You are on page 1of 76

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
ORTAÇAĞ TARİHi BİLİM DALI

TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER DÖNEMİ’NDE


AFYONKARAHİSAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan
Talat KOÇAK

Tez Danısmanı
Prof. Dr. Salim KOCA

Ankara-2008
2
3

T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
ORTAÇAĞ TARİHi BİLİM DALI

TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER DÖNEMİ’NDE


AFYONKARAHİSAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan
Talat KOÇAK

Tez Danısmanı
Prof. Dr. Salim KOCA

Ankara-2008
4

ONAY

Talat KOÇAK tarafından hazırlanan “Türkiye Selçukluları ve Beylikler


Dönemin’de Afyonkarahisar” başlıklı bu çalışma,…………… tarihinde yapılan
savunma sınavı sonucunda (oybirligi/oygoklugu) ile başarılı bulunarak jürimiz
tarafından [Tarih Anabilimdalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalında dalında Yüksek
Lisans tezi olarak kabul edilmistir.

[i m za]

[Ünvanı, Adı Soyadı](Başkan)”


……………………………..

[i m za]

[Ünvanı, Adı Soyadı]”


………………………………

[i m za]

[Ünvanı, Adı Soyadı]”


……..…………………………
i

ÖNSÖZ
Tez konumuz olan “Türkiye Selçukluları ve Beylikler Dönemi’nde bir
çalışma yapılmamıştır. İşte bu durumu dikkate alarak yukarıdaki konu
üzerinde detaylı bir çalışma yapmayı uygun bulduk.
Tez Danışman Hocam Prof. Dr. Salim KOCA’nın gözetiminde, Türkiye
Selçukluları ve Beylikler Devri ile ilgili çok sayıda eseri inceleme fırsatı
yakaladık. Bunun yanında Bizans (Doğu Roma) tarihi ile ilgili tez konumuzu
ilgilendiren çeşitli çalışmalar hakkında da bilgi sahibi olduk.
Çalışmamızın İlk bölümünde kentin Ortaçağ Tarihi içerisindeki siyasi
ve askeri durumundan bahsettik. II. Bölüm’de ise Toponomi çalışması ile
kentteki yer isimlerinin kökenlerini tespit etmeye çalıştık. Son bölümde
kentteki Selçuklu ve Beylikler dönemi ile ilgili mimari yapılardan kısaca
bahsettik.
Bu çalışmam sırasında bana sonsuz güven duyan ve rahat bir çalışma
fırsatı yaratan değerli hocam Prof. Dr. Salim KOCA’ya teşekkür etmeyi bir
borç bilirim.
Ayrıca tez çalışmam sırasında sayfa düzeni konusunda benden
yardımlarını esirgemeyen Afyon Kocatepe Üniversitesinden Arş. Grv. Hülya
GÖĞERCİN TOKER ve Uzm. Şerife Özgün ÇITAK’a da yardımlarından
dolayı müteşekkirim.

Talat KOÇAK
Afyonkarahisar
2008
ii

İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ.................................................................................................................... i
KISALTMALAR:..................................................................................................iv
ŞEKILLER DIZINI ................................................................................................v
GİRİŞ ..................................................................................................................... 1

I. BÖLÜM
TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER DÖNEMİ’NDE
AFYONKARAHİSAR’IN SİYASİ VE ASKERİ TARİHİ ..................................... 15
A-) AFYONKARAHİSAR’IN TÜRKLER TARAFINDAN FETHİ VE
BÖLGENİN TÜRKLEŞMESİ ........................................................................... 15
B) TÜRK-BİZANS MÜCADELESİ’NDE AFYONKARAHİSAR .................... 18
1) Türk-Bizans Mücadelesi’nin İlk Dönemi’nde Afyonkarahisar .................... 18
2) Haçlı Seferleri’nden Miryokefalon Savaşı’na Kadar Olan Dönemde
Afyonkarahisar (1097–1176).......................................................................... 19
3) Miryokefalon Savaşı (17 Eylül 1176)......................................................... 25
a) Miryokefalon Savaşı’nın Tarihi Önemi ................................................. 28
b) Miryokefalon Savaşı’nın Yapıldığı Yer Hakkındaki Tartışmalar ........... 28
c) Beylikler Dönemi’nde Afyonkarahisar .................................................. 32

II. BÖLÜM
AFYONKARAHİSAR YER ADLARININ TOPLUCA DEĞERLENDİRİLMESİ
(TOPONiMİ) ......................................................................................................... 37
A) TOPONiMİNİN TANIMI VE BU ÇALIŞMANIN AFYONKARAHİSAR’IN
ORTAÇAĞ TARİHİ AÇISINDAN ÖNEMİ ...................................................... 37
B) AFYONKARAHİSAR YÖRESİNDEKİ YER ADLARININ TASNİFİ ........ 38
1) Çevrenin Özelliği İle İlgili Yer Adları ........................................................ 38
2) İnsan Adından Kaynaklanan Yer Adları ..................................................... 40
3) Boy, Oymak ve Aşiret Adlarına Dayanan Yer Adları ................................. 41
4) Hayvan Adlarıyla Anılan Yer Adları .......................................................... 43
5) Meslek ve Eşya Adıyla Anılan Yer Adları.................................................. 44
6) Türk İkili Sistemine Göre İsimlendirilen Yer Adları................................... 44
7) Eski Anadolu Kökenli Kavimlerden Kalan İsimler İle Anılan Köyler ......... 46
C) TOPONİMİ ÇALIŞMASINDAN ÇIKAN BİLGİLER IŞIĞINDA
AFYONKARAHİSAR....................................................................................... 49
iii

III. BÖLÜM
AFYONKARAHİSAR’DA TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER
DÖNEMİNDE KÜLTÜR-SANAT-MİMARİ ........................................................ 51
A) AFYONKARAHİSAR’DA TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER
DÖNEMİNDE YAPILAN MİMARİ FAALİYETLER....................................... 51
1) Köprü-Kale-Camiler ve Mescitler .............................................................. 52
a)Ulu Cami ............................................................................................... 52
b) Kale (Alaaddin) Mescidi ....................................................................... 52
c) Altıgöz Köprüsü.................................................................................... 53
d) Karahisar Kalesi.................................................................................... 53
e) Sultan Alaaddin (Hisarardı) Medresesi .................................................. 53
f) Gazlıgöl Alaaddin Külliyesi................................................................... 54
g) Diğer Önemli Eserler ............................................................................ 54
2) Kervansaraylar ........................................................................................... 55
a) Sahipata Kervansarayı........................................................................... 55
b) Eğret Kervansarayı................................................................................ 56
3. Türbeler ..................................................................................................... 56
a) Kureyş Baba Türbesi............................................................................. 56
b) Esirüddün Ebheri Türbesi...................................................................... 56
c) Yusuf Bin Yakup Türbesi...................................................................... 56
d) Saya Baba Türbesi ................................................................................ 57
e) Kadınana Türbesi .................................................................................. 57
B) TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER DÖNEMİNDE YAPILAN
ESERLERİN TARİHİ ÖNEMİ .......................................................................... 57

SONUÇ..................................................................................................................59
KAYNAKÇA: .......................................................................................................60
ÖZET ....................................................................................................................66
ABSTRACT ..........................................................................................................67
iv

KISALTMALAR:
a.g.e. adı geçen eser
a.g.m. adı geçen makale
e.t.ç. eski tunç çağı
m.ö. milattan önce
s. sayfa
t.t.k. Türk Tarih Kurumu
y.y. yüz yıl
v

ŞEKILLER DIZINI

Şekil 1: Aslankaya; İhsaniye - Döğer - Bayramaliler Turizm Yolunda...................... 6


Şekil 2: Yılantaş; İhsaniye - Kayıhan Beldesi Göynüş Vadisi ................................... 7
Şekil 3: Aslantaş; İhsaniye - Kayıhan Beldesi Göynüş Vadisi .................................. 8
Şekil 4: Erken Bizans Dönemine Ait Sütun Başlığı ................................................ 12
Şekil 5: Amorium'un 838 Kuşatmasını Gösteren Bir Minyatür. .............................. 17
Şekil 6: Amorium Kazı Çalışmaları sırasında Bulunan Haçlı Seferleri Dönemine
Tarihlenen Bir Sikke. ............................................................................................. 21
GİRİŞ

Coğrafi konumu itibariyle İç Ege veya İç Batı Anadolu olarak tabir


edilen bölgede yer alan Afyonkarahisar, içinden Akarçay’ın geçtiği ovanın
kuzey batısında bulunan volkanik trakit kayalıklardan oluşmuş bir tepenin
etrafında kurulmuştur. Afyonkarahisar stratejik açıdan tarihin her döneminde
önemli bir merkez olmuştur. Bunda ilin bulunduğu coğrafi konum kuşkusuz
etkilidir.1
Eski Tunç Çağından itibaren birçok medeniyete ev sahipliği yapan
Afyonkarahisar’ı, Anadolu’da “tüm yolların kesiştiği yer” olarak tanımlarsak
mübalağa etmiş olmayız. Bu özelliğinden dolayı Hititler, Arzava Seferi’ne
giderken buradan geçmişler, Eskiçağ Tarihi’nin önemli bir savaşı olan İpsos2
Savaşı da bu topraklarda yapılmıştır.
M. Ö. 2500–20003 yıllarını kapsayan Eski Tunç Devri’nden itibaren ilde
yoğun bir iskân söz konusudur. Şehirde gezdiğiniz her yerde bir medeniyet
kalıntısı veya el değmemiş bir höyük görmeniz mümkündür. Yapılan
çalışmalar neticesinde özellikle höyük tipi yerleşmelerin Eski Tunç Devri’nden
itibaren başladığı saptanmıştır.4 Höyük tipi yerleşmelere en önemli örnek,
kazı çalışmaları Atatürk döneminde başlayan ve biten (1935–1937) Kusura
Höyüktür.5 Bunların haricinde Afyonkarahisar Müze Müdürlüğünce yürütülen,
Karacaahmet Höyük eteğinde küp mezarlığı (1950), Burhaniye Kaklık düz
yerleşim ve mezarlığı (1983–1984) ve Karaoğlan Höyüğü Kazıları (1987–
1990) yapılmıştır. Yapılan bu kazılarla, kentin Eski Tunç Çağı (ETÇ) devri

1
Ekrem Akurgal Anadolu’nun jeomorfoloji açısından iki önemli özelliği olduğunu belirtmiştir. Bunlar
Anadolu’nun doğu batı uzantısı ve “doğudaki yüksek dağların ve güney doğudaki anti Toros
dağlarının bulunuşu” hasebi ile kapalı bir bölge oluşudur. Bu yüzden Anadolu’da çok sayıda
medeniyet doğmuştur. Bkz. Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, İstanbul 1993, s. 15.
2
İpsos Savaşı’nın geçtiği yer eski adı Sipsin olan şimdiki Çayırbağ Köyü’dür.
3
Eski Tunç Çağı için bkz. Firuzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, Ankara 1991, s. 36–58.
4
Ahmet İlaslı, “ İlk Yerleşimden Türk Egemenliğine Kadar Afyon”, Anadolu’nun Kilidi Afyon,
Afyon 2004, s. 49.
5
Kusura Höyükte çıkan birbirinden değerli eski eserler için özel bir galeri Afyon Arkeoloji
Müzesi’nde mevcuttur.
2

özelliklerine dair çok sayıda eser ortaya çıkartılmıştır.6 Kazı çalışmalarında


tunçtan yapılmış ok ucu, bıçak, ustura gibi kesici aletlerin yanı sıra dikiş ve
süs iğnesi, testi, kirmana benzeyen dokuma aletleri bulunmuştur. Ne yazık ki
ilimizde ETÇ devrine ait bir tunç işleme atölyesi bulunamamıştır. Fakat bu o
dönemde Afyonkarahisar’da tuncun işlenmediği anlamına gelmez.7 Ele
geçirilen tunçtan yapılmış eserlerin çeşitliliği göz önüne alınırsa, ileride
yapılacak kazı çalışmaları neticesinde böyle bir bulguya ulaşılma ihtimali
oldukça yüksektir.
Hayvan kemiklerinden alet yapma geleneğine dair buluntular da
oldukça ilgi çekicidir. Bu gibi malzemelerden yapılan çok sayıda eser, yine
Afyonkarahisar Müzesinde sergilenmektedir.8
Bunlardan başka yine aynı devre ait, tahıl depolamak için kullanılan
çok sayıda küp, üzerleri süslemeli mutfak eşyaları, tahılları un haline
getirmek için kullanılan el değirmeni diyebileceğimiz ezme (değirmen) taşları
bulunmuştur.
Dokumacılık da o dönemde yaygın olarak bilinen bir uğraştı. Bunlarla
ilgili çok sayıda ağırlık ve ağırşak bulunmuş, o devrin sosyal ve gündelik
hayatına dair pek çok eser ortaya çıkartılmıştır.9
Özdemir Koçak, Afyonkarahisar’daki birçok yerleşme ve ören yeri ile
ilgili çalışmalar yapmıştır. İl merkezi hariç 7 ilçe merkeziyle sınırlı tuttuğu
çalışmasında yerleşmelerin listesi şöyledir:10

BOLVADİN:
Üçhöyük Durtacı-Hacıeli
Arslan Tepesi (Taşlı Höyük) Bozkuş Höyüğü

6
Ahmet İlaslı, “İlk Yerleşimden Roma Dönemi’ne Kadar Afyonkarahisar”, Afyonkarahisar Kütüğü,
c.I, Afyonkarahisar, 2001, s. 83. İlaslı’nın yazdığı bu makale orijinal, diğer makale ise onun bir
kopyasıdır.
7
İlaslı, a.g.m., s. 84.
8
Kemikler, delici alet ve metal alet sapı olarak kullanılmış, hatta Kusura Höyükte bu kullanım
alanlarının haricinde süs çekici, hatta davul tokmağı olarak yapılmış örneklerine rastlanmıştır. Bkz.
İlaslı, a.g.e., s. 85.
9
İlaslı, a.g.m., s. 87.
10
Özdemir Koçak, Erken Dönemlerde Afyonkarahisar Yerleşmeleri, Kömen Yayınları, Konya
2004, s. 77-78.
3

Sinneli Mevkii Taşlı Höyük-Işli


Büyük Karabağ Maltepesi Örenler
Çataltepe Beyini-Beydini
Karakaya Arapların Değirmen
Arapdede Bozok Mevkii
Maltepesi (Maltepe) Tepetarla
Yörükkaracaören Küçük Kepez
Kepes Üstü Gövem Mevkii
Ortakarabağ Mezarlığı Seki Tarla
Yenikuyu Toparcarlağın Tümbet Tepe
Harım Mevkii Tümbet Tepe
Akçakepez Mevkii Ören Mevkii Nekropol

ÇAY:
Akkonak Höyük Karamık Karacaören
Cumhuriyet Höyük Ilıpınar Yanı
Kurumsa Boğazı Pazaraağaç Höyük

SULTANDAĞI:
Kocaoğuz

EMİRDAĞI:
Yarımdam

ÇOBANLAR:
Pani Höyük Kazlar Höyük
Baldanlar Sarıkayalar ( Kozluca)
Mal Höyük Kozluca
Eski Kabir Tokat Mevkii
Pirenlik Bey Kalesi Ören Mevkii
Aşağı Mahallenin Kale
4

BAYAT:
Köy Kalesi Dede Mezarı
Gâvur İni Önü

İSCEHİSAR:
Yazırın Çayır Kırkinler Mağarası

Yukarıdaki listede görüldüğü gibi Afyonkarahisar’da Eski Çağ’a ait çok


sayıda ören yeri ve höyük mevcuttur. Bunların bir kısmında yüzey
araştırmaları yapılmış, fakat henüz kazı çalışmalarına başlanmamıştır.11 Yine
de Koçak’ın yaptığı bu çalışma Afyonkarahisar’ın Eskiçağ’ı için yapılmış ve
bilgilerin derli toplu ulaşıldığı önemli bir eser olarak nitelendirilebilir.
Arkeolojik tetkiklerden kentin Eski Çağ siyasi tarihine dönersek; M. Ö.
1700–1500 yıllarında Anadolu’ya hâkim olmaya başlayan devlet Hititler’di. M.
Ö. 1500–1200 yıllarında devlet, Anadolu’nun büyük bir kısmına tamamıyla
hükmeder durumdaydı. O dönemde Afyonkarahisar, Mira Kuvalya Krallığı’nın
denetimindeydi. Bu krallık Hititlerle müttefikti. Çünkü Kral Maşhuiluva, II.
Mürşili’nin eniştesi olup, I. Şuppiluliuma’nın damadıydı. O dönemde Hititler’in
gücünden rahatsız olan Arzava Krallığı12 baş kaldırdı. Bunun üzerine II.
Mürşili bu devlete savaş ilan etti. Mira Kuvalya Kralı Maşhuiluva, Aura
kentinde13 Hitit ordusuyla buluşarak Valma’da14 Arzava Ordusu ile
karşılaştı.15 Bu savaş neticesinde Hititler, Arzava Krallığını yenerek sonraki
yıllarda çok büyük önem arz edecek kral yolunun denetimini güvence altına
almışlardır.16

11
Burada kentteki üniversitenin Tarih Anabilimdalı, Eskiçağ Tarihi Bilimdalı’na çok büyük görevler
düşmektedir. En azından bazı höyüklerde kazı çalışmaları yapmak hususunda, Eski Çağ alanında
kendisini kıdemli olarak gören bazı hocaların isteksizlikleri kente çok şey kaybettirmektedir.
12
Arzava bu günkü Antalya havalisidir. Bkz. Kınal, a.g.e., s. 8.
13
Aura bugünkü Emirdağ’dadır. Özellikle Bizans (Doğu Roma) devrinde önem kazanacak kent olan
Amorium’un ilk yerleşimine verilen addır.
14
Uzmanlara göre Valma Afyonkarahisar sınırları içerisinde olmalıdır.
15
İlginçtir ki, bu savaşta Arzava Krallığı’nın müttefiki Seha Krallığı da bugünki il sınırları içerisinde
kalan Büyük Menderes Ovası içerisindedir. Hatta bu küçük krallık Dinar İlçesini de kapsar.
16
İlaslı, a.g.m s. 90.
5

Eski Hitit ve İmparatorluk döneminde Afyonkarahisar’daki yaşantı


hakkında üzerinde çalışılmış tabletlerde fazla bir bilgiye ulaşılmamıştır.
Ancak Mira Kuvalya Kralı Tarkumuva’ya ait bir mühür baskısı Hattuşaş
Arşivinde bulunmuştur.17
Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra kentte Frigler egemen
olmuştur. M. Ö. 750 yılında siyasi bir güç olarak karşımıza çıkan Frigler, ünlü
kral Midas döneminde güçlü bir devlet haline gelmişlerdir. Afyonkarahisar’ın
Eski Çağ içerisindeki en önemli evresi işte bu devlet zamanındaki dönemdir.
Frigler siyasal üstünlüklerinin yanında özellikle Anadolu’ya has yeni bir kültür
oluşturmalarından dolayı Afyonkarahisar’da önemli izler bırakmışlardır. Ana
tanrıça Kibele’ye ait tapınak cepheleri ve aslan kabartmaları kentteki bu
medeniyetin en belirgin izleridir. Başta Afyonkarahisar olmak üzere, Kütahya
ve Eskişehir illerini kapsayan bu bölgeye asırlar boyu Friglere izafen, Frigya18
veya bugünkü modern kullanımı gibi Frig19 Vadisi adı verilmiştir.20 Bu üç il,
adeta açık hava müzesi gibidir. Özellikle İhsaniye ilçesinde bulunan Döğer ve
Üçler Kayası ile Kayıhan, Göğnüş Vadisindeki Aslankaya, Kapıkaya I-II,
Yılantaş, Maltaş ve Demirli Kalesi anıtları görülmeye değer eserler arasında
sayılmaktadır.21 Ne yazık ki bu eserler günümüzde definecilerin uğrak yeri
olmuş ve ayrıca tabiat şartlarından dolayı bozulmalar başlamıştır.22

17
İlaslı, a.g.m., s. 91.
18
“Klasik Frigya genel olarak, doğuda Kapadokya, sonraları Galatya; güneyde Lykaonia, Pisidia
bölgeleri, Kabalis, Milyas ve Kibyratis yöreleri; batıda Mysia, Lydia, Karia; kuzeyde de Bithynia ve
Paphlagonya bölgeleriyle komşudur.” Diğer bir tabirle Doğu Ege tamimiyle Frigya’dır. Bkz. Veli
Sevin, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Ankara, 2001, s. 195.
19
Dünyanın bilinen ilk coğrafyacısı Strabon’un eserinde, Frigya’dan başka Anadolu’ya ait 23
bölgeden söz eder. Bkz. Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş, Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1988, s. 15.
20
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu bölgeyi turizme kazandırma çalışmaları yapmaktadır. Özellikle
kaplıcalar yönünden zengin olan bu bölge, sağlık turizmi açısından büyük önem arz etmektedir.
Bununla beraber efsaneye göre Kral Midas’ın kızında oluşan yaralar bu bölgeden çıkan termal su ile
düzelmiştir. Frig Vadisi için ayrıntılı bilgi bkz. www.frigvadisi.org
21
M. Saffet Devrim, “Frigya Uygarlığı”, I. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu
Bildirileri, Afyon, 1990, s. 121.
22
Ayrıntılar için bkz. Yusuf Polat, “Afyonkarahisar İli Köğnüş Vadisinde Bulunan Phryg Anıtları
Üzerinde Görülen Bozulmalar”, VII. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri,
Afyon, 2005, s. 521–526.
6

Şekil 1: Aslankaya; İhsaniye - Döğer - Bayramaliler Turizm Yolunda (www.frigvadisi.org)


Aslantaş ve Yılantaş anıtları birer anıt mezardır. Kenarlarında bulunan
aslan kabartmaları, mezarların korunması için sembolik anlamlar taşır. Bu
aslanlar ana tanrıça Kibele’nin aslanlarıdır. Maltaş anıtının sol üst köşesinde
yer alan yazıda Midas adı göze çarpmaktadır. Frigler tümülüs tarzı mezarlar
yapmışlardır. Tümülüslerin en dikkat çekeni Tatarlı’dadır. Bu höyükteki ahşap
mezar odasının içinde boyalarla yapılmış resimler, Frig sanatının en güzel
örneklerindendir.23 Bununla beraber bazı kaynaklarda kente adını veren
kalenin sadece Bizans devrinde kullanıldığı tezi de çürütülmüştür. Kaledeki
Frigler devrinden kalan ana tanrıça Kibele izleri bugün hala net bir şekilde
görülmektedir.24

