You are on page 1of 104

Editör’den

Taşpınar’ın 20.sayısıyla merhaba.


Aralık 2018 Sayı: 20
Anadolu’da bir yerel tarih dergisinin 20. sayıya ulaş-
ması kolay değil elbette. Fakat 5 sayıda devraldığımız bu
bayrağı ne mutlu bugünlere taşıyabildik. Elbette bunda ya-
zarından, dağıtımına, grafik tasarımdan, baskısına varınca-
ya kadar uğraşanların çabaları var. Ve bir de Belediyemizin
bu tür eserlere olan katkısı, desteği.
Her ayrıntı tarihin bir malzemesi olabilmekte, bazen
“Sıradan” gördüğünüz şeyler bir konunun tamamlayıcısı
oluyor yani adeta tarihin bir parçası olabiliyor.
Geçtiğimiz sayıda yer verdiğimiz, bu sayıda da devam
eden Mustafa Mühsürler’in 1950’li, 1960’lı yılların Af-
yonkarahisar’ına, mahallesine dair anıları büyük ilgi çekti.
Anlaşılan o ki bir insanın hikâyesi, gündelik yaşama dair
hatıraları şehrin sosyal tarihi için önemli şeyler barındır-
makta.
Yine dopdolu, keyifle okuyacağınızı bildiğimiz bir der-
Hasan ÖZPINAR gi hazırladık sizlere.
Tashih
Mehmet SARLIK Eski Simalar köşemizde Erdoğan Emre, yaşı 50’nin
üzerinde olanların hemen hatırlayacakları bir ismi, düğün-
Grafik-Tasarım
Ramazan GÖLCÜK lerin, orkestraların vazgeçilmez “Trompetçisi” Kaynakçı
Ahmet Usta’yı anlatırken, Fevzi Kaya “Abdürrahim Mısrî
Camii ve Türbesini” kaleme alıyor.
Röportaj bölümümüzde geçtiğimiz sayıdan devam eden
hemşehrimiz Orhan Yavuz’un hatıralarında iş hayatının ilk
yıllarına dair anılarını diğer röportajlarımızda ise hemşeh-
Kapak Resmi
rimiz Prof. Dr Kemal Çakmaklı ve Orman ve Su İşleri eski
Mimar İsmail EFE
Bakanımız Prof. Dr. Veysel Eroğlu ile yapılan söyleşileri
ilgiyle okuyacaksınız.
Arkeolog Ahmet İlaslı, Bayat ilçesi Yukarı Çaybelen
köyünde neredeyse 4000 yıllık bir geçmişi olan mezarların
günümüzde nasıl “Dede Mezarı” olarak isimlendirildiğini
anlatırken, Muharrem Bayar Hocamız Bolvadin ilçesinde
SALMAT BASIM günümüzde sadece yarısı yıkılmış bir minarenin bulundu-
Altındağ/Ankara ğu Erkmen köyünün geçmişini arşiv vesikalarıyla aktarı-
0 312 341 10 20 yor.
Kurtuluş Savaşı’nda düşmanın tahrip ettiği Çobanlar-
Afyon demiryolu hattının çok kısa sürede tamirine dair
hatıraları Hasan Tahsin Günek tekrar gündeme getiriyor.
Konularımız bunlarla sınırlı değil elbette, geri kalanını
dergimizin sayfalarında okuyabilirsiniz.

Hasan ÖZPINAR
4 İÇİNDEKİLER 52
4 Afyonkarahisar Eski Hapishanesi
Hasan ÖZPINAR
Prof. Dr. Veysel Eroğlu;

12 “Enerjimi çalışma azmimden alıyorum”


Röportaj: E. Emel SARLIK

20 Dede Mezarı Nekropolü


Ahmet İLASLI
Prof. Dr. Kemal Çakmaklı;
(Mezarlığı)

24 “MEsleğimde ilk ve tekim”


Röportaj: Hasan ÖZPINAR

12 29 ARŞİVDEN YAPRAKLAR
Savcı TÜRKMENOĞLU 60
30 KAYNAKÇI AHMET USTA
Erdoğan EMRE
(Ahmet iltan - 1924-1995)

34 ŞİİR - AFYONKArahisar’da aradım


Mürşide AYHAN

37 GAZİlerden hatıralar
Mehmet KORKMAZ

38 AFYONkarahisar’da düğün adetleri


Mustafa MÜHSÜRLER

40 YOK olan tarih, erkmen hisarı köyü


Dr. Muharrem BAYAR

30 46 Abdürrahim mısrî camii ve türbesi


Fevzi KAYA
66
51 TAVANARASI
Hasan ÖZPINAR

52 BİR Esnaf hikÂyesi


Hasan ÖZPINAR

53 DEMİRYOLCULARIN HATIRALARINDAN
Hasan Tahsin GÜNEK

60 AFyonkarahisar’da akarçay havzası


Ali Tekin ÇAĞLAV

64 kestel’in avazındaki yaşam bütünlüğü


Orhan TÜRKEŞ
RESTORE EDİLEREK ESKİ TARİHİ DOKUSU ORTAYA ÇIKARILAN

37 66 Hoca üveys hanı (TAŞHAN)


Abdülkadir KALENDEROĞLU
75
AFYON TALEBE YURDU VE

69 84 NOLU topkapı/eminönü iett otobüsü


Mehmet Ünal TAŞPINAR

72 Karaman mahallesi 1831 tarihli atik nüfus kayıtları


Muharrem BAYAR

75 AFYONkarahisar yeni cami muvakkithanesi


Fevzi KAYA - Mehmet KAHRAMAN

79 HABERLER
80 MEMLeket manzaraları
82 Bize ulaşanlar
46 88
Hemşehrimiz Dr. H.C.Y. İnş. Mühendisi Orhan Yavuz ile 3. söyleşi
İTÜ’den sonra (1949-1960)
Söyleşi: Hasan ÖZPINAR
88
AFYONKARAHİSAR DOĞUMLU BİR TÜRKOLOG

98 TDK BAŞKANI PROF. DR. gürer gülsevin


Doç. Dr. Mehmet SARI
İSTİKLAL HARBİNDEN BİR ÖYKÜ

103 BEN KİMİM BİLİR MİSİNİZ?


Osman DOĞAN

104 Afyonkarahisar Mutfağından


BAŞKAN’DAN
Afyonkarahisar tarihinin yazılı kaynağı Taşpınar der-
gisinin 20. sayısıyla merhaba.
Afyonkarahisar Belediye Başkanı olarak göre-
ve geldiğimiz günden bu yana ekonomik kalkınma-
nın yanı sıra şehrimizin kültür hayatını desteklemeye,
Afyonkarahisar’ın kültür ve tarihini anlatan eserlerin ba-
sımına katkılar sunmaya devam etmekteyiz.
Afyonkarahisar Belediyesi sadece ilimizde değil
başka şehirlerde de kültürel mirası koruma çalışmalarına
katkıda bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse varlığın-
dan geçtiğimiz aylarda haberdar olduğumuz Çanakkale
Eceabat’taki Karahisar Fırkası Çeşmesi’ni yetkili kurul-
lardan alınacak izin sonrası restore ettireceğiz. Çanakkale
Gelibolu’da yüzyılı aşkın bir zaman önce böyle bir eser
bırakarak Karahisar adını orada da yaşatan ecdadımızın
mirasına böylelikle sahip çıkacağız. Günümüzde Çanak-
kale Eceabat’tan Kilitbahir yönüne giden yol (İstiklâl
Caddesi) üzerinde, Miralay Sokak köşesinde bulunan bu
çeşmenin ön cephesindeki kitabesi aynen şöyledir: “Ka-
rahisar Fırkası Yolu – Miralay Şükrü Bey’in eseridir. Fî
sene 1329” Miladi 1913 yılında yapılan çeşme üzerinde
yeralan “Karahisar Fırkası Yolu” tanımlaması Balkan
Savaşı sırasında bu bölgede görevlendirilen Afyonka-
rahisar Redif Tümeni’nin, Seddülbahir bölgesine gider-
ken kullandığı intikal güzergâhını işaret etmektedir. Bu
güzergâh birkaç yıl sonra yaşanacak olan Çanakkale
Kara Muharebeleri süresince Seddülbahir Cephesi’ne
gönderilen asker, malzeme, mühimmat gibi unsurların
ulaşımında kullanılan başlıca iki yoldan biridir.
Burhanettin ÇOBAN Kültürel faaliyetlerimiz bunlarla sınırlı değil elbette.
Belediye Başkanı Geçtiğimiz günlerde ziyarete açtığımız “1900’lü yılların
başında Afyonkarahisar’’ maketi şehrimizin geçen yüzyı-
lın başlarındaki halini yansıtan kapsamlı bir eser ve bo-
www.afyon.bel.tr yut olarak ülkemizdeki tek örnektir. Belediyemiz bu Kent
/afyonkarahisarbelediyesi Maketi ile kültür ve tarih bilincinin gelecek nesillere ak-
tarılmasının sağlanması, kentin tarihi ile ilgili turistlere
/afyonbelediyesi bilgi aktarımında bulunulması, kent belleğinin devamlılı-
ğının sağlanması ve nesiller arası bilgi aktarımının etkin
/afyonkarahisarbelediyesi bir hale gelmesini amaçlamıştır.
/afyonkarahisarbelediyesi Yeni sayılarda buluşmak dileğiyle.
AFYONKARAHİSAR

ESKİ HAPİSHANESİ
HASAN ÖZPINAR den, Napolyon’un 1798 yılındaki meşhur Mısır Sefe-
hasanozpunar03@gmail.com ri sırasında Akka’da esir edilen ve Afyonkarahisar’a

B
getirilip burada hapsedilen Fransız subaylara varın-
ugünlerde yolu Konya yolu istikameti-
caya kadar pek çok mahkûma ev sahipliği yapmış bir
ne düşenler şehri çıkar çıkmaz sağ ta-
yapı. Bu yazımızda elbette ki Karahisar Kalesi’nden
rafta Karaaslan köyü yakınlarında bü-
bahsetmeyeceğim.
yükçe bir inşaat alanı görüyorlar. Yeni yapılan ceza-
Afyonkarahisar’ın da bir zamanlar adlarını yu-
evi yakın zamanda açılacak ve zorunlu misafirlerini
karda saydığım yerlerden aşağı kalmayan zamanına
ağırlayacak. İnsan hürriyetini bağlayıcı cezaların en
göre meşhur cezaevi vardı. Aklınıza hemen 10–15 yıl
önde geleni olan hapis, hukukta “sanık veya suçluyu
öncesine kadar vukuatlarıyla, meşhur mahkûmlarıyla,
belli bir mekânda cebren alıkoyarak şahsi hürriyetini
şimdi yeraltından bir tünelle adliyeye bağladığımız
kısıtlamak” şeklinde yer bulur.
bugün kullandığımız cezaevi gelmesin.
Allah düşürmesin derler ya insanların yolu ba-
zen hiç istemeden de olsa eskilerin deyimiyle ma- Yıkıldığı 1977 yılına kadar köyden, kentten, bir-
pushaneye diğer adıyla cezaevine düşer. çok insanı ağırlayan, şadırvanlı avlusunda idamlara
Şehirlerle özdeşleşen cezaevleri vardır. Sabahat- sahne olan, mahalledeki çocukların topunun kaça-
tin Ali’nin ‘’Aldırma Gönül’’ şiirini kaleme aldığı, cağı kadar yakın, şehrin ortasında bir cezaevi. Ör-
şimdilerde dizilerle gündeme gelen Sinop Cezaevi, neklerinden aşağı kalmayan tarihi mimarisiyle, pek
Üstad Necip Fazıl’ın defalarca girip çıktığı, bugün- çok tarihi bina gibi yıkmakta acele ettiğimiz, diğer
lerin meşhur oteli “Sultanahmet Cezaevi”, idamlarla şehirlerdeki koruma örneklerini görünce hatırladığı-
gündeme gelen bugün bir müze olarak olarak hizmet mız mapushane.
veren “Ankara Ulucanlar Cezaevi” ve daha sayama- Eski Cezaevi; günümüzde Hükümet Konağı’nın
dığımız bir çok cezaevi. bulunduğu alanla, kısmen Karaman Mahallesi’ndeki
Şehrimizde bilinen ilk cezaevi pek çok kişinin yeni Belediye binasının bulunduğu alanı kapsamakta
malumu olduğu üzere Karahisar Kalesi’dir. Fetihler olup, inşa çalışmaları 1894 yılında eski hükümet ko-
döneminde Balkanlarda esir edilen Hırvat Prenslerin- nağı ile birlikte başlar.1900 yılında bitirilen bina ka-

4 TAŞPINAR
Hükümet Konağı ve Cezaevinin
arkadan görünümü

dın ve erkekler kısmı, gasilhanesi (idam mahkûmları bulunmaktaydı. Hükümet Konağı’nın arka kısmında
için olsa gerek), mutfağı, koğuşlarıyla dönemine bulunan hapishane, hükümet dairesi müştemilatın-
göre modern bir yapıdır.1 dandı ve arazisinin önemi üçüncü derecede idi. 2.576
Osmanlı döneminde uzun yıllar kader zirâ arazi üzerine kurulan hapishanenin her zirâının4
mahkûmlarından, eşkıyalara varıncaya kadar pek çok kıymeti bir mecidiye idi. Hapishanenin erkeklere ay-
kişiye yataklık eden hapishanede zaman zaman bü- rılan kısmında yedi koğuş, bir hastane ve ortasıyla
yük çatışmalarda yaşanır.14 Ağustos 1904 tarihinde haricinde olmak üzere iki avlusu varken; kadınlar kıs-
mahkûmlar arasında çıkan çatışmalarda 2 mahkûm mında ise üç oda ve bir avlu vardı. Kadın mahkûmlar
ölür pek çok kişi yaralanır.2 Olaylara karışan pek için yeterli olan hapishane, erkek mahkûmlar için ye-
çok mahkûm İzmir yolu ile gemiyle Mısır’ın Akka terli gelmemekteydi ve 400 mahkûmdan fazlası için
şehrine Trablusşam’a sürülür. Padişahın Balkan zi- ilave koğuşlar yapılması gerekmekteydi.5
yareti sebebi ile tutuklu bulunan Arnavut isyancılar Cezaevi, Cumhuriyet dönemiyle birlikte yeni bir
için çıkarılan aftan istifade etmek için mahkûmlar af hüviyete bürünür. Mapusların cezalarını yatarak dol-
umuduyla Padişah’a dilekçe yazarlar.3 1914 yılında durmaları yerine meslek edindirme kursları, okuma
Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Harbi’ne iştiraki ve- yazma kursları açılarak onların topluma yararlı birey-
silesiyle ilan edilen cihada gönüllü olarak katılmak ler olmalarını yolu açılır. Cezaevine ek binalar yapı-
için mahkûmlar saraya telgraf çekerler. larak buralar iş yurdu haline getirilir. Özellikle 1928-
Savaş yıllarında hapishanenin en başta gelen 1932 yılları arasında Afyonkarahisar Valiliği görevini
konukları asker kaçaklarıdır. Devlet otoritesinin za- yürüten Fahrettin Kiper bu konuda bir öncüdür.
yıfladığı bu dönemlerde hapishanelerde mahkûmları Fahrettin Kiper ilimizde yaptığı çalışmaları
muhafaza etmekte ayrı bir sıkıntı kaynağı olmuştur. 1945 yılında yayınladığı “Afyon Karahisar Valilik
Ocak 1914 tarihli hapishaneler sual varakasına Notlarımdan Birkaç Hatıra” isimli kitabında detaylı
göre Hüdâvendigâr Vilayeti, Karahisâr-ı Sâhib Liva- bir şekilde aktarır.
sı hapishanesinde erkek hapishanesinin bitişiğinde “Mülkiye müfettişi iken 1925 yılında Londra’da
üç odalı bir kadın hapishanesi vardı. Hükümet malı toplanan Beynelmilel Hapishaneler Kongresinde
olan hapishanede 14 Aralık 1913 tarihi itibariyle 776 4 Metrik sisteme geçmeden önce kullanılan bir uzunluk
erkek, 24 kadın olmak üzere toplam 800 mahkûm ölçüsü birimidir. Dirsekle orta parmak ucu arasındaki
kısmı ifade eder. Arapça’sı zirâ olan bu uzunluk ölçüsü,
1
BOA 13/R /1312 (Hicri) Dosya No:494 Gömlek Türkçe’de arşın şeklinde kullanılır (Mehmet Erkal,
No:37041 Fon Kodu: BEO “Arşın”, DİA, III/411).
2
BOA 02/C/1322 (Hicri) Dosya No:54 Gömlek No:59 5
Serap SUNAY’’ Son Dönem Osmanlı Taşra
Fon Kodu: DH.TMIK.S Hapishanelerine Bir Örnek: Bolvadin Hapishanesi’’
3 BOA 09/C /1330 (Hicri) Dosya No:29/-1 Gömlek Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi /
No:24 Fon Kodu:DH.H Cilt: 20, Sayı: 1, Haziran 2018, s.49

TAŞPINAR 5
Hükümetimizi temsile memur buyurulmuş-
tum. Londra’dan evvel Paris’e giderek
önce Fransız erkek ve kadın hapishane-
lerini, sonra Londra’dakileri gezdim. Er-
kek, kadın ve çocukların çalıştırılmalarını;
deli, çocuk, sarhoş ve hastalıklı suçlulara,
emzikli kadınlara ve bunların yavruları-
na; uslulara, yaramazlara, üst üste suç
işleyenlere ve daha başka durumdakilere
tatbik edilen muameleleri incelemeye ça-
lıştım.
Afyonkarahisar Valiliğine gelince
gördüklerimi ve düşündüklerimi olabildi-
ği kadar uygulamak yoluna gittim.
Talihim beni üzmedi. Karşıma iyiliği Afyonkarahisar eski cezaevinde havalandırmaya çıkan mahkûmlar (Mehmet Balcı arşivi)
kabule o kadar elverişli bir tabiat çıkardı arabası yetiştirilmesinde mühim başarı gösterdi.
ki hayranıyım! Bu tabiat Afyonkarahisar halkının ta- Marangozlar, taşçılar, işçiler, Jandarma Dairesini,
biatıdır. Fena tesadüflerle bir kaç cinayet işlemiş azı- Cumhuriyet Halk Parti binasını ve Adalet binasının
lıları, kötü göreneklerle cebinde ustura taşımayı adet da yarısını yaptılar. Parti binasının merdivenlerin-
edinmiş toy gençleri bile kendilerinin iyiliği için tat- de ve balkonundaki mermer işçiliğine dikkat edilirse
bik edilen koruyucu tedbirleri soyu sopu temiz insan benim çalışkan çocuklarıma iyi not vereceğinizden
anlayışı ile sezerek benimsemişlerdir. Suçlu insanla- eminim.
rı hapsetmek, yalnız başkalarına Dikkatinizi çeken İscehisar
örnek göstermek ve suçsuzları mermerleri ise Vilayet için hem
kayırmak için değil, onların ken- ziynet hem de servettir.
dilerine de iyilik etmek içindir.
Cezalılar yalnız kapalı
İnsana yakışan iyilik yapmak ve
yerlerde değil, açıkta da serbest
iyilik yolunda yürümektir.
çalıştırılmışlardır. Fidanlıkta ve
Bizi kötülüğe götüren yol Hükümet ile İstasyon arasında
başlangıçta doğru seçilmemiş açılan ve ağaçlanan caddenin
demektir, yanlış yol düzeltilirse taş döşemesinde, çocuk bahçe-
yine iyiliğe kavuşulur. sinde ve bunlara benzer yerlerde
Cezalılar çalıştırılırlarsa çalışa çalışa kendile- faydalı hizmetler görülmüştür. Aynı zamanda yevmi-
rinde çalışma ve sanat sevgisi doğar ve büyür; kötü- yelerinden artırdıkları paraları köylerine göndermek
ler azalır, faydalılar çoğalır. suretiyle çoluk çocuklarını da faydalandırmışlardır.
Afyonkarahisar Hapishane Binası, yeni usulde Cezalıların çalıştırılabilmesindeki muvaffakiyetin
bir hapishane sayılmaktan çok uzak olmakla birlik- derecesini, onlarla yakından ilgili ve temasta olan-
te büyüklük ve kullanış bakımından bizdekilere göre ların bu yoldaki bilgi ve idare kabiliyetiyle ölçmek
ikinci ile üçüncü arasında sayılabilir. 1928 yılında doğru olur. Bundan ötürü mapusların genç, yaşlı her
hapishane tamir edildi. Mektep açıldı, ehliyetli öğ- birinin huylarını, köylerinin adet ve terbiye örnekle-
retmenler idaresine verildi. Hükümlüler takım takım rine göre sert, zayıf damarlarını sınaya sınaya öğ-
işlere ayrıldı. İlerde şehir dışında modern bir cezaevi renmiş olan Hapishane Müdürü Bay Tahir Oskay’ın
ve esaslı bir çalışma yeri inşası düşüncesiyle mevcut bu işin güdümünde gösterdiği kabiliyeti ve faaliyeti
hapishane bitişiğinde yine 1928’de yeter ölçüde bir takdirle bildiririm.
bina yapıldı. Bunu mapuslar kendileri yaptılar. Ya- İstasyon Caddesi’ne döşenen granit taşları o
vaş yavaş iş bölümleri çoğaldı. Arabacılık, maran- vakte kadar Afyon’da bilinmiyordu. Sertliği haber
gozluk, demircilik, örücülük, taşçılık kısımları mey- verilen taşların hepsinden numuneler getirttik. İçle-
dana geldi. Arabacılık, demircilik kısımları muhacir rinde Sandıklı’ya ve şoseye yakın bir yamaçtan ge-

6 TAŞPINAR
1930’lu yıllarda mahkûmlar ve Cezaevi Müdürü Tahir Oskay
tirtilmiş olan bu taşlar İstanbul Mühendis Mektebi Şakir Paşa’yı vurarak öldürür. Sonrasında 8 yıl süren
mütehassıslarınca tetkik ve muayene edilerek Kapı- mahkûmiyetinin büyük bir kısmını Afyonkarahisar
dağ granitine çok yakın derecede bulunduğu hak- Cezaevi’nde geçirir. Onu üne kavuşturan olay ise
kında rapor alındı. Bu netice üzerine kullanılmasına 1924 yılında Resimli Ay Dergisi’ne yazdığı ‘’ Asker
başlandı. Şimdi başka vilayetlere kadar sevkiyat ya- Kaçakları Nasıl Asılır.’’ isimli makalesi sonrasında
pıldığını öğrenmekle kıvanç duymaktayım. İstiklal Mahkemesi’nde yargılanması ve Bodrum’a
Hele 1929’da rahmetli Ebedi Şef ATATÜRK sürgün edilmesidir. Cevat Şakir bu yazısında 1.Dün-
Afyon’a geldiğinde cezalıların çalıştırılmasını gör- ya Savaşı yıllarında Afyonkarahisar Cezaevi’nde şa-
müş, her şeyi sormuş, ne kadar hoşnut olmuştu.’’6 hit olduğu idam vakasını uzun uzadıya anlatır.
Eski valilerimizden Fahrettin Kiper’in cezae- “Koğuşların demir parmaklıklı pencerelerin-
vindeki çalışmaları kendi ifadesiyle böyle. Kendisine den kara kuru Karahisar kayasının tepesi görünü-
çok şey borçluyuz desek yeridir. Yakın zamana kadar yordu. Bu ıssız ve vahşi kayanın üzerinde Aleaddin
şehrimizde yaygın olan eskilerin deyimiyle muhacir Keykubat’ın yaptırdığı surlar ve kaleler seçiliyordu.
arabası veya yaylı arabaların yapımını pek çok usta- Biraz sonra batan güneş, Keykubat’ın hisarını kana
mız hapishanede öğrenmiştir. Keza mermer ocakla- boyadı. Sonradan gece gelecekti ve onlar şafağı bir
rının, taş ocaklarının işletilmesi yine onun eseridir. daha göremeyeceklerdi. Henüz yirmi bir, yirmi iki
yaşında Himmet. Yunus ve Mahmut geceleyin biri
Bir idarecinin gözünden hapishane ve içerdeki
bitmeden öteki yakılan sigaraları içe içe, derin de-
mahkûmlar bu şekilde görünüyor. Acaba içeriden bi-
rin, uzun uzun düşündüler. Fakat eninde sonunda,
rinin yani bir mahkûmun gözünden Afyonkarahisar
ya genç gövdeleri yaradılışın zoruna dayanamadı,
cezaevi nasıldı?
ya da yaradılış onlara acıdı, onlar da uykuya daldı-
Afyonkarahisar Cezaevi’ne dair kaynaklar-
lar. Pencerenin önünde dörtlerden yalnız Kunduzlulu
da rastladığımız ilk bilgi ünlü yazar Cevat Şakir
Mehmet kalmıştı. Orada şafağı değil, gecenin gittik-
Kabaağaçlı’ya namı diğer Halikarnas Balıkçısı’na
çe koyulaşan karanlığını görüyordu. Sonra o karan-
ait. Aynı zamanda Afyonkarahisarlı hemşehrimiz
lık bir an için aydınlanmaya başladı ve Mehmet hızla
olan yazar 1914 yılında Afyonkarahisar’da bulunan
geçen bir rüya gibi yirmi altı senelik hayatının belli
çiftliklerinde bir kıskançlık sebebiyle babası Mehmet
başlı hadiselerini, o hayali aydınlıkta seyretti. (...)’’7
6
KİPER Fahrettin ‘’ Afyonkarahisar Valilik Notlarımdan
Birkaç Hatıra’’-İstanbul 1945 s. 20-25 7
Cevat Şakir ‘’Hüseyin Kenan takma adıyla’’ “ Asker

TAŞPINAR 7
Türk Edebiyatı’nın ünlü isimlerinden olan ve kapatan mavi gök parçasıyla yarısı gözüken selvi
“Tek Adam, İkinci Adam, Menderes’in Dramı, Suyu kavağından başka dış alemden nişan veren her şeyle
Arayan Adam’’ önemli biyografik eserlere imza at- alaka kesilmiş olurdu.
mış yazarlarımızdan Şevket Süreyya Aydemir’de Bu dört köşe kuyu gibi avlunun ortasında ceza-
Afyonkarahisar Cezaevi’nde yatan ünlü simalardan- evinin şadırvanı vardı. Asıl koğuşlar giriş kapısının
dır. Yazar, 1925-1926 yıllarında siyasi fikirlerinden tam karşısına rastlayan bina kısmındaydı. Ortadan
dolayı İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış ve ce- bir kapıyla iki kat üstünde dört koğuşa ulaşılırdı. Her
zasını çektiği Afyonkarahisar Cezaevi’ne ve burada birinde yüz kadar hükümlü yatardı. Günün bazı saat-
karşılaştığı insanlara ’Suyu Arayan Adam’’ adlı kita- lerinde bu koğuşların kapıları açılarak içeridekilere
bında çok büyük yer ayırmış. Aydemir’in ifadesiyle hava aldırılırdı. Koğuşların yalnız ikişer penceresi
Afyonkarahisar cezaevi hayatında önemli bir dönüm vardı. Bu pencerelerin altında yer almak da ayrıca
noktası olmuştur. çok mühimdi. Çünkü yukarı kata düşen pencereler-
“Afyonkarahisar’da cezaevine kale derlerdi. Bu den yalnız havalanmak değil, en mühimi Afyon’un
kale denilen cezaevi, hemen şehrin içindeydi. Ama ortasından fışkırıp üzerinde Selçuk Kalesi harabele-
oraya bir defa girip de avlusundan bakıldığı zaman ri bulunan meşhur kayasını ve şehrin yukarı mahal-
bu dört köşe avluyu dört tarafından çeviren binalar lelerini görmek kabildi.’’
ve duvarlar arasından yalnız bir gökyüzü bir de dı- ……………
şardan cezaevinin yan duvarını aşan büyük bir selvi
Yazar uzun uzun cezaevinden ve içerde yatan in-
kavağının yarısı görünürdü. Dış kapıdan avluya dar,
sanların ruh hali ile yaptıklarından bahsettikten sonra
dolambaçlı bir geçitten geçilirdi. Bu geçidi geçerken
sözü koğuş arkadaşı Sandıklılı bir hemşehrimize ge-
bir sıra kapılar açılır kapanırdı. Nihayet son kapıda
tirir. Bu hemşehrimiz 1. Dünya Harbi’nde savaşmış,
ardımızdan çekilip kendinizi cezaevinin avlusunda
esir düşmüş uzak diyarlara sürülmüştür. Yazar onun
bulduğunuz zaman bu kuyu gibi avluyu bir dam gibi
yaşadıklarından, ondan öğrendiği ve hayatına yön
Kaçakları Nasıl Asılır“ Resimli Ay Sayı 35 Nisan 1925 veren sözünden bahseder;

8 TAŞPINAR
leşen ve belki de hayatımın akı-
şına yön veren sözler olmuştur.
Orta Anadolu çoraklığında ye-
tişip Balkanlar’da, Yemen’de,
yıllar yılı askerlik ettikten son-
ra Irak’ta İngilizlere esir düşen,
Hindistan’da, Birmanya’da
esir kamplarında kalan ve bir
gün anavatana dönünce akıl
almaz bir cinayetin faili olarak
Afyon Hapishanesi’ne tıkılan
bu çilekeş insanda kıymetlendi-
rilmesi gereken bir şeyler dile
geliyordu..
Bir yılı aşkın bir süre Af-
yonkarahisar Cezaevi’nde ka-
lan yazar Cumhuriyet’in ilanı-
nın 3. yıldönümü münasebetiy-
“Hüseyin Çavuş derdik. Hakikaten de eski bir le ilan edilen aftan yararlanarak
çavuştu. Dağ gibi bir insandı. Sonu gelmeyen as- serbest kalmasını şu şekilde anlatır;
kerliklerde rütbe, nişan almıştı. Sonra harpte Irak’ta
“Bir akşamın ilk saatlerinde Ankara’dan gelen
esir düşünce İngilizler tarafından Hindistan’a,
bir emirle hayatımın akışı gene değişti. Bir Cumhu-
Birmanya’ya esir kamplarına gönderilmişti. Gördük-
riyet Bayramı yıldönümüydü.(1926) Şehirde atılan
lerin anlatmayı severdi. Gerçi anlattığı şeyler birer
havai fişeklerin kandilleri, cezaevi avlusundan görü-
hiçti. Burma kadınlarının donsuz gezdiğini, İngiliz
len gökyüzü parçasında parlıyordu. Bunların gökte
askerlerini kısa donla dolaştıklarını, Burmalıların
açtığı izleri takip ediyordum. O sırada müdür oda-
çok domates yediklerini anlatır ve bunlara şaşardı.
sına istendim. Hâlbuki bu saat cezaevinin ölü zama-
Bir defada Birmanya’daki esir kampından, Afyon’un
nıydı. Müdürün odasında Cumhuriyet Savcısı bana
Sandıklı ilçesindeki köyüne gelmek için kaçmıştı fa-
İstiklal Mahkemesi’nden aldığı bir telgrafı gösterdi.
kat daha ilk adımda yakalanarak gene tel örgülerin
Hükümetin bazı mahkûmların cezasını kaldırdığını
arkasına tıkılmıştı. Ama eğer o yakalanmamış ol-
ve benimde artık serbest bulunduğumu bildirdi. Böy-
saydı, Birmanya’dan Anadolu’ya ulaşacağına hala
le bir karar beklemiyordum. Haber kapılar kapalı
inanıyordu.
olmakla beraber bütün koğuşlarda süratle duyuldu.
En son hatırası da iki ay kadar süren bir deniz Fakat savcıya göre benim derhal çıkmam lazım ge-
yolculuğuydu... liyordu. Onlarla vedalaşmayı ertesi güne bıraktım.
Suçu cinayetti. Karısını bir kağnının tekerine Otellerden birinde bana oda tutulmuştu. O gece için
bağlamış, sürükleyerek, döverek öldürmüştü. Bu ci- oraya yerleştim. Şehir hakikaten hareket içindeydi.
nayetine esaslı bir sebepte bulamazdı. “Alnımızın İlk işim kendimi kalabalığın başıboş akıntısına bı-
yazısı efendi, neylersin onun tecellisi oymuş, benim rakmak oldu. Evvela havai fişeklerin atıldığı yere
kaderim de bu..’’ Koğuş toplantısı dağılırken çavuş sürüklendim. Küçük bir parkın içinde birtakım bele-
yanıma sokuldu. Ben bir şey sormadım, fakat o söy- diye çavuşlarıyla, onlara katılan delikanlılar bunları
ledi: “Efendi, dedi. Bize niçin böyle konuşmazlar? ard arda ateşliyorlardı. Durdukları yerde kaynaşan
Niçin böyle anlatmazlar? Bu milletin bütün derdi afacan mahalle çocukları bunların etrafında bir
cahilliktir efendi. Bunu bil. Bunun suçu bizim değil halka çevirmişlerdi. Küçük parkın kenarında bir sı-
hükümetindir. İmam o. Biz cemaatiz.İmam öğretme- raya oturup bunları seyrederken bana, bu fişeklerin
yince cemaat nereden bilecek?.’’ talihiyle insanların kaderleri arasında bir benzerlik
Bu sözleri hiç unutamam. Hatta öyle sanıyorum var gibi geldi...”8
ki bu sözler ben fark etmeden şuuruma gittikçe yer- 8
AYDEMİR Şevket Süreyya ‘’Suyu Arayan Adam ‘’

TAŞPINAR 9
Şevket Süreyya’nın da Bediüzzaman Said Nursi
eşlik ettiği havai fişeklerle zorunlu ikamete tabi olduğu
yapılan bu bayram kutlama- Emirdağ ilçesinde ‘’gizli ce-
sı günümüzde Anıtpark’ın miyet kurma’’ suçlamasıyla
bulunduğu yerde yapılan 15 kadar talebesiyle tutuk-
ilk park olsa gerek. Osman- lanarak Afyon’a getirilir ve
lı döneminde hayvan pazarı cezaevine konur. Bu guruba
olarak kullanılan Hükü- sonradan diğer şehirlerden
met Konağı karşısındaki tutuklanarak getirilen diğer
bu alanda Cumhuriyetin Nur talebeleri de eklenecek-
ilk yıllarında içinde bir ha- tir. Mahkemenin sonuçlandı-
vuzun yer aldığı küçük bir ğı 1950 yılı ortalarına kadar
park yapılmış,1930’lu yıl- yaklaşık 2,5 yıl cezaevinde
ların ortalarından itibaren kalan Nur talebeleri burada
günümüzdeki şeklini alarak geçirdikleri günlerden sita-
Anıtpark olarak anılmaya yişle bahsederler.11
başlanmıştır. Aynı yıllarda cezavin-
Afyonkarahisar de yatan mahkum sayısı çok
Cezaevi’nde yaşananlar el- kalabalıktır. 500 ile 650 kişi
bette ki bunlarla sınırlı de- arasında değişen hapishane
ğil. İşgal yıllarında Hrisan- mevcudu 4 koğuşu olan Af-
tos çetesi adıyla meşhur bir yonkarahisar Cezaevi için
suç örgütünün elemanların- çok fazladır. 50 kişilik ko-
dan olan ve bu örgütün lideri ğuşlarda 150 kişi yatmak-
Cezaevi din adamı-Hürriyet-23 Ocak 1964
olan İstanbul Rumları’ndan tadır. Ranza sistemi yoktur,
Hrisantos’un öldürülmesin- mahkûmlar yere serdikleri
den sonra da bu tür işlere devam eden Fantoma Meh- şiltelerde yatmaktadırlar. Rutubet yalnız taşları değil
met isimli ünlü eşkıyada 1920’lerin sonlarında ceza- demirleri bile çürütmüştür. Bu kadar mahkûmdan so-
sını ilimizde çekmektedir. 1929 yılı Mayıs ayında çı- rumlu olan gardiyan sayısı ise sadece 17 kişidir. Baş-
karılan afla serbest kalan 200 mahkumun içinde o da gardiyan ise Başkomutan Meydan Muharebesi son-
vardır. Fantoma’nın Afyonkarahisar’dan İstanbul’a rasında kaçan Yunan ordusu Başkomutanı Trikopis’i
dönüşü günlerce basına malzeme olmuştur. 9
esir eden Ahmet Çavuş’tur.
1925 yılındaki Şeyh Sait İsyanı’nın faillerinin Bu kadar olumsuzluğun yanına, kötü muame-
bir kısmı da uzun yıllar yine ilimiz cezevinde misafir lede eklenince 27 Mayıs 1948’de mahkûmlar isyan
edilirler. çıkarmışlardır. Bazı gardiyanların yaralanması ve
Cezaevi olur da idam olmaz mı? Kimi gün av- rehin alınması olayın vahametini artırmış, Vali Abi-
luda kurulan darağaçlarından yolcu edilen idam din Özmen ve gazeteciler cezaevine çağırılarak isyan
mahkûmları 1930’lu yılların ortalarından itibaren yatıştırılmaya çalışılmıştır. Taleplerini dile getiren
özellikle halka açık olarak kâh Hükümet önünde, mahkûmların isteği ise sadece daha iyi koşullar ve
kâh Yukarıpazar Parkı’nda bazen de İmaret Hamamı insanca muameledir.12
köşesinde sallandırılır olmuş.10 Maksat ibret olsun. 1964 yılında şehrin içindeki bu daracık cezae-
1947 yılının Aralık ayına gelindiğinde Afyon- vinde 382 mahkûm kalmaktadır. O günlerde fahri
karahisar Hapishanesi ünlü bir kişiyi daha ağırla- vaiz Fikri Sarı bu mahkûmları dini, fikri, kültürel
maktadır. Risale-i Nur hareketinin öncüsü Üstad ve ahlaki konularda aydınlatmayı düşünmektedir.
Bu düşüncesini Cezaevi Müdürü Kemal Keçeli’ye
9
“Fantoma Mehmet İstanbul’a geliyor’’ Akşam Gazetesi
26 Mayıs 1929 KUL Ahmet Feyzi ‘’ 163’ün Afyon Müdafaasından’’
11

10
“Keçeci Ahmet’i Boğarak Öldürenler Asıldı’’ Haber Behçetoğlu “Hapishane Akşamları’’ Türkeli Gazetesi 7
12

Gazetesi 29/6/1939 Ocak 1985

10 TAŞPINAR
açar.Onunda tasvibiyle her Pazar- gerekçesi ise yerine yeni Hükümet
tesi ve Cuma günleri avluda top- Konağı yapılması amacıyladır.
lanan mahkûmlara belli konularda Eski cezaevinden bugüne gele-
vaazlar verir. Burada amaç cezası- bilen tek iz 8-10 yıl öncesine kadar
nı bitirip tekrar toplum içine dönen sokak tabelasında varolan “Dam ardı
mahkûmların sosyal yaşama uyum Sokak’’ tı. Malum halk arasında ce-
sağlamış iyi birer insan olmaları dü- zaevinin bir diğer adı da “Dam’’ Eski
şüncesidir.13 cezaevinin arkasında kalan bu soka-
Bakımsızlığı, şehrin ortasında ğın adı da geçtiğimiz yıllarda değiş-
kalması ve kötü muamele sebebiyle tirildi ve eskiyi hatırlatacak son izde
sık sık gündeme gelen eski cezaevi- silindi.
nin yerine 1975 yılında Konya yolu Bugünlerde şehrin epey dışında
üzerinde geniş bir alanda yeni bir Konya yolu üzerinde yeni cezaevi
hapishane yapılmasına başlanmıştır. inşaatı hemen hemen bitmek üzere.
Nihayet 26 Nisan 1977 günü eski 40 yıl önce yapılan cezaevi ise artık
cezaevi boşaltılarak mahkûmlar yeni şehir içinde kaldı. Elbetteki ilk ceza-
binaya nakledilirler. Boş bir şekil- evi binası gibi herhangi bir mimari
de birkaç ay bekleyen 77 yıllık taş değer taşımayan binaların kaldırıl-
1 Temmuz 1977 tarihli gazete
bina aynı yılın Haziran ayı sonunda masında bir mahzur yok.
Belediye ekiplerince yıkılmaya baş-
Yazımızın başında da söylediğimiz gibi bugün
lanmıştır.14 Cezaeviyle aynı tarihlerde yapılan eski
müzeye dönüştürülen Sinop Cezaevi’ni, Ankara Kar-
Hükümet Konağı’nın 1974 yılındaki yıkımından 3
şıyaka Cezaevi’ni gördükçe kendi kendime sormu-
yıl sonra onunla aynı akıbeti yaşayan binanın yıkım
yor değilim. “Neden tarihi cezaevini, tarihi Hükümet
13
“Afyon’da Bir Din Adamı Mahkûmları Yola Getirdi’’
Hürriyet Gazetesi 23 Ocak 1964 Konağı’nı yıkmakta acele ettik?’’ Keşke koruyup,
14
“Eski Cezaevinin Yıkılmasına Başlandı’’ Kocatepe bugünlere taşıyabilseydik, bugün Afyonkarahisar’da
gazetesi 1 Temmuz 1977 turizm için faydalı bir tarihi mekân olmaz mıydı?

TAŞPINAR 11
Suyun Fatihi, Orman ve Su İşleri ESKİ
Bakanımız Prof. Dr. Veysel Eroğlu;

“Enerjimi çalışma
azmimden
alıyorum”
“Ben iş hastasıyım. İşkolik derler
bana. Enerjimi çalışma azmimden
alıyorum. Vatandaşla iç içe oluyorum.
Bu beni hayata bağlıyor.”
2007 yılında Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
Röportaj: E. Emel SARLIK Başkanlığında kurulan 60. Hükümette Çevre ve
Orman Bakanı, 61., 62., 63., 64. Hükümette Orman
– Bakan Eroğlu kimdir? ve Su İşleri Bakanı olarak vazife yaptım. Binali Yıldırım,
– 1948 yılında Afyonkarahisar ilinin Şuhut ilçesinde başkanlığında kurulan 65. Hükümette yine Orman ve Su
doğdum. Babam ticaretle uğraşıyordu. İlkokulu Şuhut’ta İşleri Bakanı olarak görev aldım.
liseyi Afyonkarahisar’da tamamladım. İstanbul Teknik – Zaman zaman çeşitli platformlarda, gençlik
Üniversitesi İnşaat Fakültesi’ni bitirdim. Daha sonra yıllarınızda köy köy gezerek kumaş satıp baba
tarihe olan merakım beni İstanbul Üniversitesi Edebiyat mesleğini icra ettiğinizi belirtiyorsunuz. O günleri
Fakültesi Tarih Bölümü’nde de tahsil görmeye teşvik hatırladıkça neler hissediyorsunuz?
etti. Başta su ve çevre olmak üzere çeşitli konular
– Babam Afyonkarahisar Şuhut ilçesinde ticaretle
üzerinde çalıştım. Üniversitede çeşitli dersler verdim.
uğraşıyordu. Ben de küçük yaşlardan itibaren babamın
İSKİ ve DSİ Genel Müdürlüğünün ardından 2007 yılında
manifatura dükkânında ona yardım etmeye başladım. Bir
23. Dönemde Afyonkarahisar
Milletvekili seçildim.

Ortaokul diplomasını aldığı zaman Afyonkarahisar Şuhut Ortaokulu

12 TAŞPINAR
gün dükkâna yakın köylerden bir amca geldi. Düğünleri
için yüklü miktarda alışveriş yaptı. O esnada babam
dükkânda değildi. Gelmesini bekledik. Uzunca bir süre
bekledik fakat babam gelmeyince ben de çok büyük
bir iş yapıyorum sevinciyle malları verdim. Veresiye
alacaklarını söylediler. Ne yazayım dedim. Harman
veresesi dedi. Ben de babam gelince çok büyük bir iş
yapmanın sevinciyle falanca köyden falanca amcaya
harman veresesiyle yüklü miktarda mal verdim dedim.
Babam bana çok kızdı. Ne yaptın sen dedi. O kişiden
kolay kolay para alınamayacağını, kendisine sormadan
bir daha böyle bir iş yapmamamı söyledi.
Yaşadığım bu olay benim çalışma hayatımda çok proje yapım ve kontrollük hizmetlerinde vazife aldım.
titiz olmama, ince eleyip sık dokuyarak karar vermeme Çevre Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcılığı, Çevre
vesile oldu. Hayatımın her döneminde yaptığım bütün Teknolojisi Anabilim Dalı Başkanlığı ile Fakülte Yönetim
çalışmalarda en küçük bir işi dahi titizlikle ele alır, karar Kurulu üyeliği başta olmak üzere çok sayıda komisyonda
verirken çok düşünürüm. idari ve akademik görevler aldım.

Bazen il ziyaretlerinde tezgâh başına geçerek eski Akademik hayatımda edindiğim çok yönlü ve çok
günlerimi yâd ediyorum. Manifatura dükkânlarını ziyaret disiplinli çalışma deneyimimi daha sonra üstlendiğim
ederek gelen müşterileri karşılıyor ve babamla birlikte Genel Müdürlük ve Bakanlık görevlerinde de sürdürdüm.
kumaş sattığım günlere dönüyorum. – Sayın Bakanım, Cumhurbaşkanımız Recep
– Bakanlık, DSİ ve İSKİ görevleriniz öncesinde Tayyip Erdoğan’la tanışmanız nasıl oldu?
uzun bir akademik kariyeriniz var. Kısaca akademik – 1980’li yıllarda bir gün ders vermek için Yıldız Teknik
kariyerinizi anlatabilir misiniz? Üniversitesi’ne gitmiştim. Orada park problemi var diye
– Askerlik hizmeti sonrasında akademik hayata yürüyeyim dedim. Yanımda bir araba durdu. “Karşıya
atıldım. Önce Yıldız Teknik Üniversitesi’nde bilahare İTÜ geçecekseniz bırakayım.” dedi. Bindim. “Ben Recep
İnşaat Fakültesinde akademik hayatıma devam ettim. Tayyip Erdoğan.” dedi. Tayyip Bey o zamanlar bir şirketin
İTÜ’de 1978 yılında Çevre Mühendisliği Bölümünün muhasebe müdürüydü. Aynı zamanda Refah Partisi
kuruluşunda vazife aldım. 1980 yılında doktoramı Gençlik Kolları Başkanı’ydı. Benim de Erbakan Hoca’yı
tamamladım sonra bir yıl süre ile Hollanda’da doktora sevdiğimi öğrenince “Hocam birlikte çalışalım.” dedi.
sonrası çalışmalar yaptım. Orada dönem birincisi oldum, 1994 seçimlerinden önce partilileri eğitmek istediler.
1982 yılında yurda döndükten sonra ilk kitabım olan Su Mahalli İdareler Derneği’ni kurduk ve 2 bin 500 kişiye
Tasfiyesini yazdım, binlerce inşaat ve çevre mühendisinin belediyelerin çalışma alanları hakkında dersler verdik.
yetişmesinde emek sarf ettim. 1984 yılında Doçent, 1991 Bugün pek çok milletvekili ve belediye başkanı benim
yılında ise Profesör unvanını kazandım. Bu esnada kamu o günlerden talebem. O gün verdiğim karar hayatımın
kurum ve kuruluşları, sanayi ve belediyelere müşavirlik, akışını değiştirdi.

TAŞPINAR 13
– İSKİ’ye geçişiniz nasıl oldu? O dönemde sahilinden denize girilecek hale getirdik. İstanbul’un
İstanbul’da çok ciddi su sıkıntısı vardı ve siz bu gelecekteki su ihtiyacı ve çevre meselelerini teminat
sıkıntıyı çözerek tarihe geçtiniz. Öncelikle bunu nasıl altına alan master plan çalışmalarını yaptık. 2040 yılına
başardınız ve bu süreçte ne gibi sıkıntılar çektiniz? kadar İstanbul’un alt yapı çalışmalarını neticelendirdik.
– İSKİ’deki vazifeme 5 Mayıs 1994 tarihinde – Suyun Fatihi olarak anılıyorsunuz. Neden?
başladım. Etrafımdaki insanlara “Ben İSKİ’nin başına – Hayatımı bir cümleyle anlatmak istesem suya
geçtim.” dediğimde bana insanlar şaşkın şaşkın adanmış bir ömür diye özetlerim. Su yatırımlarında
bakıyordu. Ağabeylerimiz, sevdiklerim bana “Sen ne Cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırdık. AK Parti
yaptın!” nasıl bu vazifeyi kabul edersin diye tepki bile Hükümetinden önceki 1999- 2003 yılları arasında DSİ
gösterdiler. tarafından sadece 9 tesis hizmete açılmışken, 15 yıllık
Bu tepkiler şunu açıkça ortaya koymaktadır ki; İSKİ iktidarımız döneminde 7.497 tesisi tamamlayarak aziz
perişan halde olan bir kurumdu. Her gün televizyonlarda milletimizin hizmetine sunduk.
İSKİ’nin durumu ile alakalı programlar yapılıyordu. Bu Suyun en iyi yönetimi dünya genelinde bizde, en ileri
kurumda çok büyük hamleler yaptık. İSKİ’de inşa ettiğimiz teknolojiyi kullanıyoruz. Baraj inşaatında dünyada ilk
barajlar, isale hatları, terfi merkezleri, su hazneleri, üçte göletlerde birinciyiz. Özellikle içme suyu arıtmada
içme suyu şebeke yatırımları ile İstanbul şehrimize en son kendi ve ileri teknolojimizi kullanıyor ve bu
tabiri caize damgamızı vurduk. Sadece su temini ile sayede vatandaşlarımıza ucuz, sağlıklı ve yeterli kaliteli
kalmadık, aynı zamanda İstanbulluların musluklarından su temin ediyoruz.
dünya standartlarında su akmasını sağladık. İstanbul’da
Orman ve Su İşleri Bakanlığı olarak şehirlerimizin
yaşayan vatandaşlarımız yaptıklarımızın canlı şahididir.
içme suyu meselelerini uzun vadeli olarak çözmek adına
İSKİ’ye itibar kazandırdık, geçmişten kalan bütün İçme Suyu Eylem Planını hayata geçirdik. Şehirlerimizin
borçlarını temizledik. 600’den fazla büyük yatırım 2040, 2050 ve 2071 yıllarını planladık. Son 15 yılda
gerçekleştirdik. Çevre konusunda önemli adımlar işletmeye aldığımız 207 adet içme suyu projesi ile 42
attık. İlk defa biyolojik arıtma tesislerini kurduk. milyon vatandaşımıza içme suyu temin ettik.
Haliç’i, Marmara Denizi’ni kurtardık. İstanbul’un birçok
İstanbul, Ankara İzmir, Bursa,
Afyonkarahisar, Mersin, Erzurum,
Şanlıurfa, Kars başta olmak üzere bütün
şehirlerimizin içme suyu meselesini
uzun vadeli çözdük.
Son 15 yılda açtığımız sulama
tesisleri ile sulanan alanları 65 milyon
dekara yükselttik. Yani %77’sini
sulanabilir hale getirdik. Sulama
yatırımları sayesinde ülkemiz ziraatta
dünyada ilk 7’ye yükseldi. 1000 günde

14 TAŞPINAR
1000 gölet ve bent inşa ettik. Böylece Şuhut yeşil renkten nasibini alacak,
2012 yılına kadar 57 yılda 461 gölet tamamlanmışken, belediyede dikili ağacım var diye sırtını dayayabilecektir.”
biz 3 yılda 1000 gölet tamamladık. 2019 yılı sonuna Bu yazımdan da anlaşılacağı gibi fidan dikmeye her
kadar 1071 gölet ve sulama tesisi inşa edeceğiz. zaman çok önem vermişimdir.
Sulama projelerinde başta GAP’ta olmak üzere 2018 – Bakanlığınız boyunca Türkiye’de orman
yılını Sulamalarda Hamle Yılı ilan ettik. Sulamaların en varlığının sürekli olarak arttığını görüyoruz.
önemli bölümü olan ana kanalları tamamlıyoruz. 221 Hedefleriniz konusunda neler söylemek istersiniz?
km uzunluğunda Mardin Ceylanpınar Ana Kanalları – Ülkemiz ağaçlandırma ve ormancılık alanında son
tamamladık. 15 yılda büyük bir hamle gerçekleştirdi. Bütün dünyada
– İSKİ Genel Müdürü iken yapmak isteyip de çok orman alanları azalırken ülkemiz, orman varlığını alan
arzu ettiğiniz ve gerçekleştiremediğiniz bir projeniz ve servet olarak artıran nadir ülkelerden biri oldu. Son
var mı? 15 yılda orman alanımızı 15 milyon dekar artırarak 208
milyon dekardan 223 milyon dekara ulaştırdık. 4 milyar
– İflas etmiş bir İSKİ devraldım, biraz önce de
50 milyon fidanı toprakla buluşturduk. Ormanlarımızı
bahsettiğim gibi itibar kazandırdık ve şükürler olsun
kırsal kalkınmanın lokomotifi olarak kullanıyoruz.
destan yazdık planlığım her şeyi zamanından önce
Hazırladığımız; Ceviz, Badem, Zeytin, Trüf Mantarı gibi
tamamladık. Kısaca arzu ettiğim bütün projeleri hayata
38 Eylem Planı ile ormanlarımızdan vatandaşlarımıza
geçirdim.
ilave gelir sağlıyoruz.
– İlk ağacınızı kaç yaşında diktiniz?
“5.000 Köye 5.000 Gelir Getirici Orman Projesi” ni
– Suya ve yeşile sevdam çocukluk yılarıma dayanır.
uygulamaya koyduk. Bu çerçevede bugüne kadar 3.454
11 Mart 1967 tarihinde Şuhut Sesi Gazetesi’nde
köyde çalışma yaparak 10 milyon adet gelir getirici
Belediyeden çok önemli isteğim başlıklı bir yazı
fidan diktik.
yazmıştım.“Bahar yaklaşmakta, dolayısıyla ağaç dikim
Son 15 yılda fidan üretimimizi her yıl ortalama 350
mevsimi de girmektedir. Şuhut’umuz bu mevsimde
milyon adete çıkardık. Belediyelere yaklaşık 21 milyon
yararlanacak mıdır? Yeşil rengin ne demek olduğunu
adet fidanı bedelsiz dağıttık. Orman servetini son 15
bilmeyen Şuhut’a bu renk öğretilecek mi? Çünkü ağaç
yılda 1,2 milyar metreküpten % 30 artışla 1,6 milyar
yoktur ki. Bunun için ilk iş olarak Şuhut’a giriş yolları,
metreküpe yükselttik.
çarşı, bazı geniş sokaklara belediye tarafından ağaç
dikilmeli. Veya ağaç dikilmesi gerekli olan yerlere Dünyada 115 milyar dolarlık pazara sahip olan tıbbi
belediyenin baskısı ile halk dikmeli. Mesela gösterilen ve aromatik bitkilerin, 2002 yılında 31 bin ton olan
sokaklarda işaretlenen yerleri evinin önüne gelen herkes üretimini 586 bin tona çıkardık.
örneği gösterilen ağaçtan dikmeli ve korumalıdır.

