You are on page 1of 32

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Kızıl Bayrak’tan...

Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

İÇİNDEKİLER
İçeride efelik taslayanlar dışarıda
uşaklıkta sınır tanımıyor... . . . . . . . . . . . 3
Kızıl Bayrak’tan...
Emperyalizmin uşaklarından
Sivas katliamı, başta Sivas olmak üzere birçok
halklara dost olmaz!... . . . . . . . . . . . . . . 4 kentte lanetlendi. Sayfalarımızda bu amaçla yapılan
Düzenin siyasal krizi ve Kürt sorunu . . . 5 eylem ve etkinliklerin tablosunu vermeye çalıştık.
Sermaye devletinin bu eylem ve etkinlikler
Aktif uşaklık çizgisinde sırasında sergilediği tutum ise bir kez daha katliamcı
tam yol ileri!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6 kimliğini ayyuka çıkardı. Alevi emekçilerin “utanç
müzesi olsun” talebini görmezden gelen devlet,
Katil devlet 18 yıl sonra yine
Madımak Oteli'ni “bilim ve kültür merkezi” yaptı ve
işbaşındaydı! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 üstüne de bu “merkezde” katillerine özel bir köşe yaptı.
Madımak'ta insanlık 2. kez utandı... . . 8 Böylelikle bir yandan katliamın izlerini silmeye
çalışırken diğer yandan ise katliama arka çıktı. Dahası
Katliam ülkenin dört bir yanında bu oyunlara prim vermeyen emekçilerin Sivas'ta
lanetlendi... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9 yapacağı anmaya yasak koydu, olmayınca kente
BDSP’nin 2 Temmuz anmalarından... . 10 girişleri zorbalıkla engellemeye çalıştı. Engel
olamayınca ise bu kez Madımak Oteli'nin önünde gaz
PTT direnişi büyüyor . . . . . . . . . . . . . . 11 bombasına sarıldı. 18 yıl önce onlarca can yakılırken
“Direniyorum öyleyse varım!”. . . . . . . 12 kılını kıpırdatmayan devlet, aynı yerde katliamı
lanetlemek isteyenlere yapmadığını bırakmadı. İşte
KESK Genel Kurulu sona erdi. . . . . . . 13 böylelikle bir kez daha suçüstü yakalandı.
Demokratik ve mücadeleci bir Bu devlet işçinin, emekçinin, Kürdün, Alevinin
sendikal hareket için… . . . . . . . . . . . . 14 düşmanıdır. Milyonları işsiz ve aç bırakan, dillerini ve
kültürlerini inkar edip asimilasyon cenderesi içinde
On sendikadan güçbirliği! . . . . . . . . . . 15 boğmaya çalışan, yetmediğinde zorbalıkla iradesini azıya almıştır.
Tunus-Mısır çiğneyen odur. Hiçbir makyaj onun bu karanlık ve Bu tablo ülkenin ilerici ve devrimci güçlerine büyük
katliamcı yüzünü saklamaya yetmez. Sivas katliamının sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumluluk en başta,
dersleri - H. Fırat… . . . . . . . . . . 16-19
yıldönümünde bu yüz her haliyle sırıtmıştır. emperyalizme ve suç ortaklarına karşı mücadeleyi
Suriye’de durum yükseltmek demektir. Bunun önümüzdeki ilk adımı ise,
karmaşıklığını koruyor.. . . . . . . . . . . . . 20 *** 15-16 Temmuz tarihinde İstanbul'da biraraya gelecek
olan emperyalistlerle uşaklarının karşısına
Lübnan direnişini silahsızlandırma Ülkede gaz bombasına boğulmadık toprak çıkabilmektir. Bu amaçla hazırlıklarımızı yapmalıyız.
planı tutmayacak! . . . . . . . . . . . . . . . . . 21 bırakmayan sermaye devleti, emperyalist efendileri
karşısında ise uşaklıkta sınır tanımıyor. “Aktif dış ***
“Sosyalist Enternasyonal” Atina’da politika” gibi söylemlerle cilalanmaya çalışılsa da sefil
toplandı..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 uşaklık tablosu gizlenemiyor. Sayfalarımızda bu uşak Bu sayımızdan itibaren “Ortadoğu'da halk
takımının yaptıklarını ele almaya çalıştık. Kuşkusuz hareketleri/Tunus-Mısır dersleri” başlıklı yazı dizisinin
Emekçiler ‘grev’ dedi….. . . . . . . . . . . . 23 ortada duran veriler, gerçekte olan bitenin çok sınırlı bir yayınına başlıyoruz. Yazı dizisi H. Fırat tarafından 19
İşte kapitalizmin futbolu: kısmıdır. Emperyalist stratejiler, karanlık planlar, sefil Şubat 2011 tarihinde verilmiş bir konferansın
pazarlıklar ve üstlenilen rollerin ne olduğu konusu yine kayıtlarından oluşuyor. Mısır ve Tunus'daki halk
Para-mafya-şike!.... . . . . . . . . . . . . 24-25 de büyük ölçüde karanlıktadır. Ancak ne olursa olsun ayaklanmalarını, devrimci-marksist bir perspektifle ele
Burdur Cezaevi’ndeki katliam girişiminin işin özü değişmeyecektir. AKP'nin icracısı olduğu alan konferans metinleri, güncelliğinden hiçbir şey
sermaye iktidarı, emperyalizmin ve siyonizmin kaybetmeden bugüne ve geleceğe ışık tutuyor. Okur ve
Gerillalar sonsuzluğa uğurlandı...... . . . 26
hizmetinde emekçilere ve kardeş halklara karşı gemi yoldaşlarımızın ilgiyle takip edeceğini umuyoruz.
Çorum’u devlet hazırladı itirafı … . . . 27
Nükleer santraller ölümdür,
izin vermeyelim!. . . . . . . . . . . . . . . . . . 28
Rakamlar kadının ezilmişliğine . . . . . . 29
Zilan: Kürt halkının
mücadele ateşi!... . . . . . . . . . . . . . . . . . 30
Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31
Sosyalizm Yolunda

Kızıl Bayrak
Haftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011


Fiyatı: 1 YTL

. . .
Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞAN
EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

ç ı l a r d a
t a p
Yayın türü: Süreli Yaygın
Yönetim Adresi:
Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,
Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbul
Ki
Tlf. No: (0212) 621 74 52
e-mail: info@kizilbayrak.net
Web: http://www.kizilbayrak.org
http://www.kizilbayrak.net
Baskı: SM Matbaacılık
Çobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok
Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL /
Tel: 0 (212) 654 94 18

CMYK
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3

İçeride efelik taslayanlar dışarıda uşaklıkta sınır tanımıyor...

Emperyalizme ve uşaklarına karşı


mücadeleyi yükseltelim!
Kürt hareketinin meclisi boykot etmesi ve
ardından da CHP’nin aldığı “yemin etmeme” tavrı,
düzeni siyasal bir krizle yüzyüze bırakırken, AKP
yönetimi ise ilk anda ara bir çözüm olanağına dikkat
çekerek gerilimi düşürmeye çalışırken daha sonra
saldırgan bir üslup takındı. Özellikle CHP sözkonusu
olduğunda tehditkar bir dille sopa göstermek yoluna
gitti. “Tükürdüklerini yalayacaklar”, “Paşa paşa
gelecekler”, “Milletvekilliklerini düşürürüz” türü
söylemleri birbirini izledi. Kuşkusuz AKP böylelikle
bir yandan CHP’yi hizaya çekmeye ve daha çok da
CHP’nin bu krizden güçlenerek çıkmasının önüne
geçmeye çalışmaktadır.
Gerilimin tırmandığı bu koşullarda AKP’nin
“devamsızlık” gerekçesiyle CHP ve BDP
milletvekilliklerini düşüreceği ve arkasından
yapılacak ara seçimler yoluyla anayasayı değiştirmek
için gerekli sayıya ulaşacağı ihtimali üzerinde de ABD, Ortadoğu’daki iki ana silahı durumundaki okunsa o kadar azdır.
durulmaktadır. Kuşkusuz bu sözkonusu güçleri İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkileri eski düzenine Tüm bunlardan sonra belirtmek gerekir ki
burjuva siyaset alanından uzaklaştırmaya yönelik sokmak üzere seferber durumdadır. Bu, Obama ile ABD’nin siyasal kriz karşısındaki görünürdeki
oldukça sert bir müdahale olur ki, siyasal krizi Erdoğan’ın yakın zamanda yaptıkları telefon kayıtsızlığının nedeni, AKP’nin dışarıdaki aktif
derinleştirmekten başka bir sonuç vermez. Eğer konuşmalarının da ana konusuydu. Bugünlerde uşaklık çizgisinde görülmemiş ataklığıdır. Yani aktif
dinci-gerici parti böyle bir planda karar kılmışsa, çok peşisıra Ankara’ya gelen ABD heyetlerinin de ziyaret uşaklığın karşılığı burjuva siyasal yaşamda AKP’nin
açıktır ki tam bir gözü dönmüşlükle hareket nedeni de temelde budur. Son olarak ABD elinin serbest bırakılması olmaktadır. İşte AKP
etmektedir. Çünkü bu durumda burjuva siyasal sistem Büyükelçisi bu kapsamda yaşananların genel şeflerinin son günlerde içeride sergilediği hoyratlığın
tam olarak tıkanacak, toplumun geniş kesimleri de çerçevesini ortaya koyan açıklamalar yaptı. gerisinde ABD desteği durmaktadır. Büyük ölçüde bu
sistemin dışına itilecektir. Bunun düzenin bekası Gazetecilerin İsrail-Türkiye arasındaki ilişkilere desteğe dayanılarak içeride efelenilmektedir.
üzerinde yaratacağı büyük tehdit ortadadır. yönelik ABD’nin müdahalesi olup olmadığı sorusuna Kuşkusuz ABD de AKP’nin iplerini daha sıkı
Düzenin efendisi konumunda olan emperyalistler kaçamak yanıtlar veren Büyükelçi, amaçlarının kavramak ve onu bölgesel planlarında daha etkin
ve tekelci burjuvazi böyle bir tehditin doğmasına izin Türkiye ile İsrail arasında bir süredir bozulan biçimde kullanmak için bunu bir fırsat olarak
verir mi, bu konuda bugünden kesin şeyler ilişkileri tamir etmek ve ileriye yönelik bu değerlendirmektedir.
söylenemez. Ancak şurası da açıktır ki AKP’nin işbirliğinden azami ölçüde yararlanmak olduğunu İç politika ile dış politikanın bu türden bir iç içe
sistemin bekasını zora düşürmek pahasına bir teyit etti. geçmişliği yeni bir olgu değildir. Fakat böylelikle,
hoyratlıkla saldırmasının gerisinde emperyalistlerle, Bu, ABD-İsrail-Türkiye gerici saldırganlık Ortadoğu’daki halk isyanlarını bastırmak ve bölgeyi
somutta ABD emperyalizmiyle kurduğu ilişkiler rol mihverinin yeniden sağlamlaştırılması demektir ki, şu emperyalist-siyonist amaçlar doğrultusunda yeniden
oynamaktadır. Dolayısıyla siyasal kriz karşısında haliyle bu doğrultuda bir hayli mesafe aldıkları düzenlemek için atılan sistematik adımlar dikkate
alacağı tutumun seyrinde de bu ilişkilerin geleceği ortadadır. Siyonistler AKP’nin seçimlerde “one alındığında ülke yönetenlerinin altına girdikleri
belirleyici olacaktır. minute” gibi efelenmelerin siyasal rantını tepe tepe uğursuz rolün sonuçlarının ne denli ağır olduğu
Öyle ki içeride burjuva siyasal yaşamın oya çevirmesine göz yumarken bu tür bir gelecek aşikardır. Emekçilerin ve ezilen halkların
kilitlenmesine yol açan bir krizle yüzyüze bulunan beklentisiyle hareket ediyorlardı kuşkusuz. AKP de bugünkünden de beter bir kölelik düzenine maruz
AKP’nin dış politika alanında içerisine girdiği yoğun seçimlerin hemen ardından, daha “balkon bırakılması tüm bu çabanın gelip dayandığı amaç
ve çarpıcı hareketlilik dikkat çekmektedir. Dahası bu konuşması”ndan itibaren bu yardımın diyetini durumundadır.
alandaki hareketlilik, içerideki siyasal kriz ödemeye başlamış (Elbette emperyalistler ve İşte bu nedenle ilerici-devrimci güçler ile Kürt
koşullarıyla belirgin tezatlık oluşturmaktadır. Ortada siyonistlerle ilişkilerdeki ısınma seçimlerin hareketi, günün iç politikaya ait güncel gelişmelerini
henüz yeni hükümet kurulmamıştır, ancak AKP’nin öncesinden, füze kalkanının ülke topraklarında bu çerçevede ele almalı, değerlendirmeli ve politik
şefleri ABD ve İsrail ile olan ilişkilerini kurulmasına izin vermek, Libya işgalinde suç görevlerini de yine bu çerçevede tanımlamalıdırlar.
geliştirmekte, emperyalist-siyonist stratejilerin ortaklığı gibi uşaklık örnekleriyle başlamıştır), Bu, düzen güçlerinin içerideki çok yönlü saldırılarına
ihtiyaçlarına yanıt vermek üzere bir dizi adımı ilişkileri “ısındırmak” çerçevesinde bir dizi “jest”te karşı verilecek sosyal ve siyasal hak mücadelesinin
geciktirmeden atmakta, “aktif dış politika” denilen bulunmuştur. Bu “jestler” içerisinde ikinci Gazze emperyalizme ve emperyalist uşaklığa karşı bir
aktif uşaklık çizgisinde tam yol ilerlemektedirler. Filosu ile hareket etmeye hazırlanan Mavi Marmara politik perspektifle sürdürülmesi demektir.
“İstikrar”ın egemenler payına ne anlama geldiği de gemisinin seferden alıkonulması da vardır. Öyle ki bu Bunun somut karşılığı, baskıya, eşitsizliğe ve her
böylelikle daha açık biçimde görülmektedir. adım hem AKP’nin hem de Filistin konusunu türden köleliğe karşı etkili ve güçlü bir mücadele
Ahmet Davutoğlu’nun Libya seferi ve üstüne alabildiğine istismar eden dinci gericiliğin maskesini cephesini oluşturmak, hedefine de emperyalizmi ve
Kaddafi yönetimine ait bir bankaya el konulması gibi indirecek türden bir uşaklık-düşkünlük örneğidir. uşaklarını koymak demektir. Böylelikle de
gelişmelerle Libya’da daha aktif işbirliği “Tükürdüğünü yalamak” deyimi de tam olarak da bu emperyalizmin Ortadoğu’ya yönelik gerici planlarına
yapılacağının alanen gösterilmesi, Suriye’de Esad türden bir durumu anlatmaktadır. ve amaçlarına karşı, ezilen emekçi halkların
yönetimine yönelik açıktan askeri saldırı tehditlerinin Yeri gelmişken değinelim ki, dinci-gerici-yandaş mücadelesine güçlü bir destek verilebilir,
savrulması, mecliste ilk iş olarak Lübnan tezkeresinin basın, ekonomisi iflas ettikten sonra tüm iplerini Türkiye’den güçlü bir mevzi açılabilir. Bu bakımdan
geçirilmesi, tüm bunların üstüne İsrail ile ilişkilerdeki emperyalistlere bırakan Yunanistan devletinin Gazze ilk sınav 15-16 Temmuz’da İstanbul’da yapılacak
bariz “ısınma”… AKP’nin yeni döneminde dış Filosu’nu engellemesine karşı demediğini Libya Temas Grubu toplantısıdır. Emperyalist
politikadaki stratejik eksenini belirleyen bu sonuncu bırakmazken Mavi Marmara sözkonusu olduğunda haydutlar ile uşaklarının üst düzeyde yanyana
olgu, bugün ABD emperyalizmiyle ilişkisinin de ana susmakta, dahası AKP’nin tutumuna mazaret gelecekleri bu toplantı karşısında güçlü bir anti-
gündemini oluşturmaktadır. Öyle ki büyük efendi uydurmaktadır. Bu adi ikiyüzlülüğe ne kadar lanet emperyalist ses yükseltmek günün görevidir.
4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Gündem Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

Filistin halkını bir çırpıda sattılar...

Emperyalizmin uşaklarından
halklara dost olmaz!
Ankara-Washington/Ankara-Tel Aviv hatlarındaki
uğursuz trafik, son günlerde yeniden yoğunlaştı. Halk
hareketlerinin Arap dünyasını boydan boya kapladığı
bir dönemde ABD emperyalizmi ve siyonist İsrail’le
işbirliğini daha da pekiştiren sermaye iktidarı ile AKP
hükümetinin, bölge halklarına karşı yürütülen
emperyalist saldırı planlarında aktif roller üstlenme
eğiliminde olduğu gözleniyor.
Vurgulamak gerekiyor ki, Ankara’daki Amerikancı
iktidarın emperyalist/siyonist güçlerle ilişkilerinde bazı
pürüzler çıksa da, temel alanlarda işbirliği ve suç
ortaklığı devam etti. Ne ticari ilişkilerde bir gerileme
oldu ne silah ihaleleri iptal edildi ne de temel sorunlara
dair Ankara ile Washington-Tel Aviv ikilisinin tutumları
arasında kayda değer farklar oluştu…
Dinci gericilik odağı AKP’nin şefi Tayyip
Erdoğan’ın Davos’ta yanı başına oturduğu İsrail
Cumhurbaşkanı Şimon Peres’i “terslemesi” ile Sermaye iktidarı ve AKP hükümeti için utanç verici çevirecek kadar ahlak yoksunu olduğunu da gözler
hissedilen gerilim, İsrail ordusunun Mavi Marmara olan bu gelişmeler, “bölgenin ektin gücü ve dünya önüne sermiştir.
gemisine yaptığı saldırı ve katliamla doruğa çıkmıştı. devleti olacağız” söyleminin kofluğunu da ortaya
Gerçekte ne siyonist şefler ne Tayyip Erdoğan’la koydu. Ne kadar hevesli olsalar da, Ankara’daki Gerici güçlerden ezilen haklara
müritleri sorunun ciddi boyutlara ulaşmasını arzu işbirlikçilere, henüz ABD’nin bölgesel çıkarlarıyla yarar gelmez…
ediyordu. Ancak İsrail’in küstahlığı ile AKP’nin iç ve uyumlu “etkin taşeronluk” dışında bir görev biçilmiyor.
dış politika hesapları, yaşanan gerilimi kaçınılmaz Washington’dan gelen emirle, hızla İsrail’le arayı Davos’taki çıkış ve Mavi Marmara saldırısının
kılmıştı. Bu gerilimin istenmeyen bir boyuta vardığı, düzeltmeleri, bir kez daha bu alçaltıcı misyonu gözler ardından Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e karşı takındığı
Washington’daki efendinin müdahalesi ile Ankara-Tel önüne sermiştir. “sert” tutum, Arap halkları nezdinde belli bir yankı
Aviv ilişkilerinin hızla “ısınmaya” başlamasından da uyandırmıştı. Tayyip Erdoğan’ı “kahraman” ilan eden
anlaşılıyor. İlkeleri değil sefil çıkarları var… Arap medyasının bunda önemli bir payı olsa da,
Türkiye başbakanının “küstah siyonistleri hedef alması”
Emir Washington’dan gelince… Tayyip Erdoğan’la önde gelen bazı müritlerinin da, doğal olarak yankı uyandırmıştı. Buna karşın Arap
İsrail’e karşı esip gürlemeleri hafızalardadır. İsrail’e medyasındaki ilerici kalemler tarafından, Türkiye’deki
“Müjdeli” haberi Amerikan sermayesinin sözcüsü karşı ağır ithamlarda bulunan AKP şeflerinin gelinen dinci gerici güçlerle Tayyip Erdoğan hakkında beslenen
olan ultra sağcı Wall Street Journal (WSJ) gazetesi yerde ırkçı-siyonistlerle arayı düzeltmek için gizli umutların temelden yoksun olduğu, Türk devletinin ise
verdi. “Son dönemde ABD-İsrail ile Türkiye arasındaki görüşmelere başlamaları, dahası bunun için utanç verici NATO üyesi ve ABD-İsrail işbirlikçisi olduğu da dile
ilişkilerde bariz bir ‘ısınma’ yaşanıyor” tespitini yapan tavizler vermeleri, kapitalist sınıflar adına siyaset getirildi. Fakat ilerici seslerin azlığı, tersi yönde yazıp
gazete, “Suriye krizinin İsrail ile Türkiye arasındaki yapanların temel ilkelere göre değil, iğrenç çıkarlara çizenlerin ise belirgin bir çoğunluk oluşturmaları,
ilişkilerde yumuşama yönünde ilk belirtileri ortaya göre hareket ettiklerini bir kez daha kanıtlanmıştır. “İslamcı AKP ve şefi Tayyip Erdoğan Filistin
koyduğunu” vurgulayarak, bu gelişmelerden duyduğu Mavi Marmara gemisinin “2. Gazze’ye özgürlük davasından yana” safsatasının ciddiye alınmasında
memnuniyeti dile getirdi. filosu”na katılmasının engellenmesi, seçimlerin etkili oldu.
İsrail’de yayın yapan Ynet haber sitesi ise, ardından siyonist şeflerin Tayyip Erdoğan’ı tebrik eden Bu yanılsama uzun ömürlü olamazdı. Nitekim
Washington ve İsrail’deki kaynaklara dayandırdığı mesajları, ABD ile İsrail’in Türk devleti ve AKP Tayyip Erdoğan’la müritlerinin Arap dünyasındaki halk
haberinde, “Amerikan yönetiminin, her iki tarafa da hükümetinin Ortadoğu halklarına karşı sürdürülen isyanları karşısında takındıkları tutumun Washington’la
aralarındaki gerilimi sona erdirmek için baskı karşı-devrim saldırısına verdiği kapsamlı desteği takdir paralel olması gözlerden kaçmadı. Öyle ki, sefil
uyguladığı, bunun sonucunda Türkiye ile İsrail’in ‘gizli etmeleri, basına son yansıyan haberlerde ise, Mavi çıkarlara göre alınan tutum, “Tayyip Erdoğan’la AKP,
pazarlıklara’ başladığı” belirtildi. Marmara katliamından dolayı Türkiye’nin İsrail’den Osmanlı İmparatorluğu’nu diriltmek istiyor” türünden
Washington’dan emir geldiğini doğrulayan bir diğer özür talep etmeyeceğinin ortaya çıkması… Tüm bunlar, değerlendirmelere vesile oldu.
gelişme, 1 Temmuz’da Türkiye’ye gelen üç senatörden AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan’ın Mavi Marmara’nın Gazze’ye Özgürlük Filosu’ndan
oluşan bir ABD heyetinin, Başbakan Tayyip Erdoğan’la emperyalist/siyonist güçlerle ilişkileri pekiştirmek için çekilmesi ve ABD-İsrail’le ilişkilerin pekiştirilmesi,
görüşmesi ve bu görüşmeden duyulan memnuniyetin uygun fırsat kolladıklarını da gösteriyor. “kahraman Tayyip efsanesi”nin safsatadan ibaret
basın önünde ilan edilmesi oldu. Belirtelim ki, AKP hükümeti, İsrail’le anlaşmanın olduğunu gözler önüne serecektir. Vurgulamak
Başbakanlık Resmi Konutu’nda yapılan görüşmenin şartı olarak Mavi Marmara saldırısı için özür, ölenler gerekiyor ki, Tayyip Erdoğan’la müritleri Filistin
ardından açıklamalarda bulunan Amerikan heyetinde için ise tazminat talep ediyordu. Ne var ki, ABD davasını istismar etmek için demagojik söyleme devam
John McCain (Bush’un cumhuriyetçi partisinin başkan emredince, talepler çıtası yere doğru inmek zorunda edecekler. Hatta İsrail’e dil uzatma ihtimalleri de var.
adayı), Joe Lieberman ve Lindsey Graham, Tayyip kalmıştır. Dinci gerici medyadaki görevli kalemşör takımının ise,
Erdoğan’ın yaklaşımlarından duydukları memnuniyetin Bu gelişmelerin seçimlerin hemen ardından AKP-İsrail-ABD yakınlaşmasını gerekçelendirmek için
altını çizdiler. gündeme gelmesi de tesadüf değil. Zira seçimlerde her türden şaklabanlığa başvuracağından da kuşku
“İsrail-Filistin arasındaki barış görüşmeleri, Libya, Filistin davasını da istismar eden dinci gerici güçler, duymamak gerek. Ancak bu türden sahte çıkışların artık
Suriye ve Türk-Amerikan ilişkileri”ni konuştuklarını Mavi Marmara’nın ne pahasına olursa olsun Gazze’ye Arap halkları nezdinde kaydadeğer bir etki yaratması da
açıklayan heyet, Tayyip Erdoğan’ın ve Türk devletinin gideceğini sık sık vurguladılar. Oysa İsrail’le gizli mümkün olmayacaktır.
Afganistan ve Irak’ta oynadığı rolden dolayı özellikle görüşmelere başlayan AKP hükümeti, çok önceden Dinci gerici AKP’nin bir çırpıda Filistin halkını
“minnettar” olduklarını belirttiler. Mavi Marmara’nın Gazze’ye gitmesini önleme kararı satması, bir tesadüf değil. Zira Filistin’e destek ilkelere
Bu gelişmelerin yansıra basına yansıtılmayan gizli almış, bunu ilan etmek için seçimlerin geçmesini değil sefil çıkarlara dayalı olduğu için, kısa ömürlü
görüşme ve pazarlıkların da yapıldığını tahmin etmek beklemiştir. Bu tutum, AKP’nin dini istismar etmekle olmaya mahkûmdur. Bu örnek, gerici güçlerden ezilen
zor değil. kalmadığını, Filistin halkının acılarını bile siyasi ranta halklara yarar gelmeyeceğini bir kez daha kanıtlamıştır.
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5

Düzenin siyasal krizi ve Kürt sorunu


Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi ile geldi. DTK da bu ay sonu genişletilmiş kongre
KCK davası tutuklusu olan seçilmiş vekillerin tahliye yapacağını, bunun için Kürdistan şehirlerinde delege
edilmemesi “yemin krizi” adı verilen siyasal krizin seçimi için sandık kuracağını ve toplanacak kongrede
temeli oldu. BDP’nin, Hatip Dicle ve KCK tutuklusu özerkliğe karar vereceğini açıkladı. Yapılan bu
vekiller için birçok hukuki girişimde bulunmasına açıklamalar Kürt siyasal hareketinin de devlet
rağmen şimdiye kadar hiçbirinden sonuç alabilmiş karşısında kolayından geri adım atmayacağını
değil. Bunun için Kürt hareketinin tüm siyasal göstermektedir.
özneleri Hatip Dicle’nin gaspedilen vekilliği iade Mevcut gelişmeler ışığında ifade edilecek olursa
edilene ve diğer KCK tutuklusu vekillerin meclise Kürt hareketi devlet karşısında tok bir tutum
girmesinin yolu açılana kadar meclisi boykot etmekte takınmakta ve artık düzenin kimi oyalama
kararlı. manevralarına itibar da etmemektedir. Fakat buna
Kürt hareketi haklı olarak Hatip Dicle ve diğer rağmen stratejisini düzen siyasetinden ve düzen
KCK tutuklusu vekillere yönelik yasağı, bir tür kanallarından dışında kurabilmiş de değildir.
terbiye operasyonu olarak değerlendirmekte ve buna Her ne kadar Kürt siyasal hareketi Kürt sorununun
karşı büyük bir öfke duymaktadır. Daha büyük bir anayasal çözümü çerçevesinde düzen içi bir politik
öfke ise bizzat Kürt halkı şahsında açığa çıkmaktadır. çizgi izlese de bu tutum her defasında (ve bugün
Düzen cephesinde ise BDP’li vekillerle ilgili olduğu gibi) devletin geleneksel imha ve inkara
yasağın kaldırılmasına ilişkin belirgin bir dayalı kırmızı çizgilerini karşısında bulmaktadır.
vurdumduymazlık hakimdir. Şu sıralar çatışmanın Tersinden ise özellikle son yıllarda Kürt hareketinin
öne çıkan gündemi CHP’nin yemin etmeme kazandığı güç ve mücadele kararlılığı devletin
tutumudur. AKP tıpkı BDP’ye olduğu gibi CHP’ye de geleneksel çizgisini boşa çıkarmaktadır. Düzen ile
“önce parlamentoya gelin ondan sonra bakarız” dedi. Kürt hareketi arasında yıllardır karşılıklı bir denge ve
Arkasından karşılıklı restleşmeler gündeme geldi ve kilitlenmenin ifadesi olan tablo bugünkü biçimiyle
işler iyice içinden çıkılmaz bir hal almaya doğru devam etmektedir. Fakat bir farkla ki Kürt halkının
giderken Cemil Çiçek’in meclis başkanlığı için mücadelesi nesnel olarak düzen sınırlarını aşmış
varılan uzlaşma, ilişkileri bir parça da olsa bulunmaktadır. Kürt siyasal hareketi de buna paralel
yumuşatmış görünüyor. Fakat karşılıklı çekilen bunca bir biçimde ve devleti açmaza alarak yeni mevziler
restten sonra nasıl bir orta yol bulacaklar henüz belli elde etmektedir. Kürt halkı kazanıp kullandığı herbir yönelimleri arasında belirgin bir açı bulunmaktadır.
değil. CHP’nin “diz çöktürdük ve zafer kazandık”, hakkını dişe diş bir mücadelenin ürünü olarak söküp Kürt halk kitleleri nesnel tutum itibariyle düzen dışı
AKP’nin ise “bak burnunuzu sürttük, tükürdüğünüzü almaktadır. Sivil itaatsizlik ve çadır eylemleri, ve devrimci bir konumda mücadele etmektedir.
yaladınız” diyemeyeceği bir çözüm yolu katledilen gerillaların cenazelerine sahip çıkılmasında Bu mesafe daha doğru bir ifadeyle çelişki, ya
aranmaktadır. Fakat aranan bu yolun ne zaman ve kendi vekillerini sahiplenme tutumunda da açığa mevcut güç ve olanakların düzen kanallarında bir
bulunabileceği ise meçhuldür. çıktığı gibi mücadelenin gücü düzen hukukunu ve çözüm için kanalize edilmesiyle ya da Kürt siyasal
BDP’li vekillerin durumuna ilişkin AKP ve devlet kurumlarını fiilen bir tarafa itmiştir. hareketinin düzenden tam kopma rotasına girmesiyle
cephesindeki vurdumduymazlık tablosu biraz da şu Kürt hareketinin attığı her ileri adım ve tok tutum aşılabilir. Kürt hareketinin bugünkü beklentilerine
sıralarda CHP ile uğraşılıyor olmasından kaynaklıdır. Kürt halk kitleleri tarafından çok daha ileri bir rağmen düzenin geleneksel çizgisinde ısrarını
Fakat düzenin siyasal krizinin temelinde Kürt siyasal düzeyde sahiplenme konusu olmaktadır. Bu sürdürdüğü ve tam teslimiyeti dayattığı bir tabloda
hareketinin aldığı tutum ve izlediği çizgi yönleriyle Kürt halkı ulusal kimliğine ve değerlerine düzenden kopma seçeneği çok daha olanaklıdır. Zira
bulunmaktadır. CHP ile AKP arasındaki kavgaya ve sahip çıkmakta, bunu düşünsel ve duygusal planda Kürt siyasal hareketi şimdiki güç ve olanaklarını
bunun yarattığı siyasal belirsizliğe rağmen tüm kalsa bile giderek belirginleşen düzenden kopma düzeni açmaza alma ve sorunun çözümüne zorlama
taraflar sorunun esas ağırlık merkezinde BDP ve Kürt eğilimiyle tamamlamaktadır. yönünde kullansa da bunun Kürt halk kitleleri
halkının yer aldığı konusunda mutabıktır. Fakat bu Kuşkusuz son dönemlerde belli bir kararlılıkla üzerinde bıraktığı sonuç bambaşkadır.
mutabakata rağmen BDP’li vekillerin durumuna yürünmesi ve ulusal talepler planında daha esnek Son gelişmelerle doğrulandığı gibi devlet cephesi
ilişkin ne atılmış bir adım ne de söylenmiş bir söz başka adımların atılması ciddi bazı yeni olanaklar da Kürt halkının meşru militan mücadelesiyle
vardır. yarattı. Kürt hareketinin sınıf ayrımı gözetmeksizin Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yaşamında ağırlığını
Son dönemde gözle görünür hale gelen Kürt her düzeyde ulusal birlik politikası gelinen aşamada koymasına kesin olarak karşıdır. Bu tutumuyla Kürt
halkının mücadele kararlılığı ve seçimlerde ortaya belli bir olgunluk kazanmış durumdadır. PKK ve halkına mutlak bir teslimiyetle ve düzen çerçevesi
konulan irade düzen tarafından ezilmek isteniyor. silahlı direniş karşısında konumlanmış burjuva içine girmeyi dayatmaktadır. Bu dayatmanın fiilen
Tüm yasak ve engellemelere rağmen BDP’nin ısrarla şahsiyetlerle sağlanan işbirliği, dini eğilimlerle parçalanıp aşılması Kürt halkıyla dayanışma halinde
parlamentoya çağrılması Kürt hareketinin ve halkının buluşma çizgisi, korucu aşiretlerle barışma girişimleri olan güçlü bir sınıf hareketinin yaratılması ölçüsünde
açıkça iradesini yok saymak demektir. Yanısıra burun ve diğer parçalardaki Kürtlerle bağlar bir hayli mümkün olabilir. Bu ise işçi sınıfı ve emekçiler
sürtüp hizaya çekmeye çalışmak demektir. güçlenmiş durumdadır. Bu ilişkilerin sağladığı safında Kürt halkıyla samimi bir dayanışmanın
Görülebileceği gibi bugün için devlet açısından imkanlar aynı zamanda kurumsal örgütlenmeler örgütlenmesi ve devrimci bir mücadele ortaklığı
öncelikli olan Kürt milletvekilleri üzerindeki yasağın biçiminde kalıcılaştırılmaya çalışılmaktadır. demektir. Kürt halkının bugünkü nesnel devrimci
kaldırılıp kaldırılamayacağı ya da Kürt sorununun Ortaya koyulan hedefler içinde dört parçanın yan pratiğinin ve mücadele kapasitesinin böylesi devrimci
anayasal çözümünün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği yana gelmesi ve ortak hareket zemini yaratması amaçlar doğrultusunda değerlendirilmesi de düzen içi
değil, Kürt halkının iradesinin nasıl kırılacağıdır. Bu bakımından en önemlisi kuşkusuz sonbahar aylarında kanalların aksine bir başka imkanın varlığını
böyle olduğu ölçüde önümüzdeki günlerde Kürt düzenlenmesi planlanan “Ulusal Birlik Kongresi” göstermektedir.
halkının mücadelesine karşı kapsamlı ve azgın terör olacaktır. “Ulusal Birlik Kongresi” Kürt hareketi Eğer güncel planda ve yaşam içerisinde
tırmandırılacaktır. açısından yeni bir sıçrama tahtası olarak pratikleştirilebildiği ölçüde bu imkanlar bir değer
Geçtiğimiz hafta Diyarbakır’da gerçekleşen planlanmaktadır. taşımaktadır. Bu çizgide atılan her adım, alınan her
BDP’nin ilk grup toplantısında Selahattin Demirtaş; Bütün bunlar düzenin yüz yıllık inkar ve mesafe, kazanılan her başarı düzen karşısında Kürt
“sorunun çözümünü mecliste görüyoruz, ancak asimilasyon çizgisinin yıkılması, Kürt halkının ulusal halkının mücadelesiyle emekçilerin mücadelesini
devletin kölesi de değiliz” dedi. Bu açıklama bir kimlik ve kültürünü pekiştirmesi bakımından yeni bir ortaklaştırabilecek zeminleri yaratacaktır. Temel ve
yandan belli güvenceler verildiği ölçüde meclise düzeyi işaretlemektedir. Fakat yine de bütün bunlar köklü sorunlar çürümüş burjuva siyaset zemini olan
dönebileceklerini anlatırken bir yandan da devletin Kürt halkının ve Kürt siyasal hareketinin mecliste ya da yasalarla değil, gerçek fiili güç
çizdiği sınırların ötesine geçmekteki kararlılık ortaya mücadelesinin bir başarısı olmasına rağmen strateji ilişkileri içerisinde ve mücadeleyle
konmaktadır. Demirtaş’ın açıklamalarına paralel bir geride kalmaktadır. Kürt halkının bugünkü objektif çözülebilmektedir. Kürt sorununun köklü ve kalıcı
açıklama da Demokratik Toplum Kongresi’nden konum ve tutumuyla Kürt hareketinin esas çözümü de buradan geçmektedir.
6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Güncel Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

Dış politikada “ustalık” dönemi...

