You are on page 1of 350

KARAMANOĞULLARI

(ŞİKÂRİ TARİHİ)

Çeviren Murat Dursun Tosun


19. yüzyılın sonlarına doğru Karaman’ı gösteren bir gravür.
(E. J. Davis, Life in Asiatic Turkey, London 1879, s. 300)
KARAMANOĞULLARI
(ŞİKÂRİ TARİHİ)

Hazırlayan ve Yazan : Murat Dursun TOSUN

Kontrol : Murat Dursun TOSUN

Kapak Tasarımı : Adem EZBER

1.Baskı : Ocak 2021’de 100 adet

ISBN No : 978-605-80002-8-5

Matbaa Sertifika No : 47636

Yayın Hakları : Murat Dursun TOSUN

Haberleşme : Murat Dursun TOSUN


muratdt28@gmail.com

Baskı :

DEPO PRİNT DİJİTAL BASKI VE REKLAM SANAYİİ


VE TİC.LTD.ŞTİ.
4.LEVENT OTO SANAYİ SİTESİ AHMET BAYMAN CAD.
NO: 3, KAPI NO:5
SEYRANTEPE - İSTANBUL
Tel : 0212 325 12 07
YAZAR HAKKINDA

Murat Dursun Tosun

-1961’de İstanbul'da doğdu. Aslen Giresun Alucralıdır.


-İlkokulu ve ortaokulu Çeliktepe'de, liseyi Gültepe Endüstri Meslek
Lisesi’nde, yüksekokulu Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde
okudu. Yüksek Lisansı’nı Gebze İleri Teknoloji Enstitisü İşletme
Bölümünde yaparak “Bilim Uzmanı” olarak mezun oldu.

1978-2006 yılları arasında İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde


görev yaptı. 1997 yılı ile 2006 yılları arasında Şube Müdürü olarak
çalıştı. Aynı zamanda 7 yıl süre ile Beyoğlu İstiklal Caddesinde
bulunan ve 4/5'inden fazlası Maliye Hazinesine ait olan 54 bağımsız
bölümlü Kastel İs Merkezi'nde (Atlas Pasajı) kamu adına yöneticilik
yaptı. Nisan 2006'da emekliye ayrıldı.
-Çeçenzade Hacı Hasan Paşa’nın Hayatı
-Çağırgan Baba Es-Seyyid İsmail Hakkı Çağırgan Veli
-Arşiv Belgelerinde Mindeval-Çamoluk Tarihi
-Arşiv Belgelerinde Alucra-Alucra Tarihi
-Alucra’nın Emektar Şahsiyetleri-İz Bırakanlar
-Arşiv Belgelerinde Karahisar-i Şarki-Şebinkarahisar Tarihi
-Arşiv Belgelerinde Anadolu'ya Kafkas Göçleri İskânları Köle ve
Cariyelik Sorunu
-Kethüdazâde Mehmet Emin Ağa-Tirebolu Voyvodası ve Şebinkarahisar
Kaymakamı
-Halepli Bir Osmanlı Paşası Mellahzâde Mehmed Mer'i Paşa’nın Hayatı
ve Hatırlattıkları
-Ermeni Olaylarının Gelişimi ve Şebinkarahisar'da Yaşananlar (2 Cilt)
-Suşehri Tarihi Yazılarım
-Arşiv Belgelerinde Alaplı
-Kasımpaşa Tarihi Yazılarım
-Alucra Gürbulak Köyü Nam-ı Diğer Feygas, Hanuk Şeyh Mehmed
-Osmanlı Arşiv Belgelerinde Gümüşhane, Yaşananlar ve Ayrıntıları 1695-
1928 (2 Cilt)
-Osmanlı Döneminde Alucra'da Kaymakamlıkla İlgili Yaşananlar Sosyal
Tarihin İzleri
-Arşiv Belgelerinde Giresun Yaşananlar ve Ayrıntıları (2 Cilt)
-Arşivden Günümüze Yansıyanlar, Konular-Olaylar-Detaylar 1
-Halil Rıfat Paşa
-Arşivden Günümüze Yansıyanlar, Konular-Olaylar-Detaylar 2
-Sadr-ı İslam Seyyid Hasan Paşa
-Çağırgan Baba Bir Anadolu Alpereni Tarihi Roman
-Şeyh-i Şeyrânî Hacı Mustafa Farûki Çorumî Nam-ı Diğer Kara Şeyh
-Arşivden Günümüze Yansıyanlar, Konular-Olaylar-Detaylar 3
-Şirket-i Hayriye’den Denizcilik İşletmelerine Şebinkarahisar ve Alucralı
Çalışanlar
-Alucra, Şebinkarahisar ve Şiranlı Ulemâ
-Osmanlı Arşivinde Trabzon Vilayeti – Arsin ve Yomra Belgeleri (2 Cilt)
-Alucra ve Çamoluk’un Gönül Sultanları Erenler ve Şehitler
-1.Dünya Savaşında Alucra ve Fevzi Çakmak Paşa
-Alucra’nın Armutlu Köyü
-Şebinkarahisar’da Bir İnci Tamzara
-Arşivden Günümüze Yansıyanlar, Konular-Olaylar-Detaylar 4
-Şehrengiz-i Alucra
-Giresun’un Eğitim Tarihi
-Arşiv Belgelerinde Kâğıthane
-Osmanlı Arşiv Belgelerinde Zigana
-100.Yılında Şeyh Eşref Olayı
-Arşivden Günümüze Yansıyanlar, Konular-Olaylar-Detaylar 5
-Osmanlı ve Sonrasında Trabzon Vilayetinde Yol Yapım Çalışmaları
-Trabzon Vilayetinde Kaleler
-Arşiv Belgelerinde Hemşin
-Nemlizadeler
-Tarihçe-i Fındık
-Öğretmenlik Mesleğinin Tarihi Gelişimi
-Alucra’nın Eğitim Tarihi
-Arşiv Belgelerinde Koyulhisar
-Arşiv Belgelerinde Mesudiye
-Arşiv Belgelerinde Reşadiye
-Arşiv Belgelerinde Şiran
-Deh-Çirağ-ı İslam-İslam’ın On Işığı (Salih Şirani’den çeviri)
-Arşiv Belgelerinde Trabzon
-Arşivden Günümüze Yansıyanlar
-Karamanoğulları Şikâri Tarihi isimli basılı 53 kitap çalışması
bulunmaktadır.

Ayrıca yaklaşık 15 senedir Naht (Hatt-ı Ahşap) sanatıyla da


ilgilenmekte olup, 2 kez İstanbul'da 1 kez Şebinkarahisar'da 1 kez
de Alucra'da sergi açtı. 2015 yılı yaz döneminde Şebinkarahisar Halk
Eğitim Merkezinde Naht (Hatt-ı Ahşap) kursu verdi.

Blok adresleri:
muratdursuntosun.wordpress.com
alucradantarihebakis.wordpress.com
e-posta: muratdt28@gmail.com
TAKDİM

2020 yılı sonbaharında Alucralı Araştırmacı-Yazar Murat Dursun Tosun,


Karamanoğulları tarihini anlatan Osmanlıca bir yazma eseri çevireceğini
bu arada anlatılanları çeşitli kâynaklarla da destekleyen araştırmalar
yapacağını söyleyip, bu arada benimle de kısa bir röportaj yaptığında bu
gelişmeden dolayı çok memnuniyet duymuştum. Karamanoğullarına
mensup bir fert olarak geçmişimle hep gurur duyduğumdan böyle bir
araştırma çalışmasının bir an önce tamamlanmasını da heyecanla
bekledim. Nihayet yazarımız çalışmayı tamamladım, gel bu kitabı baban
rahmetli Ali Karamanoğlu anısına sen bastır dediğinde de böyle güzel bir
işe vesile olmaktan son derece gurur duyarak hiç tereddüt etmeden kabul
ettim. Bu vesile ile Murat Dursun Tosun’a şükranlarımı sunuyorum.
Babam Ali Karamanoğlu başta olmak üzere tüm geçmişlerime Allah’tan
rahmet diliyorum. Ruhları şâd olsun.

Mehmet Karamanoğlu
15.01.2021
Ali Karamanoğlu

Ahmet ve Mehmet Karamanoğlu Kardeşler


Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

ÖNSÖZ
Karamanoğlu tarihine bakmak, çalışmak uzun zaman öncesinden
planladığım bir husustu. Buna teşvik eden ise teyzemin
Karamanoğullarını da çalışsan diye birçok kez söylemiş olmasıdır.
Zira anneannemin annesi de Alucra’nın eski ismiyle Keşimbür, yeni
ismiyle Konaklı köyünden herkesin Elif Anne diye hitap ettiği
kaymakamlıkta yardımcı hizmetlerde çalışarak tek kızını/çocuğunu
yetiştirmiş, kocası 1877-1878’de 93 Harbine giderek geri gelmemiş
cefakâr ve emektar Karamanoğullarına mensup bir kadındı. Ve’l-
hâsıl Alucra’da başka Karamanoğulları mensuplarının da bulunuyor
olması, bunun nasıl olduğuyla birlikte Karamanoğlu tarihine
bakmama/çalışmama vesile oldu.

Tabi bununla birlikte Ankara İlahiyat Fakültesi’nin paylaşmış


olduğu Karamanoğlu Tarihini anlatan ve Şikâri Tarihi olarak da
bilinen yaklaşık 200 sayfalık bir yazma eserle de karşılaşmam bu
çalışmaya başlamamda hızlandırıcı bir etken oldu. Yazmayı
incelediğimde fark ettim ki söz konusu yazma Ali Emiri ve Ferid
Uğur tarafından elden geçirilmiş bir nüsha idi. Zira çeşitli
kütüphanelerde istinsahından (çoğaltmasından) dolayı birbirinden
bazı farklar içeren nüshalar da bulunmaktaydı.

Yazmayı okudukça anladım ki bu nüshayı okumam isabetli olmuş.


Çünkü Ali Emiri üstat diğer yazmaları da inceleyip, karşılaştırıp
eksiklerini bir anlamda tamamlamış, farkları en aza indirmiş. Üstelik
yazısı da okumaya daha elverişlidir. Okunan metnin tıpkıbasımının
verilmesine gerek duyulmamış olup, buna karşın yazmanın
paylaşıldığı link adresi verilmiştir.1

1
https://yazmalar-divinity.ankara.edu.tr/yazmalar/36116_14-1269228.pdf
1
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Her şeyden önce belirtmek gerekirse okunan ve Karamanoğulları
tarihini anlatmak için yazılmış olan yazma başlı başına bir tarih
kitabı değildir. Tamamen ısmarlama olarak yazıldığından anlatılan
tarafın hata ve kusurlarına yer verilmeyerek övgü konusu olabilecek
hususiyetlerine yer verilmiştir. Hatta abartılarak anlatılmıştır.
Mugalataya (söz aldatmalarına) varan beyanlarda da bulunulmuştur.
En büyük eksikliği ise olayların tarihine yer verilmemiş olmasıdır.
Bu nedenle olayların birbirine bağlantısını tespit edebilmek için
farklı kaynaklardan karşılaştırma yapılması gerekmiştir. Mümkün
olduğunca bu yapılmaya çalışılmıştır. Aslında Ali Emiri üstat
çevirinin başında yaptığı açıklamalarda Karaman-nâme olarak
adlandırılabilecek eserdeki tezatları açıklamıştır.

Karaman-nâme’nin çevirisi yapılmış başka çalışmalar da vardır. Bu


anlamda yapılan bu çalışma ilk değildir. Ancak birebir çeviri ile
birlikte okuyanın okuduğu metni daha iyi anlayabilmesi için gerek
dipnotlarla gerekse kelimelerin yanında yapılan parantez içi
açıklamalarla desteklenmiştir. Kullanılan bazı kelimelerin anlamını
birkaç sözlük karıştırarak ancak bulabildiğim dikkate alınırsa bu
hususun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bunun yanında giriş
bölümünde Karamanoğlu tarihini daha iyi kavrayabilmek için
tafsilatlı açıklamalar yapılmış, okunan metinle ilgili bazı hususların
karşılaştırmalı olarak açıklanmasına gayret edilmiştir. Şunu
belirtmek gerekirse çeviri metni hikâye gibi okunsa bile akıcı ve
sürükleyici bir üslubu bulunmaktadır. Bu anlamda okumayı sevenler
için sıkıcı olmayacak bir kitaptır.

Yapılan çeviride okumada akıcılığı sağlamak için bazı kelimelerde


sadeleştirme yapılmıştır. Örneğin:
Özrün: Özür
Gelüb: Gelip
Deyu: Diye
2
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Heman: Hemen
Şöyle: Öyle
Yatur: Yatar
Andan: Ondan
Emmi: Amca, gibi.

Kullanılan minyatür çizimleri Farisi kâynaklı olup temsilidir.


Çevirisi yapılan kitapta minyatür çizimi bulunmamaktadır.

Kitabın basılmasındaki katkılarından dolayı Alucra eşrafından


Mehmet Karamanoğlu’na çok teşekkür ederim.

3
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

GİRİŞ
“Asıl adı Ahmed olan yazar Şikârî’nin dedesi Acemî Kasım Paşa,
babası ise Diyarbakır defterdarı ve sonradan mirliva olan Hasan
Bey’dir. Mora Beyi olan babası Hasan Bey, Çaldıran savaşında şehit
olmuştur. Şikârî, babasına nispetle Hasan Beyzâde Ahmed Şikârî
olarak tanınmıştır. Âşık Çelebi, Şikârî’yi Mustafa Paşa ve Ahmed
Paşa’nın, Kınâlızâde Hasan Çelebi de Şemsi Paşa’nın akrabası
olarak gösterir. Şikârî, dünyaya meyletmeyen ve daima ahiret
âlemini düşünen, uzlet köşesine çekilmeyi tercih etmiş biri olarak
tanınmıştır. Derviş yaratılışı ve temiz kalpli bir insan olan
Şikârî, 1584’te vefat etmiştir. Kaynaklar, koşudaki, ata binmedeki,
ok ve kılıç kullanmadaki, avcılıkta akranları arasındaki maharetine,
savaşçılığını nazara vererek şairin Şikârî mahlası aldığına dikkat
çekmektedirler.”2

“Yazdığı eserin içeriğine bakıldığında, eser boyunca Osmanlıların


kötülendiği dikkat çekmektedir. Esere göre, Osmanlılar ile
Karamanoğulları arasındaki mücadele Selçuklu varisinin kim
olduğu üzerinedir. Şikârî Tarihi Karamanoğullarını Selçuklular’ın
varisi şeklinde göstermeye çalışır ve bunun göstergesi olarak da
Alâaddin Mehmed Bey’in, Selçuklu Hanedan soyundan gelen bir kız
ile evlendiğini anlatır. Selçuklu varisliğini farklı olgularla da
kanıtlamaya çalışan eser, burada Hz. Mevlânâ faktörünü kullanır.
Eserde tarihî aktör olarak Karaman beylerinden ziyade Mevlânâ öne
çıkarılmaktadır. Karaman beyleri ne zaman başları sıkışsa Hz
Mevlânâ’nın türbesine giderler ve ondan dua isterler. Hz. Mevlânâ
onlara rüyalarında yardımcı olur ya da rüyalarını türbedeki Şeyh’e
tabir ettirirler.”3

2
http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/sikari
3
https://www.bisav.org.tr/Bulten/176/1063/osmanli_oncesi_anadolu_kronikleri_
vii_sikari_tarihi
4
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Karamanoğlu tarihiyle ilgili bilinen tarihi öncelikle okumak
gerekmektedir ki Şikâri’de destan niteliğinde anlatılan Karamanoğlu
tarihi daha iyi anlaşılabilsin. Kitabın sonuç bölümünde genel bir
anlatım ve değerlendirme yapılmaya çalışılarak konunun daha iyi
anlaşılmasına gayret edilmiştir. Bununla birlikte okunan metinde de
parantez içinde ve dipnotlarda açıklamalar yapılmıştır. Özellikle
günümüzde az kullanılan veya hiç kullanılmayan kelimelerle ilgili
olarak ciddi araştırma yapılarak anlamları verilmiştir.

Türkiye Selçukluları, Anadolu’ya gelen Karamanlıları, Anadolu'nun


muhtelif bölgelerine, özellikle de Taş ili (İçel) havalisine
yerleştirdiler. Taş-ili olarak tabir edilen bu coğrafya ve havalisi
Ermenek, Mut, Silifke, Gülnar, Anamur gibi Türkiye Selçuklularının
askeri bakımdan uç bölgelerini oluşturan önemli mevkilerdi.

Karamanoğullarının menşei ile alakalı olarak yapılmış olan


akademik çalışmalarda Karamanoğulları genelde Oğuzların, Üçok
kolunun, Salur ve/veya Avşar boyundan oldukları şeklinde
gösterilmiştir. Osmanlı tarihine ilişkin okuduğum bir belgede
Osmanoğulları anlatılırken hep Avşarlardan şikâyet edilmiş olması
Osmanlı Karamanoğlu mücadelesi hatırlandığında
Karamanoğullarının kökeninin Avşarlara dayanması daha kuvvetli
ihtimaldir. Avşarlar, hırçın ve mücadeleci (savaşçı) özellikleriyle
bilinmektedir. 1860'dan sonra Kayseri'nin Uzunyayla (Pınarbaşı)
havalisine yerleştirilen Çerkezlerle yer-yurt davası yüzünden
yaptıkları mücadeleler de bunu doğrulamaktadır.4

Karamanoğulları hakkında bilgi veren ilk müellif Moğol dönemi


Türkiye Selçukluları tarihçisi İbn Bîbî’dir. Eserinde

4
Murat Dursun Tosun, Arşiv Belgelerinde Kafkasya’dan Göçler Köle ve Cariyelik
Sorunu
https://muratdursuntosun.wordpress.com/2015/09/07/arsiv-belgelerinde-
kafkasyadan-gocler-iskanlari-kole-ve-cariyeler/
5
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Karamanoğulları hakkında bazı bilgiler verse de Moğol etkisiyle
küçümseyici ifadeler kullanmıştır.5

Oğuzların Afşar boyuna mensup olan Karamanlıların Anadolu'ya ne


zaman ve hangi yoldan geldikleri çok kesin olarak bilinmiyor. Oğuz
boylarının muhtelif tarihlerde Anadolu'ya geldikleri ve
yerleştirildikleri malumdur. Tarihçi Reşidüddin, Karaman ve
Menteşeoğullarının 20.000 çadır kadar kalabalık bir kütle halinde
Tuğrul Bey ile birlikte Anadolu'ya geldiklerini, Tuğrul Beyin geri
dönmesinden sonra burada kaldıklarını söylemektedir. Karaman
boylarının tarihini yazan Yarcani, Anadolu'ya göçmeden önce Amu-
Derya civarında yaşayan Karamanlıların, Şirvan yoluyla Anadolu'ya
geldiğini anlatır.

Anlaşılan odur ki Karaman boyu, diğer Oğuz boyları gibi


13.yüzyılın başlarından itibaren etkisini gösteren Moğol istilası
sırasında yaşadıkları bölgeleri terk ederek, Azerbaycan taraflarına
gelmişler, bir kısmı buralarda kalmış, büyük bir ekseriyeti ise
Anadolu'ya geçmiş ve bunlar Anadolu Selçuklu Sultanı 1.Alâaddin
Keykubad tarafından 1228’lerde Kamereddin İli adı verilen
Ermenek taraflarına yerleştirilmişlerdir. Burası daha önceleri
Ermenilerin elinde iken Alâaddin Keykubad tarafından
fethedilmiştir.

Ermenek civarına yerleşen Karaman boyunun başında Nûre Sûfî


vardır. Nûre Sûfî, bu tarihlerde Anadolu'da meydana gelen Türkmen
eylemleri içerisinde aktif olarak bulunmuş ve Türkmenler arasında
büyük bir şöhret kazanmıştır. Çevresinde topladığı güçlerle
(özellikle Babaîler) Kilikya Kralı Heytum’un idaresinde olan
Hıristiyan bölgelere akınlar düzenlemiş ve aralarında Silifke ve
Ereğli'nin de bulunduğu bir kısım yerleri ele geçirmiştir.

5
Yahya Başkan, Karamanoğullarının Kökeni Meselesi, Tarih incelemeleri
Dergisi, sayı 1, Temmuz 2012, s.23-35
6
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Nûre Sûfî, bir taraftan arazisini genişletirken, diğer taraftan da
bölgedeki karışık durumda bulunan boyları ve kabileleri kendi
nüfuzu altında toplayarak, Karamanoğulları Devleti'nin temellerini
atmıştır. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmez (muhtemelen 1255).
Mezarı Mut İlçesine bağlı Sinanlu Nahiyesinin Değirmenlik
yaylasındadır.6

Kerimüddin Karaman Bey (1255-1263):


Nûre Sûfî'nin oğludur. Babasının ölümünden sonra boyları etrafında
toplamış ve topraklarını genişletmiştir. Çok cesur ve asker yaratılışta
olan Karaman Bey, hâkim olduğu bölgenin dağlık, Selçukluların da
Moğol nüfuzu altında olmasından dolayı serbest hareket ediyor ve
hızla güçleniyordu. Kilikya Ermenilerinin elinde bulunan Ermenek,
Mut, Gülnar, Mara ve Silifke taraflarına sürekli akınlar düzenlemiş
ve buraları zapt ederek, Ermenek Bey’i unvanını almıştır.

Selçuklu Sultanı 4. Kılınç Arslan, Karaman Bey’in bu başarılarından


çekinerek, kendisine karşı bir faaliyette bulunmaması için, fethettiği
yerleri kendisine ikta olarak vermiştir. Kardeşi Bunsuz'u da
Konya'ya getirterek ona da candarlık7 unvanı vermiş ve sarayında
istihdam etmiştir.
6
https://www.sozcu.com.tr/2015/gunun-icinden/nure-sufinin-mezari-harabeye-
dondu-1014974/
7
Osmanlılara kadar olan eski Türk devletlerinde hükümdarların ve sarayların
korunmasına memur olan görevlilere verilen isim, bir çeşit askerî muhafız; düzeni
ve huzuru sağlamakla görevli kimse.
7
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Selçuklu sultanı ile tesis edilen bu iyi münasebetler, çok uzun
sürmemiştir. Karaman Bey, Selçuklu taht mücadelesinde Sultan
4.Kılınç Arslan'a karşı kardeşi 2.İzzeddin Keykavus'u desteklemiş
ve yapılan savaşta, Moğol güçlerini yanına alan Kılınç Arslan,
kardeşini mağlup ederek, O'nun Rum İmparatorluğuna sığınmasına
sebep olmuştur (1260). Bu savaştan sonra sultan, Larende'nin
yönetimini kendine bağlı beylerden Hacı Beyler’e vermiştir. Fakat
Karaman Bey, ani bir baskınla Larende'yi ele geçirmiş ve Hacı
Beyler'i de öldürmüştür. Bir diğer hadise de Sultan Kılınç Arslan'ın
hem isyan ettikleri hem de kardeşi İzzeddin Keykavus'u
destekledikleri için Antalya, Alaiye (Alanya) ve Denizli
bölgesindeki Türkmenlerin üzerine Muinüddin Pervane
komutasında Selçuklu ve Moğol askerlerini göndererek, Türkmen
beylerinden Mehmed ve İlyas Beyleri öldürtmesidir.

Bu hareketten çok müteessir olan Karaman Bey, hem Moğolları


Anadolu'dan çıkarmak hem de Kılınç Arslan'ı tahttan indirerek,
İzzeddin Keykavus'u yeniden tahta geçirmek maksadıyla yanında
kardeşleri Zeynelhac ve Bonsuz da olduğu halde 20.000 kişilik bir
orduyla 1261 yılı başlarında Konya üzerine yürümüştür.8 Muiniddin
Pervane komutasındaki Moğol destekli Selçuklu ordusuyla, Gevele
Kalesi civarında yapılan savaşta Karaman kuvvetleri mağlup olmuş,
Karaman Bey sağ kurtulurken, kardeşleri Zeynelhac ve Bunsuz esir
edilerek, Konya Kalesine asılmak suretiyle idam edilmişlerdir.

Kerimüddin Karaman Bey, 1263’de vefat etmiştir. Mezarı Ermenek


İlçesine bağlı Balkusan (Balkasun) köyünde olup, türbesi oğlu
Mahmud Bey tarafından yaptırılmıştır.

http://www.lugatim.com/s/candar
8
2.İzzeddin Keykavus'u destekleyen Konya halkı ve ileri gelenleri de bu yürüyüşü
desteklemişlerdir.
8
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Şemseddin Mehmed Bey (1263-1280):
Sultan Kılınç Arslan, Kerimüddin Karaman Bey ölünce, Ermenek ve
Karaman iline Kadı Hoteni'nin oğlu Bedrüddin İbrahim'i tayin etti.
Bedrüddin İbrahim, Karaman Bey’in oğullarından Mehmed,
Mahmud, Kasım ve Halil Beyleri bir baskınla yakalayarak, Gevele
Kalesine hapsetti. Fakat çok geçmeden Sultan Kılınç Arslan ölüp,
yerine çocuk yaştaki oğlu 3.Gıyasüddin Keyhüsrev geçince, Vezir
Muiniddin Pervane, Karamanlıların herhangi bir yürüyüşünden
korkarak, bu beyleri serbest bıraktı.

Serbest kaldıktan sonra Karaman Türkmenlerinin başına geçen


Mehmed Bey, Hotenioğlu İbrahim'in adamlarını öldürerek, Mut ve
çevresine hâkim oldu. Toko ve Tudavun komutasındaki bir miktar
Moğol askerini de yanına alarak, Selçuklu ordusu ile üzerine
yürüyen Hotenioğlu'nu da Göksu Vadisinde mağlup etti. Hotenioğlu
bütün ağırlıklarını bırakarak kaçmış ve Ermenek kalelerinden birine
sığınmıştır. Bu arada Karamanlılar, Muiniddin Pervane'nin dayısı ve
Sahiller Emiri olan Hoca Yunus'u da bozguna uğratmışlardır. Bu
başarılar, Karamanoğullarının şöhretinin ve manevî kuvvetinin
artmasını sağlamıştır (1276).

Çok geçmeden Selçuklulara cephe alan Mehmed Bey, her sene


Selçuk hazinesine göndermekte olduğu vergisini kesti. Moğolları
Anadolu'dan çıkarmak maksadıyla, Memlûk Sultanı Baybars'a
güvenerek, Moğollara isyan eden Niğde Emiri Hatıroğlu Şerefeddin
ile birleşti ve Türkmenlerini Niğde'ye gönderdi.

Mehmed Bey, bu başarılarını Mısır ve Suriye'ye hâkim olan Türk


Memluk Sultanı Baybars'a bildirdi. Sultan Baybars'ın Anadolu'ya
gelmek üzere olduğunu haber alması Mehmed Bey’i ziyadesiyle
memnun etmiştir. Çünkü Moğollara karşı ittifak yaptığı Niğde Emiri
Şerefeddin'in yakalanıp öldürülmesi durumu biraz güçleştirmişti.
Sultan Baybars'ın, Elbistan ovasında Moğol kuvvetlerini bozguna
uğratması Mehmed Bey’i cesaretlendirmiştir. Mehmed Bey,
9
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
askerleriyle Aksaray üzerine yürümüşse de şehri almaya muvaffak
olamamıştır. Mehmed Bey daha sonra Menteşe ve Eşrefoğlu
Türkmenlerini de yanına alarak, beraberinde Sultan 2.İzzeddin
Keykavus'un şehzâdesi Gıyasüddin Siyavuş9 olduğu halde Konya
önlerine geldi. Bu sırada Konya Valisi olan Eminüddin Mikâil,
direnmek istediyse de muvaffak olamadı ve Karaman-oğlu Mehmed
Bey, Konya'yı ele geçirdi (14 Mayıs 1277). Mehmed Bey, şehre
girdikten sonra 2.İzzeddin Keykavus'un oğlu Gıyasüddin Siyavuş'u
sultan ilan ederek, onun namına hutbe okutup sikke kestirdi, kendisi
de sultanın veziri oldu. Aynı gün Konya'da toplanan divanda
Mehmed Bey, Türk dilini başka dillerin tasallutundan kurtararak,
yeniden devlet dili olmasını sağlayan meşhur fermanını yayınladı:

ŞİMDEN GERÜ HİÇ KİMESNE KAPUDA VE DİVÂNDA VE


MECÂLİS VE SEYRÂNDA TÜRKÎ DİLİNDEN GAYRI DİL
SÖYLEMEYE10

Karamanoğlu Mehmed Bey’in Bir Tasviri

9
Tarihte Cimri lakabıyla meşhurdur.
10
Karamanoğlu Mehmed Bey Türkçe’den başka dil konuşulmamasını emretmişse
de zamanla beyliğin resmî dili Farsça olmuştur. 1361’de Karamanoğulları tahtına
geçen Alâaddin Bey, iyi tahsil görmüş bir hükümdar olup Yârcânî mahlaslı bir
şaire şehnâme tarzında Farsça Karamannâme adında bir tarih yazdırmıştır. Bu eser
16. yüzyıl başlarında Şikârî tarafından mensur olarak Türkçe’ye çevrilmiştir.
Beyliğin tarihiyle ilgili yegâne kaynak olan eser destan niteliğindedir.
10
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Mehmed Bey, Selçuklu vezirlerinden Sahip Ata'nın oğulları olan
Tacüddin Hüseyin ile Nasırüddin Hasan'ın Germiyan Türkmenleri
ile üzerine geldiğini duyunca onların üzerine gitti ve Akşehir
ovasında yapılan savaşta Sahip Ata'nın iki oğlu da öldürüldü. Tekrar
Konya'ya dönen Mehmed Bey, Konya kale kapılarının kapatılması
ve Batı Moğol hükümdarı Abaka Han'ın emriyle Selçuklu Sultanı 3.
Gıyasüddin Keyhüsrev ve vezir Sahip Ata Fahrüddin Ali'nin büyük
bir Moğol ordusu ile üzerine geldiğini haber alınca Ermenek
taraflarına çekildi (Haziran 1277). Konya önüne gelen Moğol
ordusu, Mehmed Bey’i takip ederek, Mut taraflarına gitti. Mehmed
Bey, Selçuklu sultanı ilan ettiği Siyavuş'u savaşa sokmayarak, onu
iç taraflarda güvenli bir yere gönderdikten sonra iki kardeşi Tanu ve
Zekeriya, amcaoğulları ve bir miktar kuvvetle Moğol ordusuna karşı
saldırıya geçti. Kaçmaya yüz tutan Moğol ordusu aniden geri
dönerek, tedbirsiz yakaladıkları Mehmed Bey ile kardeşlerini ve
amcaoğullarını oklayarak öldürdüler ve başlarını keserek,
Türkmenler arasında teşhir ettiler.

Selçuklu Sultanı 3.Gıyasüddin Keyhüsrev ile vezir Sahip Ata


Fahrüddin Ali, Develi Karahisar önünde Gıyasüddin Siyavuş'u da
bertaraf ettikten sonra Karamanlılar ile birlikte hareket eden
Türkmenler üzerinde baskılarını artırmışlardır. Türkmenler
üzerindeki te'dip (cezalandırma) hareketleri, Moğollar tarafından
katledilen 3. Gıyasüddin Keyhüsrev'in yerine Selçuklu tahtına geçen
2.Gıyasüddin Mesud zamanında daha şiddetle devam etmiştir.

Güneri Bey (1280-1300):


Mehmed Bey’in öldürülmesinden sonra Karamanoğullarının başına
kardeşi Güneri Bey geçmiştir. 3.Gıyasüddin'in annesi ile anlaşan
Güneri Bey, emirlik menşuru11 aldı (1283); Güneri Bey Beylerbeyi,
Eşrefoğullarından Süleyman Bey de nâib tayin edildi. Bir müddet

11
Bir kimseye vezirlik, müşirlik, beylerbeyilik vb. bir rütbenin verildiğini gösteren
padişâh fermanı.
11
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
sonra, Sahip Ata Fahrüddin'e cephe açan Karamanoğulları,
Eşrefoğulları ile işbirliği yaparak birkaç defa Konya önlerine
gelmişlerdir.

Güneri Bey, 1286 yılında Ermenilerin elinde bulunan Tarsus üzerine


yürüdü ve Ermenek tekfuru 3.Leon'un müdahalelerine rağmen
buraları tahrip etti. Kilikya Ermeni kralı 3.Leon, Karamanoğullarını
İlhanlı hükümdarı Argun'a şikâyet etti. İlhanlılar, Karaman iline bir
ordu sevk ettiler. Güneri Bey sarp bölgelere çekildi ise de Moğollar,
ona ait olan bölgeleri özellikle Larende ve çevresini harap ettiler.
Moğolların çekilmesinden sonra Güneri Bey, intikam almak için
harekete geçmişse de muvaffak olamamıştır. Güneri Bey’i ele
geçirmek isteyen İlhanlı kumandanı Geyhatu12 idaresindeki ordular,
Güneri Bey’i ele geçirememişler ama Karaman iline girerek bölgeyi
tahrip etmişler ve Larende'yi ateşe vermişlerdir.

1293’de Ermeniler, Kıbrıs şövalyeleriyle birleşerek, Alaiye


(Alanya) kalesini ele geçirmişlerse de 1294 yılında Güneri Bey,
kaleyi geri almıştır. İlhanlı taht mücadelelerinde de taraf olan Güneri
Bey, İlhanlı hükümdarı Gazan Han'a isyan eden Moğol Emiri
Baltu'ya, daha sonra da yine Gazan Han'a isyan eden Emir Sülemiş'e
destek verdi. Güneri Bey 1300 yılında vefat etmiştir.

Mecdüddin Mahmud Bey (1300-1311):


Güneri Bey ölünce, Karamanoğullarının başına Mahmud Bey
geçmiştir. Mahmud Bey, Karaman Bey’in oğlu ve Mehmed ve

12
Geyhatu Han (ö. 24 Mart 1295); 1291-1295 yılları arasında İlhanlı Devleti'nin
hükümdarı. Abaka Han’ın oğludur. Abisi Argun Han tarafından 1285 yılında
Anadolu’daki Moğol idaresinin başına getirildi. 1286 yılında Aksaray’a kadar
gelip bölgedeki beylikleri ağır bir vergiye tabi tuttu. Konya’ya gelerek 2 Haziran
1286’da 2. Gıyaseddin Mesud’u tahta oturttu. 1288 yılında Anadolu
Selçuklularına isyan eden Eşrefoğulları ile Karamanoğullarını cezalandırmak için
düzenlediği seferde Larende ve Karaman bölgesini tahrip etti.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Geyhatu_Han
12
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Güneri Beylerin kardeşidir. Güneri Bey henüz hayatta iken kardeşi
Mahmud Bey Ermenek taraflarında mühim faaliyette bulunuyordu.
1293'de Frenklerin eline geçmiş olan Alaiye'yi (Alanya’yı) geri
alarak orada Memlûk sultanı Eşref adına hutbe okutmuştur.

Mahmud Bey’in beylik müddeti tam olarak bilinememekle birlikte


H.702/1302 tarihli Ermenek Ulu Cami ve 1312 tarihli Karaman'da
İbrala köyünün kuzeyinde Mendik ve Kınık harabelerindeki cami
kitabelerinden bu tarihlerde Karaman hükümdarı olduğu
anlaşılmaktadır.

Mahmud Bey’in hükümdar olduğu dönem, Anadolu Selçuklu


Devletinin Moğollar elinde tamamen takatsiz kaldıkları, Moğolların
da Gazan Han'ın ölümünden sonra (1304) Anadolu işlerini genel
valilere terk ettikleri, bu valilerin de merkezi dinlemeyerek sık sık
ayaklandıkları bir dönemdir. Şüphesiz Mahmud Bey’in saltanatı da
Moğollarla mücadele ile geçmiştir.

Selçuklu Sultanı Gıyasüddin Mesud 1308'de Kayseri'de vefat edip,


Selçuklu saltanatı sona erince Mahmud Bey hızla hareket edip,
Konya'yı ele geçirmiş ve Karamanoğullarının bağımsızlığını ilan
etmiştir. İstiklalinin meşruiyetini sağlamak için geleneğe uyarak
Mısır'daki halifeden menşur (ferman) almıştır. Mahmud Bey üç yıl
kadar Konya'da kalıp şehrin harap yerlerini mamur ettikten sonra
Ermenek taraflarına gelmiş, Klikya Emenileri ile savaşırken
yaralanmış, savaşı Karaman ordusu kazanmasına karşılık Mahmut
Bey vefat etmiştir. Mezarı Ermenek ilçesine bağlı Balkusan
köyündedir.

Yahşi Bey (1311-1312):


Mahmut Bey'in ölümünden sonra Karamanoğulları Devletinin
başına Karaman Bey'in oğlu Yahşi Bey geçmiştir. Yahşi Bey önce
Konya'yı tahkim etmiş, bölgedeki Moğol tahakkümünü kırarak,
diğer beyliklere de tesir etmiş ve her tarafta bir istiklal havasının
13
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
esmesine sebep olmuştur. Bu durum karşısında İlhanlılar Emir
Çoban'ı Anadolu'ya göndermek mecburiyetinde kaldılar (1314).
Bütün uç beyleri Emir Çoban'ı karşılamaya gittikleri halde, Yahşi
Bey gitmemiştir. Bunun üzerine İlhanlılar Konya'yı muhasara
etmişler, Yahşi Bey uzun süre direnmişse de 1314 senesi
ilkbaharında şehir açlık sebebiyle teslim olmak zorunda kalmıştır.
Emir Çoban, Karamanlıları takip ederek Larende üzerine yürümüş
ve Yahşi Bey de muhtemelen bu sırada vefat etmiştir.

Bedrüddin İbrahim Bey (1312-1333):


Yahşi Bey'in ölümünden sonra devletin başına oğlu Bedrüddin
İbrahim Bey geçmiştir. Bedrüddin İbrahim Bey muhtemelen
Konya'yı yeniden zapt ettikten sonra Konya'da değil Karaman'da
oturmuştur. 1332'de İbn Batuta Larende'ye geldiği zaman İbrahim
Bey'i hükümdar olarak bulmuş ve kendisiyle görüşmüştür.

1318’de İbrahim Bey büyük bir süvari kuvvetinin başında olduğu


halde Doğu Klikya'ya girerek Tarsus üzerine bir akın düzenlemiş ve
Pompeipolis Köprüsüne kadar ilerlemiştir. Burada yapılan çetin
savaş sonunda Ermeni tarihçisi Sempad’ın rivayetine göre Gorigos
Kont'u Baron Oşin Karamanlıları mağlup etmiştir. Bu arada takriben
1320 tarihinde Emir Çobanın yerine Anadolu Valiliği'ne tayin edilen
oğlu Timurtaş, Karamanlılarla iyi ilişkiler kurmuş ve 1321 yılında
Timurtaş’la birlikte İbrahim Bey Ermeni bölgesine büyük bir sefer
düzenlemişlerdir.

1324'de İlhanlı devletine isyan eden Timurtaş'ın mağlup olması ve


Memlûkler'e iltica etmesi Anadolu Beylikleri tarihi için bir dönüm
noktası oluşturur. İlhanlı baskısından kurtulan Beylikler,
bulundukları bölgelerde birer birer istiklallerini ilan etmişler,
Karamanlılar da Konya ve havalisine kesin olarak yerleşmişlerdir.
Bedrüddin İbrahim Bey 1343 yılında kardeşi Halil Bey lehine
saltanattan feragat etmiştir.

14
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Mirza Halil Bey (1333-1340):
Kendisi Karaman'da oturan Mirza Halil Bey Ermenek'in idaresini
kardeşi Burhanüddin Musa'ya vermiştir. Halil Bey hakkında çok
fazla bilgi yoktur. Muhtemelen 1340 yılında vefat etmiş olmalıdır ki,
Bedrüddin İbrahim, idareyi tekrar eline almış ve durumu bildirmek
üzere Kahire'ye bir elçi göndermiş ve buna karşılık kendisine Halife
tarafından sancak gönderilmiştir. İbrahim Bey'in ölüm tarihi kesin
olarak bilinmemekle birlikte 1340'dan sonra öldüğü tahmin
edilebilir.

Fahreddin Ahmet Bey (1340-1350):


Bedrüddin İbrahim Bey'in oğludur. Babasının ölümünden sonra
Karaman Devletinin başına geçmiştir. Saltanatı uzun sürmemiş,
Ocak 1350 tarihinde vefat etmiş olduğu türbesindeki kitabeden
anlaşılmaktadır. Fahrüddin Ahmet Bey, kardeşi Şemsüddin ile
birlikte Karamandaki Emir Musa Paşa (amcaları) Medresesinde
medfundur (gömülüdür).

Şemseddin Bey (1350-1352):


Bedrüddin İbrahim Bey'in oğludur. Kardeşi Ahmet Bey'in
öldürülmesinden sonra 1350 yılında devletin başına geçmiştir. Fakat
kendisini çekemeyen ve hükümdar olmak isteyen kardeşi Karaman
Bey tarafından zehirlenmek suretiyle 1352'de öldürülmüştür. Halkın
galeyanı üzerine Ermenek Bey’i olan amcası Burhanüddin Musa
devletin başına geçirilmiştir.

Burhaneddin Musa -Emir Musa- (1352-1356:


Şemseddin Bey'in kardeşi tarafından öldürülmesi üzerine Karaman
Beyliği'nin başına amcası Burhanüddin Musa geçmiştir. Daha önce
de Larende ve bir müddet de Ermenek Beyliği yapan Emir Musa,
Şikârî'ye göre müftü, şeyh ve vaiz’dir. Emir Musa, sükûneti
sağladıktan sonra Beyliği Seyfeddin Süleyman Bey ile Karaman
Bey'e devrederek kendisi Mut'a çekilmiştir. 1356 yılında vefat

15
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
eden Emir Musa, Ermenek'te yaptırdığı Tol Medrese bitişiğindeki
türbesinde medfûndur.

Emir Musa'nın çekilmesinden sonra Karamanoğulları Devletinin


başına Seyfeddin Süleyman geçmiş ve ordu komutanlığını da kardeşi
Alâaddin Ali Bey'e vermiştir. Bu dönemde bütün kudret ve nüfuz
Alâaddin Ali Bey'in elinde olmuştur. Seyfeddin Süleyman bir
suikast sonucunda öldürülünce yerine kardeşi Alâaddin Ali Bey
geçmiştir.

Seyfeddin Süleyman Bey (1356-1361):


Bu dönemde Alâaddin Bey ordu komutanı olarak çok aktif olmuş,
oradan oraya koşmuştur. Onun bulunmadığı bir zamanda Süleyman
Bey bir suikastle öldürülmüştür.

Alâaddin Bey (1361-1398):


1361 yılında Karamanlı tahtına geçen Alâaddin Bey döneminde
Karamanlı Beyliği’nin sınırları her yönde genişlemiştir. Memlük
Sultanlığı’nın Ermeni Krallığı’na son vererek (1375) bütün
Çukurova’yı kendi topraklarına katmasından ve Orta Anadolu’daki
Eretna Devleti’nde karışıklıkların çıkmasından faydalanmak isteyen
Alâaddin Bey, başta Konya (1366-1367) olmak üzere Niğde
Karahisarı (Yeşilhisar), Aksaray, Akşehir, Ilgın, İshaklı ve
Kayseri’yi Karamanlı topraklarına kattı. Fakat Kayseri Eretnalılar
tarafından kısa süre sonra geri alındı. Bu fetihler neticesinde Babuk
(Niğde), Atabeg (İshaklı), Devletşah (Ilgın) vb. Moğol beyleri
Karamanlı hizmetine girdiler. Moğol beyleri olan sahiplerinin
ölümünden sonra Beyşehir ve Seydişehir de yine Alâaddin Bey
zamanında ilhak edildi. Alâaddin Bey geleneksel Memlük
dostluğunu bırakarak Sultan Berkuk’a karşı bağımsızlık savaşı açan
Ramazanoğulları’nı destekledi. Aynı şekilde Osmanlılar’a karşı tabii
müttefiki olan Kadı Burhâneddin’e karşı da düşmanca bir siyaset
güttü. Fakat Alâaddin Bey’in bu tutumu toprak kaybetmesine ve
Moğol oymakları arasında itibarının zedelenmesine sebep oldu.
16
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Timur’u Osmanlılar ve Memlükler üzerine yürümeye teşvik etmesi
de öç alma duygusundan kaynaklanmaktadır. 1380 yılında
Karamanlı ülkesi başşehir Larende, Gülnar, Anamur, Silifke, Mut,
Ermenek, Hâdim, Bozkır, Ereğli, Ulukışla, Niğde, Karahisar,
Aksaray, Akşehir, Ilgın, Saidili (Kadınhanı), Konya, Beyşehir ve
Seydişehir gibi yerleşim birimlerini içine alıyordu.

Karamanlı-Osmanlı münasebetleri 14. yüzyılın son çeyreğinde


dostluk duyguları içinde başladı. Alâaddin Bey 1. Murad’ın13 kızı

13
1. Murad, 29 Haziran 1326 tarihinde Bursa'da doğdu. Tam adı Murad bin
Orhan'dır. Gazi Hünkâr adıyla da bilinen 1. Murad, 1362 yılında tahta çıktı. Annesi
Nilüfer Hatun, babası Orhan Gazi'dir. 27 yıl tahtta kalan Gazi Hünkâr, 28 Haziran
1389 tarihinde hançerlenerek öldürüldü. Yerine oğlu 1. Bayezid geçti. Edirne'nin
fethi ile sonuçlanan Sazlıdere Savaşı, 1362 yılında yapıldı. Bizans
İmparatorluğuna karşı zafer elde eden Osmanlı Devleti, Balkan topraklarındaki en
güçlü devlet oldu. Bu savaşın ardından Avrupa ülkeleri Papanın önderliğinde bir
konsey oluşturdu. Türklerin Avrupa'ya doğru ilerlemesini durdurmak için Haçlı
Ordusu kuruldu. Osmanlı Devleti ile Haçlı Ordusu arasında yapılan ilk savaş Sırp
Sındığı Savaşı'dır. 1364 yılında gerçekleşen savaşta Eflak, Bulgar ve Macarlardan
oluşan Haçlı Ordusu yenilgiye uğratıldı. 1369 yılında Edirne başkent yapıldı.
(Edirne, İstanbul fethedildiği 1453 yılına kadar Osmanlı Devletine başkentlik
yapmıştır.) Sultan Murad, bazı şehirleri savaşmadan, beyliklerden çeyiz olarak
aldı. Bu şehirlerin başında Kütahya ve Akşehir geliyor. Isparta ve Yalvaç ile
Hamitoğullarından parayla alındı. 1. Murad döneminde Osmanlı mimarisi de
gelişmiştir. Bu dönemde yapılan ve günümüze kadar ulaşan en ünlü yapılar
arasında, Gelibolu Hüdavendigar Cami ve Bursa Şehadet Cami yer alıyor. Bunun
yanı sıra birçok cami ve hamam yaptıran Sultan Murad, Osmanlı mimarisinin
gelişmesinde etkili olmuştur. 27 yıl süren hükümdarlığında eğitime de önem
verilmiş ve 50'ye yakın yeni medrese açılmıştır. Dönemin en önemli gelişmeleri
arasında Yeniçeri Ocağının kurulması da yer alıyor. İlk başta padişahın
güvenliğini sağlamak için kurulan Yeniçeri Ocağı, daha sonraki yıllarda Varna ve
Niğbolu Savaşlarının kazanılmasında etkili oldu. Özellikle 16. yüzyıldan sonra
birçok isyan çıkaran ve iç karışıklığa neden olan Yeniçeri Ocağı, 2. Mahmut
tarafından 1826 yılında kaldırıldı. 1. Murad hem savaşlarda hem de yönetimde çok
büyük başarılara imza attı. Tımar sistemini kuran padişah, ilk kez Pençik sistemini
uyguladı. İlk vezir ataması da onun döneminde yapıldı. Yeniçeri Ocağından bir yıl
sonra Topçu Ocağı kurulmuştur. Bu ocakta yapılan toplar ilk kez 1. Kosova
Savaşında kullanıldı. Çek ve Sırpların da yer aldığı Haçlı Ordusuna karşı yapılan
17
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Nefîse Sultan’la (Melek Hatun) evlendi.14 Karamanlı-Osmanlı
münasebetlerinin bozulmasında, 1. Murad’ın Hamidoğulları’na15
ait Yalvaç ve Karaağaç ile bazı yerleri satın almasının önemli rolü
vardır. Buraları kendisi ele geçirmek isteyen Alâaddin Bey, Murad
Hudavendigâr Balkanlar’da seferde iken Karaağaç, Eğridir ve
Yalvaç’ı işgal etti. Osmanlı padişahı bunu savaş sebebi saydı ve
damadının üzerine yürüdü. Alâaddin Bey’in barış istemesine rağmen
iki ordu Konya önlerinde karşılaştı. İfrenk (Frenk) Yazısı denilen
yerde yapılan savaşta Karamanlı kuvvetleri talimli ve tecrübeli
Osmanlı ordusuna yenildi (1386). Konya Kalesi’ne sığınan Alâaddin
Bey’in hanımı aracılığıyla kayınpederinden istediği ikinci barış
talebi Sultan Murad tarafından kabul edildi. Alâaddin, hanımının
babasına ricada bulunması ve Balkanlar’daki şartlar sebebiyle bu
tehlikeyi çok hafif atlatmıştı. Yapılan antlaşmaya göre Beyşehir
Osmanlı idaresine geçti. Ancak Alâaddin Bey Osmanlılarla
mücadelede kararlıydı. Nitekim Sultan Murad’ın Kosova savaşında
(1389) şehid olduğunu16 duyar duymaz Beyşehir’i zapt etti ve Batı

savaş, Osmanlı Devletinin kesin zaferiyle sonuçlandı. Savaşın sonunda 1. Murat,


yaralıların durumunu kontrol ederken bir Sırp askeri tarafından göğsünden
hançerlendi. Ağır yaralanan padişah, bir gün sonra vefat etti ve yerine oğlu 1.
Bayezid geçti.13
14
Bu evlilikten 1. Murad’ın torunu, Akmedrese’yi yaptıran 2. Alâaddin Ali Bey
doğmuştur.
15
Beyliğin adı, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’ın hizmetine
girmek üzere aşiretiyle birlikte Kuzey Suriye’yi terkederek Anadolu’ya geldiği,
uzun süre sultanın çocuklarına ve askerlerine silâh tâlimi yaptırdığı, Alâeddin’in
ölümünden sonra yerine geçen oğlu 2. Gıyaseddin Keyhusrev tarafından başarılı
hizmetleri sebebiyle mükâfatlandırılarak 638’de (1240) Isparta ve Burdur yöresine
uç kumandanı olduğu rivayet edilen Hamîd Bey’den gelir. Beyliğin adı bazı
çağdaş kaynaklarda, sonradan Osmanlı hâkimiyeti dönemine bir sancak adı olarak
intikal eden Hamîd-ili şeklinde de geçer.
https://islamansiklopedisi.org.tr/hamidogullari
16
Kosova Savaşının tarihi 28 Haziran 1389 olarak tespit edilmiştir. Osmanlı
tarihçilerinden Neşri savaşın tam gün ve ayını vermemekle birlikte Yıldırım
Bayezid’in tahta çıkış tarihini 4 Ramazan 791/ 27 Ağustos 1389 şeklinde kaydeder
18
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Anadolu’daki beyleri yeni Osmanlı padişahına karşı mücadeleye
çağırdı. Fakat bazı beylikleri idaresi altına alan Yıldırım Bayezid’in
yaklaşması üzerine savaşa cesaret edemeyip Ermenek’e çekildi ve
elçi göndererek barış istedi.

Balkanlar’daki âcil durum sebebiyle kayınbiraderi onun bu isteğini


kabul etti ve Beyşehir’e bağlı Köşkbükü köyünün batısındaki yerler
Osmanlılar’a ait olmak üzere barış yapıldı (1391). Alâaddin Bey
Sivas, Kayseri, Tokat, Kırşehir ve dolaylarında hüküm süren güçlü
bir devletin başında bulunan Kadı Burhâneddin ile de iyi
geçinemedi.

Niğbolu Savaşı sırasında (798/1396) Osmanlılar’a ait Ankara’ya


saldıran Alâaddin, Beyşehir Valisi Sarı Timurtaş (Temürtaş) Bey’i
esir aldı, ancak savaşın kazanıldığını duyunca onu kendi elçisiyle
birlikte Yıldırım Bayezid’e gönderdi. Karamanlı elçisini kabul
etmeyen Sultan Bayezid ordusunu Karaman iline sürdü. Konya
yakınlarındaki Akçay’da yapılan savaşta yenilen Alâaddin Bey
Konya Kalesi’ne kaçtı (1397). Osmanlı hükümdarı şehri kuşattı ve
kuşatmanın onuncu günü Konyalılar canlarına ve mallarına
dokunulmaması şartıyla şehri teslim ettiler. Yakalanan Alâaddin Bey
padişah tarafından Sarı Timurtaş Bey’e teslim edildi ve padişahın
emriyle öldürüldü (1398).17

Eğer bu tarih doğruysa o vakit Kosova savaşıyla Yıldırım Bayezid’in tahta çıkışı
arasında iki aylık bir süre olduğu dikkati çeker.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/112130
17
https://tr.wikipedia.org/wiki/I._Bayezid
Yıldırım Bayezid’in bu konuda çok acımasız olduğu diğer bazı olaylardan da
anlaşılmaktadır. 1. Bayezid, Kosova Meydan Muharebesi'nin son saatlerinde
babasının suikasta uğrayıp öldürülmesi üzerinden sonra kaçan düşman
askerlerinin peşinde olan kardeşi Yakub Çelebi çağırtılarak çadırda boğdurtarak
tahtın tek varisi konumuna gelmiştir. Zamanının tarihçisi Âşıkpaşazâde, Yakub'un
öldürülmesi o gece askeri ıztıraba (acıya) düşürdü demektedir. 17
19
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Yıldırım Bayezid, Konya’dan sonra Larende ve Niğde’yi de zapt
ederek Alâaddin’in oğulları ve kendi yeğenleri olan Mehmed ve Ali
Beyleri Bursa’ya götürüp hapsetti. Böylece Süleyman’ın oğlu Şeyh
Hasan idaresindeki İç-İl müstesna bütün Karaman ili Osmanlı
topraklarına katıldı. Yıldırım Bayezid Karaman ilinin idaresini
oğullarından Mustafa’ya verdi.

Alâaddin Bey döneminde Karaman Beyliği güneybatıda Silifke’den


kuzeybatıda İshaklı’ya, batıda Beyşehir’den doğuda Develi
Karahisarı’na (Yeşilhisar) kadar uzanmıştı. Onun ilk yıllarındaki bu
başarılarında siyasî durumun müsait olmasının ve karşısında
kuvvetli şahsiyetlerin bulunmamasının önemli yeri vardır. Daha
sonra karşısına 1. Murad, Yıldırım Bayezid ve Kadı Burhaneddin
gibi güçlü hükümdarlar çıkınca başarısızlıklar birbirini izledi.
Karaman Beyliği de gittikçe zayıfladı ve küçüldü.

Osmanlı ise topraklarını Anadolu’da da genişletti. Akkoyunlu Kara


Yülük Osman’ın kadı Burhaneddin Ahmed’i pusuya düşürüp
öldürdükten sonra hükümdar ilan edilen çocuk yaştaki oğlu Şehzade
Alaaddin Ali Çelebi ile şehir halkı ve ümera meclisi aldığı kararla
Osmanlı Padişahı 1.Bayezid’den yardım isterler. Bunun üzerine,
daha önce Amasya’yı almış olan 1. Bayezid büyük oğlu Süleyman
Çelebi’yi mühim bir kuvvetle Sivas’a gönderdi. Bu kuvvetler
Akkoyunlu Kara Yülük Osman Bey’i mağlup etti. Şehir de
Süleyman Çelebiye teslim oldu. Bu suretle devlet arazisinin büyük
kısmı Tokat, Niksar, Sivas, Kayseri, Osmanlı hâkimiyetine geçti. Bu
şekilde Karahisar-i Şarki ve Alucra’da Osmanlı hâkimiyetine geçmiş
oldu. Aslında Kadı Burhaneddin Ahmed çok güçlü bir liderdi. Onun
hayatta olduğu dönemde Timur, Anadolu’ya girmeye cesaret
edememişti.18

18
https://muratdursuntosun.wordpress.com/2012/01/24/kadi-burhanettin-
devletinin-genel-durumu/
20
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
2. Mehmed (1398-1423) ve Ali Bey 1402-:
Yıldırım Bayezid’in eniştesi olan güçlü Karamanoğlu Alâaddin
Bey’i kesin bir şekilde mağlup edip öldürmesinden sonra Mehmed
Bey’in liderliği hükmü altında toprakları olmadan bir süre şeklen
devam etmiştir.

Ancak Kadı Burhaneddin Ahmed’in ölümünden sonra Timur’un


ordusuyla Anadolu’da görünmesinden sonra Yıldırım Bayezıd 1402
yılında Ankara Savaşı’nda yenilince, Timur Batı Anadolu’yu almış,
Timur’un orduları Bursa’ya gelerek şehri tahrip etmiştir. Bu olaydan
sonra Timur, Karamanoğlu topraklarını Kayseri, Kırşehir, Sivrihisar
ve Beyşehir’le birlikte Alâaddin Bey’in oğulları Mehmed ve Ali
Bey’e vermiştir. 2. Mehmed Bey, Hamîd-ili’ni ülkesine kattıktan
sonra Memlükler arasındaki iç çekişmelerden de faydalanarak
Tarsus’u aldı. Ardından Karahisar ve Kütahya’yı, bir rivayete göre
Antalya’yı zaptetti,

Timur’un çekilmesinden sonra Bayezıd’ın oğulları arasında çıkan


taht kavgaları sırasında Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından Bursa
şehri kuşatılmış ancak ele geçirilememiştir.19

Bursa’yı alamayınca Mehmed Bey, babasını öldürttüğü için


Yıldırım Bayezıd’ın şehir dışında olan kabrini açtırarak kemiklerini
çıkarttırmış ve hamam külhanında yaktırmıştır.20 Bu konu bazı
yazılarda da üstü kapalı dile getirilmiş ve şöyle belirtilmiştir: Sultan
Çelebi Mehmed, Rumeli’de kardeşi ile üçüncü defa savaşa başladığı
sırada, Karamanoğlu Mehmed Bey Bursa’yı muhasara etti. Şehri
yağma ettiği gibi, dayısı Yıldırım Bayezid’in ölüsünden intikam

19
https://bursa.ktb.gov.tr/TR-70230/tarihce.html
20
Bu hususu Ertan Özyiğit’in Kayıt Dışı programında Tarihçi-Yazar Mehmet
Dilbaz dile getirmiştir.
https://www.youtube.com/watch?v=rb-ferhWYyA
21
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
almaya da kasteden Mehmed Bey, şehir halkını fena halde tazyike
başladı.21
Çelebi Mehmed’in Osmanlı birliğini yeniden sağlaması üzerine 2.
Mehmed Bey Beyşehir, Seydişehir ve Akşehir’i Osmanlılar’a geri
vermek zorunda kaldı (1414). Ertesi yıl Osmanlı ordusuna yenilerek
oğlu Mustafa ile birlikte yakalanan Mehmed Bey, barışı
bozmayacağına dair yemin etmesi üzerine Çelebi Sultan Mehmed22
tarafından oğluyla birlikte serbest bırakıldı.

Öte yandan Mehmed Bey’in oğullarından İbrahim Bey de Çelebi


Sultan Mehmed’den yardım alarak amcası Ali Bey’le savaşmış ve
onu Niğde’ye dönmeye mecbur bırakmıştı. Memlük Sultanı el-
Melikü’l-Müeyyed Şeyh’in 1421’de ölümü üzerine hürriyetine
kavuşan Mehmed Bey deniz yoluyla Anadolu’ya döndü ve ülkesinde
hâkimiyetini yeniden kurmakta güçlük çekmedi. Tahta yeni geçmiş
olan Osmanlı Padişahı 2. Murad’ın, amcası Mustafa Çelebi ile
uğraşmasından faydalanmak isteyen Karamanoğlu Mehmed Bey
Tekeoğlu Osman’ın teşvikiyle Antalya’yı kuşattı. Ancak o sırada
kaleden atılan bir top güllesinin isabetiyle öldü (1423). Oğulları
tarafından naaşı Larende’ye götürüldü ve orada defnedildi.

Mehmed Bey’in ölümünden sonra Niğde’de bulunan kardeşi Ali Bey


bütün Karaman ilinin hâkimi olduysa da bu çok sürmedi. 2.
Murad’ın kız kardeşiyle evlenen ve ondan yardım alan Mehmed
Bey’in oğlu İbrahim amcasını ikinci defa yenerek tekrar Niğde’ye
dönmeye mecbur bıraktı. İbrahim Bey amcasının ölümü üzerine
Niğde’yi de idaresi altına aldı.

21
http://tarih.tumders.com/karamanoglu-mehmedin-bursayi-kusatmasi-ve-celebi-
sultan-mehmedin-anadoluya-gecmesi.html
22
Osmanlı devletini 11 yıllık fetret döneminden sonra toparladığı için devletin
ikinci kurucusu kabul edilir.
22
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Taceddin 2. İbrahim Bey (1323-1464):
Büyük hedefleri olan Taceddin İbrahim Bey, Sırp ve Macarlarla bir
ittifak antlaşması yaparak Eğridir ve Isparta gibi Hamid-ili
şehirlerini işgal ettiyse de (1433) 2. Murad üzerine yürüyünce İç-İl’e
çekildi ve barış istedi. 1435 yılında yapılan antlaşma ile de
Hamidoğulları topraklarının bir Osmanlı sancağı olduğunu kabul
etti. Buna karşılık Karaman beyi, Dulkadirlilere karşı önemli bir
zafer kazanarak Kayseri, Ürgüp, Develi Karahisarı (Yeşilhisar) ve
Uçhisar şehir ve kalelerini ülkesine kattı. Öte yandan İbrahim Bey
Osmanlı düşmanlığı siyasetini de bırakmamıştı. Gerçekten
Macarların 1442 yılında Osmanlılara saldırmasına paralel olarak
Karaman hükümdarı da Beylerbeyi Turgutoğlu Hasan Bey
kumandasında bir kuvvetle Osmanlılara ait Ankara, Beypazarı,
Kütahya, Karahisar, Bolvadin ve Hamid-ili’nde yağma ve tahribatta
bulundu. Bu yağma harekâtına Osmanlıların verdiği karşılık çok sert
oldu. 2. Murad, İbrahim Bey’in yaptıkları hakkında Mısırlı
âlimlerden de fetva alarak kalabalık bir orduyla Karaman iline girdi
ve yağmalattı. O sırada İbrahim Bey İç-İl’e çekilmişti. Hanımını ve
veziri Server Ağa’yı göndererek barış istedi. Osmanlı padişahı
Macarların Segedin Antlaşması’nı bozmaları sebebiyle onun bu
isteğini kabul etti. Ağustos 1444’te yapılan anlaşmaya göre İbrahim
Bey bundan böyle Osmanlılara karşı hiçbir tecavüzde bulunmamayı,
oğlunu rehin vermeyi ve gerektiğinde asker göndermeyi taahhüt
ediyordu. Bu şartlara göre Karaman Beyliği Osmanlı Devleti’nin
tâbiiyeti altına girmiş oluyordu. 1448 yılında Kıbrıs Krallığı’na ait
Körkes (Koricos) Kalesi’ni alan İbrahim Bey Konya’yı kendisine
başşehir yaptı ve buradaki Keykubad Sarayı’nda (Alâaddin Köşkü)
oturdu.

23
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Karamanoğlu İbrahim Bey, 2. Murad'ın ölümüne kadar Osmanlılarla
herhangi bir anlaşmazlığa düşmemekle beraber, genç padişah 2.
Mehmed'in tahta geçmesiyle yeniden eski heveslerine kapılmıştır.23
Taceddin İbrahim Bey’in, Çelebi Sultan Mehmed’in kızından Pir
Ahmed, Kasım ve Alâaddin adlarında oğulları olmuştur. Büyük oğlu
İshak’ı kendisine veliaht yapmıştı. Ancak İbrahim Bey’in ağır
şekilde hastalanması üzerine Pir Ahmed Konya’da hükümdarlığını
ilân etti. Şehirde kalamayacağını anlayan İbrahim Bey, oğlu İshak’la
kaçarken Gevele Kalesi’ne varmadan yolda öldü (1464), cesedi
Larende’ye götürülerek buradaki türbesine gömüldü. Karaman
beylerinin büyüklerinden olan Taceddin İbrahim Bey, başta Larende
ve Konya’daki imaretler olmak üzere pek çok eser yaptırtmıştır.
Âlimleri ve edipleri himaye eden İbrahim Bey, kendisiyle görüşen
Fransız seyyahı Bertrandon de la Broquiere tarafından otuz iki
yaşında yakışıklı bir hükümdar olarak kaydedilir.

Karamanoğlu İbrahim'in 1464'te ölmesi üzerine oğulları birbirlerine


düşmüşlerdi. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yardımıyla
İshak Bey Karamanoğlu beyliğine sahip oldu. Bunun üzerine diğer
oğlu Pir Ahmed Bey Fatih Sultan Mehmed’den yardım istedi ve
gelen yardım sayesinde Beyliği ele geçirdi. Fakat Pir Ahmed Bey bir
süre sonra gidip Venediklilerle anlaşınca, bu duruma sinirlenen Fatih
Sultan Mehmed, Karaman Seferi'ne çıkmaya karar verdi. Konya ve
Karaman alınarak Osmanlı'ya bağlandı. Karaman halkı İstanbul'a ve
çeşitli yerlere göç ettirildiler.

Arşivdeki bir belgeye göre Haçlılarla ittifak ettiği için İbrahim


Bey’le ilgili olarak dört mezhebden fetva alınmıştır. Başkanlık
Osmanlı Arşivi Fon Kodu: TS. MA. E. Dosya No: 757, Gömlek No:

23
http://dosya.kmu.edu.tr/kamam/userfiles/files/13)%20Zerrin%20G%C3%BCna
l%20%C3%96DEN-
%20%27%27Karamano%C4%9Fullar%C4%B1%20Beyli%C4%9Fi.pdf
24
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
73, Tarihi: 1 Muharrem 855 (3 Şubat 1451), Konusu: Sultan
2.Murad’ın Haçlı muharebesinde ordusunun Haçlılarla ittifak eden
Karamanoğlu İbrahim Bey hakkında dört mezheb mensubundan
aldığı fetvalar. (TSMA No: 6467/1)
Pir Ahmed Bey (1464-1474):
İbrahim Bey’in ölümünden sonra Karaman ili Pir Ahmed ile İshak
arasında paylaşıldı. Buna göre İshak merkezi Silifke olan İç İl ile
Ermenek ve Mut yörelerine, Pir Ahmed ise ova bölgesine sahip oldu
ve Konya’da oturdu. Ancak çok geçmeden İshak, Akkoyunlu
Hükümdarı Uzun Hasan’dan yardım alarak Pir Ahmed’in üzerine
yürüdü. Pir Ahmed de Fatih Sultan Mehmed’e iltica etmek zorunda
kaldı. Osmanlılar’ın yardımıyla İshak’ı yenen Pir Ahmed Karaman
Beyliği’nin tamamını idaresi altına aldı (1465).

Pir Ahmed, Osmanlı nüfuzundan kurtulmak için Memlûk ve


Akkoyunlu Devletleriyle işbirliği teşebbüslerinde bulundu ve
Afyon’da Memlûk seferi hazırlıkları içinde bulunan Fatih’in
davetine açıkça karşı koydu. Bunun üzerine Fatih, Pir Ahmed’in
Akkoyunlu Devleti ile işbirliğine girişmesinin önüne geçmek için,
Konya üzerine yürüdü ve Konya ile Gavele kalesini zapt etti.

Pir Ahmet Karataş’a çekildi. Bu olayın ardından Sadrazam Mahmut


Paşa’ya Konya ilindeki amele ve sanatkârların İstanbul’a
sürülmesini emretti. Ayrıca, Konya’da bir iç kale inşa ettirip buraya
bir dizdar ve kethüda tayin etti, Gavele kalesini de yıktırdı. Böylece
yeni oluşturduğu Konya vilâyetinin idaresini şehzade Mustafa
Çelebi’ye verdi. Bununla beraber Osmanlı kuvvetleri çekilir
çekilmez, Pir Ahmed ve Kasım Beyler, Larende’den Konya üzerine
yürüyüşe geçtiler. Yeni yapılan iç kalenin24 mukavemeti karşısında
(1470 Haziran), Ereğli, Aksaray, Develü ve Niğde gibi eski Karaman

24
Ahmedek: Etrafı yüksek dış surlarla korunan iç kale.
https://www.uludagsozluk.com/k/ahmedek/
25
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
şehirlerini zapt ettiler. Karamanoğullarının bu hareketleri üzerine
Osmanlılar bir kısım Karaman şehirlerini tekrar ele geçirdiler
(1471).

Pir Ahmed, Uzun Hasan’ın yanına gitti. Bu olay Osmanlılarla


Akkoyunluların arasının açılmasına neden oldu. Osmanlılar Avrupa
ve Anadolu'daki topraklarını genişletirken, Akkoyunlular Devleti'de
Doğu Anadolu, Kafkasya, İran ve Irak üzerinde hâkimiyet
kurmuşlardı. Sınırlarını genişleten iki Türk Devleti arasında büyük
bir savaş kaçınılmaz olmuştu.

Fatih’in halası yani Karamanoğullarının anneleri, Uzun Hasan’dan yardım


istemek üzere yola çıkmış, ancak yolda vefat etmiştir. Bununla beraber
Uzun Hasan, Pir Ahmed ve Kasım Beylerin teşvikiyle Karaman ili üzerine
taarruzlarda bulunmaya başladı. Osmanlı-Akkoyunlu çatışması 11 Ağustos
1473’de Otlukbeli’nde yapılan savaş ile sona erdi. Bu savaştan sonra
Akkoyunlular bir daha kendilerini toparlayamadılar. Fatih Sultan
Mehmed, Akkoyunlu tehlikesini bu şekilde engellemiş oldu.
Anadolu'da ve Rumeli'de birçok sefer düzenleyip pek çok zafer
kazanmıştı. Buna rağmen güneyde güçlü bir devlet konumunda olan
Memlüklerle problemler yaşandığı halde sıcak bir savaştan
kaçınmıştı.25 Pir Ahmed’in kardeşi Karaman Fatih’e sığındı, Kasım
Bey ise Niğde civarındaki Hasan dağına çekildi.26

Fatih, bu savaştan sonra Konya Valisi Şehzade Mustafa Çelebi ile


Lalası Gedik Ahmed Paşa’yı Karaman ilinin yeniden zapt ve fethine
memur etti. Şehzade Mustafa Çelebi’nin harekete geçmesi üzerine
ondan çekinen Venedikliler, süratle Karaman sahillerini terk ettiler.
Karaman iline yürüyen Gedik Ahmed Paşa ise Otlukbeli
Savaşı’nda Zeynel Mirza maiyyetinde sol kolda yer alan ve savaş
25
İbrahim Sarı, Büyük Türk Devletleri, 2017
26
Doç. Dr. Zerrin Günal Öden, Karamanoğulları Beyliği,
26
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
sonrası İçel’e kaçan Pir Ahmed’i Larende civarında mağlup
ederek, Ermenek’i zapt etti. Pir Ahmed kısa süre sonra hastalanarak
öldü. Pir Ahmed, kardeşi Kasım Bey tarafından ataları Nure
Sûfî’nin mezarı yanına defnedilmiştir.27 Bu arada Karamanlıların
son mukavemet merkezlerinden sayılan Silifke, Kasım Bey’in
yanında bulunan Osmanlı topçularının taraf değiştirmesi sonucu
Gedik Ahmed Paşa’ya teslim olmuştur. Devele ve Karacahisar’ın da
Mustafa Çelebi’ye teslim olmasından sonra, Karaman ilinin hudut
kalesi olan Lülüe (Lulon) kalesi de teslim alınmıştır.

Çevirisi yapılan kitapta Pir Ahmed’in Karamanoğlu topraklarındaki


mücadele sırasında öldürüldüğü yazmaktadır. Ancak Pir Ahmed’in
Uzun Hasan’a sığındığı ve Gümüşhane’de vefat ettiği gerçeğe daha
yakın gibi durmaktadır. Zira Gümüşhane’nin Pir Ahmet köyünde
kabri bulunmaktadır.

Pir Ahmed’in Gümüşhane’de de türbesi olduğu bilindiğinden bu konu tetkike


27

muhtaçtır.
27
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Türbe duvarındaki kitabede şöyle yazmaktadır: Pir Ahmed
Karamanoğlu 2.İbrahim’in 7’si ana tarafından Osmanlı olan 8
oğlundan birisidir. Babasından sonra yerine geçerek Konya’yı
başkent yapıp 5 yıl (1464-1469) saltanat sürmüş, Konya ve
çevresinde idareyi ele almıştır.

1.İbrahim’in büyük oğlu olan İshak Bey’in Akkoyunlu hükümdarı


Uzun Hasan Bey’den aldığı yardımcı kuvvetlerle Karaman Beyliğini
ele geçirmesi üzerine Pir Ahmed Osmanlılara başvurmuş, Antalya
Sancak Bey’i Köse Hamza Bey kuvvetleriyle Karaman’a girmiş,
Silifke kalesinden başka diğer Karaman topraklarına da sahip olarak
kısa bir süre Osmanlı egemenliği altında bulunmuştur.

Daha sonra Osmanlıya muhalefet etmesi üzerine Fatih


komutasındaki Osmanlı ordusunun Karaman memleketine girmesi
sonucu Veziriazam Mahmud Paşa’nın Larende’ye Pir Ahmed
üzerine gönderilmesi sonucu çıkan savaşta yenilgiye uğramıştır.

Sonrasında Pir Ahmed, Tarsus’a oradan da Uzun Hasan Bey’in


yanına gitmiş, Akkoyunlulara yapmış olduğu hizmetten ötürü
kendisine Gümüşhane’nin Yeniyol, Pir Ahmet, Tekke, Kızılköy ve
şimdiki Özcan Mahallesi yurt verilmiştir.

28
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

Türbesi Zeminin Altındadır


29
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

Pir Ahmed Türbesi


Fatih’e sığınan ve kendisine Edirne’ye tâbi Çirmen sancağı verilen
Karaman Bey bir yıl sonra vefat etti. Osmanlılar, başta Larende
olmak üzere Ereğli ve Aksaray gibi Karamanlılara taraftar şehirlerin
Müslüman ve Hıristiyan halkını İstanbul’a sürdüler. Nitekim
İstanbul’da Büyük Karaman’a (Çarşamba semti) Larendeliler,
Küçük Karaman’a (Fatih semti) Konyalılar, Aksaray semtine de
Aksaraylılar yerleştirildi. Karamanlı Hıristiyanlar da Yedikule
civarında iskân edilmiş, hatta Samatya ile Narlı kapı arasındaki
Hagios Konstantinos Kilisesi uzun süre Karamanlılar Kilisesi olarak
tanınmıştır. Karamanlı Hıristiyanlar daha sonra Fener ve özellikle
Kumkapı semtine yayılmışlardır.28

Bu arada Şehzade Mustafa Çelebi ölmüş, Gedik Ahmed Paşa bir süre
Toroslar’ı ve civarını kontrol altında tutmak maksadıyla Larende’de
28
Doç. Dr. Zerrin Günal Öden, Karamanoğulları Beyliği,
30
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
oturmuştur. 1474’te Karaman Beylerbeyliği’ne getirilen Bosnalı
Mehmed Paşa da zaman zaman Kasım Bey ile savaşmak zorunda
kalmıştır. Bununla beraber Kasım Bey, Osmanlı baskısına karşı
duramayarak, önce Taşili’ne sonra da Memlûk Sultanlığı’na
sığınmıştır. Fatih onun iadesini Memlûk Sultanı Kayıtbay’dan
istemiştir. Karaman ili, 1476 tarihinde kesin olarak Osmanlı
topraklarına katıldı ve Karaman Valiliği’ne Şehzade Gıyaseddin
Cem Çelebi (Sultan) getirildi. Cem’in, Kasım Bey ve çevre halkı ile
dostluk kurduğu, Konya’da hayır işleri yaptığı bilinmektedir.

Fatih Sultan Mehmed’in vefatı üzerine kardeşi Bayezid ile saltanat


mücadelesine girişen Cem Çelebi, gerek Karamanoğlu Kasım Bey,
gerekse Karamanlı cemaatler tarafından desteklendi. Nitekim Kasım
Bey, beraberinde Turgutlu, Varsak, Özer, Kosun ve Karaisali
cemaatleri olduğu halde Konya üzerine yürümüş, yeni Karaman
Valisi Bayezid oğlu Şehzade Abdullah Çelebi ile Karaman
Beylerbeyi Hadım Ali Paşa’nın kuvvetlerini Mut yakınında mağlup
etmiştir. Ancak, 2. Bayezid’in emri ile hareket eden Gedik Ahmed
Paşa karşısında Taşili’ne (İç-il’e) çekilmek zorunda kalmıştır.

Bununla beraber o, Cem’in tekrar Anadolu’ya girdiği sırada onu


Adana’da karşılamış ve Konya kuşatmasına katılmıştır. Çok şiddetli
geçen Konya kuşatmasından bir sonuç alamayan Kasım Bey, Cem
Çelebi’nin Rodos’a ilticasından sonra 2. Bayezid ile anlaşma
yapmak zorunda kalmıştır. Bu anlaşmaya göre Osmanlıların
himayesinde ölüm tarihi olan 1483 yılına kadar İçel’in bir kısmında
beylik yapmıştır. Buna rağmen, Cem’e yardım etmeleri yüzünden
Kasım Bey’i asla af etmeyen 2. Bayezid, ilk fırsatta bu kasım Bey’in
taraftarlarını dağıtmış, Karaman ilini kati olarak Osmanlı eyaleti
haline getirmiştir.

O günlerde yaşananları anlatan belgeler Topkapı Sarayı Arşivinde


bulunmaktadır. Başkanlık Osmanlı Arşivi Fon Kodu: TS.MA.e.
Dosya No: 881, Gömlek No: 39, Tarihi: 29 Zilhicce 877 (27 Mayıs
31
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
1473), Konusu: Memluk kumandanı Emir Baş Bey ile Akkoyunlu
kumandanı Bayezid'in arasındaki muharebe neticesinde
vilayetinin halinin fena olduğu, atlarının alınıp adamlarının
kılıçtan geçirildikleri, sağ kalanları da soyup sattıkları, Urfa'yı
ele geçirdikleri, Uzun Hasan'ın gönderdiği Bayındır Han'ın baş
olup Karamanoğlu Kasım Bey’le beraber olduklarına dair
Şirmerd adlı bir şahsın arizası. a.g.y.tt (TSMA No: 8942/1)
Başkanlık Osmanlı Arşivi Fon Kodu: TS.MA.e. Dosya No: 750,
Gömlek No: 45, Tarihi: 29 (Z) Zilhicce 888 (28 Ocak 1484),
Konusu: Sultan 2.Bayezid'in validesi Gülbahar Hatun'un
Karamanoğlu Kasım Bey'in vefat haberi üzerine Sultan II.
Bayezid'e uzun ömür ve saltanatının devamı duası ve
temennileri. a.g.tt (TSMA No: 5870/1-2)
Başkanlık Osmanlı Arşivi Fon Kodu: TS.MA.e. Dosya No: 754,
Gömlek No: 63, Tarihi: 29 (Z) Zilhicce 889 (17 Ocak 1485),
Konusu: Karamanoğlu Kasım Bey'in vefatı üzerine
Turgutoğlu'na iltihak eden (katılan) isyankâr Larende halkının
üzerine yürüyerek Turgutoğlu'nun kaçtığının Karaman Valisi
Karagöz Mehmed Paşa tarafından bildirildiği. a.g.tt (TSMA No:
6148/1)
Başkanlık Osmanlı Arşivi Fon Kodu: TS.MA.e. Dosya No: 859,
Gömlek No: 29, Tarihi: 7 Safer 918 (24 Nisan 1512), Konusu:
Yanlarına topladıkları bazı adamlarla Osmanlı topraklarına
giren Karamanoğlu Kasım Bey ile Cem Sultan'ın izalesine dair
Suriye umerasından biri tarafından esbak Sadrazam İshak
Paşa'ya ihbarda bulunulduğu. (TSMA No: 8363/1)
Şikarî’ye göre, Kasım Bey’in üç oğlu ve bir kardeşi ile birlikte
Bayezid tarafından zehirletilmiştir. Kasım Bey’in ölümü ile
Karamanoğulları Beyliği sona ermiştir. Bu suretle Karamanoğulları

32
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
toprakları Osmanlılar tarafından 1483 yılında merkez Konya olmak
üzere Karaman eyaleti haline getirilmiştir.

Osmanlı il yazıcısı timarların gelirlerini azalttığı için Karamanlı


sipahileri isyan çıkardılar (1500-1501) ve İran’da yaşayan Kasım
Bey’in yeğeni Mustafa’yı bey yaptılar, ancak Mustafa Bey Osmanlı
kuvvetlerine karşı koyamayıp Mısır’a gitti ve 1513 orada öldü.
Karamanoğulları’na bağlı Turgutlu, Bayburtlu gibi oymaklar İran’da
Safevî Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynamışlardır.

“Karamanoğulları Beyliği, takriben bir buçuk asır boyunca önce


Selçuklu, sonra Osmanlı Devleti ile iç içe geçen siyasî hayata ile
Anadolu Türk tarihi içinde önemli bir yer işgal eder. Siyaseten
kendilerini Anadolu Selçuklularının mirasçısı kabul eden
Karamanlılar, öteki Türk Beylikleri üzerinde de etkin olmak
istemişlerdir. Osmanlı Devleti’nin büyümesi karşısında zaman
zaman Memlûklara dayanarak ya da Venedik, Rodos gibi Batılı
devletlerle ilişkiler yoluyla, kimi kez de Osmanlı Devleti karşısında
yer alan Trabzon Rum Devleti ve Akkoyunlu Devleti ile işbirliği
yoluna giderek varlıklarını korumaya çalışmışlardır. Bu mücadeleci
ve iddialı beylik hakkında Haydar Uryan ve Balaban’dan rivayetler
nakleden El-Ömeri’ye göre; zengin ve büyük nimet sahibi olan
Karamanoğullarının askeri çoktu, savaşçı insanlardı. On dört şehri
ve yüz elli kalesi olan bu beyliğin idare merkezi olan Ermenak’tan
sonra en büyük şehri Larende idi. Karamanoğulları Ermenak’tan
başka Larende ve Konya’yı kısa süre de olsa Niğde ve Silifke’yi
beylik merkezi yapmışlardır. Şemseddin Abdüllatif’in El- Ömerî’ye
anlattığına göre, Mahmud Gazan Han, “Eğer Karamanoğulları Rum
Türkmenleri olmasaydı güneşin battığı yere kadar atımla çiğnerdim”
demiştir.”29

29
https://www.altayli.net/karamanogullari-beyligi.html
33
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Memleketim olan Alucra’nın yakın ve uzak civarında
Karamanoğullarının bekasının izleri bulunmaktadır. Bunu en
belirgin olarak nüfus kayıtları ve diğer arşiv kayıtlarından takip
edebilmekteyiz. Bunları örneklendirerek asıl konumuza giriş
yapmayı uygun buldum.

Nahiye-i Alucra tabi-i liva-i Karahisar-i Şarki Müslim / Üskidâri


(Üsküdarlı) Emin Efendi
Defter No: 1053

Karye-i Keşimbür tabi-i mezbur nahiye-i Alucra


Sıra 1 / Hane 1
Orta boylu kır sakallı Karamanoğlu Mustafa veled-i Mehmed
Sin (yaş) 60
34
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Yine Alucra’da bulunan bir aile Karamanoğulları kökenlidir. Bu
aileden Mehmet Karamanoğlu ile yaptığım söyleşide dedelerinin
1.Dünya Savaşı sırasında 3 kardeş olarak Karaman’dan Karadeniz
bölgesine geldiklerini, burada birbirlerini kaybettiklerini, dedesinin
Giresun’un Yağlıdere ilçesine geldiğini, anneannesi ve dedesi
Halil’in burada vefat etmesi üzerine amcalarının orada kaldığını
babası Ali Karamanoğlu’nun 5-6 yaşlarında iken tek başına
Alucra’nın Karaağaç köyüne gelerek Rasim Kurum’un himayesinde
yetiştiğini belirtti. Babası Ali Karamanoğlu yetişince çobanlık,
kasaplık, lokantacılık yapmış, daha sonra Alucra Esnaf Kefalet
Kooperatifini kurmuş. MHP ve DP ilçe başkanlıkları yapmıştır.

Birbirini kaybeden kardeşlerin birinin Ordu’ya, birinin Trabzon’a


giderek yerleştiği tahmin edilmektedir. Giresun Yağlıdere’de
kalanlar Palaklı Mahallesinde bulunmaktadırlar.

Vaktiyle Karahisar-i Şarki’ye (Şebinkarahisar’a) bağlı İskefser


(Reşadiye) kazasında da 1852 yılında Karamanoğlu görülmektedir.
Bu da göstermektedir ki Karamanoğulları Osmanlı’da
dağıtıldıklarında yerleştirildikleri yerlerden biri de
Şebinkarahisar’dır.

Başkanlık Osmanlı Arşivi Fon Kodu: EV.d. Defter No: 14533,


Tarihi: 05 Recep 1268 (25 Nisan 1852), Konusu: Karahisar-i
Şarki’de Evkaf-ı Hümayun’a bağlı vakıf arazilerinin ferağ,
intikalat ve mahlukatından elde edilen tapu varidatıyla Evkaf-ı
Hümâyûn Hazinesi’ne verilen meblağın miktarı.

35
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

İskefser kazası kuralarından evkaf-ı hümâyun dâhilinde


bulunan Temircili karyesinden toprak tasarruf edenlerden
Şahmazâde Rıf’atlu Osman Ağa’nın zabt ve tasarrufunda olan bir
kıt’a tarla ki bir tarafı Uluyol’dan ve bir tarafı Masazıkdan ve bir
tarafı İbiloğlu Feyzullah tarlasından ve bir tarafı Karamanoğlu
İbrahim tarlasından işbu hudud ile mahdud (sınırlı) olan tahminen
üç buçuk kile tohum istiab eder tarlayı darende-i sened Numan
Ağazâde Abdulbâki Ağa’ya yediyüz guruş mukabelesinde hakk-ı
tasarrufunu ferağ ve tefviz (ihale edip) ve ağa-yı muma-ileyh kabul
ve tefviz eylemiş (üzerine almış) olduğu mahalli meclisinden vürud
eden (gelen) mazbatadan anlaşılmış olduğundan ber muceb-i
talimat-ı seniyye yüzde beş guruş i’tibarıyla resm-i tapusu ahz
olunduğu (verildiği).
Kıymet 700
Resm-i Adi 35

Başkanlık Osmanlı Arşivi Fon Kodu: NFS.d. (Nüfus Defteri), Defter


No: 1058, Tarihi 29 Zilhicce 1251 (16 Nisan 1836), Konusu:
Trabzon eyaleti, Karahisar-i Şarki sancağı, İskefsir kazası
Müslim nüfus defteri.

36
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

İskefsür kazasında mütemekkin (yerleşmiş) İslam

Kaza-i İskefsir tabi-i liva-i Karahisar-i Şarki

Karye-i Temürcili tabi-i kaza-i mezbur

Sıra 20 / Hane 5
Orta boylu kara sakallı Karamanoğlu Kahraman bin Halil Sin
(Yaş) 45

37
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Eskiden Gümüşhane’nin Torul ilçesine bağlı iken şimdi merkez
ilçeye bağlı olan Kodilbahçe (Torul Bağçeleri) yeni ismiyle Dibekli
köyüne ait olan tarihi nüfus kaydında da Karamanoğullarının izi
görülebilmektedir.

Trabzon Eyaleti Gümüşhane Sancağı Torul, Gümüşhane,


Yağlıdere, Santa kazası Müslim nüfus defteri 1251.

Karye-i Torul Bağçeleri

Sıra 22 / Hane 7
Kısa boylu aksakallı Karamanoğlu Hasan Sin (Yaş) 60
Sıra 23 / Hane 8
Orta boylu kara sakallı Karamanoğlu Süleyman Sin (Yaş) 50

Karamanoğullarının izini Trabzon’da da sürmek mümkündür.


Karaman ya da Karamanlıoğulları, Karamandan geldikleri için bu

38
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
adı aldıklarını söylediler. Maçka’nın Sahanoy / Köprüyanı nüfusuna
kayıtlıdırlar. Maçka bir ara idari olarak Torul’a bağlıydı.

Karye-i Sahanoy
Sıra 1 / Hane 1
Muhtarı orta boylu kır sakallı Karamanlıoğlu Ahmed Veled-i Ali
Sin (yaş) 52

Gümüşhane’ye ait 1117 numaralı defterde bulunan bir kayıt oldukça


ilgi çekicidir. Burada bir kişinin kaydının yanına Karaman’da imiş
diye not düşülmüş olması oldukça dikkat çekicidir. Bu da buradaki
bazı Karamanoğlu kökenlilerin Karaman’la irtibatının devam
ettiğine işaret etmektedir.

Mahalle-i Afnos tabi-i mezbur karye-i Krom


39
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

Sıra 76
“Karaman’da imiş”
Oğlu sarı sakallı Süleyman Sin 55.
Amed (Gitti) fi 21 (R) Rebiü’l-ahir (12)51 (16 Ağustos 1835)

Kelkit Alansa köyünde de Karamanoğullarına kökeni dayananların


olduğu bilinmektedir. Torul’un Yıldız ve Altınpınar köyünde
bulunan Karamanoğlu veya Karamanlar Trabzon ve Rize bölgesinde
bulunan yaylalarda hayvancılık yaparken Rize bölgesinde
tutunamayarak 93 harbinden önce Torul’un Yıldız köyüne geldikleri
rivayet edilmektedir. Halen bu soyadını kullanmakta olanları vardır.
Ayrıca Karamanoğlu, Dernekpazarı, Akköse ve Ulucami köylerinde
de vardır. Göç ettikleri yerler arasında Trabzon’un Boztepe-i Zir
(Aşağı Boztepe) ile Maçka kazasının Mesariye Ali Çelebi köyü de
bulunmaktadır. Yine Karaçam, Demirli, Taşkıran ve Çaykara
köylerinin nüfus defterlerinde de Karamanoğullarının izini görmek
mümkündür. Karamanoğlu kökenliler Sürmene ve Giresun Çepnileri
içinde de vardır.30

Gümüşhane’nin Kaletaş köyünde de Karamanlı soyadını


taşıyanların olduğu bilinmektedir.

30
Bilgi: Adnan Güngör Üçüncüoğlu, Torullu Araştırmacı-Yazar
40
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

ÇEVİRİ

Şikâri31 Tarihine Başlarken (Ferid Uğur)


Selçuk Devleti, İlhanlıların sürekli müdahalesiyle yıkıldıktan sonra
Anadolu’da zuhur eden Beylikler arasında en büyüğü ve kuvvetlisi
olan Karaman Beyliği’nden bahis tarihlerin Konya için değer ve
önemleri fazladır.

Çünkü 227 sene kadar hükümran olan bu beyliğin en çok faaliyet


sahası ve dâr-ül mülk’ü (başkenti) Konya vilayeti ve Konya şehri idi.
Konya tarihini yazmak için Karamanoğulları tarihini de etraflıca
bilmek lazımdır.

Devr-i İstibdad’da32 Karamanlılara dair bilinen şeyler hemen hemen


klasik Osmanlı tarihlerinde yazılı vakalardan ibaret idi. Meşrutiyet
devrinde araştırma ve inceleme merakı arttı. Kitabeler, paralar ve
sair eserler tetkik edildi. Bu sırada Şikâri evveli bir kitab da meydana
çıktı. Fakat sırf Karamanoğullarından bahis bu tarihin görülen
mufassal (ayrıntılı) ve muhtasar (özet) kopyaları müverrah (tarihli)
ve muharrirlerimiz arasında şüpheler uyandırdı. Bazıları kimin
tarafından yazıldığına dair içerisinde bir kayıt ve işaret bulunmayan

31
Kataloglarda Karamannâme, Kitâb-ı Karamaniyye, Kitâb-ı Tevârîh-i
Karamaniyye şeklinde anılan eserin yazarı olarak zikredilen Şikârî’nin kimliği
kesinlik kazanmamıştır. Müellifin “Şikârî” mahlaslı bir kişi olduğunu gösteren tek
ibare eserin mukaddime kısmında geçen, “Eğer bilmek dilersen bu gubârı/Ayaklar
toprağı ya‘nî Şikârî” beytidir. Buradan hareketle Şikârî’nin kimliğinin tesbiti için
yapılan incelemelerde onun XVI. yüzyıl tezkirelerinde rastlanan Şikârî mahlaslı
şairlerden biri olabileceği ileri sürülmüştür.
https://islamansiklopedisi.org.tr/sikari
32
Devr-i İstibdad: İstibdat devri, baskı ve zulüm dönemi. Genellikle Sultan 2.
Abdülhamid danemi bu adla adlandırılmıştır. Devlet karşıtı gayrimüslimlerin
ortaya attığı bu söz içeride de bazı kişiler tarafından benimsenerek kullanılmıştır.
Zamanla yazılı literetürde de kullanılır olmuştur.
41
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
mufassal (ayrıntılı) tarihin Şikâriye mensup olmadığı iddiasında
bulundular. Bazıları da Şikâri’nin muhtasar ve mufassal iki eseri
olduğunu yazdılar. Bu şüphenin izalesi (ortadan kaldırılması) daha
ziyade Konya’ya düşen bir vazife olduğu gibi Karaman tarihini
Konya’da bastırmak da Konyalıları ilgilendirmesi icab eden kültür
işlerinin en mühimlerinden idi. Her işin bir vakti ve her vaktin bir
icabı var derler, doğru bir söz. Bilgi âleminde epeyce dedikoduyu
mucib (sebep) olan eldeki Karaman tarihinin memba’larını
(kâynaklarını) araştırarak hakikati meydana çıkarmak ve en doğru
Şikâri Tarihini Konya’da bastırmak zamanı artık gelmişti. Sayın ve
bilgin ilbayımız (valimiz) ve halkevi başkanımız Cemal
Bardakçı’nın himmetleriyle üniversite kitap sarayında mevcut
mufassal Karaman tarihinden Ali Emiri merhumun kopya ettirip
kütüphanesine koyduğu nüsha ile yine merhumun kütüphanesinde
bulunan ve muhtasar (Şikâri Tarihi) denilen bir nüshanın suretlerini
getirterek elimizdeki mufassal (ayrıntılı), muhtasar (özet) nüshalarla
karşılaştırdık. Mufassalların aynı muhtasarların da yine aynı şeyler
olduğu anlaşıldı. Müellifleri malum olmayan mufassallar İbrahim
Aczi’nin33 kaleminden çıkmış, fakat değişerek, şişerek çıkmış. İlk
mektep öğretmenliğinden bu sene emekli olan Bay İbrahim Aczî
arkadaşımızın anlattığına göre Karaman’da nüfus memuru
bulundukları sırada (1326 mali senesinde (Rûmi 1910)) Konya valisi
Tarih-i Osmanî encümeni azasından Arifî Paşa devren Karaman’a
gelmiş orada Karamanoğullarına dair ne gibi kitaplar bulunduğunu

33
İbrahim Aczi Kendi, Konya’da Piri Mehmet Paşa Mahallesi’nde 1299 (1883)
yılında dünyaya geldi. Babası Kurşuncuzâde Ethem Efendi’nin oğlu Mahmut
Efendi (d.1315- ö. 1899)’dir. 1895 yılında Konya İdâdisi’ne başlamıştır. Bunun
yanında özel hocalardan Arapça, Farsça dersleri almıştır. 1900 yılında İstanbul
Mülkiye Mektebi’ne başlamıştır. Kitaplığındaki 135 kitap halen Konya Yazma
Eserler Bölge Müdürlüğü’ne bağlı Yusuf Ağa Yazma Eserler Kütüphanesi’ndedir.
9 Ağustos 1965'te vefat etmiştir.
http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/aczi-ibrahim-aczi-kendi
42
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kaim-makamla (kaymakamla) meclis idare azalarından sormuş,
böyle şeylerle İbrahim Aczi’nin meşgul olduğunu söylemişler bunun
üzerine İbrahim Aczî’yi çağırtıp, sizde Karamanoğullarına dair
vesaik varmış, görebilir miyim demiş. O da Karaman’da mukim
Hadimizâde Enver Efendi’den vaktiyle okumak için aldığı bir
tarihten istinsah ettiği (çoğalttığı)34 bazı parçaları getirip göstermiş.
Çok memnun olan paşa bunların ikmaliyle (tamamlanmasıyla) bir
nüshasının kendisine gönderilmesini mükerreren dilemiş. İbrahim
Aczî, Enver Efendi’den kitabı bin rica ve minnetle tekrar alarak
başından sonuna kadar ale’l-acele kopya ettikten sonra paşa için de
yeniden bir suret çıkarmaya başlamış. Fakat bu defa aynen
çıkarmayıp paşanın daha ziyade memnun olacağını ve takdir edeceği
zannıyla eski kelime ve ifadeleri yenileştirmiş ve diğer eserlerden
toplattığı münasip (uygun) malumatı da katıp karıştırmış, kitabın
müellif (yazar) ve mütercimlerinden (tercüme edenlerden) bahis
satırları terk etmiş. Osmanlılar aleyhindeki husumet-kârâne sözleri
kaldırmış, onların yerlerine başka eserlerden aldığı Osmanlı
fütuhatını (fetih ve zaferlerini) koymuş ve bazı müfit (faydalı)
notlarda yapmış. Ve’l-hâsıl kitap hacmen büyümüş ve başka bir şekil
almış olduğundan bunun menba’ı (kâynağı) hakkında belki binlerce
bihakkın (tam manasıyla) tereddüd (kararsızlık) hâsıl olmuştur. Arifî
Paşa’nın vefatından sonra kızı tarafından Darülfünun Kütüphanesine
teberru’ edilen (bağışlanan) Karaman tarihi işte budur. İbrahim
Aczî’nin yazıp bize verdiği iki kıt’a suret de hemen hemen bunun
aynısıdır. Hadimizâde merhum Enver Efendi’deki asıl nüsha ise
bilahare Veled Çelebi’ye, ondan Konya İnhisarlar Başmüdürü İhsan
ve onun ölümü ile de refikası Bayan Perver vasıtasıyla elli altı
yaprağı noksan olarak bize geçti. Koparılmış olan yaprakları bulduk,
yerlerine koyduk. Şimdi hem bu mecmuada parça parça çıkarmamız

34
Eskiden fotokopi ile çoğaltma imkânı olmadığından aynıyla yeniden yazılır ve
buna istinsah etme denilirdi. Kopyalama da bu şekilde olurdu.
43
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
hem de kitap şeklinde bastırmaya teşebbüs ettik. Yukarıda arz
ettiğim veçhile bu nüsha ile Ali Emiri merhumun Millet
Kütüphanesi’ne bıraktığı muhtasar (özet) Şikârî nüshası ifade
itibarıyla ufak tefek müstensih (kopyasını çıkaranın)
değiştirmesinden sarf-ı nazar, birbirinin aynıdır. İkisi de Şikârî’nin
tercümesidir. İkisinde de Şikârî’nin adı:

Eğer bilmek dilersen bu gubârî (zerre)


Ayaklar toprağı ya’ni Şikârî
Beytinde geçmektedir. Binaen-aleyh şimdiki halde ellerde ve
kütüphanelerde bulunan Karaman tarihlerinin kaynağı Şikârî’nin
Yarcani’den35 tercüme ettiği kitaptır. Ayrı me’huzlardan
(nakledilmişlerden) alınmış mufassal (ayrıntılı) ve muhtasar (kısa ve
öz) Karaman tarihleri yoktur.

Bizdeki kitap sağlam samani bir kâğıda yazılmış 20,4x14,5 ebadında


(335) sahifeden ibarettir. Her sahifesinde (13) satır vardır. Ali Emiri
Kütüphanesi’ndeki muhtasar Şikâri’nin 182 sahife olması beher
sahifesinde (25) satır bulunmasından ileri gelmiştir. Bizdeki
nüshanın “Ez-in-cânib (diğer taraftan)” (bu yanda) ve “ravi eydür
(nakleden der ki)” sözleri kırmızı ile yazılmıştır. İçinde yaldıza36,
çiçeğe dair bir şey yoktur. Cildi mukavvadır. İmlasında epeyce
müstensih (kopyasını çıkaranın) hataları vardır. Baş sahifesinin
arkasında sene 1023 (1614) diye bir tarih ve tarihin üstünde üç küçük
satırlık bir yazı varsa da bu yazı ile o sahifeye basılan mühürler
okunamayacak bir halde karalanmıştır. Yine bu sahifenin alt

35
Gazneli Sultan Mahmut namına Firdevsî’nin Şeyhnâmesi ve Selçuklu Sultanı 3.
Alaaddin Keykubat için Dehhanî’nin Selçuknâmesi’nden esinlenen Karamanoğlu
Alaaddin Bey Karamanlılar için de bir şeyhnâme yazılmasını ister ve bu görev
Yarcani adında bir şaire verilir. Yarcani’nin Karamannâme’sini; 16. asrın
sonlarında yazılan bu şeyhnâmeyi, Şikârî 16. asırda Osmanlıcaya çevirmiştir.
36
Süs ve tezhip anlamında
44
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
tarafında ve sağ kenarına yakın bir yerde “Kitab-ı Tevârih-i
Karamâniye, Kahraman-ı Zaman37, tarih Rebiü’l-ahir Sene 1153 (1
Temmuz 1740)” ibaresi mevcuddur. Bu ibarenin sonradan kitabı ele
geçiren biri tarafından yazıldığı ve asıl istinsah (çoğaltma) tarihinin
1023 (1614) olduğu şüphesizdir. Kitaptaki vukuat Yavuz Selim
zamanında Karamanoğlu Kasım Bey’in kethüdası Hucendi oğlu
tarafından zehirlenmesiyle bitiyor.

İbrahim Aczî’den aldığımız onun da Ermenek’de38 Hidayet isminde


bir telgraf çavuşunun evindeki kitaptan kopya ettiğini söylediği üç
yaprak menşur ve Farisi tarih ibaresine bakılırsa Şikâri’nin vaktiyle
bu dile de çevirdiğine hüküm etmek lazım gelir. İleride bu
yaprakların fotoğraflarını da derç edeceğiz. Mes’elenin daha ziyade
tavazzuh etmesi (açıklaması) ve Şikâri’nin kim olduğunun ve bu
eseri nasıl yazdığının herkesçe anlaşılması için Ali Emiri39
merhumun vaktiyle “İkdam” Gazetesi’nde neşr ettiği (yayınladığı)
makale ile kütüphanesindeki muhtasar Şikâri tarihinin arkasında
kendi el yazısıyla eserin mahiyeti hakkında yazdığı yazıyı aşağıya
koymayı münasip gördük. Şunu da söyleyelim ki Şikâri tarihinin aslı
olan Yarcani Şehnâmesi bi’t-tabi bir nevi halk vekâyi’namesidir.
Firdevsi’sinin meşhur şehnâmesinde olduğu gibi bunda da mâ
vaka’a (gerçekte olana) uymayan bir takım hurafeler ve şairâne
mübalağalar vardır. Yarcaniden sonra eseri tezyil (ilave) edenler de

37
Karamanoğulları Tarih Kitabı, Zamanın Kahramanları
38
Ermenek, Karaman iline bağlı bir ilçedir.
39
Ali Emîrî ya da Ali Emîrî Efendi (d. 1857, Diyarbakır - ö. 23 Ocak 1924,
İstanbul), araştırmacı ve tezkire yazarı. Bilinen en eski Türkçe sözlük olan Divânu
Lügati't-Türk adlı eserin orijinal tek kopyasını bularak kültür hayatına kazandıran
kişidir. Otuz yıl kadar Osmanlı Devleti'nin değişik eyaletlerinde memuriyet
yapmış ve gittiği yerlerde nadide kitapları toplamıştır. Oluşturduğu büyük kitap
koleksiyonunu devlete bağışlayarak İstanbul'daki Feyzullah Efendi Medresesi'nde
"Millet Kütüphanesi"ni kuran Ali Emîrî; ömrünün sonuna kadar kütüphanenin
idareciliğini yürütmüştür.
45
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
belki aynı vadide yürümüşlerdir. Esasen eski tarihlerden hangisi
vardır ki içinde az çok garîbe (hayret edilecek şey) ve mübalağa
bulunmasın? Şu halde Şikâri’de görülecek asılsız rivâyetleri atıp
hakikatleri almak tarihle uğraşanlar için güç bir şey değildir. Ne de
olsa bu eserin basılması Köprülüzade Profesör Mehmed Fuad
üstadımızın dedikleri gibi Karaman tarihinin tenviri (aydınlatılması)
için ehemmiyeti haiz bir teşebbüstür.

Ali Emiri’nin Karaman tarihi hakkında Necib Asım’a hitaben


İkdam’da çıkan yazısı:
İkdam Gazetesi’nin 8842 numerosuyla tevali (devam) eden
nüshalarında Karaman tarihine dair olan güzide makalelerini
mütalaa ettim. Birinci makalenizde “Mahmud Gaznevi namına
Firdevsi-i Tusi’nin bir şehnâmesi olduğu gibi Karamaniler namına
da “Şikâri” mahlaslı bir zât bir şehnâme yazmış. Bunu sonra bir zât
nesren (düz yazı olarak) Türkçe’ye tercüme etmiş ve hatta
tercümesine vesâir çok vukuat (olay) ilave ederek Sultan Selim-i
Evvel’in Mısır seferine kadar olan (Karaman) vukuatını zabt etmiş.
Merhum Arifi Paşa için Karaman kazası nüfus kâtibi İbrahim Âczî
Efendi namında bir zât da pek güzel hâşiyelerle40 istinsah etmiş”
(çoğaltmış) ibaresini gördüm.