TAŞPINAR 15
İlk defa “Her İlde Bir Şehir Ormanı Projesi” başlattık. Bakanlık olarak son 15 yılda 187 milyar TL yatırım
Bugüne kadar 142 adet Şehir Ormanı kurduk. Mesire yaptık. AK Parti Hükümetinden önceki 1999- 2003
sayısını 1.310’a çıkarttık. yılları arasında DSİ tarafından sadece 9 tesis hizmete
396 adet bal ormanı kurduk. Ülkemizi bal üretiminde açılmışken, 15 yıllık iktidarımız döneminde 7.497
Dünya’da 6. sıradan 2. sıraya yükselttik. tesisi tamamlayarak aziz milletimizin hizmetine
sunduk. Bunların 525’i baraj, 528’i HES, 336’sı gölet,
Bugün ülkemizin % 28,6’sı ormanlarla kaplıdır.
1.236’sı sulama tesisi, 207’si içme suyu temin tesisi,
Hedefimiz, 2023 yılı sonuna kadar mevcut ormanları
17 adedi atıksu arıtma tesisi, 4.648 adedi ise taşkın
geliştirmek, verimliliğini artırmak ve orman varlığımızı,
koruma tesisidir.
ülke toplam alanının % 30’una çıkarmaktır.
Son 15 yılda açtığımız sulama tesisleri ile sulanan
Ormancılık alanında orman sayılan yerleri ve bu
alanları 65 milyon dekara yükselttik. Yani %77’sini
yerlerdeki biyolojik çeşitliliği, her türlü biyotik ve abiyotik
sulanabilir hale getirdik. Sulama yatırımları sayesinde
zararlılara karşı korumak. Ormanların ürettiği mal ve
ülkemiz ziraatta dünyada ilk 7’ye yükseldi.1000 günde
hizmetlerden toplumun gelişen ve değişen beklentilerini
1000 gölet ve bent inşa ettik.
en üst düzeyde karşılamak, ormanlardan çok yönlü ve
sürdürülebilir şekilde faydalanmak diye özetleyebiliriz. 2012 yılına kadar 57 yılda 461 gölet tamamlanmışken,
biz 3 yılda 1000 gölet tamamladık. 2019 yılı sonuna
– Bakanlığınızda yaptığınız yatırımlarla adeta
kadar 1071 gölet ve sulama tesisi inşa edilecek.
yeni bir çığır açtınız. Türkiye genelinde Orman ve
Su İşleri Bakanlığı ve daha önceki Bakanlıklarınız Sulama projelerinde başta GAP’ta olmak üzere 2018
sırasında yapılan yatırım ve hizmetleri nasıl yılını Sulamalarda Hamle Yılı ilan ettik. Sulamaların en
özetlersiniz? önemli bölümü olan ana kanalları tamamlıyoruz. 221
km uzunluğunda Mardin Ceylanpınar Ana Kanalları
– Gerek DSİ Genel Müdürlüğüm, gerekse Bakanlığım
tamamladık.
döneminde yeni stratejiler belirledik. İlk iş olarak işlerin
bitiş sürelerini ve maliyetlerini düşürdük. Geçmişte bir – Hayata geçirmek isteğiniz en büyük projeniz?
gölet sulaması hariç 12 yılda 43 milyon TL’ye mal olurken, – Asırlık projeleri hayata geçirdik. 2009 yılında 218
biz sulamasıyla birlikte 15 ayda 6 milyon TL’ye mal edildi. metre gövde yüksekliğiyle Ermenek Barajı’nı, 2010
Öncelik sıralamasında faydası büyük, milli ekonomiye yılında Ege’nin 141 yıllık hayali Çine Adnan Menderes
katkısı fazla olan yatırımlara öncelik verdik. Barajı’nı, 2011 yılında Ege’nin en büyük barajı Dalaman
Akköprü Barajı’nı hizmete aldık. Ayrıca Konya Ovası’nın
Artık bir tesisin temelini atarken tarih ve saat verdik.
hayali olan ve yıllık 414 milyon m3 suyu Konya Kapalı
Temel at, unut devrini kapattık. Temel at; tarih, saat ver,
Havzası’na aktaracak olan “Mavi Tünel” Projesi, Deriner
devrini açtık. İlk defa 10 Ekim 2003 yılında tesisleri video
Barajı ve HES, Borçka Barajı, Gördes Barajı, Zamantı
konferansla canlı olarak tek merkezden açtık. İdarenin
Tüneli, Suruç Tüneli, Naras Barajı tamamladığımız dev
elinde bulunan makine ve ekipmanların kullanılması
tesisler arasındadır.
suretiyle müteahhitlere yaptırılması gereken işlerin bir
kısmının idarî imkânlarla yapılması neticesinde tasarruf Yalnız 81 ilimizin değil, yavru vatan Kuzey Kıbrıs
sağladık. Türk Cumhuriyeti’nin de içmesuyu problemini çözdük.

16 TAŞPINAR
Asrın projesi “KKTC Su Temin Projesi” ile 107 kilometre 6.662 adet okul bahçesi,
uzunluğundaki isale hattı ile yavru vatana yılda 75 5.458 adet ibadethane,
milyon metreküp su iletiyoruz.
1.672 adet hastane ve sağlık ocağı bahçesi
Şimdi de 275 metre gövde yüksekliği ile Türkiye’nin ağaçlandırılarak 3 milyar fidan toprakla buluşturulacaktır.
en yüksek, dünyanın ise 3. yüksek barajı olacak Yusufeli
Bu çerçevede kampanyaya vatandaşlarımızın da
Barajı’nı Çoruh Nehri üzerinde inşa ediyoruz.
katılımının sağlanması ile orman, su ve tabiatın korunması
Ayrıca gövde hacmi bakımdan Atatürk Barajı’ndan hususlarında farkındalık oluşturmak maksadıyla
sonra ikinci, enerji bakımından dördüncü sırada yer alan ülkemizdeki her aileye Sayın Cumhurbaşkanımızın
ve Dicle Nehrindeki en büyük barajlarımızdan olan Ilısu imzasıyla bir mektup gönderildi.
Barajı’nda bu yıl içerisinde su tutmaya başlayacağız.
Mektup içeriğinde; Sayın Cumhurbaşkanımızın
Afrika’da toplam 1,75 milyon kişiye içmesuyu temin mesajını içeren ve kendilerinin imzaladığı mektup,
ettik. Hedefimiz 2019 yılın 3 milyon kişiye su temini Bakanlığımız çalışmalarını ihtiva eden broşürler
sağlamaktır. ile karaçam tohumu yer almaktadır. Broşürlerde
– “Daha Yeşil Bir Türkiye’yi Birlikte İnşa Türkiye genelinde ve ailenin bulunduğu şehirde
Edelim” kampanyanız ile Türkiye’deki tüm konut yapılan ormancılık, su, tabiat ve meteoroloji alanında
sahiplerine dikili ağaçları olsun diye tohumları Sayın Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yaptığı çalışmalar
Cumhurbaşkanımızın adıyla ulaştırdınız. Oldukça anlatılmaktadır. Yine bu proje ile yeşile sahip çıkılması,
büyük bir kampanya sırasında hedeflere yaklaşıldı mı? tabiat parklarının temiz tutulması, suyun tasarruflu
– Orman ve Su İşleri Bakanlığı olarak 2008 kullanımı, orman yangınlarına karşı duyarlı olmaları ve
yılında başlattığımız ve başarıyla tamamladığımız özellikle sulama hususunda fazla sulamanın fazla ürün
Milli Ağaçlandırma Seferberliğinin ikinci safhasını anlamına gelmediği gibi konularda vatandaşlarda şuur
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ayrıca proje ile çiftçilere
himayelerinde kutladığımız 21 Mart Dünya Ormancılık meteorolojik tahminlerde zirai don tahminlerinin
Günü’nde başlattık. “Daha Yeşil Bir Türkiye’yi Birlikte de bulunduğu bilgisi verilecek ve alınacak tedbirler
İnşa Edelim” kampanyası çerçevesinde başlatılan anlatılmaktadır.
ağaçlandırma seferberliği ile 2018-2023 yıllarını Mektup ile her aileye 3 adet olmak üzere, toplam
kapsayan 6 yıllık sürede; 70 milyon tohum gönderildi. Vatandaşlarımız
11 milyon 689 dekar alanda çalışma yapılacak, tarafından toprakla buluşturulacak tohumlar ile ülkenin
yeşillenmesine katkı sunmaları sağlanacaktır.
5.217 km yol kenarı,

TAŞPINAR 17
– 60. hükümetten itibaren son bakanlar Biz merkezi idare olarak bu yatırımları yaparken
kuruluna kadar AK Parti hükümetlerinin tamamında mahalli idarelerimizde gerek şehir merkezinde gerekse
Bakan olarak görev aldınız, siyasi tempoya nasıl de ilçelerimizde muazzam yatırımlar yaptılar. Ulaşımdan
ayak uyduruyorsunuz, bu hızlı tempoda enerjinizi turizme, sağlıktan spora, baraj ve göletlerden içme suyu
nereden alıyorsunuz? tesislerine yatırım yapmadığımız hiçbir alan kalmadı.
– Ben iş hastasıyım. İşkolik derler bana. Enerjimi Özellikle ulaştırma alanında gerek bölünmüş yollar
çalışma azmimden alıyorum. Vatandaşla iç içe oluyorum. olsun gerekse de Zafer Havalimanı olsun şehrimize
Hemen hemen her gün bir ilde tesis açtık. Bu beni hayata hem hızlı hem de güvenli ulaşım sağlanmaya başlandı.
bağlıyor. Tesis edilen 5 yıldızlı otellerle birlikte sağlık turizminin
– Milletvekilliğiniz ve Bakanlıklarınız sırasında göz bebeği haline gelen şehrimiz aynı zamanda kongre
Afyonkarahisar’da yapılan yatırım ve hizmetlerle merkezi olma yolunda da hızla ilerledi. Artık kamu kurum
destan yazıldığını görüyoruz. Bu yatırım ve ve kuruluşları toplantılarını şehrimizde yapıyor yine AK
hizmetlerin özeti bile sayfalar dolusu olarak Parti kampları Afyonkarahisar’da gerçekleştirildi. Bu
karşımıza çıkıyor. Neler söylemek istersiniz? gelişmeler şehrimizin doğru yolda ilerlediğinin en büyük
göstergesidir. Bölgeye hitap eden otel konforunda
– Konumu itibariyle ülkemizin en önemli kavşak
bir hastanemiz oldu, dev bir spor merkezimiz oldu,
noktalarından biri olan; zaferin, mermerin, lezzetin ve
Afyonkarahisar’ın vizyonu olan Akarçay memleketimize
termalin başkenti Afyonkarahisar’a 2003’den bu yana
bambaşka bir değer kattı. Biz de Bakanlık olarak boş
hükümet olarak 18 milyar TL, Bakanlık olarak da 2
durmadık elbet, bir ayağımızla ülkemizi şehir şehir
milyar 510 milyon TL tutarında yatırım yaptık.
gezerken bir ayağımızla da şehrimizi ilçe ilçe gezdik
insanımızın neye ihtiyacı varsa
karşılamaya çalıştık.
Orman ve Su İşleri
Bakanlığı olarak 2003’ten bu
yana Afyonkarahisar’ımızda
38 adet baraj ve 21 gölet inşa
ettik, 528 bin 320 dekar araziyi
sulamaya açtık ve çiftçilerimize
yılda 518 milyon TL zirai
gelir artışı sağladık. 213 adet
derenin ıslahını tamamladık,
105 milyon fidanı toprakla
buluşturduk, 11 bal ormanı
ve 5 şehir ormanı, 22 mesire
yeri tesis ettik. Yine 42 adet

18 TAŞPINAR
otomatik meteoroloji gözlem istasyonu,
1 adet havaalanı meteoroloji gözlem
istasyonu, 1 adet meteoroloji radarı ile
1 adet yıldırım tespit ve takip sistemi
kurduk. Ecdadımıza ve tarihimize vefamızı
göstermek adına Başkomutanlık Milli
Parkı’mız başta olmak üzere şehrimizin
tarihi değerlerine sahip çıktık. Her yıl iki
dini iki de milli bayramımızda olmak üzere
şu ana kadar 185 adet müjde verdik. Bu
müjdelerin 135’ini tamamladık diğerlerini
de hızla tamamlayacağız inşallah.
Son 14 yılda hükümet olarak
Afyonkarahisar’a; 364 milyon TL
sağlık yatırımı yaptık. Türkiye’nin 8. Yeter mi? Tabii ki yetmez, daha yapacak çok işimiz var.
Akıllı hastanesini Afyonkarahisar’a kazandırdık. 15 sene önceki Afyonkarahisar’la şimdiki Afyonkarahisar
Afyonkarahisar’da 11 devlet hastanesini hizmete arasında çok büyük farklar var. Afyonkarahisar her geçen
sunduk. 461 milyon TL eğitim yatırımı yaptık. 2002 gün daha çok gelişti, daha çok büyümeye ve daha çok
yılında 5.126 olan derslik sayısını 8.599’a çıkardık. değişmeye başladı. Seneler önce Afyonkarahisar’a
Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde 7 yeni fakülte kurduk. gelenler, şehri bilenler, bu muazzam dönüşümü çok
Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde 694 milyon TL daha iyi anlıyorlar.
maliyetinde yatırım yaptık. – Zeytindalı Harekâtında Orman ve Su Bakanlığı
2002 yılında 22 olan spor tesisi sayısını 55’e olarak araç gereç yönüyle ne gibi katkı sağladınız?
çıkardık. Afyonkarahisar Kocatepe Spor Kompleksi’ni – Bakanlık olarak Zeytin Dalı Harekâtına destek
tamamlanarak hizmete açtık. verdik. Bakanlığımıza bağlı DSİ ve OGM, bu operasyona
5,3 milyar TL ulaştırma yatırımı yaptık. bölgedeki 98 adet iş makinesi ve aracıyla destek sağladık.
Afyonkarahisar’ın bölünmüş yollarını 10’a katladık. Bakanlığımıza bağlı toplam 165 adet iş makinesi, 167
Ankara-Afyonkarahisar-İzmir hızlı tren çalışmalarını adet arazözü ve 7.395 personeli ihtiyaç halinde göreve
başlattık. Zafer Havaalanı’nı hizmete aldık. 85,5 milyon hazır olarak bulundurduk. Meteorolojik veri ve rapor
TL kültür ve turizm yatırımı yaptık. Afyonkarahisar Müze desteği, 7 gün 24 saat esasına göre kesintisiz olarak TSK
ve Kültür Kompleksinin temelini attık. Çiftçilerimize 1,3 ile paylaşıyoruz. Asi Nehri’nin ayırdığı 52 kilometrelik
milyar TL karşılıksız zirai destek verdik. 483 milyon TL sınır hattının 35 kilometrelik kısmına 11.885 metreliklik
hayvancılık desteği verdik.1 milyar 184 milyon TL TOKİ sedde inşa ediyoruz. Söz konusu işimizi 2018 çalışma
yatırımı yaptık. 6.793 adet konut yapımını tamamladık. sezonunda bitirmeyi hedeflemekteyiz.

– Afyonkarahisar’ın gelişimini nasıl buluyorsunuz, – Başarılı bir Bakansınız bunu neye borçlusunuz?
sizce 15 yıl önceki Afyon’la şu anki Afyon arasında – Yaptığım işi en iyi yapma arzum vardır. Şevk ve
ne gibi farklılıklar var? Afyonkarahisar Milletvekili heyecanla çalışmaktayım. Gayretliyim, takipçiyim; temel
olarak Bakanlar Kurulu’nda uzunca bir süredir attığımız zaman açılış tarih ve saatini belirlemek isterim.
kesintisiz bulunmanız Afyonkarahisar’a büyük Çünkü planı olmayan iş bitmez. Takvim ve takibi olunca
katkılar sağladı. Şehrimizin geçmişinde Bakanlık o iş bitiyor. Bakanlığımızın sloganı da “Orman ve Su
yapmış birçok siyasi var. Yakın dönemde bu İşleri Bakanlığı Zamanla Yarışıyor.” idi.
isimlerden yalnızca birkaç eski Bakanımızın ismi – Sayın Bakanım; ülkemiz, milletimiz ve
zihinlerde yer edebildi. Ama siz gönüllere girdiniz. Afyonkarahisar için yaptığınız yatırım ve hizmetler
Duygularınızı öğrenebilir miyiz? için minnettarız. Dergimiz için yaptığınız söyleşiye
– Çok şey başardık. Herhalde benden daha fazla teşekkür ediyoruz.
tesis açan Bakan yoktur. Afyonkarahisar bizden önce – Milletimin ve Afyonkarahisar’ın hizmetkârı olarak,
unutulmuş bir şehirdi, Afyonkarahisar’ı adından bu can bu tende olduğu sürece hizmet etmeye devam
ziyadesiyle söz edilen tanınan bir şehir haline getirdik. edeceğim.

TAŞPINAR 19
DEDE MEZARI NEKROPOLÜ
(MEZARLIĞI)

Dede Mezarı Tepeciği, Kazı yapılan yer

Ahmet İLASLI*1
belirlenmesi üzerine, ilimizin eski çağ tarihi üzerine
Bayat ilçesi Köroğlu Beli güney uzantısındaki
araştırma yapmakta olan, Konya Selçuk Üniversite-
köylerin arkasında bulunan Yukarı Çaybelen (Yukarı
si öğretim üyesi Prof.Dr. Özdemir Koçak’a da ince-
Maçaklı) köyünün içerisinde, evlerin bitiminde, gü-
lettirilmiştir. Hocanın da uygun görmesi üzerine bu
ney ve batı yamaçları üzerinde, Dede Mezarı olarak
yerde, birlikte bir kazı yapılmasına karar verilmiştir.
bilinen bir yerden, bol miktarda küp parçalarının bu-
lunmakta olduğunun köylülerce bildirilmesi üzerine, Genel Müdürlüğümüzden gerekli kurtarma ka-
Müze Müdürlüğü uzmanları giderek gerekli incele- zısı izni alındıktan sonra Müze Müdürlüğü Başkan-
meyi yapmışlardır. lığında, benim de katıldığım, müze uzmanları ile
hocanın oluşturduğu ekiple birlikte, 2005 yılında
Tepede bulunan hafif yükseltili taş öbek içinde
kurtarma kazısına başlanılmıştır. 2006, 2007, 2008
tek ahlat ağaçlı bir mezardan dolayı, köylülerce bir
ve 2009 yıllarında da devam ettirilen kurtarma kazısı,
bakıma kutsallık oluşturulmuş olan tepe üzerindeki
5 yıllık bir dönemi kapsamıştır. Yılda yaklaşık 1 aylık
Dede Mezarı denilen yer, Köy Kalesi yerleşmesinin
çalışma ile kurtarma kazıları yapılmış, gerekli işlem-
400 metre güneydoğusundadır. Dede Mezarı Nekro-
lerin bitmesinden sonra, kazı yapılan yer, tekrar kapa-
polü, 10 km kuzeybatısındaki Seydiler beldesinde,
tılarak eski durumuna getirilmiştir.
1975-1976 yıllarında kurtarma kazısı yoluyla ortaya
çıkarılan Yanarlar Nekropolü’nden sonra, bu bölgenin Her yıl yaklaşık bir aylık olarak yapılan bir ça-
Orta Tunç Çağı kültürleri hakkında bilgi veren, yeni lışma sezonunda, kazı, çizim, fotoğraflama, restoras-
bulunmuş önemli bir yer olduğu düşünülerek kurtar- yon ve envanterleme çalışmaları yapılmıştır. Ayrıca
ma kazısı yapılması tarafımızca uygun görülmüştür. Burdur Üniversitesinden bir grup ekip de arazi üze-
rinde Jeodezi ve Arkeodezi çalışması yaparak, mezar
Yapılan inceleme sonucuna göre, bu alanın MÖ
bulunan noktaların haritaya ve coğrafik ortamdaki
II. bin yılına ait bir Nekropol (Mezarlık) yeri olduğu
plankarelerin çizilerek bilgisayara aktarılması sağ-
*
Emekli Arkeolog lanmıştır.

20 TAŞPINAR
Kale öreni

Bu nekropol alanı, bu-


günkü köy yerinden görülen
hafif meyilli bir yamaç üze-
rinde yer alır ve arka dere
eteğine doğru da devam
eder. Burada mezarlar, ge-
nel olarak yamaçtaki, 10-20
santimlik çok az yüksekliği
olan işlenmiş tarım toprağı
altındaki kireçli kist tabaka-
sının kazılması suretiyle açı-
lan yerlere yerleştirilmiş küp
mezar dışında, taş-sandık
mezar, kaya-oygu mezar ve
basit mezarlar bulunmuştur.
Özellikle küp mezarların,
kayanın oyularak yapılmış
biraz derinliğine açılan ve
dip kısmı aşağıya gelecek
J açması küp mezar yerleri ve kanallar şekilde eğimli olarak yapılan
oygulara yerleştirilmesi açı-
sından benzeri olmayan bir

TAŞPINAR 21
DM08 H1 Mezarı Kesiti

DM08_Açma_H-I ve H7 mezarı

gömü biçimi olup, bu özelliği ile ünik bir gömüdür .


Gömü şekilleri de hoker (cenin biçimi) ve yarı hoker
biçimi normal gömü olmakla birlikte, normal gömü-
nün yanı sıra bir adet de yakarak yapılan gömmeye
rastlanmıştır. Ayrıca küp mezarlar arasında birbirine
paralel kanalların olduğu ortaya çıkarılmış ise de,
bu kanalların mezarlarla veya birbirleriyle olan bir
bağlantısı belirlenememiştir. Bu güne kadar da bu
mezarlığa benzer bir mezarlık da bulunmuş değildir.
Mezar buluntuları arasında mezar küpleri, ça-
nak, testi, kol biçimli libasyon (sunu) kabı gibi piş- DM08 H1 Mezar Küpünün çizimi
miş topraktan yapılmış buluntuların yanı sıra iğne,
küpe, yüzük gibi metal eserlere ve kemikten yapıl-
mış boncuklara rastlanmıştır. Bu nekropol ilk bul-
gulara göre, olasılıkla MÖ II. bin yılın başlarından
ortalarına kadar, yani MÖ 2000-MÖ 1500 yılları
arasında olan Asur Koloni ve Eski Hitit olarak bi-
linen bir dönemlerde, yaklaşık 500 yıl kadar kulla-
nılmış olmalıdır. Ancak mezarlık alanı daha sonraki
dönemlerde de zaman zaman kullanılmıştır. Nitekim
yapılan çalışmalarda, Demir Çağı’na ait bir basit me-
zar ile Hellenistik Döneme ait bir kaya oygu mezara
rastlanılmıştır.
Üç mezardan bulunabilen üç adet kemik par-
çacıkları, ABD’deki bir laboratuvara gönderilerek
yaş tayini yaptırılmış olup, alınan sonuca göre, bu
üç parça kemiğin MÖ 1900, MÖ 1770 ve MÖ 1760
yıllarına ait oldukları kesin olarak belirlenmiştir ve
tarafımızca da belirlenen tarihlerin doğruluğu da
onaylanmıştır böylece köyün batı ve güney kesim-
leri, İlk Tunç Çağı’ndan Roma Dönemi’ne kadar
yerleşim yeri ve mezarlık alanı olarak kullanılmış-
tır. Buradaki ana yerleşme yeri Maçaklı Kale ya da
DM 07 G2 mezar küpü

22 TAŞPINAR
Köy Kalesi adıyla bilinen yerdir. Bu yerleşmede İlk
Tunç, Orta Tunç, Demir Çağları ile Roma dönemine
ait buluntular ele geçirilmiştir. Bu yerleşmenin 200
m güneyindeki bir yamaçta, Gavur İni Önü Nekro-
polü yer almaktadır. Bu nekropol, İlk Tunç Çağı ile
Roma Dönemleri’nde kullanılmıştır. Yüzey bulun-
tularına göre, daha çok küp mezarların kullanıldığı
anlaşılmıştır.
Yanarlar Nekropolü’nde olduğu gibi Dede Me-
zarı Nekropolü’nün de, yerleşim yeri bulunamamış
olup, kesin olmamakla birlikte, Kale kesiminde yer-
leşimin olabileceği düşünülmekte ise de kesin yer-
leşim yeri bulunamayan Dede Mezarı Nekropolü
de Anadolu’nun MÖ II. bin yılına ait yerleşim yeri
dışındaki mezarlıklarına bir yenisini eklemiştir böy-
lece.
E1 1nolu mezar hediyesi
Dede Mezarı Nekropolüden ele geçirilen bulun-
tularının en yakın benzerleri Yanarlar, Çavlum, Sa-
rıket ve Ağızören’de bulunmaktadır. Ayrıca çevrede
yaptığımız incelemelerle de Bolvadin ilçesi merke-
zindeki hastahane inşaatında ve Dipevler köyü ya-
kınlarındaki kaçak kazılarla ortaya çıkartılmış küp
mezarlara ait parçalar bulunmuştur. Yine müzemizde
bulunan büyük bir libasyon (sunu) testisi de Bolva-
din Dura yerinden bulunmuştur.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Dede Mezarı adıyla
kutsal bir kimliğe bürünerek günümüze kadar korun-
muş olan bu mezarlık, 4000 yıllık bir mezarlık alanı
olarak kullanılagelmiş bir yerdir. 10-Kol biçimi sunu kabı, 2008 buluntusu

H7 mezarından ele geçen kemik boncuklar

TAŞPINAR 23
Prof. Dr. Kemal Çakmaklı

“MESLEĞİMDE
İLK VE TEKİM”
Taşpınar’ın bu sayısı için röportajı kimle yapsak diye
düşünürken aklımıza Prof.Dr. Kemal Çakmaklı Hocamız
geldi. İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalında Öğretim üyesi olarak her-
biri 8-10 baskı yapmış 35 kitaba imza atan hemşehrimiz
Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Çakmaklı aynı zamanda
kıdemli bir müzisyen. Hocamızı İstanbul Erenköy’deki
evinde ziyaret ederek sohbet ettik.
Röportaj: Hasan Özpınar çok sağlam bağımız vardı. Sınıf arkadaşlarımdan Ab-
dullah Bozok, Metin Gürer ve ben deyim yerindeyse
– Efendim kendinizden bahseder misiniz?
3 kafadar gibiydik. Yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmez,
– 1942 yılında Bolvadin’de doğdum. Bolvadin’de beraber oturur, kalkar, ders çalışırdık. Müdürümüz
bulunan bugün Çakmaklı Konağı olarak bilinen evimi- İbrahim Gökpınar, İbena (İbrahim Erçetin) Mate-
zi Milli Mücadele’de Atatürk ve diğer komutanlarımız matik, İbrahim Gocutoğlu, Mahir Türkan, Tayyar
karargâh olarak kullanmış. Çocukluğumda da Atatürk Ataman, Ömer Faruk Ceylan, Reyhan-Yusuf Dağpı-
ve komutanların evimize kaldıkları anlatılırdı. Özel- nar hatırımda kalan hocalarımdan bazıları. Edip Ali
likle Kemalettin Sami Paşa’ya,Yakup Şevki Paşa’ya Baki Fransızca hocamdı. Oğlu Haluk Nurbaki yine
dair hatıralar vardı. Hatta bir ara Hayat Dergisi’nde de hocamızdı. Sonradan kendisiyle çok sık beraber ol-
bu konuda bir yazı yayınlanmıştı. İstiklal Madalyamız duk. Aile doktorumuzdu. Ankara’da tahsil yıllarımda
vardı.Velhasıl çocukluğumuz bu hatıralarla geçti. Sağlık Bakanlığı’ndan burs kazanmıştım, Haluk Bey
Babam Özel İdare’de memurdu. Sevilen, sayılan o dönem miletvekiliydi, bana kefil olmuştu. Velhasıl
bir kişi idi. Memuriyet sebebiyle çok yer değiştirdik. hocalarımızla sevgi, saygı, hürmete dayanan bağımız
Ben ve diğer 4 kardeşim farklı okullarda okuduk. İl- vardı, ömür boyunca devam ettirdik.
kokul 1. sınıfa Dinar ilçesinde başladım. 3-4-5. sını- 1960 yılında Afyon Lisesi’nden mezun oldum.
fa Sinanpaşa’da devam ettim. Ortaokul 1.ve 2.sınıfa O yıllarda sanırım bir ilk olarak bir mezuniyet yıl-
Bolvadin’de gittim. Orta 3’te babam Afyon’a tayin lığı hazırlamıştım. Okuldaki lakabım “Mirabo’’ idi.
olunca bizde geldik ve Afyon Lisesi orta kısmına de- Bu kişi meşhur bir Fransız hatibidir. Okula müfet-
vam ettim. Liseyi de burada okudum. tişler geldiğinde hocalar güvendikleri için beni kal-
– O dönemin Afyon’u, okul hayatı nasıldı? dırırlardı. Lakabım buradan kaldı. Bir diğer lakabım
– O yılların Afyon’u 30-40.000 nüfuslu küçük “Sokrat”tı. Dünya klasiklerini okumak için birbiri-
bir kasaba gibiydi. Herkes birbirini tanırdı. Okulda mizle yarışırdık, bu lakapta oradan kaldı. Ortaokul 3.
öğretmenlerimizi sever, sayardık. Arkadaşlarımızla sınıftan itibaren günlük tutmuşumdur. Bunlar insana

24 TAŞPINAR
yol gösterir. Okuduğumuz kitaplar bize çok şey kattı.
İnsanın gelişmesinde okumanın, yazmanın yeri bü-
yüktür.
– O yıllarda müziğe de meraklıymışsınız.
– Müziğe merakım ilkokulda başladı. Şimdi
İzmir’de avukatlık yapan benden 5 yaş büyük ağa-
beyim Erdoğan Çakmaklı bana mandolin hediye et-
mişti. Müzikle böyle tanıştım. Kendimce bir şeyler
çalardım. Sonra kemana heves ettim. Onda da en
büyük etken Afyon Lisesi’nde müzik öğretmenim
olan büyük Bestekâr Veysel Arseven’di. Veysel Hoca
benim kemanla uğraştığımı gördü, çok beğendi. Ak- – Müziğe bu kadar meraklı bir gençsiniz ama
şamları bana ders vermeye başladı. Mesaiden sonra yükseköğretimde farklı bir okulda okuyorsunuz
öğretmenler odasında haftada 2-3 saat kurs verirdi. – Liseyi bitirdiğim 1960 yılında ayrı, ayrı 5 fa-
İlk derslerimi böyle büyük bir hocadan aldım. Ondan kültenin sınavına girmiş, hepsini de kazanmıştım.
sonra yine müzik hocamız Reyhan Dağpınar’dan Ama o yıl Sağlık Bakanlığı ilk defa Sosyal Hizmet-
dersler aldım. ler Akademisi diye bir okul açmıştı. Bende buraya
Ankara’daki üniversite yıllarımda Veysel severek, isteyerek kayıt yaptırdım ve okudum. Ken-
Hoca’da Ankara’ya yerleşmişti. Orada da evine gi- dime göre ideallerim vardı ve bu ideallerimi burada
der, kompozisyon (beste) dersleri alırdım. gerçekleştirebileceğime inanmıştım.
Müziğe çok meraklıydım. Ankara’da başka bir – Sosyal Hizmetler Akademisi’nde ne tür bir
bölümde okumama rağmen Konservatuara gidip eğitim veriliyordu, mezunları ne iş yapıyordu?
hocalara kendimi tanıttım. Sağlık Bakanlığı Sosyal – Bu bölüm maalesef hâlâ tanınmıyor, bilinmi-
Bilimler Akademisi’nde okuduğumu belirtip mü- yor. Buranın mezunları şu işi yapar; insan sağlığı 3’e
ziğe olan ilgimi dile getirdim. Derslerini takip ede- ayrılır. Beden sağlığı, ruh sağlığı, sosyal sağlık. İşte
bilir miyim diye izin istedim. Allah razı olsun izin sosyal sağlığın mütehassısları burada yetişir.
verdiler ve dışarıdan derslerine katıldım. O zamanki Sosyal sağlık nedir? İnsanlar arası ilişkileri dü-
hocalar başkaydı. İlgili, meraklı bir genç görünce zenlemek, insanın kendisiyle barışık olmasını sağla-
hevesini kırmamışlardı. Onları saygıyla anıyorum. mak. Ruh sağlığı sosyal sağlığı etkiler, sosyal sağ-
Benimle sanki kendi öğrencileriymişim gibi ilgilen- lıkta ruh sağlığını etkiler. Her ikisi beden sağlığını
diler. Ulvi Cemal Erkin, keman hocam Marsel Dupo. etkiler.
Şimdi öyle hocaları ara ki bulasın.
Bu meslek dünyanın en önemli meslekleri sıra-
Orası bana yetmedi. Bir taraftanda Gazi Üniver- lamasında ilk 6’ya girer. Türkiye Medikal Psikiyat-
sitesi Müzik Eğitimi Bölümü’ne gittim. Orada Prof. riyi biliyor ama henüz sosyal psikiyatriyi bilmiyor.
Dr. Zuckmayer ile tanıştım. Kendisi Alman asıllı İnşallah zamanla tanıyacak. Tabi bunun için özverili,
önemli bir piyanisttir. Beni çok sevdi “Evladım bu fedakâr insanlar olması lazım.
okul senindir, her zaman gelebilir, dilediğin derse gi-
– Efendim 1960 yılından bahsediyoruz. Bil-
rebilirsin’’ dedi. Hala daha hayret ederim, nasıl bir
diğim kadarıyla bu mesleğin, uzmanlığın önemi
cesaret, Allah’ın büyük bir lütfu. Kapılar önüme açı-
1990’lı yılların sonunda ancak anlaşıldı. Yani siz
lıyor. Yurtta kaldığım için keman çalışmam zor olur-
40 yıl önce nasıl böyle bir öngörüde bulunup ken-
du. Bu sebeple Konservatuar ve Gazi Üniversitesi
dinizi bu alanda yetiştirdiniz?
salonlarında keman çalışırdım.
– Düşünen herkes bilir ki insan vücudu bir ce-
Son yılımda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkest-
setten ibaret değildir. Sağlığın bir biyolojik yönü bir
rası’na devam ettim bir taraftan. Orada büyük hoca-
de insan yönü var.
larla tanıştım. Az önce söylediğim gibi meramınızı
Ben oranın Tıp ve Psikiyatri Bölümünden 1965-
anlatınca, güzel konuşunca tüm kapılar açılıyor. Ni-
1966’da mezun oldum. Okulda mevcudumuz 30 kişi
yet hayır, akıbet hayır. Bunu hayatımda çok gördüm.
olduğu için çok güzel eğitim aldık. O günlerde Bakan-

TAŞPINAR 25
lık Müsteşarı bana şöyle demişti; “Biz sizin mesleğinizi da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Bilimleri
bilmiyoruz, şimdi gideceksiniz bu ülkeye bu mesleğin Yönetmeliği çıkardı. Yani Tıp Fakültesini bitirenle-
önemini anlatacaksınız.” Şimdi düşünün koskoca müs- re Doktor unvanı almak istiyorlarsa Doktora yapma
teşar küçücük bir gence nasıl önem veriyor. mecburiyeti getirdi. O yönetmeliğe göre kimler Tıp
– Sonrasında neler yaptınız? Bilimleri Doktoru olabilir?
– Branşım psikiyatri olunca Türkiye’nin en bi- 1-Tıp Fakültesi mezunu olanlar
linen, en kıymetli hocalarının olduğu Bakırköy Ruh 2-Tıp mezunu olmayıp üniversitenin ilgili bir
ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne tayinim çıktı. Bir dalında profesörler kurulunun kabul edeceği bir fa-
müddet burada hizmet ettikten sonra İstanbul Üni- külte mezunu olanlar.
versitesi Tıp Fakültesi hocaları geldiler, “Sizi oku- Ben 2. maddeden doktor oldum.
lumuzda öğretim görevlisi olarak görmek istiyoruz’’
Bilimsel çalışmalarımız elbette okulla sınırlı kal-
dediler. Benim içinde sürpriz oldu. Onur verici,gurur
madı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesini İstanbul Üniversi-
verici bir olay. Tıp Fakültesi mezunu olmayan bir
tesi Tıp Fakültesi olarak biz kurduk. İstanbul başta
kişinin öğretim görevlisi olması, görülmüş şey de-
olmak üzere Türkiye’nin en az on beş il ve yöresinde
ğil. Ama hocalarımız öyle uygun görmüşler, bende
Halk Sağlık Eğitimi, Evlilik Okulu, Anne Baba Oku-
kabul ettim. Ama Sağlık Bakanlığı’nda 8 yıl mec-
lu, Yetişkinler Okulu hizmetleri adı altında iki yüz
buri hizmetim var. Bunu da çözdüler ve sonuçta Tıp
civarında konferanslar verdim. Televizyon kanalla-
Fakültesi’ne atandım. Bunu kendime maletmiyorum.
rında, radyolarda yüzlerce programa katıldım.
Allah’ın takdiri, hocaların uygun görmesi, bizimde
Aile, Çocuk ve Gençlik Psikiyatrisi alanında
çalışmalarımızla alanımızda öne çıkmamız neti-
çalışan Psikiyatrik Sosyal Çalışma Mütehassısı ola-
cesinde oldu. Şunu unutmamak lazım ki insan her
rak İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve
zaman temiz, dürüst, terbiyeli olmalı. Böyle olursa
Hastalıkları Anabilim Dalında Öğretim üyesi olarak
başarıyı yakalar.
görev yaptım. Aynı zamanda Psikiyatri Anabilim
– Üniversite de ne gibi çalışmalar yaptınız?
Dalı ve Prevantif Onkoloji Anabilim Dallarında da
– Üniversitede dışarıdan akademisyen olarak öğretim üyesi ve Akademik Kurul üyesi olarak yıl-
atanmam başta yadırgandı. Ama çok çalıştım ve 7 yıl larca çalıştım. Psikososyal Onkoloji ve Eğitim Bilim
sonra Tıp Bilimleri doktoru diploması aldım. Şunu Dalı’nın kurucusuyum ve bu Bilim Dalının yedi yıl
burada söylemek lazım; dünyada Tıp Fakültesini bi- başkanlığını yaptım. Çeşitli üniversitelerde yüksek
tirir bitirmez “Doktor” unvanını veren, kullandıran lisans ve doktora programlarında yıllarca öğretim
tek ülke Türkiye’dir. Bilimsel olarak dünyada böyle üyesi olarak görev aldım.
bir uygulama yoktur ve yasaktır, yanlıştır. 1968 yılın-
– Askerlere de ders verdiğinizi duymuştum.
– Evet. Bir dönem paşalara Psi-
kolojik Harp Taktikleri üzerine eği-
timler verdim. Milletler arasında
güçlüler ayakta kalır. Zayıflar tarih
sahnesinden çekilir. Bugün ülkemizde
birtakım yabancı güçlerin psikolojik
harp taktiklerini uyguladığını görüyo-
ruz. Bu sebepten bizimde biran önce
gençlerimizi bu konuda eğitmemiz
lazım. Biliyorsunuz savaşta hile mü-
bahtır.
– Pek çok kitabınız olduğunu
biliyoruz bir liste verebilir misiniz?
– Evet geçmişten bugüne 15’in
üzerinde kitap yayınladım. Pek çoğu
Amerika'da Türk Günü geçişi genişletilmiş baskılar yaptı. Tam bir

26 TAŞPINAR
liste yok ama son yıllarda yayınladığım kitaplar şu
şekilde;
1) Çocukta Zeka Gelişimi ve Disiplin Eğitimi,
Yağmur Yayınevi, İstanbul, 2011
2) Öğrenmek ve Başarmak Sanatı, 3. Baskı,
Yağmur Yayınevi, İstanbul, 2010
3) Çocuk ve Ergene Söz Dinletebilmek Sanat-
tır, Yağmur Yayınevi, İstanbul, 2011
4) Çocuk Yetiştirmek Sanattır, 4. Baskı, Yağ-
mur Yayınevi, İstanbul, 2010
5) Yetenekli Çocuklar, Çelik Yayınevi, İstanbul,
2013
6) Hiperaktif Çocukların Sosyal Teşhis ve Te-
davileri, 3. Baskı, Çelik Yayınevi, İstanbul, 2012
7) Çocuklarda Görülen Kekemelik, 4. Baskı,
Çelik Yayınevi, İstanbul, 2012
8) Endüstride İş Verimin Arttırılması, 3. Özel
Baskı, Çelik Yayınevi, İstanbul, 2012 nırım kimse bir şey demezdi. Tabi bunlara kızmadan,
9) Aile İçi İletişim ve Sosyal Sağlık, 5. Baskı, darılmadan işinize bakmak en doğrusu.
Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2009 Yıllar boyu Cumartesi sabahı erkenden eşim
10) Çocuklara Söz Dinletebilme Sanatı ve Yön- bana yiyeceklerin olduğu bir çıkın hazırlar, Salı sa-
lendirme Teknikleri, Individual Social Casework bahına kadar üniversitedeki odamda dışarı çıkmadan
Scientific Method, 3. Baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, çalışırdım. Evde yapamazdım çalışma ortamım, la-
İstanbul, 2006 boratuarım, kitaplarım okulumdaydı. Eşimin hakkını
11) Mutlu Olmak Elinizde Bunun Farkındamı- ödeyemem bu konuda Allah ondan razı olsun. Çün-
sınız, Çelik Yayınevi, İstanbul 2013 kü yeni evli olduğumuz günlerden bugünlere beni
hep sabırla, olgunlukla karşıladı. Yeni evlendiğimiz
12) Evlilik Okulu, Anne Baba Okulu, Yetişkin-
dönemde çoğu zaman gece geç vakitlere, bazen sa-
ler Okulu: Cilt 1, Çelik Yayınevi, İstanbul 2013
bahlara kadar hastanede olurdum. Hastane dediğime
13) Kanser Teşhisi Almış Hastanın Tedavisinde bakmayın ruh hastalıkları hastanesi başka bir deyim-
Sosyal Çalışma, Bilim ve Sanatının Zaferi Çelik le tımarhane. Şifa bekleyen insanlar var. Tehlikeli
Yayınevi, İstanbul 2013 vakalar var. Hanım, bu adama bir şey mi oldu diye
Kitap yazmak para kazanmak için değil bir aşkla yolumu beklerdi.
yapılan iştir. Yazarlar bilir bu iş para getiren bir şey – Zor olmaz mıydı halk arasındaki adıyla
değildir. Çoğu zaman cebinizden harcarsınız. Akade- “Tımarhane”de görev yapmak?
mik hayatta da hiç kitabı olmayan bir akademisyenle
– Olmaz olur mu? Bu tür hastalar genellikle halk
onlarca kitabı olan hoca aynı statüdedir. Beni bu işe
tarafından dışlanmış insanlardır. Ruh hastası dam-
sevkeden hocam Prof. Dr. Sıtkı Velicangil’dir. Onu ör-
gası yemiş insanların en yakınları bile onları dışlar,
nek aldım. Odamı görüyorsunuz hâlâ bir şeyler üret-
ciddiye almazlar. Haliyle bu insanların ne zaman, ne
me çabası içerisindeyim. Bazıları eleştirir “O kadar
yapacakları kestirilemez. Ama Allah bize böyle bir
kitap yazdın, yayınladın, dünyayı mı kurtaracaksın.”
görev bahşetti, bu hastaları tedavi etmeye çalıştım.
derler. Onlara bir şey demiyorum. 60 yıllık birikimi-
Onları kurtarabilmek adına gece, gündüz çalıştım.
mizi insanlığın istifadesi için kullanma çabasındayım.
– Gençlere ne tavsiye edersiniz?
– Efendim biliyorsunuz ülkemizde üretenler
eleştirilir. – Bir psikiyatri mütehassısı olarak şunu söyle-
rim; bir insan 18 yaşına gelene kadar dünya klasikle-
– Evet, haklısınız. Eğer bir şey yapmayıp “İşten
rinden 60 tanesi mutlaka okumalıdır.
eve, evden işe.’’ gelip giderek bir ömür sürseydik sa-

TAŞPINAR 27
– Neden? bir şey olmaz. Diploma bir anahtardır, kendilerini
– Çünkü bu kitaplar insanın kişiliğini olgun- farklı alanlarda da yetiştirsinler. Bizler elbette bugün
laştırır, şahsiyet sahibi yapar. Tartışmanın usulünü, bir yerlere geldiysek bunu önce ailemize, sonra oku-
adabını bilir. Ruh sağlığının 6 kalesinden biri benim lumuza, hocalarımıza borçluyuz. Bugün yurtdışında
nazarımda budur. Bu kitaplar kültür kazandırır. mesleki çalışmalarım sebebiyle pek çok ödül, madal-
– Son olarak neler söylemek istersiniz? ya aldım, Dünyanın Meşhurları Listesine girdim ama
her şeyden önemlisi elbette kendi milletimize faydalı
– Gençlerin bir hedefi olmalı ve bu hedefe iler-
olmaktır. Derler ya
lerkende milli, manevi değerlerinden taviz verme-
meli. Vatanına, milletine, ailesine karşı sorumluluk- “Ölürsen yer beğensin,
larını yerine getiren bireyler olmaya gayret etmeliler. Kalırsan el beğensin’’
Sadece okul bitirmekle, bir fakülte mezunu olmakla Ne zaman Afyon’a gitsem Gündoğmuş Mahal-
lesi Numara 42’ye gider bakarım. Çocuk-
luğum hatırıma gelir. Ev şimdi köhnemiş,
harap ama bana bir şeyler anlatır. İnsanın
geçmişini ve geleceğini. Okulumu, Afyon
Lisesi’ni ziyaret eder, gençlerle hasbıhal
ederim. Kaplıcalara mutlaka giderim. Son
yıllarda şehrimizin büyük atılımlar yaptığını
görmek bizleri gururlandıyor. Bir Afyonka-
rahisarlı olarak memleketimize her zaman
gönül borcumuz var.
Taşpınar dergisini ilgiyle takip ediyo-
rum. Afyonkarahisar’a dair bilinmeyen pek
çok şeyi burada okudum, bilgilendim. Allah
gayretinizi muvaffak etsin, daim olsun.

