You are on page 1of 18

TÜfKGi~DeBiYaTITariHİ

1
Editörler
Talat Sait Hal.man (Genel editör)
Osman Borata (Genel editör yardımcısı)
Yakup Çelik
Nurettin Demir
Mehmet Kalpaklı
Ram azan Korkmaz
M. Öcal Oğuz

<:@@> TC KÜLTÜR VE TURiZM BAKANLIGI YAYINLARI


© T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
KUtüpbanelerve Yayımlar Genel MUdUrlUğü
3ıo6 - ı

Kültür eserleri dizisi: 403


ISBN 978-975-ı7·3~9z-7 (talaın)
ISBN 978-975-ı7-3z93 -4 (ı.cilt)
www. kulturturtzın. gov. tr
e-posta: yayimlar@J..-ulturturtzın.gov.tT

Tılı:k edebiyatı
tarihi / El'.litörler Talat sait Halının_ (v.b. )-2.aık.
- Ankara : Kiil.tür ve 'lUri2%ll Balaınlıgı, 2007 .

• . . c.<l> ; 24 en. - (Kiil.tür ve Turi2ın BalamlıQı


yayı.oları ; 3106-1. ~er ve Yaylllllar Gen!l 1'1ılıirlü!lü
lalltür eserleri dizisi ; 403)
IS8N 978-975-17-3292-7 (tk.)
IS8N 978-975-17-3293·4 cı.c.)

I. Halıran, Talat S.Ut. II. Seriler.

810.09

Editörler Özel teşekl..ilrler


Talat Salt Halman (Genel editör) Yaulann lncelcnmeslnde hakem
Osınan Horata (Genel editör yardımcısı) olarak katkıda bulunan öğretiın
YakupÇelık üyelerine: kaynakların ve alıntılann
Nurettin DeınJr kontrolünü titizlikle gerçekleştlren
Mehmet Kalpaklı Bil.kent Üniversitesi, Türk Edebiyatı
Raınazan Korkmaz Bölüınü öğrencılert Alphan Akgül.
M.ÔcalOğuz M. Sıla Arlı. YalçınAnnagan.
Ctınıl ÖılemAyaydın-Cebe, Fı.rat
Kitap tasannu
Caner. Murat Cankara. Hülya Dündar,
Ersu Pekin
Tuba isen-Durmuş. irfan Karakoç.
Y:ınm- dUzelt:me Sevim Kebelı, Nılay Özer, Alı Serdar,
Süer Eker Reyhan Tutumlu, Seda Uyanık'a: TUrk
Beyhan Uygun Ayteıniz Edebiyatı Kronolojlslnl haurlayan
Firdevs Canhaz ve Emine Tuğcu 'ya:
Yazışma
yazışına ve düzeltmelerdeki katlalan
Rumeysa Çavuş
.·,. için Ceyda Akpolat, Ela ŞengündUz.
Deınet CUzelsoy Cbafra
Seçil Aybay Bıyıklı, Songül Sezen ve
Basla Çiğdem CürbUzcr, Murat Kazancı ve
Mas Matbaacılık AŞ. Faıılet ÇöplOoğlu'na teşekl..iirler ...
Haınıdiye MahallesiSoguksu Caddesi
No: 3 34408 Kağıthane. İstanbul
Telı 0212 294 10 oo
e-posta: ınfo@ınasınaı.coın.tr

Genişletilmiş ve Göı.den Geçirilın.lş ~.baskı


2oooadet

Basım yeri, tarih!


İstanbul. zo07
Anadolu'da Türk edebiyatının öncüleri

Ahmet Kartaı

ANADOLU'YA gelip yerleşen Türklerin çoğunluğunu Oğuz


Türkleri oluşturduğu için, Anadolu' da oluşan Türkçenin esa-
sını Oğuz Türkçesi teşkil etmiştir. "X. asırdan epey evvel diğer
Türk lehçelerinden ayrılan Oğuzca, zengin bir halle edebiyatına
malikti." (Köprülü 1986: 333). Elimizde XIII. yüzyıldan daha gerile-
re giden ve yazılış tarihleri belli olan Oğuz Türkçesine ait metinler bulun-
matlığından, bu asırdan önceki dönemi şu an için karanlıktır. Ancak Oğuz boy-
lan, daha X. yüzyıldan itibaren Sirderya, Maveraünnehir, Harezm ve Horasan
bölgelerine yerleşmişler; XI. yüzyılda batıya yaptıkları göç ve fetihlerle ege-
menliklerini Azerbaycan. Irak ve Anadolu'ya kadar genişletmişlerdir (Kork-
maz 1995: ~41). XI. yüzyıldan Anadolu bölgesini Türkleştirerek bu bölgede
Anadolu Selçuklu Devletini kurmuşlardır. Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lüga-
tı.'t-Türlc 'te Oğuzlara ve Oğuz Türkçesine geniş yer vermesi, onların Türk toplu-
lukları arasındaki konumlarıyla doğru orantilıdır. Xl-XIIL yüzyıllar Orta Asya
tarihinde bu derece önemli bir yer tutan Oğuzların Türk dili tarihi bakımından
etkisiz kalmalarına im.kan olmadığı ileri sürülmüştür (Korkmaz 1995: ~69).
Çoğunluğu, Oğuz unsuruna dayalı bir devlet kurmuş olan Büyük Selçuklular
ile Anadolu Selçuklularının resmi ve edebiyat dili olarak Farsçayı, bilim dili
olarak Arapçayı benimsemiş olmaları, XI-XIII. yüzyıllar arasında, Oğuz Türk-
çesinin yazılı eserlerde yer almadığı kanısını yaygınlaştırmıştır. Bu görüşe
göre Oğuz Türkçesi, Anadolu'ya gelen göçebe Oğuzların ancakXIII. yüzyıldan
başlayan çabaları ile kurulabilmiş bir yazı dilidir (Korkmaz 1995: ~68)(A.E Ba-
tı Türk Yazı Dilinin Kuruluşu). Oğuz Türkçesinin XI. asrın ikinci yarısındaki
dil yapısı hakkında bize en sağlıklı bilgiyi veren Kaşgarlı Mahmut'un Divanü
Lügati 't-Türk 'üdür. Burada yer alan özelliklerden, XI-XIII. yüzyıllar arasında -
ki Oğuz Türkçesinin, Karahanlı yazı dili özellikleri ve bir dereceye kadar da
Kıpçak Türkçesi özelliklerinin karışmasından meydana gelmiş. geçiş döne-

465

T1lrK~neslr.nITartH:t c. ı. İstanbul 2007

-
mine özgü karışık bir dil hüviyetine sahip olduğu görülmektedir (Korkmaz
1995: z68-71). XIII. asrın sonlarında ise, Karahanlı Türkçesi ile ortak olan
özellikler azalmış, buna karşılık. Oğuz Türkçesine has özellikler çoğalmıştır.
Anadolu'ya göç eden ve Anadolu Selçuklu Devletini kuran Türklerin, edebi
gelenekten yoksun göçebe Oğuz boylarına dayanması sebebiyle; bunların be-
raberinde getirdikleri dil, bir yazı dil.in.i besleyecek özellikleri taşımamaktay­
dı. Ayrıca bunlar Kaşgarlı Mahmut'un Hakaniye Türkçesi dediği Orta Asya
edebi dilini de bilmiyorlardı. Bundan dolayı, Anadolu'da Türkçeye dayalı bir
yazı dilini kurmaya çalışan Türkler, uzun yıllar Arapça ve Farsçanın desteğini
almak zorunda kalmışlardır (Korkmaz ı995: z74).
Buna karşılık, bu bölgenin fethi ve Müslümanlaştırılması için savaşan alp-
erenlerin ve gazilerin gösterdikleri gayretlerle Anadolu, daha XII. yüzyılda
Türklerin dini-menkabevi destan edebiyatı geleneklerini sürdürdükleri uygun
bir ortam b.alıne gelir. Bizanslılara karşı savaşmış Müslüman bir Arap kahra-
manı olduğu ileri sürülen Battal Gazi (bk. Ocak ı99Z:zo4 - zo5) etrafında mey-
dana getirilen Battaı-name (Köksal zoo3), Anadolu'nun fethi sırasında Türk
gazilerini gayrete getirmek, gönüllerindeki cihat ruhunu artırmak için yazıl­
mıştır. Yine bu devirde, Danışment Ahmet Gazi'nin (Özaydm 1993a) kahra-
manlıklarının menkabe ile karışık olarak anlatıldığı Danişmend-name (Akkaya
ı954; Melikoff 1960) de, Anadolu'da aynı düşünceyle bu devirde oluşturulmuş
bir destandır. Battal-name'nin metni, daha XIII. yüzyılda tespit edildiği gibi,
643/ız45'te il. İzzettin Keykavus'un emriyle Münşi-i Sultani Melik İbn
Üla'nmDanişmend-name'yi "essah-ı rivayat üzre tasnif' ettiği b1lınmekte ise
de, bu metin şu an için kayıptır. Daha sonra II. Murat'ın emriyle Tokat dizdarı
Arif Ali DaniŞmend-name 'yi manzum ve mensur olarak yeniden kaleme almış­
tır. Bu durum milli: geleneklerine çok bağlı olan Oğuzların yani Türkmenlerin,
Orta Asya' da yaratmış oldukları destan geleneğini Anadolu' da da sürdürdükle-
rini göstermektedir. Fetih sırasında orduda savaşan, savaş sonrasında köy köy,
diyar diyar dolaşarak destanlar ve şürler okuyan, hikayeler anlatan ozanların
yarattığı sözlü edebiyat geleneği ürünlerininAnadolu'nun ilk devirlerinde hal-
kın bedii ihtiyacını karşıladığı anlaşılmaktadır (Mazıoğlu 197z: z97-98).
İbn Bibi, Anadolu' da halkın beş dil konuştuğunu belirtir (1996: I / 97). Os-
man Turan'a göre bu diller Türkçe, Rumca, Ermenice ve Farsça olup beşinci
dil belli değildir. Ancak İbn Bibi'nin bir başka yerde Anadolu'nun dilın.i.n
Arapça ve Farsça olduğunu kaydetmesi (ı996: 1I ı4ı) beşinci dılinArapça ol-
duğunu göstermektedir. Anadolu Selçukluları zamanında bu dillerden Farsça
resmi dil olarak kullanıldığı için telif edilen eserlerin büyük bir kısmı Farsça-
dır. Mikail Bayram, yaptığı kütüphane taramaları neticesinde, Anadolu Sel-
çukluları zamanında, z3o küsur eser telif edildiğini, bunlardan zo ta.nesinin
müellifinin meçhul olduğunu. geriye kalan eserlerin 80 müellif tarafından
yazıldığını belirttikten sonra, bu eserlerden ı45'1n1n Farsça, 68'inin Arapça,
ıs'inin Türkçe olarak kaleme alındığını, birkaç eserin de Süryanice ve Erme-

