Professional Documents
Culture Documents
Hüseyin MUŞMAL
Özet
Beyşehir ve Göller Bölgesi, tarihî, coğrafî ve stratejik yönleriyle, özellikle
Anadolu’nun tarihi, jeolojisi ve coğrafyası ile uğraşanların dikkatini çekmiştir. Bu da,
bölgenin XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya akın eden coğrafyacılar, jeolog ve
biyologlar tarafından araştırılmasına yol açmıştır. Böylece, tarih boyunca birçok farklı
devletin hâkimiyeti altına girmiş olan bölgede, özellikle Hititlerden kalma Eflatun Pınar
ve Fasıllar Anıtı XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa bilim âleminde şöhret
kazanmaya başlamıştır. Bu tarihten itibaren de birçok yerli ve yabancı seyyah, başta
Beyşehir’in bu antik dönemi eserleri olmak üzere, Eşrefoğulları dönemine ait tarihi
eserleri incelemek amacıyla Beyşehir ve çevresine araştırma seyahatleri
gerçekleştirmeye artırmışlardır. Özellikle XIX. yüzyıldan sonra seyyah ve araştırmacılar
Beyşehir ve çevresini daha sık ziyaret etmeye ve eserlerinde daha detaylı bilgiler
vermeye başlamışlardır. Bu çalışmada, Tarihi coğrafya eserlerinde ve
seyahatnamelerde yer alan Beyşehir ve çevresi hakkındaki bilgiler ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Beyşehir, Seyahatname, Tarihî Coğrafya
Abstract
With their historical, geographical and strategic aspects, Beyşehir and Lakes
Region have always attracted attention of ones, who deal especially with the history,
⃰
Bu makale 17-18 Nisan 2014 tarihlerinde Selçuk Üniversitesi Beyşehir Ali Akkanat Turizm
Fakültesi’nde düzenlenen Turizm Haftası Etkinlikleri çerçevesinde 17 Nisan 2014 tarihinde
“Seyehatnamelerde Beyşehir” isimli panelde sunulmuş olan tebliğin geliştirilmesi ile
oluşturulmuştur. Çalışmanın hazırlanmasında 2005 yılında tamamladığım, XIX. yüzyılın İlk
Yarısında Beyşehir ve Çevresinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı (1790-1864) isimli Doktora
Tezimden de yararlanılmıştır.
Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Hüseyin Muşmal
1
Bu konuda bkz. J. Mellaart, Earliest Civilisations of the Near East, London 1965; J. Mellaart,
Çatal Hüyük: a Neolithic Town in Anatolia, London 1967; H. Hauptmann, “Recent
Archaeological Research in Turkey: Nevali Çori”, Anatolian Studies, S.37, London 1987, s.
206-207.
2
Ali Rıza Çetik, Türkiye Vejetasyonu 1: İç Anadolu’nun Vejetasyonu ve Ekolojisi, Konya 1985,
s.40; İbrahim Atalay, “Pleistosen Sonu ve Holosen Başlarında Anadolu’nun Paleoğrafya
Şartlarına Genel Bir Bakış”, Coğrafya Araştırmaları, S. 4, 1996, s. 11-14; İbrahim Atalay,
Türkiye Coğrafyası, İzmir 1994, s. 302.
3
J. Bordaz, “Suberde”, Anatolian Studies, 15, 1965, s. 30-32; J. Bordaz, “The Suberde
Excavations South West Turkey. An Interium Report”, Türk Arkeoloji Dergisi, XVII-2, 1968, s.
43-71; J. Mellaart, “Preliminary Report on a Survey of Pre-Classical Remains in Southern
Turkey”, Anatolian Studies, 4, 1954, s. 175-240.
4
Çukurkent Höyük, bugün Konya ili Hüyük İlçesi Çukurkent Kasabası’nın kuzeyinde su
deposunun bulunduğu yamaç üzerinde yer alır. Hasan Bahar, “1998-1999 Yılı Konya-Karaman
[162]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
İlleri Yüzey Araştırmaları”, XVIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı, (22-26 Mayıs 2000), II,
Ankara 2001, s.191.