28 TAŞPINAR
ARŞİVDEN YAPRAKLAR

Savcı TÜRKMENOĞLU
Arşivden yaprakların bu sayısında
Afyonkarahisar’ın yüzlerce yıldır en güzel içme
suyu olan Kadınana Suyu’nda yapılan bir ça-
lışmaya dair Osmanlı Arşivleri’nden bir belge
var.17 Mayıs 1852 tarihli belgenin içeriğinde
Karahisar-ı Sahib kasabası ahalisinin su sıkıntı-
sının giderilmesi için kasabaya birkaç saat me-
safeden gelmekte olan Kadınana Suyu’nun Kış-
lacık Deresi’nde bulunan Değirmenbahçe adlı
yerde inşasına karar verilen ve inşa masrafları
kasaba halkı tarafından karşılanacak olan ben-
irsâline lüzûm olup olmadığı isti‘lâm olunmuşi-
de ait keşif çalışması yapmak üzere Mühendishane-i
di sûret-i iş‘âra nazaran mühendis ta‘yînine lüzûm
Hümâyûn’da görevli mühendislerden Kolağası Hacı
görünmüş olduğundan Mühendishâne-i Hümâyûn
Salih Efendi’nin görevlendirilmesi yazıyor.
ma‘âşlı mühendislerinden münâsib birinin ta‘yîn
Söz konusu yer bugün Afyonkarahisar’a bağ- ve i‘zâmı hakkında olan mütâla‘a-i müşîrânelerinin
lı bir mahalle olan eski Kışlacık köyü arkasındaki istifsârı bi’t-tezekkür mezkûr mazbata leffen gönde-
su bendidir. Günümüzde maalesef harab bir halde rilmiş olmağla bi’l-mütâla‘a iktizâsının iş‘ârı bâbında
olan bu su bendi restore edilerek gelecek nesillere irâde efendimindir.
Afyonkarahisar’a içme suyunun ne zor şartlarda ge-
Fî 22 Receb sene [12]68
tirildiğinin bir delili olarak korumaya alınmalıdır.
Ma‘rûz-ı çâker-i kemîneleridir ki:
Devletlü atûfetlü efendim hazretleri:
Müfâd-ı fermânnâme-i sâmî-i âsafâneleri
Karahisâr-ı Sâhib kasabası ahâlîsinin sudan
ve mazbata-i merkûm mü’eddâsı rehîn-i îkân-ı
dolayı çekmekde oldukları zarûretden kurtarılma-
çâkerânem olmuş ve bend-i mezkûrun keşfi husûsuna
ları iyçün birkaç sâ‘at mesâfeden gelmekde olan
Hendesehâne-i mezkûr hulefâsından kolağalık rüt-
Kadınana Suyu’nun harka mürûr eden Kışlacık
besinde bulunan Hacı Salih Efendi bendelerinin
Deresi’nde vâki‘ Değirmenbağçe nâm mahalle inşâsı
me’mûriyeti bi’ttensîb emsâl ve nizâmına tevfîkan
iktizâ eden bendin keşfi bend ilmini ârif mühendisin
mûmâ-ileyhe i‘tâsı lâzım gelen maş ve ta‘yînât ve
vücûduna mütevakkıf olduğundan gayr-i ez ma‘âş
harc-ı râhın mikdârını mübeyyin
masârıf-ı tarîkiyyesi ol ta-
terkîm etdirilen pusulası zikr olu-
rafça tesviye olunmak üzre
nan mazbata ile leffen takdîm ve
ma‘âşlı mühendislerden bir
i‘âde-i hâk-i pâ-yı cenâb-ı Vekâlet-
nefer mühendisin ta‘yîni
penâhîleri kılınmış olmağla icrâ-yı
lüzûmuna dâ’ir Karasihâr-ı
muktezâsı bâbında emr u fermân
Sâhib Meclisi’nin cevâben
hazret-i men lehü’l-emrindir.
vürûd eden mazbatası
Fî 27 Receb sene [12]68
Meclis-i Vâlâ’ya lede’l-i‘tâ
bend-i mezkûr masârıfını Bende Subhi
bi’l-iftihâr kendüleri vere- Belge Kodu : İ. MVL 238/8445

cekleri mukaddemce ahâlî Tarihi : 27 Receb 1268 [17 Mayıs

cânibinden ifâde olunarak 1852]

keşfi zımnında mühendis

TAŞPINAR 29
KAYNAKÇI AHMET USTA
AHMET İLTAN (1924 – 11.12.1995)
Erdoğan EMRE, Mimar
aeremre@hotmail.com

Çok yönlü bir sanatkâr ve


zanaatkâr olan Ahmet usta, gerçek-
ten on parmağında on marifet olan,
herkesin sevip takdir ettiği çok po-
püler bir insandı.
1924’te Kuzeybatı Bulgaristan’ın
Montana iline bağlı, Lom ve Tuna Ne-
hirlerinin birleştiği noktada önemli
bir liman olan LOM kentinde doğdu.
Aile de 3 kız, 2 erkek çocuk vardı.
II. Dünya Savaşı rüzgarla-
rı onları Türkiye’ye göçe zorladı,
1940 yılında, 16 yaşlarında iken
Eskişehir’e göçmen olarak geldiler.
Bir süre çıraklık yaparak aile bütçe-
sine katkıda bulundu, zamanı ge-
lince askere çağrıldı, (1941-43) İs-
tanbul / Darıca’da görevini tamam-
larken burada sinema makinistliği
öğrendi.
Askerlik dönüşü, TCDD Eski-
şehir Cer Atölyesi’nde kaynakçı us-
tası olarak çalışmaya başladı. Aynı
yıl gene bir göçmen kızı olan Rabia
Hanım ile evlendi. Ertesi yıl Mayıs
1946’da tek çocukları olan Seval
doğdu.
1948’de Afyonkarahisar’da Şehrin tek sineması daha sonra İNCİ adıyla faa-
Halkevi Sinemasını işletmekte olan, Eskişehirli liyetine devam etti; kısa süre sonra, Oruçoğlu Kıraat-
Özekçin Kardeşler’in çağrısı üzerine geçici olarak hanesi arkasında önce yazlık olarak, daha sonra ŞA-
buraya geldi. O yılların sinema filmleri çok yanıcı FAK adıyla kapalı sinema kurulunca, artan rekabet
idi ve makine dairesinde sık-sık yangın çıkardı; hatta dolayısıyla Ahmet Usta paylaşılamaz duruma geldi.
bu sebepten makine dairesinin ana salonun dışında Esasen bu arada Afyon’u da çok sevdiğinden buraya
yapılması zorunluluğu vardı ve çoğunlukla dışarıda yerleşmeye karar verdi ve ailesini taşıdı. Önce İma-
bir itfaiye kamyonu bekletilirdi.(1955’lere kadar ret Camii karşı aralığında bir ev tuttular.
bu zorunluluk devam etti). Nitekim İstanbul’da 1948 Sinemalarda önceleri Cumartesi-Pazar gündüz
lere kadar çoğu eski filmler bu sebeble yanıp kül ol- ve gece gösterileri ne ilaveten Carşamba matinele-
muştur (Yücel Çakmaklı’nın; neden eski filmler kay- ri başladı. Özellikle yazlık sinemaların çok iş yap-
boldu, bir arşiv tutulmadı mı? sorusuna cevabı,..) ması ve bina yapmak zorunluluğunun bulunmaması

30 TAŞPINAR
1952’de Cemalettin
Camgöz ile ortak kaynak
atölyesi açmışlardı. İşban-
kası alt tarafında, Garan-
ti Bankasının bulunduğu
yerde (Çete’nin Garajı)
açılan kaynakçı dükkanı
iyi iş yapmaktaydı. Burada
Afyon’un ilk elektrik kay-
nağını uygulamaya koy-
dular. Daha önce sadece
oksijen kaynağı (karpit ile
çalışan) yapılmakta idi, di-
ğeri bilinmiyordu. Elektrik
yoktu. İstanbul’dan XSİON
marka kaynak makinesi ge-
sebebiyle bir ortak ile önce Kaptanlar’ın arsasına
tirten Ahmet Usta burada da kazık yiyerek, 500 lira-
LALE (Yeşilcami civarı, Barlas Apt. üst tarafında)
lık makineyi senette yapılan bir tahrifat yüzünden,
daha sonra şimdiki PTT Bölge Başmüdürlüğünün
900 liraya almak zorunda kaldı. Daha sonra işyerini
olduğu köşedeki Sefa Kıraathanesinin arka bahçesi-
200 m aşağıya Kaptanlar’ın arsaya taşıdılar. (ilk yaz-
ne SEFA adıyla; 2 yazlık sinema açtılar,.. Bir süre
lık sinemayı açtığı yer)
sonra ortağı İstanbul’a film almaya gidip de bütün
parayı harcayarak kaçınca sinema konusunu kapat- 2 Mart 1954’te Ambaryolu üzerinde şimdiki Da-
mak zorunda kaldı. vulcuoğlu İş Merkezi alt tarafındaki Kitapçı Ni-
hat Niyazi’nin arsasına kendi işyerini açtı. Burada
uzun süre, her türlü kaynak işlerinin yanı sıra meş-
hur Bulgar Somyalı ( iki ucunda çelik yay bulunan
flemenk şeritli yatak altlığı) demir karyola imala-
tına başladı.
Aynı yıllarda ilk alüminyum, tutya ve pirinç
(sarı) kaynaklarını da öğrenip uygulamasına geçti.
Birçok çırak yetiştirdi, bunlar daha sonra zamanla
ayrılıp kendi atölyelerini açtılar; çoğunlukla ustala-
rına olan saygılarını muhafaza ettiler.
O dönemlerde motor bloklarında bir çatlama
olduğunda kaynak yapmak büyük problem olur,
Ankara’ya veya İstanbul’a götürülürdü. Bir olay
sırasında tesadüfen Afyon’da bulunan MKE usta-
larından Ahmet Gümüş’ten, atölyesinde yaptırdığı
bir tatbikatta alüminyum kaynağının inceliklerini
öğrendi. Bir otomobil motorunun karter çatlağına
dikiş atarak sağlamlaştırdılar. (1953)
Çeşitli kişilerden yediği kazıklar onu asla yıl-
dırmadı. Dönemin en büyük sorunu olan elektrik
üretimi, bugünkü Müftülük Binasının olduğu yerde
yüksek tavanlı bir fabrikada yapılmakta idi. Bura-
daki büyük dizel makinenin tamiri ile tüm dağıtım
şebekesi direklerinin ahşaptan putrele (INP 20)
çevrilmesi işini üstlendi. O yıllar mevsimine göre

TAŞPINAR 31
hava karardığında (19.00-20.00 saatlerinde) çalışan (peyk şehir) olarak gelişti ve o günkü adıyla 75 Ev-
jeneratör, gece 23.00 sularına kadar elektrik üretir, ler olarak modern yapılaşmanın Afyon’daki ilk mo-
sonra durdurulurdu. Bu durum 1950 sonlarına kadar deli oldu. 1956’da şimdiki Örnekevler Camii (yapı-
devam etti. Sonra tam gün elektrik verilmeye baş- mı 1966-67) karşısında, matbaacı Abdullah Hazer’in
landı. Bu arada tamirci dükkanlarında ihtiyaca göre karşı köşesindeki evi devren satın alarak taşındılar.
küçük jeneratörler kullanılıyordu. İşinden evine bisikletle gidip gelirdi. Çevreye
Elektrik kaynağı adeta devrim yarattı, o yıllarda karşı çok duyarlı olan bu göçmen vatandaş, gerek
şimdiki fişeli kilitler yoktu. Dövme demirden yapı- atölyesinin gerekse evinin bahçesını ağaçlarla do-
lan sürgülü ağır kilitler ve bunların 300-400 gramlık nattı. Aradan geçen 60 yıllık zamanda ata toprağı-
anahtarları vardı. Bu anahtarın dili kırılınca problem nı ziyaret eden kızı, babasının diktiği ulu ağaçların
çıkar kapıda kalınır, hatta ailevi sorunlar doğardı. (!) kesildiğini görünce gözyaşlarını tutamadığını söyler.
Yeni bir anahtarın yapımı ustasının bulunup yapma- 1973 yılında hizmete giren Küçük Sanayi
sı birkaç gün alabiliyordu. Bu iş Ahmet ustanın atöl- Çarşısı’nda; anayolda, Halkbankası karşısındaki
yesinde 10 dakikaya indi. atölyeyi satın alarak taşındı. Önünde küçük bir ha-
İmaret Camii karşısındaki Gedik Ahmet Paşa vuz yaptı. Daha serbest ve rahat ortama kavuşmuş,
İlkokulu civarında 2 ev değiştirdiler. Yeni okul ya- birçok ustası ve kalfası olmuştu. Afyon Lisesinden
pıldığında (1952/53) kızı Seval, bu okulda başladı sonra Ziraat Fakültesini bitiren kızı da kendisi gibi
ve buradan mezun oldu. (Aynı yıl 75 Evlerde satın başarılı bir meslektaşı ile evlenmişti.
aldıkları yeni evlerine taşındılar). Bütün bu uğraşların arasında musikiye olan me-
Bu yıllarda PTT Müdürü olan Abidin Bey; bu- rakı yüzünden Afyon düğünlerinin vazgeçilmezi ha-
günkü Örnekevler semtinde, herbiri 1000 metrekare- line gelmişti; öyle ki artık düğünler Ahmet Usta
lik arsası olan 75 kişilik bir kooperatif kurdu ve aidat Caz Orkestrası’ndan alınacak randevuya göre tarih-
toplamaya başlamıştı.(1952) Bu atılım kısa zaman- lenmeye başladı, ve tabii düğünler de birer baloya
da Belediye Başkanı Asım İzmirli’nin (1953-55) dönüştü.
büyük desteği ve teşviki ile şehrin ilk uydu kenti Önceleri yalnızca Belediye Meclis Salonunda

32 TAŞPINAR
yapılan düğünler için yeni salonlar
aranmaya başlandı. Ziraat Bankası
arka sokağındaki Tapu Sicil Muha-
fızlığı yanı AS düğün Salonu, Or-
duevi Subay- Astsubay Gazinoları,
Çimento Fabrikası, TMO, Efes Bira
Malt Fabr. ve TCK 31 Şube karşısı
Zafer Düğün Salonları gibi yerlerde
yapılmaya başlandı.
Müzik onun hayatıydı, trompe-
tini adeta konuştururdu. Orkestrası,
hevesli amatörler ve yarı profesyo-
nel müzik meraklısı gençlerden olu-
şuyordu; basit bir hesapla beraber
çalıştığı arkadaşlarından 20 yaş ka-
dar büyük olmasına rağmen onlarla
müzik dilinde kaynaşmıştı.
İlk ekibe sonradan küçük katı-
lımlar ve ayrılmalar olduğu dikkate
alınarak temel kadroyu şöylece özet-
lenebiliriz;
Trompet………: Ahmet İltan
Gitar / Solist….: Müfit Bayraşa, Hicabi Oyal,
ğu o yıllarda, bu tasarımları ifade etmenin dahi cesa-
Hasan, Erdil, Yavuz Selim Sepin
ret gerektirdiği ortadadır. Bunları ancak bir Avrupalı
Org…………: Cem Erkılıçoğlu (!) düşünebilirdi. Suyun ötesinden gelen bu göçmen
Org / Akordeon..: Hadi Davaslı, Hasan Lokma- aspirin gibi, ilaç gibi her derde deva oldu; çalışkanlı-
cıoğlu ğı, sempatik davranışları ve dürüstlüğü ile her zaman
Akordeon…….: Ziya Emre, Utku Emre aranan ilklerin adamı Ahmet Usta, 11 Aralık 1995’te,
Ritm Gitar….: Attila Özenç, Faruk Tepepınar arkasında birçok sanatkâr kalfa bırakarak bu dünya-
dan göçtü. Tam iki yıl sonra vefakar eşi de arkasın-
Bas Gitar…: Zafer Özkara, Necmi Kurşunoğlu
dan yetişti.
Davul……: İlhan Sepin, Cemal (Dümtek)
Asri Mezarlığın C kapısının üst yamaçlarında,
Zamanla artan nüfus ve ihtiyaç sebebiyle birçok şimdi Uydukent’in uzandığı eski Çapak Çayırı’na
değişik amaçlı müzik grupları teşekkül etti (Türk Sa- hakim bir noktada eşi ve annesi ile beraber huzur
nat Müziği, Halk Müziği ve Batı Müziği orkestraları içinde yatmaktadırlar. Umulur ki gördüğü manzara
gibi) hayal ettiği Afyon ile çakışır, 20 katlı bloklar, içinde
Son dakikaya kadar durmaksızın çalışan ve ha- tekneler yüzen bir akarçay, yüzme havuzlu villalar,
yal dünyası çok geniş olan Ahmet Usta, bu küçük şe- ve nihayet yapılmakta olan teleferik, geç de olsa, ek-
hir için neler tasarlamadı ki? Gençlerin girmeye can sik de olsa, yanlış da olsa; bunlar, senin gerçekleş-
attığı Çimento Fabrikası’nın çok tehlikeli ve iptidai tirmek istediğin hayallerin idi Ahmet Ustam; ruhun
yüzme havuzu ile Akarçay’ın akmayan bulanık ve şad olsun, Allah rahmetini esirgemesin senden..
pis suyunda yüzmeye çalışanları görüp; modern ve TEŞEKKÜR;
hijyenik bir yüzme havuzu tasarımı, Kale’ye tele-
Çok sevgili kardeşlerim; kızı Seval ve dama-
ferik kurulması, zaman-zaman gelen sirk çadırlarını
dı Ayhan Atılır’a, ortağı Cemalettin Camgöz’e,
görüp, genç / yaşlı herkesin kullanabileceği modern
Orkestra elemanlarından Gitarist Attila Özenç ve
bir Lunapark ve daha neler, neler?!
Faruk Tepepınar’a, telefonla görüşebildiğim diğer
Bütün bunları düşünmenin dahi ütopya oldu- üyelere, katkıları için şükranlarımı sunarım.

TAŞPINAR 33
AFYONKARAHİSAR’DA ARADIM
Her geldiğimde bir izine rastlarım, Seninle gezmiştik buralarda bilirsin,
Ararım kendimce, karşımda çıkmaz sokakların, Top arabasının üzerinde belki bir poz vermiştin.
Bulamayınca her seferinde, baştan başlarım. Faytonlar sıralanmış, süslü atlarla hiç binmiş miydin?
Tek tek acı tatlı anılarımı yoklarım. Düğün alayı ile şehri gezip inmişmiydin?
Uzun yıllar oldu özledim ben onu Habersizce yapışsam yine arkasına faytonun,
Kimlere sorsam? Acaba bulunur mu? Arada bir yesem kırbacını faytoncunun.
Karşımda Afyonkarahisar Kalesi, Tıkır tıkır götürse taşlı yollardan,
Memleketimin hem babası, hem annesi. Sesi karışsa yine bakırlar çarşısından,
Kollarıyla sımsıcak sarar seni. Ne ahenkli vuruştu, bakırların sesi hep bir ağızdan.
Koynuna alıvermiş kara bahtlı şanlı şehrini. Bedestenin araya girdin mi musikisi duyulur uzaktan yakından.
Emrine amade durur dev gibi, Ustaların alın terleri tek tek damlar,
‘’Dile benden ne dilersen.‘’ der gibi. İşlenmiş bakırlar, kapılarının önünde ışıl ışıl parlar.
Ey haşmetli! Koca Kale’m arıyorum birisini Bedestene çok giderdik senine yolumuzun üstü,
Belki bilirsin, yıllar önce kaybettim izini. Küçük küçük dükkanlar allı yeşilli, süslü mü süslü,
Volkan bakışları daldı ufuklara, Yine çıktım birkaç basamak merdivenle kapalı üstü.
‘’Evet’’ dedi, bende gördüm bir ara. Yeni tamir oldu. Sandım ki yıllardır bize küstü.
Dikti mağrur başını, diktikçe bulutlara, Yoksun burada da karşı Hal’e bakalım,
Asırlardır meydan okuyarak yüzyıllara, Çok aradım yerini Hal’i bile bulamadım.
Uzun bir hikâye, ömrün yetmez anlamaya, Göz kırptı Kale, gezinirken eteklerinde,
Anıları tazelendi başladı anlatmaya… Hıdırlık’a fısıldadı, işte sana bir eğlence.
Tarihe uzanır yüzümdeki her çizgi, Hıdırlık taşırken beni sırtında, Sarıkız’a pas attı,
Bilir misin evlat? Buradan kimler geldi kimler geçti. El salladı Sarıkız, Keltepe’ye fırlattı.
Anlatacak çok şey var aslında, Etrafı sarılı dağlarla, aradığım mutlaka burada,
Düşmandan kurtulduk, sene 1922, 27 Ağustos’ta Anadolu’nun kavşak noktası, yine de unutma!
Başkomutanın baş parmağı dudaklarının arasında. Yollara iyi bak, gelip geçerken,
İşte zafer! Cumhuriyetin kazanıldığı bu topraklarda, Ambaryolu, Yeşilyol artık çok farklı dünden.
Dumlupınar, Kocatepe’de alevler içinde yaktılar beni. Aranırken Kadı Hamamını tanıdım, çarşı ortası,
Anıtmezarımsın diye şehitlerimin başına diktiler beni. Ne güzel kurnaları vardı, ortada göbektaşı,
Dedim ‘’Hiç yorulmadan hep ayakta durursun, Düğünlerden önce yapılırdı bir hamam sefası,
Yüzyıllardır insanını güvenle korursun.’’ Kadın kız, çoluk çocuk . Hazırlanırdı bükmesi dolması.
Dedim ‘’Göz diken olursa toprağıma, Kalabalıksa burası, hamam çok, iki mahalle arası.
Kalkan gibi önünü keser, yolunda durursun.’’ Millet Hamamı, Alaca, İmaret (Paşa) Hamamı.
Vakur duruşunla güç verdin, umut verdin yarınlara, Buralar olmazsa yollara düşülürdü tatar arabalarıyla,
‘’Hadi fazla oyalanma.’’ dedi, ‘’Kimi arıyorsan git ara.’’ Ömer şifada, Gecek sefada, Gazlıgöl daha uzakta
Gölgesini düşürdü haşmetle, Zafer Parkı’na, Günübirlikse o gün gidilir gelinir, piknik yapılır adeta,
Basamak basamak çıkışlarında mıydı acaba? Yatak yorgan, kap kacak, alındıysa kalınır yatıya.
Güzel kokulu çiçeklerin arasında, Eğlencedir herkese sıcak suyu havuzu,
Yükseliyor bir abide, Zafer adında. Dertlere derman diye bilinir burası.
Dalıyorum anıtın görkemine, Bir kültüdür kaplıcada hamam sevdası,
Düşmanı işte böyle alt ederiz dercesine. Temizlik imandandır, der ataların mirası.

34 TAŞPINAR
Şimdilerde yapılmış oteli villası, Zaman dedi ki ‘’Değiştirdim buraları, git başka yerde ara’’
Yine de başkaydı o günlerin havası. Döndüm çaresiz, düştüm tozlu yollara,
Giderken coşkulu canlılık, “Bulamadan yine geldim.’’ dedim Karahisar’a,
Gelirken kese vurgunu ölü balık. Yayılmış sere serpe, Kalegörünmez’den bir uca.
Altı yedi yaş arası çocuklar koşuşurduk, Yürüdüm adım adım, Uzunçarşıya rastladım.
Kızlı oğlanlı bir kadınlar hamamı, bir erkekler hamamı İki yana sıralanmış dükkanlarda anıları araladım.
doluşurduk. Lokumcular, şekerciler! Bana ondan haber ver,
(Her seferinde hamamcı teyze, hep kızardı nedense) Asmışlar kangal sucukları, manda kaymakları alıcı bekler.
Akşamlara kadar havuzdayız, Hamamın dili olsa söylese, Mağazalar el değiştirmiş çoğu, ilk sahipleri nerdeler?
Oğlanlara “Ne işiniz var kadınlar hamamında’’ Bir ara sokaklara daldım, “Buralar nereler”
Alaylı bir dille ‘’Gelseydi babanızda’’ Hep pazarda kaybolurdun.’’Git oraya bak’’ dediler, yedim azarı.
Gecek’te soğuk suyu doldururduk balıklı çeşmenin ağzında, Karılar pazarı, ot pazarı, yoğurt pazarı, Çarşamba pazarı,
Salıncaklar kurulur, piknik yapılırdı ağaçların altında, Keçecilerin boyasında, halıların nakışında,
Dostluklar kurulur, tatil havasında, Aradım seni, yaz aylarının o soğuğunda,
Ömer’e geçilirdi, yürüyerek dağın ardında. Dolaştım durdum bir aşağı bir yukarı,
“Dühancızade El Hac Hasan Ağa bu hamamı, Yoktun oralarda, hepsine de baktım ayrı ayrı,
Müceddet yaptı, arzetti bu hayrı Mevlaya Taşpınar’dan soğuk suyunu doldurdum kalaylı güğümle,
Buyur tarihi inşasın bunun cevherle ey Fevzi, Çavuşbaş, yorgun,hayata meydan okuyan emekçi mahalle,
Hakikat bir büyük asar bıraktı dari dünyaya O zaman bomboştu Marulcu Mahallesi’nden gerisi,
Bu mahallede sondan üçüncü ev bizimkisi...
Adını veren Ömer Dede burada yatarlar,
Gelirdi buraya çocuğu olmayanlar, dilek tutanlar, Büyüdükçe çoğalmış artmış mahallelerin,
İlk belediye otobüsünün ardından koşardık ‘’Kırmızı Gelin’’
İnancıyla duasını birleştirip medet umanlar,
Ne kadar uzaktı Çimento Fabrikası
Dertlerine şifa, hayallerine çare ararlar.
Oralara kadar uzanırdı ekilen haşhaş tarlası.
Baş bozmaya gelir yakın köylüler,
Göbekli marullar yemyeşil bereketli, sebzenin hası.
Hamama bir anda başka hava verirler.
Şimdi o tarlalar nereye gitti?
Çalınır tefler taslar kovalar,
Mor beyaz açardı afyonun çiçekleri,
Oynatılır kızlar, amanın hamamda şenlik var.
Kelle kelle olurdu sararınca ürünleri,
Verirler ağız ağıza, türküler coşar,
Sakızını çıkarırlar, geriye kalır taneleri,
Hamamda yankılanan sesleri bir başka çıkar.
Kum gibi yığılır boşa gitmezse emekleri.
Gazlıgöl’ün hikâyesi de bir başka,
Yağı bile bir başkalaştırır yemekleri.
Dertlere derman aranır burada da.
Haşgeş derler ocakta kavrulur, özel taşı vardı özenle sürtülür.
Midas ‘ın kızında yaralar çıkmış,
Mis gibi kokusu mahallelerde savrulur.
Yaralar yüzünden kendini dağlara atmış,
İşte o koku beni düşürüyor peşine,
Bulunca sıcak suyu yıkanıp bir bakmış,
İki kadın götürürken hamuru teknedeş
Ne acısı kalmış ne yarası hepsi bitmiş.
Gördüm fırını arada bir mahallede,
Kral Midas kızına yaptırmış bu tarihi hamamı,
Ev ekmekleri, pideler yenirdi o zaman evlerde.
İyileşince, dinince acılarının tamamı.
Fırından çıkıyor başkası, başında tepsisi,
Havasını soludum milattan önceki yılların ,
İçinde ağzıaçık, bükmeler dizili.
Hala seni arıyorum nerdesin? Bulamadım.
Haşgeşi sürüp hamura, vereceksin yeni kızmış fırına,
Sandıklı Hüdai Kaplıcası uzakta ,
Koca koca ev ekmekleri dökülecek peşi sıra.
Çamurlu banyoları hala revaçta
Her mahallede bulunurdu. Bu fırınlardan çoktu o sıra.
Heybeli Kaplıcası onunda anlatılır hikâyesi,
Hepsi kaybolmuş. Şimdi tek tük kalmış hatıra
Severdin sıcak suyu gezindim buralarda bir bir.
Cücü diye pişirirlerdi teknenin dibindeki hamuru,
Çocuklukta sevinirdik o da bizim gibi yavru.

TAŞPINAR 35
Karbonatlı hamurlar dönüşür öğmeye, O güzel günler artık çok geride kaldı,
Mayasızsa hamursuz olur doyamazsın yemeye. Hatırlar mısın birde sarı saçlı bebeğim vardı.
Bir de misafirin varsa yemeğe, Akar’a balık tutmaya gidilirdi hevesle,
Başka hiçbir şey gerekmez yemeye, Şimdi Akarçay’ı gezelim, gel de birlikte.
Akşamdan çömleklere konur fırında keşkekler, Sıralanmış sandalyeler renk renk lambalar,
Pazar sabahları iştahla yenmeyi bekler. Koşun çocuklar bu mahallede düğün var!
Ramazan ayında sahurda da açık fırınlar, Komşuların evinde yapılırdı kına geceleri,
Tepsi tepsi böreklerle tutulur oruçlar. Büyük oda dolardı tıklım tıklım giremezsin içeri.
Hele iftar zamanı gelince, Günler öncesinden sarar düğün telaşı,
Atılan toplarla inler şehir kendince, Yemekler pişer, börekli pilavlı bamyalı aşı,
Kale’den atılan toplarla açılır iftarlar, Kadınlara ayrı, erkeklere ayrı konan sofralar,
O ulvi havayı böyle yakalar Afyonlular. Bamyadan önce mutlaka ekmek kadayıfı da var.
Ezan sesleri birbirine karışır, “Kınası karılır tasta” diye başlar kına havası,
Müezzinler adeta birbiri ile yarışır. Ağlatılır gelinin anası kardeşi babası,
Çınlatır ortalığı camilerin nefesi, Ellerine, ayaklarına yakılır bütünce kınalar,
Ulu Camii, Otpazarı, Yoncaaltı, Türbe, İmaret Camisi Mutlu olsunlar diye edilir tüm dualar.
Mevlevihane’den yanan ışık, aşk ateşi ile döner, Zeybeği, kırık havası zordur oynaması,
Hepsi tarihi eser, beş vakit ‘’İşte bizde buradayız ‘’der Seyrine doyum olmaz, hele kaşıkların şakırtısı.
Kandillerde, mübarek günlerde dolar taşar türbeler, Şimdi sokaklara taşmış düğünler,
Hayırlı ağızlarla ziyaret edilen tekkeler, Artık salonlara gidiyor nazlı gelinler.
Konya’dan gelen Mevleviler dergâhı, Gecenin bir vaktinde duyarsan şaşırma, şenliği
Afyon’um uda sarmış sarmalamış maneviyatı. Dilenmeye giderler, tencere tava ne varsa odur müziği,
Selcuklu Alaaddin Keykubad bin Feramuz’un kızları, Kız evi, oğlan evinde koparır bahşişi,
Kadınanalar yaşatmış su ile hayatları, Oynatılmadan damat, dönülmez gerisin geri.
Efsanesi dolaşır adım adım sokakları, Ey Kale’m döndüm dolaştım geldim yine karşına,
Adı ile yaşarlar, geçmişte kalsa da yaptıkları. Kurban olayım toprağına taşına,
Döne döne devrane oldum, Devrane yatırında, Aramadık yer kalmadı, baktım her taşın altına,
O da kalmış işlek caddenin kıyısında, Bir daha çıksam Kale’nin başına,
Hele o Afyon’un şanlı Lisesi, Tırmanabilsem dimdik yokuşuna,
Bu tarihi bina acaba kimin eseri? Doya doya, kuş bakışı baksam, en ince ayrıntısına.
Yetiştirdi bir çok devlet adamı, siyasetçiyi, Belki bağırsam; Kızlar Kulesi’nden,
Görkemli duruşuyla hala koruyor yerini. Acaba anlar mı? Çağırma sesimden.
Dolaştım Ordu Bulvarını, gördüm Paşa Konağını. “Ahtım bahtım, altın tahtım,
Önünde çok beklemiştim, hatırladın mı durağını? Çocukluğuma dönmek vaktim.”
Dört bir yana yine ayrılıyor yollar, Dileğimi böyle tuttum.
Karşımda da tren istasyonu, gar, Kız Kulesi’ndeydi son umudum.
Yorgun gelip gidiyor vagonlar, O heybetli Kale’ de çaresiz,
Ne çok binerdik trene bir zamanlar. Bana baktı umutsuz sessiz,
Gurbete attı bizi hoyratça rüzgar, Olmayacak bir dilek, tutmayacak dua senin ki,
Hasretle kalırdık, bir daha ki kavuşmaya kadar. Kim aramıştı da geçmişini, çocukluğunu bulmuş ki;
Saklambaç, istop, kovalamaca, körebe, Bıktırmıştım Kale’yi ‘’Boşuna arama yürü git işine’’
En son ne zaman oynamıştık hep birlikte? Kızgın kızgın söyleniyordu arkamdan ‘’Deli mi ne?’’
Lastik topum kimbilir hangi derede kaldı,
Kanalizasyondan önce lağım çukurları vardı. Mürşide AYHAN

36 TAŞPINAR
GAZİLERDEN HATIRALAR

A
skere ilk gittiğim zaman sene Zabit ne olduğunu sordu bende, “Biraz acı var.” de-
1325/1909’du.Umumi Harp’ten evvel dim. Beni hemen Akbaş Hastanesi’ne kaldırdılar.
Arnavut ve Balkan Harpleri’nde de Orada çizmemi çıkardıkları zaman içi kanla dolu ve
bulundum. tarak kısmı da kamilen (tamamen) külçe olduğu için
Birinci Cihan Harbi başlamadan evvel burada bir ay tedavi oldum. Bu süre içerisinde ayak
İstanbul’da talimgâhdaydık. Harbin başlamasını tarağımdan kestiler. Bir ay sonra İstanbul’da Ağa
müteakip altı ay sonra bizi Çanakkale’ye sevk et- Cami Hastanesi’ne götürdüler. Orada iki ay kaldım.
tiler. Oradaki kıt’am 3. Kolordu, 5. Alay, 2. Bölüğe Bu zamanda baldırımdan kestiler. Daha sonra Har-
düştüm. biye Hastanesi’nde dokuz ay tedavi ettiler. Burada
da diz kapağımdan 10 cm yukarısını kestiler. Bu
Benim vazifem Alman Komutanı Fon Limon
şekilde bir sene tedavi olduktan sonra hastaneden
(Liman Von Sanders) emrinde postalık yapmaktı.
ayrıldım, memleketime döndüm. Şimdi sağ ayağım
Fırka Komutanına götürdüğüm bir emrin ce-
tahtadan takmadır.
vabını gece ortalığın karardığı bir zamanda birinci
Çanakkale–Arıburnu mevkinde yaralandım.
ateş hattından getirirken istihkamların geldiği bu-
Maluliyetim üçüncü derecedir. Millî Müdafaa
lunduğu yerlere geldiğimde atımı bir ağaca bağla-
Vekaleti’nin 22/03/1931 tarih ve 69 numaralı raporu
yıp sıçan yollarından yürüyordum. Birden denizden
elimde mevcuttur.
kuvvetli bir ziya (ışık) geldi. Her taraf gündüz gibi
aydınlık olmuştu. Işık gelince hemen oraya attım. Benim bildiğim yara almış arkadaşlarımdan
Yanımda kimse yoktu. Herhalde düşman beni gör- Bedesten’te Kamil Gümüş ve Keçeci Nuri vardır.
müş olmalı ki ateş yağmuruna tuttu. Afyon’un Burmalı Mahallesi’nden
Yattığım yerde havadan gelen bir şarapnel Kulaksızoğullarından Osman oğlu
parçası sağ ayağıma çarptığı için kendimden geç- 1305 doğumlu
mişim. Orada ne kadar zaman kaldığımı bilmiyo-
Mehmet KORKMAZ
rum. Bir zabitin seslenmesi ile kendime geldim.

TAŞPINAR 37
Anıların izinde 2
AFYONKARAHİSAR’DA DÜĞÜN ADETLERİ
Mustafa MÜHSÜRLER teslim ederdi. Günümüzde bu iş paraya dönmüş yaptığı
hizmetin karşılığı para alıyorlar veya maaşlı çalışıyor-
Afyonkarahisar’da hemen hemen her mahallede
lar. Aslında maaş hakları çünkü kolay yapılan iş değil
bir veya iki adet fırın vardı bu fırınlar genelde mahal-
ayrıca fırının yanmış küllerini atmak, fırının taşını  te-
lenin zengin ailesi tarafından yaptırılmış işletmesi fakir
mizlemek az iş değildir, bunların hepsi fırıncıya aittir.
bir aileye bedelsiz verilmiştir. Bu kadının ismi fırıncı
Ne mutlu ki son yıllarda Afyonkarahisar Belediyesi’nin
teyze veya fırıncı (ismiyle çağrılırdı).
bu fırın kültürünü yaşatmak için tüm mahallelerimizde
Bizim mahallenin fırıncısı Hanife aba idi. Bu ka- fırın yaptırdığını görüyorum. Tamamen modern, temiz
dın  ekmek pişirmek isteyenlere sırayla gün verir, o gün bi şekilde doğalgazlı fırınlarda vatandaş bedeli karşılı-
fırını kızdırmak yani yakmak için ekmek pişirmek is- ğında ekmeğini, hamurunu pişiriyor.
teyen kişiden tuturuk için yani fırını yakmak için fış-
Fırıncılar sadece fırına bakmaz, bazende tüm ma-
kı, tezek ve bir miktar odun getirirdi. Odunları alırken
halleliyi tanıdıkları için düğünlere okuyuculukta ya-
“Ben fırını ateşliyorum sen hamura gir.’’ der ve ev sa-
parlardı. Okuyuculuk ne derseniz düğünlerde insanları
hibi hamuru yoğurmaya başlar, hamur oluncaya kadar
düğüne davet etmektir.
fırında kızmış olurdu. Bu fırınlar taş fırındır, altta ateş
Düğünlerden bahsetmişken bizim zamanımızda gö-
yanar, taş kızar, kızgın taş üzerinde ekmekler pişirilirdi.
rücü usulü evlenme vardı. Kız istemek için oğlan anası
Hamur yoğrulduktan sonra bir müddet üzeri örtülerek
ve iki veya üç kişilik kız isteme gurubu olur. Genelde oğ-
olgunlaşması beklenir, halk dilinde bunun adı hamur
lanın yakınları yeni esbaplarını giyerler, daha evvelden
gelmiş mi? Denir. Teknenin kenarından fazla açmadan
gözlerine kestirdikleri kız evine giderek ilk kız görme
kontrol yapılır, hamurun geldiğine karar verilince fırın-
olayını gerçekleştirirler. Orası olmazsa kızı olan başka
cı çağrılır teknenin bir ucundan fırıncı diğer ucundan ev
eve uğranır. Gözlerine kestirinceye kadar kadar mahalle,
sahibi tutar, fırına götürülürdü.
mahalle gezilir. Bir kız beğenilirse o eve ikinci defa gidi-
Fırında ekmek yapmak için düzgün bir boşluk
lir, iş ciddileşirse haber verilerek tekrar gidilir ve resmen
vardı  buraya seki derler ev sahibi veya yardıma gelen
kıza talip olduklarını hanımlar haber verir. Evin hanımı
komşu teknedeki hamurları keserek yuvarlak ekmek
nasipse olur diyerek bir kaç defa nazlanır sonunda ver-
haline getirirler yan tarafta bekleyen fırıncı bu hamur-
meye karar verilince babası bilir diyerek işi erkeklerin
ları alarak fırın küreği ile fırına sürer, fırının altında
üstüne atarlar. Aslında babaya ve kıza sorulmuştur yani
ateşleme deliğinden ara sıra fışkı atarak taş fırının ısısı-
ev halkı vermeyi yarı yarıya kabul etmiş sayılır. Bundan
nın tam kıvamında olmasını sağlardı. Eğer taş kızmaz
sonra erkekler, erkek erkeğe kıza talip olurlar. Kızın ba-
veya tam kıvamında olmazsa ekmekler hamur olurdu.
basından esnafsa çarşıda, memursa randevulaşarak evi-
Pişme müddetini fırıncı bilir kontrol ederek fırından çı-
ne gider ve isterler. Kız babası araştırmasını yapacağını
karır, yine hamur kesilen düzlükte soğuması için bek-
söyleyerek birkaç gün süre ister. Oğlanın işi, yaşı, ahlakı
letilirdi. Evlerde bulunan büyük dört kulplu tekneden
sorulacak. Vermeye uygunsa karar verilir, fakat kız evi
yirmi- otuz arası ev ekmeği çıkar az miktarda hamur
naz evi olduğu için birkaç defa istenmeden hemen evet
artırılarak haşhaşlı pide yapılırdı. Hamurları keserken
denmez. Sonunda kahveler içilir ve söz verilmiş olur.
kullanılan alete esiran (El sıyıran) denirdi. Bu yapılan
Bunun adına söz kahvesi denir.
işlerden fırıncının hakkı iki ekmek, bir pidedir.
Daha sonra kadınlar kendi aralarında düğünün na-
Fırınlar sadece ekmek, pide, bükme yapmaya ya-
sıl olacağını, gelin kıza takı olarak ne takılacağını, es-
ramazdı. Birde fırının kızgın küllerine gece çömlek-
vap olarak ne alınacağını karşılıklı olarak karar verirler.
lerle keşkek, etli nohut, kemik suyu tirit yapmak için,
Mesela eğer oğlan evinden kız tarafının bütün akraba-
soyulmamış patetes, bütüm pancar konur ve sabahleyin
larına birer esvab istenirse kız tarafıda oğlan tarafına
erken saatte fırın açıldığında herkese çömleğini veya
yapmak zorundadır. Hâli vakti iyi olanlar kız tarafı ne
koyduğu yiyeceği yirmi beş veya elli kuruş karşılığında
isterse yaparlar, fakat kız tarafı da ödünç olduğu için

38 TAŞPINAR
biraz düşünerek ister. Herşey normal giderse birkaç gün sıdır. Çalgılar çalınır gençler oynar, içkiler içilir sonunda
sonra nişan yapılır. damada kına yakarak o günüde bitirirler. Genelde hep
Nişan akrabalar arasında evde nişan yüzüğü takı- hadiseli biter çünkü gençler içkiyi fazla kaçırıp birbirle-
larak ilk önce kesinleşir, daha sonra erkek tarafı esnafsa riyle kavga ederler.
kendi esnafına duyurmak için bir camide dua okutarak Bu yemeğin benzeri de kız evinde yapılır onada
nişan şekeri dağıtarak hem esnafa ben filanın kızını oğlu- kız kınası denir. Kız kınasında kıza takı takanlar olur.
ma alıyorum diyerek duyurmuş olur. Bundan sonra yavaş Kınadan sonra bir grup kız toplanarak, başlarında ge-
yavaş nikah ve düğün hazırlıkları başlar. Esvab kesilir. nelde okucu kadın olurak oğlan evine bahşiş almaya
Varlıklı insanlar genellikle Hacı Hakkıların konfeksiyon giderler.Gürültü yaparak uyutmazlar, damat veya oğlan
mağazasından bu işi görürlerdi. Buraya gidince bir tarafta babası bahşiş vererek kalabalığı dağıtır.
kız anası ve yakınları, bir tarafa oğlan anası ve yakınları Ertesi gün yani perşembe günü ikindi üzeri gelin
otururlar. Sırayla önce kızın gelinliği, sabahlığı geceliği, almaya gidilir. Kız evine varıldığında bir gurup er-
günlük giysileri, iç çamaşırları tek tek alınır. Tabi burda kek babadan kızı teslim etmesini ister ve şöyle söyler
unutmamak lazım kızın kendi çeyizide vardır bunlarda “Emanetimizi almaya geldik verde gidelim bu emanet
hesap edilir. Kız tarafı oğlana giyecek olarak sadece iç bundan sonra önce Allah’a sonra bize emanet gözün
çamaşırı ve gömlek alır, sonra sıra yakın akrabalara gelir. arkada kalmasın.” denir ve kız evdekilerin elini öper.
Halaya, teyzeye, dayıya, anaya, babaya, kardeşlere birer Oğlan anası kızın elinden tutarak evden çıkarır çıkar-
parça giysi alınır yani oğlan evi neredeyse iflasa oturtulur. ken hakkınızı helal edin denir. O arada dışarıda kızın
Çoğu zaman esvab kesmede kavga çıkar ve nişan atanlar üzerinden havaya para ve çerez saçılır, çocuklar kapışır
olur. Şimdilerde bu adetler yüzde doksan kalktı biraz rahat ve ortalık karışır. Gelin arabaya biner, kornalar çalına-
ediliyor. Nasip değilse zaten o iş kendiliğinden bozulur. rak kız evinden uzaklaşılır bunun adına gelin alayı de-
Ne demişler “Gelin ata binmiş ya nasip demiş’’ Bu arada nir. Gelin alayı şehir içinde bir tur atar ve oğlan evine
oğlan evi kızı birkaç defa hamama götürür, bunun sebebi gelir. Kapıda yine paralar saçılarak gelin eve indirilir,
gelin kızın vücudunda yara bere veya bir özür var mı diye tekrar evde büyüklerin elleri öpülür bir müddet sonra
görmek içindir. Bu hamam bölümünün son hamamına saç kızın arkadaşları ve hala, teyze evde uygun kim varsa
bozma denir, kız tarafı komple çağrılır ve hamamda eğ- kızı istirahat ettirirler.
lence düzenlenir bu arada  kız evini huylandırmadan kızın Akşam namazından sonra eve davet edilen hoca ile
bir özrü, yarası vs. var mı kontrol ederek ve takip ederek çok yakın akrabalar eve gelerek güveyi kuyma deniler
hamamdaki fasıllar biter. olayı yerine getirirler. Akşam yemeği yenir, sonra hoca
Önce nikah için müracaat yapılır, belediyeden gün dua okur, gelinle damat çağrılır, hocanın önüne diz çö-
alınır. Belediye doktoru kızı ayrı, oğlanı ayrı muayene kerler ve imam nikahı kıyılır. Tekrar oradaki büyüklerin
eder, evliliğe mani bir şey var mı diye ve onay verir. elleri öpülür gelinle damat kaynana veya evdeki her han-
Düğün hazırlığı başlar, oğlan evi kız tarafına boş san- gi bir büyük kadın tarafından güveyi odasına kapatılarak
dık gönderir. Bu düğüne başlıyorum demektir. Kız evi onların murada ermesi sağlanır. Evdeki davetliler o ara
de oğlan tarafına tepsi gönderir. Bu tepside damat için bir kahve içer ve kalkarlar, burada daha fazla beklenmez.
gömlek, mendil, çeşitli hediyeler bulunur. Bunun anla- Eskiden kız evinden bir kişi oğlan evinde bekler ve içer-
mıda tamam başlayın demektir. Yukarıda bahsettiğim den haber gelince kız evine müjde götürür ve bahşişini
gibi okucu cıkar, düğüne davetlilere haber verir. Bu da- alırdı. Ertesi sabah erkenden eve sağdıç gelir ve damadı
vet Salı günü gündüz kadınlara, Çarşamba gün oğlan hamama götürür ve güzelce hamamda yıkar. Hamamda
kınasına, Perşembe gelin almaya, Perşembe akşamı gü- damadın ayakkabıları saklanır güzel bahşiş verene kadar
veyi kuymaya uygun olanlar davet edilir. Cuma günüde çıkarılmaz. Bir güzel yıkanıp hamamcıya yine bahşiş ve-
cumasına mahalleli davet edilir, cumasına erkekler davet rildikten sonra hamamdan ayrılırlar. Her hangi bir yerde
edilmez ve düğün başlar. Salı gün gündüz ayrı, ayrı ev- kahvaltı yapılır. İş yeri varsa işyeri açılır, akşama kadar
lerde erkeklere ve kadınlara sıra yemeği verilir. Kapının iş ile meşgul olunur. Damat utanmasın diyerek kimse bir
önünde misafirleri davul ve zurna eşliğinde karşılanır soru sormaz, günlük yaşantılarını devam ettirirler. Eğer
biz bunlara çalgıcı deriz hem çalar hem oynarlar bu fasıl damat o gün işe gelmezse bunun anlamı kız ile ihtilaf
davetlilerin çokluğuna göre ikindiye kadar devam eder. çıktı ve düğün bozuldu demektir.
Çarşamba günü oğlan evinde çalgılı akşam yemeği da- Afyonkarahisar’da bizim çocukluk ve gençliği-
madın arkadaşlarına ve tanıdık gençlere verilir. O za- mizde düğün adetleri işte böyleydi, zamanla pek çok
manlar genelde içkili olurdu. Bu yemeğin adı oğlan kına- şey gibi bu adetlerde değişti, unutuldu.

TAŞPINAR 39
TARİHİ OLMAYAN MİLLETLERİN TALİHİ OLMAZ
YOK OLAN TARİH,
ERKMEN HİSARI KÖYÜ
Dr. Muharrem BAYAR Yolu üzerinde olduğu için çok gelişmiştir. O devirde
bu yollar üzerine dizilmiş, Erkmen civarında Bozok,
Akşam olur bir gün bizde gideriz, Taşlı Höyük, Akhöyük, Saraycık, Kışlacık, Mevlicek,
Kalır dudaklarda şarkımız bizim. Paşaköy, Kepez ve Bereket isminde köyler vardı. Bu
Necip Fazıl köylerin isimleri 16. asır tahrir kayıtlarında ismi geçer.3

Bolvadin’in kuzeyinde, Dişli kasabası tarafında Selçuklular zamanında tekrar kurulmuştur. Bey-
büyük bir köy harabesidir. Kaklık, Ceviz Arkaç ve likler ve Osmanlılar zamanında gelişmiştir. Erkmen
Orta Mahalle isminde 3 mahallesi vardır. Beylikler köyü merkezini dışında Cevizarkaç, Kaklıklı isminde
Dönemi’ne ait minaresi günümüze ulaşmıştır. Çeşme- iki mahallesi daha vardır. 1530 tarihinde; 95 neferan,
si ve hamamı yıkılmış temelleri ve büyük bir mezar- 77 hane, 5 mücerret, 1 pir-i fani, 2 muaf, 1 divan, 4
lığı vardı. Mezarlığı Dişli Belediyesi tarafından kaldı- sahib-i vakıf oturur geliri 10322 akçadır. Tahmini nü-
rılmıştır. Köy 1801 büyük yangınında dağılmıştır. fusu 770’dir. Aynı tarihte Dişenlü (Dişliköy) 56 nefe-
ran, 45 hanedir. Geliri 5099 akçadır. Tahmini nüfusu
1. TARİHİ
450’dir. Bolvadin’in en büyük köylerindendir.4
Köyün doğusunda tahrip edilmiş Eski Tunç
Köyün ortasında ahşap bir camisi ile külliyesi
Çağı’na ait höyüklerde inceleme yapan Prof. Dr. Öz-
vardır. Bu külliyeden caminin minaresi çeşmesi ve
demir Koçak’a göre Erkmen köyü Arkaik ve Antik
hamamın temelleri gelebilmiştir. Köyün kuzeyinde
devirleri yaşamıştır, devirlere ait ismi henüz bilinmi-
büyük bir mezarlığı vardı. 1980 yılında Dişli Bele-
yor.
diyesi ortadan kaldırılmıştır. 1996 yılında sürülerek
Arkaik Döneme ait bu köy 12 asrın sonlarında tarla yapıldı.
dağılmıştır. Bir süre civar köyler mera olarak kullan-
H 1044/M 1634 tarihinde Bolvadin civarında
mışlar.13 asrın başlarında Musul-Kerkük civarından
meydana gelen olaylarda bu köyün adı geçmekte-
gelen Karakoyunlu Türkmenleri tarafından yeniden
dir Bolvadin kazasına bağlı Barçın5 Kadısı Mevlana
kurulmuştur. Afyon ve Bolvadin Şer’iyye Sicillerin-
Kıvamî Efendi Runkuş köyü ile civar köyler arasın-
de, Tahrir ve Mühimme Defterlerinden Erkmen’e ait
daki Salyane olayında Erkmen köyünden şahitler
kayıtlar vardır.
dinlenmiştir.6 Can Ali Mirza Paşa bu köyü imar ede-
Erkmen, Tarihi Kral Yolu1, Roma Yolu 2 ve İpek rek zengin vakıflar kurmuştur.7
1
Kral Yolu Hattuşaş’ta başlar Ankarya (Ankara), Spilya 2.KARA KOYUNLU TÜRKMENLERİ:
(Sivrihisar), Amorium (Emirdağ/Hisarköy) , Kemerkaya, İran, Irak-ı Arab ve Doğu Anadolu’daki Moğol
Özburun. Dişli, Erkmen, Polybotum (Bolvadin) Kayster
hâkimiyetinin çökmeye başlaması ile kendi ad ve
Pedion (Üçhöyükler). Karamık, Geneli, Synnada (Şuhut),
Çölovası) Apamie (Dinar)’dan Efes’e uzanırdı bu yol hesaplarına siyasî faaliyete geçen Doğu-Türkmenle-
hakim olan Anadolu’ya hakim olurdu. 3
BOA, MVAD nr. 438 (H 937/M 1530) s. 210
2
Roma Yolu İstanbul’dan başlar. İznik, Bursa, Bilecek, 4
MAD. nr. 438 (H 937/M 1530) s. 194
Eskişehir, Seyitgazi, Bayat, Özburun, Dişli, Erkmen, 5
XIX. asrın sonuna kadar Barçınlı (Bayat), Han-ı
Bolvadin, Üçhöyüklerde Babilden gelen Dara Yolu Barçın (Han), Musluca (Emirdağ), Nevah-i Barçınlı
ile birleşirdi. Roma, Bizans ve Türk Devrinde bu yol (Kemerkaya), İshaklı (Sultandağı) Çay, Karamık, Şuhut,
kullanılmıştır. Doğuya yapılan seferler, Sürre alayları Karaadilli, Çölâbât Bolvadin’e bağlı idi.
ve ticaret yolu olarak kullanılmıştır. Şimdiki Bolvadin- 6
AŞS nr. 144/386
Emirdağ Yolu 1930 yılından sonra yapılmıştır. 7
AŞS nr. 7/44

40 TAŞPINAR
rinin8 en belli başlı kollarından biri olan Kara-Ko- biz Minorsky’nin aksine olarak, buna pek az ihtimal
yunlu oymağının Oğuz veya İslâm ülkelerindeki veriyoruz. Minorsky, kuvvetle ortaya attığı bu iddi-
daha yaygın adıyla Türkmen elini teşkil eden yirmi asında Şükrullah’ın yukarıda işaret edilen kaydın-
dört boydan hangisine mensup olduğu hakkında me- dan haberdar olmıyarak sadece bu mekân birliğine
hazlarda sarih bir kayıda rast gelinemiyor. Yalnız XV. dayanmakta ve Kara-Koyunlu sikkelerinde görülen
yüzyılın Osmanlı müverrihlerinden Mevlânâ Şükrul- şu işaretlerin Reşidüddin’deki Oğuz damgalarından
lah, Kara-Koyunlu hanedanının Deniz Han’dan gel- en fazla Yıvalar’ınkine benzediğini ileri sürmekte-
diğini, bizzat bu hanedanın en büyük hükümdarla- dir.13 Lakin derhal işaret edelim ki gerek meskukât
rından biri olan Cihan-Şah’m ağzından nakletmekte- âlimi H. L. Rabinot14 ve gerek Minorsky’nin aksine
dir.9 Şükrullah’ın bu kaydına nazaran Kara-Koyunlu olarak bu işaretlerin bir damgadan ziyade birer na-
oynağının Oğuz ensabı an’anesinde Deniz Han’ın kış olduklarından şüphe edilmez. Çünkü gösterilen
oğulları olarak gösterilen İğdir, Büğdüz, Yıva ve Kı- şekillerden birçoğu Ak-Koyunlu paralarında ve15
nık10 boylarından birisine mensup olması icabeder. bazıları da Celâyirli sikkelerinde16 bulunmaktadır.
Filhakika, bunlardan Yıva boyu ile Kara-Koyunlular Diğer taraftan Minorsky’nin Kara-Koyunlu damga-
arasında kabîlevî bir akrabalığın mevcut olabilece- sı olarak kabul ettiği ve bizim Ak-Koyunlu sikkele-
ğine dâir bazı izler vardır. Moğol istilasından önce rinde de gördüğümüz işaret ne Kaşgarlı’daki17 ne de
Berçem adlı bir boy-beyi ailesinin idaresi altında bu- Reşi-düddiri’deki18 Yıva damgasına benziyor. Fazla
lunan Yıva kabilesinin yaşadığı Hemedan bölgesin- olarak Kara-Koyunluların, aşağıda anlatılacağı gibi,
de, Kara-Koyunlu devletinin başlıca dayanakların- Türkistan’dan İran ve sonra Doğu Anadolu’ya Mo-
dan birisini teşkil eden ve hükümdar ailesi ile yakın ğol istilası neticesinde geldikleri hakkındaki rivayet
bir karabeti olduğu söylenen Baharlu oymağı yurt de bu kavmi münasebete daha zayıf bir ihtimal ver-
tutmuştu. Hatta Minorsky’nin söylediği gibi11 bu dirmektedir. Yine bazı Kara-Koyunlu paralarında
oymağın taşıdığı adın Hemedan civarındaki Bahar görülen şu işarete gelince19, buna bir damga naza-
Kalesi’yle alakalı olması ihtimali vardır. Diğer taraf- riyle bakılabilir ise de bu, ancak Kaşgarlıdaki Çepni
tan Nahçivan yöresi de Kara-Koyunlu hanedanının boyuna ait şu x^ işareti biraz andırmaktadır. Lakin
amca oğulları tarafından idare edilen Sa’dlu oyma- Çepniler ile Kara-Koyunlular arasında kabilevi bir
ğının-kaynakların ifadesiyle- “kadim yurdu” idi. Bir münasebetin mevcudiyetine dair hiç bir kayıda ma-
üçüncü olarak Moğol kasırgası esnasında bir kısım lik değiliz. Malûm olduğu üzere tarihî kaynaklarda
Yıvalar’ın oturdukları Musul - Kerkük bölgesinin12 Ak-Koyunlular’ın Bayındır boyuna mensup oldukla-
Kara - Koyunlu Oymağı’nın kışlık sahası olduğunu rı yazıldığı gibi, bizzat bu hanedanın mensupları da
biliyoruz. Bunlara ilave olarak Kara-Koyunlular’ın kendilerinin Bayındır boyundan olduklarını iftihar-
Moğol kudretinin çökmesinden sonra adı geçen la söylemişler ve paralarına da bu boyun damgasını
bölgelerde siyasi bir kuvvet olarak ilk defa görülen koydurmuşlardır.
Türkmenlerden oldukları da göz önüne alınmak su- Karakoyunlu ve Akkoyunlular yirmi dört Oğuz
retiyle Kara-Koyunlular ile Yıvalar arasında kabile- Boyundan olup 1284-1292 yılları arasında meydana
vi bir akrabalığın mevcudiyeti ileri sürülebilirse de gelen Moğol istilası sebebiyle yurtları olan Mavera
8
Bu tâbir, müverrih Aynî’nindir. Aynî, Diyarbekir, el-Cezîre, ’ün Nehir (Orta Asya’da bulunan Aral Gölü’ne dökü-
ve Azerbaycan’daki Türkmenlere, Şimalî Suriye, Ramazanlı
len Seyhun Nehri (Am-u Derya) nehrinin kuzeyinde
ve Dulkadırh Türkmenleri’nâL&a. tefrik için, Doğu
Türkmenleri (Jyi” jy >j) demiştir (İkd ul-cumânfî tarihi ehl kalan bölgeye Arap Tarihçilerinin verdiği isimdir.)
iz-zamân, Veli-yııddin Efendi Ktb., ta. 2395, 9. 379). 13
Aynı makale, s. 394.
9
(Şükrullah, Behçet ul-tevârih, Nuruosmaniye Ktb., nr. 14
H. L. Rabinot, Coins of the Jalair, Kara-Koyunlu ete.
3059, s. 307, Türkçe tercümesi Atsız, Dokuz boy Türkler dynasties, Numismatico ehronich, 1950, X, s. 111.
ve Osmanlı sultanları tarihi, İst., 1939, s. 27). 15
Rabinot, aynı makale, s. 125.
10
Bu Oğuz boylarının tarihî hayatları hakkında bk. F. 16
Aynı makale, s. 103.
Sümer, Osmanlı devrinde Anadolu’da yaşayan bazı Üç- 17
Kaşgarlı (Divanu lügat it-Türk, neşreden Kilisli Rifat,
oklu Oğuz boylarına mensup teşekküller, İktisad Fakültesi tst., 1333, I ,s. 56; Türkçe trc. B. Atalay, Ankara, 1939,
Mecmuası (İst. Vniver.), XI, s. 437 - 508; Yıva Oğuz I, s. 57)’deki
boyuna dair, Türkiyat Mecmuası, IX, s. 151-166 18
Câmi ut-tevârih (nşr. Berezin, Petersburg, s. 37)’deki
11
The Clan of the Çara Çoyunlu rulers, Köprülü Armağanı, Yıva damgası
İstanbul, 1953, s. 392 19
Fraehn’in zikrettiği bu işaret Rabinot (aynı makale, s.
12
Yıva Oğuz boyuna dair, s. 159. 8 Aynı makale, s. 394 111) tarafından gösterilmiştir

TAŞPINAR 41
ile Horasan bölgelerinden Batı’ya doğru göç eden iki yıldızlardan birisi Karakoyunlu Devleti’ne ait bulun-
kardeş Türkmen aşiretidir. Her iki aşiretinde Anado- maktadır.
lu yarımadası üzerindeki etkileri, bu toprakları Ana- Devlet yıkılınca Karakoyunlu Aşiretinin bir
yurt edinmiş olmalarıdır. Türkmen aşiretinin başlıca kısmı Horasan’a dönerken, büyük bir kısmı batı-
oynadıkları rol, ayni zamanda Doğu-Anadolu ile Gü- ya göçtü. Maraş ve Serik civarına yerleşirken bir
neydoğu Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması kısmı da daha batıya göçerek 13 asrın başlarında
konusunda olmuş ve bölgelerde daha sonra kurulmuş Bolvadin’e gelip, Erkmen köyünü kurmuşlardır.
büyük devletlerin asıl unsurunu teşkil etmiştir. Bu iki Köy Cevizarkaç, Kaklık ve Orta Mahalle isminde
bölgede bugün mevcut olan halk bu iki aşiretin to- 3 mahalle kurdular. Kuba Mescidi Şerifi adını ver-
runları olduğu gibi buradaki coğrafi isimlerin birço- dikleri güzel bir cami yaptılar. Caminin minaresi
ğu da onlara ait olmaktadır. günümüze gelmiştir. Hamamı yok olmuş, çeşmesi
Nahçıvan civarında Karakoyunlu Devleti’ni haraptır. Tahrir kayıtlarına göre komşu köyler tara-
Bayram Hoca 1380 yılında kurdu. Bu devletin ömrü fından sürekli taciz edilmiş, bu da yetmemiş gibi
88 yıl sürdü. Cumhurbaşkanlığı forsunda görülen fare baskınına uğramıştır.