Aktif uşaklık çizgisinde


tam yol ileri!
BDP:­­“Ya­36­ya­hiç!”­
Diyarbakır’da onbinler buluştu
BDP’nin Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt sorununa
anayasal demokratik çözüm” mitingine onbinlerce kişi
katıldı.
İstasyon Meydanı’nda yapılan mitingde konuşan DTK
Eşbaşkanı ve Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk ile
BDP Eş Genel Başkanı Filiz Koçali, Tayyip Erdoğan’ın
“Meclis’e paşa paşa dönecekler” sözlerine yanıt verdiler.
Tayyip Erdoğan’ın “Meclis’e paşa paşa dönecekler”
sözlerine atıfta bulunan Türk şunları söyledi: “Bu halk
işkenceler, faili meçhuller, zulüm, baskı gördü. Tehdidiniz
para etseydi, bu halk bugün Amed’te olmazdı. Tehditleriniz
ancak bizlere güç verir”
DTK’nin büyük bir iddiayla yola çıktığını söyleyen Türk,
Kürdistan Meclisi’ni oluşturacaklarını duyurdu. “Kürdistan
Meclisi’nin oluşturulması için herkese büyük sorumluluk
19 Mart gününden bu yana Libya halkının sürecinin yaşanması için sivillerin korunmasına düşüyor” dedi.
üzerine bombalar yağdırmayı sürdüren emperyalist yönelik sürdürülen NATO harekatının yanında Koçali, Erdoğan’ın “Paşa paşa Meclis’e gelirler” sözlerine
haydutların saldırganlıkları tüm hızıyla sürürken, siyasal çözümle ilgili de adımlar atılması büyük de “Paşa paşa gelmeyiz. Ya 36 ya hiç” diyerek tepki gösterdi.
dinci-gerici partinin başını çektiği Türk sermaye önem taşıyor” şeklinde konuştu.
devleti de aktif taşeronluk misyonunu pekiştirmek Geçtiğimiz hafta, Kaddafi muhalifi isyancıların Cezaevine taş yağmuru
için adımlarını hızlandırıyor. oluşturduğu Ulusal Geçiş Konseyi’ni resmi olarak 29 Haziran’da Dersim’de katledilen Mazlum Erenci’nin
Libya işgalinin koordinasyonunu sağlamak tanıyan, Kaddafi ve destekçilerinin banka TMK’den yargılandığı süreçte tutuklu bulunduğu Diyarbakır
amacıyla emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin hesaplarını dondurarak ülkeye girişlerini E Tipi Cezaevi’ne yürüyen kitle, cezaevini taş yağmuruna
biraraya gelerek oluşturdukları “Libya Temas yasaklayan Türk devleti, bu kararın hemen tuttu. Cezaevinin önünde bulunan subaylara ait araçlar
Grubu” toplantısının dördüncüsüne ev sahipliği ardından Dışişleri Bakanı Davutoğlu aracılığıyla tahrip edildi. Eylemi sürdüren kitleye polis saldırdı.
yapmaya hazırlanan Türk sermaye devleti, 5 isyancıların elindeki Bingazi şehrine giderek benzer
Temmuz günü de Ankara’da Libya gündemli bir eksende görüşmelerde bulunmuştu. Türk devleti
hazırlık toplantısına ev sahipliği yaptı. Temas Temas Grubu’nun BAE’de yapılan üçüncü
Viranşehir’de meşaleli yürüyüş
Grubu’na hazırlık olarak değerlendirilen toplantıya, toplantısında, Libya Ulusal Geçiş Konseyi’ne 100 Urfa’nın Viranşehir ilçesinde Hatip Dicle ve KCK
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, BM Genel milyon dolar yardım yapma kararı aldığını da tutuklusu milletvekillerinin serbest bırakılması talebiyle 4
Sekreteri Ban Ki-mun’un Libya Özel Temsilcisi açıklamıştı. Temmuz akşamı gerçekleştirilen yürüyüşe polis saldırdı.
Abdelilah El Hatip, Libya Ulusal Geçiş Konseyi Vatan Caddesi üzerinde toplanan BDP’liler meşaleli
yürüyüş gerçekleştirdi. Aralarında Viranşehir Belediye
Başkanı Mahmut Cibril ve Birleşik Arap Emperyalistler ve işbirlikçileri
Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah Başkan Yardımcısı Naif Aslan, BDP ilçe Başkanı Ferzende
İstanbul’a geliyor Ata’nın da bulunduğu kitle ilçe merkezine yürümek istedi.
bin Zeyd El Nahyan katıldı.
Toplantı sonrası Davutoğlu ve El Nahyan Tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması talebiyle
Emperyalistler ve işbirlikçileri, NATO slogan atan kitle polislerin zırhlı araçlar ile barikat kurması
görüşmeye ilişkin ortak basın toplantısı düzenledi. şemsiyesine aldıkları Libya işgaline ilişkin 29 Mart
İstanbul'daki Libya Temas Grubu toplantısına El üzerine yürüyüş güzergahını değiştirdi. Ara sokaklardan ilçe
günü Londra’da gerçekleştirdikleri Uluslararası merkezine çıkmak isteyen kitlenin önü ikinci kez polis
Nahyan ile birlikte eşbaşkanlık yapacaklarını dile Libya Konferası’nda “Libya Temas Grubu” adı
getiren Davutoğlu, emperyalist saldırganlığın aracı tarafından kesildi.
altında bir birliktelik oluşturdular. “Libya Temas Kitlenin yürüme kararlılığını sürdürmesi üzerine polis
olan Libya Temas Grubu'na güzellemeler yaptı. Grubu”, Kaddafi muhalifi isyancı güçlere başta
"Libya Temas Grubu, dost ve kardeş Libya'nın kalabalığa gaz bombası ve basınçlı su ile saldırdı. Ara
para ve silah olmak üzere geniş çaplı yardım yapma sokaklarda yaşanan kısa süreli çatışmalarda polise taşlarla
geleceği açısından uluslararası topluluğun kararı alırken, işgalin çok yönlü koordinasyonunu
kararlılığını gösteren son derece önemli bir karşılık verildi. Kitlenin dağılmasıyla eylem sona erdi.
da sağlama görevi üstlendi.
forumdur" diyerek, İstanbul toplantısının AKP hükümeti eliyle emperyalist saldırganlığa
gündemini ve alacakları kararları gözden aktif taşeronluk etmek için her türlü adımı atan
‘Sivil cuma’larda Dicle tepkisi
geçirdiklerini ifade etti. Türk sermaye devleti, 15-16 Temmuz günlerinde 1 Temmuz günü Van, Hakkari, Yüksekova, Doğubeyazıt,
İstanbul’da Libya Temas Grubu toplantısının Varto, Bulanık, Malazgirt, Patnos, Tatvan, İstanbul, Adana,
Yalan ve ikiyüzlülükte sınır yok! dördüncüsüne ev sahipliği yapacak. Toplantıya, Mersin, Şırnak, Silopi, Kurtalan, Derik, Nusaybin, Urfa,
NATO, BM, AB, Arap Birliği, Afrika Birliği Ceylanpınar, Suruç, Viranşehir, Diyarbakır, Kızıltepe, Bismil,
Türk devleti adına “şova” dönüştürülmeye temsilcileri ile ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Ergani, Silvan, Cizre, Batman, Beytüşşebap, Siirt’te kılınan
çalışılan Bingazi ziyaretine değinen ve “bölgeyi İtalya, BAE, Ürdün, Fas, Katar ve Türkiye’den namazlarda binlerce kişi saf tuttu.
gözlemleme imkanı bulduklarını” dile getiren dışişleri bakanları düzeyinde temsilciler katılacak. Vaazlarda ve okunan hutbelerde AKP’nin haksızlık ve hile
Davutoğlu, bir kez daha büyük bir ikiyüzlülükle Emperyalistler ve işbirlikçileri böylelikle bir yoluyla Hatip Dicle’nin vekilliğini çaldığı ifade edildi. ‘Sivil
NATO saldırganlığının “sivilleri korumaya dönük kez daha Libya ve Ortadoğu halklarına dönük cuma’ların Kürt halkını birleştirici bir rol oynadığı
bir operasyon olduğunu” söyledi. Davutoğlu, saldırı ve yıkım planlarını masaya yatıracaklar. söylenirken Kürtlerin haksızlık ve hukuksuzlukları hiçbir
“Önümüzde Libya açısından atılacak çok ciddi Fakat bu saldırı planlarına engel olmayı hedefleyen şekilde kabul etmeyeceği söylendi.
adımlar var. Her şeyden önce Libya’da akan kanın anti-emperyalistler ise aynı günlerde sokaklarda Bazı kentlerde namazdan sonra YSK kararını protesto
durması, sivil kayıpların artık olmayacağı bir geçiş olmaya hazırlanıyorlar. eden eylemler gerçekleştirildi.
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 2 Temmuz Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7

Katil devlet 18 yıl sonra yine işbaşındaydı!


Sivas­anmasına­soruşturma
Katliamın 18. yıldönümünde Madımak Oteli önünde gerçekleştirilen anmada kitleye gaz bombalarıyla
saldıran sermaye devleti, tertip komitesine soruşturma açtı.
Soruşturmaya gerekçe olarak anma etkinliğinin 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu
kapsamında kamu binası önünde, Valilik tarafından yasaklanan bir alanda yapılması gösterildi.
Tertip komitesi üyeleri hakkında 1.5 yıldan 3 yıla kadar hapis istemi ve 15 bin ile 30 bin liraya kadar ağır
para cezasıyla yargılanmalarının talep edileceği öğrenildi.
Katliamı lanetleyenlere soruşturma açılırken Sivas’ın firari sanıkları “bulunamıyor”, dava zamanaşımı
kapsamına alınmaya çalışıyor, katiller ise ödül gibi cezalarla kollanıyor.

Hamburg’da­2­Temmuz­anması
Hamburg’da 2 Temmuz Sivas katliamını anmak için Alevi Kültür Derneği tarafından şehrin en işlek
caddesi olan Mörgerberg Caddesi üzerinde stant açıldı. Standın üzerine Sivas’ta şehit düşenlerin resimleri
konularak üzeri kırmızı gül ve karanfilerle süslendi. Katliamı anlatan Almanca bildiriler dağıtıldı. Yaklaşık 4
saat süren stant çalışmasının ardından anma etkinliğine geçildi.
BİR-KAR’ın da yer aldığı anmada “Sivas’ın katili sermaye devletidir!” başlıklı bildiriler dağıtıldı, Kızıl
Bayrak satışı yapıldı.
Sivas katliamı, üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen Anmanın ardından Hamburg YEK-KOM tarafından Altona’da 2 Temmuz Katliamını lanetlemek ve Kürtler
unutulmadı, unutturulmadı. 2 Temmuz günü binlerce üzerindeki baskıları protesto etmek için bir miting yapıldı. Miting için Markoda önünde toplanıldı. “Sivas-
emekçi 33 şehidini anmak için Sivas’taydı. Diğer Madımak katliamını unutmadık, unutmayacağız” ve “Bizi insan olarak görmenizi istiyoruz, Kürt olarak
taraftan ise devletin 2 Temmuz’da sergilediği bir dizi değil” pankratlarıyla Hatip Dicle’nin fotoğrafları taşındı. YEK-KOM tarafından yapılan konuşmanın ardından
tutum ise onun katliamcı kimliğini olduğu gibi ortaya Die Linke milletvekili olan Mehmet Yıldız Almanya’da yaşanan güncel siyasal konular üzerine bir konuşma
koydu, tüm vahşiliğiyle anımsanmasını sağladı. Hem yaptı.
anlayış hem de pratik tutumları itibariyle Konuşmaların ardından halaylar çekildi. Mitinge DIDIF, ATIK, ADHK’de de katıldı.
katliamcılıktan ve alevi düşmanlığından şaşmadığını BİR-KAR “Sivas’ın katili sermaya devletidir” ve “Kürt halkıyla eylemli dayanışmaya!” başlıklı bildirilerin
tescilledi. dağıtımını gerçekleştirdi.
AKP hükümeti 2 Temmuz hazırlıklarına, “bilim ve BİR-KAR / Hamburg
kültür merkezi” haline getirdiği Madımak Oteli’nin
açılışını yaparak başladı. Ardından da başka bir
skandala daha imza attı. “Bilim ve kültür merkezi”nde
hazırlanan sözde anma köşesine Sivas şehitlerinin Sivas­şehitleri­mezarları­başında­anıldı
isimlerinin yanısıra katillerin isimlerini de yazdı.
Sivas Valisi ise iki katilin isminin Madımak Açıklamanın ardından Denizlerin ve Mahir
şehitlerinin yanına yazılmasına yönelik tepkileri haksız Çayan’ın mezarları ziyaret edilerek Denizleri
bularak katilleri korumaya kalktı. “Vefat eden 37 kişinin asanın, Mahirleri katledenin Sivas’ta yakanlarla
de adını yazdık. Yazılan 2 kişi provokatördü diyorlar. aynı güç olduğunu vurgulayan konuşmalar yapıldı.
Ben ne bileyim katil miydi, yakan mıydı? Biz kim yaktı Daha sonra “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”
bakmıyoruz, insanı merkeze alıyoruz” diyerek devletin sloganlarıyla eylem son buldu.
“insancıllığı”nı gösterdi. Üstüne de Madımak Oteli
önünde yapılacak anmaya yasak koymaya kalktı. İstanbul
Alevi emekçileri ve ilerici-devrimci güçler tüm
İstanbul’da Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
bunlara rağmen Sivas’a gitme kararlılığı gösterince ise
(PSAKD) öncülüğünde gerçekleştirilen anma
bu kez kent ablukaya alındı. Giriş çıkışlarda aramalar
etkinlikleri 30 Haziran günü Asım Bezirci’nin
yapıldı, kente girişler geciktirildi. Katliam sırasında
Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki mezarı başında
katil sürülerinin il dışından nasıl getiren devlet
6 Temmuz 2011 / düzenlenen etkinlikle başladı.
böylelikle kuş uçurmuyordu(!) Ankara Buradaki mezar anmasının ardından Kadıköy
Akabinde de Sivas’ta toplanan binlerce emekçiye
Tepe Nautilus önüne geçen kitle ilerici ve
saldırarak gerçek yüzünü gösterdi. Saldırı sırasında Ankara devrimci kurumlarla buluşarak Sivas şehitlerinden
atılan gaz bombalarından alanda bulunan tüm kitle
Sivas’ta katledilen aydın ve sanatçılar 6 Nesimi Çimen’in mezarının bulunduğu
payını aldı. Sivas şehitlerinin ailelerinden de
Temmuz günü Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda Karacahmet Mezarlığı’na yürüdü.
yaralananlar oldu. 18 yıldır katliama dair gerçekleri
gerçekleştirilen eylemle anıldı. Yürüyüşün en önünde PSAKD imzalı
örtbas etmek için tüm maharetini sergileyen sermayenin
Anma için 1 Nolu kapıdan Sivas şehitleri anıt “Madımak utanç müzesi olacak! Unutmadık,
faşist devleti, tüm bu çabasına rağmen sonuç
mezarına yürüyüş gerçekleştirildi. Eylemde unutturmayacağız” pankartı taşındı. Yaklaşık 400
alamamasını saldırarak telafi etmeye çalıştı. Katliamı
“Madımak utanç müzesi olacak; unutmadık, kişinin katıldığı yürüyüşte Sivas şehitlerinin
önlemek için kılını kıpırdatmayan devlet, 18 yıl aradan
unutturmayacağız / PSAKD” pankartı ve Sivas’ta fotoğraflarının yer aldığı 50 metre uzunluğunda
sonra polis ordusuyla kenti ablukaya aldı.
yakılan aydınların fotoğrafları taşındı. Anıt bir şerit pankart da taşındı.
Böylelikle bir kez daha görülmüştür ki, günümüzün
mezara gelindiğinde saygı duruşu gerçekleştirildi. BDSP’nin “Maraş, Çorum, Sivas, Gazi...
Hızır paşalarının amacı Alevilerin hak ve özgürlüklerini
Ardından PSAKD Genel Başkan Yardımcısı Katliamların hesabını soracağız” pankartıyla
genişletmek değil sömürü düzeninin devamını
Mustafa Özarslan bir konuşma yaptı. Sivas katıldığı yürüyüşte TKP, Halkevleri, Devrimci
sağlamaktır. Bunun için düzenin ihtiyaç duyduğu şey,
Valisini Hızır Paşa’ya benzeterek “Yürü bre Hızır Alevi Komitesi, SODAP ve Kaldıraç da yer
kendi ihtiyacına uygun Alevilik anlayışını hakim
Paşa senin de çarkın kırılır. Güvendiğin padişahın aldılar.
kılmaktır. Sivas anmasında yaşananlar Alevilerin
o da bir gün devrilir” dedi. Konuşması sırasında İlerici ve devrimci güçler Nesimi Çimen’in
sermaye düzeninden, sorunlarının çözümüne dair en
ağlayan anaları gösterip “Anaların öfkesi, gözyaşı mezarı başında gerçekleştirilen anmanın ardından
ufak bir adım atmasını beklememesi gerektiğinin en
katilleri boğacaktır!” diyerek Madımak’ın utanç eylemlerine son verdiler.
açık kanıtıdır. Bir kez daha görülmüştür ki tek yol
müzesi yapılması talebini yineledi. Kızıl Bayrak / Ankara - İstanbul
mücadele ateşini büyütmektir.
8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2 Temmuz Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

Madımak'ta insanlık 2. kez utandı... İstanbul’da­anmalar...


Binler devlet terörüne rağmen
Sivas'ta buluştu...

3 Temmuz 2011 /
Sivas

Sarıgazi
AKA-DER, BDSP, DHF, Partizan, TKP, ÖDP,
UİD-DER, Sarıgazi Pir Sultan Abdal Derneği Girişimi
tarafından örgütlenen yürüyüşe ESP, Devrimci
Dönüşüm, Hacı Bektaş-ı Veli Derneği ve Taşdelen
Cem Evi destek verdi. Oldukça coşkulu geçen eylem
emekçiler tarafından ilgiyle izlendi.
Vatan İlköğretim Okulu’nun önünde başlayarak
Sivas katliamının 18. yıldönümünde binlerce kişi Nazım Hikmet Parkı’na kadar gerçekleştirilen
katliamı lanetlemek ve 2 Temmuz şehitlerini anmak yürüyüşe 600 kişi katıldı.
için Sivas’ta toplandı. Nazım Hikmet Parkı’na gelindiğinde bir dakikalık
Başta Alevi örgütleri olmak üzere; sendikalar, saygı duruşu gerçekleştirildi. Ardından yapılan
meslek örgütleri ile ilerici ve devrimci güçlerin de konuşmada Sivas Katliamı lanetlendi, devletin
katıldığı Sivas’taki buluşma öncesinde Sivas katliamlarını sürdürdüğü ve Kürt halkına yönelik
Valiliği’nin talimatıyla kent ablukaya alındı. baskıların da bunun bir yönü olduğu vurgulandı.
Genel olarak kitlenin coşkusu eyleme yansıdı. Müzik dinletisi ve semah gösterisinden sonra eylem
Fakat gerek otel önündeki uzun bekleyişte, gerek sona erdi.
otobüslerin daha şehre girişlerinde polis tarafından BDSP, “Maraş, Çorum, Gazi, Sivas... Katliamların
engellenmesi girişiminde sorumlu dernek hesabını soracağız!” pankartıyla ve kızıl bayraklarla
yöneticilerinin pasif tutumu eylemin coşkusunu eyleme katılım sağladı.
azalttı. Bu sebeple eylem daha bitmeden birçok
kortej dağılmaya başladı. Kartal
2 Temmuz 2011 / 30 Haziran akşamı Ahmet Şimşek Koleji önünde
Polis engellemesi aşıldı Sivas
toplanan kitle “Madımak Utanç Müzesi Olacak”,
“Katil Devlet Hesap Verecek” pankartlarıyla Kartal
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ile Alevi Meydanı’na yürüdü. Eylem basın açıklamasının
Bektaşi Federasyonu (ABF) tarafından organize edilen karşılandı.
okunmasından sonra atılan sloganlarla son buldu.
eyleme katılmak için, Cuma akşamı Türkiye’nin dört 150 kişinin katıldığı eylemi BDSP, Partizan,
bir yanından Sivas’a hareket eden araçlar kent Madımak önünde polis saldırdı
Halkevleri, ESP, PDD, PSAKD, EMEP, TKP
girişinde durdurularak saatlere bekletildi. örgütledi.
Ayrıca, eski Madımak Oteli’ne asılması planlanan Otele çıkan bütün sokaklar yoğun polis ablukası ile
Kızıl Bayrak / İstanbul
“Utanç Müzesi” tabelasına polis tarafından el konuldu. tutulurken, yürüyüş kolu Madımak Oteli’ne yaklaşınca
Binlerce kişinin bu keyfi uygulamaya tepki göstermesi polis barikatı ile karşılaştı. Kortejin en önünde
üzerine tabela geri verildi. bulunan şehit aileleri, barikat açılarak içeri alındıktan
sonra kitlenin geçişine izin verilmedi. Şehit aileleri
Madımak’a yürüyüş otelin önüne çelenk bıraktılar ve “Madımak Utanç
müzesi olsun” tabelasını astılar.
Ekrem Bey Parkı’nda toplanan Alevi örgütleri ile Bir süre sonra ön taraftaki kitle barikata yüklendi.
diğer güçler katliamın yaşandığı Madımak Oteli’nin Polis yoğun biber gazı kullanarak kitleye saldırdı. Bir
önüne doğru yürüyüşe geçti. Sivas Katliamı’nda süre dağılan kitle ardından “Katil devlet hesap
hayatını kaybedenlerin yakınlarının ellerindeki verecek!”, “Sivas’ın hesabı sorulacak!”, “Faşizme
fotoğraflarla ön saflarda yer aldıkları yürüyüşte, sık karşı omuz omuza!” sloganlarıyla tekrardan toplanıldı
sık “Madımak utanç müzesi olacak!” sloganı atıldı. ve barikatın önünde beklenildi.
Yürüyüşte “Madımak müze olsun!”, “Katliamın Devletin oteli, bilim ve kültür merkezi olarak
sorumluları yazılsın” yazılı dev pankartlar taşındı. meşrulaştırma çabası şehit ailelerinin içeriye davet
Kortejlerde Sivas şehitlerinin fotoğrafları da edilmesiyle devam etti. Aileler ise bu daveti kabul
taşındı. Yürüyüşe PSAKD şubeleri başta olmak üzere etmedi. Otelin utanç müzesi olması gerektiğini
aralarında BDSP’nin de olduğu ilerici ve devrimci belirterek içeri girmeyi reddeddiler. Otelin önüne
güçler yer aldı. karanfiller bırakan aileler “Utanç müzesi” tabelasını
da alarak çıktılar. / Kartal
BDSP ise “Sivas’ın katili sermaye devleti” yazılı
Anma boyunca alanda bulunan kitlenin sayısı 30 Haziran 2011
pankartını taşıdı. Kızıl flamalarla yürüyen BDSP’liler
katliamı lanetleyen ve hesap sorma çağrısı yapan yaklaşık onbine ulaştı.
Kızıl Bayrak / Sivas
sloganlar attılar. Kortej çevredekiler tarafından ilgiyle
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 2 Temmuz Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9

Katliam ülkenin dört bir yanında lanetlendi...

Unutursak hatırlatırlar!..
pankartlar ve kızıl flamalar ile katıldılar. bitirildi.
Miting saygı duruşu ile başladı. Sivas’ta yakılan 33 Eyleme BDSP’de destek verdi.
aydın ve sanatçının isimleri tek tek okunarak hep bir
ağızdan “yaşıyor” sloganı haykırıldı. Kürsüye ilk Manisa
olarak Sivas şehitlerinden Sehergül Ateş’in amcası Manisa Alevi Kültür Dernekleri basın açıklaması
Süleyman Ateş davet edildi. Sivas davasının yaparak 2 Temmuz şehitlerini andı. 1 Temmuz günü
avukatlığını da yapan Ateş, hukuksal süreci Manolya Meydanı’nda buluşan emekçiler attıkları
özetledikten sonra katillerin yargılanmadığını belirtti. sloganlarla Madımak Katliamı’nı lanetledi.
Konuşmasının ileri bölümlerinde duygusallaşan Ateş, Eyleme KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile
havanın da etkisiyle fenalaştı. siyasi parti temsilcileri de destek verdi.
Daha sonra sözü tertip komitesi adına PSAKD Kızıl Bayrak / İzmir – Ankara – Bursa – Didim –
Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özarslan aldı. Adana - Manisa
Özarslan, katliamın unutulmadığını ve Madımak utanç
müzesi oluncaya ve katiller yargılanıncaya kadar
mücadelenin devam edeceğini vurguladı. “Unutursak
2 Temmuz 2011 /
Izir hatırlatırlar” ifadelerini de kullanan Özarslan, Gazi’yi, İzmir’de­anmalar...
Ulucanlar’ı ve 19 Aralık’ı örnek vererek toplumsal
belleği diri tutma çağrısı yaptı.
Tertip komitesi adına yapılan konuşma politik
Güzeltepe
içerik olarak oldukça iyi olmasına rağmen, alana giren Uğur Mumcu Parkı’nda toplanan kitle üzerinde
düzen partisi CHP, ADD ve Çankaya belediyesi Sivas şehitlerinin fotoğraflarının olduğu “Unutmadık,
başkanı Bülent tanık’ın kürsüden selamlanması birçok unutturmayacağız” pankartı ile Güzeltepe Alevi Yol
İzmir emekçinin ve devrimci kurumların tepkisini çekti. Derneği önüne meşaleli yürüyüş gerçekleştirdi.
Alevi Bektaşi Federasyonu ve İzmir Yöre Yaklaşık 5 bin emekçinin katıldığı miting Kardeş Yürüyüşte katledilen aydınların fotoğrafları da
Dernekleri’nin (İYD) çağrısıyla gerçekleşen miting Türküler’ in söylediği ezgilerin ardından son buldu. taşındı. Çevredeki emekçiler de alkış ve ıslıklarla
için Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan kitle buradan Ontex direnişinin sesinin taşındığı mitingde eyleme destek verdi.
Gündoğdu Meydanı’na yürüdü. Yürüyüş sırasında en BDSP’liler Kızıl Bayrak gazetesi satışı da Saygı duruşunun ardından yapılan açıklamada
önde Alevi Bektaşi Federasyonu ve İzmir Yöre gerçekleştirdiler. “Yakanlar hala iktidardadır. Sivas Katliamı’nın
Dernekleri “2 Temmuz Katliamı’nı unutmadık, üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen ne katillerle ne
de katliamcı gerici-faşist zihniyetle hesaplanılabilmiş
unutturmayacağız” pankartıyla yer alırken, arkalarında Bursa durumda” denildi.
Alevi örgütleri pankartlarıyla sıralandılar. 2 Temmuz günü yapılan miting Kent
İlerici ve devrimci kurumlarla emek ve meslek Açıklamadan sonra Umuda Yolculuk Tiyatro
Meydanı’ndan Fomara Meydanı’na yapılan yürüyüşle Topluluğu’nun hazırladığı “Bir uyanıştır Sivas” adlı
örgülerinin de yer adığı yürüyüşe BDSP’liler de kızıl başladı. Saygı duruşu ile başlayan anmada kurumlar
flamalarıyla katıldılar. oyun oynandı. Bunu Alevi Yol Derneği’nin Semah ve
adına hazırlanan basın açıklaması okundu. bağlama grubu izledi. Etkinlik “Sivas katliamı”
Alana girildiğinde kürsüye Sivas şehitlerinin Basın açıklamasının ardından Sivas’ta yaşamını
resimlerinin olduğu ve “Unutmadık, belgeselinin gösterimi ile bitirildi.
yitirenlerin isimleri tek tek okunarak “yaşıyor” diye Anmayı İşçi Kültür Sanat Evi Derneği, Güzeltepe
unutturmayacağız” şiarlı pankart asıldı. İlk olarak haykırıldı.
Sivas şehitlerinin isimlerinin okundu ve birer kişi Alevi Yol Derneği ve Çiğli Halkevi birlikte örgütledi.
Grup Liberta’nın seslendirdiği türkü ve marşların
resimleri taşıyarak sahneye çıktı. Temsili olarak Pir Eyleme Mücadele Birliği Platformu destek verdi.
ardından anma sona erdi.
Sultan Abdal’ın da sahneye çıktığı kurguda, kitle, Yaklaşık 300 kişinin katıldığı eylemde aralarında
isimleri “yaşıyor” sloganlarıyla karşıladı. Şehitlerin
resimleriyle birlikte semah gösterisi yapıldıktan sonra
BDSP, DİSK Marmara Bölge Temsilciliği, Birleşik Gültepe
Metal İş Sendikası, TÜMTİS, ÇHD Bursa Şubesi, İzmir’de emekçi mahallelerinde örgütlenen
saygı duruşuna geçildi. BDP, ÖDP, Partizan’ın da bulunduğu birçok sendika,
ABF ve İYD adına basın açıklamasının eylemlerden biri de Gültepe gerçekleştirildi. Gültepe
meslek örgütü, ilerici ve devrimci kurum yer aldı. Halkevleri, Alevi Kültür Derneği ve Ege Kars
okunmasının ardından İzmir İHD Şube Başkanı
Mustafa Rollas ile DİSK Ege Bölge Temsilcisi Ali Demokrat Dernekler Federasyonu tarafından
Çeltek birer konuşma yaptılar. Pir Sultan Abdal Kültür Didim örgütlenen anma yürüyüşAlevi Kültür Derneği’nin
Derneği Müzik Grubu da kısa bir dinleti sundu. Daha Miting Hacı Bektaş-i Veli Derneği, Eğitim-Sen, önünde son buldu.
sonra KESK Şubeler Platformu sözcüsü Duran Sınacı BDP, CHP, ÖDP tarafından oluşturulan Didim 2
ile Alevi Yol Kültür Derneği adına Halil Aksu da birer Temmuz Platformu tarafından örgütlendi. Karşıyaka
konuşma yaptılar. Tüm konuşmalarda yaşanan Miting için Didim Cemevi önünde toplanan kitle Alevi ve Bektaşi kurumları Sivas katliamının 18.
katliamlara karşı ortak mücadele edilmesinin Yeni Mahalle Parkı’na yürüyüş gerçekleştirdi. yıldönümünde İzmir Karşıyaka’da meşaleli yürüyüş
gerekliliğine vurgu yapıldı. Mitingde yapılan konuşmalarda Madımak Oteli’nin gerçekleştirdi.
Miting alanında Kızıl Bayrak gazetesi satışı da “bilim ve kültür merkezi” olarak açılıp dalga 29 Haziran Çarşamba akşamı gerçekleştirilen
yapıldı. geçercesine katliamcılarla katledilenlerin isimlerinin yürüyüş Karşıyaka minibüs duraklarından başladı.
yanyana yazılmasına tepki gösterildi. Ardından meşaleler ve pankartlar eşliğinde çarşı
Ankara Mitinge Sanatçı Ferhat Tunç’un da aralarında boyunca yürünerek İş Bankası önüne gelindi. En önde
2 Temmuz günü Toros Sokak’ta kitlenin bulunduğu yaklaşık 700 kişi katıldı. “Katiller halka hesap verecek!” şiarlı Çiğli PSAKD ve
toplanmasıyla başlayan eylem, Kolej Meydanı’na “Aleviyiz haklıyız kazanacağız!” şiarlı PSAKD İzmir
yapılan yürüyüşle devam etti. Adana Şubeleri pankartları taşındı. Farklı kurumlar da
Birçok sendika, meslek odası, köy derneği ile 1 Temmuz günü Pir Sultan Abdal Kültür Derneği pankart ve flamalarıyla eylemde yer aldılar.
ilerici ve devrimci kurumun katılım sağladığı eylemde, önünde toplanılmasının ardından başlayan yürüyüşte İş Bankası önüne gelindiğinde basın açıklamasına
en önde Sivas şehitlerinin aileleri yürüdü. Ailelerin Sivas şehitlerinin fotograflarının yanısra “Unutmadık, geçildi. Açıklamada Sivas katliamının hesabının
arkasında PSAKD, DİSK, KESK, TMMOB ve unutturmayacağız” pankartı taşındı. sorulacağı vurgulanarak Sivas’ta düzenlenecek
dernekler pankartlarıyla yer aldılar. Yaklaşık 60 kişinin katıldığı eylemde basın metnini merkezi mitinge çağrı yapıldı. Ayrıca Madımak
BDSP’liler mitinge “Faşist katliamların hesabını PSAKD Adana Şube Başkanı Mikdat Öztürk okudu. Oteli’nin müze yapılması talebi de yinelendi.
işçi-emekçiler soracak/ BDSP” ve “Pir Sultan’dan Öztürk, Madımak utanç müzesi olana kadar Eyleme BDSP’de katıldı.
Madımak’a asan da yakan da devlettir/ MİKE” yazılı mücadeleye devam edileceği belirtilerek açıklama Kızıl Bayrak / İzmir
10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2 Temmuz Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

BDSP’nin 2 Temmuz anmalarından...