5
Beyşehir ve çevresindeki eskiçağ yerleşmelerini ele alan başlıca çalışmalar için bkz J. Bordaz,
“Erbaba The 1977 and 1978 Seasons in Perspective” Türk Arkeoloji Dergisi, XXVI/1, 1982,
s.86-94; J. Mellaart, “Early Cultures of the South Anatolian Pleteau”, Anatolian Studies, XI,
1961, s. 159 vd; S. Lyoyd Pelimanry, J.Mellaart, Beycesultan I, The Chalcolithic and Early
Bronze Age Levels, London 1962; J. Bordaz, “A Report of the 1969 Excavations at Erbaba a
Neolitic Site Near Beyşehir Turkey”, Türk Arkeoloji Dergisi, XVIII/2, 1969, s. 59-64; M.
Özsait, Helenistik ve Roma Devrinde Pisidya Tarihi, İstanbul 1985; M. Özsait, o İlk Çağ
Tarihinde Pisidya, İstanbul 1980; Hasan Bahar, Özdemir Koçak, Eskiçağ Konya Araştırmaları
2, (Neolitik Çağdan Roma Dönemi sonuna Kadar), Konya 2004.
6
Bahar, Koçak, Konya, s. 13 vd; Yurt Ansiklopedisi, “Konya”, C.7, İstanbul 1982-1983, s. 5147,
Daha geniş bilgi için bkz. Hasan Bahar, Demir Çağı’nda Konya ve Çevresi, Konya 1999.
7
Anıtın resim ve çizimleri için bkz. Rudolf Naumann, Eski Anadolu Mimarlığı, Ankara 1998, s.
451-452; Bölgenin Hitit dönemi ve abidelerini ele alan bazı kaynaklar için bkz. W. Hamilton,
Researches in Asia Minor, Pontus and Armenia II, London 1842; Eduard Meyer, Reich und
Kultur der Chjetiter, Karl Curtius Berlin Verlag Karl Curtius in Berlin 1914, s.114-115; Naci
Fikret Baştak, “Konya Vilâyetindeki Hitit Abideleri ve Hititlerin Dinleri”, Konya Dergisi, Mart
1937, s. 399-408; H.Güterbek, “Alte und New Hethitische Denkmaler”, Halil Ethem Hatıra
Kitabı, Ankara 1947, s. 48-51; K.Bittel, “Beitrag un Eflatun-Pınar”, Bior, X, 1/2, 1953; E.
Laroche, “Eflatunpınar”, Anadolu/ Anotolia, III, 1958, s. 43-47; J. Mellaart, “The Late Bronze
Age Monuments of Eflatun Pınar and Fasıllar Near Beyşehir”, Anatolian Studies, XII, 1962, s.
111-117; Naci Fikret Baştak, Konya 1, Konya 1945, s.40-45; İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri
ve Kitabeleriyle Beyşehir Tarihi, (Haz. Ahmet Savran), Erzurum 1991, s.330-343.
8
Remzi Oğuz Arık, Ankara-Konya-Eskişehir, Yazılıkaya Gezileri, (Haz. Tahsin Özgüç), Ankara
1956, s.12.
[163]
Hüseyin Muşmal
set yapıldıktan hemen sonra Beyşehir Gölü’nün oluştuğu gibi ilginç bir düşünce
de nakledilmektedir.9
Hitit hâkimiyetinden sonra Demir Çağı’nda bölgede Friglerin hâkim
olduğu görülmektedir.10 Bölge M.Ö. VII. yüzyılda Lidya, M.Ö. 546’da Pers,
M.Ö. 333’te Makedonya ve M.Ö.120’de Roma egemenliğine girmiştir.11 Eski
çağın önemli tarih ve coğrafyacılarından Strabon burası hakkında çok kısa bilgi
vermiştir. Strabon, Konya platosunun soğuk ve ağaçsız bir bölge olarak yabani
merkeplerin otlak yeri olduğunu ve suyun çok az bulunduğunu belirtmektedir.