Ada Ada Göl1 Akın Höyüğü Bazar Viran Bend Höyüğü Bereket2
Boğacık Bozok3 Bolak Bulak-ı Diğer Buraklu Cora4
Çağlayık 5
Çay 6
Çepni Çepn-i diğer Deniz öyüğü 7
Dişlü
Erkmen 8
Hoca 9
Hoca Yunus İğdiş İki Köprü İl Döğe
İncili Bükü 10
Karaviran 11
Kekliklü 12
Kışlacı 13
Kiçi Yaymak 14
Köyluca
Kutluca 15
Kütüş 16
Mantı Bükü Mermerli Musa Muttalib
Nuh Viran Obruca Oyum Ağacı17 Özburun Sakal Sakal Öyüğü
Saraycık 18
Sinneli Burun Sulu Ada Sulu Bükü Şirince Pınar Tuzla
Ulu Yaymak 19
Yassı Karkın 20
Yazı Nuh Yenice Yirce Pınarı 21

9
Çay ilçesindedir.
1
Eber Gölü içindedir. Köyün harabeleri ve çeşmesi vardır. 10
Çay ilçesinde Çay Deresi mevkisinde Kazanlı Tekke’si
2
TD.nr.147’de mezra olarak gösterilmiştir. (BA. (Yusuf Sinan) karşındaki sırttadır. Harabeleri vardır. 1530
TD. nr. 147). s. 373 II. Murat Devrinde 1443 yılında tarihinde 68 hanelik, 12358 akça geliri olan büyük bir
Karamanlıların Bolvadin baskınında dağılmış olması köydür. Zaviyesi vardır
gerekir. Bu köy halkından Minnetler, Çağşırlılar, Hacı 11
Yörükkaracaviran köyünün girişindedir.
Bekirler, Kadılar (Kırışevler), Göceciler, Emir Veliler 12
Kemerkaya- Özburun yolunun sağ tarafındadır. Çeşmesi
Dişli kasabasına gelip, yerleşmişlerdir. Mezarlığı ve günümüze kadar gelmiştir. Keklik Pınarı derler.
çeşmesi günümüze kadar gelmiştir. 13
Dişli kasabasında Paşa Dağı yaylasındadır. Celali
3
Erkmen ile Dişli kasabası arasındadır. İlyas Bey Zaviyesi İsyanlarında dağıldı. Çeşmesi günümüze kadar gelmiştir.
vardır. Mezarlığı ve çeşmesi günümüze kadar gelmiştir. 14
Karayokuş köyü Başyurt Yaylası ile Kemerkaya-
Celali İsyanlarında dağılmıştır. Bu köy halkından İmamlar, Yapraklı Mahallesi arasındadır. Keçi Kalesi ismi ile anılır.
Tekkenişinler, Kel Eyüpoğulları, İbatoğulları, Köylüoğlu, 15
Bolvadin Kutlu köyü
Dişli kasabasına iskân oldular. 16
Bolvadin-Çay sınırında Hacı Karaların Çiftliğin ile
4
Kemerkaya Kalesi üzeride olup, harabeleri vardır. Kara Nuri Gümüş’ün çiftliğinin arasındadır.
5
Çay ilçesinin Cumhuriyet köyünün olduğu yerde idi. 17
Ahmet Baba Zaviyesi’nin bulunduğu 20 haneli, 2138
6
Çay ilçesi akçalık büyük bir köydür.
7
Sultandağı Karapınar kasabasındadır. 18
Dişli kasabasındadır. Celali İsyanlarında dağılmıştır.
8
XVIII. Sonlarında büyük bir yangın sonunda dağıldı. Mezarlığı ve çeşmeleri günümüze gelmiştir. Bolvadin
Halkı Bolvadin’e göçtü ve Erkmen Mahallesi’ni kurdu. Beyi Küçük Ahmet Paşa’nın oğlu Osman Paşa’ya
Bolvadin’deki Talipoğulları, Feyzioğulları, Ferizoğulları, ikda olarak verilmiştir. Bu köy halkından Paşalar
Kozanlıoğulları, Kovanoğulları, Yahnicioğulları, (Nasuhoğulları), Solumazoğulları, Karavelioğulları,
Arzoğulları, Köleoğulları, Kocaoğlanoğlu, Göbeşoğlu, Kekeçler, Köryeğenler, Somuncuoğulları, Bakaklar,
Fakıoğulları, Ebişoğulları, Yorgancıoğlu, Tonguroğlu Sarı Ahmetoğulları, Şişikoğluları, Vasıloğulları, Deli
sülaleleri bu köyden göçmüşlerdir. Roma ve Bizans Ahmetoğulları, Molla Kadiroğulları Dişli kasabasına
Dönemlerinde önemli bir merkezdir. Camisinin minaresi, iskân oldular.
çeşmeleri ve mezarlığı günümüze kadar gelmiştir. Bu 19
Başyurt Yaylası’ndadır.
köyün halkının bir kısmı da Karahisar-ı Sahib’e bağlı Keçi 20
Büyükkarabağ Kalesi’nin civarındadır.
Bayat köyüne göçmüştür. Bu göç olayından sonra Keçi 21
Ağılönü-Dipevler arasındadır. Mezarlığı ve çeşmesi
Bayat ismi Erkmen olarak değişmiştir. günümüze gelmiştir.

42 TAŞPINAR
3. XVI. ASIRDA BOLVADİN KÖYLERİ Mezarı vs.
Şehir iskânından farklı olarak, yalnız toprak mah- Bolvadin’in bugün 2 kasaba 14 köyü vardır.
sulleri yetiştiren ve bununla geçinen, üzerinde yaşadı- Büyükkarabağ Dişli (B) Kemerkaya (Çoğu) Özburun(B)
ğı toprağa bağlı olanların iskan merkezidir. Buralarda Derekarabağ Dipevler Güney Hamidiye
toprağı işleyen reaya ile birlikte sipahiler oturur. Sıkça (Koraşi)
anlaşmazlıklar olduğu için sınırlar belirtilmiştir. Köy- Karayokuş Kurucaova Kutlu Nusratlı

lerde idareci olarak İmam, sipahi bulunuyordu. XIX. Ortakarabağ Taşağıl Taşlıdere Yörükkaracaören

asrın başlarında muhtarlık teşkilatı kurulmuştur.


Belli bir bölgedeki sınırları çizilmiş köylerin bir 4. XVI. ASIRDA BOLVADİN MAHALLELERİ
idari merkez altında toplanması ile nahiyeler kuruldu. II. Beyazıd ve Kanuni Sultan Süleyman zama-
Günümüzde nahiyeler kaldırılmıştır. 1528 tarihinde nında Bolvadin’in mahalleleri ve nüfus durumları.20
düzenlenen 147 numaralı ve 1530 tarihinde düzenlenen II. Beyazıd Devrine ait tahrir kayıtlarında 11 ma-
1430 tarihli tahrir defterlerinde yukarıdaki köy listeleri- halle görülmektedir. Kanuni Sultan Süleyman Dev-
ne ilaveten Akçain Kışlası, Avşar Mezrası, Bazar Kışla- rine ait tahrir kayıtlarında Medrese Mahallesi kaldı-
ğı, Bey Bükü Mezrası, Çay Mezrası, Doğancı Mezra- rılıyor. Çay ve Hıdırlık Mahallesi kuruluyor. Ayrıca
sı, Donuz Höyüğü, Eğrice Öz Mezrası, Gide Mezrası, Fatih Devri kayıtlarında Allah Onara ve Ceviz Arkaç
Günbey Suyu, Kızılca Viran Mezrası, Taşlıca Viran, isminde iki mahalle daha vardır. II.Beyazıd ve Kanuni
Yazluca, köy ve mezralarını isimleri kayıtlıdır. Bun- Devri kayıtlarında bu mahallelere rastlamıyoruz. Bu
ların dışında tahrir defterlerinde ismi geçmeyen, tapu mahalleler Eski Erkmen Hisarı köyü civarındadır.
kayıtlarında mevki ismi olarak günümüze kadar gelmiş
Günümüzde 50 mahalle vardır. Bu mahallelerde
köyler vardır. Paşaköy, Mevlicek, İlyaslar, Ahmetli, Ha-
60 cami ve mescid. 80 çeşme.75 su kuyusu bulunu-
mamalı, Koraşi, Hamza Bey, Müftü Mezarı vs.
yordu. Çeşme ve kuyuların bir kısmının suları kesil-
1528 tarihinde düzenlenen 147 numaralı ve 1530
miş, yapıları kalmıştır.
tarihinde düzenlenen 1430 tarihli tahrir defterlerinde
yukarıdaki köy listelerine ilaveten Akçain Kışlası, Av- Selçuklular Devrinde yapılan 3 hamamdan hiç-
şar Mezrası, Bazar Kışlağı, Bey Bükü Mezrası, Çay biri günümüze gelmemiştir.21 Osmanlılar döneminde
Mezrası, Doğancı Mezrası, Donuz Höyüğü, Eğrice Öz yapılan 2 hamamdan yalnız Rüstem Paşa Hamamı
Mezrası, Gide Mezrası, Günbey Suyu, Kızılca Viran günümüze gelebilmiştir. İmaret Hamamı 1973 yılın-
Mezrası, Taşlıca Viran, Yazluca, köy ve mezralarını da yıkıldı.
isimleri kayıtlıdır. Bunların dışında tahrir defterlerinde
20
BOA.MVAD.nr.438 (937/1530).s.194
21 Selçuklular devrinde, Şazi Mahallesi Hamamı Hacı
ismi geçmeyen, tapu kayıtlarında mevki ismi olarak gü- Mahmut Camisinin yerinde, Hisar Mahallesi Hamamı
nümüze kadar gelmiş köyler vardır. Paşaköy, Mevlicek, Hacı Kadir Doğruyol’un dükkanın olduğu yerde, Kestemet
İlyaslar, Ahmetli, Hamamlı, Koraşi, Hamza Bey, Müftü Mahallesi Hamamı Kırklar Camisi karşısında idi.
Hane Mücerred Muaf
Mahalleler II. Beyazıd 1528 1530 II.Beyazıd 1528 1530 II.Beyazıd 1528 1530
Hanaylu Mescid 33 17 17 4 2 2 2 14 13
Kutlu Mescid(Hisar) 54 53 53 3 3 3 3 8 8
Alaca Mescid 41 37 37 3 2 2 1 10 11
Bey Mescid 28 34 34 5 - - 2 9 10
Şazi 28 18 18 1 - - 3 3 3
Künbet 68 35 35 5 - - 4 5 4
Şeyh Bey Mescid 24 15 15 2 - - 1 2 2
Kestemet 63 44 44 8 - - 4 4 3
Hoca Emre Mescid 7 9 9 - - - 1 2 2
Halife 28 18 18 1 - - 1 5 5
Hıdırlık - 3 3 - - - - - -
Medrese 8 - - 1 - - 1 - -
Toplam 369 283 283 41 7 7 23 60 61

TAŞPINAR 43
1831 tarihinde Erkmen Mahallesinde 140 hanede
457 kişi oturur
5. ERKMEN KÖYÜNÜN YANMASI VE
DAĞILMASI
Kocaoğlan oğullarından Rahmetli arkadaşım
Ömer Tezcan’ın 100 yaşına yakın ölen baba anne-
sinden dinlediği hatıralara göre; köyde öyle yoğun
fare istilası olmuş ki, yemeklerine saldıran, yatakla-
rın giren bu hayvanları öldürmekle bitirememişler.
Halk perişan, hastadır.1800 başlarında Manisa’nın
Ahmetli civarından gelerek Yörükkaracaviran kö-
yünü kuran Karakeçili Yörük Aşireti Beyi Durmuş
Bey’den yardım istemişler. Durmuş Bey’in aslan is-
mini verdiği iri bir kedisi varmış, Durmuş Bey, fare
belasından ancak sizi bu kedi kurtarır demiş. Gece
götürün, gündüz çıkarmayın kaçar geri gelir demiş.
Bir çuval içinde kediyi vermiş. Durmuş Bey’in dedi-
ği gibi kedi kısa zamandan fareleri temizlemiş. Fakat
öldürdüğü fareler, onu azgınlaştırmış. Fare yemeye
Mahalle-i Erkmen tabi’ kaza-ı Bolvadin
alışkın olan kedi hayvanlara ve insanlara saldırma-
Erkmen Mahallesi’nin 1831 tarihli nüfus kaydı-
ya başlamış. Köyün muhtarı Kocaoğlan oğlu Ömer
nın çevirisi (örnek)
SIRA NO LAKABI İSMİ VE ÖZELLİĞİ AİLENİN DİĞER FERDLERİ
1 Hafız Bekirler Mahalle-i mezbur imamı uzun boylu kumral -
sakallı 40 yaşında Hafız Bekir bin İbrahim
2 İlyasoğlu Mahalle-i mezburde kain KUBA MESCİD-İ 1.Oğlu 15 yaşında Abdullah
ŞERİF imamı orta boylu ak sakallı 50 2.Diğer oğlu 10 yaşında Ömer
yaşında İlyas oğlu Hacı Mustafa Efendi bin 3.Diğer oğlu 3 yaşında Süleyman
Hasan
3 Muhtar Muhtar-ı evvel uzun boylu kara sakallı 1.oğlu 23 yaşında sarı bıyıklı Musa
45 yaşında Hacı Abdurrahman oğlu 2.Diğer oğlu 12 yaşında Mehmet
Abdurrahman bin Abdullah 3.Diğer oğlu 10 yaşında Ali
4.Diğer oğlu 8 yaşında Kerim
5.Diğer oğlu 5 yaşında Ahmet
6.Diğer oğlu 1 yaşında Abdi
4 Uzun boylu ak sakallı 55 yaşında Hacı 1.oğlu 8 yaşında Ahmet
Abdurrahman oğlu Mehmet Ağa 2.diğer oğlu 3 yaşında Mehmet
3.Hizmetkârı 20 yaşında az bıyıklı Mehmet bin Abdullah
5 Yörük Uzun boylu köse sakallı 40 yaşında Yörük 1.oğlu 28 yaşında kara bıyıklı Mehmet
oğlu Ali bin Hasan 2.Diğer oğlu 13 yaşında Hüseyin
6 Karaman Uzun boylu kara sakallı 40 yaşında Hac 1.oğlu 15 yaşında Abdullah
Karaman bin Süleyman 2.Müteveffa birader zadeleri Süleyman bin Mustafa
3.Biraderi 6 yaşında Ömer
4.Biraderi kara sakallı 36 yaşında Hacı İsmail bin Süleyman
7 Talipoğlu Orta boylu kır sakallı 55 yaşında Talip oğlu 1.Oğlu 20 yaşında az bıyıklı Süleyman
Salih bin Süleyman 2.Diğer oğlu 12 yaşında Molla İbrahim
3.Müteveffa biraderzadesi 8 yaşında Ali bin Hüseyin
4.Emmeksiz 18 yaşında az bıyıklı Veli bin İlyas
5.Diğer biraderi Asakir-i Mensuriyede Mehmet bin İlyas
8 K o c a o ğ l a n Orta boylu kara sakallı 40 yaşında Koca 1.oğlu 15 yaşında Ali
oğlu oğlan oğlu Mustafa bin Hacı Ömer 2.Diğer oğlu 8 yaşında Mehmet
9 Oğuz Uzun boylu kır sakallı 50 yaşında Mehmet 1,Oğlu 22 yaşında az bıyıklı Yusuf
bin Yusuf 2.Diğer oğlu 10 yaşında İbrahim

44 TAŞPINAR
kediyi misafirhanesinin ahırına kapatmış. Yatsı na- bayat köyünün adı Erkmen ismini almıştır.
mazından sonra misafirhanede(odada) toplanan kö- 6. ERKMEN KÖYÜNÜN GÜNÜMÜZE
yün ileri gelenleri ile sohbet edilirken, kedi odaya ULAŞAN MİNARESİNİN ÖZELLİĞİ
girip insanlar saldırır. O kargaşada ocakta yanan hem
Minare kaidesinde düzgün kesme taşlar ile çev-
aydınlatan hem ısıtan çıralar etrafa saçılarak, odayı
redeki harabelerden getirilen mimari parçalar kul-
yakar. Oda da çıkan yangın köyü yakar. Mevsim son-
lanılmıştır. Yüksek, kare prizma kaidedeki taşların
bahardır. Muhtar Kocaoğlanoğlu Ömer Ağa ve cami
üzerinde üç tane Grekçe kitabe vardır. Kazındığı
imamı İlyas oğlu Ömer Efendi ve ikinci imam Firuz
için okunamamıştır. Kürsünün üst kemerlerini çev-
Hoca köyün ileri gelenlerini toplarlar. Komşu köyle-
releyen silmelerden sonra pabuçluk gelir. Köşeleri
rin tacizleri, fare istilası ve bu yangın buraları yaşan-
pahlanmış pabuçluk ile silindirik gövde arasında bi-
maz hale getirdiğini, başımızı daha büyük felaketler
lezik vardır. Silindirik gövdede küçük mazgal ışıklık
gelmeden Bolvadin’e göçmeye karar verirler.
bulunur. Şerefe kaidesi altındaki bilezikten sonra,
Bolvadin’e göçenler yangından arda kalan eşya- kirpi başı saçaklı şerefe kaidesi tuğladan yapılmış-
larını taşıyarak Erkmen Mahallesi’ni kurarlar. Yap- tır. Şerefe kaidesinden sonra gelen kısmı yıkılmıştır.
tıkları evlerde, ahırlarda köyden getirdikleri yarısını Beylikler devri eserlerinde, devşirme malzeme bolca
yanık direkleri kullandılar. kullanılmaya başlanmıştır. Köşeleri üçgen şeklinde
Daha sonra halkın bir kısmı Afyon merkeze bağ- pahlanmış, pabuçluklar XIII. asırda görülmeye baş-
lı Keçibayat köyüne göçmüş, bu olaydan sonra Keçi- lamıştır. Minare gövdesindeki iki adet kordon ve şe-
refe kaidesi XIV. asır
eserlerinde görülür.
Bu özellikleri minare-
nin Beylikler Devrine
ait olduğunu gösterir.
Bu gün tarihi,
Erkmen köyünün ha-
tırası olarak, göklere
şahadet parmağı gibi
yükselen minaresi,
çevresinin tarihine
şahitlik yapmaktadır.
Bir benzeri olmayan
bu eser devlet tarafın-
dan korunmaya alın-
mıştır. Bu eşsiz tarihi
vakıf eserleri koru-
mak, her inançlı insa-
nın vicdani borcudur.
Kim ki bu tarihi
vakıf eserleri yıkar,
bozarsa ve zarar ve-
rirse, Allah’ın laneti
üzerine olsun, evlat-
ları kendinden evvel
ölsün, ocağı sönsün.
Dünyadaki acıların en
şiddetlisini tatsın.

TAŞPINAR 45
ABDÜRRAHİM MISRÎ CAMİİ VE TÜRBESİ
Fevzi KAYA* A. Mısrî Camii
Halk arasında “Mısrî Camii”, “Mısrî Sultan Minaresi
Camii”, “Kasımpaşa Camii” gibi isimlerle de anılan
Abdürrahim Mısrî Camii, Dai Recep (Hacı Alioğlu)
Mahallesi’nde, 23. pafta, 549. ada ve 1. parselde yer
alır.
Abdürrahim Mısrî Camii, Afyonkarahisar San-
cak Beyi Kasım Paşa tarafından H 871/ M 1467
yılında kargir ve tek kubbeli olarak yaptırılmıştır.
Kasım Paşa, yaptırdığı camiye gelir için de bir ha-
mam (Alaca Hamamı) ile bir kervansaray yaptırarak
vakfetmiştir.1
Cami zaman içinde yapılan tamir ve ilavelerle
büyümüştür. Dıştan bakılınca güney kısmı bir yapı,
kuzey kısmı ise bir başka yapı izlenimini verir. İlk
yapı, kare planlı ve tek kubbeli kübik bir ana mekân
ile doğu duvarına bitişik türbe ile minareden oluş-
makta olup düzensiz siyah bazalt taş yapılıdır. Kuze-
yindeki eşdeğerde kubbeli ünite ile türbenin kuzeyin-
deki kuruluştan oluşan kesme taş yapılı yeni bölüm
bugünkü plan şekline 1955 yılında kavuşmuştur.2 Caminin doğu yönünde önceleri türbe için ince
uzun bir geçişlik vardı. Yerine sonradan iki katlı
*
Uzm. Öğrt., Araştırmacı-Yazar.
oda yapılmış, bu arada oda alanında kalan Kasım
1
Süleyman Gönçer, Afyon İli Tarihi, C. II, İleri Ofset
Matbaası, Afyon 1991, s. 213. Paşa’nın mermer sandukası bahçeye alınmıştır.3
2
Ali Osman Uysal, Afyon’da Üç Eser, Kültür Bakanlığı 3
Afyonkarahisar Kültür Envanteri 2013, İl Kültür ve
Yayınları, Ankara 1993, s. 39. Turizm Müdürlüğü, Afyonkarahisar 2013, s. 13.

46 TAŞPINAR
Camiye doğu, batı ve kuzey “Bismillâhirrahmânirrahîm”,
yönündeki üç ahşap kapıdan giriş Hüvallâhü’llezî lâ ilâhe
sağlanır. Doğu ve batı yönündeki illâ hü, âlimü’l-gaybi ve’ş-
kapılar ikişer kanatlı, kuzey yönün- şehêdeti hüve’r-rahmâni’r-
deki kapı ise tek kanatlıdır. Batı yö- rahîm. Hüvallâhü’llezî lâ
nündeki kapı pek kullanılmamakta, ilâhe illâ hü, El’melikü’l-
kuzeydeki kapı kadınlar mahfiline kuddûsü’s-selâmü’l-mü’minü’l-
çıkışı sağlamakta, doğu yönündeki müheyminü’lazîzü’l-cebbâru’l-
kapı ise açık tutulmaktadır. Doğu- mütekebbir” 6 ayeti ile “Esmâ-i
daki giriş kapısının üzerinde; “Yâ Hüsnâ”, ikinci kısmın harim
müfettihâl ebvâb, İftâh lenâ hayrâ’l- kubbesinde; “Besmele” ve
bâb”4 yazılıdır. “İhlâs Suresi”, kubbe kuşa-
Doğu yönündeki ahşap ve ge- ğında ise dönüşümlü olarak
ometrik süslemeli kapıdan ayakka- “Besmele” ve “Kelime-i Tev-
bılık olarak kullanılan küçük bölü- hid” yazılmıştır. Her iki kubbe-
me geçilir. Sol kısım ahşap ve cam de de“Elvâh-ı Celîle” 7 yazılı
bölme ile kapatılarak kare planlı bir harimin duvarlarında başka bir
oda haline getirildiği gibi, ortasın- yazı ve süsleme yoktur.
A. Mısrî Camii Mihrabı
da açılan iki kanatlı kapı ile de son İki büyük kubbe, kubbe
cemaat yerine geçiş sağlandığı gibi kuşağı ve kapı üstü yazıları
girişin karşısındaki iki kanatlı ahşap kapıdan da hari- Ömer Faruk Atabek 8 tarafından yazılmıştır.9
min ilave kısmına giriş sağlanır. Kadınlar Mahfiline kuzeydeki tek kanatlı ve yu-
Doğu yönünde iki, kuzey yönünde bir pence- varlak kemerli kapıdan girilir. Buradaki tek kanatlı
renin aydınlattığı son cemaat yerinin sol tarafı iki ahşap kapıdan erkekler kısmına geçilebildiği gibi 16
yönden ahşap ve cam bölmeli olarak kapatılmış ve basamaklı beton merdivenle de kadınlar mahfiline
görevli odası haline getirilmiştir. Kıble yönünde, or- çıkış sağlanır. Doğu yönündeki yuvarlak kemerli üç
tada bir niş açılarak mihrap haline getirilmiş, mihra- küçük pencerenin aydınlattığı mahfil, batı yönünden
bın sağına da bir kapı açılarak türbeye geçiş sağlan- içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal
mıştır. Ancak türbe zemini yüksekte kaldığı için üç bir fanus içindedir…. (Nur Suresi, 35. Ayet)
6
O, öyle bir Allah’tır ki, Ondan başka ilah yoktur.
basamaklı bir merdivenle çıkılır. Son cemaat yerinin Görülmeyeni ve görüleni bilendir, O, esirgeyendir,
tavanı beton ve tezhiple süslü olup batı yönündeki bağışlayandır. O, öyle Allah’tır ki, kendisinden başka
iki kanatlı ahşap kapıdan harimin ilk kısmına geçilir. hiçbir ilah yoktur. O, mülkün sahibidir, eksikliklerden
münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır,
Son cemaat yerine göre zemini bir basamak aşa- üstündür, istediğini yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır.
ğıda kalan harimi, batı, kuzey ve güney yönlerinde (Haşr Suresi, 22-23. Ayet)
ikişer tane taş söveli ve yuvarlak kemerli dikdörtgen 7
İsmi Celâli (Allah), İsmi Nebevi (Muhammed), Esâmi-i
pencereler aydınlatır. Üst sıradaki pencereler yuvar- Çâryâr (Hz.. Ebeubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali),
Hasaneyn (Hz. Hasan, Hz Hüseyin) isimlerine genel
lak kemerli ancak daha küçük olduğu gibi mihrabın olarak verilen deyimdir.
üzeri ile batı yönündeki pencere alçılı ve vitraylı 8
1933 yılında Afyonkarahisar’da doğdu. İlk ve
olup alçılarda kûfi hatla dörtlü “Muhammed” (sas) ortaöğrenimini Afyonkarahisar’da, yüksek öğrenimini
adı yazılıdır. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde yaptı. Hüsn-i Hat,
tezhip, minyatür, ebru ve cilt dersleri aldı. 23 karma, 22
Her iki kubbeyi ikisi duvara bitişik, dört sü- kişisel sergi açtı. Birçok ilde cami ve hotelin kubbe ve
tun taşımakta olup sütun üzerindeki kilit noktaları duvar süslemelerini yaptı. 1999 yılında Ankara’da vefat
sivri kemerlidir. İlk kısımdaki harim kubbesinde; etti. Vasiyeti üzerine Afyonkarahisar’da toprağa verildi.
Ömer Fevzi Atabek, Hüsn-i Hat-Tezhip-Minyatür, Kültür
“Bismillâhirrahmânirrahîm, Allahü nûrü’s-semâvâti ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2014, s. 48-49.
ve’l-ardi meselü nûrihî kemiskâtin fîhâ mısbâhun, 9
Gülsüm Parlar; “Türk Minyatür Sanatının Önemi ve
elmısbâhu fî zücâcetin”,5 kubbe kuşağında Afyonkarahisarlı Çağdaş Minyatür Sanatçısı Ömer Faruk
Atabek” , VII. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu
4
Ey kapıları açan (Allah’ım) bize en hayırlı kapıyı aç. Bildirileri, 18–20 Nisan 2005, Afyonkarahisar, Ankara
5
Allah, göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun temsili, 2007, s. 401.

TAŞPINAR 47
ve zeminden 28 cm yüksek-
likte olup etrafı üç yönden
ahşap korkuluklu çevrilidir.
Yerlere seccade tarzı makine
halısı serilmiş ve kalorifer te-
sisatı döşenmiş caminin ana
mekânının altında çilehane
yer alır.
Minare; caminin batı
cephesinin ortasına bitişik
olarak yapılmıştır. Kesme
taştan dikdörtgen prizma şek-
linde düzenlenen minare kai-
desi caminin saçağına kadar
A. Mısrî Camii-İçten Görünüş devam eder. Üçgenlerden
oluşan ve prizmatik çıkıntılar
şeklinde düzenlenen pabuç, kesme taştan olup orta
yüzlerinde silme yıldız vardır. Yukarıya doğru dara-
lan burmalı kaval silmeden bir bilezikle tuğla göv-
deye geçilir.
Minare; üçte bir yüksekliğe kadar düz silindi-
rik gövdeli olup diğer kısım şerefe altına kadar yivli
tuğla örgülüdür. Şerefe altı alçı kaplama işlemeli taş
dizisi ile yatay ve dikey tuğla dizisinden oluşurken
şerefe korkulukları kesme taştır.11 Petek, kısa ve düz
silindirik formda, külâh ise konikal ve sivri olup kur-
şun kaplıdır.
A. Mısrî Camii-Kubbe Süslemeleri
Gövde, şerefe ve petek’teki yıpranmalar 04 Şu-
bir kemerle harimin ikinci kısmına bakar. Bu kısım
bat 2002’de meydana gelen depremde daha da art-
ahşap kafesle harimden ayrılmıştır.
mış, bunun üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü tara-
Mihrap, XIII. yüzyıl özelliğini taşımakta olup fından Ekim 2002’de minare onarıma alınmış, tuğ-
dikdörtgen bir çerçeve içinde iç içe iki niş halinde- lalar arasındaki beton harçlar kırılarak tuğla araları
dir. Çini-mozaik tekniğinde firuze, patlıcan moru ve Horasan harçla derzlenmiştir. Gövde ve petekteki
lacivert renkli çinilerle yapılmıştır. Mihrabın köşele- koruma amaçlı demir çemberler de kaldırılarak güzel
rinde zar başlıklı birer sütunçe vardır. Yaşmakta kufî bir görünüme kavuşturulan minarenin girişi harimin
yazı, niş içinde stalâktitler, yüzeyde de geometrik ve batı duvarında yer alır.
bitkisel motifler yer alır.
Camiye adını veren Abdürrahim Mısrî, caminin
Mihrapta görülen düzensizliğin bir başka yapı- güney doğusunda yer alan ve üzeri kurşunla kaplı,
dan (Kale Mescidi) sökülerek getirildiği izlenimini tek kubbeli türbede gömülüdür.
vermektedir. Evliya Çelebi’nin Afyonkarahisar’a
Caminin kuzey ve batı tarafından açılmış iki gi-
geldiği sıralarda asli yerinde yani Kale Mescidi’nde
rişi bulunan türbenin kuzey yönündeki girişin kapısı
olduğuna göre; mihrabın nakli XVII. yüzyıldan son-
yoktur. Batı tarafındaki giriş tek kapılı ve ahşap, alt
ra meydana gelmiştir.10
kısmı ortada kündekâri tekniğinde, üstte ise cam böl-
Güneybatı köşede yer alan minber, mermerden melidir. Sekizgen bir kasnak üzerine oturan kubbe-
olup basit yapılı, güneydoğu köşede yer alan vaaz 11
Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler I, Vakıflar
kürsüsü ise ahşaptır. Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1983, s. 121; Ahmet
Topbaş, Mevlüt Üyümez, Fevzi Kaya, Tarihi ve Günümüz
Müezzin Mahfili, ortadaki iki sütun arasında Afyonkarahisar Camileri, Lider Ajans Matbaası, İstanbul
10
Uysal, a.g.e, s. 38. 2007, s. 169.

48 TAŞPINAR
Abdürrahim Mısrî’nin bilinen eserleri
şunlardır:
1- Işk-Name
2- Münyetü’l-Ebrâr ve Gunyetü’l-
Ahyâr,
3- Vahdetnâme
4- Tercüme-i Kasîde-i Bürde,
5- Risale Fî Eşrâti’s-Sa’a,
6- Dürrü’n-Nasayih,
7- Kur’an-ı Kerim Tercümesi 14
A. Mısrî Camii-Minberi Abdürrahim Mısrî, birçok evlilik yap-
nin göbeğinde basit bir süsleme, kasnağında ise sülüs mış, Niyaz isimli bir kızı olmuş, kızını en
hatla “Besmele” ile “Fatiha Suresi” yer alır. iyi şekilde yetiştirmiş ve Kasım Paşa’nın oğlu Sofi
Türbenin doğu ve batı duvarlarında alt ve üst Çelebi ile evlendirmiştir. Bütün servetini Niyaz
sırada birer pencere açılmış olup üst sıra pencereler Hatun’a bırakmış, soyu Hanımşah diye isimlendiri-
yuvarlak kemerli ve alçılı olup ortalarında kufi hatla len Niyaz Hatun’dan bugünlere kadar gelmiştir.15
ve dörtlü “Muhammed” (sas) yazılıdır. Kasım Paşa, Karahisar-ı Sahib’de Sancak Beyi
Caminin de banisi olan Kasım Paşa tarafından iken Akşemsettin’in talebesi Abdürrahim Mısrî’ye
Abdürrahim Mısrî’nin vefatından hemen sonra H bağlanarak müridi olmuş, daha sonra da oğlu Kema-
888/ M 1483 yılında yaptırılan türbede, iki sanduka lettin Sofi Çelebi’ye Abdürrahim Mısrî’nin kızı Ni-
yer alır. Sandukalardan kuzey yönündeki Abdürra- yaz Hatun’u alarak dünür olmuştur.
him Mısrî’ye, güney yönündeki de hem talebesi ve Kasım Paşa’nın lâkabı Edirne’de “Evliya”,
hem de damadı Kemalettin Sofi Çelebi’ye aittir. Afyon’da ise “Tutimezak” (tatlı dilli)’dır. “Şakkan-
Türbenin zemini mavi renkte halı döşeli, duvar- cıoğlu” denmesinin sebebi de babasının II. Murat
lar 82 cm yüksekliğe kadar ahşap lambri ile kaplı, üst döneminde sarayda “Şatır” (saz şairi, âşık) olmasın-
kısmı ise batı cephesi hariç beyaz renkte boyalıdır. dan dolayıdır.16
Batı cephesinin sıvaları son yapılan restorasyonda Rivayete göre Kasım Paşa, Abdürrrahim
kazınarak almaşık örgü ortaya çıkarılmıştır. Mısrî’nin müritleri arasına girerek zikir halkasına
Sandukalar ahşap olup zeminden 66 cm yüksek- oturmak istemiş, ancak; “Siz ümeradansınız, sofi
liğinde, etrafı ahşap ve geometrik süslemeli bir seki olamazsınız” diye reddedilince Kasım Paşa üzülerek
üzerinde yer alır. Sandukaların etrafı ahşap ve geo- geri dönmüş ve Kasaplar Çarşısına gidip kirli bir iş-
metrik oymalı bir korkulukla çevrilidir. kembe alarak hemen orada başına geçirerek bu hali
ile Abdürrrahim Mısrî’nin huzuruna tekrar gitmiş.
Abdürrahim Mısrî, XV. yüzyılda yaşamış âlim,
Böylece tevazu ve hiçliğini belirterek Abdürrrahim
şair ve mutasavvıftır. Mevlânâ Alâeddin Mısrî’nin
Mısrî’nin müritler arasına girmiştir.17
oğludur. H 840/ M 1437 yılında Afyonkarahisar’da
doğmuştur. İlköğrenimini babasından aldıktan son- Kasım Paşa, H 890/ M 1485 yılında vefat edince
ra Beypazarı’na Akşemsettin’in yanına gitti.12 Fatih türbenin kuzey yönüne defnedilmiş, daha sonra ek
Sultan Mehmet’in hocası Akşemsettin’e uzun müd- yapılarak caminin büyütülmesi üzerine şimdiki yeri-
det talebelik yapmış, onunla birlikte İstanbul’un fet- ne nakledilmiştir.
hinde bulunmuş, fetihten sonra Karahisar-ı Sahib’e Mısrî Camii, şimdiye kadar birçok tamir ve
gelerek İmaret Medresesi’nde ve Mısrî Mahalle- restorasyon geçirerek zamanımıza kadar gelmiş-
si’ndeki medresede dersler vermiştir.13 14
Kamil Sarıtaş, Mısrî Sultan, Abdürrahim Karahisârî’de
12
Fikri Yazıcıoğlu, Afyon Evliyaları ve İlim Adamları, Tasavvuf Felsefesi, Afyonkarahisar Belediyesi Yayınları,
Yıldız Matbaası, Afyon 1969, s. 60. Ankara 2015, s. 45-53.
13
Yazıcıoğlu, a.g.e, s. 60; Nazım Bursalıoğlu, 15
Bakı, a.g.e, s. 9-88; Sarıtaş, a.g.e., s. 36-37.
Afyonkarahisar Mutasavvıfları ve Din Bilginleri, Taraşlı 16
Gönçer, a.g.e, C. II, s. 213–214.
Ofset Matbaası, Denizli 2000, s. 19. 17
Gönçer, a.g.e, C. II, s. 213.

TAŞPINAR 49
A. Mısrî ve Sofi Çelebi'nin Sandukaları

tir. Bilindiği kadarıyla; 1794 yılında


meydana gelen büyük depremde harap
olmuş,18 H 1223/ M 1808 yılında türbe
onarılmış, H 1279/ M 1862-1863 yılın-
da depremle yıkılan son cemaat kısmı
düz toprak dam olarak yenilenmiş, H
1377/ M 1957 yılında Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından düz damlı son
cemaat kısmı yıkılarak ikinci bir bü-
yük kubbe eklenmiş, bitişiğindeki ev-
ler istimlâk edilerek çevresi açılmış,19
2002 yılındaki depremde hasar gören
minare küçük çaplı onarım görmüş,
2011–2013 yılları arasında da Vakıflar
Kasım Paşa'nın Sandukası
Genel Müdürlüğü tarafından tekrar ta-
mir ve restorasyonu yaptırılmıştır. Zamanımızda şehrin değişik semtlerinden sabah
namazı kılmak için camiye yoğun cemaat akışı ol-
Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek
maktadır. Son yıllarda Afyonkarahisar Müftülüğü
Kurulu tarafından 09–02–1979 tarih ve A–1522 sayı-
tarafından her hafta Cumartesi günleri camide, sabah
lı karar ile tescillenerek koruma altına alınan caminin
namazından sonra dini program yapılmaktadır.
doğusunda dernek binası, tuvalet ve çeşme yer alır.
Eskiden çocuğu olmayanlar türbeye gelerek ço-
Eskiden sabah namazından sonra mihrabın
cuk adarlar, erkek çocuk doğduğunda ismini Abdür-
önünde 25 kişi halka halinde zikreder, arkasından
rahim koyarlardı. Bu niyetle gelen kadınlar bir ipi
birer cüz okuyarak iki günde bir hatmederlerdi.20
sandukanın etrafında üç defa dolaştırır, beş tespih-
18
Bekir Sıtkı Sencer, “Afyon Kitabeleri”, Taşpınar, nr. 88, ten sonra niyet tutarlardı. Yine işi rast gelmek için
Nisan 1942, s. 90; Edip Ali Bakı, Mısırlıoğlu Abdürrahim 40 gün aralıksız olarak camide sabah namazı kılanın
Karahisârî, Yeni Matbaa, Afyon 1953, s. 3. dileğinin yerine geldiğine inanılır.21
19
Mehmet Saadettin Aygen, Afyonkarahisar Camileri,
Ulusoğlu Matbaası, Ankara 1973, s. 10; Afyon İl Yıllığı
1973, yy. ty. s. 82.
20
Aygen, .a.g.e. s. 10. 21
Aygen, a.g.e. s. 11.

50 TAŞPINAR
TAVANARASI

Hasan Özpınar
Tavanarasında daha öncede Afyon işi antikalara yer ver-
miştik. Bu sayımızda yine 19. yüzyılda ilimizde yapılmış adeta
bir sanat eseri sayılabilecek bir eşya var. Günümüzde her ne ka-
dar unutulsa da geçtiğimiz yüzyıllarda özellikle gümüş kakma
hediyelik eşya üretiminin Afyonkarahisar’da önemli bir sanat
dalı olduğu bilinir. Gürgen ağacından yapılan Osmanlı Döne-
mi hokka kimbilir hangi hattata aitti? İki adet haznesini gümüş
kapakların süslediği hokkanın yüzeyinde tenzil işi gümüş kul-
lanılarak çok ince üzüm salkımları ve asma yaprakları desen-
leri yapılmış.Hokkayı ayakta tutan ise aslan pençesi şeklinde
yapılmış 3 tane ayak.12*30*21 ölçülerindeki hokka geçtiğimiz
yüzyıllardan günümüze gelebilmiş ender bir parça.

TAŞPINAR 51
BİR ESNAF HİKÂYESİ

Antikacı Bülent Göktaş;

“Eskiler Alırım,
eskiler satarım”
Hasan ÖZPINAR
Uzunçarşı’dan yukarı çıkınca Bedesten Meyda-
nına varmadan sağda Keçeciler Aralığı vardır. Ve bu
sokağa girince çok geçmeden sol tarafta taş yapıla-
rın ağırlıkta olduğu bir aralık görürsünüz. Kesrizade
Satıp harçlıklarını çıkarıyorlar.
Aralığı bilmeyenlerin dışında pek kimsenin uğrama-
dığı, tarihi Taşhan’a çıkan dar bir sokak. Her meslekte olduğu gibi bu meslekte de işi ya-
pan kimsede evvela ticaret ahlakı olacak. Vatandaş
İşte bu dar sokakta önünde belkide yüzlerce yıllık
bir zaman kullandığı, gözü gibi koruduğu eşyasını
halı, kilim, heybelerin, çeyiz sandıklarının, kap kaca-
size getiriyor. O malın asgari değerini vermelisiniz.
ğın bulunduğu bir antikacı dükkanı var. Tarihi yapıla-
Ucuza kapatırım, çok kâr ederim dememelisiniz.
rın arasında bir eski zaman sokağındayız sanki.
Yani vatandaşın güvenini suistimal etmemek gerek.
Dükkanı işleten Bülent Göktaş mesleğe babası-
Eskiden daha çok malzeme gelirdi. Eski evler-
nın yanında başlamış; “Babam 1974’te emekli olun-
den çıkardı. Şimdi eski evler el değiştirdi, yıkıldı
ca bu sokakta ilk dükkanını açtı. Önceden de eski eş-
haliyle gelen mal çok azaldı. İnsanlar 2-3 odalı da-
yalara merakı vardı. Alır, bir kenara koyardı. Emekli
irelere hapsedildi. Eski eşyayı koyacak yerleri yok,
olunca Afyon’da bir ilk olarak antikacı dükkânı açtı.
olanlarda bodruma, çatı katına atıyor.
O tarihlerde ben lisede okuyordum. Babamın
Antikacılıkta çok çeşitli insanlarla tanıştım.
yanına gelir gider ona yardım ederdim. Zamanla bu
Randevu almanın zor olduğu, yan yana gelmenin
merak, sevgi bana da bulaştı.1980’da askerden ge-
imkânsız olduğu insanlar müşterim oldu, çayımı içti.
lince Sanat Okulu mezunu olmam nedeniyle pek çok
Hâlâ arar, sorarlar, geçerken uğrarlar. İnsanlarda iyi
resmi işe girebilecekken bu işi tercih ettim.Uzun yıl-
intiba bırakmak her zaman önemli.
lar babamla birlikte çalıştım. Onun tavsiye, öğütleri-
ni tuttum. Bize mal getiren seyyar esnaflarla gezdim, 1990’lı yıllarda meslek hareketliydi. Alım-sa-
işi öğrendim. tım çoktu. Kimi her çeşit malı alır, kimisi ilgisini bir
alana yoğunlaştırırdı. Şimdi internetten alışveriş var,
Bu işi yapacak insanın eli tamire yatkın olmalı.
merakta var ama satış o yıllara göre az. Olana bere-
Bize gelen parçalar genelde hasarlı olur, onları tamir
ket diyoruz.
ederim. Gramofon, ahşap, gümüş, metal tamiri ya-
parım. Bu şekilde mal sağlam bir şekilde müşteriye Bir kız, bir oğlum var. Benden sonra devam et-
çıkar. Hatta şimdi yanıma uğrayan meraklı, ilgili üni- tirirler mi bilmiyorum. Gönül elbette ki yapmalarını
versiteli gençlere el işi takılar yapmayı öğretiyorum. arzu ediyor. Ama biraz zor gibi görünüyor.