466 Ahmet Kartal KLASiK ÖNCESi DÖNEM Anadolu'da Türk edebiyatının öncüleri
nice olduğunu söyler (~004: ıo7). Bu manzara Anadolu Selçuklu Devleti'nin
hem karışık kültürlerden oluştuğunu hem de çok dilli bir ortam sunduğunu
göstermektedir. Bu da her topluma kendi diliyle hitap eden çeşitli eserlerin
yazılmasına sebep olduğu gibi, çok dilli şiirlerin (mülemma) yazılmasına da
zemin hazırlamıştır. Çünkü bu tip toplumlarda her dilin kendine has farklı iş­
levleri vardır ve her biri belirli bir amaç ve durum için kullanılır. İşte çok dil-
li şiirler de bu durumun işlevsel bir yansımasını sergilerler Uohanson ı993:
~9). Bu çok dilli şiirler, aruz vezniyle söylenilen edebi metinlerde de l.'1lllanı­
larak yeni edebi dilin gelişiminde etkin bir rol oynamıştır. Bu mülemma şiir­
lerde, edebi açıdan fazla işlenmemiş olan Oğuz Türkçesinin, daha gelişmiş
olan Farsça ve Arapçanın çatısı altında talim im.kanı elde ettiği söylenebilir.
Nitekim Horasan ve Maveraü.nnehir şairleri aruzla şilr yazmaya Türkçe-Fars-
a
ça mülemmalarla başlamışlardır ohanson ı 993: 34-35). Anadolu' da yazılan,
elimızdeki ilk Türkçe şiir de Türkçe-Farsça mülemma bir gazeldir. Tabii ki
Johanson'un ifade ettiği gibi, o dönemde modern tarzda dil ve millet bütün-
leşmesi, milli dile sadakat düşüncesinin olmadığı da hatırlanmalıdır. Ayrıca
Orta ÇağAvrupa'sında olduğu gibi dil tercihi sanatçıların milliyetinden ziya-
de edebi türe göre belirlenmekteydi (ı993: ~8).
Bugünkü bilgilere göre, Anadolu'da telif edilen ve elimizde bulunan en eski
eser, Malazgirt Zafert'nden 3o sene kadar sonra, Danişmendoğulları'nın Kay-
seri Dizdarı olan İbnü'l-Kemal İlyas b. Ahmet'in Kayseri' de yazdığı ve Danı.ş ­
mendoğulları Devletı'nin kurucusu Gümüş-Tigin Ahmet Gazi'ye sunduğu Keş­
fe 'l-Akabe (Bayram ı98ı) adlı astronomiye dair Farsça kitaptır. Eserin mukad-
dimesinden anlaşıldığına göre, asıl konusu felsefe yani hikmettir. Anadolu' daki
astronomi ilminin kendi çağlarına göre yüksek bir seviyede bulunduğunu gös-
teren bu eser. Türklerin Anadolu'da ilim ile uğraşıp eser yazma geleneğinin XI-
II. asrın başlarına kadar gittiğini göstermesi bakımından da önemlidir.
Yine elimiZde bulunan bilgilere göre, Anadolu' da söylenmiş en eski şiirin
sahibi Kemalettin Hubeyş bin İbrahim-i Tiflisi'dir (ö. 579/1183). Anadolu'ya
gelerek Il. Kılıç Arslan'ın yakınları arasına gıren Tıflisi, onun Malatya· da ter-
tip ettiği dini ve ilmi toplantılara katılmıştır. Tiflisi'nin Farsça iki şiiri günü-
müze kadar gelmiştir. Tiilisi'ninNüzhetü 'L-Mecalis 'te de bir rubaisine rastlan-
maktadır (Riyahi ı995: 55-57). Bunlar, Anadolu'da ilk manzum ve mensur
eserlerin Farsça olarak kaleme alındığını göstermektedir.
Anadolu· da yazılan ilk Türkçe eser meselesi üzerinde 1lk defa Fuad Köprülü
durmuştur. Köprülü, Ahmet Fakih'in Çarh-name isimli kasidesini, Anadolu' da
yazılan 1lk Türkçe eser olarak kabul etmiştir (ı9~6; 19~6a). Ancak son yapılan
araştırmalar, bu eserin 1350'den sonra kaleme alındığını göstermektedir (Tez-
can ı994: 75-88). Bu sebeple, eldeki bilgilere göre Anadolu'da yazılan 1lk
Türkçe eser, Hekim Bereket tarafından kaleme alınmış. tıp ilmine dair Tuhfe-
i Mübarizi olmalıdır (Bayram ~004: ııo-ıı) . Bu eseri, Şehabeddin Tekindağ ge-
niş olarak tanıtmıştır (1971: 134-39). Bereket, eserinin mukaddimesinde bil-

Ahmeı KartcıL KLASiK ÖNCESi DÖNEM Tarihi, sosyo-küıtürel baglam 467

-
dirdigme göre, bu eseri Lubabü'n-Nuhab adıyla Arapça olarak yazmış, daha
sonra bunu Tuhfe -i Mübarizi adıyla Farsçaya tercüme edip Amasya emiri Halı­
fetAlp Gazi'ye sunmuştur. Hekim Bereket, onun tıp ilmi için faydalı olacak bu
eseri beğendiğim, ancak Türkçe olarak kaleme alınsaydı değerinin daha da ar-
tacağını ifade ettiğini, bundan dolayı da bir süre sonra Türkçeye çevirdiğini
belirtir (Tekindağ 1971: 134-36). Yine Hekim Bereket'in bu ifadelerinden, bu
dönemde Türkçe eserlerin çok nadir olarak mevcut olduğu, Halıfet Alp Ga-
zi'nin de Türkçe eserler yazılmasını teşvik ettiği anlaşılmaktadır. Büyük ihti-
malle, bu teşvik neticesinde Hekim Bereket, Hulasa der-İlm-t Tıb adıyla Türk-
çe bir başka eser daha yazarak yine Emir Halifet Gazi'ye takdim etmiştir. Yine
aynı cilt içersınde müellifi bilinmeyen Tabiat -name isimli Türkçe bir mesnevi
bulunmaktadır. Bu mesnevinin Hekim Bereket'in diğer iki eseri gibi tıbba da-
ir ve bir cilt içinde bulunması, dilinin ise çok eski olmasından dolayı Hekim
Bereket'e ait olduğu sanılmaktadır (Bayram 2004: ııo).
Mahmud Mes'ud Koman, Tuhfe-i Mübarizı'nin hattıyla, eserin kapağında kayıt­
lı notun hattının farklı oluşuna dikkat çekerek; eserin mukaddimesinin ve dil
hususiyetlerinin Aydınoğlu Mehmet Bey adına tercüme edilen Kısas -ı Enbiya ve
Tezkiretü 'l-Evltya 'ya benzediğini. kitabın ithaf edildiği em.irinAydınoğlu Mübarı­
ıüttin Mehmet Bey olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu söyler (ı955: 701). Bu
eserin ithaf edildiği şahıs, 1225 (Tekindağ 1971: 138) veya ı232 (Bayram 2004:
ııı) yılında şehit edilen .Amasya Emiri Halifet Alp Gazi ise, eserin XIII. asrın ilk
yarısında; ı33o yılında ölen (Koman ı955: 703) Aydınoğlu Mehmet Bey ise, ese-
rinXIV. asrın ilkyarısında tercüme edildiği, söylenebilir. Ancak Hekim Bereket'i
Türkçe eserler yazmaya teşvik eden Emir Mübarüzittin Halifet Gazi, tanınan ve
bilinen bir kişi olup Sultan I. İzzettin Keykavus'un 610/ı214 yılındaki Sinop fet-
hine katılmış, I. Alaattin Key.kubat ı.amanındaAmasya valiliği yapmış, bu sulta-
nın Gürcistan'a sevk ettiği orduda da bulunmuş ve bu seferde iken 629lı232 ta-
rihinde şehit düşmüştür. Hekim Bereket'in 622lı225 taıi.bli bir vakfiyesi (Yınanç
ı982) bulunan bu medresede müderrislik yaptığı tahmin edilmektedir. Ayrıca
Koman'ın dikkat çektiği ve Tuhfe-i Mübarizi'ninkapakkısmında yer alan kayıttan
Halifet Gazi'nin babasının adının Tolı, dedesinin ise Terken Şah olduğu anlaşıl­
maktadır (Bayram 2004: 110-11). Bunların her ikisinin de adı Dantşmend-na­
me'nin kahramanları arasında geçmektedir (Turan 2002: ı3ı). Bu da, Halifet Ga-
zi'nin, Aı:Msya emırt Halıfet Alp Gazi olduğu ihtimalini artırmaktadır. Ayrıca
Türkmencilik hareketinin ve Türk kültürünün: himaye edilip desteklendiği bir
merkez olanAmasya'da, Türkçe eser yazma geleneğinin de başlamış olabileceğini
göz önünde bulundurmak gerekir. Anadolu' da yazıldığı tespit edilen ve elımızde
bulunan Türkçe en eski şiir ise, daha sonra üzerinde durulacak olan Evhadüttin- i
Ki.nnan.i tarafuıdan kaleme alınan Farsça-Türkçe mülemma gazeldir.
Görülüyor ki, eldeki yazılı metinlere göre Anadolu' da Türkçe eser verme ge-
leneği XIII. asrın başlarında başlamıştır. Mustafa Canpolat'ın, Behcetü'l-Ha-
da 'ik 'ın Anadolu' da muhtemelen XII. asrın sonları ya da XIII. asrın başların-