Strabon bu bölgede büyüğü Karalis (Beyşehir), küçüğü de Trogitis (Suğla)
olmak üzere iki gölün bulunduğunu söyler.12 Bazı yabancı kaynaklarda
Karalis’in eskiçağlarda daha büyük olduğu, sonradan küçüldüğü ve şehir
merkezinin önemli bir kısmının eskiden su altında bulunduğu ifade
edilmektedir.13 Beyşehir, bu dönemlerde Göller Bölgesi’nin büyük bir
bölümünü kapsayan Pisidya sınırları içerisinde gösterilmektedir.14 Strabon,
9
Bkz. H 1332 Malî 1330 (1914) Konya Vilâyeti Salnamesi, İstanbul Babıâli Cihan Matbaası,
1330/1914, s.604; 1947 yılında Beyşehir’e giden Halil İnalcık ve Halil Demircioğlu, “Eflatun
Pınar emsaline nadir rastlanan büyük bir kaynaktır. Suları genişçe bir yer kaplayan fakat
yeryüzüne pek çıkmamış olan kayalar arasından hemen hemen bir çay gibi teşkil edecek kadar
çok kuvvetli çıkıyor. Bu hal, öyle görülüyor ki, insanları çok eskiden, burada tanrısal kudretlerin
tecelli ve tezahür ettiği inancına götürmüştür. Filhakika daha M.Ö. 2.000’de Hititlerin buraya
hususi bir önem verdikleri ve burasını mukaddes bir pınar telakki ettikleri artık anlaşılmış
bulunuyor. Araştırmalar kaynaktan çıkan suların genişçe bir havuz halinde toplandığını su
birikintisinin suni olduğunu ve Hititler tarafından daha aşağıda bir bent yapılma suretiyle
vücuda getirildiğini göstermiş bulunuyor. Hatta bu havuzun dibinin dahi o zamanlar döşeli
olması ihtimalini düşündürecek emareler bile mevcuttur.” demişlerdir. Halil Demircioğlu, Halil
İnalcık, “Tarih Enstitüsünün Orta Anadolu Gezisi”, AÜDTCFD, V, Ankara 1947, s.173.
10
Bahar, Koçak, Konya, s.25; Besim Darkot, “Konya”, İA, VI, Eskişehir 1997, s. 842; Baştak,
Konya I, s. 229-231;Yurt Ansiklopedisi, “Konya” s. 5147.
11
Herodotos, Herodot Tarihi, (Çev. M. Ökmen), İstanbul 1982, I, s. 16.-74; Ksenophon,
Anabasis, (Çev.Tanju H. Gökçöl), İstanbul 1974, II, s. 1-19; Darkot, “Konya”, s.842; Konyalı,
Beyşehir, s.11; Rüçhan Arık, Kubadabad Sarayı, İstanbul 2000, s.48.
12
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası, XII-XIII-XIV, (Çev. Adnan Pekman), İstanbul 1993, s.49-
50; Strabon, XII. VI. 1.
13
M. Vıvıen De Saınt Martın, Descrrıptıon Hısterıque Et Geographıque De Lasıe Mıneure, Parıs
1852, s.463-46.
14
Pisidya bölgesi hakkında bilgi için bkz. Mehmet Özsait, İlk Çağ Tarihinde Pisidya, İstanbul
1980; Pisidya bölgesinin sınırları kesin olarak saptanamamış olsa da kuzey ve kuzeybatıda
Phrygia, doğuda Lykaonia, batıda Milyas Kabalis, güneyde Pamphylia, güneydoğuda Isauria ve
Kilikia bölgeleriyle komşudur. Bu konuda bkz. Hasan Bahar, Isauria Bölgesi Tarihi, (SÜSBE,
Yayınlanmamış Doktora Tezi), Konya, 1991; Mehmet Özsait, Helenistik ve Roma Devrinde
Pisidya Tarihi, İstanbul 1985; Veli Sevin, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası 1, Ankara 2001,
s.153-155.
[164]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
15
Pisidyalılar hakkında bilgi için bkz. Strabon, Anadolu, s.52-54; Strabon XII. VII. 1-3.
16
Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s.1-44; Mükrimin Halil Yinanç,
Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul 1944, s.19-85.
17
Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara 1994, s.79; W. M. Ramsay, Anadolu’nun
Tarihi Coğrafyası, (Çev. M.Pektaş), İstanbul 1961, s.82.
18
Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara 1993, s.142; Turan, Türkiye, s.177;
Muharrem Kesik, “Sultan Melikşah ve Sultan I. Murat Dönemleri”, Türkler, VI, Ankara 2002,
s.556.
[165]
Hüseyin Muşmal
19
Niketas Hkoniates, Hıstorıa, (Çev. Fikret Işıltan), Ankara 1995, s.24-25.
20
Kubâdâbad Sarayı bulunduktan sonra sarayla ilgili birçok yayın yapılmıştır. Bazı örnekler için
bkz. Uğur Tanyeli, Anadolu-Türk Kenti’nde Fiziksel Yapının Evrim Süreci XI.-XV. Yüzyıl,
(İTÜFBE, Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1987, s.175-176; M. Zeki Oral, “Kubâdâbad
Bulundu”, Anıt, S. 10 Kasım 1949; Rüçhan Arık, Kubadabad Sarayı, İstanbul 2000, s.44; M.