Karamaniler namına olan Farisi mevzun (düzgün) şahname, Şikâri


nam zâtın değildir. Firdevsi şehnâmesini41 Sultan Alaaddin

40
Bir sayfanın kenarlarına veya altına, metnin herhangi bir noktasıyle ilgili olarak
yazılan açıklama ve ekleme, çıkma
41
Şehname veya Şahname, Firdevsi'nin eski İran efsaneleri üzerine kurulu
manzum destanıdır. İran edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul
edilir. 977 ila 1010 arasında yazılmıştır. 60.000 beyit civarında hacime sahiptir.
Tek şair tarafından yazılan en uzun epik (destansı) şiirlerdendir.
46
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Keykûbad-ı Selçuki “görerek Selçuk hanedânı için “Dehhâni”42 nam
şaire” Şeyhnâme-i Firdevsi” tarzında yirmi bin beytli bir şehnâme
yazdırmış ve bu şehnâme’yi “Alâaddin-i Karamâni” görüp
“Yarcani” nam şaire de Karaman hanedanı için bir nazire inşad
ettirmiş (şiir olarak yazdırmış). İşte bu Karaman şehnâmesi’ni
“Şikâri” nam zât görerek nesren (düz yazı olarak) Türkçe’ye tercüme
etmiştir.

Bunun böyle olduğunu “Şikâri” menşur olarak tercüme eylediği


Karaman tarihinin baş tarafına karib (yakın) bir mahalde yazıyor. Ve
(Yarcani’nin) ba’zı Farisi beytlerini de tarihinin ba’zı mahallerinde
vesika (belge) olarak irad ediyor (söylüyor). “Dehhâni” ve
“Yarcani”nin Selçukiler ve Karamâniler hakkında inşad etdikleri
(şiir olarak yazdıkları) şehnâmeler her türlü taharriyata (araştırmaya)
rağmen henüz bulunamadı. Lâkin “Şikâri’nin” “Yarcani”
şehnamesinden tercüme eylediği mensur (düz yazı olarak)
“Karaman Tarihi” yanımda mevcuttur.

Zât-ı âlîlerinin beyân buyurduğunuz İbrahim Aczî Efendi’nin Arifi


Paşa merhum için istinsah (kopya ettiği) ve müşarün-ileyhin kadir-
dân (kıymet bilen) kerimelerinin Darülfünun’a ihdâ eylediği (hediye
ettiği) “Karaman Tarihi” Şikâri’nin olmayıp başka bir zâtın olmak
lazım gelir. Çünkü Şikâri kendi tarihinin baş tarafında:

42
Elde bulunan tek kasidesinde Horasan’dan Anadolu’ya geldiğini ve tekrar oraya
dönmek istediğini söyleyen Dehhânî’nin hayatı hakkında bilinenler kendisinin bu
ifadesinden ibarettir. Hoca Dehhânî’yi ilim dünyasına tanıtan M. Fuad
Köprülü’nün tesbitlerine göre şair, III. Alâeddin Keykubad zamanında (1298-
1302) Anadolu’ya gelerek bu hükümdara intisap etmiş, onun sarayında bulunmuş,
eğlence ve irfan meclislerine katılmıştır. Ayrıca sultan tarafından bir Selçuklu
şehnâmesi yazmakla görevlendirilmiştir. Dehhânî’nin sonraları izine
rastlanmayan bu eseri Şikârî’nin Târih’indeki rivayete göre 20.000 beyitten
meydana gelmekteydi.
https://islamansiklopedisi.org.tr/hoca-dehhani
47
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

Eğer bilmek dilersen bu gubarî


Ayaklar toprağı yani Şikârî

Beytini tahrir ediyor (yazıyor). Halbuki sizin beyan buyurduğunuz


Karaman tarihinde bu beyt yoktur. Bir de Şikârî’nin bizde olan tarihi
181 sahife olduğu halde Arifi Paşa’nın istinsah ettirdiği
(kopyalattığı) tarih takriben (yaklaşık olarak) bunun iki mislinden
ziyadedir. Bütün kitabın iki satırlık ibareleri bile birbirinin aynı
değildir.

Hususuyla zât-ı âlîlerinin İkdam Gazetesi nüshalarında Bulgarlara


dair neşr ettiğiniz makalelerin hiç biri Şikârî ismi tahtında (altında)
olan Karaman tarihinde yoktur. Arifi paşa-i merhum o tarihi
Karaman’da yani “Larende”43 şehrinde bulup yazdırdığını bana
söylemişti.

(Larende) kasabasının yetiştirdiği ezkiyâdan (zeki, saf ve temiz


kimselerden) olup el-haletu-hazihi (hali hazırda) Evkaf Nezareti
evrak müdürlüğünde bulunan “Rıf’at” Bey’e bu babda müracaat
ettiğimde bana Karaman tarihinin bir muhtasar ve diğeri mufassal
olmak üzere iki nüsha olduğuna dair ve Larende kasabası hakkında
birçok izahat verdi. Ve bu kasabanın vaktiyle evvelki cesametine
(büyüklüğüne) dair ve tarihi ba’zı malumatı hakkında biri büyük
sahifeyi havi bir izahnâme itasıyla da (vermekle de) tevsik eyledi
(belgeledi). İşte hülâsaten tahrir ediyorum (özet olarak yazıyorum).

43
Şems'ed-din Sami Bey (Kamus-ül A'lam'ında Karaman ilini) şöyle yazmıştır.
Anadolu'nun orta kısımlarının güney cihetine verilen isim olup, Konya, Niğde,
İçel sancaklarından ibarettir. Bu bölge, Selçuk Devletinin çökmesinden sonra,
İstiklal kazanarak oralarda hüküm süren Karamanoğulları adı ile anılır. Bu
hükümetin ilk teşekkülünde Larende Kasabası merkez olup, sonra yine Konya'yı
terke mecbur olmuşlar, Larendeye çekilmişlerdir. Şimdi dahi Karaman ilinin
merkezi Larende ad olunup (isimlendirilip), bu kasabaya Karaman dahi denilir."
48
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

Maskat-ı re’sim (doğum yerim) olan (Medine-i Larende)44 şimdiki


Karaman kazası merkezi olup Darende ile iltibası (karıştırılması)
vak’an Karaman namı ile yadd-ı tevsimi (isimlendirilmesi) irade-i
aliyye iktizasından idi. Mekteb-i Rüşdi’de iki Osman Efendi
namında ihtiyar ve malumatlı bir hocamız var idi. Car-ı mülasıkımız
(yakın komşumuz) idi. Ben mektepte sınıfın birincisi idim. Hocamız
münâsebet (ilgi ve alaka) düştükçe tarihten bahis eder ve asâr-ı
atikadan madud (eski eserden sayılmış) ve el-haletu hazihi (hali
hazırda) mevcut olan bakâyâ-yı ebniye ve emâkini (kalan bina ve
dükkânları) ta’rif eylerdi. Bir gün hanesinde hoca efendiyi ziyaret
ettiğimde Larende’nin vaktiyle bir kasaba olduğunu ve “Kal’a-i
Atik” (Eski Kale) ile “İmaret Kadimeye”den (Eski Vakıflardan) ve
“Nefise Sultan” merkadi (kabri) ile diğer beyler türbelerinden bahis
(konu) açtı. Ve beni bir gün pederinin arabasıyla buraları gezdirip
malumatdar edeceğini (bilgi vereceğini) söyledi.

Hususi kütüphanesinin yukarı katındaki kitapları arasından kabı eski


ve parlak meşinli bir kitap çıkardı. Ve bunun Karamanoğulları tarihi
olduğunu beyan etti (açıkladı). Ve Larende kasabasında ancak iki
kişi nezdinde iki tane Karaman tarihi bulunup bunların birisi
kendisindeki olduğunu ve diğeri de eşraf-ı memleketten Hadimizade
Enver Efendi’nin idüğini (olduğunu) ve Enver Efendi’de olan
Karaman tarihini kendisindekinden çok mufassal (ayrıntılı) olup
binaen-aleyh biri mufassal diğeri muhtasar (özet) olmak üzere bu
kitapların mahrum ve mektum (yoksun ve gizli) tutulduğunu ilave
buyurdu. Sonra Der-saadet’e gelip Mekteb-i Mülkiye’de iken bir
tatil esnasında memlekete gittiğimde işittim ki Konya’da o zaman
vali bulunan Arifi Paşa devren Karaman’a gelmişler. Enver Efendi
nezdinde olan Karaman tarihini haber almışlar. Kazanın nüfus ve

44
Larende şehrinde
49
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
tahrirat kitabetlerinde bulunmuş olan İbrahim Bahri Efendi’ye bu
tarihin bir nüshasını istinsah edip (kopyalayıp) kendisine
göndermesini emretmişler. Binaen-aleyh benim bildiğim şudur ki,
Karamanoğulları tarihi bir tane değildir. Hatta âl-î Karaman
(Karamanoğulları) zamanından kalan ve ba’zı beylerin merkadı
(kabri) bulunan hazine-i mahsusayı (özel hazineyi) ihtiva eden ve
pek tarihi nukuş ile müzeyyen (nakış ile süslü) bulunan imaret-i
kadime kütüphanesinde (kitaphanesinde yazılmış) dahi bu babda
(konuda) birçok vesâik-i mektube (mektuplar) ve ecza-yı mesture
(örtülü, gizli kısımlar) var imiş. Kezâlik “Nefise Sultan” (ki
Hüdavendigâr Sultan Murad Han-ı Evvelin kerimesi (kızı) ve
Karamanoğlu Alaaddin Bey’in zevce-i muhteremesidir) Mektebi
Kütüphanesi’nde (kitaphanesinde) dahi bu kabil (bunun gibi) vesâik
mevcut imiş. Bunları mahalli eşraf ve ulemâ meclislerinde işittiğim
çoktur. Lakin suret-i mazbuta ve mahfûza da bulunmamaktan naşi
(korunup gözetilmemekten dolayı) bekâyâ-yı kitap (kitabın hali)
azü(r)de-i nebbaş (incinmiş, soyulmuş) bir halde olduklarını da
hatırlıyorum. O muhteşem kasaba içindeki çiniler vesâir zi-kıymet
ahcar (kıymetli taşlar), eyâdî-i na-kesan ve seyyâhan (kişi
yoksunluğu ve seyyahlar eli) ile talan edilmiştir. Maa-t-teessür
(maalesef) bendeleri sen tetebbu’de (etraflıca incelemede) olarak
değil mahzaten (tek başına) gelişi güzel seyranlar (seyretmek)
münasebetiyle meşhudat ve mesmuatımı (bilgi ve işittiklerimi) nakl
ve hikâye mevki’indeyim.

İşte edib-i muhterem Larendeli Rıf’at Bey’in hulasa-i ifadatından


(özet sözünden) dahi Arifî Paşa’nın istinsah ettirdiği muhtasar
(çoğalttırdığı özet) olan Şikâri tarihi olmayıp Karaman tarihinin
başka bir kimse tarafından yazılmış mufassalı (ayrıntılısı) olduğu
anlaşılıyor. Hususuyla Şikâri tarihi serâpâ (tamamen) hasmâne
(düşmanca) bir takım elfaz (sözler) ve ta’biratı (deyimleri) havidir.
Arifi Paşa’nın istinsah ettirdiği (kopyalattığı) mufassal (ayrıntılı)
50
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Karaman tarihinin son yaprakları istisna edilirse (ayrı tutulursa) baş
taraflarında öyle münasebetsiz elfaz (sözler) ve ta’birat (deyimler)
yok gibidir. Hatta Sultan Orhan Gazi’nin Karamanoğlu Alaaddin
Bey’e 758 senesi evâilinde (1357 senesi başında) muaveneti
(yardımı) hakkında mühim (önemli) ve dilnüvaz (gönül okşayan)
ibareli sahifeler vardır ki ne bizim tarihimizde ne de Şikâri tarihinde
yoktur. Doğrusu bu tarih bizim için pek mühimdir. Lâkin Arifi
Paşa’nın nüsha-i müstensihesi (çıkarılmış kopyası) nihayetinde
(sonunda) ketebe (kâtip), izahat (açıklama), tarih mefkûttur
(kayıtlıdır). Biz de bulunan tarihten istinsah edildiği (çoğaltılıp
kopyalandığı) ve tarihin de ne tarihte yazılmış bulunduğu kayd u
işaret olunmalıydı.

İşte bu mühim tarih ihtiyaca salih (uygun) bir şekil almak için
İbrahim Aczi ve Hadimizâde Enver Efendilere ve sâir erbab-ı vukufa
(bilen kişilere) müracaatla asıl tarihi bulup tedkikat ve tatbikat icra
etmek lazımdır. Zira Arifi Paşa’nın istinsah ettirdiği (kopyalattığı)
tarihin umum elfaz (sözler) ve ta’biratının (deyimlerinin) aslına
muvafık bulunması bana şüpheli gibi geliyor.

Bendeki Şikâri tarihini ben Maliye Nazır-ı Esbakı merhum Ragıb


Bey’den almıştım. Ragıp Bey de Edirne valisi Erzincani İzzet
Paşa’nın vefatında Edirne Defterdarı idi. Terekesinden aldığını bana
söylemişti. Kitabın nihayetinde (sonunda) tarih şu ibaredir. Kad
temme (Tamamlandı). Fi şehri Cemaziye’l-evvel sene tis’a aşer ve
miete ve elf (Ağustos 1707). Min hicreti men-lehü’l-izzu ve’ş-şeref.
Binaen-aleyh makalelerinize me’haz (kâynak) ittihaz buyuduğunuz
Arifi Paşa’nın istinsah ettirdiği (kopyalattığı) Karaman tarihi
nereden alınıp istinsah olunduğuna (kopyalandığına) ve o tarih ne
zaman te’lif olunduğu (yazıldığı) gibi kitabın zirinde (altında) tarih
tahrir (yazılı) bulunup bulunmadığına ve zahrında (arkasında)
at…(silik tam okunamadı).…ler ve mühürler var ise bunlardan ne
51
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
tarihinde yazıldığına dair Karaman’da bulunan erbab-ı vukufdan
tedkik olunmasını ve Karaman kütüphanelerinde başka nüshası
bulunabilirse kimler tarafından ve ne zaman vakf edildikleri
anlaşılması mühimmat-ı tarihiyedendir (önemli tarihi olaylardandır).
Zât-ı âlîlerinde bu babda vukuf (bilgi) ve malumat var ise beyan
buyurulması, yok ise Darulfünun namına Konya Maarif
Müdürlüğü’ne yazılıp mes’elenin mechuliyetten (bilinmezlikten)
kurtarılması lazımdır. Tarihimize hakikaten hizmet edilmiş olur
efendim. Ali Emiri

Ali Emiri’nin Şikâri ve eseri hakkında verdiği malumat


Şikâri:

Şikâri’ye ait minyatür45


45
Şikâri Karamannâme (Zamanın Kahramanı Karamanilerin Tarihi) Karaman
Valiliği-Karaman Belediyesi, Çekül Vakfı, Hazırlayanlar Metin Sözen, Necdet
Sakaoğlu, s.80
52
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Onuncu karn-ı Hicri (asır) Osmanlı şairlerindendir. Acem Kasım
Paşa’nın torunu ve Diyarbekir defterdarı olup sonra mirliva olan
Hasan Bey’in oğludur. İsmi Ahmed’dir. Ava meraklı olduklarından
(Şikâri) diye şöhret bulmuştur. Merhum Şemsi Paşa’nın akrabasıdır.
Derviş meşrebli ve hoş tabiatlı bir adam olup Yusuf ve Züleyha
menkıbesini nazma (yazmaya) başlamış ise de tamamlamadan
912’de vefat etmiştir. Eser: Sultan Mahmud-ı Gaznevi namına
(Firdevsi)’nin şehnâmesi olduğu gibi Sultan Alâaddin-i Selçûkî
namına da bir şehnâme söylenmiş46 Karamanoğullarının 756’da
Konya’da tahta geçip 38 sene saltanat sürdükten sonra (794)
senesinde vefat eden Alaaddin Şah ki bizim tarihlerde (Ali Bey) diye
yazılmıştır. Şair (Dehhani)’ye Karamanlılar hakkında dahi bir
şehnâme yazmasını emir etmiş. Farisi olarak 600 beyt yazdıktan
sonra vefat etmekle (Yarcani) namındaki şaire ikmal ettirmiştir
(tamamlattırılmıştır). İşte şu Karaman Tarihi, Şikâri tarafından
(Yarcani)’nin manzum şehnâmesinden tercüme suretiyle meydana
gelmiştir. Karamanlıların başlangıcından Yavuz ve Şah İsmail
zamanlarına kadar evlatları, beylikleri, sultanlıkları, etraflarındaki
Türk, Rum, Moğol, Ermeni vesâir beyler, tekfurlar, sultanlarla olan
savaşları, cenkleri ve bu cenklerdeki erlikleri başardıkları işler,
aştıkları yerleri açık, güzel bir Türk diliyle anlatır. Basması yok.
Nüshası az bulunur bir eserdir.

Başlangıç:
Benâm (namlı) an ki; şâh-ı bî-zevâlest
Hüdâvend Hâkim Zü’l-celâlest
Kerim-u Kadir-u Kayyum-u Vâhid
Âlim-u Sabir-u Cabbar-u vâcid

46
Köprülüzâde Profesör M. Fuad’ın Türk Edebiyatı Tarihi’ne göre bu Selçuk
şehnâmesini yazdıran Alaaddin-i sâlisdir (üçüncü Alaaddin’dir).
53
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Yedinci sahifeden: Beyt
(Eğer bilmek dilersen bu gubâri / Ayaklar toprağı yani Şikâri)

Beyt-i ahir (sonraki beyit):


(Dehhani’nin Huda şâd ile ruh-ı revanın hem
Dahi türbesini pürnûr (aydınlık) ide Yarcani’nin her dem)

Son: Pir Bayram Beylerle müşavere idüb Acem’e gitmesi makul


görülür. Bin ar ile Gökez kalkıp altı bin eriyle Pir Bayram kalkıp
Şah-ı Acem’e gelüb şah bunlara azim-i ri’âyet (büyük hürmet) edip,
varıp Tebrizşah’ı alıverdiler. Horasan cenginde Gökez Bey’i ve
Bayramı ahz edip (yakalayıp) helak ettiler. Nâme-i Şâh İsmail’de
böylece tahrir olunmuştur.

Elhamdülillah ale’t-tamam tarih-i istinsah (kopyalamanın


tamamlandığı tarihi).
İstinsah (çoğaltma) tarihi: Cemaziye’l-ahire (1129-Haziran 1717)
Yazan: Yoktur.

Maddi Tarifi:
21x13 (16,1x8,5)
Yirmibeş satırlı / Yaldızlı / Çiçekli dar bir başlık / Söz başları ve
duraklar kırmızı / Yaldız cedvel / Kâğıt: esmer beyazı, ince /
Miklebsiz47 / Koyu kırmızı meşin ciltli / Yaldız kenar suyu / Türkçe
/ Yazma 182 sahife.

47
Eski kitapların, bilhassa Kur’ân-ı Kerim ciltlerinin sol kapağının kenarında
bulunan ve okunmuş veya okunmakta olan yeri belli etmek için sayfalar arasına
sokulabilen küçük kapak.
54
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Zahriyesinde (arkasında) Ali Emiri Efendi’nin el yazısıyla eserin
mahiyeti hakkında bir ifadesi ve yaprakların kenarlarında (isimler,
tarihler, bazı sözler, yazılar) hakkında kayıtları vardır.
Zahriyesinde (arkasında) (iki) temlik (mülk) kaydı vardır.
Vakıf mührü vardır.

Şikâri
Benâm-ı ân ki; şâh-ı bi-zevâlest
Hodâvend-i Hâkim Zül-celâlest
Kadim-u Kadir-u Kayyum-u Vâhid
Âlim-u sabır-u cabbar-ı mâcid
Rahim-u falikü’l-isbâh-ı settar
Mu’in-u hafız-u âllam-ı esrar
Felek-i müstahkem ez emr ilâhest
Hod ender âsmân der-bahr-ı mah est
Hur u mah u nücum u heft seyyâr
Zemin u âsmân u cerh-i devvâr

Heme der ta’at u der inkiyâd est


Ki hükm-i kata’i o ber nefâzest
Zi nev-i cins-i insân âferide
Zi zıdd-ı unsur der-işân âferide
Yeki ra hıl’at-i levlak bahş est
Yeki râ cây der-eflâk bahş est48
Ali an şir-i Hak kû şah u nist
Beşiri an dü derş şâh u nist49

48
Bi-haşid: Ali Emiri Kütüphanesindeki nüsha
49
Herkes itaat ve buyun eğme halindedir ki onlar için en son hüküm idamdır.
Kendine has türden insan yaratmıştır. Ve insanlarda birkaç elementi (insanı
oluşturan temel maddeler) yaratmıştır. Birine … bahşetmiştir. Ali Allah’ın aslanı
ki o dinin şahıdır. Onun müjdesi dinin her iki dünyaya açılan kapısıdır.
55
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bu kıssa-i pür hissenin kıssa-güzârı ve bu ceride-i pesendidenin
(beğenilen defterin) varak-nigârı (sayfa süsü), eda-yı şirin (sevimli
biçimi) ve elfâz-ı şükran birle (teşekkürle) raviyân (rivayet edenler),
kühen (demode olmuş) ve nakilân-ı sühan (nakledilen sözler),
kelimât-ı şeker-barlarında (kelime yağdıran) ve arâ-yı güher
nisârlarında (tatlı, süslü, cevher saçan sözlerinde) şöyle buyurmuşlar
ki: Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) nübüvvet davasın etmezden
evvel Rum diyarının padişahlarına (kayser) derlerdi. Nitekim
Hind’de (Rây) dedikleri gibi.

Râvi eydür50 (nakleden der ki): Ol zamanda Rum’a hükm eden


kayserin adı (Yusanus) idi. Kayseriye’de sakin idi. Bir karındaş dahi
(Larende’de sakin idi. (Herakl) derlerdi. Bir karındaşına (Fisandon)
derler idi. Konstantiniyye’de sakin idi. Amma cümle mülkü zabt
eden Yusanus idi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Acem padişahı Nuşirvan vefat edip
oğlu Hürmüz şah olmuş idi. Ziyade zulme mâil olup (meyledip) ilini
(devletini) incitti. Ondan sonra Acem beyleri cem’ olup Hürmüz’ü
tutup gözlerine mil çektiler. İttifak oğlu Hüsrev Azarbaycan’da
bulundu. Acem diyarın Behrâm (Çoban-Çubin51) çok yıl zabt etti.
Hüsrev, Medâyin şehrine geldi. Hürmüz’e buluştu. Hürmüz eydür
(dedi ki) oğlum var kayser-i Rum’dan yardım iste, yoksa sen Behrâm
cengine kadir olamazsın dedi. Hüsrev ta’cilen (acele) suvar olup
(atına binip) Antakya’ya geldi. Kayser’e halini arz eyledi. Yusanus,
Hüsrev’i52 istikbal edip riayet eyledi (karşılayıp saygı gösterdi). Bir
yıl sakin oldu.

50
Eydür (aydur): söyler, der, der ki. http://sozluk.beycan.net/239/eydur-ne-
demek.html
51
Nuşirevan’a karşı ayaklanmış olan, Hürmüz’ün seraskeri Behrâm’n lâkabı.
52
Oğul edip, kısın verip anda bir yıl sakin oldu (kaldı). Ali Emiri Nüshası
56
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Râvi (eydür) (nakleden der ki): Kayser atmış bin er cem’ eyledi.
Oğlu İlyanus’u ser-asker edip bile koştu. Müddet-i eyyam (uzun
müddet) ile diyar-ı Acem’e geldi. Behram kıssayı duyup asker çekip
(hazırlayıp) mukabil oldular (karşılaştılar). Mabeyinlerinde
(aralarında) iki yıl çenk ve kıtâl (savaş ve vuruşma) vaki oldu. Hakk
Te’âlâ fırsat verip Behram sinip Horasana kaçtı. Diyar-ı Acem’e
Hüsrev Serteser hükm eyledi. Ondan sonra tali’-i kuvvet bulup (şansı
yaver gidip) Yemen’e, Çin’e, Hind’e, Habeş’e hüküm eyledi. Öyle
azim padişah oldu ki devrinde hiç bir kimse karşı komadı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Evvel ziyade adalet eyledi. Sonra
kat’i zâlim oldu. Ez-in-cânib (diğer taraftan) Rum diyarında
feterât (fetret) vaki olup padişahları Yusanus’u helak eylediler. Oğlu
İlyanus şah olmak diledi. Rum beyleri kâil (razı) olmayıp Herakıl’ı
şah eylediler. Rum taifesi iki bölük olup İlyanus’a dediler ki: Gel var
Acem şahı Hüsrev’den yardım iste. İlyanus bu sözü makul görüp
kendisine tabi olanı alıp Medâyin53 şehrine geldiler. Hüsrev hoş
görüp ri’ayet eyledi (gözetti). İlyanus, Hüsrev’e Yusanus’un helâkın
haber verdi.

Kendinin kıssası(nı) beyan eyledi. Ey Şah-ı Acem senden medet


dileyu (yardım dilemeye) geldim dedi. Hüsrev buyurdu, sana yüz bin
askeri vireyin (vereyim) deyip bir emmizâdesi var idi. Adına
Şehriberaze derler idi. Katı (sert), dilâver (yürekli), yiğit idi. Askere
serdar edip, bile koştu. Tabl ve âlim (bayrak ve sancak) verdi. Yüz

53
Medâin: Bugünkü Bağdat’ın 30 km. kadar güneydoğusunda Dicle nehrinin her
iki yakasına Partlar ve Sâsânîler döneminde karşılıklı kurulan yedi ayrı şehirden
meydana gelmiş, bu şehirler taş veya duba köprülerle birbirine bağlanmıştır.
Arapça medîne (şehir) kelimesinin çoğulu olan medâin, Ârâmîler tarafından bu
şehirler topluluğuna verilen aynı anlamdaki medînethâ adının Arapça’ya
uyarlanmış şeklidir.
https://islamansiklopedisi.org.tr/medain
57
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
bin er ile menzil be-menzil diyar-ı Rum’a geldiler. Ez in cânib
(diğer taraftan) Herakl’a haber erişti ki gafil olma, düşman geldi,
erişti dediler. Hemen Herakl yüz bin Yunan ve Rum ve Mağrib
askerin cem edip (toplayıp) Sis sahrasına eriştiler. İki asker birbirine
karışıp muhkem (sağlam) cenk kıldılar (savaştılar). Herakl sinip,
kaçıp Larende’ye geldi. Şehriberaze, İlyanus’u Kayseriye’de tahta
geçirdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan) maceradan haberdar olan
Kostantiniyye Şahı Herakl’a yardım gönderdi. Herakl yine zuhur
edip (ortaya çıkıp) bir buçuk yıl mabeyinlerinde (aralarında) cenk
kâim oldu (devam etti). Şehriberaze galebe edip cümle Rum ve
Yunan’ı elinden alıp Herakl kaçıp İstanbul’a geldi. Gayri elvermedi.
İlyanus cümle vilayeti zabt eyledi.54 Ondan sonra Haleb’e geldi. Onu
dahi aldı. Ondan sonra Mısır’a kasd eyledi. Darben (Harben) alıp
taht edip ondan sonra Beyt-ül-Makdis’i (Beyt-i Mukaddes’i) alıp
cümle diyar-ı Araba55 hâkim oldu. Şehriberaze on bir yıl şahlık
eyledi. Ama bâc (vergi) ve haracı Hüsrev’e gönderirdi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hazret-i Muhammed Mustafa dava-


yı nübüvvete (peygamberliğe) başladı. Allahû Te’âlâ’nın emriyle
Hüsrev’in fer-u mehâbeti zâil oldu (azametinin kuvveti sona erdi).
Her ne canibe asker gönderdi ise sinmeğe başladı. Devlet Acem’den
kalkıp Araba geldi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Herakl’a bir gece vak’asında dediler
ki: ne durursun devlet senindir, kalk Rum’u zabt eyle. Ale’s-seher
(seherle) kalkıp Kostantiniyye’ye geldi. Askerin devşirip (cem edip,
toplayıp) yürüdü. Kayseriye’ye gelip İlyanus’u tutup helak eyledi.
Rum ve Yunan’ı baştanbaşa zabt eyledi. Herakl gelip Larende’yi taht
idinüb (edinip) dört yıl sakin oldu.

54
Şehribiraze asker çıkıp Şam’a geldi. Şam’ı haps (zabt) eyledi. Ali Emiri
55
Acem’e = Ali Emiri
58
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Râvi eydür (nakleden der ki): Şehriberaze, Herakl’ın yine padişah
olduğunu işitip Arab, Acem askerin cem’ edip (toplayıp)
Larende’ye yakın geldi. Herakl duyup yüz bin Rum ve Yunan ve
Magrib askerin cem’ edip Ereğli Ovası’nda buluşup cenge
başladılar. Dört yıl mabeyinlerinde (aralarında) cenk kaim oldu
(devam etti). Akıbet Şehriberaz’e (yeğin-galip) gelip Herakl’i helak
eyledi. Zabt eylediği diyarlarda katliam eyledi. Konya’yı,
Larende’yi, Aksaray’ı şöyle harap eyledi ki yere beraber eyledi. Bu
üç pare şehre tevârihde (tarihlerde) Yunan derler. Tarsus’a dahi
Yunan demişler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Tarih-i Teberiye’de Yunan harab


demiş. El-hâsıl 325 yıl harab yatıp Âl-i Selçuki’den bir padişah gelip
mamur eyledi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Diyar-ı Acem’de fetret-i fuzuliye


(gereksiz karışıklık) vaki olup (Şuben Virekâre-Şeyrişikâr)56
taifesinden bir padişah cümle kabilesin(i) alıp eriyle, avretiyle diyar-
ı Rum’a gelip Aksaray’ı beğenip mamur eyledi, mekân edindi. Ol
padişahın adıya (adına) Melikşâh derlerdi. El-hâsıl Aksaray’da yedi
yıl oturup ekser (Ava-Şikâra) çıkardı.

Bir gün şikâra (ava) çıktı. Birkaç gün şikâr (av) ardınca yürüdü.
Larende şehrine çıkageldi. Gördü bir harabe vilayet Amma âb ve
havası hûb (güzel, hoş). Şâh’a bu diyar hoş gelip bunda bir kilisa
seyr eyledi (gördü). Sekiz yerde kapısı var. Bir âlî (büyük) binadır ki
180 kubbe üstünde idi. Melikşâh buyurdu. Larende’yi mamur
eylediler. Ve ol kilisayı cami eylediler.57 Etrafında il (vilayet) çok
idi. Cümle şehre gelip şöyle mamur vilayet eylediler ki evvelkinden

56
Şir-i şikâr (aslan avı) Ali Emiri
57
Bu kilisenin viranesi Karadağ denilen mahalde el-yevm mevcuttur. Ali Emiri
59
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
daha mamur oldu. On üç yıl sakin oldular. Bir oğlu oldu. Adını
Abdullah dediler. Melikşâh bir nice yıldan sonra Allah emrine gitti.
Yerine oğlu Abdullah’ı padişah eylediler. Yirmi yıl hüküm eyledi.58
Andan (ondan sonra) vefat eyledi.

Nizamşâh namında bir oğlu kaldı. Onu padişah eylediler (yaptılar).


Kat’ı adil oldu. Taş-İli’ni59 (Ermenek ciheti(ni))60 kâfir elinden aldı.
Çok gaza eyledi (savaş yaptı). Ereğli diyarını kâfir elinden Nizamşâh
aldı.

Gaza malından Larende’de bir cami ve bir medrese yaptı. Dört yıl
geçip bir gün meclis edip (toplayıp) beylerden bazısı Konya’yı zikr
eylediler (andılar). Nizamşâh’a mamur etmesini teklif eylediler.
Nizamşâh makbul görüp ol gün suvar olup 24 bin61 âdem (adam) ile
Konya ovasına vardı.62 Etrafındaki ili (vilayetleri) sürüp Konya
şehrin(i) mamur eylediler. Nizamşâh kâh Konya’da, kâh Larende’de
sakin olurdu.

El-hâsıl-ı kelâm râvi eydür (nakleden der ki): Belh diyarından Âl-
i Selçuk’dan Ertuğrul cümle kabilesiyle Rum’a çıkıp Nizamşâh’a
gelip Larende’de buluşup Nizamşah bunları hoş görüp, dedelerinin
58
Yirmi yedi yıl-Ali Emiri
59
Türk fethinden sonra Karamanoğulları Beyliği’nin kurucusu Kerîmüddin
Karaman Bey’in bölgede uzun süren idaresi sebebiyle önce Kamerüddin ili (İbn
Bîbî, s. 696), daha sonraki dönemlerde diğer beylik topraklarıyla birlikte Karaman
ili (Neşrî, II, 614) olarak anıldı. Osmanlı-Karaman mücadelesinden bahseden bazı
Osmanlı vekāyi‘nâmeleri ise bölgeyi Taş ve Taşili şeklinde kaydeder.
Karamanoğulları hakkında ayrıntılı bilgi veren Şikârî, İçel sancağı topraklarını
Taşili olarak gösterir (Karaman Tarihi, s. 53-54, 204-205).
https://islamansiklopedisi.org.tr/icel
60
Ermenek, Karaman iline bağlı bir ilçedir.
61
Elli dört bin-Ali Emiri
62
Gördüğü gayet azim bir şehir olup saray ve kal’a ve burç harabeleri göklere
çıkmış. Hemen emir verip-Ali Emiri
60
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ilk mamur ettiği Aksaray’ı onlara verip vatan edindiler. Ertuğrul’un
bir oğlu vardı. Kılıçarslan derlerdi. Katı, akîl (akıllı) ve bahâdır-ı
server (savaşçı bir lider) idi. Nizamşah anı (onu) kendine oğul edinip
kızını verdi. Zira Nizamşâh’ın oğlu olmamış idi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Yirmi altı yıl padişah olup akıbet
(nihayet) ahirete intikal eyledi. Kılıçarslan padişah olup dört yıl
Aksaray’da sakin oldu. Ondan sonra gelip Konya’yı taht edinip
yirmi yıl daha Konya’da sakin oldu.

Râvi eydür (nakleden der ki): Meğer ol zamanda Görges63 ve


İskenderun ve Payas ve Antalya cümle Frenk elinde idi. O asırda
altmış bin Frenk, İskenderiye’de zuhur edip (ortaya çıkıp) Konya
şehrine gelince yağma edip Kılınçarslan Larende’de bulunup asker
cem’ edip, erişemeyip Aksaray’a ardınca varıp muhkem cenk edip
akıbet kâfir yeğin (üstün) gelip şehit ettiler.

Bir oğlu vardı. Keyhüsrev derlerdi. Nizamşâh kızından idi.


Larende’de sakin olurdu. Ahvali duyup asker çekip, Aksaray’a geldi.
Kâfirler yağmaya dağılmışlar idi. Lâ’inlerin (lanetlenmişlerin) kırkı
bir yerde değildi. Keyhüsrev64 bunları şöyle kırdı ki bir can
kurtulamadı. Çok mal eline geçti. Dönüp Larende’ye gelip ol mal ile
Larende kalesini yaptı. Larende’yi taht edinip 33 sene şahlık eyledi.
Anadolu diyarın kâfirlerden aldı.

Germiyan65 Nizamşâh’ın beylerinden idi, ona verdi. Akıbet yakasını


ecelden kurtaramayıp vefat eyledi. Yerine oğlu Keykubat geçti.

63
Deniz kıyısındaki Corycos Görges'in bugünkü Kız Kulesi olduğu sanılıyor.
https://www.facebook.com/turkmitoloji/posts/1814761638658844
64
Sadece Hüsrev olarak yazılmış ama yukarıda Keyhüsrev olarak bahsedilmişti.
65
Namında dedesi (Ali Emiri)
61
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Trabzon ve Sinop diyarını kâfir elinden aldı. İsfendiyar’ı onda hâkim
etledi. Teke Paşa’yı Antalya etrafında olan diyarlara bey eyledi. Kâh
Larende’de, kâh Konya’da sakin olurdu. Bir gün ecel irişüb (erişip)
tomar-ı ömrün dürüp bırakıp gitti.66 Bu fenâ yurdunda oğlu Sultan
Alaaddin meşhur-ı cihan-ı padişah-ı devranı tahta geçirdiler. Hükm-
i adaletinde cihan-ı arusa döndü (dünya süslendi). Adalette Feridun
(eşi olmayan), şecâatte (yiğitlikte) İskender (büyük kumandan) idi.
Tiğ-i kahrıyla (kılıç etkisiyle) adüvvlerin giryan eyledi
(düşmanlarını ağlattı). Yirmi altı yıl Rum ve Yunan’a hükm eyledi.
Beyt:

Cihandır bu gelenler geçti kim kaldı


Ne İskender ne Karun ve ne Cem kaldı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Saltanat Alaaddin’de münkatı oldu


(kesildi), Karamanilere değdi. İki yüz yıl zabt eylediler. Onlara dahi
kalmadı.
Beyt:
Yar nâ-payidar dost medar
Dostira nâ-şayed in gaddar67

Dehhâni-i sühan-perver (söz sever), Yarcani-i edâ-güster (ifade,


çalım yayan)68

66
Gıyaseddin-i Keyhüsrev-i Evvel vefat etmeyüb Alaşehir muharebesinde şehid
oldu.
607 silsile şöyledir: Sultan Gıyaseddin Keyhüsrevi ol şehadeti
607 Mahdumu Gıyaseddin Keyhüsrevi ol 616, diğer mahdumu Alaaddin
Keykubad ol
634 Müşarün-ileyh Sultan Alaaddin’in mahdumu Gıyadeddin Keyhüsrev-i
Sâni’dir. 644
67
"Sadık olmayan bir arkadaşı sevmeyin; Bu hain dostluğa layık değildir. "
68
Dehhâni Ali Emiri nüshasında yoktur
62
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Şehnâme-i bi-nâzirede şöyle rivayet etmişler ki Karamanoğlu
Mahmud oğlu, Halil oğlu, Alâaddin (lakabına Ebu’l-Feth derler)
Rum, Yunan ve Ermen’e hükm eyledi. Alâaddin-i Evvel’den
Karamanoğlu Alâaddin on iki sancak ziyade (fazla) hükm eyleyip ol
şâh-ı adil ekser şuarâ (şairler) ile musahabet (karşılıklı sohbet)
ederdi. Bir gün meclisde Firdevsi’nin Sultan Mahmud namına
buyurduğu şehnameyi okudular. Meğer Sultan Alâaddin Keykubad
namına dahi şehname söylemişlerdi. Keykubad’da Dehhâni üstad-ı
namdar yirmi bin beyitli bir şehnâme söylemiş idi. Karamanoğlu
Sultan Alâaddin dahi buyurdu. Yarcani üstad! Dehhâni
şehnamesinin Keykubad Sultan Alaaddin namına tamam idüb (edip)
Karamanlılar namına dahi altı yüz beyt söyleyüb itmamı
(tamamlanması) müyesser olmayub (gerçekleşmeyip) Allah emrine
gitti. Altını da sen tamam eyle dedi. Ol şair-i sihr-aferin, ol üstad
dilinden Yarcani-i ercümendi-i Firdevsi (değerli Firdevs) manendi
(benzeri) bir şehname bağlamış ki her gîz nazîri (benzer bir sır)
olmaz. Bî-misl. Felek-i dûn-perverde69 budur. Bahâsını (değerini)
bulmayub nâ-dân (bilgisizlerin) elinde kalmış. El-hâsıl (kısacası),
Farisî olmakla şöhret bulmayub rağbetden dûr olmuş (düşmüş). Ben
bî-çâre (çaresiz) derdmend-i âvâre (dertli, perişan) Türkî’ye tercüme
eyledim ki okumağa rûşen (aşikâr, aydınlık) ola. Yârân-ı safâ70
okuyub safâ kesb edeler (gönül rahatlığı sağlayalar). Bu derdmendi
(dertliyi) bir du’â ile şâd ideler.71 Beyt:

Eğer bilmek istersen bu gubari


Ayaklar toprağı yani Şikâri

69
Kötü kimseleri koruyan, alçak kişileri muhafaza edip onların ilerlemelerine
yardımcı olan.
70
Zevk ve eğlence ile vakit geçiren dostlar.
71
Sayfanın sol yanında sonradan eklenen not: Alaaddin bin Halil şehnâme
yazdırmaya başlamış.
63
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Dehhâni’nin Huda şâd eylesün ruh-ı revanın. Yarcani’nin dahi
türbesi pürnûr olsun. Ol üstad-ı namdar ve feylosof-ı büzürgvar
şöyle rivayet eyler ki Alâaddin Keykubad tahta geçip oturdu. Yirmi
dört vezir72 dört yüz pehlivan, bin altı yüz çavuş, dört yüz dîdebân
(gözcü, bekçi)73 altmış bin kapukulu74 dört yüz müfti, şeyh, vâiz,
âlim, abîd bile otururdu. Vali padişâh idi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Rum ve Yunan ve Şam ve Ermen ve


Magribi cümle musahhar eylemiş (ele geçirmiş) idi. Kâh adalet, kâh
siyaset, kâh şikâr (av), kâh ayş u işretde (yiyip içerek yaşamakta) idi.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), bi-nâzır Yarcâni şöyle rivayet eder ki:
Kalhanoğullarından Şirvan Han75 neslinden Oğuz taifesi
beylerinden Sadeddin derler bir bey var idi. Şirvan vilayetinden gelip
çıkmış idi. Çok kabile idi. Rast (doğru, düz) on bir oba idi. Konar-
göçerlerdi. Yazın Sivas ve Kayseriye yaylakları idi. Kışın diyar-ı
Acem’e giderlerdi. Bunlara Oğuz taifesi derler idi. Ekserya Ermeni
kâfirleriyle cenk ederlerdi. Beylerine Sadeddin karındaşına
(kardeşine) İmâdeddin dirlerdi (derlerdi). Bir bahadır yiğit idi. Oğlu
var idi.

Nureddin derlerdi. Türkmen taifesi bunlarla bile konar-göçer idi.


Türkmen taifesinin bey’ine Hayreddin derler idi. Bir yıl baharın,
eğer Türkmen, eğer Oğuz yaylağa çıktılar. Sadeddin vefat edip
Nureddin’i bey eylediler.

Türkmen Bey’i Hayreddin eydür (der ki) Nureddin’e: “Ey


Nureddin Bey! Konup göçmekten usandık, bari Herakl Kal’asını

72
Dört vezir. (Ali Emiri)
73
Derban (kapıcı). (Ali Emiri)
74
Altı yüz bin. (Ali Emiri)
75
Karamanilerin silsilesi: Oğuz Han neslinden Şirvan Han 1, Gülhan 2, Alparslan
3, İbrahim Han 4, Sadeddin Beğ 5, Nureddin Sofi 6, Karaman 7
64
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kâfir elinden alıp mekân edinsek” dedi. Oğuz beyleri bu sözü makul
gördüler. Eğer Türkmen, eğer Oğuz, taifesi bir yere cem’ olup
(toplanıp) Nureddin’i serdar eylediler ki onun sözüne kimse
muhalefet eylemeye. İmâdeddin ve Hayreddin Nureddin Bey’e
kethüda oldular. On bin kılınç, yarar atlı ve yayak (piyade) er cem’
eylediler (topladılar), Herakl Kal’asının üstüne yürüdüler. Ez-in
cânib (diğer taraftan) Herakl kâfirleri kıssayı duyub bir yere cem’
oldular (toplandılar). Beylerinin adına Kosun derlerdi. Cümle kâfir
demire gark olup taşra (dışarı) çıktı. Hazıra baş oldular. Bu cânibden
(taraftan) Nureddin, Oğuz ve Türkmen Beylerini dört bölük eyledi.
Turgud ve Bayburd beyleri pusuda koydu. Kaya Bey’i, Mirza Bey’i
bir mikdar askerle ileri gönderdi. Kendisi İmâmeddin ve Hayreddin
ile yab yab (yavaş yavaş) kale cânibine (tarafına) doğru dolaşdılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Kosun kâfirler ile kaleden çıkıp
yürüdü. Kaya Bey ile Mirzâ Bey mukabil erişip (karşısına çıkıp)
cenge başladılar. Tiğ (kılıç) sadâsından (sesinden) kulaklar tutuldu.
Cenk gittikçe ziyade oldu. Kosun kat’i bahadır kâfir idi. Sultan
Alâaddin birkaç kere asker çekip (hazırlayıp) Kosun’u tutmaya kadir
olamamış idi. El-hâsıl (kısacası), Kosun iki bin askerle Türkmen
askerin sıyıp (kırıp, bozup) kovmaya başladı. Turgud ve Bayburd
Beyler dört bin Oğuz askeriyle pusudan çıkıp Kosun’un ardın aldılar
(peşine düştüler). Kaya Bey ve Mirzâ Bey76, Herakl:
…(okunamadı)…, Turgud, Nureddin, Karaman vardı. Onlar dahi
önden yürüdü. Kale tarafından Nureddin Bey yürüdü. Kâfir askerini
ortaya alıp üç gün muhkem cenk ettiler. Dört bin er toprağa düştü.
Yüz bin bela ile Kosun’u tuttular, kâfiri kırdılar, kaleye gelip hah na-
hah (ister istemez) kaleyi aldılar. İçinde olan kâfirleri taşra sürüp
(dışarı çıkarıp), kendileri evler yapıp, mamur edip bağlar, bağçeler
eylediler. Dört yıl sakin oldular. Ama Kosun imana gelip Müslüman

76
Sayfa kenarında yazılan not. Herakl: ……Turgud, Nureddin, Karaman …..
65
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
oldu. Turgud Bey’e kızını verdi. Her cenk ve gazada bunlar ile bile
seğirtti (gitti). Bir nice zaman bunun üzerine geçip Sivas yaylaklarını
zabt eylediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Sivas Bey’i Hacı
Bahadır bunların hareketini duyup Kürd kavmini cem’ edip
(toplayıp) Eşref derler bir ulu bey vardı.

Ona eydür (dedi ki): “Bu Oğuz taifesi Şirvan’dan gelip bu diyarları
bir bir alıp mülk edindiler. Asker cem’ edip (toplayıp) bunlar ile
duruşmayınca77 olmaz” dedi.

Eşref eydür (dedi ki): İstersen bir kat cenk edelim dedi. Hemen on
dört bin Kürd cem’ edip (toplayıp) üstlerine yürüdüler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Oğuz ve Türkmen kavmi Ermeni


cenginden gelmişler idi. Haber erişti ki ne durursunuz, Kürdler sizi
kırmağa geldi dediler. Nureddin eydür (dedi ki): Bunlara hile gerek
yoksa çok taifedir. Cenk mümkün değildir dedi.

Kosun eydür (dedi ki): Ben size asi olup kaçıp anda (ona) varayım.
İşittim oğlu Menteşe’yi Sivas’da yerine koyup girmiş. Siz Hacı
Bahadır ile cenk iderken, ben Sivas’ı Menteşe elinden alayım dedi.
Bu re’y’i (görüşü) makul (uygun) görüp Kosun’u Sivas’a
gönderdiler. Bin er ile kendiler, on bir bin er cem’ edip (toplayıp)
asker Kürd’e mukabil erişip (karşılaşıp) cenge başladılar. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), Kosun Sivas’a erişti. Menteşa duyup karşı
çıktı. Kosun Türkmen ve Oğuz Beylerinden muhkem şekva (sıkı

77
DÜRÜŞMEK – DURUŞMAK: Karşılıklı f. (< dur-u-ş-mak “savaşta birbirine
karşı durmak”) [Kelime ş’nin etkisiyle kalın sıradan ince sıraya geçerken anlam
değişikliğine de uğramış ve 2. mânâda daha çok dürüşmek şeklinde kullanılmıştır].
Karşı karşıya gelmek, mücâdele etmek, çarpışmak
66
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
hoşnutsuzluk ve şikâyet) eylediler. Menteşa alıp Kosun’u şehre
getirdi ve ziyafet eyledi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Kosun bir gece bâde ederken
(içerken) fırsat bulup Menteşa’yı hapis eyledi. Bin yiğitle ol gece
kaleyi feth eyledi. Ertesi Nureddin Bey’e mektup gönderip meğer
mektup geldiği vakitte cenk-i azim (kuvvetli savaş var) idi. Akşam
olup, iki asker konup (yerleşip) nısfu’l-leyl’de (gece yarısında)
Nureddin cümle askeri alıp Sivas’a geldi. Kosun duyup kapıyı açtı.
İçeri girip ne kadar Kürd Beyleri haps olduysa riâyet edip (gözetip,
hürmet edip), Menteşa’yı dahi getirtip hil’at (kaftan) verip azad
eyledi. Ve dedi ki pederin bize kasd eyledi. Bu husus da bizim
günahımız yoktur, deyip babasına gönderdi. Ez-in cânib (diğer
taraftan), Hacı Bahadır kıssayı duyup, dönüp Sivas’ın üstüne geldi.
Gördü ki şehir elden gitmiş. Kalesini bilemedi. Oğlu Menteşa gelip
Nureddin’in mürüvvetini (mertliğini) söyledi.

Dedi ki: Her ne olduysa senden oldu. Bunun çaresi sulh olmaktır.
Zira cümle halk ona ma’ildir (ona meyillidir). Bir sahi civan ancak
dedi. İki cânibden (taraftan) beyler mabeyine (araya) girip sulh
eylediler. Cümle Sivas kavmi Nureddin’e bende (kul, köle) olup ayş
u sefâ’ya (sefa sürmeye) başladılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan Alâaddin’in Sivas’da meğer


hutbesi okunurmuş. Meğer Hacı Bahadır cümle Kürd’ü başına cem
edip (toplayıp), baş çekip hutbeyi namına okutmuş imiş. Sultana asi
olmuş. Sultan dahi asker çekip (hazırlayıp) cenge gelmek üzere iken
haber geldi ki, Oğuz Beyleri Sivas’ı Hacı Bahadır elinden almışlar
deyu. Sultan Alâaddin safâ (gönül şenliği) eyledi. Bir mektup
Kayseriye Bey’i, Cafer’e gönderdi. Cafer mektub-ı sultanı (sultanın
mektubunu) alıp izzetle okudu.

67
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Demiş ki: “Sen ki Kayseriye Bey’isin, Hacı Bahadır elinden Sivas’ı
alıp zabt eden ne kimsedir? Yoklayıp, bilip bu cânibe (tarafa)
bildiresin” demiş. Hemen Cafer Bey, sultanın ağzından bir mektup
yazıp kardeşi Ali Bey ile gönderdi. Ali Bey dahi azm idüb (karar
verip) Sivas’a geldi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Nureddin ve Hacı Bahadır ve


Menteşa ve Kosun ve Hayreddin ve cümle Oğuz ve Türkmen ve
Kürd Beylerini cem’ edip (toplayıp), musahâbet (sohbet) edip
otururlar idi. Bir kimse içeri girip dedi ki: “Kayseriye Bey’inin
karındaşı geldi, sultan mektup göndermiş” Nureddin istikbal ederek
(karşılayarak) dedi. Cümle Beyler karşı çıkıp (karşılayıp) muhkem
riâyet eylediler (çok iyi karşıladılar). Alıp içeri getirdiler. Ali Bey
dahi mektubu açıp okuyup mefhumunu (içeriğini) bildiler.

Nureddin eydür (dedi ki): “Ey Ali Bey! Biz sultana asi değiliz. Her
nice buyurursa can, baş üzere” dedi. Ali Bey’e muhabbet-nâme verip
Ali Bey mektubu alıp Kayseriye’ye geldi. Ondan sonra Konya’ya
Cafer kendi mektubu alıp sultana gelip sundu. Vezirler mektubu
okuyup mefhumunu (içeriğini) bildiler. Demiş ki: Hakan oğlu
hakanım, Gülhan oğluyum. Vilayetimizi düşman talan eyledi.
Cümle kabilemi alıp, Rum’a çıkdım. Sâir kulların gibi ben dahi
kulunum. Ricam oldur ki saye-i himmetinde hoş geçem (geçinem)
demiş.

Sultana hoş gelip Cafer Bey’e eydür (dedi ki): Var alıp bunda
(buraya) gel dedi. Cafer Bey sultanın iki veziriyle Sivas’a gelip
cümle Oğuz Beylerini alıp Kayseriye’ye geldi. Birkaç gün oturup
ondan (oradan) kalkıp Konya’ya geldiler. Bir saraya kondular
(yerleştiler). İrtesi (ertesi) dîvan olup (meclis kurulup) yirmi dört
vezir, iki yüz pehlivanla sultan tahta geçip hükm ü hükümete başladı.
Cafer Bey, Oğuz Beylerini Nureddin Bey’le alıp dîvana (meclise)
68
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
girdi. Nureddin âyin-i erkânı seyreyledi. Sultan gördü ki bir mehib
(heybetli) yiğitdir ki gözler görmüş değil. Beğenip, hürmet eyleyip
hil’at (kaftan) giydirdi. El-hâsıl (kısacası) kırk gün oturup ondan
sonra bir gün destur dediler (izin istediler). Sultan tabl ve âlem
(bayrak ve sancak) verip kılınç kuşatdı. Ondan sonra Kayseriye
Bey’i Cafer Bey ile Kayseriye’ye geldiler. Bir ay koyurmayıp
(koymayıp) Cafer Bey’in bir mahbube (sevilen) kız karındaşı var idi.
Nureddin Bey’e verip Sivas’a gönderdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Cafer Bey, Moğol Beylerinden idi.
El-hâsıl (kısacası) Nureddin kızı alıp Sivas’a geldi. Bir zaman
zevk ü sefâ eylediler. Bir oğlu vücuda geldi. Adını Karaman
koydular. Beş yıl Sivas’da sakin oldu.

Ravi eydür (nakleden der ki): Ermenan kâfirlerinden şikâyetçi


geldi.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): “Padişahım siz emek çekip


kalkmak ne zahmetdir. Bir mektub gönderseniz Oğuz Bey’i
Nureddin Bey onı almak mukarrerdir.”

Sultan eydür (dedi ki): Bu çok maslahatdır (iştir).78 Bir mektp


yazıp Nureddin Bey’e gönderdiler. Mektup gelip Nureddin’e değdi
(ulaştı). Onda demiş ki: Nureddin askerin cem’ edip (askerlerini
toplayıp) Ermenek üstüne varıp cenk edesin. Hudâ fırsat verip bu
kaleyi fethedesin Zira Müslümanlara ziyade cefâ eylemişler (sıkıntı
vermişler). Diyarları senin mülkün ola demiş. Cümle hemen Oğuz
ve Türkmen ve Kürd Beylerini cem edip (toplayıp) Konya’ya gelip
sultanla buluştular. Ondan kalkıp Aladağ yüzünden Ermenek’e
yakın geldiler. Üç yerden bin adam pusuda kodular (bıraktılar).

78
Ve sultan maslahat (iş) budur diyüb (deyip) (Ali Emiri nüshası)
69
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Menteşa’yı üç yüz er ile kaleye gönderdiler. Nureddin yab yab
(yavaş yavaş) varmağa başladı. Menteşa seherin (seherle) kaleye
geldi. Kâfir askeri onu görüp safî demire gark olub (zırh kuşanıp),
bin altıyüz kâfir taşra (dışarı) çıkıp Menteşa ile bir mikdar cenk
eylediler. Menteşa sınub (yenilip) kaçtı. Kâfiri koğarak (sürerek)
kaleden ayrıldı. Turgud ve Bayburd Beyler bir yandan yürüdü. Eşref
ve Mirza ve Hacı Bahadır pusudan çıkıp kale cânibini (tarafını)
aldılar. Kosun ve İmadeddin dahi bir cânibden (taraftan) yürüdüler.
Nureddin Bey tabl (davul) ve nekkare (tef) döğüp yürüdü. Kâfir onu
görüp döndü. Kaçan gördü ki dört yanın bağlamışlar (sarmışlar).
Kâfiri öyle kırdılar ki bir tane kaçıp kurtulmaya mecâli kalmadı. El-
hâsıl (kısacası) kaleyi zar zor ile (güçlükle) feth eylediler. İçeri girip
çok hazine buldular. Etrafıni cümle zabt eylediler. Ondan sonra
asker çekip (hazırlayıp) Mut’a79 geldiler. Kırk gün cenk edip Mut’u
dahi feth eylediler. Ondan sonra Gülnar’ı, ondan sonra Mâre kalesini
feth eylediler. Dönüp Bulgar taifesiyle bir yıl cenk eylediler. Bey’ine
Yahşi Han derlerdi. Cenkde helâk oldu. Bulgar askeri gelip mutî
oldular (boyun eğdiler).

Yahşi Han’ın bir oğlu var idi. Aydın Bey derler idi. Nureddin onu,
babası yerine bey eyledi. Ahd eylediler ki dosta dost düşmana
düşman olalar. Ondan sonra Ermenek’e gelip mesken edindiler.
Oğlu Karaman’ı yerine bey edip kendi Sivas’a geldi. Baba İlyas
derler bir ulu şeyh var idi. Ona biat edip (tabi olup) sofu (sûfî) oldu.

Ravi eydür (nakleden der ki): Ermenek’i ve Mut’u aldığı vakit


kalelerin miftahlarını (anahtarlarını) Turgud Bey ile sultana
göndermiş idi. Sultan şâd olup cümle fetih olunan diyarı Nureddin

79
Mut, Akdeniz Bölgesi'nde, Mersin İli'ne bağlı bir ilçedir. Toros Dağları
eteklerinde, Göksu Nehri kıyılarında kurulmuştur. Doğusunda Silifke, batısında
Ermenek, kuzeyinde Karaman ve güneyinde Gülnar topraklarıyla çevrilidir.
70
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bey’e bağışlayıp hil’at (kaftan), kılınç tabl ve âlem gönderdi. Meğer
sultanın emmizadesi (amcazadesi) var idi. Aksaray Bey’i idi. Melik
Arslan derlerdi. Bir dilâver yiğit idi. Hil’at (kaftan) ve mübârek-bâd
(mübarek olsun) mektubunu onunla gönderdi. Melik Arslan gelip
Bulgar (Bolkar)80 eteğinde Mâre nâm kalede buldu. Cümle askeri ile
kaleyi ma’mur ederlerdi (onarırlardı). Nureddin Bey’e haber oldu ki
sultanın emmizâdesi geliyor dediler. Cümle beyler ile istikbal eyledi
(karşıladı). Melik Arslan, Nureddin’i görüp beğendi. Sultanın
mektubunu ve hil’atını verdi. Bir ay onda oturup ayş ü safâ eyledi.
Oğlu Karaman gelip Melik Arslan’ın dizini öpdü. Melik Arslan
oğul edindi. Karaman’a muhabbet eyledi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Melik Arslan, Nureddin Bey ile
karındaş (kardeş) olup, öyle muhabbet eylediler ki altı yıl birbirinden
ayrılmadılar. Ol asırda, Şeyh İlyas öyle iştihâr verdi (şöhretlendi) ki
nice velâyet (ermişlik) ve kerâmeti zuhur eyledi (ortaya çıktı).

Nureddin, mülkü Karaman’a verip biat eyledi (tabi oldu). Baba İlyas
kat’i ulu şeyh idi. Nureddin Sofu, uzlet idüb (bir kenara çekilip)
hırka-puş oldu (hırka giydi). Yedi yıl mağaralarda yatdı. Sonra
velâyete (ermişliğe) kadem (ayak) basdı. Şehnâmede Yarcâni, bu
beyitleri onun hakkında söylemişdir. Beyt:

Büzürgi bûd merdâne acâ81 Heyecan: Cenk, cidal


Nihâde Nûr-i Sofî nâmeş Âbâ
Peder-an-ı ez aslî Oğuz ân merd-i vâlâ
Be-dergâh-ı Hüda-kerde tullâ
Mukaddem bûd ber-Etrâk bisyâr
Be-resm-i Oğuz behr-i katl-i küffâr
Çü pesend mülk-i Ermen vatan kerd
80
Bolkar Dağları eski adıyla Bulgar Dağları Konya, Niğde ve Mersin illerine
yayılmış, en yüksek noktası 3.524 metre rakımlı, tektonik bir dağ sırasıdır.
81
Mürekkep dağılmış olduğundan bu kelime tam okunamadı.
71
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Be-dil-endîşe pes nik zan kerd
Beşer ki cife-i dünyâ dileş kerd
Pes ez-çend min gazâ-ber tâ’at üftâd
Beher kûhi vü beher deşt ü beyâbân
Bedu munis şüd ender vahş u hayvân82

Ravi öyle rivayet eder ki: Nure Sofu (sûfî) dünyadan el çekip oğlu
Karaman padişâh olup kadd ü kametde (boy posta) ve mehâbetde
(heybette) ve bahadırlıkda (kahramanlıkta) nazîri (benzeri) yoktu.
Ve sehâvetle (cömertlikte) nâm çıkarmışdı. Saldığı gürzü diyâr diyâr
gezdirdiler. Kimse sal(l)maya kadir olmadı. Cümle askerin cem’
edip (toplayıp) Sivas etrafında altmış bin er cem’ eyledi (topladı).

Ravi eydür (nakleden der ki): Kayseriyye bey’i Cafer Bey


Karaman’ın dayısı idi. Vefat edip bir oğlu yerine bey oldu. Adına
Eretna derlerdi. Öyle büyük adam idi ki gören div (dev) sanırdı. Asla
at çekmezdi. Sığıra binerdi.83

Saldığı gürzü yerinden on adam kaldıramazdı. El-hâsıl (kısacası)


Karaman Sivas’a gelip dayısı oğluna haber gönderdi, gelsin diye.
Eretna dahi haber gönderdi ki:

Öyle adamın ayağına varmam. Eğer bana askerin çokluğunu


bildirirse cümlesini yalnız başıma kırarım dedi. Karaman bu kelâmı
işitip heman suret değişip (kılık değiştirip) Kayseriye’ye geldi.
Eretna’nın sarayı önünde durdu. Eretna her seher çıkar sarayı önünde

82
Savaşçıların büyüklerindendi. Nuri sofi adını Aba koymuştu, onun soyu o büyük
adam oğuzun soyundandı, Allah’ın dergâhına yükselmişti. Türklerin en önde
gelenlerindendi. Oğuz töresince kâfirleri katletti. Güzel ermeni topraklarını vatan
yaptı. Endişeli gönüllere mutluluk verdi, insanlar dünya pisliğine meyletmişlerdi.
Birkaç savaştan sonra ibadete yöneldi, her dağda her ovada ve çölde. Vahşi
hayvanlar arasında yaşadı.
83
Hamza’ya benzerdi. (Ali Emiri)
72
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
gürz sallardı. Ol gün çıkıp gürzlerini önüne dizip sal(l)mağa84
başladı. Karaman gördü, tenha, yanında dört adam var. Onlar
seyreder, Eretna gürzü sal(l)ar. Karaman, Yâ Allah, deyip erişti.
Çoban şeklinde gürzün birini kaldırıp Eretna’nın üstüne yürüdü.
Gördü ki bir siyah çehre, uzun boylu yiğit, gürzünü değnek gibi
getirip üstüne yürür. Karşı varırım sandı. Karaman şöyle vurdu ki,
aklı başından gitdi, yıkıldı. Karaman, gürzünü ve hancerini alıp
Sivas’a doğru revan oldu (yola koyuldu). Eretna’yı kulları gelip
saraya götürdüler. Karaman’ın ardınca seğirdiler (hızla koştular).
Kim idüğin (olduğunu) bilemediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Karaman Sivas’a geldi. Hemen Kaya Bey ile gürzü hanceri
Eretna’ya gönderdi. Eretna korkup beylerini alıp Sivas’a gelip
Karaman’la buluşup ayş u işrete (yiyip içmeye) başladılar.

Ravi eydür (nakleden der ki): Ol nevâhide (civarda) yavuz taife


var idi. Moğol derler idi. Sultan Alâaddin’in ondan yavuz askeri
yokdu. Beylerine Ata Bey ve Melik Nâsır derler idi. Bir kaç bölük
var idi.

Karaman’ın sahâvetin (cömertliğin) ve dilâverliğin (yiğitliğini)


duyup cümle Moğol başına cem’ oldular (toplandılar). Şöyle iştihâr
(şöhret) verdi ki, üstad silâhşor var idi, beyzâde idi. Şam’dan idi. Bin
yiğit ile muhabbete Sivas’a geldi. Karaman’la buluşdu. Adına
Hamid derlerdi. Karaman ziyâde riâyet eyledi (çok iyi karşıladı).
Karaman ve Eretna, silâhşorlük ilmini ondan tahsil eylediler. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), Tarsus bey’i Yahşi Hân, Varsak85 taifesini
cem’ edip (toplayıp) Aydın Bey ile cenk eyleyip (savaşıp) Aydın

84
Salmak: Göndermek, yollamak.
85
Varsaklar (Farsaklar, Varsak Türkmenleri, Varsak Yörükleri, Varsaklılar,
Tarsus Türkmenleri), adını Varsak adlı bir Türkmen beyinden alan, geçmişte
Tarsus Sancağı'nda, güney Anadolu'da Mersin iline (eskiden: İçel iline) bağlı
Tarsus ilçesinde ve Adana (Feke, Kozan, Saimbeyli) ile Osmaniye (Düziçi,
Osmaniye Merkez) illerinde, Aydın ve Kayseri'de yaşayan Türkmenlerdir.
73
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
sınıp (yenilip) kaçıp Karaman’a geldi. Varsak taifesinden şekvâ
(şikâyet) eyledi.

Karaman eydür (dedi ki): Ey beyler cem’ olun (toplanın); Hem


varıp pederi (babamı) ziyaret edelim, hem görelim Varsak taifesinin
muradı (isteği) nedir dedi. Türkmen ve Oğuz ve Moğol Beyleri
altmış bin er ile Tarsus’a gelip Yahşi Han’ı tutup, Varsağı muhkem
kırıp, Aydın’ı Bulgar’a bey edip kendisi Ermenek’de pederine
(pederiyle) buluşup Nure Sûfî, Yahşi Hân’ı dilek edip (isteyip) azâd
eyledi (serbest bıraktı). Onda bir iki gün oturup Sivas’a geldi. Adalet
edip beyleri ile ayş u işrete (yiyip içmeye) başladı. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Sultan Alâaddin, bir gün yirmi dört vezir, altı yüz
kırk dört sancak bey’i86 ile cümle ulemâ (âlimler), fuzalâ’
(faziletliler) oturup dîvan (meclis) ederken Tarsus Bey’i Yahşi,
divana girip Karaman’dan şekvâ (şikâyet) edip tacını yere vurdu.

Larende hâkimi Hacı Beyler eydür (dedi ki): Padişahım!


Karaman’ın başında Türkmen ve Kürd ve Moğol yüz bin er vardır.
Eğer bu üslup üzere kalırsa padişahlığını elinden almak mukarrerdir
(kaçınılmazdır), dedi.

Sultan eydür (dedi ki): Asker gönderelim varıp tutup getire dedi.

Germiyân eydür (dedi ki): Kendin varsan cenge kadir olamazsın


dedi. Sultan ziyade (çok) korkdu.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): Mudârâ edip (dost gibi görünüp)
mektup gönderelim. Eğer hıyâneti (hainliği) varsa gelmez. Ona göre
âl (hile) idelim. Eğer hıyâneti yoksa gelir. Eyle dil-âveri (yiğiti)
helak eylemek insaf değildir, dedi. Sultan, Süleyman Paşanın sözünü
makul (uygun) gördü.

86
Kırk dört (Ali Emiri)
74
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan’ın emmisi (amcası) Melik
Arslan, Karaman’ı oğul edinip kızını vermiş idi. Karaman’dan iki
oğlu olmuş idi. Birinin adı Mehmed ve birinin adı Mahmud derler
idi. Melik Arslan’a Karaman Bey’i sordular. Sultanın meclisinde
bulunup mektubu ona verdiler. Melik Arslan, mektubu alıp
Süleyman Paşa ile cânib-i Karaman’a (Karaman’ın yanına) azm
(girmeye niyet) eylediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Karaman, beylerin cem’ edip


(toplayıp) üstad silahşor Hamid Bey, Menteşa Bey, Bulgar Bey,
Aydın Bey, Oğuz Bey, Turgud Bey ve Bayburd Bey, Türkman Bey,
Kaya Bey, Mirzâ, Bahadır ve İmadeddin ve Kosun Bey ve Kürd
Bey’i Hacı Bahadır ve Eşref Bey ve Kayseriye Bey’i Eretna ve
Moğol Beylerini cümle elli beş87 bin er cem edip (toplayıp) Hamid
Bey’in Şam kavmiyle davası var imiş. Ondan kaçıp gelip
Karaman’dan meded (yardım) taleb iderdi.

Karaman eydür (dedi ki): “Ey beyler hem Şâm’ı ziyaret edelim”
Hamid Bey’in dayıları duyup karşı gelip (karşılayıp) varmağa
komayıp araya girip minnetciler koyup altmış bin Filoriye sulh olup
dönüp Kayseriye’ye gelirken, Nure Sûfî’nin vefatı haberi gelip ılgar
edip (dört nala at sürüp) Ermenek’e gelip matem etti. Oğlu Mehmed
ve Mahmud, (Bergün) demekle88 maruf (bilinen) yaylağında idiler.
Bunlar gelip Karaman’ın elini öptüler. Karaman, oğullarını görüp
şâd oldu (sevindi). Cümle beyler bir yere cem’ olup (toplanıp) dîvan
eylediler (meclisi topladılar). Hamid ve Menteşa ve Aydın ve
Turgud ve Mirza ve Eşref ve Hacı Bahadır ve Türkmen ve Moğol ve
Kürd Beylerinin muradları (dilekleri) Silifke kâfirleri çok Müslüman
katl eylemişlerdi, onda cenge gitmek idi. Cümle beylerin cem’ edip
(toplayıp) cenge gitmeğe müşâvere iderken (görüşürken) Gökez Han
içerü girip dedi ki:

87
Beş bin (Ali Emiri)
88
Yar köprü (Ali Emiri)
75
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Sultan mektup göndermiş. Kayınbaban Melik Arslan ile iki vezir
geliyor imiş. Hemen Karaman istikbal edip (karşılayıp) bir saraya
kondurdular (yerleştirdiler). İrte(si) (ertesi) Süleyman Paşa, Melik
Arslan ile mektub-ı sultanı (sultanın mektubunu) alıp dîvana
(meclise) gelip Karaman’a verdiler. Eşref açıp okudu. Demiş ki:

“Ey Karaman! Senin çok bahâdırlığını (kahramanlığını) işitdim.


Hudâ (Allah) ziyade eylesin. Cümle beyler seni görmeye müştaktır
(can atmaktadır). Gelip Konya diyarını müşerref kılsan. İnşâ-Allahû
Te’âlâ sana küllî riâyet olunur (çok saygı göterilir), demiş.” Hemen
Karaman el başda koyup elçilere hil’at (kaftan) verip gitmek yarağın
(gitmeyi yararlı) gördü. Süleyman Paşa, Karaman Bey’in sağ ve sol
dilâverlerini (yiğitlerin) seyredip kendinin sehâvetin (cömertliğin)
ve mehâbetin (heybetin) görüp yine sultan cânibine (tarafına) azm
edip (yola çıkıp) Konya’ya geldi. Dîvana girip sultan önünde yer
öptü. Sultan, ahval-i Karaman’dan su’al eyledi.

Süleyman eydür (dedi ki): “Padişahım, yakın zamanda böyle bir


dilâver (yiğit) zuhur eylememişdir (çıkmamıştır). Kahramanlar
darbına karşı durmaz. Haşa ki padişahım hıyânet (sadakatsizlik) ide.
Zira mektubu sunduğumuz gibi, bir an karar eylemeyip (kararsızlık
göstermeyip) gelmek yarağın (gelmeyi yararlı) gördü. Eğer gelmese
Süleyman’ın divleri (devleri) bile onu bunda (buraya) getirmeye
kadir olmaya” dedi. Sultan ziyade safâ eyledi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Karaman, beylerini cem’ edip (toplayıp) gelmek üzere
iken;

Melik Arslan eydür (dedi ki): “Ey Karaman Bey! Bilmiş ol, sultan
sana hile edip vardığın saat seni helâk eder (öldürür). Zira seni hain
bildirdiler” dedi. Beyler dahi Konya’ya gitmesini makul (uygun)
görmediler.

Karaman eydür (der ki): “Emr Hudâ’nındır, ben ona hiç nesne
eylemedim (bir şey yapmadım). İnşâ-Allah ol dahi bana hiç nesne
76
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
edemez” deyip kırk bin er ile iki yüz otuz89 pehlivanla cânib-i
Konya’ya azm edip (yola çıkıp), gelip Konya kalesinin önüne erişti.
Melik Arslan, Sultan’a erişti.

Sultanım, Karaman geldi, dedi. Sultan emreyledi. Vüzerâ (vezirler)


ve ulemâ (âlimler) ve ekâbir (bilmişler, bilgeler) istikbâl edip
(karşılayıp) Karaman’ı kırk bin er ile Kal’a-i Âbâd’a90 kondurdular
(yerleştirdiler). Sahra-i bazargâh (çadır) ile serteser (baştanbaşa)
doldu. Üç gün ziyâfet eylediler. Dördüncü günü sultan yirmi dört
vezir ile tahta geçip başına tac-ı zerrin (süslü tacını), beline kemer-i
murassâ’ (süslü kemeri) bağlayıp oturdu.

Rum, Yunan Beyleri altmış bin altın libaslı (elbiseli) murassâ’


kemerli (süslü kemerli) kul durup cümle ulemâ-yı diyar (ülkenin
âlimleri) ve zurâfâ-yı rûzigâr (zamanın zarif kimseleri) otururdu.
Germiyan Teke Paşa, Mir Musa, Hacı Beyler, Karatay, Sahib-i
İsfendiyar, Mahmud Paşa, Halil Paşa, Süleyman Paşa cümle
oturdular. Karaman dahi kırk dane bahâdır div (dev) gibi pehlivanla
dîvana gelip içeri girdi. Âyin (merasim) ve erkân-ı padişahiyi görüp,
ileri varıp gördü ki sultan bir altın kürsi üzerinde oturur. Edep birle
(edeple) Sultanın dizini öpüp geri çekildi. Kırk altın kürsî (kaide)
gördü. İşaret eylediler. Geçip oturdu. Sultan Karaman’ı gördü. Kadd
ü kaametde (boy posta) bülend-i dilâverdir (ulu bir yiğittir) ki
zamanın Rüstemidir. Sultan beğendi, izzet ü ikram eyledi. Ol kırk
yiğitleri sordu. Bunlar kimdir dedi.

Karaman eydür (der ki): Padişahım beyzâdelerdir. Her biri bin


kılınçdır. Dehrin kahramanları ve asrın nerîmanlarıdır.91 Ermenistan
divlerin (devlerin) bu dilâverler (kaahramanlar) ile zabt eyledim,
dedi. Sultan cümlesine hil’at (kaftan) verdi. Sultan buyurdu, bezm

89
Yüz otuz (Ali Emiri)
90
Kal’a-i Kalabada (Ali Emiri)
91
Yiğitliği, cesâreti ve pehlivanlığı ile meşhur Şehnâme kahramanının adı olup
dilimizde “yiğit, cesur, pehlivan” anlamında ve kadın ismi olarak kullanılmıştır:
77
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
âlâtın (yemeli içmeli meclisin araçlarını) gördüler. Yedi gün ayş ü
işret etdiler (yiyip içtiler). Ondan şikâre bindiler (ava çıktılar). El-
hâsıl (kısacası), üç ay ayş ve şikâr ve divan eylediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan Alâaddin yüz otuz vakiyye92
gürz sal(l)ardı. Karaman otuz Vakiyye terakki eyledi (yükseldi).
Sultan, aferin eyledi (dedi). Kemankeşlikde (okçulukta) ve gürz
sal(l)makda ol asırda Karaman’a bedel kimesne yokdu.

Ravi eydür (nakleden der ki): Karaman, üslub-ı divânı (divanın


tarzını), ayîn-i askeri’yi (askeri töreni), tarz-ı şâhi’yi (padişahlık
usulünü) tamam tahsil eyledi (öğrendi). Sultan öyle muhabbet eyledi
ki Karaman’sız bir lokma yemezdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Karaman, sultana gitmek dilediği zamanda Bulgar askerini Aydın ile
Gülnar ve Mut askerini Hamid ile ve Moğol Beylerinden Devletşâh’ı
on altı bin er ile muhâfaza-i vilâyet içün koyup gitmiş idi. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), Silifke kâfiri, Görges’den, Payas’dan ve
İskenderun’dan yardım getirip yirmi bin demir donlu (zırhlı)
kâfirlere Andorya namında bir kâfir serdar (komutan) olup, Görges
önüne konup (yerleşip) oturdular. Antalya ve Kıbrıs’a yardım için
mektup saldılar (gönderdiler). İki bin kâfir demire gark olup (silah
ve zırh kuşanıp) süvari (atlı) ve yayak (piyade) Fisandon namında
bir kâfir baş olup, Mut önüne gelip muhkem yağma edip nice
Müslümanları helâk edip, (öldürüp) vilâyeti harap kıldılar. Hamid ve
Aydın ve Devletşâh’a feryatcı (yardım isteyen haberci) erişip
Bulgar’ın dört bin yayak (piyade) askeriyle Aydın Bey karışıp cenge
başladılar. Bulgar askeri cümle (hepsi) sapan atarlardı. Çok kâfir
kırıp Silifke önüne değin kovdular. İki bin kâfir Silifke kalesinden
çıkıp cenge başladılar. Bulgar askeri zebûn (zayıf, aciz) olup hemen
dört bin er ile Hamid Bey erişti. Kılıç sadâsı (sesi) göğe çıkdı.

92
Vakiyye: Okka
78
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Kâfir sınıp (yenilip) Görges’e feryad erişti. Yirmi bin kâfir pulad
deryası (çelik denizi) gibi çalkandı. Dört bin süvari ile Moğol askeri
ile on iki bin Müslüman askeri yirmi bin93 kâfir askeriyle cenk
eylediler. Sahra kanla doldu. İskenderun ve Payas kâfirleri erişti
(yetişti). Otuz altı bin kâfir oldu. Müslüman askeri zebun (zayıf,
aciz) oldular. Akşama değin kâfirlerle cenk etdiler. Bir yere kondular
(yerleştiler). Kaçmayı makul (uygun) görmeyip bir mufassal
(ayrıntılı) mektup yazıp Karaman’a Konya’ya gönderdiler. Gâh hile
ile kâh darb-ı zarb (çarpışma) ile cenge başladılar. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), mektup gelip bir gün dîvanda sultanla, Karaman
otururken sundular. Süleyman Paşa alıp okudu.

Cümle beyler ağlaştılar. Karaman, sultanın dizini öpüp destur diledi


(izin istedi). Sultan, hazine açıp yedi bin Davudi zırh94 bağışladı.
Tabl ve âlem verdi. Ol kırk servere (savaşçı yiğitlere) ve Karaman’a
kırk murassâ’ rahtlı (süslü, takımlı) at verdi. Kırk altın cebe (zırh)
verdi. Karaman’a bir siyah at verdi. Dünyada misli (benzeri) yok idi.
Varsa Şit’in95 idi. Bir murassâ’ (süslü) kılınç kuşatdı.

Sultan eydür (dedi ki): “Ey Karaman, ben adüvv (düşman) sözüne
uyup sana kıymadım. Layık olan oldur ki sen dahi bana hıyânet
(ihanet) edip zor (güç) ve pazına (gücüne) ve askerine dayanıp benim
vilâyetime kasd eylemeyesin” dedi.

Karaman eydür (dedi ki): “Benim ahdim olsun ki senden yana tiğ
(kılıç) çekmeyem” dedi. Ahid-nâmeler yazdılar. Karaman ol kırk
ejder gibi pehlivanla, kendisi arslan gibi güm güm gümleyip taşra
(dışarı) çıkıp sultanla vedalaşıp kırk pulat cebeli96 (çelik zırhlı) asker

93
Yirmi altı bin (Ali Emiri)
94
Dâvud peygamberin "Câlûd" ile yaptığı savaştaki zırh-gibi.
95
Hz. Âdem'in (A.S.) oğullarından ve ondan sonra peygamber olan zât olup
kendisine 50 sayfalık kitab nâzil olmuştur. Kâbe-i Mükerreme'yi ilk önce taştan
bina eden zât olduğu Kısas-ı Enbiya'da mezkûrdur.
96
“Kırk bin pulada gark olmuş cengâver” (Ali Emiri)
79
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ile âlem açıp kös ve nakkare (davul, tef arası bir çalgı) döğüp âzim
(çok) ziynet ile şehirden taşra (dışarı) çıkıp kondu (yerleşti). Sultan
ardınca Melik Arslan ile yüz yük bal, yağ, buğday, pirinç ve zahire
gönderdi. Sultan dîvan edip Karaman’ın bahâdırlığını (yiğitliğini)
zikr ederdi (söylerdi).

Hacı Beyler eydür (dedi ki): Padişahım mülki elden çıkardın dedi.
Sultan gama düşdü.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): Padişahım gâm çekme. Mülk


Allah’ındır. Herçe-bâd-âbâd (ister istemez) vîrân (harap) olurdu.
Sultanı teselli eyledi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Karaman,
askerini dört bölük eyledi. Ol on bin Kürdistan askeri ile Menteşa’yı
Eşref ve Kosun’u gönderdi. Tarsus tarafından on bin asker ile
Turgud, Bayburd, Kaya Bey, Türkmen ve Oğuz Beylerini Mâre
semtine ve on bin Moğol askeriyle Mirzâ Bahadır’ı ve Kayseriye
Bey’i Eretna’yı diğer bir yana gönderdi.

Kendisi yedi bin Davudi zırhlı asker ile Deve Meydanı’na erişip Mut
sahrasına indi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Aydın Bey, Hamid
Bey ki cenk edip kâh kaçmak üzere iken Tekbîr sadası (sesi) erişip
gördü ki bölük bölük tozlar belirdi. Onu gördüler ki Kürdistan
beyleri erişip kâfire öyle vurdular ki tîğ (kılıç) ve gürzün sadası (sesi)
âsmâna (semaya, göğe) erişti. Onun ardınca Turgud ve Kaya Bey,
Türkmen beyleri erişti. Ondan Bulgar beyleri, ondan Kayseri askeri
erişti. Ondan sonra tabl ve nakkare (davul) sadâsı (sesi) erişip
Karaman geldi. Kâfir askerini ortaya alıp öyle tiğ (kılıç) vurdular ki
sahra leşle doldu.

Yedi gün, gece ve gündüz cenk oldu. Toz dünyayı bürüdü, ak, kara
seçilmez oldu. Gitdikçe cenk ziyade oldu. Kırk pehlivan ile
Karaman, Hamzavari nara vurub (atıp) kâfiri bölük bölük böldüler.
Kimini gürz ile hurduhaş (hurdahaş) eylediler ve kiminin niza
(kavga, döğüş) ile bağrın deldiler. Dilâverler (kahraman) kaplan gibi
80
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kana bulaştılar. Karaman, cenk içinde âdemi, âdeme çalardı. Allahû
Te’âlâ fırsat virüb kâfiri sıyıp (yenip) kal’a-i Görges’e kaçırdılar.

Cümle asker gelip kale önünde hazır oldu. Gördüler ki kaledir ki her
burcu âsmâna (göğe) çıkmış. Yüz yıl cenk olsa bir taşı kopmaz.
Beyler ile Karaman kaleyi seyrederken gördüler ki derya (deniz)
içinde kırk dane ejder gibi gemi zuhur eyledi (ortaya çıktı). Cümle
Frenk kâfiri gemilerden taşra (dışarı) çıkıp ve kaleden dahi taşra
(dışarı) çıkıp ser-â-pâ som (baştan ayağa) demire gark olmuşlar
(çelikle donanmışlar), sahra pulad deryası (çelik denizi) gibi
çalkandı (çalkalandı). Elli yedi bin kâfir oldu (toplandı). İslam askeri
de bir yerde cem’ oldular (toplandılar).

Karaman eydür (dedi ki): “Ey beyler! Kaçmak erlik değildir.


Cümle şehid olmak gerekdir, tâ kıyamete değin namımız erlikle
söylene” dedi. Cümle atlı ve yayak (piyade) âlem-pervaz edip
(bayrak uçurup) tabl ve nakkare (davul) döğüp on bin Bulgar’ın
seng-endazın (sapanla taş atanlarını) öne sürdüler.

Sağ kola Moğol taifesi durdu. Sol kola Kürd Türkmen askeri durdu.
Kâfir beyleri alay bağlayıp İslâm askerine karşı durdular. Tekfur
Kostantin kırk bin kâfir göndermişdi. İki alay bahr-i ummân gibi
çalkandı (okyanus gibi çalkalandı). İskenderun Bey’i Markos Bey
çarkacılık (öncülük) edip meydana girdi. Er talep eyledi. Bulgar
Bey’i Aydın Bey yedi bin97 yigit ile mukabil (karşısına) erişip sapana
taş koyup şöyle saldılar taşı ki kafasını târumar (perişan) eylediler.

Aydın Bey kendi eliyle meydanda yirmi kâfir tepeledi. Bir diraz-i
kamet (uzun boylu öfkeli, hırslı bir) kâfir meydana girip div (dev)
gibi, Aydın’ı paraladı (parça parça etti). Karaman Bey gürzünü
getirip at sürüp, üzengi üzerine kalkıp öyle darb eyledi ki kâfiri
sinesine varınca hurduhaş (hurdahaş- paramparça) eyledi. Ondan,

97
Yüz yiğit ile (Ali Emiri)
81
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
altmış bin kâfir seyl (sel) gibi akdı. Cümle İslâm askeri (ile) karışıp
toz öyle koptu ki âlem görünmez oldu. Sekiz gün gece ve gündüz
cenk olup gövdeler dağ gibi yığıldı. Kanlar seyl (sel) gibi akdı. Kılıç
yıldırım gibi parladı. Kıyamet gününe döndü.

Kâfirden ve Müslümandan yirmi bin adam toprağa düşdü. İslâm


askerinin yarısı kalmadı. Dokuzuncu gün mu’cizât-ı Muhammedi
(Hz. Peygamberin mucizesi) erişip kâfir sınıp (yenilip) kaçdı. İslâm
beyleri öyle za’if (zayıf) olmuş idi ki adam kovmaya medetleri
kalmadı. Âhir (sonra) konup yaralarını bağladılar. Ve ölenler için
ağladılar. Karaman kavminden yarasız adam yok idi. Gayret edip
kaleye karşı kondular (yerleştiler). Kosun Bey’i isteyip, araya değer
bırakıp (belirli bir bedel üzerinde anlaşıp) sulh oldular. Yüz bin sikke
Filori, bin pâre (parça) kumaş ve Silifke kalesini verdiler. Yılda kırk
bin Filori haraç verecek oldular.

Karaman Bey, Silifke’yi Hamid Bey’e verdi. Beş yüz98 hisar eri
yazdı. Aydın Bey’i yedi bin Bulgar askeri ile muhafazaya koydu.
Kendisi Mut şehrine geldi. Pişkeş (hediye) ile muştuluk (müjde)
mektubu yazıp vafir (çok) kâfir esiri ile Konya’ya sultana gönderdi.
Melik Arslan, Konya şehrine gelip dîvana girip cümle getirdiğini
sultana arz eyledi. Sultan şâd oldu. Melik Arslan, Karaman’ın
eylediği bahadırlıkları bir bir beyan eyledi (anlattı). Sultan hil’at
(kaftan) verip muhabbet-nâme yazıp Melik Arslan’la Karaman
Bey’e gönderdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Karaman Bey, azm-
i Sivas edip (Sivas’a doğru yola çıkıp) şehr-i Sivas’a geldi. Eretna’yı
Kayseriye’ye gönderip kendisi ayş ü safâya (yiyip içmeye) başladı.
Melik Arslan sultandan hil’at (kaftan) ve muhabbet-nâme getirip
Karaman cümle beyleri ile ayş ü safâ edip ziyâde (çok) zevk u safâ
ile mukayyed oldular (bağlandılar).

98
“Beş bin” (Ali Emiri)
82
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Engürü (Ankara) tarafının bey’i
Ermeni idi. Reâyası (halkı) Müslüman idi. Sultana haraç verirlerdi.
Hisar kâfir elinde idi. Adına Lâînin Kara Davud derler idi.
Müslümanlara muhkem (çok) cefâ ederdi. Karaman Bey’e bu hususu
çok söylediler. Karaman Bey sultanın hatırı için mukayyed olmazdı
(bir işe önem vermezdi).

Râvi eydür (nakleden der ki): Kayseriye Bey’i Eretna’nın bir


karındaşı var idi. Halil Bey derler idi. Bir gün şikâra (ava) çıkıp
gezerken Engürü (Ankara) Bey’inin bir karındaşı var idi. Adına
(Kaypur) derlerdi. Develi Karahisar bey’i idi. Av üzerinde Halil’e
rast geldi. Meğer ezelden aralarında husumet vardı. İki yüz adamıyla
Halil’i tutup Engürü’ye (Ankara’ya) karındaşı Davud’a gönderdi.
Eretna karındaşının esir olduğunu duyup asker cem’ edip (toplayıp)
Karaman’a geldi. Buluşup ağladı.

Eydür (der ki): “Hemîşe (her zaman) bu melûn, Müslümanlara cefâ


üzeredir. Bize dahi cefâ üzeredir (sıkıntı verir), ne buyurursu(nu)z,
ne tedârik edelim” dedi.

Karaman eydür (dedi ki): “Bir dini yok kâfirdir, varıp vilâyetini
harab idelim dedi.

Melik Arslan eydür (dedi ki): Ol kâfiri sultan ziyade sever, adâveti
(düşmanlığı) giderin, vâki’ olan macerayı (olanı biteni) sultana
bildirin, dedi.

Karaman mektûb yazıp Kaya Bey’i ve Şeyh Yunus’u Konya’ya


gönderdi. Dîvana girip sultana sundular. Vezir açıp okuyup
mefhumunu (içeriğini) bildirdi. Bir mektup Moğol Bey’i İsmail
Ağa’yı bile koşup Engürü’ye (Ankara’ya) gönderdi. Varıp mektubu
melûna sundular. Melûn dahi mektup yazıp sultana gönderdi.
Süleyman Paşa açıp okudu.

83
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Demiş ki: “Padişahım, iki hasım birbirine rast gelip birbirini helâk
eylemişler. Benim ortada nem vardır. Karaman’ın muradı (niyeti,
isteği) vilâyeti benim elimden almakdır. Her ne buyurursanız, emir
sizindir” demiş. Vezirlerde Karaman’ın hasmı var idi. Hacı Beyler
gibi, Sahib gibi.

Dediler ki: Padişâhım Karaman Konya’yı almak diler. Engürü


(Ankara) değildir, dediler. Sultan mektubu Karaman’a gönderdi.
Alıp okudular.

Demiş ki: “Ey Karaman! Elin sözüne gerçek ediyorsun. Edebin ile
olasın” demiş. El-hâsıl (sözün özü) arada on kere (defa) mektup
gidip geldi, kâbil olmadı (kabul etmedi). Kâfir cefâyı ziyâde eyledi
(çok artırdı). Karaman bir mektup göndererek dedi ki:

“Padişâhım, lûtf edip müfsit (ara bozucu) sözüne uyma. Bize destur
(izin) ver. Müslümanlar kâfirin elinden zebundur (acizdir)” dedi.
Sultan gene icâzet (izin) vermedi.

Eretna eydür (dedi ki): “Ey Karaman Bey! Sultan da bildiğinden


kalmasun. Sür askerin cem’ eyle (topla)” dedi.

Karaman, beylerini cem’ edip (toplayıp) otuz sekiz bin er cem’ kıldı
(topladı). Aydın’ı, Kosun’u mukaddem (öncü) edip ön saldılar.
Kendüleri ardınca (peşinden) nice yab yab (yavaş yavaş) varmakta
idiler. Kosun, Aydın, altı bin er ile sabah namazında gâfil Develi
Karahisar’ı basıp cümle kâfiri kılıçdan geçirip kaleyi zabt kıldılar.
Gelip Karaman dahi erişip Cum’a namazını onda kıldılar.

Ez-in-canib (diğer taraftan), Engürü’ye feryadcı erişip Kara


Davud kıssayı duyup on iki bin Ermeni kâfirini ser-â-pâ (baştan
ayağa kadar) demire gark edip (çelikle donatıp) gelmekde.

84
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden dedi ki): Karaman yanında dört Moğol Bey’i
var idi. Birine Devletşâh derler, karındaşına Babuk derler, birine
İsmail Ağa derler, birine Ata Bey derler. Bunlar on beş bin Tatara
mâlik (sahip) idi. Bunları Engürü (Ankara) kâfirine karşı gönderdi.
Turgud, Kaya, Kosun ve İmâdeddin’i bir yandan gönderdi. Aydın ve
Menteşa ve Hamid ve Mirzâ Bahadır’ı dört bin Kürd askeriyle başka
bir yandan gönderdi. Karaman kendisi Eretna ile Engürü (Ankara)
üstüne yürüdü. Bu cânibde (tarafta) iki asker mukabil olup (karşı
karşıya gelip) cengde iken Karaman gelip hisarı zor ile zabt eyledi.
Kiliseleri söküp cami’i eyledi. Kâfirleri taşra koyup (dışarı çıkarıp)
reâyâ bağladı (kendisine tabi etti). Müslümanları hisara koydu.
Engürü’yi (Ankara’yı) mamur eyledi (onardı).

Ravi eydür (nakleden der ki): Karaman beyleri, Engüri bey’ine bir
sahrada rast gelip karşıdan Bulgar kavmi, bir cânibden Kürd ve
Türkmen Beyleri yürüdü. Sekiz gün muhkem (sıkı) cenk eylediler
(savaştılar).

Ravi eydür (nakleden der ki): Karaman, Eretna Beyler şehri


mamur kılıp on bin demir donlu (zırhlı elbiseli) er ile ardından erişip
on bin Moğol dahi öyle tiğ (kılıç) vurdular ki kâfir zebun olub (aciz
kalıp) Engürü’ye (Ankara’ya) kaçtı. Gelip gördü ki şehri Müslüman
zabt eylemiş. Cümle rızkını alıp Acem diyarına varıp, Kars kalesini
mamur edip (onarıp) onda kaldılar.

Ravi eydür (nakleden der ki): Karaman Engürü’ye (Ankara’ya)


gelip ne kadar yaylak var ise Moğol taifesine bağışladı. Ol
zamandaki Moğol taifesi diyâr-ı Rum’a gelmişlerdi. Sultan bunlara
Beyşehri yaylağını ve (İlkun) yaylakların ve Niğde otlaklarını
vermiş idi. Konarlar göçerlerdi. Bunlar boy boy, oba oba idi. Ol
zaman padişâhlarının bunlardan yavuz askeri yok idi. Davud’un ne
kadar otlak ve yaylağı var ise Karaman bunlara bağışladı. Cümle
Moğol gelip Karaman’ın başına cem’ oldular (toplandılar).

85
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Engüri (Ankara) tarafında ne kadar kale var ise kâfir elinden alıp
zabt eylediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), sultan duyup bî-huzûr
(huzursuz) oldu.

Hacı Beyler, Emir Musa eydür (dediler ki): Fırsat elde iken helâk
eylemedin, şimdin gerü (bundan sonra) kâbil (mümkün) olmaz.

Ravi eydür (nakleden der ki): Karaman askerini cem’ edip


(toplayıp) Kayseriye’ye geldi. Eretna sultan, ziyade bî-huzûr (çok
huzursuz) oldu, dedi.

Karaman eydür (dedi ki): Varıp buluşuruz. Hemen yirmi sekiz bin
er ile Konya’ya geldi. İrte (erte) dîvana (meclise) girip pişkeş çekdi
(hediye verdi). Girip sultanın dizini öptü. Aldığı kalenin
anahtarlarını arz eyledi. Sultan iltifat eylemedi. Karaman kakıyıp
(öfkelenip) yirmi sekiz bin er ile göçüp gitdi. Ravi eydür (nakleden
dedi ki): Bir sebeb dahi bu oldu ki, Larende’yi sultandan mekân
edinmek için rica eyledi.

Sultan eydür (dedi ki): İki pâre (parça) makbul şehrim vardır. Onun
dahi birini sana mı vereyim, Larende atam, dedem tahtıdır, dedi.
Karaman kalkıp gitdi. Sultan korkdu.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): Hasud (hasetçi, kıskanç) sözüne


uydun. Zirâ Karaman’ın sana hıyaneti yokdu. Eğer olaydı üç günün
içinde cümle mülkünü zabt eylerdi, dedi. Ama Hacı Beyler sözüne
uydukca ziyan eylersin, dedi. Ez-in-canib (diğer taraftan),
Karaman, Ermenek’e gelip safâya başladı.

Melik Arslan Ermenek’e gelip Karaman’a eydür (dedi ki): Ey


Karaman! Cümle fesad Hacı Beylerindir deyub dîvan-ı sultanda
söylenen sözleri beyân eyledi (açıkladı). Karaman fırsat gözetdi.

86
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden dedi ki): Larende’yi Emirşâh’la, Hacı Beyler
isterlerdi. Sultan Larende’yi Hacı Beyler’e verdi. Hacı Beyler gelip
zabt eyledi. Karaman’a haber oldu ki Larende’yi Sultan Hacı
Beyler’e vermiş. Karaman hemen av bahanesiyle Ermenek’den
sürüp Larende’ye geldi. Hacı Beyler duyup istikbal eyledi
(karşıladı). Karaman, Hacı Beyleri görünce arslan gibi kapıp berdar
eyledi (astı). Ona mensup olanları kırıp şehri zabt eyledi. Gördü ki
bir âb ve havası güzel bir şehirdir. Emreyledi, azîm (büyük) bir saray
bina eylediler (inşa ettiler). Şehirliye riâyet (iyi davrandı) ve adâlet
eyledi. Larende’de altı yıl sakin oldu. Taht edindi. Ez-in-canib
(diğer taraftan), sultan duyup bî-huzûr (huzursuz) oldu. Etrâf u
eknâfa (dört bir tarafa) mektup salıp asker topladı. Germiyan geldi,
İsfendiyar geldi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Antalya ol zamanda kâfir elinde idi.
Müslüman elinden alınmışdı. Her zaman Frenk asker çekip
(hazırlayıp) Beyşehri’ne gelince yağma ederlerdi. Şikâyetci dünyayı
tutmuş idi. Teke Paşa dahi sınıp (yenilip) sultana gelmiş idi. Sultan
vezirleri cem’ edip (toplayıp) “hasım iki yerden zuhur etti (ortaya
çıktı). Hangi cânibe (tarafa) gidelim” dedi.

Dediler ki: Padişâhım! Karaman’a müdârâ edip (dost gibi görünüp,


yüzüne gülüp) riâyet kılalum (saygı gösterelim), onu Frenk’e
gönderelim. Biz safâ üzerine olalım. O varıp, Frengi dağıta, bizim
gönlümüzdeki Karaman’da yokdur.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): Padişâhım! Layık olan budur. Zira
Karaman’ın başında asker çokdur ve hazine çokdur, müdârâ (dost
gibi görünmek) lazımdır. İki düşman ile cenge kadir değiliz, dedi.
Sultan buyurdu, muhabbet-nâme yazdılar, hil’at (kaftan) ve kılıç
verip Süleyman Paşa’yı dört veziriyle Karaman’a gönderdiler.
Karaman’a haber oldu ki, sultandan elçi geldi. Karaman emreyledi,
Türkmen ve Kürdistan ve Moğol ve Oğuz beyleri cümle istikbal
eylediler (karşıladılar).
87
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bir saraya kondurdular (yerleştirdiler). Ertesi ziyâfet eylediler.
Süleyman Paşa muhabbet-nâmeyi ve hil’at (kaftan) ve kılıçı
Karaman’ın önünde koydu. Nâmeyi okuyup mefhûmun (ne
yazdığını) bildi.

Karaman eydür (dedi ki): Sultanın her hizmeti can be baş üzerine,
bizim isyanımız yoktur. Sultan müfsid (arabozucuların) sözüne uyar.
Hacı Beyler hasmım idi. Buldum öldürdüm, niye bî-huzur
(huzursuz) olur? Eğer Larende ise muradı, cümle mülküm onundur,
dedi.

Paşa eydür (dedi ki): Kâfir elinden vilâyet harâba varmış, bakıp
durmak insaf değildir. Lutf (iyi muamele) edip bu hizmeti gör ki sen
Karaman el başında koyup be-ser u çeşm (baş göz üstüne) deyip
Hamid Bey’e buyurdu. Cümle hazır ve gâib asker cem’ edip
(toplayıp) iki yüz yirmi merd-i meydân, kırk dört bin demir donlu
(zırhlı giyimli) asker ile kalkıp Devletşâh ve Babuk Hân’ı on bin er
ile Moğol askerini evvel (önden) gönderdi. On bin asker ile Aydın
ve Kaya Bey ve Melik Arslan gitti. Sekiz bin Kürd dilâveriyle
(savaşçısıyla) Hacı Bahaeddin oğlu Menteşa Bey, vardı. Zırhlı er ile
Karaman Bey, Süleyman Paşa ile vedalaşıp tabl ve nekkâresini
döverek (davullar çalarak) Mut şehrine geldi.

Ondan (oradan) geçip Gülnar’a geldi. Ondan Mamuriye önünde


Manavgat diyarına geldi. Ondan göçüp menzil be-menzil Gölhisar
önüne kondu (yerleşti). Sahra bârgâhla (çadırlarla) doldu. Serâperde-
i Karaman (Karaman’ın sarayına) kurulup iki yüz altın ve gümüş
kürsî koydular. Karaman geçip oturdu. Cümle Moğol, Türk,
Türkmen Beyleri gelip karar eylediler. Altı kapıcı, dört yüz serheng
(asker), gümüş bilekli çaşnigirler (çeşniciler) ile sumat salıp (susup),
altın gümüş sahanlar ile türlü türlü nefâis (makbul, güzel şeyler)
döşendi. Servi kamet mahbublar bâde-i gülgûn (kırmızı ya da pembe
gül renginden şarap) getirdiler. Kadeh üçer üçer devr edip
(dolaştırıp) her biri bir mest-i ejderhaya döndü (kendinden geçtiler).
88
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden deri ki): Gölhisar’ın bir fitne lâ’in dizdârı
var idi. Gelip Karaman’la buluştu. Karaman kâfirlerin birine su’al
eyledi.

Dizdar eydür (dedi ki): Şimdi askeri falân yerde safâdadır.


Karaman, beylere muştuladı (müjdeledi) ve hemen baskın edelim,
dedi. Moğol askerini evvel (önden) gönderip kendüsi Bulgar’ın yedi
bin piyade seng-endâz (sapan taşı atan) askerini önüne koyup ve
cümle beylerini sağa ve sola alıp sâfi demire gark eyleyip (çelikle
donatıp) ikişer yedek ile ve otuz dört bin tünd-hû’nu (kan dökücü,
ser mizaçlı) askeri ile menzil be-menzil yürüdü. Ez-in-canib (diğer
taraftan), kâfire haber oldu. Dişden tırnağa varınca sâfi demire gark
olup (donanıp), otuz sekiz bin kâfir deryâ (deniz) gibi çalkandı. Bu
cânibden on bir bin tîr-endâz (okçu) Moğol Tekbîr edip (getirip)
üstüne yürüdü. İki dağ birbirine dokunur gibi dokundu. Adam
narasından, gürz kütürtüsünden dünya sarsıldı. Ok yağmur gibi
yağdı. Bir fasıl Moğol cenk eyledi (savaştı). Kâfir yeğin (galip) gelip
Moğol sınmağa (yenilmeye) başladı. Onu gördüler ki bir azîm
(büyük) toz belirdi. Karaman Bey nazar eyledi (baktı), sahrayı
(meydanı) kan bürümüş. Karaman, şemşir (kılıç) sadâsını (sesini)
duyup mest peleng (kendinden geçmiş kaplan) gibi güm güm
gümleyip tiğini (kılıcını) çekip arslan gibi na’ra vurdu (attı). On bir
yarar dilâverele (savaşçıyla) Turgud, Bayburd ve Hamid yürüdü.
Kayseriye Bey’i Eretna yürüdü. Altı bin dilâver (savaşçı) Sivas
askeriyle Hacı Bahaeddin ve Menteşa yürüdü. Kâfirin dört yanını
alıp (çevirip), hây hûy sahra yankılandı. Yerin bir katı âsmana
(gökyüzüne) çıkdı. Kâfirin iki serdarı (komutanı) var idi. Birisine
Yanko ve birine Manko derlerdi. Bunlar asker sürüp üç kere (defa)
Karaman üstüne yürüdüler. Karaman ol hali görüp Tekbir getirip
yedi bin dilâverle (savaşçıyla) şöyle ikdam (gayret) eyledi ki kâfirin
âlemini yıktı. Yanko görüp Karaman’a mukabil (karşısına) irişip
(yetişip) küte küt gürz cengini eyledi (gürz savaşı yaptı). Karaman
hemen gayrete gelip kâfire yine erişip bir gürz vurdu ki, yıkıp
bağladı. El-hâsıl (sözün özü), on bir gün karışıp cenk eyledi
89
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(savaştı). İki canibden yedi bin er toprağa düştü, cenk gitdikce ziyâde
oldu (arttı).