Sivas’ın faili sermaye devleti!


devam etti. Son olarak sinevizyon gösterimi yapıldı. pankartları asıldı.
Etkinlik alanına Ontex/Canbebe işçilerinin sesi de
Başaran taşındı. Ontex ürünlerini boykot etme çağrısı yapan
30 Haziran akşamı İstanbul Sultanbeyli’re Başaran yüzlerce bildiri dağıtıldı. Kızıl Bayrak’ın da emekçilere
Mahallesi’nde etkinlik ve yürüyüş gerçekleştirildi. ulaştırıldığı etkinlikte Mamaklı emekçilerle İşçi Kültür
Etkinlik, sermaye devletinin Sivas Katliamı’nı Evi ve çalışmaları üzerine anket yapıldı.
lanetleyen açılış konuşması ile başladı ve ardından Etkinlik saygı duruşu ile başladı. Saygı duruşunun
saygı duruşu gerçekleştirildi. bitimi ile Sivas şehitlerinin isimleri okunarak “yaşıyor”
Sivas Katliamını anlatan belgesel, Başaran sloganı atıldı.
Mahallesi emekçileri tarafından ilgiyle izlendi. Mamak İşçi Kültür Evi adına yapılan konuşmada
Sinevizyon gösteriminin ardından, BDSP adına yapılan devletin katliamcı yüzü teşhir edilirken, emekçiler
basın açıklamasında, Sivas katliamının tıpkı Maraş, devletin kültürel dejenerasyonuna karşı örgütlü
Çorum, Gazi, Ulucanlar ve 19 Aralık katliamları gibi, mücadeleye çağırıldı.
sermaye devletinin işçi sınıfı ve ezilenlerin MİKE konuşmasının ardından şiir atölyesi sahne
Esenyurt aldı. Başarılı bir sunum yapan şiir atölyesi beğeni ile
2 Temmuz 2011 / mücadelesini bastırmak amacıyla gerçekleştirdiği bir
izlendi. Dinleti “Ey Halk” şiiri ile son buldu.
katliam olduğu vurgulandı. Devlet eliyle, gerici
güruha işletilen Sivas katliamı gibi, tüm katliamların Şiir dinletisini Av. Selçuk Kozağaçlı’nın
hesabını sormak için emekçiler mücadeleye çağırıldı. konuşması izledi. Şehitlerin anılmasının önemine
Basın açıklamasının ardından; Sivas’ta yaşamını değinen Kozağaçlı, saygı duruşu esnasında daha
Esenyurt öncesinden tanıdığı bir çok devrim şehidinin gözlerinin
yitiren Metin Altıok ve Behçet Aysan’ın şiirleri
2 Temmuz akşamı Esenyurt Depo Durağı’nda önüne geldiğini belirtti. Kozağaçlı son olarak
emekçilerle paylaşıldı. Şiirler emekçilerin coşkulu
yürüyüş ve etkinlik yapıldı. devrimcilerin katledilmemesi için onlarla beraber
alkışları ile karşılandı. Etkinliğin ardından yapılan
Kapalı Cadde’de başlayan yürüyüşte “Sivas’ın yargılanmanın göze alınması gerektiğini belirterek
yürüyüşte; “Maraş, Çorum, Gazi, Sivas… Katliamların
hesabını emekçiler soracak! / BDSP” pankartı ve kızıl konuşmasını sonlandırdı.
hesabını soracağız!” pankartı taşındı. Yürüyüş, Başaran
flamalar taşındı. Kotejin önünde ise Sivas şehitlerinin Ardından Umut Yurdusar ve Yeter Sarıateş sahne
Mahallesi emekçileri tarafından ilgiyle karşılandı. Pek
resimlerini taşıyan semah ekibi yer aldı. aldı ve Türkçe ve Kürtçe ezgileri ile emekçilere
çok emekçi, alkışlarla ve sloganlara eşlik ederek
Yürüyüşe canlı ve coşkulu bir hava hâkimdi. seslendi.
eylemi selamladı.
Sloganlar hiç susmadı. Hep bir ağızdan katil devlete 2 Temmuz Sivas Katliamı’ndan sağ kurtulan Şair
olan öfke haykırıldı. Yürüyüş, çevredeki esnaflar ve Zerrin Taşpınar sahneye çıkarak duygu ve
insanlar tarafından alkışlarla, ıslıklarla desteklendi. Çayırova Emek Mahallesi düşüncelerini aktardı. Bu katliamın kendisine bir çok
Çevrede toplananlar, balkonlarda yürüyüşü izleyenler 29 Haziran akşamı Çayırova’da gerçekleştirilen şey öğrettiğini belirten Taşpınar, paylaşmayı ve
sloganlara eşlik etti. Kitle caddenin sonuna geldiğinde etkinliğe yaklaşık 300 kişi katıldı. Mahalledeki yerel direnmeyi gördüğünü belirtti.
“Türküler yanmaz” isimli türkü ile karşılanırken coşku güçler anmaya etkin ve inisiyatifli destek vererek Programın devamında Mamak İşçi Kültür Evi
burada katlandı. Alkışlar, ıslıklar susmadı. anmayı güçlendirdiler. Müzik Topluluğu sahne aldı. Türkü ve semahlarla
Kitlenin selamlanmasının ardından saygı duruşu Etkinlik açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmada sahne alan topluluk üyeleri de katil devletten ve
gerçekleştirildi ve Sivas katliamının iç yüzünü anlatan başta Sivas Katliamı olmak üzere Maraş’ta, Çorum’da, günümüz Hızır paşalarından hesap sorma çağrısını
bir konuşma yapıldı. Erenler Cem Evi Semah ekibinin Gazi’de hayata geçirilen katliamların failinin de devlet ezgileri ile dile getirdiler. Mamaklı emekçiler
hazırladığı semah gösterisinin ardından gösterilen olduğu belirtildi. semahlarını döndüler.
sinevizyon ara ara atılan sloganlarla kesildi. Konuşmanın ardından Sivas katliamının sonrasında
Gösterimin ardından bir şiir dinletisi ve işçilerin yazılan “Gün tutuşur” şiiri okundu. Program Alevi Adana
hazırladığı müzik dinletisi sunuldu. deyişleri ve semah gösterimi ile devam etti. Büyük bir
Sanayi İşçileri Derneği’nde 3 Temmuz Pazar günü
Yürüyüş ve etkinliğin sonuna kadar anmaya ilgiyle izlenen semah gösteriminin ardından saygı
Sivas Katliamı ile ilgili bir etkinlik gerçekleştirildi.
coşkulu ve canlı bir hava hakimdi. Yürüyüşe 180’i duruşu gerçekleştirildi.
Saat 14.00’te başlayan etkinlikte Sivas katliamını konu
aşkın kişi katılırken, etkinlik alanında sayı 400’e Can Dündar’ın Sivas katliamını anlatan “O gün”
alan bir sinevizyon izlendi.
yaklaştı. adlı belgesel gösterimi gerçekleştirilirken, belgesel
Gösterimden önce kısa bir konuşma yapılarak
büyük beğeni topladı, bitiminde “Sivas’ın hesabı
sermaye devletinin katliamcı geleneği teşhir edildi.
Kazım Karabekir sorulacak!” sloganları atıldı. Kapanış konuşmasında ise
Devletin Sivas’ta, Çorum’da, Maraş’ta, Gazi’de,
4 Temmuz akşamı İstanbul Kazım Karabekir katliamlarda şehit düşenlerin anısını yaşatmanın
hapishanelerde gerçekleştirdiği katliamlara değinilerek
Mahallesi’nde düzenlenen etkinlikle Sivas’ta katledilen yolunun sosyalizm mücadelesini yükseltmekten geçtiği
katliamları unutturmama ve örgtülü mücadele çağrısı
aydın ve sanatçılar anıldı. Açık havada yapılan etkinlik ifade edildi.
yapıldı.
başından sonuna kadar coşkulu bir atmosferde geçti. Etkinliğin yapıldığı alana üzerinde Sivas Kızıl Bayrak / İstanbul – Ankara – Gebze - Adana
Etkinliğe yaklaşık 300 emekçi katıldı. şehitlerinin fotoğraflarının bulunduğu “Unutmadık,
“Karanlığa meşale olanlar küllerinden yeniden unutturmayacağız!” yazılı ozalit ve “Sivas’ın katili
doğar” şiarıyla örgütlenen etkinlik saygı duruşuyla sermaye devleti! / BDSP” ve “ Bağımsız Devrimci
başladı. Sonrasında BDSP adına konuşma yapıldı. Sınıf Platformu” pankartları asıldı.
Konuşmada Sivas katliamının nasıl gerçekleştirildiği Mahalledeki yerel güçler anmaya etkin ve
anlatılarak “Sivas katliamının hesabını patronların inisiyatifli destek vererek anmayı güçlendirdiler.
devleti soramaz, Sivas katliamının hesabını patronların
hukuku, mahkemeleri ve yargıçları soramaz. Sivas’ın Mamak
hesabını ancak birbirine kenetlenmiş işçi ve emekçiler Mamak İşçi Kültür Evi’nin gerçekleştirdiği 2
sorabilir” denildi. Temmuz etkinliği yüzlerce işçi ve emekçinin katılımı
Ardından Pınar Sağ sahneye çıktı. Türküleriyle ile 30 Haziran akşamı devrimci bir atmosferde
Sivas katliamını lanetleyen sanatçı, konuşmalarıyla da gerçekleştirildi.
devletin katliamcı yüzünü anlattı ve emekçileri “Pir Sultan’dan Madımak’a, asan da yakan da
haksızlıklara boyun eğmemeye çağırdı. BDSP’ye devlettir” şiarı ile örgütlenen etkinlik Tekmezar
teşekkür eden sanatçı, 1 saat müzik dinletisi sundu. Parkı’nda yapıldı. Etkinlik alanına “Pir Sultan’dan
Program, Sivas’ta katledilen şairler Metin Altınok Madımak’a, asan da yakan da devlettir” ve 30 Haziran 2011
/ Mamak
ve Behçet Aysan şiirlerinden oluşan şiir dinletisi ile “Katliamların hesabını işçi emekçiler soracak”
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11

PTT direnişi büyüyor


araçları, yöntemleri ve programını tartışmak için farklı
sektörlerde çalışan işçilerle birlikte bir sempozyum
hazırlığına da başladı. Bununla beraber seslerini
duyurmak için eylemlerine de devam ediyorlar.

TBMM önünde çadır kurulacak

Direnişçi işçiler, Sirkeci PTT önünde


gerçekleştirdikleri bir günlük oturma eyleminin Boykot­çağrısı
ardından direnişlerinin sesini Ankara’ya taşıyacaklar.
Sincan’da
11 Temmuz Pazartesi Metal İşçileri Birliği (MİB), Ontex işçileri ile
Ankara PTT Genel Müdürlüğü önünde 1 günlük dayanışmayı büyütme çağrısını Sincanlı işçi ve
oturma eylemi emekçilere taşıdı.
Toplanma yeri: Şehit Teğmen Kalmaz CD. No:2 Ontex direnişiyle dayanışmaya çağıran bildiriler
06101 Ulus / Ankara işçi servislerine etkili bir şekilde ulaştırıldı. İşçilerle
Saat: 11.30 sohbet edilerek yapılan bildiri dağıtımı sırasında,
birçok işçi kendi sorunlarının da olduğunu ve
Direnişçi PTT taşeron işçileri, kölece çalışma 12 Temmuz Salı patronların buna karşı hiçbir şey yapmadığını
anlamına gelen taşeronlaştırmaya karşı mücadelelerine TBMM önünde 1 günlük oturma eylemi belirterek sıkıntılarını anlattı.
çeşitli eylem ve etkinliklerle devam ediyor. İşçiler Toplanma yeri: TBMM 06540 Devlet Mh. Çankaya Bir kadın işçinin “Ben dün Canbebe aldım
TBMM önüne çadır kurarak taleplerini dile getirecekler. Ankara çocuğuma ama bundan sonra almayacağım”
Direnişçi işçiler, taşeron köleliğine karşı mücadele Saat.:11.00 demesi ise sınıf dayanışması adına olumlu bir
yerde duruyordu.
Dağıtım sırasında toplam 1000 adet bildiri
kullanıldı.
Toros­Tarım’da­anlaşma­ Kızıl Bayrak / Sincan

Toros Tarım A.Ş’nin Adana ve Mersin’deki üzerine Toros Tarım işçileri grev kararından Frankfurt’ta­Burger­King
fabrikalarında çalışan Petrol-İş üyesi 217 işçiyi vazgeçtiler.
kapsayan toplu sözleşme görüşmeleri greve saatler İşe yeni giren 11 işçinin maaşlarına ise 36 TL’lik önünde­eylem
kala anlaşmayla sonuçlandı. ek bir artış sağlandı. 31 Aralık 2010 tarihinden Almanya’nın Frankfurt şehrinde Ontex
Bir önceki toplu iş sözleşmesi döneminde 32 gün itibaren hesaplanan işçi maaşları 1 Ocak 2011 işçileriyle dayanışma eylemi gerçekleştirildi.
grevde kalan Toros Tarım işçileri son toplu sözleşme tarihine çekilerek işe yeni giren işçiler 36 TL’lik Türkiyeli devrimci gruplarla “Pazartesi
sürecinde de grev kararlılığını ortaya koydular. asgari ücret artışından yararlanmaya hak kazandılar. Eylemcileri”nin (Montags Demo) birlikte
Böylelikle, Toros Tarım’daki en düşük işçi maaşı düzenledikleri eylem, 4 Temmuz günü yapıldı.
Grev kararlılığı 996 TL’ye yükseldi. Eylemde Ontex direnişine ilişkin son gelişmeleri
de kapsayan bir bilgilendirme yapıldı. Daha sonra
İlk 1 yıl için 300 TL seyyanen zam ve 1300 “İşçiler memnun” ise Burger King’in önüne yüründü. Burada da teşhir
TL’nin altında maaş alan işçiler için de 100 TL konuşmaları yapıldı. Hem konuşmalar ve hem de
iyileştirme isteyen Petrol-İş Sendikası, ilk İmzalanan toplu sözleşmeyi gazetemize taşınan dövizler çevredeki insanlar tarafından
görüşmelerde patronun 0 zam dayatmasıyla değerlendiren Toros Tarım (Mersin) İşyeri Temsilcisi ilgiyle izlendi, alkışlarla desteklendi.
karşılaştı. Görüşmelerin uzaması ve işçilerin grev Ali Dönmez, TİS sonucunu “iyi bir sözleşme” Eylem bitirildikten sonra tekrar Montags
kararlılığının da etkisiyle patron ilk önce 85 TL olarak nitelendirdi. İşçiler arasında genel bir Demo’nun yapıldığı alana gelindi. Burger King
ardından ise 135 TL zam önerisini getirdi. 5 Temmuz memnuniyet olduğunu belirten Dönmez, patronunun ihbarı üzerine eylem yapılan alana
günü gece geç saatlere kadar süren görüşmeler sözleşmeyle beraber sağlanan ücret artışının polis geldi. Polis Burger King önündeki eylemin
sonucu Toros Tarım patronu ilk 1 yıl için 200 TL ortalama olarak yüzde 12’ye tekabül ettiği bilgisini izinli olup olmadığını sordu. Eylemin spontane
seyyanen zam ve sosyal haklarda %7 iyileştirme verdi. biçimde gerçekleştirildiği söylenince, orada
yapılacağını açıkladı. Patronun geri adım atması Kızıl Bayrak / Mersin bulunanlardan birinin kimlik bilgilerini alarak alanı
terketti.
Kızıl Bayrak / Frankfurt

Çamalan­TÜBİTAK’a­dönüyor Kayseri’de­bülten
dağıtımı...
TEKEL direnişiyle dayanışma amacıyla 4 Şubat İşe iade sürecinin bundan sonraki aşamasında
İşçileri; sigortasız, güvencesiz çalışmaya karşı
2010’da gerçekleştirilen 1 günlük iş bırakma ise Çamalan’ın en geç 30 gün içinde TÜBİTAK’ta
Temmuz ayı içinde gerçekleştirilecek kampanyaya
eylemine katıldığı için TÜBİTAK’ta işten atılan Tez- tekrar işbaşı yaptırılması gerekiyor. TÜBİTAK
destek vermeye çağıran Kayseri İşçi Bülteni işçi
Koop-İş Sendikası üyesi Aynur Çamalan işe geri önündeki direnişini 228 gün boyunca sürdüren
servislerinde ajitasyon konuşmaları eşliğinde
dönüyor. Çamalan ise TÜBİTAK’ın bir kamu kurumu olması
dağıtıldı.
8 Mart 2010 tarihinde direnişe başlayan nedeniyle işe iade kararının büyük bir olasılıkla
Eskişehir Bağları’nda organize sanayi işçilerinin
Çamalan’ın 2010’un Aralık ayından bu yana uygulanacağını ifade ediyor.
servis güzergahlarında yapılan dağıtımın
Yargıtay’da bekleyen işe iade davası sonuçlandı. Çamalan, işe iade kararına ilişkin gazetemize
sonrasında Belsin semtinde bulunan işçi
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Çamalan’ı haklı bularak işe yaptığı açıklamada, onurlu mücadelesinin yargı
duraklarında da toplam 1000 adet bülten dağıtıldı.
iadesine karar verdi. Taraflara gönderilmek üzere kanalıyla da haklı bulunmasından duyduğu
Dağıtım sırasında güvencesiz, sigortasız çalışmaya
Ankara 13. İş Mahkemesi’ne gönderilen işe iade mutluluğu dile getiriyor. Türkiye’deki yargı
karşı mücadeleyi içeren sohbetler gerçekleştirildi.
kararının ilgili taraflara 10 gün içinde tebliğ edilmesi süreçlerinin işçiler lehine yavaş işletildiği
Kayseri İşçi
gerekiyor. eleştirisinde bulunuyor.
Kızıl Bayrak / Kayseri
12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sınıf hareketi Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

“Direniyorum öyleyse varım!”


Yan fabrikada çalışan birkaç işçiyle sohbet etmeye
başladık. Birisi bana “sizin fabrikaya beni işe
aldırabilir misin?” dedi. İşte bu olay bana aslında ne
kadar çaresiz sürüklendiğimizi gösterdi.
Şimdi fabrikada yaşanan bu yoğun saldırılar
karşısında bir set çekmeye çalışıyoruz. Kapı
önündeki direniş keyfi işten çıkarmaları biraz da
olsun kırdı. Ama içerideki çalışma koşulları hala
aynı. Şimdi buna karşı mücadeleyi büyütmeye
çalışıyoruz. Fazla mesailerin hak edilen ücretten
ödenmesini, fazla mesaide düzgün yemek
verilmesini, ücretlerin yükseltilmesini sağlamak için
direniyorum. Bu da direnişin sahiplenilmesi ve
fabrikada birliğin sağlanmasıyla kazanılacak bir
mücadele süreci gerektirir.
Patronun karşısına işçiler olarak birlikte
yaratılmış bir mücadeleyle çıkma şansım olmadığına
göre yapabileceğim tek şey ilk adım olarak direnişi
seçmekti. Daha önce Tuzla tersanelerinde
BETESAN işçisi Zeynel’in tek başına direnişe
geçmesi ve bizim fabrikanın iki sokak ötesinde
sendika hakkı için direnen Kampana Deri işçilerinin
olması benim de direnişi seçmemin diğer bir
Tuzla Deri Sanayi Sitesi’nde bulunan burada karşılaştım. Düşük ücretlerin standart olduğu sebebidir. Ben çalışırken Kampana Deri direnişine
Kubatoğlu/Fıratpen fabrikası önündeki direnişini Tuzla havzasında artık işçiler bu durumu mümkün olduğunca işçi arkadaşlarımla gitmeye
sürdüren Cafer Timtik, eylemli bir süreci de kabullenmektedir. Fakat bu fabrikada aldığımız iki çalışıyordum. Onların mücadelesinin bize de umut
yoğunlaştırıyor. Kaleme aldığı bir mektupla direniş kuruş para da bölünüp yarısı elden yarısı bankadan verdiğini biliyordum. Şimdi aynı sorumlulukla ben
süreci hakkında bilgilendirmede bulunan verilmektedir. Nasıl olsa devlet bu konuda patronlara de direnişteyim. Tuzla Havzasında işçi direnişleriyle
Kubatoğlu/Fıratpen işçisi, “Direniyorum öyleyse yeterince açık kapı bırakıyor. Böylece sömürünün örgütsüz fabrikalardaki işçilere tek başına da olsan
varım!” diyor. yükü iki kat artıyor. Ücretlerle ilgili en büyük bir yol var demek gerekiyor. Şimdi havzada iki
sorunumuzsa fazla mesai ücretlerinde ortaya çıkıyor. direnişle bu ses dünden daha güçlü yükseliyor.
Merhaba, Fazla mesaiye ne kadar kalırsan kal aldığın ücret Bu örneklerle bu bölgedeki işçilerin
Ben Cafer Timtik. çalışma saatine denk olmuyor. Hesap kitap bir türlü mücadelesinin bir parçası olan bir direnişi başlatmış
Tuzla Deri Sanayi Sitesinde yer alan Kubatoğlu - tutmuyor. Fazla mesai ücreti değil %50 zamlı, bulunuyorum. Çünkü Tuzla Deri sanayide olsun
Fıratpen fabrikasında çalışırken haksızlıklara karşı normal mesai ücretinin dahi altında kalıyor. İşte bu Mermerciler’de olsun yan sanayide olsun koşullar
koyduğum için işten atıldım. Bu mektupla neden kadar açıktan ve pervasızca emeğimizin karşılığı hep birbirine benzerdir. Ve hepsinde işçilerin
başka bir iş aramak yerine kapı önünde direndiğimi gasp ediliyor. Ki bu fabrikada fazla mesai, yeri örgütsüzlüğü sayesinde patronlar pervasızca hareket
anlatmak istiyorum. Çünkü bugün biz işçilere geldiğinde sabahlamalar zorunludur. Bu çalıştığım 7 etmektedir. Direnişler arttıkça, işçiler haklarını
söylenen bu; haksızlığa uğradın mı başka yere git, ay içerisinde mesaisiz yada sabahlamasız hafta savundukça bu cendere kırılacaktır. Bunun için
mahkemede hakkını ara! İnsanlar başka yerin daha geçirdiğim neredeyse hiç olmadı. Üstüne üstlük fazla direniş tek başına Kubatoğlu-Fıratpen işçisinin değil
iyi olması hayaliyle boşa kürek sallayıp duruyor. mesailerde yemek yerine ekmek arası veriliyor. 3 bölgedeki tüm işçilerin haklarını savunmak için de
Çünkü hiçbir işyerinde patronlar işçilerin koşullarını çeşit yemek bile fazla görülüyor. bir halkadır. Zaten direnişimle birlikte diğer
yüksek tutarak kar elde edemez. Ancak bir Fabrikada çalıştığım süreçte öğrendiğim diğer bir direnişlerle ortak hareket edebilmek için de
öncekinden iyi bir sonrakinden kötü koşullar durumsa fabrikanın üretim yapısıydı. Kubatoğlu çalışmalara başladım. İlk olarak Ontex ve PTT
arasında dolanıp duruyoruz. Bugün dönüp fabrikası Fıratpen’in ana üreticilerinden biri. Bundan işçilerinin her cumartesi Taksim’de yaptıkları
baktığımda ilk çalıştığım fabrikanın bu fabrikadan dolayı esasen siparişe dayalı olarak çalışıyor. Fakat eylemlere katılmaya başladım. Diğer yandan uzun
çok iyi olduğunu görüyorum. Yemekleri iyiydi, bu iş yapmadığı anlamına gelmesin. Onlarca ülkeye süredir var olan diğer direnişlerle görüşmeye onlarla
maaşlar ve sigorta düzgün yatırılıyordu. Ama bu ithalat yapan, kendi satış ofisleri olan ve Anadolu yan yana gelmeye çalıştım. Bu süreçte diğer
iyilik benim sömürüldüğüm patronun benim hakkımı yakasında birçok bayiinin sipariş verdiği bir fabrika. direnişçi işçilerle birlikte bir platform tartışmalarının
yediği gerçeğini değiştirmiyor. İşte bu gerçeğin Gün içinde hem Kubatoğlu’nun hem diğer şirketlerin zeminini hazırladık. Şimdi İstanbul merkezli bir
üzerine bu fabrikadan çıkarken başka bir yere kamyonları gelip mal alıyor. Fakat patron siparişler direniş birliği yaratma noktasında yol kat ediyoruz.
gitmeden burada bir şeyleri değiştirmeye karar azaldığında “gereksiz yüklerinden” kurtulmayı ihmal Direnişe çıktığım ilk günden itibaren ifade ettiğim
verdim. Ancak bu yola alışılageleni değiştirme etmiyor. Sipariş azaldığında işçi çıkarırken sipariş temel mesele buydu. İşçiler olarak kendi
şansımız olduğunu düşünüyorum. Böyle bir yolla geldiğinde işçi alımı başlıyor. Böylece ucuz iş gücü direnişlerimize sahip çıkmak demek kendi
hak almanın tüm işçiler için anlam kazanacağını masraf olmaktan çıkıyor. Dönemsel olarak bu haklarımız için mücadele etmek demektir. Bireysel
düşünüyorum. siparişlerin düzeni değiştiği için işçi çıkarmalar da çözümlerle ancak gerçeklerden kaçılır. Bunun için
Kubatoğlu’nda direnişe gelinmesini önceleyen dönemsel olarak değişiyor. Ben girdikten sonra hem olduğumuz fabrikada, işçi havzasında hem de
süreci kısaca anlatmam gerekirse söze önemli böyle bir sipariş düşüşü yaşanmış ve 6 işçi işçilerin olduğu her yerde mücadeleyi
gördüğüm sigorta sorunundan başlamak isterim. 7 ay çıkarılmıştı. Ve Mayıs’ın sonuna gelindiğinde yine ortaklaştırmakla yüz yüzeyiz. Dün mücadelede 15-
çalıştığım sürenin 4 ayı sigortasız geçti. Öğrendim ki siparişlerin azaldığı açıklanarak 21 kişinin 16 Haziran direnişleri vardı. Kavel kablo direnişleri
bu fabrikanın rutini buymuş! Sigortasız çalışmayı çıkarılacağı söylendi. İlk dört kişi olarak ben ve vardı. Bugün o mücadele kendini TEKEL
bitirdiğini söyleyenlerle kol kola patronlar hala engelli işçi kontenjanından giren 3 işçi sıralandık. direnişlerinde, Metal İşçilerinin Grev iradesinde
sigortasız işçi çalıştırıyor. Hem de iş kazalarının çok Bu artık bardağı taşıran son damlaydı. Önümde gösteriyor. Emine Arslan’dan Türkan Albayrak’a
yaşandığı böylesi sektörlerde bile. 4 ayın sonunda duran iki yol vardı. Ya ceketimi alıp başka bir Zeynel Kızılaslan’dansa bana tek kişilik direnişlerde
sigortamın yapılması ise kolumun kırılması fabrikaya gidecektim ya da burada sonuna kadar ışık taşımaya devam ediyor. Bu mektupla birlikte
sonrasında kavga dövüş verildi. İşte Kubatoğlu hakkımızı savunacaktım. Bu olayın yaşandığı direniş kararlılığını dostun düşmanın önünde bir kez
fabrikasında haksızlıklar ve buna karşı tepkimin ilk sürecin birkaç gün öncesinde akşam servislerin daha ifade etmek istedim. Direniyorum öyleyse
başlangıcı buydu. kalkmasını bekliyorduk. Bizim fabrikada servis varım!
Çalışma koşullarının olabilecek en kötü halleriyle kalkış saatleri yeri geldiğinde yarım saati aşıyordu. Dostça selamlar…
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13

KESK Genel Kurulu sona erdi

İşbir’de­direniş­başladı
Balıkesir’de kurulu İşbir Sentetik Dokuma Sanayi
fabrikasında kölelik koşullarına karşı TEKSİF’te
örgütlenen işçiler işten atıldı. Sendikal örgütlenme
nedeniyle işten atılan işçilerden 40’ı fabrika önünde
direniş başlattı.
Fabrikanın önünde toplanan işçiler fabrika
yönetimini protesto ettiler. Eylemde konuşan TEKSİF
Şube Başkanı Hüseyin Akyüz, İşbir ana fabrikadaki 300
işçinin sendika üyesi olduklarını ancak OSB’deki
1 Temmuz günü başlayan Kamu Emekçileri Çalağan, İsmail Hakkı Tombul, Baki Çınar, Ali Kılıç, sentetik dokuma atölyelerinde çalıştırılan yaklaşık bin
Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 4. Olağan Genel Ali Berberoğlu ve Akman Şimşek’ten oluştu. 500 işçinin ise sendikalı olmalarının önlenmeye
Kurulu 3 Temmuz günü yapılan seçimlerle sona erdi. Devrimci Sendikal Dayanışma’dan (DSD) 3,
çalışıldığını, işçilerin işten atıldıklarını söyledi.
Emek Hareketi’nin ayrı bir listeyle girdiği seçimlerde Demokratik Emek Hareketi’nden (DEMEP) 2,
DSD, DEMEP, SB, DMH ittifakı yönetime geldi. Sendikal Birlik ve Devrimci Memur Hareketi’nden
Karayolları Genel Müdürlüğü salonunda toplanan (DMH) birer kişi yönetimde yer aldı.
genel kurulun ilk gününde konuk konuşmalarına yer Genel Kurulda DSD ve DEMEP’in gündeme ‘Huzuru’­bozuldu
verildi. DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, taşıdığı tüzük değişikliği önerisi kabul edildi. Yeni Sendikaları DİSK/Birleşik Metal-İş Gebze Şubeleri
TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, TTB Başkanı tüzüksel değişiklikle birlikte oluşturulan KESK Genel tarafından ortada bırakılan direnişçi Legrand işçileri
Eriş Bilaloğlu’nun da aralarında bulunduğu birçok Meclisi karar organı haline getirilerek 50 kişilik Selcan Binnetoğlu ve Aysel Oral, 1 Temmuz sabahı
kurum temsilcisinin katıldığı açılışta Yunanistan, meclisin üyeleri belirlendi. Merkez Yönetim fabrika önüne gelen polisler tarafından ifadeleri
İspanya, Portekiz ve İzlanda’da emekçilerin krizin Kurulu’nun da, Yürütme Kurulu haline getirildiği alınmak üzere karakola götürüldüler. Kolluk güçleri,
faturasını ödememek için yürüttükleri mücadele genel kurulda KESK Meclisi’nin oluşturulma biçimi Legrand patronunun işçiler hakkında şikayette
selamlandı. dikkat çekti. bulunduğunu ve ifadelerini almak üzere karakola
Genel kurulun ikinci gününde ise delegeler söz aldı. 3 DEMEP ve DSD’nin, KESK MYK’sı ve götürmeleri gerektiğini belirtti.
Temmuz günü yapılan seçimlerde 406 delege oy konfederasyona bağlı sendikaların genel başkanlarının İşçilerin kapı önündeki direnişini hazmedemeyen
kullanırken, bunlardan 402’si geçerli 4’ü ise geçersiz dışında KESK Meclisi’nde yer alacak 50 kişi için 45 patron, “fabrika önündeki düdüklü protestoyu, slogan
sayıldı. Oyların sayılmasının ardından 7 kişilik yeni kişilik blok liste hazırlaması “yeni” meclisin işlevi atılmasını, çimlere basılmasını ve içeride çalışan
Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Lami Özgen, Canan hakkında fikir vermeye yetti. işçilerin huzurunu kaçırmaları”nı şikayet gerekçesi
yaptı.
Ejot­işçisi­köle­olmuyor­ Kızıl Bayrak / Gebze

taşıyarak, Alman sermayeli Ejot Tezmak’ın tutumunu


protesto ettiler.
Madende­direniş­sürüyor
Zonguldak’ta TTK Kozlu Müesese Müdürlüğü
bünyesinde, Star İnşaat adlı şirkete bağlı olarak çalışan
Eylem rahatsız etti
maden işçilerinin direnişi sürüyor. Maaşların düzenli
ödenmesi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi
Vuvuzelalar ve ıslıklarla süren yürüyüşle fabrika
talepleriyle başlayan direnişe 150 işçi katılıyor. İşçiler
bahçesinde turlayan işçiler, giriş kapısına gelerek
talepleri kabul edilmezse açlık grevine başlayacaklarını
yaklaşık yarım saat boyunca oturma eylemi yaptılar.
ifade ediyorlar.
Vardiya giriş-çıkış saatinde yaklaşık 40 işçinin
4 Temmuz günü işçileri Zonguldak’taki çeşitli parti
katıldığı eylem fabrika yönetiminin yanısıra Ejot’un
temsilcileriyle sanatçılar ziyaret etti.
hemen yanındaki Vateks isimli tekstil fabrikasının
Ziyaret sırasında konuşan işçiler taşeron şirkete ve
yöneticilerini de rahatsız etti. Öz İplik-İş Sendikası’nın
TTK’ya tepkilerini gösterdiler. Yeraltında çalışmalarına
örgütlü olduğu ve Ejot Tezmak’ta yüzde 5’lik bir
rağmen 2004’ten beri düzenli maaş ve yıllık izin
1 Temmuz 2011 / G hissesi olan Vateks’in patronu, işçilerin eylemlerini
paralarını alamadıklarını belirten işçiler, “sonuna kadar
OP engellemeye çalıştı. Yönetim binasının tam karşısında
mücadele edeceğiz” mesajı verdiler.
süren oturma eylemi, patronun adamları tarafından
Yüksek sıcaklar nedeniyle şantiye içerisindeki
görüntülenmek istendi.
ağaçlık bölgeye giren işçiler şirket yönetimi tarafından
Toplu sözleşme sürecinde patronun düşük zam Oturma eyleminin ardından fabrika içerisinde
şantiye dışına çıkarılırken işçilerin tepkisi daha da
dayatmasına karşı eylemlere başlayan Birleşik Metal- eylemlerini sürdüren işçiler kapı fabrika giriş kapısına
büyüdü.
İş üyesi Ejot Tezmak işçileri geçtiğimiz hafta boyunca tekrar gelerek eylemlerini noktaladılar.
çeşitli eylemler yaptılar. Dünyanın çeşitli ülkelerinde kurulu fabrikalarında
30 Haziran günü fabrika önüne yürüyen işçiler toplam 2600 çalışanı bulunan Ejot, beyaz eşya, çelik Samsun’da­işten­atmalar
“Patronlara köle olmayacağız” pankartını taşıdılar. ve otomotiv fabrikalarına vida üretiyor. Samsun Gazi Devlet Hastanesi’nde sendikalaşma
Fabrika önünde yaptığı konuşmada süreçle ilgili Elmabahçesi’nde kurulu fabrikadaki toplu sözleşme mücadelesi verdikleri için işten atılan Dev Sağlık-İş
bilgilendirmede bulunan Şube Başkanı Yılmaz görüşmeleri geçtiğimiz Nisan ayından bu yana devam üyesi taşeron işçilerin direnişi sürerken, taşeron firma
Bayram, geçtiğimiz günlerde başlattıkları yemek ediyor. Resmi arabulucu raporu aşamasının geride ve başhekimlik işbirliği içerisinde 3 işçi daha işten atıldı.
boykotu ve sakal bırakma eylemlerini hatırlattı. kaldığı TİS sürecinde sendikanın yıllık yüzde 25’lik 30 Haziran günü biri Dev Sağlık-İş İşyeri Temsilcisi
1 Temmuz günü saat 15.00’te fabrika bahçesinde zam talebine karşılık Ejot patronu yüzde 9,5 zam olmak üzere 3 sendikalı işçi “liste fazlası” oldukları
yürüyüşe başlayan işçiler Almanca olarak yazılmış öneriyor. Ejot’taki TİS görüşmeleri Birleşik Metal-İş gerekçesiyle işten atıldı.
“İşçilerin birliği halkların kardeşliği” ve “Bizi Türkçe üyesi 84 işçiyi kapsıyor. Bu keyfi uyugulama karşısında işyeri temsilcisi
anlamadınız şimdi Almanca yazıyoruz” dövizlerini Kızıl Bayrak / Gaziosmanpaşa Yüksel Arslan ile Songül Akın ve Selma Yılmaz Arslan da
sürmekte olan direnişe katılacaklarını duyurdular.
14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sınıf hareketi Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

Demokratik ve mücadeleci bir sendikal hareket için…

Sınıfın bağımsız inisiyatifini yükseltelim!