52 TAŞPINAR
DEMİRYOLCULARIN HATIRALARINDA
BÜYÜK TAARRUZ ESNASINDA
BÜYÜK ÇOBANLAR - AFYONKARAHİSAR
HATTININ TAMİRİ – 1
Hasan Tahsin GÜNEK
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra galip rahisar arasında bulunan demiryolunun tahrip edile-
devletlerce vatanımızın işgal edilmeye başlanmış, rek hattın kesilmesi, taarruza hazırlanan Türk Ordusu
bunu fırsat bilen Yunanlılarda 15 Mayıs 1919 tarihin- için çok büyük bir engel teşkil etmekteydi. Bu neden
de İzmir’e asker çıkararak Anadolu’yu işgale giriş- hattın acilen tamirini gerektiriyordu.
mişlerdi. İlerleyişine devam eden Yunan kuvvetleri Düşman tarafından yedi kilometrelik kısmın
Polatlı önlerine kadar geldiler. Ancak Yunan ordusu raylarının kaldırılmış olduğu ve on iki kilometrelik
13 Eylül 1921’de 22 gün ve 22 gece süren Sakarya kısmının da tahrip edilerek ulaşımın kesildiği Büyük
Meydan Muharebesi sonucunda yenilince, Sakarya Çobanlar-Afyonkarahisar arasındaki yaklaşık 20
Nehri’nin doğusunu boşaltarak geri çekilmek zorun- kilometrelik demiryolu hattının imkânsızlıklar
da kaldı. Düşman, Eskişehir ve Afyonkarahisar hattı- içinde yeniden tamir edilerek ulaşıma açılması ve
nın doğusunda birliklerini mevcut duruma göre tek- Büyük Taarruz’la birlikte yıldırım hızı ile düşmanı
rar düzenleyerek yeniden bir vaziyet almaya çalıştı. kovalayan ordumuzun lojistik ihtiyaçlarının
Bu tarihten itibaren düşmana kesin bir darbenin temininin sağlanması amacıyla bu hattın tamiri için
vurulabilmesi için yaklaşık bir yıl sürecek hazırlık- verilen destansı mücadele, tarihimizin şanlı sayfa-
lara başlayan ordumuzun çalışmaları ise tüm hızıyla larında yer almıştır. Çünkü elde hattı tamir etmeye
sürmekteydi. Ancak, planlanan taarruzun akabinde yetecek ne malzeme, ne de işgücü vardı.
ilerleyecek olan birliklerin lojistik ihtiyaçları nasıl 1922 yılı Mayıs ayı sonlarına doğru Erkânı
karşılanacaktı? İzmir’den denize dökülmesi planla- Harbiye’den gelen emirlerde Afyonkarahisar’da
nan düşmanı kovalarken, ordunun cephane başta ol- kesişen Anadolu-Bağdat ve İzmir-Afyonkarahisar
mak üzere çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için lojistik hatlarından düşmanın savaşla veya savaş edilmeden
destek sağlanması gerekiyordu. Bir ordunun savaşı uzaklaştırılması halinde hatların tamir edilmek su-
devam ettirerek kazanabilmesi için gerekli olan en retiyle işler hale getirilmesinin çok önem arz ettiği
önemli unsurların başında lojistik desteğin kesintisiz belirtilerek, gerekli malzeme temini amacıyla şu an
ve zamanında sağlanması gelmektedir. Düşmana ya- lüzumsuz sayılabilecek hatlardan faydalanılabilmesi
pılacak Büyük Taarruz’un, güney cephesinden yapıl- için şimdiden tespitlerin yapılması isteniliyordu. Bu
ması planlandığından Afyon-Akşehir-Konya demir- şekilde kısmen lüzumsuz olarak değerlendirilebilecek
yolu lojistik desteğin sağlanması bakımından önem olan Osmaniye-İslâhiye ve bugünkü Suriye sınırı
kazanmaktaydı. yakınlarındaki Mamure-Meydan-ı Ekbez hatları ilk
Ancak, işgal harekâtı sırasında 20 Ağus- akla gelenlerdi. Lefke-Bilecik hattı malzemelerinden
tos 1921’de Bolvadin ve 21 Ağustos 1921’de yararlanılması da düşünülüyordu. Ancak buralardan
Çay’ı işgal eden Yunan birlikleri Sakarya Meydan sökülecek malzemenin Afyon hattına taşınması için
Muharebesi’nde aldıkları yenilgi neticesinde 24 gerekli vagon sıkıntısı da söz konusuydu. Bu işler
Eylül 1921 tarihinde buraları boşaltırken Çobanlar- için mali kaynaklarda sınırlıydı. Maliye Vekâleti
Afyonkarahisar arasında bulunan demiryolu hattının gerekli kaynağı taarruz başladıktan ancak beş gün
önemli bir bölümünü de tahrip ederek Afyonkarahi- sonra bulabilmişti. Bu şartlar altında sonradan yerine
sar hattına çekilmişlerdi. Büyük Çobanlar-Afyonka- konulmak üzere Çobanlar-Afyon hattının bir kısmı,

TAŞPINAR 53
Afyon’dan Eskişehir’e uzanan hattan sökülmüş mal- alarak düşmanın üzerine atılan kahraman şehitleri-
zeme ile tamamlanmıştır. mizin ve gazilerimizin aziz hatıraları Afyonkarahisar
27 Ağustos 1922 tarihinde Büyük Taarruz sırasın- Ovası ve Dumlupınar sırtlarındadır. Her sene büyük
da, Çobanlar-Afyon hattının tamirine başlandı. Demir- zaferin yıldönümünde 30 Ağustos’un hatıraları göz-
yolu ve amele birlikleri ara vermeden günde ortalama lerimizin önünde yeniden canlanmaktadır. İstiklal
yirmi saat çalışarak, günde dört kilometreye yakın yol Harbinde Türk Ordusunun Allah’tan sonra yegâne
tamirini gerçekleştirdi. En sonunda lokomotifler hatta Muini Zaferi (Zafer Yardımcısı) olan Türk Demir-
işlemeye başladılar. Ordumuzun peşinden ilerleyen yolcusu geçmişte olduğu gibi bugün ve yarın da ge-
demiryolcular, Yunanlıların çekilirken tahrip ettikleri reken her durum ve şartta düşmana karşı, ordusunun
hatların, köprülerin tamirlerini gerçekleştirdiler. Bu zafer yardımcısı olmaya devam edecek ve bunun gu-
şekilde ordumuzun ihtiyaç duyduğu asker, cephane, rurunu ve onurunu her daim taşıyacaktır.
gıda maddeleri ve diğer ihtiyaç malzemelerinin kesin- Büyük Çobanlar-Afyon hattının tamirine ilişkin
tisiz olarak ulaştırılması imkânı elde edilmiş oldu. Bu olarak o günlerde yaşananları merhum Zihni Üner
durum ordumuz İzmir’e girene kadar devam etti. yukarıda bahsettiğimiz her iki yazısında ayrıntılı bir
Günümüzden 96 yıl önce yaşananlar ve özellikle şekilde ve belgeleriyle yazımızın devamındadır. Al-
demiryolu ulaştırması alanında verilen mücadeleler, lah onlardan razı olsun.
1942-1949 yılları arasında Demiryolu Meslek Oku- Kahraman Ordumuzun Allahtan Sonra Yegâne
lunda öğretmenlik ve sonra Demiryolları Teftiş ve Muini Zaferi Fedakâr Şimendifercilerimiz (2)
Tetkik Kurulu Müfettişliği görevlerinde bulunmuş Sayın Behiç Erkin’in milli mücadele yılların-
olan merhum Ziya Gürel tarafından “Demiryolu daki Türk demiryolculuğuna ait vesikalarını tetkik
tarihi ve milli mücadelede demiryolu” konularında ederken (*) rastladığım iki yazının bende uyandır-
yapılan çalışmaların bir bölümü kayda geçirilirken dığı derin heyecan, bu satırları yazmamın ilk amili
günışığına çıkarılmıştır. Ziya Gürel o yıllara ilişkin olmuştur. Bunları çok değerli hatıralarla bezeyerek,
bilgi ve belgeleri incelerken aynı zamanda dönemin meslektaş ve yurttaşlarıma arz etmekle, müşterek
canlı şahitleri olan ve bu mücadelede bizzat vazife duygulanmanın hazzını da tatmış olacağım.
alanlarla da görüşmüş, kendilerinden hatıralarını rica
Tarih, hadiselerin ana hatlarını takip ederek, umu-
etmiş ve bu hatıraların bazılarını Demiryol dergisin-
mi sebep ve netice münasebetlerini ele alır ve umumi
de yayınlamıştır.1
fikirlere yükselir. Hâlbuki bu hadiselerin daha mü-
Merhum Ziya Gürel’in, Büyük Taarruz’un başla- şahhas bir hale getirilmeleri yani belli şahısların söz
ması üzerine Nafıa Vekâleti Vekili Reşat Bey’in gön- ve hareketlerine ve belli yerlere göre hususileştirilip
derdiği telgrafta söylediği “İşbu dakikada bütün millet mahallileştirilmeleri; Onları umumi fikirlerin kuru-
şimendiferlerimizi ve fedakâr şimendifercilerimizi luşundan kurtararak daha beşeri, daha alaka çekici,
Allah’tan sonra kahraman ordumuzun yegâne muini canlı ve kendimize yakın bulmamıza, netice olarak
zaferi tanımaktadır.” sözüne atfen kaleme aldığı ta daha tesir edici bir hale gelmelerine sebep olabi-
“Kahraman Ordumuzun Allah’tan Sonra Yegâne lir. Nitekim vukuatını ana hatları itibariyle ve umumi
Muini Zaferi Fedakâr Şimendifercilerimiz” ve olarak bildiğimiz bir zamana ait olan bu vesikalar üze-
“Büyük Çobanlar - Afyon Hattının Tamiri” başlıklı rindeki tetkik, tasnif ve mikrofilmlerinin aldırılması
yazılarıyla ordumuzun lojistik ihtiyaçlarının temin gibi çalışmalarım hadiselerin teferruatını gözümüzün
edilebilmesi için ulaştırmanın kesintisiz sağlanması önüne sermesi dolayısıyla, beni ilk gençlik çağlarıma
amacına yönelik olarak yokluklar ve imkânsızlıklar rastlayan milletimizin kara günlerine kadar götürmüş.
içindeyken bile Türk demiryolcusunun milletiyle be- İnsansız parasız, malzemesiz, fakat imanlı bir çalış-
raber vatanın kurtarılması için gösterdikleri gayret ma ile bin bir zorluğu yenerek ordunun ve halkın ihti-
ve azmi tüm açıklığıyla ortaya koymuştur. Çünkü bu yaçlarını karşılamağa çalışan demiryolcularla, birlikte
mücadele, imkânsızlıklar ve yokluklar içerisindeki adeta mazide yaşar bir hale getirmiştir.
bir milletin neleri başarabileceğinin azim ve kararlı-
Bu yüzdendir ki; Nafıa vekâletinden Konya’daki
lığını göstermesi bakımından da önemlidir.
Anadolu-Bağdat Demiryolları Umumi Müdürlüğüne
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın gelen 26 Ağustos 1338 (1922) tarih ve 9013/80 sayı-
“Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri.” emrini lı ve ancak sığabildiği alelade ufak bir kâğıda kopya

54 TAŞPINAR
kalemi ile yazılmış ve altına postahanenin damgası den en kısa bir zaman da döşenmesi, demiryollarının
vurulmuş bu mütevazı kılıklı müstacel telgrafname- ordumuzun ardından yetişmesidir. Zira Ordunun za-
nin hitap ettikleri arasında sanki bende varmışım gibi feri, bu takdirde devam edebilecek ve tamamlanabi-
okur okumaz, içimde beni harekete, iş başına koşma- lecektir.
ya, gayrete ve aceleye sevk eden duygular yükselmeye Bu defaki ziyaretim de Sayın Behiç Erkin, ken-
başlamıştı. 26 Ağustos tarihli telgrafnamenin başında dilerinden rica ettiğim ve meslek tarihimizi olduğu
“Garp cephelerimizde harekâtı harbiye başlamıştır” kadar milli mücadele tarihimizi de aydınlatacak de-
dedikten sonra, Nafıa Vekâleti Vekili Reşat (Bey)“İş recede malumatı ihtiva eden, bu mutlu günlere ait
Bu Dakikada Bütün Millet Şimendiferlerimizi Ve hatıralarını lütfettiler:
Fedakâr Şimendifercilerimizi Allah’tan Sonra Kah-
“17 Ağustos’ta öğle yemeğinden sonra ben si-
raman Ordumuzun Yegâne Muini Zaferi Tanımak-
yes yapıyordum. Aşağıda bir gürültü duydum. Aka-
tadır” ve “Milletimizin pek haklı olarak takdir ve
binde Mustafa Kemal Paşa’nın odama girdiğini
intizar ettiği bu tarihi ve müstesna hizmette umum
gördüm. Bana : “Gizli geldim. Burada kalacağım.
şimendiferci arkadaşlarımızın ordu nakliyat ve sev-
Kimse duymasın” dedi. (Zira Konya’da kendi evi
kiyatında lazım gelen gayret ve basireti, göstermele-
vardı.) Hâlbuki o gün Ankara’da ajans Mustafa Ke-
rini hassaten rica” etmektedir. (Vesika: 2)
mal Paşa’nın bir çaya davetli olduğunu bildiriyordu.
“Her şey Vatan için” olduğundan, esasen demir- (***) Gazi, biraz rahatsızdı. İki gün benim evde kal-
yollarının ve demiryolcuların bütün hazırlıkları da dı. Gizli bir tren istedi. Gece Akşehir’e gitti. Tekrar
hep “ordu için” idi. Demiryolları ve demiryolcular, Konya’ya geldi. Bana “Aldığım haberleri yan yana
işin başından beri kahraman ordunun “muini zafe- koyuyorum. Artık düşmanı memleketten atmak za-
ri” (zafer yardımcısı) olmaya çalışıyorlardı. Bütün manı gelmiştir.” dedi. Tekrar Akşehir’e gitti. Bu se-
memlekette herkesin emeli, yurdun en kısa zaman da yahatler hep geceleyin ve gizli yapılıyordu. 26 Ağus-
kurtarılmasından ibaretti. Her şey, her hareket bu tos sabahı, “Dakika tehiri mucibi idamdır.” başlıklı
maksada göre ayarlanmıştı. Millet kara günlerini, her Başkumandan Gazi Mustafa Kemal imzalı şifreli bir
birinin ağırlığını ayrı ayrı duyarak, tek tek sayıyordu. telgraf aldım. Telgrafı açtık. Taarruzun başladığı-
İşe başlanıldığını bildiren 16 Temmuz 338 tarihli ta- nı bildiriyor ve hariçle her türlü münakale ve mu-
miminde (Vesika: 1) yukarıdaki telgrafın sahibi Reşat haberenin kesilmesini emrediyordu. Bu emri derhal
Bey “Aziz yurdumuzun pek mühim aksamında bin yaptık. Fakat işin müşkül ciheti, bu emri İstanbul’la
yüz elli yedi günden beri enva-i mezalim ve hasaratı teması çok olan Adapazarı İşletme Müdürlüğüne
mütemadiyen iyka eden kudurmuş bir düşman bu- zamanında tebliğ etmek idi. Zira telgraflar günler-
lunduğunu bir an bile hatırdan çıkarmamayı bütün ce sonra gidiyordu.(****) Düşündüm; şu tarz da
arkadaşlarımdan rica ederim.” diyordu.(**) başı açık bir telgraf yazdım : “Dakika tehiri mucibi
Bundan sonra vesikalar arasında, bunlar gibi, idamdır.” başlığı ile “Başkumandan Gazi Mustafa
doğrudan doğruya duygu ve heyecan ifade edenleri- Kemal Paşa hazretlerinden aldığım emir bervech-i
ne rastlayamadım. Güya; hummalı bir çalışma ile işe atidir.” Bundan sonrasını şifreli olarak ikmal ettim.
koyulan demiryolcular, iş sırasında söze yer vermi- Hakikaten şifreyi tam vaktinde alarak İstanbul’a ha-
yorlar gibidir. Umumi Müdür Sayın Behiç Erkin, Na- reket etmekte olan treni durdurmuşlar.
fıa vekilliğinden gelen ve demiryolcuları “Allah’tan “Büyük Çobanlar istasyonunun beş kilometre
sonra yegâne muini zafer” sayan heyecanlı telgrafa ilerisinde Kumrallı mevki vardı. Buraya bir memur ve
verdiği cevapta “Emirleri bilumum müstahdemine telgraf makinesi koymuştuk. 27 Ağustos’ta buradaki
tebliğ edildi” Demekle iktifa ederek, diğer kısımları memurumuzdan bir telgraf aldık. Ordumuzun Afyon
“Hattın Afyon’a kadar temdidine 27/28.8.38 gecesi Karahisar’ına girdiğini bildiriyordu. Bu müjdeyi
başlanıldı. Yirmi kilometre olan bu mesafenin aza- Konya’da lazım gelen makamlara da bildirdim. Ve
mi on beş günde ikmali memuldür” (Vesika: 3) gibi o memura bir maaş nispetinde ikramiye verdim.
işe ait malumata hasretmiştir. Belli ki Türk Şimen- Müteakiben, Garp Cephesi Erkan-ı Harbiye Reisi
difercileri heyecanı, sözden ziyade işten alıyorlardı. Miralay Asım imzalı şu telgrafı aldım : “Avni hakla
Onlar için mühim olan, Çobanlar istasyonundan bugün Karahisar’ı zabt ve istirdat ettik. Çobanlar-
Afyon’a kadar sökülmüş, tahrip edilmiş hattın yeni- dan itibaren demiryolunun gece gündüz çalışıla-

TAŞPINAR 55
rak pek az zamanda Karahisar’a iysali hususunda edebilmeyi temin edecek motor, dinamo, kablo ve seyyar direk-
ler gibi malzemeyi, daha önce İstanbul’dan getirterek bunlarla
himmet buyrulması müstercadır. Azari amele ta-
bir vagonu teçhiz ettirip hazır bir durumda bulundurmuşlardır.
burlarının tekmilinin bu işte çalıştırılması muvafık Diğer daha az ehemmiyetli işlere tahsis taleplerini ve teşebbüs-
olur efendim.” Hemen Çobanlar istasyonuna gel- lerini önlemek ve asıl yararlı olacağı işlerde kullanılmak üzere
bu malzemeyi vaktinden önce ordu mensuplarına dahi haber ver-
dim. 27/28 gecesi tamirat başladı. On beş gün den memişlerdir.
fazla tahmin edilmesine rağmen 7 Eylül sabahı tren Sayın Behiç Erkin, bu sıralarda insan kudretinin üstünde
Afyon’a girdi” gayretler gösteren merhum (Yüksek) Mühendis Emin Avni’den
sitayişle bahsettiler. Bu kadirşinaslık vesilesiyle bizde mumai-
Baş Kumandan Gazi Mustafa Kemal imzalı bir leyhi anmayı borç biliriz.
telgraf, hututlarımızın 4.9.38 sabahından itibaren
Büyük Çobanlar – Afyon Hattının Tamiri (3)
kemafissabık açılacağını emretmektedir.(Vesika:4)
Ziya Gürel
Filhakika; Başkumandanlık meydan muharebesi
kazanılmış, düşmanın akıbeti tamamen belirmiş, or- En yakın “Belki yarından da yakın” bir zaman
dularımıza “İlk hedef” olarak “Akdeniz” gösteril- da, ordumuzun düşmanı memleketten kovacağı ima-
miş ve artık netice bir “gün” meselesi haline girmiş nı; İnsanın kendi adını bilmesi kadar bedihi, yürü-
olduğundan harp harekâtının saklanmasına lüzum mek, oturmak kadar tabii olarak ruhlarda filizlenip
kalmamıştır. Ordumuz 9 Eylül’de İzmir’e giriyor, 18 kök tutmamış olsaydı; demiryollarının birçok günlük
Eylül’de ise bütün Anadolu düşman ordularından te- veya esaslı meselelerinin doğurduğu ve her biri başlı
mizlenmiş oluyordu. başına bir idareyi meşgul etmeye yetecek büyüklük-
teki işlerinin arasında; ileride ordumuzun düşmandan
Ordumuzun bu yıldırım hızıyla ilerleyişine adım
geri alacağı yerlerdeki hatların tamiri ve işletilmesi-
uydurmağa çalışan demiryolcularımızın insan gücü-
nin temini işinin bir yer almasına imkân olur muydu?
nün üstündeki gayretlerini tahayyül etmeye çalıştım:
Bu imandır ki, istirdat edilecek yerlerdeki hatların
Yeniden kilometrelerce ray döşenmiş, düşmanın ikiye
tamiri ve işletilmesi meselesine, diğerleri ayarında
böldüğü, büktüğü raylar birer birer elden geçirilmiş,
ve belki daha fazla, bir aktüalite değeri verdirmiş ve
bozuk yerler, atılmış köprüler tamir edilmiş (*****)
malzeme yoksulluğu, mali sıkıntı, dünya ile dünya
harp yanığı istasyon binaları, tesisleri kullanılır
piyasaları ile temas zorluğu gibi elverişsiz, ümit kı-
hale getirilmiş ve ilerleyen ordumuzun arkasından
rıcı şartlara rağmen; iş başında olanları “Çaresizlik
iaşe malzemesi ve cephanesi vaktinde yetiştirilmek
içinde bir takım tedbirler” düşünmeğe sevk etmiştir.
suretiyle demiryollarının ve demiryolcuların “zafer
yardımcılığı” vazifesi tamamen yerine getirilmiştir. Daha Mayıs sonlarında Erkânı Harbiye den gelen
emirde “Anadolu hattı aksamıyla İzmir hututundan
Merhum Ziya Gürel’in Dip Notları
düşmanın gerek harben gerekse harpsiz uzaklaştırılması
halinde bu hututun tarafımızdan süratle tamir ve
(*)Bu hususata ait bir yazımız derginin 18.sayısındadır.
işletilmesi mühimdir.” denilmekte ve Avrupa’dan
(**) Düşmanın aziz yurda girişini gün ölçüsü ile hesapla-
mak suretiyle, kovulması zamanını da gün ölçüsünde, heyecanla getirtmeye zamanın ve durumun elverişsizliği devam
ve sabırsızlıkla beklediğini kuvvetle ifade eden mumaileyhin bu ettiği müddetçe, nispeten lüzumsuz sayılabilecek
yazısından (16 Temmuz) tam kırk gün sonra zafer taarruzunun
başlaması (26 Ağustos), atalarımızın : “Kırk güne kalmaz, çı-
hatlardan faydalanılabilmek üzere, bunların şimdiden
kar” inanışına uyan güzel bir örnek teşkil ediyor. tespiti istenilmektedir. (Vesika: 5)
(***) Klasik tarih kitaplarında bu seyahat 20 Ağustos’ta Böyle, nispeten lüzumsuz hat olarak bir kısmı
gösterilmektedir. Gazi’yi evinde misafir eden bir zatın tespit
ettiği gün, elbette, en kabule şayan olanıdır. Esasen, Gazi’nin tahrip edilmiş, Mamure ile Meydan-ı Ekbez arası var-
Ankara’dan ayrıldıktan sonra nereye gittiğine ve nerede kaldı- dır. 477. kilometredeki tahrip edilmiş viyadükün üze-
ğına dair hiçbir yerde bir izahat olmadığından, her şeyi zama- rine bir havai hat tesisi imkânı olursa Osmaniye’den
nında tespit etmeği ve her ne olursa olsun bir vesikayı büyük
bir titizlikle saklamayı itiyat edinmiş olan Sayın Behiç Erkin’in İslâhiye’ye kadar 63 kilometrelik rayın kaldırılması-
bize lütfettikleri hatıraları bu bakımdan da büyük bir değer ta- nın mümkün olabileceği ancak, Bağdat tipi rayları,
şımaktadır.
tulleri itibariyle, taşıyabilecek vagonlardan Adana
(****) Adapazarı İşletmesi ile Konya’daki U. Müdürlük
arasındaki muhaberat, hatların irtibatı olmadığından, Posta
kısmında 5 adet bulunduğuna göre platformlara hu-
Telgraf İdaresinin umumi telgraf servisi vasıtasıyla yapılıyordu. susi tertibat gerektiği anlaşılmaktadır.(Vesika: 6)
(*****) Sayın Behiç Erkin, bir gün demiryollarının “zafer Mamure ile Meydan-ı Ekbez arası o esnada
yardımcılığı” görevini en iyi bir şekilde yapabilmek düşüncesiy-
le, yol ve bilhassa köprü tamirlerine durmadan, gece dahi devam cephe ile alakası olmayan bir yerdi. Fakat Erkânı

56 TAŞPINAR
Harbiye-i Umumiye bu işe o kadar ehemmiyet ver- bilecek vagon sayısı mahdut olduğundan ve günde
miş bulunuyordu ki, Lefke - Bilecik arasındaki hattın bir trenden fazla yapılamayacağından inşaat mahal-
cebire ve bulonlarının dahi sökülüp geriye sevk edil- line günde 225 ton (bir buçuk kilometrelik) dan faz-
mesini istemiştir. (Vesika: 7) la nakliyat mümkün olamayacağını bildirmekte, bu
Bu işler için belki, bunlar da kâfi gelmeyecekti. sebeple 31.08.339’de dekovil hattının Ağzıaçık mev-
Anadolu-Bağdat Demiryolları Umum Müdürü Sa- kiine gelmesi ile bu hattaki geniş hat malzemesi kal-
yın Behiç Erkin “ Düşmanın terk edeceği hututun dırılacağından bunlarla birlikte Konya cenubundaki
ne şekilde elimize geçeceğini bilmemekle beraber en malzemenin şimdiden cephe civarına nakline müsaa-
mühim olan ray meselesini halletmek lazımdır.” mü- de edildiği taktirde, işin gece dahi çalışmak şartıyla
lahazasıyla, Osmaniye-Meydan-ı Ekbez arası doksan 15 günde ikmal edilebileceği malzeme şimdiden top-
kilometrelik rayların kaldırılmasının da kifayetsizliği lanmazsa bunun içinde beş güne dahi ihtiyaç olduğu
halinde (Afyon ve Eskişehir arasının tamirinden ve belirtilmektedir. (Vesika:10)
Ankara cihetindeki makine ve vagonların bu cihete Yine aynı gün, altıncı şube mühendisi Emin Avni
alınmasından sonra) yerine dekovil ferşetmek üzere (Bey)’e verilen emirde, garp cephesine yazılanın bir
Ankara-Polatlı arası rayları kaldırmayı düşündüğü- sureti gönderilerek, gece çalışmak için üçbin mum
nü ve eldeki malzeme ile hattı Çobanlar’dan Afyon’a kuvvetinde bir dinamo mevcut olduğu, meşale ve
ve Ankara cihetinden Sarıköyle-Beylikahır arasındaki karpit lambasından faydalanılabileceği bildirilmek-
kilometre 305’e kadar tamirin mümkün olabileceğini te ve “Ordunun ilerlemesi şimendifere merbut ol-
buna binaen malzemenin şimdiden hariçten tedarikine duğundan Afyon’a onbeş günden evvel vasıl olmağı
teşebbüs edilmesi gerektiğini 14.8.38 tarihinde Erkân-ı bende pek arzu ederim.” denilmektedir.(Vesika:11)
Harbiye-i Umumiye’ye bildirmektedir. (Vesika:8) Umum Müdürlükten Nafıa Vekâletine yazılan
Nafıa Vekâletinden Erkânı Harbiye-i Umumiye 21.8.338 tarihli yazı da: Düşmanın hat güzergâhını
ye gönderilen ve 14.8.38 tarihli yazı ile Umum Mü- terk ettiği halde, cepheye amut kısmının vakit bulur-
dürlüğe bildirilen, telyazılarında “Tamirat işlerinin sa raylarını bile götürmesi ve mütevazı kısmını tahrip
ordunun harekâtıyla beraber ileriye götürülmesi etmesi.” pek muhtemel bulunduğundan kırık rayları
maksadıyla” lüzum gösterilen “150 kilometrelik raptetmek için çok miktarda cebire ve bulona ihtiyaç
ray” vesaire bedelinin iki milyon iki yüz küsur bin vardır. Bunların siparişi pek geç kalmıştır.” denilmek-
lira tuttuğu “…elyevm böyle cesim bir meblağın te ve buna binaen, evvelce talep edilen 79 bin liranın
tediyesine hali mali devletin katiyen müsait bu- süratle temin edilmesi istenilmektedir. (Vesika: 12)
lunmadığı nokta-i mühimmesinin Erkânı Harbi- Fakat hiçbiri fiili bir neticeye varamamış olan ve
ye ve Müdafa-i Milliyenin nazarı dikkatine vaz’ı… en sonuncusu 21 Ağustos tarihini taşıyan bu yazışma-
Heyet-i Vekile’nin 27 Temmuz 338 tarihli kararında lar devam ede dursun, beş gün sonra 26 Ağustos sa-
bildirilmiştir.” denilmektedir. Bundan başka, Umum bahı ordularımızın taarruzu başlamış bulunmaktadır.
Müdürlükçe cebire ve bulon parası olarak evvelce is-
Bize dikkate değer görülen cihet, 26 Ağustos
tenilmiş olan seksenbin liranın verilmesi hususunda.
taarruzundan beş gün önceye kadar devam eden bu
“Bütün Heyet-i Vekile den müzaheret istedim. Maru-
yazışmalar dolayısıyla, taarruzun bu kadar yakın bir
zatım ehemmiyetle telakki ve Maliye Vekili Beyefendi
zamanda olacağının yetkili sayılan makamlarca dahi
tarafından da imkânı mali derecesinde tediyata çalı-
bilinemediğinin belirmiş olmasıdır. Gazi Mustafa Ke-
şılacağı vaadolunmuştur.” denilmektedir. (Vesika:9)
mal Paşanın Konya’da gizli misafiri bulunduğu Sayın
Garp cephesi, gerektiği zaman hattın Afyon’a Behiç Erkin’e Konya’dan Akşehir’e hususi trenle yine
kadar uzatılması için tayin edilen 20 ila 25 günü çok gizlice gidip geldikten sonra söylediği: “Aldığım ha-
bularak emrin gelişinden itibaren en çok on gün için- berleri yan yana koyuyorum. Artık düşmanı memle-
de bunun teminini istemektedir. Umum Müdürlüğün ketten atmak zamanı gelmiştir.” sözü ile birleştirildiği
21.8.338 tarihli cevabında: Bu hattın tamiri için ge- takdirde, bu cihet daha iyi aydınlanmaktadır.
reken ray, travers ve diğer malzemeden 1100 tonun
Biz kendi meslek tarihimizle mahdut olarak şunu
Azarıköy istasyonu ile Çay istasyonu arasında, 600
görmekteyiz. Demiryolları ordunun ilerleyişine ayak
tonun Azarı dekovil hattında, 1300 tonun Konya’nın
uydurabilmek için (düşmanın hattı en fena bir şekilde
doğu taraflarında olduğunu, bu malzemeyi naklede-
bırakacağına göre ) gerekli hazırlıkları yapamamıştır.

TAŞPINAR 57
Yani en çok 150, en az 20 kilometrelik ray ve küçük gibi düşünmüyorlar. Gazi Mustafa Kemal’de aldığı
malzemesi tedarik edilememiştir. Zira her şekildeki ve “yan yana koyduğu haberleri belki alelade man-
müracaatlara rağmen (Taarruzun başlamasından beş tık için birçok boşlukları olan bu malzemeyi dehası
gün önce, dahi cebire ve bulon için istenilen 79 bin ile öyle yoğurup birleştiriyor ki bunun neticesinde,
liranın süratle verilmesi tekiden rica olunmaktadır.) dünyanın hayranlığını ve kendi milletinin ebedi min-
Maliye demiryollarının askeri nakliyat dolayısıyla netini üstünde toplamasına sebep olan kurtuluş zaferi
mevcut alacağına mahsuben, bu husus için istediği abidesi meydana çıkıyor.
parayı verememektedir. “Hali mali devlet” (devletin O artık “hali mali devlet” dolayısıyla sipariş edi-
mali durumu) o esnada iki milyon küsur bin lirayı lememiş rayları, sökülememiş cebire ve bulonları, bu
vermeye elverişli olmayabilirdi. Fakat maliye vekili, büyük işin hesabına katamazdı. O, büyük yolu, ana
Seksen bin lira için dahi “İmkânı mali derecesinde te- çığırı açtıktan sonra malzeme eksikliği, personel yok-
diyata çalışacağına vaat” etmekle iktifa etmiştir. luğu gibi zorlukları, ne yapıp yapıp, yenerek peşinden
Herkesin ordunun taarruzuna henüz vakit oldu- yetişmek işini de arkadaşlarına bırakmış oluyordu.
ğu zannında bulunduğu görülüyor. Maliye, o kadar Taarruzun bu kadar yakın olabileceğini Garp
gecikmiştir ki istenilen paraları vermiş olsaydı dahi, Cephesi Kumandanlığı da kestirebilmiş olsaydı. De-
bu nihayet, Ağustos başında mümkün olabileceğin- miryolları Umum Müdürlüğünün Çobanlar – Afyon
den, bu esnada yapılacak ve en kısası iki ayda yerine hattının tamiri müddetini beş gün daha kısaltmak
getirilebilecek bir siparişle alınacak malzeme, Ağus- için Konya doğusundaki malzeme ile Azarı dekovil
tos taarruzuna yine yetişemeyecekti. hattındaki geniş hat malzemesini şimdiden Çobanlar
Gerek Osmaniye-Meydan-ı Ekbez arası rayla- civarına nakletmek için 21.8.338 tarihinde istediği
rının, gerek Lefke-Bilecik hattı cebire ve bulonları- müsaadeyi geciktirmeden vermesi ve hatta işi o za-
nın sökülmesi işine de başlanılmamıştır. Adapazarı mandan çabuklaştırması gerekirdi. Böyle bir müsaa-
İşletme Müdürlüğü 21.8.338 tarihli şifresinde cevap dede vaktinde çıkmadığı için 27.8.338’de Afyon’un
olarak: Rayların sökülmeye başlanmasından bir ay istirdadı günü hemen tamamlanması istenilen Ço-
sonra malzemenin İzmit’te sevke hazır bulundurula- banlar-Afyon hattı bu imkânsızlıklar içinde döşen-
bileceğini bildirmektedir. (Vesika:13) miş bulunmaktadır.
Bu vaziyete göre, Umum Müdürlüğün elinde, Erkânı Harbiye-i Umumiye 3.şube müdürü Bin-
Erkânı Harbiye’ye bildirdiği veçhile, Çobanlar-Af- başı Fatin 29.8.38 tarihli tel ile Afyon’dan şimendifer
yon hattıyla Ankara kısmında 395.kilometreye kadar hattını görerek geldiği Çobanlar’dan hat hakkındaki
olan tamirata yetecek miktardan başka hiçbir malze- müşahedelerini bildirmekte ve Akşehir’deki Erkânı
me yoktur. Harbiye Reisi Paşa ile görüşülen müddetin üçte bire
Diğer cihetten, birçok sıkıntılara katlanarak indirilmesini yani beş günde işin bitirilmesini, müşa-
cephenin erzak ve mühimmat ihtiyacını karşılamak rünileyhe atfen, istemektedir. (Vesika: 14)
üzere Azarıköy istasyonu ile Aziziye (Emirdağ) ara- Evvelce 15–20 gün olarak tespit edilen müddet
sında döşenmeye başlayan dekovil hattı da henüz ta- iki gün de ihzarat payı verilerek 7 güne indirilmek-
mamlanmamıştır. Bu hat ancak 13.8.338’de Ayrıtepe tedir. Bu sebeple Umum Müdür Sayın Behiç Erkin,
mevkine gelmiş olup, Ağzıaçık mevkine ulaştırılma- Mühendis Emin Avni (Bey)’e verdiği emirde: Deko-
ya çalışılmaktadır. Ordumuzun taarruzuna neden he- vil hattından geniş hat malzemesini kaldırtmasını ve
nüz vakit olduğu zannolunuyordu? Çünkü hazırlıkla- bütün amele ile malzemeyi Afyon’a varmak maksa-
rımızda (yalnız demiryolu sahasında) saydığımız bu dında kullanılmasını, aynı zamanda Afyon telgraf
eksiklikler ortada duruyordu. Normal derecedeki in- hattını da tesis etmesini istemekte ve hattın tamir ve
sanlar, gayet tabii olarak, bu hesaplar karşısında ha- tefrişine Afyon tarafından da başlanılması için Af-
rekete geçmeye imkân ve cesaret bulamayacaklar ve yon-Gazlıgöl ve Hamam istikametinden malzeme sö-
bu eksiklerin biraz daha tamamlanmasını beklemeyi kerek Çobanlar’a doğru olan ferşiyatı temin etmesi
zaruri göreceklerdi. bildirilmektedir. (Vesika: 15)
Fakat “dâhiler” (Elbette bizim bu küçük hesap- Filhakika Konya doğusundaki malzemenin ge-
larımızın üstündeki yüksek görüş ve sezişleriyle, ale- tirilmesi ve dekovil’ de kullanılmış geniş hat malze-
lade insanlardan ayrılarak “dâhi” oluyorlar.) bizim mesinin sökülmesi beklenildiği halde, işin en az beş

58 TAŞPINAR
gün daha aksaması zaruri idi. Bu sebeple sonradan Umum Müdür Sayın Behiç Erkin, inşaat başında
yerine konulmak üzere Çobanlar-Afyon hattının bir bulunarak işi biraz daha hızlandırmak üzere, 2/3.9.38
kısmı, Afyon’dan Eskişehir’e uzanan hattan sökül- gecesi Çobanlar’a hareket etmiş ve işlerin tekâsüf etti-
müş malzeme ile tamamlanmıştır. ği mıntıkada bulunabilmek maksadı ile esasen, Umum
Bu esnada elde parada bulunmuş olsaydı, satın Müdürlük Merkezini 6.9.38 tarihinden itibaren mu-
alma için geçecek bir güne bile tahammülü olmayan vakkaten Afyonkarahisar’a nakle karar vermiştir.
bu işi başka türlü yürütmeye elbette imkân olamazdı. 5.9.38 de Hareket Müfettişi Sait (Bey)’e (Emek-
Bu arada, maliyeden hattın tamiratı için sek- li İşletme Müdürü S.Toydemir) “Akşehir’deki imdat
sen bin lira alınabilmiş olduğundan Nafıa Vekâleti vagonları memurini lâzımesiyle, ihtiyaten ilk trenle
31.8.338 tarihli yazısında otuz bin lirası Ankara iş- Çobanlar’a sevk olunacaktır” emri verilmiştir.
letmesine verildiğinden gönderilen elli bin lira ile Nihayet, 5.9.38 tarihini taşıyan bir emirde “Ya-
tamiratın bir an önce yapılmasını emretmektedir. rın 6.9.38 de Çobanlar’dan ordunun ilk cephane tre-
(Vesika:16) ni sabah saat dört buçukta hareket edecektir. Mezkûr
Umum Müdürlükçe aynı tarihte verilen cevapta tren saatte beş kilometre kat edecektir. Hangi kısım-
dışarıdan malzeme getirtilmesi zamana bağlı oldu- da yol bu sürate nazaran ikmal edilmemiş ve trenin
ğundan mevcut vasıtalarla tamirata çalışılmakta ol- tevakkufuna sebep verilmiş olursa o kısımdan me-
duğu bildirilmiştir. (Vesika.17) murini fenniye ve inşaata memur zabitanı mesul ede-
ceğim.” denilmektedir.
Maliye harpte lazım olacak malzemenin önce-
den satın alınabilmesi, için istenilen parayı, muha- Bütün gayretler, yıldırım muharebesi yapan
rebe başladıktan ancak, beş gün sonra verebilmiş kahraman askerlerimize cephanelerini bir an önce
demektir. yetiştirmek içindir. Bir insan yürüyüşü kadar yavaş
da olsa, ordunun cephanesini ona yetiştirecek olan
31.8.338 de Erkânı Harbiye-i Umumiye Reisinin
en seri vasıta, yine trendir. Geceli gündüzlü, yarı tok
“Çobanlar-Afyon kısmının en büyük süratle tamiri-
yarı uykulu, fasılasız çalışan alakalıları, trenin 6.9.38
ni” rica etmekte olduğu Binbaşı Fatin (Bey) tarafın-
sabahı yola çıkarılışı ayrıca tahrik ve teşvik etmiş
dan bildirilmektedir.(Vesika:18)
bulunuyordu. Tren henüz tamamlanamamış yerler-
31.8.338 akşamına kadar Çobanlar cihetinde
de duruyor, bekliyor, içinde bulunan Umum Müdür
2600, Afyon cihetinde 800 ve kilometre 170’de 700
Sayın Behiç Erkin’in yakın alakasıyla yeniden ola-
metre ki cem’an 4100 metrelik ferşiyat yapıldığı Yol
ğanüstü bir çalışma başlıyordu. Yorgunluktan, uyku-
Dairesi Reisi Rıfat (Bey) in tezkeresinden anlaşıl-
suzluktan ayakta duramayacak bir halde bile olsanız,
maktadır.
yanınıza kadar gelmiş, geçmek, ilerlemek için sizin
Garp cephesinin 1.9.338 tarihli telinde “Azarı gayretinize bakan cephane treninin durmasına, onun
hattındaki geniş hat malzemesinin derhal kaldırılarak durmasıyla ordumuzun zaferlerinin gecikmesine
Çobanlar-Afyon hattının bir an evvel ikmal edilmesi gönlünüz nasıl razı olabilirdi? Böyle ölesiye çalış-
lazımdır. Bu yüzden Azarı hattının muattal olmasında malarla, yolunu yapa yapa ilerleyen ilk cephane tre-
beis yoktur” denilmektedir. Aynı tarihte Umum Mü- ni, 7.9.38 sabahı Afyon’a girdi.
dür, Yol Dairesi Reisi ile Mühendis Emin Avni (Bey) e
Yetkili şahsiyetlerin, alakadar mühendislerin, bir
müştereken gönderdiği emirde, tekmil maddi ve mane-
takım kolaylaştırıcı şartlarla mesela: Konya’nın doğu-
vi kuvvetlerin sarfı ile Afyon hattının açılmasını him-
sundaki malzeme ile dekovil hattından sökülecek ge-
metinizden beklerim.” demektedir.(Vesika: 19)
niş hat malzemesinin şimdiden cepheye yakın yerlere
Pek az olan tahribatı bir taraftan tamir edilmek- sevki gibi, en az on beş günlük bir tahmin ile planlaş-
te olduğundan, tren Afyon’a varınca, Dumlupınar’a tırdıkları bu iş de, bu kolaylaştırıcı şartlardan uzak bir
kadarda gidilecektir. Fakat yedi kilometrelik kısmın halde, kendisine düşen vazifeyi görmek için “içinde
raylarının kâmilen kaldırılmış ve on iki kilometrelik bulunduğu şartları” düşünmeyen mutlu kimselerin in-
kısmı da tahrip edilmiş olan Çobanlar- Afyon hattı- san takatinin üstündeki çalışmalarıyla, yine hesap dışı
nın 5.9.38 tarihinden önce açılmasının mümkün ola- bir mahiyet alarak, on günde tamamlanmıştır.
mayacağı Erkânı Harbiye-i Umumiye ye yeniden arz
Allah onlardan razı olsun.
edilmiştir. (Vesika.20)
Devamı gelecek sayıda…

TAŞPINAR 59
AFYONKARAHİSAR’DA
AKARÇAY HAVZASI
Ali Tekin ÇAĞLAV
Afyonkarahisar il merkezinde bu-
lunan Akarçay Deresi ile aynı adı taşı-
yan bir havzadır. Bu havzanın içinden
geçen dereye de Akarçay Deresi adı ve-
rilir. Akarçay Havzası, Afyonkarahisar
ilinin batısındaki Sincanlı Ovası’ndan
başlayarak Sultandağları ile Emir Dağ-
ları arasından kuzeybatı-güneydoğu
istikametinde, Konya ilinin Akşehir ve
Tuzlukçu ilçeleri arasına kadar uzanan
büyük bir çöküntü havzasıdır. Akarçay
Havzası’nın topoğrafik olarak en dü-
şük kotlu bölgesi Akşehir Gölü olup,
havza buyunca tüm akımlar bu yönde
AFYON’UN AKARÇAY HAVZASI’NDA
olup havzanın Akşehir Gölü’nden sonra da çıkışı
BULUNAN AKŞEHİR VE EBER GÖLLERİ
bulunmamaktadır. Eber ve Akşehir alt havzası, idari
olarak Konya ve Afyonkarahisar illeri içinde olup, Akarçay geçmişte havzada bulunan dünya hari-
5 ilçe merkezi, 22 belde ve 48 köyü içine almakta- kası Eber Gölü’nü besleyen önemli akarsu kaynağı
dır. AKARÇAY DERESİ HAVZADA BULUNAN idi. Akarçay’ın suyu Eber Gölü’ne oradan da doğal
GÖLLERİN EN ÖNEMLİ SU KAYNAĞI İDİ. kanalla Akşehir Gölü’ne ulaşırdı. İki dünya harikası
güzide gölümüz, bu önemli su kaynağı ile beslenir
hayat bulur çevresine güzellikler ve bereket dağıtırdı.
Akşehir ve Eber Gölleri geçmişte bir iç denizdi
zamanla iki ayrı göl halini aldılar. Ancak araların-
daki irtibat doğal bir kanalla devam edip kesilme-
di. Bu göllerimiz yakın zamana kadar bu doğal bir
kanalla birbirlerine bağlı kaldılar. Geçmişte, Akşe-
hir Gölü’nden balıklar yumurtalarını bırakmak için

60 TAŞPINAR
Eber Gölü’ne bu kanalla geçer, yumurtaları-
nı bırakır, Akşehir Gölü’ne dönerdi. Taşköp-
rü üstünden bu balık göçlerini bizde zevkle
seyrederdik. Akarçay’ın suyu Eber Gölü’ne
oradan da bu doğal kanalla Akşehir Gölü’ne
ulaşırdı. Dünya harikası iki güzide gölümüz,
bu önemli su kaynağı ile beslenir hayat bulur
çevresine güzellikler ve bereket dağıtırdı.
Ne zamanki DSİ bu iki güzide gölü-
müzde olmayan su rezervleri ile Eber-Ak-
şehir Gölleri Sulama projesi yaptılar. Sözde
bu proje ile Afyon Ovası ile Cihanbeyli ve
Yunak Ovalarını sulamaya kalktılar. Projenin lişmeler olmadı, projeye sarf edilen paralar da boşa
gerçekleşmesi ve kabul edilmesi için göllerin su re- gitti.
zerv rakamlarını şişirerek, abartarak olmayan suyu
Sonunda ne oldu tüyü bitmemiş yetim hakkının
varmış gibi gösterdiler. Politik etki ile proje kabul
işgüzarlarca nasıl savrulduğunun bir örneği su ka-
edildi. O dönemin Başbakanı gelip projenin temelini
nalları hala ovada yavaş, yavaş kırılıp dökülüp yok
attı, parlak söylemlerinde bölgenin kurtulacağından
olmayı bekliyor. Hiç bir kimsede çıkıp bunun hesabı-
bahsetti. Ancak o günden bu güne pek olumlu ge-
nı sormuyor. Kısacası, açılışta içinden bir
defa su geçen kanallar ve işe yaramayan
proje Akşehir ve Eber Gölleri sulama pro-
jesi böylece yok olmayı bekliyor.
Geçtiğimiz yıllarda Eber ve Akşehir
Gölleri kuraklık döneminde bataklığa dö-
nüşüp, yok olma noktasına geldi. Bilerek
veya bilmeyerek kirletilen göllerimizde
bulunan canlıların çeşitli nedenlerle yok
edilmesi, ekolojik dengelerin olumsuz
yönde bozulması, gibi etkenler göl çev-
resindeki insanlarımızı işsizliğe, açlığa

TAŞPINAR 61
Bu çalışmalara Çevre Ba-
kanı Veysel Eroğlu’nun bü-
yük desteği ve gayretleri oldu.
Akarçay’ın kirlenmesini önle-
mek çok olumlu bir düşünce,
ancak bu düşünceye temizlenen
Akarçay suyunun Eber Gölü’ne
gelinceye dek engelsiz akışını
da sağlamak, arıtma tesislerinin
de süratle yapılıp çalışması, iki
güzide gölümüzün kurtuluşu
olur. Hele birde iki gölümüzün
arasındaki su bağlantısının eski
doğal kanala benzer bir biçim-
de sağlanması en büyük dileği-
mahkûm etti. Yörede yaşayan insanların çoğunluğu mizdir.
geçimini bu göllerden sağlamakta idi. Yörede yaşa-
yan bu insanlar, kuraklık zamanda göllerin suyunun
azalması ve kurumasından etkilenerek bu bölgeyi
terk etti. Bu iki güzide göl çevresinde her türlü olum-
suzluğa rağmen 400 bin insanın yaşama savaşı ver-
dikleri tahmin edilmektedir
Geçtiğimiz yıllarda Akarçay’ın temiz akması
için yoğun proje çalışmaları yapıldı. Afyonkarahisar
il merkezinde Akarçay temizlenip ıslah edilerek park
ve gezinti alanları ile yerleşim alanları oluşturuldu.
Bu çalışmalar yapılmadan önce Akar çayın adı kokar
çay olarak anılmaya başlamıştı. Şimdi modern yerle-
şim alanları, park ve bahçeleri ile Afyonkarahisar’ın
güzide bir bölgesi oldu.

62 TAŞPINAR
Akşehir Gölü ile Eber gölleri her
zaman beraber değerlendirilmelidir. Ak-
şehir Gölü’nün yarısına yakınının Afyon-
karahisar ili sınırları içinde olduğunun
hatırlanmasında da fayda var. DSİ’nin
hazırladığı Akşehir-Eber gölleri Sulama
Projesi Afyonkarahisar’da yanlış algı-
lanıyor ve değerlendiriliyor. Neden mi?
Eber Gölü’nün suları Akşehir Gölü’ne
akıtılıyor bu yüzdende Eber Gölü su-
suz kalıyor kanısı yaygın. Hâlbuki Eber
Gölü’nün suları Akşehir’e ve Akşehir
Gölü’ne akmıyor. Evvelden doğal kanal-
la Akşehir Gölü ile birleşikti oda DSİ’nin
yaptığı Akşehir-Eber Sulama Projesi ile
Akşehir ve Eber Gölleri Arasındaki Doğal Bağlantıyı Gösteren
iptal edilerek, bu proje ile yapılan kanal-
1965 Yılına Ait Topografik Harita larla Karapınar tarafına su çevrildi.
Eber-Akşehir Göllerinin kurtarılma-
sı projelerinde HER İKİ GÖLE beraberce
bakmalıdır. Dileğim o dur ki bu gölleri-
mizin kurtarılmasında eski güzelliğine
kavuşmasında el ele verelim, birlikte bu
gölleri kurtarmaya çalışalım.
Yoksa her geçen gün kirlenen,
suyu azalan göllerimiz bizler farkında
olmadan yok oluyor, göllerdeki canlı-
lar ölüyor, bitki türleri yok oluyor ve
en önemlisi göl çevresindeki insanlar
açlığa, yoksulluğa mahkûm oluyor.
Göç etmek zorunda kalıyor.

TAŞPINAR 63
KE S T E L’ İ N A V A Z I N D A K İ
YA Ş A M B Ü T Ü N L Ü Ğ Ü
Orhan TÜRKEŞ adlandırılan kumaştan yapılan, adına ENTARİ
veya ÜÇETEK denilen gelinlik elbisesi bulu-
…Ilgındadır Koyunları çanları,
nurdu.
Motif olur kulakların enleri.
Gelin olacak kızlarımız kendisi ve nişanlısı ve daha
Bağ bahçedir. Sağı solu önleri, sonra da eşi olacak delikanlı için Birlikte kulla-
Bizim eve giden yola düşersen… nım amaçlı çift kişilik namazlağı (seccade) do-
(Bizim Eve Giden Yola Düşersen başlıklı şiir ’im den) kurlardı. Genel olarak koyun yününden yapılan
Kestel: Akdağ’dan inen çay sularını Küfi Boğazı’na ve kök boyalarla kendi boyadıkları renkli ipler-
ulaştıran ve yılın her mevsiminde nemli serin den dokunarak,
esinti vererek Sorkun insanının dilinde, YAĞ- ‘Halı işi, deli işi.
MAZSA YAĞMASIN. KESTEL’İN AVAZI YE- Kilim işi kimin işi ?’
TER. dedirten bir özelliği olan dere boğazıdır. Dedirten güzelliklere sahip olan halk sanatının en
Türklerin iç Asya’dan batıya doğru seyreden ve hala zengin örneklerinden bir bölümü oluşturulurdu.
devam eden göç olgusu içerisinde değiştirme- Bu namazlağlar (Seccadeler) genellikle iki metre bo-
dikleri tek varlıkları damga-Tamga diye ifade- yunda ve bir metre elli santim eninde olur. Motif
lendirdikleri Boy-aşiret ve sülalelere ait olan olarak çok zengin ve renkli bir albenileri vardır.
işaretleridir. Dokuyan kızımız eğer, seccade zeminine iki
Küçük baş hayvanların kulaklarına, demirci esnafı- adet hayat ağacı koyduysa sağındaki ağaç kendi-
na yaptırılan maşalarla vurulan ve ayrı ayrı her sini soldaki hayat ağacıda nişanlısını dolayısıy-
boy-aşiret ve sülaleye ait olan sahiplik işaretle- la yeni oluşan aile birlikteliğini sembolize eder.
ridir damgalar. Genellikle beyaz ve sarı renkler motifler arasın-
Bu damgalar, zaman içerisinde yan yana, alt alta da kaynaştırma görevi görürler. Bu iki rengin,
veya çaprazlama olacak şekilde kullanım bir- seccade yüzeyinin her tarafında orantılı bir şe-
likteliği sürecinde halı, kilim, çorap dokuma kilde dağıtıldığı görülür. Dokunan seccadeye ait
ve örgülerinde, taş, ahşap, çini ve deri içerikli renk ve nakışların konuşmasını ve okunmasını
sanat alanlarında süsleme unsuru olan MİLLİ sağlarlar. Aynı dil bilgisindeki kaynaştırma harf-
MOTİFLER’i oluşturmuşlardır. leri gibidirler.
Akdağ’ın eteğinde yer alan SORKUN köyünden, Bu motiflerin isimlendirilmesinde neler yok ki?
insanların yaşam sürecinde rol oynayan, ÇİFT Hayat Ağacı, Gül Budağı, Zülüfü Burma, Kurt
KİŞİLİK NAMAZLAĞI (Seccade) diye ifade- Ağzı, Koyun Gözü, Sığır Sidiği, Sıçan (Fare)
sini bulan bir dokuma türünden, bir halk sanatı Dişi, Koç Boynuzu, Çapraz kurbağa, Kaz Aya-
ürününün toplum yaşamındaki rolünden bahset- ğı, Garı Boşatan, Gelin Ağlatan, Kutu Kapağı,
mek istiyorum. Pıtıraklı, Tay Kulağı, Dik Nakışlı, Elden Ele,
ÇİFT KİŞİLİK diyorum. İki kişilik değil. Önemli bir Döşeme. Eli Belinde.Saç bağı gibi ve daha neler
deyim. Türkçe Ağız taraması yapmaya aday dil neler.
uzmanlarının dikkatini çekerim. Sosyal ve bireysel boyutlu olmak üzere, bir çok an-
Gelinlik çağına gelen her genç kızları ve gelinlerin, lamları, kendine has konuşma dilini ve okun-
çeyizi için, kutnu kumaşlardan veya köyün di- maları içeren bu ÇİFT KİŞİLİK NAMAZLAĞI
lindeki tanımıyla ‘BURSA ÇEKMESİ’ diye - kilim seccadelerin güzel ve zengin bir örneği-
ni sunuyorum.