23
İlaslı, a.g.m., s.92.
24
Bu araştırmacılar Texier’in meşhur eserine atıfta bulunmuşlardır. Bkz. Charles Texier, Küçük
Asya Coğrafyası, Tarihi Ve Arkeolojisi, Çev. Ali Suat, Latin Harflerine Aktaran: Kazım Yaşar
Kopraman, Ankara, 2002, s. 369. Texier’e göre kalede Bizans devrinden daha öncesine ait bir iz
yoktur. Bugün bu tezin yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Texier’in böyle bir gerekçeyi ortaya atması
gayet normaldir. Kaledeki Frig izleri için bkz. Fahri Işık, “Karahisar ve Pentapolis’te “Görülmeyen”
Kybele İzleri”, II. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyum Bildirileri, Afyon, 1991, s. 94–101.
7

Şekil 2: Yılantaş; İhsaniye - Kayıhan Beldesi Göynüş Vadisi (Afyon - Eskişehir Yolundan
Turizm Kuşağı Yolu İle) - (www.frigvadisi.org)
Frigler’in yaşadığı M. Ö. VI. yüzyıldan itibaren Afyonkarahisar’ın
bugünkü Dinar, Başmakçı ve Evciler ilçelerinde Lidyalılar hüküm sürmekte
idiler. Buralarda bulunan küçük buluntular bize bu devletin, Eski Çağda
Afyonkarahisar’ın bir bölümünde yaşadığının bir göstergesidir. Aynı yüzyılın
ortalarında bölgenin önemli bir gücü haline gelen Persler, Afyonkarahisar’ı da
hâkimiyetleri altına almışlardır. Persler, Ege Denizi ile bağlantılarını sıkıntıya
sokmamak için Geleneia’yı25 eyalet merkezi konumuna getirmiştir. Burada
Xerxes’in sarayı bulunduğu söylense de böyle bir yapıya henüz
rastlanmamıştır. Lidya’nın başkenti Sardes’ten Pers merkezi olan Sus’a
kadar uzanan bir geniş yol yapılmıştır. Kral yolu olarak bilinen bu yol,
bugünkü Dinar ilçesinden geçmektedir. İlçede çok sayıda bulunan Darius
sikkesinin sebebi bu yoldur.26

25
Geleneia, bugünkü Dinar ilçesidir.
26
İlaslı, a.g.m., s. 93-94.
8

Şekil 3: Aslantaş; İhsaniye - Kayıhan Beldesi Göynüş Vadisi (Afyon - Eskişehir Yolundan
Turizm Kuşağı Yolu İle) - (www.frigvadisi.org)
Persler’in yaklaşık 200 yıllık Anadolu hâkimiyetlerinin ardından,27
Büyük İskender’in 333 yılındaki Assos zaferi neticesinde bu hâkimiyet son
bulmuştur. İskender’in bu zaferinin ardından Afyonkarahisar, özerk
yönetimlerle idare edilmiştir. Bu dönemde Apameia, Synnada ve Dokimeon
kentleri büyük önem kazanmıştır. Apamea kentini III. Antiochos kurdurmuş,
Dokimeon’u ise onun komutanlarından28 Dokimos tarafından kurulmuştur.29
Roma İmparatorluğu ideolojisini bölgede yerleştirmek adına
Afyonkarahisar’da bir grup şehir daha kurulmuştur. Kurulan yeni kentlerin
arasında, M. S. III. yüzyıl sonlarında İmparator Gallienus zamanında adı
geçen Malos ile Büyük Konstantin tarafından küçük bir yerleşimken şehir
konumuna yükseltilen Orkistos’u sayabiliriz. Roma döneminde Anadolu’da
oluşan istikrar ortamından dolayı ekonomik refah artmış ve yaşam koşulları
rahatlayan halk, köyler yerine şehir konumuna yükselen kentlerde yaşamaya

27
Perslerin Anadolu hâkimiyetlerinin ayrıntısı için bkz. Arif Müfit Mansel, Ege ve Yunan Tarihi,
Ankara, 1999, s. 253–256.
28
İbrahim Yüksel, Afyonkarahisar’da Canlanan Tarih, Ankara, 2005, s. 13.
29
Thomas Drew-Bear, “Grek ve Roma Dönemi’nde Afyonkarahisar”, Afyonkarahisar Kütüğü, C.I,
Afyonkarahisar 2001, s. 98.
9

başlamışlardır. Köyler, çevrelerindeki çiftlik sahiplerine bağlı iken şehirler,


direkt olarak Roma valiliğine, dolayısıyla merkeze bağlıydılar.30 Köylerin
çevresindeki çiftlik sahipleri ise imparatorun azatlı köleleriydi ve çoğu zaman
köylüler, imparatorun adına vergilerini kâhya olarak nitelendirebileceğimiz bu
kişilere ödüyorlardı. Bunlardan birisi olan Regio Moeteana Et İpsina, bugünkü
Altıntaş’tan Afyonkarahisar’daki Akarçay’ı da içine alabilecek büyüklükte bir
araziydi. 31 Aynı zamanda imparatora ait olan bölgelerdeki Latince yazıtlardan
anlaşıldığı kadarıyla bu kişiler, Dokimeion’daki mermer ocaklarında çalışan
binlerce işçiyi kontrol ediyorlardı.
Romalılar devrinde Frigya barış içerisinde olan bir bölgeydi. Her kent,
güvenliğini sağlamak için kendi polisine sahipti. Bölgede çok az sayıda Roma
askeri bulunmaktaydı. 32 Bu askerler ve idareci konumundaki Romalıların
kentte konuştukları dil olan Latince’nin yayılmasına pek de katkıları olmadı.
Aksine Roma İmparatorluğu’nun yöneticileri bile yönetimdeki şehirlerin
valileriyle yazışmalarını Grekçe yapıyorlardı. Bu sebeple yine bilinenin
aksine, Grekçe Anadolu’da Bizans’tan çok önceleri yayılma alanı buldu. M.S.
II. ve III. yüzyıllara ait pek çok mezar taşında ana metin Grekçe, yalnızca
mezarı rahatsız edebilecek adi hırsızlık vakalarından korunmak için lanetler
ve dualar Frigce yazılmıştır. Bu ilginç durum bize Frigce’nin sayıca fazla kişi
tarafından artık konuşulmuyor olsa da kutsal karakterini sürdürmekte
olduğunu göstermektedir.33
Roma’nın Büyük Asya eyaleti Frigya ve Caria olarak ikiye ayrıldıktan
sonra Frigya eyaleti daha küçük bölümlere ayrılmıştır. Bu bölümler Frigya
Prima ile Frigya Secunda adlarını almıştır. Frigya’nın en büyük kenti olan
Apameia, başkenti Antioch olan Pisidia eyaletine, Orkistos kenti ise Galatya
eyaletine bağlanmıştır. Bugünkü gibi o zamanın köylerinin yapılaşmasında da

30
Drew-Bear, a.g.m., s. 98.
31
Hakan Sivas, “Afyonkarahisar Çevresinde Yeni Bulunan Roma Dönemi Nekropolleri”, VII.
Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyum Bildirileri, Afyonkarahisar, 2005, s. 334.
32
Drew-Bear, a.g.m., s. 98.
33
Drew-Bear, a.g.m., s. 98.
10

dayanıksız bir malzeme olan kerpiç kullanıldığı için bu köylerden pek azı
günümüze kadar gelmiştir.34
Eski çağlardan kalan pek çok mimari yazıt kalıntıları, antik dönemdeki
şehirlerden gelmektedir. Bu kalıntılar bize Afyonkarahisar’ın İlk Çağ’ına dair
kanıtlar sunarak, sosyal, politik, askeri ve ekonomik alanlarda bilgi sahibi
olmamızı sağlamaktadır. Afyonkarahisar sınırları içerisindeki bu eski kentlerin
sayısı oldukça fazladır. Bunlardan bazılarını Roma dönemi sikkelerinden,
edebi kaynaklardan ve Bizans Devri’ndeki piskopos listelerinden biliyoruz.
Bazı kentlerin sadece isimleri bilinmekle beraber, yerleri henüz tespit
edilebilmiş değildir. Augostopolis, Corpeni, Euphorbium, Julia, Kinaborion,
Lysias, Okoklia, Praipenissos, Siblia gibi antik kentlerin sadece isimleri
bilinmektedir. Ancak gelecekte yüzey araştırmaları daha da derinleştirilerek
yapıldığında bu kentlerin izlerine ulaşılabilecektir. Afyonkarahisar’ daki antik
kentlerin çokluğu, bölgenin eski dönemlerde ne kadar büyük önem arz
ettiğinin göstergesidir.
Aşağıda antik kentler ve bulundukları yerlerle ilgili bir liste veriyoruz:
Agros Thermon: Hüdai Kaplıcaları (Sandıklı)
Akroenos-Akroinos: Afyonkarahisar Merkez
Amorion-Amorium: Hisarköy (Emirdağ)
Apameia: Dinar
Appolenoi: Tezköy (Emirdağ)
Aquae Germ: Gecek ve Ömer Hamamları (Merkez)
Aulutrene, Aulukrene: Eldere (Dinar)
Aurokra: Dort, Doğancık (Sultandağı)
Beudos Vetus (Palaiobeudos): Bazlar, Yarışlı (Şuhut)
Brouzos: Kara Sandıklı
Castellum (Garnizon): Eldere (Dinar)
Caystros Nehri: Akarçay
Diokleia: Ahurhisar (Hocalar)
Dokimeion: İscehisar

34
Drew-Bear, a.g.m., s. 99.
11

Doureios Nehri: İscehisar Çayı


Etsyenoi: Bayat
Eukarpia: Emirhisar (Sandıklı)
Hieropolis: Koçhisar (Sandıklı)
İpsos: Sipsin, Çayırbağ, (Merkez)
Kidyessos: Çayhisar (Sincanlı)
Kinepalaos Nehri: Çıldırım Dere (Hisarköy, Emirdağ)
Lalandos: Yozgat Öreni (Gömü, Emirdağ)
Leontos Kome (Aslanlı Su Kaynağı Gölü): Gazlıgöl (İhsaniye)
Meander Nehri: Büyük Menderes Nehri
Marsyas Nehri: Suçıkan (Dinar)
Metropolis: Tatarlı (Dinar)
Mount Persis: Bacakale (İscehisar)
Obrimos Nehri: Şeyh Arap Suyu (Dinar)
Orgas Nehri: Norgas Çayı (Dinar)
Otrous: Yanıkören (Hocalar)
Paradaisos (Apameia): Av Bahçesi (Dinar)
Pentapolis: Sandıklı Ovası
Phyteia: Çoğu, Kemerkaya (Bolvadin)
Polybotos: Bolvadin, Dura
Polynteni: Alparslan Okçular (Dinar)
Prymnessos: Süğlün (Merkez)
Sanaos, Anava: Sarıkavak (Dazkırı)
Sanaus Gölü: Acı Tuz Gölü (Dazkırı)
Stektorion: Kocahöyük, Menteş (Sandıklı)
Synnada: Şuhut
Therma Kaynakları: Ilıca (Dinar)35
Yukarıdaki listede görüldüğü gibi Afyonkarahisar, Roma döneminde
öneminden hiçbir şey kaybetmemiştir. Bu önem Doğu Roma (Bizans)
devrinde artarak devam edecektir.

35
Drew-Bear, a.g.m., s. 109-110.
12

Şekil 4: Erken Bizans Dönemine Ait Sütun Başlığı (M.S. VI.


YY)(www.amoriumexcavations.org)
Büyük Konstantinus’un M.S. 330 yılında dört gün süren şenliklerin
ardından devletin merkezini Boğaziçi kıyılarına taşımasıyla Doğu Roma, Yeni
Roma veya tarihçilerin kullandığı ismiyle Bizans İmparatorluğu Çağı
başlamıştır. Efsaneye göre bizzat tanrı, imparatora rüyasında görünerek şu
an ki İstanbul şehrini başkent yapmasını istemiştir. Konstantin’in saltanatının
bu iki büyük olayı, Hristiyanlığın kabulü ve Roma’nın Doğu Roma lehine terk
edilişi, mutlak suretle birbiriyle bağlantılıdır. Konstantinapolis, o günden sonra
Roma’nın, yani eski pagan inancına göre Romus ve Romulus’un yerine
geçiyordu.36 Bu olay Anadolu’nun da kaderini etkilemiştir. Özellikle
Anadolu’daki Eski Çağ sonrası dönemde özelliğini yitiren yollar yeniden
önem kazanmıştır. Başşehirden Suriye’ye uzanan yollardan bir tanesi
Frigya’dan geçmekteydi. Bu yol nedeniyle Frigya yine mühim bir bölge
olmuştur. Özellikle Frigya temasının başkenti olan Amorium kenti önemini
artırmıştır.37
Afyonkarahisar, Bizans devrinde yine önemli olaylara şahitlik etmiştir.
Bunun sebebi güneydeki İslam tehdididir. Hz. Muhammed’in vefatının
ardından Müslümanlar, Bizans toprakları üzerinde genişleme siyaseti

36
Auguste Bailly, Bizans İmparatorluğu Tarihi, İstanbul, 2006, s.11.
37
Ahmet İlaslı, “ İlk Yerleşimden Türk Egemenliğine Kadar Afyon”, Anadolu’nun Kilidi Afyon,
Afyon, 2004, s. 62.
13

gütmüşler; bu politikadan dolayı İran, Suriye, Filistin ve Mısır çok kısa bir süre
içerisinde İslam devletinin sınırlarına dâhil olmuştur. O zamana kadar askeri
eğitim açısından tarihte benzersiz kabul edilen Doğu Roma’nın, askeri
başarıları bakımdan geçmişi olmayan, gücünü daha çok din kuvvetinden alan
Arap kitlelerince ezilip silinmesini dünya şaşkınlık içinde seyretmiştir.38
Bizans’ın hayat damarını kesen ve imparatorluğun nüfuz alanını
daraltan İslam devleti, çok kısa sürede genişleme temayülü göstermiş ve
Peygamberin “İstanbul elbet fethedilecektir…” hadisini gerçekleştirmek için
hedefine başkenti almıştır.39 Bizans başkentini, İslam Devleti’ne bağlayan yol
yukarıda da bahsettiğimiz gibi Afyonkarahisar’dan geçiyordu. Dolayısıyla
İslam-Bizans mücadelesi sebebiyle birçok kez kentin sınırları dönemin bu iki
“süper gücü”nün mücadele alanı içerisinde kalıyordu. 716, 732 ve 740
yıllarında Bizanslılar ve Araplar arasında büyük savaşlar cereyan etmiş, son
savaşta Türk-İslam tarihi açısından önemli bir figür olan Battal Gazi şehit
olmuştur.40 669 yılında yaşanan ve kaynaklarda ilk İstanbul kuşatması olarak
geçen hadisede ise İslam orduları yine bu güzergâh üzerinden İstanbul’a
ulaşmışlardır.41
838 yılında Halife Mutasım’ın Amorium üzerine yaptığı sefer de
hafızalardaki yerini hala korumaktadır. Bu kuşatma Müslüman Türkler’in
Anadolu’ya girdikleri ilk tarihtir. Bilindiği üzere Abbasiler döneminde komuta

38
Pavlos Karalidis, İstanbul’a Yollara Açılırken, Çev: Kriton Dinçmen, İstanbul, 2004, s. 24–25.
39
Ruhul Beyan Tefsirinde ve Mahmut Efendi’nin çıkardığı Ruhul Furkan Tefsirinin I. Cilt 545.
sayfasında: “Elbette Konstantiniyye fethedilecektir” hadisi yorumlanırken, “rüsvaylık” kelimesinin
analizinde bu kelimeden murat; Konstantiniyye, Amuriye (Amorium) ve Roma şehirlerinin fethi
olduğu zikredilmiştir. Tafsilat için bkz. Talat Koçak, “Feth’e Giden Yolda İlk Engel, İlk Müjde:
Amorium”, Fatih Sempozyumları I-II Tebliğler, İstanbul, 2007, s. 116–125.
40
Bu savaşın neticesinde Tarihi hafızalara ikonaklasizm olarak geçecek, tasvir kırıcılık akımı
Bizans’ta etkili olacaktır. Bu akım neticesinde Hz. İsa, Hz. Meryem ve azizlere atfedilen tüm tasvirler
yok edilecektir. Kanaatimizce bu akımın temel sebebi Bizans İmparatorları’nın güçlenen kilisenin
gücünü kırarak otoriteyi kendi ellerinde toplama isteğidir. Başka bir ifadeyle devleti laikleştirme
çabasıdır.
41
Talat Koçak, “Ebu Eyüp El Ensari Hazretleri’nin Şehit Olduğu İstanbul Kuşatması’nın Nedeni:
Bizans İmparatorluğu’nda Bir Generalin İsyanı”, X. Eyüp Sultan Sempozyumu Tebliğleri, İstanbul
2006, s. 338.
14

kademeleri tamamen Türkler’in elindeydi. Hatta bu savaşın kazanılmasında


büyük rol sahibi olan komutan Afşin, bir Türk’tü.42
Bizans tarihçileri tarafından karanlık dönem olarak adlandırılan devirde
(VII. ve VIII. y.y.), Akroinos ve Kedrea43 şehirleri doğal savunma koşulları
açısından önem kazanmıştır. Afyonkarahisar kalesinde Bizans devrindeki
sarnıçlar hala görülebilmektedir. Kadrea’da ise Bizans’tan kalan surlar hala
eski görkemini muhafaza etmektedir. Bu yerler hem askeri idareye, hem de
kilise idaresine hizmet vermiştir. Özellikle Arap akınları karşısında coğrafi
açıdan güvenli olmalarından dolayı bu şehirlerde yoğun bir yerleşim söz
konusudur.44
Afyonkarahisar il sınırları içerisinde kalan Amorium kenti, Bizans tarihi
açısından çok önemli bir merkezdir. İmparatorluğa kendi adıyla anılan
hanedan da çıkartan kentle ilgili olarak Arap kaynaklarında oldukça tafsilat
vardır. Hurdadbih 840 yılında Anadolu’da sadece 5 şehrin adının bilindiğini45
belirtirken, bu şehirlerin içine Amorium’u da dahil eder. Taberi ise İstanbul ve
Selanik’ten sonra Bizans’ın en büyük kentinin Amorium olduğundan
bahseder.46 Kent 838 yılındaki büyük yıkımdan sonra kendini toparlasa da,
Tarsus Emiri Tamal tarafından 931 yılında tekrar yağmalanmış, bundan
sonra da bölge eski zenginliğinden uzak, durağan bir dönem geçirmiştir.47
XI. y.y.’a gelindiğinde, artık yeni ve dinamik bir güç Anadolu’ya hâkim
olmak arzusunda idi. Bu güç Selçuklular’dı. Selçuklu komutanları tarafından
yapılan keşif amaçlı akınlar, Bizans’ın artık eski gücünden uzak olduğunun
da birer göstergesiydi. Anadolu’da taşların yerinden oynaması, sürekli olarak
medeniyetlerin mücadele alanı içerisinde kalan kenti de kuşkusuz
etkileyecekti.

42
Komutan Afşin için bkz. Hakkı Dursun Yıldız, “Abbasiler Devrinde Türk Kumandanları. El Afşin
Haydar Bin Kavus”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul,
1974, s. 1–22.
43
Akroinos Afyonkarahisar kale civarı, Kadrea ise bugünkü Bayat ilçesidir.
44
Chris Lightfoot, “Bizans Döneminde Afyonkarahisar”, Afyonkarahisar Kütüğü, C.I,
Afyonkarahisar, 2001, s. 114.
45
Diğer şehirler modern isimleriyle Efes, İznik, Emirdağ (Amorium), Ankara ve yeri bilinmeyen
Samala’dır
46
Lightfoot, a.g.m., s. 116.
47
Lightfoot, a.g.m., s. 119.
15

I. BÖLÜM

TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER DÖNEMİ’NDE


AFYONKARAHİSAR’IN SİYASİ VE ASKERİ TARİHİ

A-) AFYONKARAHİSAR’IN TÜRKLER TARAFINDAN FETHİ VE


BÖLGENİN TÜRKLEŞMESİ

Anadolu üzerine 1018 yılında başlayan ilk Türk akınlarının mahiyeti


sadece keşif amaçlıydı. Bu yüzden yapılan bu akınlar tarihi açıdan büyük
sonuçlar doğurmamış 48; sadece Anadolu’nun Türkler tarafından daha iyi
tanınmasını sağlamış ve ileride bir daha çıkmamak üzere kendilerine yurt
edinecekleri bu topraklara atılan ilk nüveler olmuşlardır.
Gazneliler ile Büyük Selçuklular arasında 1040 yılında yapılan ünlü
Dandanakan Savaşı’nın akabindeki süreçte Türkler Anadolu’ya hâkim olan
Bizans İmparatorluğu’nu bir hayli hırpalamışlar, devam eden zaman diliminde
Bizans’ın direnci kırılmış ve bu mücadele Türk yerleşiminin hızlanmasına
vesile olmuştur.49

Anadolu’ya Türkler’in bu kadar alaka göstermelerinin temel sebebi


belirgin bir şekilde yeni otlaklar bulmaktır. 1047 yılında Nişabur’a gelen
Türkmen muhacirleri İbrahim Yinal’a yersiz ve yurtsuz olduklarından
bahsetmişlerdi. İbrahim Yınal, bu durum karşısında sayıca kalabalık olan bu
kitleye Anadolu’ya gitmeleri ve cihat etmeleri konusunda tavsiyelerde
bulunmuştur. Bu tavsiyelerin neticesinde Doğu Anadolu Türkmenler’le
dolmuştur. İbrahim Yınal, bu kalabalık kitlenin ardı sıra Anadolu’ya girerek
1048 yılında Bizans ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmıştır. Bu zafer
sayesinde Türkmenler’in Anadolu’daki sayıları daha da artmıştır.50 Bu
muharebenin ardından oluşan durum neticesinde Anadolu’ya keşif ve
ganimet amaçlı birçok sefer yapılmıştır. Bizans İmparatorluğu ise bu sırada
48
Mustafa Karazeybek, “Selçuklu ve Beylikler Döneminde Afyonkarahisar”, Anadolu’nun Kilidi
Afyon, Afyonkarahisar, 2004, s. 63.
49
Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar-Çoban-oğulları Beyliği, Candar-
Oğulları Beyliği- Mesalikü’l-ebsar’a Göre Anadolu Beylikleri, C. I, Ankara, 1991, s. 126.
50
Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 2004, s. 48.
16

oldukça sıkıntılı bir dönem geçirmekte, söz konusu akınlar nedeniyle


imparatorluğun itibarı azalmaktaydı. Yaşanan sıkıntıya son vermek için tahta,
Bizans’ın başarılı ve karizmatik komutanlarından Romanos Diogenos geçti
(1067).51 Romanos Diogenos büyük bir ordu topladı ve doğuda bir takım
faaliyetlerde bulundu. İmparator küçük çaplı başarılar elde etmesine rağmen
hareketli Türk birliklerini yok etmekte muvaffak olamadı.