Ravi eydür (nakleden der ki): Karaman, Kosun’ı yanına çağırıp


eydür (dedi ki): Biz kâfir ile cenk ederken kaleye bir çare eylesen
olmaz mı? Dedi.

Kosun, nola, can baş üzerine deyip, dönüp gitdi. Malumdur ki Kosun
kâfirden dönüp Müslüman olmuştur. Onunla bile iki bin kişi
dönmüştür. Ez-in-canib (diğer taraftan), bu iki bin er ile Kosun,
kâfir şekline girip Antalya kalesinin kapısı önüne gelip çağrıştılar.
Fisandon99 nâmında bir kâfiri bekçi koymuşlar idi. Kapı üstüne gelip
sordu: Kimsiz? Dedi.

Kosun eydür (dedi ki): Kıbrıs’dan yardım için geldik. On bin kâfir
idik. Altı binimiz cenkde kırıldı. İki binimiz gemide, iki binimizi
kaleye bekçiliğe gönderdiler. Fisandon inip kapıyı açtı. İçeri girip
kapıyı bağladı (kapattı). Fisandon’a ne kadar bekci vardır, diye
sordu.

Fisandon eydür (dedi ki): Beş yüz vardır100. Fisandon’a, Kosun


bunları hep bir yere cem’ eyle (topla) dedi. Kosun işaret eyledi.
Cümlesin kılıçdan geçürip kaleyi zabt eylediler. Ama çok hazine
çıkdı. Kosun’un bir karındaşı var idi, Elvân derlerdi. Altı yüz yiğit
ile kalede koyup dört esir çıkarıp altı bin er ile leşkergâha
(karargâha) geldi. Kâfiri ardından (peşinden) koğup (kovalayıp) öyle
vurdular ki kılıç sadâsı (sesi) feleğe çıkdı. Bir iyi cenk oldu. Kâfir
sıngınlık gösterdi (bozuldu).

Moğol beylerinden İsmail Ağa var idi. Beyşehri’nde sakin idi. Altı
bin Tatar ile gelip Karaman’a kul olmuşdu. Karaman kâfirin ardınca

99
Kosun “Ali Emiri nüshası”
100
Yüz “Ali Emiri”
90
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
yirmi sekiz bin er ile Devletşâh’ı, Babuk’u, Ata Bey’i, İsmail Ağa’yı,
Kaya Bey’i, Aydın’ı, gönderip kendisi Antalya cânibine (tarafına)
gitdi. Zira Kosun, fetih haberini getirip miftâhını (anahtarını) vermiş
idi. Gelip kaleyi temâşâ kıldı (seyretti). Cümle hazineyi zabt eyledi
(el koydu). Kosun ile Melik Arslan’ı miftah (anahtar) ile Konya’ya
gönderdi. Karaman, Gölhisar101 önüne gelip ayş u safâya başladı.

Ravi eydür (nakleden der ki): Kâfir kaçıp Görges’e geldi. Kimi
gemiye binip Kıbrıs’a gitdi. Ol zaman kâfirin Görges’de pek kalesi
yokdu. Beyler dahi dönüp Karaman’a gelip, Moğol beyler ile ayş u
işrete başladılar. Ez-in-canib (diğer taraftan), Melik Arslan
kalenin miftahını (anahtarını) kâfirden alınan bin altı yüz102 esir ile
sultana arz eyledi. Sultan hil’at (kaftan) verip muhabbet-nâme yazıp
Karaman’a gönderdi. Melik Arslan yine Karaman’a gelip mektubu
ve hil’atı103 verdi.

Eydür (dedi ki): “Ey Karaman! Sultanın sözünü beğenmedim. Sana


bir hile edip kırsa gerek”

Karaman eydür (dedi ki): “Ben ona kemlik (kötülük) eylemedim.


Kırarsa emir Hudâ’nındır. Nihayet şehid olalım, ne sa’âdet”.

Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan, Karaman‘ın ahvalini vüzerâ


(vezirler) ile mahfî (gizli) müşâvere eyledi (görüştü). Vüzerâ
(vezirler) dediler ki: “Ya padişâhım! Hile gerek, yoksa zor ile
olmaz. “Teke Paşa’ya Antalya’yı verdiler. Ve bir bey’in eline zehir
verdiler. Bir mektup ile Gölhisar dizdarına gönderdiler. Ez-in-canib
(diğer taraftan), Karaman 228 demir kuşaklı pehlivanla altın
sandalye (oturak) üzerine oturup bir yanında Moğol beyleri, bir
yanında Kürd, Türkmen serverleriyle (reileriyle) meclis kurup

101
Güzelhisar (Ali Emiri)
102
İkiyüz (Ali Emiri)
103
Pâdişahlar ve vezirler tarafından birine iltifat veya mükâfat olarak giydirilen,
kürklü veya işlemeli kıymetli kaftan
91
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
meydana bâde getirip Rum, Yunan dilberleriyle raksa (dansa) girip,
kelleler (başlar) germ (hareketli) hatırlar (gönüller) nerm (latif,
mülayim) olurdu. Oğlu Mehmed Bey dahi yanında idi. Dizdâr-ı lâ’in
her gün arak (rakı) getirirdi. Bir gün bey gelip104 zehr-i mektubu
dizdâr-ı bî-dîne (dinsiz kale komutanına) sundu. Dizdâr mektubu
okuyub mefhumun bildi (içeriğini öğrendi). Zehri gizleyip fırsat
gözledi. Ama Karaman, kâfir elinden ne kadar mal ve hazine aldı ise
oğlu Mehmed Bey’le Aydın ve Hamid’i bile koşup (yanına katıp)
evi ve avretinin bulunduğu Bergün105 yaylağına gönderdi. Mehmed
Bey 300 deve yükü cebehâne (silahlar), yüz katır yükü altın, gümüş
götürüp bir mağaraya mahzen edip yine Gölhisar’a gitti. Ez-in-
canib (diğer taraftan), Karaman beylere destur verip kendisi tahsil-
i mizaç (huy ve davranışlarını terbiye etmek) için Gölhisar önünde
ayş u işrete (yiyip içmeye) başladı. Her gün dizdâr-ı bî-din (dinsiz
kale komutanı), bir şişe arakı (rakı) ile gelirdi. Bir gün lâ’in geldi
gördü. Karaman yalnız oturmuş. Arak (rakı) ile dizdâr ileri varıp
duâ eyledi. Zehr-nâk arakı (elemli zehirli rakıyı) bir cama koyup
Karaman’a sundu. Alıp ecel-i camın (ölüm suyunu) nuş eyledi (içti).
Aydın Bey ve Kaya Bey ve Menteşa Bey ve oğlu Mehmed Bey
yanında idi. İçtiği gibi ciğerini pâre pâre (parça parça) eyledi.
Karaman kıssayı hemen bildi, âh eyledi. Hemen hancer çekip dizdârı
(kale komutanını) tuttu: Hay melun! Kıydın bana, deyip hancer ile
öyle vurdu ki, bir yüzünden bir yüzüne çıkdı. Kendi dahi yıkıldı. Çe-
fâide (ne fayda)! Tâ ezelden takdir-i kalem (yazgı) böyle imiş.
Beyler feryâd edip yakalarını çâk eylediler (yırttılar).

Karaman gözün açıp (gözlerini açıp) eydür dedi ki): Ey beylerim!


Gayret edip oğlumu düşman eline virmeyesiz (vermeyesiniz). Ve ey
oğlum! Sen dahi cehd (gayret) edip kanımı sultana komayasın, dedi.
Can-ı azizin Hakk’a teslim eyledi. Ez-in-cânib (diğer taraftan),

104
Teke Paşa (Ali Emiri)
105
Yerköprü (Ali Emiri)
92
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Beyit
Sunub câm-ı ecel sâki-i devrân
Alub nûş eyledi (içti) âhir (önce) Karaman
Küçâ Keyhusrev ve hakân ü fağfur
Ki ber-mülk-i cihân dârende-i menşûr
Küçâ Dârây ve Cemşîd ve Feridûn
Seri’-i a’lâm-ı şân-ı misud gerdûn

Karaman’ı tabuta koyup Ermenek’e götürüp defin eylediler. Ez-in-


canib (diğer taraftan), sultana haber erişti ki, düşmanın helâk oldu.
Sultan asker çekip (hazırlayıp) Larende’ye gelip Karaman’ın ne
kadar beyleri varsa riâyet eyleyip (saygı gösterip) mansıblarını
(mevkilerini) verip cümlesiyle müdârâ eyledi (dost gibi göründü,
yumuşak davrandı). Ez-in-canib (diğer taraftan), Aydın, Hamid,
Turgud, Kaya, Mehmed Bey’i ve Mahmud Bey’i alıp Bulgar Dağına
çıkdılar. Öyle sardılar ki, Süleyman’ın divleri (devleri) gelse,
kimseyi alıp gitmeye kadir olamazlardı. Evi ve avreti, Bergün106
yaylakında (yaylasında) iki oğlu bile kaldı. Biri Kasım ve (biri)
Halil.

Ez-in-canib (diğer taraftan), Sultan cümle mülk-i Karaman’ı, ibn


Huten nâmında bir kimseye verdi. On bin adam bile koşdu (yanına
verdi). Dedi ki: Karaman’ın oğulların bulup helâk etmeyince fitne
basılmaz. İbn Huten fırsat gözetip dururdu. Mehmed Bey yaylağına
anasına inerlerse tutup helâk eyle imdi. İbn Huten, sultanın cevâbını
işitip, emir sultanımın deyip asker çekip (hazırlayıp) Ermenek’e
geldi. Ondan Mut’a geldi. Karaman’ın cümle mülkünü, rızkını zabt
eyledi. Ol kadar cehd (gayret) eyledi, Karaman’ın oğullarını ve
beylerin ele getiremedi (geçiremedi). Fırsat gözetmeye başladı. Ez-
in-canib (diğer taraftan), Karaman beyleri ve iki oğlu Bulgar
Dağı’nda sakin oldular (yerleştiler).

106
Yerköprü (Ali Emiri)
93
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Meğer bir şeyh-i azîm var idi.
Velâyeti, kerâmeti zâhir (açık) olmuş. Adına (Ârız) derlerdi. İlm-i
Rasad’da (Astronomi’de) Aristo’ya107, İlm-i Nücûm’da108
Büzürcmihr109, İlm-i Hikmet’de110 Eflâtun111, İlm-i Felsefe’de112
Galinos113 idi. İlm-i külliyâtda ve cüz’iyâtda nazîri (benzeri) yokdu.
Ez-in-canib (diğer taraftan), Aydın, Hamid, Turgud, Kaya,
Mehmed Bey’i alıp ol Pir’e götürdüler. Mehmed Bey, Pir’in elini
öpdü.

Dediler ki: Ey Âkîl-i cihân! Ma’lûmundur, Sultan, Şâh-ı Karaman’a


zulm eylediği. Lutf edip bu civanın tâli’ine (bahtına) bak. Devlet ve
dünya el verip babası menziline varır mı, varmaz mı? Dediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Ârız, Mehmed Bey’in tâli’in tutup
(bahtına, talihine bakıp) cevab verdi ki: Gerçe gaybı Allah bilir ama
bu civân, sultandan atası kanın alır, cümle mülkümü zabt eder dedi.

107
Aristoteles veya kısaca Aristo, Antik Yunanistan'da Klasik dönem aralığında
yaşamını sürdürmüş olan Yunan filozof ve bilge.
108
Yıldızların insanları ve olayları etkilediği inancına dayanan sözde ilim dalı,
astroloji, yıldız falcılığı, müneccimlik.
109
Nuşirevan’ın baş veziri.
110
İlm-i Hikmet: Düşünce bilgisi, felsefe.
111
Antik Yunan filozofu ve bilgesidir. Yaklaşık 387 yıllarında, Atina yakınlarında
bir kasabada Akademos bahçesinde, düşünce tarihine “Akademi” olarak geçecek
olan okulu kurmuş ve ömrünün büyük kısmını burada ders vererek, kitap yazarak
geçirmiştir. Eflâtun’un en ünlü talebesi Aristo’dur.
112
Felsefe, bir düşünsel etkinlik, doğru ve tutarlı akıl yürütmedir. Felsefeyi her
filozof kendi eğilimleri ve dünya görüşü doğrultusunda yorumladığı için ortaya
pek çok tarif çıkmıştır. Bununla birlikte felsefenin "bir dünya görüşü ve varlık
hakkında genel bir teori" olduğu şeklindeki tarif yaygınlık kazanmıştır.
https://www.sabah.com.tr/sozluk/felsefe/felsefe-nedir
113
Bergamalı Galen, tıp doktoru, bilim insanı ve filozof. Antik Roma'nın en
önemli hekimlerindendir. Deneysel fizyolojinin kurucusu ve dünyanın ilk spor
hekimi olarak kabul edilmiş ve Hekimlerin İmparatoru, Şeyhû’s Seyadile gibi
unvanlarla anılmıştır.
94
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Sekiz yıl bu nev-civâna (delikanlıya)
ilim ta’lim eyledi. Her ilmi tahsil ettiler. Hamid Bey’den silahşörlük
sanatını dahi tahsil eylediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), sultan
müdârâ edip (dost gibi görünüp) Karaman’ın beylerine riâyet eyledi
(saygı gösterdi). Her birine bir sancak verip fitneyi basdı (durdurdu).
Mirzâ’ya Ermedsun’u (Armusun’u) verdi. Eretna’ya ri’âyet eyleyip
Kayseriye beyliğini mukarrer eyledi (karar kıldı). Hacı Bahaeddin’e
ve Menteşa’ya Sivas’ı verdi. Moğol beylerin(den) Devletşâh’a
İshaklı’yı, İsmail Ağa’ya Beyşehri’ni, Babuk’a Niğde’yi ve Ata
Bey’e İlgın’ı verip cem’iyyeti (topluluğu) dağıtıp ibn Huten’e
mektub saldı (yolladı) ki: Karaman’ın oğullarını ele getirmek
(geçirmek) üzere olasın dedi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey on sekiz yaşına kadem
(ayak) basdı. Öyle mehâbbet bağladı ki vasf olunmaz. Kırk oğlan var
idi, bile-doğmuş büyümüştü. Mehmed Bey lalalarına danışıp varıp
vâlidesin (annesini) ziyaret ede.

Aydın eydür (dedi ki): Ey şehzâde, ibn Huten niçe yıldır ki senin
fırsatın gözler. Nice gidersin. Mehmed Bey gördü ki bunlar destur
(izin) vermezler. Hasret ateşi canını yakdı. Bir gün uğrunca kırk
nevcivânla (delikanlıyla) bir gice süaâr olub (ata binip) Bergün114
Yaylağı’na geldi. Onda sarayları var idi. Validesi (annesi) ve iki
küçük karındaşı onda olurdu. Validesine (annesiyle) buluşup
(buluştu), birkaç gün koyuvermedi. Ez-in-canib (diğer taraftan),
gözcüler, ibn Huten’e haber ide gördüler (verdiler). Hemen yedi bin
er ile gelip bir gece basıp Mehmed Bey’i kırk yâri ile götürdü.
Anasının feryâdı âsmâna (göğe) çıkdı. Lalaları duyup gama düşdüler
dediler ki: Mahmud sağ olsun! Tedbirin fâidesi olmadı, iş
takdirindir, (deyip) Ârız Hekîm’e vardılar. Olan mâcerâyı haber
verdiler. Ârız, İlm-i Nücûma bakdı, tâli’in (bahtını) gördü.

114
Yerköprü (Ali Emiri)
95
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Eydür (dedi ki): Ey beyler! Gam yemen, devlet ol yüzden zuhur ede
(ortaya çıka) gibi İnşâ-Allah.

Aydın eydür (dedi ki): Alâaddin eline giren hiç sağ kurtulur mu?

Ârız eydür (dedi ki): Üç yıla dek zuhur eylemezse (ortaya


çıkmazsa) her sözüm yalan olsun! Bunlar bu cidâlde (savaşta)
kaldılar. Ez-in-canib (diğer taraftan), ibn Huten, Mehmed Bey’i
gördü ki bir nevcivân (delikanlı), gözler görmüş değil. Helâk eylesin
makul (öldürülmesini uygun) görmedi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mirzâ Bahadır ve Melik Arslan,


Mehmed Bey’in tutulduğunu duyup ılgâr edip (hızla at sürüp) ibn
Huten’e geldiler. Dediler ki: Ey ibn Huten! Eğer bu civâna hata
erdürecek (zarar verecek) olursan cümle Karaman beyleri tuğyân
edip seni mülkinden çıkarmaları mukarrerdir (şüphesizdir).
Karaman’a eylediğiniz zulm yeter. Padişâhınıza riâyet etmekde
(saygı göstermekte) kimse karşı ko(y)madı. Cüz’i (küçük) bahane
ararlar, öyle bil, dedi. İbn Huten korkup (Mehmed) Bey’i ve ol kırk
oğlancıkları yanında koyurdu (bıraktı), oğul edindi. Dünya nice
şehzâdeleri bir duna (düşüğe, düşküne) hizmetkâr eyler.

El-hâsıl (sözün özü), üç yıl kâh aşikâre, uğrun (gizlice) sakladı. Bir
gice bir düş gördü: Eline bir yeşil âlem, parmağına bir zümrüt hâtem
(yüzük) taktılar. Uyanıp bu kırk civânlar (gençler) yakında şâh
olursun dediler. El-hâsıl (sözün özü), bir gün bir mektup sundular.

Halk seni gözler, hareket eyle, ey ibn Karaman (Karamanoğlu)! Nice


kulluk edersin bir ırgada, demişler. Mehmed Bey fırsat bulmadı.
Hikmet-i İlâhi öyle vâki’ oldu ki, Mut yanında bir devletli düğün
eyledi. Karaman’ın muhiblerinden (dostlarından) idi ve hem ol
zamanda kâfir korkusundan tabl ve âlem olmayında gelini bir
köyden (bir köye) alıp götürmezlerdi. Düğün sahibi gelip ibn
Huten’den tabl ve âlem istedi ve hem Mehmed Bey’i böylece ver,
96
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ihsan eyle dedi. Yüz bin belâ ile gönlünü edip tabl ve âlem verip ve
kırk yâriyle Mehmed Bey cümle üç yüz er ile alıp Mut şehrine yakın
geldiler. Ol kırk civanlar (gençler) dediler ki: Bugün can verecek
gündür. Birisi âlem kapıp dikti. Birisi çağırdı ki: İl gün Karamanoğlu
Mehmed Bey’indir. Tabl ve nakkâreyi kütâ küt döğdüler. Üç bin er
bir günde birikip, gelip Mut’a girip oturdular. Bulgar’a haberci
gönderdiler. Ol gün Mut içinde çok adam helâk eylediler. Ez-in-
canib (diğer taraftan), Ermenek’e ibn Huten’e feryâdcı (acı haberi
getiren) erişdi:

“Ne durursun? Âlem Karamanoğlu’nun başına birikti” dediler.


Hemen ibn Huten asker çekip (hazırlayıp) Mut’a erişti. Mehmed
Bey’e haber oldu (geldi). Karşı mukabil (karşısına) çıkıp vuruştular.
İbn Huten, sınıp (yenilip) Ermenek’e kaçtı.

Mehmed Bey yolları bağladı. İbn Huten geçemeyip kaldı. Bulgar


askerine muştucu (müjdeci) gelip Mehmed Bey, Aydın, Hamid,
Kaya, Eşref ve Ârız Hekîm gelip Mehmed Bey’i gördüler ki yiğit
olmuş, mânend-i Kahramân (Kahraman’ın benzeri).

Ravi eydür (nakleden der ki): Etrâf eknâfa (dört bir tarafa) mektup
salıp (gönderip) evvel Eretna yedi bin Kayseriye askeriyle geldi.
Ondan Moğol kavmi ile İsmail Ağa, ondan Devletşâh ve Atâ Bey,
Babuk Han, yirmi bin Moğol askeriyle geldi. Sivas beyleri Hacı
Bahâeddinoğlu, Menteşa, dokuz bin Kürd askeriyle (Ermedsun)
Bey’i Mirzâ Bey, Melik Arslan ve Kosun geldiler. Ez-in-canib
(diğer taraftan), cümle kırk altı bin er cem’ oldu (topladı). Safâdan
başları âsmâna (gökyüzüne) erişdi. Dîvan eyleyip (meclisi toplayıp)
iki yüz seksen bahadıran Karamanoğlu’nun yanında cem’ oldu
(toplandı). Mehmed Bey sultandan intikam alıp Karaman’ın ruhunu
şâd eylemek günüdür dedi.

Bunlar eydür (dediler ki): Can baş yoluna olsun. Sen buyur biz
tutalım dediler. Ez-in-canib (diğer taraftan), ibn Huten destmâlin
97
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(mendilini, peşkirini) boğazına takıp gelip Mehmed Bey nazarında
yer öpüp: “Ey şâh! Hasmın ben degilim, Alâaddin’dir. Ben sana
iyilik eyledim (yaptım). Mertlik oldur ki sen dahi iyilik eyleyesin”
dedi. Beyler dediler ki makul budur, iyilik eyle.

İbn Huten eydür (dedi ki): Lûtf edip yol ver ki geçip gidelim.

Mehmed Bey eydür (dedi ki): Kanı (hani) atamın hazinesi? İbn
Huten ne kadar cebehâne (silah) ve hazine aldı ise teslim eyledi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey asker çekip


(hazırlayıp) Larende’ye geldi. Emir Musa hâkim idi. Alâaddin’e
mensup olanları alıp Konya’ya kaçdı. Karamanoğlu’nu kapıcıbaşı
Gökez Bey ve Güceri, bin yiğit ile istikbal edip (karşılayıp) Mehmed
Bey’i şehre getirdiler. Gelip Karaman’ın saraylarını mamur edip
(onarıp) kendi dahi zîbâ (süslü) saraylar yaptı. Ondan sonra bir
mübârek gün tahta geçirdiler, duâ ve senâ ile.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mevlânâ Ârız’ı vezir eyledi. Hacı
Bahadır’ı vezir eyledi. Melik Arslan’ı vezir eyledi. Mahmud Paşa’yı
vezir eyledi. Turgud ve Bayburd ve Kaya İmâdeddin’i on dört bin
Türkmen’e serdar (başbuğ, komutan) eyledi. Bulgara Aydın’ı,
Gülnar askerine Hamid’i, Kosun ve Menteşa’yı da Ermenan
Kalesine gönderdi. Kâfirden ve Alâaddin’den otuz bin cebe (savaş
aleti) ve zırh kalmış idi. Ermenek kalesinde idi. Getirip askere
ülüşdürdü (paylaştırdı).

Sahrâ-yı Larende bârgâhla (çadırla) doldu. Her gün kendisi bir altın
kürsî üstünde otururdu. Karşısına dört yüz pulâd (çelik) kürsî
kurdurdu. Gelip dört yüz bahadır server (savaşçı) oturup Eretna Bey
ve Moğol beyleri Devletşâh ve Babuk ve Ata Bey ve İsmail Ağa,
yirmi bin Moğol askeriyle gelip sol kolda karar eyledi. Ve Şeyh
Yahya ve Mevlânâ Ârız, hem müftü ve hem vezir idi. Şeyh Hasan,

98
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Mevlânâ Gaddârî ve Mevlânâ Cüneydî, kırk müftü, şeyh vâiz oturdu.
Dîvanında (meclisinde) hazırlar idi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Otuz yedi bin üçer yedekli tünd-hû
(sert huylu, asker) Moğol, Kürd, Türkmen cem’ edip (toplayıp) yirmi
bin piyade sengendaz (taş atıcı) Bulgar ve Gülnar, Rum askerini
cem’ eyledi (topladı). Kurulan bârgâhın (çadırın) bir ucu Karatay’da
ve bir ucu şehirde idi. Ez-in-canib (diğer taraftan), Mehmed Bey
içün bir bârgâh-ı ser-bülend (yüksek sultan çadırı) kurdular. Dört yüz
pehlivan, pulad-ı sandali (çelik oturak) üzere geçip oturdu. Kırk
müftü, şeyh, âlim oturdu, vezirler oturdu.

Mehmed Bey buyurdu: İbn Huten’i getirdiler. Mufassal (ayrıntılı)


mektup yazıp Konya’ya sultana gönderdi.

Mehmed Bey eydür (dedi ki): Ey ibn Huten! Var gördüğün gibi
sultana haber ver. Ez-in-canib (diğer taraftan), sultan,
Karamanoğlu’nun zuhur eylediğini (ortaya çıktığını) duyup korkup
hazan gibi titredi. Germiyan, Sahib Ata ve Hacı Beyler oğlu Halil ve
İsfendiyar, Teke Paşa, Süleyman Paşa, Karatay, Alişâr, Lâl Ağa
yirmi dört vezir cem’ edip (toplayıp) otuz mîr-i mirân (beylerbeyi),
ulemâ (âlimler) ve zürefâ-ı rûzigâr (zamanın zarif kimseleri),
hususan (özellikle) ki Hazret-i Mevlânâ, kırk müftü, âlim,
meclisinde hazır idi. Karahan derler bir bey var idi.

Eydür (dedi ki): Sultanım, altmış bin askerimiz var. Emir eyle (ver)
varıp Larende’yi yerle beraber edelim.

Karatay eydür (dedi ki): Sulh edelim. Her biri bir söz söylediler.
Ez-in-canib (diğer taraftan), kapıda galebe peydâ oldu (meydana
geldi). İbn Huten içeri girip Mehmed Bey’in mektubunu sundu.

Süleyman Paşa açıp okudu. Demiş ki: Sultan! Karaman yolunda can
baş oynatırken niçin kıydın. Allah’dan korkmadın? Karaman bir
99
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
padişah oğlu idi. Senin kulun değildi. Sana rıza kulu idi (dediğine
uyardı). İmdi hazır baş ol. Vasiyyetin yerine getirip senden babamın
kanın alam, vefada erliğe ivâz (karşılık) ne makule ederler sana
bildirem, İnşâ-Âllah. Ey Alâaddin! Sen Keykubâd bin Keyhusrev
bin Kılıç Arslan bin Ertuğrul bin Âl-i Selçuk isen, ben dahi
Mehmed Han bin Karaman bin Nureddin bin Saadeddin bin
İbrahim bin Alparslan bin Gülincan bin Şirvan Han bin Oğuz
Han’ım han oğlun hanım. Benim aslım olan Şirvan, Kûh-ı
Elbruz’dan (Elbruz Dağı’ndan)115 gelmiş idi. Cümle Moğol, Kürd ve
Türkmen benimledir. Varırım vaktına hazır olasın! Demiş.

Elbruz Dağı

Ravi eydür (nakleden demiş ki): Meclisde Hazret-i Mevlânâ hazır


idi. Mübârek ağzını açıp dedi ki: Ey sultan! Kork, Şâh-ı Moğol’dan
dedi. Sultan, berk-i hazan gibi titredi.

İbn Huten eydür (dedi ki): Çok askere malikdir (sahiptir).


Türkmen, Bulgar, Moğol Kürd Beyleri gelip cem’ olmuş
(toplanmış). Mehîb dilâverlerle (heybetli savaşçılarla) Larende

115
Elbruz, Kuzey Kafkasya Kabardey-Balkarya'da, Gürcistan sınırının 11 km
kuzeyinde, Tiflis'in yaklaşık 270 km kuzey batısında yer alır.
100
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
sahrası dolmuş. Kendisi bir dilâver olmuş ki kahramanlar elinden
âciz
.
Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan altmış bin er cem’ eyledi
(topladı). Oğlu Kıvâmeddin’i serdar (komutan) eyledi. Kendisi,
Hazret-i Mevlânâ’nın sözünden korkdum. Karamanoğlu bunda
(buraya) gelirse cenk ederiz (savaşırız), dedi.

Ravi eydür (nakleden der ki): İki Kapıcıbaşı var idi. Moğol
kavminden idi. Birine Saruhan, birine Orhan derler idi. Moğol
kavmi, Alâaddin’den yüz çevirip Karaman’a gitdikleri vakitte bu
ikili kapıcıbaşılıkdan çıkarıp hapis eylemiş idi. Karaman’ın
vefatından sonra gene mansıblarını (makamlarını) vermiş idi. Emir
Musa ile bu iki Moğol beyine mektup verip Larende’ye gönderdi.
Bunlar Larende sahrasına eriştiler. Gördüler ki sahra bârgâhla
(çadırla) dolmuş. Karamanoğlu’nun serâperdesinin (han çadırının)
kulesi âsmâna (gökyüzüne) çıkmış. Kapıcıları alıp dîvana geldiler.
Bunlar gördülerdi ki Mehmed Han bir altın kürsî üstünde oturmuş,
elinde seksen vakiyye bir gümüş amûd (sutun) tutar. Sağ ve solunda
238 pehlivan oturmuşlar. 200 âlim, müftü, şeyh, kadı, âbid oturur.
60.000 Türk, Bulgar, Karaman, Kürdistan dilâverleri (savaşçıları),
kimi durmuş, kimi oturur. Mehmed Bey işaret etti, oturdular. Ârız
Hâkîm (bilgin), mektubu açıp okudu. Demiş ki: Ey Şâh-ı Moğol!
Benden, baban Karaman’ın kanını talep edermişsin. Herçi-bâd-abâd
(ne olursa olsun), yüz çevirmem yokdur ama reâyâ (halk) dağılır ve
vilâyet harap olur demiş. Ez-in-cânib (bununla birlikte), sultan,
Fazlullah Paşa’yı uğrunca (gizlice) Ârız Hakîm’e (bilgine)
göndermiş. Demiş ki: lutf edip sulh edesiz. Vilâyet harap olmaya.
Ârız çok sa’y eyledi (çalıştı). Mehmed Bey kayil (ikna) olmadı.
Şehnâme’de üstâd Yarcani, Karamanoğlu’na sultanın gönderdiği
mektubun suretini yazmıştır. Mektupda vaki olan beytler budur:

Bi-fazl-ı hak ez in leşker çe bâk est


Ke incâ leşker çün âb hâk est
101
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ke u’râ leşker-i Tatar vu Türk est
Merâ şirân cengi pes sırr-ı kest
Ke u’râ leşker-i Efrâsyâb est
Merâ çün Rüstem sekr-i şebab est

Ravi eydür (nakleden der ki): Karamanoğlu, mektubun cevabını


duyup gazaba geldi (sinirlendi). Gözleri kanla doldu ve: Allah izin
verirse askerini at ayağı altında koyayım, vilâyetini yıkıp, yakıp yere
beraber edeyim diye mektup yazıp yine sultana gönderdi.

Mehmed Bey Saruhan’a eydür (dedi ki): Ey dilâver (savaşçı),


işittim, Alâaddin sana cefâ eylemiş, cümle Moğol beyleri bizimle
olup sen onda olmana (onunla birlikte olmana) sebep nedir? Bunda
(burada) kal sana riâyet edeyim (saygı göstereyim), dedi. Saruhan
kaldı. Orhan ile Fazlullah Paşa mektubu alıp Konya’ya geldiler.
Karamanoğlu Saruhan’ı mîr-âhûr (ahırların sorumlusu) eyledi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Karındaşı Mahmud Bey’i Eretna


Bey’le Sivas’a gönderdi. On bin Kürd askeri ile varıp bir ay oturdu.
Ondan (oradan) kalkıp Engüri’ye (Anlara’ya) gelip Alâaddin’in bir
byğ’i zabt eder idi, ismine Melik Nâsır derler idi. Karaman’ın
geleceğini duyup kaçdı. Mahmud Bey Engüri’yi (Ankara’yı) zabt
edip Ata Bey’e verdi. Ondan sonra dönüp Kayseriye’ye geldi. Eretna
dahi askerini cem’ edip (toplayıp) ondan (oradan) geçip, Niğde’ye
geldi. Gazgancık, Niğde’yi zabt ederdi. Niğde’nin kapularını
bağlayıp cenge (savaşa) başladı. Ez-in-canib (diğer taraftan),
Mahmud Bey, Ata Bey, Devletşâh, Eretna, Sivas, Kayseriye Moğol
askeri gelip Niğde’yi çevirip içeriden Gazgancık, taşradan
(dışarıdan) Mahmud Bey otuz gün ceng edip zor ile Niğde’yi alıp
Gazgancık’ı tutup beyliğini Babuk Han’a verdi. Gazgancık’ı
Larende’ye Mahmud Han’a gönderdi. Mahmud Han buyurdu:
Ermenek kalesinde hapis eylediler.

102
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Mahmud Bey yirmi bin er ile
Tarsus’a geldi. Varsak kavmini muhkem kırıp şehri alıp zabt eyleyip
Yahşi Han oğulların tutup şehrin beyliğin Bahtiyar’a verdi. Ondan
sonra geçip Larende’ye geldi. Asker ile sahrayı doldurdu(lar).
Karındaşıyla buluşup sekiz pâre (parça) kalenin miftahını
(anahtarlarını) verdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Engüri’den (Ankara’dan) Melik


Nâsır, Tarsus bey’i ve Niğde bey’i Konya’ya gelip sultana gidip
Karamanoğlu’ndan şikâyet eylediler. Dediler ki: “Katliam eyleyip
vilâyetimizi aldı. Hutbeyi ve sikkeyi kendi nâmına eyledi (okuttu,
batırdı). Senin nâmın kalkdı. Durmak erkeklik değildir” dediler.
Sultan muhkem ızdıraba düşdü. Hemen emir eyledi. Oğlu
Kıvâmeddin ve Erdeşir’i on bin er ile gönderdi. Bunlar gelip
Çaharşanba Suyunun kenarına sultanın bârgâhını (çadırını) kurup
kondular (yerleştiler). Ez-in-canib (diğer taraftan), didebânlar
(gözcüler) gelip Mehmed Han’a dediler ki: Ne durursun? Sultan
üstüne geliyor. Seni tutup şehrini cümle harap etmeye kasd eyledi.
Mehmed Han bu sözü duyup ejderha gibi gümrenip (homurdanıp)
arslan gibi çemkirip (kükreyip) gazaba gelip (sinirlenip) buyurdu:

Melik Arslan dört (bin) Bulgar askerini alıp Gökez Kapıcıbaşı dahi
on bin Karaman askeriyle geçip bârgâh-ı ibn Karaman’ı
(Karaman’ın çadırını) getirip bârgâhın, Alâaddin’e karşı kurdular.
Onun ardınca on iki bin Kürd askeri ile Menteşa ve Hacı Bahaeddin’i
gönderdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Zülkaadiroğlu’nu Maraş kavminden


on dört bin er ile gönderdi. Yirmi iki gün oturak edip (oturup,
bekleyip) bir gün Kürdistan beylerini cem’ edip (toplayıp) süvar
olub (ata binip) sultanın çarhacılarına (öncü askerlerine) rast gelip
azîm cenk (büyük savaş) oldu. Sultan canibi sınıb (yenilip) dönerken
Zülkadir beyleri yürüyüp iki asker karışıp hây hûy sesi âsmâna
(gökyüzüne) çıkdı. Onu görüp Bulgar’ın dört bin sapan atıcıları taşı
103
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
öyle vurdular ki sultanın askeri muhkem sındı (yenildi). Ol halde
iken dokuz bin er ile Teke kavmi erişdi. Karaman beyleri sındılar
(yenildiler). Köprünün beri yüze geçdiler. Mehmed Bey’e haber
erişdi. Ne durursun? Askerin sındı (yenildi), dediler. Mehmed Bey
buyurdu: Moğol beyleri Devletşâh, Babuk Han ve İsmail Ağa ve
Ata Bey yirmi bin asker ile yürüdüler. Cenk yerine gelicek (gelince)
gördüler ki sahra kızıl kana gark olmuş, kütâ küt cengdir. Tîğler
(kılıçlar) yıldırım gibi parlıyor. Kelleler top gibi yuvalanıyor. Hemen
Tekbir getirip Moğol taifesi şöyle yürüdüler ki sultanın askerini
bölü-bölük böldüler. Yerin tozu âsmâna (gökyüzüne) çıkdı. Ol gün
sekiz bin adam toprağa düşdü.

Üç gün gece ve gündüz cenk eylediler. Sultanın askeri zebun (aciz)


oldu. Ol saat on altı bin er ile Germiyan askeri erişti. Karaman askeri
üzerine yürüdü. Mehmed Bey’e feryadcı erişti. Emir eyledi, yedi bin
tiğ-zen (iyi kılıç kullanan) Türkmen askeriyle Turgud ve Bayburd ve
Eşref ve İmâdeddin ve Bahâeddin erişip sultanın askerin zebun
eylediler (aciz bıraktılar).

Sultan buyurdu: İsfendiyâr ve sahil beyleri on beş bin merd ile


Karaman askerin zebun eylediler (aciz bıraktılar).

Ez-in-canib (diğer taraftan), Karamanoğlu buyurdu: Eretna Bey


ve Kosun Bey ve Kaya Bey on bin dilâverle (savaşçıyla) eriştiler.
Gürzün kütürtüsü âsmâna (gökyüzüne) ulaştı. On beş gün muttasıl
cenk oldu. Sahra leşle doldu. Sultanın askeri sınıp (yenilip)
kaçkınları Konya’ya erişdi. Sultan duyup kerr ü ferle (vurkaçla)
yirmi bin cebeli askeriyle erişip şöyle tiğ (kılıç) vurdular ki Larende
askerini sahraya değin kovdular. Mehmed Han’a adam erişti. “Ne
durursun iş işten geçti, sultan askerini sıyıp (bozup, kırıp) şehrin
kenarına geldi” dediler. Hemen buyurdu. On altı bin Davudi zırhlı
dilâver (kahraman) ile süvar olup (atlarına binip), dört bin Bulgar’ın
seng-endâzın (taş atıcıların) önüne bırakdı. Saruhan’ı serdar
(komutan) eyledi. Sağında Gülnar ve Mut askeri ve solunda Oğuz
104
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
beyleri ile Mirzâ Bahadır ve Halil ve Mahmud ve Gücer, bâd-pâylara
süvar olup (çabuk koşan atlarına binip) âlem (bayrak) açıp tabl ve
nakkare (davullar) döğüp, ejderhalar gibi yürüdüler. Asker birbirine
karışıp yedi gün cenk oldu. Leş dağlar gibi yığıldı.

Ravi eydür (nakleden der ki): İki tarafdan yirmi üç bin er toprağa
düşdü. El-hâsıl Mehmed Bey, gürzün eline alıp sultana karşı
yürüdü. Sultanın âlem-i şem’a peyklerin (sultanın alametini)
Karamanoğlu’nun ejder serine (ejder başına) karşı dikdiler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Cenk içinde Karamanoğlu, çağırdı


ki: “Ey Alâaddin! Bu Müslümanları birbirine niçe kırdırırız. Gel
seninle devlet sınayalım. Ben helak olam devlet senin ola. Yahud sen
ölesin taht benim ola. Cümle ekâbir (ileri gelenler) ve âyân (sözü
dinlenenler) Karamanoğlu’nun sözünü makul (uygun) gördüler. Ve
dediler ki: “Çok Müslüman telef oldu. İkinizde Müslümansınız.
Cenk ile bin devlet tâc ya senin olsun veya onun. Sultan atın sürüp
Şâh-ı Moğol’a beraber erişdi. İki sultan ellerine altın gürz, altın şir
(mızrak) alıp canına başına kasd eylediler. Birbirine on yedi kere
hamle edip akıbet sultanın atı yıkılıp kendisi yere düşdü. İki asker
birbirine karışıp üç gün cenk ü kıtal eylediler ki tâ devr-i Rüstem’den
beri olmamışdı. Âhiri-kâr (sonunda) sultan askeri sınıp (bozulup,
yenilip) Konya cânibine (tarafına) dönüp kaçtılar. Sultan rüzgâr-ı nâ-
muvafık da tâli’in (bahtının ters esmesini) nâ-müsâit görüp (uygun
görmeyip) kaçarak Konya’ya geldi. Ayağının birisine yara erişmiş
idi. Ağlayarak savmaa-i Mevlânâ’ya (Mevlânâ Tekkesine) geldi.
İçeri girip yer öpüp tâli’inden (bahtından) ağladı. Dedi ki: Ey kutb-
ı zaman! Duâ eyle. Düşman galip ve tâli’i zebundur (bahtı âcizdir).
Taife-i Moğol dünyayı harap edecekdir.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mevlanâ! “İş takdirindir. Bu bâbda


evliyâ ve enbiyâ âcizdir. Kendini pinhân eyle (gizle). Beyşehri’ne
doğru gitmek hayırlıdır” dedi.

105
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan ve Süleyman Paşa ve Yakub
Paşa ve oğlu Kıvamüddin Beyşehri dağlarında bir mağarada üç ay
sakin oldular. Karamanoğlu altmış bin hûncu dilâver (kan dökücü
savaşçı) ile gelip Konya kalesini kuşatıp oturdular.

Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan kaçıp gitdiği vakit, vezirlerin
yerine koyup gitmişdi. Birine Eminüddevle diğerine Bahâüddevle
derler idi. Bunlar şehir kapılarını bağlayıp şehri vermediler. Yirmi
sekiz gün kale üzerinde cenk etdiler. Bulgar kavmi, Moğol kavmi iki
burcunu yıkıp içeri girdiler. Öyle kıtal (vuruşma) oldu ki Alâaddin
beylerinden altı yüz adam katl eylediler. Ol iki veziri helâk eylediler.
Şehir kavmi aman dediler. Karamanoğlu, iki yüz han oğlu han ile
Keykubad Sarayına geldi. Sultan Alâaddin’in cümle hazinesini ve
cebehânesini (silah deposunu) ve rızık ve esbâbını (kıyafetlerini)
zabt eyledi. Emir eyledi ki, kalesini başdan başa yıkalar. Zirâ ahd
eylemişdi. Alâaddin’in iki karındaşını helâk eyledi. Birisi kaçıp
Hazret-i Mevlânâ’ya vardı. Ondan harb edip çıkarmayı makul
görmedi. Etrafından Mevlânâ’nın kim idüğini (olduğunu) beyan
eylediler. Mehmed Bey, evsâf-ı Mevlânâ’yı duyacak beylerine emir
eyledi.

Süvar olup (atına binip) kırk namdar ile Hângâh-ı Mevlânâ’ya


(Mevlânâ Tekkesine) geldiler. Hazret-i Mevlânâ’ya Karamanoğlu
seni ziyarete geliyor dediler. Gelip içeri girdi. Hazret-i Mevlânâ’yı
bir mehâbetde gördü ki söylemeye mecali kalmadı.

Şehnâme sahibi eydür (dedi ki): Karamanoğlu’na Hazret, Arslan


şeklinde göründü. Karamanoğlu bir zaman hayretde kaldı. Bir sadâ
(ses) kulağına erişdi: “Ey Şah-ı Moğol! Gel içeri gir” buyurdu.
Gördü kim, yirmi bir ak sakallı pirler kırmızılar giymişler. Hazret-i
Mevlânâ da duhânîler (tütün rengi elbise) giymiş, musâhabet
(karşılıklı sohbet) ederler. Mehmed Bey edep birle (edeple) içeri
girip hâkipâyilerine (ayak bastığı toprağa) yüzünü sürdü.

106
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Hazret-i Mevlânâ hande edip (gülüp), “Ey şah-ı Moğol! Niçin bî-
amansın (amansızsın)? Niçin bu kaleyi harap etmek istersin” dedi.

Karamanoğlu eydür (dedi ki): Ahd eyledim!

Hazret-i Mevlânâ eydür (dedi ki): Var “Yedi kulesini yıkıp yine
yap, ahdin yerini bulsun”

Ez-in-canib (diğer taraftan), Karamanoğlu, beylerine emir eyledi.


Ertaş kapısı cânibinden (tarafından) yedi kulesini yıkıp yine yaptılar.
Ahdi yerine vardı (geldi). Karamanoğlu öyle kin ile gelmiş idi ki,
cümle Konya’yı katliam ede (öldüre), cümlesini harap ede. Hazret-i
Mevlânâ, bâtın (sır) kuvvetiyle muhabbete tebdil eyledi (değiştirdi).
Bir yıl mikdarı Hazret-i Mevlânâ’ya geldi ve gitdi. Dört yüz han oğlu
han ile her gün mülâzemet ederdi (devamlı gidip, gelirdi). Altmış bin
er ile bir sene Kal’a-i Abâd’da oturdular.116 Bir yıldan sonra
karındaşı Mahmud Bey’i Taht-ı Larende’ye gönderdi.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Sultan Alâaddin, Cimrî namında


bir haramiyi hapis eylemişdi. Karamanoğlu, hapisten çıkarıp
Konya’ya hâkim eyledi. Engüri’yi (Ankara’yı) Devletşâh’a verdi.
Konya ile Engüri (Ankara) arasındaki sahrayı ikiye bölüp yarısını
Turgud’a, yarısını Bayburd’a verdi. Tarsus’u iki nahiye edip, birini
Kosun’a, birini Elvan’a verdi. Ermedsun’u117 Mirzâ Bahadır’a verdi.
Mehmed Bey’in, Mahmud Bey’den gayrı (başka) iki küçük
karındaşı (kardeşi) daha var idi. Birine Kasım derlerdi. Ermenek’i
ona verdi. Halil’e de Mut ve Silifke’yi Halil’e verdi. Beyşehri’ni
Moğol beylerinden İsmail Ağa’ya verdi. Niğde’yi Babuk Han’a

116
Kulâbâd Çayırında (Ali Emiri) Kulubâd ola gerek
117
Gürağaç, Konya ilinin Güneysınır ilçesine bağlı bir köydür. Eski adı
Armusun'dur. Selçuklu döneminde Gürağaç köyü ve çevresini Karamanoğulları
ele geçirmiştir (1200). Aktürbe Selçuklu zamanında inşa edilip günümüze kadar
ayakta kalmayı başarmıştır.
107
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
verdi. Kaya Bey’e, Kıyı118 namında olan diyarı verdi. Ol zamandan
beri kimi Turğud, kimi Bayburd ili namıyla öyle kaldı.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Karamanoğlu, Cimri’yi Konya’da


hâkim koyup kendisi altmış bin er ile geçip Ilgın’a119 geldi. Bey’ine
Cafer derlerdi. Karşı gelip buluştu. Pişkeş (hediye) sundu. Eline yeni
hüccet (senet) verdi.

Ondan Akşehre geldi. Moğol beylerinden Halil Bey’i onda hâkim


eyledi. İshaklu’da sultanın emmisi (amcası) oğlu otururdu.
Aduddevle derler idi. Gelip Mehmed Bey’le buluşdu. Onu hoş görüp
yine yerini verdi. Aksaray’ı, Develi Karahisar’ı yine Melik Arslan’a
verdi. Kayseriye Eretna Bey’de idi. Yine ona verdi. Sivas’ı120 yine
Hacı Bahâeddin’e mukarrer eyledi (karar kıldı).

118
Kaya (Ali Emiri)
119
Ilgın, Konya ilinin bir ilçesidir. Ilgın ilçesi Konya'ya 86 km mesafede bir
ilçedir.
120
Sivas, Malazgirt zaferinin ardından da Emîr Dânişmend şehri ele geçirdi.
Şehrin fetih tarihi tartışmalıdır. Bazı araştırmalarda 1076-1077’de bölgenin
tamamının alındığı, Sivas’ın ise 1080’de fethedildiği belirtilir. Sivas, bundan sonra
Anadolu Selçuklu Hükümdarı 2. Kılıçarslan tarafından Konya ile birlikte başşehir
yapılıncaya kadar Dânişmendliler’in yönetiminde kaldı.
2. Kılıçarslan’ın topraklarını on bir oğlu arasında paylaştırmasının ardından
(580/1184) Sivas sırasıyla Kutbüddin Melik Şah, 2. Süleyman Şah, 1. İzzeddin
Keykâvus ve 616’da (1220) Sivas’ta hükümdar ilân edilen 1. Alâeddin
Keykubad’ın idaresinde kaldı. Roma ve Bizans döneminde varlığı bilinen şehir
surları I. Alâeddin Keykubad döneminde onarıldı (1224). Moğollar 629’dan
(1232) itibaren şehrin dış mahallelerine saldırılar düzenlediler. 641 (1243)
Kösedağ bozgunu ile Baycu Noyan tarafından ele geçirilen Sivas üç gün süreyle
yağmalandı.
İlhanlı hâkimiyetinin XIV. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’da zayıflaması Sivas
için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Şehir önce Alâeddin Eretna, daha sonra
onun veziri Kadı Burhâneddin tarafından merkez yapıldı. Kadı Burhâneddin’in
ölümünden (800/1398) sonra Karayülük Osman Bey şehrin kendisine teslim
edilmesini istedi. Fakat şehir ileri gelenleri Sivas’ı ona değil I. Bayezid’e bıraktı.
Bu tarihten itibaren Sivas, Timur’un ilk hedeflerinden biri haline geldi ve ardından
kuşatılarak teslim alındı (1400).120
108
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden dedi ki): Karahisar bey’i Sahib (Ata), çok
mal, otuz dâne yarar at getirip suçun(un) affını diledi. Günahını
bağışlayıp yine Karahisar’ı ona verdi. Ondan geçip Kütahya üstüne
vardı. Germiyan, destmâlin (mendilini) boğazına takıp karşı geldi.
Özrün (özür) diledi. Alıp şehre götürdü. Ziyafet edip (verip) kızını
verdi. Kırk gün onda kalıp ayş u işret eylediler. Ez-in-canib (diğer
taraftan), ondan dahi geçip sahil diyarına geldi. Cümle sahil
beylerini tutup helak eyledi. Ondan geçip Aydın’a vardı. Bir kaç gün
onda sakin olup ondan geçip Felek-âbâd’a121 geldi. Diyar-ı Astanos
ve Antalya’yı, Teke Paşa’ya verdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Bolu’yu Çıralı Dağına varınca (‘ya
kadar) Hamid Bey’e verdi. Ve dahi Bolat, Çine ile bir nice diyarı
Menteşa’ya verdi. Labad, Beyşehri ve Balıklı ve Gurgur, Fakalun ve
Kışla’yı Eşref Bey’e verdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Osman gelip buluşup çok hizmet
eyledi ve oğlu Aydın’ı alıp diyar-ı Lâdik’e götürdü. İskender Gediği
boğazına gelince (ye kadar) Osman’a verdi. Ondan (oradan)
Karadeniz kıyılarına gelip nice beyleri helâk eyledi. Ondan
Engüri’ye (Ankara’ya) gelip orada birkaç gün oturup oradan Sivas’a
gitdi. Ondan kalkıp Maraş’a geldi. Zülkadir mukabil gelip (karşısına
çıkıp) cenk eyledi (savaştı). İki gün takat getirmeyip (dayamayıp)
kaçıp kaleye düştü. Karamanoğlu 60 bin er ile kaleyi çevirip yıktı.
Zülkadir Bey’i tutup kafese koyup karındaşı Musa’ya verdi. Yirmi
gün oturup ondan göçüp Kayseriye geldi.

121
Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılmasının ardından Feleküddin Dündar Bey
tarafından 130l yılında Hamitoğulları Beyliği kurulmuş, bu beyliğin Uluborlu'dan
sonra 1310 yılında ikinci merkezi Eğirdir olmuştur. Beyliğin kurucusu bu şehirde
imar hareketlerine girişmiş ve kendi adına izafetle buraya “ Felekabad” adını
vermiştir.
http://www.egirdir.gov.tr/egirdirin-tarihi
109
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Eretna Bey dilek eyleyip Zülkadir’i azad eyledi (kurtardı). Gene
beyliğin verip gönderdi. Mehmed Bey göçüp Larende’ye geldi.
Sarayların mamur edip ayş u safâya baladı. Bir nahiye Gücer Bey’e,
bir nahiye Firuz Bey’e, bir nahiye de Gökez’e bağışladı. Gökez
kapıcıbaşı idi.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Karamanoğlu cümle vilayeti kendi


beylerine tevzi’ edip (dağıtıp) her gâh (daima) istiğfar edip, ibadete
başladı.

Ez-in-canib (diğer taraftan), Sultan Alâaddin122 iki yıl Beyşehri


dağlarında sakin olup, Ebusâr’da bir dizdar (kale komutanı) var idi.
Kendinin kulu idi. Ekseri onda gizlendi. Mehmed Bey’in gelip sakin
olduğunu duyup üç yüz adamla suvar olup (atlarına binip) diyar-ı
Osman’a geldi. Osman duyup karşı çıkdı, riâyet edip (karşılayıp)
kondurdu. Halini sordu.

Alâaddin ağlayıp eydür (dedi ki): “Kani (hani) taht ve bahtım,


kani (hani) mülk malım, kani (hani) sağ ve solda olan beylerim,
Karaman bana bir iş eyledi ki dünyada kimse kimseye eylemedi.
Konya gibi şehrimi, bana rağmen Cimri namında bir haramiye
bağışladı.”

Osman eydür (dedi ki): “Padişâhım, biz onunla cenge kadir


olmayız. Ne kılalum (yapalım).”

Ravi eydür (nakleden der ki): Meğer Kefe123 canibinin (tarafının)


hanlığını karındaşı elinden sultan alıvermiş idi. Mektup yazıp
mühürleyip karındaşı Yakub’u ve Süleyman’ı gönderdi. Gelip Kefe
yakasına geçip mektub-ı sultanı (sultanın mektubunu) Hasan Giray

122
Selçuklu Sultanı Alâaddin Keykubad’dan bahsediliyor.
123
Kefe Eyaleti veya Kefe Beylerbeyliği, Kırım Hanlığı'nın güneyinde bulunan
bir eyalet. 1568 yılında kurulmuş, 1774'te Küçük Kaynarca Antlaşması ile eyalet
Kırım Hanlığı'na verilmiştir.
110
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Han’a124 sundular. Açıp okudu. Demiş ki: Ey Han! Erlik zamanıdır,
iyilik demidir. Karamanoğlu beni diyarımdan sürüp çıkardı. İki
mangıra muhtaç eyledi. Has ağalarımdan ve beylerimden yedi bin
yiğidimi helak eyledi. Bana hakaret eyledi. Tahtımı Cimri namında
bir haramiye verdi. Lutf sizindir. Heman han emr eyledi: Yetmiş bin
ikişer yedekli, çifte tir-keşli (okçulu) tünd-hû (sert mizaçlı, acımasız)
Tatar cem’ edip (toplayıp) gemilere binip Sinop tarafına çıkıp
kondular (yerleştiler). Sultana elçi erişti, ne durursun, dedi. Ez-in-
canib (diğer taraftan), sultanın yanına on bin adam gelmiş idi.
Karşı varıp bir avda buluşup görüştüler. Han inip sultana izzet
(hürmet, saygı) eyledi. Sultan, ahvalinden ağladı.

Han eydür (dedi ki): Gâm yeme ey şâh! Evvel Germiyan ve


Aydın’ı harap edeyim, dedi. Beyler dediler ki: “asayet oldur ki
başına asker cem’ eylemedin (toplamadın). İbn Karaman’ı ele
getirelim (ele geçirelim). Yohsa (yoksa) askeri çoktur. Sonra cenge
kadir olamazız (olamayız), dediler. Bu tedbiri makul görüp Osman
diyarına geldiler. Osman izzet etdi. Lakin bile-gitmedi. Zira ol tabl
ve âlemi Osman’a Karamanoğlu vermiş idi. Nan (ekmek) gözetip
gitmedi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Doksan bin er ile Karahisar’a


geldiler. Karahisar bey’i de dört bin yiğit ile önüne düşüp Akşehir’i
geçip Konya’ya geldiler. Cimri duyup kaçdı. Sultanı, şehirli istikbal
edip (karşılayıp) tahta geçdi. Seksen sekiz bin er ile konup (yerleşip)
oturdu. Ez-in-canib (diğer taraftan), Moğol beyleri Ata Bey ve
Devletşâh on bin er ile kaçıp Larende’ye geldiler. Mehmed Han’la
buluşup Alâaddin’in nice geldiğini haber verdiler. Karamanoğlu
mektup yazıp yakın beylerin cem’ eyledi (topladı). Otuz bin mikdarı
asker geldi. Ez-in-canib (diğer taraftan), Sultan Melik Arslan’ı

124
Giray sülâlesi, Cengiz Han’ın oğullarından Cuci Han’ın küçük oğlu Togay
Timur’a bağlanmaktadır. Togay Timur’un oğullarının Kırım’la ilgisi, Öreng
Timur’un Altın Orda hükümdarı Mengü Timur’dan (1266-1280) Kırım ve Kefe’yi
yurtluk olarak almasıyla başlar. https://islamansiklopedisi.org.tr/giray
111
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Aksaray’dan getirip, mektup yazıp dört Tatar Mirzâ (haberci bey’i)
ile Larende’ye gönderdi. Ez-in-canib (diğer taraftan), Mehmed
Bey mevcut olan beyleri ile musâhabet (karşılıklı sohbet) edip
otururken Gökez içeri girip elçinin getirdiği mektubu Mehmed
Bey’e sundu. Mahmud Paşa açıp okudu.

Demiş ki: “Ey ibn Karaman! Cümle beylerim helâk eyledin.


Atamdan kalan hazinemi, rızkımı yağma ve talan eyledin. Niçin
tahtımı Cimri bi-nâm (namsız) bi-asla (asılsıza) verdin” demiş.
Karamanoğlu Ârız Hâkîm (âlim) bir mektup yazıp Konya’ya
gönderdi. Melik Arslan ile divana girip mektubu sundular. Açıp
okudular.

Demiş ki: “Ey Alâaddin! Ben padişâhlık içün varmadım. Atamın


senden kanını alsam gerek idi. Seni helâk eylesem gerek idi.
Devletin ziyade imiş, kaçıp kurtuldun. Senin yerine iki karındaşını,
altı vezirini, yedi bin kulunu katl eyledim. İşde ben hazırım. Senin
gibi avrat (kadın) suretine girip kaçmazam. Hudâ’dan şehâdet
isterim. Gel beri görelim, Hakk ne gösterir? Eğer Cimri kıssasından
su’âl edersen, Harun er-Reşîd Mısır’a sultan iken vüzerâsına
(vezirlerine) demiş ki:

Firavun’un tanrılık davası eylediği, hemen Mısır’a mâlik olduğu


içün midir? Vüzerâsı da (vezirleri de) beli (evet), bundan ötürü
dediler. Ez-in-canib (diğer taraftan), Harun er-Reşid, bir kara
Arabı getirip Mısır’ı bağışladı. Ben dahi tahtını mezada (açık
artırmaya) verdim, Cimri’den gayri (başka) müşteri ele girmedi
(çıkmadı). Hemen ona verdim de çıkıp gitdim. İmdi (şimdi), Ey
Alâaddin! Padişâhlık, cümle âlemi yokdan var edene layıkdır. Cimri,
seninle benden yekdir (tektir). Ey Alâaddin, ben vardım, sen kaçdın.
Ahdim oldur ki geldiğin vakitde beş adama mâlik olursam çıkıp
seninle duruşam (vuruşam)” demiş.

Alâaddin eydür (dedi ki): Ey hân! Da’vacım kati bahadırdır.


112
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Han eydür (dedi ki): Sen tahtında otur ben varayım, yetmiş bin
Tatar ile menzil be-menzil gelmekde. Meğer Karamanoğlu,
karındaşını Sivas’a göndermiş idi. Halil, Kasım bu iki karındaşını
yanına alıp yirmi bin adam ile Ermedsun’a geldi. Bin yiğit ile Mirzâ
gelip eydür (dedi ki): Ey şâh, haber eyle (ver) cümle (bütün) askerin
gelüb cem’ olsun (toplansın). Hasan Han gelip Karadağ’ın altına
konmuş (yerleşmiş). Mehmed Bey yirmi bin er ile karşı erişip Allah
Allah, diyip naralar urub (atıp) yetmiş bin Tatar’ı dağıtıp şöyle
vurdular ki kılıcı, ol saat üç bin Tatar toprağa düştü. Sabah oldu,
Karaman ile Tatar belli oldu.

Hân vezirine eydür (dedi ki): Yetmiş bin Tatar, yirmi bin eri
sımamak ne demekdir?

Ez-in-canib, vezir eydür (dedi ki): “Devletlü han bunlar, muttasıl


(devamlı) böyle cenk edici dilâverlerdir (savaşçılardır). Mehmed
Bey muhkem yorulup kondu (yerleşti), dönüp şehre geldi. Gördü ki
karındaşı dahi gelmemiş.

Eydür (dedi ki): Ey beyler! Tatar’ı şehre getirmekden şehid olmak


yeğdir (daha iyidir). İki küçük karındaşı bile alıp on yedi bin er ile
yürüdü. Kızıldağ önünde rast gelip (karşılaşıp) tiğ (kılıç) çekip
Tekbîr getirip Tatar çerisine (ordusuna) koyuldular (hücuma
geçtiler).

Üç (gün üç) gece cenk olup yerin bir katı tozup göğe çıkdı. Gaziler
kan içtikten mest pelenge (kendinden geçmiş kaplana) döndüler.
Mehmed Bey, bin dilâver (savaşçı) ile hânın âlemini yıkdı. Han bildi
ki tuğunu yıkan Karamanoğlu’dur. On bin Tatarı çevirip öğle
zamanına değin cenk kıldılar (ettiler). Bin yiğidi şehid eylediler.
Mehmed Bey’in üç kerre atını yıkdılar (düşürdüler), yine atlandı
(atına bindi).

113
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden dedi ki): Mehmed Bey kendi kılıcıyla dört
yüz yirmi baş kesti. Sonra kendisini şehid eylediler. Karamanîler
sınıp (bozulup, yenili) kaçdılar. Tatar gelip Larende’yi yakıp yağma
eyledi. Şehnâme’de Mehmed Bey’in şehid olduğu mahalde bu
beyitleri yazmış:

Şehîd-i gâziyân budend işân


Be-devlet hoş zebân budend îşân
Kucâ ân serverân hoş harâmân
Kucâ ân gül-ruhân nîk nâmân
Be-mürdend ve hâk der-hâk heftend
Be-zîr -i hâk heme sünbül tehfetend (nahfetend)
Var fenâ deştin temâşâ kıl açıp ibret gözün
Nice İskender türâb (toprak) olmuş nice Dârâ yatur

Ez-in-canib (diğer taraftan), Larende‘yi Tatar harap edip, oturup


bir zaman sultandan haber geldi. Demiş ki: “Ey Hân! Tacilen (acele
olarak) Mut’a ve Ermenak’a varıp Karamanoğlu’nun aslın ve neslin
(soyunu) kırasın.

Ravi eydür (nakleden der ki): Yetmiş bin Tatar Deve meydanına
tüfenk125 gibi geçip Mut Ovasına gelip kaleyi çevirip üç gün cenk
eylediler. Ez-in-canib (diğer taraftan), Mahmud Bey, Sivas’dan
otuz üç bin er ile gelip Bulgar’a çıkmış idi. Bulgar kavmi hazır olmuş
idi. Ol mahalde Mehmed Bey’in şehadeti haberi geldi. Mahmud Bey
âh edip kendisini yerden yere vurdu.

Mirzâ eydür (der ki): “Ne durursun Mut’u yıkdılar, eğer tiz (tez)
varmazsan cümle mülk elinden gider” dedi. Mahmud Bey buyurdu.
Bulgar kavmi derbendleri bağladılar. Kendisi otuz bin Kürd,
Türkmen ve Moğol askeri ile kös ve nakkare (davullar) döğüp Mut’a
geldiler. Tatar’a şöyle tiğ (kılıç) vurdular ki Tatar sınıp (bozulup)

125
Tufan gibi (Ali Emiri)
114
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kaçıp derbende (geçitlere) geldiler. Bulgar’ın on bin seng-endâzları
(taş atıcıları) öyle taş vurdular kim, bir baş kurtaramadılar. Bin126
danesini tutup esir eylediler. Madasını (kalanını) kırdılar. Yağma
olan rızkı hep sahibine verdiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Mut’dan geçip Larende’ye geldi. Gördü ki şehri harap eylemişler.
Han’ı da bile tutmuşlar. Ne kadar rızk yağma olundu ise meydana
dökdüler. Sahibleri alıp gitdiler. Mahmud Bey buyurdu: Yedi bin
Tatar’a bir yılda cümle şehri mamur etdirdi. Askerini cem’ edip
(toplayıp) ayş u safâya başladı. Ez-in-canib (diğer taraftan),
mektup yazıp han’ı Konya’ya gönderdi. Han gelip olan kıssayı
sultana haber verdi. Mektubu alıp okudular.

Demiş ki: “Ey sultan! Vaktine hazır olasın, imdi (şimdi) vardım.”
Sultan işitip korkdu. Mektup yazıp Süleyman Paşa’yı, Melik
Arslan’ı, Mir Musa’yı görderdi. Bunlar Larende’ye gelip Mahmud
Bey’in otuz yedi bin asker, dört vezir ve pulada gark olmuş. 180127
Pehlivan ile bile bulunduğunu gördüler. Bunlar içeri girip yer
öpdüler. Mahmud Bey bunları görüp riâyet eyledi (karşıladı, saygı
gösterdi).

Süleyman Paşa eydür (der ki): “Ey şehzâde lutf eyle, cengden
feragat eyle. Vilayet harap olup reâyâ128 dağıldı. Senin diyarın sana,
bizim diyarımız bize” dedi. İki şâh’ı sulh eyleyip muhabbet-nâmeler
aldılar. Kat’-i nizâ’ ve fasl-ı husumet (kavga ve huşunete son verip)
edip dönüp Konya’ya geldiler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Üç yıl böyle kaldı (geçti). Üstâd-ı
devran şöyle buyurmuş ki: Aksaray bey’i Melik Arslan vefat edip,
Halil derler bir oğlu kalmış idi. Sultan, Halil’i red edip Aksaray’ı
Hasan derler bir kimseye verdi. Ez-in-canib (diğer taraftan), Halil
gelip şikâyet eyledi. “Ben emmisi (amcası) oğlu olam, dahi benim
126
Yedi bin (Ali Emiri)
127
Seksen (Ali Emiri)
128
Bir hükümdarın yönetimi altında bulunan ve vergi veren halk.
115
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
babamdan kalan mansıbımı elimden alıp hariçden bir kimseye
vermek insaf mıdır?” dedi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Bir şefaat-nâme yazıp gönderdi.


Halil Konya’ya gelip dîvana girip mektubu sundu. Sultan mektubu
alıp pâre pâre (parça parça) eyledi. Halil Larende’ye gelip vaki olan
kıssayı (olup biteni) beyan eyledi. Karamanoğlu gazaba gelip
(hiddetlenip) bir mektup yazıp Engüri’ye (Ankara’ya), Moğol Bey’e
ve Devletşâh Bey’e gönderdi. Halil, Engüri’ye (Ankara’ya) gelip
mektubu okudular. Mektubda “Ey Şâh-ı Moğol, askerini çekip
Aksaray’a gelip cebren ve kahren Halil’e şehri alıveresin. Eğer
sultan askeri gelirse ben dahi hazır-başım, varırım. Zirâ ahd sınmağa
(yenilmeye) bahane ola” demiş.

Ravi eydür (nakleden der ki): Devletşâh, on bin Moğol askeriyle


Aksaray’a gelip Hasan’ı129 helâk edip Halil Bey’e alıverdi.

Sultan kıssayı duyup kırk bin er cem’ edip (toplayıp) gitmek yarağın
(yararlı) gördü. Sultanın bir oğlu var idi. Rükneddin derlerdi.
Fırsat gözlerdi ki atasını helâk ede. Fırsat bulmazdı. Hikmet-i
Hudâ (Allah’ın hikmeti), ol gün fırsat bulup zehir verip helâk
eyledi. Birkaç gün yas edip (tutup), oğlunu yerine padişâh eylediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan Konya’ya geldiği vakit Cimri
kaçıp yine haramiliğe başlamış idi. Sultan, Sahib Ata’yı tutmaya
göndermiş idi. Sahib Ata varıp cümle haramileri dağıtıp Cimri’yi
tutup Konya’ya geldi. Gördü ki sultan göçmüş, Rükneddin padişâh
olmuş. Sahib Ata gelip Cimri’yi olmuşuna göre arz eyledi. Buyurdu,
Larende Kapısına berdar eylediler (astılar). Sahib Ata, yerine kaim-
makam olub, kendisi asker çekip Aksaray’a geldi. On bin Moğol
karşılayıp üç gün muhkem cenk eylediler. Sahra leşle doldu. Dört
bin Moğol piyade asker önünce (önünde) sapan atarlardı. Hikmet-i

129
Halil’i (Ali Emiri)
116
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
İlâhi taş isabet etti. Hiç cevap vermeyip dünyasını değişirdirdi.
Asker sınıp (bozulup) kaçıp Konya’ya geldiler. Moğol da yağma
ederek ardınca geldi. Sahib Ata’yı padişâh eylediler. Her gün çıkıp
Moğol taifesiyle Cenk ederdi.

Devletşâh, Karamanoğlu Konya’yı yağma eylediğimize kail olmaz


dedi. Dönüp Larende’ye gelip geçen macerayı Mahmud Bey’e haber
verdiler. Mahmud Bey, sultanın vefat ettiğini ve ve sahibin şâh
olduğunu duyup gazaba gelip (hiddetlenip) kırk üç bin er ile Kosun
ve Kaya ve Firuz ve Gökez ve Elvan ve Turgud cümle beylerle
menzil be-menzil yürüdüler. Ez-in-canib (diğer taraftan), Sahib’e
haber oldu ki Karamanoğlu Mahmud Şâh geliyor dediler. Sahib
Konya’nın cümle ekâbirlerin(i) (ileri gelenlerini) cem edip
(toplayıp) karşı çıktı ve özrün (özür) diledi. Karamanoğlu dahi hoş
görüp riayet eyledi (saygı gösterdi). Karamanoğlu’nu Keykubad
sarayına kondurdular (yerleştirdiler). Sultan Alâaddin’in ne kadar
hazine ve cebehane ve rızkı varsa Karamanoğlu’na verdiler.
Muhkem adalet eyledi. Bâc (vergi) ve haracı kaldırdı. Konya’nın
haran olan yerini (yerlerini) mamur eyledi. Etraf u eknâfa (dört bir
tarafa) beşâret (müjde) mektupları irsal etdiler (gönderdiler). Aydın
ve Saruhan ve Hamid ve Menteşa ve ibn Karaman (Karamanoğlu)
ve Teke Paşa ve Eşref bunlar cümle gelip bi’ad eylediler. Taht-ı
mübarek dediler. Mahmud bin Karaman devrinde reâyâ (tabi olan
halk) huzur eyledi. Cenk ve cidal olmadı. Hâsıl-ı kelam (sözün özü)
Sahib’e (Sahib Ata’ya) yine Karahisar’ı verip babalık edindi.
Ermenek kalesine Kazgancık Bey’i, Karamanoğlu hapis etmişdi.
Mahmud Bey azad edip mansıb (makam) verdi. Karamanoğlu üç
sene Konya’da sakin oldu. Ez-in-canib (diğer taraftan),
Mamuriye’ye kâfir galebe edip (üstün gelip) Taşili’nin (İçel’in) bir
tarafını harap eyledi. Şâh Mahmud’a haber erişdi. Beyler gelip, cem’
olup (toplanıp) otuz altı bin er cem’ oldu (toplandı). Devletşâh ve
İsmail Ağa on dört bin Moğol askeriyle döğüşürken yirmi iki bin
demir donlu (zırhlı) dilâverle (savaşçıyla) Karamanoğlu erişti
(yetişti).
117
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden dedi ki): Kâfir tabl ve nekkare (davullar)
sadâsı işitince hemen kaleye karar murad ettiler. Karamanoğlu kale
tarafını alıp kâfir kaleye giremeyip firar edip (Kelender) kalesine ve
İskenderun’a varınca(ya kadar) kovdular. Mahmud Şâh kalenin
kapısını yıkıp içeri girdi. Kiliseleri hedm edip (yıkıp), cami eyledi.
Kaleyi mamur edip adını mamuriye koydular. Ez-in-canib (diğer
taraftan), Altı bin kâfir İskenderun’dan geldi. Dört bin kâfir
Payas’tan, sekiz bin Gökes’den geldi. Cümlesi Kelender’e birikip
otuz altı bin kâfir cem’ oldu (toplandı). Ez-in-canib (diğer
taraftan), Karamanoğlu’na dediler ki kâfir üzerine geliyor. Hemen
askerini cem’ edip (toplayıp) cümle beylerini demir pulada gark edip
(çeliklerle donatıp) kâfire karşı vardılar. İki asker birbirine karışıp
hay huy cihanı tututu.

On gün on gece çalıştılar (çatıştılar). Sahra leşle doldu. On bin er


toprağa düştü. Ama kâfir kuvvet bulup Müslümanlar zebun oldu
(aciz, zayıf kaldı). Yanlarında bir sarp dağ var idi. Sınıp (bozulup)
ol dağa çıktılar. Kâfir dağı çevirip etrafını alıp oturdular.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mahmud Şâh’ın dört oğlu var idi.
Birine Şemseddin derlerdi. Birine İsa ve birine Musa ve birine Halil
derlerdi. Halil ziyade dilâver (savaşçı) idi. Mahmud Şâh meded içün
mektup göndermiş idi. Mirzâ Halil, Bulgar kavmine serdar
(komutan) idi. Kâfir elinden pederinin sındığını (bozulduğunu) bilip
on bin Bulgar yedi bin Turgud ve Bayburd askerini alıp tabl ve âlem
çekip (hazırlayıp) ılgar edip (hızla at sürüp) ol dağa erişdi.
Müslümanlar açlıkdan zebun olmuşlar (aciz düşmüşler) idi.
Ölmelerini ihtiyar etmişler (istemişler) idi.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Mirzâ Halil akşama değin (kadar)
sabır edip akşam zulmetinde (karanlığında) Tekbir getirip kâfiri
şebhun eyledi (gece baskını yaptı). Şöyle tiğ (kılıç) vurdular ki kâfiri
dağıttılar. Ez-in-canib (diğer taraftan), dağda olan beyler Tekbîr
sadâsını (sesini) işitip, Mahmud Han duyup onlar dahi yürüdüler.
118
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Sabah olunca sahra kandan görünmez oldu. Kâfiri kaçırıp Kelender
kalesine düşürdüler. Yedi gün cenk eylediler. Âhir (sonra) kaleyi
bırakıp kaçdılar.

Müslümanlar kaleyi zabt eylediler. Halil Bey gelip babasının dizini


öptü. Mahmud Bey, hisar erleri (kale askerleri) yazıp kaleye dizdar
(kale komutanı) ko(y)du.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mahmud Han’ın ayağına yara


ermiş idi. Askerini çekip kerr ü ferle (vur kaçlarla) Larende’ye geldi.
Yedi gün sağ olub yarası ziyâde (fazla) olub âhir (sonra) Allah’ın
emrine intikal eyledi. Karamannâme’de bu beyitleri zikr
eylemişler.

Cu şeh Mahmud rihlet-kerd nâ-çâr


Zi-ferzendân halk bi-nihâd ü çâr
Yeki şeh Bedreddin est nâmeş
Düvüm (ikinci) Musa mesîh-i subh ü şâmeş
Süvüm (üçüncü) İsa buden meşhûr-ı âlem
Ki bâ-şehzâdegân hoş bûd ü hurrem
Çehârüm (dördüncü) bûd hallet-râ sezâ-vâr
Halil ân mirzâ şod şâh-ı ebrâr

Ravi eydür (nakleden der ki): Büyük oğlu Bedreddin yerine şâh
eylediler. Tamam adalet eyledi (adil oldu). Karaman beyleri razı
oldular. Bunun dahi üç oğlu var idi. Birine Şemşeddin, birine
Fahreddin, birine Karaman derlerdi.

Mahmud Bey, Mehmed Bey’in hapis eylediği Moğol bey’i


Kazgancık ile Karaman’a Tarsus’u vermiş idi. Karaman ile
Kazgancık bir yerde imtizac eylemişlerdi (uyum sağlamışlardı).
Köylükde otururlardı. Karaman ve Kazgancık, Bedreddin’in şâh
olduğunu duyup Bulgar’dan beş bin asker cem’ edip (toplayıp) beş
bin dahi Tarsus’dan Varsak tâifesini cem’ edip (toplayıp) gelip
119
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Taşeli’ne çıkıp Silifke’ye gelince vurup Mut kalesini yağma eyledi.
Çok davar ve rızk (yiyecek) ve mal cem’ etdi (topladı). Dedi ki: Ey
Karaman(oğlu), Mehmed Han’dan, Mahmud Han’dan sonra şahlık
senindir. Dünyayı yıkıp, yakıp harab eylediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): “Karamanoğlu’na ne durursun?


Kazgancık İç-el’i başdan başa harap eyledi.” Dediler. Bedreddin
korkdu.

Halil eydür (dedi ki): Ne korkarsın? Asker ver, varıp baş getireyim,
dedi. Hemen Mirzâ Halil Beş beş bin er cem’ edip (toplayıp) pulada
gark eyledi (çeliğe boğdu).

Bedreddin eydür (dedi ki): Ciger köşem! Askerin azdır, düşmanın


yavuz mel’ûndur, gul-i Beyâbândır (sahra belalılarıdır). Dahi asker
cem’ edelim (toplayalım) dedi.

Mirzâ Halil eydür (dedi ki): Benim askerim ateşdir. Sahraya dolsa
ova yakar. “Suvar olup (atlarına binip) tabl u âlem (bayraklar) çekip
dağa çıkdılar.

Râvi eydür (nakleden dedi ki): Mehmed Bey şehid oldukdan sonra
Ârız Hâkîm, uzlet ihtiyâr edip (köşeye çekilmeyi yeğleyip) bir
köyde130 sâkin olup kalmış idi. İttifaka Halil Bey’in yolu giderken ol
pirin savma’asına (ibadetgâhına) uğradı. Gelip buluşup duâ’
temennâ eyledi (dua etmesini istedi).

Pir eydür (dedi ki): “Ey Şehzâde fırsat senindir, İnşâ-Allah dedi.”
Ve hem senin bir oğlun zuhur eylese (olsa) gerek, sâhib-i kuvvet olsa
gerek. Adını Alâaddin koyasın dedi. El-hâsıl, (sözün özü) vedalaşıp
düşman tarafına yürüdü.

130
Bir kûhda (Dağda) (Ali Emiri)
120
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Kazgancık Halil Bey geleceğini
duyup, otuz bin Varsak, Bulgar ve Gülnar askeri ile Deve
Meydanı’na çıkıp gözetip dururken beri taraftan beş bin demir tonlu
(zırhlı) dilâverler (savaşçılar) ile Mirzâ Halil Bey erişip vuruşdular.
Kılınç yıldırım gibi şakıdı, başlar kesildi, kanlar döküldü. Meydan,
rûz-i haşre döndü. İki gün cenk oldu. Halil askerinden bin yiğit
düşdü. Karaman beylerinden, sipâhdan (sipahilerden), zâimden
(büyük toprak sahiplerinden) yedi yüz adam esir oldu. Halil kaçıp
Ermenek’e düşdü. Sancağın alıkodular. Karaman Çimen Yaylağı’na
çıkıp Kazgancık otuz bin yiğit cem’ edip (toplayıp)
Karamanoğlu’nun altın başlı âlemini dikip gurur ile oturup bâde içip
esir olan Karaman beylerini karşısına getirip dizip üzerlerine cür’a
(içki kabının dibinde kalan son yudumu) atardı.

Ez-in-canib (diğer taraftan), Bedreddin, Halil Bey’in sındığını


duyup asker cem’ edip (toplayıp) sekiz bin Bulgar askeriyle Gökez’i
gönderdi. İki bin yiğit er ile Mirzâ Bahadır’ı gönderdi. Yedi bin er
ile Turgud ve Bayburd’u gönderdi. Yedi bin er ile Kaya Bey’i ve
Kosun’u gönderdi. Altı bin yiğit ile Firuz’u ve Gücer’i gönderdi. Üç
bölük olup Gökez, tabl ve âlemi alıp Halil’e geldi. On yedi bin er ile
yaylağa erdi. Gördü ki Kazgancık ayş u safâda! Tekbîr getürüp kılıç
çekip yürüdü. Kazgancık kahkaha ile güldü. Atına binip mukabil
oldu (karşısına çıktı). Ez-in-canib (diğer taraftan), yedi bin er ile
Kosun ve Kaya Bey yürüdü. Bin yiğit ile Mirzâ Bahadır çıkageldi.

Halil eydür (dedi ki): “Ey Mirzâ! cehd (gayret) eyle sancağı alıgör
(alıver).” Mirzâ Bey bin yiğitle sancağa yürüdü. Sancağı zor ile aldı.
Üç gün cenk oldu. Ol dağ kana boyandı. Kazgancık öyle yürüdü ki
yine Karaman askerini dağıtdı. Hemen toz peydâ oldu. On bin er ile
Turgud ve Bayburd naralar urub (atıp) yürüdü. Hay huy (gürültü,
patırtı) ile dağlar yankılandı. Gürzün kütültüsü (gürültüsü) âsmâna
(göğe) erişti. Leşler dağlar gibi yığıldı. Yedi gün muhkem cenk
(sağlam savaş) oldu. Kazgancık sınıp (bozulup, yenilip) Bulgar’a
(Bulgar Dağı’na) çıkdı. Menendiz kalesine vardılar.
121
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Halil Bey esirleri halas edip
(kurtarıp) çok mal ve ağırlık braktırıp yağma edip, Larende’ye gelip,
Bedreddin Bey’le buluşup geçen kıssayı (olup biteni) haber verdi.
Kazgancık Aksaray üstüne gelip şöyle yağma eyledi ki çok diyar
harap oldu. Larende’ye yine feryâdcılar erişdi. Hemen Halil Bey
yirmi dört bin er ile kalkıp tabl ve nekkare (davullar) döğüp menzil
be-menzil erişip Aksaray önünde bir kat uğraşıp on sekiz gün gece
ve gündüz cenk edip, cenk içinde Halil Bey’e rast gelip sü’nü
(mızrak) havale eyledi.131

Halil Bey savıp eline şeşper (altı dilimli topuz) alıp döğe döğe lâîni
bağlayıp ondan sonra leşgeri (ordusunu) dağılıp kimisini kırıp ve
kimisi kaçıp cümle mal ve rızkını (yiyeceklerini) alıp Larende’ye
geldiler. Şâh karşı çıkıp (karşılayıp) Halil Bey’i alıp şehre geldi.
Cümle rızkı meydana döküp sahibi olan aldı. Olmayanı satıp bir
cami yapdı.

Ravi eydür (nakleden der ki): Bedreddin kendi iradatıyla saltanat


mührünü Mirzâ Halil’e verdi. Hükm u hükümet hakkından sen yeğ
(iyi) gelirsin, dedi. Halil mührü alıp vilâyeti zabt eyledi.

131
Sü eski Türkçe’de ordu anlamında olup, sü’nü havale eylediden kasıt ordusunu
üzerine sürdü olmalıdır. Subaşı buradan türetmedir.

122
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Halil Bey asker çekip Konya’ya
geldi. Keykubâd Sarayını mamur edip (onarıp) geçip tahta oturdu.

Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan Alâaddin ile Mahmud Bey’in
cengi zamanında, Halil Bey, Hazret-i Mevlânâ’nın hizmet-i şerifinde
idi. Külâhını (baş giyeceğini) çekerdi. Hikmet-i Hudâ padişâh
oldukdan kırk gün sonra (Halil) Karaman’a ecel gelir erişir.132
Kırk gün matem ettiler. Üstüne türbe yaptırdılar. On yedi yıl şâh
oldu. Beş oğlu olup birine Davud, birine Hızır, birine İshak, birine
Süleyman birine şâh Alâaddin derlerdi. Diyâr-ı Aksaray’ı Dâvud’a
verdi. Hızır’a Ermenek’i verdi. İshak’a Akşehir’i verdi. Süleyman
âkil olmağla vezir eyledi. Alâaddin, hemen okuyup, yazıp karındaşı
oğlu Fahreddin’i Bulgar askerine serdar (komutan) eyleyip Mut
vilâyetini verdi. Karaman’a Gülnar etrrafını verdi. Halil Bey’in
vefatından sonra saltanat mührünü yine Bedreddin’e
götürdüler. Küçük oğlu Alâaddin Konya’da kaldı.

El-hâsıl (sözün özü) bir gün ecel erişip (gelip) Bedreddin’in (de)
ömür defterini dürdü. Yedi gün matem eylediler. Karaman beyleri
cem’ olup (toplanıp) defin eylediler (ettiler). Oğlu Fahreddin
ziyade bahadır olmağla yerine şâh eylediler. Rivayet ederler ki:
Çektiği yayı Rum ve Yunan’da kimse çekemezdi. Kadd ü kametde
(boy posta) gayet bülend (yüksek, yüce) idi. Değme at çekmezdi.
Adaleti ziyade edi. Moğol beylerinden çok kimseyi helâk eyledi.
Devletşâh, Ata Bey, Babuk Han duyup asker çekip cem’ edip
(toplayıp) gelirken Süleyman dört bin yiğit ile karşı varıp cenk
eyledi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Fahreddin, Moğol beylerinin


Süleyman Bey’le Aksaray üstünde cidalini (savaşını) duyup on sekiz
bin er cem’ edip (toplayıp) ılgar edip (hızla at sürüp) Moğol’a erişti.
Öyle kılıç vurdu ki Moğol sınıp Kayseriye’ye Eretna Bey’e geldiler.

132
Dünya kimseye bâkî değil. Gelen geçer ve konan göçer.
123
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Karamanoğlundan şikâyet eylediler ve na-hak (haksız) yere bizim
nice beylerimizi helâk eyledi, dediler. Eretna mektup gönderdi. Peyk
(mektubu taşıyan haberci), Larende’ye gelip mektubu Fahreddin’e
sundu. Süleyman Bey açıp okudu.

Demiş ki: “Ey Karamanoğlu! Mehmed Bey ve Mahmud Bey


zamanına kıyas eylemeyesin. Onların eyledikleri cefâ dahi
yüreğimizde durur.” Süleyman Bey mektubu yırtıp haber gönderdi
ki: “Eğer er isen Rum askerini cem’ edip (toplayıp) gelesin; hutbeyi,
sikkeyi namına okutasın” dedi. Peyk (haberci) mektubu alıp
Kayseri’ye geldi. Mektubu verdi. Eretna Bey mektubun mefhumun
ubilip (içeriğini öğrenip) Moğol kavmini cem’ edip (toplayıp)
Aksaray’a geldi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Karamanoğlu Fahreddin ve


Süleyman Bey, Alâaddin’i tahtta koyup kendisi on bin Bulgar
askeriyle Aksaray’a erişip, Eretna yirmi bin Rum askeri ile mukabil
olup bir fasıl (bir süre) cenk eylediler.133 Allahû Te’âlâ Karaman
askerine fırsat verip Eretna sınıp (bozulup, yenilip) kaçdı. Bunlar
dahi tâ Kayseriye varınca kovdular. Malını, rızkını (yiyeceğini)
yağma eylediler. Ondan sonra, dönüp Larende’ye geldiler.
Fahreddin tahta geçip Süleyman Bey’i vezir edip Alâaddin’e
Konya’yı verdiler. Varıp onda sakin oldu (yerleşti).

Ravi eydür (nakleden der ki): Mahmud Bey’in iki oğlu var idi. İsa
Bey ve Musa Paşa. Bedreddin oğlu Karaman ve Hızır Bey’ler ihtiyâr
olmuşlardı. Vezirler makamında idiler. Cümle halk bunların
sözlerine kayil (kâil) (itibar eder, razı olmuşlar) idi. Süleyman Bey’i
cümle umura (işlere) müvekkel (vekil) eylediler.

133
Süleyman Beğ zebun (perişan) oldu. Yirmibin askerle Fahreddin’e erişip
(yetişip) hay ve huy asmânâ (gökyüzüne) çıktı. Cenk gittikçe terakki buldu
(yükseldi, ilerledi). Otuz gün cenk oldu. İki taraftan yedi bin adam toprağa düştü.
Üç gün dahi (daha) cenk eylediler. (Ali Emiri)
124
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Bir kethüdası var idi. Kara Cafer
derlerdi. Moğol beylerinden idi. Alâaddin şikârda buna rast gelip
tutup bağlayıp şâh’a gönderdi. Zira Karaman kavmini rast geldiği
yerde tutup helâk ederdi (öldürürdü). El-hâsıl (sözün özü), Kara
Cafer’i tutup (yakalayıp) Larende’ye şâh’a götürüp arz eylediler
(sundular). Şâh, kadıya gönderdi. Şer’ ile üzerine yedi yüz kan isabet
eylediler. Katı pir idi, doksan yaşına girmiş idi. Kara Cafer ”Ey Şâh!
Deden Karaman önünde çok yoldaşlık eyledim. Gel beni azad eyle
(serbest bırak)” dedi. Beş yüz Moğol bile tutmuşlardı
(yakalamışlardı). Şâh merhamet eylemeyip cümlesini katl eylediler
(öldürdüler). Ez-in-canib (diğer taraftan), Eretna Bey kıssayı
duyup Moğol beylerini cem’ eyledi (topladı). Devletşâh ve Babuk
Han dediler ki: Karamanoğlu Fahreddin’in muradı cümle Moğol
taifesini kırmakdır. Baş göz tedarikin(izi) görün, dediler.

Babuk Hân eydür (dedi ki): Erlik ile olmaz bu işe hile gerek.

Eretna eydür (dedi ki): Siz bilirsiniz. Hemen casuslar saldılar. Ez-
in-canib (diğer taraftan), Meğer Fahreddin, Bulgar Dağı’nın
dibinde, Devle nam karyede yaylak edinip bir saray yapdırıp onda
olurdu. Ez-in-canib (diğer taraftan), Babuk Han, Eretna’ya
eydür (dedi ki): Benim hilem vardır, askerini cem’ eyle (topla). Bir
yıl sakin olup bir gün asker cem’ edip (toplayıp) menzil be-menzil
Yabağ Dağı’nın dibine konup Tatar’a pusu kurdurup hazır-baş oldu
(hazırlandı). Ez-in-cânib (diğer taraftan), Fahreddin, beyleri ile
ayş ü safâda idi. Karındaşı Şemseddin, Bulgar askerine serdar
(başkumandan) idi. El-hâsıl (sözün özü) oturup safâ ederken bir
koca (yaşlı, saygıdeğer) gelip mektup sundu. Alıp okudu. Demiş ki:
“Biraderim, Kazgancık haramilerinden iki yüz atlı gelip vilâyeti
harap eylemişler. Benim dahi yanımda yetmiş kişi bulundu. Varıp
cenk eyledim, beni zebûn (aciz) kıldılar. Mektubum varıp sana vusul
buldukda (ulaştığında), yanında adamın on bulunursa da dahi gelip
yetişesin.” Fahreddin işitip ah eyleyip cebesin (zırhını) giyip atına

125
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
süvar oldu (bindi). Mevcut yetmiş adam bulundu. Süleyman Bey
bunda hazır-baş idi.

Cafer Paşa eydür (dedi ki): “Sabr eyle asker cem’ edelim
(toplayalım). Düşman çokdur, belki hîle ola.” Fahreddin Bey’le,
Süleyman Bey yetmiş er ile pâd-pâylara süvar olub (hızlı koşan
atlara binip) yürüdüler. Kınık Deresine geldiler. Babuk çağırdı. “Ey
Karamanoğlu kanda (nereye) gidersin, dedi. Fahreddin gördü,
çağıran Devletşâh’dır ve Babuk’dur. Hemen sünüsünü (mızrağını)
çevirip mukabil oldu (karşısına geçti).

Dedi ki: “Ey hain, velinimetin değilim.” Sünü (mızrak) ile yirmi
Moğol helak eyledi. Devletşâh mukâbil olup (karşısına geçip) atdan
yıkılıp kaçdı. Ondan sonra pusu açılıp on bin Moğol ortaya aldılar.
Ardınca kırk yiğit ile Süleyman Bey erişti. Öyle cenk eylediler ki
görenler hayran kaldılar. Altı yüzünü tepelediler. Süleyman Bey kırk
kafadarı ile yürüyüp Moğol askerini bölük bölük eyledi (birbirinden
ayırdı). Yedi yüz Moğolun başını kesdiler. Ahir (sonra) gördüler ki,
olmaz. Babuk, sekiz bin Moğol askeriyle üstüne düşüp ve
yanındakileri birer birer düşürüp Süleyman’ı yıkıp bağladılar. On
bin Moğol Fahreddin‘in üstüne geldi. Fahreddin nara urub (atıp) yüz
seksen Moğol helak eyledi. Ahir atını sünüleyip (süngüleyip)
yıkdılar. Başını kesip şehid kıldılar (ettiler). Ahir (sonra) Eretna
lâininin önüne götürdüler.

Süleyman Şâh Eretna’yı görüb eydür (dedi ki): Ey lâin bir


zaman(lar) onun kulu değil mi idin? Ve kızın vermedin mi? Şimdi
düşman mı oldun? Eretna, Süleyman’ın bendin giderip hil’at
(kaftan) tâc verdi. Alıp Kayseriye’ye götürdü.

Dedi ki: “Ey Süleyman Şah! Vallahi muradım şâh’ı helâk eylemek
değildi. Bu melunluk Moğol taifesinindir.” Şu beyiti dahi söyledi:

126
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Zühhad’e (zahidlere) genc-i mescid (mescid hazinesi) mesken bana
harâbat (meyhaneler)
Takdir böyle yazmış neyim benim arada

Allah’ın emri böyle imiş. Taht senindir dedi. Ahidnâme yazdılar.


Kat’-ı nizâ’ ve fasl-ı husumet (kavgaya son verip) edip Fahreddin’in
başını verip Larende’ye gönderdiler. Ez-in-canib (diğer taraftan),
Larende’ye haber vardı ki Moğol hîle edip Süleyman’ın ve
Fahreddin Şâh’ın başını kesdiler. Karaman beyleri karışıp
Şemseddin’i Bulgar’dan indirip şâh eylediler. On bin Bulgar, Gülnar
askerini hazır eylediler. Ve dahi Turgud ve Kaya ve Kosun cümle
yirmi beş bin er cem’ eylediler (topladılar). Kayseriye üstüne
gitdiler.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Haber geldi ki Süleyman şâh


geliyor. İstikbal eylediler (karşıladılar) ve yas ve matem edip
Fahreddin’i defin eylediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Şemseddin bir yıl iki ay şâhlık
eyledi. Bir küçük karındaşı var idi. Karaman derlerdi. Şâh’lık
tama’ıyla fırsat bulup bîçâreye zehr verüb helâk eyledi. Vüzerâ
(vezirler), Karaman beyleri yedi gün yas matem edip defin eylediler.
Müftü, şeyh, kadı, vaiz, cümle ulemâ, Musa Bey’i yerine şâh
eylediler. Karaman’ı hapis eylediler. Beş kimseyi bile hapis
eylediler. Zehir verenler Karaman ve Sadeddin ve Hacı Beyleroğlu
Halil ve Kasım ve Yunus idi. Hapis edip yine azad eylediler. Bunlar
Süleyman Bey’e bize ondan oldu diye buğz eylediler (kin güttüler).

Ravi eydür (nakleden der ki): Musa Bey’in marazı (hastalığı) var
idi. Hükm ve hükümete kadir değildi. Bir gün dîvan (meclis) edip
cümle ulemâyı (âlimleri) ve vüzerâyı (vezirleri) cem’ edip (toplayıp)
Ârız Hâkîmi (âlimi) dahi getirip dedi ki: Ey Pir! Bu benim sanatım
değil. Süleyman’ın ve Karaman’ın ve Alâaddin’in tâli’in tut (bahtına
bak) gör ki müstahak kimdir? Ârız Hâkîm, şâh Alâaddin’in tâli’in
127
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(bahtını) tutup kuvvetde gördü. Dedi ki: “Bu şehzâde, Rum ve
Yunan’a ve Şam’a hükm ide. Ekser gazası kâfirle ola.”

Ravi eydür (nakleden der ki): Ol zamanda kâfir Görges’de katı çok
(sert) idi. Müslümanları incitirlerdi. Payas’dan, İskenderun’dan,
Antalya’ya varınca(ya kadar) kâfir elinde idi. Alâaddin ibn
Karaman’a onun için Ebu’l-feth dediler. Bu kıyıları bu feth eyledi.
Hâsılı kelam (sözün özü) Emir Musa Larende’de yerine Süleyman’ı
ve Karaman’ı koyup kendisi Karaman beylerin alıp vilâyeti devr
edüb Mut şehrine geldi. Sahil olmağla onda mekân bağlayıp dört yıl
sakin oldu.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Süleyman ile Karaman ittifak edip
cümle diyarı zabt eylediler. Emir Musa ahvali duyup beyler ile
müşavere edip (görüşüp) Konya’ya şâh Alâaddin’e mektûp
gönderdi.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Şehzâde Alâaddin katı bahadır,


şeci’, dilâver, civân (cesur, genç bir savaşçı) olmuş idi. Gürz
sal(l)makda, yay çekmekde, ok atmakda, silahşorlukda âlemde misli
yok idi. Kayseriye bey’i Eretna Bey’in iki oğlu var idi. Birinin adı
Cafer, birinin adı Mehmed idi. Mehmed’i Konya’ya göndermiş idi.
Alâaddin ile bile bulunmuşlardı. Okumakda yazmakda sebak-daş
(ders arkadaşı) idiler. Birbirine öyle muhabbet eylemişlerdi ki bir
saat ayrılmak kabil değildi. Mehmed gayet mahbub (sevilen) idi.
Beylerden çok aşıkı var idi.

Ravi eydür (nakleden de ki): Alâaddin civân-bahta (talihi uyguna)


öyle âşık olmuş idi ki bir saat görmese divâne olurdu (çılgına
dönerdi). Bunlar bir gün oturup ayş u safâ ederken Gökez görüp
Emir Musa’nın mektubunu verdi. Alıp Mehmed Bey okudu. Demiş
ki: “Gözüm nuru Alâaddin! Eğer taht muradın ise tiz (tez) gelip
erişesin. Eğer ihmal edersen Karaman, mülkini zabt eder. Haindir
hıyânet edip sonra cümlenizi kırar. Atamızın vasiyyeti oldur ki
128
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
cümlesinden senin tâli’in (bahtın) kuvvetlidir. Tiz (tez) gelesin, atan
vasiyyetin yerine getiresin”

Mehmed Bey eydür (der ki): Hemen gitmek gerek. Sen padişâh
oldukdan sonra bana dahi fâiden (faydan) çok olur. Sonra, seninki
benim değil mi? Ahd ü aman eylediler. Can tenden ayrılır gibi
ayrıldılar, ağlaşarak vedâ ettiler. Alâaddin beş yüz dilâver (savaşçı)
ile ılgar edip (atını dörtnala sürüp) Mut’a geldi. Emir Musa’nın
dizini öpdü. Cümle Karaman beyleri gelip Alâaddin’i görüp şâd
oldular. Emir Musa’nın bir mahbube (sevilen) kızı var idi, onu verdi.
Mut’da yetmiş gün sakin oldular.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Karaman’ın ve Mehmed Bey’in,


Mahmud Bey’in ve Halil Bey’in, yirmi dört bin Davudî zırh ve cebe
(silah) ve âlem ve nakkare ve hazinesi var idi. Bunlar Ermenek
kalesinde idi. Musa Bey getirdi. Alâaddin’e teslim eyledi. Cümle
Gülnar ve Bulgar askeri gelip bi’at eylediler. Gördüler ki Karaman
akranı bir dilâver (savaşçı) idi.134

Musa Bey: “Oğlum gel, uğrunca (gizlice) Larende’ye var.


Karındaşın Süleyman’ı alıp gelegör (geliver). Gerçi devlet ve taht
senindir. Lâkin ikinize teslim edelim” dedi. Alâaddin muhalefet
eylemeyip beş adam ile bir gece Larende’ye gelip Süleyman‘ın
sarayına kondu (yerleşti). Süleyman Şah’a haber oldu. Taşra (dışarı)
çıkıp Alâaddin’i gördü. Bağrına basıp gözlerini öptü. Alâaddin Emir
Musa’nın mektubunu sundu. Süleyman açıp okuyup mefhumunu
bildi (içeriğini anladı). Ama fikre vardı (karar verdi).

Alâaddin eydür (dedi ki): Ey birader-i Karaman, bizden yeğ (iyi)


değildir. Ol tahta oturmak ise biz hizmetkâr mıyız? Atan tahtına
ortak eylemek katı hamâkatdır (ahmaklıdır)” dedi. Kaya Bey, Gücer
Bey, Gökez Bey ve Firuz Bey cümle ma’kul (uygun) gördüler.

134
Karamanoğlunun akranı (Ali Emiri)
129
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Süleyman Bey fikir eyledi (düşündü). Gördü ki eylediği iş, iş
değildir. Cümle vüzerâ (vezirler) ile süvar olup (atabinip) ol gece
Mut şehrine geldiler. Cümle Bulgar, Gülnar beyleri istikbal edip
(karşılayıp) kondurdular (yerleştirdiler). Üç gün sakin oldu
(yerleşti). Dördüncü gün dîvan eyledi (meclisi topladı). Karaman
beyleri gelip cem’ oldular (toplandılar). Emir Musa, hatemi (mührü)
Süleyman’a verdi. Vasiyyet-i Halil budur ki adalet ile reâyâyı hoş tut
dedi. Cümle beyler gelip bi’at kıldılar (tabi oldular). Ayini
(merasimi), dîvanı (meclisi) tamam düzdüler.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Karaman, Süleyman Şâh’ın


karındaşıyla bir olup tahta geçdiğini duyup hemen Hacı Kutluşâh ve
Kasım ve Sadeddin ve Şeyh Yunus ve Halil ibn Hacı Bey’ler ve
Taceddin’i cem’ edip (toplayıp) kimini vezir, kimini kethüdâ edip on
yedi bin er toplayıp etraf vilâyeti zabta başladı.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Emir Musa eydür (dedi ki):


“Karaman yavuz düşmandır, elinden tahtını nice alırsınız? “

Ârız Pir: “Alâaddin’i tahtına gönderin. Sahib-i zuhurdur (ortaya


çıkacak kişidir). Fetih onun elindedir” dedi. Süleyman, Alâaddin’in
yüzüne bakdı ve “ciğer köşem gayret demidir (zamanıdır)” dedi.

Alâaddin on dört bin Bulgar, Gülnar askeri ile sâfi demire gark olup
(çelikle donanıp) menzil be-menzil Ermenek’e geldiler. Gece idi.
Pasbanlar (gözcüler) yukarıdan gördüler ki bir azim askerdir. Dizdar
ağa’ya (kale komutanına) duyurdular. Burca gelip dedi ki: Kimsiniz?
Gece vakti ne taifesisiniz? Kapıyı niçin açalım, dedi. Alâaddin
çağırdı ki: “Aç kapıyı ben Alâaddin bin Halil bin Mahmud bin
Karaman’ım” dedi. Dizdar sabaha dek açmadı.

Sonra dizdar eydür (dedi ki): “Bildim, sultan-ı cihansın bana


makbul (muteber) mansıb (makam) ver ki uğrunda can baş feda
edeyim”. ‘Alâaddin kabul eyledi. Kapıyı açdı, içeri girdi. Halil
130
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bey’in Kazgancık cenginde kalan nusret (zafer) âlemini getirdi,
Sultan Karaman’a verdi. Yedi bin Davudi zırh var idi. Çok mal ve
hazine var idi. Bunları verdi. Alâaddin de dizdara Silifke sancağını
verdi. İsmini Uğur Hân ko(y)du. Ondan sonra yine Mut’a geldiler.
Kırk gün sakin oldular. Ecel erişip Emir Musa Allah emrine gitdi.
Defin edip yedi gün135 matem eylediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Süleyman Şâh tahta geçdi. Cümle
beyler cem’ oldular (toplandılar). Dediler ki: “Ey şâh, atan Karaman
ve Mehmed Bey, Sivas’dan İskenderun gediği (sınırı) boğaza
(boğazına) değin hüküm ederdi. Layık mıdır ki tahtınızda gayrılar
(başkaları) otura, dedenizin ne kadar kulu var ise hutbe ve sikke
sahibi oldular.”

Süleyman Şâh buyurdu: Yirmi dört bin er cem’ eylediler


(topladılar). Çin pulada gark oldular. Alâaddin civan-baht (talihli)
serdar (kumandan) olup Ermenek’e geldiler. Kışın şiddeti ziyade idi.
Allah’a sığınıp göçüp yele yele (telaşla, aceleyle) gelip tâ Larende
üstüne gelince çok adam ve davar helâk oldu (öldü). Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Karaman’a dediler ki: Şehzâde Alâaddin cenge
geliyor. Yirmi bin er ve altı beyle karşı çıkdı. İki asker mukabil olup
(karşılaşıp) iki gün azim cenk eylediler. Hakk Sübhane ve Te’âlâ
fırsat verip yirmi iki beyle Karaman’ı bağladılar. Çok adam helâk
oldu. Şehirli istikbal eyleyip (karşılayıp) Alâaddin’i dedesinin
sarayına götürdüler. Süleyman Şâh’ı tahta geçirdiler. Cümle bi’at
eylediler. Hıyanet eden beyleri zindana koydular.

Ravi eydür (nakleden der ki): Süleyman Şâh dîvan edip (meclisi
toplayıp) Hızır Paşa ve İsa Paşa ve Ali Bey ve Emirşâh ve Gökez ve
Kaya Bey ve Oğuz Han ve Gücer Bey ve Firuz Bey ve Turgudoğlu
ve Kosun oğlu, sağ ve sol(a) oturdular.

135
Bir gün. (Ali Emiri)
131
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Süleyman Şâh, Alâaddin’e eydür (dedi ki): Saruhan ve Aydın ve
Eşref ve Hamid ve Menteşa ve Osman, bunlar vefat edip oğulları
hakk-ı nânı (ekmek hakkını) unutup sikke hutbe sahibi oldular.