468 Ahmet Kartal KLASiK ÖNCESi DÖNEM Anadolu'da Türk edebiyatının öncüleri
da yazılmış olması gerçeğe en yakın ihtimaldir görÜşü de (ı989: ı65-75) bunu
desteklemektedir. Bu da, bazı kaynaklarda ifade edilen (İz ı995: Il!XXVIII),
Anadolu'daki ilk: Türkçe eserlerınXIII. asrın ortalarına doğru verilmeye baş­
landığı görüşünün doğru olmadığını göstermektedir.
XIII. asırda , l. Alaattın Keykubat (sal. 6ı6/ızı9 - 634/ız36) zamanında ya-
şayan Dehhani'nin şiirleri (İlaydın 1974), nazım tekniğinde ve üslubunda gö-
rülen kusurlarına karşılık, dönemine göre gelişmiş bir dile sahip olması,
Anadolu'da Türkçe Şiirin geçmiŞininXIII. asırdan daha gerilere gittiğini dü-
şündürmektedir. Ancak elimizde yazılı veriler bulunmadığı için kesin bir yar-
gıya varmak güçtür. Aynı durum Orta Asya'da da mevcuttur. XI. asra kadar
yüksek bir edebiyat ve kultür düi meydana getiren ve aynı asırda Kutadgu Bilig
gibi büyük bir eser ortaya koyan Türklerin, edebi alanda birdenbire gerileme-
si beklenemez. Aynca İslam medeniyeti dairesine girilmiş olan bu dönemde,
en azından İslam dinini öğretmek için birçok eserin yazılmış olması gerekir.
Bu karanlık devrin sebebi. Canpolat'a göre Moğol istilasıdır. XII. asrın sonla-
rı ile XIII. asrın başlarında yazıldığı tahmin edilen ve bugüne kadar gelmiş
olan pek az eserin istinsah tarihlerinin XIV. yüzyıla ve daha sonrasına ait ol-
ması da bunu açık bir şekilde göstermektedir (ı989: ı65-66).
Yukarıda belirtildiği gibi medreselerde İslami ilimleri öğrenen ve gittikçe
sayıları artan Türk aydınları, Arapça ve Farsça bilmeyen Türk halkına kendi
dilleriyle hitap etmek, onlara dini ve tasavvufu Türkçe olarak öğretme gereği ­
ni duymuşlardır. Böylece Anadolu' da dili Türkçe olan bir din ve tasavvuf ede-
biyatı doğmuştur. Bu din ve tasavvuf edebiyatının bugün için bilinen ilk tem-
silcileri Sultan Velet ve Yunus Emre' dir. Yine Se!lçuklular döneminde yetişmiş
olan Hoca Dehhani ise, Anadolu'da din dışı şiirin bilinen ilk temsilcisi olarak
kabul edilmektedir.
Bugün bu şaırlere ait elimizde bulunan metinlerden başka, Eski Anadolu
Türkçesi özelliklerini taşımakla beraber dil bakımından karışık bir durum
gösteren eserler de mevcuttur. Bu durumun en önemli sebebi, özellikle XII.
asrın sonu ile XIII. asrın başlarında Türkistan' dan Anadolu 'ya siyasi ve iktisa -
di baskılar ve ticari amaçlarla alan akın gelen din adamları, sufiler ve şeyhle­
rin Anadolu halkı için Oğuz Türkçesi ile kaleme aldıkları eserlerine, kendi
ana dilleri olan Orta Asya Türkçesinin hususiyetlerini bilerek veya bilmeyerek
katmalarıdır (Kut zoo4: 3~o). Bunlardan birisi, Ali adlı bir şairin
630/ ız3z 'de, 8 'li hece vezni ve dörtlüklerle yazmış olduğu Yusuf u Züleyha (Er-
taylan ı960; Hace Ali-i Harezmi 1376) hikayesi; diğeri ise 703/ı3o3'te Şeyh
Ali b. Muhammed tarafından istinsah edilen ve dilindenXIII. asırda yazıldığı
tahmin edilen Behcetü'l-Hada,'ik ft-Mev'izett'L-Hala'tk (Ertaylan ı949; Buluç
1955· 1956, ı988; Canpolat 1989) adlı dini- ahlaki eserdir. Dil bakımından
karışık bir durum arz eden bu eserlerin nerede yazıldıkları bilinmemekle be-
raber, Selçuklular devri Oğuz Türkçesiyle kaleme alındıkları söylenmektedir.
Bu eserlerin dilindeki karışıklığın sebebi, yukarıda dikkat çektiğimiz gibi

Ahmet Kartal KLASiK ÖNCESİ DÖNEM Tarihi, sosyokültürel baglam 469


Anadolu'ya Oğuz boylan ile birlikte sayılan az da olsa Orta Asya' dan başka
Türk boylarının da gelmeleri ve Oğuz Türklerinin yazı dili olarak göçlerle l:iağ­
larıru devam ettirdilderi Doğu Türkçesini kullanmış olmaları gösterilmekte-
dir (Mazıoğlu ı972: 3oı). XIV. asırda yaşayan Şeyyat Hamza (Mansuroğlu
1946) ve Kadı Burhanettin'in de Doğu Türkçesiyle karışık şiir yazmaları bu
durumu doğrulamaktadır.
Anadolu Selçukluları devrinde Anadolu'da yazıldığı halde bugün elimizde
bulunmayan Türkçe eserler de vardır. Bunlar, Gülşehri'nin Mantıku 't-
Tayr'ında " Bir kişi bu dasitaru eJlemiş / İlle lafzın key çepürdük söylemiş"
vd. (ı957: 51) mısralarıyla haber verdiği ve acemice yazıldığım söylediği
manzum Şeyh San 'an Kıssası ile Şeyyat İsa'mn Salsal-name isimli eseridir.
Fuad Köprülü'nün XIII. asırda yazıldığını söylediği Salsal-name, bir kahra-
manlık hikayesi olup, Salsal adlı bir devin Hı. Ali ile savaşını ve yenilip yok
olmasını anlatır. Bu hikaye, sonraki yüzyıllarda da çeşitli şairler tarafından
yazılmıştır (ı986: 253).
Bu dönemde, Karamanoğlu Mehmet Beğ, Anadolu Selçuklularının son za -
manlarına doğru, memleketteki karışık durumdan faydalanarak Konya 'yıAla­
attin Keykubat'tan alıp devlet idaresini vezir sıfatıyla ele aldıktan sonra. 15
Mayıs 1277'de (H. ıo Zilhicce 675) "Bugünden sonra hiç kimse divanda, der-
gahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil konuşmayacak"
(İbn Bibi 1996: II / 209) şeklindeki kararını bütün şehre ilan ettirip "defter-
leri dahı Türkçe yazalar" (Korkmaz 1995: 428) buyruğunu verir. Bu buyruktan
sonra, Anadolu'da Vl. yüzyıldanXIII. yüzyıla kadar ayrı ayrı bölgelerde tek bir
kol bilinde ilerleyen eski Türk yazı dilinden ayrılıp yepyeni karakterde müs-
takil bir yazı dilinin kuruluşu sağlanmıştır (Korlanaz 1995: 424). Böylece
Şuuhiye hareketı ·dolayısıyla takriben XI. asırdan itibaren hakimiyetini kıs ­
men Farsça ile paylaşan Arapça; XIII .. özellikle XIV. yüzyılda başlamak üzere
de Türkçe ile paylaşmak zorunda kalmıştır (Sayılı 1964: 47). Türkler. Anado-
lu'da Türkçenin sadece konuşma dili olarak kalmayıp bir kültür ve m'edeniyet
dili olmasının temellerini de yine bu dönemde atmışlardır.
Selçuklu Devletinin Moğol baskısı ile zayıflaması üzerine, bulundukları
bölgelerde kendi adlarına hüküm sürmeye başlayan Türlanen beylerinin
özellikle Arap ve Acem kültürüne fazla itibar etmemeleri, milli geleneklerine
ve kendi dillerine verdikleri önem, ilim adamları, şair ve sanatkarları koru -
maları, Türk dili ve edebiyatı için verimli bir dönemin başlamasına zemin
oluşturmuştur. Bu beylerin, memleket kazanmak için yaptıkları savaşlar ve si-
yasi mücadeleler sırasında bile ilim ve edebiyat hareketlerini teşvik etmeleri,
bazılarının Arapça ve Farsçayı iyi bilmelerine rağmen Türkçe yazmayı tercih
etmeleri dikkate değerdir. Özellikle bu dönemde, beylerin tutumları sayesin-
de, çeşitli konularda telif ve tercüme yüzlerce eser meydana getirilmiştir
(Korkmaz ı995: 427). Daha sonraları Beylilder dönemi Türk kültürü üzerinde
kurulan Osmanlı Devleti'nin yükselişi ile Türk dili, saray ve ordunun yanı. sı -