Selçukluların başında Sultan Alp Arslan vardı. Bir dönem Afşin52


adındaki komutanıyla ters düşen sultan, daha sonra ünlü komutanı affetti ve
Anadolu’ya akınlar yapmaya gönderdi.

İmparator bu akınlarla meşgulken Bekçioğlu Afşin, Selçuklu


kumandanlarından Ahmed Şah ile birlikte Ahlât hareket üssünden Orta
Anadolu’ya şiddetli bir harekât yaptı. Sakarya havzasından şu an
Afyonkarahisar il sınırları içerisinde bulunan, Amorium’a ulaştı. Kenti zapt ve
tahrip etti.53 Bu duruma son derece üzülen imparator, Afşin’in yolunu kesmek
amacıyla derhal harekete geçtiyse de yıldırım hızıyla hareket eden Türk
birliklerini yakalayamadan İstanbul’a geri döndü.54

Afşin Bey’in bu önemli Bizans kentini nasıl fethettiğini XII. yüzyıl Arap
tarihçilerinden Sıbt İbn’ül Cevzi şöyle anlatıyor:

Βizans İmparatoru büyük ve değerli bir patriği hapse attı. Bunu haber
alan patriğin kardeşi imparatorun izlemelerinden kaçmakta idi. Patrik,
bu sıralarda Anadolu’da, gazilerle akınlarda bulunan Emir Afşin’e
rastladı; ona kardeşinin hapse atıldığını bildirdi ve ayrıca Amoriye’ye
(Amorium) girip şehri kendisine teslim edeceği hususunda and içti.
Derhal harekete geçen patrik beraberinde iki haç ve bazı Rumlarla
birlikte Amuriye’ye geldi. İçerdekilere ‘Bizans İmparatoru bölgenizi
tahrip ve yağma eden Türk gazilerine karşı beni, sizlere yardım için
gönderdi’ haberini yolladı. Bunun üzerine patrik, beraberindekilerle

51
M.V. Levtchenko, Kuruluşundan Yıkılışına Kadar Bizans Tarihi, çev. Maide Selen, İstanbul,
1999, s. 196.
52
Urfalı Mateos Afşin’den İranlı bir komutan olarak bahseder. Bkz.Urfalı Mateos’un Vekainamesi
ve Papaz Grigor’un Zeyli, çev. Hrant D. Andreasyon, Ankara, 2000, s. 133.
53
M. Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara, 1998, s. 261.
54
Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilat ve Kültür, Ankara, 1995,
s. 56-57.
17

birlikte Amuriye’ye girdi ve şehre hâkim oldu. Çok geçmeden Afşin,


anlaşma gereğince, şehre girdi; pek çok tutsak ve mal ele geçirdi.55
Bekçioğlu Afşin tarafından yapılan bu sefer garip bir tesadüfü de
içermektedir. Bilindiği gibi 838 yılında Abbasiler tarafından yapılan Amorium
kuşatmasını yapan komutanın adı da Afşin’di. Dolayısıyla kent aynı adı
taşıyan iki büyük Türk komutanı tarafından iki buçuk asır arayla zapt
edilmiştir.

Şekil 5: Amorium'un 838 Kuşatmasını Gösteren Bir Minyatür. (M.S. XIII. YY)
(www.amoriumexcavations.org)
Bu akınlara son noktayı koymak istemekte kararlı görünen İmparator
Romanos Diogenos büyük bir ordu toplayarak Selçuklular’ın üzerine yürüse
de, Türk tarihinin dönüm noktalarından bir tanesi olan Malazgirt Meydan
Muharebesi’nde barbar olarak değerlendirdiği Türkler’e esir düşmekten
kurtulamayacaktı. Bu savaşın ardından Selçuklular Anadolu’ya hâkim olmak
için daha ciddi çaba içerisine girmişlerdir.56 Böyle bir zamanda Anadolu’ya

55
Ali Sevim, Ünlü Selçuklu Komutanları Afşin, Atsız, Artuk ve Aksungur, Ankara, 1990, s. 24.
56
Bizans İmparatoru Romanos Diogenos, tahttan indirilip gözlerine mil çekilince buna çok üzülen ve
hiddetlenen Sultan Alparslan Romanos Diogenas ile yapılan sulhun artık geçersiz olduğunu
belirtiyor,“Aslan ve kartal yavruları gibi olunuz; yeryüzünde gece gündüz demeden uçunuz; artık
Romalılara ve Hıristiyanlara aman vermeyiniz!” diyerek komutanlarını Anadolu’nun fethi için
görevlendiriyordu. Bkz. Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, İstanbul, 1999,
C.I., s. 204.
18

giren Türkler, harabe durumda, nüfusunun büyük kısmını kaybetmiş halde


bulunan bu coğrafyayı57 vatan yapmışlardır.
Türkler, Afyonkarahisar’a 1071 sonrası yavaş yavaş yerleşmeye
başlamışlardır. Bölgedeki Bizans nüfusunun oldukça azalması neticesinde
Selçuklular bölgede ağırlıklarını hissettirmeye başladılar.58 Kentin Türkler
tarafından tam olarak ne zaman ele geçirildiği bilinmemektedir. Örneğin
1116’da I. Aleksius ordusunu askeri bir sefer esnasında Dorylaeum’dan,
Polybotos (Bolvadin), Philomelium yönünde götürmüştür. İmparator daha
sonra batı istikametine yönelerek, Afyonkarahisar’ın kuzey düzlüğünde, daha
Sultan Melikşah (Şahinşah) ile barış görüşmesi bile yapmadan Türk
birlikleriyle rastgele savaşmıştır. Amorium ve Kadrea şehirlerinin Türklerin
elinde olmasına rağmen, Akronion Valisinin 1112’de Alexius’a karşı isyan
girişiminde bulunması bize gösteriyor ki, şehir hala Bizanslılar’ın
kontrolündeydi. Fakat 1146 yılında I. Manuel, Afyonkarahisar’da bir zafer
kazandığına göre şehir o tarihten önce Selçuklular’ın denetimine girmiş
olmalıdır.59 Yalnız kentteki nüfus hareketliliği 1097 Haçlı seferlerinin
başlamasıyla duraksamıştır.60

B) TÜRK-BİZANS MÜCADELESİ’NDE AFYONKARAHİSAR

1) Türk-Bizans Mücadelesi’nin İlk Dönemi’nde Afyonkarahisar

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Afyonkarahisar, en eski dönemlerden beri


birçok medeniyetin mücadele alanı içerisinde kalmıştır. İslam Medeniyeti’nin
en önemli devleti olan Abbasiler’in artık eski gücünde olmayışı, Doğu Roma
İmparatorluğu’na bir dönem rahat nefes aldırsa da, Selçuklular’ın
Ortadoğu’ya gelerek İslam Dünyası’nın liderliğine oynaması eski huzursuz

57
Mustafa Kafalı, Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi, Ankara, 1988, s. 45.
58
Lightfot, a.g.e., s. 122.
59
Lightfoot, a.g.e., s. 121.
60
Özer Küpeli, “Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde Afyonkarahisar, ”, Afyonkarahisar Kütüğü, C.
I, Afyonkarahisar, 2001, s. 125.
19

günlere geri dönülmesine neden oldu.61 Elbette bu huzursuzluk Bizans içindi.


İki medeniyet arasındaki (İslam-Bizans Medeniyetleri) bu mücadeleye kan
değişikliği yaparak giren İslam dünyası, Bizans karşısında büyük bir avantaj
elde etti. Kadim Roma toprağı olan ve yüzlerce yıl Doğu Roma
İmparatorluğu’nun parçası olarak kalan Anadolu, Emeviler ve Abbasiler
tarafından tamamen fethedilememişti.62 Bölgeye Türklerin yoğun bir şekilde
gelmesi ve Bizans ile mücadele etme azminde olmalarından dolayı Anadolu
çok kısa bir sürede Türkler tarafından bir yurt haline getirildi.
Ortadoğu’da büyük medeniyetlerin mücadele alanı olan Anadolu’nun,
jeostrateji açısından en önemli kenti olarak değerlendirebileceğimiz
Afyonkarahisar, kuşkusuz bu mücadeleden payını alacaktır. Keşif ve ganimet
amaçlı akınların yanında, bu kent Anadolu’nun her zaman anahtarı olmuştur.
Kentin Selçuklu Türkmenleri’nin63 eline geçmesiyle Anadolu artık el
değiştirmeye başlamıştır.

2) Haçlı Seferleri’nden Miryokefalon Savaşı’na Kadar Olan Dönemde


Afyonkarahisar (1097–1176)

1071’den sonraki dönemde Anadolu’ya nüfus olarak hâkim olan


Türklerin bu ilerleyişini 1097 yılında başlayan Haçlı Seferleri kesintiye
uğratacaktır. Haçlı Seferleri sadece Türkleri değil, bölgedeki tüm unsurları
derinden etkilemiştir. Ama kuşkusuz en büyük sıkıntıyı Türkler çekmiştir.

61
Bu hususta Mehmet Altay Köymen, “…batı İran’ı yani İslam ülkelerini fetheden Selçuklu orduları,
bir taraftan Büveyhoğulları Devleti, diğer taratan Bizans İmparatorluğu sınırlarına dayanmıştı. Şu
halde Selçuklu Devleti’nin Anadolu’nun fethine girişmesi, doğunun büyük Hıristiyan imparatoru olan
Bizans ile mücadeleye atılması demekti” demiştir. Bkz. Mehmet Altay Köymen, “Anadolu’nun Fethi
ve Malazgirt Meydan Muharebesi”, Malazgirt Zaferi ve Alparslan, İstanbul, 1971, s. 75.
62
Anadolu’nun Müslüman Araplar tarafından fethedilememiş olması enteresan bir durumdur. 20
yıldan az bir zaman diliminde Suriye, Filistin ve İran’ı ele geçiren Araplar’ın, Anadolu’ya
yerleşememiş olmaları tarihçiler tarafından yeterince irdelenmemiştir. Araplar’ın bölgeye
yerleşememelerinin birçok sebebi vardır. Kanaatimizce Bizans’ın Heraklius döneminden itibaren
uygulamaya koyduğu tema (eyalet) sistemi bunun başlıca sebebidir. Anadolu’da Türkler gibi hâkim
bir nüfus bulunduramamaları da Müslüman Araplar’ın başarısız olma sebeplerinden bir diğeridir. Bu
tarihi vaka üzerinde tarihçilerin biraz daha durmaları kanaatimizce elzemdir.
63
Türkmen kavramı için bkz. Cahit Gelekçi, “Türk Kültürü’nde Oğuz –Türkmen-Yörük Kavramı”,
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Güz, 2004, s. 9–18.
20

Yaşanan sıkıntılardan dolayı Selçuklular’ın Anadolu hâkimiyeti bir müddet de


olsa kesintiye uğramıştır.
I. Haçlı Seferi’nde Hıristiyan birlikleri tamamıyla Anadolu üzerinden
Kudüs’e ulaşmak niyetindeydiler. Kuşkusuz bu geçiş yine Afyonkarahisar
üzerinden olacaktı. Türk-Bizans mücadelesi arasında kalan kent, bu sefer
Türk-Bizans-Haçlı mücadelesi arasında sıkışacaktır.
Orta Anadolu’da Norman ve Frank varlığı, adeta dışarıdan Anadolu’nun
içine zerk edilmiş bir zehir etkisi yaratmıştır. İleride Franklar ve
Normanlar’dan kaynaklanan bir sıkıntı çıkacağı Haçlı seferlerinden çok önce
64
ortaya çıkmıştır. Haçlı seferleri başlamadan önce 1073 yılında Bailleul
Dükü Roussel, Anadolu’da bir Norman Devleti kurmak istemiştir. Bu dönemin
Bizans İmparatoru Mikhail, Türkler karşısında diğer Hıristiyanlardan yardım
istemiş ve Roussel bu çağrıya cevap vermiştir. Roussel, 3000 adamıyla
Afyonkarahisar ve havalisine hâkim olmuş, mücadele edeceği Türkleri bırakıp
Bizanslılar ile uğraşmaya başlamıştır. Artık İmparator Mikhail’e Roussel,
Türklerden daha tehlikeli görünmektedir.
Fakat Roussel durdurulacak gibi görünmüyordu. Amorium yakınlarında
İmparator tarafından gönderilen Bizans ordusunu perişan etmiş, bununla da
kalmayarak ordunun başında bulunan imparatorun amcasını esir almıştır.
Böyle soylu bir esiri elbette kendi çıkarlarına göre kullanacak kadar pragmatik
düşünen Roussel, imparatorun amcası Sezar İonnes Dukas’ı, tüm itirazlarına
rağmen, “yeni Bizans İmparatoru” ilan ederek Konstantinopolis’e yürümüş ve
Üsküdar’ı yağmalamıştır. Bu sırada imparator çaresizlik içerisinde Türkiye
Selçuklu Sultanı Süleyman’dan yardım istemiş ve Sultan Süleyman, bağlı
bulunduğu Büyük Selçuklu Sarayından izin alarak imparatora yardım etmiştir.
Takip eden bir dizi olayın ardından Roussel yakalanarak gözlerine mil
çekillmiştir.65
1097 yılındaki Birinci Haçlı Seferi yine bu topraklar üzerinden geçilmek
suretiyle gerçekleştirilmiştir. Büyük tarihçi Runciman, Haçlı Seferleri’nin
güzergâhından bahsederken iki ayrı yoldan bahsetmiştir. Bahsettiği bu

64
Fransa’nın kuzeybatısındaki Dunkirk sahilinin içinde kalan kent.
65
Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, C.I, Ankara, 1998, s. 52.
21

yolların ikincisi Amorium’dan geçmektedir. Fakat Runciman bu yolu tenha ve


susuz olarak değerlendirmiş, sadece süratli birliklerin bu yöreden
66
geçebileceğini belirtmiştir. Oysa ki Amorium kenti Sakarya Irmağı’nın bir
kolunun kenarına kurulmuş bir kentti. Bununla beraber bahsettiği güzergâhta
çok sayıda küçük akarsular da mevcuttu. Daha da ilginci, kentte
sayılamayacak kadar çok kuyu vardı. Kanaatimizce Haçlı birliklerinin
günümüz Afyonkarahisar’ının il sınırları içerisinde kalan Amorium kenti
yakınlarından geçen klasik yolu kullanmış olmaları daha mantıklıdır.

Şekil 6: Amorium Kazı Çalışmaları Sırasında Bulunan Haçlı Seferleri Dönemine Tarihlenen Bir
Sikke.(www.amoriumexcavations.org)
Haçlı-Türk mücadelesi karşısında Türklerin gücünün kırıldığını hisseden
fırsatçı Bizans politikası 1098 yılında yine devreye girdi. İzmir üzerine sefer
yapan Bizanslılar’a Çaka Bey -belki de Türkler’in kırılmasına gönlü razı
olmadığı için- şehri teslim etti. Batı Anadolu’daki Türk kuvvetleri bu durum
karşısında eski kral yolunu takip edip, Dinar üzerinden Çöl Ovasına, oradan
da Bolvadin’e geldiler.67 Bizans komutanı Jan Dukas, Türkler’in peşini
bırakmak niyetinde değildi. Sırasıyla Sart, Alaşehir (Philadelphia), Denizli
(Laodikaea), ve Honaz (Khonae) şehirlerini aldı. Bolvadin’de toplanan

66
Runciman, a.g.e., s. 140-141.
67
Muharrem Bayar, Anadolu’nun En Eski Şehirleri’nden Bolvadin’in Tarihi, C.I, Ankara, 1996, s.
107.
22

Türkler, Bizanslıların taarruzuna uğrayarak çok sayıda kayıp verdiler.68


Bizans orduları Bolvadin’den sonra Akşehir’i de ele geçirdiler.69 Fakat
Konya’yı almak konusunda muvaffak olamadılar.
Anadolu’daki mücadele Haçlı Seferleri ile değişik bir boyut kazandı.
Bizans tüm gücüyle Türklerin üzerine saldırıyor, zaman zaman kazandığı
küçük başarılara rağmen nihai neticeye bir türlü ulaşamıyordu. 1116 yılında
Anadolu’ya yine çok sayıda Türkmen göç etmişti.70 Bu göç hareketini
kendisine karşı yapılmış bir savaş hazırlığı olarak algılayan İmparator
Aleksios, çeşitli uluslardan oluşan büyük bir orduyu Anadolu’ya gönderdi.
Kendisi de İznik üzerinden Ulubat, Manyas civarına geldi.71 İmparatorun tek
sıkıntısı sefer sırasındaki askeri olumsuzluklar değildi. İmparator romatizma
hastasıydı ve bacaklarındaki ağrılar dayanılmaz bir hal almıştı. Bu durum
Selçuklu ordusunda imparator bizden korkuyor gibi algılandı ve hatta dizleri
tutmayan imparatorun taklidini yaparak eğlendiler.72
İmparator, ağrıları hafifleyince Türkler’in üzerine yürüdü. Fakat
karşısında savaşacak düzenli bir birlik bulamadı. Selçuklu ordusu yine klasik
savaş taktiğini uygulamaya koyarak Bizans ordusu önünden çekildi.
İmparator bu durum karşısında çok sinirlendi. En seçme ve süratli
askerlerinden oluşturduğu bir birliği Türklerin arkasından gönderdi.
Yakalanan az sayıda Selçuklu askeriyle kendisini avutan İmparator, yaz
sıcaklarının geçmesini beklemek amacıyla Ulubat yöresinde konaklamaya
başladı. Sonbaharla birlikte Selçuklu ordusuyla karşı karşıya gelebilmek için
Bolvadin istikametine öncü bir birlik gönderdi. Komutan Kamytzes Bolvadin’e
ve Bayat’a, Komutan Stypeiotes ise Amorium da bulunan Türkler üzerine
yürüdü. Fakat durumu haber alan Türk komutanı Boğa kenti (Bayat’ı),
boşalttı. Bunun üzerine Bolvadin üzerine yürüyen Kamytzes, orada büyük bir

68
Anna Komnena, Alexiad, Çev. Bilge Umar, İstanbul, 1996, s. 339.
69
Turan, Selçuklular Zamanında…, s. 125.
70
Salim Koca, Türkiye Selçukluları Tarihi, C. II., Çorum, 2003, s. 240.
71
Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara, 2000, s. 137.
72
Komnena, a.g.e., s. 480.
23

yıkım ve tahribat yaptı. Ele geçirdiği ganimet ve tutsaklarla, gelecek


imparatoru beklemeye koyuldu.73
İmparator bir an önce Konya’ya ulaşmak istiyordu. Çünkü yol üzerindeki
tüm su kaynakları ve ekinler yok edilmişti. Olası bir açlık ve susuzluk,
ordusunun tamamıyla yok olmasına neden olabilirdi. Bunluğ adındaki bir Türk
komutanı imparatorun ordusunu yıpratmış ve maneviyatını sarsmıştı.
Şahinşah, Selçuklu Beyi Bunluğ’un yıprattığı Bizans ordusunu Eber Gölü
civarında karşıladı ve sırtını Sultandağı’na74 verdi. İlk çatışmalarda Bizans
ordusu üstün geldiyse de, Sultan, gece savaşması konusunda aldığı
tavsiyeye75 uyarak aleyhte görünen durumu lehine çevirmesini bildi. Selçuklu
ordusunun bu gece baskınları oldukça etkili oldu ve imparator çareyi
Afyonkarahisar üzerinden İstanbul’a doğru çekilmekte buldu. İmparator
şanslıydı. Çünkü Şahinşah, kardeşinin Danişmentliler’in desteğiyle üzerine
geldiği haberini aldı. Bu durum karşısında Sultan istemeyerek de olsa
ateşkes istedi. Bu duruma oldukça sevinen Aleksios, Sultanı ve Selçuklu
komutanlarını hediyelere boğdu. Bundan sonra Şahinşah ile Aleksios
arasında bir ateşkes anlaşması yapıldı. Buna göre imparator Türklerin
tacizlerinden kurtulmuş olarak İstanbul’a rahatça dönebilecekti.76
1146 yılında İmparator Manuel, Konya seferine çıkmıştı. Bu seferin
temel sebebi Sultan Mesut’un oldukça güçlenmesiydi. İmparator sefere
çıktığı anda hareketli Türkmen birlikleri Orta Anadolu’dan Küçük Menderes
sahilleri boyunca ilerleyerek Bizans topraklarına saldırdılar. Türkmenlerin bu
cüreti İmparatoru daha da öfkelendirdi. İmparator kendince sultana haddini
bildiren bir mektup yazdı.77 Sultan Mesud bu mektuba cevaben,

73
Komnena, a.g.e., s. 489.
74
Sultandağı adını Şahinşah’ın adına izafeten almıştır.
75
Bizans ordusundan iki firari Peçenek askeri “Bundan sonra hiçbir zaman imparatorla gündüz vakti
savaşma; çünkü öylesi sana yaramıyor. Ama ova çok geniş olmadığı ve o çadırlarını ister istemez
birbirine pek yakın, sıkışık durumda kurdurmuş bulunduğu için hafif donanımlı okçuların tepenin
eteğine insinler ve bütün gece boyunca düşmanlarını kalbura çevirsinler” demiştir. Bkz. Komnena,
a.g.e., s. 494.
76
Koca, a.g.e., s. 107.
77
İmparator mektubunda “Bilmeni isteriz ki, sen üzerinize saldırmamız için bizi tahrik eden şeyler
yaptın. Bizden Brakena kalesini gasp ettin. Burası sana ait değildi. Son zamanlarda Roma (Bizans)
topraklarına saldırdın. Ayrıca, Bizans’ın müttefiki olan Iagupasan/Yağıbasan ve birçok bey ile
savaşmaktan çekinmedin. Sen ki, zeki bir hükümdarsın. Roma’nın (Bizans’ın) bunu asla göz ardı
24