Asker cem’ edip (toplayıp) diyar-ı sahile var. Eğer istikbal ederlerse
(karşılarlarsa) her birine hüccet (senet) ver. Eydür (dedi ki): Şâh
Alâaddin on bin seng endaz (taş atan) Bulgar askerini alıp Konya’ya
geldi. Saray-ı Keykubâd’a kondu. Turgud oğlu, Bayburd oğlu
geldiler. Moğol Beylerinden Devletşâh ve Babuk Han ve Ata Bey on
bin Moğol askeriyle Elvan oğlu dört bin, Kosun, oğlu iki bin asker
ile geldiler. Gökez ve Gücer yedi bin er’le geldiler. Cümle otuz yedi
bin er ile kalkıp Akşehir ve İshaklı’ya geldiler. Bunları Moğol
beylerine verdi. Ondan geçip Karahisar’a geldi. Pir Sahib gelip
peşkeş çekip (armağan sunup) yeni hüccet (senet) aldı. Ondan geçip
Kütahya’ya geldi. Germiyan oğlu Alişar karşı gelip (karşılayıp)
şehrine alıp gitti. Ziyafet eyledi. Yirmi bin altın verip hüccet (senet)
aldı. Ondan sonra Eşref geldi. Yirmi bin altın verip yeni hüccet
(senet) aldı. Ondan Alâaddin diyar-ı Saruhan’a geçdi. Saruhan
oğluna haber oldu. Cümle Saruhaniler istikbal edip (karşılayıp) şehre
götürdüler. Ziyafet edip on yük136 sim (gümüş) verdiler ve yedi yük
kumaş verip hüccet (senet) aldılar. Ondan geçip Aydın diyarına
geldi. Onda kışladı. Ondan geçip diyar-ı Menteşe’ye (Aydın
havalisine) ve Hamid’e (Isparta’ya) geldi. Ondan geçip Teke
(Antalya havalisi) diyarına geldi. İstanos (Antalya Korkuteli)
yaylağına çıkıp onda ayş u safâ (yiyip içmek) için birkaç gün kaldı.
Süleyman Şah’a i’lâm eyledi.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Diyar-ı Gülnar’da bir asil vardı.
(Bensüz) (Bensus) derlerdi. Tuğyan (taşkınlık) edip asker çekip
(hazırlayıp) Mamuriye kalesini zabt eyledi. Emir Şâh Silifke Bey’i
idi. Duyup asker çekip (hazırlayıp) cenk eyledi. Bensuz yeğin (galip)
gelip tutup haps eyledi. Oğuz Han varıp dört bin er ile çok cidal

136
1 yük yüz bin kuruşluk meblağa denk gelmektedir.
132
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(savaş) eyledi. Sınıp (bozulup, yenilip) kaçıp Teke (Antalya)
vilayetine geldi. İstanos’a (Antalya Korkuteli) çıkıp Alâaddin ile
buluşup geçen kıssayı (olup biteni) haber verdiler. Alâaddin duyup
askerini cem’ edip (toplayıp) tabl ve nekkare (davullar) döğüp,
göçüp Alaiye (Alanya) şehrine geldi. Ondan geçip Manavgat’a geldi.
Ondan menzil be-menzil Mamuriye kalesine geldi. Bey’i duyup
istikbal edip (karşılayıp), özrün (özür) dileyip, istifsar eyledi
(açıklama yaptı). Gördü ki bir dilâver yiğittir. Zamanenin
Rüstemi’dir. Helak edilmesini makul (uygun) görmedi. Mamuriye137
Beyliğini verdi. Oğuz Han’a Silifke’yi verdi. Emirşâh’a Gülnar’ı
verdi. Ondan geçip Larende’ye geldi. Süleyman Şâh istikbal eyledi
(karşıladı). Hoca Yunus Sarayı’na kondurdu (yerleştirdi). İrte(si)
dîvan eyleyip (meclisi toplayıp) cümle getirdiği akçeyi ve altını ve
muhabbetnâmeleri verdi. Şâh, şâd (memnun) olup cümle hapis olan
beylerle Karaman’ı zindandan çıkarıp her birine bir mansıp (makam)
verdi. Kâh dîvan (meclis), kâh ayş u safâ üzere oldular. Bir gün dîvan
edip (meclisi toplayıp) otururken bir iki adam feryad edip dediler ki:
Kıvameddin Mut kalesini138, Gargara kalesini139 ve Bozok’ı140 yedi
bin harami ile harap edip önünce yetmiş yük altın gider dediler.

137
Mamure Kalesi güneyde, Mersin'in Anamur ilçesine bağlı Bozdoğan mahallesi
yakınlarında kıyı boyu uzanan tarihi bir kaledir. Kale Karamanoğulları Beyliği
döneminde bölge beyi Karamanoğlu Mahmut Bey tarafından onarılmış ve kaleye
Mamure (müreffeh) ismi verilmiştir. Ayrıca Mahmut Bey kale içinde 1300-1308
yılları arasında bir camii inşa ettirmiştir. Kale 1469 yılında Osmanlı Devleti'nin
eline geçmiştir.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mamure_Kalesi
138
Ve Mor Kal’ası (Ali Emiri)
139
Gargara şu anda Ermenek’e bağlı Güneyyurt beldesinin eski adıdır. Aşağıdaki
büyük olayın geçtiği 14.YY ortalarında Göksu’nun hemen kıyısında kurulu idi. Şu
anda Kışlacık Mahallesinin olduğu yerdir.
https://www.karamandan.com/Mukremin_Kizilca-Gargara_Kalesinin_Fethi-
k75868.html
140
Yüz Oğuz’u (Ali Emiri)

133
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

Mersin Mut Kalesi

Ez-in cânib (diğer taraftan), Alâaddin kalkıp yirmi bin süvari sekiz
bin piyade Bulgar askerini alıp, pulada gark olup (çeliklerini
kuşanıp) bir derbende (geçide) geldi. Kıvâmeddin, Alâaddin’in
geldiğini duyup derbende gelip Alâaddin’in üç bin adamını helâk
eyledi (öldürdü). Alâaddin, ol hali görüp atdan inip yüzün yere sürüp
Hudâ’dan nusret (Allah’dan yardım) diledi. Kılıç uryan edip (çekip)
Kıvam’ın üstüne yürüdü. Öyle cenk eylediler ki, sahra kanla doldu.
Kıvam sınıp (bozulup, yenilip) Gargara kalesine düşdü. Alâaddin
dört bin er ile kaleye nerdübanlar (merdivenler) kurup içeri girip,
yedi bin adam helâk eylediler. Kıvam’ı tutup zincire aldılar
(bağladılar). Ondan sonra Mut kalesine gelip Kıvam’ın hazinesini
çıkardılar. Kırk altın cebe (zırh), altmış küp mal (bal), üç yüz deve
yükü cebehâne, bin gümüş cebe (zırh), üç yüz gümüş kürsî ihraç
ettiler (çıkardılar).

134
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

Mamure Kalesi

Ravi eydür (nakleden der ki): Kıvâmeddin’i helâk edip kaleye


dizdar (kale komutanı) dikip (koyup) Şâh Alâaddin kendisi
Larende’ye geldi. Süleyman Şâh istikbal edip (karşılayıp) ol gün
sakin olup ertesi dîvan eylediler (meclisi topladılar). Cümle hazineyi
teslim edip ayş u işrete başladılar. Konya’yı küçük kardeşi Davud
Bey’e vermiş idi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Şâh Alâaddin, Kayseriye Bey’i


Eretna Bey oğlu Mehmed Bey ile on üç yıl141 Konya’da bile okuyup,
yazıp bile (berlikte) büyümüşlerdi. Birbirine âşık olmuşlar iki idi.
Da’vayı böyle eylemişler idi ki taht tâc(ı) terk edeler, birbirini terk
eylemeyeler. Birbirinin yoluna can, baş vereler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Alâaddin taht sevdasına düşüp


Mehmed Bey’i Konya’da koyup gitmiş idi. Eretna vefat edip Rum
beyleri Konya’ya gelip Mehmed Bey’i alıp Kayseriye götürüp
pederinin yerine şâh eylediler. Hoca Ali derler bir veziri var idi.

141
Üç yıl (Ali Emiri)
135
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Karındaşı ibn Kürd, Sivas’ı Karamanlı elinden alıp malikâne bey
olmuş idi. Bunlar Mehmed Bey’i mahbes (hapis) eylemişler idi.
Moğol beylerinden İsmail Ağa da kethüda olmuştu.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey umur (işler) ile
mukayyed olmayıp (uğraşmayıp) ayş u safâ ile şikâr (av) ile saray
ile mukayyed olduğuna (devamlı uğraştığına) Rum beyleri kâil (razı)
olmayıp taht-ı Rum’a karındaşı Cafer Bey’i şâh eylediler. Mehmed
Bey’i çıkardılar.

Hoca Ali eydür (dedi ki): Ey Mehmed! Gel imdi Şâh Alâaddin’e
var, aranızda bu kadar muhabbet ve bu kadar ahd ve aman var, ondan
medet iste. Adam, adama şimdi gerek olur dedi.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Mehmed Bey, on süvari ile azm edip


(yola çıkıp) Konya’ya geldi. Davud Bey’le buluşdu. Davud Bey
alıkoyup Alâaddin’in hatırı için riâyet eyledi (karşıladı). Süleyman
Bey’e, Mehmed Bey’in geçen kıssalarını arz eyledi. Süleyman Bey
sekiz bin er ile Gökez’i gönderdi. “Var, Kayseriye’yi makul (uygun)
bir surette alıver” dedi. Gökez, Konya’ya gelip Mehmed Bey şâd
olup Akşehir’den, Konya’dan, Aksaray’dan yirmi sekiz bin er cem’
edip (toplayıp) Kayseriye’ye gelip Erciyes Dağı’nın dibine kondular
(yerleştiler). Makul söyleştiler. Rum beyleri kâil olmayıp çıkıp
muhkem cenk kıldılar (sağlam savaştılar). Kayseriye kavmi sınıp
kaleye düşdüler. Yedi ay bekleyip alamadılar. Davud Bey ile
Mehmed Bey Kayseri cenginde (iken) Moğol beylerinden Hacı
Kutluşâh Konya’nın tenha kaldığını duyup yedi bin Tatar askeri ile
Konya üstüne gelip cenge başladı. Davud Bey evlad-ı Halil’den
Mahmud Paşa’yı yerine koymuş idi. Davud Bey kapıları bağlayıp
cenge başladılar. Hacı Kutluşâh, Konya kavmine muhkem ıztırap
(eziyet) verdi. Âhir-i kâr (sonunda), Davud Bey cânibine (tarafına)
mektup uçurdular (gizlice gönderdiler). Davud Bey, Konya üstüne
düşman geldiğini duyup Mehmed Bey’e, Kayseriye’ye gene gelevüz
(geliriz) deyip, dönüp Konya cânibine (tarafına) teveccüh eylediler
136
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(yöneldiler). Ilgar edip (hızla at sürüp) dördüncü gün Konya şehrine
erişdiler. Gördüler bir cenk ve bir kıtaldir ki âlem güm güm öter.
Hemen yirmi bin er ile Tekbîr getirip yürüdüler. Moğol’u öyle
kırdılar ki nâm ü nişânın koymadılar. Şehrli kapıyı açıp Mahmud
Paşa, Davud Bey’i, Mehmed Bey’i istikbâl edip (karşılayıp) saraya
getirdi. Ayş u safâya başladılar.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mahmud Bey bir mektup yazıp Şâh
Alâaddin’e gönderdi. Peyk (haberci) Larende’ye gelip mektubu
şehzâdeye sunup Alâaddin açıp okudu. Demiş ki: Ey şehzâde, bizi
unutdun! Yâr-i kadîminle ahdini niçin unutdun? Lutf edip bizden
cânibe (tarafa) nazar edesin (bakasın). Malumun ola ki cümle
diyarımızı elimizden aldılar. Bî-tekellüf (maşakkatsiz) gelip senin
diyarına sakin olduk (yerleştik). Aceb bu cânibi (tarafı) gelip
müşerref eylemen (şereflendirmen) kabil değil mi? demiş. Alâaddin
yârin (dostunun) mektubunu okuyup âh eyledi. Gelip Süleyman
Bey’den destur diledi. Süleyman Şâh destur (izin) verip hemen pâd-
pâylara süvâr olup (hızlı koşan atlara binip) dört bin yiğit ile
Konya’ya geldi. Mehmed Bey istikbal edip (karşılayıp) saraya
getirip kondurdular (yerleştirdiler). Eski badeleri tazelediler. Hemen
meclis kurup kırk gün oturup ayş u safâya başladılar. Rum ve Yunan
dilberleri, mahbub ve mahbubeleriyle (sevgilileriyle), raksa girip
kimi kanun, kimi çeng,142 kimi def çalıp bir zevk ettiler ki felekde
(gökyüzünde) Zühre (çoban yıldızı) tahsîn eyledi (güzel buldu).
Sâki-i gül-çehreler meclis-i gülfem (gül bahçesi) eylediler. Ol iki
peri, ol iki şâh mest-i müdâm (devamlı şerhoş) olup, dem bu demdir
deyip safâda oldular.

Ravi eydür (nakleden der ki): Ol sırada Konya’nın içinde sözü


dinlenir dört lâ’in var idi. Birine Ahi Nahis, birine Ahi Murad, birine
Cabbar Kethüda, birine Pazarbaşı derler idi. Bunlar şehirliyi bir yere
cem’ edip (toplayıp): “ Eğer Karamanoğlu bunda (burada) kalırsa

142
Harba benzeyen bir çeşit telli çalgı.
137
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
bizim halimiz harap olur. Bir tedarik edip (önlem alıp) kaldıralım
deyip danıştılar. Tenhaca şehir halkı Mehmed Bey’in yanına gelip
dediler ki: “Ey Mehmed Bey lutf eyle. Bu şehri sen
Karamanoğlu’ndan iste. Bizim şâhımız ol. Alâaddin’i yine diyarına
gönder. Zîra Karamanîler, tünd-hû’dur (sert huylu, huysuzdur). Biz
seninle imtizac ederiz (uyum sağlarız) , onunla edemeyiz, dediler.”

Mehmed Bey bu melunların sözünü gerçek sanıp bir gün meclisde


bâde ederken (içki içerken) Alâaddin’in dizini öpüp eydür (dedi ki):
“Ey şehzâde! Malumdur ki karındaşım hainlik edip taç ve tahtımı
elimden aldı. Geldim senin devletinde hoş geçiniyorum. Lutf edip
bu şehrin hükm ü hükümetini bana ver. Birkaç gün bunda sakin
olam” dedi.

Alâaddin eydür (dedi ki): “Cümle şehrim senindir. Ama


karındaşım Davud Bey’i bundan (buradan) kaldırması güç. Nihayet
böylece geçinin, iştirak (ortak) olun.” Bu hal üzere bir ay geçdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Lâinler bir mektup düzüp (yazıp)
zarafetle Alâaddin’e sundular. Alâaddin açıp okudu. “Ey gözüm
nuru biraderim mektup varınca bir saat eğlenmeyip bu cânibe
(tarafa) gelesin” demiş. Alâaddin, Mehmed Bey ile vedalaşıp gitdi.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), Ahi Nahis, Moğol Bey’i Kutluşâh’a
haber gönderdi. Tiz (tez) gelesin, erişesin. Karamanoğlu gitdi.
Mehmed ile Davud kaldı. Onları biz helâk ederiz, dedi. Hacı
Kutluşâh mektubu okuyup altı bin Kürd’ü İmâdeddin ile (gönderdi).
Dört bin Moğol kendisi ile hareketle kalesinden geçip (çıkıp) Konya
şehrine erişdiler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Davud Bey ile Mehmed Bey, evlad-
ı Halil’den on yedi bin (er) ile ayş u işret ederlerdi. Hemen hay huy
sadâsı peyda oldu. Acep ne ola, diye taşra (dışarı) çıkıp seyrederken
onu gördüler. Şehir Kürd taifesine kapıyı açıverip Ahi Nahis, Hacı
Kutluşâh’ın önüne düşüp gelip saray-ı Keykubâd’ı çevirip cenge
138
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
başladılar. Mehmed Bey’le, Davud Bey onu görüp can baş kaygısına
düşüp, Davud Bey bir ata binip Larende’ye kaçdı. Mehmed Bey,
uryan (çıplak) bir su deliğinden çıkıp Sivas’a doğru kaçdı. Kürd
kavmi kılıç çekip Evlâd-ı Halil’den yirmi dört şehzâde katl eylediler.
Asker-i Karaman’dan dört bin er helâk eylediler. Hacı Kutluşâh
Konya’yı zabt eyledi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey abdal şekline girip
Sivas’a geldi, bir hangâha (tekkeye) kondu (yerleşti). Mehmed Bey’i
görüp bildiler ki Rum şâhının oğludur. Gelip ibn Kürd’e haber
verdiler. Mehmed Bey, derviş donuna girip abdal (derviş) olmuş
dediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): İbn Kürd bu haberi duyup âh edip
ağladı. Zirâ muhkem severdi. Kalkıp hangâha (tekkeye) geldi.
Mehmed Bey’i alıp sarayına götürdü. Başına taç-ı şâhi (şâh tacı),
arkasına libas-ı şehinşâhî (şâh elbisesi) ko(y)du.

Dedi ki: “Sen şâhsın, ben kulunum. Bu kadar sana so(ğ)uk bakdığım
Karamanoğlu öcünden idi.”

Ravi eydür (nakleden dedi ki): İbn Kürd’e, Karındaşımla hâlimiz


nice olur, dedi.

İbn Kürd eydür (dedi ki): Hele şimdi Sivas’ı zabt eyle. Sonra
Kayseriye’yi bulasın. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Hoca Ali
Kayseriye vilâyetini zabt ederdi. Cafer Bey onu kethüda edinip
cümle hazineyi ona ısmarlamış idi. Hoca Ali ise Mehmed Bey’e
muhkem âşık idi. Kanda (nereye) gitdiğini bilmezdi. Bir gün
Mehmed Bey’in Sivas’a geldiğini duyup cümle hazineyi alıp Sivas’a
geldi. Mehmed Bey’in önüne koydu. Emrine mûti’ olup (girip)
hizmetine başladı.

139
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey öyle mahbub (sevilen)
idi ki Rum’da, Yunan’da ve Ermeni’de buna benzer mahbub
(sevilen) yokdu. Niçe şehzâdeler âşık olup hizmetkâr olmuşlardı.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Konya’yı Kürd taifesi zabt eyleyip
Davud Bey kaçıp Larende’ye gelip Alâaddin’e ve Süleyman Şâh’a
kıssayı (olanı biteni) haber verdi. Alâaddin, Mehmed Bey kanda
(nereye) gitdiğini bilmeyip gama düşdü. Zirâ mübtelâ idi. Mehmed
Bey’in iftirâkından (ayrılığından) mecnuna (deliye) döndü.

Ravi eydür (nakleden der ki): Alâaddin âşk kuvvetiyle silahşorluk


ilmini öyle tahsil eyledi ki atdığı oku taşa geçirirdi ve Karaman’ın
gürzüne yirmi vakiyye (okka) ko(y)du (ağırşatırdı). Nîzesi (mızrağı)
elinden düşse iki adam güç(lük)le kaldırırdı. Ziyâde şecâ’at (yiğitlik)
ve mehâbet (heybet) bağladı. Mehmed Bey’in muhabbeti (sevgisi,
dostluğu) onu divane eylemiş idi. Ama karındaşı Süleyman Şâh
varıp (gidip) buluşmaya icâzet (izin) vermezdi.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Mehmed Bey bir gün Hoca Ali’ye


ve ibn Kürd’e eydür (dedi ki): Niçin bana tahtımı alıvermezsiniz?
Karamanoğlu Alâaddin’e bir mektup göndersem bir günün içinde
Kayseriye’yi harâp eder.

Bunlar korkub dediler ki: “Eğer vilâyetin alıvermezsek bu yine


Karamanoğlu’na gider.” On bin Kürd, on bin Moğol toplayıp
Kızılırmak kenarında cem’iyyet (topluluk) eylediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Cafer Kayseriye beylerin cem’ edip
(toplayıp) mukabil geldi (karşısına geçti). Yirmi bir gün muhkem
cenk oldu. Kürdistan askeri yeğin (galip) gelip Rum askeri sınıp
(bozulup) kaçdı. Cafer, nâbedîd olup (kaybolup) ölüsünü dirisini
kimse bilmedi (bulamadı). Mehmed Bey, kerr ü fer sahibi olup
(muharebede vur kaç yapıp) gelip cümle Rum’u zabt eyledi. Hutbe,
sikke sahibi olup padişâh oldu.
140
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Süleyman Bey kıssayı duyup
Karaman beylerini cem’ edip (toplayıp) Alâaddin’e: Ey birader
Eretnaoğlu kendi namına hutbe okutmuş. Sivas atamızdan kalma
mülkümüzdür. Mektup gönderelim sulh ile mi olur, cenk ile mi olur,
alalım dedi. Alâaddin de ”Ey birader akrabalık vardır. Dahi bile
(birlikte) doğup büyüdük ve bir dahi muhkem muhabbetim var.
Benim hatırım için söyleme” dedi.

Süleyman Şâh eydür (dedi ki): “Onlar bizim ile eski düşmandır.
Pederi Eretna bizim emmimizi (amcamızı) katl eyledi mi? Benim
iki parmağım onun elinde düşmedi mi? Bu oğlana ne kadar iyilik
eylesen sana ol kadar cefâ edecektir. Zirâ oğlanda hakikat olmaz”
dedi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Bu hal üzre bir yıl geçdi.
Alâaddin’in muhabbeti gitdikce ziyade oldu (arttı). Mehmed Bey’le
buluşmaya çare bulamadı. Bir gün Herakl kalesini bahane edip
ziyaret-i akraba (akraba ziyareti) deyip yirmi yedi bin er cem’ edip
(toplayıp) nice yük kumaş ve sim (gümüş), zer (altın) yükletip azm-
i Sivas eyleyip (Sivas’a doğru) gitdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Mehmed Bey’e haber oldu ki, Şâh Alâaddin geliyor. İbn Kürd ve
Hoca Ali korkup gitmek istediler.

Mehmed Bey, korkman (korkmayın) ol beni ziyarete gelir. Gelin


(ş)imdi karşı çıkalım, dedi. Mehmed Bey dört bin er ile üç günlük
yola karşı varıp buluşup, görüşüp alıp Sivas’a geldi. Bahar zamanı
idi. Bir bağda pınar kenarına konup (yerleşip) sohbet yarağın
(yararlı) görüp cümle Rum, Karaman beyleri cem’ olup (toplanıp) ol
iki şâh-ı civân-bahtı, iki altın sandali (oturak) üzerine oturtup ayş u
nûşa (yiyip içmeye) başladılar. Rum ve Ermeni dilberleri gelip kimi
saz, kimi söz ve kimi raksa girip üç ay bahar safâsıyla vakit
geçirdiler. Gitdikçe muhabbetleri arttı.

141
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden dedi ki): Hoca Ali ve ibn Kürd, bir gün
Mehmed Bey’i tenhaya çekip dediler ki: “İbn Karaman’dan kork ve
kendini çek. Bunlar tünd-hû taifedir (sert huylu, kan dökücülerdir).
Husasan (özellikle) ki atan Eretna bunların emmisini (amcasını)
helâk eylemişdir. Ve hem Sivas bunların mülkü iken biz zabt
ediyoruz. Bu diyarı kimin elinden çekip alıyoruz. Bu şehzâde şimdi
geri dedesi Karaman’ın zabt eylediği diyarı kimin elinde bulsa çeker
alır. Ol Karamaniler zamanın Rüstem143 ve Efrasiyab’ı144 idiler.
Şimdi bir mikdar zaa’fa vardılar (uğradılar). Aydın ve Saruhan ve
Menteşa ve Hamid ve Eşref ve Kosun ve Elvan ve atan Eretna
bunların kulu idi. Şimdi her biri bir padişâh oldu.” Bu sözlerden
Mehmed Bey pek korkuya düşdü. Birkaç gün geçdi. Bir gün meclis
kurup otururken ayaküstüne kalkıp destur diledi (izin istedi).

Eydür (dedi ki): “Ey şehzâde! İşitdim, biraderin şâh, sana intizârda
(seni gözlemekte) imiş. Hak nasip ederse yine hizmet bâki” dedi.
Alâaddin, ferasetle bildi ki, ibn Kürd korktu, hile eyledi. Hemen
veda edip askerini cem’ edip (toplayıp) gitmek yarağın (gitmeyi
yararlı) gördü.

Mehmed Bey eydür (dedi ki): “Ey şehzâde! Ümidim budur ki sen
dahi hasûd (çekemeyen) sözüne uyup üstümüze tiğ (kılıç)
çekmeyesin.” Alâaddin ahd eyledi. Ahidnâmeler yazıp verdi. Ah ü

143
Rüstem (veya Zaloğlu Rüstem) – İran (Pers / Fars) mitolojisinin efsanevî
kahramanıdır. İran şairi Firdevsî'nin Şehname adlı eserinde büyük bir kahraman
olarak gösterilir. İranlılar ile Turanlılar (Türkler) arasındaki mücadelelerde büyük
kahramanlık, güçlülük ve yiğitlik göstermiştir.
144
Şehnâme'nin karakterlerinden efsanevî kral ve Turan kahramanı. Firdevsi
tarafından 980 yılından yazılmaya başlanıp 1010 yılında tamamlanmış olan
Şehnâme eserine göre, Efrasiyab efsanevî kral, Turan'ın kahramanı ve İran'ın baş
düşmanıdır. İran (Fars) mitolojisinde Efrasiyab efsanevî Turanî krallar arasında en
önde gelen biri sayılmaktadır; Efrasiyap müthiş savaşçı, hünerli general ve İran
uygarlığını yok etmek için sihirli aldatma güçleriyle donatılmış olan Ahriman'ın
ajanıdır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Efrasiyab
142
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
zâr ile (ah edip inleyerek) Larende’ye geldi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Süleyman Şâh’a haber oldu. Karaman beyleri ile istikbal
edip saraya kondurdu (yerleştirdi). Ertesi dîvan eyleyip (meclisi
toplayıp) Alâaddin aşk ile mecnun düşmüş idi.

Dedi ki: “Ciğer köşem! Oğlandan kimesneye (kimseye) vefâ


gelmez. Gayret oldur ki mülkümüzü gayri kimseler (başkaları) zabt
eyledi. Bize zebun (aciz) olmak lâyık mıdır? Asker cem’ edip niçün
Konya’yı almağa cehd (gayret) eylemezsin? Bir alây Kürd-i nâ-pâk,
Konya gibi şehri elimizden aldılar.” Alâaddin buyurdu, Konya
üstüne gitmek için asker cem’ ettiler (topladılar). Ez-in-cânib (diğer
taraftan), bunlar ibn Kürd ve Hoca Ali bir yere gelip ibn Kürd
eydür (dedi ki): Biz Karamanoğlu’nu sevmeziz. Dedesi Karaman,
bizim Hacı Bahadır’ı tutup diyarın elinden aldı. Niçe zaman bu
oğlanın muradı Karamanoğlu ile bir olup şehr-i Sivas’ı almakdır. Biz
kendüye (kendisine) iyilik edip karındaşını helâk edip Kayseriye’yi
alıverdik.

Hoca Ali eydür (dedi ki): “Gel varıp söyleyelim,


Karamanoğlu’ndan feragat ederse, eder etmezse kendisi bilir.”
Mehmed Bey’in yanına gelip çok cefa eylediler. Dediler ki: ”Ya
Alâaddin’i terk eyle ya bizi” Mehmed Bey bunlardan korkup kaçıp
Kayseriye’ye geldi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), ibn Kürd,
Mehmed Bey’in kaçtığını duyup, Hoca Ali’ye dört bin ‘asker verip
tiz (acele) edesin, Karamanoğlu’na mektup salmadan tutup habs eyle
dedi. Hemen Hoca Ali ılgâr edip (hızla at sürüp) Kayseriye’ye gelip
Mehmed Bey’i tutup habs eyledi. Cümle Rum’u zabt eyledi.
Mehmed Bey uğrun (gizli) bir mektup yazıp Alâaddin’e gönderdi.
Kethüdası Sinan Bey Larende’ye gelip Alâaddin’e verdi. Ve kıssayı
beyan eyledi. Mektupda demiş ki: “Yâr-ı vefadarlık şimdi gerek.”
Alâaddin gazaba gelip arslan gibi yerinden kalkıp divan-ı
Süleyman’a geldi. “Mehmed Bey’in hapis olduğunu bildirdi. İbn
Kürd (Kürd oğlu), hem şâh olup mülk sahibi oldu ve hem Mehmed
Bey’i tutup Kayseriye’yi aldı. Kati korkusuzlukdur” dedi.
143
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Süleyman Şâh eydür (dedi ki): “İbn Kürd, bahadır erdir, arslan
gibidir. Mehmed Bey’i darb ile hapisden almana Rüstem gerek.”
dedi.

Alâaddin dua’dan unutman (unutmayın), deyip taşra (dışarı) çıkdı.


Yedi bin Davudi zırhlı dilâver (savaşçı) alıp sekiz bin yayak
kemânkeş (okçu), Bulgar askerini cem’ edip (toplayıp) Gücer Bey’i
serdar (komutan) edip önce gönderdi. Turgudoğlu’nu,
Kosunoğlu’nu, Gökez Bey’i on bin süvari ile gönderdi. Altı bin
Moğol askeri ile İsmail Ağa’yı gönderdi. Kendisi Oğuzhan’la
karındaşı Davud Bey ile menzil be-menzil varmağa başladı. Kaya
Bey’i ve Mirzâ Bey’i sekiz bin er ile ardınca koydu. İbn Kürd’e
haber erişdi ki, Alâaddin ibn Karaman askerin cem’ eylemiş
(toplamış) geliyor dediler. İbn Kürd, kahkaha ile gülüp otuz bin div
(dev) gibi Kürd askeri karşı varıp on bin seng-endâz (taş atan) Bulgar
dilâverleri (savaşçıları) ile bir defa vuruştular. Bulgar askerini zebun
eylediler (aciz bıraktılar). Ol mahalde altı bin Moğol askeri ile İsmail
Ağa erişti. Onun ardınca Turgud ve Bayburd ve Kosunoğlu on bin
demir donlu (zırhlı) er ile erişdi. Bir gün cenk oldu. Sahra kanla
doldu. İkinci gün Şâh Alâaddin erişdi. Bir cânibden de yedi bin ejder
gibi Karaman askeri ile Mirzâ Bahadır ve Kaya erişdi. Alâaddin’e
Kaya Bey “Bu cenge müdam (sürekli) kahraman gerek” dedi.

Alâaddin eydür (dedi ki): “Biz de zamanın kahramanıyız. Bize


dahi Karmaniler derler.” Dört yüz otuz sekiz vakiyye altın gürzü
Karaman Şâh’ını çekip Tekbir getirip yirmi yedi bin dilâverle
(savaşçıyla) yürüdüler. Yerin bir katı âsmâna (gökyüzüne) çıkdı.
Kılıçlar yıldırım gibi şakıdı. Bulgarların sapanı taşı yağmur (gibi)
yağdırdı. Sü’nüler145 (ordular) ejderha gibi kaçırdı. Yedi gün
karışma (karmakarışık) cenk oldu. İki tarafdan on bin bir er toprağa
düşdü. Kan sel gibi akdı, pehlivanlar mest pelenge döndü (kaplan
gibi kendilerinden geçtiler). Şâh-ı kişver-küşâ (ülkeler fetheden Şâh)

145
Süngü anlamında da olabilir
144
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
askeri ikiye bölüp yetmiş Kürd’ü mest peleng (kendinden geçmiş
kaplan) gibi tepeledi. Mirzâ Bahadır, yedi bin ejder ile İbn Kürd’ün
âlemini yıkdı. İbn Kürd, atını sürüp Mirzâ’ya gürz havale eyledi.
Mirzâ’yı zebun eyledi (aciz bıraktı). Alâaddin Mirzâ’yı İbn Kürd
elinde zebun (aciz) görünce nara urup (atıp) Kürd’e mukabil
(karşısına) erişdi. Ve “Ey Kürd-i nâ-pâk! Benim atamın seyisliğin
ederken (atlarına bakarken) şimdi padişâh oldun. Şehzâdeleri
beğenmezsin” dedi.

İbn Kürd eydür (dedi ki): Ey Karamanoğlu ben sana ne eyledim?


Bir oğlandan ötürü benimle cenk edersin. Bana ne hayrı değdi ki
sana dahi ol kadar değe. Ol oğlandan kimseye vefâ (dostluk,
muhabbet) gelmez. Sana dahi ne kala göresin” dedi.

Ravi eydür (nakleden dedi ki): Alâaddin, İbn Kürd’ün cevabına


kulak tutmayıp (vermeyip) gürz ile döğe döğe yıkdı. İbn Kürd asker
arasına kaçdı. Karaman beyleri ol gün Kürd’ü dağıtıp kaçırdılar, mal
ganimet yağma kıldılar (ettiler). Şehrin kapısını açıp Mehmed Bey’i
zindandan çıkardılar, tahta geçirdiler. Mehmed Bey, Alâaddin’e
duâ’lar edip iki gün ayş u safâ eylediler (yiyip, içtiler).

Bir gün Şâh Alâaddin eydür (dedi ki): Ey Mehmed Bey, akran ve
emsali gayreti canımıza geçdi. Her birisi ta’n eder (kınar).
Dedemizin mülkünü el zabt eyler. Düşman çoğaldı, elimizde mülk
kalmadı. Muradımız oldur ki Konya’yı Kürd elinden alavuz (alalım).
Himmet koş, deyip askerin cem’ edip (toplayıp) sahraya çıkdı.
Mehmed Bey bir konak yer gönderdi (götürdü). Alâaddin
Larende’ye erişdi. Ol gün sakin oldu. Erte(si) Süleyman Şâh
Karaman beyleri ile divan etti (meclisi topladı). Alâaddin de divan-ı
Süleyman’a geldi. Esnâ-yı kelâmda (konuşma sırasında) Alâaddin,
İbn Kürd ile geçen kıssalarını hikâyet eyledi.

Süleymân Şâh eydür (dedi ki): “Öyle oğlandan İbn Kürd yeğdir
(iyidir).” El-hâsıl (sözün özü), Alâaddin kâh ayş’da, kâh tedbirde
145
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
oldu. Ez-in-cânib (diğer taraftan), İbn Kürd kaçıp Sivas’a geldi.
Cümle Kürdistan ve Türkmen beylerini cem’ edip (toplayıp) Hoca
Ali’ye, Alâaddin ile geçen macerayı haber verdi.

Hoca Ali eydür (dedi ki): “Şimdi nöker (Moğol savaşçı) ve


askerinle varıp Larende’yi harap eyleyesin.”

Ravi eydür (nakleden der ki): İbn Kürd ve Hoca Ali âlem (bayrak)
açıp, nakkare (davullar) döğüp Kayseriye’ye geldiler. Mehmed Bey,
mukabil cenge (savaşa karşı koymaya) kadir olmayıp kaçıp
Larende’ye geldi. Alâaddin duyup istikbal edip (karşılayıp) saraya
kondurdu (yerleştirdi). Ertesi (sonra) ziyafet eyledi. Ve gam çekme,
görelim bir zaman nice olur dedi. İbn Kürd asker çekip Aksaray’a
geldi. Muhkem cenk eyledi. Aksaray’ı almayıp Konya üstüne geldi.
Kutluşâh çıkıp istikbal eyeleyip (karşılayıp) Saray-ı Keykubâd’a
kondurdu (yerleştirdi). Kırk bin Kürd cem’ oldu (topladı).

Süleyman Bey’e hazır olun, varıyorum diye mektup gönderdi.


Süleyman Bey, Alâaddin’e “Ne durursun? Ben asker cem’ edince
(toplayınca), sen geç Moğol ve sahil beylerin cem’ edip (toplayıp)
Akşehir’den beri gel” dedi.

Alâaddin, Mehmed Bey’i bile alıp Beyşehri’ne geldi. Moğol bey’i


İsmail Ağa sekiz bin er ile karşı çıkdı. Ağa’yı bile alıp, geçip
Akşehir’e geldi. İshaklı’dan Devletşâh geldi. Yedi bin Moğol askeri
ile Ata Bey geldi. Dört bin yiğit ile Hamid oğlu İlyas geldi. Alâaddin,
İsmail Ağa’yı Mehmed Bey’e kethüda edip dedi ki: Ben Larende’ye
geçip Karaman beylerini cem’ edip (toplayıp) ben zuhur eylediğim
(ortaya çıktığım) vakit siz dahi yürüyesiniz dedi. Ata Bey dört bin
Moğol kavmini alıp Teke diyarına geldi. Aydınoğlu beş bin asker
verdi. Dört bin asker İbn Menteşa ve Eşref’den geldi. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), yirmi iki bin asker ile Larende’ye geldi. Otuz bin
dahi Karaman, Gülnar, Bulgar ve Turgud askerini cem’ eyledi
(topladı). Gökez Bey’i serdar (komutan) edip gönderdi. Kosun ve
146
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Turgud ve Kaya Bey’i onun ardınca on dört bin er ile gönderdi.
Mirza Bahadır ve Davud ve Halil Beyleri gönderdi. Ondan sonra
Karaman Beyleri ile çin pûlâda gark olup (çelikleri döşenip)
Alâaddin yürüdü. Larende’de Oğuzhan ve Emirşâh’la Silifke, Mut,
Mamuriyye ve Tarsus askerini Süleyman Bey yanında koyup kendisi
menzil be-menzil Konya canibine(tarafına) teveccüh eyledi
(yöneldi).

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey, Moğol bey’i İsmail
Ağa’yı kethüda edip, İlkin’e bey eyledi. Osman ve Devletşâh ve
Babuk Han otuz bin er ile hazır-baş (emre amade) oldular.

Ravi eydür (nakleden der ki): Hainler, Karaman’la yirmi sekiz bin
adam ile Larende’yi zabt eyledikleri zamanda Alâaddin gelip
Karaman’ı tutup onlarla habs eylemiş idi. Bunlar bir araya gelip
mektup yazıp Hacı Beyleroğlu Halil ile İbn Kürd’e gönderdiler.
Halil üç bin er ile Larende’den mahfi (gizli) firar edip İbn Kürd’e
gelip Konya’da buluşup mektubu verdi. Demiş ki: Karaman ve
Sadeddin ve Şeyh Yunus ve Kasım ve Karamanoğlu Süleyman Bey
vezirleri fırsat gözetir. Siz oradan zuhur etdiğiniz (ortaya çıkdığınız)
gibi biz Larende’yi zabt ederiz demiş. Hacı Beyleroğlu eydür (dedi
ki): Karaman benim atam Hacı Beyleri helâk edip Larende’yi
elimizden aldı. Bana on bin er ver can u gönülden döğüşürüm ve hem
atamın kanını alırım, dedi. Hâsıl-ı kelam (sözün özü) İbn Kürd on
bin er gönderdi. Hoca Ali’yi koşup Akşehir’e Mehmed Bey’e askeri
gönderdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Süleyman Bey, Gökez
Bey’i Kayseriye’ye gönderdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Kayseri beyleri Orhan Bey’in


ağzına bakarlardı. Ol kimi şâh eylese kabul ederlerdi. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Gökez Bey Kayseriye’ye gelip Orhan Bey’in
sarayına gelip Süleyman Bey’in selamını ulaştırıp, mektubunu
sundu. Orhan Bey cümle Kayseri Beylerinin önünde okudu. Demiş
ki: Lâyık mıdır kendi şehzadenizi terk eyleyip bir Kürd-i nâ-pâkı
147
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kabul edersi(ni)z. İmdi (şimdi) lutf edip yine şehrinize Mehmed
Bey’i kabul edip, cenk vaktinde İbn Kürd’ü kovup Mehmed Bey’in
cânibine (tarafına) dönesi(ni)z, demiş. Orhan Bey mektup yazıp
Gökez ile Süleyman Bey’e gönderdi. Gökez Larende’ye gelip
mektubu Süleyman Bey’ verdi. Süleyman Karaman Beylerine karşı
okudu. Demiş ki: Ey İbn Karaman! Sen adaletli ve lütfu çok bir
padişahsın. Senin hatırın için and olsun ki Mehmed Bey tarafını
tutalım demiş. Süleyman Şah mektubu Mehmed Bey’e gönderdi.
Mehmed Bey görüp şâd (mutlu) oldu.

Ravi eydür (nakleden der ki): Hacı Beyler oğlu Halil ve Hoca Ali
on dört bin Kürd ile Akşehir önüne erişti ve ordusunu görüp
Akşehire karşı oturdu. Moğol beyleri cem’ eyledi (topladı). Osman’ı
on bin er ile Akşehir’de koyup, Mehmed Bey ve İsmail Ağa ve
Devletşâh ve Babuk Han 20 bin Moğol asker ile Hacı Beylerin
üzerine eriştiler. Hacı Beyler ve Hoca Ali 14 bin Kürd ile mukabil
olub (karşısına çıkıp) yedi gün cenk eylediler. Sekizinci gün Hoca
Ali ikdam (gayret) edip Moğol taifesi firar ettiler.

Ez-in cânib (diğer taraftan), Osman’a haber erişti ki; Mehmed


Bey firar etti, dediler. Hamid oğlu, Aydın oğlu ve hemen kalkıp yedi
bin er ile yürüdüler. Ez-in cânib (diğer taraftan), Mehmed Bey,
ağa’ya eydür (dedi ki): Nice olur firar edelim, dedi. Ağa sabr eyle
görelim derken bir toz peyda oldu. Onu gördü. Osman erişti. Yine
galebe edip (üstün gelip) Kürd üstüne yürüdüler. Osman askeri iki
şak (parça) edip Hacı Beyleri tutup yıktı. Devletşâh ordusunu dağıttı.
Kürd sınıp (yenilip) kaçtı. Gaziler yapma edip Mehmed Bey Hoca
Ali’yi Meldus kalesine dek kovdu. Osman ve Hamidoğlu, Kürd
kavmini muhkem kırdılar. Ez-in-cânib (diğer taraftan), İbn Kürd’e
feryadcı erişti. İbn Kürd gazaba geldi. Dört bin Kürd ile Hacı
Kutluşâh’ı Konya kalesinde koyup yürüdü. Beyşehri’ne erişip ortaya
alıp otuz bin Kürd ile Hoca Ali ve Hacı Beyleroğlu erişti. Cümle kırk
sekiz bin Kürd ve Türkmen cem’ oldu (toplandı). Moğol askeri orta
yerde kaldı. Taşra (dışarı) çıkmaya kudreti (gücü) kalmadı. On bir
148
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
gün gece ve gündüz cenk oldu. Sahralar leşle doldu. Cümle dağ ve
taş kan oldu.

Ravi eydür (nakleden der ki): İbn Kürd Osman ile Hamid’i tutup
zincirine aldı. Mehmed Bey fırsatını bulup Devletşâh ve Ağa ile
kaçtılar. Dokuz bin Moğol toprağa düşdü.

İbn Kürd, Moğol askerini dağıtıp Hacı Beylere eydür (dedi ki):
“Muradım benim Karamanoğlu Alâaddin’i tutmakdır. Sen Osman’ı
ve Hamid’i alıp Konya kalesinde hapis eyle. Ben varıp Larende’yi
harap edeyim” dedi. Hacı Beyler, bu iki serveri alıp Konya tarafına
gelmek üzere oldu.

Şâh Alâaddin, menzil be-menzil azim (çok) asker ile Konya üstüne
geldi. Hacı Kutluşâh’ın geldiğini görüp kapıyı bağlayıp (kapayıp)
cenge başladı. Bir seher vakti şâh-ı kişver-küşâya (memleket
fetheden şâh’a) feryâdcı erişdi. Dediler ki: Ne durursun? Cümle
Moğol askerini kırdılar. Mehmed Bey kaçdı. Osman’ı, Hamid oğlu
İlyas’ı tutdular (yakaladılar). Alâaddin duyup âh eyledi. Bulgar’ın
on bin seng-endâzıyla (sapan (taş) atıcısıyla) Gökez’i mukaddem
(önden) gönderdi. Onun ardınca Kosunoğlu ve Kaya Bey’i ve
Turgudoğlu’nu ve Elvan ve Mirzâ Bahadır’ı gönderdi. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Gökez’in Bulgar taifesiyle giderken Hacı
Beyleroğlu karşıdan gelirken mukabil (karşısına) rast gelip
kaçırmayıp dört bin er ile kırdılar. Osman ve İlyas kurtuldular. Hacı
Beylerzâde’yi haps edip şâh’a arz ettiler. Alâaddin duyup şâd
(mutlu) oldu. Osman gelip Alâaddin’le buluşdu. Eydür (dedi ki):
Ey sultanım! Çok askerim çok malım telef oldu.

Alâaddin eydür (der ki): “Ey Osman! Yerine bin vereyim, benim
dünya ve ahiret pederim ol” dedi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Osman’a tabl ü âlem (sancak,


bayrak) verip bey eyledi. Kaya Bey’i bile koşup (yanına verip)
149
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Osman’ı her kande (nerede) ise Mehmed Bey’e ulaştır, dedi. Bunlar
Mehmed Bey’i aramaya meşgul oldular. İbn Kürd’e haber erişti ki
ne tarafa gidersin? (Alâaddin) Âlemi haraba verip beylerini helâk
eyledi dediler. İbn Kürd, kırk bin Kürd ve Türkmen ile dönüp
Meldüs kalesine gelip ondan dönüp Konya’ya gelirken Bulgar
kavmine rast gelip cenge başladı.

Karaman beylerine haber erişdi. Turgud ve Bayburd askeri erişdi.


Dahi Şâh Alâaddin erişip Allahü Ekber, gürzün çâk çâkı feleğe
erişdi. Günden güne cenk terakki buldu (arttı). Pehlivanlar, Hamza-
i kahramanlar gibi naralar urub (atıp) yirmi sekiz gün cenk oldu. Dağ
ve taş, adam leşiyle doldu. Kan ırmaklar gibi aktı. Adam kellesinden
yollar yapıldı. Meydan haşre döndü. Osman, Alâaddin bin
Keyhüsrev’in146 çoban başı idi. Onun önünde ne kadar koyun ve
sığır ve at ve deve ve katır var ise Osman gözlerdi. Kâfir almazdı.
Karamanoğlu Mehmed Bey, Alâaddin’i kaçırıp cümle mülkünü
aldığı vakit Osman gelip doğruluk gösterdi. Ona ivaz (karşılık)
Mehmed Bey tabl ve âlem ve kılıç verip bey eyledi.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Osman ve Kaya Bey, Beyşehri’ne


gelip Mehmed Bey’le onda (orada) buluşup alıp Akşehir’e geldiler.
Sekiz bin Moğol askeri ile İsmail Ağa geldi. Devletşâh geldi. Yirmi
sekiz bin Moğol cem’ oldu (topladı).

Osman eydür (der ki): Ey Mehmed Bey! Gör dünyanın elinde şâh
zebundur (acizdir), gidelim dedi. Hemen bâd-pâylara süvâr olub
(çabuk koşan atlarına binip) âlem küşade edip (bayrak açıp) kös ve
nakkare (davullar) döğüp yürüdüler. Meldüs cânibine (tarafına)
teveccüh eylediler (yöneldiler). Ez-in-cânib (diğer taraftan), Şâh
Alâaddin öyle cenk eyledi ki, küştelerden (ölülerden) püşteler
(tepeler) peydâ oldu. Bir mikdar zebun olmuş (aciz kalmış) idi. Onu
gördüler, toz bulutu içinde nakkare sadâsı (sesi) belirdi. Mehmed

146
Selçuklu Sultanı
150
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bey yirmi sekiz bin tünd-hû (kan dökücü) Moğol askeri ile çıka
geldi. İbn Kürd onu görüb aklı başından gitdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Bir taraftan Tatar ve bir taraftan
Karaman beyleri öyle kılıç vurdular ki bölük bölük ertiler. Kürd
askerine hezimet düşdü. Beşi bir yerde kalmadı. Ol gün yirmi bin
Kürd toprağa düştü. İbn Kürd, Hoca Ali, ol hali görüp Sivas yollarını
tutup kaçdılar. Mehmed Bey, gelip Alâaddin’in dizini öpdü. Cümle
asker bir yere cem’ oldular (toplandılar). Ölenler içün ağladılar.
Yaralının yarasını bağladılar. Cenge yarar 28 bin asker olup
Kayseriye cânibine gitdiler. Süleyman Şâh’a muştucular saldılar.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), bir gün Kayseriye şehrine geldiler.
Rum beyleri karşı çıkıp (karşılayıp) alıp şehre götürdüler. Mehmed
Şâh’a Taht-ı Rum’u teslim eylediler. Alâaddin, Mehmed Bey ile
Rum beylerini sulh eyledi. Ahid-nâmeler yazıp kat’-ı nizâ (kavgayı
kesip) ve fasl-ı husûmet eylediler (husumete son verdiler). Bir kaç
gün oturup bir gün vedâ edip Karaman beyleriyle kona göçe
Larende’ye geldiler. Süleyman Şâh istikbal edip (karşılayıp) şehre
getürüp Hoca Yunus Sarayı’na kondurup (yerleştirip) ayş u nûşa
(yiyip içmeye) başladılar.

Ravi eydür (nakleden der ki): Hacı Beyleroğlu Halil Meldüs


kalesinde hapis idi. Süleyman Şâh getirip azâd (serbest bıraktı) ve
hem kendiye (kendisine) vekilharç eyledi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Kale-i Tünd’ün bir dizdarı


(komutanı) var idi, Manto derlerdi.147 Karamanoğlu’na tabi değil idi.
Bin dilaver (savaşçı) yiğide malik (sahip) idi. Çıkıp nice vilâyet
harap edip kaçıp yine muhkem kalesine girerdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Alâaddin’in küçük karındaşı Hızır


Bey, bir yaylakda safâ ederken Manto duyup varıp basıp üç yüz

147
Mengü (Ali Emiri)
151
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
yiğitle tutup bağlayıp hapis eyledi. Alâaddin’e yine feryadcı gelip
Manto’dan şikâyet eylediler.

Alâaddin emir eyledi. Yirmi yedi pehlivan, yirmi altı bin demir
donlu dilâver (savaşçı) ile kös ve nakkare döğüp âlem-i şâh’ını
(şahlık bayrağını) açıp asker çekip Tünd kalesine geldiler. Manto,
kale kapılarını bağlayıp burçdan cenge başladı. Bir ay cenk ettiler,
kaleyi almadılar.

Ravi eydür (nakleden der ki): Nerdübân (merdiven) ile bir gece
kaleye çıkıp Alâaddin kendisi yüz kırk serverle burcun birinden girip
oturdular. Sabah olduğu gibi Tekbîr getirip Manto’nun sarayına
yürüdüler. Manto’yu tutup zincire çekdiler (vurdular), çok adam
kırdılar. Hapisden karındaşını çıkarıp kale kapısını açtılar.

Ravi eydür (nakleden der ki): Manto zinciri kırıp iç kaleye düşdü.
Gökez Bey’i bile alıp kaçdı. Alâaddin tekrar otuz gün cenk eyledi.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), Manto aciz kalıp Gökez Bey’i
salıverip dedi ki: Eğer şâh’ın bana bir zeâmet (işlenecek toprak)
verirse kaleyi ona veririm. Manto’yu Gökez Bey alıp şâh’a geldi.
Manto gelip Alâaddin’in dizini öpdü, özrün diledi, kalenin miftahını
(anahtarını) verdi. Manto’ya riâyet edip (iyi davranıp) zeâmet verdi.
Kaleyi karındaşı Hızır Bey’e verdi. Bir ay kalede oturup bir gün
süvar olub (atına binip) asker çekip (hazırlayıp) Larende’ye geldi.
Ertesi dîvan-ı Süleyman Şâh’a geldi. Manto gelip şâhın dizini öpdü.

Şâh eydür (der ki): Bu kimdir?

Alâaddin eydür (der ki): Kulun Manto’dur. Şâh iken gelip derbânın
(kapıcın) oldu. Şâh safâ edip hil’at (kaftan) verdi. Dîvan edip
(meclisi toplayıp) dört yüz şeyh, vâiz, müftü ve âlim ve Ârız Hâkîm,
sâğ ve sola oturdular. İki yüz seksen nâmdâr bey ve pehlivan ve altı
vezir dahi oturdular.

152
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ba’dehû Ârız Pîr eydür (dedi ki): “Ey Sultan-ı kişver-küâ, lâyık
mıdır ki Konya’yı bir alây Kürd-i nâpâk zabt ede, sen bunda safâda
olasın” dedi.

Süleyman Şâh eydür (der ki): “Ey Ârız Hâkîm, dün gece vak’amda
(rüyamda) Hazret-i Mevlânâ’yı gördüm. Dedi ki: Ey İbn Karaman
(Karamanoğlu), ey Şâh-ı Moğol, bu şehri Kürd-i nâ-pâkdan kurtar.
Cümle evliyâ Konya’yı sana bağışladılar” dedi.

Ârız eydür (der ki): Feth senindir. Hemen asker çekip yürü, dedi.
Cümle asker hazır idi. Çıkıp sahraya kondular (yerleştiler).

Ravi eydür (nakleden der ki): Karaman-nâmede, şâir-i nâzik-


tâb’ın buyurduğu beytler bunlardır:

Şeb-i der hâb buden şâh-ı âdil


Ki hâbi dîde şâdî kerd der-dil
Celâ’l-ül-hakk ve’d-dîn pişeş âmed
Ne bî-gâne çü nâmeş hoş beş âmed
İnâyet gerd şehr-i Konya-râ dâd
Zi rûheş müşkilât u ‘ukde-i bikşâd (bi-küşad)

Ravi eydür (nakleden der ki): Süleyman şâh ve Alâaddin, yirmi


altı bin er ile Konya üstüne geldiler. Evliyânın himmetiyle Kürd’e
kılıç çekip karşı gelmeğe kadir bırakmadılar. Kimi kaçdı, kimi gelip
bende (köle) oldular. Şâh gelip Saray-ı Keykubad’a kondu. Üç ay
sakin oldu. Şehirliye muhkem ri’âyet eyledi (yakınlık gösterdi). Bâc
ve haracı kaldırdı. Ne kadar harabe var ise ma’mûr eyledi (onardı).

Cümle evliyâları ziyaret eyledi, çok türbe yapdı. Bir gün divân eyledi
(meclisi topladı). Beyler divâna cem’ oldular (toplandılar). Alâaddin
dahi şâhın nazarında oturdu.

153
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Şâh eydür (der ki): İkimiz bir şehirde oturmak câiz (uygun)
değildir. Sen burayı taht edin, ben Larende’ye gideyim dedi.

Alâaddin eydür (der ki): Emir sizindir.

Ravi eydür (nakleden der ki): Süleyman Şâh vedâ edip Larende’ye
geldi. Geçip tahta karar eyledi. Mehmed Bey gelip Rum tahtına
geçti. Mülki İsmail Ağa’ya ısmarlayıp kâh Erciyes Dağında şikârda
(avda), kâh Kayseriye’de ayş u safâda oldu.

Ravi eydür (nakleden der ki): Hoca Ali yirmi bin Türkmen ile
Sivas’a İbn Kürd’e geldi.

Buluşub eydür (der ki): Ne durursun? Oğlan safâda ve zevkde,


Karamanoğlu kendi âleminde. Asker cem’ eyle (topla) varıp
Kayseriye’yi zabt edelim dedi. İbn Kürd otuz yedi bin Kürd ve
Türkmen askerini cem’ edip (toplayıp) Kızılırmak’ın kenarına
kondular (yerleştiler). Ez-in-cânib (diğer taraftan), Kayseriye
beyleri cem’ olup (toplanıp) Mehmed Bey’e gelip dediler ki: İşte
düşman geldi. Durma asker cem’ eyle (topla). Ar (şeref) ve namusun
var ise hasmınla bertaraf ol. Ondan sonra zevk u safâda bulun.

Mehmed Bey İsmail Ağa’ya eydür (dedi ki): Sen Moğol askeriyle
evvel (önden) yürü, ben ardınca varayım. On bin Moğol askeriyle
İsmail Ağa yürüdü. Yirmi sekiz bin Rum askeri ile Mehmed Bey
dahi yürüdü. Ez-in-cânib (diğer taraftan), İbn Kürd su kenarında
otururken gece Moğol şebhûn (baskın) eyledi. İki asker çat çat cenge
başladılar.

Dördüncü gün Moğol sındı (yenildi). Bölük bölük kaçarken


Mehmed Bey yirmi sekiz bin er ile çıkageldi. Kazayı gördü ki İbn
Kürd kırk er ile bir alay Tatar’ı kovup gönderirken Mehmed Bey
fırsat-ı ganimet bulup İbn Kürd’ü tutup başını kesti. Kürd askerini
öyle kırdılar ki sahra leşle doldu. Hoca Ali, İbn Kürd’ün katl
154
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
olduğunu (öldüğünü) duyup kaçıp Sivas’a geldi. Mehmed Bey
ardınca gelip Sivas’ı zabt eyledi. Ondan dönüp Kayseriye’ye geldi.
Cümle Rum’u zabt eyledi. Ayş u nûşa başladı.

Farsi kâynaklardan alınan temsili bir fotoğraf

Ravi eydür (nakleden der ki): Şâh Alaaddin bir gün beyleriyle
süvar olub (atlarına bilip) Beyşehiri’ne geldi. Şehir kavmi istikbal
eylediler (karşıladılar). Bir saraya konub (yerleşip) vilâyeti teftiş
eyledi. Cümle kale ve mezra ve has ve çiftlik İsmail Ağa elindedir.
Ced be-ced (atadan dededen) Keykubad zamanından beri dediler,
sultan emr eyledi. Cümlesini zabt eylediler. Serkeşlik edeni oradan
kovup çıkardılar. Eğer suğla (otlak), eğer mezra, eğer has, eğer bağ
ve bahçe, eğer değirmen ve hamam cümlesini zabt eylediler. Elvan
Bey’i, sekiz bin er ile üstüne koydular. Alâaddin “ol Rum’a şâhne,148

148
Bir şehrin veya bölgenin muhafaza ve kontrolünden sorumlu kişiyi ifade eden
terimdir.
155
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kethüdâ oldu, varıp onda mekân bağlasın” dedi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), ağanın karındaşı (kardeşi) Kutluşâh, tevâbi’ini alıp
Kayseriye’ye geldi. Ağa’ya macerayı takrir eyledi (anlattı). Ağa,
Mehmed Bey’i görüp Alâaddin’den şikâyet eyledi.

Dedi ki: Size hizmet eylediğim için Alâaddin cümle mülkimi zabt
eylemiş. Kethüdâ olduğu bey’in diyarında mülk edinsin, demiş.
Ağladı, Mehmed Bey mektup yazıp Süleyman’a gönderdi.
Süleyman Şah dahi mektubu Alâaddin’e gönderdi. Yine emlakını
geri veresin diye rica etti. Alâaddin dahi bir mektup yazıp Süleyman
Şâh’a gönderdi. Demiş ki: “Ol ağa, benim kulum idi. Mehmed
Bey’e yardım içün gönderdim. Beni terk edip Mehmed Bey’e kul ve
kethüdâ oldu. Benim diyarımda bağ ve bostanı neyler? Varıp sakin
olduğu diyarda edinsin.”

Ravi eydür (nakleden der ki): Beyşehri yanında bir kale var idi.
Mure derler idi. Etrafı İsmail karındaşı Kutluşâh Bey’in mülkü idi.
Alâaddin kalenin üstüne vardı. Harman zamanı idi. Moğol kaçıp
kaleye girdi. Cümle rızkı Alâaddin zabt eyledi. Kutluşâh,
Kayseriye’de ağa’ya yine feryadcı gönderdi. Gelip ağa’ya şekvâ
eylediler (şikâyet ettiler). Kaleden taşra (dışarıya) çıkamazuz
(çıkamayız). Ekin ve tereke hep elimizden gitdi. Açlıkdan kırılıyoruz
diye ağlaştılar. Ağa, Mehmed Bey’e gelip Alâaddin’den şikâyet
eyledi.

Mehmed bey eydür (der ki): Alâaddin’in muradı bizimle husumet!


Ancak varsın bildiğinden kalmasın. İsmail Ağa dört bin asker ile
Kutluşâh’ı tekrar gönderdi. Yine on bin er cem’ edip (toplayıp)
Beyşehri’ne gitdi. Sultan Alâaddin, beş bin er ile Mirzâ’yı gönderdi.
Gelip cümle mahsulü zabt eyledi. Moğol kaçıp hisara düşdü.

Ravi eydür (nakleden der ki): Alâaddin Konya’dan on bin er ile


şikâr ederek (av yaparak) Beyşehri’ne yakın gelmiş idi. Mirzâ
mahsulü Konya’ya gönderip kendisi Alâaddin’e gitmek üzere iken
156
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
dört bin Moğol askeri ile Kutluşâh erişip yolunu bağladı (kesti).
Cenge başladılar. İki gün cenk kıldılar. Üçüncü gün İsmail Ağa
erişip Mirzâ’yı ortaya alıp zebûn eylediler (aciz bıraktılar). Ardını
önünü bağlayıp kaçmaya yol komadılar. Hemen Mirzâ Bahadır
Tekbir getirip öyle vurdu kılıcı ki çok Moğol kırdı. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Şâh Alâaddin, Gökez’i dört bin er ile gönderip ava
mukayyed olmuş (devamlı uğraşır) idi. Gökez çıkageldi. Gördü bir
ceng-i sultanî ki, gürzün çâk çâkı göğe çıkmış. Hemen şâh’a bir
adam gönderip kendisi Tekbîr getirip kılıç çekip dört bin dilâver
(savaşçı) ile yürüdü. Ağa kahkaha ile gülüp Alâaddin askerini ortaya
alıp kırmaya başladı.

Ravi eydür (nakleden der ki): Şâh’a adam erişip macerayı haber
verdi. Alâaddin on bin Davudi zırhlı dilâver (savaşçı) ile öyle
yürüdü, tufan gibi erişti. Gördü bir cengdir ki bin kelle bir akçeye.
Gazaba gelip ejder gibi haykırıp nara urub (atıp) iki asker birbirine
karışıp Allahû Ekber, ol gün kıyamet gününe döndü. Yedi gün
muhkem cenk oldu. Sekizinci gün Moğol sınıp rızkını malını bırakıp
kaçdı. Beyler cümle rızkı yağma eylediler (ettiler). Ve cümle diyâr-
ı Alâaddin’i zabt eyle(diler). Harabesini mamur edip üç ay sakin
olup ondan sonra göçüp Konya’ya geldi. Gâh ayş u nûş (yiyip, içip)
ve gâh siyaset edip beyleri ile zevk safâda oldu.

Ravi eydür (nakleden der ki): İsmail Ağa, Sivas’a gelip Mehmed
Bey’le buluşup Alâaddin elinden çekdiği cefâyı haber verdi, ağladı.

Mehmed Bey eydür (dedi ki): Sabr eyle görelim nice olur, dedi.
Mehmed Bey asker cem’ edip (toplayıp) Aksaray önüne geldi.
Alâaddin’in karındaşı Davud Bey Aksarây’da sakin idi. Mehmed
Bey’in geldiğini duyup karşı çıkdı. Mehmed Bey, Davud Bey’i tutup
bağlayıp dönüp Kayseriye’ye getirip hapis eyledi.

Süleyman Bey’e haber erişdi. Küçük karındaşını Mehmed tutup alıp


hapis eyledi, dediler. Süleyman Şâh bir mektup yazıp Sinan
157
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Nâibin149 eline verip Kayseriye’ye gönderdi. Sinan Nâib, emîrü’l-
kelâm bir adam idi. Kayseriye’ye gelüb dîvana (meclise) girip
mektubu Mehmed Bey’e verdi. Mehmed Bey alıp okudu.

Demiş ki: Ey Şâh-ı Rum! Senin uğruna, can baş oynatdığımıza ivaz
(karşılık) bunu mu eyledin? Eğer Alâaddin’e bî-huzur (huzursuz)
oldun ise ol senin çok cefalarını çekmiş idi. Biz kemlik (kötülük)
eyledik ise sen iyilik eylemen gereksin, Hakk-ı nânî hatırına getirip
karındaşımızı azad eyleyesin, demiş. Mehmed Bey mektup yazıp
Sinan Nâib’le gönderdi. Sinan Larende’ye gelip Süleyman Şâh
önünde yer öpüp, mektûbu sundu. Alıp okudu. Demiş ki:
“Karındaşın iyilik eyledi ama etdiği kemliğe (kötülüğe) değmedi.
Benim kethüdamın vilâyetini elinden aldı. Dört bin adamını kırdı ve
nice hakaret eyledi. Elbetde bir kat cenk eylemeyince olmazız.”
Süleymân Şâh mektubu Konya’ya Alâaddin’e gönderdi. Alâaddin
mektubu okuyup mefhumunu (ne yazdığını) bilip asker cem’ edip
(toplayıp) Larende’ye geldi. Süleyman Şâh istikbal edip (karşılayıp)
Hoca Yunus Sarayına kondurdu. Ertesi dîvan edip (meclisi toplayıp)
cümle erbâb-ı devlet dîvana geldiler. Mehmed Bey kıssası açıldı.

Alâaddin eydür (dedi ki): Ey birader! Ezelden meseldir ki, oğlanın


vefası olmaz. Biz ona iyilik edip Rum’a şâh eyledik. Ona ivaz
(karşılık) karındaşımızı hapis edip vilâyetimize kasd eyledi. İbn
Kürd’ün dediği sözler gerçek imiş. Ama hakk-ı nan (ekmek hakkı)
var idi. İnşâ-Allah yoluna gelir dedi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Üç gün sakin olup dördüncü gün
yirmi sekiz bin askeri çîn pulâda gark edip (çelikle donatıp) on bin
Bulgar’ın sapan atıcıların önüne düşürüp Aksaray Ovasına bârgâh
(sultan çadırı) kurup ayş u nûşa (yiyip içmeye) başladı. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Mehmed Bey’e haber geldi. Alâaddin azîm asker
ile gelip Aksaray Ovasına kondu. Yâ varırsın ya ol bunda (buraya)

149
Sinan nam bir bey eline (Ali Emiri)
158
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
gelir, dediler. Mehmed Bey’in akîl (akıllı) vezirleri var idi. Hoca Ali
ile Erciyes bey’i Evran Bey derlerdi.

Bunlara eydür (dedi ki): Ey şâh! Alâaddin, bahadır dilâver


(savaşçı) şehzâdedir ve hem Karamanlı çokdur, yavuz yüz bin
taifedir. Sen onların cengine takat getürmezsin. Maraş bey’i
Zülkadiroğlu’n araya bırakıp sulh edelim, dediler. Mehmed Bey razı
oldu. Zülkadir’i gönderdi. Minnet edip Davud Bey’e vardılar. Kat’-
ı nizâ’ (kavganın sonlandırılması) ve fasl-ı husumet edip (husumeti
sonlandırıp) Alâaddin dönüp Konya’ya geldi. Yine ayş u safâya
başladılar. Arada bir yıl geçdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey muttasıl bâde-nûş idi
(devamlı içerdi). Cümle Rum’u İsmail Ağa’ya ısmarlamış idi.
Kendisi ayş u işret ederdi. Ağa çok hazine yığmış idi. El-hâsıl,
Alâaddin Bey ile Mehmed Bey’in sulh olduklarına kakıyıp
(öfkelenip) cümle rızkını malını alıp beş bin yiğit ile çıkıp
Beyşehri’ne arzu edip gitdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Bir gün meclisde ayş u nuş ederken
(yiyip içerken), Ağa, Mehmed Bey’e eydür (der ki): Benim acım
Karamanoğlu’ndan alıvermeğe kadir olmadın.

Mehmed Bey eydür (der ki): Nice edelim? Cümle âlem bizi kınar.
Biri bu ki akrabalık vardır ve bir dahi askeri çokdur ve biri dahi yine
Rum’a beni Karamanoğlu şâh eyledi. Nice kılıç çeke(yi)m. İsmail
Ağa kakıyıp (kızıp) taşra (dışarı) çıkdı. Karındaşı Kutluşah’a
eydür (dedi ki): Mehmed, Karamanoğlu’ndan korkar. Kendisini
Rum’a şâh eden ben idim. şimdi, Karamanoğlu eyledi der. Hemen
emir eyledi, bin deve ve katır altın gümüş ve kemhâ150 yükletip
Beyşehri’ne151 ‘azm edip (yola çıkıp) gitdi.

150
Düz veya desenli dokunan makbul eski bir ipek kumaş çeşidi, havsız kadife.
151
Beyşehir, Konya ilinin bir ilçesidir. Konya'nın beşinci büyük ilçesidir.
159
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Sabah oldu. Mehmed Bey, ağanın kakıyıp (kızıp) gitdiğini duyup
eydür (dedi ki): Hudâ’ya saldık, yoluna gele, dedi. Didebânlar
(gözcüler) Sultan Alâaddin’e haber verdiler ki İsmail Ağa şâh’a asi
olmuş bî-hesab (hesapsız) altın gümüş yükleyip Beyşehri’ne gelip
geçdi dediler.

Sultan cenk için yirmi sekiz bin Davudi zırhlı dilâver (savaşçı) ile on
bin Bulgar152 askerini çekip (hazırlayıp) Beyşehri’ne geldi.
Bulgar’ın piyadelerine buyurdu. Yolları bağladılar. Kendisi pusuya
girdi. İsmail Ağa yirmi beş bin Moğol askeri ile gelip geçmek üzre
iken Bulgar kavmi karşı varıp bir fasıl cenk eylediler (bir süre
savaştılar). Kılıcın sadâsı (sesi) dünyayı tutdu. Hemen pusudan yirmi
sekiz bin er ile Mirzâ Bahadır çıkıp Tekbîr getirip yürüdü. İkdam
(gayret) edip Bulgar askerini sıyıp (bozup) Mirzâ’yı ortaya alıp
zebun eyledi (aciz bıraktı). Ağa, kendisi çıkıp üstüne geldi.

Haykırıp eydür (dedi ki): Ey Mirzâ şâh’ın bana eylediği cefâyı


bugün ben dahi sana eyleyeyim dedi. İkdam (gayret) edip bir gün
cenk eylediler. Bulgar askeri ve Mirzâ askeri gayet zebun olmuş idi.
Onu gördüler ki kös nakkare (davulların) sadâsı âleme velvele
bırakdı, toz âsmâna (göğe) çıkdı. Ağa gördü ki tuğ-ı şâhî (Şâh’ın
tuğu) göründü. Bildi ki gelen şâh Alâaddin’dir. Hemen ah eyledi.
Kendisinden ümid kesdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), yirmi sekiz
bin er ile Alâaddin erişip nara urub (atıp) tiğ (kılıç) çekip Karaman
beyleriyle yürüdü. Üç gün üç gece cenk muhkem oldu. Dört yanını
bağlayıp bir adam çıkarmadılar. Alâaddin kalkanını çevirip eline ok
yay alıp cenge girdi. Cenk edip giderken ağa’ya rast gelip biribirine
hamle eylediler.

Bir nice hamleden sonra Alâaddin Şâh bir ok atıp dizini vurdu. Vardı
ağa, oku çekip çıkardı. Temren (demir ok ucu) kemikde kaldı. Üç
yerde yara vurdu, yıkıp bağladı. Baş gidince ayak pâyidâr (kalıcı)

152
Moğol (Ali Emiri nüshası)
160
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
olmaz. Cümle Moğolu kırdılar. Kimse kaçamadı. Ol kadar mal ve
rızk çokdu ki hesabını Alah bilir. Alâaddin zabt eyleyip, azm eyleyip
(yola çıkıp) Konya’ya geldi. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Süleyman Şâh’a, Alâaddin Moğolu kırıp İsmail Ağa’yı tutmuş diye
haber geldi. Gücer’i bir mektup ile gönderdi. Gücer gelip mektubu
Alâaddin’e verdi. Okudu.

Demiş ki: Benim biraderim, İsmail Ağa’yı azad edesin. Buyurdu,


zindandan çıkarıp at, don verip Larende’ye gönderdi. Ağa
Larende’ye gelip şâh’la buluştu. Şâh muhkem riâyet eyledi (güzel
karşıladı). Şâh cerrah getirip temreni (ok ucunu) kemikden çıkarıp
yarasını tımar eyledi (temizledi). Eyüce (iyi) oldu. Süleyman Şâh
dîvana (meclise) getirdi. Rızkının yarısını verdi. Yine Beyşehri’ni
verdi. Dedi ki: Ey Ağa suç senden oldu, bizden olmadı. Alâaddin’in
bu kadar cefasını mazur tutasın (göresin). Kendi çelebindir
(efendindir) dedi. Ağa dahi özür eyledi (diledi) ki evvelki gibi yine
dosta dost, düşmana düşman ola.

Ravi eydür (nakleden der ki): Yine cümle Moğol başına cem’ oldu
(toplandı). Süleyman Şâh’la vedalaşıp Beyşehri’ne geldi. Küçük
karındaşı Mir Hasan ile armağan düzip (hazırlayıp) Konya’ya
Alâaddin’e gönderdi. Varıp özrün diledi. Alâaddin ahidnâmeler
yazıp ağa’ya gönderdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Kayseriye’ye Mehmed Bey’e haber


vardı ki Alâaddin, ağa’ya rast gelip askerini kırıp kendisini tutup
cümle malını alıp sonra gine barışıp rızkını ve mansıbını (makamını)
vermiş. Ahd eylemişler ki gine evvelki gibi uğruna can baş vere.
Mehmed Bey bu sözü işitince aklı başından gitdi.

Hoca Ali eydür (dedi ki): Eğer Alâaddin Moğol beyleriyle bile olur
ise Taht-ı Rum’u senin elinden alır. Buna hile eylemek gerek dedi.
Mehmed Bey emr eyleyip Sivas’ın ve Kayseriye’nin ne kadar askeri
var ise cem’ edüb (toplayıp) çîn pulada gark oldular. Ez-in-cânib
161
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(diğer taraftan), Süleyman Şâh’ın yanında bir iki mûzî (inciten,
rahat bırakmayan)153 vâr idi. Fırsat gözetirler idi. Karamanoğlu
Kasım ve Sa’adeddin dahi kim var ise Mehmed Bey’in geleceğini
duydular, mektup gönderdiler. “Doğru Larende’ye gelesin. Biz dahi
Mut’un Gülnar’ın askerin cem’ edip (toplayıp) yürüyevüz (yürürüz).
Süleyman Şâh helâk olunca Alâaddin nesneye kadir olmaz (güz
yetiremez)” dediler. Mehmed Bey bunların ray’ını (oyunu, kararını)
görüp asker çekip (hazırlayıp) gelmekde. Şâh Süleyman kıssayı
duydu. Etrafa mektup saldı. On bin Bulgar askeri geldi. Gülnar ve
Mut ve Silifke beyleri geldi. Mamuriyye ve Tarsus ve Kosun askeri
geldi. Otuz bin er cem’ eyledi (topladı).

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey, Kürd, Türkmen, Rum
askerini çekip (toplayıp, hazırlayıp) Niğde’ye, ondan geçip
Ereğli’ye, ondan geçip Bulgar Dağı’nın eteğini sıyırtıp Devle154
üstünden Fisandon’a155 gelip ondan gelip şehre karşı konup üç gün
sakin oldu. Süleyman Şâh dîvan eyledi (meclisi topladı). Ârız Pîr ve
Şeyh Nizâmeddin ve Müftü Yunus ve Şeyh Hasan ve Emir Şâh’ı ve
Lala’yı ve ulemâ ve zurafâ-yı cem’ edüb (toplayıp) eydür (dedi ki):
Varın görün Şâh-ı Rum niye gelmiş. Mahmud Paşa’yı ve Oğuz Han’ı
ve Ârız Hâkîmi (Âlimi) gönderdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey gördü ki Karaman


askeri çokdur, cenk kabil değildir. Beyleri ile müşavere eyledi
(konuyu görüştü). Müdârâyı (dost görünmeyi) makul 8uygun)
gördüler. Mahmud Paşa dört bey ile içeri girip hoş geldin, muradınız
nedir, hayır mıdır şer midir? Şâh cevap ister dediler.

Mehmed Bey eydür (dedi ki): Hayırdır. Cenge gelmedik.


Süleyman Şâh pederimiz yerindedir.

153
Hain (Ali Emiri)
154
Develi olabilir. Eski ismi Everek olup o dönemlerde Karaman eyaletinin Niğde
yerleşimine bağlı idi.
155
Karaman, Dereköy (Fisandon)
162
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Üstümüzde hakk-ı nân çokdur, ziyarete geldik. Ve hem bir at var
imiş onu ricaya geldik, dedi. Vezirler kalkıp divân-ı Süleyman’a
gelip ahvali bir bir beyan eylediler (açıkladılar, anlattılar). Süleyman
Şâh emr eyledi, bir mektub yazıp Mahmud Paşa eline verdiler.
Mahmud Paşa alıp, divân-ı Şâh-ı Rum’a geldi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Mehmed Bey Rum beylerini cem’ edip (toplayıp)
musâhabet (sohbet) edip otururken Mahmud Paşa içeri girip edep
birle (edeple) mektubu sundu.

Hoca Ali mührünü bozup açıp okudu. Demiş ki: “Ey Şâh-ı Rum!
Dost dostu ziyârete böyle gelmez. Ahvâl malumdur. Neye geldiğini
biliriz. Eğer sen div sıfat (dev görünüşlü) Kürdistan askerini devşirip
geldin ise benim dahi Süleyman ve Rüstemim vardır. Eğer sen
Efrâsyâb-ı devr isen ben dahi Keyhüsrev-i zamanım (zamanın
Keyhüsreviyim)! Eğer senin askerin Kürd, Türkmen, Rum ve Tatar
ise benim Bulgar, Yunan ve Moğol’dur. Malumdur ki bize
Karamaniler derler. Zamanın kahramanıyız” demiş. Kürdistan
beyleri Mehmed Bey’e dediler ki: Eğer cenk edersen hata edersin.
Sulh olmak gerek. Araya beyler girip sulh eylediler. İki şâh bir yere
gelip ayş u işret edip, Süleyman Şâh kendisinden rica edilen atı
bağışladı. Ondan gelip Kayseriye’ye geldiler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Engüri’yi (Ankara’yı) Karamanoğlu


Mehmed Bey, Moğol bey’i Ata Bey’e vermiş idi. İlkun’u
Devletşâh’a ve İshaklı’yı Cafer’e vermiş idi. Bac (vergi) ve haracı
Karamanoğlu’na gönderirlerdi. Hutbe ve sikkeyi, Karamanoğlu
namına okuturlardı.156 Mahsul kendilerinin idi. Alâaddin şâh olunca
haber gönderdi ki sikkeyi Alâaddin namına vuralar (keseler), baç
(vergi) ve haracı göndereler.

Ata Bey ve Devletşâh bir yere gelip müşavere edip (görüşüp) dediler
ki: Dahi kendi şâh olmadı. Şâh karındaşı Süleyman Bey’dir. Hemen

156
Sikke’yi keserlerdi olması lazım.
163
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
asker cem’ edip (toplayıp) Akşehir üstüne geldiler. Akşehir’de Uzun
Hasan otururdu. Moğol gelince Alâaddin’e mektup gönderip ve
ahvali bildirdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Alâaddin ahvali duyup
etraf beylerini cem’ edip (toplayıp) Bulgar ve Kosunoğlu’nu ve
Turgudoğlu’nu ve Kayaoğlu’nu ve Oğuzhan cümle yirmi sekiz bin
er ile çin pulada gark edip (çelikle donatıp) gürz ve tiğ (kılıç) getirip
asker çekip (toplayıp) Akşehir’e geldiler. Moğol kavmine şebhun
(gece baskını) eylediler. Üç gün muhkem cenk oldu. Cenk içinde Ata
Bey’i ve Devletşâh’ı tuttu ve Menteşa oğlu bile idi. Cafer ile ol
kaçdı. Cümle rızkını malını, atını devesini ve koyununu sürüp
Konya’ya götürdüler. Dört yüz Moğol bey’i hapis eylemiş idi. Diledi
ki cümle helâk eyleye. Beyşehri’nde İsmail Ağa duyup Larende’ye
Süleyman Bey’e geldi. Şefâat-nâme alıp Konya’ya geldi. Dîvana
girip Alâaddin önünde yer öpdü. “Ey şehzâde! Ata Bey ve Devletşâh
ve Babuk Han ve ben kulun yetmiş seksen yıldır ki atan ve deden
önünde cenk eyledik. Eski yar-ı vefadarlarız ve pirleriz. Bunları
helâk eylesen dünyayı kendine güldürürsün” dedi. Süleyman Bey’in
şefâat-nâmesini verdi. Alâaddin Gökez Bey’e buyurdu: Moğol
beylerini hapisten çıkarıp hil’ât (kaftan) verdi, cümle rızklarını verdi.
Yine evvelki gibi her biri diyarına gitdiler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Bunlar uğrun (gizlice) Kayseriye’ye


Mehmed Bey’e mektup gönderdiler. Dediler ki: Alâaddin bize
muhkem direnek (dayanak) verdi. Her kaçan zuhur eylersen (ortaya
çıkarırsan) biz dahi hazır başız bilesin ol seni Yunan’a sultan edelim
demişler. Mehmed Bey mektubun mefhumunu (içeriğini) bilip otuz
bin er cem’ edip (toplayıp) Larende’ye hainlere mektup gönderdi ki
siz Süleyman Bey’e zehir verin, biz Moğol beyleri ile Alâaddin’in
hakkından geliriz dedi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Süleymân Şâh, pak mezheb, pak
meşreb i’tikadı muhkem (sağlam) bir padişâh idi ki bir vakt
namazını kazaya koymamış idi. Ehl-i Kur’ân hafız idi. Kırk
yıldır haftada bir hatim ederdi. Bir seher namazını kılıp virdin
164
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
sürüp hamamda gusl edip, namazını eda edip tilâvet edip
(kur’an okuyup) taşra (dışarı) çıkdı. Derbânlar (kapıcılar) der-i
devleti (devletin kapısını) açıp durdular. Bir kimse içeri girip eydür
(dedi ki): “Mevlânâ Ârız Pir vefat eyledi, siz sağ olun.” Zira doksan
yaşına girmiş idi. Süleyman Şâh gayet severdi. Buyurdu: Defin
olacak zaman değidir. Sabır eyleyin dedi. Ol adam bir zaman gidip
gene geldi.

Eydür (dedi ki): Buyurun, meyyit (cenaze) hazır oldu, halk


sultanıma muntazırdır (sultanımı gözler).

Süleyman Şâh emir eyledi. At çekdiler. Binip taşra çıkdı. Hainler


kapıda dururlar idi. Ezelden müşâvere edip (önceden görüşüp) fırsat
gözlerler idi. Ol gün Süleyman Şâh’ın hizmetinde hikmet-i ileyh bir
kimse bulunmadı. Bunlar şâhın önüne düşüp bile gittiler. Bir tenha
yere varınca arslana kut üşer (üşüşür) gibi her cânibden (taraftan)
seğirdip hamle eylediler. Kimi kılıç ile, kimi taş ile, kimi tir (ok) ile
yirmi altı yerde zahm (yara) vurdular (açtılar). Süleyman Şâh ah edip
atını sıçratıp saraya düşdü. Gördü sâfi kan olmuş: Bir zaman şâh
idim, sağım solum asker idi. Şimdi tenha Allah’dan gayri kimse
yokdur, dedi. Kulları erişip ah u efgan (figan) edip yakalarını çâk
eylediler (yırttılar). Ammâ çi fâide (ne fayda) iş takdirin. Şâh el-
hükmilillah şehit olup, can-ı azizini Hakka teslim edip, muhibbiler
(dostları) matem edip âyin ve erkân Muhammedi üzere götürüp
Divânoğlu Medresesinin yanında Kalemiyye Zaviyesi’nin
türbesinde Hazret-i Mevlânâ’nın validesinin yanına defin eylediler.

Ravi eydür (nakdeden der ki): Hainler cem’ olup (birikip)


Süleyman Bey’in yirmi yedi ağasını haps eylediler. Kimisi kaçıp
Konya’ya Alâaddin’e gitdi. Ve kimisi müdârâ edip (zahiren dost
görünüp) kaldı. Ez-in-cânib (diğer taraftan), hainler Kasım’ı
tahta geçirdiler. Sadeddin ve Hacı Beyleroğlu vezir olup her biri bir
mansıp zabt edip muradlarına erdiler. Kayseriye’ye Mehmed Bey’e
mektup gönderdiler.
165
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakdeden der ki): Mehmed Bey Süleyman’ın şehid
olduğunu duyup şâd oldu. Kayseriye’den kalkıp menzil be-menzil
gelmekde. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Şâh Alâaddin Konya’da
karındaşı Davud Bey ve Rum ve Yunan beyleri ile ayş u safâda idi.
Süleyman kullarından Gücer, Firuz Bey Konya’ya gelip dîvana girip
hainlerin eylediği hakareti şekvâ (şikâyet) edip feryâd kıldılar
(ettiler). Alâaddin duyup yedi gün mâtem eyledi. Cümle şehrli
siyahlar giydiler. Gökez Bey yirmi bin er cem’ edip (toplayıp) kırk
gün mâtem eylediler. Alâaddin emir eyledi (verdi), asker cem’ oldu
(toplandı). Beyler çin pulâda gark oldular (çeliklerle donandılar).
Larende’ye vardılar. Hainleri helâk edip ve hapis olan beyleri
kurtaralar. Şâh Süleyman’ın kanını (öcünü) aldılar.

Ravi eydür (nakdeden der ki): Moğol beylerinin bir bölüğü


Alâaddin’e hasım olmuşlar idi. Ve bir bölüğü muhkem (sağlam) dost
idi. İsmail Ağa, şâh’ı severdi. Haber gönderdi ki: “Ey Şâh Alâaddin,
Konya’dan gitmeyesin. Rum Bey’i Şâh Mehmed ile Moğol Bey’i
Ate Bey ve Babuk Han ve Kutlu ittifak edip Konya’yı elinden
almaya murad edinmişler” demiş.

Ravi eydür (nakleden der ki): Alâaddin yirmi iki bin er ile ve kırk
pehlivanla çıkıp Konya’nın önünde bârgâh (sultan çadırını) kurup
oturdular. Bir tarafdan otuz bin er ile Mehmed Bey gelip karşısına
kondu (yerleşti). Bir tarafdan Moğol beyleri yirmi altı bin er ile gelip
kondular (yerleştiler). Bir hafta mektup gelip gitdi. Sulh olmadılar.
Akibet bir gün alay bağlayıp meydan açıldı. Gökez Bey meydana
girip yirmi sekiz Moğol helâk eyledi. Moğol’dan bir kutlu herif
meydana girdi, Gökez’i yıkdı. Oğuzhan’ı yıkdı. Ona Kara Cafer
derler idi. Alâaddin at tepip meydana girdi. Kara Cafer’i gürz ile
döve döve yıkdı ve bağladı. Hemen nîze’sini (mızrağını) çevirip
meydana atını sıçratıp, haykırıp dedi ki: “Ey hakk-ı nân (ekmek
hakkı) bilmez Mehmed bin Ertena! Ben ol kimesneyim ki seni ibn
Kürd’ün elinden kurtarıp Rum’a şâh eyledim. Ve bir zaman aşk-ı
zârın (aşkından ağlayan) olup yoluna can baş verdim. Ezelden
166
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
meseldir (atasözüdür): Oğlanın vefası olmaz. Meydanıma (karşıma)
gel, devleti sınaşalım” dedi.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Mehmed gayrete gelip atını sürüp


gürz havale eyledi şah gürzünü savdı, nîze (mızrağa) havale eyledi
savdı. Birbirine yirmibeş hamle eylediler. Alâaddin rikâb (üzengi)
üstüne kalkıp bir gürz havale eyledi. Mehmed takat getiremeyip
yıkıldı. Moğol, Kürd, Rum askeri onu görüp bir uğurdan kılıç çekip
yürüdüler. Alâaddin cümle Karaman askeri ile yürüdü. Kılıcın
şakırtısı ve gürzün kütültüsü âsmâna (göğe) çıkdı. Öyle cenk oldu ki
sahra leşle doldu. Kan ırmak olup akdı. Alâaddin kırk dilâver ile
sekiz bin Bulgar askerini önüne bırakıp Kürd askerini dağıtıp
Mehmed ordusuna erişip tuğunu yıktı. Rum askeri sındı (yenildi)
kaçtı. Hemen yirmi bin Moğol, Babuk Hân ve Devletşâh ile
çıkageldi. Düşman askeri elli bin oldu. Üç gün üç gice cenk ettiler.
Karamaniler sınıp (yenilip) hisar önüne geldiler. Akşam olunca(ya)
dek cenk oldu. Akşam hisara girip kapıları bağlayıp burca çıkıp
bunlar yukarıdan onlar aşağıdan yirmi gün cenk eylediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Bir gece Alâaddin çıkıp şebhun
(gece baskını) eyledi (yaptı), azîm cenk oldu. Ol gece altı bin er
düştü. Alâaddin bin yiğit ile kafadar olup cenk içinde gezerken
Devletşâh’a rast gelip döve döve yıkdı, bağladı. Ondan sonra hisara
girip kapıları yapdı (kapadı). Mehmed âciz kaldı. Nice (ne)
edeceğini bilemedi. Larende hainlerinden Karaman iki yüz yük bal
ve yağ ve buğday yükletip bin yiğit ile Konya’ya gelip girip
Mehmed’le buluşup zahireyi teslim eyledi.

Mehmed eydür (dedi ki): Ey Karaman âciz oldum. Alâaddin’i ele


getüremedim (geçiremedim).

Karaman gelüb eydür (dedi ki): Karaman beyleri birikmeden bir


maslahat (iş) edemedin. Cümle gelip cem’ oldular (toplandılar). Gel
şimdin geri müdârâ eyle dedi (dost gibi görün).
167
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Her gün Karaman askeri gelmekde
idi. Kürd beyleri Gökez Bey’e rast gelip tutmuşlar idi. Mehmed
Bey’e getirdiler. Gökez’e Mehmed Bey hil’at (kaftan) verdi.

Eydür (dedi ki): Ey Gökez! Biz Alâaddin ile cenge gelmedik.


Süleyman Bey’i hâinlerin şehid eylediğini duydum. Geldim ki
ziyaret edem. Gördüm kendisi cenge hazır olmuş. Beni dahi ifsâd
eylediler. Ondan sonra cenge başladık. Vakıa’ hakk-ı nanımız
(ekmek hakkımız) çokdur. Bizi barıştırın, gene evvelki gibi dosta
dost düşmana düşman olalım. Dünya kimseye bâki değildir, dedi.
Muhabbet-nâme yazıp Alâaddin’e gönderdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Gökez Bey hisara girdi. Gelip
Alâaddin önünde yer öpüp mektubu sundu. Alâaddin beyleri ile
oturup musâhabet (sohbet) ederdi.

Baş(ını) kaldırıp eydür (dedi ki): Ey Gökez! Mehmed seni eyi


helâk eylememiş. Yoksa muradı hile mi eylemek, dedi. Gökez,
Mehmed Bey ne söyledi ise haber verdi. Mektubu okuyup
mefhumunu (ne yazdığını) bildiler.

Alâaddin Şâh eydür (dedi ki): Güçle iş beceremedi, hileye başladı


dedi.

Beyler eydür (dedi ki): Askerimiz gelip cem’ oldu (toplandı).


Bildiğinden kalmasın. Nihayet birleşelim, Eğer hile ederse biz dahi
ona göre edelim. Eğer etmezse yine ona göre edelim.

Ravi eydür (nakleden der ki): Osman ile Karaman araya girip iki
şâhı sulh eylediler (barıştırdılar). İkisini bir yere getirip merhaba
edip, Mehmed Bey eydür (dedi ki): Vallâhi billâhi Moğol beyleri
hatırı için cenk eyledim. Onların sözüne uydum dedi. El-hâsıl
(kısacası) intikamı kaldırıp gene evvelki gibi muhabbet eyleyip, bir

168
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
yıl gâh dağda, gâh şikârda (avda), kâh hamamda ayş u safâda oldular.
Alâaddin yine beylerini dağıtıp yalnız kendi kullarıyla kaldı.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey’in bir kethüdası var
idi. Moğol beylerinden. Bir gün ona eydür (dedi ki): “Ey Ata Bey,
beni Alâaddin ile dost mu oldu sanırsın? Muradım hiledir. Sen on
bin Moğol askeri ile Konya’da kal, ben Engüri’ye (Ankara’ya)
bahane edip gideyim. Ben gidince Alâaddin cümle askerini dağıtır.
Hemen sen fırsat bulduğun gibi zincire çek (vur). Ben dahi geleyim.
Ondan sonra cümle Rum ve Yunan bizim olsun dedi. Bu tedbiri edip
Mehmed Bey dîvana geldi. Şâh önünde yer öpüp eydür (dedi ki):
“Moğol, Engüri’yi (Ankara’yı) zabt eylemiş, varıp hakkından
geleyim. Ben gelince(ye kadar) Ata Bey hizmetinizde olsun” dedi.
Sultan dahi destur (izin) verip on bin er ile tabl ve nekkare (davullar)
döğüp Engüri’ye azm eylediler (Ankara’ya doğru yola çıktılar). Ez-
in-cânib (diğer taraftan), Sultan Alâaddin cümle Karaman
beylerini dağıtıp her biri vilâyetine gitdiler. Alâaddin kendi beyleri
ile ayş u safâya başladı.

Ravi eydür (nakleden der ki): Ata Bey fırsatı ganimet görüp
karındaşı Cafer’e dört bin er verdi. Dedi ki: Sen varıp Konya’yı zabt
eyle. Zindandan Devletşâh’ı ve Babuk Han’ı kurtar. Ben dahi dört
bin er ile varıp Alâaddin’i tutup getireyim deyip gitdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Cafer gelip şehri zabt eyledi.
Zindandan Devletşâh’ı ve Babuk Han’ı çıkardı. Nidâ edip (seslenip)
dedi ki: “İl gün Eretna oğlu Mehmed Şâh’ındır” dedi. Karamaniler
duyup kaçdılar. Şehre inkılâb düşdü (başka bir duruma dönüştü).

Ravi eydür (nakleden der ki): Ata Bey Alâaddin’i kırk pehlivanla
basıp zincire alıp zindana koydu. Ve bir mektup yazıp Mehmed
Bey’e gönderdi. Peyk (haberci) gelip mektubu sundu. Mehmed Bey
okuyup tacını feleğe (göğe) attı. Askerini cem’ edip (toplayıp) ılgar
edip (atını hızla sürüp) Konya’ya geldi. Tahta geçdi. Ertesi dîvan
169
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
edip (meclisi toplayıp) zincir ile Alâaddin’i dîvana getirdiler.
Alâaddin Mehmed Bey’i görüp güldü. Eydür (dedi ki): Ey
Mehmed! İyiliğe iyilik olsa, kara öküze bıçak olmazdı. Ben seni
Rum Şâh’ı edip İbn Kürd’ü helâk edince çok cefâ çekdim. Nice senin
benim gibi aldatmıştır. Dünya sana da kalmaz dedi.

Mehmed Bey söylemeyip (cevap vermeyip) Ata Bey’e eydür


(dedi ki): Götür muhkem hapis eyle. Eğer kurtulacak olursa halimiz
harap olur. Yarın siyaset edelim157 (yargılayalım) dedi. Ata Bey,
Alâaddin ile kırk pehlivanı hapis eylediler. Zindancının adı Rüstem
idi. Alâaddin sabah helâk olacağını bilip önce ağlayıp Allah’dan
medey (yardım) talep ederdi. Münâcatda eyledi (Allah’a yalvardı).
Karındaşı Davud Bey bir iki bin yiğit ile Beyşehri’ne İsmail Ağa’ya
gelip ahvali bildirdi. Ağa hemen on bin er ile Davud Bey’i alıp gitdi.
Şâh’ı helâk eylemeden erişiriz dedi. Ilgar eylediler (hızla at
sürdüler). Davud Bey’in başına on bin Karaman askeri gelip cem’
oldu (toplandı). Her menzilde bin yiğit gelirdi. Bunlar Konya’ya
gelmekde olsun.

Ravi eydür (nakleden der ki): Devletşâh gece ile kalkıp Babuk
Han’a geldi. Babuk Han eydür (dedi ki): Ey Devletşâh bu zâlim
oğlunu sabah sultanın helâk eyleyeceğine şüphem kalmadı.
Alâaddin’i bu defa helâk eyletmek insaf değildir. Ne kadarsa şâhımız
oğludur, velini’metimizdir. Bu oğlan bizim nemizdir?

Devletşâh eydür (dedi ki): Benim dahi fikrim budur. Gel varıp
kurtaralım. Bunlar gelmekde olsun. Bizim kıssamız Alâaddin’e
geldi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Lâl Ağa derlerdi bir hadım var idi.
Alâaddin onu Mehmed Bey’e bağışlamış idi. Alâaddin’i muhkem
severdi. Erte(si) Mehmed Bey Alâaddin’i helâk edeceğini bilip,

157
Siyaset etmenin gereği bazen öldürmektir.
170
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
sürüp zindana geldi. İçeri girip Alâaddin’le buluşdu. Halini perişan
gördü. Çıkıp zindancıya eydür (dedi ki): Sana bin Filori vereyim
ve hem seni bey edeyim. Gel lûtf eyle sultanı çıkaralım, dedi.
Zindancının gönlü olmadı. Ol halde iken Devletşâh ile Babuk Han
içeri girip sultanım bize çok eyledin idi. Veli’nimetimizsin, seni bu
oğlanın helâk eylemesini makul görmedik deyip özürlerin dileyip
zindandan çıkarıp kaçırıverdiler. Ol kırk yiğit ve hadım ve zindancı
çıkıp gitdiler. Konya’dan yana dağa düşdüler. Ol gece yalın ayak ve
başı kabak (açık) yürüdüler. Sabah bir suyun kenarına erişdiler.
Gördüler ki bir azim asker konmuş (yerleşmiş) oturur. Kaçıp bir
mağaraya girip casus gönderdiler ki görelim kimdir? Ve hem nafaka
getirmeye Gücer’i gönderdi. Zindancı bile gelip bir adama sordular.

Ol adam eydür (dedi ki): Bunlar Moğol askeridir, beyleri İsmail


Ağa’dır ve karındaşı Davud Bey’dir. Konya’ya sultanı kurtarmaya
giderler, dedi. Bunlar dönüp gelip sultana muştuladılar (müjde
verdiler). Sultan Gücer’i gönderdi. Var gör hile olmasın dedi. Gücer
ve Firuz gelip orduya erişdi. Azim otağ kurdular. Gelip içeri girdi.
Gördüler ki Karaman beyleri, Davud Bey ve İsmail Ağa ile oturup
musâhabet (sohbet) ederler. Gücer seğirtip dizlerini öpüp feryâd
eyledi. Beyler Gücer’i ve Firuz’u görüp figân eylediler. Ve dediler
ki: İyilik bilmez oğlanın elinden nice kurtuldunuz? Sultanı neyledi,
helâk mi eyledi, yoksa elinde zebûn mu (aciz mi)? Bunlar
başlarından geçen kıssayı bir bir haber verdiler.

Gücer eydür (dedi ki): Bi-hamdülillah sultân bizimledir, sağ


esendir. Cümlesi bundan bu sözü duyub Karaman beyleri yalın ayak,
başı kabak seğirtip mağaraya gelip sultanın ayağına düştüler. Bir
zaman ağlaştılar. Oradan sultanı alıp askere götürüp tâc-ı şâhî (şâh
tâcı) ve libâs-ı şehinşahi (şâh elbisesi) giydirip tahta geçirdiler.

Ağa eydür (dedi ki): Buyur şimdi cümle hizmeti(ne) bel bağladık
dedi. Yâr odur ki bun deminde (sıkıntı zamanında) yâr (dost)
ola. Şâdılıkda (sevinçli, iyi günde) sad-hezâr (yüz bin) yâr (dost)
171
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
olur, deyip sultana bir siyah at çekiverdi. Hemen oradan geçip
Beyşehri’ne geldiler. Etrafa muştucular (müjdeciler) saldılar. İl gün
Sultan Alâaddin’indir, diye çağırdılar. Yedi gün otuz bin er cem’
oldu geldi birikdi. Gargar (Gugur) kalesinin dizdarı Mir Yusuf geldi,
Okluk kalesinin bey’i geldi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan tahta oturduktan sonra adam
saldı. Ârız Pir’i getirdiler. Mahmud Paşa geldi, vezir eyledi. Melik
Arslanoğlu Halil’i vezir eyledi. Hızır Paşa’yı vezir eyledi, Gökez’i
kapıcıbaşı eyledi, Rüstem’i mîrahur (ahırarın sorumlusu) eyledi,
Oğuzhan’ı kethüdâ eyledi. Hemen buyurdu. Otuz bin dilâver
(savaşçı) ile Beyşehri’nden geçip Sırsıtad158 kalesine geldiler.
Bey’ine Galincan derler idi. Kıssayı duyup kale kapılarını bağladı.
Alâaddin otuz bin asker ile kaleyi çevirip yirmi sekiz gün cenk
eyledi. Almaya kadir olamadı. Bir gece kemend atıp burca çıktılar.
Kırk pehlivanı yukarı çekdiler. Alâaddin dahi çıktı. Cümle üç yüz
adam çıkardılar. Gökez Bey önlerine düşüp Galincan’nın sarayına
gelip kapısını yıkıp içeri girdiler. Galincan’ı bağladılar. Hisar
kapısına yürüdüler. Kapıcıları helâk eylediler. Kapıyı açıp cümle
Karaman askerini içeri sokup kaleyi zabt eylediler. Çok mal ve
hazine ve cephane çıktı. Cümlesini askerine bağışladı. Galincan’ı
âzad eyledi (serbest bıraktı). Yine kaleyi ona verdi. Birkaç gün sakin
olup oturdu.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey Alâaddin’in kaçdığını


duyup gama düşdü. Ata Bey’i on bin er ile gönderdi. Cehd (gayret)
edip her diyarı teftiş edip ele getüre (geçire). Ez-in-cânib (diğer
taraftan), sultan kendini tecessüs (araştırmak) için çıktıklarını haber
alıp on bin dilâverle (savaşçı) Gökez ve Davud Bey’i gönderdi ki
Ata Bey’i tutup getireler.

158
Sursad (Ali Emiri)
172
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan cümle Karaman’ın pir (ve)
civânlarını ve ulemâsını ve beylerini cem’ edip (toplayıp) Konya
sahrasına erişdi. Bir zîbâ (güzel) yere konup (yerleşip) kırk gün
ibadet eyledi ve kırk gün de fukaraya riâyet edip (eyledi, ağırladı).
Hikmet-i İlâhî evvel bahar ayı Nevruz ayı idi. Ulemâ tevhîd ile tahta
geçirdiler duâ ve senâ eylediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Davud Şâh Konya’ya geldi. Ata Bey ve Ali Bey on bin er ile erişip
muhkem cenk eylediler. Yedi bin er ile Gökez dahi erişdi. Rum
askerini muhkem kırdılar. Ali Bey’i tutup zincire çekdiler
(bağladılar). Moğol sınıp (yenilip) kaçdı. Dört bin adam esir
eylediler (aldılar). Alıp Alâaddin’e getirdiler. Alâaddin Emir eyledi
(verdi), Ali Bey’in başını kesip Konya’ya Mehmed Bey’e gönderdi.
Ata Bey kaçıp Konya’ya geldi. Doğru dîvana (meclise) gitti. İçeri
girip Mehmed Bey’in önünde kücük karındaşı (kardeşi) Ali Bey’in
başını gördü.

Beyleri eydür (dedi ki): Ey Şâh-ı Rum! Alâaddin başında kırk bin
asker var. Senin ona eylediğin cefâyı ol dahi sana eder, gafil olma
dediler.

Mehmed Bey eydür (dedi ki): Askerim çoktur, varıp cenk ederim.

Ata Bey eydür (dedi ki): On bin er ile karındaşın Ali Bey’i katl
eyledi. Sana dahi bir iş eder ki kıyamete değin söylenir. Sen onunla
cenge kadir olmazsın. Gel Sivas’a gidelim, zirâ rüsvâlık (rezillik)
edersin dedi. Bunlar bunda müşâverede iken elçi içeri girip mektubu
sundu. Mehmed Bey alıp okudu.

Demiş ki: “Ey Mehmed Bey! Ben ol Şâh Alâaddin’im ki senin


yolunda malımı başımı vermiş idim. İbn Kürd gibi dilâveri
(savaşçıyı) helâk edip seni Rum padişâhı eyledim. Buna ivaz
(karşılık) sen dahi beni gafil zincire alıp ırzımı pâymâl edip (ayaklar
altına alıp) boğazıma zincir takıp çarşılarda ve sokaklarda ve

173
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
zindanlarda beni rüsvâ-yı cihân (dünyaya rezil) etdin. Vaktine hazır
olasın, (Ş)imdi vardım”.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mehmed Bey, Karamanoğlu’nun


cengine kadir olmayıp (güç yetiremeyip), adına Ali Zerger derler bir
kulu var idi. Konya’yı ona verip kendisi cümle malını ve rızkını alıp
Sivas’a azm edip (niyetlenip) gitdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
elçi gelip Mehmed Bey’in çıkdığını haber verdiler.