470 Ahmet Kartaı KLASiK ÖNCESi DÖNEM Anadolu'da Türk edebiyatının öncüleri
ra yüksek memurların da dili olmuştur. Böylece Türkçe yazı dili olarak yoğun
bir şekilde kullanılmaya başlanırken Farsça ve Arapçaya olan rağbet de o
oranda azalmıştır.
Anadolu' da.ki Türk edebiyahnın, Anadolu Selçuklularının son dönemlerinde
(XJII. yüzyıl) yaşayan öncüleri, bazı Türkçe şiirleri / eserleri olduğu bilinen Ev-
hadüttin-i Kin:na.ni, Yunus Emre, Debhani, Mevlana, Sultan Velet ve Nası­
ri'dir. Aynı döneme ait gösterilen Şeyyat Hamza ve Ahmet Fakih'in, son yapı ­
lan araştırmalar neticesinde XIV. asırda yaşadığı tespit edilıniştir. Yunus Emre
ve Debhani'nin de yaşadığı dönemle ilgili farklı iddialar ileri sürülmektedir.
Eldeki bilgilere göre, Anadolu' da yazılmış en eski Türkçe şiirin sahibi Ev-
hadüttill-i Kirmani'dir (559/1164-635/ı~38). Kirman!, İran toprakları için-
deki Kirman' da doğmakla birlikte, Evhadiyye tarikatinin şeyhi olarak birçok
yeri dolaşmıştır. Muhtemelen 1 ~04 yılında Anadolu'ya gelen ve Konya' da bu-
lunan Muhyiddin İbnü'l-Arabi ile görüşen Kirmani, Malatya, Sivas ve Konya
gibi şehirlere de gitmiş, genellikle Kayseri'de ikam.et etmiştir. Kirmani'Din,
XIII. asrın sonlarında Gelibolulu Muhyittin tarafından Farsçadan tercüme
edilen Tercame-i Menakıb-ı Şeyh Evhadüddin-i Kirman& (Mercan 1989) adlı
eserde yer alan Farsça-Türkçe mülemma gazeli, şu anki bilgilere göre Anado-
lu'da yazıldığı tespit edilen en eski Türkçe şiirdir. "Olısar" redifli olan bu mü-
lemma gazelin sadece ilk beyti tespit edilıniştir: "Me-rii azaddür mescid der-i
hammar olısar / Seccade neyem layık me-rii zünniir olısar"(Bayram
~005:zo9) (Meyhane olduğu zaman mescit bana zıttır. Zünniir olduğunda ise
seccade hana gerekmez.) Aynı eserde hu gazelin Evhadüddin'in müritleri ta-
rafından hep bir ağızdan terennüm edildiği de bildirilmektedir (Bayram
~004: ııı). Evhadüttin'in, çokaz1Arapça ve Arapça-Farsça mülemma, büyük
bir kısmı ise Farsça olan dini-tasavvufi nitelikli ~~o~ rubaisi vardır (Kanar
1999). Mııbammed- i Kazvinl'Din Mecalisa 'n-Nefa 'ıs Tercümesi 'ndeki kaydın­
dan (Alı Şir Neva'i ı3~3: 318), Kirmani'ninşiirlerininXVI. asırdabileAnado ­
lu'da meşhur olduğu anlaşılmaktadır.
Yaşadığı dönem konusunda farklı görüşler olan, XIII. asrın ortaları ile XIV.
asrın başlarında yaşadığı tahmin edilen Yunus Emre (638/ı~38? -
7~0/ı3zo ?) , Anadolu' da tertip edilen ilk Türkçe divanın sahibidir. Yunus 'un
hunun dışında yine Türkçe olarak yazılmış, tasavvufi bir nasihatname olanRi-
saletü 'n-Nushiyye adlı bir mesnevisi vardır. Yunus Emre'nin, Risaleta'n-Nus-
hiyye mesnevisinin hatime bölümünde bulunan, "Söze tarih yedi yüz yidiyidi"
mısrasının tarikate giriş tarihi olabileceği belirtilerek, bazı araştırmacılar ta-
rafından onun 14. asırda yaşadığı ileri sürülmüştür (bk. İlaydın 1983: 515 -
5~~). Köprülü ise, onun 15. yüzyıl başlarına kadar yaşayamayacağını tarihi açı­
dan tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ispat eder (ı981: ~63 - 64). İlaydın' ın
eserin içeriğinden hareketle ileri sürdüğii görüşlerinin de, eserin dikkatlice
incelenmemesinden kaynaklanan, yanlış bir yaklaşım olduğu ortaya konul-
muştur <Horata 1993: 17z - ~03; Günay ve Horata ~004: 64- 66).

Alınıeı Kartal KLASi K ÖNCESi DÖNEM Tarihi, sosyo-kültürel baglam 471


Halkın konuşma dilini en canlı şekilde kullanan şairlerden olan Yunus Emre,
Oğuz Türkçesine dayalı Anadolu Türkçesinin müstakil bir yazı dili olarak kuru-
luşunda, Türkçenin edebiyat ve kültür dili haline gelmesinde önemli bir rol oy-
namıştır (Korkmaz 1995: 363; Timurtaş ı997' 436) . Yunus'wı eserlerinde kul-
landığı dil sadeolup canlı bir konuşma diline dayanmaktadır. Ayrıca o halk ta-
rafından anlaşılan Arapça ve Farsça kelimeleri kullanmaktan da çekinmemiştir.
Yunus Emre'ninDivanı'nda (Tatçı ı990; Timurtaş ı989) yer alan gazelleri-
nin konusu, hemen hemen tamamen din ve tasavvuf etrafında odaklanmakta-
dır. O, Orta Asya'da Ahmed- i Yesevi ve dervişlerinin hikmetleriyle başlayan
geleneği. kendi kabiliyetiyle yoğurarak en üst düzeye çıkarmış ve bir Yunus
mektebinin oluşmasını sağlamış şairdir (Tatçı 1990: l/7ı-74). Aynca Yunus,
Orta Asya Türk tasavvuf geleneği ile tasavvuf felsefesini birleştirmiş yani Ah-
med-i Yesevi ile İbnü'l-Arabl'nin düşüncelerini kendisinde bir araya getir-
miş bir şahsiyettir (Yakıt 4004:17).
Yunus Emre' nin 707/ı307 tarih.inde kaleme aldığı Risaletü 'n-Nushiyye ( Gü-
nay ve Horata 4004; Tatçı 1990;) isimli mesnevisi, aruzun "failatün failatün
failün" kalıbıyla yazılan manzum bir girişle başlar. Kısa bir mensur bölümden
sonra, "mefailün mefailün feülün" vezniyle yazılan mesnevinin asıl bölümle-
ri gelmektedir. Beyit sayısı 600 civarında olan bu mesnevinin girişinde, ta-
savvufun yaratılış, akıl ve bilgi teorisi üzerinde durulmaktadır.

"[Yunus, konunun işlendiği asıl bölümde ise,] nefsin arıularının·insanı ne hale


getirebileceği ve bunlardan nasıl kurtulmak gerektiğini, çeşitli kişileştirmelerle
alegorik bir tarzda ele alır." (...)
"Şair, insan gönlünü büyük bir ülkeye benzeterek, burayı ele geçirmeye çalışan
tama-kanaat, tekebbür-tevazu, öfke-sabır, cimrilik-cömertlik, gıybet-doğruluk
gibi soyut ~vramlar arasındaki mücadeleyi, diğer tasavvufi eserlerde de sık sık
rastlandığı üzere, teşhis ve intak sanatlarıyla somutlaştırarak anlatmaya çalışmı­
ştır." (Günay ve Horata ~004: 67. 73-74).

Eserin diğer bir özelliği de, İslamiyetle birlikte Türk ruhunda meydana ge-
len değişikliği yansıtmasıdır. Nitekim eserde, dışa dönük, savaşçı, maddi
kuvvete dayalı alp'tipi'nin yerini; içe dönük, manevi olanın peşine giden veli
tipi almıştır. Yunus bu eserinde, adeta eski Türk akıncısını savaş sahnesinden
çekip kendi içinde sefere davet etmiştir (Günay ve Horata 4004: 94). Risale-
tü 'n-Nushiyye, her ne kadar muhteva ve kurgu yönünden başarılı ise de, nazım
tekniği bakımından zayıf kalmaktadır. Anadolu sahasında yazılan ilk Türkçe
nasihatname olan bu mesnevi, türünün ilk örneklerinden biri olması ve bu
türün Yunus'un mizacına uymaması sebebiyle, edebi açıdan değil, ele aldığı
konu itibarıyla ön plana çıkmıştır. Nitekim Yunus Emre, mesnevisinden ziya-
de divanındaki gazel ve ilahileriyle şöhret bulmuş ve bir Yunus mektebinin
doğmasına sebep olmuştur (Günay ve Horata 4004: 97- 98).

