You are on page 1of 449

VAKIFLAR UMUM MÜDÜRLÜĞÜ NEŞRİYATI

V A K I F L A R DERGİSİ
Metinden hariç 217 Resim, 44 Plân ve Makta, 13 Levha nota ve
1 Renkli tabloyu hâvidir

Sayı: I I I

T I P K I BASIM

PYS V A K I F SİSTEM MATBAASI - ANKARA - 2006

TÜRK TARİH K U R U M U B A S I M E V 1 — A N K A R A — 1 956


VAKıFLAR DERGISI
ISSN 1011 -7474
Sahibi:
Vakıflar Umum Müdürlüğü

Yazı İşlerini fiilen idare eden:


H A L İ M B A K İ KimTER
İ Ç İ N D E K İ L E R

Halim Baki KUNTER ; Türk Vakıflarının Milliyetçilik Cephesi.... ı


Ekrem Hakkı AYVERDt : Dimetoka'da Çelebi Sultan Mehmed Cami'i 13
Salâhaddin ELKER : Kitâbelerde Ebced Hesabının Rolü 17
Ord. Prof. A. Süheyl ÜNVER : Edirne'de Şahmelek Paşa Cami'i Nakışlan. 27
M. -^«itt ORAL : Turgut Oğullan, Eserleri - Vakfiyeleri 31
Ekrem Hakkı AYVERDt : I . Murad Devrinde Asılhan Bey Mimarî
Manzumesi 65
Mahmut AKOK : Uşak Ulu Cami'i 69
Aziz OĞAN : Aydın Oğullarından îsa Bey Cami'i 73
Mahmut AKOK : Kütahya Büyük Bedesteni 81
Prof. K. Olto-Dom : Bir Selçuk Gümüş Kâsesi 85
Prof Dr. F. Taeschner : Kırşehir'de Ahi Evran Zaviyesinin Mütevel­
lisine ait bir Berat 93
Prof Dr. Bernard Lewis : 1641—1642 de bir Karayit'in Türkiye Se­
yahatnamesi 97
Dr. Hüseyin G. TURDAYDIN : Kemal Paşazadenin Tevarih-i Âl-i Osman'­
ının X cildi 107
Dr. Mûnif SERAV : İtalya'da Eski Eserierin ve Güzel Sanat­
ların Korunması 117
Ekrem Hakkı AYVERDt : Yugoslavya'da Türk Âbideleri ve Vakıfları 151
H. Sıdkı KÖKER : Tefeirî Mevlâna Mustafa ve'Vakıftan 225

B İ B L İ Y O G R A F Y A
Ali Saim ÜLGEN : Prof. Ernst Diez'in Türk Sanaü kitabı 265
Osman KESKtOĞLU : Prof. Suut Kemal Y E T K i N ' i n İslâm Sanatı
Tarihi 281
Dr. H. G. YURDAYDIN : El-Bimnî Hâtıra Kitabı 283
Dr. Müjgdn CUNBUR : Şark ve Türk Vakiflariyle İlgili birkaç garp
eseri 285
Dr. Müjgdn CUNBUR : İstanbul Üni. Edebiyat Fakültesinde Vakıf
ve Sanatla ilgili tezler 287
Dr. Müjgdn CUNBUR : ' İstanbul Üni. Edebiyat Fakültesinde yapıl­
mış Tarih Tezlerinden bazıları 289

P A R T I E F R A N Ç A I S E
Halim Baki KUNTER : L'Aspect National Des Fondations Pieuses
Turques (Vakoufs) 293
VIII İÇİNDEKİLER

D E U T S C H E R T E Î L
Prof. Dr. Otto-Dorn : Eine İSeldschukische Silberschale 301
Prof. Dr. F. Taeschner : Eine Urkunde Für Den Stiftungsinhaber
Der Zaviye Des Ahi Evran In Kırşehir.. . . 309

P A R T E N G L I S H
Prof. Dr. Bernard Lewis : Â Karaite Itinerary Through Turkey In
1641—1642 315

Dergide intişar eden yazıların ilmî mesuliyeti, der meyan


olunan mütalâa ve kanaatler imza sahiplerine ait ve racidir.
DERGt
Ö N S Ö Z

Vakıflar; geçmişteki ihtişamlı günlerinde olduğu gibi bugün de, hiçbir ayrım
gözetmeksizin herkesin yanında olmanın azim ve gayreti ile, durup dinlenmeden ve zaman
mefhumu gözetmeden, bir seferberlik duygusu içerisinde çalışmalarına devam etmektedir.
Kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği sanat şaheseri mimari yapıları ve yazılı kaynaklarıyla,
dünya üzerindeki tüm medeniyetlere örnek teşkil eden ve hayranlık uyandıran vakıflar, önemli
bir kültür ve medeniyet hazinesine sahip olmanın haklı gururunu bugün de yaşamaktadır.
Evet! Vakıflarımız yaşayan bir medeniyettir. İşte, bundan dolayıdır ki, vakıf şuurunu
yaşatmak ve sürekli canlı tutmak amacıyla 2006 yılını "Vakıf Medeniyeti Yılı" ilan ettik. Bu
büyük medeniyeti, toplumun her kesimine anlatmanın, daha da geliştirmenin ve hak ettiği gurur
içerisinde yaşatmanın en büyük görevlerimizden biri olduğu inancındayız.
Amacımız; bir yandan, geçmişten günümüze vakıf kurumunun geçirdiği evreleri ele
alarak "vakıf geleneğini" günümüze taşımak, diğer yandan da gerek geçmişte, gerekse
günümüzde kurulmuş olup da gerçekleştirdiği hizmetler ve başarılı çalışmaları ile öne çıkan
nitelikli vakıfların tanıtılmasına zemin hazırlamak ve bu vesile ile esasen vakfın özünde var olan,
topluma hizmet şuurunu yeniden canlandırarak, etkin ve verimli hale getirmektir.
Bu şuur ve inançla; bizlere emanet edilen 41500 mazbut vakfa ait 1111 eserin
restorasyonunu tamamladık ve halkımızın hizmetine sunduk. Ağlayan vakıf eserlerin artık yüzü
gülmeye başladı. Hedefimiz, 2006 ve 2007 yıllarında ülkemiz genelinde restore edilmemiş vakıf
eseri bırakmamak ve gelecek nesillere tüm vakıf eserlerini mamur edilmiş olarak intikal
ettirmektir.
Ecdadın bizlere emanet ettiği, üstün insanlık duygularıyla kurulmuş ve yoğrulmuş, gurur
ve övünç kaynağımız olan vakıf geleneğinin korunması, geliştirilerek sürdürülmesi,
özümsenmesi ve özenli bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılması inancındayım.
İşte bu nedenledir ki kültür ve medeniyetimizin geliştirilerek devam ettirilmesinde kültür
mirasımızın bir parçası olan vakıf yayınları ve özellikle Vakıflar Dergisi büyük bir önem
taşımaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1938 yılında yayın hayatına başlayan bu dergilerde vakıf
üzerine söylenmiş sözler, yapılmış ilmi araştırmalar, tespit ve değerlendirmeler incelendiğinde,
içerik zenginliğini ve yazar kalitesini sizlerin de takdir edeceğinizden eminim. Bu dergilerde,
1950'de Dışişleri Bakanı olan ve 28 Haziran 1966'da bir trafik kazasında vefat eden Fuat
Köprülü'den her sayıda fevkalade güzel makaleler sunan Halim Baki Kunter'e, Ahmet Süheyl
Ünver'den Ekrem Hakkı Ayverdi'ye, Firuzan Selçuk'tan F. Kerim Gökay'a, İsmail Hakkı
Uzunçarşıh'dan Ali Himmet Berki'ye kadar pek çok ilim adamı, akademisyen ve araştırmacının
paha biçilmez değerdeki çalışma ve değeriendirmeleri bu sayılar içinde yer almaktadır.
Ancak; bu dergilerin ilk 10 sayısının mevcudu kalmadığı için, bu sayılara olan yoğun
talebin karşılanamadığını ve 1998 yılında basılan 27. sayıdan itibaren de yeni sayıların
basılmadığını gördüm. Bu alandaki kültür boşluğunu doldurmak ve yoğun talebi karşılamak
amacıyla. Vakıflar Dergisinin mevcudu kalmayan ilk 10 sayısının yeniden basımına karar verdik.
Ayrıca; Prof. Dr. İlber Ortaylı başkanlığında. Prof. Dr. Bahaattin Yediyildız, Prof. Dr.
Mahmut Kaya, Yard. Doç. Dr. İnci A. Birol ve Mehmet Çetin'den oluşan yayın inceleme
kurulumuzun titiz çalışmalarıyla 28 ve 29. sayıların basımını gerçekleştirdik. Otuzuncu sayının
da basımı için hazıriık çalışmaları devam ediyor. Vakıf kültür ve medeniyetinin sürekli
yaşatılabilmesi için, önemli bir kaynak ve bir kültür hazinesi olan Vakıflar Dergisinin ilk 10
sayısının tıpkı basımının yapılması ve yeniden okuyucu ile buluşturulması 2006 Vakıf Medeniyeti
Yılının anlamı açısından da büyük önem taşımaktadır.
Bugüne kadar 29 sayısının basımı gerçekleştirilen ve içerisinde, taşınır ve taşınmaz
çeşitli vakıf eserleri ile ilgili ilmî ve tarihî çok önemli bilgilere yer veren Vakıflar Dergisinin ilk 10
sayısını genç kuşaklara ve bilim dünyasının hizmetine sunmaktan onur duyar, ilmi araştırma ve
çalışmalarınızda temel bir kaynak olarak yararianabileceğimiz bu dev eserin, pek çok yeni
düşünce ve yaklaşımın da itici gücü olacağı inancıyla emeği geçenlere teşekkür eder, saygılar
sunarım.

Yusuf BEYAZIT
Vakıflar Genel Müdürü
Ö N S Ö Z

rgi'mizin I I I . sayısının neşredilmesiyle uzun m ü d d e t t e n b e r i devam


eden bir gecikme de sona ermiş oluyor. I.' ve I I . sayıları memleket
içinde ve dışında b ü y ü k bir rağbete mazhar olan Dergi'mizin bundan
böyle muntazam bir şekilde neşri için gerekli tedbirler alınmış bulunuyor.
25 Eylül 1956 g ü n ü n d e meriyete giren 6760 s a y ı h Vakıflar U m u m
Müdürlüğü Teşkilât ve Vazifeleri h a k k ı n d a k i kanun ile merkezde Vakıflar
Arşiv ve Neşriyat Müdürlüğü kurulmuş, bu Müdürlük bünyesinde ilmî
fiıaliyetl^imizi ve neşriyatımızı tedvir edecek bir ş u b e ihdas edilmiştir.
D ü ş ü n c e n i z , çeşitli neşriyatımız arasmda Vakıflar Dergisi'nin de yıllık
bir dergi olarak neşri. ve her takvim y ı h sonunda irfan hayatma yeni
bir sayının sunuhnasıdır. 1957 y ı l m d a neşri mukarrer I V . sayımız F â t i h
S u l t a n ' M e h m e d'e ve F â t i h d e v r i e s e r 1er i'ne tahsis olunmuştur.

E c d a t yadigârı olan ve medem â l e m m ü v a c e h e s i n d e y ü z ü m ü z ü ağartan,


millî şerefimizi yükselten V a k ı f l a r ı m ı z ı ve â b i d e l e r i m i z i ince­
lemenin, tanımanın ve tamtmanm millî bir borç ve bir medeniyet vazifesi
olduğuna kaniiz. B u vecibenin yerine getirilmesinde hizmeti dokunan
muhterem zevata şükranlarımı sunarım.

Vakıflar Umum Müdürü


Orhan Çapçı
TÜRK V A K I F L A R I N I N MİLLİYETÇİLİK CEPHESİ
HALİM BAKÎ K U N T E R
Vakıflar Umum Müdürlüğü İdare
Meclisi Âzası

V a k ı f ı a nmızın millî hayatta mü­ mek maksadiylc vücude getirilen vakıf­


him bir mevkii vardır. Muhtelif zaman­ ların gördüğü yardımlaşma hizmetleri
larda ve değişik yerlerde vücude getiril­ içtimaî hayatı düzenleyen, millî bünye­
miş olan vakıflarımızın ifa ettiği işler mizi gehştiren ve kuvvetlendiren âmil­
gözden geçirilirse, bunlarda dinî hizmet­ ler arasında yer almaktadır.
lerin yanında içtimaî hizmetlerin de geniş Dinî hizmcüerin görülmesi için ku­
ölçüde yer aldığı ve önemli bir kısmının rulmuş olan vakıfların da ferdlerin millî
bu kabil işlerin ifa edilmesi için vücude mukaddesata bağlıhğını temin eylemesi,
getirildiği görülür. halk arasında fazilet hislerinin doğma­
Meselâ; Yoksulların karınlarının do­ sına ve kuvvetlenmesine yardım etmesi
yurulması; halka bedava meyva yediril­ bakımından cemiyet hayatı üzerinde
mesi; okul öğrencileriyle esnaf çırak vc hayırlı tesirleri vardır.
kalfalarının bahar aylarında yeşil kırlara
T ü r k v a k ı f l a r ı yüzyıllar boyun­
vc çiçekli sahalara götürülüp gezdiril­
ca millet hayatında içtimaî nizamın her
mesi've kendilerine orada ziyafet çekilmesi;
türlü sarsıntı ve örselenmelerden korun­
bayram ve şenlik günlerinde şehir ve kasa­
masına, fertler arasında yardımlaşma ve
balarda top atilmak suretiyle ahalinin
dayamşma yoliyle karşılıklı sevgi bağ­
neş'e ve sevincinin arttırılması; hamal,
larının kurulmasına çalıştığına göre bu
kayıkçı ve camcı esnafı gibi ağır ve yıp­
vasıfları ve hususiyetleriyle memleketin
ratıcı işlerde çalışan işçilere ve esnafa yaş­
en hayatî dâvalarına geniş ölçüde hiz­
landıkları veya sakatlanaıak çahşamı-
meti dokunduğuna şüphe yoktur.
yacak hale geldikleri zaman emekli ay­
lığı şeklinde devamh bir tahsisle yardım­ Ancak bizim burada ele almak iste­
da bulunulması; kimsesiz çocukların, ye­ diğimiz konu; sadece vakıflarımızın millî
timlerin, duUann vc yoksullann korun­ dâvalara, dolayisiyle, yani vasıtalı olarak
ması ve kayrılması; yol, kaldırım, köprü, yaptıkları hizmetler değildir. Bu yazı­
inşası veya bunların bakımı gibi işler mızda daha çok doğrudan doğruya Türk­
için tesis edilmiş olan v a k ı f l a r tama- lüğe, Türk milliyetçiliğine hizmet için ku­
miyle sosyal hizmetler sınıfına giren rulmuş olan vakıfların üzerinde durmak
vakıflardandur. istiyoruz.
Kuyular, sarnıçlar, su yolları ve Hayrî ve insanî ideallerden doğan
kemerleri, çeşmeler, sebiller, mahalle mek-. vakıflar arasında, gayeye ulaşmak için
teplerinden yüksek tahsil müesseselerine millî hizmetlerin en münasip konular o-
kadar her derecede okullar ve kütüpha­ larak seçilmiş olduğu vakıflar az değildir.
neler, hastahaneler, bugün aşevi dediği­ Birçok vakıf sahipleri sosyal veya kültü­
miz imaretler, kervansaraylar, köp­ rel sahalarda, hattâ ekonomi ve askerlik
rüler, sahillerde deniz fenerleri, yüksek alanlarında millî zaruretler halinde beli­
geçitlerde ve dağlarda sığınma ve barın­ ren ihtiyaçları ön plânda ele almışlardır.
ma yerleri, şehir ve kasabalarda mesire Vatan müdafaası, millî duyguların uya­
Ve tenezzüh sahaları, spor meydanları nık tutulması, millî kültürün gelişmesi,
gibi tesisleri kurmak veya devam ettir­ fethedilen ülkelerde Türk kültürünün yer-
2 H A L İ M BAKİ KUNTER

leşmesi ve yayılması gibi maksatlarla dır. Bunlara bugünkü tâbirlere göre sı-
vücude getirilen vakıfların çoğu, asırlar rasiyle : O k ç u l a r k u l ü b ü , güreş yur­
boyunca, kendilerinden beklenilen hiz­ du, cokey k u l ü p veya s i p a h î o c a ğ ı ,
meti mükemmel bir şekilde görmüşlerdir. stadyum, idman evi diyebiliriz. Kül­
Bu gibi vakıflarda milletimizin ha­ türfizik mümareseleriyle yani bir takım
yat hakkım ve millî menfaatlerini türlü idmanlarla Türk gücünün arttırılması,
yönlerden korumağa çahşmak emeli kuv­ Türk nesillerinin daima sıhhatli ve kuv­
vetle göze çarpmaktadır. Son derece e- vetli bir halde bulundurulması için bu
hemmiyetli olan bu mevzu vakıflarda pek gibi vakıfları ihdas edenlerin millî bir
güzel işlenmiş ve tatbikatta da başarılı dâvaya hizmet etmedikleri, bu vakıfları
sonuçlar vermiştir. Türk vakıflarını mem­ taşımakta oldukları kuvvetli millî hisle­
leket içerisinde muazzam bir örgü halin­ rin tesiriyle vücude getirmedikleri dü­
de hizmete koymuş olan c ö m e r t l i k ve şünülebilir mi?
fazilet gibi insanî duyguların yanında Bunun gibi eğitim ve sağlık işlerini
vatanımızın mübarek topraklarında temellen­ görmek veya bu işlere yardım etmek
mek ve bakî kalmak fikrinin en başta yer al­ üzere tesis olunan yakıflann millî kül­
dığı görülmektedir. türün yükselmesine, nüfusun artmasına,
halk sağlığının korunmasına, fertlerin ha­
Din ve milliyet mefhumlanmn ayni
yatım tehdit edebilecek tehlike ve kazala­
çerçeve içerisinde sınırlandığı devirler­
rın önlenmesine çalışmak suretiyle ifa
de dinî ve millî duygular ve ülküler ara­
sında esasen bir fark mevcut olmamakla ettiği hizmetlerde hayır ve sevap işlemek
beraber sırf millî düşünce ve endişelerin kasdı yanında millî endişe ve gayretlerin
hâkim olduğu vakıflar da yok değildir. bulunmadığı düşünülebilir mi.-* Burada
Bu etüdümüzde tahsisen ele almak istedi­ vakıfların sanat ve imar sahasındaki hiz­
ğimiz vakıflar bunlardır. metlerinin çok büyük olduğunu, vakıf yo-
liyle ortaya konulan eserlerden çoğunun
Bununla beraber mevzuun eksik kal­
Millî Âbide vasfını kaızandığmı ve bunla­
maması için millî maksatlarla uzaktan
nn bulundukları yerlerde Türklüğü tem­
yakından ilgili olan vakıfların hizmet sa-
sil ettiğini de unutmamak gerekir. Âbi­
halan ve bunlann ifa ettikleri hizmetlerin
delerimiz, Türk vatanının tapu senetleri­
şümul derecesi de gözden uzak tutulma­
dir. Millî hudutlanmız dışında kalan
malıdır.
ülkelerde de v a k ı f eserler Türklük
Meselâ: Millî bünyeyi geliştirmeğe damgası olarak yaşıyor. Her yerde Türk­
ve kuvvetlendirmeğe yarayan vakıflar ara­ lüğün namını yaşatan , cami, medrese,
sında spor meydanlarının ve tesislerinin de k ö p r ü , ç e ş m e gibi vakıf eserlerdir.
bulunduğunu yukarıda söylemiştik. K e ­ Kısaca temas eylediğimiz bu gerçek­
mankeş zaviyeleri, Pehlivan tekke­ ler bir arada mütalâa olunursa vakıfla­
leri, C ü n d î teşekkülleri. Ok meydan- rımızın millî cephesi ve millî hayattaki
lan, Zorhaneler vakıf usûliyle vücude ehemmiyetli mevkii ve hizmeti göz önün­
getirilen eski spor müesseselerimizin baş- de lâ)'ikiyle canlanır. Umumî mahiyetteki
lıcalandır. Bunların K e m a n k e ş z a v i ­ bu izahlardan sonra vakıalara, vesikalara
yesi veya Pehlivan tekkesi gibi ad­ dayanarak mevzua girmek sırası gelmiş
lar altında vasıflandmlmalan zamamn bulunur.
ahşkanhğı neticesi olup aslında bu mü­
esseselerin tarikat mevzulariyle bir ilgisi Millî müdafaaya hizmet için kurulmuş
ve münasebeti yoktur. Elimizde bulunan olan vakıflar
eski spor kanunnamelerinin ve diğer ve­ Haricî tecavüzlere karşı vatanı ko­
sikaların verdiği bilgilerden öğrenmiş olu­ rumak ve savunmak üzere, kale ve istih­
yoruz ki, bunlar bugün modern spor anla­ kâmlar vücude getirilmesi, deniz ve kara
yışımıza uygun bir yol üzerinde yürüyen kuvvetlerimize yardım edilmesi şartla­
ve sırf kendi iştigal sahalanna ait konular rım ihtiva eden vakfiyelerden bazı ör­
üzerinde çalışan teknik spor kurumları­ nekler verelim.
T Ü R K V A K I F L A R I N I N M İ L L İ Y E T Ç İ L İ K CEPHESİ 3

I. V a k ı f yoliyle kale ve istih­ Topçu kethüdası Yevmi 15 akçe


kâm y a p ı l m a s ı : Kâtip " 10 "
a - İlk önce F a t i h S u l t a n M e h - Topçular çavuşu " 8 "
med tarafından tahkim edilmiş olan Sermehter " 6 "
Çanakkale boğazında, inşa olunan kalelere İki nefer adamlarına " 5 er"
dair vakfiyelerin en ehemmiyetlisi I V . Su yolcu olanlara " 7 "
Mehmed'in validesi H a t i c e T u r h a n Kale kapıcısına " 8 "
Su İt a n ' a aittir. Bu vakfiyede şahitlerin Bölükbaşına " 60 "
isimleri başında K ö p r ü l ü Mehmed 9 neferattan her birine 7 şer akçe verilir.
Paşa'mn oğlu vezir-i âzam F a z ı l A h ­
Vakıf sahibinin bu kaleye bir de meh­
med P a ş a ' m n d a adı geçmektedir. Vak­ ter takımı koyduğu anlaşılmaktadır.
fiyedeki şartların tesbitinde bu kıymetli
devlet adamınm rey ve mütalâasının te­ II. Askerin t e ç h i z i :
siri olduğu kabul edilebilir. İ s t a n b u l ' d a a - I I I . Selim'in Hicrî 1219 tarihli
E m i n ö n ü ' n d e Tenicami adiyle meşhur bir ferman ilmühaberinde diğer bir çok
olan camii inşa ettirmiş olan H a t i c e T u r ­ hayır hizmetleri sayıldıktan sonra va­
han Sultan'm 27 -Receb-i073 tarihli kıftan artan paranın askerin teçhizine ay-
vakfiyesine göre: Boğazın iki sahilinde biri rümsısı şart edilmiştir. Bu fıkra aynen şöy­
K a l c - i S u l t a n i y e (Kumkale) ötekisi ledir: "Maada her ne mikdar fazla kalırsa
S e d d ü ' l - b a h i r ismiyle iki kale inşa ettiril­ irad-ı hümayun def terdarlan marifetiyle asâkir-i
miş, her birinin içerisine c a m i , mektep, bahriye ve levazım-ı cihadiye masraflarına
hamam gibi lüzumlu bina ve tesislerden sarf oluna."
başka bu kalelerde vazife görecek as­ b - S o k u l I u Mehmed Paşa'mn
kerler, zabitler ve diğer hizmet erbabı H . 981 tarihli vakfiyesinde ordu için yetiş­
için bir çok evler, dükkânlar, çarşılar tirilecek cins kısraklardan hasıl olan at­
yaptırılmıştır. Her kale lüzumu olan alât, ların, ihtiyacı olan gazilere verilmesi
edevat ve silâhla donatılmıştır. şart edilmiştir. Buna ait fıkra şöyledir:
b - Hicrî II40 tarihli vakfiyeye gö­ "...Vâkıfı müşarünileyh hazretleri fart etti­
re: Çanakkale b o ğ a z ı dışında Bababur- ler ki sabıka zikrolunup fi-sebilillah vakfolu-
nu adh mahalde H ı r z u ' I - b a h i r kalesi nan yuntlardan hasıl olan atlan... mücalıidîn-
de eski Kaptan paşalardan K a y m a k den her kangı gazinin atı olmayup gazd etmek
Mustafa P a ş a tarafından hizmete için at isteye, re'y-i hâkim ve mütevelli ile ol
konulmuştur. gaziye bir yarar at verile."

Kaymak Mustafa P a ş a Hır- c - T o p h a n e - i  m i r e O c a ğ ı ağa­


zu'l-bahir'de cami, hamam, dükkân­ sının nezareti altında bulunan Sinan P a ­
lar ve evler de inşa ettirmiştir. Hatip, şa-yı Â t i k vakfı gelirinin bir kısmı
imam, müezzin ve kapıcı tahsisatından T o p D ö k ü m ü K â r h a n e s i ' n i n tamir
başka kalede devamlı olarak vazife göre­ ve termimine ve tevliyeti mezkûr Ocağın
cek askerlere de tahsisler yapmıştır. Vak­ r u z n a m ç e c i s i olanlara meşruttur.
fiyeye göre bunlar tâyin edildikleri hiz­
metlerin başından bir an aynlmayıp III. DONANMAYA YARDIM:

kaleyi ve çevreyi muhafaza ve müdafaa a - İ z m i r ' d e bir çok kıymetli em­


edeceklerdir. lâk vakfetmiş olan I V . Orduya mülhak
K a y m a k Mustafa Paşa'mn vak­ Redif Birinci K a r a h i s a r - ı ş a r k î Liva
fiyesinde H ı r z u ' I - b a h i r kalesi mürette­ kumandanlığından mütekaid Mirliva
batına vazife tahsisine ait olan kısım H a y r e d d i n Paşa'mn donanmaya yar­
şöyledir: dım şartım da ihtiva eden 1326 tarihli vak­
Kale-i mezburedc fiyesinde bu hamiyyetli Türk kumandam
Dizdar olanlara yevmi 40 akçe. aynen şöyle demektedir: Mütebaki
Kethüda " " 20 " gallat-t safiyesi (yani vakfının geri kalan
Topçubaşı " " 30 " parası) Donanma-yı Osmani'nin tezayüd-i kuv-
4 HALİM BAKİ K U N T E R

vetvesatveti için levaztm-t bahriye vesairesine misaller verirken bu gün milli hudutlar dı-
sar/oluna." şarsmda kalmış olan ülkelerden örnekler
b - K a l e - i Sultaniye (Çanakkale) göstermek ele aldığımız mevzuu daha açık
eşrafından Binbaşı R ü s t e m E f e n d i oğ­ ve daha kuvvetli bir şekilde behrtmeğe
lu Mustafa î z z c t E f e n d i n i n 15 Mu­ yarayacağından misallerimizi daha ziyade
harrem 1328 tarihli vjJıfiyesinde de do­ bunlar arasından seçeceğiz.
nanmaya yardım şartı mevcuttur. Bu I. Ebubekir Paşa'nın Kıbrıs
vakfiye hükümlerine göre: "her sene vakfın v a k ı f l a r ı ve Mora'daki Talebe
gelirinden yüzde yirmisi Donanma-yt Osmani- yurdu;
nin ihya ve imanna sarf olunmak üzere Bahriye
K ı b r ı s adası muhafızlığmda ve va­
nezaretinde sarfiyata memur ve mesul daire-i
liliğinde bulunmuş olan A n t a l y a l ı E b u ­
aidesine tevdi ve teslim olunacaktır."
bekir Paşa'nın 6 - 7 tane vakfiyesi var­
c - Mısırlı Prenses N e v c i v a n vak­ dır. Bunların ilki Hicrî 1136 tarihlidir.
fından da T ü r k i y e donanmasına bir Kıbrıs'ta L a r n a k a kasabasının muaz­
tahsis yapılmıştır. Vakıf sahibinin tesbit et­ zam su tesisatı bu zat tarafından vücude
tiği şartlar yerine getirildikten sonra geri getirilmiştir. Ebubekir Paşa vakfında
kalan hasılatın yarısı Türk d o n a n m a s ı ­ muhtelif hayrat arasında İ s t a n b u l ' d a ,
na, diğer yansı Cemiyet-i I s l â m i y y e - Lefkoşa'da, Cidde'de birer mektep,
ye ve yarısı C a m i ' ü l - E z h e r'e vakıf M or a'da bir öğrenci yurdu mevcuttur.
ve tahsis edilmiştir. Türk donanma­ Bu yurtta M o r a , Adalar ve T r a b l u s
sına isabet eden senelik hisse vasati ahalisinin çocukları okutulmuştur. Paşa­
60.000 lira kadardır. nın Mora'da, Hicaz'da ve Kıbrıs'ta
kurduğu irfan yuvalariyle bu ülkelerde
IV- GAZILERE YARDIM: millî kültürümüzü yaymak ve kuwetlen-
Harp malûllerine veya gazilere vakıf­ dirmek istediği görülmektedir.
lardan türlü şekillerde yardım edilmesi n. Kıbrıs Şehirlerinin suları:
konusunu da Millî Savunma vakıfları L a r n a k a ' n ı n suyundan söz açılmış
arasında mütalâa etmek yerinde olur. iken Kıbrıs adasının her tarafında
Savaşan bir adamın terk-i hayat eder­ Türklerin muazzam su tesisleri ve bun­
se çoluk çocuğunun yüzüstü kalmıyaca- ları yaşatacak zengin vakıflar vücude
ğma, sakatlanacak oluı-sa kendisinin ba­ getirdiklerini de kaydetmek lâzımdır.
kılacağına ve korunacağına inanması o- M a g o s a suyu da vakıftır ve P e r t e v
nun savaş azmini ve kudretini artırmaya Paşanın eseridir. L e f k o ş a sulan S i l â h ­
yarar. Avariz ve V ü c û h - i bir vakıfları t a r ve A r a p A h m e t Paşa vakıf-
gazileri ve harp malûllerini korumaya ge­ lanndandır. G i r ne suyunun çoğaltılması
niş ölçüde imkân hazırladığı gibi malûli- da yine Türklerin eseridir.
yeti olsun olmasın, muhariplerin türlü
m . Kıbrıs'ta Ebubekir Efendi
şekillerde korunması ve kayrılması için
vakfı:
suret-i mahsusada vücude getirilmiş vakıf­
lar da vardır. Meselâ Hicrî 1053 tarihli E b u b e k i r Paşa'dan başka K ı b ­
vakfiye ile Adana'da Softa Mehmet rıs'ta zengin bir vakıf tesis eden bir de
Paşa vakûnm hayır şartlan arasında ga­ Ebubekir Efendi vardır. B a f kaza­
zilerin de barınmaları için büyük bir han sında zengin akarları olan bu vakfın
tahsis olunmuştur. Camii ile Mektebi mevcuttu. Şimdi
mektebi yoksa da varidatı yine maarif
Türklüğün korunmasına ve millî kül­ hizmetlerine sarf olunmaktadır.
türün yayılmasına çahşan vakıflar IV. A l i R u h î Efendi vakfı:
Fethedilen ülkelerde millî kültürün K ı b r ı s ' t a Türk kültürüne hizmet
gehşmesi, Türk hâkimiyet ve nüfuzu­ eden vakıflar arasında Lefkoşa'da A l i
nun kökleşmesi için kurulan vakıflar ve R u h î Efendinin kütüphane vakfını da
bunların yaptıkları hizmetler hakkında unutmamalıdır. Vakfiyesi 1245 tarihlidir.
T Ü R K V A K I F L A R I N I N M İ L L İ Y E T Ç İ L İ K CEPHESİ 5

V. S u l t a n Mahmut kütüpha­ aralık ana dillerini tamamiyle unutmuş­


nesi : lar, rumca konuşmağa başlamışlardı. Ken­
Lefkoşa'da I . Mahmud'un k ü ­ dileri o köyde çoğunluk teşkil ettikleri
t ü p h a n e s i de önemli bir tesistir. halde azınhkta olan rumlann tesiri al­
Bu eski vakıfların yanında K ı b r ı s tında kalmışlardı. Bunları kurtaran ilk
millî kültürünü yaymak ve yükseltmek için hareket H a m i t Bey'den gelmiştir. Şim­
kurulmuş olan yeni vakıflar da az değildir. di L o r i ç i n a köyü halkı K ı b r ı s ' t a en
Bunlardan da bazı örnekler verelim: milliyetpeı-ver insanlardır.
VI. İrik-zâde vakfı: Bu gün K ı b r ı s ' t a Türkler Ada nü­
Bu vakıf Adada Türkler arasında fusunun üçte biri kadardır. Fakat maddi
mevcut olmıyan s a n a t k â r l a r ı yetiş­ ve mânevi vasıfları itibariyle Türkler bu­
rada bir azınlık havası içinde yaşamamak­
tirmek için kurulmuştur. Vakfın geli­
tadır, ruh h â k i m i y e t i kendilerindedir.
riyle harice talebe yolluyorlar, Lisenin
kütüphanesine kitap, laboratuvara mal­ K ı b r ı s ' t a Türklük dâvasını maddi
zeme ve âlet ahyorlar. 35 senelik bir ve mânevi sahalarda takviye eden âmil­
vakıftır. ler arasında T ü r k v a k ı f l a r ı n ı n bü­
VII. Tabak Derviş Efendi yük payı vardır. Burada fetihle beraber
vakfı: kurulmaya başlayan Türk vakıfları e-
O k u l l a r a ö ğ r e t m e n yetiştirmek. hemmiyetli neticeler ortaya koymuştur.
Ü n i v e r s i t e tahsili yapacak gençlere yar­ Bu arada T ü r k v a k ı f l a r ı n a ait geniş
dım etmek maksadiyle ihdas edilmiştir. topraklar, zengin mal ve mülkler bugün
Bir çok değerli gençler bu vakfın yardı- K ı b r ı s T ü r k l e r i n e , hayatî birehem-
miyle yetişmiştir. miyeti haiz olan millî dâvalarında büyük
imkân ve faydalar sağlamaktadır.
V I I I . Borazan Cemal Efendi
vakfı: X. Ş e y h ü l i s l â m Ârif Hikmet
Bu da yeni bir vakıftır. Lisedeki Beyin Medine'deki kütüphanesi
yoksul öğrencilere burs vererek yardım vakfı:
etmektedir. Ş e y h ü l i s l â m  r i f Hikmet Bey
27/ Şaban /1271 tarihli vakfiyesiyle Me­
IX. Bahriye miralaylığından
dine'de bir kütüphane tesis etmiştir. Bu
emekli H a c ı H a m i t Beyin v a k ı f l a r ı :
zat Medine'de inşa ettirmiş olduğu
Bu zatın L a r n a k a ' d a , T u z l a iske­
kütüphaneye en mahir hattatların ve
lesinde sigara fabrikası vardır. 1919
sanatkârların elinden çıkmış olan 16 tane
yılında Maarif kanunu çıkıncaya kadar
Kur'an-t Kerim ile hususî bir defterde va­
adada mekteplerin idaresi tamamiyle bu­
sıflan mükemmel bir şekilde tesbit edil­
lundukları mahallere aitti. Köy veya ka­
miş olan 5000 cilt kitap vakfeylemiştir.
saba halkı içlerinden bir Maarif komisyonu
Kütüphanenin idaresi için bir müdür ile
seçerdi. Bu komisyon bir bütçe hazırlardı,
dört tane hafız-ı kütüp (kütüphane me­
tahmin olunan masrafı karş'Iayacak ge­
muru) tâyin ve bunlara aylık tahsis et­
lir hükümet tahsildarı vasıtasıyla halktan
miştir. Vâkıfın koyduğu şardara göre
toplamrdı. Mahallî hükümet de Atiyye na­
kütüphane güneşin doğmasından bir saat
mı altında bir yardımda bulunurdu. Ada­
sonra açılacak ve güneşin batmasına bir
daki bazı Türk köyleri gayet fakir oldu­
saat kalıncaya kadar açık duracak, bu
ğundan devamlı olarak mektepsiz kalı­
müddet zarfında bir kişi dahi gelmese ka­
yordu. Buralarda oturan Türkler dinleri­
pısı kapanmıyacaktır.
ni ve dillerini unutmaya hattâ değiş­
tirmeğe başlamışlardı. Bu hali gören Ş e y h ü l i s l â m A r i f Hikmet Bey
H a c ı H a m i t Bey, o gibi yerlerde mek­ Üsküdar'daki Afgan H a n ı k a h ı ile
tepler açmış ve bunları devam ettirmek Türkistan'h misafirlerin barındıkları
için vakıf yoliyle tahsisler yapmıştır. Me­ Ü s k ü d a r Ö z b e k l e r D e r g â h ı n a da
selâ: L o r i ç i n a köyündeki Türkler bir gehp gidenlerin yemek masrafına yardım
6 H A L İ M BAKİ K U N T E R

olmak üzere vakfmdan para tahsis et­ harap olmuş ve bir şahsa satılmış bulun­
miştir. maktadır. Vakfiyenin ash T a r s u s ' t a vâ­
X I . Ebu'z-zeheb Mehmet Bey kıfın evlâtları elindedir. Ricamız üzerine
tesisi: 15 sene önce bize, vaktiyle T a r s u s
M ı s ı r Çerkez Beylerinden A l i Be­ K a d ı l ı ğ ı n d a n tasdik edilmiş olan bir
yin adamlarından olup cesareti ve işbi- suret göndermişlerdir. *
lirligi sayeande onun hazinedarı ve son­ Vakfiyeyi incelediğimizde: Bu zavi­
ra da emirü'l-ümerası olan bu zat, K a h i - yenin âdeta O r t a Asya'dan ve D o ğ u
re'de Türk talebesinin barınmasına mah­ T ü r k i s t a n ' d a n Anadolu'ya gelecek
sus geniş ve zengin bir talebe yurdu inşa Türklerin uğramaları için kurulmuş bir
ve bunun idaresine kâfi emlâk vakfetmiştir. seyahat ve mulıaceret istasyonu vaziyetinde
Türk talebelerini korumak ve onları barın­ olduğunu öğreniyoruz. O r t a ve D o ğ u
dırmak maksadiyle kurulan bu müessesede Asya'daki Türk illerinden gelenler bura­
bugün dahi Türk ülkelerinin dört bucağın­ da kısa bir zaman barınabilecekler, Ana­
dan gelen yüzlerce talebe barınmaktadır. dolu ahvali hakkında gereken bilgileri
Balkanlar'dan Japonya'ya kadar olan alacaklar ve geldikleri ülkelerden getir­
geniş sahadan gelmiş olan Türk ta­ dikleri bilgi vc haberleri buradakilere
lebesini toplu bir halde bulunduran ve vereceklerdir. Böylece burası karşılıklı
oralarda da Türk adının yaşamasına ve­ bir haber ve kültür teatisi merkezidir.
sile olan bu müesseseyi kuran M ç h m e d Görülüyor ki bu zaviye O r t a Asya'daki
Bey H. 1189 da Akkâ valisine karşı gi­ muhtelifTürk ülkeleriyle Anadolu ara­
riştiği harekât sırasında zehirlenerek ve­ sında devamh rabıta kurmaya, oralardan
fat etmiştir. gelenleri Anadolu'da yerleştirmeğe ve­
ya devam edecekleri seyahatta kendilerine
Yurt içinde ve dışındaki muhtelif kolaylıklar göstermeğe çalışan bir mües­
vakıflara ait vakfiyelerden aldığımız bu sesedir.
örnekler Türk vakıflarının gördüğü çe­
şitli hizmetler yanında millî dâvalara Vakfiyenin şarüanna göre vâkıfın
da hizmet eylediğini, hattâ tamamiyle erkek ve kız evlâdından aslah ve erşed
milliyetçi bir karakter taşıyan birçok olanlar mütevelli olacaklardır. Zavi­
vakıflar bulunduğunu da meydana koy­ yenin Şeyhliği erkek evlâdın en bilgili
muş oluyor. Ancak misallerimiz burada ve yetişkin olanına aittir. Tevliyet ve
bitmiyor. Asıl mevzua bundan sonra meşihat cihetleri için tâyin olunan me-
giriyoruz. Şimdi sunacağımız vesikalar baiiğin yarısını mütevelli ve şeyh olanlar
Türk vakıflarının miUiyetçihk cephesini alacak, her iki vazifenin diğer yarı hissesi
daha iyi aydınlatmaya, daha kesin bir vâkıfın mevcut evlâtları arasında eşit
kanaat hasıl etmeğe ve tereddütsüz şe­ olarak taksim edilecektir. Vakfın gelirin­
kilde hüküm vermeğe yarayacaktır, den :
*** Yevmî 3 akçe, senevi 1080 akçe TevUyet
Orta Asya'daki Türk ülkeleriyle ücreti
münasebederi devam ettirmeğe yarıyan 4 " " 1440 " Meşihat
vakıflar ücreti
2 " " 720 " İmamlık
A - Tarsus'taki T ü r k i s t a n za­
muhas-
viyesi :
sasatı
Bahsettiğimiz vesikalardan biri T a r ­
2 " " 720 " Nazır
sus'taki T ü r k i s t a n Zaviyesi'ne ait H .
ücreti
781 tarihU vakfiyedir. Bu zaviye ve ya-
mndaki Mescit, Abdullah Mencik
tarafından inşa olunmuş, masraflanm kar­ (*) Bize bu vesikaları göndcrmij vc T a r s u s ' ­
taki ziyaretimiz esnasında kıymetli izahat vermiş
şılamak üzere kendisi tarafından zengin olan vâkıfın evlâdından emekli öğretmen sayın
mallar vakfedilmiştir. Büyük bir tarihî H i d a y e t Beyce'ye derin teşekkürlerimizi bura­
kıymeti haiz olan bu eser son zamanlarda da da bildirmeyi bir vazife sayarız.
T Ü R K VAKIFLAR ININ MÎLLIYETÇİLIK CEPHESİ 7

Yevmi 2 akçe, senevi 720 akçe Cabi İyi bilen kimselerden seçilmesi şart olarak
ücreti * konulmuştur. Şimdi bu yerler üzerinde
" 2 " " 720 " Ferraş, biraz duralım. Vakfiyede bu mahaller
Bevvap şöyle sayılmaktadır:
ücreti *
"Bilâd-i Buhara ve Semerkand ve mu-
olarak verilecektir.
zafatı ve o havalide olan Bilâd-ı saire kasaba
Z a v i y e n i n ve M e s c i d i n her yıl
ve kuraları ki içlerinden bazıları zikrolunur."
icabeden zaruri masrafları ve tamir ak­
çesi varidattan ayrılacaktır. Geri kalan Vakfiyenin aynen naklettiğimiz bu
para ile vakfiyede adı sayılan Türk ülke cümlesinden sonra sıra ile 84 yerin adı
ve beldeleri ve o havalide olan bütün sayılmaktadır. Bunların başlıcalan: R a -
Türk kasaba ve köyleri halkından olup za­ miten, G ı c d i v a n , Z i n d e n i , K e r m i -
viyeye gelen yolcuların 3 gün bakılması, ne, K â r s a n , Ç ı r a k ç ı , D i n e v , (bun­
ycdirilip içirilmesi hizmeti görülecektir. lar Buhara'mn kazalarıdır.) Şehr-i kar­
Zaviyeye gelip giden seyyahların ve der­ şı ( B u h a r a yanında bir kasaba) Yekke-
vişlerin mertebelerine göre lıizmetleri ku­ b a ğ (Büyükbağ demektir. B u h a r a d a -
sursuz ve tam olarak ifa edilecektir. Za­ dır). K e t t e K u r g a n (Büyük kale demek­
viyenin Cabi ile Bevvabınm vakfiyede ad­ tir, yine Buhara'da) Ö z b e k i s t a n , ( A l -
ları yazılı olan beldeler halkından ve za­ tın o r d u h a n ı ö z b e k h a n ' ı n mensup
viyeye gelenlerin ahvalini bilen kimseler­ olduğu Türk boyunun yaşadığı memleket.
den olması şart koşulmuştur. Vakfiye­ Burada 6 milyon kadar bir Türk kütlesi
nin buna ait kısmında şöyle denilmektedir: yaşamaktadır). Yengi T ü r k i s t a n (Ye­
f^ira ki bilâd-i meşruta-i mezkûre havalisi ni T ü r k i s t a n Ö z b e k i s t a n ' d a bir
ahalileri efradından zaviyeme gelen seyyah ve kasaba, eskiden Yese derlerdi, meşhur
dervişlerin hal ve ahvalini bilecek ve her bir Türk sofî şairi Ahmet Y e s e v î bura
hal ve ahvaline vakıf olacak ve bunlar hakkında İldir.) Ş e h r - i G û r g a n ( Ö z b e k i s t a n ' ­
mertebelerine göre gerekli hizmeti kusursuz da bir yerdir). Ş e h r - i Sebz (Buna
olarak ifadan geri kalmıyacak ve gelip gidenlere K e ş te derler, Semer kant yakınla-
ziyade dikkat ve ihtimam edecek olan Cabi ile nndadır, Aksak Timur'un doğduğu
Bevvab ancak vakfiyede adlan sayılan yerler yerdir.) K u r g a n t e p e , ( Ö z b e k i s t a n ' ­
halkından olup o havali ahalileri efradının ve da) K a r a k a l p a k ( Ö z b e k i s t a n ' d a m u h ­
kabile ve cemaatlarının hal ve şanlarına âlim tar bir vilâyettir). K a r a k ç e k u m , K â f e
ve kemaliyle vâkıf olduğu ecilden gelip gidenle­ Badem, M e h r a m , ( Ö z b e k i s t a n ' d a ) .
rin varışlarında hiisn-i muamele ve iltifat Taşkent, Salar, Örkenç, V i l â y e t - i
ile evvelâ isimlerini ve geldikleri belde, kasaba, Şaş ( Ö z b e k i s t a n ' d a ) . Baysun, Şeh-
köy ve civarlarım sorarak bilinmesi zaruri olan r e v a n , Serasya, K a r a t a k , V i l â y e t - i
malûmatı etraflı bir şekilde topladıktan sonra H i s a r (Bunlar Tacikistan'dadır). R u -
zaviyede banndınimalan ve bakılmaları şart yukser ( T ü r k m e n i s t a n ' d a ) , G a z a l i
kılınan mahaller ahalisinden olup olmadıklarını (Kazakistan'da, ruslar şimdi G a z a l i s k
ayırt ederek her birinin hal ve şanını tâyin ve diyorlar). A ğ m e s c i d ( K a z a k sahra­
teşhis eyliyerek edindiği malûmatı zaman geçir­ sında, A r a l gölüne yakın, şimdi K ı z ı l
meksizin mütevelliye şeyhe, evlâtlara ve Tarsus O r d a diyorlar). D ü ş e m b e ( T a c i k i s ­
kadısına bildirecektir). t a n ' ı n merkezidir, S t a l i n a b a t diye
Vakfiyede, zaviyede misafir kalabile­ değiştirilmişti.) K a badyan, K ü l a p ,
cek kimselerin hangi yerler halkından V a h d a d , D e r v a z , Bagistan H ı y v a
olacağı tasrih edilirken O r t a ve D o ğ u (meşhur hanhklar merkezi) H o k a n t ,
Asya'ya ait 84 ülke, belde ve kasaba ismi V i l â y e t - i Belh, K u n d u z , Çarşam­
sayılmıştır. Cabi ile Bewabin da bütün bu ba, Dupse (Affganistan'dadır) Be-
memleketlerden gelen ve oraların ahvalini d e h ş a n (Pamir dağları yanında) Bel-
c u v a n (meşhur E n v e r Paşa'mnşehit
(*) Cabi ile bevvap Asya'daki Türk ülke­ düştüğü ve mezarının bulunduğu yer)
leri halkından olmak şarttır. D a ş (buna T a ş k u r g a n denir). Ma-
8 HALİM BAKİ KUNTER

v c r a ü ' n - N e h i r : (Amuderya ile Sir- bir diğeri de zaviyedar olacak. Erkek ev­
derya arasında bulunan geniş ülke lât kalmazsa kız evlâdın batında vc dere­
pek meşhurdur ve islâmiyet devrinde cede müsavi bulunan erkek çocuklarının
burada Türkler arasında pek çok âlimler mütevelli ve zaviyedar olması, şart kılın­
yetişmiştir. Şimdi burada Ö z b e k i s t a n , mıştır.
T a c i k i s t a n ve Türkmenistan bulun­
Her sene vakfın hasılatı 2000 akça
maktadır.) itibar olunup:
Görülüyor ki şimdiki Çin T ü r k i s - 900 akça tevliyete (bunun yarısını
t a n ı i l e Özbekistan, T ü r k m e n i s t a n , mütevelli alacak, yansı erkek vc kız ev­
Tacikistan, Kazakistan, K ı r g ı z i s - lât arasında müsavi olarak taksim edilecek)
t a n adiyle anılan yerler bu vakfiyenin
900 akça zaviyedarlığa,
içine girmiş olan mahallerdir. Azerbay­
100 akça mum ve zeytin yağı mas*
can garp Türklüğüne dahil olduğundan
rafına,
vakfiyeye oradan isim alınmamıştır.
100 akça seyyah vc dervişlere yemek
Vakfiyenin yukarıda belirttiğimiz şart­ masrafı,
lan, vakfiyede yazılı olup bir kısmını bu­
2000 yekûn
rada saydığımız memleketlerin adları ve
Vakfiyeye göre G ü r g a n î , B e ğ c e
bunların bulunduğu saha, birlikte mütalâa
Ş c y h l u , Atdak, Gü m ü ş t e p e ahalisin­
olunursa, Tarsus'taki Türkistan zaviyesi
vakfının hizmet konusu ve bunun Türk den ve vakfiyede yazılı diğer mahaller
millî tarihinde işgal eylediği mevki daha halkından zaviyeye gelen seyyahlar bu­
açık ve şümullü olarak kendinijgösterir. rada üç gün misafir edileceklerdir. Beğce
şeyh zaviyesinin vakfiyesi, Mencik-zâde zavi­
B. T a r s u s ' t a Beğcc Ş e y h z a v i ­
yesinin vakfmd&n bir sene sonra tanzim
yesi : edilmiştir. Her iki zaviyenin gördüğü hiz­
T a r s u s civarındaki B e ğ c e Ş e y h met aynıdır.
zaviyesi de bu kabil müesseselerdendir. C. D i ğ e r T ü r k i s t a n z a v i y e l e r i :
25 Cemaziycl'üla 782 H. tarihli vakfiyeye Burada şu noktayı belirtmek lâzım-
göre: "An asıl Gür gani ahalileri ulema-yı gehr ki bu müesseseler tek başına kalmış
eşraf-t kiram ve üstad-ı meşayih-i izamından değildir. Anadolu'da bunlar gibi daha
olup geşt-ü güzar ve seyahat ihtiyar-ı ınurad
bir çok T ü r k i s t a n zaviyesi bulun­
eyledikte kendüye ittiba ve iktida eden cemaat­
maktaydı. Ayrıca istanbul'da da K a -
ları beraber oldukları halde sahile bu havaliye
dırga'da, E y y ü b Sultan'da vc Ü s k ü ­
vürud müyesser oldukta Tarsus'a tabi Ulaş
dar'da Türkistan zaviyesi, Özbekler
nahiyesinde î ncirpmarı nam mezraayı inti­
tekkesi gibi adlar altında üç müessese
bah ve buraya haneler inşasına bedi' ve şüru
bulunuyordu.
ile bir karye icad edüp bu karyenin kıble ci­
hetinde vaki tepenin üstüne de zaviyesini ve
hücrelerini ve zaviye-i mezkûrenin şark ve kıble Türklüğü yükseltmek için tesis
cihetlerine iktiza ve icab zaruri olan su mah­ edilen vakıf
zenlerini inşa edüp bizzat inşa eylediği karyesi
ve ihya eylediği zaviye-i mezburesinde ihtiyar-ı Şimdi ele alacağımız son vakfiye bu
lemekkün ve tavattun eyleyen şeyh Ebu'l- etüdümüzün en tipik vesikasıdır. Tarihi:
kasım Gürgani-zâde Mevlâna Beğce 1 Nisan 1340 (1924) tır. Vakfiyesinde bu
şeyh Es-seyyid Abdü'l-gafur ibni Mev­
vakfım "Türklüğün yükselmesi için" ihdas
lâna Mehmed Bedreddin, Ulaş na­
eylediğini bizzat kendisi beürten vâkı­
hiyesinde İncir pınarı nam mezreamn gerek
fın meşbu olduğu kuvvetli millî hisle­
sahilinde, gerek yaylağında bulunan araziyi
rin tesiriyle bazı şartlarda ırkçılığa kaça­
zaviyesine evlâdiyet ve meşrutiyet üzre vakıf..."
cak derecede ileri gittiği görülmektedir.
ediyor. Hayatında kendisi mütevelli ve
Vakfı yapanı, vakfiyeyi tanzim eden
zaviyedar olacak .vefatından sonra erkek
Sinop kadısı Mahmut C e l â l e d d i n
evlâtları içinden bir münasibi mütevelli.
Efendi bize şöyle takdim ediyor :
T Ü R K VAKIFLARININ MİLLİYETÇİLİK CEPHESİ 9

"Sinop ahalisinden ve medine-i mezkûrede içerisinde ayrılacak hususî bir odaya konulup
şeref-mıkim etibba-yı hazikaA mtşkureden ve teşhir edilecektir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi âza-yi kira- Vâkıf, vakfiyesinde şartlarına şöyle
mtndan ve sabıkan Umur-i Maarif Vekili devam etmektedir:
ve mütevelliyen Umur-i Sıhhiye ve Muavenet-i "Mevkufat icara verile. Beher sene tekâ­
İçtimaiye Vekili ve Moskova ve Lozan'da lifi ve rüsum-u muhtelifesi verildikten sonra
sulh murahhası sahibü'l-lıayrat ve ragibüU-ha- fazlasından mezkûr evlerin ve kütüphanenin
senat İmam-zâde devletlû Rıza Mur Be­ içersindeki kitapların tamir v e termimleri ya­
yefendi ibni Mahmud Z^ki efendi hazret­ pıldıktan soma kütüphane hafızı-kütübüne be­
leri. Validesi merhume Cemile hanım." lediye heyetinin rayic-i beldeye göre münasip
Aynen naklettiğimiz bu ibare vak­ göreceği ücret, mecmu-i iradın yüzde onunu
fiyeyi hazırlamış olan S i n o p kadısının geçmemek üzere kütüphanenin tenvir, teshin
ifade ve tavsifidir. 8 Nisan 1340 tarihli masrafı ile müteferrik zarurî masrafları verile.
vakfiye zeylinde ise vâkıf kendisini bizzat Fazla kalırsa iktiza eden kitap ve > risaleler
şöyle takdim etmektedir. alına, kütüphaneye vaz' ve tescil oluna."
"...Vakfın tevliyeti ben hayatta oldukça
"Ben Sinop şehri kadîm ahalisinden ve
bana ait olup vefatımdan sonra medine-i mez-
ecdadı fıem ana ve hem baba tarafından iki
kârede belediye reisi olan zata ait ola..."
yüzyıldır Sinoplu ve daima Türk olan İstan­
R ı z a Nur Bey 7 Mayıs 1927 tari­
bul Tıp Fakültesi Profesörlerinden Rıza
hinde Sinop asliye mahkemesinde vak­
Nur...''
fiyenin tevliyete ait şartını şu şekilde de­
Bu Vakfiye Sinop V a l i s i N i z a - ğiştirmiştir;
m e d d i n Beyin mahzarında tanzim edil­ "... Vefatımdan sonra tesis-i mezkûru idare
miştir. edecek zat yine Sinop belediye reisi olacaktır.
Bu vakfiye ile Sinop'ta V a r o ş Amak bu zatın üç göbek yani baba tarafından
mahallesinde deniz kenannda, K a n d i l l i baba ve dedesinin, keza ana cihetinden baba
B a h ç e mevkiinde her biri onar odah, ve dedesinin Sinop'ta doğup büyümüş olması
biribirine bitişik, bir çatı altında iki kı­ ve yine ecdadının böyle iki göbek Türk olması
sımdan müteşekkil bahçeli iki ev vâkıf şarttır. Eğer Sinop belediye reisi olan zat bu
tarafindan " R ı z a N u r K ü t ü p h a n e s i " şartları haiz değilse, bu şartı haiz olan belediye
olarak vakfedilmiştir. R ı z a Nur Bey azasından biri mütevelli ola. Eğer bu şartlan
vakfiyesinde bu kütüphane hakkında şu haiz birkaç kişi bulunursa ahali tarafından
izahatı vermektedir. namusu ile müştehir ve muteber yaşlılardan beş
"Hasılı Sinop'ta bir kütüphane vakıf kişi intihab olunur ve âza arasından mütevelli
ve tesis ettim. Bu kütüphaneyi birçok inşaat, intihabını bunlar icra eder. Eğer âza arasında
tamirat ve termimat ile kütüphane haline koy­ bu şartı haiz kimse yoksa mezkûr heyet üç
dum. İçine haltlar ve cicim ve kıymetli kilim, göbek Türk ve Sinoplu birini intihab eder."
perdeler, kanepe, koltuk ve sandalye ve masalar
R ı z a Nur B e y i n kütüphaneye ge­
ve 4000 kadar kitap ve sair eşya koydum. Yan­
lir kaynağı olmak üzere vakfeylediği çiftlik
gın âletlerine varıncaya kadar yerleştirdim.
S i n o b a yirmi dakika kadar mesafede vc
Binada hâfız-t kütüp ve hademeleri meccanen
deniz kenarında kıymetli bir çiftliktir.
iskân için mutfaklariyle beraber müstakillen
Vakfiyesinde çiftlik hakkında da şu iza­
apartmanlar vücude getirdim.
hatı verir:
"Kütüphaneye irad olarak bitişiğinde üç "...Çiftlik kâfi miktarda varidat geti­
katlı ve onbir odalı ve üç sofa ve iki mutfaklı recek bir hale gelmek için daha yıllarca emek
bir kârgir ev ile anamdan ve babamdan kalan ve masraf istemektedir. Mevcut dört binaya
diğer iki evdeki hisselerimi ve Nisi köyündeki
ilâveten daha beş kadar bina yapmak, irva ve
çiftliğimi verdim...
İska için arklar açmak, vücude getirdiğim bin
"Telifatıma ait eser ve müsveddeler ile ocak kadar fındıklığı genişletmek, Avrupa-
hayat-ı ilmiye ve siyasiyem ve memureme ait dan motör ve emsali ziraat âletleri getirmek gibi
fotoğraflar, vesikalar ve hâtıralar kütüphane noksanları tamamlamağa muhtaçtır. Bu vakıf ve
10 HALİM BAKt K U N T E R

tesis ile kütüphaneye irat temininden başka Ancak şu şeyi pek ziyade arzu ederim ki henüz
gayem aynı zamanda fenn-i hazıra muvafık bastıramadığım ve yıllarca mesai, mahrumi­
ve tasarruflu bir numune çiftliği meydana geti­ yetler ve zahmetler ile vücude getirdiğim bir
rerek zürramıza bilfiil göstermek ve taammü­ çok eserlerimi hayatımda bastırmadan vefat eder­
müne hizmet etmektir." sem, müdür, çiftliğin varidatı ile her şeye tercihan
R ı z a Nur Bey çiftlikte yapılacak evvelâ bu eserlerimi bastırsın. Ben bu kütüphaneye
işleri vakfiyesinde etraflı l)ir surette anla­ ve bu çiftliğe zevk a sofadan kendimi mahrum
tırken geniş meyvalıklar ve ormanlar vü­ ederek ve muktesidane yaşayarak vücude getirdi­
cude getirilmesini de tavsiye etmektedir. ğim hemen bütün servetimi vc maiıasal-ı
Z i r a a t ve o r m a n c ı l ı k tarihi bakı­ ömrümü verdim. Yıllar ile hayalımı onlara has­
mından bu şartlar çok enteresandır. retlim. Çok cınck sarfeliun. /^«//«/c/ çektim ve
Yoruldum. Bu kilaplanmuı tab'ı cn büyük eme­
Her yıl ağustos ayında kütüphane bir
limdir, .lauııcderim ki bunlara mukabil bu ar­
ay müddetle kapatılarak gerek kütüpha­
zum her halde fa edilir..."
nenin, gerekse yanındaki iradı olan bi­
Hu vakfı kınan zatın maksadı vak­
nanın içi ve dışı, her tarafı iyice tamir
fiyesinden aldığımız parçalardan açıkça
olunacaktır. Hattâ ufak bir çivi deliği
anlaşılmaktadır. Fakat vâkıf bununla yc-
bile olmuşsa, boyasının ci kadarcık bir
linmiyerek vakhııın tesis sebeplerini de
yeri bozulmuşsa hemen onarılacaktır. Bu
vakl'iyesiiKİeayrıcaanlalmışlır. R ı z a Nur
tamir asla ihmal edilmiycccktir. Bozulan,
Rey vakfiyesinde eliyor ki: "Kendimi dün­
eskiyen, kırılan eşya halı, sandalye ve
ya zevkinden mahrum ederek biriktirdiğim ve
muşamba gibi şeyler yenilenecektir. Her
pek güçlükle ka.-jıııdığım paraları bu tesislere
sene ciltsiz kitaplar ciltlenecek, o yıl içer­
sarfellim. Bundan maksat ve arzum Türklü­
sinde neşredilen kitaplar satın alınacak,
ğün yükselmesidir. Bu da en ziyade maarif ile
yevmi birkaç gazele ile mecmuaya abone
olur. Bu sebeple bu nevi tesisleri yaptım. Bunları
olunacaktır.
âliirel ve cennet için yapmadım. Böyle bir
Çiftliği muklcdir bir müdür idare hodgâmhğım yoktur. Vatanını, milletini se­
edecektir. R ı z a Nur Bey vakfiyesinde ven her iyi insan bu gayelerin teminine yardım
diyor ki: eder zannediyorum ve yardım etmesini rica
"Müdür dirayetli, çalışkan olduğu tak­ ederim. Aleyhine hareket edenler elbette mel'un
tirde çiftlik varidatı bütün masrafları gördük­ insanlardır."
ten sonra artar ve bu miktar Sinop çocukla­ "Tesisi hal-i hayatımda ben idare edi­
rından 15 çocuğu İstanbul'da ve Avrupa'da yorum. Vekilim sırf bana karşı mesuldür.
tahsil ettirebilir. Arzum şudur ki bu para ile Kimse ve hiç bir makam gerek ona ve gerek
(Rıza Nur Mükâfatı) adında bir mükâfat bana müdahale, tesisteki şerait ve gayeleri
tesis edilip çalışkan ve hüsn-i ahlâk ile temayüz tebdil edemez. Edecek olursa tesisi ref ve ilga
eden Sinop'ta mektepte okuyan fakir çocuklara ve bütün bu tesisatı istediğim gibi tasarruf et­
kitap, kâğıt, kalem gibi ders levazımı alınsın. mek hakkım muhafaza ediyorum. Vefatımdan
Sonra üç göbek anadan ve babadan Sinoplu sonra Müdürün belediye ve hükümet ve ahali
ve Türk olup fakir, ahlâklı ve çalışkan olan tarafından kontrol edilmesini şart koşuyorum.
birkaç çocuk İstanbul'da, birkaç tane de Ancak bunlara şerait ve gayeleri tebdil etmek
Avrupa'da tahsil ettirilsin. Eğer bu mükâ­ hakkım vermiyorum. Eğer vefatımdan sonra
fata lâyık olan yani, ahlâklı ve çalışkan çocuk hükümet veya bir makam bu tesisnamelerdeki
fakir olmayıp ta mütevassıt aileden olursa gaye ve esası, şartlardan birini bozarsa bu irat­
babasının bu çocuğun tahsili için vereceği pa­ ların benim gösterdiğim şekilde maarif gaye­
raya bir miktar ilâve edilsin. lerinden ve Türke hizmetten başka şeye hâdim
"Bir de şimdiye kadar neşretmekte oldu­ edilmesi men'edilsin..."
ğum bütün eserlerim ile henüz neşir edemedi­ Bu dikkate şayan vakfiyenin sonu da
ğim bütün telif atımın bütün hukukunu da bu •şöyledir.:
tesisatım ile kütüphaneye verdim. Müdür bun­ "Ben bir hayır işledim. Bu hayrı harap
lardan herhangisini bastırır veya basılması için veya mahveden, gayelerini istihsal ve. temin et­
bir kitapçıya satar ve hasılatını irad kaydeder. meyen mel'undur. Yoksa bu paraları yemesini
T Ü R K V A K I F L A R I N I N MİLLİYETÇİLİK CEPHESİ

ben de bilirdim. Bu hayratı yapmazdım. İmar rın vakfiyelerde hayır şart ve hizmetleri
ve ihya edenler, gayelerini temin eyleyenler de arasında yer alması da gayet tabiî sa­
elbet iyi insanlardır. Sinop halkı böyle zatlara yılmalıdır.
daima büyük hürmetler etsin. Hepsi bukadar."
Bu hal asrımızın telâkkilerine de uy­
"Sinop ahalisinden maktadır. Milletler arasındaki münase­
Doktor Rıza Mır" betlerin ve işbirliğinin son derece arttığı,
Türklüğün yükselmesi için surct-i milletlerin kültürce ve ruhça yakınlaş­
mahsusada bir vakıf ihdas eden bu de­ masına çalışıldığı zamanımızda mili iyet
ğerli Türk evlâdını ve ulvî maksatlarla hiçbir suretle kıymetini kaybetmemiş, de­
vakıflar kurmuş olan diğer bütün hayır sa­ nilebilir ki, eskiden daha fazla ehemmiyet
hiplerini rahmet ve minnetle anarız. Ver­ kazanmıştır. Medenî ve mütekâmil in­
diğimiz izahlar ve muhtelif misaller Türk sanlığın özlediği yarının yeni ve mesut
vakıflarında hayrî ve insanî gayelerle mü- dünyası, milliyetin inkâr edildiği veya kıy­
terafık olarak millî ideallere hizmet şu­ metten düştüğü sun'î, yeknesak ve mâ­
urunun da mevcudiyetini açıkça belirt­ nâsız bir âlem değil, millî hususiyetlerin
mektedir. mahfuz tutulduğu, makbul sayıldığı tabiî, zen­
*** gin, mahallî renkleri ve mânası bulunan bir
Vakfiyelerimizde yer alan hizmet âlem olacaktır. Düşünülen şey millî kıy­
şartlariyle Türk vakıflarının millî dâvaları metlerin ve vasıfların yaşatılması suretiy­
açıktan açığa benimsemiş vc ele almış ol­ le insanlar arasında yakınlık, dostluk ve
maları realitelerden, bir takım ihtiyaç­ birlik tesisidir. Nitekim zamanımızın mil-
ların şiddetle duyulmasından ileri gel­ leterarası en büyük teşkilâtı olan Birleşmiş
miştir. Tarihî gerçeklerin ve zaruretlerin Milletlerdin ilim, sanat ve kültür teşekkülü
ifadesi olan bu vakıa, dünün ve bugünün UNESCO'nun statüsünde de ancak böyle
hukuk anlayışına tamamiyle uygundur. bir yakınlaşmanın husulü istendiği açıkça
Islâmî hukuk esaslarına göre yapılacak belirtilmiştir.
yardımlarda evvelâ ailenin en yakın fertle­ İçtimaî hayatta fazilet ve basiretin
rinin, sonra sırasiyle diğer aile efradının, timsali olan v a k ı f l a r ı m ı z ı n millî haya­
yakın ve uzak komşuların, mahalle, tın çeşitli meselelerine ve dâvalarına bi­
semt ve belde sâkinlerinin ... gözetilmesi gâne kalması, vakıf yapanların bu konuda-
gerekmektedir. Milletin ve memleketin da ayni dirayet ve basireti göstermemesi
bekası, yükselmesi, hak ve menfaatları- kaabil olamazdı. T ü r k vakıflarının ay-
mn korunması, millî vasıf ve hususiyet­ dınlatmıya çalıştığımız bu cephesi de ayrı
lerin muhafaza ve idamesi gibi hususla­ bir kıymet taşımaktadır.
DIMETOKA'DA ÇELEBİ S U L T A N MEHMED GAMÎ'İ
EKREM HAKKI AYVERDt
Yüksek Mühendis

Dimetoka, Edirne'nin kırk kilo­ medrese ve iki hamamı bulunduğu bildi­


metre cenubunda, M e r i ç ' t e n bir kilo­ rildiği gibi, E d i r n e D e f t e r d a r ı B â d î
metre mesafedeki bir tepenin şimal yamaç- Efendinin Riyâz-ı Belde-i Edime adlı
lanna kurulmuş bir kasabadır; ismini gayr-i matbu eserinin (2)yazıldığı 1316 H .
aldığı çifte duvarlı kal'e oldukça harap (1900 M.) senesinde Ç e l e b i S u l t a n
bir halde el'an görülmektedir. Asıl şehir Mehmed Cami'inden başka H a c ı Os­
hisann eteğindedir, (Resim ı). man, î m â r e t , F e r i d u n Bey, Kurh
Uzun ve yorucu bir seyahattan son­ M a h a l l e s i , K ö p r ü b a ş ı , Hacı Ferhad
ra vardığımız bu eski yurt parçasmdaki namlariyle altı cami'i ve F a h r ü d d i n Ba­
âbidenin etüdünü sıkı bir yağmur altmda ba, K ı n a l ı , G a z i F e r h a d isminde
her müşkili göze alarak yaptık; cami'i üç mescidi olduğu beyan edilmektedir.
bin zorlukla açtirdık, kötü şartlann bir Yine B â d î Efendi'ye göre Ç e l e b i
yere toplanması yüzünden tetkikimiz pek C a m i ' i dört pâye üstüne ahşab çatıh
ve kurşun örtülüdür. Evvelce Bektaşi
mufassal olmadı. Bu eksiği bir ikinci zi­
tarîkinde ikfen V a k ' a - i Hayriyeyi
yarette telâfi ve ikmâl etmek istiyorduk.
müteakip Nakşîbendiye tahvil edilen
Ne çare ki, o da mümkin olamayınca
M ü r s e l B a b a , M u s l i h u d d î n ve Sofî
ilk tetkikimizle iktifa etmek zorunda kal­
Ş a h i n , 803 H . târihinde yapılan, hâriç
dık. Şayet eser çok mühim olmasaydı,
pâyeli, O r u ç P a ş a ve aşağı pâyeli
umumî efkâra bu haliyle arzetmemeyi
A b d ü l v â s i ' ve K a r a g ö z Paşa Med­
daha doğru bulurduk.
reseleri, O r u ç Paşa'nm 801 H . de
İçinde rumlardan başka yalnız 19 yaptırdığı F ı s ı l t ı H a m a m ı ve N i ş a n c ı
Türk ve 160 da müslüman ismi dtında F e r i d u n Beyin 979 H . de inşa ettirdiği
kıptî ailesi kalan kasabanın cami'i arpa bir hamam bulunmaktadır. Hamamlar,
anbarı olarak kullanıhyor. 19 ailelik ce­ isimleri ile Enîs-ül-Müsâminn'Ğs. de mezkûr
maat ufacık bir mescitte namaz kılmak­ olup bu sonuncunun târihi her iki eserde:
tadır. Bu şerait dahilinde içlerine sokulan
şüpheli îman sahipleri vasıtasiyle dahil­
den ve rumlar tarafından hariçten iz'aç
edilen bu küçük topluluk ne yapacağım
şaşırmış bir haldedir. Halbuki müderris 979
A b d u r r a h m a n H ı b r î Efendinin£n£f- şeklinde münderiçtir. Bu yirmiye yakın
ül-Müsâmirtn nanundaki E d i r n e tarihin­ eserden 1952 de yalnız iki tanesi kalmıştı;
de (ı) 1046 H . (1636 M.) senelerinde şeh­ onları bekliyen âkıbeti de tahmin müşkil
rin kalesinin ve içindeki müferrah ve dil- değildir.
küşâ sarayın ve K ı z ı l D e l i Su denilen ***
nehirden doldurulan, yüz ayak merdivenle
Plân krokisinde de görüleceği üze­
inilen sahnncının ma'mur olduğu ve Ç e ­
re cami'in harîmi 30 x 30 di} eb'adında
lebi Sultan Mehmed C a m i ' i ile üç
2 Edirne Defterdarı Sâdî Efendi,
* Müderris A b d u r r a h m a n H ı b r î E f e n d i , Riyâz-ı Belde-i Edirne, 1316 senesi, B a y e z i d U m u ­
EnîsüH-MûsâmİTİtu gayrı matbu' müelHf hattiyle mî K ü t ü p h a n e s i , yazmalar No. 1391-1393
yazma E d i r n e ve mülhakatı târihi, müellifin - 1392. Müellif hattiyle olan yazma nüsha. Üçüncü
koUeksiyonunda. cilt, 16 - 19 S .
E K R E M H A K K I AYVERDÎ
-4

olup, köşeleri pahh 2 x 2 maktamda kârgir bırakmak üzere, bu basamakların son


ayaklar araşma yapılmış ahşab kemerlere cemaat revakı hizasından içeriye alındığı­
müstenid 11 küsur metrelik bir merkezî nı zannetmekteyiz. Minare cenub köşesi
kubbeli satın ile tonoz örtülü olduğunu duvarı üstündedir. Evvelce biri birinden
tahmin ettiğimiz cenahlardan terekküp taşkın düz sıralarla teşkil olunmuş tek şere­
eder. Kârgir olanı yıkılmış olduğundan, fesi varken, sonradan peteğin üstüne
ortaya bir ahşap kubbe ve yanlara tavan yetmiş beş santim kadar bir gövde ekle­
yapılıp haricen dik meyilli bir çatiyle yip ikinci bir şerefe ve yeni petek ilâve et­
setrolunmuştur, (Resim 2). Sekiz met­ mişler vc nisbeti berbat eylemişlerdir,
relik kubbelerden mürekkep üçlü son (Resim 2). Esas cephenin tahta kapısı
cemaat revakı da tamamen çökmüş ve ilk inşadan kalmadır, diğer tahta işleri
kıble cephesinde epeyi tamirat yapılmış­ tebeddüle uğramıştır.
sa da kemer ve kubbelerden oldukça mü­ Fotoğraflardan da görüldüğü üzere
him izler ve kemer yastık taşları kalmış­ bina pek metrûk vc perişan vaziyettedir.
tır, (Resim 3, 4). Kıble duvarındaki esas Fakat bu haliyle bile tesiri fevkalâdedir.
kapı oldukça derin sivri kemerli bir tâkın Mimârî târihimizdeki mevkii ise müs-
içinde, istalâktitli yastıklara oturan ikinci tesnâdır. Çünkü bir cihetten, yüksek du­
bir kemerin altmdadır . Asıl kitabe bura­ varlarla mahdut murabbaî büyük bir
dadır, (Resim 5, 6). Bu medhalden başka sathı yalnız dört ayağa müstenid merkezî
sağ ve sol iki kapı ve bunlardan cenupta- kubbeyle örtmek imkânlarını aramada
kinin üstünde ikinci bir kitabe vardır. ilk merhaleyi teşkil etmekte, diğer taraf­
tan nisbetleri, pencere ve kapıların cep­
Bina kâmilen büyük kesme taşlardan
helere yerleştirme tarzı yeni bir üslû­
yapılmıştır; taşı Edirne âbidelerini bes-
bun safahatını meydana koymaktadır,
liyen Kartaltepe köfekisidir. Duvarlar
înşâ târihi olan 823 H. (1420 M.) de atı­
iki metre kalınlığındadır. Alt sn-a pencere­
lan bu adımların izi üzerinde zihin yoru­
ler geniş silmeli çerçeveler ortasında olup
larak, ma'şerî vicdanın derinliklerine sin­
kemerleri mütenevvi şekiller arzeder. Ba­
dirilerek bir müddet tefekkür ve mütalâa
zısı renkli düz taşlardan (Resim 8), ba­
edilmiş, bir taraftan alışılan şekle uygun,
zısı dalgah çubuklardan (Resim 9), mü-
tûlânî mihver üstünde çift kubbeli B u r s a
tenavib kabartma ve çökertmelerden mü­
ve Edirne Muradiye'leri 828 H .
rekkeptir, (Resim 10). Cenub hal keme­
(1425 M.) ve 838 H. (1434 M.) de yapıl­
ri zikzak kabartmalarla tezyin edil­
miş, (Resim 7) şimaldeki düz bırakılmış­ mış ve ancak yirmi sene sonra bu cami'in
tır, (Resim 11).Esas kapı kemeri de kabart­ tesiri Ü ç şerefeli'de geniş mikyasta
ma bir sıra yaprak motifi ile müzeyyendir, görülmüş ve bu inşa tarzı kırk sene sonra
(Resim 5). Pencere sövelerinin çoğu düz Fatih Cami'inin yirmi altı metrelik
mermer olduğu halde bir kaçı yaprak büyük kubbesine müncer olmuştur.
sırasiylc süslüdür, (Resim 9) ^. Bu tez­ Kitabeler:
yinat Bursa ve i z n i k Cami'lerini hatır­ Kıble duvarı üzerindeki arapça bü­
latmaktadır. Diğer taş işçilikleri muasırı yük kitâbede 2.00 x 0,75 eb'adında ve
E d i r n e E s k i C a m i ' i ile bir müşabehet
kabartma stilize yapraklarla müzeyyen bir
gösterir. İkinci sıra pencereler düz sivri
çerçeve içinde olup üç satır üstüne girift
kemerlidir.
sülüs celisi ile yazılmıştır. Yazı kötüdür;
Cenub medhaU düz ayak olduğu hal­ kelimelerin ve harflerin hakları verilme­
de (Resim 4), şimaldekine altı, esas kapı­ miş ve üçüncü satıra çok yazı kaldığın­
ya onbir basamakla çıkılır. Yalnız, cami' dan o kısım büsbütün sıkışık düşmüştür.
önüne sonradan yapılan dükkânlara yer Metin şudur, (Resim 6):

' Kendi makinemizde film kalmadığmdan


arkadaşımızda mahdut miktardaki film ile iktifa­ jjp ^11 üliU: 1 j oliîLJI
ya mecbur olduk. Bu yüzden hepsinin resmini
alamadık.
D t M l T O K A ' D A ÇELEBt S U L T A N M E H M E D CAMİ'İ »5

Zira müteakip kitâbe, 824 H . yi göster­


mektedir, ki bu da hitam senesi olmalıdır.
İkinci kitâbe cenub yan kapısında 0-
lup takriben 80 x 65 eb'adında üç satır
üstüne A r a p ç a d ı r ; yazısı diğerinden
^\ i\y ir} -^.^>. C/J - daha kötü ve girifttir, (Resim 7).

İİO^I j üL^N' ( ? ) ^ v l ü U ( ? ) L
j (bir kelime okunamadı) \SJ:İaJJ^\Aİ\

J Âî U U' o i j - ^
1. Emere bi-imârcti hâz'el Mescid-cl
mubâreki ve'l ma'bedi'l - mükerremi cs- j U c i l 4Jl5^1 CJCJ XJ^J JİJ J
Sultânü'l-A'zamü ve'l-Hâkânü'l muaz-
zamü el-müeyycdü min'es-semâi bi'd-dev-
Icti'l-bâhire el-muzafferu alâ'
2. El-a'dâi bi's-saltanati'l-kâhire zıl-
l'u-Llâhi f i l aradın giyâsü'd-devletü 1. Ed-dâiyyü'l-fakir ez'afu ibâd'u-L-
vc'd-dünya ve'd-din muizzu'l-Islâmi ve'l- lâhi Seyyid Aliyyü'l-Kâdi bi Dimetoka
mille es-Sultan ibni's-Sultan Ebü' (bir kelime okunamadı) ve abdü'z-zaif
Togan bin Abdullah
3. 1-Feth Muhammcd ibni Bâyczid
ibni Murad ibni Orhan ibni Osman 2. Eş-şehîrü'l-Cash'lı aslah'a-Llâhu-
şanehumâ ve sâneha (?) ve kad ferega
karcn'a-Llâhü fi'd-dünya bi'l-kabûli a'mâ-
ve şeyyede binâyete erkânihû iftihar'
lehü fi'n-neyli'l-ccr ve bâ (?) inayeti
3. ü'l-mühendisîn v'ihtiyarü f'(?)i'l-
muhtemm (?) ü'l-ihsân ve imdâdii'l-
muâmirîn el-üstazü'l-mahiru fi's-san'atihî
harem (?) fi'ş-şchri rebiü'l-ûlâ senctc
İvaz bin Bâyezid erbaa işrine semanemi-
selâsin işrine semancmielin.
etin.
Son satırda ilwUl) den (^C^A^^İi) Bu kitabeden, yapılması 823 H . (1420
ibaresine kadar olan kısımdan pek mânâ M.) târihinde Pâdişâh tarafından emrolu-
çıkmıyor. Duaya ait olan • bu kısmı ge­ nan cami inşaatına memuriyeti icabı ola­
çersek birinci kitâbedcn cami'in 823 H. rak Dimetoka k a d ı s ı S e y y i d A l i
(1420 M.) de Ç e l e b i Sultan Mchmcd Efendi tarafından malzeme tcdarük ve
tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. Bu tâ­ nezâret edildiği,Caslıh T o ğ a n Beyin bi­
rih herhalde başlama senesi olsa gerektir. na cmîni, i/ti/ıarü'l-mü/ıendisûı.. ve'l-muamirin
İ v a z bin B â y e z i d ' i n ' mi'mar bulundu­
ğu anlaşılıyor. K a d ı Seyyid A l i Efendi
•* Riyaz-ı Betde-i Edime de bu kitabe şöyle
ve T o ğ a n Beyin hüviyetlerinin tesbitine
deıcolunmuştur.:
imkân bulunamadıktan başka, C a s h ' -
•ij*^ı jo&W :^U\ iS^jiı } t|f.n^' Ji-JU o^\i-\ 3 nın nei'esi olduğu anlaşılamamaktadır^.

>>.ı y\ ûU.l_)ı cr> ^UVi cu... 3 r ^ ^ ' * T o ğ a n bin Abdullah'ın hüviyeti


j cJî JjljT'.-' • • • Olc^c o-.l 6liJJ< ı>. ı>. J,_>.t hakkında tereddüde düşülmekle beraber, P a ş a
ATr Vt Vt" j ü'.^ic Ali Beye Çelebi Sultan M eh mod
Bizim \erdiğimiz metinle farkı birinci satn- tarafından verilen temliknâmeye {Belleten, I I I ,
da ( (.^aı) yerine ( J.y.tı ), ), ( "JJJİI J ) ve O. , 391. S, Levha C) şahid olarak imza eden
bir elif noksanı. ikincide ( <JU j f>UVt j^), T o g a n b i n A b d ul 1 a h ile aynı şahıs ol­
yerine ( f\i'i\i.~^ 3 ) , üçüncüde iki tane ması ve aynı vesikada imzası meycud Ç a ş n i g î r
(Cr.ı) nm (>>. ) şeklinde yazılması gibi tchalüfler E l v a n B e y gibi ricâl ile hem mertebe bir
i'c Osman'dan sonra yirmi kelimelik noksandır. zat bulunduğu akla gelmektedir. Kezâlik A m a s ­
Tekrar yapılan tetkike nazaran bizim metni­ ya'da Bayezid Paşa Cami'inin kapı
mizin hakikate daha yakm oldvığu anlaşılmak­ kemerinde yazılı vakfiyede ismi okunan mi'mar
tadır. İkinci kitabe kaydedilmemiştir. Toğan bin A b d u l l a h olması (Uzun-
ı6 E K R E M H A K K I AYVERDÎ

Ancak mi'mar olan i v a z bin B â y e z i d Paşa bulunması ve Edirne'nin yanı ba­


Y e ş i l C a m i ve T ü r b e n i n de mi'man şındaki mevkii hasebiyle korunması için
olan İ v a z Paşa bin A h î B â y e z i d harekete geçmeyi icap ettirecek derecede
olup Bursa'da medfundur. Bu kitabede mühimdir. Açılan davaya rağmen Türk
nazar-ı dikkati celbeden cihet Paşa'ya cemaatine teslim olunmayan âbideyi baş­
"Mühendis" ünvanmm izafe edilmesi ve ka vasıtalarla kurtarmak, korumak ve
mâhir üstad ve imârcı olarak tavsif edilme­ ihya etmek lâzım gelmektedir. Kasaba ev­
sidir. Tahminimizce mühendis tâbiri velce tamamen T ü r k iken şimdi hicrete
ilk defa burada kullanılmıştır. Biz şahsan müheyya 19 âileden ibaret kalmış bir ce­
daha evvellere aid olanına rastlamadık. maatin zayıf omuzları bu muazzam yükü
tvaz Paşa'nın bundan başka eseri çekemez. Diğer 160 âileyi saymıyoruz,
var mıdır? Şimdilik bir şey söylenemez. zira onlar kuvvet değil bir zaaf teşkil
Fakat bu ibda'iyle her cihetten mühim etmekte, nitekim arpa anbarı olarak za­
ba'zı hal tarzları ortaya koyarak bünyevî hire nezâretine bırakma keyfiyetinin de
mi'mâri târihinde pek şerefli bir yer ka­ müsebbibleri bulunmaktadırlar.
zandığı muhakkaktır. Biz alarm işareti veriyoruz." Onun
* içindir ki, bu ilk etüdü biraz noksan oldu­
Yukarıda arzettiğimiz hususiyetleri ğunu bilmekle beraber sunmakta tereddüt
ve tesirleri vaki olmasa bile bu cami mü­ etmedik. Alâkalı makamlardan çareleri­
cerret olarak nisbetleri, güzelliği, azameti nin bir an evvel düşünülüp harekete geçil­
mi'marınm Yeşil Cami ibdakârı İvaz mesini bekleriz.

çarşıhpğlu İsmail Hakkı KilâbtUr, mülâyim gelmektedir. Belki bu mesâi iştiraki


Istanbul, 1927, 113. S. G a b r i e l , Monumtıtis müstakbeldeki hassa mi'marlan ve ser-mi'mâ-
Turcs d'Anatolie, T . a, Paris 1934, 30 S.) muhte­ rân-ı hassahk rütbelerinin ilk tatbikatıdır. Ancak
meldir. Bu taşa mahkûk vakfiyenin okunması her iki isimde de D i m e t o k a ' d a k i T o ğ a n
biraz şüpheli olmakla beraber, bir vezire mi'mar- A ğ a n ı n memleketi olan (Cash) dan bahscdil-
lık eden zatın, pâdişâhın mi'man olan İ v a z memesidir ki bizi bunlar üzerinde karar vermek­
P a ş a yanında binâ eminliği yapması da akla ten alakoymaktadır.
E. H. Ayverdi

Res. I — Dimctoka Kasabasının Meriç tarafından görünüşü.

a — Dimeloka Çelebi Sultan Mehmed Cami'inin cenub cebhesinden umumî görünüşü.

Vohflar DngUİ III.


Dimctoka Çelebi Sultan Mehmcd Cai Res. 7 — Dimctoka Çelebi Sultan Mehmed cami'i, ccnub kapısındaki
ccbhesindcki esas kapısı tafsilâtı. ^ ikinci kitabe.
ha

mmm
S.
.... (

mm m»0 ftp 1.1»

Rcs. 6 - Dimctoka Çelebi Sultan Mehmed cami'i. esas kap.daki birinci kitâbe.
Res. 8 — Uimetoka Çelebi Sulun Mchmed Cami'i şark cebhesi. Res. 9 — Dimetoka Çelebi Sultan Mchmed Cami'i pencere tafsilâtı.
- 1 1
•—

• 1.

Ros. 10 — Dimaioka Çelebi Sultan .Vlehmed Cami'i pencere tafsilâtı R« s. 11 — Dımetoka Çelebi Sultan Mehmccl Cami'i şimal t eblıcsi.
KİTABELERDE (EBGED) HESABININ ROLÜ
SALÂHADDiN ELKER
Başvekâlet Arşiy Umum Müdür
Muavinliğinden emekli

Bilindiği gibi, eslâfımızm vaktiyle Şairler bu manzumelere TARİH ve


hâkimiyeti altmda bulunan milyonlarca kendilerine de M Ü V E R R İ H adım ver­
kilometre karelik arazinin her tara- mişler 1 ve bu ünvanlardan bilhassa ilki
hnda gerek dinî veya ilmî gayelerle, herkes tarafından da benimsenmiştir. Za­
gerek doğrudan doğruya sosyal yardım ten bu gibi manzum tarihler Osmanlı
maksadı ve yüksek bir medeniyet ve imar- Türkleri arasında çok rağbete mazhar ol­
cılık duygusiyle vakıf ve tesis ettikleri tür­ duğundan müverrih-şairler, hemen her
lü çeşit hayır mebanisi üzerlerindeki vesileden, her hâdiseden istifade ederek
kitâbeler, bu tesislerin kimler tarafından sayısız tarihler yazmışlardır
hangi tarihte, neden dolayı ve ne gibi Fakat müverrih-şairlerin her çeşit
şartlar altında vücude getirilmiş olduklarım hâdiseden istifadeyle tarih nazmetmeleri
öğretmek bakımından çok önemli birer muhataplarının gözüne girmek ^ veya
vesikadır. sadece câize (a_/1>-) koparmak gibi
En büyük kısmı manzum olan bu sebeplerden ileri gelmiş olsa bile, hâdise­
gibi kitâbclerin arasında meşhur şairleri­ lerin rakam yerine kâim olmak üzere
miz tarafından , bir takım san'at incelik­ lâfız, kelime, cümle veya mevzûn kelâm
leriyle, çok güzel nazmedilmiş ve ma'ruf halinde tesbit ve ifadesi takdirinde ha­
hattatlarımız tarafından da pek nefis fızada daha kuvvetle yerleştiği de tecrü­
yazılarla yazılmış olanları bu manzu­ beyle sabittir*.
melerin yukarda temas ettiğimiz öne­ 1 E y Siırûrî bir müverriiı pâdişâh-ı asriçün.
mine edebî ve bediî bakımdan da ayn bir Yazmamış böyle iki târihi bcyt-i ahsene.
kıymet kattığı ve E B C E D hesabiyle bun­ ( S Ü R U R Î divanından)
Yâd idiip zâtin müverrihler nasıl olmaz melûl?
lar arasında sıkı bir münasebet ve kay­
(FA'rİN divanından)
naşma olduğu söylenebilir. Sırf bu key­ Söylcsiin teşrifine târih-i bâlâ şâirân.
fiyete dayanılarak E B G E D hesabını mün­ (KŞREF PAŞA divanından)
hasıran Ş l l R san'atma bağlamanın asla 2 .SÜRURÎ'nin topladığı vc A H M E T C E V ­
kabil olamıyacağı da başkaca doğrudur. D E T PAŞA'nm 1299 I I . (lüüı M.) yılında Suıurî
Mecmuası adı altında bastırdığı antolojide iki yüz
Zira E B C E D hesaplı kitâbelerin tarih ve
küsur şair tarafından nazmedilmiş olan iki binden
kronoloji bakınundan ilmî etüdlerde Y A R ­ fazla tarih mısra'ı mevcuttur. Aralarında çok gü­
D I M C I BÎLGt haysiyetiyle oynadığı rol zel vc sanatkârane, pek zarif vc mizahî olanları da
sanayi-i edebiyyeden bir şubeye bağlı bulunan bu tarihler, şairlerin ne kadar çeşitli,
olmaktan doğan mücerret değeri dışında hattâ ne kadar acaip vesilelerden faydalanmış ol­
dukları hakkında bize fikir verir.
ona ayn bir hüviyet vermekle beraber,
3 Vak'a-nüvis LÛTFİ E F E N D İ , İran hü-
zaten daha aşağıda bir az temas ve işa­ kümdarlarmdan F E T H ALİ ŞAH'ın vefatına
ret edileceği üzere E B C E D hesabı, edebi­ dair nazmettiği bir tarih mısra'mm ne suretle
yat sahasının büsbütün haricinde daha bir- "feyz-ü nf'atine mukaddime-i mes'üde" teşkil ettiğini
tabm ilimlerde de çok esaslı mevki sahibi­ bilhassa anlatır. (Bk. Lûlfi Tarihi, IV/164).
4 Bu kanaat, Solakzade tarihinde şu beyit ile
dir. İşte bundan dolayıdır ki, E B C E D izhar ediliyor:
hesabının münhasıran edebiyat zaviye­ Olatâ herkesin hatır- nişanı cümleten târih.
sinden mütalâasına imkân yoktur. Gele her söz ki nazma, vardur anun hıfz imkânı.
*** (Fihrist-i Şahan manzumesinden).
ı8 SALAHADDÎN E L K E R

Bundan dolayıdır ki, meselâ şair divanla- muamma ve lugaz (bilmece) usulü­
nnda, vefeyatnâmeler ve sair biyograf- ne göre, "vaz'idüb şakJc-i kalem" ibare­
yalarda, tarih kitaplannda ve nihayet şe­ siyle bize bildiriyor. Bu ibareden bir sayı
hirlerde ve kırlarda yollarımızın üstün­ ilâve edileceğini nasıl anlaşıldığını ise,
deki çeşitü "mebâm^hafnjyt" vc"dkdrdt-t ilerde TA'MÎYE bahâ üzerinde çabşma-
vakfyye" üzerlerinde mevzun veya men- lannuz sırasında göreceğiz.
sûr lâfiz, terkip ve ibareler halinde sayı­ ÎŞte vakıf meseleleriyle ilgili tarih
sız tarihlere rastlamaktayız. kitâbelerini tetkika merak sardıran yeni
Ancak bu gibi tarihlerde, çok defa amatörler arasında E B C E D hesabımn hu­
görüldüğü gibi, hâdise yıh aynca rakam­ susiyetleri hakkında yeter derecede bilgi
la da gösterilmiş ise, yahut mevcut ra­ edinmeye vakit ve finat bulamamış olan­
kamlarda tereddüt uyandıran bir cihet lar varsa, kendilerine nâçiz bir hizmette
varsa böyle hallerde tarih mısraım terkip bulunmak emeUyle bu mevzuun ana hat-
eden harflerin E B C E D hesabı ile nasıl he­ lannı aşağıda gözden geçirmeye çalışa­
saplanacağım veya nasıl kontrol edilece­ cağız.
ğini ve bu ameliyeler sırasında gözönün- ***
de tutulması gereken ve her zaman pek E B C E D H E S A B I . - Bu gün dahi
de basit olmıyan bazı hususiyetlerin Museviler tarafindan kullanılmakta olan
nelerden ibaret olduğunu bilmek lâzımdır. İbranî alftbesinin harf sırasına göre di­
Meselâ eski Sadr-ı âzamlaıdan MORALİ zilmiş olup hemen de aym telâffuzu,
HASAN PAŞA'nm ANTAKYA'da te'sis hattâ az çok farkla aym şekilleri, muhafa­
ettiği vakıflara dair NABl'nin divamndan za eden Arap harflerinden her birine,
aldığımız şu tarihte: yine İbranî alfâbesindc olduğu gibi, bi­
Asaf-i devran Hasan paşa-yi 'âll-men- rer adet faymcti verilmek suretiyle'
zilet E B C E D HESABI denilen sistem meydana
Kim odur Şâhcnşeh-i dehrin vezlr-i gelmiştir. Şu fark ile ki Araplar, ancak
ekremi. goo rakamına kadar varan îbrânî alfâ-
Etti ihya râh-ı BcytuUâhMa bu vakfi besinin sonundaki beş harf varyantını
kim, atarak yerine dillerinin telâfiîız ihtiyacına
Dcf'oia havf, ola hüccâcm tarik-ı eş­ göre yeniden harf şekli (revâdif) ilâve et­
lemi. mişler, ve böylece 1000 rakamını da gös­
F I sebll-iUâh idüb hayrata niyyet, teren müstakil bir harf daha hasıl olmuştur.
eyledi, İşte böylece Arap harfleriyle vücude gelen
Bczl-i mâliyle bu âsâr-ı cezH-i a'zamî. EBCED alfâbesi, her harfin sayı kıymctiy-
Câmi'ü hısn ü imâret, mekteb ü ham- Ic birlikte, aşağıda gösterildi •:
mâm idüb.
Eyledi terdb, râh-ı Hacc içün, her elze­
mi. 12 3 4 5 6 7 8 9 10
Vaz'idüb şakk-i kalem, Nâbî dedi
târihini:
80 30 40 50 60 70 80 90 ICO
Eylesün Allah kabûl evkaf-ı sadr-ı ek­
5 Harflere sayı ktymeti verilmesi usûlü,
remi.
Yunah aUilbesinde de vardır. Bazı işaretleri de
ihtiva etmesinden dolayı Arap ve İbrani sistemin­
den ayrılmış olan bu aU&be, yanlarmda sayı kıy­
U15 metleriyle birlikte ansiklopedik neşriyatta münderiç
Vakfin te'sisi yıh, rakamla, 1115 ola­ bulunduğu gibi, sahifeleri rakam yerine rakam
rak gösterildiği halde, tarih mısraındaki kıymetini haiz harflerle numaralanmış ve hayli
harflerin adedi hesaplandığı zaman bir eskiden basılmış eksik ve oldukça harap yunanca
bir eser Başvekâlet Arşiv U m . M ü d ü r l ü ğ ü
sayı eksik olduğu, yani mısra harfleri­
kütüphanesinde de mevcuttur.
nin 1114 tuttuğu görülür. NABl dahi 6 EBCED alfîlbesinin harf sırası, aslında,
arada görülen bu bir senelik farkın aynca sağdan sola doğrudur, binaenaleyh buradaki ter­
ilâve edileceğini, TA'MÎYE adı verilen tibin aksinedir.
KİTABELERDE (EBGED) HESABININ ROLÜ '9

j J. <t, ^ i ^ ^ ^ hesabma H E S A B - I GÜMMEL veya


GÜMEL de demldiği gibi EBÎGAD,
200 300 400 500 600 700 800 900 1000
E B U G A D nev'inden az çok farkh isimler
Yukarda alüLbede bulunmayan (Tve t ) de verilmiştir.
gibi) şekillerin sayı değerleri, üpkıelif har­ Bundan başka , hanlerden teşkil edi­
len kelimeler etrafinda bir takım e&a-
fi gibi (1) dir.Yine ( « y V ) ve
nevî rivayetler kurulmuşj hattâ yukarda
kelimeleriyle ( > i ' « a ^ ı ^ U . t^jjL) kaydettiğimiz sayı-harf eşitliğinden ayn
ve biri A F R l K A ' y a mahsus dört muh­
gibi tertiplerdeki H E M Z E ( • ) d a h i ( ı ) telif E B G E D sistemi daha ihdas edilerek
hesap olımur. bu sistemler, içinden çıkılması cidden
Bundan başka eskiden tûılçeyi arap güç bir takım (Ulûm-ı hafiyye), (Esrâr-ı
harfleriyle yazarken kullandıgunız, sağır huritf), (Havas), v. s, bilgilere s ı b sıkıya
kef demlen ve (fi) sesi veren ( 5 ) ile, fers- bağlanmıştır *.
çada (g) sed veren ve kâf-ı fersî denilen ***
( i T ) harfi dahi (ao) sayılır. Keza,(«y.<_^) Mevzuumuzu yanm yamalak göz­
den geçinmiş olmamak için bu konu ile
_ ^ ) ve ( j _ j ) harfleri arasmda sayı­
i^ili bulunan hususlara müteallik olarak
ca eşitlik vardır. ( ) gibi kelimelerin teması zaruri gördüğümüz yukardaki kı­
son harfi (400) sayılır. sa düşüncelerden sonra, şimdi artık E B ­
G E D hesabiyle tarih tanzimi meselesine
**• geçiyoruz :
Ancak MAGRİB (Afrika) beldelerin­
de kullanıhnakta olan E B G E D alf&besin- T A R İ H NEVİLERİ. - Müvcrrih-şa-
deld harflerin sırası, sayı kıymetleri, v.s. irin edebî kudreti ve aruz vezninin im-
yukarda kaydettiğimiz âstemden büsbü­ kâm nisbetinde bir hâdisenin mahiyetini ve
tün ayndır bilhassa vukua geldiği HİGRÎ SENEYİ
**» manzum olarak gösteren TARİH, başbca
İmdi, bahis mevzuumuz olan alfâ-. şu üç nev'e ayrılır:
benin ilk dört harfinden terkip edilen 1 - Tam;
E B G E D (Abcad) kelimed bu sisteme de 2 - Mu'cem;
alem olmuştur*. Bununla beraber E B G E D 3 - Mühmel.
Eğer tarih nusraım teşkil eden BÜ­
' tim-i Halim. MvkaMimtn'tön AHMET T Ü N HARFLERİN ebced alfâbesindeki
C E V D E T PAŞA tarafindan terceme edilmiş olan sayı kıymetleri hesaba katıhrsa, bu türlü
kısmınm 175 n d aahifesinde. Bilhassa İBN-i HAL­
tarihlere {Tam) denir.
DUN*un TnAltısgarb iarikiıd türkçeye çeviren
MEHEMMET NEHİCÜDDİN Efendi tarafin­
dan bu matbu' eserin 21 nd sahifesindeki istitra- fin (A Dictionary of IsUm) unvanlı eserindeki
dmda , AFRlKA'da kullanılan EBCED alf&besi (zazigh) ve. halen memleketimizde Türkler için
hakkında kıymetli izahat vardır. nefredilmdcte olan İslâm ofuiklt^edisi'ndc, yabancı
* Alf&benîn diğer harfleri de guruplaştın- aslından «ynea, alınmakla iktifa edilmiş olan
larak kelimder haline getirilmijtir. Bu kelimde- (zazag) telâffiızlarmda görüyoruz.
rin vaktiyle memldLetimizde (ebced, hevvez, hutti, * Astronomi, astroloji, simya, aisun, vefk
kdemen, sa'&s, karafet, sehhaz, dazıgılen) suretin­ (j^i) ilh, Sh.. gibi sahalarla ilgili bulunan, hattâ
de teUffiiz ve ifiule edildiğini, hatta sonuna bir de Museviliğin (Kabbala) denilen mistisizm ve gnos-
(fe-tebardcÂllahü ahsenü'l-balikin) ibaresinin ilâ­ tisizm sistemi Ue de, anâsır v.s. bahislerde, bazı
ve olunduğunu, aramızdaki yaşlılar çok iyi hatır- benzerlikleri görülen bu mes'dder hakkında az
larkr. I<ntddm dokt<nr M. RÜŞDÜ BEY'in 1374 çok fikir peydası için Erzurumlu meşhur İBRA^
H. (1857 M.) de bastırdığı NMeta'l-etfâl isimU HİM HAKKI'nm (Ma'rifetnâme) sine, İbn-i Hal-^
orijinal ve kıymetli alf&be kitabmda da böylece dun Mukaddimesi'mn C E V D E T PAŞA tarafindan
dercedilmiştir. Ancak yukardaki kelimderden terceme edilmiş kısmına, RtFAT eGsndinin
sonuncusunu Osmanlı-Türkleri (dazıg) telâfiiız gat-% tarilayye ve coğrafiyo») sine, ŞÜKRÜ BEY'in
ettikleri halde başka milletlerin bu kelimeyi (SMû-yi mûkenem) ine... Kabbala (Cabbalah,
tdâ£fiız hususunda aynidıklanm, meselâ, (THO­ Cabbak) için de garp diUerindeki ansiklopedik
MAS P A T R I C K HUGHES) nammdaki müdU- neşriyata müracaat olunması.
SALÂHADDİN E L K E R
20

Eğer yalnız N O K T A L I H A R F L E ­ kipler de kullandıklarından daha yukar­


RİN sayı kıymetleri nazar-ı hesaba alı­ da bilmünasebe bahsetmiştik.
nırsa böyle tarihe Mu'cem adı verilir'". Tarihin nevini ta'yin ve ona göre
Bilâkis yalnız NOKTASIZ HARF­ hâdise yılını hesaplıyabilmek için bilin­
L E R hesaplanacaksa, o vakit tarih M ü h ­ mesi zaruri olan bu müteradiflerden baş-
hcalarını aşağıda gösteriyoruz:
mel olur
Şair aruz veznine uymak zaruretin­ ı . - Mu'cem tarihlerde harflerin nok­
den dolayı, tam, mu'cem ve müh­ taları, şairlerce Her nedense, kuyumculukta
mel tâbirlerini kullanamadığı veya bu işlenen kıymetli taşlara ve bazan da gök­
zaruret dışında biraz da edebî sanat yüzünde parıldayan yıldızlara benzetil-
gösterişine kapıldığı zaman, adı geçen tâ­ diği için bu teşbUhlerden mu'cem tarih he­
birlerin yerine bir takım mürâdifler- sabına doğan müteradif tâbirler aşağıdaki
den istifade eder. Bir de bu üç umumî misallerde parantez içinde görülmekte­
taksimin yanı sıra Ta'miyeli tarih, dir:
v.s. gibi bazı neviler daha mevcuttur. ZİVER- PAŞA: {Cevher-i târihime)
Bütün bunlara ileride ayrıca temas edi­ su verdi, Zîver, feyz-i cûd.
lecektir. T R A B Z O N L U E . HİLMİ: Bu mısra
*** {cevherin târîhdir), bakilere bakma.
Müverrih tam, mu'cem, m ü h m e l EŞREF PAŞA: Dedi târih-i {cevher-
nevilerinden hangisini kullanmış ise, key­ dârını) tebşir edüp hâmem.
fiyeti manzumesinin son makta beytin­ Keza : [Cevahirle] müzeyyen eyledim
de veya daha evvelki beytinde haber ver­ mısbâh-ı târihin.
mesi usul icâbıdır. Meselâ: İZZET M O L L A : İki târih-i [mü­
EŞREF PAŞA: Dedim hitâmına tâ- cevher] eyledim, İzzet ayan.
rih-i tam ey Eşref! FATİN: Kilk-i [gevherdâr] ile târihini
FATÎN: Harf-i mühmelle dedim tâ- yazdı Fatin.
rih-i garrâsın, Fatin! SENİH: Âb-ı [gevher] oldu bu târlh-
SENÎH: Târih-i mu'cemiyle temenni de câri Senih..
eder Senih. EŞREF PAŞA: Nola târihim. Eşref,
SÜRURÎ: Mu'cem-ü mühmel, Sü- olsa [gevher-pâf-ı] teşrifat.
Keza: Nidâ-yı bülbül-i tab'ımdır.
rurî, yaz iki târîh-i tâm.
Eşref, [gevherin] târih.
mısralarında olduğu gibi.
Keza: Bu târih, Eşrefâ, [ıkd-igüherdir].
Şayet tarih nevilerinden hiç birisi
SENİH: Katra-i eşk olsa lâyık [nokta]
tasrih edilmemiş ise, tarihin (tam) ol­
târihe Senih.
duğu anlaşılır: KEÇECtZÂDE İZZET
İZZET M O L L A : [Nokta-i] târîh-i
MOLLA'dan aldığımız şu misalde görül­
İzzet dâne olsun düşmene.
düğü gibi:
NEDİM: Dedi [menkût] ile târih-i it-
Bâ emr-i Hâkân-i cihan târîh yaz. mâmın, Nedim, anın.
İzzet, heman, NABÎ: [Menküta hurûf) ile târih edip
Bu camii Mahmud Han vakfından dedi.
âbâd eyledi.
BURSALI İFFET: İffetâ [dürdâne]
1234
târih söyledim ta'mirine.
MÜRÂDÎF TÂ'BİRLER.- Şair- FATİN: Misâl-i [dürr-iyektadır], Fa­
müverrihlerin çeşitli sebeplerden dolayı tin, târih-i tevcihi.
tam, mu'cem ve mühmel tâbirleri EŞREF PAŞA: Rîşte-i sulha iki tâ­
yerine bir takım mürâdif kelime ve ter- rîh çektim, Eşrefâ,
Dâne-i üsrüb bulup mânend-i
10 ye XI Noktalı harflere mu'cem ( ^ ' ) ve
[dürr-i ferîd).
noktasız harflere de mühmel (,y^) deniliyor.
M u ' c e m tarihe Gevher î tarih denildiği gibi, İZZET M O L L A : Hurûf-i [dâne-dâ-
M ü h m e l tarihe de Sâde tarih denilir. nndan) hesâbettim bu târihi.
K I T A B E L E R D E (EBCED) HESABıNıN R O L Ü 21

ŞÜKRÎ " : (Tarsra ) seza, Şükrî, makta' beytinde ( t â r i h - i tam) terki­


bu târîh-i selis. binin mevcudiyet ve sarahatine rağmen,
İZZET M O L L A : Gılâfında yazıl­ {mu'cem tarih) olduğu (cevher-i bahr-i remel­
sın [hurde-i yâkûtile) târîh. dir) ibaresinden anlaşıhyor Filhakika
B U R S A L I ÎFFET: Geldi bir beyt-i mısra'ın yalnız noktalı harfleri hesaplan­
{süreyyâ-rütbet)-n [gevher-nazir). dığı taktirde altındaki (1236) rakamı çı­
AYNÎ: Seza [ıkd-ı Süreyya) dense bu kar. Şair {tarih-i tam) terkibini, vezin
târihime. Aynî. doldurmak, aynı zamanda edebî san'at
Keza: {Süreyya) reşkeder târih-i {en- göstermek arzusiyle kullanmış olmalı. Ni­
cüm-tab'ına), Aynî. tekim SÜRURÎ'nin şu:
FATÎN: Mâh olur dildâde bu tâ- Mu'cem-ü mühmel, Sürurî, yaz iki
rlh-i {eruüm-dânna). târih-i tam.
EŞREF PAŞA: {llm-i nücüm) ile he- mısra'ı da böyledir.
sâb ettim bu târih, Eşrefâ. T A ' M I Y E L I TARİHLER.- Bir
B U R S A L I ÎFFET: Târih-i blmisâli mısra içindeki harflerin sayı yekûnu vak'a
nazmoldu çün (le'âli). yılını tamamı tamamına gösteremezse
2. - Mühmel tarihlerde kullamlan mü­ yani sayı eksik veya fazla olursa, bu farkı
teradiflere dair misaller: gidermek için ta'miyeye müracaat
F A Z I L - I E N D E R U N Î : Söyledim tâ­ olunur. Ta'miye bir nevi muamma,
rihini, Fâzıl, [hurûf-i sâde) den. bir nevi bilmece mahiyetindedir ve mev-
N E D Î M : Beyan etti Nedîmâ {gayr-i zuumuzun oldukça önemli bir şubesidir.
menküt) ile târihin. Bir tarih mısraımn hâdise yıhnı ar-
T R A B Z O N L U E . H l L M l : Beyt-i üksız, eksiksiz gösterememesi pek de mak­
atînin {huruf-i bî-nukütiyle) dahi. bul sayılamıyacağmdan şair-müverrihler,
3. - Tarihin tam olduğunu ifade etmek herhalde suruz veznine uymak mecburi­
üzere dahi, aşağıda görülen neviden bazı yetinden ileri gelen bu gibi kusurlu mıs-
müteradif tabirlere Taşlanmaktadır: ralarda tarh veya ilâve edilecek sayı far­
S Ü R U R Î : Ey Sürurî yaz iki târîh kım bildirirken, işi mümkün olduğu ka­
{bi-naks-u ziyöd). dar meharetli bir bilmece haline dökerek,
Keza: {Girdi her harf i hisâba) beytimin. mevcut kusuru edebî san'atle telâfiye kal­
SENİH: Her nusra'ı {târih-i tamamın) kışır. Fakat san'at göstereyim derken çö­
eder i'lân. zülmesi çok güç ve yorucu ta'miyeler
*** yapması da doğru olmsız.
Velhasıl müverrih yukarda gözden Şimdi bazı misaller ve tahliller yar-
geçirdiğimiz bazı muayyen tâbirleri kul­ dımiyle t a'mi yenin esasları hakkında
lanmak suretiyle, tarih nusraınm bütün umumî bir fikir edinmeye çalışacağız:
harflerini mi yoksa noktah veyahut nok­ I. - E K S I K S A Y I N I N T A M A M ­
tasız harflerini mi hesaplayacağımızı bize
LANMASI.
bildirecekse de, bu tâbirlerin kullamhş
Daha yukarda, NABÎ divamndan al­
tarzına dikkat edilmezse vehleten şaşır­
mış olduğumuz şu makta beytinden:
mak de mümkindir. Meselâ KEÇECİ
ZÂDE I Z Z E T MOLLA'nın divanından, Vaz'edip şakk-i kalem, NâbI dedi
hâdise yıbm gösteren rakamlarla birlikte târihini
aldığımız şu: (Eylesün Allah kabûl evkaf-ı sadr-ı
Gevher-i bahr-i remeldir, Izzetâ, ekremi.)
târih-i tam.
Kıldı câmi mescidi Tersanede Mah-
1115
mud Hân.
" Bilindiği gibi, aruz vezninin muhtelif
ölçü guruplanna (bahir) adı verilir. (Remel bahri)
1236 bu ölçülerden biri ve bahis konumuz olan tari­
Sahba-yı mükerrem müellifi. hin de veznidir.
22 SALÂHATTİN E L K E R

bahsederken tarilı mısra'ımn yekûnu Kcza: Hilmi gelip Yediler târihin


(1114) tuttuğunu, halbuki beytin altın­ ettiler yâd . (7 ilâve)
da (1115) gösterilmiş okluğunu, aradaki Koza: Bir gelir, Hilmi, hayâle böyle
sayı farkının ta'miye ile kapatıldığını târih-i nefis. (ı ilâve)
yazmıştık. Yani, vaktiyle kullanılmakta Keza: Dedi Hilmi kulu bir şevk ile
olan kamış kalemlerin uçları tıpkı bugünün târih-i ra'nâsın. (ı ilâve)
çeUk kalem uçları gibi şakkedilmiş (ya­ Vak'a-nüvis SAMi: Olıcak galtide-ser
rık) olurdu. îşte bu yarığı (ı) adedine a'dâ," dedim târihini. (5 ilâve)
benzeten NABÎ bu sayının ilâve (vaz') SÜRURÎ: Şekl-igirdâb gelir fikrc,i8
edileceğini bahsi geçen ibare ile, örtülü yazarken târih. (5 ilâve)
bir tarzda anlatıyor.
I I . - FAZLA SAYININ T A R H I .
Keza, sadr-ı âzam ÇORLULU ALt Yukardaki misallerin aksine olarak
PAŞA'nın ÎSTANBUL'da yapürdığı ca­ tarh edilecek sayı miktannm bildiren ba­
mi, medrese ve tekke hakkında yine NA-
zı ta'miye örneklerini de aşağıda gösteri­
Bî'nin Hazmettiği şu tarih de ta'miyelidir:
yoruz ;
Elif iradâd edip lillâh lâfzında, dedi
târih NABI: Dil-i NâbIgibi akdi, dedi târihin.
Bu âlî câyı yajidı hasbcten lillâh mından haiz olduğu ehemmiyet ve delâlet ettiği
Ali paşa mânalar, gerek müfessirler ve din âlimleri, gerek
havas ve ulûm-ı gaybiyye ile uğraşanlar arasında
(Lib Jp -ü) ıs^^i ük- iS^y.)
kendi iştigal sahaları bakımından, geniş tetkik ve
1120 tefsirlere yol açmıştır. Meselâ AYDIN'lı M E H M E D
Bu beytin altındaki sene 1120, hal­ HAKKI'nın MISIR'da basılmış arapça (Hazine-
lii'l-esrâr, Celiletü'l-ezkâı) un^•anlı e.serinde, A Y N -
buki tarih mısra'ımn sayı yekûnu 1119 TAP'h M E H E M M E D efendi tarafından t i u k ç e y e
dur. Aradaki (bir) eksiği tamamlamak terceme edilmiş olan (Tibyan Tefsiri) nin birinci
için (elif) imdad ediyor. Yani eUfin sayı cildinde, BURSA'da medfun meşhur şeyh İ S M A ­
kıymeti olan (1) ekleniyor. İL HAKKI'nın (Ruhu'l-Mestuvî) isimli Mesnevi
şerhinin birinci cildinde ,Diyanet işleri Reisliği
Yine bu neviden olmak üzere, ra­
tarafından bastırılmış olan (Hak Dini, Kıır'aıı
kam ilâvesine dair bir kaç ta'miye örneğini Dili) nin birinci cildinde, gerek Besmele, gerek bu
bu ta'miyelerde atıf ve telmih olunan mevzu'la yakından ilgili olan (be) harfinin havas
hususlara dair kısa izahlarla birlikte gös­ ve ehemmiyeti hakkında sahifelerce tafsilât ve mu-
termeyi faydah bulduk: talâat vardır. GtRÎTLt meşhur A H M E T R E S M Î
efendi bile Darü's-saade ağalarının hal tercemelerin
SENlH: Hamse-i Al-i Abâ " avniyle
den bahseden (Hamilclü'l-kübera) unvanlı eserinde,
bu târihde. (5 ilâve edilecek) bilvesiyle, (be) herfinin havasından bahseder.
Keza: Bu târih ile vahdâniyyet-i
" Bir inanışa göre (Üçler, Yediler, Kırklar)
Hakdan kıl istirham. (ı ilâve) ilh.. adı altında guruplaşmış olan ve (Ricalü'l-
TRABZ.E. HlLMt: Dedi Hilmî-i gayb) denilen bir takım zevat mevcuttur. Bunla­
kerater Besmele sırriyle ^' tâ­ rın ruhanî ve manevî kudret ve tasarruflara sahih
rihin. (2 ilâve) oldukları, fakat kendilerini halktan gizledikleri
söylenir. MEVLÂNA CAMÎ tarafından farsça
Keza: Dedi Üçler gelip güher
te'lif ve BURSA'h LÂMİÎ ÇELEBİ tarafından da
târîh. (3 ilâve) türkçeye çevrilmiş olan (Nefahalü'l-iıns) ün matbu'
" Hazret-i Peygamber, bir gün, damadı nüshasının 24. sahifesinden başlayan (Ehl-i hall-ü
H. A L t , kızı F A T I M A ve torunları HASAN akd) bahsinde bu gibi zevat hakkında bazı m a l û ­
ve HÜSEYİN (r.a.) i giydiği abasının içine alıp mat verilmiştir.
kucaklamış ve ÂL-i ABA, HAMSE-i ÂL-i ABA " Düşman başının (galtide) olmasını, yani
tâbirleri de bundan kalmıştır. İslâmiyet aleminde yere çamur içine yuvarlanmasını,her nasılsa (yu­
kaza, musibet v.s. karşısında H a m s e - i  l - i varlağa) benzeten, bu teşbihten de yuvarlak şek­
Aba'mn mâ'nevî yardımından istiane olunduğu lindeki eski (beş) rakamına intikal eden şair böyle­
malûmdur. Şair de, burada, aym veçhile hareket ce mısraın aded yekûnuna beş sayı ilâve edileceğini
ediyor. bildirmek istiyor....
1* Besmele'nin müstakil âyet olup olmaması " Ma'kûs akıntıların tesiriyle hasıl olan
ve bundan mütevellit bazı mezhebi meseleler, su çevrintisini (girdabı) eski beş rakamının yuvar­
bundan ayrı olarak yine Besmele'mn ve bilhassa laklığına benzeten Sürûrî bu suretle beş ilâve edi­
ilk harfi olan (y) harfinin «rar-t ledümiyye bab- leceğini anlatıyor.
Kİ T A U E L E R D E ( E B C E D ) H E S A B I N I N R O L Ü 23

(ab akıyor, yani bu iki harfin T R A B Z . E . H İ L M İ : Çıkdı biri, Hil-


miyâ, söyledi târih ana.
aded yekûnu olan 3 tarh ediliyor.)
(ı tenzil.)
S E N Î H : Düşdü bâ-eşk-i tazarru' iş­
Yine bu gibi (çıkıp Üçler) veya (Ye­
te târîh-i Senih.
diler) çıktı... ta'miyelerinden 3 veya 7
(Ba L Farsça (ile) manasına gel­ tenzili anlaşılmaktadır.
diğine göı-e mısradan zahiren
D İ K K A T EDİLECEK BİR M E S ' -
"Senihin tarihi, tazarru' gözyaşı E L E . - Buraya kadar gözden geçirdiği­
meydana geldi." anlamı çıkıyor­ miz ta'miye misallerinde tarh veya ilâve
sa da, diğer taraftan I_J harfine edilecek sayıların, üstü kapalı bir ibare ile
(ba) denildiği cihetle, mısraın nasıl anlatıldığını gördük.
başındaki "düşdü ba...." dan 2 Ancak bu husus şair-müverrihin bi't-
tarh edileceği anlaşılıyor. Şair bir tabi, keyfine tâbi olduğundan, indirile­
cinas yapmış. cek bir sayı bildiren ibarenin eklenecek
H İ L M İ : Hilmî çıkıp Yediler, târi­ sayı içinde kullanılması mümkündür. Bi­
hin ettiler yâd. naenaleyh, ta'miye araştırılırken dikkat
olunmazsa, hataya düşülebilir. Meselâ
(Yediler çıkıyor, yani 7 tarh edili­
N A B l , R E H A (Urfa) valisi Y U S U F PA-
yor. 1 6 sayılı haşiyeye bakınız.)
ŞA'nın yaptırdığı çeşme için nazmettiği
S E N İ H : Çerh-i gerdun ser -furu ev­
kitâbede birinin sayısı eksik, ikincisinin
ler bu târihe Senih.
fazla olmak üzere, iki ta'miyeli tarih bir­
(Çerh-i gerdun başını eğiyor, yani
den söylemiş ve işin dikkate değer tarafı
^j>- kelimesinin başı olan ^ = 3 bu tarihlerde tarh veya ilâve edilecek ra­
tenzil ediliyor.) kamları bildirmek içinde aynı mânaya
S Ü R U R Î : Âsmân ser-dâdedir târi­ gelen kelimeleri kullanmıştır. Kitabenin
hine. bu iki tarihi ihtiva eden son beyitleri
(asman üU^"l başını veriyor, yani şunlardır:

ilk harfi olan elif - ı tenzil edili­ Mâye-i cüşiş olup tab'ıma mânen-
yor.) de-i âb
Eyledim şevk-u tarabdan iki târih ihda
SEYYİD V E H B İ : Şeyh-i âlem ahu­
J^uş eden ab-ı revanın dedi, Nâbî, târih
ca Behmcn'in tacın, dedi târih.
Râh-ı ferdaya sebil eyledi Yusuf
(Behmen kelimesinin baş pâşâ
harfi olan <_J = 2 tenzil edilecek.) ( Lib (_Av-jj (^'ÜjI JaU« J* «Ij )
S Ü R U R Î : Edince hüsn-i mâhı dil-rü- Katra-i âbın içenler dedi, NâbI, târih
bûde, söyledim târih, Ruh-ı ecdâdım şâd eyledi Yusuf pâşâ.
(mah oU keUmesinin kalbi olan
elif = ı tenzil edilecek).
1120
Keza: Dil-i kân reşkile koptukda de­
Görüldüğü gibi, buradaki mısra'la-
dim târihi. nn 4. ve 6. sı tarihtir. Her ikisinin ta'-
(Kân kelimesinin kalbi olan
miyesi de ('-r'' = 3 ) ı n içilmesidir. Yukar-
elif = ı tenzil edilecek).
daki misallerden şimdiye kadar edindiği­
N A B l : Dediler târih-i mevdn alı-ı miz fikre göre (ab) içiHrse sayının tarh edil­
bl-pâyân ile. mesi daha tabi'i geliyor. Halbuki NABl
(Sonsuz ah el ile, yani elif = ı aynı mânaya gelen iki ibareyi, üstteki ta­
indirilecek.) rihte üç sayı ilâvesi , son satırdaki tarihte
S Ü R U R Î : l'tinâ-yi bî-nihayetle de­ ise yine üç sayı tenzili için kullanmıştır!..
dim târihini. ***
(Nihayetsiz i'tina, yani sadece AHMED CEVDET PAŞA'nm Be-
elif=ı indiriUyor.) lâgat-i Osmaniyye sinde ve Sürurî mecmuasın-
SALÂHADDIN E L K E R
24

da da münderiç bulunan aşağıdaki ta­ b) Yine bunun gibi, bazı kitapların


rih örneği dahi ta'miye nevilcrindendir. isimleri de, harf adetleriyle bahsettikleri
C E V D E T PAŞA bu türlü ta'miyelere hâdiselerin geçdği yıl' veya kitabın telif
i h r a ç - idhal usulü demekte ve musan­ senesini gösterir. Meselâ vak'a-nüvis E -
SAT Efendinin Yeniçeri ocağının lâgvı
na' tarih lerden saymaktadır. Mahiye­
hâdisesini hikâye eden kitabının adı olan
tine gelince: Vaktiyle Osmanhiarla İran­
Üss-i zafer terkibi, bu hadisenin cereyan
lılar arasında Hicrî 1144 (M. 1731) yı­
ettiği Hicrî (1241) yılını ifham eder.
lında akdedilmiş olan sulh muahedesi hak­
kında bir îranh şair: c) Mevzun bir mısra içinde yalnız
Cedel reft cz miyân-i şehryârân, it- bir kaç kelime vak'a yılını gösterirse,
tihâd âmed. yine lâfzan tarih olur. Meselâ NABl'nin
şu tarihinde:
Ana târihdir işaret, Nâbîya,
1144
Hak kelâmında (hüvc'I-fazlu'l- mü-
mısraını tarih düşürmüş. Hâdise yılını
bîn)
bulmak için ( ü l j l i ^ f i = 767) adedinden
parantez içine aldığımız hüvc'l-fazlu'l-mü-
( Jjb>- - 37 çıkarılacak ve bâki kalan (730)
bln (ı>t^^l J ^ ' y ) terkibinin hâdise
a ( 414 ) adedi eklenmek sureüyle yılını göstermekte olması gibi.
(1144) bulunacaktur. d) Keza, meşhur ÂŞIK PAŞA'nuı
Siirurî mecmuası'nda. bu türlü tarih­ tc'iif etmiş olduğu Ma'arifnâme (Garib-
lerden başka örnekler de vardır. nâme) nin tamamlandığı tarihi bildiren
***
şu beyitte;
D I Ğ E R TARtH N E V I L E R I . - Ta­ Yedi yüz otuz ydında Hicretin
rihler, birde, (lâfzan tarih), {ma"nen tarih) Sözü erdi hatmine bu fikretin
veya aynı zamanda [lâfzan ve ma'nen ta­ lâfzan tarihtir. Zira burada hâdise yıh
rih) veyahut (düta, seta tarih) gibi ncvilerc adedler ile değil, lâfızlarla gösterilmiş­
ayrıUr, Bahsimizi eksik burakmamak için tir 20.
bunlara da bir miktar temas edeceğiz. ***
Şimdiye kadar gördüğümüz tarih Buna mukabil, şu iki tarih örneğinde:
örnekleri hep (ma'nen tarih) nevindendi. ASIM: Bin yüz on beşde tamâm
Yani, bütünüyle muayyen bir (ma'nâ) oldu bu vâiâ câmi'
ifade eden tarih mısramın sayı yekûnu SÜRURÎ: Bin iki yüz altı şalin Hak
vak'a yılını gösteriyordu. mübarek eylesin.
(Lâfzan tarih) 1er ise bir kaç türlü olu­ vak'a seneleri hem sayı hem de lâfız ile
yor: gösterildiği için bu türlü tarihlere lâfzan
a) Hâdise yılı, bütün bir mısra yerine ve ma'nen tarih adı verilmekte ve musanna'
TEK B ı R K E L I M E ve T E R K i P ile tarihler arasında sayılmaktadır.
ifade ediUr. Meselâ MÜSTAKİM ZÂ- ***
D E Süleyman Efendi Tukfe-i liattatin un­ 2" tntibaıtnız yanlış değilse, İranlılar ara­
vanlı eserinde hattatların piri addedilen sında daha ziyade bu çeşit (lâfzan tarih) lerin rağ­
bet bulmuş olduğunu düşünüyoruz. Meselâ Ş A M -
meşhur ŞEYH HAMDULLAH'm doğu­ DANÎ ZADE'nin Hicrî 1338 de Î S T A N B U L ' d a
muna temeşşuk ( = 840 ) kelimesi­ basılmış olan (Müriü't-tevarih) ine, bu neviden
farsça bir hayli tarih tahşiye edilmiştir. B i l -
ni ve ölümüne de dayf-i ilâh (AII i J w i
vesiyle kaydedelim ki, Araplar arasında E B C E D
= 9 2 6 ) terkibini tarih düşürmüşü" Tuh- hesabı ile manzum tarihler yapılıp y a p ı l m a d ı ğ ı
fe-i hattatin'dc bu gibi tarihler pek çoktur. hakkında, bu dilde geniş vukufu o l d u ğ u n u bildi­
ğimiz bazı zevat nezdindeki soruşturmalarımız,
Yukardaki örnekleri sırf bir misal ver- maalesef tatminkâr bir netice vermedi. V a k ı a
miî olmak için aldık. Diğer bazı eserlerle tehalüf Sürurî Mecmuası'nda bir hayli manzum a r a p ç a
halinde bulunan vak'a senelerinin doğruluğu tarih örneği var. Fakat bunlar daha ziyade T ü r k ­
sadedimizin dışında kalır. lerin eseridir.
KİTABELERDE (EBCED) H E S A B I N I N R O L Ü 25

Sözümüze artık son verirken, ebced çok şüphelidir. Hele asıl vazifesi güzel
hesabiyle tarih tanziminin ancak hicrî bir eda ile hâdiseleri tesbitten ibaret ol­
sekizinci, milâdî ondördüncü asu- sonla­ mak lâzım gelen bu gibi manzumeleri
rında zuhur etmiş olduğunu Belâgat-i tertip edenlerden bazıları DÜTA, SETA
Osmaniye den öğrendiğimizi de ilâve ede­ hatta bir dereceye kadar TEVŞİH ^s,
lim. v.s. neviden tarihlerde ne ise amma,
Şu halde ebced hesaplı tarihler, -işi büsbütün ifrata götürerek meselâ
beş yüz yılı mütecaviz müddet zarfmda yalnız dört mısra'dan altmış dört veçhile
gerek münevver tabaka, gerek halk ara­ tarih 2* veya tek bir beyitten seksen
sında büyük rağbete mazhar olduktan türlü tarih " çıkarmaları ve yine me­
ve bu yolda sayılamıyacak kadar çok mik­ selâ meşhur S Ü R U R Î ve daha başkala­
tarda eser meydana getirildikten, son­ rının buna benzer marifetleri, emsali
ra*^ -hiç olmazsa memleketimizde Lâ­ nadir birer san'at eseri olsa bile ilâhî
tin harflerinin kabulünü müteakip- Arap bir mevhibe olan fikir kabiliyetini böyle­
harfleriyle birlikte maziye karışmıştır. Bu­ ce boş yere israf ve tebah etmelerine ne
nunla beraber, bu tarihlerin mühim bir kadar acınılsa azdır.
kısmı eski günlere ait içtimaî, tarihî ve
bu arada bilhassa V a k f a taallûk eden Bir tarih mısra'ının aded yekûnu vak'a
senesini iki kere gösteriyorsa böyle tarihlere D Ü T A
tetkiklerde büyük ölçüde (yardımcı bilgi)
T A R İ H , üç kere gösteriyorsa S E T A T A R İ H
rolünü oynamakta veya bu tetkikleri diyorlar. Yine bunun gibi tek bir manzume içinde
genişletecek ve kolaylaştıracak ipuçları hadise yılını ayrı ayrı ifham eden iki veya üç ta­
vermekte devam edecektir. Edebî zevki rih mısraı varsa bu gibi manzumelere de D Ü T A ,
hakikaten tatmin edecek kıymette olan S E T A deniliyor.
Mısra'ların ilk harflerinin kelime teşki­
bir kısmı da aynlırsa, geriye kalan büyük
line verilen isim. Bu türlü eserlere M Ü V E Ş Ş A H
bir kısmımn san'at bakımından değerleri deniliyor.
" Hammer, memleketimizde vaktiyle bu " B U R S A tarihlerinden (Güldesle-i rij^ıaz-ı
gibi tarihlere karşı gösterilen geniş alâkayı, uzunca irfan îlh..) unvanlı eserin 159. sahifesinde sair
bir haşiye halinde kendi kıyas ve hükümlerine gö­ RESMÎ'nin tarihi.
re aleyhimizde tefsir ve tenkid eder. (Bk. Hammer « A T A B E Y ' i n Enderun Tarihi'ndekı tak­
TarihVnm H E L L E R T tarafından fransızcaya ter- rizler arasnıda, FİLİBE mutasarrıfı H A K K I
cemesi, c. 15, s. 164). B E Y ' i n tarihi (cilt 1, sahife 8).
EDİRNE'DE ŞAH M E L E K PAŞA CAMİ'Î NAKIŞLARI
HAKKINDA
832 (1429)

Old. Prof. Dr. A. SÜHEYL Ü N V E R

Üstad T a h s i n ö z ' ü n T o p k a p ı nu sandık, okuduğumuz tarihî kaynak­


S a r a y ı M ü z e s i n d e Müdiriyeti zamanın­ lar da böyle söyledi.
da, odasında gözüme bir çini bordür iHşti.
Cami'in nefis kapısı önündeyiz. Üze­
Bursa'da gördüğüm bir tipe benzemekle
rinde şu kitabeyi okuduk.
beraber, bir az daha üstünlüğü vardı ve
bende de böyle bir örnek yoktu. Sordum: iljA öUaL. aji J a>.JıllJiA( V) I
Mimar A l i S a i m Ü l g e n ' i n Edirne'­
oli Jjf-j *^1> aJL>- üU- j u ^ ^ d\>-
den gelirken getirdiğini ve zannınca
Ş a h Melek adında bir camide bulmuş ^ üi^T o ^^Jii\ AİılJîi' ( ^ i l i O:
olduğunu öğrendim. Hemen bu ad zih­
ÂîU" \£j jpi j ^1 Ö\JL* J jfJİ,
nimde yer etti, Edirne'de böyle bir yer
de işitmemiştim. Çini bordürü istedim. Ş a z i (Şadi) adında bir zâün oğlu
Talebemle beraber birer örneğini yap­ olan Ş a h Melek, Çelebi Sultan
tık. Mimar A l i S a i m Ü l g e n d e Çi­ M e h m e d oğlu I I . Sultan Murad
niyi getirdiği yerin orası olduğunu söyledi. zamanında 832 senesi ramazanında(i429)
Ben rahmetli R i f a t O s m a n ' ı n Edirne bu âbideyi diktirmiş.
Rehnümastm karıştırdım; sair notları
Anahtarı beklerken kapının çevresin­
ve müsveddeleri gözden geçirdim. Biraız
de taşa oyularak hendesî şekillerle yazıl­
fikir edindim ve gittiğimde, E d i m e'de
mış firûze renkli kâşî ile sıralanmış ya-
meşgul olacağım konuların başına bunu
zıh motifi, çözmek için, kareli kâğıda yaz­
da yazdım. ı Haziran 1946 da E d i r n e'de
dım. Sonradan başvurduğum me'hazle-
tetkik gezisine çıktığım zaman, misafiri
rimden, âyet olduğunu öğrendiğim ya­
olduğum H a y d a r Sunter'le ilk işim
zılarda
Ş a h Melek'i gidip görmek oldu.
AUaJıu Ganijyân
M i h a l K ö p r ü s ü n e doğru, evleri
yıkıhp tarla haline gelen mahallelerin ibaresinin zarif bir şekilde tekerrürle sı-"
bozuk kaldırımh sokaklarından ilerle­ ralandığım okudum. Bir ân, beş yüz sene
dik. Köprü başına geldik. Köprünün şe­ önceye uzandım. Kapıyı ilk yapıldığı
hir tarafında ve yolun solunda ufak kub­ zamandaki haliyle bütün azameti ve
beli bir cami ile karşılaştık. Bahçesine yeniliğiyle seyrettim ve bugünkü duru­
kolayhkla girdik. Cami'in kitâbesi aradı- muna üzüldüm. Kapının taş işçiliği
^ m ı z yerin orası olduğunu, bize söyledi. pek zevkime gitti. Mezaristanm peri­
Kapalı olan cami'in anahtarım, köprüyü şan haline üzüldüm. Cami'in ön cep­
bckl^en askerlerin yedeklerinden biri, hesindeki taş yerleri kapının solunda
karşı kıyıda birisinden bulup getirdi. son cemaat yeri gibi ufak revakb veya kub­
Anahtarı beklerken, cami'in kabris- beli yerlerin olabileceğini hatırımıza getirdi.
tajnnda dolaştık. Devrinin eski ve lâhi- Cami'in minaresini bulamadık. Rah­
difflsi yapılmış bir kabriyle karşılaştık. metli Dr. R i f a t O s m a n ' ı n lütfedip çiz­
Cami'in Bânîsi Ş a h Melek'in olduğu­ diği plândan öğrendik ki, cami'in sol ve,
28 A. S Ü H E Y L DERBÎL

önünde durduğumuz, kapısmın sağında ve bordürleri yaratmış. Son asırdaki zev­


imiş. Balkan harbinde Edirne şehrine kimizin derecesi sıva ve badana ile
yapılan Bulgarların marifet gösterme bom bunları örtmek olmuş.
bardımanlanndan birinde 1328 senesi
Hem ben Edirne'de bir şeyin far­
kânun-i sanisinde (1910) mermi isabc-
kında' oldum. Bir mâbedde çini var, lâ­
tiyle yıkılmıştır. Biz yerini bile bulmakta
kin duvarların üzerinde mutlaka fresk
güçlük çektik. Anahtar hazır olduğundan,
nakışlar dolu. Bunlar zamanla biraz
kapının önüne tekrar geldik. Yukarıda
ilk yapıldıkları zamanın revnakını kay^
yazıh ibareyi okuduğumuz bordürün vak­
betmişler. Onları bırakmak doğru iken
tiyle sıva ile kapatıldığını rivayet eden
üzerlerine badana çekmişler. Buna ihti­
R i f a t Osman'ın bana eskiden beri sira­
mal verebilir misiniz ki, Ş a h Mcick'de
yet eden ruhiyle beraber câmi'e girdik.
yalnız pencere araları çini olsun da diğer
taraflar kubbe ve kasnaklar sıva ile badana.
Pencerelerin aralarında Ali S aim
Çini üzerini ahunla süsliyecek kadar ileri
Ü l g e n ' i n getirdiği çini bordürlerle kar­
giden ve incelen bir zevk kubbeleri ve du­
şılaştık. Her tarafla bu bordürden başka
varları boş bıraksın, bu nasıl olur? He­
çeşit yok. Bir ters bir yüz devam ediyor.
le bizim memlekette bu hiç görülmemiş­
Köşelerde, iyice kesilerek, ufak farklarla
tir. İşte Üç Şerefelinin şadırvan avlusun­
intibak ettirilmiş.
daki kubbeler ve kasnaklarının devrine aid
Vakıâ Bursa'da buna benzer bor­ nakışları; işte Muradiye'nin iki büyük
dur gördük. Fakat bunu daha itinalı, kubbesi aralarındaki devrinin nakışlan.
yani Rumileri içinde ayrıca birer çizgi Buraları boş kalsın buna imkân var mı?
hâhnde bulduk. Bu bordürler altı köşe O halde Ş a h Mclek'in tavam da ve
firuze kâşileri çerçevelemiş. Firuzeler Bur- duvarları da nasıl boş kalır. Sıva taba­
sa'dakilerin ve Edirne'de Muradiye'- kaları altında kimbilir, devrinin ne gü­
dekinin aynı büyüklükte. Üzerlerinde bi­ zel freskleri vardır? Bir seyahatında bunun
raz kirlilikler görüyor ve satıhlarına bası­ aydınlatılmasını A l i S aim Ü l g c n ' d e n
nızı hürmetle eğiyorsunuz. Bir de ne göre- dilerim. Selçuk stilinde bu 7 adet çini
siniz, mahiyetleri anlaşılmayan na­ panolarının önünden geçtikten sonra mih­
kışlar değil mi ? Sebebini biraz aşağıda raba geliyoruz. Tarihleri açıyorsunuz,
yazacağım bir husustan dolayı, karar­ mihrabı hakkında şu mütalâa var: (Alçı
mışlar. Derhal zihninizi, acaba Bur­ mihrabı kâşî ile kaplı iken mürur-ı eyyam ile
sa'da ve İstanbul'da Çinili Köşk'te bozularak boya ile örtülmüştür.) Fakat tet­
olduğu gibi bu miksiyon gibi bir kikinizde burada tâ yapılışından beri
boya ile nakış yapılıp üzerine ahun bir alçı ve alçıdan oyma hendesî nakışlı
varak yapıştırılmış mı? düşüncesi kaplı­ ve Rumîlcrle süslü ve boyalı bir mih-
yor. Daha eğiliyorsunuz. Artık bu, sa­ rab görüyorsunuz. İşçiliği Bursa Y e ş i l
natkârına tam bir hürmet yerine geçiyor. Cami odalarında ve T o p k a p ı S a r a y ı n ­
Altun parçalarını da buluyorsunuz. Dü­ da Fatih Sultan Mehmed'in yaptır­
şünceniz sizi yanıltmamıştır. Şimdi de na­ dığı Raht hazinesi hücre içi ve kapı
kışların mahiyetini araştırıyorsunuz. Lâ­ ve pencere çerçeveleri işçiliğinde, yalnız
kin anlaşılmayacak kadar bozulmuş, hat­ bu sonuncular renksiz. Ş a h Melek'teki-
tâ kalmamış. Buna sebep ne olabilir? diye 1er renkli. Sıvaların düşen yerlerinden böy­
düşünüyorsunuz. Sebebini kolayca bulu­ le görülüyor ve iğne ile kabarttığımız bir
yorsunuz. Rutubet!. Başka bir diğer se­ sıvanın altı da bu zannı kuvvetlendiri­
bebini daha keşfediyorsunuz. Yukarıda yor. Aslı kâşî kaplı değildir, lâkin üzer­
söylediğim gibi çini bordürleri, ara­ lerinde durulması behemehal İstampaları
larında altı köşe firuzeler üzerinde yapılması gereken belli başlı mevzulardan-
bu altun nakışlan badana etmişler. dır. Vaktimizin azlığından burada kala­
İşte eski zevkimizle yeni zevkimizin mu­ mıyoruz. Gittiğimiz zaman akşama rastlı­
kayesesi!.. O zamanki zevkimiz bu çinileri yor, hava kararıyor.
E D İ R N E ' D E Ş A H M E L f i K PAŞA C A M t ' î 29

Ş a h Melek'ten çıkınca şöyle dü­ eserlerin yanı başında ancak hakikî


şünüyorum. Bunlar herkesin kaderince büyüklerine eğik başlar arasında sorguçu
yapılan anıtlardır. Ş a h Melek, Y ı l ­ düşmüş, yani minaresi yıkılmış. Ş a h
d ı r ı m , oğulları I s a , M u s a , E m i r M e l e ğ i ' d e görüyorsunuz. Ne ulvî man­
S ü l e y m a n , Çelebi Sultan Mehmcd zara ve ne güzel temadi eden yaşama.
ve nihayet I I . S u l t a n M u r a d devrini Ş a h Melek Paşa'nın hayır eseri
orada idrâk etmiş bir emirdir. Tarihler yalnız bu câmi'den ibaret değildir. O-
hepsinin devrinde güzide hizmetleri ol­ nun ayrıca bir de medresesi vardır. 50
duğunu ve hattâ Şehzadeler kavgalarında ve 60 İlk medreselerine göre müderrisi 25
mühim roller oynadığını yazıyor ^. II. akçe gündelik alır. Bunu bize Rumeli med­
Sultan M u r a d zamanında da el üstünde reseleri listesi öğretti. ^ Bu medresenin
tutulması, sevildiğini ve sayıldığını göste- bulunduğu mahalle H u c e r â t ı Ş a h Me­
ı-ir. I I . S u l t a n M u r a d ki tarihimizin lek M a h a l l e s i denmektedir.* Bulunduğu
üzerinde ilimler ve san'atler tarihi nok- yere Ş a h Melek Ç ı k m a z ı deniyor.
tasmdan da durulması icabeden büyük­ Burada harap ve sakfı ahşap bir mescid-
lerimizden biridir. Ş a h Melek bu son iki den bahsediHyor. Bânisi olan Ş a h Melek
pâdişâha yararlıklar göstermiştir. O ince P a ş a burada değil, yukarıda yazdığı­
hassas ruhlu bir insandır. O Edirne'yi ne mız üzere, cami'i bahçesinde gömülüdür.
kadar sevmiş ve benimsemiştir. Diktiği ca­ İşte bu mescit, medrese hücreleri, oda­
mi ve medrese.... adındaki âbideler bugün larına ait olmalıdır. Bu medrese O. N.
hâlâ mâmur bir halde ayakta durmaktadır. Peremeci'nin de yazdığına göre bu
Onun âbideleri İçendi ruhunun zarif ve civarda olmalıdır. Esasen Mi hal G a z i
salâbetli taraJarınm azametli ve mütevazi k ö p r ü s ü ' n ü n bu cami'e mukabil" sağ
cihetleridir. Bu gün kendisinin bizlere yanında hemen tahkikına imkân bula­
benziyen vücudünden eser kalmadığı gibi, madığım harabeler vardır.
devrinin âlim, fâdılları ve emirlerinin de Gerek burasının ve gerek ayrıca câ-
mütevazi vücutlerinden bir iz kalmarmş, mi'inin bulunduğu semt Kafes kapı
onları asılları olan toprak çürütmüştür. civarı Ş a h Melek Paşa mahallesi
Amma tahaccür eden eserleri hâlâ yaşı­ diye meşhur, M i h a l köprüsü'ne gi­
yor. Edirne'nin mürtefi' bir noktasına, den yola da M i h a l K ö p r ü s ü Caddesi
bulamazsanız, her hangi bir minaresinin elenir. Ş a h Melek P a ş a mahallesin­
tepesine çıkınız. Hepsini kendi anıtlariyle deki medresede rivayete göre -O. N. P.­
hayatta ve dikilmiş bulursunuz. Herkes F a t i h S u l t a n Mehmed'in hocası To­
o ulu Pâdişâhın azametli eseri yanında te- katlı M o l l a Husrev (Mehmed b.
vazuları derecesine göre küçük birer anıt Feramürz b. H o c a Ali) ders okut­
yapmışlar, İşte bugün ayakta duran o muş ve pek çok talebe yetiştirmiştir.
serdârın leşkerlerini birer birer istikamet
Ravzatu'l-tekâyâ ve'l zevâyâ der Edirne
ve minarelerinden sayaranız. Sayarken
tıpkı bir meydanda I I . M u r a d ' ı âlim­ («kJjjtji IjjjJl j den Dr.
lerini ve vezirlerini bir törende toplanrmş- R i f a t O s m a n ' ı n aldığı nota göre Yıl­
1ar da isimleri sayılıyormuş hisssine ka- d ı r ı m semtinde H ı z ı r l ı k ' d a mevcut
püıyoı-sunuz. Tarihlerimizin satırları bun­ H ı z ı r l ı k tekkesi'nin ilk bânisi Ş a h
larla yaşarken , bulundukları yerlerde de Melek Bey'dir. Sonra bunu. K a n u n î
pâyidar olan ve varlığımızı oralarda sağ­ S u l t a n S ü l e y m a n zamanında M a k t û l
layan ancak eserlerdir. E d i r n e bunlar­ i b r a h i m P a ş a yeniden yaptırmıştır. Bu
dan ibaret değildir. Bunlar toplanarak da Ş a h Melek Paşa'nın şimdi öğrendi-
Edirne'yi yapmışlardır. İşte o devri,
yani kendi yaptıkları Edirne'yi bunlar ^ (Süleymaniye Umumi Kütüphanesi
Esad efendi kısmı). No. T . T . E , Medreseler dos­
yaşatıyor. Herhalde şâhâne saydığımız
yasında)
' Edirneli A h m e d B a d î efendi: Riyaz-ı
^ O s m a n N u r i P e r e m e c i : Edirne Ta­ Beldc-i Edirne. E d i r n e ' d e (Selimiye Kütüphanesi)
rihi 1940 S. 64. Müellif halliyle nüsha cild: ı.
A. S Ü H E Y L D E R B I L
30

ğimiz bir diğer hayrı oluyor. O. N. Pe­ ibadete açık camiler gibi muhafaza ve
remeci muayyen kaynaklardan istifade bakımlarının temini mutlaka lâzımdır.
ederek yazdığı Edime Tarihi'nde me'hazini E d i r n e gibi bir serhat şehrinde
bildirmiyerek Ş a h Melek Paşa'ya (kör) kadro harici diye bir vakıf eseri koruma­
demektedir. mak. Türkün oradaki tapu senetlerinden
birisini kendi elimizle imha etmek demek
Yine bu me'haz cami'in zedelenen
olur. Bu kabil eserler için gerekli tedbir­
kısımlarmı Cumhuriyet gününde onanl-
lerin bir an önce ahnması temenni olunur.
dığını yazıyor. Dr. R i f a t Osman da
Mihal K ö p r ü s ü n ü n başında bir
Bulgarlar tarafından yapılan bombar­
biblo gibi duran Ş a h Melek'in bi­
dımandan müteessir olan vakıf binaların­
çare ve yalnız durumu karşısında bir
dan saymakta, minare ve kapısının za­
hayli üzüldükten sonra, bahçesinde bi­
rar ve ziyanı o zamana göre 50.000 kuruş
raz teselli bulmak ümidiyle, otların bize
tahmin edilmektedir.
yapışan tomurcuklan arasında geziniyo­
1946 da E d i r n e Müftüsü olan mü­ ruz. Şah Melek Paşa'nm kabri etrafın­
derris Niyazi, bundan 20 sene önce, da bir hürmet ihatasiyle dolaşıyor ve 845
Şah Melek cami'inin açık olduğunu ve (1441) de öldüğünü anlıyoruz. Demek
Ramazanda teravihe gittiklerini söyle­ bu süslü mâmûrenin hiç olmazsa, bize
miştir. O zamanki imamı da şimdi eski aslâ nasip olmıyan, ilk 13 senelik parlak
câmi'de imamdır. Ş a h M e l e k C a m i i durumiyle sevinç duymuş oluyor. Bunu
halen kadro harici bulunmaktadır. mutlu bir mazhariyet saymamak bilmem
E d i r n e ' d e olsun, diğer yerlerde ki, nasıl olur? Orada tekrar bir kabirle
olsun tasnif talimatnamesindeki esaslara karşılaşıyoruz. Ş a h Melek b. Ş a h
göre kadro harici bırakılmış cami ve mes Seferali sene 858 (1454). Bunların vak­
çitler içersinde Ş a h M e l e k t e olduğu gibi tiyle cami'e bitişik ve şimdi yıkık türbede
tarihî yc mimarî kıymeti haiz eserlerin de olduğu tesbit ediliyor.
s. Ünoer.

yak^ DtrgUt III


s. ünm

[j|£Ü

Edirne'de Şalı Melek Paşa Cami'i «akışları.

Vakıflar Dirgiti 11
•S', ünver

S
6

S
«

c

>'«iı/far Dfrji.i İli.


T U R G U T OĞULLARI, ESERLERİ-VAKFİYELERİ
M. ZEKİ O R A L
Müzeler U. Md. 1 iigü Arşiv Şefi

B A Ş L A N G I Ç

T u r g u t O ğ u l l a r ı O r t a Asya'­ ihtiva ettiği gibi K a r a m a n l ı l a r l a si-


dan Anadolu'ya gelmiş bir Türk aşire­ yaâ, askerî ve içtimaî bir çok müna­
tidir. Bu a^ret beyleri arasında T u r g u t sebetlerde bulunmuş olan Osmanlı
adım almış ulu kişiler de vardır. D e v l e t i tarihi için de bir kıymet ifade
eder. Hele K o n y a tarihi bakımmdan
T u r g u t O ğ u l l a r ı aşiretinin bey­
öneminin yüksek olduğunu haklı olarak
leri K a r a m a n O ğ u l l a r ı devletinin hü-
söyleyebiliriz.
kümdarlariyle kız abp vermek suretiyle
T u r g u t O ğ u l l a r ı hakkında yapı­
akrabalık kurmuşlar ve en yüksek devlet
lan ilk etüdler 1948 yıh Türk Tarih Kuru­
adamlan arasına katılmışlardır. Bu yüz­
mu I V . Kurultayında okunmuş ve
den geniş arazi ve malikânelere sadıip
Kurultay zabıtlan (sahife 140-157) dc
olup bir çok hayır eserleri yapmışlar,
yayınlanmıştı. Bu yazının ancak dörtte
vakıflar tesis eylemişlerdir. Bu itibarla
biri kadar olan o tebliğe bağlı resimler
T u r g u t a ş i r e t i halkı da K a r a m a n
ve şecere -bir yanlışlık eseri olarak-
O ğ u l l a r ı devletinin en sadık askerleri­
intişar etmemiş ve geçen son yıllar için­
dir. T u r g u t O ğ u l l a r ı n ı n , merkezi Bey­
de bir çok yeni vesikalar bulunmuş, önce
ş e h i r yamndaki K a r a h i s a r olmak üze­
yayınlanmış vesikaların başka nüshaları
re, müstaldl bir beylik kurduklan bazı me­ ele geçmiş, bu arada nüsha farklannı gös­
hazlarda * yazıh ise de para, kitâbe ve termek dc mümkün olmuştur. îşte bu- se-
başka vesikalar bulununcaya kadar on- • hepler bu önemli konunun yeniden ele
lan K a r a m a n O ğ u l l a r ı tarihi içinde alınmasım zaruri kılmıştır. Esasen fazla
mütalâa etmek uygun olacağına kaniim. bir yekûn tutmayan metinlerde bazı dü­
Turgut Oğullan ve eserleri hakkındaki zeltmeler yapılmakla beraber, okuyuculara
incelemeler, K a r a m a n O ğ u l l a r ı ta­ bir kolaylık olmak üzere, burada tekrar­
rihini aydınlatabilecek bilgi ve belgeleri lanmıştır. Bu yazıda, o büyük Türk so-
yımun önce K o n y a ilinde bıraktıklan
(*) Dtael-i tslâmye, H . Edhem tere. S. sanat ve medeniyet eserlerini, sonra men-
319.1. H. U z u n ç a r j ı l ı : Anadolu BejılikUriS. 58. şeleriyle tarihte oynadıkları rolleri ay­
De Guigny: TürkUrin ve Mogollarm tarih-i tnmımsi,
dınlatmağa çalışacağız.
H . Cahit tere., C. I V , S. 140.
KISIM

T U R G U T OĞULLARINA AİT E S E R L E R

dört köşenin sekiz veya onaltıya taksim


T u r g u t O ğ u l l a r ı n a ait eserleri iki
edildiği gösterilmeden kavisli köşebent­
bölümde mütalâa edeceğiz;
lerle kubbe kasnağına varılmış ve genişçe
1 - K o n y a içindekiler, bir kubbe çevrilmiştir. Türbenin şarka açı­
2 - K o n y a çevresinde bulunanlar. lan bir kapısı, diğer üç yöne üç penceresi
1 - Turgut Oğullarının Konya içindeki
vardır. Kapı ve pencerelerinde mimarî
tezyinat yoksa da yapısındaki genel üslûp
eserleri :
incelenmeğe değer.
A - Turgut oğlu türbesi : Anadolu'da S e l ç u k l u l a r dev­
Turgut oğlu türbesi, Konya'- rinde yapılmış türbelerin hemen hepsin­
nm Sadrü'd-din K o n e v î mahallesinde de ve K a r a m a n O ğ u l l a r ı ' n ı n ilk za­
ve Sadrü'd-din K o n e v î camii ve tür­ manlarında yapılmış türbelerde, içten
besi yanmdadır. Bugün Askerî Orta Okul görünen yuvarlak kubbeyle dıştan görü­
bahçesinde kalmıştır. Türbenin mevkii nen türlü şekillerdeki külâh vardır. O s ­
vakfiyelerde şöyle anlatıhr. m a n l ı devri türbelerinde ise külâh ter­
kedilmiş, içten görünen yuvarlak kubbe­
nin dışı sıva ve ekseriya kurşunla kapa­
tılmıştır, îşte T u r g u t o ğ l u t ü r b e s i ' n i n
genel durumu bu iki devir arasında bir
intikal noktası gibidir. (Resim I. P. ı)
K o n y a vilâyetinde bu üslûpta yapıl­
vc mış olan Ü ç kızlar, H a l k a b e g u ş , Ho­
ca Cihan vc] başka eserler de vardır 3.

Türbenin kitâbesi:
Kitâbe vaktiyle türbe kapısı üzerinde
imiş *, son zamanlarda yerinden alına­
Bunlar ve diğer metinlere göre bu rak Konya M ü z e s i ' n e nakledilmiştir
türhc"Konya'nın diftnda Şeyh Sad rü'ddin
(Resim. 2). Beyaz mermer üzerine güzel
Konevî türbesi yanında üç tarafı mezarlık,
ve girift bir sülüs ile yazılmış olan üç sa­
tırlık kitâbe aynen şudur ^:
güneyi yol ile çevrilmiş,, bir eserdir. Türbe­
nin güney tarafı bugün de yoldur, di­
ğer üç tarafındaki mezarlıklar kaldırıl­
mış, buralara ve türbenin yanlarına yeni
binalar yapılmıştır.
' T u r g u t o ğ l u t ü r b e s i 1310 H . ( 1 8 9 4
Türbe, dört köşe bir kaide üzerine
M.) yılında bin kuruş sarfıyle esaslıca onarılmışiır.
kurulmuştur. Duvarları taş, kubbesi tuğ­ Tarih-i Osmanî Encümeni mecmuası. Sene
ladan yapılmıştır. Duvarlar yükselirken 3, Sayı 13.
5 Kitâbe ufak tefek farklarla Konya ve relı-
1 Konya Vakıflar Müdürlüğü, Vah/nâme beri, S. 68; Taritı-i Osmanî Encümeni mecmuası.
(tefleri C. I • I V , S. 25. Sene 3,Sayı i3,Sahife 826. C l e m e n t H u a r t ' ı n
2 Konya Vakıflar Müdürlüğü, Vaki/nâme El)igrafismAt No. 45 dc D r . J . H . L ö y t v e d ' i n
defteri C . I V - V I , S. 236. Konya adlı eseri No. 93 de neşredilmiştir.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ - VAKFİYELERİ
33

dos® mezraalan ile M e r a m deresindeki


üç göz değirmenini bu türbeye vakfet­
miştir. Vakıflarının tevliyetini oğlu ve şu

L 3 U ^ \ j c J a : J i ^ U j . . . »

elkapla anılan Sırrı Beye vermiştir.


Vakıf şartlarına göre türbede yedi hafız
Kitâbc dilimize şöyle çevrilebilir: Kur'an okuyacak, vakıf gelirlerinin 5/6
"Bu pak ve kutlu lürbeniv yapılmasını, şini alacaklardır. Geri kalan 1/6 hisse
ünlü, §anh büyük Bey olan Turgut oğlu mütevellilere bırakılmıştır. Vakfiyenin bir
Emir Şah Bey oğlu Pir Hüseyi)i Bey; sureti V a k ı f l a r M ü d ü r l ü ğ ü vakfiye
Sultanların yücesi. Uluslar yöneten, Arap ve kayıt defterinde yazılıdır'. Tarihi 2 Mu­
Acem sultanlarının efendisi. Karaman oğlu harrem 835 dir. Bu vakfiyeye ait şer'iye
Mehmed oğlu Sultan İbrahim' in -ki sicil defterindeki kayıtla bu tarih, 853
Tanrı onun memleketlerini ve. buyruklarını gösterilmiştir
sürekli kılsın - devletli günlerinde ve «Şjj yılı 2 - Pir H ü s e y i n Beyoğlu A h m c d
Şevval ayında emretti." B e yin kızı H o n d i H a t u n da bu türbeye
vakıflar yapmıştır (Resim 4). Vakfiyede:
Kitâbeden anlaşıldığına göre tür­
beyi K a r a m a n o ğ l u İ b r a h i m Bey
zamanında T u r g u t o ğ l u P i r H ü s e y i n
Bey yaptırmıştır. P i r H ü s e y i n Bcy'in,
din ve dünya işlerinde İ b r a h i m Bcy'in
clkabiylc anılan yani Ahmed Bey kızı
vekili vc (Mclikü'l-ümcrası) olduğunu
vc kadınların iftihar ettiği H o n d i Ha­
vakfiyelerinde göreceğiz. "
tun; S i n a n o ğ l u Mehmed Ç e l e b i ve
Türbeye yapılan vakıflar: Y a k u p o ğ l u H a c ı İ v a z ' ı n şahillik-
1- Pir H ü s e y i n o ğ l u Ahmed Bey leriyle vekilliği sabit olan İ s m a i l o ğ l u
vakfiyesi:
Türbenin bânisi olan Pir H ü s e y i n ° lİH m c z ı a a l a r bı\giin K o n y a ' n ı n Z ı v a i ı k
Bcy'in türbeye vakıflar yapıp yapmadı­ Kucağına bağlı iki köydür.
ğını bilmiyoruz. Henüz vakfiyesini gö­ ' Konya Vakıflar Miicliırliiğii, Vakfiye Ka­
yıl deften, C . 4 - 6, .S. 236.
remedik. Fakat oğlu A h m e d Bcy'in
••^ Şer'iye sicil defleri. S. 3.- .Sah. 73.
vakıfları (Resim 3-3A) vardır. Ahmcd
Öyle sanıyorum k i vakfiyenin aslındaki
Bcy'in ünvanı vakfiyede şöyle yazılmış­ {*Ai\î} i^) tarihi bir istinsah hatası olarak
tır: (<.U'U'j Cçilij ^r) yazılmıştır. Çiınkü türbenin .Şev­
val 835 tarihinde yapıldığı kitâbcsiyle sabit olduğu­
Jljll j^^\jJ^\ji üt . . ,)
na göre bundan 9 ay evvel vakfiyenin yazılmış
olması ihtimalden uzaktır. Sonradan elde edip
fotoğrafını k o y d u ğ u m u z \ akfiye suretiyle yukarıda
yazılan, Vakıflar M d . lüğündeki suret arasında
farklar vardu':
j-j AÛI İÎ-J (J,1 -LfJJl J..jtJI ^ - Mütevelliler elindeki ikinci surt-llc larih,
AoT _ fjf- _r = 2-Muharrem-852 dir.
- - Pil Hüseyin Beyin clkabındaki(j\Ol
( 6K;1 A ^ j ) vc ( .v;ti!0 ( J.;«i!l ) yazıl­
Yani "merhum Emir Şah oğlu. Tan­
mıştır.
nanın rahmetine muhtaç ve sail ve şehit Pir ' - Sırrı Beyin clkabı ise:
Hüseyin Bey oğlu, İslâm ve müslümanların Jifi" (./Ol jV:.-l j>W |i»Jlj ,,UAVI Ji^^\ »
yardımcısı, hayırlı işlerin nâzımı ve temeli, .la, JIU i l (f^.. jtjıU f^Vl ç ı ­
yükseklikler âlemi, hatırı sayılır büyük Bey yanı Beylerin yücesi kılıç ve ilim (alem de okuna­
olan Ahmed Bey" K o n y a ' y a bağlı Z c n - bilir) e r b a b ı n ı n umurunu düzenleyen cömertlik
gicek vilâyetindeki Haydos ve May- vasıflarım câmi ümmeılerin işlerinin kefili Sırrı Bey"
3
M. ZEKİ O R A L
34

H a c ı Ü v c y s ' i vekil ederek Zengi * bölünerek türbede pazar, cuma geceleri


köyünün yarısını vakfetmiş, vakfın mü- Kur'an okuyup haftada bir hatim edecek
olan hafızlara eşit olarak verilecektir. Bu
tcvelliliğine o ğ l u - M a h m u d Bey o ğ l u -
vakfiye 850 yılı Cemaziyü'I-evveiinin
K a s ı m Beyii" mütevelli tâyin eylemiştir.
dokuzuncu günü yazılmıştır. 1*
Köy hasılâtının ı/6 sı mütevelli olanlara
verilecek, geride kalan 5 /6 sı H o n d i H a- 4 - Yusuf Şah Beyin kızlarından
t u n 'un türbeye vakfettiği 30 cüzden Kur'- B a ğ d a t H a t u n d a bu t ü r b e y e vakıf-
an-t Kerim okuyacak üç hafıza verilecek 1ar yapmıştır. Vakfiyesinin aslını veya
ve sevabı Hondi Hatun'un ve cümle suretini göremedim. Vakıflar Müdürlüğü
müslümanlarm ruhlarına bağışlanacak­ eski başkâtibi Si 11 el i merhum Said'in
tır". Bu vakfiye 863 yılı Rebi'ül-ahannın nodanndan 1», şer'iye sicillerinden ı^, V a ­
yedinci günü yazılmıştır. kıflar Müdürlüğündeki muhasebe ka­
yıtlarından anlaşıldığına göre B a ğ d a t
3 - Turgut o ğ u l l a r ı n d a n Y u s u f
Hatun, Ahmed Beyin, babası P i r
Şah Beyin kızı Sultan Hatun vakıf­
Hüseyin adına bina ettiği türbede ec-
ları:
za-yi şerife okunmak üzere Z ı v a n k kö­
Vakfiyede <uJ^1 j*Jl j l f • .» yündeki malûm mezraayı" vakfetmiş, ha­
yatta bulunduğu müddetçe kendisi mü­
(( . . . ıdX eLi CJO öyl>-
tevelli olmuş; sonra evlâtlarını, evlâtların­
ülkL
dan kimse kalmazsa amcası oğlu A h m e d
olarak yazılan ve Yusuf Şah Bey
Bey ve evlâtlarının mütevelli olmasını,
kızı aziz,yüksek Sultan Hatun denilen
vakıf hasılâtmdan 1/6 nın mütevelliye,
bu kadın; Zengicek vilâyetine bağlı
5/6 mn da türbede Kur'an okuyacak üç
Su - ul - manda " köyünün tamamım
hafız'a verilmesini şart koymuştur. Vak­
vc yine bu vilâyete bağh ( S ı f a r u k ) "
fiye 9/ Cemaziyü'l-evvel/850 yılında ya­
köyünün yansım bütün haklariyle Tur­
zılmıştın. Bu türbeye Nefise ve F a k i h
gut oğlu türbesine vakfetmiş; tevliye­
hatunlarla Hasan Beyin de vakıflar yap­
tini hayatta bulunduğu müddetçe ken­
tığı şer'iye sicil defterlerinden ve başka eski
disi üzerine almış; sonra evlâtlarına, ev­
kayıtlardan anlaşılmakta ise de vakfiye­
lâtlarından kimse kalmazsa Pir H ü s e y i n
leri bulunamadı.
Bey oğlu Ahmed Beye ve oğullarına,
Ahmed Bey neslinden de kimse kalmazsa Türbede medfun kişiler:
kardeşinin oğlu Ahmed oğlu H ü s e y i n Turgut o ğ u l l a r ı n ı n aile kabris­
oğlu Ömer'e ve bunlann evlâtlarına tanı demek olan bu türbe ile haziresi
bırakmışür. Vakfın gelirlerinden 1/6 i hiç şüphe yok ki bu sülâleye ait bir çok
mütevelli olanlara 5/6 sı da yedi parçaya değerli hâtıralarla dolu idi. Ne yazık ki
uzun uzadıya bakımsız kalmış, türbedeki
» Z e n g i , bugün K a d ı n l ı a n ı ilcesine bağ­
çinili kabirler kırılıp mahvolmuş, etrafın­
lı ve 7 km. doğusunda 75 evli bir köydür. Bu vakfa
daki mezarlar kaldırılmıştır. Türbe As­
ait beratlarda S u l u Zengi adıyla yazılmıştır.
Bu köyün diğer yarısı da K a r a m a n o ğ l u İb­ kerî Orta Okul avlusunda kaldıktan son­
r a h i m Bey'in Konya'daki imaretine vakıf imiş. ra türbede kalan son dört mezar taşı da
Türk Hukuk ve İktisat Tarihi mecmuası, S. 2. Sah. 173 Müzeye nakledilmiştir, Konya ve rehberi,
- 177. burada Pir H ü s e y i n Bey ile A h m e d
'« H o n d i Hatun'un Mahmut Bey adm- Bey, Ömer Bey, Nefise H a t u n ,
da birisiyle evlenmiş olduğu anlaşılıyor.
" Vakıflar Müdürlüğü Vakfiye kayıt def. C. " Vakıflar Müdürlüğü Vakfiye kayıt def. C .
I - 3. S. 25. 1-3. Sa. lag. Bu üç defter bir araya ciltlenmiştir.
" Bugünkü Zıvank Nahiyesinin 7-8 1* Bu notlar merhum S a i d ' i n oğlu ve I l ­
km. doğusunda Zengicek harabeleri vardır. gın'da dâvavekilliği yapan Bay R e f i k ' t e d i r .
S u - u l - m a n d a da bu civarda diğer bir köy hara- " Defter 9, Sa. 176.
besidir. Halk ( Z u l m a n d a ) şeklinde söylerler. " Vakıf muhasebe kayıtlarına göre bu mez-
" Bugünkü Z ı v a n k nahiyesi merkezidir. raa Gilet köyüdür. Konya Vakıflar M ü d ü r l ü ğ ü
Nahiyenin bugünkü hudutları vakfiyede gösteri­ Vakfiye kayıt defleri. C . 1-3 S. 133, 167.
len sınırlara uygundur. fConya ve rehberi. Sa. 68.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERÎ - VAKFİYELERİ 35

B a ğ d a t H a t u n , S u l t a n H a t u n ve pâk, şehit rahmet ve mağfiret olunmuş olan


Hondi Hatun'un medfun olduklarını Fatma Hatun dünyadan göçtü. Dünyanın
yazıyor. Adı geçen Si İleli merhum Bay izzeti mallarla ahiretin izzeti de iyi işlerledir."
Said'in defterinde ise: demektir.
ı - Türbe avlusunda büyük emir 4 - R ü s t e m B e y o ğ l u H a s a n Bey
R ü s t e m Beyin oğlu Ş e y h H a s a n oğlu H a l i l Bey oğlu A b d u r r a h m a n
Beyin kabri bulunduğu vc üzerinde şu B e y i n kabir taşı da -merhum Si 11 eli
yazılar: Bay Said'in kaydına göre- türbe dışın­
da olup üzerinde şu yazılar varmış:
^ V l a} cr^ ^ jjiiil

okunduğu yazılıdır. Bu yazıların Türkçesi:


"Rahmet olurmuş ve esirgenmiş olan Rüslem Baş tarafında: i.As:\£^ (j jJu-
Bey oğlu şehit Şeyh Hasan Bey 794 yı-
Itnda öldü" demektir. Bu yazıların Türkçesi: "Rahmet ve mağfi­
ret olunmuş olan Halil Bey oğlu Abdurrah­
2 - Türbe içinde R ü s t e m Bey kızı
man Bey -Tann kabrini nurlandırsm- 820
Hondc (H^'andc?) Hatun'un kabri
yılı Muharrem ayı ortasında öldü." demektir.
bulunduğu ve üzerinde şu:
Görülüyor ki merhum Si İleli Bay
8J;4İJ\ sJljt-Jl ft^jiill A^J>-J.\ J>
Said'in incelemeleri nisbeten daha esas­
jj>. ] JPNI j^^.'yı ıiJ^ o y l > - » j ü l y - lıdır. Bu mezar taşlarını göremediğim
için doğruluğu hakkmda kesin bir şey di­
" [ d i ^ ( ^ - j j i - V l ü-.ı i l i yemiyorum.
yazılar bulunduğu kaydedilmiştir. Türk­ Müzeye kaldırıldığı yukarıda yazı­
çesi: "Rüşte m Bey oğlu ve büyük beylerden lan dört mezar taşı da şunlardır:
Halil Beyin ktzı rahmet olurmuş ve esirgen­ ı - P i r H ü s e y i n Bey oğlu P i r
miş, kutlu ve şehit olan Honde Hatun H a s a n Beyin mezar taşı:
804 yılında vefat etti" demektir.
Sicil-li OsmanVyc göre Karaman
3 - Türbe haziresinde R ü s t e m Bey o ğ l u - A l i Beyin damadı olan P i r
oğlu Ş e y h H a s a n o ğ l u H a l i l Beyin H a s a n Bey'in mezar taşı beyaz mermer­
kızı F a t m a Hatun'un kabri olduğu vc den sanduka şeklinde yapılmıştır. Resim
üzerinde şu: (5, 6, 6A) üzerinde şu yazılar vardır:

1 'A5 l"^ 'JJİ — ı


öjjiillj ^J-^ Uiiljlj y cJLiol — ı

dL JJ>- vlJü O « u i s l i 5.U4_JJI — 2

ji^ ^jfi. ^ 0^ J - ı
2" H a s a n Bey T u r g u t l u oğludur. K a r a ­
m a n o ğ l u A l i Beyin damadıdır. Orada zi-nü-
6\^^\ ij=^')i\y>j JI^Nl LîolljP — 2 fuz olup taattiyatı görülmüştür. Badehu K o n y a ' d a
fevt olmuştur. M . S ü r e y y a , Sicill-i Osmnnî. C . 2 .
yazılar yazıldığı bildirilmektedir. Bu ya­ .Sa. 117. Kabir taşına göre 812 H . yılında vefat et­
zıların Türkçesi: miş olan bu H a s a n Beyin 1381 - 1391 yıllarında
"810 senesi Muharrem ayının evvelinde hükümdar olan A l â ü d d i n -Osmanlı tarihlerin­
de A l i - B e y i n damadı olması yakışır. K a r a m a n
Şeyh Hasan Bey oğlu Halil Bey kızı
oğlu İ b r a h i m Beyin damadı olup 846 H .
(1442 M.) yılında Osmanlı ülkelerine akın yapan
'° Kerre içindeki isimler L ö y t v e d ' d e n ta­ H a s a n B e y başkadır. H a m m e r , M . A t a
mamlanmıştır. L ö y t v e d bu mezar taşını 804 tere. Devlet-i Osmaniye Tarihi, C . I I . Sa. 213. Hasan
tarihli olarak kaydetmiştir. Bey-zade tarihi, Sa. 74-75.
36 M. ZEKİ O R A L

Baş tarafında :

' o ^ j ^ h CJ\J*—^\ ^ A

Ayak larafuıda ise :

' i C - l « j û ^ ! alil» ,ü)bj,^j-ijOj.pCy b — 6

2 - Turgut oğlu Erdoğdu Bey


kızı Fatma Hatun kabir taşı:
Bu taş kuı-şunî renkte mermerden
• •V' t ' «
sanduka biçiminde yapılmıştır (Resim. 7,
, . ^ ' J ' . .-'-» -- •> , . '
7A). Üzerinde şu yazılar vardır:

A-î^'j AJlf^İC. J AÜb ' j J T


f. • - r. Vl aXP ^^-^ [Böyledir] (_$Jlili — 2
J-
üjla~4; jrfil>- U j ı>j U .oil

^ ^ ^ j 4_J.UNl «UIP "U^ — 3

*^Jd u^j^flj olj—Jl .