Beyler eydür (dedi ki): Ey, Şâh-ı kişver-küşa (ülkeler fetheden şâh)
Lâyık olan budur ki hainler elinden evvel tahtını kurtarıp, Süleyman
Bey’in ruhunu şâd eyle. Ondan sonra düşmanın helâk olunması
kabildir. Alâaddin gördü ki bu söz makuldür. Hemen asker çekip
Ermedsun’a geldi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mirzâ gânî (zengin) olmuş idi.159
Alâaddin’e karşı çıkıp (onu yolda karşılayıp) alıp sarayına götürüp
ziyafet eyledi.

Esnâ-yı kelâmda eydür (konuşmada dedi ki): Ey sultan-ı cihân!


Kuvvetin ziyade olsun. Karaman Şâh’ın ruhunu şâd eyledin. Bu
cânibler katı (sağlam) kuvvet buldular. Gayret gerek.

Alâaddin: Ey pîr, duâ’dan unutma, dedi. Hemen göçüp menzil be-


menzil gitdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Mirzâ Bahadır ve Ârız Pir, bunlar
yüz yirmi sekiz yaşında vefat eylediler. Bunlar Karaman’ın
müneccimleri idiler.160 Ez-in-cânib (diğer taraftan), hainler
sultanın geldiğini duyup asker cem’ edip (toplayıp) cenge karşı
çıktılar. Ve Turgudoğlu’nu, Bayburdoğlu’nu şehrde koyup gittiler.

159
Mirzâ ve Kaya pir olmuş idi. (Ali Emiri)
160
Yüz yirmi (Ali Emiri)
174
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Yakub, Bahşâyin (Yahşi Hân), Lâ’l Ağa, Kayaoğlu ve Turgudoglu
bunlar dediler ki: Alâaddin bizim şâhımız oğludur. Ne münasebet
ki hakk-ı nân’ı (ekmek hakkını) koyup (bırakıp) biz bu hainlere
yardım edelim. Aslı nedir deyip on sekiz bin er cem’ edip (toplayıp)
bunlar dahi hainlerin askeriyle çıkdılar. Hainler bunları kendilerine
yardım eder kıyas eylediler (sandılar). Alâaddin kırk bin er ile gelip
alay bağlayıp cenge başladılar. Hemen sultan atını tepip Turgud ve
Kaya cânibine çağırdı ki: Ey Turgudoğlu ve Kayaoğlu161, Yahşi
Han ve Yakub ve Lâl Ağa, siz dahi hainlerden mi oldunuz? Sizin her
birinizi mülk sahibi eden Karamanoğlu Mehmed Şâh değil midir?162
Sizin pederleriniz Karaman rikâbında (huzurunda) yürümezler
miydi? Hakk-ı nân ve nemek (tuz)163 nice oldu, dedi. Bu beş beyler
cümle askeriyle gelip ayağına düştüler, rikâbın (huzurun) öpüp
dediler ki: Biz senin bendeniziz (köleniz, kulunuzuz). Ama müdârâ
eyledik (dost gibi göründük). Bugün geldik ki yoluna can baş
oynadavuz (oynatalım). Alâaddin şâd oldu. Hil’at (kaftan) giydirdi.
Hainler bunların kendilerinden kaçıp Alâaddin’e vardığını görünce
takat getirmeyip kaçıp şehre girdiler.

Sultan buyurdu kimseyi kaçırmamak için şehrin etrafını çevirdiler.


Ez-in-cânib (diğer taraftan), Sultan Alâaddin tabl ve nakkare
(davullar) döğüp şehre geldi. Nısfu’l-leyl (gece yarısı) idi, bir
karanlık gece idi. Göz gözü görmez idi. Karaman, Kasım, Sadeddin
ve Halil ve Memi Şâh yirmi altı nefer164 kimesne (kimse), on bir bin
asker ile taşra (dışarı) çıkıp her biri kılıç ve gürz çekip yürüdüler. İki
asker birbirine karışıp eyle (öyle) cenk eylediler ki kılıçlar yıldırım

161
Turgud oğlu ve Kaya oğlu 2 nesil olup, babaları adıyla anılmaktadırlar.
162
Mahmud Şah (Ali Emiri)
163
Tuz ve ekmek hakkı. Tuz-ekmek hakkı deyiminin halk dilindeki anlamı,
”Birinin ekmek yedirip, iyilik ettiği kimse üzerindeki hakkı” olarak Kabul
edilmektedir.
164
Yirmi (Ali Emiri)
175
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
gibi yalpıdı (parladı).165 Gürzün küta kütünden (sesinden) sahra
sarsıldı. Öyle giryu (gürültü) koptu ki gece zulmetinde
(karanlığında) kıyamet koptu sandılar. Bir cânibden (taraftan) sultan
yürüdü, bir cânibden (taraftan) Moğol yürüdü, bir cânibden
(taraftan) Turgud, Kaya yürüdü, bir cânibden (taraftan) Gökez
yürüdü. İki gün iki gece azim cenk oldu. Üçüncü gece karanlıkda
kaçıp şehirden taşra (dışarı) çıkıp gitdiler. Sultan ardlarınca sekiz bin
Moğol gönderdi. Dahi on bin Bulgar kavmi ile Gökez’i gönderdi.
Kendisi şehre girip doğru sarayına geldi.

Cümle şehir kavmi gelip istikbal edip (saygı gösterip) özürlerini


dilediler. Dedesinin saraylarını mamur eyledi (geliştirip
güzelleştirdi). Hainler Karaman beylerinden otuz altı nefer adamı
hapis eylemişler idi. Onları zindandan çıkarıp yine mansıblarını
verip hil’at166 giydirdi. Bâc (vergi) ve haracı kaldırıp adl eyledi
(adaletli oldu). Cümle reâyâ (halk) razı oldular. Larende’yi mamur
eyledi (güzelleştirdi). Ulemâya ve şeyhlere riâyet eyledi (saygı
gösterdi). Her gün meclisde ulemadan ve şeyhden iki yüz kimesne
(kimseler, kişiler) otururdu. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Davud
Bey ve Gökez Bey yedi bin yiğit ile cümle hainleri tutup Larende’ye
getirdiler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Bir seher sultan dîvan edip (meclisi
toplayıp) dört vezir, ikiyüz âlim ve âbid, ikiyüz seksen167 pehlivan,
yüz elli serheng (asker, komutan), dört yüz kapıcı, kırk bin dilâver
(savaşçı) cem’ olub (toplanıp) dîvan kurup kime adalet, kime siyaset
ederken Davud Bey ve kapıcıbaşı Gökez içeri girip hainleri arz
eylediler. Alâaddin emir eyledi. Cellatlar siyaset etmeye

165
Işık yansımak, parlak bir nesne parlayıp sönmek; şimşek çakmak.
https://sozce.com/nedir/333521-yalpimak
166
Pâdişahlar ve vezirler tarafından birine iltifat veya mükâfat olarak giydirilen,
kürklü veya işlemeli kıymetli kaftan.
167
Yüz seksen (Ali Emiri)
176
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(öldürmeye) başladılar. Meydan açıldı. Hainlerden, evvel Taceddin’i
getürdiler. Züamâ’dan (büyük timar sahiplerinden) idi.

Alâaddin Şâh eydür (dedi ki): Bre zâlim! Süleyman Şâh’ın her gün
ekmeğin yerdin. Sana ne eyledi ki helâk eyledin? Cevap vermedi.
Emir eyledi pâre pâre (parça parça) eylediler. Ondan sonra
Hacıbeyleroğlu Halil’i helâk eylediler. Ondan sonra Şeyh Yunus’u
getirip helâk eylediler. Bu Süleyman Bey’in şeyhi idi. Ondan sonra
Kasım’ı helâk eylediler. Ondan sonra Karaman’ı getirdiler.

Alâaddin eydür (dedi ki): Ey Karaman! Süleyman Bey


emmizaden (amcazaden) idi, niçin kıydın? Onu dahi pâre pâre
(parça parça) eylediler. Ondan sonra Alâaddin Hudâ’ya şükür edip
Süleyman Bey’i ziyaret eyledi.

Cânı için fukarayı konuklayıp (ağırlayıp) çok mal bezl eyledi (bol
bol verdi). Ondan sonra tahta geçdi hükümete başladı. Moğol
beyleri Develetşâh ve Babuk Han asker çekip (hazırlayıp)
Larende’ye geldiler. Dîvana girip Sultan Alâaddin ile buluştular.
Destmâlin (mendil veya peşkirlerini) boğazlarına takıp tövbe istiğfâr
edip özrün dilediler. Yine Alâaddin mürüvvet (yiğitlik) edip bunların
suçunu bağışladı. Mansıblarını (makamlarını) verdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Alâaddin bir gün buyurdu. Otağını
sahraya kurdular. Münâdi nidâ edip (seslenip) Konya üstüne göçmek
yarağın (yararlı) gördü. Alâaddin, Devletşâh ve Babuk Han’ı yirmi
bin Moğol askeri ile karındaşı Davud Şâh’ı dahi serdar (başkomutan)
edip on bin er verip Mehmed Bey’in ardınca Kayseriye’ye ve Sivas’a
gönderdi. Bunlar menzil be-menzil gitmede. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Sultan Alâaddin otuz bin er ile kona göçe gelip Konya
şehrine karşı kondu (yerleşti).

Ravi eydür (nakleden der ki): Ali Zerger, Rum askeri ile Konya
kapısını bağlayıp cenge başladılar. Karamanîler aşağıdan, Rumîler
177
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
burcdan kütâ küt cenk eylediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Davud Bey Kayseriye’ye gelince Mehmed Bey kaçıp gitdi. Ölü mü,
diri mi kimse bilmedi. Davud Bey, Sivas’a bir hâkim ko(y)du,
Kayseriye’ye geldi. Kayseri etrafını bölük bölük Moğol beylerine
bağışladı. Kendisi Kayseriye’de kalıp yirmi altı bin er ile Moğol
beylerini Konya’ya gönderdi. Moğol beyleri Konya’ya gelip
Sultanla buluşup olan kıssayı beyan eylediler (anlattılar). Feth-
nâmeler götürdüler. Sultan mektubu Devletşâh’la Zerger’e gönderdi.
Devletşâh, kale kapısına gelip açıp içeri girip mektubu Ali Zerger’e
verdi. Açıp okudu. Demiş ki: Ey Zerger! Şâh olamazsın!
Malumundur ki cedd-i Mecid Han ibn-i han’ım (han oğluyum).
Konya benim tahtımdır. Kaleyi teslim edesin. Sana külli riâyet edem
(çok saygı göstereyim).

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Zerger eydür (dedi ki): Ey Şâh-ı


Moğol! Konya bana emanetdir. Emânete hıyânet eylemezem ve
Konya gibi şehre mâlik (sahip) olan bey, Sultan gelse vermezem
dedi.

Devletşâh eydür (dedi ki): Kimin kalesine emanet versin?


Mehmed’i hıyanet üzere olduğu için şâh mı oldu sandın? Kale hod
(bizzat) ezelden Sultan Alâaddin’indir.

Zerger eydür (dedi ki): Şimdi şâh benim. Yirmi dört bin div (dev)
gibi Kürd’e mâlikim (sahibim). Bildiğiniz ne ise onu eylen (yapın),
deyip kapıları bağlayıp burca alât-ı cenk (savaş aleti) çıkarıp cenge
başladı. Devletşâh gelip sultana haber verdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Zerger nazar eyledi (baktı). Sahra
asker ile dolmuş, ol kadar bârgâh (çadır) kurulmuşdur ki hadd-i
âdedi yokdur (sayısı belli değildir). El-hâsıl (kısacası) kırk gün cenk
eylediler. Hisarı almak mümkün olmadı. Bir gün cenk ederken sultan
Larende kapısına geldi. Devletşâh da kapının altında durur idi.
Yukarıdan Zerger mektup atdı. Mektubu sultan okudu. Demiş ki: Bu
178
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
şehre ivaz (karşılık) bana yüz deve yükü buğday, bal ve yağ ve
kumaş ve yedi bin Filori gönder ki kaleyi teslim edip çıkıp gideyim.

Alâaddin eydür (dedi ki): Varın verin. Mahmud Paşa cümlesini


birikdirip bir katır yüz deve kırk yük kumaş, yüz bin Filori alıp
kapıya geldi. Kapıyı açıp içeri alıp Mahmud Paşa’yı hapis eyledi.
Devletşâh’ı taşra (dışatı) atıp168 kapıyı bağlayıp (kapayıp) cenge
başladılar. Devletşâh gelip sultana eydür (dedi ki): Padişâhım!
Mel’un, yavuz (kötü) hile eyledi, dedi.

Sultan eydür (dedi ki): Gam değil. Benim rızkım yabana gitmez.
Sultan emir eyledi, asker serâpâ (baştan ayağa) çin pulada gark
oldular (çelikle donandılar). Hisarı çevirdiler. Kırk yerde mancınık
kurdular. Her birini üç yüz yiğit çekerdi. Her biri seksen bir batman
taş atardı. Öyle taş attılar ki şehrin içini doldurdular. Çok evler harap
eylediler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan yedi bin Bulgar taifesini
sürüp Gökez Bey ile bir gece Larende Kapısına geldiler. Bir ağaçtan
câmia169 var idi. Yıkıp kapının önüne yığdılar ve ateş verdiler. Öyle
yandı ki kapının demir direkleri eridi. Burçlar kireç olup yıkıldı.
Bulgar kavmi ateşi şehre attılar ve çok mahalle yakdılar. Sultan emir
eyledi, cümle Moğol kavmi içeri yürüdüler. Onun ardınca
Karamaniler yürüdü. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Kürt taifesi
karşı gelip muhkem cenk oldu. Sokaklarda su yerine kan akdı. Şehir
leşle doldu. Zerger kaçıp Ahmedek’e (iç kaleye) girip kapıyı bağladı.
Burca çıkdı. El-hâsıl (kısacası), Alâaddin cenk edip giderken
Ahmedek (iç kale) kapısına geldi. Yukarı bakıp Zerger’i gördü.
Hazan yaprağı gibi titreyip durur.

168
Devletşâh’a taş vurup (Ali Emiri)
169
Ne olduğu anlaşılamadı ama bir yapı olmalı
179
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Alâaddin eydür (dedi ki): Ey merd-i ebter (zürriyetsiz adam)!
Canını elimden nice kurtarırsın.

Zerger eydür (dedi ki): Ey sultan! Hata benden atâ (ihsan,


bağışlama) senden. Lutf edip günahımı bağışla. İnip kaleyi teslim
edeyim.

Sultan eydür (dedi ki): Bi-hakk-ı Hudâ bağışladım. Gel aşağı in


dedi. Ondan sonra Ali Zerger hisar kapısını açıp taşra (dışarı) çıktı.
Sultanın ayağına düşdü. Sultanın merhameti galib idi. Terahhum
(merhamet) edip günahını bağışladı. El-hâsıl-ı kelam (sözün kısası)
Rum, Yunan beyleri cem’ olup (toplanıp) sultan tahta geçip oturdu.
Ne kadar hazine koyup gitdi ise cümlesini buldu. Tamam-ı âyini
(töreyi), erkân-ı dîvanı (meclis üyelerini) dizip, bâc (vergi) ve haracı
kaldırıp adalet eyledi. Cümle harabe yerleri mamur eyledi
(güzelleştirdi).

Ravi eydür (nakleden der ki): Ekser musahabeti (sohbeti) ulemâ


(âlimler) ile idi. El-hâsıl-ı kelâm (sözün kısası) cümle beyler ile
gelip Hazret-i Mevlâna’yı ziyâret eyledi. Konya’da ne kadar evliyâ
var ise hep ziyaret eyledi, kurban kesdi, fukaraya riâyet eyledi (saygı
gösterdi, ihsanda bulundu). Yedi ay sakin olup bir gün göçüp kös
çalıp yetmiş bin er ile Larende’ye geldi, tahta geçip oturdu. Dîvan
eyledi. Dört vezir, kırk sekiz âlim, şeyh, müftü vâiz, mîrmîrân
(mimarbaşı) ve pehlivan makamlarında karar eylediler. Davud Bey’i
Konya’ya gönderdi. Melik Arslanoğlu Halil Bey’i gene Aksaray’a
gönderdi. Yakup derler bir küçük biraderi var idi. Kayseriye hâkimi
eyledi. Devletşâh’a Engüri’yi (Ankara’yı) verdi. İsmail Ağa’ya
Beyşehri’ni verdi. Her bey’ine bir diyar verdi Kendisi bir ay ibadet
eyledi. Ondan sonra gâh işret, gâh ibadet, gâh siyâset.

Ravi eydür (nakleden der ki): Bir gün Alâaddin ehl-i dîvanla
musâhabet (sohbet) edip otururken:” Ey beyler, Hacıbeyler
evladından kimse kalmış mıdır” dedi.
180
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Mahmud Paşa eydür (dedi ki): “Padişâhım, bir muhkem (sağlam)
kale vardır. İskender zamanından kalmışdır. Yunanî kavminden
Ümran bin Kaytas namında bir şâh yapmışdır. Üstâd ol kaleyi ilm-i
hendese (geometri ilmi) kaidesince yetmiş dört burç üzerine bünyad
(bina) eylemiş. Yüz arşun mikdarı bülend (yüksek) eylemiş ve bir
köşk bünyad (bina) eylemiş. Ol kadar san’at harc eylemiş ki dünyada
misli yokdur. Ol kalenin karşısında bir dağ vardır. Ne kadar şükûfe
(çiçek) var ise ondadır. Sünbül, misk-i Rûmî ve zanbak ve zağferân,
gül, yasemin, erguvân. Ammâ derler ki Camâseb Hekîmin gördüğü
kuyu ondadır, Mihr ü Vefâ’nın gördüğü mağara ol dağdadır.
Hükemâ-yı Yunan hep ol dağda bir şey bulmuşdur ve Danyal’ın ilm-
i hikmet tahsil eylediği mekân ol dağdadır. Ona Bedsiye Kalesi
derler. Hâki misk-i anberdir. Hacıbeyleroğlu Süleyman Paşa, senin
havfinden (korkundan) ol kalededir. Ammâ padişâhım, helâk edecek
adam değildir. Ehl-i kalemdir. Dünyada ne kadar ilim var ise tahsil
eylemişdir” dedi. Ol kadar medh eyledi ki, padişâhı Süleyman
Paşa’ya âşık eyledi.

Sultan eydür (dedi ki): Var (ş)imdi getir, ol kadar ilme mâlik
(sahip) ise vezir edeyim dedi. Bir muhabbet-nâme yazıp Mahmud
Paşa’ya verip gönderdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Karaman’ın Larende’ye gelip


Hacıbeyler’i katl eylediği zamanda oğlu Halil yedi bin yiğitle kaçıp
gelip Bedsiye kalesini mamur edip mamur edip (onarıp) sakin
olmuşdu.

Ravi eydür (nakleden der ki): Oğlu Süleyman ol kalede doğmuşdu.


Halil’i de Alâaddin katl eylemişdi. Ol vakit Süleyman dahi yirmi
yaşında yokdu. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Süleyman’a dîdeban
(gözcü) erişdi. Dediler ki: Ne durursun? Sultan seni helâk eylemeye
asker gönderdi, kaç.

181
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Süleyman eydür (dedi ki): Emr Hudâ’nındır. Dedem Hacıbeyleri
Karaman helâk eyledi, babam Halil’i Alâaddin öldürdü. Nihayet
beni dahi öldüreler deyip bin yiğit ile karşı çıkıp Mahmud Paşa’yı
istikbal eyledi (karşıladı). Mahmud Paşa, Alâaddin’in muhabbet-
nâmesini sundu. Süleyman Paşa dahi Mahmud Paşa’yı ve Gökez’i
alıp Kasr-ı Umran’a götürdü. Muhkem ziyafet eyledi. Dedi ki:
Sultan Alâaddin’in kuluyum, kale dahi onundur. Ama ab (su) havası
güzel yaylakdır. Sultan tahsil-i mizac için bari gelip seyretse (görse)
ve bu diyarı müşerref eylese dedi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Süleyman Paşa bir gün ol diyârın
tuhfelerinden (hediyelerinden) alıp Süleyman ve Mahmud Paşa ile
Larende’ye gelip kondular (yereleştiler). Ertesi sultan dîvan edip
Rum ve Yunan ve Moğol beyleri ulemâ ve fuzalâ (faziletliler) ve
şeyh yetmi sekiz âlim iki yüz otuz yedi dilâver yetmiş bin Türkmen
ve Kürd ve Bulgar ve Moğol ve Karaman askeri kapıda turdular.
Dört vezir ile Mahmud Paşa, Süleyman’ı alıp divana getirdi.
Süleyman içeri girip âyan-ı devlet, erkân-ı saltanat seyr eyleyip
sultana nazar eyledi. Gördü ki bir nev-civandır, henüz erişmiş, edep-
birle dizin öpüp geri çekildi. Onu gördü ki bir gümüş sandali (oturak)
ko(y)dular. Sultan işaret eyledi. Süleyman Paşa geçip oturdu. Sultan
başını kaldırıp Süleyman Paşa’ya nazar eyledi. Gördü ki bir
nüktedân-ı rind-i cihandır (dünya işlerine önem vermeyen, bilgili
birisidir). Muhabbet eyledi ve dedi ki: Hoş geldin ey Süleyman!
Pederin gibi serkeşlik eylemedin.

Süleyman Paşa eydür (dediki): Padişâhım! Eşiğinde kul olmak


dehre (âleme) sultan olmakdan yeğdir (iyidir). Bu söz sultana hoş
geldi ve onu vezir eyledi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Alâaddin, Süleyman Paşa’nın her


ilimde kâmil idiğini (olduğunu) bildi. Bir ilim yokdu ki bilmeye ve
tamam istikametde görüp cümle mülki ona ısmarladı. Nice rüzgâr

182
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
hizmetinde oldu. Bir gün vüzerâ (vezirler) ile meclis edip otururken
kalenin ahvalinden (durumundan) su’âl eyledi.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): Umran derler bir şâh var imiş.
Silifke tahtı onun imiş. Bedsiye kalesi yaylakı imiş. Etrafında ol
kadar pınar vardır ki, hesabını Allah bilir. Hükemâ-yı Yunan’dan
(Yunan filozoflarından) dört yüz kişi medfundur (gömülüdür). Ve
Dakyanus Tarsus’da iken onda sakin olur imiş. Sultan av bahane
edip cümle beyleriyle ol dağa çıkıp ol kaleyi seyr eyledi. Etraf bağ
bahçedir ki cennet misalidir. Ol Kasr-ı Umran’a geldiler. Yüz seksen
ayak nerdübân (merdiven) var idi. Sultan cümle beyleri ile ol kasrın
üstüne çıkdılar. Sâfi laciverd altın ile muhallâ (süslenmiş) bir
kasırdır ki bir günlük yoldan deryâyı seyr eder (görür). Her kulesi
asmâna (gökyüzüne) çıkmış. Kasrın mukabelesindeki (karşısındaki)
taşın yarığından bir azim su çıkmış akar.

Sultan eydür (dedi ki): Bu su ne cânibden çıkar?

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): Hak Te’âlâ’nın hikmeti çokdur.


Bu mağara teferrüçgâhdır (gezinti yeridir). Güz zamanı olduğu vakit
varıp mağarada suyun çıktığı yerde otururuz. Suyun içinden envai’
türlü ni’met gelir. Elma gibi, nar gibi şeftali gibi. Kandan (nereden)
geldiğini kimse bilmez. Ne bu dağın tepesine çıkmış vardır ve ne bu
mağaranın dibine varmış vardır. Alâaddin ta’accüb eyledi (şaştı).

Ravi eydür (nakleden der ki): Sultan bu kasrın sağında bir mermer
taş gördü. Laciverd ile ve altınla yazmışlar. Gelip okudu. Yazmış ki:
Bu kasrın yüksekliği dört yüz arşındır ve dahi sahibi Umran bin
Kınas bin Askilan bin Kaytas demiş. Ondan sonra sultan beyleriyle
kasırdan aşağı inip mağaraya geldiler. Gördüler ki bir taş yarığından
bir azim su feryâd edip (çağlayıp) çıkar. Sultan emr eyledi. Yirmi
adam alıp bir kayık düzdüler. Vâfir (çok) yel mumları dökdüler.
Mevlânâ Ârız’ın bir oğlu var idi. Zâl derlerdi. İki kimesne (kimse)

183
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
dahi var idi. İlm-i vefk170 ve ilm-i nücûmda171 ve nârincâtda (sihirde)
mahir (usta) idiler. Birine Nizâmeddin, birine Süleyman bin Nâsır
derlerdi.

Sultan bunları alıp vâfir-i hazıra (çok erzak ve hazırlık) ile gemiye
girip sürüp gittiler. Suyun feryâdı zehreler çâk ederdi (ödü
koparırdı). Üç gün zulmetde (karanlıkta) şem’ler (mumlar) yakıp
gitdiler. Gece gündüzü fark eylemediler. Dördüncü gün bir şavklı
(ışıklı) yere çıkdılar. Su bir azim göl oldu. Gölün kenarında ol kadar
meyve ağacı bitmiş ki sayılamaz. Elmalar var ki adam kellesi gibi.
Sultan buyurdu: Taşra (dışarı) çıktılar. Bir sahradır ki çemenzâr
(yeşil çimenlik), etrafı yalın kaya, insan çıkamaz, duvar gibi. Meyve
ağaçları var ki her göz, gözler görmemiş. Çiçekler açılmış kokusu
insana hayat verir. Sultan türlü otlar seyr eyledi. Toprağı miske
benzer. Pınarlar akar ki âb-ı zülâle (tatlı, içilmesi güzel suya) benzer.
Biraz gitdiler kırk tane kubbe seyr eylediler. Her biri âsmâna
(gökyüzüne) erişmiş. İçeri girip seyr eylediler. Orada dörtyüz tabut
gördüler. O tabutları açtılar. Meyyitin göğsünde bir mücellid (ciltli)
kitap buldular. Ârız Hâkîm’in (Âlim’in) oğlu açıp hattını (yazısını)
seyr eyledi. Hiç okumaya kadir olmadı (muktedir olmadı). Bildikleri
değildir.

Alâaddin eydür (dedi ki): Birisini alıp taşra (dışarı) çıkaralım, ola
ki kâfirde Yahudide okur bulunur. Kitabın birisini götürdüler. El-
hâsıl yedi gün bağ içinde sakin olup acayib ve garayib (garip)
meyveler yediler. Tamam seyreylediler. Sekizinci gün gene kayığa

170
Sözlükte “uyum; uygun, münasip” anlamındaki vefk, harflerin tek olarak veya
terkip halinde özelliklerini (havas) konu edinen hurûf ilminin bir koludur ve harf
ile rakamların birtakım sihrî anlamlar taşıdığı düşüncesine dayanır.
https://islamansiklopedisi.org.tr/vefk
171
İlm-i ahkâm-ı nücûmun matematiksel ilimlerden astronomiyle farkı, yıldızların
konum ve hareketlerinin bir işaret sistemi oluşturduğuna ve bu sistem sayesinde
gelecek, şimdiki durum ve geçmişe dair bilgi elde etmenin mümkün olduğuna
inanılmasıdır. https://islamansiklopedisi.org.tr/ilm-i-ahkam-i-nucum
184
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
binip çok cefalar (sıkıntılar) çekip taşra (dışarı) çıktılar. Süleyman
Paşa gelip izzet ü ikramla sultanı kasra götürüp ayş u nûşa (yiyip içip
yaşamaya) başladılar. Sultan gördüklerini bir bir haber verdi.
Ta’accüb eylediler (şaşırdılar). Bir niçe gün bunda ayş eyleyip
(yaşayıp) bir gün, sultan beyleri ile süvar olup (atlarına binip)
Larende’ye geldiler. Ertesi dîvan edip (meclisi toplayıp) cümle
ulemâ ve hükemâ gelip oturdu. Sultan kitabı meydana ko(y)du.
Kimesne bir harfini çıkarmaya kadir olamadı. Etrafa adam saldılar.
Ruhbânlar ve Yahudi âlimleri getirdiler. Lâkin ol kitabı okumaya
kadir olmadılar (muvaffak olamadılar). Ol meclisde Şamlılardan bir
pir var idi. Ayak üstüne kalkıp sultanın önünde yer öpdü. Eydür
(dedi ki): Padişâhım! Şâm tarafında Safed172 nahiyesinde bir Yahudi
vardır, Ağruş derler, katı pirdir. Dünyada ne kadar ilm var ise bilir.
Eğer bu kitabı okursa İnşa-Allah ol okur dedi. Sultan ol kişiye at,
don vâfir (çok) Filori verip Şam’a gönderdi.

Ravi eydür (nakleden der ki): Görges kâfirleri, İskenderun ve


Payas kâfirleri cem’ olup (toplanıp) Mut’a, Gülnar’a, Tarsus’a
varınca yağma edip nice diyar harap edip çok Müslüman esir
eylediler diye şikâyetci dünyayı tutdu. Alâaddin beyleriyle müşâvere
etti. Dediler ki: Yavuz kırımdır. Sultan hazır olan beyleri alıp
Konya’ya geldi. Türbe-i Mevlânâ’yı ziyaret eyledi. Dahi ne kadar
evliyâ var ise ziyaret eyledi. Dîvan edip etraf u eknafa (dört bir
tarafa) mektup saldı. Aydınoğlu, Hamidoğlu, İlyas ve Menteşaoğlu
ve Eşrefoğlu bunlar hep askerlerini cem’ edip (toplayıp) Konya’ya
geldiler. Moğol Bey’i İsmail Ağa vefat eylemişdi. Oğlu
Eminüddevle, sekiz bin Moğol askeri ile Konya’ya geldi.
Devletşâhoğlu Melik Nasır geldi. Atabeyoğlu Kalinca geldi ve
Germiyanoğlu yardım verdi. El-hâsıl kırk bin er cem’ oldu
(toplandı).

172
Bugün İsrail Devleti sınırları içerisinde bulunan Safed, Yukarı Celîle
bölgesinde 840 m. yükseklikte bir tepe üzerindeki tarihî kalesinin eteklerinde yer
almaktadır. Ahd-i Atîk’te geçmemesine rağmen yahudilerce kutsal sayılan
şehirlerden biridir. https://islamansiklopedisi.org.tr/safed
185
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): O gece Cuma gecesi idi. Alâaddin
pâk-ı pâkize olub (temizlenip) Hazret-i Mevlânâ türbesinde sabaha
değin münâcat (Allah’a yalvarıp duâ) eyledi. Seher zamanında
gözüne uyku gelüb bir vâk’a (rüya) gördü. Bir azim cem’iyyette,
nurânî pirler gördü. Birisi aralarından kalkıp gelip Alâaddin’in
kulağına yapıştı.

Eydür (dedi ki): “Ben Mevlânâ’yım, onlar peygamberlerdir. Nice


padişâhlar kasd eylediler ol kaleyi almaya kadir olmadılar (güç
yetiremediler). Hak Subhne ve Te’âlâ sana nasip eyledi. Onun içün
senin adını Ebülfeth koydular. Durma şimdi senin maksudun
(amacın) hâsıl oldu.” dedi. Alâaddin uyanıp şâd oldu. Taşra (dışarı)
çıkıp Mevlânâ oğlu Ârif’e buluşup ta’bir (rüyasını yorumlatıp) ve
duâ ettirdi. Ondan sonra cümle beyler süvar olub (atlarını sürüp)
âlem açıp nakkare (davul) döğüp kırk bin er ile Larende’ye gelip
Bulgar askerini cem’ edip (toplayıp) Gökezoğlu’nu ve Kosun oğlunu
alıp Mut’a geldiler.

Ravi eydür (nakleden der ki): Aydınoğlu ile Hamid bin İlyas on
bin asker ile mukaddem (önden) gönderdi. Ardınca Bulgar askerini
Gökez oğlu ve Gücer oğlu ile gönderdi. Ardınca (peşinden) Moğol
askerini Eminüddevle ile gönderdi. Ondan sonra Karaman beyleriyle
Alâaddin Silifke sahrasına eriştiler. Alâaddin ahd eyledi (yemin etti).
Eğer kâfiri kırıp Görges173 kalesini alacak olursam gaza malıyla
Mevlânâ’nın üzerine bir yeşil türbe yaptırayım dedi. Sonra Yeşil
Türbe’yi bünyâd (bina) eyledi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), kâfir,
Alâaddin’in gelecegini duyup otuz bin kâfir baştan tırnağa varınca

173
Korikos, Mersin’in 67 km batısında, Erdemli ilçesi sınırları içinde yer alan
antik bir kenttir. Korikos adının geçmişte Görgüs / Görges / Korgus olarak da
kullanıldığı görülür. 1526 yılında Akdeniz’i tarayan Piri Reis, Mersin çevresinden
şu bilgileri aktarır: “…Görges harap bir kaledir. Bu kalenin önünde bir limanı
vardır. Bu limanın iki tarafında da harap binalar bulunmaktadır. O limana karşı bir
de küçük ada vardır.”
https://www.yumuktepe.com/antik-kilikya-limanlari-6-bolum/
186
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
demire gark olup (boğulup, donatılıp) derya gibi çalkandı. Bir
yerden Aydınoğlu,

Germiyan askeri İbn Eşref erişip iki asker birbirine karışıp


Müslüman askeri bir katca cenk edip (savaşıp) kâfir yeğin (galip)
gelip İslâm askerini dağıttı. Hemen bir cânibden Moğol askeri erişip
İslâm askeri kuvvet bulup yine yürüdüler. Bir fasl cenk edip yine
sındılar (dağıldılar, yenildiler). Ol saaat Bulgar askeri erişip asker-i
İslâmı zayıf görüp Tekbir getirip yürüdü. İki asker derya gibi
çalkandın (çalkalandı). Allahü Ekber! Bir cenk oldu ki dağ taş kanla
lâl (kırmızı) renk oldu. Adam leşiyle sahra doldu. Toz dünyayı
bürüdü. Ol halde Karamanoğlu erişip bir yüksek yerden cengi seyr
eyledi. Bir hay huydur ki sahra güm güm öter.

Korikos (Görges) Kalesi

Ravi eydür (nakleden der ki): Onu gördüler ki derya yüzünden dört
tane ejder gibi gemi gelip on bin demir donlu (zırhlı elbiseli) kâfir
sâfi ateş olub askere erişdi. Öyle yürüdüler ki İslâm askerini bölük
187
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
bölük koymaya başladılar. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Karaman
ibn Alâaddin, onu görüp on sekiz bin Davudi zırhlı dilâverle
(savaşçıyla) Tekbîr getirip tabl ve nakkare (davullar) döğüp bâd-ı
sarsar (fırtına) gibi yürüdü. Kâfir askerine öyle koyuldular ki
kırmaya başladılar. Dağılan asker dahi bir yere gelip yürüdüler. Üç
gün üç gece cenk eylediler (savaştılar). Kan ırmak olup akdı. Ama
kâfir katı çok idi. Yine İslâm zaafa düşdü. Alâaddin onu görüp âh
eyledi.

Aydınoğlu eydür (dedi ki): Ey sultan! Melunlar sâfi demir. Ne ok


batar ve ne kılıç keser! Hemen inâyet (ihsan) Allaha kaldı.

Alâaddin atından inip yüzünü yere sürüp ağladı. Ondan baş(ını)


kaldırıp atına bindi gördü ki kâfir tuğ’a174 yakın gelmiş. Ah eyledi.
Bulgar beylerinin yüzüne bakdı dedi ki: Ey beyler! Kaçmak erlik
değildir. Bulgar askeri gayrete gelip yedi bin sapancı bir yerden
sapana taş koyup attılar. Darbıyla kâfirin yüzünü döndürdüler. Onun
ardınca on bin Moğol tir (ok) atıp yürüdüler. Ondan sonra Türkmen
ve Kürd askeri yürüdü. Sultan Karaman, begleriyle Tekbîr getirip
kılıç çekip yürüdü. Sahra kıyamet gününe döndü. Toz dünyayı
bürüdü. Üç gün muhkem cenk oldu. Hikmet Hudânındır. Yine kâfir
yeğin (üstün) geldi. İslâm askeri kaçmaya başladılar. Alâaddin ol
hali görüp ağladı.

Ravi eydür (nakleden der ki): Alâaddin ne kadar ulemâ, fuzalâ


(faziletli), kadı, müftü, şeyh, vâiz, cümle beylerini alıp seher
vaktinde Kâbe’ye karşı durup feryâd edip dediler ki: Yâ
Muhammed! Yâ ‘Ali! Zebun (aciz) ümmetine Hak Te’âlâ’dan
meded (yardım) ve fırsat dile. Kâfir bizi muhkem zeban eyledi (aciz

174
Eskiden hükümdarlara, rütbelerine göre paşalara ve şeyhülislâmlara verilen,
ucuna altın yaldızlı bir top ve gümüş bir hilâl geçirilmiş olan, topun altından eski
Türkler’de yak denen hayvanın, Osmanlılar’da ise at kuyruğu kıllarının sarktığı
bir sırıktan ibâret saltanat, şan ve şöhret alâmeti.
http://www.lugatim.com/s/tu%C4%9F
188
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
bıraktı). Böyle çağrışdılar. Ve onu gördüler ki deryâ yüzünden berü
rüzgâr esdi. Misk anber kokuları zuhur eyledi Ortaya çıktı). Onu
gördüler türlü tdürlü renkler göründü. Yeşil kızıl eşkâller (şekiller)
zâhir oldu (göründü). Zulmet (karanlık), İslâm üstünden kalkıp kâfir
üstüne düştü. Bildiler ki alâmet-i hayırdır. Hemen atlarına süvar olup
(binip) Tekbîr getirip Alâaddin ibn Karaman beylerine bugün şehid
olana ne saadettir. Zira cümle rical (mevki sahipleri) bizimledir,
fırsat bizimdir dedi. El(i) kılıca vurub öyle yürüdüler ki kâfiri bölük
bölük eylediler. Bir saat içinde kâfir sınıp kaleye düşdü. Gaziler,
Alâaddin’in bârgâhını (çadırını) getirip kaleye karşı kurdular, dîvan
eylediler (meclisi topladılar). Sağ olanlar geldiler, yaralı olanların
yarasını bağladılar. Hesap eylediler, sekiz bin üç yüz adam şehid
olmu. Defin eylediler. Yedi gün sakin oldular, dinlendiler. Bir gün
taşra (dışarı) çıkıp seyr eylediler. Derya (deniz) içine bir iki münteha
(uzanan) burc yapmışlar. Öyle yüksektir ki, her kulesi âsmana (göğe)
erişmiş.

Üstünde adam teşhis olunmaz (görünmez). Bir iki burc dahi kuruda
(karada) yapmışlar. Her kulesi asmana (gökyüzüne) çıkmış. Ondan
sonra, bu kaleyi ihâta etmişler (çevirmişler). Dağ tarafına bir kale
dahi peydâ eylemişler (meydana getirmişler). Ve yine bir handak
(hendek) kesmişler Sedd-i İskender gibi. Derya (deniz) içine
salmışlar. Bir başdan bir başına ok erişmez. Ak mermerdir ki san’at
düzmüşler. Kırk merrmer direk sağına ve kırk mermer direk soluna
dizmişler, cümle zencire almışlar. İki kale arasına üç yüz mermer
direk dikmişler. Cümlesine zincir çekmişler. İki sandık bağlamışlar.
İçerü girmeye ve taşra çıkmaya ol zincirler ve sandıkla giderler.
Meğer bu kaleyi İskender zamanında devler yapmış idi. Sultan
temaşa edip (hayranlıkla seyredip) ta’accüb eyledi (şaştı).

Alâaddin eydür (dedi ki): Meğer inâyet-i Hudâ (Allah’ın yardımı)


ve mu’cizât-ı Muhammed Mustafa ola. Yoksa bu kale demirden
muhkemdir (sağlamdır).

189
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ravi eydür (nakleden der ki): Kurudan tarafa Küçük Görges
derlerdi. Cümle asker ile üzerine gelip Kürd ve Bulgar üstüne havale
oldular (sevkedildiler). Alâaddin emir eyledi (emir verdi). Cümle
beyler askerini cem’ eyleyip (toplayıp) altmış bin er ile dağa çıktılar.
Minare gibi çam ve katran ve ardıç ağaclarını yirmi gün altmış bin
sipahi kesip kaleye yakın bir yere kaydılar (yığdılar). Bir gece öyle
siyah oldu ki göz gözü görmez. Ol gece askerini cem’ edip (toplayıp)
sabaha değin kalenin etrafını bağladılar, köşe köşe ateş koydular.
Öyle yandı ki ateş(in) alevi göğe çıkdı. Kâfirler içeriden ateş alıp
burca çıktılar. Okları yağmur gibi yağdırdılar. Bulgar kavmi
aşağıdan sapan taşını öyle vurdular ki inildisi âsmâna (gökyüzüne)
çıkdı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Alev gitdikce âsmana çıkdı. Üç gün
üç gece yandı. Kalenin yarısı yandı yıkıldı. İçinde olan kâfirin kimisi
yanıp kül oldu ve kimisi kaçıp öbür kaleye gitdiler. Beyler içeri girip
kalan eşyayı yağma ettiler. Sultan dîvan edip öbür kaleyi dahi çevirip
yedi yerde mancınık kurdular. Seksen batman taş atardı, iki yüz
adam çekerdi. Otuz gün döğdüler. Kâfir muhkem zebun oldu (aciz
düştü). Ne kadar ev var ise mancınık taşı yıkıp harap eyledi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Kâfirler Kıbrıs’a mektup


gönderdiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), sultan barudan (beriden)
içerü girip derya (deniz) tarafına iki yere mancınık kurup döğmeye
başlattı. Yirmi gün dahi döğdüler, alamadılar. Sultan mukâbil
(karşısında bulunan) bir burca vardı, üstüne çıkıp hem cenk edip hem
seyr ederken onu gördüler ki derya yüzünden on pâre (parça) ejder
gibi gemi gelir. Dahi yirmi hurda gemi gelip kâfirler hisara çıkmaya
başladılar.

Sultan Alâaddin, askeri ve beyleri başına cem’ edip (toplayıp) eydür


(dedi ki): Ey serverler! Lutf edin din aşkına gayret gerekdir.
Cümlesi yoluna can ve baş feda olsun, diyip safi demire gark olup
(donanıp) kırk bin süvari yirmi bin piyade Tekbir getirip kâfire karşı
190
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
yürüdüler. Otuz bin dilâveri kaleye cenge saldılar. Kırk bin er ile şâh
karşı vardı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Üç kâfir bey’i var idi. Biri
İskenderun bey’i ve biri Kıbrıs bey’i idi. Kirk bin demir donlu
(zırhlı) kâfir yürüdüler. Alâaddin askeri dört bölük eyledi.
Saruhanîlerle, Aydın ve Menteşa ve Hamid ve İbn Eşref’i sağ kola
ve Moğol askerini sol kola durdular. Kürd ve Türkmen ile Oğuz
Hân’ı arda (arkaya) aldı. Alâaddin, Karaman beyleri ile öne durdu.
Bulgar’ın sapan endazı (taş atıcıları) on bin sapanı bir yerden
atarlardı. Eyle (öyle) (v)urdular taşı ki Freng askerini bölük bölük
kıldılar. Üç gün tamam cenk oldu. Dördüncü gün kâfirin tuğunu
yıktılar. On dört bin kâfir helâk eylediler. Hakk Te’âlâ fırsat verip
sınub (bozulup, yenilip) kaçtı. Gemilere binip Görges’e vardılar. Ez-
in-cânib (diğer taraftan), sultan cümle askeri ile kale üstüne geldi.
Bir ay tamam cenk eylediler. Bir gün kale içindeki kâfirler cümle
rızkları ile kaçıp kaleyi boş koyup (bırakıp) gitdiler. Cümle asker
gelip kaleyi seyr eylediler. Niçe yerlerin harap edip o yerden gidip
Lamos kalesine175 geldiler. İçinde olan kâfirleri kırıp kimesne
kurtarmayub (kimseyi bırakmayıp) kaleyi harap eylediler. Gelip bir
sahraya kondular (meydana yerleştiler) ve dilediler ki üç gün oturup
Larende’ye gideler. Ol diyarın Müslümanları gelip feryad edip
dediler ki İskenderun’a varınca bu kıyılar kâfir elinde olacak
Müslümanlar huzur ve rahat edemezler (bulamazlar). Eğer deniz
kenarında olan kaleleri yıkmayasız (yıkmazsanız) kâfirler yine gelip
Görges’i bize yaptırırlar dediler. Alâaddin beylerine nice edelim
dedi.

175
Lamos kalesi Antalya Gazipaşa’dadır. Akdeniz Bölgesinde bulunan Antalya
ilinin yaklaşık 49 bin nüfuslu bir ilçesidir. Gazipaşa ilçesi, kuzeybatısında
Antalya'nın Alanya ilçesiyle birlikte doğuda Mersin'in Anamur, kuzeydoğuda da
Karaman'ın Sarıveliler ve Ermenek ilçeleriyle komşudur.
191
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

Antalya Gazipaşa Lamos Kalesi

Beyler eydür (dediler ki): Her nice buyurursanız öyle edevüz


(ederiz) dediler.

Alâaddin emir eyledi göçdüler. Kös ve nakkare döğüp yetmiş bin er


ile İskenderun’a varınca harap eylediler. Od kalesine176, Namrun
kalesine177, Ejderhan kalesine, Anduğu kalesine, Payas’a erişti.

176
Adana’nın Akdeniz sahilindeki tarihi limanları arasında Ayas (Yumurtalık) ve
Od kalesi adıyla bilinen bugünkü Karataş ilçesinin sahilinde bulunan tarihi Vanir
antik kentinin yer aldığı sahil yerinde iskele vardı. Osmanlı deniz kumandanı Piri
Reis’in 1520’li yılların başlarında çizdiği tarihi haritalardan Adana ve sahillerini
gösteren parçasında “Od kalesi” adıyla gösterilen şehir ve iskelenin “Harap”
olduğu notu da düşülmüştür.
https://magarss.blogspot.com/2016/08/vanir-sehrine-ve-od-kalesine-korsan.html
177
Namrun Kalesi – Mersin, Orta Çağ’a tarihlenen ve bölgedeki en ünlü kalelerden
birisi olan Namrun, Çamlıyayla İlçe merkezindedir. Hitit ve Asur Dönemleri’nde
“Illibru” olarak bilinmektedir. Yüksek bir tepe üzerinde inşa edilen savunma
kalesine, yıkılmış bir merdivenle çıkılmaktadır. Kuzeyde kesme taşlardan
yapılmış iki burcu sağlam olarak kalırken, müştemilatının tümü yıkılmıştır.
Namrun üç dağlık vadinin kesişme noktasında, güneye ve kuzeye hâkim çok güzel
ve stratejik bir konumda inşa edilmiştir. Namrun’dan Sinap Kalesi çok rahat
görülebilmektedir. Sinap yoluyla kuzeyden Gülek’e ve Bulgar Dağı’ndan
Ulukışla’ya doğru giden yolların yer aldığı bir geçiş bulunmaktadır ve
Namrun’dan güneye giden iki yoldan biri batıya doğru kıvrılarak sonunda
Çandır’a ulaşırken, diğeri Tarsus’tan Pozantı’ya ve Kapadokya’ya giden anayolla
192
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Payas kâfirleri çıkıp cenk eyledi. İbn Kosun onda şehid oldu. Dahi
yirmi bir bin er şehid oldu.

Hâh u nâhâh (ister istemez) kaleyi aldılar. Süleyman Bey’in bir oğlu
var idi, adına Karaman derler idi. Kaleyi ona verdiler. Ondan geçip
İskenderun kalesine geldiler. Bey’ine Âç derler idi. On bir bin kâfir
ile çıkıp yiğirmi gün cenk eylediler.178 Karaman beylerinden yedi
yüz er esir eylediler. Karındaşı Yakub’u onda şehid eylediler. Öyle
muhkem (sağlam) cenk oldu ki Alâaddin üç kerre sındı (dağıldı,
yenildi).

Namrun Kalesi

Râvi eydür (nakleden der ki): Bir gece konup otururken kâfir
kaleden çıkıp şebhun eyledi (gece baskını yaptı). Ol gece çok asker
kırıldı. Kâfirler öyle ikdam (gayret) eylediler ki sultan bârgâhına
(çadırına) geldiler. Alâaddin sanıp bir karındaşını tutdular. Ama

birleşmektedir. Namrun’un stratejik önemi, Gülek Kalesi’nin yukarısındaki


Kilikia Kapıları’nın korunmasındaki rolüdür. Namrun’da uzun süre Hetum’ler
hüküm sürmüştür. 14. yüzyılın sonlarında bir ara Memlük garnizonu burada yer
almıştır. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi.
178
Yedi adam (Alı Emiri)
193
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Alâaddin Bulgar kavmiyle sürüp kaleye geldiler. Gördüler kapı açık.
Cümle kâfirler İslâm ordusuna yağmaya gitmişler Alâaddin on bin
Bulgar kavmi ile kaleye girip zabt eyledi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sabah oluncaya değin kâfirler İslâm
ordusunda gezdiler, Moğol ve Türkmen ve Kürd ve Rum ve
Karaman askeri seherin gördüler ki sultanın bârgâhını kâfirler zabt
eylemişler. Onu görünce kaçmaya başladılar. Ama Alâaddin tuğunu
burca dikmiş, guna gun (türlü türlü) kös-i sultânî çalınır. Karaman,
Moğol beyleri sultanın kösü sadâsını işitip kaleye nazar eylediler.
Sultanın tuğunu görüp bildiler ki Alâaddin sağdır. Cümle gelip
kaleye girdiler. Sultanın ayağına yüz sürdüler. Sultan mevcut olan
askeri alıp Tekbîr getirip kâfirler üstüne yürüdüler. Oğuzhan’ı bin
yiğit ile kalede koyup (bırakıp) gitdiler. Kâfiri dört cânibini (tarafını)
bağladılar. Öyle vurdular tiğ’i (kılıcı) ki asla can kurtarmadılar (sağ
bırakmadılar). Ondan sonra askerini alıp kale üstüne geldi. Emir
eyledi yere beraber eylediler. Yıktılar, taş taş üstünde koymadılar.
Ondan sonra göçüp menzil be-menzil Adana’ya geldiler. Bahtiyar
Han karşı gelip (karşılayıp) ziyafet eyledi (verdi). Ondan geçip
Tarsus’a geldiler. Birkaç gün Yahşi Han ile safâ (gönül şenliği) edip
ondan dahi göçüp Larende’ye gelip birkaç gün sakin olup gaza
malından Larende’ye hisar kurbünde (yakınında) bî-nazîr
(benzersiz) bir cami bina edip (yaptırıp) yanına bir türbe yaptırdı.
Kendisi onda medfundur.

Râvi eydür (nakleden der ki): Osmanoğlu Sultan Mehmed,


İstanbul’u kâfir elinden aldığı zamandan yedi yıl sonra Gedik
Ahmed Paşa’ya emr edip Larende’ye gönderdi. Gedik Ahmed Paşa
gelip altı yıl sefer edip ahir (sonra) Larende’yi Karamanoğlu Kasım
Bey’in elinden alıp sarayı yerine hisar yapıp ne kadar azîm (büyük)
bina var ise yıkıp hisara harc eyledi (yaptı). Alâaddin yaptığı cami’i
yıkıp ondan gayri beş cami, dört medrese otuz üç vakit mescidi yıktı.
Birine Cami-i Sultan, birine Cami-i Kasî, birine Karamanşâh Cami-
i, birine Cami-i Kebir, birine Cami-i Hasan Basri, birisine Ak
194
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Mescid, birisine Nizamşâh Mescidi derlerdi. Cümlesini yıkıp hisara
harc eyledi. Henüz türbesi dururdur, hisar kurbunda (yakınında).
Alâaddin onun içinde medfundur.179

Râvi eydür (nakleden der ki): Ondan gayri dört cami, üç medrese
ve yirmi yedi180 zâviye bile yıkıp hisarı yaptı. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), geldik yine Alâaddin Şâh kıssasına. Diyar-ı Karaman’a
dört tekye (tekke), yirmi bir han yapmıştır.

Râvi eydür (nakleden der ki): Görges’i feth edip cümle beyleriyle
gelip Larende şehrinde karar edip gâh hükm-i hükümetde, gâh ayş,
gâh şikâr (av) ve gâh ibadetle meşgul olup otururken bir gün
beylerini başına cem’ edip (toplayıp) musâhabet (sohbet) ederken bir
pir içeri girip sultan önünde yer öpüp eydür (dedi ki): Padişâhım!
Konya öte yanında iki kale vardır. Birisine Ebusâr derler181, birisine
Anduğu derler. Ben kuluna Hacı Mustafa derler. Anduğu kalesi
benim elimdedir. Ebusâr, Mukbil derler bir haraminin elindedir.
Eyle haramidir ki bin yiğide malikdir (sahiptir). Yüz bin erden yüz
çevirmez. Ziyade bahadır kişidir. At üstünde iki yiğidi kapıp kaldırır
ve vilâyet beyleri öyle korkar ki her ne istese gönderirler. Yirmi
yıldır ki yolları belleri kesti. Men‘ine kimse mâlik değildir (güç
yetiremez). Kale-i Ebusâr’ı altın ve gümüş ile doldurmuştur.

Sultan eydür (dedi ki): İnşâ-Allah onu biz yola getiririz. Mektup
yazdı, mührünü vurup Gökez Bey’i gönderdi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Gökez Bey, Oğuzhan ile birlikde
kırk kişi alıp bir gün Ebusâr’a geldi. Hisar kapısının iç yanında

179
Osmanlı ile Karamanoğullarının pek anlaşamadıkları ve güç mücadelesi içinde
oldukları bilinmektedir. Ancak Osmanlı’nın da İslam dinine olan hürmet ve
sadakati de bilinmektedir. Dolayısıyla cami dahil hayır kurumlarını yıkmış
olduklarının belirtilmiş olması pek inandırıcı değildir.
180
Yedi zaviye (Ali Emiri)
181
Ebusâr’ı (Ali Emiri)
195
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Mukbil’in bin yiğit ile oturup musâhabet ederken gördü. Mektubu
sundu, Mukbil’e nazar eyledi (baktı) gördü ki bir uzun boylu
karayağız siyah sakallı dilâver yiğittir. Beğendi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Mukbil mektubu okuyup demiş ki: Sultan Alâaddin bin
Halil bin Mahmud bin Karaman’ım. Ey Mukbil! Mektubum sana
vardıkda (vardığında) cümle askerini alıp tahtgâhım olan Larende’ye
gelesin. Haramiliğe tövbe ve istiğfar eyleyesin. Mukbil bu sözü
duyup gazaba geldi. Gözleri kanla doldu. Hacı Mustafa bile gelmiş
idi. Tutup hapis eyledi.

Gökez’e eydür (dedi ki): Öyle bin sultanı bir çöpe saymazın, var,
bildiğinden kalmasın dedi ve Gökez’e bir yay verdi ve dedi ki: Bu
yayı var sultana ilet, eğer çekebilirse beri gelsün cenk edelim. Eğer
çekemezse onun gibi sultan bunda çok olur.

Râvi eydür (nakleden der ki): Gökez Bey ve Oğuzhan yayı alıp
Larende’ye geldiler. Dîvana girip yayı sultanın önüne koydular.
Geçen kıssayı bir bir hikâyet eylediler (anlattılar). Ve Hacı
Mustafa’yı hapis eylediğini beyan eylediler (açıkladılar). Sultanın
yanında olan beyler eydür (dediler ki): Bir harami, senin gibi
dilâver sultanı saymayıp bize yayını göndere, adamımızı hapis ede,
bu ne demektir. Varıp kalesini yer(l)e beraber edip, kendisini helâk
edelim dediler. Sultan bir zaman sükûta vardı (sustu). Ondan sonra
başı kaldırıp sabr edelim görelim Hakk ne gösterir, dedi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Bir zaman sakin oldu. Tamam bir
yıl geçdi. Bir gün sultan kırk tane bahadır ve dilâver yiğit alıp,
kendüsi de tebdil-i suret eyleyip (kılık değiştirip) Konya’ya geldi.
Ondan göçüp Çigil Dağlarına çıkdı. Bir adam bulub Mukbil’in,
yaylakının kangisinde idüğini (olduğunu) haber alıp ol makama gitti.
Bunlar gördüler ki Mukbil cümle beyleriyle konup (yerleşmiş)
oturur, safâ ile mukayyed. Alâaddin de mukabelesine (karşısına) kırk
yiğit ile bârgâh (çadır) kurup konup (yerleşip) safâya başladı. Onu
görüp Mukbil’e dediler ki karşımıza kırk adam kondu (yerleştiler).
196
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ama ne kimesnelerdir, bilemedik. Mukbil, adam gönderdi varın
görün kimdir, dedi. Bir ademisi (adamı) Alâaddin’in bârgâhına
(çadırına) gelip sordu. Kimlersi(ni)z, ya nerden gelirsiniz? dedi.

Alâaddin eydür (der ki): “Moğol beylerindenim. Adım Halil’dir.


Sultan Alâaddin’in kuluyum. Sultanın bir hemşiresi vardır. Gayet
güzellerdendir. Onu istedim, dedi ki: her kim erlik ile Mukbil’in
başını kesip bana getirir ise hemşiremi ona vereyim ve hem vezir
edeyim dedi. Ben dahi geldim ki yâ Mukbil’in başını alam muradıma
erem veyahud helâk olam” dedi. Ol adam gelip kıssayı Mukbil’e
tafsil üzre (ayrıntılı olarak) haber verdi. Mukbil kahkaha ile güldü.
Ve Alâaddin kendisi elimden halas olur mu, evvela deyip üç gün
oturup dördüncü gün seher vaktinde bin yiğit ile süvar olup (atına
binip) beri gelsin beri görelim ne makule adamdır, diye haber
gönderdi. Sultan dahi kırk yiğit ile süvâr olup (atına binip) meydana
geldi. Mukbil Alâaddin’i görüp beğendi. Dilâverliğin ve mehâbetin
(muhabbetin), kadd u kametin (boyunu posunu) beğenip atını sürüp
sultanın yanına vardı.

Eydür (dedi ki): Ey yiğit! Sen Moğol’a benzemezsin. Niçin bir


kızdan ötürü helâk olmayı ihtiyar edersin (istersin)?

Alâaddin eydür (dedi ki): Aşk yolunda niçe kelleler paralanmıştır.

Mukbil eydür (dedi ki): Bir nevcivân (delikanlı) yiğitsin. Ancak


canım seni sevdi. Gel var git benim başımı almaya gayet bahadır
(savaşçı, yiğit) gerekdir dedi.

Sultân eydür (dedi ki): Gel beri bir katça seninle güreşelim Hakk
ne gösterir. Mukbil kalkanını çevirip yürüdü. Alâaddin gürzünü
çekip yürüdü. Ve rikâb (üzengi) üstüne kalkıp öyle vurdu ki kalkanın
demirini kırıp yere düşürdü. Ondan sonra kılıç havale eyledi, sonra

197
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
sünü182 havale eyleyip atını öldürdü. Öyle zamanına varınca küta küt
cenk eylediler. Hakk Sübhâne ve Te’âlâ fırsat verip Mukbil attan
yıkıldı. Sultan dahi atından aşağıya inip kemer kemere yaka yakaya
bir zaman döğüştüler. Hemen sultan fırsat bulup kemerinden kapıp
yere vurup muhkem bağlayıp Gücer’in eline verdi. Onu gören bin
yiğit Alâaddin’i kırk yiğiti ortaya alıp akşama değin muhkem cenk
eylediler. Mukbil’i alamadılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Karaman beyleri sultanın kayıp


olduğunu duyup ferâsetle (sezgiyle) Mukbil’e gitdtiğini bildiler.
Yedi bin yiğitle Bulgar askerini Gökez’e verip sultanı aramaya
gönderdiler. Gökez Bey, kona göçe sultanın cenk eylediği yaylaka
geldiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), sultan Mukbil‘in askeri ile
bir gün bir gece cenk kıldı (savaştı). Mukbil askeri galebe edip (üstün
gelip) sultanın bendinden Mukbil’i kurtardı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan iki yerde yara yemiş (yara
almış) idi. Muhkem zebun olmuş (aciz kalmış) idi. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Mukbil bendden kurtulup atına binip askerine
eydür (der ki): Bu nevcivân sultan olmak gerekdir, dedi. Askerini
sultanın üstünden kaldırıp gelip gördü ki yaralanmış, ziyade zebun
olmu (çok aciz kalmış). Mukbil, sultanın yanına geldi ve eytti (dedi).

Yiğidim gel bu gece bende-hâneye gidelim. Bizim misafirimiz ol.


Sabahın yine başımı kesip alıp gidesin! Yahud beni diri alıp sultana
iletesin, diyip izzet ü ikram ile alıp sarayına geldi. Sultanın yarasını
bağlayıp taze libaslar (elbiseler) getirdi. Ol gece onda sakin oldular.
Cerrahlar getirip yaralarını tımar eylediler. Mukbil gâhî ferasetle
derdi ki: Bu sultan değildir, bir makbul ağası olmak gerekdir. Bir
hafta Ebusâr’da kaldılar. Bir gün sultan ve Mukbil oturup musâhabet
(sohbet) ederken tabl ve âlem ve kös sadâsı dünyayı tutdu. Sultan
bildi ki gelen kendi beyleridir, şâd oldu. Mukbil sultana bakdı, eydür

182
Süngü (Ali Emiri)
198
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(dedi ki): Ey bey! Bu gelen Karamanoğlu askeridir. Bunlar yavuz
taifedir. Aman vermeyip beni helâk ederler. Bana destur (izin) ver
gideyim, dedi.

Sultan eydür (dedi ki): Ey Mukbil! Bunlar senin bir kılına hata
getirmezler. Yerinde sakin ol dedi. Ama Mukbil ızdıraba düşdü. Altı
bin er ile Gökez Bey erişdi. On bin er ile Davud Bey erişdi. Sultanı
Mukbil ile bir yerde oturur gördüler. Bu iki bey seğirtip sultanın
hâkipâyine (ayağını bastığı toprağa) yüz sürdüler. Atın çekdiler.
Başına Tâc-ı Şâh’ı koyup, parmağına mühr-i şehînşâhı taktılar.
Cümle halk el kavuşturup hizmetine durdular. Mukbil ol hali görüp
sultan idügini (olduğunu) bilip Alâaddin’in ayağına yüz sürüp özrün
diledi.

Sultan hil’at (kaftan) verip yine kalesini kendisine bağışladı.


Mukbil’i makbul edindi. Hacı Mustafa’yı hapisten çıkarıp yirmi iki
yıldan beri tahsil eylediği malı rızkı getirip sultanın nazarında
(önüne) koydu. Kaleleri Hacı Mustafa’ya verip, Mukbil bahadır
olmağla Alâaddin yanına alıp kapıağası edindi. Hâsıl-ı kelâm
(sözün özü), sultan askerini cem’ edip (toplayıp) kona göçe
Konya’ya183 gelip kondu (yerleşti). Altı ay184 onda ayş u safâda olup
bir gün beylerini cem’ edip (toplayıp) Larende cânibine (tarafına)
teveccüh eyledi (yöneldi). Sultan Alâaddin yedi ay onda sakin olup
bir gün Süleyman Paşa, Bulgar Dağının şikârını (avını) medh eyledi.

Av yarağın (avı yararlı) gördüler. Cümle Karaman beyleri süvar olup


(atlarına binip) şikâr edip giderken bir alay Türk gelip Gülek
kalesinin185 kâfirlerinden şikâyet eyleyip dediler ki: Biz yaylaka
çıkamaz olduk ve kârban (kervan) geçemez oldu. Sultan emir eyledi,

183
Larende’ye (Ali Emiri)
184
Yedi ay (Ali Emiri)
185
Gülek Kalesi Mersin'in Tarsus ilçesinde yer almaktadır. Kuzeyinde Toros
Dağları uzanan Gülek Kalesi, aynı zamanda Gülek boğazına hakim bir noktaya
sahip konumu bulunmaktadır.
199
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
av ederek kalenin üstüne vardılar. Kâfirler sultanın geldiğini duyup
kaleyi muhkem bağladılar. Sultan Gökez oğluna buyurdu. On bin
asker ile kaleyi çevirip cenge başladılar. Üç gün cenk edip kaleyi
alamadılar. Dördüncü gün nerdübanlar (merdivenler) kurup burca
çıktılar. Aşağıya inip kâfirin cümlesini kırdılar. İçine Müslümanlar
koyub hisar erleri yazdılar. Ondan geçip Larende’ye geldiler. Ayş ü
safâya mukayyed oldular.

Râvi eydür (nakleden der ki): Ol zamanda Kayseriye Bey’i,


Eretnaoğlu Mehmed sultanı zarâfetle (incelikle) zincire alıp öldürüp
cümle Rum’u kendisine zabt eylese gerek idi. Tâli’i kuvvet bulmayıp
(bahtı el vermeyip) Alâaddin kaçıp Beyşehri’ne gelip cümle askerini
cem’ edip (toplayıp) zuhur edip (ortaya çıkıp) asker çekip
(hazırlayıp) Mehmed Bey’in üstüne gelip, Mehmed Bey kaçıp gitmiş
idi. Alâaddin cümle Rum, Yunan ve Ermeni’yi zabt eylemişdi. Ama
Mehmed nâ-bedid olmuş (kaybolmuş) idi. Ölüsünü dirisini kimse
bilememiş idi. Bir oğlu kalmış idi. Adına Eretna derler idi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Mehmed bin Eretna bin yiğit ile
gelip Yavaş-ı Karahisâr’ın mamur edip, mekân edinip haramiliğe
başladı. Niğde nahiyesinde olan karyeleri muttasıl (devamlı) yağma
ederlerdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), sultana ibn Mehmed’den
şikâyet eylediler. Sultan on bin er ile Mukbil ve Rüstem’i ve
Gökezoğlu’nu ve Oğuzhan’ı gönderdi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Niğde bey’i Kutluşâh, Larende’ye gelip dîvana girip
sultana eydür (dedi ki): Padişâhım! İbn Mehmed, Karahisar-ı
Yavaş’ı muhkem edip (sağlamlaştırıp) bin yiğit ile çıkıp Niğde
etrafının koyununu, devesini, katırını ve sığırını cümle sürüp alıp
gitdi. Asker çoğaltmadan çare eyle. Yoksa sonu güç olur dedi.

Sultan eydür (dedi ki): Ben asker gönderdim. Sen kaleni muhkem
bekle dedi. Hacı Kutluşâh dört bin yiğit ile gelip Niğde kalesini
muhkem zabt edip oturdu. Ez-in-cânib (diğer taraftan), asker ile
Mukbil ve Rüstem ve Oğuzhan, Kale-i Yavaş’a erişip bir gece konup
200
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(yerleşip) sakin oldular. Ez-in-cânib (diğer taraftan), ibn Mehmed,
sabah olup hisarın kapısını açıp sahraya nazar eyledi (baktı). Gördü
ki asker ile dolmuş. Hemen askerini alıp taşra (dışarı) çıkıp cenk
eyledi. Hâsıl-ı kelam (sözün özü) Mukbil zor ile kaleyi alıp, ibn
Mehmed firar etti. Kaleyi zabt edip rızk vemalını sultana gönderip
kaleyi yıkdılar. Ez-in-cânib (diğer taraftan), ibn Mehmed’le firar
edip Moğol askerine geldi. Meğer Babuk Han vefat edip Esen derler
bir oğlu bey olmuştu. Esen, Mehmed Bey oğlunu alıp kabilesine
getirip riayet eyledi (saygı gösterdi). Alâaddin’den şikâyet edip dedi
ki: Dedem Eretna’yı bunlar helâk eyledi. Sizin babalarınıza dahi çok
cefâlar etmişdir, dedi.

Esen eydür (dedi ki): Benim dahi cenk etmek muradımdır, deyip
hemen yirmi bin er cem’ edip (toplayıp) Esen ile ibn Mehmed’in de
etrafını yağma edip, yaylağa çıktılar. Sultana mektupçular gitti.

Râvi eydür (nakleden der ki): Keykubad zamanında Nogay Tatarı


otuz bin er ile gelip Rum’a çıkmışlardı. Keykubad bunlara riâyet
edip (saygı gösterip) asker edinmiş idi. Bunlar yedi bölük idi. Hemen
etrafında olan yaylaklarda olurlardı. Zira konar-göçer ulus idi. Her
kim Rum’a şah olsa bunları asker edinirdi. Ol zamanda bunlardan
yavuz asker yoktu.

Râvi eydür (nakleden der ki): Moğol’un bir bölüğü İshaklu


etrafında olurdu. Ata Bey vefat edip oğlu Bahtiyar ve Melik Nâsır
Bey olmuştu.

Râvi eydür (nakleden der ki): Babuk Han oğlu Esen bunlara
mektup gönderip cümlesini başına aldı. Deki ki: İbn Mehmed, han
oğlu handır. Yine cehd (gayret) edip Rum’a şah edelim, dedi.

Yedi bölük Moğol cem’ olup (toplanıp) cümle diyarı yağmaya


başladılar. Yirmi bin Moğol, on bin Rum askeri ile Ertena Niğde

201
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
üstüne düşüp zor ile Niğde’yi Hacı Kutluşâh’ın elinden alıp Eretna
bin Mehmed’i şâh eylediler. Kutluşâh kaçıp Larende’ye geldi.

Ertena Karahisar-ı Yavaş’a gelip, Esen’le, Bahtiyar, hisarı mamur


eylediler (onardılar, güzelleştirdiler). Gene ibn Mehmed geçip
Herakle kalesini zor ile aldılar. Moğol askerine Esen’le Bahtiyar
serdar (komutan) olup, Rum askerine ibn Mehmed’i serdar edip
dediler ki: Sultan sana zulm eyledi. Eğer asker gönderirse sana arka
verip muhkem cenk edevüz (ederiz).

Râvi eydür (nakleden der ki): Hacı Kutluşâh dîvana girip kıssayı
sultana haber verip dedi ki: Moğol taifesini varıp ibn Mehmed başına
biriktirdi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sivas beylerinden Rüstem derler bir
bey var idi. Katı bahadır kimesne idi. Zamanın Rüstem’i idi. Onun
sultanla dost idüğini (olduğunu) kimse bilmez idi. Nice yıl haramilik
eylemiş idi. Ol zamanda haramilik ile meşhur idi. Sultan asker
gönderip ele getirmemiş, hikmet Hudâ’nın kendi iradatıyla
(iradesiyle, kararıyla) gelip sultan(l)a buluşup özrün dilemiş idi. Bu
mahalde divanda otururdu. Sultan Rüstem’i tenha(ya) çağırıp eydür
(dedi ki): Ey Rüstem! Benimle gelip buluştuğunu kimse duymasun.
Gene harami şekline girip on bin Davudi zırhlı yigit ile var her kangi
(hangi) yaylakda Moğol obası varsa şöyle yağma eyle ki üryan
büryan (çıplak, kebab) olalar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Burayı sultana Mukbil ögretdi.


Rüstem ve Mukbil ve Oğuzhan otuz bin Kürd ve Türkmen ve
Karaman askerini harami şekline koyup Ilgın186 ovasına gelip gece
Moğol obasını basıp öyle yağma eylediler ki atını, devesini rızkını
(yiyeceğini) aldıktan sonra avratlarını187 üryan (kadınlarını çıplak)
186
Şimdi Konya’nın ilçesi
187
Avrat, kelimesi örtülmesi gereken yer anlamına da gelmektedir. Ancak devam
eden kısımdaki kullanılışı nedeniyle kadınlarınızı olarak çevrilmiştir.
202
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
edip ondan geçip Engüri (Ankara) etrafını dahi böyle eylediler.
Ondan geçip İshaklu’ya geldiler. Moğol kaçıp Sultan Dağına çıkmış
idi. Çevirip cümle Moğol’un esbabını (giyeceklerini) alıp bir
mangıra muhtaç eylediler. Ondan sonra Niğde cânibine yürüdüler.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), Moğol beylerine feryadcı geldi: Ne
durursuz? Bir harami (eşkıya) peyda oldu (ortaya çıktı). Evlerinizi
yağma avratlarınızı (kadınlarınızı) uryan (çıplak) eylediler. Her
kande (nereye) kaçdıksa ardımızca geldiler, yağma eylediler, bir
mangıra muhtaç eylediler deyü feryad eylediler. Meğer Moğol
beyleri sultanın askerini gözetirlerdi, geleler cenk edeler. Muradları
ibn Mehmed’e yardım eylemek idi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Avratları ve oğulları üryan ve rüsvay


(çıplak ve rezil) gelip buluştular. Bu rüsvalığı (rezilliği) görüp cümle
avratları yaylağa çıkardılar. Kendileri Esen’î süvar edip (atına
bindirip) haramilere karşı cenge gitdiler. Bir ovada rast gelip üç gün
pey-a-pey (birbiri ardınca) muhkem çenk eylediler. Haramiler
galebe edip (üstün gelip) Moğol taifesini sındırdılar (dağıttılar).
Moğollar kaçıp yaylağa çıkdılar. Haramiler ardınca erişip yağmaya
başladılar. Ondan kaçıp Niğde kalesine geldiler. Bir alay da
Karahisar-ı Yavaş’a geldiler. İbn Mehmed onda idi. Bir alayı da
Herakle kalesine girdiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Moğol
kavminin kaçdıklarını mektup ile Sultan Alâaddin’e bildirdiler.
Sultan otuz bin Bulgar ve Rum askeriyle nakkare döğüp âlem-i
şaklarını açıp kona göçe menzil be-menzil gelmekde.

Râvi eydür (nakleden der ki): Beyşehri’nde olan Moğol İsmail


Ağa oğulları sultana asi olmamışlar idi. Moğolların çektiği felaketi
duyup yirmi bin Moğol askeriyle sultanın ardından yürümüşlerdi.
Sultan Niğde’ye gelip hisarı çevirip cenge başladı. Bunlar
aşağıdadan Moğol burcdan yirmi bir gün muhkem cenk eylediler.
Moğol zebun oldu (âciz düştü).

203
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Râvi eydür (nakleden der ki): Haramiler gelip sultanla buluşup
cümle Moğol’dan aldıkları rızkı (yiyecekleri) sultana arz eylediler.
Nice bin deve, nice bin at, katır, koyun ve sığır. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Moğol zebun olup (aciz kalıp) aman el-aman deyip feryad
eylediler.

Sultan, Mukbil’e ve Rüstem’e eydür (dedi ki): Hisarın kapısını


açıp çıktıkları gibi hemen kırın.

Râvi eydür (nakleden der ki): Bu sırada ağa’nın oğulları yirmi bin
Moğol askeri ile erip (gelip) hâk-i pây’ine (bastığı toprağa) yüz
sürüp, sultan kalede olan Moğol askerini kırmak istediğinde
Eminüddevle gelip sultanın dizini öpüp eydür (dedi ki): Padişâhım,
bunların suçu yokdur. Bu fitneyi peyda eden (ortaya çıkaran) Babuk
Han oğlu Esen’dir ve ibn Mehmed’dir. Lutf edip bunların
günahlarını afv eyleyesin, dedi. Cümle Karaman beyleri makul
budur dediler. Sultan sözlerin sımayıp (kırmayıp) cümle günahlarını
bağışladı. Moğol beyleri kaleden çıkıp gelip özürlerini dilediler.
Sultan afv eyleyip ne kadar rızıkları zayi oldu ise hep verdi yine
mansıplarını ihsan eyledi (bağışladı).

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan dîvan edip cümle beyler cem’
oldular (toplandılar). Günahını bağışladığı Moğol beylerinin adına
İsa, birisinin adına Hacı Kösten, birine İmâdeddin derler idi.

Sultan bunlara eydür (dedi ki): Kavgayı eden ve bu fitneyi çıkaran


kimdir? dedi. İmâdeddin: Biri Babuk Han oğlu Esen’dir ve biri
Melik Nâsır’dır ve biri Devletşâh oğlu Galinca oğlu Bahtiyar’dır.
Birisi dahi ibn Mehmed’dir.

Sultan eydür (dedi ki): Asker cem’ olsun (toplansın) gidelim.


Rüstem ve Mukbil yirmi bin Kürd ve Türkmen ile Yavaş-ı
Karahisar’a erişdi. Sultan Alâaddin otuz bin Bulgar ve Karaman
askeri ile yürüdü. Yirmi yedi bin asker ile Moğol yürüdü. Herakle
204
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kalesini çevirdiler. İbn Mehmed onu gördü ki sultan kaleyi çevirdi.
Eğer ele girerse (geçerse) aman vermeyip helâk eder. Bir gece fırsat
bulup yedi bin er ile kaçıp Yavaş-ı Karahisar’ına geldi. Mukbil ve
Rüstem ile muhkem cenk edip hisara girdi. Esen’i, Bahtiyar’ı onda
idi. Bırakıp Maraş’a kaçtılar. Ertesi kale kavmi çıkıp kaleyi teslim
eylediler. Mukbil, Hacı Kösten’i onda bey edip göçüp Herakle
kalesine geldiler. Sultan Herakle kalesini Moğol beylerinden Uzun
Hasan’a verdi. Andan sonra asker çekip (hazırlayıp) kona göçe
diyar-ı Maraş’a revan oldular (yola koyuldular).

Râvi eydür (nakleden der ki): İbn Mehmed Maraş’a gelip


Zülkadiroğlu’ndan yardım istedi. Zülkadiroğlu on bin er verdi. İbn
Mehmed başında yirmi yedi bin er cem’ oldu (toplandı). Bir gün
haber geldi ki Karamanoğlu azim askerle Maraş’a geliyor, dediler.

Esen eydür (dedi ki): Biz bunda Karamanoğlu ile cenk ederken sen
on bin er ile alıp varıp Kayseriye’yi zabt eyle.

Râvi eydür (nakleden der ki): Ertena’yı on bin er ile Kayseriye’ye


gönderdiler. Moğol beyleri Esen ve Bahtiyar, yirmi bin Moğol ile
Zülkadiroğlu, yirmi sekiz bin Maraş askeri ile Karamanoğlu’na karşı
gelip (önüne çıkıp) cenge başladılar. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
sultana haber oldu ki ibn Mehmed Kayseriye’ye gitdi. Maraş askeri
ile Moğol askeri karşı geldi, ceng edeyürüz (ederiz) dediler.

Sultan yirmi bin Kürd ve Türkmen askeri ile Maraş kavmini cenge
koyub gitdi. Otuz bin Karaman ve Bulgar ve Moğol askeriyle gelip
şehr-i Maraş’ı zabt edip otura-düşdü (oturdu). Zülkadiroğlu cenk
ederken haber erişti ki: Şehrini Karamanoğlu zabt eyledi dediler.
Can başına sıçrayıp diledi ki dönüp şehre gele. Sultan buyurdu:
Eminüddevle ve Mukbil ve Aduddevle, yirmi bin Moğol askeri ile
karşı varıp Maraş’a koymadılar. Akıbet neylesin, dönüp ibn
Mehmed’e Kayseriye’ye gitdiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan) ibn
Mehmed, Kayseriye’ye gelip, şehre karşı konup (yerleşip) Erciyes
205
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
bey’i Evran Bey yedi bin Türkmen ile gelip ibn Mehmed’le buluşup
hisara yürüyüş eylediler (yürüdüler).

Kayseriye’de Karamanoğullarından Hızır Bey hâkim idi. Dört bin


kulu var idi. Ahvali duyup kapıları bağlayıp burca cenge çıkdılar.
Nice kere cenk olup kaleyi almadılar. El-hâsıl (sözün özü),
Zülkadiroğlu Melik Nâsır Maraş’dan kaçıp Kayseriye’ye geldi. Ez-
in-cânib (diğer taraftan), ibn Mehmed karşılayıp buluşup ahvalini
(durumunu) sordu.

Zülkaadiroğlu188 eydür (dedi ki): Karamanoğlu hile edip biz


beride beyleriyle cenk ederken Karamanoğlu varıp Maraş’ı zabt
eylemiş. Ondan sonra kırk iki bin er ile üstüme gelip cenk eyledi.
Askerim takat getiremedi. Kaçıp ben de geldim dedi.

Esen ve ibn Mehmed eydür (dediler ki): Karamanoğlu Maraş’da


iken biz Kayseriye’yi alıp karındaşını (kardeşini) helâk edelim
dediler. Cümle otuz yedi bin189 er oldu. Kayseriye’nin etrafını
çevirip cenge başladılar. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Şâh
Alâaddin, yirmi gün Maraş’ı zabt edip bir bey nasb edip (atayıp)
kendisi Kayseriye cânibine teveccüh eyledi (yöneldi). Mukbil ve
Rüstem ve Oğuzhan’ı otuz bin Kürd ve Türkmen askeri ile
mukaddem (önceden) gönderdi.

Râvi eydür (nakleden der ki): İbn Mehmed ve Zülkadiroğlu ve


Bahtiyar ve Esen kale üstünde cenk ederken otuz bin Kürd ve
Türkmen erişip Moğol kavmiyle cenge başladı. İbn Mehmed asker
geldigini duyup dönüp Karamanileri ortaya alıp muhkem cenk
eylediler. Mukbil ve Rüstem zebun oldu (aciz kaldı). Ol saat yirmi
bin Moğol erişdi. Maraş askerini görüp bırakdılar. İbn Mehmed
ikdam (gayret) edip cümle Erciyes beyleri Moğol beyleri Maraş

188
Zulkadiroğlu ile Dulkadiroğlu aynıdır. İki şekilde de yazılmıştır.
189
Otuz bin (Ali Emiri)
206
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
beyleri tiğ uryan edip (kılıç çekip) yürüdüler. Karaman askeri yine
zebun oldu (aciz kaldı). Ol saat toz koptu. Nekkare sadâsı dünyayı
tutdu. Tuğ-ı Şâhî göründü. Yirmi bin Davudi zırhlı dilâver (savaşçı)
ile tiğ (kılıç) çekip Tekbir getirip Karamanoğlu, Zülkadir beylerinin
üstüne yürüdü. Yirmi altı bin Kürd ve Türkmen ile Mukbil, Rüstem,
Erciyes beylerini iki(ye) bölüp kırmaya başladılar. Yirmi bin
Moğol’u çevirip ortaya aldılar. Bulgar’ın on bin seng-endâzı (taş
atıcısı) sultanın önünde taş atarak Maraş askerinin dört yanını
bağlayıp üç gün muhkem cenk eylediler. Dördüncü gün Maraş
beylerini tutdular. Zülkadiroğlu’nu zincir ile bağladılar. Erciyes
bey’i Evran Bey’i yirmi bin er ile Bulgar askeri tutup zincire çektiler.
İbn Mehmed ve Esen ve Bahtiyar kaçıp gittiler.

Karamaniler cümle rızklarını yağma eylediler. Sultan emir eyledi.


Bârgâh (çadır) kurup cümle beyler gelip sağ ve sola oturdular.
Kayseriye kapılarını açıp Moğol Bey’i Hızır Bey gelip sultanla
buluştu. Sultan dîvan edip altmış yedi bin er gelip karar kıldılar.
Cümle ulemâ, fuzalâ, fukarâ, beyler ve vezirler, Süleyman Paşa,
Mahmud Paşa, İsa Paşa, Halil Paşa ve Emirşâh ve Kutlu Bey ve
Oğuz Hân, Mukbil ve Rüstem geldiler. Alâaddin emr eyledi. Maraş
beylerini getirdiler ve Erciyes beyini190 getirdiler.

Sultan buyurdu: Ellerinin bendlerini çözüb hil’at verdiler.

Sultan eydür (dedi ki): Ey Şâh-ı Maraş! Niçin (ibn) Mehmed’in


sözüne uyup benimle cenk eyledin?

Melik Nâsır eydür (dedi ki): Ey Şâh! Hata benden. Sultan kerem
edip yine mülkünü kendiye (kendisine) teslim eyledi.

190
Beylerini (Ali Emiri)
207
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Erciyes bey’i Evran Bey’i azâd eyledi. Ahid-nâmeler yazıp Melik
Nâsır’ı yine Maraş’a gönderdi. Evran Bey ziyafet edip bir ay
Kayseriye’de ayş ü safâ eylediler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Esen ve ibn Mehmed ve Bahtiyar


kaçub Tarsus’a geldiler. Yahşihan’a ızdırap edip (kederini anlatıp)
sekiz bin asker dahi Bulgar’dan cem’ edip (toplayıp) Esen ve ibn
Mehmed serdar (komutan) olup Larende’ye geldiler. Etrafını yıkıp
yakıp yağmaya başladılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan gitdiği vakit, Hacıbeyleroğlu


Süleyman Paşa’yı yerine koyup beş bin er ile ile gitmiş idi.
Süleyman çıkıp cenk edip sınıb (dağılıp, yenilip) Larende’ye içeri
girip Konya’ya Davud Bey’e haber gönderdi. Davud Bey,
Turgudoğlu’nu alıp sekiz bin er ile alıp Larende’ye geldi. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), İbn Mehmed ve Esen şehrin üstüne gelip
Davud Bey, Süleyman Paşa, Turgudoğlu, Emir Musa’nın Karaman
namındaki dilâveroğlu çıkıp bunlarla yedi gün cenk eylediler
(savaştılar).

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan, Larende’ye düşman


geldiğini duyup ve hemen derya gibi asker çekip (hazırlayıp)
gelmeye başladı. İbn Mehmed’e gafil olma Karamanoğlu geliyor
diye haber erişti. Bir gece kaçıp Tarsus’a geldi. Yahşi Hân’a geçen
kıssayı haber verdi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Alâaddin Larende’ye gelip düşmanı


bulamadı. Beyleri istikbâl edip (karşılayıp) ibn Mehmed’in gelip
cenk edip gene kaçtığını dediler.

Sultân eydür (dediki): Ey beyler! Dönmezem ta düşman ile


buluşmayınca deyip kırk yedi bin er alıp Mir Musa’yı şehirde koyup
(bırakıp) ılgar edip (atını hızla sürüp) Tarsus’a geldi. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), ibn Mehmed’e, Esen’e ve Bahtiyar’a, Yahşi Han’a
208
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
haber erişti ki, Karamanoğlu Alâaddin geldi. Ama ejder gibi geldi,
dediler. Ne kadar Varsak ve Bulgar askeri varsa cem’ edip
(toplayıp), Bulgar Dağı’nın dibinde buluşdular. Öyle uğraştılar ki,
sahra hây hûy ile doldu. Üç gün üç gece cenk oldu. Zulmetde
(karanlıkta) birbirini göremediler. Toz cihanı bürüdü. Yağmur
yerine kan yağdı. Gövdeler dağlar gibi yığıldı. Varsak taifesi sınıp
(dağılıp, yenilip) Bulgar’a (Bulgar Dağına) çıkdılar. Sultan Tarsus’u
zabt edip yetmiş bin er ile cümle bârgâh (çadır) kurup kondular
(yerleştiler). Sahra bârgâhla (çadırla) doldu.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan bir ay cenk eyledi. Bulgar
(Dağı) katı sarb dağ olmakla düşmanın hakkından gelmediler.
Akıbet müdara edip (yüzüne gülüp), Yahşi Han’a ve Esen’e ve
Bahtiyar’a, Oğuzhan’a mektup yazıp uğurdan (gizliden) gönderdi.
Dedi ki: Vallahi size yine mansıbınızı (makamınızı) vereyim. Benim
düşmanım ibn Mehmed’dir. Ben hakkından gelirim. Siz gelin gidin,
dedi. Bu üç bin er bir yere gelip müşavere kıldılar (konuyu
görüştüler).

Dediler ki: Alâaddin ahdine dürüstdür. İbn Mehmed, bir devleti


dönmüş (bahtı dönmüş, yıldızı sönmüş) kimesnedir (kimsedir). Biz
andan ötürü Karamanoğlu ile cenk edip bozuşmak ne lazımdır. Bir
mektup yazıp sultana gönderdiler.

Dediler ki: Sen yerinden gitme. Larende yüzüne asker gönder biz
Moğol beyleriyle ibn Mehmed’i tutup ele verelim. Alâaddin,
Mukbil’i ve Rüstem’i ve Gökezoğlu’nu, yirmi bin er ile Larende
cânibine (tarafına) gönderdi. Moğol beylerini Muga tarafına
gönderdi. Oğuzhan’la, Mahmud Paşa’yı Ereğli yüzüne gönderdi.
Bulgar Dağı’nın ne kadar yolları var ise bağladılar. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), bir gün ibn Mehmed dîvan edip cümle beylerini bir
yere cem’ edip (toplayıp) müşavereye başladılar.

209
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Yahşi Han eydür (dedi ki): Ey Şâh-ı Rum! Bu dağda ne zamana
değin otururuz?

Bundan (buradan) geçip Zengan Çeşmesine konalım (yerleşelim).


Eğer sultanın askeri gelip cenk ederlerse cenk edelim. Burayı makul
(uygun) görüp, göçüp Çeşme-i Zengan’a gelip kondular (yerleştiler).
Esen, uğrun (gizlice) sultana haber gönderdi: Tez gelip erişesin,
dedi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), sultan askerini sekiz bölük edip
Davud Bey’i bir cânibden, Ali Bey’i bir tarafdan gönderdi. Ve sair
beylerin her birini bir cânibden gönderip sultan dahi bir cânibden
(taraftan).. Bir seher ibn Mehmed’in askerin çevirip hây hûy dünyayı
tutdu. İbn Mehmed onu gördü. Bölük bölük etrafını asker almış.
Cümle Rum askeri ile süvar olup (atına binip) cenge başladı. Onu
gördü ki cümle Varsak ve Bulgar askeri sultan cânibine geçip
ayağına düştüler, özür dilediler.

İbn Mehmed, Babuk Han oğlu’na, Galinca’ya eydür (dedi ki):


Varsak beyleri, Yahşi Han ve Moğol ve Esen ve Bahtiyar bizden yüz
çevirip sultan cânibine (tarafına) döndüler. Hal nice olur, dedi.

Babuk Han oğlu eydür (dedi ki): Cümle Moğol askeri ile uğruna
çalışırız dedi. El-hâsıl, Karaman askeri tiğ (kılıç) çekip Rum askerin
ortaya aldılar. İki asker derya gibi çalkandı. Kılıç yıldırım gibi
yalpıdı (parladı). Kan ırmak olup aktı. Ok ve taş yağmur gibi yağdı.
Meydan haşr ü neşre (ölümden sonra toplanılan yere) döndü. Üç gün
üç gece cenk oldu. Leş dağlar gibi yığıldı. Dördüncü gün Mukbil
Rum askerini iki(ye) bölüp Rum şâhının tuğunu yıktı. Ondan sonra
Moğol’u muhkem kırdılar.

Babuk Han oğulları kaçtılar. Rum askeri kırıldı. Cümle rızk ve mal,
at ve katır, deve kaldı. Tabl u âlem yıkıldı. Sultan üstüne geldi.
Kimini yağma edip ve kimini hazineye aldılar. Ondan sonra sultan
kerr ü fer (vur kaç) ile Larende’ye geldi. Cümle halk şâdman oldular
(sevindiler). Yirmi gün oturduktan sonra geçip Konya’ya geldi.
210
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Tahta geçip cümle Karaman beylerini başına cem’ eyledi (topladı).
Kalkıp Hazret-i Mevlânâ’yı ziyâret eyledi. Ne kadar evliyâ var ise
ziyaret edip ondan sonra dîvan edip düşmana fırsat bulup dağıttığını
etrafda olan beylere mektupla bildirdi. Cümlesi Konya’ya geldiler.
Bir zaman ayş u nuş edip (yiyip içip) her birine yeni hüccet (senet)
verdi. Ali Bey’i, Hamidoğlu İlyas’a ve Teke Paşa’ya gönderdi. Sinan
Bey’i Osman’a gönderdi. Ve Firuz oğlunu ibn Eşref’e ve ibn
Menteşa’ya gönderdi. Şemseddin Bey’in bir oğlu kalmış idi. Âkil
dânâ (eşsiz bilgili) idi. Mahmud Paşa derlerdi. Sultan vezir eylemişti.
Sivas’a, Engüri’ye varınca onu gönderdi. Kayseriye beylerine
karındaşı Yakub’u gönderdi. Cümle Moğol beylerine Halil’i
gönderdi. Maraş’a Gökez oğlu’nu gönderdi. Germiyan’da ibn
Alişar’a Kosunoğlu’nu gönderdi. Birin birin (birer birer) gelip
Konya’ya cem’ olmağa başladılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Ali Bey bir gün, Hamidoğlu İlyas
geldi. İlyas istikbal edip (karşılayıp) şehrine getirip kondurdu
(yerleştirdi). Meğer gayetle bâde-perest (içmeyi sever) idi ve hem bir
kale yapmış idi, yer gök ortasında misli yoktu. Katı bî-nazir (benzeri
olmayan) kale idi. Nâmını Felek-i Âbâd ko(y)muş idi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hamidoğlu Ali Bey’e ziyafet


eyleyip Ali Bey Hamidoğlu’na sultanın mektubunu sundu. Okuyup
mefhumun (ne yazdığını) bildi. Kendini Konya’ya davet eylemiş idi.

İbn Hamid eydür (dedi ki): İnşâ-Allah varıp sultanın hâkipâyine


(bastığı toprağa) yüzler sürelim dedi. Ol zamanda adet bu idi ki
sultanın mektubunu getiren adama bin altın, bir at verirler idi. Eğer
vermezlerse asi derler idi. İbn Hamid mest-i müdam (devamlı
şarhoş) olmakla Ali Bey’e tamam hizmetin vermedi. Ali Bey
kakuyub (kızıp, darılıp) ondan geçip Teke Paşa’ya geldi. Teke Paşa
istikbal edip (karşılayıp) Ali Bey’i İstanoz’a götürüp muhkem
ziyafet eyledi. Ali Bey ibn Hamid’den şekva (şikâyet) eyledi.

211
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Râvi eydür (nakleden der ki): Teke Paşa, Hamidoğlu’nu sevmez
idi.

Ali Bey’e eydür (dedi ki): Ey Ali Bey! Sen ibn Hamid’den nice
riâyet umarsın (saygı beklersin)? Kendi namına hutbe okuttu ve
sikke urdu (para bastırdı). Sultana asi oldu, dedi.

Ali Bey eydür (dedi ki): Varıp sultana bu macerayı bildirmek gerek.
Gitmeyi yarağın (yararlı) gördü. Teke Paşa Ali Bey’e ve Alâaddin’e
çok pişkeş (hediye) verip Ali Bey’i gönderdi.

Ali Bey191 eydür (dedi ki): Ben dahi ardınca varırım. Sen varıp
Hamidoğlu’nun ahvalini (durumunu) bildir, dedi. Ali Bey, Teke
diyarından geçip göçe kona Konya’ya geldi. Gördü ki cümle etraf
beyleri hep gelmiş, Konya sahrasına bârgâh (çadır) kurmuşlar. Ali
Bey doğru dîvana geldi. İçeri girdi. Gördü sağ ve sol dolmuş. Moğol
Beyleri, Babuk Han oğulları gelip sultan günahlarını bağışlayıp yine
mansıplarını vermiş idi. Aydınoğlu gelmiş ve Saruhanoğlu gelmiş,
ibn Eşref, ibn Menteşa, ibn Bayburd, ibn Turğud, ibn Kosun, ibn
Elvan, ibn Kaya hep gelmişler. Maraş bey’i Melik Nâsır, Kayseriye
beyleri, Sivas beyleri cümlesi gelmişler. Sultan Alâaddin dört yüz
bey ile oturup musâhabet (sohbet) ederken Sinan Bey dahi içeri girip
sultana mektup sundu. Süleyman Paşa alıp okudu. Demiş ki:
Padişâhım bendeki verdiğin üç vilayeti Germiyanoğlu, elimden aldı
ve beni dokuz gün hapis eyledi. Ben dedim ki: Sultandan korkmaz
mısın? Dedi ki: Muradım sultanla cenge sebep olsun. Hamidoğlu ile
bir olup namlarına hutbe okutup ve sikke urdular (para bastılar).

Alâaddin mektubu duyup eydür (dedi ki): Bu mektup garazdır


(kindir). Osman ile aramıza adavet (düşmanlık) bırakmak ister.
Ancak ben ibn Germiyan’dan bu fiili ummazım (beklemem). Bizim

191
Ali Bey yazılmış ama sanki Teke Paşa’nın sözü olması lazım gibi duruyor.
212
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
onunla dayı192 yeğen davamız vardır ve hem onunla ve hemzadız
(birlikte doğmuşuz). Dedem Mehmed Hân babasına ol diyarı
bağışlamışdır. İbn Germiyan bizim iyilimize kemlik (kötülük)
eylemeye derin, dedi.

Mahmud Paşa eydür (dedi ki): Padişâhım eğer onda dostluk olaydı
cümle beyler geldi ol dahi gelirdi dedi. Bunlar bu kelamda iken Ali
Bey dahi Teke Paşa’nın mektubunu sundu. Açıp onu dahi okudu.
Mefhumun bildi. Sultan ta’accüb eyledi (şaşırdı). Yirmi gün sultan
fikre düşüp (düşündü) bunlara cevap vermedi. Zira mektupları
düzme anladı. Bir gün dîvan edip otururken Teke Paşa geldi diye
haber geldi. Sultan emir eyledi (verdi) cümle Karaman beyleri
istikbal eylediler (karşıladılar). Ol gün sakin olup ertesi dîvana gelip
çok pişkeş çekdi (hediye verdi). Hamid diyarında bir maldar (malı
çok olan) kimse var idi. Sinan Naib derlerdi. Teke Paşa ile geldi.
Sultan önünde yer öpüp ibn Hamid’den şikâyet eyledi.

Teke Paşa eydür (dedi ki): Padişâhım inan bu sözlere. Hamidoğlu


hain olmuştur ve diyarı fethe muhtaç olmuştur dediler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Nâ-hak (haksız) yere bunlar Hamid
diyarının harap olmasına sebep oldular. Komşu hakkını yerine
getirmediler, nice hileler eylediler. Sultanın gönlü olup asker cem’
eyledi (topladı).

Râvi eydür (nakleden der ki): Bir sabah dahi bu oldu ki bir iyi atı
var idi. İbn Hamid’e bir çavuş gönderip atı rica eyledi. Çavuş bile-
oturup bade ederken bir söz eyledi Bu söz güç gelip çavuşu bıçakla
(v)urub helâk eyledi. Sultan onu duyup gazaba geldi. Kırk bin er ile
geçip Karaağac’a otağını (çadırını) kurdu. Yedi gün sakin oldu.
Dîvan eyledi. Sağ ve sol(una) Karaman ve Sivas beyleri ve Türkmen,

192
Dayılık (Ali Emiri)
213
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Moğol, Bulgar beyleri dört dilâver, kırk müftü, şeyh ve âlim ve âbid
ve vezirler oturdu. Cümle yetmiş bin er cem’ olmuşdu.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): Ey şâh, derya gibi asker cem’ edip
(toplayıp) bu diyara geldik. Korkarım nâ-hak (haksız) yere diyar-ı
Hamid’i harap ederiz. Teke Paşa bunları sevmez, dedi.

Sultan eydür (dedi ki): Katı makul (kesin doğru) söyledin. Ben
tebdil-i suret edip (kılık değiştirip) Hamidoğlu’na varam (gideyim).
Eğer izzet ederse eyledi, eğer eylemezse cengimiz bakidir dedi.
Hemen tenhaca tebdil-i suret edip kırk dilâver (savaşçı) ile kapıcı
şeklinde azim eylediler (yola çıktılar). Bir gün Felek-âbâd’a193
geldiler. Sultân Felek-âbâd’ı seyr edip beğendi. Doğru atlarını sürüp
Hamidoğlu’nun sarayına yakın geldiler. Kapıcılar görüp içeri girip
haber verdiler. Meğer kendisi sultanın cenge gelecegini duymuş idi.
Kethüdasına sordu, gelen kimdir?

Kethüdası eydür (dedi ki): Gelenler Alâaddin’in kapıcıbaşısı imiş.

İbn Hamid eydür (dedi ki): Niye gelmişler?

Kethüda eydür (dedi ki): Öyle anladım ki sen, sultanın çavuşunu


helâk eyledin (öldürdün). Belki ki bunlar âl (hile) ile içerü girip seni
helâk edeler. Zira seni sultana hain anlattılar.

İbn Hamid eydür (dedi ki): Ya nice edelim?

Kethüdası eydür (dedi ki): Bunların elinde helâk olman aslı


yokdur. Er geç sultan seninle cenk eder. Hemen şehirliye emir
edelim, bunlara taş vursunlar (atsınlar). Sonu nice olursa çekevüz
(çekeriz), dedi.

193
Isparta Eğirdir
214
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Râvi eydür (nakleden der ki): Takdirin işi var idi. Onun içün ra’y-
i muhalif eylediler (olumsuz görüş belirttiler). Zira, ezel-i âzalda
(önceki zamanda) bu diyar harap olsa gerek idi. El-hâsıl-ı kelâm
(sözün özü), ibn Hamid emir eyledi (verdi). Alâaddin kırk adamıyla
dururken şehirli bir uğurdan öyle taş (v)urdular (attılar) ki, Alâaddin
uryan (çıplak) dört adamıyla kaçdı. Kalanını hep helâk eylediler.
Sultan, askere geldi olan macerayı bildirdi. Seheri (sabah erkenden)
tahta geçdi. Cümle Moğol, Türkmen, Kürd, Karaman beyleriyle
ulemâ ve fuzalâ ve müfti (müftü) ve şeyhleri cem’ eyledi (topladı).

Sultan eydür (dedi ki): Dedem Mehmed Bey, Hamid’i tabl ve âlem
sahibi eyledi. Ben bunların veli-nimetiyim. şehirli ve köylü cümle
bana asi olup taş vurdular (attılar). Bir diyar, şâhına asi olsa ne lazım
olur, dedi. Ulemâ fetvâ verdiler. Katliam edesin (hepsini öldüresin).
Cümle diyarını harap edesin dediler. Hemen emir eyledi. Yetmiş bin
Kürd, Türkmen, Moğol, Bulgar, Gülnar, Karaman askeri menzil be-
menzil derya gibi akıp Felek-âbâd’a geldiler. Bir zîbâ (süslü) kaledir
ki, her burcu âsmâna (göğe) çıkmış. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
İlyas bin Hamid, yirmi bin erle cenge çıkdı. Bulgar kavmi ileri varıp
bir fasıl (bir süre) cenk eylediler (savaştılar). Bulgar sındı (dağıldı).
Onu görüp yirmi bin Moğol yürüdü. Katı muhkem cenk eyledi.

Mukbil beş bin er ile ikdam edip İlyas’ın âlemi dibine varıp dedi ki:
Ey Hamidoğlu! Varan kapıcılara niçin taş vurdun? Onun birisi hod
sultan (sultanın kendisi) idi.

İbn Hamid (Hamid oğlu) eydür (dedi ki): Bilmedik. Takdir böyle
yazmış tedbirin faidesi yokmuş dedi.

Mukbil eydür (dedi ki): Gel şimdi yine sultanla buluş. Yazık, bu
diyarın harabına sebep olma, dedi. İlyas işitmeyip cenge mukayyed
oldu (devam etti). Bir hafta cenk oldu. Sekiz bin adam toprağa
düşdü. Hamidoğlu cenge takat (güç) getirmeyib kaçtı. Sultan emir
eyledi (verdi). On iki bin bina Hisar-ı Felek-âbâd’ı dibinden
215
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
yıktılar, yere beraber (dümdüz) eylediler. Şehri muhkem harap
kıldılar, katliam eylediler (herkesi öldürdüler), bî-nihaye
(nihayetsiz) adam kırdılar. Diyar-ı Hamid’i şöyle harap eylediler,
dünya dünya olalı böyle zulüm olmamış idi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hamid diyarının harap olmasına


sebep, Sinan Naib derler bir lâin (lanetlenmiş) oldu. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Sultan Alâaddin dönüp Konya’ya teveccüh
eylediğinde (yöneldiğinde) diyar-ı Hamid’i harap eylediğine
muhkem (çok) pişman oldu.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan ağladı ve ömrümde böyle bir
hata eylemedim, dedi. Döndü, Sinan Naib’e: Sen eyledin bunu,
Allahû Te’âlâ senin canını ala dedi. Hikmet-i ilâhî saatine rast geldi,
bindiği at Sinân Nâib’i yere vurup helâk eyledi. Hâsıl-ı kelam
(sözün özü) sultan Konya’ya gelip bir ay sakin olup ondan
Larende’ye gelip ayş u işrete (yiyip içmeye) başladı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Keykubad oğlu Alâaddin’in


Osman şahnası (subaşısı, asayiş memuru) idi. İnönü’nde194 sürüsü
gezerdi. Koyun, deve, at beslenirdi. Osman onlara müvekkil (vekil
tayin edilmiş) idi. Zira kâfir ol tarafa yakın idi. Gelip almasın diye
Osman’ı müvekkil (vekil) kılmışdı. Ol zamanını Alâaddin firar
eyleyip Karamanoğlu Mehmed Bey kendi beylerine vilayet tevdi’
eyledi. Osman gelip hürmet edip sultanın ne kadar sürüsü varsa
getirip muhâlefet eyledi (ona karşı koydu). Mehmed Bey dahi
Osman’a üç pare şehir bağışlayıp tabl ve âlem verip bey eyledi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Germiyanoğlu Alişar (Alişir) bir


gün Osman’ı tutup oğluyla hapis eyleyip sonra yirmi bin altın alıp
kendini azad edip oğlunu etmeyip âlemin alıp cümle vilayetini zabt
eyledi. Osman firar edip yedi nefer adamla Larende’ye gelip divana

194
Eskihehir’in bir bölgesi
216
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
girip dua edip eydür (dedi ki): Ey şâh-ı cihân-baht (bahtı açık)
deden Mehmed Han bana tabl ve âlem verip üç şehir bağışladı
idi. O zamandan beri hoş geçerdim (geçinirdim). Şimdi
Germiyanoğlu gelip cümle diyarımı yağma edip, oğlumu hapsedip,
yirmi bin altınımı alıp kılıcımla kâfirden aldığım diyarı bile elimden
aldı dedi.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): İbn Germiyan üç senedir bunda


(buraya) gelmedi. Hamid oğlu gibi o dahi hutbe ve sikke sahibi
olmuş ve hem dahi Osman senin deden çırağıdır. Bunun diyarında
Germiyan oğlunun medhali (etkisi) yokdur dedi.