Artık, sınıf hareketi içerisinde bir taraf olup da
sendikal hareketin yaşadığı krizden bahsetmeyen
neredeyse hiçkimse kalmadı. Bugün, sendikal ve
siyasal anlamda her kurumsal yapı sınıf hareketi
üzerine konuşurken öncelikle bu tespiti yapıyor ve
kendisince çözüm önerilerini dile getiriyor.
Ne var ki sınıf hareketinde yaşanan tıkanmaya
yanıt üretmek üzere yapılan tartışmaların
birçoğunun tutarlı sınıf bakışı ve pratiğinden
yoksun olduğunu baştan söylemeliyiz. Bugün bu
tartışmayı yürütenlerin önemli bir bölümü ya
mevcut durumu açıklayabilmek adına işçi sınıfının
yapısının değiştiğine dair gerçek hayattan kopuk
teorilere sarılıyor, ya da soruna çözüm bulabilmek
adına sorunun derinleşmesinin baş mimarlarından
olan sendika bürokratlarına görev ve misyonlar
yüklüyor.
Biz burada bu iki yaklaşımdan güncel olan
ikincisi üzerinde duracak ve Türk-İş’e bağlı on
sendikanın geçtiğimiz hafta açıkladığı deklarasyonu
ele alacağız.

Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz

Türk-İş’e bağlı on sendikanın* altına imza attığı


deklarasyonun başlığı “Demokratik Mücadeleci ve
Güçlü Yeni Bir Sendikal Hareket İçin Bir Araya nebze farklılıklarının olmadığını kanıtlamıştır Diğer bir neden ise Türk-İş’in yaklaşan genel
Geldik, Yola Çıkıyoruz”  biçiminde. Yani bu sadece. kurul sürecidir. Sözkonusu sendika bürokratlarının
deklarasyonla birlikte ortak hareket etme Örneğin açıklanan deklarasyonda emekten yana yıllardır dile getirilen bu beklentiye bugün yanıt
kararlılıklarını kamuoyuna açıklayan sendika bir siyasetin önemi vurgulanırken toplantı sırasında vermek zorunda kalmalarının arkasında da gerçekte
başkanları öncelikli olarak sendikalardaki iç bu kapsamda bir soruya verdikleri yanıt sendikaların bu vardır. Yani birçok sendikada defalarca yaşandığı
demokrasi sorununa ve mücadeleye vurgu yapıyorlar. siyasetten bağımsız olması gerektiği biçimindedir. Ya gibi bugün de Türk-İş içerisinde genel kurul
Bu vurguların sendikal yaşam açısından anlamı ve da Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin’in 20 yıllık hesapları devreye girmiş, bürokrasiden ve
önemi yeterince açık. Fakat asıl önemli olan bunların saltanatı sorgulandığında tercihleri bu konunun uzlaşmadan başka bir şey bilmeyen birçok sendikacı
altının nasıl doldurulduğu, bu iddiaları ortaya sendika içi bir mesele olduğunu söyleyerek keskin mücadele söylemleri ile meydana çıkmıştır.
koyanların mücadelesinde bu ilkelerin nasıl hayata geçiştirmek olmuştur. Yani bu beyler aslında
geçtiğidir. Zira bugün hangi sendikacıya sendikal inanmadıkları bir metnin altına imza atmışlar,
hareketin yaşadığı sorunları sorsanız alacağınız inanmadıkları bir mücadele için yola çıkmışlardır.
Çözüm bağımsız taban inisiyatifleridir
cevap kendisini dışında bırakmak kaydıyla bu Şimdiye kadar verdiğimiz sınırlı örnekler bir tarafa
sorunlar oluyor. İşte mevcut deklarasyona imza atan mevcut deklarasyonun imzacı sendikaların tabanında Sendika bürokratları hangi masalları anlatırlarsa
10 sendikanın genel başkanları için de sorun burada dahi tartışılmadan genel merkez yöneticilerinin anlatsınlar sınıf hareketinin ve bugün onun önemli
başlıyor. imzaları ile yayınlanması bile aslında bu gerçeği bir parçası olan sendikal hareketin yaşadığı sorunları
Aralarında istisna oluşturan bir-iki örnek olsa da ortaya koymaya yeterlidir. aşmasının yolu sınıfın bağımsız taban
bu on sendikanın birçoğu bugün yakındıkları bu inisiyatiflerinin güçlendirilmesinde yatıyor. İşçi
temel sorunların doğrudan kaynağında duruyorlar. Peki ama neden? sınıfı fabrika zemininden başlayarak kendi kaderini
Tek-Gıda İş yöneticilerinin mücadeleyi sürdürme eline almadığı ve bu mücadele içinde sınıf bilincini
kararlılığındaki TEKEL işçileri karşısındaki Peki, bu sendikacıları inanmadıkları bir metnin ve kimliğini geliştirmediği sürece bu sorunları aşmak
tutumları hala da hafızalardadır. Ya da Belediye-İş, altına imza attıran nedir? Sendikal hareketin ve da mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla bu sorunları
Hava-İş gibi sendikalarda gelişen iç muhalefetlere özellikle Türk-İş’in tablosunda yıllardır önemli bir aşma iradesi olduğunu iddia edenlerin öncelikli
karşı sendika yönetimlerinin takındıkları otoriter ve değişiklik yokken bu beyler niçin şimdi böyle bir görevi de işçi sınıfının bu ihtiyacına yanıt
bürokratik tutumlara ne demeli? Yine daha yakın bir deklarasyon yayınlama, Türk-İş yönetimine karşı verebilmekten geçiyor.
örnek olmak üzere bu on sendikanın yöneticilerinin açıktan bir muhalefet örgütleme ihtiyacı Ancak bu mücadeleyi verirken açıklanan
neredeyse tamamı, daha demokratik ve mücadeleci hissediyorlar? deklarasyonu ve dile getirilen söylemleri de bir
bir sendika için patronlarına ve sendika ağalarına Bu sorunun yanıtlarından biri girişte ifade kenara atmamak gerekiyor. Deklarasyonun imzacısı
karşı aylardır kararlılıkla direnen Ontex işçilerinin ettiğimiz beklentide ve deklarasyona rengini veren olan sendikacıların sendikal anlayışları ve pratikleri
mücadelesi ile aralarına bilinçli bir tutumla mesafe reformist zeminde ifadesini bulmaktadır. ne olursa olsun atılan imzalar işçi sınıfının örgütleri
koymaya devam etmekte, bu direnişi açıktan Deklarasyon daha çok sınıf hareketinin sendikal adına atılmış durumdadır. Öyleyse görevimiz de
sahiplenecek bir cesaret ve iradeyi ortaya alanda yaşadığı tıkanmaya bir yanıt arayışında olsa deklarasyonunun içeriğinin de sınıfın ihtiyaçlarına
koyamamaktadır. da araya serpiştirilmiş “demokratik anayasa” ve göre yeniden düzenlenmesini sağlayarak gereklerinin
Bu tablo mevcut deklarasyona imza atan sendika “‘yeni’ rejime karşı mücadele” gibi ifadeleri ile yerine getirilmesi için bu sendikaları
yöneticilerinin samimiyetlerini de tartışmalı hale sosyal reformizmin politik platformunu ifade zorlayabilmektir. Bu, böyle bir deklarasyonun
getirmektedir. Kaldı ki deklarasyon açıklamasını bir etmektedir. Reformizmin Türk-İş içindeki kimi gereklerinin mevcut sendikacılar tarafından yerine
gövde gösterisine dönüştürmek için düzenlenen sendikalarda tuttuğu yer ile birlikte “en büyük getirilmesini sağlayamasa bile ileri-öncü işçilerin
toplantı da, ilerici-öncü işçilerin katılımları ve konfederasyon”a duyduğu sarsılmaz inanç nedeniyle gerçekten demokratik ve mücadeleci sendikaları inşa
sordukları sorularla samimiyetlerinin sorgulandığı bu sonuç hiç de şaşırtıcı değildir. Dahası bir süredir etme çabasının önemli bir dayanağı olacaktır.
bir kürsüye dönüşmüştür. Bu kürsüde sorulan işçi kurultayları vb. girişimlerle sendikal hareketin * Deklarasyona imzacı olan sendikalar: Basın-
sorulara karşı verdikleri cevaplar ve takındıkları sorunlarını tartışmaya açan ve buralarda “iyi niyetli İş, Belediye-İş, Deri-İş, Hava-İş, Kristal-İş, Petrol-
tutumlar ise eleştirdikleri sendikal pratikten bir sendikacıları” göreve çağıran da reformizmdir. İş, Tek Gıda-İş, Tez Koop-İş, TGS ve TÜMTİS
.Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

On sendikadan güçbirliği!
Petrol-İş Genel Başkanı Öztaşkın, kariyer peşinde
koşmadıklarını yüzlerini mücadeleye döndülerini, Samimiyetleri sorgulandı
bundan böyle herhangi bir sendikanın yapacağı
açıklamanın tüm bileşenleri bağladığını ifade etti. Bir TEKEL işçisi ise platformun oluşumunda geç
Türk-İş Genel Kurulu’nun birlikteliklerinin sadece bir kalınıp kalınmadığını sorarak sözüne başladı ve
yönü olduğunu açıkladı. Genel kurulda bir alternatif “Ankara’daki direniş sırasında platform olsaydı daha
oluşturacaklarını ve yönetime de talip olacaklarını iyi olmaz mıydı” diyerek platformun samimiyetini
belirterek, her sendikanın genel başkanı ile eşit sorguladı.
düzeyde temsil edileceğini ifade etti. Bir Ontex Direnişi “Bütün suç Türk-İş yönetiminin
Sendikal demokrasi konusundaki bir soruya ise, mi? 33 sendikadan sadece 10’u burada diğer 23’ü
sendika içi demokrasiyi esas almayan bir hareketin nerede?” diye sorarak sözüne başladı ve “Tek Gıda-İş
başarısız olmaya mahkum olacağını ifade etti. İşçiler taşeronlaşmaya karşıyım diyor, ancak kendi
için tam seçme ve seçilme hakkının şart olduğunu binalarında taşeron işçiler çalışıyor. Samimi
belirterek, bu esaslar üzerinden ise DİSK, KESK, bulmuyorum” dedi.
Türk-İş hatta Hak-İş içinden ortak bakışa sahip özneler Belediye-İş Bakırköy Belediyesi İşyeri Temsilcisi
ile de biraraya gelebileceklerini vurguladı. ciddi bir saldırının kendilerini beklediğini ve divanda
oturan 10 sendikanın da bir dizi sorun yaşadığını ifade
Türk-İş üyesi on sendika “Demokratik, mücadeleci
Sendika yöneticilerine eleştiriler etti. Platform bileşeni sendika yönetimlerinin kendi dar
Verilen cevapların ardından salondan söz alan bir ihtiyaçları temelinde hareket edip etmediğini, sınıfın
ve güçlü yeni bir sendikal hareket için” şiarıyla
işçi, sendika yöneticilerini “ücretli kölelik” ihtiyaçlarını göz önüne alıp almadığını sorguladı.
güçbirliği yaptı. Güçbirliği kararı Taksim Tramvay
protokolleri imzalamakla itham etti. İşçi sınıfının Söz alan bir başka Ontex direnişçisi ise demokratik
Durağı’nda yapılan açıklama ile ilan edildi. Basın
milliyetçilik bayrağından kurtulmadan gerçek rolünü sendika için çıktıkları yolda işten atıldıklarını, 30 günü
açıklamasının ardından ise Taksim Hill Otel’de
oynayamayacağını belirten işçi, sınıfın gerçek bulan direnişlerinde sendikalardan da somut bir destek
gerçekleştirilen toplantı ile güçbirliği tartışmaya açıldı.
çıkarlarına yönelmek gerektiğini vurguladı. İşçi görmediklerini belirtti. Güçbirliği yapan on sendikanın
Basın açıklamasına güçbirliğini oluşturan Basın-İş,
sınıfının partisinin önemine vurgu yapan işçi, “direnişlere destek” diyerek somutta ne yapacaklarını
Belediye-İş, Deri-İş, Hava-İş, Kristal-İş, Petrol-İş,
sendikaları mücadeleyi ekonomik talepler sınırında ve hedeflerini sordu. Direnişlerle dayanışmanın maddi
Tek Gıda-İş, Tez Koop-İş, TGS ve TÜMTİS
tuttukları gerekçesi ile eleştirdi. yardım olarak mı, yoksa işe iade için kararlı bir
sendikalarının genel başkanları ve üyeleri katıldı.
Türk-İş yönetimine alternatif olma iddiasında olan mücadele hattı mı olacağını soran Ontex işçisi,
sendika yöneticileri, “aynı zihniyetin bir başka yüzü taşeronlaşmaya karşı somut bir mücadele hattının
İlke ve hedeflerini açıkladılar ortaya konması gerekliliğini vurguladı.
olmakla” da eleştirildiler. Söz alan bir işçi, Hava-İş
genel başkanına yönelik “20 yıldır başkansınız, 20 Tek Gıda-İş üyesi bir Ev-Kur işçisi ise, sendika
Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin okuduğu yönetimlerinin de sendikal demokrasi istediğini, ancak
yılda bu konuma gelebilecek bir kişi yetiştiremediniz
açıklamada Türkiye’de sendikal hareketin ciddi bir burada bir terslik olduğunu, bir genel başkana iki
mi? Bu nasıl bir sendikal işleyiş?” diye sordu.
tıkanıklık içinde olduğu, işçi sınıfının hakları ve dönemden fazla görev yapılmaması ile ilgili öneride
Gelen eleştiriler üzerine kendilerine siyasi bir
çıkarları tahrip edilirken sendikaların bu saldırıya bulunduğunu, ancak terslendiğini belirtti.
partinin rolünü biçmediklerini belirten platform
müdahale etme ve tersine çevirme kapasitesinden Toplantıya 150’ye yakın kişi katıldı.
bileşeni sendika başkanları, sendikaların sömürüyü
uzaklaştığı belirtildi. Türkiye’nin en büyük emek Kızıl Bayrak / İstanbul
kısıtlamak için mücadele verdiklerini anlattılar.
örgütü Türk-İş yönetiminin ise bu tabloyu değiştirmek
noktasında isteksiz ve inançsız olduğu, yönetimin bu
tutumu nedeniyle Türk-İş’in “temsil ettiği sınıftan
uzaklaştığı” anlatıldı. Bu koşullarda “yüzü sınıfa Tek­Gıda-İş’te­oyun­çok!
dönük, mücadeleci, birleşik bir sendikal hareketi
yaratmak” için yola çıkıldığı ifade edilerek, Tek Gıda-İş Sendikası yönetimi işçi kapıda gördü ve ‘Kim aldı bunu içeri, çıkarın bu
güçbirliğinin ilke ve hedefleri açıklandı. düşmanlığında sınır tanımıyor. Sendika yönetimi üçkâğıtçıyı dışarı’ diye bağırdı. Ben de ona
Açıklamanın sonunda, Legrand direnişçisi iki kadın son olarak 18 yıllık çalışan Uğur Doğan’ı işten mahkeme kararı olduğunu ve işbaşı yapmak için
işçinin patronun talimatı ile karakola götürüldükleri atarken, Doğan’ın hukuki mücadelesi karşısında da geldiğimi söyledim. Bana hakaretler etti, bunun
duyuruldu. Bu sırada eylemde olan Kampana, Ontex, patronlardan eksik kalmayan yöntemlere başvurdu. üzerine korumalar beni dışarı çıkardılar. Ben de 155
PTT, Kubatoğlu ve Burger King Çağrı Merkezi işçileri Sendika yönetiminin oyunlarına ve saldırılarına polisi aradım, daha sonra da karakola giderek
de Legrand işçilerinin yanında olduklarını duyurdular. karşı direnişe başlayan Doğan’ın İstanbul 4. hakkında şikâyetçi oldum.”
Açıklamanın ardından kitle güçbirliğini Levent’te bulunan sendika binası önündeki Doğan 12 Mayıs günü bu kez sendika önünde bir
değerlendirmek için Taksim Hill Otel’e geçtiler. bekleyişi sürüyor. basın açıklaması yaparken sendika yönetimi de
Sendika yöneticileri, 27 Mayıs 2009’da haber göndererek “16 Mayıs Pazartesi günü gel işe
Güçbirliğinin ilkeleri tartışmaya açıldı “Sendikanın mali durumu kötü, sen de zaten başla” dedi. Fakat Uğur Doğan bu tarihte işbaşı
emekliliğe hak kazanmışsın” diyerek Doğan’ı işten yapmak için sendikaya gittiğinde Türkel’in aynı
Yapılan toplantının divanında Belediye-İş dışındaki çıkardı. Kendisine yönelik bu haksızlığa karşı tutumuyla karşılaştı. “Çıkarın bunu dışarı, sen
sendikaların genel başkanları yer aldı. Toplantıyı mahkemeye başvuran Doğan işe iade davası açtı. sendikanın içine giremezsin, tuvalete bile
Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın yönetti. Dava 18 Kasım 2009’da işe iade kararıyla gidemezsin” diye konuşan Türkel’in bu tutumu
Yapılan açılış konuşmasının ardından salonda sonuçlanırken, sendikanın temyiz başvurusunu karşısında Doğan sendikadan ayrıldı.
bulunan basın ve katılımcıların soru ve düşünceleri Yargıtay reddetti ve işe iadenin yapılmaması Ancak günler sonra, 28 Mayıs’ta nasıl bir oyunla
alındı. durumunda Doğan’a 10 aylık ücreti tutarında karşı karşıya olduğunu anladı. Sendika yönetimi 28
Salondan gelen ilk sorular platformun iç işleyişi ve tazminatın ödenmesini karara bağladı. Mayıs’ta Doğan’ın hesabına 12 bin 200 TL
dönemsel hedefleriyle ilgili oldu. Birlikteliğin genel Mahkeme kararının tebliğ edilmesi üzerine yatırırken, bir gün sonra da “Üç gün üst üste
kuruldan sonraki hedefleri sorgulandı. Bunun yanısıra sendika Doğan’a bir yazıyla işe geri dönebileceğini gelmediğiniz için iş akdiniz feshedilmiştir” yazılı
Türk-İş’in platforma yaklaşımı ve benzer yaklaşımlara bildirdi. Bunun üzerine işe başlamak üzere 9 Mayıs bir kağıt gönderdi. Yani sendika oyuna başvurarak
sahip sendikaların platforma katılımı soruldu. günü sendikaya giden Doğan, burada ummadığı bir Doğan’ı işe başlatmış gibi gösterirken, sendikadan
tutumla karşılaştı. Doğan yaşadıklarını şöyle kovarak işe gelmediği yönünde hukuksal bir
“Güçlü bir dayanışma hattı öreceğiz” anlatıyor: “Sendikaya gittiğimde idare amiri bana dayanak yaratmış oldu. Hem de mahkeme kararının
yöneticiler gelene kadar biraz beklememi söyledi. O gerektirdiği 10 aylık ücret yerine 4 aylık ücret
Sendikalar adına sorulan sorulara yanıt veren sırada sendika başkanı Mustafa Türkel geldi. Beni ödedi.
16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Tunus-Mıs

Ortadoğu’da halk hareketleri-1

Tunus-Mıs
Devrimi’nin ardından dalganın düşmesi ve dünya öteki metropol emperyalist merkezlerde uygulanmış,
Mısır’daki görkemli kitle hareketinin doruğuna ölçüsünde karşı saldırının gündeme gelmesi, ‘80’li doğal olarak etki ve sonuçları dünyanın geri kalanına
çıktığı bir sırada, 19 Şubat 2011 tarihinde verilmiş bir yılların başını buluyor. Arada 1979’da birbirlerini çok daha ağır bir biçimde yansımış bulunan on yıllık
konferansın kayıtlarıdır... İlgiyi duyan okurlar burada birkaç ay arayla izleyen İran ve Nikaragua devrimleri bir sosyal yıkım saldırısı da var orta yerde. Arada
sunulan metni Tunus ve Mısır: Devrim İçin Dersler var, devrimci dalganın son artçı sarsıntıları olarak. bağımlı ülkelerin kanını emen büyük borç krizleri var.
(Ekim, Sayı: 271, Nisan 2011) başlıklı değerlendirme Böyle olunca, kapitalist dünya sisteminin bir parça Tam da aynı çöküş günlerinde bir de böyle bir on yılın
ile birlikte ele alabilirler... soluklandığı evre, kabaca 1980-1990 arasındaki şu on yarattığı ekonomik-sosyal sorunlar birikimi var.
yıllık dönemdir işin aslında, diyor Ekİm 1. Genel Daha bir de dünya ekonomisinin tümünü içine alan
-I- Konferansı’nın ilgili değerlendirmesi. genel bir ekonomik bunalım var ve ‘70’li yılların
Tüm bunlardan çıkarılan sonuç, söze başlarken ortasından itibaren genel ekonomik durgunluk
Yeri geldikçe atıfta bulunduğumuz yıllar öncesine özetlediğim o bitiş ifadelerinde özetleniyor: “Sonuç üzerinden kendini gösteriyor. Nitekim neo-liberal
(Mart 1991) ait temel önemde bir tespitimiz var. olarak; burjuva ideologların büyük spekülasyonlara saldırı sistemin buna bir yanıtı ve çözümü olarak
Sözkonusu olan Ekim 1. Genel Konferansı’nın konu ettiği 1989, tarihin değil yalnızca bir dönemin gündeme geliyor. Sonradan krize dönüşen o büyük borç
“Dünyada durum” konulu değerlendirmesinin sonunu işaretliyor. İnsanlık yeni bir döneme girmiştir. olayı da bunun bir parçası. Karlılığı azalan, karlı
(Bugünün Dünyası: Süreçler ve Eğilimler...) bitiş Yeni dönem yeni bir devrimler dönemi olarak tarihe yatırım alanları bulamayan sermaye fazlasının, soygun
bölümündeki vurgulu düşüncedir. Söylenen basitçe geçecektir; nesnel olgular buna işaret ediyor, belirtiler mekanizmaları üzerinden bağımlı ülkelere
şudur: Sistem propagandasının “tarihin sonu”nu ilan bunu gösteriyor.” aktarılmasından başka bir şey değil sözkonusu olan.
etmiş olması dayanaksız bir boş iddiadan ibarettir; ‘89 Peki neye dayanıyordu bu değerlendirme? Fakat neo-liberal saldırı, ekonomik bunalımın
çöküşüyle dünya tarihinde yalnızca bir dönem Kapitalist dünya sistemine ilişkin yapılmış bu genel faturasını sistemli biçimde işçi sınıfına, emekçilere ve
kapanmış, ama böylece de yeni bir tarihi döneme tarihi dökümün bilançosuna ve kısmen de ‘89 çöküşü ezilen halklara aktarsa bile, bunun hiç de sorunu
girilmiştir; bu, insanlık tarihine yeni bir devrimler sonrasını irdeleyen dönemsel bir tahlile. Bir sistem ele çözmediğini bize daha o dönemlerde gündeme gelen
dönemi olarak geçecektir. (Bkz., H. Fırat, Dünya alınıyor ve bağrında taşıdığı başlıca çelişmelerin son büyük borsa çöküşleri gösteriyor. Özetle o günlerde
Ortadoğu ve Türkiye, Eksen Yayıncılık, 203, s. 9-46) 150-200 yıllık tarihi dönem içindeki seyri özetleniyor. sistemin bir de genel durgunluk hali olarak seyreden ve
Kısa bir paragraftan oluşan bu düşünce, sözkonusu Bu çelişmelerin tarihi seyir içerisinde aldığı biçimler, arada çöküş sinyalleri de veren bir genel ekonomik
metnin uzun bir tarihi dönem içerisinde sistemi yarattığı sonuçlar irdeleniyor. Bundan güç alan bir tarih bunalım sorunu var.
irdeleyen bir değerlendirmesinin son sözlerini bilinci ve bunun sağladığı bir teorik bilinç açıklığı “Tarihin sonu” işte böyle bir tarihi ortamda,
oluşturmaktadır. Dolayısıyla söylenenler de bu teorik- üzerinden, sistemin yeni tarihi dönemdeki seyri ekonomik-sosyal sorunların bu sistemli yığılışı
tarihsel değerlendirmenin içinde bir anlam hakkında bir hükme varılıyor. Bu karşıt sınıflara, ortamında ilan ediliyor.
kazanmaktadır. Bugünün Dünyası: Süreçler ve dolayısıyla onulmaz toplumsal çelişmelere dayalı bir ‘90’lı yılların başında dünya gericiliğinin “tarihin
Eğilimler başlıklı değerlendirmede, kapitalist dünya sistemdir. Bu nedenle hareket üretmesi, bunun sosyal sonu”nu ilan etmesi, sınıf mücadelelerinin bitmesine
sistemi çeşitli açılardan; emperyalist hegemonya ve çatışma ve sınıf mücadeleleri olarak kendini ortaya değil, fakat Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki
emperyalistler arası ilişkiler, dünya ekonomisinin koyması, giderek de devrimlere yolaçması yozlaşmış bürokratik rejimlerin çürüyüp çökmesine
tarihsel seyri ve ekonomik bunalımlar, devrim kaçınılmazdır. Toplumların gelişiminde hareket, sınıflar dayandırılıyordu. Bu çerçevede tümüyle ideolojik ve
süreçleri, emperyalizmin temel çelişmeleri vb. mücadelesi üzerinden kendini gösterir, asli ifadesini psikolojik bir saldırı niteliğinde idi. Gerçekte ise sınıf
açılardan inceleniyor. Böylece kapanmakta olan tarihi burada bulur. Sınıflar mücadelesinin keskinleştiği çelişkileri tüm gücüyle varlığını koruyor, dahası tam da
dönemin bir bilançosu çıkarılıyor. İşte bu bilanço aşamalarda ise bu tarihi hareket isyanlar ve aynı dönemde giderek keskinleşiyor. Tam da aynı
üzerinden dile getiriliyor o kısa bitiş sözleri. ayaklanmalar halini alır, giderek de devrimler düzeyine dönemde neoliberal saldırı boyutlandırılıyor. Böylece
20. yüzyılın, bu yoğun ve hareketli yüzyılın ilk üçte çıkar. Düşünce temelde buna, kapitalist-emperyalist rüzgar ekiliyor sürekli bir biçimde ve sonuçları
ikilik döneminin ne türden devrimci olay ve sarsıntılara sistemin temel gerçeklerine dayanıyor, sözkonusu gelecekte kesinlikle fırtına olarak biçilecek. Dönemin
sahne olduğunun toplu bir dökümü var, sözkonusu değerlendirmenin kendi sınırları içerisinde. sağlam devrimcilerinin olup bitene ve geleceğe bakışı
değerlendirmenin girişinde. Bugün “tarihin sonu”nu, İlgili metnin sınırları dışına çıkarsanız, evet, o buydu.
dolayısıyla kapitalizmin mutlak zaferini ilan edenler, dönem Doğu Avrupa’daki sistem gürültülü bir şekilde Sınıflar mücadelesi tarihi-toplumsal bir olgudur ve
daha henüz ‘50’li yıllarda sistemin çöküşü konusunda çökmüş bulunuyor. Dünya gericiliği bunu büyük bir sosyo-ekonomik ilişkiler nesnel zeminine dayanır.
büyük korkular ve kaygılar içerisindeydiler, ki bu ‘70’li ideolojik ve psikolojik savaşa çeviriyor; devrimler Komünist Manifesto üzerinden alırsanız, bilimsel
yılların ortasına kadar da devam etti, deniliyor ilgili döneminin kapandığı, tarihin bittiği, sosyalizmin sosyalizmin 150 yıllık bir tarihi var. Ama sınıflar
metinde. Kapitalizmin bir parça nefes alabildiği dönem, geçersizliğinin kanıtlandığı eksenine oturan bir mücadelesi gerçekte sınıflı toplumla yaşıt. Demek
1975 Vietnam Devrimi’nin zaferi üzerinden ele alırsak, propagandaya dayanak olarak kullanıyor olup biteni. oluyor ki mücadelenin varlığının bilimsel sosyalizmle,
ki bu dünya ölçüsünde devrim dalgasının hızlı İşin böyle bir yanı var. marksist düşünceyle bir alakası yok. Marksist düşünce,
düşüşünü de işaretlemektedir, şu son on-onbeş yıllık bir Ama öte yandan, tam da o çöküşün yaşandığı bu çatışmanın modern kapitalizm çağında ve işçi sınıfı
evredir (elbette metnin yazıldığı tarih üzerinden, dönemde, ‘80’li yılların hemen başında gündeme gelen bakış açısından teorik ifadesi oluyor yalnızca.
sözkonusu metin ‘91 yılı başına aittir). Dolayısıyla neo-liberal saldırının ilk on yılı var. Amerika’da Mücadele tarihin her döneminde var ve somut koşullara
‘70’li yılların ortasından alırsak arada yalnızca onbeş Reagan ve Büyük Britanya’da Teatcher ile başlamış, göre de her dönemde kendine özgü ideolojik biçimler
yıl, hatta daha da az bir zaman dilimi var. Zira Vietnam Almanya’da Kohl ile kuvvet almış, Japonya’da ve tüm kazanmış. Ortaçağ’da çoğu durumda dinsel, modern

CMYK
sır dersleri Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 * Kızıl Bayrak * 17

sır dersleri H. Fırat

Avrupa’nın dönek solcu aydınlarının ‘Elveda


Proletarya’ dedikleri günlerde, Türkiye işçi sınıfı
tarihinin en kitlesel eylemlerini yaşamaktaydı.
Arjantin’den Hindistan’a dünyanın birçok ülkesinde
işçi sınıfının ardı arkası kesilmeyen eylem dalgaları
vardı. Bunun geri ve bağımlı ülkelere özgü olduğu,
emperyalist metropollerde sınıf hareketinin gerçekten
bittiğinin sanılabileceği bir sırada ise, Almanya’da,
İtalya’da, Belçika’da, İspanya’da, Yunanistan’da yeni
proleter kitle hareketinin, yaygın grev hareketlerinin
önemli örnekleri peşpeşe ortaya çıkmaya başlamıştı.
“İtalyan işçi sınıfının 1994 sonbaharında haftalar
boyu süren büyük eylem dalgası, İtalya’da parlatılan
‘yeni politikacı tipi’ Berlusconi’yi daha bir yılı bile
dolmadan politik yaşamdan sildi. Derken Fransa’da
işçi sınıfının ‘95 yılının son aylarını kaplayan büyük
eylem dalgası, kapitalist düzenin sözcülerine bile
proleter kitle hareketinin yeni ve sarsıcı bir çıkışı
olarak göründü. Fransız proletaryasının verdiği
örneğin ardından Alman işçileri eylem ve direnişlerinde
yaygın olarak ‘Fransız işçilerinin yürüdüğü yoldan!’
anlamına gelen şiarları attılar. Ve Alman
madencilerinin geride kalan günlerdeki militan eylem
dalgası, bunun hiç de boş bir iddia olmadığını gösterdi.
Alman madencilerinin eylemlerine İkinci Dünya
zamanlarda ise genellikle sosyalist biçimler kazanması sarsıntıları da tarihsel bir dönem içinde, daha somut Savaşı’ndan bu yana Almanya’da örneği görülmemiş
gibi. Ama sınıflar mücadelesinin kendisi nesnel bir olgu olarak da son otuz yılın birikimi üzerinden ele alırsanız bir militan kararlılık egemendi. Bir Alman
ve tarih içinde kesintisiz bir süreçtir. Dolayısıyla eğer, onları tam olarak anlayabilir ve doğru bir biçimde madencisinin ‘Bonn’u başlarına yıkarız!’ sözünün
“tarihin sonu” iddiaları idealist safsatadan öte bir anlam anlamlandırabilirsiniz. sembolik değerini tam olarak değerlendirebilmek için,
taşımamaktadır. 1997 yılı başında kaleme alınmış bir başka Alman işçi hareketinin geride kalan onyıllardaki ılımlı
Kuşkusuz çok geçmeden ciddiyetini yitirmiş ve değerlendirmemize geçiyorum, başlığı şöyle: Proleter ve barışçıl karakterini gözönünde bulundurmak
hızla gündemden düşmüş bu şarlatanca iddia ile fazla Hareketin ve Halk İsyanlarının Yeni Dönemi. İlk gerekir.”
zaman kaybetmemiz gerekmiyor. Ama burada geriye cümlesinde de başlıktaki düşünce bir tespit halinde “Emperyalist metropollerde ‘sosyal devlet’le
dönerek, ‘90’lı yılların başına ait bir değerlendirmeden yineleniyor: “Dünya ölçüsünde proleter kitle birlikte ‘sosyal barış’ dönemi de artık bitmiştir.
hareket ettiğim için, ister istemez buna değinmiş hareketinin büyüyeceği ve isyanlara varan halk Ekonomik bunalım ve keskinleşen uluslararası rekabet
oldum. hareketlerinin çoğalacağı bir tarihi döneme girmiş ortamında ‘reform’, ‘uyum’ ya da ‘yeniden yapılanma’
Neden konuya sözkonusu değerlendirmemizden bulunuyoruz.” adı altında işçi sınıfına ve emekçilere yöneltilen
hareketle girdim? Şunun için: Dünyanın şu veya bu Bu bir tespit ve 1997 yılının Mart ayına ait. Derin saldırılar çelişkileri keskinleştirmekte, hoşnutsuzlukları
yöresindeki sınıf mücadelelerini, kitle hareketlerini, sezgilere değil, dönemin somut olgularına dayanıyor. derinleştirmektedir. Bunun bugünkü meyvesi
halk isyanlarını, ayaklanmaları ele alıp irdelerken, Derin sezgilerle bu tür tespitler yapılmaz, tespitin emperyalist metropollerdeki proleter kitle hareketinin
dolayısıyla anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırken, birtakım maddi verilere dayanıyor olması lazım. günden güne büyüyüp yaygınlaşmasıdır. ”
öncelikle içinden geçmekte olduğumuz tarihi döneme Proleter kitle hareketlerinden ve halk isyanlarından “Sermayenin dünya çapındaki saldırılarının
bakmak durumundayız. Olup bitenleri tarihi dönemin sözediliyor. O zaman buna ilişkin verilerden hareket iktisadi, sosyal ve siyasal sonuçlarını çok daha ağır bir
çerçevesi içinde bir yere oturtmak durumundayız. ediliyor olabilmesi lazım. Bunlar sınıf mücadelesine, biçimde yaşayan bağımlı ülkelerde durumun ne
Demek oluyor ki tarihsel bir perspektifle ve teorik bir daha somut olarak kitle hareketlerine ve halk olduğuna en taze örnek ise Güney Kore işçilerinin
bilinçle. Mutlaka teorik bir bakışımız olacak ve olayı isyanlarına ilişkin somut veriler olmalı. ayağa kalkmasıdır. ‘60’lı ve ‘70’li yıllarda kapitalizme
tarihsel bir çerçevede ele alacağız. Gündelik olarak Neler o halde bunlar? Metnin kendisinden kölece uyum örneği sayılan Güney Kore proletaryası,
bakarsanız bazen dizleriniz titreyebilir, umutsuzluğa aktarıyorum, önce proleter kitle hareketleri: bugün militan, kararlı ve disiplinli bir proleter kitle
kapılabilirsiniz. Ama toplumsal olaylar tarihi çerçevede “‘90’lı yıllara ‘tarihin sonu’ üzerine gürültülü bir direnişinin örneği durumundadır. Latin Amerika’da
gündeme gelirler ve tarihi ölçülerle bakılır onlara. Üç emperyalist propaganda ile girmiştik. Oysa daha Arjantin’den Ekvator’a, grevsiz gün ve genel grevsiz yıl
beş günle, üç beş ayla, üç beş yılla, hatta bazen birkaç birkaç yıl sonra, 1994 yılının ilk günü Chiapas’ta geçmiyor. Rusya ve Ukrayna başta olmak üzere Doğu
on yılla ele alınmaz onlar. patlak veren halk isyanı, tarihin yeni bir sayfasının Avrupa ülkeleri yıllardır işçilerin grev, direniş ve
Bugün Tunus ve Mısır üzerinden yaşanan açılmakta olduğunun ilk işaretlerin vermişti bize. gösterilerine sahne oluyor. ” (H. Fırat, Dünya,
CMYK
18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Tunus-Mısır dersleri Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

