsal destekli Sayı 23 6 24 18 71
şahıslarla Mahalle İçinde % 25,8 6,0 24,5 18,0 18,3
Sayı 5 8 4 8 25
Diğer
Mahalle İçinde % 5,6 8,0 4,1 8,0 6,5
Sayı 89 100 98 100 387
Toplam
Mahalle İçinde % 100 100 100 100 100
182

Tablo–120: Mahalle ile İlgili Sorunların Tartışıldığı Kişiler-Cinsiyet


Karşılaştırması
Mahalleyle İlgili Sorunların Tartışıldığı Cinsiyet
Kişiler Bayan Erkek Toplam
Sayı 128 60 188
Komşularla
Cinsiyet İçinde % 58,7 35,5 48,6
Sayı 32 28 60
Akrabalarla
Cinsiyet İçinde % 14,7 16,6 15,5
İş Sayı 14 29 43
arkadaşlarıyla Cinsiyet İçinde % 6,4 17,2 11,1
Kurumsal Sayı 29 42 71
destekli
şahıslarla Cinsiyet İçinde % 13,3 24,9 18,3
Sayı 15 10 25
Diğer
Cinsiyet İçinde % 6,9 5,9 6,5
Sayı 218 169 387
Toplam
Cinsiyet İçinde % 100 100 100
183

Anket Soruları

Uygulayacağınız anket formu ‘Kentsel Dönüşüm Sonrası Komşuluk İlişkileri’ adlı


Yüksek Lisans Tez araştırmasının uygulama kısmını oluşturmaktadır. Bu araştırma
tamamen akademik bir amaca yönelik olup, bu amaç için kullanılacaktır.
Uygulamanın kapsadığı soruları cevaplandırmak, kuşkusuz zamanınızın bir kısmını
alacaktır. Ancak, araştırmanın gerek kendi içinde önemi açısından gerek çözüm
arayışlarına kaynaklık etmesi ihtimalinden yardım edeceğinizi umuyoruz.
Herhangi bir şahsi bilgi gerektirmediğinden düşüncelerinizi dilediğinizce ifade
edebilirsiniz. Şimdiden katkılarınızdan ve yardımlarınızdan ötürü teşekkürlerimizi
sunarız.

1) Şu anda bulunduğunuz mahallede ne kadar süredir oturmaktasınız?


(1) 30 yıldan fazla (2) 29–20 yıl arası (3) 19–10 yıl arası (4) 9–5 yıl arası (5) 5
yıldan az

2) Peki, kaç senedir apartmanda oturuyorsunuz? …

3) Daha önceden gecekonduda oturmuş muydunuz?


(1) Evet (2) Hayır

4) Oturduğunuz mahalleden memnun musunuz?


(1) Kesinlikle (2) Kısmen (3) Neredeyse hiç

5) Şu anda başka bir mahallede oturmayı düşünür müsünüz?


(1) Evet (2)Hayır

6) Şayet başka bir mahallede oturma durumunuz olsa hangi özelliklerinden ötürü
tercih edersiniz?(öncelik sırasına göre veya tek bir seçenek işaretlenerek
yanıtlanacak)
(1) Kent merkezine daha yakın olması (2) Kent merkezinden daha uzak, sakin bir
yer olması
(3) Eğitim, sağlık, alışveriş gibi olanakların daha kaliteli olduğu düşünülen yerler
olması
(4) Daha modern, muntazam bir yapılaşmanın olması
(5) Kafamdaki gibi bir komşuluk ilişkilerinin olacağını düşündüğüm yerler olması
(6) Diğer…

7) Apartmanda yaşıyor olmaktan genel olarak memnun musunuz?


(1) Kesinlikle (2) Kısmen (3) Neredeyse hiç

8) Apartmanın sizi en çok memnun eden özellikleri neler olabilir? (öncelik sırasına
göre veya tek bir seçenek de olabilir)
(1) Nezih, modern bir görüntüsü, yaşantısı olması (2) Sıhhatli ve konforlu olması
(2) Daha düzenli, kullanışlı olması (4) Diğer…
184

9) Apartmanda olmayıp da eski yaşantınızda olan ve özlem duyduğunuz ya da


olmasını istedikleriniz var mı, varsa neler olabilir? (yoksa cevaplanmayacak)
(1) Ne olursa olsun eski evimi her haliyle daha çok seviyordum o yüzden özlüyorum
(2) Ekip dikebileceğimiz bir bahçe olmasını isterdim
(3) Eski komşuları ve komşuluk ilişkilerini arıyorum
(4) Diğer…

