Professional Documents
Culture Documents
Ermesi
Tarih-i Kadim Arşiv 26/02/2018 Hakan Bozdemir
https://www.tarihikadim.com/bir-devrin-kapanisi-anadoluda-mogol-hakimiyetinin-sona-ermesi/
‘’Bir Moğol, bir mahalleye giriyor ve orada bulunan çok sayıda insanı peş peşe öldürüyor
ama hiç kimse direnç göstermiyordu… Bir Moğol, esir aldığı bir Ercişliyi öldürecek alete
sahip olmadığı için ‘’Başını yere koy ve sakın kımıldama!’’ deyip ayrılmış, bir kılıçla gelip
başını vurmuştur. Kurbanı ise katilinin komutuna canı pahasına uymuştur…’’ Ünlü tarihçi
İbnü’l-Esîr, 1230 yılında Erciş’te yaşanan bir olayı bu şekilde nakletmiştir [1].
Moğollara karşı çaresizliğin ne boyutlarda olduğu, bu satırlarda çok net bir şekilde karşımıza
çıkmaktadır. Daha önceki yazımızda, Anadolu’da Moğolların Türkiye Selçuklu Devleti’ne
yapmış olduğu etkiyi ve bu devleti nasıl yıkılışa sürüklediği konusuna yer vermiştik. Bu
yazımızda ise Anadolu halkının Moğol tahakkümüne nasıl karşı koymaya çalıştığına ve
yıkılmaya yüz tutmuş bir devletten sıyrılıp, yaşamış oldukları bölgeleri korumak için beylik
düzeyine nasıl eriştiklerine temas etmeye çalışacağız. Bu doğrultuda İbü’l-Esîr’in yukarıda
yer verdiğimiz satırlarını dikkate alırsak, Anadolu’daki varoluş mücadelesinin hiç de kolay
olmadığı sonucuna ulaşmış oluruz. Moğollara karşı bir direnç ortamının oluşmasına sebep
olan etkenleri ve Moğol hakimiyetinin Anadolu’da nasıl sona erdiğini sizlerle paylaşmayı
amaç edindik.
Moğol tahakkümüne razı edilmeye çalışılan Anadolu, yalnız siyasi değil iktisadi yönden de
ağır kayıplar vermiştir. Emirlerin hatta sultanların dahi Moğolların sözü altında iş yapmaya
başlaması, Anadolu’daki Türkmenleri iyice rahatsız etmekteydi. Nitekim devlet, Moğol
baskısı altında ikiye bölünecek hale dahi gelmiştir [6]. Bahsedilen bu dönem, II. İzzeddin
Keykâvus ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın 1254 ile 1262 yılları arasında hüküm sürdükleri
dönemdir. Yine Moğolların baskısıyla II. İzzeddin Keykâvus tahttan indirilmiş ve bu süreçten
sonra Anadolu’da Moğollara karşı aralıksız isyanlar başlamıştır. Özellikle uç bölgelerde
bulunan Türkmenler, Anadolu’daki bu baskıcı yönetime boyun eğmiyor, bir türlü itaat altına
alınamıyorlardı [7].
Moğollara karşı çıkan isyanların aksine onları kabul
eden ve yardım dileyenlerin varlığı da bilinmektedir.
Örneğin Mevlâna Celâleddin-i Rûmî’nin büyük oğlu olan Sultan Veled’in, 1271-1296 yılları
arasında Anadolu’da genel valilik yapmış olan Samagar Noyan’a methiyesi bulunmaktadır.
Bu methiyede; “Sen, akılda ve adalette teksin; dünyadaki (ahlâkî) bozukluğu yok ettin;
mertlik seninle son buldu. Gökyüzü gibi hep açıksın, berraksın; melek gibi rehbersin; herkese
kapı açansın. Samagar Ağa, Noyan’sın sen; ezelden seçilmiş şahsın; Hak tarafından
gönderilmiş herkesin yardımcısısın. Sözün doğru yoldandır, Tanrı nefesindendir; tehlikeden
korunmuştur. Beden bakımından Moğol isen de akıl bakımından son derecesin, olgunsun; sen
şeytanın ve iblisin düşmanısın… Beğimiz bizi unutma.’’ şeklinde satırlar bulunmaktadır [8].
Mehmed Bey’in Siyavuş ile beraber Selçuklu tahtındaki hâkimiyeti uzun sürmemiş, 35
günlük bir süreçten sonra Siyavuş tahttı terk etmek durumunda kalmıştır. Daha sonra
yakalanarak Aksarayî’nin belirttiğine göre derisi yüzülerek öldürülmüştür [15]. Mehmed Bey
de Moğollar ile yaptığı çarpışmalar sırasında kardeşleri ile beraber
öldürülmüştür [16]. Yaşananlar yalnızca Karamanoğulları, Selçuklu ve Moğol üçgeninde
gerçekleşmiyor; Anadolu’nun dört bir yanında yeni hâkimiyet mücadeleleri ortaya çıkıyordu.