Ortadoğu ve Türkiye, Eksen Yay., s.409-410) kurmak istiyordu. Ve daha 1992 yılında,
Buraya kadar aktarılan bölüm “proleter kitle değerlendirmelerimizde çokça atıfta bulunulmuş bir
hareketleri”ne ilişkindi. Şimdi de “halk isyanları”na gizli strateji belgesini gündeme getiriyordu. Bu
ilişkin olarak söylenenlere bakalım: belgenin en önemli stratejik hedefi, kendisine
“Halk isyanlarına gelince; ‘94 yılına Chiapas’taki emperyalist rakip tanımamak, geleceğe yönelik olarak
köylü isyanı ile giren dünya, ‘97 yılını Arnavutluk’taki bu potansyeli taşıyanları zamanında denetim altına
silahlı halk ayaklanması ile karşıladı. Aradaki dönemi almak, onları ABD ile rekabeti akıllarından bile
Ürdün’deki ‘ekmek isyanı’, 30 yıllık suskunluktan sonra geçiremeyecekleri bir duruma düşürmek... ABD
Endonezya’daki kitle başkaldırıları türünden birçok emperyalizminin yeni stratejisinin temel hedefi buydu.
irili ufaklı örnekler kaplamaktadır. Halklar her yerde Bu hedefin ‘90’lı yıllar içindeki seyrini bir yana
İMF ve Dünya Bankası’nın hayatı çekilmez hale getiren bırakıyorum. Çeşitli olaylar var bu çerçevede. Daha
politikalarına, bu politikaların uygulayıcısı ‘90’lı yılların başlangıcında, 1991 yılı başında, Irak’a
durumundaki hain ve işbirlikçi diktatörlük rejimlerine yönelik emperyalist savaş, Birinci Körfez Savaşı var.
çeşitli biçimlerde başkaldırıyorlar. Bu satırların kaleme Ardından Yugoslavya’ya müdahale var, ‘90’lı yılların
alındığı sırada Pasifik’teki Papua Yeni Gine’de halkın ikinci yarısında, somut olarak 1998’de. Sonra Nisan
isyan ettiği ve mağazaları yağmaladığı haberleri ‘99’da, NATO’nun 50. kuruluş yılında gerçekleşen
geliyordu. Açlığa ve sefalete mahkum edilen ezilen halk Prag Konferansı üzerinden bu emperyalist saldırı ve
yığınlarının öfkesinin artık dizginlenemediğine son bir savaş örgütünün dünya polisi haline getirilmesi var.
örnektir bu.” (s.411) Bilindiği gibi NATO demek fiilen ABD demektir.
Onyılları bulan bir birkimin ürünü olan bütün bu Sovyetleri Birliği ile eski dönemden kalma balistik
hareketler, dünya ölçüsünde daha yaygın bir toplumsal füzelere ilişkin anlaşmaların artık geçersiz ilan edilmesi
hareketlenmenin de ilk belirtileri olarak ele alınıyor. Bu var. Füze Kalkanı projesini gündeme getirmek ve
hareketler henüz açık bir politik doğrultudan, dolayısıyla nükleer dengeyi belirgin biçinde kendi
dolayısıyla devrimci bir politik önderlikten yoksunlar, lehine değiştirmek girişimleri var. Ve daha bir dizi bulunmaktadır, ki önemli olan da budur. Emperyalist
bunlar henüz sistemin bizzat kendisine yönelmiş başka şey... dünya savaşları her zaman kısmi savaşlarla başlıyor.
örgütlü hareketler değil, diyor sözkonusu Bütün bunların ardından 2000’li yıllara geliyoruz. Bunu her iki dünya savaşı üzerinden de somut olarak
değerlendirme; ama bu, bu aşamada beklenebilecek bir 2000’li yılların başında Afganistan’a ve bu ülke görüyoruz. Örneğin İkinci Dünya Savaşı öncesinde
şey de değil, diye de ekliyor. Bu aşamada bu üzerinden iç Asya’ya emperyalist müdahale var, savaş Japonya’nın Mançurya’yı işgali var, yıl 1931.
hareketliliğin bizzat kendisi önemli, proleter kitlelerin, ve ardından işgal var. Bunun ardından Irak’a yönelik İtalya’nın Habeşistan’ı işgal var, yıl 1936. Faşist
ezilen halkların ayağa kalkması önemli, bunun etkisiyle emperyalist savaş ve onu izleyen işgal var. Bütün Almanya ve İtalya’nın İspanya iç savaşına dolaysız
gericilik atmosferinin dağılması, geleceğe yönelik bunlar birarada yeni bir savaşlar yüzyılını başlatmaktır. müdahalesi var, yıl 1936-39. Hitler Almanya’sının önce
umutların ve devrimci iyimserliğin güçlenmesi önemli, Yeni savaşlar dönemi ‘91 yılında, Sovyetler Birliği’nin Avusturya’yı ve ardından Çekoslovakya’yı işgali var,
bunlar vurgulanıyor metinde. yıkılışıyla aynı sırada başlamıştı, ardından Balkanlar’da yıl 1938. Ve nihayet bunları Polonya’yı işgal izleyince,
‘97 yılı başına ait bu değerlendirme, o günden sürdü ve 11 Eylül olayları bahane edilerek 2000’li Eylül 1939, emperyalist dünya savaşı da resmen
bugüne bir dizi başka proleter kitle hareketi ve halk yıllarda bir topyekün savaş ilanı ve uygulaması başlamış oldu.
isyanıyla doğrulandı. Latin Amerika kıtasal düzeyde bir gündeme getirildi. ABD emperyalizmi militarist Bütün bunlar büyük emperyalist savaşların tam da
toplumsal çalkantı içine girdi. Bolivya’da sonu aygıtını buna uygun olarak harekete geçirdi. ABD’nin kısmi emperyalist savaşlar üzerinden geliştiğini
gelmeyen kitle hareketleri ve isyanlar yaşandı. 2001 yıllık savaş bütçesi yarım trilyon doları aştı, 600 milyar gösteriyor. Buna şimdi de tanıklık ediyoruz. Tarihi
krizi sonrasında aylar boyunca Arjantin’i birbirin dolara dayandı, resmen görünen rakam olarak. ölçülerle aldığımızda ve mevcut kısmi savaşlar serisine
izleyen isyan dalgaları sardı, ardarda devlet başkanları Bu nedir? Bugün çok daha net olarak görüyoruz. baktığımızda, artık bir emperyalist savaşlar dönemine
ve hükümetler devrildi. Ekvador’da bir dizi isyan Hegemonyası çözülmekte olan bir emperyalist güç, girdiğimizi görüyoruz. Emperyalist dünya egemenliği
gerçekleşti. Başta Arjantin olmak üzere bir dizi ülkede konumunu korumak için çıkış üzerine çıkış yapıyor, uğruna süren bir savaşlar dönemine... Bu, içinden
grevler, genel grevler gerçekleşti. Venezuella halkı henüz rakipleri hazır değilken. Kendisine ileride rakip geçmekte olduğumuz tarihi dönemin temel özelliklerini
amerikancı darbeyi 48 saatte püsküttü ve Chavez’i olma potansiyeli taşıyan öteki emperyalist güçler henüz saptarken önemle gözönünde bulundurmamız gereken
yeniden başa geçirdi. Tüm bu hareketlilikler yıldan yıla yeterli hazırlığa, iddiaya ulaşmamışken, inisiyatifi ele ilk temel önemde olgudur.
güç kazandı ve her bir ülkenin kendi özgün koşulları alarak dünya güç dengelerine müdahale ediyor. İç Asya 2000’li yıllarda karşı karşıya kaldığımız bir başka
içinde bugünkü sol hükümetler Latin Amerika’sını üzerinden petrol ve doğal gaz kaynakları ile bunların temel önemde olgu ise kapitalist dünya sisteminin
yarattı. Latin Amerika ile ilgili değerlendirmelerimizde iletim hatlarını denetimi altına almaya çalışıyor. Irak’a temelinde ekonomik kriz bulunan çok yönlü krizidir.
var, bu kıtada sol hükümetlerin birbirini izlemesi işçi el koyarak böylece Ortadoğu’da bir başka önemli petrol Sistem 30-35 yıldır genel durgunluk içinde seyreden bir
hareketleri ve halk isyanlarına sıkı sıkıya bağlı, daha ülkesini ele geçirmek, bu arada İran’ı kıskaca almak, ekonomik kriz içindeydi zaten. 1970’lerin ortasından
açık bir ifade ile bunların dolaysız bir ürünü. Bu giderek Avrupa’yı ve Japonya’yı besleyen petrol beri sürmekte olan, kendini bazen kısmi bir toparlanma,
hükümetlerin hepsi bir proleter kitle hareketliliği kaynaklarını kendi denetimine almak, dolayısıyla bazen de kısmi ya da genel çöküş sinyalleri üzerinden
dalgasından güç alarak, bir halk isyanları dizisinin Avrupa ve Japonya’yı kendi denetimi altında tutmak gösteren bir genel ekonomik kriz bu. Arada bazı
ardından, onların yarattığı toplumsal atmosfer içinde, girişimiyle ortaya çıkıyor. ülkelerin durumu çok kötüleşirken, öteki bazıları kısmi
onların yaratıp büyüttüğü oy desteği ile bu parlamenter Bu, emperyalist nüfuz alanları ve dünya egemenliği bir toparlanma ve canlanma gösterdi. Örneğin
başarıları elde ettiler. Konuya ilişkin uğruna mücadele dediğimiz şeyin ta kendisidir, buna Clinton’lu dönemler, ‘90’lı yıllar, ABD ekonomisinin
değerlendirmelerimizde bunlar var. yönelik ilk ataklardır bunlar. Bu, ABD ile Irak halkı, ya nispeten canlandığı bir dönem oldu. Oysa bu aynı
Özetle dünya ölçüsünde yeni bir proleter kitle da ABD ile mazlum Afgan halkı arasındaki bir sorun dönemde Alman ekonomisinin ciddi zorluklar
hareketliliği ve halk isyanları dönemine girdiğimiz artık değil işin esasında. Onlar üzerinden, Afganistan, Irak yaşadığını, Japonya’nın soluksuz kaldığını, Rusya’da,
apaçık bir olgudur ve daha ‘90’lı yılların ikinci ve öteki mazlum halkların yıkımı üzerinden, ABD uzak Asya’da ve Latin Amerika’da çöküntülerin
yarısından itibaren böyledir. kendi emperyalist hegemonyasını korumaya, yaşandığını biliyoruz.
güçlendirmeye, bundaki kaçınılmaz çözülmeyi 2000’li yıllara bakıyoruz... 2002 tarihli bir
-II- geciktirmeye bakıyor. Gelecekte rakip olma potansiyeli değerlendirmemizde, Amerikan ekonomisinin hızla
taşıyan öteki emperyalist güçleri denetim altında durgunluğa girdiğinden sözediliyor. Amerikan
Tarih akıyor, yeni safhalarla, yeni biçimler tutmaya bakıyor. Bu, dünya egemenliği uğruna bir ekonomisi dünya ekonomisinin motor gücü olduğu için
kazanarak... Ve böylece 2000’li yıllarda ek bir durumla emperyalist hegemonya ve nüfuz mücadelesidir. bunun büyük kaygılara yolaçtığı belirtiliyor. Arkasını
karşılaşıyoruz. Neyle karşılaşıyoruz? Daha 2000’li Pazarlar, hammadde kaynakları, petrol ve doğal biliyoruz; tüm kapitalist dünyayı vuran 2008 krizi tam
yılların başında 11 Eylül var. Dünya halklarına karşı kaynakları üzerine bir mücadeledir sözkonusu olan. da sistemin merkezinde, ABD üzerinden patlak verdi.
büyük bir savaş ilanı var. ABD’nin o zamanki başkanı Bu çatışma, bu mücadele savaş boyutuna ulaştı mı, Kriz hala sürüyor, genel çöküş tehlikesi hala da
oğul Bush, halklara açık bir savaş ilanın da bulunuyor savaşı ve zorbaca el koymak demek olan işgali atlatılmış değil. Bakıyorsunuz bu arada Alman
ve bunu yüzyıl sürecek bir savaşlar dizisi olarak gündeme getirdi mi, biliniz ki artık emperyalist dünya ekonomisi nispi açıdan iyi bir durumda. Öyle oluyor
niteliyor. Nedir olayın esası, bu savaş ilanının gerçek savaşı tarihi bir dönem olarak fiili bir durumdur, bu zaten; arada bazılarında durum nispeten iyileşiyor,
anlamı? tekil ya da bölgesel savaşlar şahsında. Bugün ortada bir öteki bazılarında ise durum kötüleşiyor, zaman zaman
Amerikan emperyalizmi, ‘90’lı yılların başında emperyalist dünya savaşının olmaması yanıltıcı çöküş tehlikesi sinyalleri kendini gösteriyor.
Sovyetler Birliği’nin temsil ettiği blokun çöküp olmamalıdır. Duruma göre genel bir emperyalist dünya Kapitalist dünya ekonomisinin genel
dağılmasıyla birlikte, rakipsiz bir dünya imparatorluğu savaşına da götürebilecek dinamikler harekete geçmiş durgunluğunda ifadesini bulan ekonomik kriz son 30
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Tunus-Mısır dersleri Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19

yıldır var. 1974-75’te patlak veren kriz, 1980-82’de bir Demek ki, bunalımlar, savaşlar ve devrimler, aynı
kez daha ağırlaşıyor. ‘89 yılında bir “kara Pazartesi” dönemin temel toplumsal olguları olarak birarada,
var, borsaların çöktüğü ve büyük kaygılar yaratan bir birbirlerine bağlı olarak ve birbirlerini izleyerek sökün
olay. ‘94’te büyük yıkıcı etkisini özellikle Meksika ediyorlar. Bu bütünlük çok önemli ve çok öğretici.
üzerinden gösteren bir kriz var. ‘97 yılında bu kez Kapitalizmin tarihinde demek ki bunalımlar, savaşlar
Güney Doğu Asya krizi var, Japonya’yı da etkisi altına ve devrimler birbirinden besleniyor, birbirini besliyor,
alan. Ardından Rusya’ya, ardından Brezilya üzerinden birbirini izliyor ve tamamlıyor. Bunlar emperyalist
Latin Amerika’ya yayılan... 2001 yılında Türkiye, kapitalizmin temel çelişkilerinin ürünü, onların
Arjantin vb. ülkeleri çökerten büyük bir yeni kriz var. hareketinin ifadesi süreçlerin beslediği tarihi olaylar.
Kriz böyle yoklaya yoklaya, organik bir bütün Ve şimdi insanlık yeniden böyle bir tarihi evreye
oluşturan kapitalist dünya sisteminin değişik girmiş bulunuyor. Bunalımlar gözümüzün önünde
noktalarında dolaşıyor. 2008 yılında sistemin kalbine seyrediyor ve şu yıllarda bunun ekonomik-mali
ulaştığında ise büyük bir genel sarsıntıya dönüşüyor. boyutuyla ABD merkezli olarak ve dünya ölçüsünde
Kapitalist dünya hala da bu sarsıntının içinde. ağırlaştığını biliyoruz.
Bütün bunlar kapitalist dünya ekonomisinin bir kriz Savaşlar, emperyalist kısmi savaşlar/bölgesel
içinde debelenmekte olduğu anlamına geliyor. Ve bu savaşlar olarak son yirmi yıldır gündemde. 1991’de
etki ve sonuçlarını sosyal, siyasal, kültürel, çevresel vb. birinci Körfez Savaşı, 1998’de Yugoslavya savaşı,
alanlarda, demek oluyor ki yaşamın tüm öteki 2001’de Afganistan savaşı, 2003’te Irak savaşı, tümü
alanlarında gösteriyor. Ekonomik bunalım tüm de emperyalist saldırı ve müdahalelerin ürünü olarak
biçimleriyle toplumsal bunalımın da temelini gündeme gelmiş bulunuyor. Dünya genelinde büyük bir
oluşturuyor. Büyük bir sosyal yıkım ve dolayısıyla silahlanma yarışı ve bir kez daha kudurgan bir
büyük bir sosyal bunalım var. Biz daha 2007-2008 militarizm var. Tarihin hiçbir döneminde silahlanmaya
yılında otuz ülkede açlık isyanları gördük, dünya gıda ve savaş hazırlıklarına bu kadar yüklü kaynaklar
krizine bağlı olarak ortaya çıkan. Açlığa karşı ekmek ayrılmadı.
isyanları bunlar. Otuz ülke, dile kolay! Öyle bugün Tıpkı 20. yüzyılın başında olduğu gibi bugün de bir
Ortadoğu’da görülen türden bir domino etkisi de değil ve bunun ürünü savaşlar izliyor. Bütün bunları dolu emperyalist hegemonya krizi var bu arada. Her savaşın
bu, dünyanın çok değişik yerlerinde ve çok farklı dizgin bir silahlanma, kudurgan bir militarizm ve öncesinde bir de hegemonya krizi vardır. Birinci
koşullara sahip bu isyanları yaşayan ülkeler. Bir ucunda elbette büyük emperyalist dünya savaşına hazırlık emperyalist savaş öncesinde İngiliz hegemonyası
Hindistan ve Bangladeş gibi Asya ülkeleri, bir ucunda tamamlıyor. Çok geçmeden bu savaşın patlak verdiğini krizdeydi, karşısında yükselen emperyalist güç olarak
başta Mısır olmak üzeri bazı Afrika ülkeleri var, bir biliyoruz. Almanya vardı ve yeni bir emperyalist paylaşım
ucunda başta Haiti olmak üzere bazı Latin Amerika Ve bakıyoruz, yüzyılın daha ilk yıllarından itibaren mücadelesi dayatıyordu. Bu bugün de var, daha özgün
ülkeleri var. 2007-2008 yıllarında, otuz ülkede, gıda yoğun bir sömürgecilik ve militarizm tartışması var, II. bir biçimde de olsa. Özgünlük şurada. Sert bir
fiyatlarının ani artışına karşı toplumsal bir tepki Enternasyonal’in kongrelerinin gündemleri üzerinden emperyalist nüfuz mücadelesi halen hegemonyası
olarak... belirgin biçimde yansıyor bu. 1907 Stuttgart Kongresi çözülmekte olan güç tarafından, yani ABD tarafından
1970’li yıllarda patlak veren ekonomik bunalım sömürgeciliği, militarizmi ve savaşı tartışıyor. 1910 dayatılıyor. Zira onu yeni bir paylaşıma zorlayacak
‘80’li yıllarda neo-liberalizm, ‘90’lı yıllarda Kopenhag Kongresi aynı konular üzerine tartışmalarla güçler henüz yeterince hazır değil ve ABD bunu fırsat
küreselleşme biçimi üzerinden kendini gösteren sosyal geçiyor. 1912’de Basel’de toplanan olağanüstü bilerek çözülmekte olan hegemonyasının ömrünü
yıkım saldırısının temelini oluşturmuştu. Bunu kongrede bir kez daha savaş, üstelik bu kez somut ve uzatmaya çalışıyor.
keyiflerinden yapmıyorlardı. Kapitalizm genişleme yaklaşan acil bir tehlike olarak, tartışılıyor ve Bütün bu olguları şuraya bağlamak istiyorum. Biraz
yaşadığı dönemlerde hiç değilse metropollerde kitlelere yaklaşmakta olan emperyalist savaşa karşı tavır önce sizlere proleter kitle hareketlerinin ve halk
tavizler veriyor, sosyal devlet, kamusal sorumluluklar belirleniyor, o ünlü kararlar alınıyor. Demek ki isyanlarının yeni döneminden sözetmiştim. Buna ilişkin
vb. bunun ürünü oluyordu. Kendini genel durgunluk sözkonusu dönem bunalımlar ve savaşlar dönemi, ‘97 yılına ait değerlendirmeden bölümler okumuştum...
biçiminde gösteren ekonomik bunalım ile bunu dönemin uluslararası sosyalist hareketi bunu algılıyor, 1998 sonbaharında partimiz kuruldu ve Kuruluş
tamamlayan sert rekabet koşulları gelip çatınca, döne döne tartışıyor ve Basel Kongresi kararları bildirisinde şu görüşlere yer verdi:
kapitalist dünya neo-liberal politikalara dayalı saldırılar üzerinden de yansıdığı gibi, savaşı toplumsal devrimle “Dünyada ve Türkiye’de yıkıcı yenilgilerle
ile kendine bir çıkış aradı. Özelleştirmeler, göğüslemek gündeme geliyor. sonuçlanan bir tarihi dönemle devrimci hesaplaşmanın
kuralsızlaştırmalar, taşeronlaştırmalar, vb. bir dizi yolla Tam aynı dönemde, 1909 yılında, bakıyoruz ürünü olan Türkiye Komünist İşçi Partisi, bu konumu
maliyeti düşürmeyi, karı çoğaltmayı, sömürüyü Kautsky Lenin’in övgüyle bahsettiği İktidar Yolu ve kimliği ile yeni dönemi kucaklama iddiasındadır.
katmerleştirmeyi ve böylece sistemin işleyişini kitabını çıkarıyor. Lenin’in aktarma ve yorumları Yeni dönem, ikibinli yıllar, dünyada ve Türkiye’de yeni
sürdürmeyi denedi. Bunun artık sınırlarına vardığını üzerinden biliyoruz, Kautsky bu kitabında, yeni bir devrim dalgalarına sahne olacaktır. Bu salt devrimci
biliyoruz. Neo-liberal ideoloji çöktü. Küreselleşme devrimler döneminin yaklaşmakta olduğunu saptıyor iyimserliğe dayalı bir kehanet değildir. Dünya
ideolojisi yerlerde sürünüyor, tüm inandırıcılığını ve izlenmesi gereken devrimci çizginin sorunlarını ölçüsünde işçi sınıfının ve ezilen halk kitlelerinin yeni
yitirdi. Buna dayalı söylemlerin büyük sosyal tartışıyor. 1912 Basel Kongresi, savaşı sınıf mücadelesi bir mücadele dönemine girdiklerinin, proleter hareketin
yıkımların ideolojik kılıfı olduğu açığa çıktı. Artık bir yoluyla durdurmak, eğer durdurulamazsa, savaşın ve halk isyanlarının yeni bir tarihi evresinin
küreselleşme övgüsü duymuyoruz, değil mi? yaratacağı bunalımdan yararlanarak kapitalizme karşı başladığının şimdiden çok sayıda somut göstergesi
Ekonomik-sosyal olaylar bunun içyüzünü açığa çıkarttı toplumsal devrimi gündeme getirmek kararı alıyor. mevcuttur. Partimizin kuruluşu bu yeni dönemin,
ve çökertti. Fakat bunlardan da önemli olan, aynı dönemde geleceğin yeni devrimler dalgasının kendi
Ekonomik-mali temele dayalı büyük bunalımlar, devrimlerin bizzat gündeme gelmiş olmasıdır. 1905’te coğrafyamızdan başarılı bir önderlikle
beraberinde zamanla emperyalist savaşlar ve sosyal Rusya’da başarısızlığa uğrayan ama gerçekte Ekim kucaklanabilmesine bir ilk hazırlıktır.”
devrimler getiriyor. 20. yüzyılı önceleyen ve izleyen Devrimi’nin başarısını hazırlayan bir önemli devrim Parti, kendi kuruluşunu, tarihi ve devrimci bir
olaylar serisi de bunu açıkça gösteriyor. 20. yüzyılın var. Bunu 1905 sonunda patlak veren ve ancak 1909’da bakışaçısıyla gerekçelendirmeye çalışıyor. Ama bu
hemen öncesinde, 1870’lerden 1890’lara kadar uzanan bastırılabilen İran Devrimi, 1908 yılında Jön Türk gerekçelendirmeyi yaparken, insanlığın yeni bir
uzun bir durgunluk dönemi var. Kapitalizmin gelişme devrimi, 1911 yılında Sun Yat Sen önderliğindeki Çin döneme, yeni bir devrimler dönemine girmiş
tarihi içerisinde ilk defa yaşanıyor bu denli uzun bir devrimi izliyor. Bütün bu olaylar bir devrimler bulunduğunu ve bu yeni dönemin de kendini proleter
durgunluk dönemi. Ardından 20. yüzyıla giriliyor, bir döneminin de başlamış bulunduğunu duyuruyor. kitle hareketlerinin ve halk isyanlarının ilk örnekleriyle
dizi bölgesel emperyalist savaş eşliğinde. Daha Nitekim 1914’te birinci emperyalist dünya savaşı, dışa vurduğunu saptıyor.
1898’de Küba üzerine süren bir ABD-İspanya savaşı 1917’de Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, ardından da Bu saptamalar sistemin gidişinden çıkarılıyor, bunu
var. Ardından 1900 yılındaki Boxer ayaklanmasını Avrupa’daki o büyük devrimci sarsıntılar var, ancak tekrarlıyorum. Sistemin ekonomik, sosyal ve siyasal
bahane eden sekiz emperyalist devletin Çin’e 1923’de durulabilen. Bunu ise 1924’ten itibaren yeni gidişinden çıkarılıyor. Bu savaşlar, militarizm,
müdahalesi ve onu kölece koşullara mahkum etmesi bir ivme kazanan Çin Devrimi izliyor. hegemonya krizi, hegemonya mücadelesi, buna dayalı
var. 1904’te Rusya-Japonya savaşı var. 1911-12’de Özetle; ekonomik ve sosyal bunalımlara kısmi verilerden çıkıyor. Ve artı, bunların beslediği sosyal
İtalya’nın Libya’ya müdahalesiyle patlak veren savaşlar ile şu veya bu ülkede devrimlerin eşlik ettiğini hareketliliklerden, proleter kitle hareketlerinden, halk
Trablusgarp savaşı var. Bunu 1912’de birinci Balkan görüyoruz, çok geçmeden bunları birinci emperyalist isyanlarından, giderek halk ayaklanmalarından çıkıyor.
Savaşı izliyor. Liste uzatılabilir, ama belirginleşen dünya savaşı ile ardından Büyük Sosyalist Ekim Bunlar birbirini tamamlıyor. Bunalım, savaş ve devrim!
olguyu görebilmek için bu kadarı yeterli. Ekonomik- Devrimi’nin izlediğini, Ekim Devrimi’nin büyük bir (Devam edecek...)
sosyal bunalımları emperyalist paylaşım mücadeleleri devrimci çalkantılar çağı başlattığını biliyoruz. (tkip.org sitesinden alınmıştır....)
20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Ortadoğu Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

Suriye’de durum karmaşıklığını koruyor


rejimden çekinmeleri ve kökten dincilerin kendini belli
eden varlığından dolayı, eyleme geçen kitlelerle
organik bağ kurmaktan kaçınan muhalif güçlerin, verili
koşullarda süreci ne ölçüde etkileyebileceği belli değil.