“Mektubunuzu aldık, azametli imparator! Ve emrettiğiniz gibi hazırlandık. O


halde ordunuza ilerlemesini emredin, uzun görüşmelerle bizi bekletmeyin.
Gerisi, yani durumun nasıl gelişeceği Tanrı’nın inayetine kalmıştır. Ordugâh
kurduğumuz Philomelion (Akşehir) karşılaşma yerimiz olsun.” diyerek
imparatorun mektubuna zekice bir cevap yazmıştır.
Sultan, bu mektubun ardından imparatorun ordusunu yıpratmak ve bilgi
almak için öncü bir birliği Afyonkarahisar’a gönderdi. Öncü birlik güçlü Bizans
ordusu karşısında tutunamadı ve geri çekildi. Afyonkarahisar’daki engeli
rahat bir şekilde aşan imparator, bir dizi olayın ardından Konya’yı kuşattıysa
da geri çekilmek durumunda kalmıştır.78
Görüldüğü üzere Afyonkarahisar bu dönemde Bizans-Türk
mücadelesinin arasında kalmıştır. Bu mücadelede Haçlılar, sadece geçiş
amacıyla kenti kullandıkları için, şehrin tarihi hafızasında büyük bir önem arz
etmezler. Bizanslılar’ın Türkiye Selçukluları üzerinde bariz bir üstünlük
kuramamaları, Selçukluların da bu mücadelede başarı sağlayamamaları
nedeniyle söz konusu çekişme bir neticeye bağlanamamıştır. Ancak şunu
kesinlikle söyleyebiliriz ki; mücadelenin uzaması burada Türkler için olumlu
bir gelişme olmuştur. Kazanılan bu zaman neticesinde Türkiye Selçukluları
kuruluşlarını tamamlamış ve Anadolu’da hâkimiyetlerini sağlamlaştırmışlardır.
Anadolu üzerinde yapılan bu mücadelenin galibinin belirlenmesi için son bir
savaş daha olacaktır. Bu savaş elbette bu toprakların üzerinde ya da
yakınlarında bir yerde yapılacaktır.

etmeyeceğini bilmelisin. Tanrının bize yardımı ile sen bunun cezasını kat kat ödeyeceksin. Ya
mantıksız davranışlardan uzak dur, ya da derhal Roma’ya (Bizans’a) karşı koymaya hazırlan ”
demiştir. Bkz. Ionnas Kinnamos’un Historiası 1118–1176, Yayına Hazırlayan: Işın Demirkent,
Ankara, 2001, s. 36.
78
Işın Demirkent, Ionnas Kınnamos’un Historıası’nda açıklamada bulunurken (s. 41, dipnot 35)
Süryani Mihail’e atıfta bulunarak Manuel’in Konya önünde geri çekilmesini Bağdat ve Horasan’daki
Türk Beylerinin askerilerini toplayıp sultana yardıma gelmelerine bağlamaktadır. Bize göre de sebep
bu olmalıdır.
25

3) Miryokefalon Savaşı (17 Eylül 1176)

Bizans İmparatoru Manuel, 1162 tarihinde yılında II. Kılıç Arslan ile bir
barış anlaşması imzalamıştı. Yapılan anlaşma hükümleri II. Kılıç Arslan için
ağır şartlar içerse de zayıf duruma düşen Türkiye Selçuklu Devleti’nin
toparlanması için zaman kazandırdı. Bu zaman zarfında Türkiye Selçuklu
Devleti daha da genişleyerek Anadolu’nun en güçlü devleti haline geldi.79
Bu dostluk ortamı Bizans’ın aleyhine bozulunca barışın da sonuna
gelinmiş oldu. Özellikle sayıları 100.000 aşan Türkmenlerin, feodal durumları
icabı, devleti düşünmeden akınlar yapmaları, Bizans ile Ortaçağ şartlarında
13 yıl gibi uzun sayılabilecek bir dönem boyunca süren huzur ortamını
bozacaktı. Devletin resmi bilgisi dışında Türkmenlerin yayılmacı hareketleri
Sultan II. Kılıçarslan’ı da memnun ediyordu. Türkmenler’in batı bölgelerinden
100.000 esir alıp İslam ülkelerine satmaları, Balkanlar’daki meşguliyetini
bitiren Manuel’in Anadolu’ya sefer yapmasını tetikledi.80
İmparator, Anadolu’ya yönelerek Türkmenler’i batı bölgelerinden
uzaklaştırdı. Eskişehir’e (Dorylaion) gelen imparator burada kale inşa
ettirmek suretiyle Türkmenlerin tekrar bölgeye yerleşmelerine mani olmak
istiyordu.81 İmparator güç de olsa kalenin inşaatını bitirdi. Hatta bu kaleyi
önemli bir Bizans garnizonu haline getirdi.82
Sultan bu durum karşısında Bizans İmparatoruna bir mektup yazarak
Eskişehir’de ne aradığını sordu ve anlaşmayı yenilemek istediğini bildirdi.
İmparator ise mektuba olumsuz bir cevap yazmakla birlikte Selçuklu Meliki
Şahinşah ve Danişmentli Meliki Zünnun’dan aldığı yerleri geri vermesini
istedi. Böyle bir mektuplaşmadan sonra diplomasi yerine artık kılıçlar
konuşacaktır.
İmparator Manuel elinde tuttuğu Şahinşah’a verdiği bir Bizans ordusuyla
Kılıç Arslan’ın üzerine gönderdi. Fakat bu ordu daha Selçuklu topraklarında

79
Koca, a.g.e., s. 174.
80
Turan, a.g.e., s 231.
81
Işın Demirkent, “Bizans İmparatorluğu Devrinde Dorylaion”, Bizans Tarihi Yazıları, İstanbul,
2005, s. 95.
82
Niketas Khoniates, Historia, Çev. Fikret Işıltan, Ankara, 1995, s. 121.
26

ilerleyemeden Eskişehir yakınlarında pusuya düşürülerek yok edildi. Zünnun


ise 30.000 kişilik bir Bizans kuvvetiyle Niksar kalesini kuşattıysa da
imparatorun yeğeninin de içlerinde bulunduğu çok sayıda kayıpla geri
çekilmek durumda kaldı.83
Bu olaylardan sonra kaynaklarda ne Selçuklu Meliki Şahinşah
hakkında, ne de Danişmenli Meliki Zünnun hakkında bir bilgi
bulunmaktadır.84 Manuel’in “Türk’ü Türk’e kırdırmak” gibi klasik Bizans
politikası burada işe yaramamış, Kılıç Arslan bu iki rakibini de bertaraf ederek
önemli bir başarı elde etmiştir.
Bu olaydan sonra İmparator tıpkı Malazgirt Meydan Muharebesi’nde
olduğu gibi çok sayıda ücretli asker toplayarak, Balıkesir ile Bursa arasında
karargâh kurdu. Fakat müttefik Macarlar ve Sırplar zamanında gelmeyerek
seferin gecikmesine sebep oldular.85 Yardım istediği kişiler arasında aynı
zamanda kayın biraderi olan Antakya Haçlı Prensi Boudouin de vardı.
Böylece ordusunun sayısı 100.000’i aşmış oluyordu.86
Bundan sonra İmparator Manuel geç de olsa Eskişehir istikametinde
yola çıktı. İmparatorun amacı doğrudan Konya’ya yürüyerek Türkiye Selçuklu
Devleti’ne son vermekti.87 Fakat Eskişehir’e gelince birden yol değiştirdi.
Afyon-Akşehir yolu yerine Menderes Havzasına yöneldi.88 Belki de İmparator,
Kılıç Arslan’ı yanıltayım derken kendi sonunu hazırlıyordu.
Bizans’ın bu harekâtı karşısında Sultan Kılıç Arslan önemli tedbirler
aldı. Bizans ordusu, Eskişehir’den itibaren Türkmen öncü kuvvetleriyle
karşılaştı. Bu kuvvetler meydan muharebesine girişmeden düşmanı
yıpratmış; köylerdeki ekinleri tahrip ederek, suları içilemez hale getirerek
Bizans ordusunu güç durumda bırakmıştır. Türkmenlerin bu taktiği işe
yaramış ve sonuçta Bizans ordusunda dizanteri baş göstermiştir.89

83
Turan, a.g.e., s. 232.
84
Koca, a.g.e., s. 176.
85
Kinnamos, a.g.e., s. 214.
86
Koca, a.g.e., s. 177.
87
Kinnamos, a.g.e., s. 214.
88
Koca, a.g.e., s. 178.
89
Turan, a.g.e., s. 234.
27

Bizans ordusu Denizli’den çıkarak Menderes yakınlarındaki Homa’ya,


oradan da Miryokefalon kalesinin bulunduğu Tzybritze geçidinin bulunduğu
dar bir vadiye girdiler. Bu askeri açıdan büyük bir hataydı. Çünkü Türkmenler
karşısında, böylesine harekât kabiliyeti zayıf bir ordunun dar bir geçide
girmesi intiharla eş değerdi. Nitekim öyle de oldu. Çok sayıdaki Selçuklu
Türkmeni bu dar geçitte Bizans ordusunu pusuya düşürdüler. Bizans ordusu
uçurumlarla çevrili bu dar vadide şiddetli bir hücuma uğradı. Bu hücum
karşısında şaşkınlık ve panikle mukavemette bulunmak isteyen İmparator,
geçidi açmak için bizzat hücuma geçtiyse de başarılı olamadı. Vadi bir anda
Bizans cesetleriyle doldu. Selçuklu askerleri ve Türkmenler çok sayıda
ganimet elde ettiler. Bizans ordusundan ancak çok az bir kuvvet kendini
kurtarabilmişti. Kurtulanlardan birisi de İmparator Manuel’di. Manuel, son bir
gayretle bir nefer gibi çarpışa çarpışa askerlerinin bir kısmının yanına ulaştı.
İmparator Manuel’in durumu çok kötüydü. Uğradığı bu ani felaket karşısında
aklı mantığı durmuş gibiydi. Öyle ki birara ordusunu ortada bırakıp kaçmayı
düşündü. Fakat bizzat rütbesiz bir asker tarafından hakarete uğradı.90
İmparatorun artık barış istemekten başka bir çaresi kalmamıştı.
İmparator, II. Kılıç Arslan’a bir elçi gönderdi ve barış önerdi. Kılıç Arslan
bu öneriyi kabul etti ve anlaşma yapılması için İhtiyareddin Hasan Bin
Gabras’ı91 elçi olarak gönderdi. Selçuklular İmparatordan sadece iki şey
istemişlerdir. Bunlar yüklü bir savaş tazminatı ile Eskişehir ve Uluborlu
yakınlarındaki Sublaion Kaleleri’nin yıkılmasıdır. Bu zaferden sonra
Anadolu’da üstünlük askeri ve siyasi olarak tamamıyla Türklerin eline
geçmiştir. Zaferden sonra Sultan Kılıç Arslan başta Bağdat Abbasi Halifesi
olmak üzere, bütün İslam hükümdarlarına birer fetihname göndererek zaferini
müjdelemiştir.92

90
Koca, a.g.e., s. 187.
91
Gabras eski bir Bizanslı soylunun oğludur. Müslüman olup Selçuklu hizmetine girmiş ve vezirlik
makamına kadar yükselmiştir.
92
Sevim, a.g.e., s. 150.
28

a) Miryokefalon Savaşı’nın Tarihi Önemi

Miryokefalon Savaşı, Anadolu Türklüğü açısından çok önemli bir


zaferdir. Malazgirt Zaferi Türk tarihi açısından ne kadar önemliyse,
Miryokefalon Zaferi de en az onun kadar önemlidir. Hatta Malazgirt Zaferi
önemini biraz da bu savaşta alınan neticeye borçludur iddiasında bulunsak
mübalağa etmiş olmayız. Çünkü büyük Sultan Alp Arslan’ın kazandığı zafer
bize Anadolu’nun kapısını açmıştır. Fakat Anadolu’da açılan kapının bir daha
kapanmaması Miryokefalon Zaferiyle mümkün olmuştur. Daha canlı bir
örnekle açıklarsak 1915 yılında Çanakkale’de kazandığımız zafer önemlidir.
Ama yine Afyonkarahisar sınırları içerisinde Kocatepe sırtlarından yapılan
Büyük Taarruz olmasaydı bugün Çanakkale Zaferinin anlam ve öneminin çok
da bir hükmü olmayacaktı. Bunun gibi Miryokefalon Zaferi olmasaydı
Malazgirt önlerinde alınan galibiyet müşahhas anlamlar taşımayacaktı. Bu
gün Miryokefalon önlerinde, ellerindeki bir avuç toprakta tutunmaya çalışan
yüzlerce Türk’ü rahmetle anmak, bu vatan üzerinde yaşayan herkes için bir
zorunluluktur.

b) Miryokefalon Savaşı’nın Yapıldığı Yer Hakkındaki Tartışmalar

Miryokefalon Savaşı’nın yeri hakkında birçok teori ortaya atılmıştır.


Kanaatimizce bu teorilerden kısaca bahsettikten sonra son dönemde
tartışmaların odaklandığı iki yer hakkında daha detaylı durmamız uygun
olacaktır.
Düzbel Teorisi: 1883 yılında 2 genç İngiliz profesörü olan Oxford
Üniversitesinden W.M. Ramsay ve Sterrett, Bizans devrinde Soublaion
kalesinin bulunduğu Homa’ya gelerek burada bir kale ve boğaz aramışlardır.
Orada yerli halktan öğrenerek gördükleri bir duvar parçasından esinlenerek
Miryokefalon kalesinin, Düzbel’in doğudaki iki kanadından güneydoğu
yönünde uzanıp Kızılvirana giden Değirmen Boğazı’nı Tzybritze olarak kabul
29

etmişlerdir. Fakat Ramsay daha sonra Avusturyalı Tarihi Coğrafyacı W.


Tomashcek’in etkisi ile görüşünü değiştirmiştir.93
Kumdanlı Teorisi: Ramsay Tomasheck’ten etkilenerek bu yerin
Kumdanlı olabileceğini iddia etmiştir. Bu görüşe daha sonra Osman Turan da
katılmıştır.94
Çardak Geçidi Teorisi: Tanınmış bir oryantalist olan F. Teashner,
İslam Ansiklopedisi’nin İngilizce baskısında savaşın Denizli’nin Çardak İlçesi
ile Afyonkarahisar’ın Dazkırı ilçeleri arasındaki Çardak geçidinde yapıldığını
iddia etmiştir.95
Gelendost Teorisi: Bir polis memuru olan Gelendostlu Hüseyin
Şekercioğlu, emekli olduktan sonra tarihe merak sarmış ve savaşın
Gelendost’ta yapıldığını iddia etmiştir.96
Karamık Beli (Bataklığı) Teorisi: 1976 yılında iyi bir tarihçi olan Alman
Büyükelçisi Ekkehard Bickhoff tarafından VIII. Türk Tarih Kongresine sunulan
bildiride iddia edilmiştir. Karamık Beli, Afyonkarahisar’ın Çay İlçesinde
bulunan Karamık Köyü yakınlarındadır. Bununla beraber Devlet Eski Bakanı
olan Abdülhaluk Çay 1984 yılında çıkarttığı kitabında97 bu konudan ayrıntılı
bir şekilde bahsetmiş ve savaşın Karamık Beli’nin güney yamacında olduğu
konusunda tespitlerde bulunmuştur.
Kufi Çayı Vadisi Teorisi: Bu tezi ortaya atanlar Denizli Çivril
yakınlarındaki Kufi Çayı Vadisi’ni savaşın geçtiği yer olarak iddia etmişlerdir.
Bu tezin baş savunucuları Kudret Ayiter ve Bilge Umardır.98
Yukarıda Miryokefalon Savaşı’nın yapıldığı yer hakkındaki iddiaları
sıraladık. Bu iddialardan Düzbel teorisi en eski teoridir. Daha sonra bu
teorideki iddiaların desteksiz olduğu ortaya çıkınca Kumdanlı teorisi rağbet

93
Ramsay “ Ben tarihi coğrafya kitabımda Düzbel Tzybritze Boğazını Savaş yeri olarak göstemiş
idiysem de Tomashchek beni, savaşın Kumdalı çevresinde olabileceği yolunda ikaz etti. Haklı tarafları
olmakla beraber tam inandırıcı bulamadım” demiştir. Tafsilat için bkz. Kemal Turfan, “
Myriokephalon Savaşı Üzerinde Yeni Görüşlerimiz ve Anadolu’nun Bir Türk Vatanı Oluşu”,
Myriokehalon Savaşı I. Ve II. Sempozyum Bildirileri, Denizli, 1997, s. 16.
94
Turfan, a.g.e., s. 17.
95
Turfan, a.g.e., s. 17.
96
Turfan, a.g.e., s. 18.
97
Abdulhaluk Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası Sultan II. Kılıçarslan Ve
Karamıkbeli (Myriokefalon) Zaferi (17 Eylül 1976), İstanbul, 1984, s. 87.
98
Koca, a.g.e., s. 180, dipnot 416.
30

görmüştür. Burada gerek Tomasheck, gerekse Ramsay, Miryokefalon Savaşı


ile 30 yıl önceki Konya üzerine yapılan seferi karıştırmışlardır. Hâlbuki
Kumdanlı Ovası, Hoyran Gölü kenarında başlayan ve doğudan batıya doğru
uzanan geniş bir ovadır. Ayrıca Niketas Khoniates’in tarif ettiği Tzbritze
Boğazına da hiç benzememektedir; doğudan batıya uzanan geniş bir ovadır.
Günümüzde Ortaçağ Selçuklu Tarihçisi olan ve Tarih Kurumu tarafından
birçok kitapları basılan Ali Sevim ve Erdoğan Merçil’in kitaplarında hala
savaşın yeri olarak Kumdanlı’nın geçmesi şaşılacak bir konudur.99
Çardak Geçidi teorisi de pek akla yatkın gelmemektedir. Çünkü Çardak
geçidinin bir tarafı dağ, öbür tarafı göldür. Coğrafi açıdan savaşın bu bölgede
geçmesi imkânsızdır
Gelendost Teorisi ise emekli bir polis memuru tarafından yaşadığı kente
gönül borcunu ödemek için yazılmış, fantastik bir çalışmadır. Bu yüzden
duygusal bir iddia olmaktan öteye geçememektedir.
Karamıkbeli teorisi diğerlerine göre daha çok delilin bulunduğu
teorilerden bir tanesidir. Oldukça da taraftar toplamıştır. Bu teoride
Abdulhaluk Çay, hacimli bir çalışma yapmıştır. Fakat savaşın
Karamıkbeli’nde yapılmış olma ihtimalinde zayıf yanlar da bulunmaktadır.
Çivril Belediyesi tarafından yapılan sempozyumda Karamıkbeli teorisi
eleştirilmiştir. Abdulhaluk Çay, savaşın Karamıkbeli’nin güney yamacında
olduğunu iddia etmiştir. Buna göre Çay, Bizans ordusunun kuzeyden güneye
doğru bir yay çizerek ilerlediğini ileri sürmüştür. Hâlbuki Niketas Khoniates,
Bizans ordusunun uğradığı şehirleri bir bir sıralamıştır. Şayet ordu
Karamıkbeli’ne gelmiş olsaydı, Niketas’ın eserinde Metropolis (Tatarlı),
Chelidania Diniae (Karadilli), Kinnabarinum (Karamık) gibi şehir isimlerini
anması gerekirdi. Fakat eserde bu şehir isimlerinden bahsedilmemiştir.100
İddianın bir başka zayıf noktası da şudur ki; Dinar-Çay yolu neredeyse düz
bir çizgi şeklindedir. Bir ordunun hiçbir engelle karşılaşmadan Dinar’a kadar
gelip orada bu doğal yola sırt çevirip Homa/Gümüşsuyu’na kadar yürümesi
beklenemez. Ayrıca düşman arazisindeki hiçbir ordu ilerlerken rakibini arkada

99
Turfan, a.g.e. s. 19.
100
Turfan, a.g.e., s. 20.
31

bırakıp başka yollara sapma riskini alamaz. Üstelik Abdulhaluk Çay, eserinde
Manuel Dinar’dan geçerken Selçuklu ordusunun Yalvaç’ta bulunduğu
varsayımını da kabullenmektedir.101
Yukarıda savaşın Karamıkbeli’nde yapıldığına dair olan iddianın zayıf
yönlerini gördük. Bize göre Abdulhaluk Çay’ın eseri bu alanda yapılmış en
hacimli çalışmadır. Türkiye Selçukluları üzerinde çalışma yapan herhangi bir
araştırmacının bu esere bakmadan bir çalışma yapması uygun
görünmemektedir. Yalnız savaşın geçtiği yer konusunda Kudret Ayiter, Bilge
Umar ve aslen arkeolog olan Kemal Turfan’ın Çivril yakınlarındaki Kufi Çayı
Vadisi teorisi bizce akla en yatkın olanıdır. İmparator Manuel, İngiltere Kralı
II. Henry’e yazmış olduğu mektupta savaşın “10 mil (16,09 kilometre)
uzunluğunda dar ve uzun bir boğazda vuku bulduğunu” ifade etmektedir.
Niketas Khoniates’te “Tzybritze” olarak geçen boğazın adı “Çivrilçimeni”
şeklinde geçmektedir. Yunan alfabesinde “ç” harfi olmadığından, “ç” sesi “tz”
ile ifade edilmiştir. Bu nedenden dolayı Tzybritze’yi Çibrice şeklinde okumak
gerekir. Bu isim zaman içerisinde değişim göstererek Türkçeye Çivril olarak
geçmiştir.102 Sadece basit bir toponomi çalışmasıyla bile savaşın geçtiği yerin
Çivril yakınlarında bir vadide olabileceğini anlaşılıyor. Böyle önemli bir
savaşın geçtiği yer konusunda tarihçilerin bir mutabakata varamamaları
gayet normaldir. Yalnız bizim için anlaşılamaz olan konu, bu meselede hala
arkeolog, dilbilimci ve tarihçilerden oluşan yetkin bir ekip oluşturarak dikkatli
bir alan araştırması yapılmamasıdır. Her ne kadar Kufi Çayı Vadisi’nin
bulunduğu alan savaşın geçtiği yer olarak akla en yatkın yer olsa da
arkeolojik açıdan bu teori desteklenmediği için diğer iddialar gibi bu iddia da
muallâkta kalmaktadır. Ama şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki hangi iddiayı
kabul edersek edelim savaşın yeri yine de Afyonkarahisar şehrinin hinterlandı
içerisindedir. Umuyoruz ki, gelecek yıllarda T.T.K. destekli bir alan
araştırması ve kazı çalışmasıyla bu problem halledilecektir.