Mesud’un sultan olmasından sonra kardeşi Rükneddin Kılıç Arslan’ın Kastamonu’ya gelerek
kardeşi ve Moğol yönetimine karşı ayaklandığı bilinmektedir. Melik Rükneddîn Kılıç Arslan,
Kastamonu yöresinde Çobanoğlu Muzaffereddîn Yavlak Arslan’ın otoritesini ele geçirip,
burada bulunan Türkmenlerin de desteğini alarak başlatmış olduğu bu ayaklanmada ilk olarak
başarılı olsa da daha sonraki süreçte II. Mesud, arkasındaki Moğol desteği ile Rükneddin Kılıç
Arslan’ı yenilgiye uğratmıştır [19]. Böylelikle Moğol yönetimine karşı girişilen bir isyan daha
başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
13. yüzyılın sonlarına doğru Beyşehir yöresinde
kurulmuş olan Eşrefoğulları Beyliği’nin de Moğollar
ile temasları son derece önemlidir.
Karamanoğlu Mehmed Bey’in 1277 yılında Konya’yı ele geçirdiği zamanda Eşrefoğulları da
Karamanoğullarına yardım etmişlerdir. Eşrefoğlu Süleyman Bey’in öldürülen III. Gıyâseddin
Keyhüsrev’in yerine geçen geçen II. Gıyâseddin Mesud ile mücadele ettiği bilinse de 1288
yılından sonra muhalefetten vazgeçmiştir [20].
1295 yılında İlhanlı Devleti’nde taht değişikliği yaşanmış, Geyhatu’nun yerine Gazan Han
hükümdar olmuştur. Bu değişikliği onaylamayan Moğol kumandanı Baltu, Karamanoğulları
ve Eşrefoğullarının çoğunlukta olduğu bir Türkmen kitlesinden aldığı destekle isyan etmiştir.
Baltu, İlhanlı kuvvetlerine mağlup olunca çareyi Eşrefoğullarına sığınmakta bulmuş fakat
Moğollardan korkan Süleyman Bey bu duruma izin vermemiştir. Neticede 1296 yılında
Sülemiş tarafından yakalanan Baltu ödürülmüştür [21]. Görülmektedir ki isyanın başladığı
dönemde, taht değişikliğinden yararlanmak isteyen Türkmenler de bu isyana destek
vermişlerdir fakat koşulların İlhanlılar lehine döndüğü süreçte geri adım atmak durumunda
kalmışlardır.
Emir Çoban’ın Anadolu’ya gelmesi ve Moğol zulmünden korktukları için beylerin itaatlerini
bildirmeleri, bir süre Anadolu’da sakin bir hava oluşturmuştur fakat 1316 yılında Olcaytu’nun
ölümünden sonra yerine küçük yaştaki oğlu Ebû Said Bahadır’ın geçmesi Emir Çoban’ı
faaliyete geçirmiştir. Yeni hanın genç ve tecrübesiz olmasından yararlanmak isteyen Emir
Çoban, oğlu Timurtaş’ı Anadolu genel valisi olarak atamıştır.
Emir Ali, Anadolu’ya gelince Eratna hemen onun yanına gelerek ona ve Ebû Said Bahadır
Han’a bağlılığını bildirmiştir. Bunun üzerine Emir Ali de Eratna’yı kendi naibi bırakarak
Anadolu’dan ayrılmıştır. Bu süreçte Anadolu’daki Moğol baskısı azalmış ve çeşitli bölgelerde
Moğollara karşı isyanlar daha da artmaya başlamıştır. Yaşananlar üzerine Ebû Said Bahadır
Han bu kez de 1329 yılında Celâyirli Şeyh Hasan’ı Anadolu valiliği ile görevlendirmiştir.
Şeyh Hasan, Anadolu halkının yeniden İlhanlı Devleti’ne itaat etmesi için faaliyetler
yürütmüştür. 1335 yılında Ebû Said’in ölümüne kadar bu görevde kalmış, akabinde o da
Eratna’yı yerine naibi olarak Anadolu’da bırakarak buradan ayrılmıştır [27].
1343’te Çobanlı Şeyh Hasan, Sivas’ı merkez olarak kullanan Eratna’nın üzerine yürüme
kararı aldı ve Eylül-Ekim 1343 tarihinde Sivas-Erzincan arasında kalan Karanbük bölgesinde
Eratna ile Çobanlı ordusu arasında büyük bir savaş meydana geldi [29]. Eratna, aleyhine
devam eden savaşı beklenmeyen bir şekilde kazanmayı bilmiş ve böylece Çobanlıların da
Anadolu’da hakimiyet kurma düşünceleri suya düşmüştür [30].
Karanbük Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun genel hali, Doğu Roma (Bizans) ile
Osmanoğullarının yürüttüğü savaşlar ve beyliklerin birbirleri ile mücadelelerinden ibarettir.
Bu süreç Osmanoğulları lehine ilerleyecek ve Anadolu’da yeniden siyasi birlik meydana
getireceklerdir. Moğolların, Anadolu’ya teşkilatlı olarak yerleşmeyi başaramaması ve her
gelen yöneticinin kendi bildiği şekilde yönetimde faaliyet göstermesi, Anadolu halkındaki
Moğol nefretini sürekli arttırmıştır. Her fırsat bulduklarında bağımsızlık yoluna başvuran
Türkmenler, 1335 yılında Ebû Said Bahadır Han’ın ölümü ve akabinde 1343 yılındaki
Karanbük Savaşı ile Moğol tehlikesinden kurtulmuşlardır.