64 TAŞPINAR
HAYAT AĞAÇLI motifli (nakışlı) bu seccade çöz- ilk namazda gelin seccadenin sağ tarafında ilk
güsünden atkı ve renkli motif unsurlarına kadar önce iki rekat namazını kıldıktan sonra seccade-
tamamen koyun yünü ve kök boyadır. den kalkmaz. Namaz kıldığı yerde oturur. Üze-
Motif yorumuna gelince: İlk önce sosyal boyutuna rindeki gelinlik elbisesi olan ENTARİ – ÜÇE-
bakalım. Birbirine zıt renkleri, yana yana gelip TEK’ in ön sol eteğini yine kendi sol yanına
biri diğerine sınır çekerek, onun daha canlı gö- gelecek şekilde seccadenin üstüne serer. Damat
rülmesini ve fark edilmesini sağlarlar. Demok- beyde iki rekatlık ilk namazını kılmak üzere,
rasilerdeki çok yönlü zenginliklerin huzur içe- seccadenin üzerinde serili bulunan entarinin ete-
risinde yaşatılmasına iyi bir örnek oluştururlar. ği üzerine basarak namaza durur. Daha önceden
Hayat ağacı motifi, Türk Mitolojisinde, dalları namazını kılmış olan gelin, damadın namazı bi-
gümüşten kökleri ise altından olan. Aynı zaman- tinceye kadar seccadenin üzerinde oturur.
da yer tanrısı ile gök tanrısının birlikteliğini Evlilikteki ilk birliktelik, yaşanılacak hayattaki bera-
anlatan destan unsurudur. Mavi renkli iki hayat berlik böylelikle başlamış olur. Burada kadının
ağacındaki Yirmi dört adet turna kuşu ise Türk- eteğinin, kocası açısından, üzerinde namaz kı-
lerin YİRMİ DÖRT OĞUZ BOYUNU temsil lınacak bir seccade niteliğinde temiz ve önemli
etmektedir. olmasının, bölge insanının gözündeki kadının
Bireysel olarak anlatılan okumalarda ise, seccadenin yeri ve önemini belirtme açısından göz ardı edi-
etrafını sararak dolanıp kaplayan ve ölümsüz- lemeyecek folklorik zenginliği gözlerin görmesi
lük sembolü olarak bilinen dört kanatlı Anka gerekiyor.
Kuşu’nun korumacılığı ile hedeflenen ve birlik- Alın size Anadolu’nun bu ücra köşesinden, ağızlarda
te yaşanılması düşlenen ki orta zemindeki abraj- sakızlaştırılıp ta bir türlü hayata geçirilemeyen,
lı kırmızı zemin bu hayatı oluşturmaktadır. Gü- kadın haklarına verilen saygın bir değerlendir-
zel ve kolay bir yaşamı muhafaza altına alınma me örneği.
işlemi hedeflenmektedir. Kırmızı renk Anadolu Bu amaçlı dokunan ÇİFT KİŞİLİK NAMAZLAĞI-
Türk toplumunda, kadın çocuk gözünde her za- LAR (Seccadeler) ömür boyu saklanırlar. Taa ki
man güzel olanı temsil eder. eşlerden hangisi daha önce hakkın rahmetine ka-
Mavi renkli hayat ağacı dallarında bulunan turna vuştuysa, onun salının üstüne örtülür. Cenaze defin
kuşları karşılıklı konumlarında eşleri anlaşır işleminden sonra, salın üstüne örtülen bu seccade,
vaziyette gösterirken, sırt sırta geliş ve ağızları ailenin en yakınındaki camiye yayılır (serilir.) Kişi
açık konumlarında ise sorun var da kavga edi- ile ibadethane arasında bir aidiyetlik bağının başka
yorlar izlenimini vermekteler. bir türünün kurulması sağlanmış olurdu.
Gelin ve damadı temsil eden, iki adet mavi renkli Bu gün ne bu motifleri seven ve nede bilen var. Hele
hayat ağaçlarının dallarında görünen, yirmi dört hele her birinin başka bir anlamı olan, köy insanın
adet turna kuşu ile ÇİFT KİŞİLİK NAMAZLA- özellikle bayanların değer verip ısrarla aradıkları
ĞI – seccadeyi dokuyan gelin kızın, seccadenin ve dillerinden düşürmedikleri kumaş isimlerinin
gözden uzak bir yanına üç beş saç telinin oluş- esamesi bile okunmuyor. Bursa Çekmesi, Çift-
turduğu bir bukleyi de eklemeyi unutmayıp, ni- lik Sattıran, her renk ve kendinden motifli kadife
şanlısına yani eşine mesajı vardır. kumaşlar, Allı, Yeşilli, Morlu Tafarik dedikleri
BİR GÜN YİRMİ DÖRT SAATTİR. HER GÜN ve Gaziantep üretimi olan Kutnu kumaşlar ki Üç
YİRMİ DÖRT SAAT VE HER SAAT Etek Entariler yani gelinlik elbiseler bu kumaş-
SENİNLEYİM. Demektedir. lardan yapılırdı. Şimdi adlarını anan kalmadı.
Düğün aşamasında oğlan evinden kız evine çeyiz gö- Yeniliği içermeyen sözde yenilikler edinme yoluna
türen aracın, görünebilecek bir yerine, Bu secca- ne değerlerimizi yitirmemiz gerçekten acı ve-
de, oğlan evinden hatırı sayılı bir bayan tarafın- riyor. Halı ve kilim dokuma sanatımızın fabri-
dan özellikle gösterilerek taşınır. kalaşması, Camilerimizin tek tip halı ile dona-
tılma işlemleri, insanımızın hangi hasletlerinin,
Gelin ve damadın ilk gecelerinde, ‘ÇİFT KİŞİLİK
ne uğuruna nelerin kaybettirildiğine keşke şahit
NAMAZLAĞI) bu seccade üzerinde kılacakları
olmasaydık.

TAŞPINAR 65
RESTORE EDİLEREK ESKİ TARİHİ DOKUSU ORTAYA ÇIKARILAN

HOCA ÜVEYS HANI TAŞHAN


Abdülkadir KALENDEROĞLU
Han, şehirlerde ve kervan yolları üzerinde
yolcu ve tacirlerin malları ve eşyaları ile beraber
konaklamaları için yapılan binalara denir.1
XI. yüzyıldan itibaren çeşitli Türk dev-
letleri tarafından devamlı olarak geliştirilen ker-
vansaraylar bugün bile benzerleri olmayan geniş
ölçüde teşkilatlandırılmış büyük sosyal yardım
müesseseleridir.2 Orta Asya’da Karahanlılar ve
Gazneliler tarafından yapımına başlanan kervan-
saraylar Selçuklularla birlikte Anadolu Türk mi-
marisine geçmiştir.
Selçuklular döneminde yaygın olarak kulla-
nılan kervansaraylar için Osmanlılar ekseriyetle 1671 yılında Afyonkarahisar’a gelen Evliya Çe-
han ismini kullanmışlardır. Bazı kaynaklarda şehir lebi, meşhur seyahatnamesinde şehir içindeki hanlar-
dışında yapılan eserlere kervansaray dendiği gibi şe- la ilgili olarak; “Ve on dokuz tüccar hanları vardır.
hir içinde yapılanlara da han ismi verilmiştir. Cümleden Kapan Hanı ve Abdullah Efendi Hanı ve
Hacı Üveys Hanı ve Çiftelerli Osman Paşa Hanı ve
XVII. yüzyıldan itibaren Afyonkarahisar’da
Çatalbaş Paşa Hanı ve Acem Hanı ise kal’a misal
kervansaray ismine fazla rastlanmaz. XVI. yüzyılda-
bir handır. Anlardan gayrı bir kimesne konmağa ka-
ki kervansaraylar da daha ziyade han olarak anılma-
dir değildir. İspahan ve nısfı cihana gidip gelince
ya başlanmıştır.3
1
Celâl Esad Arseven, Sanat Ansiklopedisi, C.II, Milli hücresinin battal kirasın çeküp kimesne kondurmaz-
Eğitim Basımevi, İstanbul 1965, s. 685, 1052 lar. Meşhur anlar bunlardır.….”4 diye söyler.
2
Oktay Aslanapa, “Ortaçağda Türklerin İleri Bir Sos-
yal Yardım Müessesesi: Kervansaraylar”, Türk Kültürü, rahisar”, Anadolu’nun Kilidi Afyon, Afyon Valiliği Yayın-
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, S. 5, Mart: ları, Afyon 2004, s. 103.
1953, s. 26. 4
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. IX, Devlet Matbaası;
3
Mustafa Karazeybek, “Osmanlılar Döneminde Afyonka- İstanbul 1935, s. 33.

66 TAŞPINAR
Evliya Çelebi’nin Uzun bir koridor şek-
yukarıda bahsettiği şe- lindeki hanın girişi iki bö-
hir içi hanlarından hiçbiri lümden meydana gelir.
mevcut değildir. Biz bu Birinci bölüm dışarıya bir
makalemizde 2017 yılında eyvan gibi açılmakta olup
Vakıflar Genel Müdürlü- iki yan duvarı üzerinde
ğü tarafından restorasyonu beşik tonozla örtülü büyük
yaptırılarak tamamlanan bir niş yer almaktadır. Ba-
Taşhan’dan bahsedeceğiz. sık kemerli ve iki kanatlı
Taşhan, Burmalı (Sinanpaşa) Mahallesi, Ka- demir kapıdan geçilen kemerin kilit taşı üzerinde bir
panhan Sokağı üzerinde, 45. pafta, 456. ada, 1–6 ve daire içerisine yerleştirilmiş altı kollu bir yıldız, ki-
47–99 parsellerde yer alır. lit taşının sağında yedi kollu bir yıldız ile solunda
altıgen içerisine yerleştirilmiş altı yapraklı bir çiçek
“Hoca Üveys Hanı” olarak da bilinen Taşhan,
motifi bulunur. Giriş eyvanının üzeri beşik tonozla
XVII. yüzyılın ortalarında çarşı esnafından mahzen
örtülüdür.7 Tonozlu girişin her iki yanında camekânlı
ve depo sıkıntısı olanların ortak emeği ve vakfa yer
küçük odalar vardır.
kirası vermek şartı ile yapılmıştır. Taşhan, özel tip bir
planla ve iki katlı olarak yapılmış olup kargir tonoz Giriş kapısından dikdörtgen şeklindeki avluya
girişlidir.5 geçilir. Avlu alt katta beşik tonozlu revaklarla çev-
rilmiş olmasına rağmen doğu revağının tamamı, batı
Kareye yakın planda yapılan hanın dikdörtgen
revağının güney yarısı, güney revağının ise batı ya-
avlusu her iki katta da dört yönden revaklarla çev-
rısı 19. yüzyılda kapatılarak odalara dâhil edilmiştir.
rilmiş ve revakların gerisine odalar yerleştirilmiştir.
Katlar arası oluklu sundurmalar bulunan hanın en
Hanın kapı ve pencere söveleri ile payeler kesme taş,
dikkati çeken yönü güney revaklarından birinin üze-
duvarları kırma taş, kemerler ile üst örtüsü ise tuğla
rinde üçgen alınlıklar bulunan bir kapı ve pencere ile
ile yapılmıştır.6
kapatılmış olmasıdır.
Hanın batı, kuzey ve güneybatı yönünde üç gi-
Keçeci Yaşar Kocataş’ın babasına dayanarak
rişi olup batı ve kuzey girişleri kapalı olup güneyba-
verdiği bilgiye göre, burası bir Ermeni tüccar tarafın-
tı yönündeki kapıdan giriş sağlanır. Bu giriş cephe
dan bugünkü görünümüne getirildikten sonra uzun
üzerinde çıkıntı oluşturmakta olup çıkıntının köşeleri
süre kullanılmış, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra dükkân
pahlanarak yakın bir geçmişte sol tarafına, yeni yapı-
sahibinin Afyonkarahisar’ı terk etmesi üzerine Türk-
lan restorasyondan sonra da sağ köşeye birer çeşme
lere kalmıştır.
yapılmıştır.
Alt katında revağa dik uzanan beşik tonozlarla
5
Süleyman Gönçer, Afyon İli Tarihi, C. II, İleri Ofset örtülü 21 oda bulunan hanın güney-kuzey cephesin-
Matbaası, Afyon 1991, s. 261. deki ikinci girişin eyvanı odaya dönüştürülmüştür.
6
Ertan Daş, Afyon’daki Türk Anıtları (Medreseler, Türbe- Kuzey revağın içine yerleştirilmiş karşılıklı iki mer-
ler, Hanlar, Hamamlar, Köprüler, Çeşmeler), Ege Üniver-
sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek 7
Mahmut Ülküer Abi, Tarih Kan Ağlıyor, Türkeli gazetesi,
Lisans Tezi, İzmir 1997, s. 25. 28 Şubat 2006, s. 7.

TAŞPINAR 67
divenle çıkılan ikinci katta 23 oda yer alır. Bu odalar
dört yönde bulunan revaklara açılmakta olup revak-
lar tuğla kaburgalı ve sivri kemerlidir. Hanın üzeri
ahşap çatılı8 ve oluklu tuğla ile kaplıdır.
İki katlı planı ve iki katında da mevcut revak-
larıyla tipik bir Osmanlı şehir içi hanı olan yapının
ikinci kattaki kapı önü revağında ve saçaklarda kirpi
biçimi çıkmalar vardır. Üst katın oda pencereleri kü-
çük ölçüde ve kare olup demir kapakları dışa açılır.
Zemin kat odalarından 11’inde birer ocak var-
ken üst kattaki iki oda hariç diğerlerinde birer ocak
yer alır. Dikdörtgen planlı ve basit birer niş halinde
bulunan ocaklar yaşmaksızdır.9
Hoca Üveys Hanı, Kadı Abdullah Efendi Va-
kıfları arasında yer alır. Hanı yaptıran Kadı Abdul-
lah Efendi, Hamza Efendi’nin oğlu olarak Fakıpaşa
Mahallesi’nde doğmuş, ilköğrenimini ve medrese
eğitimini memleketinde yaptıktan sonra icazetle
Otpazar Medresesi’ne müderrisi olmuş, daha sonra
kadılığa geçerek birçok şehir ve kasabada kadılık
yapmıştır. Bu zaman içerisinde şehir merkezinde
bir mescit ve mektep yaptırarak gelirler tahsis etmiş
olup Taşhan da bu akarlar arasındadır.10
Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek
Kurulu tarafından 14–03–1981 tarih ve A–2765 sa-
yılı karar ile korunması gerekli kültür varlığı olarak
tescillenmiş olan hanın, doğu, batı ve kuzey cephe- yon sonunda eski ihtişamına kavuşan han, İhsan
lerini kapatan dükkânlar 2010 yılında Vakıflar Genel Soysal adında bir işletmeci tarafından Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından istimlâk edilerek yıktırılmış, Müdürlüğü’nden kiralanarak “Taşhan Alem-i Çarşı”
bu yıkım sonunda batı ve kuzey cephelerinde bulu- adı ile 2018 yılında işletmeye açılmıştır.
nan kapılar ortaya çıkarılmıştır. Bir taraftan şehir merkezinde han kültürünü ya-
2012-2017 yılları arasında yaptırılan restoras- şatırken diğer taraftan insanların dinlenerek sohbet
8
Ahmet İlaslı, Mevlüt Üyümez, Fevzi Kaya, “Afyon’da edebileceği yerler oluşturulmuş, çeşitli el sanatları
Mimari”, Anadolu’nun Kilidi Afyon, Afyon Valiliği ile yöresel ürünlerin üretim ve satışlarının yapıldığı,
Yayını, Afyon 2004, s. 203; Mahmut Ülküer Abi, aynı yer, ayrıca sosyal ve kültürel etkinliklerin de düzenlene-
s. 7.
9
Daş, a.g.t., s. 28. ceği bir mekân haline getirilerek şehrin iç ve dış tu-
10
Gönçer, a.g.e, C. II, s. 260-261. rizmine kazandırılmıştır.

68 TAŞPINAR
AFYON TALEBE YURDU ve 84 NOLU
TOPKAPI/EMİNÖNÜ İETT OTOBÜSÜ
Mehmet Ünal TAŞPINAR iki işe birden yarayan odun-kömür deposu var.
Bir: Odun-kömür ve fazla eşya depolamak, İki:
Yıl 1968. Şehremini’ndeyiz. Topkapı’dan bir-iki du-
Kavga sırasında gerekli olacak sopaları bulun-
rak önce. Afyon Yurdu’nda. Hâkim Mehmet saz
durmak. (Çok nadir olan mahalle veya semt
çalmada. Bir gurup toplanmış, şarkı/türkü karı-
kavgalarında odunların bir kısmı bu iş için kul-
şık kendi kendimize konser vermekteyiz aşağı-
lanılırdı.) 3
da yemekhanede. Yemekhane, konser, saz, türkü
Giriş katı birkaç merdivenle çıkılan (şimdi yüksek gi-
deyince mekânı tarif etmeliyim önce:
riş dedikleri), sokak duvarında telefon idaresinin
Yurt, adından anlaşılacağı gibi üniversite öğrencile-
“BURADA UMUMİ TELEFON VAR” anlamı-
ri için yapılmış bir yurt. Afyon Erkek Öğrenci
na gelen bir levha çakılı. Anlaşılan civardakile-
Yurdu. Yurt yönetimi yine öğrenciler tarafından
rin de kullanabilmesi şartıyla bir telefon vermiş
yapılıyordu.1
telefon idaresi. (21 19 82 idi galiba numarası.)
Yurdun dört tarafı bahçe. Bahçe dediysem iki sokağın Özellikle komşu evlerden ve dükkânlardan tele-
birleştiği çatal bir yol; ikisi de Vatan Caddesi’ne fon etmeye gelirlerdi. (Özel Telefon için 15 yıl
çıkar sonuçta. Biri Guraba Hastanesinin önün- sıra beklenilen yıllar.)
den, biri diğer yoldan iner
Vatan’a. Bahçe deyince ye-
şillikler gelmesin aklınıza;
çatal yola bakan tarafta bir
büyük ağacımız var, o kadar.
Çitlembik ağacı. Şimdi şarkı-
daki gibi ‘O Ağacın Altı’ de-
yince hatırladığımız bir ağaç.
Büyükçe, gölgelikli bir ağaç.
Altında yurt talebelerinin (O
zamanlar yurdun adı: Afyon Yüksek Tahsil Ta-
Bahçeden geçip binaya girince solda “danışma-mü-
lebe Yurdu. Bir de derneğimiz var (dı): Afyon
racaat” işlevi yapan minik bir odadaydı telefon.
Yüksek Tahsil Talebe Cemiyeti.2
Ama danışmada telefondan başka danışacak
Yurt binası 3 katlı. Sobayla ve yurt talebelerinin vü- kimse olmazdı. (Tam “olmazdı” kelimesini yaz-
cut ve nefes ısılarıyla ısınır. Soba Büyük yatak- dım ki; gece gündüz telefonun başında daima
hanede, yemekhanede, kütüphanede ve müdür ve mutlaka bir telefon meraklısı bir veya bir-
odasında var sadece. kaç öğrencinin bulunduğunu anımsadım birden.
Bahçeyi eksik anlattım: Binanın arka bahçesinde Ya sevgilisinden, ya memleketinden birinden
1
Ben yurda başladığımda Yurt Müdürü İstanbul veya ailesinden telefon bekleyen… Dahası, o
Üniversitesi Coğrafya Bölümünde okumakta olan Orhan zaman pek sık “Ahmet’le görüşebilir miyim?”,
Soysal idi. Sonra sırasıyla Ahmet Değer Konya, Harun
Memiş, Nusret Özdeğirmenci ve Adil Yılmazaslan yurt 3
Bir keresinde gece uykudayken arkadaşlardan biri
müdürlüğü yaptı. bağırdı:” Afyon Yurdu kavga vaaaar!” Gürültüyle pijamalı,
2
Bu da kanayan bir yaramızdır. Nedense kimse bu konuya atletli, terlikli koşuşturma başladı. Odun deposunun
girmez ve “NE OLDU BU ERKEK ÖĞRENCİ YURDU önünden geçen her arkadaşa bir odun tutuşturuyordu
ve AFYON TALEBE CEMİYETİ’NE” demez. Koca yurt arkadaşlardan biri. Konu neydi, kavga niye çıkmıştı
uçtu gitti, trilyonluk bina devletin hastanesine arsa oldu, hatırlamıyorum ama hasarsız döndük yurda. Sarhoş bir
bedeli, o trilyonlar kül oldu, eridi gitti. Soran dahi olmadı. yolcunun sataşması gibi bir şeydi galiba.

TAŞPINAR 69
“Mustafa’yla görüşmek istiyorum.” gibi geli- ya da orta halli bir dairenin yirmide bir fiyatına
şi güzel erkek isimleri söylenerek “Görüşmek devren satılan (telefon komisyoncuları aracılı-
isteyen” telefonla konuşma meraklısı, evin- ğıyla) telefon numaraları satın alınmakta idi. Te-
de telefonu olan genç kızların telefon arkadaşı lefon hali-vakti iyi olanların evinde ve işyerinde
aradıkları bir ortamdı müracaat mekânımız.) vardı. Birçok işyerinde bile yoktu. (Gençlere
Bu bakımdan telefon odasının meraklısı çoktu. masal gibi gelir. Her elde bir veya birkaç telefon
Gelen telefonlara bakmak hem eğlencemizdi. varken…)
Bir anlamda tele-sohbet odasıydı bu oda: Tele- Yurdu özetle tanıtmaya devam edeyim:
fon sohbetleri.4 Jetonla (ya da madeni parayla?)
Giriş kat: Sağlı sollu küçük odalarda 6/8 kişi altlı
çalışırdı. Bu telefon sohbetlerinden buldukları
üstlü (çift kişilik madeni) ranzalarda yatar, ısı
arkadaşlarıyla evlenenler oldu mu, bilmiyorum
yorganla ve yukarıda söylediğim enerjilerle sağ-
ama arkadaş edinen çok oldu.
lanmakta.
Telefonun henüz cebe girmediği dönemlerden bah-
Dipte büyük yatakhane. Yine çift kişilik iki katlı
settiğimi hatırlatırım. (1968’lerden bahsediyo-
ranzalarda yatılıyordu. (Bu oda kalabalık. Kaç
rum.)
kişilikti, bilmiyorum. 25 kişilik falan olmalı.
Her evde, her dükkânda telefon yok. İstanbul’da te- Yurdun yatak mevcudu 90 kişilikti.) Merdiven
lefon alabilmek için ya 10-15 sene bekleniyordu başına doğru tuvalet ve lavabolar.
Dış kapıdan girilip merdivenle yukarı kata çıkıl-
4
Nasıl öğrendilerse – özellikle akşamları – belirsiz,
isimsiz telefonlar gelirdi kızlardan. “Ahmet, Mehmet dığında merdivenin karşısında müdür odası,
gibi olası isimlerle çağırırlar. Bir arkadaş “Ahmet, bir yine sağlı sollu küçük odalar. Dipte aşağı-
başkası Mehmet olur, muhabbete katılırdı. Bu telefon daki büyük yatakhane kadar büyüklükte ve
sohbetlerinden bazı arkadaşlar kız arkadaş edindi. Yurda
yatakhanenin tam üstüne gelen yerde sade-
komşu olan evlerden evlenenler bile oldu ama telefon
muhabbetleri sonucunda evlenen oldu mu, doğrusu ce çalışkanların uğrak yeri olan kütüphane
bilmiyorum. vardı. (Kütüphanenin müdavimleri 4 yıllık

70 TAŞPINAR
Yurt binasının görünümü

fakültelerini 4 yılda bitirdi. (Ben kütüpha- du. (Türkiye’de Arabesk müziğin ilk yılları olsa
neye ara sıra arkadaşlarıma bakmak için uğ- gerek.)
rardım.) Yine merdiven başına doğru tuvalet Yemekhanenin müdavimleri vardı: Okulu tatilde
ve lavabolar… olanlar, herhangi bir işte çalışmayan bazı öğ-
Bodrum katında yemekhane, banyo… renciler, okulu tatil olmayıp, devam mecburiyeti
Yemekhanenin birkaç özelliği vardı: Mutfak tarafın- olmadığından o gün yurtta kalanlar,5
da herkes kendi veya arkadaşlarıyla müşterek Nuri Sesigüzel, Ahmet Sezgin, … Zeki Müren,
yemek yapar, yemekhane masalarında yerdi. Mustafa Sağyaşar …. Huysuz Virjin… Çakıl,
Ramazanda yurt tarafından yemek yapılırdı hem Gar, Lunapark gazinoları, seyrek de olsa Tak-
sahurda hem iftarda. sim. Bebek Gazinolarına giderdik.
Yemekhanenin ikinci işlevi sosyal etkinliklerle mu- Özlem dolu o günlerimizden aklımda kalanlardan bir
habbet ortamı olmasıydı. Benim yurtta kaldığım kısmı böyle. Bunları ve daha birçoğunu başka
zamanlarda bir-iki kez kendi kendimize şarkılar- bir sefere bırakalım mı?
türkülere söylendi, eğlenceler yapıldı, taklitler 5
Yurtta özellikle okulların tatilde olduğu yaz aylarında
yapıldı, özlem dolu hatıralar anlatıldı. Bu etkin- (müsait yer bulunduğu takdirde yurda para kazandırmak
liklere yurtta kalmayan arkadaşlar, hatta öğrenci açısından erkek turistlere yer verilirdi. (Avrupalıların
olmayan genç hemşerilerimizden de katılanlar işsizlik maşıyla Türkiye’de uzun süre kalabilme imkânları
olurdu. olduğundan - ve yurdumuzun otelden çok daha ucuz oluşu
da göz önüne alınırsa - ) Bu turistlerden birisi aynı zamanda
Sair zamanlarda gece geç vakitlere kadar saz ça- Afyon’a gitti Müftünün karşısına geçip Müslüman oldu.
lan arkadaşlar (ki; en güzel çalanı Hâkim Afyon’a ve İstanbul’da Talebe Yurdumuza birkaç sene
Mehmet’ti. Birkaç kez Vatan Caddesi’ndeki üst üste geldi ve tatilini yurtta geçirdi. Türkiye’de “Beat
kuşağı, bitnik, beatnik, beat müziği meraklısı, bitli turist,
Lunapark Gazinosu’nda profesyonellere sazıyla hippi, hipi” gibi çeşitli sıfat ve adlar verilen (genelde)
eşlik ettiği arkadaşlar arasında söylenirdi.) genç turistlerin son kalıntılarının zamanıydı. Özellikle
Yemekhanede kocaman bir radyomuz da vardı ki; Sultanahmet civarı bu tür turistlerle doluydu. İçki,
uyuşturucu ve serbest seks düşkünü kişilerdi bunlar. Ama
gece yarısından sonra o zamanın meşhur Mısırlı bizim misafirimiz o tiplerden değildi doğrusu. Müslüman
Arap şarkıcı Ümmü Gülsüm falan da dinleniyor- oluşundan da yaşantısını anlamak mümkün. Yurtta iyi
arkadaşlıklar ve arkadaşlar edindi.

TAŞPINAR 71
KARAMAN MAHALLESi 1831 TARİHLİ
ATİK NÜFUS KAYITLARI
Dr. Muharrem BAYAR
SIRA
LAKABI ŞEMAİLİ-KÜNYESİ AİLENİN DİĞER FİTLERİ
NO
1.Oğlu 18 yaşında ter bıyıklı Molla İsmail
Mahalle-i mezbur imamı uzun boylu, kır sakallı Lütfullah 2.diğer oğlu 13 yaşında Molla Ali
I İmam
Efendi bin bin Süleyman 3.diğer oğlu 7 yaşında Mustafa
4.diğer oğlu 2 yaşında Ahmet
Muhtar-ı Muhtar-ı evvel uzun boylu ak sakallı 65 yaşında İbrahim
2 1.oğlu bir yaşında Ahmet
evvel oğlu Hacı İbrahim
Muhtarı sani uzun boylu ak sakallı 60 yaşında Arabacı 1.Damadı orta boylu kara bıyıklı 23
3 Muhtarı sani
oğlu Hacı Veli yaşında Derviş oğlu Ali
1.oğlu 13 yaşında Ali
Bahcivan Muhtar-ı salis uzun boylu kara sakallı 55 yaşında Bahçıvan
4 2.diğer oğlu 9 yaşında İbrahim
Oğlu oğlu Hacı Halil bin Ali
3.diğer oğlu 2 yaşında Süleyman
1.oğlu 11 yaşında şebb emrad Ahmet
Muharrem Muhtar-ı rabi Orta boylu kır sakallı 45 yaşında Muharrem
5 2.diğer oğlu 4 yaşında Ebu Bekir
oğlu oğlu Musa bin Ahmet
3.diğer oğlu 6 aylık Ali
6 Muhtar-ı hamiş orta boylu köse sakallı 45 yaşında ismail 1.oğlu 7 yaşında Hasan
Muhtar-ı sadis uzun boylu kumral sakalı 30 yaşında 1.Oğlu 7 yaşında Ahmet
7
Hasan 2.Diğer oğlu 2 yaşında Ebu Bekir
8 Bağcı Uzun boylu kara sakallı 40 yaşında Hacı Ali bin Hasan
9 Cafer oğlu Orta boylu kara sakallı 35 yaşında Molla Mehmet
Orta boylu kara sakallı 40 yaşında Hacı Mehmet oğlu
10
Abdurrahman
11 Orta boylu kara sakallı 45 yaşında Dereçineli Osman
1.oğlu Uzun boylu kara sakallı 35 yaşında
12 Deveci Uzun boylu ak sakalı 60 yaşında Deveci Ali bin Hacı Cafer Mehmet
2.diğer oğlu kara sakallı 30 yaşında Hasan
Kısa boylu sarı bıyıklı 30 yaşında Debbağ Süleyman oğlu
13 Debbağ 1.oğlu 2 yaşında Osman
Ahmet
1.oğlu 22 yaşında az bıyıklı Abdurrahman
2.diğer oğlu 14 yaşında şebb emrad
Orta boylu kumral sakallı 45 yaşında Kaftancı oğlu topal
14 Kaftancı Mustafa
Süleyman
3.diğer oğlu 8 yaşında İbrahim
4.diğer oğlu 6 yaşında Mehmet
Orta boylu az bıyıklı 22 yaşında Sarı Ali oğlu Hasan bin
15 Sarı Ali 1.Biraderi 15 yaşında şebb emrad İbrahim
Mehmet
1.oğlu 3 yaşında Abdurrahman
2.diğer oğlu 1 yaşında Ahmet
Uzun boylu kır sakallı 55 yaşında Satılmış oğlu Abdullah 3.Biraderi orta boylu kara sakallı 36
16 Satılmış
bin İbrahim yaşında Ebu Bekir
4. oğlu 8 yaşında İbrahim
5.Diğer oğlu 3 yaşında Ahmet
Orta boylu ak sakallı 60 yaşında Satılmış oğlu Mehmet bin 1.Biraderzadesi 15 yaşında şebb emrad
17 Satılmış
Satılmış Halil bin Ahmet
Uzun boylu kara sakallı 35 yaşında Süvari Asakir-i 1.oğlu 8 yaşında Halil İbrahim
18 Binbaşı
Mensurede Binbaşı oğlu Hacı Ahmet 2.diğer oğlu 3 yaşında Mehmet Emin

72 TAŞPINAR
TAŞPINAR 73
Uzun boylu kumral sakallı 30 yaşında Yağcı Salih oğlu
19 Yağcı
Mustafa
20 Aşçı Uzun boylu kara sakallı 40 yaşında Aşçı Ali oğlu Salih 1.oğlu 3 yaşında Ebu Bekir
Orta boylu kumral sakallı 30 yaşında İmam oğlu
21 İmam
Abdulkadir bin İbrahim
22 Hatip Müteveffa Hatip Hacı Halil Efendinin yetimleri Hasan
23 Kapani Orta boylu kır sakallı 51 yaşında Kapani oğlu Ömer 1.oğlu 14 yaşında Hüseyin
24 Demirci Kısa boylu kara sakalı 40 yaşında Temirci Halil oğlu Eyüp 1.oğlu 6 yaşında Mehmet Ali
1.Biraderi uzun boylu sarı bıyıklı 25
yaşında Hasan
25 Uzun boylu kara sakalı 30 yaşında Numan oğlu Ahmet
2.Diger biraderi köse sakallı 23 yaşında
Mehmet
1.biraderi 8 yaşında Ali
26 Müteveffa emmizadesi 12 yaşında Numan
2.oğlu 18 yaşında şebb emrad Süleyman
1.Biraderzadesi 19 yaşında şebb emrad
27 Bağcı Orta boylu köse sakallı 28 yaşında Bağcı oğlu İsmail
İbrahim
1.oğlu 2 yaşında Ahmet
Uzun boylu sarı sakallı 28 yaşında duhan oğlu Ali bin
28 Duhan 2.biraderi 10 yaşında Mehmet
Mehmet
3.diğer biraderi 6 yaşında Ahmet
1.oğlu 4 yaşında Ali
Emir Kısa boylu sarı köse sakallı 30 yaşında Emir Süleyman oğlu
29 2.diğer oğlu 2 yaşında Yusuf
Süleyman Süleyman bin Ali
3.biraderi sarı sakallı 25 yaşında Ömer
1.oğlu 18 yaşında Ahmet
30 Orta boylu kara sakalı 45 yaşında İbrahim
2.diğer oğlu 12 yaşında Hasan
31 Orta boylu sarı bıyıklı 30 yaşında Himmet oğlu Yusuf
Dunlupınarlı müteveffa Mehmet’in oğlu 15 yaşında şebb
32 1.diğer oğlu 15 yaşında Hasan
emrad Abdullah
1.oğlu 14 yaşında eşbb emrad Mahmud
33 Uzun boylu kara sakallı 40 yaşında Ahmet bin Halil 2.biraderi orta boylu kara sakallı 30
yaşında Halil
1.biraderi 18 yaşında 4.cü tabur asakir - i
mensurede Yusuf
Müteveffa Halil’in oğlu müteveffa Hacı Osman’ın oğlu
34 2.diğer biraderi 12 yaşında Süleyman
süvari askeri mensurede 13 yaşında İsmail1
3.Süvari askir-i mensureden 9 yaşında
İbrahim
1.oğlu uzun boylu sarı bıyıklı 25 yaşında
Osman
2.diğer oğlu 14 yaşında şebbe emrad İsmail
35 Uzun boylu sarı sakallı 50 yaşında Hacı Osman oğlu Halil
3.diğer oğlu 10 yaşında Abdullah
4.diğer oğlu 3 yaşında Mustafa
5.Hafidi 2 aylık Mehmet
Uzun boylu kara bıyıklı 30 yaşında ŞABAN DEDE oğlu
36 Şaban Dede 1.oğlu 3 yaşında Mehmet
Hüseyin bin Mehmet
1.oğlu 3 yaşında Emin
Orta boylu kara sakallı 43 yaşında Karamani oğlu Hacı
37 Karamani 2.Emeksiz oğlu 10 yaşında Sipahi Ali
Gavas oğlu Süleyman
3.Gulaam 20 yaşında az bıyıklı Arap Necat
1.oğlu 5 yaşında Mehmet Emin
Orta boylu kır sakallı 55 yaşında serdar Ahmet Efendi bin 2.diğer oğlu 3 yaşında Yusuf
38 Serdar
Yusuf 3.Biraderi kısa boylu kara sakallı 40
yaşında Arif bin Yusuf
Orta boylu kır köse sakallı 50 yaşında Deveci oğlu Hacı 1.Gulam 15 yaşında şebb emrad Mehmet
39 Deveci
Bekir bin Ömer 2.diğer gulam 10 yaşında Ahad bin Abdullah
40
1
Bu satırdaki kişilerin nüfusa kayıt yaşları orijinal kaydında hatalıdır.

74 TAŞPINAR
AFYONKARAHİSAR
YENİ CAMİ MUVAKKİTHANESİ
Fevzi KAYA* Namaz vakitlerinin güneşe göre hassas bir şekil-
Mehmet KAHRAMAN** de belirlenmesi ve kıble yönünün tayin ihtiyacı mu-
vakkitliğin ilk defa Emeviler döneminde ortaya çık-

M
masına yol açtığı gibi ilk muvakkithane de Şam’da
uvakkit, tevkit eden, vakti tayin eden
Emeviyye Camii’nde kurulmuştur. Ancak muvakkit-
kimse1 namaz vakitlerinin belirlen-
liğin bir kurum haline gelmesi XIII. yüzyılın sonla-
mesinde kullanılan çeşitli saatleri
rında Kahire’de gerçekleşmiştir.4
düzenleyen, bunların ayarlarına ve tamirlerine bakan
Türkiye Selçukluları’nda muvakkit yoktur, on-
kişilere2 denir. Muvakkitlerin bulundukları yere mu-
ların görevi müneccimler tarafından yapılmış,5 Os-
vakkithane denildiği gibi vakit tayinine yarayan saat
manlılar döneminde ise müneccimlerin yerini mu-
gibi aletlerin bulunduğu yerlere de “Muvakkithane”
vakkitler almıştır.
adı verilir.
Muvakkit, vakit hesaplarını usturlap, güneş saa-
İslam dinine göre düzenli bir ibadet olan namaz
ti, rubu tahtası, kıblenüma ve mekanik saat gibi alet-
ve diğer bazı dini vecibelerin vaktini belirleme işi
lerle yapardı.6
olan muvakkitlik, her devirde önemini korumuştur.
Hz. Ömer eyaletlere yeni bir vali atadığı zaman onla- Osmanlı Devleti’nde ilk muvakkithanenin ne
ra yıldız (astronomi) ilmini iyi bilmelerini ve namaz zaman kurulduğu tam olarak bilinmemekte, ancak
vakitlerini ve kıbleyi (yönlerini) iyi tayin etmelerini külliyelerin gelişmesiyle ortaya çıktığı düşüncesin-
öğütlerdi.3 den ilk muvakkithanenin de Fatih Camii avlusundaki

* Uzm. Öğrt. Araştırmacı-Yazar. Ankara 1999-2014, s. 664.


* * Afyon Kocatepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim 4
Salim, AYDÜZ, “Muvakkithane”, TDV İslâm
Üyesi. Ansiklopedisi, C. 31, İstanbul 2006, s. 413; Ekmeleddin
1
Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik İhsanoğlu, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Astronomisi ve
Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, 21. Baskı, Ankara 2004, Müesseseleri”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doruğu,
s. 696. 16. Yüzyıl Teknolojisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
2
Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Yayınları, İstanbul 2000, s. 226.
Terimleri Sözlüğü, C. 2, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 5
Erdoğan Merçil, Türkiye Selçuklularında Meslekler,
1993, s. 587. Ankara 2000, s. 181, 198, 206.
3
Salim Aydüz, “Osmanlı Devletinde Küçük Gözlemevleri: 6
Mithat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, İstanbul 1986,
Muvakkithaneler”, Osmanlı, C. 8, Yeni Türkiye Yayınları, s. 230.

TAŞPINAR 75
Yeni Cami Muvakkithanesi (Batı Cephesi'nden)

muvakkithane olduğu kabul edilmektedir.7


Türk mimarisinde özel bir yeri bulunan muvak-
kithane, yapısı İslâm ülkelerinde yoktur. Plan olarak
Afyon Yeni Camii Muvakkithanesi Planı (E. Zeki Tomar’dan)
sebil ve kütüphane mimarisi ile yakın benzerlikler
gösteren muvakkithaneler, bazen avlu içinde bazen
küçük bir oda olarak camileri çevreleyen avlu duvar-
larının bir kenarına yerleştirilmişlerdir.8
XVIII. ve XIX. yüzyıllarda teknolojik alanda-
ki gelişmeler mekanik saatlerin gelişmesine sebep
olmuş, buna bağlı olarak güneş saati, rubu tahtası,
usturlap ve kum saati gibi aletlerin bazı bölgelerde
önemini yitirmesine sebep olmuş, ancak muvakkitle-
rin de işini kolaylaştırmıştır. Buna bağlı olarak mu-
vakkitlerin görevi de zaman içerisinde saatleri tamir
ve ayarlarını kontrol etmeye dönüşmüştür.9
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde mekanik
Afyon Yeni Camii Muvakkithanesi’nden Bir Kesit Planı saatlerin yaygınlaşması ve özellikle II. Abdülhamid
(E. Zeki Tomar’dan) devrinde saat kulelerinin yapılmasıyla muvakkitli-
ğe olan ilgi giderek azalmış, 1924 yılında münec-
cimbaşılık kaldırılarak Başmuvakkitlik müessesesi
kurulmuş, bu müessese de 20 Eylül 1952 tarihinde
kapatılmıştır.10
Muvakkithane binaları zaman içinde istimlâk ve
ilgisizlik yüzünden ya tamamen harap olmuş yahut
7
Erdal Zeki Tomar, Anadolu Muvakkithaneleri, Selçuk
Üniversitesi, Fen Bilimler Enstitüsü Mimarlık Anabilim
Dalı Mimarlık Tarihi Bilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Konya 2011, s. 25; Aydüz, a.g.m., C. 31, s.
413-414.
8
Erdem Yücel, “Muvakkithaneler”, Dünden Bugüne
İstanbul Ansiklopedisi, C. 6, İstanbul 1994, s. 10; E. Zeki
Tomar, a.g.t. s. 324,326.
9
Tomar, a.g.t, s. 30; Aydüz, a.g.m., C. 31, s. 414.
10
Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi,, C. 11, İstanbul
Afyon Yeni Camii Muvakkithanesi Batı Cephesi Planı 1978, s. 151; Aydüz, a.g.m., C. 31, s. 414; İsmet
Parmaksızoğlu, “Muvakkithane”, Türk Ansiklopedisi, C.
(E. Zeki Tomar’dan) 35, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1977, s. 6.

76 TAŞPINAR
Yeni Cami adını alan14 kül-
Yeni Cami Muvakkithanesi liyenin bir kısım yapıları
(Doğu Cephesi'nden) zaman içinde yıkılarak or-
tadan kalkmıştır.
Külliyenin birimi ola-
rak bir taraftan külliyeye,
diğer taraftan da yoldan
geçen halka hizmet vermiş
olan muvakkithanenin ya-
pımı ile ilgili olarak bazı
kaynaklarda külliyenin
1823 yılındaki onarımları
sırasında yapılmış olabile-
ceği söylenirken15 bazı ka-
yıtlarda da 1900’lü yılların
başında Hacı Celil adında
bir hayırsever tarafından
yaptırıldığı belirtilmekte-
dir.16
Yeni Cami Muvak-
kithanesi, konumuna göre
hem sokak, hem de külliye
muvakkithanesi grubuna
girdiği gibi plan tipi olarak
da çokgen planlı muvakkit-
Rubu Tahtası haneler grubuna girmekte-
dir.
Bugün kesme taştan,
camilere ait meşruta veya depo olarak kullanılmış- tek kubbeli ve sekizgen planlı küçük bir bina olan
tır.11 muvakkithanenin girişi, batı cephesinde basık, yu-
Osmanlı ülkesinde her büyük imaretin birer mu- varlak kemerli bir niş içinde yer alır.17 Beyaz mer-
vakkidi vardı.12 Afyonkarahisar şehrinde de birçok mer söveli ve lentolu çift kanatlı giriş kapısı üzerinde
imaret olduğuna göre daha başka muvakkithanelerin tuğla kemerli alınlık şeklinde ve 55x60 cm ebadında
bulunması gerekirken sadece Yeni Cami Muvakkit- bir niş yeri vardır. 1955 yılına kadar burada bir kita-
hanesi günümüze kadar gelebilmiştir. benin yer aldığı, 1957 yılında yapılan bir kontrolde
Yeni Cami Muvakkithanesi, Akmescit (Hacı Af- kitabesinin yerinden söküldüğü anlaşılan muvakkit-
tal, Yeni Cami) Mahallesi’nde, kendi adı ile anılan hane, 1951–1960 yılları arasında yemenici ve tabak-
külliyenin kuzeydoğusunda, 44. pafta, 477. ada ve 1. çı esnafına kiraya verilmiştir.
parselde yer alır. Muvakkithanenin girişi haricinde diğer üç yö-
Yeni Camii Külliyesi, Hacı Bakı oğullarından nünde (doğu, kuzeydoğu ve güney) mermer söveli,
Hacı Abdi Çavuş ve evlatları tarafından cami, mek- dikdörtgen formlu ve demir parmaklıklı birer pen-
tep, medrese, kütüphane, muvakkithane, şadırvan, 14
Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, C. I, İlaveli 2
çifte hamam ve han gibi yapılardan meydana gelir.13 Baskı, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1983,
H 1243/ M 1823 yılında yapılan onarımdan sonra s. 131.
11
Aydüz, a.g.m., C. 31, s. 414. 15
Tomar, a.g.t, s. 53.
12
Pakalın, a.g.e., .C. 2, s. 587. 16
Ahmet Topbaş, Mevlüt Üyümez, Fevzi Kaya, Tarihi
13
Mustafa Karazeybek, Zelkif Polat, Yusuf Ilgar; ve Günümüz Afyonkarahisar Camileri, Alimoğlu Grup
Afyonkarahisar Vakıf Eserleri, C. I, İleri Ofset Matbaası, Kültür Yayınları, İstanbul 2007, s. 210.
Afyonkarahisar 2005, s. 70. 17
Türkiye’de Vakıf Abideler ….., C. 1, s. 133.

TAŞPINAR 77
cere yer alır. İçten ve dıştan kubbe ile örtülü
yapının iç mekânı bu pencerelerle aydınlanır.
Bu üç pencereden biri avluya, diğer ikisi so-
kağa bakar. İç mekânın güneydoğu, güneybatı,
kuzeydoğu ve kuzeybatı cephelerinde muvak-
kithanede kullanılan aletlerin yerleştirildiğini
tahmin ettiğimiz yuvarlak kemerli ve 65 cm
içe girintili nişler vardır.
Duvarları kesme taş malzemeden yığ-
ma tekniğinde yapılmış olan muvakkithane-
nin kubbesi geçiş elemanı olmadan duvarlara
oturmakta olup kubbe içten beton sıvalı, dıştan
kurşunla kaplıdır.
Klasik tuğla örtülü sekizgen kırma çatısı
1969–1970 yılında çökmüş, mahalle halkı ve
Yeni Cami Muvakkithanesi -1970'li yıllar
dernek tarafından 1975–1976 yıllarında beton
kubbe olarak yeniden yapılmıştır.18 Yine kub- nümüze kadar muhafaza edilemediği söylenebilir.
beyi tamir eden ustanın torunu ve yöredeki yaşlılar Bunun tek istisnası Yeni Cami medresesinin bani-
tarafından söylendiğine göre yapı 1955 yılına kadar si ve başmüderrisi Afyonkarahisarlı Mutasavvıf
üzerinin kırma çatı ile örtülü olduğu, 1969 yılında Topçuzâde Mehmet Efendinin torunlarına kalan Os-
bu çatının çöktüğü ve 1976 yılında da üzeri beton manlının bilgisayarı olarak bilinen rubu tahtasıdır.
malzeme ile yapılmış,19 2007-2008 yılları arasında Yapıldıkları dönemlerde adeta birer küçük ra-
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından cami ile birlik- sathane olarak hizmet veren muvakkithaneler, Türk-
te restorasyonu yapılarak üst örtü hariç özgün biçimi İslâm kültürü içinde önemli bir konuma sahiptirler.
korunmuştur. Bu restorasyonda pencere ve giriş ka- Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde muvak-
pısı üzerinde sıva raspaları kaldırılmış, kubbe kur- kithanelerin önemlerini kaybetmeleriyle birlikte mu-
şunla kaplanmış, çimentolu derzler sökülerek yeni- vakkithaneler de zaman içinde ya istimlâk edilmiş
lenmiştir.20 veya ilgisizlikten harap olmuştur. Bazıları da kiraya
Mahalli şahıslar muvakkithaneyi camiye ait bir verilmiş, depo olarak kullanılmış, ancak amacı dışın-
kütüphane olarak belirtmektedirler.21 Bu durum mu- da kullanılmakla birlikte zamanımıza kadar gelebil-
vakkithanenin ya bir dönem kütüphane olarak kulla- miştir.
nıldığını veya muvakkithane ile kütüphane mimari- Afyonkarahisar’da birçok büyük camide mu-
sinin birbirine benzerliğinden dolayı karıştırılmasın- vakkithane olması muhtemeldir. Ancak zamanımız-
dan kaynaklandığını gösterdiği gibi kendi kültürü- da bir tek Yeni Cami Külliyesi içinde muvakkithane
müzle özdeşleşen muvakkithane kavramına yabancı vardır.
olduğumuzun da bir nevi göstergesidir.22 Yeni Cami Muvakkithanesi, yukarıda belirttiği-
Yakın bir zamana kadar Kur’an Kursu olarak miz gibi zaman içinde çevre esnafa kiraya verilmiş,
kullanılan Muvakkithane, bugün caminin kadın ce- kütüphane ve Kur’an kursu binası olarak kullanıl-
maat için namaz kılma yeri olarak kullanılmaktadır. mış, halen de caminin kadın cemaati için namaz kıl-
Afyonkarahisar Yeni Cami Muvakkithanesinde ma yeri olarak hizmet vermektedir.
kullanılan aletlerden hemen hemen hiçbirinin gü- Kanaatimiz odur ki; muvakkithane binası yeni-
den aslına uygun (içten kubbeli dıştan kırma çatılı ve
18
Topbaş, Üyümez, Kaya, a.g.e, s. 210.
19
Tomar, a.g.t, s. 55. alaturka kiremitli) olarak restorasyonu yaptırılmalı-
20
Fevzi Kaya, “Yeni Cami ve Külliyesi” Afyonkarahisarlı dır. Daha önemlisi şehrimizde astronomi bilimi ile
Mutasavvıf Topçuzâde Mehmet Efendi ve Yeni Cami ilgili günümüzde bilinen bu tek yapının, etkin kulla-
Külliyesi, Afyonkarahisar İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
nıldığı dönemdeki aletlerin birer kopyası temin edil-
Yayınları, Afyonkarahisar 2017, s. 44.
21
Türkiye’de Vakıf Abideler …, C. 1, s. 133. meli ve asli görevine uygun “Yaşayan Muvakkithane
22
Tomar, a.g.t, s. 53-54. Müzesi” olarak hizmete sunulmalıdır.