10) Mahallenizde boş vakitleri değerlendirme adına katıldığınız etkinlikler,


faaliyetler var mı, varsa bunlar neler?
(1) Hobi kursları
(2) Kur’an kursu
(3) Komşular arasında düzenlenen günler, toplantılar
(4) Hemşehri derneklerine üyelik
(5) Diğer…

11) Sizce mahalleyi yaşanabilir yapan neler olabilir? (öncelik sırasına göre veya tek
bir seçenek de olabilir)
Çok Kısmen Önemli
önemli önemli değil
1 Komşuluk İlişkileri
2 Sokakların sakin, temiz olması
3 Konforlu, kaliteli ve lüks evler
4 İnsan ilişkilerini birleştirici faaliyetler
(pazarlar, mağazalar, oyun alanları, parklar vb)
5 Arkadaşlıklar ve dostluklar
6 Güvenlikli olması

12) Günlük yaşamınızda en çok kimlerle görüşürsünüz?(öncelik sırasına göre)


(1) Akrabalar (2) Komşular (3) İş, okul arkadaşları (4) Diğer…

13) Günlük hayatta yaşadıklarınızı en çok kim ya da kimlerle paylaşırsınız? (öncelik


sırasına göre veya tek bir seçenek de olabilir)
(1) Eşle (2) Akrabalarla (3) Arkadaşlarla (tanıdıklarla) (4) Diğer…

14) Komşularınızla görüşür müsünüz?


(1) Sık sık (2) Arada Bir (3) Neredeyse hiç

15) Peki, sizce komşularla neden ilişki kurulur?


(1) Komşuluk ilişkileri ihtiyaçtır (2) Aynı çevre ve mekânı paylaşmaktan dolayı
mecburiyettir
(3) Komşularla aynı anda akrabalık bağı olmasından dolayı görüşülür (4) Diğer…

16) Komşularınızla görüşme sıklığı nasıldır?


(1) Neredeyse her gün (2) Haftada bir ya da birkaç kez (3) Ayda bir ya da birkaç kez
(4) Rastgeldikçe ya da çok nadir
185

17) Şu anda oturduğunuz mahallede eğer varsa sık görüştüğünüz komşularınızla nasıl
tanıştınız?
(1) Eski komşumdu (2) Alt-üst ya da yan-karşı komşum olması sebebiyle tanıştık
(3) Akrabam olması sebebiyle tanışıyor ve görüşüyoruz (4) Çocuklarımız aracılığıyla
tanıştık
(5) Diğer…

18) Gecekondudayken komşularla görüşme sıklığı nasıldı?


(1) Neredeyse hergün (2) Haftada bir ya da birkaç kez (3) Ayda bir ya da birkaç kez
(4) Rastgeldikçe ya da çok nadir

19) Komşularınızla birbirinizi ziyaret eder misiniz, evetse ziyaretleriniz daha çok
nasıl gerçekleşmektedir?
(1) Çoğu zaman habersiz, teklifsizce birbirimize gidip geliriz
(2) Önceden uygun olup olmadığı sorulup ona göre ziyaretlere gideriz
(3) Diğer…

20) Sık görüştüğünüz komşularınız kaç kişidir?


(1) 5 veya 5’den fazla (2) 3–4 (3) 2 (4) 1 (5) Hiç

21) Gecekondudayken sık görüştüğünüz komşularınız kaç kişiydi?


(1) 5 veya 5’den fazla (2) 3–4 (3) 2 (4) 1 (5) Hiç

Sık görüştüğünüz komşu ya da komşularınız şu anda veya gecekondudayken yoksa


aşağıdaki 22- 28 soruları cevaplanmayacaktır.

22) En sık görüştüğünüz komşunuz nerede oturmaktadır?


(1) Aynı apartmanda (2) Yakın binalarda (3) Bir sokak ileride (4) Diğer…

23) İkinci sık görüştüğünüz komşunuz nerede oturmaktadır?


(1) Aynı apartmanda (2) Yakın binalarda (3) Bir sokak ileride (4) Diğer…

24) Sık görüştüğünüz komşularınızın yaşı?(2 komşu dikkate alınarak sıralama


yapılacak)
(1) Aynı yaşlarda (2) Daha büyük (3) Daha küçük

25) Gecekondudayken sık görüştüğünüz komşunuzun yaşı? (2 komşu dikkate


alınarak sıralama yapılacak)
(1) Aynı yaşlarda (2) Daha büyük (3) Daha küçük

26) Komşularla görüşme şekliniz daha çok nasıldır?