Baş tarafında:
^•'J>-jA •— I
«uisi» ajjiiw —- II
" i L (^ap>jl OJJU — III
Ayak tarafında :
j — I
28 ^ U b : j t>..^ j II
3- S ü l e y m a n Ş a h kızı Cihan
Şah Hatun kabri:
Bu mezar taşı da sanduka şeklindedir.
büyüklerin ve beylerin iftihar ettiği H ü s a m ü"^ d- d i n
Pir H a s a n Bey dünyadan ahiretc göçtü. Tanrı
kabrini nurlu, durağmı cennet eylesin" demektir.
" "Onun ölüm yılı, 812 senesi Ramazan
ayının on altıncı günüdür."
" ö l ü m bir kâsedir, bütün insanlar ondan
23 « j - ^ jy ) 4J>I>ül J . * ^ j el içerler ve kabir bir kapıdır, insanların hepsi oraya
girerler."
Sme-i Bakara'nm 255, 256. âyetleri. Sııu-i Bakara'nm 255 nci âyetidir.
2- 5»»«-î Baknra'mn 285, 286. âyetleri. " E r d o ğ d u B e y i n kızı Hakkın rahmet vc
Meâlen Türkçesi "büyük Bey olan Pir mağfiretine ulaşmış olan F a t u n a Hatun"
H ü s e y i n Bey oğlu, Hakknı rahmetine ulaşmış demektir.
esirgenmiş kutlu şehit olan yiğitlerin sevgilisi ^ Onun tarihi 874 dedir.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ - VAKFİYELERİ 37

Damarlı, esmer renkte mermerden ya­ Bu taş Pir H a s a n Beyin kabir taşı
pılmıştır (Resim 8).. Üzerinde şu yazılar gibi büyüktür. Beyaz mermerden yapıl­
vardır : mıştır (Resim 9 - gA). Üzerinde şu yazı­
lar vardır:
AJIN ^ ^ ^ I J^J\ — 2-1

^>o Aİ'::>\jy\ « X P ^-İJı^öJI b ^ ^j^j^^j ^ J


— ^JSJ ajk j i l y ül^

_ c - i j ^ UJi dil* ^ J>^ — 3

j b ^.t ö j i î j Jj ö y üj^jil ^

«.^-iJI âJ^JuJl ö j j i i ^ l A^j>-^llcJUxji — 4

t > > - AT^-C; oJlİİ i l U - iJ' j i jl — 5

[Böyledir] Â:LV-(J 0\c^ ÜJJI>-

^ j ^ ^ Cx'J.j>r O^j^ o-i. jl

4 - T u r g u t o ğ l u türbesinden Mü­
zeye kaldırılmış olan mezar taslarının en öJ.«^si eU^>-l IS^^ tıX.Slx>fS'— 6
önemlilerinden birisi de Mehmed Şah'ın
kabir taşıdır.
IJ^'J j l (jb jl>-csli j-. üib (^wb'l Jİ
Meâleıı Türkçcsi "Tanrı elçisi söy­
ledi:
T a n r ı ' y a inananlar ölmezler. Belki bir ev­
den diğerine - d ü n y a d a n ahiretc- nakledilirler.
Hakkın elçisi vc sevgilisi olan H a z r e t - i M u -
h a m m c d doğru b u y u r d u . "
^° Eğer d ü n y a bir kimse için sürekli olsaydı,
onda T a n n ' n ı n elçisi ebedî kalırdı.
^' Hailîs-i Şerif. Tercemesi yukarıda yazıldı.
31 Gülislan 1261 Mısır lab'ı. Sa. i 4 ; T ü r k ç e s i : D ü n y a devamlı bir ev ve saray olmadığı
"Ey kardeş, d ü n y a kimseye kalmaz. G ö n l ü n ü gibi, onun nimet ve lezzetleri de kimseye bâki
hakka bağlayıp, d ü n y a m ü l k ü n e inanma. O çok değildir.
kimseleri senin gibi besledi ve ö l d ü r d ü . Ecel ge­ '° Topraktan gül açtığına hayret etme.
lince taht üzerinde veya toprak üstünde ölmenin Çünki nice gül endamlar toprak içinde uyumakta­
ne değeri v a r d ı r . " dırlar.
" H a y ı r sahibi m ü b a r e k , şehit, esirgenmiş 2' Aşıklarının gönül ateşleri göklere çıktı.
ve T a n n ' n ı n rahmetine kavuşmuş olan S ü l e y ­ O n u n m â t e m i n d e n herkes yakasını yırttı. Bakınız
man Ş a h kızı C i h a n Ş a h H a t u n u n fena evin­ ki öyle güzel, lâtif ve servi boylu o l a n - M e h m e d
den beka evine göçmesi 875 yılındadır. A h ö l ü m " Ş a h - a r a m ı z d a n gitti. Hep toprak oldu.
demektir.^ 3" Aradan bin yıl geçtikten sonra bile toprak­
Âyel el-kiirsi. Y u k a r ı d a yazıldı. tan diri sesleri çıkarırım, a h ı m yükselir. (?)
38 M.ZEKl ORAL

oğlu Ş e h z a d e Mustafa'nın E r e ğ l i ' d e


ÖILO-Jİ j l C — « ü — 13
kadi hâdisesi arasında Busbccq tarafından
rivayet olunan şu vak'a vardır: S u l t a n
Mustafa'nın henüz pek küçük bir
oğlunu İ b r a h i m isminde bir tavaşi hiylc
ile annesinin kucağından alıp, boğmuş­
tur Adı belU olmıyan bu çocuğun
K a n u n î Sultan S ü l e y m a n ' ı n torunu
oaJb>-'4I _^ JUJ J?-LJU JJM— 14 olduğu bazı mütalâalarla kabul edilmiş
görülmektedir". Halbuki Fatih'in oğ­
lu ve Konya valisi Ş e h z a d e M u s t a f a ' ­
I I — Bu satır kırıktır. Okunamadı. nın Ahmed adında bir oğlu varmış
Babasının vefatiyle ikbali sönen S u l t a n
Ahmed'in Konya'da ölmüş bulunduğu
Turgut oğlu Türbesindeki me­
bu mezar taşından anlaşılmaktadır. Bu
zar taşlarından iki tanesinin de bu ci­
idbarla Sultan Ahmed'in F â t i h ' i n
vardaki Sadrü'd-din K o n e v î tür­
torunu olması ihtimalini daha kuvvetli
besine kaldırılmış olduğu anlaşılıyor
bulmaktayım.
I - Bunlardan birisi Sultan Ah­
med bin Mustafa'nın mezar taşıdır. II - Hûb'eslcm mezar taşı da mermer­
Mezar taşı mermerdir. Beşgen prizması den yapılmıştır. Güzel vc girift rûmî
şeklinde bir sandukadır. Takriben orta­ motiflerle süslüdür. Bu taş da takriben
sına yakın bir yerinden kırılmıştır. Ka­ yarısından itibaren kırılmıştır. Kalan kıs­
lan kısmının uzunluğu 0,45 , yüksekliği mının uzunluğu 0,47 , yüksekliği 0,38 dir.
0,16 dır. Yan yüzlerine 4 satır halinde Yan satıhlarında Ayeİ'el-kürsî \\c
ÂyeCel-kürsî yazıldığı kalıntılarından an­ (jjJyV) Hadîs-i Şerifi yazılmıştır. Baş
laşılmaktadır. Baş tarafında ve iki satır
tarafında üç satır yazı vardır. Birinci satır
halinde şu ;
besmeledir. İkinci ve üçüncü satırlar da:
« t * O l i j — 2
Jkya.. -lî-l j l k L . — 2
^1 ^j>. — 3
yazılan yazılmıştır. Mustafa oğlu Sul­
tan Ahmed'e ait olan bu mezar taşının yazıları vardır. Dr. J . H . L ö y t v e d ' i n
tarih kısmı kırık olduğu için Sultan Ah­ gördüğü vakit bu taşın kırılmamış olduğu
ine d'in kim olduğu bilincmemiş, bazı anlâşıhyor. Zira müelHf Konya kitabının
tahminlere yol açmıştır. Kanunî'nin 97. sıra numarasında H û b ' e s i emin, 870
H. yılında vefat ettiğini, babası adının
Türkçe satırların bugünkü şivemizle ifa­ Yusuf Ağa olduğunu kaydetmiştir.
desi şöyledir:
Görülüyor ki T u r g u t Oğulları
"Muharrem ayının sonunda Pazartesi günü
açıkça (Ecel) fermanı geldi, kan tasından (Ecel)
burada kendilerine bir türbe yapmışlar,
şerbetini içti. O bu dünyadan ebediyet âlemine buna vakıflar bağlamışlardı. Evlât vc
göçtü. M e h m e d Ş a h gül gibi endamlj, servi ahfadından ahrete intikal edenler de et­
boylu yumuşak ve güzel yüzlü idi. Genç iken şehit rafına toplanmış bulunuyorlardı. Böylece
oldu. Yüzü aym ondördünden, güneşten parlaktı.
ve asırlarca sürüp gelen şu tarihî ananeyi
Is'erkis gibi gözlerinden dostları sarhaş olurdu.
Kaşı ince hilâl, dişi Aden incisi, alnı gül gibi
bozmak, dağıtmak hiç şüphe yok ki doğru
taze idi. Konuşurken sözlerinden cevherler saçı- bir hareket sayılmaz. Türbeyi onarmak ve
iırdı. Teni gün ışığmdan temizdi. Canların cananı yukarıda tesbit olunabilen mezar taşla-
olan o zatın dudakları kızıl gül yaprağma benzer­
di. Şeker diliyle tutiler gibi konuşurdu. Ulu Tanrı « H a m m e r , M . A t a tere, D . O . T . , Cilt.
ruhunu cennet köşklerinde kıyamete kadar sakin 5, Sahife 40.
eylesin." " Türk T a r i h K u r u m u IV. Kurultay
« Çünki bu şükürden ferahlık gelir (?) zabıtları, Sahife 168.
" Löytved, Konia. Sahife 84. «* SiciU-i Osmnî. Cilt. ı. Sahife. 192.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ - VAKFİ Y E L E R t 39

rıru tekrar yerine koymak sureliyle ihya vakfiye kayıt defteıinde vakfiyenin bir su­
etmek hakikaten isabetli bir hareket ola­ reti vardır
cakta-. Vakfiyenin baştan bir satırı duadır.
Son günlerde Turgut oğlu tür­ Sonra Vâkıfın elkabı gelir. P i r Hüseyin
besinin kuzey tarafmdan topraktan çıka­ Beyin mevki ve memuriyetlerini ifade
rılıp Müzeye kaldırılan bir mezar taşı da­ eden elkabı aynen yazıyorum.
ha vardır (Resim. lo). Mermerden sandu­ dJlill ^ 1 J U J ^1 Ji^ . . . .»
ka şeklinde olan bu taşın üzerindeki
yazılar şunlardır:

Oj ^ ' ^ j - (^öilli^y. ^ j^l — 2

' ^ 1 J J I j A j - ^UUNI ^ — 3
yani "ulu bey olan ve Hakk'ın rahmetine ka­
vuşmuş Emir Şah Bey oğlu ve hayır
hasenat sahibi, din ve dünya işlerinde hüküm­
darın vekili, ordular Genel komutanı, iyi
huylu, ünlü şanlı, beyler beyi olan Pir Hü­
seyin Bey" K o n y a şehri dışında H a l k a ­
begûş yanında ve şeyhlerin, âriflerin
-^1 f <y J i ' y J^l J — 5
kutbu N i k s a r l ı ( ? ) E b u b e k i r merkadi
yanında ve K a l c n d e r h a n e denilen yer­
de yaptırdığı K a l e n d e r i y e zaviyesi için
batısında yol, kuzeyinde M e v l â n a S ı r a -
cü'd-din türbesi güneyinde Eşekçi

Konya Vakıflar Müdürlüğü, Vakfiye ka­


yıl (lef. C . 4-6. Sa. 203.
(>V — 7 Melik ül-ümera, i!^ devlet orduları­
B - Turgut oğlu Pir Hüseyiu Beyin nın genel komutanı anlamınadır. Bak. 1. H .
Kalenderiye zaviyesi: U z u n ç a r ş ı h , Osımııît Devleti Tefkilâlma Medhtd,
S. 108. ,
Turgut oğullarından Emir Şah " "Naib al-Hazret al-ulya. Hükümdarın ve­
Bey oğlu P i r H ü s e y i n Bey Konya'­ kili demektir. Ayni eser S. 103.
nın bugünkü Musalla mezarlığı ya­ " S ı r a c ü ' d - d i n U r m e v î ' n i n 6 6 3 H . (1264
M.) - 682 H . (1283 M.) yılları arasında K o n y a
nında Halkabegûş türbesi civarında •
kadısı olduğuna dair -telif ettiği kitaplar üzcrinde-
bir ( K a l e nd e r i y e) zaviyesi yaptır­ şerhler vardır. Bu şerhler ve diğer kayıtlara göre
mış ve Süleyman oğlu Bedrü'd-diiı M e v l â n a ' n ı n sülâlesi hakkında şöyle bir şecere
M e h m e d ' i oraya şeyh tâyin eylemiştir. yapmak mümkün oldu:
Zaviye evvelce yıkılmış, bugün yeri bile Ahmet Urmevî
Ebubekir
belli değildir. Konya Vakıflar Müdürlüğü
Ebü's-sena Sıracü'd-din Mahmud Urmevî
Ömer
Âyel el-kürsi ve müteakip âyetin bir kısmı­ Ali
dır. Mevlâna Imadü'd-din Mchmed
" K a s ı m Ç e l e b i kızı merhum ve mağ­ Bedrü'd-din Mahmud (Kutlu Melik
fur; mübarek şehit E ş l e m P a d i ş a h -Tanrı rah­ hatunun zevci)
met eylesin ve kabrini nurlandırsın- 831 yılı M u ­ Müri'üt-levarih; sahife 370 de S ı r a c ü d d i n U r ­
harrem ayınm başlarında fena evinden beka evine m e v î ' n i n 672 H . (127 3 M . ) yılında vefat ettiği
göçtü" demektir. yazılmış ise dc M ü z e Y u s u f a ğ a k i t a p l ı ğ ı ' n ı n
" Kalendcrilik; raelâmilik, bektaşilik gibi 6175 numarasında kayıtlı ve adı geçenin telif et­
islâmî tarikatlardandır. Sonraları bektaşilik tarafın­ tiği (Metalin'l-eııvar) adlı kitabın sonunda 682
dan tcmessül edilmiştir. A b d ü l b a k i G ö l p ı n a r l ı : H . (1283 M.) yılında vefat ettiği kayıtlıdır. Bu
Tunus Emre, Hayalı, Sa. 18, 43, 273. kayıtlar ayrıca neşredilecektir.
40 M. ZEKÎ O R A L

oğlu milkiyle sınnlanıııış ve ziıaala salih Ahmed Bey Alâü'd-din cami'indcki


olan arazisini vakfetmiştir. Vakün tevli­ meşhur Kur'an-ı Kerimden fala bakmış
yetini sağlığında üzerine almış sonra oğlu: niyyetine uygun âyetler açılınca önce
Ş e m s ü ' d - d i n A l t u n Bey cami'iuc
a%J\ijM ... D üç adet Â'ur'an-ı Kerim armağan ederek
hayrat hademelerinin okumalarına vak-
feylemiştir. Vakfiyede şu yüksek :
«... ^jhjk
"gençlerin asili ve sevgilisi, Turgut oğullarının
ijliliar elliği sayın Emir Turgut'u" ve
i50-l c^bjl «-*>U. ^ / J l j ^.1)1
onun evlâtlarını mütevelli tâyin eylemiş­
tir. \'akfm gelirleri önce zaviyenin ona­
rımına sarfedilccck, artanı mütevellisine
ve zaviyenin diğer ihtiyaçlarına harca­
nacaktır. Vakfiye yazıldığı zaman bu
zaviyeye Kalenderiyc taifesinin efendisi
şeyhlerin ve bilginlerin kuvvetlisi, Süley­ (il jJ^-^C\ ^ J v ü i l v J S j y d I dL
man oğlu Bcdrü'd-din Mahmud
şeyh tâyin olunmuştur. Vakfiye; lö vıısıflarla anılan Ahmed Bey, Sultan
Recep 832 tarihinde yazılmıştır. defterinde kayıth mülkü olan Saideline
-bugünkü K a d ı n h a n ı ilcesine - tabi
C - T u r g I I t oğullarından P i r H ü ­
Apsarı köyü ile Zengicek \ilâyetiııc
s e y i n B e y oğlu A h m e d B e y i n K o n -
tabi Maydos karyesini; cami-i şerif
ya'daki t p l i k ç i canıi'ine yaptığı vakıf­
hizmetine 834 yılı Zilkade ayı başlarında
lar :
vakfedüp hasılâtını tecvit üzere Kiir'an
Konya'da bugünkü Ziraat Ban­
okumasını bilen iki devir-han; yaşlı, bil­
kası ile Merkez Kıraathanesi ara­
gin bir hatip ve bir imam ile cami'in
sında İpiikçi cami'i vardır. Halen
idaresine, hediye olunan üç Kuran-ı kerim­
Klâsik Eserler Müzesi olarak
in muhafazasına bakan bir kayyuma ve­
kullanılmaktadır. İpiikçi cami'i ve
rilmesini şart koymuştur. Bu vakfiye
yanındaki medrese vakfiyesine göre
Konya V a k ı f l a r M ü d ü r l ü ğ ü vakfiye
598 H. (1202 M.) yıllarında Türkiye
kayıt defterinde yazılıdır. Ayrıca bir su­
Selçukluları devleti ümerasından Şem-
reti de aynı dairede mevcuttur (Resim 11).
sü'd-din A h u n Bey tarafından
yaptırılmıştır. Beyzî ve dairevî kubbeler, Turgut o ğ u l l a r ı vakfından K o n ­
sepet kulpu şeklindeki kemerlerle tak­ ya'da Eski A t p a z a r ı mevkiinde A h i
viye edilmiş tonoslar ve mütekati Murat h a m a m ı varmış. Bu hamamı
lonoslarla tutturulmuş olan ta­ T u r g u t oğullarından hangisi vakfet­
vanı ve bu tavanın dayandığı pilpayeler miştir. Vâkıfına, vakfiyesine henüz rastla-
cami'e lâyık olduğu ihtişamı vermektedir. yamadığımız bu hamama ait şer'iye si­
Cami'in, 733 H. (1332 M.) yıhnda Mesud cillerinde iki mahkeme kararı gördük:
oğlu H a c ı Ebubekir taı-afmdan ona­ Bunlardan birisi hamamda yevmiye
rılmış, yenilenmiş ve genişletilmiş olduğunu bir akça vazife ve bir hisse ile T u r g u t o ğ -
gösteren bir kitabesi vardır. Bu onarım­ " "Tann'nın lütuf ve yardımları kendisine
dan tam loı sene sonra bozulmuş ve aynimi!), inanış ve kulluğu tam, kullarının işlerinin
tamire muhtaç bir duruma gelmiş olan kefili, kelime fenlerinin bab ve fasıllarını ezberden
i p i i k ç i cami'ini Turgut oğlu Ahmed bilen; kalem ve kılıç eri, âlem sahiplerinin sığın­
dığı, ilim sahiplerinin hocası, ilim ve hikmet adanı-
Bey ele almıştır.
lannııı yükseği, ihsan ve lutııriarı açık, asalet
sahibi ve saygı değer bey olan, ayrıca A b d ı ı ' r
Selçukname Houstma tab'ı. Diğer şekiller -rezzak oğlu E b ü ' l - f a z i M e h m e d namiyle
için Türk Tarih Kurumu Belleten'i C. 42. Sa. 197 anılan T u r g u t o ğ l u A h m e d B e y " demektir.
ve Konya Halkevi Dergisi sayı: 6. Sa. 374 de .bilgiler '* Konya Vakıflar Müdürlüğü Vakfiye kayıt
vardır. defleri C . 4-6. Sa. 34.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ - VAKFİYELERİ 4'

lu vakfının kâtipliğine daiv 1070 tarihli Zuhru'l-eşbah Abdu'l-baki Ağa. Kıdve-


berattır. " Diğeri ise zamanının fen me­ tü'l-kuzzal Mevlâna Mchmcd Efendi.
muru tarafından hamamın onarımı için Zuhru'l-kuzzat Mevlâna Mehmed Efendi.
hazırlanmış bir keşifnamedir. Keşifna- Fahrii'l kuzzat Mevlâna Ahmed Efendi.
me 1071 H . yıhndaki inşaat malzemesini Zuhru'l - Müderrisin Mevlâna Ahmed
hele kül ile kireçlen bir nevi harç yapıl­ Efendi ve gayrihüm.
dığım göstermesi bakımından önemlidir.
Aynen dcrcediyoruz: 2. Turgut oğuUarınıu Kuuya çevre­
"Malmiye-i Konya'da merhum Tur­ sinde bulunan eserleri :
gut oğlu evkafından Eski Hamamı dimekle
mantf hamamın hâlâ hamamcısı olan rafiü'l- A - S a r a y ö n ü ' n d e Pir H ü s e y i n
kitap Mevlâna Mustafa Efendi meclis-i Bey camii:
şer-i şerife gelip lakrîr-i kelâm idip hamam-ı Cami içten içe 11,70x17,90 mclre
mezburun külhan damının nısfı hedm olup ve eb'adında bir temel üzerine kurulmuş­
nısfı aliirinin dahi kirişleri ve ağaçlan çiirüyüp tur. Duvarları kireç harçla moloz
ve kırılıp mahall-i tehlike olup cümlesi açılıp tec­ taştan yapılmıştır. İki sıra üzerine beşer­
dide muhtaç olup ve su mahzeninin duvarından den on tane ağaç sütuna dayanarak bü­
su külhana cari olup ve külhanenin külpelcğinden yük kirişlere bindirilmiş düzgünce ağaç­
külhana su cari olup tamir ve termime muhtaç larla tavam tutturulmuş, üstü çinko
olmağıla canib-i şer'den üzerine varılıp keşf örtülmüştür. Salon büyük küçük muhte­
ve tahrir olunması matlubumdur. Dedikte lif pencerelerle aydınlalılmışlır. Müezzin
savb-ı şer'den Mevlânâ İbrahim Efendi mahfili vc minberi ahşaptır. Kayda değer
tayin ve irsal olunup ol dahi zeyl-i kitapta bir işçilik yoktur. Batı tarafına bir kapı
isimleri mastur olan müslimin ile hamam-ı açılmıştır. Buraya kadar anlatılan cami
mezburun üzerine varıp külhana nazar eyledik­ 1310 H . (1894. M.) yılında S a r a y ö n ü
lerinde damının nısfı hedm olup ve nısfının k ö y ü -şimdi bucak merkezi- zenginle­
kirişleri ve ağaçlan çiirüyüp ve kırılıp ma­ rinden H a c ı A b d u l l a h Ağanın dclâlc-
hall-i tehlike olup ve su mahzeninin duva­ tiyle yapılan kısımlardır. 1944 yılında
rından su külhana cari olup ve külhanenin cami'c bir de minare ilâve edilmiştir.
külpelcğinden külhana su cari olup bu cümle (Resim 12, plân 2).
tecdit ve taınire muhtaç olduğunu müşahede Cami'in ilk bânisi olan Pir H ü s e y i n
eyledikten sonra külhan damının kirişleri ve Bey zamanına ait mihrabı çok güzeldir.
ağaçları ve örtülmesi ve su mahzeni ve duvan Mihrap hücresi vc yanları 4,6 köşeli, bak­
kül ve kireçle tamir olunması ve külhan lava ve yıldız biçimli çinilerle süslenmiş­
külpeteğinin tamir olunmasını usta Tasef tir. Yan silmelerinde alçı kalıpla dökül­
zimmt tahmin-i sahih ile ondört bin akçaya müş yazılar ve bezemeler vardır
tahmin eylediğini mevlâna-yı mezbur mahal­ (Resim 13).
linde tahrir idip badehu meclis-i şer'e Cami'in, bu gün önünde duran, es­
gelip vukuu üzere haber vermeğin tecdit ve kiden yazlık kısmı için mihrap ittihaz
tamire izin birle ma veka' bit-talep ketb ve edilmiş bulunan gayri işlâmî bir lâhil ka­
tahrir olundu. Hurrire fi evahir-i Şevvalü pağı vardır. Kenarlarına L a f z - i C e l â l ve
l-mükerrem lisene ihda ve seb'in ve elf âyetlerle (-^^'^'j ^ ^a^l ^Ji)
Fahrü'l-meşayihü'l-kiram Mevlâna Şeyh yazıları yani (onun tarihi 8 ı ı yılıdır.) cüm­
Abdullah Efendi. lesi yazılmıştır. Cami'in 811 yılında yapıl­
Fahrü'l-kuzzat Mevlâna Mustafa Efendi. dığını gösteren bu tarih önemlidir. Ca­
Zuhrü'l-meşayilıü'l-kiram Mcvlânâ Osman mi'in kapısında evvelce kitâbcsi olduğu
Efendi.
" Dıştan bilinci sihnede yazılan 13 defa
" Konya Müzesi Şer'iyc sicil ile/teri. Sayı 11.
Sahife 175.
" Konya Müzesi Şer'iye sicil defleri. Sayı 11. tekrar edilmiştir. İkinci silmede liJo >•)' iHf'»
Sahife 88. yazıları 15 defa yazîlmıştır.
42 M . ZEKİ O R A L

ve bu kitâbedc S ar ay önü, şark (?) köy­ düklerine ve îslâm dini esaslarına uy­
lerindeki mezran öşürlerinin vakfedildi- gun bulduklarına dair şerhleri vardır.
ğini; merhum Silleli Said Beyin not- Vakfiyenin baştan 12 satırı Ulu Tanrıya,
lanndan öğreniyoruz. Kitabe bugün orta­ Onun büyük elçisi H a z r e t - i M u h a m .
da yoktur. Cami'in imam ve lıalip beratla- med'e evlât ve ashabına saygı yazılan,
nnda ilk banisinin Pir H ü s e y i n Dey vakfın lüzum ve mânevi değerlerine ait
olduğu yazılıdır. Bu cami hakkında baş­ hükümler vardır. Vâkıf şu yüksek elkap-
kaca vesikaya malik değiliz. la anılmıştır.
B - Ilgın'da Pir Hüseyin Bey
cumi'i:
Ilgın'da çarşı içindedir. Elralı za­
manla bir metre kadar yükselmiş, cami de jpjdi OİjJılj CJ\İX^\ V ^ I J J

çukurda kaldığı için halk arasjnda Çu­


kur C a m i adiyle de söylenir. Cami'in
namaz salonu 16.5 x 33.10 metre eb'a- Yani beylerin ve uluların büyüğü ve
dındadır. Anadolu S e l ç u k l u l a r ı vc hatırı sayılır efendisi yüksek huylar, hayır
K a r a m a n O ğ u l l a r ı zamanlarında ya­ hasenat sahibi ve bu işleri benimseyen
pılmış namaz salonu doğudan batıya büyük kumandan T u r g u t o ğ l u H ü s e ­
uzanan müstatil şeklindeki ulu camilerin yin Bey -Tanrı yardımlarını eksik etme­
küçük bir örneğidir Cami'in duvarları sin- helâl ve temiz malından Ab-ı germ
kârgirdir. Mihrap üstünde küçük bir = I l g ı n şehrinde Tanrı rızasına uyup se­
kubbesi vardır. Ortada gayri Islâmî sü­ vabını isteyerek ve cezasından korkarak
tun başlıkları konmuş mermer sütunlara, bir cami yaptırdı. Bu vakfiyenin yazıldı­
yanlarda duvarlara dayanan kirişler üze­ ğı zaman eh altında mülkü olan Y e n d i ­
rine ağaçlar atılarak tavan tutturulmuş ğin köyünün üçte birini, yine I l g ı n ' a
ve üstü toprakla kapatılmıştır. Doğu ve bağh K e ş ü r l ü " köyünün tamamını
güneye açılan türlü pencerelerden ışık ve I l g ı n ' a bağh Bayat köyünün 2/3
alır. Cami'in kapı ve pencerelerinde mih­ nü, Ruus köyünün 2/12 hissesini, I l ­
rap ve minaresinde mimarî tezyinat ol­ gın ilçesi içindeki dolap, Kapı harımı,
madığı gibi kitâbesi de yoktur (Resim 14, Kerim koçu, Sulu bağı arazilerini B ö d ü k
plân 3). köyünde ziraatc elverişH arazinin hep­
Vakıflar Müdürlüğü vakfiye kayıl def­ sini ahır höyüğündeki arazi parçasının
lerinde "9 bu cami'e ait vakfiyenin iki tamamını bütün haklariyle ve her şeyiyle
sureti vardır. Bu iki sureti karşılaştırarak doğru ve dinî esaslara uygun olarak vak­
elde edilen metnin Türkçe özeti şudur: fetti. Vakfedilen bu köylerle arazi gelirle­
Vakfiyenin başında, K a r a m a n Ev­ rinin 1/4 i cami'in onarımlarına sarfcdilc-
kaf Müfettişi A r i f oğlu A l i , I l g ı n ka­ cek, arlan mahsul beş parçaya bölünerek
dısı Murad oğlu H a c ı Mehmcd vc bir buçuğu cami'in hatibine, bir buçuğu da
İ s t a n b u l kadısı Mehmcd oğlu Ab-
»" Yendiğin, I l g ı n ' ı n 13 km. Batısında
durrahim, K o n y a kadısı Y a k u b o ğ l u 112 evli bir köydür. Burada iki cami vardır.
Ahmed vc H a l i l oğlu Ahmed, Abı- Birisinde gayet sanatkâranc yapılmış gayri islâmî
gcrm = I l g ı n kadısı Mehmcd oğlu sütunlar, sütun başlıkları kullanılmıştır. Diğerinde
Mahmud ve tekrar K o n y a kadısı Kadı- mimarî bir husiisiyeti yoksa da bitişiğindeki türbe
önemlidir (Resim 15), türbede kitâbe yoktur.
zâde H a c ı Mehmed 'in vakfiyeyi gör-
Halk elinde 1300, 1277, 1290, 1253 tarihli imam,
hatip beratları vardır. Bu beratlarda ( I l g ı n
" MİKdii'l-maıazil, S. a^'de canii'iıı bu kazasına tabi Y e n d i ğ i n karyesinde vaki K u z u c u
jcklinc ve gayii islâmî sütunlara bakarak kilise­ S u l t a n C a m i i mülhak vakfından almak üzere
den çevirme olduğu yazılnıı$sa da doğru değildir. ilâ...) yazıları vardır. Rivayete göre Kuzucu
Çünki vakfiyesinde yeniden inşa edildiği açıklan­ S u l t a n , N a s r e d d i n H o c a ' n ı n medrese ar­
mıştır. kadaşı imiş.
'» Vakıflar Müdürlüğü Vakfiye kayıt defleri. " Vakfiyede ^jji^i J j ^ r şekilde yazılniLŞ-
O. 1-3, S. 398 vc C , 4-6, S. 252. tır.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERt-VAKFİYELERt 43

güzel ve doğru olarak Kur'an okuyabilen hisar T e k k e s i köyünün güney doğu­


dört hafız'a eşit olarak bölünecek, yarım­ sunda ve bir kilometre kadar ilerisinde
şar hisse de müezzin ile kayyuma verile­ yüksekçe bir mevkidedir. Türbenin du­
cektir. P i r H ü s e y i n Bey sağ kaldık­ varla çevrilmiş bir haziresi vardır. Bu­
ça bu vakfın bakımı ve yönetimi kendisi­ rada Y a h y a Bey kızı S e l ç u k Hatunun,
ne ait olacak, öldüğü vakit kendi oğlu olan 1015 H . (1606 M.) yılında vefat etmiş
T u r g u t Bey mütevelli olup bakiye ka­ İ b r a h i m F a k ı h k ı z ı (Selime K a -
lan ı /5 hisseyi alacaktır. Bu kuruluş nesil­ d ı n ) ı n , 1009H. (ı6ooM.)de ölmüş H i s a r
den nesile sürecek, onlardan kimse kalmaz­ Bey kızı Emine'nin, 1286 H . (1869 M.)
sa, I l g ı n kadısının reyiyle başka bir mü­ tarihli M e h m e d A l i oğlu M e m i ş ' i n
tevelli tâyin olunacaktır. Eğer cami yıkı- mezarları vardır. Bu avludan medhalc
hr, yeniden yapılamazsa, cami'in, vakıf ge­ girilir. Mcdhal camilerin son cemaat ma­
lirleri müslümanların fukarasına kalacak- halli gibi ortadan bir yol ile ikiye bölün­
ür. Vâkıf bu vakıfları tescil için (Toras müştür. Burada kaymakam Raşid Bey'in
= Torani) oğlu M e h m e d nam kimseyi, 1311 H . (1893 M.) de ölen kızı L â t i f e
sair mütevelliler gibi tasarruf etmek üzere H a n ı m m , 8 1 5 H . (1412 M.) tarihinde ve­
vekil ve mütevelli tâyin etti. O da teslim fat eden H a s a n Bey oğlu Mehmed
aldı. Bey'in güzel işlenmiş ve yazılmış mezar
taşlan vardır. Medhaldcn bir kapı ile
Vakfiyenin sonunda -diğer vakfiye­ S u l t a n D e d i ğ i ' n i n medfun olduğu tür­
lerde olduğu gibi- vakfın doğruluğu, beye girilir. Türbenin, köylülerin anlatışı­
bozulmaması, şartlarının hiçbir suretle na göre, demir hindiden gayet güzel iş­
değiştirilmemesi hakkında hükümler var­ lenmiş bir kapısı varmış, bu kapı vaktiyle
dır. Vakfiye 826 Hicret yılı Şevval ayının karlı bir gecede aşırılarak K o n y a hı-
23 ncü günü yazılmıştır. A l i oğlu İ s m a i l , ristiyanlarından birisine satılmış, Avu­
Ali oğlu A h m e d , A b d i oğlu A l i vak- kat Z i y a A l p ' i n ifadesine göre A l m a n ­
. f iyenin şahitleridir . ya'ya kaçırılmış imiş (?); bu gün yerine
C - Ilgın'ın Mahmuthisar Tek­ tahta bir kapı takılmış bulunmaktadır.
kesi köyünde D e d i ğ i S u l t a n T ü r b e s i , Bu kapıdan türbeye girildiği vakit ortada
D e d i ğ i S u l t a n ve T u r g u t O ğ u l l a r ı ­ mescide giden bir yol ve bu yolun
nın Anadolu'ya gelmesi hakkında men­ sağında bir, solunda iki kabir vardır.
kıbeler ve T u r g u t O ğ u l l a r ı n ı n bu tür­ Sağındaki kahirin Sultan D e d i ğ i ' y e ,
beye yaptıkları vakıflar: soldaki kabirlerden birinin ailesine
Sultan d a ğ l a r ı ' n ı n bir kolu olan ait olduğu söylenmektedir. Üçüncü ka­
Kembos dağının I l g ı n ovasına nazır hirin kimin olduğu bilinemiyor. Mezar
eteklerinde suları bol, manzarası güzel taşlarında yazı olmadığı için de hakikat
Eldaş, Mahmuthisarve Mahmuthi­ anlaşılamıyor. Türbenin üstü ortada tuğ­
sar Tekkesi köyleri vardır. Bu köyler ladan yapılmış bir kubbe, yanlarda aynı
I l g ı n ' a 12-18 km. uzakta ve yekdiğerine şekilde işlenmiş iki tonosla kapatılmış­
2-3 km. mesafededirler. Bu köylerin ye­ tır. Burada inşaatın asaleti derhal göze
rinde ilk ve orta çağlarda bir şehir bulun­ çarpmaktadır. Buradan binanın mescit
duğunu kabul ettirecek bir çok gayri kısmına girilir. Mescit kapısının yan söve-
Islâmî kitâbeler, mezar taşları, kabartma leri ve sövelerin üstüne atılan kiriş gayet
resimler ve heykeller vardır (Resim 16). güzel motiflerle işlenmiş mermer parça­
Dediği Sultan türbesi, Mahmut- lardır. Kapının üstünde mermer üzerine
güzel bir Selçuk neshiyle yazılmış ve K o n-
ya vilâyetindeki kitâbclerin en eskilerin­
Vakfiye suretlerinde > ' _,J. böyle
ayrı ayrı iki türlü yazılmıştır. den birisi olan çok önemli bir kitâbe var­
" Vakıflar Müdürlüğü Vakfiye Kayıl defleri dır. Kitâbeyi aşağıda göreceğiz.
C. 1-3. S. 398, C . 4-6. Sa. 252. I l g ı n ' ı n M e d r e s e
nam köyünden H a c ı Y u s u f bu ilçeye bağlı G e ­
ç i t köyündeki değirmeninin 1/12 sehmini 1074
Mescit kısmı, dört köşe bir temel üze­
tarihinde bu cami'in hatibine vakfetmiştir. rine kurulmuş ve yarım kubbe şeklindeki
44 M. Z E K t O R A L

tromp=köşc bentlerle sekize bölünerek kub­ Türkçesi:


be kasnağına \'anlmış ve üstüne basıkça
bir kubbe yapılmıştır. Mescidin içten içe ''Sultanların ulusu II. Kıhnç Arslan
cb'adı 5.4.0x5.20 dir. Mescidin kıble­ ve oğlu Büyük Sultan I. Gıyasü' d-din
sinde güzel bir mihrabı ve müteaddit Keylıusrev'in devletli günlerinde Kılırıç
pencereleri vardır. Burası türbeyi ziya­ Arslanhn azatlı cariyelerinden bilgin, sofu,
rete gelenlerin namaz kılmaları için bir dinsever, Tanrıdan korkar, din ve dünyanın
mescit veya bir hankâh olarak mütalâa sevgisini kazanmış ve kadınlığın şerefi olan
edilebilir. Sanavber Hatun Tanrının rızasına uyup
affını rica ve sevabını talep ederek, azabından
Buraya kadar yazdan binanın genci çekinerek bu mescidin yapılmasını emretti.
durumu türbe müslesnâ mimarî değer ta­ Mescit jy6 H.yılı Recep ayında tamam oldu;
şımayan basit bir yapıdır, ve son yıllarda Adı geçen hatunun kölesi mimar Emin'üd-din
tckkcnişinlcrdcn Abdurrahman tarafın­ (Mirgün?) yaptı, hediye etti."
dan yaptırılan onarıma aittir. Bununla be­
raber mescidin mihrap girintisi içine, su Kitâbede adı geçen I I . I z z ü ' d - d i n
oluğu=çörtcm olarak saçağma alem ka­ K ı l ı n ç Arslan, T ü r k i y e S e l ç u k l u ­
idesi yerine kubbe üstüne konmuş ve ları hükümdarlanndandır. 551-588 H .
Selçuk tezyinatının en güzel motifleriy­ (1156-1192 M.) yılları arasında hü­
le bezenmiş mermerler; mihrap yanla­ kümdarlık yapmıştır. B i z a n s l ı l a r , E y -
y u b î l e r , D a n i ş m e n d l i l e r ile müte­
rında üzerine: *i)Jİ\j jLîNij ^ U l j j J I
madiyen çarpışmış ve ekseriyetle düş­
A.4'>l«Jlj ».sUÜI^ yazılan yazılmış taş raf­ manlarını yenerek Anadolu'yu bir-ida­
lar, mescidin kapı sövelcri ve kitâbcsi gös­ re altında toplamaya çalışmıştır. Dizle­
teriyor ki I I . K ı h n ç Arslan'ın azatlı rinden rahatsız olup ata bincmediği za­
cariyelerinden Sanavber H a t u n buraya manlarda araba ile savaşlara gider, or­
güzel bir mescit yaptu-mıştır. Çok muhte­ dularına kumanda ederdi. Hiç şüphe yok
meldir ki kendisi de burada medfım ki bu devletin büyük hükümdarlanndan­
olsun. Yukarıda sözü geçen kitabe şudur dır. ömrünün sonlarına doğru memleke­
(Resim. 17): ti onbir oğlu (kimi kitaplarda oniki oğlu)
arasında taksim etmek gibi yanlış bir si­
yasete sapmış; devleti bu yüzden bazı sar­
«•UCJI iSjLlla>»Jl, t IJU i ( O ) iy \ — ı sıntılar, kendisi dc bir çok üzüntüler
geçirmiştir. Kitâbede adı yazılı I . K e y -
husrev, I I . K ı h n ç A r s l a n ' ı n çok

(l)j;y^UjL«p(j.'tij>.j U i ? j J U J AÜI — 2 sevdiği, .sağlığında kendisine burgulu j_


yı verdiği, veliaht tâyin ederek yanın­
dan ayırmak istemediği küçük oğludur.
Diğer oğulları kendilerine ayrılan illerde
bağımsız bir hükümdar gibi yaşarlar;
ancak senede bir defa babalarının yanma
[Böyledir] dDÜjö!>L-ji^^4löUa.Ul — 5 gelirlerdi. Kitâbe I I . K ı h n ç A r s l a n ' ı n
memleketi oğulları arasında taksim ettiği
yıllarda yazılmıştır. Taksim tarihi mchaz-
lerimizde 586 H. (1190 M.), 580 H . (1184
j ^ ^ r ^ - . - O l j UaJld;U jlkJiJI — 6 M.) olarak gösterilmiştir. Kitabe tarihi
576 H. (1180 M.) olduğuna göre taksim
tarihinin mevcut kayıtlar hilâfına daha ev­
i^)\j>^jMy^i*>^)'CM>IJ <^^J ^J^I — olması
vel 7 lâzım gelir. I I . K ı l ı n ç A r s ­
lan, I . Keyhusrev'de bir çok mezi­
yetler görmüş, son günlerinde ümerasına
(1)yÜ^l yeminler ettirerek yerine hükümdar yap-
T U R G U T OĞULLARI ESERLERÎA'AKFİYELERİ 45

malarını sağlamış cvasıt-ı Şevval 588 H. o ğ l u Mehmed Bey'in kabirleri en gü­


(29/8/1192 M.) de vefat etmiştir". zellerindendir.
I I . K ı l ı n ç A r s l a n ölünce T o k a t
meliki olan büyük oğlu S ü l e y m a n Ş a h Sultan Dediği ınenakıhı vc Turgut
Konya'yı, I I . K e y h usrev'dcn aldı. oğullaruun Anadohı'ya nasıl geldiklerine
Tahtsız ve yurtsuz kalan I. K e y h u s r c v dair menkibeleri :
Anadolu'daki kardeşleri ve akrabaları
Köyde tckkenişinlcr elinde Sultan
yanma misafireten giderek şahane bir gezi D e d i ğ i ' y c ait menakıp kitabı vardır.
yaptıktan sonra Bizans î m p a r a t o r u ' n a Konumuz olan T u r g u t oğullarıyle
sığınmış, arada A v r u p a seyahatına da ilgili olduğu için bu kitabı aynen kopyc
çıkmıştı. S ü l e y m a n Şalı'ın vefatına ka­ etmiştik. T u r g u t o ğ u l l a r ı n ı ilgilendi­
dar İ s t a n b u l ' d a kalmış olan I . K e y - ren kısımlarını tebarüz ettirerek buraya
husrev kardeşinin ölümünü haber bir özetini dercediyoruz:
ahnca K o n y a ' y a gelmiş ve S ü l e y m a n
Şah'ın oğlu I I I . K ı l ı n ç Arslan'ı bcrta- "Horasan'da Ahmed Ycscvî
taraf ederek ikinci defa hükümdar olmuş­ neslinden ve cümlenin sevgilisi bir Ş a h
tur. Zamanında A n t a l y a alınarak dev­ o ğ u l l a r ı vardı. Bunların birisinin nes­
let sınırlan genişletilmiş, A l a ş e h i r ' d e linden D e d i ğ i S u l t a n , diğerinin soyun­
Laskaris ile yapılan harpte savaş meyda­ dan H a c ı Bektaş geldi. D e d i ğ i S u l -
nında şehit düşmüştür, ö l ü m ü hazindir. tan'la H a c ı B e k t a ş amca oğullarıdır.
Hemen hiçbir hükümdara nasip olmıyan D e d i ğ i S u l t a n Horasan'dan asasını
atmış, asa nereye düşerse kendisinin dc
parlak bir cenaze töreni yapılmıştır.
oraya geleceğini söylemişti:
Birinci hükümdarlığı 588 - 593 H . (1192
- 1196 M.) ikinci hükümdai-hğı da 601 Turgud'u, Baybuı-d'u ikisi bir kardeş,
- 607 H . (1204 - 1210 M.) yılları arasın­ Dediği Sultan'a oldular yoldaş,
dadır. Dediği Sultan bunları Rum'a saldı.
Sanavber H a t u n , K ı l ı n ç Ars- Kendisi dahi azm-i Hicaz kılch.
ian'ın azatlı cariyelerinden olduğuna T u r g u t ile B a y b u r t , D e d i ğ i ' y c
göre I . K e y h u s r e v ' i n analığı olduğu yoldaş olarak beraber yola çıkmışlardı.
muhakkak, öz anası olması muhtemeldir''^. Sultan D e d i ğ i K â b e y i tavaf et­
* * tikten^ sonra H a c ı İ b r a h i m Sultan'-
Girdiğimiz kapılardan çıktıktan son­ dan tasavvuf dersleri alıp K o n y a ' n ı n
ra türbenin batısında ve köye nazır tarafın­ B e y ş c h r i ' n e gelmiş, B e y ş e h i r yanında
daki mezarlar kai-şımıza çıkar. Burada çok M e l e n g ö r i t dağına inmiş, orada bir
güzel işlenmiş, nesih ve sülüs yazılarla ya­ müddet ikamet etmiştir. Bu sırada Seyit
zılmış mezar taşları vai-sada bir kısmı kı­ H a r u n V e l i ile aralarında bazı haller
rılmış, bazılarının da baş ve ayak taşlan cereyan eder. Seyit H a r u n V e l i ölür.
birbirine karışmıştır. S u l t a n D e d i ğ i , Seyit H a r u n V e l i ' -
769 H . (1367 M.) de vefat eden nin cenazesini kaldırmak için S e y d i ş e h -
Şeyh H a s a n oğlu Ş e y h A l i , 877 H . ri'nc gitmiştir. Namazda iken bir düşman
(1477 M.) de öldüğü anlaşılan P i r i Bek­ S u l t a n D e d i ğ i ' y c bir tokat atmış.
tik o ğ l u A h m e d Bey, P a ş a Bey Sultanın burnundan kırk damla kan ak­
mıştır. Sultan o kandan başına sürmüş
" Kabri, K o n y a ' d a yaptırdığı ve bugün olduğu için serpuşu kızıl, beş parmağının
A l â ü d d in T ü r b e s i diye anılan türbededir.
iziyle de beş terckli olmuş, nihayet Seyit
Kabrindeki çiniler bozulmuş bu arada ölüm ta­
lihi de kaybolmuştur. Harun'un namazı kılınmış, defnedilmiş;
Mehazler: Ibııi Bibi krcemesi Sa. 21-22, fakat bu sırada o tarafın kâfirleri isyan çı­
47-48. H o u s t m a tab'ı Sclçııkmme, Sa. 3-10, karmışlar. D e d i ğ i Sultan bu kâfirleri
70-96. Diivtl-i îslâmiye Sa. 210-216. .Anonim A d a l ı y a = Antalya'ya kadar sürmüş.
Selçııkıiâme (Paris nüshası) kitabhğmdaki yazma. Sultan'ın adı D e d i ğ i d e ğ i l D i d i ğ i
Mülercimbaşm göre Aımdohı ficlaiklııinn. Hasan
imiş:
Fehmi T u r g a l .
46 M. ZEKtORAL

Adı Dediği değil Didiği'dir, Hikmeti gör bunların vardı bir yundu
Anı da diyeyin bil aslı nedir? Vilâyette aygır yogidi talip oldu,
Bir işi doksan bin evliya düzerdi, Bunda alup yola bunlar girdiler;
Dediği sultan gelüben bozardı. Söz öğüşür Aladağ'a erdiler..
Hikmeti gör Sultana uğradılar,
Sultan, Seydişehir'den dönmüş,
Yüz yere koyup temanna kıldılar.
tekrar yerine gelmiş idi. Hazret-i Cclâ-
Sultan D e d i ğ i , T u r g u t ' u n ha­
l ü ' d - d i n R u m î , Dediği'yc bir mek­
lini hatırını soruyor. T u r g u t da ba­
tup yazarak Konya'ya davet eylemiş,
S u l t a n D e d i ğ i Hazret-i Âdem'den, şından geçenleri anlatıyordu. S u l t a n
Isa ve Musa ile Hazret-i Muham- D e d i ğ i yundun yelesinden kuyruğuna
med'in hayatlarından misaller zikrederek kadar sığadı, dua etti. T u r g u d ' u n meş­
inzivada kalmayı şehirde oturmaya tercih hur atı bu kısraktan doğdu. T u r g u t ,
etmiş, bu arada memleketin budaklan da Sultan Dcdigi'dcn A l a d a ğ ' d a n bir
kendisini davet edip bir mesken tutmasını yaylak vermesini rica ediyorsa da tekrar
rica etmişler ise de Sultan D e d i ğ i geldikleri yerlere (yedi tane dikili taş olan
kabul etmemiştir. Konya'nın muhasa­ yere) gönderiyor. Kendisi de I l g ı n ya­
rasında K a r a c a Ahmed ile Sultan nına geliyor:
D e d i ğ i , A l â ü ' d - d i n ' e yardım ederek
Çerh urup sema' ile döne döne.
düşmanlarını zebun etmişlerdi. Menakibe
Ahar nazır oldu Ilgun kurbüne.
göre Sultan D e d i ğ i , K a r a c a Ah­
Yar-ı gar idi handan sultan;
med, Hacı Bektaş ve Hacı T u i î r u l =
Didi kim eyle sen bu arada nıesken!
J j i » arasında bazı kerametler cere­ Bu Ilgun bizim has bahçemiz olsun,
yan eder, araları bozulur, tekrar barışır- içi dışı cevahir ile dolsun.
lardı. Bu arada Sultan Emir'in de Haşrolunca olmıyalar harabe
K a r a c a Ahmed'in amcası olduğu zik­ Bunda gelsin varmıyanlar Haleb'e.
redilir. Sultan D e d i ğ i , I l g ı n yakınında
Sultan Dediği'nin Y a t a ğ a n Ah­ Mahmuthisar köyüne gelir, birçok ke­
med adında bir arkadaşı varmış, bunu rametler gösterdikten sonra burada kalır.
M c i c n g ö r i l ' c bırakarak kendisi A l a - Konya'da pâdişâh olan A l â ü ' d - d i n ' i n
d a ğ ' a gidip orada eğlenmekte olsun. ailelerinden K a d ı n c ı k A n a oradan
Horasan'dan beraber yola çıktıkları geçerken bindiği katır yürümemiştir. Bu­
T u r g u t ve Bayburt Rum'a = Anado­ nun sebebini sormak için etrafa adamlar
lu'ya gelmişler, D e d i ğ i S u l t a n ' ı bu­ gönderir, adamlarından birisi bu civarca
lamamışlardı. Vilâyet halkı da Turgut- Sultan D e d i ğ i bulunduğunu haber
gil ile savaşıyorlardı: vermiştir. K a d ı n c ı k A n a , S u l t a n De­
Kaçan Sultan Horasan'dan çıktı yola, diği'nin yanma gitmek isterse de keyfiyet
Turgut'u Bayburd'u brk ala-çığı ile, D e d i ğ i ' y e malûm olur; şimdiki türbe­
Bunları Rum vilâyetine salmıştı. nin temellerini çizgiyle işaret ederek ken­
Kendisi azm-i Hicaz kılmıştı. disi ortada görünmez oluverir. K a d ı n ­
Turgut ve Bayburt dolandı Rum'a cık Ana da oraya mimarım göndererek
geldiler; türbeyi yaptırır. S u l t a n D e d i ğ i b i r
Gelip bunda Sultan'ı bulmadılar, müddet sonra türbeye gelir, etrafına top­
Vilâyetlü bunlarla iderdi cengi; lanan geyiklerin südünden ziyafetler ver­
Bunların akılları olmuştu tengi. meğe başlar.

• Sultan D e d i ğ i evlenmiş, ailesi de


hamile kalmış, fakat çocuk doğmadan ken­
Turgud'un bir kısrağı vardı. Talip disi vefat etmiştir. Üç kadılık yerden in­
olunca aygır aramak üzere A l a d a ğ ' a sanlar gelmiş, hepsi S u l t a n D e d i ğ i ' n i n
gitti. Orada tesadüfen Dediği Sultan'la cesedini kendi eliyle götürmek istemiş,
görüştüler: I l g ı n ' a gitmez:
T U R G U T O Ğ U L L A R I E S E R L E R İ - V A K F İ YELERİ 47

Koyunun kuzusudur Turgut cema­ Şeyh Halid Dediği


atı, " Ahmed
Anda varmazın gider kal u kıylı. " Mehmed
diyerek Turgut cemaatına da gitmez. Abdu'r-rahman Çelebi
Nihayet K a d ı n c ı k A n a ' n ı n cmrivlc Şeyh Nuru'd-din Çelebi
yapılan türbeye gömülür. Vefatı da hic­ Ahmed Paşa
retin 550 sinde imiş (?). Tuğrul Çelebi
S u l t a n D e d i ğ i ' n i n hamile kalan Mcmi Efendi
ailesinden M a h m u d P a d i ş a h adında Melik Arslan Çelebi
bir oğlu doğar. D e d i ğ i S u l t a n , R u m ' a Bektaş Efendi
geldiği vakit 350 budalası varmış, bunların Şeyh Hüseyin Efendi
herbirini bir diyara salmış ve birer ocak Postnişin şeceresinden sonra Ârlâh-i
« sahibi olunuz...! demiş. Lâkin Ö m e r larikal-i Şeyh Dediği bölümü gelir. Sultan
baba ile Mehmed Dede, Sultan'ın D e d i ğ i ' n i n ahval ve hareketleriyle ah­
hizmetinde kalmışlardı. Onları da Sul­ lâkî durumu, yaptığı ve yapmadığı işleri
tan'ın türbesine defnettiler. Mehmed Kur fl»'dan deliller getirerek yazılmış olan
Dede Arapça, Ö m e r baba Farsça bi- bu kısım Arapçadır, Sonunda 1017 senesi
lirmiş. Bu menakıbi altın hatla yazmış­ Nisan ayının sonunda ve çaı-şamba günü
lar. Fakat 460 yıl sonra kitap çok eski­ yazıldığına dair istinsah kaydı vardır.
miş ve bazı yerleri mahvolmuş, onun için
bu menakıbi yazan zat -adı belli değil- Pil" Hüseyin Beyin dediği
Türkçeye çevirmiş imiş. ^'^ Sultan Vakfiyesi

Sultan Dediği'nin aile Buraya kadar anlatmağa çalıştığı­


ve tarikat şeceresi
mız ve M a h m u t h i s a r tekkesinde med-
fun Ş e y h D e d i ğ i türbe ve zaviyesine
Aşağıda göreceğimiz Pir Hüseyin Bey T u r g u t o ğ l u Pir H ü s e y i n Bey va­
vakfiyesi gereğince tevliyet ve şeyhlik kıflar yapmıştır'''. Vakfiyenin üç sure­
Şeyh D e d i ğ i evlâdına intikal etmekte tini gördük Yekdiğerleriyle karşılaş­
olduğundan her kim şeyh olursa Ş e y h tırdık; özetini dercediyoruz. Vakfiyenin
D e d i ğ i şeceresini uzun bir kâğıda yaz­ baştan üç satırında dua ve vakhn lüzumu
dırır, bezletir, 0.25 ilâ 0.30 metre uzun­ hakkında hadîsler yazılıdır. Bu vakfiyede
luğunda yapılmış bir ağaç makaraya sarar, T u r g u t o ğ l u Pir H ü s e y i n Bey'in
buna göre hazırlanmış bir mukavva bo­ elkabı şöyle geçer.
ru içinde saklarmış. Bizim gördüğümüz
Melik A r s l a n oğlu B e k t a ş için 1017
H. (1608 M.) yılında yazılmış olanıdır.
Şecerenin baştan 19 satırı tasavvufla
ilgili âyetler, hadîsler ve dualardan iba­ yani T u r g u t o ğ l u Pir H ü s e y i n Bey
ret olup sonra Ş e y h D e d i ğ i ' n i n tarikat adıyla anılan hayır ve hasenat sahibi
üstadlan yazılmış. H a z re t-i M u h a m - hayır ve ihsanların kapısı gibi olan Pir
med ve C i b r i l - i E m i n ' e kadar uzatıl­ H ü s e y i n Bey ab'-ı g e r m = I l g ı n ' a bağ­
mıştır. Bu şecerede Şeyh D e d i ğ i ' n i n adı lı ve A k d a ğ , Yankh dere. Çelebi yaylası,
Şeyh H a l i d D e d i ğ i olarak geçer.
Postnişin şeceresi de şu suretle devam eder: " Sultan D e d i ğ i zaviyesine K a r a m a n
o ğ l u M e h m e d Bey b. A l â ü ' d - d i n Bey'in
yaptırdığı vakıflarda vardır. İ . H . U z u n ç a r ş ı h
Menakip, Mesnevi tarzında manzumdur. Kitabeler. Kısım. Q. 8.231-232. Yine bu türbeye K a ­
484 beyittir. Türkçedir, Harekeli nesihle yazıl­ r a m a n ümerasından S i n a n ü ' d - d i n Yusuf
mış, meşin kaplanmış bir cönk halindedir. 0,20 X A ğ a ' n ı n 865 tarihli vakfiyesi de vardır. Konya Va­
0.14 metre eb'adında samani aharlı kâğıt üzerine kıflar Mit. Vakf iye kayıl def. C . 4-6. S. 282.
7/Rebiür-e\'vel/1229 da istinsah edilmiştir, 34 M Vakıflar Md. Vakfiye kayü def. C . 4-G. S.
sahifedir. Her sah i fesinde 15 satır vardır. 141 vc 284, I l g ı n ' d a Avukat Z i y a Ü z a l p e l i n d c .
48 M. Z E K Î O R A L

Doğan yuvası, Bahadır kayası, Beyderesi Dede Sultan türbesini yaptıran zat­
ile çevrilmiş olan M a h m u t h i s a r köyü­ tır. Bu bina kapısı üzerinde iken yerinden
nün"' 6/12 selimini vc Saideli ~ K a - alınmış ve okula konmuş olan kitâbcsine
d ı n h a n ı ' n a bağlı Karascvinçkö­ nazaran H a m i t o ğ u l l a r ı n d a n H ü-
yünün yarısını sınırları, mczraaları, hak­ s a r a ü ' d - d i n l l y a s Bey'in zamanında
ve 759 H. (1357 M.) yılında yapılmış­
ları, ekleri vc bölükleriyle tamamen OlkL-
tır. Kitabede hayır sahibi olarak M u ­
ı^^i ^ J i I > S C J L J I J NWÜ1 yani miskinlerin
sa D e d i ğ i o ğ l u İsa adı yazılıdır.
ve budalaların sultanı olan şeyh Dediği Vakfiyede ( I l g ı n köylerinden M a h m u t
zaviyesine vakfetmiştir. - Sağlığında şeyh H i s a r ) ve başka kayıtlara rağmen bu vak­
D e d i ğ i evlâdından T u ğ r u l bu zaviyeye fiye ile K a r a m a n oğlu I I . Mehmed'-
şeyh ve mütevelli olacak sonra evlâtlarının in 810 H. tarihli vakfiyesi Eğridir'dcki
salih ve münasiplerine nesilden nesle de­ Musa D e d i ğ i ' y e ait zannedilmiştir'^.
vam edecektir. Bu soydan kimse kalmazsa
H - A k ş e h i r ' i n D o ğ a n h i s a r buca­
zamanın hâkimi tarafından bir mütevelli
ğına bağlı Tekke köyü vardır. Burada da
tâyin olunacaktır. Yukarıda adı geçen
bir D e d i ğ i Sultan türbesi vardır. Bu
köylerin gelirleri önce zaviyenin onarımı­
türbeye 997 tarihinde hayır sahiplerinden
na harcancvcak, bundan artan miktar
H a c ı M u r a d bir değirmen ile K ı z ı l c a
mütevelli ve şeyhin eliyle müslü-
mezraasım vakfetmiştir. " Köyde D e d i ­
manların fukarasından yakın olanlara
ği Sultana ait ayrıca bir türbe yoktur.
vc gelip giden misafirlere sarfedilecektir.
İki mezarlık vardır. Birisi köyün yakının­
Sonra vakfın doğruluğu, dinî esaslara uy­
da olup burada Geç A s l a n adında bir
gunluğu bozulmaması hakkında hükümler
zatın kabri ziyaretgâhtır. Diğer mezar­
vardn-. Vakfiye 824 H . yılı Recep ayının
lık köy önü denilen mahalde ve köyden
7 nci günü yazılmıştır. H ü s e y i n oğlu
dışarıdadır. D e d i ğ i S u l t a n kabri bu
Murad H a m z a oğlu Ahmed, A l i
ikinci mezarlıkta im.iş. Kabirler arasın­
oğlu Mchmed, Musa oğlu H a s a n ,
da bir çok eski taşlar varsa da yazısızdır.
R e s ü l oğlu H a y r ü ' d - d i n , Hızır
Yazılı Qİanların en eskisi 1155 t^ı^rih-
oğlu H a m i t , M a h m u d o ğ l u Mehmed,
lidir. Üzerinde şu yazılar vardır:
F i d i oğlu H a c ı Hasan, A l â ü ' d - d i n
oğlu B e k t a ş , H a c ı Veli oğlu Ebube- ^ Qr-^ - 3 j>J~\ UA - 2 <^U> - 1
kir vakfiyenin şahitleridir.
^ j l j — () Ââ^j î J p — 5 AİİİİÎ^J — 4.
Bu zaviyeye K a r a m a n o ğ l u Mch­
med Bey 910 H., K a r a m a n o ğ l u ü-
merasmdan Sin a n ü ' d - d i n Y u s u f Bey
Köylülerin anlatışlarına göre burada
856 H. yılında vakıflar yapmış, vakfiye
mutbahlar kaynar, cuma günleri sığır,
yazdırmışlardır ''K
diğer günlerde koyun kesilirmiş. Yenice,
Kemer, Fırınlı köyleri de buraya vakıf-
Sultanı Dcıliğilcr
imiş.
T u r g u t o ğ u l l a r ı ile ilgili ve Mah­
muthisar tekkesinde medfun Sultan 4 - Kadıuhanın'da Turgut oğlu Ömer
. D e d i ğ i ' d e n başka iki D e d i ğ i daha var­ Bey zaviyesi
dır:
K a d ı n h a n ı ilçesi merkezinde T u r ­
I - Eğridir'in Yazla mevkiinde
gut o ğ l u mahallesinde T e k k e mes­
cidi ve kıble duvarına bitişik T u r g u t
M a h m u t l i i s a r köyünün yeri yukarıda o ğ l u türbesi vardır. Türbe ile mescidin
anlatıldı.
K a r a s c v i n ç , bugün K a d ı n h a n ı ilce­
sine bağlı 307 nüfuslu bir köydür. Merkeze 12 km. i. H . U z u n ç a r ş ı h : Kilabeleı II.,
uzaktadır. s a h i f e 232.
" Konya Vakıflar MiUliirliiğn Vcıkjiye. kayıl def, " Konya Vakıflar Müdürlüğü Vakfiye
C. 4-6, sahifc 2Ö2. kayıl def. C . 4, S a h i f e . 145.
T U R G U T O Ğ U L L A R I E S E R L E R İ — V A K F İ YELERİ 49

mimarî değeri yoktur. Binaların üstleri gelen ve gidenlerin durağı kılmış ve onla­
toprak örtülü iken 1942 de ahşap çatı rın masraflarına vakıflar yapmıştır.
yapılmış ve kiremitle kapatılmıştır. Tür­
Ö m e r Bey vakfiyenin yazıldığı za­
benin içinde dört kabir vardır. Mezar
man elinde ve tasarrufu altında bulunan
taşları olmadığı için burada yatan kişi­
adı geçen H a t u n köyünün tamamını
lerin kimler olduğu anlaşılamadı. Halk
ve Saideli'ne bağlı Zengi köyünde
T u r g u t o ğ u l l a r ı n a ait olduklarını söy­
ziraata elverişli bir kıta araziyi, Orta viran
lüyorlar.
mezraasınm Bey arazisiyle birlikte hepsini
Zâviyenin vakfiyesine göre T u r g u t U f f a Bey ve A k ç a l a r mezraalarını
oğlu H a s a n Bey oğlu Ö m e r Bey A k ş e h i r S i l i n t köyünde ve bir mihver
Saideli vilâyetine bağlı H a t u n köyü üzerinde dönen değirmeninin tamamını
(bugünkü K a d ı n h a n ı ilçesi merkezi) ve değirmen önündeki arazi ve ağaçları
nde bir zaviye yaptırmış ve Ş e y h T u r ­ ve A k ş e h i r ' e bağh S i l i n t ve î l y a s l a r
gut evlâtlarından Ş e y h D u r m u ş ile köylerinin 8/12 sehmini bütün hakları,
T u r f a n ı bu zâviyeye şeyh ve mütevelli hudutları, meyveli ve meyvesiz ağaçları,
tâyin eylemiştir. Vakfiyede cami ve türbe­ mezraa ve değirmenleri, koyun ve deve ya­
den bahsedilmediğine göre ya T u r g u t ya­ takları ve otlaklariyle kuyu ve ırmakları
hut mütevelli oğullanmn buraya sonradan ve her şeyiyle vakfetmiştir.
bir mescit, bir de türbe yaptıkları anlaşılı­
Vücudiyle şeyhlerin ve sâliklerin if­
yor. Fcikat kitâbesi veya vakfiyesi olmadığı
tihar ettiği şeyh T u r g u t oğullarından
için inşa tarihi ve bânisi bilinemiyor.
Ş e y h T u r f a n ve D u r m u ş kardeşleri
T u r g u t o ğ l u Ö m e r Bey zâviyesine
beraberce adı geçen zâviyeye ve bu va­
ait vakfiyenin bir sureti K a d ı n h a n ' ı n -
kıflara sağlıkları müddetince mütevelli,
da, diğer bir sureti V a k ı f l a r M ü d ü r l ü ­
şeyh ve nazır tâyin eylemiştir. Onlardan
ğ ü perakende evrak torbasında mev­
birisi vefat ederse, sağ kalan diğeri bu va­
cuttur. Bu iki suret karşılaştırılarak
zifeleri ifa edecek, sonra onlarm evlâtla­
metin tesbit edilmiştir. Türkçe hülâsası
rından münasip ve salih olanları nesilden
şudur: Vakfiyenin baş tarafında K o n y a
nesile mütevelli, şeyh ve nazır olacak­
k a d ı l a r ı İ s a , A h m e d ve Mustafa'nın
lardır. Bu soydan hiç kimse kalmazsa,
vakfiyeyi görüp münderecatmı tasdik et­
K o n y a kadısının re'yi ile ehil bir kimseye
tiklerine dair 3 şei'h vardır. Vakfiyenin ba­
mütevellilik verilecektir. Vakıf hasılâtı-
şından 9 satırı Ulu Tann'yave H a z r e t - i
nın ı /3 i tevliyet, şeyhlik, nazırhk
Muhammed'c, evlât ve ashabına saygı
için ayrılmış olup vazifenin ifasından
yazıları, vakfın lüzum ve mânevi önemine
sonra alınacaktır. Geri kalanı da zâviyeye
dair başlangıçtır. Sonra vâkıf T u r g u t
gelip giden fukaranın ve yakınlarının iaşe
o ğ l u H a s a n Bey o ğ l u Ö m e r B e y ş u :
ve ibatesine sarfolunacak, mübarek gece
ve günlerde helva, etli, yağlı ve pirinçli
yemekler pişirilecektir. Bu şartlardan son­
ra vakfın doğruluğu ve dinî esaslara uy­
gun olarak yapıldığı, hiçbir suretle bozul­
maması, bozanların suçlu olacakları hak­
Yüksek v a s ı f l a r l a a n ı l a n vâkıf Ö m e r kında hükümlerle vakfiye sona erer ve
Bey, K o n y a diyarından S a i d e l i vilâ­ vakfiye 827 H . yılının Rebiü'l-cvvel ayı
yeti köylerinden H a t u n köyünde kıb­ ortalarında yazılmıştır. Vakfiyede:
lesi H a c ı İ b r a h i m milki, batısı Kırık
Ali oğlu İsmail, Hamza oğlu
Y u s u f milki, diğer iki tarafı yol ile çevril­
Seyyit Hasan, Hacı Salih oğlu
miş olan kutlu bir zâviye bina etmiş, S a d r u ' d - d i n , Abdi o ğ l u A l i , M a h -
mud o ğ l u Mehmed, F i d i o ğ l u A l i ,
'* Bu Arapça elkap T u r g u t oğlu H a s a n
Halil oğlu Hasan, Davud oğlu
Bey oğlu Ö m e r Bey adıyla çağrılan hayn- sa­
hibi ulu, aziz ve büyük beylerden olan Ö m e r Bey
H a c ı S a l i h , H a c ı o ğ l u T a h s i n ve
bu ebedî vakfı yaptı, demektir. Hacı Ahmed oğlu Hasan, Hacı
4.
50 M. ZEKİ ORAL

İ b r a h i m o ğ l u İ s a F a k ih ve M a h m u d ve türlü motiflerle süslenmiş olan bu taş-


oğlu S ü l e y m a n , V e l i o ğ l u E m i n , 1ar üzerinde şu yazılar vardır (Resim 18).
Tomar oğlu Yusuf F a k i h , Fakih A - Kabrin üzerine konmuş mermer
Ömer oğlu Hamza, Hacı Emin, kapak taşında:
K â t i p P i r l i , Hacı Yahşi cl-Sadrî
o ğ l u H a c ı Ahmed şahittirler.

5 - Seydişehir'de Rüstem Bey türbesi

S e y d i ş e h i r ' d e Seyit H a r u n V e l i
cami'i avlusunda R ü s t e m Bey türbesi
vardır (Plân 4). Türbe 4 köşe bir temel
üzerine kurulmuş küçük bir yapıdır.
Köşelerde yekdiğeriyle birleşen dört ke­
merin araları üçgen şeklinde tromplarla
sekize bölünerek küçük bir kubbe çevınl-
miştir. Kemerlerin arası örülmek suretiy­
Baş taş^nm bir tarafında:
le türbenin dört duvarı meydana getiril­
miştir. Doğu tarafına küçük bir kapı, UiJljli ^ cüö-l — I
batı ve kuzeyine de birer pencere açıl­
mıştır. Bu türbede Turgut o ğ l u E m i r
Şah Bey'in kızı Sultan H a t u n ile «j>J,l lAy^Ji.\ — 3
H a l i l Bey oğlu R ü s t e m Bey, Rüs­ "«a^Jl oJuJl — 4
tem Bey oğlu A l i Bey " R ü s t e m
Bey kızı D ü r r ü h a n t H a t u n ve bun­ Diğer tarafında:
lara akrabalığı şüpheli, 999 H . tarihinde
C J j (1)y\>- OUaL- — I
vefat etmiş olan Mustafa o ğ l u Yusuf'a
ait olmak üzere beş kabir vardır. Bu ka­ (j-l viX « l i — 2
birler üzerindeki yazıları görelim.
dL — 3
ı - Sultan Hatun kabri:
Türbeye girilince soldan birinci ve. — 4
türbenin doğu duvarına yakın olanıdır.
Mezar, ufkî olarak konmuş bir mermer ka­ Ayak taşının bir tarafında:
pağın iki başına baş ve ayak taşları dikil­ ^ - â * tyWi^jJiJ — I
mek suretiyle yapılmıştır. Beyaz mermei'-
den işlenmiş yanları burmalı sütuncuklar
Jj-Jlo-"^ " - 3
" Şikâri tarihine göre O s m a n oğlu M u r a t
Bey G e r m i y a n ve H a m i t o ğ u l l a r m m müraca­ A J J (J* AJI J J \ b: — 4
atı üzerine A k ş e h i r ' e kadar gelmiş. K a r a m a n
o ğ l u A l a ü ' d - d i n Bey de askeriyle karşı var­ Diğer tarafında:
mıştı. Orada iki tarafın askeri alay bağladılar.
T u r g u t o ğ l u A l i Bey meydana girip Murat
Bey'i (Sultan Murad)ı çağırdı ve dedi ki:
" E y M u r a t ! K a r a m a n o ğ l u değil mi­ j «ûiL — 2
dir ki senin, atanı G e r m i y a n o ğ l u hapisten çı­
— 3
kardı. Tabi ve alem ve nekkare verdi. Şimdi
nice cenk edersin. T e k f u r u Kostantin'den
(>j (iyı^"^ — 4
iki kâfir beyin neye yardımcı aldın. Müslüman üze­
rine geldin. Müslüman olan kâfir askerin yardımcı
idünür mü....? "Kutlu şehit rahmet olunmuş ve esir­
T u r g u t o ğ u l l a r ı şeceresinde A l i Bey a- genmiş olan T u r g u t Bey o ğ l u E m i r Ş a h Bey
dında başka kimse yoktur. Ş i k â r i'nin bahsettiği kızı S u l t a n H a t u n dünyadan ahrete g ö ç t ü .
T u r g u t o ğ l u A l i Beyin bu zat olması ihtimali Tanrı onun kabrini nurlandırsın."
vardır. " "555 V*'» Ş<^han ayının 8. günü,, demektir.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ — VAKFİYELERİ 51

J j S i ^^'>^ J b 4 ^ j > - ül4>- — 5

2 - Rüstem Bey kabri:


Türbede soldan ikinci kabirdir. Gök 86 .
mermerden yapılmış büyük bir sanduka­
6 — Bu satırda farsça bir kıt'a
dır. Boyu 1.78 metredir. Üzerinde nesihle
yazılıdır.
yazılmış şu yazılar vardır.
jjiL ^ j ^ l ^ ' y i o U - A - 7

3 - R ü s t e m B c y oğlu A l i Beyin
kabri:
Türbeye girilince soldan üçüncü bü­
yük kabirdir. Açık kurşunî mermerden
Mo^ *MII1JIJX jtf~H. —4 sanduka şeklinde yapılmıştır. Üzerinde
nesih ile yazılmış şu yazılar vardır:

^jjl — A»1 ^is^J\ AÜI^J — I

iJjJI sJİA .t«jL>- Âi>îl(j îUl ^1 — 2

> ^ 0^ — Ül-Jl J
88^şJU)l^-4\ılj — iûllj jiJ'^jpiyi — 6
OJU' jil (^1 — 2

"^^-^j -»jjj; j^" " ^ j ^ tr*^

J / i ^!>\i Jb 4 ^ 0 0 1 ^ — 3

J j» öliaL- 4; ü-ü I j l j j lij

«5 Türkçe iki beyittir. Bu günkü şivemize


'» Bakara'mn 285 nci âyetinden bir şöyle çevrilebilir:
kısım. "Bu dünya hiç kimseye baki kalmaz. Sul­
" Stıre-i al-i İmran 18-19 ncu âyetler. tan da, kul da ondan vefa bulmaz. Bu ömrün
Stıre-i Mümin 1 6 - 1 7 nci âyetler. müddeti çabuk geçiverir. Feleğin âdeli her an böy­
ölümde toprağın hakkı ölünün kemikleridir. ledir."
Bu dünya karar evi değildir. Tamının kazası reddedil­ 8' "£u ümit sona erdi. Tazık aziz ömre,, de­
mez hükmüne mâni olunmaz. mektir.
" Âyettir. ''Herkes ölüm acmm tadar,, de­ " Türkçesi: "Büyük Emir Halil Bey oğlu
mektir. Rüstem Bey 843 ydı sefer ayında öldü,, demektir.
" Şirazlı S a d i , Gülistan, 1261. Mısır Sure-i Bakara'nın 255 - 256 ncı âyetleridir,
basması. Sayfa 14.. satırın baş ve sonundaki kelimeler alınmıştır.
" Ah ölüm, ah ayrılık. " G«/ütoı'dan S. 14.
58 M. Z E K t O R A L

6 - Turgut oğlu Erdoğdu Beyiu


Selvihisar köyü canıi'i vakfiyesi;
T u r g u t oğullarından E r d o ğ d u
fW Olij _ I — 7 Bey, D e v l c l h a n köyünde T o a n (JJJÖ
J J j ^ j a.l ^ . t > - " suyu üzerinde dönen î l h a n değirmeni
adiyle anılan değirmenini Selvihisar
köyündeki cami'e vakfetmiştir. Vakfiye
hülâsası şudur: Baştan bir satırı dua olan
vakfiyede E r d o ğ d u Beyin elkabı şu:
4 - Rüstem Bey kızı Diinühant Ha­
tun kabri:
Türbe kapısından girilince birinci
kabirdir. Küçük, süslü bir sandukadır.
Mermerden yapılmıştır. Uzunluğu 0,75
metredir (Resim. 19). Üzerinde şu yazı­ « . . . Ö U ^ V I j
lar vardır.
âOjjt^Ji « J J J U İ I 4.4J>-Ji\ Jiol— I şekilde yazılıdır. Yani lıayır ve ihsan kapı­
ları gibi olan Turgut o ğ l u ve hayır se­
ver büyüklerden ve saygı değer kuman­
danlardan olan E r d o ğ d u Bey D e v l e t -
han köyünde T o a n suyuna tabi i l h a n
d e ğ i r m e n i adiyle söylenen değirmenin
12 sehminden altı sehmini değirmenin
imarına vakfetmiş, bakiye altı sehimden
dördünü Selvihisar cami'inin imamına
5 - M u ş t a fa oğlu Y u s u f kabri: ve bakiye 2 sehmini de tevliyet hissesi
Türbe içinde küçük bir mezar taşı olarak oğlu Pir H ü s e y i n Beye ve son­
daha vardır. Bu da mermerden sanduka ra nesilden nesile evlâtlarına bırakmıştır.
biçiminde yapılmıştır. Uzunluğu 0.77 Pir Hüseyin Bey neslinden bir kimse kal­
metredir. Üzerinde yazı yoktur. Yalnız mazsa tevliyet zamanın hâkiminin re'yine
baş tarafında şu yazılar vardır: bırakılmıştır. Eğer cami veya köyü harap
olursa, imama verilecek dört hisse müte­
- 1 velliye yani Pir H ü s e y i n Beye veya ev-
lâtlanna, bunlardan da kimse kalmazsa
bu dört hisse müslümanların fukarasına
" Türkçe bir kıt'a yukarıda yazıldı. kalacaktır. Vakfiyenin sonunda vakfın
°* "8^3 senesi Rebi iU-evvel aynıda Rüstem dinî esaslara uygunluğu, bozulmaması hak
Bey oğlu Ali Bey vefal elli,, demektir. kında hükümler vardır. Vakfiye 898 senesi
Bu kelime musanna yazı ile iki defa yazıl­
Rebiü'l-ahır ayının birinci günü yazıl­
mıştır.
yazılması daha doğru olurdu.
mıştır.'" Abdi oğlu i b r a h i m , A b d u l l a h
"* "Saygı değer büyük Emir Rüstem Bey kızı oğlu R a m a z a n , A b d u ' l - k e r i m oğlu
ve mııbnrek şehit; Tanrının rahmetine ulaşmış olan Hasan vakfiyenin şahitleridir.
Dürrühanl Hatun - Tanrı yarlığasın- 832 yılı Muliarrem
ayında dünyadan ahirele göçtü..." demektir. Ölüm Bu vakfiye hakkında şer'iye sicillerin­
tarihlerine göre bu kız babasından 11 yıl önce ve­
de şu kayıt vardır:
fat etmiştir.
Bu zatın da Rüstem Beye mensubiyeti
ihtimali vardır. Türbe içindeki kabirlerden şöyle Şah Bey kızı Sultan Hatun - Rüstem Bey ile yan-
bir şecere düzenlenebilir : yana medfun olduklarına göre- ya Rüstem Beyin
Halil Bey ^lesi yahut yakın akrabasıdır. Bu cihet h e n ü z ke­
Rüstem Bey sin olarak bilinemiyor
Ali Bey Dürrühant Hatun »• Konya Vakıflar Müdürlüğü vakfiye kayıt
Burada mcdfun bulunan Turgut oğlu Emir defteri. S. 1-3 Sah, 124.
TURGUT OĞULLARI ESERLERİ — VAKFİYELERİ 53

daha kuvvetU görünüyor. Diğer Şer'iye


5îa7/enndeki kayıtlar da ikinci ihtimalin
doğruluğunu göstermektedir. Tur­
fl.v>,^ ^1 j âiAj^.î |.l;jLa>.(_> _jL- — 2 gut o ğ l u E r d o ğ d u B e y i n K a d ı n h a -
nı'na bağlı S a r a y ö n ü köyü hududunda
î l m e l i k yeri denilen alanda arazisi bu­
lunduğu Şer'iye sicillerinde görülen bir ka­
rardan anlaşılmaktadır '"o

Turgut oğlu Rüstem Bey oğlu Halil


Türkçcsi: ''Bejler bej-i Turgut oğlu Er-
Beye ait olduğu tahinin olunan
doğdu Bey, Sclvihisar köyündeki mescide
vakıf kayıtlai'i
D evle t han köyünde bulunan değirmeni vak­
fettiğine dair olan vakfiye sureli ıo86 tarihli T u r g u t o ğ u l l a r ı arasında bir
şer'iye sicilinde yazılı vakfiye tarihinin de 8g8 R ü s t e m Bey olduğunu gördük. K o n ­
olduğu kayıtlı" imiş Erdoğdu Beyin ya'da M ü z e Y us u f a ğ a Kitaplığının
vakfiyesi tarihi, gördüğümüz vesikalarda 4539, 4640, 4641, 4642 numaralarında
başka başka yazılmıştır. Bu vakfiyenin ta­ kayıth F a h r - i Razi'nin Mefâtihü'l-gayb
rihi yukarıda adı geçen S i l l e l i merhum adlı tefsirinin 1-4 ncü ciltleri vardır. Bu
Said B e y i n defterinde 798 gösterilmiş- kitaplar cilt ve yazı bakımlarından değerli
ür. Vakıflar defterindeki surette ise j ülc olmakla beraber, K a r a m a n o ğ u l l a r ı n ­
dan A l â ü ' d - d i n oğlu Mehmed Bey
«oLcLc'j yani 898 dir. Şer'iye siciimûckS. namına yazılmış ve birinci cildinin de
kayıt da böyledir. Halbuki bu tarihlerde H a l i l Bey b. R ü s t e m Bey tarafın­
n . B a y e z i d hükümdardır. Artık K a r a ­ dan Ş e y h S a d r ü ' d - d i n K o n e v î Kü­
man o ğ u l l a n devleti sona ermiş, T u r ­ tüphanesine vakfedilmiş olduğu için ko­
gut o ğ u l l a r ı mevkilerini kaybetmiş­ numuzla ilgili gördük. Kitapların genel
lerdir. T u r g u t o ğ u l l a r ı bakiyesinden durumlarını baş ve sonlarındaki kayıtları
bir E r d o ğ d u Bey bulunabileceği dü­ buraya dercediyoruz.
şünülse bile onun vakfiyede- yazılı yüksek ı - Mefâtihü'l-gayb adlı kitabın birin­
sıfatları alamıyacağı hatıra gelir. Burada ci cildi 757 sahifedir. Türk tarzı meşin cilt­
iki ihtimal vardır: lidir. Yazısı Selçukî neshi, kâğıdı samanî
Y a vakfiye T u r g u t o ğ u l l a r ı n ı n âharhdır. Her sahifesinde 38, satır vardır.
ikbalde bulunduğu 798 yıhnda yazılmış- Birinci sahifenin baş tarafı tezhip-
mıştır ki, eldeki kayıtlar bunun hilâfınadır. lidir. Kitabın söz başları icabına gö­
Yahut n . B a y e z i d devrinde O s m a n l ı ­ re altın hal ve ekseriya kırmıziyle ya­
lara iltica ederek mevkiini muhafaza ede­ zılmıştır. Baş tarafında şu vakfiye vardır:
bilmiş olan bir E r d o ğ d u Bey vardır.
Elimizdeki mezar taşında®^ E r d o ğ d u Be­
y i n kızı F a t ı m a Hatun'un ölüm tari­ f ^ J Cr.
hi 874 bulunduğuna göre ikinci ihtimal Âjj\j!ljp o ^ T j l AİJ! j w i J I IJiA —2

" Bu kayıt elimizde bulunan 3 No. lu Şeı'iye


sicil defterinin 66 ncı sahifesinde yazılıdn-. Burada
gösterilen 1086 tarihli defter elde edilememiştir.
İ l h a n değirmeni l n s u y u = Cihanbeyli ilçesinin
D e v l e t h a n köyündedir. Şer'iye sicil deften. C . I I
Sa. 182.
°* Sahife 9 a bakmız.
" Vekil-i mezbur Hızır beşe cevabında
*t\i\î ) ö^»-^ 3 tarihinde müvekkilim mezbur Pir Hü­
seyin Bey çelebinin ceddi Erdoğdu Bey İbni
Turgut nam kimse ma'rıız-zikir değirmenin dört seli­
mini Selvihisar karyesinde vaki nuscid-i şerifin ima­
mına vakfedüj) " Şer'iye sicil defleri C. II. Sa. 128. Şer'iye sicil defleri, sayı 3. Sahife, 10.
54 M . ZEKÎ O R A L

(jUJ [Böyledir] ç> wU*t - _ ^

101 2 - MefâtihüH-gayb adlı tefsirin ikinci


cildi aynı hattat tarafından 814 senesi
Rebiü'l-evvel ayında, üçüncü cildi 812 se­
Kilabın sonun da ise:
nesinde, dördüncü cildi ise 816 yılında ve
Konya'da yazılıhıştır. îfade yukarıda
yazıldığı gibi olup ikinci cilt kitâbesindc
hattatın OVL- (j. Seklinde
dedesinin adı da kayıthdır. Son üç ciltte
vakıf kitâbesi yoktur.
£M /e/j/ii başlan sona kadar sayın büyük
Emir Rüstem Beyoğlu Halil Bey, Şeyh Sadrii'd-
din Konevî zaviyesine 834 yılı Cemaziyü'l-ahtr 102 "Karaman oğlu biiyük Emir ve .vullan olan
ayında doğru ve dinî esaslara uygun olarak vakfetti.Alâü'd-din oğlu Mehmed -Allah aziz ve manstır
Kimseye miras kalmaz ve, bağışlanamaz. Tanrı okuyanaeylesin- için, bu kitabın Mehmed oğlu Kasım eliyle
vâkıf ve cümle müslümanlar için hayır dua edene yazılması 813 yıh sefer ayı ortasında lamam oldu"
rahmet etsin... demektir.

KISIM
2

• Turgut oğullarmm asılları, Tuıgut adının türlü yazılışları ve Anadolu'ya gelişleri

Buraya kadar Turgut o ğulları'nın 1ar, 37 yıl sonra tekrar yurtlarına dönerek
K o n y a merkezinde ve K o n y a vilâyeti Çinlilerle anlaşmışlardır Bu aşiretten
hudutları içindeki eserlerini gördük. T u r ­ bir kısmının Anadolu'ya hicret ettikle­
gut o ğulları'na ait vakfiyelerle kitâbe- rini ve diğer Türk boylan gibi kabile adla­
lerden ve bir çok kitaplardan ilk bakışta rını değiştirmemiş olduklarını ve yukarı­
Turgut adında bir ulu kişi yetişmiş ve da yazılan eserlerin de bu aşiret beylerine
bunu evlâdına da Turgut o ğ u l l a r ı ait bulunduğunu haklı olarak kabul ede­
denilmiş olduğu anlaşılmakta idi. incele­ biliriz
meler ilerleyince O r t a Asya'daki Türk
boyları arasında bir de T u r g u t aşireti ^ A h m e t R i f a t : Lugat-ı tarihiye ve coğrafiye.
bulunduğu meydana çıktı ve o anlayışı C . 4. S. 252.
değiştirdi ^. işte bu aşiretin beylerinden 'Hammer, Turgut o ğ u l l a r ı n ı T i -
olan T u r g u t ve oğulları konumuzu teş­ m u r l e n g ' i n dönüşünden sonra K a r a m a n ta­
raflarında kalmış (Tatar ocağı) diye zikre­
kil etmektedir.
der. Mütercim Mehmet A t a da T u r g u t l a -
O r t a Asya'daki Turgut A ş i r e t i rın Tatar olduklarını kabul ederek 1 urklerle eski­
den beri düşman bulunduklarını ilâve eder.
581 H. (1185 M.) tarihlerinde Çinlilerin
Hammer tarihi C. 3. S. 92.
istilâsına dayanamıyarak batıya doğru Lehce-i Osmanî, T u r g u t l u l a r ı n bir tatar aşi­
göç edip Moskof topraklarına sığınmış- reti olduklarını ve çoğu K o n y a ' n ı n Akşehir
nahiyelerinde bulunduğunu açıkça yazmıştır. C .
" Osmanlı tarihleriyle Şikârî'den K a r a ­ 2. S. 779. Aşık Paşa-zade tarihi, basılırken I^hçe-i
man devletinin, bu devletin kurucusu olan OjHM/Jİdeki bu kayıt bir not olarak ilâve edilmiş­
K e r i m ü ' d - d i n K a r a m a n ' m adına izafe edil­ tir. Sahife 130.
miş bulunduğu anlaşılıyordu. Son araştırmalar Ş i k â r i , K a r a m a n devleti emrinde bulu­
Türklerin Salur boyundan bir de K a r a m a n nan Türkmen ve Tatar aşiretlerini ayrı ayrı
aşireti olduğunu gösterdi. Türkiyat Mecmuası sayarken T u r g u t l u l a r ı n Türkmen olduklarını
Sayı I . Sayfalı93. gösterir. Bununla beraber T u r g u t l u l a r ı n K a -
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ — VAKFİYELERİ 55

Kitâbe vakfiye ve diğer eski kayıtlar­ nabilir. Daha önceki yıllarda Anadolu'­
da T u r g u t adını (jj^ i ^y-J» i Cije.j^ da Turgutlular vardır. 677 - 702 H ,
(1278 - 1302 M.) tarihlerinde hükümdar
olan K a r a m a n oğlu M a h m u d Bey
3y>jjy 4 iy-jji> ) şekillerinde yazılmış M ı s ı r sultanı Melik N a s ı r ' m yardı-
gördük, şive, imlâ ve istinsah farkların­ miyle K o n y a ve etrafını zaptedince
K o n y a ve civarındaki T u r g u t , V a r s a k
dan başka bir şey olmıyan bu değişik
ve S a m a ğ a r l u aşiretleri de M a h m u d
şekillerin hepsiyle bahse konu olan T u r ­
Bey'in emrine girmişlerdi ®.
gut o ğ u l l a r ı ifade edilmiş olduğu şüp­
Anadolu Selçuklularının bü­
hesizdir.
yük hükümdarlarından olan I . K e y ku­
Turgut oğullan'mn Anadolu'ya ge­ bat 625 H . (1228 M.) yılında E r m e n e k
lişleri : taraflarını zaptedince oraya Türkmen
M a h m u t h i s a r tekkesi dolayısiy- kabilelerini yerleştirmiş; başlarına da N u -
leözetini yazdığımız menakipte T u r g u t ' ­ re Sofu oğlu K e r i m ü ' d - d i n Kara-
la Bayburd'un D e d i ğ i Sultan'la bir­ man'ı tâyin e y l e m i ş t i B u Türkmen ka­
likte Horasan'dan yola çıktıklarını* bileleri arasında Turgut oğullarının da
D e d i ğ i S u l t a n ' ı n H i c a z ' a gittiğini bulundukları Şikârî'deki kayıtlardan
Anadolu'ya geldiğinde T u r g u t ' l a bu­ anlaşılmaktadır.
luştuklarını okumuştuk. D e d i ğ i S u l t a n n . K ı l ı n ç A r s l a n oğlu I I . Sü­
-bu menakıbe göre - S e y d i ş e h i r ' d e leyman zamamnda yazılmış olan 598
medfun Seyit H a r u n V e l i ile muasır tarihh Ş e m s ü ' d - d i n A l t u n b a y vak­
olduğundan s T u r g u t a ş i r e t i n i n bel­ fiyesinde* Ged agele köyünün hudut­
ki bir kısmının hicrî sekizinci asır başla- ları arasında ( T u r g u t ) köyü de vardır.
nnda Anadolu'ya geldikleri tahmin olu­ Şu kayıtlar gösteriyor ki, T u r g u t l u l a r ı n
A n a d o 1 u 'ya gelişleri eskidir. S e l ç u k l u -
larla beraber bu devlet kurulduktan son­
r a man o ğ u l l a r iyle akrabalık tesis etmeleri gibi
diğer deliller ve bu incelemelerin genel seyri ra yahut muhtelif tarihlerde peyderpey
T u r g u t l u l a r ı n Oğuz boylarından olduklarını gelmiş olmaları kuvvetli bir ihtimal ola­
göstermektedir. Y a z ı c ı Ali Selçuknamesi T u r g u t rak söylenebilir
o ğ u l l a r ı n ı n sonradan Moğollara karıştığını ya­
zar ve Moğollarla Türklerin bir asıldan olduklarını Turgut oğuUan hakkında tarihi bilgiler
gösterir. S. 5-6.
C e n g i z h a n ı n anası Ho.EIum, O l h u n o Turgut oğulları Karamanhlar-
U t soyundandır. Bu soy ise Turgut aşireti boyla- la pek yakın akrabalık kurmuşlar ve
nndandır. C e n g i z ' i n anası Merkitlerden Y e k e - Karaman oğullarının dostlarına
ç i l c d u adında birine gelin g[idiyordu. Bunu du­
yan C e n g i z ' i n babası kardeşlerini yardımına • Hayrullah Efendi Tarihi, C . 3. S. 13.
çağırarak gelin alayını basü, gelini aldı. Moğolların ' Düvel-i Islâmiye, S. 296.
gizli tarihi, S. 17, 272, 273.
T u r g u t yahut T u r g a v u t gündüz bekçisi,
nöbetçisi demektir. Turgavul kelimesinin cemidir. Vakıflar Müdürlüğü Vakıflar kayıt defleri;
Anadolu'ya ne zaman geldikleri bilinmiyorsa Sayı 4-6, S. 34., Türk Tarih Kurumu Belleteni, Sayı
da Konya muhitinde Türkmenler arasına yer­ 42. Levha. 36.
leşmiş oldukları muhakkaktır. ' A n a d o l u ' d a T u r g u t adını taşıyan köy
Z e k i V e l i d i T o g a n , Utnutnî Türk tarihine ve kasabalar vardır:
giri{,S. 309.465- T u r g u t l u S a r u h a n ' d a bir ilçe merkezi­
* S a l t ı k Dede'nin de idaresi altında 12 dir. Ahmet Rifat: Lugal-ı tarihiye ve coğrafiye, S. 530.
bin Türk ailesi vardı. Tarihi Osmanî Encümeni ıııec- Lehce-i Osmanî, C . 2. S. 779.
mıası. Cüz. 17, S. 1095.' Turgut, eskiden A k ş e h i r merkezine bağlı
' Seyit Harun Veli'nin vefatı türbe bir köydü. Şimdi bucak merkezidir. İlçeye 70 km.
kapısındaki şu kitabede: uzaktadır. Konya Valiliği if proğramı S. 66.
Osman G a z i zaptettiği yerleri taksim
<^ JjVl j - j 0-..r^ •-^^ j öiJ^ ederken I n c g ö l ü de T u r g u t Ali'ye vermişti.
Bunun için İ n e g ö l yöresindeki köylere T u r g u t -
23/Rebi ü'l-cwel/720 olarak kayıtlıdu-. eli derler. Afik Pa^a-zade tarihi. S.20.
56 M. Z E K t O R A L

dost, düşmanlarına düşman olmuşlardır. Mahmud'u alarak Bulgar dağına çık­


Bu itibarla K a r a m a n o ğ u l l a r ı devleti tılar.
olaylarını -efsanevî de olsa- en geniş bir Karaman'm oğlu Mehmed Bey hü­
şekilde yazan Ş i k â r î ' d e T u r g u t o ğ u l ­ kümdar olunca Turgut ve Bayburt'la Kaya
larına ait bir hayli malûmat vardır. ve İmadü'd-din'i Türkmen askerlerine ser­
Osmanlılarla Karaman oğulla­ dar eyledi. Mehmed Bey, Selçuk Sultaniv-
rı arasında cereyan eden türlü savaşlar le harp ederken yedi bin tiğzen Türkmen aske­
ve siyasi münasebetler dolayisiyle Os­ riyle Turgut ve Bayburt beraber bulunu­
manlı tarihleri de T u r g u t oğullarından yordu.
bahsederler. T u r g u t o ğ u l l a r ı tarihini bu Mehmed Bey Konya'yı zapiederkcn
iki yönden tetkik edecek, bunlara mahallî memleketi beyler arasında taksim etmişti. Bu
incelemelerimizi de ilâve edeceğiz : arada Konya ile Engüri arasındaki ovayı,
ikiye bölerek yansını Turgut'a, diğer yarısını
Şikârî'yc göre Turgut o ğ u l l a r ı : da Bayburd'a verdi. Ol zamandan beri Tur­
"Karama n'ın babası Nur e S ofu aşi­ gut ili adı kaldı. Karaman oğlu Malı-
retiyle konup göçmekten bıkmış, bir mekân tut­ mud Bey Konya'ya gelirken yanındaki üme­
mak istemişti. Yanındaki Turgut, Bay­ ra arasında Turgut da vardır. Aynı hüküm­
burt ve başka beylerle Ereğli'yi muhasara et­ dar Mut taraflannda düşman ile harp ederken
tiler. Turgut ve Bayburt dört bin Oğuz Turgut askeriyle beraber bulunduğu gibi
askeriyle pusudan çıkup Ereğli Beyi Ko­ Mut taraf lannda isyan eden Kazgancık
şun'u 1" arkadan vurdular. Koşun müslü- hareketini bastırırken de Turgut ve Bayburt
man oldu ve Turgud'un ktziyle evlendi. yedi bin askeriyle beraber bulunuyorlardı. Sü­
leyman Bey in hükümdarlığını tebrik için
Mure'd-din (Mure Sofu) Ermenek,
diğer beylerle beraber Turgut Bey de gitmişti.
Mut, Gülnar'ı zaptederek Bulgar ta­
ifesini itaate aldığı vakit bu kaleleıin anahtar­ Karaman oğlu Alâü' d-din, Ertena
larını Sultan Alâü'd-din'e Turgut Bey oğlu Mehmed Beye yardıma giderken maiye­
ile gönderdi. tindeki askerle Turgut oğlu da beraberdi.
Hacı Kutlu Şah, Konya'yı bir ara­
Mure Sofu oğlu Karaman'tn ümera­
lık zapteylemişti. Karaman oğlu beylerini
sından Devletşah, İsmail Ağa,'Ata Bey,
toplamış, bu arada Turgut da beraber olarak
Babuk olmak üzere dört tanesi Moğol beyi­
Konya kalesini sarmıştı.
dirler. Bunlar onbeş bin Tatara hükmederler.
Turgut, Kaya, Koşun ve îmadü'd-din Alâü'd-din zamanında Ankara beyi
ise Oğuz boylarının beyleridir. Karaman; Ata Bey ile Ilgın beyi Devletşah bir
Alaü'd-din'in emriyle zehirlenüp cenazesi Er­ araya gelip Alâü'd-din'e isyan etmek istedi­
meneğ'e getirilmişti^^. Selçuk hükümdarı ler. Bunu duyan Alâü'd-din Turgut oğlu
Karaman't ortadan kaldırınca bu diyan ve diğer illerin askerlerini tophyarak onların
tbni Hoten adında birine verdi. Karaman üstüne yürüdü.
taraftan olan Turgut, Aydın, Hamit, Alâü'd-din Bey, bir aralık Ertena-
Kaya, Karaman'tn oğullan Mehmed ve lılara mağlup olmuştu. Kendisini toplayıp
Larende'ye geldiği vakit Turgut oğulları
" (Koşun) un Türk adı olduğuna dair bil­ ve diğer beyler Alâü'd-din'e itaat ederek
giler vardır. Konya Halkevi dergisi, sayı ı ı , s. 66 5. kendisini hükümdar tanıdılar. Tine Alâü'd-
H a s a n F e h m i T u r g a l ' ı n Makalesi. din zamanında Ertena oğullarından Meh­
Osmanlıların dedeleri S ü l e y m a n Ş a h ile med ve Esen Beyleı- Larende'yi elde ettiler.
Anadolu'ya gelen Türkmenlerden A d a n a ta­
Konya valisi olan Davud Bey Turgut
raflarını zapteden beyler arasında Koşun adı
geçer. Afik Paşa-zade tarihi, S. 225. Hasan Bey-zade
askeriyle Lar ende' nin imdadına yetişti.
T . Yazma nüsha. S. 163, Alâü'd-din Bey Germiyan illerine
" K a r a m a n ' m türbesi E r m e n e k kuzeyin­ sefer yaparken {6000) erile Turgut ve Bay­
de B a l k u s a n köyündedir. Bu türbeyi ziyaret
burt oğullan Konya'da muhafız kaldılar.
ettim. Türbe kitâbesi H a l i l E t h e m Bey tara­
fından neşredilmiştir. Türk Tarih Encümeni Mec­ Osman oğlu Murad Bey Germiyan ve
muası. Sayı H , S. 699. Hamit oğullarının müracaatı üzerine.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ — VAKFİYELERİ 57

Akşehir'e kadar gelmiş, Karaman oğlu Türk devletlerinden birisi olan O s m a n ­


Alâü'd-din Bey de askeriyle karşı var­ l ı l a r ilim, idare ve askerlikte diğerlerin­
mıştı. Orada iki tarafın askeri alay bağladı­ den daha çabuk inkişaf ettiler, hudut­
lar. Turgutoğlu Ali Bey meydana girip larını genişlettiler. I . M u r a t 671-679 H .
Murat Beyi (Sultan Murad) t çağırdı. (^359 - 1388 M.) zamanında H a m i t
Dedi ki: o ğ l u H ü s e y i n Beyden A k ş e h i r , Bey­
"Ey Murat! Karaman oğlu değil midir şehir, S e y d i ş e h r i ister istemez satın
ki senin atanı Germiyan oğlu hapisten çıkardı. ahndı. O s m a n l ı l a r bu suretle 783 H .
Tabi ve alem ve nekkare verdi. Şimdi nice cenk (1381 M.) de K a r a m a n o ğ u l l a r ı dev­
edersin. Tekfur-ı Kostantin'den iki kâfir be­ letini, dolayisiyleKonya'yı batı tarafından
yin neye yardımcı aldın. Müslüman üzerine sarmışlardı. Anadolu'daki diğer bey­
geldin? Müslüman olan kâfir askerin yardıma liklerin zararına olarak Osmanlıların ge­
• idünür mü?" Burada bir kaç gün harp, sonra lişme ve genişlemeleri K a r a m a n o ğ u l ­
sulh olmuştur. Karaman oğlu Alâû'd- larının hiç işine gelmiyor, her imkân ve
din Bey Osmanlı ülkesini yağmaya gider­ fırsattan faydalanarak onları zayıf dü­
ken askerleri arasında Turgut oğulları şürmek istiyorlardı. K a r a m a n o ğ u l l a ­
da vardı. Karaman oğlu İbrahim Bey rının belli başlı askerleri ve kendilerine
kardeşi Alâü'd-din Beye onbin asker ve en sadık kumandanları T u r g u t o ğ u l ­
Turgut oğlunu beraber koşup Germiyan ili­ larıdır. Osmanlı - Karaman harpleri,
ne göndermişti. Karaman askeri Karahisar't Osmanhiarın R u m e l i n i açarken K a ­
zaptederken Turgut oğlu da beraberdi. r a man'dan gönderilen yardımcı asker­
Karaman oğlu Mustafa Bey, Turgut ler ve başka siyasî münasebetlerle T u r g u t
oğlu ile beraber Ankara'yı zaptedüp Hus- o ğ u l l a r ı n ı n adları Osmanlı tarihlerine
rev Beyi öldürdüler. Bu yüzden Osmanlı­ . geçmiştir. Bunları tarih sırasiyle gözden
larla Karaman oğullan arasında harp oldu. geçirelim:
1 shak Bey Turgut oğlu ile kaçtı. Kasım 788 H . (1386 M.) senesinde Osmanh
Bey hükümdar oldu. Fâtih Sultan Mehmed veziri Hayru'd-din P a ş a vefat etmiş,
ile Kasım Beyin harplerine Hacca giden I. M ur a d ' ı n küçük oğlu S a v c ı Bey isyan
Osmanlı vezirlerinin Turgutlu tarafından ederek Osmanlıların başına belâ olmuştu.
soyulması sebep olmuştur. Gedik Ahmed K a r a m a n o ğ u l l a r ı bunu fırsat saydı­
Paşanın Lar ende'yi zaptından sonra Laren- lar. T u r g u t ve d i ğ e r a ş i r e t askerlerini
de'ye bıraktığı Mesih Paşayı halk taşa tu­ toplıyarak I . M u r a d ' ı n H a m i t oğ­
tup öldürdüler. Turgut ile Kökezi ser­ l u n d a n satın aldığı üç şehri zaptettiler.
dar edüp tekrar Konya'yı ele geçirdiler, I. M u r a t devlet sınırları içinde bulunan
Fâtih bu haberi duyunca askerini çekti. bu şehirlerin yağma ve zaptedildiğini
Konya üzerine geldi. Larende'ye doğru gi­ duyunca Anadolu ve R u m e l i askerlerini
derken Turgut oğlu ve Kökez. Karadağ toplıyarak K a r a m a n o ğ l u üzerine yü­
eteklerinde Fâtih ile cenk eylediler." rüdü. K a r a m a n o ğ l u A l i Bey, Os­
m a n l ı l a r ı n kuvvetli bir orduyla geldik­
Görülüyor ki T u r g u t oğullan
lerini haber alınca beylerini topladı. Du­
K a r a m a n devleti boyunca bu devlete
rumu mütalâa ettiler. Önce kusurlarının
sadık kalmışlar, her zaman aşiretleri, as­
affı için bir elçi gönderilmesine, anlaşmak
kerleriyle K a r a m a n o ğ u l l a r ı emrin­
mümkün olmazsa savaşa karar verdiler.
de hazır bulunmuşlardır. Şimdi Osmanlı
K a r a m a n o ğ l u elçisi Osmanh ordusuna
tarihlerine gelelim.
gelince I . M u r a t da bir meclis kurdu.
Osmanlı Tarihlerine Göre Yapılacak işi gözden geçirdiler. Büyük ve­
Turgut Oğulları zir A l i Paşanın reyiyle savaş kabul edil­
di ve elçi bu haberle geri gönderildi.
Yıkılan T ü r k i y e Selçukluları K a r a m a n o ğ l u A l i Bey, Konya
devleti yerine Anadolu'da kurulan kalesini onarmış, kuvvetlerini toplamış,
K o n y a hisarı önünde elçinin gelmesini
" Bugün Kadınham'nın Kurthasanlı
bucağına bağlı bir K ö k e z köyü vardır.
bekliyordu. Elçi menfi cevap getirdi.
58 M. ZEKİ O R A L

Osmanlı askeri de K o n y a ovasında gö­ rına çektiler. T u r g u t oğulları ve


ründü. Harp safları kuruldu. Germiyan beyleri Ş a r a b d a r ' a m ü ­
K a r a m a n o ğ l u askerini şöylece ha­ racaat ederek şehzâdenin kendilerine tes­
zırlamıştı. T u r g u t , Bayburt ve diğer lim edilmesini İsrarla istedilerse de muvaf­
Türkmen aşiretleri S a m a ğ a r kumanda­ fak olamadılar. Ş a r a b d a r şehzâde M u s ­
sında olarak sağ cenahı, Varsaklar'la tafa'yı tuttu. I I . M u r a d ' a teslim etti.
T a t a r süvarileri T c b e r r ü k kumanda­ Turgut oğulları da memleketlerine dön­
sında sol cenahı teşkil ediyordu, ordunun düler.
merkezinde A l i Bey bulunuyordu. Os­
manlı safları da şöyle düzenlenmişti. D u l k a d i r o ğ l u S ü l e y m a n Be­
Anadolu askeri sağ, Rumeli askeri yin güzel bir atı vardı. K a r a m a n o ğ l u
sol cenahı tutmuş, merkezde I. Murat i b r a h i m Bey bu atı istedi. Alamayınca
yeniçeri ile mevki almıştı. Harp çok bir kolayını bulup çaldırdı Süleyman
çetin oldu. K a r a m a n oğlu yenildi. Bey I I . M u r a d ' a haber göndererek:
K o n y a kalesine kaçtı. Ordusu dağıldı. "Sultana lâyık olan bu attn Kar ama tı
K a r a m a n o ğ l u Ali Bey ailesi ve oğlu tavlasında kalması hayıftır" dedi.
I . Murad'ın kızı olan Nefise S u l t a n ' ı
O günlerde I I . M u r a t Selâniği
K o n y a ' n ı n âlim ve şeyhleriyle birlik­
fethetmişti. 839 H . (1435 M.) de bu ha­
te kainpederi olan I. M u r a d ' a ricacı
beri götüren elçiyle atın kendisine gön­
gönderdi. Suçları bağışlanarak memle­
derilmesini K a r a m a n o ğ l u ' n a bildirdi.
ketleri kendisine verildi. I. Murat'tan
K a r a m a n o ğ l u bu teklifi kabul etmedi­
sonra hükümdar olan Y ı l d ı r ı m Bayc-
ği gibi, elçiye gönül kırıcı sözler söyledi.
zid diğer Anadolu devletleri gibi
Elçi ölüp bitenleri I I . M u r a d ' a anlattı.
K a r a m a n illerini de 793 H. (1390 M.),
I I . M u r a t Gelibolu'dan B u r s a ' y a
yılında zaptetmişti.
hareket etti. Askerini toplıyarak A k ş e h i r ' i ,
T i m u r vak'asından sonra K a r a m a n K o n y a ' y ı zapteyledi. İ b r a h i m Bey,
oğulları tekrar ortaya çıktılar. Y ı l d ı ­ Ermenek taraflarına kaçmıştı. I I .
rım Bayezid'in şehadetinden sonra Murat, Bozkır üzerinden baltacılar
şehzadelerin saltanat kavgalarında ve göndererek Bulgar dağlarında yollar
Çelebi Sultan Mehmed'in saltanatı açılmasını ve i ç e l taraflarının da zapto-
süresince bir hayli derlendiler, toplandı­ lunmasını emretti, i b r a h i m Bey du­
lar. Ç e l e b i Sultan Mehmed ölmüş, rumun fenalığını anlayınca zamanının
yerine oğlu H . M u r a t geçmişti. II. büyük bilginlerinden M e v L â n a H a m z a ' -
Murat Rumeli'deki D ü z m e Musta­ yı -îdris-i Bitlisi tarihine göre G e l â l e d d i n
fa hâdisesiyle uğraşıyordu. K a r a m a n Rumi evlâtlarından A r i f Ç e l e b i ' y i -
o ğ u l l a r ı , Osmanhlarm bu zaafından göndererek sulh istedi. M e v l â n a H a m z a
istifade etmek yolunu tuttular. O s m a n l ı ­ elçilik görevini güzel yaptı. I I . M u r a d ' a
ların 'başlıca rakiplerinden olan Germi- dokunaklı sözler söyliyerek merhametini
yan o ğ u l l a n ile işbirliği yaptılar. H a - çekti. I I . Murat K a r a m a n o ğ l u ' n u n
mit ilinde vali olan 11. M u r a d ' ı n O s m a n l ı illerinden aldığı yerleri geri
kardeşi Mustafa Ç e l e b i ' y i azıttılar. vermesi şartiyle sulh yapılmasına razı oldu.
K a r a m a n o ğ l u , Turgut oğlu askerini
Mustafa Ç e l e b i ' n i n emrine verdi. Aşık Paşa-zâde tarihine göre bu harbin
Germiyan o ğ l u da mümkün olan yar­ sebebi", at değil, i b r a h i m Beyin
dımlarda bulundu. 826 H. (1422 M.) Macar kiralına yardım etmiş olmasıdır.
yıhnda Mustafa Ç e l e b i önce Bursa'yı, Hammer'de at ve sulh şartları arasın­
sonra i z n i k ' i muhasara etti. î z n i k ' i da i b r a h i m Beyin haksız olarak mali­
zaptederek hükümdarlığım ilân eyledi. kânesini elinden aldığı aşiret reisi T u r -
I I . Murat, M i h a i o ğ l u kumandasın­
" Varsak aşiretinden eli çabuk birini g ö n d e ­
daki askerle Şehzâde Mustafa'yı i z n i k ' ­ rerek çaldırmıştır. Tacü't-tevarih, C . ı , sah. 358.
te çevirdi. Şehzâde Mustafa'nın lalası " Afik Paşa-zade tarihi, S. 121. Hasan Bey­
olan Ş a r a b d a r î l y a s ' ı da kendi tarafla­ zade tarihi. Yazma Nüsha, S.71.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ — VAKFİYELERİ 59

gud'a mülklerinin geri verilmesi de var­ "Karaman oğlundan dahi ol seferde


dır. Bundan anlaşıldığma göre T u r g u t âdeın geldi. Lefker tamam cem oldu. Padişah
o ğ u l l a r ı ile İ b r a h i m Beyin bir ara- kendi leşkerini gördü. Cebelüsü arz olundu.
hİc arası açılmış, İ b r a h i m Bey T u r - Diledi kim Karaman oğlunun leşkerini dahi
gu d'un elinden mülklerini almıştır. T u r ­ göre; eyitti: "âdemini göster" dedi. O dahi
gut mallarının geri alınması için I I . cebelûsün arzetti. Kaltak eğerli, katı kürklü,
M u r a d ' a rica etmiş olacak ki sulh şart­ örme kuşaklı, kabalak dülbentli, üzengisi ka­
larına böyle bir madde konmuştur yışı ipten ve kılıa bağı ipten, Turgutlu'nun at
II. Murad'm Eflâk seferinde uğrularını göndermiş.
yenildiğini duyan K a r a m a n oğlu İb­ Hünkâr eydür: Akçaylı oğlu benim
rahim Bey bu firsatı da kaçırmadı. Ha­ amnyardımına ihtiyaamyoklu. Bunları maska­
zırladığı askere damadı T u r g u t o ğ l u ralık için göndermiş ve andan hiçbir umum
Hasan Beyi komutan tâyin ederek yoktur. Veli şunu isterim ki şeytanlık etmesin.
O s m a n l ı i l l e r i n e gönderdi. H a s a n Kendi halinde otursun, dedi devletle yürüdü".
Bey B o l v a d i n h a l k ı n ı , Ö m e r da­ * * *
ğında yaylakta oturanları, Beypazarı'nı Karaman oğlu İbrahim Bey
yağma etti. Bu arada ırz ve namusa da ölünce oğulları arasında çıkan kargaşalık
tecavüz edildi. I I . M u r a t 846 H . (1442 esnasında İ s h a k Bey, U z u n Hasan'-
M.) de E d i r n e ' d e n yola çıktı. A n a d o l u dan aldığı kuvvetle K a r a m a n diyarını
ve R u m e l i askerlerini aldı. Ş e h z a d e vurdu. Pir A h m e d kaçtı. F â t i h ' e sı­
Alâ'ü'd-din'e Amasya askeriyle ğındı. İ s h a k Bey'le anlaşamayınca F â ­
yardıma gelmesini bildirdi. Konya'ya tih, Pir A.hmed'e yardımcı asker verdi.
gelinceye kadar K a r a m a n ellerindeki İ s h a k Bey'i tekrar U z u n H a s a n ' a ka­
köy ve kasabaları harap ettikleri gibi çırarak P i r Ahme d Bey'i K a r a m a n ' a -
K a r a m a n o ğ u l l a r ı n a karşılık olarak hükümdar yaptılar. Aradan çok geçmedi.
ırz ve namus da gözetmediler. İ b r a h i m Pir A h m e d Bey de hâmisi F â t i h ' l e
Bey bu sefer de karşı duramıyacağını an­ bozuştu. D u l k a d i r o ğ l u ile söz birüği
layınca tekrar T a ş eli'ne kaçtı. Veziri ederek F â t i h ' e karşı koymak istediler.
Server A ğ a ile îdlesi olan I I . M u r a d ' ı n F â t i h ise K a r a m a n illerini baştan başa
kız kardeşini bir çok hediyelerle S u l t a n zaptederek bu sülâleye son vermeye ka­
M u r a d ' a gönderdi. Elçiler I I . Murad'a: rar vermişti.^* Vezir-i a'zam M ah mu d
Paşayı beraber alarak büyük bir orduyla
— K a r a m a n o ğ l u kendüsüne lâ­
Anadolu'ya geçti. A k ş e h i r üzerinden
yık olam yaptı; sen onun gibi etme...
önce Gevale kalesini, sonra 871de Kon­
dediler. I I . M u r a t S e r v e r A ğ a ' y a :
ya'yı aldılar M a h m u d Paşayı as-
— Sen ol beyine inanır mısın anı
" Afik Pa^a-zade tarihi. Sah. 135.
benden dilek idersin? dedi.
" F a t i h ' i n bu seferden önce Pîr Ahmcd'e:
Server Ağa: "Gelip, anı karayere karayım" diye bir haber
göndermiş olduğu K o n y a ' d a söylenmekte idi.
— Evvelki hatasında ben beraber A k ş e h i r ' i n B i s s c köyünde incelediğim kitapların
değil idim. Şimdiki hatasında rızam yok­ birinde bu sözün bir beyit halinde yazılmış ol­
tu. Turgut oğlanlarından oldu diye­ duğunu gördüm:
rek İ b r a h i m B e y i n aflinı rica etti. "Benim ile saltanat lâfı idcrimiş ol Karamanî,
Huda fırsat verir ise kara yire karam ânı"
Ricaları kabul edildi. I I . M u r a t E d i r ­
Bu cinaslı beyit Ne^rî tarihinde ve Y ı l d ı r ı m
ne'ye döndü. Bu hâdisede böylece sona B a y e z i d ' i n K o n y a harbinde babasından izin
erdi. K a r a m a n o ğ u l l a r ı ile Osman­ isteyip savaşa girmesi" münasabetiyle şu şekilde
lıların münasebetlerini açık bir dille yazılmıştır:
ifade eden şu hâdiseyi Aşık P a ş a - z â d e - Beraberlük çekişürmüş bizimiyle Karamanî
den aynen alıyorum: Huda fırsat virürise karam yire Karamanî
K'ilab-ı cihannuma <Ne{ri Tarihi>, F . R . U n a t -
Dr. M . A. K ö y m e n neşri. Sahife: 228
" Hammer tarihi. C . 2. Sah. 204. C . 5. S. 77. " Tacü't-tevarilı bu vak'ayı 872 H . (1457 M.)
"* Aftk Pofa-zade tarihi. Sah. 130. gösterir ki kitâbeye uygundur.
M. ZEKt O R A L
6o

kcrî kumandan tâyin ederek Larendc'ye bulunuyorlardı. Bu haber İstanbul'a varır


gönderdi. Pir A h m e d Bey'leMahmud varmaz Gedik Ahmed P a ş a kumanda­
Paşa arasmda ve L a r e n d e kalesi önün­ sında bir ordu gönderildi. K a s ı m Bey
de dehşetli bir harp oldu. Pir Ah me d ye­ karşı duramıyacağını anlıyarak T a ş eli',
nildi. F â t i h M a h m u d Paşa'ya ^ ne, oradan T a r s u s ' a kaçtı.
Turgut o ğ u l l a r ı n ı n ne tarafta ol­ S e l ç u k i l e r zamanında Anadolu'ya
duklarını inceleyip bunların da tedibini gelen O s m a n l ı l a r ı n dedesi S ü l e y m a n
cmreyledi. " M a h m u d Paşa Bulgar Şah yanındaki beylerden bir kısmı A d a n a .
dağından T a r s u s ' a kadar olan yerleri Tarsus taraflarında yerleşmişlerdi. Bun­
tarayarak Bulgar dağı vâdilcrinde bul­ ların başları Y ü r c ğ i r ; beyleri cic
duğu T u r g u t l u l a r ı şiddetle tenkil etti. Koşun Varsağı, Karaisa Uzcyir,
Turgut oğuUanndan kurtulabilenler G ü n d ü z , K u ş t e m i r idi. Bu Türk bey­
T a r s u s ' a kaçarak M ı s ı r l ı l a r a iltica leri R a m a z a n oğullan beyliğini kurmak­
ettiler. G e v a l e kalesi -bu gün T a k k e l i la beraber birbirleriyle zaman zaman
d a ğ denilen tepenin üzerindedir, -lüzum­ bozuştular. Aralarında M ı s ı r ' a iltica
suz görülerek yıkünldı. Konya kalesi edenler oldu. M ı s ı r hükümdarları bu ih­
tamir edildiği F â t i h ' i n oğlu Ş e h z â d e tilâftan istifade ederek buraları benimse­
Mustafa, K a r a m a n ellerine vali tâyin miş iseler de tamamen hükmü altına ala­
olundu. F â t i h buralardaki K a r a m a n mamışlardı. O s m a n l ı l a r elinden kurtu­
o ğ l u taraftarlarını azaltmak, İ s t a n b u l lan Karamanlılar, T u r g u t o ğ u l l a r ı
ve Rumeli'de Türk nüfusunu çoğalt­ da bunlara karışmış, O s m a n l ı l a r üze­
mak gibi iki taraflı bir düşünce ile K a ­ rine akınlar yapıyorlardı. Karaman
raman ellerinden İ s t a n b u l ' a aileler Beylerbeyisi K a r a g ö z M e h m e d P a ş a
nakledilmesini Mahmud Paşa'ya em­ Adana, Tarsus da dahil olmak üzere
retti. buraları zaptetti. Bu fetih haberi I I .
Bayezid'den M ı s ı r hükümdarına şöyle
F â t i h Sultan Mehmed vefat edin­
yazılmıştı:
ce K a r a m a n o ğ u l l a r ı ile Turgut o-
ğuUarı tekrar ümitlere kapıldılar. U z u n "Ol benim kulum Karagöz Mehmed
Hasan yanında bulunan K a r a m a n Paşa fethettiği hisarlar benim muradım değil­
oğlu K a s ı m Bey İ ç e l ' e geldi. T a r s u s di ve illâ Karaman vilâyetini Hak Taalâ
tarafına kaçmış, Ermenek taraflarında ben kuluna müyesser etti. Amma Var s ak vi­
gizlenmiy oiau Turgut oğulları, lâyeti temerrüd ederleı: Turgut oğullan
V'arsak beyleri, Karaman o ğ u l l a r ı ­ haramilik ederler,yollan kestiler, Karaman'a
nın diğer ümerası K a s ı m Bey'in etrafı­ rahatlık vermezler" M ı s ı r hükümdarı
na toplanarak bir hükümet kurmaya baş Osmanlıları meşgul etmek isliyordu.
ladılar. Larcnde'yi ele geçirdiler. 886H. Turgut o ğ u l l a r ı n a , V a r s a k beyleri­
^1481 M.) yıhnda K o n y a üzerine yürü­ ne bir çok hediyeler gönderdi ve asker
düler. K a r a m a n eyaleti Valisi H a d ı m vereceğini de bildirdi. Bu suretle Osmanlı
Ali Paşa'yı Pervane çayırında mağ­ tarihlerinde meşhur olan Osmanlı-Mısır
lup ederek K o n y a ' y ı muhasara et­ harpleri başlıyordu. B a y e z i d ' i n kar­
tiler. H a d ı m A l i P a ş a v e l l . Bayezid deşi Cem Sultan saltanat dâvasında bu­
oğlu Şehzâde Abdullah Konya'da lunmuş, Osmanlı devleti başına bir gaile
açmıştı. Cem'in bertaraf edilmesi üzeri­
Turgutoğkı'nun kandeliğin bil üzerine ne Karaman oğlu K a s ı m Bey, I I . Ba-
var"dedi. Aftk Paşa-zade Imihi. Sah. 170.
TaciiU-levarih. C . u Salı. 511.
'-- F a t i h zamanında yapılan onanma ait Y ü r e g i r , Oğuzların Ü ç o k boyundan
kale kitâbesi M ü z e d e saklanmaktadır. Aynen bir aşiret adıdır. Divamı luğalVl-Türk. C . ı . Sah.57
dercediyoi'uz: /Ififc Paşa-zade (arilü Sah. 216.
ıi«*l( ı*-'.** - j-iiA — • " Bu harpler hakkında geniş bilgiler vardır.
H e r s e k oğlu A h m e d P a ş a ' n ı n esaretine dair
Jjıc «IİJU. _ '^jt-Jl li'tJj> I,..-1 — 3 Kahire'de bir kitâbe. H a l i l E t h e m , Taıih-i
Son mısra ebcet hesabiyle 872 dir. Osmanî Encümeni mecmuası. Sene, 5, S. 300, 272.
TURGUT OĞULLARI ESERLERÎ — VAKFİYELERİ 6ı

yezid'e baş vurarak İ ç e l taraflarında son hükümdarı olan Mahmud'un adı


kendisine bir köşe tâyin edilmesini rica bazı tarihlerde M e h m e d olarak geçer.
etri. I I - B a y e z i d , H o c a n t i belinden M a h m u d Beyin kaçtığım gören B u ğ a
öbür tarafta bulunan T a ş e l i ' n i K a s ı m o ğ l u . Akbaş oğlu, Elvan oğlu,
Beye vermiş ve hükümdarlığını kabul S ö m e k o ğ l u , E v r e n o ğ l u , U l u oğ­
etmişti. l u , A r ı k ş e y t a n , O ğ u z Bey o ğ l u
K a s ı m Bey 887 H . (1482 M.) yı­ namludaki V a r s a k B e y l e r i D a v u t
lında ölünce ümerası K a s ı m B e y i n Paşaya tesHm oldular'^'.
kızının oğlu olan T u r g u t o ğ l u Mah- T u r g u t oğullarından bir kısmının
mud B e y i hükümdar seçtiler. Bu seçim da M ı s ı r l ı l a r emrine geçmiş oldukları­
II. Bayezid tarafından da onaylandı. nı görüyoruz. 893. H . (1487 M.) yılında­
M a h m u d Bey bir müddet Osmanlı ki M ı s ı r - O s m a n l ı harplerinde M ı ­
hükümdarına karşı saygı gösterdi ise dc sırlıların yardımcı askerleri arasında^"
çok geçmeden evvelkiler gibi Osmanlı­ O s m a n l ı l a r ı n mağlûbiyeti üzerine 894
lara kafa tutmağa başladı. 892 H . (1487 H. (1488 M.) de M ı s ı r l ı l a r tarafından
M.) yılında Vezir-i a'zam D a v u t P a ş a Adana'mn zaptında ve O s m a n l ı ­
ile H a d ı m A l i P a ş a kumandasında ların takibinde*^ T u r g u t o ğ u l l a r ı .
üzerine asker gönderildi. M ı s ı r l ı l a r l a birlikte çalışıyorlardı.
Hasan Bey-zâde ile A§ık Pa{a-zâde
tarihleri D a v u t P a ş a ' n m Mısırlılarla Turgut oğullaruım sou günleri
harbe giderken'Üç K a p ı l ı yaylasının ve bu günkü
öte tarafında K o c a K a l e yanında Ala- Turgut oğulları l»akıyesi
dağ dibinde çadırını kurduğunu
Dülkadir oğlu Alâü'd-devle Beyin T u r g u t o ğ u l l a r ı n ı -tarih sahıfc-
buraya gelip sadrazamı karşıladığını, A- İcrinde- son olarak K a r a m a n oğlu
raplar üzerine gitmeyip T u r g u t o ğ l u M u s t a f a Bey etrafında toplanmış gö­
M a h m u d B e y i n isyanını bastırması­ rüyoruz. Vak'a şudur: I I . B a y e z i d
nı tavsiye ettiğini, D a v u t Paşanın da î ne b a h t ı ve yakınlarındaki kaleleri fet­
bu fikri uygun bulduğunu yazarlar. Da- hederken T u r g u t o ğ u l l a r ı , Varsak
vut P a ş a , R u m e l i askerini Ulaş yur­ o ğ u l l a r ı hükümdarın R u m e l i l i d e meş­
dundan, A n a d o l u askerini T a r s u s gul olduklarını düşünerek K a r a m a n
üzerinden, kendisi de kapı kulları ile oğlu İ b r a h i m Beyin biraderi İmirzc
Bulgar dağından yürüyerek T a ş e l i ' n i
üç taraftan sardı. T u r g u t o ğ l u Mah­ metine muhtaç mübarek şehit esirgenmiş ve ralı-
mud Bey devlet hudutlarının baş­ met olunmuş bulunan S u l t a n K a s ı m 888 sene­
tan başa Osmanlı askeri ile çevrilmiş ol­ sinde dünyadan ahirete göçtü. Allah bakidir,,,
duğunu görünce şEişırdı. Kıyafet değişti­ demektir. K a s ı m Beyin vefatı Mezar taşında
888, M a h m u t B e y i n H a l e b e kaçması da 892
rerek çoluk ve çocuğunu ahp H a l e b ' e
olduğuna göre Mahmut Beyin dört sene kadar
k a ç t ı D a v u t P a ş a n 1 n gönderdiği as­ hükümdarlık yapmış olduğu kabul edilebilir.
kerler yetişemedi^. K a r a m a n l ı l a r ı n bu " Tacü't-levarih, C . I I , S. 54.
R a m a z a n o ğ l u ve T u r g u t oğlu
" Bugünkü teşkilâta göre N i ğ d e ' n i n M a d e n eiba ve ciyalariyle Arap lefkııine koşuldular. Tncü'l-
nahiyesi B a d e m d e r e s i köyünün önleridir. Bu­ levarih, C . I I , S. 56.
radan K a m ı ş l ı boğazıyolu ile B o z a n t ı ' y a inilir R a m a z a n o ğ l u ve T u r g u t o ğ l u ,
" H a l e b ' e kaçmazdan evvel dar bir vadiye K a r a m a n i l e r i n (Osmanlı emrindeki Karaman
saklanmıştı. Tarih-i Osımııî Encümeni mecmuası. askerlerinin) ardına düşüp cay-ı heycadan çıkardılar.
Sene 5, S. 213, 214. Ayrıt eser. S. 57.
^ K a s ı m Bey i n kabri K a r a m a n ' d a İ b ­ Mısırlılar "cümleden Turgut oğlıı'mı ol me-
r a h i m Bey türbesindedir. Mezar taşında şu ya­ nazil ve merahıl ahvaline nıullali olmağın lejehhııs u
zılar vardır; ahvale gönderdiler. Ertesi Turgut oğlu gelip Ali
Paşa n ı n mesafe-i baide kal'illüğün ilâm ile tereddiid-i
hatırların izale edicek Adana kalesine düşüp muha-
ÜJljij J l iLilljlj Jü"l — 2 J U l -Oil — I sara-i hisara meşgul oldular. Aynı eser, S. 60. Ham­
mer tarihi, C . I V , S. 20-21.

Türkçesi " İ b r a h i m Bey oğlu Tanrının rah-


Tuı:gut oğullan Şeceresi
Turgut»

Emir Şah Bey* Kızı»

Pir Hüseyin Bey» Sultan Hatun* Rüstem Bey*

Ahmcd Bey' YusufşahBey' Bağdat Hatun" Pir Hasan Bey» Turgut Bey" Halil Bey" Şeyh Hasan Bey" Hande Hatun "

HalU Ley "


Sultan Hatun " Bağdat Hatun " Nefise Hatun

Ahmed *ı Fatma Hatun " Abdu'r-Rahman "

Hüseyin "

Ömer*»
Ömer B e y » Erdoğdu Bey»»

Pir Hüseyin Bey»^ Fatma Hatun»»

Sırrı Bey»» Hondi Hatun»*

Kasım Bey »'

Eşlem Padişah (?)»»


Şecereye bağlanmayanlar
Halil Bey»» Süleyman Bey »*

Rüstem Bey»» Cihanşah Hatun»'


I
Hasan Bey»»
AH Bey »* Dürrü Hand Hatun »' Mahmud Bey»»
^ Turgut, Turgut oğlu türbesi kitâbesinde adı geçer.
' Şilcâri'ye göre Ereğli beyi Koşun ile evlenmiş olan Turgut Beyin kızıdır.
' Emirşah Bey, 835 tarihli türbe kitâbesine göre.
* Rüstem Bey, 804, 794 tarihli mezar taşlannda adı yazılıdır.
' Sultan Hatun, 825 tarihli kabir taşı vardır.
» Pir Hüseyin Bey, 835 tarihli türbe kitâbesi, 824,826,832 tarihli vakfiyeleri vardır. 853 de ölü olduğu oğlu Ahmed Beyin vakfiyesinde yazılıdır.
' Yusufşah Bey, 850 tarihli vakfiyede adı yazılmıştır.
' Pir Hasan Bey, 812 tarihli mezar taşı vardır.
• Ahmed Bey, 834, 835, 850 tarihli vakfiyelerde adı geçer. 863 den önce vefat etmiş olduğu kızı Hondi hatunun vakfiyesinden anlaşılıyor. ^
" Turgut Bey, 826, 832 tarihli vakfiyelere göre. ^
11 Bağdat Hatun, Vakıflar Müdürlüğü Muhasebe kayıt defterinde adı geçer. O
" Şeyh Hasan Bey, 794 tarihli mezar taşında adı yazıh imiş. ^
^' Hande Hatun, 804 tarihli mezar taşı varmış. Bu taşdaki yazıları Löytved kaydetmiştir. q
Halil Bey, 834 tarihinde .Sadru'd-din Konevî kitaplığına kitap vakfetmiştir. C
^* Halil Bey, oğlunun 812 tarihli kabir taşında adı geçer. ^
Abdurrahman Bey, 820 tarihli mezar taşı vardır. ^
" Fatma Hatun, 810 tarihli mezar taşında. ?Ö
Sultan Hatun, 850 tarihli vakfiyesi vardır. ^
" Bağdat Hatun, 850 tarihli vakfiyesi vardır. g
'O Nefise Hatun, eski kayıtlarda vakıfları olduğu yazılıdır. Bazı kayıtlar ise Nefise ile Bağdat hatunun aynı şahıs olduğunu göstermektedir. pa
51 3î M Ahmed, Hüseyin, Ömer 850 tarihli Sultan Hatun vakfiyesinde adları geçer. Sultan Hatunun kız kardeşi çocukları iseler de hangi kız kardeşinin g
olduğu tasrih edilmemiştir. 2.
" Ömer Bey, 827 tarihli vakfiyesi vardır. |
" Sırrı Bey, 853 tarihli vakfiyede adı yazılmıştır. <
Hondi (Hande) Hatun, 863 tarihli vakfiyesi vardır. ^
" Kasım Bey, 863 tarihli vakfiyede adı geçer. J3.
-* Eslcm Padişah, (?) 831 tarihli mezar taşı vardır. ^
" Erdoğdu Bey, 898 tarihli vakfiyesi vardır.
Fatma Hatun 874 tarihli mezar taşı vardır. fa
'> Pir Hüseyin Bey, 898 tarihli vakfiyede adı geçer. -
" Halil Bey, Seydişehir'de Rüstem Bey mezar taşında adı yazılıdır.
'» Rüstem Bey, Seydişehir'de 843 tarihli mezar taşı vardır.
" Ali Bey, Seydişehir'de 843 tarihli mezar taşı vardır.
" Dürrü Hand Hatun Seydişehir'de 832 tarihli mezar taşı vardır.
Süleyman Bey, 875 tarihli mezar taşında adı geçer.
»' Cihanşah Hatun, 875 tarihli mezar taşı vardır.
'« Hasan Bey, Karaman oğlu İbrahim Beyin damadı olup 846 yıllarında sağdır. Osmanlı tarihlerinde adı geçer.
" Mahmud (yahut) Mehmed Bey, Karaman oğlu Kasım Beyin kızıyle evlenmiş, dört sene kadar hükümdarlık yapmış ve 892 de Haleb'e kaçırılmış ^
olan zattır.
64 M . ZEKİ O R A L

Beyin oğlu H a c ı H a m z a ' n ı n Mustafa ya müracaat ederek af dilediler ve Mus­


adındaki oğlunu buldular. Mustafa, tafa Beyi memleketten çıkaracaklarına
çocukluğunda Acem diyarına kaçmış; I I . söz verdiler. Mesih P a ş a K a r a m a n ' -
B a y e z i d K ü m e l i n d e meşgul iken ec­ dan A v g a d ı ' y a vardı. Orada bir kale bi­
dadının tahtını elde etmek hevesiyle na eyledi. İçine asker koydu. Diğer asker­
Anadolu'ya gelmiş, İçel'de T u r g u t lerini de üç bölük edip T a ş e l i ' n i ara­
o ğ u l l a r iyle buluşmuştu. T u r g u t oğul- mağa başlayınca boy beyleri durumun
lariyle V a r s a k aşireti Mustafa'nın nezaketini anlayıp K a r a m a n oğlun­
başına toplanıp İçel'den hareket ederek dan yüz çevirdiler. K a r a m a n oğlu
Larende'yi ( K a r a m a n ı ) muhasara et­ Mustafa Bey de diğerleri gibi tebdil-i
tiler. Etrafını yağmaladılar. I I . Ba­ kıyafet ederek T a r s u s ' a , oradan H a l e b ' e
y e z i d bu haberi duyar duymaz Amas- kaçtı. H a l e p Beylerbeyisi, Mustafa
ya'daki oğlu Sultan Ahmed'e ve K a ­ Beyi tutup hapsetti. Sonra vücudunu or­
raman Valisi Ş e h i n ş a h ı n .oğlu Bey­ tadan kaldırdı
ş e h i r h â k i m i Mehmed Ş a h ' a emir­ Bu suretle yeniden bir talih denemiş
ler gönderdi. D ü l k a d i r o ğ l u A l a ü ' d - ve tekrar Osmanlılara sığınmış olan
devle Bey askerini oğlu Ş a h R u h ku­ Turgut o ğ u l l a r ı Anadolu'nun, bil­
mandasında Şehzâde Ahmed'in yar­ hassa Konya'nın muhtelif yerlerine da­
dımına gönderdi. Mehmed şah Beyşe­ ğılmışlardır. Ermenek taraflarında Me­
hir askeri ve Konya'daki vilâyet kapu sih Paşa'ya iltica eden T u r g u t o ğ u l ­
kullariyle Larende'ye koştu. Sultan larının bir müddet konar göçer olarak
Ahmed de geldi. Karaman oğlu Mustafa yaşamış, sonra E r m e n e k taraflarında
Bey T a ş e l i ' n e kaçtı. Mehmed Ş a h , köyler kurmuş olduklarını kabul edebi­
amcası Sultan Ahmed'le Larende'- liriz.
de görüşüp elini öptü ve amcası tarafın­
dan ihsan ve iltifatlara gark edildi. Asi­ Akşehir'in bugünkü T u r g u t B u ­
lerin Taşeli'ne kaçtıklarını, 905 H. (1499 cağında oturan T u r g u t l u l a r ı n ise za­
M.) yılı kışının geldiğini gören şehzâ- manla çoğalarak etrafa yayıldıkları vc
deler memleketlerine döndüler. Kursun, Harunlar, Yığar, K ı l l a r ,
Y a v ş a n l ı köylerini kurmuş oldukları
906 H. (1500 M.) yıhnda I I . Baye­ mahallî tetkiklerden anlaşılıyor.
zid Edirne'de kışlamakta iken Mesih
Paşa hacdan dönmüştü. I I . Bayezid Turgut oğullarının yukarıda
tarafından sadrazamlığa tâyin ve K a r a ­ yaptırdıkları yazılan eserlere tâyin ettikleri
man fitnesini bastırmağa memur edildi. vakıfların mütevelHleri ve diğer hizmet
erbabı ise K o n y a merkezi ile I l g ı n ' d a
Mesih P a ş a , K a r a m a n diyarına
K a d ı n h a n ' m T u r g u t l u mahallesinde
geldi. Ş e h i n ş a h ile el birliği yaparak
yaşamaktadırlar.
Larende'ye hareket etti. Turgut oğul­
larından K a r a m a n o ğ l u etrafında top­
lanan beylerden bazıları Mesih Paşa'­ Tacii't-levarilı, C. 2, Salı. 105-107.
Z- Oral

^ i
- -

1
,
"
E,
D W

Plân. I — Konya'da Turgutoğlu türbesinin plân

Vakıflar Dtrgiit ///.


Res. I — Turgutoğlu türbesi.

Res. 2 — Turgutoğlu türbesi kitâbesi.

Vikijlar DtrgiM HI.


Z- Oral

ıflillflfl
II Willi :Î.'

!^ İ l ' V Ax'

yakljtar D<:'gin III.


Z. Oral

iI

sra* .r—
ly

•fflfi
•a

ar

Res 4 — Ahmet Bey kızı Hondi Hatun vakfiyesi.

Vida/Ur DTfi.i m.
Z- Oral

•/L

1 ^^ 0if.

Res. 5 — Pir Hasan Bey kabir taşı.

«Al. MU

Res. 6 — Pir Hasan Bey kabir taşının diğer tarafı.

VakıfUr D'V'i III.


0.18
Res. 6» — Tulgutoğlu Pir Hasan Beyin kabir taşının krokisi.

Valaflar Dırtl$l III.


Z- Oral

Res. 7 — Fatma Hatun kabir taşu

<7

Res. 7» — Aynı tajm krokisi.

Catı/(« D«gW III.


Z- Oral

Res. 8 - Süleyman Şah Kızı Cihanşah Hatun'un Kabir taşı.

a İH

Res. 8* — Aynı taşın krokisi

Kafcl//nr Dergisi' J\l


Z. Oral

m .

IfI

â.l8
Rcs: 9-9A Turgutoğlu Mehmet Şah Beyin kabir taşı ve krokisi
yckıflar DBgiti III.
Res. 10 — Eslcm Şah Hatun kabir taşı krokisi.

t:

Res. I I — .'Vhmet Beyin İplikçi Cami'i vakfiyesi.

ymktfImr DtftM III.


: <: » ıX • ; •.. V • 1 • . . . . IÇ

T VL'y

t--.

— Saray önünde Pîr Hüseyin Bey Cami'inin mihrabı.


Res. 12 — Saray önünde Pîr Hüseyin Bey Cami'
Res: 14 Ilgın'da Pîr Hüseyin Bey Cami'i. R e s : . i 5 Yendiğin köyünde Kuzucu Sultan türbesi.
Res: i6 İldaş köyünde gayr-i islâmî mezar taşı.

Res: 17 Dediği Sultan tekkesinde Selçuk kiıâbcsi.

yalaflar DtrgM III.


Res. i8 — Turgutoğlu Sultan Hatun mezar taşı.

Res. 19 — Dürrii Hant Hatun kabri.

VakıfUr Dergiil 111.


Z- Oral

5AUAY0NÜ • ULÜ CAMI


ö \/2oo

Ji li A
Ki

4
/r.9o
ı r ı r lif ı r
\6.5o

?A0 *•
Plân. 2 — Saray önünde Pîr Hüseyin Bey Cami'i.

E i
8.55

33.JO

Plân. 3 — Ilgın'da Pîr Hüseyin Bey Cami'i.

yakıtlar Dt'g'ii III.


Z' Oral

340
Plân: 4 Seydişehir'de Rüstem Bey Türbesi plânı.

Vakıflar DtrgM ///.


I. MURAD DEVRİNDE A S I L H A N B E Y MİMARÎ
MANZUMESİ
E K R E M H A K K I AYVERDt
Yüksek Mühendis

Ezine kasabasının 12 kilometre ka­ min olunabilir. Son cemaat tonozlarının


dar cenûb-ı garbisindeki Kemaller kö­ üstünün çatıyla örtülü olduğu da yan ta­
yünde câmi', hamam, kabir ve köprüden raftaki mâil kalkan duvarından anlaşıl­
mürekkep mühim bir mi'marî manzume maktadır (Resim 4).
bulunmaktadır. Kitabeleriyle inşa tarih­
Câmi'in penceresi pek azdır; yalnız
lerinin I. Sultan Murad devrine ait
yanlardaki iki vc rcvak tonozları altında
olması, aynı zamanda, nisbetlerindeki â-
daha ufak iki, bir de kapı üstünde, onlar­
henk ve tezyinâtın müterakki bir dereceye
dan da ufak bir ki, cem'an beş pencereyle
ulaşması, bu mi'marî heyet-i umumiyeye
aydınlanmaktadır. Pencerelerin yerden
pek husuM bir ehemmiyet kazandırmakta­
irtifa'lan heman 1,5 metreye yaklaşır. Bu
dır.
câmi'i Orhan ve mühim bir kısım
Câım' dört duvar üstüne tek kubbeli H ü d a v e n d i g â r Gaziler devri eserle­
bir harimle çapraz tonozlu üçlü bir re- rinden ayıran mühim vasıf duvarların iş­
vaktan mürekkeptir. Kubbe 10,5 metreden leniş tekniğidir. Cepheler, ne onlar gibi
biraz fazla olup duvarlara beşli köşe mü­ mütenâvib taş ve tuğla, ne moloz olup
sellesi dilimlerle oturur. Duvarlar Or­ muntazam ve sık derzli ve açık kahve rengi
han Gazi devrindeki Bursa Alâu'd- muntazam kesme taşla işlenmiştir. (Re­
din Bey, İznik Hacı Özbek ve sim 4) de görülen geniş beyaz dcralcmc-
Hacı Hamza câmileri gibi alçak 1er pek yeni bir zamanda i'tinâsız bir şe­
olmayıp kubbe açıklığına uygun bir kilde yapılmış şeyler olduğundan aldanıl-
irtifa'dadır. Müselles dilimlerin teşkil maması lâzımgclir. Her üç cephe de böyle
ettiği kuşak da 2,30 gibi mühimce bir olup yabıız şimal revak cephesi sıvalıdır.
yüksekliği haizdir. Köşe müselleslerinin Bununla beraber son cemaat yan kanad
ortasında Gebze'deki Orhan Cami'ini duvarlarının altlarından o kısmın da kesme
hatırlatan kemerli kör çökertmeler vardır, taş olduğu anlaşılmaktadır. Üç cephedeki
(Resim ı , 2). Son cema'at revakının üç kesme taşlar, biri 15, diğeri 50 santim irti-
çapraz tonozu da yıkılmış ve yerine ortası fa'mda, mütenâvib ve muntazam sıralardır.
kçmerli bir ahşap çatı yapılmıştır. Esa­ Bu usul az çok farkla İ z n i k'teki ve Bur-
sında çapraz tonoz olduğu, ahşap tava- sa'daki Yeşil Cami' cephelerini andır­
mnın harap bir yerinden görülen izlerden maktadır. Yerine göre bazı taşlarda lam­
anlaşılmaktadır. Son cemâat yerinin yan ba, bazılarında mail ittihad saühları da
taraflan duvarla örtülüdür. Ortada ild mer­ kullamimıştır.
mer sütun vardır. Bunlar da devrildiğin­ Solda bulunan minare pek uzun de­
den başlık ve kaideleri yok olmuş, yalnız ğildir; petek kısmı da kısadır. Şerefenin
üst kısımlarına birer taş takoz yerleştiril­ destere dişi olduğu, sıvanmaktan kurtu­
miştir (Resim 3). İlerde görüleceği üze­ lan, iki sırasından anlaşılmaktadır (Re­
re pencere sövelerindeki mühim tezyinata sim 5). Küp kısmı keskin hatlarla işlenmiş,
bakınca başhkların da itinâ ile yapılmış mütenasib ve mütekâmil ehramların ter­
olmaları muhakkak sayılabilir ve onlar kibiyle meydana gelmiş olup müteakib
gibi mütekâmil istalaktitli oldukları tah­ asırların olgun nümunelerine nazire ola-
5
66 E K R E M HAKKI AYVERDt

cak bir nisbcttedir. Ka'ide kısmı da kesme kurluklar da ufacık kitâbeciklerle bağlan­
taşlan yapılmıştır; gövde ise çok kalın bir mıştır. Orta sıra karşıhklı iki mihrapcık-
sıva altında olduğundan hüviyetini anla­ tan mürekkeptir; en sonundakine yer az
mak kabil değildir. Ancak, sıvandığına kaldığından tam yapılamamıştır. Mer­
nazaran, tuğla olması variddir. Sağır mer başhğın üstüne de yekpare bir köfeki
kubbe kasnağı da son zamanlarda pek taşı konarak üzerine köşeleri dişli kör bir
kalın bir sıvayla örtülmüş ve tahmini­ mihrapcık işlenmiştir.
mize nazaran bir az yükseltilerek kubbenin Mermerleri ve yukarıdaki köfeki baş­
meyli hem azaltılmış, hem sekiz dilime ay­ lığı ihata eden tek armudiden mürekkep
rılarak üstüne âdi kiremit konabilmesi silmeli ikinci bir köfeki söve de etrafta
sağlanmak istenmiştir. dolaşmaktadır. Şarktaki pencereye gelin­
Bunun gibi cepheden görülen fronto- ce bunda etraf söveleri sadedir, yalnız
numsu müsellesin de pek yeni yapıldığını başlığın orta yerinde garptakinden daha
köy ahalisi hatırlamaktadır. zengin, yani onun üç sırasına mukabil
dört dizi istalaktit ile yapılmış çok taşkın
Câmi'in dahilinde eski tezyinatm- bir takoz bulunmaktadır (Resim 9).
dan, kalem ve kapaklarından ve eski mah­
filinden bir şey kalmamıştır, Mihrab etra­ Fotoğrafta bu takozun düz satıhtan
fı çerçeveli bir höcredir ve epeyi sıvanmış­ taşkınlığı pek anlaşılamıyorsa da 17
tır. Mahfilin şimdiki yapısı yeni ise de ilk santimi bulmaktadır. Bu söve tezyinatı
zamanlarda mevcut bulunduğu kapı üs­ gerek rumilerinin ve geçmelerinin gerek
tündeki yüksek pencereden istidlâl oluna­ istalaktitlerinin olgunluğu itibariyle tek
bilir; çünki harimc bir ziya ilâve etmiyen tek pek muvaffak olmakla beraber umumî
bu pencere, olsa olsa, mahfil için açılmış tertibattaki âhengin aynı derecede olduğu
olabilir; şimdi de, o vazifeyi görmektedir. söylenemez. Meselâ şark penceresindeki
istalâktitlerin fazla taşkınhğı ve garpta­
Câmi'in kapısı basık ve mermer
kinde de en soldakinin tamam hesaplan­
kemerlidir; etrafta köfeki taşından geniş
mamak neticesinde noksan kalışı, sövenin
bir silme dolaşıp aşağıda ufkiye dönmek­
bir tarafına oyma yapıldığı halde bir tara­
tedir, (Resim 6). Revak altındaki iki
fının boş bırablışı tam kıvamını bulamamış
pencerenin yan sövelcrinden daha geniş
araştırmalara işarettir. Pencere parmak­
olan başlıkları üzerinde 50 santim kut­
lıkları şâkulî çubuklarda yapılan halkalar­
runda hafif kabartma birer daire ve yan­
dan ufkilerin geçirilmesi suretiyle imal o-
larına uçları püsküllü emzik yapılmış ve
lunmuştur.
gerek bunlar, gerek dairenin göbeği rumi-
lerle süslenmiştir,(Resim 7). iki pencerenin-
Kitâbeler:
ki tamamen aynı olmamakla beraber
esasları müşabihtir. Diğer cephelerdeki Kapı kemeri aynası iyice geniş tu­
iki pencerede emsaline tesadüf edilemiyen tulup ufkî çerçeve silmesinin hemen al­
bir süsleme vardır. Garptakinde yan tına tek satır haHnde 1,80x0,26 eb'adın-
sövelere S e l ç u k halat motiflerini hatır­ da bir kemer levha üstüne şu hadîs-i
latan ve alt uçları helezonla nihayet bu­
şerif yazılmıştır, (Resim 10) :
lan birer kahnca kaval yapıhp taşın bun­
dan sonraki kısmı etrafına vurulan bir pah­
la yüksek bırakılmış, buraya tûlânî bir geç­
me ve yine ortasına bir çiçek kabartması
işlenmiştir. Sağ taraf şâkulî sövcsi tezyi- Yazı oldukça ibtidâî sülüstür; satı­
natsızdır. Alt başlık sade olduğu halde rın bazı yerlerinde rûmî ve çiçek ka­
üstteki daha geniş tutularak pek mütena- bartmalar yapılmıştır. *
sib dört adet istalaktit takımı yerleştiril­
miştir. Istalaktitlerin taş yüzüne çıkan * Bu yazının sonuna doğru (Fi) kelimesinin
düzlüklerinin uçları ikinci sırada biı-er kuyruğu üzerinde J ^ *iıi(»-j ibaresi okıına-
oyma yaprakla bitirilmiş; ortada kalan çu­ bilmektcdir.
ASILHAN MİMARÎSİ 67

Asıl inşa kitâbesi çerçeve silmesinin tarzları anlaşılamamaktadır. Soğukluk


üstünde 2,20X0,50 eb'adında müstakil kubbesi iptidâi bir kasnakla çevrilmiştir.
bir levhaya üç satır üstüne yazılmıştır. Kapının üstünde köylü tarafından bir kaç
sene evvel tâmir olunduğunu gösteren bir
mermer yazı vardır. Bina üstünde inşa ki­
Aİ^iJ! Û jUl Jl>cJ.l (1) İ A y ^ — 1
tabesi yoktur. Ancak câmi' avlusunda
0,50 X 0,10 eb'adında bir mermer üzerinde

iJb ^ üiW iIVİİ ö l k U l C J — 2


yani Kemal bunu H. 755 senesinde yaptı, ki­
tâbesi okunmaktadır. Teışın nereden gel­
diği mahallen bilinmiyorsa da hamama
aid olması pek muhtemeldir. A s ı l h a n
Beyin babası K e m a l Beyin, âdet ol­
kitâbedcn câmi'in M u r a d - ı H ü d â v e n - duğu veçhile, hamamı yaptırması vc
digâr zamanında, A s ı l h a n Bey bin ömrü vefa etmeyince oğlunun câmi'i inşa
K e m a l namında bir zat tarafından H . ettirmiş bulunması akla yakın düşmekte­
784 (M. 1382) de yapıldığı anlaşılmak­ dir. Hele H . 755 tarihinde yapılmışsa,
tadır. Ne A s ı l h a n Beyin, ne babasının ilk O s m a n l ı hamamlarından biri olur ki
hüviyetini tesbit edecek bir emareye ula­ bu cihetten kıymeti epeyce artar.
şılamadı.
Kabir:
A s ı l h a n isminde muahhar tarih­
lerde bazı zatlar varsa da bu cami' bani­ Câmi'in tahminen 500 metre şimal
sinin aynı köydeki kabrinden tarih-i ve­ tarafındaki geniş kabristanda câmi'in bâ­
fatının 785 olduğu anlaşıldığından o nisi A s ı l h a n Beyin kabri bulunmakta­
zatlerle isim müşabehetinden başka bir dır. Mezar büyük taşlarla yapılmış bir sofa
münasebetleri olamaz. üstünde Selçuk üslûbuna müşabih taş bir
sandukadır. Bunu örten ve şimdi epeyi
Bir de kitâbede A s ı l h a n Bey için
zedelenmiş olan ters omurga parçalı taş­
câmi'in sahibi sıfatı verilmektedir; bu ki-
tandır.
tâbcyi hazırlayan kapıya hakkedilen ha-
dîs-i şerifin müfâdma kulak verseydi, Kabrin yazısı şöyledir:
bu tâbiri kullanmazdı. Çünki hadîs-i Ccnub yüzünde: (resim 14)
şerifin meâlince cami' A l l a h için yapılır;
bânisi onun sahibi değildir. Bu tâbir ay-
kın olmakla beraber son derece nadir
olarak, bazı cami'lerde kullanılmıştır. Şimal cihetinde (resim 15)
Hamam :
Câmi' dört tarafından yükselen bir Başta: (resim 16)
tepecik üstünde kurulmuştur; hamam bu­
nun garbındaki, birden dikleşen vâdinin
tabanına yapılmıştır. Böyle çukura inşa­ Ayak ucunda: ^ ^ a J I ^ ^ ^>-! J —
ya sebep belki de su getirilmesinde hu­ tjŞ îsAjy —.
susî tertibata mecbur kalmamak içindir.
Hamam (Resim 11) de görüldüğü gi­ Kitâbeden A s ı l h a n Beyin H. 785
bi, bir soğukluk, bir ılıklık ve iki halvetten (M. 1383) senesi Safer ayının sonunda
ibaret küçük bir binadır (Resim 12, 13). vefat ettiği anlaşılmaktadır. Kitâbeyi ya­
Bütün kubbeler beşli köşe müsellesleriyle zan sahib ve mahk sıfatlarını kullanma­
alçak duvarlara oturur; dâhilenbir tezyi­ yı pek seviyor olmalı ki câmi'dc olduğu gi­
nat yoktur. Müselles tertibatı câmi'deki- bi burada da tekrarlamıştır. Bu kabir taşı
lere pek.müşabihtir. Hâricen duvarlar ka­ zamanımıza intikal etmiş en eski mezar­
im bir sıva altında olduğundan inşa lardan biri olmasıyle ehemmiyet kazanır.
68 E K R E M H A K K I AYVERDİ

Köprü: Mudurnu'daki çok daha mühim câmi'


hamam ve bazı müteferrik eserler gösteri­
A s ı l h a n Beyin Ezine'nin 3 km. şi­ yor ki I . M u r a d devri binalarının müşte­
malinde Men d er e s suyu üstünde Sarmu- rek vasıfları ve umumi veçhesi, şimdiye ka­
saklı isminde bir köprüsü bulunmaktadır. dar yapıldığı gibi Çekirge'deki H ü d â -
Şimdi yalnız kenar ayaklarından ufak bi­ v e n d i g â r Câmi'ini ele alarak izah olvı-
rer parça kalmış olup garb tarafındaki da­ namaz. Bu müşterek vasıflar O r h a n devri
ha bariz görünmektedir. Köprünün or­ binalannda ve müstakbeldeki klasiğe doğ­
ta kısmı tamamen yeniden yapılmış, ru giden safahata daha yakın olan bu ha­
bakiyelerden de istifade edilmiştir. ber verdiğimiz binalarda vazıhan ve meb-
Bu câmi' , hamam, kabir ve aynı se­ zulen bulunmaktadır. Bu ciheti daha umu­
nede yapılıp mütcâktbcn neşr edeceğimiz mi bir yazımızda mütalâa edeceğiz.
E. H. Ayverdi

I » n
IZINE DE klîMALLEB. klOyU ASıLMAN REV CAMlî
R.E8tİTÜSV0H MAKTA'I:

r•

Res.

yahtjlar D'r^M 11J


E. H. Ayverdi

•«.27 /I 27

iJ r

-t l

i
160 İM 91^

\ /
X

n
O -i 2 ? f 4 7 6 ? H-l ^ £ 4? -J4 «

Res. 2

Vakıflar Dergisi Jlî


E. H. Ayverdi

Rcs. 3 — Kemallar köyünde Asılhan Bey cami'i cebhesi.

Res. 4 — Kcmallar köyünde Asılhan Bey cami'i yan cebhesi.

Vahflar DngU W
Res. 5 — Kemallar köyünde Asılhan Bey cami'i Res. 6 — Kemallar köyünde Asılhan Bey Rcs. 7 — Kemaller köyünde Asılhan Bey cami'i
minaresi. cami'i kapısı. pencere tezyinatı.
to
Res. 9 — Kemallar Köyünde Asılhan Bey cami'inin
^ Res. 8 — Kemallar köyünde Asılhan Bey cami'i
şark yüzü penceresi süsü.
^ garb yüzü penceresi.
E. H. Ayverdi

Rcs. 10 — Kemallar köyünde Asılhan Bey cami'i kitâbeleri.

Res. 12 — Kemallar köyünde hamam.

lokıjhr DergİMİ III-


E. H. Ayverdi

" ~ ı ^ . ;
H ıı
K.£MALLtll IdOVUNOE

90

>0

—-v-

7.>tO

o
-t

Res. II

K.fcV>v D v ( W r/7.
E. H. Ayverdi

,3 _ Kemallar köyünde hamam.

t.

Rcs. 14 - Kemallar köyünde Asılhan Bey mezarı cenub yüzü.

l'akıftar Derı>isi III


E. H. Ayverdi

Res. 15 — Kemallar köyünde /Vsılhan Bey mezarı şimal yüzü.

Res. 16 — Kemallar köyünde Asılhan Bey mezarı baş tarafı.