101
Bilge Umar, Myriokephalon Savaşı’nın Yeri: Çivril Yakınında Kufi Çayı Vadisi, Belleten,
LIV/209, 1990, s. 105.
102
Umar, a.g.e., s. 106.
32

c) Beylikler Dönemi’nde Afyonkarahisar

Anadolu’nun kilidi konumunda bulunan Afyonkarahisar ili önemli


yolların güzergâhı üzerinde bulunduğu için tarihin her döneminde adından
sıkça bahsedilen bir kent olmuştur. Ancak ilginçtir ki kentin bulunduğu konum
beylikler döneminde hâkim olan beyliğin gelişmesine engel olmuştur.
Germiyanoğulları, Eşrefoğulları ve kendisini Türkiye Selçuklu Devleti’nin
varisi olarak gören Karaman Oğulları Beyliği’nin arasında sıkışıp kalan kent,
anılan dönemde fazla bir varlık gösteremese de yine de önemli olayların
geçtiği bir yer olmuştur.
Tevaif-i Müluk103 Dönemi’nde Afyonkarahisar merkez ve birkaç
ilçesine hâkim olan Sahib Ata Oğulları, Selçuklu Veziri Sahib Ata Fahrüddin
Ali’nin oğulları tarafından kurulmuştur. Türkiye Selçuklu Devleti’nin son
dönemlerinin önemli aktörlerinden olan Sahib Ata Fahrüddin Ali, zengin ve
hayır sahibi bir insandı104. Karahisar-ı Devle şeklinde anılan Afyonkarahisar,
Sahib Ata Fahrüddin Ali’nin iktası olması hasebi ile servetini muhafaza ettiği
yer olmuş, bu yüzden Karahisar-ı Sahip denilmiştir.105
Sahib Ata Fahrüddin Ali106, Moğolların Anadolu hâkimiyeti sırasında
Selçuklu Devleti’nin vezirliğini yapmıştır. Böylesine kritik bir zaman diliminde
vezirlik yapması Fahrüddin Ali için büyük bir şanssızlıktır. Ayrıca Selçuklu
devlet adamı Pervane Muineddin Süleyman gibi siyaset erbabı bir şahsiyetle
aynı dönemde yaşaması, Sahib Ata Fahrüddün için başka bir talihsizliktir.
İktidarını Moğollara dayandıran Pervane, Vezir Sahib Ata’yı yanına
çekebilmek için Kütahya, Sandıklı, Gorgorum107 ve Beyşehir taraflarını

103
“Toplam sayıları yirmi kadar olan bu devletlerden bazıları çok küçük, bazılarıysa ilerde
önemlerinin artmasına neden olacak kadar büyüktüler” bkz. Jean-Paul Roux, Türklerin Tarihi,
İstanbul, 2007, s. 323.
104
Turan, a.g.e., s.607.
105
Karahisar’a “sahibinin Karahisar’ı” anlamına gelen Karahisar-ı Sahib adı Osmanlı Devleti’nin son
dönemlerine kadar kullanılmıştır.
106
Fahrüddin Ali devrinde ilk defa Arapça yerine Farsça Anadolu’da resmi dil olmuştur. Bu aynı
zamanda o zaman ki temayülün, Farsça modasının bir göstergesidir. Zeki Velidi Togan bunu o
zamanki bürokrasinin İranlı Türklerden oluşmasına bağlar. Bkz. A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk
Tarihi’ne Giriş, İstanbul, 1981, s.213–215. Örneğin Pervanenin babası vezir Muhazzibettin Ali
Kaşanlı, Fahrüddin Ali ise Tebrizli’dir.
107
Beyşehir dolaylarında küçük bir Roma yerleşim yeridir. Aynı zamanda Eşref Oğlu Beyliği’nin ilk
merkezidir. Bkz. Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İstanbul, 1993, s. 291. Muhtemelen
33

oğullarına108 ikta olarak vermiştir. Böylece Afyonkarahisar’da Sahib Ata


Oğulları devri başlamıştır (1262).
1266 yılından sonra Sahib Ata Fahrüddün Ali’nin de desteğiyle
Pervane, Türkiye Selçuklu Devleti’nin en kudretli adamı oldu. Ancak bir süre
sonra Pervane, bir tertiple Sahib Ata’yı vezirlikten düşürdü. Bununla da
yetinmeyip oğullarının elinden batı uçlarını da aldı.109 Kaderin garip bir cilvesi
olsa gerek, Sahib Ata’yı başka bir Karahisar’a110 hapsetti.(1271). Haklı
davasında yılmayan Sahib Ata hapisten kaçtı ve bir süre Konya’da kaldı.
1274 yılında Moğol İlhanlı hükümdarı Abaka Han tarafından davet edildi;
yargılandı ve beraat etti. Pervane’nin tertibi böylece boşa çıkmış oldu.111
Tekrar vezaret makamına getirilen112 Sahib Ata’nın oğullarına da Lâdik,
Honaz ve Afyonkarahisar verilmiştir.113
Afyonkarahisar’da kalan Hasan ve Hüseyin kardeşler, Konya’yı boş
bırakmalarından dolayı Karaman Oğlu Mehmed Bey’in, “cimri” lakaplı
Alâeddin Siyavuş’u Selçuklu tahtına geçirmesine engel olamadılar. Cimri,
Baybars’ın ülkeden gitmesiyle114 ortaya çıkan otorite boşluğundan
faydalanarak eski Türkiye Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus’un oğlu
olduğunu ileri sürmüş, Konya’nın alınmasından sonra115, eski Sultan
Rükneddin Kılıç Arslan’ın kızlarından biriyle evlenerek de sultanlığını ilan
etmiştir. Cimri lakaplı yeni sultan Alâeddin Siyavuş, Karaman Oğlu Mehmed

daha sonra kent Eşref Oğulları’nın eline geçmiştir. Kaynaklarda kentin nasıl el değiştirdiğine dair bir
malumat yoktur ama Sahib Ata hapsedildikten sonra kent Eşrefoğulları’na verilmiş olmalıdır.
108
Oğulları, Taceddin Hüseyin ve Nusrateddin Hasan’dır.
109
Salim Koca, Anadolu Türk Beylikleri Tarihi, Trabzon, 2001, s. 70.
110
Sahib Ata Fahrüddin Ali Osmancık Karahisar’ı Kalesi’ne hapsedilmiştir.
111
Salim Koca, Pervane Muineddin Süleyman için büyük devlet adamı tabirini kullanmıştır. Koca,
a.g.e., s. 133. Kanaatimizce Pervane kendi çıkarını düşünen büyük bir siyaset erbabıdır ama büyük
devlet adamı değildir. Bizi bu görüşe iten sebep Pervane’nin sadece hayır sahibi bir insan olan Sahib
Ata Fahrüddin Ali’ye yaptığı tertip değildir. Sinop’un alınması sırasında kenti kendi mülkü yapmak
istemesine karşı çıkan IV. Kılıçarslan’ı Moğollar’a öldürtmesidir. Yalnız 1277 yılında belki de
velinimeti ve destekçisine ihanetinden dolayı ilahi adalet yerini bulmuş Pervane’de Moğol İlhanlı
hükümdarı Abakahan tarafından idam edilmiştir.
112
İbni Bibi, Anadolu Selçuki Devletleri Tarihi, (çev. M. Nuri Gencosman- notlarla neşreden. F. N.
Uzluk) Ankara, 1941, s. 277.
113
Küpeli, a.g.e., s.126.
114
Carl Brockelmann, İslam Ulusları ve Devletleri Tarihi, Ankara, 2002, s. 215.
115
Bu olay bazı yerel araştırmacıların kaynaklarında Konya Savaşı olarak geçmektedir. Bkz. M.
Orhan Bayrak, İlk ve Ortaçağ’da Anadolu Tarihi Sözlüğü, (M.Ö. 25000-M.S 1453) İstanbul, 2005,
s. 198.
34

Bey’i vezir olarak atadı116 ve destekçisi olan Türkmen ileri gelenlerine


unvanlar ve mevkiler dağıttı.117
1277 yılında düzme hükümdar olan Siyavuş’a karşı mücadeleye
girişen Sahib Ata’nın oğulları Germiyan Türkmenleriyle118 birlikte Konya’ya
doğru harekete geçtiler. İki ordu Akşehir’de karşılaştı.119 Germiyanlılar’ın,
Hasan ve Hüseyin kardeşlerin yanlarından ayrılmaları nedeniyle iki kardeş bu
savaşta hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu başarı, isyancıların daha da
güçlenmesine neden olmuştur. Karşılarında direnecek hiçbir güç kalmayan
Cimri ve Mehmed Bey, Afyonkarahisar Kalesi’ni kuşatmışlar,
alamayacaklarını anlayınca da Konya’ya geri dönmek zorunda
120
kalmışlardır. Bu sırada Fahrüddin Ali’nin, yanına Gıyaseddin Keyhüsrevi
de alarak büyük bir İlhanlı ordusuyla Konya’ya doğru ilerlemeye başladığı
haberi isyancılara ulaştı. Konya halkı bu durum karşısında Ahileri’nin de
teşvikiyle Mehmed Bey, Cimri ve emirlerindeki Türkmenler’e karşı
mücadeleye koyuldular. Bu durum karşısında Cimri ve destekçileri Ermenek
taraflarına çekildi. Böylece Alâeddin Siyavuş’un 37 günlük hükümdarlık
macerası son bulmuş oldu.121
Moğollar ve Selçuklular Mehmed Bey’i kısa bir takibattan sonra
ortadan kaldırdılar. Mehmed Bey’in öldürülmesinden sonra sıra Cimri
Alâeddin Siyavuş’a gelmişti. Cimri, emrindeki Türkmenlerle birlikte tekrar
direnişe geçse de, Emirdağ-Bolvadin istikametinde yakalanmaktan
122
kurtulamadı ve öldürüldü. ( 30 Mayıs 1279) Cimri’nin komutanlarından
Saru-Ala esir edildi. Fakat bu kumandan Sahib Ata’nın oğullarını öldürmüştü.
Canının bağışlanması için çeşitli hediyeler vermeyi taahhüt etse de Sahib Ata
oğullarının katilini affetmedi. Böylelikle Anadolu’da istikrarsızlık Sahib Ata

116
Karaman Oğlu Mehmet Bey Türkmenlerin Türkçe harici hiçbir dil bilmemelerinden dolayı Türkiye
Selçuklu tarihinde bir ilk olarak Türkçe’yi kullanan bir divan kâtipliği kurdurmuştur.
117
Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, İstanbul, 1994, s. 283.
118
Küpeli, a.g.e.,s. 126.
119
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, Ankara,
1988, s. 150.
120
Turan, a.g.e., s. 582.
121
Turan, a.g.e., s. 584-585.
122
Cimri yakalandığı zaman nahoş kelimeler sarf etmişse de cellâtların elinden kurtulamamış ve
siyaset edildikten sonra (öldürüldükten sonra) derisine saman doldurularak şehir şehir gezdirilmiştir.
İbn Bibi, Selçukname, çev. Mükrimin Halil Yinanç, İstanbul, 2007, s. 252.
35

Fahrüddin Ali’nin sayesinde ortadan kalkmış oluyordu.123 Sahib Ata’ya bu


olaydan sonra Kıvam’ul-mülk (memleketin dayanağı) lakabı verildi.124 1288
yılında Sahib Ata Fahrüddin Ali vefat etti.125
Sahib Ata Fahrüddin Ali, vefatının ardından hayırla yâd edilmiştir.
Çağdaş bir kaynağsa göre insanlar onun faziletli işlerine teşekkür etmek için
aşağıdaki kasideyi okudular:
Soylu saygın bir vezirdir o. Yüce bir kişiliğe sahiptir.
Büyüklerin zirvesine çıktı. Yükselişi anlayış ve idrak sınırını aştı.
O tasaya düşüp sevinci arayanların muhtaç olduğu şafaktır.
Efendimiz Ali Bin Hüseyin’dir. Önde gelen büyükler onun gücü
önünde boyun eğerler.
Yüce mevkilerdeki saygın rütbeler onundur. Yıldızlardaki büyük
parlaklık onundur.
Asasını Rum diyarına fırlattı mı, şöhreti ufukların tamamını
güzel kokuya boğar.
Allah onu zamanın, musibetlerinden, felaketlerinden ve
saldırılardan korusun! 126

Sahib Ata’nın Afyonkarahisar emiri olan torunu Şemseddin Mehmed,


1287 yılında Germiyanlılar ile giriştiği mücadele öldü. Sonra yerine oğlu
Nusreddin Ahmet geçti. Nusreddin Ahmet, Germiyanoğulları Beyliği’nin
hükümdarı Yakup Bey’in damadı idi. 127 İlhanlılar’ın Anadolu Valisi Demirtaş’ın
kumandanı Eretna tarafından Afyonkarahisar’ın kuşatılacağı haberini aldıktan
sonra kayınpederinin yanına kaçtı. Böylelikle Sahib Ata Beyliği,
Germiyanoğulları hâkimiyetine geçmiş ve ardından Nusreddin Ahmet’in
ölümü üzerine Germiyanoğulları tarafından ilhak olunmuştur (1342).128
Afyonkarahisar da Germiyanoğulları hâkimiyetine girdikten sonra
gelişen yeni siyasi konjonktürden fazlasıyla etkilenmiştir. Artık beyliklerin

123
“Filhakika bu saltanat davacısının ortadan kaldırılması ve harici (asi) Türkmenlerin bozguna
uğratılması o derece sevinç yaratmıştır ki, devrin bir Selçuklu şairi bu müjde haberini bildiren berid
(posta)in getirdiği bir mektubu “Kur’an sahifeleri gibi aziz bir kağıt” saymakta; onların memleketi
fitneye düşürüp yaptıkları zulüm ve döktükleri kan sonunda kazanılan bu zaferden dolayı sultanı
tebrik etmekte; bayram sevincini belirtmekte ve Allah’ın Selçuklu hanedanına yardımını
dilemektedir” Turan, a.g.e., s. 586.
124
Turan, a.g.e., s. 589.
125
Emine Uyumaz, “Anadolu Selçuklu Çağı Kronolojisi”, Cogito Selçuklular Özel Sayısı, İstanbul,
2001, s. 182.
126
İbn Bibi, El Evamirül-Ala’iye Fi’l-Umui’l Ala’iye (Selçuk Name), C. II., Çev: Mürsel Öztürk,
Ankara, 1996, s. 241.
127
Ali Sevim-Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi I, Ankara, 1989, s. 300.
128
Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1991, s. 316.
36

arasında yeni bir güç, hâkimiyetini her yerde hissettirmeye başladı. Bu güç,
Osmanlılardan129 başkası değildir. Germiyanoğulları zayıflamaya başladı. Bu
durum karşısında Germiyanoğlu Süleyman Şah, kızını I. Murat’ın oğlu
Yıldırım Bayezid’le evlendirdi. Çeyiz olarak bir takım topraklar da
Osmanlılar’ın eline geçti. Süleyman Şah, beyliğinin merkezini Kula’ya
taşıyarak ölünceye kadar orada yaşadı.130
I. Murat’ın 1389 yılında savaş meydanında şehit edilmesinden dolayı
Osmanlı tahtına Yıldırım Bayezid oturdu. Bayezid’ın mizacı gereği
Anadolu’da kendisinden başka bir güce tahammülü yoktu. Bunun için
Anadolu Beylikleri üzerine sefere çıktı. Germiyanoğlu II. Yakup Çelebi’yi
hapse attırdı. Böylece Afyonkarahisar toprakları Osmanlı Devleti’ne geçmiş
oldu. II. Yakup daha sonra kaçarak Timur’a sığındı. Ünlü Ankara Savaşı’nın
ardından Timur’un, toprakları beyliklere geri dağıtmasıyla II. Yakup Çelebi
Afyonkarahisar ile birlikte tüm eski Germiyanlı mülkünün sahibi oldu. Eski
gücünde olmayan beyliğin başında bulunan Yakup Çelebi, Karamanlılar ile
arasını açmış; topraklarını koruyamamıştır. 2 yılı aşkın bir süre
Afyonkarahisar ve Kütahya’nın yanı sıra diğer Germiyanoğlu toprakları
Karaman Oğulları’nın elinde kalmıştır. Çelebi Mehmed’in Karaman Oğulları
üzerine seferi çıkmasından sonra Yakup Çelebi, topraklarına yeniden hâkim
olmuştur. 131
II. Murat Devrinde artık iyice yaşlanan Yakup Çelebi, erkek çocuğu
olmadığı için topraklarını Osmanlılar’a vasiyet etti (1428). Bu olaydan bir yıl
sonra Yakup Çelebi vefat etmiş, toprakları Osmanlı Devleti’ne geçmiştir
(1429). Böylelikle Afyonkarahisar’da siyasi ve askeri bakımdan çok hareketli
bir devir olan Beylikler Dönemi son bulmuştur.132

129
Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu hakkındaki rivayetler ve tartışmalar için bkz. Halil İnalcık, “Osmanlı
Devleti’nin Kuruluşu Problemi”, Doğu Batı Dergisi Halil İnalcık Makaleler, C. I, Ankara, 2005,
s.121–138.
130
Küpeli, a.g.e., s. 129.
131
Küpeli a.g.e., s. 130.
132
Selçuklu ve Beylikler Devri sanatı için bkz. Friedrich Sarre, Küçük Asya Seyahati 1895 Yazı,
(Çev. Dara Çolakoğlu), İstanbul, 1998.
37

II. BÖLÜM

AFYONKARAHİSAR YER ADLARININ TOPLUCA DEĞERLENDİRİLMESİ


(TOPONiMİ)

A) TOPONiMİNİN TANIMI VE BU ÇALIŞMANIN AFYONKARAHİSAR’IN


ORTAÇAĞ TARİHİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Bir tarihçi için yer adları büyük önem arz eder. Göçebe Türklerde yeni
bir yerleşim biriminin kuruluşunda oraya yeni bir isim bulmak konusunda
sıkıntı yaşamadan oraya yeni yerleşen topluluğun adı verilirdi. Nitekim
Anadolu bunun mükemmel örnekleriyle doludur. Bu isimler bize aynı adı
taşıyan boy, aşiret, gibi gurupların nasıl bir yayılma gösterdiklerini de anlatır.
İşte bu yerleşme yerleriyle uğraşan bilim dalına toponimi; deniz, nehir,
göl gibi su adlarıyla uğraşana hidronimi; şahıs adlarıyla uğraşana ise
antroponimi adı verilir.133
Toponimi yer adlarının kökenlerini tespitte kullanılan tarihe yardımcı bir
bilimdir. Toponimi çalışmaları sayesinde bir bölgede daha önce hangi
medeniyetin yaşadığı ve bu medeniyetin hangi kültürlerden etkilendiği çok
rahat anlaşılabilir. Bu özelliği bakımından toponimik çalışmalar daha ziyade
Eskiçağ ve Ortaçağ tarihçileri bakımından vazgeçilmez çalışmalardır.
Bilindiği gibi Afyonkarahisar yöresi hem Eskiçağ hem de Ortaçağ’da
önemli bir bölge olmuştur. İlk devirlerden itibaren Anadolu’ya giren ilk
Selçuklu komutanları Afyonkarahisar’a kadar ulaşmışlardır. Bu bakımdan İç
Ege’ de ilk Türkleşen illerden bir tanesi Afyonkarahisar’dır. Kent şu anki
kullanılan adını bile Türk ikili sistemine borçludur. Bununla beraber kentte
Oğuz boylarının adıyla anılan birçok köy de mevcuttur. Kent, bu yer adlarını
Ortaçağ’da kazanmıştır.
Kentin etnik yapısının ilk devirlerden itibaren nasıl değiştiğinin birer
kanıtı niteliğinde olan Oğuzlar boylarınca kurulan köyler, aynı zamanda

133
Mübahat Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarında Usul, İstanbul, 2001, s. 15.
38

kentin Türkler tarafından nasıl şenlendirildiğinin de birer göstergesidir.


Bununla beraber kentte il sınırları içerisinde eski Anadolu kökenli halkların
kullandığı dille anılan yerleşim yerleri de mevcuttur. Bu köylerin adları Türkçe
söyleniş şekilleriyle hala kullanılmaktadır. Bölgeye ilk zamanlardan itibaren
çok yoğun Türk göçleri olmuştur. Gelen göçebe-yarı göçebe unsurlar
Bizanslılar’dan boşalan köylere yerleşerek eski isimlerini kendi söyleyiş
tarzlarıyla yaşatmışlardır. Bu aynı zamanda o devirde konuşulan Türkçenin
gücünün de bir göstergesidir.134
Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı toponomi çalışması büyük
önem arz etmektedir. Kentteki Ortaçağ tarihi nüfus hareketliliği bu çalışma ile
taçlandırılmadığı sürece eserimiz kuşkusuz eksik kalacaktır.