Sultan eydür (dedi ki): Ya nice edelim (ne yapalım), birinin


diyarını harap eyledik daha acısı yüreğimizden çıkmaz. İbn
Germiyan ile hemzadız (birlikte doğmuşuz) deyip bir mektup yazıp
biraderi Davud bey ile Mahmud Paşa’ya verip gönderdi.

Osman’a eydür (dedi ki): Yürü varasın diyarına git. Görelim nice
olur. Senin diyarını ayırıp oğlunu halas ederiz dedi. Osman diyarına
gitti. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Davud Bey, Kütahya’ya geldi.
Alişar duyup istikbale (karşılamaya) çıktı. Davud Bey’i bir saraya
kondurup (yerleştirip) ziyafer eyledi (verdi). Davud Bey mektubu
sundu.

Demiş ki: “Ey ibn Germiyan! Benimle muradın cenk ise bildir. Eğer
değilse Osman’ın cümle esvabını (giysilerini) ve rızkını ve oğlunu
ve yirmi bin altın almışsın bunları geri veresin. Osman’la bizim
aramızda hakikat üzere dostluk vardır. Eğer inad edersen diyar-ı
Germiyan’ı cümle harap ederim, şöyle bilesin” demiş.

Alişar eydür (dedi ki): Ey Davud Bey! Osman’ın muradı bizi sultan
ile hasım eylemektir. Vallahi benim sultana hıyanetim yoktur.
Osman’dan ötürü bizi incitirse sultana layık değildir. Osman bi-
asildir (asil değildir). Kimseye yararı dokunmaz, deyip hemen
217
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Osman’dan aldığı altını, esvabını (giysilerini) ve oğlunu ve tabl ve
âlemini ve cümle diyarını Davud Bey’e teslim etti.

Davud Bey ondan geçip Osman diyarına gelip, Osman cümle


beyleriyle istikbal edip (karşılayıp), Davud Bey cümle emaneti
teslim edip, birkaç ziyafet edip, bir gün musahâbet (sohbet) ederken
Osman, Davud Bey’e eydür (dedi ki): Bir mahbube (güzel) kızım
vardır, adı Mihriali’dir. Muradım sultana vermekdir Lütf eyle var bir
tarik (yol) ile arz eyle, cariyeliğe kabul etsinler. Ve hem Moğol
beylerinden Engürü Bey’i Galinca bizi azim incitir. Senede yedi yüz
akçe alır, lütf edip sultana söyle. Bu belayı üzerimizden kaldırsın
dedi. Davud Bey gitmeği yararlı görüp Larende’ye gelip, divana
girip sultana Osman’ın mektubunu verdi ve kızı arz eyledi. Ve
zira makul gördüler. Sultan kırk katır mal ve kumaş ile Süleyman
Paşa’yı ve Mahmud Paşa’yı gönderdi. Bunlar Osman(‘ın) diyarına
gelip, Osman istikbal edip (karşılayıp) saraya kondurup (yerleştirip)
ziyafet eyledi. Kırk gün çeyiz dizip ondan Sivrihisar’a195 geldiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Kâfir âzim galebe edip ve bir
taraftan Moğol gelip yağma edip, firar edip (kaçıp) Sivrihisar’a
geldiler.Alâaddin’e mektup yazıp gönderdiler. Açıp okudu. Demiş
ki: Varmaya yol vermediler. Bir taraftan kâfir, bir taraftan Moğol
gelip cümle rızkımızı yağma eylediler. Firar edip (kaçıp) Sivrihisar’a
düştük. Germiyanoğlu dahi üzerimize gelmek murad edermiş demiş.
Sultan ahvali duyup gazaba geldi. Kırk iki bin Kürd, Türkmen ve
Moğol ve Gülnar ve Karaman (askeriyle) beylerini cem’ edip
(toplayıp) menzil be-menzil Turgud’a geldi. Yedi bin er ile Turgud

195
Sivrihisar, Eskişehir'in en büyük ilçesidir. Nasreddin Hoca, Yunus Emre, Aziz
Mahmut Hüdai, Hızır Bey gibi çok önemli Türk büyüklerinin bu ilçeden çıktığı
iddia edilmektedir. Ankara'ya 120 km. Eskişehir'e 90 km. uzaklıktadır. 1926'dan
önce Ankara'nın ilçesiydi. Sivrihisar 1289 tarihinde Osmanlı hakimiyeti altına
girdi. Bir müddet sonra, Osman Bey Sivrihisar’la birlikte bütün Eskişehir
çevresinin idaresini kardeşi Gündüz Bey’e vermiştir.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sivrihisar
218
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
oğlu istikbal edip (karşılayıp) Seydigazi’ye (Seyidgazi’ye)196
geldiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Germiyanoğlu sultanın geldiğini


duyup istikbal edip (karşılayıp) Seyidgazi’de buluştu. Pişkeş çekip
(hediye verip) özür diledi. Ondan Eskişehir önüne kondular
(yerleştiler). Sahra bârgâhla (çadırla) doldu. Sultan ibn Germiyan ile
yedi gün ayş u safâ eyledi. Mukbil’i ve Rüstem’i ve ibn Turgud’u
yirmi yedi bin er ile gönderip yağmaya gelen Moğol kavmine
Beypazarı197 ardında şebhun edip (gece baskını yapıp) dört dilâver
(savaşçı) ile zincir edip (zincire vurup) alıp sultanın nazarına
götürdüler. Dîvan edip ibn Germiyan on yedi bey’le divana geldi.
Osman dahi cümle tevâbiyle divana geldi. Cümle Karaman beyleri
dahi gelip Moğol beyleriyle Osman’ı sulh kıldılar. Bir daha diyar-ı
Osman’a geldiler. Bir hafta ayş u safâ edip Alâaddin Mihrialiye’ye
İvaz’ı, ibn Osman’a üç sancak vilayet ve tabl ve âlem verip kılıç
kuşatdı.

196
Seyitgazi, Eskişehir'in 43 kilometre güneyinde yer alan küçük bir ilçesidir.
İsmini, Arapların İslamiyeti Anadolu'ya yaymak üzere Bizans İmparatorluğu'na
karşı verdiği mücadelelerin birinde şehit düşen Battal Gazi'den alır.
197
Beypazarı, İç Anadolu Bölgesi'nde Ankara'ya bağlı bir ilçedir. Ankara'nın 98
km. batısında, denizden ortalama 700 m. yüksekliktedir. Ankara'nın
kuzeybatısında, Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alır. İlçe ve çevresinde yapılan
kazılarda bulunan eşya ve paralar üzerinde yapılan incelemeler sonucunda ilçenin
Hitit, Frig, Galat, Roma, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarına ev sahipliği yaptığı
anlaşılmaktadır. Osmanlı Devleti'nin toprak rejimi ve askeri sisteminin bel
kemiğini oluşturan tımarlı sipahi merkezleri'nden birisi olan Beypazarı, yöredeki
sipahi beyine ve ticari, ekonomik hayatın yoğunluğuna istinaden Beğ Bazarı diye
adlandırılmıştır. Beypazarı, Türklerin Anadolu’ya egemen oluşuyla Türkmen
boylarının da yurdu olur. Bu boylardan en önemlisi Kayı Boyu'dur. Selçuklu
Sultanlığı kendilerine yurt olarak yer göstermiş, Gazi Gündüzalp yönetiminde ilk
önce Ankara civarına yerleşmişlerdir. Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman
Bey'in dedesi Gazi Gündüzalp'in mezarı Beypazarı'nın Hırkatepe Köyü'ndedir.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Beypazar%C4%B1
http://www.ankara.gov.tr/beypazari
219
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Râvi eydür (nakleden der ki): Eğer Germiyan ve eğer Moğol,
Alâaddin huzurunda ahd eylediler ki bir daha ibn Osman’ın vilayeti
üzerine varmayalar. Sultan cümle Moğol’u azad eyledi (serbet
bıraktı). Ondan sonra Larende’ye geldiler. İbn Germiyan’ı da
Larende’ye getirip kırk gün düğün eylediler. Cümle etraf beyleri
geldiler. Sarıhanoğlu, Aydınoğlu, Menteşa ve Eşref ve Kayseri
beyleri ve cümle Moğol beyleri Larende sahrasını bârgâh (çadır) ile
doldurdular. Kırk gün ayş u işret edip (yiyip, içip) bir saat-i
mübarekde sultanı gerdeğe koydular. Bir oğlu vücuda geldi. Adını
Sultan Mehmed koydular. Ertesi hamam gidip bir bağ köşesinde
ayş u safâ eylediler (yiyip içtiler). Bir gün dîvan edip Karaman,
Kayseri ve Sivas beyleri ve ulemâ ve şeyh ve müftü ve vezir oturup
musahâbet (sohbet) ederken iki Yahudi içeri girip sultan önünde baş
koydular. Sultan bildi ki Safed’e198 giden biridir. Malumdur ki bir su
içinden bir mağaraya girip, bahçeye çıkıp, kırk kubbe görüp, dört
yüz tabut görüp her bir tabut içinde bir kitab bulup, kitabın birisini
alıp, mağaradan taşra (dışarı) çıkıp, kimse okumaya kadir olamayıp,
bir pir düştü ki Safed’de iki yüz yirmi yaşında bir Yahudi vardır,
Uğruş derler. Bu kitabı okusa ol okur demişti. Meğer ol pir idi ki
geldi. Alâaddin görüp şâd (memnun) oldu. Kitabı getirdiler.
Yahudi’nin eline verdiler. Alıp mütalaa eyledi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Alâaddin, yedi vezir, iki yüz yirmi
er, kırk yedi müfti ve şeyh ve kadı ve âlim ve müşair ve müneccim
oturup kitaba kulak vurdular (verdiler). Demiş ki: “Ey bilip, okuyup
bilesin ki taife-i Yunan üç nev’idir (çeşittir). Evvelki (ilk) nev’i
Batlamyusilerdir.199 Dört yüz kişidir. Bunlardan evvel gelen

198
Safed, İsrail'de, Kuzey Bölgesinde bulunan bir şehirdir.
199
Geç İskenderiye Dönemi'nde yaşamış (M.S. ikinci yüzyılın birinci yarısı) ünlü
bilim adamlarından birisi de Batlamyus'tur. Hayatı hakkında hemen hemen hiç bir
bilgiye sahip değiliz. Müslüman astronomlar 78 yaşına kadar yaşadığını söylerler.
Belki Yunan asıllı bir Mısırlı, belki de Mısır asıllı bir Yunanlıdır. Yunanca adı
Ptolemaios'tur, ama harf uyuşmazlığı nedeniyle Ortaçağ İslâm Dünyası'nda
Batlamyus diye tanınmıştır.
220
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Takyanus’dur.200 Bunlara baş olan Hürmüz201 hâkimdir. Aharı
(kalanı) İskender’dir.202 İkinci nev’i Yunan hâkimdir. Aharları
(kalanları) Eflâtun-ı sânidir. Üçüncü nev’i İbtahişi’dirler. Aharı
(kalanı) Kayserilerdir. Bunların tahtları Tarsus’dur. Yaylağı Sis
vilayetindedir. Ekseri Bulgar Dağında perveriş olmuşdur
(yetişmiştir).

El-kıssa râvi eydür (der ki): Tufan-ı Nuh’dan (Nuh Tufanı’ndan)


sonra gelen Keynanos’dur. Altı yüz yaşında idi. İlim-i hikmetde
efzun (çok fazla) idi. Yirmi altı Peygamberimize hizmet eylemişdir.
İki oğlu var idi. Birinin adı Hürmüz idi. Bunlar gelip diyar-ı Rum’u
ve Magrib’i gezdiler. Cümle halkı şekâvet üzere görüp istediler ki
Hind’e gideler. Hazret-i Hızır bunları Kûh-i Bulgar’a (Bulgar
Dağına) çıkarıp bir dağ yarığından içeri koyup bir bahçe gördü ki âb-
ı hak ve bâd-ı nebat ve meyvesi hikmet üzere idi. Hızır bunlara nice
ilim öğretti. Ve bu bahçede çok ilim tahsil ettiler. Kırk sene sakin

http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=2369
200
Kuran’da Ashab-ı Kehf’in hikayesi Kehf suresinde anlatılıyor. Ancak bu
hikayedeki gençlerin isimleri ve yaşadıkları döneme ait bilgiler bu surede değil
tefsirlerde geçiyor. Bu tefsirler ve diğer kaynaklara göre; putperestliğe karşı olan
6 genç, Takyanus adındaki bir kralın hükümdarlığı döneminde bir mağaraya
çekilmiş. Afşin’de yaşadığı rivayet edilen bu gençlerin 6’sı sarayda görevliymiş.
İşleri dolayısıyla krala oldukça yakın olan bu 6 gencim isimleri Yemliha,
Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş imiş. Kral Takyanus’un putperest
olduğu ve putperestliği kabul etmeyenleri öldürttüğü söyleniyor.
https://onlinebilet.com/bilgi/izmir/yedi-uyuyanlar-magarasi-ve-efsanesi
201
Ahura mazda, Zerdüştlüğün ilkelerinden birisidir.
Hürmüz Adası, Fars Körfezi'nde İran'a ait bir ada.
Hürmüz Boğazı, Asya'da bir boğaz.
Hürmüz Emirliği, 1050-1600 yıllarında İran'da hüküm sürmüş bir devlet.
https://tr.wikipedia.org/wiki/H%C3%BCrm%C3%BCz
202
İskender, asıl adıyla Makedonyalı III. Aleksandros ya da yaygın adıyla Büyük
İskender, antik Yunan Makedonya krallığının kralı ve Argead hanedanlığının bir
üyesiydi. Milattan önce 356'da Pella'da doğdu ve 20 yaşında babası II. Filip yerine
tahta geçti.
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0skender
221
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
oldular. Larende’de bir şâh var idi. Adına Şâh Erlişan derlerdi.
Bunlar İdris Peygamber şeriatinden idiler. Namazı maatla-i
Hurşid’de (güneş doğumunda) eda ederlerdi. Bir battıdığı vakit, bir
doğduğu vakit kılarlardı. Kışlakları Tarsus, yazlıkları Karaman idi.

Râvi eydür (naklden der ki): Meğer Magrib’de203 bir taife var idi.
(Cemayor) derlerdi. Adam şeklinde yüzü kıllı, gözleri çini, başdan
ayağa sarı zağferan (safran) gibi, boyları altmış katış, dişleri
ağızlarından bir karış taşra (dışarı) çıkmış hançer gibi idi. Birer
tennûre204 bağlanırlardı. Gayrı esvab (kıyafet) giymezlerdi. Birer
harbeleri (süngüleri) var idi. Taşa geçerdi. Magrib’den çıkıp diyar-ı
Rum’a gelip zabt ederler, kimse cenge kadir olamadı. Ersiyan Şâh
cümle taifesini alıp yüz bin adam ile Bulgar Dağına çıkıp öyle
tedarik eyledi ki gemiler düzüp cezirelere (adalara) gideler. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), taife-i Cemayor, Rum kavmini esir edip
kullandılar. Bunlar it gibi çiftleşirlerdi. Bir avrata yüzü aşardı. Kendi
kızına, ve oğlu anasına aşardı. Cimaya gayet mukayyed (düşkün)
oldular. Allahû Te’âlâ bunlara bir maraz verdi ki cümlesi cüzzam
zahmetine uğradılar. Yirmi sene diyar-ı Rum’da sakin oldular.

Râvi eydür (nakleden der ki): Ersiyan, Kalmun, Batlamyus yüz bin
er ile Cemayor taifesi ardlarından erişip (yetişip) azim cenk ettiler.
Fakat cümlesi esir oldular. Ersiyan Şâh’ı helâk eylediler
(öldürdüler). Kalmun’u, Batlamyus’u ahz edip (yakalayıp) haps
eylediler. Bu taifenin bey’ine (Racira) derlerdi. Batlamyus gördü ki
bu taife Frengi zahmetine (illetine) müpteladır. Batlamyus Racira’ya
eydür (dedi ki): Şâh’a söyle beni azad eylesin (serbest bıraksın)
Bulgar Dağına çıkalım, onda bir ot vardır, alalım. Cümle zahmeti
İnşâ-Allahû Te’âlâ def’ edelim dedi. Racira gelip (Avdos) şâh’a
dedi. Şâh bunları azad edip Bulgar’a çıkıp, ol nebatı bulup tımar

203
Kuzeybatı Afrika bölgesi
204
Mevlevî dervişlerinin de giydikleri kolsuz, yakasız, bel kısmı kırmalı ve dar,
belden aşağısı geniş, yırtmaçlı etekleri ayaklardan biraz yukarıda, iki parçadan
ibâret giyecek.
222
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
eyledi (temizledi). Cümle iyi oldular. Cümlesini azad edip Bulgar
Dağını mekân edinip matla-ı Hurşid’e (güneşin doğuşuna karşı) her
gün ibadet ve tevhid ederlerdi. Hudâ’dan âlem güm güm gümledi.
Yirmi sene bu dağda ibadet ettiler. Burada bir mağara var idi. İçinden
su çıkardı. Batlamyus ve Kalmun ger gün o mağaraya gelip su çıkan
yerde ibadet ederlerdi. Bir seher Batlamyus yine ibadet etmeye geldi.

Gördü ki; bir aksakallı adam oturmuş, Allahû Te’âlâ’ya niyaz eder.
Batlamyus gelip dizin uyup (dizini kırıp) Keynanos ahvalini sordu.
Başından mürur eden (geçen) ahvali hikâyet edip Keynanos
Batlamyus’u alıp suya yarığından içeri koydu. Ama Batlamyus
yaşmağını mağarada koyup yalın ayak gitti. Bir göle çıktılar. Gölden
bir bahçeye çıktılar. Hemen Cennete benzer. Batlamyus gelip
Hürmüz, Yunan buluştu. Üç sene bunlar ile sakin olup her gün
pınarın kenarında ibadet ederlerdi. Bir gün Batlamyus gezerken bir
pınarın kenarında uyudu. Vak’asında bir aksakallı pir bir cam
(kadeh) sundu alıp içti. Uyandı gördü ki; her ne kadar ot var ise
kendine söyleyip ben filana dermanım dedi. Batlamyus taaccüb edip
(şaşırıp), kalkıp Keyynanos, pir’e (ihtiyara) gelip vak’asını
(başından geçenleri) beyan eyledi. Pir şâd olup eydür (dedi ki): Ey
Batlamyus! Sana cam (kadeh, içecek) veren Hızır’dır. Bihamdullah
cümle hikmet sana keşf oldu dedi. Kırk gün dahi riyaset eyledi
(inzivaya çekildi). Bir gün seher zamanında Hazret-i Hızır gelip
çağırdı ki: Ey Keynanos! Şim(di)den geru ve taşra (dışarı) çıkın.

Allah’ın emri böyledir. Batlamyus’u padişâh eylesin dedi. Yunan’ın


eline bir kitap verdi. İlm-i hikmet beyan eder. Ve bir kadeh verdi.
Nûş etti (içti). Kitabın mefhumun beyan oldu. Bu kitap ile İlm-i
hikmeti205, Yunan bildi ve gayrılara (diğerlerine) bildirdi. Cümle
Rum ve Magrib ve Ermen’i ve Şam ve Arap ve Acem sekiz yüz sene
bu lisanı söylemişdiler. Ve bu mezhebi ahz ettiler. Yunan ile Yunan
mezhebi oldu. Hürmüz halka dahi bir kadeh sundu. İçti ve gözüne

205
Düşünce bilgisi, felsefe
223
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
bir sürme çekti. Gözünü açtı. Allahû Te’âlâ’nın emriyle perde
kalkdı. Yerde ne mikdar dekaik (ayrıntı) var ise bildi. Ve ma’denleri
bildi, Hindî (Hindistan’ı)206 gördü ve dilini bildi. İlm-i rasad207 icat
eyledi. Talim ilmini ve simya ve kimya ilmini bildi. Batlamyus’a ilm
ü hikmeti bildirdi. Bunlar ondan sonra mağaradan taşra (dışarı)
çıktılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Batlamyus gaib olup (kaybolup)


Kalmun gelip mağarada yaşmağını bulup, kendini bulamayıp üç
sene ağladı. Her gün su kenarında ibadet edip karındaşını anıp
ağladı. Bir gün seheri Kalkun mağaraya gelip gördü ki dört adam
ibadet eder. Bir pir (ihtiyar) gördü. Yanında Batlamyus’u görüp
feryâd edip, seğirdip (çabuk davranıp), bağrına basıp ağladı. Hali
hatırını su’al etti (durumunu sordu). Macerayı ve pir’in (ihtiyarın)
kim idüğini (olduğunu) ve oğullarını bildirdi. Keynanos ve Yunan
Hürmüz’ü alıp Cemayor taifesi arasına götürrdü. Yüz kırk bin adam
idi. Bunlar Yunan’ın mezhebini kavl ettiler (sözleştiler). Ve kitapda
beyan olunan lisanı söyleşdiler. Bir rivâyet dahi budur ki Cemayor
taifesi bizim lisanımızı bilmesin dediler. Yunan bir dil peydâ eyledi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Cemayor taifesinin elinden halk âciz
kalmışlardı. Eğer avratları ve eğer oğulları ve eğer kendileri hizmet
ederlerdi. Aşikare cima’ ederlerdi. Şeriat, tarikat bilmezlerdi. Yunan
zuhur edip Rum ve Magrib Ermenistan, kavmi dediler ki üç pir zuhur
eylemiş (çıkmış). Kavmi ve mezhebleri varmış, deyip cümle cümle
firar edip (kaçıp) geldiler. Altı kere yüz bin (600 bin) adam biriktiler.
Yunan mezhebini cümle kabul ettiler. Yunan lisanını söylediler.
Batlamyus bunlara şâh oldu. Hürmüz’ü ve Kalmun’u vezir eyledi.
İbadet böyle idi ki günde dört kere bölük bölük olup ibadet ve tevhid
ederlerdi (Allah’ı birlerlerdi). Bir akşam, bir sabah namaz kılarlardı.
Şemsin matla’ına (güneşin doğuşuna) karşı Bulgar’dan inip Tarsus’u

206
Bu kelimenin cinleri gördü, dilini bildi olarak okumak da mümkün.
207
Gökyüzünü gözetleme, uzay bilimi
224
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
taht eyledi. Sis şehrinden azim cem’iyyet eylediler. Altı kere yüz bin
er cem’ olup (toplanıp) cümle Yunan mezhebin üzere ibadet
eylediler. Hazret-i Adem’in kendilerinin zamanına gelince ne kadar
Peygamber geldi ise iman getirdiler. Hürmüz Pir’in dininde ne kadar
define var ise hep çıkarıp bunlara bezl eyledi (bol bol verdi). Öyle
gani (zengin) oldular ki altın, gümüş giydiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Altı kere yüz bin er Batlamyus’un
başına cem’ olup (toplanıp) dediler ki: Bir alay malumun elinde nice
zebun (perişan) oluruz. Hürmüz ve Yunan eydür (dediler ki): “ya
nice edelim. Bir alay zalim din ve iman bilmezler her birisi bin
batman taş atar. Rum taifesi onlara takat getiremez.”

Hürmüz eydür (dedi ki): “Cümle askerimizi cem’ edip (toplayıp)


Larende sahrasına varalım. İnşa-Allah ben onlar ile cenk ederim
(savaşırım).” Cümle altı kere yüz bin er cem’ olup (toplanıp)
Larende sahrasına kondular (yerleştiler), cenge hazır oldular. Her
biri bin batman taş atardı. Altmış arşın kamet çekerlerdi (boyu
vardı). İkişer batman demirden birer harbeleri (süngüleri) var idi. Bir
tanesi cümle Rum askerini kırmaya kadir idi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Hürmüz hâkime dediler ki: Cemayor kavminden kırk
kimse gelsealtı kere yüz bin Rum askerini dağıtır. Hürmüz
Batlamyus’a eydür (dedi ki): Onlarla been söyleşirim, sen
askerinle safâda (rahat, huzurlu) ol. Cemayor kavmi üç yüz pehlivan
cem’ edip (toplayıp) gönderdiler. Serdarlarına Cablos derlerdi.
Altmış arşın kamet çekerdi (boyu vardı). Hasıl-ı kelam (sözün özü)
bu üç yüz Cemayor Rum askerinin üzerine gelip birisi şöyle çağırdı
ki yer gök zerzeleye vardı. Biri taş attı.

Sekiz yüz adam helâk oldu. Batlamyus ve Yunan ve Hürmüz ve


Kalmun ve Keynanos askeri taşra (dışarı) çıkıp karşı vardılar.

225
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Simyâ208 kuvvetiyle bunların her biri öyle büyük göründüler ki her
biri yüz seksen arşın kadd ü kamet çeker (boy posları var idi).
Birisinin budu yüz Cemayor gövdesince göründü. Şekilde
(görünüşte div (dev) şeklinde göründüler. Cemayorlar bu beş
kimsenin mehabetine (korkusuna) takat getiremeyip (güç
yetiremeyip) firar ettiler (kaçtılar). Gelip şâhlarına haber verdiler.
Cemayor Şâh’ı emir eyledi. On dört kere yüz bin Cemayor cem’ oldu
(toplandı). Evvelce şehri bırakıp Rum askerinin üzerine geldiler.
Gördüler ki bir azim (büyük) sahra. Bir büyük su akar.

Rum askeri şark cânibinde, bunlar garb tarafına konup, suyun arzı
(genişliği) gayet büyük olmakla geçilemeyip sabah oldu. Azim cenk
eylediler. Akşam oldu. Rum askeri merak edip Sis sahrasına eriştiler.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), Cemayor kavmi askerini firari
(kaçarken) görüp menzil be-menzil aralarınca kovup (kovalayıp) Sis
sahrasında mukabil olup (karşısına çıkıp) yirmi gün cenk eylediler.
Hürmüz kırk bin adam alıkoyup Batlamyus ve Yunan’ı ve Kalhun’u
ve Keynanos’u yedi kere yüz bin askerle Rum’a gönderdi. Bunlar
gelip kimi Larende’de, kimi Tarsus’da, kimi Magrib’de sakin oldular
(yaşadılar). Batlamyus Larende’ye geldi. Kalmun Tarsus’da sakin
oldu. Yunan Hâkim Konya’ya gitti.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hürmüz kuvvetiyle kırk bin adamı
altı kere yüz bin adam miktarı gösterip Cemayorları on dört kere yüz
bin er ile kırıp Remle sahrasına götürdü. Ol gece Hürmüz, Rum
askerini alıp Rum’a kaçtı. Cemayor’lar yine ardlarınca gitmek
dileyip yürüdüler, kum deryasına (denizine) gark olup helâk oldular.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), Hürmüz Larende’ye gelip, diyar-ı
Rum ve Magrib ve Ermenan’a Batlamyus şâh oldu. Yunan Hâkim
dilini söylediler (konuştular). Yunan mezhebini ahz ettiler (kabul

208
Önce harflerin ve sayıların yaratıldığını ve bunların birtakım gizli kuvvetler
taşıdığını kabul edip bu gizli kuvvetleri, harflerin sırlarını, varlığı meydana
getirirken dizildikleri sırayı ve birbirleriyle bağlarını bilme ve bu yolla yaratılmış
şeyler üzerinde tasarruf edebilme ilmi. http://www.lugatim.com/s/simya
226
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ettiler). Çok zalim bağladılar. Demişler ki: Konya’yı, Larende’yi
Tarsus’u, Silifke’yi, Sis’i, Antalya’ya varınca Yunan, ilm-i hendese
ve ilm-i rasad kaidesi üzere bunları bina eyledi. Yunan Hâkim
neslinden dört yüz hâkim geldi. Ahârı (diğerleri) Eflâtun namında
Batlamyus neslinden dört yüz hâkim ve hem padişâh geldi. Ahârı
(diğerleri) İskender’dir. Cümle hâkimeye serdar olan Hürmüz
hâkimdir. Danyal ve Camasb Yunan evladındandır. Keynanos cümle
adamıyla Bursa’yı mamur eyledi. Persi’den galattır (İran’dan
hatalıdır). Aristo, Yusanus, İlyalos, Herakl209 bu nesilden geldi.
Bunlara İtahiler (veya eytahiler) derlerdi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Batlamyus şâh olup cümle Ermeni
diyarını ve Rum diyarını zabt eyledi. Ol kadar define ve maden
çıkardı ki cümle askeri altın, gümüş giydi. Yün on yıl padişah oldu.
Ondan (sonra) vefat edip yetmiş yıl Yunan Hâkim şâh oldu. Kuvvet
bulup on dört pare şehir bünyad eyledi (inşa etti). İstanbul’da sakin
oldu. Hemen bir kasr bünyad eyledi (inşa etti). Kostantin onun
evladlarından geldi. Yunan vefat edip, Eskilan Hâkim yerine şâh
oldu. Larende’de oturdu. Batlamyus oğlu Emtar’ı vezir eyledi.
Eskilan dahi vefat edip oğlu Keytanos şâh oldu. Hürmüz sağ idi,
vezir edip Antalya’yı ol bina eyledi. Onu taht edindi. Batlamyus oğlu
Emtar vefat edip oğlu Keytas’a Tarsus’u verdi. Gâh Larende’de, gâh
Silifke’de oturdu. Antalya’da Keytanos vefat edip oğlu Memrayim
şâh oldu. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Tarsus’da Keytanos vefat
edip Eskilan yerine şâh oldu. Magib’e varınca hükm eyledi.

Dadnus gelip Eskilan ile cenk eyledi (savaştı). Eskilan Dadnos’u


öldürdü. Cümle mülkünü zabt eyledi. Dadnos’un Rum namında bir
oğlu kaldı. Antakya’da şâh olup asker cem’ edip (toplayıp) hücuma
varınca (geçince) hükm eyledi. Erzurum şehrini mamur etti. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), Tarsus’da Baklanos Keynanos şâh oldu.

209
Yunan mitolojisinde Herakles Roma Mitolojisi'nde Herkül, Zeus ile Miken
kralının kızı Alkmene'nin oğludur.
227
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Azim asker cem’ edip (toplayıp) Erciyes Dağı’nın dibinde Rum’la
azim cenk eyledi. Sonra sulh oldular. Keytos Silifke’yi azim (büyük)
şehir eyledi. Vefat edip oğlu Umran yerine şâh oldu. Cümle diyar-ı
Rum’a hükm eyledi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hürmüz sekiz yüz sene yaşadı. Sis
şehrinde sakin oldu. Camasib Hâkim zamanına erişti. Danyal kırk yıl
hizmet eyledi. Hürmüz hükemanın (hakimlerin) ulusu (büyüğü) idi.
Talyun Şâh oğludur. Çakinos şakirdidir (öğrencisidir). Ciznik
taifesindendir, Dalyanos oğludur. Kiyanos oğlunun oğludur.
Dakyanus zuhur edip Tarsus şehrini taht edip, yüz otuz sene şâh
oldu. Talimun’u ve Calinus’u vezir eyledi. Keynanos’u vezir eyledi.
Çok askere malik olup tanrılık davasın eyledi. Asker çekip
(hazırlayıp) Silifke’ye gelip Ümran’ı tutup haps eyledi. Arz-ı Rum
(Erzurum) üzerine vardı. Rum firar edip (kaçıp) İstanbul’a varıp
şehri mamur edip mekân edindi. Ve Ekyanus ile sulh eylediler. İki
yüz yıl şâh oldu. Cümle Rum ve Yunan’ı zabt eyledi. Dimaşk (Şam),
Magrib, Ermen ve Freng’i zabt eyledi. Calyanos oğlu Talyonos ve
Keynanos bunları vezir ve hâkim eyledi. Rum İstanbul’da vefat edip
oğlu İlyanos şâh oldu. Vezirine İlyas derlerdi. Yunan mezhebini
tutarlardı. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Vakyanus cihanı Firavun
gibi dalâletle (sapıklıkla) doldurdu. Her kande (nerede) gitse bin
katır altın çekerdi. Bir kemer yaptırmıştı. İki yüz batman bir taşı
malik zincirle asmıştı. Bir adama siyaset etmek dilese taşın altına
getirip taşı kemerden salıverirlerdi., inip helâk ederdi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Bursa’da Keynanos Hâkim oğlu


Sehim şâh idi. Vakyanus’a asi olup, Vakyanus asker gönderdi.
Bozdular, helâk etmek için kemerin altına götürdüler. Vakyanus dahi
kemerin altına gelip yukarı bakarken hikmet-i ilahi zincir kırılıp
Vakyanus firar edemeyip (kaçamayıp) taş inip yani helâk eyledi.
Sehim’i azad eylediler. İstanbul’dan Rum oğlu İlyanos’u getirip şâh
eylediler. İlyanos adalet edip Ümran’ı hapisden çıkarıp azad edip
(sebest bırakıp) yine Silifke diyarını deniz kenarında olan kalelerle
228
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
hep ona verdi. Cümle Rum ve Magrib ve Ermen ve Dımaşk (Şam)
yine Yunan mezhebini tuttular. İlyanus askeri İstanbul’da sakin idi.
Ümran çok yaşadı. İlyanus vefat edip oğlu Milton şâh oldu. Mısır
kavmiyle azim cenk eyledi. On bir sene hükm eyledi. Vefat edip oğlu
Firuz şâh oldu. Bu dahi ehl-i hikmettendir. Bunun zamanında
Acem’de Gerasb padişâh idi. Camasıb onun veziri idi. Buhtınnasır
ser-askeri (başkomutanı) idi. Buhtınnasır Bestan’a gelip cenk ettiği
vakit Rum şahı idi. Hâsılı vefat edip oğlu Misrayim şâh oldu. Bunun
zamanında Acem askeri gelip, zebun (perişan) olup haraç verdiler.
İskenderun’a gelince hasılı Misrayim vefat edip Nevruz’u şâh
eylediler. Nevruz’dan sonra Rum şâh oldu. Ondan sonra Meytun şâh
oldu. Bundan sonra Misrayim yine şâh oldu. Bundan sonra Filikos
meşhurudur. Bunun oğlu İskender Zulkarneyn’dir. Cümle âleme
hâkim oldu. Kavm-i Yunan İskender’de münkatı oldu (arkası
kesildi). Bunlardan İbtahilerdir.

Râvi eydür (nakleden der ki): Kalanlar Sokrat u Bukrat dört yüz
hâkimdir. Yunan Hâkim evladındandır. İskender
Batlamyusilerdendir. Hâsılı Sultan Alâaddin bin Halil bin Mehmed
bin Karaman, Yahudiden bu tevârihi (tarihleri) dinleyip dünya(nın)
fani olduğunu anlayıp cümle beylere destur verip hep diyarlarına
gittiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultanın, Osman oğlu kızından bir
oğlu olmuştu. Mehmed Şâh derlerdi. Katı bahadır oldu. On altı
yaşında dünyada ne kadar hüner varsa tahsil etmişdi. Okuyub
yazmada kâmil idi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), ibn Germiyân’ı
idlâl etdiler (doğru yoldan saptırdılar). Beyleri ve vezirleri dediler
ki: Sen Karamanoğlu’nun kulu değilsin, sen de bir padişâh oğlusun.
Diyarında Karamanoğlu namına niçin hutbe okutursun ve dahi ibn
Osman, Karamanoğlu’na kızını onun için verdi ki senin diyarını
elinden ala. Başın kıydın gör. Sonra cefâ (sıkıntı) çekersin dediler.
Muhkem ıdlâl ettiler (yoldan çıkardılar). Hemen Germiyanoğlu
Alişar başına on bin er cem’ eyledi (topladı). Diyar-ı Osman’a varıp
229
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
cenk eyledi. Bir oğlunu tutup hapis eyledi. Çok rızkını yağma eyledi.
Hamidoğlu İlyas Germiyan oğlunun sultanla adavet (düşmanlık)
eylediğini duyup çünkü mukaddem (önceden) kendisini Alâaddin
vilayetinden sürüp çıkarıp cümle diyarını harap eylemişti. Ol dahi on
beş bin er cem’ edip Karahisar’a geldi. Germiyanoğlu dahi kona
göçe Karahisar’a geldi. Meğer Sahib vefat eyledikden sonra idi.
Karamanoğlu zabt eylemişdi. Hamidoğlu gelip Alişar’la buluşup
Alâaddin’den şekva (şikâyet) eyledi.

Germiyanoğlu eydür (dedi ki): Varıp İshaklı’yı alalım, dedi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Alâaddin İshaklı’yı, Kalinca derler


bir Moğol beyine vermiş idi. Germiyanoğlu ve Hamidoğlu yirmi bin
er cem’ edip (toplayıp) gelip Kalinca’ya karşı çıkıp cenk eyledi.
Germiyanoğlu yeğin gelip Moğol askeri sınıp (dağılıp) kaçdı,
Akşehir’e geldi. Akşehir’de Alâaddin’in emmisi İmadeddin ve
Sadeddin otururdu. Kıssayı duyup on bir bin er ile karşı çıkıp İshaklı
ovasında rast gelip cenge başladılar. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
ibn Eşref ile Turgudoğlu bir yere gelip bir maslahat (iş) içün sultana,
Larende’ye gitseler gerek idi. Germiyan’ın Akşehir üstüne geldiğini
duyup cümle askerlerini cem’ edip (toplayıp) Akşehir’e cenge
gitdiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Germiyanoğlu Alişar cenk
ederken Sadeddin sınıp (dağılıp) kaçmakta iken Turgudoğlu ve ibn
Eşref (Eşref oğlu) askeri ile erişip (yetişip) tiğ (kılıç) çekip
Germiyanoğlu askerin(in) üstüne bıraktılar. İbn Eşref, bin yiğit ile
Germiyanoğlu’na yakın erişti.

Çağırıp eydür (dedi ki): Ey Germiyanoğlu! Kaçan (haçan-ne


vakit), şâh’a asi oldun, diyarına kasd eyledin, dedi.

Germiyanoğlu eydür (dedi ki): Onun içün asi oldum ki Osmân’ı


bir gedâ (yoksul, fakir) iken şâh eyledi. Aslı cinsi yok bir yörük oğlu
iken bey oldu, beyzadeleri (bey oğullarını) beğenmez oldu, ocak
erlerini incitir oldu. Karamanoğlu’na kızını vereli diyarlarımıza el
230
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
uzatır oldu. Ey ibn Eşref! Gel var, sultana nasihat eyle, ortamızdan
Osmanoğlu’nu kaldırsın. Vallahi bu yıldan sonra kendisinin diyarına
bile kasd eder, dedi. Sultan bilsin anlasın. Aydınoğlu ve Saruhanoğlu
ve Menteşaoğlu beş bin er ittifak eyledik. Osman’dan ötürü sultana
adavet (husumet, düşmanlık) ederiz. Zirâ bir bi-asildir (asil değildir)
dedi.

İbn Eşref eydür (dedi ki): Osman, Karamanoğlu ile ata oğul
da’vasını ederler ve üç pare şehir bağışladı. Sizin sözünüz garazdır
(kindir) dedi.

Germiyanoğlu eydür (dedi ki): Karamanoğlu Alâaddin bildiğinden


kalmasın. Biz, ibn Osman’ı tutup helâk ederiz ve cümle diyarını
harap ederiz dedi. Hemen kılıç çekip cenge başladılar. Bir tarafdan
Eşref ve ibn Turgud ve Ata Bey ve Sadeddin muhkem cenk kıldılar
(savaştılar). Yedi günden sonra Karaman askeri sınıp (bozulup,
dağılıp) kaçıp Konya’ya geldiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Germiyan, Akşehir’i zabt edip birkaç gün sakin oldu. Ilgın’ı bile zabt
eyledi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Larende’ye şekvacı
(şikâyetçi) erişti. Dediler ki: Ne yatarsın! İbn Germiyan, diyar-ı
Osman’ı yağma edip beş bin er ile Akşehir’i ve İshaklu’yu ve Ilgın’u
alıp Sadeddin geri Konya’ya geliyor dediler. Hemen Alâaddin,
karındaşı Davud Bey’i Larende’de koyup kendisi Konya’ya geldi.
Moğol beyleri ve ibn Turgud gelip istikbal edip (karşılayıp) sultan
konup (yerleşip) ahvali (durumu) sordu. İbn Eşref sınıp (dağılıp)
kaçtıklarını ve Osman hakkında ibn Germiyan’ın söylediklerini dedi.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): İbn Germiyan bu sözü yerinde


demiş dedi. El-hâsıl, sultan gazaba gelip eydür (dedi ki): Ahdim
olsun diyar-ı Germiyan’ı at ayağı altında koyayım, dedi, harap
edeyim dedi.

231
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Mahmud Paşa eydür (dedi ki): Padişâhım, eğer Osman hatırı için
edersen eyleme, zirâ Osman’da hakikat yokdur. Osman’ın zuhuruna
(ortaya çıkmasına) sen sebep oldun.

Eğer fırsat bulduğu gibi senin diyarına kasd eder. Eğer etmeyecek
olursa başım şart olsun, dedi. Cümle beyler bu söz hakdır(doğrudur)
dediler. Sultan fikre vardı. Bunlar sözde iken ibn Osman içeri girip
yer öpüp Germiyan’dan şekva (şikâyet) eyledi. Benim diyarımı
aldıktan sonra senin üç pâre şehrini aldı. Benimle husumet eder.
Senin kulun iken sana dahi kasd eyledi dedi. Lutf eyle Allah’ın
buyruğu üzre kızımı verdim, oğlumsun benim. Acımı bundan alıver
dedi ağladı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan emr eyledi, Mukbil ve


Rüstem otağını (çadırını) on bin210 asker ile alıp gitdi. Oğuz Hân ve
Emirşâh, Gülnar ve Bulgar askeriyle gittiler. Ondan sonra Moğol
beyleri Ata Bey, Eminüddevle, Şâh Nâsır, Cafer, Kalincan, Bahtiyar
ve Esen, ondan sonra Karaman beyleri ibn Gökez, ibn Gücer, ibn
Firuz ile Sultan Alâaddin yirmi iki bin Karaman askerini alıp
yürüdüler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Germiyanoğlu, kardaşını
gönderip diyar-ı Osman’ı harap eylemiş idi. Sultan duyup muhkem
bi-huzur (huzursuz) oldu.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan, ibn Osman’a, Mukbil ve


Rüstem, Oğuzhan’ı yirmi bin er ile katıp tabl u âlem verip kılıç
kuşatıp eydür (dedi ki): Ben Germiyan ile cenge başlayınca sen var,
diyarını zabt eyle, harabını mamur eyle (onar) dedi. İbn Osman
diyarına gitti. Alâaddin otuz sekiz bin er ile Akşehir’e geldi. Şehr
halkı istikbal edip Germiyan’dan şekva (şikâyet) eylediler. Ondan
geçip İshaklu’ya gelip Çay’a kondu (yerleşti). Berçinli nahiyesini,
Bolavadin’i ibn Osman’ın bir oğlu var idi, ona verdi ve Karamak
nahiyesin üçünü de Osmanoğlu’na bağışladı. Ez-in-cânib (diğer

210
On dört bin (Ali Emiri)
232
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
taraftan), Germiyanoğlu on yedi bin211 asker ile Karahisar’da
otururdu. Sulanın Çay’a konup (yerleşip) oturduğunu duyup asker
çekip (hazırlayıp) cenge başladı. Sultan otuz sekiz bin er ile mukabil
(karşısında) cenge başladılar. Bir siyah gece idi cenk eyledikleri
(savaştıkları) gece. Kılıçlar yıldırım gibi şu’le (ışık) verdi. Yirmi gün
muhkem cenk eylediler (savaştılar). Germiyanoğlu sınıp (dağılıp,
yenilip) Karahisar’a kaçıp Alâaddin otuz sekiz bin er ile ardınca
geldi. Germiyan kaçıp Karahisar’a çıktı. İki ay beklediler.
Germiyanoğlu zebun (perişan) oldu. Zahire kalmadı. Ahir (sonra)
araya adamlar girip sulh kıldılar (barıştırdılar). Germiyanoğlu gelip
destmalin (mendilini) boğazına takıp özür diledi.

Sultan cümle Karaman beyleri ile oturub dedi ki: Ey ibn Germiyan!
İbn Osman benim çırağımdır ve hem dünya ve ahiret baba
edinmişimdir. Şimdin (şimdiden) sonra, Osman ibn Osman’ı
incitmeyesin dedi ve senin diyarından Karamuk nahiyesin, Berçinli
nahiyesini, Bolavadin (Bolvadin-Afyon) bu üç diyarı ibn Osman’a
bağışladım. Elinden almayasın dedi. Ahd-i aman eylediler. Yirmi
gün Germiyan beyleri Karaman beyleri karışıp ayş ü safâ eylediler.
Ahd-nameler yazdılar. Ondan sonra sultan Konya’ya ve
Germiyanoğlu Kütahya’ya gitdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Osman diyarını yine zabt etdi. Mukbil cümle maslahatın görüverip
ondan kalkıp Larende’ye gelip sultana Osman’ın muhabbet-
namesini verip sultan şâd olup ayş u işrete ve safâya başladı.

Râvi eydür (nakleden der ki): İki yıl sulh üzre olup bir gün
Germiyan şikâra bindi. Ve oğulların şikârın edip giderken
Hamidoğlu’na rast geldi. Altı yüz atlısı var.

Alişar eydür (dedi ki): Ey Hamidoğlu! Ahvâlin nice oldu. İbn


Hamid, Karamanoğlu’ndan şekvâ şikâyet eyledi.

211
Yedi bin (Ali Emiri)
233
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Dedi ki: Cümle diyarımı harap eyledi dedi.

Germiyanoğlu eydür (dedi ki): Pederimden kalma mülkimden üç


pâre diyarı Osmanoğlu’na bağışladı.

İlyas ibn Hamid eydür (dedi ki): Sen bana yâr olsan ben
Karamanoğlu ile söyleşirdim.

Râvi eydür (nakleden der ki): Bu iki bey’in ittifak edip yirmi iki
bin er cem’ edip (toplayıp) Germiyan beylerinden Sarı Mustafa
derler bir kimesneyi serdar (komutan) eylediler. Dört bin er ile
gönderdiler. Osmanoğlu’nu Barçınlı’da bulup tutup Kütahya’ya
getirip hapis eylediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Osmanoğlu’nun hapis olduğunu duyup Alâaddin’e bir mektup ile
macerayı bildirdiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Meğer Şam’dan Kaytebe taifesi


zuhur edip (ortaya çıkıp) Abdürreşid derler bir kimse Kayseriye’ye
gelince zabt eyledi. Sivas’ı aldı. Ondan geçip Kayseriye’de sakin
oldu (oturdu). Davud Bey Kayseriye’de idi. Kaçıp Larende’ye geldi.
Şamîlerin (Şam’lıların), Rum’u zabt eylediğini Alâaddin’e takrir
eyledi (anlattı). Sultan melül oldu (üzüldü). Cümle beylerini cem’
edip (toplayıp) seferi yararlı gördü. Otuz sekiz bin er cem’ eyledi
(topladı). Dîvan edip (meclisi toplayıp) iki yüz on bey gelip
oturdular. Şamîler ile ahval (durum) nice olur, diye müşâvere etdiler
(konuyu görüştüler).

Alâaddin beylere eydür (dedi ki): Emir Hüdâ’nındır. Hemen


göçelim, dediler. Bunlar musâhabet (sohbet) ederken Osman’ın
mektubunu sundular. Mahmud Paşa okuyup mefhumunu bildiler.
Demiş ki: Ey oğlum Alâaddin! Düşman elde iken helâk eylemedin
(öldürmedin). Şimdi iki düşman (bir) oldular. Eğer geç gelirsen onlar
senin üzerüne varır, öyle bilesin demiş.

234
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Sultan eydür (dedi ki): İki cânibimiz (tarafımız) düşman. Ey
beyler! Evvel (önce) kangi (hangi) tarafa gidelim.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): Şamîler aldığı diyarı ancak zabt
eder, üstümüze gelmezler. Germiyanoğlu tarafına gidelim dedi.
Sultan Alâaddin otuz sekiz bin er ile göçüp karındaşı Davud Bey’i
on bir bin er ile Kayseriye yollarını bekleye gönderdi ki Larende’ye
kimse gelmeye. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Alâaddin Konya’ya
gelip Hazret-i Mevlânâ’yı ziyaret edip kurban kesip, ondan
Akşehir’e geldi. Menzil be-menzil İshaklı’ya gelip Çay arasında
olan mahalle kondular (yerleştiler). Mabeynlerinde (aralarında)
mektuplar gönderip sulh olamadılar. Bir gün iki taraf gelip cenge
başladılar.Yedi gün azim cenk oldu. Leşler dağ gibi yığıldı. Toz
yerden öyle kalktı ki Karamanilerle, Germiyanlılar fark olunmaz
oldu.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hamidoğlu cengden yorulup altı yüz
er ile askerini çekip göl kenarında üstünün kanını yuyup (yıkayıp)
bir mikdar meks edip (bekleyip) yattı. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Aksaray bey’i Halil Bey bin yiğit ile Konya’ya geldi. İbn Turgud ve
İbn Bayburd altı bin yiğit ile Konya’da muhafız kalmışlardı. Halil
Bey Turgud oğlunu alıp iki bin sekiz yüz adamla Akşehir’e göl
kenarına eriştiler. Meğer Hamidoğlu onda (orada) yatar idi.
Osmanoğlu bile zincirde bir ağaca bağlı idi. Halil ve ibn Turgud
yatanın Hamidoğlu idüğini (olduğunu) bilip altı yüz er ile cümlesini
bend ettiler (bağladılar). Osmanoğlu’nu halas ettiler (serbest
bıraktılar).

Râvi eydür (nakleden der ki): Germiyanoğlu firar etti (kaçtı).


Turgudoğlu ve Halil bey gelip Alâaddin önünde yer öpüp
Hamidoğlu’nu arz eylediler. Sultan şâd olup eydür (dedi ki): Ey
hain! Niçin hıyanet eyledin?

235
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Hamid eydür (dedi ki): Padişahım ben kemlik eyledim. Cürmümü
(suçumu) afv eyle, helâk eyleme (öldürme), cümle diyarım senin
olsun. Bir adamın benimle bile koş (bir adamını yanıma ver).
Felekâbâd’a varıp rızkımı ve avretimi (eşlerimi) alıp, çıkıp gidip,
cümle mülkü teslim edeyim. Benim kanıma girme dedi.

Cümle beyler dahi şefaat ettiler. Sultan, İsmail namında bir Türkmen
bey’ini dört bin er ile koşup, Hamidoğlu’nu azad edip, Felekâbâd’a
geldiler. Hamidoğlu şehre girip İsmail Ağa şehir önünde kondu
(yerleşti). Üç gün ibn Hamid görünmedi. Hemen şehirli ile ittifak
edip kimi taş ve kimi tiğ (kılıç) çekip ağanın üstüne yürüdüler. Çok
adamını helâk eylediler (öldürdüler). İsmail Ağa kaçıp sultana geldi.
İlyas’ın eylediği hileyi beyan eyledi (açıkladı).

Alâaddün eydür (dedi ki): Sabır eyle evvel (önce)


Germiyanoğlu’nun hakkından gelelim, ondan sonra ibn Hamid’i
bulalım dedi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Alâaddin gelip Karahisar’ı zabt


eyledi. Karaman beylerinden birine verip ondan geçüb Kütahya’ya
geldi. Onu dahi zabt eyledi. Germiyanoğlu nâbedid (görünmez)
oldu, bulamadı. Yirmi gün sakin olup ondan geçip Akşehir’e geldi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hamidoğlu’nun Mustafa derler bir


kethüdası var idi. Alâaddin Mustafa’ya haber gönderdi. Eğer
Hamidoğlu İlyas’ı tutup getirirse cümle Hamid diyarını vereyim,
dedi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Mustafa, sultan ile ahd-i
muhkem edip (sıkıca anlaşıp) bir gün fırsat bulup İlyas’ı tutup bin
yigit ile alıp Alâaddin’e getirdi. Alâaddin, kerr ü ferle (vurkaçla)
Larende’ye gelip Hamidoğlu’nu zindana koyup karındaşı oğlu Halil
Bey’i Kütahya’ya on bin Moğol askeriyle gönderdi. Halil gelip
Kütahya’yı zabt eyledi. Osmanoğlu Mustafa’ya yine mansıbını
(makamını) verdi, gönderdi. Ve Hamidoğlu’nun kethüdasına
Eğridere Borlusu’nu verdi. El-hâsıl-ı kelâm (sözün özü), Sultan
236
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Alâaddin evvel-bahara (ilkbahara) değin sakin olup Nevruz günü
emr eyledi. Karaman beylerini cem’ edip (toplayıp) yirmi bin dilâver
(savaşçı) safi demire gark olup on bin dahi Bulgar’ın seng-endâzları
(taş atıcıları), on bin dahi Türkmen ve Oğuz ve Gülnar askerini,
yirmi bin dahi Moğol askerini, Ata Bey, Eminüddevle, İmadeddin,
Galinca ve Bahtiyar ve Esen cümle Moğol beyleri gelip cem’ oldular
(toplandılar). Sultan dîvan edip (meclisi toplayıp) beyleri ile
musâhabet (sohbet) edip otururken kırk tane pir (ihtiyar) çıka
geldiler.

Dediler ki: Mustafa Kethüda’nın zulm-i taaddisi (baskı ve zulmü)


diyar-ı Hamid’i harap eyledi. Lutf edip yine bize Hamidoğlu’nu bey
eyle. Şimdin (şimdiden) sonra sana hıyanet eylemeyelim diye
Kelâm-ı Kadim’e (Kur’an’a) and içdiler ve hem kırk tane Hüsrevânî
küp mal bulmuşlar. Onu dahi verdiler. Sultan, Hamidoğlu’nu azad
eyledi, hil’at (kaftan) verdi.

Eydür (dedi ki): Ey İlyas! Seni helâk eylesem gerek idi. Ecelin
erişmemiş. Ama şimdin gerü (bundan sonra) asi olursan cümle aslını
ve cinsini bile kırarım dedi. Tabl ve âlem verip on bin er verdi.
Hamid ibn İlyas, cümle yirmi bin askerini cem’ edip (toplayıp)
Felek-âbâd’a yakın geldi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Mustafa,
diyarı, sultanın yine Hamidoğlu’na verdiğini duyup askerini cem’
edip (toplayıp) kırk küp mal alıp bir dağa çıkdı. İlyas gelip Felek-
âbâd’ı görüp cümle harabelerini mamur edip (onarıp) geçip oturdu.
Mustafa’ya haber gönderdi. Cümle malı sultana gönderesin, belki
sana bir mansıp vere. Riâyet eyle (saygı göster) dedi. Mustafa
mektubu pâre pâre (parça parça) eyledi.

(Dedi ki:) Kırk küp mala kudreti olan hiç sultana bal eğer mi? dedi.
İlyas bu sözü duyup beylerine eydür (dedi ki): Karamanoğlu bu
malı bizden alır. Vâcib olan oldur ki zor ile Mustafa elinden bu malı
alavüz (alalım). Hemen yirmi bin er ile göçüp Mula önünde erişip
azim cenk eyledi, Mustafa’yı helâk eyledi. Askerini kırıp malı
237
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
sultana gönderdi. Larende’ye gelip beylere bahş eyledi. Bir kaç gün
ayş u safâ eyledi.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Şamiler Kayseriye, Sivas, bunlara


münasib ne denlü kasaba var ise alıp zabt eylediler idi. İki yıl geçdi.
Karamanoğlu, varıp cenk eylemedi. Kayseriye kavmi bunların
zulmüne takat getiremeyip (güç yetiremeyip) Kayseriye beyleri bir
mektup yazıp Karamanoğlu’na gönderdiler.

Demişler ki: Ey Karamanoğlu! Biz senden incinmedik. Sen bizden


niye incindin? Bizi bir alay Tatarın elinde esir eyledin. Lutf edip
asker cem’ edip (toplayıp) gel bizi bunların elinden halas eyle
(kurtar). Yahut on bin adam gönder bize yardım eyle. Biz bunlar ile
cenk edelim. Yahut cümle kırılalım. Yahut halas olalım (kurtulalım).

Beyler eydür (dediler ki): Padişâhım, lâyık oldur ki bunları zalim


elinden halas edevüz (edelim). Sultan emir eyledi, kırk dört bin er
cem’ edip (toplayıp) menzil be-menzil varmaya başladılar.
Mukaddem (önceden) olarak Mukbil, on bin er ile öncü gitdi. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), şehirli Alâaddin’in geldiğini duyup ve Ahî
namındaki sipahiyi serdar (komutan) edip Şamilerle cenge
başladılar. Abdürreşid, şehirlinin gülüv (taşkınlık) eylediğini duyup
yirmi bin Şam askeri ile cenge çıktı. Şehir kavmi taş vurdular. Taşın
biri Abdürreşid’e rast gelip helâk eyledi. Oğlu Ali, Kaytepe
(Katyebe) bey olup cenge başladılar. Etrâf u eknâf (dört bir taraf)
Karamanoğlu’nun geldiğini duyup dört bin köylü ve şehirli er cem’
olup (toplanıp) yedi gün muhkem cenk eylediler. Şehirli bir mikdar
zebun olup (aciz kalıp) hisara kaçacak mahalde on bin er ile Mukbil
erişdi. Onun ardınca Mehmed Şâh erişip, ba’dehu (daha sonra) on
bin er ile Rüstem ve Oğuz erişti. Kayseriyeli onu görüp şâd oldular.
Tiğ (kılıç) çekip Şamileri (Şamlıları) öyle kırdılar ki Şammiler sınıp
(yenilip) kaçtılar. Sultanın otağını kurdular, devlet tuğunu burca
dikdiler. Sultan dahi yirmi bin er ile çıkageldi. Gördü ki düşman
sınıp kaçmış, şâd oldu. Şehirli gelip ayağına düşüp arz-ı muhabbet
238
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
eylediler. Alâaddin bâc (vergi) ve harâcı kaldırıp muhkem riâyet
eyledi (ağırladı). Kayseri beyleri ziyafet edip (verip) sultan, Sivas’ın
zabtına adam gönderdi. Ba’dehu (daha sonra) sultan altmış bin er
cem’ edip (toplayıp) Erciyes bey’i Evran Bey’i Ahu Bey’i cem’ edip
(toplayıp) ve Bektaş Bey’i alıp şikâra bindiler (ava çıktılar). Ol gün
bir dağda şikâr eylediler (av yaptılar). Ez-in-cânib (diğer taraftan),
ol zamanda bir ayı peydâ olmuş (ortaya çıkmış) idi. Yirmi yıl yolları
kesmiş idi. Nice adamlar helâk eylemiş (öldürmüş) idi. Sultan şikâr
edip giderken bu ayının vasfını sultana haber verdiler.

Sultan Evran Bey’e eydür (dedi ki): Ayının mekânı her kande
(nerde) ise varıp seyr edelim dedi. Emr eyledi, altmış bin demir
donlu çeri (asker) ile dağı ortaya aldılar. Sürüp çok canavarlar helâk
eylediler (öldürdüler). Askerin hayhuyundan (gürültüsünden) bir
dağ pâresi (parçası) gibi bir canavar zuhur eyledi (ortaya çıktı).
Dünya dünya olalı böyle bir büyük canavar peydâ olmamış
(görülmemiş). Asker onu görüp vehme (korkuya) düştüler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Asker çavk çavk (küme küme)
çekilip öne geçdiler. Ayı askerden ürküp yürüdü. Altmış bin erin
sadâsı (sesi) dağlara zelzele verdi. Ayı çığırıp yürürken rast geldiği
adamı atıyla donuyla getirip aşağı attı. Yüz adam helâk eyledi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Asker her cânibini (tarafını)


bağlayıp Alâaddin’in önüne uğrattılar. Sultanın ol mahalde bir
edhemi (karayağız) atı var idi. Ona binerdi. Siyah kotasdan212 nişânı
var idi. Kırk yıl olmuş idi. Hemen ayının üstüne atını sürdü, eline
okunu, yayını alıp çekip attı. Bir gözün çıkardı. Ayı çığırı yürüdü
(çığlık attı). Sultanı pençe ile öyle çeldi ki atıyla tekerlendi (dönüp
yuvarlandı). Alâaddin’i Allah sakladı, bir kılına hata (zarar) gelmedi.
Sultan yerinden arslan gibi sıçrayıp kılıcını çekip çaldı. Ayının bir
212
Türkistan’da Tibet yöresinde yetişen ve yak denen uzun kıllı bir cins öküzün
kuyruğundan yapılan tuğ. Bu tüyden yapılan ve at gerdanlarına süs olarak takılan
püskül.
239
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kolunu düşürdü. Ayı sıçrayıp yıkıldı. Alâaddin gayret edip yine
erişti. Muhkem bir dahi çaldı. Kellesini gövdesinden ayırdı. (El-
ahdet ale’r-râvî). Üstad, Şehnâme’de öyle yazmış ki: üç yüz rıtl213
başı geldi. Rıtldan murad vakiyyedir214 ve postu kırk yiğide
oturmaya kabil olur” demiş. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Alâaddin
Şâh, altmışl bin er ile bir pınar kenarında kondu (yerleşti). Kayseri
beyleri ile üç gün ayfl ü safâ edip dördüncü gün göçüp menzil be-
menzil Develi Karahisar’a geldiler. Lû’lu’ derler bir dizdarı (kale
komutanı) var. Karşı çıkıp (karşılayıp) sultana ziyafet eyledi (verdi).
Kırk gün onda ayş u safâya meşgul olup ondan göçe kona
Larende’ye geldiler. Birkaç gün oturup göçüp Konya’ya geldi, hâsıl-
ı kelam.

Râvi eydür (nakleden der ki): Ol zamanda adet buydu ki, etrafda
olan beyler yılda üç kere gelip Larende’de sakin olurlardı
(otururlardı). Sultandan yeni hüccet (senet) alıp yine diyarlarına
giderlerdi. Yahut sultan çıkıp etrafı devr (teftiş) ederdi. Ellerine
hüccet-i nev (yeni senet) verirdi. Zirâ azil ve nasb (görevden alma
ve atama) yokdu. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Alâaddin kırk bin
er ile devre (teftişe) çıkıp Konya’dan kalkıp Akşehir’e geldi. Bey’ine
hüccet (senet) verip ondan geçip Hamid diyarına geldi. Eğirdir
şehrine kondu (yerleşti). Hamidoğlu ziyafet edip (verip) kırk bin
altın verip hüccet (senet) aldı. Ondan geçip Menteşa’ya geldi. Ol
dahi kırk bin Filori215 verip hüccet (senet) aldı. Otuz bin Filori dahi
Tekeoğlu verdi. Ondan, Saruhan kırk bin Filori verdi, hüccet (senet)
aldı. Ondan, Aydınoğlu’na geldi. Otuz bin Filori verip hüccet (senet)
aldı. Ondan ibn Eşref, ondan geçip Osmanoğlu Murad Bey’e
geldi. Yirmi bin altın verip hüccet aldı. İbn Osman’ın Mustafa derler
bir oğlu var idi. Alâaddin onu muhkem severdi. Üç sancağı mansıp
vermişdi. Alâaddin ile bile-konar göçerdi.

213
Rıtl: Ratl: 130 dirhem-i şer'îlik (436.8 gram) bir ağırlık ölçüsü birimi.
214
Dörtyüz dirhemlik tartı.
215
İlk olarak Floransa’da basılan, sonradan Avrupa’da ve Osmanlı ülkesinde
kullanılan, üzeri zambak çiçekli altın para. http://www.lugatim.com/s/filori
240
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ez-in-cânib (diğer taraftan), sultan cümle diyarı devr edip
(dolaşıp) harcın (vergisini) alıp yeni hüccet verip kona göçe
Larende’ye geldi. Ayş u safâya başladı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Şamiler (Şamlılar) Kayseriye’den


kaçıp gitdikleri zamanda sultan Larende’ye dönüp gideceği esnada,
Halep serhaddine on bin Türkmen ve Kürd askeriyle Rüstem ve
Mukbil’i koyup demiş idi ki: Eğer Şamiler (şamlılar) zuhur ederse
(ortaya çıkarsa) cenk edesiniz. Ez-in-cânib (diğer taraftan), yirmi
bin er ile Melik Nâsır Halep’den geçip bir azim ovada Mukbil’e ve
Rüstem’e ve Moğol Bey’e ve Ata Bey’e rast gelip muhkem cenk
eylediler. Moğol askerini kırdılar. Mukbil ve Rüstem kaçıp
Adana’ya gelince kovdular. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Larende’ye feryadcı erişip hemen Alâaddin kırk bin asker ile kalkıp
oğlu Pîr Ahmed ile Gökezoğlu beş bin er ile Larende’de ve oğlu
Mehmed Bey’i Konya’da ve Davud Bey’i Kayseriye’de, Ali Bey’i
Sivas’da koyup Alâaddin otuz bin er ile süvari (atlı) ve yayak
(yürüyerek giden) kalkıp nakkare (davul) dövüp âlem-i şakkaların
açıp askerini sâfi demire gark edip asker çekip yürüdü. Menzil be-
menzil Tarsus’a gelip Danyal Peygamberi ziyaret edip ondan geçip
kona göçe Halep üstüne eriştiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Melik Nâsır’a haber erişdi ki: Ne durursun? Kırk bin Karaman askeri
diyarını (memleketini) yakıp yıkıp geliverir. Hemen otuz bin Halep
ve Şam askeri karşı çıkmaya başladılar. İki asker karışıp cenge
başladılar. Gâh sulh (barış), gâh cenk (savaş)… Bunlar bunda. Râvi
eydür (nakleden der ki): Veled-i Esen, Alâaddin’in Halep’e
gitdiğini duyup Varsak taifesini cem’ edip (toplayıp), Karataş’dan
zuhur edip (ortaya çıkıp), Tarsus’a gelip, Yahşi Hân’ı idlâl edip
(saptırıp, azıtıp), Bahtiyar’ı idlâl edip (saptırıp), yirmi bin er cem’
edip (toplayıp), saltanat davasına kalkıp, Tarsus’da hutbe okutup
Karataş içinde âlem kaldırıp Mut üstüne varıp Mut’u zabt eyledi.
Namına sikke vurup Bahşayiş Han’ı (Yahşi Han’ı) şâh edip
Sadeddin ve Esen vezir olup, Mut şehrinden geçip, Gülnar’ı zabt
edip Karabağ ve Alaiyye’ye (Alanya’ya) varınca zabt eyledi.
241
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Şeyh Zekeriya bin mürid ile gelip buluşup Bahşayiş Hân’a eydür
(dedi ki): Eğer azim olayım dersen Karamanoğlu Alâaddin Silifke
kalesinde Mehmedoğlu Eretena’yı hapis eyledi. Sekiz yıldır
zindandadır. Varıp çıkarıp halasına (kurtuluşuna) kasd eyle dedi. Ve
çıkardığın gibi tahta geçirip şâh eyleyesin dedi. Evvelden şâh oğlu
şâhdır. Cümle Rum muhibbidir (sevenidir). Çıkardığını duydukları
gibi başına yüz bin er cem’ olur (toplanır) dedi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Bahşayiş şeyhden bu sözü işitip on


iki bin er ile Silifke’ye gelip zindandan Mehmedoğlu Eretna’yı
çıkarıp tahta geçirdi. Eretena’nın zindandan çıkdığını duyup dört bin
adamla Bulgar bey’i geldi. Ve iki bin yiğit ile Bozdoğanoğlu Yusuf
geldi. El-hâsıl yirmi dört bin er cem’ olub (toplanıp) Güme
yaylağına216 çıkıp bârgâhlar (çadırlar) kurup ayş u işrete başladılar.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Emirşâh, Gülnar’da hâkim idi.


Mehmedoğlu Eretna’nın zuhurunu (ortaya çıktığını) duyup kaçıp
Larende’ye geldi. Şehzâde Pir Ahmed’le buluştu. Dedi ki: Gafil
olma! Düşman zuhur eyledi (ortaya çıktı) dedi. Pir Ahmed duyup
beş bin er cem’ edip (toplayıp), Ermedsun’da Mirza Bahadıroğlu
Yakup dört bin er ile ol dahi geldi. Gökez Bey’in oğlu vardı. Birine
Mehmed, ve birine Ömer derledi. İkişer bin er ile anlar da geldiler.
Güceroğlu geldi. Bin yiğit ile, Firuzoğlu geldi. Bin yigit ile Yakup
Hân’ı serdar (komutan) edip on iki bin yiğitle Güme Yaylağına
gönderdiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Yakub Han on iki bin er ile Güme’ye
geldi. Bir siyah gece idi. Göz gözü görmezdi. Düşman askerine
şebhun (gece baskını) eylediler. Bahşayiş Han’la, Esen sekiz bin
Varsak, yedi bin Gülnar askeri, Yakub Han’la mukabil olup
(karşılaşıp) muhkem cenk eylediler (savaştılar). Düşman galip geldi.
Karaman askeri hem kaçıp hem cenk eylediler. Tâ Zengân

216
Güm yaylağı (Ali Emiri)
242
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Çeşmesine gelince. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Pir Ahmed Bey
Larende’de bin yiğit ile Gökezoğlu’nu koyup (bırakıp), kendisi
dokuz bin yiğit ile cenge erişti. Yakup Han, Pir Ahmed Bey’in
geldiğini görüp Tekbir getirip düşmanın üstüne yürüdü. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Bahtiyar Han, Eretna ibn Mehmed’i on bin er ile
Larende üstüne gönderdi. Kendisi Zengân’a geldi. Cenge başladılar.
Çok adam helâk oldu. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Eretna
Larende’ye erişdi. Gökezoğlu duyup şehirliden dört bin adam cem’
edip (toplayıp) karşı çıkıp cenge başladı.

Eretna eydür (dedi ki): Ey Gökezoğlu! Gel şehri bana ver, sana
riayet edeyim (saygı göstereyim). Bilirsin ben padişâh oğlu
padişâhım dedi. Gökezoğlu iltifat eylemeyip muhkem cenk eyledi.
Ama gayet zebun oldu (aciz kaldı). Murad etti ki şehri koyup
(bırakıp) kaça. Hemen onu gördü ki, tabl ve nekkare sadâsı peyda
oldu (duyuldu). Meğer şehzâde Mehmed, düşmanın galebe
eylediğini (üstün geldiğini) duyup on sekiz bin er ile erişip Tekbir
getirip yürüdüler. Öyle vurdular kılıcı ki düşman sınıp (dağılıp,
bozulup) dağa kaçtı. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Pir Ahmed Bey,
düşmanı kaçırıp kendisi şehre geldi. Biraderinin geldiğini duyup şâd
oldu. Gelip buluşup iki şehzâde, şehir önüne kondular (yerleştiler).
Ölenlere ağladılar. Yaralı olanların yarasını bağladılar. Bunlar
bunda… Bizim kıssamız şâh Alâaddin’e gelsin.

Râvi eydür (nakleden der ki): Halep sahrasında yiğirmi yedi gün
cenk eylediler. Sonra Tahir Hasan derler bir karındaşı var idi. Şam’a
hükm ederdi. Mabeyne girip iki şâh’ı sulh eyledi. Sınır kesdiler
(tesbit ettiler). Ahid-nâmeler verip bir ay iki şâh bir yere gelip ayş u
işrete başladılar. Andan sonra veda edip onlar Halep’e gitdiler.
Alâaddin Larende’ye döndü. Gelip yirmi gün Ayntab’da (Antep’de)
oturdu. Andan, menzil be-menzil gelmekde… Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Eretna bin Mehmed, Veled-i Esen, Bahşayiş ve Bahtiyar,
Babukhanoğlu’na adam gönderip dediler ki: Bize yardım edesin.
Alâaddin Halep’de iken oğullarından Larende’yi alalım dedi. Moğol
243
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
bu sözü işitip yirmi bin er ile Tarsus’a geldi. Ondan sonra Şeyh
Yunus ve Bozdoğanoğlu ve Hoca Yunus Tarsus’a geldiler. Cümle
otuz bin adam olup, Larende’ye azim kıldılar (yola çıktılar).

Râvi eydür (nakleden der ki): Mirza Bahadır’ın bir oğlu dahi var
idi. Ali Paşa derlerdi. Ereğli’de otururdu. Eretna otuz bin er ile
Ereğli’ye gelip Ali Paşa’yı zincire çekdi. Eretna ve Esen ve Bahtiyar
ve Bahşayiş, Ereğli’de oturup yirmi bin er ile Moğol’u Larende’ye
gönderdiler. Dört bin er ile Moğol’un ardınca dört bin er ile Hoca
Yunus ve Bozdoğanoğlu’nu gönderdiler. Hâsıl-ı kelam (sözün
özü), Moğol askeri Larende önüne erişdi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Şehzâde Mehmed Bey, on sekiz bin Karaman ve Moğol
beyleri, Galinca, Kutlu’ya karşı çıkıp muhkem cenk eylediler.
Moğol sındı (dağıldı). Hemen dört bin er ile Bozdoğanoğlu erişip
(yetişip) iki gün cenk kıldılar. Üçüncü gün Eretna beyleri ile
Ereğli’den göçüp bir seher Larende önüne erişip Moğol askerin
zebun (aciz kalmış) gördü. Kılıç uryan edip (çekip) yürüdüler.
Karaman beyleri muhkem zebun oldu (aciz düştü).

Râvi eydür (nakleden der ki): Hoca Yunus Bozdoğanoğlu,


Mehmed’e eydür (dedi ki): Niçin bir haine yardım ederiz? Bizim
şâhımız Alâaddin’dir. Sonra yüzüne nice (nasıl) bakarız? Nice
ihsanını (iyiliğini) gördük. İnsaf mıdır, şâhımız oğlu düşman elinde
zebun (aciz) biz düşmana yardım ederiz. Hemen bu iki bey cümle
kabilesi ile Karamanoğlu tarafına geçdiler. Gelip şehzâdenin dizini
öpüp cenge gitdiler.

Mehmed Bey Gökez’e eydür (dediki): Bunlar kimdir? Düşman


iken dost oldular.

Gökez eydür (dedi ki): Bunlar boy beyleridir. Asilzalelerdir. Üçer


bin obadır dedi. Mehmed Bey, bunlar gelmekle yine cenge başladı.
Eretna bunların Karaman askerine döndüğünü görüp on bin er ile bu
iki bey’i ortaya alıp muhkem zebun eyledi (aciz bıraktı). Mehmed
244
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bey gördü ki yirmi sekiz bin düşman askeri bu iki bey’i ortaya
aldılar, helâk etmeye kasd eylediler. On sekiz bin er ile ikdam edip
ellerinden alıp üzerlerinden düşmanı savdı. Ol mahalde Pir Ahmed
Bey sekiz bin er ile gelip düşmanı iki bölük (parça) edip karındaşına
erişti. Muhkem cenk kıldılar. Bunlar bunda cengde… Ez-in-cânib
(diğer taraftan), sultan azim asker ile Tarsus’a geldi. Şehirli istikbal
edip (karşılayıp) Yahşihan’ı ve Bahtiyar’ı görmedi. Yahşihan’ı217
sordu. Asi olduğunu218 haber verdiler. Alâaddin gazaba geldi. Emir
eyledi (verdi). Ne denlü akrabası ve muhibbi (dostu, seveni) var ise
tutup hapis eylediler.

Sultan eydür (dedi ki): Hain oğlu haindir. Yedi kere asi oldu
bağışladım. Allah nasip ederse bu kere helâk edeyim dedi. Sultan
hemen ılgar edip (atını hızla sürüp) kırk bin er ile Larende’ye erişdi.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), düşman iki şehzadeyi ortaya almış idi.
Yedi gün yedi gece cenk edip muhkem zebun olmuşlar (aciz
kalmışlar) idi. Kaçmaya kadir olmamışlar, dört yanını bağlayıp
zebun eylemişlerdi (aciz düşürmüşlerdi). Hemen onu gördüler bir
seher tabl ve nakkareler çalındı. Âlem pervâzları açıldı. Kırk bin er
ile sultan çıkageldi. Oğullarını zebun (çaresiz) görüp gözleri kanla
doldu. Kılıç uryan edip (çekip) yürüdüler. Emir eyledi. Düşmanın
dört yanını bağladılar. Öyle kılıç vurdular ki, Larende Sahrası kan
ila doldu. leş dağlar gibi yığıldı. Yarısını kırdılar, yarısı kaçtı.
Mukbil ve Rüstem ve Oğuzhan, yirmi dört bin er ile ardınlarınca
gitti. Sultan kendisi oğullarını alıp şehre geldi. Her biri kırmızı kana
boyanmış. Yaralarını sardılar, şehid olanları defin etdiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hoca Yunus, Bozdoğanoğlu,


sultanın dizini öptüler. Mehmed Bey bunların eyledigini (yaptığını)
haber verdi. Sultan bunlara, istedikleri mansıpları (makamları) verip
riayet eyledi (iyi davrandı). Ez-in-cânib (diğer taraftan), Mukbil

217
Ve Bahtiyarı (Ali Emiri)
218
Olduklarını (Ali Emiri)
245
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
hainlere erişip kimini kırdı ve kimini esir eyledi. Ali Paşa’yı kurtardı.
Hainlerin cümle rızıklarını yağma eylediler. Tarsus’u Ali Paşa’ya
verdi, kendisi Larende’ye geldi. Sabah Alâaddin dîvan eyledi
(meclisi topladı). Cümle beyler gelip sağ ve solunda karar eylediler.
Mukbil, dört bin esir ile düşmanın ne denli esbabını (elbiselerini)
aldı ise sultana teslim eyledi. Askerine bağışladı. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Eretna ve Esen ve Babukhanoğulları, Kutlu ve Galinca
kaçıp Payas tarafına gitdiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan Alâaddin, oğlu Mehmed’i


Konya’ya gönderdi. Pir Ahmed’i Ermenak’a gönderdi. Ve biraderi
Davud Bey’i Kayseriye hâkim eyledi. Emmisi (amcası) Mir Şâh’a
Mut ve Gülnar’ı verdi. Oğuzhan’a Silifke’yi verdi. Mahmud Paşa’ya
Sivas’ı verdi. Mir Hasan’a Kırşehir’i verdi. Halil Bey’e Aksaray’ı
verdi. Ali Paşa’ya Tarsus’u verdi. Ali Bey’e Niğde’yi verdi. İsmail
Bey’e Beyşehri’ni verdi. Yakub’a Herakliyye’yi verdi. Hızır Bey’e
Anduğu kalesini verdi. Kendisi Larende’de tahta geçip ayş u safâya
başladı.

Râvi eydür: Sultanın emmisi Mir Musa’nın bir oğlu var idi. Adına
Karaman derler idi. Sultan buna riayet edip (iyi davranıp) Adana’yı,
Payas’a varınca verip bey eylemiş idi. Karaman varıp Payas’da üç
yıl sakin oldu. Bir hadım var idi, Lâ’l Ağa derler idi. Karaman’ın
hem lalası ve hem kethüdası idi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Eretna ve Esen ve Bahtyar ve


Bahşayiş ve Moğoloğulları, sultan elinden kaçub Payas’a geldiler.
Karaman’la buluştular. Bir ay onda sakin oldular. Yine başlarına on
bin er cem’ edip (toplayıp) Karaman’a dediler ki: Biz
müneccimleriz! Senin tâli’ini tutduk (bahtına baktık). Alâaddin‘in
elinden mülkü alacak sensin ve hem, mülk evvel senin baban Mir
Musa’nın idi. Gel şimdi seni padişâh edelim. Varıp evvel Niğde’yi
Ali Bey elinden alalım. Nice hile edip Karaman’ı azdırıp, Karaman
asker cem’ edip (toplayıp) bunların sözünü gerçek sanıp yirmi bin er
246
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
cem’ edip (toplayıp) on bin dahi hainler cem’ edip (toplayıp) otuz
bin er ile Niğde üstüne geldiler.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Niğde’ye iki hâkim eylemiş idi, birisi


Ali Bey ve biri Hoca Yakub. Bir gün gaflet ile basıp Ali Bey’i tutup
hapis eylediler. Hoca Yakup kaçıp Larende’ye gitdi. El-hâsıl (sonuç
olarak), Karaman’ı şâh eylediler. Veled-i Esen vezir oldu. Yahşi
Han kethüda oldu. Galinca’yı ve Kutlu’yu serasker eylediler.
Niğde’den geçip gafil Aksaray’ı basıp Halil’i hapis eylediler. Lâ’l
Ağa’yı Niğde’de dizdar (kale komutanı) edip koyup gitmişlerdi. Ez-
in-cânib (diğer taraftan), Hoca Yakub Larende’ye gelip dîvana
(meclise) girip Alâaddin’e Karaman kıssasını haber verdi, meded
(yardım) talep eyledi (istedi).

Alâaddin beylere eydür (dedi ki): Ey beyler! Dünyada benim, Esen


gibi ve Eretna gibi yavuz düşmanlarım vardır. Nice yıldır çalışırım,
hakkından gelemedim dedi. Askerini cem’ edip (toplayıp) sahraya
çıkdı. Otuz iki bin er ile gitdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Karaman, Veled-i Esen ve Eretna gafil Aksaray’da otururken
bunların dört yanını bağladı (sardı), kaçmaya yol koymadı. Hisarı
çevirip cenge başladılar. Sultan aşağıdan bunlar yukarıdan cenk
kıldılar. Veled-i Esen zebun (perişan) oldu, kaçamadı.

Karaman’a eydür (dedi ki): Bu kerre Alâaddin beni helâk eyler.


Zira çok reng (hile) ettim. Ondan sonra burca çıkıp cenk ederken
Veled-i Esen’e sultanın gözü rast geldi.

Sultan eydür (dedi ki):Ey hain! Şimdin gerü (şimdiden sonra)


almadan nice (nasıl) kurtulursun, dedi.

Veled-i Esen eydür (dedi ki): Ey sultan, ben sana yirmi kere hıyanet
eyledim (hainlik yaptım), acep (acaba) bu kere dahi günahımı
bağışlasan, senin diyarında durmasam, çıkıp gitsem, bana kıymasan
olmaz mı? dedi.
247
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Sultan eydür (dedi ki): Ya bu oğlanı niçin azdırdın (yoldan
çıkardın)? dedi.

Veled-i Esen eydür (dedi ki): Mürüvvet (yiğitlik) eyle, lutf eyle,
dedi.

Vüzerâ eydür (vezirler dedi ki): Eski düşman dost olmaz. Fırsat
elde iken helâk eylemen gerek, dediler.

Sultan-ı mürüvvet (yiğit sultan) kerem (iyilik) edip azad eyledi


(canını bağışladı, serbest bıraktı). Veled-i Esen cümle askerini ve
rızkını alıp çıkıp gitdi. Aksaray hisarını yıkıp, Karaman’ı tutup hapis
eyledi. Sonra beyler dilek edip (isteyip) sultan afv eyledi. Yine
mansıp (mevki, makam) verdi. Nasihat etti. Halil’i hapisten çıkarıp
yine Aksaray’a bey eyledi. Ondan geçip Niğde’ye geldiler. Lâ’l Ağa
hisarı açıp gelip sultana özrün (sultandan özür) diledi. Ali Bey’i dahi
zindandan çıkarıp Niğde beyliğini verdi. Andan sonra sultan cümle
beyleriyle Larende’ye geldi. Nice zaman ayş ü işret edip kaldı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan Alâaddin, Germiyan


vilayetinin nısfını (yarısını) karındaşı oğlu Halil’e verdi. Altı bin
Karaman askeriyle Kütahya’da altı sene sakin oldu. Üç pare (parça)
şehrini de Osmanoğlu Mustafa’ya vermişti. Ve Hamid diyarını yine
Hamidoğlu İlyas’a vermişti. Germiyanoğlu altı sene diyarını
(memleketini) terk edip gezerdi. Bir gün başına on bin er cem’ edip
(toplayıp) asker çekip (hazırlayıp) Hamidoğlu İlyas’a geldi.
Karamanoğlu Alâaddin’den şekva eyledi (şikâyetçi oldu).

Dedi ki: Şehrimi elimden alıp karındaşı oğluna verdi. Üç pâre


kasabamı Osmanoğlu’na verdi.

Hamidoğlu eydür (dedi ki): Bana eylediği cefâyı kimseye


eylemedi. Birinci yıl dağlarda gezdim. Sonra beni tutup (yakalayıp)
hapis eyledi. Diyarımı Mustafa’ya verip sonra insafa gelip bana geri
248
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
verdi. Üç pâre şehrim kendiye (kendisine) hasr (mahsus) eyledi.
Eğirdir’de altı bin Karaman askeri iki subaşını kodu (bıraktı). Alişar
(Alişir) eydür (dedi ki): Gel Osmanoğlu Murad Bey’e varalım
yardım isteyelim. İlyas ve Alişar yirmi bin er cem’ edip (toplayıp)
Osman diyarına gelip Murad Bey’le buluştular.

Dediler ki: Bize yardım eyle, diyarımızı sultandan alıp, seni padişâh
edelim. Şimdin gerü (bundan sonra) Konya’yı taht edelim. Murad
Bey’in gönlü oldu. İki kâfir bey’i var idi, onu dahi bile aldılar.
Birisine Kutlu ve birisine dahi Timurtaş219 derler(di). Otuz bin asker
cem’ edip (toplayıp) yirmi bin er ile Germiyan ve on bin er ile
Hamidoğlu evvel (önce) Kütahya üstüne geldiler. Şehri alıp
Karaman beylerini kaçırdılar. Yine tahtını Germiyanoğlu zabt
eyledi. Ondan geçip Hamid diyarına geldiler. Eğirdir’i220 muhasara
edip (çevirip, kuşatıp) altı ay cenk eylediler. Sonra Karaman askerini
kırıp Umur Bey’i ve İsa Subaşı’yı hapis eylediler. Diyar-ı Hamid’i
cümle zabt eylediler. Andan sonra gelip İshaklu önünde kondular
(yerleştiler). Ez-in-cânib (diğer taraftan), Murad Beg, Demirtaş ve
Kutlu otuz beş bin221 er ile gelirken karındaşı Mustafa, Murad
Bey’le buluşdu.

Dedi ki: Lâyık mıdır bunların sözlerine uyup Karamanoğlu ile cenk
edesin (savaşasın). Bizim kuvvet bulmamıza sebep
Karamanoğlu’dur. Bunlar bizi tutup hapis eyleyip Karamanoğlu
halas eylemedi mi (kurtarmadı mı)? Karamanoğlu olmasa bunlar bizi
çokdan ortadan kaldırırdı. Murad Bey, Mustafa’nın sözüne iltifat
eylemeyip, otuz bin er ile İshaklu’ya gelip kondu.

Râvi eydür (naklden der ki): Aydınoğlu’na, Saruhanoğlu’na, ibn


Eşref’e mektup gönderdiler. Siz dahi gelip yardım edesiz.
Karamanoğlu Alâaddin’i tutup diyarını Osmanoğlu’na (sizlere)
219
Demirtaş (Ali Emiri)
220
Eğridir (Ali Emiri)
221
Otuz bin (Ali Emiri Nüshası)
249
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
virevüz (veririz). Bunlar dahi mektuba cevap yazıp gönderdiler.
Karamanoğlu bizim şâhımız oğludur, velinimetimizdir. Biz ona
karşı komazız (koymayız) demişler. El-hâsıl (kısacası), bu beş bey
İshaklu’da cenge hazır olup oturdular. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Osmanoğlu Mustafa Bey, Larende’ye gelip sultanla buluştu. Cenge
hazır olan beylerin ahvalini hikâyet eyledi (anlattı). Beyler duyup
ta’accüb kıldılar (şaşırdılar).

Alâaddin eydür (dedi ki): Germiyanoğlu ve Hamidoğlu bizimle


adâvet (düşmanlık) eylese aceb (acayip) değil. Zira onlara çok cefâ
eyledik (sıkıntı verdik). Ama Murad Bey’e eylikden (iyilikten) gayri
nesne eylemedik (bir şey yapmadık). Eyliğe (iyiliğe) eylik (iyilik)
olsa, öküze bıçak olmazdı. Hemen emir eyledi (verdi), hazırda ve
gayibde olan (hazırda olmayan) beylerini cem’ edip (toplayıp)
Bulgar ve Gülnar ve Türkmen ve Türk ve Karaman askerini cem’
eylediler (topladılar). Cümle gelüb Konya’da dernek (meclis)
eylediler. Moğol bey’i Ata Bey, sultanın otağını götürüb Akşehir
önüne kondu (yerleşti). İki asker mukabil (karşılıklı) bir hafta
oturdular. Mabeyinlerine (aralarına) sulh için beyler gidip geldiler.
Sulh kabil olmadı. Cengi yararlı görmeye başladılar. Bir gün sabah
alay bağladılar (birliklerini topladılar). İki taraftan çarhacılar (öncü
askerler, seçkin kuvvetler) meydana girdi. Azim cenk eylediler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Turgudoğlu Ali Bey meydana girip
Murad Bey’e çağırdı.

Dedi ki: Ey Murad Bey!222 Karamanoğlu değilmidir ki senin


pederini Germiyanoğlu hapsinden çıkardı. Tabl ve âlem ve nakkare
verdi. Şimdi nice (neden) cenk edersin? Ve Tekfur-ı Kostantin’den
iki kâfir bey’ini niye yardımcı aldın, Müslüman üstüne geldin,
Müslüman olan kâfir askerini yardımcı mı edinir?

222
Osmanlı Sultanı 1.Murad
250
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ez-in-cânib (diğer taraftan), Alâaddin Moğol beylerine eydür
(dedi ki): Kutlu ve Timurtaş’ı ortaya alın dedi. Yirmi bin Moğol tiğ
(kılıç) çekip kâfir çerisini (askerini) ortaya aldılar. Muhkem cenk
kıldılar. Demirtaş’ı yaraladılar. Onu görüp Germiyanoğlu yürüdü.
Karaman taraf(ın)dan on dört bin er ile Bulgar ve Gülnar askeri
yürüdü. Gökezoğlu ve Oğuzoğlu muhkem cenk kıldılar.
Germiyanoğlu’nu yıktılar. Muhkem yara vurdular (yaraladılar). Onu
görüp Hamid oğlu İlyas yürüdü, Alişar’ı kurtardı, ata bindirdi.
Ondan sonra Karaman askerinden Kayseri bey’i Evran Bey yürüdü.
Onu görüp Murad Bey yürüdü. On gün azim cenk oldu. Dördüncü
gün Davud Bey ve Kosunoğlu, Kürdistan askeri ile tiğ (kılıç) çekip
yürüdüler. Hây hûy âsmâna (gürültü gök yüzüne) çıkdı. Dört gün
muhkem cenk (savaş) oldu. Sultan cenge girmedi. Taşradan
(dışarıdan) Karaman beyleri ile seyr ederdi. Osmanoğlu muhkem
zebun oldu (aciz düştü). Dört yerde yara aldı. Ol gün dönüp kondular
(yerleştiler). Beyler ortaya sulh etmek için girip Davud Bey eydür
(dedi ki): Niçin sulh olursun? Düşman zebundur (perişandır). Emr
eyle askerin çok etrafını bağlasınlar (çevirsinler), cümle kırsınlar,
dedi. Alâaddin makul (uygun) görmedi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Yılda Arpa Akçesi verecek oldular.
Bir oğlan rehin aldılar, Beyşehir’de hapis eylediler. Kendisi dönüp
diyarına gitdi. Mabeyninden (arasından) iki yıl geçti.

Râvi eydür (nakleden der ki): Germiyanoğlu, Veled-i Esen,


Galinca, Ata Bey, İsa, İsmail gibi nedenlü Moğol beyleri var ise
cem’ edip (toplayıp) dedi ki: Eğer sultana yardım eylemeyip bizden
taraf tutarsanız Karaman’ı cümle size verelim. Bunlara sultan, ibn
Mehmed’den ötürü çok cefâ eylemiş idi. Yedi kimesne (kişi) olan
bunlar dediler ki: Siz tedarik görün, biz size yardım edelim. Ne denlü
Moğol bey’i var ise sultana düşman edelim. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Murad Bey’e dahi vaki olan kıssayı bildirdiler. İbn
Osman, otuz yedi bin er cem’ edip (toplayıp) Kutlu’yu ve Demirtaş’ı
alıp diyar-ı Germiyan’a geldiler. Germiyanoğlu istikbal edip
251
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(karşılayıp) Kütahya önüne kondular (yerleştiler). Cümle iki şâh elli
beş bin er cem’ kıldılar (topladılar). Kütahya’dan göçüb menzil be-
menzil Akşehir önüne kondular (yerleştiler). Moğol beylerine haber
gönderdiler, ahdinizde durası(nı)z, vakt-i hacetde bizden cânibe
(tarafa) dönesiniz, dediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), sultana
haber erişti ki, ne durursun? Yine ibn Osman (Osmanoğlu) ve ibn
Germiyan ahdini bozup cenk tedarikini edip Akşehir üstüne geldiler
dediler.

Alâaddin beylere eydür (dedi ki): İbn Osman’ın ne ahdi dürüstür


ve ne imanı. Emr eyledi. Karaman beyleri, Bulgar ve Gülnar ve
Ermenak ve Niğde ve Kayseri otuz sekiz bin er cem’ edip (toplayıp)
kona göçe Akşehir’e arka verip mukabelesinde (karşısında) kondular
(yerleştiler). Şâh Alâaddin mektup yazıp ve fetvâ edip gönderdi.
Mektubu Murad Bey’e sundular. Alıp mektubu okudular. Ne denlü
ulemâ var ise kulak tutdular (verdiler). Demiş ki: Ey Murad Bey!
Müslüman, Müslümana kılıç çekmek kangi (hangi) kitapda vardır?
Müslüman kâfir askerinden yardım alıp, Müslümanları kırmaya
gelmek kangi (hangi) mezhepte vardır? Fetvâları yanında olan
ulemâlara okutasın, göreler din-i Muhammed’e eylediğin fi’iller var
mıdır, demiş. Murad Bey iltifat eylemeyip (dikkate almayıp) mektup
ve fetvâları pâre pâre (parça parça) edip cenge ağaz eyledi. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), gelip kıssayı Sultan Alâaddin’e haber
verdiler. Emr eyledi, cümle Karaman beyleri çin pulada gark olup
(çeliklerini kuşanıp) alay bağladılar. İki asker mukabil olup
(karşılaşıp) meydana çarkacılar (öncüler) girip bir fasıl (süre) cenk
eylediler. Elli beş bin asker ile ibn Osman ve ibn Germiyan yürüdü.
Alâaddin askerini üç böldü. Mukbil ve Rüstem ve Oğuzhan, on bin
er ile evvel (önden) yürüdü. Ve Turgudoğlu ve Gökezoğlu on bin er
ile yürüdü. Alâaddin ve Cafer Bey on yedi bin er ile yürüdü. Tekbir
getirip muhkem cenk (savaş) oldu. Hudâ (Allah) fırsat verip Mukbil
Bulgar askeri ile ikdam (gayret) edip ibn Osman’ın tuğunu yıkıp
aldılar. İbn Osman sınmaya (bozulup, yenilmeye) başladı. Ez-in-

252
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
cânib (diğer taraftan), ibn Osman’dan Moğol beylerine mektup
varmış idi.

Ahdinizde durup gelesiniz diye. Şâh Alâaddin dahi göndermiş idi.


Moğol’un yedi bölüğü bir yere gelip dediler ki ibn Osman’a yardım
ederiz. Galinca ve Esen ve İsa bunlar Alâaddin’i sevmezler idi. Onlar
yirmi bin er cem’ edip (toplayıp): Biz Karamanoğlu’nun çokdan
fırsatını gözleriz, deyip yürüdüler. Dört bölüğü hakk-ı nân (ekmek
hakkını) gözleyip gelmediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Murad
Bey askeri sınıp (dağılıp, yenilip) tuğ yıkılıp kaçmak mahallinde
iken yirmi bin Moğol erişip ibn Osman kuvvet bulub yine yürüdüler.
Yedi gün cenk eylediler. Hikmet-i ilâhi asker-i Karaman sındı
(yenildi). Sultan gördü düşman galiptir. Akşama dek cenk eylediler.
Akşam erişince cümle bârgâhlarını (çadırlarını) devşirip ılgar edip
(hızla at sürüp) Konya şehrine geldiler. Hisara girip kapıyı
bağladılar. Oğullarına kardaşlarına mektup gönderdiler. Bunlar
bunda ‘asker cem’ etmekde (toplamakta). Ez-in-cânib (diğer
taraftan), ibn Germiyan ve Murad Bey ve Moğol beyleri sultanın
gittiğini duyup yetmiş bin er ile gelip Konya şehrini ihata edip
(çevirip) cenge başladılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Bir gün seher vakti bir toz peydâ
oldu (ortaya çıktı). Otuz bin er ile Davud Bey ve Kaya Bey’in oğlu
Erdoğdu ve Kosunoğlu erişti (yetişti). Konya kapısına yürüdüler. İbn
Germiyan kırk bin er ile karşı vardı ki hisara koymaya. Onu görüp
içeriden sultan otuz bin er ile taşra (dışarı) çıktılar. Öyle kırdılar ki
on bin er helâk oldu. Germiyanoğlu kaçtı. Murad Bey’i ortaya
aldılar. Dört yanını bağladılar (sardılar). Üç gün üç gece cenk
eylediler. İbn Osman muhkem zebun (perişan) olup aman diledi.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): Fırsat demidir (zamanıdır)


padişâhım, Hemen kıralım, dedi. Zira bunlar bi-asildir (asil değildir),
han oğlu değildir. İyilik nedir, mürüvvet (yiğitlik) nedir bilmezler.

253
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Fırsat bulsalar babalarını katlederler. Zebun (aciz) olsalar kul olurlar,
dedi.

Sultan eydür (dedi ki): Zebuna (düşmüşe) kıymak mürüvvet


(yiğitlik) değildir. Eğer yine hıyanet ederse yine bula dedi. Alâaddin
emir eyledi, yol verdiler, çıkıp kaçtılar. Akşehir önüne geldiler.
Sultan Dağına çıkıp Konya’ya didebânlar (gözcüler) saldılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Alâaddin, ibn Osman’ın çıkıp


cebehanesini ve cümle ağırlığıyla rızkını esbabını bıraktırmış idi.
Cümle askerine taksim eyledi. Madası (kalanı) yirmi yük akçe
kalmış idi. Onu hazinesine zabt eyledi. Davud Bey’i Konya’da
koyup kendüsü Larende’ye geldi. Cümle Karaman beyleri ile ayş u
safâya başladılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Âl-i Selcuk neslinden Keyhüsrev’in


kızı kızından bir kız kalmış idi. Gayet mahbube (sevilir) idi. Huten
Banu derlerdi.223 Aksaray’da sarayları var idi. Alâaddin Mehmed
Bey’e alıverip kırk gün düğün eylediler (yaptılar). Larende sahrasını
nimetle doldurdular. Kırk gün ayş u safâya meşgul oldular. Bir oğlu
vücuda geldi. Adına İbrahim Bey derler. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Murad Bey didebân (gözcü) göndermiş idi. Kendi Sultan
Dağında karar etmiş idi. Didebân (gözcü) gelip eydür (dedi ki):
Karamanoğlu, oğlu Mehmed Han ile ayş u safâda ama askeri çokdur.
Timurtaş eydür (dedi ki): Karamanoğlu üstüne varmaktan
Beyşehri’ne varıp kardeşini hapisten kurtarmak yeğdir (iyidir).
Murad Bey Demirtaş ve Kutlu’yu serdar (komutan) edip sabah
namazında Beyşehri’ne geldiler. Hisar kapısını açık bulup içeri girip
kaleyi zabt edip kardeşini zindandan halas eylediler (kurtardılar).
Karamaniler kaçıp Osmanîler zabt eylediler. Yanında dört pâre
(parça) kale aldılar. Murad Bey, Demirtaş ile Kutlu’yu on yedi bin
er ile Beyşehri’nde koyup kendüsü Bursa’ya geldi. Ez-in-cânib

223
Hatun Banu (Ali Emiri Nüshası)
254
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(diğer taraftan), Alâaddin şâh düğünü tamam edip beyleri ile bir
gün musâhabet (sohbet) edip otururken haber geldi ki: Osmanoğlu
Beyşehri ile üç pâre (parça) kaleni alıp zabt eyledi, dediler.

Alâüddin eydür (dedi ki): Bu adamın sözünün mefhumu (anlamı)


yokdur. Bilmem ne millettir. Zebun (aciz) ola (olduğunda) kulun
olur, aman diler, yine kurtulsa bildiğüni işler, deyip Alâaddin gazaba
geldi. Emir eyledi. Cümle askeri ile göçüp menzil be-menzil
Beyşehri’ne karşı bârgâhlar (çadırlar) kurup oturdular. Sabah olup
Demirtaş ve Kutlu gördü ki sahra bârgâh (çadır) ile dolmuş. Cenk
edemeyeceklerini bilip bir gece kaleyi bırakıp kaçıp gittiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultana Demirtaş’ın kaçıp gittiğini


haber verdiler. Gelip kaleleri zabt eylediler.

Sultan Beylerini cem’ edip eydür (dedi ki): Osmanoğlu bizim


diyarımıza nice (ne kadar) gelir? Yarağ (gerekli) görün, biz dahi
onun diyarını ata çignetelim. Zira biz onu tabl ve âlem sahibi eyledik.
Ona ivaz (karşılık) bizim diyarımızı harap eylemek istedi. El-hâsıl-
ı kelâm (özün özü), kırk yedi bin er cem’ edip (toplayıp) Karahisar
önüne kondular (yerleştiler). Alâaddin kırk gün oturup Mirşâh’a ve
Aydın’a ve Saruhan’a ve Menteşa’ya ve Eşrefoğlu’na haber
gönderdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), bunlar sultanın mektubunu
görüp askerini cem’ edip (toplayıp) cümlesi Karahisar önüne gelip
Alâaddin’le bulşup pişkeşlerini çekdiler (hediyelerini verdiler).

Alâaddin eydür (dedi ki): Osmanoğlu ve Hamidoğlu bize kasd


eylediler. Biz onları diyar (memleket) sahibi eyledik. Anlar bizim
diyarımıza kasd ederler, hele siz eylemedinüz, dedi.

Aydın ve Saruhan eydür (dedi ki): Hâşâ babamız, baban kuludur


ve biz sultanımızın kuluyuz. Sultan bunlara riayet edip (karşılık
verip) hil’at (kaftan) verdi. Dediler ki: Osmanoğlu hep bizim
diyarımıza dahi kasd eder dediler. Nice edelim (ne yapalım), dediler.
255
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Sultan eydür (dedi ki): Onu tabl ve âlem sahibi eyleyen bizden
oldu. Yine cefasını biz çekelim dedi. Hemen göçüp diyar-ı
Germiyan’a geldiler. Germiyanoğlu istikbal edip (karşılayıp)
buluşup görüştüler. Geçen maceralarını haber verip özrün dilediler.
Kız verip, kız aldılar. Tâ ezeli dayı-yeğen da’vaları var idi.

Kütahya önüne konup (yerleşip) ziyafet kıldılar, cem’iyyet eylediler


(toplandılar). Aydınoğlu ve Saruhan ve Menteşa ve Hamid ve ibn
Eşref ve Germiyanoğlu ve Alâaddin, ibn Osman’dan şikâyet ettiler.
İbn Germiyan eydür (dedi ki): Sultanım, hususta suç senindir. Bir
çoban iken, bir yörük oğlu iken tabl ve âlem verdin. Ben dört kere
hapis eyledim. Muradım helâk eylemek idi. Sen benimle onun için
cenk eyledin (savaştın). Onun hatırı için vilayetimi elimden aldın.
Bana nice cefâ eyledin. Ben sana bi-asildir demez miydim. Sonra
cefâsını sen çekersin, ko (bırak) helâk edeyim, dedim, komadın
(bırakmadın). Sana mükâfat olarak vilayetine kasd eyledi dedi.

El-hâsıl (kısacası) Alâaddin emir eyledi. Kırk dört bin Karaman,


Bulgar, Kayseri ve Turgud ve Bayburd ve Türkmen ve Kürd ve
Moğol askeri Eskişehir üstüne gelip sahrayı bârgâh (çadır) ile
doldurdular. Germiyan ve Aydın ve Saruhan ve Hamid ve Menteşa
ve Eşref otuz bin er ile onlar dahi gelmekde.

Râvi eydür (nakleden der ki): Edirne ile İstanbul arasında Murad
Bey224 kâfir elinde şehid olmuş idi. Oğlu Bayezid Han yerine şâh
olmuş idi.225 Ez-in-cânib (diğer taraftan), Karamanoğlu

224
Osmanlı Sultanı 1.Murad
225
1. Murad, 29 Haziran 1326 tarihinde Bursa'da doğdu. Tam adı Murad bin
Orhan'dır. Gazi Hünkar adıyla da bilinen 1. Murad, 1362 yılında tahta çıktı. Annesi
Nilüfer Hatun, babası Orhan Gazi'dir. 27 yıl tahtta kalan Gazi Hünkar, 28 Haziran
1389 tarihinde hançerlenerek öldürüldü. Yerine oğlu I. Bayezid geçti. 1. Kosova
Savaşı veya Birinci Kosova Meydan Muharebesi, Sultan 1. Murad önderliğindeki
Osmanlı ordusu ile Sırp kumandanı Lazar Hrebelyanoviç önderliğindeki çok
uluslu Balkan ordusu arasında 28 Haziran 1389 tarihinde yapılan muharebedir.
256
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Alâaddin’in Eskişehir önüne geldiğini duyup otuz bin er cem’ edüip
(toplayıp) Demirtaş ve Kutlu’yu evvel (öncü) gönderdi. Yirmi bin er
ile kendisi dahi menzil be-menzil gelmekde. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Mehmed Han on yedi bin davudi zırhlı Moğol dilâver
(savaşçı) ile otuz bin Osman askerine karşı varıp iki asker karışıp
dört gün muhkem cenk kıldılar (savaştılar).