UŞAK U L U CAMİİ
MAHMUT AKOK
Arkeolog

U ş a k şehrinde 14 üncü yüz yılın or­ rı devrinin mimarî hususiyetlerini taşı­


talarında bina edilmiş olan bu mabet, yan gayet tipik bir eserdir.
şehirdeki diğer c a m i l e r arasında metin G e r m i y a n o ğ u l l a r ı n ı n istiklâl ve
yapısı vc cesametiyle ismine lâyık bir hakimiyeti milâddan sonra 1300 - 1428
durum arzeden değerli bir eserdir. seneleri arasında devam etmiş olduğuna
Halen son cemaat mahalli orta ka­ göre, ' bu bir asrı aşan zaman içinde
pısı balâsına konulmuş olan bir kitâbe bu hükümran oldukları ülkelerde büyük e-
Camiin yapısiyle de alâkalı görülü­ hemmiyette imarda bulunmuşlar ve bil­
yorsa da bunun bir çeşmeye ait olduğu an­ hassa çeşitli dinî ve sosyal tesisler meydana
laşılmaktadır. Hatta bu kitâbenin bir baş­ getirmişlerdir. Bunların toplu olarak tet­
ka istifteki sureti C a m i i n hariminde mih­ kiki Türk mimarî tarihine ve sanatine önemli
rabın sağma rastlayan (Nef) in de, kıble bilgiler kazandıracağından ileride bu ko­
duvanna boya ile yazılmıştır. Mezkûr nuda araştırma yapacaklara küçük bir
kitâbe : hizmet ve yardım olur ümidiyle bu tetki­
kimizi sunuyoruz.
jj\ oLi ü\j.JL. ^\^jÂAi ^ \ dJÜ- — 1
Camiin plânı;
4JL«jf U ş a k U l u c a m i i , son cemaat ma­
JU^ JtUA^ (o) JUo -LLCLf MJA>- — 2 ' halli ve harimden ibaret tek kütle halinde
bir binadır. Avlusunun Kıble ve kısmen
doğu tarafında bir mezarlık görülmekte­
U l IJLA b j _ 4 dir. Etrafını çeviren taş döşemeh avluda
bu günkü yol seviyesinden takriben bir
«îl J\ o U i ^ j _ 5 metre kadar çukurdadır.
AJULC J İ/ J ^ J Al- — 6 Camiin batı duvarına sonradan bi­
tişik olarak yapılmış olan M i n a r e s i de
^^"^j (i' ^ ' ^ l — 7
ayn bir kitle ifadesi taşımaktadır.
Şeklinde arapça ifadelidir ve bu­ Son cemaat mahalli, beş kubbe ile
günkü dilimize "Bu bina (çeşme), büyük örtülmüş, üç kapısı, iki namaz sahası
pâdişâh, G e r m i y a n illerinin beği S ü ­ ve bir orta kapı geçidini ihtiva eden plâ­
leyman Ş a h oğlu Y a k u p Bey -Allah na sahiptir. Namaz sahalarındaki pencere­
memleketlerini ebedî kılsın- zamanında lerin tadiliyle meydana getirilmiş iki
zayıf ve Allah rahmetine muhtaç kullan mihrabı bulunmaktadır.
K a v ş i t oğlu H a s a n oğlu M u h a m m e t
• Kitâbedeki (Kavşit) şeklindeki kelime,
tarafından 822 hicret senesinin Şaban
Kavuştu, kavşit ve koştu ifadeleriyle okunabilir.
ayında yapıldı vc suyu da geldi" cümlele­ ' Mezkûr çeşme evvelce C a m i i n kuzey
riyle çevrilebilir*. avlusunun bir kenarmda iken son yapılan tamirler
ve avlunun tanzimi sırasında buradan kaldırılmış
Tetkik konumuz olan U ş a k U l u ve üzerinde bulunan kitâbe de C a m i i n yapılış
C a m i i de belki bu tarihte veya bundan tarihine uyması bakımından bu gün bulunduğu
bir kaç sene evvel inşa edilmiş olmalıdır. yere konulmuştur.
' Profesör S u u t K e m a l Y e t k i n İslâm
Mezkûr C a m i , G e r m i y a n o ğ u l l a ­ saıi'atı tarihi, sahife 249.
MAHMUT A K O K

Cümle kapısı karşısına rastlıyan med- Sağ ve soldaki iki sahnı (nef) üçer-
hal, bu mahalli revaklayan büyük kemere den aiü kubbe ile örtülüdür. Bu kubbeleri
yerleştirilmiş camekân ile hal edilmiştir. taşıyan «ivri kemerler, ortada kalın fil a-
Diğer iki kapı son cemaat mahallinin kır­ ysJdanna, kenarlarda C a m i i n çevre du­
ma köşelerine açılmıştır. varlarına ve kısmen de yarım direklere
indirilmiştir.
Son cemaat mahallinin dış cephelerini
Camide cümle kapısından başka biri
teşkil eden büyük sivri kemerler, ön ccphc-
doğuya, diğeri batıya açılan iki kapı da­
hede dört köşe maktalı inşai direklere
ha vardu-; bu kapılar cümle kapısında
istinad eden bir nevi revaklar halindedir. amut olan orta aksın üzerinde bulun-
Bu geniş kemer açıkbktan bol aydın­ maktadur.
lık temin eden camekânlarla kapablmış- Mihrap cephesinde şekilleri sonra­
ür. Köşe kapılarının kemerieri basık şe­ dan tadil edilmiş dört pencere ile doğu
kildedir. Üzerlerinde ayrıca yine basık vc batı ciheti duvarlarına da açılmış iki­
kemerli küçük pencereler bulunur. şerden daha dört pencere C a m i içindeki
Son cemaat mahallinin kubbeleri, ön aydmlığı temin ederler. C a m i i n son
ve yamnda bir nevi revak teşkil eden ke­ cemaaat mahalline bakan iki penceresi
merlere bastınimış, sade alikalar ve (Pan- de varsa da bunlar dışlarına yerleştiril­
tandf) ve düz kasnaklar üzerine oturtul­ miş mihraplarla kısmen kapatılmıştır.
muştur. Bu kubbelerin haricen sekiz kö­
C a m i içinde bulunan ahşap çatkılı
şeli tanburları vardır.
mahfel kısmı sonradan ilâve edilmiş bir
Camiin, son cemaat mahallinden
yapıdır.
harim kısmına, şekli Ampir üslûbunda,
M i h r a p cümle kapısı aksına rast­
kemer ve sövelerle tadil edilmiş bir cümle
lar ve taş oyma bünyelidir. Sonradan
kapısından girilir. Harim içten içe 18.50 X
tamirlerle şekli değiştirilmiş ve Ampir
22.00 metre ölçüsünde yani 407 metre kare­
üslûbuna sokulmak istenmiştir.
lik bir sahayı kaplıyan ve mihraba nazaran
enine vaz edilmiş bir müstatil şeklinde Mevcut M i n b e r eski minberden
plâm üç ncf (sahn) üzerine tertip edil­ bazı parçalan ihtiva etmekle beraber
miştir. tamamen karışık yapıda ahşap bir parça­
Orta sahn (nef) diğer iki sahnın dır. Eski minberden güzel oymalı bir par­
mecmuunun kapladığı sahayı ihtiva ede­ ça da mahfele çıkan merdivenin altındaki
cek genişliktedir. Sahnlar biribirinden dört bir dolaba kapakhk etmektedir.
fil ayağı ile arasındaki geniş kemerli böl­ M i h r a b a nazaran solda bulunan bi­
melerle aynimaktaır. 2.20x2.20 metre rinci fil ayağımn önünde kaidesi sivri
ölçüsünde ve kare maktalı büyük kütleler ahşap bir vaiz kürsüsü C a m i i n tetim-
halinde bulunan dört adet fil ayağı ve mati arasında yer almaktadır.
bunlara istinad eden çeşitli ölçü ve açık­ Uşak U l u C a m i i plân tertibi
lıktaki sivri kemerler camiin iç mimarisin­ itibariyle nev'i şahsına mahsus özelliği bu­
de hareketi yaratan başlıca unsurlardır. lunmakla beraber aym çağda bina edil­
Merkez sahnında cümle kapısından miş Türk tslâm camilerinden bazılariyle
girilince; bir nevi giriş holü sayılan kıs­ plânı benzerliği vardır. Bilhîissa :
mının üstü âli bir avri tonoz ile örtülü­ Robert A n h e g g c r ' i n Bertrage
dür. Bu geniş tonozun özengi hatları bir­ Otr FrUhosmonschen Baugeschichte Vielk
birinden on metre kadar aralıklı olduğun­ uppelge Stützen hallenmoscheen -Moscheen
dan vücude getirdiği oldukça muazzam Vom Bausehma der Üç şerefeli Camii
yükseklik, girişteki tesirli ferahbğı temin im Edime- zum problem der Alten Fatih-
etmektedir. Moseheem im istanbul. Adlı eserinin mu h-
Merkez sahmmn Mihrap önü üs­ teviyatı mcyamnda tanıdığımız 1363 -
tü de yine on metre çapında muazzam 1389 milâdî tarihleri arasında yapılmış
bir kubbe ile örtülüdür. Bu da C a m i mer­ olan Filibe'deki C u m a C a m i i 1474
kezinde bir ferah kısmı teşkil eder. milâdî yıllannda kurulmuş olan S o f y a ' .
UŞAK U L U CîAMfl 7»

daki B ü y ü k C a m i ve yine bu tarihlere Ashnda ve emsalinde çok defa son cemaat


yakm bir zamanda bina edilmiş bulunan mahalleri bulunduğundan, bu yeni yapı-
T o s y a kasabasındaki E s k i C a m i ve ke­ mn her nedense harap olmuş bulunan eski
za 1402 tarihli Edirne'deki E s k i C a m i son cemaat yerine kaim olduğu anlaşıl­
plânlarını bizim tetkik konumuz olan maktadır.
Uşak'taki U l u C a m i i n plân tertibine
Bu yeni yapıdaki son cemaat mahal­
benzer eserler ve birbirlerine yakm tarih­
linin C a m i i n esas.kütlesine kaynaşması
lerde çeşitli coğrafi mevkilerde bulundu­
ve esaslı bir ayrılık göstermemesi, aynı
ğuna göre bu çağda az çok klâsik bir şe­
bağlantı noktainna eklenmesi ve aynı
kil ahmş bir plân tertibiyle karşı karşıya
temellere oturtulması dolayisiyle olmalı­
bulunduğumuz kanaaünı vermektedir.
dır.
Yalnız U ş a k ' t a k i U l u C a m i orta sah-
na verilen kıymet ve burada yaraülmış Son cemaat mahallinin yapı üslûbu
olan genişlik ve irtifa ile, müteakip çağ­ 19. cu asırda pek muteber olan Ampir
larda inkişaf ettirilmiş merkezi tek sahnh nizamında olmasına rağmen klâsik üslûb-
camilerin bir nevi prototipi gibi durmak­ daki sivri kemerler, temiz kemer kaş kor­
tadır. nişleri mevzun alika ve kasnaklariyle
ve muntazam kubbeleriyle sevimli bir ek
Orta sahnları geniş tutulmuş vc buna yapı şeklindedir. Cephe kaplaması, kemer
uygun irtifah kubbe ve tonozlarla da ör­ direk ve saçak kornişleri muntazam kes­
tülerek 14. cü asırda U ş a k ' t a görmekte me taştır. î ç duvarlar kemerler, alika ve
olduğumuz bu örneğe de öncülük etmiş kubbeler kireç harçla sıvahdır.
S e l ç u k l u ç a ğ ı n ı n eserleri pek çoktur. Cümle kapısı kemer, kaş ve söveleri
Bunlar bilhassa milâddan sonra 13. cü mahallinden temin edilmiş düz mermerle
asırda yapılmış ve"_Kayseri ve K o n y a ' - yine ampir üslûbunda bir nevi tak kapı
daki mabetlerde fazlasiyle görülür. şeklindedir.
Konya'da Alâü'd-din Camii,
Camiin iç mimarîsinde ihtişamı, orta
Kayseri'deki U l u C a m i , K e l ü k C a - nefin hakim genişlik ve yükseklik yaratan
nui, H u v a n t v e H a c ı K ı l ı ç C a m i l e r i büyük tonozu ve mihraph kısım üstünü ör­
bizim bu görüşümüzü teyid eden eserler­ ten büyük kubbesiyle bunlara mesnetlik
dir. eden çeşitU ölçüdeki kemer ve ayaklar te­
Çok nefli camilerde umumiyetle or­ min eder.
ta neflere ayn bir mimarî kıymet vermek Yan nefler daima bu kısım yanında
usulüne başka çeşit cami yapılarında da daha sade bir ifadeye sahiptir ve âdeta
raslamr. Buna emsal olarak da düz damh yan nef lerin merkez sahna bir nevi kontr-
ahşap kirişU U l u c a m i l e r i göstercbi- İbr olarak yapıldıkları hissi hâsıl olnuJt-
Uriz . Bu camilerde orta sahnlar daha yük­ tadır.
sek tavanlara sahip oldukları gibi bir nevi Bu camide geniş saühlar kaplayan
fener şekhnde ahşap kubbeleri de bulunur. dört fil ayağı kütlevi masif bünyelerine
Buna misal olarak da Ankara'da A h i rağmen büyük açıklığm kenar mesnetleri
Şerafeddin , Ahi E l v a n camileriyle üzerinde bulunduğundan ağırlıklarım bir
Afyon U l u c a m i i ve B e y ş e h i r ' d e k i dereceye kadar unuttururlar. Bu fil ayak-
Eşref o ğ l u c a m i i ile K a s t a m o n u ' ­ lanndan ikisi büyük kubbe kemeriyle tono­
nun K a s a b a köyündeki C a n d a r o ğ l u zun özengi hattında bulunmakla hafifle­
Mahmut B e y i n C a m i i n i zikredebi­ mekte diğer ikisi de büyük kubbenin iki yan
liriz. kemerini dolduran duvarların alt açıklık­
ları ortasına düşmekle yine ağır kütlesini
Mimarî durum ve yapı malzemesi : his ettirmiyecek kadar mânalı bir ayak
U ş a k U l u c a m i i haricen tek küt­ haline getirmektedir.
le halindedir. Yalmz minaresi bir ek yapı Fil ayaklarının yüzleri yonu taşı kap­
haUnde batı duvan dibinde yer alır. Son lıdır. Tonoz ve kemer özengilerinde ba­
cemaat mahalli tamamen yeni bir yapıdır. sit bir silme halinde taş yastıklar vardır.
MAHMUT AKOK
72

Bu ayaklardan doğu cihctindeki ikisine olan pencere ve son cemaat r c v a k l a r ı n d a i ı


binayı takviye maksadiyle bazı ilâveler ya­ gayri duvarlar moloz taş y a p ı ş e k l i n d e d i r .
pılmıştır. Bunun sebebini camiin geçir­ Yüzleri de geniş derz t a r z ı n d a s ı v a l ı d ı r .
diği hareket-i arzlardan sonra yapılmış ta­ Duvarların üst kenarları evvelce
mir ve takviyelere bağlayanlar vardır. tuğla ile kirpi saçak şeklinde kurulmuş
C a m i i n cümle kapısı içine rastla­ iken son tamirler sırasında s ı v a n a r a k
yan büyük tonozlu kısım esere t Ik bakışta bir nevi kademeli korniş haline k o n u l ­
muştur.
şahane bir heybet bahşeden bir bölmedir.
Buraya sonradan ilâve edilmiş ahşap Büyük ve küçük kubbelerin t a n b u r l a r ı
mahfel bile bu tesiri izale edememiştir. köşeli ve sıvalıdır. C a mide b ü t ü n kubbeler­
M i h r a p kısmındaki kubbe, düz mü- le üst satıhlar muntazam k u r ş u n k a p h d ı r .
sclles-i kürrevilcr şeklindeki alikalar ve îrili ufaklı kubbeler a r a s ı n d a i n t i z a m ­
sade bir kasnak üzerine oturtulmuştur. lı bir kademeleşme o l d u ğ u gibi merkez
Ve zeminde kandil askısına kadar olan ir- sahnın bir kısmını örten b ü y ü k kubbe h a ­
tifaı 14 metreyi bulduğundan eserde aza­ ricen yüksek tanburlu traomplavındaki
met ve ferahlık hislerini sonsuzluğa doğru iki meyilli şekilde kurşunludur. B ü y ü k to­
götürmektedir. nozun üstü de semcrdam ş e k l i n d e k u r ş u n ­
Binanın ağır küllevi yapısı bu ferah­ la kaplıdır.
lık hissinin kaı-şısında âdeta unutulur. U ş a k U l u C a m i i n d e bir i l â v e
Geniş açıklıktaki kemerler sağ ve sol sahn- yapı halinde görülen minaresi taş kaidesi
lan orta sahna gayet rahat bağlarlar. tuğla kaval ve petekhdir. Ş e r e f e korkulu­
Y a n neflerde de ahenkli kemerler ve ğu demir parmaklık şeklindedir. K ü l â -
hesaplı alikalar üzerine oturtulmuş da­ hı da ahşap olup kurşunla k a p l ı d ı r . M i n a-
ha küçük kubbeler birbirlerini tamamlı- reye Cami hariminden s a ğ s a h n ı n ı n k ı b l e y e
yarak birbirlerini geniş bir sahada umumi yakın kubbesinin ortasındaki d u v a r a a-
kaynaşmayı temin edip eserde bütünlüğü çılmış bir kapıdan girilir.
meydana getirirler.
1954 y ı h n d a aynı adlı bir V i l â y e t i n
U ş a k U l u C a m i i n i n içinde mevcut
merkez şehiri olan U ş a k ' t a v e v i l â y e t sı­
bütün kemer, alika ve kubbeler temiz
nırları içinde gerek G e r mi y a n o ğ u l l a r ı
bir şekilde kireç harçla sıvalıdır. Orta sahn
çağından kalma, gerek m ü t e a k i p devir­
zengin olmak şartiyle yan sahnların da
lerde bina olunmuş daha nice v a r l ı k l a r ı y l a
kubbe ortaları ampir üslûbunda nakışlı­
iftihar duyacağımız değerli â b i d e l e r mev­
dır. Büyük kubbenin alikalarında Cihar-ı cuttur. Bunları da bizim y a p t ı ğ ı m ı z usul
yar-i güzin isimlerini havi madalyonlar ve tetkik metodumuzla ya bir bir veya toplu
bulunduğu gibi mihrabın balâsında da iki şekilde ele alarak bu yurt p a r ç a s ı n ı n tari­
madalyon haUnde Allah ve M u h a m m e t hî değerini ilim d ü n y a s ı n a ve san'at se­
ibareleri yer alır. verlere tanıtmak çok hayırlı ve yerinde bir
M i h r a b ı n ash bir taş yapıdır. K e ­ iş olacaktır.
nar çerçevesiyle imam hücresi ampir
Bu hususu genç, araştırıcı i l i m sever­
üslûbuna sokulmak istenmiştir.
lerimize ehemmiyetle h a t ı r l a t ı r ı m . U ş a k
Camiin mevcut pencereleri bol ay­
şehri içindeki Eski eserler üzerinde ç a l ı ş m a ­
dınlık temini maksadiyle yine ampir üslû­
larda bulunurken büyük y a r d ı m ve kolay-
bunda ve yonu taşiyle dıştan sivri kemer ve
hklarını gördüğüm o r a n ı n m a a r i f teşki­
nişli, içinden ise, yu\'arlak kemer ve meyil­
lâtına ve bana her g ü n k ü mesaimde arka­
li söveli olmak üzere genişletilmiştir.
daşlıklarım esirgemeyen ö ğ r e t m e n a r k a ­
Y a n kapıları da bu mânada ve üslûbda
daşlarıma gösterdikleri yakınlık ve a l â k a l a r
genişletilip yükseltilmiştir. Bu hal C a m i e
dolayisiyle teşekkür ederken bu hizmette
bol aydınlık temin etmiş olmasına rağmen
büyük hisseleri o l d u ğ u n u da bu satırlar a r a ­
eski mimarisindeki uluhî ve sakin ifadeli
sında beyan etmeği vicdan borcu b i l i r i m .
mânayı hayli değiştirmiştir.
C a m i i n dı§ mimarisi, oturakh görü­ 19/1/1 955
nüşlü ve ciddi duruşludur. Yonu taşıyla Ankara
Mahmul Akok

/A

J
1

2* Cormtc

Res. 1 — Uşak U l u cami'i umumî görünüşü.

Vokt/tor Dfrgisi in
Mahmut Akok

0:

m/

A, ^ KB ^ i Tl


Wib?

I
. i.

/5, ^ /<£ 3 /Tl

Rcs. 2 - - Uşali IJİu (MMii'i ! ı-siılf;i.

rnkl/tıır tyergisi
Mahmu/ Akok

1
i
m \ :

3 > ^-4
' r

^ J
•////. .

/-• f
--

1
İŞ • !

'• 1 /

1/

• \

«5

t I - <

jlrJfi'c/ffû MÂÂ'OK.

R ı s . ;• — Lşali L"iu cimi"! ))!ânı.

Inkıflar Urrfiti III.


Mahmut Akok

E
n

a:

:3
c
i
î?

E
S
3
5

yakl/lar Drrgifi ///.


Mahmut Akok

x2

Rcs. 6 — Uşak ü k ı cami'i harimi.

i
m
'A

-M

Res. 7 - Usak Ulu cami'i harimi.


res tarihine kısa bir bakıştan sonra:

AYDIN OĞULLARINDAN İSA BEY CAMİ^Î

AZÎZ OĞAN
IsUnbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğünden Emekli

Yurdumuzda Efes - A y a s u l u k ha­ meden evvel* kadimde î y o n y a ' n m en


rabeleri kadar çeşitli, eski medeniyet eski ve btiş şehri olan Efes'in sahne ol­
eserlerini bir araya toplayan yerler pek az­ duğu olayları sırayla göstermek icabede-
dır. Gerçi M i let 1 harabeleri üzerinde cektir.
sonradan kurulan B a l a t köyünde Men-
E f e s şehri, eski bir zamanda bu hava­
t c ş e o ğ u l l a r ı ' n a ait bir iki hamam en-
linin en eski yerlileri olan Lelejler
kaziyle Selçuk medeniyet ve san'atinin
ile Karyahlar tarafından kurulmuştur.
bir incisi olan î l y a s Bey cami'i bulun­
Sonraları burayı istilâ eden î y o n y a l ı l a r
makta ise de, çokluk ve büyüklük yönün­
tarafından şehrin birkaç defa yeri değişti­
den hiçbir zaman A y d ı n o ğ u U a r ı ' m n
rildi ise de Efesos (Ephesus) adına doku­
(1300-1403) beylik merkezi olan Ayasu-
nulmadı, î y o n y a l ı l a r ı n şehri zapt ve
luk'taki mebani derecesine ulaşamazlar.
istilâları hayli uzun sürmüştü. Çünkü E -
Zaten B a l a t i l e A y a s u l u k , coğrafî ba­
fes'in yerli halkı î y o n y a göçmenlerini is­
kımdan ölçülecek olursa. B ü y ü k Mende­
temiyor ve şiddetle mukavemet gösteri­
res'in sürüklediği kum ve çamurla deniz­
yorlardı. Fakat civar adalarda uygun fırsat
den karaya inkilâp eden, ucu bucağı ol-
bekleyen bu kafilenin reisi A t i n a kıralımn
nuyan geniş bir ovanın sonunda, kış mev­
oğlu Androkles, uzun mücadelelerden
siminde Milas'tan gayrı kzısabalarla irti­
sonra şehre çıkabildi ve nihayet î y o n y a
batı kesilen B a l a t ' ı n âdeta kapalı bir
san'at ve medeniyeti, burada bulduğu
hale gelmesine mukabil A y a s u l u ğ ' u n ,
eski medeniyete hâkim oldu. Ve bu geli­
gayet işlek olan A y d ı n - T i r e - î z m i r ve
şen medeniyetin ortaya çıkardığı parlak
sair kervan yollan üstünde bulunmasının
san'at eserleri kendilerinden sonra gelen­
ona siyasal ve ekonomik alanda ö-
ler için de sevilen ve kopya edilen birer
nemli bir yer vermiş olduğu görülür.
güzellik örneği olarak devam etti.
Bu yüzdendir ki Efes'in arkaik devir­
den itibaren daima üstün ve mümtaz bir M. ö . 560 da L i d y a l ı l a n n eline
mevkide bulunmasım şehrin tabiî ve coğ­ geçene kadar müstakil kalan Efes'in bü­
rafî durumuna borçlu olduğunu itiraf yük bir refah ve mamuriyetc mazhar ol­
etmek lâzımdır. duğuna şüphe yoktur. M. ö . V I . asırda
K r e z ü s ' ü n geniş yardımiylc yine aynı
S e l ç u k l u l a r ' d a n sonra A y d ı n o ğ u l - yerde D i y a n a M â b e d i kurulunca şehrin
ları'mn eline geçerek bunların idare mer­ otururları tapınağın güney kısmındaki ge­
kezi olan T ü r k Ayasuluk'dan bahset- niş alana yerleştirildi. Ve nihayet bilindi­
ği gibi bu tapınak Herostratos adında
* Milet, Söke kazasının tahminen 25: 30 biri tarafından yakıldı. (M. ö . 356).
kilometre güneyinde ve Menderes nehri kena- Fakat İ s k e n d e r Anadolu'ya geçince,
rındadır. Vaktiyle deniz kıyısı bir şehir iken halen
yanması kendi doğduğu geceye rastlayan,
denizden yedi, sekiz kilometre içeride kalmış ve iç
limanı da büyük bir göl halini almıştır. Bafi
adını alan gölün uzunluğu altı kilometre olup * Agiyos Teologos'tan alınmıştır; (söyle­
içinde dört adacık bulunmakudır. Suyu el'an yen aziz) mânasına gelir. Tren durak yeri Selçuk,
tuzludur. bucagm adı. Akıncılardır.
AZİZ O G A N
74

bu tapmağın yeniden kurulmasmı em­ Kazı neticesinde bugün gördüğümüz


retti, kuruculuk sıfatı İ s k e n d e r ' e bahşe­ müteaddit mâbet, hamam vc jimnaslar,
dilmemek için Efesliler tarafından yapı­ odeonlar, stadiyonlar, nimfcumlar, kütüp­
lıp tamamlanan bu tapınak, ebadca ev­ haneler, mezar anıtları hep o devirden
velkinden daha geniş tutuldu. kalma eserlerdir. Sen Pol'un hıristiyan­
İngiliz arkeologları tarafından top­ lığı yaymak için ilk uğradığı yerlerden biri
rak altından çıkarılan bu tapmak, M. ö . olmasına rağmen, Efcs'de putperestlik
262 yılında Got'ların tahribine kadar hayli zaman ve hattâ bazı yazarların ifa-
delerine göre altıncı asra kadar devam etti.
gerek cesameti ve gerek ihtiva ettiği hediye
Hıristiyanlığın yayılmasından sonra otu-
ve tekaddümelerden ötürü Artemis kül-
rurları azalan şehir, kendisini bu büyük
tü'nün senelerce yüksek kutsallığını ko­
sur içinde emniyette görmiyerek çevresi
rudu.
daha küçük olarak inşa edilen ikinci bir
Efes, Büyük İ s k e n d e r ' i n halefle­
sur içine alındı ».
rinden Lisimahos'a geçtiği vakit Ko-
ressos = B ü l b ü l d a ğ ı , Pion= Panayır- Efes'in yanından geçen K a y ı s t r o
dağı'nın üstlerinde enkazı henüz ayakta (Caystrus) yani K ü ç ü k M e n d e r e s ' i n sü­
duran cesim kesme ve yontma taşlarla ya­ rüklediği kum ve çamur sahili uzaklaştır­
pılmış bir sur içine alınarak yeni şehrin dıkça yer yer bataklıklar ortaya çıkıyor
buraya nakli kararlaştırılmıştı. Fakat E - ve İDu yüzden şehir sağlığa zararlı bir hal
fcsliler, Lisimahos'un hazırladığı bu alıyordu. Bunun içindir ki, halk A y a s u -
sur içindeki şehre girip oturmayı arzu ct- luk şatolarının bulunduğu dağın etekle­
miyerek Diyana M â b e d i civarındaki rine çekilmekte devam ediyordu. Bu göç­
eski yerlerinde kalmağı tercih ediyorlardı. me keyfiyeti senelerce devam etti. Ni­
Lisimahos, kurduğu bu yeni şehre hayet Bizans imparatorlarından J ü s -
halkm güzellikle girmiyeceğine kani olunca, tinyen'in (527 - 565) İ s t a n b u l ' d a k i
şiddeth yağmurları fırsat sayıp su yollarını Ayasofya'ya eş olacak derecede yaptır­
kapattı, eski şehri su içinde bıraktı, halk dığı Sen J a n kilisesi ise halkın bu ci­
tabiatiylc bundan böyle sur içinde yer- varda göçme ve toplanma işini hızlılaştırdı.
Iqmek zorunda kaldı. Artık V I . yüzyıldan sonra L i s i m a h o s
Efes'in nüfusunu çoğaltmak isteyen Efes'inde kimse kalmadı ve putperest
Lisimahos, civardaki Lebedos = Gü- kalıntılarında, esasen daha bir kaç asır
m ü l d ü r , Notyon ve K o l o f o n = D e - evvel başlamış olan tahribat*hıristiyan
ğ i r m e n d e r e ve Ahmetbcyli sahihnde dininin imparatorluğun resmî dini olarak
oturanları Efes'e getirtti ve bu yeni şeh­ ilânından sonra, daha fazla ilerliyerek
ri tiyatro, Agora ve saire gibi bir çok Efes, Bizansh için hazırlanmış bir taş
umumi binalarla süsledi ve Artemis ocağı oldu ve diğer taraftan yer sarsıntı­
mâbediyle yeni kurulan şehir arasında, ları gibi tabiî hâdiseler ayakta kalan eski
takriben iki kilometre mermer döşeli kut­ Efes'in ve hattâ yeni Efes'in mebanisini
sal yol denilen bir cadde yaptırttı yıkmakta devam ediyordu.
Efes, R o m a l ı l a r ehne geçtikten İşte A y a s u l u k , çeşith bahtsızlığa
sonra Anadolu eyaletleri umumi valilik uğrayarak nüfusu azalmış, eski debdebe ve
merkezi haline getirildiğinden eski bayın*
dirliğim korudu*. ^ B i z a n s devrine ait bu surlar, P a n a y ı r -
' Bu cadde K e t e n c i l e r çarşısından baş­ dağı'nın güney tarafından inerek Klodius
lar ve Tiyatronun önünden geçip P a n a y ı r d a ğ ı - mâb.edini dışarda bırakıp limanda son bulur.
nnı kuzey eteklerinden dolaşarak mâbedin önünde Gene buradan başlıyan bir sur S e r a p i o n tapına­
son bulur. ğından geçerek Sladiyonu kucaklar ve A s h a b - ı
* Umumi valiler de bir hayli imarlarda Kehf'in mağaralarını içine alarak öteki sur ile
bulundular. Meşhur Efes k ü t ü p h a n e s i Sel- birleşir. .
sus isminde bir vali tarafından inşa edilmiştir. ' Milâdın 75 inci yılında E f e s ' i ziyaret
Hafriyat esnasında meydana çıkarılmış olan hey­ eden M u c i a n u s isminde bir zat m â b e d i n inşası
keli İ s t a n b u l M ü z c s i ' n d e musanna lâhdi de üzerinden 400 sene geçmiş olmasına r a ğ m e n iyi
kütüphane binasının alt katında bulunmaktadn-. bir durumda olduğunu kaydeder.
A Y D I N O Ğ U L L A R I N D A N ÎSA B E Y CAMİ'Î 75

ihtişammdan bir şey kalmıyarak fakir bulduğunu söylersek cesameti hakkında


ve harap bir halde S e l ç u k l u l a r ı n eli­ bir fikir vermiş oluruz. Buranın kazısın­
ne geçmişti. Türk beylerinin tevarüs ettik­ da vaktiyle A r t e m i s t a n r ı ç a s ı ' n a ya­
leri şey, tabiatın bu havaliye bahşettiği pılmış olan hediye ve takaddümelerden
güzellik ve servetten başka bir şey arkaik devrine ait altın ve fildişinden ya­
olmamışür. pılmış heykelciklerle diğer çok mühim
Buraya kadar Efes şehrinin kuruluş, eserler bulunmuştu
gelişme ve nihayet B i z a n s l ı l a r devrinde Diğer yandan V i y a n a Müzesi
sönme olaylarına şöylece bir göz gezdirmiş adına hareket eden Mr. Bendorf ve on­
olduk. dan sonra da R e i c h , hükümetimize baş­
Nehirlerin taşıp mâmurelerin çamura vurarak kazı izni almışlardır. Avustur­
dönmesi, dağ göçmeleri ve yer sarsıntıla­ yalılar çalışmalarım sur içine kadar uza­
rı gibi tabiî hâdiseler yüzünden sönüp gi­ tıp D i y a n a m â b e d i yle uğraşmamışlar,
den mesut ve parlak medeniyetlerin ka­ şehrin birçok umumi binasını meydana çı­
lıntıları, çok defalar bazı yerlerde sekiz, karmağa çalışarak,kazıya 1913 yılma kadar
on metre toprak altında kalarak varlık­ devam etmişlerdir. Bu süre içinde tiyatro,
larını gizlemişlerdir. Efes'in ihtiva etti­ tiyatronun önünden Umana kadar uzanan
ği mabet, tiyatro, jimnas, hamam, kütüp­ 500 metre uzunluğundaki mermer döşeli
hane, agora ve sair binaların keşif ve mey­ ve iki tarafı revakh A r k a d i a n a cad­
dana çıkarılmalarının yarım asır önce bu­ desi, rıhtım ve liman tesisleri, K l o d i u s
ralarda bcişhyan ve metodik bir surette m â b e d i . A g o r a , Sclsus k ü t ü p h a ­
devam eden arkeolojik araştırmaların nesi, K e t e n c i l e r çarşısı, çifte kiliseler,
neticesinde mümkün olduğunu itiraf et­ D i y an a m â b e d i n d e nihayetlenen mer­
mek lâzımdır. Yoksa eski literatürler, mer cadde -kısmen- Serapion m â b e d i ,
tarihî menkulât; arkeolojik kazıların mey­ staclion ve sair bir çok binalar meydana
dana koyduğu gerçek ve reel belgeler ka­ çıkarılmıştır.
dar bizi aydınlatmağa yeter olamazlar.
Zaten arkeoloji ilmi olmadan tarih tedvin Umumî harpten sonra Maarif Vekâ­
edilemez, nazariyesi öteden beri kabul letinin emirleri ve para yardımlariyle
olunmuş bir hakikattir. Buna göre, asıl İ z m i r M ü z e s i adına V i y a n a Üni­
konumuza geçmeden evvel Efes'de ya­ versitesi profesörlerinden ve Eski eser­
pılan eski eserler kazısından ahnan sonuç­ ler Enstitüsü üyelerinden Dr. J . K e i l
lan kısaca incelemek faydadan hâli olmı- ile bu satırları yazan Aziz Oğan
yacaktır. işbirhği yaparak 1926 dan itibaren dört yıl
kadar kazıya devam etmişlerdir. Beraber­
Efes'de ilk önce ilmî ve metodik kai­ ce yapılan bu kazıda, E fe s 'in yer altında
delere dayanarak kazı yapan İngiliz kalmış olan, aşağıda adlarını sayacağı­
arkeologlarından Mr. Wood olmuştur. mız, bir hayli muazzam binaları daha bu­
British M u s e u m adına hareket eden lunmuş ve İ z m i r Merkez M ü z e s i y l e
bu zat , 1869 da T ü r k i y e hükümetinin Efes M a h a l l i M ü z e s i ' n i zenginleşti­
müsaadesini alarak D i y a n a m â b e d i ü- ren bir çok kıymetli heykel, sarkofaj ve
zcrinde kazıya başlamıştı. Kendisi tam saire gibi tarih ve medeniyete ait eserler
yedi sene süren bir incelemeden sonra ma­ arkeoloji âleminde önemli yankılar uyan­
bedin yerini bulabilmiş ve beş yıl devam dırmış ve mühim yayınlar yapılmasına
eden kazıya 1874 de ara vermişti. Daha sebep olmuştur. Bulunan binalar şunlardır:
sonra gene B r i t i s h Museum'dan
Hogarth da 1904 - 1905 senelerinde ka­ V e d i u s Antoninus hamamları,
zıya devam etmişti. Bina, 109 metre uzun­ iki nimfeum, tiyatro hamamları, K l o d
luk ve 55 metre genişlikte bir saha üzerine tapınağının propilesi, arkaik küçük bir ta­
oturtulmuştu. Küçük cepheleri sekizer, pınak, Timeteos kilisesi, B i z a n t i n
uzun cepheleri yirmişer sütunlu olup Efes'de iki manastır, Odeon hamamları,
iyonik nizamında ve dip ter şeklinde idi. ' D a v i t George Hogarth, Excavation
Sütunlarının mecmu adedinin 127 yi al Ephesus, The archaic Artemisia.
76 AZİZ O Ğ A N

Menderes M a n i s a s ı kapısı önünde bir zattı Rumeli'ye asker göndererek


büyükjimnas, A s h a b - ı Kehf'in mağara­ Bizanslıların gözünü yıldırmak suretiyle
ları ve yüzlerce mezarı havi katakomb, Sultan O r h a n ' a mânen ve maddeten
Ayasuluk şatoları yanında İmparator büyük yardımları olmuştur. " Rodos
J ü s t i n i y c n tarafından yaptırılan muaz­ şövalyeleriyle müttefikleri olan diğer hu.
zam Sen J a n kilisesi*. Son yıl­ kûmet kuvvetleri tarafından donanması
larda Dr. K e i l marifetiyle Belevi'de yok edilen U m u r Bey, bunun tabiî bir
cesim bir mezar meydana çıkarılmıştır. sonucu olarak İ z m i r şehrini de kaybetti.
Efes'in arkeologlar tarafından yapılan Fakat, büyük ve şeci bir komutan olan
ve yıllarca süren kazılan sonunda meyda­ Umur Bey İ z m i r ' i kurtarmak cmeliylc
na çıkarılan arkaik, Helenistik romcn çağ­ İ z m i r civarında yaptırdığı İ z m i r k a l e -
larına ait tarihsel yapılarla K ü ç ü k As­ si'nden Frenkleri dört sene devamlı olarak
ya'nın en eski vc önemli bir kültür merke­ iz'aç ettiyse de bir ok isabetiyle şehit oklu,
zi olduğu bir kat daha belirmiş vc bu iti­ yerine İsa Bey geçti. 1391 senesine
barla İ z m i r hinterlandında en fazla kadar 43 yıl hükümdarlık eden İ s a B e y ,
gezilen turistik bir harabe olmuştur. Y ı l d ı r ı m Bayezid'in A n a d o l u ' d a ge­
*** lişen fütuhatını görerek dayanamıyacağınu
kanaat getirince A y d ı n ülkesini O s m a n ­
X I V . yüzyılın başından itibaren B i ­ lılara tesüm ve kızı H a f s a H a t u n u B a -
zans'ın geçirdiği karışıklıkları firsat bi­ yezid'e vererek kendisine damat etti 1 2 ,
lerek bundan faydalanmak isteyen Türk­ Ve bu hareketine karşılık olarak ölümüne
men Beylerinden M e n t e ş e , K a r a s ı , kadar kendisine İ z m i r ve T i r e mülha­
S a r u h a n o ğ u l l a r ı gibi A y d ı n o ğ u l l a r ı katı bırakıldı. Diğer kısımları O s m a n l ı ­
da istiklâlini ilân ile Batı Anado­ lara geçti ve daha sonra İ s a B e y İ z ­
lu'yu yer yer işgal ediyorlardı. Bahis nik'e aktarılarak orada öldü 3^^^.^
konumuzu teşkil eden Ayasuhı k'taki A y d ı n ili O s m a n l ı ülkesine bağlandı
İsa Bey cami'inin kurucusu olan İsa A y d ı n o ğ u l l a r ı darb yeri A y a s u l u k
Bey, Aydınoğullarından Mehmed Beyin olmak üzere para da basmışlarsa da ü-
' oğluydu. Büyük babası A y d ı n Beyin zerlerinde isim kayıtlı değildir. Yalnız nâ­
Selçuklu devleti hizmetinde Uçbcyi ma olarak İ s a B e y i n parası varsa da
olarak deniz komutanhğı ödevi de üze­ darb yeri yoktur.
rindeydi. 1300 den 14.03 yıhna kadar,
onbir senelik bir ara da dahil olduğu Ankara savaşı arkasından O s m a n l ı
halde, 103 yıl süren bu Beylikte yedi bey devleti'nin parçalanması üzerine onbir
hüküm sürmüş ve içlerinden gerçekten yıl süren bir aradan sonra İ s a B e y i n
çok faziletli ve büyük kahramanlar çık­
" H a l i l E t hem, Düvel-i islâmiye, A y d ı n ­
mıştır. Bilhassa 27 yaşında pederi Meh­
oğulları bahsi 1927.
med B e y i n yerine geçen Umur Bey, " Ahmet Tevhit, Meskûkâl-ı îslâmiye
dcnizcihktc büyük liyakat ve kudret gös­ Kaloloğu, Dördüncü kısım 1321, ve Tarih-i Osımıııî
termiş ve bir çok defa Rumeli'ye geçmiş Emiimmi Mccımmt, .\ydınoğu\\?ırı bahsi S. 6 ı y v. d.
İ s m a i l H a k k ı U z u n ç a r . ş ı l ı , Anadolu
" A z i z , Hafriyat raporları. Maarif Vekâleti beylikleri, 1937, s 29.
Mecmuaları, 1928—1929, No. 15—17. " A h m e t T e v h i t . Tarilı-i Osmaııî Enen­
1921 de İ z m i r ' i n işgali esnasında Yunanlı meni mecmuası, s. 623,
Arkeologlar iarafından bu kilisenin absid kısmı T e v h i t B e y i n bu yazısından İ s a B e y i u
meydana çıkanlmif, fakat her nedense kazı bundan İznik'te gömülü olduğu mânası çıkarılriıanıalı-
ileri gölüriilmiyerek yarım bırakılmıştır. (Arkeo- dır. Aynı zamanda Müzeler ve Antikiteler M ü d ü r ­
logikoııdelilon. Atina 1925) İ z m i r M ü z e s i adına lüğü tarafından yayınlanan "Anıtları Koruma
yapılan kazıda kilise binası lamamiyle meydana Komisyonu 1933-1934 yıllarındaki çalışmalar"
çıkarıldığı gibi absid yerinin dc V I . yüzyılın adlı resimli dergide İ s a Beye aidiyeti işaret ve
en güzel örneğini teşkil eden mozayik döşeli olduğu tamir edildiğinden bahis olunan türbenin de
görülmüştür. İsa Bey i n olmaması lâzım gelir. İ s a B e y B i r ­
' /\.ydınoğlu Mehmet Bey Birgi'de gi'de babası M e h m e t B e y i n türbesinde g ö m ü ­
adma yaptırdığı U l u cami'in yanındaki türbede lüdür. Aziz, Maarif Vekâleti Mecmuası, No. 17,
gömülüdür. 1929, s 126.
A Y D I N O Ğ U L L A R I N D A N İSA B E Y CAMt'I 77

Musa Bey adındaki oğlu, babasının bir den diğer yüzlerdeki azamet ve ihtişam
kısım ülkesini ele geçirdiyse de ömrü yet- bu cephelerde bahis konusu olamaz. Fa­
miyerek öldü ve yerine oğlu I I . U m u r kat şurası da ilâve olunmalıdır ki, bu
Bey (Ömer ) geçti. Fakat bu da İ z m i r günkü toprak yığıntıları yağmur sulariyle
beyi C ü n e y d ile başa çıkamıyacağını yukarıdan aşağıya kayan topraklardan
anlayınca C ü n e y d ' i kendisine damat ortaya çıkmıştır. Bina, 48,68 X 56,53
etti ve ordusunun komutasını ona bıraktı ebadında dörtgene yakın bir saha kaplar.
ve kısa bir zaman sonra yani bundan bir Asıl musanna ve muhteşem kapısı batı
yıl sonra ölünce A y d ı n e l i tamamen cephesinde olup beş altı kademeli mer­
C ü n e y d ' i n eline geçmiş oldu. mer bir merdivenden avluya girilir. Av­
*** luya geçit veren iki kapı daha vardır. Bun­
işte A y d ı n o ğ u l l a r ı ' n ı n idare mer­ lardan doğu yüzünde olandan 12 basamak­
kezi olan Ayasuluk, kendinden önce la içeri inilir. Plâtform tâbir edilen gezinti
gelip geçen medeniyetin enkazı üzerine yerinden itibaren üstleri mermer örtülü­
kurulmuş bir Türk şehri ve güzellik ül­ dür. Kuzey kapısı, bu dıl'ın tamam orta­
kesidir. Balat'taki I l y a s Bey cami'i sından ve iç kapının mihverine rastlar bir
gibi bahis konumuz olan î s a Bey cami'i surette açılmış olup, üzerinde örtü ve tc-
de buranın son bir varlığı olmuştur. cemmülâta benzer bir şey yoktur. Avlu,
Buradan gelip geçen eski medeniyetin dikdörtgene yakın bir plân arzeder. Üç
güzellik sahnesi bununla kapanmaktadır. tarafında revak yani direkaltı mahalleri
vardır. Fakat onikiyi bulan bu sütunların
İ s a Bey c a m i ' i , Ayasuluk şatolariyle
kubbe taşıdıklarını gösterir hiçbir belirti
J ü s t i n i y e n devrinde yapılmış olan ki­
yoktur. Altışar metre aralıklı ve birbirine
lisenin bulunduğu A k r o p o l ' ü n batı ya-
kemerlerle bağlanan 5,80 metre yüksek­
maçlannda yapılmıştır. Mâbet, kilise ve
lik ve 0,60 santim kalınlığındaki bu sütun­
cami gibi din kurullarının halkı bir tarafa
lar, sadece ahşap çatıya birer dayanak teş­
çekme ve toplama hususundaki büyük ve
kil ediyorlardı. Duvar bedenlerinde altı
mutlak hizmetleri ötedenberi biUnen bir
adet yerli konsol taşı hiç şüphesiz, sü­
gerçektir. V I . yüzyılın ortalarına doğru
tunlardan bedene atlayan kemerlerin ni­
yaptırılan S e n j a n kilisesi'nin ne mak­
hayet noktalarıydı ve kemerlerin üzengi
satla kurulduğunu incelemiştik. Buna göre yüksekliği dokuz metreyi buluyordu.
İsa Bey c ami'inin de şehrin bu kısmında Doğu kapısı merdivenlerine rastlayan du­
yapılmış olması, bu gerçeği bir kere daha vardaki konsol taşının hâlâ üzerinde bir
hatırlatmaktadır. Zaten imaret, türbe, kü­ kemer başlangıcı taşımakta bulunması bu
tüphane, mescit, hamam gibi yapılar­ kanaati kuvvetlendirmektedir. İç kapıy­
la çevrili bulunması, A y d ı n o ğ u l l a r ı ' - la dış kapı mihverinin üzerinde sekiz kö­
riın da idare merkezi olarak tuttukları şeli bir havuz kalıntısı vardır. Kenar taş­
A y a s u l u k ' u n bu sahasında yerleştikleri­ larına bakılırsa bu havuzun derin olma­
ni gösterir. Bu binaların sayıları -göçmüş, ması lâzımdır.
varhkları iz haline dönmüş olanlarını say­
mıyoruz- Selçuk-Türkotururlarının Bi­
Üç tarafı revakh olan avlunun üzeri
zanslılara nisbeten çokluk teşkil etmekte
açıktı. Zaten bu kadar geniş bir boşluğun
olduklarını ifham etmektedir. Cami'in
hiç bir dayanağı olmaksızın sakafla
de bu kadar geniş tutulmuş olması ve gene
örtülmüş olma.sı, kabil değildi. Avludaki
yer yer mescit binaları bulunması bu
üst sıra pencere yerlerine gelince: bu pen­
zanm kuvvetlendirmektedir.
cerelerin buradaki varlıkları süsleyici bir
» Cami, topograifik durumu itibariyle
mahiyetten ba^ka bir şeye atfedilemez.
kuzey ve doğu cepheleri dağın eteklerine
Avlu içinde dördüncü bir kenarda da,
gömülü bir surette yapılmışür. Bu yön-
yani doğrudan doğruya cami kısmı önün­
de revak bulunmaması ve yanları sütunlu
" Bu hamamlardan biri mahallî müzenin
kanatsız üç methalden içeri girilmesi, üze­
bitişiğinde olduğundan islâm eserleri için müze
haline getirildi.
rinde çok dikkatle durulmaya değer bir
AZİZ O G A N
78

keyfiyettir. 1912 de bu binayı tetkik et­ Binanın cami kısmı 18 x 48 ebadında


tiğimiz ve kazı sıralarında da bir çok defa olup tam ortadan uzunluğuna sekizer
incelemeye fırsat bulduğumuz bu iç kapı metre aralıkla tek sıra teşkil eden dört
cidden halli karışık bir problem olmuş­ granit direk vardır. Mihrapla giriş üzerine
tur. Gerçi avluyla cami'i birbirinden ayı­ tesadüf eden kısmın üzerinde yanyana iki
ran ana duvarın üzerinde ikişer kapı yeri kubbe bulunmaktadır. Kuturları dokuz
daha görülmekte ise de bunlar, tarihini metreyi bulan bu kubbeleri dört köşeli
bilmediğimiz çok eski zamanlarda cami'in yüksek birer kasnak taşımaktadır. Kas­
kervansaray olarak kullanıldığı bir sırada nakların üçer yüzünde birer pencere var­
açılmış muhdes birer geçitten ibarettir. dır. Mihrap üzerine rastlayan kubbenin
İncelememiz, kanat yerine ekseriya cami kasnakaltı kısmındaki pandandif= alika
kapılarında görülen şekilde keçe üzerine veyahut fakulyelerle kubbe başlangıcın­
deri kaplanmış kaim perdeyle örtüldüğü daki kısımlar çini levhalarla süslenmiştir.
ve kışı süreksiz ve yumuşak devam eden Kubbenin üzeri açık kaldığı zamanlar a-
burada bu kahn sütreyle iktifa edildiği ne­ kan yağmur sularının etkisiyle yerlerin­
ticesine varmaktadır. Avlunun doğu ve den oynamış ve bir kısmı da dökülmüş
batı kapılarının yanlarında birer tuğla mi­ ise de çoğu yerlerinde durmakta olan
nare yükselmektedir. Fakat, doğudaki yı­ bu çiniler, S e l ç u k sanatının güzel örnek­
kılmış, mermer merdivenli kaidesinden lerindendir.
başka varlığını gösteren bir iz kalmamış­ Kemerleri taşıyan başlıklardan dör­
tır. Batı tarafındaki minareye gelince dü S e l ç u k taş yontma san'atının en ileri
tuğla sırası, mozayik şeklinde birbiri ü- örneklerini taşımakta ve bir tanesi dc
zerine konarak yükseltilmiş ise de çanak kıs­ harabe içinden hangi romen bina enkazın­
mının yukarısı yıkılmış ve bedeni de pek dan alındığı kestirilemeyen kompozit ni­
harap bir hale gelmiş iken, son yıllar da zamında bir şapitodur. S e l ç u k başhk-
Maarif V e k â l e t i emriyle i z m i r M ü ­ larındaki sadehk ve düzgünlük yerine di­
zesinin bilgi ve gözcülüğü altında res­ ğerinde külfetli süsleme görülür. Her
tore edilmiş ve bu suretle yıkılma tclıli- ikisi de tabiatten ilham alınarak yapılan
kesi ortadan kalkmıştır*. bu şapilolann ölçülerinde hiç şüphe yok
ki, birincileri daha üstün yer tutarlar.
* '934 yılında M a a r i f V e k â l e t i ile İ z m i r Bütün kemerlerin direklere bastığı yerde
Vakıflar M ü d ü r l ü ğ ü n ü n verdiği tahsisatla,
klâsik mimaride abaküs denilen bir yas­
yıkılmak üzere olan minare eski malzemesine ben­
zer surette imal olunan tuğlalarla lamir edilmiştir.
tık vardır. Mimarı, bu kısmı geniş tutmuş
Tamir esnasında garp cebhcsi cümle kapısı kade­ olup üzerlerinde celî hatla âyetler yazılı­
meleri yıkılmak üzere olan duvar kısımları ve kub­ dır.
beler tahkim edilmiş, kubbelerin ve bütün duvar­
ların üzerleri yağmur sularının nüfuzuna mâni
Mihraba gelince, batı kapısı üzerinde­
olacak bir şekilde örtülmüştür. Son cemaat mahal­ ki süslere ve içerde yere düşmüş üzerleri
lindeki toprak ve moloz yığınları da kaldı­ geometrik süsler bulunan kırık mermer
rılmıştır. Bu temizleme ameliyesi orta şadırvanın levha kahntılanna bakıhrsa mihrabın da
kaidesini ve revakların sütun kaidelerini meydana pek bediî bir tarzda işlenmiş olduğuna
çıkararak camiin tekmil plân ve tertibatını gözö-
nüne koymuştur. Binanın çatlak yerlerine konulan
hükmetmek lâzımdır. Halbuki mihrabı
müş'ircler vasıtasiyle de yapı dâimi bir nezaret H m B a k i K u n t e r tarafından yazılan bu
altına alınmış bulunuyordu. fişlerde her iki camie âid etraflı m a l û m a t mev­
Bu tamir, tahkim ve kontrol işlerinde V a ­ cuttur. Gayet sanatkârane olan fotoğrafları
k ı f l a r idaresi, yüksek Mimar N e c m e d d i n E s a t N e d i m T e n g i z m a n tarafından çe­
E m r c ' n i n vukuflu mesaisinden istifade etmiştir. kilmiştir. Bu makalede de o resimlerden istifade
'935 yılında İ z m i r V a k ı f l a r M ü d ü r l ü ­ edilmiştir.
ğ ü n c e bu cami ile Birgi'deki A y d ı n o ğ l u M e h ­ İsa Bey cami'inde müteakip senelerde
met B e y cami'inin içerisine ve dışarısına âid M a a r i f V e k â l e t i tarafından ayrıca tamir vc
birçok resimleri ve gerekli malumatı ihtiva eden tahkim ameliyeleri yapılmıştır. Dr. H . A k ı n ' ı n
birer fiş hazırlanarak birer nüshası V a k ı f ­ 1946 da yayınlanan "Aydm oğullan Tarihi hak­
l a r U m u m M ü d ü r l ü ğ ü ve T ü r k T a r i h kında bir âra}ttrma" adlı eserinde A y d m oğ^Ulan
K u r u m u Kütüphanelerine gönderilmiştir. H a - ve eserleri hakkında bilgi vardır. — D E R G İ —
A Y D I N O Ğ U L L A R I N D A N İSA B E Y C A M İ ' l 79

teşkil eden niş yukarıda söylediğimiz gibi Üzerinde muasırı başka binalarda tesadüf
burada bir kapı açılmak üzere kamilen edilemiyen A k r o t e r yani uçluklar var­
yıkılmış ve mihrabın stalâktitli anahtar mış. Bunları yere düşen parçalardan an­
veya hotoz taşı alınarak İ z m i r ' d e K e s ­ lıyoruz. Bu motifler stilize edilmiş zam­
tane P a z a r ı c a m i ' i mihrabına yerleş­ baktan başka bir şey değildir. O s m a n l ı
tirilmiştir. Bir zamanlar içinde yeniden na­ mimarî tezyinatında sık sık kullanıldığına
maz kılınmak üzere mihrap kısmı karşı­ şahit olduğumuz bu motiflere cn fazla
lıklı yükseltilen iki bölgü duvariyle küçül­ Yenicami avlusiyle Mısırçarşısı
tülmüş ise de anlaşılan bu, çok zaman kubbeleri üzerinde rastlanır.
sürmemiş, yine metrûk bırakılmıştır. Kapının sol tarafındaki altlı üstlü
Yukanda söylediğimiz gibi binanın pencereleri inceleyelim: Güzel bir çerçeve
cn itinalı yüzü baü cephesidir. Kapı te- içine alınmış olan üst pencerelerin üst kı­
cemmülâtım teşkil eden kısım; Sivas, sımları stalâktit dizilerini taşıyıp altların­
K a y s e r i ve K o n y a ' d a k i S e l ç u k a- da ince, dar bir çerçevenin içinde hadîsler
nıtlarında gördüğümüz gibi yüksek ve vardır. Bunun altında süs mahiyetinde
etrafı işlenmiş bir çerçeve içindedir. P a h kabartma tezyinatı havi daire bulun­
tâbir olunan müdevver kemerin altında makladır.
stalâktit dizilerinin bittiği yerde iki sıra ya­ Kapının sağındaki pencere çerçc\-cicr
zı varsa da üst sıra yazıları taşın fenalı­ daha musanna olup sanatkâr, bunlarda
ğından dökülmüş olduğundan okunması yeknesaklıktan uzaklaşarak biribirine pek
imkânı kalmamıştır. Alt sıra yazıya gelin­ benzemiyen şekil ve tarzlar kullanmış
ce besmeleyle başlıyan bu yazı: olmakla beraber, bu kısmın umumi heye­
tindeki ahenk ve tenasüp asla ihmal o-
lunmamıştır. Bu taraftaki birinci pencere
büyük ve dört kenarı stalâktitli olmakla
beraber yanındaki daha küçük ve sadedir,
buna karşılık biraz daha yukarısına bir
( ) ^Nl ^ l î j ^ P N I
üçüncü pencere ilâve olunmuştur.
Alt sıra pencerelerine gelince: Yine
sade ve listel denilen bordürlü olup sövc
taşlarının üzerinde renkli anahtar taşları
J ^ - l i l ü} t> kullanılmıştır. Fakat biri müdevver, öte­
ki sivridir. Alınlıkları üzerinde kabartma
olarak S e l ç u k süslemesini taşıyan da-
ireciklcr vardır. Şurasını kaydedelim ki,
pencerelerin içe bakan kısımları da aynı
ihtimamla yapılmış geometrik mermer
Plânı t r a n v e A r a p tarzında olan bu bi­
kabartma süsler taşımaktadır.
nanın üzerindeki kitabeden anlaşılıyor
ki, kurucu A y d ı n o ğ l u İ s a Bey, mi­ Bu cephede, yapılma sebeplerini kes­
marı da Ş a m l ı o ğ l u Ali'dir ve arabî tirmek güç olan yassı bir takım hücreler
tarihe göre hitam tarihi de 1373 M. yılı vardır ve kemerleri zeminden yüksek de­
Ocak ayının 13. Cumartesi gününe rast­ ğildir. Belki de bunlar o vaktin baharat
lamaktadır. ve saire gibi şeyler satan esnafların barın­
maları için dükkân yerinde kullanılan
Bu musanna kapı kemerinin üst tara­ birer sığınak olmuşlardır. Yapılma mak­
fına plâke edilmiş mermer levhalar, yer satları ne olursa olsun, cümle kapısının
sarsıntılarında düşmüş ve kapıya ihtişam iki tarafında bulunan bu nişler, cepheye
veren tezyinattan eser kalmamıştır. Kapı bir güzellik ilâve etmektedirler. Velhasıl
A r t e m i s t a p m a ğ ı ' n ı n billûratı, ince ve
" Efes = Ayasuhık Rehberinden istinsah cdil-
ufak olan krem renkteki taşları o kadar ih­
'"iştir. A z i z , İzmir 1927. timamla ve o kadar düzgün yontulmuş
8o AZİZ OĞAN

ve müşterek fasılları o kadar imtizaçla ve Anadolu'nun hayat verici parlak güne­


mahirane bir şekilde yerleştirilmiştir ki, şinin üzerine serptiği huzmelerle mermeri
yapılış tarihi üzerinden beş altı asırlık bir altın sarısı bir renk kaplıyan S e l ç u k
zaman geçtiği halde binanın bu bölümü­ Türkleri'nin Efes'te yaratüğı bu öl­
nün dış yüzünde en ufak bir oynayış bile mez san'at eseri, olanca güzellik ve ihti-
sezilmez. şamiyle güzellik meftunlarına büyük bir
Kendisine mor bir fon teşkil eden zevk ve derin bir sevgi ve hayranlık tel­
Ayasuluk Akropol'unun önünde, kin eder.
A. Oğan

Res. I — Efes Ayasluğ hisarının dış kapısı.

Res. -2 — Efes'te su kemerleri..

Vakıflar DtrfUi III,


A. Oğan

S
I
1=
c
•5
<
a
-a

loll/.'ar lltrfiMi ///.


E. LEWIS
ıo6

götürdüler ve orada kaldık. Cumartesi karaya çıktık. Bizi sağ vc salim memle­
günü R. Afi da'nm biraderi değerli genç, ketimize kavuşturduğundan dolayı A l -
Muhterem R . Solomon Biji bize gele­ lah-ü Azimü'ş-şan'a şükürler olsun.
rek evine götürdü, yedirdi, içirdi, çok hür­ Seyahatimiz bu suretle şu şekilde ce­
met ve itibar etti. Hamursuz'un ilk gü­ reyan etmiş oldu: M ı s ı r ' d a n K u d ü s ' e
nünden sonra R. E l i a h Fuki, biraderi 15 gün yol, iki veya üç cumartesi, cem'an
zengin J u d a h F u k i vasıtasiyle bizi ça­ 18 gün.. K u d ü s ' t e n Ş a m ' a bir cumartesi
ğırdı ve çok hürmet etti. O gece onlarda dahil 9 gün yol.. Ş a m ' d a n H a l e b ' e lo
kaldık. Salı günü - A l l a h onu korusun- gün ve Halep'ten İstanbul'a 30 gün..
R. Joseph Marulibizi alarak Balat'-
Biz B a l a k l a v a ' d a karaya çıkınca
ta R. D a v i d Suna'nm evine götürdü.
cemaatimiz halkı haber alıp bir kısmı
Ev yeni yapılmıştı ve bir kıral sarayı gi­
Balaklava şehrine, diğer bir kısım ule­
bi güzeldi. Orada yahudi cemaatinden
ma da yarı yola kadar geldiler. E s k i y u r t^"
muhterem zevatla konuştuk. Çarşamba
kasabasına varınca bir çok kimse geldi.
günü Sungas adiyle anılan R. E l i a h
Buradan da hareketle Nisf H i r k a
Sadikbizi Hasköy'de R. Benjamin'in
denen pınara vardık. Burada talebe-i u-
evine götürdü. Muhtelif renklerle boyan­
lûm ve erkek, kadın bir çok cemaat hal-
mış olan bu ev dc yeni yapılmıştı ve önün­
kiyle karşılaştık. Bunların hepsi bizi kar­
de güzel bir bahçesi vardı. Eve cemaatten
şılamağa gelmişti. Bize çok itibar edip
R. Samuel B i j i , R . Solomon B i j i ,
candan karşılama merasimi yaptılar vc
R. Benjamin Biji gib' '-vazı muhterem
bizi evlerimize kadar ilâhiler, musiki ve
zevatı çağırmıştı. Günüı ü onlarla çok
hoş şarkılarla götürdüler. Allah-ü Azi-
hoş bir taı-zda geçirdil; J büyük itibar
mü'ş-şan derecelerini arttırsın ve mükâ-
gördük. Birgün de R. Barukh J a p h e t ,
fadarını iki misli eylesin. M e s i h onların
R. E l i a h Sadik ve Ç e l e b i lâkabiyle
gününde gelip cümlemizi kurtarsın ve
anılan R . E l i j a h H i l l e l bizi alıp
bizim derdimizin dermanını versin de âye­
H a s k ö y ' e götürdüler ve onlarla yiyip
tin hükmü yerine gelsin. Az bir şey bin
içip eğlendik. Genab-ı Hak Gelle Gclâ-
olacaktır"*. A l l a h onları her türlü elem
lühü onlara kat kat mükâfatını versin,
vc kederden muhafaza etsin, korusun,
Amin ..
tatyip etsin ve yükseltsin, Amin.. Allah-ü
Hilkat-i âlemin 5402 nci senesi lyyar Zü'l-celâl M u k a d d e s M â b e d'in ta­
ayının beşinci pazar günü (16 Mayıs mirini bizim günlerimizde nasip cyliye-
1642) istanbul'dan bir gemiye rek onları sevindirsin. Amin
bindik ve dokuz günlük bir seyahatten
sonra Çarşamba günü Balaklava'da

" 2 S W L K . İhtimal gitmek, çıkmak mâna-


sma gelen ibranice S L K kökünün gramer kaide­ »" ' Y S K Y YWRT.
NYSF HRK'.
lerine uymıyan bir şeklidir.
B L Y K L Y : B a l ı k l ı . G u r l a n d , Balak­ 1 " îşaya 60.22. .\yet'in .sonu şöyledir:
l a v a isminin, elyazması kitabın sahifesinin kena­ "Ve küçük bir şey kuvvetli bir millet olacaktır.
rına ilâve edildiğini kaydediyor. Allah zamanını tâcil elsin.".
K E M A L PAŞÂZADE^NİN TEVÂRİH-Î ÂL-İ
OSMAN'ININ O N U N C U CİLDÎ H A K K I N D A
Dr. H Ü S E Y İ N G. Y U R D A Y D I N

K a n ı u ı î S u l t a n S ü l e y m a n devri men, bu konuda Ord. Prof F r a n z Ba-


şcyhülislâmlarmdan olup, türlü bilim binger de müphemiyetten tam mâna-
dallarında pek çok eser vermiş olan K e ­ siyle kurtulmuş sayılamaz Üstad î b -
mal P a ş a z â d e ' n i n "Tevâtilı-i Âl-i Os­ nü'l-Emin Mahmud Kemal İnal,
man" ve "Mohaçnâtne''' adını taşıyan iki Türk Tarih Encümeni Kütüpha­
tarihî eserin de müellifi olarak tanındığı nesi'nde bulunan ve meşhur müverrih
malûmdur. K â t i p Ç e l e b i ' n i n meşhur  l i ' y e atfedilen bir yazma eserin, Âli'nin
Ke{fu'z-Zünun\mda. K e m a l P a ş a z â d e ' ­ te'lifi değil de K e m a l Paşazâde'nin
nin tarihî te'lifi olarak sadece "Târih-i Mohaçnâme'û olduğunu söylemekte, böy­
Âl-i Osman" adını taşıyan bir eserinden lece bir taraftan K e m a l P a ş a z â d e ' n i n
bahsedilmesine ve bu eserin de H . 933/ bu adı taşıyan müstakil bir te'lifi bulun­
M. 1527 yıhna kadar gelmekte olduğunun duğunu kabul etmekte, diğer taraftan
ifade edilmiş bulunmasına rağmen ^, bir da ne  l i ' y e ve ne de K e m a l P a ş a z â -
yandan P a v e t de C o u r t e i l l e tarafın­ de'ye ait olan bir eseri yanlış olarak K e ­
dan fransızca tercemesiyle birlikte "His- mal P a ş a z â d e ' y e atfetmiş bulunmak
toire de la Campagıu de Mohacz" adiyle tadır =. Prof Dr. Akdes Nimet K u
K e m a l P a ş a z â d e ' n i n te'lifi olan bir rat ve Prof. Dr. Zeki V e l i d i T o g a n
eserin daha 1859 yılında basıldığı görül­
mekte^, diğer yandan Ayine-i Z^raja mü­ Bak. B a b i n g e r , Die Ceschichlsschrclbcr
ellifi G e m a l e d d i n E f e n d i ve Bursalı der Osmanen und Hire Werke,S.6ı vd., Leipzig 1927;
M . T ah ir'den itibaren yerli ve yabancı E d 1,11,903, K e m a l P a c h a z a d e h maddesi.
bir çok müelliflerin bu konuda tam ve ' Bak. M u s t a f a A H , Menakıb-ı Hüııerve-
roH,S.99, İ b n - ü l - E m i n M a h m u t K e m a l neşri,
sarih bir bilgi vermekten uzak bulunduk­
1st. 1929. Bu yazma eserin, gerek Âli'nin ve gerekse
ları anlaşılmaktadır. Filhakika Bursalı K e m a l P a ş a z â d e ' n i n telifi olmadığı ve K a n u ­
M . T a h i r , K e m a l P a ş a z â d e ' n i n ta­ nî devrinin belli başlı kaynaklarından biri olan
rihî te'lifi olarak sadece Tevârih-i Âl-i Fcrdî'nin Süleyınannâmesimn yeni bir nüsha­
Osman\ zikretmektedir. Ancak G e m a ­ sından ibaret bulunduğu tarafımızdan isbat edil­
mişti. Bak. H ü s e y i n G . Y u r d a y d ı n , Feıdî'nin
leddin E f e n d i gibi, o da, bu eserin H .
Süleymannâmcsinin Yeni Bir Nüshası, Dil ve Tarih-
699/1299'dan 895/1489 yılına kadar Goğ. Fak. Dergisi,G.VIII, sayı 1-2,5.201-223,
gelmekte olduğunu ifade etmek suretiyle Ankara 1950. Daha sonra Bostan'm Süleymannâ-
aldanmaktadır Bazı yanlış mütalâala­ mesi {FerdVye Atfedilen Eser) adını taşıyan
rını daha sonra düzeltmiş olmasına rağ- araştırmamızda (Belleten, X I X , 74, SS. 137-202,
Nisan 1955) bu eserin sanıldığı gibi F e r d î
mahlâslı bir şahsın veya bir aralık iddia edildiği
gibi K a n u n î ' n i n oğlu Ş e h z a d e M u s t a f a ' n ı n
1 K â t i p Ç e l e b i . Ş . Y a l t k a y a neşri, Keıf
(bak. J o s e f von K a r a b a c e k , Geschichte Suleimans
uz-Zunım, 1,283, İstanbul 1941.
des Grossen, veıfast und eigenhdndig geschrieben von
2 K e m a l P a c h a z a d e h , Hislo'ne de la Caın-
seineın Sahne Mustafa, Zur Orienlalischen .'Mter-
pagne de Mohacz, Publiee pour la premiere fois
tumskunde, V I I , Wien 1917) değil, "Bostan"
avec la traduction Française et des notes par M .
mahlâsıyle meşhur K a n u n î devri kazaskerlerin­
P a v e t de C o u r t e i l l e , Paris 1859.
den M u s t a f a Efendi'nin telifi olduğu ve eserin
' Bak. Buı-sah M . T a h i r , Osmanlı Müel­
baş tarafında geçmekte olan "ferdî" kelimesinin
lifleri, 1,223, İstanbul 1333. Aynı zamanda bak.
lügât manasiyle kullanılmış bulunduğu iddia ve
G e m a l e d d i n , Osmanlı Tarih ve Müverrihleri {Ayi­ ispat edilmiştir.
ne-i Z^afa) s. 9, Dersaadet 1314.
ıo8 Dr. H Ü S E Y İ N G . Y U R D A Y D I N

da K e m a l çalar halinde, yazılmış olduğu anlaşıl­


P a ş a z â d c ' n i n "Tevdrih-i
Âl-i Osman" vc "Mohafnâme" adlarını ta­ maktadır. Şöyleki, K e m a l P a ş a z â d e ' ­
şıyan iki ayrı te'lifi olduğu kanaatinde- nin bu eserinin bütün diğer ciltlerinin
dirler «. Diğer taraftan "Tevârilı-i Âl-i müstakil denebilecek nüshaları bulun­
Osman" ın sekiz cüzden ibaret bulundu­ duğu halde eserin K a n u n î devrinin
ğunu vc 895/1489 yılına kadar gelmekte yedi yıllık vekâyi'ini muhtevi olması ge­
olduğunu ifade etmek suretiyle bu ko­ reken son yani onuncu cildinin müstakil
nuda Ord. Prof. İ s m a i l H a k k ı U z u n - sayılabilecek bir nüshası mevcut değildir.
ç a r ş ı h ' n m da yanıldığı görülmektedir '. Bu gün kütüphanelerimizde sadece, K e ­
mal P a ş a z â d c ' n i n eserinin onuncu cil­
Bu konu üzerindeki çalışmalarımız
dini meydana getirmesi icap eden muh­
göstermiştir ki, K e m a l P a ş a z â d c , sa­
telif bahislerin ayrı ayrı yazılmalarından
dece "Tevârih-i Âl-i .Osman" adını taşı­
meydana gelmiş muhtelif istinsahlar bu­
yan büyük bir tarihî eserin, müellifidir.
lunmaktadır. Bunların büyük bir kısmını
Bu eserini yazmıya, Pave t de Cour-
da K e m a l P a ş a z â d c ' n i n eserinin sondan
teiUe müstesna', yukarda adı geçen ya­
bir evvelki .bahsini teşkil eden ^° 932 /
zarların hemen hepsi tarafından belir­
1526 M o h a ç zaferi üzerinde duran
tildiği ve K e m a l Paşazâde'nin de biz­
nüshalar teşkil etmektedir. Nihayet bu
zat ifade ettiği üzrc, I I . Bayczit (1481 -
nüshaların bazılarının başında bir de mu-
1512) tarafından memur edilmiş ve her
kaddemenin bulunmakta oluşunun, bu
padişaha bir defter (cilt) tahsis etmek
kısmın .müstakil bir te'lif olduğu hi.ssini
suretiyle, başlangıcından 933 / 1527 yı­
uyandırdığı ve böylece K e m a l Paşa­
lma kadar on defter (cilt) halinde Os­
zâdc'nin Tevârilı-i Âl-i Osman adını taşı­
manlı hanedanı tarihini kaleme almıştır,
yan eserinden başka bir de Mofıaçnâme'-
ö y l e anlaşılıyor ki, üstad, eserinin, sekiz
sinin bulunduğu fikrinin yer etmiye baş­
defterini yani 916/1510-11 yıhna kadar
ladığı anlaşılmaktadır. Halbuki aynı mu­
olan kısmını, kendisine bu eserin yazılma­
kaddeme, " Mokaçnâme farzedilen diğer
sını emretmiş olan I I . Bayczit zama­
bazı nüshalarda görülmediği gibi, bazan
nında tamamlamıştır. K e m a l Paşazâ-
da aksine olarak, M o h a ç zaferinden baş­
d e'nin Tevarih-i Âl-i Osman'ının bazı mü­
ka bir bahsi muhtevi olan nüshaların ba­
ellifler tarafından, yanlış olarak 1489 tari­
şında yer almış bulunmaktadır. Diğer
hine kadar gelmekte olduğunun ifade edil­
taraftan bu mukaddeme, eserin birinci
miş bulunması, ihtimal bu yüzdendir".
Eserin bundan sonraki kısmının ise, yani
sekizinci defteri tamamlayan I I . Bay ez i t, » Meselâ bak. Ord. Prof. l . H . U z u n ç a r ş ı h ,
dokuzuncu cildi teşkil eden I . Selim ve Osmanlı Tarihi, I I , 596.
K e m a l P a ş a z â d e ' n i n eserinin onuncu
onuncu cildin konusu olan K a n u n î devri cildinin son bahsini, 933/1527 yılında M o h a ç
vekâyi'inin, K a n u n î S ü l e y m a n zama­ seferinden dönüldüğü sırada A n a d o l u ' d a çık­
nında, büyük bir ihtimalle muhtehf par- mış olan isyanlar teşkil etmektedir. Bak. Tcvâ-
rih-i Âl-i Osman, C . X , s. 75, Millet K ü t ü p h a n e s i ,
Ali Emirî, No. 28. Bu nüshada eserin t a m a m ı n ı n
sadece fihristi bulunmaktadır. Anadolu isyanla­
» Bu hususta bak. (Prof.) Dr. Phil. Akdes rından bahseden hiç bir nüshanın b u l u n a m a m ı ş
N i m e t ( K u r a t), Orlaıaman tarihi için kısa bir olmasına bakılarak, K e m a l P a ş a z â d e ' n i n , ese­
bibliyografya, i. 30,1st. 1934; Prof. A. Z e k i V e l i d i rinin bu bahsini yazmıya vakit b u l a m a m ı ş olması
T o g a n , Tarihte Usûl, s. 224, 1st. 1950. da düşünülebilir.
' Ord. Prof.l. H . U z u n ç a r ş ı l ı , Osmanlı Ta­ " Mutad hamd ü senadan ibaret olan bu
rihi, I I , 596, Ankara 1949. mukaddeme 1521 Bclgradfethini anlatan nüsha­
' Pavet de C o u r t a i l l e , böyle bir eser ların başında da bulunmaktadır. M e s e l â bak.
yazması için K e m a l P a ş a z a d e ' y e I . S e l i m Üsküdar Selimağa Kütüphanesi, K e m a n k e ş kısmı
(1312-1520) tarafından emir verilmiş olduğunu N0.384. Yanlış olarak H ü s r e v ' i n ^afernâme-i
ifade etmek suretiyle aldanmaktadır. Bak. K e m a l Sultan Süleyman adlı eseri kabul edilen (bak. Islan
P a c h a z a d e h , Hisloire de la Campagne de Mohacz, bul Kiiliifihaneleri Tarih ve Coğrafya Yazmaları Kata-
s. I I , Paris 1859. loklan,2. fasikül, s. 157, 1st. 1944) bu yazma,
*» Bu hususta arkadaşımız Dr.Ş e r a fe 11 i n K e m a l P a ş a z â d c ' n i n eserinin onuncu cildinin
T u r a n'm hazırladığı ve basımına başlanmış 1521 B e l g r a d fethini anlatan kısmının ayrıca
olan bu eserin V I I . defterinin lenkidli basımının yazılmasından meydana gelmiş bir istinsahtan
önsözünde etraflı bilgi bulunmaktadır. ibarettir.
K E M A L .PAŞAZÂDE'NİN TEVÂRİH-I ÂL-l OSMAN'I 109

cildindeki asıl mukaddemeden de fark­ dahilindedir. îşte bütün bu sebepler dola-


lıdır. Anlaşılmaktadır ki, K e m a l Pa- yısiyle, bu gün kütüphanelerimizde pek
ş a z â d e , eserinin onuncu cildi için yeni çok yazmaları bulunan ve K e m a l P a ­
bir mukaddeme kaleme almıştır. Gerek ş a z â d e ' n i n Mohaçnâme'û olduğu söyle­
bu ve gerekse dokuz ve onuncu ciltlerin nen nüshaların, onun Tevârih-i Âl-i Osman
ne zaman yazılmış olduğu hususunu, adını taşıyan büyük eserinin 933 / 1527
kütüphanelerimizde mevcut Kemal yılma kadar K a n u n î devri olayları üze­
P a ş a z a d e ' y e atfedilen yazma nüshaların rinde duran onuncu cildinin sadece bir
yalnız - birinde bulunan ve "Der beyân-ı bahsinin ayrıca • yazılmasından meydana
tastîr-i kitâb-ı müstetab" başlığını taşıyan gelmiş bir takım istinsahlardan ibaret bu­
üç sahifelik bir bahis tamamiyle aydınlat­ lunduğu hususunda şüphe etmemek lâ-
maktadır Burada verilen bilgilere gö­ zımdır'*. Aşağıda görüleceği üzere, tet­
re, K a n u n î S ü l e y m a n , babasının ve kik imkânını bulduğumuz nüshalarda
kendisinin tarihlerini yazması için müel­ muhtelif bahislerin, aynı eserin ayn
life teklifte bulunmuştur. Bunun üzerine ayrı bölümleri halinde birbirini takip eder
".. Jıidmet-i imlâya bel bağlayub infa-i Şalı- bir durumda bulunması da, bu nokta-i
nâme'ye..." başlanmış ve padişaha bir nü- nazarı tamamiyle teyid etmektedir.
mune takdim edilmiştir Böylece görü­
lüyor ki, K e m a l Paşazâde'nin Te- Böylece bir taraftan, daha önce de
vârih-i Âl-i Osman'ının dokuz ve onuncu işaret ettiğimiz gibi, K e m a l P a ş a z â d e ' ­
ciltlerini teşkil eden I . S e l i m ve K a n u ­ nin eserinin onuncu cildinin tam bir nüs­
nî devri vekâyi'i Kanunî'nin emriyle ka­ hasının mevcut olmayışı, diğer taraftan
leme ahnmış ve I I . B a y e z i t zamanında vaktile gehşi güzel hazırlanmış olan kü­
sekiz cildi yazılmış olan eser, böylece ta- tüphane fihristlerimizin, doğru bilgi ver­
manilanmıştır. I I . B a y e z i t devrinin ya­ mekten uzak bulunmaları dolayisiyle, bu
zılmamış olan bir kısım vekayi'inin de, bu yazımızda, adı geçen onuncu cilde ait
sırada bitirilmiş olması büyük bir ihtimal
Burada bu vesile ile önemli bir noktaya
" Bak. K e m a l P a ş a z â d e , Tevarih-i Âl-i temas etmek zaruretini duyuyoruz. Bugün kütüpha­
0«juuı,C.X,s.7-9, M i l l e t K t b . , A l i E m i r î , N0.28. nelerimizde müstakil yazma nüshalar halinde bulu­
İlerde de işaret edileceği üzere, çok muahhar olan nan, fakat hakikatte büyük bir eserin, muhtelif ba­
bu nüshanm sonunda bulunan bir kayıttan, bunun, hislerinin, ayrıca istinsah edilmelerinden meydana
953/1546 yılında yazılmış olan bir nüshadan gelmiş bir çok yazmalar mevcuttur. Bu hal, bir
istinsah edildiği anlaşılmaktadır. Bak.s.331,aynı çok yanlışlıklara sebep olmuş, bazan da bu yaz­
nüsha. Bu nüsha hakkındaki bilgilerimizle, M e h ­ malar, müellifi meçhul müstakil te'lifler kabul
met Arifin Kemal Paşazâde'nin Afyon edilmiştir. K e m a l P a ş a z â d e ' n i n eseri için doğ­
G e d i k A h m e t P a ş a K ü t ü p h a n e s i n d e bulu­ ruluğu belirtilmiş olan bu hususa, tipik bir diğer
nan bir nüshası hakkmda verdiği bilgilerin karşı- misal de, Feth-i Rodos adı ile biri İ s t a n b u l ' d a
laşUnlması neticesinde, M i l l e t Ktp. nüshasının, N u r u o s m a n i y e (N0.3170/3), diğeri S e l i m a ğ a
ondan istinsah edilmiş olduğuna kuvvetle inanmış (757/3) kütüphanesinde bulunan iki yazma eserin
bulunuyoruz. M e h m e t A r i f i n yazısı için bak. durumudur. Bunlardan N u r u o s m a n i y e kütüp­
T O E M , sene 4, cüz 19-24,8.1411 vd.., İstanbul hanesinde bulunan yazma. Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından yayınlanmış olan katalokta (bak. Is-
J329.
tanbııl KülüphaıuUri Tarih-Coğrafya Yazmaları Kala-
" Bak. Tevarih-i Âl-i Osman, C.X,s.7-9,
loklan,i. Fasikül,s.282, İstanbul 1944) müellifi
aynı nüsha. K e m a l P a ş a z â d e ' n i n metne almış
meçhul müstakil bir te'lif olarak takdim edilmiştir.
olduğumuz sözlerine de istinat ederek, onun bü­
Araştırmalarımız, ilk önce, bu iki yazmanın ayni­
yük eserinin 1527 yılına kadarki K a n u n î dewi
yetini; daha sonra da bunların. K o c a N i ş a n c ı
olayları üzerinde duran onuncu cildini bir Süley-
lâkabı ile meşhur C c I â I z a d e Mustafa'nın
mannâme kabul etmek mümkündür. Zira Tevarih-i
TabakalüH-Metmlik ve Derecatü'l-Mesalik adh eserinin
Âl-i Ojjwm'mi, oldukça geniş tutmuş olan K e m a l
R o d o s fethi üzerinde duran kısmının, ayrıca
P a ş a z â d e ' n i n , eserinin muhtelif ciltlerine konu
istinsah edilmelerinden meydana gelmiş olduk­
olan devirler hakkında, bu devirleri hususi surette larını ortaya koymuştur. İ s t a n b u l ' d a Ü n i v e r s i t e
inceliyen müellifler kadar bilgi verdiği görülmek­ k ü t ü p h a n e s i n d e 2623 No.'da Mohaçnâme adı
tedir. Bu bakımdan eserin onuncu cildini de, ile kayıdlı yazma da, aynı şekilde, C e l â l z â d e
hususiyle K a n u n î devri üzerinde duran ve 5«- M u s t a f a ' n ı n eserinin, M o h a ç zaferi üzerinde
Upnannâme adını verdiğimiz eserlerle mukayese duran kısmının, bir istinsahından ibarettir.
imkânı vardır.
Dr. H Ü S E Y İ N G. Y U R D A Y D I N
no

muhtelif yazmaların, kronolojik bir M e h m e t A r i f i n verdiği m a l û m a t t a n ,


tasnifini yapmak ve bu eserin ileride mey­ bu nüshanın, G a n b e r d i - i G a z a l î ha
dana getirilmesini çok arzu ettiğimiz tam disesine kadar K a n u n î devri o l a y l a r ı
metninin te'sisi hususuna küçük de olsa üzerinde durduktan sonra, tıpkı M i l l e t
bir yardımda bulunmak istiyoru?. K ü t ü p h a n e s i nüshası gibi, M o h a ç z a ­
ferinin anlatılmasına g e ç m e s i n i ve n i h a ­
Üzerinde durduğu vekayiin kronolo­
yet sonunda da M i l l e t K ü t ü p h a n e s i
jik sırasını y a p m ı y a çalışacağımız adı
nüshasında bulunan istinsah k a y d ı n ı n ay­
geçen onuncu defterin ele aldığı ilk olay,
nen yer almış b u l u n d u ğ u n u ö ğ r e n m e m i z
Yavuz S u l t a n S e l i m ' i n ölümüdür.
bu nüshanın, A f y o n n ü s h a s ı n d a n istin­
Bizim tespit edebildiğimize göre, bu gün
sah edilmiş o l d u ğ u hususunda ş ü p h e b ı ­
A n k a r a ve i s t a n b u l kütüphanelerinde rakmamaktadır. A f y o n n ü s h a s ı n ı n M e h ­
S e l i m ' i n ö l ü m ü ve bunu takip eden vc- met A r i f i n makalesini y a z d ı ğ ı s ı r a d a
kayü muhtevi, bir yazma nüshayla bir i s t a n b u l ' a getirtilerek bir m ü d d e t T a ­
fotokopi bulunmaktadır. Fotokopi 66 r i h E n c ü m e n i K ü t ü p h a n e s i ' n d c kal
No.' da "Tevârih-i Âl-i Osman" adiyle mış bulunması da, bu hvısusu, t a m a m i y l c
kayıth olarak A n k a r a ' d a T ü r k T a r i h teyid eder bir mahiyet taşımaktadır.
K u r u m u K ü t ü p h a n e s i ' n d e d i r . Yaz­ 926/1520 yıh içinde I . S e l i m ' i n ö l ü m ü ,
ma ise, 28 No.' da kayıtlı olarak, i s t a n ­ S ü l e y m a n ' ı n tahta çıkması ve b u y ı l
bul'da M i l l e t K ü t ü p h a n e s i n i n A H içinde göstermiş o l d u ğ u bir k a ç adalet
E m i r î kısmındadır. Çok muahhar olan örneği üzerinde duran bu k ı s ı m , A f y o n
bu nüshanın nereden istinsah edildiğine nüshasından istinsah edilmiş olduğu
dair bir kayıt mevcut değildir. Ancak hususunda ş ü p h e edilmemesi gereken
C a n b e r d i - i G a z a l î isyanına kadarki Millet Kütüphanesi nüshasında
vekayi üzerinde duran ve bundan sonra 75 sahifelik, A n k a r a ' d a T a r i h K u r u ­
kronolojik sırayı atlıyarak M o h a ç z a f e r i mu Kütüphanesi'ndc bulunan fo­
nin anlatılmasına geçilen bu nüshanın 331. tokopide ise, 29 varakhk bir yer işgal
sahifesinde bulunan bir kayıd, durumu etmektedir. Bu kısmın son cümleleri
aydınlatmaktadır. "İstinsah olunan nüs­ K e m a l P a ş a z â d e ' n i n eserinin onuncu
hanın zirinde muharrer ibare suretidir" başlığı cildinin, fihristi mahiyetinde olup, .şöy­
altında yer alan ledir:

"Dasîtan-ı Canberdî, badehu feth-i


Belgrad, badehu jeth-i Rodos, badehu zuhur-ı
hiyanet-i Ahmed Paşa ve katl-i o ve nahzat-i
İbrahim Pafa be-taraj-ı mer^ıalik-i Mtsr u
Şam, badehu feth-i memalik-i Ungurus-t men­
hus ve zuhur-t tugat-ı bugat der vrlâyet-i Ana­
sözleri, bu yazmanın istinsah edilmiş dolu ve makhur şuden-i ifan".
olduğu nüshanın, 10 Ramazan 953 / 4 Bu fihrist K e m a l Paşazâde'nin
K a s ı m 1546 tarihinde yazılmış olduğunu eserinin onuncu cildinin i h t i v a etmesi
göstermektedir. Diğer taraftan A f y o n ' ­ icap eden vekayii açık bir ş e k i l d e g ö s ­
da G e d i k A h m e t P a ş a Kütüpha- termektedir. Burada görüldüğü üzrc,
nesi'nde de, K e m a l Paşazâde'nin Macaristan'ın fethiyle neticelenen
eserinin K a n u n î devrine ait kısmının bir M o h a ç zaferinin anlatılması ise, onun­
nüshası olduğu bilinmektedir Bu nüs­ cu cildin m u h t e v i y a t ı arasındadır vc
hayı görmek imkânını bulamamış olma­ "Feth-i Memalik-i Ungums-ı menhus..."
mıza rağmen, bu nüshadan bahseden başlığını taşıyan bir bahisten ibarettir.

Süleyman'ın cülûsu ve hemen


" Bak. M e h m e t A r i f , Edirne şehrine dair
cülusu takiben göstermiş b u l u n d u ğ u bir
Sultan Selim Han-ı emel ile tbn Kemal'in bir mıısahebesi,
kaç adalet ö r n e ğ i n d e n sonra, fihristte de
T O E M , sene 4,cüz 19-24, s. i 4 n vd. İstanbul
1329- işaret edildiği üzre, C a n b e r d i - i G a z a -
K E M A L PAŞAZÂDE'NİN T E V Â R l H - 1 ÂL-t OSMAN'I

lî isyanından bahsetmek icap etmektedir.


Maarif Vekâleti tarafından yayınlan­
Kütüphanelerimizde tespit imkânım mış olan katalokta da, K a n u n î ' n i n Mo­
bulduğumuz nüshaların hiç birisinde h a ç zaferi üzerinde duran H ü s r e v ' i n
bu hadiseden bahsedilmediği gibi, yalnız Zafernâme-i Sultan Süleyman adlı eseri ola­
bu isyan üzerinde duran müstakil bir rak takdim edilmiştir 1*. Halbuki bu
nüsha da mevcut değildir. yazrAa, K e m a l P a ş a z â d e'nin eserinin
Canberdi-i Gazali hadisesini onuncu cildinin, sadece 927 / 1521 Belg­
927 / 1521 B e l g r a d fethinin takip ettiği r a d fethini anlatan kısmının ayrıca is­
malûmdur. Müstakil olarak yalnız bu tinsah edilmesinden meydana getirilmiş­
kısmın vekayiini muhtevi iki yazma nüsha tir. Başlangıç ve sona eriş cümleleri, söz
mevcuttur. Bunların biri, T o p k a p ı S a ­ başlıkları, kısaca söylemek icab ederse,
rayı Müzesi Kütüphanesinin muhteviyat, bunu açık bir şekilde gös­
R e v a n k ı s m ı ' n d a 1278 No.'da Sü- termektedir. Ayrıca bu nüshanın baş ta­
leymamâme adiyle kayıtlı bir mecmua­ rafında, K e m a l P a ş a z â d e ' n i n Mohaç-
nın, birinci eserini teşkil etmektedir. Esa­ nâme'sı olduğu zannedilen nüshaların ba­
sen bu mecmuanın ikinci eseri, üzerinde zılarında bulunan mukaddemenin de yer
duı-duğumuz cildin M o h a ç zaferini anla­ almış olması, bir taraftan bu eserin de,
tan kısmının, üçüncüsü de, K e m a l P a - K e m a l P a ş a z â d e ' n i n telifi olduğunu;
ş a z â d c ' n i n eserinin dokuzuncu cildinin diğer taraftan bu mukaddemenin husu­
istinsahlarından ibarettirler. Kendin­ siyle M o h a ç zaferi üzerinde duran kı­
den şemseli, meşin ciltli olan yazmanın sım için yazılmamış bulunduğunu gös­
sahife boyu 12. 3 X 20.5 cm., yazı boyu termesi bakımından şayan-ı dikkattir.
ise, 6.6 X 15 cm. dir. Sahifeler cedvelli,
" Tarih-i Sultan Süleyman li - tbn Kemâl"
cedveller yaldızlıdır. Başlıklar, beyit ve
adiyle 4221 No.'da kayıth olarak İ s t a n ­
nazm gibi yazılar surhtur. Varak I a'mn
bul'da F a t i h K ü t ü p h a n e s i ' n d c de
sol köşesinde "Merhum Kemal Paşazd- bir yazma eser bulunmaktadır. Meşin
de'nin Belgrad Fethi Tarihindir" ibaresi ciltli, cildi kendinden şemseli, mıklepli
yer almış bulunmaktadır. Bu kısım 39 olup, ta'lik hattıle yazılmış bulunan bu
varaktır. Yazı cinsi ta'lik olup, her sahi- nüsha da, K e m a l P a ş a z â d e ' n i n Te-
fede 21 satır bulunmaktadır. Müstensihi vârih-i Âl-i Osman'mm onuncu cildine ait
veya istinsah tarihi hakkında her hangi bazı kısımları ihtiva etmektedir. 1521
bir kayıd mevcud değildir. B e l g r a d fethiylc başlamakta olan bu
B e l g r a d fethi üzerinde duran diğer nüshada, daha sonra da Rodos ve Mo-
müstakil yazma nüsha, 384 No.'da Tarih-i
Sultan Süleyman adiyle kayıtlı olarak Se- 3317 No.lu yazmayı göstermesi de yanlıştır. Zira
limağa Kütüphanesi'nin, Keman­ bu yazma F e r d î mahlâslı bir şahsın telifi ol­
keş kısmında bulunmaktadır. Bu nüsha duğu sanılan Siileymannâme'nin bir nüshası olarak
Ord. Prof. F . B a b i n g e r tarafından, ayni esasen bilinmektedir. Ancak bilindiği üzere yu­
adla K a n u n î devrine ait müellifi bilin- karda adı geçen araştırmamızda bu telifin, B o s -
t a n'ın eseri olduğu ortaya konulmuştur.
miyen eserler meyamnda gösterilmiş i',
Bak. istanbul Kütüphaneleri Tarih-Coğrafya
Tozmaları Kalaloklan, 2. Fasikül, s. 156 vd. İstanbul
" Bak. O l d . Prof. Dr. F . B a b i n g e r , Die 1944. Burada bundan başka H ü s r e v ' i n eseri
Geschkhtsschreiber der Osımneıı tınd ihre Werke, olarak tanıtılan diğer üç yazmanın da yanlış ola­
S. 75, Leipzig 1927. rak H ü s r e v ' e atfedilmiş olduğunu söylemek lâ­
1' İ s m e t P a r m a k s i E o ğ l u d a , bunu zımdır. Bunların ikisi ( A y a s o f y a Ktb., N0.3318
yanlış olarak Zafername-i Sultan Süleyma adı ile K e- ve 3382), üzerinde durduğumuz onuncu cildin
m a l P a ş a z â d e'nin eserinin M o h a ç zaferi ü- M o l ı a ç zaferi üzerinde duran kısımlarının başka
zerinde duran bir nüshası olarak tanıtmaktadn-. istinsahlarından ibarettir. Yanlış olarak 3217 No.
Bak. îslâm Ansiklopedisi, Kemal Paşazâde madde­ ile tanıtılan 3317 No.lu yazma ise, şimdiye kadar
si, 62. Güz, S. 565, İstanbul 1954. Diğer taraf­ F e r d î mahlâslı bir şahsa atfedilen fakat araştır­
tan adı geçen yazarın M o h a ç gazası ve neticele­ malarımız neticesinde Bostan mahlâslı başka bir
rini havi bulunan diğer bir nüsha olarak Fetihna­ şahsın tc'iifi olduğunu ispat etliğimiz meşhur
me adı ile kaydettiği Ayasofya Kütüphanesindeki Süleymannâme'âiv. Yukarı bak. not 5.
113 Dr. H Ü S E Y İ N G . Y U R D A Y D I N

h a ç zaferleri anlatılmaktadır. Bu kısım­ şu sözlerle bu kısım sona ermekte; eserin


lar, burada ayrı ayrı olmayıp, birbirinin devam etmekte o l d u ğ u n u g ö s t e r m e s i b a k ı ­
devamı mahiyetindedir. Burada K a n u - mından şayan-ı dikkat bir nokta olarak
n î ' n i n M a c a r i s t a n seferi ve M o h a ç aynı varakta bulunan yeni bir b a ş l ı k l a R o ­
zaferi hakkında yazılmış olan sözlerle, dos fethinin anlatılmasına g e ç i l m e k t e d i r .
Mohaçnâme adiyle K e m a l P a ş a z â - d e ' - Sadece 1521 B e l g r a d fethini a n l a t m a k t a
nin müstakil bir eseri imiş gibi gösteril­ olan R e v a n nüshası da, v a r a k Ib'de
mekte olan nüshalardaki sözler, satır
satır birbirlerinin aynıdırlar. Ancak bu
nüshada da, dikkat edileceği üzere, eserin
baş ve sonunda noksanhklar görülmekte,
başlığıyle başlamaktadır. Görüldüğü
R o d o s fethinden sonra anlatılması gere­
üzere bu başlık, aynı z a m a n d a bu n ü s h a ­
ken A h m e d P a ş a ' n ı n M ı s ı r ' d a isyan
nın, başlangıç cümlesini teşkil etmektedir.
etmesi ve bu isyanı bastırmak için Vezir-i
Bu halin, normal eser y a z m a usullerine
Âzam İ b r a h i m Paşa'nın Mısır'a
de -bazı müstensihlerin, istinsah ettikleri
gitmesi gibi olaylar, bu nüshada bu­
eserlerin icabında mukaddemelcrini yaz-
lunmamaktadır. Böylece anlaşılmak­
mıyabileceklerini h a t ı r d a tutmak şar-
tadır ki, K e m a l P a ş a z â d e ' n i n eserinin
tiyle- aykırı o l d u ğ u m a l û m d u r . D i ğ e r ta­
onuncu cildinin en hacimli nüshalarından
raftan sadece 1521 B e l g r a d fethi üze­
biri olan bu yazma, 1521 B e l g r a d ,
rinde durmakta o l d u ğ u n u i d d i a e t t i ğ i m i z
1522 R o d o s fetihleriyle 1526 M o h a ç
S e l i m a ğ a nüshasının ise, mukaddemcsi
zaferi gibi ancak üç m ü h i m konu üzerin­
vardır. Mohaçnâme adiyle K e m a l Paşa-
de durmaktadır. Bu hususları böylece be­
z â d e ' y e atfedilen n ü s h a l a r ı n b a ş ı n d a da
lirttikten sonra, gerek F a t i h ve gerekse
bulunmakta olan bu mukaddemenjn, ü z e ­
R e v a n (1278 / ı ) yazmalarının K e m a l
rinde d u r d u ğ u m u z onuncu cilt i ç i n ya­
P a ş a z â d e ' n i n telifi oldukları şüphesiz
zılmış olduğunu y u k a r ı d a b e l i r t m i ş t i k ,
bulunduğu cihetle, Maarif Vekâleti ta­
îşte bu nüsha da, tıpkı M o h a ç zaferi
rafından yayınlanmış olan katalokta H ü s -
üzerinde duran nüshalar gibi, v a r a k Ib'de
rev'e atfedilen ve daha önce de adı ve
numarası O r d . Prof. Dr. F . B a b i n g e r ' -
in meşhur eserinde müellifi meçhul eserler
meyanmda geçen S e l i m a ğ a K ü t ü p - «... ^TAiU-ftj
hanesi^nin K e m a n k e ş kısmındaki 384
sözleriyle başlamakta ve varak syb'de
No. 'lu yazmanın, biraz önce işaret et­
bulunan
tiğimiz gibi, K e m a l P a ş a z â d e ' n i n Te-
vârih-i Al^i Osman'mm. onuncu cildinin
1521 B e l g r a d fethini anlatan kısmının ji JLŞ A>â.Ajji <--»ı j>- <>cir
yeni bir nüshası olduğu yolundaki iddi­
amızı ispat etmek üzere, her üç nüshanın
da başlangıç ve sona eriş cümlelerini nak­
(( AJJİ
letmeyi uygun görüyoruz.
sözleriyle sona ermektedir. A n c a k fark
D o ğ r u d a n doğruya B e l g r a d fethi­ olarak, söylediklerimizden b a ş k a , bu n ü s ­
nin anlatılmasıyle başlıyan F a t i h nüs­ hada, F a t i h ve R e v a n n ü s h a l a r ı n ı n ilk
hası, varak Ib'de şu sözlerle başlamakta başlığı ve bu başlık a l t ı n d a verilen bilgi­
lerin yer almamış b u l u n d u ğ u n u d a s ö y ­
lemek lâzımdır.
j . . . b"^j!u>X>fi
B e l g r a d fethinden sonra kronolojik
ve varak 43b'de bulunan sıraya uygun olarsık 928 - 29/1522 - 23
R o d o s fethinin anlatılması i c a b et­
mektedir. Bu kısmı ihtiva eden m ü s t a k i l
bir yazma mevcut değildir. R o d o s fethi
K E M A L PAŞAZÂDE'NİN TEVÂRİH-1 ÂL-l OSMAN'I
"3
vekayiini muhtevi olan tek nüsha, biraz de 2447/2 No.'da kayıtlı olarak gene
önce üzerinde durduğumuz F a t i h yaz- I s t a n b u l ' d a V e l i y ü d d i n Efendi K ü ­
masıdır. B e l g r a d fethinin anlatılmasmm t ü p h a n e s i ' n d e bulunmaktadır. S ü l e y ­
sona erdiği varak 43b'de bulunan yeni bir maniye Kütüphanesi'nin Esad
başlıkla R o d o s fethinin anlatılmasma E f e n d i kısmındaki 2087 No.'lu yazma,
geçilmekte ve bu kısım, varak 84 a'ya bez ciltli, orta boyda 76 varaktan ibaret­
kadar devam etmektedir. tir. Varak boyu 14 X 21, yazı boyu ise,
Bundan sonra K e m a l P a ş a z a d e ' 8.2 X 15 cm. dir. îlk ve son sahife müs­
nin ifadesiyle "Z^hur-ı liiyanet-i Aimed tesna, bütün sahifelerde 19'ar satır bulun­
Paşa ve katl-i o ve nahzat-i İbrahim Paşa maktadır. Müphem bir şekilde "Bu cilt,
be-tarqf-ı memalik-i Mısr u Şam" serlevhası Kanunî devrine ait olup Ungürüs seferlerinden
altında 930 - 31/1524 - 25 yılları veka- bahseder" kaydı ile Maarif Vekâleti ta­
yiinin anlatılması icab ederken, F a t i h rafından yayınlanmış olan katalokta *"
nüshasında Rodos fethinden sonra doğ­ K e m a l P a ş a z â d e ' n i n eserinin onun­
rudan doğruya 932/1526 M a c a r i s t a n cu cildi olarak takdim edilen, daha
seferinin anlatılmasına geçilmektedir. Bu sonra da K e m a l P a ş a z â d e ' n i n Mo-
nüshada atlanmış olduğunu işaret etliği­ haçnâme adiyle müstakil bir telifi olduğu
miz kısmı muhtevi olan başka bir yazma, kanaatinde olan Prof. Dr. Zeki V e l i d i
bu gün için mevcut değildir. Böylece T o g a n tarafından da Mohaçnâme nüs­
C a n b e r d i - i G a z a l i olayından sonra hası olarak gösterilen fakat hakikatte
onuncu cildin bu kısmı da noksan kal­ K a n u n î devri üzerinde duran onuncu
maktadır. cildin sadece bir bahsinden ibaret olan
bu yazma, baş tarafında mukaddeme
Bu gün için her hangi bir nüshasının bulunan diğer muhtelif nüshalar gibi,
mevcudiyetini tespit imkânını bulama­ varak Ib'de
dığımız bu 930 - 31 /1524 - 25 yılları veka­
yiini, tabiidir ki, 932/1526 M a c a r i s t a n
seferinin anlatılması takip edecektir.
a . . . <ır<4b^ J t^İJb^
Kemal P a ş a z â d e ' n i n eserinin diğer
kısımlarıyla birHkte M a c a r i s t a n se­ sözleriyle başlamakla vc varak 76b'de dc
feri ve M o h a ç zaferi üzerinde de duran ...»
Millet, F a t i h ve R e v a n nüshala­
rından yukarıda bahsetmiştik. Burada
Revan Kütüphanesi'nde bulunan
nüshanın 1278 No.'lu mecmuanın ikinci beytiyle son bulmaktadır.
eseri olduğunu ve binaenaleyh bu nüsha­ Aynı kütüphanede 2336 No.'lu
nın müstakil dc sayılabileceğini ifade et­ nüsha kütüphane defterinde Fetihnâme
mek yerinde olur. Ancak adı geçen mu- adiyle kayıtlıdır. Maarif Vekâleti tara­
kaddemenin, bu nüshada bulunmadığını fından yayınlanmış olan katalokta bu
da söylemek lâzımdır. Bu üç yazmadan nüsha, yanlış olarak 3336 No. ile tanıtıl­
sonra müstakil olarak M o h a ç zaferi üze­ mıştır. Bu katalokta biraz önce üzerinde
rinde duran üç müstakil nüsha daha var­ dürduğumuz 2087 No. 'lu yazma hak­
dır. Bunların ikisi 2087 ve 2336 No.'larda kında söylenilen sözler, aynen bu nüsha
kayıtlı olarak S ü l e y m a n i y e K ü t ü p h a -
n e s i ' n i n E s a d E f e n d i kısmında^^, diğeri doğru değildir. Bak. Bir Tenkidin Tenkidi, îlâhi-
yat Fakültesi Deı-gisi, I I , 2-3 (1953), S. 282 not
221. İşaret edildiği üzere bu iki nüsha K e m a l
" "... Esasen îsîanbulda, Esad Efendi Kü­ P a ş a z â d e'nin Tevarih-i Âl-i Osınan'ımn son cil­
tüphanesinde bulunan İbn Kemal Tan/imdeki hor dinin sadece Mohaç zaferi üzerinde duran kıs­
iki nüshanın..." ve "... 2336 No.lu nüshanın son mının iki ayrı istinsahından ibarettir.
cildi..." gibi oldukça müphem ifadelerle Prof. M . hlanbul Kütüphaneleri Tarih-Coğrnfya Tm-
T a y y i b O k i ç tarafından bu iki nüshanın bir nınlnrı Kalatokları, s.TasıV.ül, s. 124, istanbul 1944.
taraftan Kemal Paşazade Tarihi, diğer taraftan da Prof. Dr. Z e k i V c l i d i T o g a n , Ta­
bu tarihin son cildi olarak götcrilmck istenmesi rihle ıısiil, s. 224, istanbul 1950.
114
Dr. H Ü S E Y İ N G . Y U R D A Y D I N

için de tekrar edilmiştir Kahve rengi Bu yazdıklarımızdan başka, biz,


meşin ciltli, miklepli ve kendinden şem- iki yazmanın daha üzerinde d u r d u ğ u m u z
scli olan bu y a z m a n ı n varak boyu i r . 4 bu onuncu cildin M o h a ç zaferinden bah­
X 20.3; yazı boyu ise 8 X 14.5 cm. dir. seden kısmını ihtiva etmekte o l d u ğ u i d -
Yazı cinsi ta'Hktir. Adı geçen mukadde­ diasındayız. İkisi de İ s t a n b u l ' d a A y a -
meyi de muhtevi olan bu nüsha, varak sofya Kütüphanesi'nde, 3318 ve
Ib'de 3382 No.'larda kayıtlı olan bu y a z m a l a r ,
Maarif Vekâleti tarafından y a y ı n l a n m ı ş
olan mezkûr katalokta Hüsrev'in
Zajernâme-i Sultan Süleyman adlı eseri ola­
sözleriyle başlamaktadır. Bütün eser, 152 rak tanıtılmışlardır. Halbuki, her iki
varaktır. nüsha da, K e m a l P a ş a z â d e ' n i n Teva-
V e l i y ü d d i n Efendi Kütüpha- rih-i Âl-i Osman'ının bu y a z ı m ı z d a üze­
n c s i ' n d c bulunan nüsha ise, Süleyman- rinde durduğumuz onuncu cildinin M a ­
nâme adiyle 2447 No. 'lu mecmuanın ikinci caristan seferine ait kısmının m ü s t a k i l
eserini teşkil etmektedir. Bu yazmanın va­ istinsahlarıdır. 132 varak olan 3318 No.'lu
rak 33b - ı i2a'sı arasını işgal etmekte olan nüshanın sonunda Recep 9 3 5 / M a r t 1529
bu nüshada, mukaddeme bulunmamakta, yıhnda tamamlanmış o l d u ğ u n u n ifade
eser, Mohaçnâme denilen veya K e m a l edilmesi, K e m a l P a ş a z â d e ' n i n , eserini
P a ş a z â d e ' n i n Tevârih-i Âl-i Osman'ının kısım kısım yazmış olabileceği yolundaki
onuncu cildine ait diğer bazı bahislerle bir nokta-i nazarımızı da tc'yid eder bir
birlikte bulunan M o h a ç zaferine ait mahiyet taşımaktadır. Bu iki y a z m a n ü s ­
kısımlar gibi, ilk başhktan sonra görü­ hanın muhteviyatıyle K e m a l Paşazâ­
len şu sözlerle başlamaktadır: de'nin eserinin onuncu cildinin M a c a ­
r i s t a n seferi ve M o h a ç zaferinden b a h ­
seden kısmı, tamamiyle birbirinin a y n ı d ı r .
Kemal P a ş a z â d e ' n i n eserinin onun­
cu cildi için yazmış o l d u ğ u n u b e l i r t t i ğ i m i z
Varak ı ı a a ' d a da, tıpkı S ü l e y m a n i y c
mukaddemeyi de baş taraflarında ihtiva
K ü t ü p h a n e s i ' n i n E s a d E f e n d i kıs­
etmekte olan bu nüshaların, b a ş l a n g ı ç ve
mında 2087 No.'da kayıtlı yukarıda üze­
sona eriş cümlelerini yazarak, b u n l a r l a ,
rinde durduğumuz nüsha gibi
daha önce üzerinde d u r d u ğ u m u z Mo­
h a ç zaferinden bahseden n ü s h a l a r a r a ­
sındaki benzerliği, o k u y u c u l a r ı m ı z ı n dik­
«JUjt ^Se- ol>- ^ \ katine arzetmekle iktifa ediyoruz.

sözleriyle sona ermektedir. Şimdiye Her iki nüsha da, tıpkı M i l l e t ve


kadar her hangi bir yerde zikrinin geç­ S ü l e y m a n i y c nüshaları gibi,
mediğini gördüğümüz bu nüshayı böy­
lece tanıttıktan sonra, üzerinde durdu­
ğ u m u z m e c m u a n ı n üçüncü eserini de, « . . . if Ajjxfi ^ .c5İ
yani varak 112b - 140a arasını da gene
sözleriyle başlamakta ve
Kemal P a ş a z â d e ' n i n eserinin doku­
zuncu defterinden ibaret bulunduğunu )>
söylememiz lâzımdır. Ancak ilâve etme­
miz icab eder ki, yukarda adı geçen yaz­
malar katalogunda bu nüshanın numa­ OJİJIJ ^JS' ol>- IJ

rası, yanlış olarak 2447/3 yerine 244/3


sözleriyle sona ermektedirler. B u benze­
şeklinde kaydedilmiştir ^ .
yişler ve esas itibariyle de, muhteviyatla­
rının aynı olmaları dolayisiylc, bu n ü s h a -
" İstanbul Kütüphaneleri Tarih-Coğrajya Toz-
malan A'A/n/oA/an, 2. Fasikül,s. 123 vcl. 1st. 1944.
" Bak. Aynı katalok, s. 123. »* Bak. Aynı katalok, s. 156.
K E M A L PAŞAZÂDE'NtN TEVÂRlH-t ÂL-t O S M A N ' I "5

ların, K e m a l P a ş a z â d e ' n i n eserinin İ s t a n b u l ve A n k a r a kütüphanelerinde


onuncu cildinin M o h a ç zaferi üzerinde bu kısmın vekayiini ihtiva eden bir yazma
duran kısmmm başka istinsahları olduğu mevcut değildir. Bu gün elimizde 935/
hususunda şüphe etmemek lâzımdır. 1529 yılında yazılmış 932 - 933 yılları
Kemal Paşazâde'nin eserinin vekayiini ihtiva eden bir nüsha mevcut
son fash, ilk bahsin sonunda bulunan fih­ olduğuna göre, 941/1534 yılında ölmüş
riste göre, 933/1527 yılında M a c a r i s ­ olan büyük üstadın, eserinin isyanlar bah­
tan'dan dönüldüğü sırada A n a d o l u ' ­ sini yazmıya vakit bulamamış olması da
da çıkmış olan isyanlar olmak icab eder. düşünülebiHr,
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN V E GÜZEL
SANATLARIN KORUNMASI
Türkçeye çeviren: M Ü N İ F S E R A V
Vakıflar U m u m Müdürlüğü İdare Meclisi Azası

20 Haziran ıgog tarihinde neşredi­ Hükümet yukardaki iki bentte teem­


len 364 sayılı kanunla i t a l y a ' d a eski mül edilen ahvalde tercih hakkmı kul-
eserlerin ve güzel sanatların korunması, lanabihr. Belediye reisleri, mülhakat mu­
idaresi ve tamiri teminat altına alınmıştır. rahhas hey'etleri, fabrika meclisleri, köy
Tarihî, arkeolojik, paletnolojik, paleon- papasları, kilise başpapasları ve alelû-
tolojik ve artistik kıymeti haiz olan gay- mum bütün moral birliklerin müdürleri
r-i menkûl eserler bu kanun hükümlerine bu husustaki kanunun tesbit ettiği eşkâl
göre restore ve tamir edilmektedir. dairesinde, kendi birliklerine teallûk eden
Ancak sanatkârları hayatta olan eşyanın tasdikli bir cetvelini hazırlayıp
binalarla diğer sanat eserleri ve yapılış­ Maarif Vekâletine vereceklerdir.
ları elli seneyi geçmeyen eserler ayrı hü­ Maarif Vekili, E s k i E s e r l e r ve
kümlere tâbidir. G ü z e l S a n a t l a r Y ü k s e k Meclisi'nin
Menkûl eserler arasında kodlar, eski mütalâasını aldıktan sonra, yukarda bahsi
el yazıları, matbaacılığın ilk devrelerinde geçen âsâr ve eşyaya her hangi bir zarar
basılmış olan kitaplar, sair matbualar, gelmemek üzere, icap eden tedbirleri
kıymetli ve nadir mahkûkelerle eski para almakla beraber bu eserlerin icap ettiği
olarak kıymet taşıyan şeylerde dahildir. takdirde âmme müesseseleri nezdinde mu­
Bu eserler ve eşya devlete ait oldukları hafaza altına ahnmalarını da temin eder.
takdirde başkasına devredilemez ve sa­ Müstacel ahvalde vekil. Y ü k s e k Mec-
tılamaz. lis'in fikir ve mütalâasını dahi almadan
Şehir ve nahiyelere, mülkî, askerî, ruh- bu eserlerin muhafazjısı için lüzumlu
banî ve emsali müesseselerle, kanunen ta­ göreceği tedbirleri alabilir. Bu durumda
nınmış olan, diğer manevî şahsiyetlere ait ilgililer isterlerse Yüksek Meclise müra­
tarihî eserler ve kıymetli eşya da başkasına caat edebiUrler.
devir ve ferağ edilemezler. Fakat Maarif Vekil Y ü k s e k Meclis'teki müte­
Vekili, yukarıda zikri geçen eserlerle hassıs komisyonun fikrini aldıktan sonra
eşyanın devlet veya diğer manevî şahsi­ bahis mevzuu olan âsâr ve eşyanın lü­
yetler lehine devir, ferağ ve intika­ zumlu tamiratını yaptırmak ve onları
line ruhsat verebilir. Yeter ki muhafaza tahrip olmaktan korumak maksadiyle uy­
altında bulundukları müddetçe bir zarar gun göreceği tedbirleri alır. Her müessese
meydana gelmemiş ve umumun fayda­ kendisine aidiyetini iddia ettiği âsârı biz­
lanması imkânı azalmamış olsun. zat muhafaza edecek kudrette bulunduğu
Medenî Kanunun 408. maddesinde takdirde muhafazalarına müteallik mas­
derpiş edilen gayr-i menkûllerle ayni ka­ raflar kendisine ait olacaktır.
nunun 414. maddesine göre bu kabilden Hükümetin hususî bir nizâmnâmeyle
addedilenler. E s k i E s e r l e r ve G ü z e l tesbit edeceği eşkâl dairesinde, üzerinde
S a n a t l a r Y ü k s e k Meclisi'nin müs- büyük bir hassasiyetle tevakkuf ettiğini bil­
bet mütalâası üzerine vekilin emir ve direceği eski eser veya güzel sanatlardan
müsaadesiyle hususî şahıslara da ferağ ve birinin sahibi veya basit olarak tasarruf vesi­
intikal ettirilebilir. kasına istinaden bu eserlere el koyan kimse,
M Ü N l F SER AV

Maarif Vekâletine haber vermeden bu tarafından seçilir. Reylerde müsavaat vu­


eserler üzerindeki tasarruf hakkmı başka- kuu haünde iki tarafın muvafakatiyle
sma intikal ettiremez ve bu hakkmdan tayin edilecek olan hakem karar verir.
vazgeçemez. Hükümet, bu husustaki ka­ İki taraf hakem seçiminde anlaşamadığı
nunun çerçevesi dahiUnde tesbit edilecek takdirde hakemi Temyiz Mahkemesi
f iatla bu eski eserleri almak hakkma malik­ Reisi seçer,
tir. Hükümet bu hakkı ihbarın yapıldığı İ t a l y a n Gümrük kanunlarında bu­
tarihden itibaren iki ay içinde kullanmak lunan hükümler dışında, yukarda bildirilen
mecburiyetindedir. Ancak muhtelif eser­ eserlerden birinin ihracı, bu kanunlara
lerin aynı zamanda teklif edilmiş bulun­ bağlı cetvel mucibince, eserlerin kıymeti
ması ve hükümetin bunları alabilecek üzerine konulabilen müterakki bir ver­
malî kudrette bulunmaması halinde bu giye tâbidir.
müddet dört aya kadar uzatılabilir. Bu Müterakki vergiye esas teşkil edecek olan
eşya menkûl olsun, gayr-ı menkûl olsun kıymet, ihracat bürosunun tetkik ve kont­
tahrip olmak tehlikesine maruz bulunur rolünden geçen ihracatçı beyannamesine
ve sahibi Maarif V e k â l e t i tarafından göre tesbit edilir. İhtilâf zuhuru halinde
kendisine verilen mühlet zarfında lüzumlu kıymet, yukarıda bildirildiği veçhile tayin
tamirât ve ıslâhata girişmezse bu eşya edilen bir hey'et tarafından takdir olunur.
kamulaştırıhr. Bilirkişinin bu husustaki kararı kat'î o-
Bu kamulaştırma hakkı, İtalya'da lup hükümet için olduğu kadar, ihracatçı
devletten başka belediye ve komünlerle için de tâbi olunmasını icap ettirir.
hükmî şahsiyetleri olan ve bu eserleri Dış memleketlerden idhal edildikleri,
kültür bakımından ve umumun istifa­ nizâmnâme hükümleri dairesinde tanzim
desine arzetmck gayesiyle muhafaza et­ edilmiş olması iktiza eden, sertifikayla
meyi deruhte eden müesseselere de ve­ sabit olan eserlerden ihraç resmi alınmaz.
rilmiştir. Yukarıda yazıldığı gibi şehir ve nahi­
Memleket dışına çıkarılacağı ihbar yelere, mülkî, askerî vc ruhbanî gibi
edilen ve yukarıda yazılı sebepler dolayı- müesseselerle kanunen tanınmış olan ma­
siyle dörtjaya temdit edilebilen eseri, hükü­ nevî şahsiyetlere ait tarihî eserler ve kıy-
met iki ay içinde satın alabilecektir. Eser meth eşya Maarif V e k â l e t i n i n müsaa­
veya eserler bu müddet içinde hükümetin desi olmadıkça tahrik, tâdil, restore ve
muhafazası altında bulunacak vc bu eser­ tahrip edilemez.
lerin değerini bizzat ihracatçı takdir ede­ Bu hususta ilgililerce talep edilen
cektir. Ancak eserlerde ihracın tecviz ruhsatiye Maarif Vekâleti tarafından ve­
edilmiyeceği evsaf bulunur ve hükümet rilmediği ahvalde adalete başvurmak hak­
bu eserleri almak tasavvurunda bulun­ kı mahfuz tutulmuştur.
duğunu bildirirse, ihracatçının teklifi ka­
Eşhasın tasarrufu altında bulunup
bul edilmiyerek kıymetin takdiri ihra­
Medenî Kanunun 414. meaddesi muci­
catçının muvafakatiyle bir biUrkişi
bince menkûl mahiyette olan veya muhas-
hey'etine havale edilir. Bilirkişinin koy­
sas bulundukları mahal itibariyle böyle
duğu kıymet taraflarca kabul edilmez
telâkki edilen eserlerde ayni hüküm tat­
veya ihracatçı kıymet takdirinin bilirki­
bik olunur.
şiye havalesine veyahut eserlerin her
hangi bir suretle hükümetçe iktisabına Âbidelerin veya buna dair olan ka­
muvafakat etmezse, memleket dışına çı­ nun nazarında âbide hükmünde olan
karılmamak ve bu husustaki kanun ve gayr-i menkûllerin bulundukları mahal­
nizâmnâme hükümleri dairesinde muha­ lerde yeni inşaat ve tamirât yapıldığı
faza edilmek kayıt ve şartiyle, sahibine ahvalde, bahis konusu âbidelerin manza­
iade edilir. rası ve bunlara lüzumlu ışığı ihlâl etme­
mek maksadiyle yeni inşaatın mesafe ve
Bilirkişiyi teşkil eden kimseler yan ölçüleri hükümet makamları tarafından
yarıya Maarif ^lakâleti ve ihracatçı verilebihr.
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
"9

Maarif V e k â l e t i karariyle hükümet, Hafriyat neticesinde meydana çıkarılacağı


memleketin her hangi bir noktasmda eski tahmin olunan arkeolojik değerdeki şey­
eser araştırmalarmda bulunmak üzere lerin kıymetinde toprağın kıymeti hesap
hafriyat yapabilir. edilmez.
Hafriyatm yapıldığı yerin sahibi, bu M a a r i f V e k â l e t i hususî şahıslara
kazıdan doğacak zarar ve mahrum kal­ ve müesseselere arkeolojik araştırmalar
ması muhtemel intifadan dolayı, tâviz yapma ruhsatiyesi verebilir. Yeter ki, hü­
bedeli almak hakkını haiz olacaktır. Bu kümet memurlarının nezaretine tâbi ve
tâviz bedelinin sulhan tesbiti mümkün hükümetin ilgili dairesi tarafından ilmin
olmadığı takdirde bu bedel, 25 Haziran yararına olmak üzere konulacak kaide­
1865 tarihli ve 2350 sayılı kanunun 65 lere riayet edilmiş olsun.
ve müteakip maddelerindeki eşkâl dai­ M a a r i f V e k â l e t i n i n seçeceği şekle
resinde tesbit edilir. göre meydana çıkarılacak şeylerin yarısı
Hafriyat esnasında ortaya çıkarılacak veya yarısının kıymeti hususî şahıslara
şeyler devletin malıdır. Bu eşyadan dolayı veya müsesseselere verilecektir.
arazi sahibine dörtte bir hisse veya muadil Eşyanın kıymeti on beşinci madde­
kıymeti olmak üzere Maarif V e k â l e t i ­ deki usule göre takdir edilecektir. îşbu
nin tercih ve tensip edeceği tesviye şekli maddenin birinci kısmındaki ahkâma ri­
tatbik olunur. Ortaya çıkarılan şeylerin ayet edilmediği ahvalde ruhsatiye derhal
kıymeti yukarda tafsil edilen şekilde tes­ geri ahnacaktır. Hükümet, teşebbüste veya
bit edilmekte olup biUrkişinin bu husus­ hafriyat çalışmalarının tâkibinde hususî
taki kararı, Meclis-i Âliye müracaat hakkı şahısların ve müesseselerin yerine kaim
mahfuz kalmak şartiyle, kat'idir. olmak istediği zaman da ruhsatiyeyi geri
alabilir, ancak bu takdirde, ruhsatiyenin
Yukarıda bahsedilen tâviz bedeli
geri alınması anında meydana çıkmış
yerine hükümet, hafriyatın yapıldığı yerin
bulunacak olan şeylere yukarda gösteri­
sahibine meydana çıkarılan eşyanın daha
len nisbet dahilindeki iştiraklerine halel
büyük bir hissesini veyahut devletin kol-
gelmeden onlar tarafından yapılmış olan
leksiyonu için lüzumlu telâkki edilme­
hafıiyat masraflarını kendilerine ödemeğe
dikleri takdirde çıkarılan şeylerin kâffe-
mecbur olacaktır.
sini de verebilir.
E s k i E s e r l e r ve G ü z e l S a n a t l a r
Bundan başka hükümet lüzum gör­ Y ü k s e k Meclisi'nin muvafakat ve mu-
düğü takdirde hafriyatın yapıldığı araziyi tabakatiyle M a a r i f V e k â l e t i , hafriyat
istimlâk edebiUr. Hükümet, tesadüfen ve­ neticesinde meydana çıkan şeylerin, bir
ya hafriyat neticesinde meydana çıkan müzeye sahip olan kasaba ve nahiyelerde
eserleri ve âbideleri korumak icap ettiği bulundularsa bu yer müzesinin malı ola­
veya aynı mmtakanın tahdidi ve çıkış rak kalmalarına muvafakat edebilecek­
yollarımn inşası iktiza eylediği ahvalde tir.
de araziyi istimlâk etmek hakkına Hafriyat neticesinde meydana çıkan
maliktir. şeylerle âbide bakâyâsından faydalanan
Böyle bir istimlâkin âmme menfaa­ kimse veya bunların vaziu'1-yedi olan şa­
tine taallûk ettiğine dair olan beyan hıslar ilgiU makama derhal durumu an­
E s k i E s e r l e r ve G ü z e l S a n a t l a r latarak bu makam tarafından muayene
Y ü k s e k Meclisi'nin mütalâası alındık­ edilinceye kadar muhafazalarına itina et­
tan sonfa, M a a r i f V e k â l e t i n i n teklifi meğe ve bulundukları hali de aynen
üzerine, 25 Haziran 1865 tarihli ve ibka eylemeğe mecburdurlar. Muhafaza­
2359 sayılı kanunda zikredilen şartlar larının başka suretle temini icabettiği
dairesinde neşredilecek bir kararnâme ahvalde, yukarda bildirilen ilgili hükü­
ile alâkahların ıttıla'ına vaz'edilebile- met makamları tarafından muayene edi­
ceği gibi istimlâk edilecek yerin kıy­ linceye kadar, bu eşya ve âsân meydana
meti dc aynı kanunun birinci babının çıkaran kimse daha iyi korunabilecekleri
dördüncü fashndaki ıısul ile tesbit edilir. bir yere nakü edebilecektir,
MÜNİF SERAV
120

Maarif Vekili bu eserleri, ihbarın se de 500 lirclten 10000 lirete kadar para
vukubulduğu tarihten itibaren otuz gün cezasiyle cezalandırılır.
içinde tetkik ettirecektir. Elden çıkarılan ve eserleri buluna­
Bu suretle hafriyat neticesinde mey­ madığı cihetle memleket dışına çıkarıl­
dana çıkacak olan âsâr ve eşyanın yarısı mış telâkki edilen eserler ve tarihî kıy­
veya Maarif Vekâletinin tesbit edeceği meti haiz eşya için kanuna muhalefette
şekle göre, bu eserleri meydana çıkaran bulunmuş olan kimse, eşyanın kıymetine
kimsenin Medenî Kanun hükümleri da­ muadil bir tazminat ödemeğe mecburdur.
iresinde hafriyatın yapıldığı arazi sahibine Eserler gümrüğe ibraz edilmediği veya
kai-şı olan haklan mahfuz kalmak kayıt sahte beyannâmc tanzim edildiği veyahut
ve şartlariyle, bunların kıymeti arazi sa­ gizlendiği veya farkına varılmıyacak de­
hibine verilir. recede başka şeyler arasına karışluıldığı
takdirde kaçak addedilerek gümrük ka­
Yabancı enstitü veya tebaasına veri­
nununun 97, 107,109 ve ı ı o . maddeleri
len ruhsatiyeye istinaden yapılan hafri­
yatta meydana çıkan veya bunlar tara­ hükümlerine göre cezaya tâbi tutulur ve
fından ruhsatsız olarak elde edilen eşya eserler devlet lehine müsadere edilir. Bu
bahis mevzuu olduğu ahvalde de hükümete gizlenme veya karıştırma neticesinde eser
aynı hak terettüp etmekte olup bu ec­ kısmen veya tamamen tâmir edilemeyecek
nebi tebaa veya enstitüsüne yukarda izah derecede bir zarara uğrarsa eserin kıy­
edildiği veçhile eşya ve âsârın bir kısmı meti nisbelinde bir para cezası da hük­
verilir. Ancak bu eşya ve âsâr tarihî ve medilir.
arkeolojik kıymeti haiz oldukları takdirde M a a r i f V e k â l e t i tarafından vâki
harice çıkanlmayarak umumun istifade­ davet üzerine, dokuz aya temdit edile­
sine arzedilmek üzrc italya'da alako- bilen, üç aylık müddet zarfında nczdinde
nulur. mevcut âsârın bir listesini ibraz etmeyen
Devletin malı olan tarihî ve arkeolojik veya hakikate uygun olmayan bir ihbarda
eserlerin taklit ve istinsah edilmesi ayrı bulunan müessese müdürü birinci defa
bir nizâmnâmeye tâbidir. 200 liretten loooo lirete ve ikinci defa
1000 liretten loooo lirete kadar para
İtalya'nın galeri ve müzelerine gi­ cezasına çarptırılır. Hakikata aykırı be­
renlerin ödedikleri giriş resmi tamamen yanda bulunduğundan haberdâr olan a-
ait bulundukları enstitülere verilir. V a - lıcı da 500 liretten 10000 lirete kadar
ridâlı yirmi bin lireti geçen enstitülerin para cczasma mahkûm olur.
artık hibe ve yardım namı altında tah-
sisâtı olmayacak ve bu fonlar münhasıran Devletin nıah ulan şeyler:
daha az varidâtı ve hasılâtı olan ensti­
Umumun alâkasını celbeden devletin
tülere ait bulunacaktır.
tasarrufu altındaki menkûl ve gayr-i men­
Malî yıl sonunda müzeler, galcıiler, kûl şeyler başka vekâletlere tâbi daireler
eski eserler ve âbideler için yapılan haf­ tarafından idare edilmiş olsalar bile, bun­
riyat gibi duhuliye resmiyle karşılanacak ların muhafazası Maarif Vekâletine ait­
olan masraflar faslında kalacak paralar tir. Maarif Vekâleti nezaret ve muraka­
tahsisât artığı olarak muhafaza edilecektir. besini Yüksek İhtisas Meclisinin emri al­
Kanun hilâfına olarak yapılan de­ tında olmak üzere eski eserler ve güzel
vir ve satışlar kendiliğinden hükümsüz sanatlar mütahassıs büroları vasıtasiyle
addedilebilir. yapar.
Kanun hükümleıinc aykırı hareketle Bu eserlerin tamamuıı kısmen veya
bulunan müesseselerin müdür ve memur­ kâmilen tehUkcyc koyacak derecede, bun­
ları 200 liretten loooo lirete kadar para larda tahribat görüldüğü takdirde ilgili
cezasiyle cezalandırılır. âmir derhal keyfiyetten Maarif Vekâletini
Haber vermeden mülkiyeti başkasına haberdar etmekle beraber yapılması ge­
nakleden veya tasarruftan vazgeçen kim­ reken tamirât ve saireye ait projeleri de
İTALYADA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I 121

tevdi eder. Maarif Vekâleti ilgili daire ait malûmatın hakikate uygunluğu nis-
âmirinin teklifi üzerine karar verir. Başka bctinde her tablonun âbide ve heykelin
vekâlet veya idarelerin emaneten muha­ veya diğer şeylerin menşclerinde temsil
fazaları altında bulundurulan âsâr ve ettiği mevzuun ve bunun ait olduğu asırla
eşyaya taallûku halinde Maarif Vekâleti mümkünse yapanın isminin zikri lâzım
ilgili dairece muktazi tamirât ve sairenin gelir.
yapılması için tasvip edilen projeyi bun­
Âsâr-ı atikaya ait eşya ile diğer buna
lara tebliğ eder.
mümasil eşya gruplarının mahiyetini,
Müstacel ahvalde zuhuru melhuz anî hangi aşıra ait olduklarını ve bu meyanda
bir tehlikeyi önlemek gayesiyle ilgili da­ çıkarıldıkları mahalli, bu eşyanın tarihî
ire ve eserlerde yapılması icap eden ta­ kıymetlerini tebarüz ettiren diğer malû­
mirat ve inşaata başlamakla beraber Ma­ matı ziyaretçiye aksettiren etiketler ya­
arif Vekâletini de keyfiyetten haberdar pıştırılır.
eder. Vekâletin müsaadesi olmadan bu c-
Hükümet daireleri kendi idareleri al­ scrlerin toplanma işinde büyük masraf­
tında bulunan eserlerde tamirât, İslâhat ları icabcttiren değişiklik ve yenilikler
veya buna mümasil ameliyelerde bulu­ yapılamaz. Büyük ehemmiyeti haiz husus­
nacakları zaman Maarif Vekâletine key­ larda E s k i Eserler ve G ü z e l Sanal­
fiyeti bildirmekle beraber projeleri ilgili lar Y ü k s e k Konseyi'nin mütalâası
daireye göndereceklerdir. alınır. Her hal ve kârda, bu hususda yeni
kabul edilecek nizamlarda eşyanın numa­
Maarif Vekâleti yapılması düşünülen
ralanma tarzı değıştirilmiyecektir. Bunda
tamirât ve inşaat esere zararlı veya eserin
bir değişiklik yapılması kat'i surette lü­
karakterini değiştirir mahiyette olacağına
zumlu olduğu takdirde yeni numarayla
hükmederse bu tamirât ve islâhatm ya­
birlikte eski numara da kayıt edilir. Bo­
pılması hususunda talep edilen müsaa­
yalı eserlerin restore edilmesi iktiza ettiği
deyi ve yenileri yapılmak üzere projeleri
ahvalde, müstacel ahval ve alclâde tami­
ilgili daireye iade eder.
rât hariç olmak üzre vekâletin müsaadesi
Restore edilmesi lâzım gelen eserler ve Yüksek İhtisas Komisyonunun mütalâ­
hakkında da ayni muamele cereyan eder. ası alınır.
ilgili daire âmirinin tekifi üzerine Maarif Mermerden olsun, tunçtan , tahta­
Vekâleti çok mühim ahvalde âbidelerin dan veya başka her hangi bir mad­
ve eski eserlerin korunması komisyonuyle deden kabartma suretiyle yapılmış
E s k i E s e r l e r ve G ü z e l S a n a t l a r bulunsun, devlete ait eski eserlerin asılla­
Y ü k s e k Meclisi'nin mütalâasını aldık­ rından alçıyla kopya çıkarmak kat'i su­
tan sonra hükümet dairelerinin muhafaza rette memnûdur. Normal olarak kopyalar
edemeyecekleri veya etmek istemedikleri, devlet enstitülerinde esasen mevcut olan
devletin malı olan, menkûl şeylerin idare­ alçılardan elde edilmelidir. Ancak eser
sini tevdi edeceği hükümet enstitüsünü alçıya alınırken iyi yapılmadığı veya ori­
tâyin edecektir. jinalin haiz bulunduğu şartlar imkân ver­
Hükümet müze ve galerilerinde bulu­ mediği takdirde mevcut memnu'iyet hi­
nan eşyanın, devlet patrimuanının idare­ lâfına olarak istisnaen doğrudan doğ­
sine müteallik umumî hükümlerle bu ruya aslından kopyalar istinsahı caiz­
hususta neşredilen ve buna dair olan dir. Bu takdirde Yüksek İhtisas Komisyo­
diğer ahkâm dairesinde muntazam bir nunun mütalâası alındıktan sonra Maarif
defteri tutulur. Vekâleti tarafından müsaade verilir.
Enstitü şeflerinin şahsî mes'uliyctlcri Müsaade talebi elli santim pullu bir
altında bulunan bu eşyanın muhafazasını istida ile yapılır. İstida daire âmirine
temin maksadiyle muhassas bulundukları hitaben verilecek ve dilekçinin adını, soy­
mahalde tesbit edilmeleri iktiza eder. adını, yapmak istediği işi, bunu ne tarzda
Maddî imkânların müsaadesi ve buna yapmak istediğini ihtiva edecektir. Di-
MÜNİF SERAV
132

lekçinin bu ameliyeyi yapmağa salâhi­ Bu istekte bulunan kimsenin hüviyeti


yeti! olmadığma kanaat hasıl olursa, kâfi derecede tevsik edilmemiş bulunursa
istidayı reddetmek veya yapılması düşü­ bu takdirde kendi dilekçesine bir akademi
nülen ameliyenin icra tarzmda değişiklik riyasetinden veya İ t a l y a n , yahut ecnebi
vücûde getirmek daire âmirinin salâhi­ bir güzel sanatlar enstitüsü müdürlüğün­
yeti dahilindedir, istida üzerine daire den alacağı vesikayı rabtetmeğe mecbur­
âmiri, yapılması istenilen amchyc dur.
için muayyen bir mehil içinde intacını Maahaza ilk defa olarak suret alma
zikrederek ruhsatiyeyi verir. Ancak bu müsaadesi verilen şahsın ehliyeti etrafında
ruhsatiye ve mehil yalnız bu işe münhasn- bir şüphe izhar edildiği ahvalde. Eski Eser­
olup, bîişka husus için kullanılmayacağı ler ve Güzel Sanatlar Dairesi Amirliği baş­
gibi tayin ve tesbit edilen mühlet içinde lanmış olan şeyi Güzel Sanatlar Enstitüsü
ruhsatiyeye mevzu teşkil eden ameliye veya Akademisi tarafından seçilen üç pro­
bitmediği takdirde mehil uzatılmayarak fesörün tetkikine tevdi eder. Bu heyet
dilekçinin faaliyeti tatil edilir. Yalnız bu ruhsatiye verilmiş olan şahsın eseri kopya
tehir mühim bir sebepten doğuyorsa, etmeğe devam etmesi veya etmemesi icap
daire âmiri mühleti bir müddet daha edeceği hususlarından biri hakkında iti­
uzatabilir. razı kabil olmamak üzre karar verir.
Daire âmiri veya enstitü müdürlü­ Eski Eserler Dairesi Amirliği ve Müdü­
ğünce alçıyla kopyasının alınmasından riyeti kendi şahsî -mes'uliyetleri altında
evvel eserin ne halde b 'lunduğunu et­ kopya edenlerin ilgili resmî enstitüler ncz-
raflı bir surette izah ede r rapor hazır­ dindcki çalışmalarını zabt u rabt altına
lanır ve bu rapor kopy; yapacak olan alacak tedbirleri ittihaz ederler.
zat tarafından da imzalanır.
Bu ameliye alâkadar daire âmirinin Nizam ve intizamı ve enstitülerin zabt u
şahsî mes'uüyet ve nezareti altında yapıhr. rabtını bozan veya Eski Eserler Dai­
Kopyayı yapacak olan zat alçı ameliye­ resi Amirliği veya Müdürlüğü tarafından
sine başlamadan evvel eserin arzettiği alınan tedbirleri ihlâl eden kimsenin elin­
ehemmiyete göre daire âmirliğince tayin deki ruhsatiye istirdat edilir ve tekerrürü
edilecek teminat akçesini mevduat ve haünde badema devletin resmî enstitü­
ikrazat sandığına yatıracaktır. lerinde kopyalar çıkarmasına müsaade
Esere bir zarar ariz olduğu takdirde edilmez.
alâkadar, teminâtın bir kısmını veya ta­ Müstesna ahval hariç Eski Eserler
mamını kaybeder. Daire âmirhğinin bu Dairesi Amirliğinin veya Müdürlüğünün
hususda alacağı tedbire karşı tebliğ tari­ şahsî mes'uliyeti altında olmak üzere kop­
hinden itibaren otuz gün içinde Maarif ya etmek maksat ve gayesiyle bir kadro­
Vekâletine itiraz edilir. Maarif Vekâleti nun aslî ve bir heykelin mevzu bulunduğu
vâki itiraz üzerine meseleyi tetkik ettikten yerden uzaklaştırılması caiz değildir.
ve E s k i Eserler ve G ü z e l S a n a t l a r
Devlete ait ve hükümetin sanayi ensti­
Y ü k s e k Meclisi'nin mütalâasını aldık­
tülerinde muhafaza edilmekte olan eser­
tan sonra karar verir.
lerin fotoğraf yoliyle kopyalarını almak
Boyalı resimlerin, heykellerin ve foto­
istiyen kimse Eski Eserler ve Güzel Sanatlar
ğrafa ait eserlerin kopyasını almak için
Dairesi Reis veya Müdürüne istida ile mü­
müsaade isteğinde bulunan kimse Eski
racaat eder. Küçük eb'addaki el fotoğ­
Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi Amirli­
raf makineleriyle alınacak kopyalar için,
ğine veya selâhiyct sahibi müdüre elli
şifahî müracaat üzerine, alâkadar enstitü
santim pullu dilekçeyle müracaat etmek
memurluğunca müsaade edilir.
mecburiyetindedir.
Dilekçi bu istidasında adını, soy Umumun nazarına açıkta arz vc teş­
adını, doğduğu yeri ve ikametgâh adresini, hir edilen gayr-ı menkûl veya menkûl
bundan başka kopye etmek istediği eseri şeylerin fotoğraflarının alınması herkes
kaydeder. için serbesttir.
İTALYADA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I 123

Bu husus hakkuıda vukubulan ta­ lete satılmak üzere kendi malı olan bu gibi
lepler ayni zamanda gelir veya bunlar eserleri teklif etmek isteyen kimse, ilgili
nazik veyahut harap olmağa müsait şey­ daire âmirliği kanaliyle Maarif Vekâletine
lere mütealUk bulunursa enstitü müdürü bir istida ile müracaata mecburdur.
kendisine emanet edilen arkeolojik veya
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
artistik şeylerle enstitünün dahilî nizam
âmiri bu husustaki mütalâasını da ekle­
ve intizammı teminen hangiler hakkmda
mek suretiyle istidayı vekâlete gönderir.
müsaade vereceğine veya hangilerinin
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Daire­
reddedileceğine serbestçe hükmeder.
leri âmirleri ile müze ve galeriler müdürle-
Fotoğrafmm aimmasma müsaade edi­ rine,daha evvel verilmiş olan fonlardan sarf
len her eser veya eserler gurubu için bir edilmek üzere bin lirete kadar menkûl
sıra tayin edilecektir. eserler satm almak hakkı verilmiştir. Bin
Sıranın tayininde istida tarihi na­ liretten iki bin lirete kadar olan mübaya-
zarı itibara ahnmakla beraber fotoğrafı at için vekâletin müsaadesi lâzımdır.
ticarî gayelerle değil, etüd için aldığını Devlet müze ve galerilerine hediye
veya ticarî gayelerle aldığı sabit olmakla edilen sanat eserleri hakkındaki muame­
beraber resmi alanın ismini muhtevi ve leye başlamadan evvel, Maarif Vekâleti
umumun kültürüne arzedilen I t a l y a'daki birinci derecede ehemmiyeti haiz olma­
mecmuaların birinde münteşir olmasın­ yan eserler müstesna olmak üzere, Eski
dan dolayı kendisine terettüp edecek hak­ Eserler vc Güzel Sanatlar Yüksek Komis­
lardan feragat ettiğini beyan eden kimse­ yonunun mütalâasını istihsal eder.
ler tercih edilir.
Komünlere, belediyelere, hayır iş­
Kendilerine ruhsatiye verilmiş fotoğ­ leri müesseselerine, fabrikalara, her ne
rafçılar, aldıkları fotoğrafların devlet ta­ mahiyette olursa olsun ruhani müessese­
rafından yapılan neşriyatta kullanılmış lere ve kanunen tanınmış olan her türlü
olmalarından dolayı her ne sebeble oluı-sa manevî şahsiyetlere ait olan eserler Maa­
olsun bir tâviz bedeli istememeğe mecbur­ rif Vekâletinin himaye ve nezaretine ta­
dur. Kâğıt üzerine pozitif kopyaların basıl­ bidir.
masına yaramayan vasıtalarla alınan fotoğ-
Yukarıda zikredilen manevî şahsiyet­
reıflar için vekâlete istida ile müracaat
lere ait menkûl veya gayr-i menkûl eser­
edilir ve vekâlet bu husus için zaman
ler bu manevî şahsiyetler müdürlerine
zaman hususî şartlar tesbit eder.
valiler tarafından yapılacak tebligat üze­
Muhtelif şeylerin veya ruhsatiye ve­ rine hususî deftere kayıt ve tescil edilirler.
rilen sayının fevkinde bir miktarda fo­ Bu manevi şahsiyetlerin idarecileri
toğraf alınmasının önüne geçmek maksa- üç ay zarfında bu eserlerin defterlerini
diyle veya fotoğrafları alınacak şeylerin ibraz ettikleri veya kanunun bahşettiği
hasara uğratılmaması için şiddetli bir hakka istinaden bu müddetin dokuz aya
nezaret servisi ihdas edilir. temdidi talebinde bulunmadıkları veyahut
Bu hususlara aykırı harekette bulu­ hakikate aykırı defterler ibraz ettikleri tak­
nan kimse derhal nefyedilmekle beraber dirde vah, mes'ulleri hakkında adlî takibat­
fotoğrafçının tâbi bulunduğu firmanın ta bulunulması için, keyfiyeti Cumhuriyet
bütün artistik enstitülerle kazı yerlerinde Müddei Umumiliğine tevdi eder. Mühle­
millî veya devlet tarafından muhafaza tin uzatılması talebinde bulunulduğu tak­
altında bulundurulan bütün âbidelerde dirde Maarif Vekili vâlinin ve dairesi
resim almasına mümanaat edilir. âmirinin mütalâasını aldıktan sonra ka­
Manevî şahsiyetler hakkında hususî rar verir.
surette tayin edilen ahval ve hususî şa­ KiHselerle diğer mukaddes mahaller­
hıslara ait olan hafriyattan elde edilen deki eski eserler ve sanat eserleri muayyen
eşya ile ihraç edilmek üzere ibraz edilen olan saatlerde herkes için serbestçe görü­
eserler üzerindeki hissenin iktisabı husu­ lebilecek yerlerde bulunur.
sundaki ahkâm hariç olmak üzere, dev­ Maarif, Dahiliye, Adliye ve Meza-
MÜNİF SERAV
124

hip vekâletleri, kiliselerle mümasil mukad­ Eserin yerinin değiştirilmesi, nakli vc


des binalarda bulunan müstesna değer­ yeni yerine vaz'ı daima sclâhiyetdar da­
deki eser vc eşya hakkmda, bu mües­ ire amirliğinin nezareti altında yapılma­
seselerin arzcttikleri hususiyet dolayisiyle lıdır.
halkın ziyaret hakkmı takyit yolunda bazı Vekâletin müsaadesi alınmadan bu
muhafaza tedbirleri alırlar. şerait haricinde ve yukarda yazılı usule
Bu müesseselere ait olan eserler vc muhalif olarak eserlerin yerlerini değiş­
eşya tahsis edildikleri yerde muhafaza- tiren şahıslar hakkında Eski Eserler ve Gü­
lannı sağlamak maksadiylc, ilgili daire zel Sanatlar Dairesi âmiri bu halin vu­
âmirliğince münasip görülecek tarzda tes- kuuna muttali olur olmaz, bir zabıt
bit edilmiş bulunur. varakası tanzim vc kanunî takibatta bu­
lunmak üzre Cumhuriyet Müddeiumu­
İlgili daire amirliğinin müsaadesi is­
misine tevdi eder.
tihsal edilmedikçe bu eserlerden ve eşya­
dan hiç bir şey bulunduğu yerden kaldırı­ Tanzim edilecek zabıt varakasının
lamaz. Daha mühim ahvalde daire âmiri bir sureti Maarif Vekâletine verilecek vc
vekâletin müsaadesini alarak eserlerin yer­ idarî takibatta bulunmak üzrc Maarif
lerini değiştirir. Vekâleti, bu zabıt varakasını kanun hilâ-
Bu eserlerin muhafaza edilmekte bu­ fma hareket etmiş olan müessesenin tâbi
lundukları binanın harap olması veya bulunduğu vekâlete gönderir. îlgili dai­
anî bir tehlike arzctmesi veya binanın renin mütalâasını aldıktan sonra Maarif
Vekâleti bu gibi âsâr ve eşyanın muvak­
restore edilmesi dolayisiyle muvakkat
katen muhafaza altına alınmaları için
bir yer değiştirme bahis mevzuu olduğu
aşağıdaki ahvalde bizzat naklini yapabilir.
ahvalde daire âmiri bizzat veya muhafaza
eden müessese veya eserin sahibiyle müş­ A - Bu eser vc eşyanın sahibi bulu­
tereken en uygun telâkki edilen devlete nan müessese tarafından tamamen terk
ait bir enstitüde envantere muvakkaten edilmiş bulunması veya bunlarm aynı
kayıt ve vaz'edcrler, daire âmiri müteaki­ müessese tarafından muhafazalarının gay­
ben keyfiyeti derhal Maarif Vekâletine ri mümkün olması veya ihmal veya
bildirir. başka sebcb dolayisiyle kaybolmalarının
Daha ağır ve tehir kabul etmez veya tahrip edilmiş bulunmalarının çcki-
âcil ahvalde müessese keyfiyeti derhal nilmez bir hal alması;
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi âmi­ B - Tahrip dolayisiyle bu eser ve
rine bildirmekle beraber doğrudan doğ­ eşyanın uzun süren bir tamir vc resto­
ruya eserin nakUnc teşebbüs edebilir. rasyon işine devam etmenin imkânsızlığı
Sanat sergilerine iştirak gayesine mâ- bunlarm muvakkaten naklini icap ettirir.
tuf olmak üzere yerlerinin değiştirilmesi is­ İlgili daire âmirinin teklifi yüksek
tenilen eserler için daha evvel Maarif ihtisas komisyonunun mütalâasına arze-
Vekâletine istida ile müracaat etmek icap dilecek ve bu komisyon âsâr ve eşyanın
eder. Bu istidalar eserin nakli düşünülen muhafaza edilmek üzre nakledilecekleri
tarihten en aşağı iki ay evvel Maarif devlet enstitüsü ve mümkünse kaldırma
Vekâletine verilmiş bulunmalıdır. işinin devam müddeti hakkında karar
Vekâlet istidayı aldıktan sonra ilgili verir.
salâhiyctdar dairenin ve icabı halinde Âsâr ve eşyanın muhafazalarında ta­
belediye mülhakât komisyonuyla Eski kip edilecek sırada, nakli lâzım gelen
Eserler vc G ü z e l Sanatlar Yüksek eşya kusurlu bulunduğu veya kâfi de­
Meclisi'nin reyini de alarak eserin yerinin recede emniyet arzettiği takdirde eski
değiştirilmesine ve nakline muvafakatini eserlerle sanat eserleri tercih olunur. Bun­
bildirir. Bundan başka vekâlet bir temi­ lardan sonra sırada kasabadaki eserler
nat akçesine vc eseri her türlü zarardan vc nihayet ayni devre veya ayni medeni­
vikaye etmek için lüzumlu göreceği şart­ yete veyahut mümasil devre ve medeni­
lara tâbi tutabiUr. yete ait olan eserler gelir.
İTALYADA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
125

Eserlerin yerlerinden kaldırılmasına ait Eserin sahibi tarafından nakli hak­


muameleden dolayı zabıt varakası tanzim kında tâkip edilen usul dairesinde iki
edilerek bu zabıt Eski Eserler ve Güzel nüsha zabıt varakası tanzim edilerek bu
Sanatlar Dairesi âmiri ve eserlerin sahibi zabıtlardan bir nüsha Maarif Vekâletine
olması lâzım gelen müessese mümessili ta- verilir.
rafindan imza edilir. Bu zabtın bir nüs­
Eserin yerinden kaldırılması, nakli ve
hası eserlerin ait bulunduğu müesseseye
yeni yerine vaz'ı hakkında yapılan mas­
ve bir nüshası Maarif Vekâletine verilir.
raflar için bu kanun ve buna ait nizâm­
îşbu varakasında eserin teferrüatlı nâme hükümleri tatbik olunur.
bir izahıyle fotoğrafisi, ölçüsü ve hülâsa
teşhise yarayan diğer hususatı kaydedi­ İnşaat ve Restore işleri :
lir. Bundan başka bu yer değiştirmenin Eserlerin sahipleri kendi eserlerinde
muvakkat olduğu ve evvelden tesbit edil­ restorasyon veya başka her hangi
miş bulunduğu takdirde müddeti de ilâve bir inşa ameliyesi yapmak istedikleri tak­
edilir. Bu zabıt varakasının bir sureti de dirde, yapacakları işin projesini istida
eseri muvakkaten muhafazası altında bu­ ile birlikte. Maarif Vekâletinin ruhsatını
lunduracak olan enstitüye verilir. Müs­ istihsal etmek üzre, Eski Eserler ve Güzel
tacel ahvalde vekâlet yüksek konseyin Sanatlar Dairesi âmirliğinc tevdi ederler.
mütalâasını almadan evvel eserin yerinden
Maarif Vekâleti, yapılması düşünü­
kaldırılmasına müsaade edebilir.
len restorasyon işlerinin veya inşaatın
Bu hususlar için yapılacak zabıt va­
eserlere zararlı olduklarına veya eserlerin
rakalarında ilgili dairenin, eserin
karekter veya kıymetini tenzil ettiklerine
mecburen kaldırılmış olmasından do­
kanaat getirdiği takdirde istenilen ruh­
layı, Yüksek Meclis nezdinde itirazda bu­
satiyeyi reddedebiHr. Bu işler için ha­
lunmak hakkını haiz bulunduğu ayrıca
zırlanıp alâkadarlar tarafından tasdik
kaydedilir. Yer değiştirme ve ayrı yerlere edilmek üzere verilen projeleri Maarif
vaz' ve talik etme işleri için bir müddet Vekâleti kısmen veya tamamen red veya­
tayin edilmekte bulunduğundan bu müd­ hut Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
det, yer değiştirmenin icap ettiği ahval ve başkanlığınca tanzim edilecek yenileriyle
şerait devam ettiği takdirde Eski Eserler ikame edebilir.
ve Güzel Sanatlar Dairesi âmirinin teklifi
üzerine vekâletçe temdit edilebilir. Müstacel ahvalde alâkadar müesse­
Yukarıda yazılı olduğu şekilde kal­ seler, ani bir tehlikeyi önlemek üzere
dırılan ve başka yerlere vaz'edilen eser­ zarurî inşaatı yaptırabilirlerse de artistik
karakterde restorasyon asla caiz değildir,
lerin bulundukları yerde kalacakları müd­
îvleğer ki, keyfiyet salâhiyetdar başkanlığa
det tayin edilmediği takdirde, âtiyen ese­
ihbar edilmiş olsun.
rin tamamiyet ve emniyetini sağlayacak
devamlı ve esaslı tedbirler aldığını isbat Bu -ahval müstesna olmak üzere, Eski
edecek olan sahibine talep üzerine iade Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi başkan­
ve teslim edil'r. ları müessese tarafından doğrudan doğ­
Bunun için muayyen bir müddet ruya inşaat ve restorasyonlar yapıldığını
tesbit edilmiş ise bu müddetin hitamında haber alınca, keyfiyeti zabıt varakasiyle
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi tesbit ederler. Kanunî tâkibatta bulun­
âmirinin teklifi eserin alâkadar müesseseye mak üzere bu zabtın bir sureti 20 Haziran
teslimi için kâfi gelecektir. 1909 tarihli ve 3640 No.h kanunun 31
ladesine müsaade verildikten sonra ve 34. maddeleri hükümlerine tevfikan
eserin nakil ve muhafaza altına alınmış Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi baş­
bulunduğu enstitüyü Eski Eserler ve Güzel kanlığına ve umum müdürlüğe, bir diğer
Sanatlar Dairesi âmirliği bir makbuz ver­ sureti de Maarif Vekâletine verilir. Bu
mek suretiyle her türlü mes'uliyetten beri vekâlet de bir sureti idarî takibatta bu­
eylediğini beyan veya ihtirazî kayıtlar lunmak üzere müsaadesiz inşaata kalkışan
dcrmeyan eder. müessesenin tâbi olduğu vekâlete verir.
MÜNİF SRRAV

Eserde tahribat âsârı veya lüzumlu ted­ A - intikal ettirilecek olan eserin
birler almayı icap ettiren başka bir hal vasfını bildiren bir rapor, eserler menkûl
müşahede edildiği takdirde Eski Eserler şeylerden madut ise birer fotoğrafları da
vc Güzel Sanatlar reisi veya teslim eden rabtedilmekle beraber buna ebadiylc
veyahut eserin sahibi olan müessesenin diğer lüzumlu izahat ilâve edilir. Gayr-ı
talebi üzerine veya bizzat kendi teşcbbü- menkûl şeylerden ise bu takdirde etraflı
siyle restorasyon için lüzumlu olan proje­ plânlan, kadastroya ait vesaik suretlerinin
yi tanzim eder. fiski Eserler ve Güzel Sa­ ve sairenin rabtı icap eder. Menkul eser­
natlar Dairesi başkanı projeyi ve mas­ ler devletin yed-i emanetinde bulunuyor­
rafa ait tahsisat hakkındaki teklifleri Ma­ larsa bu takdirde tescil numaralan ve
arif Vekâletine gönderir. Bundan başka sair hususları yazılır.
tesbit edilmiş olan zarardan ve teklif B - Satın almak isteyen müessesenin
edilmiş olan tedbirlerden valiyi, defter­ bu hususdaki isteğini ve iktisabın şartla­
darlığı veya müessesenin tâbi olduğu baş­ rını bildiren bir taahhüdnâme, ancak
ka makamı haberdar eder. Maarif Vekâletinin müsaadesi gelinceye
Çok mühim ahvalde Maarif Vekâ­ kadar bu varaka kal'î bir taahhüdü
leti, projeyi tasdik etmeden evvel E s k i tazammun etmez.
Eserler ve Güzel Sanatlar Y ü k s e k C - Bir manevî şahsiyet bahis mev­
Konseyi'nin mütalâasını alır. Proje tas­ zuu olduğu takdirde müessese kadroları,
dik edilince vekâlet inşaatı yapmak hak­ statü veya nizâmnâmeleri etrafında iza­
kını haizdir. hat verilir.
Müessesenin itirazı takdirinde vekâ­
İntikal dilekçesi talepnâme ve tck-
let Eski Eserler vc G ü z e l Sanat­
lifnâme Maarif Vekâleti tarafından mer-
lar Yüksek Meclisi'nin mütalâa­
butatiyle birlikte, ilgili Eski Eserler Dairesi
sını ahr. Bu hususdaki masârifin kıs­
başkanlığına gönderilerek bu hususdaki
men veya tamamen müessese tarafından
mütalâası alınır. Meğerki, bu vekâletin
deruhte edilmesi iktiza eylediğinden ve
emaneti altında bulunan ve Eski Eserler
müessese kabulden imtina ettiği takdirde,
Dairesi reisliği tarafından teklif edilen
vekâlet yüksek meclisin mütalâasını al­
şeyler bahis mevzuu olsun. Âbidelerle,
dıktan sonra müesseseyi inşaata kat'î bir
eski eserlerin ve güzel sanatların muha­
müddet içinde başlamağa davet eder.
fazası hususunda Maarif Vekâleti Yüksek
İnşaatın bizzat vekâlet tarafından ya- İhtisas Komisyonunun mütalâasını alır. Bu
]îilmasını ve buna ait masrafların kısmen suretle Eski Eserler Dairesi reisiyle Yüksek
veya tamamen eserin mutasarrıfının uh­ İhtisas Komisyonu düşünülen intikal mu­
desine raci olacağına dair olan kararnâme amelesinden dolayı eserlerin muhafaza­
Maarif Vekâletinin teklifi üzerine neş­ sında bir zarar ariz olup olmadığı vc
redilir. umumun istifadesine halel gelip gelmedi­
Devlet Şûrasına müracaat müddeti ğini bildirmeye mecburdurlar. Yukarda
tebliğ tarihinden itibaren başlar. zikri geçen intikal muamelesi muhtelif
Kanunun ikinci maddesinin cevaz şehirlerde bulunan eserlere taallûk ettiği
verdiği intikaller için eserin intikalini takdirde memleket farkı sebebiyle Yüksek
yaptırmak isteyen müessese, Maarif Vekâ­ İhtisas Komisyonuyla Eski Eserler ve Gü­
letine bir dilekçeyle müracaat etmeğe zel Sanatlar Dairesi reisinin mütalâası
mecburdur. Hükümet müesseselerinin ba­ alınır. Muhtelif tabiatta eserler bahis
his mevzuu oldukları ahvalde Maarif mevzuu olduğu takdirde ilgili bütün eski
Vekâletine resmî kanaldan bir talepte eserler daireleri reislerinin fikri sorulur.
bulunmak kâfidir. Ayni vekâletin emane­
ten idare ettiği eserler bahis mevzuu ise, Maarif Vekâleti, Eski Eserler Dziiresi
Güzel Sanatlar Dairesi riyasetinin mucip reisiyle Yüksek İhtisas Komisyonunun fik­
sebepli teklifi kifâyet edecektir. rini aldıktan sonra Eski Eserler ve Güzel
Dilekçe, talepnâme veya teklifnâmeye Sanatlar Yüksek Komisyonunun fikrine
şunlann rabtedilmesi iktiza eder; müracaat eder.
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I 127

Bu komisyon intikal lehine mütalâa kiralamak istedikleri veya kendilerine ait


serdederse Maarif Vekâleti bu hususu alâ­ veyahut kendi tasarrufları altında bulu­
kadar müesseselere bildirir ve aynı zamanda nan gayri menkûllerin iyi bir şekilde
her hangi bir muameleye teşebbüs et­ muhafazalarını temin sadedinde alınması
melerini men'eder, keyfiyeti müeessesenin iktiza eden tedbirleri tayin etmesi için
tâbi bulunduğu vekâlete de bildirir. Yük­ bunları Maarif Vekâletine ihbar etmeğe
sek komisyon lehde mütalâa beyan ederse mecburdurlar. Her halde bu binaları
Maarif Vekâleti intikal muamelesine mu­ âbidelerin şerefine uymayan veya onların
vafakat edebilir. Meğerki, hükmî şah­ muhafaza ve tamamiyetlcri için tehlikeli
siyeti taallûk etmiş olsun. Bu takdirin olan hususlarda istimal etmek caiz değil­
intikal yaptıran müesseseyle iktisap eden, dir. Yukarda zikredilen müesseseler vc
müessesenin tâbi bulunduğu vekâletlerin idareler vekâletin bütün evamirini ta­
kanun şekilleri dairesinde müsaadesiyle mamen tatbik ederler vc yangınlara, za­
intikal muamelesi yapılır. Muamelenin rarlara ve felâketlere kai-şı bütün şiddetli
muteber olması için bir kararname ki­ tedbirleri alırlar.
fayet ettiği takdirde bu kararnameyi Ma­
arif Vekâleti de imza eder. Kararnâmc Hafriyat esnasmda veya tesadüfen
şu ibareyi taşır : "Eski Eserler ve Güzel meydana çıkarılan eserler
Sanatlar Yüksek Komisyonunun intikal lehindeki
mütalâası tasdik olunur " Hafriyat ve Müzeler Dairesi reisi kendi
daire selâhiyeti dahilindeki mıntıkada vu-
Bir hükümet kararnâmesi istendiği za­ kubulan her türlü hafriyatın iyi bir şekilde
man Maarif Vekâleti tarafından da imza yapılmasından mes'uldür. Reis, bu hafriya­
edilecek vc yukarıdaki formülü taşıya­ tın tamamen ilmî şekilde vuku bulmasına
caktır. ve bu hafriyat neticesinde meydana çıka­
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Daire­ rılacak olan eserlerin, devlet müzelerinde
leri reisleri bu hükümlere aykırı hareket­ veya buna mümasil müesseseler tarafın­
lerin vukuu veya burada bahis mev­ dan, muhafaza altına alınmalarına dik­
zuu olan müesseselere ait eserler ara­ kat eder. Hafriyatın hitamında veya bu
sında bir noksanlık müşahede ettikleri hafriyatın devamı esnasında zuhuru mel­
takdirde keyfiyeti bir zabıt varakasiyle tes- huz mühim ahvalde daire reisi hafriyatın
bit ederek bunların bir nüshası 20 Haziran ilmî neticeleri etrafında tanzim edeceği
1909 tarihli ve 364 No.lı kanunun 29,30 tafsilâtlı ve resimli raporu Maarif Vekâ­
vc 32. maddeleri hükümleri mucibince ka­ letine gönderecektir. Bu rapor "hafriyat­
nunî takibatta bulunmak üzere Cumhu­ ta meydana çıkan âsâr-ı atika hakkında ma­
riyet Müddeiumumiliğine tevdi ederler. lûmatım neşriyle vazifeli olan komitenin
Bu zabıt varakasının bir nüshası da idarî tetkikine arzedilir. Bu komite verilen ma­
takibatta bulunmak üzere Maarif Vekâ­ lûmatın neşri muvafık olup olmadığını
leti tarafından müessesenin tâbi olduğu takdir etmekle beraber, lüzumlu ahvalde
vekâlete verilir. daire reisinden açıklayıcı malûmat da
talep eder.
Şahsiyet-i hükmiye mahiyetindeki
müesseselerin muhafaza ve himayelerine Yapılan hafriyat veya meydana çıka­
memur olan makamlar, 20 Haziran 1909 rılan eserler orta çağa veya şimdiki
tarihh ve 364 No. lı kanun hükümleriyle zamana ait eserlere taallûk ettiği tak­
30 Ocak 1913 tarihh ve 363 No.lı nizâm­ dirde, müzeler ve âsâr-ı atika hafri­
nâme hükümlerine riayeti sağlarlar. Bu yatı dairesi reisine verilen selâhiyet, mü­
tedbirlerden milletin tarihî,artistik ve ar­ zeler ve orta çağ veya asr-ı hazır âsârı
keolojik patrimuamm ilgilendiren başka dairesi reisi veya âbideler dairesi reisi
her türlü muamelelerden, şehrin valisi tarafından kullanılır.
vasıtasiyle Maarif Vekâletiyle müessesenin Hafriyat icrası veya hafriyat netice­
tâbi olduğu vekâlete malûmat verirler. sinde meydana çıkan âbideler veya eski
Devlet daireleriyle hükmî şahsiyetler. eserler bakâyâsının iktisabı veyahut haf-
128 MÜNİF S E R A V

riyat mahallinde çıkış yolları açmak mak- IlgiU daire âmiri kararnâmenin neşir v c
sadiyle yapılacak yer istimlâkine ait tek­ tamimi üzerine bir suretini ve b u n u n l a
lifler daire reisliği tarafından vekâlete birlikte arazinin işgaline ait t a l e p n â m e y i
yazıldıktan sonra ve yüksek komisyonun valiye tevdi edecektir.
mütalâası alındıktan sonra vekâlet kara­ Bu talepnâmc şu hususları ihtiva
rını verir. eder:
Bu istimlâkin yapılması için daha ev­ A - işgal edilecek yerler hakkında
vel başkaca m ü h i m bir alâkanın mevcu­ izahat,
diyetine dair tebüğat ifasına lüzûm yoktur,
B - işgalin devam m ü d d e t i ,
Eski Eserler Dairesi reisinin yapacağı
C - Arazinin istismar edilememesin­
teklifte hafriyat maksadiyle istimlâki dü­
den vc yapılacak hafriyat dolayisiylc b u
şünülen yerin hal-i hazır kıymeti zikredi­
arazide vukubulması ihtimal dahilinde
lecek ise de bu hafriyat neticesinde mey­
görülen zararlardan dolayı verilecek ta;5-
dana çıkarılması muhtemel âsânn kıy­
minatın miktarı. Bu arada arazinin sa­
meti hakkında her hangi bir kayıt bulun­
hibine kararnâmcyi ve işgal t a l e p n â m e -
mayacaktır.
sini bildirmekle beraber kendisini teklif
ister şahsa ait olsun, isterse devletin edilen tazminat hakkında bir itirazı mev­
malı bulunsun satış veya intikal evrakına, cut olduğu takdirde on g ü n i ç i n d e bildiı--
yer altı arkeolojik kısmın devletin mutlak meğe davet eder.
tasarrufu altında bulunduğuna dair meş­
Arazi sahibi bu m ü d d e t zarfında veri­
ruhat verilir. Belediyeler, komünler ve
len tazminatı kabul ettiğini bildirirse V a l i
diğer manevî şahsiyetler tasarrufları al­
verilecek tazminatın tesbiti için bir bilir­
tındaki yerler hakkında ayni meşruhat
kişi tayin eder. V a l i bilirkişinin tesbit
bulunacak ise de hafriyat neticesinde bu­
edeceği bu tazminatın arazi sahibine te­
lunan ve meydana çıkarılabileh âsâr üze­
diyesini veya mevduat ve ikrazat s a n d ı ­
rinde devletin hakkı daima mahfuz bu­
ğına yatırılmasını vc arazinin işgalini
lunmaktadır.
emreder.
BiUrkişinin tesbit edeceği tazminat
Manevi şah.siyetlere veya fertlere
miktarı hakkında 25 Haziran 1865 tarihli
ait arazide hükümetin yaptığı
ve 2350 sayılı kanunun 51. maddesi h ü ­
hafriyat
kümleri dairesinde mahkemeye m ü r a c a ­
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dai­ at hakkı mahfuzdur.
resi, manevî şahsiyetlere veya hususî şahıs­ Hafriyat, arazinin tesbit e d i l m i ş o-
lara ait arazide hafriyat yapılmasını mu­ lan işgal müddetini aştığı takdirde E s k i
vafık bulduğu takdirde bu hafriyat dolayı- Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi â m i r i n i n
siyle ödenmesi icap eden taviz bedeli hak­ talebi üzerine, vali m ü d d e t i n u z a t ı l m a ­
kında, yerin sahibiyle dostane ve muslihane sına müsaade etmekle beraber, y u k a r d a
bir anlaşmaya varmağa çalışır. Bu hususda bildirildiği gibi, bir bilirkişi marifetiyle
ödenecek tazminat bir meblâğ veya çı­ tayin edilecek munzam bir t a z m i n a t ı n
karılacak âsâr üzerinde bir hisse veyahut arazi sahibine ödenmesini emreder.
bu hissenin muadili olan bir para olabilir.
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
Mutabakat hasıl olmadığı veya mu­ âmirinin veya mümessilinin nezareti a l ­
vafakatin istihsaline lüzum görülmediği tında yapılan hafriyat sırasında m e y d a n a
ahvalde Maarif Vekâleti, ilgili daire reisi­ çıkacak olan âsâr hakkında m u n t a z a m
nin rey ve mütalâası üzerine, Divan-ı not tutulur.
Muhasebatta tescil edilecek bir kararla Arazinin sahibi hafriyat e s n a s ı n d a
hafriyatın hükümet marifetiyle yapılma­ mahallinde b i z z a t ' b u l u n a b i l e c e ğ i gibi bir
sını tasvip edebiHr. başkasını da bulundurabilir.
Vekâlet ayni kararnâmeyle veya bu­ Hafriyat bitince çıkan şeylere bil-
nu takip edecek olanlarla bu husus için mütabaka a y n ayrı veya toplu bir halde
lüzumlu olan masarifi bloke edecektir. kıymet takdir edilir.
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
129