B) AFYONKARAHİSAR YÖRESİNDEKİ YER ADLARININ TASNİFİ

1) Çevrenin Özelliği İle İlgili Yer Adları

Kendi kültür çevresinden uzakta bir tabiatla karşılaşan insanlar doğal


olarak bu yeni çevreyi tanımlamak için, çevrenin fiziki şartlarına uygun yer
adları seçerler. Bunları coğrafya adları, iklime dayalı adlar, akarsu ve göllerle
ilgili adlar, bitkilerle ilgili adlar, maden ve taş adları, renklerle ilgili adlar olmak
üzere çeşitli alt birimlere ayırmak mümkündür.135
Afyonkarahisar’da bazı yerleşim yerleri bu isimlerle anılmaktadır.
Merkez: Susuz, Belkaracaören, Demirçevre (e.a. İnaz), Küçük Kalecik,
Söğütoluk, Çayırbağ, Büyük Kalecik, Çakırköy, Bozdoğan (e.a. Halımoru),
Çobanlar: Kızıldağ, Kaleköy, Işıklar

134
Machiavelli’nin dil konusunda söylediği bir söz bu meseleye ışık tutacak tarzdadır. “Bir dile o
milletin dili diye, ancak başka lisanlardan kendisininkine aktardığı kelimeleri işleyişine yerleştirip
onlara iç düzenini sarstırmayacak kadar güçlü, hatta onları (alınan kelimeleri) kendi sarsan,
başkasından aldığını kendisinin gözükecekleri şekilde içine çeken bir dil ise denir.” Bkz. Erol Göka,
“Türkçe: Özgür ve Eşit Yurttaşlığın Mayası”, Muhafazakâr Düşünce -Medeniyetin Şuuru Dil ve
Kültür-, Ankara, 2005, s. 43.
135
Ali Açıkel, “Artukabat Kazası Yer Adları (1475–1600)”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi, Ankara, 2003, C. 20, s. 187.
39

İscehisar: İscehisar, Gökçe Yayla, Karakaya, Olukpınar, Akhisar,


Bahçecik, Karaağaç,
Bolvadin: Özburun, Kemerkaya, Dere Karabağ, Karayokuş,
Kurucaova, Taşağıl, Taşlıdere
Çay: Çay, Karamık Karacaören (e.a. Karamık Karacaviren), Armutlu,
Aydoğmuş, Bulanık, Çayırpınar, Çayıryazı, İnli, Karamık, Kılıçyaka, Maltepe,
Pınarkaya, Pazarağaç
Dazkırı: Dazkırı, Akarca, Gökçek, Karağaç Kuyusu, Hisaralan,
Yaylaköy, Madenler, Kızılören, Sarı Köy (e. a. Burhaniye)
Başmakçı: Akpınar, Beltarla, Küllüce, Ovacık, Sarıköy
Dinar: Bademli, Belenpınar, Burunkaya, Cerit Yaylası, Çamlı,
Dumanköy, Eldere, Gökçeli, İncesu, Kabaklı, Karahacılı, Karakuyu, Kızıllı,
Pınarlı, Yakaköy, Yelalan, Yeşilçat, Yeşilhüyük (e.a. Bozhüyük), Akça,
Çayüstü, Karabedir, Karataş, Kazanpınar, Yeşilyurt (e.a. Kızıl), Akpınarlı,
Çiçektepe
Emirdağ: Adayazı, Aşağı Kurudere, Dereköy, Güneysaray, Hisarköy136,
Akpınar, Çukurkuyu, Derbent, Güneyköy, İnpınar, Kuzören (e.a. Kuzviran),
Çaykışla, Demircili, Karakuyu, Yarıkkaya, Kırkpınar,
İhsaniye: Alcalı, Ayazini, Demirli, İğdemir (e.a. Eğdemir), Sarıcaova,
Üçlerkayası, Yaylabağı, Yeşilyayla, Yiğitpınarı
Sandıklı: Kızılören (e.a. Akviran), Örenkaya, Alacami, Alagöz,
Alamescit, Baştepe, Beştaşköy, Dutağacı, Ekinova, Emirhisar, Gökçealan,
Gülyazı, Kızılca, Türk Belkavak, Yeni Belkavak, Ahırhisar, Akçadere (e.a.
Akçabadırık), Çevrepınar, Kocagöl, Karadirek, Akharım, Başağaç, Çambeyli,
Çiğiltepe
Sinanpaşa (e.a. Sincanlı): Düzağaç, Güneyköy, Taşoluk, Tınaztepe,
Akçaşar, Akdeğirmen, Akören (e.a. Akviran), Ayvalı, Boyalı, Çatkuyu,
Çayhisar, Karacaören (Karacaviran), Kayadibi, Küçük Hüyük
136
Anadolu’da antik kentlerin üzerine kurulan köyler genellikle Hisar veya sonlarına eklenen Viran
kelimesiyle anılmıştır. Örneğin Emirdağ’daki bu köy Amorium Antik kentinin üzerine kurulmuştur.
Osmanlılar döneminde Balkanlar’dan gelen Bulgar Muhacirleri bu köye yerleştirilmiştir. Kanımızca
Osmanlı İmparatorluğu, son dönemlerindeki muhacirleri Anadolu’ya yerleştirme işleminde eski
yerleşimlerin olduğu yerleri tercih etmiş olmalıdır. Çünkü eski devirlerden kalan devşirme
malzemelerle ev yapmak daha zahmetsiz ve masrafsız bir iştir.
40

Sultandağı: Dereçine, Karapınar, Üçkuyu, Yeşilçiftlik, Çamözü,


Çukurcak, Karakışla, Kırca, Taşköprü
Şuhut: Balçıkhisar, Bademli, Başören (e.a. Başviran), Çakırözü,
Çobankaya, Demirbel, Kavaklı, Kayabelen, Kılınçkaya, Ortapınar

2) İnsan Adından Kaynaklanan Yer Adları

Bu adlar tarihi ya da mahalli kişilere verilen ad ve lakaplardan oluşur.


Bir bölgenin hafızasında yer tutan şahıslar adına yerleşim birimlerine ad
vermek ülkemizde ve dünyada çok yaygın olan bir uygulamadır. Örneğin
Amerika kıtası kendi kâşifinin adıyla anılmaktadır.
Afyonkarahisar’da insan adıyla anılan yerleşim yerlerimiz şöyledir.
Afyonkarahisar( Merkez): Bayramgazi, Kumartaş137, Fethibey,
Nuribey, Sadıkbey138, Sülümenli139
Dazkırı: İdrisköy,
Dinar: Dinar140, Haydarlı, Alparslan141, Eber142
Emirdağ: Alibeyce, Emirinköyü, Aşağı Aliçomak, Yukarı Aliçomak,
Muratkoru, Yusufağa, Kılınçlı143, Veysel
İhsaniye: Karacaahmet144, Bayramaliler, Kadımürsel, Osmanköy

137
Kumartaş adını ünlü Selçuklu komutanı Humartaş’a izafeten almıştır. Bundan 10 yıl kadar önce
Kumartaş Köyü’nün muhtarı köylerinin adının rahatsızlık uyandırdığı gerekçesiyle Valilik ve İçişleri
Bakanlığı kanalıyla köyün adını Erenler olarak değiştirtmiştir. Bu zamana kadar Afyonkarahisar’da
ilim adamları tarafından metotlu bir toponomi çalışması yapılmayışı, öz ve öz Türkçe ve kahraman bir
Türk komutanın adına kurulmuş bir köyün adının değiştirilmesine sebebiyet vermiştir. Humartaş adını
Salim Koca’nın Selçuklularda Ordu ve Askeri Kültür adlı eserinden tespit ettik. Piyasada rahat
ulaşılabilen böyle bir eser olmasaydı belki de Kumartaş Köyü’nün adının nerden geldiğini tespit
edemezdik. Salim Koca, Selçuklularda Ordu ve Askeri Kültür, Ankara, 2005.
138
Bu 3 isim Türk tarihinin ilk hava şehitleridir.
139
Kuzey Suriye Avşarları üç aile tarafından idare olunurdu. Bunlar Köpekoğulları, Gündüzoğulları,
Kutbegioğulları’dır. Ailenin kurucusu Köpeğin oğullarından bir tanesinin adı Sülü’dür. Sülümenli adı
ilk bakışta bize bu ismi çağrıştırdı. Bkz. Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler), İstanbul, 1980, s. 269.
140
Büyük Selçuklu komutanı Dinar’ın adına izafeten verilmiş bir addır.
141
Sultan Alparslan’dan dolayı köye verilmiş bir addır.
142
İran Avşarları’nda VII. y.y.da Kazvin’de yaşayan Eberlü diye bir oba mevcuttur. Sümer, a.g.e., s.
290.
143
Avşarlar Anadolu’nun Türkleşmesi hususunda önemli roller oynamışlardır. Buradaki Kılınçlı Köyü
Avşarların Emiri olan Şumla’nın torununu çağrıştırmaktadır. Sümer, a.g.e., s. 264.
144
Yesevi tarikatına mensup, Anadolu’daki kolonizatör Türk dervişlerinin ilklerinden olan Karaca
Ahmet adına kurulmuş bir köydür. Köyde Karaca Ahmet Sultan ve arkadaşlarının kabirleri de
41

Sandıklı: Sandıklı145, Koçgazi, Saltık146, Selçik147, Şeyhyahşi,


Nasuhoğlu, Celiloğludamları, Çomoğludamları
Sinanpaşa (e.a. Sincanlı): Sinanpaşa148, Ahmetpaşa, Nuh,
Balmahmut, Elvanpaşa, Yıldırım Kemal, Kılınçarslan149
Sultandağı: Sultandağı150
Şuhut: İlyaslı, İsalı, İsrail151, Bozan152, Mahmutköy

3) Boy, Oymak ve Aşiret Adlarına Dayanan Yer Adları

Bugün Türk Dünyası’nda 24 Oğuz Boyu’nun adının yerleşim adı olarak


görüldüğü tek coğrafya Anadolu’dur.153 Afyonkarahisar’da da çok sayıda
Oğuz Boylarına ait yerleşim yerleri bulunmaktadır. Önce 24 Oğuz Boyu’nun
toplu bir listesini verelim.
Oğuzlar:
1. Bozoklar
A) Gün-Han Oğulları
Kayı-Bayat-Alkaevli-Karaivli
B) Ay-Han Oğulları
Yazır-Döğer-Dodurga-Yaparlı

mevcuttur. Çok eskiden beri akıl hastalarının tedavi edildiği bir yer olagelmiştir. Günümüzde hala
türbesinde tedavilere devam edilmektedir ve olumlu sonuçlar alındığı söylenmektedir.
145
Büyük Selçuklu Komutanı Sanduk’un adını taşıyan ilçe merkezimizdir. Büyük Türk komutanı
Sanduk Bey için bkz. Salim Koca, Türkiye Selçukluları …, s. 15.
146
Saltık adı çok eski bir addır. Satuk Buğra Han’dan, Sarı Saltuk’a kadar birçok Türk büyüğü bu
isimle anılmıştır.
147
Orijinal adı Selçuk olmalıdır.
148
Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamış Sinan Paşa adına verilmiştir.
149
Türkiye Selçuklu Devleti hükümdarlarından Kılıçarslan adına izafeten kurulmuştur.
150
Sultandağı adı Türkiye Selçuklu hükümdarı Şahinşah’ın 1116 yılında Bizans ordusuyla karşılaştığı
yerdir. Sultan sırtını bu dağa vererek mücadelesini sürdürdüğü için Sultandağı olarak anılmaktadır.
151
İsminden dolayı çok fazla tartışmalara sebep olan bir köyümüzdür. Eskiçağ’da yoğun bir biçimde
Afyonkarahisar’da Yahudi yerleşimi olmuştur. Bu konu hakkında bir sempozyumda Thomas Drew-
Bear ile sohbetimiz esnasında bu adın kökeninin Eskiçağ’daki Yahudi yerleşimleriyle alakalı olmadığı
konusunda bir konuşmamız olmuştu. İsrail adı Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu Selçuk Bey’in
oğlu Arslan İsrail adının Anadolu’daki bir yansımasından başka bir şey değildir. Bu köy Anadolu’da
Afyonkarahisar’ın ilk dönemlerden itibaren Türkleştiğinin de bir göstergesidir.
152
Bozan Selçuklularda kullanılan bir kişi adıdır.
153
Salim Koca, ““Diyar-ı Rum’un” (Roma Ülkesi=Anadolu) Türkiye Haline Gelmesinde Türk
Kültürünün Rolü”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Ankara, 2008, s. 35.
42

C) Yıldızhan Oğulları
Avşar-Kızık-Beydilli-Karkın
2. Üçoklar
A) Gök-Han Oğulları
Bayındır-Beçene-Çavuldur-Çepni
B) Dağ-Han Oğulları
Salur-Eymür-Alayuntlu-Üregir
C) Deniz-Han Oğulları
Yigdir-Bügdüz-Yıva-Kınık
Şimdi Afyonkarahisar’da bu boy isimleri ve diğer Türk aşiret ve
devletleri adıyla anılan yerleşim yerlerini görelim.
Afyonkarahisar: Bayatcık, Salar, Sarık154
Bayat: Bayat
Çobanlar: Akkoyunlu
İscehisar: Alanyurt
Bolvadin: Orta Karabağ, Büyük Karabağ
Dazkırı: Akkeçili, Akkoyunlu155
Dinar: Afşar, Tatarlı, Yapağılı156, Deliler157
Emirdağ: Hamzahacılı158, Yüreğir, Türkmen Akören (e.a. Türkmen
Akviran), Türkmen, Karacalar159
İhsaniye: Döğer, Kayıhan
Sandıklı: Dodurga, Kızık
Şuhut: Karlık160, İsalı161
Sincanlı: Kınık

154
Salur boyuna bağlı oymaklardan bir tanesi de Sarık Oymağıdır. Bkz. Sümer, a.g.e., ekler bölümü,
şema II.
155
Akkoyunlulardan bir gurup tarafından kurulmuş bir köy olmalıdır.
156
Vambery’nin listesinde Sarık oymağının Herzeği kolunda Yapağılı Obası mevcuttur. Bkz. Sümer,
a.g.e., ekler bölümü, şema III.
157
Köpekli Avşarlarından bir gurubun adı Delüler’dir. Bkz. Sümer, a.g.e., s. 273.
158
Bozulus Türkmenlerinden bir guruptur. Bozulus Türkmenleri için bkz. Tufan Gündüz, Anadolu’da
Türkmen Aşiretleri, Ankara, 1997. Ayrıca Faruk Sümer, “Abbasiler Tarihinde Orta Asyalı Bir Prens
Afşin”, Belleten, LI/200, 1987, s. 658, dipnot 23’te bu köye atıfta bulunmuştur.
159
Sümer’in ünlü eserindeki listelerde Teke boyunun Toktamış kolunun Karaca Obası mevcuttur.
160
Karluk Türklerine izafen verilmiş bir isimdir.
161
Varsak Türklerinden bir guruptur.
43

Şuhut: Hallaç

4) Hayvan Adlarıyla Anılan Yer Adları


Afyonkarahisar’da hayvan adlarına dayanan çok sayıda yer adı vardır.
Göçebe kültür gereği karşılaşılan, sevilen ya da sevilmeyen hayvanların
adları belirli bölgelere verilmiştir. Bunlar daha ziyade yukarıda da
bahsettiğimiz Oğuz boylarının simgeleri olan hayvanlar ve12 Hayvanlı Türk
Takvimi’nde adı geçen hayvanlardır
12 Hayvanlı Türk Takviminde geçen hayvanların listesi şöyledir.
Sıçkan (fare),
Ud (sığır-öküz),
Bars (pars)
Dabışkan (tavşan),
Nuh (Lu)( ejderha)(timsah),
İlan (yılan),
Yunt (at),
Koy (koyun),
Biçit (maymun),
Tabuk (tavuk),
İt (köpek),
Tonbuz (domuz).

Afyonkarahisar: Kaplanlı, Karaarslan, Elpirek162


Çay: Deresinek
Dazkırı: Baraklı163, Arıköy,
Dinar: Bülüçalanı, Yeregiren164
Emirdağ: Sığracık, Gelincik, Leylekli, Karacalar, Arslanlı, Kuyruklu
İhsaniye: Kunduzlu
İscehisar: Doğanlar

162
Elpirek adı dikkate değer bir addır. Süleyman Gönçer, eserinde Elpirek kelimesinin albaraktan
geldiğini iddia etmiştir. Bize göre de bu doğru bir tespittir. Süleyman Gönçer, Afyon İli Tarihi,
İzmir, 1971, s. 249.
163
Barak Eski Türkçe’de köpek demektir. Hatta Bulgarcada’da barak, küçük köpek anlamına gelir.
164
Kanaatimizce 12 Hayvanlı Türk Takvimindeki Sıçan’ın faklı bir söyleniş tarzıdır.
44

Sultandağı: Yakasinek, Doğancık, Akbaba


Şuhut: Koçyatağı
Sinanpaşa: (e.a. Sincanlı-Sıçanlı)

5) Meslek ve Eşya Adıyla Anılan Yer Adları

Bazı yerleşim yerleri ise Türkiye Selçukluları’ndaki ve eski gelenekten


gelen meslek ve eşya adıyla anılırlar. Kanımızca o yerleşim yerinin fiziki
durumundan ya da o mesleğin sıklıkla icra edildiği bir yer olmasından dolayı
bu şekilde anılmaktadırlar.
Afyonkarahisar: Çıkrık
Çobanlar: Gebeciler
Dazkırı: Bostancı, Evciler, Başmakçı
Dinar: Bilgiç, Bağcılar, Okçular, Kadılar
Emirdağ: Tabaklar, Demircili, Güveççi,
İhsaniye: Yukarı Tandırı, Liğen, Aşağı Tandırı
Sandıklı: Hırka, Davulköy

6) Türk İkili Sistemine Göre İsimlendirilen Yer Adları

Bilindiği gibi Türklerin eski egemenlik anlayışında hükümdar,


karizmatik hâkimiyet dediğimiz güçle yani doğrudan tanrıdan aldığı güçle
ülkesini idare ederdi. Bir başka ifadeyle, ülke tanrı tarafından hükümdar
ailesine bahşedilirdi. İlahi bağış yoluyla Türk hükümdarına geçen iktidar,
yeryüzünde doğu-batı istikametinde yayılırdı. Bu anlayışın bir gereği olarak
eski Türk Devletleri’nde “ülke, halk, teşkilat ve memuriyet”ler, genellikle ak-
kara, doğu-batı, iç-dış, sağ-sol, büyük-küçük olarak ikiye ayrılırdı. Nadir
olarak Sarı-Kara şeklinde olmak üzere ikiye ayrıldığı da oluyordu.165 Örneğin
Karakeçili ve Sarıkeçili Türkmen aşiretleri bu ayrımın bir göstergesidir.

165
Koca, a.g.m, s. 37.
45

Bu ayrımın temel sebebi Oğuz Kağan Destanı’ndaki ayrıntıda gizlidir.


Bilindiği üzere destanda, Oğuz Kağan dünyayı fethettikten sonra Oğullarını
önce Bozoklar ve Üçoklar olarak ikiye ayırmıştır. Bundan sonra Oğuzlar
(Türkmenler) varlıklarını daima bu ayrım üzerinden sürdürmüşlerdir.166
Anayurtta kurulan Türk Devletleri167 olan Göktürkler ve Hunlar Doğu-
Batı, Kuzey Güney olarak ayrılmışlardır. Sonraki dönemlerde Yakın Doğu’da
kurulan ilk Türk İslam Devleti olma özelliğine sahip olan Karahanlılar da bu
geleneği devam ettirmişler ve tıpkı Büyük Hun Devleti gibi Doğu ve Batı
olarak ikiye ayrılarak ikili sistemi uygulamışlardır.
Aynı şekilde çeşitli Türk toplulukları ve boyları da, söz konusu sisteme
uygun olarak ikiye ayrılmışlardır. Bu boylardan bazıları şunlardır: “Ak Kuman-
Kara Kuman, Sarı Türgiş-Kara Türgiş, Ak Koyunlu-Kara Koyunlu” gibi.168
Tıpkı Oğuz Kağan’ın kurduğu teşkilatta olduğu gibi memuriyet ve
askeri unvanlarda da ikili teşkilatın izleri görülür.169
Selçuklu Türkleri, Anadolu’yu fethettikten sonra yerleştikleri bölgelerde
bu ikili sistemi yoğun bir şekilde kullanmışlardır. Afyonkarahisar da bu ikili
sistemin yoğun şekilde kullanıldığı şehirlerden birisi olmuştur. Zaten kentin
adı başlı başına ikili sistemin bir ürünüdür. Birçok yerel araştırmacı kente
Karahisar adının verilmesini, şehrin ortasında bulunan koyu renkli volkanik
kaleye bağlar. Tarih bilimiyle amatör olarak uğraşan iyi niyetli yerel
araştırmacılar tarafından akla yatkın olan bir teoridir. Fakat kente
Afyonkarahisar adının verilmesinin iki nedeni vardır. Birincisi kalenin heybetli
ve güvenli görünüşü, ikincisi ise Türk Devletleri’nde yaygın şekilde kullanılan
ikili sistemdir.
Afyonkarahisar’da ikili sisteme uygun yerleşim yerleri şunlardır.
Afyonkarahisar-Akhisar,

166
Koca, a.g.m., s. 38.
167
Anayurtta kurulan ilk Türk devletleri için bkz. Salim Koca, Türk Kültürü’nün Temelleri,
İstanbul, 1990.
168
Koca, “Diyar-Rum’un….”, s. 38.
169
“Hunlarda Sol Bilge Tigin-Sağ Bilge Tigin, Göktürklerde Şadpıt Buyruk Beyler-Tarkat Buyruk
Beyler, Oğuzlarda Kırk Yiğit-Kırk Kız, Osmanlılarda Ak Hadım Ağaları-Kara Hadım Ağaları, Sağ
Ulufeciler Sol Ulufeciler, Sağ Garipler-Sol Garipler, Sağ Kolağası-Sol Kolağası gibi” memuriyete
dair unvanlar kullanılmıştır. Bununla beraber Türkiye Selçuklu Devleti içerisinde batı uçta yer alan
Türkmenlerde Sağ ve Sol Uç Beylerbeyi olarak ikiye ayrılmışlardır. Bkz. Koca, a.g.m., s. 38.
46

Büyük Çobanlı-Küçük Çobanlı,


Akkoyunlu ( aynı isimle 2 köy bulunmaktadır)
Büyük Karabağ-Orta Karabağ,
Büyük Çorca-Küçük Çorca
Büyük Kalecik-Küçük Kalecik,
Aşağı Aliçomak-Yukarı Aliçomak
Aşağı Çaybelen (Aşağı Maçaklı)-Yukarı Çaybelen (Yukarı Maçaklı)
Aşağı Tandır-Yukarı Tandır
Sandıklı-Kara Sandıklı
Bunların yanında kentte zıt karşılığı bulunmayan fakat ikili sisteme
uyan yerleşim yerleri şöyledir:
Karapınar, Ağzıkara, Akyuva, Uzunpınar, Akören, Akdeğirmen, Yeni
Karabağ, Karadilli, Akharım, Yeni Belkavak, Türk Belkavak, Karakışla,
Güneyköy.
Yukarıdaki listede de görüldüğü gibi Afyonkarahisar ili Türk kültürünün
şehirlere ad verme konusunda küçük bir modeli konumundadır. Gelecek
yıllarda bizim araştırmamıza yöneltilecek tenkitlerle, Afyonkarahisar’ın yer
adları konusundaki çalışmalar daha da bilimsel bir zemine oturacaktır.