78 TAŞPINAR
HABERLER
TARİHİ KENT MAKETİ AÇILDI
1/100 Ölçekte inşa edilen Kent Maketi, 13,5
metreye 8,5 metre boyutunda olup toplam 114.75
metrekarelik alana oturmakta ve üzerinde 1948 adet
yapı bulunuyor. Belirlenen alanın 100 kat küçültül-
müş olarak imal edilen Kent Maketi boyut olarak
ülkemizdeki tek örnek. Hazırlanan Kent Maketi ile
kültür ve tarih bilincinin gelecek nesillere aktarılma-
sının sağlanması, kentin tarihi ile ilgili turistlere bilgi
aktarımında bulunulması, kent belleğinin devamlılı-
ğının sağlanması ve nesiller arası bilgi aktarımının
etkin bir hale gelmesi amaçlanıyor.
Afyonkarahisar Belediyesi tarafından hazırlanan
ÇAY İLÇESİNDE RESTORE EDİLEN
ve Zafer Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen,
HATEMOĞLU KONAĞI
kültürümüzü yaşatma ve gelecek kuşaklara aktarma
adına oluşturulan Maket Şehir, halkımızın beğeni-
sine sunuldu. İlk etapta Kültür Park ve Fuar Alanı
kapalı stantta görücüye çıkan maket şehir, Pazartesi
günleri hariç haftanın diğer günleri 10:00-17:00 saat-
leri arasında ziyarete açık olacak. Maket şehir, daha
sonra Cumhuriyet Meydanı’nda veya yeni yapılacak
Kent Müzesi’nde sergilenecek.
1890-1930 yılları arasındaki günümüz kentsel
sit alanını kapsayacak şekilde üretilen Kent Make-
ti günümüz Kentsel Sit Alanı’nın tamamını kapsa-
makta olup bu alana ek olarak kuzeyde Milli Bir-
lik Caddesine, güneyde Hıdırlık Tepesi’ne, doğuda Son yıllarda il merkezinde sürdürülen restoras-
İmaret Camii’ne batıda Taşpınar Mahallesi’ne kadar yon ve iyileştirme çalışmalarının örneklerine mutlu
uzanıyor. Maket alanı içerisinde tamamını içine alan ki ilçelerimizde de görülüyor. Bu kapsamda Çay il-
günümüz, Burmalı, Akmescit, Tacıahmet ve Olu- çesinde bulunan tarihi bir yapı da koruma altına alı-
cak Mahalleleri ile Dumlupınar, Karaman, Marulcu, narak Kültür ve Turizm Bakanlığının destekleri ile
Fakıpaşa,Taşpınar,Yarenler ve Yunus Emre Mahalle- restore edildi.
lerine ait kısımları bulunuyor. Osmanlı son dönem mimarisinden izler taşıyan
bina uzun yıllar konut olarak kullanıl-
dıktan sonra zamanın yıpratıcı şartların-
dan nasibini almış ve terk edilmiş. Mülk
sahibi Ceylan Hatemoğlu’nun gayret-
leriyle ayakta durmaya çalışan binaya
nihayetinde Kültür ve Turizm Bakanlığı
el uzatarak restorasyon projeleri hazır-
latılmış ve 2017 yılı içerisinde restoras-
yonu tamamlanmış. Bugün ‘’Hatemoğ-
lu Konağı’’ adıyla bilinen bina kültürel
ve turizm alanında kullanılacağı günleri
bekliyor.

TAŞPINAR 79
Memleket
Manzaraları
Refik GÜMÜŞ objektifinden

80 TAŞPINAR
TAŞPINAR 81
B İ Z E U L A Ş A NL A R
KALSIN YALAN DÜNYA
Dinarlı halk şairi Süley-
man Uysal’ın 2.şiir kitabı
‘’Kalsın Yalan Dünya’’ adını
taşıyor. Sade, içten bir dille
yazılan şiirler kısaca insanın
halini, ruh dünyasını anlatıyor.
87 sayfadan oluşan kitap Dinar
Belediyesi Kültür Yayınları
arasında yayımlandı.
Anama, babama surat as-
madım,
Hiç kimseye darılmadım
küsmedim,
Ben Allah’tan umudumu
kesmedim,

EMİRDAĞLI GURBETÇİ BİR OZAN Kalsın yalan dünya, ben SERÜVEN ADAMI
gidiyorum.
FAKI EDEER AKÜ Tarih Bölümü öğ-
Halk kültüründe Emirdağ retim üyesi Doçent Dr. Turan
İsteme Adresi: Dinar Be- Akkoyun’un yeni çalışması
ilçemizin yeri tartışılmaz. İşte
lediyesi Kültür Müdürlüğü sinemaya dair. 1896 yılından
bunlardan birisi de Emirdağ yö-
resi halk müziği konusunda hem Tel: : 0272 353 60 53 bugüne hayalleri süsleyen,
kaynak kişi hem icracı yönü ile insanı bulunduğu noktadan
ön plana çıkan Halk Ozanı Fakı uzak âlemlere götüren, uf-
Edeer. Genç yaşlarda yerel kaynak kunu genişleten, toplumlara
kişilerden dinlediği örnekleri bu- kültür emperyalizmi aşılayan
günde aynı şekliyle icraa eden sa- etkili bir unsur olarak görülen
natçının hem hayat hikâyesi hem sinemanın ülkemizdeki serü-
de repertuarındaki örnekler nota- venini inceleyen kitap “Serü-
larıyla kitaplaştırıldı. AKÜ Devlet ven Adamı’’ adıyla Kümbet
Konservatuarı Öğretim Üyesi Ser- Yayınları tarafından yayım-
vet Yaşar’ın hazırladığı çalışma landı. Kitap internet ortamın-
Afyonkarahisar Belediyesi Kültür da seçkin kitabevlerinin yanı
Yayınları arasında basıldı. Sa- sıra Afyonkarahisar merkez-
natçının kendi icrasından oluşan de Medrese Kitabevi’nden
CD’de kitabın ekinde yeralıyor. temin edilebilir.

İsteme Adresi: Afyonkara- İsteme Adresi: Medre-


hisar Belediyesi Basın Yayın Bi- se Kitabevi Yzb.Agah Cad.
rimi Müftülük Yanı

Tel: 0272 2144255 Tel: (0272) 215 63 37

82 TAŞPINAR
GELİNCİK TARLASI-İnsanlar, Olaylar ve Hikâyeler
İçinde Afyonkarahisar’ında sıkça geçtiği bir kitap “Gelincik Tarlası”
AKÜ Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Dr. Uğur Türkmen Hoca’nın
yaşadıklarını anlattığı bir kitap. Bir solukta okunacak akıcılıkta.
İsteme Adresi:AKÜ Devlet Konservatuvarı

BELGELERDE SANDIKLI HEVÂİ CAMİSİ VE MEDRESESİ


Sandıklılı Emekli Öğretmen, Araştırmacı-Yazar Hüseyin
Hüsrevoğlu’nun yeni kitabı ilçenin tarihi camilerinden Hevai Cami ve
Medresesi’ne dair. Kapsamlı bir araştırma ürünü olan eser Sandıklı Bele-
diyesi tarafından yayımlandı.
İsteme Adresi: Sandıklı Belediyesi Tel: 0272 5126949

BELGELERİYLE YUNUS EMRE SANDIKLI’DADIR


Hüseyin Hüsrevoğlu Hocamızın yine Sandıklı Belediyesi tarafın-
dan yayımlanan bir diğer eseri büyük Şair-Mutasavvıf Yunus Emre’nin
Sandıklı’da ki izlerine dair. Pek çok kaynaktan, arşivden beslenerek orta-
ya çıkan eserde Yunus Emre’nin kabrinin Sandıklı’da olduğu belgelenmiş.
İsteme Adresi: Sandıklı Belediyesi Tel: 0272 5126949

DİVAN-I DEMDEME
Genç şairlermizden Özkan Tokman’ın tasavvuftan beslenen şiirleri
“Divan-ı Demdeme” adıyla kitaplaştı. Şairin kendi yayını olan kitap kuşe
kağıda 118 sayfa.
İrtibat Tel: 0555 2227769

TEVBE AFYON LİSESİ DERGİSİ


Selamıma kelâm Afyonkarahisar’ın köklü eğitim kurumlarından olan
Dinime davam Afyon Lisesi geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da öğrenci
ve öğretmenlerin katkısı ile bir dergi yayımladı. Okul et-
Yalanıma iman
kinlikleri, öğrenci yazıları, Afyonkarahisar’a dair bilgiler
Hallerime nizam gibi farklı konular içeren dergi eğitimde 124. yılını kutla-
Ver ALLAH’IM… yan okula dair bir eser.
İsteme Adresi: Afyon Lisesi

TAŞPINAR 83
ZOR BİR YAŞAMDAN MUTLULUĞA AÇILAN KAPI
7 yaşında babasını kaybetmiş, annesi ve iki kardeşiyle yaşamlarını
sürdürmeye çalışan bir çocuğun yaşam öyküsü. 1940’lı yılların başın-
da Afyonkarahisar’da kah Hacı Nuh Mahallesi’nde, kah Fakı Paşa’da,
kah Karaman Mahallesi’nde kiralık evlerde soğuk kış gecelerinde bir-
birlerine sokularak yaşamaya çalışan insanların hikâyesi. Prof. Dr. Bah-
ri Çevik 1935 Afyonkarahisar doğumlu. Çok zor şartlarda okuyarak bir
ilim adamı olmuş, Türkiye’yi değişik ülkelerde temsil etmiş. Bugün
Afyonkarahisar’da hiçbir yakını, akrabası kalmamış olsa da onun anıla-
rında Afyonkarahisar büyük izler bırakmış. Doğduğu, okuduğu, babasını
gömdüğü bu şehri hiç unutmamış. Kitap yazarın tüm yaşamını anlatan
hatıralarından oluşmakla birlikte 1940’lı yılların Afyonkarahisar’ına da
ışık tutuyor. İkinci Adam Yayınları’ndan çıkan kitap 255 sayfa hacminde.
İsteme Adresi: İkinci Adam Yayınları Tel: 0216 3459566

AFYONKARAHİSAR YÖRESEL LEZZETLERİ


Zengin bir mutfak kültürüne sahip olan Afyonkarahisar yö-
resel lezzetleri kitaplaştı. Afyonkarahisar Profesyonel Aşçılar
Derneği tarafından hazırlanan eser İl Kültür ve Turizm Müdür-
lüğü tarafından yayınlandı. Kuşe kağıda büyükboy 240 sayfa
basılan eserde sulu yemeklerden, et yemeklerine, hamur işle-
rine, tatlılara varıncaya kadar yöresel lezzetlerin birçok örneği
tarifiyle birlikte yer buluyor.
İsteme Adresi: Afyonkarahisar İl Kültür ve Turizm Mü-
dürlüğü
Tel: (0272) 213 76 00

EMİRDAĞ’DA LAKAPLAR- EMİRDAĞ TÜRKMEN AĞITLARI


Emirdağ’ın yetiştirdiği yazarlardan Ömer Faruk Yaldızkaya’nın
son kitabı belki de Türk Halk Bilimi ve Türk Dili alanında yayınlan-
mış ilk lakap kitabı olma özelliğini taşıyor. Emirdağ’da yer alan sülale
isimlerinin ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı eser Emirdağ tarihindeki la-
kaplara dair önemli bir araştırma.
Ömer Faruk Yaldızkaya’nın bir diğer eseri, ilk baskısı 1992 yı-
lında yapılan ‘’Emirdağ Yöresi Türkmen Ağıtları’’. Zengin bir halk
kültürüne sahip olan Emirdağ’ın bu değerlerinin kaybolmaması, kayda
alınması adına şimdi baskısı bulunamayan bu kitap geçtiğimiz aylarda
Emirdağ Belediyesi tarafından tekrar yayımlandı.
İsteme Adresi: Emirdağ Belediyesi
Tel: (0272) 442 78 01

84 TAŞPINAR
SON HÂFIZ-I KÜTÜPLERDEN ŞAİR BEKİR SITKI SENCER
Eski devir terbiyesi ile yetişmiş kıymetli bir alim ve muallim, kibir ve riya-
dan uzak bir arif, şöhretten uzak bir derviş olan eski Afyonkarahisar Kütüphanesi
memurlarından, Gedik Ahmet Paşa Camii İmam-Hatibi Bekir Sıtkı Sencer’in ya-
şam öyküsü kitaplaştı.1963 yılında vefat eden Sencer’in, aslı Milli Kütüphane ko-
leksiyonlarında bulunan ‘Tevârih-i Vefeyât-Vekayi-i Sâire’’isimli el yazması def-
terini günümüz harflerine çevirerek bu eseri hazırlayan ise Marmara Üniversitesi
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Karataş. Karataş bu eserinde Bekir Sıtkı Sencer’in
hayatının yanı sıra yakın dönem Afyonkarahisar’a da ışık tutuyor. Sencer’ın def-
terinde isimlerine aşina olduğumuz pek çok Afyonkarahisarlı’nın vefat tarihleri,
günlük hadiseler, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Cemiyeti’nin ilimizdeki şube açılış
çalışmaları etraflıca yer buluyor.
320 sayfa hacmindeki kitap “Kitap arası” Yayınevi tarafından basılmış. İnter-
net üzerinden ve seçkin kitapçılardan temin edilebilir.
İsteme Adresi: Kitaparası Yayınları Tel: 0212 5148293 -0332 3536265

İŞGAL GÜNLERİNDE AFYONKARAHİSAR-2


Yakın geçmişimizde iki kez Akören, Ayvalı, Balmahmut, Çat-
Yunan ordusunca işgale uğrayan ve kuyu, Çayhisar, Elvanpaşa, Garip-
14 ay boyunca işgal altında kalan çe, Gezler, Kayadibi, Kılıçarslan,
Afyonkarahisar’da o günlerde neler Kınık, Saraycık, Serban, Taşoluk,
yaşandı, büyüklerimiz esaret altın- Tınaztepe, Tokuşlar, Yıldırım
da hayatını nasıl sürdürdü? Düşman Kemal)’in işgal günlerine ait anı
askerleri nerelere yerleşti? Neler ve fotoğraflar var.
yaptı? Kitap elbette ki sadece bu-
Dergimizin Editörü, Araştır- raları kapsamıyor. Bunun yanı
macı Yazar ve Başkomutan Tarihi sıra İhsaniye ilçesinin pek çok
Milli Parkı Alan Kılavuzu-Rehberi köyü ve kasabası (Ablak, Alcalı,
Hasan Özpınar’ın büyük bir emekle hazırladığı ‘’ Anılar Akören, Ayazin, Basırlar, Belce, Bozhüyük, Demirli, Dö-
ve Fotoğraflarla İŞGAL GÜNLERİNDE AFYONKARA- ğer, Hacıbeyli, Kayıhan, Muratlar, Sarıcova, Üçlerkayası,
HİSAR-2’’ kitabı tüm bu sorulara cevap veren bir çalışma Yaylabağı), bugünlerde hâlâ “işgal edildi-edilmedi’’ tartış-
olmuş. malarının sürdüğü Emirdağ ve köylerine ait işgal hatırala-
İşgal yıllarına dair anılar ve ilk kez yayınlanan fo- rı ve ilk kez yayınlanan fotoğraflarda kitapta yer buluyor.
toğraflardan oluşan ilk kitabını 2011 yılında yayımlayan İlk kez yayınlanan 100’ü aşkın fotoğrafın her biri dikkat
Hasan Özpınar’ın araştırmaları bununla sınırlı kalmamış. çekici olmakla birlikte özellikle Mevlevi Camii’nde Sul-
Aradan geçen yıllarda pek çok anıya ve fotoğrafa daha tan Divani’nin sandukası önünde çizmeleriyle dikilen Yu-
ulaşmış. Bunların neticesinde hazırladığı ‘’İşgal Günlerin- nan Prensi Andrea’nın pozu yürekleri sızlatıyor.
de Afyonkarahisar-2 adını taşıyan kitap geçtiğimiz gün- Kitapta yer alan hatıralar ve fotoğraflar
lerde yayımlandı. Özpınar, 1. kitapta yeralan metinleri de Afyonkarahisar’ın işgalde geçen karanlık günlerine bir
yeni kitabına ekleyerek bir bütünlüğü sağlamış. ışık tutarak vatanın ne zor şartlarda kurtarıldığının altını
Kitapta birçoğu ilk kez yayınlanan işgal altındaki çiziyor. Bu yönüyle kitap ibret vesikası olarak gelecek ne-
Afyonkarahisar’a dair 100’ü aşkın fotoğrafın yanı sıra o sillere bırakılabilecek kalıcı bir eser niteliği taşıyor.
günleri yaşayanlar hayattayken derlenmiş anılarda yer alı- İsteme Adresi:
yor. Anıların fotoğraflarla bir bütünlük sağlaması kitaba Hasan ÖZPINAR
ayrı bir değer katıyor. Kitapta Afyonkarahisar’a bağlı olan
Afyonkarahisar Mevlevihanesi Mevlevi Türbe Camii
ve işgali yaşayan neredeyse bütün yerleşimler yer bulmuş.
Bahçesi
Afyonkarahisar’ın merkez köy ve kasabaları (Anıtkaya,
E-posta: hasanozpunar03@gmail.com
Çayırbağ, Çıkrık, Değirmenayvalı, Erkmen, Fethibey,
Kışlacık, Sülümenli), Sinanpaşa ve köyleri (Akdeğirmen, Tel: 0 536 3592050

TAŞPINAR 85
OSMAN ÇİZMECİLER
“Yangın Destanı, Kış Destanı” gibi eserleriyle Afyonkarahisar halk kültü-
rüne büyük izler bırakan halk şairi Çizmecioğlu Vehbi’nin yine kendi gibi şair-
yazar oğlu merhum Osman Çizmeciler’in şiirleri ve anıları geçtiğimiz günlerde
kitap olarak yayımlandı.Yazar’ın Afyonkarahisar’ın 1920’li yıllarını anlatan
ve gazete köşelerinde kalmış anıları ile yine dosyalarda kalmış aruz vezniyle
yazılmış şiirleri bir araya getirildi. Osman Çizmeciler’in hala oğlu merhum
gazeteci-yazar Muzaffer Görktan’ın arşivinden fotoğraflar ve onun yazıları
ile desteklenerek hazırlanan eser dönemin Afyonkarahisar’ına ışık tutması
bakımından önemli bir eser. Afyonkarahisar Belediyesi Kültür Yayınlarının
53.eseri olarak basılan eser 560 sayfa hacminde.
İsteme Adresi: Afyonkarahisar Belediyesi Kültür Sosyal İşler Müdürlüğü
Tel: 0272 2144255

ADANALI ZİYA VE EVRÂK-I HAZÂN


İsmi Edebiyat Ansiklopedilerine geçmiş olmasına rağmen ken-
dine ait bir şiir kitabı bulunmayan hiciv üstadı Adanalı Ziya’nın şiir-
leri Afyonkarahisar Belediyesi’nin destekleriyle kitaplaştı. Adanalı
Ziya, kendi biyografisini “1276’da (M 1859/1860) Adana’da doğ-
dum. Mezun olduğum okul Ada-
na Rüşdiyesi’dir. Gençlik sazının
hayat veren, iç açan nağmelerini
uzun süre İstanbul’da dinledim.
Ardından korku babası istibdâdın
bir tokadını yiyerek 1310’da (M
1892-1893) soluğu Fizan hudu-
dunda aldım. Yaşamımın bun-
dan sonraki bölümü, anlatılması
çok zor bir felâketler zinciridir.”
şeklinde verirken yine müteva-
zılığı elinden bırakmamakta-
dır. Ömrünün 37 yıllık süresi-
ni Afyonkarahisar’da geçiren DAMLA DAMLA İLHAMLAR
Şairimiz Adanalı Ziya çok kısa Türkeli gazetesi köşe yazar-
bir süreliğine gittiği Adana’dan dönerken kalması için larından şair-yazar İhsan Akbel
kendisine ısrar edenleri “Siz bana bir kefen alırsınız. Afyon’da her- Bayramoğlu’nun şiirleri kitaplaş-
kes bana birer kefen alır. Defolun!” diyerek yanından kovmuştur. tı.1945 doğumlu şair 1958 yılın-
Çok sevdiği Afyonkarahisar’a dönerek 26 Ağustos 1932 tarihinde dan bugüne edebiyatla uğraşmakta
vefatına kadar Afyonkarahisar’da kalmıştır. olup yerel gazetelerde neşredilmiş
Gazeteci- Yazar İbrahim Yüksel’in 15. kitabı olarak hazırla- bir romanı, nesirleri ve pek çok şi-
dığı ve Türk Edebiyatına kazandırdığı kitap ‘Şair Adanalı Ziya ve iri bulunmaktadır. Şairin pek çok
EVRÂK-I HAZÂN ismini taşıyor.Afyonkarahisar Belediyesi Kültür konu başlığındaki şiirleri bu kitap-
Yayınlarının 54. eseri olarak basılan eser 496 sayfa hacminde. ta bir araya geldi.220 sayfadan olu-
İsteme Adresi: Afyonkarahisar Belediyesi Kültür Sosyal İşler şan eser şairin kendi yayını olarak
Müdürlüğü basıldı.
Tel: 0272 2144255 İrtibat Tel:0 546 7653903

86 TAŞPINAR
MUTLU KALINIZ
Afyonkarahisar Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı, Eğitimci-Ya-
zar Veli Cengiz’in uzun yıllardır Afyonkarahisar basınında kaleme aldı-
ğı köşe yazıları “Mutlu Kalınız’’ adıyla kitaplaştırıldı. Afyonkarahisar
Valiliğinin, Afyonkarahisar Belediyesi’nin kamu kurum ve kuruluşları-
nın, sivil toplum kuruluşlarının ve özellikle son dönemde artış gösteren
kültür ve sanat derneklerini etkinliklerinin yer aldığı, şehrimizin kültür
ve sanatına dair bir çok gelişme ve aynı zamanda günlük yaşamımızda
insan davranışlarında görülen erozyon ile bu davranışların nasıl olması
gerektiğinin konu edildiği ‘Mutlu Kalınız’ isimli eser Afyonkarahisar
Belediyesi’nin 56. kültür yayını olarak basıldı.
İsteme Adresi: Afyonkarahisar Belediyesi Kültür Sosyal İşler
Müdürlüğü
Tel: 0272 2144255

EMİRDAĞ ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ MÜ’MİN NASIL OLMALI?


Köklü bir halk kültürüne sahip Eğitimci- Yazar Muharrem Günay tarafından ha-
olan ve pek şair-yazar yetiştiren zırlanan “Mü’min Nasıl Olmalı?” isimli kitap, yazarın
Emirdağ ilçemize dair yeni bir kitap ifadesiyle, “Biz, düştüğümüz yerden kalkmak, okumak,
yayınlandı. Emirdağ Şiirleri Antolo- araştırmak, bilgi ve teknoloji üretmek; kaybetmiş oldu-
jisi adını taşıyan ve Ulvi Yürük’ün ğumuz milli, manevi ve ahlaki değerlerimize sahip çıka-
hazırladığı kitapta farklı şairlerin rak kendimizi ve dünyayı yeniden inşa etmek zorunda-
Emirdağ’a dair yazmış oldukları yız. Bu kitap bu amaca hizmet etmek için yazılmıştır.’’
şiirler bir araya getirilmiş. Emirdağ İnanç, iman, imanın şartları, Kur’an-ı Kerim, sünnet
Belediyesi Kültür Yayınları arasında ve ahlak genel konularının işlendiği kitap Afyonkarahi-
çıkan kitap 230 sayfadan oluşuyor. sar Belediyesi’nin 57. kültür yayını olarak basıldı.
İsteme Adresi: Emirdağ Bele- İsteme Adresi: Afyonkarahisar Belediyesi Kültür
diyesi Sosyal İşler Müdürlüğü
Telefon: 0 272 442 7801 Tel: 0272 2144255

TAŞPINAR 87
Hemşehrimiz Dr. H.C.Y. İnş. Müh. Orhan Yavuz ile 3. söyleşi

İTÜ’den SONRA
Söyleşi: Hasan Özpınar
(1949 – 1960)

– Efendim öncelikle Taşpınar der-


gisinde yayınlanan ve okuyucularının
büyük ilgisini çeken lise ve üniversite
öğrenim yıllarını kapsayan söyleşile-
riniz için editörü olduğum “Taşpınar
dergisi” ve okuyucuları adına teşekkür-
lerimi sunarım.
“İTÜ Yılları” başlıklı söyleşimizi
“kimimiz Şubat, kimimiz Haziran dev-
resinde mezun olduk. “İsmimiz İTÜ 7
İnşaat olarak kaldı ve yurt sathına da-
ğıldık” cümlesi ile sonlamıştık.
Yapacağımız bu 3. Söyleşi “yurt
sathına dağılmanız” sonrası yaşamınız, “Genç arkadaş boşuna gelmişsin. Bu çiftliğe pek çok
anılarınız, girişimlerinizle ilgili olarak konuşma yaşlı, deneyimli su mühendisleri geldi. Kimisi kuyu,
programını size bırakıyorum. Arada sorularım ola- kimi tünel kazdırdı. Çok masraflı işler yaptık. Ayrıca
bilir. Söz sizde Sayın Yavuz Almanlar da geldi. Ölçtüler, biçtiler. Bir sonuç alına-
– Sayın Özpınar, 1949 yılında İTÜ İnşaat Fakül- madı. Cenevizlerin kazdığı söylenen 70 m derinliğin-
tesinin “Su” bölümüden mezun oldum. İhtisasımın deki kuyularla idare ediyoruz. Sana geldiğin vasıta
(!) su ile ilgili olması nedeniyle Bakanlık mecburi ile geri dönmeni tavsiye ediyorum.” dedi. Açıkcası
hizmetimi ifa için beni “Devlet Üretme Çiftlikleri” kibarlıktan yoksun bir davranışla kovulduk. Müdürün
Genel Müdürlüğüne tayin etti. masaya uzanmaktan üşenerek odacıyı çağırmak için
masa altına yerleştirdiği ve ayağıyla basarak çalışan
Bu Genel Müdürlüğün İnşaat Müdürü YMM’nin
buton konusuna ayrıca değineceğim.
30’lu yılları mezunu eşi bulunmaz kişiliğe sahip
Mustafa Kemal adında bir büyüğümüz idi. Müdürün söylediği bu mühendislik başarısız-
lığına üzülmüştüm. Ancak Çiftlik Müdüründen öğ-
Bir gün beni çağırdı. Polatlı yakınlarındaki
rendiğim Alman mühendislerin yaptığı araştırmayı
“GÖZLÜ çiftliğine gideceksin” dedi. Görevimi sor-
inceleyerek araştırmama devam etmek istiyordum.
dum. “Çiftlik için yeraltı suyu arayacaksın.” dedi.
Hocalarımız bize yeraltı suyunun fındık çubukları ile Ankara’ya dönünce amirim M.Kemal Bey’e du-
arandığını, bu işin medyum özelliğine sahip kişilerce rumu anlattım ve Almanların yaptıkları araştırmanın
yapılabildiğini söylemişlerdi. raporlarını görmek istediğimi söyledim. Amirim o
araştırmanın kendisinden önceki dönemde yapıldığı-
Amirime “Aman büyüğüm benim medyum
nı, arşivde olması gerektiğini söyledi.
özelliğim yok, bu işten beni affedin.” dedim. M. Ke-
mal bey gitmemde ısrar edince mecburen gittim. Arşive indim. 2-3 günlük araştırmadan sonra
raporu buldum. İncelemem sonrası Almanların son-
Çiftlik Müdürünü gördüm. İki metre boyunda in-
dajı bizim bilmediğimiz, haberdar dahi olmadığımız
san irisi müdüre ne amaçla geldiğimi söyledim. Otur-
“jeofizik” adıyla anılan bir yöntemle yaptığını ve
duğu yerden masa altındaki butona ayağıyla bastı ve
araştırmanın çiftlik lojmanlarını içine alan çevrede
gelen odacıya benim için bir çay söyledikten sonra
yapıldığını öğrendim.

88 TAŞPINAR
miktarda suya kavuştuğunu öğren-
Karayolları Genel Müdürü Daniş Koper’in (Sağdan
dim. Şüphesiz ki mutlu oldum.
üçüncü) Akdağ- Yıldızeli Şantiyesini ziyareti (1953)
Her birisi yurt dışında eğitim
görmüş hocalarımızın dünyadaki
teknolojik gelişmeleri izlememeleri
sonucu bizleri fındık dalına muhtaç
ederek gülünç duruma düşürmüş
olmalarının nedenlerini bugün dahi
anlayabilmiş değilim.
–Karayolları Genel Müdürlü-
ğüne tayin edildiğinizi söylediniz.
Karayolları çalışmalarınızla ilgili
bilgi verebilir misiniz ?
– Karayollarında beni Ankara
merkezli 4. Bölgeye tayin ettiler.
Jeofizik sondaj sonucuna göre zemin altında Bölgenin yapım şefi olan Tevfik
-20, -50 metreler arasında su tabakası bulunmaktay- Madakbaş büyüğüm benim Eskişehir-Kütahya yolu
dı. Bu tesbit üzerine “jeofizik sondaj” teknolojisini kontrol mühendisliği görevine atanmam için Genel
öğrenmek amacıyla Fransa’dan bir kitap getirttim. Müdürlüğe teklifte bulunmuş. Haberim olmadan
Kitaptan edinebildiğim bilgiyi amirime anlat- önerilen bu istek çok önemsenecek bir görev olmalı
tım. Heyecanlandı. Bu tesbitlerim üzerine M.Kemal ki; genel müdürlüğün muhtelif üst kademeleri beni
Bey’den beni “Gözlü” çiftliğine göndermesini rica görüşmeye çağırdılar. Günlerce süren bu görüşme-
ettim. Gittiğim Gözlü’de sondajın beton roperlerini, lerde bir anlamda beni teste tabi tuttular. Oldukça
bu roperlerden sondaj noktalarını buldum. sıkıldım. “Ben bu görevden vazgeçtim.” deme nok-
Suyun çiftlik lojmanları altında bulunduğu ko- tasına gelmişken Genel Müdür Vecdi Diker Bey’in
nusunda şüphem kalmadı. beni görmek istediğini söylediler. Vecdi Bey de beni
sorguladı. Nihayet Eskişehir-Kütahya yolu kontrol
Vedalaşmak üzere çiftlik müdürüne gittim. Bul-
mühendisi oldum.
gularımı anlattım. Düşüncemi belirttim. Müdür “Biz
yapacağımız işi biliriz.” dedi. Bunun üzerine “Sayın Ekibim ile birlikte sanıyorum Şubat 1950 yılın-
Müdür odacıyı çağırmak için ayağınızın altına yap- da Eskişehir’e gittik. Müteahhidimiz üstün meslek
tırdığınız o butonun olduğu noktada sondaj yaptır- ahlakına sahip bir mühendis olan rahmetli Galip Ye-
dığınız takdirde yer altında bir su gölü bulacaksınız. ğinsü ile tanıştık. Galip Bey işe başlamak için bütün
Bana da dua edeceksiniz.” diyerek “Su gölü bula- hazırlıklarını tamamlamıştı. Yolun aplikasyonunu,
mazsanız ben hayatım boyu çiftliğinizde ırgat olarak nivalmanını yaptık. Şev kazıklarını çaktık, müteah-
çalışacağım.” dedim ve vedalaşmadan ayrıldım. hidi işe başlatttık. Kısa sürede 50 kilometrelik yolun
tamamında çalışma başladı.
Müdürün genel müdürlük nezdinde beni kendi-
sine hakaret etmekle şikâyet ettiği-
ni sonradan öğrendim.
Faruk Umar
Bu olaydan sonra görevim
Karayollarına nakloldu. Mustafa
Kemal Müdürümle vedalaştım.
Ancak Karayollarında çalışırken
Gözlü Çiftliğindeki su sondajı
sonucunu merakla izledim ve su
mühendislerine güven duymaması
nedeniyle beni neredeyse kovan
iki metrelik çiftlik müdürünün bol

TAŞPINAR 89
leri yetiştiren, eğiten, sorumluluk anlayı-
Kadirli Köprü İnşaatı - 1957 şında müsamahasız kişiliği yanında büyük
bir espri yeteneğine sahip Tevfik Bey’i
okuyucularıma yakından tanıtmak isterim.
Hatıralarımı anlattığım dönemde
Ankara-Konya yolu yapılıyordu. Bu pro-
jenin kontrol mühendisi benden bir kaç
sene büyük sınıflardan çok sevdiğimiz,
neşeli İbrahim Konnolu arkadaşımız idi.
Kontrol mühendisleri olarak her ayın
başında hakediş raporları ile Ankara’ya
gelerek Tevfik Bey’in incelemesine su-
nardık. Tevfik Bey dikkatle inceler eksik
bulduklarını tamamlattırırdı.
Bu şekilde çalışırken 14 Mayıs seçimleri yapıl-
Hakediş işlerinde İbrahim’in duru-
dı. DP seçimi kazandı. Yeni hükümet kurulmasından
mu feci idi. Tevfik Bey eksikleri İbrahim’e söyler,
15-20 gün sonra merkezden bir mektup aldım. Mek-
İbrahim arabaya atlar, 100 km uzaklıktaki şanti-
tupta müheahhidin sözleşmesinin feshedildiği yazı-
yeye gider, ancak telaştan tamamlanması gereken
yordu. Beynimden vurulmuşa döndüm. Zira normal-
eksiğini yolda unutur başka bir evrak getirir, bu
de böyle bir karar için kontrol mühendisinin şikâyeti
şekilde doğru evrak bulununcaya kadar 2-3 defa
olması gerekiyordu. Böyle bir şikâyetim olmadığı
şantiyeye gidip gelirdi.
gibi müteahhide iş vermekte zorlanıyorduk. Hemen
Galip Bey’e koştum. Benim hakkımda yanlış dü- İbrahim’i seven argolu konuşmasına alıştığımız
şünmemesini rica ettim. Galip Bey bu işin arkasında Tevfik Bey bu gidiş gelişlere canı sıkılmış olacak ki,
particilik olduğunu belirterek “Konu seni de beni de Bir gün;
aşar.” sözleriyle beni teselli etti. Özellikle şantiyede “ulan İbrahim g...n vücuduna yapışık olmasa,
çalışan 600 işçinin işsiz kalmasına çok üzüldüm. g....ü oturduğun yerde bırakıp gideceksin.” dedi.
Kartal köyündeki şantiyede tek başıma kalmış- Tevfik Bey’in bu hoşgörüsü bizlerde unutulmaz bir
tım. Bir süre sonra bilirkişi olduklarını söyleyen bir hatıra bıraktı. Mekânı cennet olsun.
hey’et geldi. Kendilerine ilgili dökümanları göster-
dim. Bir süre sonra yine bilirkişi olduklarını söyle- Akdağ Madeni - Yıldızeli yolu kaya kazısında,
yen bir başka hey’et geldi. Elimdeki hesap detayla- Orhan Yavuz - Hayati Doğ (1953)
rını istediler. “Mahkeme kararı olmadan vermem.”
dedim. Onlarda gittiler.
Bir süre sonra Mahkemeden müteahhidin beni
bilirkişi olarak teklif ettiğini bildiren bir yazı aldım.
Şaşırdım.
Bu yazı ile birlikte Ankara’ya gittim. Tevfik
Bey’e mahkeme yazısını gösterdim. Ne yapmam ge-
rektiğini sordum. Bana “15 yıldır müteahhitlik-İdare
ilişkileri içindeyim, böyle bir şeyi ne yaşadım, ne duy-
dum.” dedi ve müteahhidin bu güveninin övünülecek
bir konu olduğunu belirterek “Bilirkişiliği kabul et,
ben gereğini Genel Müdürlükle görüşürüm” dedi.
Bu görüşme sonrası Eskişehir’e dönünce mah-
kemeye gittim. Yemin ettirdiler. Bu anlaşmazlığın
bilirkişisi oldum.
Devlet, müteahhit ilişkileri ile ilgili olarak biz-

90 TAŞPINAR
Kısa süre içinde kesin hesabı tamamla-
Kayseri Şeker
yarak mahkemeye teslim ettim. Fabrikası Müdürlük
Bu bekleme döneminde alt yapısı ta- Binası (1954)
mamlanmış yol platformlarında diz boyu ot-
lar yetişmişti. Bir gün bir işi için Kütahya’ya
giden yol hocamız rahmetli Prof. Dr. Faruk
Umar Kartal köyündeki şantiyeye uğradı.
Çok sevindik. Bu ziyarette çekilmiş yardım-
cım Y. Müh. Besim Günbay’ın da bulunduğu
resim eklidir.
Hocamıza yolu gezdirdik. Başımıza ge-
lenleri anlattık. Muzip ve esprili bir kişiliği
olan hocamız yolda yetişmiş diz boyu otları programını aksatmadan bu işleri yerine getirmekle
görünce “Orhan böyle bir yol olduğunu bilseydim yükümlüydük.
yanıma çiftemi alır senin yolda tavşan avlardım.” Günümüzün uygulamasına göre bizler proje
dedi ve latife ile ağlanacak bu halimize rağmen biz- firması görevini üstlenmiştik. Gün geçirmeden işe
leri güldürdü. koyulduk. Arazi ekibi zayıftı. Aplikasyonda kurbları
– Anlattıklarınızdan 600 işçinin işsiz kal- çevirmekte, nivelmanda zorlanan arazi ekibinin ba-
masına neden oluşturan sosyal görüş ayrılıkları şına geçmek zorunda kaldım. 15 gün süre içinde eki-
dikkatimi çekti. Üzüldüm. Devlet hizmetinizde bu bi yetiştirdim. Söyleşimizin bu noktasında Afyonlu
gibi olayların tekerrür etmemiş olmasını dileyerek merhum hemşehrimiz Selahattin Özdeğirmenci’den
söyleşimize devam edelim. bahsetmek isterim.
– Öncelikle, sizi rahatlatmak için böyle bir hak- Selahattin, yaşıtım Nurettin’in kardeşi idi. Biz-
sız fesih olayına ne karayollarında ne de müteahhit- lerden küçüktü. Nurettin, Selahattin’i bana gönder-
lik dönemimde rastlamadığımı belirtmek isterim. miş. İşin başında Yıldızeli’ne geldi. Çok zeki bir
Eskişehir-Kütahya yolunun tesbit raporunu genç olduğunu gördüm ve arazi ekbinde görev ver-
mahkemeye verdikten sonra beni Akdağmadeni-Yıl- dim. Elemanlarımı eğitmek konusundaki çabalarım
dızeli yolu kontrol mühendisliğine tayin ettiler. sonucu diğer elemanlar yanında Selahattin de kısa
zamanda arazi ölçüm işlerini öğrendi. Bir mühendisi
Bu projenin o tarihlerde karayollarının müteah-
aratmayacak düzeyde ekip şefi oldu. İş sonuna kadar
hit eliyle yaptırdığı en büyük yol inşaatı olduğu söy-
birlikte çalıştık. Bu bilgi birikimi ile iş sonunda fir-
leniyordu. Proje yol uzunluğu 80 km idi. Yolun yarısı
masını kurdu. Ancak bir iş kazası sonucu maalesef
düz bir ovada diğer yarısı “Yiğitler Maşadı”adıyla
Selahattin’i erken yitirdik. Mekânı cennet olsun.
anılan oldukça sarp bir dağdan oluşuyordu.
Bu gayretler sonucu Yıldızeli’ne gelişimizden
İşin müteahhidi “Garanti İnşaat” şirketi idi.
10 gün sonra makinalara iş verebildik.
Sonradan şantiyeyi ziyaret ettiklerinde tanıdığım bu
şirketin kurucuları, Tarık Koyutürk, Suat Kadri Erim Bir süre sonra şantiyeye İTÜ’den bir gurup öğ-
gibi Amerika’da eğitim görmüş, şark demiryollarını renci geldi. Gelen öğrencilerin isimlerinden hatırım-
yapmış mühendisler, Cabir Selek gibi bankacılardı. da kalanlardan Orhan Batı, İzzettin Silier, Hikmet
Şantiye şefi Amerika’da eğitim görmüş, Amerika Ataman, Yüksel Türel, Mükerrem Gürlek, Cevdet
şantiyelerinde çalışmış, eşsiz bir kişilik sahibi Haya- İnkaya, Turan Kemaloğlu’nu sayabilirim.
ti Doğ’du. Doğ’un ailesi de sanırım Garanti ortakları Bu gurup işlerimi büyük ölçüde kolaylaştırdılar.
arasındaydı. Staj deyip seyirci kalmadılar. Sorumluluk üstlendi-
Ekibimle yolun doğu ucu olan Yıldızeli’ne ler. İTÜ’den mezuniyetleri sonrası aralarında bazıla-
vardığımızda garanti iş makinalarını getirmiş bizle- rının üst düzey bürokrat, milletvekili olduğunu göz-
ri bekliyordu. O günlerdeki Amerikalı uzmanların lemledim. İş hayatına atılanlar, alanlarında büyük
görüşü doğrultusunda bizler bütün arazi ölçümle- başarılara ulaştı.
rini yapmak, san’at yapı projelerini hazırlamak, iş Bu değerli İTÜ’lülerin aramızdan ayrılanlarına

TAŞPINAR 91
rahmetler diler, çalışmalarını Karayolları İnşaat Dairesi döneminden bahsetmeliyim. Ya-
sürdürenlere en iyi dileklerimi Başkanı Necati Mudok zımda Garanti İnşaat kurucula-
sunarım. Akdağ şantiyesinde Orhan rının şark demiryolları yapımın-
Yavuz ve Hayati Doğ ile dan geldiklerini belirtmiştim.
Şüphesiz sorumluluk üst-
birikte (1952)
lenen İTÜ’lü stajyeleri hatırla- Projenin dağlık bölgesinde de-
tamayan, sorumluluk üstlene- miryolu yapımında uyguladıkla-
meyen stajyer öğrencilere de rı organizasyonu uyguladılar. Bu
rastlıyorduk. uygulama için demiryollarında
çalışmış deneyimli taşeronları
Bir gün elinde valizi ve
kullandılar.
kemanı olan bir stajyer gel-
di. Kendisini ilginç buldum. Daha işin başında Yiğitler
Konuştuk. Hayattaki amacını Maşadı’nda bir atlıya ve arkasın-
sordum. “Efendim hayatımın da yaya yürüyen adamına rastla-
amacı bitmemiş senfoniyi dım. Parlak çizmeleri, dürbünü,
bitirmek.” dedi. Ben de “Ey- yan tarafa asılmış çiftesi, siyah
vah.” dedim. gözlüğü, kovboy şapkası, özen-
li kıyafeti olan bu yolcuyu ve
Yıldız Üniversitesinden-
adamını Don Kişot’a benzettim.
miş. Bizim İTÜ’lülerin arasına
Gülmeden yapamadım. Durdu-
koysam çocuğu hastahanelik
rarak “Yolcu gel şuraya otura-
yaparlar diye düşündüm. Onu
lım, konuşalım.” dedim. Atlı ile
İbrahimağa Köprüsü şantiye-
bir gölgeye oturduk.
sinde bir çadıra yerleştirdim.
Ben kendisinin maden ara-
Bu köprüde değerli olgun ustalar vardı. Gencin
dığını sanmıştım. “Ne için buradasın ?” Diye so-
durumunu anlattım. “Kendisine mühendis bey de-
runca “Bu yolu yapacağız.” dedi. Sohbet uzayınca
yin, gerekli olmasa da arada sırada bir şeyler danışın,
adamın bizim yolun bu kesimdeki san’at yapılarının
saygıda kusur etmeyin.” dedim. “Tamam.” dediler.
kum, çakıl vb. malzemelerin ihzaratını yapacak taşe-
Bende ara sıra yolumun üstündeki çadırına uğraya-
ron olduğunu, senelerce şark demiryollarında bu işi
rak durumunu gözden geçiriyordum.
yaptığını öğrendim.
Bir uğradığımda “Bitmemiş senfoni çalışmala-
Kendisine; “Ne zaman işe başlayacaksın?” de-
rı nasıl gidiyor.” dedim. Genç “Efendim, bütün gün
dim. “Onbeş gün içinde.” dedi. “Nasıl olur daha ser-
çalışanların, gece de motopompların gürültüsünden
vis yolu yok.” dedim. “Servis yoluna gerek yok, biz
kemanımın sesini bile duyamıyorum.” dedi. “Söy-
taşımamızı merkeple yaparız.” dedi.
leseydin seni sakin bir yere alırdım.” deyince genç
“Efendim size müşekkirim. 24 saat çalışan insanla- Hakikaten bir kaç gün sonra şantiyeye iki yanın-
rın arasında ben kemanımdan utandım. Senfoni me- da kapaklı ahşap kutuları bulunan 50 kadar merkep
rakımdan vazgeçtim. Kemanımı da satacağım.” dedi. geldi. Kum-çakıl taşımaya başladılar.
Sonuçtan mutlu oldum. Bir kaç gün sonra staj Bundan sonra demiryollarında çalışmış diğer ta-
belgesini imzalatarak şantiyeden ayrıldı. İnşallah iyi- şeronlar geldi. Dizel motorla çalışan un değirmenle-
leşmesi devam etmiştir. rini, ekmek fırınını kurdular. Ekmek pişirmeye baş-
ladılar. Bu hazırlıklar bitince çadırlar, raylar, vago-
– Anlatımınızdan zorlu bir arazi yapısında yol
netler, yemek kazanları, kazma-kürekler geldi. İşçi
yapmaya çalıştığınız anlaşılıyor. Müteahhidin o gü-
hazırlıkları bittikten sonra alay alay işçiler gelmeye
nün şartlarında uyguladığı yapım organizasyonu
başladı.
ile ilgili bilgiler verebilir misiniz?
Bu arada yine demiryollarında pişmiş eşsiz şan-
– İşin ovada olan 40 kilometrelik bölümünde
tiye mühendisi Şükrü Arıca ağabeyden bahsetmek
sorun yoktu. Bu bölümü scraperler yan ariyetle mev-
isterim.
sim sonunda tamamladılar.
Arıca, elli yaşlarında, sağlığına düşkün, yeme-
Dağlık bölüme gelince müteahhidin hazırlık

92 TAŞPINAR
ğine özen gösteren, çalışkan bir ağabeyimizdi. Ken- diyoruz. Bir saati kalmaz geri döner sofranıza oturu-
disi yolun arızalı 40 kilometrelik bölümünün kazı ruz.” diyerek konuşmayı noktaladı.
ve san’at yapılarının taşeronu idi. Mustafa Görgün Dönüşümüzde yemeklerimizi yedik. Arıca, ya-
isminde bir aşiret reisi olan ortağı vardı. nında getirdiği bir hediye paketi yanında çocuklara
Arıca, işin mühendisliğini, yönetimini ve mali- harçlık dağıtarak köyden ayrıldık.
yet kontrolunu, Görgün, ise insan kaynağının sağlan- Bu hatıramı yol üstündeki yerleşim yerlerinde
masını üstlenmişti. İşçilerden hasta olanları da oku- yaşayan insanlarla kurduğumuz samimi ilişkileri an-
yarak üfleyerek arasıra aspirin de vererek tedavileri latmak amacıyla okuyucularımla paylaşıyorum.
(!) Mustafa Görgün’ün görevleri arasındaydı.
Sanıyorum ki; Şark Demiryollarından sonra
Arıca her yarma için kazıdan önce klas’ı (top- yokluk içinde yapılan son yol inşaatı Akdağmadeni-
rak, küskü, kaya yüzdeleri) tahmin eder, çalışacak Yıldızeli yolu oldu.
işçi/gün, kullanılacak dinamit vb. giderleri hesaplar,
Bu koşullarda çalışırken mevsim sonu yaklaştı.
benim görüşümü almaya gelirdi. Ben de “Klas tah-
Her yıl olduğu gibi Kasım ayı başında kar serpintisi
minini şimdiden benim önüme getirme, tahminini
belirince yükseklerdeki şantiyeler çadırlarını topla-
isabetli yapmak istiyorsan en düşük yüzdeleri düşün,
maya işçiler gurup gurup köylerine dönmeye başla-
fazlası olursa kâra yazarsın.” der Şükrü ağabeyi hoş-
dılar.
nut etmeye çalışırdım.
Kasım sonu yaklaştığında şantiye şefi Hayati
Arıca’nın yemeğine özen gösterdiğini belirtmiş-
Bey’de vedalaşmak için geldi. Aralık başında şanti-
tim. Birgün yarmalara klas vermek için yola çıktık.
yede müteahhitlik kesiminden anbar memuru, kont-
Öğle vakti olmuştu. Arıca yolumuzun üzerindeki bir
rol teşkilatından benimle beraber bir aşçı ve Akdağ-
köyden geçerken bana “Şu köyde iki lokma bir şey-
madenli emekli posta müdürü Rasim Bey dışında
ler yiyelim.” dedi. “Pekâlâ.” dedim.
kimse kalmamıştı.
Köyde muhtar karşıladı. Yemeğe katılmamızı
Hatıralarımı kapsayan yıllarda mevsim şartları
rica etti. Arıca “İşimiz çok bir çayınızı içip gidece-
gereği şantiyeler kapanırken, şantiyede kalanlar ve
ğiz” dedi. Muhtar, “Olmaz bir şeyler ikram etmeden
ailesinin yanına gidenler arasında duygusal vedalaş-
bırakmam.” dedi.
malar yaşanırdı.
Arıca, “Madem ısrar ediyorsun kadınlara faz-
Söyleşimin bir bölümünde hemşehrim Selahat-
la değil bir kaç saç yufkası (şepit) yaptır.” dedikten
tin Özdeğirmenci’den bahsetmiştim. Şantiyede Ga-
sonra “Tereyağınız var mı?” diye sordu. Muhtar “en
ranti İnşaatın ustabaşısı olan Emrullah isminde bir
iyisinden.” dedi. “Ondan da biraz sofrada olsun.”
hemşehrimiz daha vardı. Emrullah’tan da bahsetme-
dileğini belirtti ve “Sizde bulunmaz ama sorayım,
liyim.
balınız var mı?” Muhtar, aman beyim balımız ayı
Emrullah san’at okulu mezunu, bilgi ve yöne-
balıdır. Dağdan yeni indirdik.” dedi. Arıca “Aferin
ticiliği ile kendisini bütün çevresine kabul ettirmiş,
muhtar.” dedi.
yüz ağartıcı bir hemşehrimizdi. Amerika’da şantiye-
Arıca, “Öyleyse bize ve şöförlere bol yağlı ikişer
ler yönetmiş, şantiye şefi Hayati Doğ Emrullah için
yumurta kırın, yanına tulum peyniri de koyun.” dedi.
“Amerikada dahi ender rastlanır bir ustabaşı.” derdi.
Muhtar, “Başüstüne beyim.” dedi. Arıca, ilave etti.
Şantiyeden ayrılanlar benimle vedalaşırken Se-
“Bak muhtar köyünüze koskoca kontrol mühendisi
lahattin ve Emrullah da geldiler. Vedalaşanlar gittik-
gelmiş. Benim saydığım ıvır zıvırlarla dolu sofrayı
ten sonra “Efendim izin verirseniz bizde sizinle be-
süslemeniz lazım.” dedi. Muhtar, “Nasıl süsleyelim
raber şantiyede kalmak istiyoruz.” dediler. “Siz beni
beyim.” diye sorunca Arıca, “şu gezinen g..ü boklu
merak etmeyin. Kış boyuncada yapacaklarım var.”
tavuklardan iki tanesini marifetli bacılarımız biz ge-
diyerek teşekkürle hemşehrilerimi uğurladım.
linceye kadar pişirsinler. Bu tavuklar sofrayı süsler.”
diyerek siparişi tamamladı. 1963 yılına geldiğimizde İNTES başkanı kim-
liğimle inşaat işçileri Sendikası 2. Başkanı olmuş
Arıca, muhtarın köy evine davet ederek hazırlık-
Emrullah’la Toplu İş müzakerelerinde karşı karşıya
larını tamamlanmasına kadar sohbet etmek teklifine
gelecektik. Söyleşimde bu ilginç karşılaşmaya ayrıca
olanak vermeden “Biz şimdi karşıdaki yarmaya gi-
yer vereceğim.