Hafriyat esnasında çıkan eseriere tak- jğeri arazi sahibi tarafından alakonula-
dir edilen kıymet hususunda bir ihtilâf (caktır. Bu zabıt varakasının tanziminden
tahaddüs ettiği takdirde bir biUrkişi hey- isonra âsârın muvakkaten muhafazası hu­
eti tayin edilir. .susunda hükümetin deruhte ettiği mes'u-
Arazinin sahibi kendi itimadını liyetlerin kâffesi sona ermektedir.
haiz bir veya bir kaç kişiyi tahriren Arazi sahibinin hükümete bir bedel
bilirkişi olarak gösterir. Tayin edilen bi­ ödemesi takarrür etmiş ise de Eski Eserler
lirkişi sayısında müsavat olduğu takdirde ve Güzel Sanatlar Dairesi reisi maliye
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi reisi tahsildarı vasıtasiyle miktarını bildire­
de bir bilirkişi tayin eder. Daire reisi ceği paranın tahsilini defterdarlığa ha­
kendi huzurunda veya kendisini tcmsilcn vale eder.
bulunacak olan bir memur huzurunda Arazi sahibi parayı ödediğini mak­
kıymet takdirinin yapılacağı günü ve buz ibrazı suretiyle isbat edemezse, çı­
mahalli tesbit eder. Arazi sahibi dc bu karılan eşyanın tevzii yapılmaz. Tutulan
toplantıda bulunmak hakkını haizdir.Bi- zabıtta bu paranın tediyesi de yazıhdır. .
lirkişinin varacağı netice bir zabıtla tes­ Arazi sahibi işgalden dolayı hükü­
bit edilerek hazır olanlar tarafından im­ metten muayyen bir paranın tediyesini
zalanır. talep edecek yerde çıkarılacak şeylerin
bir kısmını veya tamamım talep eder ve
Taraflar tayin ettikleri bilirkişilerin
bu talebi Maarif Vekâletince kabul edi­
masraflannı deruhte ederler.
lirse, yukarda bahsi geçen, zabıt vara­
Reylerde müsavat olduğu takdirde klısında bundan bahsedileceği gibi ayni
bilirkişi tarafından bir hakem tayin edilir. zabıt varakasında çıkarılan şeylerin umu­
Bunlar hükmün tayininde anlaşamadık­ mun menfaatine tahsis edildiği de ilâve
ları takdirde bilirkişiler ve taraflarca imza olunmakla beraber, bu eserlerin terkedil-
edilecek olan bir zabıt tutularak hük­ mesinde zikredilmesi uygun görülen bü­
mü tayin edecek olan Temyiz Reisine tün şartlar da bulunur. Arazi sahibi
tevdi edilir. zabıt varakasiyle tesbit edilen şardara
Bilirkişi zahire çıkarılan eserlerin kıy­ riayet etmediği takdirde, eserlerin terki
metini tayinde bunların memleket dahilin­ karan geri alınır. Arazi sahibine
deki değerlerini nazar-ı itibara alır. verilen âsâr meyanmda Eski Eserler ve Gü­
Bilirkişinin vereceği karar idare için zel Sanatlar Dairesi reisi fevkalâde ehem­
olduğu kadar arazi sahibi için de muta miyeti olan bir şeyin bulunduğunu gö­
olacaktır. Meğerki, Yüksek Meclise mü­ rürse zabıt varakasında bu keyfiyet derc-
racaatla itiraz edilmiş olsun. olunur.
Eserlerin kıymeti tesbit edilince Eski Bu zabıt varakası 20 Haziran 1909
Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi reisi bu tarihli kanun hükümlerine tevfikan arazi
eserlerin dörtte üçünün devlete ve bir sahibine tebliğ mahiyetindedir. Bu hü­
rub'unun arazi sahibine taksimini ve bu kümler müessese veya şahıslara ruhsa­
tevziin eşyaya mı, yoksa bu eşyanın kıy­ tiyesi verilen ve devletin yerine kaim olan
metine mi yahut kısmen eşyaya ve kıs­ müesseselerin başlamış olduğu hafriyatı
hakkında da tatbik olunur.
men kıymete mi şâmil olacağını Maarif
Maahaza ruhsatiyenin istirdadına ta­
Vekâletine arzeder. Eşyanın taksimi daha
kaddüm eden zamanlarda yapılan hafri­
muvafık görüldüğü halde buna mad­
yatla meydana çıkarılan eserler ayrı tu­
deten imkân olmadığı takdirde Eski
tularak tevzi ve taksim sırasında yukarda
Eserler Dairesi reisi nakten ödenecek
tesbit edilen eşkâl dairesinde yine ayrı
miktarı tâyin eder.
olarak hesab edilecektir.
Bu âsârın veya muadilinin taksiminden
sonra daire reisi ve arazinin sahibi tara­ Vatandaşların ve millî moral şahsiyet­
fından imzalanan iki nüsha zabıt vara­ lerin yaptıkları hafriyat:
kası tanzim edilir. Bu zabıt varakalarınını Hafriyat yapmak veya 20 Haziran
bir nüshası Eski Eserler Dairesi reisi ve di­ 1909 tarihli, 364 sayılı kanunda derpiş
MÜNtF SERAV
130

edilen eserleri araştırmak isteyen İ t a l y a n susî şerait yazılacağı gibi müsaadenin


vatandaşı, alâkadar daire reisi vasıtasiyle devamı müddeti de münderiç bulunacak­
ve bir liretlik pullu istidayla Maarif Vekâ­ tır. Ruhsatnâmeye müstedi tarafından ö-
letine müracaat etmeğe mecburdur. Her denmek üzere bir buçuk liretlik bir pul
hangi bir müessese veya manevî şahsiyet ilsak olunur. Daire reisi ruhsatiyenin ve­
de ayni merasimi takip eder. rildiğini, mıntıka hafriyat ve âbideler
fahrî müfettişliğine ve nahiye müdürüne
İşbu istidada hafriyatın yapılacağı sa-
bildirir. Bundan başka daire reisi hafriyat
hamn mevkii ve kazılacak kısmın geniş­
ameliyesine nezauret etmek üzere ya bizzat
liği açıkça yazılır. Bundan başka yapı­
gider veya yerine kendisine tâbi memur­
lacak araştırmaların devamı müddetiyle
lar tayini suretiyle veyahut müstesna ah­
hafriyatı bizzat mal sahibi idare etmediği
valde hafriyat ve âbideler fahrî müfet­
takdirde, hafriyatı idare ve ona nezaret
tişleri vasıtasiyle bir hey'et seçer.
edenlerin isimleri zikredilir, istidaya haf­
riyatın yapılacağı arazinin kendi malı Ruhsatiye sahibi aşağıdaki hususatı
olduğunu gösteren tapu senedi veya başka kat'i surette ifa etmek mecburiyetindedir:
resmî vesika rabtediUr. 1 - Hafriyatın hükümet memurları
tarafından kolaylıkla mürakabe edilebi­
Müstedi ibraz edeceği tapu veya sair
lecek şekilde yapılması lâzımdır. Hafriya­
vesikalarla hafriyatın yapılacağı sahanın
tın yalnız eski eserler elde etmek mak-
münhasıran kendi malı olduğunu isbat
sadiyle değil, ayni zamanda ilmî gaye­
etmediği takdirde, müşterek hissedarların
lerle de idare edilmesi icap eder.
bu arazide kendisinin hafriyat yapma­
2 - Hükümet memurları, hafriyatın
sına müsaade ettiklerini ve kanunun bu
iyi yapılması için ruhsatiyede yazılı olana
hususdaki ahkâmına tamamen riayetkâr
ilâve olarak şartlar serdetmeğe salâhiyet-
olduklarını bildiren bir vesika ibraz et­
dar olduklarına dair olan ahkâma göre
mesi lâzımdır.
hareket etmek gerektir.
İlgili daire reisi, talebin kabule şa­
3 - Sarih ve vazıh bir muvafakat
yan olup olmadığını, hatriyatm fennî
müstesna olmak üzere arazinin muhtelif
şekilde yapılabilmesi için daha ne gib'
yerlerinde ayni zamanda araştırmalara
noksanların tamamlanması iktiza ettiğini
başlanamadığı gibi bunun dışında hafri­
de ilâve etmek suretiyle istida ve merbu-
yat ne bayram günlerinde ve ne de geceleri
tatını Maarif Vekâletine gönderir.
yapılamaz. Hafriyat meskûn yerlerden
Vekâlet işin ehemmiyetine göre, Yük­ uzak mesafelerde yapıldığı takdirde, bu
sek Konseyin fikrini aldıktan sonra, is­ hafriyata sabahlan nezarete memur o-
tidanın kabulüne ve hafriyatın iyi bir lanların mahalline vürud edebilecekleri
şekilde yapılması için hafriyatı yapana bir saatte başlanması ve akşamları ayni
tahmil edilmesi icap eden usul ve şerait memurların gece olmadan evvel birinci
hakkında kararını verir. meskûn yere ulaşmalarına varabile­
Moral şahsiyetlere ait arazide hususî cek saatte son verilmesi iktiza eder.
şahısların hafriyat yapması için ruhsatiye
Hafriyatın yapılması hususundaki usul
verilmez. Meğerki, hafriyatı yapacak olan
ve hükümlerin tamamen tatbiki, araştırma
şahısla moral şahsiyet arasında bu husus­
masarifini had bir derecede artırdığı tak­
ta bir anlaşma mevcut olmuş bulunsun*
dirde daire reisliği hafriyatı yapan m ü ­
Bu takdirde çıkarılacak olan âsârın yarısı
fettişe bir yardım yapılmasını vekâlete
devlete ait olmak üzere diğer yarısı mo­
teklif eder. Böylece bir yardımın yapıl­
ral şahıslara verilecektir.
ması, hükümetin hafriyatı yapan kimsenin
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi yerine kaim olmasına ve aşağıdaki hakları­
reisi istidanın kabulü üzerine hafriyatın na halel getirmez.
başlanacağı tarihi zikretmek suretiyle ruh-
satnâmeyi verir. Bu ruhsatnâmede ayrıca Hafriyat aşağıdaki ahvalde durduru-
hafriyatın fennî bir şekilde ve iyi bir labiHr:
tarzda cereyan edebilmesi için bütün hu­ A - İdarece etüdler, kabartmalar, re-
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I

simler, fotoğraflar, kalıplar çıkarmak ve Maarif Vekâleti ruhsatiyeyi geri al­


başkaca idareye mahsus kopyalar yapmak; madığı veya istirdat etmediği ahval müs­
B - Âbideler ve eski eserler bakâyâ- tesna olmak üzere hafriyaün durdurul­
sınm meydana çıkarılması ameliyesine baş­ ması idare namına yapılan tetkikat ve
lamadan evvel Eski Eserler ve Güzel Sa­ etüdler hitam bulduğu ahvalde; vekâ­
natlar Dairesi reisi istimlâk için Maarif let ruhsatiyeyi veya teklif edilen istimlâk
Vekâletine teklifte bulunur. kararını geri almayı muvafık bulmadığı
C - Daire reisi Maarif Vekâletine hallerde, Eski Eserler ve Güzel Sanatlar
ruhsatiyenin geri alınmasını teklif ettiği Dairesi reisi kendi mes'uliyeti alünda a-
zaman; raştırmaların başka yerde yapılmasına
muveıfakat edebilir.
D - Ruhsatiyenin istirdadım icap et­
tiren bütün sebeplerden dolayı. Hafriyatın tatil edilmiş vaziyette ka­
Ruhsatiyenin geri ahnmasiyle bera­ lacağı müddet hiç bir vakit hafriyatın ic­
ber keyfiyet bir zabıt varakasiyle tesbit rası için tespit edilen müddete dahil_ola-
maz.
edilerek ve aynj zabıt varakasına ruhsa­
tiyenin geri alınmasım icap ettiren sebeb- Vekâlet hafriyat ruhsatiyesinin istir­
1er de kaydedilecektir. Bu zabıt varaka­ dadını istilzam eden sebeblerin muteber
sının bir sureti Maarif Vekâletine gön­ olmadığına hükmettiği takdirde ruhsa­
derilir. tiyeyi muteber addettirebilir. Ruhsatiye
sahibine hiç bir tazminat verilmediği
Aşağıdaki ahvalde ruhsatiye geri
gibi meydana çıkarılan ve müteakiben
ahnabilir:
çıkarılacak olan eserler hafriyatın hita­
A - Ruhsatiyenin sahibi Eski Eserler mında hesaplanır. Ruhsatiyenin geri alın­
ve Güzel Sanatlar reisinin rıza ve muva­ masına Eski Eserler ve Güzel Sanatlar
fakati olmaksızın hadfriyatm nezaret ve Dairesi reisinin mütalâası üzerine, vekâ­
idaresine istidada yazılı olandan başka letçe karar verilir ve keyfiyet daire reisi
şahıslan ikame ederse; tarafından cevaplı, taahhütlü mektupla
B - Hafriyat yapanlardan her hangi ruhsatiye sahibine bildirilir.
birisi tarafından meydana çıkarılan men­ Ruhsatiyenin geri alınmasından ev­
kûl veya gayr-ı menkûl âsâr kırılır veya vel hafriyatın tatil edilmiş olm£isından
tahrip edilir veyahut hafriyatı yapanlar dolayı ruhsatiye sahibine tazminat ve­
o eserleri delmeğe veya tahrip etmeğe rilmez.
teşebbüs ederse;
Hafriyatın icrasına nezaret eden me­
C - İdarenin verdiği talimata kısmen mur hafriyata ait günlük deftere her gün
veya tamamen riayet edilmezse. çıkan eseri veya âsâr gruplanm numara
Ruhsatiye hafriyata başlamadan ev­ sırasiyle muntazaman kayıt eder. Hafri­
vel de istirdat edilebilir. Hafriyat başla­ yatı yapan kimse meydana çıkarılan ve
dığı takdirde muamelenin hitamına ka­ hafriyat günlük defterine kayıt edilen
dar Maarif Vekâletinin nezareti altında eserlerin ilgili memurun imzasını taşıyan
bulunacak olan meydana çıkarılmış âsâr bir listesini isteyebiür.
üzerindeki haklara halel gelmemek üzere Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
ruhsatiyenin istirdadı cihetine gidilir. reisinin veya müfettişinin nokta-i nazarına
Ruhsatiye, Eski Eserler ve Güzel Sa­ göre hafriyattan çıkarılan eserler için bir
natlar Dairesi reisinin raporu üzerine muhafaza amelesine lüzum hissedilirse
Maarif Vekâleti tarafından istirdad edilir. bu husus, yarı yarıya, idareye ve ruhsa­
Hafriyatın durdurulması Eski Eserler ve tiye sahibine aiı ve raci olacaktır. Ruh­
Güzel Sanatlar Dairesi reisi veya mahal­ satiye sahibi hissesine isabet eden masa­
linde bulunan memurlar veya hafriyatın rif miktarını ödemek istemediği takdirde,
icrasında intizamsızlık veya kanuna ay­ bu masraf idare tarafından deruhte edi­
kırılık olduğuna muttali olan adlî zabıta lerek âsârm taksiminde mahsubu yapı­
memuriarı tarafından karariaştırılır. lacaktır.
132 MÜNÎF SERAV

Hafriyat hitama erince çıkarılan â- işlerine nezaret ve hafriyatın durdurul-


sâr ve bunların nakit olarak devlete ait masıyle bütün bu hususları takip eden
olan karşıbğı yarıya indirilmek suretiyle muamelât hakkındaki ahkâm da tatbik
fertlere ait arazide hükümetçe yapılan olunur.
hafriyat için tayin vc. tesbit edilen eşkâl Daire reisi bu gibi ruhsatiye sahip­
dairesinde meydana çıkarılan eserlerin lerine meydana çıkarılan şeylerden bir
takdir-i kıymetiyle taksimine başlanır. miktar verilmesini uygun bulduğu takdir­
Arazi sahibi hakkında tatbik edilen ah­ de taksim zabtının tanziminden evvel
kâm hafriyat sahibi için de muteberdir. vekâlete teklifte bulunur.
Cins ve mahiyetleri itibariyle meyda­ Vekâlet yüksek meclisin mütalâasını
na çıkarılan eserler taksim edilince haf­ aldıktan sonra etüdlerin vc î t a l y a ' d a k i
riyatın sahibi olan ferde verilenler ara­ kültür hareketinin artması için bu eser­
sında, ehemmiyetleri itibariyle alâkayı lerin en iyi şekilde muhafazası şart vc
ccibedecek derecede, kıymetli olanları vecibelerini kararlaştırır.
bulunduğu takdirde, calib-i dikkat ol­
Tesadüfen meydana çıkarılan eserler:
duklarına dair, zabıt varakasiyle yapıla­
cak olan bu beyan hafriyat sahibine 20 Haziran 1909 tarihli ve 364 sayılı
tebliğ hükmündedir. kanun hükümlerine tâbi eserler, bir tesa­
Ferdlere veya vilâyet ve nahiyelcr- düf eseri olarak, meydana çıktığı takdirde
dcki teşekküllere verilen ruhsatiye netice­ bunları meydana çıkaran veya başka
sinde meydana çıkarılan cserier üzerindeki her hangi bir kimse. Eski Eserler ve Güzel
devlete ait olan eserleri bu vilâyet ve na­ Sanatlar Dairesi riyaseti tarafından tetkik
hiyeler kendi müzelerinde muhafaza ede­ ve muayene edilinceye kadar muhafaza­
bilmeleri için ilgili daire reisi vasıtasiyle larına itina etmekle beraber keyfiyeti
Maarif Vekâletine tevdi edecekleri bir derhal ihbar etmeğe mecburdur.
istidayla talepte bulunurlar. thbar mecburiyeti İ t a l y a n veya ya­
Ayni istidaya kendi meclislerinde bancı ferdlere olduğu kadar enstitü vc
bu hususta cereyan etmiş olan müzake­ müesseselere de şâmildir.
reler neticesinde ittihaz edilen kararlar îhbar, müzelere ve mıntıka hafri­
da eklenir. yatı üzerine daire reisine, hafriyat veya
Daire reisi istidayı vekâlete takdim âbideler için fahrî müfettiş veya nahiye
ederken müzenin ehemmiyetine, binala- müdürüne yapılır.
nnın istiap kabiHyetine, şehir ve komün­ Haberdar edilen veya her hangi bir
lerin verdikleri teminat ve meydana çı­ şekilde bu gibi şeylerin meydana çıkarıldı­
karılan şeylerin devlet koleksiyonlarında ğını öğrenen müfettiş veya nahiye müdü­
olduğu gibi muhafazalanndaki imkân­ rü keyfiyeti Eski Eserler ve Güzel Sanat­
lara dair izahat vermekle beraber bu lar Dairesi reisine bildirirler.
talebin terviç olunup olunmadığı husu­ Meydana çıkarılan şeylerin muhafa­
sundaki nokta-i nazarını bildirir. zalarında müstaceliyet hissedildiği tak­
Şehir ve nahiyelerin talebi ve nahiye dirde, keyfiyet eserleri meydana çıkaran
reisinin raporu üzerine vekâlet yüksek tarafından müfettişe veya nahiye müdü­
meclisin fikir ve mütalâasını ister. rüne bildirilir. Bu lüzumu hissedenler
keyfiyeti bir zabıt varakasiyle tespit ve
Yabancı tabiiyetteki ferdlerle müesse­ meydana çıkarılan şeylerin cins ve mik­
selerin yaptıkları hafriyat: tarını dercederler.
Kanunun tayin ettiği eşkâl daire­ Müfettiş veya nahiye müdürü bir
sinde istidayla müracaat eden yabancı zarar ve hasardan haklı olarak korktuk­
tabiiyetteki ferdlerle müesseselerin yapa­ ları takdirde yukarda zikri geçen eser­
cakları halriyat hakkında da ayni hüküm­ lerin müzede veya bu husus için elverişli
ler tatbik olunur. Bunlara ruhsatiyenin telâkki edilmiş başka bir yerde muhafaza­
verilmesi, istirdadı veya ibtali, hafriyat larını sağlarlar.
İTALYA'DA E S K t ESERLERİN K O R U N M A S I 133

Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi evlere, bahçelere, duvarla çevrih yerlere
reisi veya onun yerine kaim olan kimse serbestçe girip hadiseyi tesbit ve indel-
meydana çıkarılan eserleri otuz gün içinde hacc meydana çıkartılan eserleri ve bu
muayene eder. Daire reisi eserlerin mey­ hafriyatta kuUamlmış olan alâtı müsa­
dana çıktığı yeri tahkik etmek hakkını dere veya buna müteallik muamelâtla
haizdir. Müteakiben meydana çıkarılan hazır bulunmaları için vâUyc de müracaat
eserleri taksim ederken, meydana çıkarı­ edebilir.
lan eserlerle bunların para olarak muka- Ceza usul-ü muhakemeleri kanununun
.biüeri üzerinde devletin hakkım yarıya 59 ve 61. maddelerine göre bu muame­
indirmek suretiyle kanunun bu husustaki lelerin ifasına memur edilen kimselerin
hükümlerini tatbik eder. Yapılan taksim­ hafriyatın yapıldığı yere giriş ve o mahal­
de hafriyat ruhsatiyesinin hamili olan de bulunan eserlerle âlâtın müsaderesi
ferde terkedilen âsâr arasında büyük hakkında tutacakları zabtı cezaî takibat­
ehemmiyeti haiz eserlerin mevcudiyeti ta bulunmak üzere müddeiumumiye
göze çarparsa, zabıt varakasının metninde verirler. Bu arada hafriyatın tatil edilmiş
bundan bahsedilmesi ruhsatiye sahibine vaziyette kalması için en büyük itina ve
yapılan tebliğ mahiyetindedir. şiddetli takyitte bulunurlar.
Âsârın tesadüf eseri olarak meydana Hafriyat ve âbideler fahrî müfettiş­
çıktığı saha, manevî şahsiyetlere ait oldu­ liği, kendi mürakabesi altında bulunan
ğu takdirde medenî kanunun âsârı mey­ arazide ruhsatiyenin verildiğinden kendisi
dana çıkarana bahşettiği hak ancak bu haberdar olmaksızın hafriyat yapıldığına
eserlerin mukabil kıymetlerinin yansım muttali olunca keyfiyeti derhal daire re­
tecavüz edemez. isine bildirir. Komüne ait arazi hakkında
Her hangi bir sebep ve vesileyle olur­ nahiye müdürüne de aynı mecburiyet
sa olsun tesadüfen meydana çıkarılan ve tahmil edilmiştir. Münasip gördükleri
devlete ait olan âsâr hangi mıntıkada yerde müfettiş nahiye müdüriyle birlikte
bulunuyorlarsa, o mıntakadaki enstitü­ biraz yukarda bahsettiğimiz muamelâtı
lere tahsis olunan müstesna ahvalde Ma­ ifa etmek üzere adlî zabıta memurlarını
arif Vekâleti Yüksek Konseyin fikir ve davet ederler.
mütalâasını aldıktan sonra eserleri başka Müteakiben daire reisliğine derhal
enstitüye de tahsis edebilir. malûmat vermek suretiyle yukardaki me­
Maarif Vekâleti, Yüksek Konseyin murlar bu muameleleri re'sen de yapabi­
muvafık mütalâasını aldıktan sonra daha lirler.
geniş bir muhafaza garantisi altında, mey­ Eserlerin tesadüfen meydana çıka­
dana çıkarılmış bulundukları mıntıka rıldığı hakkmda derhal ve tam bir şekilde
şehir ve kasaba enstitülerinde hıfzedil­ malûmat verilmediği veya bunları mey­
mek üzere bırakılmalarına muvafakat dana çıkaranla hamili tarafından el ko­
edebilir. nulduğu veya meydana çıkarılan eser­
Eserlerin taksimine ait olan zabta lerden birinin değiştirildiği, delindiği, rah-
büyük alâka celbedecek bir eserin bu­ ncdar olduğu veya her hangi bir şekilde
lunduğunu dercetmenin unutulması baş­ hasara uğradığı veya nakledildiği veya
ka her hangi bir zamanda keyfiyetin kanun hükümleri hilâfına faaliyette bu­
arazi ve ruhsatiye sahiplerine tebliğ edil­ lunulduğu veyahut her hal ve kârda taz­
mesine mani teşkil etmez. mini mucip bir harekette bulunulduğu te­
Ruhsatiyesiz veya ruhsatiye müdde­ zahür ederse, Eski Eserler ve Güzel Sanat­
tinin inkızasmdan sonra hafriyat yapıl­ lar Dairesi reisi, yukarda bildirdiğimiz
dığı tahakkuk ettiği zaman, Eski Eserler şekilde, vaziyeti mahallinde tetkik ve
ve Güzel Sanatlar Dairesi reisi hadiseyi tesbit etmek üzere iki memur gönderir.
tetkik etmek üzre iki memur gönderir. Hafriyat ve âbideler fahrî müfettiş­
Daire reisi bundan başka ceza usul-ü leri ve nahiye müdürleri tesadüfen eser­
muhakemeleri kanunu mucibince bu hu­ lerin meydana çıkarıldığına ve biraz evvel
susta salâhiyet sahibi olan memurların yazdığımız gibi bu eserlerin bazı teh-
MÜNİF SERAV
'34

likelere maruz bulunduklanna muttali yegâne ve meşru mümessilleri sıfatını


olurlarsa, keyfiyeti bir taraftan Eski Eser­ haiz addolunurlar.
ler ve Güzel Sanatlar Dairesi reisine bildir­ Yağlı boya tabloların, heykellerin ve­
mekle beraber diğer taraftan da hadise­ ya yaşayan, yahut elli seneden evvelki ta­
nin tesbiti ve muktazi müsaderenin ya­ rihlerde ölmemiş olan sanatkârlar tarafın­
pılması için adlî zabıtaya da müracaat dan yapılmış olan başka her türlü sanat
ederler. eserlerinin ve bu eserlerin kopyalariyle
taklitlerinin memleket dışına çıkarılmala­
Daire reisinin gönderdiği memur­
rına müsaade istihsali zımnında ihracat
larla adlî zabıta memurları re'sen bu
dairesine veya bu gibi işler için hususî su­
muamelâtı ifa etmekle beraber, bir
rette teşkil edilmiş olan dairelere müra­
taraftan da derhal keyfiyeti daire reisine
caat mecburidir.
bildirirler.
Maarif Vekâleti müsadere edilen eser­ Memleket dışına çıkarılmalarına m ü ­
leri Yüksek Konseyin mütalâa ve muvafa- saade edilen eserler müterakki vergiden
kaünı aldıktan sonra hükümetin şu veya ve iktisap resminden müstesnâdır. Buna
bu enstitüsüne tahsis edebilir. dair olan müteakip muameleler hakkında
Yukardaki hükümler, eski eser ola­ kanun ve nizâmnâmenin kabul ettiği ah­
rak mühim addedilen, el yazıları veya kâm tatbik olunur.
yazı malzemesi veyahut eski yazı olarak Matbaanın icadı sıralarında basıl­
taşıdığı hususiyetlere göre ehemmiyetli mış olan eserlerle (1550) senesine ka­
telâkki olunan büyük şahsiyetlerin el yazı- dar basılmış olan kitaplar, tahta üze­
lan ve sair yazı muhtevasının haricî veya­ rindeki mahkûkeler ve kabartma yazı­
hut tarihî, siyasî, edebî, ilmî, artistik kıy­ larla minyatürler, ciltli ve ciltsiz el yazı­
meti ve saire gibi metnin dahilî mahiyeti ları, sanat eserleriyle antikaların memle­
hakkında olduğu kadar eski tezyini nakış­ ket dışma çıkarılmalarına ait olan hüküm­
lar, minyatürler ve renkli tezyini yazılarla lere tâbidirler.
basma yazılar, meşhur tâbilerin baskı­ Yukarda zikredilen şeylerle eski e-
ları, nadir kitaplar ve mahkûkeler hak­ ser olarak büyük kıymeti haiz el yazıları
kında da tatbik olunur. ve daha yukarda zikri geçen yazı malze­
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi mesi (1550) senesinden sonraki tarihe
reisliğine ait olan nezaret ve mürakabe ait oldukları takdirde, memleket dışına
hükümet kütüphaneleri hakkındaki ni­ ihraç hakkındaki hükümler tatbik olunur.
zâmnâmenin 10. maddesi mucibince kü­
Yukardaki bendde yazılı şeyleri mem­
tüphaneler tarafından yapılır.
leket dışına çıkarmak isteyen kimse
Muvafakat bir zaman için dahi olsa ta­ 27 Ağustos 1905 tarihli ve 498 sayılı
rihî, arkeolojik, paletnolojik, paleontolojik
kararnâme mucibince hükümet kütüp­
artistik veya sikkevî ehemmiyeti haiz
hanelerine müracaatla ihraç etmek is­
eserleri memleket dışına çıkarmak isteyen
tediği şeyleri ibraz etmeğe mecburdur.
kimse, eski eserlerle sanat eserlerinin ihracı
Bundan evvelki izahat meyanma gir­
hususatiyle meşgul olan resmî daire­
meyen bibliyografik malzeme 2 Haziran
lerden birine istidayla müracaat etmeğe
1909 tarihli kanunun 5. maddesi hüküm­
mecburdur. Bu müracaat eser sahibi
lerine göre mühim alâkanın mevcudiye­
tarafından olabileceği gibi, onun bir ve­
tine ait tebligatla ibtal edilmeyen ve ih­
kili marifetiyle de yapılabilir. Yeter ki,
raç eden kimse tarafından imza edilen
bu vekil sıfatım resmen isbat etmiş
beyannâmeyle serbestçe sevkedilebilir.
olsun, yahut bu müracaat ruhsatiyesi üç
sene evvelki tarihe ait olmak kayd-u şar- Asrî kitapçılık malzemesi ticareti,
tiyle bir ihracatçı tarafından yapılsın. i t a l y a n olsun, ecnebi olsun hiçbir ka­
Eser sahibinin hususî vekili olduğu yıt ve memnuiyete tâbi değildir.
kadar, ihracatçı da yapılması istenilen Bibliyografik ehemmiyeti haiz şey­
ihracaata müteallik muamelelerin kâffe- lerle artistik eşyanın bir tek parti halinde
şini if^ huşuşunda ayni eser sahibinin ihracı memnudur.
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
•35

Bir kaç ihraç ruhsatiyesine tâbi eş­


E - Eserlerin mahiyeti ve tavsifi,
ya ile ağırlıkları bakımından güçlükle
F - Beyan edilenin yazı ve ârap
nakledilir şeyler, bahis mevzuu olduğu
rakamlarıyla beyanı,
zaman ancak ihraca tahsis edilen eşyanın
îhbarnâmede aşağıdaki hususların
daire dışında muayenesi yapılabilir.
yazılması lâzımdır:
Bu gibi muayene ve kontroller dai­
1 - Bu eserlerin kasaba veya nahiye­
renin umuma açık bulunmadığı saat-
lere, sivil ve ruhbanı âmme müessesele­
larda ve ihracat dairesinin gümrük da­
rine veya diğer kanunen tanınmış olan
irelerinde yerleşmemiş bulunduğu şehir­
manevî şahsiyetlere ait olmadıkları,
lerde yapılabilir.
2 - Kanunun 9. maddesi mucibince
Kontrolün daire dışında yapılmasını
memleket dışına çıkarılması men'edilme-
istilzam eden ihracat bu işe tahsis edilen
miş olduğu,
her memur için 15 Üret itibariyle bir
tazminata, bağlama ve kurşunla mü­ 3 - Eserlerin büyük alâka celbedici
hürleme masrafı olmak üzere de üç liret- eserlerden olduklarına dair her hangi
lik bir masrafa tâbidir. bir tebliğ yapılmış ise tebliğin yapıldığı
tarih.
Kontrolün gümrük mıntıkası dışında
bir mahalde veya daireden üç kilometre İhbarname üç nüsha olarak tanzim
mesafede açık bir yerde yapılması arzu edilerek sevkeden kimse tarafından imza
edildiği takdirde bu işe tahsis edilen edilecektir. Sevkeden bir müessese olduğu
takdirde bu müesseseyi kanunen temsile
memurlarla hizmet eden şahıs için ikinci
salâhiyettar olan kimse imza eder.
mevki gidip gelme yol masrafından
Yukarda yazılı izahat ve hususattan
maada yukarda zikredilen tazminat ve
her hangi biri noksan görülür veya üç
masarifin iki misli ödenir. Bu tediyeler
nüshada, hâk ve silintiler bulunursa be-
doğrudan doğruya veyahut posta havalesi
yannâme ihracat dairesi tarafından ka­
olarak yapılır.
bul edilmiyecektir. Demonte edilmiş hey­
Daire dışındaki kontroller i t a l y a keller veya aşağı değerde mermer parça­
devleti nezdinde akredite edilmiş olan lar veya dairesi tarafından takdir edilecek
diplomatik misyonlar için serbest olup, ahval ve şerait bahis mevzuu olduğu ve
bu gibi kontroller için yukarda zikri her kolinin tavsifi müstesna zorluklar arz
geçen rüsum ödenmez. ettiği takdirde tavsifin münhasıran ya­
Ruhsatiyeye tâbi eserlerin memleket pılması kabul edilebilir. Bunun için bir
dışma ihracı - İhbar : tek ihbarnamesinde müteaddit kolilerin
yazılması mümkün olup, yukarda 8. pa-
Sevkiyatçı, eserlerin ihracım bildi­ ragrafda yazıh fiat beyannâmesinde her
rirken bu hususa ait ve dairesi tarafından koli için fiatın ayrı ayrı kayıt edilmesi
meccanen temin edilen üç nüshadan iba­ lâzımdır; meğerki, bu fiatlar bir tek
ret formülleri doldurarak aşağıdaki meş­ artistik parçaya taallûk etmiş olsun.
ruhatı ilâve eder:
Her hal ve kârda ihbar beyannâ­
A - Sahibinin adı, soy adı ve ikamet- mesi ihraç dairesine tevdi edilir edilmez,
gâhiyle beraber eserin sahibi ve ihra­ bu beyannâme müterakki numarayla nu­
catçı ayrı ayrı şahıslar ise ihracatçının da maralanmış ve her nüshası salâhiyettar
adı, soy adı ve ikametgâhı yazılır. daire memurları tarafından imzalanmış
B - Gidecekleri memleket ismiyle 1- olmak suretiyle hususî bir deftere kayde­
talyan hududuna uİEişmak için takip dilecektir.
edilecek yol gösterilir. İhracat dairesi hükümete iktisap
C - Mürselünileyhin adı, soy adı ve hakkının istimalini teklif ettiğini beyan
ikametgâhı, ettikten ve ihracatçı veya sahibinin kanu­
D - Kolilerin sıra numarası, markası na aykırı harekete yardım eylediği sabit
ve işaretleri-mümkün olduğu kadar her olduktan sonra eserleri, ne sahibi ve ne
biri hakkında ihbar edilen ağırhk, de ihracatçı çekebiUr.
136 MÜNİF SERAV

Gösterilen şeylerin muayenesi: gizli olarak çıkarılmış eserler bahis mev­


zuu olduğu takdirde memurlar ayni
Bu husus için istihdam edilen üç
muameleyi tatbik ederler.
memur tarafmdan kolilerin muayenesi ken­
di şahsî mcs'uUyetleri altmda ince­ Kapalı sandıklar içine k o n m u ş , b a ğ ­
den inceye yapılır ve memurlar san­ lanmış ve kurşun mühürlerle m ü h ü r l e n m i ş
dıkların çok sağlam olmalarına ve iki ka- olan eserler dairede muhafaza a l t ı n a alı­
. paklı, iki yan tahtalı veya dip tahtah ol­ nırlar ve dairenin müsait bir yeri b u l u n ­
mamalarına ve muayeneden kaçırmak madığı takdirde eserler rtıuvakkaten dev­
maksadiyle bir yağlı boyalı bez üzerine let galerisinde, m ü z e d e v e y a en y a k ı n
bir ikinci bezin mıhlanmamış olmasına kütüphanelerde muhafaza edilirler.
dikkat etmeğe mecburdurlar. Yukarda sıralanan muameleler hak­
kında ihracat dairesi bir z a b ı t v a r a k a s ı
Daire veya kütüphane böyle veya
tanzim ederek bir suretini, v e k â l e t e g ö n ­
başka şekilde hileye muttali olurlarsa,
derir; vekâlet de bu hususda v u k u b u l -
bunları kaçak ilân ederek müsadere eder­
muş olması muhtemel kanuna aykırı h a ­
ler. Bunu müteakip tanzim edecekleri
reketlerden dolayı, m ü s e b b i b l e r i h a k k ı n d a
zabıt varakası, kaçakçılıktan dolayı ka­
takibatta bulunmak üzere m ü d d e i u m u ­
nunen tatbiki iktiza eden cezaya müte­
miye gönderir.
allik muamelenin ifası için derhal def­
terdarlığa gönderilir. Bu zabıt varakası­ Eski eserleri iktisap hakkının istimali:
nın bir sureti de Maarif Vekâletine tevdi
Memleket dışına ç ı k a r ı l m a k ü z e r e
edilir. Müteakiben memurlar sandıklar­
gösterilen her hangi bir eseri i h r a ç etmek
daki şeylerin beyannâmede zikredilen eser­
isteyen kimse tarafmdan beyannâmede
lerle mutabık olup olmadıklarını tetkik
bildirilen kıymet ü z e r i n d e n h ü k ü m e t ç e
edeceklerdir. Herbir sandıkta bulunan
salın alınması m ü m k ü n d ü r .
eserlerin tavsifini tamamlamak için muh­
temel olarak lâzım olacak tazminat bu İhracat dairesi veya k ü t ü p h a n e bu
beyannâme üzerinde kırmızı mürekkeple hakkın istimaline l ü z u m g ö s t e r d i ğ i tak­
işaret edilir. Fakat sandıklardaki eş­ dirde, eserin fiatında, satın a l ı n m a s ı n ı icap
yaya ilâveler yapılmaz. ettiren sebebler zikredilmek ve daireyi teş­
kil eden memurların fikrine göre, i h r a c ı n
Bunu müteakip aşağıdaki hususları
mcnedilmcsi icap edip e t m e y e c e ğ i bildi­
kararlaştırırlar :
rilmek suretiyle keyfiyet v e k â l e t e yazılır.
1 - Memleket dışına çıkarılmak üzere
getirilen eserlerin muvafıksa Maarif Ve­ İhracat dairesi eserin sahibine satm­
kâletince satın ahnmalarını teklif etmek; alına teklifinden bahsetmekle beraber, c-
2 - icap ederse ihraç edilmelerini scrin iki ayın h i t a m ı n a kadar h ü k ü m e t ç e
muhafaza altına alınacağını d a bildire­
men'ctmek;
cektir.
3 - Kabilse memleket dışına ihraç
etmek ve ruhsatiye çıkararak rüsumu tes- Vekâlet bu m ü d d e t i n u z a t ı l m a s ı n a
bit ve tediye etmek. lüzum gösterirse bunu i h r a c a t ç ı y a bildirir.
İhraç muamelesinin ifasına memur Vekâlet, ihracat dairesinin m ü t a l â a s ı
olanlar, ya ihbarnâmeden veyahut yapı­ üzerine iktisap hakkının k u l l a n ı l m a s ı ik­
lan muayeneden eserler arasında yüksek tiza edip etmediği hususunda karar verir.
alâkayı celbedecek bir eserin mevcudiye­ Eserin satın alınması için ö d e n m e s i
tine muttali olurlaı-sa, ihracat dairesi me­ düşünülen ve sahibi tarafından i h r a c a t
murları vekâlete malûmat vereceklerdir. talepnâmesinde bildirilen fiat 500 lireti
Kezalik böyle bir ihbarnamenin gel­ tecavüz etmediği ve ihracat dairesi m ü n a ­
miş olmasından şüphelendikleri ve ma­ sip gördüğü takdirde ve m ü n a s i p surette
nevî şahsiyetlerin eline geçmiş veya her satm alabilecek olan vekâlete. E s k i Eserler
hangi bir şekilde başkasına devredilmiş, ve Güzel Sanatlar Müfettişler Dairesi re­
gizli hafriyat neticesinde ele geçmiş veya isine ve Enstitü m ü d ü r ü n e , keyfiyeti bil­
haber verilmeyen hatriyat neticesinde dirir. Bu takdirde Eski Eserler ve G ü z e l
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
137

Sanatlar Dairesi reisi ve Enstitü müdürü


ederek, ancak ona teslim edecek; meğerki
kanunun bu hususta Maarif Vekâletine
aşağıdaki vecibelerin ifasını zarurî kıla­
bahşettiği hak ve salâhiyetlere sahip ola-
cak ahval zuhur etmiş olsun.
caktn-.
A - Eseri hiç bir suretle memleket
Maarif Vekâleti eseri satm almağa
dışına nakletmemek;
karar verirse ihracatçıya keyfiyeti bildirir
ve salâhiyetli daire reisini eseri teslim B - Eseri kanunun 5,6,7 ve 13. mad­
almağa memur eder. deleri hükümlerine tâbi bulundurmak;
Hükümet eseri salın almak istemi­ C - Muamelâtın kâflfesinin suret-i ifa­
yorsa, keyfiyeti ihracat dairesine bildi­ sına nezaret etmek hakkına malik olan Eski
rir ve bu daire eserin ilıracına mümanaat Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesinin salâ­
etmediği müddetçe ihracat ruhsatiyesi hiyetli başkanına eserin naklinden on
gün evvel malûmat vermeden onu bir
tanzim eder.
yerden diğerine nakletmemek;
Sahibi meçhul olsa dahi eserin sa­
D - Eserin muhafazası için Maarif
lın ahnmasına teşebbüs edildiği ahvalde
Vekâletince lüzumlu görülecek restoras­
ihracatçının eserin sahibi olmayıp hususî
yon işlerini masrafı kendisine ait olmak
vekili veya sevkiyatçısı olduğu meşruha-
üzere yapmak.
tiyle ve ihracatçı namına olmak üzere,
fiatını mevduat sandığına yatırmak su­ Bahis mevzuu eserler arasında kıy­
retiyle tediyesine gayret edilir. met itibariyle mühim olanları varsa,
keyfiyet eserin sahibine ihbarnâmeylc bil­
Muayene neticesinde ihracat dairesi dirilerek bu ihbarnâmenin bir sureti
eserin ihracına mâni olduğu takdirde key­ Maarif Vekâletine gönderilecek ve bu
fiyeti bir zabıt varakasıyle tesbit ederek bir ihbarnâmeye ihracat dairesi tarafından
suretini Maarif Vekâletine gönderir, bun­ aldırılacak olan eserin bir veya daha
dan ihracatçıyı da haberdar eder. fazla fotoğrah eklenecektir.
İhVacat dairesi, eserin ihracını men­ Vekâlet mesele hakkında bilgi edi­
etmek icap edip etmediği hususunda bir nebilmesi için Eski Eserler Dairesi başka­
tereddüde düştüğü takdirde, bir zabıt nına bu ihbarnâmenin bir suretini gönde­
varakası tanzim edilerek ihracı istenilen rir.
eserin fotoğrafisi veya tavsifiyle birlikte Eserin sahibi tercih ettiği ahvalde,
bir sureti Maarif Vekâletine gönderilir. yukarda yazdığımız şekilde, kayda tâbi
Maarif Vekâleti yüksek meclisin mü­ olan bu eserin bir hükümet enstitüsünde
talâasını alır. Muhalefetten haberdar edi­ muhafaza altına alınmasını isteyebilir.
len ihracatçı, bu husustaki kararının ne­ İhracat dairesinin ihraçlarını men­
ticesini bildirir. etmeyi düşündüğü eserlerden olup da tck-
İhracat dairesinin bu husustaki nok- Hf edilen değeri kabul edilmezse vekâlet,
ta-i nazarına itiraz ederek eserin ihracım ihracat dairesinin teklifiyle ve gerek ten­
arzu eden kimse kanunun tarif ettiği zih için götürü olarak pazarlıkla almak,
imkân dairesinde eserin ihracına teşebbüs gerekse muhammin marifetiyle eserin de­
ettiği zaman Maarif Vekâled aynı suretle ğerinin tesbiti hususunda ihracatçının mu­
hareket eder. vafakatini istihsal etmek hakkını haizdir.
Yüksek konseyin mütalâasını aldık­ İhracatçı eserin fiatını tesbit husu­
tan sonra Maarif Vekâleti karar netice­ sunda vâki teklifi kabul ettiği takdirde bu
sini ihraç için eseri haber veren kimseyle hususu yazılı olarak bildirmekle beraber,
ihracat dairesine bildirir. Bu arada e- itimadını haiz bir veya iki bilirkişinin
ser yukarda muhtehf vesilelerle izah edil­ adını bildirir.
diği veçhile muhafaza altına alınır. Bu vesika Eski Eserler ve Güzel Sanat­
İhracat dairesi ihracı menedilmiş o- lar Dairesi reisine gönderilir ve daire reisi
lan bir şeyi iade etmeğe mecbur olduğu bu vesika üzerine ihracatçının gösterdiği
zaman, sahibinin kim olduğunu tesbit bilirkişi adedince bilirkişi intihap ederek.
138 MÜNÎF SERAV

ihracat dairesi memurunun huzurunda Eserin bu suretle değeri tesbit ve


yapılacak olan takdir kıymeti gününü tayin edilince ihracat dairesi beyan edi­
tcsbit eder. İhracatçı bu toplantıda isterse len veya ihraç ihbariyesinin hususî sütu­
bulunabilir. nunda ihracatçı tarafından bildirilen kıy­
Bu muamele neticesi bir zabıt vara- metin kabul edilip edilmediği veyahut
kasiyle tesbit edilerek hazır olanlar tara­ değerin ihracat dairesi veya bilirkişi hey',
fından imzalanır. eti tarafından tesbit edildiği de ilâve edil­
Taraflardan her biri tâyin ettiği bi­ mek suretiyle ihracatçının kabul ettiği
lirkişilerin ücretini deruhte eder. değer üzerinden alınacak rüsumu tayin
Reylerde müsavat görüldüğü takdirde ve tesbit eder.
tarzd'lar bir hakem tayini cihetine gider İhracatçı tespit edilen rüsumu ih­
ve bu hususta da anlaşamadıkları takdirde racat dairesinin bu işe bakan memuruna
keyfiyet bir zabıt varakasıyla tesbit edi­ veya kütüphane memuruna tediye eder.
lerek bilirkişiler ve iki taraf imza ettik­ Bu rüsumun tediye edildiğini gösteren
ten sonra zabıt bir hakem tayin et­ varakanın ibrazı mukabilinde üzerine bir
mesi için temyiz reisine gönderilir. liretUk damga pulu yapışık bulunan ih­
Bilirkişi eserin memleket dahilindeki racat ruhsatiyesi verilir.
değerini koyabilir. Beher koli numarası için bir tek ruh­
Bilirkişilerin tesbit ettikleri fiat ihra­ satiye kâfi olup yapılan sevkiyatın bir şa­
catçı tarafından kabul edildiği takdirde hıs tarafından yapılmış olması ve mür-
bu hususu hakem karar ı m aslını veya selünileyhin de bir tek şahıs olması iktiza
tasdikli suretini iliştir ,i bir liretlik eder.
pul ilsak edilmiş bir • kçeyle ihracat İhraç ruhsatiyesi ancak mürselüni-
dairesine bildirir. leyhe, tanzim edildiği mahal ve ihtiva
İhracat dairesi Eski Eserler ve Güzel ettiği tarihten itibaren bir ay için muteber
Sanatlar Dairesi kanaliyle bu evrakı kendi olup bu müddet zarfında sandıkların ih­
nokta-i nazarını da bildirmek suretiyle raç ihbarnâmesinde gösterilen hudut güm­
vekâlete gönderir. rüğüne ibraz edilmesi mecburidir.
Vekâlet eseri satın almadığı takdirde Bu müddet meşru sebeplerden do­
hiç bir tarafa nakletmemek, memleket layı ihracatçının vereceği pullu istida üze­
dışına çıkarmamak ye tamire muhtaç rine Maarif Vekâletince uzatılabilir.
olduğu takdirde masrafı kendisine ait ol­ Sandıklar ihracatçıya teslim edilme­
mak üzere tamir ettirmek kayd-u şartiyle den evvel ihracat dairesi tarafından ka­
onu ihracatçıya terk etmesi hususunu panıp bağlandıktan sonra kurşunlarla em­
ihracat dairesine emreder. niyete ahnır.
Satın alma hakkı kullanılmayan veya İhracat dairesi ruhsatiye ve sandık­
ihracına muhalefet edilmiş olan eserler larla birlikte ihbariyenin ikinci nüshasını
için müterakki resmi tahsil edilmek kayıt ihracatçıya verir. Bu ikinci nüshaya da
ve şartiyle ihraç ruhsatiyesi verilir. bir Uretlik bir damga pulu ilsak edilir.
Eserin tahsil edilecek rüsumu ihra­ Her yazılı sahife dairenin mührünü ve
catçının bildirdiği değer üzerinden hesap­ kıymeti takdir etmiş olan memurların
lanır. İhracat dairesi bu değeri kabule imzalarını ihtiva eder. İhracat dairesinin
şayan görmezse eserin değerini tesbit et­ veya kütüphanenin mülâhaza ve mütalâ­
tirir. İhracatçı ihracat dairesinin tesbit alarına tahsis edilen sahifede mahfuz kal­
ettiği değeri kabul etmezse, yukarda zikri ması icap eden teknik mütalâa yerine
geçen bilirkişiler hey'eti gibi tayin edile­ (ki bundan dolayı ihbariyenin birinci
cek olan bir bilirkişi hey'etine müracaat nüshası mahfuzdur) sandıkların bağlantı
eder. ve mühürlenme tarzlariyle numaraların
Bu bilirkişi hey'etinin vereceği ve mühürlerin hakiki yeri hakkında vâ-
karar kat'î ve gayr-i kabil-i itiraz olup zıh bilgi bulunur.
ihracatçı ve hükümet için lazimü'l-itti- İhbariyelere ilsak edilecek damga pu­
badır. lu, ihraç ruhsatiyelerine ilsak edilecek
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
'39

pul ve masraflariyle hammaliye, bağlantı raç ruhsatiyesinden başka bir sandığa ait
malzemesiyle sargı malzemesi ve bir liret- ve gümrük muayenesinden muafiyete ya­
lik bir resim ödenmesi icap eden kurşun­ rayacak olan ihbarnâmeyi ibraz eder.
larla mühürlenmeleri masrafları ihracat­
Sevkiyatçı bu vesikaları kaybettiği
çıya aittir.
takdirde bunları evvelce vermiş olan dai­
Müsaadeye tâbi olan eserleri sevki- reden bir musaddak sûret taleb eder.
yatçı ibraz ederken bu hususa ayrılmış Bu arada eserler gümrükte kalacak ve
olan ve ihracat dairesi tarafından mecca- ardiye bedeli alâkadara ait olacaktır.
nen verilen formüller üzerine yazılmış ve
ihraç ruhsatiyesine tâbi olan sandık­
aşağıdaki izahaü ihtiva eden buna ait
ların muayenesi ancak hudud gümrü­
ihbarnâmeyi de üç nüsha olarak ibraz eder.
ğünde yapılır.
A - Sahibinin adı, soyadı ve ikâmet-
Devlet veya V a t i k a n nezdinde
gâhiyle ihracatçı başka bir şahıs olduğu
akredite olan diplomatik misyonlara ait
takdirde ihracatçının adı, soy adı ve ika­
sandıklar huduttaki muayeneden istisna
metgâhı;
edilmiş olup bunların muayenesi K o m a ­
B - Eserlerin gideceği yerlerle I - daki gümrükte yapıhr.
talya hududuna vâsıl olmak için takip Gümrüğe kanunen ibrazı mecburî
edecekleri yol; olan vesaik olmaksızın gümrüğe getirilen ve
C - Mürselünileyhin adı, soy adı ve deklare edilen kaçak addedilmiş şeyleri
ikametgâhı; muhtevi sandıklar için gümrük memur­
D - Sandıkların sıra numaralarıyle ları, bu sandıkların en yakın ihracat dai­
marka ve işaretleri ve mümkün olduğu resine veya kütüphaneye veya alâkada­
takdirde her sandık için bildirilen ağırlık; rın seçeceği başka bir daireye göndermek
ve oraca lüzumlu kanunî muamelenin
E - Eserlerin mahiyeti ve kısaca tav­
ifasına müteallik masrafları tediye etmek
sifi;
üzere alâkadarı dâvet edecektir.
F - Zamanımıza ait münhasıran ar­
Sandıkların üzerim kurşunla mühür-
tistik eserlere muhassas beyannâme.
leyecek ve ihracat dairesine veya kütüp­
İhbariyede yukardaki izahattan her haneye bilgi verecek olan gümrükçe san­
hangi biri noksan olduğu veya üç nüsha­ dıkların gönderilmesinden tahaddüs ede­
da hâk ve silintiler bulunduğu takdirde cek zarar ve ziyan ihracatçıya ait olacak­
ihbariye kabül edilmeyecektir. tır.
Sandıkların muayenesi yukarda bil­ Ardiye harcı alâkadara aittir.
dirilen eşkal dahilinde ve bir tek memur
Sandıkların ihracat dairesine şevki
tarafından da yapılabiUr.
masrafını alâkadar ödemek istemezse,
Muayenede bir dalgınlık neticesi o- gümrük idaresi sandığı, zararı ve ziyanı
larak ve iyi niyetle eski bir eser modern alâkadara ait olmak üzere Devlet müze
eser olarak ihbar edilirse, ihracatçı veya galerisine veya en yakın kütüphane­
bu ihbariyeyi normal ihracat için verilen ye göndererek ve idare için herhangi bir
ihbariye ile değiştirir. mes'uliyet terettüp etmeksizin orada mu­
Bu hal kanunen teşkil edilmiş olan hafaza altına alınacak ve ancak masraf ve
hususî dairelerin birinde müşahede edi­ rüsumun tediyesinden sonra sahibine iade
lecek olursa kapalı, bağh ve kurşunlarla edilecektir.
mühürlenmiş olan sandık masraflan alâ­ Gümrük muayenesi neticesinde her
kadara ait olmak üzere kendisi tarafından hangi bir kanunî uygunsuzluk görülmezse,
seçilecek olan ihracat dairesine gönderilir. gümrük memurları ruhsatiye ve serti­
Muayene neticesinde sandıklar ihba­ fikayla ihbariye nüshasını aldıktan sonra
riyeye uygun bulundukları takdirde serti­ alâkadara gümrük bültenini verecektir.
fika verilir. Sandığı sevkeden veyahut İhracat ruhsatiyesi ve saire bu bül­
onun mümasili hududdaki gümrükte ih­ tenin dip koçanına rabt edilecek vc ke-
140 MÜNİF SERAV

narda muhafaza edilecek olan ihbarnâ- ması hususunda hükümet kanunun bah­
meler her üç ayda bir Maarif Vekâletine şettiği hakkı istimal eder.
gönderilir. Posta paketi veya kıymet-i Ruhsatiyenin verildiği ahvalde temi­
mukaddereli kutu içinde ecnebi memle­ nat olarak, depozito namı altında, güm­
ketlere yapılacak sevkiyat için ihbariye ve rük resmi tahsil edilerek mukabilinde ve­
buna ait ihraç ruhsatiyesi yalnız bir tek rilecek olan makbuz ruhsatiyeye rabtolu-
pakete veya bir kutuya müteallik bulu­ nur. Muvakkat ihraç halinde hudut g ü m ­
nacaktır. rükçüleri ihracatçıya yalnız ruhsatiyeyi
İhracat vergisi her sene takdimcn bırakmak suretiyle ihbariyeyi alırlar.
ödenmelidir. Tahsil memuru, ruhsatiye­ Ruhsatiyenin muteber kalacağı müd­
nin arkasını dairenin mührüylc temhir det subutî sebepler ve alâkadarların
etmekle beraber tahsil edilen bedeli de talebi üzerine vekâletçe uzatılabilir.
gösterecektir. Yeniden memlekete ithal edilince eser­
İhracatçı posta idaresine ihracat ruh­ ler çıkış bürosundan ayrı olabilecek olan
satiyesi veya ihbariyeyle birlikte usulü huduttaki gümrük dairelerinin birine ib­
dairesinde bağlanmış vc kuı-şunla mü­ raz edilirler; yeter ki çıkış gümrüğü vesika­
hürlenmiş olduğu halde posta paketini ların naklinden vaktinde haberdar edil­
veya kutusunu ibraz edecektir. Bu vesikalar miş bulunsun.
posta paketini veya kutusunu hudut güm­ Eserlerin ihracı sırasında geri alına­
rüğüne kadar takip edecek ve orada güm­ cak olan ihbarnâmeye istinaden güm­
rük memurları bu vesikalarla posta paketi rük birinci muayenesini yaptıktan sonra
veya kutusu muhtevasını karşılaştıracak sandıkları kendi kurşunlariyle temhir ede­
vc müteakiben ihbariyeyi Maarif Vekâ­ rek, masrafı alâkadara ait olmak üzere,
letine iade edecektir. ihracat dairesine veya alâkadara ruhsa­
Posta idaresi paket veya kutunun tiyeyi verecek olan kütüphaneye gönde­
şevkini kabul etmeden ve hudut gümrüğü rir. Daima alâkadarın elinde kalacak olan
serbestçe şevkine muvafakat eylemeden bu vesikanın arkasına bunları alan ma­
evvel bir ruhsatiyenin arkasında gümrük kam, sandıkların memlekete tekrar ithal
resminin tahsil edilip edilmediğine ve edildikleri günü, ağırlıklarını ve işaretle­
bibliyografi malzemesinin gönderilmesi rini kaydeder. Kezalik Maarif Vekâletine
hususunda takyidat vaz'cdilmiş olup ol­ gönderilecek olan ihbariyede bu mua­
madığına dair her hangi bir kaydın mev­ mele hakkında da meşruhatta bulunur.
cut olup olmadığını araştırmağa mecbur­ Mürselünileyh daire ruhsatiyeyi geri
dur. alacak, kat'î muayeneyi yaptıktan ve her
Hudut gümrüğü, posta kanununa şeyi usulüne uygun bulduktan sonra eş­
tevfikan kaçakçılık addiyle tatbik edil­ yayı bırakacak ve Maarif Vekâletine ma­
mesi icap eden ağır cezaya halel gelme­ lûmat verecektir. Vekâlet gümrük resmi­
mek üzere, muhtevası hakikat hilafına ola­ nin iadesini sağlıyacaktır.
rak bildirilen kıymet-i mukaddereli pa­ İlgili arzu ettiği resmi, ihracat daire­
ket veya kutuyu müsadere eder. sinin muayenesi hususundaki kânunî hak­
İhbariye yoliyle ihracat dairelerine lara riayet etmek kayıt ve şartiyle hudut­
veya kütüphanelere ruhsatiyeye müsteni­ ta da yapılabilir. Yeniden memlekete
den alelâde ihraç tarzındaki muvakkat ithal eyledikleri için gümrüğe ibraz edi­
ihraç talebine müsaade edilir. Alâkadar len vesikalar nataman veya gayr-ı mun­
ihbariyesinde sene veya ay olarak mikdarını tazam olurlar veya eserler tesbit edilen
tasrih etmek suretiyle muvakkat bir za­ müddet zarfında memlekete ithal edilme-;
man için harice ihraç etmek istediğini miş bulunurlarsa, ihracatçı vergiyi tekrar
bildirir. elde etme hakkını kaybeder.
Kat'î ihracın memnu olduğu ahvalde Tarihî, arkeolojik, paletnolojik, pale-
muvakkaten ihraç hususundaki talep red­ ontolojik ve artistik kıymeti haiz eserlerin
dedilir; ve şevki men'edilen eserlerin alın-; dahi devlet arazisi arasından veya nehirler
İTALYA'DA ESKİ E S E R L E R İ N KORUNMASI
141

yahut göller arasından geçmek üzere rüğü rüsumu ödendikten sonra sandık­
deniz yoliyle devletin bir yerinden başka lar gümrükçe kapanıp kurşunla mühür­
bir yerine nakilleri ihraç dairesinin veya lenecek ve masrafı ilgili tarafından öden­
kütüphanenin vereceği ruhsatiyeye tâbidir. mek kayıt ve şartiyle ithalâtçı tarafından
Dairenin veya kütüphanenin fikrine gösterilecek olan ihracat dairesine veya
göre ihraç hususunda her hangi bir mcm- kütüphaneye gönderilecektir.
nu'iyet ve muhalefete veya iktisap hakkma Sandıklar ithalât sertifikasını al­
tâbi tutulmaması icap eden bir eser te­ mak üzere bir istidayla terfik edilecek ve
lakki edildiği takdirde ruhsatiye, eserin bu istidada sandıkların ihtiva ettiği şey­
memleket dışına ihracı hahnda ödenmesi lerin tavsifi hakkmda meşruhat da bulu­
icap eden verginin depozito olarak yatırıl­ nacaktır.
masına tâbi olacaktır. Teminat olarak Gümrük dairesi ithalâtçının bildire­
yatırılacak para tahsil memuru tarafın­ ceği bütün karekteristik tavsifi hususiyet­
dan irat kaydedilmeyip, eserin sevkedil- leri veya ithal edilmiş olan şeyleri, teşhise
diği yerdeki ihracat dairesine kendisinin medar olacak her türlü izahatı istidaya
verdiği ve başka bir ihraç dairesi­ ilâve etmek suretiyle muayeneyi yapa­
nin veya galeri, müze veyahut kütüphane caktır. İhracat dairesi hususî deftere
müdürlüğünün, eserin İ t a l y a ' d a isteni­ kaydettikten sonra lüzumlu muvakkat
len yere vasıl olduğuna dair meşruhatını ithal sertifikasını verecektir.
ihtiva edecek olan ruhsatiye > ibraz edilir Kraliyet hükümeti ve V a t i k a n ncz-
edilmez sahibine iade edilir. dinde akredite diplomatik misyonlar reis­
Bütün diğer ahvalde ihracat dairesi leri ithalât dairesine ibraz edilen basit
kaç defa muvafık bulur ve sahibi talep talepnâmeye istinaden muvakkat ithal
ederse gönderilmesi istenilen şeyler mas­ sertifikasını alacaklardır. Muvakkaten it­
rafı vc zararı sahibine ait olmak üzere ih­ hal edilen tarihî kıymeti haiz şeylerin
muayenesi daire dışında da yapılabilir.
racat dairesi marifetiyle istenilen yere
sevkedilir. Posta paketi halinde gelen şeylerin
muvakkat ithal ruhsatiyesi doğrudan doğ­
Alelâde basit bir muvafakatnâmeye
ruya gümrüğe gönderilmiş olabilir; alâ­
tâbi olan şeylere dair müsaadenin istihsali
kadarın isteği üzerine ihracat dairesi ta­
için ihracat dairesine müracaat kâfidir.
rafından da verilebilir.
Eserlerin getirildiği gün veya ihracatçının Yeter ki:
uygun gördüğü ahvalde, sevk masrafları­
nın peşinen ödenmiş veya teminat olarak A - Posta paketinin mühürleri he­
yatırılmış olması kaydiyle, dairede çıkan nüz bozulmamış olsun,
mühim bir mâni, servisin normal işleme­ B - Posta mühürlerinden veya diğer
sini imkânsız kıldığı takdirde, servisin posta veya gümrük vesikalarından pa­
faaliyette bulunduğu ertesi günü ruhsa­ ketin on beş gün evveline kadar mürse-
tiye verilir. Hariçten memlekete ithal edi­ lünileyh tarafından alınmış olduğunun
len eserler müterakki vergi tediyesine sabit olması,
hacet kalmadan tekrar memleket dışına C - Hudut gümrük resimlerinin ö-
çıkarılabilirler. denmiş olması,
D - Paketin sıklet ve eb'admın posta
Vukubulan ithali teyit eden vesaik
ve gümrük vesikalarında gösterilen sik-
ihracat daireleri veya kütüphaneler ta-
let ve eb'ada tevafuk etmesi.
fafmdan verilen sertifika, başka munzam
bir vesika veya aynı kuvvet ve kıymeti Verilecek olan muvakkat ithal ruh­
haiz deUl ibrazına lüzum yoktur. Muvak­ satiyesinde yukardaki ahvale dair hassa-
kat ithalât dolayisiyle kanunun müsaa- tan meşruhat bulunması lâzımdır.
datından faydalanması bahis mevzuu Yukarda zikri geçen ahvalin mevcu­
olan şeyler gümrük muamelesinin ifası diyeti halinde ihracat dairesinde veya kü­
için gümrük idaresine götürülecek ve bu tüphanede takip edilecek muamele gümrük
ıhuameleler ifa edildikten vc hudut güm­ muamelesi hükmünde olacaktır. Ruhsatiye-
MÜNİF SERAV
142

nin hükmü verildiği tarihten itibaren beş nüshası müsadere edilen şeylerle birlikte
sene için muteberdir. Ruhsatiye bu m ü d ­ en yakın ihracat dairesine g ö n d e r i l i r . T a ­
det zarfında tecdit edilmiş bulunmadığı lep vukuunda bir ü ç ü n c ü n ü s h a d a i h r a ­
catçıya verilir.
takdirde ithalatçının bu husustaki hak­
lan sakıt olacaktır. İhracat dairesi eserlerin ruhsatiyeye
Alâkadar bir liretlik pul ilsak ede­ veya ilmühabere tâbi olup o l m a d ı k l a r ı n ı
ceği istidayla Maarif Vekâletine müra­ tetkik ettikten sonra b u n l a r ı ruhsatiyeye
caat ederek hitam bulan muamelenin tâbi gördüğü takdirde ö d e n m e s i l â z ı m
beş sene daha temdidini isteyebilir. V e ­ gelen ihraç resmini bildirmek suretiyle
kâlet işin mahiyetini tevsik ve tahkik gümrük dairesine haber verir. G ü m r ü k
ettikten sonra ruhsatiyenin uzatılmasını dairesi eserleri kaçak addetmekle beraber,
emreder. müsadereye müteallik z a b ı t v a r a k a s ı n a
dayanarak para cezasına ait bir z a b ı t
Muvakkaten ithal edilen şeyleri tek­
tanzim eder ve bir suretini M a a r i f V e k â l e ­
rar ihraç etmek isteyen kimse, ithal için
tine gönderir.
müracaat edilmiş olan ihracaat dairesine
veya kütüphaneye müracaat etmeğe Yalnız bir i l m ü h a b e r e d a y a n a n şey­
mecburdur. Alâkadar istidaya muvakkat ler için ise ihracat dairesi bilgi vermekle
ithal ruhsatiyesini ve muhtemel m ü d d e t beraber, muameleyi takip etmemesi i ç i n
uzatılmalarına ait vekâletin tezkerelerini gümrüğe talimat verir. B u eserler v e y a
rabtetmek suretiyle alelâde ihraç için ka­ eşya idare için hiç bir mes'uliyeti istilzam
bul edilen usul dairesinde keyfiyeti ihbar etmemek kayıt ve şartiyle bu eserlerin ve­
eder. ya eşyanın sahibi ardiye, nakliye ve saire
olmak üzere y a p ı l m ı ş olan b ü t ü n mas­
Muvakkat ithal ruhsatiyesi istihsal
rafları ödeyip, kendisine teslimini talep
edilmiş olan şeylerin kâffesi, yeniden ih­
edinceye kadar, bu eserler ihracat daire­
raç edildikleri zaman ihracat dairesi veya
sinde veya bu dairenin m ü n a s i p g ö r e c e ğ i
kütüphane bu vesikayı alacaktır. Aksi
bir devlet enstitüsünde mahfuz kahriar.
takdirde daire veya kütüphane, verilen
ruhsatiyenin tarih ve numarasını da zik­ Sahte veya her hangi bir ş e k i l d e
retmek suretiyle vesikanın arkasına yapılan tahrif edilmiş vesikalara d a y a n a r a k v e y a
kısmı ihraç muamelesi hakkında meşru­ değiştirilmiş sandıkla veya s a n d ı ğ ı n k a p a k
hat verdikten sonra alâkadara iade eder. veya yan tahtalarından birinin değiştiril­
mesi suretiyle hileli bir şekilde eserlerin
İhracat ruhsatiyesi veya ilmühaberi
kaçırılmasına teşebbüs edildiği takdirde
alınmasını istilzam eden eserlerin ruhsa­
gümrük idaresi b u n l a r ı m ü s a d e r e etmek­
tiye almaksızın ihraç edildikleri veya ih­
le beraber keyfiyeti bir z a b ı t varakasiyle
raçlarına teşebbüs olunduğu takdirde
tesbit ve ihracatçı h a k k ı n d a k a ç a k ç ı l ı k ­
keyfiyeti meydana çıkaran memurlar, bu
tan başka ceza kanununun bu husustaki
eserlerin şevkini durdurmakla beraber on­
cezaî hükümlerinin tatbiki suretiyle, ta­
ları en yakın gümrük dairesine göndere­
kibatta bulunulması i ç i n evrakı M ü d d e i ­
rek vukuu hali bir zabıt varakasiyle tes-
umumiliğe tevdi eder.
bit ederler. Bundan başka eserler cins ve
miktar itibariyle beyannâmede yazılı olan­ Sandıklar üzerindeki k u r ş u n l a r d a ve
dan farklı oldukları veya sahte beyan- bağlantılarda bir değişiklik o l d u ğ u a h ­
nâmeyle bildirildikleri veya ihracata valde de aynı tarzda hareket edilir.
ait hükümlerin tatbikına imkân verme­ Gümrükçe tutulan z a b t ı n bir suretiyle
mek düşüncesiyle ihracına teşebbüs edilen buna müteallik vesaikin bir sureti M a a r i f
eserler başka şeylerle karıştmimış olduk­ Vekâletine gönderilir.
ları görüldüğü takdirde dahi ayrıca bir Yukardaki ahvalin t a h a d d ü s ü n d e tah­
zabıt tutulur. sil edilecek olan para c e z a s ı n ı n yarısı,
B u zabıt iki nüsha olarak tanzim İ t a l y a n Gümrük kanununun 20. m a d ­
edilmekte olup bir nüshası gümrük dai­ desinde zikri g e ç e n fonlara a y r ı l d ı k t a n
resince muhafaza edildikten sonra, diğer sonra diğer yarısının a z a m î on b i n lirete
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
»43

İcadar olan nüktarı bu işte hizmetleri seb- enstitülerin malî bakımdan teftişlerini
ketmiş olan memurlara dağıtılır. yaptırabilir.
Maarif Vekâleti, Eski Eserler ve Güzel Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Yüksek
Sanatlar Yüksek Konseyinin mütalâasını Konseyi, Maarif Vekilinin teklifi üzerine
aldıktan sonra, mahkeme karariyle mü­ Kırahn iradesiyle tâyin edilen on beş
saderelerine karar verilen eserlerin muha­ azadan terekküp eder. Bu meclis istişarî
faza edilecekleri enstitüyü tesbit eder. reye sahip olmak üzere Eski Eserler
Artistik bilgiler veren enstitüler tesisi, ve Güzel Sanatlar Umum Müdürü
Maarif Vekâletine ait bütün diğer ensti­ sıfatını haiz olan bir başkanın reisliği
tülerle artistik bilgiler vermeye namzet altında olup idarî bakımdan Maarif
olan müesseselerin kâfFesi Maarif Vekâ­ Vekilinin veya bu vekâlet müsteşarının
letinin nezaret ve mürakabesine tâbidir. emri altında bulunur.
Maarif Vekâletinin müsaadesi ol­ Maarif Vekili meclis azaları arasından
maksızın hiç bir kimse artistik bilgiler birini başkan yardımcılığına intihap eder.
veren mektepler te'sis edemez. Yüksek meclisle istişare meclisi azaları
bu vazifede üç sene müddetle kalmakta
Hükümet veya moral şahsiyetler ta­
olup üç senelik müddetin hitamında
rafından idare edilen enstitüler hukukan
tekrar seçilebilirler. Üç sene zarfında
devlete ait enstitüler seviyesinde olabi- tayin edilenler üç senelik müddetin
lirier. sona ermesi dolayisiyle azalık sıfatın­
Maarif Vekâletinin teklifi üzerine dan sakıt olanlarla birlikte bu sıfatı
Maliye Vekiliyle anlaşarak bu husustaki kaybederler. Bugünkü konsey azasiyle
usul ve şerait tesbit edilir. istişare meclisi azası 20 Haziran 1935 ta­
Artistik bilgiler veren her enstitü­ rihli ve 1071 sayılı kanunun 6,7 ve 8.
nün başında Maarif Vekâleti tarafından maddelerindeki ahvalde azalık sıfatını
tayin edilen bir başkan bulunur. Bu baş­ kaybederler.
kan kanunun tayin ettiği eşkal daire­ Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dai­
sinde enstitünün idare ve artistik çalış­ resi reisinin mütalâasını almak hususun­
malarına nezaret eder. daki hükümler mülgadır.
Başkanın maiyetinde enstitünün öğ­ Artistik bilgiler veren devlet enstitü­
retim ve inzibatî gidişini idare ve her sa­ leri müdür ve öğretmen vazifeleri açık
hada başkanın direktiflerini yerine getiren müsabaka veya imtihanla ehliyeti sabit
bir müdür vardır. Müdüriyet makamı olanlara verilir. Bu takdirde vekil tahsil
bulunmayan enstitülerde öğretmenlerden dereceleri muayyen bir seviyede olan mü­
biri Maarif Vekâleti tarafından iki sene sabıkların imtihana tâbi tutulmalarını
müddetle bu vazifeye tayin edilir. kararlaştırır.
Maarif işlerinin yürütülmesinde baş­ Vekil tarafından tayin edilen ve üç
kan, öğretmenler meclisinin yardım ve azadan terekküp eden hakem hey'eti mü­
müzaharetine mazhar olup bu meclis sabakaya mevzu olan vazifeye lâyık üç
kendi reisliği altında enstitü müdüründen kişiyi ehliyet derecelerine göre namzet
ve öğretmenlerden teşekkül etmektedir. olarak tekhf ederler. Vekil kanuna ve
idare meclisleri te'sisini âmir olan artistik öğretim icaplarına uygun olduğu
bütün hükümler mülga olup bundan Kon- takdirde, hakem hey'etinin teklifini tas­
servatuvar ve R o m a G ü z e l S a n a t l a r vip ve aksi halde hükümsüz addeder.
A k a d e m i s i müstesnadır. Vekilin bu kararı gayr-ı kabil-i itirazdır.
Maarif Vekilinin müsaadesi olmak­ Müsabakaya konulan vazife birinci
s ı z ı n Başkan tarafından hiç bir masraf gelene ve bunun istinkâfı halinde ikinciye
ihtiyar edilemez. Vekil muayyen katego­ ve bu siyakta üçüncüye verilir.
riye dahil ve hassaten her malî sene için Vekil istisnaen enstitü müdür ve öğ­
muayyen bir miktara münhasır olan mas­ retmen vazifelerini müsabakaya tâbi tut-
raflara ait müsaadeyi verebilir. maksızın yalnız kendi sanatlarında şöh­
Maliye Vekili artistik bilgiler veren ret sahibi olan kimseleri tayin edebilir.
MÜNÎF SERAV
144

Vekil bu şekilde tayin edilen personeli lerle diğer hususî enstitülerde derslere e-
tecrübe devresinden istisna edebileceği gibi sas olacak kitapların tetkikini teklif eder
artistik bilgiler veren enstitüler personeli­ Maarif Vekili muayyen hususat için aynı
ni başka tedrisata veya başka tipteki komisyon içinden hususî komiteler teşkil
enstitülere nakledebilir. Bu personele ve­ etmekle beraber bu komitelere, aynı ko­
kil tarafından tayin edilecek ahval ve misyona iştirak etmeyen fertlerin katılma­
şerait altında kendi arzularını izhar et­ sını da kararlaştırabilir. Bu tetkikatlan
mek hakkı bahşedilmiştir. Bu tedbirlere dolayı komisyon azasına herhangi bir
karşı itiraz caiz değildir. ücret ve hakkı huzur ödenmesi bahis
Yukarda zikri geçen enstitülerde her mevzuu değildir. Ancak imtihan neti­
hangi bir öğretim vazifesine veya bu va­ cesinin bir revizyona tâbi tutulması,
zifelerden birinin vekâletine tayin ancak imtihana giren kimseler tarafından
Maarif Vekâletine aittir. Vekil bu salâ­ talep edildiği takdirde, bu hususta ya­
hiyetlerini kısmen veya tamamen ensti­ pılması muhtemel masraflar dışında ta­
tü başkanlarına devredebilir. libi veya talipleri tarafından her hangi bir
Müstesna ahval hariç olmak üzere vergi ödenmez. Milletin artistik ve ar­
öğretmenler kendi vazifeleri dışında her keolojik servetinin himayesine müteallik
hangi bir vazifeye asaleten veya vekâle­ salâhiyet ve vazifeler münhasıran Maarif
ten tayin edilemezler. Vazife sahibi olan­ VekiUne aittir.
lar haftada 24 saatin fevkinde vazife de­ Maarif Vekili bu husustaki salâhiyet­
ruhte edemezler. lerinden bir kısmını veya tamamını Eski
İnzibatî sahada artistik bilgiler veren Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi başkan-
enstitüler personeli hakkında 10 Aralık lariyle diğer memurlara verebileceği gibi
1923 tarihli ve 2960 sayıh kanunla müte­ salâhiyetlerini dilediği anda geri çekebi­
akiben ta'dil edilen maddeler hükümleri lir.
tatbik edilmekte olup, bu husus için vekil
Millî âbidelerle âsâr-ı atikaya ait
tarafından tayin edilen beşi asil ve ikisi
sanat eserlerinin muhafazası vazifesiyle
ihtiyat olmak üzere yedi azadan mürek­
mükellef olan komisyonlara dair 31
kep bir inzibat komisyonu teşkil edilmiştir.
Aralık 1923 tarihli ve 3164 sayılı kanu­
Bu komisyonun kâtiplik vazifesi Maarif Ve­
nun 9, maddesiyle 9 Ekim 1924 tarihli vc
kâleti merkez idaresinde A grubuna da­
1627 sayılı kanunun 34. maddesi mül­
hil ve her halde 9. dereceden aşağı ol­
gadır.
mayan bir memur tarafından görülür.
Bu komisyon azalan bu sıfatları bir sene Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
müddetle muhafaza etmekte olup yeni­ başkanlariyle müdürleri ve âbidelerin,
den tayinleri mümkündür. Vekil bu aza­ müzelerin, galerilerin ve âsâr-ı atikaya
lar arasından birini başkanlığa seçer. mütealUk hafriyata nezâret eden fahrî
memurlar vekilin daha evvel müsaadesi
Talebenin artistik sahadaki olgun­
istihsal edilmedikçe kendilerine daha ev­
luk derecelerini tayin eden imtihan
vel tahsis edilen fonlardan her hangi bir
komisyonu Maarif VekiU tarafından ta­
masraf ihtiyar etmek salâhiyetini haiz
yin edilen beş azadan terekküp eder.
değillerdir.
Sanat mektepleriyle enstitülerinde daha
yüksek sınıflara talebe kabulü için ehliyet Vekil bir emirnameyle muayyen ka­
imtihanlan yapılabiür; aynı enstitülerdeki tegoriye dahil işler için her malî yıl de­
mezuniyet imtihanlarına devlet mektep­ vamı müddetince ve muayyen bir meb­
lerinde kurslara devam etmemiş olanlar da lâğa inhisar etmek üzere lüzumlu masra­
kabul edilebilirler. fın ihtiyarına müsaade verebilir.
Vekil tarafından tayin edilen beş İstisnaî mahiyette olmak üzere arke­
aza ile Eski Eserler ve Güzel Sanatlar U - olojik veya sanat tarihi profesörleriyle
mum Müdüründen teşekkül eden ve veki­ Üniversitenin mümasil maddelerini tedris
lin reisliği altında bulunan bir komisyon eden profesörler muvakkaten ve mec­
artistik bilgiler veren devlete ait enstitü­ cani olarak Eski Eserler ve Güzel Sanatlar
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I 145

idaresinin bir dairesinin umurunu tedvire lin karakteristik vasıflarım taşımaları ba­
memur edilebilirler. kımından istisnaî bir tarihî kıymeti haiz
olan şeylerin koleksiyon veya serilerinin
MAARİF VEKÂLETİ teşkilini emredebilir.
Tarihî ve artistik ehemmiyeti haiz Maarif Vekâleti bu kanuna tâbi olan
şeylerin himayesi : şeyler üzerinde umumun iktisap ettiği is­
timal ve faydalanma haklarına riayet
Resmî Gazetenin 8 Ağustos 1939 ta­ edilmesine nezaret eder.
rihli nüshasmda neşredilmiş olan ı Ha­
Ekleziyastik birliklerin malı olan şey­
ziran 1939 tarihli vc 1089 sayılı kanunun
lere taallûk ettiği zaman Maarif Vekâleti
hülâsası.
dinî icapların ifasına halel gelmemesine
Artistik, tarihî, arkeolojik veya et-
çalışır.
nografik ehemmiyeti haiz menkûl ve gay-
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
r-ı menkûl şeyler bu kanuna tâbidir.
reisi bu kanuna tâbi olan şeylerin korun­
Bundan başka aşağıdaki şeyler de buna
ma ve muhafaza şartlarım tcsbit etmek
dahildir:
üzere her an teftiş edebilir.
a) Kable't-tarih devirleri ve ilk me­
deniyeti ilgilendiren şeyler, Maarif Vekili tarafından alman ted­
b ) Beşer hayatını ilgilendiren şeyler, birler kat'îdir. Ma'dun makamların ted­
c) E l yazılcuı, otoğrafiler, muhabere­ birlerine karşı silsile-i mcratibe riayet su­
ler, mühim vesikalar, kitaplar, matbua­ retiyle Maarif Vekiline müracaat caizdir.
lar, nadir ve kıymetli mahkûkeler. Artistik ve tarihî kıymetleri olan şey­
Bunlarla beraber tarihî ve artistik lerin muhafaza, masuniyet ve emniyetleri
kıymeti haiz olan şehirler, parklar vc hususunda alman tedbirler :
bahçeler de bu arada sayılabilir. ' Kasabaların, komünlerin vc kanunen
Yaşayan muharrirlerin, temsili elli tanınmış olan müessese ve enstitülerin
seneyi geçmeyen operalar bu kanunun malı olan şeyler, Maarif Vekâletinin mü­
daire-i şümulüne girmemektedir. saadesi olmaksızın tahrip, tadil ve restore
Bununla beraber siyasî vc askerî ta­ edilemezler. Bu gibi şeyler artistik ve ta­
rihle olduğu kadar edebiyat, sanat ve rihî kıymetleriyle gayr-ı kabil-i te'lif ola­
kültürle olan alâkaları dolayisiyle suret-i cak veya onların muhafaza ve korunma­
hususiyede mühim addedilen ve binaena­ larına zarar verebilecek hususlara tahsis
leyh Maarif Vekâletinin idarî mahiyette edilemezler.
tebligatına mevzu teşkil eden gayr-ı men­ Ekleziyastik müesseselere ait olan şey­
kûl şeyler dc bu kanun hükümlerine tâ­ ler hususunda, dinî vecibelerin ifasına
bidir. yarıyan şeylerden oldukları takdirde Ma­
Maarif Vekâleti her ne suret vc sı­ arif Vekili bu makamlarla anlaşarak
fatla olursa olsun yukarda yazılı gayr-ı bunlar hakkında karar verir.
menkûllere sahip veya bunların sadece Tarîhi veya artistik kıymeti haiz olan
vaziu'1-yedi olan kimselere bunların su­ şeyleri, sahibi veya vaziu'1-yedi olan
ret-i hususiyede ehemmiyet-i fevkalâ­ kimse yer değiştirdiği takdirde keyfiyeti
deyi haiz şeyler olduklarını bildirir. Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
Kasaba ve nahiye mümessilleriyle reisine bildirir. Reis de bunların nakil
kanunen tanınmış olan müessese ve esnasında bir zarara -uğramalarına mani
enstitü mümessilleri temsil ettikleri mü­ olacak tedbirleri alır.
essese veya enstitülere ait olan yukarda Vekil gayr-ı menkûl eserlerin masu­
yazılı şeylerin izahlı bir cedvelini Maarif niyet ve tamamiyetlerinin ve görünüşle­
Vekâletine tevdi etmeğe mecburdurlar. rinin zarara uğramasına, ışık vaziyetinin
Maarif Vekâleti, vekâletin ilimler vc ve muhite karşı olan dekorun değişmesine
sanatlar meclisinin mütalâasını aldıktan manî olacak tedbirleri alır.
sonra anane veya şöhret veyahut mahal­ Gayr-ı menkûl eserlerin manzarasını
10
146 MÜNIF SERAV

bozan ve halkın temaşa etmesine mâni müsaade edilen bu eserler tesbit edilen
olan afişler, ilânlar ve diğer neşir vasıta­ muayyen m ü d d e t zarfında memlekete
larının yapıştırılması caiz değildir. iade edilmedikleri takdirde irat k a y d ­
Maarif Vekâleti, Eğitim î l i m v e Sanat edilir.
Millî Konseyinin mütalâasını aldıktan son­ Maarif Vekili, Maliye V e k i l i y l c a n ­
ra devletin veya diğer enstitü ve âmme m ü ­ laşarak hariçteki mostra veya sergilerde
esseselerinin malı olan antikaların ve sanat teşhir edilmek veya devletin diplomatik
eserlerinin satılmasına izin verebilir. Yeter veya konsolosluk merkezlerinin tefriş v c
ki onların muhafazalarına mani bir hal tezyini hususunda kullanılmak ü z e r e k ı y .
husule gelmiş ve umumun istifadesi metli sanat eserlerinin ve a n t i k a l a r ı n ser­
azalmış olmasın. best olarak muvakkaten memleket d ı ş ı n a
Vekâlet bundan başka devletin veya çıkarılmalarına m ü s a a d e edebilir.
diğer müesseselerin koUeksiyonları için Âsâr-ı atika araştırmaları neticesinde
m ü h i m olmayan antika vc sanat eserle­ bulunan eserlerle eşya devlete aittir. B u ­
rinin satılmasına da izin verebilir. Vekil, lunan şeylerden dolayı arazi sahibine
î l i m ve Sanat Millî Konseyinin mütalâasını vekil tarafından para olarak v e y a bulu­
aldıktan sonra bu gibi şeylerin satışına nan şeylerin bir kısmını b ı r a k m a k m u k a ­
izin verilmesi halinde millî servete büyük bilinde aynı eşyanın k ı y m e t i n i n h i ç bir
bir zarar geleceğine hükmettiği takdirde vakit dörtte birini g e ç m e m e k ü z e r e bir
verilen müsaadeyi geri alabilir. prim verilebilir. Araştırmalar neticesinde
Devlet veya başka resmî bir müessese veya tesadüfen meydana ç ı k a r ı l a n sanat
ve enstitü nam ve hesabına bir bina eserlerine veya antikalara t e s a d ü f eden
yıktırıldığı zaman inhidam dolayisiyle ta­ veya bunları yedinde tutan kimse ceza
rihî değerleri bakımından mühim adde­ kanununun 622. maddesi hükümlerine
dilen eserler meydana çıksa dahi bu tevfikan cezalandırılır.
eserler mukavele mucibince binayı hedm Bu suç kendilerine hafriyat v e y a araş­
eden müteahhide terkedilmiş olan eser­ tırma ruhsatiyesi verilen kimse tarafın­
ler arasına giremez. dan işlendiği takdirde ceza k a n u n u n 625.
Memleket dışına ihraçları kanunun maddesi hükümleri tatbik olunur. Bu
himayesi altında bulunan millî servet hareket dolayisiyle kısmen veya tamamen
için büyük bir zarar teşkil edeceğine hük­ gayr-ı kabil-i tamir bir zarar m e y d a n a
medilen ve tarih vc sanat bakımından gelirse kanunun 59. maddesi h ü k ü m l e r i
kıymet arzeden âsâr ve cşyanm ihracı tatbik olunur.
surct-i kat'iyede memnudur.
Tabiî güzellikler ve şayan«ı temaşa
İhracı yapan kimse Maarif Vekili yerlerin korunmasına ait 29 Haziran 1939
tarafından bu eserlere verilen değeri ka- tarihli ve 1497 No. lu kanun.
bül etmediği takdirde biri vekil ve diğeri
ihracatçı, bir üçüncüsü de mahkeme reisi I - Umumun atfettiği b ü y ü k chemi-
tarafından tayin edilen üç kişilik bir ko­ miyet dolayisiyle aşağıdakiler bu k a n u n a
misyon tarafından eserlerin kıymeti gayr-ı tâbidir:
kabil-i rucu olmak üzere tesbit edilir. a) T a b i î vasıflan ve jeolojik husu­
İhbardan itibaren iki ay içinde Maarif siyetleri olan gayr-ı m e n k û l ş e y l e r ,
Vekili ayni ihbariyede beyan edilen kıy­ b) Artistik ve tarihî ehemmiyetleri
met üzerinden kanunun himayesi altında olan şeylerin himayesine ait k a n u n l a r ­
bulunan ve millî servet için büyük bir da bahis mevzuu olmayan ve g ü z e l l i k l e r i
ehemmiyet arzeden eserleri satın almak dolayisiyle tefrik edilen şehirler, b a h ç e ­
hakkını muhafaza eder. ler ve parklar,
Muvakkaten ihraç edilen eserler de c) Estetik ve a n ' a n e v î ehemmiyet v c
müterakki ihracat vergisine tâbi olup bu kıymetleri olmakla beraber karakteristik
vergi teminat olarak ihracatın yapıldığı vasıflar arzeden gayr-ı m e n k û l ş e y l e r i n
sırada tahsil edilir ve muvakkaten ihracına hey'ct-i mecmuası.
İTALYADA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
147

d) Tabiî güzellikte olan şayan-ı te­


5 - Yukarda zikri geçen listeye dahil
maşa yellerden halkın istifadesine açık
geniş mahallerin etrafının şayan-ı tema­
olan bu ve buna mümasil yerler,
şa güzelliklere zarar verecek ve güzellik­
2 - Bu şeyler ve mevkiler her şehir ve leri ihlâl edecek bir mahiyet almalarına
kasaba için ayrı olmak üzere iki liste mâni olmak maksadiyle nizâmnâmenin
yapılmak .suretiyle Maarif Vekâletinde derpiş ettiği eşkal dairesinde tanzim olun­
bir komisyona tevdi olunur. Bu komisyo­ mak ve aynı listeyle tasdik ve neşir ve ilân
nun başkanhğında tercihan Millî Terbiye edilmek üzere Maarif Vekâleti arazinin
ve îlim ve Sanat komisyonu azası me- bir manzara plânından faydalanır. Bu
yamndan seçilen biri bulunmakta olup plân listenin neşrinden sonra tanzim edil­
aşağıdaki zevattan terekküp etmektedir: mişse ilgili komünlerin tabelâsında üç
Merkezde salâhiyet sahibi âbideler dai­ aylık bir devre için ta'lik edilmek suretiyle
resi başkanı. Kaza turizm birliği başkanı ayrıca ilân ediUr. Bu plâna karşı alâka­
veya onun bir mümessili. darlar muayyen müddet zarfında itiraz
İlgili komünlerin idare âmirleri ve etmek hakkını haizdirler.
alâkadar kategoriler mümessilleri bu ko­ 6 - Vilâyet komisyonu tarafmdan
misyona dahil değildir. tanzim edilen ve ı. ve 2. maddelerde zikri
Komisyonun başkanı madencilik saha­ geçen şeylerin listesi esasına dayanarak
sında ihtisas sahibi kimseleri veya millî Maarif VekiH bunların her ne suretle
orman milis teşkilâtından bir mümessil olursa olsun mutasarrıfı, maliki veya va-
veya eşyanın tabiatına ve işbu kanunun zı'ü'l-yedi olan kimselere listeler muhte­
mevzuunu teşkil eden mahallere göre viyatının âmme için büyük bir ehemmi­
sanat ve meslekler konfederasyonu ta­ yet arzettiğini tebliğ eder.
rafından gösterilen bir artisti tayin eder. Vekilin talebi üzerine hususî siciline
3 - Üç ayda bir neşir ve ilân edilen kaydedilen bu tebliğnâmc ancak on­
bu gibi yerlere ait listelerin ilân devresi dan sonra bu gayr-ı menkûllerin sahip
geçtikten sonra listelere mevzu teşkil eden ve malikleriyle vazı'u'l r yedleri olacak
eşyanın sahipleri, malikleri, vazıü'l-yed- olanlar nazarında hüküm ifade eder.
leri ve her ne suretle olursa olsun bu eşya 7 - Tebliğnâmenin mevzuunu teş­
ile alâkadar olanlar daire başkanlığı va- kil eden ve listelere dahil olan gayr-ı
sıtasiyle Maarif Vekâletine itirazlarını bil­ menkûlün her ne namla olursa olsun
direbilirler. sahipleri, malikleri ve vazı'u'l-yedleri işbu
Maarif Vekâleti vesaiki tetkik ederek kanunun himayesi altında bulunan gay­
lüzumlu gördüğü tadilâtı yaptıktan sonra r-ı menkûlün dış manzarasını bozacak
listeyi tasdik eder. şekilde tadilât yapamayacakları gibi tah­
ribat da yapamazlar.
4. - Muhtelif mahallere ait listeler bu
şekilde Maarif Vekili tarafından tasvip edil­ Bu gayr-ı menkûllerin sahipleri, ma­
dikten sonra devletin resmî ceridesinde lik ve vazı'u'l-ycdleri olan kimseler yap­
neşir ve ilân olunur. Bu ilânı ihtiva eden mak istedikleri inşaat ve tadilâta ait
Resmî Gazetenin bir nüshası üç ay müd­ projeleri ilgili daire başkanlığına ibraz
detle alâkadar komünlerin tabelâsında etmeğe ve müsaade istihsal edilinceye
asıhr. Bu gazetenin bir diğer nüshası ma­ kadar faaliyete geçmemeğe mecburdurlar.
hallin plânıyle birlikte alâkadarların gö­ İlgili daire reisi azamî üç ay zarfında
rebilmesi için her komünün salâhiyetli bu projeler hakkında karar vermek mec­
dairesine gönderilir. Müteakip üç aylık buriyetindedir.
devre içinde ilgili zi'l-yedleri, mutasarrıf 8 - Yukardaki maddede zikri geçen
veya malikleri, bu hususta reyini izhar listeye ithal edilmeyen ve tebligat dışında
etmiş olan, Maarif Vekâletinin salâhiyet kalan şeyler hakkında Maarif Vek'li
sahibi teknik hey'etlerinin ve Danıştayın aşağıdaki haklara sahiptir:
mütalâasını aldıktan sonra hükümete mü­ a - İşbu kanuna mevzu teşkil eden
racaat etmek hakkına sahiptirler. şeylerle âbidelerin ve şayan-ı temaşa yer-
MÜNÎF SFRAV
148

lerin dış vaziyetlerini bozan inşaat ve V e nihayet Nafiayı ilgilendiren hususata


ameliyelere bilâ müsaade girişilmesine ait tedbirler de alâkadar idarelerle m u ­
tabık kalarak tatbik olunur.
mani olmak;
14- İşbu kanunun I . maddesinde
b - Bundan evvelki maddede yazılı
zikredilen mahallede eşya hususunda Şe­
ahvalde başlamış olan inşaatın tatil edil-,
hir Turizm Dairesine, Â b i d e l e r l e O r t a Ç a ğ
meşini emretmek,
ve Modern Sanatlar Dairesi b a ş k a n l ı ğ ı n ı n
9 - Yukarki maddede yazılı vekâlet
daha evvel muvafakati istihsal edilmeden
tedbirleri ve üç aylık müddet zarfında in­
neşir vasıtalariyle ilân etmek salâhiyeti
şaata başlamayı men veya başlamış olanları verilmez.
tatil etmek demek olan takyidat, ilgili
Maarif Vekili daha evvel m ü s a a d e
komisyonun nokta-i nazarı alâkadara teb­
istihsal edilmeyen ve işbu k a n u n a tâbi
liğ edilmemiş bulunursa merfu addolu­
olan eserler ve mahallerin m a n z a r a s ı n a
nur. ve umumun serbestçe faydalanmasına
İlgili komisyon tasd'k kararının alâ­ mâni olan her türlü naklolunur şeylerin
kadara tebliğinden itibaren otuzuncu g ü ­ masrafı ilgililere ait olmak ü z e r e , başka
nü tedbir kat'iyet kesbeder. başka yere naklini vilâyet vasıtasiyle yap-
10 - Mahallin listesinde daha evvel tırabiür ve bu gibi âbidelerin g ü z e l l i ğ i n i
neşir ve ilân edilmemiş olan ve umumun ihlâl eden inşaatın rengini tebdil ettire­
büyük alâkasını celbeden eserlerden ma'- bilir. Bu emrin yerine getirilmemesi halinde
dut olduğu evvelce tebligat suretiyle bil­ vâU halen mer'î olan k o m ü n l e r ve şe­
dirilmiş olan âbideler ve saircler hakkında hirler tek metin kanununun 20. maddesi
başlanmış olan inşaatın tatili anma kadar hükümlerine tevfikan emir i c a b a t ı n ı r c ' -
yapılan masrafların geri alınması için sen tatbika çalışır.
ilgililere dava açmak hakkı verilmiştir.
15 - Ceza kanununun d e r p i ş ettiği
Masarifi Maarif Vekâletine ait olmak
cezalar dışında olmak üzere vecibelere
üzere başlamış ve tatil edilmiş olan in­
ve işbu kanunda m ü n d e r i ç emirlere
şaat yıktırılır.
riayet etmeyen kimse, M a a r i f V e k â l e t i n i n
11 - Yollar ve sarnıçlar açılması, sı­
en münasip g ö r d ü ğ ü şekilde, t a b i î ve
naî tesisat için su isalc yolları inşası halin­
şayan-ı temaşa güzellikler nef'ine olmak
de Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
üzere kanun hilâfına v ü c u d e getirilen
reisi tatbik edilen inşaat projeleri üzerinde
yıkmağa veya yapılan kanunsuz hare­
mesafeleri, varyantları işaret etmekle be­
ketle husule gelen zarar ve elde edilen
raber kanunun himayesi altında bulu­
istifade arasındaki farka m ü s a v i bir p a ­
nan eserlerin bu inşaat dolayisiyle zarara
rayı tazminat olarak ö d e m e y e mecburdur.
uğramalarına mâni olur.
Kanuna muhalif harekette b u l u n a n
12 - Mesken tevsi plânlarının tasdiki
kimse kendisine verilen mehil z a r f ı n d a
işbu kanun hükümlerine tevfikan Maa­
yapılan kanunsuz inşaatı y ı k m a d ı ğ ı tak­
rif Vekâletiyle anlaşarak yapılır.
dirde. Maarif Vekâleti, vâli v a s ı t a s i y l e
13 - Devlet müesseselerini ilgilendi­
re'sen yıktırır. Bu hususta tutulan mas­
ren mahallere ait olup işbu kanun hüküm­
raf notu vekilin emriyle tahsilata ait
lerine tevfikan tatbik edilecek tedbirler
mer'i kanun dairesinde a l â k a d a r d a n tah­
Maliye Vekiliyle mutabakat halinde alınır.
sil edilerek devlet veznesine yatırılır.
 m m e n i n denize ait mamelekini ilgi­
lendiren tedbirler Münakalât Vekiliyle I . bentte yazıh tazminat fen daire­
mutabık kalarak alınır; ancak bunlar li­ leri ihtisas sahipleri tarafından ve E s k i
man inşaatına taallûk ettikleri takdirde Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi reisinin
yine Münakalât Vekiliyle anlaşarak alınır. nezareti altında tayin ve tesbit edilir.
İkamet, tedavi ve turizm istasyonları K a n u n a muhalif harekette b u l u n a n
olarak tanınan mahalleri ilgilendiren ted­ kimse Maarif Vekili tarafından tesbit
birler 15 Nisan 1926 tarihli ve 765 sayıh edilen tazminatı ö d e m e y i kabul e t m e d i ğ i
kanun hükümlerine tevfikan Halk Kültürü takdirde, bu t a z m i n a t ı n m i k t a r ı , biri
Vekiliyle mutabakat halinde tatbik olunur. Maarif Vekiü, diğeri kanunsuz harekette
İTALYADA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
•49

bulunan kimse ve üçüncüsü mahkeme et taraftndan tesbit edilir. Bu tesbite ait


başkam tarafindan aym edden bdırkişiler, masarif takdir edilen tazminata i t h İ eden
yam uç mütehassıstan mürekkep bir hey'- kimse tarafından peşinen ödenir

BtBLİY(

L.Raggi-E. Guicciardi:
4) 2/Birincikânun/i935 tarihli ve 2081
Codice amminisirstivo, No.h kanun.
Padova 1938. {Reggio Decreto legge 2 D icembre 1935
Âsâr-ı atika ve güzel sanat eserlerinin No 2081. Aggiornamento della legisla-
saüşı hakkında zione relativa alVistruzione artistica e
ı) zo/Haziran/ıgog tarihli ve 364 No.lı alla tutela del palrimonio artistico ed
Kanun. {Legge 20 Giugno ıgog JVo. archeologico.) S. 1663
^4 che stabilisce e fissa norme per
Vimliembilitâ delle antichitâ e delle 5) I/Haziran/1939 tarihli ve 1089 No.h
Kanun.
belle arti) S. 1600.
[Legge 10 Giugno jg3g No. w8g
2) 30/lkinci kânun/1913 tarihli ve 363
Pubblicata nella gazzetta ujficiale delV
No.lı nizâmnâme.
8 Agosto ıg3g).
{Regio Decreto 30 Gennaio ıgı^ No.
363 Reğolamento per la esecuzione delle6) Artistik ve tarihî kıymeti olan şeylerin
leggi relative aile antichitâ e belle arti). himayesi.
S. 1610.
[Tutela delle cose d'interesse artistico os-
3) u / M a y ı s / 1922 tarihli ve 778 No.h torico).
kanun.
7) 29/Haziran/i93g tarihh ve 1497 No.lı
{Legge II Maggio ıgzs No. yy8 Prov- kanun.
vedimenti per la tutela delle bellezze na-
rali e degli immobili di particolare [Legge 2g Giugno ıg3g No. I4gy Sulla
interesse storico) S. 1660. protezione delle bellezze naturali e panoramiche)
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ÂBİDELERİ V E
VAKIFLARI
E K R E M HAKKI AYVERDt
Yüksek Mühendis

Türklerin A v r u p a kıt'asmda terk attcn hicran ve elem duymamak da ka­


ettikleri irili ufaklı âbideler, büyük ve yay­ bil olmuyor.
gın nıi'marilerinin ehemmiyetli bir saf­
T a S a v a nehrinden V a r d a r kıyı­
hasını teşkil eden, başlı başına bir mevzu
larına, Bulgaristan'dan A d r i y a t i k sa-
kıymetini haiz bulunmaktadır.
hiUerinedek uzanan eni, boyu beşyüz kilo­
Gönül bu şu'beyi de, O r t a A s y a ' ­ metrelik bu vâsi sahadaki lâyu'ad T ü r k
dan kopup H o r a s a n , K a f k a s , A z e r ­ eserleri hakkında pek az yazı yazılmış
baycan ve Irak'tan geçerek A n a d o ­ olup, ekseriyetini Boşnakça ve Sırbca
lu'ya yerleşen kollarına muvâzi olarak, olanlar teşkil eylemekte, bunlar da umûmî
bir kül halinde mütalâa etmeyi ne kadar kütüphânelcrimizde bile bulunmamakta­
arzulasa da, bu gün için imkânsızlığı kar­ dır; Türkçe yazılmış eser ise yoktur.
şısında mahdud sahalarla iktifaya mec­ Binaenaleyh T ü r k mi'marisi Y u ­
bur kalmaktadır. Koca O s m a n l ı A v ­ g o s l a v y a kolunun bu günkü kemmiyet
rupa'sı karşısında pek fazla bir kemmi- bilançosunu, hakikate yakın bir şekilde
yet ve keyfiyet muhâsebesi taşımayan yapmak mümkün değildir; hele bunu, en
Y u g o s l a v y a ' y ı tetkik sahası olarak in- yüksek dereceye yükseldiği X V I I - X V I I I .
tilıabdan kasdımız de, A r n a v u t l u k , asırlara teşmil etmek bir hayalden başka
B u l g a r i s t a n ve R o m a n y a ' n ı n şimdilik bir şey olamaz.
meçhullere gömülmüş, M a c a r i s t a n ' d a Lâkin diğer B a l k a n memleketle­
pek bir şeyler kalmamış bulunması, rinden daha iyi bir şekilde muhafaza edil­
Y u n a n i s t a n ' d a da sistemli bir şekilde miş olmalarına rağmen, bu eserler de, ta-
ve kazınmakla tavsif edilecek derecede bi'î zaman âmilinin te'sirinden başka,
izlerin haritadan silinmesine mukabil, bu çok çeşitli hâdiselerin tazyiki karşısında,
mcmlekettekilerin oldukça muhafaza edil­ birer birer eksilip yok olmaktadır. Son
miş olmasıdır. büyük harb bir çok âbidelere mal olmuş­
Bu günkü Y u g o s l a v y a ' y ı teşkil eden tur. Diğer taraftan Müslüman nüfusun
altı eyâletten, S l o v e n y a müstesnâ, be­ adeta sistemli bir şekilde her gün biraz da­
şinde pek çok Türk yapısı bulunmaktay­ ha azaldığı görülmektedir. Bu yüzden
dı. Bunlardan H ı r v a t i s t a n ' d a k i l e r yok elde edilen malûmatı gün geçmeden neş­
olmuş, diğer dördünde çeşitli, hayli mede­ retmek bir vecibe olmuştur. Bununla,
niyet izleri kalmıştır; bakiyyelerin, bütün B a l k a n l a r ' d a T ü r k mevcudiyetinin ne
memlekette diğer çağların ve medeniyet­ elemek olduğu görülecek ve onu peşin
lerin bıraktıklarından pek daha zengin hükümlerle istihfaf eden hariçtekilere, mu-
ve mütenevvi olarak kabulü yanlış düş­ ta'assıb \ e programlı mütalâaları benim­
mez. Hele bazı mıntakalarda inhisar de­ seyen içimizdekilere, canlı bir cevab teşkil
recesine varan kesâfet, bu yerlere T ü r k eden böyle bir muhasebe, Rumeli'nin
damgasını vurmaktadır. O diyarlardan diğer mmtakalarının bizim elimizde arz
geçerken, bu bereket karşısında bir yan­ ettiği zenginlik hakkında bir ölçü ve bu
dan iftihar ve yakınlık hisleriyle teselli günkü komşularımızın cibilliyeti hakkında
bulurken, bu kadar kıymeti terk ile ric'- da bir mehenk olacaktır.
E . H A K K I AYVERDİ
'52

Binaenaleyh bibliyografyada zikrede­ diyet tebârüz ettirilecek, bununla bera­


ceğimiz menbalardan derleyebildiğimiz ve­ ber şimdi kullanılan isimler de i l â v e olu­
ya bizzat görüp hakkmda az veya çok bil­ nacaktır. O s m a n l ı l a r z a m a n ı n d a k i te­
gi edindiğimiz eserlerin tafsilâtmı, ta­ lâffuzu ma'lûm olmayanlar y a l n ı z bu g ü n ­
rihlerini, m ü m k ü n olanlann rölövc, kroki kü imlâsiyle gösterilecektir.
ve foloğrafJarım dere ile imkân dahilinde Şimdi şehirleri birer birer ele alarak
malûmat vermeğe çalışacağız. inceliydim.
Bibliyografyanın tetkikinde görüle­ Üsküb (Skoplje) şehri:
cektir ki en çok tetebbu'at B o s n a ve
Hersek'tekiler üzerinde olmuş, onlarda Bugün M a k e d o n y a eyaletinin mer­
da çalışma mihverini, tarih ve kitâbeler kezi olan Ü s k ü b şehrinin o r t a s ı n d a n V a r -
teşkil eylemiştir*. E s k i S ı r b i s t a n ' d a k i - d a r nehri geçmekte olup, ş i m a l e d ü ş e n
1er üzerinde hemen hiç çalışma yoktur. sol sahilindeki tepede eski kale b a k a y a s ı
Yalnız sabık K o s o v a vilâyetimiz ve ci­ görülmekte ve bunun şimâl ve ş a r k ı n d a
v a n hakkında Sırbca ve Almanca bir iki asıl T ü r k şehri kurulmuş b u l u n m a k l a ­
eser vardır. Onlarda da mi'marî hususlar dır. Sağ sahilde, eskiden de ehemmiyet­
beUrtiImemiştir. Bizim tetkikimizin şim­ siz iken, bir de yeni binalar yapmak i ç i n
dilik kâfi ve tam olamayacağı bu izahatla mevcud az miktarda eserler de y ı k t ı r ı l a ­
kendiliğinden meydana çıkar; yalnız en rak hemen bir şey b ı r a k ı l m a m ı ş gibidir.
ziyade alâka duyması lâzım gelen milletin Panoramadan (resim I ) , g ö r ü l e c e ğ i
lisanında yazılan ilk tetkik bulunması veçhile şehir tamamiyle T ü r k d a m g a s ı n ı
ve ileride, inşallah, yapılacak neşriyata taşımaktadır. Kaleden yalnız bir k a ç du­
ön ayak olması bakımından bir kıymet var kalıntısı mevcuddur. Ü s t d ü z l ü k t e de
ifâde edebilir. son O s m a n l ı devrinde y a p ı l a n askerî
Bu etüdümüzde kale, cami, medre­ kışlalar görülüyor. H e r şeye r a ğ m e n ş e ­
se, kütüphane, han, hamam, kervansa­ hirde ekseriyet T ü r k l e r ' d e d i r .
ray, türbe, köprü gibi aslı vakıf olan Şimdiki şehrin 3 K m . şimal-i garbi­
eserleri toplayıp şehircilik hakkında da sinde olan ilk kasabanın m i l â d d a n evvel
bir fikir vermek üzere şehirlerin vüs'ati, I V . - V . asırlarda, Î U i r y a l ı l a r i d â r e s i n -
evlerinin adedi, çarşıları hakkındaki ma­ dc, S k u p i ismiyle mevcud olduğu
lûmatı dere ile başh başına bir mevzu bilinmektedir^ B ü y ü k İskender'den
olan T ü r k tipi evleri ikinci bir yazımıza sonra M a k e d o n y a sülâlesinin eline, son­
bırakacağız. Bunun için de evvelâ cenub- ra R o m a l ı l a r a g e ç m i ş ve R o m a tar­
dan başlayıp M a k e d o n y a ' y ı , sonra S ı r ­ zında bir şehir kurulmuştu. M i l â d ı n 515
b i s t a n ' ı , onu müteakıb B o s n a ve H e r - senesinde zelzeleden harab olunca d a ş i m ­
sek'i yukarılara doğru tarayacağız; H ı r ­ diki yerine naki edilerek, ailesi itibariyle
v a t i s t a n en sona kalacaktır. Bununla bu civara mensub olan, J ü s t i n y e n tara­
beraber U s k ü b şehrini hepsine takdim fından m ü h i m bir merkez h â l i n e g e t i r i l ­
etmeyi de hissen vâcib gördüğümüzü be­ miştir. V I I . asırda bir m ü d d e t cenub
lirteceğiz. I s l a v l a r ı n ı n e ü n e g e ç t i k t e n sonra tek­
rar B i z a n s tarafından a h n m ı ş , X I V . asır
Mevki isimleri İmparatorluk zama­
başında S t e f a n D u s a n Sırb k r a l l ı ğ ı n a
nındaki telâffuza veya T i k v e ş gibi bütün
ilhak eylemiştir. T ü r k l e r t a r a f ı n d a n fet­
bütün değiştirilerek söylenen şekle uygun
hi K o s o v a muharebesini m ü t e a k ı b , H .
bir şekilde yazılarak o zamanki mevcu-
792 ( M . 1389) senesindedir. Fetihden ev­
velki senelerde şehrin ne halde o l d u ğ u hak­
* B o s n a ve H e r s e k kısmına aid bütün kında vâzıh bir fikir elde edilememektedir;
menbaları kendi işi gibi, bize gösteren, terceme bununla beraber o zamandan, kale m ü s -
ve izah eden llâhiyat Fakültesi Profesörü aziz
ve muhterem T a y y i b O k i ç i l e tercemelerde
yardımlarmı lütfeden mühendis Ş e f i k B e r k o l I KamusüH-A'lâınll,Q^2; Dr.Haralampije
v e M i d h a t S e r t e l Beylere teşekkür etmeği P o l e n a k o v i Ğ , Skopye, Glasnik Tugoslavya,
borç bilirim. Beograd 1952.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E VAKIFLARI
«53

tesna, hiç bir eser intikal edemediğine duvarla kapalı ve ortada 4 mermer sü-
bakılırsa her halde pek büyük bir mev- tûna müstenid beşli bir revakı vardır
cûdiyeti olmadığı tahmin olunabilir. Fet­ (resim 2, 3); kitâbelerden anlaşıldığına
hi müteâkıb Türkler tarafından vâsi ve göre cami iki defa yanmış vc tâmir gör­
nıühim bir merkez haline getirildiği de, müş, eski şeklinden çok kaybetmiştir.
bakiye asardan, vakfiyelerden ve sair ve­ Cami'in içinde yanlarda mevcud üçer
sika ve menba'lardan anlaşılmaktadır. mustaıil ayak sonradan genişletilmiş gi­
Bursa ve E d i r n e misallerinde olduğu gi­ bi görünmektedir; bunların üstündeki
bi, ufak bir kasabadan büyük bir şehir kemerlerin aslında olup olmadığı da an­
meydana gelmiş ve ehemmiyetini X V I I I . laşılamamaktadır. Muhakkak olan bir
asra kadar muhafaza eylemiştir. Ancak H . şey varsa, tavanın bu günkü şeklinin S u l ­
ı ı o o (M. 1688) de Avusturya generali tan R e ş a d zamanındaki son tâmire aid
P i c c o l o m i n i tarafından yakıldıktan son­ olduğudur (resim 4). Revak, kemerleri
ra epeyce sönmüştür; Kaınusü'l-A'lâm'dci ve ayakları eskidir (resim 5). Plân mu­
bu asır bidayetinde 4000 ev ve 1000 dük­ rabba'a yakın olmakla beraber aradaki
kân, 50 han, 3 hamam bulunduğu bildi­ 2.00 M. fark binanın eskiden kubbeli ol­
rilmektedir. ması ihtimalini zayıflatıyor. Eski olan
E v l i y a Ç e l e b i H Üsküb'ün R u ­ duvarlarda, silmelerinde ve içeride, kub­
meli eyâletinde sancak beyliği olup 500 beye işaret olacak bir vaz'iyet pek görül­
asker ve 5000 cebelisi bulunduğunu ve memektedir (resim 6). Cami'in takdim et­
hisarının 300 hisar eriyle muhafaza edil­ tiğimiz lölövesini dere eden H . D u d a H I
diğini bildirmekte ve idâri teşkilâtına aid da bu babda bir fikir beyan etmemekte;
mühim malûmât vermektedir; yine E v - hatta sarih olan inşa tarihi hakkında ih-
liya'ya göre, kalesi "mücellâ senk - trâfide" tirâzî kayıdlar koyarak arkeolog ve mi'-
iki kat sûrlu ve muhammesü'ş - şekil marlann bu günkü binâyı tetkik edip ta­
olup, 70 burcu ve nehir kenarında bir rihini ta'yin etmeleri lüzumuna işaret
su kulesi varmış; ccnub tarafındaki kapu etmekle iktifa etmektedir. Kitabesini ya­
I I . Sultan M u r a d zamanında tamir zarken bu son bahse avdet edeceğiz.
olunarak şu kitâbeyi taşımakta imiş : Cami bu gün mu'taddan dik bir çatıyla
örtülü olmasına rağmen minaresi yine de
SU'U: j ÂXw dl>- JU^t (> il y pek yüksek düşmektedir; Duda'daki rö-
X V I I . asırda 10.060 ev, 2150 dükkân, lövesine nazaran 36 M. irtifa'ındadır (re­
110 çeşmesi mevcud olup bunların ve şeh­ sim 3); şerefe istalaktitlidir. Minarenin ilk
rin suyu K a ç a n i k boğazından î s a Bey yapıdan olduğunu kabul etmek doğru
kemerleriyle gelmekte bulunuyordu. 120 olur kana'atindeyiz.
cami ve mescidi, 70 sıbyan mektebi, 7
misâfirhânesi, 20 tekyesi olduğunu kayd­ Cami'in üç kitâbesi vardır; kapı ke­
eden E v l i y â Ç e l e b i medrese ve han meri üstündeki celî sülüsle yakılmış olan
adedini bildirmeyip yalnız birincisi için en eskisi üç satır üstüne arapçadır; yazısı
meşhurlarından altısını, ikincisi için dört güzeldir. Tarafımızdan tesbil olunduğuna
tanesinin adlarını bildirmektedir; kezalik göre:
hamamlarından yalnız üç tanesinden
bahsediyor. 51^1 üUaL- öUj J j->SI^U- (_^^.- \
Şimdi büyük Ben derin binala­
rından mühimlerini birer birer inceliye-
lim: îîLc'Ur'j ı>*^jl —' J j "-r"^^
II. Sultan Murad cami'i:
Murabba'a yakın plânh, çatılı
bir cami olup önde yanları pencereli

I I E v l i y a Ç e l e b i , Seyahatname, İstanbul I I I H . W . D u d a , BalkantürkischeSludiaı, Wien


1314, İkdam Matbaası, V , 553-563 s- 1949 Rudoir M . Rohrer, 41-43 s.
E. H A K K I AYVERDi
154

İshak Bey Caiıii'i:


öVL- üliaLJl ^jNl J JW ^iılJÜ
Kaleyle şarkındaki yamaç arasın­
da bulunan vadide Ü s k ü b Fâtihi veya
0) ü . ^ at başlıcalanndan biri o l d u ğ u bilinen " P a ­
şa Yiğit Mehmed" i n " oğlu veya
oğulluğu İ s h a k B e y * in y a p t ı r d ı ğ ı bu
cami, ortada merkezî bir kubbe, y a n l a r d a
sivri birer manastır tonozuyla, m i h r a b ç ı ­
kıntısında basık bir m a n a s t ı r tonozuyla
mesturdur.

Bu kitabeye nazaran cami'in H. Kubbenin sekiz köşe kasnağı sağır


840 ( M . 1436) da I I . S u l t a n Murad olup, istalaktitli bir m ü s e l l e s t e r t i b a t ı ve
tarafından yaptırılıp H . 944 ( M . 1537) de
y a n d ı ğ ı ve K . a n û n î devrinde H . 945 * Ü s k ü b halkı P a ş a Y i ğ i t ' e efsânevî bir
( M . 1538) de tecdidine başlanıp, inşaatın, hüviyet atfetmekte, bu zate "meddah" ve kitabe­
dört sene devam ederek H . 949 ( M . 1542) deki telâffuza göre " M e d a h B a b a " ismi izâle
de bittiği anlaşılmaktadır. edilerek, adetâ kudsileştirilmektedir. Etrafı açık 6
köşeli ve kubbeli türbesi aynı isimdeki medresenin
Birinci tecdid kitâbesinin üstünde on
avlusundadır; ( S a l i h A s ı m , Üsküj) Tarihçesi,
iki beyitlik Türkçe tâmir kitâbesi cami'in yazma, Topkapı Sarayı, Sultan R e ş a d , N o . 6 ı 6 )
H . 1100 ( M . 1688) de A v u s t u r y a işgali Sonradan yapıldığı tahmin olunan tarihsiz taşında
esnasında yamp H . ı i 2 3 ( M . 1711) de I I I . ^jı> _ £ü _ J j i i U fy^JiS JUll _ J i t H ^ .
«!\A)l _ bi^iJ l<V yazılıdır. Halk beynindeki
S u l t a n A h m e d tarafından tâmir edil­
tevâtür bu türbenin P a ş a Y i ğ i t ' e aid oldu­
diğini bildiriyor; tarih mısra'ı * ğudur; esasında P a ş a Y i ğ i t tarihçe ma'lum
i ^ j ^S•^} J>l üUaL. t ^ J ^ o H . 1120 bir şahsiyettir; Tacü'l-levaıi/ı müellifi H o c a S a ­
( M . 1708) dir. Metinde H . 1123 yazıldığı dettin, kendisinden "Emii-i ıiâmdai Paşa Tiğiı"
olarak bahseder. Bak. 1,126 İstanbul 1279 T a b '
halde tarih mısra'ının H . 1120 göstermesi
hane-i Âmire; M . S ü r e y y a da Paşa Yiğit'in Ü s ­
tereddüdümüzü mucib olmaktadır. Ma'al- k ü b beyi olduğunu ve H . 830 ( M . 1426) da ve­
csef kitabenin tamamını kaydetmeğe fat ettiğini bildirir Bak. SiciU-i Osmanî I I , 37.
imkân bulamadığımızdan kontrol kabil Diğer tarihî eserlerde de P a ş a Y i ğ i t ' t e n bahso-
lunur. Anlaşılan bu zat, ömrünün sonunda uz­
olamıyor; birinde veya diğerinde bir is­
leti tercih etmiş, halk da onu bir veli gibi kar­
tinsah hatası olmadı ise bu mubayencti, şılayarak efsânevî bir hüviyete sarmıştır. (Medah
H . ı ı 2 0 ( M . 1708) senesini tâmirata m ü ­ babanın türbe ve kabir taşı resmi için E l e z o v i c -
başeret, H . 1123 ( M . 1711) i d e h i l â m ta­ 'in müteâkib notta adı geçen eserine Bak. S.5-6.
' î s h a k Beyin şahsiyeti hakkında rivayet­
rihi olarak tefsir etmek suretiyle açıkla­
ler muhteliftir. Bu cami'in kitâbesinde P a ş a Y i ­
mak mümkündür. ğ i t ' i n oğlu olduğu mezkûrdur; Tacii't-levarih, y ü ­
Bu ikisinin ortasında S u l t a n R e - karıki notta gösterilen sahifede Y ı l d ı r ı m B a y e -
ş a d zamanında yapılan tâmirin iki be­ z i d zamanındaki ta'yini anlatırken "Üsküb
yitlik kitâbesi vardır. Bina Ü s k ü b ' d e şehrinin ve tevâbi'nineyâlel ve hükümetini Paşa Tiğiı
tarihi ve kitâbesi ma'lum en eski camidir. namemir-i namdara ki îshak Beyin efendisi ve miircbbi-
ııV/j)-." S o l a k - z a d e , H o c a S a d e t t i n E f e n d i ­
den mülhem ve onunla kısmen müşterek bir ta'birle
' E v l i y a Ç e l e b i , V , 555, de bu kitabeyi "Paşa Tiğiı ki îshak Beyin efendisidir" Bak. T a r i h ,
yalnız «Vı'U" , t5_i- ûU. ^. şeklinde metni İstanbul 1298, S. 52 demektedir; Sicill-i Osmanî
noksan ve târihi 840 yerine 850 olarak yanlış kayd ise yukanki haşiyedeki sahifede, v ü z a r a d a n İ s h a k
etmiş, buna istinaden D u d a cami'in S u l t a n B e y i n P a ş a Y i ğ i t ' i n kölesi o l d u ğ u n u yazmak­
M u r a d tarafından inşa olunup olunmadığı hak­ tadır; Kamusü'l-A'lâm, T i m ur t a ş P a ş a n ı n o ğ l u
kında tereddüde düşmüştür. Halbuki yükarıki olduğunukayd ediyor; Sırb menbaları, ( E l e z o v i c
kitâbede S u l t a n Murad'm inşa ettiği ve tarihi Turski spomenici driıSteva, skojıskog nartıöıog drusteua,
sarihtir; muhtemelen K a n u n î devrinde yangın­ 1925-27 den ayrı baskı, 122 s.) I s a k o v i c olarak
dan çıkan kitâbede görülerek kayd olunmuştur; kabul etmektedir. P a ş a Y i ğ i t m ü h t e d î değildir;
görülmemiş bile olsa bir asırlık yakın bir devirde eğer cami kitâbesindeki oğlu sıfatı e v l â d l ı ğ m d a n
hakikat başka vesikalara ve ma'lûmata nazaran kinaye değilse, t s h a k B e y i n d e m ü h t c d i o l m a m a s ı
ortaya konabilir bir keyfiyettir. lâzım gelir.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
155

yine istalaktitli bir kuşakla dört köşeden I I . Murad devrinde bu cami'i yaptır­
sekize geçerek diıvarlara oturur (resim mıştır. Şimaldeki medhal üstünde bulu­
7, 8); merkezî kısımla cenahlar arası nan üç satırlık arapça kilâbe şudur '
Bursa kemeriyle, mihrab tarafı dairevî (Resim I I ) :
kemerle ayrılmıştır; son cema'atin yanları
duvarla kapalı ve ortada dört mustatil (j—«o^si ^U- IJIA y.y'^ - ^
sütûna müstenid yuvarlağa yakın beş sivri
kemerlidir; kemerler testere dişi tuğladır;
kemer alınları taşla kaplıdır; ayakların
üstü de ahşab çatıyla örtülüdür. Mina­
resi 12 köşeU bir kaide üstüne düz dilimU
bir küp ve uzunca bir gövde ve istalaktitli
şerefeyle yapılmış olup kâmilen taştandır;
korkulukları oyma köfeki kafestir, minare
Bu kitâbeye nazaran inşasından 80
kapısı son cema'at duvarının içindedir.
küsur sene sonra H . 925 (M. 1519) da
Cami duvarları da kâmilen kesme taş­
î s h a k Beyin oğlu î s â B e y - z â d e H a ­
tandır (resim 9, 10). İkinci kitâbesinden de
san Bey, ceddinin "cami'i kadîm "ini
anlaşılacağı üzre, cami bir tevsi geçir­
tevsi' ile ona "cami'i kebîr " nâmını ver­
miştir; bu ameliyenin mihrab cihetindeki
miştir.
çıkıntı veya yan cenahlarla yapılması
mümkündür; ikinci kitâbenin şimaldeki Mehmed Bey cami'i* :
küçük medhal üstünde olması ve yan to­ Şahsan göremediğimiz bu bina
nozların hey'et-i umumiyeye pek uyma­ hakkında malûmat da edinemedik; ki-
yacak tarzda, adeta bir miğfer şekli gös­ tâbesini ve fotoğrafım Elezovic'dcn ala­
termesi yan cenahların çok alçak olması rak dere ediyoruz:
gibi sebeblerle tevsi'in daha ziyade yanlar­
da olması muhtemel görünüyorsa da son dJLîU?l (j. JU5İ ( J f t j ^ l A?—1(1) lİA b _ \
cema'at yerinde ve cebhede bir ekleme
görülmemesi ve minarenin vaz'iyeti bu
Kitabeden câmi'in H . 874 (M. 1469)
şıkkı biraz zayıflatıyor; yeter ki minare ve
son cema'at kemerleri de bu tevsi esna­ yapıldığı anlaşılmaktadır.
sında tamamen değişmiş olmasın. Bu tsa Bey cami'î :
tarihî malûmat ışığında bir ikinci ziya­
Ü s k ü b ' ü n cemaati en çok ve en
retimizle mes'eleyi halletmeyi temenni et­
ma'mur cami'lerinden biri olup mihver
mekteyiz. Bu günkü haliyle cami için üzerinde çift kubbeU ve alçak yan ccnahlı
pek tenzısüblü denemez. B u r s a tipinin hâUs bir nümûnesidir (re­
Kapı üstündeki iki satır arapça ki- sim 12, 13). Duvarlar 3 tuğla, I sıra taşla
tâbesi şudur *: işlendiğinden arkadan bakınca Bursa'-
daki M u r â d i y e veya İ s t a n b u l ' d a k i
M u r a d P a ş a cami'lerini andırır; kubbe
eb'adı da hemen bunlara yakındır. Esas
dlcX Lib o-, iii " Jbs-I y\ J\ _ Y
' a. metin, E l e z o v i c, yuk. eser. S. 19 Kıs: I
eser b.fotograf, E l ezovi c, Tıırski spoınenici, Kny
Kitâbcye nazaran P a ş a Y i ğ i t Be­ I , S V . 2 , Beograd 1952, 20 S. Kıs: I I . eser.
» E l e z o v i c . I . eser 37.S. Muharrir cami için
yin oğlu t s h a k Bey H . 842 (M. i438)dc "•Kebir Mehmed ÇelebV'yc aid olduğunu söylüyorsa
da bu zatın, aynı eser S. 107 deki vakfiyesinde,
* Elezoviö, aynı eser S. I I " V ^ . kelimesi" "VA K e b i r M e h m e d Ç c l e b i ' n i n İ s a Beyin oğlu,
ve " " li ''Jl" olarak kayd etmiştir. Doğıusu binaenaleyh İ s h a k B e y i n torunu olduğu anla­
fotoğrafma nazaran yazılmıştır. şılıyor. Binaenaleyh bu cami'in banisi olan
s " U j l i " olması lâzım gelirdi. M e h m e d Bey, İsa Beyin kardeşi ve İ s h a k B e y i n
• imlâsı böyledir. oğlu olan diğer M e h m e d B e y d i r .
'56 E. H A K K I AYVERDt

mihverdeki iki kubbe müsavidir; yanlarda odalara geçit veren kapılardan başka iki
yalnız medhal kubbesi altından girilen geniş mihrablı hücre, mihrab çıkıntı­
ikişer oda olup bunlar da birbirine ka­ sında iki pencere ortasında dolablar var­
pıyla merbuttur. Bu odalardan birincisi dır. Cami altta sekiz, üstte yedi ve
büyük, ikinciler daha küçüktür ve hor kasnakta iki pencereyle aydınlatılmakla
dördünde de ocak bulunmaktadır. beraber hiç de karanlık değildir. Kalem
Muradiye'de ve benzeri olan K a r a c a tezyinatı oldukça az bozulmuştur.
Bey cami'inde bu cenahlara, ayrı med- Minare cami duvarının üzerine kon­
halleri olan, birer ön dehlizden girilirken muş olup medhali yalnız son cemaat
burada doğrudan doğruya cami içinden duvarının içindedir; küp kısmında dört
geçilmektedir. İ s t a n b u l ' d a M u r a d Pa­ köşeden oniki köşeye geçiş her dılı'da bir
şa cami'inde de bu basit tertib tercih badem ve iki yaprakla temin edilmiştir.
edilmiştir. Cenahların irtifa'ı ortaya nis- Şerefe dört sıra istalaktitli, korkuluklar
betle epeyce az olduğundan orta kısım, oyma kafestir; bütün minare kesme köfeki
mümâsillerine göre, daha sivri ve müs­ taşından yapılmıştır, Cami'in haziresi
takil bir hal almaktadır (resim 14). ö n epeyi vâsi olup Y a h y a K e m a l Be-
taraftaki revakın görünüşü bütün bu ca- y a 111 'mn annesi de burada yatmaktadır.
mi'lerden ayrılmaktadır (resim 15); bu
Kitâbe iki satır üzerine arapça olup
örnek cami'lerdc sütûnlar umûmiyetlc yığ­
ikinci satırın yarısı, yazıyı sığdıramamak-
ma dört köşe veya yekpârc sütün iken,
tan mütevellid giriftlik yüzünden okun­
burada yekpâre sekiz köşe yapılmış, kaide
ması pek güç bir haldedir»:
ve başlıkta murabba'a geçiş de gayet mü-
tenasib kuvvetli istalaktitlcrle temin edil­
miş, kemer üzengisi altında iki sıra ista-
laktitli ve tablalı câzib birer başhk yapıl­ ÂfjUl i j j ^ l i o İ A * U jA _ \
mıştır. Kaideler iki şâkulı kademeyi mü-
teakıb bir armûdî ve dört köşe yüksekçe
taban tablasından ibarettir. Bu haliyle
bütün sütün takımı yekpârc taştan oyul­
muş gibi durmaktadır; halbuki aslında, 1^ ÛIUJI (j^ OIUJI J iLîM _Y
başhk, gövde, kaide olmak üzere, üç
parçadan mürekkebdir.

Kitâbeden, inşaat sırasında İ s a B e y i n


Kemerler ve aynaları kesme taştan
vefat etmiş bulunduğu ve İ s h a k B e y i n
olup üstteki gayet geniş bir silme revakın
yan duvarlarından aşağı inip yapının ka­ hacı, oğlunun gazî olduğu ve binanın
ide taşına saplanır; bu silmenin üstünde H. 880 (M. 1475) de bittiği anlaşılmakta­
ayrıca saçak kornişi vardır, Revakın yan dır. İsa Beyin H . 874 (M, 1469) da
tarafları duvarla kapalıdır (resim 15) ve hal-i hayatta olduğu bu tarihli vakfiyesin­
sağdakinin içinden minare merdivenine de hayatta zikredilmesinden anlaşılıyor
doğru bir dehliz vardır. Bu revak hey'et-i Cami'i inşa ettiren her halde vakfın
umûmiyesiyle çok câzib ve göz dolduru­
cudur; yalnız tecrübe bir vilâyette yapıl­ " F â t i h devrinde yapılan bu cami'den
dığından, ne yazık ki, taammüm etmemiş, bahsedip kitâbcnin henüz noksan o k u d u ğ u m u z ,
bir meinini de "Falilı Devri Mi'marisi' ( î s l a n b u l
tek kalmıştır. Kubbe kasnakları sekiz kö­
1953) adlı eserimizde S. 84 de vermiştik.
şeli sağır olup tuğla ve taşla yapılmıştır; " E l e z o v i i , eser. I , S. 33 " ^ j t « - \ " i a y n
iç duvar ve kemerlere yedi sıra zengin yazmak ve Mehmed yerine "Mahmud" kullan­
istalaktitli müselles tertibatla oturur; yal­ mak gibi ufak farklardan maada ikinci s a l n ı n
nız medhal kubbesi kasnağının iki ya­ bakiyesini şöylece kayd etmişıir: ^U. ( A # ) >
j 'tUı.\ JlıJ «İl CJU. ur.
nında birer pencere yapılarak bir az ka­
« ^"U" ) ^;U' '^jlT = görülüyor ki bir «ûtkL_Ji j . »
ranlıkça düşen bu kısmın aydınlığı faz- « JU. » ve « j » noksan, « <ti^ » de «J» fazladır.
lalaştırılmıştır; medhal kubbesi altında " E l e z o v i C , eser, I , 73. S,
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
157

mütevellisi Kebir Mehmed Çelebi mak lâzım gelmektedir ki âtiye muâllâk


olacaktır. bir keyfiyettir.
î s a B e y i n hayrâtı pek çok olup Cami, iki tuğla ve bir sıra taşla yapıl­
Saray Bosna'da H ü n k â r cami'i, mış dört duvar üstüne, her dılı'ında bir
Ü s k ü b ' d e medresesi, çifte hamamı, bir penceresi olan on iki köşe bir kasnağa müs-
mescidi, 38 kilometrelik kemer ve tünel­ tenid, tek kubbelidir. Kasnak dahilinde
lerden mürekkcb su tesisatı, hanı, S a r a y müsellesi dilimli sekiz köşeli bir tertibata
Bosna'da B e n d b a ş ı ' n d a zaviyesi, iki oturur duvarlar 2 M . kalınlığında olup
hanı, hamamı M i Ij a c k a üstünde köprü­ bol penceresi vardır; cami sekiz alt, on bir
sü, K a l k a n d e l e n ' d e hamamı bulun­ orta ve onaltı üst sırada ve oniki de kasnak­
maktadır. Sırasında bunlar da zikroluna- ta olmak üzere otuzyedi pencereyle ten­
caktır. vir edilmektedir. Ziya ahengi tatlı ve fe­
rahtır (resim 17, ı 8 , 19). Binanın önünde
Mustafa Paşa cami'i:
dört yüksek mermer sütun üzerinde üç
Kalenin şarkındaki yamaç üstünde kubbeli revak bulunmaktadır; kemer vc
tek büyük kubbeli, revaklı bir cami'dir. alınları ve son cemaatin iç dvıvarı da ka­
İsmini kitâbesinden anladığımız bânî milen som mermerdendir (resim 20); kapı
Mustafa P a ş a , E v l i y a Çelebi'nin^^ da tamamen mermerden yapılmıştır (resim
vc ondan naklen D u d a ' n ı n ve E l e - 21); zengin bir çerçeve etrafında dolaşır;
zoviĞ'in^* dedikleri gibi K o c a Mus­ kapı yuvasının kenarlarında kum saatleri
tafa P a ş a değildir. K o c a Mustafa ve onlara müstenid, üç kemer dilim ilâ­
P a ş a H . 918 (M. 1512) de Y a v u z Sul­ vesiyle tahrif edilmiş olmakla beraber, yine
tan S e l i m tarafından i'dam edilip Bur- pek uygun düşen bir Burs a kemeri bulun­
sa'da P ı n a r B a ş ı mezarlığına defnedil- maktadır. Ahşab kapı asıldandır; ufak yıl­
miştir; kabri de el'an durmaktadır. Bu dızlarla süslenmiş ve tahta yerine hep fil­
zatın türbesi ise, hemen cami'in yanı ba­ dişi kullanılarak güzel bir tesir elde edil­
şındadır ve vefat tarihi H . 925 tir; mahal­ miştir. Cami'in yan duvarının iç yüzünde
len de kendisine "Gem almaz" veya "Kuz- büyük iki hücre bulunmaktadır; mihrab
gunsuz" lâkabı verilmektedir. Bütün bu ve minber mermerden ve güzeldir.
sebeplerle bu cami'in banisinin K o c a . Minare tamamen kesme taştan olup
Mustafa P a ş a olmasına imkân yoktur. şerefesi beş sıra istalaktitle oturur. Kor­
Şunu da ilâve edelim ki "Baş Vekâlet arşivi kuluklara som köfeki üzerine hendesî
tahrir defterleri, No. 251 de" bulunan kabartmalar yapılmıştır. Kitâbe kapı ke­
İstanbul vakıfları tahrir defteri, M ah mu d meri üstünde iki satır arapçadır (resim
P a ş a ve D a v u d P a ş a gibi zatların 22):
memleketin başka yerlerindeki hayrâtını
ve bunların müsakkafâtım bir usul daire­
sinde dere eylediği halde ( . . . S. 656 da)
K o c a M u s t a f a Paşanın İ s t a n b u l ' d a
kiliseden tahvil ettiği camilerini ve onlara
Dimetoka ve D r a m a ' d a vakfettiği
araziyi kaydetmiş, başka bir imaretinin
mevcudiyetini göstermemiştir. Bu zatın
K o c a M u s t a f a P a ş a olmadığı tebeyyün Kitâbe cami'in H . 898 (M. 1492) de
etmekle beraber hüviyetini tesbit etmek yapıldığını ibarede söylemekle beraber
pek çok aranmasına ve aramamıza rağ­ hcsaben de bir cümle vermiştir. İkinci
men mümkün olamamıştır; ancak o tarih­ satırda tırnak içinde olan kısmın yekûnu
lerde eski kayıtlardan ve defterlerden ara­ ise H . 899 u tutmaktadır; her halde bir
{( 1 » nazar-ı itibara alınmamıştır.

Son kelimenin imlâsı böyledir; doğrusu


ı« E v l i y a , V , 556. S.
" D u d a , aynı cs. 56. S. (U olt") olacak, bu kitabenin neşredilmiş bir sure­
" E l e z o v i c , eser I I , 83. S. lini elde edemedik.
158 E. HAKKI

İle, şehrin A v u s t u r a l y a l ı l a r t a r a f ı n d a n
Mustafa Paşa Türbesi :
H . ı ı 0 0 ( M . 1688) de işgali s ı r a s ı n d a
Cami'in sol tarafında tamamen kesme vuku'bulan y a n g ı n d a yanarak yerine ç a t ı
köfeki taşından yapılmış altı köşeli, sağır yapıldığı neticesine varıyor. Bir i h t i m a l
kasnak üstüne kubbeli, temiz ve basit bir olarak zelzeleden de bahs ediliyorsa d a
binadır (resim 19, 23). Kapı üstündeki iki üstünde durmuyor. Bununla beraber et­
satırlık arapça kitâbe şudur : rafı muttasıl o l m ı y a n bir cami'in k â r g i r
kubbesinin y a n g ı n d a y ı k ı l m a s ı n a i m k â n
olmadığı gibi, Ü s k ü b ' d e b ö y l e b i r zel­
zele de kayd edilmiş b u l u n m a m a s ı v c sar­
sıntıda asıl tehlikeye maruz o l d u ğ u halde
ayakta durmakta olan r e v a k ı n tonozunun
ahşab olması, cami i ç i n d e kubbeye de­
K i t â b e y e nazaran M u s t a f a P a ş a H . lâlet edecek bir a'raz, haricde de kasnak
925 ( M . 1519) da vefat etmiştir. K o c a bakiyesi görülmemesi gibi sebepler tered-
M u s t a f a P a ş a d a n başkası olduğunu da düd hasıl etmektedir; E v l i y a Ç e l e b i ' -
bu tarih bize göstermiştir. nın kaydına geUnce, b ü y ü k seyyah m ü t e -
Salih  s i m , Mustafa Paşanın addid R u m e l i b i n a l a r ı n d a n , m e s e l â F o -
cami'ine su getirmek için Topçu dairesi ç a d a S u l t a n B a y e z i d cami'indeki 2 0
civarında "musanna ve uzun^' kemerler çatıya "tahta kubbe" demekte t e r e d d ü t
yaptırdığını bildirmektedir"; bu husus etmemiştir; onca dik çatılar, heybet ifa­
Paşanın vakıf-nâmelerinde dahi münde- desini tazammun etmek ü z e r e "kubbe"
ric bulunmakta imiş. sıfatını almaktadır. Binaenaleyh b u mes'elc
henüz haledilmiş değildir ve c a m i ' i n ev­
Yahya Paşa Cami'î :
velce de yine böyle bir dik ç a t ı y l a mes­
Şehrin şimal ucuna yakın, çok yüksek
tur olması muhtemel g ö r ü l m e k t e d i r .
minareli, dik çatılı ve kurşun örtülü c a -
Bina epeyce ferahtır; altlı ü s t l ü , o n -
mi'dir; cephesi yanlara birer kemer kadar
yedi pencereden ziya alır; pek ufak t a ş ­
taşan son cemaat mahalli altı mermer sü­
lardan yapılmış d u v a r l a r ı n d a b a z ı ç a t l a k ­
tün üstüne beş kemerlidir; üstü tonozla
lıklar görülmektedir; son cemaat m a h a l l i
örtülüdür. Duvarlar çok ufak, muntazam-
büyük taşlarla ve itinayla y a p ı l m ı ş t ı r ;
ca taşla yapılıp büyükleri yalnız köşelere
kemerler, aynaları köfeki t a ş ı n d a n , s ü t u n ­
kullanılmıştır (resim 24, 25, 26).
lar ve başlıklar mermerdendir; b a ş l ı k ­
Evliya Ç e l e b i " bir "kubbe-i lar ma'inlidir; kapı m u h t e ş e m denecek
âli" si olduğunu söylüyor. Bu kayd ve o- kadar zengin ve güzeldir.
na ilâve olarak cami'in murabbaî plân­ Cami'in y a n duvardan taşkın olan
la duvarlarının, çatılı bir cami için fazla
son cemaat mahallinin ucunda v c b i n a ­
olan, 2, 70 metre kalınhğında bulunması
enaleyh binadan açıkta, y ü k s e k minaresi
nazar-ı itibare alınınca cami'in kubbeli
bulunmaktadır; sekiz köşeli ka'idesinin
bir bina olması akla yakın gelmektedirS
üst kısmı kör mihrabcıklarla süslü olup
nitekim Duda ^* bu muhakemeyi kabul
İstanbul'daki D a v u d Paşa minare
kaidesine benzemektedir. B u n u n ü z e r i n ­
" Kitâbe tarafımızdan okunmakla beraber
de kısa bir küp ve bir çift simid ve en ü s t t e
muhterem profesör Tayyib Okiç'in, G l i S a E l e -
zoviC, Turski Spommili, 1940 S.80 ( E l e z o v i i ' i n pek uzun bir g ö v d e b u l u n m a k t a d ı r ; ş e r e ­
bu üçüncü eseri olup I ve I I numaralarla gösterdi­ fe istalaktitlidir, petek de ç o k sivridir. B u
ğimizden başkadır; hepsinde de tekerrürler büyük suretle minare 50 metreyi b u l m a k t a d ı r .
yekûn tutar) den naklen gönderdiği suretle de D u d a külâhı da hesaba katarak 55 metre
karşılaştırdık; o surette ikinci satırdaki *<U-l.ûly.-ı
diyorsa da ahşab b s ı m m i ' m a r î ö l ç ü l e r d e
cümlesinde «»1 noksandır, doğrusu bizim oku­
duğumuz gibidir. Bu kitabenin fena bir fotoğrafı mukayeseye girmez. U z u n minarenin
E l e z o v i i , eser I I S. 202 de mevcuddur. R u m e l i ' n d e makbul o l d u ğ u n u , t a E d i r -
" E v l i y a , V , 557.
" D u d a , aynı eser, 56. S, " E v l i y a , V I , ^31.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
159

ne'den başlayarak, meselâ Prizren'dcki Küçük cami'lere misâl olarak K u r ­


Sinan P a ş a cami'inde de aynı nisbeti ş u n l u H a n yakınındaki D ü k k â n c ı k =
gördükten sonra buradaki vaz'iyeti istig- K u r ş u n l u H a n mescidini zikredebi­
râb etmemek gerektir. Cami şehrin en liriz (resim 28); K u r ş u n l u H a n banisi
mühmel binalarından biridir. tarafından yaptırılmış ve han buna vakfc-
Kapı üzerinde iki beyitlik arapça dilmiştir; üstünde kitâbesi olmamakla be­
kitâbesi, E v l i y a ' y a nazaran, şöyledir: raber X V . asra mal edilebilir. Kısa mi­
naresi duvar üstünde olup şerefesi taşkın
değildir, hususî bir tertibe mâliktir. Buna
Jb-LJI j JbUi) U.l>. y-
benzer, ismini öğrenemediğimiz, ikinci
bir mescid panoramada görülmektedir.
Burmah Cami :
g Ji>»^l IJLfc -ii))) Aİ^jlî J cJLâi
Bundan maada V a r d a r ' m sol cenub
Tarih ibaresi « ' - ^ » 21 olup sahilinde F â t i h k ö p r ü s ü bjışında olup
H. 909 (M. 1503) yekûnunu vermektedir, 1920 senesinde yıktırılarak yerine askerî
esasen, en büyük serhad beylerinden mahfel yaptırılan " K a r l ı İ l i Beği
biri ve I I . B a y e z i d ' i n damadı olan M e h m e d " Beyin şâyân-ı dikkat cami'i
Yahya Paşa bu tarihte R u m e l i bulunmaktaydı. Eski bir resmine naza­
Beylerbeyi bulunmakla, tarihler birbiri­ ran (resim 29), epeyce büyük olan cami
ne uymaktadır. cebheye amûd üç uzun manastır tonozuy-
Cami'in minare kapısı üstünde la örtülü olup hiç bir eserde görülmeyen
bir tarzdadır. Plânı hakkında malûma­
g A L - J t levhası vardır. tımız yoksa da, ebâdma nazaran yanlarda
H. 911 (M. 1505) tarihli fermanla ikişer sütun bulunması bu suretle hari-
te'kid olunan vaJcıfnâmesine nazaran " min dokuz gözlü olması icab etmektedir.
Y a h y a P a ş a , Paşa mahallesindeki ha­ Yalnız burada kubbe yerini tonoz alarak
mamını, karşısındaki 15 dükkânı ve bir bir nevi ulu cami tipi meydana çıkmak­
evi imâretine, cami'ine ve muallimhâ- tadır. Bina kesme taşla yapılmış, son ce­
nesine (sıbyan mektebi) vakfetmektedir. maat kemerlerinde renkli taş kullanılmış­
Bundan cami'inden başka eserleri oldu­ tır. Sütunlar yekpare mermerdir. Cami
ğu da anlaşılmaktadır. Y a h y a P a ş a n ı n duvarı üstüne oturan burmah minaresi
İ s t a n b u l ' d a K a d ı r g a'da bir mektebi pekzarifür. Şerefesi E d i r n e Ü ç ş e r e f e l i
ve vakıfları vai'dır. S o f y a'daki bedesteni, minaresindekilere benzemektedir. Üç satır
dükkânları, arazisi, keı-vansarayı ile bun­ üstüne üç beyitlik arapça kitabesinin H .
ların bir kısım geliri Üsküb'deki hayra­ 900 (M. 1494) tarihli olduğunu E l e z o v i ö
tına vabftır, kayd etmiştir taş Ü s k ü b ' d c cenubî
Bunlar esaslı binalar olup, şehirde da­ S ı r b i y a müzesinde bulunmaktadır.
ha bir çok cami ve mescid bulunduğu Bu zikr olunanlardan başka E v l i y a ­
panoramada dahi görülmektedir; en es­ ya nazaran tshak Bey A y n a s ı , Ke-
kilerden biri olduğu muhakkak bulunan penekçiler Buk'ası " İsa Bey
Paşa Y i ğ i t - M e d a h B a b a cami'inin mescidi**, î s a B e y - z â d e Kebir
medresesinden ve M e d a h B a b a türbe­ M e h m e d Bey mescidi *' ve A y ş e
sinden yukarıdaki haşiyelerde, bi'l-müna-
sebe bahsedilmişti; cami yıkılmış, yalnız mektedir. Binaenaleyh yukarıki kaydm doğru
olduğu tahkik edilebilmekledir.
minaresi kalmıştır.
" Mehmed S ü r e y y a , ^/n7/-ı Osmnnî, İs­
" Tarihi gösteren ibareyi E v l i y a tek elifle tanbul Matbaa-i Âmire, C . I V , S . 633.
yazarak H . 908 rakkamını bulmuştur. D u d a " E l e z o v i c , eser I I , S.120.
Aynı es.S.55, bu noktaya nazar-ı dikkati celb et­ " E l e z o v i c , eser I I , S.86.
miş ve E l e z o v i 6 ' i n Turski Sjjomeniâi, (Beograd " E v l i y a Ç e l e b i , V , 560.
=• İsa Bey vakfiyesi, E l e z o v i f , I I . eser, s. 83 v.d.
1940) namındaki eserinin S.373 de işaret ettiğini
" K e b i r M e h m e d B e y i n H . 874 tarihli
de kayd eylemiştir. E l e z o v i c ' i n I I . eserinde
vakfiyesi, Elczovii, eser I I . m . S. v.d.
113 sahifcdeki fotoğrafda, noksan olan " 1 „ görül-
E . H A K K I AYVERDÎ
ı6o

eyyam-ı mubarekede, zerde, p i l â v tevzi


K a d ı n ' m bina ettiği mescid *® m a l û m
olunduğunu beyan eylemektedir ^o.
bulunmaktadır. S a l i h  s i m , yandık­
tan sonra H . 1217 de ihya olunan Ş a h i n Hamamlar :
oğlu Murad Paşa, Payko oğlu, Evliya Çclcbi'ye nazaran Isa
Y o ğ u r t ç u l a r , tek kubbeli K a z a n c ı ­ B e y i n çifte", Yahya Paşa cami'inc
l a r ve B o r i z a n câmi'lerinin ismini de yakın K ı z l a r ; Şengül H a m a m ı 38
bi'l-münasebe zikretmektedir mevcuddur (resim 32). S a l i h  s i m {ayn.
es. 13-14 S.) dc dokuzu eski v c ü ç ü yeni
Medreseler :
olmak üzere cem'an 12 h a m a m olup b u n ­
S a l i h  s i m 1932 senesinde on iki lardan 1932 de d ö r d ü n ü n m e v c u d b u l u n ­
medrese bulunduğunu bildirmektedir. duğunu ve D a v u d P a ş a , i s h a k Bey,
Şehrin geçirdiği H . 1100 felâketinden ev­ I s a B e y , H a t u n c u k l a r (herhalde kız­
vel herhalde daha fazlaydı. E v l i y a Ç e ­ lar olacak) K u r u , K a r a K a p ı c ı h a ­
l e b i , yalnız Sultan Murad, Yahya mamlarının zikre ş a y a n o l d u ğ u n u y a z ı y o r .
P a ş a , î s h a k Bey*', t s a Bey Mus­ Bunlardan mâada Y a h y a Paşanın
t a f a P a ş a , K a r h - Z â d e medreselerinin Paşa mahallesinde bir h a m a m ı ^9
ismini zikrile iktifa edip yekûnu bildirme­ hepsinin m ü h i m m i de D a v u d P a ş a n n ı
miştir. 1912'de 12 olan bu aded, 1932 çift hamamı vardır.
de üçe inip yalnız E m i r i s m a i l , M e d a h
S a d r - ı A ' z a m D a v u d P a ş a her
medresesivebilâhareKrai Aleksandr
halde H . 878 ( M . 1473) de B o s n a S a n ­
namına izafe edilen bir medrese mevcud
c a k B e y i iken*° yaptırmıştır. Ş i m d i m ü z e
bulunmaktaymış, bu sonuncunun yeni bir
ittihaz edilmiştir *^; derzler çimentoy­
yapı olup olmadığı anlaşılmıyor; biz ma­
la yapıldığından çirkin g ö r ü n m e k t e y s e de
hallinde hiç birisini bulamadık.
hey'et-i umumiyesi temiz bir haldedir
DÂRÜ'L-İT'AMLARA gelince. E v l i y a (resim 30,31)• Soğukluk kubbeleri on b e ş e r
Çelebi, aynı sahifelerde, dokuz aded ol­ metrelik olup kurşun örtüsü d u r m a k t a d ı r ;
duğunu bildirip Y a h y a P a ş a , H ü n k â r küçük kubbeler ise r ü b e r o i d ile k a p l a n m ı ş ­
Mustafa P a ş a , t s a Beyin isimlerini tır. Duvarlar iki t u ğ l a bir t a ş l a o l d u k ç a
zikrediyor. Bunlardan mâada İ s h a k B e y muntazam örülmüştür. Erkekler m e d h a l i
Kebir M e h m e d Bey " imâretleri caddede, k a d ı n l a n n k i a r k a d a d ı r . F â t i h
malûm ise de bu gün hiçbiri mevcut de­ k ö p r ü s ü ' n e pek yakın olan bu h a m a m ı n
ğildir. 1913 de yalnız bir tâne vardı ihtişamlı ve cazib bir m a n z a r a s ı varchr.
S a l i h  s i m , imâretlerden İ s a B e y
S a l i h Asım, ayn. eser, S. I I .
400, î s h a k B e y 160, Y a h y a P a ş a 180, " İ s a B e y i n 866 tarihli vakfiyesinde
M u s t a f a P a ş a da 200 ki, cem'an münderictir; E l e z o v i ö , I es. 75. S.v.d..
940 okka (1280 gram) ekmek pişirilip »« E v l i y a ' d a V , S. 557 isim (jfi) gibi yazıl­
dağıtıldığını, H ü m a Ş a h i m â r e t i n d e . mış ise dc (i) nun dendanı fark edilmektedir,
yalnız nokta düşmüştür. D u d a fazla tetkik etme­
den böyle nakletmiştir. Bu hamam K u r ş u n l u
^ A y ş e K a d ı n ı n H . 1004 tarihli vakfi­ h a n ı n karşısmdadır ye D ü k k â n c ı k C a m i ' i n i n
yesi E l c z o v i â , I 120. S. v.d. vakfıdır.
S a l i h  s i m , Üsküp Tarihi ve civan, " Aynı zatın cami'inde bahsedilen vakfiye
Üsküb 1932 Halil Kâzım matbaası, g-ı ı S. f e r m a n ı E l e z o v i 4,1 eser, S. 120. E v l i y a n ı n Y a h ­
S a l i h  sim, aynı eser, 9. S. ya P a ş a c a m i ' i n e y a k ı n olarak bildirdiği ( S a l i h
Bu medrese İ s h a k Beyin 844 tarihli Âsım'da Hatuncıklar namile) K ı z l a r h a m a m ı ­
vakiiyesinde de münderictir; E l e z o v i ö I es. nın bu olup olmadığı da akla gelmektedir.
24.S.v.d *» Sicill-i Osmanî, I I , S.323.
Bu Medrese İsa Beyin vakfiyesinde do " Bak. E k r e m H a k k ı A y v e r d i , Falih
de münderictir; E l e z o v i c , I , es. 74 S. v.d. Devri mimarisi, istanbul 1953, S.84, hamam. Baş
" İshak Bey vakfiyesi, E l e z o v i â , I . es. Vekâlet arşivi, lahrir defterleri, No.251 de mukay-
245, S. v.d. yed îst. vakıfları defterinde S. 618-624 arasında
'* Kebir Mehmed Bey vakfiyesi, E l e z o v i i , D a v u t P a ş a n ı n i s t a n b u l ' d a k i büyük hayratına
I . es. t u S, v.d. bıraktığı vakıflar meyanında gösterilmiştir. Paşa
" D uda, ayn. eser. S. 59. Ü s k ü b ' d c ayrıca dükkânlar vakf eylemiştir.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
ı6ı
Su tesisatı ve çeşmeler :
Tarih ibâresi H . 987 (M. 1579) vermekle
E v l i y a kendi zamanında n o çeşme, I I I . S u l t a n M u r a d zamanını göster­
Salih  s i m " 1932 de 36 aded bulun­ mektedir. H a m m e r " de F â t i h devrin­
duğunu ve bunlardan yalnız 12 sinin fa'al de H . 868 (M. 1464) de yaptırıldığım
olduğunu beyan etmektedirler. E v l i y a , bildirmekle beraber, KamusüH-AHâm
çeşme ve diğer imaretlerin suyunun K a - ve S a l i h  s i m , I I . M u r a d ' a atfetmek­
çanik b o ğ a z ı n d a n tsa bey tarafından tedir. Bu ihtilâfın halli yeni vesikalara
getirildiğini yazmaktaysa da mumailey­ bağlıdır.
hin malûm olan vakfiyelerinde bu husus
S a l i h  s i m ufak yazma risalesinde
tasrih edilmemiş; muhtemelen diğer bir H . ı ı o o (M. 1688) tarihinde Avusturalya-
vakfiyeye ra;btcdilmiştir; filhakika S a l i h lılar tarafından köprünün yarısının yı­
Âsim bu suyun K a ç a n i k b o ğ a z ı n d a kıldığını kitabe ve mevzu olduğu çıkıntılı
Lepenca nehrinden Orman nam mihrabın sökülüp imha olunduğunu da
mahalde ahndığını ve U s k ü b ' ü n için­ bildirmektedir. Matbu tarihinde ise dört
de akan bir cedveUn mevcud bulun­ gözü ahşabla tâmir olunmuş ve H. 1306
duğunu, tarihini ve menbaını zikretmi- (M. 1888) de H a f ı z M e h m e d Paşanın
yerek, bu hususun î s a Bey vakıfnâ- Ü s k ü b mutasarrıflığı esnasında kârgir
melerinde yazılı olduğunu bildiri­ olarak yapılmıştır, demektedir H.
yor. H a c ı V a s i l j e v i Ğ ' i n kitabında bu 1326 (M. 1910) da yaya kaldırımları bir
tesisatın uzun bir kemerinin 1900 senesine mikdar tevsi edilerek kemer yüzünden ta-
aid fotoğrafı vardır geçtiği vadi derin şınlmış, en son 1930 dan sonra ortadaki
olmadığından tek katlıdır ve kemerler kitâbe ve mihrab ayağı hizasına kadar tek­
sivridir. S a l i h  s i m , cami sahibi Mus­ rar genişletilmiştir. V asi Ij e v i ç ' i n kita­
tafa Paşanın kendi cami'i için şehrin bında S. 125 de 1885 ve S. 126 da 1930
şimalinde T o p ç u dâiresi civarmda "mu- tarihli resimler vardır
sannâ ve uzun" kemerler yaptığını ilâve et­
mektedir; bu malûmattan Ü s k ü b ' t c Hanlar ve ınisafir-hâneter :
mühim bir su şebekesi bulunduğu ve Evliya Çelebi şehrin yedi
her halde X V I I . asırda 15 ten aşağı ol­ ''Misafir lıane-i hasbisi" olup en meşhuru­
mayan hamamların, çeşmelerin, şadır­ nun Y a h y a P a ş a y a aid bulunduğunu
vanların ve evlerin bol suyla beslendiği beyan ediyor; bu zatın hanı, cami bahsin­
anlaşılmaktadır. Eskiler suyun bu meb- de gösterilen vakfiye fermanında da bil­
zuliyetinden dolayı şehri R u m e l i Bur- dirilmektedir. Y a h y a Paşanın Sofya-
sası diye de adlandırırlardı. daki Bedestanı ve dükkânları. Kervansara­
Köprü : yı ve arazisi de bu imârete, cami'e ve
muallimhânesine mevkuf imiş. Bu gün
E v l i y a Ç e l e b i , V a r d a r üzerin­ hiçbiri mevcud değildir. E v l i y a Ç e l e b i ,
deki bu 14 gözlü köprünün (resim 33) î s a Bey c a m i ' i yakınında Mehmed
F â t i h tarafından bina edilip dört gözü A ğ a h a n ı n ı n tarihinin:
harap olunca tâmir edildiğini ve tarihi­
nin,
H a m m e r , Devlet-i Osmaniye Tarihi, mü­
tercimi: M e h m e d A t a , İstanbul 1329, I I I , 77.
Şemseddin Sami, KanuısiTl-A'l/im,
İstanbul 1308 Mihran Matbaası, I I I , 932
Salih Âsim, "M S. 15. S a l i h A s ı m
bu tarihi 1888 diyorsa da köprünün 1885'teki
bir fotoğrafı tamamen kârgir olduğunu gösteri­
yor. Y a onda, veya fotoğrafın tarihinde bir hata
vardır.
** S â l i h  s i m , ayn.es. S. 13. *' bak. E k r e m H a k k ı A y v e r d i , ajym
** H a d z ı V a s i l i j e v i c , Skoplje u Okolina eser, S. 85.
(Üsküb ve civan), Bcograd, 1930. " E v l i y a , V , 557.
l62 E. HAKKI AYVERDI

bazen m ü t e a d d i d taş sıralariyle i n ş a olun­


muş, aralara şakulî t u ğ l a l a r d a k u l l a n ı l ,
mıştır; kemerler haricde ve d a h i l î revak-
(H.999-M.1590) olup, Y a h y a P a ş a , î s a larda tuğladan olup t a m d â i r e v i d i r . A U
Bey, Ishak B e y hanları bulundu­ kat hücrelerin pencereleri y a l n ı z a v l u y a ­
ğ u n u bildirmektedir. î s h a k B e y vakfi­ dır. Revak sütunları d ö r t k ö ş e k ö f e k i d e n -
yesinde bir "Aan-z bir de "han-t dir; kemer başları 3 sıra t u ğ l a , b i r m u n ­
alik" zikr o l u n d u ğ u n a göre î s h a k B e y tazam taşla işlenmiştir. B u b i n a , y a k ı n ı n ­
hanını iki tane olarak kabul etmek iktiza daki Şengül Hamamıyla beraber,
eder. S a l i h Âsim " Şar, Boyalı, hanm kapısı karşısında b u l u n a n D ü k k a n -
C a m l ı , S u l u K a p a n ve K u r ş u n l u c ı k = K u r ş u n l u H a n c a m i ' i n i n (re­
hanlarının 1932 de mevcud olup S u l u sim 28) musakkafâtındandır.
H a n ' ı n A l a c a c a m i ' e vakfedilmiş olan
Çarşı ve Bedesten :
îshak Bey, Kapan Hanınmda î s a
B e y hanlarının ikinci isimleri olduğunu E v l i y a Ç e l e b i ' n i n 2150 d ü k k â n ­
beyan ediyor. B o y a l ı , Camlı gibi dan mürekkeb olup "serâpâ kap kemerlerle
isimler taşıyıp otel gibi kullanılan hanların müfeyyeddir" dediği kapalı çarşı a y r ı c a t c d -
son devrin hafif inşaatından olup olma- kik olunamadı. 1932 de mevcud o l d u ğ u n u
dıklannı bilmediğimiz gibi K u r ş u n l u Salih Âsim beyan ediyor, "iki başı demir
handan başkası üzerinde de duramadık. kapılı, kubbeler ile mebni" b e d e s t a n ı n ı
î s h a k Beyin yapürdığı oğlu î s a B e ­
K a l e eteğinde bulunan bu mühim ve
yin vakfiyesinde m ü n d e r i ç l i r . bu bina
ihtişamh b i n a d a (resim 33,34), D a vu d
uzun zaman harab k a l d ı k t a n sonra son
P a ş a H a m a m ı gibi müze olarak kulla­
zamanlarda ta'mir o l u n m u ş t u r .
nılmakta vc taş masnûâta hasredilmiş bu­
lunmaktadır. K u r ş u n l u H a n , E v l i y a Saat Kulesi :
Çelebi'de mezkûr değildir. Bu hanm
E v l i y a tarafından zikr o l u n d u ğ u n a
banisinin Muslihu'd-din olduğunu S a l i h
nazaran, en aşağı ü ç asırlık o l m a s ı l â z ı m
 s i m bildirmektedir. H a n ı n H . 957
geliyorsa da daha evvellere a i d o l d u ğ u i n ­
(M. 1550) deki vakfiyesi suretini S a r a y
şaatından tahmin olunabilir (resim 3 6 ) ;
B o s n a ' d a terk eylediği evrakı arasında
önce murabba'î kesme t a ş b i r kaideden
saklamakta olan muhterem Prof. T a y y i b
gayet iri bademlerle, yine t a ş t a n , sekiz
Okiç "Müezzin Hacı Muslahad-
köşe gövdeye g e ç i l m e k t e , b i r silmeden
d i n " olduğunu tekid eyledi Bu isim
sonra tuğla devam etmektedir. Salih
E v l i y a ' n ı n bildirdiği isimlerle karışacak
 s i m (aynı eser S. 14) E v l i y a ' n ı n k a y ­
gibi olmadığından, onun hiç bahs etmedi­
dından tegafül ederek kaidenin k â r g i r ,
ğine hükmetmek lâzım gelir. Bu kadar m ü ­
üstünün ahşab olarak Ü s k ü b n a z ı r ı A l i
him bir binayı meskût geçince de diğerle­
H ı f z ı P a ş a z a m a n ı n d a H . 1230 ( M . 1 8 1 4 )
rinin ne çapta olduğu anlaşılır. îsmindcn
de yeni yapıldığını bildiriyor; b u 1230
de anlaşıldığı gibi, birinci harbe kadar
inşaatı her halde bir t a m i r d i ; kaide mev-
kuı-şunla mestur imiş, şimdi kiremitle ör­
cuddu, ahşab kısım'da saat k o y m a k i ç i n
tülüdür; cebhe iki sıra tuğla, bazen bir,
ilâve edilmiştir. S a l i h Âsim müteaki­
ben, H . 1317 ( M . 1889) de a h ş a b k ı s ı m
" Matbu nüshada üçüncü mısrada tarihi yerine S e l a n i k t u ğ l a s ı y l a ş i m d i k i t u ğ l a
yerine "tarih" olarak yazılmışsa da vezin icabı bedenin yapıldığını bildiriyor k i , k e n d i
bizim tashihimiz gibi olmalıdır.
yetiştiği zamana ait b u l u n m a k l a d o ğ r u
^ Îshak Bey vakfiyesi E i e z o v i c , I . eser
S. 25 v.d. olması lâzım gelir. B u son i l â v e ve tadili
'1 S a l i h  s i m , Aynı es. S.16-17 ve 24. yapan Belediye reisi İ b r a h i m N a c i B e y ,
Gerek bu verdiği malûmattan, gerek Y a h y a K e m a l B e y i n babasıdır.
Boşnakça ve Makedonca metinleri izahla mem­
leketi olan B o s n a - H e r s e k hakkında bize pek
çok nienba'lar hazırlamış olmasından muhterem " İsa Beyin 874 tarihli vakfiyesi, E i e z o v i c ,
profesöre teşekkürler ederim. I.eser 77 S. v.d.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E VAKIFLARI
163

Emsalini pek çok göreceğimiz bu ku­ Kale :


leler, T ü r k şehirlerinde saatin nasıl bir
yer tuttuğunu ve ne zaman başladığını Fetihten evvel mevcud olan kalede
tedkik edecekler için mühim birer vesika­ Türkler tarafından tâmir ve ilâveler ya­
dırlar. pılmıştır. E v l i y a ' n ı n ifadesinde şimal ta­
rafındaki bir kapının tâmiri kitabesinin
E v l i y a Ç e l e b i yetmiş sıbyan mek­
( , 5 l i k _ J ^ > _ i - ^ 0 U : . a ^ ^ i l ^ „ ^^^^
tebinden bahsetmektedir; bunlardan bir
tanesinin Y a h y a P a ş a y a ait olduğu (M. 1 4 4 6 ) olması, ikinci K o s a v a muha­
cami'inde zikrolunan vakfiye fermanı rebesi sıralarında böyle bir tâmir yapıl­
metninden anlaşılmaktadır. Bu gün orta­ dığını gösteriyor. Fakat şimdi oralarda
da hiç birisi yoktur. askerî tesisat olduğundan tedkiki kabil
Tekkeler : olamamaktadır.