(1) Ailece (2) Kadın-erkek ayrı (3) Diğer…

27) Şu anda sık görüştüğünüz komşularınızın eğitim düzeyi nedir? (2 komşu dikkate
alınarak sıralama yapılacak)
(1) İlkokul (2) Ortaokul (3) Lise (4) Üniversite (5) Diğer…
186

28) Şu anda sık görüştüğünüz komşularınızın mesleği?(1 ya da 2 komşunun mesleği


olabilir)
(1) İşçi (2) Memur (3) Esnaf (4) Serbest meslek (5) Ev hanımı (6) Emekli
(7) Öğrenci (8)İşsiz (9) Diğer…

29) Hangi meslekten insanlarla komşuluk yapmak istemezsiniz?


30) Kısmen de olsa komşularınızla görüşme nedenleriniz nelerdir?


(1) Yakın arkadaşlık (2) Boş vakitlerin birlikte değerlendirilmesi (3) Aynı
zamanda hısım, akraba olma nedeniyle görüşme (4) Özel günlerde(bayram, ölüm,
doğum vs) ziyaret amacıyla
(5) Rastgeldikçe selamlaşma nedeniyle (6) Diğer…

31) Komşulukta nelerden bahsedilir? (öncelik sırasına göre)


(1) Ev işleri (2) Eşten, çocuktan (3) Akraba veya diğer komşulardan (4)
Gündemdeki olaylardan (5) Dizilerden, magazinden (6) Siyasetten (7) Diğer…

32) Komşularınızla kısmen de olsa katıldığınız sohbet ortamında dedikodu ortamı


oluşur mu?
(1) Genellikle (2) Bazen (3) Arada bir (4) Çok nadir (5) Neredeyse hiç

33) Hangi konularda dedikodu yapıldığı olur? (öncelik sırasına göre veya tek bir
seçenek de olabilir)
(1) Aile hakkında (2) Uzaktaki akrabalar hakkında (3) Komşular ve yakın oturan
akrabalar hakkında (4) Sosyete ve diziler hakkında (5) Siyaset hakkında

34) Gecekonduda iken komşularınız arasında yardımlaşma ve dayanışma olur


muydu?
(1) Genellikle (2) Bazen (3) Arada bir (4) Çok nadir (5) Neredeyse hiç

35) Apartmandaki yaşantınızda, komşularınız arasında yardımlaşma ve dayanışma


sizce ne düzeydedir?
(1) Genellikle (2) Bazen (3) Arada bir (4) Çok nadir (5) Neredeyse hiç

36) Hangi durumlarda gecekonduda yardımlaşma ve dayanışma olurdu? (öncelik


sırasına göre veya tek bir seçenek de olabilir)
(1) Maddi anlamda(borç alıp verme, işe aracı olma vb…)
(2) Manevi anlamda (dert ve sıkıntıları paylaşma vb…)
(3) Günlük ev işlerinde veya bağ, bahçe işlerinde
(4) Çocuk bakımında
(5) Düğün, ölüm, doğum gibi hallerde
(6) Günlük ev içi ihtiyaçları ödünç alıp vermede
(7) Diğer…
187

37) Peki, apartmanda yardımlaşma ve dayanışma daha çok hangi hallerde


olmaktadır? (öncelik sırasına göre veya tek bir seçenek de olabilir)
(1) Maddi anlamda(borç alıp verme, işe aracı olma vb…)
(2) Manevi anlamda (dert ve sıkıntıları paylaşma vb…)
(3) Günlük ev işlerinde
(4) Çocuk bakımında
(5) Günlük ev içi ihtiyaçları ödünç alıp vermede
(6) Düğün, ölüm, doğum gibi hallerde
(7) Diğer…

38) Gecekonduda iken komşular arasında çatışma yahut anlaşmazlık olur muydu?
(1) Genellikle (2) Bazen (3) Arada bir (4) Çok nadir (5) Neredeyse hiç
39) Peki, şimdi apartmanda oluyor mu?
(1) Genellikle (2) Bazen (3) Arada bir (4) Çok nadir (5) Neredeyse hiç

40) Kısmen de olsa çıkan anlaşmazlıklar gecekondudayken hangi sebeplerden


olurdu?
(1) Çocuklar arasında çıkan anlaşmazlıklardan (2) Akrabalıktan kaynaklı
nedenlerden
(3) Asılsız söylenti, dedikodulardan (4) Diğer…

41) Şu anda apartmandayken hangi nedenlerden anlaşmazlıklar çıkmaktadır?