7) Eski Anadolu Kökenli Kavimlerden Kalan İsimler İle Anılan Köyler

Çalışmamızın Giriş kısmında Afyonkarahisar’da ilk devirlerden itibaren


yoğun bir yerleşimin sözkonusu olduğundan bahsetmiştik. Bu yoğunluktan
dolayıdır ki bazı yer isimleri Eski Anadolu Kavimlerinden Romalılara, takip
eden devirde de Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’na geçmiştir. Yukarıda
Machiavelli’nin bir dilin güçlü bir dil olduğunun göstergesinin aldığı kelimeleri
kendi söyleyiş tarzına uydurma kuvveti olduğu görüşünden bahsetmiştik.
Gerçekten de öyle olmuş ve Doğu Roma’dan Türklere geçen bütün yer adları
kendi söyleyiş tarzımıza uymuştur. Aşağıda araştırmalar neticesinde ortaya
çıkarılan bazı köylerin adlarından bahsedeceğiz.
47

Afyonkarahisar: Anbanaz Köyü ( Ampiones)170, Sipsin171, Küçük


Çorca, Büyük Çorca
Bolvadin: Bolvadin (Polybotos)172, Şuhut (Synnada)173
Görüldüğü gibi yerleşim yerlerinin çoğunu Türkçe söyleyiş tarzımıza
uydurarak kullanmaktayız. Bu köy ve ilçe merkezi konumunda bulunan yerler
Büyük ve Küçük Ses Uyumuna bile uymaktadır. Fakat burada şunu açıkça
belirtmekte fayda var. Bazı araştırmacılar hiçbir bilimsel gerçekliğe
uymamasına rağmen Bizans’tan bize intikal eden yer adlarının 174 kullanıldığı
yerlerin halklarıyla Türklerin karışarak yeni bir millet oluştuğunu iddia
etmektedirler. Bu çok hatalı ve eksik bir bakış açısıdır ve bazen iddiacılarını
da komik duruma düşürebilmektedir. Örneğin yapılan bir kazıda bulunan bir
iskeletin Türkler için yeni bir sayfa açacağı, bunun Türklerin Anadolu halkı ile
kaynaştığının ve Anadolu halkının Türkleştiğinin bir belgesi olduğu
vurgulanırken, bu olayın aynı zamanda Türklerin de Anadolululaştığı, Orta
Asya’daki Türklerden farklı oldukları kolaylıkla söyleniverdi. Yaşanılan
coğrafyaya bağlı olarak farklılaşmaların olması tabiidir. Çocuğuna “Tuvana”,
”Melisa”, “Lara” gibi adlar koymak önemli bir meziyet gibi karşımıza çıkarken
birçok adın/kelimenin tarihi kökenlerine inerek bunların da eski Anadolu
medeniyetleriyle kolaylıkla izah edildiğine şahit olduk. Bir yerde kullanılan
Hapa isminin Hitit yazıtlarında Hepatu olarak geçen bir tanrıçadan geldiği
yazıldı, çizildi. Hâlbuki bu isim Habibe’den bozma bir isim olarak Hapa veya
Habba olarak Hatice-Hatça; Ayşe-Eşe gibi Anadolu’da kullanılan bir isimdir.
175

170
Turan, a.g.e., s. 184’te 1116 yılında Aleksios ile Şahinşah’ın mücadelesinde Ampiones
yakınlarında Türkmenler’in Bizans ordusuna saldırdığından söz eder.
171
Büyük İskender’in ölümünde sonra Generalleri Perslerden ele geçirdikleri bölgeleri kendi
aralarında paylaştılar. Anadolu’yu yöneten tek gözlü General Antigonos bu imparatorluğu tekrar
birleştirerek doğunun ve batının hâkimi olmak istedi. Şimdiki Sipsin yakınlarında yapılan büyük
savaşta rakipleri tarafından ortadan kaldırıldı. Bu savaş Eskiçağ’ın önemli olaylarındandır. M.Ö. 301
yılında vuku bulmuştur. Bkz. Drew-Bear, a.g.m., s. 105.
172
Roma döneminde önemli bir kent olmuştur.
173
Orta Frigya’nın önemli şehirlerinden birisidir. Efsaneye göre Theseus’un oğlu Akamas tarafından
kurulmuştur. İpsos savaşından hemen sonra Synnada Roma Cumhuriyeti altında ünlü filozof hükümda
Çiçero’nun M.Ö. 51 yılında hitap ettiği adalet merkezi burasıdır. Drew-Bear, a.g.m., s. 108.
174
Bu konu hakkında bkz. Paul Wittek, Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları, çvr. M. Eren,
Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I, (1970) 193-240.
175
Mustafa Turan, “Kültür-Tarih-Bilinç”, Almıla, Haziran-Temmuz 2006, s. 38.
48

Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleriyle ilgili olarak İngilizler’in dahi


tarihçisi Christopher Lightfoot, Amorium kentine Türkmenlerin yerleşmesiyle
ilgili şu bilgileri vermektedir:
İmparator I. Aleksios’un Bizans ordusunun başında çıktığı keşif
seferinde, Dorylaeum’dan Polybotos istikametine ve oradan
Philomelium’a geçtiği tarih olan M.S. 1116’da Amorium’un
Selçuklular’ın elinde olduğu bilinmektedir. Fakat Emirdağlarının
hem kuzey hem de güneyindeki topraklar M.S. XII. y.y.ın büyük
bir kısmında savaş bölgesiydi. Bu da demek oluyor ki,
muhtemelen Bizans yerleşik nüfusunun pek çoğu göçe teşvik
edilirken, onların yerine çadırda yaşayan göçebeler, yani
Türkmenler gelmişti. Arkeolojik deliller kentin belli bir kısmının
Selçuklular tarafından kullanıldığını düşündürmektedir. 176

Görülüyor ki Amorium gibi önemli ve müstahkem bir kentte bile artık


Bizanslılar yaşayamıyorlardı. Gerek savaş ortamı, gerekse uzun süren salgın
hastalıklar Anadolu’nun nüfusunu oldukça düşürmüştü. Hatta Bizans
İmparatorları çareyi yine bir Türk topluluğu olan ve Balkanlar’da Tatarlardan
kaçan 10.000 Kuman’ı Anadolu’ya iskân etmekte buldular.177 Ama bu 10.000
kişilik topluluk bile çekirge sürüleri kadar çok olan Türkmenleri durdurmaya
yetmemiş olacak ki daha ilk devirlerden itibaren Kıyı Ege diye tabir edilen
bölgeler bile Türkleşti. Bugün bile deniz kenarında olan Türk köylerinde
Akdeniz kültürü gelişmemiştir. Örneğin günümüzde gözlemlediğim kadarıyla
birçok yerleşim yerinde keçi eti hala revaçtadır ve balık kültürü hiç
gelişmemiştir.
Bu gerçeğin bilinmesine rağmen bazı araştırmacılar aşırı hayalci
düşüncelerinden dolayı olsa gerek, toponomi çalışmalarında yerleşim
yerlerinin çoğunu eski uygarlıklara çıkarmaya aşırı gayret sarf etmektedirler.
Bununla beraber birçok Eski Anadolu kökenli dilden geçen yer adlarını da
Türkçeleştirmeye çalışırken deveyi hendekten atlatan araştırmacılar da yok
değildir. Bu tarz çalışmaları yaparken unutulmaması gereken tek şey, kentin
adının hangi kökenden geldiği noktasında her zaman ırki anlamlar
taşımadığıdır. Örneğin bu gün dünyaca ünlü Viyana kentinin adı Anadolu

176
Chris-Mücahide Lightfoot, Anadolu’da Bir Bizans Kenti Amorium, İstanbul, 2007, s. 63–64.
177
Georgios Nacracas, Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni, İstanbul, 2005, s. 35–36.
49

kökenlidir. Bugün şarapçılığıyla ün salmış Wien şehrinin adı, Wien (şarap)


sözcüğünden türemiştir. Türkçesi Viyana olarak kullanılan bu sözcük aslında
Hititçe şarap anlamına gelen Wianna sözcüğünden gelmektedir.178 Şimdi bu
tarihi gerçekliğe göre “o zaman Viyanalılar Hititlerin torunlarıdır” demek ne
kadar komikse, Anadolu’da yaşayan halkta da eskiçağlardan bazı kökenler
bulmak o kadar komiktir.179
İstanbul kentinin ilk hali yine Rumca kökenli bir kelimedir. Fakat biz
onu önce İstanbul, daha sonra ise belki de daha sanatlı bir söyleyiş olan
İslambol yaptık180. Aynı şekilde Samerra adı da çok dikkat çekici bir
yakıştırmaya mazhar olmuştur. Bilindiği gibi Samerra kenti Halifeler Memun
ve Mutasım tarafından Türkler adına kurulup geliştirilen bir kenttir. Bu kentin
adı birçok yerde Surremania olarak anılmaktadır. Bu da Arapça görenler
sevindi demektir. Oysa ki Mezopotamya’da Samerra devri kültürleri diye
milattan önceki devirlere has kültürler mevcuttur.181 İnci Koçak, Arap şehir
adlarıyla ilgili yaptığı bir çalışmada, kentin anlamı hakkında değişik bilgiler
vermiştir ve Görenler sevindi(!) tezinin sadece bir yakıştırmadan ibaret
olduğundan bahsetmiştir.182 Kelimelerin kökeni ne olursa olsun Samerra ve
İstanbul, Türk ve İslam başkentleriydi. Bu nedenle bazı realiteleri göz ardı
etmeden, hayalperest çalışmalar yerine daha bilimsel ve olgun çalışmalar
ortaya koymaya bu ülkedeki tüm araştırmacılar riayet etmelidir.

C) TOPONİMİ ÇALIŞMASINDAN ÇIKAN BİLGİLER IŞIĞINDA


AFYONKARAHİSAR

Afyonkarahisar yerleşimleriyle ilgili bugüne kadar yapılmış derli toplu


bir çalışmanın yokluğu hakikaten büyük bir kayıptı. Birçok köyün bulunduğu

178
Ahmet İlaslı,”Afyonkarahisar Yer Adları”, VII. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyum
Bildirileri, Afyonkarahisar, 2002, s. 271.
179
Bilge Umar’ın eserinde bu iddialar çok zorlanmıştır. Maalesef Bilge Umar gibi kıymetli bir
akademisyen bile bu tarz hatalar yapabilmektedir. Bilge Umar, Türkiye Halkının Ortaçağ Tarihi
Türkiye Türkleri Ulusunun Oluşması, İstanbul,1998.
180
İlber Ortaylı, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, İstanbul, 2006, s. 67.
181
Bkz. Firuzan Kınal, Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara, 1983, s. 26.
182
İnci Koçak, “Bazı Arap Ülke ve Şehir Adları” Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Dergisi, C. XXXVI,
Ankara, 1993, s. 133–134.
50

ve Eskiçağlardan beri önemli bir kent olan Afyonkarahisar’ın yer adları bize
önemli bilgiler sundu. Şunu açık yüreklilikle söyleyebiliriz ki, Afyonkarahisar
başta Oğuz boyları olmak üzere birçok Türk oba ve aşiretinin iskân edildiği
bir yer olmuştur. Tez konumuzla çok alakalı bulmadığımız için Osmanlı
Şeriye Sicilleri ve Salnamelere bakmadık. Ancak muhtemelen Osmanlı
devrinde de kente birçok Türk boyu yerleştirilmiş olmalıdır. Bu konu hakkında
Muharrem Bayar IV. Afyonkarahisar Araştırma Sempozyumu’na ciddi bir
çalışma yapmış ve yerleştirilen boylar ve aşiretlerle ilgili birkaç tabloya da yer
vermiştir.183 İlerleyen yıllarda Afyonkarahisar’daki bazı köylerde tarihçi, dil
bilimci ve halkbilimci ilim adamlarıyla ortak çalışmalar yapılıp, köylerin
gelenek ve görenekleri üzerine daha derinlemesine bir çalışma yapılması
kentin sosyal ve kültürel yaşantısını daha da gözler önüne serecektir.

183
Muharrem Bayar, “Afyonkarahisar İline İskân Olmuş Aşiretler ve Karabağlı Türkmen Aşiretinin
İskânı, Sosyal Kültürel Yaşantılar”, IV. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyum Bildirileri,
1995, s. 179–221.
51

III. BÖLÜM

AFYONKARAHİSAR’DA TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER


DÖNEMİNDE KÜLTÜR-SANAT-MİMARİ

A) AFYONKARAHİSAR’DA TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER


DÖNEMİNDE YAPILAN MİMARİ FAALİYETLER

Mehmet Altay Köymen, Türkiye Selçukluları devrindeki sanat


anlayışından bahsederken şöyle bir tespitte bulunmuştur:
“Haçlı Seferleri sırasında gelişen ticari imkânlardan istifade
eden Selçuklular, İtalyan şehirlerinde gelişen Rönesans devri
gibi Anadolu’da da “İslam Rönesans Devri” adı verilebilecek
olan bir devir açtılar. Selçukluların hâkim olduğu her şehir,
meydana getirilen bu medeniyetten nasibini almıştır. Böylece
Anadolu’nun her tarafına yayılan ahenkli bir medeniyet
meydana geldi. Bugün Anadolu’yu baştanbaşa süsleyen
abideler, bu medeniyetin canlı şahitleridir.”184

Burada Mehmet Altay Köymen’e hak vermemek elde değildir.


Gerçekten de Selçuklular her gittikleri yerde çok sayıda eser ortaya koyarak
izlerini son derece belirgin bir şekilde bırakmışlardır.185
“Gittikleri her yerde arkalarında çil çil kubbeler bırakarak ilerleyen,
dünya hâkimi devletler kuran ecdadımız”186, kuşkusuz Selçuklu ve takip eden
beylikler döneminde Afyonkarahisar’a önemli eserler kazandırmışlardır.
Bunlardan pek çoğu adeta bu toprakların Türk’e ait olduğunu haykırırcasına
hala ayaktadır.

184
Orhan Avcı, Mehmet Altay Köymen’in Derslerinde Türk Tarihi ve Tarihçiliği, Ankara, 2003,
s. 54.
185
Köymen’e göre insanlık bugün dahi Selçukluların mimarisi ve sanatına ulaşamamıştır. Avcı, a.g.e.,
s. 54, dipnot 87.
186
M. Turan, a.g.m., s. 38.
52

1) Köprü-Kale-Camiler ve Mescitler

a)Ulu Cami

Afyonkarahisar’da Selçuklulardan günümüze kadar gelen,


Anadolu’daki ahşap cami formlarının en önemlilerindendir. Cami XIX. y.y.’a
kadar Hoca Bey Camii olarak anılsa da, daha sonra adı Ulu Cami olarak
değiştirilmiştir. Caminin yapılış tarihi 1272’dir. Minber kapısı orijinal olup,
ustası, ağaç işleme ustası Dülger (Neccar) Emirhac Bey’dir. Hattat Nakkaş
Hacı Murat ise tavan, direk başı ve kiriş bedenlerindeki çiçek motiflerini
işlemiş; bununla beraber ayetler ve Esmaü’l Hüsna yazılarını yazmıştır.187
Caminin minaresinin Selçuklular devrinde yapılmadığı bir
araştırmacının yaptığı yayınla açığa kavuşturulmuştur. Buna göre minarenin
yapılış tarihi takriben Yıldırım Bayezid dönemidir. Yani bu tarih XIV. y.y.ın
son on yılı içerisindedir.188

b) Kale (Alaaddin) Mescidi

Mescidin yeri adından da anlaşılacağı gibi Afyonkarahisar


Kalesi’ndedir. I. Alaaddin Keykubat devrinde kaleye küçük bir mescit ilave
edilmiştir. Fakat şu an böyle bir mescit ortada yoktur; zaman içerisinde yıkılıp
kaybolmuştur. Evliya Çelebi eserinde mescitte çini mozaikten bir mihrabın
varlığından söz etmektedir. Bazı araştırmacılar mescit terk edildikten sonra
mihrabında bulunan çini mozaiklerin sökülüp şu anki Mısri Camii’ne
taşındığından bahsederler. Doğru bir iddia olmalıdır. Çünkü
Afyonkarahisar’da Mısri Camii’nden başka çini mozaikli bir eser yoktur ve bir
başka yapıdan sökülerek getirildiği bariz bir şekilde ortadadır.189

187
Karazeybek, a.g.m, s. 74.
188
A. Osman Uysal, Germiyanoğulları Beyliği’nin Mimari Eserleri, Ankara, 2006, s. 81.
189
Ali Osman Uysal, Afyon’da Üç Eser, İstanbul, 1993, s. 13–14.
53

c) Altıgöz Köprüsü

Bölgedeki Türkiye Selçuklu eserleri arasında en iyi bilinenlerden


birisidir ve ilk yapı olma özelliliğine sahip olan bir köprüdür. Yapı bugünkü
Gar Binası ve İzmir İstasyonu arasındadır. Köprü ile ilgili bilgilere 1209–1210
tarihli tamir kitabesinden ulaşıyoruz. Köprüyü tamir ettiren kişi Emir Bedrettin
Ebu Hamit Mehmet’tir. Köprüyü asıl yaptıran kişi ise babası İlyas Bin
Oğuz’dur. Köprünün 1210 yılında tamir gördüğü ve köprüyü yaptıranın tamir
ettiren şahsın babası olduğu düşünülürse, asıl yapılış tarihinin 20–25 yıl
kadar önceki bir tarih olabileceği düşünülebilir.190

d) Karahisar Kalesi
Bilindiği üzere Afyonkarahisar Kalesi eski devirlerden beri
kullanılagelmiştir. Afyonkarahisar Kalesi, Alaaddin Keykubat (1219–1236)
tarafından tamir ettirilmiştir. Fakat bu kitabe işgal zamanı sökülerek İngilizler
tarafından götürülmüştür. Kale Selçuklular devrinde bir dönem önemli
şahsiyetlerin hapsedildiği yer olmuştur. Örneğin bir Türkmen Beyi olan Ali
Bey bu kalede hapsedilmiş ve burada ölmüştür.191 Bununla beraber Sahip
Ata Fahrüddin Ali’nin serveti burada muhafaza edilmiştir. 192

e) Sultan Alaaddin (Hisarardı) Medresesi


Bu medreseyi Sultan I. Alaaddin Keykubat’ın Lalası Emir Bedreddin
Gevhertaş yaptırmıştır. Afyonkarahisar Çavuşbaş mahallesindedir. Metin
Sözen adındaki bir arkeolog Hisarardı Medresesi’nin kalıntıları üzerinde bir
kazı çalışması yapmıştır. Bu çalışmaya göre medrese odalarının sayısı yediyi
geçmektedir. Şu an medrese üzerinde bir sağlık ocağı mevcuttur.193

190
Karazeybek, a.g.m., s. 73.
191
Turan, a.g.e., s. 535.
192
Kale hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Naci Şahin, “Tarih Boyunca Karahisar-ı Sahib Sancağı
Kalesi ve Şehrin Yapılanmasındaki Konumu”, VI. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu
Bildirileri, Afyonkarahisar 2002, s. 509–525.
193
Kamil Şahin, “Afyon’da İki Selçuklu Medresesi”, IV. Afyonkarahisar Araştırmaları
Sempozyum Bildirileri, Afyonkarahisar, 1995, s. 233–237.
54

f) Gazlıgöl Alaaddin Külliyesi


XVI. y.y.’ın ikinci yarısına ait mühime kayıtlarında bulunan bilgilere
göre, Gazlıgöl’de Sultan Alaaddin devrinden kalma eserler bulunmaktadır.
Yapılar, 1582 yılında tamirden geçirilmiştir. Şu an bu eserlerle ilgili herhangi
bir kalıntı mevcut değildir.194

g) Diğer Önemli Eserler


Afyonkarahisar’da Selçuklu ve Beylikler Devrine ait daha birçok eser
mevcuttur. Bunları sanatsal özellikleriyle değerlendirmek bizim konumuzun
dışındadır. Aşağıda bu eserlerin bir listesini vererek yapıldıkları dönemlere
dair bilgiler sunacağız.
Kaledibi Mescidi: 1264 tarihinde Karamanoğlu Yusuf Bey tarafından
yaptırılmıştır. Şu an ayakta değildir. Kitabesi Yukarı Pazar Mescidi
Duvarındadır.
Kuyulu Mescit: Kale civarında, Mevlevi Dergâhı yakınlarındadır.
Arasta Mescidi: Yemeniciler içindedir. 1355 yılında yaptırılmıştır.
Ak Mescit: 1397 yılında yaptırılmıştır. Akmescit mahallesindedir.
Kubbeli Mescit: Şehir merkezindedir. 1330 yılında yaptırılmıştır.
Kâbe Mescidi: Çavuşbaş mahallesindedir. 1397 yılında yapılmıştır.
Tahtalı Mescit: Afyon merkezde Tac-ı Ahmet mahallesindedir.
Salar Köyü Camii: Sahipataoğulları devrinde yapılmıştır. Ayvalı Köyü
depreminde yıkılmıştır.195
Şuhut Ulu Camii: Kendi adıyla anılan mahallede, Çarşı Camisi adıyla
bilinmektedir. 10.07.1989 yılında yapılan bir incelemede orijinal yapısının
tamamıyla kaybolduğu anlaşılmıştır.196
Şuhut İskender Bey Mescidi: 1368 yılında Hamitoğulları’ndan İbrahim
tarafından yaptırılmıştır.197
Sandıklı Ulu Camii: 1378 yılında Ömer Bin Alaaddin tarafından
yaptırılmıştır.198
194
Karazeybek, a.g.m, s. 74–75.
195
Karazeybek, a.g.m., s. 75.
196
Uysal, Germiyanoğulları… s. 88.
197
Karazeybek, a.g.m., s. 75.
55

Sandıklı Alacamescit: Sandıklı-Dinar karayolu üzerindedir.


199
Germiyanoğulları döneminde yapıldığı sanılmaktadır.
Sandıklı Emirhisar Köyü Mescidi: Sandıklı’nın 12 km. batısında
Emirhisar Köyündedir. Kitabesine göre mescit Süleyman bin Karkın adında
biri tarafından yaptırılmıştır. Süleyman Bin Karkın’ın kimliği hakkında bir bilgi
bulunmamaktadır.200
Bolvadin Alaca Mescidi: Selçuklu devri eserlerinden olup, 1278
tarihinde Bayram İbn-i Abdullah tarafından yaptırılmıştır.201
Bolvadin Kubbeli Mescit: 1320 yılında Eşrefoğulları devrinde
202
yapılmıştır.