Zeki Oral, “Kubadabad Çinileri”, Belleten, S.66, Ankara 1953; M. Zeki Oral, “Kubadabad
Yolunda”, Anıt, S. 26, Konya 1960; Mehmet Önder -Katherina Otto Dorn, “Kubâd-abad
Kazıları, 1965 yılı Ön Raporu”, Türk Arkeoloji Dergisi, S. XIV, Ankara 1967, Mehmet Önder,
“Kubadabad Sarayları Harpi ve Simurgları”, Türk Etnoğrafya Dergisi, S. X, Ankara 1968;
Rüçhan Arık, Kubadabad Sarayı, İstanbul 2000.
21
Oral, “Kubadabad Yolunda”, s.10; Konyalı, Beyşehir, s.182.
[166]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
[167]
Hüseyin Muşmal
[168]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
25
İbn Bibi, El-Evamirü’l- Ala’iye Fi’l Umur’il Alai’ye, Selçukname I, (Haz: Mürsel Öztürk)
Ankara 1996, s.362-363; Turan, Türkiye, s.397-398.
26
Ahmet Çaycı, Eşrefoğlu Beyliği Dönemi Mimari Eserleri, Ankara 2008, s. 16.
27
Yücel, Beylikler, s.188; Çaycı, Eşrefoğlu, s. 16.
28
Kâtip Çelebi, Cihannüma, İstanbul H.1145, s.618.
29
Kâtip Çelebi, Cihannüma, s.619.
[169]
Hüseyin Muşmal
30
Osman Eravşar, “Gezginlerin Gözüyle Konya”, Gez Dünyayı Gör Konya’yı, (Editör: Ahsen
Erdoğan), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001, ss. 240–290, s. 251.
31
Talat Mümtaz Yaman, “200 Sene Evvel Konya, Uluslu İbrahim Hamdi Efendi’ye Göre”,
Konya Dergisi, 22-23, Konya 1938, s. 1216.
32
Otto Von Richter, Wallfahrten im Morgenlande, s. 354-357’den nakleden F. Sarre, Küçük Asya
Seyahati 1895 Yazı, Selçuklu Sanatı ve Ülkenin Coğrafyası Üzerine Araştırmalar, (Çev. Dârâ
Çolakoğlu), İstanbul 1998, s. 148.
[170]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
33
Charles Texier, Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi, (Çev. Ali Suat, Yayına
Hazırlayan: Kazım Yaşar Kopraman, Musa Yıldız), Ankara 2002, s. 299.
34
Sarre, Küçük Asya, s.148.
35
Sarre, Küçük Asya, s.146-147.
[171]
Hüseyin Muşmal
[172]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
var. Selki’nin kuzeyinde uzanan dağ etekleri ile buraların korunaklı ve güneşli
vadilerinde yer alan çok sayıda köy son derece verimli olup, Konya pazarına
erik, kiraz ve şarap sağlıyordu, ama Sekli ve çevresi insanda hiç de bu izlenimi
uyandırmıyor. Selki yüksekte yer alıyor ve ne bağı ne de bahçesi var, çevresinde
sadece tarlalar görülüyor.” Demektedir.