Emperyalist güçlerin
müdahaleleri sürüyor…

Suriye’deki olaylarla ilgili olarak neredeyse her


gün açıklama yapan Washington ve Brüksel’deki savaş
baronları, “sivil halkı savunuyoruz” görüntüsü altında,
durumu istismar etmeye çalışıyorlar.
Sivil halka karşı şiddete başvurmaması konusunda
Beşar Esad’ı uyaran emperyalist zorbalar, Arap
dünyasındaki halk isyanlarını yozlaştırıp kontrol altına
alabilme derdindeler. Emperyalist/siyonist planlara
karşı direnişi kırmak, İran’ı kuşatma altına almak,
Hamas ve Lübnan Hizbullahı ile Suriye arasındaki
işbirliğini baltalamak, böylece ırkçı-siyonist İsrail’in
etrafındaki ablukayı kırmak gibi hedefleri de bulunan
ABD-AB emperyalistleri, bu emellerine ulaşmak için
uğraşıyorlar.
Baas yönetimine karşı Mart ayı ortalarında gitmiş, içerideki muhalefetin Şam’da toplantılar Bu arada yurtdışındaki bazı Suriyeli “muhalifler”
başlayan eylemler, son günlerde kitlesel boyutlar yapmasına izin vermiş, muhalefetle görüşmelere de, şimdiden batılı güçlerin müdahalesini talep etmeye
kazanmaya başladı. Geçen Cuma günü Hama kentinde başlamak istediğini açıklamış, siyasi tutsakları da başladılar. Beşar Esad’ın Kaddafi ile aynı kefeye
gerçekleştirilen eyleme 150 bini aşkın kişinin kapsayan af çıkarmış, seçim tarihi ilan etmiş vb.vb... konması gerektiğini savunan bu düşkünler takımı,
katıldığına dair haberler, devlet terörünün kitleleri Baas yönetiminin bu tavizleri vermek zorunda NATO’nun savaş uçaklarıyla Şam’a gitme hayalleri
yıldırmaya yetmediğini kanıtlamaktadır. Zira sadece kalması, reform heveslisi olmasından değil, tüm baskı kuruyorlar.
Hama ile sınırlı kalsa da, eylemlere katılımın ve zorbalığa rağmen devam eden kitle hareketinin
yüzbinlere ulaşması, rejim karşıtı hareketin güçlenme yarattığı basınçtan kaynaklanıyor. Bununla birlikte, Emekçilerin direnme kararlılığı gerici
eğilimine işaret ediyor. Esad dahil Baas şefleri de işlerin eskisi gibi devam hesaplar arasında boğuluyor
edemeyeceğini idrak etmiş görünüyorlar. Yani reform
“Parça parça ezme” taktiği tutmadı vaatleri tümüyle sahte değil. Ancak yüzlerce Hareketi başlatan ve aylardır devam etmesini
eylemcinin katledilmesinden sonra bu noktaya gelmek sağlayan temel dinamikler, sistemin geleceksizliğe
Geçen Cuma, Hama’nın yanısıra başkent Şam ve zorunda kalmış olması, dahası devlet terörünün aynı mahkûm ettiği genç kuşaklarla emekçilerdir. Kökten
Halep dahil birçok kentte eylemlerin şekilde devam etmesi, reform vaatlerini sokaklara dincilerin veya Müslüman Kardeşler örgütünün sürece
gerçekleştirilmesi, rejimin hareketi denetim altına alma çıkan gençlerle emekçiler nezdinde değersizleştiriyor. bir yerde dahil olmaları bu gerçeği değiştirmiyor.
konusundaki aczini ortaya koydu. Hareketin güçlü Hatta Baas yönetiminin reform çıtasını yükseltmesine Bu arada dinci gerici güçlerin kitle hareketi
olduğu kentleri hedef seçen Baas yönetimi, eylemlere rağmen, “halk rejimin yıkılmasını istiyor” şiarı giderek üzerindeki etkisinin boyutu hakkında henüz somut
öncülük edenleri hapse atarak kitle hareketini pasifize yaygınlaşıyor. verilere ulaşmak mümkün olmadı. Buna karşın
etme taktiği izliyor. Suriye ordusunun Cuma gününden Göründüğü kadarıyla kolluk kuvvetlerinin harekete geçen kitlelerin azımsanmayacak bir
sonra Hama kentine yönelmesi, Beşar Esad rejiminin zorbalığına eşlik eden reformlar da, kitle eylemlerini kesiminin hiçbir parti veya örgütle bağlantısının
“parça parça ezme” taktiğini uygulamaya devam pasifize etme gücünden yoksundur. olmadığına dair veriler mevcuttur.
ettiğini gösteriyor. Kuşkusuz ki, devrimci siyasal önderlikten
Daha önce Dera, Benyas vb. kentlerde uygulanan Rejimi reforme etme arayışı… yoksunluk, kitle hareketinin en büyük zaafıdır. Bu
bu taktiğin ilk sonuçları rejim lehine sonuçlar yaratmış zaaf, emekçi dinamiklerin gerici güçler tarafından
gibi görünse de, hareketin hem kitlesellik hem Suriye’nin içteki geleneksel muhalefetini oluşturan yönlendirilmesini kolaylaştırır. Bu ise şu veya bu
yaygınlık bakımından gelişmesi, sonucun tersi sol/sosyalist, ulusalcı, liberal parti ve güçler Baas burjuva akımın peşinden sürüklenmek anlamına gelir
olduğuna işaret ediyor. Baas rejiminin bu zorba taktiği, yönetiminin ciddi bir reforma ihtiyaç duyduğunu dile ki, bunun ağır bedel ödeyen emekçilere kalıcı
aynı anda birçok kentte kitlesel eylemlerin getirerek ekonomik, siyasal, sosyal alanlarda kazanımlar sağlaması mümkün değil. Suriye gibi bir
gerçekleşmesinin önüne geçmesine olanak tanısa da, reformlar, yeni bir anayasa, kitle eylemlerine karşı ülkede kökten dincilerin hareket üzerinde inisiyatif
bu kadarı derdine çare olmaya yetmiyor. Korku şiddet uygulanmasına son verilmesi gibi talepler kurabilmeleri ise, tam bir felaket olurdu. Buna karşın
duvarları yıkıldıktan sonra zorbalığın öfkeyi formül ediyorlar. hareketin gelişim seyri, bunun pek kolay olmadığına
büyütmekten başka bir işe yaramadığı dikkate Demokratik, sivil yönetime geçiş için farklı işaret ediyor. Zira ayağa kalkan genç kuşaklarla
alındığında, Baas rejiminin bu taktikle sorun çözmesi güçlerin katılımıyla bir “geçiş süreci hükümeti” emekçilerin talepleri ile dinci gerici akımların
olası görünmüyor. kurulması gerektiğini de savunan muhalif güçler, Baas hedefleri hiçbir noktada çakışmamaktadır. Bu
Rejim bu taktiğin barışçı eylem yapanlara değil, yönetiminin bu yönde somut adımlar atmasını talep akımların dinsel/mezhepsel çatışmayı kışkırtabilecek
silahlı güçlere karşı uygulandığını savunuyor. Ancak ediyorlar. Çok sayıda parti ve hareketten oluşan bu zihniyete sahip oldukları dikkate alındığında, genç
kökten dinci silahlı güçlere karşı saldırıya geçen güçleri temsil eden ortak bir platform bulunmuyor. kuşakların inisiyatifi dinci gerici güçler lehine
kolluk kuvvetleri, rejim karşıtı eylemlere katılan Ülke içinde ve dışında görüşmelerde bulunan bu yitirmeleri son derece vahim sonuçlara yol açabilir.
gençleri de hedef alıyorlar. Yani silahlı güçlerin güçler, henüz ortak bir tutum belirlemiş değiller. Görünen o ki, Suriye’deki kitle hareketi Baas
varlığını gerekçe gösteren Esad yönetimi, bunu, kitle Suriye’de tanınan aydın, sanatçı, yazar, gazeteci, rejiminin baskıları, kökten dincilerin hedef saptırıcı
hareketini bastırmanın olanağına çevirmek istiyor; akademisyen vb. şahsiyetler de benzer talepler ileri müdahaleleri ve emperyalist/siyonist güçlerin kirli
ancak başaramıyor. sürüyor. Bu kesim, reformlarla ülkenin içinde planları arasına sıkışmış durumda. Hal böyleyken
bulunduğu krizden çıkarılabileceğini savunuyor. hareketin siyasal önderlik ve devrimci programdan
“Reformlar” artık bir değer taşımıyor Şam’ın merkezinde iki toplantı gerçekleştiren yoksun olması, sorunları daha da karmaşık bir hale
muhalif güçlerin en zayıf noktaları, kitle hareketiyle getiriyor. Fakat her şeye rağmen Suriye’de gerçekleşen
Beşar Esad, birçok alanda reform sözü vermiş, ciddi bir organik bağ kurmaktan yoksun olmalarıdır. ve gerçekleşecek olan gelişmelerin önünü bu hareket
sıkıyönetimi kaldırmış, bazı yasal değişikliklere Düzen sınırlarını aşamayan siyasal programları, açmaktadır.
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Ortadoğu Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21

Lübnan direnişini silahsızlandırma


planı tutmayacak!
Lübnan Eski Başbakanı Refik Hariri’nin
öldürülmesiyle ilgili kurulan BM destekli Uluslararası
Lübnan Özel Mahkemesi’nin resmi olarak
açıklanmayan, ancak kısmen basına sızdırılan kararı
belli oldu. Emperyalist/siyonist güçlerin güdümünde
çalışan mahkemenin, Hizbullah’ın lider kadrolarından
dördü hakkında tutuklama kararı aldığı ortaya çıktı. Bu
karar Lübnan’daki kırılgan havayı iyice bozdu.
“14 Mart Güçleri” olarak adlandırılan Sünni
Müslüman/Hıristiyan burjuvazisi ittifakı, mahkeme
kararına balıklama atladı. Zira ABD, Fransa, Suudi
Arabistan hatta İsrail gibi gerici güç merkezlerine
sırtını dayayan 14 Martçılar, CIA-MOSSAD tarafından
yönlendirilen mahkemenin kararını, Necip Mikati
başkanlığındaki hükümete yüklenmek için “bulunmaz
fırsat” sayıyorlar.
Esas hedef ise hükümet değil Hizbullah, daha özel
planda ise hareketin silahlı direniş kanadıdır. Aylarca
süren siyasi krizden sonra kurulan Mikati hükümetinin
hedef alınması da, Hizbullah’ın bu hükümet üzerindeki
ağırlığından kaynaklanıyor.
14 Martçılarla arkalarında duran gerici güç saldırının emperyalist/siyonist merkezlerle koordineli sözkonusu plan ABD-İsrail-Suudi Arabistan
merkezleri, yıllardan beri Lübnan’daki silahlı direnişi yürütüldüğü kanısını güçlendiriyor. Zira hukuksal mihverinin ilk maddesidir.
tasfiye etmeye çalışıyor, ancak başaramıyorlar. Zira bu açıdan ciddiye alınacak hiçbir tarafı bulunmayan bir Emperyalist/siyonist güçlerle işbirlikçilerinin
hareket emperyalist/siyonistlerle Suudi Arabistan gibi oluşumun kararını gerekçe göstererek Lübnan’daki hedefleri belli. Ancak bu uğursuz planın hayata
gerici güçlerin sırtındaki çıban gibidir. 14 Martçılar kırılgan havayı zehirleme çabasını başka türlü izah geçirilmesi hiç de kolay değil. Zira 14 Martçıları
ise, Lübnan’daki iktidar ve ranttan daha büyük pay etmek mümkün değil. destekleyenler dahil, Lübnan halkının büyük
almak ve emperyalist efendilerine yaranmak için Lübnan’ı dizayn etmeyi, Ortadoğu’yu dizayn çoğunluğu söz konusu gerici plana şüpheyle bakıyor.
Hizbullah’ı silahsızlandırma isteğiyle yanıp etmenin ilk adımı olarak değerlendiren Mecliste kıyamet koparken sokakların sakin olması
tutuşuyorlar. emperyalist/siyonist güçler, bu emellerine ulaşabilmek bununla ilgilidir. Belirtmek gerekiyor ki, onlarca yıldır
Direnişi silahsızlandırmak gibi zor bir meseleyi için her vahşete başvurmaya hazırlar. İsrail ordusunun gerici çatışmalardan dolayı ağır bedeller ödeyen
çürük bir mahkeme kararına dayanarak yapmak Temmuz 2006’da Lübnan’a düzenlediği vahşi Lübnan halkları, emperyalist/siyonist güçlerle
mümkün değil elbette. Zira sözkonusu mahkemenin saldırıyı, dönemin ABD dışişleri bakanı Condoleezza işbirlikçilerinin iğrenç planlarının kendi hayırlarına
hakla/hukukla bir alakasının olmadığını herkes biliyor. Rice ağzıyla, “yeni Ortadoğu’nun doğum sancısı” olmadığının farkındalar. Elbette gerici güçlerin de
Nitekim mahkeme kararının açıklanmasının hemen olarak ilan etmeleri bunun göstergesidir. Zira 36 gün sokaklara dökebileceği belli bir kitle mevcut, ancak
ardından televizyona çıkan Hizbullah lideri Hasan süren ve İsrail savaş aygıtının utanç verici bir şekilde kitlelerin, Lübnan halkının parasıyla çalışan kirli bir
Nasrallah, mahkeme başkanı ve üyelerinin CIA ve geri çekilmesiyle sonuçlanan saldırıda yüzlercesi oluşumun kararından dolayı buna pek hevesli olmadığı
MOSSAD’la işbirliği yaptıklarını belgeleriyle çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan 1500’ü aşkın sivil da gözleniyor.
açıklayarak, kirli sicillerini ortaya koydu. Nasrallah Lübnanlı siyonist cellatlar tarafından katledilmişti. Gerici planın önündeki asıl engel ise, kuşkusuz ki
haklı olarak bunun mahkeme değil, Belirtmek gerekiyor ki, ABD-AB onaylı/destekli direnişçi güçlerin kendisidir. Zira Suriye’deki olaylar
emperyalist/siyonist güçlere hizmet eden siyasi bir İsrail’in vahşi saldırısına, Suudi Arabistan başta olmak Hizbullah’ı kısmen sıkıştırsa da, bu hareket öyle kolay
oluşum olduğunu vurguladı. üzere hiçbir Amerikancı Arap rejiminden itiraz silahsızlandırılabilecek bir durumda değil. Nitekim
Mahkeme adı verilen bu oluşum, daha önce de gelmemiştir. Yani direnişin ezilmesi amacıyla Güney Hasan Nasrallah’ın mahkeme kararına soğukkanlı bir
Hariri’nin öldürülmesinden Suriye yönetimini sorumlu Lübnan’ın İsrail ordusu eliyle tahrip edilmesi ve şekilde meydan okuması, özgüvenin ifadesiydi aynı
tutmuş, dört Suriyeli subayı yıllarca hapse kapatmış, sivillerin katledilmesi dinci gerici Amerikancılar zamanda. Kaldı ki bu koşullarda silahsızlanmanın
ardından ise “beraat ettiniz” diyerek salıvermişti. Keza tarafından da desteklenmişti. Hizbullah ve destekçisi güçlerin imhası anlamına
bu mahkemenin dolandırıcı sahtekar kişilerden para Emperyalist/siyonist güçlerle bölgedeki geleceği herkesin malumudur. Hal böyleyken direniş
karşılığı ifade aldığı da yıllar önce kanıtlanmıştı. işbirlikçilerinin halk isyanlarını deneyimi ve birikimine yaslanan Hizbullah’ın
Wikileaks belgeleri ise, soruşturmayı yürüten savcının yozlaştırma/hedefinden saptırma saldırısının ivme silahsızlanmayı savaşsız kabul etmesi mümkün
ABD büyükelçiliğine başvurarak, itham edilenlere kazandığı günlerde, CIA-MOSSAD güdümündeki değildir.
yönelteceği soru listesi istediğini ortaya koymuştu… oluşumun Hizbullah’ı hedef alan kararını açıklaması, Lübnan’daki tüm taraflar silahlıdır; her partinin
İşte mahkeme adı verilen bu oluşum, şimdi bir tesadüf değil elbet. Suriye’deki olayların karmaşık kendine göre bir silahlı gücü bulunuyor. Ancak hiçbiri
Hizbullah mensubu dört kişinin 30 gün içinde bir hal alması, Hizbullah’ın ise, Beşar Esad Hizbullah’la kıyaslanabilecek durumda değil. Yine de
yakalanmasını buyuruyor. Bu oluşumun kararını yönetimiyle işbirliği içinde olması, Lübnan direnişine Lübnanlı güçler arasında silahlı çatışmanın yeniden
gerekçe gösteren 14 Martçılar ise, Mikati’ye “ya saldırmak için uygun bir fırsat olarak görülüyor. En başlaması, bu küçük ülke, hatta bölge için tam bir
mahkeme kararını uygula ya da istifa et” türünden azından 14 Martçılarla onların arkasındaki gerici güç felaket olur. Nitekim bunun farkında olan Hizbullah
açıklamalarla saldırmaya başladılar. Mahkeme odaklarının durumu bu şekilde değerlendirdiği ortada. lideri, anılan açıklamasında, mahkeme kararının Şii-
heyetinin sicilini ortaya koyan konuşmasında 14 Zira hukuksal açıdan beş paralık değeri bile Sünni veya Müslüman-Hıristiyan çatışması
Martçıların söylemlerine atıfta bulunan Nasrallah, “30 olmayan bir karar için, 14 Martçılar tarafından fırtına yaratmasına izin vermeyeceklerini özellikle vurguladı.
gün değil, 30 yıl değil hatta 300 yıl geçse bile hiçbir kopartılması, olağan bir durum değil. Belli ki, 14 Mart Lübnan ve bölge hakları açısından durum bu iken,
Lübnan hükümeti adı geçen dört kişiye ulaşamaz” oluşumu ile arkasındaki gerici güç odakları, Beşar emperyalist/siyonist güçlerle işbirlikçilerinin niyetleri
diyerek meydan okudu. Esad yönetimini sıkıştırıp Hizbullah’ı zayıflatmayı, farklıdır. 2006 saldırısı bu gerici güçlerin halkların
Bu arada, mahkeme kararının tartışıldığı gerilimli Hizbullah’ın silahlı kanadını tasfiye edip Esad kanını akıtmaktan geri durmayacaklarını kanıtlamıştır.
toplantıya sahne olan Lübnan meclisinde kozlar henüz üzerindeki basıncı daha da arttırmayı hedefliyorlar. Bu Bunları durdurabilecek yegane güç direnişin kararlılığı
paylaşılmış değil. 14 Martçıların saldırgan üslubu, iki gücün etkisizleştirilmesi ise, İran’ı temel ve Lübnan halklarının gerici egemenlerin sefil
Lübnan direnişini tasfiye etmek amacıyla başlatılan müttefiklerinden yoksun bırakmak anlamına geliyor ki, çıkarlarına alet olmayı reddetmeleridir.
22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Dünya Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

“Sosyalist Enternasyonal” Atina’da toplandı...

“Sosyalizm” maskesi altında


sınıfa düşmanlık, burjuvaziye uşaklık
Dünyanın çeşitli ülkelerinden burjuva sol partilerin bu parti tüm tepkilere rağmen emekçi düşmanı bir
katıldığı “Sosyalist Enternasyonal”, 1-2 Temmuz programı meclisten geçirmişti. PASOK lideri ve
tarihlerinde yıllık olağan konsey toplantısını Yunanistan Başbakanı olan Papandreu aynı zamanda
gerçekleştirdi. Konsey toplantısı şu aralar sert sınıf “Sosyalist Enternasyonal”in dönem başkanlığını da
çatışmalarına sahne olan Yunanistan’da yapılırken yapmaktadır.
toplantının başkanlığını PASOK lideri ve Yunanistan Toplantının açılış konuşmasını yapan Papandreu
Başbakanı Yorgo Papandreu yaptı. “Sizleri Yunan hükümeti ve PASOK adına
selamlıyoruz. Zor zamanlarda zor adımlar attık.
İşçi sınıfına ihanetin tarihi! Ülkemizi kurtarmak için vatansever kararlar aldık. Bu
kararlar, işçiler ve emeklilerin maaşları ve KOBİ’ler
İlk olarak, bugün adına “Sosyalist Enternasyonal” için sosyal olarak gerekli kararlardı. Acı verici
denen platformun sosyalizmin tarihsel belleğindeki kararlardı fakat bu bize, ülkemizdeki derin
enternasyonallerle bir ilgisi olmadığını belirtelim. değişiklikler yapmak için bir fırsat ve umut verdi”
Bugünün “Sosyalist Enternasyonali” ne Marks ve dedi. Oysa biz Papandreu’nun “umut verici” dediği
Engels’in kuruculuğunu yaptığı Birinci kararların gerçekte ne olduğunu iyi biliyoruz. Bu
Enternasyonal’in ne de Lenin öncülüğünde toplanan kararlar işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam
Üçüncü Enternasyonal’in mirasçısıdır. Esasında koşullarının köleliğe bir adım daha yaklaştırılması
Birinci Paylaşım Savaşı’nda işçi sınıfının sosyalist demekti. “Kemer sıkma” politikası olarak bilinen ve
mücadelesine ihanete eden İkinci Enternasyonal gerçekte kapitalizmin yapısal buhranların faturasının
partilerinin mirasını devralan, hatta bu ihaneti daha da işçi ve emekçilere ödetilmesi demekti. Zira bu
ileri taşıyan bir politik platformdur. politikalar Yunanistan işçi ve emekçileri tarafından
Bu politik platformun ise ne sosyalistlikle ne de öfkeyle karşılanmış, büyük bir patlamaya neden
enternasyonalizm düşüncesiyle bir ilgisi vardır. Öyle olmuştu.
ki tarihinde, Birinci Paylaşım Savaşı sırasında kendi Başka bir örnek de toplantıda yer alan İngiltere İşçi
ülkelerinin burjuvazilerinin yanında yer alarak işçi Partisi’dir. Dünya halkları bu partiyi ABD’nin
sınıfına ihanet etmek, nice sömürge savaşının emperyalist savaş ve işgallerine verdiği tam destek ile
partileri oluşturma girişimleri yoğunlaştı. Bu yakından tanımaktadır. Sayısız emekçi düşmanı, savaş
sorumlularından olmak ve Hitler faşizminin yarattığı
çerçevede kurulan ya da yeniden yapılandırılan sosyal- partisi de yine bu sözde enternasyonalin üyesidir.
yıkımın yolunu açmak gibi örnekler yazılıdır.
demokrat partiler “Sosyalist Enternasyonal” bünyesine Bilindiği gibi “Sosyalist Enternasyonal”in
Sonrasında ise burjuvaziye hizmette bir sınır yoktur.
alındılar. Türkiye’deki tek üyesi CHP nin de tarihi ve kimliği
“Sosyalist Enternasyonal” partilerinin emekçi düşmanı
Anlaşılacağı üzere, sosyal-demokrasi ve onun ortadadır.
politikaları uygulamakta diğer burjuva partilerinden
uluslararası örgütlülüğü olan “Sosyalist Toplantıda kapitalizmin dünya ölçeğinde girdiği
herhangi bir farkları yoktur. Dahası solculuk iddiaları
Enternasyonal” işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini krizin yarattığı problemler, Yunanistan’ın durumu,
nedeniyle emekçileri aldatmakta çok daha
düzen sınırları içerisinde tutmak, devrim ve sosyalizm spekülatif saldırılara karşı ülkelerin savunma
yeteneklidirler.
davası ile buluşmasını engellemek ile görevlendirilmiş mekanizması olarak atacağı adımlar, Arap
Sosyal-demokrasi İkinci Paylaşım Savaşı’nda da
burjuva bir akımdır. Bunun için kısaca “düzen solu” dünyasındaki gelişmeler, hak ve özgürlükler,
aynı suçlara imza atmış, soğuk savaş dönemi boyunca
olarak tanımlanmaktadır. Ortadoğu’da barışın sağlanması ile nükleer enerji
komünizm düşmanlığı yapmıştır. Kısacası başlangıçta
işçi sınıfının sosyalist özlemlerinin bir ifadesi olarak konuları da ele alındı.
kurulan sosyal-demokrat partiler ve bu partilere Hepsi emekçi düşmanı, hepsi Ancak toplantı hiçbir şekilde işçi ve emekçiler
dayanan İkinci Enternasyonal, sosyalizme ve işçi emperyalizmin uşağı lehinde sonuçlar yaratmamıştır. Tersinden emekçi
sınıfına karşı ihanet çizgisine varmıştır. Değişik kitlelerin düzene yönelen öfkelerini
dönemlerde farklı ülkelerde ortaya konulan devrimci “Sosyalist Enternasyonal”in işlevini anlamak için dizginleyebilmenin, sınırlandırabilmenin ve
kalkışmalarda açıkça karşı-devrimci rol oynamıştır. toplantıya katılan partilere bakmak bile yeterlidir. sosyalizmin devrimci çizgisiyle buluşmasını
Bugün “Sosyalist Enternasyonal” olarak ifade Toplantının ev sahipliği yapan PASOK ise bunun en engelleyebilmenin bir aracı olarak kullanılmaya
edilen platform ise bu mirasın taşıyıcısıdır. İkinci belirgin örneklerinden biridir. Daha kısa bir süre önce çalışılmıştır
Paylaşım Savaşı sonrasında dünya emekçi halkları
nezdinde prestij kazanan sosyalist kampın önünü
alabilmek için ihanetçi sosyal-demokrasinin
uluslararası ölçekte örgütlenmesinin ifadesidir. İlk
Sıra Portekiz’de mi?
olarak 1946’da İngiltere’de toplanan uluslararası
konferansta bir haberleşme ve irtibat bürosu kurulmuş, Yunanistan’ın iflas etmesi ve yeniden uygulanmasının yanı sıra, 1500 euronun üzerindeki
bu büro ertesi yıl daha ileri götürülerek bir danışma sömürgeleştirilmesinin ardından, gözler zincirin emekli maaşlarında kesintiye gidilecek ve bazı
organına dönüştürülmüş ve Uluslararası Sosyalist diğer zayıf ülkelerine çevrildi. İlk sinyalleri veren ürünlerin satış vergisi artacak. Portekiz’in borçlarını
Konferans Komitesi (COMISCO) adını almıştı. ülke ise Portekiz oldu. Kredi derecelendirme oransal olarak bu yıl gayri safi milli hasılanın yüzde
1951’de toplanan komite “Enternasyonal’i yeniden kuruluşu Moody’s Portekiz’in borçlarını ‘değersiz’ 5,9’una, 2012’de yüzde 4,5’ine ve 2013’de yüzde
kurma” kararı almış, bu karar doğrultusunda da statüsüne düşürdü. 2’sine indirmesi öngörülüyor. Hedef, Portekiz’in
1951’in Temmuz ayında Frankfurt am Main’da Kurumdan yapılan açıklamada, Portekiz’in mali bütçe açığının gayri safi yurtiçi hasılaya oranını
“Sosyalist Enternasyonal” kurulmuştur. piyasalarda yeniden borçlanmaya başlamadan önce, 2013 yılına kadar yüzde 9,1’den euro bölgesi limiti
İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında yükselen ulusal ikinci bir kurtarma programına ihtiyacı olabileceği olan yüzde 3’e düşürmek.
kurtuluş hareketlerinin yüzünü SSCB’ye dönmesi belirtildi. Bütçe açığını kapamak için uygulanacak Portekiz’in komşusu İspanya’nın da kurtarma
üzerine, emperyalist güçler “Sosyalist Enternasyonal”i önlemler kapsamında vergiler artırılırken paketine muhtaç kalması durumunda, Avrupa
kullanma yoluna gittiler. Özellikle ‘60’lı ve ‘70’li özelleştirmeye hız verilecek. Birliği’nin bu mali yükün altından kalkamayacağı
yıllarda azgelişmiş ülkelerde emekçilerin sosyalist İlave özelleştirme programlarının ifade ediliyor.
özlemlerini istismar etmek üzere sosyal-demokrat
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Dünya Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23

Emekçiler ‘grev’ dedi

Endonezya’da grev
Dünyanın en büyük altın ve bakır şirketlerinden ABD
merkezli Freeport-McMoRan’ın Endonezya’nın Papua
eyaletinde kurulu üretim tesislerinde işçiler 4 Temmuz
günü greve çıktılar.
Yaklaşık 8 bin işçinin çalıştığı tesislerde işçiler daha
yüksek ücret talebi için mücadele ediyorlar. İşçiler
ortalama saat ücretlerine 3 dolar zam istiyorlar. Grevin
11 Temmuz’a kadar sürmesi bekleniyor.
Şirket yönetimi ile işçi temsilcileri arasında
görüşmeler de devam etti. İşyerinde örgütlü işçi
sendikası yetkilisi Basak Solossa ise, grev öncesinde tam
İngiltere’de emekçiler hükümetin emeklilik sürpriz olduğunu söylemek zor” açıklamasında kapasite çalışan işyerinde üretimin tamamen
haklarını gaspetmek için hazırladığı yasaya karşı 30 bulundu. durduğunu açıkladı.
Haziran günü greve çıktı. Kamuda örgütlü sendikalar Başbakan David Cameron ise grevden bir gün
tarafından düzenlenen 24 saatlik grev nedeniyle önce yaptığı açıklamada, greve gitmek için güçlü bir Madenciler greve
okulların üçte biri kapanırken, toplu taşıma ve neden olmadığıına inandığını söyledi. Cameron buna
havaalanlarında ciddi aksamalar oldu. Binlerce gerekçe olarak da süren müzakereleri ve grevin az hazırlanıyor
emekçi Londra merkezindeki parlamento binasına sayıdaki sendika tarafından alınmış olmasını gösterdi. Şili Bakır İşçileri Federasyonu’ndan yapılan
yürüyüş düzenlerken, ülkenin birçok yerinde de Başbakan’ın böyle konuşmasının nedeni ise İşçi açıklamada devlete ait bakır işletmelerinin
protesto gösterileri yapıldı. Partisi’ne bağlı sendikaların greve gitmemesi oldu. özelleştirilmesine karşı 11 Temmuz günü grev yapılacağı
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Kamu ve İşçi Partisi etkisi altındaki 4 sendikayı grevden uzak belirtildi.
Ticari Hizmetler Sendikası (PCS) lideri Mark tutarken böylelikle burjuvaziye büyük bir hizmette Federasyon adına açıklama yapan Raimundo
Serwotka, grevin sendikanın tarihindeki en önemli daha bulundu. Espinoza, dünyadaki en büyük bakır üreticisi
grev olduğunu söylerken, Sendikalar Konfedarasyonu İngiltere’de genel grev yasakken, kamu konumunda olan Codelco’nun yönetim tarafından
Başkanı Brendan Barber ise “Hükümetin kamu emekçilerinin eşgüdüm halinde yürüttüğü bu grev özelleştirilmeye hazırlandığını belirtti. Espinoza, Şilili
sektöründeki kesintileri göz önüne alındığında, grevin aynı zamanda yasağı da delmek anlamına geliyor. bakır işçilerinin bu kararı kesinlikle kabul
etmeyeceklerini söyledi.
Codelco’da çalışan 16 bin işçinin iş bırakacağı grevin,
Mansure Bekhiş gözaltında 1970-73 yılları arasında iktidarda bulunan Salvador
Allende yönetiminin tüm maden işletmelerinin
kamulaştırıldığını açıkladığı tarihin 40. yıldönümüne
İran rejiminin eski muhaliflerinden Mansure açık bir alandır. Toplu kurşuna dizilen, işkence
gelmesi de ayrı bir anlam taşıyor.
Bekhiş, 20 Haziran’da Tahran’da gözaltına alındı. altında öldürülen ya da idam edilen 5 bin
Allende hükümetini devirerek başa gelen Pinochet
54 yaşında olan Mansure Behkiş, İran işçi komünist ve muhalifin devlet tarafından
diktatörlüğü kamulaştırma adımlarını geriye çevirerek
sınıfı özgürlüğü yolunda mücadeleye devam etti müslümanların mezarına gömülmesine izin
özelleştirmelere hız vermişti. Bugün Şili’deki madenlerin
ve ilk kez 1981 yılında tutuklandı. 3 ay hücrede verilmedi ve şehir dışına çıkarıldılar. Mansure
%70’i yabancı sermayenin elinde bulunuyor.
kaldıktan sonra, bebeğini doğurmak amacıyla kısa Behkiş’in ailesinden de 6 kişi bu mezarlıkta
Bakır işçileri ise mücadelelerini sadece
bir süre dışarıya çıkma izni aldı ve bu sürede gizlice toprağa verildi.
özelleştirmelere karşı olarak tanımlamıyor, özelleştirilen
kaçmayı başardı. 7 yıl gizli yaşayarak mücadeleye Her yıl, bu katliamın yıldönümü olan yazın 3.
işletmelerin kamulaştırılmasını da savunuyor.
devam etti. Irak-İran savaşından sonra, İran ayında, Haveran aileleleri tarafından anma yapılır.
devleti tarafından katledilen muhaliflerin ve Mansure Bekhiş bu mücadelede önemli bir yere
komünistlerin aileleri ile birlikte onları anmak ve sahip olduğu için, her sene bu aya yakın gözaltına 197 göçmen boğuldu
katliamalara karşı karşı çıkmak amacıyla alınmaktadır. Ciddi anlamda iç ve dış sorunlarla Emperyalistlerin savaşa, sefalete ve açlığa mahkum
gerçekleşen eylem ve basın açıklamalarının içinde boğuşan İran devleti, 2011 yılının yazına ettiği Afrika halkları ölümü göze alarak çıktıkları
yer aldı ve mücadelenin öncülerinden biri oldu. yaklaşınca Mansure Bekhiş’i gizlice gözaltına yolculuklarda hayatlarını kaybediyor. Son olarak 5
Haveran Anneleri denilen, komünist şehitlerin aldı. Bekhiş’in zindanda işkence altında olduğuna Temmuz günü Kızıldeniz’den Suudi Arabistan’a giden
aileleri halen bu mücadeleyi sürdürüyorlar. dair haberler geliyor. göçmen teknesinin yanarak batması sonucu 197 kişi
Haveran, Tahran’a 1 saatlik mesafede olan İran’dan Kızıl Bayrak okuru
hayatını kaybetti.
Çad, Nijerya, Somali ve Eritre’den Suudi Arabistan’a
göçmen taşıyan bir tekne çıkan yangın nedeniyle Sudan
Mısır yine ayakta! açıklarında battı. Teknede bulunan 193 kişi ölürken
sadece 3 kişi kurtulmayı başardı.
Afrika’nın doğu bölgesinde son 60 yılın en büyük
Mısır’da halk isyanının merkezi olan 7 polisin kefaletle serbest bırakılması kuraklığı yaşanıyor. 12 milyondan fazla kişi açlıkla karşı
Kahire’deki Tahrir Meydanı yine genç katledilenlerin yakınları ile muhalif gençlik karşıya. Açlık başta olmak üzere bir dizi sorunla boğuşan
kesimlerin ve emekçi halkın eylemine sahne örgütlerinin sert tepkisine neden oldu. Karar onbinlerce kişinin yaşama kaygısı, Kızıldeniz üzerinden
oluyor. ardından mahkeme güvenlikçileriyle çatışan Suudi Arabistan ve Yemen’e göç dalgasında son
3 Temmuz günü meydanda kamp kuran göstericiler, Suez anayolunu işgal etti. Gösteriler zamanlarda büyük artış meydana gelmesine neden oldu.
gençler ile Mübarek yanlıları arasındaki farklı bölgelere de sıçradı. Menyel semtinde ise, Geçtiğimiz aylarda da Libya’dan kaçan mültecileri
çatışmalarda 1 kişi ölmüş, 8’i ağır 350 kişi polisin bir genci ateş açarak öldürmesi üzerine taşıyan bir teknedeki 72 kişiden 61’i açlık ve susuzluktan
yaralanmıştı. halk semt karakolunu bastı. Çıkan çatışmalarda ölmüştü. NATO’nun askeri helikopterleri gemiyi fark
4 Temmuz günü ise, halk ayaklanması çok sayıda kişi yaralandı. Çatışmalar kentin etmiş fakat yardım etmeyerek göçmenlerin ölmesine göz
sırasında 17 kişinin ölümünden sorumlu tutulan genelinde gece boyunca sürdü. yummuştu.
24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Güncel Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

İşte kapitalizmin futbolu:


Para-mafya-şike!
Neredeyse kapitalizmle birlikte gelişen modern düştü. tuttuğu, taraftarların gözyaşları arasında izlediği
futbol diğer spor dallarından farklı bir gelişim Adına “endüstriyel futbol” denen ve maçların sonuçlarının önceden belli olduğu, hatta
göstermiştir. Bir sektör olarak hızla büyüyen futbol, televizyonlarda izlemeye mahkûm edildiğimiz şampiyonun bile “para” ile belirlendiği, ikincinin ise
milyarları etkileyen bir görsel şov olmayı başarmış, şarlatanlık sistemin çarklarından birine dönüşmüş parasının yetmediği için “verimli” şike yapamadığı
dahası bir spor olmanın ötesine geçmiştir. Dünyayı durumda. Bir yanıyla televizyon yayınlarından, forma iddialar arasında yer alıyor.
sarsan I. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında İngiliz satışlarına, futbolcu borsasından reklam gelirlerine, İddiaların doğruluğu bir kenara futbola bulaşan
siperlerinden Alman siperlerine doğru atılan futbol maçlar üzerine oynanan bahislere kadar devasa bir pislik hemen her kesimce kabul edilmiş gerçeklik
topu 50 bin insanın öldüğü bir çatışmayı başlatırken, sektöre dönüşen futbol diğer yandan kitleleri uyuşturan olduğu için mevcut durum yadırganmıyor. Açıktır ki
futbolun gücü Hitler’den Mussolini’ye, Salazar’dan ideolojik bir saldırı aracıdır. Futbolun içine paranın girdiği her alan gibi futbolun kirlenmesi
Franco’ya kadar birçok diktatörün ilgisini çekti. düşürüldüğü bu cendere bizzat burjuvazi tarafından beklenmeyen bir durum değil. Üstelik bu durum salt
Hitler’in ari ırkın üstünlüğüne dair düşlerini Dinamo alkışlanırken Türkiye’de yaşananlar burjuvazinin çeteler cenneti Türkiye’ye özgü değildir. Futbolun
Kiev’in Bolşevik futbolcuları kabusa çevirdi, “pisliğe” nasıl da battığını bir kez daha gözler önüne etkisinin geniş olduğu tüm ülkeler açısından durum
Mussolini’nin mirası olan stadın adı, tribünlerine - sermiştir. Şike iddiaları arasında milyonların heyecanla benzer. Birkaç sene önce İtalya’da ortaya çıkan şike
Roma’da inşa edilen stada Faşist Parti adı verilmişti- izlediği Türkiye Süper Ligi’nin nasıl bir pisliğe bulaşık skandalı, Almanya’daki bahis skandalı futbolun
A.S Roma taraftarları tarafından asılan Che posteriyle olduğu açıkça görülmektedir. düştüğü global garabeti ortaya koymaktadır. Bunun
parçalandı. İktidarların futbolun kitlelerde yarattığı Taraftarların “ölümüne” gittikleri maçların birer temel nedeni ise futbolun milyarlarca dolarlık rantın
etkileri kullanma ihtirasları her seferinde bir şekilde ikişer satıldığı, mafyanın en popüler isimlerinden faşist yaratılıp paylaşıldığı ekonomik bir sektöre
boşa düşmesine karşın futbol da kapitalizme yenik tetikçi Sedat Peker’in futbol sektöründe önemli yer dönüşmesidir.

Spor Sen Genel Sekreteri İbrahim Akseloğlu ile şike operosyonu üzerine konuştuk...

“Sınıflı ve kar merkezli sistemin gerçekleri yansıyor...”