472 Ahmet Kartal KLASiK ÖNCESi DÖNEM Anadolu'da Türk edebiyatının öncüleri
Anadolu Selçuklu Devleti döneminde yazmış olduğu Türkçe şürlerle dikka-
ti çeken diğer bir şair de Dehhani' dir (XIII. yüzyıl?). Dehhani'nin hayatı hak-
kında bilgilerimiz çok sınırlıdır. Bugün için elimizde bulunan tek kasidesin-
den öğrendiğimize göre, Horasan'dan.Anadolu'ya gelmiştir. Onu ilim alemi-
ne tanıtan Köprülü'nün tespitlerine göre, III. Alaattin Keykubat devrinde
(1298- 130:4) Anadolu 'ya gelmiş ve bu sultana intisap etmiştir. Onun sarayın­
da bulunan Dehhani, eğlence ve işret meclislerine de katılmıştır. Ayrıca bu
sultanın isteği üzerine yirmi bin beyitlik Farsça bir Şeh-name kaleme almıştır
(ı926b; 1986: :471, 337). Köprülü'den sonraki bazı araştırmacılar da onun III.
Alaattin Keykubat zamanında yaşadığını kabul etmekle birlikte (Mansuroğlu
ı947: 4-5; Kocatürk ı970: ı70); bazı araştırmacılar kasidesindeki bir takım
tel.mihlerden hareketle onun I. Alaattin Keykubat zama.nında (12:.zo-1:,z37) ya -
şamış olabileceğin1 ilerı sürmüşlerdir (İlaydın ı 97 4; Derdiyok ı 994). Akün
ise, bir manzumesindeki ipuçlarından hareket ederek onun ı36ı tar.ih.i.nde
daha hayatta olduğuna ve Anadolu' dan henüz ayrılmadığına dikkat çekmiştir
(ı994: 393). Günay Kut, Mecmuatü'n-Neza'tr ile Camt'u'n-Neza'tr'de yer alan,
kendisi için yazılmış nazirelerden hareketle, Dehhani'nin Karaman Beyi Ala-
attin Ali (ö. ı398) zamanında yaşadığını ileri sürer (2004: 354). Ancak Deh-
haru'nin bilinen tek kasidesi, Mecmuatü 'n-Neza'tr'e göre Ahmetli'nin şiirine
(Canpolat ı98~: :46-~8), Camt'u'n-nezair'e göre ise Şeyyat Hamza'nın şiirine
(vr. 434b) yazılan nazireler arasındadır. Bu da, Dehhani'ninXIV. asırda yaşa ­
dığına dair sonuçlara ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini göstermektedir. Deh-
hani'nin döneminin bazı hususiyetlerini bünyesinde barındıran kasidesin-
deki görüşler ve dönemin sultanı hakkında dile getirdiği düşünceler, onun
Sultan I. Alaattin Keykubat döneminde yaşadığını düşündürmektedir. Nite-
kim Horasan yöresinden Anadolu'ya olan sanatkar ve alim akınının, bu sultan
döneminde yoğunlaştığı bilinmektedir.
Dehharu'ye ait XV. asırda yazılan Ömer b. Mezit'in Mecmu'atü'n-Neza'ir'i
(Canpolat ı98:4: 26-:,z8, 32-33, 42, 54-55, ı33-34) ileXVI. asırdayazılanEğri­
dirli Hacı Kemal'in Camı'u'n-Neza'ir'i (vr. 437a-437b) gibi önemli nazire
mecmualarında ve Şeyhoğlu Mustafa'nın Kenzü'l-Kübera'sında (Yavuz 1991:
ı44) şiirler vardır. Hatiboğlu'nun Hacı Bektaş -ı Veli'nin makalelerini tercü-
me ettiği Bahrü 'L-Hakayık isimli eserinde de adı bazı ünlü Türk şairlerle bir-
likte anılır (Ertaylan ı96oa: ııı). Bu, onun şöhretinin ve etkisinin sonraki
asırlarda da devam ettiğini göstermektedir.
Fuad Köprülü, Dehhani'nin şiirlerini.Anadolu 'da "la-dini klasik şürin baş­
langıcı" olarak gösterir. Döneminde hemen bütün şairlerin dini-tasavvufi
konulara yönelmelerine karşılık o, tabii güzellikleri, dünyevi zevkleri, maddi
aşkı rindane bir eda ile dile getirmiştir. Bunda Horasan'danAnadolu'ya gel-
meden önce büyük bir ihtimalle yine sarayda bulunması ve saray kültürünü
yakından bilmesi de etkili olmuştur. Dehhani'nin bugüne kadar ele geçen şi­
irleri ı kaside ile 7 gazelden ibaret olup toplam 79 beyittir. Biri özel kitaplığın-

Ahmet Kartal KLASİK ÖNCESi DÖNEM Tarihi, sosyı;kültürel ba!)!am 473


daki bir mecmuada, diğeri Eğridirlı Hacı Kemal'in Cami'u'n-Neza "ir'inde bu-
lunan iki gazeliyle kasidesinin bazı parçaları ilk defa Fuad Köprülü tarafından
yayımlanmış (ı926b), bunlara daha sonra Ömer bin Mezid'in Mecmu'atiJ,'n-
Neza 'ir'inde bulunan dört gazeli daha ilave edilmiştir (Köprülü 1928). Mansu-
roğlu, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesindeki. bir nazireler mecmuasında yer
alan üç gazeli, son beyitlerindeki"dehanı" kelimesinin şairin mahlasının ve-
zin gereği değiştiril.miş şekli olabileceği düşüncesiyle ona ait göstermiştir
(1942: 101 -4). Ancak daha sonra bunun isabetsizliği Köprülü tarafından orta-
ya konulmasına rağmen (ı943: 396, dipnot ı ), Mansuroğlu bu üç gazeli Deh-
hani'nin diğer şürleriyle birlikte aynca neşretmiştir (ı947; 1978). Bu üç ga-
zelden biri, XV. asır şairlerinden Resmi'ye, diğer ikisi ise XVI. asrın meşhur
bilgin ve şairlerinden Kemalpaşazade'ye aittir (İlaydın 1978). Son zamanlar-
da, Günay Kut tarafından bu 7 Şiire 1 şiir daha ilave edilmiştir (ı988: 18!Z- 83).
Dehhani'nin, bunların dışında Firdevsi'nin Şeh - name'si biçim.inde bir şeh­
name yazması için SultanAlaattin Keykubat'tan emir aldığı, XIV. asır Anado-
lu şairlerinden Yarcani'nin Karamanoğullan Şah -namesi 'nde kayıtlıdır. Deh-
hani'ninbu emir üzerine !ZO.ooo beyitlik Farsça birSelçukluŞah-name'si yaz-
dığı belirtilmekle birlikte eser ortada yoktur.
Yunus ve Dehhani'nin dışında, XIII. asırda yetişen diğer şairler Mevlana,
Sultan Velet ve Nasırı gibi şairler eserlerini Farsça olarak yazmışlardır. Buna
karşılık eserleri içinde bazı Türkçe beyitlere yer vermişlerdir. Bunlardan
Mevlana Celalettin- i Rumi'nin (604/ı!Zo7 - 67!Zlı!Z73) Türk kültür haya-
tında etki.si çok büyük olmuştur. Afganistan'ın kuzeyinde bulunan Belli şeh­
rinde doğan Mevlana, daha sonra Konya'ya gelip yerleşmiş ve hayatının sonu-
na kadar burada yaşamıştır. Mevlana, yazmış olduğu eserlerle hem Osmanlı
hem de Doğu zihniyet dünyasına ve edebiyatına tesir eden önemli bir sufidir.
Onun Farsça yazılmış , altı ciltlik dev eseri olan Mesnevi.'si tam adıyla Mesnevi.-i
Ma'nevi.'si (Mevlana ı993; Gölpınarlı 1981-84), en çok okunan eseri olup,
!ZS.634 beyitten oluşmaktadır. Mesnevi nazım şekliyle yazıldığı için bu adı alan
eser, mesnevi denildiği zaman akla gelen ilk eserdir. Mevlana, tasavvufi sırlan
ve tarikat adap ve erkanını açıklayan bir eser yazmayı düşünmüş ve ilk 18 bey-
tini yazmıştır. Daha sonra Hüsamettin Çelebi'nin, kendisinden Sena'i'ninHa-
dika ' sı ya daAttar'ınMantıku 't-Tayr'ı vezninde, irfan sırla..rı.n.ı, tarikat usulleri-
ni açıklayan bir eser nazmetmesini istemesi üzerine de Mesne11H Ma 'ne11i'yi
yazmaya başlamıştır. Yazmış olduğu bu 18 bejitten sonraki kısımh.r, Mevlana
tarafından çeşitli vesilelerle söylenmiş , Hüsamettin Çelebi tarafından yazıya
geçirilmiştir. Birinci cilt 1259-1263 yıllan arasında tamamlanmış, uzunca bir
aradan sonra 66!Zlı264 tarihinde ikinci cilt yazılmaya başlanmış ve hiç ara ve-
rilmeden bütün eser Mevlana 'nın ölümüne (1273) yakın bir zamanda tamam-
lanmıştır (Ateş 1968: 113-14; Fürüzanfer 1990: 145-48, 211-12).
Bu hacimli eser, alacı bir üsluba sahip olmasına karşılık, nazım tekniği ba-
lamından güçlü değildir. Bundan dolayı sonraki müstensihler bazı üslup.