(1) Üst-alt veya yandan gelen gürültü (2) Apartmanda yaşamanın gerektirdiği
kurallara uymama (3) Aidatları vaktinde ödememe (4) Diğer…

42) Anlaşmazlık yaşandığı durumlarda evinizi, mahallenizi değiştirdiğiniz oldu/olur


mu?
(1) Hayır olmadı (2) Evet oldu (3) Olmadı ama duruma göre değiştirilebilir

43) Komşularınızla beraber boş vakitleri değerlendirme adına katıldığınız ortak


faaliyetleriniz ve sıklıkları?

Genellikle Bazen Arada Çok Hiç


bir nadir
1 Hobi veya Kur’an Kursları
2 Haftalık ya da aylık yapılan toplantı veya
altınlı günler
3 Piknikler
4 Tatil veya Geziler
5 Akşam veya İkindi Çayı görüşmeleri
6 Kahvehane veya derneklerde görüşme
7 Sinema, Tiyatro, Konser vs etkinliklere ortak
katılma
188

44) Komşuluktan beklentileriniz nelerdir? (öncelik sırasına göre veya tek bir seçenek
de olabilir)
(1) Samimi arkadaşlık, dostluklar (2) Karşılıklı dayanışma, yardımlaşma
(3) Saygılı, mesafeli insan ilişkileri (4) Gürültü yapmamaya, ortak kullanılan çevreyi
kirletmemeye özen gösterme (5) Diğer…

45) ‘Eski mahalledeki bağlılık (komşuluk), yakınlık (samimiyet) eskide kaldı, bitti’
dediğiniz oluyor mu?
(1) Kesinlikle (2) Kısmen (3) Neredeyse hiç

46) Şu anda oturduğunuz mahalle ile ilgili sorun ya da ihtiyaçları kimlerle


tartışırsınız?
(1) Komşularla (2) Akrabalarla (3) İş arkadaşlarıyla (4) Muhtar, belediye
memurları, polis gibi ilgili kurumsal destekli şahıslarlarla (5) Diğer…

47) Cinsiyetiniz?
(1) Bayan (2) Erkek

48) Yaş aralığınız?


(1) 65 veya üstü (2) 50–64 arası (3) 35–49 arası (4) 20–34 arası (5) 19 ve altı

49) Medeni durumunuz?


(1) Bekâr (2) Evli

50) Eğitim durumunuz?


(1) İlkokul (2) Ortaokul (3) Lise (4) Üniversite (5) Diğer…

51) Mesleğiniz?
(1) İşçi (2) Memur (3) Esnaf (4) Serbest meslek (5) Ev hanımı (6) Emekli
(7) Öğrenci (8)İşsiz (9) Diğer…

52) Nüfusa kayıtlı olduğunuz il (memleket) neresidir?


189

T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Özgeçmiş
Adı Soyadı: Ülker YILMAZÖZ
Doğum Yeri: Antalya
Doğum Tarihi: 11.12.1985
Medeni Durumu: Evli
Öğrenim Durumu
Derece Okulun Adı Program Yer Yıl
İlköğretim Mehmet Kemal - Antalya 1996
Dedeman İlkokulu
Ortaöğretim Hüseyin Avni Çöllü - Antalya 1999
Ortaokulu
Lise Çağlayan Lisesi - Antalya 2002
Lisans Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Konya 2007
Yüksek Lisans Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Konya 2010
Becerileri: Halk oyunları, gitar.
İlgi Alanları: Sinema, Müzik , Halk Oyunları, Yüzme.
İş Deneyimi: -
Aldığı Ödüller: * 2001 Türkiye Halk oyunları yarışması il çapında Antalya
birinciliği.
* 2002 T.H.O.yarışması bölge çapında ikincilik.
* 2002 Bölge ikinciliği çapında Türkiye birinciliği.
Hakkımda bilgi İstendiğinde referanslar verilecektir.
almak için
önerebileceğim
şahıslar:
Tel: 506 532 39 90
E-Posta: ulker-yucel@hotmail.com
Adres Turgut Özal Mah. Nasip Sitesi B-33 Batıkent/ANKARA

You might also like