- Futbol sektöründe gerçekleştirilen “şike edilmiş bir alan. Bir sürü hukuksuzluk ve güvencesizlik Ayrıca spor alanı, taraftarlaşma kültürü üzerinden
operasyonuna” ilişkin gelişmeleri nasıl var. Bu alanda her şeyden önce bir yasa boşluğu söz yatay-dikey bölünme de gerçekleştiriyor.
değerlendiriyorsunuz? konusu. Açıklamamızda da vurguladık, bu sorunların Öbür taraftan, taraftarların önemli bir bölümü bu
- Spor alanı zaten çok kirli bir alan. Birincisi, bu çözümü “Spor İş Yasası”nın çıkartılmasından geçiyor. ülkenin emekçileridir. Onların güncel sorunları doğal
alan uluslararası ilişkiler boyutu açısından oldukça kirli Bir de, dünyada kalkmış olan amatör-profesyonal olarak stadlara ve sahalara da yansıyor. Birbirinden
bir alan. İkincisi ise, Türkiye’deki siyasi ilişkiler, şirket ayrımının süratle yok edilmesi gerekiyor. Profesyonel kopartamıyorsunuz. Bunu şiddet yasalarıyla
ilişkileri, borsa ilişkileri ve finans sektörü açısından sporcuların bile bugün güvenceleri yok. İnsanlar 30-33 engelleme şansınız da yok. Sadece tarafsızlaştırılmış
kirli ilişkiler var. Ayrıca spor endüstrisi diğer yaşında işsiz kalabiliyorlar. Ya da 18-20 yaşındaki bir ve seyircisizleştirilmiş statlar yaratılmaya çalışılacak.
sektörlerden farklı olarak birçok sektörü şu ya bu insan sakatlandığında bırakın spor yaşamını belki de
şekilde etkileyen, onlarla içiçeleşmiş bir sektördür. hayatı bitiyor ve ailesinin bakımına muhtaç kalabiliyor. “AKP iktidarı futbol alanının
Bunun yarattığı karmaşık ilişkiler ağı var. Bir de buna politize olmasını istemiyor”
içinde yaşadığımız sınıflı, kar merkezli sistemin “Kara para futbol üzerinden temizleniyor”
karakterini de eklediğimizde bu iş içinden çıkılmaz - Açıklamalarınızda şike operasyonuyla Türk
hale geliyor. Bizler bunun farkındayız. Spor alanında Şike konusu da yeni bir konu değil. “Gelişmiş” diye Telekom Arena Stadı’nın açılışı sırasında gerçekleşen
da sendikalaşma kararı verdiğimizde bunu dile tabir edilen ülkelerde şike olayları yaşanıyor. Bundan Erdoğan protestosunun bağını kuruyorsunuz. Bu
getirerek karar vermeye çalıştık. Bu kadar büyük 3-4 yıl önce OECD ülkelerinin Avrupa Birliği’ne bağlı durumu biraz açabilir misiniz?
paraların döndüğü bir alanda kirlenmemek mümkün ülkelerde yaptığı araştırma var. O araştırma yaklaşık 2 - Sadece AKP iktidarı açısından değil genel olarak
değil. yıl sürmüş. Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkeleri ve son 30 yıldır Türkiye’deki iktidarların hiçbiri herhangi
Şu anda AKP iktidarının, en mahalli kurumu bile daha sonra AB’ye katılan doğu ülkelerini kapsayan bir bir muhalif duruş istemiyor. AKP bu açıdan gemi azıya
kendine bağımlı kılmaya çalışan tutumunu da görmek araştırma. Orada çok net biçimde, kara paranın futbol almış durumda. AKP’nin devletleşme süreci olarak da
gerekiyor. Futbol Federasyonu başkanlık seçiminden üzerinden temizlenmesi sürecine engel koyamıyorlar. bu durumu tarif edebiliriz. Gücü eline geçirdikçe
önce Aziz Yıldırım ile mevcut iktidarın arasından su Çünkü bu alanda büyük karlar var. Avrupa ülkelerinde kendine karşıt güçleri yok etme, köşeye sıkıştırma
sızmazken Futbol Federasyonu seçimlerinden sonra bile futbol takımlarında başkanlık yapanların yüzde yönünde yöntemler izlemeye çalışıyor. Tabi ki bunun
birden kılıçlar çekildi. Bu iş nereye gider belli olmaz 70’ten fazlası genelde inşaat alanında da şirketleri öncesi var. Arena’da yaşanan olaylar AKP’nin son 7-8
ama biz şöyle bakmaya çalışıyoruz. Sonuçta burada olan patronlar. Olayın boyutlarını böyle koyduğunuzda yıllık uygulamalarına duyulan tepkinin spor alanından
taraflar uzlaşabilirler ya da taraflardan biri geri adım işin gerçeği açığa çıkıyor. dışa vurulması. İnsanların bu kadar uyutulduğu ve
atabilir. Bunun spor alanı açısından bu tür sonuçları taraflaştığı bir alanın politize olmasını iktidar
veya hukuksal sonuçları olabilir. Çok ciddi şeyler - Gelişmelere spor emekçilerinin durumu istemiyor. O yüzden de bu alana dönük yatırımlar
dillendiriliyor. Şampiyon olmuş bir takımın küme üzerinden bakarsak neler söyleyebiliriz? yapmaya çalışıyor. “Sporda Şiddet Yasası”nın
düşürülmesi olasılığından söz ediliyor. Bir yandan da - “Bu sistemde bir şey yapılmaz” deyip bırakmak seçimden hemen önce çıkmasının nedeni bu. Spor
bu işin ne kadar dibe vurduğunu görüyorsunuz. da bence emek güçlerinin en büyük eksikliğidir. Spora seyircisini karşılarına almayı göze alarak bunu
Sormak lazım. Bundan bir ay önce bu bulgular elinizde dönük bizler çok eleştiri yaptık ama bu alanın uygulamaya çalıştılar. İki yönü var. Spor seyircisini
yok muydu? Niye seçimi beklediniz ve seçimden sonra sorunlarına dönük örgütlenme faaliyeti veya hak karşınıza almadan “Sporda Şiddet Yasası”nın
böyle bir operasyon yaptınız? mücadelesi geliştiremedik. Bu da emek güçlerinin çıkartıyorsunuz. Futbol Federasyonu başkanlık
Bizi asıl olarak, bu çatışmanın spor emekçilerine eksikliğidir. Spor Sen’in sahaya çıkmasıyla birlikte bu seçiminin hemen sonrasında, şampiyon takımın
yansıyacak boyutu ilgilendiriyor. Bu alan zaten alandaki eksiklik giderilmeye çalışılıyor. Bu ülkede başkanını da içine alan şike operasyonu
istikrarlı bir örgütlülüğün olmadığı bir alandır. Yaklaşık çocukların ve gençlerin eşit ve özgür biçimde spor başlatıyorsunuz. Sadece bu iki olayı bile yan yana
iki yıldır süren kamuoyuna açık bir sendikalaşma sahalarından, oyun alanlarından yararlandırılması getirdiğinizde iktidarın yönetme mantığı açığa çıkıyor
faaliyeti var. Daha çok bireysel hukuk ve sözleşmeler gerekiyor. Bu konuda belediye yasaları olmasına diye düşünüyorum.
üzerine faaliyet yürütülüyor. Son derece popülerize rağmen bunları dahi uygulatamaz durumdayız. Kızıl Bayrak / İstanbul
..Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25

Bir futbol hikayesi


Sektörün büyüklüğü öylesine iştah açıcıdır ki
“milyon” sıradan bir para niceliği gibi telaffuz
edilmektedir. Ancak kapitalizmin tüm sektörlerinde
olduğu bu sektörde de sınıf çelişkilerinin acımasız
kuralları geçerlidir. Vitrindekilerin gerisinde duran,
devasa bir sömürü alanı ve hayal kırıklığıdır. Sosyal
tesislerde, stadlarda hizmet sunan binlerce emekçi ve
futbolun popülerliğini insanlara yaymakla görevli basın
emekçileri, bu sektörün yan ürünlerini üreten –forma,
top, bayrak, ayakkabı vs- işçiler bu parıltılı hayatın
mutfağında çalışıyor. Yıldız olma hevesiyle menajerlerin
elinde oyuncak olan, zor şartlar altında alt liglerde
oynayan binlerce futbolcu ve onların hayal kırıklıkları ise
madalyonun öbür yüzünü oluşturmaktadır. Endüstriyel
futbol tek başına milyonlar, şöhret ve eğlence değildir.
Endüstriyel futbol acımasız bir sömürü, artı-değer ve
hayal kırıklığı demektir.
Bu nesnel durum karşısında dar kafalı aydın takımına Kapitalizmin şikeyle kirlettiği futbolun bu Maçın başlaması ile birlikte Almanlar hakemleri
tekrar en içlisinden “bir topun peşinde koşan 22 adam…” günlerde anlatılan hikâyelerinden başka çok yardımıyla atak yapmaya başlar. Maç giderek Kievli
türküsünü söylemeye başladığını şimdiden duymaya anlatılmayan ama unutulmaz hikâyeleri de vardır. futbolcular için dayak yeme seansına döner. Öyle ki
başladık. Futbolu hedef tahtasına oturtanlar bilerek veya Elbette bu hikâyelerin yaratıcıları da işçi sınıfı ve Almanların ilk golü geldiğinde, kaleci Trusevich
bilmeyerek kapitalizmin çürümüşlüğünü aklamaktadır. onun mücadelesini omuzlayanlardan başkaları kafasına aldığı bir darbeyle yerde baygın bir halde
Kurban olan futbolu katil ilan etmek, toplumdaki değildir. yatmaktadır. Tüm bunlar FC Start ilk yarıyı, SSCB’nin
çürümüşlüğe aymazlığa dayanak saymak sebep ve Naziler II. Dünya Savaşı boyunca uyguladıkları en iyi forvetlerinden bir olan Kusmenko ve
sonucu karıştırmak anlamına gelecektir. Popüler sporlar yıldırım saldırı taktiği ile Sovyetler Birliği topraklarına Goncharenko’nun iki golüyle 3-1 önde kapar. Bütün
arasında en kalabalık şekilde oynanan, tıpkı bir orkestra kimsenin beklemediği bir anda saldırarak kolay bir tribünler coşmuştur, sessizlik yırtılmış, zafer şarkıları
gibi bireysel yetenekle kolektif takım oyununu işgal gerçekleştirir. Ukrayna topraklarına iyice ve marşlar söylenmeye başlar. Tabi ki sonuç,
birleştirerek işbirliği ve rekabeti dengeleyen işçi sınıfının yerleşen Alman ordularının uyguladığı terör ve sinirlenen Alman askerlerinin tribünlere saldırması
sporunu kirleten burjuvazi ve onun kokuşmuş düzenidir. baskılar Kiev halkının hayatını zindana çevirirken, olur. Ama ne sahadakiler ne de tribündekiler
Futbolun sahibi olan işçi sınıfı ona kendinden kattıkları işgal günleri boyunca 180 bin Kievli acımasızca ölüm vazgeçmeye niyetli değildirler.
ile bu oyunu böylesine etkileyici kılmıştır. Onun kamplarına gönderilir. Tüm bunlar sürerken Alman Devre arasında FC Start soyunma odasına gelen
büyüsüne cevap arayan sosyologların çözemediği bu faşizminin en büyük zevklerinden biri haline gelen ve “kibar” bir SS subayı, maçı kazanmayı
denklemin içinde doğrudan işçi sınıfı bulunmaktadır. Ari ırkın üstünlüğünü ispatlanmayı amaçlayan spor düşünmemelerini öğütlemesine rağmen futbolcular
Burjuvazinin ilk zamanlarda futbolu aşağılaması ve organizasyonları da düzenlenir. İşte böyle bir maç ve teknik direktör son bir toplantı yaparlar ve boyun
futbolun anavatanı İngiltere’de tüm köklü futbol işgal altındaki Kiev’de Sovyet ve Nazi futbolcular eğmemeye karar verirler. O sırada şehirdeki tek
takımlarının işçi takımı olması da bundandır. Onun arasında düzenlenir. somut direniş alanı maçın yapıldığı stat haline gelir.
popülaritesi de bu sebeplerden dolayı bir tesadüf değildir. Almanlar, Ukrayna çevresindeki birliklerden en iyi Futbolcular aldıkları kararın etkisiyle ikinci yarıya çok
Tüm bunlara karşın her örgütlenme gibi futbol oyuncuları topladıkları takımlarına yenilmez gözüyle rahat çıkarlar ve son maçlarını 5-3 kazanırlar.
örgütlenmelerinin -taraftar gruplarının- bir araya getirdiği bakarken, Kiev’in takımı çoğunluğu savaş öncesinde Almanlar çıldırır. Hele ikinci yarıda, takımın en genci
milyonlarca insan açısından futbol tek birleştirici neden Avrupa’nın en iyi takımı olarak gösterilen ancak altın çocuk lakaplı defans oyuncusu Klimenko,
değildir. Özellikle son dönemlerde genelde savaşta çok sayıda oyuncusunu kaybederek kapanma defanstan aldığı bir topla tüm Alman takımını geçer
milliyetçiliğin hakim olduğu tribünlerde sol taraftar noktasına gelen Dinamo Kiev takımına, Lokomotif ve sonra kale çizgisinde durur ve yüzünde alaycı
örgütlenmeleri dikkat çekmektedir. Bunların en gibi takımlardan alınan oyuncular takviye edilerek ifade ile topu kaleye atmak yerine sahanın içine
bilinenlerinden Livorno taraftarlarına dünyanın pekçok oluşturulur. Almanlar kurdukları takıma “Luftwaffe” vurur, bu Almanları deliye döndürür.
yerinden insanlar katılmakta olduğu somut bir durumdur. (Alman Hava Kuvvetlerine verilen ad) adını verirken Maçın sonunda işgal altındaki Kiev büyük bir
Futbolu rekabete boğan ve onu seyirlik bir hale Kiev takımı da Dinamo Kiev’in kaptanı Nikolai zafer duygusu ve gurur yaşamaktadır. Öyle ki
dönüştüren sistem bunca yıldır futbolun gücünü Trusevich’in önerisiyle yeni bir başlangıcı Almanlar genel bir ayaklanmadan korktuklarından FC
dizginlemeyi başarabilmiş değildir. Kirli elleriyle ona her simgelemesi için “FC Start” adını alır. Start oyuncularına saldırmaya cesaret edemezler.
dokunduğunda kirlettiği aslında futbol değil onun 9 Ağustos günü saat 17.00’de maç başlar. Maç Maçı takip eden günlerde bir fırında işçi olarak
kapitalist bir imitasyonu olan “endüstriyel futboldur”. üst düzey Nazi komutanları tarafından izlenirken çalışan takım oyuncuları Gestapo tarafından fırından
Gerçek futbol hala çocukların elinde sokaklarda iki taş, Adolf Hitler de gelecek galibiyet haberini gözaltına alınırlar. Sahadan sonra faşizmin
eskimiş bir topla aynı amatörlükte küreselleşen dünyaya beklemektedir. Kievliler ise kalabalıklar halinde stada zindanlarında da tam bir direniş gösterirler. 20 gün
meydan okumaya devam etmektedir. Bu hikaye başladığı akarken üzerlerine doğrulan silahlar nedeniyle boyunca işkence yapılarak sabotaj ya da hırsızlık gibi
yerde işçi sınıfının ellerinde mutlu sona ulaşacaktır. tezahürat yapamazlar. Bu maç herkes için Alman suçlar üzerlerine yıkılmaya çalışılır. Amaç futbolcuları
Futbol da tıpkı işçi sınıfı gibi kendini kirletmeye faşizmi ve sosyalizm arasında geçen bir maç idam etmektir. Ancak futbolcular gene bir takım
kandırmaya çalışanlara inat olduğu yerde parlamaktadır. olacaktır. halinde işkenceden başları dik çıkar. Bunun üzerine
Maçın nasıl geçeceği başta yapılan seromonide toplama kamplarından en korkunçlarından biri olan
de ortaya çıkar. Alman futbolcular “Heil Hitler” Siretz’e gönderilirler. Açlık susuzluk, işkence ve ağır
diyerek sağ elleriyle selam verirken herkes aynı çalışma koşulları altında takım tek bir kayıp
hareketi Sovyet futbolculardan beklerken onlar vermeden 6 ay boyunca direnir. Takım Almanlara
yumruklarını havaya kaldırır ve statlar da Sovyet onların istediklerini, yani teslim olduklarını
bağlılığını simgeleyen “fizcultura” (fizik kültür) diye göstermemeye kararlıydı.
bağırarak selam verirler. 24 Şubat 1943 sabahı kamp komutanı Paul
Hemen her şey FC Start futbolcularına karşıdır. Radomsky takımı tek sıra halinde dizer. Devriye
Alman futbolcular düzenli idmanlar sayesinde fizik gezen bir Alman aracının bombalanmasının
olarak çok üstündürler, Alman takımının yedek intikamını alacağını söyleyen Radomsky önce büyük
kulübesinde bir takım daha çıkaracak kadar daha golcü Kusmenko’yu, daha sonra altın çocuk
oyuncu vardır. Oysa Kiev takımının yedek Klimenko’yu, kafalarına tek bir kurşun sıkarak
kulübesinin bankında teknik direktör Grigory öldürür. Sıranın kendisine geldiğini gören kaptan
Osinyuk tek başına oturmaktır. Daha da önemlisi, Trusevich yumruğunu kaldırır ve haykırır: “Krasny
maçın hakemi bir SS subayıdır. Yokluklar içinde sport ne umriot!” (Kızıl sporu asla
sahaya çıkan Kievli oyuncuların üzerinde ağustosun öldüremeyeceksiniz!) İdama karşı direnen Trusevich
yakıcı sıcağına rağmen kışlık yün formaları varken arkadaşları ile aynı akibeti paylaşır ve cansız bedeni
Alman futbolcular sahaya en yeni formalarıyla yere yığılır. Öldüğünde üzerinde 9 Ağustos 1942’de
çıkmıştır. oynadığı son maçta giydiği “1” numaralı eşofmanı
26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Devrim şehitleri Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

Gerillalar sonsuzluğa uğurlandı

2 Temmuz 2011 /
Gazi

Dersim MKP/HKO gerillalarını sahiplendi Gazi’de


27 Haziran Pazartesi günü Dersim’in Ovacık 250 araçlık konvoy oluşturularak, Ovacık merkeze
kitlesel anma 
ilçesinde katledilen Maoist Komünist Partisi’ne hareket edildi. Ovacık esnafı kepenk kapatarak 27 Haziran günü Dersim’in Ovacık ilçesinde
(MKP) bağlı Halk Kurtuluş Ordusu (HKO) gerillaları gerillaları selamlarken, törene kitlesel bir katılım katledilen Maoist Komünist Partisi Halk Kurtuluş
30 Haziran’da sonsuzluğa uğurlandı. Dersim’de sağlandı. Ordusu (MKP-HKO) gerillaları Ozan Derman, İsmail
gerçekleştirilen kitlesel anmaların ardından Yaklaşık 4 bin kişi Konak Köyü girişinde “Halk Perktaş ve Abidin Demir, 29 Haziran günü Dersim’in
MKP/HKO şehitleri defnedildi. savaşçıları ölümsüzdür” pankartı arkasında toplanarak Çemişgezek ilçesinde katledilen HPG gerillası Mazlum
Dersim Cemevi’ne getirilen Ozan Derman, İsmail mezarlığa yürüdü. Erenci ile TKP/ML TİKKO gerillası Yordal Yıldırım;
Perktaş ve Abidin Demir, Orak-çekiçli kızıl bayraklara Törende Yeni Demokrasi Aileleri Birliği ve İstanbul Gazi Mahallesi’nde gerçekleştirilen kitlesel ve
sarılarak anmanın yapılacağı yere götürüldü. “Halk Partizan tarafından açıklamalar yapıldı. coşkulu yürüyüşle anıldı.
Savaşçıları ölümsüzdür” pankartının açıldığı anma Açıklamaların ardından Derman ve Perktaş, marş 2 Temmuz günü Yeni Demokrasi Aile Birliği’nin
saygı duruşu ile başladı. Ardından Yeni Demokrasi ve sloganlarla sonsuzluğa uğurlandı. (YDAB) çağrısıyla yapılan anmada katilamcı devlete
Aileleri Birliği adına bir açıklama yapıldı. Açıklamada Abidin Demir’in cenazesi ise Dersim merkezde dönük öfke öne çıktı. Gazi Mahallesi Eski Karakol
şehit düşen gerillalar anlatıldı. yapılan anma töreninin ardından yüzlerce araçlık Durağı’nda toplanan yaklaşık bin kişilik kitle, buradan
Tören sırasında MKP militanları da gerillalar için konvoy oluşturularak, Mazgirt’e bağlı Basi Gazi Cemevi önüne yürüyüş gerçekleştirdi.
bir açıklama yaptı. (Güneşdere) Köyü’ne getirildi. Kortejin en önünde Marks, Engels, Lenin, Stalin,
Törenin ardından katledilen gerillalar yüzlerce Cenaze köy meydanında karşılandıktan sonra Mao ve İbrahim Kaypakkaya’nın resimlerinin
aracın oluşturduğu konvoy eşliğinde köylerine “Halk savaşçıları ölümsüzdür” pankartı arkasında bulunduğu büyük boy flamalar taşınırken, hemen
gönderildi. Ovacık yolu güzergahı üzerinde mezarlığa götürüldü. arkasında HKO gerillaları Ozan Derman, İsmail Perktaş
MKP/HKO imzalı “Ozan, İsmail, Abidin Abidin Demir’in şahsında devrim ve komünizm ve Abidin Demir’in resimlerinin bulunduğu “Halk
ölümsüzdür”, “Meral’den Ozan’a sürecek bu kavga” şehitleri için saygı duruşuyla başlayan törende Yeni savaşçıları ölümsüzdür!/YDAB” şiarlı pankartı açıldı.
pankartlarının asılması dikkat çekti. Demokrasi Aileleri Birliği ve Partizan adına Kaypakkaya ve Mao resimli kızıl flamalar eşliğinde
MKP şehitleri Aşağı Tornova Köyü’nde binlerce açıklamalar yapıldı. Abidin Demir marşlar ve şiirlerle gerçekleştirilen yürüyüşte, HPG gerillası Mazlum Erenci
kişi tarafından alkış ve sloganlarla karşılandı. Yaklaşık defnedildi. ile TKP/ML TİKKO gerillası Yordal Yıldırım’ın da resimleri
taşındı.
Şair Abay Lisesi önüne gelindiğinde, MKP
Binler Mazlum’u uğurladı militanları “MKP şehitleri ölümsüzdür! / MKP-HKO”
pankartı açarak kitleyi selamladılar. Bir süre kortejinin
öfke, yaşanan kayıplar nedeniyle büyük bir hüzün en önünde yer alan MKP militanları, daha sonra
hakimdi. pankartlarını yürüyüş güzergahına astılar.
Cenaze törenine Emek, Demokrasi ve Özgürlük Yürüyüş sırasında TKP/ML TİKKO militanları da
Bloğu Diyarbakır milletvekilleri Emine Ayna ve kitleyi sloganlarıyla selamladılar.
Nursel Aydoğan, Büyükşehir Belediye Başkanı Yürüyüş güzergahına MKP ve TKP/ML TİKKO
Osman Baydemir de katılırken, TMK kapsamında militanlarınca yazılamalar yapıldı.
bir süre Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde kalan BDSP, Partizan, Halk Cephesi, BDP, Devrimci
Erenci’nin TMK mağduru arkadaşları da törende Komünistler ve Alınteri’nin destek verdiği eylemde,
yer aldı. konuşmalarda ve sloganlarda devrimci dayanışma
Cenaze konvoyunu Yeniköy Mezarlığı girişinde vurgusu da öne çıktı. Çevrede bulunan emekçiler de
yüzlerce kişi karşıladı. Cenaze aracında bulunan eyleme alkışlarıyla destek verdiler.
Erenci’nin annesi Remziye Erenci’nin, bir elinde Yürüyüş’ün ardından Gazi Cemevi önünde anma
Diyarbakır programına geçildi. Saygı duruşunun ardından YDAB
2 Temmuz 2011 /
oğlunun fotoğrafını taşırken, diğer eliyle de zafer
işareti yapması ve “Şehîd namirin” sloganını atması tarafından basın açıklaması yapıldı. Açıklamayı şehit
duygulu anlar yaşanmasına neden oldu. düşen HKO gerillası İsmail Perktaş’ın dayısı Idır Sabur
Erenci, yakın tarihlerde yaşamını yitiren yaptı.
Dersim’in Çemişgezek ilçesinde 29 Haziran HPG’lilerin mezarlarının yanına defnedildi. Defin Anma programının sonlanmasıyla birlikte, MKP
günü çıkan çatışmada yaşamını yitiren HPG işlemlerinin ardından saygı duruşu gerçekleştirildi. militanları caddeye barikatlar kurarak sloganlar
gerillası Mazlum Erenci’nin (Yılmaz Pılıng) Saygı duruşu “Şehîd namirin” sloganı ile eşliğinde Gazi Polis Karakolu’na doğru yürüyüşe
cenazesini binlerce kişi toprağa verdi. Aynı zamanda tamamlanırken ardından “Çerxa şoreşê” marşı geçtiler. Bir süre sonra polisler gaz bombaları ve
TMK mağduru olan Erenci’nin tabutunu yine TMK okundu. Yapılan konuşmaların ardından kitle Erenci tazyikli su ile saldırdı.
mağdurları taşıdı. Yürüyüşte askeri operasyonlara için açılan taziye çadırına geçti. Kızıl Bayrak / İstanbul
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Devlet terörü Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27

Çorum’u devlet hazırladı itirafı Savcıdan keyfi


soruşturma
Hopa’da Metin Lokumcu’nun polis tarafından
katledilmesini protesto edenlere yönelik keyfi
baskılar sürüyor.
Ankara’da Eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri
(DGM) Savcısı Nuh Mete Yüksel, Hopa’daki polis
terörünü protesto etmek için eylem yapan sendika
yöneticileri ve demokratik kitle örgütü temsilcileri
hakkında soruşturma başlattı.
KESK Eski Genel Başkanı Döndü Taka Çınar, BES
Genel Başkanı Osman Biçer, Eğitim Sen Genel
Başkanı Ünsal Yıldız, ESM Başkanı Mustafa Şenoğlu,
ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile İHD Genel
Başkanı Türkdoğan da soruşturma kapsamında
ifadeye çağrıldı.

Basına muhbirlik
dayatması
Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı tüm basın yayın
kuruluşlarına bir yazı gönderdi. Erdoğan’ın Hopa
mitingi öncesi, esnası ve sonrasında meydana gelen
olaylar ile Metin Lokumcu’nun cenaze törenine
Haziran ve Temmuz aylarında 57 kişinin yaşamını “Polisler yanlıydı” ilişkin yayınlanmış ve yayınlanmamış tüm görüntü
yitirmesiyle sonuçlanan Çorum Katliamı’nın sermaye
ve fotoğrafların kendilerine gönderilmesini istedi.
devletinin bilgisi ve yönlendirmesi dahilinde Türker açıklamalarında dönemin başbakanı Savcılığa 10 gün içinde cevap vermenin zorunlu
olduğunu gösteren itiraf, 1976-1981 arasında Demirel’in “Bana sağcılar cinayet işliyor olduğunun belirtildiği yazıda eğer bu süre içinde
Çorum’da başsavcı olarak görev yapan Ertem dedirtemezsiniz” sözlerini hatırlattı. Türker’in istenen bilgilerin verilmesi imkansız ise sebebi ve
Türker’den geldi. polislerin iktidarın tarafında olduğunu vurgulayan en geç hangi tarihte cevap verilebileceğinin
ifadeleri polisin arkasına devleti alarak cinayet belirtilmesi gerektiği bildirildi. Aksi halde
işlemekten sakınmadığını gösteriyor. “Onlara göre, sorumlular hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 257.
Devlet katliamı hazırladı Aleviyseniz peşinen komünistsiniz, komünistseniz maddesine aykırılıktan adli işlem yapılacağı
Sovyetler’densiniz, düşmansınız demekti” diyerek duyuruldu.
Devletin kanlı katliamlarının şablonu aynı bazı polisler Alevilere ve solculara karşı çatıştığını Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) ve Türkiye
temellere dayanıyor. Sivas’ta, Hrant Dink cinayetinde belirtiyor. Türker şunları söylüyor: “Polis korumam Gazeteciler Cemiyeti (TGC) bu talebe tepki
ve daha pekçok katliamda olduğu gibi devlet Ekrem Bağna üç polisle birlikte cinayetten hüküm göstererek Basın Yasası’na göre gazetcilerin böyle
katliamın gerçekleşmesi için gerekli zemini giydi. Korumalığımdan ayrıldıktan hemen sonra bir zorunluluğunun olmadığını belirttiler.
hazırlıyor. Yetkililer ya katliama seyirci kalarak ya da olaylarda yanlı hareketleri olmuş ve mahkûm
örtbas ederek, katilleri koruyarak sonuca gidiyor. olmuştur. Cinayetten... (Ekrem Bağna Çorum’da
“Devlet aymazlık içindeydi” diyen Türker de Servet Yıldırım isimli bir kişiyi dört polisle birlikte Çorlu’da polis
öldürmekten 36 yıl hapis cezasına mahkûm oldu.)”
yeterince önlem alınmadığını söylüyor. provokasyonu
“Birkaç gün önce Ankara’da Bakan Gün Sazak
Katiller ödüllendirildi Çorlu’da 2 Temmuz akşamı gerçekleştirilen iki
öldürülmüştü. Olaylar ‘Çorum’a geliyorum’ diye
farklı etkinlik de kolluk güçleri tarafından
bağırıyordu. Çorum Valisi’ni uyardım. Vali, emniyet
Katliamı hazırlayan devletin katillerini nasıl engellenmek istendi.
müdürüne sordu. Emniyet müdürü, ‘Korkmayın
koruduğunu ise Türker’in şu ifadeleri özetliyor: Halk Kıraathanesi önünde Sivas katliamı ile ilgili
tedbirinini aldık’ dedi. Olayların ‘Geliyorum’ dediği
“Çorum davaları 3. Ordu Sıkıyönetim Askeri bir anma etkinliği gerçekleştiren TKP’liler program
dönemde, biz atış eğitimi ve talim yapıyorduk, kim
Mahkemesi’nde, Erzincan’da görüldü. Davalar ayrı sırasında polisler tarafından taciz edildiler. Etkinlik
atış yapacak da akşam yemeği alacak diye. Bu büyük
ayrı; sıradan öldürme, yaralama ve hakaret davası boyunca kamerayla görüntü alan sivil ve resmi
bir aymazlıktı” diyerek devletin koşullarını
gibi muamele gördü. Oysa hepsi irtibatlıydı. polisler, etkinliğin ardından 6 TKP’liyi gözaltına aldı.
hazırladığı katliamın gerçekleşmesini beklediğini
Davaların sağlıklı sonuçladığına inanmam” Etraftaki insanlar ve anmaya katılanlar da polisin
ifade etmiş oluyor.
keyfi tutumuna tepki gösterdi. Gözaltına alınan 6
kişi 3 Temmuz günü serbest bırakıldı.
Akşam aynı saatlerde Ergene Platformu’nun
başlattığı kampanya kapsamında imza toplandı.
Çorum Katliamı unutulmadı Çevrede yaşayan insanlara “sanayi atıklarının
dereye boşaltılmasına son verilmesi”, “derenin
Çorum Katliamı 31. yılında Çorum’da Daha sonra bileşenler adına ortak açıklamayı temizlenip arıtılması”, “başta deri sektörü olmak
gerçekleştirilen yürüyüşle lanetlendi. KESK Çorum Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü üzere bölgedeki tüm emekçiler için işçi sağlığı ve
Alevi örgütleri, emek ve meslek örgütleri ile ve Eğitim Sen Çorum Şube Başkanı Mehmet güvenliği önlemlerinin alınması” için seferber olma
devrimci ve ilerici kurumlardan oluşan kitle eylem Öztürk okudu. Öztürk, “Bu etkinliğin amacı kabuk çağrısı yapıldı. Faaliyet sonlandırıldığı esnada,
için Bahabey Caddesi’nde toplanarak Gazi Caddesi bağlamış yaraları değil, bu katliamların neden ve faaliyete destek veren BDSP’lilerin önü sivil giyimli
üzerinden kent merkezinde bulunan Saat Kulesi sonuçlarını her kesimin gözünden ortaya koyarak bir polis tarafından kesildi.
önüne yürüdüler. bir daha benzer olayları tezgahlamaya çalışanların İmzaların valiliğe dönük toplandığı gösterildi ve
Eylemde “29 Mayıs – 4 Temmuz 1980 heveslerini kursaklarında bırakmaktır” dedi. ne bu ne de başka bir çalışma için izin alınmayacağı
Unutmadık, unutmayacağız” şiarlı pankartı açıldı. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı söylendi. Polis komünistlerin çalışmayı sahiplenen
Saat Kulesi önüne gerçekleştirilen saygı duruşunun Ercan Geçmez, Avrupa Alevi Birlikleri net tutumu karşısında “ekip çağırıyorum,
ardından Çorum Alevi Kültür Derneği Başkanı Federasyonu Başkanı Turgut Öker ve Alevi Kültür ayrılmayın” tehdidinde bulundu. Önce
Nurettin Aksoy tarafından bir konuşma yapılarak, Dernekleri Genel Başkanı Selahattin Özel’in devrimcilerin ayrılmasını engellemeye çalışsa da
Çorum’u kana bulayanların açığa çıkarılmasını konuşmalarının ardından eylem sloganlarla sona kısa süre bu tutumundan vazgeçmek zorunda kaldı.
talep edildi. erdi. Kızıl Bayrak / Çorlu
28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Çevre Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

Bir avuç kapitalistin çıkarı uğruna insan ve çevre sağlığı tehdit altında...