11 Temmuz 1895 gecesini Selki’de geçiren Sarre, ertesi gün yani 12
Temmuz’da Kıreli Kasabası’ndan Beyşehir’e giden yol üzerinde Eflatınpınar’ı
aramak üzere yola koyulmuştur. Eserinde Eflatun Pınar’la ilgili şu bilgileri
vermektedir: “Karşı yönde platodan aşağıya yöneldik ve Kıreli Kasabası’ndan
Beyşehir’e giden direkt yol üzerindeki Eflatun Pınar’ı aradık. Kısa bir süre
sonra tepelerden inen kurumuş çalıların arasındaki yolu kaybettik, ama nihayet
küçük ve otların bürüdüğü bir vadinin çıkışında ana yolu bulduk. Yoldan hemen
sonra karşımıza çıkan küçük gölün kıyısı inek ve keçi sürüleri tarafından istila
edilmişti. Ve kıyıda bir duvar yükseliyordu. Aradığımız anıtı bulmuştuk.” Sarre
Eflatun Pınar’ın şimdiye kadar birçok gezgin tarafından ziyaret edildiğini
belirttikten sonra anıt hakkında ilmî bilgiler vermeyi sürdürmüştür.37 Sarre,
anıtı detaylı bir şekilde anlattıktan sonra, Beyşehir seyahati hakkında bilgi
vermeye devam etmiştir. Eserinin bu kısmında Eşrefoğlu Külliyesi’nin detaylı
bir şekilde ele alacaktır: Bu konuda “Eflatunpınar’da birkaç saat kaldıktan,
ölçümler yaptıktan ve fotoğraf çektikten sonra, Beyşehir’e varmak için üç
saatlik yolumuz kalmıştı. Yolun ortasında bir adaya bakan kıyıda Kıstıfan Köyü
görülüyor. Bu isimden burada bir zamanlar bir Hıristiyan yerleşim yerinin
bulunduğunu tahmin edebiliriz. Göle yaklaştık ve gölün doğu köşesindeki
akarsuyun her iki tarafında da Beyşehir (Beylerin Şehri) yer alıyor. Akarsuyun
bu tarafındaki kısmına İçerişehir adı veriliyor. Şehrin her zamanki şehir
surlarından burada bir kapısı bulunan az miktarda kalıntı görülüyor. Arkasında
şimdi bir bölümü ekilmemiş bir alan uzanıyor. Bu alandaki bir dizi yoksul evin
aralarında da Selçuklu döneminden kalma ilginç yapılar var. Eşrefoğlu bir
başka deyişle Eski Cami Konya’nın aynı tarihi yapılarıyla olan benzerliğinden
anlaşılacağı üzere XIII. yüzyıldan kalma bir yapı. Konya’daki Alâeddin
Camisinin planıyla aynı plana sahip olması ve camilerin en eski tipini
göstermesi açısından ilginç. Bu sekizgen bir yapı ve düz tavanı yukarıya doğru
daralan 48 ahşap sütuna otuyor. Bu ahşap sütunlar Anamas Dağı’nın çok
değerli sedir ağacından yapılmış ve her bir sütun kesme taştan bir kaide üzerine
yerleştirilmiş. Ama sütunların başlıkları Selçuklu taş mimarisinde gördüğümüz
37
Sarre, Küçük Asya, s.150-151.
[173]
Hüseyin Muşmal
[174]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
38
Sarre, Küçük Asya, s. 155-157.
39
Sarre, Küçük Asya, s.158-160.
[175]
Hüseyin Muşmal
bahsinde “Konya vilayet ve sancağında kaza merkezi bir kasaba olup Konya’nın
65 km garbi cenubisinde hem nâmı olan gölün şark cenubi kenarında ve mezkûr
göle dökülen yine hem nâmı olan bir nehrin iki tarafında vakidir. Cümlesi
Müslim olmak üzere 2.000 kadar ahalisi 3 camii, 7 mescidi, 4 medresesi, 1
Rüştiye ve 2 sıbyan mektebi, 3 hanı ve nehr-i mezkûr üzerinde bazı mahalleri
harap 8-10 gözlü bir köprüsü vardır. İsorya şehr-i kadiminin mahallinde vaki
olduğu maznundur. Beyşehir Kazası Konya Sancağı’nın cihet-i garbisinde vaki
olup Kırili Nahiyesi ile beraber 74 karyeden mürekkep 35.000 ahaliyi camidir.
Arazisi mümbit ve mahsuldar olup mahsulâtı hububat-ı mütenevvia ile afyon ve
meyve ve sebzelerin envaisinden ibarettir. Hayvanatı ve ale’l-husus gölün
kenarlarında mandaları pek çoktur. Beyşehir Çayı Konya vilayet ve
sancağında bir nehirdir ki liva-yı mezkûrun garp cihetinde vaki hem nâmı olan
gölün ayağı mesabesinde olup mezkûr gölün cenub-i şarki köşesinden bida ile
Beyşehri Kasabası’nın içinden geçtikten sonra cenub-i şarkiye doğru cereyanla
takriben 60 km’lik mesafe kat ettikten sonra Suğla nam-ı diğer Karaviran
Gölü’ne dökülür. Cereyanında birçok değirmen çeviriyorsa da gölün suyu
çekildiğinde kuruma derecesine gelir. Beyşehir Gölü Konya vilayet ve
sancağına tabi hem nâmı olan kazada büyücek bir göl olup cenub-i şarkiden
şimal-i garbiye doğru olan tûlu 60 arzı ve sathiyesi 15 km’dir. İçinde birkaç ada
bulunup havaları ağır olmak cihetle meskûn değilseler de pek çok manda ve
hayvanata mera ittihaz olunurlar. Gölün içinde birkaç nevi balık bulunup
kesretle saydolunduğu gibi derisinden kürk imal olunur bir nevi su kuşu dahi
vardır. Bu göle şimal ve garb ve şarktan birkaç çay dökülüp fazla meyahı ayağı
hükmünde olan Beyşehri çayı vasıtasıya cenube doğru akıp Suğla Gölü’ne
dökülür.” 40 Demektedir.