TAŞPINAR 93
Şantiyede Söyleşimizde bu
yanlız kaldıktan konunun detayı-
sonra önümüz- na girmeden size
deki yılda gerek- soru sormama
li olacak san’at izin vermenizi
yapılarının pro- rica ediyorum.
jeleri ile uğraşır- – Sayın Öz-
ken diğer taraftan pınar TMH ile
şantiye şefi Ha- ilgili hazırlık
yati Bey’in bana çalışmalarına
bıraktığı “Engi- bu noktada son
neering News Re- veriyorum. Uzun sürmeyecek açıklamalarım
cord” (ENR) dergilerini incelemeye başladım. sonrası tekrar TMH konusuna değineceğim. Sorunu-
İncelemelerimde bu derginin Amerika’da 1882 zu unutmayın.
yılında yayına başladığını öğrendim. Ülkemizin böy- Mart ayında 1952 yılı çalışmalarımız başladı.
le bir dergiye sahip olmakta çok gecikmiş olduğunu Bu yıl sonunda yolun kayalık bölümünü tamamla-
düşündüm. mamız yıl sonunda yolu trafiğe açmamız gerekiyor-
Dergide dikkatimi çeken diğer bir konu inşaat du. Bu amacı gerçekleştirmek için şantiye şefi Şükrü
maliyetlerindeki değişimi haber veren ENR İndeksi Arıca Bey’i biraz sıkıştırıyordum.
oldu. Bu endeksin Newyork borsasındaki değer de- Şantiyede yeni durumda bir kaç adet Schram
ğişimlerin bilgi kaynağı olması çok ilgimi çekti. marka güçlü kompresörler vardı. Şükrü Bey bu
Ülkemizde böyle bir index kuramaz mıydık? kompresörleri çalıştırmıyor, dinamit deliklerini el
sorusunu araştırınca sabit değerli döviz, faiz, inşa- tokmağı ile açıyordu.
at malzemeleri rayiç cetveli karsışında ENR indeksi Şükrü Bey’e; “Muhterem meslekdaşım inşa-
benzeri bir index yaratmanın imkânsız olduğuna ka- at süremiz çok kısıtlı ne olur kaya kazma işine şu
rar vermekle beraber dünya altın fiyat değişimlerine kompresörleri de dahil et.” şeklinde bir kaç defa uya-
sığınarak bir index yaratmanın mümkün olabileceği rıda bulunmam sonrası “Orhan Bey bu iş maliyetle
sonucuna vardım. ilgilidir. İki işçi el ile günde .......... m delik açıyorlar.
Bu incelemelerimle TMH mühendislik dergisi- İki işçinin gideri 90 kuruştur.” Kompresörün kira,
nin ana planlamasında karşılaştığım önemli sorunları mazot, su gideri yanında ilk çalışmada kullanacağı-
çözümlemeye başlamıştım. Bu uğraşılarla kışı geçir- mız fişek, makinist ve tabanca giderlerini toplarsam
dik. Mart ayında Hayati Bey geldi. Dergi konusun- elle açılan deliğin maliyetini üç, beş kat aşıyor. Ne
daki uğraşılarımı anlattım. ENR ile yazışmalarımda olur bana bu konuda ısrar etme. Gerekirse matkap-
yardım istedim. “Memnuniyetle” dedi. çıları yeteri kadar arttırabiliriz.” dedi. Hakikaten işi
ENR ile yazışmaya başladık. ENR yetkilileri mevsim sonunda ve zamanında bitirdi.
index ile ilgili sorduğumuz sorular yanında yayın Bu açıklama ile ellili yılların başında işçi yev-
programı, planlanması, istihbarat vb. gibi diğer bü- miyesinin 45 kuruş olduğunu öğrenmiş ve hatırlamış
tün sorularımıza yanıtlarını gönderdiler. Alabildiği- olmak yanında 4.50 TL/m3 kaya kazısı fiyatından
miz bu bilgiler önümü aydınlattı. para kazanmanın ne ölçüde güç olduğunu anlamış
1953 yılı sonuna geldiğimizde bir mühendislik oluyoruz.
dergisinin yayın teknolojisi ve planlanması ile ilgili Bu şekilde çalışmaya devam ederken maalesef
pek çok bilgiye sahip olmuştum. Ayrıca yayınlamaya Temmuz ayı başında babamı kaybettim. Şantiye so-
başlayabilirsem, isminin “Türkiye Mühendislik Ha- rumluluğu baskısından bir süre uzaklaşmak amacıyla
berleri” olmasına karar vermiştim. askerliğimi yapmaya karar verdim. Zira askerlik hiz-
– Sayın Yavuz okuduğum özet özgeçmişinizde metimi yapmakta oldukça gecikmiştim.
benim en çok ilgimi çeken konu “Türkiye Mühen- İsmini hatırlayamadığım Afyon Askerlik Şubesi
dislik Haberleri” (TMH) dergisi girişimimiz idi. Başkanından her yıl askerlik görevimdeki gecikme-

94 TAŞPINAR
mi hatırlatan çok şefkatli yazılar alıyordum. İşlerin konudaki sorunuzu bekliyorum.
programında yürümesinden güç alarak askere gitme- – Sayın Yavuz bir yayın organı yaratmak girişi-
ye ve Sayın Başkanı memnun etmeye karar verdim. mi başta finans olmak üzere çok yönlü bilgi biriki-
1952 Ekim ayında askere gittim. Gelibolu İstih- mi gereksinimi yanında önemli rizkleri bünyesinde
kam Taburunda Yd. Subay olarak görevimi yaparken taşır. Siz bir devlet memurunun maddi imkanları
tabur komutanıma benimle ilgili olarak Karayolları çerçevesinde özellikle girişimin maddi kaynak so-
Genel Müdürlüğüne tayin emrinin geldiği bana bil- rununu nasıl çözdünüz ?
dirildi. Değerli komutanlarım ve askerlik arkadaşla- Sorunuzda ve duyduğunuz endişede haklısınız.
rımla vedalaşıp askerlik için bıraktığım Akdağmade- Zira rahmetli babamın uzun süren rahatsızlığı nede-
ni şantiyesine Temmuz ayında geri döndüm. niyle elimde bir kuruş dahi tasarrufum yoktu.
Eylül ayında yolda stabilize kaplama işleri baş- Paraya ihtiyaç duyulması halinde ihtiyacını bil-
ladı. Mevsim sonunda yol trafiğe açılacak duruma direne sorgusuz sualsiz imkânını son kuruşuna kadar
geldi. Bu arada yolun kesin hesap çalışmalarında tahsis etmekle yükümlü bir arkadaş gurubum vardı.
epeyce ilerlemiştim. Ancak bu işi tek başıma tamam- Onlara güveniyordum. Derginin basım giderlerine
layamayacağımdan evraklarla birlikte Kayseri Bölge gelince Apa Ofset’in sahibi Ferit Apa bir arkadaşı-
Müdürlüğüne gittim. Kesin hesapları Kayseri’de ta- mın amcası idi. Ferit Bey’e gittim. Derdimi anlat-
mamladım. tım. Dergi hazırlığı için yaptığım çalışmalarla ilgili
bilgi verdim.
Ferit Bey, “Oğlum sen dergi
planlamasında profesyonel olmuş-
sun. Dergi için çok değerli ve el atıl-
mamış bir alan seçmişsin. Derginin
ilk üç sayısına kadar baskı için sen-
den hiçbir şey beklemiyorum. İlk üç
sayı sonrası göreceksin benim yardı-
mıma gerek kalmayacak.” dedi. Beni
yüreklendirdi. Kendisine teşekkür
ettim. Bu vesile ile Ferit Bey’e rah-
metler diliyorum.
Orhan Yavuz’a verilen takdirname.
Ofis açmaya sıra geldi. Bu ko-
nuda gerekli ihtiyacımı sağlamaları için aziz ar-
Bu arada Ocak 1954 ayı sonunda yolun kabul
kadaşlarıma haber gönderdim. Günümüze kadar
işlemleri tamamlandı. Trafiğe geçit verildi.
hepsi hakkın rahmetine kavuşmuş arkadaşlarım
ihtiyacımı fazlasıyla sağladılar. Mekânları cennet
Yol inşaatını keşif bedeli içinde ve süre uzatı- olsun.
mı almadan zamanında bitirmiştik. Bu sonuç genel Memnuniyetle belirtmeliyim ki Ferit Bey’in ön-
müdürlükte şimdiye kadar rastlanmamış olağanüstü görüsü doğru çıktı. Derginin üçüncü sayısında bütün
bir durum olarak değerlendirildi ve bana aşağıdaki bankalar, meraklı meslekdaşlar dergiye abone olmuş,
belge verildi. abone sayısı bine ulaşmış, ilanlar artmış, girişimim
Kıvanç duyduğum bu belgeyi aldıktan sonra kâra dahi geçmiş, bana maddi yükü kalmamıştı.
TMH ile ilgili tutkumu gerçekleştirmek amacıyla Sayın Özpınar bu açıklamalarımla “maddi kay-
Karayolları görevimden ayrıldım. nak sorununu nasıl çözdünüz?“ şeklindeki sorunuzu
Bu belgenin şüphesiz ki pek çok ortağı vardır. yanıtlamış oluyorum.
Ortaklardan sağ olanlarına teşekkürlerimi sunarım. – Anlattıklarınızdan örneği ender bir yayın gi-
Aramızdan ayrılanlara rahmetler dilerim. rişiminde bulunduğunuz anlaşılıyor. Bu girişimin
Sayın Özpınar söyleşimizde sizden TMH ile il- gelecekteki durumu, ömür süresi hakkında bilgi ve-
gili sorunuzun ertelenmesini rica etmiştim. Şimdi bu rebilir misiniz ?

TAŞPINAR 95
– Yukarıda açıkladığım gibi girişimim başarılı Derginin yayınlandığı hafta Bayındırlık Bakanlığın-
olmuştu. Kurduğum TMH dergisi Günümüze kadar dan büromuza iki top kuşe kağıdı geldi. Halen dahi
64 yıllık sürede “İnşaat Mühendisleri Odası yayın kimin emri ile gönderildiğini bilmiyorum.
organı” olarak yayınına devam etmektedir. Ancak Bu arada ENR’ye dergimizin ilk sayısını gönde-
editörlük dönemim ve sonrası yaşadığım bazı sorun- rerek düşüncelerini öğrenmek istedik ve Cost Inde-
larla ilgili bilgi vermek isterim. xin formülünü verip veremeyeceklerini sorduk.
İlk sayı çıkmadan önce mesleğimin mümtaz ve Dergilerinde “Turkish ENR” başlığı altında der-
tanınmış isimleri arasında bulunan Hüsamettin Güz, gimizi övücü bir yazı yer aldı. Index formülün ana
Dumrul Apak, Halim Ağaoğlu, Adnan Çavlı arkadaş- ilkelerini gönderdiler. Indexle ilgili detaylı bilgilerin
larımın katılımıyla bir yayın komitesi kurduk. Yazı verilemeyeceğini bildirdiler. Bizde bu konuyu yanlış
yazabileceğini bildiğimiz meslekdaşlardan konu yaptığımızı düşünmeden haber olarak yayınladık.
belirterek yazı istedik. ENR endeksi yerini tutacak
ENR Endeksi kuracağımızı açıkladık. Bu konu
olan “Altın fiyatları” sayfasının gerçekleştirilmesini
da bir kısım çevrelerin hoşuna gitmedi. Bu ve ben-
telif ücreti ödemek kaydıyla bu konuda uzman bir
zeri olaylar beni bir kısım odakların hedefi durumu-
arkadaşa verdik.
na getirdi. Yayın hayatının gerçeklerinden habersiz
Uzatmayalım, 1955 Yılı Nisan ayında TMH der- değişik bir ortamın aktörü durumuna düştüğümüzü
gisinin ilk sayısı çıktı. Ümit etmediğim ilgi ile kar- anladım.
şılandı. O tarihlerde döviz kurları sabit, inşaat ana
Bu arada derginin getirisi müteahhitlik getirisi-
girdileri devlet tekelinde ve fiyatları sabit, faiz sabit;
nin üzerine çıkmıştı. İlkelerimin muhafaza edilmesi
özel sektör mamulleri fiyat kontrol sisteminin baskı-
halinde basın ve müteahhitlik konularındaki iki işin
sında, yokluk ve baskının olduğu bir ekonomide tabii
birlikte yürümüyeceğini düşünmeye başladım.
ki göreceli olarak enflasyonda sıfır.
O sıralarda inşaat mühendisleri odası yönetim
Bu durumda bir kıyaslama yapabilmek ve sabit
kurulunda bulunuyordum. Üye arkadaşlar derginin
fiyatlarla tahhütlere girmiş meslektaşlarımı uyara-
odaya devri için devamlı ricada bulunuyorlardı. Bu
bilmek için bu baskılardan etkilenmeyen altın fiyat-
isteklerini bir toplantıda yinelediler satış şartlarını
larının seyrine dergide sayfa ayırdım. Bu sayfanın
sordular.
yazımı okurların hatta bankaların ilgisini çekti. An-
Üyelere dergiyi “satmam” ancak “bağışlarım”
cak politik hayata özenen bir kısım meslekdaşlarda
dedim “Kurucusu: Orhan Yavuz” yazılmak ve oda
mırıldanmalar yarattı.
bu yayını devam ettiremezse isim hakkının tarafıma
Ayrıca ülkemizde üretilen demir ve çimento
geçeceği kaydına bağlı olarak bağış yapabileceğimi
miktarları yanında ihalesi yapılmış devlet yatırım-
bildirdim.
ları için duyulacak demir ve çimento gereksinimi
Oda yönetim kurulu şartlarımı kabul etti. Bir
konusunda kapsamlı bir çalışma yaptık. Bu çalışma
protokolle yayın hakkını, aboneleri, değerli bir arşivi
bu sektörlerde üretim artırılmaz ise ihalesi yapılmış
“İnşaat Mühendisleri Odası”na bağışladım.
işlerin tamamlanmasının 4-5 yıl süreceği sonucunu
vurguladı. Ancak derginin işlerime olumsuz etkisi bu öz-
verili davranışıma rağmen bitmedi. Bazı orta sınıf
Yayınlarımızda tehlikeli bölgelere girdiğimizin
bürokrat meslekdaşların hedefi olmuştuk. Hiç neden
farkında olmadan, müteahhitlik işlerimze devam edi-
yokken bir kısım taahhütlerim tasfiyeye uğradı. Güç
yorduk. İşveren idarelerle ilişkilerimizde - bir kısım
günler yaşadım. Yine de dergiyi kurmuş ve bu dene-
kişilerle sınırlı olarak- sorunlar yaşamaya, basın ha-
yimi yaşamış olmaktan pişman değilim.
yatının güçlüklerini anlamaya başladık.
Günümüzde “Türkiye Mühendislik Haberleri”
Memnuniyetle belirtmeliyim ki Bayındırlık po-
dergisi “Kurucusu Orhan Yavuz” olarak yayın haya-
litikasını uygulamayı üstlenmiş üst düzey görevliler
tına devam ediyor. Yetmişli yıllarda oda yönetiminde
duyarlılıklarıyla dergiyi destekliyorlardı. Kadroları-
bulunan ideolojik görüşlere sahip bir gurup meslek-
na dergi için yazılar yazdırıyorlar, ilan veriyorlardı.
daşlar bu defa beni sermayedar sınıfına sokarak der-
Derginin kapak sayfası için kuşe kağıda bulamıyor-
giden ismimi sildiler. Seksen sonrası iş başına gelen
duk. Bir sayısında kapak için adi kağıt kullandık.
kadirbilir yöneticiler ziyaretime gelerek gönlümü

96 TAŞPINAR
aldılar. İsmim yine yerini aldı. rikanın yapımı ile meşgul
Dergi güçlü programı ile ül- olduk.
kemizin en uzun ömürlü aylık Bu iki şeker fabri-
dergisi olarak yayın hayatına kasında bir miktar para
devam ediyor. Şüphesiz ki mut- kazandık. Bu parayı ser-
luluk duyuyorum. maye yaparak üç ortak
– Sayın Yavuz mesleğiniz bir şirket kurduk. Şirket
mühendislik olmasına rağ- karayollarının bir kısım
men söyleşimiz dergi konusu köprü inşatlarını üstlendi.
üzerinde yoğunlaştı. Biraz da Bu arada Ankara’da mes-
mesleğinizle ilgili konulara ken inşaatı ve yer karosu
gelebilir misiniz ? imalatı işlerine girdik.
– Doğru söylüyorsunuz. Bir atölye kurduk. Köp-
Hobi anlamında ele aldığım rü işimiz maalesef ki sel
dergi işi maalesef, mesleğimin felaketi sonrası başarısız
önüne geçmiş gibi görünsede oldu. Varlıklarımızın bü-
inşaat müteahhitliği alanında da yük kısmını kaybetmiş-
çalışmalarımızı ihmal etmedik. tik.
Bu arada Kayseri Şeker Kalan varlıkların ser-
Fabrikası inşaatı başlamak üze- maye olarak üç mühendi-
reydi. İnşaat işçilik esasına göre sin ihtiyacına yetmeye-
yapılacaktı. Bütün malzemeyi idare vereceği için bu ceğini düşünerek inşaat şirketimizi tasfiye etmeye,
iş sermayesi olmayan bizlere pek uygundu. kalan varlığı bölüşerek ortaklığımızı sona erdirmeye
karar verdik. Üç ortak ayrı ayrı firmalarımızı kurduk.
Bir arkadaşımla ortak olarak teklifimizi verdik.
Fabrikanın mühendisliğe gerek duyulan iş kısımları- 1955 yılı sonrası inşaat müteahhitlerinin duru-
nı bize verdiler. mu çok kötüleşti. Devlet yatırımlarının çok azalması
yetmiyormuş gibi devletimiz, belediyeler, Eti ltd.,
Nisan ayında işin başlaması ile birlikte çiftçiler
İmar ltd. vb. gibi kendi inşaat şirketlerini kurmaya
pancar ekimine girmişlerdi. Fabrikanın Ekim ayında
başladılar. Devlet tekelinde gerçekleştirilen emanet
üretime geçmesi gerekiyordu.
inşaat işleri uygulaması iyice coştu. Müteahhitlere
Sıva işçiliğinin 105 kuruş/m2 diğer işlerin de
tabiri caizse sadece tamirat sınıfına giren işler kaldı.
benzer fiyatlarda olması yanında iş süresinin kısalı-
İnşaat müteahhitliği mesleğine gerek olup olmadığı
ğının yarattığı maliyet artışı bizlere iş sonunda mü-
tartışılmaya başlandı.
hendis aylığı kadar dahi para kazandırmadı. Üstelik
Bu arada ufak tefek inşaat işleri ile meşgul
idare bazı haklı taleplerimize de kulaklarını tıkadı.
oluyordum. Şartlar çok ağırdı. Enflasyon belimizi
Ertesi sene Erzincan, Erzurum Şeker Fabrikaları
büküyordu. Demir ve çimentoyu bulmak meseley-
yapılacaktı. Bize davet geldi. Teklif vermedik. Bir-
di. Lastik, akü gibi malzemeleri temin etmek, hatta
gün Ulus’ta yürürken Şeker Şirketi İnşaat Müdürü
akaryakıt ihtiyacımız için Tuslog vb. gibi Amerikan
YMM otuzlu yıllar mezunlarından Nüzhet Tüfekçi
kuruluşlarıyla yakın ilişkilere girmiş kişilerden yar-
büyüğümle karşılaştım.
dım bekliyorduk.
Nüzhet Bey, sert mizaçlı bir mühendis olmasına,
Bu şartlar altında yaşayarak 27 Mayıs’a geldik.
zaman zaman tartışmamıza rağmen beni severdi.
Taşpınar’ın sayfalarında fazla yer işgal etmemek
Bana “Davetimize neden cevap vermediniz.” amacıyla söyleşimin üçüncü bölümüne burada son
dedi. Kendisine “Sayın büyüğüm sizin işinizden para vermek istiyorum.
kazanamadık, gördüğünüz gibi kışı mecburen Ulus
Dördüncü bölümde buluşmak ümidiyle Taşpı-
otellerinde geçiriyoruz.” dedim. Israr edince ortak-
nar dergisi Editörü Sayın Hasan Özpınar’a teşekkür
larımla konuşarak teklif verdik. Teklifimizde anlaş-
eder, Taşpınar okuyucularına saygılar sunarım.
maya varıldı. Üç ortak 1954-1955 yıllarında iki fab-

TAŞPINAR 97
AFYONKARAHİSAR DOĞUMLU BİR TÜRKOLOG
TDK BAŞKANI PROF. DR. GÜRER GÜLSEVİN
Doç. Dr. Mehmet SARI
Derin bir tarihe ve zengin bir edebi-
yata sahip Karahisar-ı Sahip’te, her türlü
bilim ve sanatta büyük şahsiyetler yetiş-
miştir. Afyonkarahisar’ın yetiştirdiği bu
şahsiyetlerden biri, 1496’da bu topraklar-
da doğan Mustafa Ahterî Efendi’dir. İyi
bir eğitim aldıktan sonra müderris olup
Afyonkarahisar’da ve Kütahya’da uzun
yıllar hem talebe yetiştiren hem kitap ya-
zan Ahterî, hazırladığı sözlükler sebebiyle
«Lügatçi» olarak tanınır. Müderrislik yap-
tığı Kütahya’da vefat eder ve oraya defne-
dilir. Ahterî, Afyonkarahisar ile Kütahya
arasında bilim elçisi olur.
Babası Kütahyalı, annesi Afyonkara-
hisarlı olan ve Afyonkarahisar’da doğan
TDK Başkanı Prof. Dr. Gürer Gülsevin’i;
eğitimci olarak binlerce öğrenci yetiştir-
mesi, Türkolog olarak onlarca kitap, yüz-
lerce makale yazması sebebiyle müderris
ve lügatçi Ahterî’ye benzetirim. Bunun
için bu değerli bilim adamını Afyonkara-
hisarlılara tanıtmak istedim. Gürer GÜLSEVİN-Mehmet SARI (I. Uluslararası Türk
Kütahyalı Şâir Vâiz Firâkî, Müderris Dünyası Kültür Kurultayı, İzmir-Çeşme, 2006)
Ahterî’ye, önceki görevlerine ilaveten yeni
di: “Annem Afyonlu, fakat babam Kütahyalı. Yani
görevler verilmesi üzerine -aruz vezniyle- bir beyit
kütüğümüz Kütahya’da. Babam memur olduğu için
söyler:
Afyon’a gelmiş; orada annemle tanışmış; evlenmiş
“Ahterînin beş iken medresesi on oldu ve üç çocuğu da Afyon’da doğmuş. Kütüğüme bakar-
Tâli‘i sâd oluben Ahterî meymûn oldu” sanız Kütahyalıyım demem lazım; ama Kütahya’da
Biz de bir Kütahyalı olarak ve bu beyitten esin- hiç oturmadık. Diğer taraftan Afyon’da doğmuş ol-
lenerek, Prof. Dr. Gürer Gülsevin’in, Türk Dil Kuru- mam dolayısı ile Afyonlu olmuş oluyorum.... Ben as-
mu Başkanlığına getirilmesi üzerine -hece ölçüsüy- len Ötükenliyim diyorum soranlara. Neticede hepi-
le- bir beyit söylemeye çalıştık: miz Orta Asya’dan geldiğimiz için aslen Ötükenliyiz.
Ey Afyonum, ey Kütahyam gül, sevin; Doğum yerim Afyon, kütüğüm Kütahya’da. Gidebil-
diğim en eski yerim dede tarafından Aydın. Aydın’ın
TDK’ye başkan oldu GÜLSEVİN.
Yörüklerindeniz.”1
Afyonkarahisar’da doğduğu için Afyonkarahi-
sarlı kabul ettiğimiz, mütevâzı ve mütebessim bir 1
“Prof. Dr. Gürer Gülsevin’in Özgeçmişi ve Prof. Dr.
şahsiyet olan Gürer Gülsevin, nereli olduğu soruldu- Ayşe İlker’in Onun Hakkındaki İzlenimleri”, Doç. Dr.
Özgür Ay, Turkish Studies-International Periodical For
ğunda, kimseyi incitmek istemediği için şöyle der- The Languages, Literature and History of Türkish or

98 TAŞPINAR
Gürer Gülsevin, 27
Kasım 1961 tarihinde
Afyonkarahisar’da doğ-
du. Babası Kütahyalı İb-
rahim Gülsevin, annesi
Afyonkarahisarlı Ayten
Gülsevin’dir. Annesinin
Afyonkarahisarlı olması
sebebiyle-annesi Afyon-
karahisarlı olan Namık
Kemal gibi- biz onu “Af-
yonkarahisarlı” kabul edi-
yoruz. Babasından dolayı,
Kütahyalıların da “Kütah-
yalı” kabul etmesi doğal
haklarıdır. Ayak bastığı
topraklara ve girdiği gö-
Gürer GÜLSEVİN-Zeynep KORKMAZ-Özgür AY (I. Uluslararası
nüllere mühür vuran, bun- Türk Dünyası Kültür Kurultayı, İzmir-Çeşme, 2006)
dan dolayı da Afyonluların
yüksek lisans öğrenimini 1987’de tamamlar. Aynı yıl
“Afyonlu”, Manisalıların
doktora eğitimine başlar ve Prof. Dr. Osman Nedim
“Manisalı”, Eskişehirlilerin “Eskişehirli” olarak ka-
Tuna danışmanlığında, Ahmed-i Dâî’nin Miftahü’l
bul ettikleri Yunus Emre misali...
Cenne adlı eseri üzerine yaptığı teziyle 1989’da
Ailenin, R. Gülenay (Yalçınkaya) ve R. Doktor unvanını alır. Aynı yıl, asistanı bulunduğu
Gülener’den sonra üçüncü çocuğu olarak dünyaya Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne Yrd. Doç. Dr. ola-
gelen Gürer Gülsevin’in doğumundan bir yıl sonra rak atanır ve Selma Bekçibaşı ile evlenir. Bu evlilik-
aile Ankara’ya yerleşir. Gürer Gülsevin, ilk, orta, lise ten 1991’de Gürhan ve 1994’te Oğuzhan adlarında
ve üniversite eğitimini Ankara’da alır. İlkokulu İs- iki oğulları dünyaya gelir. Gülsevin, Prof. Dr. Osman
kitler Mahallesi’nde Yeni Turan İlkokulu’nda, ortao- Nedim Tuna’nın emekli olması üzerine çalıştığı bö-
kulu aynı mahalledeki Evliya Çelebi Ortaokulu’nda, lüme, 1992’de Bölüm Başkanı olarak görevlendirilir.
liseyi Ankara Gazi Lisesi’nde okur. 1979-1980 Eği-
1993 yılı Gürer Gülsevin’in hayatındaki dönüm
tim öğretim döneminde kaydolduğu Ankara Üniver-
noktalarından biridir. Gülsevin, atalarının binlerce
sitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili
yıl öncesi, doğudan batıya başlattıkları akın misali,
Kürsüsü’nden 1982-1983 eğitim öğretim dönemin-
Malatya’dan batıya akın başlatır ve 1993 yılında Af-
de mezun olur. Gülsevin, lisans döneminde, Türk
yon Kocatepe Üniversitesi Uşak Eğitim Fakültesi,
Dili’ne önemli hizmetlerde bulunan Hasan Eren,
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne Yardımcı Doçent
Doğan Aksan, Zeynep Korkmaz, Tuncer Gülensoy,
olarak geçiş yapar. Atalarımız itibariyle Kütahya-
Hamza Zülfikar, Semih Tezcan, Mustafa Canpolat,
lı, lisans eğitimimiz itibariyle DTCF’li olduğumuz
Ahmet Temir gibi -benim de hocalarım olan- hoca-
Gürer Gülsevin’le yollarımız, yolların kesiştiği şehir
lardan aldığı derslerle yetişir. Bu eğitim dönemi ve
Afyonkarahisar’da kesişir. 1994 yılında Ankara’dan
bu hocalar, bugün Türk Dil Kurumu Başkanı olan
AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi’nin ve TDE Bölümü-
Prof. Dr. Gürer Gülsevin için bir şanstır ve Gülsevin
nün ilk öğretim üyesi -Yrd. Doç. Dr.- olarak göreve
bu şansı, içindeki ilim aşkı ve disiplinli çalışmasıyla
başladığımda Gürer Gülsevin ile 25 yıllık dostluğu-
çok iyi değerlendirmiştir.
muzun ve kardeşliğimizin temelleri AKÜ’de atılmış
1983’te İnönü Üniversitesi’nde asistan olarak olur.
göreve başlayan Gürer Gülsevin, böylece akademik
Gürer Gülsevin Uşak’ta, Dekan Yardımcısı, Bö-
hayata ilk adımı atmış olur. 1984 yılında askerlik
lüm Başkanı olarak çalışır. Girdiği Doçentlik sına-
görevini yerine getiren Gülsevin, 1985’te başladığı
vını başarıyla vererek, 20 Ekim 1995 yılında Yeni
Turkic- Volume 6/1 Winter 2011, p. i-lix, Turkey Türk Dili Anabilim Dalı’nda Doçent olarak atanır.

TAŞPINAR 99
9 Şubat 2001 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi Yapım Ekleri ve Kullanılışları: I. Fiilden İsim Yapan
Uşak Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Ekler, Malatya 1993 (Selma Gülsevin ile birlikte).
Bölümü’nde Profesör unvanını alır ve aynı yıl Uşak Usuli’nin 120 Manzum Hadis Tercümesi, Afyon
Fen Edebiyat Fakültesi’ne kurucu dekan olarak ata- Kocatepe Üniversitesi Yayınları, Afyon 1995.
nır. Kendisinden başka tek bir başı ve dikili tek bir
Uşak İli Ağızları, Türk Dil Kurumu Yayınları,
taşı bulunmayan Fen Edebiyat Fakültesi’ni kurar; te-
Ankara 2002.
meline taş, kadrosuna baş, acıkmışlara aş olur.
Eski Anadolu Türkçesi, Gazi Kitabevi, 1. baskı
Uşak’ta 11 yıl görev yapan Prof. Dr. Gürer Gül-
Ankara 2004; 2. baskı Ankara 2010.
sevin, 23 Ağustos 2004 tarihinde Ege Üniversitesi,
Türk Dili ve Kompozisyon, Afyon Eğitim, Sağ-
Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Türk Dili ve
lık ve Bilim Araştırma Vakfı Yayını, Afyon 2004 (Er-
Lehçeleri Bölümü’ne Profesör olarak geçiş yapar.
doğan Boz, İrfan Aypay, Mehmet Sarı ile birlikte).
Uzun yıllar İzmir’de kendi bölümünde, Aydın’da
Adnan Menderes Üniversitesinde ve Manisa’da Ce- Türkçenin Çağdaş Sorunları, Divan Yayınevi,
lal Bayar Üniversitesi’nde lisans, yüksek lisans ve İstanbul 2006 (Editörlük).
doktora öğrencileri yetiştirir. Disiplinli çalışması so- Türk Dili ve Kompozisyon I-II, Tablet Yayınları,
nucu onlarca Dr. Öğr. Üyesi, Doçent ve Profesörün Konya 2006 (Doç. Dr. Erdoğan Boz ile birlikte).
yetişmesinde etken olur. Uluslararası ve Ulusal dü- Eski Anadolu Türkçesinde Ekler, Türk Dil Kuru-
zeyde sunduğu bildiriler, yazdığı kitap ve makaleler- mu Yayınları, 1. baskı Ankara 1997; 2. baskı Ankara
le tanınan Gülsevin, emsalleri arasında haklı olarak 2007.
önlerde yer alır. Yaşayan ve Tarihî Türkiye Türkçesi Ağızları,
Gürer Gülsevin’in, ilkokuldan profesörlüğe Özel Kitaplar, İstanbul 2010.
kadar geçen hayatında boşa geçen yılı yok gibidir. Uluslararası Toplantılarda Sunduğu Bildiri-
Mesela, 1979-1980 Eğitim öğretim döneminde baş- lerinden Bazıları
ladığı lisans eğitimini 1982-1983 Eğitim öğretim dö-
“Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Diller ve Os-
neminde tamamlar. Mezun olur olmaz 1983’te İnönü
manlıda İki Dillilik”, Doğumunun 400. Yılında Ulus-
Üniversitesi’nde asistan olarak göreve başlar. 1984-
lararası Evliya Çelebi Sempozyumu, Kütahya 23-26
1985 yılları arasında askerlik görevini yerine geti-
Mart 2011.
rir. 1985-1987 yılları arasında yüksek lisans, 1987-
1989 yılları arasında doktora eğitimini tamamlar ve “Türk Dünyasında Ortak Kodlama Sistemi
1989’da Yrd. Doç. Dr. olarak atanır. Yani 1979-1989 (Alfabesi) Hakkında”, III. Uluslararası Dünya Dili
yılları arasındaki 10 yıla lisans, asistanlık, yüksek Türkçe Sempozyumu, Dokuz Eylül Üniversitesi, İz-
lisans, doktora, askerlik ve yardımcı doçentlik sığ- mir 16-18 Aralık 2010.
dırılır. Az kişiye nasip olan bu başarı grafiğinde, “Türkiye Türkçesi Ağız Atlaslarında Kullanı-
Gülsevin’in çalışkanlığı yanında şanslı oluşunun da lacak Ölçütler Hakkında”, 3. Uluslararası Türkiye
payı vardır. Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı, Sakarya 2010.
Prof. Dr. Gürer Gülsevin, Bölüm Başkanlığı, “Tarihî Türk Yazı Dillerinde İmla-Fonoloji İliş-
Dekan Yardımcılığı, Fakülte Dekanı, Senato Üyeliği, kisi”, V. Uluslararası Büyük Türk Dili Kurultayı, Bil-
Bilim Kurulu Üyeliği, Dergi Editörlüğü, Yazı Kurulu kent Üniversitesi, Bulgaristan, 25-28 Eylül 2010.
Üyeliği, Dergi Hakemliği gibi birçok idari ve bilim- “Dil Çalışmaları İçin Yunus Emre’nin Yeni Ya-
sel görevleri sonunda 26 Haziran 2018 tarihinde sa- yınları Nasıl Olmalıdır?”, X. Uluslararası Yunus
hasıyla ilgili en yüksek ve en ulvi makam olan Türk Emre Sevgi Bilgi Şöleni, Eskişehir, 6-8 Mayıs 2010.
Dil Kurumu Başkanlığına getirildi. 25 yıllık bir dost “Yaşayan Türk Yazı Dillerinde İmla-Fonoloji
ve kendileri gibi hem Kütahyalı hem Afyonkarahi- İlişkisi”, II. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kong-
sarlı biri olarak Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. resi, İzmir, 19 Nisan 2010.
Gürer Gülsevin’e sonsuz başarılar diliyorum. Allah,
“Türkiye Türkçesi Ağızlarında Dış Lehçe Un-
kalemini ve kelamını keskin ve etkili eylesin.
surları Üzerine”, IV. Uluslararası Büyük Türk Dili
Yayınlanan Kitapları Kurultayı, Bilkent Üniversitesi, Kırım-Ukrayna, 25-
(Kâmûs-ı Türkî’ye Göre) Türkiye Türkçesinde 28 Eylül 2009.

100 TAŞPINAR
“Oğuzca Olmayan Türk
Lehçelerindeki Oğuzca Un-
surlar ve Bunlara Teorik Bir
Yaklaşım”, Büyük Türk Dili
Kurultayı I, Başkent Üniver-
sitesi, Ankara, 26-27 Eylül
2006. (Basılmış şekli: Büyük
Türk Dili Kurultayı Bildirile-
ri, s.75-93).
“Tarihi Türk Lehçelerin
Anlaşılabilmesi İçin Yaşayan
Lehçelerin Önemi”, I. Ulus-
lararası Türk Dünyası Kül-
tür Kurultayı, Çeşme-İzmir,
9-15 Nisan 2006.
“Tarihi Metinlerin An-
laşılmasında Yaşayan Diya-
lektlerin Önemi: Kırşehir ve
Gürer GÜLSEVİN-Cemil KIRIMOĞLU-Selma GÜLSEVİN (Kırım, 2007) Yöresi Ağızları Örneği”, II.
“Eski Türk Ortak Yazı Dilinin Yapısı Üzerine”, Kırşehir Kültür Araştırmala-
Uluslararası III. Türkoloji Kongresi, Ahmet Yesevi rı Bilgi Şöleni, Kırşehir, 13-14 Ekim 2005.
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, 18-20 Mayıs “Oğuzca Olmayan Tarihî Metinlerde Oğuzca
2009. Unsurlar ve Nehcü’l-Feradis Örneği”, 46th Meeting
“Rumeli Türkçesi Çerçevesinde Türk ve Balkan of Permanent International Altaistic Conference,
Dillerinin Etkileşim”, Uluslararası Türkçenin Bal- Ankara, 22-27 Haziran 2003. (Basılmış şekli: Ulus-
kan Dillerine Etkisi, Üsküp-Makedonya, 29 Mayıs lararası Sürekli Altayistik Konferansı Bildirileri, Al-
2009. tay Dünyasında Gündelik Hayat, Türk Dil Kurumu
“Eski Anadolu Türkçesi Ağızları Üzerine”, VI. Yayınları, Ankara 2007, s.163-175).
Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Türk Dil Kurumu, “Ağız Araştırmalarında Ses Özelliklerinin Sı-
Ankara, 20-25 Ekim 2008. nıflandırılması Üzerine Düşünceler ve Uşak İli Ağzı
“Ortak Türk Kodlama Sistemi (Alfabesi)”, XI. Örneği”, 4. Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Türk
Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve Dil Kurumu, Çeşme-İzmir, 25-29 Eylül 2000. (Ba-
İşbirliği Kurultayı, Baku-Azerbaycan, 17-19 Kasım sılmış şekli: IV. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bil-
2007. dirileri I, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2007,
“Kutadgu Bilig’de “Denk Çiftler”in Kullanıl- s.727-740).
masında Vezin Kaynaklı Tercihler, I. Uluslararası “Göktürk Anıtları ile Yaşayan Üç Lehçemizin
Türk Dili ve Edebiyatı Sempozyumu, Süleyman De- (Çuvaş Türkçesi, Halaç Türkçesi, Yakut / Saha Türk-
mirel Üniversitesi, Isparta, 23-26 Ekim 2007. çesi) Tarihî ilgi Düzeni”, III. Sovyet Türk Kollokyu-
“Kaşgarlı Mahmut’un Diyalektler Hakkında Ver- mu, SSR Kazakistan Cumhuriyeti, Almaata, Haziran
diği Bilgilere Karşılaştırmalı Bir Bakış”,“Kaşgarlı 1990. (Basılmış şekli: TDAY Belleten 1990, Ankara
Mahmut ve Türk Dünyasının Dil, Edebiyat, Kültür 1994, s. 55-64).
ve Tarihi” Uluslararası Konferans, Bişkek-Kırgızis- “Kırk Vezir Hikâyeleri”, V. Milletlerarası Tür-
tan, 26 Nisan 2007. (Basılmış şekli: Bişkek 2007, s. koloji Kongresi, Tebliğler I. Türk Dili, Cilt 1, İstan-
31-41) bul 1985, s. 117-126.
“Oğuzca ile Çuvaşça Arasındaki Koşutluklar”, Ulusal Toplantılarda Sunduğu Bildirilerin-
Uluslararası Büyük Türk Dili Kurultayı II, Bilkent den Bazıları
Üniversitesi, Bişkek-Kırgızistan, 25-30 Eylül 2007. “Anadolu’da Türkçenin Yazı Dili Olma Süre-

TAŞPINAR 101
cinde Ağızların Yeri”, Türkçenin Yükseliş Çağında Spring 2007, s. 276-299, http://www.turkishstudies.
Bursa’da Dil-Kültür ve Edebiyat Bilgi Şöleni, Bursa, net.
4-5 Haziran 2010. “Türkiye Türkçesi Ağızlarında h Sesi Üzerine”,
“Ağız Araştırmalarında Metot Problemi”, I. Ulu- Türk Dili ve Araştırmaları Yıllığı Belleten 2001, C. I/
sal Türk Dili ve Edebiyatı Öğrenci Kongresi, İstan- II, Ankara, 2003, s.129-146
bul Kültür Üniversitesi, İstanbul, 11-13 Eylül 2006. Ulusal Hakemli Dergilerde Yayınlanan Ma-
“Sözün Özü: Türk Milleti Demek Türk Dili De- kalelerinden Bazıları
mektir (M. K. Atatürk)”, Cumhuriyetimizin 80. Yı- “Bilimsel Tartışma Tipleri ve Türk Dili’ Dergi-
lında Türkçemiz, ANAÇEV, Ankara, 3-4 Mart 2003. sinde Dil Tartışmaları”, Türk Dili, Türk Dil Kurumu,
“Uşak İli Ağızlarının Ortak Özellikleri ve Ağız Ankara, Nisan 2010, Sayı 700.
Bölgeleri“, 21. Yüzyılın Eşiğinde Uşak Sempozyumu, “Oğuzca ile Çuvaşça Arasındaki Koşutluklar”,
Uşak, 25-27 Ekim 2001, (Basılmış şekli: 21. Yüzyılın Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun Armağanı, Akçağ
Eşiğinde Uşak Sempozyumu, Cilt 1, Uşak 2001, s. Yayınları, Ankara 2008, s.162-179 (Bildiri metni-
63-70) dir: Uluslararası Büyük Türk Dili Kurultayı II, Bil-
“Osmanlı Türklerinde Dil”, Osmanlı Türklerin- kent Üniversitesi, Bişkek – Kırgızistan, 25-30 Eylül
de Dil ve Edebiyat Paneli, Uşak, 10 Mayıs 1999. 2007).
“Türk Dünyası ve Alfabe Meselesi”, Çağdaş “Kutadgu Bilig Türkçesinden Anadolu Ağızla-
Türk Eğitiminin Meseleleri I, USİAD Yayınları, rına”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Uşak 1995, s. 8-24. (Prof. Dr. Tuncer Gülensoy Armağanı), Yıl: 2006/1,
“Malatya ve Çevresindeki Elyazması Türkçe Sayı 20, s. 109-121.
Eserler”, II. Battal Gazi ve Malatya Çevresi Halk “Ağız Araştırması İncelemelerimizde Yaygın-
Kültürü Sempozyumu, Malatya 1987. (Basılmış şek- laşmış Yanlışlıklar (2): Değişmenin Yönü Bakımın-
li: Tebliğler, İstanbul 1988, s. 140-149). dan Yapılan Yanlışlıklar”, Türk Dünyası İncelemeleri
“Eski Anadolu Türkçesinde Dative (Yönelme Dergisi, C. V-1, İzmir 2005, s. 59-63
Durumu) Ekinin Kullanılışları ve Fonksiyonları”, “Bir Ünsüz Düşmesi Tipi Daha: Ünsüz Yitimi”,
VIII. Milli Türkoloji Kongresi, İstanbul, 1987. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Dergisi, Osman
Uluslararası Hakemli Dergilerde Yayınlanan Nedim Tuna Özel Sayısı, İstanbul 2002, s. 131-136.
Makalelerinden Bazıları “Eski Türkçedeki Oğuzca Belirtilere Ekleme-
“Eski Anadolu Türkçesinde Uzun Ünlüler Üze- ler”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
rine”, Dil Araştırmaları, Sayı 5, Güz 2009, s. 39-56. Dergisi, C. IV, Sayı I, Afyon Haziran 2002, s. 37-49.
“Rumeli Türkçesi Çerçevesinde Türk ve “Eski Türkiye Türkçesinde İstek Kipi Üzerine”,
Balkan Dillerinin Etkileşimi”, Turkish Studi- İlmi Araştırmalar, Cilt XIII, İstanbul 2002, s. 35-50.
es, Ahmet Buran Armağanı, Volume 4/8, 2009, “Türkiye Türkçesindeki Birleşik Zarf-Fiiller
s.48-64, http://www.turkishstudies.net/ sayilar/ Üzerine”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilim-
sayi21/6-gulsevingurer1818%28Duzeltme%29. ler Dergisi, C. II, Sayı 2, Afyon 2001, s. 122-143.
pdf,(Bildirimetnidir: Uluslararası Türkçenin Balkan “Türkçe Dilbilgisi Öğretiminde, Şartlandırılmış
Dillerine Etkisi, Üsküp-Makedonya, 29 Mayıs 2009). Yanlışların, Düşündürme-Sorgulama Soruları İle
“Anadolu Ağızlarında Etnik (Boysal) Özellikler Düzeltilmesi” Yöntemi Üzerine Bir Örnek”, Afyon
Ve Çepni Ağızları Üzerine”, Turkish Studies, “Ham- Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı
za Zülfikar Armağanı”, Volume 3/3, Spring 2009, s. 3, Afyon 1999, s. 37-44.
1067-1080 http://www. turkishstudies.net/sayilar/ “Kazak Türkçesiyle Nasrettin Hoca (Kojanasır)
sayi9/0gülsevingürer.pdf (Bildiri metni: I. Uluslara- Fıkraları”, Kardeş Ağızlar Türk Lehçe ve şiveleri
rası Diyalektoloji Çalıştayı, Doğu Akdeniz Üniversi- Dergisi, Sayı 6, Nisan-Mayıs-Haziran 1998, s. 10-
tesi, Gazimagosa-Kıbrıs, 15-19 Mayıs 2008). 15.2
“Kutadgu Bilig’in Dilinde Lehçelerin Özel- 2
Afyonkarahisarlı Kalem ve Kelam Erbabı adlı çalışmam
likleri: Denk Çiftler”, Turkish Studies, Volume 2/2, sırasında Prof. Dr. Gürer Gülsevin’den alınan bu bilgilerin
genişletilmiş şekli için bk. dipnot 1’de agm.

102 TAŞPINAR
İSTİKLAL HARBİ’NDEN BİR ÖYKÜ
BEN KİMİM BİLİR MİSİNİZ?
Osman DOĞAN kaybetmiş bir pehlivan gibi kolları sarktı, başı göğsü-
ne düştü, hayretten açılan ağzından kurtulan kasatura
Çifte nöbetçiydiler.
Hasan’ın ayağı ucunda yere saplandı.
Bu iki yağız Afyonlu aynı köyün delikanlıların-
Öksüz Mehmet şehit olmayı büyük, şerefli, yüksek
dandı. Birinin ismi Öksüz Mehmet, birinin ki Hasan’dı.
bir mertebe olarak biliyordu. Şimdi ise Hasan onu geçmiş,
Bunlar hem birbirlerine dost, hem birbirlerini kıskanan,
o yarı yolda kalmıştı. Mahcup ve bitkin bir sesle inledi;
birbirlerinin muvaffakiyetini çekemeyen iki arkadaştı.
-Dinine yandığımın Hasan’ı…Beni yendin ha…
Onların bu huyunu bilen yüzbaşı kıskandırmamak
Beni geçtin ha…dedi.
için ikisine de birer vazife verirdi. Ve işte bugün onlar
Hasan bu iniltiyi duymadı bile. O, başı gerilmiş,
gene beraber olarak çifte nöbetçiydiler…
göğsü çıkmış, kolları kabarmış gururundan, yanında-
Gündüzkü cidalin (muharebe) tesiri ile yorgun gö-
kilere, hatta köyünün imamı kadar sevdiği yüzbaşısına
züken her iki tarafta da hiç ses seda yoktu. Yalnız nö-
bile ehemmiyet vermez bir tavırda gözlerini kapamış
betçilerin ara sıra teati ettikleri parolalar…
yatıyordu. Sırtındaki toprak rengi sade ceketinin yalnız
-Öksüz!.. bir süsü vardı. O da göğsünün solundaki küçük cebin
-Ne var? altında çıkarak bir kavis çizdikten sonra gene sol ta-
-Bakın hele çalının yanına. raftan akarak toprağın âmakına kadar ilerleyen koyu
-Bir şey göremiyom be. kırmızı bir şerit… Hasan’ın kanı idi.
Bu ses Afyonlu arkadaşların sesiydi. Öksüz Mehmet, bu sefer daha coşkun bir tarzda
-Hasan be…Ben de gördüm. gözlerini Hasan’ın mağrur yüzüne dikerek bağırdı;
-Demedimmiya sana. Orada iki gancık var. Bak -Beni geçemen ulan. Yarınki muharebede sana ye-
hele gıpırdaşırlar. tişeceğim. Göreceksin.
Bu iki arkadaşça orada iki düşman olduğu tahakkuk Ertesi gün güneş ziyalarını pembe, beyaz bulutlar
etmişti. Öksüz Mehmed’in sesi o kabuslu gecede bir top arasından dünyaya yayarken; bir borunun tunç sesi ge-
gibi gürledi ve taaa kumandanın çadırına kadar gitti. niş ufuklar arasında uzun uzun çınladı. Ve bunu takiben
-Ulan kerata! kesik kesik şu emirler duyuldu.
Diye bağırdı. -Süngü tak!
Bu arada Hasan diğer nöbetçilere haber vermek -Topçu ateş!
üzere öttürmeğe başladığı düdük iki tüfenk sesi ile bir- -İleri marş, marş!
denbire sustu. Az zamanda o geniş ova kılıç şakırtılarıyla ve bun-
Düşman ateş etmişti. Fedakâr Hasan gözlerini ebe- ların arasında pek sönük kalan bağırmalarla, ölenlerin
diyen kaparken Öksüz Mehmed’in şimşek gibi fırlaya- istimdatları ile doldu.
rak kaçan iki gölgeyi kovaladığını gördü. İşte o kadar… Akşama kadar bila fasıla harp edildi.
Projektörler etrafı gündüz gibi aydınlatmıştı. Silah Güneş batarken her şey sükut etmişti… Yalnız
sesine uyanan neferler meydanda toplanıyorlardı. Ha- meydanda kanlar içinde, vurularak henüz ölmemiş
sanın bulunduğu yerde gittikçe kalabalık fazlalaşıyor- olanların istimdat sedaları ve Allah’a ettikleri dualar
du. Ve askerlerin uzaktan uzağa; duyuluyordu.
-Hasan ölmüş!.. Derhal berhayat kalanlar sayıldı, künyeleri tutul-
-Hasan’ı vurmuşlar!.. du… Öksüz Mehmet’in künyesi şehitler kısmına geç-
-Hasan şehit etmşler!.. mişti.
Sadaları duyuluyordu. Kumandan da orada idi. Mehmet, sekiz kadar kurşun yarası almıştı. Fakat
Öksüz Mehmet yoktu. Nihayet düşman tarafından o onu asıl şehit eden göğsünün tam ortasında büyük bir
da gözüktü. Ağzında üzerinden henüz kanlar damlayan delik açan gülle idi. Onun cesedi başında yüzbaşısı ve
kasaturası ve iki elinde de henüz kesilmiş iki baş vardı. arkadaşları ağlarken, o azimkar çehresini gökte beliren
Gözleri büyümüş… Kasaturadan ağzına bulaşan kan ve kendisine göz kırpan bir yıldıza dikmiş “Ben kimim
çehresini bir kat daha heybetleştiriyordu. O Hasan’ı bilir misin?’’der gibi bir vaziyetle bakıyordu.1
canlı zannediyordu. Yanına sokuldu. Fakat onu yerde 1
Osman DOĞAN “Ben Kimim Bilir misiniz” Vakit
gözleri kapalı görünce şaşırdı, durdu ve kızardı. Oyunu gazetesi 15 Temmuz 1930 tarihli nüshası

TAŞPINAR 103
AFYONKARAHİSAR
MUTFAĞINDAN

TANDIR ÇORBASI
Malzemeler
-250 gram haşlanmış et HAZIRLANIŞI
-1 litre et suyu
Et biraz kavrularak üzerini 3 parmak geçecek kadar su
-1 litre sıcak su eklenerek 1 saat haşlanır. Haşlanan et süzülür. Etler ince
-1 bardak yoğurt ince didiklenir. Başka bir kapta su ile birlikte yoğurt ve
yumurta ezilir. Un da eklenerek karıştırılır. Azar azar et su-
-1 yumurta
yundan eklenir. Daha sonra tüm et suyuna karışım dökülür.
-Yarım su bardağı un Karışım karıştırılarak kaynatılır. Kaynamaya başlayınca
-Yarım limon suyu etler eklenir. En son tuz eklenir, ocağın altı kapatılır. Üze-
-1 tatlı kaşığı karabiber rine tereyağı eritilerek pul biber, dereotu ile servis edilir.

-1 yemek kaşığı tuz


-Dere otu

104 TAŞPINAR

You might also like