E v l i y a Ç e l e b i 20 tekyesi olup Kanuni'nin torunu H ü m a Ş a h ,


Mevlevihânenin V e z i r - i a ' z a m M e l e k P e y i k h a n ve E l A l d ı Sultanların
A h m e d P a ş a n ı n R u m e l i valiliği sıra­ Ü s k ü b ' d e medfun olduklarını da S a l i h
sında, konağı iken, zaviyeye tahvil edil­ Asım risalesinde bildiriyorsa da ne
diğini, L o k m a n H e k i m ve M e d a h dereceye kadar doğrudur ve neye müs­
tekyeleri bulunduğunu bildiriyor. teniden yazılmıştır, anlaşılamamakta­
dır. Ü s k ü b civarında da 20 kilometre
Bunlardan maada H a c ı Ş e y h mey­
şark-i cenubisinde bir kaplıca olup D a v u d
danındaki R i f a î tekyesinin bir çok ta'-
P a ş a n ı n buraya bir havuz yaptırdığı
mirler görüp en son H . 1265 (M. 1848) de
ve-menbaa doğru tünel açtırdığı S a l i h
tecdid edildiği kapı üstündeki kitabesin­
Asım'da mezkûrdur. Kalkandelcn
den anlaşılmaktadır.
caddesi üstünde, Ü s k ü b ' e 10 kilometre
mesafede H ü s e y i n Ş a h köyünde, kub­
beli, musannâ bir cami ve köye ismini
veren zatin H . 961 tarihli türbesi bulun­
En eskileri X V H . asra aid olmak duğu Ü s k ü b hanedanından Ekrem
üzere, sema'hâneye muttasıl türbede on K u m b a r a c ı Beyden öğrenilmiştir
kadar sanduka vardır. S a l i h Âsim,
Üsküb'de Mevlevi, R i f a î , K a d i r î , Ustununca (Strumica) kasabası :
S i n a n î , G e l v c t î , H a l v e t i tariklerine Y u g o s l a v y a ' n ı n şark-i ccnûbî kö­
mensub 1 5 tekye olup bunlardan ikisi şesindeki bu kasabada, E v l i y a ' n ı n kay­
münhedim, biri metruk, dördü harab bu­ dına göre 5', muhiti 3000 adımlık üç
lunup sekizinde âyin icra olundvığunu ya­ kapılı bir kale, aşağı şehirde 2000 ev, bir
zar kaç cami ve mcscid (adedi yok) medrese
Evliya'nın zikrettiği M a h m u d Pa­ vc hamamlar ve 6 tekye bulunmakladu-.
şa, E m i r P a ş a , Koca Serdar,
Kamûsü'l-AHâm, son asır nihayetlerin-
S ı ç a n - Z â d e saraylarından eser dahi
deki malûmata istinaden, 600 nüfusu
kalmamıştır.
ve güzel bir I I . Sultan M u r a d C a m i ' i
Türbeler : olduğunu bildirmekle iktifa etmektedir.
M u s t a f a P a ş a T ü r b e s i n d e n , ba­ Velendive (Vala^ıdovo) kasabası :
nisi olduğu cami'i anlatırken bahsetmiştik.
E v l i y a Ç e l e b i , bu kasabada ı mes-
Bir de nehrin sağ sahilinde, kurşunlu, kub­
cid, ı hamam ve han bulunduğunu bil­
beli K a d ı B a b a T ü r b e s i (resim 37)
dirmektedir
zikrolunabilir. Burada medfun olan zat
Tezkire-i ^«ara sahibi K a d ı A ş ı k Ç e l e ­
bidir. Vefaü H . 979 (M. 1571) dir s».
Bu zat K a r h i l i beyi idi, 5in7,II,ı83.
" S a l i h  s i m , tymw. S. 10. " E v l i y a , V I I I , 752.
'» Sicil, I I I , 282. •^8 E v l i y a , V I I I , 752.
E. H A K K I AYVERDİ
.64
11 tane de köprü bulunmaktaymış. Bina­
Tikv^ (Negotin) kasabası :
ların bugünkü hali hakkında malûmat
E v l i y a ' y a göre *», bu küçük kasa­ edinilemedi ve haklarında sarahat olma­
bada 300 ev, 3 cami, 2 mescid (isimleri yan bânilerin şahsiyetini tesbit de müm­
mezkûr değil) olup çarşı içindeki kire­ kün olamadı. Kamusü'l-A'Idm, X I X . asır
mitli ve kârgir minarelidir. ı medrese, sonu malûmatı olarak 31 bin nüfusu,
I mekteb, ı hamam, ı tekye ve 2 han 2500 dükkânı, 24 cami ve 9 medresesi
bulunmaktadır. bulunduğunu, şehrin bu ismi almasının
Manastır (Bitolj) şehri : sebebi yerinde tek başına bulunan bir ma­
Bu mühim O s m a n l ı merkezi hakkın­ nastır olduğunu ve bütün beldenin T ü r k ­
da E v l i y a şu malûmatı vermektedir*": ler tarafından inşa ve i'mar edilmiş bulu­
3000 ev, 900 dükkân, 70 cami ve mescid, nup hattâ son zamanlara kadar hıristiyan-
ların mülk sahibi olmalarına müsaade
9 medrese, çarşı ve kubbeli, "kaU-misâl",
olunmadığını bildirmektedir, B i t o l j is­
demir kapıh bedestan.
mindeki eski şehir, şimdikinden iki kilo­
Büyükköprü başında Ishak Efendi
metre bir mesafede bulunmaktadır
Cami'inin tarihi:
Resne (Resan) Kasabası :
Y u g o s l a v y a ' n ı n cenûbunda ve M a ­
n a s t ı r yakınında olan bu kasabada X V I I .
asırda 180 ev, M a n a s t ı r şehirli R a ­
m a z a n Beyin kiremitH câmi'i, H a c ı
M u r a d C a m i ' i ve birinci câmi'in hari-
Ul
minde bir mekteb, bir hamam ve bir
^1 hanı olduğunu E v l i y a bildirmektedir**.
KamusüH-A'lâtn **, bu asır başında 4 bin
W* J*l f
nüfusu, 2 cami'i, ı hamamı ve bir saat ku­
lesi bulunduğunu kaydediyor; demek ki
şehir X V I I . asırdan bu yana büyümüş­
son tarih mısra'ı H . 886 (M. 1481) tut­
tür.
maktadır
Çarşı içindeki Mahmud Efendi Astarova (OteSava) Kasabası :
G a mi'inin tarihi:
Y u g o s l a v y a ' n ı n cenubunda Prespe
gölü yakımnda bulunan bu kasabamn
2 cami ve 2 mescidi, 400 evi, 100 dükkânı,
I medrese ve ı hanikahı olduğunu E v l i y a
zikretmektedir

J*" ^ J^J "V*^ Ohri (Ohrid) Kasabası :


son mısra H . 961 (M. 1553) göstermekte­ Y u g o s l a v y a ' n ı n cenubundaki O h r i
dir; matbu nüshada H . 973 kaydedil­ gölü kenarında bulunan bu kasabada,
miştir. E v l i y a Ç e l e b i **, 4000 adım muhi­
tinde, 40 kuleli mühim bir kale ve looo
E v l i y a bir de Ç a v u ş C a m i ' i n i
adım çevresinde bir iç kale bulunup bu
ve mükellef D ü l b e n d K a d ı medresesi
kısma Y u k a r ı Ş e h i r denmekte ve içinde
ismini zikreylemektedir. E v l i y a asrında.
kiliseden bozma, 17 kubbeli A y a s o f y a

»• E v l i y a , V I I I . 749.
" EvliyaV,572. " Kamusü'l-A'lâm, V I , 4437.
E v l i y a , matbu nüshada (A-^) kelimesini •» E v l i y a , V I I I , 744.
(A.~f) kayd etmiştir; iki yazma nüshayı, Top- •« Kamusü'l-A'lâm, I I I , 2278.
kapı Kütüphanesi, Bağdad Köşkü No. 301 ve 307 •» E v l i y a , V I I I , 746.
leri karşılaştırarak tashih ettik. E v l i y a , V I I I , 735. .
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 165

cami'i olduğunu, hıristiyan mahalle­ etmişlerdir. I V . S u l t a n M u r a d zamanı­


lerinde kaldığından cemaati azaldığmı na kadar burada para basılmıştır. E v l i y a
bildirmektedir. Yine bu semtteki O h r i - Ç e l e b i ' n i n ziyareti sırasında bütün alet­
Zâde Cami'ini, bânisi I I . S u l t a n leriyle durmaktaymış. Türbelerinden yu­
Bayezid'e ihda etmiş, o da bir tane da­ karı kalede H ü n k â r Cami'i mihrabı
ha ilâvesiyle iki minareli yapıp H ü n k â r önünde O h r i - Z â d e vc G a z i Bey,
C a m i ' i ismini vermiştir. Bu cihette E v l i - Ayasofya C a m i ' i sağında da şehid
ya'nm ismini bildirmediği, bir mescid H a z i n e d a r medfundurlar.
daha bulunmaktadır.
Kamusu'l-A'lâm asır sonunda
E v l i y a , A ş a ğ ı Ş e h i r ' d e 400 fev­ 1600 nüfusu, 6 cami'i ve bir saat kulesi
kani ve tahtanî büyük ev, 150 dükkân, olduğunu bildirdiğine göre, 17 cami'den
17 cami ve mescid bulunduğunu ve H a c ı 11 i yıkılmış demektir.
K a s ı m Cami'inin murabba'î, tahta kub­
Usturka (Sturga) Kasabası :
beli ve minaresinin tarz-ı kadîm olduğu­
nu bildirmektedir. "Tarz-i kadîm" tâbi­ Y u g o s l a v y a cenub-ı garbisinde Ar­
rini tıknazca ve tuğlayla karışık manasına n a v u t l u k hududuna yakın olan bu
almak mümkündür. Diğerleri S u l t a n kasabada. E v l i y a Ç e l e b i ' y e göre '°,
Süleyman'ın Tekye cami'i, K u l - dört cami ve mescid olup, bunlardan
o ğ l u , H a y d a r Paşa**, Zulmiye, O h r i - Z â d e C a m i ' i kurşun örtülü, yük­
Hacı H a m z a Cami'leriyle, Ç ı n a r l ı sek kubbeli ve minarelidir. ı medrese,
Mescid ve i s k e n d e r Bey, Yunus ı imâret, 5 adet büyük ve küçük han bu­
Voyvoda, G ü r c ü Bey, Ç a r ş ı , K a r a lunmaktadır. KamusüU-A'lâm yalnız 5500
Hoca mescidleri bulunmaktadır. Yu­ nüfusu olduğunu beyanla iktifa ediyor.
karı kaledeki P a ş a S a r a y ı göl sahi­
Pirlepe (Prilep) Şehri :
linde olup, üç yüzden fazla hücreli,
hamamlı, kiremit örtülü azîm hane­ E v l i y a ' n ı n kaydından 1000 evi,
dandır. Aşağı şehirde O h r i - Z â d e sa­ 200 dükkânı olup, kalesinin şehir­
rayı müteaddid divanhaneleri, ahırları den uzak yalçın bir kaya üzerinde bulun­
ve göl kenarında maksûreleri olan büyük duğu anlaşılmaktadır. A l a y Beyi ve
bir konaktır. Arslan Paşa " cami'leri, mescid­
leri, medrese, tekye, hamam ve hanı var­
H a c ı K a s ı m C a m i ' i n i n karşısında
dır. Hanm kapısındaki tarih:
S i y a v ü ş P a ş a ve S u l t a n S ü l e y m a n ' ­
ın T e k y e Medresesi bulunmaktadır;
zaviyelerinde medrese talimi yapılır. Bun­
dan maada ı darü'l-hadîs, O h r i - Z â d e
ve A ğ a mektepleriyle beraber 7 sıbyan
mektebi, 3 tüccar hanı, O h r i - Z â d e ve " Kamusü'l-A'lâm, I I , 1066
Gazi H ü s e y i n P a ş a umumî hamam­ '» E v l i y a Ç e l e b i , V i n , 731
larından başka 77 adet saray hamamı '1 KamıısffI-A'lâm I I , 890
bulunmaktadır. O h r i - Z â d e Cami'i ve " E v l i y a Ç e l e b i V, 571
" A r s l a n P a ş a , I I . B a y e z i d ' i n damadı,
Tekye Cami'indekilerle beraber 3
Ü s k ü b ' d e k i cami'in bânisi meşhur akıncı Y a h ­
imâreti ve O h r i - Z â d e ' n i n 40 ocaklı y a P a ş a n ı n oğlu M e h m e d P a ş a - z â d e olması,
Kervansarayından başka 2 metin misa­ ecdadının ve kendisinin R u m e l i ' d e uzun müddet
firhane daha vardır. F â t i h Sultan kalmış olmaları delâletiyle muhakkaktır; Bk.
Mehmed ve S u l t a n B a y e z i d bu .SjnM,3i8.
şehirde kalmış olmakla, bir darbhane tesis '* E v l i y a Ç e l e b i matbu nüshasında şöyle
kayd edilmiştir: _ i^.jy' ^ - i ' rj-> ı*'
« xy' \f Cıj\t \i\ > 'i'iii'j jyy j . Yekûnu 783 tutan
• ' B u 17 kubbenin tevzi tarzı anlaşılamı­ bu ibarenin gösterdiği tarihte oralarda han ve
yor; her halde ufak tonozlar da kubbe telâkki saire yapmaya müsaid olacak bir tasarruf
edilerek böyle yazılmıştır. istikrarı sağlanmamasından kat'i nazar, bey­
Haydar Paşa H . 990 tarihlerinde tin kaili kaydedildiği gibi "Havayî" de
Rumeli Beyler Beyi olan zat olsa gerektir. Sicil,U,26ı bulunsa dahi hicrî X . asır şa'irlerinden olduğun-
Y. M. E . H A K K I AYVERDİ

Mescidleri de Çarşı içinde A r a s t a ,


Târih ibaresi H. 982 (M. 1574) göster­
Debbaghane, H a n i ç i , O r t a , Scn-
mektedir.
cah. K a r a K a d ı , S i n a n B e y d i r .
Kamusü'l-A'lâmbu asır başında
Murad H ü d â v e n d i g â r c a m i ' i n i n
18000 nüfusu, 10 cami'i, 5 medrese, 3 tekye
bir de medresesi olup, hususî olarak ilm-i
ve 2 hamamı bulunduğunu beyan edi­
hadîs de okutulur. H ü s a m P a ş a , Kadın
yor. Menbaların verdiği bu malûmata
Ana, Çarşı cami'lerindc darü'l-kurra'-
biz de saat kulesini ilâve edeceğiz; munta­
1ar vardır. Onbir adet mektebi bulunup
zam moloz taşlarından yapılmış uzun
meşhurları K a r a K a d ı , C u m a M a h a l ­
bir gövde'üstüne köşelerde üçlü sütunlar
lesi, Sinan Beydir.
bulunan bir kat, ondan sonra da altı
köşeli madenî bir külâh ilâve ederek çanı Tarikat-i Bayı'âmiye'den S o f y a l ı Bâli
buraya koymuşlardır (resim 40) ; saat Efendi, A d l î Efendi, Emir Çelebi
dört köşe gövde üstünde, eski yerinde dur­ Sultan T e k y c l e r i , Hüsam Paşa
maktadır. Bundan maada "Başvekâlet cami'i yakınında Y u k a r ı ve A ş a ğ ı
Arşivi, evkaf No. 7358" vesikadan, bir Tekyeler, K a d ı n A n a ve O l u k ma­
F â t i h cami'i olduğu anlaşılmaktadır. hallesi tekyeleri bulunmaktadır. Altta ve
Minetti'nin kitabındaki isimsiz cami üstte elUşer hücreli, serâpâ kurşun örtülü,
resminin, bu olması muhtemeldir. avlusunda, bir havuz ortasında, mescidi
bulunan büyük kervansaray Küçük E m i r
tştib (Stip) Şehri : S u l t a n ' ı n vakfıdır; bazıları B ü y ü k
Evliya'ya göre k->\csı metruk ve E mir'in dahi diyorlar. Çarşıda 450 dük­
hai'ab olan şehirde 2141 , 24 cami var­ kân ve iki kapılı, kurşun örtülü kubbeler­
dır. Kale altındaki Ft iye Cami'ini le mestûr bir bedestan, ve çarşı içinde bü­
E v r e n o s - Z â d e İki \ urekli Ali Bey yük bir havuz vardır. Mevcud yedi tüccar
kiliseden tahvil etmiştir. Şehrin fâtihi hanından Sinan Bey, K a r a K a d ı ,
I. Sultan Murad'ın, orta camide Ç ö m l e k ç i - Z â d e meşhurdur. İki ha­
denilen, cami'i musânnâ, kubbeli, kurşun mamından biri E m i r Efendi'nin olup
örtülü, "Ser - 4m«rf" minarelidir. H ü s a m Galiça (Bregalnica) nehri kenanndadır;
Paşa C â m i ' i d c kuı-şun örtülü, kârgir bu su üzerindeki ahşab köprü de Ş c y l ı
minareli ve musannadır. Bunlardan ma­ Emir Sultan'mdır.
ada Aşağı Tekye, Adlî Efendi",
Buraya kadar Evliya'daki malû­
Ahmed Paşa, Şehre Küstü, K a d ı n
matı naklettik; ancak muhterem seyyah
Ana camileri bulunmakta, musalli olan
büyük ve küçük E m i r Sultanları
halk bunları cemaatle doldurmaktadır.
karıştırmıştır. Evvelâ ham (S. 121) Küçük
ve bir rivayete göre Büyüğe atfettikten
dan {KamusWl-A'lMn, V I , 4776) bir zühul eseri
sonra çarşıyı tavsif ederken "Küçük
aşikârdır. Bu sebeble E v l i y a yazma nüshasına Ermr Sultan hanı ile..." ifadesiyle
Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Bağdad Köşkü, K ü ç ü k Emir'in olduğunu tekidetmesi-
301) müracaatla kailin H ü d a y î olduğunu gör­ ne rağmen, salıife sonunda "Bu şehir içre
dük, kıt'ada metinde kayd olunduğu gibidir.
vasıf ve tarif ettiğimiz emâkin-i hayrat hep
H ü d a y î Çclebi'nin vefatı H.991 dedir. {Kamus
m-AHâm, V I , 4733 ve Sicil V I , 628). Büyük Emir Sultanındır" ve, S. 122 de
" Kmınuü'l-A'lâm, I I , 1500. Amma bu İftib bu kadar kurşunlu imaret, han
Evliya, V I , ııg.v.d. ve saire hayrât bina eden ''Büyük Emir
" A d l î Efendi, Iştib'de doğub Sof­ Sultan" İstanbul'da At Meydanı' uda
y a l ı Bali efendi hülefasından bir zate intisab
Koca Mekmed Paşa cami'inin avlusunda
ile bir zaman İstanbul'da F e r r u h K e t h ü d a ,
Yanya'da Y â k u p Efendi zaviyelerinde meşi­ olup menşei îştip'tir", beyaniyle. Büyük
hat edip bir müddet de Siroz'da ikametten namını verdiği E m i r Efendiye aid oldu­
sonra İstanbul'da Mustafa Paşa dergâhına ğunu, rucuan bildiriyor.
H . ı o ı g (M. 1610) da şeyh olmuş ve H . 1026 (M.
«617) de vefat ile mezkûr zaviyeye defnedilmiştir. Filhakika aşağıda yazılacak vefat
A t a î , ^*y/-f Şekâyik-i nu'mâniye, İstanbul 1268, tarihinden I ş t i p l i ve E m i r lâkabiyle
Ş.606) câmide bu tarihlerde olmalıdır. mülâkkab olduğunda şüphe bulunma-
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 167

yan'* Ş e y h A b d ü l k e r i m E f e n d i , medrese, ı mekteb ve hamam, 3 küçük


kaza tarikına sülûkden bir müddet sonra han bulunmaktadır. Kamusu'l-A'lâm
Sofya'da K u r t Efendi'den '» inâbe 7000 nüfus, 6 cami, ı medrese, ı kütüp­
alarak İ s t a n b u l ' a gelmiş, K a d i r g a ' d a hane, ı saat kulesi, 7 han ve 150 dükkân
Mehmed P a ş a zaviyesinde post-nişîn zikretmektedir.
olan mürşidinin vefatında da onu istih-
Köprülü (Tito Veles) Kasabası :
lâf ve H . 1015 (M. 1606) vefat ederek
zaviyenin avlusuna gömülmüştür (Bu za­ V a r d a r ' ı n iki yakasını işgal eden bu
viye elyevm Buharalılar tekyesidir). K i s - kasabanın E v l i y a Ç e l e b i ' y e göre
bî Çelebi'nin tarih mısra'ı J^_'hi » harab bir kalesi, 4 mahallesi, 50 dükkânı,
cami ve mescidleri bulunmakta imiş. Sey­
'•nS-^^ dır; » nin yahın verdiği malûmat bundan ibarettir.
geçtiği işaret olunduğuna göre onu düşünce Kamusu'l-AHâm 1600 nüfusu, 9 cami'i,
H. 1016 rakamını vermektedir ki, A t â î ' - 22 mescidi, 7 tekyesi, 32 hanı bulunduğu­
nin kaydiyle bir sene farkı vardır. Şekayik nu bildirmektedir. Bugün sağ sahildeki
zeyline göre, î ş t i b ' d e "hanlar ve köprüleri dik yamaç üstünde harab bir kale baki­
ve zcanyf ve imâreti" olup Üsküb'deki yesi görünmekte, sol sahilde 4 camili
dükkânları ve Bezzazistanın bunlara vakıf T ü r k mahallesi bulunmakta, kale eteğin­
bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu son malû­ de de Sırbhlar oturmaktadır. Camilerin
mattan da han, zaviye, köprü ve imâre- hiç birisi ehemmiyetli değildir. Yalnız
tin H. 1000 tarihi sonlarında yapıldığı kabristanında pek eski taşlar bulunmak-
anlaşılmakla beraber, Ş e y h E m i r de­ maktaymış.
nilen bu zatın "Umde-i me^âyih-i Rûni" Bu malûmata nazaran şehir X V I I .
şeklinde tavsifine nazaran B ü y ü k Ş e y h asırdan sonra epeyce büyümüş ve Os­
Emir olduğu ve ona E v l i y a tarafın­ m a n l ı idaresinden çıktıktan sonra da
dan izafe olunan "Sultan" lâkabının da küçülmüştür. Bu gün 6-7 bin nüfustan
Bursa'daki E m i r S u l t a n isminin ver­ fazla tahmin edilemez.
diği ahşkanlıktan ileri geldiği anlaşılmak­
tadır. Buna mukabil K ü ç ü k Ş e y h E - Kuman Ova (Kumanovo)Kasabası :
mir hakkında bir malûmat bulunamadı. Ü s k ü b ' ü n şarkında bulunan bu ka­
Kamusü' l-AHâm ^ X I X . asır sonunda sabada kiremit örtülü 600 ev, çarşı içinde
6000 nüfusu, 13 cami'i, 3 medresesi ve güzel bir cami, tekye, medrese, han, ha­
"Mehmed K â h y a " nın binakerdesi mam olduğunu E v l i y a bildirmektedir.
bir köprüsü olduğunu ve şehrin H.784 (M. Kamusu'l-A'lam bu asır başında 4500
1382) de T i m u r taş Bey (Paşa) tarafın­ nüfus, 2 cami, ı medrese, 2 tekye bildir­
dan fethedildiğini kaydetmektedir. "Baş mektedir.
Vekâlet arşivi, Evkaf, 225 No. lı vesikadan" Kırat Ova (Kratovo) Kasabası :
şehirde bir de F â t i h c a m i ' i olduğu an­
Y u g o s l a v y a ' n ı n şark hudutları ya­
laşılmaktadır; bunun îki Y ü r e k l i A l i
kınındaki bu kasaba E v l i y a ' y a göre "
Bey tarafından kiliseden tahvil edilen
G a z i E v r a n o s Bey tarafından fethedi­
"Fethiye c a m i ' i " olması muhtemeldir.
lip kalesi yıktırılmıştır. 800 evi, 350 dükkâ­
Erdoşta (Radoviste) Kasabası : nı, 20 cami ve mescidi vardır. Çarşı içi ca­
mi'i hoştur. îki hamamından büyük olanı
M a k e d o n y a ' n ı n cenub-i şarkisinde
İ s t a n b u l ' d a k i Çukur Hamam'id. kıyas­
bulunan bu kasabada, E v l i y a kaydına
lanacak kadar ehemmiyetli olup her hal-
göre 400 ev, 5 cami ve mescid, ı

'« Atâi, Zv^-iŞekayik, İstanbul 1268, S.597. Kamıısü'l-A'lâm, I I I , 2240.


'> K u r t M e h m e d E f e n d i , S o f y a l ı B â l i " E v l i y a , V , 570.
Efendinin evvelâ müridi, sonra da postunda KammiCl-A'-lâm, V , 3906.
halefi olmuştur. " E v l i y a , V I , 563.
» Kamtsû'l-A'lâm, 11,972. »• Kamusiri-A'lâm, V , 3768.
" E v l i y a , V I I I , 748. *' E v l i y a , V , 563.
ı68 E. H A K K I AYVERDt

vetinde fıskiye ve şehnişinlcr vardır. Ci­ yeri kapalı, minarca gayet yüksek ve
varındaki gümüş madenlerinden dolayı bu­ mevzundur.
rada X V I I . asra kadar bir darbhane iş­ SAAT CAMİ'İ:
lemekteydi 88; So kollu Ferhad Pa­
şanın bu kasabada bir hanı vardır; H. 1087 (M. 1676) da K a r a M u s t a ­
Kamusü'l-A'Idm 7 0 0 0 nüfusu, 5 cami, ı fa Paşa-Zâde Bekir P a ş a tarafından
medrese, 3 mekteb, ı hamam ve bir saat yaptırılmış", H . 1 2 4 9 (M. 1 8 3 3 ) de
kulesi olduğunu bildirmektedir «». aynı aileden İ s m a i l Bey tarafından
tecdid edilmiş, 1944 de de Müderris ve
Kalkandelen (Tetovo) şehri : Müftü Hafız i z z e t Efendinin teşebbü-
Bu şehirde İshak Bey oğlu tsa siyle yeniden ta'mir olunmuş, son cemaat
Beyin bir hamamı bulunduğunu H. 8 7 4 mahallinin iç duvarı kaldırılıp yerine
tarihli vakfiyesinden " ve biraderinin dört ayağa müstenid beş kemer yapılarak
kızı Ayşe Hatunun da bir mescidi cami'in harimi genişletilmiştir ^. Fo­
olduğunu H. 1004 tarihli vakfiyesinden toğrafına nazaran çatılı olup beden duvar­
öğrenmekteyiz »«. E v l i y a , bu kasabaya ları basık, minare alçaktır ve son cemaa­
uğramamışür. Kamusü'l-A'lâm^ da 15000 tin tevsiinden dolayı ortada kalmıştır.
nüfusu olduğunu bildirmekle iktifa ediyor. Iç tavan yeni yapılan kemerlerden sonra
ahşab kubbelidir; minber köşeye gelmek­
Debre (Debar) Şehri : tedir.
Bu şehirde, A"ûmaj«7-i47<ım'ın kaydına Yanındaki H. 1 2 5 2 (M. 1 8 3 6 ) tarihli
göre '* 20 bin nüfus, 9 cami, 10 medrese, saat kulesinin 17 metre irtifaindaki kârgir
5 tekye, 12 mekteb, 4 2 0 dükkân, 9 han, kısmı bulunmaktadır. Cami'in hazîresi
2 hamam bulunmaktadır. geniştir.
Gostvar (Gostivar) Kasabası : Kaçanik (Ka6aıuk) Kasabası :
Evliya Çelebi bu kasabaya uğra­ Üsküb'ün 3 8 kilometre uzağında
mamıştır. Kamusü'l-A'lâm^^ yalnız 3 5 0 0 olan bu kasabanın kalesi Y e m e n fatihi
nüfus olduğunu söylemekle iktifa ediyor. Sadr-ı A'zam Sin an P a ş a tarafından yap­
Gostvar c ami'i H. 1054 (M. 1644) tırılmıştır"; E v l i y a zamanında bir Bek­
senesinde Kaçanikli Mehmed Paşa taşi tekyesi, bir sıbyan mektebi, büyük bir
namında bir zat tarafından yaptırılmış, hanı, küçük bir hamamı bulunmaktaydı.
kırk sene sonra yanmca şimdiki cami'i Bunlardan hemen eser kalmamış ise de,
Hacı Salih Efendi yaptırmıştır. Baş bu kasabanın mikyasını çok aşan S i n a n
çarşısının tam ortasındadır. 1923 de mi­ P a ş a c a m i ' i mahalline ziynet vermekte­
naresi yıkılmış, aym sene içinde ta'mir dir (resim 3 8 , 3 9 ) . Cami 12 M . lik tek
edilmiştir Fotoğrafına nazaran çatılı­ kubbeli olup yalnız alt pencereler ve sekiz
dır; altta sekiz, üstte dokuz pencere tara­ köşe yüksek kasnağa açılmış dört pence­
fından aydınlatılmaktadır. Son cemaat reyle tenvir edilmektedir. Kubbe kasnağa
kürevî alîkalarla oturur. Bina haricen
sıvalı olduğundan yapısı hakkında fikir
" F â t i h Sultan M ehmcd'in j
yazılı akçeleri vardır. edinilemiyor. Esas cebheye ilâve olunan
A l i j a Bejtiâ, Spomenici Osmanlijske ar-revak ve üstündeki kat ahşab direklere
müstenid bağdâdi üstüne sıvalı bir inşa-
hitekture U Bosni i Hercegovini Prilozi za orijentalnu
füolociju i isloriju Jtıgosloaenskih Naroda Pod Tıırs-
kom vladavinom, I I I - I V 1952-53 Serajevo 1953,
makalesinden ayrı baskı, 272 s. " Adı geçen K a r a M u s t a f a P a ş a , Mer-
Kamusü'l-Â'lâm, V, 3639. zifonlu d i l d i r ; kendisinin ve oğlu B e k i r
" Elezovie, eser. I , S. 80. Paşa'nın hüviyetleri tahkik olunamadı.
" E l e z o v i i , eser, I , S. 119. •* Glamik I I , 1952, 275 S.
" Kamsü'l-A'lâm, V, 3556. " Bu zat Ü s k ü b l ü d ü r ve mevalidendir;
" Kamusû'l-A'lâm, I I , 2117. Üsküb'de Ş e y h L û t f u l l a h Efendinin ayak
*• Kamusü'l-A'lâm, V, 3305. ucunda yatar; tarih-i vefatı H . 1009 dur.
** Çlamk, I I I , 1952, 73.74 S. ( E v l i y a , V , 562)
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 169

attır. Minare kamilen kesme taştan ve yeniden cemaate açılmıştır. Minare ca-
oldukça yüksektir. Pencere söveleri koyu mi'e nisbetle yüksek durmakla beraber,
renk bir boya ile kapatılmıştır. Mermer kutur ve irtifa'ca o kadar mütenasibdir ki
minber oymalı ve zariftir, mihrab da ista- kendi başına hiç aksaklık göstermemek­
laktitli ve mütenasib ise de yaldızlanmış ve tedir.
kesif bir şekilde boyanmıştır. Bu bakiye­ (Resim 42) B a y r a k l ı cami'ini gös­
lerden cami'in ilk yapısımn itinalı ve muh­ teriyor; o da minaresi oldukça yüksek,
temelen kesme taştan olduğu ve belki de tek kubbeli bir camidir. Bu cami'in önün­
revakımn taştan yapılıp sonradan ahşab deki ev de dikkati câlib bir T ü r k evidir.
olarak yenilendiği tahmin olunmaktadır. (Resim 4 i ) Beli D r i n nehri kollarından
Kitabesi: kapı üstünde üç satır üs­ olup şehrin içinden geçen B i s t r ı c a de­
tüne 3 beyitlik olup son iki mısra'ı ortasın­ resinin üzerindeki köprüyü göstermekte­
da rakamla da H . 1003 tarihi yazılmıştır. dir. (Resim 41) de tepe üstündeki mühim
kale görünmektedir.
^ Lib iS^ıSj^ ^
Priştine (Pristina) Şehri :

E v l i y a Ç e l e b i , Makcdonya'daki
bu mühim T ü r k şehrinin kalesinin
M u r a d H ü d a v e n d i g â r tarafından yık-
tırıldığını 2060 aded avlulu, kire­
mitli, kârgir evi, 350 dükkânı bulunduğu­
nu, çarşı içindeki cami'in cemaatinin çok
olup, yine çarşı içindeki E b ü ' l - f e t h
S u l t a n Mehmed ve E s k i isminde
iki hamamın mevcudiyetini bildirmekle
filhakika tarih mısra'ı da H . 1003 (M. beraber camilerin mikdarını tasrih etme­
1594) ü göstermektedir. mektedir. Mevcud I I tane tüccar hanın­
dan H a c ı Bey isminde olanının tarihi;
Prizren Şehri :
E v l i y a Ç e l e b i bu kasabadan geç­
^ j U ITT tüiJ ^JJ:> dL ^J>r^
mediğinden eski hali hakkında malû­ dır. öl>. »JL^\ jj'j'^ '^.'i
matımız noksandır; Kamusü'l-AHâjîi Kamusü'l-A'lâm X X . asır başın­
38000 nüfusu, 24 cami'i, müteaddid med­ da 10 bin nüfusu, 13 cami, 5 mescidi
reseleri, hükümet konağı, sarayı bulundu­ 2 medrese, 3 hamamı ve 500 dükkânı bu­
ğunu bildirmektedir. Biz bu malûmata lunduğunu kayd ile camilerinden üçünün
iki cami ve bir köprü ilâve edeceğiz, büyük olup birinin I I . M u r a d tarafın­
(resim 41) Sadr-ı A'zam S i n a n Paşanın dan başlanarak F â t i h tarafından bitiril­
yaptırdığı cami'i göstermektedir. Beden diğini, ikincisinin bizzat F â t i h tarafın­
duvarları yüksek, minaresi ona nisbetle dan yapıldığını, üçüncüsünün yerli hane­
de çok mürtefi olan tek kubbeli bir cami­ dandan Y a ş a r Paşaya ait olduğunu
dir; kubbesi 12-14 metre kadar olup tasrih etmektedir. Bu şehrin nüfusu 28-30
son cemaat yeri yıhimıştır. istihbaratımı­ bin kadardır; hamamın birisi mevcuddur;
za nazaran, uzun müddet depo olarak hepsi de tek kubbeli dört cami'i olup kub­
kullanılmış ve ancak son zamanlarda beler 7-9 metre, son cemâatleri üçer ke­
merli revakhdır.
"* Bu kitâbc tam neşredilmemiştir; E v l i ­
ya Ç e l e b i ' d e yalnız son beyit vardır; onda Metroviçe (Mitrovica) Kasabası :
da {ıf")(tf) i'e yazılmış, tarih mısra'ında da (^Vi.) E v l i y a bu kasabadan geçmemiştir.
ve ">yf-" kelimeleri arasına bir (i)sıkıştınlmıştır.
Bu takdirde hem mâna bozulur; hem de rakamla
yazılan 1003 tarihi yerine 1009 bulunmuş olur ki E v l i y a , V , 652. M u r a d H ü d a v e n d i ­
hakikate uymaz. g â r olmayıp I I . S u l t a n M u r a d ' d ı r .
"» Kamusü'l-A'lâm, I I , 1498. "» Kamusü'l-A'lâm, I I , 1498.
E . H A K K I AYVERDÎ
170

Bu gün 15000 nüfuslu olup bir cami'i var- namına karşıki dağda, içinde gece gündüz hiz­
chr. ismini tahkik edemediğimiz mühim met edilip kandillerle ve buhurdanlarla müzey­
bir cami'in, bütün itirazlara rağmen yen bir manastır bina etmişlerdir; burasını da
bir müddet evvel yıktn-ıldığmı istihbar et­ duvar içine alıp bir türbedâr tâyin olunsa !'\
tik. Kanmü'l-A'lâm 5000 nüfuslu, 3 deyince bir hafla zarfında icabı yapıUp
cami ve mescidli olduğunu bildirmektedir. kapı konmuş ve türbedar ve bekçi tâyin
olunmuştur.
Vulçitrin (Vucitnn) Kasabası : Evliya, türbenin etrafında on bin
Metroviçe'nin pek.yakımnda bulu­ kadar şehid yattığını, bunlar meyanında
nan bu kasabada Evliya Çelebi asrm- Alemdar Baba, Ş e h i d Ş e y h î l y a s
da^"» 2000 ev, H ü d a v e n d i g â r evka­ Dede, T i m u r P a ş a - Z â d c Y a s a v u l ( ? )
fı 1°", Eski cami namında bir mâ- Bey bulunduğunu ilâve etmektedir.
bcd, medrese, tckye, mekteb, hamam O s m a n l ı idaresinin geniş ve müsa­
vardır. Çelebi, o devirde dahi kasabanın mahakâr düşüncesi sayesinde tâbi mil­
harâbiycte yüz tuttuğunu işaretle tekrar letlerin," din kisvesi altında vc onunla
dirilmesi için temennilerde bulunuyor; muvazi ve desteklenmiş olarak nasıl mu-
lâkin bu temennisi yerine gelmemiştir. hafaza-i mevcudiyet ettiklerini gösteren
Şehir harabdır ve eski eserlerden bir şey bu beyanat cidden şayan-ı dikkattir.
kalmamıştır.
Halbuki Kamusü'l-A'lâm^"' bu asır tpek (Peö) Şehri :
başında 4000 nüfusu, 14 cami ve mescidi, Evliya, bu kasabaya uğramamıştır.
2 medresesi ve yüksek bir kârgir köprüsü KamusüU-A'lâm "<> X X . asır başında
bulunduğunu bildirdiğine nazaran, ka­ 18000 nüfus, 10 cami, 2 medrese, 550 dük­
sabanın şimdi tedenni ettiği anlaşılıyor. kân ve 10 ham olduğunu ve camilerin­
Civarda Svinjare'de SokoUu Ferhad den en büyük ve musanna'ının Fâtih taı-a-
Paşanın bir kervansarayı vardır fmdan yaptırıldığını söylüyorsa da bu isim­
de bir camiden mahallinde bize bahs o-
Meşhed :
lunmadı. Bugün 21000 nüfuslu bir şehir
Priştinc'den Metroviçe'ye giden olup eski hüviyetini hemen hemen muhafa­
yolun 3 kilometre kadar ilerisinde Hü- za eylemiştir. 12 tane cami ve mescidi
dâvendigâr Gazi'nin ahşâsınm medfun olup, ana yolun cenubundaki İ s h a k
olduğu kubbeli Meşhed bulunmaktadır. H o c a = A ğ a ç c a m i ' i 10 metrelik kub­
Buranın iyi bir fotoğrafını almak için vâki beli, güzel minareli, üçlü revaklıdır. Şe­
iki teşebbüsten birinde kar, ikincisinde hirde eski Türk evlerinden nümuneler
müdhiş bir dolu bu imkânı scibetti. Uzak­ mevcuddur. Ancak bu evlerin ikinci bir
tan aldığımız bir fotoğrafda (resim 44), etüdümüzde arzedeceğimizden burada
görüldüğü üzere Meşhed 6-7 metrelik derceyleyemiyeceğiz.
kubbeli, duvarları tuğla, taş sn-alariyle
örülmüş bir kubbe olup bir avlu ortasın- ÜIciİD (Ulcinj) Kasabası :
dadır. E v l i y a Çelebi efendisi Adriyatik sahili üzerinde, Y u g o s ­
Melek Ahmed Paşa ile burayı ziya­ lavya'nın en cenubunda bulunan bu ka­
retleri esnasında. Paşa içerisinin temiz sabada Evliya'ya göre müseddes
tutulmamış olduğunu görünce, hiddetlen­ metin bir kale ve içinde F â t i h S u l t a n
miş. E v l i y a da "Sırtlılar Türk idaresi al­ MehmedC ami'i, cebhanelikler, sahrınç-
lında olmalarına rağmen Milo ş K abiloviç 1ar vardır. KamusiCl-A'lâm XX.
asır başında 5000 nüfusu olduğunu bildir­
mekle iktifa ediyor.
Kaıımü'l-A'lâm, VI,4i49.
' « E v l i y a , V . 550.
İ k i n c i Murad olsa gerektir.
Kamusffl-AHâm, V I , 4691. »• Kamısffl-A'lâm, I I , n ı 6 . .
^'^ A l i j a Bejtiö, ayn. mak, 272. S. »1 E v l i y a , V I , 115.
E v l i y a , V, 551. Kanmü'l-A'lâm, I I , 1098.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 171

Bar (Novi Bar = Antivari) K a s a ­ bir hisardır; varoşunda kiremit örtülü


bası : 1000 ev, 200 dükkân, camiler, 7 mckteb,
Yine A d r i y a t i k sahilindeki bu ka­ çarşı hanı, 2 "muhtasar" hamamı vardır.
sabada, Evliya'ya göre murabba'î Bu kasaba N i s a v a nehri üzerindedir;
bir kale ve F â t i h c â m i ' i vardu-. Bu Kamusü'l-A'lâm 9 bine yakın nüfu­
cami'in iki minareli ve 15X10 eb'adnıda su olduğunu bildiriyor.
bulunduğunu B a r l ı bir zattan istihbar
Musa Paşa Kalesi (Bela Palauka)
eyledik Kasabası:
Kamusü'l-A'lâm ise bir kaç kü­
çük cami'i, kalesi ve 140 dükkânı oldu­ E v l i y a ' y a göre IV. Sultan
ğunu bildirmektedir. M u r a d ' ı n Veziri M u s a P a ş a , 800
adım muhitinde, murabbaî bir kale ya­
Podgoriçe ( Podgorica = Titograd ) pıp mermer üzerine şu kilâbcyi yazdır­
Kasabası: mıştır :
Zeta ve M e r a c a nehirlerinin kav-
şağmda bulunan bu kasaba da, E v l i y a ' ­
ya göre etrafı hendekli bir kale,
J<LJ^ AUIA
içinde'daracık 300 ev ve bir E b ü ' l - f e t i h
cami'i'vardır. Yerinde müşahedemizle
tesbit ettiğimize göre kale iki nehrin
birleştiği delta düzlüğünde olup, F â t i h
câmi'i 10x10 eb'adında, çatıh, güdük
Son kelime H . 1048 (M. 1638) tarihini
minareU bir binadır. Kamusü'l-A'lâm
bildirmektedir. Kalede bir cami, anbar-
6000 nüfusu bulunduğunu ve M o r a c a
1ar, kaleden dışarıda ise M u s a Paşanın
üzerinde V e z i r k ö p r ü s ü bulunduğunu
yaptırdığı "muazzam" bir han vardır.
bildirmektedir.
Bu hisar da N i s a v a nehri kenarındadır.
Eğri dere-Bayranı Paşa Hisarı (Krîva
Kurşunlu (Kurşumlija) Kasabası :
Palanka) Kasabası:
Evliya bu P a l a n k a n ı n H . Evliya'ya göre ı cami'i,
1044 (M. 1634) tarihinde I V . S u l t a n 3 küçük hanı, harab büyük bir kilisesi,
Murad'ın veziri B a y r a m P a ş a tara­ 250 evi bulunmaktadır. Kasaba T o p l i c a
fından yeni baştan yapıldığını, muhiti­ nehri kenarnıdadır. Kamusü'l-A'lâm
nin 800 adım olup kıble tarafında bir ka­ eskiden kâmilen müslim olan ahalisinin,
pısı bulunduğunu beyan ediyor. Kalede şehir Sırplara verilince hicrete mecbur
50 ev, bir cami, varoşta 800 adet kiremit, kaldıklarım bildirmektedir.
tahta ve saz örtülü ev, ı cami, 50 (?)
Niş (Nis) Şehri :
mescid, ı hamam ve büyük bir kervansa­
ray bulunmakta; burada her misafire ak­ E v l i y a , şehir ortasında bulunan Ick
şamlan bir sini yemek ve hayvanlara yem kapılı kalesinin içinde bir şey bu­
verilmektedir. lunmadığını söylüyorsa da 1923 tarihle­
rinde ufak kale mescidinin henüz dur­
Şarköy kalesi (Pirot) Kasabası: makta olduğu da bilinmektedir (resim 46).
Evliya'ya göre ufak, taşlan Yine E v l i y a ' y a nazaran varoşunda 2060
ev, 200 dükkân, basit bir bina olan G a z i
1 " E v l i y a , VI,114. H ü d â v e n d i g â r , M û s i l i Efendi, Hü­
"* Bak. Fâlilı.Devri Mi'mansi, S.79. seyin K e t h ü d a cami'lcri, ayrıca mescid-
1» Kaımtsü'l-A'lâm, 11,1187.
E v l i y a , V I , 112.
E k r e m H a k k ı A y v e r d i , Fâlilı Denri 1 " Kaimıs'iil-A'lâm, I I , aögo.
Mi'nmisi, S. 80. "2 E v l i y a , V , 3 6 2 .
"» Kamusü'l-A'lâm, I I , 1542. E v l i y a . V , 583.
^» E v l i y a , V , 564. 1 " KamusüH-A'lâm, V , 3723.
»»• E v l i y a , V , 362. E v l i y a , V , 363,
E. H A K K I AYVERDt
172

leri bulunmaktadır. Nişli Ali Ağa ve bu ahşab dolgulu palankada bir cami,
kain pederinin sarayları mqhurdur. mühimmat depoları, kale haricinde mü­
kellef hanlar vardır
Haydar Kethüda çeşmesinin tarihi:
Alaca Hisar (KruSevac) Kasabası:
Evliya Çelebi'ye nazaran "o^ ^^j^
kapılı, müseddes şekilde harab bir kal­
(1590) 999 Jri-L- V i^.^
esi vardır. 9 câmi'inden çarşı içindeki
YUSUF BEY ÇEŞMESİNİN TARIHÎ: H ü d a v e n d i g â r ve Alay Beyi cami­
leri zikre şâyândır. Bir medrese, üç mek-
teb, iki tekye Sultan M u r a d yapısı bir
hamam, 150 harab dükkân ve üç ahşab
H. 1037 (M. 1627) dir. Yine Evliya'ya hanı vardır. KamusüH-A'lâm üç bin
göre, çarşı içinde akan "Iskar" Nisava küsur olan nüfusunu bildirmekle iktifa
nehri üzerindeki Mchmed Paşa köp­ etmiştir.
rüsü, üstünde de bir kasır vardır. Tarihi
şudur: Paraken Palankası (Paracın) K a s a b a s ı :

Evliya'ya göre mustatil sarp


bir Palanka iken harab olmakla. S u l ­
tan Süleyman'ın veziri''' tarafından
H. 1028 (M. 1618) dir. Çelebi'nin, müceddeden inşa olunmuştur. Cenubun­
köprünün iki başında bulunduğunu bil­ da bulunan varoşta R ü s t e m P a ş a n ı n
dirdiği iki "mûfid ve muhtasar" hamamdanbüyük bir hanı vardır. S u l t a n S ü l e y ­
birinin plân ve makta'ını veriyoruz; man'ın valdesi bir cami, A l a c a H i s a r l ı
(resim 47, 48) de görüldüğü üzere, iki K ı n a l ı - Z â d e de bir hamam inşa ettir­
kubbe altında sekiz kurna, bir ılıklık, m i ş t i r B u kasaba Gereni 6a nehri
bir usturahktan ibaret, basık ve hakika­ kenarı ndadır.
ten müfit ve muhtasardır. Kamusü'l-A'-
lâm bu asır başında, 2100 nüfusu, Köprü (Ğuprija) Kasabası :
mütcaddid camileri olduğunu bildirmekle Kasaba Morava nehri üzerinde
iktifa etmiştir. Niş şehri bugün de Türk olup K ö p r ü l ü Mehmcd Paşanın bü­
hüviyetini muhafaza etmektedir. yük bir ahşab köprüsü bulunduğundan
Bana (Sokobanja) Kasabası : ismi de buradan gelmektedir. M e h m c d
Paşa H. 1061 de K ö s t e n d i l sancağı
Evliya'nın nakline göre"*, 200 beyi olduğuna göre köprüyü de o tarihte
evi, 54 dükkânı, iki mükellef kurşunlu yaptırmış olmalıdır.
cami ve dört mescidi, ı medrese, 2 mektebi
vardır. İki ılıcasından biri şadırvanlı, Uziçse (USice) Kasabası :
halvctli, kubbeleri kurşunlu ve müzeyyen Evliya'ya göre 3000 adım mu­
dir; suyu da pek sıcaktır. hitinde, 41 kuleli gayet sarp bir kalesi
Rajanya Palankası (Rainaj) Ka­ ve içinde küçük bir E b ü ' l - f e t h c a m i ' i
sabası :
vardır. Varoşunda ise 4800 ev, 1140 dük-

Niş - Belgrad yolu üstünde olan "» Evliya,V,364.


"° Evliya,V,585.
Evliya Ç e l e b i matbu nüshasmcla "1 Kamıtsü'l-A'lâm, V , 3618.
bu tarih" vaijt lu^ı' Cf-»- • j\s\^ "^jf <ıciî öJ^MS.! E v l i y a . V , 365.
lıs» şeklinde dere edilmiştir; bu şekliyle yazmadaki Bu vezirin R ü s t e m P a ş a olduğu,
tarihin yanmda yazılan H. 1037 rakkammı tut- aynı kasabada yaptırdığı han'dan istidlal olunmak­
madığmdan (Topkapı Sarayı, Bagdad, 301) yu- tadır.
kanki şekli istinsah ettik; bu suretle birinci mis- Bu zatın İsparta ve Bursalı, baba-oğul
ra'da ma'nâ kazanmaktadır. K ı n a l ı - z a d e l e r l e alâkası olmayıp, bu civarda
KanmffI - A'lâm, V I , 4631. Alaca Hisar kasabasmdandır.
"« E v l i y a , V I , 171. »" E v l i y a , VI414 v.d.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
«73

kânı, kârgir, metin bedestanı vardır. 34 Yagodina (Yagodna) Kasabası :


cami ve mescidi olup, mevzun minareli
Kurşunlu A l a y B e y i , H ü s e y i n A ğ a , E v l i y a Ç e l e b i " » , ı6oo ev, 100
Hasan E f e n d i , Çeri B a ş ı , H â m i d î - dükkânı olan bu kasabadaki Y a n y a l ı
Zâde camileri meşhurdur; kusuru mes- D e r v i ş B e y " " câmi'inin kurşun örtülü,
cemaati kesir güzel bir bina olduğunu
ciddir;ıı mekteb, 2 dârü'l-hadîs, 9 tekye,
ve tarihinin,
2 hamam bulunmaktadır. Aşağı çarşıda
Koca Mustafa P a ş a n ı n (?) hasbî, kâr­
J o ^\ Jli
gir kervansarayı çok büyüktür. D j e t i n j a
üstünde musanna üç kârgir, üç ahşab
köprüsü vardır. M e h m e d Bey köprüsü
kârgir olup tarihi: olduğunu yazıyor. Bu tarih H . 963 (M.
1555) tuttuğuna göre, bânisinin vefatın­
dan sonra yapılmış demektir. Filhakika
tarih beytinde de buna dair bir işaret var­
dır. D e r v i ş Beyin hamamı, darü'z-
ziyâfesi ve müteaddid hanları da bulun­
maktadır.

Baticsa (Batocina) Kasabası :


Bu tarih H . 1027 (M. 1618) i göstermekte­
dir, cami karşısındaki büyük saat kulesi E v l i y a , kasabanın kalesini F â t i h
dikkati câlibdir. V e z n e d â r zaviyesi meş­ ümerasından S c m e n d i r e l i B â l î B e y i n
hurdur; 3 darü'l-kurra, iki darü'l-hadîs, inşa ettiğini bildirmektedir Bir
ı ı mekteb vardır. Nehir kenarında, mu­ cami'i ve X V H . asırda yeni inşa olun­
hiti 2000 adım olan, dört kapalı büyük muş bir hanı bulunmaktadır.
bir namjızgâh bulunmakta olup mütenevvi Kolorine Palankası (Kolari) Kasabası:
cins ağaçla gölgelenmiştir. Dokuz tekye-
sinden Hasan Efendi tekyesi Halvetiye E v l i y a ' y a nazaran S u l t a n Sü­
leyman'ın veziri İ b r a h i m Paşa
tarikatmdandır. 11 tane tüccar hanı,
tarafından yapılmıştır; bir cami'i, iki hanı,
2 darü'z-ziyâfesi, A z i z M u s l i h u ' d - d i n ,
mühimmat depolan vardır.
Ali Efendi, H ü s a m ü ' d - d i n , H a s a n
Efendi pederi H ü s e y i n Efendilerin Semendire (Smederevo) Şehri :
türbeleri ve iki de hamamı bulunmakta­
T u n a nehri kenarında olan bu şeh­
dır. 100 aded değirmeni vardır.
rin muhiti 4000 adım olan kalesinin çok
Projegacık (Uz. Poiega) Kasabası : yüksek ve dört köşe 30 burcu vardır;
nehre doğru çıkan bir burunda kâin kal­
Evliya'ya göre D j e t i n j a neh­
esinin üç tarafı su, bir tarafı hendektir
ri kenarında 1060 evi, 10 cami ve mescidi, iç kale en burunda bulunmaktadır. Bu
3 medrese, 4 tekye, 6 mektebi vardır. hisar T ü r k yapısı olup H . 884 (M. 1479)
Rudnik Kasabası : da yapılmıştır Kale içinde "tarz-ı
kadîm" E b ü ' U f e t h , Şir M c r d b.
Kalesi tahrib edilmiştir. 800 ev,
80 dükkân, 11 cami ve mescidi, 3 mekteb
ve ı hamamı vardır E v l i y a . V , 366.
Derviş Bey, Y a h y a Paşa oğlu
B â l î B e y i n mahdumudur. H . 957 de vefat et­
miştir, (.S(c/7, 11,327) Y a h y a P a ş a Ü s k ü b ' d e
Matbu- nüshada son beyit, ıfjU. ^»j/"» cami'i olan meşhur kahraman akmcıdır.
«İIJIJV ^ı,/'^.ı * - ı/'» ıjkjl'' ıfJiJ 1037 dir. "1 E v l i y a , V , 366.
Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Bağdad Köşkü ı « E v l i y a , V , 367.
No. 301 yazma nüshada, rakkamla tarih yoktur vc E v l i y a , V , 367.
metin yukarıdaki kaydımız gibidir. E l e z o v i f , eser I I , S. 54; müellif eserine
1»' E v l i y a , V I , 407. bu kalenin Arapça kitabesinin fotoğrafmı koy­
E v l i y a , V I , 405. muş ise de okunmayacak derecede silik vc çarpıktır.
E. HAKKI AYVERDt

saat kulesi de buradadır. İçinde 200 nefe-


Abdullah ı« Hacı Veli ı « cami­
rat evi, kurşunlu Sultan S ü l e y m a n
leri vardır. Sultaniye ve Şir Merd
cami'i olup minaresi 105 basamaklı, ince
isminde iki medresesi, mescidleri de bu­
ve mevzundur. Burada bulunan çeşmenin
lunmaktadır. Yalnız bir tane, Kızlar
tarih kitabesi;
Ağası hamamı vardır. Kalede looo,
varoşta 3000 ev mevcuddur. Camilerinin
yekûnu 24 tür. Belgrat cihetine doğru dır; H.986(M.i578)rakamını vermektedir.
bir saatlik mesafede Bâlî Bey meşhedi Yukarı kalenin garbındaki N a r i n
ve tekyesi meşhurdur. Semendre'de Kapı- kale hisarının beş büyük kulesi vardır.
cıbaşı Firuz Ağanın bir hamamı olup Varoş şehrin şimâl ve garbından maada
İstanbul'daki eami'iyle mektebine ve Hav- etrafını kaplamıştır. Asker â'yan ve ule­
za'daki medresesine mevkuftur. (1st. Va­ madan maada 98000 nüfusu olup bunun
kıf Def. 680) Kamusu'l-A'lâm 12000 21000 i cizyedardır; her birine beşer, onar
nüfusu olduğunu bildirmekle iktifa ediyor. oda yazılmış 17000 evi bulmaktadır.
P a n ç Ova (Panöevo) Palankası : Evliya'nın mahkeme sicillerinden aldı­
ğına göre 38 mahallesi, 160 adet hanedan
Evliya'ya göre ahşab bir pa­ sarayı vardır. Bunlardan mimar A l i ,
lanka olup bir cami'i ve hanı vardn-. Zülfikâr, P a r m a k s ı z H ü s e y i n , R a ­
mazan Ağalar, İ b r a h i m Çelebi,
Zemun Kasabası :
İ m a m Şit Efendi, K o c a Yusuf,
Belgrad yakınında ve Tuna ke­ Serdar A l i A ğ a , E m i n , M a h k e m e ,
narındaki bu kasabanın kalesi E v l i y a Müfti Efendi, H a c ı - Z â d e l e r saray­
zamanında harab olmaktaydı bir ları müellifin malûmu bulunmaktadır.
kurşun örtülü, kubbeli cami'i, 6 mescid,
Şehrin 217 cami ve mescidinden
ı mekteb ve ı tekyesi vardır.
bir bsmınm ismi şunlardır:
Belgrad (Beograd) şehri : Yukarı ve Aşağı kalede S u l t a n S ü ­
E v l i y a Çelebi'nin dokuz kat, leyman, Ahmed A ğ a , Z e y n ü ' d - d i n
bî-misâl, bölme, bölme olarak tasvir A ğ a , Bayram Bey, İ n e h a n Bey,
ettiği, muhiti 5600 adımlık, u 6 burdu Turgut Bey, H a b i l E f e n d i , Çık
kalede Türk ilâve ve tahkimleri lâyu'ad Salın, H a c ı İ b r a h i m , İ b r a h i m Ç e ­
olmakla beraber tesbiti bugün için, im­ lebi, H a c ı S a d ı k , H a s a n Ağa,
kânsızdır ve başlı başına bir monografi Hacı Salih, Namazgah, E m i r H a ­
mevzuudur*. Çelebi bir de dört surlu, san, Hacı Piri, K o s k i Bey, T ü r b e ,
dört kapılı Aşağı Hisardan bahs etmek­ Hacı Halil, D i b a g h â n e , Abdü'c-
te olup, içinde 400 kiremit örtülü ev, cebbar, Fakih H a c ı A l i , Ayva,
kurşunlu Sultan Süleyman cami'i ve K a p ı c ı , Cin A l i A ğ a , İ m â r e t ca­
hamamı, H a c ı Veli, küçük Hacı Veli mileri. Bunlardan maada Y a h y a P a ş a
camileri, bir baruthâne, bir darbhâne oğlu Mehmed Paşanın aşağı çarşı için­
vardır. Yukarı iç kale dört kapılıdır, de yaptırdığı câmi kubbeli değilse dc
her tarafı kurşunla örtülü, cemaati kesir­
Bu 7at İ s t a n b u l Aksaray'da tram­
dir. Kıble kapısındaki kitâbesi:
vay caddesinde cami'i ve türbesi olup H. gao (M.
1514) de vefat eden Şir Merd Çavuştur. {Sicil, O^.J)^ "*d-> tsi J
m , 184) de birde Ş i r Merd Beyden bahsedi­
yorsa da birincinin künyesi Şir Merd b. H.955 (M. 1548), öj^jC^^
A b d u l l a h olduğundan onun olması muhtemeldir. Müftü Abdu'r-rahim Efendi,
M a c a r i s t a n tara fında bir uç beyi olup Belgrad'da vefat ile bu cami'in mihrâ-
H . 940 (M. 1533) de vefat eden zat olsa gerektir.
bı önüne defnedilmiştir. Ş e h i d Bey câ-
Kaımuu'l.Al'dm, I V , 2629.
»» E v l i y a , V , 385. mi'inin kıble kapısı üstündeki tarihi:
E v l i y a , V I , 173- " 1 Evliya'nm matbu nüshasında bu ta­
"O E v l i y a , V , 370 v.d. rih, . . . . il->.j dU^ı ^ j r » şeklinde yazılmıştır.
• Bk. F . Dirimtekin, Belgrii<i mııhtısaralm, Bağdad Köşkü No. 301 yazma nüshasında yukarı­
İstanbul Etıslilüsü der. I I . daki gibidir, tashih olundu.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 176

aid olduğunu yazıyor; bu rakamda bir


mübalâğa olsa gerektir; Şehirde altı ker­
vansaray vardır; Soku Hu'ya ait olanı
tahtânî fevkânî 160 hücreyi, ahırları
müştemil demir kapılı bir menzil olup ka­
pı üstündeki tarihi: j U j î - u i ^ o\j^y. B
H. 982 (M. 1574) tür. üljj t^-^jİB dır.151 Aşağı kalede Sul­
H a c ı A l i cami'i kitabesi :
tan S ü l e y m a n hanı da demir kapılı­
ji:>' ıs-k^ J^y- ü ^ J > J J-i'" dır; î m â r e t hanında, bir habbe veril­
meden, bir ay kahnabilir.
Ticaret hanları yirmi bir aded olup
H. 1062 (M. 1574) dir.
Y e n i ve Ç u k u r H a n ile B e z z a z i s t a n
Diğer tarihi de H . 1062 (M. 1651) dir.
arasta, Ş e h i d Bey, Servi, Pazar
iS^? Y e r i isminde olanlar meşhurdur. Yedi
aded de bekâr hanı bulunmaktadır.
Hepsi kurşunlu olmak üzere yedi ha­
Yukarı kalede yedi mescid vc va- mamı vardır; S o kullu'nun yeni hama­
roştaysa K a p t a n , K a z ı k l ı , D ü r - Z â - mı ile S ü l e y m a n H a n , A ş a ğ ı K a l e ,
de H a c ı H ü s e y i n , K u l a k T a ş , C a ­ B e h r a m Bey hamamları, Orta vc Çu­
nan H a t u n , S ü l e y m a n H a n , B ö l m e kur hamamlar meşhurdur.
Hisar, Pazar B a ş ı , K ü ç ü k P a z a r
tki imâretten Y a h y a P a ş a - Z â d c
Başı, K e s t a n e c i , H a c ı S e n c a h , Mu­ Mehmed Paşanınki hâl-i faaliyette
sa Paşa mescidleri zikrolunmaktadır. olup B a y r a m Bey imâreti muattaldır.
Sekiz medresesinden İ m â r e t c a m i ' i 600 aded de değirmen vardır.
ve Bayram Bey isimU olanlar meşhur­
Kamusü'l-A'lâm daki malûmat
dur. 9 darü'l-hadîs, 270 mekteb, 17 hâ-
ise, bu asır başında, 35 bin nüfus ile bir
nikah olup bunlardan D e r v i ş Mehmed
kaç harab cami'in mevcudiyetini ihbardan
H o r a s a n î tekyesi namlıdır.
ibaret kalmakta, E v l i y a ' n ı n cûş ve hurûş
Yirmi altı çeşmesinden yukarı kale ile, vecd ile bahsettiği bu T ü r k şehrin­
hendeği içindeki Sokullu Mchmcd den şimdi bir kale meydanı, bir de son
Paşa çeşmesi tarihi: asır yapısı B a y r a k l ı camiden başka
bir iz kalmamış bulunmaktadır.

lib ( ? ) ojUtf> ı-_^Uö Yenipazar (Novi Pazar) Kasabası :

dır.
E v l i y a ' y a göre kasaba F â t i h
devrinde inşa olunarak mevkiinin müsa­
E v l i y a şehirde 600 sebil olup meşhurla­ adesinden ve R a s k a nehri kenarında ol­
rının Büyük Çarşıda S o k o U u , Y a h y a masından faydalanarak inkişaf etmiştir.
Paşa - Z â d e M e h m e d P a ş a , L a ç i n 3000 eve mukabil ı ı o o dükkânı olması
Ağa, Bayram Bey, î n e h a n Beye da bu inkişafın bilhassa ticaret tara­
fına kaydığını isbat ediyor. Yirmi üç
İM Matbu nüshada, birinci tarih altına rak- cami ve mescidinden Altın *, î s a Bey,
kamla H- 1040 yazılmışsa da her iki tarih H . 1026
gösterdiğinden doğrusu budur.
İM Topkapı Sarayı, Bağdad Köşkü Kütüp­ 1 " Tarih H . 1080 tuttuğundan S o k u l l u ' -
hanesi N0.301 ve N0.307 de, iki yazma da da nun vefatından bi • asır sonrayı gösteriyor; tcdkik
ikinci mısra yukarıki gibidir; matbu'da ise " o j U ettiğimiz iki yazma da aynı olduğundan ya İjanidc
yerine "jil-'"vardu- birinci mısra H . 960, ikinci veya tarih kaydında bir hata vardır.
H. 1188 tutuyor ve rakkamla yazılmış olan H.984 1 " Kamusii'l-Alâm, I I , 1347.
de uymuyor;'ojU' kelimesinden de ma'na çıkmı­ i5« E v l i y a , V , 544.
yor. Bu sebeble bu tarih değil kitabe olacaktır; • E v l i y a ' n ı n yalnız Altın ismini verdiği
tarih rakkamla yazılan H . 984 dür. Cami'c A l t ı n A l e m denmekledir. Cami X V I .
E. HAKKI AYVERDt
176

T a ş Köprü, Hacı Muhterem camileri "ibret-nüma" bir saat kulesi vardır; diğer
meşhurdur. îkisi musannâ olmak üzere, yakada ağaç gölgelikleri altında bir na-
mazgâh bulunmaktadır. Uç darü't-tedris
beş medresesi, her camide bulunan mek-
-medrese-si, dört sıbyan mektebi olup,
tebdcn başka, n sıbyan mektebi, 2 tekyesi
dört tekyesinden ikisi Halveti, biri Kadiri,
bulunmaktadır. Çeşme adedi 50 dir.
biri Bektaşidir. Ticaret hanları üç tanedir;
Frenk, Saray, R e p o ç a , Şeyh İbra­
çarşı içindeki Sokullu M e h m e d P a ş a
him Efendi hanlan en meşhur mebâni-
hanı ma'mur ve mükelleftir; kapısı üs­
sinden olup Çorbacı ham bedestan ola­
tündeki mescidi bir cami olacak büyük­
rak kullanılmaktadır. Saraylanndan Ha-
lüktedir.
c ı İ b r a h i m , Zülfikâr-Zâdc Mah­
mud Efendi sarayları meşhur hanedan­ Kamusü'l-A'lâm "S T a ş l ı c a sanca­
ğında bir nahiye olup, bir cami'i, bir mek­
lardır. Biri İsa Beye aid olmak üzere
tebi ve hastahanesi bulunduğunu bildir­
iki de imâreti vardır.
mektedir.
Kamısü'l-A'lâmdeki malûmat
13000 nüfusu ve mütcaddid camileri bu­ Şehirde bir kervansaray ve L i m
üzerinde bir köprü H. 1172 (M. 1758) tarih­
lunduğundan ibarettir. Lugat-t Tarihiye ve
lerinde Bosna valisi Mehmed K u k a v i ç
Coğrafiye 12000 nüfusu, müstahkem
Paşa tarafından yaptırılmışür; şimdi
kalesi ve ılıcaları bulunduğunu bildir­
han yıkılmıştır. E v l i y a burada bir Fâ­
mektedir.
tih köprüsü bildirdiğine göre de Mehmed
Prepol (Rrijepolje) Kasabası :
Paşaya ait olan ya ikinci bir köprüdür,
Evliya Çelebi evvelce bü­ veya tecdiden inşa olunmuştur 1**. Bu şeh­
yük olan kasabanın kendi devrinde, L i m re yakın, K l a d n i c a nahiyesinde, S u g u -
nehrinin iki yakasında ayrı iki mahalleye b i n e veN. V a r o ş yanındaki K r a t o v o
ayrılıp yukarı semtte Ebü'l-feth Köp­ mevkilerinde Bosna valisi S o k o U u F e r -
rüsü yanında kiremith ve minareli İb­ had Paşanın bir kervansarayı bulunmak
rahim Paşa cami'i, iki büyük han, bir tadır. Bu iki kervansaray da yıkılmıştır.
küçük hamam, bir tekye, iki mekteb ve
on dükkân, elli ev bulunduğunu İ b r a h i m Mileşeva (Miloşev Dol) karyesi :
Paşaya aid bütün bu hayratın iradının Evliya'ya göre "* 12 kuleli bir
köprünün bakım masrafına sarf olundu­ kalesi ve içinde Fâtih'in küçük bir cami'i
ğunu bildiriyor. varoşunda da bir cami'i ve bir hanı bu­
Aşağı kısım, yukankıyla evvelce lunmaktadır.
muttasıl iken harab olarak araların­
Taşhca (Pljevlja) ş e h r i :
da 1000 adımlık bir mesafe hasıl ol­
muştur; bu semt, L i m ve MileSeva Evliya'ya nazaran on cami'i
nehirleri arasında olup tahta örtülü vasi, ve mescidi olup S ü l e y m a n H a n ı n M ı ­
kârgir 486 evi, 100 dükkânı bulunmakta­ sır valilerinden Bol he nkl i H a s a n P a ­
dır. Camileri on tanedir; Hüseyin Pa­ şanın^'* cami'i kubbe etrafına altı ya­
şa cami'inin kapısı bir köşesine açılmış­
nı Kamusii'l-A'lâm, I I , 1519.
tır; Milegeva nehri karşısında Vezne­
Bu eseri ve sair Bosna'ya aid bütün
dar Ağa ı®» cami'i ferahtır; önünde menbâları, kendi işine çalışırcasma, bana temin
ve tercüme eden Ankara tlâhiyât Fakültesi profesör­
asırdan kalmadır, iyi bir halde bulunmaktadır.
lerinden T a y y i b O k i ç Beyefendiye her menba'-
Avlusunda X I X . asır başlarına aid güzel ve husu­
m zikrine şamil olmak üzere sonsuz teşekkürlerimi
siyeti haiz bir ev vardır (Through Jtıgcslavaja
arzederim.
Mec. Aralık 1954.)
A l i Beytic, Spomenici Osmmlijske Ar-
»' Kamtua'l-A'lâm, VI-4803. hilekttıre u Bosni i Hercegauini, Prilozi'dcn ayrı baskı.
Ahmed Rifat, Lıgal-t Tarihiye ve Sarajevo, 1953. s. 272
Cûgra/iy!, İstanbul 1300 Mahmud Bey Matbaası »M E v l i y a , V I , 424.
V I I , 223. "» E v l i y a , V I , 424.
1" E v l i y a , V I , 421. 1" Bu tarihlerde Mısır'da memuriyet ya­
Matbu nüshada (zindar) şeklinde yazı­ pıp Hcrsek'le alâkası olan üç H a s a n P a ş a
lan bu isim veznedar dır. vardır; {Sicil, I I , 119) H e r s c k l i H a s a n P a ş a
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
•77

rım kıble duvarı önünde de mermer di­ Çayniçse (Ğajnice) şehri :


reklere mevzu üç tam kubbe vardır; dört
E v l i y a ' y a göre 700 evi, 200 ka­
köşede de dört zînet kulesi mevcuddur.
dar dükkânı, beş cami'i ve beş mescidi,
Evliya'nın söylediği bu altı yarım
ikisi kârgir, üçü ahşab minareli ve üçü
kubbenin tarz-ı tevzii anlaşılamıyor. Alem
minaresiz sekiz zaviye, üç medrese, beş
İcri Mısır'da yapılıp ve yaldızlanıp bu­
mekteb, dört tekye ve üç han r vardır.
raya gönderilmiştir. Bundan maada H a c ı
Camilerinden Sokullu Mehmed P a ş a
Hasan.Hacı Rıdvan, Hacı Ali, Oda
damadı ^'^ S i n a n B e y i n yaptırmış
Başı, A h m e d Bey camileri vardır, iki
olduğu cami, kubbeli, müzeyyen ve mü­
medresesi, üç mekteb, iki tekyesi, bir H a ­
kelleftir; mihrab ve minberi zariftir;
san Paşa imareti, hamamı, bedestan gibi
hareminin etrafında medrese hücreleri
kale şeklinde üç ham vardır. Evleri 700,
bvılunmaktadır. Kapı üstündeki kitabesi;
dükkânları 200 aded olup B r e z e n i c a su­
yu kenarındaki P a ş a s a r a y ı meşhurdur.
Kamüsü'l-AUâm 3000 nüfusu, 7 cami,
bir kaç mektebi olduğunu bildiriyor.
{^j^
Pripoy (Prihoj) Kasabası :
E v l i y a ' y a göre kalesi harab-
dır; 300 evi ve 3 hanı vardır. Bu hanlar­ Tarih mısra'ı H . 978 (M. 1570) göstermek­
dan bir tanesinin ve ayrıca L i m nehri tedir. Yine E v l i y a ' y a göre S i n a n Bey
üzerindeki köprünün Hersek Sancak cami'e muttasıl türbede oğulları da
Beyi Gazi S i n a n Bey tarafından yaptı­ sokak aşırı olan S i n a n P a ş a S a r a y ı
rıldığı anlaşılmaktadır bitişiğindeki türbede yatmaktadırlar. Üç
medresesi olup bunlardan S i n a n P a ş a
Rnda (Rudo) Kasabası :
medresesi meşhur ve ma'murdur. Beş
E v l i y a Ç e l e b i 400 evi, 50 dükkânı, aded sıbyan mektebi ve dört tekyesi vardır.
4 mescidi, 3 mektebi, 2 tckyc ve iki hanı Üç hanından köprü başındaki H a c ı
olduğunu bildirmektedir B â l î hanı kale gibidir; diğerleri de be-
Dobnın Kasabası : destana benzer J a n j i n a üstündeki bu köp­
rü kayadan kayaya atılmış tek gözlüdür;
E v l i y a Ç e l e b i , yalçın bir kale
H a c ı B â l î tarafından yaptırılmıştır"''.
etrafinda 150 evden mürekkeb bir kasaba
Şehre yarım saat mesafede " G a z ı M i r ' a t
olup o asırda harab bulunan S ü l e y m a n
B a b a " bir Bektaşî âsi tanıdır.
Han cami'ini Bosna Beyi, sabık Sadr-ı
Biz bu şehre bir akşam geç vâsıl ol­
A'zam Melek Ahmed P a ş a n ı n , o
duğumuzdan fotoğraf alamadık ise de
sıralarda, imar ettiğini beyan eylemekle­
yerinde müşahidlcrimize ve eski resimlere
dir Bu kasabada on altıncı asır
göre S i n a n Bey Cami'inin tamamen
sonlarında ilk Bosna Beylerbeyi So-
kesme taştan, içten içe 10X 10 eb'adında
kullu F e r h a d P a ş a n 1 n bir kervansa­
ve sekiz köşe kasnaklı, şerefesi istalaktitli
rayı da bulunmaktadır. F e r h a d P a ş a ­
zarif minareli, kurşun kaplı, el'an ma'mur
nın yaptırdığı altı kervansaraydan yalnız
bir bina olduğunu gördük; türbede
bunun duvarlari ayaktadır, diğerleri yı­
kılmıştır. 1"
E v l i y a , V I , 427.
Bu zat X V I . asır sonlarında H e r s e k
Mısır'da bulunmuştur. (.îıcjV, 1,125) H a d ı m sancakbeyi olmuştur.
Hasan P a ş a H . 998 de M ı s ı r Beylerbeyi olmuş­ Bu türbede SokoUu'nun hemşiresi
tur; {Sicil, I I , 128) A r n a v u d A l i A ğ a o ğ l u Ş e m s e K a d ı n da yatmaktadır; {Bosna Mefihal-i
Hasan P a ş a H . 1004 de M ı s ı r valisi olmuştur. Islamiye Mecmuası) Ginsnik Vrhovnog tslanıskog
H a s a n P a ş a bunlardan biri olacaktır. Sinrjeîinstvn, C . I I I , S. 279,
Kdmusü'l-AUâm, I V , 2987. Bu zat her halde B c j t i c ' i n ayn. es.
ı«« E v l i y a , V , 543. 276 sahifedc, başka köprülerini haber verdiği
B e j t i â , Ayın es., S.272 ve 276. M o s t a r K a d ı s ı H a c ı B â l î b. M e h m e d
>"> E v l i y a , V I , 419. olacaktır.
t78 E . H A K K I AYVERDÎ

8 cebheli sağır kasnaklı ve kurşun örtülü­ leşme yerinde olan bu şehir ^^o E v l i -
dür. ya'ya göre birinci nehrin sağ ve solunda
Bosm meşihat-i islâmiye mecmuası iki bsım olup mükellef ve bağh, bahçeli
Evliya'nm zikrettiklerinden maada, Ha­ 2166 evi, 540 dükkânı bulunmakta ve sa­
cı V c l i y ü ' d - d i n veya Harem cami'iy- raylarla çaı-şı D r i n a nehri kenarını iş.
le Mustafa Bey oğlu Mehmed Bey gal etmektedir.
cami'inden bahsetmektedir. Buna göre Saraylar meyanında K a d ı - Z â d c
H a c ı V e l i y ü ' d - d i n cami'i, Osmanlı Mustafa Efendi, Beyko, S e r d a r vc
mi'marisinin parlak devirlerinde yapıl­ Başı Açık isminde olanlar meşhurdur.
mıştır; banisinin hüviyeti meçhuldür; ah- Şehrin 17 cami ve mescidi olup Ç e hot i-
şab direkli olan son cemaati câmi ile aynı na'nm şarkına müsadif olanlar, H a s a n
çatı altındadır. Cami harbde epeyi zarar Paşanın Alaca cami'i ve türbesi,
görmüştür. Mehmed Bey cami'i ılı­ Cafer Efendi, E m i r M e h m e d A ğ a ,
canın aşağısında olup alelâde kubbeli, Süleyman Bey camileri ve başka
alçak duvarlıdır; minaresi ahşabdır; halk mescidlerle altı adet de medresedir. Sol
arasında Sinan Bey câmi'inden de sahildeyse Sultan B a y e z i d , F a t m a
eski olduğu söylenmekte ise de devrinin Sultan, Şeyh P î r î , Defterdar P a ş a ,
hususiyetlerini iyice göstermediğinden Kadı Osman Efendi ve O s m a n A ğ a
X V n . asır sonlarında veya X V I H . asır cami'i vardır; bu sonuncunun tarih
başında yapıldığı tahmin olunabihr; harb­ kıt'ası şudur:
de çok zarar görmüş, ahşab kısımları kâ- diilfp ıJT^ (i^
milen harab olmuştur.
Bu H a c ı Veli cami'inin Evliya­
nın bahsettiği Hacı Bâlî cami'i olması, ^jlî o l c I dJüJl/^- CAi^'^jkj
isim müşahebetine bakarak, akla geliyor­
sa da H a c ı Bâlî'nin malûm bir zat
olması bu ihtimalde de tereddüde sebep Son mısra, H. 1066 (M. 1650) göstermekte­
oluyor. Bu kasabanın 1934 dc nüfusu 1350 dir. Yine Evliya'nın kaydına göre se­
bulunmaktaydı kiz tekyesi olup Bayezid B a b a namına
olanda maksureler ve imâret vardır.
Brod Kasabası : Fatma Sultan, B a y e z i d , S i p â h i l e r
Foça civarında bulunan bu kasaba­ Halifesi namlanna üç hamamı mevcud-
da, Drina üzerinde bir köprü vardn- dur; iki de imâreti ve Ç e h o t i n a üzerinde
ahşabdan, fakat gayet büyük, bir S u l t a n
Ustikolina Kasabası : Süleyman yapısı köprü bulunmaktadır.
Foça'nın çok yakınında olan, Dri n a Evliya'dan sonra yapılanlar ara­
üstündeki bu kasabada, 175 cv, bir cami"* sında biri Bosna valisi K u k a v i ç M e h ­
bir mcscid, bir tekyc, hamam ve han med Paşanın her iki nehir üze­
bulunmaktadır rinde H. 1172 (M. 1758) de yaptırdığı
ayrı ayrı iki kârgir köprüyle yine ay­
Foça (Foça) Şehri :
nı zatın ker\'ansarayı bulunmaktadır;
Çehotina nehrinin Drina'yla bir- kervansaray el'an mcvcuddur ^*^.

Glasnik, C. I l l , S. 280. ı«" E v l i y a , V I , 430.


PelIctier. Rene, Snrajevo rl sa region, Son beyit Evliya'da böyledir. Vezin
Paris. 1954, S.241 sakaltn-. Şöyle olursa biraz düzelir:
Bejtid Ayn. es.. S. 275.
Bu cami'in banisi T u r h a n Bcy'dir liÖ3 j>li» UAJ Ç»U. y. ,jj,,3
vc Hersek'in en eski cami'idir. (Through M' Mehmed P a ş a Bosnalı olup 1166-1174
Jugoslavaja KânUn-ı Sâni 1954, 35 S . j T u r h a n Bey (1752-1760) arasmda Bosna valiliği yapmıştır.
her halde Mora fatihi olan zattır, zira buralarda .Çi«7,IV, 246.
ela hizmet görmüştür. Bejtid, ajııu es., S. 276.
E v l i y a , V I , 435. Bejtic, aynı es., S. 272.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 179

Kamusü'l-A'lâm'a. nazaran, bu asır Sonda bulunan beytin tarih mısra'ı H .


başında şehrin 12000 nüfusu ve 12 cami'i 957 (M. 1550) neticesini veriyor. Bu ca­
vardır, halbuki 1934 de ancak 4600 mi'in bânisi için E v l i y a , P a ş a demek­
nüfusu bulunduğuna göre şehir epeyce tedir; bununla beraber, bu zatın Travnik'-
küçülmüş demektir le cami'i olan H a s a n N a z i Ç e l e b i
Bu camilerin hususiyetlerine gelince; olduğu da söylenmektedir.. E v l i y a ' d a
cnmühimmi A l a c a cami'idir; E v l i y a ­ M e h m e d A ğ a c a m i ' i olarak görüldüğü
ya göre murabba'î plân üstüne tek kubbeli halde halk arasında Paşa c a m i ' i deni­
harimi, üç kubbeli son cemaat mahalli len mâbed, hakikaten Mustafa Paşa­
ve altı direğe müstenid kubbeli şadırvanı ya aid olup kapısı üstünde bulunan
bulunmaktadır; kubbe dört yarım küre 70 X 80 eb'adında mermere mahkûk üç
alikasiylc duvara oturmaktadır, minber satır Arapça kitabesi şudur:
ve mihrabı, müezzin mahfili beyaz mer­
merden, san'atkârane bir oyma işçili­ -Uii ıjfij^\ ^^-1 I-İA ^ jj _ 1
ğidir. Cami'in mi'man S i n a n ' ı n baş
Ö} IPT
Halifesi R a m a z a n Ağa'dır. Mihrab ci­
hetinden alınmış bir resmine nazaran (^-j j b j>«Ü.I Lib ( j i î - ^ t-j^JI — 2
(resim 48 mü), beden duvarları ufak taş­
larla örülmüştür; sekiz köşe kasnağı pence­
relidir. Bir tarihte ta'mir görüp cebhelerin
sıvandığı, kasnak pencereleri etrafına ba­
( 1,'554) 961
danayla çerçiveler yapıldığı anlaşılıyor.
Minare mevzun fakat istalaktitsizdir. Ca­
Kitabeden anlaşıldığına göre müte­
mi'in sağındaki yol kenarında kubbeli,
velli M e h m e d A ğ a vakfın zevâidindcn
demir şebekeli türbede H a s a n P a ş a
cami'i büyütmüştür; bu sebeple cami
yatmaktadır. Şehirde iki imaret bulun­
ona izafe edilmekle beraber, halk arasında
makta olup biri bu cami'in mütemmima-
Paşaya aidiyeti unutulmamıştır
Imdandır.
cami ma'murdur.
El'an durmakta olan cami'in kitâ-
bcsi kapısı üstündedir, ve 5 0 X 9 0 eb'a- Nehrin sol sahilindckilcrden Sultan
dında taş üzerine üçer salır arapça yazıl­ B a y c z i d cami'i, E v l i y a kaydına göre,
mıştır : tahta "kubbeli" ve kurşun örtülüdür.
B o s n a l ı müellif M ü e z z i n o ğ l u M e h ­
med Beyin bildirdiğine göre de cami
ol 10,5 X 19 ebadında olup H ü n k â r = C a -
revoj c a m i ' i namiylc anılmaktadır;
kapı üstündeki dört beyitlik Arapça
kitâbcsi şudur

J J ; ^ j j l; _ V_A;U J J I j — 3
san P a ş a n ı n Budin'de defterdar iken vefat edip
188 I -
buraya defnedildiğini yazıyorsa da bu zatın
hüviyetini, diğer ınenba'lardaıı sarih olarak
tesbite imkân olmadı.
1" KaimısffI-A'lâm, V , 3443. M u j e z i n , aynı wrtl., , .S. 46-,, kilâlıc
'»« P e l l e t i e r , aynı es. S. 242. cstcmpajının fotoğrafı mevcuddur.
J«' M e h m e d M u j c z i n o v i c , Tııtski nal- 1»" E v l i y a V I , 443, kitâbenin ikinci sa­
l'isi ATı tjeka iz nekoliko mjesla Bosne i Hercegoviıif, tırının tamamını ve üçüncünün bir kısmını "ıj>:U
Prilozi mecmımst, kısalt: Mujezin, Sarajevo 1951, jj^Uti)\" şeklinde ihtisar veya liazfcttiğinden Mus­
S. 462. Bu kitâbenin estampajının fotoğrafı maka­ tafa P a ş a n ı n ismi tasrih edilmeden kalmıştır.
leye ilâve olunmuştur. 1" Bânî olan M u s t a f a P a ş a .Sokullu'
ı«« E v l i y a Ç e l e b i tarihi kayd etmiş ol­ nun amcazadesi bulunan zat olsa gerektir, Sicil,
makla beraber rakkamla H . 1047 işaret eylemiş, IV, 377.
« vi^l ju>e_-Uj » ve « <ruyi J » iba­ 1"- M u j e z i n , nyın mak., S. 456, cslcnıpajın
relerini de hiç dcrcetmemiştir; aynı menba H a - fotoğrafı da vardır.
E. HAKKI AYVERDI
ı8o
iki ayak arasındaki aydınlığı 14.79,
alçak su seviyesinden döşeme üstüne
î^Ml^lî ( î ) j ^ V y i j irtifa'ı 15,39 dur; diğer gözler 11,5-13,5
arasında değişmekte olup, sondaki diğer­
^lilljp ( Î ) J J b U l lİA 2
lerine nazaran çok küçük, ancak 5,20
metredir; köprünün bütün uzunluğu
179.00, yan kol 120.00, genişlik 4,30
metredir. Köprüye garb tarafından giriş
mihver istikâmetinde olmayıp, tam bir
90 derece teşkil eden, bir yan kol üzerin­
dedir; köprünün böyle bir dirsek teşkil
etmesindeki sebebi araziyi tamam bilme­
den izah etmek biraz güçtür; ancak
son mısra'ı H. 906 (M. 1500) göstermek­
müdafaaya bir kolaylık temin etmesi se­
tedir. K a d ı veya Ş e y h O s m a n E f c n d i
bebi akla gelebiliyor. Köprü tamamen
isimlerini taşıyan cami'in 35X70 eba'dın-
kesme taştan yapılmıştır; korkuluklar da
daki iki satırlık kitabesi şudur ı**:
dolu taş levhalardandır. Sel yaranların
üstünde ikişer ufak mihrabcık bulun­
maktadır (resim 49-50). Bu köprüyü
SokoUu Mehmed P a ş a namına mi'-
Hesabch H. 1002 (M. 1593) göstermek­ mar Sinan'ın yaptığı Tezkiretü'l-Eb-
tedir. niye de de mezkûrdur
Kasabada bir darü'l-kurrâ ile bir
Köprünün iki kitâbesi vardır "S";
saat kulesi vardır {Trough Jugoslavja,
bu kitâbelerin tarih beyitleri E v l i y a ' n m
ayn. S. (Arahk, 1951) matbu nüshasında, çok yanlış istinsah
Yelae(Jeled) Kasabası: edilerek neşrolunmuştur; A l i Bejtid'in
Foça'nmşimâl-i garbisinde bulunan haşiyede zikrolunan eserinden öğrendi­
bu kasabada E v l i y a kaydına göre ğimize göre, mansab tarafındaki kitâbc
kale, 200 ev ve varoşunda cami, han, Kosta H ö r m a n n tarafından 1889 da,
hamam ve hanın önünde bir taşköprü bu­ Glasnik ^emalijskog Muzeja'da dere edilmiş
lunmaktadır. ise de müellif aşınmış olan taşlan iyi
Vişgrad (ViSegrad) Kasabası : okuyamadığından noksan kalmış; bunu
Kadı-Zâdc Mehmed N u r i Efendi
Evliya Çelebi'ye nazaran i"*
1907 senesinde, Saray Bosna'daki Gay­
ufak bir kalesi ve içinde cami'i, varoşunda
ret takviminde oldukça itmam eylemiştir.
700 ev, "rftVAü^a" bir cami, loooo at
Mcnba tarafındaki kitabe daha harab bir
alacak bir hanı, 300 dükkânı, lâtif bir
halde olduğundan 1914 de S a r a y B o s n a
hamamı, çeşmeleri olan bir kasabadır;
müzesine kaldırılmış, müze ressamı röp-
bu hayratın cümlesi SokoUu Mehmed
Paşanındır. Drina üzerindeki 11 gözlü rodüksiyonunu yapmaya gayret etmiş ve
köprüsü hayret verecek bir azamettedir. Dr. Karlo Patch, buna istinaden ver­
diği yine noksan metni müze müdiri
E v l i y a bu hayretinde cidden hak­
Vladislav Skari6 ve D e r v i ş M e h ­
lıdır; köprü akıntısı sert bir nehir üzerinde
med Korku d itmam eylemişlerdir. Köp­
pek heybedi bir manzara arzeder; bir ta­
rü hakkındaki risâleyi yazan A l i Bejti6
nesi diğcricrine nazaran küçük olmak
de bir takım tashihat yaparak aşağıya
üzere ı ı gözlüdür; orta gözün
dere edeceğimiz esas metni hazırlamıştır.
Bu zatlerin hepsi, taşlar daha bozulmadan
Mujezin, aynı mak., S.481 cstcmpajın
fotoğrafı da vardır.
'M E v l i y a , V I , 431 de, kitâbenin yalnız Ahmed Refik, Mi'meır Sinan, İstan­
tarih mLsra'ını tam olarak dcrcetmislir. bul 1931,8.70.
"» E v l i y a , V I . 436. A l i j a B e j t i i , Sokolovilev most m Drini
E v l i y a , V I . 54a. U Viiegradıı, Sarajevo 1945, S. 18 ve ao.
Y U G O S L A V Y'ADA T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I ı8ı

Evliya'nın okuduğu sahih tarih beyitle­


rini ihtiva eden, yazma nüshaları görme­
diklerinden hatalara düşmüş olabilirler; (^-Uii oi^^ j * ^ (;_;. ^$:,ı ^ U ,
ancak her iki kitâbe de inşadan ve köprü­
nün meydana çıkmış eşkâlinden bahs
edildiği, yani hiç birinde başlamayı gös­
terdiğine aid bir ima olmadığı halde,
itmam tarihi olduğu tasrih edilen manzû-
'-r'j}^. « j j j ' OiJ^ «•i'^-ji
mcnin senesini diğerinden daha eski gös­
termişlerdir; böyle bir şey imkânsız oldu­
ğundan, ancak bir dikkatsizlikle karşı
karşıya bulunduğumuz anlaşılıyor; bir dc
menba tarafındaki kitâbede köprünün
sıfatı olarak beyan edilen ''kebir" vc
"eltaf" kelimeleri arasında bir atıf edatı (^a:jl Lib ı l J r M 2 > - J j «dâ?- ö
bulunması lâzım olduğu üzerinde de du­
rulmamıştır; edatsız mâna tekemmül et­
miyor. Manzumelerin baştarafları yalnız
Ali Bejtic'in naklettiği metinlerdir; eh-
mizde başka sûret yoktur; asıl lâzım olan
da tarih beyitleridir; binaenaleyh tarih
beyitlerini yazma E v l i y a Ç e l e b i nüs­
halarından tamamhyarak kitâbeleri derc-
cdelim; sonra ihtilaflı kısımlarını ay­
dınlatalım. Munsab tarafındaki kitâbe:

Bu kitâbe dc H . 985 (M. 1577) tutmakta­


Lib ZJ>\J^ I_>-U<3 O^r^as- dır. Şimdi tarih beyitlerinin yazmalarda
vc münteşir nüshalardaki muhtelif şekil­
lerini ve bizim bunlardan çıkarıp yukarı­
\^>• «OJİ JJJ (^Oil J - ^ - j^>- ^ \ da dercettiğimiz suretlere ne yoldan vasıl
olduğumuzu arzedelim:

Topkapı Sarayı, Bağdat Köşkü


Kütübhanesi, No. 301 yaprak 209 - b de
birinci kitâbe tarihi:

t-*jlı ^ AJJI cJji


Lib X.^ »jjjl ^S)J^/y. ıS-^y

Aynı yer, 301 No. da 165 - b yaprağında:


oJül O j j S ' [ S ^ \ c Ü^J^" ^-^.^
Lib JUjt « j j j l '•ıS y. (^-H^.
Tarih mısra'ıH.985 (M. 1577) tutmaktadır. bib ^ «jjjl j-iSj^/y. L^-^i^.
Mcnba tarafındaki kitâbe 60X85
eb'adında olup taşa mahkûk ta'lik yazıy­
Fâtih Millet Kütübhâncsindc Pertev Paşa
ladır.
kısmı, 460 No., 162 - b yaprağında:
Lib J u ^ (1)L« j 3^)^ iJiwT

•»» Bejtic'de şeklinde yazılmi}


ise de ve^in icabı «j-l^» olacaktır.
E . H A K K I AYVERDİ

Matbu'da g (^.>U . J<»;Le> » farkiyU-,

((«_^> in j ı-->Jfe » şeklinde yazdmasmda


hata vardır; A l i Bej tic ise M c h n i c d
birinci mısra'da yalnız birinde " j " noksa­
Derviş Korkud'ın ı^S^ t5-«LcI ))
nı vardır; o da açık bir istinsah hatasıdır; şeklindeki doğru naklini bir az indî
asıl tarih olan ikinci mısra'da, ikisi köprü bir mülâhazayla ve diğer kitâbcyc
keHmcsini "(^" ile yazmış birisi üstüne bakarak tashih eylediğini, ( S. 21 )
" «. " koymuş, biri koymamıştır; üçüncü­ de söyliyor ki, muvafık değildir ve asıl
sü hemze koyduğu halde " j " ile kaydetmiş­ en mühimmi iki kelime arasına atıf "j"ı
koymuyor, hata da buradan neş'ct
tir. Matbu nüshada ise bunun esas başlama
ediyor. Bu mülâhazalardan şu anlaşıl­
tarihi olduğu tasrih edildikten sonra üç
maktadır ki bu, köprüde başlama vc
yazılmıştır;AIi Bcjti£'in surctiyse 307 bitme olarak iki kitâbe yoktur; biri Niha-
No. nınkinin aynıdır; ekseriyet «t^Bşeklin- dîüoo diğeri Hâdî tarafından yazılan ayrı
dc olup bununla H. 985 rakamı da tekem­ ayrı iki tarih manzumesi vardır vc her iki­
mül ettiğinden biz de onu esasında da si de H. 985 (M. 1577) göstermektedir.
doğru bulduk. Çünkü bu birinci kitabenin
Bu köprünün sağlamlığı Bo s n a - H c r-
metninde başlama tarihi olduğuna dair
sck diyarında bir darb-ı mesel halini al­
bir kayıd ve hattâ ima soktur; umumi­ mıştır.
yetle başlama tarihleri; bu cihet me­
Ali Bej tic aynı V i ş g r a d köprüsü
tinde tasrih edilir; o ha her iki tarihin
risâlesinde (S. 7) SokoUu Me hm c d
aynı neticeyi vermesi nuuUıkîdir.
Paşanın, doğmuş olduğu civardaki R u -
İkinci kitâbcnin tarih beyitleri: do'da kurşun örtülü ve 1806 ihtilâlinde
Topkapı, 301 de, tahribata uğrayan bir cami'i, harab mek­
i n ıs-^i (^iU (_^Lcl <^)j_^ tebi, misâfirhânesi, imâreti, bir su ke­
meri, bugün gençlik kulübünün bulun­
duğu yerde ve köprünün sağında, ker­
vansarayı, temelleri kısmen görünen ha­
Topkapı, 307 de, mamı ve bir su hazinesi 1806 ihtilâlinde
yanan bir çok dükkânı bulunduğunu bil­
diriyor. Bunlann bir kısmından E v l i y a
Ç elebi'ninsitayişle bahsettiğini yukarıda
Pertev Paşa, 460 da. ara etmiştik..
Vişgrad'da başkaca eski mi'marî
tarzında bir Gazanfer Bey c a m i ' i
Birinci mısralar aynıdır; yalnız üçüncü­ bulunmaktadır; bina kiremitle örtülü,
de " U " sonra " ^ j " eksikliği bariz minaresi taştır. ™^ Kasabanın 1934 de
nüfusu 3000 imiş V i ş g r a d kaza­
istinsah halasıdır, asıl tarih mısıalann- sında, yukarı Dobrun'da S u l t a n S ü ­
dan birincide den sonraki "t^" yer­ leyman cami'i vardır; X V I I . asırda
sizdir; diğer iki kelime arasında atıf vav'ı Melek Ahmed Paşa tarafından tecdid
edilmişdr. Harbde hasâra uğrayarak yal­
bulunmaması da olamaz; diğer iki nüs­
nız şerefeye kadar minare kalmıştır
hada hemen hemen aynıdır; yalnız ''j^" {Glasnik, I V , S. 373). Şehirde saat
sonra'j" bulunması izafetin teşekkülü­
ne mani olduğundan, hattaün hatasıdır; N i h a d î Prizrenli bir şâirdir; B o s n a
birinci ve ikinci nüshalarda rakamla kadısı olmuştur. Sicil, I V , 596.
985 gösterilmesi de hesabımızı tekid et­ î»ı Glasıak, I V , 1953 S. 373.
mektedir, Pellctier, ayn. es. 253. S.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E VAKİFLARİ 183

kulesi ve N i ş a n t ü r b e s i bulunmakta­ güzeldi, üst kısmı yıkıldığından 1937 de


dır. Yine Rudo'da S o k o 11 u M u s t a fa ufak bir külah yapılmıştır; resmine naza­
P a ş a bir Kervansaray ve Lim üzerinde ran 8 dılı'h, pencereli kasnağı bulunmakta-
bir köprü yapürmıştır. Cami'i 1886 fcya- dır; minarenin peteği yerine külâhlı bir
zamnda yıkılmış, yalnız minaresi kalmıştır. şerefe yapılmıştır
Çelebi Pazarı (Rogatica) K a s a b a s ı :
Zepa K a s a b a s ı :
E v l i y a bu kasabaya uğramamıştır;
muasır vesikalara nazaran A r n a v u d Aynı isimdeki nehir üstünde X V I .
oğlu denilen l l y a s B c y - Z â d e H ü s e ­ asırda yapılmış, bânisi meçhul bir köprü
yin Beyin H . 966 (M. 1558) A r n a v u - bulunmaktadır
diyye isimli cami'i, civarında mektebi ve Gorazde Kasabası :
ve hamamı, bu H ü s e y i n Beyin muasırı
veya damadı olduğu rivayet olunan Şü- Bu kasabada S o k o l l u Mustafa
c a ü ' d - d i n E f e n d i n i n Çarşının merke­ P a ş a n ı n bir kervansarayı vardır ( B c j ­
zindeki zengin vakıflı cami'i, H . 979 lic, ajn. es., 272 S. )
(M. 1571) tarihli I I . S e l i m cami'i, Praca Kasabası :
Scrhadiyyc ve S c r d a r i y y e camileri
ve H. 1287 (M. 1871) tarihli tekye ve E v l i y a bu kasabaya uğramamıştır;
şimdiki ismiyle Ş e y h ü ' 1 - i s l â m camileri muasır kaynaklara göre, istasyon civarında
vardır*"* H ü s e y i n Beyin Arnavu- X V I . asır binası M a h a l l e cami'i,
diyye cami'i K a r a D a ğ ordusunun H ü s e y i n P a ş a tarafından yapılmıştır^*.
1914 le buraları işgali sırasında, yanmış Evvelce pek muhteşem olan bu cami
ve yalnız minaresi kalmıştır; bina yeniden geçen harbde çok hasar gördüğünden
yapılmıştır. Fotoğı-afma nazaran minare yalnız minaresi kalmıştır. Cami civarın­
şerefesi istalaktitlidir. Çaı-şı cami'i denilen daki kesme taş, müseddes türbede bu
Ş ü c a ü ' d - d i n cami'i de aynı senede cami'in bânisi ve çocukları medfundur .
yanmış, onun da yalnız minaresi kalmış, Kasabayla aynı isimdeki nehrin solunda
câmi kısmı çatılı olarak tamamen yeniden bir cami daha vardır ki, bânisi Mustafa
yapılmıştır; onun da minaresi, resmine Bey namında bir zattır
göre, istalaktitli, renklitaşlarla müzey­ Nove (Hercegnovi-Castelnııovo) Şehri:
yen ve pek zariftir. K a t a r o - K o t o r körfezinin şimal
Bunlardan maada î l y a s Bey oğlu ucundaki bu kasabayı E v l i y a pek dik­
H ü s e y i n B e y i n H . 961 (M. 1553) den katle tclebbû etmiştir ">"; kaleye "No­
evvel yapılmış, hanı ve P r a c a nehri ke­ ve t e y n " , çifte Nove denmekte olup
narında el'an temelleri görülen ahşab biri yukarıdaki küçük kale, diğeri Kotor
büyük köprüsü olduğu bilinmektedir^"^. kapalı körfezindeki büyük Nove'dir; bir­
Bu kasabanın 1934 senesinde 3200 nüfusu birine yol ile bağlıdır. Üst kalede bir
bulunmaktaydı ^'^. F â t i h c a m i ' i , 130 ev bulunmaktadır;
Knezina Kasabası : Yukaıı hisarın lek kapısı önünde gayet
Bu civardaki bu kasabada 8x8 büyük bir kule vardır. Aşağı kale bir dere­
ebadında, 16 metre irtifainda kesme taş­ nin iki yanına kurulmuş olup üç büyük
tan ve eskiden kubbeli bir S u l t a n Selim kuleyle tahkim edilmiştir; bu kısımda beş
câmi'i bulunmaktadır; kitabesi olmach- -<» Glasnik, I H , 1952, S. 276.
ğından hangi S u l t a n S elim'e aid oldu­ B c j t i c , fl)7(. es. S. 274.
ğu bilinemiyorsa da I I . olması muhtemel­ Mehazımız olan Me^ilıal-i tstâmiyc M(c-
ııiKiısı bu zaliıı lıüviyeüni tayin edememiş ise de,
dir. X V I I I . asırda yanmış, kubbesi ahşab
.y/d/ 11,185 de, Çaşnigir Başılıkla çerag edilip
olarak yapılmıştır; eski minaresi taştan ve l î u d i n ve A n a d o l u Beylerbeyi olan Bodur H ü ­
'O* Novi BchaT mu. WW. C , 1933 Sarajevo, s e y i n P a ş a n m bu kasabada cami yaiîtırdığını
S. ıi5-ıi9veG/aı;ııA-. I l l , 1952, S. 272-74. bildirerek bizi meçhulden kurtarmaktadır. Vefatı
B c j l i c , S()ommici Osmanlijskc Arhitek- • 1003 den sonradır.
tine, 272 ve 276. S. Glasmk. İII, S. 275.
P c l l e t i c r , ajın. es., S. 249. "O E v l i y a , V I , 455.
E . H A K K I AYVERDİ
184

Çereniçse (Ğernica) Kasabası :


mahalle, 3080 ev, Sultan Bayezid ve
Aşağı Cami namlariyle iki cami, Evliya'ya göre Hersek'in
44 mescid, 2 basit medrese, 7 mekteb vc cenubunda bulunan bu kasabanın, 350
bir han bulunmaktadır. Aşağı yukarı evi, bir cami, altı mescid, bir medrese,
15-20 bin nüfuslu ve 46 camili bu Türk iki mektebi, bir tekye, bir han ve hamamı
şehrinden ne cami, ne kale, nede kasaba vard ır.
kalmıştır; oradan geçirilirken ufacık bir köy Lubin (Ljubinje) Kasabası :
ile karşılaşılmaktadır. Yalnız eski Dizdar
E v l i y a kaydına nazaran^ı^, Her­
konağının bir katı mevcud bulunmak­
sek kasabasında mazgallı ve müstahkem
tadır.
kuleü 200 ev, biri I I . Sultan O s m a n ' ı n
Bilece Kasabası: Kızlar Ağası Mustafa Ağanın^i'J
Herseğ'in cenubundaki bu kasabada gayet güzel cami'iyle H a c ı A h m e d A ğ a
mühtedî Predojevi6 Hasan Paşanın mescidi, bir medrese ve mektebi, iki
X V I . asırda yaptırdığı eski cami bulun­ tekye, mükellef vc büyük bir hanı olduğu
maktadır. Bu Hasan Paşanın ismi bildirilmfektedir. Ta'riıine nazaran kasaba
Malkoç Oğlu ve Sokollu Fcrhad daimî bir ordugâh manzarası arzeylemek-
Paşa ile beraber bir çok muharebelerde tedir. 1934 de bu kasabada 3600 nüfus bu­
geçmektedir. Cami dört köşe kesme taş lunmaktadır 220.
bir bina olup elyevm taraça ile mesturdur;
Ustulçe (Stolac) Kasabası :
minaresi dört köşedir ve bir kule manzara­
sı arzetmektedir ^\ 1934 de kasabanın Hersek'de Bregava nehri kenarın­
nüfusu 5400 dür da olan kasabada E v l i y a ' y a nazaran
280 ev, 20 dükkân, bir cami, üç mescid,
Trebinje Kasabası : bir küçük hamam ve han vardır. Bütün
Dubrovonik'in şarkmdaki bu kasa­ evler kulelerle tahkim edilmiş, kârgirden
bada I I I . Sultan Ahmed namına ya­ yapılmıştır
pılmış çatılı, kesme taştan, basit minareli Bu kasabadaki I. Sultan S e l i m ' i n
bir cami vardır; inşasiyle Resul Bey- Hünkâr C a m i ' i H . 920 [M. 1514) tc
Zâde Osman Paşa vazifelendirilmiş- kesme taştan yapılmış, çatısı sonradan tcc-
tir. Bu Osman Paşanın kendi namına did edilmiştir; iç mahfili ve son cemaat
yaptırdığı yeni cami Hünkâr Cami'in- mahalli ahşabdır; minare vc minberi
den daha güzel ve son cemaat kârgirdir; taştır.
minaresi 1929 da yeniden yaptırılmış­
Tanzimat usullerine k a r ş ı is­
tır. Saat kulesi de aynı zatındır; 18 metre
yan eden Hersek Mutasarrıfı R ı d v a n
irtifamda murabba'î plânh bir âbide iken
Bey-Zâde A l i Paşanın H . 1222 (M.
1947 de külâhı yıkılmış, gittikçe harab
1836) da yaptırdığı cami, eski ve harab
olmakta bulunmuştur Bu kasabada
bir cami yerine inşa edilmiş olup önü
T r e b i S n j c a nehri üzerinde X V I . asra
direkli son cemaat yerinin üstü cami ha-
ait Arslan Ağa köprüsü (resim 51),
rimine ilâve edilmiştir; resmine nazaran
dört gözlü muazzam bir eser olup büyük
fevkanidir; iki sıra pencereyle aydınlatıl­
açıklıkları 20 metreyi aşmakta, haşmetine
mış, taş minareU, kiremitli bir binadır 222.
doyulamıyacak muhteşem bir manzara
Eski hamam H. 1009 (M. 1600) da bu ka-
arzetmektedir Kasabanın kalesi de
Türk yapısıdır *'5; 1934 de şehrin nüfusu
6200 miktarındaydı E v l i y a , V I , 469.
»" E v l i y a , V I , 442.
"» Bu Mustafa A ğ a H . 1014 ( M . 1605)
Glasnik, V, 1954,8. 37, ve H . 1032 (M. 1622) de I . S u l t a n A h m e d vc
Pellctier, ayn. es. S. 240. I I . Sultan O s m a n ı n Kızlar Ağası olan zattır;
"» Glasnik, I V , 1953, S. 80-83. Sicil, V I , 368.
Bej tic, ayn. es. S. 274. "» Pclletier, ayn. es. S. 247.
"» Glasnik, V , 1954, S. 37. " 1 E v l i y a Ç e l e b i , V I , 441.
«" Pellctier, ayn. es. S. 240. Glasnik, I I , 1952, S. 49.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 185

sabada doğmuş olan S i l â h d a r H ü s e y i n nın hariminde bulunduğunu bildirdiği


Paşa ^ tarafmdan yaptn-ılmış ve suyu "ser-âmed" send el'an durmaktadır. Bun­
kemerlerle nehirden getirilmiştir dan başka E v l i y a ' n ı n ifadesinden H a c ı
Bu kasabada bir de saat kulesi bulunmak­ A l i A ğ a n 1 n biraderi olduğu anlaşılan
tadır Kasabanın 1934 deki nüfusu Ö m e r A ğ a n ı n kale eteğinde büyük
4200 kadardır bir darü'z-ziyâfesi bulunmaktadır. E v l i ­
y a bu kasabayı ziyaret ettiği H . 1073 se­
Poçtel (Poöitelj) Kasabası :
nelerinde K e t h ü d a İ b r a h i m A ğ a bir
Neretva nehri üzerinde bulunan bu medrese, bir hamam ve han yaptırmak
kasabanın kalesi, E v l i y a ' n ı n nakline üzere İ s t a n b u l ' d a n adam göndererek
göre küçük fakat metindir; nehir­ inşaat için tedarikte bulunmakta imiş;
den su almak üzere hisarın bir yolu bulun­ filhakika bunlar yapılmıştır; medrese el'an
maktadır. Varoşunda bir çoğu kuleli, mevcuddur; resmine nazaran 10 hücre,
müstahkem 150 ev'vardır. E v l i y a Çe­ bir büyücek dershanesi olup kurşunlu
lebi, kasabadaki cami'i K ö p r ü l ü - Z â - kubbelerle, kârgir ayaklara müstenid re-
de F a z ı l A h m e d P a ş a n ı n kethüdası vakı ahşab çatıyla örtülüdür.
İbrahim A ğ a n ı n ceddi A l i A-
ğ a n ı n yaptırdığım ve kitabesinin, Cami'in bir az ilerisindeki dört köşe
saat kulesi de ma'mur bir haldedir. Bu ka­
C\ L-j-Uf ^ U i t IJu» Oî 1) saba yakınında P r a g a v a nehri üzerinde
"Üsküblü K o c a M u s t a f a Paşa,, ? -
nm bir köprüsü olduğunu E v l i y a bil­
H. 971 (M. 1563) olduğunu bildiriyorsa dirmektedir
da Mehmed Mujezinovic
35X52 santim ebadında kitâbesini Gabele (Gabela) Kasabası :
E v l i y a ' y a göre^'^, Neretva nehri
mcrsâsında olup kalesi düz bir kumsal
üstündedir; F â t i h S u l t a n M e h m e d
tarafından yaptırılmıştır; köşelerinde dört
(1562) *^ ü. kule, içinde bir Fâtifa cami'i
20 kadar ev vardır. Varoşunda 150 ev,
şeklinde bir az farklı olarak neşretmiştir. 30 dükkân, R ü s t e m P a ş a c a m i ' i ve
Eski bir fotoğrafına nazaran, bu cami iki mescid, bir tckye, iki han bulunmakla­
dörf duvar üstüne kasnaklı, kesme taştan, dır. Kale S u l t a n İ b r a h i m zamanında
üçlü revakh, mütenasib minareli bir bi­ tccdid edilmiştir. Nehir kenarında Sultan
nadır; kasnağı 8 köşeli olup her yüzünde S ü l e y m a n ' ı n üç gözlü bir tersanesi
bir pencere bulunmaktadır; minberi mer­ vardır.
merden ve gayet müzeyyendir; mihrabı Nehrin garb tarafındaki Gabele
istalaktitlidir; cami bu gün harabcadır; çiftliği kasabasında 300 ev, bir cami,
kurşunlan bozulmuştur ^^°; E v l i y a ' - iki mescid vardır. Nehrin dar bir boğazın­
da Koca Mustafa Paşanın
3*» Bu zat P r a ç a ' d a cami yaptıran aynı
Hersekli Bodur H ü s e y i n P a ş a olsa gerektir, -31 E v l i y a , V L 477 müellif Ü s k ü b l ü Mus­
Skü, I I , 185. tafa P a ş a y ı , dâima K oca M u s t a f a Paşa
»" Glasnik, V , 1954, 37-395. S. olarak kabul etmiştir, halbuki Üsküb'deki zatın
Bejtid, ayn. es. S. 255. Koca lâkabını taşıyan Sadr-ı A'zam M u s t a f a
Pelletier, ayn. es. S. 230. Paşa olmadığını Ü s k ü b bahsinde bildirmiş
« ' E v l i y a , V I I , 476. tik; bu köprü sahibinin da K o c a M u s t a f a P a ş a
"» K a r a Ş i ş m a n İ b r a h i m .Vğa bilâ­ olmayıp, Ü s k ü b ' d e mcdfuıı olan K u z g u n -
hare vezir olmuş ve T u n a ' d a vefat ile İ s a k i ç i d a gunsuz veya G e m a l m a z M u s t a f a Paşa
defnedilmiştir. olduğu tahmin olunabilir; her iki takdirde köprü,
M e h m e d M u j e z i n o v i c , Tıırski Natpisi X V . asır sonu veya X V I . asıv başına aiddir.
X V I . Vijeka tz nekoHko Mjesla Bosiıe t Hncegoviııe, ' 232 E v l i y a , VI,477-479.
Prilozi Mec. I , 1951, S. 470. =" Bak. E k r e m H a k k ı Ayvcrdi,/'". D.
Mo Glasnik, I V , 1953, S. 77. M.,S.74-
ı86 E. H A K K I AYVERDt

bina ettiği beş katlı Kor vc üç saat mesafe­ Yine E v l i y a Ç e l e b i ' y e nazaran,
de yine aynı zatın yapısı Nor en kalesi Sinan Kadı c a m i ' i eski ve kurşunlu­
bulunmaktadır. dur; mescidler sekiz tanedir. S u l t a n
Bayezid câmi'inin etrafında iki
Ulok (Ulog) Kasabası : medrese bulunmakta, harem avlusunun
Evliya'ya göre 150 evi, Şeş son tarafındaki merdiven dibinde Ruz-
Tokollu Mchmed Beyin yüksek namçeci Büyük i b r a h i m E f e n d i n i n
minareli bir cami'i, iki mescidi, bir biraderi «39 merhum Ali Efendi
hamam ve hanı bulunmaktadır. kuı-şun örtülü, büyük kubbeli bir darü'l-
kurra ve bir darü'l-hadîs yaptırmıştır.
Nevesiu (Nsvesinjc) Kasabası :
Evliya, Hersek'te böyle müstakil dar-
Evliya'ya göre*'*', eski bir şehir ü'l-kurra bulunmadığını bildiriyor. Bun­
olup mükellef ve müzeyyen 1500 evi, lardan başka şehirde altı mekteb, üç tekye.
80 dükkânı, 11 cami ve mescidi bulun­ Veli Bey c â m i ' i karşısında, gayet me­
maktadır. Bunlardan en mühimmi "mü­ tin bir han, lâtif bir hamam vardır; bun­
kellef ve müzeyyen" Sultan Bayczid-i lar Veli B e y i n oğlunun hayratıdır.
V e l î cami'idir; kurşunla örtülüdür. Seksen kadar dükkânı bulunmaktadır.
Mütevellisi H. 986 (M. 1578) de sağ duva­ Muasır kaynaklardan Meşihat-i îs­
rını açıp, iki kemer ilâvesiyle, cami'i ge­ lâmiye Mecmuasından '"^ Vakıf câmi'inin
nişletmiş, hareminde de halkârlar ile mü­ çatılı ve minaresinin moloz taşından d ö n
zeyyen tavanh rcvaklar yaptırmıştır. E v ­ köşe bir kule gibi olduğu anlaşılmaktadır;
liya Çelebi, mihrab, minber ve mahfili­ ezan dört pencereden dışarıya akset­
nin ve kürsisinin gayet musanna' olduğu­ mektedir. Bu kasabanın 1934 deki nüfusu
nu fakat minaresinin nisbetsiz, hareminin 6200 dür
hücrelerle çevrili bulunduğunu bildir­
mektedir; silikçe bir fotoğrafına göre, ufak Polgay (Blagaj) Kasabası :
kesme taşlarla inşa edilmiş, çatılı bir bina­ E v l i y a " ^ bu kasabayı F â t i h ' i n
dır; minaresi de kendisine göre pek mütc- bizzat zabtettiğini söylüyor; yalçın bir
nasib ve istalaküdidir. kaya üstünde cem'an yedi kulesi olan kale­
nin kapısı her zaman kapalı durur; kale
Evliya'ya nazaran çarşı içindeki
erleri ve ahali, D u n a nehri kenarındaki
Veli Ağa cami'i sade bir bina olup varoşta oturur. Şehrin ortasından geçen
kurşunla örtülüdür : nehir üstünde iki köprü vardır; kasabada
kulelerle tahkim edilmiş 450 ev, 10 dükkân
vescâmi bulunmaktadır. F â t i h S u l t a n
Mehmed câmi'i küçük ve kısa mina­
reli ve kuı-şunludur. Bir medrese, bir mek­
teb ve tekye, bir küçük hamam ve iki
a>-LJll j\i J ji ^sJaJ j \ han vardır. K a r a g ö z B e y i n bina
Tarih beyti hcsaben H. 920 (M. 1514) ettiği bu hamamın (resim 52, 53)
neticesini vermektedir. Bu cami'in harem de görülen rcstitüsyon plânlarına nazaran
kapısı üstünde saat kulesi vardır; Bosna soğukluk kısmı oldukça büyük olduğu
Meşilıal-i îslâmiye mecmuasında kulenin halde, sıcakhk ufaktır; soğukluk kubbesi
3,20 X 3,43 makta'ında ve 15 metre irti-
faında olduğu mezkûrdur
"» Bu zat I V . S u l t a n M u r a d ' m meşhur
musahibi ve ruznamçecisi İ b r a h i m E f . olup
Bak. 231 numaralı hafiyeye. H.1047 de vefat ettiğine göre biraderinin mcvzu-î
=»s E v l i y a , V I , 437. bahs Darü'l-kurrayı ve Dârü'l-hadîsi, o tarihlerde
E v l i y a , V I , 438. yapiırmıj olması muhtemeldir.
Matbu nüshadaki tarih kıtası böyle ^" Pelletier, ofn.es. S.248.
değildir; bu suret Topkapı Bağdad Köşkü N0.301 E v l i y a , VI,427.
yazmadan, vezin için bir kelime tashih edilerek Ekrem Hakkı Ay verdi, F.D.M.
nakledilmiştir. S.80.
Glasnik, V , 1954, S. 36. Glasnik, 11,1951,8.395.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 187

nıüsellcs-i kürcvî alikalara oturmakta ve adedine nazaran X V I I . asırda on beş bin


kubbenin ufak ve sağır bir kasnağı bulun­ nüfusu olan şehrin bu asır sonunda 12600
maktadır. Köprülerden birisi de X V I . ahalisi vc 30 cami ve mescidi bulunmak­
asrın ikinci yarısında ümeradan K a r a g ö z tadır -^w.
M c l ı m e d Bey tarafından yaptırılmış­ Şimdi âbideleri tetkik ve izah edelim:
tır"*. Y a v u z S u l t a n Seli m c a m i ' i '^^'^
H ü n k â r c a m i ' i kasabanın ortasın­ nehrin sol sahilindedir; I . S u l t a n Se­
da olup K a n u n î S u l t a n S ü l e y m a n
lim zamanında yapılmıştır ve minaresiz­
tarafından inşa olunmuştur. S a r a y Bos-
dir; dahilî kalemleri bozulmuştur.
na'daki H ü n k â r c a mi'ine çok benzer,
ikisinin de aynı mimar tarafından yapıl­ Eski cami : E v l i y a Çelebi'nin es­
dığı söyleniyor. B u n a kenarındaki misa- ki cami dediği bu cami'in adı M u j e z i -
firhâne şâyan-ı dikkattir; içinde her tarafa novic'e göre, Nasuh Vucjakovic'tir;
geçen sıcak su tertibatı bulunmaktadır; kapısı üstündeki 20X35, i^^' satırlık Arap­
maalesef bu gün harabdır ça kitabesi şudur
Buna Kasabası :
B a l a g a y ' ı n pek yakınında ve aynı
isimdeki nehir üstündeki bu küçük kasaba­
da Hersek Sancak Beyi olup tanzimat Kitabenin tarih mısia'ı H . 935 (M. 1528)1
nizamına karşı koyan A l i Paşanın H . vermektedir. E v l i y a Ç e l e b i aynı tarih
1252 (M. 1836) da yaptırdığı cami'i beytini yazdığı halde rakamla 878 işaret
vardır (resim 54) ; kesme taştan, sekiz etmiştir ki bir hesab halasından doğmak­
köşe sağır kasnaklı, kubbeli ve yanları tadır. Meşihat-i Islâıniye Mecmuası da kılâ-
duvarh üçlü kârgir revaklı bir camidir 2 « ; besinden bahsetmeksizin, doğrudan doğ­
yamnda görülen bina yenidir. ruya 1564 tarihini bildirmektedir; kilâbe
olduğuna göre doğru olamaz. Cami'in
Mostar Şehri :
kubbesi son harbde mühim hasar görmüş­
Hcrsek'in merkezi olan bu şehir tür.
Neretva nehrinin iki yakasına yapıl­
Keyvan Kethüda cami'i
mıştır; bütün mânasiyle T ü r k scrhad
Bu camiden E v l i y a bahsetmemiştir.
beldeleri hüviyetini devam ettirmekte,
Meşîhal-i Islâmiye Mecmuasına, göre, büyük
billıassa muhteşem tek kemerli köprüsüyle
tepe üstünde inşa edilmiş olup minaresi
şölırct salmış bulunmaktadır. Tavsifini
sol taraftadır; dahilî kalemleri güzeldir;
önce E v l i y a Ç e l e b i ' d e n dinleyelim*^':
bânisi bu cami için 67 dükkân vakfetmiş­
Most, Boşnakça ve Sırbçada köprü demek
tir.
olduğundan, ismini zincire asılı bir geçit­
ten almaktaymış. Kalesi köprünün baş­ Kapısı üstünde, 28x57 santim eba-
larındaki iki küçük kuleden ibâret olup dıııdaki kitabe şudur:
K a n u n î S u l t a n S ü l e y m a n binasıdır;
dirsekli burçlarla aynca tahkim edil­
miştir (resim 55). Kaleler üstündeki ka­
sırda şehirliler toplanıp sohbet ederler­
miş. Şehnişinli, kameriyeli, maksureli 3040
evi, 350 dükkânı olan şehrin ma'mur j - o ^ - U l \jj (>-tpl*

kısmı çarşı yakasındadır; mccmu-ı tûli


5000 adımdır. Kırk beş adet cami vc
Kamuiü'l-A'lüm., \ 1,4473.
mescidi vardır. E v l i y a ' n ı n bildirdiği ev ••="> Glamik, I I , 1931, S. 394,395-
îio M u j c z i n o v i c, n_>7i. »ı«A'. S. 41(4; kita­
"* B c j t i c, rtj'/i. «.S.276. benin eslenıpajının fotoğıafisi vardır.
Glasnik, I I , 1951,398-400 s. M ı ı j c z i n o v i f, nyn. ııınk. S.465 kilâ-
Glasnik, I I I , 1952, S. 48. benin estempajı makaleye mcrbullur.
E v l i y a , V I , 481 ve devamı. »2 Glasnik, I I , 1951, 394-399 ^-
E. H A K K I AYVERDt
ı88

tarihlidir; bânisi 58 dükkânı bu cami'e


vakfetmiştir
DERVIŞ PAŞA CAMİ'İ:
Tarih beyti hcsaben H. 960 (M. 1552) Kesme taştan, kubbeli, şerefesi mü­
göstermektedir. zeyyen minareli güzel bir camidir. H .
KARAGÖZ MEHMED B E Y CAMİ'İ : looı (M. 1592) Bosna valisi M o s t a r h
Şehrin en güzel camilerinden biri Derviş Paşa tarafından yapürıl-
olup içten içe 14,00 X 14,00 ebadında, mıştır; kalemleri badanayla örtülmüş­
8 pencereli kasnakh, tek kubbeli, üçlü re- tür « 5 .
vaklı, tamamen kesme taştan yapılmış
H A C I A Ü CAMİ'İ :
bir binadır. Son cemaat başlıkları istalak-
titli, sütunları yekpare mermerdendir. Çarşı içinde A h m e d E f e n d i çeş­
Tak kapısı yanları istalaktitli ve bir mesinin karşısında olan bu mescidin pek
mermer tarih levhasını da ihtiva eden lâtif ve cami olmağa müstâid olduğunu
çökertme, müsellesi bir kitâbe altındadır E v l i y a bildiriyor. Kapı üzerindeki kita­
(resim 56). Çok eski ve silik bir resminde besi :
bazı istanbul camilerindeki gibi, ah-
şabdan ikinci bir son cemaat çatısı bu­
lunduğu anlaşılıyor; bu ilâve saçağın a-
yaklan ve kapısı halen de yerinde durmak­ ^^Aı\ jj^-lj O ^ i s ^ J
ladır.
Minare kaideden itibaren on altı
yüzlü başlayıp devam ettiğinden, küp kıs­
mında badem yapmaya lüzum kalmamış,
H. 1016 (M. 1607).
yalnız daralan satıhlarla gövdeye geçil­
miştir; bunların altında ufak kör hücreler DEFrERDAR CAMİ'İ :
vardır. Şerefesi üç sıra istalaktitü olduğu Kitâbcsi, E v l i y a ' y a nazaran:
gibi minarenin heyct-i umumiyesi emsal­
siz bir tenasübe malikdir (resim 57).
Cami'in köşelerinde yarım küre alikalar
dört sıra zarif istalaktitle müzeyyendir;
minber mermerden ve oymalı silmeler,
ıjıuv* J j ^ (_fljU e>L*ijl <^Jji
kitabelerle müzeyyendir; kapısı kuvvetli
bir taçla biter; külâhı gayet yüksek ve mü- mısra H . 1017 (M. 1608) i tutmakladır.
tcnasibdir. Dahilî kalemleri son zaman­ Koski Mehmed P a ş a C a m i ' i :
larda yapılmıştır. Köprüye yakın bir yerde vc nehrin

E v l i y a Çelebi cami'e Hacı Meh­


Karagöz Bey hakkında malümalı-
med Bey cami'i ismini vermiş ve ki- ınız pek noksandır; A l i j a N a m e t a k , Karalozbeg
tâbesini şöyle yazmıştır : i uyegovo doba, Novi Beluır Mec; C . V I I , 1933, 36-41
de, halk arasında dolaşan rivâyetlere göre, civar­
daki Beyaz Ova'da doğmuş, İ s t a n b u l ' a gidip
mevki edinmiş, servet kazanmış kardeşi Hacı
y>(Sj^ ül^JL j l U J l ölUv- Mehmed Bey de onun parasiyle bu hayratı
yapmışUr; aynı makalede Z a g r e b Yugoslav
(iyi
.•\kademisi 1184 numaradaki 1735 tarihli yazma
bir mecmuada görülen kayda nazaran da K a r a ­
g ö z Bey, Hersek S a n c a k B e y i olan, H.g6o
(M.1532), H a d ı m H a y d a r P a ş a n ı n emriyle
Mostar k ö p r ü s ü n ü n inşaatını H.965 (M.1557)
( 1557 ) 965 de yaptırmıştır.
=" Sicil, n,32g.
Bu cami'in vakfiyesi H. 977 (M. 1569) Glasnik, H , 1951,8.394.
YUGOSLAVYA'DA TÜRK ABİDELERİ V E V A K I F L A R I

Jcenarında bulunan bu kurşun örtülü, beli olduğu gibi, minare şerefesi istalaktit-
büyük tek kubbeli cami, kâmilen kesme li ve pek müzeyyendir 259
taştan yapılmıştır (resim 58). Kaideden
S a r ı c a i b r a h i m Ağa c a m i ' i :
itibaren on altı dılı'h yürüyen minare
mevzun ve mütenasib, şerefesi basittir; E v l i y a bu cami'i kurşun örtülü,
önünde ufak bir avlusu bulunmaktadır. âlî kubbeli bir ''cami'i ibret-mmûn" ola­
Evliya Selâtin cami'i gibidir, diyor. Gü­ rak tavsif etmekte ise de R u z n a m ç e c i
zel bir yazıyla olan kitabesi E v l i y a ' y a i b r a h i m Efendi cami'i ile karış­
nazaran: tırdığı anlaşılıyor; bu cami'i kaygan taşla
örtülü, ahşab çatılı, pek zarif minaresi
Lib JUSİ istalaktitlerle müzeyyen ve mütenasibdir;
minare K a r a g ö z Bey minaresine pek
benzer; bu da aşağıdan yukarıya 16 dı­
lı'h ve küp kısmı kör mihrabcıklarla
müzeyyendir. E v l i y a ' y a göre kitâbcsi:

•Tarih beyti H. 1027 (M. 1618) i gösteri­


yor. Meşthat-i Islâmiye Mecmuası ^'"'^
mihrab ve minberinin ve mahfilinin Ista­
laktitlerle müzeyyen olduğunu ve dahilî
kalemlerinin ilk şekillerini muhafaza ey­
lediğini ve altı sütuna müstenid şadırva­
nının, ahşab kısmının ilk tezyinatını havi H . 1023 (M. 1614) tutmaktadır; Mefi-
olduğunu bi İdirmektedir. Bu zat S o k o 11 u lıal-i îslâmiye Mecmuan = Glasnik, mcv-
L a l a M e h m e d P a ş a ruznamçecisi ve zu-ı bahs nüshasında bu tarihi 1634
bilâhare ordu defterdarı olmuştur. Bir gösteriyorsa da hata E v l i y a ' n ı n matbu
de medresesi vardır. Cami'inin yanında nüshasmdaki yanlış hesabladığı H . 1044
kütübhanesi bulunmaktadır 2*". (M. 1634) tarihini, kitabesine bakmadan
Ruznamçeci ibrahim Efendi kabul etmesinden doğmuştur.
cami'i ; D i b a g cami'i :
E v l i y a bu cami'in mahalle içinde Sağ sahilde, Dibagathâncye yakındır;
bulunduğunu yazmaktadır; aslen Mos- debbaglar, X V I I . asrın ilk yansında yap­
t a r l ı v e l V . Sultan M u r a d ' ı n ruznam­ tırmışlardır ^8°.
çecisi olan İ b r a h i m Efendi tarafından Sol sahilde birde K o t levin mescidi
yaptırılmıştır. E v l i y a Ç e l e b i binanın olup, H . 1043 (M. 1633) deki vesikaların
evsafından bahsetmez. Muasır kaynaklar bahsettiğine nazaran, bu tarihten evvel
ise kubbeh olduğunu yazmaktadırlar ; olmalıdır.
Cami ebadı itibariyle küçük ise de, te­ Ruznamçeci İbrahim Efendi
ferruatı babmından şâyan-ı dikkattir; medresesi'nin meşhur olduğunu vc her
minaresi istalaktitlidir; ufak T e j i c a de­ iki yakada birer hamam ve 127 konak
resi kenarında olan cami, H . 1030 (M. hamamiyle, çarşı içinde büyük bir han vc
1620) de yapılmıştır; bu cami yanında murabba'î bir saat kulesi bulunduğunu
hâninin K r e s i n a isminde medresesi var­ E v l i y a Ç e l e b i yaznıaktadır. Bu şehrin
dır. dibaghanesi ve on dokuz su değirmeni
Sivri H a c ı H a s a n veya, R a d i - pek meşhurdur. Yukarıda camiler mcya-
s eva c ami'i : nmda zikrettiğimiz gibi, mevcut medrese­
Nehrin sağ sahilinde, S a r ı c a i b r a ­ leri iki tane olup biri Ruznamçeci İbrahim
him A ğ a c a m i ' i karşısındadır. İnşa E f e n d i , diğeri K a r a g ö z Bey medre­
tarihi H. 1031 (M. 1621) dir; cami kub­ seleridir. Meşhur köprüsüne gelince: E v -

«• Glasnik, I I , 1951, S. 396.


Glasnik, I, 1951, S. 397. Glasnik, I I , 1951, S. 397.
«" Glasnik, I I , 1951, 19 .S. Glasnik, I I , 1951, S. 400.
E. HAKKI AYVERDt
«90

liya Çelebi köprünün Sultan S ü l e y ­ tarihinin H. 965 olduğunu bildiriyor.


man'ın emriyle Mimar Sinan tarafm- Me§ihat-i tslâmiye Mecmuası, bu kaydı ik­
clan yapıldığmı söylüyoi-sa da, Ttzkire- mal ile köprünün H. 965-974 dokuz sene
İffl-Bünyân ve Ebmyede böyle bir kayıt sürdüğünü ve K a r a g ö z Bey nezaretin­
bulunmadığı gibi, son araştırmalar Mi­ de yapıldığını söylüyor Anlaşılı-
mar Sinan'ın çıraklarından bir Mimar yor ki, tarihi her nekadar muahhar ise dr,
Hayrü'd-din tarafından yapıldığını mey yazma mecmuanın kaydı doğrudur; H .
dana koymuştur. Evliya köprünün baş­ 965 tarihi başlama ve bildirilen H . 974
larındaki kulelerin kapılan arasındaki tarihi bitmeyi göstermektedir. E v i i ya'nnı
mesafeyi roo adım, yani takriben 70 metre gösterdiği birinci tarih « ıJj^CjjJti »
olarak bildirmektedir; köprünün ayak­ H. 974 (M. 1566) ve manzum kıt'a
ları arasındaki açıklık ise 29,40, üstteki
genişliği 4,30 dur^^. Evliya Çelebi
genişlik için 15 ayak yani 4,5 metre kadar
gösterdiğinden hakikate tevafuk ediyor,
dcmektir.Ruznamçeci ibrahim' Efen­
di, X V I I . asırda Dibagathane yakasında­
ki suyu, tunç künkleri köprüye rabtctmek
suretiyle karşı tarafa geçirip, hamam ve Bu da H. 974 (M. 1566) senesini göster­
camilere ve sair hayrata dağıtmıştır. mektedir.
Bir de ecnebi kaynakların ve zannım-
Köprünün tarihine gelince: E v l i y a ca Prof Babinger'in bu köprüyü R o ­
Çelebi köprünün Sultan Süleyman'ın malılara ve saireye mal etmek gibi gay­
emriyle Mimar Sinan tarafından ya­ retleri vardır ki vesikaların sarahati vc
pıldığını söylüyor; muasır kaynaklar, bu inşaatın gösterdiği T ü r k hususiyetleri
arada tetkikine imkân bulduğumuz Ali kaı-şısmda üzerinde durmağa değmez id­
Bej lie, Bosna ve Hersek'deki Osmanlı mi­ dialardan ibarettir. B. A n h c g g e r, Oriens,
marîsi adh, eserinde Mimar Sinan'­ VII, No. ı , 1954, bütün ihtimalleri tetkik
ın çıraklarından H a y r ü ' d - d i n tarafın­ ve muhakeme ile bu hakikati meydana
dan H. 974 (M. 1566) da inşa edildiğini koymaktadır.
bildiriyor; bu tarih Evliya'nın göster­
Mostar şehrinde saydığımız eser­
diği tarihlerin hesabına da uymaktadır;
lerden başka H . 1119 (M. 1707) dc ve­
Ali Nametak, Mostar hakkındaki
fat eden Mostar müftüsü âlim M u s t a f a
makalesinde ^"^ Zagreb Yugoslav
İbni Y u s u f ü ' l - M o s t â r î (Şeyh Jujc)
Akademisi, 1184 No.da olup, fotoğı-a-
nin açık ve H . 1174 (M. 1760) da vcfet
fını koyduğu, H. 1148 (M. 1735) tarihli
eden Hacı Mehmed Kreho'nun kub­
bir yazmada,
beli türbeleri vardır. Mustafa M o s t a -
rî'nin kabri altı sütun üstüne tel kubbey­
le kaplıdır.
Koniçse (Konjie) Kasabası:
Neretva nehri kenarındaki bu ka­
saba, (resim 60), E v l i y a ' n ı n nakline
nazaran suyun iki tarafına yayılmış
şeklinde, yani köprünün H. 965 senesinde
ve büyük bir ağaç köprüyle bağlanmıştır.
o zamanki Hersek Sancak Beyi bulu­
600 kaygan taşı örtülü evi, 75 dükkânı,
nan H a d ı m Haydar 2»' Paşa emriyle
sekiz cami'i ve mescidi, iki medrese, üç
Karagöz Beyin nezaretinde, yapıldı­
mekteb, iki hânikah, bir küçük hamam,
ğına dair mevcud kaydc istinaden inşa
iki hanı vardır.
Bejtid, ayıt.mak. S. 275. Muasır kaynaklara nazaran .^"'j
Bejtic, ayn.mak. S. 27-,.
A l i j a Nametak, Nam Belmr, V I I , "5 Glamik, I I . 1951, S. 394-
Sarajevo 1933, 35. s. v.d. E v l i y a , V I , 487.
Sicil, I I , 260. Glamik, V , 1954, S- 4"-
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K A B İ D E L E R İ YE V A K I F L A R I
'9

j^ehmed Ç a v u ş yahut T e c i j s k a C a - Şuviçse (Sujica) Kasabası :


nıi'i köprüden loo metre mesafede,
E v l i y a ' n ı n nakline göre 300
nehrin sol sahilinde kasabanm en güzel bir
evi, bir cami ve bir hanı olan bir kasa­
abidesidir.
badır.
Yunus Ç a v u ş yahut çarşı cami'i
Helivne ^ (Livno) Şclui :
yine sol sahilde ve tarzına nazaran X V I .
asra aid olması lâzımdır, üstündeki kita­ Serhaddm mühim bir kalesi olan
beye göre H. 1033 (M. 1623) de İ b r a h i m bu şehri E v l i y a Ç e l e b i yukarı ki imlâ
namında birisi tarafından tecdid edilmiş­ ile kaydetmiştir ^73 p â t i h tarafın­
tir; bina kesme taştan, minare ahşabdandır. dan zabtedilmiş olan hisar bcyzî şekilde
E v l i y a Ç e l e b i , köprünün ahşab ol­ olup bir kayanın üstünü işgal eyler. X V I I .
duğunu bildirmekte ise de, son neşriyat asırda yer yer harab olmakla Evliya'nın
bu köprünün H . 965 (M. 1557) senelerin­ hâmisi ve o zaman Bosna Beylerbeyi
de ve herhalde vakfiyenin tanzim olun­ olan M e l e k Ahmed P a ş a kendi malın­
duğu H . 978 (M. 1570) den evvel K a r a ­ dan tâmir etmiş ve büyük bir kule ilâve
göz Bey tarafından kârgir olarak yaptı­ eylemiştir; içeride 300 ev, ufak bir H ü n ­
rıldığını göstermektedir ^es Evliya kâr c a m i ' i vardır. Varoşunda kârgir
Ç e l e b i ' n i n böyle bir hata yaptığına te­ 1100 evi, 300 dükkân, yedisi büyükçe on
sadüf edilememiştir; bu kaydını bir zühul üç cami ve mescid, üç medrese, altı mck-
olarak kabul icabetmektedir, zannında- teb, altı tekye, bir tek hamam vardır. K a ­
yız. Köprü (resim61), iki büyük, iki daha saba X V I I . asırda K H s sancağının mer­
küçük gözden mürekkeb nefis bir eser kezi bulunuyordu.
olup orta gözleri 15 metreyi bulmaktadır. Meşiliat-i îslâmiye mecmuasına, nazaran
eski R o m a şosesi üzerinde bulu­
Bu şehir civarında C l a v a t i c e v o da,
nup 1463 te O s m a n l ı l a r a geçen bu şehir,
Neretva üstünde Mostar hâkimi H a c ı
H . 1098 (M. 1686) A v u s t u r y a muhare­
Bâlî b. Mehmed Efendinin bir köp­
besi sırasında sergerde Stojan Yanko-
rüsü vardır 1934 senesinde bu kasa­
v i c ' i n çeteleri tarafından korkunç bir şe­
banın nüfusu 2500 idi 2*».
kilde tahrib edilmiştir. 1934 senesinde ka­
Duna (Duvno) Kasabası : sabanm nüfusu çok az bir miktarda idi;
Bu Hersek kasabasında ^TO j7y. ancak 2200 kişi bulunuyordu Çar­
şı içindeki D u k a t O ğ l u H a c ı A h m e d
Uya Ç e l e b i , 400 kârgir, kaygan örtülü
veya G l a v i c a C a mi'i, fotoğrafına naza­
cv, 10 dükkân, mükellef bir cami'i, mes-
ran bedeni, sekiz köşe kasnağı, son cemaat
cidler, bir han, bir ufak hamam, olduğu­
mahalli tamamen kesme taştan tek kub­
nu bildiriyor.
beli bir bina olup taş minaresinin kısa bir
Mefiliat-i tslâmiye Mecmııasfnû<m öğ­ külahı vardır. Mihrabı, minberi, sütun
rendiğimize göre Cüce Cafer başlıkları güzel işlenmiştir; dört sütuna
nammdaki bu cami X V I I . asırda yapıl­ müstcnid mahfili pek câlib-i dikkattir;
mış, 1791 de barut imilâkiyle kubbesi ha- kapısı sivri bir kemerle yapılmıştır
rab olunca çatılı, ahşabdan mahfiUi ola­ Kapı üstündeki kitabesi şudur :
rak tecdid edilmiş 1870 senesinde dc (_5Jui «JIÛIA diaf j ' l <dLi>-(Jaial
Pehlivan A ğ a nanunda birisi tarafindan
tâmir edilmiştir. Silik bir fotoğrafına na­
zaran kesme taş gövdeh, son cemaat ye­
riyle beraber bir murabba teşkil eden kâr­ E v l i y a , V , 447.
gir, basit minareli bir camidir. "=> E v l i y a , V , 485.
Glasnik, i V , 1953, S. ı^rrH^-
P e l l e t i e r , ajm.es. S. 247.
»« .Mi Nametek, Novi Bekar, V I I , 1933, Glasnik, I V , 1953, S. 146.
.S. 41 ve Bej tic, ayn.es. .S. 246. M u j e z i n o v i c , ayn. mak., S.479, mü­
P e l l e t i er, ayn. « . S. 246. ellifin ij'anna göre bu kitabe şimdi mcvcud değil­
»" E v l i y a , V , 492. dir; yerinde H . 1302 ( H . ıfi86) (arilıli bir tâmir
«" Glasnik, V , 1954; S. 4 1 . levhası vardır; Kilâbc Evliya'dnn alınmıştır.
Y. M . E . H A K K I A W E R D t
19a

Hesaben H. 996 (M. 1587) tutmaktadır. kubbeyi delmiştir. Şehrin diğer camile­
rinden daha büyük ve güzel olan bu ca­
S i p â h î Mehmed b. Abdullah
mi'in istalaktitlerle müzeyyen yüksek
cami'i :
mevzun bir taş minaresi vardır; son ce­
Kapısı üzerinde 35 X 70 ebadında maat yeri tamamen yıkılmış, ne kapısı
üç bcyitlik Arapça kitâbcsi şudur: ne penceresi kalmıştır ^ \ Kapısı üs­
tündeki 70x87 ebadındaki, bozuk yazılı
Türkçe kitabesi şudur:

Bal A ğ a - B a l a j i n o j veya Bala-


gusa cami'i :
b <ob y} üOil jj\
Fotoğrafına ve mecmuanın tarifine
nazaran eski şehrin medhalindeki bir te­
penin üstündedir; beden duvarları basık­
• 5 ^ ( Ç ) AJ Vji ^iofjjT
ça, minaresi kısa ve kalındır. Son cemaat
yerinin iki tarafı duvarla kapalı olup or­
tası müzeyyen başlıklı iki sütuna müstc-
niddir; üç sivri kemer duvar ve ayaklara
basar. Minberi taştır; mihrabı istalaktit-
lerle müzeyyendir; beş müzeyyen başlıklı
sütuna müstenid bir mahfili vardır; ta­
biattan alınmış kalemlerle müzeyyen, ca-
mi'in içi pek câzibdir. Cami oldukça ha-
rab bir haldedir; kurşunlan bozulmuş­
tur; minare son harbde bombardımandan
zarara uğramıştır 10,5 x 19,00 eb­
adındaki bu mühim cami'in 55 x 93 san­
timlik taş kitabesi şöyledir:

JCJ A I - A^Jİ ( ? ) ijJ>-'^\

ü j>ol JJUJÜLO UAİT


Tarihi H. 920 (M. 1514) göstermektedir.
Evliya'nın L a l a Paşa ismini ver­
diği ve yalnız tarih mısra'ını yazdığı
Mustafa Bey veya sadece Bey C a m i ' i Glosntk, ayn.mak. S. 147.
kubbelidir; H. 1098 (M. 1686) daki Avus­ Kitabenin yazısı kötüdür; iyi okunmuyor,
turya işgali esnasında çok zarar gören vezin ve lâfzı da bozuktur. İkinci beyitdeki " ^ . U . "
cami son harbde italyanlar tarafından nın "j^U." dördüncü beytteki "4" nin } olması
ahır ittihaz edilmiş ve bir mermi büyük daha doğrudur. Kitabenin sonunda "vi *:-"gibi bir
rakkam görünmektedir; E v l i y a ' n m matbu' nüs-
"» M uj e z i n o V i e, ayın mak., S.471. E v l i y a hasmda tarih; 975 kaydedilmiş ise de Topkapı
yalnız larih beylinl kayd etmijliı-, Sarayı, Bağdad Köşkü N0.301 yazmada H.98-,
^" Glasnik, nvn. mak. S. 147. dir; bizim hesabımız da bunu te'kid etmektedir.
-*» Mııjczinovid, ayıı.mak. S.457. Mujczinovid, ayn. mak., S.474.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
193

bu tarih H. 985 (M. 1577) tutuyor. E v l i y a Klamoc (Glamoc) Kasabası :


Çelebi bu cami'e L a l a Paşa dediği gibi
E v l i y a ' y a göre sarp kaya üs­
Yugoslavya Meşiliat-i tslâmiye Mecmuası da
tünde bir kalesi, cami'i, mescidleri, bir
hâninin bilâhare L a l a M u s t a f a P a ş a
hanı olan ufacık bir kasabadır. 1934 se­
olan K i l i s Sancağı Beyi M u s t a f a Bey
nesinde 2000 nüfusu bulunmaktaydı
olduğunu sarahaten yazıyor; halbuki L a ­
la Mustafa Paşa H . 974 tarihlerinde İvranya (Vrana) Hisar ve Ham :
İstanbul'da bulunup cami'in inşaatından B c n k o v a c civarında, A d r i y a t i k
sekiz sene evvel de H . 977 (M. 1569) da, denizine pek yakın bir yerde, ufak çifdik
Kıbrıs'a hareketle fetihden sonra kubbe gibi bir köydür. X V I I . asırdan sonra elden
veziri olmuştur; bu yüzden cami'in yapıl­ ele geçen bu yeri E v l i y a Ç e l e b i ziya­
dığı "H. 985 de K i l i s Sancağı Beyi olması ret eylemiş ^87^ fakat hiçbir tarife geç­
mümkün değildir. Diğer cihetten o tarih­ meye vakit bulamamıştır.
te bu Sancağın Beyi olan, aynı namda,
Kulelerle tahkim edilmiş bulunan
birisini de tesbit mümkün olamamıştır.
kalesi bugün harabdır (resim 62).Bu mev­
Herhalde meselenin tenviri lâzım gelmek­
kide ehemmiyetU olan kalenin yüz elli
tedir. Bu şehirde dört köşe, ve her yüzde
metre garbındaki handır. Memeli kemer
ikişer pencereli büyücek bir saat kulesi
pencerelerine bakınca bir V e n e d i k ya­
vardır.
pısı hissini veren bu binanın, kapısında
E v l i y a Çelebi'nin dere kenarın­ T ü r k üslûbu hemen kendini göstermek­
da bulunduğunu bildirdiği büyük hanın tedir. Hanın iç kısmı eski halini daha faz­
bânisi Bosna valisi S o k o l l u F e r h a d la muhafaza etmektedir; mahallî riva­
Paşadır bu han şimdi tamamen yet bu hanın 500 sene evvel T ü r k l e r ta­
yıkılnuşür. rafından yapıldığı merkezindedir. (Resim
63) binanın takribi bir krokisini göster­
E v l i y a Ç e l e b i şehirde pek çok çeşme
mektedir; basık kemerli bir kapıdan,
olup H a n d a n K e t h ü d a namına ola­
önü büyük bir kemerle avluya açılan, med­
nın meşhur bulunduğunu ve şehir civarın­
hal tonozu altına girilir; avlu çok geniş­
da bir minare boyu yerden sular fışkıra­
tir; karşıda, mazgal deliklerinden ziya
rak değirmenleri çevirdiğini yazıyor. Men-
alan üç ocaklı asıl yolcu dairesine geçilir;
baa büyük bir havuz yapıp arkadaki ka­
buranın kapısı, iki yığma ayağa müslenid
yaya şu tarihi hakketmişlerdir; E v l i y a
üç sivri kemer ve bir kubbeyle muhafaza
bunu durbinle okuduğunu ilâve etmekte­
edilmektedir (resim 64). Ayaklar ve ke­
dir:
merler gayet itinalı kesme taştandır;
kubbe yıkılmıştır; yolcu dairesini örten
tonoz da yıkılmıştır (resim 65); bu son
resimde görülen arka cebhe yolcu daire­
sinin büyüklüğü hakkında bir fikir verir;
fotoğrafın sağında görülen büyük pencere­
ler sonradan açılmıştır.
Avlunun sağında ahır kısmı vardır;
(resim 66) da ahırın medhal kemeri ve
duvarlai'i, (resim 67) de ocağı ve haricî
cephesi görülüyor; memeli pencereler V e-
H. 974 (M. 1566).
nedikliler tarafından açılmıştır. (Resim
Ravno Kasabası : 68) de hanın medhal cebhesidir; üstteki
kat vc maşikuUler Venediklilerin yap­
Livno'nun şarkında olan bu kasaba­ tığı muhdcs kısımlardır. Bütün bina gibi.
da SokuUu F e r h a d Paşanın bir ker­
vansarayı vardır ^*; bu han yıkılmıştır.
S" E v I i y a . V , 501.
P c l l c t i e r , ayn. es., S. 244.
»M Bej tie, ayn. es., S. 272. E v l i y a , V,467.

13
E . H A K K I AYVERDİ
194

haricî duvarlar da kesme taştan yapıl­ Varoşunda 800 kârgir ev, 70 dükkân,
kiremitli ve minareli S u l t a n B a y e z i d
mıştır.
cami'i vc başkaca beş cami ve mescid,
Avlunun sol tarafına sonradan bir sı­
üç mekteb, bir tekye ve hamam vc bir han
ra oda ilâve olunmuştur. Bina bugün bir
vardır.
çiftlik olarak kullanılmaktadır.
Şahin Paşa Hanedanı M a k a m :
Udvine (Udbina) Kasabası :
Una nehri kenarındaki bu serhad S ar a y - B o s n a ve civarında şehirler
kasabasında bir kale ve içinde cami vc haricinde eski derebeylerinin konaklan
anbarlar olduğunu Evliya Çelebi bil­ olup E v l i y a tarafından "hanedan" olarak
dirmektedir tavsif edilen malikâneler vardır; E v l i y a ' -
mn bildirdiği Ş a h i n Paşa h a n e d a n ı ' n ı
Lika ( l i k a ) Kasabası:
bunlara misal olarak alabiliriz ^*; büyük
Una nehrinin kai-şı sahilinde vc biraz seyyahın nakline göre, gece gündüz, bin
şimalde olan bu kasabanın mustatilî bir atlının konup geçtiği bu handa 70-80 hücre
kalesi kulelerle tahkim edilmiş 300 evi, ve bir çok maksûreler vardır. Yolcuya vc
cami'i, anbarları olduğu Evliya'da mez^ hayvanına arzusu veçhile yiyecek ikram
kûrdur olunur; hamamında yıkandır. F â t i h za­
Bihke (Bihac) Kasabası : manından beri devam edegeldiği anlaşı­
Bosna'nın Osmanlılar tarafından lan bu anane, eski derebeyliğe müslüman
zabtolunan son kalesidir. Evliya Çelebi âdedcrinin aşılanmasiylc meydana gcl-
burayı tarif etmemiştir. Muasır malûmata mişdr.
nazaran^» Fethiye cami'i gotik tarzh Saray Bosna (Sarajevo) Şehri :
ufak bir kiliseden tahvil edilmişti; bu
O s m a n l ı Bosna eyâletinin merkezi
günkü vaziyeti, fotoğrafına göre, basit
olan bu büyük belde B u r s a , E d i r n e ,
kârgir minareli, çatılı ufak bir camidir.
Ü s k ü b ve emsali gibi tam mânasiylc
Bihke kaptanlarının oturduğu kule iyi
yeni baştan yapılmış bir T ü r k şehridir.
bir vaziyette bulunmaktadır. Kule civa­
Yerinde Vrhbosna isminde adı bi­
rında sekiz köşeli, taş ve tuğla sıralariyle
linmeyen bir palanka varken O s m a n l ı ­
yapılmış bir türbe mevcuddur; içinde ki­
lar devrinin ilk yarım asrında pek çok ca­
min yattığı bilinmemektedir; epeyi ha-
mi, han, hamam, medrese, köprü, bedes-
rab vaziyettedir. Bu kasabanın 1934 sene­
tanlarla müzeyyen mamur ve müreffeh
sinde 8500 kadar nüfusu bulunmaktaydı^*".
bir şehir olmuştur.
Ostrojac (Ostroîac) Kasabası : İsminin esasını yakınındaki büyük
Bu kasabada güzel bir saat kulesi bu­ Bosna nehrinden almakta olup, fethi
lunmaktadır müteakib henüz sancak beyliği merkezi
haHnde iken yapılan Bey S a r a y ı n d a n
Srepniça (Srebrenica) Kasabası :
dolayı da buna saray ismi eklenerek
D r i n a nehri dirseğinin iç kısmında Saray Bosna namiyle anılmaya başlan­
olan bu kasaba. Evliya Çclebi'nin mıştır. Bazan Bosna S a r a y ı da de­
izahatına göre 2«^ Fâtih tarafından nir; Boşnak lisanmdaki ismi Sara-
zaptolunmuş, muhasara esnasında kale­ jcvo'dur.
de vaki olan haşarat I I . Sultan Bayezid
Şehir Osmanlılar tarafından H .
tarafindan sathice tamir edilmiştir 2 " .
840 (M. 1436) da işgal olunduktan sonra
Bosna Sancak Beyi makam oldu;
^ E v l i y a , V , 511.
"» Glasııik, I V , 1953. S. 368. H. 991 (M. 1583) de de Bosna Beyler­
Pelletier, ayıı. es., S. 239. beyine resmî merkez vazifesi görmeye
Beyti c, ayii.es., S. 255. başladı Bununla beraber valiler ön-
E v l i y a , V, 425.
Bu kalenin tamamen Türk yapısı ol­ E v l i y a , V , 426.
duğu, Beyti f, nj'iı. es., S. 293. deki kayıddan, * İslam Ansiklopedisi, 1st. 1941, C . I I , 736.S.
anlaşılmaktadır. Pelletier, ayıı. es. S. 24.
YUGOSLAWA'DA TÜRK ABlDELERl V E VAKIFLARI
195

ce Travnik'de ve 1588 den sonra B a n y a mütebaki 100 tanesi mesciddir


Luka'da kalır ve şehri senede bir defa Evliya, camilerinden yukarı kalede
resmî olarak ziyaret ederlerdi ^ss S u l t a n P a ş a (?) Varoşta Ferhad Paşa,
den 1878 ya kadar valiler bu şehirde ika­ H ü s r e v P a ş a (Bey olacak) G a z i A l i
met ettiler; 1878 da A v u s t u r y a işgali P a ş a , İ s a p a ş a (Bey olacak) camilerini
vaki oldu; 1918 de Y u g o s l a v y a ' y a ve­ ve H a c ı O s m a n mescidini zikrediyor.
rildi. İlk Sancak Beyi Konjie'de iskân Bunların tafsilâtını aşağıda göreceğiz.
edilen Tatarların reisi M i n n e t Beyin Medreselerinin adedini bildirmeyip çok
oğlu Mehmed Bey olmuştur 297_ olduğunu beyanla iktifa ediyor; yine E v l i ­
İkincisi Ü s k ü b ' d e büyük hayratı olan ya sekiz darü'l-kurrası olduğu halde âli
İshak B e y - Z â d e İ s a Beydir. tabakalısı bulunmadığını, on yerde hâdîs
İsa Beyin emareti H . 858 (M. 1454) okutuldue unu, lakat ayrıca darü'l-hadîsi
senesinde, vefatı da H . 874 (M. 1469) bulunmadığını söylüyor. Yüz seksen adet
dan az sonradır İlk Beylerbeyi sıbyan mektebinden H a c ı Sencah'ın
H. 991 (M. 1583) de S o k o U u F e r h a d tarihinin " U;;*Iip U ^^i U ^ N Ijlli» ol­
Paşa olmuştur. E v l i y a ' n ı n bu şehri duğunu ilâve eyliyor.
tavsifine gelince müellif Fâtih E v l i y a şehirdeki 47 lekycden Mev­
devrinde Hersek ve Izvornik'ten levi Hânikahının M i l j a c k a nehri ke­
sonra burasımn fethedilip şimdiki H ü n ­ narlarında cennet gibi bir buk'a olup
kâr Cam i'inin yerinde bir saray inşa 79-80 hücresi, semâ'hâncsi, darü'l-itamı
edilmekle isminin ondan geldiğini bil­ bulunduğunu, bundan başka da Misafir
dirdikten sonra, kalesinin küçük olduğunu Şeyh, Abdülkadir Geylanî, Hal­
ve içinde bir " E b ü ' l - F e t h M e h m e d v e t i , B i s t r i g î İ b r a h i m ^02 Efendi
Han C a m i ' i bulunduğunu ve X V I I . tekyelerini zikrediyor. Durmadan akan
asırda Sadr-ı A'zamlardan Melek ı ı o çeşmesi, 300 den fazla scbilhânesi
Ahmed Paşanın Bosna Beylerbeyliği vardır; F e r h a d P a ş a , Hüsrev P a ş a
esnasında bu kaleyi tamir eylediğini bil­ (Bey) , M u r a d P a ş a , G a z i İsa Bey
dirmektedir. E v l i y a , K a n u n î nizamı sebilleri en meşhurlarıdır.
mucibince üç tuğlu vezirlere verilen bir Çarşı hamamları beş tane olup cn
eyâlet olduğunu söylediği halde İslâm hoşu H ü n k â r h a m a m ı d ı r ; 670 den
Ansiklopedisinde, H. 991 (M. 1583) senesin­ fazla mükellef konak hamamı vardır.
de Bosna'nın eyâlet olduğu beyan olun­ Yolculara hasbî aş dağıtılan üç ker­
maktadır; bu iki menba arasında en aşağı vansarayı mevcuddur. Yirmi üç tane kale
yirmi senelik bir tarih farkı vardır. gibi tüccar hanından Hacı Beşir
Şehir 400 mahalle olup bunun onu ve H a c ı Nezir '"-^ maruftur. Sekiz
Sırp ve Bulgar, ikisi Y a h u d i , 390 1
B e j t i c , a)'H. « . S. 243; M e ş i h a t - i is-
müslümandır, on yedi bin fevkânî ve tah- l â m i y c ' n i n resmî istatistiğine göre, ikinci cilian
tânî mamur evi vardır ; her eyâlettckin- harbine kadar S a r a y Bosna'da 108, bu gün
den daha geniş olan P a ş a S a r a y ı en 87 cami bukmmakıadn-. Bütün Bosna H c r -
mükellefi olmak üzere, D e f t e r d a r Mus- sek'te harbden evvel 1173 cami ve mescid vardı.
Bu tarih H . 1054 (M. 1644) tür; ancak
li Efendi, Ser-Dcfterdar M û s l i Pa­
tarihe imâ olan, " Ijlls " 138 hesablanniazsa H . g ı 6
şa sarayları meşhurdur. 177 cami ve mes­ (M. 1510) etmektedir; kezalik malbu nüshada
cidinden 77 sinde cuma namazı kıhnır; "*Ue-" surelinden yazılan ismi de Tupkapı Sarayı,
Bağdad Köşkü Kütüphanesi, No.301 den yukarıki
gibi tashih olundu.
»• Y . A, S. 732. B i s t r i g î kelimesi matbu nüshada Ş e ­
H a m m e r , Devlel-i Osmaniye tarihi, is­ r i f i yazılmıştır; Bağdad Köşkü No. 307 yazma
tanbul 1329, M e h m e d A t a tercemesi, I I I , 82 ve yaprak 129 a nazaran, tashih edilmiştir. Esasen
Sicil, I V . 515- B i s t r i g î İ b r a h i m E f e n d i meşhur bir .şeyh
GliSa E l e z o v i c , Turski Spomenici, Glas- olup H ü n k â r C a m i ' i haziresinde yatmaktadır.
nik Skopskog naulnog drustva (1925-1927) den Malbu nüshada nezir ismi " / / " gibi
ayrı baskı,S.24. garib bir şekilde yazılmıştır. Bağdad Köşkü No.
"» E v l i y a , V , 427 v.d.. 301 yazma 155 yaprağa göre tashih edildi.
196 E . H A K K I AYVERDÎ

aded de bekâr ham vardır. Dükkânları Şimdi şehir âbidelerini tarih sırasına
1080 aded olup sakafları ahşab ile örtülü­ göre tetkik edehm:
dür; bedestam kârgirdir. Miljacka üze­ Eski cami - H ü n k â r camiM
rinde yedi köprü vardır; Hünkâr köp­ Ebü'l-feth c a m i ' i . ' H . 858 ( M . 1454)
rüsü alçak, fakat uzundur. de Bosna Sancak Beyhğine tayin olunan
Ishak Beyoğlu Gazi I s a Bey bu cami'i
H a c ı H ü s e y i n köprüsünün tarihi:
H. 862 (M. 1458) de ahşab olarak yaptır­
jfr jl; t^oji oJi* J^iiı ^ mış H. 866 (M. 1463) da S a r a y Bos­
na'yı ziyaret eden F â t i h S u l t a n M e h -
»ü: (^alî 0^ t/rU- <Jij med'in takdirine mazhar olduğunu an­
layınca da kabulünü rica etmiş ve bu
Evliya'nın muasırlarından Athanas
surede Hünkâr o a m i ' i namını almış­
Gcorgik'in 1628 deki tavsifine göre de
tır. H. 968 (M. 1560) da bir çete baskı­
yeni üslûbda kesme taş çok güzel köprüler,
nında yanan bu cami'in, Bosna şer'i
115 cami, 15000 ev, 12000 (?) dükkân
sicillerindeki bir keşif hüccetine naza­
vardır Bosna Katolik Piskoposu
ran H, 973 (M. 1565) de ihyasına başla­
F r a Marijan Maravid 1655 de, 20000
nıp bir sene sonra bitirilmiştir. Bu günkü
Türk, 100 katoHk evi, 118 cami zikretmek­
kubbeli cami'in içten içe ebadı 1 3 X 1 3 tür;
tedir Daha bunun gibi bir çok müşa-
minberi, mihrabı, iki kürsüsü taştandır.
hidler bu şehrin feyz ve bereketini anlat­
makta müttefiktir. Ancak H. 1109 rebi- Hekim o ğ l u A l i Paşanın divan
ü'l-evvelinde (M. 1697) Prens Eugene efendisi Akovalı Osman Ş e h d î E f e n ­
Bosna'ya akın ederek şehre kadar gel­ di, H. 1173 (M. 1579) bir kütübhane ek­
miş ve iki gün iki gece şehri yakmışür; lemiş, H. 1265 (M. 1848) Ş e r i f î - Z â d c
bu esnada 6000 ev ve 160 cami*in harab Mehmed Fadıl Paşa ilâveler yaptır­
olduğu rivayet edilir^'. Daha yeni mış, H. 1270 (M. 1853) de de muvakkıt-
kaynaklardan Kamusü'l-AHâm asır hâne, imam ve müezzin odaları ve şa­
sonunda üçte ikisi müslüman olmak üze­ dırvan inşa olunmuştur. Haziresinde Ş e y h
re 50000 nüfusu, 120 cami ve mescidi, ibrahim Bistrigî (H. 1075), Yeniçeri
müteaddid medrese ve 20 mektebi bulun­ Ağası Bosnalı A b d u l l a h A ğ a (H. 1105),
duğunu bildiriyor. Yalnız Sultan Meh- vâli Bosnalı M u h a r r e m P a ş a ( H .
me d tarafından yaptırılmış saraydan bah­ 1076) medfundurlar
setmesi bir zühûl eseridir. İslâm Ansiklo­
Yerinde müşahede ve ted kikimize
pedisi, {11. 736) da, Osmanlı hâkimiye­
nazaran (resim 6 9 ) , avlu kapısından
tinin son senelerinde 41000, 1910 da
iki kubbe altından geçilip cami hare­
52000, 1921 de 66000, 1931 de 78000
mine girilir; medhalin sağ ve solunda
ahali olduğunu bildirmektedir. Bu gün
bölmelerle ayrılmış dörder kubbeli iki
nüfusunun 100.000 olduğu söylenmekte­
kol vardı; bunlardan sağdaki büyücek
dir; şehir, tarihî Türk kısmı ve hıristi-
kubbe Cemaat-i Islâmiye'nin merkezi­
yanlarla meskûn yeni kısım olmak üzere
dir; soldaki yukarıda mevzu-i bahs kü­
ikiye aynimış olup büyük müslüman ekse­
tüphanedir (resim 70); kütüphane ikiye
riyeti ekalliyete indirilmiştir.
bölünerek, alt kat ve sol kolun cebhesin-
deki iki oda ile beraber kitab mahzeni,
Matbu nüshadaki beyit noksan vc yan- üstü okuma yeri vazifesine tahsis edilmiş­
lıştır; Bafdad Köşkü No. 307 yaprak lag b'ye tir. Medhalden köfeki taşından yollarla
nazaran tashih edildi; tarih H . 1029 (M, 1669) ayrılmış kakma çakıl döşeli avluya gidi-
tutmaktadır. H a c ı H ü s e y i n şehir kethüdası
olduğundan köprüye ( Ş e h r i y e ) ismi verihniştir.
Stavine, Zagreb 1885, S. 126 dan nak­ Ahşabdan kasıd, her halde, kârgir duvar
len, Pelletier, ayn. es. S.26. üstüne ahşab çatı olacaktır.
Fer m e n d i in. Acta Bosiıae, Zagreb 1892, "° r . O. M. cüz 12, S. 774. İstanbul 1329,
S. 476 dan naklen Pelletier S. 29. Bibliyografya: Saray Bosna'da Ebniye-i Hayriyenin
Pelletier, a)'», ««r, S. 29. musavver tarihi, muharriri: Kemura-Zâde
Kmusü'l-A'lâm, 11, 1388.. Scyfü'd-din F e h m i bin A l i ,
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABÎDELERÎ V E V A K I F L A R I
197
lir; cami'in esas revakı üçlü iken, yanlara
ahşab çatılı olarak yeniden yapılmış ve
birer kemer ilâvesiyle genişletilmiş ve bun­
1905 te tamir edilmiştir. Minaresi kârgir­
lara saplanmak üzere üçer kubbeli yan
dir; mihrab ve minber istalaktitlidir
revaklar ilâve olunmuştur (resim 71).
Yanında meşhur B i s t r i g î tekycsi ve
Şeyh S e y f ü ' d - d i n K e m u r a ' n u ı , kendi mektebi vardır. Üç beyitlik Arap­
Fadıl Paşanın yapüğmdan bahsetti­ ça kitâbesi şudur :
ği ilâveler bunlar olsa gerektir. Eski re­
vaklar da yeniler de istalaktit başlıklı mer­
mer direklere oturur; böyle yanları açık
bir sütunlar manzûmesine diğer hiç bir
camide rastlanmaz.
Cami kürevî müselles alîkalara otu­
ran sekiz pencereli, yüksek kasnak üs­
tünde, tek kubbeyle örtülmüştür. Alî-
kaların üstleri, hariçte müsellesi mail
sofalarla örtülmüştür. Bütün manzume
Tarih beyti hesabcn H . 926 (M. 1520)
kurşun kaplıdır (resim 72). Minber mer­
göstermektedir. Meşihat-i Îslâmiye Mecmu­
merden oyma, güzel kapılı ve külâhlı,
ası— Glasnik ise 1519 işaret etmiştir;
mihrab yine mermerden ve istalaktitli-
herhalde bir zühûl olsa gerektir.
dir. Alçı pencereleri ve kalemleri bozul­
M u s t a f a Bey C a m i ' i :
muştur. Kapı üstünde sekiz beyitlik ve
Banisi İ s k e n d e r Paşanın oğlu
H. 1262 (M. 1845) tarihli tamir kitâbesi
M u s t a f a Beydir; sol sahilde ve nehrin
vardır (resim 73). Ş e y h Seyfü'd-din
yaknıında, kubbeli bir camidir. Çok yük­
Kemura Efendi H . 1265 tarihh ilâve­
sek ve mevzun minaresi ayakta ise de
den bahsettiği halde, üç sene evvelki bu
son cemaat yeri tamamen yıkılmış, kubbe­
tamiri kale almamış ise de bu noksan,
sinin üstünde otlar bitmiş bir halde bulun­
bir bibliyografya makalesi olan mehazı-
maktadır Kitâbesi şudur:
mızdaki nakil hataısından da doğabilir.
Cami, Ş e y h S e y f ü ' d - d i n Efen­
dinin işareti veçhile tamamen X V I .
asır yapısıdır; ilk binasından eser kalma­
mıştır. (Resim 71), görüldüğü veçhile ha-
zirede pek çok eski kabirler vardır. 31

Y a h y a Paşa C a m i ' i :
Hesabcn H . 924 (M. 1518) tarihini gös­
Nehrin sağ sahili yamaçlarında, Üs- termektedir.
küb'de de cami'i olan I I . S u l t a n Ba-
Çekrekçi C ami'i :
yezid'in damadı Y a h y a P a ş a tarafından
H. 878 (M. 1484) de yaptırılmıştır. Cami, Baş çarşı mevkiinde Ç e k r e k ç i H a c ı
kiremide örtülüdür; ahşab son cemaat ma­ M u s t a f a M u s l i h u ' d - d i i ı namında birisi
halli çok geniş ve mütenasibdir; minare tarafından H . 933 (M. 1526) da yaptırıl­
kârgirdir. İç tavanın ahşab işçiliği pek mıştır Kesme taş duvarları alçak­
güzeldir 3 " . tır; sekiz köşe kasnaklı ve kubbelidir,
ö n ü n e geniş sayvanlar ilâve edilmiştir;
Gazi î s a Bey oğlu M e h m e d Bey
minaresi renkh taşlarla süslüdür.
cami'i:
Hersek Sancak Beyi M e h m e d Be­
3" Glasnik, I I , 1951, S. 161
yin Bistrik deresi civarında yaptırdığı
E v l i y a , V , 430 ve Mujezinovii,
bu cami'e, mahallesine nisbetle, Bistrik de
Turski Xatpisi 11 Sarajeın iz XVI Vijeka, Prilozi Z(t ori-
derler. Cami, H . 1109 (M. 1697) Avus­ jenlaluu Jiiolociju i isloriju Jıtgoslovenskih J^aroda
turya işgali esnasında harab olmuştu; pod Tıırskom Vladavinom, I H , I V , 1952-53, s. 96
2 " P e l l e t i e r , ayn. eser. S. 89.
3" M u j e z i n o v i C , ayn. mak. S. 95.
»» Glasnik. I I , 1951, S. 44. Glasn^, I I , 1951, S. 160
E . H A K K I AYVERDİ

Gazi Hüsrev Bey Cami'i : 78, 79) da bu hal açıkça görülmektedir.


Şehrin en mühim binası olan bu ca­ Hattâ son iki resimden, evvelce bir de kes­
me taş taklidi yapıldığı anlaşılmaktadır;
mi, tam bir Türk muhiti teşkil eden
son zamanda bunlar hazfolunmuştur.
çarşının ortasmdadır. Cemaati kalaba­
Kapının taş ve tahta kısımları da boya ve
lık; vakfı pek geniştir. Camiden başka
süse gark edilmiştir. Daha eskiden kemer­
medrese, türbe, bedcstan, han, hamam
ler de boyanmıştı; şimdi onları da biraz
ve bir hanikah bu H ü s r e v Beyin hay- hafifletmişlerdir.
râtıdır; bunları sıralarında zikredeceğiz.
5,00 metre irtifamda, 0,65 kutrundaki
Cami ve kitabesi müteaddid tetkik­ revak sütunlarının başhklan istalaktitli-
lere mevzu olmuştur. Bunlarm en dir. Minber, mermerden oyma, nefis bir
mufassalı Ğiro Truhelka ya aid eserdir (resim 78);- mihrab da pek za­
olandır; 120 sahifelik bir monogra- riftir. Mahfiller pek geç bir tarihe aid
rafide Hüsrev Beyin bütün hayrâtını olmamakla beraber sonradan ilâve olun­
gösterip' kitabelerini vermektedir; plân­ muştur.
lar Almanca bir kitabdan alınmıştır
Kapı üstündeki kitâbe şudur (resim
(Resim 74) de görüldüğü veçhile 80):
cami vâsi bir avlu ortasında olup kıble
kapısı karşısında sekiz direğe müstenid bir
şadırvan vardır. Şadırvanın esası eskidir;
ahşab kısmı tamir görmüştür. Haremin sol
köşesine ve arka taraflarına dükkânlar
tecavüz etmişür; ortada cami ve türbeler
bulunmaktadır. Beş kemerli revabn yan­
ları kapalıdır; harimin orta kısmı yüksek
dört köşe bir beden üstüne oturan sekiz
yüzlü ve pencereli kasnağa müstenid on
bq metre kutrunda tek kubbeyle örtü­ Kitâbeyc göre I I . S u l t a n B a y c z i d ' i n
lüdür; yanları epeyi alçak olup birer u- kızı Selçuk Sultan ile F e r h a d Beyin
fak kubbeyle, mihrab çıkıntısı ise yarım oğlu olan, H ü s r e v Beyin ikinci d e f a
kubbeyle mesturdur; (resim 75 - 76).Plânı Bosna Sancak Beyliği zamanında, H . 937
İstanbul'daki Atik A l i Paşa Cami­ (M. 1530) senesinde, bu cami inşa olun­
ine pek benzer; yalnız burada yan kub­ muştur.
beler tektir; bununla beraber kubbenin Ak C a m i (Bijela) :
daha büyük, orta kısmın daha yüksek ol­
ması Hüsrev Bey Cami'ine dahahey- Bosna Sancağı Beyi H u s r c v Beyin
betli bir manzara vermektedir; cb'ad ara­ Divan kâdbi H a y d a r E f e n d i tarafından
sındaki tenasüh de daha uygundur. Bu ca- H . 952 (M. 1545) de inşa edilmiş mühim
mi'in bânisi ve bıraktığı bütün eserler bir camidir. H. 1109 (M. 1697) A v u s ­
Bosnalılarca pek mergub olduğundan, turya akınında harab olmuş ise de der­
alâkayı hiç bir zaman kesmemişler ve hal ihyâ görmüştür. H . 1282 de, T o ­
içini dışım tezyine pek heves ve gayret gös­ pal Osman Şerif P a ş a tarafından tek­
termişlerdir; bu yüzden cami'in içi sıvama rar imar olunmuştur ^^o;
muhdes kalemle yüklü olduğu gibi, haric- Cami mustatilî ve oldukça büyük­
de revak altında, pencere kenarlarında, tür; gayet câlib-i dikkat büyük bir ahşab
tezyinat ibzal olunmuştur. (Resim 77, sayvanı vardır; yarı irtifada bir balkon
taşımaktadır.