Ali Cevad H. 1313/M. 1895-1896 yılında yayımladığı, “Memalik-i
Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügati” isimli eserinde Beyşehir ve çevresi
hakkında uzun uzun bilgiler vermiştir: “Konya Vilayet Sancağı’nda kaza
merkezi bir kasaba olup, Konya’nın 18 saat garbi cenubisinde ve hem nâmı
olan gölün şark-i cenubisinde ve göle dökülen Beyşehir Çayı’nın iki
sahilindedir. Kasaba iki kısım olup bir kısmına meydan diğer kısmına vaktiyle
İçerişehir tesmiye kılınmıştır. Kasabanın sahilinde bulunduğu gölün devresi 20
saatte dolaşılabiliyor ve bundan 20-30 kadar değirmen tedvirine kâfi bir su
çıkarak ve Sarıöz Boğazı’ndan gelen su ile birleşerek Seydişehri ovasından
cereyan ile Karaviran Gölü’ne ve mezkûr göl dahi ziyadeleşerek Konya
40
Şemseddin Sami, Kâmûs’ul-Âlâm, 2. Cilt, Mihran Matbaası, İstanbul H. 1306, s. 1334.
[176]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
Ovası’na yayılır. Derun-ı kasabada iki bin kadar nüfus ve biri Eşref Rumi’ye
mensup 3 camii, 7 mescidi, 1 medresesi, 1 rüştiye 2 sıbyan mektebi, 3 hanı ve
muhtaç-ı tamir 8-10 gözlü bir köprüsü vardır. Kasabada beher Cumartesi
günleri kurulur bir pazarı vardır ki haftada 200.000 kuruşluktan ziyade ahzüita
edilir. Kasaba göl kenarında olduğundan havası latif olduğu gibi derununda
çıkan nehrin suyu dahi şurba gayr-i salih olmakla ahali içecekleri suyu gölden
ahzetmektedir. Tarih-i kadimde mezkûr olan İsorya Şehri kasabanın mahallinde
olması ihtimali karibdir.”41
Ali Cevad eserinin Beyşehir Kazası bahsinde kaza geneli hakkında da
bilgi vermektedir. “Beyşehir Kazası: Merkez livanın garp cihetinde vaki olup 49
kadar köyden mürekkeptir. Kazanın arazisi mümbit ve mahsuldardır. Garp
cihetindeki gölden nefis balıklar çıkar. Ve her cins hububat ile afyon, meyve ve
sebze kesretle yetiştirilir. Ve mamulâtı kilim çorap gibi şeylerdir. Dâhili kazada
7.732 hanede heman cümlesi İslam olmak üzere 32.375 nüfus, 38 mescid, 12
cami, 1 Mevlevi dergâhı, 354 debbağhane, 72 değirmen, 3 hamam, 16 fırın, 18
han, 12 kahvehane, 44 mağaza, 289 dükkân, 101 çeşme ve sebil, 2 selhhane, 1
hapishane, 71 türbe, 1 kütüphane, 1 Ermeni kilisesi, 1 Rum kilisesi, 60 İslam
Mektebi, 16 medrese mevcuttur. Kazanın hayvanat-ı ehliyesi 344 manda, 1.548
inek, 1.852 öküz, 161 deve, 1.252 merkep, 14 ester, 437 bargir, 31.334 tiftik,
23.450 karakeçi, 35.628 koyun vesaireden mürekkeptir. Kazanın mahsulât-ı
mütenevviası epeyce bir yekûn teşkil eder. Hâsılat-ı miktar-ı senevîsi 500 kile
nohut, 2.000 kile çavdar, 1.000 kile yulaf, 100 kile mısır, 25.000 kile melez,
125.000 kile arpa, 400.000 kile buğday, 3.400 kıyye afyon, 4.000 kile fiğ, 100
kile fasulye, 200 kile mercimek ve 1308 sene-i maliyesi 26 karye 2773 hanede
11.673 nüfus ceman Kıreli nahiyesi dahi Beyşehri Kazası’na mülhaktır.”42
Ali Cevad eserinde Beyşehir Çayı ve Beyşehir Gölü hakkında da bir
bahis açmış ve detaylı bilgi vermiştir: “Beyşehri Çayı: Zikrolunan Beyşehri
Gölü’nün ayağı olup mezkûr gölün şark canibisinden çıktıktan sonra kasabanın
içerisinden geçerek 60 km kadar temdid-i mecra ile Karaviran nam göle karışır.