Nükleer santraller ölümdür,


izin vermeyelim!
Emperyalist-kapitalist dünyanın efendilerinin kamuoyuna nasıl açıklamalar yapılması gerektiğini 100 katı kadar radyasyonun havaya karıştığını
nükleer santrallerdeki ısrarı çevre ve insan sağlığını anlatmıştır. Amaç İngiltere hükümetinin nükleer tesis düşünürsek, Fukuşima’nın bedelini yıllarda artan kanser
tehdit ediyor. Geçtiğimiz Mart ayında Japonya’da kurma planlarına yönelik toplumsal muhalefetin vakaları, sakat doğumlar, ölümler, kirlenen topraklar,
gerçekleşen deprem sonrası Fukuşima santralinde gelişmesini önlemektir. Çünkü İngiltere de 8 yeni kıtlık, açlık vb. sonuçlarıyla emekçi halk ödeyecektir.
yaşanan sızıntıya rağmen, kazanın şimdilik bilinen nükleer tesis kurma hevesindedir. Ortaya çıkan bu Bu boş bir korku değil, dünyanın Hiroşima’dan,
etkileri bile oldukça vahimken şirket yetkilileri nükleer yazışmalarda bir hükümet yetkilisi, “Bu [mesele] tüm Çernobil’den edindiği acı deneyimlerin ortaya çıkardığı
santral konusunda ısrar ediyorlar. Kazadan sonra dünyada nükleer endüstrisini geriletme potansiyeline bir sonuçtur.
göstermelik olarak özür diledikten sonra, arsızca sahip. Nükleer karşıtı delikanlı ve genç kızların bundan Nükleer santraller, geri dönülemez sonuçları ve
Japonya halkına “sizi öldürmeye devam edeceğiz” faydalanmalarını önlemek zorundayız. Burayı işgal etkileri olan büyük bir felaket kaynaklarıdır.
diyorlar. etmeli ve elde tutmalıyız. Kesinlikle nükleerin Radyasyonun zararlı etkileri ortadayken ve nükleer
Dünya üzerinde 30 ülkede şu an 439 nükleer santral güvenilirliğini göstermeliyiz” demektedir. enerjinin en pahalı enerji türü olduğu biliniyorken tercih
bulunmakta, 48 tanesi de yapım aşamasında. Bu, Görülmektedir ki nükleer santralden çıkarı olanlar edilmesinin tek nedeni, bu riskli işten sadece, nükleer
dünyanın saatli bomba üzerinde durması demektir. yalan ve demagojiye başvurmaktan çekinmemektedir. santral yatırımcısı bir avuç kapitalistin kazançlı çıkacak
Türk devleti ise nükleer santral konusunda oldukça Çernobil ve Fukuşima gibi örnekler nükleer olmasıdır. Sermaye hükümetleri de insan ve çevre
hevesli. Geçtiğimiz yıl Mersin Akkuyu’da nükleer santrallerin ne olduğunu gözler önüne sermektedir. sağlığını ipotek altına alan bu pazardan
santral için Rusya ile anlaşma imzalanmıştı. Sinop için Ayrıca Çernobil’den bu yana resmi olarak yaklaşık 800 nemalanmaktadır.
de Japonlarla görüşmeler sürüyor. AKP hükümeti 10 yıl dikkate değer kaza Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na Nükleer santrallere karşı mücadelenin önemi ve
içerisinde nükleer santralleri faaliyete geçirme rapor edilmiştir. Bu da nükleer santrallerin aciliyeti ortadadır. Nükleer santrallere karşı mücadele
hevesinde. “güvenilirlik” iddialarının hiçbir karşılığı olmadığını bir bütün olarak sistemi, yani kapitalizmi hedef
Japonya depremi sonrası yapılan tartışmalar göstermektedir. almalıdır. Çünkü insanca bir yaşamın tek çözümü
karşısında ise, başbakanından enerji bakanına kadar tüm Çernobil’de gerçekleşen sızıntının Fukuşima’dakinin kapitalizme karşı sosyalizmdedir. Temiz bir çevre,
hükümet sözcüleri, nükleer santral borazancılığı yaparak sadece yüzde 25’i olduğu belirtilmektedir. Çernobil’deki doğayla barışık bir toplum ve güvenli bir gelecek
yanıt veriyorlar. Tayyip Erdoğan, Fukuşima faciası patlamada Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların sosyalizmle mümkündür.
sonrasında “Riski var patlayabilir, diye biz tüp gaz
kullanmayacak mıyız? Nükleerden korkuyorsanız, tüp Mersin NKP Dönem Sözcüsü Sebahat Arslan ile konuştuk...
gaz ve doğalgaz da kullanmayın” deme pişkinliğini
göstermişti. Gerçi böylesi pişkinliklerin bir devlet
geleneği haline geldiği ortada. Hatırlanırsa Çernobil
“Mücadelemiz devam edecek”
faciasının ardından dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral Mersin NKP Dönem Sözcüsü Sebahat Arslan ile
televizyonda çay içmiş, yine dönemin darbeci nükleer santral karşıtı mücadele ve platformun
Cumhurbaşkanı Kenan Evren “Biraz radyasyon çalışmaları üzerine konuştuk.
kemiklere iyi gelir” diyebilmişti.
Çevre örgütlerince yapılan araştırma sonuçlarına - Platform çalışmalarına nasıl başladınız?
göre, Türkiye’nin yüzde 64’ü nükleere hayır diyor ve - Sebahat Arslan: 90’lı yıllarda Ankara’da birkaç
yüzde 86’sı nükleer santrale yakın bir yerde yaşamak aydının girişimiyle nükleer karşıtı bir çalışma başladı.
istemiyor. Ancak kapitalistlerin çıkarı uğruna nükleer Bu yıllarda bir yapı oluştu. Bu arkadaşlar Mersin
santrallerde ısrar ediliyor. Akkuyu’da nükleer santral Akkuyu’da da çalışmalar yürüttüler ve bir duyarlılık
yapılacak bölgenin hareketli fay hatları üzerinde oluştu. İllerde Nükleer Karşıtı Platformlar kuruldu. 90’lı
bulunması ise sermaye hükümeti sözcülerini zerrece yılların başından itibaren hareketli olan NKP’de
ilgilendirmiyor. faaliyet yürütüyorum. 2008’den itibaren NKP dönem
Hatta Enerji Bakanı Taner Yıldız nükleer santralleri sözcülüğü yapıyorum. Birçok demokratik kitle örgütü, gelenekselleşen Akkuyu etkinliklerini yapacağız. Rus
ancak 2071 yılında kapatacaklarını söyleyerek sivil toplum kuruluşu, ilerici ve devrimciler, siyasi şirketin çalışmalarını engellemek için elimizden geleni
tartışmaların önünü kesmeye çalışıyor. Recep Tayyip partiler nükleer çalışmalarında yer alıyorlar. NKP yapacağız.
Erdoğan da nükleer karşıtlarını hedef alarak “Eğer biz yürütmesi EMO, ÇMO, Serbest Muhasebeciler ve Mali
bu insanların mantığıyla hareket edecek olursak Müşavirler Odası, Tabip Odası, ÇHD, Baro, Çağdaş - Sizce nükleer karşıtı mücadelede şimdiye kadar
elektriksiz yaşamamız lazım, mumla veya gaz yağı Yaşamı Destekleme Derneği’nden oluşuyor. kullanılan yöntemler yeterli mi, başka ne gibi araçlar
lambasıyla yaşamamız lazım veyahut da çayda çıra
kullanılabilir, çalışma hangi eksende yürümelidir?
oynar gibi onlarla yaşamamız lazım” diyerek - Bugüne kadarki süreçte ne gibi çalışmalar - Yürütülen mücadele bundan sonra daha da
demagojiye başvuruyor. yürüttünüz? etkinleştirilmeli. Akkuyu Mersin’in değil tüm
Kuşkusuz bu yöntemi, yani gerçekleri karartma - Son 3 yıldır yoğunlaşan bir eylem çizgimiz var. 26 Türkiye’nin sorunu. Mersin halkının çabasının amacına
yönetimini tüm egemenler kullanıyor. Sadece hükümet Haziran 2010’da Mersin’de miting yaptık. Aynı yıl ulaşması için tüm Türkiye’nin desteği lazım. Dişe diş
düzeyinde değil sözde bilimsel kuruluşlar da bu amaçla Anamur’da miting yaptık. Bunun dışında her yıl mücadele etmezsek, yaşam alanlarımızı korumazsak,
devreye giriyor. Örneğin Türkiye Atom Enerjisi Akkuyu’da miting yapıyoruz. Basın açıklaması, yaşam hakkımızın gaspına dur demezsek HES’lere,
Kurumu (TAEK) yetkilileri, Çernobil kazası yürüyüşler, 17 Nisan’da insan zinciri eylemi yaptık. 9 nükleer santrallere karşı durmazsak hep birlikte yok
gerçekleştiğinde kazanın Türkiye üzerindeki etkilerini Nisan’da Ankara’da çevre mitingine katıldık. 24 olup gideceğiz. Artık sokakta mücadele etmenin
gizlemeye çalışmıştı. Nisan’da İstanbul’da nükleer karşıtı mitinge katıldık. 15 zamanı. Son yıllarda da birçok örnekte olduğu gibi
Aynı şey emperyalist metropollerde de yaşanıyor. Bu Mayıs’ta Ankara’da TMMOB’nin mitingine katıldık. yalnızca sokakta mücadele edenler kazanıyor.
bakımdan en çarpıcı örneklerden birini İngiliz hükümeti
vermişti. Olay The Guardian gazetesinin hükümetle - Rus araştırmacıların Akkuyu’ya gelmesiyle - Son olarak ne söylemek istersiniz?
şirket yetkilileri arasında yapılan elektronik posta nükleer sorunu tekrar gündeme geldi. Platformun Mücadelemiz devam edecek. Nükleer santral
görüşmelerini ele geçirmesi sonucu ortaya çıkmıştır. buna yönelik ne gibi çalışmaları olacak? kurma kararı geri alınıncaya kadar mücadele edeceğiz.
İngiliz hükümeti Japonya’daki depremin ardından - Yeni dönemde çalışmalarımız Akkuyu ağırlıklı Toplumun tüm duyarlı kesimlerini ,yaşam hakkını
Fukuşima’da yaşanan nükleer felaketin boyutlarını yürüyecek. Temmuz ayı içinde Akkuyu’da bir çadırkent sahiplenmeye çağırıyorum.
küçük göstermek için bir plan hazırlayıp, kazadan iki kurmayı planlıyoruz. Ağustos’ta ise artık Kızıl Bayrak / Mersin
gün sonra nükleer enerji şirketlerini toplayarak
Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011 Emekçi kadın Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29

Rakamlar kadının ezilmişliğine


ayna tutuyor...

Nesin’i saygıyla
anıyoruz...
Boyun eğmeyen duruşu ve muhalif kimliği
Geçtiğimiz günlerde Başbakanlık Kadının Statüsü kadar kadın cinayetleri yüzde bin 400 artmıştır. Her ay
nedeniyle yaşamı boyunca düzenin baskılarına
Genel Müdürlüğü tarafından “Türkiye’de Kadının ortalama 30 kadın öldürülmektedir. Bu şaşırtıcı
kesintisiz maruz kalan Aziz Nesin’in ölümü
Durumu” başlıklı bir rapor yayınlandı. Rapor ülkede gelmemelidir, çünkü Türkiye, kadın cinayetlerini
üzerinden 15 yıl geçti.
kadının ezilmişliği ve kadın-erkek eşitsizliği tablosuna münferit sayan bir kadın devlet bakanına ve “medya
6 Temmuz 1995’te yaşamını yitiren Aziz Nesin,
ışık tuttu. Bir yerde de malumun ilanı oldu. Malumun abartıyor” diyen bir başbakana sahip bir ülkedir.
yaşamı boyunca düzenin baskı ve tehditlerine
başbakanlık bünyesindeki bir kurum tarafından dile Başbakanın kadınlara her fırsatta 3 çocuk
hedef oldu. Düzen güçlerinin Sivas katliamına
getirilmesi ise tam bir ikiyüzlülük örneğiydi. Çünkü doğurmalarını öğütlediği bir ülkede rakamlar bir başka
gerekçe yapmaya çalıştığı Aziz Nesin dik
sermaye uşağı AKP döneminde kadınların ezilmişliğinin gerçeğe daha ışık tutmaktadır. Türkiye’de her 10
duruşundan asla ödün vermedi. Toplumsal
daha da arttığı aşikardır. kadından 1’i hamileliği boyunca doğum öncesi bakım
yaşamın her alanında, düşüncelerini sakınmadan
Başbakanlık raporuna göre, Türkiye’de okuma yazma hizmeti alamamaktadır. Her 100 kadından 15’i de doğum
dile getirdi. Bu yüzden birçok kitabı toplatılan ve
bilmeyenler, nüfusun yaklaşık olarak yüzde 8’ini sonrası bakım hizmeti alamamaktadır. Her 10 doğumdan
yasaklanan Aziz Nesin, düzen mahkemeleri
oluşturuyor. 3 milyon 825 bin 644 kişi okuma yazma 1’i herhangi bir sağlık personeli yardımı olmaksızın
tarafından defalarca kez hapis cezalarına
bilmiyor, okuma yazma bilmeyenlerin 3 milyon 125 bin gerçekleşmektedir vs.
çarptırıldı, tutsak edildi, hedef gösterildi.
244’ünü ise kadınlar oluşturuyor. Yani okuma yazma Türkiye’de tüm kurumlarıyla birlikte çürüyen bir
Sanat yaşamına; şiirler, gerçekçi hikayeler ile
bilmeyenlerin yüzde 82’si kadınlardır. 2009 yılında ise bu düzende kadına yönelik şiddetin en beter örnekleri
başlayan ve dünyaca tanınan bir yazar konumuna
oran 75,5’ti. yaşanmaktadır. Örneğin Antalya Kaş’ta geçen yıl 16
ulaşan Aziz Nesin, mizah öykücülüğünün yanısıra
Türkiye’de kadın sorunu gerçeğine rakamların diliyle yaşındaki kız öğrenciye tecavüz edilmesiyle ilgili ibretlik
roman, anı, masal, taşlama, fıkra, gezi ve tiyatro
bakmaya devam edersek vahim tabloyu daha iyi görürüz. bir dava görülürken, duruşma öncesinde adliye binası
dallarında da sayısız eser bıraktı.
2010 yılında Dünya Ekonomik Forumu’nun önünde basın açıklaması yapan demokratik kitle
1946’da Sabahattin Ali’yle birlikte çıkardığı
yayınladığı ‘Küresel Cinsiyet Eşitsizliği’ raporuna göre örgütlerinin kadın temsilcileri hakkında soruşturma
Marko Paşa isimli mizah gazetesi büyük ses getirdi.
ise Türkiye, kadın erkek eşitliği konusunda 134 ülke başlatılmıştır. Tecavüzcülerin kısa sürede tahliye edildiği
Dergi, dönemin politikacılarını ve tiplemelerini
içinde 126. sıradadır. Türkiye’de kadınların istihdam bu ülkede, tecavüze hayır diyenler hakkında “yargı”
sözünü esirgemeden eleştirmesi nedeniyle
oranı ise yüzde 22,3’tür. Dört kadından yalnızca biri işletilmektedir.
baskıların hedefi haline geldi. Defalarca
işgücüne katılıyor. İşsiz kadınların iş arama süresi de Bir başka örnek ise Trabzon’dan. Trabzon Valiliği İl
kapatılmasının getirdiği zor koşullara rağmen dergi
işsiz erkeklerin iş arama süresinden daha uzundur. Özel İdaresi’nin bünyesinde taşeronda çalışan bir kadın
büyük ilgi gördü. 1947’de Bursa’ya sürgün edilerek
Tarımda istihdam edilen kadınların yüzde 96,2’si emekçi, Valilik Özel Kalem Müdürü tarafından tacize
gözaltında tutulan Nesin, 1948’de ikinci kitabı olan
herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı uğramış, ancak yaşadığı mağduriyeti savcılığa suç
“Azizname” adlı taşlama kitabını çıkardı. Bu kitap
bulunmamaktadır. Kırdaki 100 kadından 84’ü tarım duyurusunda bulunarak şikâyet ettiği için, işten atılmıştır.
gerekçe gösterilerek İstanbul 2. Ağır Ceza
kesiminde istihdam edilmekte ve bunların yüzde 78’i Örnekler çoğaltılabilir ancak bunlar bile, mağdur olan
Mahkemesi’nde hakkında dava açıldı. Bu davadan
herhangi bir ücret almaksızın ücretsiz aile işçisi olarak kadının değil, tacizci ve tecavüzcülerin korunduğu,
dolayı 4 ay tutuklu kaldı.
çalışmaktadır. kollandığı çürüyen düzen gerçeğini gözler önüne
1949’da İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı
Yanısıra Türkiye’de her 10 kadından 4’ü fiziksel sermektedir.
Rıza Pehlevi ve Mısır Kralı Faruk Ankara’daki
şiddete maruz kalmaktadır. Her 4 kadından 1’i yaşadığı Rakamlara yansıyan, bu kapitalist düzende kadınların
elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na
şiddet sonucunda yaralanmıştır. Kadınların yüzde 15’i maruz kaldığı çifte sömürü, baskı ve eşitsizlik tablosudur.
resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini
cinsel şiddete maruz kalırken, her 10 kadından 1’i Bu rakamların devlet tarafından ilan edilmesi ise hiçbir
aşağıladığı savıyla aleyhine dava açtılar. Dava
gebeliği sırasında fiziksel şiddete maruz kalmıştır. Ayrıca şekilde onu aklamaya yetmez.
sonucunda 6 ay hapis cezasına çarptırılarak bir kez
Türkiye çocuk gelin oranında da yüzde 14 ile dünya Kapitalist düzene karşı mücadele edilmedikçe,
daha zindana atıldı.
genelinde 2. sırada yer almaktadır. İlk sıradaki ülke ise kadınlar için bir kurtuluştan söz edilemez. Emekçi
Ateist kimliği ve din hakkındaki görüşleri
yüzde 17 oranı ile Gürcistan’dır. kadınlar kapitalizmde yaşadıkları çifte sömürü, baskı ve
nedeniyle türlü baskılar ve tehditlerle karşı karşıya
AKP’nin hükümet olduğu, 2002 yılından 2009 yılına eşitsizliğe ancak sosyalizmde çözüm bulabilirler.
kalan Aziz Nesin, 1955’te kontrgerilla tarafından
örgütlenen 6-7 Eylül Olayları’ndan sonra
Sıkıyönetim tarafından tutuklandı.
Adana EKK’dan film gösterimi Nesin 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal
etkinliklerine katılmak üzere Sivas’a gitti. Yanında
Adana Emekçi Kadın Komisyonu, Sanayi işçilerin maruz kaldığı tecavüz ve cinayeti konu bulunan 33 aydın ve sanatçının yaşamını yitirdiği
İşçileri Derneği’nde 3 Temmuz günü bir film alan “Sınır Ötesi” adlı filmin gösterimini düzenledi. katliama tanıklık eden Nesin, katliamdan 3 yıl
gösterimi gerçekleştirdi. Adana EKK kadın sorunu gündemli seminerler sonra yaşamını yitirdi.
Kadın sorununu gündemde tutmak ve bu konuda ve film gösterimleriyle çalışmalarına devam Ölümünün 15. yılında düzenin baskılarına
emekçi kadınları bilinçlendirmek için önüne çeşitli edecek. rağmen onurundan ve muhalif aydın kimliğinden
etkinlikler koyan Adana EKK, Meksika’da kadın Kızıl Bayrak / Adana ödün vermeyen Aziz Nesin’i saygıyla anıyoruz.
30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Güncel Sayı: 2011/26 * 08 Temmuz 2011

Zilan: Kürt halkının mücadele ateşi!


Onların sorusuna bizim de yanıtımız var. İşçi
sınıfının sosyalist dünya görüşünün ışığında ezilen
halkların onurlu mücadelesini sahiplenerek diyoruz ki;
Zilan Kürt halkının mücadele ateşidir! Zilan; Kürt
halkının on yıllardır maruz kaldığı katliamlara, baskıya
karşı isyanın ve özgürlüğün sesidir. Kavganın tam
ortasında atan onurlu bir yürektir.
Zilan’ın özlemi çocukların kurşunlanmadığı, huzur
içinde uyudukları sıcak yuvalara kavuşmalarıdır.
Zilan’ın özlemi eşit, özgür bir dünyada yaşamak ve
yaşatmaktır. İşte Zilan tüm bunlar için mücadelenin
tam ortasında ölümsüzleşti. İşte bu yüzden biz de çok
iyi tanıyoruz Zilan’ı. Zira onun özgür eşit bir dünya
özlemini paylaşıyoruz!
Elbette ki Zilan, ne ilkti ne de son olacak! Hiçbir
şey boşluktan doğmaz. İnsanlık tarihinin birikimlerinin
üzerinde ilerliyoruz. Sınıflı toplumların tarihiyle eşittir
savaşımımızın tarihi. Zilan bir sıra neferiydi,
devraldığı bayrağı kendinden sonrakilere onurla
Adını onurla zikrettiğimiz “Zilan”a son bir haftadır yapıldı. bıraktı!
burjuva medyanın kirli kalemlerince hunharca
saldırılıyor. Bir soru, iki cevap: Zilan kimdir? Zilan’ın devrimci anısı
Gerillaların cansız bedenlerine dahi işkence önünde saygıyla eğiliyoruz!
yapabilecek kadar korkularının esiri olanların Zilan’a Burjuva medya bu soruyu sıkça sordu. Zilan
ve Zilan şahsında onun temsil ettiği mücadeleye kimdir? Cevabı da kendileri verdiler: Zilan, zorla İnsanlığın mücadelesi, ne katliamlarla, ne de
saldırmaları, bunu da en bayağısından söylemlerle kamplarda tutulan, sıcak bir yuva özlemi kurarken değerlerimize uzattıkları bu çirkin söylemlerle
gerçekleştirmeleri bizler için şaşırtıcı değil. Bu ülkede intihara itilen, 8 askerin ölümüne sebep olan azılı bir engellenebilir. Savaşımımız ancak sınıflı toplumun
devrimciler, ezilen halklar sayısız katliama ve direnişe terörist, bir canlı bombadır... Bu da PKK gerçeğinin yerini sınıfların ve sınırların ortadan kalktığı
tanıklık etti. Dişe diş süren bu savaşımın her zaman kendisiymiş! komünizmde son bulacaktır. Bunun bilincinde olan
ideolojik bir boyutu oldu. Zilan’ı hedef alan saldırılar Onlar bu şekilde tarifledi Zilan’ı. Kendi sınıfsal- sınıf devrimcileri, sınıf savaşımını yükseltmek için
da bu kapsamda değerlendirilmelidir. siyasal çıkarları bunu gerektirdi çünkü. TC’nin tarihi çalışmakla birlikte ezilen halkların kurtuluşunun da
Sebahat Tuncel’in Zilan’ın anmasında dile getirdiği Kürt halkının imha ve inkâr tarihidir. Burjuvazinin sınıf savaşımından geçtiğini bir an olsun
gerçekler düzenin efendilerini rahatsız ettiği için kalemşörleri de, temsil ettikleri sınıfın ihtiyaçları unutmayacaktır.
ideolojik saldırı silahları devreye sokuldu. Eski bir doğrultusunda zehirlerini kusmuş, halklar arası Zilan şahsında onurlu yaşamı seçen ve bu uğurda
PKK’linin Radikal gazetesinin genel yayın düşmanlık tohumları ekmişlerdir. Bunun için düzenin ölümsüzleşen tüm devrim şehitleri önünde saygıyla
yönetmenine yazdığı mektup, burjuva kalemşörlerince kalemşörlerinin bugün de Zilan’a, onun mücadelesine eğiliyoruz!
devrimcilere, adanmış ömürlere saldırının dayanağı saldırmaları olağan gazeteciliklerinin bir gereğidir. Tanya

alındıktan sonra kendisinden bir daha haber


Cumartesi Anneleri alınamayan Mürsel Zeyrek’in kaybedilmesinden de
Sivas’ı andı sorumlu olduğunu belirtti.
20 yaşındaki Mürsil Zeyrek’in nasıl kaybedildiği şu
Galatasaray Lisesi önünde 327. kez toplanan ifadelerle anlatıldı:
Cumartesi Anneleri, Sivas Katliamı’nda yaşamını “28 Haziran’da askere gidecek olan Zeyrek 26
yitiren 33 aydın ve sanatçının yanısıra yine 2 Temmuz Haziran 1994’te ağabeyi İslam ile birlikte koyunları
günü hayatını kaybeden Hasan Ocak’ın babası Baba otlatırken yanlarına gelen askerler iki kardeşin bölük
Ocak’ı andı. Eylemde Toplumsal Bellek komutanı Kenan Topçu’yu görmelerini ister. Ertesi
Platformu’ndan Arat Dink, Özge Mumcu, Cüneyt günü İslam, kardeşi Mürsel Zeyrek ile birlikte Habur
Cebenoyan ile gazeteci Oral Çalışlar ve oyuncu Nur Sınır Jandarma Bölük Komutanlığı’na gitti. Komutan
Sürer de yer aldı. Topçu, kardeşleri ayrı odalara aldı. İslam, kardeşi
Eylem Sivas’ta katledilen Behçet Aysan’ın Plaza de Mürsel’i bir daha görmedi. 14 gün boyunca her gün 1 Temmuz 2011 / Iz
Mayo Anneleri için yazdığı şiirin okunmasıyla başladı.
mir
bölüğe giderek kardeşini sordu. 15. gün komutan
Şiiri Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok okudu. Kenan Topçu tarafından ‘Kardeşin elimizden çıktı,
Şiiri Eren Aysan’ın yerine okuduğunu dile getiren artık buraya uğrayıp gelme, bir daha gelirsen farklı “31 senedir kapımı kilitlemedim, oğlum gelirse
Altıok “Behçet Aysan yaşıyor olsaydı eminim olur’ sözleriyle tehdit etti. Mürsel’den bir daha haber girsin diye” diyen Berfo Ana 31 yıl sonra oğlu Cemil
Cumartesi Anneleri için de şiirler yazacaktı” dedi. alınamadı.” Kırbayır’ın gözaltında katledildiğini öğrendi. “Oğlumu
Cumartesi Annelerinin mücadelesini hep bulmadan ölmem” diyen Berfo ananın bu sözlerine
sahiplendiklerini dile getiren Altıok, 2 Temmuz’da atfen, İHD İzmir şubesi gerçekleştirdiği basın
yaşamını yitirenlerin aileleri olarak Galatasaray İHD’den açıklamasıyla “Sen bin yıl yaşa Berfo ana” dedi. İHD
Meydanı’nda olduklarını ifade etti. adına basın açıklamasını okuyan İsmail Gerçek şunları
Eylemde, 1994 yılında kaybedilen Mürsel Kırbayır dosyası söyledi: “Cumartesi anaları 16 yıldır seslerini
Zeyrek’in hikayesi aktarıldı. Ardından İHD Gözaltında İHD İzmir Şubesi’nin gözaltında kayıplar için duyurmak için uğraşıyorlar. Kayıplarını sorguluyorlar.
Kayıplara Karşı Komisyon adına Yıldız Uygun Cumartesi günleri yaptığı eylemlerin bu haftaki Devletin bu sorgulamaya açık olması zorunludur.
tarafından basın açıklaması gerçekletirildi. Ergenekon konusu, 2 Eylül 1980’de gözaltındayken kaybolan Berfo ana bunu beklemektedir…Sen insanlığın
davası tutuklusu Emekli üsteğmen Av. Serdar Cemil Kırbayır’dı. onurusun.”
Öztürk’ün 1993 yılında Şırnak Silopi’nin Çalışkan Eski Sümerbank önünde toplanan İHD üyeleri Gerçek’in ardından sözü İzmir TİHV adına Coşkun
Köyü’nde bölük komutanlığı yaptığını belirterek, 26 “Kayıplar belli, failler nerede? / İHD İzmir Şubesi” Üsterci aldı. Açıklama oturma eylemiyle sona erdi.
Haziran 1994 yılında çağrıldığı askeri birlikte gözaltına pankartı açtı. Kızıl Bayrak / İzmir
Mücadele Postası
“Sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır!” Suçlu “doğa”ymış!

İstanbul’da 2009 yılında Pameks adlı


fabrikada, servis için kullanılan kapalı bir
araçta hayatlarını kaybeden 8 işçiyle ilgili
açılan dava 5 Temmuz günü görüldü. Davanın
Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
görülen duruşmaya, “bilirkişi”nin suçu
“doğa”ya atan raporu damgasını vurdu.
Üçüncü kez hazırlanan raporda “bilirkişi”,
“kusuru” doğada görürken, işçileri malzeme
aracında taşıyan patronun kusurunun ise “tali”
İşçilere ve Kürt halkına dönük son dönemde daha kadar bedel ödemek gerekir? olduğunu iddia etti. Duruşmada mahkeme
da arttırılan saldırılarla ilgili düşüncelerimi ifade etmek Açılım deyip 3 bin - 4 bin arkadaşımızı içeri başkanı, dosyaya giren 3. raporda, işçilerin
istiyorum. Bugün baktığımızda fabrikalarda her gün attılar. Kanıt olarak telefonda anadilde konuşmasını ölümünde doğal afetin 8’de 4, işyeri sahibinin
insanlar ölüyor. Sabahtan akşama kadar işçiler evine gösterdiler. Anadilde savunma talebi bile reddedildi ve 8’de 3, İdare Müdürü Ferit Göncü’nün ise 8’de
ekmek götürmek için alınteri dökerken patronlar göbek apar topar mahkeme salonlarından dışarı attılar. 1 oranında kusurlu olduğunun bildirildiğini
şişirerek devletle kol kola verip bu ölümlere seyirci Örneğin halkların kendisini en iyi anlatacağı alanlarda açıkladı.
kalıyorlar. Özellikle de doğudan gelen Kürt işçileri devlet terör estiriyor. Örneğin Hatip Dicle’nin Arkasından esas hakkındaki mütaalasında
ucuza çalıştırıp insan yerine koymaksızın haklarını milletvekilliğinin düşürülmesi kararının geri alınması Savcı, Pameks Tekstil’in sahibi Mehmet
gaspediyorlar. Kürt işçilerin ucuz işgücü olma ve tutuklu milletvekillerinin serbest kalması için Cevdet Karahasanoğlu ve İdare Müdürü
sebeplerinden kendilerine yaşadıkları yerde iş Şişli’de yürüyüş yapılmıştı. Devlet terörü eskiden Göncü’nün, olayın oluşumunu engellemek
imkanının sağlanmaması. Üretimin olmadığı yerde olduğu gibi o gün de Şişli’de öldürücü gaz amacıyla önlem almadıkları gerekçesiyle
sefalet olur. Sefaletin olduğu yerde de patronlar çoğalır. bombalarıyla kendini gösterdi. Halkın üzerine sanki “taksirle adam öldürmek’’ suçundan
Bu sorunlar sadece doğuda yaşanmıyor tabi ki. savaşta gibi gaz bombası attılar. Halkın iradesi sayın cezalandırılmalarını isterken, mahkeme
Karadeniz bölgesinde, Samsun’da 2 yaşındaki bir çocuk milletvekillerimiz Sebahat Tuncel, Levent Tüzel, Sırrı heyetine de bilirkişi raporunun etkisinde kalma
açlıktan öldü. Aynısı Diyarbakır’da da yaşandı. Eve Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü tekme tokat, gözlerine yükümlülüğünün olmadığını hatırlattı.
ekmek götüremediği için bir işçi intihar etti. gaz sıkılarak saldırıya uğradılar. Bu da Kürdistan’da “Mahkeme heyetinin adalet ve hakkaniyet
Dış ülkede kömür işçileri 72 gün göçük altında Sebahat Tuncel’in bir eylem esnasında polise tokat ölçüleri içinde, kamu vicdanını rahatsız
kaldıktan sonra kurtulabildiler. Fakat bizde önlemler atmasına karşılık bir misillemeydi sanki. Bunun baş etmeyecek şekilde karar vermesi gerektiğini”
alınmadığı için madenlerde insanlar ölüyor, üstelik aktörü de “polisim işini bilir” diyen Recep Tayyip bildirdi.
cesetleri aylarca çıkarılamıyor. Patron çocukları zevk Erdoğan’dır. Ben de o gün o halkın içinde Kürt bir Duruşma sanıkların son savunmalarını
için uyuşturucu kullanıp ölürler, yoksul halk ise evine emekçi olarak irademin mecliste olmasını istediğim için hazırlamaları için ileri bir tarihe ertelendi.
ekmek götüremediği için intihar ediyor. alanlara çıkmıştım. Karşılığı ise gaz bombası, tekme, 8 işçinin ölümünden sorumlu tutulan 3
Bu coğrafyada tarih boyunca devam eden bir tokat oldu. Çoluk-çocuk, genç-yaşlı demeden çoğu sanığın 15’er yıla kadar hapsi isteniyor.
savaş var. Bu savaşın her iki tarafı da kaybediyor. arkadaşlarımız darp edildi.
Çünkü her iki taraf da bu toprakların evlatlarıdır. Bir İşçilerin ve Kürt halkının yaşadığı sorunların
anayı düşünelim, iki evladı var. Biri asker, biri gerilla.
Hangisinin ölümüne sevinebilir ki? Ama sistemin
temelinde emperyalist güçler ve şu anki devletin
işbirliği yatıyor. Ortadoğu’da olan savaşların tam
Kızıl Bayrak
getirdiği ve medyanın halka dayattığı, asker annelerinin
“İntikam!” sesiyle haykırması, gerilla annesinin ise
destekçisi Türkiye devleti ABD’yi mutlu etmek için
Libya’ya, Tunus’a, Mısır’a, Irak’a, Suriye’ye güya
işçilerle buluştu
“Barış!” diye inlemesi…Bunun sorumlusu ise bugün “özgürlük” sağlıyor; fakat tam aksine halkların Sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesi
için AKP hükümetidir. özgürlüklerini ellerinden alan, kardeşi kardeşe Kızıl Bayrak 17. mücadele yılında Çorlulu
Örneğin YSK’nın veto kararı AKP’nin iradesiyle vurdurtan emperyalist güçlerin himayesi altındaki bir işçilere ulaştırıldı. Çorlu’da çevre
verilmiş bir karardır ve bugün Hatip Dicle’nin ülkede yaşıyoruz. Şimdiye kadar kamu mallarının fabrikalarda çalışan işçiler Kızıl Bayrak
milletvekilliğinin düşürülmesi AKP’lilerin verdiği özelleştirilmesi bu işbirliğinin bir göstergesidir. gazetesini ilgiyle karşıladılar.
dilekçeyle olmuştur. İşte AKP zihniyeti! “Halk Bizlerin bu sorunlara karşı tek yapması gereken İlk defa dağıtım yapılan semtte, eldeki
iradesine saygı duyuyorum” diyen AKP, sosyalizm için; halkların kardeşliği temelinde, işçilerin gazeteler kısa süre içerisinde tükenirken lise
Diyarbakır’daki Kürt halkının iradesine neden saygı halklarının yüksek olduğu, patronların olmadığı bir öğrencisi ve emekçilerle tanışma olanağı
duymuyor? Bu, oyların gaspı değil de nedir? “Açılım” dünya için mücadele etmektir. Çünkü “Sosyalizmde yakalandı. İleriki haftalarda da gazete
diyenler ve buna “evet ama yetmez” diyenler neden şu ısrar, insan olmakta ısrardır!” dağıtımları sistemli biçimde sürecek.
anda seyirci kalıyorlar? Kardeşçe yaşamak için daha ne Sarıgazi’den Kürt bir işçi Kızıl Bayrak / Çorlu

EKSEN Yayıncılık Büroları


Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3
Tel: 0 (224) 220 84 92 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94 İzmit / KOCAELİ

CMYK

You might also like