Dr. Ğiro T r u h e l k a , Gazi Husref Beg T r u h e l k a , ajrn. « . S.66 ve M u j e z i n o -


njegov ^ivost i njegovo Ma Sarajevo 1912. vie, qyn. mak. S. 96 E v l i y a yalnız tarih beytini
Edmund S t y , Das Bauwesen in Bosnieii kayd etmiştir.
imd Heragovina, Wien 1887. Glasnik, I I , 1951, S. 45.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
«99

Bozacı Cami'i : dilimli olup üç köşesinde zengin istalaktit-


H. 963 (M. 1555) senesinde B o z a c ı İcr vardır, minberi mermerden oyma ve
Hacı Hasan namında birisi tarafından güzeldir; kalemleri bozulmuştur. Kapı
inşa edilmiştir ; kubbeli ve mermer üstündeki kitâbe şudur:
direkli bir son cemaat yeri vardır; kitâ-
besi şudur :
(jJ-Uail UJIİOA Ji

tarih beyti H. 963 (M. 1555) göstermek­


Tarih beyti H.968 (M. 1560)1 vermektedir.
tedir.
F e r h a d Paşa Cami'i :
K a d ı H a s a n Efendi Cami'i
Çarşı içinde 8 pencereli bir kasnağa o-
(Brdo cami'i) :
turan 9.00 M. kubbeli, son cemaati üç
Saray Bosna Kadısı H a s a n Efen­
kemerli bir camidir. Duvarlar sıva altın­
di tarafından H. 968 (M. 1560) da yap-
da kapanmıştır (resim 84). Kitâbesi şu­
ünlmış, çatılı, kalınca kârgir minareli bir
dur:
camidir, önünde 6 metre genişliğinde
sayvan şeklinde bir son cemaat yeri bulun­
m a k t a d ı r C a m i , 1697 A v u s t u r y a
işgalinde yanmış, H . 1165 (M. 1751) de
Oruç-Zâde H a c ı Hasan Efendi
tarafından yaptırılmıştır.
Gazi A l i P a ş a Cami'i :
HcsabenH. 969 (M. 1561) göstermektedir.
Büyük cadde üstünde olan bu cami, Kitâbede Bey olarak yadedilen banisi
Sultan S ü l e y m a n - ı K a n u n î vüze- bilâhare Bosna Beylerbeyi olan F e r h a d
rasmdan G a z i A l i P a ş a n ı n olup Paşadır.
10 metrelik tek kubbeli, son cemaat yeri
Baş Ç a r ş ı C ami 'i :
üç kemerlidir (resim 81). Duvarları bir
kalınlık sıralar teşkil eden ufak ebadda Çarşı içinde bulunan bu cami, H o c a
düzgünce taşlarla yapılmış, minare kaide­ D u r a k namında bir zat tarafından yap­
si ve son cemaat kemer altları da aynı şe­ tırılmıştır'^s, 8 metrehk kubbesi pence­
kilde örülmüştür; kasnak da bu işçilikte reli bir kasnağa oturur; son cemaat
olup sekiz penceresi vardır. Kapısı basit­ yeri mermer direkler ve kemer üstüne ah-
tir. Minare küp kısmından itibaren, sık şab çatıdır. Duvarlar hemen tamamen sı­
derzli ve muntazam kesme taştan olup vanmış olmakla beraber, pencere hiza­
gövdenin alt sırasında oyma lâleler bu­ sına kadar açık bırakılan kısımdan, in­
lunmaktadır; kâidenin üstüne de bir sıra şaatın ufak taşlarla yapıldığı görülmek­
kör mihrabcıklar yapılmıştır. Pencere ke­ tedir. R u m e l i ' n d e câri olan merak ve
narları umumiyetle tuğladan işlenmiştir; arzuya uyularak minare camiden daha
yalnız alt sırada ayrıca mermer söve var­ mühim ve derece itibariyle fevkinde, iti-
dır (resim 82, 83). Malzeme ve işçilik bi­
rinci derecede olmamakla beraber nisbet- Bu kitâbe E v l i y a , V , 430 da (ufak bir
1er mükemmeldir; tesiri güzeldir. Dahi­ hata.ile) ve Ş e y h S e y f ü ' d - d i n K c m u r a , İVıra>-
vske diamije i druge Javnue Zs>"de Turske dobe, Glasnik
linde kubbeyi taşıyan kürevî alikalar üç
zemdjskog muzeja u Bosni i Hercegovini, Sarajevo
1911, X X I I I C . I ve I I , S.175 de neşrolunmuştur.
"1 Glasnik, I I , 1951, S. 159. E v l i y a , I V , 430 ve Mujezinovic, ayrı.
M u j e z i n o v i c , ajrn. mak. S. 107. mak. S. 110.
»M Glasnik,ll, 1951,8. 47. Glasnik, I I , 1951, S. 159.
20O
E . H A K K I AYVERDÎ

nalı ve yüksek tutulmuştur (resim 85).


Kaideden itibaren 16 dılı'lı devam eden
minarenin gövdesinin alt sıralarına gömme,
kırmızı renkli taşlarla lâleler yapılmıştır.
H o c a - Z â d e Hacı Ahmed Gami'i:
Nehrin sol sahilinde kiremit örtülü ^^İJLP AJ ti^jl; Jl»
ahşab sayvanlı camidir. Gayet zarif
kârgir minaresi yıkılmış, yerine ahşabdan
ufak bir minare yapılmıştır Son beyit H. 1000 (M. 1592) rakamını
göstermektedir; banisi debbag olduğun­
dan bu cami'ye Debbag Camidi de
denir ^ .
Mağribî C â m i ' i :
4J1IJİİS- j «ü)llJ>.
Şeyh M a ğ r i b î namında bir zat ta­
rafından X V I . asırda ve bir rivayete göre
H. 881 (M. i486) da yapılmıştır.
Cami kârgir duvarlı ve ahşab çatı­
lıdır. Duvarlar epey yüksek olduğu halde
ahşab son cemaat yeri de çatıya çıkarıl­
Tarih H . 955 (M. 1546) tutmaktadır. mış, binaenaleyh mürtefice düşmüştür,
H a c ı Osman mescidi : taştan minaresi çok uzundur.
H ü n k â r köprüsü başında, şirin Bu camilerden başka, ahşab çatılı, şu
bir mesciddir; kitâbesi : küçük cami ve mescidler bulunmaktadır:

Sol sahilde: Hicrî Milâdî


H a c ı A b d ü ' l - h a l i m Ağa
Mescidi 910 1504 ince ahşab minaıelidir; Miljacka'nın ya­
kım nda, düzlükte. Bânisi İ s k e n d e r P a ­
şa Kethüdası A b d u ' l - h a l i m A ğ a .
H a c ı Turhan Mescidi 966 1558 Bu camiden az yukarıda; onun tarafın­
dan yaptırılmıştır.
Hasan Pehlivan Mescidi 928 1521 iskender Paşanın mutemedi yap­
tırmıştır, nehre yakındır.
Vekilharç Mescidi X V . asır
Müftü Süleyman Efendi
Mescidi 973 1565 1697 istilâsında yanmış ve müteaddid
defa tamir görmüştür; A l i F a k i h me­
zarlığı civanndadır.
Hacı Isa Mescidi 1040 1630 1697 de yanmış yeniden yapılmıştır; mi­
naresi taştandır.
I v l a k o v a l ı Hacı Mehmed
Mescidi 966 1558 1697 de yanmış müteaddid defalar ta­
mir edilmiştir. 6 direkli bir sayvanı var­
dır; minaresi ahşab.
Sancak Beyi Yakub Paşa
Mescidi 897 1491 Ahşab minareli.
Hacı Timur Han Mescidi 974 1566 Ahşab minareli ve sundurmah.
Sağır Hacı A l i " 956 1549 Ahşab minareU.

>" Pelletier, ajmt eser, S. 9 5 . « ' Evliya, V, 431.


»" Mujezinovid, aynı makale S. 112. »•» Glasnik, I I , 1951, S. 164.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 201

Sol sahilde Hicri Milâdî


Hacı Seyyid C a m i ' i 971 1563 12 yüzlü ince ahşab minare. Banisi tüc­
car 1697 de yanıp yeniden yapılmış.
Hıtrî S ü l e y m a n " 986 1578 Sol sahilin en yüksek yerinde; ahşab
minare.
Aşık Memi " 959 1551 12 yüzlü ahşab minare.
Şeyh Bağdadî X V I . asır. Bir rivayete göre daha sonra, (resim 86)
1697. de yanmış ve yeni baştan yapılmış
olduğu malûm; ahşab minare.
Keçeci Hacı Sinan 951 154.4 Taş minareli. 6 direğe müstenid sayvan.
Mescidi 1697 dc minareden başka kısımlar yan­
mış; tamamen yeniden yapılmış.
Çuhacı H a c ı S ü l e y m a n
Mescidi 946 1539 Taştan gayet mevzun ince minareli,
medhali sağdan; 7 direğe müstenid allı
aralıklı sayvan; 1697 de yanmış, hemen
tamir edilmiş.
Kara Ferhad Cami'i 965 1557 Kârgir minareü büyük cami.
Haraççı H a c ı M u s t a f a
Mescidi 957 1550 Ahşab minaresi ve sayvanı, harab.
K a z a n î H a c ı A l i M e s c i d i 969 1561 1697 de yanıp ahşab olarak yeniden ya­
pılmıştır.
Terzibaşı Sinan " 941 1534 MinareU, soldan mcdhalli;"basit sayvanlı.
1697 yangınından hemen sonra ahah
tarafından yaptırılmış.
Gazi B a l l Bey " 912 1506 Y a h y a P a ş a oğlu B âl î Bey tarafından,
buradaki Sancak Beyliği zamanında yap­
tırılmış. Zarif ahşab minareli. Bir kerre
harab olup yaptırıldıktan sonra 1697
yangınında yanmış ve tekrar imar olun­
muş.
Hacı T u r h a n " 968 1560 Bir tüccar tarafından kârgir minareli yap­
tırılmış; bir kayma neticesinde harab
olunca ahşab minareli olarak yenilen­
miş; tekrar kayınca 1900 de yeniden
daha büyük inşa olunmuştur.
Hacı Memi " 965 1557 Bir tüccar tarafından kârgir minareli
yaptırılmış; minaresi harekel-i arzda
yıkılmış; 1697 de yanmış ve ahali tarafın­
dan tecdid olunmuştur.
Hacı Sinan " 974 1566 Sağdan medhaUi; ahşab minareli; 1697
de yandıktan sonra 1861 ve 1879 da iki
defa tamir olunmuş.
Zağarcı " 931 1524 Ahşab minareh; 1697 de yanıp yeniden
yapılmış.
Tüccar Hacı İ b r a h i m " 966 1558 Derin ahşab sayvanlı, ahşab minareli.
Çoban H a s a n V o y v o d a " 960 1552 Yüksek duvarh büyük cami; taştan yük­
sek minare; sa^o^an yok; dahili güzel tez-
yinath. 1874 de H ü n k â r cami'ini de
tâmir eden, Ş e r i f î - Z â d e F a d ı l Paşa
tarafından yeniden tamir edilmiş.
202
E . HAKKİ AYVERDİ

Sol sahilde Hicrî Milâdî


Peşiman Hacı H ü s e y i n " 962 1554 Müteaddid defalar yanmış; A v u s t u r y a
ordusu tarafından işgal olunmuş.
Özengi-Zâde Hacı
î b r a h im 1000 1591 Müteaddid yangınlar geçirdikten sonra
Avusturyalılarca yıktırılmış.
Bekir H a c ı Ali Baba 951 1544 At meydanında idi; A v u s t u r y a ordu­
su tarafından yıktırılmıştır.
Sağ sahilde Hicrî Milâdî
Nasuh Bey Mescidi 960? 1552? Yıkılmıştır; yerinde vakıf idaresinin bir
şubesi vardır.
Ayas Paşa " 897 1474 Şimdi yerinde Santral Otcü vardır.
Y a ğ c ı - Z â d e H a c ı Ahmed 956 1550 Yerinde bir ticaret hanı vardır.
Oruç Pehlivan " 973 1565 1697 de yandıktan sonra yapılmış; 1879
da işgal esnasındaki yangında tamamen
harab olup gitmiştir.
S a h t i y a n c ı Hacı Mahmud 970 1562 1697 de yanmış, 1706 da yeniden yapıl­
mıştır.
O d a b a ş ı Hacı İ b r a h i m " — Şimdi yerinde elektrik muhavvile mer­
kezi vardır; orada bu isimde bir de
han vardı.
T a v i l ı'Hacı Muşta " 952 1545 1697 de yanmış ve biraz sonra yapılmışta-.
Hoca K c m a l ü ' d - d i : " 931 •524 Az meyiin büyük ve saçaklı çatı; ahşab
sayvan; medhalin solunda taş minare.
1765 S i l â h d a r Mehmed P a ş a tara­
fından tamir olunmuş.
Kalın H a c ı Ali Ağa 942 1535 Ahşab saçak; beş açıklıklı geniş ahşab
sayvan; kârgir minare. 1697 dc yanmış
ve yeniden yapılmıştır.
Hacı î d r i s 96.5 1557 Ahşab minare; 1697 de yanmış ve yeni­
den yapılmıştır.
Kemal Bey 940 1533 İ b r a h i m Bey oğlu K e m a l Bey tara­
fından yaptırılmış, kendisi de orada med-
fun. Evvelce medrese ve mektebi de var­
ken 1697 de hepsi yanmış.
D a y a n l ı Hacı İbrahim" — XV Ahşab minareli; küçük bir mescid.
Şeyh Fcrruh " 905 1499 Kârgir minare; son cemaat yeri tamamen
kapalı. (Mühim tadilâtla eski hüviyeti
kalmamıştır).
Peltek H ü s a m ü ' d - d i n " 953 1546 Basık duvarlar, ahşab minare
Kebir Hacı Ahmed " 964 1556 Kârgir minareli; ahşab sayvan.
Şeyh Muslihu'd-din " — Ahşab minare
Kerunî Hacı Hüseyin " 878 1473 Ahşab minare; ahşab sayvan.
Mokro-Zâde Sinan Voyvoda— Şehrin en yüksek yerinde, kiremitli ve
ahşab minareli basit cami
K a s a b - Z â d c Hacı îbrahim"92i i5>5 Ahşab sayvan; ahşab minare.
Sinan Voyvoda Hatunu " 947 1540 Cami'i olan M o k r o - Z â d e ' n i n zevcesi
tarafından yaptırılmış ahşab minareli
ve sayvanlı.
Hacı Hasan " 961 1553 Yüksek ahşab minare, sayvan.
Sağır Hacı Mahmud " — Ahşab minare, basit sayvan medhal sağdan-
İplikçi Sinan " 957 1550 Ahşab minareli, küçük, fakat gayet gü­
zel sayvanlı bir mescid.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 203

Sag sahilde Hicrî Milâdî


Xopal H a c ı Mescidi 930 1523 Kârgir minare, ahşab sayvan.
Küçük K â t i b M u h y i ' d - d i n
M e s c i d i 955 1548 Kârgir minare; güzel medhal ve ahşab
sayvan.
Durakçı H a c ı A h m e d ' 982 1574 Yüksek pencereli, kârgir yüksek mina­
reli, güzel ahşab sayvanlı, güzel medhalli.
Tokmo-Zâde Hacı Ali 941 1534 Ahşab minare, tahtayla kaplı son cema­
at yeri .
Müderris M o l l a M e h m e d 931 1524 Mevzun ahşab minare, basit ahşab say­
van, etrafı tahtayla kaplıdır.
Bâlî-Zâde Hacı M e h m e d 906 1500 Kârgir minare, geniş ahşab sayvan, gü­
zel medhal.
Rogo-Zâde 1098 1686 Gayet alçak ahşab minareli, çatılı, ufak
mescid, etrafı kapalı sayvan.
Hacı Yahya 950 1543 Şehrin yüksek yerinde, ufak şirin mescid,
ahşab minare vc sayvan.
Hacı Hubyar Ağa 964 1556 Ahşab minare ve sayvan.
Köse Sinan c a m i ' i — — Yüksek pencereli büyük bir cami olup
kârgir minare, oymayla müzeyyen ahşab
sayvan ve medhal.
Sagrıcı H a c ı M a h m u d
M e s c i d i 948 1541 Kârgir minare, yüksek sayvan.
Abd-i C e d i d 958 1551 Müderris M o l l a M e h m e d tarafından
yapılmıştır. Kârgir minare, ahşab geniş
sayvan.
Davud Ç e l e b i 961 1553 Kalın ahşab minare, sayvan.
Mimar S i n a n 902 1496 İnce işlenmiş ahşab minare, kârgir ayaklı
sayvan, sağdan medhal.
Kadı Bâlî Efendi 988 1580 Minaresi camiden 20 metre ileride
müstakil ve taştan; bu câmi yerinde bir
mekteb yapılmak üzere yıktırılmıştır.
Saraç H a c ı A l i C â m i ' i — X V I asır Taş minareli, güzel bir cami ;ahşab sayvan
Abdü'l-halife 931 1524 Yüksek ahşab çatılı ve minareli.
Kartal Hacı Mahmud " 945 1538 Yıkılmıştır (1934).
Paçacı H a c ı Nasuh " 931 1524 Yüksek ahşab çatılı ve minareli.
Ü s k ü d â r î A h m e d Ç e l e b i 912 1506 Eskiden kârgir minare iken yıkılmış ah­
şab yapılmış; ahşab sayvan.
Nebrdilo H a c ı A l i 939 1532 Yüksek kârgir minare; basit ahşab sayvan.
Hacı Cafer 951 1544 Küçük çatılı bir mescid.
Kulin Hacı Bâli 941 1534 Ahşab sayvan, kârgir minare.
Ermagancı Sinan 958 1551 Kârgir minare, ahşab sayvan.
Saraç H a c ı H a y d a r — — — Ahşab minare ve sayvan.
C a n o - Z â d e H a c ı M e h m e d 1040 1630 Tahta minaresi harçla sıvanmıştır.
Kâtib Kasım 953 '546 Ahşab minare vc sayvan.
Saraç İ s m a i l 928 1521 Kârgir minare geniş, ahşab sayvan.
Nalçacı Hacı Osman 972 1564 Ahşab minare ve sayvan.
T û t î Baba — — Elyevm(i934) bir dükkân haline ifrağ
edilmiştir

"* Bu cami ve mescidlerin hepsi çatılıdır; bazısı ahşab, bazısı laftan minarehdir; ahşab
çat: vasfı müşterek olduğundan her birinde ayrı ayrı gösterilmiştir.
E . H A K K I AYVERDİ
204

MEDRESELER: Biri Hünkâr Cami'- vaziyette bulunmakladır Avlusu ga­


indeki ilâve hücrelerde kurulmuştur (re­ yet geniş olan bu medresenin rcvakları
sim 69). En meşhuru da, annesi olan ahşabdandır.
Sultan Bayezid'in kızı Selçuk Sul­ BEDESTANLAR :
tana nisbetle, evvelce Selçukiye şimdi
Saray Bosna'daki bedestanlarm bi-
Kurşunlu denilen Husrev Bey Med-
rincisi, ikinci Sancak Beyi olan t s h a k
resesidir; (resim 87) de görüldüğü
Bey-Zâde İsa Beye aid olup H . 866
gibi on iki hücreli ve dershaneli mu'tad
(M. i46ı)den evvel yapılmış hayratıdır^sı.
şekilde bir medresedir; inşaatı aynı bü­
Bu bina H. 1258 (M. 1842) de yanmış,
yüklük vc ehemmiyette olanlardan daha
harab olmuştur.
itinalı vc geniştir. Hücrelerin pencereleri
avluya olmayıp yalnız haricedir; avlu ikincisi G a z i Husrev Beybedesta-
yedi mermer direğe müstenid kubbeli bir nıdır; 109 metre tulü, 20 metre arzı olan
revakla çevrilmiştir; hücre kapıları iklim bina, içinde 48 bölme, dışında 27 dükkânı
sertliğine kaı-şı birer iç dehlizle muhafaza muhtevidir ye daha ziyade arasta denilen
altına alınmış ve yerli ocaklar yapılmıştır. tûlanî çarşı şeklindedir (resim 91). Bina
kamilen kesme taştan yapılmış ve kapılarla
Avlu ortasında zârif bir şadırvan bu­
yolun kavşağmdaki köşelere direkler ko­
lunmaktadır (resim 88). Bina kesme taş­
narak ufak meydanlar teşkil edilmiştir,
la yapılmış olup kapısı zengin istalaktitli
ikisi ortada, ikisi başta olmak üzere d ö n
laş bir yaşmakla tezyin edilmiştir(rcsim 89).
kapısı, bir de aynı zatın yaptırdığı bitişi­
Kapı kemeri üstüne üç satır da üç ğindeki Taşh Hana bir geçidi bulunmak­
beyitlik Arapça kitâbcsi şudur; tadır. Orta kısım tûlanî tonozla örtülü
olup iki yana akıntı yapılmıştır (resim 92).
Ul IJU(^. a».
Binada kitâbe yoksa da medresenin tarihi­
ne yakın bir senede yapıldığını kabul et­
mek hatalı olmaz.
Üçüncü bedestan Sadr-ı A'zam R ü s ­
tem Paşanın H . 958 (M. 1551) tarihli
Bursa bedestanı namındaki hayratıdır.
27 X 18 eb'admda ve altı kubbeyle örtülü
olan bu bina, asıl bedestan örneğine uy­
gun merkezî bir yapıdır içerdeki do-
son mısra H. 943 (M. 1536) gösterdiğine labların harice taşmış mahzenleri olmayıp,
göre medrese bânisinin camidinden altı cebhe duvarı hizasında dükkânlar başla­
sene sonra yapılmış demektir. maktadır, inşaatı moloz taşmdandır;
Bir de, nehrin sol sahilinde, münhc- kemerlerde tuğla kuUamlnuştır. O r ­
dim Bekir Hacı A l i Baba Cami'i ta kütle sağlam bir halde ise de dükkânlar
yanında takriben 1550 senelerinde yapıl­ pek harab olmuştur. (Resim 93, 94) bu
mış At Meydanı medresesi vardır; bedestanı iki köşesinden göstermektedir.
şimdi yan yarıya toprağa gömülmüş bir
HANLAR V E KERVANSARAYLAR :

Bu ma'lûmat, Pcllelier, aynı eser, 89-159, Şehirde, A v u s t u r y a idâresinin baş­


da yirmi sahifede toplanmıştır; tarihleri ve evsaiı ladığı 1878 senesinde, ma'mur ve işler
Ş e y h S e y f ü ' d - d i n Kemura'mn bu hususta bir halde 50 han ve kervansaray bulun­
Glasnik Z^'fi^Mog Mıızya u Bosni i Hercegovini, m a k t a y d ı B u n l a r d a n birincisi G a z i
X X I I , I cüz, 1910 5.41-134 ve X X X I I I , I , I I . cüz,
ı g ı i d e bulunmakta olan makalcsindekilerle de
Isâ Beyin H. 866 (M. 1461) den evvel
mutabıktır. Ancak B o s n a l ı müellifin zikrettiği
mescidler F r a n s ı z müellifinin ancak 1/4 olduğun Pelletier, flj/i. M . , S.ıoo.
dan, lisan kolaylıklığını da nazar-ı itibare alarak, E l e z o v i e , I . eser, S. 43 v.d. ha Bey
onu esas ittihaz eyledik. vakfiyesi.
T r u h e l k a , ayn. es., S. 75 ve Mujezi- »" Bej t i (5, ayn. es. S. 266
z i n o v i £ , ayn. mak., S. 98. M» (1,3,4) B e j t i e , ayn. es., S.72-271
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
205

yaptırdığı kervansarayla bilâhare K o l o -


müş ve diğer şekle girmiştir. Mutbak ve
bara namını alan hanıdır 3^'. Kervan­
halalar dibdedir; hücre pencereleri avlu­
saray hakkında malûmat yoktur; fakat
ya, semahaneninkiler harice açılır; ortada
Kolobara Hanı 400 yolcu ve 35 hayvanı
zarif bir havuz vardır (resim 87). Halve­
alacak cesametteydi; bu han 1937 senesin­
ti tarikatına mensub olan bu hanikâh ma­
de yanmıştır ^^e.
mur ve hal-i faaUyettedir. H . 1075 (M.
Gazi H ü s r e v Beyin T a ş l ı H a n 1664) de vefat edip H ü n k â r C a m i ' i
ismindeki vakfı, 50 x 70 ebadında, tek kat­ haziresine defnolunduğunu yazdığımız
lı geniş avlulu, otuz odah tamamen Şeyh ibrahim Bistrigî'nin XVII.
kârgir büyük bir handır (resim 9 1 ) ; ha­ asır başına ait hânikahı da hal-i faaliyette­
nın büyük bir ahırı ve yolculara mahsus dir.
odaları bulunmaktaydı; bedestana hususî
Dördüncüsü olarak, H 1050 (M. 1640)
bir geçitle bağh bulunuyordu. Buranın ve
senesinden evvel yapılan I V . Sultan Mu-
bedestanın tarihi kat'i olarak biHnemiyor-
r a d ' ı n Silâhdarı Mustafa Paşanın
sa da cami'in ve medresenin inşasından
babası Ş e y h H a c ı S i n a n tekycsi-
az sonra, 1540 senelerine doğru olduğu
dir 3=*» (resim 98). Bina kesme taştan
tahmin edilmektedir ^as Yine Gazi
yapılmış, kiremitle örtülmüştür.
Husrev Beyin M o r i Ğ a H a n ı 45
odalı, divanhaneli tek katlı çok büyük bir Bir de X V . asır sonlarında yapılan
binadır. Orta kısmı boş avlu olmayıp i s k e n d e r Paşanın, Nakşibendî hanikâ-
divanhane ve bazı hücreler tarafından iş­ hı bulunmaktadır.
gal edilmektedir (resim 95). Bu hanın et­ HAMAMLAR :
raf duvarları ve divanhâne kârgirdir,
E v l i y a ' n ı n bildirdiği H ü n k â r c a-
iç kısımlan ahşabla yapılmış olduğundan
mi'i yakınındaki hamamdan başka G a z i
H. 1109 (M. 1697) A v u s t u r y a işgalin­
Isâ Beyin Bend-başında yaptırdığı
de yanmış yeniden yapılmıştır.
hamam vardır. G a z i H u s r e v Bey
HANİKAHLAR : çifte hamamı bir tarafı üç, diğeri dört hal-
E v l i y a Ç e l e b i şehirde 47 tekyc vetli, soğuklukları 12 metre kutrunda
bulunduğunu bildirmektedir. Bunlardan kubbeli vâsi bir hamamdır; bütün hüc­
Gazi Isa Beyin Bend - başında yaptır­ reler kubbeyle örtülüdür (resim 99, 100,
dığı Mevlevi tekyesi H . 866 (M. 1461) lOl).

den evveldir; I s a Bey hal-i hayâtında SAAT KULESİ :


tanzim eylediği, haşiyede yazılı, vakfiye­
40 metre yüksekliğinde olan kule,
sinden, H. 866 (M. 1461) de Bend-ba-
R u m e l i şehirlerindeki en güzel örnekle­
şında B u r u r c a karyesi kurbunda bir
rinden biridir. Köşeleri ufak pahh dört
zaviye ve M i l j a d k a nehri üzerinde köp­
köşe olup, ufak ve yassı taşlardan hoş bir
rü inşa edip aynı kariyede hamam, han,
şekilde işlenmiştir. E v l i y a Ç e l e b i ' n i n
değirmen, dükkânlar ve pek çok arâzi,
bahsettiği bu kule hemen hemen hiç değiş­
tarlalar vakfettiği anlaşılmaktadır, ilk ha­
memiştir (resim 102).
linde üç ev, ahır ve avludan mürekkeb olan
bu zaviye, harab olmuş X I X . asırda ye­ KÖPRÜLER :
niden yapılmıştır; şimdi de mcvcuddur
E v l i y a Çelebi, Hünkâr Hacı
En meşhuru G a z i H u s r e v Bey hani-
H ü s e y i n köprülerini bildirmekteydi. En
kâhı olup, on dört hücre, bir sema­ eski köprü G a z i I s a Beyin yukarıda
haneyle iki yan revaktan mürekkebdir mevzu-i bahs edilen H . 866 (M. 1461)
(resim 96). Tarama ile gösterilen resim tarihli vakfiyesinde zikrettiği M i l j a c k a
eski halidir; sonradan ufak bir tâdil gör- üstündeki köprü ise de şimdi mevcud de­
ğildir. Köprülerin en güzeli yine aynı ne­
»" E l e z o v i i , I . eser,S. 43 vd. Jsâ Bey hir üstündeki K e ç i k ö p r ü s ü ( K o z j a )
Vakfiyesi.
E l e z o v i c , I . Mfc. S. 43 vd. Jsn Bey Vnk-
"» Glasnik, I I , 1951, S. 39.
E . H A K K I AYVERDİ
306

dür. Şehrin ta üst başında olmasından do­


layı şöhret kazanamıyan bu tesis, Mos- Kİ^J »i\jA ol>-
tar'ın namlı köprüsünden hiç de aşağı
değildir (Resim 103) de görüldüğü veçhile
Bir dc Hacı S i n a n ' ı n tekyesinin yanın­
iki yuvarlak tahliye gözünü hâvi 20 küsur da, 4 sütuna müstenid, türbesi vardır-
metrelik tek açıklıktır. İnşası H. 957 (M. vefatı H. 1050 (M. 1640) dır. (Resim 107)
1550) den e v v e l d i r H ü n k â r köp­ de görülen açık türbeler K ö p r ü l ü Y u s u f
rüsü üç, Hacı Hüseyin köprüsü dört Paşa H. 1160 (M.1747) ve H . 1193
gözlüdür. Bu sonuncu H. 1029 (M. 1619) (M. 1779) da ölen K a d ı Mehmed
da yapılmış olup Evliya'dan naklen ta­ Yusuf Efendilere aiddir.
rih beytini vermiştik; bir de H. 1213
(M. 1798) de Hacı Abdullah Brigan'ın İmâretler :
yaptırdığı Lâtin köprüsü bulunmak­ E v l i y a Ç e l e b i şehirdeki yedi zi-
tadır. yafethâneden F e r h a d P a ş a , H u s r e v
Paşa, K o c a Mehmed P a ş a i m â r e t -
TÜRBELER:
lerini zikr ile bu sonuncunun M i m a r
Gazi Hüsrev Bey türbesi cami'i-
Sinan'ın eseri olduğunu bildirmektedir.
nin avlusunda, sol tarafta sekiz köşelidir
Filhakika TezkiretüH-Ebniye'mn matbu-
(resim 104). Kâmilen kesme taştan yapıl­
unda ve kolleksiyonumuzda bulunan çok
mış, her yüze altlı üstlü birer pencere açıl­
eski bir yazmasında, imâretler bahsinin
mıştır. Plânı (resim 74) de görüldüğü gi­ 14. numarasında, Bosna'da M e r h u m
bidir. Bütün halkm büyük bir hürmetle Mehmed Paşa i m â r eti zikrolunmak-
andığı bu Sultan-Zâdenin türbesi de tadır. Evliya'nın bağışladığı K o c a sıfatı
cami'i gibi sonradan aşırı tezyinatla süs­ ekseriya SokoUu'ya münasib görülen
lenmiştir (resim 105). Kapı üstündeki sıfat ise de, Sinan'ın Sofî Mehmed
kitabesi şudur: Paşa adına Hersek'de bir cami yap­
tığına bakılırsa, H. 954 (M. 1547) de
Bosna Beyi olan bu zatın S a r a y Bos­
na'daki imâreti ve yine TezkiretüH-Ebniye
de bahsedilen darü'l-kurra ve sarayını da
Sinan'a sipariş etmesi ihtimali daha kuv­
vetlidir; bu binaların ne olduğu tahkik
olunamadı. Saray Bosna yanında, Mok-
ro mevkiinde SokoUu M u s t a f a P a ­
şanın bir kervansarayı vardır.
Tarih-i vefatı H. 548 (M. 1542) dir.
Gazi Murad Bey Türbesi : Visoko Kasabası:

. G a z i Husrev Beyin Kethüdası Bosna ve F o j n ı c a nehirleri kav­


vc gaza arkadaşı, sonra da vakfının müte­ şağında, dcbbağhaneleriyle mâruf olan bu
vellisi olan Murad Beyin türbesi onun kasabada Hacı S a l i h Ağanın yaptır­
yanında, fakat daha ufaktır. İki bina son­ dığı, H. 1196 (M. 1782) tarihli bir cami
radan , köşeli bir çıkıntıyla birleştirilerek vardır. Fotoğrafına nazaran, takriben
türbedarlara tahsis olunmuştur(resimıo4). 12x10 ebadında, çatılı, yüksek, ahşab
İki beyitlik talik, Türkçe kitâbcsi şöy­ minareli, etrafı kapatılmış ahşab sayvanh
ledir (resim 107): bir binadır; sonradan tâmir gördüğü dc
sezilmektedir.

Bosna nehri üzerinde D a v u d Pa-

Beyti e, ayn. cs. S. 274.


T r u h e l k a , ayn. es. S.75, Yalnız 4. mıs- T r u h e l k a , ayn. es. S.75 birinci nus-
ra'daki " j a " yazılmıştır; vc Mujczino- ra'daki son kelime şeklinde kaydolunmuş-
v i i ayn. tımk. S. 99. tur-vc M u j e z i n o v i f , ayn. mak., S. 102.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
207

şanın yaptırdığı köprü 1833 ve 1878 de H . i 2 0 i - i 2 0 4 ( M . 1786-1789) arasın­


iki defa tamir görmüştür'". da Bosna valisi olan M i r - i A l e m Pa­
Kasaba civarındaki O g l a v a k mev­ şanın genç yaşta ölen oğlu için yaptırdığı
kiinde bir N a k ş i b e n d î tekyesi mev- türbe, XVIII.asır ikinci nısfında inşa olun­
cud bulunmaktadır kasabanın, 1934 muş, bu zat H . 1215 (M. 1800) de vefat ile
de 4500 nüfusu bulunmaktaydı buraya gömülmüştür. Kasabanın 1934
de 2000 nüfusu bulunmaktaydı '•^'.
Kiseljak Kasabası :
Akhisar (Prusac) Kasabası :
Fojnica nehri kenarında bir su Evliya'nın rivayetine g ö r e b u
şehri olan bu kasabada bir H a c ı Ü v e y s kaleyi Y a v u z S u l t a n S eli m zamanında
kervansarayı bulunmaktadır; vakfi­ G a z i H u s r e v Bey zapteylcmiştir; du­
yesi H. 972 (M. 1564) olduğuna göre varları 40 arşın = 30 metre olup yalçın
inşası bu tarihlerden evvel olmalıdır'-"'. bir kaya üstünde beş köşeli bir hisardır.
Uskupye vakli (Doljini Vahuf)Kasa]»ası Bir büyük, bir koltuk kapısı vardır. X V I I .
asırda M e l e k A h m e d P a ş a kendi ma­
Vrbas nehri kenarında bulunan bu
lından tamir eylemiştir. Hisarda 80 ev,
kasabada, Evliya'nın izahına göre ^"
bir H ü n k â r cami'i vardır. Varoşunda
2000 ev, 100 dükkân, 30 cami ve mcscid
800 aded bahçeli vc kârgiv ev, 80 dükkân
olup M a l k o ç - Z â d e İ b r a h i m Beye
bulunmaktadır. Sekiz cami'i ve mescidin­
aid olan, cümlesinden ma'mur ve müzey­
den en ma'mûru ve mükellefi H a y d a r
yendir. Kitabesi şudur:
K c t h ü d â Cami'idir. Kitabesi şudur:

Nlj '•'^.ji "^y^ '•j-^ ^^-^


Tarih H. 1025 (M. 1616) göstermektedir.
Tarih mısra'ı H. 995 (M. 1586) göstermek­
Aieşiliat-i îslâmiye Mecmuası ise '''' E v l i ­
tedir. Kasabanın saat kulesi de bulun­
ya'nın H a y d a r K e t h ü d â ' y a aid de­
maktadır Mefiliat-i îslâmiye Mecmuası-
diği bu cami'in H a n d a n A ğ a namında
nm^ izahatına göre yukarıda zikrolunan,
birisi tarafından yaptırıldığını söylüyor.
ibrahim Bey c a m i ' i n e B a ş C a m i de
Mecmuaya nazaran, cami taştan, ince
denmektedir. Ancak bu mecmua tarihi
minareli olup taş minber, istalaktitli alçı
1572 gösteriyor ki, E v l i y a ' n ı n kitâbesine
mihrabı bulunduğu, mahfihn şâyân-ı dik­
nazaran verdiği tarihe uymamaktadır.
kat güzellikte sütunlara oturduğu vc iç
Bânisi, Sancak Beyi M a l k o ç Beyin ak-
kalemlerin pek zarif olduğu anlaşılmakta­
rabasıymış. Ayrıca mektcb ve çeşme de
dır; eser şimdi mühmel bir vaziyettedir.
yaptırmıştır. Yine aynı mecmua, inşaatı­
na nazaran, X V I . asrın ikinci nısfında Yine E v l i y a ' n ı n kaydına göre kasa­
olduğu tahmin edilen kitâbesiz H a c ı bada üç mekteb ve üç tekye bulunup bun­
Yusuf cami'i olduğunu bildiriyor; son lardan birisi Halveti Tarikatinden Ş e y h
cemaat yeri ahşabdandır. Bina ve önünde­ K â f i ' y e mensubdur. Şeyh H a s a n Kâ-
ki çeşmesi şimdi harabdır. fi-i A k h i s a r î denilen bu zat bir de han
yaptırmıştır. Kapısı üzerindeki tarih:

»" NûviBeharmecVlU, 1934, Sayı j-7.S.nı


"* Beyti c, ayıt. « . , 8 . 2 5 2
' « P e l l e l i e r , n>)i. S. 252.
Beyti c,(7)';ı. es., -S. 272. H . I 0 2 I (M. 1 6 1 2 ) . Kasabada E v l i y a ' ­
'*' E v l i y a , V , 443. nın zikretmediği Ş e y h Hasan-ı K â f i ' y e
E v l i y a , yazma nüshaları, Bağdad Köş­ aid H . 1 0 1 9 (M. 1 6 1 0 ) tarihli çatılı vc çatı
kü, 301 ve 307 numaralar. Matbuda "ı,»;ı"
ortasından çıkan ahşab minareli cami de
'li'i' olarak kaydedildiğinden lıcsab taşmakta,
vezin bozulmaktadır.
'•" Beytic, ayıt. esn, S.235. l ' e l l e t i e r , nyn. es., S. 252.
»" Clasnik, I I I , 1952, S. 129. E v l i y a , V , 444.
E . H A K K I AYVERDİ
308
barlar vardır. Aşağı kalenin beş metin
vardır; son cemaat yeri tamamen duvarla
kulesi olup Drina nehrinin tam kenarın-
kaplıdır 333; bir fotoğraûna nazaran da
dadır ve iç hisarın oturduğu kayayı boy­
Şeyh Efendinin türbe, medrese ve hâni-
dan boya kucaklamaktadır. Tek yolunun
kahı iki katlı, üst kaü geniş sayvanh olup,
etrafına 300 ev sıralanmıştır.
tek çatı altında birleşmiştir. Kasabada
Ş e y h Hasan Kâfi Efendi tarafın­ Fâtih'in dövdüğü, şimale nazır olan
dan Handan Ağa cami'i yakınında kapıya H ü n k â r k a p ı s ı derler; bunun
yaptırılan Ayvaz Dede türbesi var­ iç yüzünde bir F â t i h C a m i ' i ve onun
dır. Rivayete nazaran Ayvaz Dede, önünde aşağı kalenin iç hisarı olan bü­
F â t i h devrinde islâmiyetin neşri için yük bir burç bulunur. Kalenin eteğinde
vazife görmüş ve bu kasabada bir su ke­ 300 evli sol ve 2800 evli sağ varoşlar vc
meri inşa ettirmiş bir mücahiddir. Saat soldakinde Yeni H a n isminde o sıralar­
kulesi 20 metre irtifamdadır. Malkoç da yapılmış, bir bina bulunmaktadır.
ve İskender Paşaların medfun olduğu Varoşlarıyla beraber bütün şehirde 18
mezarlıkta X V I . asırdan, mühim mezar­ cami ve mescid vardır. Şimal tarafında
lar bulunmaktadır Hünkâr kapısı'nın iç tarafındaki S u l ­
tan Mehmed H a n C a m i ' i kurşunlu
Şimdi çok küçük bir kasaba olan
"tavan kubbe", bina olup inşa tarihi:
Akhisar kalesinin mühim bir kısmının
mevcud olduğu fotoğrafından anlaşılmak­
tadır.
Yeni Kasaba (Nova Kasaba) :
Jadar nehri kenarında olan bu kasa­ H. 882 (M. 1477), ve tamir tarihi:
banın kalesi, Evliya'ya göre, IV.
Sultan Murad'ın Silâhdarı ve veziri
Bosnah Musa Paşa tarafından yaptı- H. 982 (M. 1574) tür. Sultan Sü­
nlmıştır, îsmi de zaten bu keyfiyeti işrab leyman' da Fethiye nâmıyle bir cami
etmektedir. E v l i y a , 170 evi, ı8 dükkânı, yaptırmıştır. Bey C a m i ' i ve î z v o r n i k
Musa Paşanın kamilen yeşil kesme taş­ cami'i adlarında olanlardan maada,
tan bir cami'i, üç mescidi, bir tekke, bir iki varoşta ikişer cami ve cümleten sekiz
mekteb, yine Musa Paşanın iki ham mescid, sekiz tekye, üç medrese, yedi
vc bir hamamı olduğunu yazıyor. Yeni mekteb, bir hamam vardır.
kaynaklara göre cami iyİ bir hal­ Asır sonunda 12000 vc 1934.de
dedir. Minber, mihrabı ve minaresi kes­ 3500 nüfusu bulunmaktadır.
me taştandır.
Vitez kasabası:
Kulşad (KuSIat) Kasabası :
Bosna nehri kenarındaki bu kasaba­
Jadar kenarındaki bu ufak palanka­ ya E v l i y a uğramamıştır. A h m e d A ğ a
da beyzî bir hisar vc bir Fâtih cami'i Cami'inin mevcudiyeti neşredilen ki-
vardır tâbesinden malûmumuz olmaktadır.
tzvomik (Zvornik) Şehri : 50 X 50 ebadında, altı bcyitlik Farisî
kitabesi şudur:
D r i n a nehri kenarındaki bu şehrin
gayet yalçın bir kaya üstünde bulunan Uîl (1) (^U-JU üU>> (1)1
kalesi, yukarı iç hisar ve aşağı kale olmak
üzere ikidir Yukarıda bir kaç da­
racık evle Ebü'l-Fetih Cami'i vcan-

(1,2,3) Glasnik, I I I , 1952,8. 125 v.d.


»M E v l i y a , ¥1,489.
Glasnik, I I I , 1952, S. 277.
» • E v l i y a , V I , 489. »" KamusüH-A'lâm, I I , 852.
» ' E v l i y a . V I , 493- Pclletier, ayn. es.. Si 254.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 209

H. 998 (M. 1589)-


Kladanj Kasabası :
DrinjaĞa nehri kenarındaki bu ufak
kasaba X V I I I . asırda elli evlik ufak bir
yer olduğu halde ta X V I . asırda ya­
pılmış K u r ş u n l u namını taşıyan mühim
bir cami'e sahib bulunmaktadır. Most ar Hesaben H . 956 (M. 1549) göstermekte­
mütesellimi olup mühim köprüleri de dir. Bu H a s a n A ğ a Foça'daki A l a c a
bulunan H a c ı B â l î E f e n d i tarafından c a m i ' i n i n inşaatına memur olduğun­
yaptırılmıştır. Bina kâmilen kesme taş­ dan H a s a n N a z ı r ismiyle anılmakta­
tan ve kubbelidir, kürevî alikalar kasnak- dır; haziredeki kabir taşı H . 960 (M.
sız kubbeyi taşır, son cemaat yeri yapıl­ 1553) tarihini taşımaktadır. Bir rivayette
madan kalmıştır. Minber ve mihrabı eski A l a c a C a m i ' i n banisi dc bu zattır.
tarzdadır Cami bugün epeyi ha- Hacı Ali C ami'i :
rab vaziyettedir ve kubbenin üstü çatıyla Yukarı çarşıda bulunan bu cami'i
örtülmüştür. 1934 senesinde 1300 nüfusu H . 1172 (M. 1758) tarihinde M c h m c d
vardı K u k a v i c a Paşa, ikinci Bosna valiHği
Travnik Şehri: sırasında, yaptırmış; H . 1277 (M. 1758)
de yandığından H a s a n Paşa-Zâde
Bu şehir H . 961 - 997 (M. 1555-1588) H a c ı A l i tecdid eylemiş, bundan sonra
veH. 1048- 1268 (M. 1638- 1851) arasın­ onun nâmiyle anılmıştır '^5.
da Bosna vilâyetininfi'lî merkezi vazi­
fesini görmüş, valiler burada icra-yı hü­ (Resim 109) da görüldüğü veçhile
kümet etmişlerdir. E v l i y a bu şehri faz­ cami kısmen kesme taş, kısmen sıvalı,
la tetkik etmemiş, ufak bir kalesi, varoşun­ kârgir duvarlı, kesme taş minarelidir.
da 2000 kârgir evi, on yedi cami ve mesci­ Kapının önünde at nalı şeklinde iki
di, mektebleri han ve hamamı olduğunu kemerli bir ahşab son cemaat sundurması
bildirmekle iktifa etmiştir. (Resim xo8) bulunmaktadır, çatı kayganla örtülüdür.
ovadan yamaca doğru şehrin görünüşü­ Yanındaki çeşmeyi K u k a v i c a M e h-
dür. Sağda saat kulesinin üstünde hisar, m e d P a ş a yaptırmış vc suyunu Baş
kulenin solunda S ü l e y m a n P a ş a ca- Pınar denilen yerden getirtmiştir. Bu
mi'i hisar içinde F â t i h c a m i'i ve solda zatın T r a v n i k ' d e bir bedestanı da bulun­
dik ahşab çatılı bir cami ile Y e n i C a m i maktadır.
denilen kubbeHsi görülmektedir. Evler
S ü l e y m a n Paşa Cami'i :
umumiyetle çok dik çatılı, kaygan taşıylc
A l a c a C a m i de denilen bu bina­
örtülüdür.
nın yerinde evvelce G a z i A ğ a isminde
Yeni C a m i veya H a s a n A ğ a C a - birinin X V I . asırda yaptırdığı bir mâbed
mi'i: kubbeli, tokça fakat mevzun mi­ vardı. Bosna Valisi K â m i l Ahmed
nareli, ufak taşlarla yapılmış bir binadır, Paşa tarafından H . 1171 (M.
şehrin üst kısımlarında bulunmaktadır***. 1757) de tecdid edilmiş H . 1231 (M. 1815)
Hasan A ğ a cami'inin 49 x 94 cb'a- te yandığından Bosna Valilerinden Sü­
dında üç satır üstüne altı beyitlik Arapça l e y m a n P a ş a tarafından yeniden yap­
kitabesi: ( E v l i y a yalnız bu cami'ih ta­ tırılmıştır. Bu y ü z d e n - S ü l e y m a n P a ş a
rih beytini tam olarak kayd etmiştir).
Mujezinovic, Tıırski tıal/ıisi, Prilozi M u j e z i n o v i c , ayn. mak. .S. 456.
Mtc. I , 1951, S.480. »•5 Glasnik, I I I , 1951, S. 298.
Glasnik, I V , 1953, S. 151. ^«« Bu zat S o p a S a l a n nâmiyle mâ­
P e l l e t i e r , aynı eser. S. 246. ruftur; bir rivayete nazaran A h m c d Kâmil
^ Glasnik, I I , 1951. S. 298. suretinde dc zikrolunur; Sicil, I , 257.
14
210 E. H A K K I A Y V E R D t

veya S ü l e y m a n i y e Cami'i ismini al­ H . 1117 (M. 1705) de yaptırdığı bir k ü -


dığı gibi, cebhesindeki rengârenk güzel tübhane bulunmaktadır
kalemlerden dolayı Alaca camide Saat kulesi (resim 109) 20 metre i r t i -
denir. famda olup, kapısı üstündeki kitâbesinc
Üzerinde H. 1238 (M. 1822) tarihini nazaran, o da cami sahibi S ü l e y m a n
taşıyan bir tamir kitâbesi vardır. Anlaşı­ Paşanındır alt kısmı kesme taş,
lan cami'in tâlihi mütemadiyen tecdid ve üstü sıvalıdır.
tamirle geçerek son tecdidinden yedi sene T r a v n i k ' t e m ü h i m şahsiyetleri b a ­
sonra tekrar imar olunmuş, bu harbde de rındıran bir kaç türbe b u l u n m a k t a d ı r ;
bombardımandan zarar gördüğünden be­
Bosna V a l i s i P e r i ş a n M u s t a f a P a ­
şinci defa 1945 te onarılmıştır. (Resim
şanın t ü r b e s i (resim 114), a n a yol
110, I I I ) de görüldüğü gibi, cami fevka­
üstünde S ü l e y m a n Paşa cami'inin
nidir, mihrab ana şose üzerinde, medhal
yakınındadır; keskin köşeli baklavalarla
arkada daha yüksek bir yerdedir. İki ta­
müzeyyen başhklı altı s ü t u n ü s t ü n e , altı
rafı bir merdivenle 3,5 metre genişliğin­
de cami'in hariminden çok daha geniş köşe plânlı, açık bir kubbedir; evvelce
bir son cemaat dehlizine girilir, yine iki üstünde bir tel muhafaza kafesi bulunmak-
tarafh merdivenlerle üst mahfile çıkılır. taymış. Kabir taşında ' J l j j ç ^ T l
Cami'in iç genişüği 15, derinliği 16 l i b (jiava-* ^ ^ 1 yazılıdır; t o p r a ğ a gö­
metredir. Üç tarafında ahşab mahfiller mük olduğundan ma'badi o k u n a m ı y o r -
bulunmaktadır, altlı, üstlü on yedişer sadatarih-i vefaünın H . 1215 ( M . 1800)
pencereyle bol bir ziya içindedir; kiremit­ olduğu bilinmektedir^'". Kemerler d â i r e v î
le örtülü çatısı geniş saçaklıdır. Kesme taş ve bazı motifler aykırı olmakla beraber,
minaresi mütenasib ve mevzun olup sol­ türbenin heyet-i umumiyesi bir XVII.
dadır. asır yapısı tesiri bırakmaktadır; sütunlar
Cami'in sağ tarafı 12, mihrab ceb- muka'ar olukludur ve kakma t a ş p a r ç a l a -
hesi 8 sütuna oturur, bunlar bir tanesi riyle müzeyyendir.
pahh dört köşe, diğeri yuvarlak olmak ü-
zere birbirini takib eder. Köşelerde pah- M u h s i n - Z â d e A b d u l l a h ve H a ­
sız dört köşe sütun olup hepsi de yekpare fız C e l â l ü ' d - d i n P a ş a l a r ı n türbesi,
taştandır. birinciye yakın bir yerde, ana yol ü s t ü n d e
olup mustatilî plânlıdır; baklava b a ş ­
Bu sütunların altında ve cami'in so­
lıklı sekiz mermer sütuna m ü s t e n i d dâirevî
lunda, minarenin yanında, sıra dükkân­
kemerlerle bağlanmıştır. Eski bir resmine
lar, en içeride de Travnik'in ikinci be-
nazaran üstünde tel kafes bir kubbe
destanı bulunmaktadır. Bedestan içten
bulunmaktaydı. Sağdaki kabir C e l â l ,
içe 8x12 eb'admdadır ve bir kapısı mih­
soldaki A b d u l l a h Paşalara aiddir;
rab, diğeri medhal merdiveni altındadır.
A b d u l l a h P a ş a n m k i bir az d a h a ile­
Cami'in alt pencereleri köfeki söveh ve
riye çıkıktır; taşı kallâvi ile m ü z e y y e n ,
parmaklıklı, üstler kemerlidir. Cami'in
yassı ve yüksekçe olup kitâbesi g ü z e l bir
asıl hususiyeti de bütün cebhenin rumiler
sülüsle yazılmıştır:
servi ve saire gibi ağaç motiJeri, madal­
yon ve sularla rengârenk tezyin edilmiş
ı
bulunmasıdır. Cebhede tezyinat umumi­
yetle iyi bir şey olmadığı halde burada ga­ 2
yet muvaffakiyetle güzel bir terkib yapıl­
mıştır (resim 11 2, 113). Bu haricî kalem­ 3
ler hüviyet ve asaletini muhafaza ettiği 4
halde, dahil pek çok boyanmış, hususi­
Oil j jjik» J
yeti kalmamıştır. 5
Şehirde Elçi İbrahim Paş a'nın
Gksnik, I I , .1951, S. 19..
Bu zat Ağrıbozlu olup Rumeli Beyler­ =•» Gksnik, I I , 195,, S. 165.
beyliği vazifesinde bulunmuştur; Sicil, I , 116. "» Glasnik, I I , 1951. S. 99.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
211

j j j lib -tliİJLp — 6 radaki kale T ü r k yapısıdır»". Kasabanın


1934 de 2000 nüfusu vardı^'*.

\\ \ \\\ <^ Yayçse (Jajce) Kasabası :


V r b a s ve P l i v a nehirlerinin kavşa­
Bu zat H. 1151 (M .1738) de Vezir-i ğında bulunan bu şehir evvelce küçük
A'zam olan M u h s i n - Z â d e A b d u l l a h B o s n a krallığının merkeziydi; H . 876
paşadır (M. I462)de F â t i h b i z z a t zapteyledi. E v ­
Celâl Paşa taşı kallâvili hemen hemen liya 3 " kaleyi büyük bir yumurtaya ben­
aynı şekildedir: Jail>- ^^-Jlj ^•^y, l i U - zetmekte ve kara tarafın çift duvar olması­
na mukabil, nehir yanında duvara bile
ihtiyaç duyulmadığını aşağı hisarda iki
sene 1238". Bu zat î z v o r n i k l i olup katlı 1000 ev, 80 dükkân, varoşunun bi­
H. 1228 (M. 1813) te Bosna valisi olmuş, rinde 300, diğerinde 500 reâyâ evi bu­
iki sene sonra azledilmiş, vefatına kadar lunduğunu bildirmekte, büyük kiliseden
burada ikamet eylemiştir ' ' i . bozma bir Sultan S ü l e y m a n câmi'i
ve Sadr-ı A'zam Melek Ahmed Paşa­
Bu müşterek türbenin, kemerlerin yu­
nın cami, medrese, hamam, mckteb, tek-
varlak olmasına rağmen, bıraktığı intiba
ye ve hanı olduğunu ilâve eylemektedir.
daha eski devirlere aiddir; bu türbeleri
M e l e k A h m e d Paşanın Bosna Va­
ve X V I I I . asırda yapılnnş bir çok cami­
liliği sırasında şehir yandığından ''Beni se­
lerle beraber mütalâa edersek, B o s n a -
venler tiz bir imaret yapsunlar" dimekle el­
Hersek diyarında klâsik mimari devri
birliğiyle şehir i'mar olunmuş. P l i v a üze­
izlerinin, O s m a n l ı I m p a r a t o r l u ğ u ' -
rinde büyük, ahşab bir köprü vardır.
nun diğer yerlerinden bir asır daha fazla
F â t i h S u l t a n Mehmed'in İmamı A l i
devam ettiği müşahede olunur.
E f e n d i , Şeyh Mustafa, X V I I . asır orta­
Bu iki türbe arasmda bir takım yap­ larında vefat eden hattat Hurrem Çelebi
rak süsleriyle müzeyyen kârgir bir çeşme vc ilk D i z d a r H ü s a m K a p t a n ı n tür­
vardır, (Resim 115) de kısmen görülmek­ beleri vardır. (Resim 115) de, Y a y ç s e
tedir. On beyitlik, kitâbesi bütün çeşmeyle şehrinin nehir tarafının hakikaten duvara
beraber pek ziyade badanalandığından ihtiyaç hissettirmeyecek kadar sarp olduğu
okunamadı. ve umumî manzaranın letafeti görülmek­
Bu türbelerden başka Bosna Valisi tedir.
olan D e f t e r d â r î S i l â h d a r A b d u l l a h E v l i y a Ç e l e b i ' d e n sonra olan ca­
Paşanın H . 1200 ( M . 1785), milerden birisi, Bosna Valiliği de yapmış
C e l â l ü ' d - d i n P a ş a tarafından idam olan, Sadr-ı A'zam M u h s i n - Z â d e Meh-
edilen Ş e y h i l h a m î'nin, H . 1230 (M. med P a ş a n ı n zevcesi ve I I I . S u l t a n
1814) ve civarında birçok Kadı ve Müf­ A h m e d ' i n kızı E s m a S u l t a n ' m H .
tü medfun olan Tr av nikli Ş e y h M e h - 1167 (M. 1753) de yaptırdığı güzel bina­
med ve karısının ( X V I I I . asır) ve L i v - dır bir fotoğrafına nazaran kesme
no kaptan ve müteseUimi F i r de vs taştan bedenli sekiz pencereyi muhtevi
kaptamn H . 1257 (M. 1841) türbeleri kasnaklı, kubbeli, son cemaat yeri ahşab
bulunmaktadır. çatılı, mütenasib bir camidir; minaresi
mevzundur; haziresinde câlib-i dikkat
^pce Kasabası :
kabirler vardır.
E v l i y a Ç e l e b i , Bosna nehri ke­
narındaki bu keısabaya uğramamıştır. Bu- D i z d a r c a m i ' i : H . 1228 (M. 1813)
de Y a y ç s e Beyi S ü l e y m a n Bey tara­
fından yaptırılmış, 5,00 x 4,35 ebadında
"» Sidl, I I , 556.
Bu zat B o s n a l ı d ı r ve babası Defter­
dar İ s m a i l A ğ a d a n dolayı bu namı almıştır; "* P e l l e t i e r , ayn. es., S. 254.
Sini, I I I , 387. E v l i y a , V , 501 v.d.
B c j t i t, ayn. es. S. 293. Glasnik, I I I , 1952, S. 131.
212
E . H A K K I AYVERDİ

ufak ve kubbeli bir camidir. Şehre 12 ki­


lometre mesafede Ilyas Baba ve 3 ki­
lometre uzakta Fâtih Baytarı türbe­
leri bulunmaktadır; ikisi de kitâbesizdir
1934 senesinde kasabanın nüfusu
4500 idi
Lvl ı^JÜbl JUît 6 ^
GöJhisar (Jezero) Kasabası :
Kalesi aynı isimdeki gölün kenarın­
da olmakla Göl Hisar denilen bu kasa­
ba Yayçse'ye çok yakındır. E v l i y a * "
alçak duvarh murabbaî kalesinin bir Kitâbenin selikası bozuk ifadesi s a k a t t ı r ;
ada üstünde olduğunu ve içinde bir Hün­ anlaşılan mana, Darü's-saadc A ğ a s ı H a c ı
kâr Cami'i bulunduğunu bildirdikten M u s t a f a A ğ a , cami'in harabiyetini ha­
sonra, varoşunda iki kath musanna' 600 ev, ber alıp mütevelli eliyle H . 1290 ( M . 1873)
40 - 50 dükkân, birmüferrah cami'i, sekiz dc tamir ettiı-miştir. H . 1290 tarihlerinde
mescid, müteaddid küçük han, bir hamamı Kızlar Ağası olan bu namda kimse yoktur.
olduğunu zikretmektedir. Buna mukabil H . l o o ı ( M . 1592) de Ak
Ağalardan B o s n a l ı Hacı Mustafa
Varsal Vakıf (Varcar Vakuf-Mrkonjİc
A ğ a , Kızlar Ağası mevkiini ü ç sene işgal
Grad) Kasabası :
eylemiş ve bu vazifede iken ö l m ü ş t ü r . ^ 2
Kasabanın Boşnakça tarihî bir ismi İnşaatın da delaletiyle bu cami'i X V I .
olmasına rağmen, hatıraları silmeye asır nihayetlerinde bu z a t ı n y a p t ı r d ı ğ ı
gayret eden zihniyet, bu kasabanın ismini muhakkaktır; kitabede t e r e d d ü d e sev-
otuz beş sene evvel değiştirmiştir. Müs­ keden ifade Türkçeyi iyi y a z a m a y a n
lüman ahali gittikçe azalmaktadır. Kasaba birinin hem mütevelliyi, hem birinci
eskiden Cornje Kloke isminde ufak bir baniyi zikretmek isteyerek karışıklığa mey­
köy iken burada doğup, • bilâhare Kızlar dan vermesinden doğmuştur. H e r nc
Ağası olan Beyaz î Mustafa Ağanın olursa olsun cami m ü h i m d i r .
XVI. asır sonunda güzel bir cami, yap-
tırmasiyle ehemmiyet kazanmıştır (re­ Bâni H a c ı M u s t a f a A ğ a , bir çok
sim 116). inşaat daha yaptırmış ise de bunlar ş i m d i
yoktur
Cami, 11 metrelik sağır kasnak üs­
tünde kubbeli, üç kemerli son cemaat Köluyc (Kljuc) Kasabası :
mahallidir. Duvarlar, kemerler, sütunlar S a v a nehri kenarında olup B o s n a
sıvalı olduğundan esas bünye görülmemek­ kralının son tahassüngâhıdır. Z a b t ı esna­
tedir. Sütun başhkları da birer tabelâ sında tamamen tahrib edilen bu kale
halinde sıvanmıştır. Her halde son asırda T ü r k l e r tarafından yeniden yapılmış­
yapılan bu sıva ameliyesinden minare tır^*; bir de ufak cami'i vardır. E v l i y a
kurtulmuş, tamamen kesme taş olan eski Ç e l e b i bu kaleyi "garib" olarak tavsif
bünyesini muhafaza etmiştir. Dahilde ka­ etmektedir
lemler bozulmuş ise de alikalarda ve mih-
rabda eski istalaktitler görülmektedir. Mu­ Kozluk Karyesi :
asır menbalar ^so^ binanın X V I . asır Bu ufak karyede bir c a m ı vc iki han
sonlarında olduğunu bildirmesine ve inşa­ bulunduğunu E v l i y a bildiriyor
atında bunu te'kid eylemesine rağmen,
mevcud tamir kitâbesi zihinleri teşviş '«1 imlâsı böyledir.
etmekledir : Sicil, I V , 379.
Bu kitâbenin hiç bir yerde ncşıedildi-
ğine tesadüf edilemedi; metin larafımızdan veril­
Glasnik, I I I , 1952, S. 131. mektedir.
Pellefier, ayın eser, S. 245. Beyti â, ayn.es, S.293.
E v l i y a , V , 503. vd. '«5 E v l i y a , V I , 469.
Gimnik, I V , 1953, S. 49-148. »»• E v l i y a , V I , 494.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
213

Tuzla Şehri :
mckte olduğuna göre, hüviyetinde tered­
Spreca nehi-i ayaklarından J a l a düde mahal yoktur. Resimde tepedeki
üzerinde olan bu şehrin kalesi Türkler güzel kale görülmektedir. 1 9 3 4 de iki bin
tarafından yapılmıştır. küsur nüfusu bulunmaklaydı ^^o.
Kasaba T u z l a - i B a l a ve Z i r ol-
Tesanj Kasabası :
jnak üzere iki kısımdan ibarettir. Aşağı
kısmın en mühim abidesi T u r A H Bey, E v l i y a bu kasabaya uğramamış­
yahut Poljska c a m i ' i , tahminen, H . tır. M a g l a y i n şimal-i garbisinde bulu­
gyS (M. 1 5 7 0 ) senelerinde yapılmıştır. nan bu kasabada bir saat kulesi bulun­
Bânisi M o h a ç muharebelerinde yararlık maktadır ^oı. Nüfusu 1 9 3 4 dc 3 0 0 0 ka­
göstermiş ve T u z l a Sancak Beyliği et­ dardı 392.
tikten sonra H . 9 8 9 (M. 1 5 8 1 ) de ölmüş­
Gradacac Kasabası :
tür; medfeni meçhuldür. J a l s k a c a m i ' i
ismini, nehre izafeten almış olup tarih T u z l a ' n m şimal-i garbisinde bulu­
ve bânisi meçhuldür; kubbeli, kesme taş­ nan bu kasabadaki en büyük cami, H .
tan bir camidir. I I . Umumî harbde kubbe 1 2 4 2 (M. 1 8 2 6 ) da H a s a n K a p l a n na­
harab olduğundan şimdi çatıyla örtülü­ mında bir zat tarafından yaptırılan
dür; haziresinde şayan-ı dikkat kabirler 1 4 , 0 0 X 1 3 , 9 0 ebadındaki binadır. Kubbe
ve bu meyanda X V I I . asırdan A h m e d irtifai 1 6 , minarcninki 2 5 metredir. Mih-
Kaptanın mezarı vardır. Aşağı mahal­ rab istalaktitleıie müzeyyen, minber,
ledeki C i n c i cam i* i ahşab çatılı ve çatı kürsü ve mahfil ahşab oymadır; kapısı de­
üstünde çıkan ahşab minareli bir cami­ mirdendir. Bu bina Bosna'da yapılan
dir. son kubbeli camidir. Cami 1 9 4 3 - 1 9 4 4
de tamir edilmiştir
Yukarıki kasabanın en eski cami'i
XVI. asır yapısı olan Ak camidir; ah­ Şehirde saat kulesi de vardır
şab çaüh, kesme taş minarelidir; pencere Kalesi de T ü r k yapısıdır Kasaba­
parmakhkları şayan-ı dikkat bir hususi­ nın 1 9 3 4 dc 3 5 0 0 nüfusu bulunmak­
yete maliktir. Şehrin 1 9 3 4 de 1 8 bin ka­ taydı
dar nüfusu bulunmaktaydı
Gracanica Kasabası :
Maglaj Kasabası :
T u z l a ' n m şimal-i garbisinde olup,
Bosna nehrinin kenarında bulunan
E v l i y a ' n m geçmediği bu kasabada, bir
bu kasabada K a l a v u n Y u s u f Paşa­
saat kulesi vardır Ayrıca O s m a n
nın cami'i Bosna'nın en güzel binala­
K a p l a n medresesiylc H. 1 1 5 0 (M. 1 7 3 7 )
rından biridir; gayet uzun minareli, se­
tarihinde yapılmış H a c ı H a l i l Efendi
kiz köşe kasnaklıdır. Son cemaat mahalli
Kütübhanesi mevcuddur 3°^. Nüfu­
üç kemerlidir, (resim 1 1 7 ) . Bu gün epey­
su 1 9 3 4 dc 4 5 0 0 kadardı
ce harab olan bu cami, en son defa Sul­
tan Aziz devrinde on sekiz bin kuruş, Beııaluka (Banja L u k a ) Şehri :
bu günkü iştira kuvvetine nazaran 2 5 - 3 0 V r b a s nehri kenarında olup Bosna
bin lira, sarfiyle tamir edilmiştir. Kasaba- eyaletinin teşekkülünde, H . 9 9 1 (M. 1 5 8 3 )
mn şayan-ı dikkat bir saat kulesi görülmek­ dc, ilk Beylerbeyi Fer ha d Paşaya mer-
tedir; kaynağımız cami'in bânisi Y u s u f
Paşamn hüviyetini tahkik kabil olma­
P e l l e t i e r , ayıı. cs., S. 251.
dığını bildirmektedir Bununla be­ B e y t i c, ayn. eser, S. 253.
raber nadir rastlanan bu isimde iki zatı P e l l e t i e r , ayn. es., S. 250.
Sicill-i Osmanî, kaydetmekte ve Ru­ Glasnik, I I I , 1953, S. 149.
meli BeylerbeyHği yaptığını da bildir- B e j t i c , ayn. es., S. 255.
3" B e y t i c, ayn. es., S. 293.
P e l l e t i e r , ayn. es., S. 245.
Pelletier, aynı eser, S. 251. B e y t i c, ayn. es., S. 255.
»I» Glasnik, I V , 1953, S. 149. =»s Glasnik, I I , 1951, S. 21.
»»' Sicil, I V , 655. 5" P e l l e t i e r , ayn. es., S. 245.
E . H A K K I AYVERDİ
214

kürevîlere istinad eder. Kıble kapısıum


kez olan bu şehri Evliya Çelebi şöyle
sağ ve solunda kısmen duvara gömülü iki
tarif etmektedir :
döner merdivenle mahfillere çıkılır; mah­
Burayı Sokollu Ferhad Bey
filler kıble duvarında ve solda olup sağ
zabtedip eski kalenin karşısma yeni bir
tarafı minber işgal etmektedir; bunlar
kale bina etmiş vc binaenaleyh (Bonolu-
dördü geride biri solda beş mermer direğe
kateyn) ismi verilmiştir. Şehir nehrin
oturmaktadır. Kasnakta 12, yarım kubbe
iki tarafında, ccnubdan şimale doğru
kasnağında 4, üst sırada 12, alt sırada 10
tûlânî bir şekildedir. Üç ahşab köprü mu­
pencere harime bol ziya verir. Cami'in
vasalayı temin eder; kırk beş mahalle,
bedeni epeyi yüksektir; Yarım kubbe ve
3700 ev, 300 dükkân vardır. En meşhur
tonozların, kasnağın irtifalarmı ekleyin­
sarayları Kaymakamlara ve Ferhad Paşa
ce sivri olduğu görülür. Filhakika göze
hanedanına aid olanlardır. Kırk beş cami
ve mescidinden Ferhad Paşa vc Eski bıraktığı tesir oturaklı olmaktan ziyade
cami, medreselerinden Ferhad Paşa, sivriliktir (Resim 120, 121).
on bir mektebinden Ferhad Paşa ve Minare cami'c nazaran çok yüksek
Cevri-Zâde, hamamlarından Ferhad şerefesi üç sıra istalaktitli, bilezikli gü­
Paşa hamamı meşhurdur. Ferhad Paşa zel bir eserdir. Cami ile mukayese edil­
binası iki kapılı kârgir bedestanı ve yine mek istenirse, tek başına daha muvaffak
ona aid, imareti vardır. Ş e h b a z Efendi, olunmuştur, demek hatalı olmaz.
Gazi H a l i l Paşa, M a l k o ç Paşa, Son cemaat yeri üç kubbelidir. 1952
Benaluka Kadısı ?I'lûsi Efendi senesinde ziyaretimiz esnasında taşları çü­
kabir ve türbeleri bulu) .ktadır. rütme suretiyle değiştirilerek esaslı bir
Kamusü'l-l AHâm bu ı r başında 15000 tâmire tabi tutulmuştu. A l i BejtiĞ'in
nüfus ve bir kaç köprüsü bulunduğunu bil­ eserindeki eski bir resminde, direklerin ö-
dirmekle iktifa etmiştir nüne ve yana ilâve olunan duvarlar bir ça­
Muasır müelliflerden A l i Bej ti £ tıyla örtülerek ikinci bir malrfil eklenmek
de Türk devri Banya Luka'sı hakkın­ suretiyle cami'in tevsi edildiği görülmekte­
daki yazdığı eserde Türkler la­ dir. Şimdi bu muhdes kısımlar kaldırıl­
fından fethi esnasında bir kaleyle bir kaç mıştır.
evden mürekkeb olduğunu ve artık ondan Yalnız o tarihten sonra avlunun sokak
sonra bir şehir halini aldığını ve eski de­ köşesine yeni bir çeşme ilâve ederek heyet-i
virlerden hiç bir kalıntı bulunmadığını umumiyeyi bozmuşlardır. Tak kapı karşı­
beyan etmektedir. sındaki şadırvan ahşab direklere müs­
tenid, oldukça yeni bir eserdir; kemerleri
Gazi Ferhad Paşa C a m i ' i :
sıvayla yapılmıştır.
Ferhad Paşa Sokollu Haneda­
Cami'in iç kalemlerinde ilk zamandan
nından olup ilk Bosna Valisidir; cami
kalma bazı bakiyeler görülmektedir. C a ­
(resim 119) da görüldüğü veçhile 7,5 met­
mi'in ihata duvarları bozulmuş, yalnız
relik bir merkezî kubbenin iki yanı üç
eski kapı kalmıştır. Cami'in plânı hemen
sath-ı mâilli tonozla, mihrab ciheti yarım
hiç bir yerde görülmeyen bir tarzda olmak­
kubbe, medhal üstü bir kemerle örtülü­
la beraber içi ferahtır. Kapı üstündeki
dür. Bu tonoz ve yarım kubbelerin oturdu­
65 X 85 ebadındaki kitâbe şudur
ğu dört büyük kemere müstenid yüksek­
çe dört köşe bir gövde on iki dıh'lı kasnağı
taşır; kubbe kasnak vasıtasiyle müselles-i M u j e z i n o v i c , 07?!. mai., S. 476. A l i B e j -
tic, ayıt. es., 100-12. Birinci müellif ikinci beyit
başındaki "Oy" yi "•ciî" suretinde yazmıştır;
*<"> E v l i y a , V , 505 v.d. halbuki "tişe" külünk demek olduğundan, vurmak,
KamusüH-AHâm, I I . 1357. kahretmek manasını ifham eder ve "^M^
Aiija Bej t i d, Banja Lıtka pod Turskom edebiyatta pek çok kullanılan bir ta'birdir; kal­
Vladavinom, NaSe Starine' Godilnjak zemalskog dı ki biz yerinde de böyle bulduk; bunun gibi
zavoda za ZaStitu spomenika kültüre i prirodnih B e j t i c , de kelimelere yer değiştirterek "
rijetkosti n. r. Bosne i Hercegovine SV. I . den şeklinde bütün bütün başka bir surette kaydet­
ayrı baskı, tamamı ^8 ^sabife Sarajevo 1953- miş; onun da doğru olmadığı kanaatindeyiz.
YUGOSLAVYA'DA T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
215

jlip i ü T oLk>-

ı ^ j U jy^l*-* (^'^•^ 'T'J^-''*


^jSİA jı (S-xLl «di
Hesaben H . 987 (M. 1579) u göstermek­ H . 1003 (M. 1594) tc olduğu görülmekte­
tedir. dir.
Ferhad P a ş a H . 983 (M. 1575) Yukarı şehirdeki G a z a n f e r A ğ a
senesi sonlarında B i h a c kalesi önündeki C a m i ' i 12 metre genişliğinde dik çatıh
muharebede Baron A u e r s p e r g ' i itlâf, bir cami olup minaresi kesme taştandır;
oğlu E n g e l h a r d ' ı esir etmiş veondan baninin sekiz köşe, sağır kasnaklı türbesi
aldığı 30 bin duka 'fidye kendisine bıra­ de önündedir (resim 124). Şehirdeki tür­
kıldığından bu cami'i ve hayratını bina belerden E v l i y a ' m n zikrettiği dört ade­
eylemiştir T ü r b e s i cami'in arka­ dini derceylemiştik. Bunlardan H a l i l Pa­
sında 8 köşeli, kubbeU küçük bir bina­ şa T ü r b e s i tamamen kesme taştan,
dır. Ferhad P a ş a B u d i n Valisi iken 8 metrelik bir daireye mersum sekiz kö­
H. 999 (M. 1590) da bir köle tarafından şelidir. İçeriden kubbeli olduğu halde ha­
şehid edilmiştir. rici dilimli bir yıldız şeklindedir.
Defterdariye veya A r n a b u d i y e İçinde H a l i l P a ş a d a n başka Bay-
Cami'i : rakdarı medfundur (resim 125). Bundan
başka B e h r a m E f e n d i T ü r b e s i ( X V I I .
Ferhad Paşanın biraz ilerisinde
asır) ile F e r h a d P a ş a c a m i ' i n i n avlu
cenûb-i garbiye giden şosenin ağzında,
köşesinde 6 köşeli ufak bir bina olan Fer­
kubbeli, zarif bir camidir (resim 122).
had P a ş a B a y r a k d a r ı t ü r b e s i mev-
Cami, dört duvar üstüne kürevî alikalarla
cuddur. Tanzimat fermamna. isyan eden
oturan 8 pencereli kasnaklı g metrelik tek
R ı d v a n Bey - Z â d e A l i P a ş a da bu­
kubbeden ibarettir. Son cemaat mahalli
rada medfundur.
üç kemerlidir (resim 123); gayet yüksek
Bunlardan başka F e r h a d Paşanın,
olan minaresinin kapısı cami içinden açıl-
şimdi mevcud olmayan bir saat kulesi
mışür. Bu cami'e hususiyet veren, sağ ta­
"6 ve bedestam ^<", kervansarayı ve
rafına eklenmiş biraz gayr-i muntazam
V r b a s nehri ve onun kolu o l a n V r b a n j a
alü köşe türbesiyle avlu kapısı üstündeki
üzerinde iki köprüsü ^"^ bulunmakta­
ikinci ufak minaredir. Türbede iki sanduka
dır. Bu eserlerden köprülerin ne olduğu
bulunmaktadır ve hariçten bakınca va­
tahkik olunamadı; yalnız kule bedestan
zifesi anlaşılamayarak binaya cenahlı bir
ve han yok olmuştur.
cami manzarası vermektedir. Cami'in
çok zarif kapısı ilk yapısından kalmadır.
Minber güzel bir mermer oymadır. Mih­ Bu kitâbe M u j e z i n o v i c , ayıt. mak.
rabı da istalâktitlidir. içindeki sıvama S.483 te neşrolunmuştur; ancak ikinci mısra'da
" w j i t " ve "jj!U" kelimelerine yer değiştirtilmiştir;
kalemler muhdestir. 70 x 75 ebadındaki halbuki vezin için, bizim yerinde de tesbit ettiğimiz
kitabesi kapının üstündedir: yukarıki şekil daha doğrudur; bir de son beytin
birinci mısra'mda "(<—>>" kelimesi "^1=" şeklinde
okunmuş; mâna kaybolduğundan, aynı veçhile
tashih eyledik. B e y t i c, ayn.es, 106-185 de, aynı
Jtj\ j^L» «-Jj-lj;! ^y?'} y hatalara düşerek, dercetmiştir.
'&c]ûc, Slıomenici Osmanlijske arhileklure,
(^JOİ ı J ^ y ^ ^ j J t^-^l öuiaJ J
S. 255.
B e y t i c, Yukarıki eser, S. 367.
*** H a m m e r , Devlel-i Osmaniye tarihi, C . B e y t i e, ayn. es., S. 270.
V I I , S. 27-28 ve P e ç e v î, C . I , S.454. B e y t i c, ayn. es., S. 276,
2l6 E. HAKKI AYVERDI

Şehrin, 1934 senesinde 22000 nüfusu narındaki bu kasabanın kalesi T ü r k


vardı "o. yapısıdır**^. Kasabanın 1934de nüfusu
yedibin kadardı
Kradişka (Bos. GradUka) Kasabası:
Sava nehri sahilindeki bu eski mü­ Bugojno Kasabası :
him kasabada, cirmi 1000 adım olan, Saray Bosna'nın şimal-i garbisinde
bir kale sekiz cami, on sekiz mescid ol­ ve Vrbas nehri kenarındaki bu kasaba­
duğunu E v l i y a bildiriyor *" ve K a p ­ nın yakınındaki S ü l e y m a n P a ş a oca­
tan cami'i, kaledeki Hünkâr ve H a c ı ğındaki kule resmini bir numune olarak
Bekir camilerinin meşhur olduğunu veriyoruz.
zikretmekle iktifa ediyor. Kamusii'l-A'lâm
Üstü ve çatısı bu gün mevcud olma­
5000 nüfusu olduğundan başka
makla beraber, altı katlı olması ve cb'adı-
bir tafsilât vermemektedir. Bu gün pek
nm azametiyle kütlesinin tenasüb ve ih­
perişan olan kasabada bir tek mescid kal­
tişamı,, diğer tam kulelerin resmi mev­
dığını gördük. 1934 senesinde 5000 kadar
cud olmasına rağmen, tercihimize sebep
nüfus vardı.
oldu (resim 126). Bu kuleler umumiyetle
Kozarac ve Prijedor Kasabaları : dikçe bir çatıyla örtülüdür; içlerinde ocak
Her iki şehrin kaleleri Türk bina- vardır, bazısının en üstlerinde çıkıntılı mü­
sıdır dafaa cumbaları mevcud bulunmaktadır.
Novi Kasabası : Dubniçse (Dubica) Kasabası :
U n a nehri kenarındaki bu kasabanın U n a nehri kenarında küçük kârgir
kalesi Türk yapısıdır*^*. Evliya bir kal'edir; hisarda n o ev, bir S u l t a n
şeddâdî bina olduğunu bildirerek, "ka­ S ü l e y m a n C a m i ' i bulunmaktadır*22
dimdir" diyor. Yine onun ifadesine göre
100 ev ve bir cami'i vardır. 1934 de 4000 Metroviçse (Srem. Mitrovica) Kasabası:
nüfusu vardı
Srem Beyinin makam olan bu kasa­
Biline (Bijeljina) Kasabası : ba Sava nehrinin karşı sol sahilindedir.
Evliya'ya göre kalesizdir; Evliya'ya göre 1500 evi, 400
500 evi, gayet muhteşem Cengi-Zâde dükkânı, altı cami ve altı mescidi olup
Ali Paşa konağı vardır. Muasır kaynak­ küçük çarşıda G a z i B a y e z i d Bey, aşa­
lara göre kasabada K a n u n î Sul­ ğı çarşıda Me mi Bey büyük çarşı
tan S ü l e y m a n Cami'i, yakınında ha­ meydanında Bayram Bey, A ğ a , H ü n ­
mamı bulunmaktadır; cami kesme taş­ kâr, Murad Paşa camileri meşhurdur.
tan ve kubbelidir. Bir de, H. 1176 (M. Beş medresesinden G a z i B a y e z i d Bey,
1762) tarihli Türkçe kitâbesi mevcud bu­ Bayram Bey, M u r a d P a ş a mamur­
lunan. Binbaşı Yakub Bey türbesi dur; on iki mektebi, üç tekyesi, üç çarşı
vardır. 1934 de kasabanın 12500 nüfusu hamamı ve birçok sobalı ev hamamı ve
bulunmaktaydı üç kârgir ham bulunmaktadır.

Derbend (Derventa) Kasabası : Baça (Srem Raca) Kasabası :


Sava kollarından U k r i n a nehri ke- Evvelce bir tuğla kalesi varken
Sava ve D r i n a nehirlerinin tazyikiyle
Pellcticr, ayn. es., S. 239. yıkılıp bir tek kulesi kalmıştır; 550 evi,
"1 E v l i y a , V , 509. tahta örtülü beş cami'i, iki medrese, iki
•>wKamttsü'l-A'lâm, V , 3238.
"» B e j t i f , ayn. es., S. 293.
4MB e y t i £ , ayn. es., S. 293. Bej ti 6, ayn. es., S. 293.
'«E v l i y a , V , 510. Pelletier, ayn. es., S. 242.
PeUetier, ayn. es., S. 248. E v l i y a , V , 509.
E v U y a . V I , 494, 495- Evliya, V I , 174.
«M Glasnik, I V , 1953. *'* Bu zat B o s n a l ı , namlı gazidir; Sicil.,
Pelletier, ayn. es., S. 240. I V , 513.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
217
nıckteb, iki tekyc, bir hanı bulunmakta-
bütün Hırvatistan ve Slavonya kasabaları
dır*". gibi, burayı da epeyi muhtasar geçmiştir.
Nemse ( N ı j e m d ) Kasabası:
Siska (Sisak) Kasabası :
Sava nehri kenarında olup 1040
S a v a nehri kenarındaki bu kasaba­
fevkani ve tahtanî evi, 110 dükkânı,
nın içinde bir cami vardır.
mükellef vâsi konaklan, camileri, iki
.mektebi, üç tekyesi vardır ««. Osek (Osijek) Şehri :
E v l i y a ' y a nazaran D r ava nehri
Vulko (Vukovar) Kasabası:
kenarındaki iç kale, nehir kenarında
Evliya'nın izahatına göre B a n a l ' l a dört köşe bir binadır « 3 . içinde bir
Tuna'nın sağ sahilinde tuğladan muh- S u l t a n S ü l e y m a n c a m i ' i bulunmak­
Itcm bir kaledir ; 500 evi, beş cami tadır. Varoşu bir ağaç muhafaza duvanyle
ve mescid, bir tüccar hanı, bir küçük ha­ çevrihdir. Su kenarı olduğu için evlerinin
mamı, 50 dükkânı, iki mckteb, bir tekyesi çoğu ahşab, ancak büyük ve mükellef
bulunmaktadır. T u n a ' n ı n karşı sahilin­ olanları kârgirdir. î ç kalesi beş, varoş
de Hindi Baba tekyesi vardır. yedi mahalledir.
Yasenoviçse (Yasenovac) Kasabası: 46 cami vc mescidi vardır; eskiden kili­
Hırvatistan'da T u n a ' n ı n Sava'ya se olan S u l t a n S ü l e y m a n Cami'i
karıştığı mahalde, nehir üzerinde bir pa­ pek müzeyyen değildir. Orta hisarda
lanka olup câmi'i, hamamı vardır *28_ K a s ı m Paşa C a m i ' i n i n kitabesi:
oje- lib CJ\JJ^IL_->-U<S
Çernik (Cemik) Kasabası:
Una nehri kollarından Stugo üzerin­
de ehemmiyetli bir kale olup içinde Bey
Sarayı ve S u l t a n S ü l e y m a n ' ı n ufak
bir cami'i vardır; varoşunda üç câmi,
on sekiz mescid varsa da kurşunlu değil­ Hesaben H . 966 (M. 1558) tarihini göster­
dir; bir tekyesi, üç mektebi, iki hanı, mektedir. Bu cami, serhaddm en güzel
bir hamamı, 150 dükkânı bulunmakta­ binalarından olup kubbeleri kurşunlu,
dır.***. Bu kasaba civarında Hersek minberi, müezzin mahfili gayet musanna­
Sancak Beyi S i n a n Beyin bir kervansa­ dır; son cemaat mahalli yedi kubbelidir.
rayı bulunmektaydı Yine bu cihette, çarşı içindeki Mus­
tafa P a ş a "5 C a m i ' i kiremitle örtü­
Pojega (S. Pozega) Kasabası:
lüdür.
Sava ayaklarından O r l j a v a üze­ Kapısı üzerindeki tarihi:
rindeki bu Sancak merkezinin altı köşeli
bir kalesi, camileri olup en mühimmi
kiliseden bozma olamdır *b ^"^"^ıS-^^

Pakriçsa (Pakrac) Kasabası :


Fakra suyu kenarında muhkem mu­
rabba bir kalesi olup camileri, iki tek­
yesi, altı mektebi, iki hamamı ve hanı,
iki medresesi vardır Evliya Çelebi,
H . 970 (M. 1562) senesini gösterir.
«» E v l i y a , V I , 495.
*'-» E v l i y a , V , 6497. E v l i y a , V I , 183.
«' E v l i y a , V I , 177-
Bu zat M o h a ç Sancak Beyi olan
*» E v l i y a , V , 509. G a z i K a s ı m Paşadır; H . 975 senelerinde vefat
««• E v l i y a V , 517. etmiştir.
•w B e j t i i , ajm. es., S. 272. Bu zat H . 962-986 avasmda B u d in
«»i E v l i y a , V , 522. Beylerbeyi olan Meşhur S o k o l l u Mustafa
«w E v l i y a , V , 519-520. Paşadır.
E . H A K K I AYVERDÎ
2l8

ve baş borcumuz olan millet yolunda bi-


Bunlardan maada 40 mescidi vardır.
Dört medresesinden K a s ı m Paşa, Mus­ rer vâsıta değil midir? Biz yalnız elimiz,
tafa Paşa meşhurdur. Dört tekyesi, den geldiği kadarını yapmakla mükelle­
dört de mektebi olup K a s ı m ve Mustafa fiz.
Paşalara aid olanlar saray gibi ma'mur- Muhasebe faslına gelince: yüz otuz
dur. Bu şehrin bir de 1000 dükkânı, ahır kadar şehir ve kasaba hakkında malû­
ve sair müştemilâtı hâvi büyük bir çarşı mat verildi; bunlar için de Ü s k ü b , M a ­
varoşu vardır ki, içinde her sene kırk gün nastır, Saraybosna, Y e n i Pazar,
devam eden panayır kurulur. Yeni Kasaba, N o v i , T r a v n i k , B a n -
yaluka, hattâ bir bakıma B c l g r a d
Mühim Osijek köprüsünü Sultan
gibi en belli başh şehirlerin tamamen
Süleyman Sadr-ı A'zamı Makbul
Türk eseri olduğu, bir çok kasabaların
i b r a h i m Paşa yaptırmıştır. da O s m a n l ı idaresi zamanında daha
Valpove (Valpovo) Kasabası : parlak devirler geçirdiği anlaşılmaktadır.
KraSica nehri kenarında tuğladan Bütün Yugoslavya'ya şâmil âbide­
saray gibi, fakat gayet metin bir kaledir lerin kemiyet ve keyfiyetçe en zengin
kapısı cenuba açılır; üstünde de bir bulundukları devirlerde eriştikleri mik­
saat kulesi bulunur. Kalenin karşısın­ tar hakkında bir vesika yoktur; ancak
daki iki harab burç, buranın zaptı esnasın­ Bosna-Hersek parçasındaki camilerden
da Osmanlılar tarafından yaptırılmış­ arta kalanların" 1939 cihan harbinden ev­
tır. Kale içinde Sultan S ü l e y m a n vel 1173 adedine baliğ olduğu malûmu-
C a m i ' i vardır. Kale hendeği yanındaki muzdur; esasen Saray Bosna şehri bah­
varoşunda üç mahalle ve beş cami ve sinde bu hususu da bildirmiştik.
mescid, bir medrese, bir hamam, bir mek- Biz ise E v l i y a Ç e l e b i ' n i n uğradığı
teb ve bir tekye, iki han, yirmi dükkân bu­ şehir ve kasabalarda eğer toptan yekûn
lunmaktadır. bildirmişse, onu ve ilâve teşkil eden un­
surları tophyarak bulduğumuz rakkamlara
Zagreb Şehri : nazaran, dercettiğimiz âbidelerin her cinsi
E v l i y a yalnız bir cami'i ve pazarı için birer yekûn elde ettik. Ancak bunlar
olduğunu bildirmekle iktifa etmiştir ^3'. tam adedi ifade edemez; daha kaydedil­
1943 senesinde yapıldığından O s m a n l ı meyen nice şehir ve mahal ve ele alınan­
devrinden hariçte kalmakla beraber, bu­ lar içinde de bilmediğimiz ne kadar
rada I. Umumî Harbden sonra inşa olunan âbide vardır. Nitekim bu tarz araştır­
câmi'in resmini ilâve ediyoruz. Şimdi üç mamızla Bosna Hersek'te biz, 635
minaresi de yıkılarak bir salon haline ge­ cami ve mescid bulduğumuz halde, asır­
tirilmiştir. Şeklen de bu vazifeye uygun­ ların, tabiat unsurlarının, isyanların, Bal­
dur (resim 128). kan ve Birinci Umumî Harbin ye Hıristi­
*** yan idaresine geçmenin sebeb olduğu tah­
ribattan arta kalan cıhz yekûn 1173 e
Buraya kadar yazdıklarımızla Os­
baliğ olmaktadır. Aradaki nisbet
manlılar tarafından Yugoslavya'da
olduğundan bulduğumuz rakkamların iki
dört asır müddetle yapılıp bırakılan âbi­
misUni tereddütsüz olarak almakla hataya
delerden mevcudiyetine veya yalnız hi­
düşmiyeceğimize kaniiz.
kâyesine agâh olabildiklerimizi toplamıya
cehdettik. Ancak bunların hepsinde tarihî Bosna-Hersek, M a k e d o n y a , S ı r ­
tavsifi aşıp, üstünde en çok durmamız bizce bistan ve K a r a d a ğ ' d a araştırmamız
tabii olan, mimarî teşrihi sahasına her neticesinde vardığımız rakkamlar şunlar­
yerde erişebildiğimizi iddia edecek değiliz; dır:
esasenjmimarî olsun, tarihî olsun hepsi can Cami ve mescid 1514, mekteb 745,
medrese 143, tekye 211, çeşme 306, han
232, hamam 104, misâfirhane 12, türbe
*" E v l i y a , V I , 499; saray gibi tâbiritjden
buranın eski bir şato olduğu anlaşılıyor. 38, saat kulesi 20, bedestan 10, imâret 32,
E v l i y a , V, 513. kervansaray 18, kütübhane 8, sebil 900,
YUGOSLAVYA'DA T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
2ig

darü'l-hadîs 12, darü'l-kurra 12, köprü 42, Hamam 200


İcale 16 dır.
Misâfirhane 25
Şu halde binâların vazifelerinin vc Türbe 50
üzerlerindeki alâkanın devam edip etme­ Saat Kulesi 40
mesi ve doğrudan doğruya tabiatın tahri­ Bedestan 15
batına maruz olup olmamaları gibi tesir­ İmaret 60
ler, bunların zamanımıza intikalinde bi­ Kervansaray 40
rer âmil olduğundan, bu cihet de nazar-ı Kütüphâne 15
itibara alınarak, bu âbideler için O s m a n ­ Sebil 1000
lı devrinde baliğ oldukları takdirî ye­ Darü'l-hadis 25
kûnları gösteren şu cedveldeki rakamları Darü'l-kurra 25
sıhhate yakın kabul etmek yerinde olur: Köprü 100
Kale 50
Cami ve Mescid 3500 Memleketimiz okuyucularına toplu
Mekteb 1500 olarak bilinmiyen bu eski yurd parçası
Medrese 300 üzerindeki şu mimarî, şehircilik ve imârcı-
Tekke 400 lığa müteallik malûmatı ve en son olarak
Çeşme 1000 kısa umumî bilançoyu vermiş olmakla
Han 500 kendimizi bahtiyar addederiz.

BİBLİYOGRAFYA

Ahmed R i f ' a t : Lugât-ı Tarihiyye ve B a j l o n , İ n g : Arhitektonske Osobine Gazi


Cografıyye, 7 cild, İstanbul 1299. Husrev Begovilı Gradjevina (Gazi Hus-
Ali£ic: Livanjske Dzamiye, (Livno Cami­ rcv Beye aid mebâninin mimarî hu­
leri), Glasnik Vrhovnog Starjesinstva susiyetleri) Spomenica Gazi Husrev
Islamske Vjerske Zajednice, Sarajevo Begove 400 godisnjice, Sarajevo
1941, cild. I X , s. 373-395- 1932, s. 28-30.
Arhitektonski Spomenici Turskog Perioda u Ballif, P h . : Wasserbauten in Bosnien und
Mostaru (Türk devrinde Mostar'- Hercegovina, I u. I I . Theil, Wien 1899.
daki mimarî eserleri) Nova Evropa Bej t i c , A l i j a : Ğamilija d^amija i njen
Mec. Zagreb 1936, cild X X I X , vakuf u Travniku (Travnik'teki Kâ-
sayı 7-8, s. 232-235. miliyye cami'i ve vakfı) Glasnik
Arslanagila Most (Arslan Ağa oğlu Köp­ Vrhovnog Starjesinstva Islamske
rüsü), Narodna Uzdanica salnamesi, Vjerske Zajednice, Sarajevo 1942,
Sarajevo 1935, s. 145-146. C . X , s. 143-148.
Ata'î Efendi: Z^l-i Şekayık, İstanbul Bej t i c , A l i j a : Elci Hadli Ibrahim Pasın
1268. vakuf u Travniku (Travnik'teki Elçi
Ayverd i, E k r e m H a k k ı -.Fdlilı Devri Hacı Ibrahim Paşa vakfı). E l Hidaja
Mimarisi, İstanbul 1953. Mec, Sarajevo 1941, c. V , s. 276.
Anhegger , R o b e r t : Die Römerbrucke Bej ti6, A l i j a : Skender Pâiina Tekija (İs­
von Mostar, [ Oriens Mec. V I I . cild, kender Paşa Tekyesi), Novi Bchar
ı No.' dan ayrı baskı, 1954. M e c , Sarajevo 1944, c. X V I , s.24-26.
Babinger, D r . F r a n z , : Die Brücke von Bej tic, A l i j a : Spomenici Osmanlijske Arhi-
Mostar (Morgen Blatt), Zagreb 1938 tekture u Bosni i Hercegovini (Bosna-Her
{I5-5)- sekteki Osmanlı Mimarî eserleri),
Bali e, O. H.: Stari Most (Eski Köprü), Prilozi Mec. Sarajevo 1952-1953,
Zora gazetesi, Mostar 15-12-1926 , c. I I I , I V , s. 229-298 (Ayrı baskı).
sene ı, No. ı. Bej ti t Alija: Paladii Hadli h'asuhova
220
E . H A K K I AYVERDÎ

dzamijai malıda u Sarajevu (Bosna Bosnia and the Hercegovina, Mans


Saray'daki Paçacı Hacı Nasûh ca- Green and Co. 1876 London.
mi'i ve mahallesi), E l Hidaja Mec. E l ez o vie, Gliâa : Turski Spoinenici u
Sarajevo 1942-1943, c.VI, s. 317-322. Skoplju, Glasnik Skopskog naucnog
Bej tic, A l i j a : Banja Luka Pod Turskoın DruStva, 1925-27'den ayrı baskı
Vladavinom, arhitektura i Teritorijalni (Sırbça), s. 122, büyük, beş vakfi­
razvitak grada u XVI. i XVII. vijeku yeyi muhtevi, kıs: Elezovic, I . eser.
(Türk hakimiyeti altında Banja Lu­ E1 ez o vi c, G1 i s a: Turski Spomenici, c. I ,
ka şehrinin X V I ve X V H . asırlar­ Bcograd 1940, Sırbça, 1204 sahifc,
daki mi'marî ve sathî inkişafı), metin tercümeleri ve haşiye.
Nase Starinc GodiSnjak Zemaljskog
Elezovic, G l i s a : Turski Spomenici, Bc­
Zavoda za zastilu spomcnika kül­
ograd 1952, c. I , cüz: I I , aynı bas­
türe i prirodnih rijctkosli yıllığı,
kılar, Fransızca izahat. 245 salıife,
Sarajevo 1953, c. I , s. 91-116 (Ayrı
metin, 200 sahifc fihrist. Kıs: Ele­
baskı). zovic, I I . eser.
Bej ti e, A l i j a : Sokolovicev most na Drini uE v l i y a Ç e l e b i : Seyahatname, 10 cild,
Visegradu (Vişgrad'da Drina üze­ istanbul 1314, 1-6 (1314-1318), 7-8
rindeki SokoUu köprüsü), Narodna (1928) 9-10 (1935-1936)-
Uzdanica salnamesi, 'Sarajevo 1945
Glasnik Vrhovnog Starjehnstva tslamske Vjerske
(Ayrı baskı).
^ajednice, Sarajevo (eski seri).
Bogdanovic, Z.: Vikgradska cuprija
Glasnik Vrhovnog tslamskog Starjesinsiva,,
(Vişgrad köprüsü), Bosanska Vila.
c. I-V, 1950-55 (Binaların kısa tari­
Mec. Sarajevo 1888, s. 174-175-
fini ve şimdi bulunduğu hali havı
Buljina, H.: tz povjesti Banjalu£kilı seri makaleler). Kıs: Glasnik, (yeni
-Medresa (Banja Luka medreseleri seri).
tarihine dair) Glasnik Vrhovnog Glasnik .^e»iö://JÂ;o^ Muzeja-Sarajevo, 1908
StarjeSinstva Islamske Vjerske Za- c. X X ; 1909-1911, c. X X I - X X I I I ,
jednice, Sarajevo 1944, c. X I I , (1888 den beri çıkmaktadır).
s. 100-105.
G r a b r i j a n , D.: Muslimansko Groblje
C e l i c , Dz.: Obnovo Sokoloviieva mosta na (Müslüman mezarlığı) Nevi Bchaı-
Drini u Visegradu (Vişgrad'daki So­ Mec. Sarajevo 1937, X I , s. 71-73.
koUu köprüsünün lâmiri) Nase Sta- G r a b r i j a n D.: Turska Kuca (Türk evi),
rine Mec. Sarajevo 1953, c. I, s. Novi Bchar Mec, Sarajevo 1937,
177-181.
c. X I , s. 9 - 1 2 .
CurĞic, Vejsil : Ugledna MuslimanskaGrabrijan, D. : Orijentalna Hisa v Sara­
Kuca u Sarajevu (Bosna Saray'da
jevu (Bosna-Saray'da şark evi), Arhi­
mühim bir müslüman evi), Narodna
tektura Mec. Sarajevo 1949, c. I I ,
Starinea Mec. Zagreb 1927, c. V I ,
sayı: 23-24, s. 45-61.
cüz: 14, No. I , s. 79-92.
H a d z i j a h i c , Muhammed : Kozja Ğup­
D e l i ö , S : Ğuprija na Mostu kod Trebinja
rija u Proslosli (Geçmişte Keçi köp­
(Trebinyc civarında Most üzerin­
rüsü), Novi Behar Mec., Sarajevo
deki köprü), Glasnik Zemaljskog
1953, c. I X , s. 17-18
Muzeja, Sarajevo 1891, c. I I I .
Dizdar Muhammed : Gazi Husrev Be- H a d z i m u 1 i c, M u s t a fa: Islamske Javne
gova Medresa (Gazi Hüsrev Bey Med­ Zgrade Turskog perioda u Mostaru
resesi), Spomenikca Gazi Husrev (Türkler devrinde Mostar'daki İs-
Begove 400 godisnjice,Sarajevo 1932. lâmî umumî mcbani), Novi Behar
Duda, Herbert W. : Balkanlurkische Mec, Sarajevo 1936-37, c. X , s.
Studien, Wien, Rudolf M. Rodiner 274-375-
1949, s. 144. Hammer : Devlet-i Osmaniye Tarihi, Atâ
E v a n s , Arthur J . : (ingiliz seyyahı) Bey tere, 10 cild, istanbul 1328.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E VAKİFLARİ

H a n d z i c , H . Mehmed: Povodom 400 K n o l l , D r . Pctar : O Muslimanskoj


godımjice Gazi Husrev Begove Medrese umjetnosti u Bosni (Bosna'daki müslü­
u Sarajevu (Bosna Saray'daki Gazi man san'atine dair) Knjizevnik
Husrev Bey medresesinin 400 üncü Mec. Zagreb 1929, c. I I , s. 443-456.
yıldönümü münasebetiyle) Narod- K n o l l , D r . P e t a r : Muhammedanische
na Uzdanica salnamesi, Sarajevo Grabmalkunst, Morgenblatt, Zagreb
1937. s. 29-48. 2 4 - 12 - 1932.
H a n d z i e , H . Mehmed: Osnivac Najl- K o r k u t , D e r v i ş : Obnova natpisa na So-
jeple Dzamije u Bosni-Aladza Dlamija kolovica mostu u Visegradu (Vişegrad'da
u Foci (Bosna'daki en güzel camî'in Sokollu köprüsü kitabesinin tecdi­
bânisi-Foçada'ki Alaca cami) Ju- di), Glasnik Zemaljskog Muzeja,
goslavenski List, Sarajevo 23-6-1939. Sarajevo 1929, c. X L I .
Hoca S a * d ü ' d - d i n : Tacii't-tevarilı, İs­ K o s t i e , M i t a : Juzna Srbija, Bepgrad
tanbul 1279. 1935-
H ö r m a n n , K o s t a n t i n : Ğuprija u K r e s c v l j a k o v i c , H a m d i j a : Tur Ali
Vikgradu (Vişgrad'daki köprü) ,Glas- Begov vakuf u TuzH (Tuzla'daki Tur
nik Zemaljskog Muzeja, Sarajevo Ali Bey vakfı), Glasnik Vrhovnog
1889, c. I . Starjesinstya Islamske Vjerske Za-
H ö r m a n n , K o s t a n t i n : Hadzibegova Ku­ jednice, Sarajevo 1941, c. I X , s.
la u Hutovu (Hutovo'daki Hacı Bey 10 - 17, 50 - 55-
köşkü), Glasnik Zemaljskog Muzeja, K r e s evljakovic, H a m d i j a : Diamija
Sarajevo 1890, c. H . Hodze Kemaludina u Sarajevu (Bosna
-Saray'daki Hoca Kemalü'd-din
İ b r a h i m E f e n d i ; Peçevî Tarihi, 1st. câmi'i) E l Hidaja M e c , Sarajevo
1283, c. H . 1939 - 1940, c. I I I , s. 149 - 152.
îslâm Ansiklopedisi - istanbul tab'ı. K r c s c v l j a k o v i c , H a m d i j a : Hanikah
Jsioinjacka arhitektura u Hercegovini (Hcr- Gazi Husrev Begov, (Gazi Husrev
sek'te Şark mimarîsi) Gl. Jugoslo- Bey Hânikahı) Spomenica Gazi Hus­
venskog Profesorskog Drustva, Beo- rev Begove 400 godisnjice, Sarajevo
grad 1937, c. X V I I , Sayı : 11-12, 1932,5.57-59-
s. 1056-1059. K r c s c v l j a k o v i c , H a m d i j a : Banje u
K a l a b i c , Mehmed : Hadzi Sinanova Bosni i Hercegovini (Bosna ve Hersek
Tekija (Hacı Sinan Tckyesi), Glasnik Hamamları) Sarajevo 1952, İkinci
Zemaljskog Muzeja, Sarajevo 1890, tab'ı.
c. I I . K r c s c v l j a k o v i c , H a m d i j a : Vodovodi
i gradnje na vodi u Staröm Sarajevu
K e m u r a , Sejh Sejfudin F e h m i : Jawf (Eski Saray-Bosna'daki su tesisleri
muslimanske gradjevine u Sarajevu (Bos­ ve sular üzerindeki mcbâni) Sara­
na Saray'daki müslüman mcbânisi) jevo 1939.
Glasnik Zemaljskog Muzeja, Saraje­ K r c s c v l j a k o v i c , H a m d i j a : Turbeta
vo 1908, c. X X . i meznri oka Begove Dzamije (Gazi
K e m u r a , Sejh Sejfudin F e h m i : Sara- Husrev Bey camii haziresindeki tür­
jevske Dzamije i Druge Javne Zg''"de be ve mezarlar) Sarajevo (Spomenica
turske dobe (Türkler devrinde Bosna 400 godisnjice Gazi Husrev Begove
Saray camileri ve diğer umumî Dzamije), Sarajevo 1932, s. 3 8 - 4 1 .
mebânî) Glasnik Zemaljskog Mu­ K r e s e v l j a k o v i c , H a m d i j a : Han Ko-
zeja, Sarajevo 1909-1911, c. X X I , lobara u Sarajevu (Saray-Bosna'daki
XXIII. Kolobara Hanı), Novi Bchar Mec,
K e m u r a , Sejh Sejfudin F e h m i : Köp­ Sarajevo 1938, c. X I , s. 202-206.
rüler, 1325 Gayret salnamesi, ı ı . Krcscvljakovic, H a m d i j a : Moriia
sene, c. I I , s. 60. Han u Sarajevu (Bosna-Saray'daki
K ı r ç e f : Skopije, (Bulgarca) Sofya 1922. Moriça hanı), Arhitektura Mec.
E. H A K K I AYVERDİ
â22

Sarajevo 1951,0. V , sayı: 9-12. Vrhovnog StarjeSinstva Islamske


K r e s e v l j a k o v i 6 , H a m d i j a : Prilozi Vjerske Zajednice, Sarajevo 1939,
Povjesli Bosanskih Gradova pod Turs- sene V I I , s. ı - 12.
kom upravom (Türk devrindeki Bos Neidhardt-Dz. Cdit:Stari most u Mostaru
na kaleleri tarihine katmalar) Pri­ (Mostar'daki eski köprü) Nase Stari­
lozi Mec, Sarajevo 1951, c. I I . ne Mec, Sarajevo 1953, c. I , s.
Mecdi Efendi : Şekajnk-t Nu'maniye Tel­ 133- 140.
emesi, İstanbul 1269, Kıs: Şekayık. Peez : Mostar und sein kullureis, Leipzig
Mehmed Süreyya : Sicill-i Osmânî, is­ 1891.
tanbul, Matbaa-i Âmire 1308. Kıs: Pell e ti er, R e n e : Sarajevo et sa region,
Skil. Paris 1934.
Milan Karanovii : O Tipovima Kuca Pi rî Reis : Kitab-ı Bahriyye, Türk Tarih
u Bosni (Bosna ev tiplerine dair) Araştırma Kurumu yayını, no: 2
Glasnik Zemaljskog Muzeja, Sa­ Polenakovic, Dr. H a r a l a m p i j e : Skopje,
rajevo 1927, c. X X X I X . Glasnik Yugoslavje, Beograd 1952.
Minetti, H e n r y : Osmanisclıe Provinzinle Pospisil, J . : Wie mann in Bosnien Djamijen
baute, Der Bautechniker, Wien ı - I ,
Baukunst auf dem Balkan, Hannover
1916, c X X X V I , Nu: ı , s. 1-3.
1923-
Potokar, T. : Muslimanski nadgrobni
MuftiĞ, D r . Ahmed A s ı m : Mosche
spomenici (Müslüman mezar taşları),
und Stiftung Ferlıad Pala in Banja
Slovence gazetesi, Ljubljana, 10-
Luka, Leipzig 1941.
5-1936-
Muhibbi5, H i l m i j a : Stara Cuprija u
S a ' d ü ' d - d i n Efendi: Tacü't-tevarih, İs­
Mostaru (Mostar'daki eski köprü)
Glasnik Zemaljskog Muzeja, Saraje­ tanbul 1280, C. I I .
vo 1889, c. I . Salih Âsim : Üsküb tarihi (Türkçe),
MujezinoviĞ, Mehmed : Obnova natpisa Üsküb 1932.
na Sokoloviiem mostu u Vikgradu S a l i h Âsim : Üsküb Tarihçesi, 26 mayıs
(Vişgrad'daki Sokullu köprüsü ki- 1327, (11 sahife) (yazma).
tâbesinin tecdidi) Na§e Starine Sa­ Sarajevski Tai/fAan(Saray-Bosna'daki Taşlı
rajevo 1953, c. I. Han) Yugoslavenski list, Sarajevo
Mujezinovic, Mehmed: TurskiNatpisi 1929, Nu: 161.
ü Sarajem iz XVI. vijeka (Saray-Bos- S i k i r i c , Dr. S a c i r , : Tekija na Oglavku
na 'da X V I . asır Türk kitâbeleri), (Oglavak'daki Tekye) Gayret sal­
Prilozi Mec. Sarajevo 1951, c. I I , namesi, Sarajevo 1941, s. 42-51.
s. 9 5 - 114. Sikiri Ğ, Dr. Sacir, : Sarajevske Tekije
MujezinoviĞ, Mehmed: Turski Natpisi (Bosna-Saray tekyeleri) Narodna
X V I . vijeka iz nekoliko mjesta Bosne i Starina Mec, Zagreb 1927, c. V I ,
Hercegovine (Bosna ve Hersek'te bir No: 14, s. 77-79.
kaç X V I . asır kitâbesi) Prilozi Mec. Steinmann , ! . £ . : Malaz Temelja stare
Sarajevo 1953, c. I I I - I V , s. 455-484. Turske tvrdjaveu Petrinji (Petrinya'da
Nametak, H a s a n : Mostarske Dzamije Eski Türk kalesine ait temelin keşfi),
i njihovi vakufi (Mostar camileri ve Teknicki Vijesnik M e c , Zagreb
vakıf lan) NoviBehar Mec, Sarajevo 1942, c. L I X .
1936- 1937, c. X . , s. 271-274.
Styx, Edmund : Das Bauweisen in Bos­
N a m e t a k , AUja : Mostarski Stari most
nien und Hersegovina, Wien 1887.
(Mostar'daki eski köprü), Sarajevo
1932, Napredak Mec, s. 11 - 12 Ş a b a n o v i c , H a z i m : Ko je Osnovao
den ayrı baskı. Sarajevsku Ferhadiju? (Bosna-Saray
Nametak, A l i j a : Islamski Kulturni Spo- Ferhadiyesini kim inşa etti?), Glasnik
menici Turskog perioda u Bosni i Herce- Vrhovnog Starjesinstva Islamske
govini (Türkler devrinde Bosna - Her- Vjerske Zajednice, Sarajevo 1953,
sek'teki kültür eserleri), Glasnik c. I V , s. 32 - 40.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 223

Ş e m s ü ' d - d i n S a m i : Kamusü'l-AHârtı, namesi, sene ı, Sarajevo 1324 hicrî,


İstanbul 1306, 6 cild. s. 149.
Târih-i Osmanî Encümeni Mec. : T 1930- Türbe Mulisinzade Abdullah Pase i Hadzi
1328, Kıs: T . O. M . Hafiz Ali Dzelalije u Travniku : (Trav­
T r a l j i c , S e y i d . M. : Medresa Hadzi nik'teki Muhsin-Zâde Abdullah Paşa
Ismaila Misirije, (Hacı ismail Mısrî ve Hacı Hafız Ali Celâlinin türbesi),
medresesi), E l Hidaja Mec,Sarajevo Gajret, Sarajevo 1324 hicrî, sene ı,
1937 - 1938, c. I I , s. 136 - 137. s. 150
T-raljit S e y i d M . : Sarajevski Grad
Hadzivasiljevic, J o v a n : Skoplje i njegova
Vratnik (Saray-Bosna'da Vratnik ka­
okolina, Beograd 1930.
lesi), Sarajevo 1937.
Z d r a v k o v i c , İ. : Opravka Kule na starom
T r a l j i S , Seyid M. : Muslimanski nad-
mostu u Mostam (Mostar'daki eski
grobni spomenici (Müslüman mezar
köprünün kulesinin ta'miri), Nase
taşları) Narodna Uzdanica Salna­
Starine Mec, Sarajevo 1953, c I ,
mesi, Sarajevo 1940, s. 192-210.
s. 141 - 143.
T r u h e l k a , Dr. C i r o : Der Brussabesisten,
Bosnische Post, Sarajevo 6-4-1912 . Zarzycki, A r n d t - S t r a t i m i r o v i c :
T r u h e l k a , Dr. C i r o : Gazi Husrev Beg Aladza Dzamija u Foci (Foça'daki
J^jegov J^ivot i njegovo Dob a, Sarajevo Alaca cami) Glasnik Zemaljskog
1912, Zemeljska Stamparija, Kıs : Muzeja, Sarajevo 1891, c. I I I .
Truhelka. Z u h r i c , Ö m e r : Najstarija Dlamija u
Türbe Silahdar Abdullah Paüe Defterdarovica Bosni (Bosna'nın en eski câmi'i),
u Travniku (Travnik'teki Silâhdar Novi Behar Mec, Sarajevo, c. I V ,
Abdullah Paşa türbesi), Gajret Sal­ No: 19, s. 3 0 - 4 0 .

Not: Boşnak vc Sırp imlâsındaki kelimelerde z = j , s = ş, j = y, c = ç, 6 = ç olarak telâffuz


edilir. Kelime sonlarında sert ç söylenen c işareti bulunmadığından c şeklinde gösterilmiştir.
Res. . - Cskup Şehrinin ,imal cihcini^n Muştala Paja cami'i avlusundan al.nm., panoramas..
E. H. Ayverdi

m
ti '3 ı« — •o

9 _

n •m

s:
S.«o f tS=^
^ i- -
Res- 2 — Üsküb'dc Sxiltan Murad cami'i plÂnı. (Duda'dan)
YUGOSLAVYA'DA TÜRK ABİDELERİ V E VAKİFLARİ «3

Ş c m s ü ' d - d i n Sami : Kanmsü'l-A'lâm, namesi, sene 1, Sarajevo 1324 hicrî,


istanbul 1306, 6 cild. s. 149-
Târih-i Omani Encümeni Mec. : T 1930- Türbe Muhsinzade Abdullah Paie i Hadü
1328, Kıs: T . O. M . Hafiz AliDifilalijeu Travniku : (Trav­
T r a l j i C , Seyid. M . : Medresa Hatö nik'teki Muhsin-Zâde Abdullah Paşa
Ismaila Misirije^ (Hacı tsmail Mısrî ve Hacı Hafiz Ali Celâlinin türbesi),
medresesi), E l Hidaja Mec.,Sarajevo Gajret, Sarajevo 1324 hicrî, sene ı,
1937 - 1938. c. I I , s. 136 - 137. s. 150
T - r a l j i i Seyid M . : Sarajevski Grad Had2ivasiljevii,Jovan: Skoplje i njegova
Vratmk (Saray-Bosna'da Vratnik ka­ okolina, Bcograd 1930.
lesi), Sarajevo 1937.
Z d r a v k o v i i , î . : Opremka Kule na starom
T r a l j i ö , Seyid M . : MusUmansld nad-
mostu u Mostaru (Mostar'daki eski
grobni spdmenid (Müslüman mezar
köprünün kulesinin ta'miri), NaSe
taşlan) Narodna Uzdanica Salna­
Starine Mec, Sarajevo 1953, c. I ,
mesi, Sarajevo 1940, s. 192 - 210.
s. 141 - 143.
T r u h e l k a , Dr. Ciro : Der Bmsabesisten,
Bosnische Post, Sarajevo 6-4-1912 . Zarzycki, Arndt - StratimiroviC :
AUuUtia Diamija u FoH (Foça'daki
T r u h e l k a , Dr. Ciro : Gad Husrev Beg
Alaca cami) Glasnik Zemaljskog
Njegov ^ivot i njegovo Doha, Sarajevo
Muzeja, Sarajevo 1891, c. I I I ,
1912, Zemeljska Stamparija, Kıs :
Truhelka. Z u h r i i , Ömer : Najstarija Diamija u
Tmhe Silahdar Abdullah Pafe Defterdarovila Bosni (Bosna'mn en eski câmi'i),
a TraonUaı (Travnik'teki Silâhdar Novi Behar Mec., Sarajevo, c. I V ,
Abdullah Paşa türbesi), Gajret Sal­ No: 19, s. 30 - 40.

edak''Sli^''^„ı'' H*^ i|»'âs,ndaki kelimcfcrde i = j , i = j = y. ^ = ç, e = ç «Jarak telâffuz


Miin.. Kelime sonlarında sert ç söylenen 6 ıjareti bulunmadığından i şeklinde gösterilmiştir.
t*3
"-^.^ ^ ZZI

1 _ J
rl

Res. 3 Üsküb'de Sultan Murad cami'i maktaı. (Duda'dan) Res. 4 — Üsküb'de Sultan Murad cami'i dahili.
(Duda'dan)
E. H. Ayverdi

Res. 3 — Üsküb'de Sultan Murad cami'i levakı. (l'oto: Ekrem Hakkı)

Rcs. 6 — Üsküb'de Sultan Murad cami'i yan cebîıesi. {Fo(o: Ekrem Hakkı)

fakıflat Dtrgi.i III.


E. H. Ayvedi

+ 6.» 1- *»0 :6,«o ^

«*•


— - i — -*—Vo —*— w — + — » V » ^
22,#o

Res. 7 — Üsküb'dc Ishak Bey cami'i. (Dııda'dan)

Rcs. 8 — Üsküb'dc Ishak Bey cami'i makta'ı. (Dııda'dan)


di

Rcs. lo - Üsküb'dc İshak Bey cami'i. /Duda'da,:)


Res. g . _ üsküb'dc İshak Bey cami'i. iDuda'dan)
Res. I I — Üsküb'de Mehmed Çelebi cami'i kitâbesi. (Elczovic'dniJ
E. H. Ayverdi

—t--fr—test
••w

1=

a •
a •
-f—a<V—

0»\
n a
t1
ot 9

t: _
• J
c
1 «4

« 2 a
3

i oos

T' u
•o
a s
E 3
1

o» o*

Vtkıflor Dırgiti İti.


Res. 13 — Üskiib'dc !sa Bey cami'i rcvaki. (Folo: FÂrm Hakkı)
E. H. Ayverdi

2
Rcs. 14 - Üskiib'dc Isa Bey rami'i mihrab ciheti. (Folo: Ekrem HakkıJ

Vakıflar Dtrgiıi III-


E. H. Ayvtrdi

/f'

2

Vakıflar Dtrgiti 111.


» Uo « 1Qoe 4 3«ö—«f-

1600

( )
1
1

o o At
-|ı <>oo H* f>.«a tK- n.o»——4-
D
Res. 17 - Üskub'dc Mustafa P a ^ cami'i plânı. (Duda'danj Res. 18 — Üsküb'de Mustafa Paşa cami'i maktaı. (Duda'danj
E. H. Ayverdi

Rcs, 19 — üsküb'de Mustafa Paşa cami'i. (Foto: Ragıb Deores)

E L

r«*ıyiar Dagia III.


E. H. Ayverdt

Üsküb'de Mustafa Paşa cami'i revakı. (Folo: Ekrem Hakkı)

Vaktflmr Dvgid İti-


E. H. Ayverdi

Res. 21 — Üsküb'dc Mastafa Paşa cami'i kapısı. rFoto: Ekrem Hakkı)

Vakıflar Dtrgisi III.


S
ı

Res. 2 2 — Üsküb'de Mustafa Paşa cami'i kitâbesi. (Folo: Ekrem Hakkı)

t
E. H. Ayvtrdı

Res. 23 Üsküb'dc Mustafa Paşa türbesi. (Foto: Ekrem Hakkı)

Vulcifla, DırgUİ 111.


i
_ 23.« »
:m •—\to f '»o ş 3a»—• — -

2«e

n n/

« • — • ••• 4 ••• —4-

Res. 2 4 — Üsküb'dc Yahya Paşa cami'i plânı. (Duda'dan) R a . 2 5 — Üsküb'dc Yahya Paşa cami'i makta'ı. (Duda'dan)
î
Res. 26 — Üsküb'dc Yahya Paşa cami'i, yan tarafı. (Duda'dav) Res. 27 — Üsküb'de Yahya Paja Cami'i, ürka ccbhcsi. (Foto: Ekrem HakktJ
r
1

Res. a8 — Üsküb'de Kurşunluhan mescidi. (Folo: Ekrem Hakkı)


üsküb'de Karlızade Mehmcd Bey Cami'i ve Vardar'm sag sahi
E. H. Ayverdi

Rcs. 30 — Lisküb'de Davud Paşa hamamı on ccbhesi. (Foto: Ekrem Hakkı)

31 Üsküb'dc Davut Paşa hamann arka ccbhesi. (Folo: Ekrem Hakkı)

yakıflo' Dtrgiti III.


Res. 32 - Üsküb'dc Şengül hamamı. (Foto: Ekrem Hakkı)
Res. 33 — Üsküb'de Vardar üstünde Fâtih köprüsü. (Foto: Ekrem Hakh)
E. H. Ajverfli

Rcs. 3^ _ Üskiib'de Kurşunlu Han (l'olo: Ragıl» Dara)

Res. 35 - Ü-kiib'dc Kurjunlu Han dahili. (Folo: likran Htikkı)

I nliifl'r Or-CMİ III.


Res. 37 _ Üsküb'de Kadı Baba türbesi. (Dtıda'dan)
Res. 36 — Üsküb'de Saat kulesi. (Foto.-Ekrrm Hakh)
E. H. Avverdi

Res. 33 - Kaçanik'de Sinan Paşa cami'i. (Foto: Ekrem Hakh)

Res. 39 — K.açaııik'de Sinan Pa^a caıni'i. (Foto: Ekrem Hakkı)

Vkkıflar Dn,Ui III.


I

I
1.
Res. 41 — Prizren'de Sinan Paşa cami'i. (Folo
Rci. 40 Pirlepc'de Saal ](u\c»i. (Diida'riiw)
E. H. Ayverdi

J U
! ! I
Rej. ±2 — Prizien'de Bayraklı cami'i ve bir ev. (Folo: R. D.)

Ill

Res. 43 — Prizrcn'dc köprü. (Folo: R. D.)

Vakıflar Dfgiti III.


E. H. Ayverdi

Res. 44 — Kosova'da Murad-ı Hüdavendigâr meşhcdi. (Foto: Ekrem Hakkı)

««M
S B

Rcs. 45 — Niş kal'esi. {Minelli'dfii)

lakıflor Drrgi.l III.


E. H. Arverdi

I1

Rcs. 46 — Niş kal'csi mescidi.


(Minell'den)

O*
ö n «
®

Res. 47 Ni$'de hamam plânı. (Minelli'deıı)


Res. 48» Niş'de Alaca caıni'i.

ı
Rcs. 48 — N'iş'dt- hsınnıı ıtıakıa'ı (M metli'den).

l akıflar Ü€'gısi "'•


E, //. Ayverdi

on?

ı /Kİ'üM I>HI>.II K I TI-OCWT S< »Kl >l.o\ k 1 \ \ M ı w | \


Re?. 49 — \'işgrad'da Sokollu Mehmed Paşa köprüsü plânı. fPrinif'den)

Res. 50 — \'işgrad'da Sokollu Mehmed Paşa köprüsü. (Ah Beylıc'den)

lak.riar Dfui UI-


Rcs. 51 — Trcbinje'de Aslan Ağa köprüsü. (Ali Beytic'den)

a!
E. H. Ayverdi

••t

- ; - _ r - _ n- • <I
1
11 . U

Rcs. 5^ -
13
Blasaj-.la hamam rcsti.üsyo., plAm. (Ali lirylk'ün,)

2/

II

Rcs. 53 — Blagaj'da hamam resiitHsyon maktaı. (Ali Bfjık'dfn)


E. //. Ayvertli

-o

Vakıflar DırgUt lU.


E. H. Ajvfrdi

VktfU üfgiıi III-


E. II. Aymdi

I
t: t

^1
I!

Rcs. DC - Mostar'da Karagöz Mchmccl P,oy rami'i. (Folo: Ji. D.)


Vakt/lar DtrgUl JII,
E. H. Ajverdi

Rcs. 57 — Mostai'cla Kaıagü/ Mclınıctl licy taıni'i. (Folo: li. D.)


E. H. Ayverdi

'ft-

i 5.

a-

4. '
2
•i

Vukıflar Drrgiti III.


E. H. Ayverdi

o
E. II. Ayverdi

i!

Rcs. Üı — Konjiv'ılc Ncıciva üucrimle KatuiJiuz IJcy köpıüsü. (^^uı•i liıı/ım'ıltıııj

Rcs. ÜJ — Aılriyalik salıili yakıuıiKİa Ivıanya kal'csi. (Foto: h'kreın JlaUı)

VaktfIaı Drtgui İği.


E. H. Ayverdi

-n.

I
M A N ur I S A A l

<
<
A V U
O

oJ or*
>
<<
3

Res. 63 — Adriyalik salıili yakınında Ivıaııya lıuıııııııı piüıı vc kıoku>i.

\'mk,ntı Uıfiti III.


a,.. 04 - A.l.ivaclk ,.1.1. vakuu.ula Ivranya l.an.uu, i.; k a „ . s . . (I'o,.: E„r,u IMk,J

A*

R... 0, AcMva.ik sahili yak, nuda ivranya lunun,,, a, ka . . plu si. (l:-o: I-I.an HM,0

yaklflar Dtrgui III.


E. H. Ayverdi

-A

Rcs. Wj Adriyatik sijlıili yakınımla Ivıanya lıaııınııı iilıır kısmı. (l-ulu: l-J.nm llııl.l.ı)

R«S. 67 — Adriyatik sahili yakınında Ivranya hanının hariıi »ag cephesi. (I'olu: likrtm H(Mı)

Vakıflar Utrfiti lit.


E. H. Avverdi

-f-ı

.....

Vakıflaı Urrgiti III.


E. H. Ayverdi

/
I
I
I
I
I

>I

^ .13
- _.
h
o
/

IPI:

c : D

uırııın-H- •

Res. 6g — Saray Bosna'da Hünkâr canıi'i plân ku.kisi.


Vmk^tmi Drnflt III
E. //. AyvfTdi

RcN. 7.. Saray »osna'da H ü n k a r ranii'i haric î avlu ( c p l ı c s i . (Fol,,: li„g,b D,T,r.)

"51
/

Rcs. 71 — Saray Bosna'da Iliıııkar (aıni'i :ıvlıı iri. ^/•'(./-..• "A". D)

i'akıflaı Dtrgiti 111,


E. H. Arıvrtii

Res. 7J — S:ıray B<»ııa'»lii IJiiııkar «aıııi'i. (Fulo: A'. D.)

yukipaı Dfgitl III.


E. //. Aj'verdi

W
i^^:i.,ı^^/siMtilSlllllİttllttKM

Rcs. 73 — Saray Bosna'da Hünkâr cami'i kitabesi. (Fuln: R. D.)

•m
en
•0,1.% CD

• \

J V
•///••/•A

'M fli
v:

Rcs. 7.|. — .Saray Bosna'da Gazi Hiisrcv Bey cami'i plAm. (Truhelka'dan)

Vmkiflu Otgiu Ut
E. H. Ayverdi

DO

Res. 75 — Saray Bosna'da Gazi Husrev Bey cami'i makUı. (TrııheUca'dan)

Res. 76 — Saray Bosna'da Gazi Husrev Bey cami'i. (Folo: R. D.)

lukıkut tM'i't' III


E. II. Ayverdi

mm

>
V

O
el

s
«
•r.

(5

Vakıflar Dfrjisi III-


E. H. Ayverdi

4*4

Rcs. 7ÎÎ — Saray Bosna'da Ga/.i llusrcv Bey tami'i dahili. (Tıtıltıll.uılaH)

k4>
ir;':

Res. 79 — Saray Bosna'da Gazi Husrcv Bey cami'i kapısı. (Tmhelka'dan)

Vmkıflat nertUl III


E. II. Avvfrıh

^^^^^
9
1 A

f5
i?
1^

Rcs. 8o - Saray Bosna'da Gazi Husrev Bey cami'i kilâbesi. (Tnıhelka'daıı)

•:\\

- i l i

m
h6

r
1 11 'il İH,

Res. Sı — Saray l>obiıa'clii Gazi Al! Paja tami'i uıaklaı. (Ali litjliç'tltM)
yakıjlar OrgUi III.
E. IJ. Ayi'erdi

I .ll/Jo/ Urr^iti III.


?5

Rcs. «4 — Saray Bosna'da J'cılıad


Paja (anii'i. (Folo: Ekrem Hakkı)
Rc:i. «lî - • Saray Bosna'da Cia/.i Ali l'aşa tanıi'i. (I-al o: it D)
E. H. Ayverdi

5^
- i l •ît

ı
."5
•4.

4
Vmtuflaı Dlfiti Ut.
E. H. Ayverdi

mmm!
Res. 8y _ Saray Bosna'da (Kuı-$unlu) Husrev Bey medresesi plâm. (Truhdka'dan)

/-

Res. 88 — Saray Bosna'da Husrev Bey medresesi avlusu. (Trululka'dan)

ymktfl» Dtgui 111,


E. H. Ajverdi

Res. 8g — Saray Bosna'da Husrev Bey medresesi ccbhesi. (TnıJuita'Hmı)

mm •i?
\İ <\KVİI 1—. x r v n r . i—9/1 aat
31
rm

Rcs. 90 - Saray Bosna'da Hıısrcv Bey medresesi kilalu-si. (Tnılnİka ilan)

tmkı/tmr On%ııi III.


E. H. Ayverdi

Res. 93 — Saray Bosna'da Riistcın Paşa'nm Bursa l > « ! f s U n i . (i'ıriu: Ekiım Hakkı)

Res. 94 — Saray Bosna'da Rüsicm Paja'nuı Bursa bedesteni. (Fato: Ekıem Hakkı)

VktfIv Dfti» III.


E. H. Ayverdi

•T'l

E3I

HİBfiffi M m ıI|y
IU9 a
Rcs. ()i - Saray Uosıı.ı da IİLisrov Hey bcdrsitııi plaıır. ( Iııılıdku'dan)

Rcs.'92 — Saray Bosna'da Hıısrev Bey bedesteni yan eeblıesi. (TrııMka'daıı)

Vakıflar DtrgUt Ut.


E. H. Aymdi

tT

i!_4
I

L:

« t T
1
RCKONS
nORICA
HANA
JPRAT1

Rcs. <ı;, — Saray IJosna'da (iazi Husrc\- Hry'iıı .\I(H-i<a h a n ı . (Mi Brjlic'tlaı)

İT
Kes. <|(i Saı ay Bosna'da (iazi Husrcx- Bcy'in H a n i k a h ı . p l â n ı . (Trulıelka'daıı)

f mkıjlmr Ortgi.i
E. H. Ayverdi

Res. 97 — Saray Bosı»a'da Gazi Husrev Ucy'in lıânikâhı. (Trulıtika'dan)

V
İr*,

Rı-s. ç)8 — Saray Bosna'da Ş<"ylı Siııan ıckkrsi. (Alı Urjlittlnı)

r«iı/W ıvrgiıi III.


E. H. Ayverdi

ÎT

•T-

/T»

Rcs. 1(1(1 — Saray Bosna'da (iazi Miisicx W y


Rcs. <)<) • Snıay R*ısnn'ıîa G a z i H u s ı c v ü ı y
l i i i ı ı ı . ı m ı ınaklaı. (Tıııhelkuılnn)
lıaııiiinıı plam- (rihı'damıılıe)

• i''
i t

R(>i. luı - - Saıay Uüsııa"cla (iazi Husıcv Bey çili hamamı. (l'ulu: Eknın Hakkı)
E. H. Ayverdi

1
Rcs. lu-j — Saray Bosiia'ıta Saat kulesi vc (Jazi Husrcv Bey camii rcvakı. (Ali Dtjtu'dfiı)

fakıfla, DflM III.


F. II. Avverdt

R^.^ ,„,, _ Saıay Bcısua'cla Kc^i küpıiisii. (Ali iiejliı'tlen)

r<t's. 104 — Saray Hdsna'tla Gazi Hıısrcv vc Gazi Mıııatl lîrylıt IÜILK-Sİ. (Iriihelku'dtm)

VaUıftar Ihıfiıi III


E. H. Ayverdi

T.

Res. 105 — Saray Bosna'da Gazi Husrcv Bey türbesi dahili. (Inıliflka'dan)

or

Rcs. ıo6* — Sanıy Bosna'da Ciazi Ilusrcv ücy liirlysi kilâl>fsi. (VfuSteUia^dan)

a
T/

Res. loO" — Saray Bosna'da G a / i Mıırad Iky türbesi kil.ibcsi. (Tndulka'dan)


E. H. Ayverdi

Rcs lo- - Saray lîüsna'da Ali Fakilı kahrislan.ıuia K ö p r ü l ü Y u s u f Paşa v c M c h n ı e d ^'usuf


' IvfciKİİ açık liirbclcri. (Prllelin'deıı)

Res. ıo8 — Travnik şehri.

Vakıflar Dngiıi İti.


E. H. Ayverdi

Res. 109 — i'ravnik'de Ali Bey camii ve Saat kulesi. (Folo: Ş/fik flerkol)

VclııfUr ItffUİ III.


î
Ik

i
4m -

... İ H İ . İ U IDuliAiiI jH.- g M' II' -Pi"


Res. I l l — Travnik'dc Süleyman Paja cami'i alunda
Res. 1 1 0 — Travnik'clc SiiJcyman Paja cami'i plânı. (Ali Brjiic'den) bcdcsien vc dükkânJar. (AH Bejiic'deii)
E. H. Ayverdi

o
1 •O
İM
>

p
E. H. Ayverdi

yak.fUjr ütrgi.i JJI,


E. H. Ayverdi

5.

a:

yalnlaı ürrfiu III.


E. H. Ay verdi

„„ ,„ _ n-avnik-de Sadr-. a/am Muhsin-zAdc Abdullal. ve Hafiz Celalüddin Paşalar l ü r l r


^ (Folo: Ekrem HakkıI

m m . .

Res. 116 - Jajce şehri.


E. H. Ayvtrdi

Res. 117 - Mrkoiijic Gıad'da Kızlar Ağası tanıi'i. (hulo: tüınıı Hakkı)

Itk.nm IKıgu III.


E. H. Ayverdi

Rcs. 11» - Maglaj kasabası

'Si'

Kes. ii<) — Bosna'da üaııja Luka şehrinde Gazi Fcrhad Paşa caıni'i plânı. (Ali BejlWdeii)

yduflm, DtrgUİ m.
H. Ayverdi

i?

ValılfUf Uftltl III.


E. H. Ayverdi

ti

R«. i J i- Baı.yalı.ka'cla OazL l'erl.ad l'aîa tami-i. (Poio: Ekran Hakkt)

lılkı/hn tUı-M III


B- H. Ayverdi

r.

[•UİIIIIIİII
Res. 1 2 2 — Banyaluka'da Dcftcrdariyc cami'i plânı. (Celic'dm)

ymk^ DfgM tu.


Res. IJ3 — Banja Luka'da Dcflerdariye cami'i. (Foto: Ekrem Hakkı)

yaktftar Dngui III.


E. H. Ayoerdi

ymkiPmr DttM "t.


E. H. Ayverdi

31.3.±

I J
' ı..î:nn.iD
J.l.

Rcs. 125 — Banjaluka'cla Halil Paşa türbesi. (Celic-Golos'dan)

ymkt/lar Dttghi Ut.


E. H. Ayverdi

m:

Res. ı a 6 — Bugojno'da Süleyman Paşa Ocağı kulesi. (Ali Brlic'dtn)

ymkxjimr OwtUl lit


Res. 127 - Karadağ'da bir köprü (metin harici). (Foto: Ragıp Devres)
E. H. Aymdi

S
u
a

rtktflmt DtfUİ III.


7"osya tarihinden birkaç yaprak

TEFSÎRÎ MEVLÂNA MUSTAFA V E V A K I F L A R I *


Ebu-Hafs HADDÂDÎ
(Çilingir baba)

Hüseyin Sıdkı K Ö K E R
Nafia Vekâleti Şirket ve Müesseseler Başmürakıbı

O n yılı aşan bir zamandan beri devrinde, T o s y a ' n ı n dinî, içtimaî ve ik­
T o s y a ve D e v r c z çevresi tarihini tes- tisadi hayatı üzerinde müessir olmuş bir
bit için çalışmaktayım. zattır. Bu zatın hayatı penceresinden o
tarihteki T o s y a ' n ı n tam bir panoramasını
Bir yerin tarihiyle müesseselerini, e-
seyredebilmek için T e f s i r î M u s t a f a E -
hemmiyetli v a k ' a l a n n ı tesbit ve tedkik
f e n d i n i n hayatını dinî vc içtimaî yönler­
ederken, vak'alarm d o ğ u p yaşamasında,
den en ince teferruatına kadar incelemek
müesseselerin kurulup geliştirilmesinde,
gerekmiştir. Belki bu yönlerden yazı fazla
çürüyüp dağılmasında rolleri o l m u ş ze­
b ü y ü m ü ş t ü r ; amma, ilerdeki dinî ve ta-
vatın hayat, fa'aliyet, te'sir. ve eserlerini
sav\'ufî tarih tedkikleri için faydalı olabi­
tedkik ve tesbit etmek de iktiza eder.
lecek bazı sözlü rivayetler de, bu arada,
İşte bu yazıya konu olan T e f s i r i son mervilerinden tesbit edilmiştir.
M c v l â n a Ş e y h M u s t a f a E f e n d i de M c v l â n a T e f s i r î M u s t a f a , Tos­
kurduğu ve idare ettiği vakıf müesseseleri yalıdır. H i c r î 1050/M. 1640-41 yıllan
ve deruhte ettiği vazifeler b a k ı m ı n d a n c i v a r ı n d a d o ğ m u ş olmalıdır Babası
* Vakıflar tarihi üzerinde yapılacak araftır- Bazı mahallî hususiyetlerin izahında, tasavvufî
malarda, mevzuun lâyikiyle tenevvür edebilmesi mesailde ve biyografik malfımatta tafsilâta biraz
için, vakıf hizmetlerini ve müesseselerini, yalnız fazla yer verilmiş olmasında, bunların tarihe mal
mücerret bir surette tetkik ile iktifa etmeyip muh­ olmadan unutulup gitmesi, kaybolması endişe­
telif zaman ve mekânlara ait mü^hhas misallere sinin ve mahallî tarihin etraflı bir şekilde yazıl­
yer vermek, bunların fonksiyonlarını ve inleyiş ması düşüncesinin âmil olduğunu kabul etmek
tarzlannı gözden geçirmek de icabeder. Vakıf mü­ ve bunları hoş görmek yerinde olur.
esseselerinin dinî ve tasavvuf!, içtimaî, iktisadi, Umumiyetle Başvekâlet ve Vakıflar Arşiv­
askerî, bedi'î.. .sahalardaki tesirini lâyikiyle mü­ leri, Tapu kayıdan gibi arşiv vesikalariyle şer'iye
şahede ve mukayese edebilmek, ancak bu yoldaki sicillerine, müellifinin himmetiyle mahallinde elde
tetkiklere de müracaat edilmek suretiyle kabil edilen vesikalara ve mahdud hallerde de yazı
olabilir. sahibinin zatî müşahedelerine ve ihticaca salih
Tosya kasabasına ve çevresine ait olan bu gördüğü beyanlara dayanan bu araştırma ve
etüd, o nev'iden bir kalem tecrübcsidir. Cami, inceleme yazısında tetkik ve tetebbu erbabı, çe­
dergâh ve su tesisleri gibi vakıf müesseseler kuran şitli sahalara ait, zengin malzeme bulacaklardır.
ve idare eden, şeyhlik, imam ve hatiplik, dersi- DERGİ
amlık, salâ müezzinliği, mütevellilik gibi dinî ve
idarî hizmetlerle beraber esnaf vezzanlığı (Tartı- » Vakıf K. arş. Sarı sâlis muhasebe No.asg,
cılık), dûagûluk, tahmis-ı kahve ve fem'hanc, ahi- «.185, 22 Muharrem 1135/M.1722: Tosya'da
babalık gibi if, ticaret ve sanayi hayatı ile ilgili mahallc-i ced idde Ş. Mustafa Efendi ibn-i
bazı iktisadî ve malî hizmet ve vazifeleri de uh­ el-Hacc Mehmed'in ihya eylediği 80 yıl önce
desinde toplamış olan Tosyalı Tefsirî Musufa harab olmuş Mahbûb (Mustafa) Çelebi zâviye-
Efendinin biyografisini teşkil eden bu yazıda in- sinden bahsedilmekte, Tosya şer'iyye mahk.
cdenen mevzular, yalnız Tosya torihinin değil, mahfuz sicilli (Kastamonu müzesi) N0.597, s.56
mill! tarihimizin, bu arada tabiatiyle Vakıflar Z. Ka'de 1233/M. 1818: Tosya'da vâki
tarihinin de yakından alâkalı olduğu bahislerdir. Şeyh Tefsirî Mustafa'nın bina eylediği Halvctt
«5
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
926

adı, H a c ı M e h m e d , M c h m e d Big* fmdan H . 1136/M. 1723-24 tarihinde


dir. Anasının adı, kardeşleri olup ol­ nefis bir "Nesih'Me istinsah edilmiş
madığı hakkında bilgimiz yoktur. Künye RiyazüH-Mücâhidin adlı bir eseri bu­
olarak yukarıya aldığımız " A b u H a f s " a lundu (No.202/88). ö n c e İ l a h i y a t F a -
ve bu isimde oğlu bulunduğuna dair hiç kültcsindenCâv i d S u n a r ' l a birlikte eseri
bir kayda rastlamayışımızdan anlıyoruz ki, gördük. Sonra da ayni F a k ü l t e tedris
Halvetiyye ve Fütüvvet pirlerinden olup heyetinden K e m a l E d i b K ü r k ç ü o ğ l u
icazetnâme (klişe :I) de yazılı şeyhinin tarafından tedkik edildi. Eserin tavsifi dc
ceddi Ş i h a b ü ' d - d i n - i Sührcvcrdî'- şundan ibarettir: Eser, 25 yaprakhk bir
d e n H . 6 3 2 / M . 1234 veya E b u H a f s a l - risaledir. I I I . S u l t a n A h m e d ' i n S a d ı - ı
H a d d â d î H.260/M 873-4 * den teberrük a'zamı İ b r a h i m P a ş a a d ı n a te'lif olun-
olsa gerektir. Haddâd, Çilingir ma'nasma- muştuı. Kâğıdı Venediktir. M ü z e h h c b ,
d ı r v e h a l â evlâd ve cnsabına " Ç i l i n g i r cedvelli, meşin cildli, şemseli, miklebli,
ş e y h l e r " d e n i r . Bundan, şeyhin çilingirliği yazıu güzel nesih, kenarları k a y ı d l ı , e t ü d
geçim yolu yapmış olduğu anlaşılıyor. Tef­ mahiyyetindedir vc fazla h u s û s i y y e t i h â i z
siri, Kur'an-t Kerimdtn me'al. ve ma'na çı­ değildir. Metinde 17 şer satır v a r d ı r . Baş
karmakta ilmi vc rüsûhu olanlara isnad tarafında Z i y a î ad veya m a h l â s l ı bi­
olunur ki, klişesini verdiğimiz icaretnâ- rinin Arapça manzum bir takrizi, du'a
me, bu yolda ehil ve salih olduğunun • ve saire, âyat, ve ehadisle bezelidir. M u h ­
da delilidir, thya ve vakfeylediği Âsitâne- tevası: Allah yolunda m ü ' m i n l e r i n itti-
dc tefsir okuturdu. Hadîs Mmi dışındaki iakmda, gâziHkte, c i h â d d a fazilet ve H z .
tahsilini nerelerde, kiı ' rden, hangi ta­ Peygamber'in ba'zı zâtî eşyaları h a k k ı n d a
rihlerde, ne dereceye g irmüş olduğunu bilgi. Bir yaprağının sonradan t a m a m ­
bilmiyoruz. Hadis ilmiuin mesnedleri ve lanmış o l d u ğ u n a göre, bu n ü s h a tek
kitablannın "ümmelıat"ı olan kütüb-i sitt^ değildir. Fakat, h e n ü z başka n ü s h a l a r ı n ı
ve seb'adan mücaz oluşu, tahsil dere­ görmedik. Bu nüshanın T o s y e v î T e f s i r i
cesinin vc irfanının işareti sayılabilir. Ş e y h M u s t a f a Efendi te'lifi o l d u ğ u ü z e ­
Müdekkiklerimizden H a l i m B a k i K u n - rinde yazılıdır. Bununla m e r h u m u n k a ­
ter'intesadüfiyle T o p k a p ı M ü z e s i K ü - lem sâhibi de o l d u ğ u n u a n l a m ı ş b u l u n u ­
t ü b h a n c s i n d e k i R e v a n K ö ş k ü kitap­ yoruz. Kendisinin ilme v e r d i ğ i ehemmi­
ları arasında, ' A l i b . ' A b d u l - l a h tara- yeti, oğullarından A h m e d ' i I s t a n b u l -
da okutmak için ihtiyar ettiği fedakârlık"»
tan anlıyoruz. Z a m a n i'tibariyle r â y i c
(ckye-i âsitânesi) ziJeralunmaktadırlci, H. 1082 yılın­
iUmleri veren müesseselerin o devrede
dan 80 yıl evvel harab olmuş bulunan Mahbûb
Çelebi zâviyesinin Halveti tekyesi, müessisinin T o s y a ' d a bol bol b u l u n d u ğ u i ç i n d i r k i ,
adı da Mustafa. T e f s i r î Mevlâna Mustafa- bu hareketi bir fedakârlık olarak ifade
nm ihya tarihi aşağı yukarı 1080, dergâh ihya, ettik.
icazet tahsil, seccadesini idare edebileceği çağ
düşünülünce o urihlerde yaşı da en az 30-40 Tefsir î evlâdı, neseb y ö n ü n d e n h e m
olması iktiza edeceği anlaşılır ki, şu. hale göre A k Ş e m s ü ' d - d î n ' e , hem K a a d i r î Pîr-i
doğum yılını H . 1040-1050/M. 1630-1640 arası sânilerinden Tosyalı Ş e y h 1 s m a ' i 1 - i Rû­
olarak tahmin edebiliriz. mî'ye müntehi olduklarını ve t a r î k a t l e -
* Başv. arş. İbnü'l-Emin tas. Evkaf karton
a,No.723,18Safer ıo82/M.ı67i: Mu'ameleli arz-ı
hal. "Hacı". Vakıf k. aı-ş. Kastamonu esas: » Bu kitaplar: SaMhayn denilen İmam-ı
lo/ı sıra 1246 tabloda, 6Receb 1130/M. 1718 ve Buhâri vc Müslim telfik vc te'lifi iki kitapla,
19 Ramazan ıi39/'M. 1727, 7 C. evvel J204/M. İmam-ı Mâlik te'lifi El-Mııvalla, ve Süneıı-i
1790 tarihli elimizdeki vesikalarda "Hacı Meh­ TirmizU Sûnen-i ibiı-i Mâce ve Süıun-i Nesâî adlarını
med", tarih ve imzasız olup aslı elimizde bulunan taşıyan kitaplardır.
bir arz-ı hal müsveddesinde de "el-Hacc Meh­ * Baş v. arş. İ b n ü ' l - E m i n tas. Evkaf:
med Big— beg"dir. karton 2 No. 723' Tefsiri, Tosya mukata'asm-
* Melâmetilerin şeyhi sayılır. İslâm ve dan almakta olduğu Du'â-gû vazifesinin fera­
ğından İstanbul gümrüğünden alınmak üzere
Türk illerinde Fülüvaet te^kililt ve kaynakları. 1st.
İktisad Fakültesi Mec. 1-4 c. 2 Abdülbaki Göl- Suphi oğlu Ahmed'e tevcih ve berat ihsan bıı-
pınarh'dan. yurulması.. mu'ameleli arz-ı hal.
TEFStRÎ MEVLÂNA MUSTAFA V E V A K I F L A R I 227

rinin de Isma'iliyyc-i Rûmiyye usûl ve sirî'ye icazetnâme veren hocası üzerinde


yolu olmakla beraber, zaviyelerine her duralım :
kol ve yoldan züvvann gelmekte olma­
ları sebebiyle hemen her tarîkten post-ni- Tefsiri Mıutafa Efendi'nin hocası Ulu
şinlerinin mücaz bulunduklarını, âyin­ Köylü Mevlâna Mustafa :
lerde giyilir olduğunu bildiğimiz muh­ U l u k ö y l ü * Mevlâna Mustafa,
telif tâc ü sikkelerin görülüşüne de bunun Ak Ş e m s ü ' d - d i n M u h a m m e d ' so-
sebeb teşkil ettiğini söylerler. Burada Tef- yundandır'. T e f s i r i M e v l â n a Ş e y h
M u s t a f a'ya verdiği icazetnâmedeki kay­
» Esld tapu tahrir defterlerinde U l u köy
da göre, T o s y a kasabasında ikamet et-
Büyük Seki köyünün adıdır. Büyük ve Küçük
Seki köyleri, Tosya'nın tam cenûbuna, Devrez
ı r m ı ^ l a Sarı ve K a r a k a y a dağları, orman Iskilip'te (Köse dağı-Kösdağında Evlek kö­
ve yaylalar arasına düşerler. Devrez'in şimal yünde: ayni menakib s. 10,11) oturmuş, bina ve
urafmda İ l g a z sıra dağları, doğusunda Kös, evlâd buakmış, Göynüğ'e göçmüş vc orada da
Saz dağlan, cenubunda K ı z ı l c a , S e v i n ç v e r e n
raescid ve değirmen yapmış, (V.K.arş. Kastamonu
(Scvincüren okunmaktadır). Çukur, Murad esas 10/2 sıra N0.995) Gökceöz-Göğcevüz köyünde
köyleri, Ahlat çukuru çevresi içinde yaylalar Ak Şemsü'd-din câmi'i vc Saz vc Karaka­
vardır. Kös dağı, Devrez'in güneydoğusımda, ya dağlariyle Devrez-lskilip hududu arası
T o s y a - î s k i l i p smın üzerindedir. Sekiler halkı sahada Şemsü'd-din köyü. Ulu köylü Mev­
hubûbat, çeltik ve b a ğ mahsûlleri, kereste ve odun­ l â n a Mustafa'nın, bu köyün batı hizasında bu­
la geçinirler, Çevlik, Karaköy, Ortalıca gibi lunan Büyük Seki köyünden Tosya kasabasına
bu köyler de şehir medeniyetini tâkib ve imtisal göçmüş olduğunu, klişesini vereceğimiz Tffsirî
ederler. "Sözerleri" ağalardan ziyade, "efendi"- ioKetnâmeıün delâletiyle, anlıyoruz ki, Tosya'­
leridir. Efendilik, okur ve yazar, okutur ve yazdırır da da oturmuştur. Fakat, literatürlerde bu hususta
olmalarmdan gelirdi. Dağ ve b a ğ havası, ılık ve malûmat bulunamamıştır. Ak Şemsü'd-din'in
bol güneşiyle, her mevsimde zümrUd yeşUlikleriylc irtıİıali Göynük'te iken H. 864/M. 1459 vuku'
bu oymak, çok gönül çekicidir. Urefa ve zurefası bulmuş ve orada defholunmuştur. Arapça Mûrijyt,
eksik olmaz. M e v l â n a Mustafa'nın veya ccd- Defi meUt'in, Telhis-i dtj-i meta'üt, Z'^ru'l-lah, Şırh-i
lerinin de buraya göçctmiş olduklarmı Tefsirt akoal-i Haa Bayram vc Türkçe muhtelif risaleleri
tcotdıı&MSİnden anlıyoruz. {Menakibttâmt-.i. 10,11) olduğu gibi.ubba dair Türk­
• M e v l â n a Ak Ş e m s ü ' d - d i n Muham- çe Maddelü'l-kajal, tasavvufa dair HaU-i müfkilâl
mcd Şam'da doğmuş, babası Hamza'yla Ana­ adlı eserleri, hakkında yazılmış müte'addid mena-
dolu'ya göçmüştür. Amasya târihi müverrihinin kibnâmelcr vardır. Bayramilik, bu zattan yürü­
beyanına göre anası Osmancıklı i m i ş {İslim ausik- müştür {Türk otu. C.I s. 318). Koluna, ayramiy-
loptdisi (II.S.230 Ak Şemsü'd-din maddesi): Bay- ye-i Şemsiyye denirdi. Bayramiyye, HalvetiUğin
ramiyye tarîkatımn kurucusu H a c ı Bayram celî (açık ve sesli), Nakş-i bcndiyyenin hafî (giz­
Veli'den hilâfet almış vc makamını istihlâf et­ li, sessiz) zikir sistemlerinin birleştirilmesinden
miştir. Doğum târihi H . 792/M. 1390 d ı r . Şeyh ibaretti. Buna Pirin melâmct neş'esini de kat­
Şihâbü'd-din-i Sühreverd î ahfadındandır. mak iktiza eder ki, meşhur halifelerinden Bıçak­
Zeyniyye tarikatı müessisi Zeynü'd-din-i Hâfi çı Ö m e r vc mu'akkibleri bu neş'eyi levariıs ve tem­
ile Hacı Bayram Veli'ye müridlik v c yedi sil etmişlerdir. Ak Şemsü'd-din yol vc kolu
dePahaccetmiş ve istanbul'un fethinde Fâtih'in pirin hırka, tac, tckyesini muhafaza ettiği halde
müşaviri olmuş, E b u E y y û b el-Ensari H â l i d ' i n B ı ç a k ç ı Ömer Dede ve mu'akkibleri bunları
meşbcdini keşfeylcmiş, E y y û b Sultan câmi'- terkctmişlerdir.
inin inşasını hazırlamış ve Fâ t i h-Uzun Hasan ' Ak Şemsü'd-din Muhammed'in ica­
arasında Tercan civarmda cereyan eden meydan zetnâmedeki neseb sibilcsi: Şeyh Muhammed
muharebesi H. 878/M. 1473 n d e n önce Fâtih'in Ak Şemsü'd-din, babası fakir Nürü'd-din
gördüğü bir rüyayı d a ta'bir etmiş olduğu söyle- Hamza, babası Hacı Ali, babası Muham­
negdmiştir. Babası Hamza'nın "Şeyh Şâmî" med, babası Hidayetu'l-lah Şeyh Musa,
diye tanındığı. Keskin karyesinde yatuğı (Mus­ babası Ş. Muhammed, babası Ş. Ebu Hafas
t a f a Rahmi Paşa-zâde: Memkib-i Ak Şems (Hals) Şihabü'd-din-i Sührcvcrdi, babası
ü'd-din, İstanbul 1302 taşbasması 's. 63) bilinmekte­ Muhammed, babası Abdu'l-lah, babası Mes'
dir. Fakat ayni eserin 6. sayfasında da Amasya'­ üd, babası Hasan, babası .\sım, babası Nasr.
nın Kavak nâbiyesinde v a t a n tutup orada yat­ babası Kâsım, babası Muhammed, babası
makta olduğu yazılıdır ('.). Menakib ve keramet­ Abdu'l-lah, babası Abdu'r-Rahman. babası
leri çok imiş. Kâsım, babası Muhammed, babası Ebü Be-
Mevlâna'nın O s m a n c ı k l ı {/s. ans.C.l. kiri's-Sıddîk künyeli Abdu'l-lah.
S.230: Ak Şemsü'd-din) H a c ı Bayram Veli Sözünü ettiğimiz menakibnâmede (s.5.) bu
(Hacı Paşa: Menakib-t Ak Şemsffd-din s. 59)yi isim ve sıralarda fark var: Hidayetu'l-lah'ın
istihlâftan bir müddet sonra Beypazarı'nda, babası Muhammed yok, Hidayetu'l-lah da
H Ü S E Y İ N S I D K I KÖKER
228

miştir. Doğum, ölüm yılları, nerede med- Böyleoluşu, kendisinin Kaadiriyycdcnı


fûn bulunduğu, hangi dergâhda meşihat nasibsiz olduğunu göstermez.
icra eylediği, hangi tarîkate müntesib ve
Tefsiri Mustafa'nın soyu ve nesli:
mücaz olduğu, hangisi veya hangileri yol
ve kolunda irşad yaptığı bilinmemektedir. Tefsirî'nin değil de, hocası Ulu
Yalnız mensub olduğu tarikat hakkında köylü Mcvlâna Ş e y h M u s t a f a ' n ı n A k
yine icazetnâmedc bulduğumuz şecere­ Ş e m s ü ' d - d i n neslinden olduğu, icazci-
sinden ve Ak Ş e m s ü ' d - d i n merhumun nâme (klişe: I)dcn anlaşılmaktadır. F a ­
Halvetiyye pirlerinden Ş i h â b i i ' d - d i n kat, Pîr-i sâni Şeyh İ s m a i l - i R û m î ' n i n ,
S ü h r e v e r d î neslinden oluşundan an­ ayni zâlın soyundan olduğu hakkında ne
lıyoruz ki, belki; U l u köylü M c v l â n a kendilerinde bir vesika, ne literatürlerde
Mustafa da Halvetiyye vc Bayramiyyc bir kayıd vc yine kendilerinin Pîr-i
yol ve kolundandır sâni neslinden olduklarını vuzuhla gös­
teren nc bir .silsilc-nâmc, ne de resmî
H e d i y e t u ' l - l a h t ı r . Musa da bu zaiııı babası bir tasdik ihtiva eden vesaik vardır. An-
olup kendi adı değildir. Ş i h a b ü ' d - d i n - i Sülı-
reverdî'nin dedesi A b d u ' i - l a h ' ı n dedesi Ha­
nıiş bulunduğumuza göıc, U l u k ö y l ü M c v l â n a
san risalede yer almamışın-. Asım'ın babasınnı
Muslafa'nuı iı>adal. yapmış olduğu dergâhın
ismi ise Nasr değil, Nâsır'dır. Bu zâtın dedesi
da ayni ıckye olması ihtimali vardır. Bu husus,
Muhammed'den E b û Bekir'e k a d a r icazet­
bina hakkındaki izahatımız sırasında tekrar ele
n â m e d c yazılı zevat, risalede yer almamıştır.
alınacaktır. Çünki, T e f s i r i Ş. M u s t a f a Ef.dcn
' Halvetiyye, Ebü'n-Necib Ziyaü'd-
ünce aynı dergâhı M a h b ü b M u s t a f a Ç e l e b i
d i n A b d ü ' l - K â h i r ve İ b r a h i m Zâhidü'l-
adında bir zâtın da inşa veya ta'mir etmiş o l d u ğ u n u
G e y l a n i taraflarından te'sis olunduğu kabul
biliyor, fakat bu zatın hüviyet vc şahsiyeti hakkında
edilen bir tarikattır. Birçok kollara bölünmüştür.
da doyurucu kayıd, vesika, tafsilât bulamıyoruz.
Bayramiyyc de bu kollardan biridir.
Bununla beraber hemen ilâve edelim ki, zikri
Bayramiyyc 3 kola ayrılmıştır: Şcmsiyye,
geçen kanun çıkmadan çok zaman evvel tekyc,
Melâmetiyye veya Melâmiyye, Celveiiyyc.
Kaadirî vasfı taşıyordu. Bunları, Tefsiri merhumla
H a c ı B a y r a m ' m halifesi ve kaim-i makamı
cnsalinden bahsederken daha genişçe anlatmağa
A k Ş e m s ü ' d - d i n ' d e n Şcmsiyye, Bıçakçı
çalışacağız. Tosya'da ayni asrın vâkıflarından
Ö m e r Dede'den M e l â m i y y e , üçüncü halîfe
bir dc H â c i m - H a c ı B a b a ve tc'sisleıi varsa da,
H ı z ı r Dedenin halifesi M u h a m m e d M u h -
o da ayrı bir tedkik konusu olacak hacim vc ehem­
yi*d-din Üftade {İlk mulasauvıflar, s. 313:
miyette olduğu için, bu yazı dışında bırakılmıştır.
ölm. H . 9 7 8 / M . i 5 7 o - 7 i , H . 988 / M . 1580-81) nin
H.767/M.1366, icazetnâme; 867 H . yılında B u r -
halifesi A z i z M a h m û d H ü d a y î (ölm. H.1038
sa'da Yıldırımiyye mahallesinde s^U-Vi «i* . j j > .
/ M . 1628-29)den de Celvctiyye yürümüştür. Şcm­
siyye de Tennûriyye, Himmetiyye, tseviyyc kol­
larına ayrılmıştır. Bayramı şeyh tacı beyaz keçe,
\X* j JI; a - Ü . iU. jb_:tV ıM-" <r. 6U.I
halîfe tacıysc Aselî (Bal rengi) keçeden; 6 terk
(dilim)li olurdu. Bu terklerin sayısı 6 ciheti tari­ N a s r u l - l a h oğlu M û s a tarafından yazılmış
katın ihata etmiş olduğuna işaret (Bu taca Abd- olan nüshadan istinsah edilmiştir. İcazetnâme,
u'l-lah Eşrcf-i R û m î bir terk daha katıp kendi Hacı Şeyh Abdü'l-Kerim Şerefü'd-din
kolu -Kadiriyye-nun alâmeti içine almıştır). O s m a n a l - K a s t a m û n î ' n i n d i r . T o s y a ' d a yap­
Bayramîlerdc hafî zikir, gözler yumulup tırdığı bina vc geçirdiği sülük ve hizmet üzerine
nefes tutularak, eller kavuşturulup zikrin ma'nası Seyyid A h m e d e l - K c b î r E b i ' l - H a s a n b.
düşünülerek yapılmakta ve bu esnada kaibc te­ Rifa'î'dcn aldığı İcazetnâmenin ilaveli, hâşiyeli
veccüh edilmektedir. Tekyc ve zâviyclcrin, tür­ ve zeyilli bir nüshası olup torunu mcvlâna ( I s -
belerin şeddine ve türbe-dârhklarla bir takım hak F a k î h ) H a c ı B a b a b. Hacı İ b r a h i m b.
unvanların men ve ilgasına dair 677 (ve buna ek Hacı A b d ü ' l - K e r î m ' c verilmiştir. H a c ı B a ­
5438) sayılı kanun çıktığı sırada yalnız A n k a r a , ba, Şekayik tere. C . I . dc T û s î , Osımnh Müellif.
İ s t a n b u l , İ z m i t , Kastamonu'da dergâhları C.I.S.273 dc Tosyevî olarak zikri geçen âlim zattır.
vardı {ts. Am. C . 2, S. 423-427 A. G.). Evasıt-ı Safer 876/M.1471 tarihli bir de zâviye ve
Tosya'da câmi, mescid, tekye vc zâviye ve mevkûfatı vakfiyesi elimizde olup, her iki
emsali şehirlere kıyasen çoktu. Bu arada hamam, vesika da zamanı yazı karakteristiğini hâiz, fakat
bedestan gibi sıhhî vc iktisadî müesseseleri de vakfiyenin her kısmı okunamıyacak kadar kağıdı
boldu. Böyle iken bir Bayramiyyc dergâhının yıpranıktır. H a c ı B a b a n ı n birçok m ü h i m eser­
târihine girmiş olduğu bilinmiyordu. T e f s i r i leri olduğu halde asıl adı biyografilerinde görül­
merhumun ihya eylemiş olduğu dergâhın aslı müyordu. İcazetnâme, hem bu meçhulü, hem de
bir Halvetiyye tckyesi olduğunu halen tesbit ct- yaşadığı devri aydınlatmış oluyor.
TEFSİRİ MEVLÂNA M U S T A F A V E V A K I F L A R I 3 S 9

cak, bu husus, sadece mu'akkib mcşayi- etmese bile", yaş ve baş büyüklüğüne işa­
hin beyanları halinde resmî vesaike geç­ ret sayılmasına olsun imkân verir. Belki
miştir (Bş. V . arş. Cevdet tasn. Evkaf, def­ Pîr-i sâni oğullarından Şeyh Ahmed
ter: 4, karton 3, No. 15963: Ceddimiz Ç e l e b i y i kendi te'sis-kerdesi T o s y a der­
KutbüM-ârifîn tsma'il-i Rûmî k.s. hz... gâhı seccadesine " mc'mur buyururlar­
Arz-ı hal); (Ayni defterde 7.Şa'ban. 1263 ken, Seyyid A b d ü ' l - K a d i r - i G c y l â n î
/M. 1847 Tahrirat: îsma'il-i Rûmî sü­ tarafından âsitânelerine ma'ncn da'vet
lâlesinden Şeyh Ahmed Sclâhî..) gibi. vukû'una değin sülük ve hizmet eyledik­
Bunlar, nescb bağının T e f s i r î ' d e n Pîr-i leri Halvetiyye tarikatının Tosya'da tek
sâniye hangi halkada ulaştığını gösterme­ dergâhı ve belki de müntesib bulunduk­
mekte ise de, bu yoldaki iddi'aları az-çok ları Halvetiyye Şeyhi A h m e d Efendinin
te'yid eylemektedirler. Bili rimiyen bu hal­ seccade - nişini bulunduğu tekye olması
kanın, el-Hacc M e h m e d , M e h m e d B i g hasebiyle M u h a m m e d Ç e l e b i y i önce
olarak yazılmış bulunan Tcfsirî'nin ba­ fsonradan Tefsirî'nin ihya ettiği) bu
bası olması bir ihtimal olarak düşünüle­ dergâh seccadesine me'mur vc böylece
bilir. Çünki, Pîr-i sâninin oğulların ^- ayni zamanda dergâhın yolunu Kaadiriy-
dan biri ve bizzat icazet verdiği ye-i îsma'iliyye-i Rûmiyyeye tahvil bu­
Mehmed Ç e l e b i de ayni tarihlerde ya­ yurmuşlardır. Bu ihtimal, Tefsirî'nin
şamış sa^alabilir. Bunu, Pîr-i sâninin babası Hacı Muhammed'i, Mu­
doğum ve '"rtihalleriyle Tefsirî'ninkileri hammed Ç e l e b i olarak kabule imkân
muhakeme ve mukayeseyle bulabiliyoruz. verir ve T e f s i r i ahfadının izahsız ve vü-
Gerçi "Tûmar-ı turuk-ı aliyye" sinde sûksuz da'vası bir yönden destek bulmuş
Sâdık-ı V i c d â n î , Kaadiriyycfaslı (kitab: olur. Bize bu düşünceyi sağlam gösteren
2,s.50-54)nda Pîr-i sâninin erkek evlâd iki sebeb daha var:
bırakmamış, Tophane'de te'sis buyurduk­ 1 - A h m e d vc H ü s e y i n çelebilerin
ları hanekah seccadesine şcyhûhct devre­ merkadleri Tosya'daki Pîr-i sâni dergâhı
sinde B a ğ d a d seccadesi şeyhi ve hâdimi, ve S a r ı k ı z makbcrelerinde olduğu halde,
Pîr-i sâninin de o tarîkten şeyhi ve mür­ M u h a m m e d Çelebinin medfcni orada
şidi bulunan S e y y i d Ş e y h Feyzu'l- bilinmiyor.
lah Efendinin oğlu Seyyid Şerîf H a l i l 2 - Tophane'deki Pîr-i sâni âsitâ-
Efendiyi damad ederek oturtmuş bulunduk­ nesininson şeyhi sayın İ s m a i l Gavsî'nin
larım bildirmiş ise de, T o p h a n e postuna bize bildirdiklerine göre Muhammed
damadı Seyyid Şeyh H a l îl Efendiyi iclâsı Çelebi, pederi tarafından açılan T e k i r d a ğ
sebebi oğullarının olmaması değildir. Zira, ve" sonra da E d i r n e Kaadirî-hânelcri
müşarünileyhin Tosya'da ve S a z c u ğ a z - postuna (seccadesine) me'mur buyurul
daki vakıflarına aid vakfiyye ( V . K . arş. muş, orada irşadatta iken irtihal eyle­
Zabıt kutusu 56, kuyûd 2438 dolap; Rebi'- miş, hanekah haziresine dcfnolunmuştur'*.
u'l evvel. I044/M.ı634)lerinde M u ham Bize, literatürlerde görülen irtihal tarihleri
med, Ahmed, H ü s e y i n Ç e l e b i a d l ı
oğullarına meşrûtalar, istiğlâl yerleri ve " Ş e y h . M ı m c d Ç e l e b i n i n oğlu .Abdü'
hizmetler bırakmışlardır. Bunlar arasın­ 1 - V e h l ı a b Ef.ye verdiği icazetname elimizdedir.
dan yalnız M u h a m m e d Ç e l e b i ' y e ica Pîr-i sâni biyografyasında neşredeceğiz.
zet vermiş olduklarının kaydedilmiş bu­ Hanekahm N'akıflar idaresince satıl­
lunması, gerçi diğer çelebilerin bu taltif­ ması üzerine mülkiyyetinc geçen zâl, makbercyi
perdelemiş. Çelebinin mezar taşı kitabesini de
ten mahrum edilmiş olduklarını ifade muhafaza etmiştir. Mâlik de irlihal eylemiş ve
kardeşi ayni alâkayı esirgememiştir.
• Nefhatü^T-FUyazi'l-aliyye Ji beyanı larikal- Çclebi'nin baştaşı kitâbesinin fotoğraf isini
i'l-Kaadiriyye: Muhammed Rif'alü'l-Kadiriyyü'l- E d i r n e haslahanesinde Operatör Dr. Mus­
E ş r e f i sağ s.305. tafa Alper'den rica ellik. Kıymetli zaman­
Pîr-i sâninin diğer oğullarına bizzat larını, emeklerini esirgcmiyen bu muhterem hem­
icazet verdiklerine dair başka vesaik ve kuyuda şehrimizden bir kitâbc resmi dc a l d ı k . S a y m î s m a ' i l
rastlamadık, ötekiler diğer zevattan müstahlcf G a v s i ye gösterdik. (O değil!) dedi. Asıl kita­
olmuşlardır. beyi de başka yol ve vasıtayla edinemedik.
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
230