Mezkûr çay üzerinde birçok değirmenler var ise de gölün suyu azaldığı vakit bu
da kurumak dercesine gelir. Beyşehir Gölü: Konya Vilayet ve sancağında hem
nâmı olan kaza dâhilinde kâin bir göldür ki çevresi 27 fersah ve sathı 40
fersahtır. Suyu tatlı ve derununda etrafı 4-5 saatte dolaşılıyor. Birkaç adacıklar
var ise de havası ağır olmakla ancak kaza hayvanına mera ittihaz olunmuştur.
41
Ali Cevad, Memalik–i Osmaniyenin Tarih ve Coğrafya Lügatı, Dersaadet H.1313, s.187.
42
Ali Cevad, Memalik–i Osmaniye, s.187 vd.
[177]
Hüseyin Muşmal
[178]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
45
Jüthner, Archaologısche Expedıtıon, s.27-30.
46
Ahmet Şerif, Anadolu’da Tanin, I, (Haz. Mehmet Çetin Börekçi) Ankara 1999, s.42 vd.
[179]
Hüseyin Muşmal
Hatta kaymakamın bile bilgisi yok. Söylendiğine göre, vilâyetten bilgi istemiş,
nizamnamelerini istemiş, fakat hiçbir cevap gelmemiş… Bunun için, şirket,
istediği gibi iş yapıyor, hareket ediyor, hiçbir taraftan denetime bağlı değil,
bilmem ki bu nasıl bir sırdır.”47
Ahmet Şerif 4 gün boyunca Beyşehir’de kalmış, şehir ve sakinleri
hakkında da bazı gözlemler yapmıştır. “Beyşehri’nde oturduğum 4 gün içinde,
öğrendiğim gördüğüm şeyler acı, elem verici gerçekler oldu. Eşraf adı verilip,
köylüleri soymaktan başka ticaretleri, hükümetin çalışmalarını meşgul
etmekten, işlerine yaramayan ve emellerine hizmet etmeyen memurların-ki pek
azdır- aleyhinde bulunmaktan başka meşgaleleri olmayan sınıftan beş-on kişi
burada da var. Hatta bunların zulüm ve yolsuzlukları, bu kazada, diğer
gezdiğim yerlerden pek fazladır. Hepsinden önce yaltaklanan ve ikiyüzlü bir dil,
sonra artık memurların birbirinin hakkındaki şikâyetleri. Çünkü bu adamlar,
birbirinin son derece düşmanıdır. Bu düşmanlık memurları halkı da bölüyor.
Hele bir memur yerli olursa, kesin olarak, bunlardan birinin esareti ve
mahkûmiyeti altındadır. Kaymakam bu adamlardan şikâyetçi, hükümetin her
şeyine burun soktukları, fakat elindeki yürütme araçları ile onların etkilerini
bütünüyle kırmayı başaramadığını söylüyor. Çünkü memurlardan
arkadaşlarından emin değil. Hükümetin bu eşraf zimmetinde pek çok alacağı
vardır. Mesela Beyşehri’nde müftünün vergi dairesiyle diğer dairelere on bin
kuruş borcu var. Zaten kasabanın seksen bin kuruş vergi bakayasının yarısı
halen bu beş-on kişinin zimmetinde.” Demektedir.
Ahmet Şerif, Beyşehir Hükümet Konağının 1909 yılında harap vaziyette
olduğunu içerisinde yer alan eşyaların da aynı halde bulunduğunu
söylemektedir. Eserinde bu konuda “Pek harap olan hükümete girince, insan
hızlı yürümeye, çok söz söylemeye korkuyor. Kaymakam odası yıpranmış,
eskimiş, yırtılmış ve otları çıkmış minderleriyle, haklı olarak, ziyaretçilerin
bakışlarını çekiyor. Karşıda, sol tarafta, önünde tahta parmaklıklarla çevrilmiş
ufak bir bahçesi, gezinti yeri bulunan hapishane görünüyor. Burası
Karaağaçtaki hapishane kadar yoksul görünüşlü değil, lamba ile oturmuyorlar.