474 Ahmet KortoL KLASiK ÖNCESi DÖNEM Anadolu'da Türk edebiyatının öncüleri
özellikle de vezin aksaklıklarını düzeltmişlerdir (Ritter 1997= 57). Mevlana di -
daktik bir eser olan Mesnevi'de, belirli bir plana göre hareket etmemiştir.
Herhaılgi bir münasebetle bir hikayeyi anlatırken, çok kuvvetli olan çağrışım
kabiliyetiyle başka bir hikayeyi hatırlamış; o hikaye. kendisini dini, insani
konulara sürüklemiş, derken bir başka hikayeyi, bir başka olayı hatırlayıp onu
anlatmaya başlamıştır. Bu şekilde devam ederken tekrar ilk hikayeye dönüp
onu bitirmiştir (Gölpınarlı 1981: I /DO. Onun bu üslubu aynı zamanda eseri
okuyanları meraklandırıcı ve sürükleyici bir etki oluşturur.
İçerisinde birçok tasavvufi, dini ve ahlaki terim ve kavrama yer verilip an-
lamlarının açıklandığı Mesnevi'de anlatılan hikayelerin birçoğunun, o devir
Anadolu'sunun sosyal, siyasi ve kültürel hadiseleriyle ilgili olduğu da görül-
mektedir. Mevlana, bu hikayeleri çok ustaca seçmiş ve görüşlerini, hem şair­
lik dehasıyla anlatmış hem de muhaliflerini hicvetmekten çekinmemiştir
(Bayram 2001: 21-40).
Özellikle Mesnevi, Türk illerinde en çok saygı gören, en fazla okunan ve en
geniş ölçüde şerh edilen, seçmeler yapılan, anlaşılması güç beyitleri için yo-
rumlar düzenlenen, yorumları kuvvetlendirmek için kendisinden hikaye.
temsil ve beyitler aktarılan, hatta okuyucular tarafından daha iyi ve kolay an-
laşılabilmesi için çeşitli sözlükler hazırlanan bir eserdir; (bk. Çelebioğlu
1978; Öztekin 1998; Kartal 1999a: 181-243; Kunt 1996).
Mevlana'nın diğer önemli eseri, Farsça şiir ve rubailerini ihtiva eden Di.-
van-ıKebir'dir (Mevlana 1345; ı992). Rubaileri ekseriyetle ayrı bir eser halin-
de toplanmıştır (Mevlana ı312; Gölpınarlı 1964; Gençosman ı988; Can 1990,
1991). Çok geniş bir hacme sahip olduğundan Diiıan-ı Kebir de denilen eser,
Mevlana'nın şiirlerde mahlas olarak Şems ve Şems-i Tebrizi'yi kullanması
sebebiyle Külliyat-ı Şems ve Küllıyat-ı Şems-i Tebrizi isimleriyle de bilinmekte-
dir. Mevlana'nın çeşitli yer ve zamanlarda özellikle sema sırasında duyguları­
nı irticalen dile getirdiği şiirler, "katib-i esrar" ismi verilen özel katipler ta-
rafından anında kaydedilmiş ve söylendikleri aruz bahirlerine göre tertip
edilmişlerdir. Böylece aruz vezninin yirmi bir farklı bahrinde söylenmiş ve
her bahri, ayrı bir divançe teşkil eden büyük bir divan meydana gelmiştir.
Mevlana, çoğu defa vect içinde sema ederken duygularını, estetik kaygıdan
uzak, vezinli-kafiyeli bir şekilde söylemiştir (Yazıcı 1994: 432). Divan, edebi
yönünden ziyade onun hislerini ve şahsi sergüzeşti.Iıi yansıtması bakımından
önemlidir Cı993: 56 -57). Manayı esas alan şair, yer yer lirik söyleyişlere sahip
olmakla birlikte, vezni ve kafiyeyi anlamı kısıtlayan unsurlar olarak görmüş ve
sanat kaygısını geri plana atmıştır (Gölpmarlı 1992: I/XI). Bu sebeple, Di-
van'ındaki şiirlerle Mesnevi arasında üslup bakımından fark yoktur. Dıvan'da­
ki birçok gazelde, Mesnevi hikayelerini özetleyen Mevlana, Mesnevı'deki ba-
hislerin birçoğuna da yine Divan'da yer vermiştir (Gölpınarlı 1992: IIX).
Arap ve Fars edebiyatına hakkıyla vakıf olan Mevlana'nm.Di.van-ı Kebir'inde
Farsça ve Arapça gazellerin yanında, Rumca ve Arapça mülemmalar da mev-

Ahmet Kartal KLASiK ÖNCESi DÖNEM Tarihi, sosyokültürel ba{llam 475


cuttur. Mülem.malarm toplam sayısı 64'tür (Alp ı997= 5). Aynca Mevlana'nın
Divan'mda yer alan beyitlerde birçok Türkçe kelimeye rastlanıldığı giliı, za-
man zaman Türkçe ve Türkçe-Farsça karışık beyitler de görülmektedir (M.
Şerefeddin 1934; Mansuroğlu ı988). Ekseriyetinin dünyevi zevklerle ilgili ol-
duğu izlenimi veren bu Türkçe şiirlerde, Mevlana'nm özel hayatına ait kulla-
nımlar da vardır. Bazen bu şiirlerde, "Arı yeki Turki ki ayed güyedem hey gey-
mü sen" (Bana her gelen Türk "hey iyi misin? " der) mısrasında olduğu gibi
Türkçe unsurlar, alelade bir ifadenin aktarımıyla sınırlıdır. Bazen Türkçe ifa-
deler, rtndane söyleyişler de karŞımıza çıkar. "Ruzi nişest ha.hem yalguz sinün
katunda /Hem sen çagı.r içer sen hem men kobuz çalar men" (Bir gün senin yanın­
da yalnız oturmak istiyorum; sen şarap içersin ben de kopuz çalarım) beytin-
de olduğu gibi. Bazı şiirlerde ise, ya bir "Türk" e bitap edilmekte ya da bir
"Türk"tenbahsedilmektedir. "Turk-imah- çehre" (ay yüzlü Türk), "Maraya-
rist Turk-i ceng-cüyf' (Kavgacı bir Türk dostum vardır) Qohanson 1993: 29 -
3ı) gibi. (~Türk Kültür Hayatında Mevlana ve Mevlevilik)
Mevlana'nm oğlu Sultan Velet (62.3/1226 - 712/ı3ı2), Mevleviliği tarikat
haline getirmiş ve dört bir yana gönderdiği dervişleri ve halifeleriyle bu tarika-
tin yayılmasını sağlamıştır. O da, arada Türkçe şiirler söylemişse de eserleri-
nin büyük çoğunluğunu Farsça yazmıştır. Tasavvufi esaslan öğretme amacı
taşıyan Türkçe şurler, mesnevi şeklinde ve aruz vezniyle kaleme alınmıştır. Di-
daktik mahiyette olup sade bir üsluba sahip olan bu şiirlerde, edebi bir zarafet
yoktur (Gibb ı999: 106). Oldukça hacimli bir eserolanFarsçaDivanı'nda (Uz-
luk 1941), Türkçe ve Arapça şürler ile Rumca beyitler de vardır. Türkçe şürler,
14 manzume ve Farsça-Türkçe mülemma bir gazelden oluşmaktadır (Değir­
mençay ı996: 5~). Sultan Velet'inİbtida -name (Sultan Velet ı315, ı916) ve Re-
bab-name (Değirmençay 1996) adlı Farsça mesnevilerinde de, Divan'da oldu-
ğu gibi Arapça, Rumca ve Türkçe beyitlere yer verilmiştir. İntiha-name ıse ta-
mamıyla Farsçadır. İbtida-name'de 76, Rebab-name'de 162 Türkçe beyit vardır.
SultanVelet, İbtida-name mesnevisinde Farsça yazmasını "Türkçe, Rumca söy-
lemeyi bırak; çünkü o terimlerden yoksunsun. Ama Farsça, Arapça söyle; çün-
kü o iki dilde hoş bir halde at koşturmalısın" diyerek açıklamıştır.
Sultan Velet dervişlerinden Rüknettin el- Urmevi el-Konevi'nin oğlu olan
Nasıri:'nin de Türkçe şiirlerine rastlanmaktadır. Onun, Ahi Muhammed' e ithaf
ettiği ve 679/1~80 'da Farsça olarak kaleme aldığı Fütüvvetname (Ateş 1945: 118;
Gölpmarlı 1952= ı81 - 203) isimli mesnevisi ile, manzum mensur kanşıkİşrakat
adında bir eseri vardır. İkinci eserde yer alan bazı hikayeler Anadolu' da geçti -
ğiiçin, o dönem Anadolu'suna dair bazı bilgiler vermektedir. Aynca şairin,
Mesnevi ve Garib-name'de de geçen "Üzüm hikayesi"ni anlatırken Türkçe iki
beyte, başka bir latifesinde ise bir mısraya yer vermesi, onun Farsçanın yanın­
da Türkçe şürler de söylediğini göstermektedir (Köprülü ı943: 446).