İleri sürülerek, Pîr-i sâninin oğlu Mu- 249 S . 317), R.evvel. 1044/M. 1634 ta­
hammed Çclebi'nin, Tefsirî'ninbabası rihli T o s y a ve S a z c u ğ a z te'sislerinc
olamıyacağısöylenebilir. Fakat, I s m a ' i l - i aid vakfiyelerinin tesciliyle sûretinin
R û m î ' n i n intikal tarihleri H.1041 yahud verilmesini istemiş olmalarından bahsile,
1053 olmadığı gibi, doğum tarihleri de ferman çıktığını biliyoruz.
E m i r g â n şeyhi merhûm A . Muhyi'd- Mevlâna T e f s î r î Şeyh M u s t a f a ' n ı n
d î n Ef.nin "Gülzar-ı Kaadirîden biryaprak" Ahmed ve H ü s e y i n adlarında iki oğlu
adlı küçücük risalesinde yazdığı ve mes­ vardı. Bunlardan başka oğlu olup olma­
nedini göstermediği gibi H.945/M.1538- dığını bilmediğimiz gibi, kız evlâdı olup
39 da değildir.^' Gerek doğum, gerek irti- olmadığını belirten kuyûd ve vesaik de
halinin tarihlerini kat'î olarak söyliye- bulamadık.
miyeceksek de, isabctU tahminlere imkân îrtihali tarihi H.ı 145/M.1733 olmak
veren iki sahîh vesika arzedebileceğiz: lâzım gelir Medfcni hakkında iki
ı) Pîr-i sâni âsitânesi mahfuzâtı ara­ rivayet var:
sında, meşayih-i Kaadiriyyeden Şeylı ı) ihya eylediği (şimdi T e f s i r i C a ­
Şemsü'd-din N e b a t î Ef.nin 29. Re- mi'i olan) Dergâhın, cümle kapısına ya­
ceb. 1273 / M. 1857 de tasdikli sureti ahn- kın, sokak ve câmi duvarları arası hazire-
mış bir vakfiyesini bulduk. Tarihi Gurre-i sinde;
Receb. 9 5 5 / M . 1548 dir. Fotokopisi 2) Câmi minberi köşesinin temeli
elimizdedir. Bunda vâkıf, vakıflarına içinde veya altında mcdfûndur. Her iki
mütevelli nasbeylediği Pîr-i sâniden şöyle rivayeti de ensalinden hâlen hayattaki
bahs ediyor: "Hazret-ifey/ıü'f-füjfâh Jâzıl-t en büyük torunu H a s a n K â ş i f Y ı l d ı -
mükemmel mürfidüna îsma'il-i Rûmî Hz- rım'dan naklediyoruz. Yukarıda da işa­
H. 955 te bu hal ve sıfatı kazanabil­ ret eylediğimiz veçhile babasmın mcdfcni
miş, hal tercemesinde okuduğumuz sü­ hakkında bilgimiz yoktur. Eğer dergâh
lük ve hizmetleri, türlü dergâh ve te'sis- veya Pîr-i sâninin Tosya'daki âsitânesi
leri, seyahatları yapabilmiş, ikinci pîrliğe hazîrelerinde, yahud S arı k ı z makbcre-
ulaşabilmiş bir zâtın yaşı 40-50 den aşağı sinde medfûn bulunsaydı, rivayet kabilin­
olabilir mi? Bu ölçüyle doğum yıhnı H. den olsun, ma'lûmat edinebilirdik.
900-910 olarak tahmin etmekte (güza-
Mevlâna Tefsiri Mustafa'nın ş a h s i y e t i :
liş-i âlem kıyasıyla) zaruret vardır. Belki
de daha evvele düşer. Gerek kendisinin, T e f s i r i , müntesibi bulunduğu ilim
gerek oğlu Muhammed Çelebi'nin ve tasavvuf erbabının bir çoğu gibi, in­
25 er yaşlarında evlâd sâhibi olmuş bu­ tikalinden sonra kendisini tamamiyle nis-
lunmalarını kabul eylersek, Tefsirî'nin yana verecek bir kayidsızlık içinde ömrü­
H.1050 / M. 1640 - 41 civarında doğmuş nü bitirmiş, hemen hiç bir kayıd ve vesi­
olacağını kuvvetle söyliyebiliriz. kayla hal tercemesini tesbit etmemiştir.
2) Gerek kitâbesinde gerek müelle- Bekanın ancak A H aha mahsûs olduğunu;
fâlla Pîr-i sâninin irtihal tarihi olarak gös­ ânzî ve izafî olan hayatın nisyana uğ­
terilen H . 1041 / M. 1631-32 mutlaka doğru ratılması, insanlığın ve âbidliğin idraki
değildir. H . 1053/M. 1643 tarihi de şüpheli­
dir. Fakat, leh ve aleyhinde kat'iyyetle " T o s y a Kadılığmca müscccel ve mem-
hüküm verilemez. Çünki, I I , Recep. 1053 hûr 3.Safcr. II43/M.1730 tarihli bir h i b e n â m e y l e
/M.1643 de bizzat D i v a n - ı h ü m â y û n a oğlu Şeyh Hafız H ü s e y i n Ef. ye evini, müştemi­
lâtını, kitablaımı vasiyyet ve teslim ediyor. ao.Z.
arz-ı hal vererek (V. K . arş. D. Anadolu:
h i c c e . ı i 4 5 / M . i 7 3 3 tarihli bir Dîvan-ı h ü m â y û n
tezkeresinde de: ta'lim-i ilm hizmeti karşılığı
" Isma'il Gavsi Erkmenkuloğlu'n- olarak Ş. Hâfız H ü s e y i n Ef. ye, babasının vefa-
dan istifsar edince öğlendik ki, kaydeylediği ma­ lıyle boşalan T e f s i r i cânii'i şeyhliğiyle
lûmatı Şeyh M e h m e d Ef. (Tosya^ dergâhı vâ'izliğinin; î p l i k p a z a r ı du'acıhğınm ve
şeyhi bir ara İ s t a n b u l ' a gelip âsitânede ayine Dsbbag (Tabak), Sofcu esnafları A h î babalığı­
riyaset de etmiş)den almış. Hiç bir mcsned ve nın tevcih edildiğine, beratının yazılmasına fer­
kaynak da göstermemiş. man çıkmış olduğu yazılıdır (Klişe :6).
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI 231

muktczası b u l u n d u ğ u n u düşünen ve ina­ ğtnın malikâne mukata'ası Dergâhı ve


nan ulema-yi sûfiyye de az değildir; âile fukarası ta'ami>'yesi olarak tevcih
belki, hepsi ayni inanca sahihtiler. Bu olunmuştur. T o s y a ' d a o zamana kadar
gün onlar hakkında bir şeyler buluyor ve te'sis edilmemiş bulunan "Tahmis-i Kah­
biliyorsak, biri ötekine dair eserlerinde ve'^'' vc '-Şem'haıu^^" gelirlerini ta'a-
ba'zı şeyler yazmış olmaları sebebiyledir. miyye olarak Gâvur dağının Malikâne
Bununla beraber T e f s i r i , hayalını \'c tevcih olunmasından daha evvel tahsis
fa'aliyyctlerini, karakteristiğini, yaşadığı ve kendisine tevcih ettirmesi, şikâyet mev-
cem'iyel içindeki rol \'c ınc\ ki'ini...bizc an­ zû'u (Klişe:5) olmuştur. T e f s i r î ' n i n halk
latacak bir çok hamleler yapmak, eserler içinde ve halk işinde kazanmış olduğu
bn-akmak süreliyle kendisini tanımamız i'timad vc muhabbet, onu bir"Din" ada­
imkânlarını hazırlamışın-. mı sıfatı yaşamaktan fazlasına sevketmiş-
tir. T o s y a ' n ı n o asu-larda en m ü h i m
T e f s i r i çok çalışkan, muhitinde mu­
g e ç i m ve çalışım mevzu'u olan muhay­
habbet ve i'timad kazanmış, teşebbüs
yer (donluk), sof, kaytan, kuşak (dış
ehli, memleketinde o zamana kadar mcv-
için, elvan) gibi dokuma ihraç emti'ası-
cud olmıyan veya unutulmuş, A h î ba­
nın i'malinde kullanılan tiftik ve y ü n ,
b a l ı k , D u ' a - g û 1 u k, T a h m i s . Ş e nr-
ipek iplikleri *° ayrı ayrı husûsiyyetleri
h a n e gibi ba"zı müesseseleri dirilttirmiş;
haiz bulundukları cihetle çok kıymetli,
vakıflarına gelir kaynaklan kattırmış,
ehcmmiyyetliydi. Yalnız T o s y a ve civa­
dergâh \e zâviyesi için ta'amiyye tahsis
rında yetişen hayvan tüylerinden, kulla­
ettirmiş, iktisadî vc sma'î bü\iik
nılacakları dokuma nev'ine göre eğiri-
ehemmiyet arzcden l])lik Pazarı vezzan-
lirlerdi. Bunların alınıp satıldıkları
hğı nı ihdas ettirerek, son 3 0 yıl ö n ­
yer " ' I b l i k h a z a r ı " adını taşırdı. Ma'-
cesine kadar ahfadı için hizmet ve ma'işct
nıûlleri ise B e d e s t a n ^ ' da satılırdı^*.
gediği halinde yaşatmış, bu gibi dileklerini
güçlük çekmeden D î v a n - ı h ü m â y û n a kabul
ettirebilecek derecede nüfûzunu yüksel- Bin akçesi M i r i y e âid olmak üzere
tcbilmiştir. O kadar ki, "Kângın {Çankırı) 19500 akçe.
Mir-i Lizast haıassr'n] iptal ve "lımass-ı mü- Tahmîs-i kahve, kavrulup döğülmüş
kahve y a p ı p satma yeri.
/î/Acrâr.v" kaydını te'min^'^ eden ricası üze­
" Ş e m ' h a n e ise, iç yağlarından mum vc
rine T o s y a ' n ı n kuzeyine ve kuzey batısına
câmi berat (kol kadar veya daha fazla kalın,
yayılmış olan G â v u r ıKâfîır) dağı yayla- içi kalın f i t i l l i insan boyuna kadar yüksekliği
olan mumlar ki kalaylı bakırdan ve yüksekçe
kâ'idelcre konulur)ları yapıp satan yerler. Bunlar
\ ezzanlik. bLMiıati.m Belediye liizmetleri da ınukata'alı ve dolayisiylc inhisar ve imtiyazlı
anısına giren kantar ıcıaziylc tarlıcıhk demektir. olurlardı. O zamanlardaki devlet inhisarı, böyle
Tosya'da sof. kavlan, ktı^ak. ımılıayyer gibi ih­ " i l t i z a m " nevi mukata'a usulleriyle tahakkuk
raç maddelerinde ihtida i madde rolünü yapan ettirilmekteydi.
ijîlikler, iktisadi hayatla cn belli başlı vc en u m u m î Bu iplikler vc ma'mûUeri, ihracı yasak
havayicdeiKİi. Bunların, hem muhtekirler elinde emti'a sayıldığı gibi hayvanlara dahî bu yasak
toplanmasuiı önlemek, hem tartı sıhhatim le'- teşmil edilmişti. Bu konu da ileride esaslı ve vesi­
min eylemek, \'ezzaııın imtiyaz \c sclahiyeliydi. kalara müstenid bir tedkik yazısı takdim edebile­
" Tapu kuyûd-ı kadimesi: H . g 8 6 / M . 157B- ceğimizi ümid ediyoruz.
9 larilıli lapıı d..\o.30o;578 "Mt-}ayihle>ı kıdvelii's- Bu te'sis, .Akku^ M e h m c d P a ş a ' m n
iiılıha ve l-'ntsakvt ej-{eyh Mııslajanm arz i f ucası
.Amasya'daki evkafına gelir kaynağı olarak inşa
üzerine" 15.C.ahar. 1130/M.1717 de K â f i r dc- ettirilmiş vc vakf olunmuştur. [Amasya tarihi:
pesi yaylağının K â n g ı r ı Mîr-i Livası havass c.I,s.!68 ve \ ' . K . arş. Esas: 3/10 sıra ı\o. 867. Vak-
kaydı ibtal ve havass-ı m ü l ü k â n e y e kaydı, tashih fiyycsî: . \ r a p ç a ; M..Anadolu No. 57,sıra 45 Deft.
edilerek, T o s y a T a h m î s - i K a h v e ve Ş e m ' h a n e No. 590, s. 201 sıra 101. T a r i h i : H . 8g6/M. 14yı.
lerine ilâveten .Ş. M u s t a f a ' n ı n yaptırdığı cami T ü r k ç e y e tercemesi: Dcft. No. 1767/2 s.34-47).
ve tekye fukarasına it'am-ı ta'am olunması için T o s y a ' n ı n iktisadi vc içtimaî hayalında
ferman çıktığı Tevki'î el-Vezir M u s t a f a imza- büyük bir yer tutan Bedcsıan bu gün târih mevzu'u
siyle 22. C.âhar. 1130/M. 1718 de kayd, mumai­ olduğuna göre istitraden biraz m a ' l ü m a l arz
leyhin K â n g ı r ı ş e m ' h a n e s i n e de 500 akçe ver­ edelim;
mesi şartı ilâve edilmiştir. Bedcsıan, kaıgir ve tuğladan inşa edilmiş
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
232

îpliklcri eğirenler ve ma'mûlleri doku­ debbag (Tabak) ve sofcu esnafı için mev-
yanlar arasında bütün alıcılar i'timad cud A h î b a b a l ı k da 32 esnafa teşmil
kazanmış olmadıkları ve her halde olunmuştur Sonradan Bedestan
biraz haksızca hareketleri yakalandığı için, D u ' a c ı l ı ğ ı adı altında nazarî; oğlu Şeyh
bu pazara V e z z a n l ı k kontrolü lüzumlu Hafız H ü s e y i n Ef. zamanında da ş e y h - i
görülmüş ve E s n a f m e ş i h a t ı * » ilâve; süfliyye^^ ş e y h - i seb'a^» unva-

" Evliya Çelebi seyyaltainâmesi: C . 2 s. 178.


müstatil şekilli, dört demir kapılı (üçü E v l i y a
«» V.K.arş. Defth. No. 1127 T a r i h : H .
Ç e l e b i zamamndan beri üç taraftan kapah tu­
Şevval. 1168/M. 1755 ve Defth. No. 1127 T a r i h :
tulmuş olduğu anlaşılıyor: C.2 s. 178) ikişer iki­
aâhiar. n 2 7 / M . i 7 5 9 Ş . H ü s e y n ' e tecdiden Berat.
şer sıralanmış altı kubbeli, içi filayağı direkler ve
Bu şeyhlikler "ehl-i hiref" üzerine.
dolaplı dükkanlar ve mağazalarla, taş küplerle
dolu, dış etrafı da (Bv. arş. Tapu deft. No. 438: 32 esnaf la'biri, yakın zamana kadar ana
1000. Akçe hâsıllı Kcı-van-saray. İçeride 48, san'atlere izafe olunurdu. T o s y a ' d a A h î babalık,
dışanda 112 Dükkân.), (Tapu k.k. Tapu-evkaf sofçular ve tabaklar için Receb. t i 2 o / M . 1708, R .
deft. No. 578 s. 1-21, Tarih: H . 987/1^.1580: Cem'- evvel. 1126/M. 1714 tarihlerinde beratları tecdid
an berayi Bczzazistan ve Dekâkin 8000.) Dükkân­ (V.K.aiş. Defth. 118: Tosya) edilmiş olarak T e f ­
larla kaplı idi. (Resim: 7,20 yıl kadar önce siri Ş.MustafaEf.uhdesindeidi.Fakat A n a d o l u
T o s y a . Ortada siyah, müstatil, büyük bina muhasebesinde kaydı olmadığı g. Ramazan. 1139
Bedestan) K â t i b Çelebi'nin CiJıan-mima'smda. tarihli aslı elimizde bulunan, bir d î v a n tezkire­
yeralmamış olan Bedestan hakkmda E v l i y a sinde yazılı olup, altında Baş muhasabede Vezzan­
Ç e l e b i epeyce ma'lûmat vermiştir. Vakfiyesinde lık kaydı olmadığı da ilâve olunmuş, daha al­
vakıflarından her hangi birisi harab olursa ikinci, tında ise "Sofa hirfelinin Ahî babalan Memi fevtin­
üçüncUı'dördüncü defa, dünyanın sonuna kadar den Tefsiri Ş. Mtıstafaya J138 senesi Saf erit'l-hay-
yeniden yapılmasını şart kılan H ı z ı r P a ş a o ğ l u ruıda tevcih olunduğu" askerî ruznamçede kayıdlı
A k k u ş Mehmed P a ş a ile zaman, âdeta is­ olduğu, Vezzanlık kaydı bulunamadığı. Küçük
tihza etmiştir. Daha 1148 Şevvali (M.1736: Evkaf Muhasebesinde de olmadığı tesbit olun­
Mütevelli vekili Mustafa Ç e l e b i imzah temes- muştur. Tezkire, İplik vezzanlığıyle Du'acılığın
sük: Tefsîrî'nin oğlu olması çok muhtemel. ve Ahî babalığın müceddeden kaydı ve Ş.
Şeyh Mustafa Ef.nin oğlu Mustafa'ya, "se- Mustafa tekyesine ta'amiyye olmak üzere Ş.
nevi 35 akçe karesini taraf-ı vakfa edâ ilmek üzert Mustafa b. el-Hacc M e h m e d ' e tevcihleri hak­
bezKazislan oe dükkânlanndan olub bezzazislan lıari- kındadır. Ahî babalık, evlâdından Mehmed,
cinde tblik bozarında vâki" yanan kepçnklerin bina H a s a n ve î s m a ' i l ' c verilen elimizde bulunan
edilmesine izin verilmektedir. Aslı elimizdedir.) 3.R.âhır. 1202/M. 1788 tarihli beratta "Kaza be­
tarihinde yangına uğramış, H.1072/M. 1662 (Kas­ destan dıCacılığı ve İplik bozarı vezzanitğı ve Sofct ve
tamonu müzesi: Tosya Ş.M, M.sc.No.54,s.ı68) Timurcı ve Semerci ve Moylab esnafı Ahî babalığı"
de ise yangın, bezzazistanm içini de hırpalamış, tevcih edilmiştir ki, bu esnaf, 32 esnafın başta ge-
içindeki dolap ve dükkânlarının yeniden yapıl­ lenlerindendi. Dikkate değen cihet, esnaf arasında
masını iktiza ettirmiş, mütevelli kaim-i makamı Ahî teşkilâtının zübdesi olan tabak esnafı, berat­
M ü d e r r i s H ü s a m ü ' d - d î n E f mu'accel icar­ ta yer almamıştır. K ı r ş e h i r ' d e k i A h î E v r a n
larına sayılmak üzere kiracılarına dükkânlariyle post-nişini Ş. M u s a imza ve mührünü muhtevi
dolaplarmı yaptırma izni vermiş. Fakat, kiracı­ olup 5. C . âhır. 1234/M.1819 tarihinde T e f s i r i
lardan ba'zılan dükkânların içlerindeki taş küp­ seccade-nişini Ş. A h m e d ( S e l â h î ) y e verilen bir
leri atıp mahzen yaptırmışlar ve mütevelli icazet (fütüvvet) nâmede (klişe: 4 ) " . . Tosya'da vâki
kaim-i makanu "Vakfın aslından tağyir edildiğini" esıuıfân ve debbagân ve ehl-i hirfelin üzerlerine şeyh
beyanla aslına irca'ı için Kadıdan hüküm istemiş ve du'acı nasb ü ta'yin eyledim." denmiş ve selâhi-
ve almış, infaz olunmuş. Bu tabi'î âfetlerle çilesi yet daha çok tevsi olunmuştur.
dolamıyan Bedestanın etrafındaki dükkânların
^ Şeyh-i Seb'alığm Kur'an-t kerîm okunuş
iyi kullanılmaması, satılması ve alanların inşaat
usûllerinde üstadlığa işaret olduğunu söyliyebiliriz.
sırasında Bedestan temellerine dokunma'arı, içe­
riden ve dışarıdan durmaksızın işliycn rutubete »• Esnafın ibtidâ'i malzeme alıp dağıtışı,
karşı asırlarca tedbir alınmaması, onarımsız bıra­ ma'mûUerin belli vasıfları dairesinde dokunup,
kılması, depremler, rutubet getirip getirmiyeceği yapılıp satılması gibi şurûtun tatbik edilip edil­
düşünülmeksizin her türlü cmti'a ve eşyanm depo mediğini re'sen veya şikâyet üzerine kontrol
edilmesi., gibi türlü hata ve kusurlarla idare olu­ etmek vazife ve selâhiyyetleri bulunan şeyh ve A h i
nan bu muhteşem anıt. 1943 yılma kadar şehrin babaların, bu sebeble aldıkları bir unvan da şeyh-i
ve şehirlinin her kıymetli şeyinin bilhassa yaz süfliyye olabilir. Fi'len eksik kuşaklan bunların
mevsimleri için mahzeni, hazînesi olmuş, o yıl yırttıkları olurdu. Diğer esnaf ma'mûlleri de
ehemmiyyetli nisbctte .sarsılmış, yıktırılarak yerine bu türlü müdahalelere, esnaf ayrıca te'diblere u ğ ­
Belediyece Hâl yaptınlmıştır. rarlardı..
TEFStRÎ MEVLANA M L .STAFA VE VAKIFLARI 233

niyle tatbikî surette bu murakabe ge­ den dinlediğimiz aşağıdaki menkıbesin­


nişletilmişti. den anlıyoruz:
Bedestan emin ve muhafızı, P a z a r "Sülük erbabının ma'nevî feyzini ik-
c â m i ' i ve Arı P a z a r ı tarafındaki tek tisab edebilmesi için, zamanı urefasını zi­
açılan kapı üstündeki bir odacıkta oturur, yarete gönderilmeleri veya gitmeleri âdat-
Bedcstana konulup çıkarılacak bir şcy(iş) tan idi. T e f s i r i de bu gibi ziyaret veya
oldukça, caddeden bir kaç adım inen taş seyyahatlerindcn birinde, elinde T e b e r i ,
merdivenle kapıyı bulur, kocaman çift boynunda Nefiri.. Aba-pûş Bendere var­
anahtarlı kilidi açar, işini bitirir ve kilidi mış. Orada A n a d o l u Vâlisi Y a h y â
yine takıp kapardı. Çift anahtardan bi­ P a ş a kumandasındaki ordu, sefer halinde,
risi, hangi gece kimde bulunduğu Be­ ta'limlcrle mcşgulmuş. Keçeye kılıç, tes­
destan Emininden başkasının bilmiyeceği tiye kuı-şun atıyorlar, pek de beccrcmiyor-
bir tüccarda, birisi de Bedestancıda bu­ larmış. Tefsiri merhum durup bakmış,
lunur, ertesi sabah açılma sırasında ikisi bakmış da, yanlarına sokulmuş: "Erenler!
birleşir, mevcud ise Du'acı, değil ise mü­ Jakîre de izin verseniz de bir tecrübe de biz
nasibi tarafından okunan bir du'a vc fati­ yapsak!" demiş. Gülüşmüş, alay etmiş­
hadan sonra kapı açılırdı. T e f s i r i soyu­ ler. İsrar edince de dayanamayıp meydan
nun Bedestan D u ' a c ı l ı ğ ı , bu du'adan vermişler.
ibaret değildi: p a z a r l a r ı , ya'ni alış ve­ Hazret biı vuruşta keçeyi bölmüş,
rişleri açmak için de bunların du'a ve bir atışta testiyi vurmuş. " TesadüJ!"
Fatiha etmeleri uzun müddet devam eden demişler. İkinci, üçüncü tecrübeler ..•
bir âdet ve an'ane olmuş, fakat sonraları Ayni netice.. Bu defa da şüphelenmişler,
bu an'ane ihmal edilir olmuştu. Y a h y â P a ş a y a kadar çıkarmışlar. Pa­
H.1246/M.1830-I de kopan Yeniçeri şa mu'tad tanışmadan sonra uzun uzun
artıkları ayaklanmasını bastırmış olan sohbet ve sonra, ordusunun mu'allimi
K a s t a m o n u mütesellimi I s m a ' i l A ğ a olarak yanında kalmasını (ne kadar is-
ile ma'iyetindeki askerler tarafından kel­ teı-se o kadar serbestlik ve dünyalık veri­
leler alınır ve saraya koşturulurken, Be- leceğini tasrih ile) tekhf etmiş. T e f s i r i ,
destanın da yağma edilmiş olduğunu seyyahati bırakamıyacağım bildirerek, İzin
Hasan içinin Ş â k i r A ğ a merhumdan istemiş. Pcişa, makamının penceresi önün­
dinlemiştim. Bu vak'aya âid vesaik foto­ de uzanan kocaman mezarlığı göstererek:
kopileri ve örnekleriyle elimizde ise de, "Bütün burada yatanlar, Tosyalı fetıidlerdir.
bu türlü bir yağmadan bahsedeni yoktur. Ordu, bu günki haliyle yapacağı lıarbte daha
Görülüyor ki, T e f s i r î ' n i n Du'a-gû- az şehid de vermiyecektir. Bunları yetiştirmek
Inğu ve Ahi babalığı, Vezzanlığı ve Es­ gibi dînî ve vatanî bir hizmeti reddiniz yerinde
naf meşihatı gibi sıfat vc unvanları, halkın olmaz ve umulmaz!" diyeisrar edince:
ihtiyaç ve i'timad mevzû'lan olarak naza­ fam, biz bunları sizlerin emri allına verin-
ra ve tedkike alınmak iktiza etmektedir. ciye kadar yetiştirenleri yetiştiriyoruz- Bunları
Bu kadar çeşitli ve ehemmiyyetli vazife­ yetiştirmek de size düzüyor!" C C N abını vermiş.
lerin kendilerine verilmiş olması da, şah- Paşa, kendisini tntyîb ve teryi etmiş!."
siyyetve karakteristiğinin âmmece beğenil­ Bu menkıbeyle Riyazu'l-Mücahidîn
miş ve inanılmış bulunduğuna delâlet risalesi bize anlatıyor ki, T e f s i r i de biz­
eder. zat askerlik ve mücahidlik yapmıştır ve
Tefsirî'nin muasırı mutasavvıflar bu, belki sülûkü başlamadan başlamış,
gibi, hayli seyyahatler yapmış olduğunu, belki sonra vuku' bulmuştuı. Şu halde;
merhûm hoca R e ş a d Y ı l m a z b i l e n O, iki âlemin dc adamı idi, diyebiliriz.

" Bu zâta K ü ç ü k O s m a n - z a d e derlerdi. zâ\-iyesindcn görür, dünya siyasetini her yönden


Medresede okumuş, fakal bitirmemişli. Dedesi, güderdi. Görüj \ c bulutlan o kadar oriji-
müderrislerdendi. Kendisi fevkalâde zeki, müte­ npl idi ki, hayranlık yaratırdı. Garb ilini ve fel­
fekkir ve derin görüşlüydü. Tarihi İ b n - i H a l d û n sefesini de bilirdi....
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
234

Tefsirinin sülük yolu ve kolu: lundan) bulunduklarını söylemiştir, tışad


yolunun Rûmiyyc olduğu bilinmekteydi.
T e f s i ı î Şeyh M e v l â n a Mustafa'nın Fakat tarikat veya kol mümeyyizeleri ara­
son ve ekbcr erkek torunu Hasan Kâşif sında en raühimmi olan T a c ^ ve G ü p f
Y ı l d ı r ı m , ecdadının tarikat i'tibariyle âyinlerde sürülmüş olan esma, ctvar-ı
Kaadiriyyeden olduklarını, Pîr-i sâni îs- seb'a, sülük ve terbiyye sistemlerinde bir
m a ' i l - i R û m î yolundan (ve Koç ko- husûsiyyet de gözükmektedir.

2" Bu hususta umumî bir ka'ideyi arzelme- olmakla beraber âmmece ya'ni erbabınca tasvib
miz lâzım: ve kabul görmüş, ictihâd mahsûlü olmadığı anla­
Tac ve Gül, imleyecek zevat izinli, abdestli, şılmıştır. 12 rakkamımn mevlid-i Nebiyye,
işlerken . okuyacağı Esmayı bilir. Fatihaya İmam'a ve 12 ana tarikata remz için seçilmiş
icazetli olmalıdır. Böyle işlenen gülleri taşımak, olabileceğini sanıyoruz.
"himayet ve vikayet"i mutib olur, kana'atiyle .\rakiyelerde fark. Güllerin işlemeleriyle di­
Celvetiyye Pîr-i sânisi .Ş. M a hm u d A z i z H ü - kildikleri yer i'tibariyle olurdu.
d a y î âsitânesi meşayihi Kaadiriyye-i Ismai'liye Kaadiriyyenin îsma'iliyye ve Eşrefiyye kol­
güllerini taçlarının içine dikerlermiş. larında alelıtlak Kaadirîlere â m m güller vavdı (le-
Kaadiriyyenin müşterek ve âmm tacı, T a - sim: 9 ) Resimde I No. G a v s - i a ' z a m ı n ma'nevî
c-i B a ğ d a d î ve T â c - i M ü j g â n diye anılan emirleriyle E ş r e f - z â d e A b d u ' l - l a h tarafından
örnek olup, şeyhlerinkine ince, yeşil bir destar ihdas edilen Ş e m s gülüdür ve Kaadiriyyenin hep­
sarılırdı. sine âmm ve şâmildi. 4 No.lı gül de E ş r e f î ' l e ı e
T e f s i r î post-nişinlerince giyilegelmiş olan mahsustu. 2,3,5 No.lılar I s m a ' i l - i Rûmi'nin
tac da, aynidir: Beyaz çuha zemin, 8 terk (dilim), ictihâdlaıı olup 18 köşelileri nıeşayihe, 19 köşe­
tepesinde küçük ve yuvarlak düğmeli. Fakat, lileri dervişlere âiddi.
T e f s i r î emanâtı arasında her iki tipten olup da T e f s i r î teberrükâtı güllerden birisi 19
başkahklı olanları vardı: köşeli olup şeyhe mahsus bulunmaktaydı. Bir de
Tac-ı B a ğ d a d î , düz dilimsiz olurdu. Tef­ 24 köşelisini gördüktü ki, bunun hangi yol ve
sirî metrûkâtındakiler içinde 4 ve 5 olup da ga­ kola âid, kimin içtihadı olduğunu bilmiyoruz.
yet gizlice 4 dilim hali verilmişini buluyoruz H a s a n K â ş i f Y ı l d ı r ı m ' d a n da tatmin edici
(resim: 8). Bundaki işaretler de diğerlerinden bilgi edinemedik.
farklı görünmektedir. Hattâ başka diğer birini M ü h r - i S ü l e y m a n ' ı n 8 köşelisi 7 kat sema
de tedkik ettiğimiz zaman, onun az uz farkı bu­ -|-Arş ü Kürsiye ve 6 köşelisi de "Hayy, K a y y û m ,
lunduğunu görmüştük. Ferd, Vâhid,Ehad, Kuddûs "esma-i sıfatıyye
Bu taçtaki ağaç, Tuba'dır, iki dilimin ve tabakat-ı semaya işaret olduğu Î.G. Erkmen-
etrafındaki müsellesler ekanîm-i ^selâsc, T û b a - kuloğlu tarafından bize bildirilmiş bulunuyor.
ların ka'ideleri içinde ve iki tarafta^Jkişer murab- Farmasonların M ü h r - i . S ü l e y m a n ' ı , iki
ba'dan yapılmış şekiller M ü hr-i S ü l e y m a n , orta­ üçgenin tekatu'larıyla husule gelen 6 köşedir.
larındaki de 4 kapı adını taşırdı. Ekanîm-i selâse, "Ortasındaki göz ezeliyyetc ve menba'ı serair-i
" d a r b - ı E s m a y a " 4 kapı işareti(-t-)Şeri'at,Tari­ hilkate delâlet ettiği gibi yekdiğerine girift iki m ü ­
kat, Hakikat, Ma'rifet mcfhumlarınajMühr-i Sü­ sellesten birinin dılıları kuvvet, hikmet, hasenc
l e y m a n ise köşe sayılarına'göre muhtelif ma'- ve diğerlerininki ise hilkat, hayat ve memata
nalara delâlet ederdi: 5 köşelisi "Hamsc-i Al-i delâlet eder." {Farmasonlar: s.42 İstanbul, K a ı -
.'Vbâ'ya: ( M u h a m m e d , A 1 i, F a t ı m a , H a s a n , daşlar basımevi 1951 G.R.A.)
H ü s e y i n ) , 6köşelisi"Hamse-iAl-i A b â + V a h -
Güllerin işlemeleri, rastgele desenler de­
det"e, 7 köselisi " E t v a r - ı seb'a"ya işaretti.
ğildir. Tac ve gül i'mali, hem izinli o l m a ğ a ,
Şecere-i Tiıba işlenecek iplik sayıları da "aded-i
hem de ta'lim olunan usûle ve fâtiha-han olarak
w»w"ya müsavi olmalıydı.
çalışmağa, mevzu' ka'idcIere bağlı olmak şart­
T e f s i r î emanetleri arasındaki T a c - ı Bağ­
larına tâbi'dir. Fâzıl-ı muhterem İ. G a v s î Beyin
d a d î n i n 5 dilimli yapılmış olması da her halde
bu husustaki izahlarını telhis edersek şunları
" H a m s c - i A l - i A b â " y ı hatırlatmak içindir.
arzeyliyebi liriz:
Rümiyye-i Kaadiriyye tacının 8 lerkli
olması iktiza edeceğini arzettik. Güller 7 renk ibrişimle işlenecektir. Renk­
T e f s i r î teberrükâtı arasında daha 7,1i, lerin ne olması gerekliği hususunda bir ka'ide \ e
12 terkli taçlar da vardı. 7 terklisiv Pîr-i sâni-i mecburiyyct yoktur. Ancak; seçilen renklerin
Kaadirî Ş. A b d u ' l - l a h Eşref-i R û m î kolu tanı bir insicam arzetmesi, her rengin en açığından
meşayihine âiddi. Ayinler sırasında bu kolun en koyusuna veya en koyusundan en açığına
usûl ve devranı da yapılırdı. H terklisinin de­ derece derece varan bir sıra ve tertibe konmak
lâletini izah edemiyeccğiz. Yalnız T e f s i r î ' n i n suretiyle bu yedi rengin ahenkle işlenmesi
meşihat için veraseti esas tutan Koç kolu Kaadi- lâzımdır. Yukarıda, belirttiğimiz veçhile tac
riyyesiyle münasebetinden haberdar bulunduğu­ ve güllerin i'mallerinde remz edecekleri yol ve
muzu işaret edeceğiz. 12 terkli tacın da ma'lum kolların kabûl etmiş ve
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA V E VAKIFLARI 235

Âyin vc törenlerde Tophane'deki "Alla/tummc salli ve selim -aid seyyidind


Asitâne-i Rûmî, Sancak takımı kul­ Muhammedin sâlıib il-alâmeti veH-gamâvıeli
lanmadığı halde, T e f s i r i ve Pîr-i sânî- ve'n-nübUvveü ve'r-risâleii.'' salavat-ı şerîfesi,
nin Tosya'daki dergâhlarınca ihtişamh "J^asi'itl-la/ii ve Jetlıun karîb ve beşşir'il-
Sancak takımları teşkilâtı kurulmuş bu­ mWmillîne yâ Muhammed." "înnâ Jetahnâ
lunuyordu. Sancakların üzerlerinde birer le-ke Jelimn ınUbûıâ." âyât-ı kerimesi ya­
Isma'iliyye-i Rûmiyye gülü dikili, etrafı zılıdır.
âyât,ehâdis, tasliyelerlebezelidir. T e f s i r i
S a n c a ğ ı n ı tavsife çalışalım: S a n c a k kalkma denilen bu toplu
Açık yeşil Adas (ipek) zemin. Boyu yürüyüşlerde, cumhûr tarafından gür vc
dış kenarda 2.16.5, eni 1.33m. İç kenarda kalın sesle tekbirler, sancakta yazılı sala-
boyu 1.80, eni 0.96 m. Sağ köşesinde vaı, ilâhîler, na'atler okunur, kudümlere
Isma'illiyye-i Rûmiyye gülü ^ Ortada vurulurdu.
nakş makinasiyle rengârenk ibrişimle (tek­ Başka yerlerde dinlediğimiz MevUd
nik değeri az). Sülüs celisi iki satnla: salavatı arasmda duymadığımız şu sala-
besmele, tevhid, tevhîdle devamen "Mu- vat-ı şerife. T e f s i r i mcvlid vc yetmiş bin
hammed-ün Resûlu'l-laJı". Ortası kenarların­ âyinlerinde mutlaka okunduğu gibi, halâ
da Çihâr-ıyâr (fakat, E b û - B e k i r , Ö m e r da bütün mevlidlerde, doğum bahrinde
sol; O s m a n , A l i sağ köşelere getirilmiş okunmaktadır; arkasından üç de Tevhid
olarak) -1 güzîn hazarâtımn adları yazılı. toplu ve sesli okunur.
Dış kenarlarında: "Inn el-lahe ve melâikete-
hâ yusallûne den-Nebiyy." âyeti, hiç bir ' ' i i y L ' j ''^\ D
yerde bulup duymadığımız ve bu sebeb-
le de en az mahallî ve belki' dc Pîr-i sâni
veya T e f s i r i merhum tertibi olabilece­
ğini düşündüğümüz :
"Allaimmme salli ve scllim ve bârik aid sey-
yidina Muhammedin ve 'aid âlilıi 'adede
î^^l_j CpJlj C^iGIli ^ _ ^ L ^ SL^' en'am il-lâlı Vl-Kerim ve ejdalihi" Aslında
"e/dal— fazhn cem'i" olan son kelime.

ön safta (harb, sulh, asker vc hacı uğurlayıp kar­


leva dışına çıkılamaz. Çıkılıı-sa, yol ve kolun remzi şılama, alcl-itlâk donanmalar, mc>ayih düğünle­
sayılmaz. Bu sebeble, erbabı tarafından yapılmış rinde gelin alma, sünnet ettirme günü, hamam,
bile olsa, hem sıhhal-ı i'malleri le'yid edilmiş, meşayih ve mcnsübîni cenaze kaldırma ve defin­
hem de izne mazhar kılınmış olduğunun bir leri, devlet rical ve ümerasının geliş, gidişleri
nev'i i'lânı mahiyyetinde olmak üzere T a c ve .\ra- gibi âmmeyi ilgilendiren içtima'larda) kaldırılır,
kiyyeler, mübarek gecelere müsadif âyinler ara .Sancak t a k ı m ı içinde K u d ü m , N ö v b e , pek
ve sırasında Şeyhleri tarafından giydirilirdi. Kutlu az defa Nefir, T o p u z bulunduğu olurdu. Bu
gecelerde bunların iksası şart değil, teberrüktür. hususta en mücehhez ve harekelli dergâh olarak
Nitekim icazet (hırka iksası) töreni de, inhilâl T e f s i r î ' y i bilirdik. Toplantılarda, ınu'tad mey­
etmiş bir meşihat seccadesine halef iclâsı da böy­ danlara varılmcaya kadar sancak takımları ara­
leydi. sında ortada K a a d i r î v e etrafında R i f a ' î , S a'd i,
" (Resim 9) da (I Şems: şeyh, Eşrefi. 2, 3, 4) N a k ş î . . meşayihi yürürler, Du'a meydanına va­
Eşrefi: Derviş. 5 ) Isma'iliyye-i Rûmiyye: şeyh, rılınca program dahilinde tören tamamlandık­
derviş için müşterek. 19 şu'alı olması şarttır. tan sonra Kadiriyye-i Rûmiyye, T e f s i r i nıeşa-
Sancaklar, üst ucu altın gibi panldıyan ve yihinden, yahud müfli vc müderrisinden biri
içinde "Lâilihe illâ Allah., Muhamındlim Resı'ıl ul- tarafından dua okunur, ccm'iyyet dağılırdı. .Sancak
lah" yazılı dökme bir alem, alt ucunda sivri vc u- takımları, ayni suretle ve fakat biraz daha pes
zunca bir demir, uzun ve düzgün bir gönder ve sesle Salavat vc tek'uır okumalara devam ederek dö­
sivri demir ucu yine demir yuvasına sokulmuş nerlerdi. T o s y a ' d a R i f a ' î ve S a ' d i dergâhlarıııııı
bir sancak kemeri üzerinde, kametli vc sıhhatli da sancak takımları vardı. Bu ihıişamlı takımların
dervişler omzunda törenleri süslemeye ve daha cezbeleri, halkta da cezbe ve halâvet, vccd yaratırdı.
ziyade insanları ilâhî heyecana ve cezbeye ulaş- Resmî törenler için, resmi makamlar yazılı veya
tırmıya hizmet ederlerdi. Sancaklar, dergâhla­ şifahî da'vetnânıelcrlc dergâhları merasime çağı­
rın da'vetli olduklan dinî ve millî toplantılarda rırlardı.
HÜSEYİN SIDKI KÖKER

ma'na değişikliğinin fark edilememesi se­ Âyin ve usûlleri i'tibariylc de muta­


bebiyle "i/dal" okunagclmektcdir bakat bulunmamaktadır. Şu halde, T e f ­
Tefsiri tebcrrükâtı içinde N ö vb e gö­ siri usûl ve sistemi için başka bir tavsif
rülmezdi. Rûmiyye kolunda ise müte'- yapılabilip yapılamıyacağını araştırmak-
addidi vardı. Buna mukabil S el m an İığımız iktiza edecektir
yapılırdı T e f s i r i d e r g â h ı n d a ve bu der­
Tac, Gül, Sancak bakımlarından gâhın son şeyhi H â f ı z M û s a K e l i m
T e f s i r i yolu, Rûmiyye yoluna tıpa­ Efendi (doğumu: H.1280/M. 1863-4, ö-
tıp uymamaktadır. lümü: 3 Mart i93i)nin tatbikatına göre

" Bu salavai-ı şeıîfeniıı hıısusiyyeıi olujj bele etmesinden daha Cazla husûsiyyeı taşımazdı.
olmadığını araştırması ve bildirm&sini olgun ve Yalnız, şeyh, müride dersini kelime-i tevhid
bilgin yaşlımız emekli Başöğretmen Mehmed olarak verecekse, {"fa'lem eımehü" sunuda öğretir
F a i k Ü n v e r ' d c n rica etmiştik. i285/M.ı868-g ve söyletirdi. Bu, ilkte, böyledir. Devam, münfe­
te'lif, 1287/M. 1870-1, basım tarihli Vesile adlı bir riden sâdece tevhide münhasır olurdu. M ü t e ' -
risalede ( O s m a n .Şemsi: İzzet Efendi Matba'ası, akib derslerin "Allah, Allah, Allah, ya Allah, ya
Mahmud Paşa'da Mengene ham kai-şısı) "Evrad-ı şe Allah, ya Allah. Hû,Hû,Hû,. ya hazrel-i Hakk, ya
(//"şerhinden isliıısâh edip göndermişler. "Allahiim- Hz. Hakk, ya Hz. Hakk. Ya Cebbar, ya Kahhâr.
me iiılli ve sellim ve bârik 'alâ seyyidina Muhammedin ya vc Setlâr. ya MüziU ü ya Kahhâr, ya zü'l-celâl ü ve'l-
'rt/n âlihi 'adede en'anı il-lâh el-kerimi ve ı/rffl///ıi(efdalihi:ikram. Kerim AUalı sen Kerim, sen Kerim, Sen Kerîm.
lazi ü faziletlerin cem'i ma'nasına olmak üzere üs­ Lâ-ilâhe iUâl-lalı.ya Şâfi,ya Kâji,ya Mu'afi, ya Allak.
tünle okunması bize daha doğru geliyor. Fakat, Lâ-ilâlıe illâl-lak." Başlangıçtaki tevhid de dâhil:
esreyle okunınaktadır)den sonra bu salavat şöyle müretteb adedleri 9 5 erdir." H . K â ş i f Y ı l d ı r ı m ' -
devam ve tekerrür etmekledir:., alâ Mürfidina da mahfûz, yazma bir mccmü'adan. Mecmû'a
Mtıhamnudin ve 'alâ âlihi 'adede kemâl il-lâh ve kema eskice. Yazanı belli değil. .Sayı tertibinde neyin
yelikıı bi-kemâlilıi,.. 'alâ Şemsi'd-dııha Muhammedin âmil olduğu tasrih edilmemiş. Aramayla da
ve 'alâ âlihi 'adede kemâl il-lâh ve kema yetikti bi-kemâ öğrenemedik.) her müridce münferiden ikmali
lilıi ,.. 'alâ Bedri'd-düca Muhammedin ve 'alâ âlihi icab ederdi. Isma'iliyye-i Rûmiyyedc bu dersler
'adede Kemal il-lâh ve kema yeliku bi-Keıııâlihi.. Nâriçin mektûb vesaik görmemişlik.
i'l-hüda Muhammedin ve 'alâ âlihi 'adede Kemâl il-lâh b) Mecmu'ada, her tarikatte i'libar görmüş
ve kema yeliku bi-kemâlihi „Risalede şu izah da yapıl­ olan "Etvar-ı seb'a" ve "Esma-i seb'a" olarak ay­
mış :5tt saleoatt sadat-ı Rifaiyye ve Bedevtyyt veKaadiriy- rıca bir şey yok. Halbuki, Isma'iliyye-i R û m i y y e d c
yeve Sa'diyyestıbhu mesada hraat ederler. Âdabı: âyin bunlar mevcud olduğu gibi; asıl K a a d i r i tarîka-
sırasında okunursa gözler yıımıılıı/ı kemal-i ilılâs; yal­ tınmki de câriydi.
nızken de alçak ses, kemal-i hulus ve i'Una ve sajvet-i c) Kaadiriyye "Evrad-ı AVA£r"iniıı metninde
kalb lâzımdır. Bu âdab ile okuyanlar gam, vehim, de fark görülürdü: T e f s i r i d e r g â h ı n d a (ve
vesvese, kederden kuılıılıırlar." K â ş i f Y ı l d ı r ı m ' ı n b e y a n ı n a , müşahede ve mes-
KaadirîlcrinpîriŞ. .-kfadüM-Kadir-i Gey- mu'atımızagöre Tosya'daki Pir-i sâni I s m a ' i l - i
lânî'nin tevhid vc şaihiyyala aid "Vesile"adlı Rûmî'nin kurdukları Hanekâhda), "Es-salâtü
bir ri.salesi vardır. ve's-selâmü 'aleyke yâ Resûl fl/-/fl/ı"dan sonra "Es-
salâlü ve's-selâmii'aleyke yâ seyyid el-evvelîne vel-Â/urtıı"
" S e l m a n , müstesna sese ve usûle sâhib, elin­
de katılarak okunurdu ve bu ilâvenin Pîr-i sâni
de ekseriyyedc "vesekahüm Rabbidiiim şerâben lahûrâ"
cc yapılmış olduğu kabul olunurdu. T o p h a n e
"Şehîd-i Kerbelânm arkına"., gibi yazılar işlenmiş bir
K a a d i r i h ânesindeysc bu kısım okunmaz ve böyle
tas, omuzdan beline asılı tabaklanmış deriden
bir ilâve tanınmazdı.
yapılma musluklu bir kırba bulunan bir hâfız ta-
rafındatn dergâhlarda, âyinlerde, meydan ve pazar­ d) Buna mukabil T o p h a n e â s i t â n e s i n -
larda şerbet su, Zemzem... dağıtılmasına denirdi. de "Evrad-t sagir"'m sonuna Pîr-i sâni'nin ilâvesi
Rûmiyye usûl ve sistemine, T o p h a n e olarak kabul edilen:: "Allalıiimme-c'al efdale sa-
âsi tanesini nazara alarak bu hükme varılmıştır. levatike ebeden." ile başlayıp," ve sellim ve radıyy
T e f s i r i mcrhûmdan kalma mektûb bir al-lahü 'an ashab-i Resûl il-lâhi ecma'in" ile biten
kaynak olup olmadığı bilinmiyen ba'zı kayıdlara, kısım müşarünileyhe hamledilmezdi.
mesmû'aia, müşahedelere. H a s a n K â ş i f Yıl- Kaadiriyye Pîri Gavs-i a'zam Ş. M u h y i -
d u ı m ' d a n edindiğim le'yidaia göre vereceğim d - d i n - i G e y l a n î ' n i n ma'nevî emri üzerine
ma'lümatı bir kaç bölümde toplıyabiliriz: ahfadından H a m a ' d a medfun ve Bayramiyyeden
a) Dereler, b) Esma ve Etvar-ı seb'a, âyin, intikalen Kaadiriyye Pîr-i sâniliğine vâsıl Ş. A b d
c) İcazet, d) Sırr-ı hilâfet. u'l-lah E ş r e f - i R u m î ' n i n şeyhi Hüseyin
a) Müridin inabesi, resmiyyeti hâizdi. Afifü'd-din tarafından tcrtib olunup, H z .
Fakat, tören, âyin gecelerinde, şeyh tarafından G a v s i n ma'nevî tasvibine mazhar olan "Evrad-t
FâCikayleL Arakiyye vc hırka giydirilmesinden, Kebir"'m tertibi şöyledir:
muktedirse (Aş) ve hedaya ile müridin muka- E'ûzü Besmele, Fâliha, Mülk, ( 3 ) îhlâs
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
237

£Dr<K/-ı^«*«> ve ja^îrinokunma zamanında, yoktu. Tophane'deki Pîr-i sâni âsitâne-


vaktin müsa'adesi hâkim olurdu. H . Kâ- sindeyse Evrad-ı kebîr, civardaki meşayih-i
şif Y ı l d ı r ı m ' m beyanma göre de Tos- Kaadiriyyenin de iştirakiyle yalnız mü-
ya'daki Pîr-i sâni dergâhında câri olan da barek bayram gecelerinde okunabilirdi,
buydu. Usûl ve âyinlerde hiç mi hiç fark Diğer zamanlarda Evmd-t sagîr okunurdu.

Felâk, Nâs, tekrar Fâliha süreleri. Bakara sûresinin sırr il-cCtdiH-cüz'iyyi vel-külliyyi. Ve İnsani 'ayn il-vü-
ilk sahifesi (Müflihûn'a kadar), ayni sûrenin cı'ıd il-'ulviyyi ves-sitfIiyyi. Rıihi cesed il-keinryni (3).
,63,253,284,285. âyetleri birer, 286. âyeli (3) defa Ve 'ayni hayal id-Dareyni. El-mülehakkıkı bi-'alâ ruleb
Alızab sûresinin 33,56- âyetleri birer d e f a tilâvcı il-'ııbûdiyyeli vel-miilehaUth bi-ahlâk il-mekamal il-
ve sonuncu âyetini müte'akib âmîn. Sonra: "Al- istija'iyyeli. El-HalU il-a'zami. Vel-Habib il-ekrımi.
lahümme salli ve sellim ve bârik 'alâ seyyidiua Muhaın- Seyyidina Mıdmmmed bin 'Abd il-lâh bin 'Abd il-
medin ve 'alâ âlihi ve sahbihi ecma'in. Siibttarjf RabbikeMullalibi. Ve 'alâ sair il-mbiyâ'i vel-miirselin. Ve
Rabbil-'izzeli 'amma yesıfûne ve selâmün 'aWl-miirse- 'alâ Melâikelike vel-Mııkarrebtne. Ve 'alâ 'ibad il-
line ve'l-hamdü lü-lâhi RabbVl-'âlemine. "Müte'akiben lâh is-sâlihiııe Min ehl is-sauavali ve ehl il-aradînr.
"Es-salâlü ve's-selâmû 'aleyke yâ Resûl fl/-/n/i.., selât ü Küllema zekeıek ez-zâkirımc. Ve gafele 'an zikrik el-
selâmın ilâvesiyle sırasıyla:.. >â Nebiyy al-lah, yâ gâfilûne,. Ve sellim ve radıyy al-lahü 'an eshabi Resûl
Safiyy al-lah, yâ Hayre Halk il-lâh, yâ Mire 'Ar} il- il-lâhi ecma'in." ile biterdi. Yukarda kaydettiği­
lâlı yâ. Emine Vahy il-lâh, yâ men Zeyyenehû Al-lah, yâ miz veçhile bu kısım ınüretlibi Pir-i sâni Ş. Is-
men lerre/ehtı Al-lah, yâ men Kerremehû Al-lah, yâ men m a ' i l - i R û m î olduğunu T o p h a n e ' d e k i âsi-
'Azzamehu, Al-lah,yâ men 'Allemehu Al-lah,yâ Seyyid el- tânenin son şeyhi î s m a ' i l G a v s î Bey b İ 7 . c
Mür-selin,yâ İmam el-Müllekîn,yâ Halem en-Nebiyyin, bildirmişlerdi. "-Es-salâlü ves-selâmü 'aleyke ya Resûl
yâ Rahmelen lil-Âlrmîn, yâ Şefi' al-miiznibin, yâ Re- al-lah"dzn sonra: "Es-selâlü vesselâmü 'aleyke ya
sûlt Rabb il-Âlemin. Salevat ul-lahi ve Melâikelihi ve seyyid el-evveline vel-âhirin'i de katarlardı. Bunun
Eııbiyaihi ve Rusülülıi ve Hameleli 'Arfihi ve cemVi Pîr-i sâni Ş . i s m a ' i l - i R û m î tarafından ilâve
Halkıhi 'alâ seyyidiim Mıümmmedin ve 'alâ âlihi ve buyurulmuş olduğu söylenir. T o p h a n e â s i l â n c -
sahbihi ecma'in. Allahümme salli 'alâ seyyidina Mıı- sinde bu kısım okunmazdı vc ilâvenin Pîr-i sâni
hammeditt 'abdike ve Nrbiyyike ve Habibike ve Resûlik ye atfını reddederlerdi.
en-J^ebiyy il-fımmiyyi ve 'alâ âlihi ve sahbihi le Evrad-ı kebirin ıcrtib ve terkibi şöyledir:
stilim (3) Bu son salavat-ı Şerîfenin, Pîr-i sâni Eûzü besmele, Fâliha, Mülk sûresi, (3) Ihlâs,
.\ b d u 11 a h-i E ş r e f-i R û m î'nin ilâvesi olduğu, birer Felâk, N'âs, tekrar Fâliha, Bakara sûresinin ilk
"Eorarf-ı Jagîr"de bunu la'kib eden: " Allahümme salli sahifesi (müflihûn'a kadar) ayni sûrenin 163, 255,
'alâ Seyyidina Muhammedin in-Nebiyy il-Melihi sâhib 284,285. âyetleri birer, 286. âyeti üç defa, Alızab
il-Mekamil-A'lâ vel-lisan il-FasVıi (3)"n de müşa­ sûresinin 33 ve 56. âyetleri birer defa tilâvet ve
rünileyhin ilâvesi bulunduğunu 1. G a v s i Beyden sonuncu âyeti âmin, "Allahümme salli le sellim ve
öğrenmiş bulunuyoruz. Kerre içindeki (3) rakam­ bârik âlâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve
ları, metnin arasında istisnaen o kadar okunur sahbihi ecma'in. Süblıane rabbike rabb il-izzeli ammâ
okluklarını gösterir. yesıfûne ve selâmün 'alel-Müneline vel-hamdü lil-lâhi
"Evrad-ı sagir"\r\, ilk kısmının mürettibi Rabb il-âlemine.„Acn sonra: "Es-selâlü ves-selâmü
kim olduğunu bilmiyoruz. Muhtemel olarak " £ i - aleyke ya Resûl al-lalı,.. ya Habib al-lah,.. ya Halil
rad-ı KebİT"'ın mürettibidir. Tertibi şöyleydi: E ' - al-laJı,.. ya Nebiyy al-lah,.. ya Safiyy al-lah,..
ûzü. Besmele, Fâlilta sûresi, Alızab sûresinin ya Ha vre halk il-lâh,.. ya Nûre 'Arf il-lâh,.. ya Emini
56 ncı âyeti, âmîn, Evrad-ı KebirAc sûre ve âyet­ Vahy il-lâh,.. ya Men zeyyenehû Al-lalı,..ya Men
lerden sonraki "Allahümme salli ve sellim ve bârik"i şerrefehû Al-laJı,.. ya Alen kerremehû Al-lah,..
ta'kiben okunan "Süblıane Rabbike.." "Es-salâlii ya Men azzemehû Al-lah, ya nun Allemelıû
ves-selâmü'aleyke yâ: "ve (3)cr kerre okunan: "Alla- Al-lalı,. . ya seyyid el-Mürselin,.. ya İmam
tıüınme salli 'alâ seyyidina Muluımmedin 'abdike ve Nrbiy­ müllekîn,.. ya Halem en-Nebiyyiiı,.. ya Rahmelen lil-
yike.., Allahümme salli 'alâ seyyidina Muhammedin-m âlemin,.. ya ŞefV al-müznibîn,.. ya Resfile Rabb il-
Nebiyy il-Melihi..„ ,,Allahümme ec'al efdale salevalike âlemtn .(Tosya'daki Pîr-i sâni âsitânesi dâhil.
ebeden ve enmâ berekâtike sermeden. Ve ezkâ tahiyyalike T e f s i r i vc H a m z a b a b a dergâhlarınca Pîr-i
fadlen ve 'adeden. 'Alâ efref il-halâik il-hsaniyyeli. sâni Ş. t s m a ' i l - i R û m î'nin ilâvesi olarak daima
ve Mecma' il-Hakaik il-imaniyyeli. Ve Tür it-lecrl- okunagelmiç bulunan; fakat, T o p h a n e âsitâ­
liyyal U-ihsaıüyyeli. Ve Mehbit il-Esrar ir-Rahmaniy- nesi tarafından kabul edilmiycn:.. ya Seyyid el-
yeli. Ve 'Arûsi memleket ir-Rabbaniyyeti. Ve Vâsilali Evveline vel-âhirîn), saleval ııl-lahi ve Melâikelihi ve
'ıkd in-Nebiyyin. Ve Mukaddimi ceyş il-Mürseltn. Ve Enbiyaihi ve Rıısülihi ve Hameleli 'Arfihi ve cem'i lıal-
Kaaidi rekb il-enbiya il-mükerremin. Ve e/dal il-Halkt kihi 'alâ seyyidina Muhammedin ve 'alâ âlihi ve sahbihi
ecma'in. Haamili Liva'il-izz il-a'lâ. ve Mâliki ezimmel- ecma'in."Üç kerre" Allahümme salli 'alâ seyyidina Mu­
H-mecd il-esnâ. Şahidi esrar il-Ezel. Ve miifahidi hammedin 'abdike ve ıiebiyyike ve habibike ve resûlikın-
eıtvar is-sevabik il-üvel. Ve lercemani lisan il-kıdem nebiyy il-ümmiyyi ve 'alâ âlihi ve sahbihi ve sellim.,,
« Menba' il-'ilmi vel-hilmi vel-hikemi. Mazimi Evrad-ı sagîr ise; Fâliha, Ahznb: 56, âmîn.
238 HÜSEYİN SIDKI KÖKER

Tedkiklerimiz ölçüsünde hüküm ver­ Fakat, ikinci "Pir"lik, tarikat pîr-i


mek mevki'inde kalınca kat'î bir şey aslîsinin ma'nevî emr ü işareti üzerine
söyliyemcsck bile, Tefsirî'nin Pirlik iktisab olunan bir vazife telâkki olunan
yolunda yürümüş olmasmm pek za'if bir turuk-ı aliyye müntesiblerince kabul olun­
bir ihtimal olamıyacağmı söyliyebiliriz. madıkça unvan olarak zikir ve tescil

Gavs-i a'zanuıı emir ve tensib-i ma'nevîleriyle kıraate sâhib bir zat A s ı m tarzıyla şu sûreleri
ahfadlarmdan Ş. H ü s e y i n 'Afîf ü ' d - d i n (Ka­ okurdu:
diri pîr-i sânilerindcn Ş. A b d u ' l - l a h Eşref-i Birer defa MiHk, Tekâsiir, 3 d e f a lltlâs, birer
Rûmî'nin mürşidi) tarafından tertib buyurulmuş defa Felâk, Ms, l'âlilıa, Müflihûn'a kadar Bakara
olup bundan önce yazılan Evrad-ı X<Airdcki: Alla- sûresinin ilk sahifesi, ayni sûrenin 163 ve 255,
hümme sallı ve seUim ve bârik 'alâ seyyidim Mtıhammedin 284, 285. âyetleri bu sonuncu âyetin " Vajü 'anna
ve 'alâ âlilü ve salıbihi ectm'iıı. Sfıbhane Rabbike Rabb vagfir Una verlıamHa"sı (3) Dervişler â m î n dedikten
ü-'lzzeti 'anıma yesıfûn. Ve selâıııiiıı 'al el-Miirseliıı. sonra: Ta Erham er-Rahimîm irhamna ( 3 ) , Hml
Vel-hamdü lillâhi Rabb il-âlemin. den Es-salâlii ves-se- sûresinin 73, Ahzab sûresinin 33,56. âyetlerini
lâmü 'aleykeya Restd al-lah.. ile başlayıp biten metni okur. Ahzab sûresinin 33. âyeti okunurken herkes
takiben ( k i . son salevat-ı şcrîfe ve müte'akıbı elleriyle göğüslerini ve dizlerini sıvazlarlardı (Sı­
A b d u ' l - l a h Eşref-i Rumî'nin, ondan sonrası da vazlama, âyetteki ruh ve beden temizleme emrine
İs m a ' i l - i Rûmi'nin tertib ve ilâveleri olduğu ve ehl-i beyt feyzine imtisal ve du'a olsa gerek).
muhterem I s m a ' i l G a v s î tarafından bize Büyük veya küçük evrad, şeyh ve dervişler tara­
bildirilmişti. Fakat; 1273 de M u h a m m e d R e c a î fından okunmağa bundan sonra başlanırdı. Şeyh
nezaretinde İ s t a n b u l ' d a Darü't-Tıba'a-i Âmi- veya işaret edeceği bir zat tarafından Tevbe sûre­
rede taşbasması ile basılmış bulıman Ş. A b d ü ' i - sinin 128, âyeti tilâvet olunduktan sonra, şeyhin
K â d i r - i C e y l â n ı ve mcnsublarına aid Delâil-i ta'limi veçhile 80-100 kadar Bcsmcle-i şerîf cum-
şerif m ıG.sayfasmda başlayan ve 17. sayfasının 10. hûren okunurdu. Müte'akiben de şeyh "Esle'îzü
satırında biten metinde, Ş. I s m a ' i l - i R û m î ' y e bil-lah fa'Um enrulıû Lâllâhe ülâ-Uah"diye "Tevliid'e
atf olunan tertib, az farkla mcvcud olduğuna göre, başlar ve haleka, şeyhin s6s perdesini a ş m a d a n ve
1. Gavsî'nin yukarıda işaret ettiğimiz beyan­ bestesini bozmadan iştirak ederdi. Sonra "Allah"
larını bir ibda' ve lelfik karması olarak anlamamız (zat) ism-i şerifine geçilirdi. Sırasıyla "Hû", "Jl-
iktiza edeceğini zannediyoruz.): "Allahümme-c'al lâ-Uah" "2a Allah", Ta Allah", "Hû" esması sü­
efdale salevadke ebedm"dcn sonuna kadarki kısmiyle rülür ve bu sonuncu "Hû"ya geçilirken Şeyhin
nihâyet bulur. işareti üzerine: "Seyyah olup şol 'âlemi gezerken"
ilâhisi okunmağa başlanır ve cümleteu ayak üstü
Âyinlerde toplu, müntesiplerce sessiz ve gizli zikre kalkılırdı. "Hû" ism-i şerifi ayakta ağn
okunan Evrad-t şerifler, ayni besteyi her iki tarafta ağır sürülürken ilâhi bitmiş olacağından Zâkir-
muhafaza etmişlerdi. Bestenin ve metnin topluluk lerden biri:" Ey yanılma sakın râlıi" ilâhisine başlar
içinde dahi bozulmasına katlanılamazdı. ve bu ilâhi arasında diğer Zâkirler: "Z"kir olagm
T e f s i r i (ve H . K â ş i f Y ı l d ı r ı m ' ı n beyanı­ Zâkir " mısra'ma gelince şeyh: "Zâkir"; dervişler
na göre Tosya'daki R û m i y y e â s i ı â n e s i ) âyin­ de bestesiyle: "Allah Hû Lâ ilâhe illâl-lah Hû"
leri şöyle cereyan ederdi: diye bağırırlardı. "Şâkir olagör fakir" mısraında
Yatsı namazından yarım sa'at önce Nakîb ve şeyh "Şâkir"; dervişler de evvelki üzre hareket
Dcdegân Sema'hâneye guer, Berat, Kandil ve ettikleri gibi,"Hâzır olagör hâzır" ve "Nâzır olagör
Mumlan uyandırırlar (Bu ta'bir, umûmîdir. Bü­ Nâzır" mısra'lan okunurken şeyh bu kelimelere
tün dergâhlar kullanırlardı). Mensübîn, yatsı göre yine yüksek sesle bağurır, dervişler de yukarı­
ezanına kadar kisvelerini giyerek gelsinler daki veçhile mukabele eylerlerdi. B u ilâhi dc
diye cehren salevat-ı şerife getirmeğe devam okununca şeyh kıbleye dönüp boyun kesip geriye
ederler. Yatsı ezanı okunup da şeyh Sema'­ adımlarla halekanm ortasına girer, yüksek sesle
hâneye girerken salevat kesilir, namaza geçilirdi. kendi başına: "Evveli Allah, Âhiri Allah, ^âhiri
Namaz bitince şeyh. Post (Seccade üstüne konmuş Allah, Bâlvn Allah" diye bağırır, dervişler de her
geyik, elik, koyun tüylü post)una otururdu. Der­ Allah ismi söylenirken boyunlarını eğerek "Hû"
vişler de dereceleri sırasiyle yerlerini alırlar, hal- diye ağır ve uzunca mukabele ederler, sonra ağır
kalanırlardı (Muhibb ve ziyaretçi diğer şeyh ve ağır halka ile "Hû" ismine devam edilirdi. B u
dervişlere yerleri gösterilerek haleka kapanırdı isimde "darb"e çevrilip bitince ağır ağır keli-
(Oturuş halinde). Şeyh, Seyyidü'l-istigfar denen me-i tevhide geçilirdi, ö n c e kafalar sağdan sola
şu istiğfar ile zikri açardı: "Bslagfir td-lah, eslagfir kalbe doğru sallamr, sonra zikir temamiyle kalbe
ul-lah, eslagfir td-lah el-'Azim el-Kertm ellezi lâ yöneltilip "darb"e; Zâkirler tarafından da: "Aîii-
ilâlte illâ Hû el-Hayy el-Kayyûm ve elûbii ileyh ve ne- minîn kalbini yuyııp arttan. Lâ ilâhe illâ-llalıdtr ya
seltdtû el-tevbele vcl-ııiagfirele vel-hidayele iımehû Hiive nedir? "ilâhisine geçilir, bu ilâhiye başlanınca
el-Tevvab ih-Rahim. şeyh: "îllâ-llûh"diyerek Tevhidi keserdi. Bu saf­
hada Zâkirlerden biri na't, gazel, kasîde gibi m ü -
Sonra şeyh veya işaretiyle güzel sese ve
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
239

edilmezdi. Bu i'tibarla T e f s i r î ' y e bu Berat'ın bu tarihe kadar gecikmiş olması


unvanı veremiyoruz. Prensip olarak Pir- ihtimalini düşündürüyor.
lik, kabûl-i âmmeye meşruttu. 4) Dcı-s-i âmhk-Vâizlik, Hâtiz-ı kü-
TeCsirî Câmi'i ve Tekkesi ve bunlara tüblük: Bu cihetler 22. Muharrem. 1135-
merbut cihetler : /M.1722 Vakfiye hilâfına ihdas edilmiş
a) Câmi' hizmetleri: olduğundan 17.R. evvel. 1135/M.1722 de
ı) Selâ müezzinliği lâzım ve mühim ilga olunmuştur. (V. K.arş. Kastamonu
olmakla H a c ı Mustafa'ya nim (Yarım) esas I / ı o sıra 1246, A N A D O L U : 96,
Deft. 1255, S.sâlis muh. Hos). Fakat;
akçeyle Z.Ka'de. 1131 / M . 1719 da ihdascn
20. Z . hicce. 1145/M. 1733 tarihli Ni­
tevcih (V.K.arş. Defth. 118 Tosya),
şan da vâiz ve ta'lim-i Ktır'an ciheti dc,
2) Nim akçeyle muhdes ve müced-
diğer cihetlerle biriikle Ş. H . H ü s e y i n
dcd olarak A h m e d H a l i f e (bu zâtın.
E f yc tevcih edilmiştir ki, yukarı­
Tefsirî'nin oğlu A h m e d olması ihti­
daki ilga keyfiyyct yc kaydını ibtal
mali vardır.) ye Kayyımlık tevcihi: Ni-
eylemektedir. Bununla beraber; yctiştiği-
şan-ı hümayun 27.C.Evvel.1135/M.1723
miş devrede bu cihetlere âid hizmetler
elimizde.
artık yok olmuştu.
3) İmâmet ve Hitâbet: T o s y a K a ­ 5) Hayır sahihlerinden H a c ı Mus­
dısının 16. Safer. 1130/M.1718 tarihli tafa Ef. adında ma'ruf bir zatın hayratı
müraselesi (eUmizde) ile Şeyh Hafız H ü ­ olan S e y i d o ğ l u suyu kadim mecrası
seyin Ef.ye tevcih. zamanla harab olduğu için T e f s i r i , kendi
Bu iki cihetin merhûma babası T e l - malıyla bu suyun yolunu '•'tamir ve termiın '
sirî'nin ferağ ve müraca'atı üzerine 12. sonrada '•'•Kara Pınar ve Gür leyi k nam
C.âhar. 1136/M.1724 de tevcih edilmiş mahalde câri olan suya ilhak" ve "kasaba-i
olduğunu gösteren bir arz-ı hal kaydı mez-burede dört mevzVde dört çeşmeye icra ve
(Bv. arş. Cevdet Evkaf Deft.4.5.3957 bâ­ ahali-i kaza ma'rifetiyle birin bina eylediği tek-
lâsı Hatt-ı hümâyûnla müveşşahdır). yesine icra ediip dafıl icab etmez iken lıal-i as-
lıab-ı ağrazdan ba'zı kimesneler sekiz sene
nasib güftelerden seçerek güzel sesle bir "dinlenme"
imkânı verir; ney v.s. nefesli çalgı vaisa üflenir, eni el-Hakk Leys el-Hâdi illâ Hû "yahud da" Ta
şeyh de yerine dönerdi. Aiiilecellî ashh halı, ya Altile'ali (ba'zıları M ü l c -
Dinlenme bitince şeyh, tekrar kelime-i Tev­ halli okurlardı) irlıam ziilli "gibi ilâveler yapıldığı
hide başlar, ism-i Celâle geçer, darb-ı esmaya da olurdu.) Du'adan önce bir Afir ve du'adan
girer, nakiblcrin kıdemlilerinden ba'zılarma, varsa sonra şeyh tarafından: "Azamel-i Hııdâıa tekbir"
misafir şeyhlerden müstehiklerine "Meydan" verip ta'lim ve teklif edilir ; Aşir yalnız münasibi, tekbir
halekayı idare ettirir, bu ismin sürülmesi bitince c ü m l e tarafından birlikte ve ayni ses toniyle oku­
şeyh: "AlUıh Hû" diye yine "Hû" ismine geçip bir nur, bu üç tekbiri topluca salât ü selâm ve Fâli-
kaç defa H û dedikten sonra, sesler boğazdan ha-i şerife la'kib eder, sonra hep birden ayağa
çıkmak süreliyle "Darb-ı esma"; sonra da şeyhin: kalkılır, kıdem sırasına göre Musafaha yapılırdı,
"Kalbî" diye bağırmasıyla "inler gibi" devam .âyinlerde selman yapıldığı da olurdu.
edilir. Bu da bitince "Pervaneler şem'a yanar" ilâhi- T e f s i r i âyin sistemi, İ s n ı a ' i l - i Rumî
siyle "Devran" a geçilir ve devranda "Hû" dan ninkinc mutabık olduğu ilgililerce ısrarla iddi'a
"Hajy"e geçilerek devran yapılırdı. Devran, Hayy edilmesine r a ğ m e n , T o p h a n e â s i t â n c s i n d e vak­
ismi yüksek sesle okunarak haleka halinde soldan tiyle gördüklerimize asla u y m a m a k t a y d ı . T e f s i r i
sağa uzun adımlı yürüyüş şeklinde dönüştür. sisteminde yukarıya kısaca aldığımız tarz, tekti
Bu sırada vecd artıp haiâvet çoğalınca şeyh: ve ihtisar edilmedikçe aynen icra olunurdu. T o p -
"Bedevi" diye bağırır ve bu ta'lim üzerine sağ hane'dcyse, m ü t e ' a d d i d usuller câriydi (ile­
eller, sağmdakinin sağ omuzuna gelmek şartiyle ride bu sistemi, Pîr-i sâni'nin biyografilcriylc
halelcadakiler soldan sağa dönerken şeyh de "Kıı- bir arada ayrı bir ctüd halinde neşretmeyi ümid
Uıbhane"de zikri idare eylerdi. Bu arada Zâkirler ediyoruz.).
Salât ü selâmları nihayetine kadar okurlar, şeyh: T e f s i r i ve T o s y a ' d a k i R û m î dcıgâlıla-
"vel-hamdü lil-lâhi Rabb il-âlemîn" der \'e halka- r ı n d a âyinlerde asla fark görülmiycıı cihet, il.n-
dakilcr yerlerine dönerler du'a edilir, âyin bi­ hileri kısmındaydı. Kıymetli dostum nıcrlıum
terdi (Du'adan önce ba'zan: "Hasbi Rabbî celi K e m a l A l t ı n k a y a , gerek zikir seslerini, gerek
al-lah, mâ fi kalbî gayr ul-lalı, Nûr-i Muhammed ilâhileri H . K â ş i f Y ı İd ı rı m'daıı notaya alıver-
Salı al-lah, Lâ İlahe illâ-llah"' yaluıd "Eni el-hâdi dilcr. O n l a r ı da bu yazı sonunda takdim edeceğiz.
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
240

mürunndan sonra mezbûrlar biz ol suyu kat' mizde) bir diğer fermanla yukarıdaki
ve âhar yere icra ederüz diyü hilâj-ı fer' te'- hüküm te'kid olunmuştur.
addi eyledüklerin ve bubabda cânib-i fer'detı Gerek babası, gerek kendi zamanı
huccet-i şer'iyyesi olduğun bildirüb mûcebince devamınca çok hareketli yaşayan ve ç a ­
amel olunub lıilâj-ı fer' ie'addileri men'u def' lışan Ş e y h H â f ı z H ü s e y i n Efendi,
olunmak babında hükm-i Hümâyûnum rica Muharrem. 1181/1^.1767 (V.K.Arş. Def-
ilmeğin büyürdüm ki Itükm-i ferijümle var- th.u26) da vefat etmiş bulunuyordu.
dukda mukaddema bir def'a fer'ile görülüb Bu tarihte B e d e s t a n Du'acılığı
fasi olunmıyan da'vasin tamam hakk-u adi iizre ile " E h l - i hiref Ş e y h - i seb'alığı
mukayyed ve yedinde olan huccet-i fer'-iyyeye oğulları Ş e y h M e h m e d , I s m a ' i l ve
nazar idüb göresin arz olunduğt iizre zikr Hasan Efendilere tevcih olunmuştur.
olunan suda mezbûrlann, alâkası olmayub Bu zevâtın da doğum ve ölüm yıllan
Jil-vdki' tekye-i mezbûrenin kadimi ma/isus ve belli değildir.
müstakil suyı iken., datıl üta'arruz itdürmeyüb
"Vazife-i mu'ayyenc"li cihetlerden
men'ü dej' eyleyesin ve Kasabada medhali
imamet ve h i t â b e t t e n Şeyh t s m a ' i l
olmıyanlan dahi itdürmeyüb inad üzre olan ­
E f kardeşleri lehine (3. Muharrem. 1199/
ları yazub bildirüb husus-ı içün tekrar emr-i
M. 1784 elimizde bulunan Nişan) feragat
ahir irsaline muhtaç eylemiyesin.. evasıt-ı f.
eylemiş ve bu keyfiyet, vakfın mütevellisi
R. ahar sene ni8IM.ıpo6 {klişe: ıo)Bu sudan
Şeyh Mehmed E f tarafından Divan-ı
evvelce kısaca bahsettik. Bu ferman muh­
hümâyûna arz olunmuştur. Halbuki,
telif bakımlardan kıymetli bir vesikadır': mezkûr tarihten önce tekye şeyhliğinin
a) Tosya tarihi içinde önemli yeri olan ve mütevellil'ğin Şeyh M e h m e d Ef. yc
Seyid oğlu suyunun asıl binisini; tevcih edildiğini gösteren vesika yoktur.
Tefsir î'nin bu suyun mecrasını ta'mir ve Meşihatın vc vazife-i mu'ayyenesiylc tev­
termim, K a r a pınar ve G ü r l e y i k sula­ liyetin (müştereki Şeyh H a s a n ' ı n vefatı
rını ilhak, dört yerde dört çeşmeye icra sebebiyle) kendisine tevcihi (Nişan: 7. C.
ve birini Câmi' ve tekyesine tahsis eylemiş Evvel. 1204/M. 1790 bizde) için Şeyh M e h ­
olduğu ve bu tahsise önce kaza ahalisi mu­ med E f tarafından yapılmış bir müra-
vafakat etmişlerken sonra mu'araza ettik­ ca'atı ve bu dileğinin yerine getirilmiş
lerini, bu safhaların H. 1118/M. 1706 tari­ olduğu biliniyor ise de; bu iki cihetin
hinde Divan-ı Hümâyûna intikal etmiş kardeşleriyle müşterek olarak ilk defa
bulunduğuna göre Tefsiri evkafının bu hangi tarihte tevcih olunduğu ma'lûmu-
tarihlerden de evvel te'sis edilmiş olması muz değildir. Nâib M e h m e d Sâdık
iktiza edeceğim, b) Tefsir î'nin bu feıv Ef, arzıyle kendisi ve kardeşleri uhdelerine,
manı bizzat isteyip aldığını, kadı mari­ "Ehl-i hirej üzerlerine feyh-i seb'a"\\\i tevcihi
fetiyle eserini korutamadığını, kadının yapılırken, tekye şeyhliğiyle tevliyetin dc
ahali karşısında gerilemiş olduğuna ina­ tevcih edilmiş fakat, kaydı tesbit vc
narak o zamanın üslûb ve te'amülünc vesikası (berat-nişanları) tevzi edilmemiş
göre ender olan bir beyan tarzı. (ceza veya edilmiş de muhafaza olunamamış
tehdidi) kullanmakla Divan-ı Hümâyûnun bulunduğu düşünülebilir. Şeriklerden Şeyh
Tefsiri'ye i'timad-ı mahsus duyduğunu î s m a ' i l (biradereş) in R . evvel. 1202 /
bize anlatmaktadır. Ferman, Kângrı M. 1787 (V.K.arş.Defth. 1126) tarihli kay­
(Çankırı) Emirü'l-Ümerasıylc Tosya Ka­ da göre vefatı ve hisserinin Şeyh M e h ­
dısına hitap eylemektedir (Mürur-ı za­ med Efye tevcihi vuku'bulmuştur. F a ­
man haddinin o zamana göre 8 seneden kat, elimizde s.Z.ka'de. 1198/M.1784 ta­
veya daha az bir süreden ibaret olduğunu rihli bir tapu temessükü vardır ki. Şeyh
da bu vesika isbat etmektedir.) tsma'il Efnin "bilâveled" vefat ettiği
Şeyh Mehmed Efile müşterek ve muşa'
Babası sağlığında vakfın mütevellisi Saz kazasında K a r m ı ş köyü toprağın­
olan Ş e y h Hafız H ü s e y i n Ef. de daki tarlaların (Sülüs) üçte bir hissesi
Divan-ı hümâyûna şikâyette bulunmuş ve mahlûl kaldığı cihetle Şeyh M e h m e d
evahir-i C.ûlâ. 1130/M.1718 tarihli (eli­
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI 241

Ef.yc S a k a l l ı oğlu O s m a n A ğ a imza-


A d i l Ef. inhasiyle (29.C.ewel.i237'M.
siyle verilmiştir. Şeyh I s m a ' i l Ef.nin 1822) imamet tevcih edilmiştir. Abdü'l-
imâmet ve hitabetten feragati kaydındaki G a n i Efendinin de doğum ve ölüm
3. Muharrem. 1199/M. 1784 tarihinin yılları tesbit edilememiştir.
yanhşhğı bu temessükle sâbit olmaktadır.
Şeyh Mehmed Efendi, vakfın seyri
aS.Şa'ban. 1202/M. 1788 tarihli ve itibariyle şahsiyyeti beHrgin bir hüviyyet
Dedeli oğlu O s m a n imzalı bir diğer olabilmiştir.
tapu temessüküne göre Oduske topra­
Elimizdeki (g.Z.Ka'de. 1221 /M. 1807)
ğında Ç a d ı r c ı oğlu Ali'nin tasarrufun­
bir Nişan'a göre "snlbt kebir oğlu Ahmed
daki tahminen dört kilo tohum alır çel­ halijeye fekye şeyhliğini, diğeri Abdü'l-Veh-
tik Urlasının ^ Şeyh M e h m e d Efyc hdb'a da vazife-i muayyeneli vakıf müte-
tefviz eylenmiş olduğundan resmi alınıp velliliğini ferağ" ve tevcihini te'min eylediği
hakk-ı tapusu tanınmıştır. gibi; "E/ıl-i hiref şeyh-i seb'ahğındaki üçte
Kardeşleriyle müşterek olduğu ehl-i iki hissesini de (V.K.arş.Defth. 1126) Şeyh
hiref şeyh-i seb'alığmdan Ş e y h H a s a n Ahmed, Abdü'l-Halim ve Abdiî'l-
Efendinin hissesi Z. hicce. 1220/M.1806 Vehhâb adlarındaki oğullarına ferağ ve tev­
(V.K.arş. Defth. 1126) tarihinde oğlu cihini" te'min eylemiştir.
Şeyh A b d ü ' l - G a n i Efendiye tevcih A b d ü ' l - V e h h â b Efendinin elimizde
olunmuştur. Ş e y h H a s a n Ef.nin set- bulunan Şev\-al. 1248/M. 1833 tarihli bir
câdede meşihat icra edip etmediğini kat'i temessüke göre K â f i r dağı*<> Karako­
surette anlamıya imkân veren kayıd veya lunda tahminen 3 kile tohum alır vakıf
vesika bulamadık Elde, ihticaca ne nis- tarlayı mütevelli sıfatiyle satmış olduğu
bette değeri olduğunu ta'yin edemediği­ anlaşılıyor ki hakkında daha başka bilgi­
miz bir borç (geri alınmış olmasına göre miz yoktur.
ayni zamanda ibra) senedi mevcud olup bu
da [tarihi: I.Z- hicce i2^g. kendi mührü bank) ^' Ruznamçe kayıd suretlerinden ba'zıla-
^.Ka'de gurresinden mah-ı Muharrem gayesine rında yalnız " S a n i d " , bu gün "Harsand"dır
Gâvurdağı (Kâfir, Kâfur depcsi)nin hudud­
kadar Tosya Tahmis-hânesinin doksan kuruş
lan dâima şehirliyle B e r ç i n ve E k i n c i k köyleri
icarı ve ikiyüz kuruş Tahmis-hâm-i mezkû­ arasında ihtilâf me\-zü'u olur. Mahkemeler, ri­
run merbut olduğu Hânekah fukarasının it'- vayet şâhidlerinin hiç bir zaman hakikat olmayan
am-ı ta'amiyyesi bedelinden cem'an yekûn iki­ beyanlarından başka delil bulamazlar. Halbuki,
yüz doksan kuruş deynim olup nısıf yüz kırk tapu emlâk ve vakıf eski tahrir defterlerinde,
vakıf kayıdlarında bu dağın vc emsali yaylakların
beş kuruş ider, 45 gün va'desiyle edası müyes­
parça parça veya bütünüyle tahsis olundukları köy,
serinde yedinde olan temessükümüz halâs oluna. aşiret vc mahaller yazılıdır. Fakat, edinilip ibraz
İmza: El-Jakir Şeyh Abdü'l-Gani EJ. 45 olunmaz. Defterlerde K â f i r depesi, H a r s a n i d
gün müddetle Karbeyaz Osman ağa ke- cema'atine tahsis edilmiş görünür. Ancak, hudud­
jü-ün bil-maldır." denmektedir ki; bu ifade, lan sarih bir sürette gösterilmemiştir. Bununla
beraber. T e f s i r i âilesi mclrükâtı arasında, hayli
A b d ü ' l - G a n i Ef.nin seccâde-nişin olma­ işlek ta'lik yaziylc, Ali kurna kâğıdına yazılmış,
makla beraber hisse-i iştirakli şeyh oldu­ tarihsiz üç izah bulduk :
ğuna delâlet eyler. 551 No. lı vuku'at ^ "Kâfir depesi dimrkle mn'ıvf olan yerlerin
zabtı (Tosya ş.s.) ndan öğrendiğimize göre hududu: bir taraf Harstmd mezarhğı bir taraf Kal'a,
bu zata, îmam Şeyh A b d ü ' i - V e h h â b yukarı laraf Naldöken (Dökân) ne bir taraf
Kise der esidir.''
Efendi kasr-ı yedinden Nâib Mehmed
' "Harsand jnezarhğı, Sajayak harkt. Kö­
sen pınar. Kuz-{Koz) pınar."
** Bu tarlaların hududlan şöyle imiş: D e l i ' Harsand mezaılık ve bir taraf boğazı le biı
H a c ı , Ç a v u ş A l e m d a r , D u r m u ş o ğ l u , Sa­ taraf Kise deresi dimekle via ruf olan lerleıın la'fir ve
k a l l ı o ğ l u tarlaları diğerinin: B a ı a c ı oğlu resimlerin alageimijleı ıker. ba'zı kimesiieler dahi iı
bağı. Karmış harkı, Kurdlu oğlu ile taamız etmekle."
G ü d e k o ğ l u tarlaları. Diğerinin: K a r m ı ş h a r k ı , Ayni kâğıd üzerindeki işbu notlardan üçün­
K a n b e r H ü s e y i n beşe, S ü l e y m a n oğlu cüsü anlatıyor ki, şeyhlerden biri tarafından,
Uzun Hüseyin o ğ l u tarlaları. Bunlar uç ma'rûz kalınan mudahelc\i önlemek için resmî
hi«e itibariyle yarı hissesi Şeyh M e h m e d Ef. bir müracaat hazırlığıdır. Bu yöndendir ki, ihti­
yeüd. caca değer kazanmaktadır.
HÜSEYİN SIDKI KÖKER

A b d ü ' l - H a l i m Efendi ise Z. hicce. 1281/M.1864 tarihlerinde "Ed-Daz Es-


1221/M. 1807 (V.K.arş.Defth. 1126) ta­ Seyyid Şeyh AbdüH-Kâdir Post-Mşin-i Tosyevî
rihli bir kayda göre, diğer kardeşleriyle hanekah-ı mezbûr" mevcuddur. T o s y a Şer-
müşterek olmak üzere Bed est an Du'- iyye mahkemesi mahfuz sicillerinden 601
acılığmdan faydalanmış olup, başkaca No.lısında (Kastamonu müzesi) da 15.2.
ma'lûmat edinilememiştir. Bu ikisinin de K a ' d e . i 2 8 ı / M . ı 8 6 5 de Seccâde-nişin ol­
seccade - nişin şeyh olmadıkları kana'ati duğu yazıhdır. T e f s i r i vakfı kayıdla-
doğmaktadır. rından (V.K.arş.Kastamoni esas l o / ı s.
No. 2140) biri, bu zat adına fuzulen ve
Seccâde-nişin Ş e y h Ahmed Efendi­
mükerreren yapılmıştır.
ye gelince: Vakfın inkişafında, kaynakla­
rının korunup büyütülmesinde emeği ve­ Torunu Hasan K â ş i f t e n getirtti­
rimli olmuştur, denebilir. Bu cümleden ğimiz nüfus kütüğü kopyasında Şeyh
olarak: 7.Şa'ban.i263/M.ı847 tarihli bir A b d ü l - K â d i r Ef.nin ölüm tarihi 15
tahrirat (Bv.arş. Cevdet Evkaf, sıra 23336), Mart.i297/M. 1881 olarak yazılıdır.
post-nişini olduğu dergâh ta'amiyyesinc Kabri babası yanında ve sandukah­
tahsis olunan 20 kile pirincin Tosya kile- dır. Yerine büyük oğlu Şeyh A h m e d
siyle verilmesini tebliğ sadedinde olduğu Ef. (Doğumu 1277/M.1860-X, ölümü 16.
gibi; C.Evvel.i265/M. 1849 tarihli bir Teşrin-i evvel. 1321/M. 1905) geçmiştir.
arz-ı hal (ayni yer ve kategori : 24215 sıra Anası adı Emine, oğullarının adlan
No.) de,' ta'amiyye hakkındadır. Tapu Mustafa î h s a n (deliye yakın Behlülcc,
Kadastro kuyud-ı atika a 'îivinde Kangn doğumu: Rûmî 1307/M.1891; ölümü 15.
Tapu: 578/300 deft, s a 115 Visale Kânun-ı evvel. 1321/M. 1906); diğer oğlu
kaydı da bu zatın teşebl" ,ünü anlatmak­ Mehmed M u h y i ' d - D i n Ef. (doğumu
tır. Bu resmî kayıdlar dışında elimizde bu R.1311/M.1895, ölümü 27/11/1943 dep­
gün vesika değeri kazanmış, i2.Z.Ka'de.
remde) dir. Kızı S a'i de hanımın doğum
1256/M.1840 tarihh, bir mektup da var
tarihini bilmiyoruz. Ölümü 23/5/1940 da
ki; Tosyalı tabib Hakim Hanım mührünü
vuku'bulmuştur. Şeyh A h mod Ef.nin
ve imzasında da P a t ı m a adım ihtiva
karısı ve bu çocukların anaları E m i n e
etmekte; Tosya'da Çerkez Oğlundan
Hanım Mart. 1326/M.1910 da ölmüştür.
alınan bağı "bir münasebette bakub hayır­
Şeyh Ahmed Ef. kimya, simya, cifir
lısıyla Jüruht idüb parasını bir yere bağlayub
ilim ve tecrübeleriyle çok uğraşmış bir
hayratları idare idüb battal ittürmiyesiz siz­
zât idi. Ahlâkı ve kemâli, ilâhi aşkta şid­
ler rdna bulursanız--' ta'limatını muhtevi
deti dile gelmiş olduğu söylenirdi.
bulunmaktadır. Dergâhın ne böyle bir
bağı, ne de vakıf parası bulunduğunu, Vefatında meşihat, ortanca kardeşi Şeyh
şeddine kadar işitmiş değildik. Musa (Kelim) Ef.ye (doğ. 1280/M.1863-
4, ölümü 3/3/1931) bil-inühab tevcih
Şeyh Ahmed S e l â h i Efendinin edilmiştir. Câmi imamet ve hitabetini
dc doğum ve ölüm tarihleri bilinmemek­ yapardı. Aşkı, safveti, iyi huylan, medenî
tedir. Fakat; merkadi Tefsiri Câmi'i ve içtimaî hamle ve cesaretleri, şefkati vc
iç kapısı sağında ve sandukahdır. EUmizde gâyet kuvvetli zekâ ve hafızası vardı.
bulunan ve Tosya malsandığından, mu- Tosya Namaz-gâh hadisesinde bu yüz­
hassas yüz kuruş ta'amiyyeyi almış oldu­ den ta'kibata uğramıştı. Du'a-gûlukla
ğuna dair bir makbuz (Tarih :65/M. 1849 ehl-i hiref meşihatını, Ahî babalığını,
Mayıs ayı) daki mühründe: "Lutj-i Hakk Bedestan ve İplik pazarı Du'acılığım vc
ola kâji es-seyyid Ahmed Selâhi „ (Ta'lik îplik Vezzanlığını, b'r aralık mahkeme \-c
yazısı) yazılıdır. idare meclisi a'zalıklarını ifa etmiş ol­
duğunu hatırlıyoruz, fakat tarihlerini bil­
Bu zâtı. Şeyh Abdü'1-Kâdir Efendi
miyoruz.
ta'kib etmiştir. Babasının vefatı ve kendi­
sinin seccadeye oturuşu tarihleri, doğumu, Gençliği taşkın bir aşk ve döğüşkcn
tarihi belli değilse de elimizde bulunan hal ile geçen Şeyh H â f ı z M u s a K e l i m
üç mektupta sırasiyic i27(?), 7. Şa'ban. Ef., zamanın kutbu diye anılan merhum
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA V E V A K I F L A R I 243

büyük Müfti H a l i l H i l m i Ef.nin ortan­ H ü s e y i n * ' Efendiye (20.Z.hicce. 1 1 4 5


ca kızı Z e l i h a Hanımla evlenmiş, bu / M . 1 7 3 3 Nişan);
izdivaç, sonra iktisab eylediği hal-i kemali
çabuk ve kolay bulmasma hizmet eylc- Her tarikat dergâhının bir müratebe
nıiştir. Bu izdivacm mahsulü olan E m i n e vc hizmet kadrosu olurdu. Müratebe kadrosunun
ve Şerife adh iki kızı hayatta değillerdir. ilk kademesini M ü r i d - D e r v i ş , son kademesini
Emine Hanım ortancaları ve çok cez- de Şejlt teşkil ederdi. Bunların dışında bir de
Muhibb vardı. Muhibb, henüz niyyetindc sami­
beliydi (Bu ocağın çocuklarından birinin
mîliği, kaabiliyetinde kifayeti belli olmamış vc fa­
mutlaka cezbeli, Behlülce olduğu K a n d ı ­ kat tarîkate intisaba arzu göstermiş veya âyinlere
ra Vergi me'murlarından T o s y a l ı t b c ç katılagelmiş kimselerdi. Tcdkik vc tocrübe
oğlu İ b r a h i m C a n d a ş tarafından an­ devresi başanylc sona ermedikçe asıl kadroya
latılmıştı.) H a s a n K â ş i f (Câmi'in bu giremezlerdi. Fakat, devamda serbesttiler. Bir
muhibbin asıl kadroya girişi, ahvalinde salâhın
günkü imam ve hatibi) ağabeyleri (doğu­
-halâ payı haric-,daimî olması şartına bağlıydı.
mu: 1 3 1 5 / M . 1 8 9 7 - 8 ) hayat ve sıhhatte­ Bu devrede şeyh, kendisine tarîki usûlüne göre
dir. Teyze-zâdesi ve B a r d a k - z â d e hazırlık vazifeleri verir ve gerek kendisine, gerek
Hafız Ahmed (Türk musikisinin her muhibbe vuku'bulacak ma'nevî tebliğleri ve
hsmında fevkalâde behresi, tegannide muhibbin kazanabildiği feyzin İ n a b e s i n i haklı
kılmasını beklerdi. Şahsî ilgi ve sevgi, bu hususta
i'caz-kârlık bahş eden gırdak san'atı,
müessir olmazdı; olmamalıydı. İnabc, E r b a ' i n
gür, dâvûdî sesi, usûl ve makamlara ha- içindeki âyinler sırasında, şeyhin ve muhibbin
kimiyyeti şayan-ı gıbta ve hayretti.) onbeşer günlük oruçlarının sonunda yapılırdı.
E f nin ikinci kızı E m i n e Hanımla Erba'in devresi inabe için şart değildi amma,
evlenmiş, ve bu sâliha kadından beş kızı e f d a l sayılırdı. İnabe gecesinde şeyhe biy'al eder,
şeyh tarafından da A r a k i y y e si, varsa Hırkası
olmuştur.
giydirilirdi. Müridin iktidarı varsa şeyh de dâhil
olduğu halde yetiştiricilerine münasip hcdiyye-
Şeyh A b d ü ' l - K â d i r Ef.nin üçüncü
1er verirdi. Biy'at merasiminde Muhibbin, islâmî
vc en küçük oğlu H a l i l İ b r a h i m Ef. usûlde eUl üslünde terbiyycsını şeyhine kayıtsız
(doğumu I Q B I / M . 1 8 6 4 - 5 , ölümü 3 1 / 3 / ve şartsız teslim ettiği kabul olunurdu. Anık
1939)» ilkokul muaUimi iken gözlerine mürid, nefsini vc iradesini temamen şeyhinin cmr
hastahk gelmiş, tamamiyle kör halde mes­ ü murakabesine bırakmış, tarîkin buyruğu olan
ölçüde i t l i k a ' y ı te'ahhüd etmiş olur ve buna
leğinden ve gelirinden mahrum, evde
dikkati derecesine göre ma'nevî feyze irerdi.
mahbus yaşamış, fakirliğe düşmüş, büyük Müridlik dersleri bundan sonra başlardı. Bu
Şeyh Musa Ef. ile kendi karısı Safiye bağlantının asıl hedefi, iki Âlemde şeyh ile mü­
hanımın âilesi ve diğer şefkat, hamiyyet ridin birbirine yardım misakı akdetmeleriydi.
erbabının yardımlariyle ikmal-i enfas ey­ Şartiyse, tarikatın en ince teferru'atına dahi i'ti-
bar ve ri'ayctti. Mürid, hudûs ve ma'na âlemlerin­
lemiştir. Z i y a (doğumu 1 3 2 2 / M 1 9 0 4 - 5 ) ,
de gördüklerini yalnız şeyhine anlatır, musa'adesi
A b d ü ' l - K â d i r (doğumu 1 3 2 4 / M . 1 9 0 6 - 7 ) olmadan kimseye söylemez vc bu mcşhüdatın
adlarındaki iki oğlu hayat vc sıhhatte­ şeyhinin çıkardığı neticeye göre yaptığı telkinleri
dirler. dikkat ve i'iinayla tatbik ederdi. Muhibblik dev­
rinden i'tibaren butun telkinler, Tevhid'c Alinin
Gerek Ş e y h Ahmed vc Musa, ve bütün Korları Allahda birleme esasına bağ­
gerek M u a l l i m H a l i l Efendilerin za­ lanırdı. Canlı, cansız hcı şey, tevhid sebebiyle
manlan bilgilerini edinmiş, bu arada med­ A l l a h ı n zuluu'u olunca, ihtiram, ihtimam, yar­
dım ve ikrama lâyık olurdu. Hırslan vc başkalarını
rese tahsili görmüş oldukları muhakkak­
zaıarlandııan ef'al ve mesa'iden kaçınmak şarıiylc
tır. Fakat; icazetnâmelerini bulamadık. dünya için çalışmak da elzemdi. İstekler cdıııilc-
Belki, almamışlardır. Bu noktada Kaa- mezse, T e v c k k u l ' e dayanmalıydı.
dirî meşayihinin icazetnâmclcri Uc def- Bu yoldan gidilerek, İnsaniliğin, A l l a h ı n
nedilegeldiklcrini vc bu hususun her hangi rahm u şefekal ve keremine nâil olabilmesi için,
bir sebeble yapılamaması halinde Mürşidi bu sıfatlariyle huylaşmış olması lâzım geldiği an­
olan Şeyhe iadesi şart bulunduğunu ha­ latılmak istenir; insani ahlâk vc islâmi vazifeler
öğretilir; içtimaî icsanud vc yardımlaşma dü­
tırlamalıyız.
şüncesi yaratılır vc yayılırdı. Muridlik devresi.
H i l â f e t devresine kadar uzayan ıcfcyyuz merha-
Tekye ve munzam cihetleri
lesiydi. Bu merhale, müridin kendisinden geçip,
b) Şeyhlik : Tcfsirî'den sonra Ş.H. her şeyini -Mlalıın vc ınahlûkalınm hizmet ve
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
244

c) A h î babalık ^ : Sofçu ve debbag M.1755: Defth. 1127) ve demirci, semerci,


esnafı şeyhliği ve Ahî babalığı (6. Receb. boyacılar (kırkbeş sene evvel b o y a c ı l ı k
1130/M. 1718 Klişe: 11) ve berber, semerci tamamen R u m ve Ermenilerdeydi. Birinci
esnafları şeyhliği H.1166/M. 1752-3: V . K . umumî harp ve L o z a n muahedesi gere­
arş. Defth. 1130) ve timurcı (Demirci), ğince yapılan m ü b a d e l e neticesinde T ü r k ­
boyacılar esnafları Şeyhliği (Şevval. 1168 lere geçti.) "Ehl-i h i r e f ş e y h - i seb'a ve

hayrına vakf etmesi, verilen dereleri bitirmesi. leriyle birlikte definleri de başka bir âmil ol-
Hilâfet verilmesiyle sona erer. Fakat bundan son­ muştur.
raki vazifeleri daha da çoğalırdı. Muhibb ve mürid Hüâfct:
yetiştirmekle de mükellef olurlardı. Dergâh, Hal­ T e f s i r î d e r g â h ı n d a n mücaz H a l î f e l e r
vet (âyinlerden önce ve sonra cema'atin toplanma hakkında hiç bir kayıd ve vesika bulmadık. H i l â ­
ve dinlenme odası ki, semt ve sokak erkeklerinin fet töreninin neden ibaret olduğu hakkında da
diğer zamanlarda da gece toplantıları, sohbetleri bilgimiz yoktur. Fakat, icazete müstehikk olanlara
orada yapılırdı.) bahçe, mutbak hizmetlerini yap­ tevdi'i mu'tad S ı r r - ı H i l â f e t i n "Lâ Mevdıde
mak vazifesi, M u h i b b ve Müridlere verilirdi. ma Hû" olduğu yukarıda sözü geçen mecmû'ada
İş tevzi'ini şeyhin tasvibini alarak Ç a v u ş Dede yazılıdır. Bunun ma'nası, Allahtan başka mevcûd
yapardı. Kontrolü de ona ve mu'avinine âiddi. yoktttr, demektir ki, müride yapılan telkin ve
Müridler arasında kıdem câri idi. Tefeyyüzü terbiyenin bu esasdan gelme olduğu şübhe götür­
i'tibariyle kıdemsizlerin kıdemlileri geçmesi câizdi mez. Bununla beraber Esma-i Hilâfet-i Kaadiriy-
Fakat, bunu şeyh tensib ve emredebilirdi. İnabey- yedcki: "KahhSr"; Isma'il-i Rûmiyyedeki: r<î Mh,
le tarîkate intisabı kabul edilen muhibb, şey­ yâBastr,yâ Allah"; Eşrefiyyedeki : "Tâ Habîr^â
hin elini öperek, şükranını göstereceği gibi, üst Kayyûnı,yâ zil-Celâli wZ-Jitram"; alel-itlak Kaadiriy-
mertebedekilerle kıdemli dervişlerin ellerini de riyyedeki: Tâ Hayy, yâ Kayyûm, yâ zil-Celâli vel-
öperek ihtiramını anlatmalıydı. Bütün bu me­ ikram (Mahasal-ı ömrüm: gayri matbu, İ s t a n ­
rasim, bir iç otoriteyi temsil ederdi. Bu otoritenin bul'da Tophane'deki Kâadirîhane-i îsma'il-i
kökü, tarikat an'anesine dayanırdı. Baş mümessili R û m î âsitâne-i meşayihinden Meclis-i meşayih
ise Ş e y h idi. Şeyhin icra vâsıtası da Çavuf Dede reis-i merhum Seyyid Ahmed Muhyiddin Ef.
idi. Âdab ve erkâna aykırı bulduğu her fi'il ve İs m a ' i l G a v s î n i n dedeleri. Eser de kendi­
hali men' etmeğe, hattâ halkadan bir kimseyi zikir lerinde mahfûzdur. sahife: 319 ve 320) Hilâfet
sırasında bile çıkarmağa yetkiliydi. Âyin ve tören­ sırlariyle bu kaydın mutabakatsızlığı derhal dik­
lerde intizamı te'sis ve idameye me'mur ve mecbur­ kati çekmektedir.
dular. Bunları müridlerin yetişkin, dikkatli ve T e f s i r î mahfûzatı arasında bulduğumuzdan
üst dereceye lâyık kıdemlileri içlerinden şeyh yukarıda bahs ettiğimiz mecmû'ada şöyle bir ka­
seçerdi. Bir de mu'avini olur, kendisine yardım yıd daha vardı:
ederdi. Ayrıca Nakîbler ve'mu'avinleri bulunur "Lâ Uâhe ill-Allah. Muhammedün Resûl ul-lah,
ve bunlar da muhtelif hizmetleri ifa eylerler, Ebû BekirVs-Sıddık, Ömer ibtıiU-Hatlab, Osman İbn-i
elbise ve ayakkabı gibi emanetleri muhafaza; Affan, Aliyy ibni-i ebi-Tâlib ve İmaman-t düvazde.,,
halvette cema'ate kahve, su ikram ederlerdi. Tür­ 'nin 12 şer ('Arab) harfli oldukları yazılmış ve
bedarlık, yalnız türbenin hizmetine, temizliğine bununla gâliba 12 sayısının (12 İ m a m , 12 ana
bakan yaşlı, kıdemli ve gönüllü vazife gören bir tarikat, Peygamberin doğumunun birinci R e b î
müntesib olurdu. Sonra Zâkirler, bunlardan ayının 12 sine rasüayışı gibi..) bir mübecceliyyet
üstte de Zâkir başılar gelirdi. Bunlar, Ktır'an, işareti saymak istemişlerdir.
ilâhî, na't v.s. gibi âyîndc vecid ve halâvet artırıcı Âyinlerde görülen âletler:
şeyler okurlardı. Müntesib iseler, dereceleri şeyh­ Bunlar üç grupta toplanabilir, a) Mûsiki
ten sonra gelirdi. için: Ney, nısfiye, pek az da keman, k u d ü m , nefir,
Şeyh: Dergâh mensublarının târîkat müra- b) Şiş: Rifa'îlcie mahsûs olmakla beraber, T e f s i r î
tebesi i'tibariyle başı, mürebbisi ve mürşidiydi. âyinlerinde kullanıldığı olurdu. Hattâ merhum
T e f s i r i d e r g â h ı n d a şeyhlik, irsiydi. Kaydı Ş , A h m e d Ef.nin idare ettiği bir âyinde H a l i m
hayatlaydı. Şeyhin ekber, aslah ve erşed evlâdı B a b a - z â d e H â f ı z G â l i b Ef. tarafından kulla­
seccadeye geçerdi. Bu vasıflarm mevcudiyyetini nılmış, ŞİŞ çıkmamış ve bunun ihlâsı kaybetmek­
imtihan gibi usûllerle isbat etmeye lüzum görül­ ten ileri geldiğini anlayan şeyh tarafından ihtar
mez, bu vasıfları hâiz bilinmek yeterdi. H . K â ş i f ve itab olımduktan sonra bizzat şeyh tarafından
Y ı l d ı r ı m , bu usûlü Kaadiriyyenin Koç koluyla çıkarılmış, çıkmakta olan kanın kesildiği ve yarı­
olan alâkalarına hamletmekte; ba'zı kayıdlar ise ğının kapandığı görülmüştür, c) Keşkül ve Teber:
elde bulunmıyan Tefsirî vakfiyesinin şartı olarak seyyahat erbabı içindi, d) Du'alı Kemer: hamlini
göstermektedir. Anlaşılıyor ki, Tefsiri'yle halef­ kolay vaz edemiyen gebe kadınlara hamil sırasında
lerinin meşihat icazetnamelerini bulamayışımızın kuşatılırdı.e)Du'alı Kılıç: ayni maksad i ç i n T o s y a'-
baş sebebi, bu veraset usûlüdür. Belki Isma'i- daki Ş. I s m a ' i l - i R û m î ' n i n bina-kerdesi H a m -
liyye-i Rûmiyye kolu meşayihinin, icazetnâme- mamın A r s l a n a ğ z ı denen ^akar su a l ı m d a n
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
245
şeyh-i süfliyyeliği (C. Âhir 1172/M. 1759 İkinci kategoride : Seccade şeyhHği, Zâ-
V. K . arş. Defth. 1127) (Şevval. 1168/M.
viyedarlık (Taamiyye);
1755 ayni defter) Şeyh Hâfız H ü s e y i n
Üçüncü „ : Sibyan mu'allimliği,
Ef. ye tecdiden tevcih" olunmuştur.
Ders-i 'âmmlık, Hâ-
d) Du'acılık: î p l i k p a z a r ı , Bc-
fız-ı kütüblük, şeyh-i
destan du'acılıkları (Z. ka'de. 1166/M.
seb'alık ve süfliyyelik:
1753: V. K . arş. Defth. 1126, 1127...)
Ş.H. H ü s e y i n Ef. ye tevcih edilmiştir. Dördüncü „ : Du'a-gûluk, îplik vez-
zanlığı; Su.
Tefsiri ailesi uhdesinde toplanmış o-
lan "cihet"Ier, vukû'at kayıdlarıyle vesi­ Beşinci " : Ahî babalık ve esnaf
kalarına istinaden şöyle tasnif edilebilirler: şeyhliği
ı) Câmi' hizmetleri, Altıncı „ : Tahmis-i Kahve ve
2) Dergâh hizmetleri, Şem'hane.
3) Câmi' ve Dergâh müşterek hiz­
Münasebet düştükçe bu (5) katego­
metleri,
rideki hizmetlerin vukû'at kayıdlarını, ve­
4) Halk ve hayır hizmetleri, sikalarının hulâsa veya klişelerini arz ettik.
5) Ahîlik ve Esnaf şeyhliği hizmetleri, En ehemmiyetlisi ve tarih bakımından
6) Ticaret ve san'at işleri. faydalısı olduğunu sandığımız(5)ci katego­
Birinci kategoride Tevliyyet, Selâ müez- rideki A h î l i k ve E s n a f m e ş i h a t ı n ­
zinUği, Kayyimlik, dan burada biraz tafsillice bahs etmek
İmamlık, Hatiblik; istiyoruz. Çünkü, muhitimizde esnaf ve

geçirilerek gebe ve hasta yıkanılırdı ve şifa-bahş- şartlarını tedkik ve tcsbit edemedik. Ancak,
liğinc inanılırdı. Kemer, âyin ve törenlerde Şeyh gördüğümüz müte'addid kayıd ve beratlar­
taraûndan kuşanılan, mu'ayyen usûl ve şekilde, da, kurduğu sistemin yaşaması için devletçe de­
izinli kimselerce i'mal edilen bir tarikat kemeriydi. vamlı te'yidler, te'bidler yazılıdır. Bu zat, vakıf­
Kılıç ise, ba'zı âyetler işlenmiş, savatla i'tinalı larımız tarihi bakımından da ehemmiyetlidir.
surette süslü, uzun ve eğri, yanılmıyorsak Z ü 1 fi k a r (İstanbul'da Bv. arş. tstiklâl-i Osmaniye müte-
denilen sivri çift uçlu olurdu. T e f s i r i dergâhı kaddim devre: esas 2. Tarih: 676/1277-8 varak:
Demirbaşları arasında bu âletlerden yalnız I ) K ı r ş e h i r Nâibi M c h m e d A s ı m Ş e m s ü ' d -
zincirli ve topuzlu şiş, kılıç, kemer, kudüm, növbe D i n tarafından 10.C.evvel. !3io/M. 1892 tasdik
bulunur, ötekiler kullananlar elinde gelir ve gi­ tarihli Arapça vakfiyesi kayıdlı olup bunda adı
derdi. N a s r ü ' d - D î n Ahi Evran"dır. K ı r ş e h i r ve
»« "Ahî baba": Halk dilinde A h û b a b a , H a c ı B e k t a ş ' t a k i gayr-i menkullerini tckye ve
A ğ u baba. A ğ a b a b a diye de söylenegelen zâviyesine vakf etmiştir. Ayni defterde Türkçeye
Ahî babalık, eski esnaf teşekküllerinin şeyhleriydi. tercemesi de vardır. Ayni arşivde (Ticaret: Cevdet
Kırşehir'de medfûn "Ahî Evran Sultan 22.Şa'ban. ı 198/M. 1784 hüküm süreli): Ktı}!-
M a h m û d i b n - i A b b a s " a bağlanır. Bu zât, hirde mcdfı'ın Ahî Evran zâıiyainin lâıiyedatlanndaıı
Debbaglann piridir. Bu zâtın postunda oturanlara ba^ka hiç bir kimsenin, mcmnlik-i Osmaniyyedrki
da A h î b a b a ve bunların başka yerlerde mümes­ Debbag esuajvıa ^ryh Ahî baba, Tığıl başı v.s. tû'yin
sil olarak ikame edip icazet veregeldikleri zevata etmemesi ve bu idlere müdahale etmemesi"r\t bir
da A h î b a b a v e k i l i denirdi. "32" eski ana emir de vardır.
tan'at işleyenleri ifade eden "3a esnaf" için de gerek Ahi babalar ( K ı r ş e h i r ' d e k i A h î E v r a n
asîl, gerek vekîl olan Ahî babalar, bütün meslek z a v i y e s i seccade-nişinlcri), bir kaç yılda bir
ve san'at kademelerinin en büyükleri ve merci'- âdeta teftiş gezisine çıkarlar. Hemen her yere
leriydiler. Bunların her yerde yaşatmakla mükel­ uğrarlar, esnaf teşekkülleri ve Ahi baba ve­
lef oldukları âdab, erkân ve an'ane A h î E v r a n ' a killeri tarafından ihtimamla ikram vc ihtiram
atf olunur. Fakat, ileride hulâsasını vereceğimiz olunur, ağırlanırlardı. Halli gelişine bırakılmış
üzere bu mesleğin kökleri H z . M u h a m m e d ihtilâflar ve mes'clelcr vai!,a tedkik edip hükme
(a.».).a ve imam Ali'ye, Zerdüştiliğe, garbdeki bağlarlardı. Uğradıkları yerlerde mumcsilllcri
koorporasyon teşkilâtına vardığı rivayetleri de yok da ehilleri varsa, icazet verip Ahi baba
var. Bu mesleğin menşe'inden ziyade mahiyyeti vekilliği verirler vc berat verilmesi için Divan-ı
üzerinde durup, te'sirlerini ve devamını nazara hiimayûna arz eylerlerdi. Asıl Ahî babanın gerek
alsak daha uygun olur. csnafdan, gerek \ckillcrjndcn a v a i d ı yoktu. Sa­
A h î E v r a n ' m bütün esnailar üzerinde dece scyyahat ınasıaflannı kar>ılasın diye Esnaf
kayıdsız h&kim ve nâfiz oluşunun şekil ve a v a r ı z sandığından yeter mikdarda para verilirdi,
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
246

lonca teşekkülleri ve nizamları meydana pazarı vezzanhğı (Tartıcıhk), Sofçu, D , - ,


gelmesi bakımından olmasa bile teşekkül mirci, Semerci, Moytab ( K ı l d o k u y u c u )
ve nizamlarının korunma ve yaşatılma­ esnafları A h î babahklan da T c f s i i î ah­
sında bu iki tarihî müessesenin rolü ve fadında toplanmıştır.
te'siri büyük olduğu muhakkaktır. Ahî babalık. Esnaf meşihatı :
Tefsiri'nin Ahî babalığı : Ahî babalık, fülüvvcl-nâmcler
" A h î baba"lığm Tefsirî'ye tev­ icazetnameler ferman vc beratlar, nişan
cihi muhdcs olmayıp, Memi veya (Divan-ı H ü m â y û n iczkircleıi) gibi bir
Muhyi ismindeki Sofçı esnafı Ahî ba­ hayli mchazlerden istifade suretiyle ted­
banın vefatı üzerine (V.K.arş. Defth. kik edilcgclmiş bir müessesedir. Bu m ü ­
1118 Tosya) Rcceb. 1120/M.1708 tarihin­ essesenin fikir vc meslek, m e ş r e b ba­
de yapılmıştır. Bu kayıtta tevcihin kımlarından mcnsubları hakkında b a ' z ı
tecdiden yapılmış olduğu tasrih olun­ kana'atlcr de izhâr edilmiştir. Mcnşe'ini
muş bulunduğuna göre asıl tevcihin I I I . Zerdüştîliğe kadar götürenler, islâm î,
Sultan Ahmed'in cülûs (H.1115/M. lasavvufî, m c l â m e t î kaynaklardan geldi­
1703-4) u üzerine, usûlen "Bcrat"lann ğini k a b u l eyleyenler olmuştur. Bu hu­
yenilenmesi sırasında yukarıdaki kayıt ya­ susları derinden derine incelemek nc
pılmış ve asıl tevcih bu tarihten önceye plânımıza dâhildir, ne de imkân ve vâ­
rastlamış olmak lâzım gelir. Fakat, mah- sıtalarımız buna kâfidir. Bu makaleye
lûl A h î babalığa vâris olduğu muhak­ ise asla sığmaz. Yalnız, nazarî cihet­
kaktır. leri ısıtabilecek ve eksikleri tamamlamaya
yardım edecek ba'zı dokümanlar vererek,
Ş e y h Hasan'ın vefatıyla mahlûl
tedkik erbabına müstağni kalamıyacaklan
kalan Debbag (Tabak) esnafı Ahî babalığı
hizmette bulunmak istiyoruz. Bu dokü­
da (ayni def. R. evvel.ı 126/M. 1714) Sofçı
manlar, daha ziyade esnaf- nizamlarını
esnafı Ahî babahğıyle birlikte tevcih olun­
tesbit ve tavzihe yarayacaktır. Fakat,
muştur.
A h i l i k l e bu nizamlar arasında bir mü­
Asılları cümizde bulunan 6.Rcceb. nasebet bulmak isteyecek okuyucumuza
U30/M.1718; 2o.Z.Hicce.ıi45/M.i733 esas hakkında az çok fikir verebilmeğe
tarihli iki Divan-ı hümâyûn (Nişan-Tez- de çahşacağız. Bunlar aracında T o s y a
kire)»» emrinde Tefsirî'yle oğlu Hâfız Debbag (Tabak) esnafından Ç o b a n oğ­
Hüseyin'e yalnız bu iki esnaf (Sofçı, lu H a c ı Ş â k i r ' i n o ğ l u M u s t a f a Efen­
Tabak) Şeyhliği ve Ahî babalığı tevcih dinin elindeki kopye iltifata değer
olunmuş ve birinci vesikada bu iki esnaf Tarihi 1107. Şa'ban olan bu şece­
meşîhatiyle Ahî babalığını kendinden renin aslı, bir "Berat"-ferman olduğu
sonra tekyesinde Şeyh olanlara şart ta'- ve sonradan ba'zı kısımları ilâve edilmiş
yin (bk. klişe:6) ederek, Tefsiri'nin ihdası bulunduğu anlaşılmaktadır. Diğer birisi
olmıyan bu iki müesseseyi vakfına meşrut de K ı r ş e h i r A h î E v r a n post-nişini
kılmak becerikliliğini göstermiş ve bunun Seyyid Şeyh M u s a E f e n d i tarafından,
neticesi olarak loncaların ve şeyhlik, Ahî T o s y a ' y ı ziyareti sırasında (H.5.C.âhar
babalık müesseselerinin lâğvine kadar ha­ 1234) T e f s i r i post-nişini Seyyid Şeyh
leflerine intikalini mümkün kılmıştır. Hat­ H a c ı A h m e d Ef. i b n - i Ş. M e h m e d
tâ aslı elimizde bulunan 3.R.âhar. 1 2 0 2 / Ef. ye verilmiş olan icazetname olup asıl
M.1788 tarihli Beratta: T e f s i r i dergâ­ olması i'tibariyle ihticaca sâlih ve mühim­
hı Şeyhliği, Bedestan Du'acılığı, İplik dir. B u vesikanın örneğini, İlâhiyat F a -

*'> K â ğ ı d ı yıpranık, yazısı teknik i'tibariyle


"Sûretleri elimizde bulunan iki Berat ile
değersiz ve muhtevası "Hâza .şecere-i şerîf" başlığı
T e f s i r i Ta'amiycsine Maliye Hazinesinden de
aUında"Debbağana ve sair esnaflara", K ı r ş e h i r -
tahsisler yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Tekye
de m e d f û n " S u l t a n M a h m u d A h î Evran
ve Zâviyeler kaldınlmcıya kadar bu iki tahsis
i b n - i A b b a s " ı n buyurdukları fütüvvet esasları
mikdannca paranın her ay T o s y a V a k ı f l a r
ve dolayisiyle bukaynaktan gelme esnaf nizam­
memurlugunca seccade-nişine veriiegcldigini
ları zikr edilen tasdiksiz vesika.
biliyoruz.
TEFStRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI 247

kültesi Doçentlerinden N e ş e t Ç a ğ a ­ nin Derbend'de geçmiş olan menkibe-


tay'a vermiştik. Mumaileyh, doçentlik sini ve silâhşörlük vasfını da i'tibara
tezinde istifade etmişti. Ayrıca çevremize alınca Fütüvvetin " S e y f î " koluyla mü­
düşen esnaf nizamlarına âid müteferrik nasebetini kabul etmek mecburiyyctini du­
ba'zı kayıd örnekleri, fotokopiler dc yarız.
vermek istiyoruz Elimizde, bunlardan
başka da hayli doküman kalmış ola­ Burada bir mühim nokta tebellür
caktır. Vesikalara geçmeden, değerli etmekledir: F ü t ü v v e t mevzu'u dâima
müdekkik Abdül-Baki Gölpınar- mücerred olarak tedkik edilebilmiştir. Bu­
lı'nın işaret ettiğimiz etüdünden (İk- nun sebebi, kana'atimize göre, F ü t ü v ­
tisad Fakültesi mcc. No. 1-4 c. 11: İslâm vet erbabının an'anelerini meslek sırrı
ve Türk illerinde Fiitüvvel teşkilâtı ve kaynak­
olarak muhafazada gösterdikleri titizlik­
ları 1949-1950) şunları not ederek, bahsi­ tir. Bu sırları, titizlikten kurtulmaksızın
mize ışık vermek uygun olacaktır: kitab ve risalelerinde ele almış ayni mes­
lek sâliklerinin açıklamalarına da imkân
"Ahî, Fütüvvet mesleğine girenlerin şeyh­ yoktu. Onlar, mesleklerinin ana prensip­
lerine denmektedir, s.6,7." lerini kıymetli ve kusursuz hediyeler ha­
FütüDveii kendilerine şi'ar edinen bir top­ linde devr etmekten fazlasına gidemezler,
luluğun, daha Hicretin ikinci yüzyılında mev- tatbikatı teşrihe yanaşamazlardı. ö y l e
cûdiyetini biliyoruz- İlk zamanlardan i'tibaren zannediyoruz ki, arlık tarih mevzû'u
kendilerinin Sûfilerden ayırdıklarını.Melâmîlerle olan esnaf teşekkülleri nizamları, F ü t ü v ­
kaynaştıklarım, hattâ Fütüvvetin Melâmeiiler vet ve A h î l i k müesseselerinin birer
tarafından benimsendiğini, Melâmetî büyükle­ müşahhas ve tatbikî sistemleriydi. Arada
rinin ayni zamanda Fütüvvet ashabından oldu­ sadece "ad" değişikliği vc zamana göre
ğunu, Tabakat-ı Sûjiyye sahibi Abdu' r- ihtiyaç ve zaruretin gösterdiği yolda usûl
Rahmani' s-Sülemî' nin {H. 412 I M. vc müeyyide istihaleleri olmuştur. Bunlaıı
1021-2) Melâmetîliğe âid en eski metin olan arayıp bulmak, oldukça zor vc külfetli­
"Risalet üU-Melâmetiyye" sinden anlıyoruz[s.y) dir. Büyük arşivlerdeki türlü defterlerden
ba^şka, bu maksadla çalışanların eski "Şer'
Mü'ellif, K u ş e y r î ' n i n risalesinde
iyye mahkemeleri mahfûz sicilleri" üze­
Fütüvvete ayırdığı fasıldaki bazı sözleri
rinde araştırma yapmaları faydalı olur.
istidlal ederek H â r i s - i M u h a s i b i , C ü -
Bu sicillerden vereceğimiz vesaikin asıl
n c y d - i B a ğ d a d î , N a s r - Â b a d î . . ba'zı
değerleri, müşahhas hâdiseleri ihtiva el-
Sûfî büyüklerinin de Melâmetle münase-
mclcrindedir. Onun içindir ki, erbabı
bctdar olduklarını kayd (s.8) eylemekte­
için istiğna edilemiyeccğine yukarıda sa­
dir. Yetişen büyük Sûfilerin, kurulan ta-
rahatle işarcı cür'elinde bulunduk.
rîkatler pîrlerinin C ü n e y d - i B a ğ d a d î
(H.297/M.909,9io) ders ve terbiyesinden F ü l ü v v e l ile A h i l i ğ i n , Ahilikle
nasib ve miras almamış olanları pek az­ esnaf nizamlarının ciddî irtibatları
dır. Bu nokta üzerinde durmamızın se­ olup olmadığında biz mütcreddid de­
bebi, T e f s i r i icazetnâmesi (klişe:I)nde ğiliz. Bir çok fermanlar, beratlar, nişan­
muhaddisler silsilesi olarak gördüğümüz lar, icazcmâmeler vc kayıdlar, ni­
ve ayni zamanda bir tarikat silsilesi olarak zamların latbikatı, bu müesseselere âid
da telâkki edebileceğimiz zevatın da kaidelerin birbirine mümlczic halde yü­
C ü n e y d - i B a ğ d a d î ' d e n geleğen bu­ rümüş \e yaşamış olduklarını gösicrmck-
lunduklarına dikkati çekmek isteyişimizdir. tcdir. .Misal olarak yukarıda sözünü et­
Bu izahı benimsersek, T e f s i r î ' d e bir tiğimiz "Şecfre-i şerif den ba'zı kısımları
de Melâmetîlik aramaklığımız iktiza ede­ buraya alırsak, Ahiliğin " F ü t ü v c t " l e n
cektir ki, U l u k ö y l ü M e v l â n a M u s ­ ve Esnaf nizamlarının Ahilikten bir çok
tafa Ef.den Bayramîlik mirası almış ola­ şeyler almış olduklarında şübhe kalma/:
bileceğini kaydetmekle bu ihtimali ha­ "..Sebeb-i tahrir şeri'at ve tarikat re
tırlatmıştık. Âhi babalık tevcihi de bu hakikat ve marifei-iPır-ı Pirnn Azi.:-i A.-Jzan
husûsu te'yid ediyor, diyebiliriz. T c f s i r î ' - serçeşme-ı sultan Ahi Evran şccerc-ı kitab budur
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
248

ki.".. Şecere-i şeriflerinde Akî sözü Piri Ahi gitdükden sonra Ahi baba ve Kethüda ve Yi­
sözüne i'timad itmejerderin üzerlerine pirleri ğitbaşı ve Tekye-nişin hazar idüb Akçesin
lâ'neti olsun ve hür u dîzar {Didar) lanndan virsin. Sonra taksim oluna. Pirlerin buyurduğu
merdûdolurlarve Habîb ullah Muhammed minval üzere üstadlar herkesin hissesin dükkânına
ileteler. Herkes halli halince teselli olunub
el-Mustafa {'Aleyh is-selâm) nm şefa'atin­
Gül-bank-i Muhammedi çekilüb selâmet
den mahrûm olurlar ve pirlerinin bed-du'ast
birle dağılalar. Şöyle ma'lum oluna ki sair
anların üzerine olsun ve her medinede mevcud
diyardan gelen üstadlar keçi koyun ve oğlak ve
olan debbaganfukaraları ve sair esnaf an fuka­
sığır ve camus derilerini cem'idüb fukaralara
raları.. Ahi Evran Köçeklerine ve fecere-i
zulmidüb ziyade baha ile alurlar imiş. Allakü
şerifine i'timad itmeyenin kendine zaran
te'âlâ ve Resulün ahkâm-ı şer'iyryesin icra ideler.
vardır."
Kadı efendiler zide fazluhû kutbü'l-'ârifin
"Ol kiyakasın kesüh bir rükün (Börk'ün) Sultan Mahmud Ahi Evran Pirin şe­
alub Ocakdan redd oluna. Eğer reddolunmaz cere-i şerif vusûl buldukda meclis-i şer-i
ise cemî'i pirlerin lâ'neti{ni) ve bizim beddu'- şeriflerine dahil oldukda şöyle takrir-i kelâm
amızı kabul itmiş olurlar. Pirlerin taksim-i idüb mezburlan taleb iderün didükde ol ma'-
gureması budur ki Ahi baba üç hisse ala. kûle (mekule) kimesneleri meclis-i şer'a
Muhalefet olunmaya, Kethüda iki hisse ala. da'vet idüb şecere-i şerif de devr-i Adem'den
Muhalefet olunmaya. Tiğit-başı iki hisse ala. berü bir ocakdan bir ocağa alınagelmiş değil­
Muhalefet olunmaya ve otuz yıHtk üstadlar dir. Sultan Mahmud Ahi Evran Piri­
ikişer hisse alalar ve yiğirmi yıllık üstadlar mizin şecere-i şerifinde mastûr ve mukayyed
birer buçuk hisse alalar, muhalefet olunmaya, olan budur ki şer-i şerife icra ideler. Kadı Ef.
ve onbeş yıllık üstadlar birer hisse alalar, ler şecere-i şerife i'timad ideler. Gaflet olun­
muhalefet olunmaya ve on yıllık ilstadlara his­ maya. Tahriren fi şehr-i Şa'bani'l-mu'azzam
senin rub'un vireler ve sairleri bu tertib üzre sene seb-a ve mie ve elf."
halli halince teselli olunub ve tekye-nişin Gül-
bank-i Muhammediye hazır olalar. Du^a Asıl metin belki bundan ibaret. F a ­
eyledikte pirlerin ismini yâd ideler. Gül- kat sûret devam ediyor:
bank-i Muhammedi çekilüb selâmet birle "Hâza me'aniCem'-i debbaglar ve otuz
dağılalar. Şöyle ma'lum ola ki otuz yıllık iki ve sair esnaflara cümlesine nâfi'dir. Bilgil ve
ve yiğirmi yıllık üstadlar önünde ellerin sal- âgâh olgıl ki her kimse ki bu ma'nalan ve bu
layub söz ile mücadele ider ise yakasın kesüb erkânları bilmese yidüği ve içdüği haramdır. Ve
Börkün alub tekrar şâkirdliğe vireler. Ka­ ana şâkird almak yok ve öğretmek ve başka çı­
bul itmeyecek olur ise redd oluna. Ve onbeş karmak haramdır. Her kim bu tarikleri ve bu
yıllık Kalfa serkeşlik ider ise ta'zir olunub yolları bilmese pir-perverliği yokdur ve şâkirde
tekrar şâkirdliğe vireler. Kabul itmez ise mer- destur vermesi revaolmayub pîrlerün lâ'netine
dûd oluna. Ve onyillık Kalfa serkeşlik ider ise müstehik olurlar..Allahü a'lem bi's-savab. Terce-
ta'zir-i hakikat değeneğini vurdukdan sonra man-t tûhfet ü'd- Dünya...hâzakitab-ı fütüvvet-i
makramasın boğazına takub Zaviye kapusuna ehl-i Erkân: kaçan Nakib oğlanları içerü girdük-
kurban asub yüz sürecek olur ise üç günden de Köçekleri alub es-selâmü aleyküm ya tâlib-i
sonra suçu "^afv oluna. Meclis idüb ( Lonca) ehl-işeri'at diyüb dört kapunun selâmını bu veçhile
postuna lâyık idüb şe. Ta maHum oluna reva ideler. Tarikat karındaşları bir köçekyetiş-
ki cemî'i bilâd-iislâmiyyede hânemize lâyık olan dürdiler. Erenler nazarında revan itmek mürad
deri (...)ve eğer muti Palamut olsa gerek. idiyorlar. Üstadlar! ne buyurursunuz- Hazır
İstinsah edenin (P la ile Muti) arasına ve olan Erenler buyuralar ki ehlühâ ve mahallühû
Eğer kelimesini karıştırmış olduğu anlaşı­ diyüb üç kerre Allahü ekber Lâ îlâhe illâ-lah
lıyor.) ve eğer mazı ve eğer yaprak ve sair Val-lahü ekber Allahü ekber ve lil-lâhi 'l-
şeyler vârid ve cümle zaviye kapusuna hamd diyeler. Andan sonra üstadlann ellerin
yüklerin i{n)dürüb Ahi baba ve Kethüda ve öpeler. Ey tâliban-ı erkân-ı tarikat kaçan kim
Tiğit-başı ve Tekye-nişin yedlerine teslim olu­ sual itseler tarikatın evveli nedir? cevab bu­
na. Sonra Tiğitbaşılan cümle üstadlan da'vet dur ki teslimlikdür. Ba'dehû üstadla şâkird
idüb ba'dehû herkes hidmetine gideler. Anlar mabeyninde bir 'ahid budur ki evvelâ üstadla
TEFSİRİ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
249

Şdkird hakkında nefsine emin ola. Cânibeyn


ele alub ve ortayı süpürüb andan sonra saka­
sadakat üzre olalar. Üstad Şâkirde be} hizmet lına yapışub durmanın ma'nasi oldur ki: Eren­
göstere: evvelki miftahı eline vire. Teslim eyle- ler meydanında sakalım süpürge dimekdür.
dükde varub dükkânı açub cevrüb ( <—>jıj>-) Dahi nereden geldin ve andan ne getürdün?
Cevab oldur ki Erenler selâmın getürdüm.
çtkıruğe. İkinci oldur ki sıkıhkdur. Seccade ye­
rine salub ri'ayet itmekdür. Üçüncü hidmet ol- Erenler selâmın alıkoydum (Ç-^.J^ (i') Cevab
Jur ki sahîlikdür. Dördüncü hidmet budur ki vireler. Fasıl: Diseler ki Pirinden ne getürdün?
el kavufdurub edeble öyle duralar. Beşinci hid­ didükde taşra çık içerü gir. Erkândan ne ge­
met oldur ki andan sonra üç gün açlık çekmekdür türdün? Beş nesne nişan göricek kabul itmek
pe yalıncaklık çekmek gerekdür. Ba'dehû bin- vâcibdür. Üstad olan kimesneden icazet dileyüb
bir gün hitamında sıla kararın vireler. Amma kapuya geçüb kalkub es-selâm diye. Andan
nasîİ bir gün olur. On {Ol olsa gerek) güne sonra diler ki [didiler ki) erenler icazetiyle
yem-i rasad dirler. Este'îzü bil-lah: Inne Pirimiz nazarında oldun. Bu zamane gelince
Cehenneme kânet mirsaden sedakaten. Ve üs­ ayağımız harama basub yahud elimiz harama
tad Şâkirdinden razı olduğı lâzımdur. İcazet uzadub ya dilimiz yalan söyleyüb ya gözümüz
ve inabet verilüb erkân üzre nasıl idi? Gerekdür harama bakub veya kulağımız haram
ki üstad olan üç nefes vire; cümle on nefes işidüb siz erenler nazarında estagHr ul-lah
vire. Ba'dehû üstad başına üç nefes vire. Cümle söyler dilim. Estagfirullah budur, ayagum
oniki [Nefes) olur: üçü ŞerVat, üçü tarikat, estagfir ul-lah estagHr ul-lah vel-hamdü
üçü ma'rifetâür ve üçü hakikatdendür. Hakikat lil-lâh ve Lâ-ilâhe illal-lah vallahü ekber
m'rifet hükmündendür. Tarikat gayr haldür. ve lâ-havle ve lâ-kuvvete (illâ billâh).
ŞerVat nizam içündür. Ve dahi tarikat içinde Ad., iki dizin çeküb otura ve Nakib ica­
üç şart vardur ki üstadlarun üç nefesi dirler. zetiyle köçeği alub kapuya geçe. Ba'dehû üstad
Üstadlar Şâkirde dirler. Biz dahi anı beyan Şâkirdi alub ayağı üzre dumb du'a kıla. An­
idelüm: Evvel-i nefes ki şeri'at emrindedür.. dan sonra bir kerre elin Nakibe müstehikkini
Şehâdet kelimesine işaretdür ve şehâdet iyman teslim ide. ve Nakib sofrayı eline alub Bism
seccadesidür. Okumak ve yazmak ile bilinmez- il-lâh ir-Rahman ir-Rahîm. Erenler, tarikat
Pîr-perver olup çürüklükden kurtula. İkinci karındaşları. Bir taam pişirmiş ve lâtif ve
nefes tarikatde bir ayakdan ve bir dilden şeri'- tâhirdir. Buyurunuz. Diyeler ki ta'amı niçün
atde kalman şehâdetdür. Tarikatde el'in secca- eyledün? Revanim içün, dahi Allalı rızası
dededür. Hakikatde ayagm ibadetde ola. Fasıl, içün eyledüm, Lâ-llâhe illal-lah. Biz de Al­
Geldüksagyol karındaşına: Üç nefes virür. Sual lah içün diye Nakib sofrayı devşiriib ta'amye-
liseler revane olun hakikat ile. Cevab vire ki dükten {vendükten) sonra du'a ide. Resûlün
bi-izn il-lâhite'alâ. Diselerki nice oldun? cevab rûhı içün ve cümle ehl-i iman rûhiyçün ve
vire ki Erenler nazarında gök kubbe altında Pâdişahumuz selâmetiyçün du'a idüb kabul,
yeşil seccade üzerinde Alem-i şerîf tahtında mübarek olsun, diyeler, ve o mahalden gideler.
revane oldum, diye. Fasıl geldük sol yol karın­ Meclisde hazır durub kimseden Hakk vardur,
daşına : üç nefesdür. Sual itseler vücûdun nûrı taleb eyliye. Üstad ki üç nefesdür ve üç Yol
kakkiyle. Cevab vire ki sem'dür. Sual itseler Anadan ve üç Yol kanndaşdan ve üç Yol sol
Allah neyile izhâr eyledin tarikatle. Müsliman karındaşdan. Şöyle ki on iki nefesdür Yol
mısın? Şeri'at ( )ile. Cevab vire ki: Âmentü Atadan, Yol kanndaşdan revane ola. Taleb
bil lâhi ve Melâ'iketihi.. Ah her kim 'ilmiyle işareti ve sözine göster Pirden ne güna görür
'âmil olur zikr olunan üslâb üzere cevab vireler. ise. Yüzleri ak ve 'üstadları ruhsat-ı tâhirler-
Tarikat erenleri meydanında hidmeti makbul, den olan kimesneyi ralmet-i pâk eyledileı.
lokması helâl ola. Ve eğer cevab virmez ise Eğer üstadımız bir gez eli eline alub erkân-ı
çürikdür, Pire hidmet itmemişdür. Fasıl: Bi­ rumuz göstere ve karındaşına Mu'allim ide­
yeler ki yol nedür ve Erkân nedür? Cevab vire ler. Çürük olan kimesne nâ pâkdur. Kendüsün
ki Yol Lâ-llâhe illal-lah ve Erkân Muham- Pîr-perverde erkân olmayınca muş dj-^^j*) ol­
medün Resûl ul-lah dur. Ve dahi diseler ki mak, tarikat içinde olmayan lokmasın haram-
üstada hidmet itmek nedür? Erenler meydanında dur ves-selâm."
süpürge çalmakdur. Dahi diseler ki süpürgeyi
Bu vesikanın dibace kısmında "..sul-
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
250

tan A h î E v r a n Mahmud ibn-i'Ab- mek, komşulara iyilik, bugz ve hasedden te­


bas Azîz(^^C)ashab-ı hazret-i Muham- vakki, sabr ü tevekkül, Jâsıklardan ıraklık,
med el-Mustafa bu din cümle çâkcran kimsenin malına tama' itmemek, halka men/a',
filân âdemiyan destegân-ı Hz. Ali A'zam atli olmak, gazabın yutmak, ayba bakmamak,
sırrı saklamak, her nerede olursa olsun Hakkı
efteh al-mütekellimîn mevlâna Aliyyü'd-
hazır bilmek ve huzu' ve huşu'da bulunmak,
din ve asgarahüm (yahud: Asferehüm)
elinden ve dilinden kimseyi incitmemek.
cs-Seyyid Mustafa al-Azîz'ufiyeanhü"
denilmektedir ki, A h î E v r a n Mahmud "Kefereye, münafık, remmal, şârib-i Hamr,
i b n - i Abbasm Hz. Peygamberin amu- dellâk, delidl, çulha, kassab, cerrah, sayyad,
ca zâdesi ve sahabesi olduğu hakkmdaki amel-dar, matra-baz lâyık-ı Jütüvvet olmadık­
rivayete dayanmakta olduğu anlaşılmak­ larından [Şedd) bağlanmaması husûsunda cum-
tadır. hûr-ı meşayih ittifak itmişlerdir.

Eksik, tertibi, imlâsı ve muhtevası "Şedd ve mühr-i Şedd":


bozuk cimakla beraber bu vesika Ahiliğe "Bism il-lâhi 'al el-tahkik vel-hamdü IH-
ve esnaf teşekküllerine âid ıstılahları lil-lâhi 'al et-tevjik. Birinci düğüm:
tcsbit bakımından ehemmiyetlidir. "Cebra'il aleyh is-selâm. İkinci düğüm.
Şeyh Seyyid Şerif A. Muhyi'd-din "Hazret-i risalet-penah adına da üçüncü düğüm.
Ef.nin risalesinden ahnan Notlar: Hazret-i resûl kuşağın bir ucunu sağdan, bir
Fütüvvet ve Tarikat âdâbı : ucunu soldan sokdu ve buyurdu: Tâ Aliyy
mektûbün 'alâ bab il-Cenneh Lâ ilâhe illa­
Kaadirî tarikatı Pîr-i sânilerinden Ş.
llah Muhammedün resûl-ullah. İşte buna
I s m a ' i l - i R û m î kolu âsitânesi seccadc-
Mühr-i Şedd dinür. Hz. Peygamber hilam-ı
nişinlcrinden, mecHs-i meşayih re'sliğiyle
risaletlerini tebliğ nutuklarından sonra: efdal-i
de hizmet etmiş olan ilim ve kalem ehU
enbiya ben'im, ejdal-i evliya Aliyydir, bu­
merhum Seyyid Şerif Ahmed Muhyi'd-
yurdular. Hz. Resûl ve eshab ayak üzre olduk­
d i n Efnin "Mijtahu'd-dekajik fi beyan il-
ları halde Hz. Peygamberin ridasını seccâde
fötüvveti ve'l-hakayik" adlı eserden telhisen
üzerine elif (/) şeklinde uzunca koyub du'a
yazdıkları risaleleri (İ. G a v s î E r k -
itdikden sonra ridayı boynuna koyduğu ve
menkuloğlunda. yazma), fütüvvetin,
Ali'nin karşısında eli bağlı durduğu, Hz.
"Fütüvvetnâme-i Tarîk" adı altında mensûb
Peygamberin "Ellezîne yekulûne Rabbena in-
olduğu tarîkatle mümtc7İc bulunduğunu
nena âmenna Jagfir lena zünûbena ve keffir'anna
ifadeden sonra "şerait-i Jütüvvet" başlığıyla
seyyi' âtina ve kına 'azab en-Nar" âyetini înn
aşağıdaki izahları vermişlerdir:
ed-Dine ind Allah il-îslâm sonuna kadar oku-
"Selef-i meşayih Fütüvveii ağaca benzet­ dukdan sonra boynundan Ridayı çıkarub eline
mişlerdir: alarak: bu kuşak ol kuşakdır kim Mi'rac
"Aslı Tanrı sıfatıdır. Budakları Evliya gicesi karındaşım Cebra'il belime kuşatdı ve
sıfatı, sıdk u safadır. Yaprakları Evliya sıfa­ beni Hakk te'alâ hazretine getürdü. Ben dahi
tıdır. Kökü Tevhid ve ihlâsdır. Suyu rahmet-i senin beline kuşatdım. {şeyh Ebû Tâ lib-i
Hudadtr. Meyvesi ma'rijet ul-lahdır. MekkVnin Kuvvetli'l-Kulûb adlı eserinden
"Bu sıfatlar imam Ali'de cem' ol­ naklen de: İmdi sen benim karındaşımsm
duğu içün [Lâ jeta illâ Aliyy..) hitabına Dünya ve Âhiretde." didikleri zikrolunmak-
irişdi. ladır.
"Fütüvvet sahibleri y kapıyı bağlaya: Buhl,
kahr, hırs, jevt-i riya, halkdan kat'ı ümid, Risalede "Cejne" de şöyle izah olunu­
herze-abes, ef'al-i şeytan. yor:

"y kapıyı açalar: Selıa, lûtj, rıza, açlık, "Fütüvvet mesleğindeki Cejneyi {pekse-
ümmid-i Hakk, zikr u tilâvet, ej'al-i Rahman. med, hurma,yağdan) tencerede helva pişirmek ve
"ve sair evsaf ki yaramazlıktan ictinab, cümleye dağıtmak, artanından Selman-ı Fa­
herkese izzet ve hidmet, küçüklere şefkat ve risî'ye ve Hasan ve Hüseyin'e göndermek
merhamet, düşmanlara tahammül, bedlik idene suretiyle imam-ı Aliyy ihdas itmişdir. "Ta
du'a, sadat-ı ulemaya hürmet, hilâf söyleme­ Aliyy seni ve sana yardım idenleri Hakk yar-
TEFSIRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
251

Itgamifdır. Evlâdının ve senin yolunu tutan­


seyyahat, şeyhi tarafından tura darb vc
lardan {irk giderilmifdir ve ilim ile doldurul-
ta'zir sistemi mevcud o l d u ğ u n u kayd ey­
tnufdur." diye Hz- Peygamberin iltijat buyur­
lemekte vc bu arada şeyhin emr eylediği
malarından fâd olarak bu ikrarın ve ihdası
seyyahatle de islâh o l m a y a n ı n şehirden çı-
yapnufdir. Ashab-ı tarîk ve ehl-i 'irfan buna
karılacağmı tasrih etmektedir ki, bu müey­
uymakdadırlar".
yidenin tatbik kaabiliyyeti b ü t ü n şehirlinin
Risalenin ikinci defteri sonunda da bu tarîkate müntesib vc erkânına ri'ayci-
Şeddin nasıl açılacağı anlatılmıştır: kâr olmasiyle meşrut olmak iktiza eder.
"Birinci düğümü tutub" Bismi Muham- Bu neticeyi benimser isek, T e f s i r i dev­
med'aleyh is-selâm "diyüb üç ihlâs, bir Fâtiha-i rinde T o s y a ' n ı n en az ç o ğ u n l u ğ u n u n ,
ferîfe okuya. Açarken'' "Inna Jetahna leke Kaadiriyyeye müntesib bulunduğu ih­
jethan mübîna "diye. İkinci düğümü küfadda timalini kabûl edebiliriz. D i ğ e r tarikler­
'•Bismi Cibril 'aleyh is-seldm'\ Ihlâs ve Fa­ den bir ç o ğ u n u n tarihî kayıdlara göre
tihadan sonra "Nasrun min AllaJıi ve Jethun yakın asu'Iara kadar T o s y a ' d a teessüs
karîb" yahud "ve esâbehüm Jethun min Allah" e t m e m i ş olması da belki bu sebcblcydi.
diye. Üçüncü düğümü küşadda "Bismil-lâhi
Tosya'da esnaf teşkilâtı :
'al et-tahkik vel-hamdü lil-lâhi 'al et-tevjik"
diyüb Ihlâs ve Fâtihadan sonra "Masr" sûre­ Bir de T o s y a ' d a görülen tatbikatı,
sini, müteakiben "Lâ tüzig kulûbena ba'de iz he- hacı H a s a n A b a y ı n ' d a n naklen anla­
deytenâ veheb lena min ledünke rahmete inneke talım (Bu tatbikat, esnaf teşekkülleri mev­
cud b ü t ü n sana'at mensubları hakkında
eni el-Vehhâb" diye ve Şeddi Allah yolunda
câri i d i ) :
kâfir ve nejs ile mücahede. Hakka ibadet ve
U^at, nza-yi İlâhî içün emr u nehyiııde şeri'at Her esnaf teşekkülü, müralcbeli icra
ve tarikat,., ümûr ve alikâm ul-laJıa 'ittiba' vc murakabe uzuvlarına sâhibdi: İşçi
içün kuşanmalıdır. Şeddin üç düğümünden biri başı. Yiğit başı, esnaf mahfeU (meclisi),
elif-lâm-mim simdir ki, elij: AllaJı, L : Cibril esnaf şeyhi, a h î baba.
M: Mulıammed 'aleyhim es-selâmdır. diyor. Bunlardan esnaf şeyhliğiylc A h î ba­
balık tamamen, ustalar mahfeli toplu
Görülüyor ki, î s m a ' i l i y y c - i R u - haliyle kısmen murakabe hizmeti görürler,
miyye kolunun irfan ve kalem ehli sec- işçi başı vc yiğit başı icra vazifesi yapar­
cade-nişîni olan mü'cllif, fütüvvet mesleğiy­ lardı.
le ciddî surette ilgilenmiş, bu mesleğin Teşekküle mensub esnaf da kademe
mensub bulunduğu tarîkatle münasebe­ kademe idi: Çırak(cski la'birlc şâkird),
tine işaret vermiştir. T e f s i r î ' y l e mu'ak- kalfa, usta!
kiblerinin Ahî babalığı da böylece î s -
îşçi ve yiğitbaşı olabilmek için, us­
ma'iliyye-i R û m i y y e kolunun diğer
talık mertebesine yükselmiş olmak, esnaf
bir vasfı olarak belirmektedir. Zâten K a -
mahfel ustaları meclisinde süz \ c rc'yc
adiriyye müessisinin ana ve babadan
sahib olabilmek için ''başka çıkmış", kalfa
seyadeti hâiz ve H a s e n e y n e müntehi
o l m u ş bulunmak lâzımdı.
bulunmaları dolayisiyle A l i i b n - i E b i -
Tâlib'e ve ensaHne taşkın bir muhab­ Çırak ( eski ta'hiriyle : Şâkird ) :
betle bağlı olmaları ve bu ma'nada"Alevî" Ç o c u ğ u n bedenî vc rûhî gelişimi, çı­
bulunmaları tabi'îdir. Nitekim, H a s a n raklık vazifelerini yapabilecek çağa ula­
Kâşif Y ı l d ı r ı m , bu vasıflarım bize şınca velîsi, öğrcimck istediği san'aiı ya­
açıklamış bulunuyor. vaş yavaş sevduici telkinler y a p m a ğ a baş­
Yine müellif merhum, Şedd'i ayrıca lar. Bir g ü n de hangi ustaya vermek isic-
Ma hasal-ı ömrüm adlı eserinde de zik­ yorsa, o ustaya d ü ş ü n d ü ğ ü n ü anlatır, eğer
retmekte olduğu gibi, sözünü ettiğimiz iş hacmi ve ibtidaî madde kifayet', ınıışlc -
risaleyi de ihtiva eden mecmu'asmın 4 . lilerinin sayısı i'tibariylc kadrosu musa'-
defterinde "Ba'zı Kaadiriyye erkânı" başlı- idse usta, çocuğu getirtir, görür. Usta da
ğıyle Ahilikte bulduğumuz islâh ve tec­ çağını müsaid bulursa, çıraklığa (ve ma -
ziye sistemine yakın zahirî ve batınî n e v î evlâdlığa) kabul edcbiicı cğini soy-
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
252

1er. Velîsi de ayni şartlarla çocuğunu us­ mesinde nakibliğini işçibaşı yapardı. Us­
taya teslim ederdi. Çırak, temizlik hiz­ tanın da başka çıkardığı kalfasına mukabil
metlerinden başhyarak, isti'dad ve kaa- hediye vermesi adetti.
biliyyeti arttıkça san'atın her kısmını ted­ Kalffihk:
ricen öğrenir ve üç sene geçince tamam­ İki yıl kendisi hesabına, başka usta­
lamış olur veya sayılırdı. Bu devre bitince lar yanında haftalık ücret mukabili ça­
ustası, esnaf yiğitbaşısma gider, çırağım lışmaktı. Kalfa, yanında çalıştığı ustanın
"Başka çıkarmak" istediğini söyler ve eh- ta'Iimat ve metodu dışına çıkamaz, çırak­
liyyet kazandığını tesbit için şöyle bir ları ve dükkânı ustanın bulunmadığı za­
sual ve cevab geçerdi: manlarda idare ederdi. Kalfalık müdde­
Yiğitbaşı-Çırağınız san'atını öğrendi tinin, çırakhğın geçtiği usta yanında ge­
mi, diyanetini, islâmiyyetini bihr mi, beş çirilmesi de mümkindi. Fakat, başka usta
vakit namazım kılar mı, büyüklerini sa­ yanı tercih olunurdu. Çünki, ücret muka­
yar mı, Hakka ri'ayeti var mı, iyilik yap­ velesinde kalfa serbest hareket edebilir, iş
mayı sever mi? ve metod bakımından yeni usta yanında
Usta - Evet her hususda takdire şâ- yeni şeyler öğrenebilirdi. îki yılın dolması,
yandır. ustalığın kazanılmasıydı.
Bundan sonra yiğitbaşı, işçibaşısı esnaf
Ustalık:
ustalarını mahfele da'vet eder, keyfiyyeti
anlatırdı. Orada çırak, san'atinden, esna­ Çıraklık ve kalfalık devrelerinin ka­
fın an'ane, âdab ve erkânından imtihan panmasıyla U s t a l ı k devri başlar. Bu
edilir, muvaffak olunca esnaf ustalarına: devre, artık san'atı öğretme yetkisinin de
Ne buyurursunuz, yol verelim mi? diye başlangıcıdır.
sorulurdu. Ustalar da eğer ahlâk, etvar, Esnaf mahfeli:
erkân yönünden bir kusûrunu görmemiş
Ustaların aslî a'za ve kalfaların söz
idiyseler "Ehlühû ve mahallühû. Ehlen
ve re'y sahibi bulunduğu bu teşekkül,
ve sehlen" derlerdi. Bundan sonra top­
bir meslek ve san'at ihtisas, istişare, tan­
lantıda mevcud iseler Ahî baba, yok ise
zim ve kaza meclisiydi. Yiğitbaşı reislik
esnaf şeyhi, o da yok ise yiğitbaşı tarafın­
ve idare ederdi.
dan du'a okunur ve şu nasihat edilirdi:
Mahfelin karar ve hükümlerinin in­
"Haydi oğlum. Sana yol verdik. Artık
kalfasın. Kendi başına çalışacaksın. Es­ fazı, yiğitbaşı ile işçibaşıya 'âiddi.
naflık usûl ve erkânına ömrün boyunca İşçibaşı:
temamiyle ri'ayet edeceksin., "denirdi. Mahfel ustaları tarafından esnafın
Çıraklığa girebilmek için, müsli- genç, zeki, gayretli ve nezaketli bir ustası
manın dinî bilgilerini edinmiş olması işçibaşı seçilirdi.
şarttı.
Yiğitbaşı:
Başka çıkan çırağın iki yıl da kalfa
Mahfel ustaları tarafından yaşlı, tec­
olarak çalışması iktiza ederdi. Bu iki yıl
rübeli bilgili, zeki, fadûl bir zat da Yiğit­
içinde esnaf mahfelinde müzakerelerde
başı seçilirdi. Esnafı, yiğitbaşı temsil
SÖZ' ve kararlarda re'y sahibi olurdu.
ederdi, işçibaşı yardımcısı, da'vetçisi, icra
Başka çıkan, hazır olan "Uslu"lara
uzvuydu. Birer yıl için seçilirlerdi; amma
ikram, usta ile yiğitbaşıya hediye takdim
her yıl ayni zatların seçilmesi de câizdi.
edebileceği gibi, muktedirse kendi takdiri
nisbetinde nzasiyle esnaf a v a r ı z sandı­ Avarız akçesi, esnaf sandığı:
ğına da para verir, yine esnaf ulu ve us­ Esnaf sandığı, teşekkülün ma'nevî
lularına Lokma da çıkarabilirdi. Fakat, şahsiyetine yapılmış vakıf ve bağışların,
bunların hiç biri iktidar-ı malîsi müsa'id yılda bir hesabı görülen müessesesiydi.
olmayan için mecbûrî değildi. Yiğitbaşı muhafazasında ve onun mes'-
Hediye ve lokma ikramında, kalfa uliyyeti altındaydı. Bu sandığın gelirleri
çıkarılanın esnaf ulularının ellerini öp­ esnaf kontrolü altında biı deftere geçirilir.
TEFStRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
253

geçirilen para yiğitbaşıya teslim olunurdu. mış pirinç, bol nane, az sulandırılmış tam
Sandık parasından sarfiyat yapılabilmesi yağh torba yoğurdu konulur ve tenceresi
için, esnaf mahfelinin ön karan olmalıydı. kuvvetli ateş üzerinde karıştıra karıştıra
Sandık mu'amelâü, üzerinde en titizce helmeleşinceye kadar kaynatılır (Bu hale
durulan işlerdendi. gelmeden karıştırma terk edilirse yoğurt
Sandığm gelirleri çeşidli, çoğu şu kesiUr!). Taslara bölünür. Her bir tas-
nevi'lerden olurdu: dakine kızartılmış tereyağı veya sade yağı
a) Esnaf gayr-i menkullerinin han- dökülür. Bu çorba, Ahîlikde "Cifne" de­
lati, kira veya ecr-i misilleri, nilen sofranın T o s y a an'anesinde ilk kır
b) Vakıf veya vasiyet yoluyla esnaf ve bahar yemeğidir. Çok temiz, lezzetli,
ihtiyacına tahsis olunan paralar, iştihâ açıcı olur, yemesine doyum olmaz.
c) Esnaf A v a r ı z akçesi (Başka çıkan Hiç bir yerde bu çorbayı böyle bilmezler,
şâkirdlerin kendi takdir ve rızalarıyla sanırız. Kır sofrasının diğer yemekleri:
verdikleri paralar). Püryan denilen, gövde soyuğu olarak
d) Esnafın teşebbüsüyle yapılan Câ sırıkda ateş üstünde yapılan, yahud ten­
mi', yol, köprü., gibi hayır işlerine yar­ cerede pişirilen T o s y a kebabı el yemeği,
dım için halkın teberru'atı. tere yağılı ve et suyu ile pişmiş pilâv,
Sandığın masarifi de şu maksadlara T o s y a ' n ı n G a z i l e r (Un) h e l v a s ı .
münhasırdı: T o y g a gezilerinde mûsikî, güreş,
a) Esnaf gelir kaynaklarının ta'mir ve oyun, av, bilmece gibi eğlenceler hoş
termimine, yeni gelir kaynakları edin­ gün geçirmeye yeterdi. Hattâ faydalı olur­
meğe, du.
b) Câmi', yol, köprü, mekteb v.s. * * *
gibi hayır te'sislerinin inşa, ta'mir ve Esnaf teşkilâtının en mühim tarihî
idamesine, fonksiyonu, da'va ve hüküm işlerinde gö­
c) Felâkete uğrayarak sermayesiz kal­ rülürdü. Esnafın birbiri aleyhindeki şi­
mış esnafa ribihsiz(faizsiz) sermaye, kâyetleri, tıpkı mahkemelerde olduğu gibi
d) Esnafın geçinemeyecek hale düş­ yüzyüze tahkik ve murafaadan edinilecek
müş yaşb, ma'lûl, hasta ve fakirleriyle kanaate ve kana'atin husulüne sebeb sa­
dışarıdan gelmiş, desteksiz kalmış fuka­ yılan delillerin fil-hakika kana'at-bahş
raya yardım, olabilecek ehemmiyet ve ciddiyette bu­
e) Bir kaç yılda bir ziyaret eden lunmasına göre hükme bağlanırdı. Şikâ­
Kırşehir A h i babasının ağırlama ve yet ve da'vanın esnaf başlan huzû-
yol masarifine, runa çıkabilmesi için, müşteki veya müd-
f) Mukannen tekâlif dışı devlet sal­ de'inin o esnafa mensub olması şart de­
ması yardım işlerine, ğildi. Dışarıdan bir zarar veya hakaret
g) Yılda bir okutulması mu'tad gören, yahud devlet, esnaf nizamının çiğ­
meVlid-i /fn/masarifine. nendiğini sanan herkes da'va veya şikâ­
yet hakkım hâizdi.
Toygâ :
Esnaf da'valannı görenler ilk kademe
Esnafça ilkbaharda (Hızır Îlyas-Hı- olarak yiğitbaşılardı. Esnaf şeyhliği (son­
dır EUez) kır gezintileri de yapılır, bunun raları kalkmıştı.), Ahî baba (vekilliği)
adına "Toygaya gitme" denirdi. Bu gezin­ ve Ahî babalık, aşağıdan yukanya esnaf
tinin masrafları paylaşılarak ödenir, san­ hüküm ve kararlarının tedkik, ibtal veya
dığa dokunulmazdı. Toyga, âdeta ta'dil salâhiyeti taşıyan merci'leriydi. Ev­
Tosya'ya has bir çorbadır. Ankara'da velce yiğitbaşılıkla esnaf şeyhliği arasında
da bu ad ile bir Çorba yapılır. Fakat, bir de esnaf kethüda (kâhya)lığı varken
Tosya'nınkine uymaz. sonraları bu kademe de ortadan kalkmıştı,
Tosya toygasımn yapılışı: îstisna'î bir vaz'iyetc işaret edelim:
Pişmiş beyaz et, yahud kuzu veya koyun Debbag (Tabak) esnafından gayri
etinin yağsız yerleri teltel oluncaya kadar esnaf teşekkülleri veya teşekkül ile mcn-
didilir. Ayni etin suyu içinde tuz, yıkan­ subları arasındaki bir da'vayı öteki es-
HÜSEYIN SIDKI K Ö K E R
254

naflar karar veya hükme bağlarlar da olarak ikame edilegelmiş N â ' i b l i k mü­
diğer taraf haklı bulrnazsa, hâdisenin ve essesesine âiddi. Bu müessesenin müda­
hükmün debbag esnafı tarafından tedki- hale eylediği işler, esas i'tibariyle ya dev­
kini ve kararın, hükmün ibtal, ta'dilini let yasağına aykırı yahud esnaf nizarm
isterse, debbag esnafı bu talebi is'af ve olarak konmuş olup da devletçe ferman­
ihtilâfı halle me'zundu. Diğer esnaf te­ larla, beratlarla kabul ve te'yide mazhar
şekkülünün bu karara veya hükme uy­ husûsat olmalıydı. Böyle müdahalelerin
ması mecburiydi. Debbag esnafının bu vuku' bulabilmesi için, ekseriyetle şikâ­
karar veya hükmü tenfiz olunmakla bera­ yet yapılmış veya da'va açılmış olması
ber Ahî baba vekili nezdindc ikinci, Ahî iktiza ederdi. Devlet tarafından te'yid
baba nezdindc nihâ'î derecede tedkiki is­ edilmiş nizamlara aykırı fi'il ve hâdi­
tenebilirdi. seler kadı veya nâib tarafından yol­
suz ve haksız görülüp ceza verilmesi de
Esnaf nizamları: kabildi. Hattâ bu cezalar içinde tc'
Görülüyor ki, esnaf teşkilâtı ayni dib (dayak, falaka ta'zir), sürgün bile
zamanda birer esnaf mahkcmesiydi ve vardı. Te'dib ve ta'zir-i şer'î denilen
muratebeli bir sistem adaletini canlı tut­ dayak, esnaf beyninde gelecek semer ka­
mak için esaslı usûl ve nizama malikti. mışının taksime tâbi' tutulması hakkında
Bu sistemdeki nizamlar, dayandıkları yapılmış bir mukaveleye ri'ayet etmeyen
ka'idelerin mcnşe'leri i'tibariyle iki bö­ Semerci A b d ü ' l - K c r i m hakkında biri­
lümde toplanabilirdi: sine tatbik ve mukavelenâme mahkemece
a) Devlet yasakları ve kanunları, tescil olunmuştur (H. 1072/M. 1661-1662
. b) Esnaf nizamları, yasaklan, umu­ Tosya Ş.m.m.s. N0.590 sıra 35, s . ı ı o
mî âdab ve erkân. Kastamonu müzesi)
Birinci kategoriye giren husûsat da
Görülüyor ki, esnaf nizamı da, dev­
muhtelif bölümler halinde tedkik oluna­
let murakabesi de ahlâk telâkkilerinin
bilir: Devletin umûmî veya mahallî,
korunması hususunda birinci derecede ti­
mmtakavî siyasetine; mükellefiyetlere;
tizdiler ve henüz sicile geçirtilmemiş bir
idhal ve ihraç meta'larınm ta'yin, tahdi­
mukaveleyi bile kanun kuvvetine yük­
dine; i'malâtın vasıflarının, ma'mûHtın
seltmişlerdir.
kalitelerinin muhafazasına; alıcı ve satı­
cıların tahdidine... müte'allik kanun, emir, Devletin niha'î murakabesi de, ma­
buyuruldularla konulan esaslar. Bunlara hallî nizamların kanun mahiyyeti kazan­
aid vesika, kayıd örnekleri vereceğiz. ması için, Divan-ı hümâyûnca müseccel
ikinci kategoriye giren hususlar ise: ferman ve beratlarda zikr, bunlar değiş­
san'atı ve ustalığını, san'atı yapmak hak- tikçe tekrar edilmesi, şikâyetler üzerine
kmı kazanmak; esnaf teşekkülü içinde o sicil kayıdlanna müraca'at veya kadıyı
söz ve rey sâhibi olmak; tevzi'e tâbi' tedkik ve murafa'aya sevk sûretiylc te­
ibtida'î maddelerle, satışı tahdide tâbi' celli ederdi.
mamullerden hisse edinmek; esnaf teşkilâ­ Esnaf nizamlarının yürütülmesi ve
tının ve bu teşkilâtın desteklediği husus­ korunması da esnafın kendi bünyesi içinde­
larda devletin himayelerine mazhar ol­ ki "Esnaf Ahî babası, Şeyhi, Kethüdası,
mak; rastgele herkesin, geçim vesiylesi Yiğitbaşısı, işçi başısı" gibi unsurlarına
bulunan işleri yaparak rekabet yapması düşmekteydi. Ahî baba, muhtelif esnaf te­
tehlikesinden uzak kalmak., gibi faydalar şekkülleri için müşterek olabildiği gibi,
sağlayan esaslardı. Bunlara âid de bir münferid de olabilirdi. Bunun misalini
kaç vesika takdim edeceğiz. Tefsirî'ye ilk olarak Sofçu ve Debbag
Bu nizam ve sistemlerin müeyyideleri esnafı Ahî babalığının tevcih edilmiş ol-
bakımından da tasnifi mümkindir: masiyle tesbit edebiliyoruz. Sonra bu sı­
Devlet nizamlarını koruma işi, dev­ fat, diğer esnafa da şâmil olmak üzre tevsi
letin her hususda en üstün mahallî oto­ olunmuştur.
ritesi olan K a d ı veya bunlarca vekil Esnaf şeyhliği, Ahî babadan sonra
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
255

gelen bir kademeydi. Esnafm ma'nevî m ü r a c a ' a t ve temyiz edebilirdi. İki tarafı
rabıtasmı temsil ve ibtidaî madde da­ da birer esnaf teşekkülü olup da tabak
ğıtımına, alış-verişinc nezaret eylerdi. Es­ esnafı yiğitbaşısı karar v e r m i ş idiyse, a-
naf kethüdası, daha ziyade devlet komi­ leyhine karar verilen taraf da A h î baba
seri gibi bir uzuvdu ve esnaf uluları, nezdinde temyiz edebilirdi.
otoriteleri arasından nasb olunurdu. Son- Kendisine arz edilen d a ' v a n ı n icabı
ralan bu iki uzvu ortadan kalkmış bulu­ ise yiğitbaşı, esnaf (uslular, ustalar) mah-
yoruz. Kethudalığın, esnaf intihabıyla feli a'zasını toplar, onlar h u z û r u n d a da'­
başa getirilegelmiş olan yiğitbaşılara yer­ va ve m ü d a f a ' a l a n tedkik, tahkik eder,
lerini terk etmesi, zannımıza göre bir re'yleri o l a n l a r ı n f i k i r l e r i n i alır, karar
asır yakınımıza kadar gelen tedricî bir ve h ü k m ü n ü m û c i b sebcblerini anlatarak
istihaledir. îşçibaşı, yiğitbaşınm tebliğ ve t e b l i ğ ederdi. Mahfelde Esnaf şeyhi, A h î
icracısıydı. baba vekili dc hazır iseler yiğitbaşı m ü -
Esnaf nizamlarının yüıiitücüleri böy­ tereddid b u l u n d u ğ u hususlar h a k k ı n d a kcn
lece ilk kademe de yiğit başılar ve onların dilerinden f e t v â mahiyetinde f i k i r alır,
icra vasıtaları olan işçibaşılanydı. karar ve h ü k m ü sonra verirdi. Fakat;
bu hal, h ü k m ü n temyiz edilmesine m â n i '
Yiğitbaşıların salâhiyet ve mü'eyyide
d e ğ i l d i . M a h a l l î son merci' olan A h î babn
olarak tatbik edegeldikleri hususların Ahi­
vekilinin kararının temyizi, bir kaç
lik nizamı müeyyideleri olduğunu bili­ y ı l d a bir y a p d ı ğ ı ziyareti sırasında K ı r ­
yoruz : ş e h i r A h î E v r a n z â v i y e ve t c k y e s i
ı) Suçlu (kendi ta'birleıince yolsuzu) ş e y h i olan ve s e y y i d unvaniyle imza
yu masraf ve ikram yapmağa icbar, koyan asıl m ü ş t e r e k ve u m u m î A h î ba­
2) Dükkân kapatma kurban asma, baya arz o l u n a b i l i r d i . Ancak bu hal.
lokma çıkarmaya icbar, sembolikti ve hemen hiç v u k u ' b u l m a z d ı .
3) îbtida'î madde tcvzi'atından ha­ D a ' v a sebebi olan h â d i s e d e da'va-
riç tutma, c m ı n şalısî zarar g ö r m ü ş olması veya
4) Ma'mul mal satışlarında hisse o l m a m a s ı halinde tatbik olunacak m ü ' -
ayırmama, cyyidelerde hafiflik, sertlik olurdu. Da­
5) Selâmlaşmamak, yardım elmcmck vacı sözden ü z ü l m ü ş idiyse ö z ü r diletmek,
kahve veya çay ı s m a r l a t m a k gibi barış­
(umumî boykot).
tırıcı usûl yeter g ö r ü l ü r ; u m u m î \-cya
Suç ve suçlu nasıl tesbit ve tecziye
meslekî â d a b ve erkan dışına çıkılmışsa
edilirdi? Bunu "Da'va" müessesesini ted-
i h t a r ve nasihat dc b u l u n u l u r , aykırılık
kik ederek anlıyoruz:
chemmiyyeili idiyse y u k a r ı d a sıraladığı­
Esnaf dâvaları: mız cezalardan da birisi \-crilirdi. Meslek
Bu da'valar ya esnaf teşekkülleri, ya ve diyanete âid olmayan k u s u r l a r ı n ce­
bir esnaf mensubu tarafından, diğer ayni zası ayıblayıcı nasihatti. D a ' \ a ohman
esnaf mensubu yahud diğer esnaf mensubu her hangi f i ' l i y l e d a ' v a c ı n ı n sâdece m a d d î
tarafından ve hattâ esnaf teşekküllerine b i r z a r a r ı n ı m û c i b olmuşsa, eski halin
mcnsub bulunmayanlar tarafından es­ i'adesi veya z a r a r ı n tazminiyle de m ü k e l ­
naf mensubları aleyhine Yiğitbaşı nezdin- lef t u t u l u r d u .
dc açılırdı. Yiğitbaşıdan da'va, Ahî ba­ Da'va neticesinde \ crilcn Inıküm, der­
baya arz olunurdu. Da'va iki esnaf teşek­ hal i t a ' a t i icab e t t i r i r d i . Itn'at etmeyen­
külü arasında olup da taraflardan biri lerin 'aleyhinde m ü ' e \ yidcleı m derece
Dcbbag (Tabak) esnafı değilse, Tabak derece tatbikine g i d i l i r d i . Boykotaj, bun­
esnafı yiğitbaşısına götürülürdü. Çünki l a r ı n en sertiydi. Buna. bıitün diğer esnaf
Debbag esnafı, ötekiler üzerine rüchanı teşekkülleri m e n s u b l a r ı da iştirak ederler­
ve otoriteyi haizdi. Bu fark, pirlerinin d i . H ü k m ü temyiz etmek de, icra \e it-
Ahî E v r a n olmasından ileri geliyordu. t i b a ' ı geciktiremezdi, .^slolan, esnaf niza­
Da'va neticesi aleyhine olanın, ilk karan m ı n a kayıtsız i n k i y a d d ı . Hakk, yanlışlık
veren yiğitbaşı ise Ahî babaya (Vekili) varsa sonra sahibine d ö n e b i l i r d i .
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
256

H ü k ü m tebliği de yumuşak bir isü- c) San'atini yaparken, m a l ı n ı sa­


lah ile: "Tolsuzsunuz" denerek yapılır, tarken doğruluğa, m a l ı n ı n formunu, kali-
mahkûm ise, "Yolumu açmak için ne mir tesini ve standard vasıflarını muhafazaya
buyurursunuz^" diye sorar, öğrenir: "To- dikkat,
lumdayım" sözüyle ita'atını, teslimiyyetini d) San'atm ihtida'î maddelerini es­
bildirir ve hemen yolunu açmak üzre naf tevzi'atı dışında kimseden kendi he­
cezanın tatbikatına geçerdi. "Yolsuz" sabına almamak: s a ü l m a s ı n a m ü s a ' a d e
çıkarılmayı intaç eden hal, esnaf ma'- edilen kimseden gayriye ve d e ğ e r fiya­
muUerinin normu, formu bakımından ka­ tından fazlaya satmamak,
lite düşünne idiyse, böyle ma'mullerin e) Başka esnaf için "du'a e d i l m i ş " işi
hepsi müsadere ve imha olunurdu. Bir ve kalfa-usta çıkılmamış san'atı y a p m a m a k ,
aralık esnaf teşekküllerinin müsamahalı f) Çıraklara, kalfalara, k ü ç ü k l e r e şef­
davranmaları yüzünden bu tatbikatın katsizlik, mürüvvetsizlik, b ü y ü k l e r e h ü r ­
azaldığı, bunlar için devlet otoritesinin metsizlik ve hiç bir kimseye h i ç bir sebeble
müdahalesi istendiği de ba'zı kayıd ve hırçınhk, sertlik, merhametsizlik, c â m i ' -
vesikalardan anlaşılmakta ise de T o s y a ' ­ anın ahlâkî ve dinî d u y g u l a r ı n a ri'ayet-
da biz, bu cezanın son zamanlara kadar sizlik etmemek, umumiyyetle herkesi hür­
yürütülmüş olduğunu biliyoruz. Bu mü'- mete ve hizmete, bilhassa m u h t a ç l a r ı
eyyidenin istisnasız herkese tatbik edil­ yardıma lâyık bilmek,
diği müddetçe ma'mul emti'a rakîbsiz h) D i n î vazifelerini ihmalsiz ve
kalabilmiş terakki devamlı ve müşterek ihtimamla yapmak (Bu mecburiyyet, iyi
olmuştu. insan ve san'atkâr o l m a n ı n ve ö y l e kal­
Kayda lüzum olmasa gerek ki, dev­ manın şartı sayılmış o l m a s ı n d a n d o ğ ­
letçe el konulması kanun icabı fi'iller, muştur.).
esnaf merci'lerinde görülmezdi. Fakat, ayni tyi insanlık icablarma u y m a y a n hal­
fi'iller esnaf nizamına da aykırı ise, bu ler de, esnaf teşkilâtı kademelerinin m u ­
cihetten ayrıca tedkik olunur ve karara rakabelerine tâbi'di.
bağlanırdı. Da'va müessesesini anlatırken K ı r ­
Esnafta;n olmayanların, esnaf veya dev­ ş e h i r A h î E v r a n d e r g â h ı post-nişini
let nizamlarına aykırı hallerden dolayı olan asıl A h î babamn bir k a ç y ı l d a bir
açtıkları da'vanm haklı bir hükme bağ­ memleketi ve esnaf teşekküllerini ziyaret
lanmadığı yolunda kadılara ve Divan-ı edegeldiklerini söylemiştik. B u n u n d a v u ­
hümâyûna (Saltanat makamı) baş vurula­ ku' tarzını kayd edelim:
bilirdi. Y a tescil edilmiş ferman veya be­ Ahî baba vardığı yerde A h î b a b a ve
ratlar üzerinde, ya mahkeme hüccetlerin­ zâviyesi var ise oraya, yok ise debbag
de mevzu tedkik olunarak şikâyet müra- esnafına misafir olurdu. T o s y a ' d a T e f ­
fa'asız veya böyle mesnedler yok ise kadı s i r i merhum zâviyesinde ikamet e d e r m i ş .
veya nâib tarafından, taraflar müra- Esnafı toplar, şikâyetleri olup o l m a d ı ğ ı n ı
fa'a olunarak karar ve hükme bağlamrdt. sorar, varsa çözer, verdiği h ü k ü m taraf­
Su vakfina ait bu kabil bazı vesaik lar, hattâ teşkilâta mensub olmayanlar
mevcuttur. için kaziyye-i muhkeme gibi m e r ' î ve mu'-
Da'valar ve cereyan şekilleri, mü'- teber olurdu.
cyyideler hakkında bu kısa izahı yaptık­ Şikâyeder ve da'valar g ö r ü l d ü k t e n ,
tan sonra, bu gibi da'vaların açılmasına üç günü aşmayan misafirlik bittikten son­
sebeb ve hüküm verirken nazarda tutul­ ra:
ması şart olan esnaf nizamlarının esaslı "San'atinizi ilerletin, y ü k s e l t i n . B i r i -
kısımlarım da arz edelim: birinize kardaş sevgisi ve saygısı ile
a) Â d a b ve erkâna dâima ri'ayet, sımsıkı bağlanın. Yolsuz işlere, haksız
b) Mensub olduğu ve münasebette hırslara sapmayın, i n s a n l ı ğ ı n ı z ı , m ü s l ü -
bulunduğu esnaf karar ve nizamlarma manhğınızı u n u t m a y ı n , G ö n ü l ü z m e d e n ,
ri'ayet. canlıya eza vermeden, cema'ati terk et-
TEFSÎRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
257

nieden kaçının, seha ve kerem sahibi, H a l e b v.s.ye kaçıranların ele geçince


muhtaçları ayırd etmeksizin hizmet ve mirî (Devlet hazinesi) namına zabt u
yardım ehli olun!.." yolunda nasihatler girift ve ashabı te'dib edilmesi hk. Fer­
eder, giderdi. man Gurre-i Muharrem. 1245/M. 1829.
Bu nasihatler, fütüvvctnâmelerdc, şe­ 7) K a n g ı n (Çankırı) ve karyelerin­
cerelerde yazılı olan "Ahî"Hk 'an'ane ve de v.s, taraftan gaytan i'nıal olunarak
esaslarının bir hülâsası değil midir ? ol câniblerde ve T o s y a ve K o ç h i s a r
* » « (İlgaz) semtlerinde hod-behod boyadılub
satılmasının men'ine dair. G â l i b p a ş a
Esnâf teşekküllerini bağlayıcı devlet buyuruldusu: 5.R.evvel. 1234/M. 1B18:
njxam ve kanunlarından ba'zılaruu göste­ Kangın şcr'iyye mahk. mahfuz sicilli No.
ren bir kaç kayıd hülâsası: 23, s. 98 Ankara Etnoğrafya Müzesi.
8) Tiftik kuşaklarım kırmızıya boya­
ı) İ s t a n b u l ' d a Çoka kârhânesi için
mak K u m k a p ı ' d a bulunan boyacı es­
cşedd-i lüzûmu olan yapağıların nizamı
nafına mahsus iken dışarılardan kırmızı
mucebince mukarrer fiyatla kâfi mikdarda
boyalı tiftik kuşaklar getirilmekte. Men'i.
mübaya'ası ve kârhâneye muktezi yapağı­
Arz: 29.Şevval.i203/M.i789 Cevdet T i ­
lar i'ta kılınmadıkça âhara mal verilme­
caret: 1949 Başv. Arş.
mesi hak. R u m e l i ve A n a d o l u cihet­
lerinde bulunan kadılara ve a'yan ve 9) K ü r e Bakın satılmadıkça To-
me'mûrine. Hüküm tezkiresi: 24. Rama- k a d v.s. den bakır nakline müsa'ade
zan.ıi39/M.i727 Takrir: G.âhaı-.ıi36 edilmemesi, dinlemeyenlerin nefy vc kal'-
./M.1724 Deft. Cevdet Ticaret No. 1892, a-bend olunması hk. Ferman: 29.C.ev­
545-26 Başv. arş. vel. 1197/M. 1782 Tosya ş. m.m. s. No.599
s.24, sıra N o . ı ı g Kastamonu Müzesi.
2) Ecanibe yapağı satılması memnu'
iken gümrük eminlerinin tama'Iarından 10) 1239 Muharreminden i'tibaren
nakline ruhsat verdiklerinden bahsile ba'- bir yıl dirhem yapıp satmak Isak zimmiye
(iltizama) verilmiştir. Mütesellimlik emri:
dema bir dirhem bile ihracına ruhsat
7.C.evvel.i239/M. 1824 Tosya ş.m.m.
verilmemesi hk. Hüküm: Evasıt-ı Safer.
s. No. 596 s. 40, sıra No. 85.
1219/M.1804 Deft. 168 Cevdet Ticaret.
Başv. arş. 11) Debbag esnafı dirhemleri mün­
hasıran A n k a r a l ı Sava tarafından ya­
3) K a r a hisar-ı Sahib'dc kırkım pılacak. Emir: 29.Zil-hiccc. 1251/M.1836
mevsiminde çıkan yapağının râyiciyle vc Tosya ş. m. m. s. No. 599, s. 59, sıra
peşin para ile mübaya'a me'muruna No. 65 Kastamonu Müzesi.
satılarak İ s t a n b u l ' a şevki hk. Takrir ve
Hüküm. 23.Z.ka'de. 1246/M.1831: Cev­ 12) "Debbaglar Ahî babası ve sair
det Ticaret deft. N0.640. ustalar mahfel-i şcr'i şcrîfdc bizlere bir
kethüda lâzım vc mühim olmağla Serden
4) Sof ve Şal satışı üzerine mevzu'
ağalarından İ s m a i l Ağa nam kimcs-
inhisarın ref'iyle serbest surette istenilen
neyi üzerimize kethüda nasb olmağla
mahallerde satılması hk. l'lâm: 28.Z.ka'-
askerimizin dahi nizamımıza ri'aycilerinc
de. 1203/M.1789: Cevdet Ticaret Deft.
medar olmak umudiylc î s m a ' i l Alem-
249 Başv. arş.
dar-zâdc kadrühûya Kadısı H a y r u l l a h
5) Şal ve Sof boyalarının hâlis ol­ Ef. arzıyla kcthudahk tevcih." Ramazan.
masına dikkat edilmesi ve İ s t a n b u l ' a 1171/M. 1758 V.K.arş. Dcfıh. T.Tosya
getirilecek kalp boyalılar sattmlmayup pâ- No.1127.
rc pare edileceği hk. ki tebhg cevabı. 16. 13) Dolma cnscriyc, yağ mumuna,
Receb.i2o6/M.i792 Cevdet Ticaret deft. keçeye, T r a b z o n ipliğine narh Tosya ş.
70. Başv. arş. m. m. s. No. 586 s.34, sıra 131: 19.C.
6) Şal ve Sof işlenen ince ipliği, evvel. 1136/M.1723 Kastamonu Müzesi.
tiftiği, tamgasız Sofu İ s t a n b u l , İ z m i r , • *
agB HÜSEYİN SIDKI KÖKER

T o s y a ' d a Tefsirî'ninkinden başka iki ince çizgi bulunan iki hatla a y r ı l m ı ş ,


vaktiyle A k ç a K a v a k , şimdi A c ı K a ­ aralıkda "sâhib ve mâlik Şeyh Mustafa
v a k denilen ve arkeolojik bir çok yeraltı Tosyevî mevliden" ibaresi mevcuddur. M e t ­
vc üstü eserler bulunan mevki'de " A h î ne girmeden üç satırla T e f s i r î ' n i n , arap-
Ş e y d i " adındaki zate nisbet edilen ça olarak. Ç i l i n g i r b a b a diye a n ı k l ı ­
bir A h î zâviyesi daha mevcuddu (Kangırı ğını, icazetini T o s y a k a s a b a s ı n d a sakin
ş. m. m. s. N0.18, s. 41 Ankara'da Etno­ "meslek sâliklerinin ve ariflerin el'i Ulu-
grafya Müzesi). Hicrî 986 tarihli Emlâk ( T o s y a ' n ı n Büyük seki k ö y ü ) köylü Şeyh
ve Esnaf tahrir defteri de (Tapu ve K a ­ Mustafa Ef.den aldığını, bu z â t ı n tâhir
dastro U . M . Kuyud-ı kadîmesi, Çankırı neseb ve zâhir silsilesinin "mürfidü's-sdlikvı
No. 578, s. 121) bize Mustafa Ahî, Sinan ve Kutbü'l-'ârifîn eş-feyh Muhammed Ak
Ahî adında iki mescidin ve mahallenin Şemsü'd-din"e ulaştığım a n l a t m ı ş t ı r .
Tefsirîden iki asır önce mevcut olduğunu Metin, hamd ve du'a ile b a ş l a m a k t a ,
göstermektedir. 1260 tarihli Asker ve A k Ş e m s ü ' d - d i n ' d e n hz. . R e s û l u l ' '
Nüfus tahrir defterinde de bir Ahî Pir laha, Nebiyyu'l-lahın ana ve babadan
mahallesinin adı geçmektedir. Hz. Adem'e, E b û Bekiri's-Sıddık
(r.a.)in Nebiyy ul-lah soyuyla hangi ba­
TEFSÎRÎ ŞEYH MUSTAFA EFEN­ tında birleştiği, A k Ş e m s ü ' d - d î n ' i n
DIYE VERILEN Z.KA'DE I 129/M. 17 I 7 Halvetiyye pirlerinden Ş. Ş i h â b ü ' d -
T Â R Î H L t İ C A Z E T N A M E (Bk. klişe: ı) d i n - i S ü h r e v e r d î yoluyla neseben S ı d -
NİN TAVSİFİ:* dîkî olduğu beyanlarını ve sonra d a tev-
be, telkin, tarîk, hadîs rivayet silsileleri ve
îcazctnâmenin k; ;U (Abadî)dir. Ak Ş e m s ü ' d - d î n ' d e n U l u k ö y l ü M u s ­
Yazılar sülüs ve nesihdı,. Metin içindeki­ tafa Efendiye kadarki silsileleri ve birçok
leri, tczhibli çerçeveler kaplanuştır. Mih- tasavvufî nesayihi ihtiva etmektedir.
rabî ve çiçek şekilli süsleri vardır. E n Bu kısa izahtan sonra, m u h t e v a n ı n
üstten bir kısmı ve ba'zı dâireleri kopuk­ tafsiline geçebiliriz.:
tur. Sağ çerçeve dışında ba'zı zevatın ad­ İcazetnâmedeki A k Ş c m s ü ' d - d i n
ları ve her iki yanda tek satır halinde silsilesi şöyledir:
yazı vardır. Rulo halindeki icazetnâmc- ı) Şeyh M u h a m m e d el-mülâk-
nin eni 0.21,5 boyu 2.29 M.dir. kab bi- A k Şemsü'd-din
Çerçeve içindeki ilk büyük dâire or­ 2) Fakir N û r ü ' d - d i n H a m z a
tasında M u h a m m e d R e s û l u ' l l a h , et­ 3) H a c i A l i
rafındaki ayrı ayrı dâireler içinde de 4) M u h a m m e d
A s h a b - ı S o f f a adları yazılıdır. 5) H i d a y e t u ' l - l a h cş-şcyh Mûsa
İkinci dâireler kümesinde " A ş e r c - i
6) Şeyh Muhammed
m ü b e ş ş e r e (Cennetle sağlıklarında müj­
7) Şeyh E b û - H a f a s (el-mukalleb
delenmiş on zat)" isimleri ayrı ayn
(El-mülâkkab olacak) c ş - Ş c h î r bi-
dâireler içinde yazılmıştır. Bunlardan
Şihâbü'd-din-i Sühreverdî
Ebû Ubeyde'den alınan bir kol
H a s a n - ı B a s r î ' d e n başlıyarak H a c ı 8) Muhammed
B a y r a m V e l î ' y e ulaşmış, bu zattan 9) Abd ul-lah
önceki beş isim, icazetnâme çerçevesinin 10) Mes'ûd
dışına çıkmıştır. 11) Hasan
Bundan sonra altın tozu, koyu yeşil 12) Asım
ve bordo rengine yakm koyu kırmızı 13) Nasr
mürekkeple işlenmiş ve süslenmiş, küçük 14) Kasım
kubbemsi, girinti çıkıntı arzeden genişçe 15) Muhammed
bir mihrab tezhibi, altında bir kahn kır­ 16) Abd u'l-lah
mızı orta çizgisiyle yanlarında altın tozu 17) Abdu'r-Rahman
* Şeyh Ahmed Ef. oğlu merhum Muhyi'd-din
18) Kasım
Ef. nin melrûkâtı arasmda bulunmuştur. 19) Muhammed
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
259

2 0 ) A b d u ' l - l a h el-mükenna bi- 3) îradî (telkînî) ölüme dayanan


£ b i - B e k i r i ' s - S u d d î k i ' l - 'Atîk ( R ) . muhtar ve şettar tarîki olan Allah ile ve
"Atîk" lâkabının: "Allah E b û - Allaha yönelip yürümek.
Bekiri Ateşten âzad etti." ma'nasmdaki
tradî mevtin {^yj^ o\ ^y} \yy»)
hadîs-i şerifle izahı da bu neseb silsilesini
hadîs-i şerifine dayandığı kaydolunduktan
hemen ta'kib etmektedir.
sonra, bunun on şart ile husul bulacağı
Ak Ş e m s ü ' d - d i n ' i n tarîk'ı şeyh
şöyle ifade olunmaktadır:
Ş i h â b ü ' d - d i n - i S ü h r e v e r d î ' y e ulaş­
tığı; tevbe ve telkini kendisinden aldığı; ı) Tevbe: Allaha iradeyle dönüş. "İrcVî
" silk-i tarîk-i Şihâbı " den hırkası, ilâ Rabbike" hükm-i celîli gereğince
kendisinden olmadığı ve icazetini hz. Re- gerçek ölümdeki gayr-i iradî rücû'da
sûlden rüyada aldığı belirtilmektedir. Mü- olduğu gibi.
te'akiben tevbe hakkındaki âyât-ı kerîme 2) Zühd: Gerçek zühd, Dünya ve Âhi-
ve ahâdîs-i nebcviyye; vesaya-yi evliya
ret hususlarında tczehhüddür. Şu ha­
zikrolunmaktadır.
dîs-i şerîfde olduğu gibi:
Ve Z ü ' n - N û n - ı Mısrî'nin tevbeleri
mevzû'una göre yaptığı şu tasnif veril­
mektedir:
ı) Tevbe, günahlardan ise; bu
âmm'in sıfatıdır.
2) Tevbe, gafletten edildiyse; bu, 3) Tevekkül: Gerçek ölümde olduğu
hass'ın sıfatıdır. gibi, Allaha yaklaşmak için, bütün
3) Tevbe, "gayr-il-Hakk"tzn idiyse; sebeb ve neseblerden kesilmiş olarak
bu, Hass u'l-hass sıfatıdır. Bundan sonra Allaha tevekkül. Şu âyct-i kerîmede
takva, tâ'at, murakabe, namaza, Gum'aya buyurulduğu veçhile:
cemâ'ate, sünnet ve nâfilelere. Kurban ti­
lâvetine, bâtıl ve gıybetten dili tutmaya
dair nasihatte bulunulmaktadır. Bunu, 4) Kana'at: hayvani tcmettü'altan, ncf-
sanî şehevattan uzak, insanî havayi-
"Karmmn, hicab yerinin ve dilinin kö­
cin iztırar haddinden fazlasından,
tülüğünü benim hâtırım için bırakana
me'kûlde melbusda, meskende israf­
Cenneti tekeffül ederim." mealindeki
tan ölümde olduğu gibi mücienib
Hadîs-i şerîf ta'kib etmiştir.
kalmak.
Nâsm tevbe, takvâ, tarikatına rağbet
ettiğine işaretle. Ak Şemsü'd-din'in 5) 'Uzlet: ölümde olduğu gibi, halk ile
ceddi şeyh Ş i h â b ü ' d - d i n - i S ü h r e v e r - muhaletadan inziva vc inkıta' ile
dî'nin tarîkini şöyle tavsif etmektedir: çekinmek. Mürebbîyc öylesine tes­
mahabbet ehli cezbeli sâliklerin "şcttar"- lim olmak ki; ölünün yıkayıcısına
ları yoludur. Ve o, Allaha götüren yolların teslim oluşu gibi. Tâ ki, hudûs ede­
en yakınıdır. Bu yolun şu üç esasını da cek levsiyattan, ccnibe-i cenabatdan
vermektedir: velâyet suyuyla dilediği gibi yıkasın.
ı) Ahyar ve vâsıllar yolu olan riya- 6) Zikre mülâzimet: Allahtan gayriyi
zât, namaz, oruç, hacc, cihâd, Kur'an zikirden vazgeçmek, o^j^^^-^ ^yj
tilâveti ve bunlardan başka olan zâhirî
amellerde kesreti; ([ u^J^^ Tf- âyel-i kerîmesinde olduğu
2) Mücahede ve riyazât erbabının gibi. Tevhid kelimesinin cüzleri, nefy
yolu olan ahlâk değiştirme, nefsi tezkiye, ü isbat insan kalb, rûh, nefs vc
kalbi temizleme, rûhu tahliye ve bâtını ahlâk ve mizacında sıhhat husule
ma'mur kılmaya yarayacak şeylere çalış­ getireceği hakkında tafsilât ve izahat.
mak; ki, bu, ebrar vc abdal vâsıllar yo­ 7) Sabır: \ J ^ l j j - ^ - ' i i i UIA>-J«
ludur. Çoğu kimseler, bu yolla Allaha
ulaşmışlardır.
26o HÜSEYIN SIDKI KÖKER

âyet-i kerîmesiyle ihticac edilerek, ljS^\^jp^a,o^}^'^'f-ü,^'^üj^ (2


nefsanî bazlardan, ölümde olduğu
gibi mücahede ile ayrılmak.
8) Murakabe: Havi ii kuvvetten geç­ iSjJ^^ ( j ' j j ^ ' ^^-^ ü, « - A - j i ( 3
mek, çıkmak.
9) Rıza: ölümde olduğu gibi, ahkâm-ı
ezeliyyeye i'tirassız teslim olmak.
10) Tevhid: bütün vücûd ve mevcû-
diyyetle. ölümde olduğu gibi, mat- (>,JJIj^. j JW^*^' ( a-^ı) ^ (• 6
lûb, mahbûb, maksûd, maksad, mev-
cûd kalmamak, bilmemek ve ancak
tek var Allah'ı tanımak sûredyle."