Mehmed Şâh cenk edip giderken Demirtaş’a rast gelip topuz ile döğe
döğe atından yıkıp (düşürüp) bağlayıp hapis eyledi. Osmanlı askeri
sınmaya (dağılıp, yenilmeye) başladı. İsa Bey derler bir bey’i var idi.
Altı bin er ile erişti. Osmanlı askeri bir miktar kuvvet buldu. On bin
Bulgar askeri sapancısıyla Gökezoğlu erişti. Osmanlı askerini bölük
bölük eyledi. Bu tarafta yirmi bin er ile Bayezid Han erişip, üç gün
mikdarı muhkem cenk oldu. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Şâh
Alâaddin kırk beş bin Rum ve Yunan ve Moğol ve Türkmen askeri
ile erişip Tekbir getirip tiğ (kılıç) çekip yürüdü. Cenk gitdikçe ziyade
oldu (savaş gittikçe kızıştı).

Bir hafta cenk kıldılar (savaştılar). İki tarafdan sekiz bin adam düştü.
Bayezid Han, Karaman ile cenge takat getirmeyip (güç yetiremeyip)
Germiyanoğlu’na adam gönderip sulh talep eyledi. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Germiyan ve Aydın ve Menteşa ve Saruhan ve
Hamid ve Eşref bu altı bey yirmi bin er ile gelip konup (yerleşip) iki
şâh’ın mabeynine (arasına) girip sulh eylediler. Demirtaş’ı ve
Kutlu’yu otuz bin altına satttılar. Ondan sonra kat’-ı nizâ’ ve fasl-ı
husumet edip (kavgaya ve düşmanlığa son verip) diyarlarına gitdiler.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), Sultan Alâaddin kerr ü fer ile (geri
çekilerek) Konya’ya geldi. Beyleriyle safâya başladı. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Bayezid Han gayret ateşiyle bağrını yakıp ol
Germiyan ile sulh oldu. Hoca derler bir karındaşı var idi. Kutlu’yu
ve Demirtaş’ı otuz bin ile Karaman’a gönderdi. Otuz bin er ile
kendisi Saruhan üstüne vardı, diyarını zabt etdi. Bunlar
Karamanoğlu’na kaçıp geldiler. Bayezid gelip mülkümüzü

257
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
elimizden aldı diye şekva kıldılar (şikâyet ettiler). Alâaddin asker
cem’ine (toplamaya) başladı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hoca Demirtaş ve Kutlu Akşehir


önüne konup (yerleşip) oturdular. Akşehirli bunlar ile imtizaç
edemeyip (uyum sağlayamayıp) cenge başladılar. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Mehmed Han, Moğol beyleri ile Sultan Dağında
ayş u safâda idi. Şehirli mektup gönderip Mehmed Şâh mektubu
görüp diledi ki cenge kalka.

Moğol bey’i Ata Bey eydür (dedi ki): Akşehir’i bana ver vatan
edineyim ve hem Osman askeri ile söyleşeyim dedi. Mehmed Bey,
Ata Bey’e hüccetle şehri verdi. Hemen on bin Moğol askeri ile Ata
Bey, İshaklu’ya indi. Mehmed Han dahi ardlarınca (peşlerinden)
sekiz bin Karaman dilâverleri ile İshaklu’ya indiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hoca ve Demirtaş otuz bin erile
mağrur olup ayş u safâya başlamışlardı. Ata Bey ve Mehmed Han
geçip Akşehir’e yakın eriştiler. Hoca ve Timurtaş (Demirtaş)
nakkare sadâsını duydular, âlem-i şakkalarını gördüler. Hemen asker
cem kıldılar (topladılar). Aceb kim evlad diye teferrüc ederken
(ferahlamaya çalışırken) Mehmed Han sekiz bin server (savaşçı) ile
Hoca’nın üstüne yürüdü. Moğol askeri Osman askerini ortaya alıp
cenge başladılar. Osman askeri cenge tedarik edemeyip Karmaniler
galebe edip (üstün gelip) dokuz bin er helâk kıldılar (öldürdüler). İki
beylerbeyini helâk eylediler. Hoca’ya dört yerde yara vurdular. Bir
yürük (hızlı) ata binip kaçtı. Osman askeri kaçıp rızkını beyler
yağma kıldılar (yağmaladılar). Şehri zabt eylediler. Mehmed Han
malını ve cebehanesini alıp Karaman beyleri ile Konya’ya geldiler.
Alâaddin karşı çıkıp (karşılayıp oğlunun arkasını sığayıp
(sıvazlayıp) alıp Konya’ya geldi. Hazret-i Mevlânâ üstüne gelip
ziyaret edip kurban kestiler. Cümle evliyayı ziyaret kıldılar (ettiler).
Mehmed Bey Konya’da sakin olurdu (otururdu). Pir Ahmed’e
Kayseriye’yi vermiş idi. Hızır Bey Aksaray’da sakin olurdu.
258
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ermenak’ı Halil’e, Niğde’yi Ali Bey’e, Gülnar’ı Emirşâh’a,
Silfke’yi Oğuhan’a verip Mehmed Bey’i Larende’ye gönderdi.
Kendisi Konya’da oturdu. Cümle Karaman beyleri cem’ edip
(toplayıp) dîvan eyledi (meclisi topladı). Oturup musâhabet (sohbet)
ederken iki adam dîvana girip feryâd edip dediler ki: Yine
Osmanoğlu asker çekip üstümüze geliyor. Diyarlarımızı harap
eyledi.

Kemankeş (Okçu)

Sultan eydür (dedi ki): Bu adam and içer tutmaz, ahd eder tutmaz,
dedi. Bunlar kelâmı söyleşirken Aydınoğlu ve Saruhanoğlu, ibn
Eşref, ibn Menteşa, ibn Hamid bunlar dahi gelip şekva kıldılar
(şikâyet ettiler). Dediler ki: Osmanoğlu’nun ne düşmanlığı belli ne
dostluğu belli. Sultan Moğol askerini cem’ edip (toplayıp) bunlar ile
yirmi bin Moğol koşup (yanına katıp) Akşehir’e gönderdi. Alâaddin
dahi on yedi gün oturup, on sekiz bin er ile kalkıp gitmeye başladı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Alâaddin’in beş oğlu var idi. İkisi
Osmanoğlu kızından Mehmed Bey ve Orhan Bey. Pir Ahmed ve
Ali Bey ve Kasım gayriden (başkasından) idi. Mehmed Bey’i ve

259
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Oğuzhan’ı226 Konya’da koyup kendisi menzil be-menzil Akşehir’e
geldi ve otuz bin er ile Akşehir’de sakin oldu (oturdu). Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Osmanoğlu Bayezid yirmi yedi beyle227 altmış iki
bin er ile Beyşehri yüzünden aşıp Konya’ya gelip ihata eyledi
(kuşattı).

Alâaddin şehirde Mahmud Paşa’yı, Orhan’ı, ve Mehmed Bey’i sekiz


bin er ile bekçi koymuş idi. Mehmed Bey Osmanoğlu’nun geldiğini
görüp şehrin kapılarını bağladı. Cenge başladılar. Mahmud Paşa ve
Mehmed Han burc üstüne top, tüfeng çıkarıp aşağıdan Osman askeri
on bir gün muhkem cenk kıldılar. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Alâaddin dedi ki: Osmanoğlu, hile edip mukabil gelmeyip
(karşımıza çıkmayıp) Konya’ya gitmiş. Kendisi otuz bin Moğol ve
Karaman askeriyle dönüp gelmekde…

Râvi eydür (nakleden der ki): Kayseri’den Pir Ahmed Bey,


Konya’ya düşman geldiğini işitip yedi bin er cem’ edip (toplayıp)
Aksaray’a geldi. Halil Bey karşı çıkıp (karşılayıp) alıp şehre geldi.
Ziyafet eyledi. Musâhabet (sohbet) ederken dedi ki: Ey şehzâde!
Kande (nereye) gidersin, dedi. Pir Ahmed Bey Konya üstüne
düşman gelmiş onda cenge giderim dedi. Halil Bey: Ey Şehzâde
düşmanın altmış bin askeri var. Sen bu denlü adam ile nice (nasıl)
cenk edersin dedi. Pir Ahmed Han güldü. Duymadın mı az ateş çok
odunu yakar derler idi. Hemen yedi bin cenk görmüş dilâver sâfi
demire gark olup (zırhlarını donanıp) menzil be-menzil yürüdüler.
Bir gece dünya zulmat (karanlık) ile dolmuş idi, âlem siyah olmuş
idi. Pir Ahmed Han yedi bin dilir (yürekli, cesur) ile ol gice-i siyahda
Osman askerini şebhun eyledi (gece baskını yaptı). Hemen kılıç
çekip Tekbir getirip öyle kılıç vurdular ki Osman askeri birbirini
kırdılar. Kıyamet koptu sandılar. Bayezid Han ol hali görüp taşra
(dışarıya) çıktı. Gördü ki asker derya gibi çalka(la)nmış, kılıçlar

226
Orhan’ı (Ali Emiri)
227
Yedi beyle (Ali Emiri)
260
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
yıldırım gibi şu’le (ışık) verir. Pir Ahmed Bey öyle ikdam (gayret)
eyledi ki Bayezid Han’ın tuğunu yıkdı. Sabah oluncaya dek Osmanlı
ve Karamanlı erlerinden dokuz bin er toprağa düştü. Sabah olup
Osman ve Karaman askeri teşhis olunup (seçilip), hisardan on bin
Moğol askeri, Orhan, Mehmed Bey ve Mahmud Paşa ve Ata Bey
çıkıp Tekbir getirip onlar dahi yürüdüler. Sahra (meydan) kan ile
doldu. Oklar yağmur gibi yağdı. İki asker üç gün cenk etdi. Azim
cenk kıldılar. Osmanoğlu’nun bir vezirini tuttular (yakaladılar). Pir
Ahmed Han ordusunu bozup otağının üstüne geldi. Bu mahalde iken
otuz bin er ile Alâaddin çıkageldi. Emir eyledi, Moğol beyleri dört
cânibi (tarafı) bağladılar (çevirdiler).

Alâaddin eydür (dedi ki): Bu ahdine durmazların nice kere fırsatını


buldum kıymadım. Bu kez helâk etmeyince komayayım, dedi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Bayezid Han228 muhkem zebun oldu
(aciz düştü). Meğer Alâaddin’in iki vezirini bir zamanda tutmuştu.
Hapisten çıkarıp azad eyledi (serbest bıraktı), hil’at verdi. Birine
Fazlullah derler, birine Kıyas derlerdi. Mektup verip sultana
gönderdi. Fazlullah Paşa mektubu Alâaddin Şâh’a getirip verdi.
Vezir alıp okudu.

Demiş ki: Ey şâh Alâaddin! Ben seninle cenge gelmedim. Aydın ve


Saruhan hasmım idi. Onları kovarak geldim. Oğulların çıkıp benimle
cenk etmeye başladılar demiş.

Pir Ahmed Han eydür (dedi ki): Ey Sultan Bayezid, yine zebun
oldu (aciz kaldı), yalvarmaya başladı. Selamet olduğu (kurtulduğu)
vakit yine fırsatımızı gözetir. Ko (bırak) kıralım! Bir can
kurtarmayalım, dedi.

228
Osmanlı Sultanı Yıldırım (1.) Bayezid
261
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Sultan eydür (dedi ki): Zebun (aciz kalanı) öldürücü değilim . Yol
verin varsın gitsin dedi. Tabl ve âlem çaldılar. Cümle Karaman
askeri gelip yer öptüler.

Kemankeşler (Okçular)

Râvi eydür (nakleden der ki): Osmanoğlu’nun çok askeri kırıldı.


Kendi dahi iki yerde yaralanmış idi. Sultan adam gönderdi.
Kelâmullah(a) (Kur’an-ı Kerime) and verdiler ki bir daha Aydın’ın
ve Saruhan’ın ve Menteşa’nın ve Hamid’in ve ibn Eşref’in diyarına
şimdengerü (bundan sonra) kasd eylemeye. Ondan sonra yol
verdiler. Kaçıp Bursa’ya gitdi. Aydınoğlu ve Saruhanoğlu varıp yine
diyarlarına gidip zabt edip safâya başladılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Alâaddin Şâh vefat edinceye dek
Osmanoğlu bir daha Aydın’a ve Saruhan’a söylemedi (ilişmedi).
Mehmed Han(‘ın) Şâh olduğununu duyunca Aydın’ı ve Saruhan’ı
elinden alıp ondan sonra Timur zuhur eylese (ortaya çıksa) gerekdir.

Râvi eydür (nakleden der ki): Osmanoğlu Bursa’ya gidip, şâh tahta
geçip oğlu Mehmed Bey, Pir Ahmed Han, katı gürbüz (sağlam
bünyeye sahip) beyler idi. Bir gün karındaşı Davud Bey’e,

262
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Maraş beyleri Zülkadiroğullarından kız istediler. Onlar dahi verdiler.
Düğün yarağın229 (faydalı) görüp iki taraftan düğüne ayş u safâya
başladılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Ol asırda iki haramî peydâ oldu
(ortaya çıktı). Birisine Dızman ve birisine Kuduman230 derler idi.
İkisi ancak üç yüz yiğide mâlik (sahip) idi. On bin adamla cenk
ederlerdi. Ez-cânib (diğer taraftan), Davud Bey Sivas’da otururdu.
Bir kethüdası var idi, Ali derlerdi. Otuz bin akçe ve kumaş verip
Maraş’a gönderdi. Bin yiğit ile Ali Maraş’a gelip cümle kumaşı ve
akçeyi teslim etdi. Dulkadir, cümle cihazını (çeyizini, gerekli
eşyasını) dizip kızı verdi. Yüz yük cihaz (eşya) ile iki bin er koşup
(yanına katıp) Sivas’a gönderdiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Kız katı güzellerden idi, meşhur idi.
Haramiler Ahsus231 kalesi derler bir kalede olurlardı. Kızın bunca
rızkıyla gelip geçeceğini duyup beş yüz atlı tedarik edip Dızman bir
seher erişip iki bin eri kaçırıp kızı cümle rızkıyla maliyla alıp kala’a-
yı Ahsus’a (Ahsus kalesine) gitdiler. Zaman-ı Yunan’dan kalmış bir
azim (büyük) ve muhkem (sağlam) kale idi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Sivas’a Davud Bey’e haber erişdi ki: Ne durursun? Kızı
haramiler aldılar, cümle rızkı ve malıyla. Hemen Davud Bey on dört
bin Kürdistan askeri ile ılgar edip (hızla at sürüp) kaleyi Ahsus’a
geldi. Gördü ki bir münteha dağın üstünde bir kaledir. Her burcu
çenber-i âsmâna çıkmış. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Dızman ve
Kuduman, asker geldiğini görüp dört yüz haramiyle kale kapısını
açıp taşra (dışarı) çıkıp on dört bin Kürd ile iki gün mukabil
(karşılıklı) cenk eyledi. Dört yüz haramî, on bin Kürd askerini

229
Harezm-Altınordu Türkçesi Sözlüğü, s, 663

Harezm Altınordu Türkçesi Sözlüğübooks.google.com.tr › books


230
Kumran (Ali Emiri)
231
Asus, Ahsos Kalesi (Ali Emiri)
263
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
dağıttı. Dızman (Hızman) başlı başına bin Kürd helâk eyledi
(öldürdü).

Râvi eydür (nakleden der ki): Dızman’ın attığı okun temreni232


cebenin (askerin) bir yanından bir yanına geçerdi. Okunun temreni
yüz yirmi dirhem idi. El-hâsıl (kısacası), on dört bin Kürd’ü yüz
adam ile dağıtıp Davud Bey’i tutup hapis eyledi. Davud Bey’in Ali
Bey derler bir kethüdası var idi. Bir mektup ile Dızman’ın okunun
demrenini Larende’ye Alâaddin’e gönderdi.

Bir gün Larende’ye gelip dîvana (meclise) girip Şâh Alâaddin’e


mektubu sundu. Okun temrenini önünde koydu. Süleyman Paşa
mektubu okuyup Karamanlılar ta’accüb etdiler (şaşırdılar). Temreni
elden ele götürdüler. Cümle Karaman beyleri Dızman’ın
bahadırlığına (yiğitliğine) tahsin ettiler (beğendiler). Sultan emir
eyledi (verdi). Yirmi iki bin er cem’ edip (toplayıp) Mukbil ve
Rüstem, Oğuzoğlu ve Turgud ve Gökezoğlu geldiler.

Sultan eydür (dedi ki): Ey beyler, bu haraminin eylediği dilaverliği


Rüstem dahi eylememiştir. Süleyman Paşa’yı Larende’de koyup
kendisi yirmi iki bin er ile kardeşini kurtarmaya gitdi. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Pir Ahmed Bey ve Mehmed Bey Konya’da
otururlardı. Sultanın iki ağası var idi. Birine Lâ’l Ağa birine Server
Ağa derlerdi. Bunlar Konya’ya geldiler. Şehzâdelerle buluşup
haraminin kıssasını ilâm edip (açıklayıp) ve temrenin alıp bile
gelmişlerdi. Konya’da beyler seyr edip herkes beğendiler.
Haraminin bahadırlığına aferin edip (deyip) tahsin ettiler
(beğendiler).

Râvi eydür (nakleden der ki): Bu iki şehzâde kemânkeşlikde


(okçulukta) ve gürz salmakda pehlivân idiler.

232
Oğuzca: Temren, demren: Ok, mızrak vb. şeylerin ucundaki sivri demir,
peykân. http://www.lugatim.com/s/temren
264
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Mehmed Han eydür (dedi ki): Ey birader gel bir iş edelim, cihanda
söylensin.

Pir Ahmed Han eydür (dedi ki): Ne kılalım (yapalım)?

Mehmed Han eydür (dedi ki): Tebdil-i suret ile (kılık değiştirerek)
varıp haramiyi görelim, muhkem kemânlar (sağlam oklar)
götürelim. Haraminin diyarına varalım, bir iş edelim kim cihanda
söylensin. Mehmed Han’ın bir oğlu var idi. İbrahim Han derlerdi.
Ahvallerini ona deyip yerlerine koydular. Kendileri birer yüğrük
(hızlı koşan) ata binip gitdiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Karaman’ın bir muhkem (çok


sağlam) yayı var idi, halk içinde meşhur idi. Asla kimse çekmeye
kadir olmamıştı. Pir Ahmed Han onu çekerdi. Hâsıl-ı kelâm (sözün
özü), yedi kişi olup muhkem (sağlam) yayı getirip gitdiler. Bir gün
Ahsus kalesine geldiler. Onu gördüler, altı yüz atlı ile süvâr olup (at
sürüp) giderler. Mehmed Han ilerü varıp sordu ki bunlar kande
(nereye) giderler deyu sordu.

Birisi eydür (dedi ki): Bunlar haramilerdir. Karamanoğlu Sultan


Alâaddin askeriyle cenge giderler. Mehmed Bey, Dızman’ı görüp
tamam beğendi. Hemen dive (deve) benzer. Dönüp yarenlere gelip
kıssayı haber verdi.

Pir Ahmed Bey: Gelin varalım, bunların cengini seyr edelim deyip,
varıp bir yüksek yere çıkıp seyr eylediler. Ol gün azim cenk kıldılar.
Sultan askerinden çok adam helâk kıldılar. Akşam olunca kalelerine
döndüler. Şehzâdeler dönüp bile gelip hisara girdiler. Yolda gelirken
Dızman bu iki nevcivanı (delikanlıyı) görüp bunlara sordu ki:
Nereden gelirsiniz ve ne kimlersiniz, sanatınız nedir? dedi.

Pîr Ahmed Hân eydür (dedi ki): Kemankeşleriz (okçularız), Arab


Acem seyyahlarıyız. Bir yayımız vardır, dünyada kimse çekmeye
265
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kadir değildir. Bir şartımız vardır, eğer bizim yayımızı her kim
çekerse bir elimizi kesip yahud kulu olavuz (oluruz). Eğer çekmez
ise elin kesip kul edevüz (ederiz), dedi. Dızman kahkahayla güldü.

Eydür (dedi ki): Ey civanlar, bu kavle razı olur musunuz, dedi.

Pir Ahmed Han eydür (dedi ki): Beli (evet), oluruz dedi. Hüccet
(senet) eylediler. Hemen Pir Ahmed Han, Karaman’ın yayını
meydana getirip yetmiş kere çekip kabzasını açıp Dızman’ın önünde
koydu. Dızman eline alıp gördü. Bir puladdan (çelikten) yaydır.
Yetmiş kere kullap (çengel) verdi, çekemedi. Gazaba geldi
(sinirlendi). Eylediği ahde (söze) pişman oldu. Dönüp yaya baktı,
gördü Karaman’ın ismi yazılmış.

Dızman eydür (dedi ki): Bu yay, Şâh Karaman’ın.

Pir Ahmed Han eydür (dedi ki): Beli (evet), onundur.

Dızman bin altın verip eydür (dedi ki): Bir pehlivansın, ancak var
uğurumuza harclan (bizim için çalış)! Bu davadan feragat eyle (vaz
geç).

Pir Ahmed Han eydür (dedi ki): Biz seni katı dilâver istimâ
eylerdik (işitirdik). Sen hod dilâver değilmişsin.

Dızman gazaba gelip (sinirlenip) eydür (dedi ki): Yoksa


Karamanoğlu Alâaddin’in bir kemankeş (okçu) oğlu var imiş, sen o
musun?

Pir Ahmed Han eydür (dedi ki): Beli (evet), şehzâdeyim, Sultan-ı
Karaman’ım.

Dızman eydür (dedi ki): Hay na-bekâr (işe yaramaz)! Korkmadın,


bunda nice geldin, deyip hamle kıldı.
266
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bu yedi dilâver tığlarını (kılıçlarını) çekip cenge başladılar. Altmış
adam helâk edip kale kapısından taşra (dışarı) çıktılar. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), meğer Dızman lâîn âlât-ı cengin giyip atına binip
taşra çıktı. Gördü ki Karamanoğulları cengin içinde pelenge
(kaplana) dönmüşler. Hemen erişip Pir Ahmed Han ile mukabil
(karşılıklı) cenge başladı. Bir nice hamleden sonra Pir Ahmed Han
Dızman’a bir ok vurdu, kalkanından geçip zırhından dahi geçip bir
karış mikdarı sinesine işledi. Hemen lâîn çağırıp dedi ki: Beni aldın,
deyip bir ok attı. Pir Ahmed Han dönüp bakayım derken takdir-i
ilâhi, lâînin oku, gül yüzünün bir yüzünden bir yüzüne geçdi. Ah,
edip at boyuna düşüp gitdi. Atı onu cengden çıkarıp bir ırmağın
kenarına düşüp can-ı azizini Hudâ’ya ısmarladı (öldü).

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Dızman’a Pir Ahmed Han’ın vurduğu


ok gayet kâr (tesir) edip lâîn iki kat olmuş idi. Mehmed Han ol hali
görüp erişip döğe döğe yıkıp başını kesip eline alıp gitdi. Askeri
ardınca seğirtip (gidip) erişemediler. Gelip Karaman askerine ulaştı.
Sultan Alâaddin’e haber erişti. Alâaddin eşitip aklı gitdi. Cümle
beyler yirmi iki bin er ile süvâr olub yürüdüler (at sürüp gittiler).
Mehmed Han gelip geçen macerayı haber verdi. Sultan, Pir Ahmed
Han içün ağlayıp asker çekip (hazırlayıp) yürüdü. Gelip Pir Ahmed
Han’ın meyyitini (ölüsünü) buldular. Yas ve matem edip, tabuta
koyup Larende’ye gönderdiler. Ondan sonra cümle beyler gelip
kale-i Ahsus’u yere beraber edip, harap eyleyip Davud Bey’i bulup
zindandan çıkardılar. Cümle kale halkını helâk kıldılar. Dönüp
Larende’ye azm edip, cümle beyleriyle gelip şehir önüne konup
(yerleşip) yedi gün Pir Ahmed Han’ın matemini tutup ağladılar.
Sekizinci gün dîvan edip Karaman beyleri: Ey Şâh! Dünyanın hali
böyledir. Kimseye baki (kalıcı) değildir deyip yasdan çıkardılar.
Birkaç gün ayş u safâya başladılar.

Râvi eydür (nakleden der ki): Osmanoğlu Bayezid Han’ın iki


dilâveri var idi. Birisine Kutlu ve birisine Demirtaş derlerdi. Kutlu
Eskişehir’de sakin idi. Demirtaş İznik’de otururdu. İki bey
267
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Germiyanoğlu elinden Karahisar’ı alıp mülk edindiler ve etrafını
incitmeye başladılar. Hamid diyarını muhkem (çok) incitdiler.
Hamidoğlu Larende’ye gelip sultana muhkem şekvâ kıldılar (çok
şikâyet ettiler). Osmanoğlu ile Alâaddin’in mabeyinleri (araları) beş
senedir muhabbet üzre idi. Alâaddin Şâh mektup yazıp Bayezid
Han’a gönderdi. Bayezid Han mektubun mefhumun (ne yazdığını)
bilip Demirtaş’a mektup gönderdi.

Ve dedi ki: Kimseyi incitip aramıza adavet (düşmanlık)


bırakmayasınız. Hâsıl-ı kelâm (sözün özü), mabeynden (aradan) bir
yıl geçdi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Alâaddin Şâh Akşehir’i oğlu


Mehmed Bey’in oğlu İbrahim’e vermişdi. On beş yaşında bir civân-
baht (talihli) idi. Ekseri (genellikle), İshaklu’da sakin olurdu
(otururdu). Her gün Sultan Dağı’na çıkıp şikâr ederdi (av yapardı).
Kutlu ve Demirtaş, meğer Karamanoğlu’nun Bayezid Han’a mektup
gönderdiğine bî-huzur (huzursuz) olmuşdu. Daima fırsat gözetirler
imiş.

Râvi eydür (naklden der ki): Bir gün İbrahim Han altı yüz yiğit ile
Gökezoğlu’nu alıp Sultan Dağı’na şikâre binip (ava gelip) yedi gün
dağları şikâr eyledi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Demirtaş ve
Kutlu dört bin er ile azm edip (karar verip) Eber Gölü’nün kenarına
eriştiler. Daima şehzâdenin fırsatını gözlerlerdi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), İbrahim Han, altı yüz dilâver ile üç yedek atıyla dağdan
inip geçip giderken bin yiğit ile Demirtaş erişip yollarını bağladı
(kesti). Cenge başladılar.

İbrahim Han Gökezoğlu’na eydür (dedi ki): Ben han oğlu hanım.
Bu bir şâhın kulu, gayret değil midir böyle har (itibarsız) benim
üstüme gele. Karaman beyleri gayrete gelip altı yüz dilâver Tekbir
getirip kılıç çekip yürüdüler. İbrahim Han yüz yiğit ile bir yüksek
yere çıkıp cengi seyrederdi. Demirtaş, İbrahim Han’ı görüp ikiyüz er
268
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ile üstüne yürüdü. İbrahim Han ol dilâverler ile ileri varıp Demirtaş
ile bir fasıl (süre) cenk eyledi. Hemen İbrahim Han, Demirtaş’a bir
ok gönderdi. Uyluğundan vurub atın böğrüne mıhlandı. At yıkıldı.
Şâh-ı civan-baht mecâl vermeyip yıkıp bağladı. Bin erden otuz üç
adam kurtuldu. Madasını (kalanını) helâk kıldılar (öldürdüler).
Demirtaş’ı Akşehir’e götürüp, İbrahim Han kethüdasıyla Konya’ya
Mehmed Han’a gönderdi. Olmuşuna göre i’lâm kıldı. Mehmed Han
Demirtaş’ı zindana koyup sultana macerayı bildirdi. Alâaddin,
İbrahim Han’ın bahadırlığına (yiğitliğine) aferin eyledi. İbrahim
Han’ın yanına Moğol askerinden on dört bin er gönderdiler, hazırbaş
(amade) oldular. Mehmed Han dahi yedi bin er ile hazırbaş olup
Bulgar’ın sekiz bin seng-endâzı (sapan taşı atıcısı) ile Oğuzoğlu’nu
serdar (komutan) edip gönderdiler.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Kutlu, İbrahim Han kıssasını Bayezid


Han’a bildirdi. Bayezid Han, Sinan Paşa derler bir vezirini serdar
edip yirmi yedi bin er ile cenge gönderdi. Gelip Karahisar önüne
kondular (yerleştiler). Dört bin er ile gelip Kutlu buluşup
Karahisar’dan geçip İshaklu’ya konup (yerleşip) oturdular. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), İbrahim Han, Osman’ın askeri geldiğini
duyup pederi Mehmed Bey’e i’lâm edip (haber verip) kendisi on dört
bin er ile gece erişip şebhun (gece baskını) eyledi (yaptı). âlem kavga
(savaş) ile doldu. Sabaha dek çok adam helâk oldu (öldü). Sabah
olup Sinan Paşa gördü ki on altı yaşında bir nev-civân (delikanlı)
imiş, cenk eden (savaşan). Ama Rüstem’lere darb-ı topuz (topuz
dabesi) ile cevap (karşılık) verir. Bir gün iki gece İbrahim Han
muhkem cenk edip (çok savaşıp) kırk adamla233 Sinan Paşa’nın
başına dünyayı dar eyledi.

Sinan Paşa eydür (dedi ki): Bu oğlan şimdi böyledir, yarın bununla
bin kimesne (kişi) cenge kadir olmaz. Hâsıl-ı kelâm sekiz bin Bulgar
askeri erişip dört bin er ile Turgudoğlu erişti. Yedi bin er ile Mehmed

233
Bin adamla (Ali Emiri)
269
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Han erişti. Üç gün cenk oldu. Cenk içinde Gökezoğlu Kutlu’ya rast
gelip tutub hapis eyledi. Yedinci gün Osman askeri sınıp (dağılıp,
yenilip) kaçtı. Karamanîler dönüp Akşehir’e geldiler. Yirmi yedi bin
er ile Kosun’u, Oğuzhan’ı Turgud’u, İbrahim Han anda (orada)
koyup, Mehmed Bey, Demirtaş’ı, Kutlu’yu dört er ile alıp
Larende’ye gelip dîvana girip esirleri sultana arz eylediler.
Demirtaş’ı ve Kutlu’yu sultan azad edip (serbest bırakıp) Kutlu’nun
dört yerde yarası var idi. Larende’de helâk oldu (öldü). Demirtaş
diyar-ı Osman’a çıkıp gitdi.

Râvi eydür (nakleden der ki): İbrahim Han’ın on altı yaşında


eylediği bahadırlığa (yaptığı yiğitliğe) cümle Karaman ve Osman
beyleri aferin kıldılar (dediler). Hâsıl-ı kelâm bir gün İbrahim Han
bin yiğit ile Larende’ye gelip divana girip sultanın dizini öpdü.
Sultan görüp şâd oldu. Ermenak’i mansıp verip gönderdi. Mehmed
Bey Konya’da sakin idi. Halil Bey Aksaray’da olurdu. Sultanın
emmisi (amcası) oğlu var idi. Namına Hoca Paşa derlerdi.
Kayseriye’yi ona vermiş idi. Davud Bey Sivas’da sakin idi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Kıssa evvelinden zikr olmuştur


(bahsedilmiştir). Eretna Bey oğlu Mehmed oğlu Eretna’nın iki oğlu
kalmış idi. Birisine Esen birisine Kadı derler idi. Ve dahi Babuk
Han’ın bir oğlu var idi. Adına Teberrük derlerdi. Mahmud derler bir
oğlu dahi var idi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Esen ile Kadı, Karamanoğlu


Alâaddin’in elinden kaçıp Ermenistan’a234 gitmişler idi. Bir gün
yirmi bin Ermeni ile Herakle diyarına gelip Babukhanoğulları’na
mektup salıp (yollayıp) yanına getirti.

Dedi ki: Ey Teberrük, Karamanoğlu’ndan diyarlarımızı alıp zabt


edelim.

234
Ermenak’a (Ali Emiri)
270
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Teberrük eydür (dedi ki): Nice edelüm (ne yapalım)?

Kadı eydür (dedi ki): Karındaşım Esen’le Ermeni askerini alıp siz
bunda (burada) sakin olun (bekleyin). Ben varıp Kıbrıs’a geçeyim.
Frengden yardım isteyeyim. Bu dört lâîn müşâvere edip (kendi
aralarında anlaşıp) Kadı’yı Kıbrıs’a gönderdiler. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Kadı Kıbrıs’a geçip beyine buluşup yardım istedi.

Şu şartla ki, Görges ve Silifke ve Gelendir ve Payas’a varınca


Frengin ola. Frenk bey’i otuz bin Frenk verdi. El-hâsıl (kısacası),
gemilere binip Payas önüne çıktılar. Kadı, Esen’e ve Mahmud’a ve
Teberrük’e haber gönderdi. Bunlar dahi duyub yirmi bin Ermeni
askerini, on bin Moğol, Türkmen, Varsak cem’ edip (toplayıp), geçip
Antakya şehrinde cem’iyyet kıldılar (birleştiler). Bunlara utuz bin
Frenk’de katıldı: Cemiyetleri altmış bin er oldu. Antakya şehrinde
bir kaç gün sakin olup oturdular. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Alâaddin Şâh’a haber erişti ki: Gafil olma. Eretna oğulları Esen ve
Kadı, altmış bin Frenk, Ermeni, Moğol ve Türk cem’ edip (toplayıp)
senden atalarının tahtını talep ederler. Sultan dahi etrafa name
perakende edip (mektup dağıtıp) kırk bin adam cem’ edip (toplayıp)
İbrahim Han ve İshak ve Kasım ve Orhan ve Emirşâh ve Oğuzoğlu
ve Gökezoğlu hazır olup durdular. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Esen yirmi bin Ermeni askeriyle Kayseriye’nin üstüne düşüp cenge
başladı. Kadı dahi yirmi bin Frenk askeri ile Niğde’nin üstüne düşüp
yağmaya başladı. Teberrük on bin Moğol, Türk askeri ile Sivas’a
gitdi. On bin Frenk ile Mahmud bir cânibe (tarafa) yürüdü. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), sultan, düşman bölük bölük olduğunu duyup
Mehmed Han ve Mukbil ve Rüstem ve Oğuzhan’ı yirmi bin dilâver
ile Kayseriye’ye gönderdi. On sekiz bin Davudi cebeli dilâver (asker
savaşçı) ile İbrahim Han’ı, Gökezoğlu’nu, Kosunoğlu’nu Niğde’ye
gönderdi. Kendisi on dört bin dilâver ile menzil be-menzil yürüdü.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), Mehmed Bey erişti. Erciyes Dağı’nın
dibine kondu (yerleşti). Sabah Frenk hisarı çevirip cenge başladı.

271
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Hemen Mehmed Bey ol gece Bulgar’ın yedi bin seng-endâz
dilâverlerin (sapan taşı atan askerinin) gönderdi. Üç yüz dahi tüfeng
endaz (tüfek atabilen) gönderdi. Ondan sonra on dört bin er ile
Tekbir getirip kendisi dahi yürüdü. Frenk askeri dönüp iki asker
karışıp muhkem cenk kıldılar. Hisardan dört bin er ile Hoca Paşa
dahi çıkıp üç gün cenk eylediler.

Frenk muhkem zebun oldu (aciz düştü). Ez-in-cânib (diğer


taraftan), Kadı, yirmi bin Ermeni askeri ile Niğde etrafını yağma
edip ondan geçip Develi ovasını muhkem yağma kıldılar
(yağmaladılar). Ondan geçip Kayseriye’ye erişip onu gördüler ki
Frenk askeri Mehmed Han elinde zebun oldu (aciz durma düştü). Ez-
in-cânib (diğer taraftan), Kadı buyurdu, yirmi bin Ermeni yürüyüp
iki gün muhkem cenk (savaş) oldu. Mehmed Bey zebun oldu (aciz
kaldı). Hemen Sivas askeri ile Davud Bey erişip Karamanîler kuvvet
buldu. Bir hafta cenk kıldılar (savaştılar). Hemen on iki bin Moğol
kavmi ile Teberrük erişti. On dört gün muhkem cenk kıldılar.
Karamanîler muhkem sınıp (yenilip) kaçıp Aksaray’a gelip Hasan
Dağı’na çıkıp bir iki gün sakin olup yaralarını bağladılar. Hiç
yarakları (işe yarar bir şeyleri) bârgâhları (çadırları) kalmamış idi.
Sultana mektup gönderip hali i’lâm kıldılar (açıkladılar). Alâaddin
duyub melul oldu (üzüldü). Aydın’a, Saruhan’a, Menteşa’ya,
Germiyan’a, Hamid’e, Eşref ve Zülkaadirili’ye mektup gönderip
yardım istedi. Cümlesi mikdarınca yardım verdiler.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Kadı, Mehmed Bey kaçıp gittikden


sonra kaleyi Kayseriye’yi sardı. Çok cenk eyledi, alamadı. Hoca
Paşa, Davud Bey içeri girmişlerdi. Muhkem cenk edip kaleyi
vermediler. Ama etrafını tamam harap eylediler. Bir gün Kadı,
Teberrük ve Esen, kırk sekiz bin Ermeni ve Frenk ve Moğol askerini
cem’ edip (toplayıp) otururken bir kimse gelip Kadı’ya eydür (dedi
ki): Ne durursun? Karamanoğlu Mehmed Han, Hasan Dâğı’nda
yaralı zebun (aciz) oturur. Ne durursun? Asla yat u yarağı (işe yarar
bir şeyi) yokdur, dedi. Kadı kıssayı duyup şâd oldu. Esen’le Frenk
272
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
askerini Konya’ya gönderdi. Mahmud Han’ı on bin Moğol askeri ile
Kayseriye’ye koyup (bırakıp) kendisi Teberrük’ü ve yirmi bin
Ermeni, on bin Frenk on bin Moğol askerini bile alıp Aksaray’a
doğru gitti.

Râvi eydür (nakleden der ki): İbrahim Han, on sekiz bin dilâver ile
Kayseriye’ye erişip haber aldı ki Kayseri etrafında oturan Mahmud
Han’dır. Ol gece erişip şebhun (gece baskını) eyledi. Moğol kavmini
öyle kırdı ki on bin erden bin adam kurtulmadı. Davud Bey, Hoca
Paşa kaleden çıkıp istikbal edip (karşılayıp) riayet kıldılar (saygı
gösterdiler). Reâyâ gelip duâ eyledi. İbrahim Han, Hoca Paşa’ya
babası Mehmed Bey’i sordu.

Davud Bey eydür (dedi ki): Ciğer köşem! Pederin Mehmed Han
muhkem sıngun edip (yenilip) kaçıp Aksaray’a Hasan Dağı’na gitdi.
Ama Kadı lâîn Mehmed Han’ın zebun (çaresiz) olduğunu duyup
ardınca (peşinden) gitdi. Pek zebundur. Eğer varıp bulursa azim hata
eder dedi. İbrahim Han duyup âh eyledi. Hemen yirmi bin er cem’
edip (toplayıp) ılgar eyledi (hızla atını sürdü). Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Kadı lâîn ve Teberrük otuz kırk bin kâfir ile Aksaray’a
gelip Hasan Dağı’nı çevirip Mehmed Han ol hali görüp Bulgar
sapancılarıni ileri sürüp yirmi bin er ile cenge başladı, ama zebun
(aciz) oldu. Halil Bey Mehmed Han’ın zebun olduğunu duyup dört
bin er ile taşra (dışarı) çıkıp cenge başladı. Kadı, Halil hisarı koyup
(bırakıp) taşra (dışarı) çıktığını görüp fırsat bulup kapıyı açıp içeri
girip kaleyi zabt eyledi. Halil Bey kaleyi aldıklarını duyup gama
düştü (üzüldü). Cenk ederken gelip Mehmed Han’a erişti. Kale
ahvalini haber verdi.

Mehmed Han eydür (dedi ki): Hikmet Hudâ’nındır, emr


kendinindir deyip cenge başladı. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
İbrahim Han erişip Kadı’nın ardından koyulup235 Frenk askerini

235
Kovup (Ali Emiri)
273
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kırmaya başladı. Mehmed Han, Halil Bey, İbrahim Han’ın geldiğini
görüp dağdan inip onlar dahi Tekbir getirip yürüdüler. Bunlar bunda
cengde…

Râvi eydür (ankleden der ki): Konya halkı Alâaddin Şâh’a, Kasım
Bey ile mektup yazıp gönderdiler. Kasım Bey sultana bir sahrada
erişip mektubu sundu. Sultan açıp okudu. Demişler ki: lutf-ı ihsan
edip bizi Frenk elinden halas edesin (kurtarasın). Eğer gelip
erişmezsen Konya’yı Frenk zabt eder. Hemen Karamanoğlu otuz bin
er ile Konya cânibine teveccüh edip iki gün ılgar edip (hızla at sürüp)
bir seher Konya şehrine erişti. Onu gördü ki Frenk kavmi kaleye
nerdübanlar (merdivenler) kurmuşlar. Konya halkının feryadı
âsmâna (göğe) çıkmış. Sultan tabl nakkare döğüp otuz bin er dilâver
(savaşçı) tiğ (kılıç) çekip yürdüler. Kâfiri bölük bölük eylediler. Üç
gün cenk kıldılar. Dördüncü gün kâfir sınıp (yenilip) Aksaray
tarafına kaçtılar. Sultan şehre girmeyip kâfirin ardınca tâ Aksaray’a
erişti. Memmed Han, İbrahim Han meğer Kadı ile muhkem cenk
ederlerdi (savaşırlardı). Onu gördüler, hemen toz peydâ oldu (ortaya
çıktı). Yirmi bin sıngın (yenilip kaçan) kâfir ile Esen erişip gördüler
ki (iki) asker azim cenk ederler. Bunlar dahi yürüdüler. İbrahim Han
kâfir geldiğini görüp gama düştdü (endişelendi).

Râvi eydür (nakleden der ki): Ol halde iken otuz bin Karaman
askeri ile sultan erişti. Oğullarını görüp şâd oldu. Sultan emr eyledi
yolları bağladılar. Yirmi bir gün cenk eylediler (savaştılar). Kılıç
sadâsı (sesi) âlemi tuttu. Sahra güm güm gümledi. Kâfir askerini
dağıttılar. Kadı, Teberrük ve Esen, kâfir askerinin sındığını görüp
kaçıp kaleye girdiler. Kapıları bağladılar, burçlara çıktılar.
Yukarıdan aşağıdan kırk yedi gün236 cenk oldu. Sultan emr eyledi.
Hendeği toprak ile taş ile doldurup, nerdübânlar (merdivenler) kurup
üç yerden birine Mehmed Han çıkdı, birine İbrahim Han ve birine
Orhan çıkıp ol gün alşama dek cenk oldu. Hikmet Hudâ’nın ol gece

236
Yedi gün (Ali Emiri)
274
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
siyah gece oldu ki göz gözü görmezdi. Hemen Kadı fırsat bulup kırk
bin er ile kaçıp Karahisar’a geldi. Kapısını bağlayıp oturdu. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), sultan sabah olup Kadı’nın, Esen’in,
Mahmud’un, Teberrük’ün kaçdığını duyup Erhan ve Halil’i dört bin
er ile Aksaray’da koyup kendisi Mehmed Han ve İbrahim Han ile
dört bin dilâver ile ardına düşüp Karahisar’a geldiler. Hisarı çevirip
yirmi sekiz gün237 cenk eylediler. Kadı fırsat bulup ondan dahi
Herakliye’ye kaçıp kalesine düştü. Yedi gün sakin oldular. Sultan
Herakle kalesini ihata edip (çevirip) dört gün cenk eylediler. Kadı
zebun (aciz) olup bir gece fırsat bulup kaçıp Sivas’a geldi. (Sultan)
mukabil (karşısında) bir sahraya konup (yerleşip) bir Cuma günü
alay bağlayıp iki asker cenge başladı. Dört gün kırışma cenk oldu.
Sapan ile okla zenberekle sağını İbrahim Bey bağladı. Solunu
Mehmed Bey bağladı. Muhkem cenk oldu. Sekiz bin adam toprağa
düştü.

Râvi eydür (nakleden der ki): İki taraftan dahi tüfenk atarlardı.
Hikmet-i Rabbanî sultanın buduna238 tüfenk dokundu. Hâsıl-ı kelâm
(sözün özü), İbrahim Han yorulup Kosunoğlu ile cengden taşra çıkıp
bir mikdar sakin oldular (oturdular). Meğer lâîn İbrahim Han’ın
ardına düşüp fırsat gözlerdi. Hemen İbrahim Han’ı tenha yerde
görüp eline kılıç alub erişti ki gafil ardından çalıp helâk ede.
Gökezoğlu ırakdan (uzaktan) İbrahim Han’ı gözetip (gözleyip)
gelirken ol hali görüp atını sürdü. Elinde cıda (mızrak) var idi. Gökez
evvelce erişip öyle vurdu Kadı’ya cıda’yı (mızrağı) ki, bir yüzünden
bir yüzüne çıkıp canı cehenneme ısmarladı. Başını kesip cidaya
(mızrağa) dikip sultanın önüne götürdüler. Ol gün Ermeni ve Frenk
ve Moğol kavmini öyle kırdılar ki, kimi kaçtı, kiminin rızkını yağma
eylediler. Sultan hisar önüne konup (yerleşip) kırk gün ayş u işret
edip Sivas’ı Davud Bey’e verip kendisi asker çekip (hazırlayıp)
Larende’ye gelip bir yıl dört ay sakin olup, yaraları muhkem incitip

237
Yedi gün (Ali Emiri)
238
Burnuna (Ali Emiri)
275
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ahir-ül-emr (en sonunda) ahirete intikal etti. Allahû Te’âlâ ruhunu
şâd eyleye, mekân-ı âlisini Firdevs-i A’lâ eyleye…

Hâsıl-ı kelâm (sözün kısası), Mehmed Han’ı yerine sultan


eylediler. İbrahim Han’a Konya’yı verdiler. Orhan’a Aksaray’ı
verdiler. İshak’a Ermenak’i verdiler.

Râvi eydür (nakleden der ki): Osman askeri ile cenk edip Sinan
Paşa’yı yaralayıp kaçırmışlardı. Meğer Bayezid Han Rumeli’nde
gazada (cihatta, savaşta) idi. Dönüp Bursa’ya geldi. Sinan Paşa’nın
sınıp (yenilip) yaralanıp geldiğini duydu. İki yıl sakin oldu (oturdu,
bekledi). Sonra Alâaddin’in vefatı haberini duyup asker cem’
edip (toplayıp), yetmiş bin er ile Akşehir önüne konup (yerleşip)239
Mehmed Han’a haber gönderdi. Mehmed Han kırk bin er ile
karşı(sına) çıkıp kırk gün muhkem cenk eylediler (savaştılar).

Râvi eydür (nakleden der ki): Mehmed Han ile Bayezid Han, dört
yılda yirmi altı kere vuruşup muhkem cenk kıldılar (savaştılar),
birbirini almaya kadir olmadılar. Germiyan ile Zülkadir araya girip
sınır kesip (belirleyip) kat’-ı nizâ’ ve fasl-ı husumet eylediler (kavga
ve döğüşe son verdiler). Kelâm-ı Kadîm’e and içdiler ki hergiz
(hiçbir şekilde, asla) kılıç çekip sınırlarından içeri girmeyeler. Ahid-
name yazıp dönüp diyarlarına gittiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Demirtaş, Aydınoğlu ve Saruhanoğlu ile adaveti (düşmanlığı) var
idi. Bir gün ikisi rast gelip cenk kıldılar (savaştılar). Aydınoğlu yeğin
(üstün) gelip Demirtaş’ın oğlunu yetmiş adamıyla tutup hapis eyledi.
Demirtaş dahi yaralı idi. Demirtaş Bursa’ya gelip Bayezid Han’a
şekvâ (şikâyet) eyledi.

Bayezid Han eydür (dedi ki): Karamanoğlu ile bu denlü and içip
ahd eyledik. Ahdi bozalım mı?

239
Konya’ya karşı (Ali Emiri)
276
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Sinan Paşa eydür (dedi ki):240 Ahdi Karamanoğlu ile eyledin,
Aydın ve Saruhan ile eylemedin.

Bayezid Han eydür (dedi ki): Bunlar onun kullarıdır.

Sinan Paşa eydür (dedi ki): Onlar bizim ademımızı tutup hapis
eyledi. Ahdi bozdular. Biz dahi bozarız deyip otuz bin er cem’ eyledi
(topladı) ve sen varmazsan biz varırız dedi.

Otuz bin askeri çekip diyar-ı Aydın’a erişti. Ez-in-cânib (diğer


taraftan), Aydın ve Saruhan kıssayı duyup on bin er cem’ edip
(toplayıp) beş bin Hamidoğlu verip bir gece Aydın ve Saruhan ve
Hamid, Sinan Paşa’yı şebhûn edip (gece baskını yapıp) Osman
askerini gafil kılıp (yakalayıp) zebun kıldılar (aciz bıraktılar). Sinan
Paşa zebun olup kaçıp Bursa’ya geldi. Bayezid Han Sinan Paşa’nın
sındığını (yenildiğini) duyup gazaba gelip (sinirlenip) kırk sekiz bin
er cem’ edip (toplayıp) diyar-ı Saruhan’a vardı (geldi). Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Aydın ve Saruhan ve Hamidoğlu yirmi altı bin er
ile karşı(sına) çıkıp iki asker karışıp otuz yedi gün gâh kaçtılar gâh
cenk eylediler. Akıbet Osmanoğlu cengine takat getiremeyip kaçıp
Larende’ye geldiler. İbn Osman’dan Mehmed Han’a şekvâ kıldılar
(şikâyet ettiler). Karamanoğlu Mehmed Han vüzerâyı (vezirleri)
cem’ eyledi (topladı).

Dedi ki: Ne aceb (acayip) Osmanoğlu Bayezid Han’ın ahdi andı


dürüst değil. Yoksa Kelâmullah’a i’tikadı yok mudur? Yedi kere ahd
eyledi gene bozdu.

Süleyman Paşa eydür (dedi ki): Padişâhım, bu hususda


Osmanoğlu’nun günahı yoktur. Ahdi bunlar bozdu. Ondan sonra
gelip diyarlarını ellerinden aldı. Gör (ş)imdi senin diyarına geldim
mi dedi. Vâk’a Bayezid Han, Aydın diyarını ve Saruhan ve Hamid

240
Demirtaş (Ali Emiri)
277
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ve Menteşa diyarını zabt edip dedi ki: Karamanoğlu ile ahd ü aman
eyledik. Onun diyarına varmam, deyip Teke diyarını zabt edip dönüp
Bursa’ya gitdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Karamanoğlu, otuz
bin Moğol, Türk, Bulgar askerini cem’ edip (toplayıp) divan edip
müşâvere eyledi (konuyu görüştü). Cümle Karaman beyleri
dediler ki: Osmanoğlu ahdi bozup senin sınırından içeri girmedi. Bu
kere ahdi sen mi bozarsın?

Mehmed Han eydür (dedi ki): Ya nice edelim (ne yapalım)?


Aydınoğlu, Saruhan, Hamidoğlu, Menteşoğlu, dedemin kullarıdır.
Bizim üstümüze düşman gelse bunlar can ve başların feda ederler.
Ya biz bakıp durmak erlik mi? El-hâsıl (kısacası) Aydınoğlu’nu ve
Saruhan ve Hamid ve Menteşaoğullarını bir yıl mikdarı diyar-ı
Karaman’da alıkoydu. Asker cem’ edip (toplayıp) varıp diyarlarını
alıvermek şartıyla.

Râvi eydür (nakleden der ki): Hikmetullah (Allah’ın hikmeti)


şöyle vâki oldu: Timur Han ol sene gelip Sivas’a çıktı. Namı dünyayı
tuttu. Mehâbeti (azameti) ve şecâati (yiğitliği) diyar-ı Rum’a velvele
(gürültü) bıraktı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Emmisi (amcası) oğlu Cabir Han’ı
kovarak geldi, üç yüz bin Tatar ile ol sene Sivas’da kışladı. Cabir
Han’ı yedi yüz Tatar ile kaçıp Bursa’ya geldi. Timur ardınca
Bursa’ya altmış Tatar241 gönderdi. Tatarlar mektup ile gelip mektubu
Bayezid Han’a sundular. Alıp okudular. Demiş ki: “Ey Bayezid
Han! Benim emmim (amcam) oğlu benden kaçıp senin diyarına
varmış. Şer’ ile onun katli vacip olmuştur. Gerekdir ki öldürüp başını
gönderesin, yahut kendini gönderesin. Benden ve askerimden
muhkem korkasın. Üç yüz bin çifte yedeklü tünd-hû (kan dökücü)
Tatarım vardır. Hayf ol (kork) diyara ki bunların atının ayağı basmış
ola.” Mektubun mefhumu budur. Hâsıl-ı kelâm, Bayezid Han bu

241
Bin Tatar (Ali Emiri)
278
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
edaları duyub muhkem gazaba geldi (sinirlendi). Dedi ki: Nezkib242
başına, eğer gelmezsen deyip mektubu pâre pâre (parça parça)
eyledi.

Râvi eydür (nakden der ki): Vüzerâ Cabir Han’ı verelim, bir alay
Tatar’a vilâyeti çiynetmeyelim, dediler.

Bayezid Han: Bir kuş bir çalıya sığınmış, benim ol denlü gayretim
yok mudur, deyip altmış sekiz bin er cem’ edip (toplayıp) cenge
hazır oldu. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Tatarlar Sivas’a gelip
Timur Han’a Osmanoğlu’nun söylediği haberleri dediler.

Timur eydür (dedi ki): Eğer nezkib (kadın takısı) başına,


gelmezsen dememiş olsa gene varmazdım deyip, Sivas’dan geçip
menzil be-menzil gelmeye başladı.

Râvi eydür (nakden der ki): Timur, Osmanoğlu ile cenk edeceğini
mukarrer (kararlaştırmış) bildiler. Karamanoğlu yazıp
Aydınoğlu’na, Hamid ve Menteşaoğlu’na ve ibn Eşref ile
Saruhanoğlu’nu Timur’a gönderdi. Sivas’dan bir konak çıktığı gün
bu beş bey gelip Timur’a Karamanoğlu’nun mektubunu sundular.
Timur açıp okudu.

Demiş ki: Osman’a tabl ve âlemi biz verdik. Akibet yine dönüp bize
düşman oldu. Ve Hâkipâye (toprağa) varan beş bey’in kılcıyla feth
eyledikleri vilâyeti ellerinden alıp muhkem zulm eyledi. Zulmü
cihanı tutmuştur. Kavli sahih (yemini doğru) değildir.243

Râvi eydür (nakleden der ki): Karamanoğlu, Aydın ve Saruhan ve


Eşref ve Hamid ve Menteşa oturup musâhabet (sohbet) ederken

242
Kadınların başlarına taktıkları işlemeli ve altın başlık.
https://vdocuments.site/misir-beylerbeyi-hayir-beyin-muhallefati-1517-
1522.html
243
İşleri dürüst değildir. (Ali Emiri)
279
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Davud Sivas’dan gelip, Timur’un mehâbetini (büyüklüğünü) haber
verdi. Dedi ki: Üç yüz bin askere mâliktir (sahiptir). Osmanoğlu
değil, bütün dünya Osmanoğlu olsa ona karşı durmaya kadir
olmayalar (güç yetiremeyeler) dedi. Aydın ve ibn Eşref bu sözü
duyup tenhâ bir yere gelip beş bey müşâvere etdiler (konuyu
görüştüler). Dediler ki: Karamanoğlu’nun bize faydası yoktur. Gelin
varıp Timur’a gidelim. Bu beş bey kalkıp azm edip (karar verip)
Sivas’a gitdiler.

Bir gün Sivas’a gelip gördüler ki sahra (meydan) bârgâh (çadır) ile
dolmuş. Dîvan-ı Timur’a gelip kapıcıbaşıyla buluştular. Ahvallerini
andılar (durumlarını söylediler). Kapıcıbaşı Timur’a arz edip, Timur
bunları söyletip (konuşturup) ahvallerine acıdı. Bunlar dediler ki:
Kılıcımız ile feth eylediğimiz diyarı zulm edip elimizden aldı.
Timur dahi ahd eyledi (yemin etti, söz verdi) ki: Sizi diyarınıza
bey eylemeyince diyar-ı Acem’e dönmiyeyim dedi. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Karamanoğlu bunların Timur’a gittiğini duyup
yirmi altı bin er cem’ edip (toplayıp) Timur’dan cânibe (Timur
tarafına) didebân (gözcü) salıp kendisi Larende’de sakin oldu
(oturdu, bekledi).

Râvi eydür (nakleden der ki): Larende’de ol sırada Mir Hasan


derler bir budala var idi. Her zaman çağırıp Horasan ateşi Rum’u
yakdı, derdi.

Mehmed Han Karaman beylerine eydür (dedi ki): Bu divânenin


rümûzunu (işaretini) bildiniz mi? Gelin Konya’ya varalım, Hazret-i
Mevlânâ oğlu Çelebi’yle buluşalım, görelim ne buyurur, dedi. Yirmi
altı bin er ile Mehmed Han Konya’ya gelip Hazret-i Mevlânâ(‘nın)
oğluyla buluştular. Dediler ki: Lutf edip bize duâ eyle, düşmanı kahr
edevüz (ederiz) yahut dönüp gidevüz (gideriz).

280
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Çelebi eydür (dedi ki): Ey Karamanoğlu, Timur, Allah Te’âlâ’nın
kahr ateşidir.244 Her kim karşı dursa nâm ve nişânı kalmasa. Eğer
benden duâ dilersen, cümle tevâbi’ini alıp Bulgar Dağı’na çıkasın.
Hüdâ’nın işine karışılmaz. Karamanoğlu Mehmed Han, Çelebi’nin
dizini öpüp taşra çıkıp cümle tevâbi’ini (kendisine bağlı olanları)
alıp Larende’ye geldi. Cümle rızkını ve malını alıp Ermenak’a gitti.
Larende şehrinde yirmi adam kalmadı. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Saruhan, ibn Aydın, ibn Menteşa, ibn Hamid, ibn Eşref,
Timur Han’ın önüne düşüp Bursa’ya doğru gitdi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Bayezid Han duyup yetmiş bin er ile cenge hazır oldu.

Râvi eydür (nakleden der ki): Birbirine buluşmaya dört konak yer
kaldığı vaktin bir mektup yazıp Şeyh Hasan Kendi ile gönderdi.
Şeyh gelip Osmanoğlu’nun dîvanına girip mektubu Bayezid Han’a
sundu. Açıp defterdar Yakub Efendi okudu. Demiş ki: Sıncık
(sabırsız) askerim şerrinden diyarını saklayasın ve emmim oğlunu
gönderesin ve beş bey gelip senden şekvâ eylediler (şikâyetçi
oldular) kılıçları ile feth eyledikleri diyarlarını ellerinden almışsız
(almışsınız). Bu beyler ile barışıp, diyarlarını veresin. Ben dahi
dönüp diyarıma gidem (gideyim). Osmanoğlu mektubu pâre pâre
(parça parça) eyledi. Ondan sonra Şeyh Hasan gelip macerayı haber
verdi. Hâsıl-ı kelâm, kıssa meşhurdur. Timur gelip, Bayezid Han’ı
helâk edip Bursa’yı zabt eyledi. Aydın ilinde kışladı. Aydın’a
Aydın’ı, Saruhan’a Saruhan’ı, Hamid’e Hamid’i hep yerlerine bey
eyledi. Timur evvelbaharda (ilkbaharda) geçip Konya’ya azm (niyet)
eyledi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Karamanoğlu Mehmed Han
cümle diyarını Taşili’ne (İçel’e-Mersin’e) geçirip kendisi gelip

244
Bazı kâynaklarda Yıldırım Bayezid’in işret meclislerinde vakit geçirmeye
başladığını ve doğru yoldan saptığını yazmaktadır. Özellikle Sırp kralının kızı olan
Olivera’nın onu içki içmeye alıştırdığı da belirtilmektedir. Bu nedenle Allahû
Te’âlâ’nın Timur’u Yıldırım Bayedid’in başına musibet olarak gönderdiği de
rivayetlerdendir.
Feridun M. Emecen, İhtirasın Gölgesinde Bir Sultan: Yıldırım Bayezid,
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/112130
281
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Konya’da karar eyledi. Didebân (gözcü) haber getirdi ki; Timur
demiş: “Karamanoğlu beni istikbal etmedi (karşılamadı). Varıp
Konya’yı ve Larende’yi harap edeyim.” Karamanoğlu gelip yirmi
altı bin er ile Hazret-i Mevlânâ oğluyla buluşdu.

Dedi ki: Ey Çelebi! Bizimle himmet koş, bu belayı şehrin üstüne


getirmeyem.

Çelebi eydür (dedi ki): Bu şehri onun elinden evliyalar halas eder
(kurtarır). Ama Timur’un cengine varma. Eğer varırsan ardından
var, çok şikâr (av) alırsın.

Mehmed Han eydür (dedi ki): Çelebi’nin rümuzunu (sembolünü)


bildiniz mi?

Râvi eydür (nakleden der ki): Timur’un otağı Konya önüne kondu
(yerleşti). Karamanoğlu göçüp Ereğli üstüne gitdi. Otuz altı bin er
cem’ edip (toplayıp) hazır baş (amade) oldu.

Râvi eydür (nakleden der ki): Timur Konya’da üç gün oturdu. Bir
gece bir vak’a gördü: Hazret-i Mevlânâ Kubbesinden kırk adam
gelip birisi tacını alıp, birisi mührünü alıp, birisi kılıcını aldı. Birisi
kösün önüne alıp öyle çaldı ki hep dediler ol gece yedi bin adam
helâk oldu. Sabahleyin uyanıp kılıcını ufanık (kırılmış) buldu.245
Mührünü bulamadı. Emr eyledi, hemen göçüp gittiler. Her konakda
iki bin adam helâk olurdu. Hergiz (asla) Timur ardına bakmayıp
azm-i Horasan edip gitdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Karamanoğlu Mehmed Han Sivas’a varınca erişip ardın alıp çok
adamını kırdı, ağırlığını aldı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Timur Han’a beyleri arz eylediler
ki: Karamanoğlu Mehmed Han cümle hazineni aldı, otuz bin

245
İdfanik (toprağa gömülü) buldu olarak okumaya da müsait.
282
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
adamını kırdı. Timur cevap verdi ki: İleri giden kurtulur dedi. Tâ
Horasan’a varınca ardına (geriye) bakmadı.

Biz yine kıssa-i Karaman’a geldik. Mehmed Han çok hazine yağma
edip Larende’ye geldi. Ayş u işrete başladı. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Bayezid Han’ın yerine oğlu Mehmed Bey’i246 şâh
eylediler. Karındaşıyla Rumeli’ne cenge gitdi. Varıp karındaşını
helâk eyledi (öldürdü). Cümle Bayezid Han’ın mülkünü zabt eyledi.
Pederinin yerine şâh oldu.

Râvi eydür (nakleden der ki): Karamanoğlu oğlu Mehmed Han


gelip Larende’de ayş u safâya başladı. Bir gün Karaman beyleri ile
oturup musâhabet (sohbet) ederken bir kimse gelip bir mektup
sundu. Süleyman Paşa okudu. Demiş ki: Ben Gölhisar dizdarı247
Yusuf’um. Sen ki Mehmed Han ibn Alâaddin’sin. Malum ola ki
Antalya Hisarı’nın hâkimi yokdur. Cümle kavmi hisarı sana
muntazırdır (seni gözlemektedir). Gelip zabt edesin. Mehmed Han
mektubu görüp şâd oldu. Yirmi altı bin er ile Larende’den kalkıp
Beyşehri’ne geldiler. Ondan geçüp Gölhisar’a geldiler. Kavmi
istikbal edip (akrşılayıp) Mehmed Han kondu (yerleşti).

Yirmi gün sakin oldu (oturdu). Bir mektup yazıp Antalya’ya


gönderdi. Mektubu Antalya dizdarına (kale muhafızına) sundular.
Açıp okudu. Demiş ki: Sen ki Antalya dizdarısın. Malumdur ki
dedem Karaman, Antalya’yı Frenk elinden almıştı. Nice zaman
bizim zabtımızda olmuştur. Yine miftahı (anahtarı) bize gönderesiz
(gönderesiniz). Dizdar miftahı vermedi. Zirâ muradı (niyeti) bu idi
ki kaleyi kendisi zabt ede. Teke beylerinden kimse kalmamış idi.
Timur cenginde gitmişti. Ol mahalde Osmanlı’nın nâm ve nişânı
yokdu. Karamanoğlu’nun diyarı uzaktır, bir iki bekler de kalkıp
gider, diye kapıları bağladı. Cenk tedarikin gördü (savaş hazırlığı

246
Osmanlı’daki fetret devrine son veren Çelebi Sultan Mehmed
247
Serdarı (komutanı) (Ali Emiri)
283
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
yaptı). Dizdara mektup ile giden bey gelip Mehmed Han’a dizdar
kaleyi vermediğini dedi. Mehmed Han gazaba gelip (sinirlenip) kale
üstüne yirmi bir gün muhkem cenk etdiler. Lâinin adına Ahi Murad
derlerdi.

Cenge takat getirmeyip zebun oldu (aciz düştü), aman diledi. Kapıyı
açtılar. Meğer melunun muradı hile idi. Mehmed Han beyleri ile
kapının önüne geldi. Bir top hazır eylemiş idi. Mehmed Han’ı
nişâna alıp attı. Top dokunup şehit oldu. Karaman beyleri
Mehmed Han’ın şehit olduğunu görüp geçip Larende’ye
geldiler. Mehmed Han’ı defin etdiler. Kırk gün matem edip ondan
sonra dîvan edip İbrahim Han’ı şâh kıldılar (yaptılar). Dört
karındaşı (kardeşi) var idi. Biri İshak, biri Halil, biri Alâaddin idi.
Biri İbrahim Han. Cümlesinden büyük idi. Onu şâh eylediler.
Emmisi (amcası) Davud Bey’e Kayseriye’yi verdi. Ve Orhan Bey’e
Beyşehri’ni verdi. Yakub’a Ermenak’ı, Halil’e Aksaray’ı verdi.
Emmisi (amcası) Ali Bey’e ve Mahmud Paşa’ya Akşehir’i verdi.
Hızır Bey’e Niğde’yi verdi. İsmail’e Anduğu kalesini verdi.
Oğuzoğlu’na Silifke’yi verdi. Emirşâh’a Mut’u verdi. Hacı
Mustafa’ya Gülnar’ı, Bozdoğanoğlu Mehmed’e Kelender’i verdi.
Mukbil’e Mamuriye’yi verdi. Kasım Bey’e İshaklu’yu, Bayındır’a
Ilgın’ı verdi. Muhkem adalet edip (adil davranıp) bâc ve harâcı
(vergileri) kaldırdı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Orhan Bey bir gün altı yüz er ile
ılgar edip (at sürüp) sabah namazında Antalya kalesinin kapısına
pusu edip kapı açıldığı gibi içeri girip namazda dizdarı tutup
boğazına kendir takub yedeğe alıp yağmaya mukayyed olmayıp
(yağma ile uğraşmayıp) dizdar lâîni alıp Larende’ye getirdi. İbrahim
Han görüp şâd oldu. Emir eyledi (verdi), pâre pâre (parça parça)
kıldılar (ettiler). İbrahim Han kâh Konya’da kâh Larende’de sakin
oldu (oturdu).

284
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Râvi eydür (nakleden der ki): Timur gittikden sonra iki yıl diyar-ı
Osman hali (boş) kaldı. İki yıldan sonra oğlu Mehmed Bey zuhur
edip (ortaya çıkıp)248 dördüncü yılda Rumili’ne geçip karındaşını
helâk eyledi. Yedinci yıla dek (kadar) pederinden kalan diyarı güc
ile ele getirdi (geçirdi). Sekizinci yıl Aydın ve Saruhan ve Hamid ve
Menteşa oğulları ile cenge başladı. Ve Germiyan diyarını almaya
başladı.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Alâaddin Şâh Şam beylerinden Melik


Nâsır ile cenk edip sulh olmuşlar idi. Oğlu Tavili Hasan yirmi bin
askerle Niğde önüne gelince yağma eyledi. İbrahim Han duyup otuz
bin er cem’ eyledi (topladı) . Hoca Paşa’yı, Mahmud Paşa’yı, Orhan
Bey’i serdar edip yirmi bin Gülnar, Bulgar, Turgud askerini cenge
gönderdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Germiyanoğlu,
Saruhanoğlu, Aydınoğlu yardım istediler. İbrahim Bey karındaşı
Alâaddin Bey’i serdar edip on bin er ile Germiyanoğlu’na yardım
gönderdi. Ve Orhan Bey gelip Şamlı ile Niğde ovasında cenk eyledi.
Ez-in-cânib (diğer taraftan), İbrahim Han yedi bin süvari ile
pulada gark olup (çelikle donanıp) Gökezoğlu’nu Zülkadiroğlu’na
gönderdi. Zülkadiroğlu on bin yardımcı verdi. Gökezoğlu on bin er
ile gelmekde. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Şam askeriyle Orhan
Bey yirmi gün cenk edip Şamlı yeğin (üstün) gelip Karaman askerini
sıdılar (yenildiler). Orhan Bey şehid oldu. Asker kaçıp giderken yedi
bin er ile İbrahim Han erişti. Emmisi (amcası) Orhan’ın şehid
olduğunu duyup dönüp yirmi dört bin er dahi cem’ edip (toplayıp)
Şamlı’ya mukabil erişip yedi gün muhkem cenk eyledi (çok savaştı).
Bir gece Zülkadiroğlu askeriyle Gökezoğlu erişip Şamlı’yı şebhun
eyledi (gece baskını yaptı). Ol gece Şam askeri öyle sındı (dağıldı)
ki kaçmaya başladı. Amik ovasına varınca muhkem cenk eylediler
(savaştılar). Halep Bey’i Çerkez askerini cem’ edip (toplayıp) Amik
sahrasına erişip yedi gün cenk eylediler.

248
Çelebi Mehmed’den bahsediyor. Tarih 1404 olmalı.
285
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Yahşi Bey ve Zülkadiroğlu, iki şâh’ın mabeynini (arasını) sulh edip
(bulup, barıştırıp) Halep bey’i İbrahim Han’a kız verip-alıp Halep’e
geldiler. Kırk gün ziyafet eyledi. Ahd u aman eyledi, dosta dost,
düşmana düşman olalar. Ondan sonra Kızılboğa on bin Çerkez askeri
ile önüne düşüp Şam-ı Şerif’e gelip sulh edip doksan gün sakin
oldular. Cümle peygamberleri ziyaret edip ondan sonra geçip otuz
yedi bin er ile Kudüs-i Şerîf’e gelip ziyaret kıldılar. Ondan dahi
geçip Humus’da yirmi gün oturup Kızılboğa’yı diyarına gönderip
Adana’ya gelip Tarsus’u, Adana’yı Yahşi Han’a verip
Zülkadiroğlu’nu alıp Larende’ye geldiler.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), İbrahim Han küçük karındaşı


Alâaddin Bey’i on bin asker ile Turgudoğlu’nu bile-koşup
Germiyanoğlu’na yardım göndermiş idi. Alâaddin Bey kona göçe
Seyidgazi’ye gelip bir iki gün sakin oldular (oturdular, beklediler).
Meğer Osmanoğlu, Hamid diyarına cenge gitmişdi. Veziri Lütfi Paşa
gelip Akşehir’i yağma edip dönüp Karahisar’a giderken Turgudoğlu
duyup gelip Alâaddin’e haber verdi. Alâaddin Bey yirmi iki yaşında
bir nev-civan (delikanlı) idi. Civanlık gururu ile asker çekip
(hazırlayıp) ardından erişip asker-i Osman’ı dağıtıp Lütfi Paşa’yı
tutup katl eyledi (öldürdü). Gelip Karahisar’ı garet eyledi
(yağmaladı). On bin er ile konup (yerleşip) Germiyanoğlu’na haber
gönderdi. Meğer Demirtaş Borlu’da yedi bin er ile sakin idi. Katı pir
(çok yaşlı) idi. Osmanoğlu, Kara Halil’i on üç bin er ile Alâaddin
üstüne gönderdi.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Alâaddin, Turgudoğlu’na eydür


(dedi ki): Demirtaş eski düşmanımızdır. Tiz (tez) asker cem’ eyle
(topla) ola ki ele getürevüz (geçiririz), deyip hemen asker cem’ edip
(toplayıp) göçecek, az zamanda ibn Eşref erişip şehzâdeyle buluşup
dedi ki: Ne durursun, on üç bin er ile Kara Halil geliyor, dedi.
Hemen Alâaddin Bey on dört bin er ile süvar olup (at sürüp) Turgud,
ibn Eşref’i alıp, Şuhud önünde buluşup bir gün bir gece muhkem
cenk eylediler (savaştılar).
286
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Alâaddin atını sürüp Kara Halil’in üstüne varıp ok atıp atını öldürdü.
Atı yıkılıp kalkamayıp bir ok dahi kendine vurub helâk eyledi
(öldürdü). Kerim Kulu derler bir kethüdası var idi. Askere süvar olup
cenge başladı. Ez-in-cânib (diğer taraftan), İbrahim Han karındaşı
Alâaddin’den haber gelmeyip karındaşı İshak’ı ve Hoca Paşa’yı
sekiz bin er ile gönderdi. İshak Bey kona göçe Konya’dan
Karahisar’a geldi. Meğer Demirtaş dört bin er ile gelip Karahisar’a
konmuş (yerleşmiş) idi. Gece erişip Alâaddin’i şebhun ede (gece
baskını yapa). İshak Bey rast gelip, askerini dağıtıp, mecal vermeyip
Demirtaş’ı bağlayıp Alâaddin’den haber alıp hemen göçüp Şuhud’a
erişti. Gördü ki Alâaddin, Osman askeri ile muhkem cenk eder
(savaşır). Osman’ı ortaya aldılar. Bir fasıl (süre) cenk kıldılar
(savaştılar). Osman askeri sınıp (yenilip, dağılıp) Alâaddin Bey ve
İshak Bey ve Hoca Paşa ve Turgudoğlu ve ibn Eşref ve Hamidoğlu
gelip Karahisar’ı zabt edip İbrahim Han’a mektup gönderdiler. Ez-
in-cânib (diğer taraftan), Germiyanoğlu ve Osmanoğlu ile sulh
olup cengden feragat eylediler (vaz geçtiler).

Mehmed Bey’e bir gün haber erişti ki: Ne durursun, Karamanoğlu


Alâaddin gelip Karahisar’ı zabt eyledi. Lütfi Paşa’yı ve Kara Halil’i
helâk eyledi, Demirtaş’ı hapis eyledi deyü… Hemen kırk bin er cem’
edip (toplayıp) menzil be menzil gelmeye başladı. Ez-in-cânib
(diğer taraftan), Alâaddin’e, Osmanoğlu geliyor diye haber erişti.
Hemen Alâaddin Bey yirmi dört bin er ile karşı varıp (önüne çıkıp)
mukabil (karşılıklı) muhkem cenk eyledi (savaştı). Cenk yedi gün
sürdü. Bir seher Alâaddin Bey atına süvar olup (binip) İshak Bey ile
veda edip (vedalaşıp) cenge girdi. Yirmi üç baş kesti. Kırk bin er ile
Osmanoğlu’nu çevirip Karamanoğlu askerini ortaya aldı. Alâaddin
cenk ederken Osmanoğlu’nun âlemi dibine geldi. Üstüne çok adam
çıktı, yıkamadılar. Akibet atını sünülediler (süngülediler) ve yıkıp
bağladılar. Osmanoğlu’nun önünde başını kesip ol nev-civânı
(delikanlıyı) şehid eylediler. Ondan sonra Karaman askeri kaçıp
Akşehir’e geldiler. Osmanoğlu Eğridir’e on bin er ile Mesih Paşa’yı

287
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
koyup kendisi Ahmed Paşa’yı bile alıp Akşehir’e geldi. Cenge
başladılar.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), İbrahim Han karındaşı Alâaddin’in


helâkını (öldürüldüğünü) duyup emmisi (amcası) Davud Bey’i
Kayseriye askeriyle Akşehir’e gönderip, Davud Bey gelip erişti.
İshak Bey Davud Bey’in geldiğini duyup şehirden taşra (dışarı) çıktı,
cenge başladı. Ez-in-cânib (diğer taraftan), İbrahim Han
Larende’de Süleyman Paşa’yı koyup Konya’ya gelip Hazret-i
Mevlânâ’yı ziyaret eyleyip kurbanlar kesip ondan sonra on bin
Bulgar ve Gülnar askeri ile kendisi suret tebdil edip Beyşehiri’ne
geldi. Dulkadiroğlu ile Gökezoğlu’nu bile alıp on sekiz bin er cem’
edip (toplayıp) Karaağaç’a geldiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Mesih Paşa’ya haber erişti ki üstüne Karamanoğlu geliyor diye.

Mesih Paşa mukabil erişip Eğirdir önünde üç gün muhkem cenk


kıldılar. Hemen İbrahim Han iki asker cenk ederken suret (kılık)
değişip bir Osmanlı çavuşunun şekline girip bin yiğit alıp Hamid’i
alıp Mahmud Paşa’yı ve Gökezoğlu’nu ve Dulkadiroğlu’nu asker
yanında koyup kendisi bin yiğit ile Karahisar tarafından gelir gibi
Osman askerine koşup, gelmeye başladı. Mesih Paşa asker geldiğini
görüp yardımcı sanıp birkaç fersah yer istikbal edip (karşılayıp), alıp
âlem dibine getirdi. Hemen İbrahim Han Hamidoğlu’na işaret eyledi.
Hamidoğlu bin yiğit ile Mesih Paşa’yı tutup katl eyledi (öldürdü).
Osman askeri ol hali görüp sınıp (dağılıp) kaçtılar. İbrahim gelip
Eğridir önüne kondu (yerleşti). Yirmi gün sakin oldu (oturdu).
Hamid diyarını yine Hamidoğlu’na verdi. Kendisi yirmi iki bin asker
ile göçüp Karahisar’a geldi.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Osmanoğlu Davud Bey ve İshak Bey


ve Turgudoğlu ile yirmi yedi gün cenk eyledi. Karaman (askeri)
sınıp (dağılıp) şehre düştüler. Bir ay dahi şehirde cenk kıldılar
(savaştılar). Ama muhkem zebun oldular (çok aciz düştüler). Ez-in-
cânib (diğer taraftan), İbrahim Han Karahisar’da sakin olup
288
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(otupup, bekleyip), Gökezoğlu’nu sekiz bin er ile Akşehir’e
gönderdi. Gökezoğlu bir gece Akşehir’e gelip Karaman askerini
zebun (aciz, çaresiz) görüp Osmanoğlu’nu şebhun eyledi (gece
baskını yaptı). Sabaha dek muhkem cenk eylediler. Sabah olup
Osmanlı, Karamanlı teşhis olup (tanınıp), İshak Bey ve Turgudoğlu,
Hoca Paşa ve Mahmud Paşa ve Kosunoğlu şehirden taşra çıkıp
yardım geldiğini bilip, üç gün muhkem cenk eylediler. Adam
gövdesiyle sahra doldu.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Zülkadiroğlu249 ve İbrahim Han yirmi


altı bin Karaman askeri Karahisar’dan göçüp Sultan Dağı’nın
dibinden geçip İshaklu’ya geldiler. Gördüler ki; Osmanlı ile
Karamanlı öyle cenk ederler ki sahra kızıl kanla boyanmış. Kılıç
yıldırım gibi şu’le verür (ışık saçar), ok yağmur gibi yağar. Bulgar
askerinin sapan taşı tüfeng gibi işler. İbrahim Han emir eyledi.
Tekbîr getirip yürüdüler. Yirmi gün inip binip cenk kıldılar
(savaştılar). Osman askeri takat getiremeyip dağıldılar.

Osmanoğlu Karahisar’a gelip vezirlerini orada koyup (bırakıp)


kendisi Bursa’ya gitdi. Etrafa mektuplar salıp altmış bin er cem’
eyledi (topladı). Ez-in-cânib (diğer taraftan), Sultan İbrahim
Konya’ya gelip etrafa adamlar salıp (gönderip) kırk altı bin er cem’
eyledi (topladı). On bin er ile Kasım Bey’i ve İshak Bey’i
Gökezoğlu’nu İshaklu’da koydu (bıraktı). Bir yıl cenk eylemeyip
(savaşmayıp) sakin oldular (beklediler). Evvelbahar (ilkbahar)
olunca İbrahim Han, Karaman beylerini cem’ edip (toplayıp)
Akşehir’e geldi. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Osmanoğlu dahi
altmış bin er ile Karahisar’a geldi. Şeyh Yahya, Mevlânâ Şemseddin,
Mevlânâ Nizâmeddin cümle ulemâ ve fuzâlâ, müftü, vâ’iz üç yüz
kişi olup Germiyanoğlu’nu, Dulkadiroğlu’nu önlerine düşürüp, bu
iki şâh’ı barıştırdılar. Kat’-ı nizâ’ ve fasl-ı husûmet eylediler
(kavgaya son verip, barış sağladılar). Şimdin gerü (bundan sonra)

249
Dulkadiroğlu
289
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
dosta dost, düşmana düşman olalar. Bayezid Han’ın kızı var idi.
İbrahim Han’a verdiler. Germiyanoğlu’nu Osmanoğlu’na,
Dulkadiroğlu’nu Karamanoğlu’na vekil edip gelip yine sınır
bağladılar (belirlediler).

Râvi eydür (nakleden der ki): Karamanoğlu Mehmed Han ile


Yıldırım yirmi yedi250 kere muhkem cenk kıldılar, birbirini
alamadılar. Ahir (sonra) sınır kesmişler idi. Ol sınıra yine kâil (razı)
olup dönüp İshak Bey’i Akşehir’e koyup, emmisi (amcası) Yakub
Bey’i Kayseriye’ye salıp (yollayıp) İbrahim Han Konya’ya imâret251
yaptı. Ondan Larende’ye gelip orada da bir imâret yaptı.

Râvi eydür (nakleden der ki): İbrahim Han’ın tekyesi ve camii,


hangâhı, imâret, köprüsü ve hanları cümle altmış dört tanedir.
Hayrayı? bî-nihâyedir (sonsuzdur). Hem kendisi ehl-i tevhiddir.
Tabaka-i evliyada kutb makamına vâsıl olmuş (ulaşmış) idi.252

İmamına bir gün: Evvel (ilk) Tekbîrde Kâ’betullâh sana aşikâre


olur mu? bana ikinci Tekbîrde ancak olur diye su’al edip (sorup)
imamı dahi: Sultanım, hazretinizde saltanat da’vası olmağın evvel
Tekbîrde mâni olur, diye cevap vermişdir. Yine İbrahim Han,
musallada her gece kırk bin kudret kandili yanar görmez misin? Diye
sormuştur. Elli bir yıl diyar-ı Karaman’a sultan olmuştur.253
Hutbe ve okunmuş ve sikke kestirmiştir. Düşmandan bir kimseye il
vermemiştir. Zamanında Karaman halkı muhkem huzur görmüştür.
Osmanoğlu kızından yedi oğlu olmuştur. Büyük oğlu Kasım
Bey’dir. Diğerleri İshak, Alâaddin, Halil, Pir Ahmed, Yakub ve
Kücük Mustafa’dır.

250
Yirmi (Ali Emiri)
251
Bir yeri bayındır ve mâmur etme, bayındırlık. Bulunduğu yeri bayındır duruma
getiren câmi, medrese, hastahâne, misâfirhâne, hankah, türbe, kale vb. eserler.
252
Osmanlı arşivinde adına kayıtlı çok sayıda vakıf kaydı bulunmaktadır.
253
Hesaplamalara göre 41 yıl olması lazım
290
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Râvi eydür (nakleden der ki: Osmanoğlu ile İbrahim Han
zamanında muhkem muhabbet üzre olmuşlardır. İbrahim Bey’in,
Nasuh Bey, kızı oğludur. Ama muhkem (çok) severdi. Canbaz derler
bir defterdarı var idi. Kızını ona vermiş idi. Nasuh Bey ondan
olmuştur. Hâsıl-ı kelâm (sözün özü), İbrahim Han hasta oldu. Bildi
ki sefer zamanı yakındır. Oğullarını başına cem’ edip (toplayıp)
Kasım Bey sahib-i rey (oy sahibi) olmakla mühr-i saltanatı
(saltanat mührünü) ona teslim edip, Alâaddin’e İç-il’i (Mersin’i)
verip, Halil’e Ermenak’ı verip, İshak’a Akşehir’i verdi. Yakub’a
Aksaray’ı verdi. Mir Musa derler emmisi var idi. Kayseriye’yi ona
verdi. Küçük Mustafa’ya Beyşehiri’ni verdi. Pir Ahmed’e Tarsus’u
verdi. Ali Bey’e İshaklu’yu verdi. Hoca Paşa’ya Niğde’yi, Mahmud
Paşa’ya Anduğ kalesini verdi. Vasiyyet eyledi ki: Benim zamanıma
gelince Osmanoğulları bizden korkarlardı. Bizim onların üstüne
galebemiz var idi. Şimdin sonra onlar bize galebe eder (üstün gelir).
Müdârâ edesiniz (dost geçinesiniz) dedi. Sultan Mehmed’e bir
mektub yazıp gönderdi ki: Lutf edip benim oğullarıma riayet edip
(iyi davranıp) hasım (düşman) yerine komayasız (koymayasın) dedi.
Hatta Sultan Mehmed dahi bir zaman riayet eyledi (iyi davrandı).

Râvi eydür (nakleden der ki): İbrahim Han’ın vefatına iki illet
(sebep) vardır. Birisi bu ki Sultan Mehmed İstanbul’u feth eylediği
yılda vefat eyledi. Bir veziri var idi Ahmed Paşa derler. İbrahim Han
Ahmed Paşa’yı İstanbul’a mübarek-bâdâ (mübarek olsun’a)
gönderdi.254 Ahmed Paşa varıp İstanbul’da üç ay sakin olup, İbrahim
Bey’in mübarek-bâdâ (hayırlı olsun) mektubunu verdi. Bir gün
Sultan Mehmed, Ahmed Paşa’yı tenha çağırıp bir mikdar zehir verdi.
Dedi ki: Eğer Karamanoğlu İbrahim Hân’a verip helâk edersen
diyar-ı Karaman’ı sana ebedi veririm dedi. Vezir-i bî-din (dinsiz
vezir) zehri alıp Larende’ye geldi. Meğer son güz ayı idi.
Akşehir’den bir mikdarca yaş üzüm alıp geldi. Ol zehri bir salkım

254
İstanbul’un fethinden söz edildiğinden bu olay 1453 yılında gerçekleşmiş
olmalı.
291
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
üzümün içine zarafetle (incelikle) işledi. Bir tabaka gayri (başka)
üzüm koyup İbrahim Han’ın önüne götürdü. İbrahim Han üzümü
görüp taze üzüm hoş gelip yedi. Daha var mı diye sual eyledi (sordu).
Vardır deyip vezir-i lâîn zehirli üzümü götürüp, İbrahim Han alıp
yedi. Fi’l-hal zehir kâr edip (etkisini gösterip) yıkıldı. Alıp sarayına
götürdüler. Yirmi altı gün yattı. Ondan sonra vefat eyledi. Bir
rivayette kendi eceliyle vefat etmiştir. Kavl-i sahih (doğru söz)
budur. Osmanlıların zehir verdiği oğlu Kasım Bey’dir.

Râvi eydür (nakleden der ki): Zehir verdiği saat kaçıp İstanbul’a
gitti. Sultan Mehmed buyurdu. Ahmet Paşa’yı asakoydular (astılar).
Dediler ki: Hayrın olsa sultanına olurdu. Hâsıl-ı kelâm (sözün özü),
diyar-ı Karaman’a Kasım Bey’i şâh eylediler. Her bir karındaşı bir
vilâyetde hâkim oldu. Ama hutbe ve sikke Kasım nâmına okunurdu.
Sekiz yıl halisce sakin oldular. Bir gün İshak ile Halil mabeynine
(arasına) adavet düştü (düşmanlık başladı). İkisi de asker çekip
Ermedsun önünde cenk eylediler. Halil sınıp (yenilip) Ermenak’a
firar etti. İshak erişip Bıçakçı Cisrinde (Bıçakçı Köprüsü’nde)255
cenge (savaşmaya) başladı. Yedi gün sonra Halil’i tutup katl
eyledi.256 Gelip Ermenak Hisarını aldı.

255
Karaman’a 45 km uzaklıkta yer alan Bucakkışla köyüne varıp, Ermenek yoluna
geçişte Göksu nehri üzerinde yer alıyor. Köprü 14. yüzyılda inşa edildi. Mimarı
bilinmeyen köprünün giriş kısmında bir kitabe yer alıyor. Üç gözlü olarak
tasarlanan Bıçakçı Köprüsü’nün uzunluğu yaklaşık 90 metre, genişliği ise 5 metre.
En büyük kemer açıklığı 15 metreye ulaşan yapının iki küçük gözü de kara
üzerinde bulunuyor.
https://foreverdiscovery.wordpress.com/2016/11/03/bicakci-koprusu-bucakkisla-
karaman/
256
Buraya kadar okuduğumuz Karamaoğlu tarihi içinde kardeşin kardeşi
öldürmesi olayı ilkdir. Dolayısıyla Karamanoğlu tarihinde bu bir dönüm
noktasıdır.
292
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

Bıçakçı Köprüsü257

Cümle İç-il (Mersin) ve Gülnar ve Mamuriye ve Silifke ve Mut,


Tarsus’a varınca zabt edip hutbe okuttu. ve sikke kesti (para bastı).
Bu fesat Küçük Mustafa’nındır. İshak ile Küçük Mustafa,
Beyşehri’ni alıp Gülnar ve Bulgar ve Silifke ve Varsak taifesini cem’
edip (toplayıp) Larende’ye gelip cenk kıldılar (savaştılar). Kasım
Bey sınıp (yenilip) Konya’ya gelip İstanbul’a mektup gönderdi,
yardım istedi. Sultan Mehmed Ahmed Paşa ile yirmi bin adam
gönderdi. Mabeyinlerini (aralarını) sulh eyledi (barıştırdı). Yarısını
Kasım Bey zabt edip, yarısını İshak Bey zabt eyledi. Küçük
Mustafa’ya Aksaray’ı verdiler. Cengden fariğ olup (vazgeçip) üç yıl
sakin oldular (beklediler).

Râvi eydür (nakleden der ki): Engürü’yi Hüsrev Bey derler


Osmanlı beylerinden bir bey zabt ederdi. Haymana ucundan Küçük
Mustafa ile hasm olmuşlardı. Küçük Mustafa fırsat gözlerdi. Bir gün
Turgud ile sekiz bin yiğit alıp Engüri’yi basıp Hüsrev’i helâk eyleyip
(öldürüp) şehri zabt eyledi. Sultan Mehmed kıssayı duyup Konya’ya
Kasım Bey’e mektup gönderdi.

257
Fotoğraf Abdullah Tahtabaş
293
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Demiş ki: İbrahim Han bana mektup gönderdi. Bunda demiş ki:
Sizinle akrabalık davamız vardır ve hem benim dedem Alâaddin bin
Karaman senin pederin Osman’ın şâh olmasına sebep oldu. Tabl ve
âlem verdi. Sen dahi iyiliğe iyilik edip benim diyarıma tama’ edip
oğullarımı incitmeyesin, lutf edesin demiş. Biz dahi ona riayeten sizi
incitmedik. Şimdiden sonra vaktinize hazır olasınız. Yahud Küçük
Mustafa’yı tutup gönderesiniz, demiş. Kasım tutup göndermek
murad eyledi. Mustafa kaçıp Larende’ye İshak Bey’e geldi. İshak
otuz bin er cem’ edip (toplayıp) cenge hazır oldu.

Beyşehri’ne geldi. Kasım Bey mektup yazıp olmuşuna göre Sultan


Mehmed’e i’lâm etdi (haber verdi). Sultan Mehmed kırk bin er ile
Mesih Paşa’yı gönderdi. Karahisar’a gelip kondular (yerleştiler). Ez-
in-cânib (diğer taraftan), İshak Bey otuz bin er ile Teke diyarına
uğrayıp, Teke beylerinden yedi bin er alıp, Karahisar önüne gelip,
Osman askeri ile muhkem cenk eylediler (savaştılar). Osman askeri
sınıp (dağılıp, yenilip) Karahisar’a düştüler. Ahvali Sultan
Mehmed’e arz eylediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Kasım Bey
yirmi bin er ile erişip gece şebhun edip (baskın yapıp) hikmet-i
Rabbânî Küçük Mustafa’yı tutup hapis eyledi. İshak kaçıp
Turgudili’ne gitdi. Cümle Karaman askeri Kasım Bey yanına cem’
oldular (toplandılar). Küçük Mustafa’yı İstanbul’a Sultan Mehmed’e
gönderdi. Sultan Mehmed Kasım Bey’in karındaşını tutup
gönderdiğine şâd oldu. Ve Küçük Mustafa’yı azad edip Rum-ili’nde
bir sancak verip serhade (sınıra) tabl ve âlem ile gönderdi. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), İshak Bey Dulkadirli’den yardım alıp
Larende üstüne gelip Kasım Bey ile altmış gün cenk eyledi. Sonra
İshak Bey sınıp kaçıp Şam’a düştü. Şam bey’i riayet edip (iyi
karşılayıp) onda kaldı. Sonra Şamlı yardım verip yine gelip muhkem
cenk eylediler (savaştılar). Karamanîler yeğin (üstün) gelip Şamlı
kaçıp İshak Bey Varsak taifesinin arasına düşdü. Bir nice zaman
sonra onda tutup helâk eylediler (öldürdüler). Cümle diyar-ı
Karaman’ı Kasım Bey zabt eyledi. Yedi yıl hükm-i hükümet eyledi.

294
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Osman ile Kasım Bey’in cengine (savaşmasına) sebeb bu oldu ki:
Küçük Mustafa, Rum-ilin’de kral ile aşina olup ahd ederler ki:
“Benim karındaşım Karaman Şâhı’dır. Kırk bin askere mâlikdir
(sahiptir). Mektup gönderelim, karındaşım ol cânibden (taraftan)
yürüsün, biz seninle bu cânibden (taraftan) yürüyelim” diye. Bu ahd
üzre bir mektup yazıp Karaman’a gönderdi. Yolda tutup mektubu
Sultan Mehmed’e arz eylediler.258 Biri dahi bu oldu ki: Osman’ın bir
beylerbeyisi Kâbe’ye giderken Karaman sınırından gece geçip
giderken Turguddoğlu rast gelip cenk eylediler. Çok adam helâk
eylediler (öldürdüler). Vezir dönüp İstanbul’a geldi. Karamanoğlu
Kasım Bey’den şekvâ eyledi (şikâyetcioldu). Sultan Mehmed sefer
çağırıp kırk bin sipahi cem’ eyledi (topladı). Hersekoğlu Gedik
Ahmed Paşa’yı serdar eyledi (komutan yaptı). Diyar-ı Karaman’a
cenge gönderdi. Gelip Karahisar’a konup (yerleşip) Kasım Bey’e
elçi gönderdi. Elçi mabeyinlerine (aralarına) gelip, gidip sulh
edemediler. Akıbet Kasım Bey, Karaman ve Kayseri ve Beyşehri ve
Niğde ve Bulgar ve Gülnar ve Silifke ve Mamuriye ve İç-il askerin
cümle kırk dört bin er cem’ edip (toplayıp) Konya’ya Hazret-i
Mevlânâ’yı ziyaret eyledi, kurban kesdi. Ondan göçüp Akşehr’e
geldi. Bir mektup yazıp Gökezoğlu ve Oğuzoğlu ile gönderdi.
Gökezoğlu dîvana girip mektubu Gedik Ahmed Paşa’ya sundu.
Gedik Paşa okudu. Demiş ki: Evvela Müslüman, Müslümana kılıç
çeker mi? Ve Allah’ın buyruğu mudur, yahud peygamberin kavli
midir? Evvela eyledikleri isnaddan (suçtan) benim haberim yokdur.
Gedik Ahmed Paşa Sultan Mehmed’e arz eyledi. Cümle ulemâ bir
yere gelip bu cengi makul görmediler. Sultan Mehmed haber
gönderdi ki Konya’yı bana versin sulh olup (barışıp) cengden feragat
edelim (savaştan vaz geçelim).

Gökezoğlu gelip mektubu Kasım Bey’e verdi. Kasım Bey mektubu


okuyup mefhumunu (ne yazdığını) bildiler. Karaman beyleri: Konya
258
Küçük Mustafa’yı yakalayıp Sultan Mehmed’e teslim eden kişi ağabeyi Kasım
Bey olduğundan ikisinin başbaşa verip böyle bir düzen içinde olacaklarına Fatih
Sultan Mehmed gibi zekibir padişâhın ihtimal vermeyeceğiaçıktır.
295
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
gibi şehri vermeden ölünce cenk eylemek yeğdir (iyidir), dediler.
Hemen ol gece askeri dört bölüp bir bölüğüne serdar Gökezoğlu’nu
ve Turgudoğlu’nu ve bir bölüğüne Kosunoğlu’nu ve Kayaoğlu Ali
Bey’i ve bir bölüğüne Hızır Bey’i, Emirşâh’ı serdar (komutan)
eylediler. Bir bölüğüne kendisi ve karındaşları259 ve Karaman
beyleri cümle süvar olup (atlarına binip), nısfü’l-leylide (gece
yarısında) düşmana yakın erişip şebhun (gece baskını) eylediler.
Dört tarafdan askeri ihata edip (kuşatıp) eyle cenk kıldılar. Dört bin
adam toprağa düştü.

Gedik Ahmed Paşa’ya dört yerde yara erişip cümlesi sınıp (yenilip)
kaçtılar. Karamanoğlu dönüp Konya’ya geldi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Gedik Ahmed Paşa yirmi bin er ile kaçıp sultana mektup
gönderip yirmi bin er ile ılgar edip (hızla at sürüp) Kayseriye’ye
gelip gafil, kimse bilmeyip bir sabah kapı açılınca içeri girip şehri
zabt eyledi. Karaman beyleri dağılıp Konya’ya gelip ahvali
(durumu) haber verdiler. Kasım Bey otuz bin er ile Kayseriye’ye
gelip iki çeri mukabil olup (asker karşılaşıp) yedi gün cenk eylediler
(savaştılar). Mehmed Han otuz bin er gönderip cengde iken gelip
erişip (yetişip) muhkem cenk kıldılar (savaştılar). Karaman askeri
sınıp kaçıp Konya’ya geldiler. Bir yıl cenk eylemeyip (savaşmayıp)
sakin oldular (beklediler). Evvelbahar (ilkbahar) olunca Gedik
Ahmed Paşa kırk bin er ile Konya’ya geldi.

Hisarı çevirip cenge başladılar. Karamanoğlu otuz bin er ile


Larende’den göçüp bir gece Konya’ya erişip iki asker karışıp, kırk
üç gün muhkem cenk eylediler (savaştılar). Kırk dördüncü gün
Osman askeri sınıp (yenilip) Karahisar’a geldiler. Onda kışladılar.
Evvelbahar (ilkbahar) olunca altmış bin er ile Konya üstüne gelip
yirmi altı gün cenk eylediler (savaştılar). Karaman askeri sınıp
(yenilip) Larende’ye gitdiler. Gedik Ahmed Paşa Konya’yı zabt
259
Bir bölüğüne Gökezoğlu’nu ve bir bölüğüne Turgudoğlu’nu ve bir bölüğüne
Kosunoğlu’nu, bir bölüğüne kendisi ve karındaşları ve Karaman Beyleri cümle
süvar olup (at sürüp)…(Ali Emiri)
296
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
edip iç kaleyi mamur eyledi (onardı). İki yıl sakin oldu. Üçüncü yıl
altmış bin er ile Larende’ye gelip muhkem cenk eyledi (savaştı).
Alamayıp Konya’ya geldi. Ol yıl Karamanoğlu Kasım Bey cümle
rızkın malını alıp ve tevâbi’ini (kendisine bağlı bulunanları) alıp
Ermenak’a gitti.

Evvelbahar (ilkbahar) olunca Gedik Ahmed Paşa Larende’ye gelip


cenk kıldılar (savaştılar). Dört yıl cenk eylediler (savaştılar). Beşinci
yıl Larende’yi zabt eyledi. Dört bin kul yazıp Mesih Paşa’yı onda
koydular (bıraktılar). Kış olunca şehir halkı tuğyan (taşkınlık) edip
Mesih Paşa’yı bir gün Cuma’ya giderken dört bin kul ile taşa tutup
Mesih Paşa’yı helâk ettiler (öldürdüler). Karamanoğlu’na haber
gönderdiler. Karamanoğlu gelip şehri zabt eyledi. Cümle Varsak
taifesi ve Aksaray kavmi gelip Turgud’u ve Gökez’i serdar
(komutan) eylediler. Yirmi bin mikdarı adam ile gelip Konya’yı zabt
eylediler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Sultan Mehmed kıssayı
duyup evvelbahar (ilkbahar) kendisi altmış bin er ile sürüp Konya’ya
gelip ondan göçüp Larende’ye gelip Gökezoğlu ve Turgudoğlu karşı
çıkıp yirmi bin er ile Karadağ dibinde karşı varıp (karşısına çıkıp)
öyle cenk eylediler ki yedi gün yol vermediler. Sekizinci gün on yedi
bin Bulgar ve Gülnar ve Varsak askeri ile Karamanoğlu Kasım Bey
erişti (yetişti). Dört bin Silifke askeri ile Oğuzoğlu erişip üç bin er
ile Kosunoğlu ve Güceroğlu ve Firuzoğlu ve Kutluşâhoğlu erişti
(yetişti). Yirmi altı gün muhkem cenk eylediler.

Sahra leşle doldu. Dağ ve taş kırmızı kan oldu. İki askerden dokuz
bin dört yüz adam toprağa düştü. Dört beylerbeyi helâk oldu (öldü).
Yedi sancakbeyi, yüz iki müteferrika (emirleri ulaştıran görevli)
helâk oldu. Dünya dünya olalı böyle cenk olmadı idi. Ahir (sonra)
Karamanoğlu sınıp (yenilip) cümle beyleri ile Bulgar’a çıktı. Gayri
il vermedi.260 Sultan Mehmed gelip şehre kondu (yerleşti).
Karamanoğlu’nun saraylarını yıkıp yerine bir hisar yaptı ki, her

260
Gayri eli vermedi (Ali Emiri)
297
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
kulesi âsmâna (göğe) erişti. Diledi ki bu şehri yakıp katliam ede
(tamamını öldüre). Ulemâ icâzet vermedi.

İstanbul’u yeni almış idi. Murad eyledi (istedi) ki cümle halkı


İstanbul’a süre. Defter ile şehrin içinden otuz bir bin Müslüman evi
yedi bin kâfir sürgün eyledi. Ondan geçip Aksaray’ı sürüp İstanbul’a
getürdü. Tâ nire (nereye) kadar üç yüz şeyh, va’iz, müftü, âlim ve
âbid sürdü. Lakin bunlar İstanbul’da sakin olmayıp (oturmayıp)
üç yıldan sonra kaçıp yine geldiler.

Sultan Mehmed gazap edip (sinirlenip) Gedik Ahmed Paşa’yı


gönderdi.261 Gelip Larende’yi ateşe urup (verip) yakıp, yıkıp
harap eyledi. Yüz on yedi mahalle dört cami’-i selâtin (sultan
camisi), üç yüz yedi vakit mescidi, yirmi dokuz hamam, dört
medrese262, otuz üç tekye, yedi hânkah (tarikat tekkesi)263 cümle
harap edip, koyun, kuzu ve sürer gibi oğlunu ve uşağını önüne
bırakıp şeyh, ulemâ ve fukarâ feryat ederken yirmi otuz bin
adam Karadağ dibine cem’ edip (toplayıp) kendisi gözlerine
karşı ol zibâ (süslü) sarayları köşkleri Câmi’-i Sultân’ı (Sultan
Camisi) ve Câmi’-i Nizâmşâh’ı, Câmi’-i Kâşî’yi, Câmi’-i Hasan
Basrî’yi, Câmi’-i Karaman’ı ve cümle şehri yere beraber edip

261
Gedik Ahmed Paşa: Angiolello’ya göre Sırbistan’da doğdu. İvranye’ye
(Vranye) bağlı Punuševce (Polnosevce) köyünün diğer adının 1570 tarihli Tahrir
Defteri’nde Gedik Ahmed Paşa olarak belirtilmesi doğum yerinin bu köy
olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca İvranye’de bir cami yaptırması ve vakıf tahsis
etmesi de bu tahmini pekiştirmektedir. Tanınmış olduğu “Gedik” lakabı ise
Âşıkpaşazâde’ye göre kale açmak, kale tamir veya inşa etmek maharetine
dayanmaktadır. Ayrıca bunun Gedikliler zümresinden yetişmiş olmasından
kaynaklanabileceği de belirtilir. 2. Murad döneminde iç oğlanı olarak saraya giren
ve 2. Mehmed zamanında askeri rütbeyle çıkıp kısa bir süre Rum beylerbeyiliği
yapan Gedik Ahmed Paşa, 1462’den sonra İshak Paşa’nın yerine Anadolu
beylerbeyiliğine getirildi.
https://islamansiklopedisi.org.tr/gedik-ahmed-pasa
262
Üç medrese (Ali Emiri)
263
Üç tekke (Ali Emiri)
298
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ondan sonra dönüp on yedi bin er ile bu denlü fukaraları yayak
(yaya) olarak oğlu ile uşağı ile döğe döğe sürmeye başladı. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), Gökezoğlu bu zulmü görüp ağlaya ağlaya
Bulgar Dağı’na çıkıp şehre olan zulmü hikâyet edip Karamanoğlu,
beyleri ile öyle ağlaştılar ki cihân feryat ile doldu.