476 Ahmet KcırtcıL KLASiK ÖNCESi DÖNEM Arıadolu'da Türk edebiyatırun öncüleri
Kaynakça

Akkaya. Şükrü (ı954). Kıttib-ı Melik Dtinişmend G<ı.zi: Eıne Tarkische Hısıortscher Heldenroman
aus der Mıtte de.s ı3. /ahrhunderts, Ankara.
Akfuı, Ömer Faruk (ı994). ~Divan Edebiyab". DİA. 9: 389-427.
AU Şi:r Nevfil (1323). Mecalisa 'n-Nefaıs. Der-Tezk!re-ı Şu'arıı-ı Kam-ı Nohum Hicri, Te 'lif: Mir
Nııa~uddtnAli Şir Neıııi'ı, (Be-Sa'y u İhttmam-1 Ali Asgar Hikmet), Tehran.
Alp. Faruk (1997). Diııdn-ı Kebir Nashalan fl'aıısif- Mukayese - İndeks], Konya, SÜ. YLT.
Ateş. Ahmed (ı 945). "Hicri VI -VIII. (Xll -XIV.) Asırlarda Anadolu' da Farsça Eserler", TM.
VII-VIII. Cüz: il: 94-135.
Ateş. Ahmed (1968). lstanbu! Karaphaneleri.nde Farsça Manzum Eserler 1[Ünıversııe11e
Nuruosmarııye Kattıphaneleri], İstanbul.
Azamat, N Lhat (1995). "Evhadüddin-i Kirmmf'. DlA. ıı: 518-20.
Bayram. Mika.il (1981) ,Anadolu 'da Telif Edilen hk Eser: Keşfu'L-akabe, lbnu 'L-Kemal lıyas b.
Ahmed. Konya.
Bayram, Mika.il (1993), Şeyh Evhadü "d-din Hamid el-Kirmdni 11e E11hadır.re Tarikatı, Konya.
Bayram, Mikail (2001). Tarihin Işıgında Nasreddın Haca 11eAhL E11rerı. İstanbul.
Bayram. M1kfill (2003), Türkıye&lçuktulan ÜzerineAra.ştımıa.la.r, Konya: Kömen Yay.
Bayram. Mika.il (2004), Destursuz Bagdan Üzüm Yıyenter, Konya: Kömen Yay.
Bayram, Mika.il (2005). ŞeyhE11hada:d-din Hamid el-Ktmıani ve Merıakıb-names!, Konya.
Buluç. Sadettin (ı 955). "Eski Bir Türk Dili Yadigarı Behceta.'L-hada 'ık fi-Me11 'ızetrt-hala'ik".
TDED. 6: 119-31.
Buluç. Sadettin (1956), "Behcetü ı-hada'ıkft-Mev'ızetı1-hal4'tk'ten Örnekler", TDED. 7/ 1-2: ı6-37.
Buluç, Sadettin (ı988) , ''Behcettı.'L-hada'ıkft-Mev'ızetı:t-halo.'ik'ten Derlenmış Koşuldar".
TDAY- Belleten 1963. s. 161-201.
Can, Şefik (1990), Hı. Mevlana 'ın Rubaileri. 1, İstanbul: KB Yay.
Can, Şefik (1991), Hz. Meııl.d.nti 'ırı Rubaııerı II. İstanbul: KB Yay.
Canpolat. Mustafa (1982). ·ômer bin .Me:zid Mecmü'atıı:n-nezô.'ir, Ankara: TDK Yay.
Canpolat. Mustafa (1989), "Behceti1.'l-hadô.';k'm Dili Üzerine", TDAY-Belleterı 1967. s. 165-75.
Çelebioğlu, Amil (Çelebioğlu 1978). "XIII - XY (ilk yarısı). Yüzyıl Mesnevilerinde Mevlana
TesirC Meıılıind ve Yaşama Sevlncı, (hı.L Feyzi Halıcı), Ankara, s. 99-133.
Değirmençay. Veyis (ı 996), Sulton Veled ve Rebabname, Erzurum: Atatürk Ü., DT.
Değirmençay, Veyıs (1996a), Sulıan Veled Rubaıler, Erzurum: Atatürk O. Yay.
Derdiyok.1. Çetin (1994). "Hoca Dehhanfnin Kasidesine TematikBir Bakış". Yedılklım, 55: 59-63.
Derin. Adnan (1987). Tuhfe-i.Mübdrin [Metin-Gramer Natlan-Sözlük]. Ankara: GO, YLT.
Eğridirli Hacı Kemal, Cami 'u 'n-nezd 'ir, Beyazıt Devlet Ktp. Nr. 5782.
Ertaylan, İsmail Hikmet (ı949), "h. VII. (m. Xlll) Asra Ait Çok Değerli Bir Türk Dili Yadigm:
Behcew:L-hodô.'ıkft-Mev'ızeıt'L-halti'il>", TDED. lll: 275-7.
Ertaylan, İsmail Hikmet (1960), Yusuf ile Zaleyha. İstanbul: İÜ EFYay.
Ertaylan, İsmail Hikmet (196oa), Hatiboglu Bahrü'l-hakdyık. İstanbul: İÜ EFYay.
Fomkin, Mıhail Siinyonoviç (1994). "Sultan Veled (1226-1312)'in Şiir Sanab ve Türk Şiir
Geleneği". TDAY-Belleıen 1991, s. ı37-48.
Furüzanfer, B. (1990), Meııldna Celcileddin, (çev. Feridun Nafiz Uzluk), İstanbul: MEB Yay.
Gençosman. M. Nuri (1988). Mevlanti'nırıRubaıleril-11 fl'amMenn], İstanbul: MEGSBYay.

Ahmet Kartal KLASiK ÖNCESi DÖNEM Tarihi, sosyokültürel ba9lam 471


Gihb. E.J. Wil.k:inson (ı999). Osmanlı Şiir Tarihi. (çev. Alı Çavuşoğlu). C. 1-II. Ankara: Akçağ Yay.
Gölpınarlı. Abdülbaki (ı952). "İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilan ve Kaynaklan··, lü
İktısat Fakalıest Mecmuası. XI: ı -354.
Gölpınarlı. Abdülbaki (ı964). Rubıiı!er, İstanbul: Rem.ıl Kıtabevi.
Gölpınarlı. Abdülbaki (1976), Sultan Veled İbttda-name, Ankara: Konya Turtzm Derneği Yay.
Gölpınarlı.Abdülbaki (ı98ı-ı983-1984). Mesnevi Tercemesi ve Şerhi, I.-IL. C. III.- IV.. C.V.-
VI .• İstanbul: lnkılAp ve Aka.
Gölpınarlı, AbdülbAkı (ı985a). Mevldna Celö.leddtn, İstanbul: lıılolap Kitabevi.
Gölpınarlı. AbdülbAkı (ı992). Yunus Emre ııe Tasavvuf. 2. bs., İstanhul: İııkı.lap Kitabevi.
Gülşehri (1957). Mantıku.'l-tayr [Tıpkı Basım.l.Ankara: TDKYay.
Günay. Umay ve Osman Horata (2004). Yunus Emre. Rısdletü'n-Nushıyye. 2.bs.. Ankara:AkçağYay.
HaceAlH HArezmi (ı376), Yüsufıı.Züleyha (Tarkı), (Mukaddime: M. Kerimi). ZengAn.
Horata, Osman (ı993). "Yunus Emre'nin Rlsaletü'n-Nushıyye Mesnevisi", Türk Kiıltara
Araştmnalan. XXIX / l -2 (ı991): 172-203.
İbn Bilir [El-Hüseyill b. Mulıaınmed b. Ali el- Ca 'feri er-Rugadı] (ı996). El Evamını 'l-ala 'ıye
ft'L-umuri 'l-a,la'ıyc [Selçuk-name]. (çev.: Mürsel Ôztürk). II C., Ankara: KB Yay.
llaydın, Hikmet (1974). "Anadolu'da Klasik Türk Ş11.rin.!.n Başlangıcı", Türk Dilt. XXXI 274- 279:
765-74.
Ilaydın. Hikmet (1978). "Deb.bantnin Şiirleri". Ömer Asım.Aksoy Armagam, Ankara: TDK Yay.,
s. 136-76.
llaydın. Hikmet (1983), "Yunus Emre", TD. 384: 515-522.
İz. Fahir (ı995). Eskı Türk Edebiyatında Na.zm, 1-II,Ankara: AkçağYay.
İz, Fahir. Günay Kut (ı985. "Divan Nazım ve Nesri". Bayak Tark Klasikleri, I. İstanbul: Ôtüken-
Söğüt Yay .. s. 219-389.
Job.anson. Lars (ı993), "Rümi and th.e Bırth ofTurkish.Poetry".JoumalofTurkology. ılı: 23-37.
Kanar. Mehmet (1999). Ruba,iler. Evha,düddin-ı Kımıdnt. İstanbul: İnsan Yay.
Kartal. Ah.met (ı999a). Osmanlı Medeniyetini Besleyen Kii.Ltür Merkezleri (Xl. AsırdanXYI. Asnn
Sonuna Kadar Tark Edebtya,tı ve fors Edebtyiıtının Manasebetlert). Ankara: GÜ. DT.
Kartal. Ah.met (2002). "Anadolu'da Farsça Şiir Söyleyen Şairler (Xl-XVI. Asırlar)" Tarkler. 7:
682-695.
K.aşgarlı Mahmud (ı985-ı986), DıvanüLiıgat-it-Tark TecamesL, (çev. Besi.mAtalay). 4 C..
Ankara: TDK Yay.
Kılıç. Mahmut Erol (2004). Süft ve Şitr, İstanbul: İnsan Yay.
Kocatürk, Vasfi Mahir (ı970), Türk Edebiyo,tı. Tarthı, Ba,şLangıçtan Bugüne Kadar Türk
Edebiyatının Ta,rthı. Tahlılı ve Tenkidi, An.kara: Edebiyat Yay.