Fakat pislik, pis kokular ve rutubet var. Üçü tutuklu, ikisi mahkûm olduklarını
söyleyen beş kişi bulunuyor. Bunları söyletirseniz, hepsi suçsuz olduklarından,
mahkemenin haksız yere hüküm verdiğinden filan söz ederler ki pek doğaldır.
Çünkü kabahat, samur kürk olsa kimse üstüne almaz derler. Bunun için bu
adamlara, o kadar kulak asmam.” demektedir. Ahmet Şerif bu bahiste
47
Şerif, Anadolu’da Tanin, s.42-43.
[180]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
48
Şerif, Anadolu’da Tanin, s.43 vd.
49
Şerif, Anadolu’da Tanin, s. 43- 47.
[181]
Hüseyin Muşmal
SONUÇ
Beyşehir Gölü Havzası’nın Neolitik Çağ’dan itibaren yerleşime tabi
tutulduğu çeşitli çalışmalarla ortaya konulmuştur. Bu bölgede Neolitik Çağ
sonrası Hititler, Frigler, Lidya, Pers, Makedonya ve Romalılar hâkimiyet
kurmuşlardır. Beyşehir bölgesi, Bizans hâkimiyetinde olduğu dönemde
İstanbul–Antalya yolu üzerinde stratejik bir öneme sahipti. Bölge Türk
50
Arık, Yazılıkaya, s. 12-16.
51
Demircioğlu, İnalcık, “Orta Anadolu Gezisi, s. 175.
[182]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
[183]
Hüseyin Muşmal
KAYNAKÇA
Ahmet Şerif, Anadolu’da Tanin, I, (Haz. Mehmet Çetin Börekçi) Ankara
1999.
Ali Cevad, Memalik–i Osmaniyenin Tarih ve Coğrafya Lügatı, Dersaadet
H.1313.
ARIK, Rüçhan, Kubadabad Sarayı, İstanbul 2000.
ARIK, Remzi Oğuz, Ankara-Konya-Eskişehir, Yazılıkaya Gezileri, (Haz.
Tahsin Özgüç), Ankara 1956.
ATALAY, İbrahim, “Pleistosen Sonu ve Holosen Başlarında
Anadolu’nun Paleoğrafya Şartlarına Genel Bir Bakış”, Coğrafya Araştırmaları,
S. 4, 1996, s. 11-14.
ATALAY, İbrahim, Türkiye Coğrafyası, İzmir 1994.
BAHAR, Hasan, Demir Çağı’nda Konya ve Çevresi, Konya 1999.
BAHAR, Hasan, “1998-1999 Yılı Konya-Karaman İlleri Yüzey
Araştırmaları”, XVIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı, (22-26 Mayıs 2000), II,
Ankara 2001, s. 187-204.
BAHAR, Hasan, Isauria Bölgesi Tarihi, (SÜSBE, Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Konya 1991.
BAHAR, Hasan, Özdemir Koçak, Eskiçağ Konya Araştırmaları 2,
(Neolitik Çağdan Roma Dönemi sonuna Kadar), Konya 2004.
BAŞTAK, Naci Fikret, “Konya Vilâyetindeki Hitit Abideleri ve
Hititlerin Dinleri”, Konya Dergisi, Mart 1937, s. 399-408.
BAŞTAK, Naci Fikret, Konya 1, Konya 1945.
BİTTEL, K. “Beitrag un Eflatun-Pınar”, Bior, X, 1/2, 1953.
BORDAZ, J. “A Pelimanry Report of the 1969 Excavations at Erbaba a
Neolitic Site Near Beyşehir Turkey”, Türk Arkeoloji Dergisi, XVIII/2, 1969, s.
59-64.
BORDAZ, J. “Erbaba The 1977 and 1978 Seasons in Perspective” Türk
Arkeoloji Dergisi, XXVI/1, 1982, s.86-94.
BORDAZ, J. “Suberde”, Anatolian Studies, 15, 1965, s. 30-32.
BORDAZ, J. “The Suberde Excavations South West Turkey. An Interium
Report”, Türk Arkeoloji Dergisi, XVII-2, 1968, s. 43-71.
ÇAYCI, Ahmet, Eşrefoğlu Beyliği Dönemi Mimari Eserleri, Ankara
2008.
ÇETİK, Ali Rıza, Türkiye Vejetasyonu: 1 İç Anadolu’nun Vejetasyonu ve
Ekolojisi, Konya 1985.
[184]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
[185]
Hüseyin Muşmal
[186]
Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Beyşehir
[187]