Gökezoğlu eydür (dedi ki): Şimden gerü (bundan sonra) bizim


diriliğimizden (yaşamamızdan) ölmemiz yeğdir (iyidir). Sekiz bin
Bulgar’ın seng-endâz (sapan taşı atan) askerini cem’ edip (toplayıp)
dört bin de Oğuzoğlu’nun olup on iki bin er ile ılgar edip (hızla at
sürüp) ol gece halkın yattığı yere erişip seherin göç zamanında
Osmanlı askerinin önün alıp (önünü kesip) öyle tiğ (kılıç) vurdu ki
sekiz bin adem helâk oldu (öldü). Gedik Ahmed Paşa kaçıp halkı
döndürüp şehre getirdiler. Ez-in-cânib (diğer taraftan), Kasım Bey
yedi bin er cem’ edip (toplayıp) Larende’ye geldi. Ne gördü?

Kanı (hani) ol mamur şehir? Kanı (hani) ol zibâ (süslü) saraylar?


Taraf taraf çarşılar ve pazarlar? Kanı (hani) Şâh Alâaddin’in ve
Mehmed Han’ıın ve Mahmud’un zibâ (süslü) köşkleri? Kanı (hani)
selâtin câmi’ler (sultan camileri)? Cümle harab u yebab (yıkık,
viran) olmuş. Şehir kavmi beylerin görüb koyun kuzuya karışır, gelir
gibi erişip, görüşüp feryat u figan âsmâna (göğe) çıkdı. Bir zaman
ağlaştılar. Dediler ki: Takdir Hüdâ’nındır, faidesi yoktur
ağladığımızın. Cümle şehir halkını alıp Bulgar’a çıktılar. Bir zaman
böyle geçindiler. Larende on bir yıl harabe kaldı.

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan, diyar-ı Karaman’ı oğlu


Cem’e264 verdi. Gelip Konya’da üç yıl sakin oldu. Gelip Larende
harabını gördü, halkının perişanlığını gördü, olan zulme vakıf oldu.
Bi-ihtiyar (elinde olmadan) ağladı. Zira ehl-i insaf padişâh idi.
Larende’de dört yıl sakin oldu (oturdu). Larende’de bir saray ve

264
Cem Sultan’a
299
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
bedestan (kapalı çarşı) ve bir miktar çarşı pazar yaptı. Zulmü def’
edip (ortadan kaldııp) adalete başladı.

Karaman halkı Cem Sultan’dan hoşnut olup bir bir gelip cem’ olup
(toplanıp) yine mülklerini mamur eylediler (onardılar). Cem Sultan,
Larende’nin mamur olmasına sebep oldu. Ondan sonra, Cem
Sultan’a gayri (başka) sancak verip, Larende’yi Sultan Ahmed’e
verdiler. Sultan Ahmed zamanında dahi mamur oldu (gelişti). Ondan
sonra Şehzâde Sultan Mehmed’e verdiler. Üç yıl sakin olup yine
Cem Sultan’a verdiler. Zira Cem, Karaman’da doğmuş idi.
Larende halkı muhkem (çok) severdi. Kasım Bey ile birbirine
muhabbet-nâmeler gider gelirdi. Bir gün Cem Sultan şikâra binip
(ava çıkıp) Karyeş Dağları’na265 çıktı. Yanında üç yüz adamı ancak
var idi. Av ederek yaylaka erişti. Gördü ki bir azim (büyük)
cem’iyyet var. Bildi ki Karamanoğlu’dur. Havf eyledi (korktu).
Meğer Karyeş beyleri Karaman’ı ziyafete çağırmışlar idi. Ayş u işret
ederlerdi. Kasım Bey bildi ki geçen Cem Sultan’dır. Gökezoğlu’nu
gönderdi, davet eyledi (etti). Cem Sultan muhkem havf eyledi (çok
korktu). Gördü ki kaçmak dahi kabil (mümkün) değildir.

Allah Te’âlâ’ya sığınıp davete icabet etti. Kasım Bey cümle


Karaman beyleri ile istikbal edip (karşılayıp) erişip birbiriyle
musâfaha eylediler (sohbet ettiler). Kasım Bey gördü ki Cem Sultan
bir mahbub (sevilen) yiğitdir. Cem Sultan gördü ki Karamanoğlu bir
mehib-i serverdir (sevilen bir liderdir). Hal hatır soruştular. Biraz
diyar-ı Karaman’a olan zulmü söyleştiler. Birbirine muhkem
muhabbet eylediler (birbirlerini çok sevdiler). Kırk gün ayş u işret
eylediler (yiyip, içtiler). Cem Sultan ahd eyledi: Eğer ben pâdişâh
olursam yine diyarını sana vereyim dedi. Dünya ve ahiret karındaş
oldular. Birkaç gün ayş u safâ edip ondan sonra vedâ’ edip
(vedalaşıp) Larende’ye geldi. Bir gün Karamanoğlu Bulgar’a çıktı.

265
Yunus İnce, Lârhâneden Baruthaneye Karaman Eyaletinde Güherçile Üretimi,
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/13349
300
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bir nice zaman muhabbet üzere oldular. Dostluk ve kardaşlık
davasını kıldılar (dost ve kardeş oldular).

Bir gün Cem Sultan saltanat davasına düşüp Kefe’ye geçdi. Bir
nesne (şey) peyda (elde) edemedi. Ondan sonra başına asker cem’
edip (toplayıp) Bursa’ya vardı. İstanbul’dan sultan asker gönderip
Sultan Bayezid karşı varıp Hersengbeli’nde266 iki asker buluşup yedi
gün cenk eylediler (savaştılar). Cem Sultan sınıp (yenilip) ayağına
yara erişti (ayağından yaralandı). Rahtını (eşyalarını) ve bahtını
(talihini) bırakıp kaçtı. On dört adamıyla Konya’ya geldi. Muhkem
giryu (girye-ağladı) ve feryat kıldılar (haykırdı, bağırdı). Evini,
avratını, rızkını, malını alıp Larende’ye geldi.

Kasım Bey macerayı duyup Gökez’i bin yiğit ile gönderdi. Gelip
Cem Sultan’ı alıp Bulgar Dağı’na çıktılar. İttifak giderken Lala Paşa
erişip askeriyle Cem Sultan’ı ortaya alıp yol vermedi. Hemen beyleri
kıssayı duyup Oğuzhan ile sekiz bin adam erişip, iki bin erle
Gökezoğlu erişip Tekbîr getirip öyle kılıç vurdular ki Lala Paşa’nın
alayını bozdular. Yirmi bin eri dağıtıp Cem Sultan’ı halas edip
(kurtarıp) alıp Bulgar’a çıktılar. Cem Sultan gelip Karamanoğlu’na
buluşup devr-i nâ-hemvâriden (düzgün olayan zamandan) şikâyet
edip ağlaştılar. Üç yıl sakin oldular. Bulgar Dağı muhkem sarp
olmakla kimsenin eli erişmedi.

Râvi eydür (nakleden der ki): Cem Sultan, Hac niyet (Hacca
gitmeye) edip Karamanoğlu Kasım Bey’den destur diledi. Kasım
Bey yedi yük akçe267 verdi. At, don, deve, katır verdi. Bin yiğit ile
Gökezoğlu’nu Halep’e varınca bile koştu (varıncaya kadar eşlik
ettirdi). Cem Sultan’ın dahi başında beş yüz yiğit var idi. Kasım Bey
on yiğit ile268 dört gün bile gitti. Vedalaşıp, dönüp Bulgar’a çıktı.

266
Osmanlı tarihini anlatan diğer kâynaklarda Bursa yakınlarındaki Yenişehir
Ovası olduğu yazılıdır.
267
1 yük akçe 100 kuruştur. Bu durumda 700 bin kuruş vermiştir.
268
On bin yiğit ile (Ali Emiri)
301
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Gökezoğlu bin beşyüz yiğit ile Cem’i Halep’e götürüp veda edip,
gelip Bulgar’a çıkıp, Kasım Bey’e selameti haberini getirdi. Kasım
Bey şâd oldu.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Halep Bey’i Cem Sultan’a azim riayet


edip (büyük saygı gösterip) kırk gün oturup bir gün önüne düşüp,
Şam-ı Şerifi seyr ettirdi. Ondan Kudüs-i Şerif’i ziyaret ettirdi. Ondan
sonra Mısır’a gönderdi. Gelip Mısır Sultanına (sultanıyla) buluştu.
Altı ay Mısır’da oldu. Ondan sonra Hac niyetiyle Kâbetullah’a gelip
ziyaret eyledi. Bir yıl mücâvir (komşu) oldu. Andan sonra Hac
ziyareti erişip hacılar ile gelip Mısır’a çıktı. Mısır Sultanı
koyuvermeyip bir yıl Mısır’da sakin oldu.

Ez-in-cânib (diğer taraftan), Engüri (Ankara) Bey’i Mehmed Bey,


Cem Sultan’ı muhkem (çok) severdi. Karamanoğlu’na muhabbet-
nâme gönderip: Ey Kasım Bey, çok adama maliksiz (sahipsiniz).
Lütf edip Cem Sultan’ı Mısır’dan getiresin, hem Tatar elinden
kurtarasın ve hem Osmanoğlu ile bir daha cenk edelim, demiş.
Hemen Karamanoğlu kethüdası Ekmeddin269 Bey’e altı yüz adam ile
mektup yazıp Mısır sultanına gönderdi. Emleddin ve Firuzoğlu
Şam’a gelip Mısır sultanına Karamanoğlu’nun muhabbet-nâmesini
gönderdiler. Mektubu Mısır sultanına sundular. Okudu, mefhumunu
bilip, Cem Sultan’a destur (izin) verdiler. Muradı salıvermemek
imiş.

Ondan Sultan Cem Şam’a geldi. Ondan Halep’e geldi. Ondan sonra
menzil be-menzil Larende’ye gelip Bulgar’a çıktılar. Kasım Bey
yirmi dört bin Davudi zırhlı dilâverler (savaşçı) ile istikbal edip
(karşılayıp), buluşup, görüşüp ağlaştılar. Cem Sultan’ı alıp Bulgar’a
çıktılar. Bir kaç gün ayş u safâya başladılar.

269
İmadeddin (Ali Emiri)
302
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Karamanoğlu eydür (dedi ki): “Ey Sultan Cem! Bizim yirmi sekiz
bin cenk görmüş dilâverlerimiz vardır. Senin dahi nice muhabbet
muhlisin (seven dostun) vardır. Yedi bin yigit270 Engüri (Ankara)
Bey’i Mehmed Bey’in vardır. Cümle kırk dokuz bin er olur.
Osmanoğlu ile tokuşalım (savaşalım). Ya taht ola ya baht… Eğer
olmazsa yine mekânımız olan Bulgar Dağı hazır.

Süleyman Peygamber’in devleri gelse Bulgar Dağına çıkmaya”


deyip hemen Gökezoğlu’nu serdar (komutan) edip on bin Bulgar
askeri ile Larende’ye gelip zabt eyledi. Osmanlı kaçıp Konya’ya
gitdiler. Karamanoğlu ve Cem Sultan Larende’de sakin oldular.
Karamanoğlu başka askerini cem’ eyledi (topladı). Kosunoğlu ve
Elvanoğlu ve Oğuzoğlu ve Firuzoğlu ve Güceroğlu, Emledin Bey,
Turgudoğlu ve Bayburdoğlu ve Bozdoğanoğlu, Mukbil ve
Gökezoğlu ve Kayaoğlu Emirşâh ve Kutluşâh ve Hucantioğlu
(Hocandi) cümle yirmi sekiz bin yarar asker ile Karamanoğlu
beylerini cem’ edip (toplayıp) cenge hazır oldular. Cem Sultan’ın
başına on dört bin er cem’ oldu (toplandı). Larende’den kalkıp
Konya üstüne geldiler. Beylerbeyi cenk edemeyip kaçtı. Gelip
Konya’yı zabt eylediler. Ondan kalkıp Engüri’ye (Ankara’ya)
geldiler. Mehmed Bey yedi bin er ile geldi. Alıp cümle Engüri’ye
(Ankara’ya) geldiler. Bir zaman sakin oldular, ayş u safâya
başladılar. Ez-in-cânib (diğer taraftan), dört beylerbeyi ile Lütfi
Paşa’yı serdar (komutan) edip Engüri (Ankara) üstüne gönderdiler.
Menzil be-menzil gelmekde.

Râvi eydür (nakleden der ki): Cem Sultan’a üstüne asker geliyor
diye haber erişti. Cem Sultan kendi askeriyle yürüdü, Karamanoğlu
beyleriyle yürüdü. Erişip bir sahrada (meydanda) buluştular. Öyle
cenk oldu ki sahra kızıl kan ile doldu. Dereler leşle doldu. Lütfi
Paşa’yı Gökezoğlu tutup Cem Sultan’a götürdü. Cem Sultan kendi
eliyle katl etti. Osmanlı askeri sınıp (yenilip) öyle kaçtı ki İstanbul’a

270
On dokuz bin (Ali Emiri)
303
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
dar düştü. Cem Sultan gelip Eskişehir’in önüne konup (yerleşip) ayş
ü safâya (yiyip, içip eğlenmeye) başladı.

Karamanoğlu Kasım Bey eydür (dedi ki): “Gel dönüp gidelim, bir
gayri (başka) tedarik görelim.” Cem mağrur olup (kibirlenerek,
kendini beğenerek) safâya mukayyed oldu (eğlenceye devam etti).
Kasım Bey askerini alıp Engüri’ye (Ankara’ya) geldi.

Cem Sultan’a, düşmana karşı varma, gel git, diye haber gönderdi.
Cem mukayyed olmayıp (dinlemeyip) düşmana karşı gitdi. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), İstanbul’dan padişâh kendisi kalkıp asker
çekip (hazırlayıp) gelmeye başladı. Cem Sultan karındaşının
gelecegini bilip Hersengbeli’ne271 karşı varıp muhkem cenk eyledi.
Cem bir miktar galebe edip (üstün gelip) dönüp Eskişehir üstüne
geldi. Sultan Bayezid karşı gelip iki asker mukabil olup (karşılaşıp)
yedi gün cenk eylediler (savaştılar). Akibet Cem sınıp (yenilip)
Konya’ya kaçtı. Karamanoğlu’na haber erişti ki: Ne durursun? Tez
gelesin, deyü haber erişti. Karamanoğlu’nun bir seraskeri
(başkomutanı) var idi. Çok cenk görmüş idi. Adına Pirhan derlerdi.

Karamanoğlu’na eydür (dedi ki): “Padişâhım, Cem Sultan üslub-


ı cengi (savaş kurallarını) bilmez. Her kande (nereye) varsa askeri
kırdırır, gel Engüri’den (Ankara’dan) kalkalım.” Karamanoğlu
askerini alıp kalktı. Sultan Alâaddin Han’ının yanına geldi kondu
(yerleşti). Pirhan ve Gökez on iki bin cenk görmüş, birisi kırk yiğit
ile cenk ederek Osman askerinin ardını alıp Engüri’ye (Ankara’ya)
gelince kovdular. Çok adam helâk eylediler (öldürdüler). Bir
beylerbeyisi dönüp Pirhan ile bir fasıl cenk eyledi (bir süre savaştı) .
Takat getirmeyip (güç yetiremeyip) kaçtı. Gelip Engürü’de
(Ankara’da) Karamanoğlu’ndan muhkem şekvâ kıldı (şikâyetçi
oldu).

271
Bursa Yenişehir Ovası
304
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Dedi ki: “Karamanoğlu ardımızdan çok adamımızı kırdı.” Padişâh
emir eyledi ki Haymana’dan doğru Larende’ye gideler. Herkes
göçmek tedariki üzre… Ez-in-cânib (diğer taraftan), Pirhan gelip
Kasım Bey’le buluşup, Kasım Bey eydür (dedi ki): “Ey Beyler!
Bayezid Han’ın askeri çokdur. Kırma ile tükenmez (öldürmekle
bitmez). Ama bizim askerimiz azdır. Lakin çok cenk (savaş)
görmüştür. Bir yiğidimiz kırk yiğit ile cenk eder (savaşır). Bir katca
(defa daha) Osmanoğlu ile cenk edelim, görelim Hakk (ne) buyurur”
diye didebân (gözcü) gönderdi. Ez-in-cânib (diğer taraftan),
Osmanoğlu Engüri’den (Ankara’dan) geçip Haymana içinde Sultan
Alâaddin Hanı’na272 gelirken Karamanoğlu’na haber erişti. Hemen
Kasım Bey yirmi sekiz bin er ile on altı boybeyi ile yetmiş bin ere
karşı varıp kılıç çekip Tekbîr getirip öyle cenk eylediler ki Osman
askerini geri bıraktılar. Dokuz gün muhkem cenk kıldılar. On iki273
sancakbeyi düştü. Sekiz bin altı yüz adam toprağa düştü.
Karamanoğlu cenk ederken Pirhan, Osmanoğlu’nun cümle ağırlığını
alıp zabt eyledi. Karamanoğlu’na gelip buluştu. Aldığı esbabı arz
eyledi. Ondan sonra göçüp Konya’ya geldiler. Cem Sultan duyup
Karamanoğlu’nu istikbal etti (karşıladı). Kasım Bey Cem’le
buluşup, görüşüp geçen macerayı haber verdi. Cümle aldığı esbabı
Cem Sultan’a verdi.

Cem eydür (dedi ki): “Onun devleti yeğindir (üstündür). Yüz kere
cenk edersek faydası yokdur” dedi.

Karamanoğlu eydür (dedi ki): “Bizim hükmümüz bir zaman


Sivas’dan İskenderun’a dek yürürdü. Hutbemiz, sikkemiz iki yüz yıl
okundu. Şimdi Bulgar Dağı’ndan gayri (başka) bir sakin olacak
yerimiz yokdur. Bu dünya bize kalmadı, ona hiç kalmaz. Gel varıp
bugün Bulgar’a çıkalım. Baki (kalan) ömrümüzü Bulgar’da
geçirelim” dedi. Ondan geçip Larende’ye geldiler. Mehmed Bey’i

272
Çeşme Alâaddin Hanı’na (Ali Emiri)
273
İki Sancak Bey’i (Ali Emiri)
305
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
bin yiğit ile didebânlığa (gözcülüğe) gönderdiler. Osman askerine
rast gelip Mehmed’i tutup helâk eylediler (öldürdüler). Sultan
Bayezid274 Larende’ye gelip Karamanoğlu ve Cem Ereğli’ye
geldiler.

Ardlarından yedi kere asker gönderdiler. Yedisini de dağıtıp helâk


kıldılar (öldürdüler). Cem Sultan ve Karamanoğlu dağa çıktılar.
Osmanoğlu çare bulamadı. Akibet Larende’ye Sultan Mehmed
namında bir şehzâde koydular. Onunla on iki bin kul kodular
(bıraktılar). Kendisi dönüp İstanbul’a gitdi. Ez-in-cânib (diğer
taraftan), Cem, Bulgar’da iki yıl sakin oldu (oturdu, bekledi). Bir
kethüdası var idi. Frenk Ali Bey275 derlerdi. İttifak bir gün
Karamanoğlu Kasım Bey ile Umran Yaylağı’nda oturup musâhabet
(sohbet) ederken Cem eydür (dedi ki): Ey Karamanoğlu, benim
kethüdam Rodos’dan gelmedir. Frenk oğludur.276 Bana der ki: “Gel
beni Rodos’a gönder, varıp Rodos Bey’i ile müşâvere edelim
(görüşelim). Bizi Rum-ili’ne geçirsin. Varıp kıraldan yardım alalım.
Frenk’den yardım alalım. Biz Rum-ili’nden, sen bu cânibden
(taraftan) yürü. Aradan Bayezid’i kaldıralım.”

Karamanoğlu eydür (dedi ki): “Biz kâfir ile imtizac edemeyiz


(anlaşamayız). Gel sözümü tut, seni Mısır Sultanı edeyim. Halep

274
Osmanlı Sultanı 2.Bayezid
275
Frenk Hasan Bey (Ali Emiri)
276
Osmanlı’nın bu dönme, devşirme merakı da çok dikkat çekicidir. Yeniçeri
askeri onun üzerine kuruludur, Enderun onun üzerine kuruludur, Harem onun
üzerine kuruludur. Halk savaşmış durmuş, şehzâdeler, taht için savaşır olan
askerlere olur. Burada da hep anlatılıyor, binlerce asker ölüyor. Oysa Fatih Sultan
Mehmed bu durumu tespit eederek bir kanunnâme hazırlamıştı. Ona göre: “ Her
kimesneye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizam-ı âlem için katl
itmek münasiptir. Ekser ûlema dahi tecviz etmişlerdir. Anınla âmil olalar” Söz
konusu kardeşleri öldürme emri yadırgansa da on binlerce askerin ölmesinden ve
devletin huzursuzluk yaşamasından evladır diye düşünülmüştür. Cem Sultan olayı
ve daha niceleri buna örnektir.
https://muratdursuntosun.wordpress.com/2014/11/01/osmanlida-kardes-katli-2/
306
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bey’i ile müşâverem vardır.” Ol asırda Halep Bey’i,
Karamanoğlu’na kızını vermiş idi. Karamanoğlu’na haber
göndermiş idi ki: Gel seni Mısır Sultanı edeyim diye haber
göndermiş idi. Bu kıssayı Cem’e cümle hikâyet eyledi (anlattı).

Cem eydür (dedi ki): Kâfir taifesinin ahdi (sözü) dürüstdür, Arap
taifesinin değildir dedi.277 Cem’in fikrini sevap (iyi, güzel) görüp
asker çekip (hazırlayıp) Silifke’ye geldiler. Ondan göçüp Akliman’a
geldiler. Ondan geçip Kelenderi kalesine geldiler. Bir gemi peyda
edip (bulup) Frenk Ali Bey’i kırk adam ile Rodos’a gönderdiler. Ali
Bey Rodos’a gelip kâfir bey’ine buluşup ahd aman eyledi. Ondan
dönüp iki tane muhkem gemi alub dört yüz278 Frenk askeri ile
Kelenderi’ye geldiler. Cem’in yanına cem’ oldular (toplandılar). Ali
Bey ahid-nâmeyi Cem’e sundu. Okuyup makbul edinip (kabul edip)
gitmek yarağın (faydalı) gördü.

Kasım Bey eydür (dedi ki): “Ey Cem! Gel, bir alay bi-din (dinsiz)
kâfirin arasına varma. Bulgar Dağı’nda ölünce(ye) (kadar) sakin ol
(otur, yaşa). Süleyman’ın devleri gelip çıkmaya kadir değildir (güç
yetiremez).Gel feragat eyle. Mısır’a gitmemiz yeğdir (daha iyidir)”
dedi.279 İş takdirindir.
277
Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar
birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır.
Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Maide Suresi 51. Ayet-i kerime.
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/M%C3%A2ide-suresi/720/51-ayet-tefsiri
Müslümanın vadini çürük sayıp, Allah’ın emrine muhalefet edenlerin sonu
ibretliktir. Ahdi sağlam dedikleri Cem Sultan’ı Rodos’da esir alıp Papa’ya sattılar
o da Fransa kralına. Sonunda yıllar sonra Fransa’da zillet içinde öldü. Rodos’da
kalan çocukları da Hıristiyan oldular. Kanunu Sultan Süleyman Rodos Adasını
fethettiğinde öldürüldükleri rivayet edilir.
https://muratdursuntosun.wordpress.com/2014/02/23/cem-sultanin-talihi-veveya-
talihsizligi/
278
Yüz (Ali Emiri)
279
Anonim Osmanlı tarihlerinde Cem Sultanı abisine karşı Kasım Bey’in
kışkırttığı yazılıdır. Zira Kasım Bey, Karamanoğlu Beyliğini yeniden kurabilmek
için Cem’i bahane kılmıştır.
307
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ahid-nâmeden dönmeyip gemiye binip cümle rızkını ve beylerin
koyup gitdi ki varub kendi göre, eğer safâ ederse beylerine haber
göndere. El-hâsıl (kısacası), vedâ’ edip gitdi. Bir gün Rodos’a
geldi. Kâfirler karşı gelip (karşılayıp) muhkem riayet eylediler
(saygı gösterdiler). Dört pare (parça) gemi gönderip kalan beylerini,
rızkını ve malını Rodos’a alıp geldi. Ondan sonra melunlar ahdini
bozup Cem’i hapis eylediler.280 Dört yıl sakin olup başına çok
felaket geldi. (Piye) şehrinde mahbus iken vefat eyledi.281

280
Cem Sultan’ın Rodos Adasına geçtiğini öğrenen 2. Bayezid’in Cem Sultanı
orada hapis/gözaltında tutmaları için Rodos Şövalyelerine yıllık 45 bin falori
rüşvet ödediği, ayrıca Rodos Şövalyelerinin Cem Sultan’ın Mısırda bulunan
annesinden de bakım masrafları karşılı adı altında her yıl 20 bin flori aldıkları da
rivayet edilmektedir.
281
Ve Rodos St.John Şövalyeleri (Tapınak Şövalyeleri) ile iş birliği yapması
gerektiği fikrini kabul etti. Bu doğrultuda, aslen Frenk olan adamını hediyeler
sunmak ve kendisi için misafir perverlik gösterilerek Avrupa’ya geçişini sağlamak
amacıyla Rodos Üstad-ı Azamına yolladı. Yaptığı görüşmeler neticesi edindiği
izlenimleri Cem Sultan’a anlatan adamı, Üstad-ı Azamın ifadelerinin pek güven
verici olmadığını söyledi ise de, Cem tarikatın kadırgalarından birine binmeye
karar verdi. 18 Temmuz 1482’de de Anamur açıklarında şövalyelerin gemisine
binerek denize açıldı. 29 Temmuz 1482 günü de 30 sadık bendesiyle beraber
Rodos limanında karaya ayak bastı. Böylelikle de 12 yıl 7 ay sürecek ve sonu
ölümle bitecek olan acı gurbet hayatı da başlamış oldu. Cem Sultan Rodos
Şövalyelerinin başı Pierre d’Aubusson ile antlaşma yaptı. Ancak Türk topraklarına
yakın bir yerde olan Rodos adasında Cem Sultan’ın uzun süre tutulmasının
tehlikeli olacağını düşünen şövalyeler Cem Sultan’ı maiyetiyle birlikte Tarikatın
Fransa’da bulunan yurtluklarına naklettiler. Ve bir müddet Nis’te, bir müddet de
Şampri ve Puy kalelerinde esir ettiler. Cem Sultan, Fransa’da Dauphine ve
Limousin bölgelerinde Auvergne şövalyelerin gözetiminde Sassanage Şatosunda
da yaşadı. Bu arada Avrupa’da da Cem Sultan’ı ele geçirmek için siyasi faaliyetler
yürütülüyordu. Bu gayeyle şövalyelere yüklü miktarlarda para teklif edildiği de
oluyordu. Cem Sultan’ın Alman İmparatorunun eline geçmesi olasılığının ortaya
çıkması üzerine de Fransa onun Papa’nın himayesine verilmesini kabul etti. Cem
Sultan bu şartlar altında 6,5 yıl kadar Rodos’da şövalyelerin elinde esir kaldı. Cem
Sultan abisi Sultan İkinci Bayezid’e gönderdiği mektupta “Sen gül döşenmiş
yatakta neşeyle gülerek yatarsın, ben zahmet külhanında küle batayım, niye?” diye
yazmıştı. İkinci Bayezid ise, verdiği cevapta “Bize ezelden saltanat kısmet imiş,
sen ise kadere rıza göstermedin buna sebep ne? Harameyni hac ettim diye dava
308
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ez-in-cânib (diğer taraftan), biz Karamanoğlu kıssasına varalım:
Cem’den sonra yirmi iki yıl sağ oldu. Cümle Taş-ili’ne (İçel’e)
hüküm eyledi. Kimse elinden almaya kadir olmadı. Bulgar Dağı katı
sarb olmak ile kimse ele getiremedi (geçiremedi).

Râvi eydür (nakleden der ki): Sultan Selim Arabistan’a sefer edip
geçip giderken Karamanoğlu bir gün Bulgar’dan on bin282 yarar
süvari (atlı asker) ile Gökezoğlu’nu gönderip bir taraftan kendisi inip
Sultan Selim’in ağırlığını283 alıp çok adamlarını kırdılar. Dönüp
Larende’yi yine alıp zabt edip Akşehir’e varınca garet eyledi
(yağmaladı). Sultan Selim tamam seferi seferleyip (seferi bitirip)
gelip Aksaray’a konup Larende’ye cenk (savaş) için asker gönderdi.
Gelip muhkem cenk eylediler. Larende’yi yine Osmanlı zabt eyledi.
Karamanoğlu Bulgar’a çıktı.

edersin, dünya saltanatı için bunca hırs niye ?” diye cevap verdi. Sonuçta Cem,
yaklaşık 7 yıllık esaretten sonra Papa’nın iktidarına teslim edilmek üzere Marsilya
üzerinden Toulan’a getirildi. Burada adamlarıyla beraber iki Rodos kadırgasına
bindirildi. 20 gün sonra Civitta-vekkiya’ya gelerek oradan 4 Mart 1489’da
Roma’ya nakledildi. Cem, 3 yıl burada yaşadı. Papa İnnocent’in 1492 yılında
ölümü üzerine Altıncı Alexandre Burgia Papalığa seçildi. Bu Papa Osmanlı
Sultanı İkinci Bayezid,e bir elçi göndererek Papa İnnocent ile yapılan antlaşmanın
aynı şartlarda geçerli olmasını ya da bir defada verilecek üç yüz bin duka
karşılığında Cem’in öldürülmesini teklif etti. Bu arada beklenmedik bir gelişme
oldu ve 1494 yılında Fransa Kralı Sekizinci Charles (Şarl), İtalya sınırını aşarak
Roma’ya girdi. Papa, Cem’i de yanına alarak S.Ant. Şatosuna sığındı. Papa
Borgia, direnecek durumda olmadığından Fransa Kralı ile yaptığı barış antlaşması
şartları gereği Cem Sultan’ı ona teslim etti. Buradan nakledilen Cem, 22 Şubat
1495’de Fransız ordusu ile Napoli’ye girdi. Cem, Napoli’ye ulaştığında öylesine
zayıf düşmüştü ki; annesinin Mısır’dan yazmış olduğu bir mektubu bile
okuyamadı. Vefatından 4 yıl sonra da kardeşini küffar elinde bırakmayarak Ocak
1499’da naaşını getirttirerek Bursa’da Muradiye Külliyesi’nde kardeşi Şehzade
Mustafa’nın yanına defnedilmesini sağladı.
282
On iki bin (Ali Emiri)
283
Bir ordunun cephâne, giyecek, yiyecek gibi seferdeki donatım malzemesi,
teçhizat.
309
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Ez-in-cânib (diğer taraftan), Sultan Selim eydür (dedi ki):
Karamanoğlu buradan gitmeyince Karaman kavmi bize mûti’olmaz
(boyun eğmez). Nice olmak (ne yapmak) gerek.

Vezir eydür (dedi ki): “Padişâhım, Bulgar bir azim dağdır ve Taş-
ili’nde sarb dağlar vardır ki; Kûh-i Kaf’da (Kaf Dağı’nda)284 dahi
yokdur ve ol diyarın taifesi cümle kırılmaya kâildir (öldürülmeye
razıdır). Karamanoğlu’nu ele vermezler ve Karamanoğlu’nun
yanında on bin yarar cenk görmüş (savaşmış, tecrübeli) kulu vardır.
Yüz bin er ile cenk etmeye kadirdir” dedi.

Sultan Selim eydür (dedi ki): Ya tedarik (çare) nedir?


Karamanoğlu gitmeyince bu diyarın zabtı kabil değildir dedi.

Vezir eydür (dedi ki): Padişâhım! Karaman Beylerbeyiliğini Ali


Paşa’ya verelim sahib-i Tedbirdir (tedbir sahibidir). Bir tedarik
eylesin, deyip Karamanoğlu diyarınıa Ali Paşa’ya mukarrer eylediler
(karar verdiler). Padişâh İstanbul’a gitdi. Ali Paşa diyar-ı
Karaman’da bir yıl sakin oldu. Ramazan namında bir za’im (büyük
toprak sahibi) var idi. Karaman beylerinden olup, Karamanoğlu ile
ziyadece dost idi. Ali Paşa onu getirtip Karamanoğlu’nun nice (nasıl)
helâk olacağını (öldürüleceğini) müşâvere eyledi (görüştü).

Ramazan eydür (dedi ki): Birkaç makbul (gözde) bey’i vardır.


Birisi Gökezoğlu, birisi Pirhan, birisi Emleddin, biri Oğuzoğlu, biri
Bozdoğanoğlu. Bunlar yoluna can baş verirler. Ama bir kethüdası
vardır. Hucantioğlu derler.285 Eğer bu işi eylerse (yaparsa) ol eyler

284
Kaf Dağı, genellikle masallarda yer alan, dünyayı çevrelediğine inanılan,
arkasında cinlerin, perilerin bulunduğu varsayılan, zümrütten yapılmış bir yerdir.
Fars mitolojisine ait Zümrüd-ü Anka kuşunun bu dağda yaşadığı düşünüldüğünde
Kaf dağının aynı kültüre ait bir efsane dağ olduğu anlaşılabilir. Kaf Dağı, varlığına
ve dünyayı çevrelediğine inanılan, ulaşılması güç dağlar zinciridir.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kaf_Da%C4%9F%C4%B1
285
Hoca Eleddinoğlu (Ali Emiri)
310
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
(o yapar) deyip Hucantioğlu’na nezaketle adam gönderip getirdiler.
Ali Paşa’yla buluştu.

Ali Paşa, Hucantioğlu’na eydür (dedi ki): Eğer Karamanoğlu’nu


helâk edecek (öldürecek) olursan Larende’yi ebedi sana vereyim
dedi. Ol dahi edecek oldu. Yirmi bir miskal286 zehir verdiler. Lâin
(lanetlenmiş) alıp Taş-ili’ne (İçel’e) gitdi. Bir zaman eğlendi. Ez-in-
cânib (diğer taraftan), Kasım Bey’in üç oğlu var idi. Dört
karındaşı287 vardı. Ramazan-ı Şerifden evvel bir hafta evvel birkaç
beyleriyle Kestel Yaylağına çıktılar. Birkaç gün ayş u safâ eylediler.
Hucantioğlu, Kasım Bey’in yaylağa geldiğini duyup lâîn zehri alıp
yaylağa geldi. Kasım Bey’le buluşup ziyafet şeklinde birkaç kuzu ve
helva pişirdi. Ondan sonra zehri şerbete katıp otuz tane server288, üç
oğlu, bir karındaşı oturup helvayı önüne koydu. Şerbet-i ecel (ecel
şerbetini) verip merhum oldular.

Beyit:
Sunup cam-ı ecel saki-i devran
Anı (onu) nûş eyledi (içti) Âl-i Karaman
Gitdi pes bunların devr-i zamanı
Ecel çün kimseye vermez amânı

Otuz tane server şehid olup, cümle ehl-i Karaman giribânlarını çâk
etdiler (yakalarını yırttılar) ve bu serverleri (beyleri) defin edip
Kasım Bey’i oğulları ve karındaşıyla Larende’de İbrahim Bey
Türbesine defin etdiler.

286
Zamana göre değişiklik gösteren, yaklaşık 1,3 veya 1,5 dirhem yahut 20 veya
24 kırat ya da 4,009 veya 4,80 gr. karşılığı olarak kabul edilen ağırlık ölçüsü
birimi. http://www.lugatim.com/s/miskal
287
Bir karındaşı (Ali Emiri)
288
Bir topluluğun en ileri geleni, başkan, reis.
311
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Râvi eydür (nakleden der ki): Hucantioğlu Kaçıp Larende’ye gelip
kıssayı haber verdi. Ali Paşa Sultan Selim’e ‘arz eyledi. Sultan Selim
emir eyledi. Hucantioğlu’nu salb (asarak idam) etdiler.

Sultan Selim eydür (dedi ki): Bunca senedir nân u ni’metin ekl edip
(ekmeğini yiyip) efendisini öldüren adamden bize sadakat ile hizmet
etmek me’mul değildir (beklenmez).

Râvi eydür (nakleden der ki): Karamanoğlu vefat eyledikden


(ettikten) sonra çeribaşısı Pir Bayram ve Gökezoğlu ve Esed Çelebi,
bin er ile baş çekip Osmanlı’ya serfüru’ etmeyip (baş eymeyip)
kutta’-i tarik (yol kesici) olup yedi sene gezdiler. Kâh Maraş’da kâh
Halep etraflarında, kâh Amid’de, kâh Hamus’da kat’-ı tarik etdiler
(yol kestiler). Sair beylerine Osmanoğlu riayet edip (iyi davranıp)
zeâmet (büyük toprak) verdi.

Hâsıl-ı kelâm (sözün özü), Kasım Bey, Sultan Bayezid devrinden


Sultan Selim’e erişti. Essah kavl (söz) budur. Tevârihde şöyle
gördüm ki Eşref Şâhnamesinde, Şah İsmail rivayet eder ki Şeyh
Haydar on iki bin sofu ile Kara Amed’e (Diyarbekir’e) gelip gaza
ederdi. Tebriz şah’ı Uzun Hasan kızını vermişti. Şah İsmail ondan
vücuda geldi. Ama Geylan’da Sultan Ahmed perverde eyledi. Sonra
Uzun Hasan saltanattan korkup Şeyh Haydar’a zehir verip helâk
eyledi (öldürdü). Şâh İsmail’i helâk etmek murad eyledi (istedi).
Sultan Ahmed saklayıp ele vermedi (yakalatmadı). Hâsılı Şâh İsmail
baliğ olduktan (büyüdükten) sonra Sultan Ahmed Rum Sultanı
Bayezid’e haber gönderip pederini katl etmek (öldürmek) için
yardım istedi. İstanbul’a elçi gelip padişâh’a ve vüzeraya (vezirlere)
bu kıssayı arz eylediler. Vüzera ile müşâvere edip (konuyu görüşüp)
kendi kulundan kul vermeyi makul görmediler. Ama şöyle müşavere
eylediler ki başmakçıdan (ayakkabıcılardan), hallaçtan, ehl-i
hireften (zanaatkârlardan) dört bin adam yaza. Kendi kavlinden izin
vermedi Bu üslubu verip mektup gönderdiler. Padişâh emri üzere
şâh’a sundular. Şâh dahi ehl-i hireften (zanaatkârlardan) dört bin kul
312
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
yazdı. Ama bir akil (akıllı) kimse var idi. Lakabına Magen derlerdi.
Gayet de şâhın makbulü idi.

Magen eydür (dedi ki): Şâhım ehl-i sınayii (zanaat erbabı) asker
olmaz. Böyle asker ile Şeyh Haydar’ın kanını alamazsın. Asker cenk
(savaş) görmüş, baş kesmiş, bahadır (usta savaşçı) gerektir dedi.

Şâh eydür (dedi ki): Ya nice edelim? Bu asker bizi rüsvay (rezil)
eder. Gel dönüp Gilan’a gidelim dedi. Birkaç gün gitmek yarağın
(gitmenin savaş hazırlıklarını)289 gördüler. Bir gün bir adam gelip
Magen’le buluşup eydür (dedi ki): “Size bahadır, yarar asker haber
vereyim, bana birkaç Filori verirseniz” dedi. Magen adama yedi yüz
misgal verdi.

Ol adam eydür (dedi ki): Karamanoğlu henüz vefat eyledi. Üç


serdar (komutan) ile bahadır bin erleri vardır. Muttasıl (sürekli)
erbab-ı cenktir (savaş erleridir). Osmanoğlu’na tabi’ olmadılar.
Eğer gelirlerse dünyada onun gibi asker olmaz. Birisi kırk bine
yetişir. Serdarlarına (komutanlarına) da Pir Bayram derler.

Megen bu haberi duyup Şâh İsmail’e haber verdi. Mektup yazıp


Megen ile Karamanoğlu askerine gönderdi. Gelip Tekûr yaylağında
bulup Pir Bayram’a ve Gökez’e mektubu verdi. Açıp okudu. Demiş
ki: “Sen ki Pir Bayram’sın! İşittim şâhınız vefat etmiş, kimsesi
kalmamış. Osmanoğlu’na tabi’ olmamışsınız. Lutf edip gelip bana
asker olasız (olasınız). Size külli (çok) riayet ederim (saygı
duyarım). Pir Bayram, beylerle müşavere edip Aceme gitmesini
makul gördüler. Bin erle Gökez, altı bin erle Pir Bayram kalkıp Şâh-
ı Acem’e geldiler. Horasan (Çaldıran) cenginde (savaşında) Gökez’i

289
Bu kelimenin Çağatay Türkçesi Sözlüğündeki anlamı yararlı, faydalı olmakla
birlikte burada Kamus-ı Türki’deki silah, donanım veya işe yarar durumdaki
eğitimli at için kullanılan anlamı olarak kullanılmıştır.
Yarağ: https://books.google.com.tr/
313
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ve Bayram’ı ahz edip (yakalayıp) helâk edildiler (öldürüldüler).
Nâme-i Şâh İsmail’de böylece tahrir olunmuştur (yazılmıştır).

Son 24-8-1948 Tekrar okundu tamamlandı.290

Karamanoğlu Mehmed Bey ve Üstte Parası

290
İstinsahı (çoğaltmayı) yapan tarafından yazılan son not.
314
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

SONUÇ
Çevirisi yapılan kitapta adları geçenlerden Karamanoğullarına
beylik yapmış olanların adları ve sıralaması şöyledir:
Nûre Sûfî (Sofi)
Kerimüddin Karaman Bey (Selçuklu Sultanı Alâaddin Keykubat
tarafından zehirlettirildiği iddia edilmiş)
Şemseddin 1.Mehmed Bey
Bedreddin Bey
Mirzâ Halil Bey
Yeniden Bedreddin Bey
Feridun Bey
Şemseddin Bey (Kardeşi Karaman tarafından zehirlendi)
Musa Bey
Süleyman Bey (Suikast yapıldı)
Alâaddin Bey (Ebü’l-Feth)
2.Mehmed Bey
İbrahim Bey (Fatih Sultan Mehmed’in zehirlettiği iddia edilmiş)
Kasım Bey (Yavuz Sultan Selim’in zehirlettiği iddia edilmiş)

“Karamanoğullarının ilk lideri Nûre Sûfi291 Anadolu’da yayılmış


olan Babailer tarikatına girmiş ve Babailer ile Selçuklulara karşı
savaşmıştı. Ölüm tarihi belli değildir. Zaten o uzlete çekilince yerine
oğlu Kerimeddin Karaman almıştı.

Bir gün Karaman Bey, beraberinde kardeşleri Zeyn el-Hac ve


Bunsuz olduğu halde, 20.000 kişilik bir kuvvetle Konya üzerine

291
Evlâd-ı Karamân’ın cedd-i a’lâsı Nûre Sofî olub Karaman, Oğuz Hân, Temir Hân
nâmında üç oğlu var idi. Bunlar evlâd-ı Oğuz Hân olub Alâ’iye bilâdına hâkim
olmuşlardır: bunların aslı bilâd-ı Ermenakdan Kamış dinilen yerdendir. Karaman,
Ermenak dâhilinde Bekkusun adlı bir yerde medfûndur.”
Amasya Tarihi, 2. Cilt, s.217
315
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
yürüdü (1262). Muineddin Pervane292 idaresindeki Selçuklu
kuvvetleri Karamanlıları Gevele kalesi önünde yendi. Karaman kaçtı
ise de kardeşleri yakalanarak Konya’da idam edildiler. Karaman
takriben 1262’de öldüğü zaman293 Ermenak ve Karaman iline
Bedreddin Huteni tayin edilmişti. Karamanoğulları’nın başına ise
Karaman’ın büyük oğlu Mehmed Bey geçti. Mehmet Bey,
Selçuklu’nun iç işlerine de karıştı.

Mehmed Bey Cimri lakabı verilen Alâaddin Siyavuş’u Selçuklu


sultanı ilân etti. Mehmed Bey ve Siyavuş 15 Mayıs 1277’de
Konya’ya girdiler. Mehmed Bey, Siyavuş’un veziri oldu ve toplanan
divanda Türkçe'den başka dil kullanılmamasına karar verildi. Ancak
bir süre sonra Selçuklu-Moğol ordusu Konya'ya yardıma geldi.
Mehmed Bey bu ordu karşısında tutunamadı ve yakalanarak
kardeşleri ile beraber öldürüldü (1277). Bu hadise bir müddet için
Karamanlıları sindirdi. Bu sırada Güneri Bey Karamanoğullarına
liderlik etti.

Güneri Bey 20 Nisan 1300’de öldü. Yerine kardeşi Necmeddin


Mahmud Bey geçti. 1308’de Ermenilerle çarpışırken o da ölünce
Yahşi Bey, Karamanoğlu Bey’i oldu. Anadolu beyliklerinin kendi
başlarına buyruk olarak hareket etmeğe başlamaları üzerine İlhanlı

292
Pervâne: Selçuklu ve İlhanlılar’da nişancı, tevkîî: Pâdişâhın ferman, berat ve
mektupları üzerine hükûmdarın imzâsı olan tuğrayı çekmekle görevli kimse,
tevkîci, tuğrâî, nişancı, tuğrakeş.
293
Ermenak beldesi, Sultan Alâaddin Keykubad-ı Selçûkî devrinde 1228 senesinde
feth idildiği ve Karaman Bey’in takriben (yaklaşık) elli yaşlarında 1262 tarihlerinde
vefat eylediği Tarih-i Bibi, Aylemü’z-Zâhir, Câmi’ü’d-Düvel, İkdü’l- Cümân gibi
tevârih-i mühimmede mezkûr olduğuna binâ’en Karaman Bey’in pederi ve kendisi
Ermenak’ın fethinden mukaddem (önce) mevcut oldukları aşikârdır. Bu cihetle
Ermenak beldesi Karaman Bey’e vatan-ı aslî olamaz. Karaman Beg’in mu’ahharen
Ermenak beldesi dâhilinde kâ’in Kamış adlı mevki’ide meskûn ve “Bekkusun”
dimekle meşhûr olan yerde medfûndur.
Amasya Tarihi, 2. Cilt, s.218
316
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Beylerbeyi Emir Çoban Bey idaresinde bir Moğol ordusu 1314’de
Anadolu’ya geldi ve Konya’yı aldı. Bu arada Yahşi Bey de vefat etti.
Karamanlıların başına Mahmud Bey’in oğlu Bedreddin 1. İbrahim
geçti. İbrahim Bey 1318/1319 yıllarında Tarsus civarındaki
Ermeniler üzerine bir sefer yaptı. İlhanlıların çöküşü ile de
Karamanlılar hudutlarını genişletmeğe başladılar.

Karaman-zâde Yahşi Bey ve eniştesi Devlet Şâh Bey294 Amasya’yı bir


müddet muhasara ettikten sonra Amasya’yı müdafa’a eden valisi
Nasıreddin Ahmed Bey‘in 1327 evâsıtında (ortasında) mecrûhen
vefatını (yaralanarak ölmesini) müteakip halkın istîmânı (aman
dilemesi) üzerine Amasya’ya garb tarafından girmişlerdir.
Karamânîlerin üzerinde çadır kurup oturdukları ve oradan Amasya’ya
girdikleri dağa şimdiye kadar Karaman Dağı denmektedir.

Amasya’yı istîlâ iden Şücâeddin Yahşi Bey bâlâda 295 nesebi mezkûr
olan Karaman Bey-zâde Bedreddin Mahmud bin Şemseddin Mehmed
bin Karaman bin Nureddin bin Sa’adeddin bin İbrahim Hân’ın
mahdûmu olup abâ ve ecdâdı ümerâ ve mülûk-ı Türkmâniyyeden
olduğu muhakkakdır.296

1. İbrahim Bey 1333’de beylikten çekilerek yerini Larende’de


hüküm süren kardeşi Alâaddin Halil Bey’e bıraktı. Ondan sonra
ikinci defa 1. İbrahim Karamanlıların başına geçti. Onun ölümünden
sonra yerini oğullarından Fahreddin Ahmed Bey aldı ve Moğollar ile
savaşırken öldü (17 Ocak 1350). Ondan sonra kardeşleri Süleyman

294
Bu Devlet Şâh Beg, Ankara Emîri ve Karaman-zâde Mahmud Beg‘in dâmâdı olan
Taceddin Devlet Şâh bin Mehmed Beg bin Sultân İsmail bin Sultân Süleyman bin Devlet
Şâh’dır.
295Karaman Beg’in sülâlesi 358.inci sâhifenin notasında mezkûr olub fuzalâ-yı

müverrihînden ve tarih encümeni a’zâ-yı benâmından Amid müverrihi Emîrî Begefendi


Hazretleri’nin delâlet-i üstâdânelerî sâyesinde bulunabilmişdir.
296
Amasya Tarihi
317
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ve Şemseddin (öl. 1352) Beyler kısa süreler ile başa geçtiler.
Karamanoğulları Beyliğinde bu iki kardeşi, Burhaneddin Musa Bey
izledi, fakat o hasta olduğundan Seyfeddin Süleyman ile Karaman
Beylerini Lârende’ye göndererek kendisi Mut’a çekilmiştir. Musa
Bey’in yerine Süleyman Bey geçti ise de bir hile ile öldürüldü (Ocak
1361). Bundan sonra Ebu’l-Feth lakabını taşıyan Alâaddin Ali Bey
Karaman hükümdarı oldu. Osmanlı-Karaman münasebetleri ilk defa
onun zamanında başladı. Osmanlı Sultanı 1. Murad’ın kızını alarak
akrabası oldu. Ama fırsat bulduğunda da Osmanlı topraklarına
tecavüzden geri durmadı. Bu hareketi Sultan 1. Murad’ın
Karamanlılar üzerine yürümesine sebep oldu. Neticede Alâaddin
Bey, Sultan 1. Bayezid ile Çarşamba suyu arada hudut olmak üzere
anlaştı (1390).

Alâaddin Bey 1.Murad’ın Kosova’da şehit olmasından sonra, Sultan


Yıldırım Bayezid’in Rumeli’de bulunmasından istifade ile Osmanlı
topraklarına saldırarak Ankara’ya baskında bulundu. Yıldırım
Bayezid bu olay üzerine büyük bir ordu ile Karaman seferine çıktı.
Alâaddin Bey, Osmanlılara Akçay’da yenilerek Konya’ya sığındı.
On günlük bir muhasaradan sonra Konya halkı şehri Sultan
Bayezid’e teslim ettiler. Alâaddin Bey yakalanarak öldürüldü,
oğulları Ali ve Mehmed Bey’ler Bursa’ya gönderildi.

Yıldırım Bayezid’in 1402’de Ankara savaşında Timur’a yenilmesi


ve esir olması üzerine, Karamanoğullarından Mehmed ve Ali
Bey’ler Bursa'da hapisten çıkarıldılar. Timur onlara Karaman
ülkesini ve ilave olarak Alaşehri verdi. Karamanoğulları Beyliğinin
başına Mehmed Bey geçti, Ali Bey ona tâbi olarak Niğde emiri oldu.
Karamanoğlu-Osmanlı mücadelesi Osmanlının fetret devrinde de
devam etti.

318
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Mehmed Bey, Ramazanoğlu Nasireddin Mehmed Bey tarafından
esir alınarak Kahire'ye gönderildi. Mehmed Bey’in oğlu İbrahim
Bey Osmanlıların yardımı ile Konya ve Larende'yi ele geçirdi. Ali
Bey Niğde'ye çekildi. Bu durum Memlukluların Mehmed Bey'i
serbest bırakmasına sebep oldu. Mehmed Bey ikinci kez
Karamanoğulları Beyliğinin başına geçti ve Hamidoğullan ile
birleşerek Osmanlıların elindeki Antalya'yı muhasara ettiği sırada
1423’de öldü.

Onun yerine büyük oğlu 2. İbrahim Bey geçti. İbrahim Bey


Osmanlıların yardımı ile amcası Ali Bey’i Niğde'ye çekilmeğe
mecbur etti, fakat daha sonra Osmanlılarca olan dostluğu bozdu.
İbrahim Bey, Sırp despotu aracılığı ile Macarlarla Osmanlılar
aleyhine ittifak yaptı. 1433'de Macarlar taarruza geçtiği zaman,
İbrahim Bey de Beyşehir'i aldı. Osmanlılar Rumeli'de Macarları
yendikten sonra Karamanlılar üzerine yürüyerek Konya'ya kadar
birçok şehirleri zapt ettiler. 1435’de barış yaptılar.

Sultan 2. Murad, Haçlılarla savaştığı sıradaki davranışı yüzünden


büyük İslâm Âlimlerine başvurarak Karamanoğlu aleyhine fetva
aldı. Macarlar ile Segedin anlaşmasını imzaladıktan (15 Temmuz
1444) sonra, İbrahim Bey Üzerine yürüdü. Çaresiz kalan 2. İbrahim
Bey yemin vermek suretiyle ağır şartlar altında Osmanlılar ile sulh
yaptı.

İkinci Kosova Savaşında (1448) Osmanlı ordusuna yardım


kuvvetleri göndermişti. İbrahim Bey yine 1448 yılında Kıbrıslıların
elinde bulunan Gorigos’u zaptetti. Osmanlı tahtına 2. Mehmed’in
geçmesi (1451) Karaman Beyi’ni ümitlendirmişti, Antalya’yı almak
arzusunda idi, fakat Sultan 2. Mehmed’in Karaman üzerine yürümesi
onu tekrar barış istemeğe mecbur etti.

319
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
1453’de İstanbul’un fethi hazırlıkları sırasında Karamanoğulları
Venedikliler ile bir ticaret antlaşması yaptılar (12 Şubat 1453).
Hakikatte anlaşmada zikredilen düşman Osmanlı Devleti idi.
İbrahim Bey 1456 yılında Tarsus, Adana ve Külek taraflarını ele
geçirmek istedi. Memlûklular ise bir ordu göndererek Karaman
ülkesini tahrip ettirdiler. İbrahim Bey, Fatih Sultan Mehmed’în
Kastamonu ve Trabzon seferinde anlaşma uyarınca oğlu
kumandasında asker yolladı (1461). Onun oğulları daha sağlığında
Karaman tahtına geçebilmek için mücadeleye giriştiler. İbrahim
Bey, büyük oğlu İshak Bey’le Gevele kalesine kaçtı. Diğer bir oğlu
Pir Ahmed ise Konya’da hükümdarlığını ilân etmişti. İbrahim Bey
1464’de Gevele’de öldü. Onun veliahd seçtiği İshak Bey’e rakip
olarak Pir Ahmed’in çıkması Karaman Beyliği’nin işlerine Osmanlı,
Memlûklu ve Akkoyunlu devletlerinin karışmasına sebep oldu.

Neticede Pir Ahmed Osmanlılardan yardım alarak Antalya valisi


Hamza Bey in kuvvetleri ile Karaman’a girdi. İshak Bey bu
kuvvetler karşısında yenilerek Silifke’ye çekildi ve yardım için
Akkoyunlu padişahı Uzun Hasan’ın yanma gitti. Pir Ahmed
Karaman hükümdarı oldu ve 1465’de Osmanlılara yardımları
karşılığı Akşehir, Beyşehir ve Ilgın’ı terk etti. Fakat onun
Akkoyunlu ve Venedikliler ile anlaşması nedeniyle Fatih Sultan
Mehmed Karaman ülkesine yürüdü. Osmanlı kuvvetleri Konya’yı
aldı. Pir Ahmed, Larende önünde Mahmud Paşa'ya yenilerek
Tarsus’a kaçtı. Fatih Sultan Mehmed, oğlu Mustafa’yı Karaman
vilayetine tayin etti. Pir Ahmed kardeşi Kasım Bey’le barışarak
Karaman beyliği için beraberce mücadele ettiler, Akkoyunlu Uzun
Hasan (1453-1478) ve Venedik Cumhuriyetinin teşebbüsleri,
Karaman ilinin Osmanlılar tarafından işgalini önleyemedi.
Osmanlılar 11 Ağustos 1473’de Otlukbeli’nde Uzun Hasan’ı
yendikten sonra Karaman ülkesine tamamıyla sahip oldular. Pir
Ahmed Gümüşhane’de öldü. Karaman Beyliği’nin son varisi Kasım
320
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bey, Karaman valisi tayin edilen şehzade Cem ile yakın ilişki kurdu.
Şehzade Cem’in abisi Sultan 2. Bayezid’le mücadelesinde Şehzade
Cem’i destekledi. Ölüm tarihi olan 1483 Şubatına kadar İçel
taraflarında gücünü korudu. Onun ölümü297 ile Karamanoğulları
Beyliği sona ermiştir.”

Karamanoğulları Beyliğinde bunlar çok öne çıkan beylerdir. Daha


detaylı olarak giriş bölümünde incelenmiştir. Arada kısa sürelerle
beylik yapanlarda vardır. Osmanlıda gördüğümüz gibi taht
mücadelesi Karamanoğulları arasında da yaşanmıştır. Bu nedenle
birbirini öldürme olaylarına da kitaptaki anlatımlarda yer verilmiştir.

Kitapta dikkat çeken en önemli iki nokta Kerimüddin Karaman


Bey’in Selçuklu Sultanı Alâaddin Keykubat tarafından
zehirlettirildiği ile son dönemlerde beylik yapmış olan İbrahim
Bey’in Fatih Sultan Mehmed tarafında zehirlettiğinin ve Kasım
Bey’in de Yavuz Sultan Selim tarafından zehirlettiğinin iddia
edilmiş olmasıdır.

Karamanoğullarının Oğuzların Afşar (Avşar) boyundan oldukları


genel kabul görmüş bir tespittir. 13. Yüzyılın ilk yarısında Moğol
istilası önünden kaçarak Anadolu’ya gelmiş ve Selçuklu Sultanı
Alâaddin Keykubat (1220-1237) tarafından 1228’de Ermenak’a
yerleştirilmişlerdir. Uçlarda bulunan Türklerin çoğunu Karamanlılar
oluşturuyordu. Bunun nedeni de dayanıklı ve savaşçı oluşlarıydı.

Özellikle Osmanlı’yı vefasızlıkla ve bir anlamda zalimlikle


suçlanmıştır. Giriş bölünde de belirttiğim üzere Osmanlı devleti ile
ilgili okuduğum 1903 tarihli bir raporda Karamanoğullarının adı
verilmeksizin Karamanoğullarının kökeni olan Avşarlardan ve

297
Çeviride çoluk, çocuğuyla zehirlenerek öldürüldüğü yazılıdır.
321
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Çavdarlardan bir hayli şikâyetçi olunmuştur. Raporda Avşarların
bölgeye yeni gelmiş Ertuğrul Bey komutasındaki beyliğe çok sıkıntı
yaşattığı belirtilmiştir.298

Moğolların etrafa korku saldığı zamanda onlara karşı korkusuzca ilk


mücadele edenler Memlüklüler299 ile Karamanoğulları’dır. Bu
mücadelenin eseri olarak dilimize yerleşmiş bir söz dahi
bulunmaktadır. “Karaman'ın koyunu sonra çıkar oyunu”

Bu sözün kâynağı şudur: Karamanoğulları Beyliği Moğollarla sık sık


savaş halindedir. Moğollar Karaman Beyliği üzerine sefer
düzenlerler ve beylik sınırında gecelerler. Tam bu sırada,
Karamanoğulları Beyliği askerleri koyun postlarını üzerlerine
giyerler ve bazıları boyunlarına çan takarak bir koyun sürüsü
havasını verirler. Bu şekilde tam teçhizatlı olarak düşman üzerine
doğru varırlar. Moğol askerleri akşam eğlencesinde olup, gelenin
gerçek bir koyun sürüsü olduğunu zannederek aldırmazlar. Gelen
Karamanoğulları askerleri ayağa kalkıp, postları sıyırarak Moğol
askerlerin bozguna uğratırlar. Moğol askerlerinden canını
kurtaranlar memleketlerine vardıkları zaman “Karaman’ın koyunu
sonra çıkar oyunu” demişlerdir. Efsanenin bu olaydan
kaynaklandığı rivayet edilmektedir.300

298
Arşiv Fon Kodu: Y..PRK.SGE. Dosya No: 9, Gömlek No: 110, Tarihi: 1320 Z
30 (29 Mart 1903), Belge Sayısı: 2, Konusu: Osmanoğullarının Söğüd’e nasıl
yerleştikleri.
Murat Dursun Tosun, Arşiv Belgelerinde Anadolu’ya Kafkas Göçleri İskânları
Köle ve Cariyelik Sorunu, 2015, s.49 ve 359
299
Memlüklüler 1250’de kurulmuş olup Mısır ve Suriye’nin tamamında hüküm
sürmüşlerdir. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’le yapılan Mercidabık Savaşı
sonra yıkılmıştır.
https://www.hurriyet.com.tr/egitim/memluk-devleti-tarihi-memlukler-kurulusu-
kurucusu-hukumdarlari-sinirlari-ve-yikilisi-hakkinda-ozet-bilgi-41595679
300
https://gizibu.com/karamanin-koyunu-sonra-cikar-oyunu-atasozunun-hikayesi/
322
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

Moğolların ne kadar zalim olduğunu anlamak için Amasya


Tarihi’nde yazılı olan kısmı okumak gerekmektedir. Buna göre:
Müverrih-i meşhûr (meşhur tarihçi) Bedreddin Mahmud el-Aynî diyor
ki: “Tatarların levâzım-ı harbiyesini taşımak içün hayvan tedariki
kabil olamadığı cihetle bi-çare Müslim Türkler hayvan gibi
istihdam olunarak öküz yerine arabalara koşuldu. Fukara-yı
ahaliden tahsil idilecek nukud (nakit parası) kalmadığı cihetle
oğulları beşer ve kızları üçer dirhem mukabilinde köle ve cariye
olmak üzere vergi yerine alındı. Evladı olmayan fukaranın
zevceleri beşer dirhem mukabilinde Tatar neferleri tarafından
birer mah (ay) istifraş idildi (yatağına alındı).” 301

Yazılanları okuyunca Karamanoğullarının ve Memlüklerin


Moğollara karşı durmasının önemi daha da iyi anlaşılmaktadır.
Maalesef Selçuklu Sultanı 2. Gıyaseddin Keyhüsrev’in işi ciddiye
almaması ve kurmaylarını dinlememesi nedeniyle Baycu Noyan
kumandasındaki Moğol ordusuna Sivas’ın Koyulhisar kazasının
Kösedağ mevkiinde 1243’de yenilmesiyle Anadolu’nun üzerine
kara bulutlar çökmüştür. Bu durum 1335 yılında İlhanlı tahtında
bulunan Ebu Sait Bahadır Han’ın vârissiz ölmesiyle beliklerin
bağımsızlıklarını ilân etmesine kadar devam etmiştir. Gerçi zamanla
İlhanlıların Müslümanlığı kabul etmesiyle ski vahşilikleri kalmamış
olsa da uzun yıllar Anadolu’daki zulümleri devam etmiştir.

Selçuklu Sultanı Alâaddin Keykubat’ın Karamanoğulları tarafından


yenilerek topraklarına el konulduğu iddiası dikkat çeken diğer

301
AMASYA TARİHİ, İkinci Cilt, Abdî-zâde Hüseyin Hüsâmeddin YASAR,
Evkâf-ı Hümâyûn Nezâret-i Celîlesi Kuyûd-ı Kadîme-i Arabî Mütercimi, Yayına
Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mesut AYDIN-Güler AYDIN, 8.Bölüm, s.184
323
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
detaylardandır. Bilindiği kadarıyla Sultan Alâaddin çok güçlü ve
dirayetli bir liderdi.

Saltanatı boyunca inşa ettirdiği ve çoğu günümüze kadar erişen


eserler, idari ve askeri bakımdan hem şahsına hem de devletine
kazandırdığı saygınlık nedeniyle Türkiye ve dünya literatürünün en
ünlü Selçuklu sultanıdır. Konya'daki Alâaddin Camii, Niğde'deki
Niğde Kalesi, Antalya'daki Yivli Minare Camii ve Beyşehir Kubâd-
Âbâd Sarayları yaptırdığı en önemli eserlerdir.

Sultan Alâaddin, Trabzon Rum İmparatorluğunun gücünü kırmak


için Sinop’ta bir donanma inşa ettirdi. Karşı kıyıdaki Sudak, 1223’te
Moğollar tarafından istila edilmiş ve halkın bir kısmı Selçuklulara
sığınmıştı. Trabzon Rum İmparatorluğu’nun durumu fırsat bilerek
Sudak Limanı’nı elde etmeye çalıştıklarını öğrenen Keykubad,
Kastamonu emiri Hüsameddin Çoban’ı Karadeniz donanmasıyla
Kırım Seferine memur etti. Emir Çoban Sudak’ı fethedip (1227)
şehirde bir cami inşa ettirdi ve askerlerini yerleştirdiği bir garnizon
kurdu. Ruslar Suğdak’ın Selçuklu hâkimiyeti altına girmesini
tanımak zorunda kaldılar. Buradaki Selçuklu hâkimiyeti uzun
sürmemiş, muhtemelen 1239 yılında tekrar Suğdak’a gelen
Moğollar burayı ele geçirmişlerdir.

Alâaddin Keykubat tahta geçtikten sonra birçok emirini ortadan


kaldırarak gücü tamamen eline almıştır. Tasfiye ettiği emirlerden
bazıları Seyfeddin Ayaba, Zeyneddin Başare, Mübarezeddin
Behramşah ve Bahaeddin Kutluğca gibi emirlerdir. Anonim
Selçukname öldürülen emirlerin 24 kişi olduğunu belirtmektedir.302
Çevirisi yapılan Karamanoğulları kitabında Osmanlı devletinin
kurucusu Osman Gazi için söyledikleri Sultan Alâaddin’in

302
https://tr.wikipedia.org/wiki/I._Al%C3%A2eddin_Keykubad
324
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
çobanıydı onu Karamanoğulları, bey yaptı iddiası da izaha
muhtaçtır. Zirâ Hammer tarihinde bu konu farklı anlatılmıştır. Şöyle
ki:

“Osman Bey, 1258 doğumlu olup, 27 yıllık saltanatından sonra 1326


yılında 70 yaşında iken vefat etti. Ertuğrul Gazi’nin (D.1198-Ö.1281
Söğüt) vefatından önce 1288’de Karacahisar fethedildi. 1299’da
Selçuklunun son sultanı 3. Alâaddin Karacahisar’ı yurtluk olarak
Osmanlılara verdi. Osman Bey’e sancak, davul, tuğ ile birlikte
Bey (Prens) şanını verdi. 12 yıldan beri Osman adına Karahisar’da
hutbe okunuyordu. Alâaddin’in ölümünden sonra adına para da
bastırdı.”303

“Osmanlı kaynaklarındaki rivayetlere göre Batı Anadolu’da


Anadolu Selçuklularına bağlı bir uç beyi olarak faaliyetlerini
sürdüren Ertuğrul Gazi, Cimri olayından sonra Bizans sınırlarına
gelen Selçuklu Sultanı 3. Gıyâseddin Keyhusrev’i karşılamış ve ona
bağlılık bildirip hediyeler takdim etmişti (1279). Bu tarihten sonra
Ertuğrul Gazi’nin oldukça yaşlandığı ve Kayı aşiretinin idaresini
oğlu Osman Bey’e bıraktığı anlaşılmaktadır. Muhtemelen bu son
tarihten kısa bir süre sonra da doksan yaşını aşmış olduğu halde vefat
etmiştir (1281-82). Ölüm tarihi olarak 1288 veya 1289 yılları da
verilmektedir. Bulunan Osman Bey’e ait bir sikkede “Osman b.
Ertuğrul b. Gündüz Alp” ibaresinin bulunması bu fikri daha da
güçlendirmiştir.”304

Karamanoğullarının mücadele içinde oldukları diğer beylik ise


Eretna oğullarıdır. Aslında bunlarla kız almak suretiyle akraba
olmuşlardır. 1949’da Karahisar Tarihi’ni yazan Hasan Tahsin

303
Hammer, Osmanlı Tarihi, Başlangıç Bölümü s.5-6
304
https://islamansiklopedisi.org.tr/ertugrul-gazi
325
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Okutan Eretna Bey’in Uygur Türklerinden olduğunu, zeki, adaletli,
pek siyasi, güzel yönetimli bir adam olduğu için milleti ve
memleketi bu karışık yıllarda çok iyi bir şekilde idare ettiğini,
gösterdiği adaletiyle kendisini herkese sevdirdiğini ve halk arasında
“Köse Peygamber” adıyla ünlendiğini belirtmiştir.305

Bu husus Amasya Tarihinde de anlatılmıştır: Eretna evlâdıyla


Karamanoğulları arasında müsâheret (elilik dolayısıyla gelen hısımlık)
olduğundan yekdiğerine karşı hâtır-nevâzâne (gönül okşayan)
münâsebâta devam ederlerdi. Karamanoğlu Halil Bey bin Mahmud’un
(Mahmut’un oğlu) vefâtıyla takriben (yaklaşık) 1350 senesinde büyük
mahdumu Şücâeddin Süleyman Bey Konya bilâdına (beldesine)
hükümdar oldu. Kendisi “Larende” şehrinde ikâmet edip birâderi Davud
Bey’i Konya’ya vali gönderdi.

Sonra diyor: “Eretna pek iyi bir adamdı. Mütedeyyin, zâhiren ve


batinen ehl-i İslâma pek mâ’ildi. Ne eğri ne hâ’in değildi. Ehl-i
ilmi pek severdi. Ulemâyı meclisine toplar, onların mübâhasâtını
dinlemekle zevk-yâb olurdu. Hâtûnu da bu meclis arkasında
‘ulemânın münâkaşât-ı ilmîyesini dinler, bunlardan büyük bir haz
duyardı. Ehl-i İslâm Eretna’dan iyilikden başka bir şey
görmemişlerdi.”

Eretna Han hakikaten vefâtına acınacak ümerâdan idi. Gâyet âdil,


fukara-perver, müşfik, dindâr, merhameti gâlibdi. Halkın kendisine
“Köse Peygamber” dedikleri kadar vardı.306 Eretnaoğullarıyla
Karamanoğulları arasındaki münasebetlerin bozulması Eretna’nın
vefatından sonra evlatlar arasında şiddetlenmiştir. Alucra’da 1341
yılında Zıhar’da (Fevzi Çakmak Köyü) kurulan Çağırgan Baba
Zaviye Vakfı ile 1365 yılında Feygas’da (Gürbulak Köyü) kurulan

305
Hasan Tahsin Okutan, Şebinkarahisar Tarihi, Coğrafyası ve Folkloru, 1949,
s.95-98
306
Amasya Tarihi, 3. Cilt, s.32
326
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Gulami Yakup Efendi Zaviye Vakfı Eretna Bey dönemine denk
gelmektedir.

1335’de İlhanlı Hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın vârissiz ölmesi


üzerine ortaya çıkan karışıklıktan yararlanarak Eretna Bey
bağımsızlığını ilan etmiş ve daha da güçlenmiştir. Onun beyliğini de
Kadı Burhaneddin Ahmed yıkarak kendi adına daha güçlü bir beylik
kurmayı başarmıştır. Hayat bu ya onu da Akkoyunlu Kara Yülük
Osman bir pusuda öldürmüştür. Yerine göz dikmiş ise de yardıma
çağrılan Osmanlı ordusu karşısında başarılı olamayarak kaçmış,
Kadı Burhaneddin Ahmed Beyliği de Osmanlıya ilhak edilmiştir. Ta
ki Timur Anadolu’ya girene kadar…307 Osmanlıların kendilerini
mağdur ettiğini düşünen Karamanoğulları zımnen Timur’a destek
vermişlerdir. Bu durumda kitapta farklı ve çok edebi bir şekilde
anlatılmaktadır.

Her ne kadar Karamanoğulları ile ilgili yazılan kitap için destansı


nitelikte, abartılar var denilse de anlatılan pek çok hususa Amasya
Tarihi’nde de yer verilmiştir. Aşağıda alıntılanan kısımlar
okunduğunda anlaşılacağı gibi bu ana metinde de geçmişti
denilecektir.

Müneccim-başı el-Hâcc Ahmed Efendi Câmî’ü’d-Düvel’in Âl-i


Karaman faslında diyor ki: “Karaman emîri Süleyman Bey bin
Halil Bey’in, kendi tarafından birâderi Davud Bey’i Konya vâlisi
nasb itmişdi. Davut Bey, pek zâlim idi. Bunun mezâlim ve
ta’addiyâtından bî-zâr olan Konya a‘yânı gizlice “Kürdî” yahud
“Moğolî” olan Hâcı Kutlu Şâh’a haber gönderdi.

307
https://muratdursuntosun.wordpress.com/2012/01/24/eretna-devletinin-genel-
durumu-sarki-karahisar-ve-alucraya-etkileri/
327
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Hâcı Kutlu Şâh bilâd-ı Rûm’a vâli idi. Konya a‘yânı Davud Bey’in
ta’addiyâtından bî-zâr oldukları içün Hâcı Kutlu Şâh’ı da’vet ve
Konya’yı kendisine teslim ideceklerini ta’ahhüd itmişlerdi. Hâcı
Kutlu Şâh gelüb Konya’yı zabt itdi. Davud Bey de birçok
meşakkatlerle kaçub Lârende’ye can atdı.”

Hulâsa Bedreddin Davud Bey’le Hâcı Kutlu Şâh arasında cereyân


iden muhârebe, Davud Beg’in inhizâmıyla hitâma irdi. Davud Bey
kaçub Konya’ya tahassun itdi. Hâcı Kutlu Şâh da ta’kîb iderek gelüb
Konya’yı sardı. Muhârebeden sonra Konya’ya cebren girdi.

Müneccim-başı Ahmed Efendi diyor ki: “Hâcı Kutlu Şâh,


kendisiyle harbe kıyâm iden dört bin kadar Karamanlı Türkleri ve
Yirmi dört Karamanlı şehzâdeleri kılıçdan geçirdi. Çünkü mülk-i
Karamânîyânın şehzâdelerini ilm ü edeb tahsîl içün Konya şehrine
göndermek adetleri idi. Konya şehri bir müddet Kutlu Şâh elinde
kaldı.”308

Hulâsa, Karamanoğlu Süleyman Bey ma’iyyetine aldığı bir kuvve-i


mühimme ve birâderi Alaeddin Ali Bey’le Konya üzerine yürüdü.
Hacı Kutlu Şâh ile mükerreren harb itdi. Bir yıl kadar savaştıktan
sonra Hacı Kutlu Şâh’ı Konya’dan çıkarabildi. Sivas’a kadar ta’kip
etti. Dönüp Kayseriye’yi istilâ etti. Yanında bulunan Eretna Hanoğlu
Nasıreddin Mehmed Bey’e Kayseriye emâretini verip Larendeye
geldi 1356.

Müneccim-başı el-Hâcc Ahmed Efendi diyorki: “Karaman emîri


Süleyman Bey’le Sivas vâlisi “İbn Kürt” arasında mükerren
muhârebeler oldu. Sonunda Süleyman Bey galebe çaldı. İbn Kürt
firâr itdi. Süleyman Bey ânı Sivas’a kadar ta’kîb ve Kayseriyye’yi

308
Amasya Tarihi, 3. Cilt, s.36
328
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun

istilâ eyledi. Kayseriyye hükûmetini Mehmed Bey’e ve Konya


vâliliğini de birâderi Alaeddin Ali Bey’e virdi.”309

Hacı Kutlu Şâh, fırsat zamanına kadar Süleyman ve İbrahim


Bey’lerin emâretlerini kabul ve tasvip etmeğe mecbur olmuştu.
Kayseriye’den Sivas’a gelen Hace Ali Şâh’ı celb ve tatyîb ve
Kayseriye’de hükûmet iden Eretna-zâde Mehmed Bey’i te’min
ederek onları Karamanilerin aleyhine tahrik eyledi (kışkırttı).

Hacı Kutlu Şâh, cem‘ ve tedarik ettiği taze kuvvetlerle yeniden bir
ordu tertip etti. Bir taraftan Kayseriye hâkimi Eretna-zâde Mehmed
Bey Larende ve diğer taraftan Hacı Kutlu Şâh Konya üzerlerine
yürüdüler. Karamanileri iki taraftan fena sıkıştırdılar.

Hacı Kutlu Şâh, Konya vâlisi Alâaddin Ali Bey’i kanlı


muharebelerden sonra mağlup edip Konya’dan çıkardı. Onu firara
(kaçmaya) mecbur edip Konya’yı ikinci defa zabt etti. Eretna-zâde
Mehmed Bey de merkez-i hükûmet olan Larende şehrini tazyik
etmekte (sıkıştırmakta) idi.

Karamanoğlu Süleyman Bey en ziyade kendisine karşı nakz-ı ahd


iden Mehmed Bey’e kızıyordu. Bunun için var kuvvetini cem‘ edip
(toplayıp) ibtida (başlangıçta) Mehmed Bey’le muharebeler etti.
Sonunda Süleyman ve biraderi Ali Bey’ler galebe edip (üstün gelip)
Mehmed Bey’i fena halde bozdular.

Mehmed Bey’in bu hezimetini haber alan biraderi İzzeddin Cafer


Bey de Samgarlu Hızır ve Tac Kızıloğlu Hayreddin Bey’lerle
birleşip Kayseriye’yi zabt etti. Dulkadiroğlu Halil Bey bin Karaca
Bey de Cafer Bey’e mu’in olduğundan zâten intizâmı ve kuvvet-i

309
Amasya Tarihi, 3. Cilt, s.38
329
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
ma’neviyyesi bozulmuş olan Mehmed Bey’in askeri ilk
müsademede târ u mâr oldu. Mehmed Bey de derviş kıyafetine girip
Sivas’a kaçtı. Bir tekye bucağına sindi.

Karamanoğlu Süleyman ve Ali Beyler kazandıkları muvaffakiyetle


tecdîd-i kuvvet ederek Konya’yı kurtarmağa gittiler. Hacı Kutlu Şâh
ile muharebeler ettiler. Sonunda galebe edip Konya’yı harben
aldılar.

Hacı Kutlu Şâh ikinci defa Konya’dan ric’at edip (çekilip) Sivas’a
geldi. Kayseriye’de ikinci defa emir olan İzzeddin Cafer Bey
tarafından vâli olarak kemâ-fi’s-sâbık (eskiden olduğu gibi) Sivas’da
hükümet umurunu (işlerini) tedvire (çevirmeye) başladı. Eski
nüfuzunu tedricen (yavaş yavaş) iade etti.

Müneccim-başı el-Hâcc Ahmed Efendi Câmî’ü’d-Düvel’inde yine


Âl-i Eretna faslında diyor ki: “Eretna-zâde Mehmed Bey,
Karamaniler harbinden münhezîmen (yenilerek) firar edip derviş
kıyafetinde Sivas’a geldi. Bir zâviyede gizlendi. Birâderi Cafer
Bey’in Sivas’da vâlisi olan ibn Kürt olup Mehmed Bey’in
uşaklarından biri idi.

Vâlinin ba’zı havâssı, Mahmud Bey’in kalender kıyâfetinde


Sivas’a gelip falan tekyede gizlendiğini vâli Hacı Kutlu Şâh’a
haber virdi. Vâli tebdîl-i kıyâfetle mütenekkiren (kılık
değiştirererk) o tekyeye gitdi. Mahmud Bey’i gördüğü anda tanıdı.
Mehmed Bey’e kendisini bildirdi. Anı alıp ikrâm ve izzetle dâ’ire-i
hükûmete getirdi. Kendisini taht-ı emârete iclâs iderek (oturtarak)
Hace Ali Şâh’ı da celb ve istimâlât ve ana vezâretini iade etti.”310

310
Amasya Tarihi 2. Cilt, s.39
330
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Müneccim-başı el-Hâcc Ahmed Efendi Câmî’ü’d-Düvelinde diyor
ki: “Mehmed Bey’in, Hacı Kutlu Şâh’ın nüfuz ve ma’rifeti
sayesinde tekrar emîr oldukdan sonra eski hiffet (hafiflik) ve
sefâhetine avdet etti (döndü). İbn Kürd ile Hace Ali kendisinden
mütevehhim olub (evhamlanıp) su’i-kasde kıyâm itdiler
(kalkıştılar). Mehmed Bey su’i-kasdı duyup kaçtı. Karamanoğlu
Süleyman Bey’e ilticâ etti.”

Karamanoğlu Emîr Şücâeddin Süleyman Bey Eretna memâliğini


(memleketini) istilâya bir vesile olur umuduyla Mehmed Bey’i
ikram ve izzetle kabul etti. Fakat Konya vâlisi olan biraderi Alâaddin
Ali Bey bu kabulü muvafık (uygun) görmedi. Çünkü Mehmed
Bey’in yüzünden Karamaniler çok ziyan (zarar) görmüşlerdi.

Müneccim-başı Ahmed Efendi Câmî’ü’d-Düvelinde diyor ki:


“Karaman-zâde Alaeddin Bey, İbn Kürd ile mükerreren harb etti.
Sonunda galebe edip (üstün gelip) ibn Kürd’ü öldürdü. Eretna-
zâde Mehmed Bey’i makâm-ı emârete nasb ve i’âde eyledi.”

Eretna-zâde Mehmed Bey pek sefîh (içki ve eğlenceye düşkün) bir


adamdı. Bunu halka karşı güzel idare iden Vezir Hace Ali Şâh ise
‘âlim, halûk, muhibb-i adâlet bir zât idi. Fakat Mehmed Bey’in
sefâheti, sefâya olan meyl ü muhabbeti bunların aralarını fena
bozmuştu. Bundan dolayı her ikisi de birbirinden emin değildi.

Hâlbûki Mehmed Bey’in emâretini idâme iden, nüfûz ve ikbalini


yaşatan Hace Ali Şâh idi. Hace Ali Şâh, Mehmed Bey’in bâ’is-i
hayat ve ikbali idi. Hace Ali Şâh’ın yegâne (tek) kusuru, âdil ve
hakkâniyete muhâlif olan Mehmed Bey’in ba’zı emirlerini infaz
etmemesi (yerine getirmemesi) idi. Dulkadiroğlu Halil Bey’in
tecâvüzâtından Mehmed Bey’i kurtaran da Hace Ali Şâh idi.

331
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bu kadar himmetlere, siyânetlere (korumalara) karşı müteşekkir ve
minnetdar olması lazım gelen Mehmed Bey, Hace Ali Şâh’ı bu sene
ifnâ (yok) itmiş, yerine pederinin havâss-ı etbâ’ından ve
asdikâsından (dostarından) Hace Bedreddin Yakub’u vezir yapmış,
kendisini beylere ve halka karşı bed-nâm (kötü şöhretli) etmişti.

Mehmed Bey’in bu sebepsiz cinayeti, halka pek ziyade ağır gelmişti.


Çünkü halk ve hasseten (özellikle) Türkler, çılgın asaletten
müteneffir (iğrenen), vefa ve adalete karşı daima minnetdar olurlar.
Mehmed Bey asaletine mağrur olarak cinayeti irtikâb etmiş
(işlemiş), bunun için Mehmed Bey, halkı ve beyleri kendi ‘aleyhine
çevirmişti.

Konya hükümdarı Karamanoğlu Alâaddin Bey zaten Mehmed Bey’e


vefasızlığından, ahlaksızlığından dolayı fevkalâde kızgındı. Bu
cinayeti ve te’siratını duyar duymaz Mehmed Bey’in istîsâline
(kökünün kazınmasına) kıyam etti (kalkıştı). Babasının intikamını
almağa teşne olan Dulkadiroğlu Halil Bey de Karamanoğluyla
beraberdi.

Eretna-zâde Mehmed Bey, irtikâb itdiği (işlediği) sefâhet (eğlenceye


düşkünlüğü) ve cinayetin büyüklüğünü, akibetinin fecâ‘atini takdîr
iderek Mısır hükümdârı Melîk Eşref Şa‘bân’a mürâca‘at ve istimdâd
etti (yardım istedi). Pederinin Melîk Nasır Muhammed bin
Kalavun’a mürâca‘at ve istimdâdını tenzîr idiyordu (korkutuyordu).
Melîk Eşref Şa‘ban, Haleb vâlisi Emîr Cercî el-İdrisîye Eretna-zâde
Mehmed Bey’e askeri ile yardım itmesini emir etmişti. Makrizî diyor
ki: “Haleb vâlisi Cercî el-İdrisî Nasıreddin Mehmed Bey bin
Eretna’ya imdâd itmek üzere 766/1365 senesi Zi-l-ka‘desinde
askeriyle Haleb’den bilâd-ı Rûm’a doğru hareket itdi.”

Fakat Cercî Bey’in kuvve-i imdâdîyesi biraz geç kalmıştı. Mehmed


332
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Bey’in en yakınında bulunan Karamanoğlu Alâaddin Bey
Kayseriye’yi muhâsara (çevirip), Dulkadiroğlu Halil Bey de Sivas’ı
tazyik itmiş (sıkıştırmış), Cercî Bey’in imdadından bir faide
olmamıştı. Mehmed Bey’e imdâd ve mu‘âvenet (yardım) eden de
yoktu.

Çünkü Mehmed Bey’e asker ve nüfuzu ile yardım edecek ancak


Hace Ali Şâh ile mahdumu olan Sivas bey’i Hacı İbrahim Bey’di.
Halbuki Hace Ali Şâh idam idilmiş, mahdumu Hacı İbrahim Bey de
azl ve takib edilerek Amasya emîri Hacı Şâdgeldi Paşa’ya iltica
itmişti (sığınmıştı). Karamanoğlu Alâaddin Bey’in muhasarasından
âciz kalan Eretna-zâde Mehmed Bey, Kayseriye Kal‘asından gece
çıkıp Sivas’a doğru kaçtı. Alâaddin Bey Kayseriye’yi aldıktan sonra
Mehmed Bey’i takiben Sivas’a doğru yürüdü. Sivas’ı da aldı.

Sefâhetinden (içki ve eğlenceye düşkünlüğünden) dolayı halkın


menfûru olarak kendi çanak yoldaşlarından bile yüz bulamayan
Mehmed Bey, Sivas’dan kaçıp menkûbâne (düşkün olarak) köylerde
dolaşırken yakasını Dulkadiroğlu Halil Bey’e kaptırdı. Halil Bey
767/1366 senesi evâsıtında (ortasında) Mehmed Bey’i öldürdü.
Pederinin intikamını aldı.

Makrizî, Kitâbü‘s-Sülûk’unda diyor ki: “Nasireddin Mehmed Bey


bin Eretna, veziri Hace Ali Şâh’a karşı mağlub bir halde idi. Bunu
öldürmekle istiklâle irdi ise de katl-i vezir kendisine yaramadı. Her
taraftan hücum iden düşmanları elinde maktul oldu (öldü).”

Müneccim-başı Ahmed Efendi Câmî’ü’d-Düvelinde diyor ki:


“Karaman-zâde Alâaddin Bey Eretna-zâde Mehmed Bey’i
mülkünden ihrâc edip (çıkarıp) Kayseriye ve Sivas’ı aldı. Mehmed
Bey, menkûbâne (perişan bir şekilde) köyleri dolaşırken, tutulup
katl edildi (öldürüldü).”
333
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Mehmed Bey maktul oldukda iki mahdumu kalmıştı: Biri İkinci
Reşidüddin Eretna Bey, diğeri Alâaddin Ali Bey’di.311

KAYNAKÇA
https://yazmalar-divinity.ankara.edu.tr/yazmalar/36116_14-1269228.pdf
http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/sikari
https://www.bisav.org.tr/Bulten/176/1063/osmanli_oncesi_anadolu_kronikleri_v
ii_sikari_tarihi
Murat Dursun Tosun, Arşiv Belgelerinde Kafkasya’dan Göçler Köle ve Cariyelik
Sorunu
https://muratdursuntosun.wordpress.com/2015/09/07/arsiv-belgelerinde-
kafkasyadan-gocler-iskanlari-kole-ve-cariyeler/
Yahya Başkan, Karamanoğullarının Kökeni Meselesi, Tarih incelemeleri Dergisi,
sayı 1, Temmuz 2012, s.23-35
https://www.sozcu.com.tr/2015/gunun-icinden/nure-sufinin-mezari-harabeye-
dondu-1014974/
http://www.lugatim.com/s/candar
https://islamansiklopedisi.org.tr/hamidogullari
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/112130
https://tr.wikipedia.org/wiki/I._Bayezid
https://muratdursuntosun.wordpress.com/2012/01/24/kadi-burhanettin-
devletinin-genel-durumu/
https://bursa.ktb.gov.tr/TR-70230/tarihce.html
https://www.youtube.com/watch?v=rb-ferhWYyA
http://tarih.tumders.com/karamanoglu-mehmedin-bursayi-kusatmasi-ve-celebi-
http://dosya.kmu.edu.tr/kamam/userfiles/files/13)%20Zerrin%20G%C3%BCnal
%20%C3%96DEN-
%20%27%27Karamano%C4%9Fullar%C4%B1%20Beyli%C4%9Fi.pdf
https://www.uludagsozluk.com/k/ahmedek/
İbrahim Sarı, Büyük Türk Devletleri, 2017
Doç. Dr. Zerrin Günal Öden, Karamanoğulları Beyliği,
https://www.altayli.net/karamanogullari-beyligi.html
https://islamansiklopedisi.org.tr/sikari
http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/aczi-ibrahim-aczi-kendi
https://islamansiklopedisi.org.tr/hoca-dehhani
https://islamansiklopedisi.org.tr/medain
https://islamansiklopedisi.org.tr/icel

311
Amasya Tarihi 3. Cilt, s.32-60
334
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
https://www.facebook.com/turkmitoloji/posts/1814761638658844
http://www.egirdir.gov.tr/egirdirin-tarihi
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mamure_Kalesi
https://www.karamandan.com/Mukremin_Kizilca-Gargara_Kalesinin_Fethi-
k75868.html
https://tr.wikipedia.org/wiki/Efrasiyab
https://sozce.com/nedir/333521-yalpimak
https://islamansiklopedisi.org.tr/vefk
https://islamansiklopedisi.org.tr/safed
https://www.yumuktepe.com/antik-kilikya-limanlari-6-bolum/
http://www.lugatim.com/s/tu%C4%9F
https://magarss.blogspot.com/2016/08/vanir-sehrine-ve-od-kalesine-korsan.html
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sivrihisar
https://tr.wikipedia.org/wiki/Beypazar%C4%B1
http://www.ankara.gov.tr/beypazari
http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=2369
https://tr.wikipedia.org/wiki/H%C3%BCrm%C3%BCz
https://vdocuments.site/misir-beylerbeyi-hayir-beyin-muhallefati-1517-
1522.html
https://foreverdiscovery.wordpress.com/2016/11/03/bicakci-koprusu-bucakkisla-
karaman/
https://islamansiklopedisi.org.tr/gedik-ahmed-pasa
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/13349
https://muratdursuntosun.wordpress.com/2014/11/01/osmanlida-kardes-katli-2/
https://muratdursuntosun.wordpress.com/2014/02/23/cem-sultanin-talihi-veveya-
talihsizligi/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kaf_Da%C4%9F%C4%B1
https://books.google.com.tr/
Arşiv Fon Kodu: Y..PRK.SGE. Dosya No: 9, Gömlek No: 110, Tarihi: 1320 Z 30
(29 Mart 1903), Belge Sayısı: 2, Konusu: Osmanoğullarının Söğüd’e nasıl
yerleştikleri.
Murat Dursun Tosun, Arşiv Belgelerinde Anadolu’ya Kafkas Göçleri İskânları
Köle ve Cariyelik Sorunu, 2015, s.49 ve 359
https://www.hurriyet.com.tr/egitim/memluk-devleti-tarihi-memlukler-kurulusu-
kurucusu-hukumdarlari-sinirlari-ve-yikilisi-hakkinda-ozet-bilgi-41595679
https://gizibu.com/karamanin-koyunu-sonra-cikar-oyunu-atasozunun-hikayesi/
AMASYA TARİHİ, İkinci Cilt, Abdî-zâde Hüseyin Hüsâmeddin YASAR, Evkâf-
ı Hümâyûn Nezâret-i Celîlesi Kuyûd-ı Kadîme-i Arabî Mütercimi, Yayına
Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mesut AYDIN-Güler AYDIN, 8.Bölüm, s.184
https://tr.wikipedia.org/wiki/I._Al%C3%A2eddin_Keykubad
Hammer, Osmanlı Tarihi, Başlangıç Bölümü
335
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
https://islamansiklopedisi.org.tr/ertugrul-gazi
Hasan Tahsin Okutan, Şebinkarahisar Tarihi, Coğrafyası ve Folkloru, 1949,
https://muratdursuntosun.wordpress.com/2012/01/24/eretna-devletinin-genel-
durumu-sarki-karahisar-ve-alucraya-etkileri/

DİZİN

1. Murad, 18, 19, 22, 268, 334 Ârız Pir, 137, 173, 180, 183
1.Bayezid, 22 Arifî Paşa, 46, 54
2. Bayezid, 34, 323, 337 Arz-ı Rum, 238
2. Mehmed Bey, 23, 24 Aydınoğlu, 154, 194, 195, 197,
2. Murad, 24, 25, 312, 335 222, 230, 241, 251, 261, 267,
2.İzzeddin Keykavus, 8, 9, 10 271, 274, 289, 291, 292, 298
3.Gıyasüddin Keyhüsrev, 9, 12 Bahşayiş Han, 252
4. Kılınç Arslan, 8 Bayan Perver, 47
Abaka Han, 12, 13 Bayezid Han, 268, 269, 272,
Acemî Kasım Paşa, 4 273, 280, 281, 288, 289, 290,
Alâ’iye, 331 291, 292, 294, 296, 303, 319
Alâaddin Ali Bey, 17, 19, 334, Bedreddin Bey, 128
352 Bedreddin Davud Beg, 344
Alâaddin Bey, 17, 18, 20, 21, Bedrüddin İbrahim Bey, 15, 16
22, 23, 167, 298, 299, 300, Bekkusun adlı bir yerde, 331
301, 331, 334, 348, 351 bilâd, 331
Alâaddin Keykubad, 7, 67, 68, Bolavadin (Bolvadin-Afyon),
116, 331 243
Alâaddin Mehmed Bey, 4, 178, Bozdoğanoğlu, 253, 254, 255,
266 256, 297, 318, 326
Ali Emiri, 1, 2, 45, 47, 48, 49, Burhaneddin Musa, 17, 334
Amasya, 333, 351 Cem Sultan, 35, 314, 315, 316,
Amid, 327, 333 317, 318, 319, 320, 321, 322,
Ankara, 333 323
Antalya, 8, 23, 24, 30, 65, 66, Cimri, 10, 114, 116, 117, 118,
83, 92, 95, 96, 97, 115, 135, 119, 123, 332, 341
139, 140, 200, 201, 237, 296, Çağırgan Baba Zaviye Vakfı,
298, 335, 336, 340 343
Ârız Hâkîm, 107, 118, 127, 134, Çimen Yaylağı, 127
160, 193 Dehhâni, 50, 67, 68
336
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Develi Karahisar, 12, 88, 89, 261, 262, 263, 265, 267, 269,
114, 250 280, 298, 299, 300, 303
Devlet Şâh Beg, 333 Gevele Kalesi, 9, 26, 331
Dulkadiroğlu Halil Beg, 347, Görges, 65, 83, 86, 96, 135, 196,
349, 350, 351 198, 204
Ebu Said Bahadır Han, 343 Gulami Yakup Efendi Zaviye
Ebusâr, 116, 204, 205, 208 Vakfı, 343
Emir Çoban, 15, 332, 340 Gümüşhane, 29, 31, 40, 42, 43,
Emir Musa, 16, 17, 91, 103, 337
107, 135, 136, 137, 138, 218 Güneri Bey, 12, 13, 14, 332
Emleddin, 317, 326 Hâce Ali Şâh, 345, 349, 350,
Ereğli, 7, 18, 28, 33, 62, 64, 170, 351
219, 255, 295, 321 Hacı Kutlu Şâh, 344, 346
Eretna Bey, 352 Hacı Kutluşâh, 137, 144, 146,
Eretna Han, 343, 345 156, 210, 211
Eretna Noyin, 342 Hadimizâde, 46, 54
Eretna-zâde Mehmed Beg, 346, Haleb Valisi Emir Cercî el-İdris,
347, 348, 349, 350, 351 350
Ermenek, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 12, Halep, 251, 254, 299, 316, 317,
13, 14, 16, 17, 18, 20, 27, 29, 321, 327
48, 64, 74, 75, 78, 80, 92, 98, Harun er-Reşîd, 119
99, 102, 104, 108, 114, 124, Hersengbeli, 315, 319
127, 130, 136, 137, 138, 141, Hızır Paşa, 139, 180
200, 306 Hoca Yunus, 10, 140, 159, 166,
Ertuğrul, 64, 105, 338, 341 254, 255, 256
Eşrefoğulları, 13 Hucantioğlu, 318, 326, 327
Fahreddin Ahmet Bey, 16 Ilgın, 18, 114, 212, 241, 297,
Felek-âbâd, 115, 224, 225, 248 336
Ferid Uğur, 1, 44 İbrahim Bey, 351
Firdevsi, 49, 50, 56, 67, 149 İbrahim Han, 68, 277, 280, 281,
Galincan, 180 282, 284, 285, 286, 287, 288,
Gargara Kalesi, 141 297, 298, 299, 300, 301, 302,
Gedik Ahmed Paşa, 29, 33, 34, 303, 304, 305, 308
203, 309, 310, 311, 312, 313 İshak Bey, 26, 30, 300, 301,
Germiyanoğlu, 194, 222, 226, 302, 303, 304, 307, 308, 336
228, 229, 240, 241, 242, 243, İskefser, 38, 39
244, 245, 246, 247, 259, 260,
337
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
İskenderun, 65, 83, 84, 86, 124, 318, 319, 321, 322, 323, 326,
135, 138, 194, 199, 201, 202, 327, 331, 337
239, 320 Kayseriye, 345, 346, 347, 350,
İzzeddin Cafer Bey, 346, 347 351
Kadı Burhaneddin Ahmed, 22, Kazgancık, 124, 126, 127, 128,
343 132, 138
Kara Davud, 88, 90 Kefe, 117, 315
Kara Yülük Osman, 22, 343 Kestel Yaylağı, 326
Karahisar, 18, 22, 23, 25, 37, 38, Keykubad Sarayı, 25
39, 115, 118, 124, 139, 210, Kıvâmeddin, 106, 109, 141, 142
211, 212, 214, 240, 243, 247, Kostantiniyye, 61, 62
267, 280, 281, 287, 299, 300, Köse Peygamber, 343
301, 302, 303, 308, 309, 311, Kudüs-i Şerîf, 299
341, 342 Kutlu Şâh, 344, 345, 346, 347,
Karaman, 344, 345, 348, 351 348
Karaman Beg-zâde Bedreddin Küçük Mustafa, 305, 307, 308,
Mahmud, 333 309
Karaman Bey, 7, 8, 9, 15, 17, Lamos Kalesi, 201
33, 64, 79, 81, 87, 88, 89, 93, Lütfi Paşa, 299, 301, 318
94, 330, 331, 332, 333, 337 Magrib, 62, 231, 232, 233, 234,
Karaman Dağı, 333 236, 238, 239
Karamanoğlu Alaeddin Bey, Mahmud Bey, 9, 13, 14, 98,
349, 350, 351 108, 113, 114, 121, 123, 125,
Karamanoğlu Emir Şücâeddin 126, 129, 131, 136, 144, 332,
Süleyman Bey, 348 347, 348
Karamanoğlu Mehmed Bey, 11, Manto, 159, 160
23, 24, 102, 158, 172, 226, Maraş, 109, 116, 167, 214, 215,
330 216, 217, 220, 222, 275, 327
Karamanoğlu Süleyman Bey, Mehmed Bey, 345, 346, 347,
345, 346, 348 348, 349, 350, 351, 352
Karaman-zâde Mahmud Bey, Mehmed Han, 105, 107, 109,
333 110, 118, 126, 226, 266, 268,
Karaman-zâde Yahşi Bey, 333 269, 270, 272, 274, 277, 279,
Kasım Bey, 29, 33, 34, 35, 48, 281, 282, 284, 285, 286, 287,
203, 286, 297, 303, 304, 305, 288, 289, 290, 291, 293, 294,
306, 307, 308, 309, 310, 311, 295, 296, 297, 304, 310, 314
312, 313, 314, 315, 316, 317,
338
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Melik Arslan, 75, 76, 79, 80, 81, 304, 305, 317, 320, 321, 327,
82, 85, 87, 88, 92, 93, 96, 328, 329
101, 103, 104, 109, 114, 118, Osmanoğlu Murad Bey, 251,
121, 122 260
Melik Nasır Muhammed bin Payas, 65, 83, 84, 124, 135, 194,
Kalavun, 350 202, 257, 283
Mesih Paşa, 301, 302, 308, 311 Pir Ahmed, 26, 27, 28, 29, 30,
Mevlânâ, 4, 104, 105, 106, 111, 31, 32, 253, 254, 255, 257,
112, 113, 129, 160, 173, 174, 270, 271, 272, 273, 274, 276,
192, 194, 195, 220, 245, 270, 277, 278, 279, 304, 305, 336
293, 295, 301, 303, 309 Pir Ahmed Bey, 26, 27, 253,
Mısır Hükümdârı Melik Eşref 254, 256, 272, 276, 277
Şa‘ban, 350 Pir Bayram, 57, 327, 329
Mirza Halil Bey, 16 Pirhan, 319, 326
Muiniddin Pervane, 9, 10 Pişkeş, 91, 221, 223
Namrun Kalesi, 201, 202 Sahip Ata Fahrüddin Ali, 12
Nasıreddin Ahmed Beg, 333 Samgarlu, 346
Nasireddin Mehmed Beg, 345, Saray-ı Keykubad, 161
350, 351 Sarıhanoğlu, 230
Nefise Sultan, 18, 52, 53 Selçukiler, 50
Nerdübân, 160 Selçuklu Sultanı 1.Alâaddin
Niğbolu Savaşı, 21 Keykubad, 6
Niğde, 10, 18, 21, 24, 28, 29, 36, Seyfeddin Süleyman Bey, 17
51, 75, 91, 100, 108, 109, Silifke, 5, 7, 8, 18, 21, 27, 29,
170, 209, 210, 211, 212, 213, 30, 36, 75, 80, 83, 87, 114,
257, 258, 259, 263, 270, 284, 126, 138, 140, 154, 170, 191,
297, 298, 305, 309, 335, 340 195, 237, 238, 239, 252, 257,
Nizamşah, 64 283, 297, 307, 309, 312, 322,
Nûre Sûfî, 7, 330 336
Nureddin, 68, 69, 70, 71, 72, 73, Sis, 61, 231, 235, 236, 237, 238
74, 75, 76, 105, 333 Sivas, 345, 347, 350, 351
Osmanoğlu, 203, 241, 243, 244, Sultân Alaeddin Keykubad, 331
246, 247, 251, 259, 260, 261, Sultan Baybars, 10
262, 263, 266, 267, 270, 271, Sultan Selim, 49, 324, 325, 327,
272, 273, 274, 280, 290, 292, 331, 337, 338
294, 299, 300, 301, 302, 303, Sultân Süleyman, 333
Süleyman Peygamber, 318
339
Karamanoğulları (Şikâri Tarihi) Çeviren Murat Dursun Tosun
Süleyman Şâh, 133, 137, 138, 237, 238, 252, 254, 256, 257,
139, 140, 142, 144, 147, 148, 299, 305, 307, 332, 336
150, 151, 153, 158, 159, 160, Taş-ili, 5, 324, 325, 326
162, 164, 165, 166, 169, 170, Tatar, 339
171, 173, 185 Teke Paşa, 66, 82, 92, 97, 105,
Şadgeldi Paşa, 351 115, 124, 220, 221, 222, 223
Şâh İsmail, 58, 327, 329 Temircili, 39
Şâh-ı Moğol, 106, 107, 111, Timur, 18, 22, 23, 115, 117,
122, 160, 187 274, 291, 292, 293, 294, 295,
Şemseddin Bey, 16, 220, 330 296, 297, 298, 334, 343
Şemseddin Mehmed Bey, 9 Torul, 40, 41, 43
Şikârî, 4, 11, 17, 44, 47, 50, 51, Trabzon, 36, 38, 39, 40, 41, 43,
64 66, 336, 340
Şirvan Han, 68, 105 Uzun Hasan, 26, 27, 28, 29, 30,
Şücâeddin Süleyman Beg, 342 31, 34, 172, 214, 327, 336
Şücâeddin Yahşi Beg, 333 Yahşi Bey, 14, 15, 299, 332
Tac Kızıloğlu, 346 Yahşi Han, 78, 79, 183, 218,
Taceddin 2. İbrahim Bey, 24 252
Taceddin Devlet Şâh, 333 Yarcani, 6, 47, 49, 50, 57, 67,
Tarihçi Reşidüddin, 6 68, 107
Tarsus, 13, 15, 23, 31, 63, 78, Yıldırım Bayezid, 20, 21, 22,
85, 108, 109, 113, 126, 154, 23, 293, 294, 334
170, 191, 194, 202, 203, 209, Zülkadiroğlu, 167, 214, 215,
217, 218, 231, 232, 235, 236, 216, 298, 299, 303

340

You might also like