Koman,.Mahmud Mes'ud (1955). "Tuhfe-i Müh3.rl.ıi [Lühalıü'n-nuhab tercümesı]", /ünp


Fakültesi Mecmua,sı. 18/3.
Korkmaz, Zeynep (1995). Tilrk Dilı ÜzerineAra.ştırmala,r, I. C.. Ankara: TDK Yay.
Köksal. Hasan (2003). Battal Gazı Destanı. Ankara: Akçağ Yay.
Köprülü. M. Fuad (ı 943). "Anadolu Selçukluları Tartb.ı 'Din Yerll Kaynaklan", TTK Belleten.
Vll/27: 379-522.
Köprülü, M. Fuad (ı986). TürkEdebiya,tı Ta,riht, 4. bs.. İstanbul: Ötüken Yay.
Köprülü, M. Fuad (2003a). Türk Edebiya,tındalık Mutasavvıfla,r, 9. bs.. Ankara: Akçag Yay.
Köprülüzade Meh.ıned Fuad ([1926)a), "Anatolısche Dicbter in der Seldscb.ukenzeıt. il.
Ahmed Faqrlı". Kôrôsı CsomaArchtvum, II/ı-2: 20-38.

478 AhmetKartaLKLASIK ÖNCESi DÖNEM Anadolu'da Türk edebiyatının öncüleri


Köprülüzade Mehmed Fuad (1926). "Selçukiler Devrinde Anadolu Şililert Il: Ahmed Fakih".
Türk Yurdu, IVh6: 286-95.
KöprülEz;lde Mehmed Fuad (ı926b), "Selçukiler Devrinde Anadolu Şllileri: Hoca Dehham".
Hayrıı. ılı:
4 -5.
Köprülüzade Mehmed Fuad Cı928). "Selçukiler Devri Edebiyatı Hakkında Bazı Notlar", Hayrıı.
IV/ıo2: 4 88.
Köprülüzade Mehmet Fuad (ı 931), Eskı Şaırlertmiz. Dıvan EdebıyatıAnıolojist, İstanlıul:
Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi.
Kunt, İhrahl.m {ı996). Mesnevi. Sözlüklerı ve "Abdullatıf b. "Abdullah 'ın Leıaıfu 'L-lugaı'ı, Konya:
SO.YLT-
Kut. Günay (1988). "Yazmalar Arasında Il", OsmanlıAraştırmalan, VII -VIII: 181-95.
Kut, Günay (2004). "Erken Dönem Nazım (XJII -XIV. Yüzyıl)". Türk Dllnyrı.st Edebiyrıı Tan hı.
Ankara: AKM Yay.• s. 304- 564.
M. Şerefeddin (ı 934), "Mevlana'da Türkçe Kelimeler ve Türkçe Şlirler" . TM. IV: ıı ı - 68.

Mansuroğlu. Mecdut (ı942). "Anadolu Meti.nleriXIll. Asır... TM, VIl -VIII: 95-104.
Mansuroğlu, Mecdut (ı946). "Anadolu Türkçesi (XJII. Yüzyıl) Şeyyad Hamıa'nın Doğu
Türkçesi ile Karışık Bir Manzumesi". TDK Tark Dili Belleıen. 8- 9: ı6 -29.
Mansuroğlu, Mecdut (ı947).Anado!u Türkçesı (XIJI. Asır) Dehhani ve Manzumeleri, İstanbul: İÜ
EF Türk Dili ve Edebiyatı Mezunlan Cemiyeti Yay.
Mansuroğlu, Mecdut (ı95ı), "Anadolu'da Türk Yazı Dilinin Başlama ve Gelişmesi". TDED.
IV/3: 2ı5 -29.
Mansuroğlu. Mecdut (ı958). Sultan Veled'ın Türkçe Manzumeleri, İstanlıul: İÜ EFYay.
Mansuroğlu, Mecdut (ı988). "Mevlana Celru.eddin Rumi' de Türkçe Beyit ve İbareler". TDAY-
Belleten 1954'· s. 207-20.
Mansuroğlu, Mecdut (trhs.). "Anadolu'da Türk Dili ve Edebiyatının İlk Mahsulleri", TDED.
Ilı: 9 -17.
Mazıoğlu,Hasibe (ı972). "Selçuklular Devrinde Anadolu'da Türk Edebiyatının Başlaması ve
Türkçe Yazan Şairler", MalazgırtArmaganı, Ankara: 'ITKYay..s. 297-316.
Melikoff. !rene (ı960). La ~ıe de Melik Dan.işmend: Etude Crttuque du Dci.nlJnendM.me, Torne
1: Introductton et Traductton. Tome il: Ed.lt1on Critique. Paris.
Mevlana (ı988). Mesnevi. (çev.: Veled İzhudak. Gözden Geçiren: Abdülbaki Gölpmarlı), 6 C ..
İstanbul: MEB Yay.
Mevlana Calaleddin-i Riımi (1993). Mesnevi (Fal.'5imile Basım). Ankara: KB Yay.
Mevlana Celaleddin (ı992). Divci.n-ı Kebir, (çev. Abdülbaki Gölpmarlı). 7 C.. KB Yay.
Ocak, Ahmet Yaşar (ı992). "Battal Gazi (ö. 122/740 (?))", DİA. 5: 204- 5
Ôzaydın.Ahdülkertm (ı993a). "Danişmend Gazi (ö. 477/ıo85[?])", DlA. 8.
Ôztekin. Nezahat (ı978). Mevlanô.'nm Mesneııi'sindekL Htkci.yelerinXll - XV. YuzyılAnadolı.ı
Mesnevilerine Etkisi, İzmir.
Pekolcay. Necla-Emine Sev1m (1991), Yunus Emre Şerhleri, Ankara: KB Yay.
Rıtter. H. (ı997), "Cela.IeddinRiımi", lA, 3: 53-59.
Rıyahi, Muhammed Emin (1995), Osmanlı Toprakla.nnda Fars Dili ve Edebıyrıtı. (Türkçesi:
Mehmet Kanar). İstanlıul: lnsan Yay.
Sayılı. Aydın (ı964). ttOrtaçağ İslam Dünyasında İlmi Çalışma Temposundaki Ağırlaşmanın
Bazı Temel Sebepleri (Avrupa ile Mukayese)",Araştırma, I: 5-69.
Sultan Veled (134ı).Divcin-1 TarkHSulıan Veled. (Cami'ive MuhaşşisL Kastamonu Meb'üsu
Veled Çelebi. Musahhihi: Kilisli Muallim Rıfat). İstanbul.
Sultan Veled (1976). İbtıdô.-ndme. (nşr. Abdülbaki Gölpınarlı). Ankara: Konya Turizm Derneği Yay.

Ahmet Ka.rıal l<LASIK ÖNCESi DÖNEM Tarih~ sosyo-l<üttürel baglam 479

-
Şentürk, Ahmet Atilla-Ahmet Kartal (~004). Ünıversıteler !çın Eskı Tark Edebi.yatı. Tarthı.
İstanbul: Dergah Yay.
Tatçı. Mustafa (2005). Yunus Emre Killliyıi.tı.: VYanus Emre Şerhlert, İstanbul: MEB Yay.
Tatçı. Mustafa (ı990), Yunus Emre Divanı! [İnceleme], lI [Tenkıııı Metın], III [füsaletü 'n-
nushıyye Tenkıılı Metın]. Ankara: KB Yay.
Tekindağ, M. C. Şehahedd.in (ı966), "Büyük Türk Mutasavvıfı Yunus Emre Hakkında
Araştırmalar", Belleten, XXX (117): 6ı.
Tekindağ. M. C. Şehabedd.in (1971). "İzzet Koyunoğlu Kütüphanesinde Bulu.nan Türkçe
Yazmalar Üıertnde Çalışmalar I", TM, XVI: ı33-62.
Temiıel, Alı (1996), Mevldnii ve Mevlevilikje llgıll Eskı Harjlı Tarkçe Eserler \ie Müelliflerı, Konya:
SÜ, YLT.
Teıcan, Semih (1994), "Anadolu Türk Yazınının Başlangıç Bir Yazar ve Çarh-ndme'nın
Tarihlendirilmesi Üzerine", Türk DilleriAraştırmalan. 4 : 75-88.
Timurtaş. Faruk K. (1989). Yunus Emre Divanı. Ankara: KB Yay.
Timurtaş. Faruk K. (1997). Makaleler {Dil ve Edebıyac lncelemeLert]. (hzl. Mustafa Özkan),
Ankara: TDKYay.
Turan. Osman (2002), Selçuklular Zamanında Tarkıye -Sıyast Tarih Alp Arslan "dan Osman
Gazı'ye (1071 - 13~8) - .7. bs., İstanbul: Boğaziçi Yay.
Uzluk, Feridun Nafiz (1941), Dil'anıSultan Veled, Ankara: Uzluk Basımevi.
Ünver, İsmail (1998). "Hoca Deb.lıani". DlA. 18: ı87-88.
Ya.lat. İsmail (2002), Yunus Emre 'de Sembolizm. Çıktım Ertk Dalına. Ankara:ICB Yay.
Yavuz. Kemal (1991). Şe-yhoglu Kenzil. 'l -küberii ve Mehekka 'L -ulema [İrıceleme-Metın-lndeks].
Ankara: AKM Yay.
Yazıcı, Tahsin (1994). "Diviin-~Kebir", DİA. 9: 432-33.
Yazıcı, Tahsin (1997). "Sultan Veled". İA. ıo:.~8-32.
Yınanç, Refet (ı982). "Amasya Halifet Gazı Medresesi ve Vala.fları". Vakıflar Dergtsı. XY: 5- 22.

480 Ahmet Ka.rıaL KLASiK ÖNCESi DÖNEM Anadolu'da Türk edebiyabnın öncüleri

You might also like