2) Kervansaraylar
Afyonkarahisar önemli yolların kesiştiği yerde bulunduğu için Selçuklu
ticari zekâsının en güzide örneklerinden olan 2 kervansaray barındırmaktadır.

a) Sahipata Kervansarayı
Afyonkarahisar’ın Sultandağı ilçesindedir. 1249 yılında Selçuklu devlet
adamı Sahip Ata Fahriddin Ali tarafından yaptırılmıştır. İlçenin İshaklı
mevkiinde kurulduğu için İshaklı Kervansarayı olarak da anılmaktadır. Konya-
Aksaray ve Afyonkarahisar-Akşehir istikametinde uzanan önemli bir ortaçağ
yolunun üzerine kurulmuştur. İki parçalı olarak ele geçirilen yazıtta şunlar
yazmaktadır.
“Şu mübarek han mamuresini ulu sultan yüce şehinşah ümmetlerin
kervanlarına hâkim Arap ve Acem sultanlarının efendisi, din ve dünyanın
azizi İslam’ın ve müminlerin yardımcısı, fetih babası, emirülmümininin
ortakçısı –Allah devletini muhallet etsin- Keyhüsrev oğlu Keykavusun
hükümdarlığı günlerinde zayıf, günahkâr, yüce tanrının rahmetine muhtaç

198
Karazeybek, a.g.m., s. 75
199
Uysal, a.g.e., s. 89
200
Uysal, a.g.e., s. 96
201
Karazeybek, a.g.m., s 75
202
Karazeybek, a.g.m., s. 75
56

Hüseyin oğlu Ali –Allah akibetini iyi yapsın- 647 yılı cümadelahiresinde
yaptırdı.”
Bu yapı Afyonkarahisar Valiliğince restore edilmiştir.203

b) Eğret Kervansarayı
Kütahya-Afyon yolu üzerinde bulunan Anıtkaya (Eğret) Köyü sınırları
içerisindedir. Tipik Selçuklu Kervansaraylarından farklı bir yapı formundadır.
Bu özelliği onu diğer kervansaraylardan farklı kılar. İnşa tarihi belli değildir.204

3. Türbeler

a) Kureyş Baba Türbesi


Afyonkarahisar’dan İzmir’e giden yol üzerinde bulunan Boyalı
Köyü’ndedir. Kureyş Baba Türbesi, yakınında bulunan Hanikah ve Eyvan
Türbe ile birlikte üçlü bir yapı oluşturmaktadır.205

b) Esirüddün Ebheri Türbesi


Bolvadin’i İshaklı’ya bağlayan yol üzerinde bulunan Eber Köyü ile
Oğuz Köyü arasında bulunmaktadır. Eser gayrı muntazam taşlarla
örülmüştür. Bu bakımdan bu türbe sade yapıdadır.206 Esirüddün Ebheri
zamanının önemli ilim adamlarındandır. Kuduz hastalığına çare bulduğu
söylenmektedir.207

c) Yusuf Bin Yakup Türbesi


Çay ilçesinin merkezindedir. Taş medrese diye anılan yerin kuzey batı
ucunda yer almaktadır. Konya Karatay Medresesi’nin inşa tekniğine yakındır.

203
Yüksel, a.g.e., s. 84.
204
Karazeybek, a.g.m. s. 75.
205
Hakkı Önkal, Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara 1996, s. 70.
206
Önkal, a.g.e., s. 115.
207
Mehmet Gündoğan, Afyon Âlimleri ve Evliyaları, Afyonkarahisar, 1999, s. 61.
57

Kuzey cephesinin işçiliği temizdir. Türbe günümüze fazla bir zayiata


uğramadan gelmiştir.

d) Saya Baba Türbesi


İhsaniye İlçesi’nin Akören Köyü’nün güneyinde bulunan tarlalar
içerisindedir. Saya Baba Türbesi kuzey-güney istikametinde bulunan eyvan
tipli taş bir binadır. Eserin alt katının girişi bugün tamamen yıkılmıştır. Fakat
dışı bütünüyle kesme taşlarla kaplıdır. Saya Baba Türbesi temiz işçiliği,
cephesindeki bugün büyük kısmı kayıp taş tezyinatı ile dâhil olduğu tipin en
nadide örneklerinden biridir.208

e) Kadınana Türbesi
Kabri eski ismiyle Ambar yolu, yeni ismiyle Kadınana caddesi
üzerindedir. Anadolu Selçuklu sultanlarından III. Alaaddin Keykubat’ın kızları
olduğu sanılmaktadır.209 Bu kızlardan en küçüğü Asiye Sultan’dır. Asiye
Sultan kimsesizler için 1000 kapaklı bir mezarlık yaptırmıştır. Kendisine de bu
kabir içerisinde mütevazi bir yer ayırmıştır. Diğer Kadınana türbeleri Mevlevi
Camii civarındadır.210

B) TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER DÖNEMİNDE YAPILAN


ESERLERİN TARİHİ ÖNEMİ
Afyonkarahisar’da yapılan mimari eserlerin bir kısmını yukarıda verdik.
Bu yapılar devrinin sanat ve kültür hayatını bize gösteren en önemli canlı
vesikalardır. Bu eserlerin büyük bir çoğunluğu bugün hala kullanılmaktadır.
Şehir Türk-İslam dokusunu, büyük oranda Selçuklu ve Beylikler döneminde
yapılan bu eserlere borçludur desek abartmış olmayız. Bugün yine yoğun bir
biçimde Türkiye Selçukluları devrinde kullanılan kaleden Afyonkarahisar’a

208
Önkal, a.g.e., s. 328.
209
Çağdaş hiçbir Selçuklu kaynağında konuyla ilgili bir bilgi mevcut değildir. Yalnız Osmanlı
kaynaklarında sözü edilen mezarlık kadınana mezarlığı olarak bahsedilmektedir. Dr. Saadettin Aygen
bu konu hakkında bir eser vermiştir.
210
Gündoğan, a.g.e.,s. 51.
58

baktığımız zaman, kentin en eski mahallerinde gördüğümüz mescitlerin kahir


ekseriyeti bize Ortaçağ’daki atalarımızdan mirastır. Bu yapılar bugün de
ayakta kalarak tarihi hafızamızın ve bilincimizin yerinde durmasına yardımcı
olmaktadır.
Yukarıda Mehmet Altay Köymen’in Selçuklu eserleriyle ilgili
yorumlarından bahsettik. Sözü edilen Selçuklu sanatının en seçkin
örneklerini bu kentte bulmak mümkündür.
Her biri birer sanat eseri ve kültür mirası olarak sayılabilecek olan bu
eserler Türk’ün eşsiz sanat zevkinin birer nişanesi olarak dimdik ayaktadırlar.
Gelecek kuşaklara bu eserlerimizin sağlıklı bir biçimde ulaşması, bu
memleket üzerinde yaşayan herkesin vatan borcudur.
59

SONUÇ
Afyonkarahisar tüm ortaçağ boyunca önemli bir kent olmuştur.
Özellikle Orta ve İç Ege’nin nasıl Türkleştiği’nin bir kanıtı niteliğinde olan
kentin tarihi, bu bakımdan da ayrı bir öneme sahiptir.
Kent sadece Türkiye Selçukluları’nın tarihi açısından değil, Bizans ve
Haçlı Seferleri tarihi açısından da önemlidir. Bugün Ortaçağ Anadolu tarihi ile
ilgili çalışma yapmak isteyen her araştırmacı, bir şekilde bu kentten
bahsetmek durumundadır.
Malazgirt Zaferi sonrası Bizans Anadolu’sunda çıkan otorite boşluğu
Selçuklular’ın düzenledikleri akınlar ve iskân politikası ile bir asra yakın bir
zaman diliminden sonra yerini güven ve istikrara bırakmıştır. Çok kısa bir
dönemde Ege kıyılarına kadar her yer Türklerle dolmuştur. Bu husus sadece
Türk Tarihi açısından değil, dünya tarihi açısından da büyük önem arz
etmektedir. Bu durumun bir neticesi olarak Afyonkarahisar da Türkler’in
egemenliğine geçmiştir.
Afyonkarahisar’ın Selçuklu egemenliğine geçmesi ve takip eden
beylikler devrinde ise kent yine önemli olaylarla adından bahsettirmiştir.
Anadolu’da vatan savunmasının en önemli örneği olan Miryokefalon Zaferi
ise yine bu toprakların hinterlandı içerisinde olmuştur. Beylikler devrinde
ortaya çıkan ve bazı tarihçiler tarafından Türk Rönesans’ı olarak ifade edilen
Beylikler devri mimarisinin en seçkin örneklerini, bu kentte bulmak
mümkündür. Bu ayakta duran abidevi eserler bize atalarımızdan kalan birer
emanettir.
Kentin bu dönemiyle ilgili kaleme alınan çalışmalar birkaç sayfayı
geçmemekteydi. Yaptığımız bu çalışma ile kentin tarihine mütevazı bir katkı
yaptığımızı düşünüyorum. Bir Afyonkarahisarlı olarak yaptığım bu çalışma ile
beni yetiştiren bu kente karşı duyduğum gönül borcumu ödeme yolunda
önemli bir adım attığıma inanmaktayım.
60

KAYNAKÇA:
Kitaplar
AKURGAL, Ekrem, Anadolu Uygarlıkları, İstanbul, 1993.

ANNA KOMNENA, Alexiad, Çev. Bilge Umar, İstanbul, 1996.

AVCI, Orhan, Mehmet Altay Köymen’in Derslerinde Türk Tarihi ve


Tarihçiliği, Ankara.

BAILLY, Auguste, Bizans İmparatorluğu Tarihi, İstanbul, 2006.

BAYAR, Muharrem, Anadolu’nun En Eski Şehirleri’nden Bolvadin’in


Tarihi, C.I, Ankara, 1996.

BAYKARA, Tuncer, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş, Türk


Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1988.

BAYRAK, M. Orhan, İlk ve Ortaçağ’da Anadolu Tarihi Sözlüğü, (M.Ö.


25000-M.S 1453) İstanbul, 2005.

BROCKELMANN, Carl, İslam Ulusları ve Devletleri Tarihi, Ankara, 2002.

CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, İstanbul, 1994.

ÇAY, Abdulhaluk, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası Sultan II.


Kılıçarslan Ve Karamıkbeli (Myriokefalon) Zaferi (17 Eylül 1976), İstanbul
1984, s. 87.

GÜNDOĞAN, Mehmet, Afyon Âlimleri ve Evliyaları, Afyonkarahisar, 1999.

GÜNDÜZ, Tufan, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Ankara, 1997.

İBNİ BİBİ, Anadolu Selçuki Devletleri Tarihi, (çev. M. Nuri Gencosman-


notlarla neşreden. F. N. Uzluk) Ankara, 1941.

________, El Evamirül-Ala’iye Fi’l-Umui’l Ala’iye (Selçuk Name), C. II.,


Çev: Mürsel Öztürk, Ankara, 1996.

________, Selçukname, çev. Mükrimin Halil Yinanç, İstanbul, 2007.

İONNAS KINNAMOS, Ionnas Kinnamos’un Historiası 1118–1176, Yayına


Hazırlayan: Işın Demirkent, Ankara, 2001.

KAFALI, Mustafa, Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi, Ankara, 1988.


61

KARALİDİS, Pavlos, İstanbul’a Yollara Açılırken, Çev: Kriton Dinçmen,


İstanbul, 2004.

KINAL, Firuzan, Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara, 1983.

________, Eski Anadolu Tarihi, Ankara, 1991.

KOCA, Salim, Türk Kültürü’nün Temelleri, İstanbul, 1990.

________, Anadolu Türk Beylikleri Tarihi, Trabzon, 2001.

________, Türkiye Selçukluları Tarihi, C. II., Çorum, 2003.

________, Selçuklularda Ordu ve Askeri Kültür, Ankara, 2005.

KOÇAK, Özdemir, Erken Dönemlerde Afyonkarahisar Yerleşmeleri,


Kömen Yayınları, Konya, 2004.

KÜTÜKOĞLU, Mübahat, Tarih Araştırmalarında Usul, İstanbul, 2001.

KÖYMEN, M. Altay, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara 1998.

LEVTCHENKO, M.V., Kuruluşundan Yıkılışına Kadar Bizans Tarihi, çev.


Maide Selen, İstanbul 1999.

LIGHTFOOT, Chris, Mücahide Lightfoot, Anadolu’da Bir Bizans Kenti


Amorium, İstanbul, 2007.

MANSEL, Arif Müfit, Ege ve Yunan Tarihi, Ankara, 1999.

MERÇİL, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1991.

MERÇİL, Erdoğan-Ali Sevim, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilat


ve Kültür, Ankara, 1995.

NACRACAS, Georgios, Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni, İstanbul,


2005.

NIKETAS KHONIATES, Historia, Çev. Fikret Işıltan, Ankara, 1995.

ORTAYLI, İlber, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, İstanbul, 2006.

ÖNKAL, Hakkı, Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara 1996.

ROUX, Jean-Paul, Türklerin Tarihi, İstanbul, 2007.

RUNCIMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, C. I, Ankara, 1998.


62

SARRE, Friedrich, Küçük Asya Seyahati 1895 Yazı, (Çev. Dara


Çolakoğlu), İstanbul, 1998.

SEVİM, Ali-Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi I, Ankara, 1989.

SEVİM, Ali, Ünlü Selçuklu Komutanları Afşin, Atsız, Artuk ve Aksungur,


Ankara, 1990.

________, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara, 2000.

SEVİN, Veli, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Ankara, 2001.

SÜMER, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler), İstanbul, 1980.

TEXIER, Charles, Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi Ve Arkeolojisi, Çev. Ali


Suat, Latin Harflerine Aktaran: Kazım Yaşar Kopraman, Ankara, 2002.

TOGAN, A. Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihi’ne Giriş, İstanbul, 1981.

TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, İstanbul, 2003.

________, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 2004.

UMAR, Bilge, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İstanbul, 1993.

________, Türkiye Halkının Ortaçağ Tarihi Türkiye Türkleri Ulusunun


Oluşması, İstanbul,1998.

Urfalı Mateos’un Vekainamesi ve Papaz Grigor’un Zeyli, çev. Hrant D.


Andreasyon, Ankara, 2000.

UYSAL, Ali Osman, Afyon’da Üç Eser, İstanbul, 1993.

________, Germiyanoğulları Beyliği’nin Mimari Eserleri, Ankara, 2006.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu


Karakoyunlu Devletleri, Ankara, 1988.

YÜCEL, Yaşar, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar-Çoban-oğulları


Beyliği, Candar-Oğulları Beyliği- Mesalikü’l-ebsar’a Göre Anadolu
Beylikleri, C. I, Ankara, 1991.

YÜKSEL, İbrahim, Afyonkarahisar’da Canlanan Tarih, Ankara, 2005.


63

Makaleler

AÇIKEL, Ali, “Artukabat Kazası Yer Adları (1475-1600)”, Hacettepe


Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 2003, C. 20., s. 181-202

BAYAR, Muharrem, “Afyonkarahisar İline İskân Olmuş Aşiretler ve Karabağlı


Türkmen Aşiretinin İskânı, Sosyal Kültürel Yaşantılar”, IV. Afyonkarahisar
Araştırmaları Sempozyum Bildirileri, 1995, s. 179–221.

DEVRİM, Saffet, “Frigya Uygarlığı”, I. Afyonkarahisar Araştırmaları


Sempozyumu Bildirileri, Afyon, 1990, s. 119–121.

DEMİRKENT, Işın, “Bizans İmparatorluğu Devrinde Dorylaion”, Bizans


Tarihi Yazıları, İstanbul 2005, s. 83–96.

DREW-BEAR, Thomas, “Grek ve Roma Dönemi’nde Afyonkarahisar”,


Afyonkarahisar Kütüğü, C.I, Afyonkarahisar 2001, s. 97–111.

GELEKCİ, Cahit, “Türk Kültürü’nde Oğuz –Türkmen-Yörük Kavramı”,


Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Güz 2004, s. 9–18.

GÖKA, Erol, “Türkçe: Özgür ve Eşit Yurttaşlığın Mayası”, Muhafazakâr


Düşünce –Medeniyetin Şuuru Dil ve Kültür-, Ankara 2005, s. 43–52

IŞIK, Fahri, “Karahisar ve Pentapolis’te “Görülmeyen” Kybele İzleri”, II.


Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyum Bildirileri, Afyon, 1991, s. 94–
101.

İLASLI, Ahmet, “İlk Yerleşimden Roma Dönemi’ne Kadar Afyonkarahisar”,


Afyonkarahisar Kütüğü, c.I, Afyonkarahisar, 2001, s. 347–368.

________,”Afyonkarahisar Yer Adları”, VII. Afyonkarahisar Araştırmaları


Sempozyum Bildirileri, Afyonkarahisar, 2002, s. 267–271.

________, “ İlk Yerleşimden Türk Egemenliğine Kadar Afyon”, Anadolu’nun


Kilidi Afyon, Afyon, 2004, s. 83–96.

İNALCIK, Halil, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Problemi”, Doğu Batı Dergisi


Halil İnalcık Makaleler, C. I, Ankara, 2005, s.121–138.

KARAZEYBEK, Mustafa, “Selçuklu ve Beylikler Döneminde Afyonkarahisar”,


Anadolu’nun Kilidi Afyon, Afyonkarahisar, 2004, s. 63–75.

KOCA, Salim, ““Diyar-ı Rum’un” (Roma Ülkesi=Anadolu) Türkiye Haline


Gelmesinde Türk Kültürünün Rolü”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Ankara,
2008, s.1–54.
64

KOÇAK, İnci, “Bazı Arap Ülke ve Şehir Adları” Ankara Üniversitesi D.T.C.F.
Dergisi, C. XXXVI, Ankara, 1993, s. 133–134.

KOÇAK, Talat, “Ebu Eyüp El Ensari Hazretleri’nin Şehit Olduğu İstanbul


Kuşatması’nın Nedeni: Bizans İmparatorluğu’nda Bir Generalin İsyanı”, X.
Eyüp Sultan Sempozyumu Tebliğleri, İstanbul, 2006, s. 332–339.

________, “Feth’e Giden Yolda İlk Engel, İlk Müjde: Amorium”, Fatih
Sempozyumları I-II Tebliğler, İstanbul, 2007, s. 116–125.

KÖYMEN, Mehmet Altay, “Anadolu’nun Fethi ve Malazirt Meydan


Muharebesi”, Malazgirt Zaferi ve Alparslan, İstanbul, 1971, s.67–142

KÜPELİ, Özer, “Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde Afyonkarahisar, ”,


Afyonkarahisar Kütüğü, C. I, Afyonkarahisar, 2001, s.125–132.

LIGHTFOOT, Chris, “Bizans Döneminde Afyonkarahisar”, Afyonkarahisar


Kütüğü, C.I, Afyonkarahisar, 2001, s. 113–124.

POLAT, Yusuf “Afyonkarahisar İli Köğnüş Vadisinde Bulunan Phryg Anıtları


Üzerinde Görülen Bozulmalar”, VII. Afyonkarahisar Araştırmaları
Sempozyumu Bildirileri, Afyon, 2005, s. 521–526, s. 520–526.

SİVAS, Hakan, “Afyonkarahisar Çevresinde Yeni Bulunan Roma Dönemi


Nekropolleri”, VII. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyum Bildirileri,
Afyonkarahisar, 2005, s. 332–354.

SÜMER, Faruk, “Abbasiler Tarihinde Orta Asyalı Bir Prens Afşin”, Belleten,
LI/200, 1987, s. 651-666.

ŞAHİN, Kamil, “Afyon’da İki Selçuklu Medresesi”, IV. Afyonkarahisar


Araştırmaları Sempozyum Bildirileri, Afyonkarahisar 1995, s. 233–237.

ŞAHİN, Naci, “Tarih Boyunca Karahisar-ı Sahib Sancağı Kalesi ve Şehrin


Yapılanmasındaki Konumu”, VI. Afyonkarahisar Araştırmaları
Sempozyumu Bildirileri, Afyonkarahisar 2002, s. 509–525.

TURAN, Mustafa, “Kültür-Tarih-Bilinç”, Almıla, Haziran-Temmuz 2006, s. 37-


40.

TURFAN, Kemal, “ Myriokephalon Savaşı Üzerinde Yeni Görüşlerimiz ve


Anadolu’nun Bir Türk Vatanı Oluşu”, Myriokehalon Savaşı I. Ve II.
Sempozyum Bildirileri, Denizli, 1997, s. 4-25.

UMAR, Bilge, “Myriokephalon Savaşı’nın Yeri: Çivril Yakınında Kufi Çayı


Vadisi”, Belleten, LIV/209, 1990, s. 99–123.
65

UYUMAZ, Emine, “Anadolu Selçuklu Çağı Kronolojisi”, Cogito Selçuklular


Özel Sayısı, İstanbul, 2001, s. 121–131.

WITTEK, Paul, Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları, çvr. M. Eren,


Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I, (1970) 193–240.

YILDIZ, Hakkı Dursun, “Abbasiler Devrinde Türk Kumandanları. El Afşin


Haydar Bin Kavus”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Enstitüsü Dergisi, İstanbul, 1974, s. 1–22.

www.frigvadisi.org (01.01.2007)

www.amoriumexcavations.org (01.01.2007)
66

ÖZET

KOÇAK, Talat. Türkiye Selçukluları ve Beylikler Döneminde


Afyonkarahisar, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008.
Anadolu’nun Türkleşme süreci önemli bir tarihi olaydır. Bu süreçten
Anadolu’nun kilidi konumunda bulunan Afyonkarahisar’da derin bir biçimde
etkilenmiştir. Kentte birçok askeri ve siyasi hadise Selçuklu ve Beylikler
Devrinde yaşanmıştır. Bununla beraber pek çok Türk topluluğu
Afyonkarahisar’a gelerek yerleşmişlerdir. Tarihi süreç içerisinde bu yaşanan
hadiseler özelde Afyonkarahisar’ı, genelde ise tüm Anadolu’yu etkilemiştir.

Anahtar Sözcükler

1. Türkiye Selçukluları
2. Sahipataoğulları
3. Toponimi
4. Afyonkarahisar
5. Beylikler
67

ABSTRACT

KOÇAK, Talat. Afyonkarahisar at Turkish Seljuks and Beyliks (small


Turkish Emirates) Periods, Master’s Theses, Ankara, 2008.
The period when the Turks slowly occupied Anatolia is a greatly
important historical event. Afyonkarahisar, the city that played a key role
during that time, has also benefited and influenced by that transformation.
The city eyewitnessed many military and politic affairs in Seljuk and Beyliks
period. Nonetheless many Turkish clans came and inhabited at
Afyonkarahisar. During that process all these series of historical events
affected Afyonkarahisar privately and also Anatolia in general.

Key Words:

1. Turkish Seljuks
2. Sahipataoğulları or Sahipataoghlu
3. Toponimi
4. Afyonkarahisar
5. Beyliks: Turkish clans, small Turkish emirates

You might also like