• ^^Jİj^'^^ A 0 . ^ \ ^ \ ^ ^ ( 8

(f^yOll^itjwiiis-OJ^jJU^JVl)) âyetleriylc ( ^ j j j ^ ^ J l iw-.>cJl(i' 0','^'*^ ( 9


tebliğ buyurulmuş olan sıdk u ihlâs şartı 0,^\^>r3 (^Vi (10
bunları ta'kib etmektedir.
^ - i (11
Icazetnâmeyi veren U l u (Seki-i ke­
bîr) köylü Şeyh Mustafa Efendinin yu­ t5:ı\aiJ\JU>- ^ Ü J \ ( j \ ^ J i (12
karıya telhis ettiğimiz metni, tarikat mcn-
J a i J l t^'^ ^ (13
sublan arasında intikal edegelen metin­
lerden istinbat etmiş olduğu anlaşılıyor. ^ / U l J â j ^ * ^ (14
Daha aşağıdaki kısımlara girmeden de
JÜaJl (15
"Didc"si Şeyh Ak Şemsü'd-din'in
Ebû Bekiri's-Sıdd îk muhakkak it­ ^ ^ ^ i *_-x-^ ( 16
tisalini te'kid ve müşarun ileyh halîfesi­
nin de Hz. R e s û l u ' l - l a h ' a ulaştığını
iSj^. Cr^ ( 17
kaydettikten sonra, Hz. Âdem'e kadarki 4^>._, Ji. ( 18

isimleri vermekte ve nesl-i Peygamberle


^ j - O P -ÜIİ ( 19
Hz. Ebû-Bekir'in de cedlerinden olan
" " de birleşmekte olduğunu Ma'rûf Al-Kerhî'nin bir başka
da tasrih eylemektedir. Peygamberin silsilesi, bunu ta'kib etmiştir:
anneleri Âmine'nin nesebiyle de " . . . "
da birleştiğine işaret olunmaktadır. t/=-j^' O j ^ ^ ( 1
Bundan sonra (Tevbe) nin âdabı, ve­ iS^)^ L^J-* <>.l ( > ( 2
rilip alınış şekilleri gösterilerek,"
(4^j) (3
"âyeti müte'âkiben de tevbenin metni
verilmektedir; ( 4^1 ) (3iUaSl j A , ^ (4

( 4^1 ) y U l J U j t (5

üi-^l a. (J^ (l/-^WlcrJ ( 6


( V.' ) (i*' û", (7
j A J P M İ I 4 » ! J J OJL>. ( 8

Tevbe verildikten sonra yapılacak Bundan sonra da "Telkin" (Tevhid)


(Telkin), (Hırka ilbası) izah olunup (Mü- hususunda R e s û l - i ekrem'le Hz.
tcvvib)ler silsilesi sırasiyle verilmektedir: Ali arasında geçen muhavereden bahse­
dilmektedir ki; Allah te'âlâ indinde efdal
olan ibadet usûlü, Allaha götüren yol-
TEFSİRÎ MEVLANA MUSTAFA V E VAKIFLARI
261

ların en yakını ve kolaylıklısı sorulması


üzerine, zikrin Hz. A l i y y ' e ta'lim edilişi
anlaülmaktadır. Bu muhaverede Hz. Pey­ CrOİlç^ (4
gamber tarafından öğretilip tatbik etti­
rilmiş olan telkin usûlünün de Hz. A l i y y
tarafından H a s a n - ı B a s r î ' d e n şu zevat
yoliyle intişar etmiş olduğu gösterilmek­
tedir : i'. ül-^'Vî^ ( 6

^SJ^\ ^ ( 1
(>_aHAj;^ _j ^ ^ l i ( 7
(_5«>oült_^ ( 2
t^^j^^l ( 8
Jiyi i j b ( 3
^ / 3 l J s j ^ (4

^îOJ^l^l ^ L * J I ( 12
(t^ilOij ) JU>. ( 6
(^jijwJl ıJâ-A?- O; İ)1JLP ( 13
{AJL£) j{L£ (7
iLiiî j ( j i l O i J l ( 14
iSjS^,-^\ i j ^ N ! JU-I ( 8
(^:>laiJİJU>. ^ U J I J l ( 15
( ^.r^. Jir^' ) t 5 j j ^ ! ^ (9
( 16
( 4:^1) Oı-^!*->-j ( 19

( 4j>.l ^ \ ) j j j ^ l < . _ ^ l U ( 11 t5>k^Nljy=-L5İ ( 17

(A^ı;>i) ;j.aii<-^ip (12 ^ 1 J A İ ( 18

j\ ( 19
( i J l c ^ ' u i » . ir, t> â . - ^ ' ( 13
(^_>UiJl - U - J İ O ^ ( 14 ^ U l (20

ü^l ^ . j l ( 21
U.-^^^ J ül-^ljJb (15 (• t-u'^ ^y^j^c^pj^^ ( 2 2
( • o- • • ) -^'»Jj-J ( 23
Jl ( jJO ) A-ü ^ (16
Bundan sonra A k Ş e m s ü ' d - d i n
i b n - i cl-fakîh N û r ü ' d - d i n Hnmza'
nın muvaffakiyyctine, fazhnın artmasına,
( 17 k ı y a m e t g ü n ü n d e Sıddıklarla ve kendile­
riyle beraber Seyyidü'l-Mürsclîn'in
«üJİJLP «-A-ji ( 18
Hamd l i v a s ı allında haşrolunmasına
iSji^\ CJ, ly^î'-V^ ir, Ol-^'drj ( 19 du'a edilmektedir.

Metin burada bir ayrılma yai)iyor


ve farsça bir kıt'a alıyor. Kıt'anın sağ
(Hırka) nisbesi de $öyle yazılıdır: köşesinde ''her nefes ne yere irişür ya'nı
kalbe vâsıl olur. Sen sana silsiledir dime."
sol köşesinde de "ya'ni Hırka ve Asadan
sıdk u safa irilmez ya'ni hâsıl olmaz ve dahi
Teşbihten miiiekebbir ve mürayi olmakdan
gayri bir fey hâsıl olmaz. Z^ra silsileden bir
kimse bir yere vâsıl olmaz." denildikten
sonra; metin çizgisinin sol yanındaki dı­
ş ı n d a : "bu iki beytin ma'na-yi muhas-
262 HÜSEYİN SIDKI KÖKER

kısımdadır: H z . R e s u l , İ m a m A H ,
salı oldur ki sâlik-i larîkat ve vâsıl-ı ha­
İ m a m H ü s e y i n , İmam Z e y n ü ' l - ' Â -
kikat olanlar.
b i d î n , İmam M u h a m m e d Bâkır
Ca'fer-i S â d ı k , B â y e z î d - i B i s t a m ' î
Ş. İ b r a h i m - i H i n d i s t a n î , Ş. M û s a
v j u j ı ^ j ' y ı -arjuJ-1 JU» Ü^O-» \>\J
Bistamî, Ş. E b u ' l - H a s a n - ı H ı r k a n î ,
hadîs-i şerifi muktezastnca islâh-t kalbe sa'y-i Ş. Ahmcd-i H o r a s a n ı , Ş. S ü l e y m a n - ' ı
belîg iderler {Men arefe nefsehû fekad are/e Isfahanî, Ş. I s m a ' i l - i N e c c a r î , Ş .
Rabbehû) mûcebince âytne-i kalbte lıakîka- İshak H a r e z m î , Ş. Ş e m s ü ' d - d i n - i
tini görürler. Nejy-i mâ-siva idüb Hakkı anda I r a k i , Ş. S a ' d ü ' d - d i n - i Bağdadî,
bulurlar. Z'^ifi" olanlar ancak ziyy-i mefayihe Ş. Muhammed K û f î , Ş. Hacı O s m a n -
rağbet ider. Ma'na-yi hakikatten lafz-t hakikat 1 R û m î , Ş. M a h m u d - ı B a s r î , Ş. H ü ­
hiss ider. Ma'a hâza Asel dimek kande Asel seyin-! I s t e r v a n î , Ş. S ü l e y m a n - ı
yimk kande Jefhem ve metin çizgisinin sağ I s k e n d e r a n î , Ş. İ b r a h i m - i B a s r î , Ş.
dışında arapça olarak; Lâ'lî z â d e diye Ş â d î ç e l e b i , Ş. H â m i d ü'd-dîn-i
anılıp çağırılan " A b d ü ' l - B a k i y y ü ' l - K a y s e r i , Ş, H a c ı B a y r a m , Ş. Ş e m s -
H ü s e y n î ibn-i Şeyh Muhammed ibn-i ü'd-din-iş Ş a m î mevliden cl-Rûmî
İbrahim,, tarafından yazılan icazet kıs­ ( C ^ ) üş-Şihâbî ncseben. Ş. F a z l u ' l - l a h
mında: "şeyh-i kâmil, âlim, âmil, zâhid, ibn-iş şeyh A k Ş e m s ü ' d - d î n , Ş. Ş i .
vâsıl mevlâna eş-şeyh Mustafa el-Tos- hâb ü ' d - d i n ibn-i Ş. Fazlu'l-lah,
yevî ül-Bayramî ül-Şihâbî ül-meş- Ş. N e c î b ü ' d - d i n ibn-i Ş. Ş i h â b ü ' d -
hûr b i - Ç i l i n g i r - z â d e " n i n kütüb-i sit- din, Ş. R ü k n ü ' d - d î n ibn-i Ş.
telu's-Sthalı ve Muvatta'd&n, müellifine Necîbü'd-dîn, Ş. C e m a l ü ' d - d î n
kadar hepsinin sencdleriyle icazet istemiş ibn-i Ş. R ü k n ü ' d - d î n , Ş. M u s t a f a
olduğunu beyandan sonra asrının âmil ibn-i Ş. C e m a l ü ' d - d î n , Ş. M a h -
ulemasının kıdvesi, dehr ü âvam vâsıl mûd ve bunlardan sonrada Ş. M u s t a f a
sâliklerinin üsvesi, Beytü'l-lahi'l Ulukövî.
haram kapılarından Babü's-selâm'da
Müderrris Şeyh Ahmed ibn-i Muham­ Sonunda da: ş. M u s t a f a T o s y e v i y y
med ibn-i Ahmed ü ' n - N a h l i y y ü ' l - cl-mülâkkab bih Ç i l i n g i r baba ve kün-
Mekkî'nin senedi ve mevlâsı olduğunu, yetihi ş. E b î - H a f s ( H a f a s ) H a d d a d î
<î\2i\\n-KütübVs-sittetu's-sthah vt'l-Muvatla'ı T e f s i r i T o s y e v î ve T e f s i r î ' n i n , oğlu
Mekke'de mücavereti sırasında kıt'a şeyh hafız H ü s e y i n - i T o s y e v î ' y e ica­
rivayetleriyle almış olduğunu kendisin­ zet verdiğinin tarihsiz ve arapça hâtimcsi.
den işittiğini, kendisinin de ondan riva­ * «*
yet üzre Mevlâna eş-Şeyh Mustafa Tos- İcazetnâmenin imlâ, yazı ve dil itibariy­
yevi'ye kütüb-i scb'adan icazet ver­ le de dikkati çekecek hususiyetleri vardır :
diğini, o'nun hayrata râgıb bulunduğunu, İcazetnâmede 113.5 satır yazı vardır.
müte'akiben de rivayet silsilesini kayd Dili arapça, pek azı Türkçedir. Yazı,
ediyor ki, şudur: Ş. A h m e d ü ' n - N a h l î , çeşitli ise de Nesih ve Nesih kırması.
ş. Muhammed ibn-i A l â ' ü ' d - d i n i ' l - Sülüs gâliptir. Fasıl başlarında tezhib,
Bâbilî, ş.Sâlimü's-Sinehverî, Necm çizgi, surh (kırmızı mürekkeb) vardır.
ü ' l - G a y t î , Kadı Zekeriyya al-An- Gerek arapçası, gerek imlâ tarzı söz gö­
sarî, Ahmed ibn-i A i i y y ü ' l - ' A s k a - türür. İmlâ şekilleri ba'zan öyle ki, ma'na
lânî. Şerh-i Buhârî başlarında son zâtın ve isimleri ya kaybettirecek, yahud de­
senedi meşhur olduğuna da işaret olun­ ğiştirecek hal alır. Meselâ ashab-ı kiram
muştur. ı ı 2 9 zil-ka'desinde bu icazet adlarını Üsdü'l-gâbe /i ma'rifetVs-sahabe
verilmiştir. (İbnül-Esîr: Mısır tab'ı)den kontrol etti­
Yukarıdan beri verdiğimiz silsileler, ğimiz zaman, ' A m m a r i b n - i Y â s i r ' i n
icazetnâmeye mü'taden alınanlar olup, 'Amman, H a b b a b i b n - i E r e t t ' i n H ü s -
asıl U l u k ö v î Mustafa Ef.ye kadar Hz. sam ibn-i Ers, S e v b a n E b û A b d u l -
R e s û l - i ekremden inen silsile bu son lah (Hz. Peygamberin köleleri) Sevban
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA V E VAKIFLARI 263

ibn-i Abdu'l-lah, U t b e i b n - i M e s - û d
menin, s o n r a k i ( ^ l ) kelimesindeki ( l )
Utbe ibn-i Sa'ûd, E b û K e s îr ise Ebû
Kcşîr, D a v û d - ı T â î Davûd-ı Taîr ve ya çifte vazife gördürürcesine kısa vc
Ecdad-ı Peygamberî'den Ş e y b e Şeyyibî, kısır bırakılması gibi.
Hâşitn ( ü ) Haşim, ümm-i Nebiyy Gerçi işaret ve tesbit cttliğiıniz yan­
Amine Emine, meşayihden V e c î h ü ' d - lışlıkların belki pek çoğu, yazıcı eksikliği
£İin, Vecirü'd-din, M ü m ş a d Müm- veya dikkatsizliği olabilir. Zamanlan im­
şaı- gibi isim yanlışlıkları görülmek­ lâ ve elfazma uygun olanları da buluna­
bilir. Fakat; sak (liJUf ) mahiyyeti alan
tedir.
icazetnamedeki tertip vc izahlarda bile
Arapçası yuvarlak T ( S ) ücyazılan vuzuhsuzluk hâkim gibidir: birbirinden
kopye gelen ana metin kimden başlar?
kelimelerin uzun ( O ) T ile; Z ( J ) ile
Sonraki katmalar kimin kime vermiş ol­
yazılması icab eden Zâhid ( OAIJ ) in duğu icazetnameden i'tibaren girmiştir.?
Hele Halveti silsilesiyle Bayramiye kolu
Zcl( j )ile; zel yazılacak(Co j i ) in Z ile;
vc kütüb-i seb'a vc sitte icazetlerinin bir­
Z ile yazılacak tezkiye(A^')nin zel ile; sonu leştirilmesi te'amül icabı mıydı? Değil-
diysc, bu istisnanın vukû'unu hangi se­
'ayın ( ^ ) olacak inkıta' ( ^IkâJl ) m
beple izah edeceğiz? Tarîkatlerde mütc-
( * )Hemze ile; Zel ile yazılacak ( ^ ' a J l ) halif metinlerle icazetnameler yazılagel-
mişlerse de, birkaç husûsda birkaç ayn
in Z ile;tarîk veya taraik ( J î l ^ , )
koldan zevatın icazetnameleri metninin
m tavayık; ( i^jl^l^ ) nin( «u jjJl j ) ; elif-i bir icazetname içinde toplanmış olanım
görmedik. Bu metin, zanmmıza ve anla­
maksûre ile yazılacak (;^^)nm
yışımıza göre, hem Halvetiyyc, hem Bay-
5 ( ^ Q l ) i n ( ^ U l l ) ;(<jyiÜİ) ramiyye, hem de İ m a m - ı Mâlik'e ula­
şan muhaddislik icazetini ihtiva etmek­
yerine bir nisbet (c5)si eklenerek(^ya!l); tedir.
hiç bir ka'ideye dayanmıyarak Türkçe İcazetname, T e f s i r i tarafından, me­
tin dışı arapça bir şerhle ve bütün muhtevi
(«Jji i o i « i ) yi ccm'i mütekcllim edatı
bulunduğu lıusûslarda de oğlum Şeyh
( l ; ) yı ekleyip Araplaştırmak vc De­ Hüseyin el-Hafız-ı TosjcvVye icazet verdim."
demiz, Didemiz ma'nası vermek; ( IJÜI ) sözüyle oğluna devredilmiştir.
Ensali metrûkatı içinde başka hiç
veya ( olması muhlcmel bir keli­ bir icazetname bulunamamıştır.

K I S A L T M A L A R

Başv. arş., Bv. arş. — Başvekâlet Arşivi


Deft. — Defter
Deft h. — Defter-i Hurufat
Is. Ans. — İslâm Ansiklopedisi
M. Anadolu — Müceddet Anadolu
S. Salis Muh. — Sarı Salis Muhasebe
Ş. m. s. — Şer'iyc Mahkemesi sicilleri
Tapu K . K . tap, — Tapu kuyudu kadime emlâk tapu defterleri
Tapu evkaf deft. — Tapu kuyudu kadime defteri
Tas. — Tasnif
Türk Ans. — Türk Ansiklopedisi
V. K . arş. — Vakıf Kayıtlar Arşivi
H. S. Köker

m ,

İM İli
III
&-.3

_5

• ÎİİII
4
fi
.1^

II- f lltPi
.\ ı
.3:1 .

«^4
3
İli

4>

1 $1 1 „

. • 1

—.1
*4
4 )

?1
^-1

c
m
i . •;

I otıyio, üiHKi 111.


H. S. Köker

r.cf

5, . •Si
-1. A

im
11^
3:
m'ifi
lim U^^h
İl­
ewe:

1111 1- •
•s ı
lit
: 3
a. ^
3> Vf .5
i l
•f4
' 2 ^

,1 İ M İ
^ I ^ ^^ i
.ft-
rıı-ı I I I1^^
^- # =<: T
t'ttktfht Drrgln m.
H. S. Köker

4 -5
î 1 •7»

1.^

3
•s

tmm . : •.•iBi-ıı---Tx--M

^5 3>

14
I ( MI •
li fil' î lif ^1 n
ilimi
Vakıflar D^giti İli.
H. S. Köker

Tefsiri icazetnamesi

Rcs. 1/9

Rcs. a — Tefsiri carai'i


H. S. Köker

'Çiftli

- ^Vtc

Res. 3 — Hibename.

Vakıflar Dtrgist ///.


H. S. Köker

fi

S,

•"S
a
s:
I

C
5
c

i
on

I JİS JJ.vv. T; i ; V? y
•<>

Vmkı/lm Dwgiu III.


H. S. KSker

Res. 6 — Vaizlik ve şeyhlik lezkeıcsi (1145 H . tarihli).

Res. 7 — 1 9 3 8 de Tosya ve BcdcsUn.

Vakıflar ürrgUİ III.


H. S. Köker

i
i

Rcs. 8 —Tefsiri emanelleri arasında Tac-ı Bağdadi.

Res. 9 — Kadiri gülleri.


• ' . , . fj

•Res
H. S. Köktr

lii.
m i

Berat. ,..mr««
Res.
H. S. Köker

•1

.BO

•t
H. S. Köker

3
W.

\ Tar-.hU -MU babaU. boran.


»1

m.
Rcs. 14 —
H. S. Köker

Ateii§m. Su ^aclinZ ta/dUt. aylu-i ^cni-fi Tuni


l^i{f< f^lmLİ-İSİ Saiumt/ndoM şaj/tioiiii<tU paya/H
ocu ifıtUfA ftmeiUdır. 3u. asım-L çvufi ^eiiii ede­
cek aftm-Ca/tjx iatiZ^nimai -oiUdi^t/t^ 'Ca.y.ci
7(tuiİA.t,SaÂZ, tanıda,
/ ( - t ^ ^ O ^ v n ^ M Ü o^-tu.

icz^ tiifwcHik 'ğuf'U'iKL^'^-tLf . ti'UMM.'n içün üç,


taıiAei'tai Art -âen^vt^tıme 'IZiXu.'k^i Sop^tj, aAı 'Vc
'*KİoCiA. ''5uA'fa/!iM Oj^i/ntirü /^İm, ^ffodi 'ĞciAa/»».

İiii/L tomcLomda. ^a,4a>*n ^juiMu/iu^ daJThtAM-

^edîk. lilCAa/na Evzeud -1 Ş vü'^{tA. ım O^MHUO -tSut^t^da.

Rcs. 13 — Nolalar hakkında izahat

Vakıjlar D^giti ÜT.


H. S. Köker

Totya. da. JXtxcLiti CaA.İ&AtLtuian , TeJsitt 5eyk '^l'Usta.fa.EL.'


de/tgÂA</nMa vai-tıyFe LCLUL ed<.fe/n TCaAixc ayc^-ı ^vu.Minıvk.un.

Tespit edtm ^ tiotaya. afa.-». : İaiîlp Pü. 7ftmi{ '•UeUnîa.va.

n
'mu uya.n.d<.'Zı£>na.ii •3a.lâA/a.t<.

flf ^u,w /Mte oaf *a €a '»«3

At 'VU». /*Mtt AoM we v< a -Co-

-»w;-
A3 Aft /»afi JıT^
p

fcfc
— Ö T

4fc r4û=

"it MM t

Rcs. ) 5 / ı
H. S. Köker

1 «İSf
•4

<3
45 .
40
Si
H 1 3 <?

4
4 O

•I

/ :
00
«o
«

i?

-4
5
I 'i

t -3 l
4 I 1i
5
4 i g

J
«I
4

s

i e;

m 8 İt tfflf

Vakıflar DvgUi
H. S. Köker

1<*

id

h4>
•i

•4 t
3
3 '4
V;
\4 4
af»
4
JT
İt
3

3 i
4 s
1
o t»

r
o

4^
«o

W
H. S. Köker

•2

-i allı
•o
d:

I •S
3
İ3t

^3 -1 f-l
I

t
I
^ I

II

•'İs

5^

1
^ i.
I
4
v3
i
1
4
ti 4

.1 -M
1
I\
-i

«!
•3 4

13

VakıftoT
s. Kök,•er

o-)
M4

Iî H L
^1 ? V4

- > kil
t

! 10
Vi-i

3^
P5^
o

r
FT

1
u -ft ) d

^ !
4

M/ 4., \ f
m'
s- i
v4 1
4 Ih'-İ
'-3

1 3

i I'!'
i t

İH
<ra_
1 1 "5
ii'ı
•3"
I U
CM î
Hi
oo 4sr ec CP

Vakıflar Dtrgit, III


H. S. Köker

ir
•4
i

v 33.
i o

t-. i:

s • L' İU4 I
i

3> ora

i
5
I
t/l

fi
ar»

'S' 1

J i!'
I
^ (

i -5
k .!
•i
1
J
-i i f
4
E:

r
X
I
•3
wı3 4 r la
o d

4
r
<3PO

i>5

4
4
i f NO L
-11 »

ffl

Vakıflar Dergisi Jll.


H. S. Köker

'\Z.

cc

î r r r Lif

^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^
1—İl—i—1 '£5

Sen. ote. '«v»


i-

hi'lexi. (VtMw^oLo. 6 ^ /5<r« <iu. iAtn. ^eAi-A<».€ İA»<Uı. ^.^ift^*.^W•J^»•

\<,L,ri;r Dı'Lİ-i III.


BİBLİYOGRAFYA
Prof. Dr. Ernst Diez, Türk sandalı (Başlan­
Heinrich Glück, Albert Gabriel,
gıcından günümüze kadar) Çeviren : Dr. Oktay
Arslanapa; İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fa­ Celâl Esat Arsevcn, Mehmet
kültesi, San'at Tarihi Y a y n ı l a n n d a n N o : ı İs­ A ğ a o ğ l u gibi zevat, daha fazla birşey
tanbul 1946, 322 sayfa, 17/24 eb'adındadır. yaparak, T ü r k s a n ' a t ı konusunu eser­
leriyle dünya ilim âlemine tanıtmış vc
İ s t a n b u l Edebiyat Fakültesinin, kabul ettirmişlerdir. Bu zevatın vc T ü r k
yukarda gösterilen eseri elden geçirerek s a n ' a t ı üstünde çeşitli ctüdler yapan
tekrar bastırmak karannı öğrenmiş bu­ diğer müelliflerin eserlerini en yakın ta­
lunuyoruz. Yeni neşriyatın da eskisi gibi rihlere kadar tetkik imkânını bulamadık­
çeşitli münakaşalara yol açmamasmı te­ ları veya lüzum görmedikleri yazılarından
menni ettiğimiz bu kitap tekrar yeni bir anlaşılan Profesörün bittabi çeşitli hala ve
mevzû haline gelmektedir. Bundan dolayı zuhûUerc düşmeleri mukadderdi. Buna
Prof. E r n s t Diez'in eserini ele almayı mukabil bazı konular üzerinde isabetli gö­
biz de faydalı gördük. rüşleriyle T ü r k san'at tarihini tetkik
yönünden getirdikleıi yenilikler, bize ümit
Prof. D i e z tarafından hazırlanan bu verdiğinden yeni tab'edilecek eserin zü­
eserin, üçüncü sayfasındaki plânından da hul ve noksanlarından çok üstün olması
anlaşılacağı üzere, 25 bölüme ayrılarak, temennisiyle 1946 tarihh basılışa göre
T ü r k S a n ' a t ı n m bütün devir ve şu­ düşüncelerimizi aşağıda sıralıyoruz:
belerini; bilhassa mimârî mes'elelerini tet­ 1— Türk san'atı kitabında, bu san-
kik gibi bir iddiası vardır. Kolay olma­ 'atın menşe'i bahsine pek az yer veril­
yan bu konu üzerinde müellif, (S.II) miştir. Prof. Diez V i y a n a San'at T a ­
"Şimdi neşretmekte olduğumuz, bu kitap müle- r i h i E n s t i t ü s ü n d e n yetişmiş bir ilim
vazi ölçüde mimârî ve küçük san'atlar sahasın­ adamıdır. Prof. J . S t r z y g o w s k i ve
dan seçilen eserlere dayanarak monumental sa­ H e i n r i c h Glück tarafından bu saha
natın millî kaynaklarım göstermek ve umumî hayh araştırılmış vc çeşitli yayınlar ya­
bir tâbirle islâm sanatı denilen bir sanat pılmıştır. Bu arada M. Pclliot, Von
kompleksi içinden Türk unsurlarını ayırt et­ L e Coq, A. G o d a r i , J . H a c k i n , E .
mek isteğiyle" mezkûr eseri vücuda getirdi­ W a l d s c h m i t t , Aurel S l c i n vc Rus
ğini beyan ediyor ve bu beyan ile de ilim adamları da Ortaasyada vc Si­
mütebayin bir fikir ortaya çıkıyor. Çünkü, birya'yla ccnunî Rusya'daki tetkikle­
kendisinin araştırmaları boyunca T ü r k rinin neticelerini dünyaya yaymışlardır.
s a n ' a t ı ve şubeleri hakkında mahdut Bütün bu mehazlardan islenilen fayda
sayılamıyacak kadar yayın- yapılmış ol­ nedense temin edilememiş vc bu kısımda
duğunu nazar-ı itibâra almayan ve vücuda tafsilâttan kaçınılmıştır.
getirdiği eserde, T ü r k s a n ' a t ı konusunu 2 — Türk San'atı adlı eserin verdiği
ilk defa ele alıyormuş gibi mütalâa eden programa göre Şaman, Budist ve Mani-
üstatta İ s l â m s a n ' a t ı tâbiriyle de T ü r k heizm dinine sâUk Türklerin İslâm dün-
S a n ' a t ı konusuna el atmasına rağmen; yasiyle temaslarını, yakın şarktaki Türk
eski telâkkisinden vazgeçmiyen bir hal kültürünün vücuda getirdiği eserler yani
sezilmektedir. Halbuki, Prof. D i e z "Die S a m a n ve T o l o n o ğ u l l a r ı , A k ş i i ,
Kunst der tslamischen Völker" eserinde T ü r k K a r a h a n l ı l a r ve Gaznclilcrin san'-
s a n ' a t ı n a ve T ü r k l ü ğ e ait bazı ip uç­ atlaıı ile Samara'daki eserlere icsir eden
ları vermiş olmasına rağmen ayni devrin kuvvetin mütalâası gerekirken bunun
san'at tarihçilerinden olan J . Strzygowski, da çok dar bir çerçeve içine sokulması;
BİBLİYOGRAFYA
266

S e l ç u k ve OsnıanJj devri san'aünda delil sayılabilir. Buna mukabil, Selçuklulardan


menşe' ile ilgisi bulunan nice meselelerin evvel Anadolu'da İran'da olduğu gibi is.
muallâkta kalmasma sebeb olmuştur. lâm yapıları ve islâmî tesirle devam edebilecek
mütUhit bir yapı an'anesi mevcut değildi.
3 — Kiçabm beşinci sayfasmm 19.
Islamiyetin yerleştiği bütün ülkeleıe yayılmış
satnında "Halk saiCalıyle devlet san'ait ara­
olan payeler camii, burada da 14. ncü asra
sındaki bu tezat yalnız Türklerde değil, bü­
kadar abidevî şekil almaksızın bir inşa figürü
tün kültür memleketlerinde görülür. Bununla
olarak yerleşmiş medrese de yerli tarma evin-
beraber Türk san'atı tabirinin müphem vasfını
den inkişaf etmiştir." demektedir.
belirtmek için bunu bilhassa göz önünde tut­
Türkler zaptettikleri memleket hal­
mak lâzımdır. Çünkü, göçebe bir halkın eseri
kının ne mesleklerine, ne de dinlerine
olan eski Türk sanatiyle şehirlere yerleşen
dokunmamışlar; hâkim oldukları toprak­
Türklerin sonraki, dini abidelerde temsil edi­
lar içinde yaşama haklarını kaldırmamış­
len san'att arasında hemen hiç bir münasebet
lardır. Bundan dolayı T ü r k s a n ' a t ı eser­
yoktur" denilmektedir.
lerinin inşa ve imalinde mahallî ustaların
Prof. Strzygowski'nin "Asiens Bil-
ve san'atkârlarm kullanıldığını hiç kimse
dende Kunst" eseriyle ve T ü r k i y a t mec­
inkâr etmez. Vesika bulunmadığı cihetle
mu asmm üçüncü cildindeki makalesinin
Selçuk çağı hakkında bir fikrimiz ol­
umumî hey'eti, Prof. Diez'e pek hak
mamakla beraber, O s m a n l ı l a r devrinin
verdirmez. Kanaatımızca, Türk San'­
millî eserleri inşa edildiği zamana ait in­
at mda bir ikilik yoktur. Çünkü göçebe­
şaat defterleri tetkik olunduğunda inşa işle­
likten kurtulan Türk unsurları-
rini idare eden mimarlarm hepsinin T ü r k
nm yaptıkları monumental mimarî eser­
ve asgarî küçüklükten ihtida suretiyle
lerin yine çadırın ve yine ayni içtimaî
yetiştirilmiş ve T ü r k harsiyle yuğrulmuş
bünyenin te'siriyle vücut bulduğunu ve
müslümanlar olduğunu öğrenmekteyiz. Ba­
bunda ancak iklimle malzemenin rol oy­
husus dinî binaların inşasında çalıştırı­
nadığım kabul etmek lâzımdır. Millî ruh
lan usta ve amelenin temiz bulundurul­
ve proporsiyon eski karakterini muhafaza
ması tarihî bir an'ane olduğuna göre;
ettikçe, yeni istekler değişen iklim şartla­
bu hususta daha mukni bir hüküm ver­
rının ve malzemenin zarurctleriyle te'lif
mek kolaylaşır. İran'daki S e l ç u k eser­
edilmiş olduğundan, bu gibi değişiklikler,
lerinin hususiyyeti. Profesör tarafından
bilhassa mimarinin ufkunu açar. Diğer
mahalli ustalara atfedilmektedir. Bu gün
san'at şubelerine, bilhassa tarihî el san'-
İran'ın S e l ç u k i l e r devrinden kalma
atlarımıza dikkat edersek, gerek motif,
eserleri incelenirse, bu binalarda bünye­
gerek renk ve kompozisyon bakımından
lerini bozan büyük değişikliklerin yapıl­
san'at menşe'imizden dejenere olmamak
mış olduğu görülür. Bu sebeble hemen
şartiyle pek uzaklaşılmamış olduğunu gö­
bir hükme varmamak lâzımdı. Hattâ,
rürüz. Bu hal, bilhassa ev eşyalarımızda
Selçuk çağının unsurlarını bulmak için
gözümüzden kaçmaz. Diğer san'at ko­
o binaların üzerinde iyice araştırmalar
nularında ise yüzyılların rolünü inkâr
yapmak gereklidir ve mimar olmayan
etmemek lâzımdır. Mimar Prof. Taut,
san'at tarihçileri için bu kritik pek dc
T o p k a p ı Sarayının mütevazı daire­
mümkün değildir. Hatta İ s f a h a n ' d a k i
leriyle bir Türk evini ve monumental
Cuma C â m i ' i gibi, dört veya beş devir
mimarîde Süleymaniye'yi aynı kon-
geçirmiş olan âbideler üzerinde daha da
sepsiyon'un yarattığı kanaatini belirtir. J-
ihtiyatkâr konuşmak gerekir. Kanaati­
4 — (S.6 satır 9 da) "Bu arada işgal
mizce detaya ve dış kaplamalara bağlan­
ettikleri memleketlerde bulunan usta ve işçiler­
madan mimarî unsurlar ve konstrüksü-
den yani İran'da Jİcemler ve Anadolu'da Er­
yon tetkik edilirse, İran'daki S e l ç u k
menilerle, Rumlardan istifade ettiler. İran'da
tipi yapıların O r t a Asya'ya bağlı
bulunan ve Selçuklular devrinde de İran üslû­
an'aneleri gayetle sarih belli olur.
bunda yapılmaya devam edilen yapılar buna
5 — (Sayfa 6,satır 25) de "ön Asya-
* B r u n o T a u t Mimarî bilgisi yı fethetmeden evvel İndo Budist kule stupala-
BİBLİYOGRAFYA 267

nnı İran kubbelerinin yiiksellümesi için örnek neşriyatı münakaşadan kaçınması dikka­
tutarak, kule gibi yukan uzanan kubbeleri timizi celbetmektedir.(**)
meydana getiren Türkler, şimdi de, kendi ül­ 6 — Sayfa 41, satır 28 dc "Sütûnlar-
kelerinde mevcut en büyük mekân inşası, Aya- daki bu süs şekillerini daha evvel Ermeniler
sojya'yı cami inşaları için bir örnek olarak yapmış olup onların inşalarında çok defa göze
alıyorlardı. Bu artık öz Türk sanalı değil, çarpmakladır. Bunlardan Ani'deki eski kilisenin
kurulması ve gelişmesinde Yunanlı, İranlı ve duvar köşelerinde, küreler üzerinde duran ve
umumiyetle islâmî anane ve tecrübelerin de yukarı kısımları hayvan başiyle niliayetlenen
rol oynadığı, Osmanlı devleti sanatı idi. Böy­ böyle bir araya bağlanmış sütunlar vardır" ve
lece Türk sanatında da tarihî akışın eski "Sayfa 41, salır 1 3 dc "Mamafih bu ağaç
devreleri, göçebe sanatında antikite, Anadolu şekillerini, daha Ermeni ve Gürcü kilise inşa­
eyalet sanatında mütevazı ölçüde orta zaman­ larında, yayılmış halde buluyoruz Buradan
lar, Osmanlı devlet sanatının muazzam bunlar Anadolu'ya girmişlerdir. Ermenistan
Barokunda da yeni zamanlar olarak aksetmek- Selçuklann bir eyaleti olunca oradan lüzumu
dir" diye bir mütalâa vardır. kadar taşçı getirtmek mümkün olmuştur" di­
yen Prof. D i c z , bir müddet sonra [Fel­
Bu kanaatin tamamen şahsi olduğuna
sefe arkivi) cilt 2, sayı ı'in 221-229. sayfala-
kani'iz. Çünkü V i y a n a S a n ' a t T a r i h i
rnda E n d o s m o s , yani kültürel hülûl
e k o l ü ' n ü n bir unsuru olan eser sahibi­
mevzuunda yazdığı yazıyla meseleyi tavzih
nin, hocam dediği Prof. Strzygowski, etmek istemiş ise de, davayı halletmiş değil­
Türkler ve Orta Asya adlı makalesinde dir. Çünkü makalesinin almanca kısmında
merkezî bina unsurunu çadıra bağlamak­ bulunan fotoğrafları kendi gaye \ e mak­
ta ve tezini çok kuvvetli vesikalarla izah sadına göre seçerek yazısına ilâve eyle­
eylemektedir. Hatta A y a s o f y a ' y ı cami miştir. Halbuki bu fotoğrafların seçildiği
inşaları için örnek aldıkları kanaatine de eserler tetkik ediUi"sc, aksi kanaat da do­
mezkûr makalenin (Safya 6, Saür 29 ğabilecektir. Yalnız, şunu ifade etmekle
unda) "Bu Osmanlı San'atı, camii iç bina meseleyi aydınlatmış olacağıma kaniyim.
haline çevirdikleri için Acem ve Selçuk san'at E r m e n i ve G ü r c ü eserleri dc, her devir
dairelerinden ayrıldığı gibi Bizans'tan dikkate m'marî eserlerinde görüldüğü gibi tamir­
şayan surette ayrılan hacim şekillerini vü- lere, eklere, tadillere düçar olmuşlar vc
cude getirdiği ve bilhassa İstanbul tepeleri bilhassa S e l ç u k i l e r ç a ğ m d a , bu mınlı-
üzerinde kurdukları binalarda alelade bir su­ kalar bir eyalet haline gelince, devletin
rette Ayasofya'yı taklit elmiyerek vaktiyle hakim san'atının te'siri altında kalarak
Ayasofya mimarlarının azimet noktalarını emsalleri gibi gayetle nadir tipik eserlerin
teşkil eden hacim şeklini tercih ettikleri için d o ğ m a s ı n a imkân vcımişlerdir. Nitekim,
Bizans san'atından esas vasfı itibariyle ehemmi­ Profesörün Felsefe .-IrAu'mdcki makalesine
yetli surette ayrılmaktadır." ve 3 5 . sayfa­ k o y d u ğ u (şekil 9) Ghelat kilisesinde pencere,
Gürcistan 108^-1125 resminde görülen ke­
sının 24. satırından başlıyarak ''dört
mer kavsi, acaba hangi G ü r c ü ve E r m e n i
sütunlu çadırla dört ayak üstüne inşa edilen
m i m a r î eserinde asırlarca kullanılmış bir
cami plânının bir tradisyonla birbirine
m i m a r î unsurudur. Bu sivri kemerin dc
bağlı olduğunu" vç. 39. sayfanın 26. saünnda
G ü r c ü binalarında bulunmuş olması bizi
ise, "şimdiye kadar bu muazzam /nebaninin
nekadar sevince garkedcrsc, rasyonel bir
Ayasofya'yı takliden vücuda geldiğini kabul
gayeyle köşedeki delk hadisesini kolaylaş­
ediyorthık. Halbuki Dr. Ağaoğlu Mehmed'in
tırmak gayesiyle konmuş olan yuvarlak
tetkikatından sonra bu fikir tamamen düzeltildi."
veya şekilli ağaca teşbih olunan süiuncc-
gibi bir sözle T ü r k s a n ' a t ı n ı n hakkını 1er de mukabil san'at dairesine mcnsu])
vermektedir. Prof. D i e z , A ğ a o ğ l u Meh­
met Beyin Belvedere de çıkan makalesini
ve benim ayni meseleyi etüt eden Fatih - Prof. A l b e r t G a b r i c l ' i n bu ınevzucia,
İ s t a n b u l ' u n 500 nucu fcüh yılı dolayisiyle Resimli
Cami'i eserimi tanıdığı halde kitabının
Hayal mecmuasında (Sayı I4-Haziran 1953) .Miııını-
hemen her bahsinde bu şekilde A y a s o f y a ' lık bakımından Türkler IstanbuVa neler gelirdi naının-
dan bahsetmesi ve buna mukabil yapılan daki veciz makalesinin okunmasını tavsiye ederiz.
BİBLİYOGRAFYyV
268

olanları o kadar memnun etsin. Kanaati­ sinde gösterdiği bir başka fotoğraftaki
mizce, Profesörün kitabının muhtelif yerle­ eseri ele alalım, [şekil 12 Amağhu'da Sı
rinde tebarüzcttirmeyççalıştığı bu Gürcü Gregor Köşk kilisesi. Azerbaycan 1216). Bu
ve Ermeni tesirlerini bahis konusu san'- resim Jurgis Baltrusaitis'in Etudes
atlann eserleriyle kıyaslar ve bu işte bita­ sur L'art Medieval En Georgie et En Amenie
raf olursak, daha ihtiyatkâr ve faziletkâr Librairie Ernest Leroux-Paris 1929 ta­
olmayı tercih ederiz zannındayım. E r ­ rihli eserinin 127, 128. ve 129. şekilleriyle
meni mimarlık eserlerinde I X . vc X. daha iyi anlaşılacaktır. E r m e n i san'atın-
yüzyıllarda kullanılmaya başlayan bu sü- da çok nadir bir tip ifade eden bu merdi­
tuncelcr, Suriye'deki örneklerden dc venli fevkani kilisenin inşa tarzı, merdiven­
alınmış olabilir. Amman'da bu tarz sü- leri ve mezkûr kitaptaki 128 ve 129.
tunceler mevcut olduğu gibi Kaiser-Fri- şekilleri, T ü r k s a n ' a t ı n ı n asırlarca kul­
edriclı Museum daki bir mozaik döşemede landığı motiflerden başka neyi ifade et­
de Ermeni kiliselerinde kullanılan sü- mektedir. Bu da bize gösteriyor ki, A n i ve
tuncuklann hemen ayni görülmektedir. diğer E r m e n i şehirlerinde görülen
O tarihlerde islâm dünyasında san'atkâr her unsurû bu san'atlara atfederek bu
mübadelesi gayetle tabiî sayıldığı cihetle, unsurların esasını oralarda aramak yerin­
Anadolu'ya Suriye ve Irak'tan, hat­ de olmaz. Kanaatimizce san'at tarihçi­
tâ İran'dan pek çok san'atkâr gelmiştir. leri asırlarca kullanılan vc an'anclerin
Bu san'atkârların te'siriyle ve zevklerine bir cüzü olan ve millî estetiğin esaslarını
tâbi olarak kullanılan malzeme vc unsur­ teşkil eden elemanları başka yerde görünce
ları biz gayet tabiî karşılamakta olduğu- gördükleri yerde bunların müteammim
olduğumuz cihetle, bunları aslâ yadırga­ olup olmadıklarını düşünmeden bir kara­
mıyor ve esas san'atın hudutları içinde, ra varmaları abestir.
çok talî olan bu halin Profesörün dikkat 7 — Sayfa 45, satır ı de "Türk baş­
nazarını çekmesini de yersiz görüyoruz. lığında silindirik bir destekten piramit bir
Nitekim, (Sayfa 43, satır 4)de "Kayseri desteğe geçişten ibaret olan şekil, Bizanslı­
Hacı Kılıç medresesinde {64y-i3^g) ve daha bazı ların kemer ayağı sütün başlıklariyle beraber­
Selçuk binalarında ve en eski Osmanlı inşa­ lik gösteriyor, ziya her ikisi de ayni işi görmek­
larında, {Niğde'de Akmedrese kapısı, îznikte tedir ki bu da sütün yuvarlağından kemerin
Teşil cami (ı 378-1391) yalnız başına lıdkim dört köşe tablasına geçişten ibarettir .5-6. asır
bir başlık şekli olarak görülüyor ki, bu daha Bizans sütun başlıklarından da, yaprak sap­
on üçüncü asırda iamamiyle gelişmiş olduğuna larından teşkil edilmiş baklavalarla süslü bir
işaret eder (Şekil sg). Bunların daha eski grup vardır ki bunlar Osmanlıların baklavalı
örneklerini n-13 nci asır Ermeni sütün baş­ sütün başlıklarına birer örnek sayılabilir."
lıklarında buluyoruz,, denilmektedir. denilmektedir. Türklerde silindirik bir
E r m e n i ve Gürcü mimarlık eser­ şekilden kare plâna geçmek usulü üçgen
lerinin de nihayet bir ömrü olduğunu ve veya dörtgenlerle yapılmıştır. Filhakika
harabiyete yü? tuttuklarında devirlerin- bu hal Bizans'ta da vardır. Ancak
deki üslûplariyla onarılmaya imkân bu­ B i z a n s l ı l a r , müstevi şekillerin kompo­
lunmadığı ve ancak tâmir olundukları zisyonu olan T ü r k sisteminden tamamen
asrın tesiriyle şekillerinin daima değiş­ başka kare plândan muzavâ vc kıvrıla­
tiklerini sayın Profesöre hatırlatırız. X I rak daireye intibak eden devvar sa­
ve X I I . yüzyıllarında E r m e n i bölgesi, tıhla başka bir tarz tatbik etmişlerdir.
S e l ç u k I m p a r a t o r l u ğ u ' n u n sınırları Halbuki, T ü r k l e r kavisli satıhlardan
içindeydi. Ani'de yapılan cami inşasında kaçınmışlar, buna mukabil B i z a n s l ı l a r
Ermeniler çalışmış olabilirler, kubbe is- yaprak saplarından vücuda getirdikleri
talâktitleri ve plân tarzıyle bu eser ne baklavacıklan müstevi satıhlar üzerine
kadar Türkse ayni devirde inşa ve tâmir değil, kavisli satıhlar üzerine tersim et­
edilen binalar da okadar Türk S an'a t mişlerdir.
konsepsiyonuna bağlıdır. Biz bu hususu 8 — Sayfa 51, satır 3, de "bu cephelerde
izah için Profesörün Endosmos makale­ müşterek olan şey duvar sathının iki
BİBLİYOGRAFYA 269

veja daha çok katlı pencere sıralariyle delin­ tromp şekillerini bulmuşlardır. Türkler
miş olması ve üsttaraflarında mugarnal per­ kabile h a y a t ı n d a kullandıkları nesci mal­
vaz ve süslü çerçeveler bulunmasıdır. İstanbul zemeyle kubbe şeklindeki çadırı yapmış­
ve Edirne camilerinde cephelerin teşkili için lardır.
bu p.encereli duvar ananesi kesin bir önem 10— Kitabın muhtelif yerlerinden
taşımaktadır. Meselâ, Bayezit Cami'i avlu du- tetkikatımız için aldığımız cümlelerden de
varlannın ikinci katı gibi, pencerelerin lüzum­ anlaşılacağı üzere maatteessüf eserin al-
lu olmadığı yerlerde de duvarın tanzimi için mancadan yapılan tercümesi bozuk ol­
kör pencereler ilâve edilmiştir'" şeklinde yan­ d u ğ u gibi, İstılahların da tam mukabili
lış bir fikir ortaya atan Profesör, Bayczi t bulunamamış olsa gerektir. Bu hususta
cami'inin avlu d u v a r ı n d a bu g ü n sağır Prof. Diez'i tenkide hakkımız yoktur.
görülen pencerelerin inşa edildikleri za­ Y a l n ı z , 55. sayfada Y u n a n pantantif kub­
man alçı pencereler konulmak üzere açık besi, P e r s l e r i n tromp kubbesi şeklindeki
yapıldıklannı emsali binaları tetkik et­ istilâhlann yerinde olmadığı her san'at
mekle anlayabilirdi. Nitekim, sonradan tarihçisi tarafından görülecek bir yanlış
yapılan bu fena tamirler düzeltilmiş ve tarif şeklidir.
sağn-laştınlan pencereler diğerleri gibi
I I — Sayfa 66, Satır 12 ".Çiğdede
açılarak alçı dışlıkları konulmuştur.
Aldattın [1223) ve Amasya'da Gök medrese
9 — Sayfa 5 1 , satır 11 "Mekânı ört­ cami'i [tarihsiz, muhtemelen 13. asır) küçük
mek için kullanılan hâkim şekil kubbe ile camiler olup bunlar tamamiyle kilise karekteri
onu destekleyen ve mekânı genişleten yarım taşımaktadırlar. Danışmentlere ait cami ki­
• kubbedir. İkinci örtü şekli olarak tonoz i'e iki tabelerini ilk defa okuyan Cenevreli Oryanta­
tonozun birbirini kesmesinden meydana gelen list [Maks van Berchem) bunlara mosquee-eg-
çapraş tonoz görülmektedir. Kubbenin şekli lise adını veriyor.
kaide olarak, gerek Selçuk ve gerek Osmanlı Bunlar nisbeten dar üç nefli uzunlama
devrinde yarım küredir, Konstrüksiyon bakı­ inşalar olup iki defa dört payeler sırasiyle
mından aradaki esas fark, kubbenin dört du­ kıble duvannda yan yana üç kubbeden ibaret­
var üzerinde veya kemerler üzerinde oturmasına tir. Amasya'dakı Gök medrese cami'i, çok
göredir. Birinci halde dört köşeden yuvarlağa ciddî fakat halis dış görünüşü ile kilise örne­
geçiş tromplar veya konsollar [destek] yardı- ğinden alındığım belli ediyor. Unutmamak lâ­
miyle olur. İkinci halde kubbe', payeler üzerinde zımdır ki I I nci asırda Türkler tarafından
ister tonoz, ister kemer şeklinde olsun, dört fethedilinceye kadar bütün Anadolu Inristıyan
kemer üzerinde oturmaktadır ve kubbe yuvar­ kiliseleriyle dolu olup doğu taraflarda da Er­
lağına geçiş pandantiflerle temin edilmiştir. meni kilise üslûbu hakimiyet kazanmıştı. Bu
Yukarısında dik ve horizontal olarak ni- eski ve saf inşa ananesinin tesiri tabiîdir.
hayetlenen, dört duvar üzerine oturtma siste­ Amasyadnki Gök cami diğer camilerin aksine
mi, İranlı menşeden çıkmış olup, orada orman­ çok sade, tezymatsız sivri kemerli bir portal ve
sız ülkelerin kerpiçten evlerin iptidaî kemerlerin­ duvarlarında da mugarnat başlıklarla iki pen­

den meydana gelmiş bulunmakladır [şekil 33). cere nişi ve iki köşe kulesi gösteriyor. Divriğinin

Köşelere, tromplarla köprüler kurularak, bun­ küçük kale cami'i de kilise plânına, gore yapıl­
mış olup üçer payeli iki payeler sırası uzun­
lar duvar köprüleri veya kör kemerlerle birbirine
lamasına mekânı üç nefe [Salım) ayır­
bağlanmak suretiyle sekiz köşeli bir temel
makladır. Bitişik Hastane ile 1228 - 29
elde edildikten sonra bunun üzerine dairevi
inşa edilen Divriği'deki Ulu Cami özel bir yer
kubbe oturtulmaktadr." sözündeki zuhûlü
almaktadır.'' denilmektedir. L'nuimamak
İranlılardan çok evvel kubbenin bilin­
l â z ı m d ı r k i , her mimaride plân müşabe­
mekte ve y a p ı l m a k t a o l d u ğ u n u ifade ile
hetlerine raslanabilir. Mimarî bir satıh
belirtebiliriz. Mezopotamya Sümer
san'alı olmadığı için o binanın kitlesini
K r a l m e z a r l a r ı ve M ı s ı r ' d a k i E h r a m ­
nazar-ı itibara almak lâzımdn-. Bu
l a r arasında bulunan bir mezarda görü­
vüzdcn Prof Dic^r'in Bcrchem'in fik­
len kubbeyi, Sasanilere öğreten daha
rine i ş t i r a k ettiği bina kitlelerini de ince­
eski kavimlerdir. Bunlar kare bir sahayı
lemek gerektir. A n a d o l u kiliseleri bazi-
kapatmak zorunda kalınca, pantantif vc
BİBLİYOGRAFYA
270

lik tipinin muhtelif enmuzecleridir. Gür­ vi'nin K o n y a kalesine konulacak şekil


cü vc E r m e n i kiliselerinde bu bazilik 1er hakkında bir müsaadesi dahi vardu
tip merkezî kubbeyle haçvarî plân sis­ Bu tahripler dinî taassup neticesi değil
temine intikal etmiştir ve orta kısım yan cehalet yüzünden olup son asırların eseri
dir.
ncflcrc nazaran bariz bir yükseklik gös­
terir. Halbuki ne N i ğ d e A l â a t t i n , nc 1 5 — (Sayfa 91, satır 23) "/ojo yü-
D i v r i k U l u , ne de Amasya Gök med­ lannda Selçuklar tarafından fethedilen Vaı
gölü mıntıkasında bulunan türbeler Erzurum-
rese câmilerinde ve bilhassa kitlelerinde
daki Çifte minareli medrese gibi, doğu Anadolu
böyle bir benzerlik yoktur ve bu tâbir
türbelerine Ermeni tesirlerini göstermektedir.'''
yerinde değildir.
kaydiyle müellif E r m e n i tesiri denilen
12— Sayfa 71, satır 28 de "Medre­
şeyin nc olduğunu izah etmediğinden
seye bağlı olarak, içinde çok defa yüksek dev­
maksadı sarih şekilde anlaşılmamaktadır.
let memuru olan hayrat sahibinin, veya evliya
V a n g ö l ü vc E r z u r u m ' d a n itibaren
diye tanılan bir şeyhin gömülü bulunduuğu
Afyon ve B e y ş e h i r ' e kadar, diğer ta­
bir veya iki türbenin bulunması kaide idi.''
raftan Horasan ve T ü r k i s t a n ' d a ya­
denilmektedir. Medreselerde bir veya iki
pılan künbet türbelerin şekliyle E r m e n i
türbenin bulunması bir an'anc değil, bir
kiliselerinin kasnak ve kubbeli çatılarının
tesadüften ibarettir. Türbe bulunmayan
müşabeheti kasdediliyorsa, Profesör küçü­
S e l ç u k medreseleri olduğu gibi, türbe
cük E r m e n i yurdunun hemen kom­
bulunan başka hayır eserleri de vardır.
şusu olan ve atlı kavimlerin devamlı
Meselâ: K a r a t a y Kervansarayı. Bu­
uğrağı bulunan topraklarla T ü r k i s t a n
nun için, müstesnaları pek çok olan böyle
ve Kırgız steplerinde dahi hâlâ
bir hükme varmamak daha doğru olur.
kullanılan sivri külâhh T ü r k çadırı
Ayni zamanda bu binalara ait olarak
ve bunun dairevî plânıyle münasebetlerini
verilen tarihlerde de yanlışlıklar vardır
arasa ve bu mimarî an'anenin mcnşe-
13— (Sayfa 79, satır 6) E r z u r u m
inin daha doğuda bulunduğunu sezsc,
Çifte minareler hakkında aşağıdaki
kanaatimizce daha insaflı olurdu. Çünkü,
mütalâaya rastlayoruz. '•'•Plânı mutad ni­
bu tarz-ı inşa, stepe komşu olan, taş mal­
zamı gösteriyor, yalnız "Zun avlusu ve bitişi­
zemesi bol, sert iklimi dolayisiyle muha­
ğinde dışanya doğru çıkıntı yapan yuvarlak
fazalı bir yapı sistemine muhtaç bir mem­
Türbe bulunan derin eyvanile diğerlerinden
leketten başka yerde görülmüyor. Zaten
ayrılıyor." Erzurum Çifte minareli
Ermeni mimarlığının B i z a n s san'alı
medresesi bir devrede inşa edilmiş eser­
içinde hususiyet kazanmasının âmili; plân
lerden değildir. Saltuklar tarafından
ve hacimde merkezî kitleye doğru yaptığı
yapılmış daha eski bir medrese eyvanına
hamledir ve ancak bundan dolayı, B i z a ­
bitiştirilmiş olan türbe, yine eyvandan
ns mimarlığında bir Ekol olarak görül­
faydalanmak gayesiyle doğu duvarı dahi
mektedir. '
kaleye istinat ettirilmiş olan sonradan
yapılan bu Selçuk medresesi tam bir 16 — (sayfa 93, satır 4) de "Bundan
plân kompozisyonu göstermez. Bu bakım­ başka Ahlatta 862H, {i4§yM.) yılından normal
dan, Profesörün misali yanlış esaslara yapıda küçük bir türbe vardır; yalnız bunun
dayanmaktadır. üst yansı sütunlu kemer vasıtasiyle güneye
14— (Sayfa 88, satır 6) da "Bundan doğru açılmaktadır. Sütun başlıkları stalaktit-
başka giriş yerinin üst kısmında bir arma ku­ lidir. İstanbul'da Sultan Ahmet meydanın­
şunun iki tarafında plastik panter ve diğer hay­ daki Alman çeşmesiyle aradaki benzerlik ilk
van şekilleri bulunup maalesef Sünniler tarafından bakışta göze çarpıyor; zira bunların her ikisi de
tamamiyle tahrip edilmiştir." cümlesine rast­ biri yeni, diğeri eski Norman inşa san'alı
lıyoruz. Bu hususta müellif haklı olmasa şekillerini gösteriyor. Böyle pencere revaklariyle
gerektir. Çünkü tahribe dinî bir taassup başka bir yapı yok gibi görünmektedir. Van
mahiyeti verilmiş oluyor. D ö n c r k ü n b e t
S ü n n î Türklerinin eseridir ve bilhassa ' Charles Diehl, h'ari Ryzanlin. salıife
meşhur âlim feylesof Sadrcttin-i K o n c - 335-345-.469-47Ö.
BİBLİYOGRAFYA 2/1

gölünde Vostanda buna benzer bir türbe var- mamen S e l ç u k san'atmm tesiri altında­
Jır, fakat oniki köşelidir. Bmıın yan duvarla­ dır. M ü p h e m veya vesika gösterilmeden
rında kapı ve pencereleri olmıyan kama biçi­ ileri sürülen mütalâaların ilmî eserlerde
minde yarıklar halinde dekorlannuşhr . Kita­ yeri o l m a m a s ı lâzımdır.
besi 736 H. {1332 M) tarihini gösteriyor." 1 9 — (Sayfa 106, fotoğraf 77) S u l ­
diyen Profesör X I I . vc X I I I . asırlarda tan H a n ı n ı n avlu rcvaklan olmayıp
gelişmiş A n a d o l u san'atınm Gotik san'- Kayseri Tuzhisar Sultanlıanınm
atı üzerindeki tesirlerini B a y ı n d ı r T ü r - iç kısım galerilerini göstermektedir.
besi'ndeki N o r m a n inşa tarzıylc müna­ 2 0 — (Sayfa 121, satır 12) de S u l ­
sebetini aradığı kadar göz önüne getirmiş t a n L o c a s ı tâbirinden H ü n k â r m a h -
midir bilemem? Yalnız bu benzerliği ih- f c l i manası çıkar, yalnız, kitapta bahsedi­
üyatla karşılamak ve iki ayrı âlemde len şey, bir camiye ait olmadığı cihclie
doğan san'at eserlerinin muhakkak bir­ bu* m a l û m a t ve 90 numaralı fotoğrafın
birinden müteessir olduğunu iddia etmek z u h û l eseri olarak buraya konduğu an­
fazla gayretkeşlik olur. Burada B a y ı n d ı r laşılır. Bu İ s t a n b u l ' d a bir kilisenin vaiz
Türbesinin tarihi de yanlış gösterilmiştir. kürsüsüne aittir. Ayni zamanda 802 H .
1 7 — (Sayfa 93, satır 15) "Van gölü (1399 M . ) tarihli arapça cümle kapısı
çevresindeki bu türbelerin Ermeni ustaları kitâbesi de tamamen yanlıştır. Sultan
tarafındanyapıldığı düşünülmektedir ki W.Bach- locası tâbiri de aslâ m a k s u r e karşılığı
man da ayni fikirdedir. Bu kubbelerin Er­ değildir.
meni kiliselerinin dörtlü tamburlariyle benzer­ 21 — (Sayfa 138, satır 7) "Fatih Sul­
likleri göze çarpıyor. Bunların örnek olarak tan Melımed'in eski Apostol kilisesinin yerinde
alınmış olması çok mümkündür. Tipik Ermeni 1462-1420 de yaptırdığı ilk cami 11 Mayıs i/6j
konstruksiyon unsurları sivri kemer kubbe ile de bir zelzeleden yıkılmıştır. Bundan sonra
çok defa dekor olarak yuvarlak çubuklarla 1737-1771 de bunun yerine yapılan yeni cami
ayrılmış taş levhalarla kaplı sivri çadır ve konik aynı ismi muhafaza etmiş ve Fatih camii diye
çatıdır. Cepheye canlı bir ışık gölge tesiri veren alınmıştır. Bunun plânı ilk camiden tamamiyle
ve Van gölü civarında Ahtamar, AnCde Yedi başka şekildedir. Eski plân, cidc bulunan
kilisede ve Varzahanda görülen kama biçi­ kaynaklara vc resimlere göre Dr. Ağa oğlu
minde dar ve yüksek nişler de Ermenilere ait tarafından yeniden çizUmişlr." Prof D i ez,
hususiyetlerdir. Ermenilerin dörtlü tamburları A y a s o f y a ' n m hemen bir kopycsi telâkki
konik ve kıvrımlı katı ile örtülmüştür. Anado- ettiği T ü r k câmilcrinin inşa konsepsiyo-
ludaki birçok türbelerde de ayni şey görülür. nunu ve geçirdikleri tekâmülü ispat eden
[Anide Tripsima kilisesi ve beş kiliseler)" A ğ a o ğ l u M e h m e t B e y ' i n makalesin­
Au husustaki kanaatimizi 6. maddede be­ den yalnız prensiplerini cerhcylcmiyen
lirtmiştik. Bu bakımdan sivri kemer ve satırları almış ve mezkûr makalenin esas
kubbelerin E r m e n i mimarisinde arizî fikirlerini m ü n a k a ş a d a n kaçmmışiır. .Xy-
olduğu ve T ü r k ç a d ı r ı n d a k i L a m b ­ rıca, benim bu sahada yaptığım ictkikaiı
requin tesir hakkında [Revue des Arts belirten makeleme de sahip olan - Türki­
Asiatigues 3. sene, No. 2, Haziran 1926, ye'ye geldiği ilk aylarda kendisini ziyaret
sayfa 73-80) J . Strzygowski'nin makale- etmiş ve neşriyatımı s u n m u ş t u m - müellifin
siyle karşılaştırılırsa, konik kıvrımlı çatı- tenakuza düştüğü, beşinci maddcmizdcki
örtüsü ve taksimatının da çadıra irca olun- m ü t a l â a m ı z d a n da anlaşılır.
nabileceği görülecektir. 22 — (Sayfa 139, satır 9) "İki plânın
1 8 — (Sayfa 100, satır 16) "Bu çe­ karşılaştırılmasında küçük farklar görülse de
şit dekorasyonun benzerlerini hıristiyan Ermeni bu belki eski Fatih camii planının en küçük
din kitaplarında da bulmaktayız" diyen Prof noktalara kadar doğru çizilmemiş olmasından
Diez'in hangi din kitaplarından bahset­ ileri gelmektedir. Eski kaynaklar tam hır ru-
tiği anlaşılmamakla beraber, bizim tanıdı­ konstrüksiyon için kâfi deıecede açık dcğıldn.
ğımız dinî eserlerin hepsi 1098 M . ve Yalnız kubbe sistemlerinin birbirine uygun ola­
daha sonraki tarihli eserlerdir. Bunlar ise rak her ikisinde orta kubbeye yalnız yaı ım kubbe
Profesörün kanaatına mugayir olarak ta­ ilâve edilmesi önemlidir." vc ayni sahife
BİBLİYOGRAFYA
272

satır jf Bir nesil sonra Bayezit camiiyle efdaliyetindendir. Fakat, buna rağmen
ikinci adım atılmıştır, (s.104) Eski Fatih cami­ cami estetiğinin zaruretlerine uyan san'at-
inin plân şeması îstanbulda 1497 Atik Ali paşa kârlar plânı, yaptıkları binanın mevkiine,
camiinde ve kısaltılmış olarak, yan neflerin görünüşüne göre, bazan enine, bazan
{sahn) terk edilmesiyle 1473 Üsküdar'da Rum uzunluğuna inşa etmişlerdir. Zamanla
Mehmet Paşa camiinde tekrar görülmektedir." cami hariminde bulunan bütün hailler
Fatih camii'nin rökonstrüksiyonunu kaldırılarak, tekniğin müsaadesi nisbe-
yapan A ğ a o ğ l u Mehmet ile bizzat tinde, merkeziyete ve bu yckparelikten
çizdiğim tarihî bina plân vc maktaları doğan vahdete ulaşılmış; Edirne'deki
mimarimizdeki eserlerin Ay a sof ya mü­ Selimiye plânıyle en geniş mânada bir­
zesinden ayrı olarak tabiî tradisyonunu lik teessüs etmiştir. Muhakkak ki S i n a ­
geçirerek merkezî kubbeli cami tipine nın "ustalığımın eseri" dediği S e l i mi yenin
intikal ettiğini sarih surette ifade eder.'' bu hususiyeti herkesin nazar-ı dikkatini
2 3 — (Sayfa 142, satır 12) "tik de/a celbeder
Ağaoğlu tarafından yegâne doğru tarih olan 2 6 — (Sayfa 157, satır ı) de ''Son
()g6 H. 1588 M.yılı temelli olarak belirtilmiş­ ihtiyarlık eseri olan 1580 yılında Tophanede
tir. Hayatı hakkında en iyi bilgi Sinanın Kaptan-ı Derya Kılıç Ali paşanın emriyle yap
kendi yazmış olduğu kısa bir otobiyoğrajide tığı ayni adı taşıyan camide Sinan, Ajasofyanın
bulunmakladır." diyen müellif {Tezkiretül- plân şemasını bir defa daha örnek olarak
ebniye)mn Sinan tarafmdan yazıldığını almıştır. Jüstinyenin Marmara kenarındaki yu­
zannetmektedir. Halbuk! bu eser S a î varlak inşasından ziyade bu cami'e küçük
Ç e l e b i tarafmdan tert, dilmiştir. Bun­ Ayasofya demek doğru olurdu. Belki de bu
dan dolayı mezkûr otot jğrafiyi tenkit- planın seçilmesinde Kaptan Paşanın isteği âmil
siz doğru kabul etmemek lâzımdn-. olmuştur" diye bir mütalâa vardır. T o p ­
Tezkire-tül-bünyan ve Sinan'la ilgili hane'deki K a p t a n - ı D e r y a Kılıç
diğer eserleri mukayese ederek mükemmel Ali P a ş a n ı n c â m i ' i S i n a n ' ı n , her
bir etüd hazırlamış olan Sayın Bay Rifkı bakımdan itina göstermediği eserlerin­
dendir. Bunu da kendisinin ihtiyarlığına
M e 1 û 1 M e r i ç , Tezkire-tül-bünyanda. çeşitli
tarihî hatalara düşülmüş olduğunu be­ ve hastalığına hamletmek lâzımdır. Fil­
yan ediyor. hakika bu câmii E v l i y a Ç e l e b i dahi
24 — (Sayfa 143, satır 13) "Buna Ayasofya'ya benzetmiştir. Ancak, Türk
karşılık Sinan Kahirede Fatimî ve Memlûk mimarları vücuda getirdikleri eserlerin
taş mimarisinden geıek konstrüktij, gerek şekil plân, hacim vc görünüş hususiyetlerini
bakımından bazı şeyler öğrenmiştir. Dikkate tıpkı Y u n a n mimarlarının eserleri gibi
değer ki Sinan, Türklerin ana yurtlarından ge­ bulunduğu arsanın sokağına, vaziyetine
tirdikleri ve Kahire şehir tablosuna karekterini göre ayarlarlardı.
veren yüksek tamburlar üzerine kule gibi kubbe­ Tophane'deki câmi'i de çevresiyle
lerde Memlûk türbelerinin çehresini İstanbul beraber mütalâa etmek, G a l a t a s a r a y
da taklit etmemiştir. Kendisi, Anadolu türbe­ istikametinden gelen tarihî yol, liman
lerinin ananevi çehresini muhafaza etmiştir." veya önündeki meydanla birlikte düşün­
denilmesine ı-ağmen S i n a n ' ı n mezar mek gereklidir. Bu hale göre, her eserinde
mimarisine ait eserlerinin çok daha müte­ başka bir plân ve kitle şekli tatbik eden
kâmil oluşu nazar-ı itibare alınarak bu S i n a n ' ı n Tophane'de Ayasofya'ya
inkişafın da kitapta belirtilmesinin yerinde benzer bir plân şeması bulmuş olması
olacağına kaniiz. yadırganmamalıdır.
25 — Türk mimarlannm cami mi­ 2 7 — Türk San'atı eserinin 171,172,
marisinde enine bir saha meydana getirme 174 üncü sayfalarında Türk camileriyle
gayelerinin sebebi camideki birinci safın Ayasofya'nın sahaları ve muhtelif öl­
çüleri karşılaştırılmaktadır. Maalesef, bu
* E k r e m H a k k ı A y verdi: Falih devri
ölçüler tamamen yanlıştır.
minmrisinde: de en yeni etüdü neşreiıniş İHilunu- 2 8 — (Syafa 174, satır 7) de "Ayni
yor. Sayfa 125-171. şekilde eski Fatih camiinin eski yazılı tasvirlere
BİBLİYOGRAFYA 273

dayanarak yapılan rökonstrüksiyonunda bu plân konulmuştur ki bu Şehzade ve Sultan Ahmet


şemasının kuzey tarafına ikinci bir kubbe camileri grubunda icra edildiği gibi haçvarî
yarım ve iki tarafa birer küçük yan kubbe kubbe mekânım haber vermektedir. Taksimatın
ilâvesiyle Bayezit camiinin plânı çıkmaktadır ki bu belirtilmesi ve karşı hareketlerin bariz işa­
bu İstanbul ve Konyadaki iki öncüsünün reti bittabi orta nefin toplu tesirinin zararına
bir büyütülmesinden başka bir şey değildir. olmuştur. Aynı zamanda mekânın yanlara ve
Bu büyütme şüphesiz önemli yeni teknik güç­ köşelere ilerlemesi de mekânın topluluğunu
lüklere bağlıdır ki bunların başarılmasında Baye- bozmaktadır. Bu geniş açmalar cemaate mih­
Zİt camii mimanmn büyük hizmeti olmuştur. rabı ve ilk saftaki müminleri görmek imkânını
Böylece bir adım olarak, en basit bir şema ha­ vermek için yapılmıştır, fakat, bu görüş muaz­
linde Ayasofya'nın kubbe sistemine varıl­ zam payelerle çok yerde kapanmıştır.
dıktan sonra Sinan bu nizamın diğer yapısı Ayasofyada kemer duvarı optik olarak
Süleymaniyede mekân san'atı bakımından te­ mekânı kapatıyor ve ona sükûn veriyor; Süley-
rakki gösterebilmiştir. maniye'de bu yoktur. Çok isabetle bakarak
Daha dört yarım kubbeli Şehzade camiinde M.Charles parmağını Süleymaniyede ve di­
Sinan eksedraları koymuş ve böylece Ayasofya ğer camilerin çoğunda göze batarcasına ken­
mekân tarzını Osmanlı camilerine mal dini belli eden ''Squinch trouble" üzerine bası­
etmiştir. Kendisi bununla yapı san'atı tekâmü­ yor. Genel olarak denilebilir ki, burada musla-
lünde en mes'ut ve ümitli adımı atmış olup til {dikdörtgen) mekânın üzerine oturtulan
bu onun mekân idealine ulaştıran absidal yarı kürevî mekân teşkilinden ileri gelen taş­
camilere götürmüştür. Mekânı mümkün ol­ malarını, eski trompların varyasyonlarını ya­
duğu kadar toplamak gayesiyle yan neflerde mamak mevzu-ı bahistir. Böyle çıkıntılar bel­
iki kubbe yerine burada üç kubbe konulmuş li ki Osmanlı mimarları için tahammül
olup bunlardan ortadakiler iki yanlardakinden edilmez bir korku idi ve onlar fonksiyonel ola­
daha geniş ve büyüklük itibariyle dört kubbe­ rak lüzumlu veya lüzumsuz yalmz estetik
sine müsavidir." denilmektedir. Bu suretle sebeplerden bunu hücreciklerle [mugarnat) oldu­
profesör Konya'daki S e l i m i y e camii' rarak tedricen intikale hazırlıyorlardı. Bun­
ni i s t a n b u l B a y e z i t camiinden evvel lar sonradan yapıştırılmış göz aldatıcı şeyler
yapılmış gibi mütalâa ederek hem krono­ olarak konstrüktif bakımdan hemen bütün is­
lojik, hem de mimarî bir haytaya düş­ lâm sanatının en büyük, zafı idi, burada doğu
müş bulunuyor. islâm dünyasının tezyini iradesi, diğer taraf­
Süt ey man iye ile Ay as of yanın iç tan itiraf etmek lâzım geldiği gibi çok ma­
kısımlarındaki büyük benzerliğe rağmen haretle geliştirilmiştir. Yalnız, böyle bir lıüc-
iki büyük mekan arasında mekân tesiri recikler ağına çekiçle vurulursa bunun arka­
için kat'i rol oynıyan farklar hüküm sür­ sından stük hücrecikleri taşımak için çaprazla
mektedir. Martin A. Charles (Ard. Bull. ağaç çubuklarla doldurulmuş bir boşluk yani
XII 14,1330) Hagia Sophia and the greatbir ahşap iskele açılır. Bunlar struklıf olmayan
imperial Mosques" adlı etödlerinde bu fark­ tezyini hal şekilleridir ve Osmanlı mimar­
ları isabetli şekilde göstermiştir. Ayasof- ları tarafından diğer islâm ülkelerinin yapı
ya'da kubbe pandantiflere ve bunlarda sanatından alınmıştır" denilmekledir.
hiç bir rahatsız edici fasıla göstermeden ya­ M a r t i n A. C h a r l c s ' ı n fikrine iş­
rım kubbelere intikal ediyorlar, buna karşılık tirakle Profesöre hak verecek durumda
Süleymaniyede kubbeyi taşıyan dört büyük ke­ değiHz. Çünkü, her milletin estetik telâk­
mer gerek plastik, gerek gösteriş bakımından kisi diğerlerine uymayabilir. Dairevî şe­
bilhassa tebarüz ettirilmiştir. Boyalar restoras­ killerden müstakim hatlara intikal esna­
yondan sonradır, fakat [Bayezit camiinde sında, birleştikleri noktaları münasip bir
de göze battığı gibi) kemerlerin plastik korniş­ şekilde tebarüz ettirmek T ü r k estetik
leri yüzünden orta kubbeden yarım kubbelere görüşüne göre gereklidir. Bundan dolayı
intikal fasılalı olmuştur. Bundan başka yan­ e c d a d ı m ı z kemer ve kubbelerin doğru­
lardaki kemer duvarları ana payelerin iç duvar- dan doğruya ayaklara intikaline i>i bir
lariyle ayni düzlüğe gelmemiş, oldukça geride gözle bakmamışlar ve bundan hoşlanma­
kalmıştır. Bu yüzden haçvari bir mihver ortaya dıkları cihetle, kubbeyi tutan kemeri daha
BİBLİYOGRAFYA
274

ziyade belirtmek ve kemerleri de profil­ kındaki mütalâanın hangi me'haza is­


ler üzerine oturtmak yoluna gitmişlerdir. tinat ettiğinin açıklanmasını temenni eder­
Tophane'deki K ı l ı ç Ali Paşa cami­ dik. Çünkü, Ayasofya h a k k ı n d a bu
inde bulunan köşe istalâktitleri lüzumun­ güne kadar yapılan neşriyatta böyle bir
dan fazla büyük olduğu cihetle çir­ fikrin ortaya atıldığını dahi görmüş de­
kin tesir yaratmaktadırlar. Ancak, ista- ğiliz. Bu sebeble bunun da bir zuhûl eseri
lâktitin konstrüktif ve rasyonel şekliyle olarak söylendiğine kani'iz.
bediî telâkkilerimiz birleştiği zaman çir­ 30- (Sayfa 194, satır 7) ''Yapı iskele­
kin bir motif doğmamıştır ve yerinde tinin konstrüktif kemerleri için İslâm yapı
kullanılmak şartiyle bu istâlaktitler da­ sanatında dokuzuncu asırdanberi kullanılan
ima güzel bir tesir yapmışlardır. Bunda sivri kemer makûl olarak kullanılmakta de­
herkes müttefiktir. Duygu eseri olan ka­ vam etti. Diğer taraftan duvarlarda tve kubbe­
naatinde profesör serbest olmakla beraber, lerde Bizansın yuvarlak kemerli penceresi hâ­
bir san'at tarihçisi yalnız kendi görüşüne kim olmuştur. Böyle karıştırmalar saf ve yerli
değil; umumî telâkkilere de kıymet ver­ üslûplar için hiç bir zaman düşünülemez ve
meli ve onların nabzını yoklayarak ka­ olsa olsa dokuzuncu asnn eklektik yapılarında
rarını ona göre tesbit etmelidir. Son yüz­ görülebilir" deniliyor. Türk mimarisinde
yıllar müstesna Türk mimarisinde is- bir kaç çeşit kemer kullanılmıştır. Klâsik
falâktit ahşap değil, tamamen kârgir bir çağın kemeri iki merkezli veya müması
bir strüktür üzerine imal edilmiştir. Onun olmak üzere sivri şekilde çizilmiştir. Sivri
için ne Arab'ın ne de İran'ın istalâk- kemer, estetik te'sir yaratmak gayesiyle
titine benzer. Kerpiç ve tuğla binalarda doğduğundan, bu tesirle hitap edilmiyen
kullanılan ahşap, istalâktitin iskeleti ol­ ikinci plândaki yerlerde san'atkârlanmız
maktan ziyade, binanın bünyesini kuvvet­ tamamen konstrüktif olan dairevî kemeri
lendiren hatıllardan ibarettir. kullanmaktan kaçınmamışlardır. Bu yüz­
2 9 — (Sayfa 192, satır 10) da "Bu- den müellif de ikilik hissine kapılmıştır ve
7iun yerine Bayezit ve Süleymaniye cami­ bunda mazurdur. (Sayfa 194, satır 15)
lerinde Ayasofyamn uzun mihver sistemi takip ''Kubbeler ve yarım kubbeler Bizanslı menşeden
edilmiş ve dört yanm kubbeli camilerde de olup bunların müşterek örnekleri Ayasofyamn
gerçi merkezî bir mekân elde edilmiş; fakat kubbe sistemi idi, buna karşılık alt kısımlar
yine enine bir mekân olmamıştır. Burada, diğer Osmanlıdır. Bunlar İslâm mimarîsinde geç­
bir örnekte nadiren görüleceği gibi başka bir miş asırlar boyunca gelişmiş olan ananeleri
dinin mabetleri için bile eski yapı an'anesi- devrin Orta Avrupa şekilleriyle karıştırarak
ne kuvvetli bağlılık kendini göstermektedir. birleştiriliyorlar. Denilebilir ki Osmanlı mi­
Büyük Osmanlı camilerinin Ayasofyaya bağ­ marları bir gözleriyle Ayasofyayı görürken
lılığı bu ibadete aykırı bir mekân sisteminin diğeriyle Avrupaya bakıyorlardı. Avrupa Ba­
değiştirilmeden abnmasiyle sabit olmaktadır. roktu ile Rokoko'smun bütün Osmanlı sanatı
Eski Ayasofya kilisesinin kubbesi yalnız dört üzerindeki kuvvetli tesiri her yerde açık olarak
paye üzerine değil, sekiz paye üzerine oturuyor­ görülmektedir, bunun sistematik incelenmesi
du. Bunlardan dört ana paye kubbeyi daha zayif başka bir fasılda olacaktır. Kubbe inşa­
olan diğer dört paye"de yanm kubbeleri taşı­ larında umumiyetle seyircinin yaptığı şekilde
yorlardı. Böylece burada yalnız İstanbul büyük ve A. Charles gibi kubbe, yarını kubbeler ve
camilerinin dört paye sistemi değil, ayni zaman­ tromplarla işe başlayınca ona hak vererek kub­
da Edierne'deki Selimiye ile Sinan ve talebe­ belerin kornişlerden aşağıya doğru alt kısımdan
lerinin diğer camilerindeki sekiz paye sistemi çok daha fazla şey vâdettiği görülür.
de teşkil edilmiş bulunuyordu.,, mütalâasına Burada evvelâ uygun mugarnat pan­
gelince, evvelce cami plânlarının enine teş­ dantifine çarpıyoruz ve daha aşağıya doğru
kili hakkında kat'i bir hüküm vermenin dört köşeli, etrafı çeşitli yüksekliklerde kemerler
doğru olmayacağını, aksi tarzda derinli- ve serbest duran payelerle çevrili bir salon açı­
liğine yapılmış plânlaria açıklamaya ça­ lıyor ki bunun mekânı dört kalın paye ile serbest
lışmıştı. Yalnız eski Ayasofya kubbe­ görünüşünü kaybetmektedir. AyasofycCda göz
sinin sekiz payeye istinat ettirildiği hak­ kubbenin merkezinden ta aşağı yere kadar
BİBLİYOGRAFYA 275

bir tek mekân görüyor. "Sultan Ahmet camV- lılıkları bizim kaldırmağa çalıştığımız hudut­
inde yukarda sade ve iyi koordine edilmiş bir ları onlara evvelden çizmiş bulunuyorlardı".
kubbe sistemi görüyoruz, bunun altında hünerli, denilmektedir ki Türklerin A y a s o f y a ' y ı
fakat yabana bir dört köşe sistem bulunuyor. yapan san'atkârlar gibi merkezî hacim
Bunların aras^ında stalaktitler hakim olarak ihtiyacmdan doğan çalışmaları onlara bir
nankör bir rol oynuyorlar. Boşluktaki kubbenin, çok asırlar A y a s o f y a ' n ı n mukallidi na­
camide ibadetin liizûm gösterdiği gündelik ih­ zariyle bakılmasına yol açmış vc bu yan­
tiyaçlara cevap veren dört köşeli mekâna intikal lış iddia Prof. S t r z y g o w s k i ve A l b e r t
ettirilmesi gayreti yüzünden harmoni kaybolu­ G a b r i e l ' i n ncşriyatiyle nihayctlenmcsi
yor" (A. Charles). Besbelli dini ibadet an'a- gerekirken yine dc devam cdegelmiştir.
nesiyle kösteklenen Osmanlı mimarları hiç bir
zaman. mugarnatlar vasıtasiyle çirkin ve tek­ 32— (Sayfa 198, satır 8) "Selçuk
tonik olmıyan intikal şeklinden, Bizans kilise Türbelerinden Osmanlı Türbe inşalarına
inşalarında bilhassa Ayasofya'da teşkil edil­ geçiş esas itibariyle daha ondördüncü asırda
diği gibi eksedralann yerden yuvarlatümasiyle îznik ve Bursa'dn gelişmiştir. Orta çağda
kaçınmayı tecrübe etmemişlerdir. Hakikaten is­ İran ve Anadolu'daki Selçuk türbeleri nizamsız
lâm yapı san'atının cami ve medrese pldnlannda karanlık bir hücreden ibaret olup bunların de­
mihrap nişi müstesna hiç bir yerde kavislenme koratif süsleri yalnız dış tarafta pnrtnle mün­
bulamayız, böylece Horasanda Timur devrinde hasır kalıyordu" diyen müellifin mimari­
haçvari birbirini çaprazlayan kaburgalar vası­ nin, kitlelerin proporsiyonu o l d u ğ u n u ;
tasiyle vertikal duvarların tedrici ve sanat yani mimarinin bir proporsiyon san'atı
dolu kıvrımlarla kubbe yuvarlağına intikal et­ telâkki edilmesi lâzım geldiğini bilmesi
tirildiği kadar dört köşe alt yapıdan kubbeye gerekirdi. Bu sebeple, dekorasyonun bir
intikal daima tromplar vasıtasiyle yapılmak binayı mimari eser haline getiremiycceği
zorunda kalmışdır. Hargird medresesiyle Herat, bariz hakikattir. Biz bu türbelerin süsle­
Türkistan ve Afganistandaki bir ^ok ya­ rini değil; proporsiyona sahip olup olma­
rım kubbeler ve kubbeler bunun misallerini dıklarını incelemeye mecburuz.
gösterirler", denilmekte ise de; kubbe
33— (Sayfa 201, satır 16) "Bu
Bizans'ın keşfettiği bir şey değildir. sekiz köşeli bir yapı olup yüksek tambur üze­
Türk kubbesi de B i z a n s ' ı n kullandığı rinde oval bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe
karkaslı R o m e n kubbesi tarzında inşa ismini eskiden tambura kadar duvarlarım kap-
edilmediği cihetle başka türlü bir teknik lıyan sekiz köşeli koyu yeşil çinilerden almıştır.
unsurdur. Kubbenin S ü m e r ve nadiren Bu çiniler kaybolmuş, fakat altyapı ıgncu asırda
Mısır'da kullanıldığı, R o m e n mimar­ firuze mavisi çinilerle yeniden kaplanmıştır. Alt
lığına yakın şarkın tesiriyle girdiği; Bi­ pencerelerin kenar çerçevelerinde dar çini köşeler
zans san'atmının bu inşaî elemanı A n a ­ üzerine filiz kıvrım tez.yinatı işlenmiş ve pen­
dolu'dan aldığı herkesin malûmu olduğu cere başlıklarında sivri kemer halinde açık mavi
kadar müellifin de malûmu olsa gerek­ üzeııne beyaz sülüs yazılar vc finize mavisi
tir. Bu fıkradaki mugarnat = stalâktit filiz kıvrımlar bulunan bir çini levha ile dol­
hakkındaki kanaata da iştirak edemiyece- durulmuştur", deniliyorsa da B u r s a Y e ş i l
ğiz. Bunu yukarıda da arzetmiştik. Barok T ü r b e ' n i n iç çinileri altı köşelidir. Dış
devre gelince bunun fena tesirlerini, çinileriyse mustatil olup arkaları yastıklı
Türk milleti 250 sene çekmiş ve bu moda cinsindendir. Kasnaktaki çinilerin dc aynı
yüzünden T ü r k S a n ' a t ı kıymet mef­ tarz vc eb'adda olduğu yaptığımız tamirler
humlarım kaybetmiştir. sırasında elde edilen örneklerden anla­
şılmaktadır. Bu hale göre binada sekiz kö­
31— (Sayfa 198, satn- 2) "Ter
şeli çini mevcut değildir. B u r s a devri
yüzünün bütün kültürlü milletleri içinde yalnız
m i m a r î eserlerinde de yine sekiz köşeli
Türkler Ayasofya'nın çok hayranlık uyandıran
çiniye raslanmaz; hepsi altı köşelidir. Dış
kubbe sistemini ele almak, ondan varyasyonlar
çinilerin eski olanlarının renkleri ise ko­
çıkarmak ve nihayet mikyas itibariyle onu aş-
yuca firuze mavişidir ve kenar sulan renk­
nak cesaretini göstermişlerdir. İbadet ananeleri
lidir. X I X . yüzyılda imal edilip tamir-
w genel olarak üslûpların carî olan zaman bağ­
BİBLİYOGRAFYA

lerde kullanılanların rengi daha ziyade yersiz bir mütalâa değildir. Çünkü tür­
benin kitlesi klâsik üslûptaki türbelere doğ­
yeşile meyyaldir.
ru atılmış bir adım; süsleme malzemesi
34— (Sayfa 201, satır 22) "Giriş
de Selçuk san'atının son hatırası sayılabi­
yeri önünde bulunan revaklı ziyaret yeri 1855
leceğinden bu bina intikal devri eserleri
de yer sarsıntısından yıkılmıştır. Buna karşılık
arasına girebilir. Ancak, taşlara kakılmış
portal nişi Selçuk dinî inşalarının bir hatırası
denilen şeyler, cilâlı tuğla olmayıp, müte­
olarak kalmıştır. Yalnız evvelce çini ile kaplı
kâmil çini örnekleridir.
olan dış sivri kemer, restöratör Parville tara­
fından mermer olarak yenilenmiştir. Yüksek 3 8 — (Sayfa 203, satır 29) "Ka­
kapı nişi yukarıdan üçgen konsollarla intikal nunî Süleyman'ın babası Selim I. için yap­
eden kavkaa biçiminde dalgalı bir kemerle ka­ tırdığı türbe de aynı şekilde Sinan üslû­
panmıştır" diye yazılıdır. Halbuki, Yeşil buna yaklaşmaktadır. Yalnız Sina'nın eser­
Türbe'nin kapısında revaklı bir kısmın lerinin listesinde adı bulunmadığından bunun
bulunmadığı ve doğrudan doğruya bu üstadın talebelerinden biri tarafından yapılmış
kavkaa şekilli giriş kısmının taç kapı va­ olması akla gelmektedir. Yapı Hüsrev Paşa
zifesini gördüğü mimarî delillerle sabit­ Türbesi'ni andırıyor, fakat, ondan daha sa­
tir. Bu hale göre bu mütalâa da yersiz ve dedir ve bir revakla süslüdür" ibaresiyle
esassız bir iddiadan ibarettir. Sultan Selim t ü r b e s i S i n a n ' ı n dev­
35— (Sayfa 205, saür 26) "Bu rinden evvel yapılmış olmasına rağmen
mezarlığın kalan diğer türbeleri hep Murat daha sonra inşa edilmiş gibi gösteriliyor.
II. devrinden sonra olup, dört köşeli biri müs­ Bu eseri yapan mimarın, S i n a n ' ı n tale­
tesna tabakalı duvar inşalariyle hep birbirine besi değil; hocası olması gerekir.
benzemektedirler. Bunların göze çarpan 39— (Sayfa 211, satır 3 dc vc
hususiyetleri çok ileri çıkan ve ali yüzlerine 147 inci şeklin altındaki) Hacıbayram tür­
güneş şekilleri işlenen kavisli saçaklarıdır". besi yazısı yanlış olup bu fotoğraf, İ s t a n ­
denilmektedir. Halbuki H . Murat bul'da Haseki'deki B a y r a m Paşa
Türbe'si civarındaki Ş e h z a d e ve Sul­ Türbesi ve sebili'ni göstermektedir.
tan T ü r b e l e r i geçirdikleri tamirler do-
40— (213 sayfa. Satır 6) "Türk­
layısiyle şemseli ampir saçaklarla süslen­
lerde ev inşasında yeni bir anane getirmeden
miş ve böylece şekilleri değiştirilmiştir.
fethettikleri ülkelerde hazır buldukları tipleri
Müellif, Bursa klâsik üslûbuyla Avrupa
almışdır" diyen müellif yine aynı sayfanın
menşe'inden gelen ampir saçakların üs­
13. satırında "Bundan başka Türk ev inşası da
lûbunu ayırt etmekten, yani en basit bir
Kümelide, Anadoluda olduğundan başka ana­
stil kritiği yapmaktan uzak kaldığına gö­
neleri takip eden tipleri almıştır ki burada da
re; bittabi bu ve bundan daha fahiş hata­
yine kuzey ve güney ayırt edilmektedir" müta­
lara düşebilecektir. Nitekim yukarıda be­
lâasını serdediyor. Kanaatimizce menşe­
lirtildiği gibi garip fikirlere Türk San'atı
leri mahallî de olsa, Türk içtimaî hayatına
eserinin her yerinde rastlamış bulunuyoruz.
uyarak inkişaf etmiş ve bu suretle dünya­
36— (Sayfa 207, satır ı) "Haç- daki ikametgâh tiplerinden ayrılarak îs-
vari hiçimde Hacıbektaş Türbesi" kaydı var­ lâmî gayelerle gerekli taksimata sahip
dır. Bu Kırşehir'in H a c ı b e k t a ş ka- bulunmuş olan A n a d o l u ve R u m e l i
zasındaki türbe ise, plânı haçvarî değildir, Türk evi'nin aralarındaki küçük fark­
bu da Profesörün bir zuhûlü olsa gerek­ ları, ancak coğrafya ve malzeme meydana
tir. getirmektedir. Bu ev tipinin artık, tarihî
37— (Sayfa 207, satır 6) "Bun­ Hilânî eviyle bir münasebeti kalma­
ların en eskilerinden biri Fatih'in Sadrazamı mıştır. Belki, çok iptidaî şartlar içinde bu­
Mahmut Paşa'nın 1464 yıllarında cami lunan geri köylerdeki yapılar Profesörün
ile ayni zamanda yapılan ıSsy de restore edi­ fikrine iştirake bizi yaklaştırır ise de,
len türbesi taşlara kakılmış olarak açık ve koyu Türk evi adıyla anılan ve bu gün
mavi cilâlı tuğlalarla ve renkli garünüşile bir Anadolu ve B a l k a n l a r ' ı tamamen içi­
intikal yapısıdır" şeklindeki mütalâa pek ne alan bir bölgede kullanılan mimarî.
BİBLİYOGRAFYA
277

tamamen hususiyet arzcclcn bir ev tipini


den g ö r m e k t e n ç e k i n m e m i ş t i r . Bu sebeple
bize vermektedir.
Aksaray V a l i d e c a m i i ' n d e gotiğin
41— (Sayfa 226, satn- ı) ''Bu sivri kemeri, moresk s a n ' a l ı n m istalaktili,
mekân için Türk banyo inşaları Bizans'ın H i n d ' i n kubbesi birleşmiş ve neticede
swak su banyolarından hareket etmişlerdir ki mimar M o n t a n i ' n i n dünyasında T ü r k
bunlardan bir çok örnekler bulunup bir tanesi s a n ' a t ı ' n ı n rönesansı d o ğ m u ş t u r . Filha­
şimdiki Eskî kaplıca, Murat I. (1360- kika, B a r o k ve R o k o k o ü s l û p l a r ı n ı n re­
zamanında tekrar işler hale konulmuş ve aksiyonu, millî san'at vc an'aneye da­
bir şadırvanla Türkleştirilmiş ise de tam bir y a n m a y a n dejenere bir neticeye m ü n c e r
Türkyapısı olarak görülemez" iddiasına rağ­ olmuştur.
men bu kaplıca mimar gözüyle incelen­ 44— Sayfa 242, şekil 17'nin altın­
diğinde tamamen T ü r k yapısı olduğu daki E r m e n i m i m a r ı B a l y a n ismi yan­
görülecek ve içinde görülen Biz an ten lış olup bu b i n a y ı ve B e y l e r b e y i S a r a -
mimarî parçaların ise, kilise bakiyeleri y ı ' n ı B a l y a n ' m oğlu m i m a r S c r k i z
olduğu ve toplanarak bu binada kulla­ inşa etmiştir.
nıldığı anlaşılacaktır. 45— Sayfa 246, satır 9 dan 15 kadar
42— (Sayfa 232 saur 6) "//er iki serdedilcn m ü t a l a a l a r d a ya bir t e r c ü m e
ülkede de üslûbu tayin eden sülün ve kubbe h a t a s ı m e v c u t t u r ; yahut ta tenakuza d ü -
gibi yapı şekillerinin birlikte kullanılmast bun­ şülmektedir.
ların ayni kökten geç antikiteden gelmeleriyle 46— (Sayfa 249, satır 5) "İbrahim
izah edilebilir, trandaki eski doğu ve Sasanî Hilmi Tanışıksın İstanbul çeşmeleri (İstanbul
kubbe kemer inşalarının bir devamı olup İslâm '943) ^âlı eserinde verilen kronolojik listede
yapı sanatının aksine olarak Osmanlı yapı en eski çeşme olarak gösterilen 1484 tarihli
üslûbunda Roma devlet sanatı devirlerinden Davut paşa çeşmesinden sonra 1363 c
beri Akdeniz ve yakın şark ülkelerinde hâkim kadar ancak onbir çeşme daha rapıhmşlır. Bu
olmuş olan antik sütûnlar üslûbu kemerlere zamandan itibaren ıg^s ye kadar hemen dört-
bağlı olarak devam etmiştir" diyen Prof yüz kadar çeşme inşa edilmiş, bunlardan
Di ez klâsik nizamlarda güzellik ve ölçü ellisi onaltıncı asırda yapılmıştır'. sözü
sistemlerinin müşabehetlerine aklana­ yanlış b i r m ü t a l e â n ı n neticesidir. Ç ü n ­
rak, iki ayrı kültürü birleştirmeğe çalış­ kü İ b r a h i m Hilmi Tanışık, İstan­
maktadır. Fakat, rasyonel bir temele da­ bul çeşmeleri k i t a b ı n d a yalnız kitâbeli
yanan T ü r k mimarisiyle R ö n e s a n s ı n olan çeşmeleri tesbit etmiştir. Kitabesi
antik devirden mülhem ve hatta taklitçi olmayan yüzlerce çeşme bu kitabın içine
san'atını birleştirmek doğru olmasa ge­ g i r m e m i ş t i r . A y r ı c a , İ s t a n b u l ' u n biiyük
rektir. y a n g ı n felâketlerini de n a z a r - ı itibare al­
Bunların her ikisini dc kendi san'at mak l â z ı m d ı r . Ç ü n k ü , bu yangmlarda
daireleri içinde mütalâa etmek zarureti y ü z l e r c e çeşme harap o l m u ş t u r . Aynı za­
manda o n a l t m c ı asu ç e ş m e l e r i n d e n bir
vardır.
kısmı tamirlerle şekillerini değiştirerek bu
43— (Sayfa 239, satır 6) '\4ksa-
g ü n k ü halleriyle İ s t a n b u l s o k a k l a r ı n d a
rayda Neogotik üslûbundaki Valide câ-
d u r m a k t a d ı r l a r . Bu sebeple, yanlış düşvı-
miVnin cephesi Hindvâri kuleciklerle çevrelen­
n ü p b a ş k a l a r ı n ı da yanlış bir fikre sahip
miştir. Bu yapı İtalyan mimarı Montani efen­
k ı l m a m a k lâzımdu'. .
dinin eseridir ki onun ismi, Ethem Paşanın
1872 Viyana dünya sergisi için hazırladığı 47— (Sayfa 254, satır ı) "18 uu:
"Architecture Oltomane" adlı eserdeki kendi asırda balının cami inhaları tezyinatında da
çizmiş olduğu gravürlerle sanat tarihi ede­ görülen Barok ve Rokoko leşin altında schıiicı
biyatında tanınmıştır" diyen müellif, bu cazip ıc bol tezyinatla süslü şekiller alıyoılr.;.
eserdeki kulelerin H i n d k â r i olduğunu Kıtleıî ve sade sivri kemcrlcı yerine arlık sülûnicı
söylemekle bizim için enteresan bir konu­ arasına üç bölümlü le dilimli hiç bir fonksiyonel

ya el atıyor. Bu eser M o n t a n i E f c n - İŞİ olmıyan kemaler sıralanıyor. Damat llnn-

di'nin yapısı olması dolayisiylc her ya­ hım paşa sebili 1708, Mehmet Ağa tarafından
1732 dc yapılan Hekim oğlu Alı Fa; a
bancı gibi i s l â m camiasını tek pencere­
BİBLİYOGRAFYA

Sebili, Galatada Bereket zade çekmesi edilmektedir" sözüyle Prof D i ez her şeye
1733, Dolmabahçe'de Mehmet Ağa mezar i r a n l ı teşhisini koymaktadır. Halbuki
ve sebili 1740 bunlar arasındadır. Bu tezyinat iran'ın en eski kültürünün yaşadığı gü­
diğer yapılarda olduğu gibi burada da süslü ney bölgelerde çini büyük bir inkişaf
yüklü bir Rokoko olarak bozulmuştur. (So- göstermemiş ve revaç görmemiştir. Hal­
ğukçeşmede Hamidiye sebili 1777, Eyüp- buki şimal bölgelerde ve O r t a İ r a n ' d a
ta M Hır i.salı Sebili 1880) gibi". Bu pa­ çininin kültür cereyanlarıyle birlikte in­
ragrafta H e k i m o ğ l u sebili'nin Mimar kişaf ettiği anlaşılmaktadır. Bir taraftan
Mehmet A ğ a tarafmdan yapıldığı kay­ Ç i n , diğer taraftan Mezopotamya
dı vardır. Filhakika her devirde taammüm gibi çinî san'atmda tarihî geleneklere sa­
etmiş bir Mehmet ismi mevcuttur. Fa­ hip memleketler arasında ve bilhassa Orta
kat 1732 tarihleri civarında Mehmet Asya'dan akıp gelen T ü r k göçlerinin
A ğ a adıyla tanınmış bir san'atkâr bilin­ te'siriyle bu san'at, batıya intikal etmiştir.
memektedir. Ayrıca, Barok ve Rokoko Bundan dolayı i r a n ' ı n otokton halkiyle
te'siri altında yapılmış olduğu söylenen dış münasebetlere sahne olan bölgelerinin
Damat i b r a h i m Paşa, H e k i m o ğ l u , ahalisi arasında esaslı bir fark gözetmek
B e r e k e t - z â d e çeşme ve sebilleri Lâle dev­ icap eder. Bu vakıa mimarî ve el san'-
ri üslûbunun eserleri olup sivri kemerleri atlanndan halıcılık mevzuunda da mute­
yine mevcudiyetlerini muhafaza etmekte berdir. Prof Diez A n a d o l u ' y a gelmiş
ve birlikte bahsedilen diğer çeşme ve se­ ustaların i r a n l ı ' d a n ziyade H o r a s a n l ı
billerden her bakımlardan farklı bulun­ veya I r a n A z e r b a y c a n ı ' n d a n yetişmiş
maktadırlar. kimseler olduğunu pek iyi bilir, zannında-
48— (Sayfa 254, satır 23) "Aynı yız.Çünkü"Z)îe Kunst der tslamischen Völker"
hükümdar tarafından yaptırılan diğer iki pav­ adh eserinin 117. sayfasında S ı r ç a l ı
yon çeşme tezyini ihtifamlanyle bununla reka­ medrese (Konya) mimar ve çini üsta­
bet etmektedir ki bunlardan biri Azap kapı'da dının - k i Tus'ludur - T ü r k l ü ğ ü ' n ü
Unkapanı köprüsüne yakın, diğeri de Topha­ bizzat kendisi kabul eder.
nededir. Bu pavyon çeşmelerin menşeinde renkli 50— (Sayfa 67, satır 9) (Cami'in
olarak baştan aşağı rölyef lezyinatiyle süslenen iki, hastahanenin bir kapısı vardır, her üç por-
dış duvarları bütün Türk - îslâm taş tezyinatı­ talde orijinallik, desen, kompozisyon ve zen­
na genel bir bakış ortaya koymaktadır". ginlik bakımından Anadolunun büyük diğer
Paragrafında pek çok tercüme ve istilâh cami ve medreselerinin portallerini geride bırak­
hataları bulunmaktadır. Çünkü, meydan mışlardır" diye Divriği'deki M e n g û -
çeşmesi veya sebili denecek yerde köşk çeş­ cek o ğ l u Ahmet Ş a h c a m i i y l e D a -
me veya pavyon sebili diye ortaya uydurma rüşşifa'sımn kapılarındaki özelHği te­
bir terim çıkarühyor. Ayni zamanda barüz ettiren müellif, önemli bir noktaya
Azap kapı çeşmesi'nin I I I . Ahmed'e herkesin dikkatini çekmekte haklıdır.
atfedilmesi tarihî bir hatadır. Çünkü 51— Prof D i e z T ü r k mezar bi­
A z a p k a p ı ç e ş m e ve sebili I. Mahmu- nalarının inkişaf safhasını oldukça iyi hu-
d'un valdesi Saliha Sultan'm eseridir. dutlandırıyor. Fakat (sayfa 81, satır 12)
49— (Sayfa 276, satır 18) "Buna de "Selçuk Türbeleri; -Abadolu'da çok ya­
benzer geometrik örnekleri ve aynı renkleri yü- yılmış olan kuleleri Kuzey İslâm mezar inşala­
zelli sene sonrada Semerkant^de Şahzinde rının mahallî bir grubunu teşkil etmekte olup
Türbesinde buluyoruz. Kitabe firizi filiz âbideleri Kafkasya ve Kuzey İran'dan
kıvrımlarla örülmüş çok sanat ifadeli nesih Afganistan'a kadar yayılmıştır. Arapların
yazılarla yan yana dizilen cilâlı levhalardan avlulu Bâr ve Tarma evinden inkişaf eden iki
teşkil edilmiştir. dinî yapı tipi olup güneyden gelen cami ve med­
Bu duvar keramiklerinin Iran'h asıldan reseye zıt olarak, Türk - İslâm memleketle­
geldiği ve Türkistan'a ve Horasan'a sal­ rinde güneyin kubbe inşaları yerine çok defa
dıran Moğullar'ın önünden batıya kaçarak mezar kulesinin kuzey tipi hakim olmuştur.
Konya Selçuk sarayında çok iyi karşılanan Bu hale göre mezar kulesi İslâm dinî inşala­
ustalar tarafından yapıldığı genel olarak kabul rına doğrudan doğruya Türkler tarafından
BİBLİYOGRAFYA
279

gelirilmif bir inşa tipidir, fakat bu tip muay­ Uygur sanatkârları tarafından meydana geti­
yen bir güney sınırından aşağı yayılaınami}, bu­ rilmiş olmaları dolayisiyle insanı yanlış yollara
ralarda kubbeli türbeler bunların yerini al­ saptırması mümkündür" sözüyle her İ r a n ' ­
mıştır. Bu sınır İranda güneyde orta Kevirin dan gelenin İ r a n ' l ı olmadığını tebarüz
doğu kenarında Kişmafda ve İsfahan'da ettiren müellif, bu kitabın bir başka tara­
nihayttleniyor. Güney Anadolu'da Konya"- fında, T ü r k S a n ' a t ı ' n ı n İ r a n l ı san'-
nin güneyinde de bunları bulamıyoruz" denil­ aıkârla İran san'atının tesirinden kurtu­
mektedir. Ancak, câmi ile medresenin lamadığı hakkındaki iddiasiylc taban ta­
Arap T a r m a evinden doğduğunu ispat bana zıt bir t ikri ileri altığının ve yine te­
etmeğe kalkmak Yakm Şarkm ve Ö n zada düştüğünün acaba farkında değil
Asya'nm mimarlık tarihini bilmemek midir?!..
demektir. Fakat buna rağmen, kitabın 55— (Sayfa 272, satır 18) de: "Böyle
sımrlan, mimarlık tarihinde bina plân- Jıgürleri bir sıra halinde (20 cm. büyüklükle)
lannın gelişmesini izah ve ifade edecek bir Karasaray harabelerinde kemerle örtülü bir
ufka ve kudrete sahip bulunmadığından salonunun duvarları üzerinde buluyoruz. Otu­
böyle iddiaların ortaya atılmaması daha ran figürlerin böyle yan yana sıralanması bu
muvafık olurdu. Ayrıca, Anadolu'nun zamana kadar İslâm sanatında görülmemiş
cenubunda künbet şeklinde pek çok bina bir şeydi, buna karşılık orta Asya budist san­
bulunduğunu da müellife hatırlatırız. atında Buda figürlerinin sonsuz sıralar ha­
52— (Sayfa 82, satır 14) den Sayfa linde dizilmesi çok yayılmış bir şeydir. Bu
84 satır 8 ilâ 9 una kadar olan fasılda, dekoratif plâstiğin menşei bu parelellerle de
T ü r k ç a d ı r ı ' n ı n mimariye te'sirini ve tayin edilebilir" sözü O r t a A s y a ' l ı T ü r k
Strzygov^ski'nin mütalâalarını kabul s a n ' a t te'sirlerinin S u r i y e ' y e kadar nü­
eden müellif, Türk San'atı adlı kitabının fuzunu kabul etmektedir. Bu -Imî haki­
muhtelif bölümlerini sanki ayrı zihniyet kati dürüst bir lisanla ifade etmesinden
sahibi bir insan gibi birbirinden çok farklı dolayı Profesörü tebrik edebiliriz.
yazmış ve garip tenakuzlar içinde kal­ 56— (Sayfa 273, satır 6 ) : "Her halde
mıştır. Bu bakımdan biz bu tenakuzlara minyatürlerde aranması lâzım gelen ilk örnek­
bir sebep bulamıyoruz. Buna ancak Pro­ ler bugüne kadar bulunmamış gibi görünüyor.
fesör ve eseri tercüme eden cevap verebilir Hayvan başları ile nılıayetlenen spirallerle
ve kitabı bu gibi tenakuzlardan kurtarır. filiz kıvrımlar (Kerkedan, l'ılan, Ejder, Ars-
Biz yalnız bu tenakuzları tebarüz ettir­ lan ilâh. başlariyle),Niğde'de Sungur bey
mekle iktifa ediyoruz. cam i i'nin doğu kapısında da görülür, böyle f Uz
53— (Sayfa 193, satır 4 de) " 2'"a/«!^ kıvrımlar küçük sanat işleri ve dokumalar üze­
camilerin iç kısmını göz önüne getirir ve bun­ rinde de sık sık görülür"
denilmektedir.
ları eski Jüstiniyen kilisesinin içiyle mu­ O r t a A s y a T ü r k dekorasyonunun baş­
kayese edersek çok esaslı farklar görürüz ki, lıca örgelerinden biri olan filiz k ı v nm
bu bize konstrüktif bir şemanın örnek ahmna- şekillerinin, -kanaatimizce bunlar Zoo-
siyle beraber bir üslûbun asla taklit edilemiye- morfik menşc'dendir- İ s l â m Türkleri­
ceğini anlatıyor" denmektedir. Profesör nin her san'at şubesinin son yüz yıla kadar
Diez yukarda gösterdiğimiz mütalâasiyle devam eden tezyini unsuru olduğu cihetle,
A. C h a r l e s ' ı n fikrinden birden bire bu hususta geniş bilgi verilmesi ve kitabın
nükûl etmektedir. Fakat dikkat olunursa iddiasına mugayir olarak, bu mevzuun bir
bu cümlesi de yine müphem, elâstikîdir kaç c ü m l e n i n içine sığdınimaması gerekirdi
57— Sayfa 275, satır 18: "12. ncı
ve izaha muhtaçtır. Halbuki ilmî eserlerde
asrın ikinci yarısında Hamburg, Lübek, Riga,
kanaatlerin sarih olması, yerine göre müs-
jVijni Novgorod gibi licaut şehirleri çok
bet, yerine göre menfi te'vile imkân ver­
inkişaf etliler. Moskova'nın doğusunda \Vla-
memesi gerekir.
dimır ve Sus dal, Kıef'den daha çok önem
54— (Sayfa 271, satır ı) "İran'dan
kazandılar. Bu iki şehirdeki eski kilise cephe­
gelmeleri yüzünden Iran'lı olarak tavsif edi­
leri aynı menşe'den gelen Roman üslübıyle,
len bu Türk tiplerinin İran san'atı ile yakın
fantastik hayvan figürleriyle Avıupa'yn nu-
manâda hiç bir ilgisi olmayıp daha ziyade
28o BİBLİYOGRAFYA

fuz eden, Türk - İslâm figürlü dekorasyon rayilc K u b a d a b a d sarayındaki çini kap­
üslûbunun bugünkü delilleridir. Memleketlerine lamalar muhtelif renkleri ifade etmekdc vc
dönen haçlılar da ııoo den itibaren Anadolu hatta bunlarda altın yaldız kullanılmış
ve Suriye'den bu Asya hayvan üslûbu tesir­ bulunmaktadır.
lerini getirmiş olmalıdırlar". Ve (sayfa 276, 59 — ( Sayfa 298, satır 11:) ''Konya
satır 6 da) "Bu din, dinî yapı anıtları cep­ da Selçuk Sultanının sarayı da bu figür seven
helerinin bu gün bile köşede bucakta kalan bazı devirde her halde duvar resimleriyle süslü idi.
istisnalar bir tarafa, hurafevî sembol ve tıl­ Bu sahada hiç bir şey kalmamış olduğundan
sımlar selinden kurtulmasını yalnız ona borç­ yalnız kitap resimlerini {Minyatür) gözden
ludur, diğer taraftan hıristiyan kiliseler bun­ geçirmekle iktifa edeceğiz. Uygur ressamları­
lara karşı hiç bir mukavemet gösterememişlerdir. nın İran'da, bilhassa Tebriz'de İlhanlılar
Türk memleketlerinde figürler yalnız dinî sarayındaki hâkim rollerini "Iranische Kunst"
olmayan mimarîye inhisar ederken Ermeni, adlı kitabımda belirtmiş bulunuyorum.Bu ressam­
Rus ve Avrupa kiliselerinin cepheleri baştan lar Çiu mektebinden yetişmişlerdir. Anadolu'-
başa bunlarla kaplıdır". Prof. D i ez kita­ da Selçuklar devri ressamlarının maalesef yal­
bında nadir bulunmakla beraber yukarda nız isimleri belli olup eserleri ortadan kaybolmuş­
arzettiğimiz cümlelferiyle kuvvetli teşhislere tur, bunlardan Aynü'd-devle portreci olarak
de sahiptir, Türk sanatının böylelikle Erme­ zikrediliyor ki, bunun Mevlâna Celâleddin
ni RusveAvrupasan'atına islâmî veçhe Rumî'nin bir çok resimlerini yaptığı haber
almadan asırlarca evvel tesir ettiği ve bu verilmektedir" paragrafı yukardan beri de­
tesirinin kolaylıkla da silinemediğini iti­ vam eden mütalâalarımızı takviye etmek­
raf etmektedir. Biz bu mütalâasıyle bütün tedir. Bu bakımdan kitabı ikinci defa elden
aksi iddialarım hiç söylememiş sayıyoruz. geçirecek kimsenin müzelerimizdeki mal­
Bu sebeple gönül, aşağıda arzedeceğimiz zemeye ve bilhassa yeni bulunanlara mü­
veçhile ısmarlama eser yazmaktan ken­ racaat etmesi, bu malzemeyi görmeden
dini koruyabilmesini ve her mevzuda mütealâalarını belirtmemesi ve bilhassa
ayni ciddiyet ve hassasiyeti göstererek çinicilik tarihinin asırlarına çok dikkat
tenakuzlara düşmemesini arzu ediyor. etmesi zaruridir. Çünkü yukarda göste­
Esas temennimiz budur ve kitabın yeni rilen asır ve tarihler tamamen yanlıştır.
tab'ında bu temennimizin tahakkuk et­ Netice: Yukarıda 59 madde içinde
mesini istiyoruz. gösterdiğimiz tenkitlerimizi daha çoğalt­
58— (Sayfa 290, satır ı) "15 nci mak mümkün ise de, biz yalnız çok göze
asırdan emel Anadolu'da yayılmış olan ke- batan noktaları tesbit ettik. Bu bakımdan
ramik hakkında pek az bilgimiz vardır, fakat kitabın her sayfası dikkatle okunmalı vc
büyük bir ihtimalle san, yeşil ve kahverengi bilhassa tercüme hususunda çok titiz dav-
benekli cilalan ve halk sanatı tarzında oyma ranılmalıdır. Yalnız Prof. D i ez'in bu
tezyinatiyle Bizans keramiğinin devam ettiği­ eserinde cidden bir lâkaydi sezdik; sebe­
ni kabul edebiliriz. Dekoratif gayeler için lüks bini kendisinin bana yazdığı bir mektup­
keramik olarak muhtemelen, daha i/f. ncü asırdatan çıkartıyorum. Profesör, T ü r k i y e ' y e
Suriye'de ve İran'da tanınan renksiz bir gelirken üç yıl içinde talebeye bir el ki­
cila altında mavi tezyinath işler çok yayılmıştır. tabı hazırlamayı taahhüt etmiş ve bu
Bunun dekoru A cem-Çin üslûbunda çok ince sırada da fena bir talih eseri olarak ikinci
kollarla gelincik filizlerinden ibarettir" söz­ Cihan harbi dolayisiyle ilmî çalışma mu­
leri Anadolu'da son yıllarda Selçuk hitinden uzakta, K ı r ş e h i r ' d e ikâmete
san'atı üzerinde yapılan arkeolojik araş­ mecbur kalmış. Muhakkak ki bu halin
tırmaların, Profesör tarafından bilin­ Profesörün ruhî haleti üzerinde reaksi­
mediğini ve tanınmadığını gösteriyor, yonlar yaptığına ve çalışmalarını verim-
yor. Selçuk san'atını sade mavi renk tez­ sizleştirdiğine kaniim. Bu sebeple ben, bazı
yinath olarak kabul etmenin abesliğini münekkitlerin dediği gibi. Prof. D i ez' ine
K o n y a kazılarında elde edilen X I I ve T ü r k l ü ğ e hakaret etmiş büyük bir müc­
X I I I . yüz yıl Ceramiği gayetle vazıh ola­ rim sayıyor, ne de mükemmel bir eser vü­
rak ifade etmektedir. K o n y a Selçuk sa- cuda getirerek ilim hayatımızda yenilik
BİBLİYOGRAFYA 281

yaratmış bir kimse olarak takdire lâyık I I I . B ö l ü m — F a t ı m î Sanatı,


görmüyorum. Bilhassa bu makalemde, I V . B ö l ü m — S e l ç u k l u Sanatı,
ileri, geri yapılan polemilerden uzak ka­ V . B ö l ü m — M o ğ o l ve T i m u r o ğ l u Sa­
labilmek için, mütalâalarımı kitabın pa­ natı,
ragraflarına hiç el sürmeden nakiller ya­ V I . B ö l ü m — E y y u b î ve M e m l û k Sa­
parak tebarüz ettirmeğe çalıştım. Bütün natı,
temennim san'at tarihimize katılan yeni V I I . B ö l ü m — M u r a b i t , Muvahhid ve
eserlerin mükemmel olduğunu görebil­ Merini Sanatı,
mek ve bunlardan herkesin istifadesini te­ V I I I . Bölüm—-Safevî Sanatı,
min edebilmektir. Bundan dolayı, İ s t a n ­ I X . B ö l ü m — B a b u r l u Sanatı,
bul Ü n i v e r s i t e s i E d e b i y a t F a k ü l ­ X . B ö l ü m — O s m a n l ı Sanalı.
tesi'nin başındaki muhterem profesör­ Bu bölümler içinde, mevzuun aza­
lere bu yazımı ithaf eder ve Türk San'alı metine ve ayakta duran eserlerin bollu­
eserinin ikinci tab'ında ilgililerin daha dik­ ğ u n a r a ğ m e n , ihmale uğrayan Osmanlı-
katli bulunmalarını tavsiye ederim. Türk Sanatı kısmıdır. Türk sanalını ya­
27-ıı-ı953 kından tanımağa ve tanıtmağa muhta­
cız. Bu mevzuu nekadar ihmal etliğimizi
ALİ S A l M ÜLGEN b ü t ü n acıhğıyle artık hissederek telâfi-i
Yüksek Mimar mâfat etmiye çalışmalıyız. Kitabın bibli­
yografya kısmına şöyle bir göz atarsak,
kaynak olarak gösterilen eserlerin hemen
Prof. Suüt Kemal Yetkin. İslâm Sanalı Ta­ hepsinin batı malı o l d u ğ u n u görürüz.
rihi • Ankara Üniversitesi llâhiyat Fakültesi Türk Bunun ifade ettiği m â n a pek acıdır. K e n ­
ve îslâm Sanatları Tarihi - Enstitüsü Y a y ı m a n . dimizi bu kadar ihmal etmek, affolun­
Ankara 19541 Güven Basımevi. 315 S. metin maz bir gaflettir. \ ' a k ı â S e l ç u k l u ve
yazı. Bibliyografya, terimler ve endeks L X I V
O s m a n l ı sanatı hakkında epey Türkçe
S. 366 sayfa tutan 380 levha, ayrıca 148 şekil
eser var. Diğer bölümler hususunda kay­
ve 14 renkli levha. 4°. Fiyatı 20 L .
nakların hemen hepsi yabancı dillerle
Ankara l l â h i y a t Fakültesinde olması dikkati çektiği gibi, O s m a n l ı
Türk ve İ s l â m S a n a t l a r ı T a r i h i S a n a t ı hakkında yabancı dille olan eser­
Profesörü olan S u û t K e m a l Y e t k i n , lerin azhğı da gözden kaçmıyor. Fakat
bu sahadaki çalışmalarını bir eser halinde bunun da bir acı tarafı var. Batı, nedense,
tophyarak millî kütüphanemize yeni bir T ü r k s a n a t ı n ı pek tanımak islemiyor.
kitap ilâve etmiştir. Güzel bir tertip ve M e s e l â M . M i j c o n , "Osmanh Türkle­
temiz bir baskıyle millî kültürümüze ka­ rinde ressam çıkmadtğı"n\ söyler. Kühncl
zandırdığı bu yeni kitap, bu konuda ilk ''Türk edebiyatından keman hiç bir yazma
mühim eserlerden olduğundan, alâkalı- resimlendirilmemişlir' der. ' Onların görü­
lann kâfi derecede ilgisini toplar zanne­ şüne göre o güzel T ü r k s a n a l ı , İ r a n
derim. İslâm sanatının şümullü ve da­ s a n a t ı içinde kaynayıp gidiyor. Mimar­
ğınık sahalarını içine alan bu muazzam lık sahasında verdikleri haksız ve şiddetli
eseri, islâm sanatıyle ilgili mevzulara me- hükümleri yavaş yavaş geri almak zorun­
rakh bir kimse sıfatiyle, büyük bir şevkle da kalıyorlar. M ü n e v v e r m i ı n a ı l a n m ı z ,
okudum. Bu sahada yazılmış eserlerimiz, Türk s a n a l ı n ı n güzelliğini \ c özelli­
maalesef azdır. Müellifin önsözde belirt­ ğini g ü n d e n g ü n e meydana koymakta \ c
ti^ gibi "Bugüne kadar memleketimizde tam cihana tanıtmakladırlar, .^ncak ıninyauir
sahasında yeni çalışmaiaı-a ihtiyaç \arcln.
olarak bir İslâm Sanatı Tarihi yazılmamıştır"'.
Realitelere uyr.uyan ve tarihi gerçeklere
Bu ilk eserin daha mükemmel olması nc-
aykırı olan bu gibi yanlış h ü k u m k r i n
kadar arzu olunurdu.
sebepleri nedir? Bunları araştırı]) nıc\daııa
Kitap 10 kısma ayrılmıştır ve şu
bölümleri ihtiva etmektedir:
I. Bölüm—Emevî Sanatı, ). Doğu klâın M ınlckcUt-ıındc Miny.-'.-
I I . Bölüm—Abbasî Sanatı, tür, K ü h n c l ' den ıcrccmc .S.8.
283 BİBLİYOGRAFYA

çıkarmak, ödenmesi münevverlerin üze­ sinin 1931 de yayınlanan ilk sayısının 21-
rinde duran bir borçtur. Ben kendi görü­ 24. sayfalarında R . G o t t h e i l , resimli
şümün kavrıyabildiği kadar bu mese­ bir mushafın tavsifini yapmaktadır. Bu
leyi "Islâmda Tasvir ve Minyatürler" adlı esere, 19 uncu asırda şarkla garbın te­
eserimde izaha çalışıyorum. İhmal edilen masa geçmesi üzerine İ r a n ' d a başhyan
ve hattâ bazı müsteşrikler tarafından Avrupa tesirinin bir neticesi nazariyle
inkâr bile olunan bu mevzuu işlemek ve bakılabilir. Edebî eserler, tarih ve siyer
tanıtmak, sanatla ilgili adamlarımıza dü­ kitapları peygamberlerin tasvirlerine
şen ve ihmale tahammülü olmıyan millî varıncaya kadar minyatürlerle süslendiği
bir vazifedir. Bu sahada çalışmalara gibi içerdeki kıssa ile alâkalı olarak bazı
hız, neşriyata germi vermeliyiz. Ortada minyatürler yapılmış olması hatıra geli­
doldurulması gereken kocaman bir boş­ yor. Mushaf kapaklarında tezyinat kabi­
luk var, geri kalmanın cezası olarak ge­ linden kuş, geyik resimleri görülür. Bu
ceyi gündüze katarak çalışmak zorunda gibi canlı hayvan resimlerini havi mus-
olduğumuzu unutmamalıyız. Garbın ka­ haf kapaklan yapma işi daha eskidir.
sıtlı inkârı yanında bizim de gafletten Müellifin eserine koyduğu renkli levha­
doğma ihmalimiz yer almakta devam lardan biri de dikkate değer. Levhanın
etmemelidir, ihmal köşelerine tıkılmış üstüne ve altına süslü sure başları yapıl­
kalmış kültür eserlerimizi, atalar mirasını mış, birine "Suretü'l-Beyyine Medeniyye,
ortaya döküp medeniyet dünyasına ta­ Tisa' Âyât "yazılmış. Araya bir minya­
nıtmak, ilim âleminin gözü önüne ser­ tür yapmış. Levhanın altında şu izahata
mek bir kültür borcudur. rastlıyoruz: "Genç bir prensin portresi, Sa-
Bu eser, tezyinat ve mimarlıkla bera­ fevî çığın (1525 - 1550). J/akkof Seyyid Mir
ber minyatürleri de ele almaktadır. Bu ba­ Musavvir'e at/olunmaktadır".
kımdan Türk - O s m a n l ı minyatürleri Müellif, eserinin bütün islâm dünyası­
hakkında geniş malûmat ihtiva etmek­ nın muhtelif bölgelerindeki sanat eserlerini
tedir. Eserin bazı kusurları, noksanları ihtiva etmediğini söylüyor, ki doğrudur.
olabilir. Hatâ çalışanların şanındandır. Onların hepsini bir kitaba sığdırmıya im­
Eserin ilmî bir tenkidini ben yapacak kân yoktur. Eserde tezyinat ile mimarlık
değilim. Bunu erbabına bırakırım. An­ eserleri ve minyatürler sahası ele alınmış-
cak gözüme ilişen bazı noktaları arzctmek Ur. Tahta ve cam işleri, keramik, tabak ve
isterim. saire gibi küçük sanatlar ayrı bir esere
Şahıs adlarında bazı söyleniş vc ya­ bırakılmıştır. Muhtelif sanat kollarını in­
zılış hatâları var. Meselâ: Merhum A h ­ celeyip gerektiği gibi araştırma yapmak
met N aim'in terceme ettiği Sahitı-i Bu­ ve onları bir esere sığdırmak muazzam
harı Muhtasarı sahibi olan Zeynü'd-din bir iş olup bu, bir insandan istenemez.
Ahmed E l - Z e b i d î , nedense (Ez- Ancak tarihî bakımdan temas edil­
Zübeydi) yazılmış (S. 5) Melik Salih, Me­ mesi bizim için lüzumlu ve önemli olan
lik Müeyyed, Melik Eşref gibi kelimelerin bazı sahalar vardır. Onlara eserde yer
başlarındaki kıral manâsına olan "Melik" verilmek icap ederdi. T ü r k elinin değ­
kelimesi "sahip" manâsına gelen "Mâlik" diği sanat eserleri üzerinde önemle dtı-
şeklinde yazılmış. Halbuki, bu kelimenin rulmalıydı. K ı r ı m ve A z e r b a y c a n ' d a
kıraliçe mânasına gelen mücnnesi "Melike" bahsa değer hiç bir eser yok mu? B a l -
şeklinde bizim imlâmızla ve doğru olarak kanlar'daki T ü r k - İ s l â m eserleri
yazılıdır. hakkında da bir şey yazılmamış gibi.
Müellif, "Kur'anın resimli tek bir Müellif Osmanlı Sanatı bölümünün sonunda
yaması tabialiyle yoktur" diyor (S. 156) Balkanlarda ve Macartstanda Türk Camileri
Bunun böyle olması pek tabii görülür. başlığı altında yarım sayfadan ibaret de­
Halbuki Mısırh Zeki Muhammed Ha- necek kadarcık bir yerde bu bahsi açıp
san'nın El-Sekajetü'l - Islâmiyye'de (Ka­ kapıyor: "Osmanlı Türkleri devrinde yalnız
hire- 1938) nakil etliğine göre Paris'te bu ülkelerde değil, Yunanistan, Bulgaristan,
çıkan "Revue des Etudes Islamigue" dergi­ Yugoslavya, Romarvya ve Macaristan gibi ayrı
BİBLİYOGRAFYA 283

birer devlet hâline gelen ülkelerde de birçok


mıştır. E k r e m H a k k ı Ayverdi bun­
eser vücuda getirilmiştir. Bunların çoğu ya in­ lara işaret etmiştir.
san eliyle, yahut da zaman tesiriyle yok olup
Şu ciheti de belirtelim ki, kitaba çok
gitmiştir. Bu yerlerdeki Türk - İslâm eserleri
bol malzeme konulmuştur. Lcvhalarm
hakkında, birkaç yan istisna edilirse, baş
ve plânların bolluğu eserin kıymetini art-
vurulacak derli toplu kaynak ta yoktur. - S. tırmaktadıı-. Başka yerlerde bulmıyacağı-
287" dedikten sonra burada ( E k r e m mız örneklere derlitoplu bir arada rast­
H a k k ı Ayverdi-Fatih Devri Mimarisi lamak insana sevinç veriyor.
1953).- ( O k t a y A s l a n a p a - Macaris-
Eserin sanat değeri hakkında söz
tanda Türk Abideleri, İstanbul Üniversi­
bana düşmez. Bunu erbabı söylemelidir.
tesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Dergisi,
Ben şu kadarını söyliyebilirim ki, bu ki­
Mart sayısı, 1950) kaynak olarak göste­ tap büyük bir boşluğu doldurmakla vc
riliyor ve bu iki kaynaktan birinciden m ü h i m bir ihtiyacı karşılamaktadır. M ü ­
B a l k a n l a r d a yalnız F â t i h devri mima­ ellif, T ü r k - İ s l â m sanatı tarihine
risine ait bazı camilerin isimleri, ikincisin­ oldukça zengin bir eser kazandırmıştır.
den de M a c a r i s t a n ' d a k i eserlere dair Kendisini lebrik etmek borcumuz, daha
bazı misaller verilerek bahis kapanıyor. mükemmellerini beklemek de hakkumz-
Halbuki, bu bahsin tevsii mümkündü. dır.
Balkanlar'daki T ü r k - İ s l â m sanat
eserleri üzerinde durulması temennimiz Osman KESKÎOCTLU

şu bakımdan faydalıdır: Medeniyet dün­


yasına T ü r k dehasının oralarda nasıl
sanat âbideleri diktiğini göstermeliyiz. Al • Birimi Commemoıalton volume (FA-Birûni
hatıra kilnbı). (.\. H . 36a - .\. H . 1362), Cakuua
Bu hususta kaynak yokluğu hakkında mü­
1931- pp. 303- 8^
ellifin fikrine biraz iştirak etmekle bera­
ber, büsbütün de mahrum olduğumuzu Sayın Profesör -A. Z e k i Vclidi
sanmıyorum. Kaynak yoksa meydana ge­ T o g a n , son eserlerinden birinde ^ ta- .
tirmeliyiz. B a l k a n l a r düne kadar bi- rihte T ü r k l e r d e n bir çok ilim adamı
zimdi ve ölmez eserlerimizden ayakla ka­ yetişmiş olduğunu, fakat bunlardan jjck
labilenler bu hususta yeter derecede şa­ azının eserlerini kendi ana dilleri ile
hit olarak bize kafidir. Balkanlar'daki yazmış bulunduklarını işaretle, ana
O s m a n l ı l ı k eserleri sinsi sinsi kazınıyor. dilinin türkçe olduğunu "her halde"
Medeniyet âbidelerine varıncaya kadar her kaydiyle belirttiği H a r c z m l i büyük bil­
şeye el uzaUİıyor. Tarihin ve insanlığın gin E b u R e y h a n E l - B i r u n î ' n ı n , ana
mah olan o eserleri kim tesbit edecek? dili ilim dili olmadığından kendisine ya­
Onlar himayeden mahrum mu kalacak? bancı olan vc kullanışta zorluk çektiği
A r a p ve F a r s dillerinde yazmak mecbu­
Yüksek Mühendis E k r e m H a k k ı
riyetinde kaldığmı, ana dili ilmi konulan
Ayverdi, Vakıflar Dergisi'nin I I I . sayısı
y a z m a ğ a elverişli b u l u n m a d ı ğ ı n d a n eser­
için (Yugoslavya''da Türk Abideleri ve Va­
lerini o dilde yazacak olursa, bunun yalak
kıfları) başlıklı güzel ve geniş bir etüd
üzerine çıkan bir deve kabilinden garip gö­
hazırlamışlardır. Okuyucular onu bu
rüleceğini söylediğini nakleder. Bu defa
Derginin sütunlarında bulacaklardır. K e ­
C a l c u t t a ' d a bulunan İ r a n C e m i y e t i ,
za aym yazarın (Dimeloka'da Çelebi Sul­
İ r a n ' ı n N e w D e l h i elçisinin bir sahifcllk
tan Mehmed CamiH) unvanlı bir yazısını
kısa bir önsözüyle büyük bilginin matema­
yine bu Derginin sütunlarında okuya­
tikçi, astronom, coğrafyacı, tarihçi vcdin
caklardır. Sayın üstadın bu çok faydalı
tarihçisi vb. olmak lizcre turlu yönlerini
tedkiklerine devamını temenni ederiz.
inceleyen, muhtelif dünya İMİginlrri tara­
Bosna için Türkçe olarak şu kaynak ta
fından hazırlanmış, yukarıya admı \a7.d1-
zikrolunabilir: (Saraybosna'da Ebniye-i Hay-
ğımız hatıra cildini yayınlamış bulunmak-
riyenin Musavver TrtrzAt-Kemura-zade Sey-
feddin F e h m i B i n i A l i , 1327) Boş­
naklar tarafından yeni epey eser yazıl­ ' Tarihdc Usul, İ s t a n b u l 1950, \). X X X .
384 BİBLİYOGRAFYA

tadır. Eser, adı geçen cemiyetin başkanı F. Krenkow, Beruni and the Ms. Sultan
V. Courtois'nın 15 sahifelik bir girişin­ Fatih Mo. 3386 (pp. 195-208).
den başka, üstadın türlü yönleri üzerinde M. M. Moreno, L'Arte DeW Esporre in
duran 21 makaleyi içine almaktadır.
Al-Biruni (pp. 209-215).
Girişte verilen bilgilere göre, C a l -
cutta'da bulunan î r a n Cemiyeti ta­ L. Massignon, Al-Biruni et la Valeur
Internationale de la Science Arabe
rafından ilkin H. 3 Recep 440 (M. 13
(pp. 217-219).
Aralık 1048) de ölen EI-Bîr ûnî'nin 1948
G. Messina, Al-Bimni Sugli tnizi del
yılında 900'ncü ölüm yılı anılmak isten­
Cristianesimo a Merv (pp. 221-231).
miş, fakat daha sonra H. Zilhicce 362
V. Mi nor sky, On some of Biruni's Infor­
(M. Eylül 973) yıhnda doğduğu ve H.
mants (pp. 233-236).
Zilhicce 1362'nin (Aralık 1943) yılına
rastlamakta olduğu düşünülerek, üsta­ M. Mo in, Ba'zi Fawayid-i Lighawiy-i
dın bininci doğum yılının kutlanması Kitab al-Jamahir-i Biruni (pp. 237
uygun görülmüştür. Bu maksatla hazırla­ -249)-
nan özel komite, derhal harekete geçerek M. A. S. Nadvi, Al-Biruni (pp. 251-279).
bir çok meşhur ilim adamından yazı yar­ A. U. Pope, Alberuni as a 77nn/:er(281-285).
dımında bulunmalarını rica etmiş, bunlar­ J . C. T a v a d i a , Al-Biruni and Orientalistics
dan ahnan müsbet cevapların sonucu Index (293-303). (pp. 287-291).
olarakta bu cilt meydana gelmiştir. Daha Bilindiği üzere geçmişin bir çok ilim
önce de söylendiği üzere, muhtelif dünya ve san'at adamlarının, bu gün, yetişmiş
dillerinde yazılmış kıymetli makaleleri bulundukları kültür çevreleriyle az çok
içine almakta olan bu ciltte aşağıdaki bir ilişiği olan türlü milletler tarafından
yazılar bulunmaktadır : benimsenmekte ve kendilerinden sayılmak­
S yed Hasan Baranı, Muslim Researches ta oldukları görülegelen olaylardandır.
in Geodesy (pp. 1-52). Calcutta î r a n Cemiyeti'nin teşebbüsü
Alessandro Bausani, L'lndia Visla da ile yayınlanmış bulunan bu eserde de
due Grandi Personalita Musulmane: aynı psikoloji hâkim bulunmakta ve gerek
Baber e Biruni (PP. 53-76). bu cemiyetin başkanı tarafından yazılan
C. Bulcke, Alberuni and The Rama-Katha girişte ve gerekse diğer makalelerde E l -
(pp. 77-82). Bir ûnî'nin iranlı bir kökten geldiği
S.Kumar Chatterji, Al - Biruni and ifade edilmiş bulunmaktadır. Peşin olarak
Sanskrit (pp. 83-100). arzedelim ki bizim. B î r û n î ' n i n T ü r k
J e a n Filliozat, ^/-iS/r«ni et U Alchimie olduğuna dair kat'i bir bilgimiz yoktur.
Indienne (pp. 101-105). Esasen sözlerimizin başında da belirttiğimiz
Francesco Galsricli, Le Citazioni delle üzere, ProfTogan, Biruni'nin ana dili­
Leggi Plantoniche in Al-Biruni (pp. nin Türkçe olduğunu "her halde" ilâvesiyle
107-110). kaydetmek suretiyle ilmî ihtiyatlılığın güzel
J . Gonda, Remarks on Al-Bimii's Quota­ bir örneğini vermiştir. Halbuki adı geçen
tionsfrom Sanskrit Texts (pp. 11 i-i 18). cemiyet başkanı, V . C o u r t o i s ' n ı n B î r û -
H. Heras, The Advaita Doctrine in Albe­ nî'nin iranlı bir kökten geldiğini söyledik
runi (pp. 119-123). ten sonra verdiği şu bilgiler, durumu ol­
A. Jeffery, Al-Biruni's Contribution to dukça aydınlatmaktadır sanıyorum. Sayın
Comparative Religion (pp. 125-160). başkanın verdiği bilgilere göre, B î r û n î,-
M. A. K a z i m , Al-Biruni and Trigono­ "...Ortaasya^da bir Türkistan hanlığı olan
metry (pp. 161-170). Hive ülkesinde doğmuştur. Kendisine bazı Arap
M. A. R a h m a n , On the Minor Tracts yazarları tarafından Al-Khwarizmi adının ve­
of Abu-Raihan Muhammad bin Ah­ rilmesi, Hive'nin daha sonra Khawarizm adını
mad Al-Biruni (pp. 171-175). olmasındandır... {pp. XIV)." ...Kendisinin
J . H. K r a m e r s , Al-Biruni's Determination yermiş bulunduğu ana dili, kuvvetli bir şekilde
of Geographical Longitude by Measu­ Türkçe tesiri altında kalmış bir Iran dialekti
ring the Distances (pp. 177-193). idi..." ( X V ) .
BtBLİYOGRAtYA
2Ö5

B i r û n î ' n i n îranlı bir kökten geldiği


//. Revue des Etudes Islamigue'ın
ve ana dilinin türkçe te'siri altında kalmış
ayni sayısında Prof. L . Massignon'un
bir t r a n ağzı olduğu yolundaki sözlerin
da vakıflarla ilgili bir yazısı vardır: Do­
zorakiliği meydandadır. Ancak batının en
cuments sur certains waqfs des lieux saints de
ciddi sayılan bazı ilim adamlarının, Türk­
l'Islam, principalemenl sur le ıvngf Tamîmî
lerin i s l â m i y e t i kabul etmelerinden
d Hebron, et sur le ıvagf llemcenien Abu Mad-
itibaren gelişmesine büyük hizmetleri do­
yan reunis, aver un introduc­
â Jerusalem ;
kunduğu i s l â m m e d e n i y c t i n d e k i rol­
tion sur l'importance permancnte de
lerini bile bile görmezlikten geldikleri, CCS fondalions en droit international pub­
meselâ bir İ s l â m i l m i yerine A r a p lic. (Ncuf documents, rapportes de plu-
ilmi veya bir î s l â m s a n ' a t i yerine sieurs missions au waqf Abu Madyan, dont
İ r a n san'ati deyimlerini kullanmakta celle du cheikh Tayeb cl-Okbi et du cadi
İsrar ederek İ s l â m i l i m ve san'- Mohammed Benhoura) (.A.vec i hors-
a t ı n a T ü r k l e r i n yapmış bulundukları texte et 4 cartes). 73 - 120 S. Bu yazıda,
sayısız hizmetleri A r a p ve Iran'hlara İslâm dininde mukaddes yerlerin vakıl-
maletmiş oldukları hatırlanırsa, bu türlü ları ve bilhassa Tamimî \ c .Abu Madyan'ın
benimsemelere şaşmamak lâzımdır. Mu vakıfları hakkında dokuz vesika tanıtıl­
hakkak olan, T ü r k milletinin tarihin ilk maktadır.
devirlerinden bu güne kadar türlü kültür
çevreleri içerisinde dünya medeniyetine Bu iki makalede Prof. K ö p r ü l ü ­
yapmış oldukları sayısız hizmetleri ilmî nün bibliyografyasında bulunan eser­
lerden fazla olarak şu yazıların adları geç­
bir şekilde henüz ortaya koyamamış bu­
mektedir:
lunduğumuzun ve bizi bekliyen daha pek
çok vaziielerin mevcut olduğunun bu Ab rib a t : Essai sur les conlrals de
vesileyle, bir defa daha anlaşılmış bulun­ quasi - alienation et de location perpetuelle
masıdır. aux quelles V iıulitution du habous a donne
naissance. Alger 1902.
Montreal, 1953-
G. H . B o u s q u cı: Du droit musulman
H. G. Y U R D A Y D I N et de son application effective dans le mondc.
Alger 1949.
G. H . Bousquct: Precis de droit
musulman. Alger 1947.
ŞARK V E T Ü R K VAKIFLARİYLE
İLGİLİ BİR KAÇ G A R P ESERİ Busson dc j a n s s e n s Contribution
n l'elude des habous publics algeriens. These
Vakıflar Dergisi'nin ikinci sayısında droit. Alger 1950.
Sayın Prof. Dr. F u a d K ö p r ü l ü ' n ü n
Busson dc J a n s s e n s : Le sort des
yazdığı bibliyografyaya ek olarak bu habous publics algeriens. 1052.
sayımızda da Avrupa'da yayımlanmış
J . L u c c i o n i : Lc hnbous ou ıvnkf.
ve vakıflar konusiyle ilgili bir kaç makale
Casablanca 1942-
ve eserden bahsedeceğiz:
Doyen M o r a n d : Etude sur In nature
L G . Busson de J a n s s e n s : Les juridique du habous. Alger 190.^.
Wakfs dans l'Islam contemporain. (Trois sec­
M u h a m m c d K a d r i P a ş a : />"
tion, avec X I I I annexes et un index).
wakf. Le Cairc 1895.
Revue des Etudes Islamiques, Annee 1951.
-Paris 1952 Librairie Orientaliste Paul K a d r i P a ş a : Kânunu I - "adi ic'l-
insâf III - kada aid mu^kHâinl - arkâf.
Geuthner- de neşredilen bu 72 sahifelik
makalede muasır İslâm memleketlerinde­ Bulak 1311.
ki vakıflar ve vakıf idareleri bahis mevzuu N ej i b H . Clii h a : Trmtc' de In pro-
edilmektedir. Bu arada 23-25. sahifc- prictc imniobiliere en droit Ottoman. < Le (:;iii c.
lerde Türkiye vakıfları ve 53-59. sahifclerdc 1 906).
de Türkiye'de vakıfların idaresi ve Evkaf O . Pcslc: La thhnu et la fnatiqur des
A'anunu'muz kısaca anlatılmaktadır. habous dans U rite »irtW.i/f,iCasahl.inc;u04i;
286 BIBLIYOGRAFYA

AsLANAPA, Oktay: (Tez No. 378) ELBRUZ, Niyazi: (Tez No. 1487)

Osmanlı İmparatorluğu'nda arazi teş­ İmparatorluk devrinin büyük nüfus ve


arazi tahrirlerine ait bazı vesikalar,
kilâtı ve bunun feodal rejim ile mukayesesi,
1946-47.
1937-38.
ERHAN, Ahsen: (Tez No. 2007)
ATıLGAN, Cemil: (Tez No. 2140)
Kanunî Sultan Süleyman, Haseki
İstanbul'da mozayik ve bölmeli tek­
Hurrem Sultan'm türbeleri ve yatanların
nikle yapılan çiniler (XV-XVI. asır
terceme-i halleri, 1949-50.
ilk yansı), 1952.
AYÇA, Muazzez: (Tez No. 1000) ESMEN, Zuhal: (Tez No. 2235)
Anadolu'nun tarihî büyük yollan. (On- Topkapı Sarayı Müzesindeki normal
altmcı asra kadar), 1944-45. teknik dışında kalan seccade ve nihaliler,
BAŞARAN, Neriman: (Tez No. 1887) 1953-
Defler-i Bostana (Anadolu vc Ru­ E Y İ C E , Semavî: (Tez No. 1505)
meli sevahilinde bulunan binalara dair İstanbul minareleri, 1947-48.
defter) istinsah vc indeksi, 1950-51. FINDIK, Bedia: (Tez No. 1722)
BAŞKAN, Şermin: IJnkapanı ve Cibali tarihi ve âbideleri,
Topkapı sarayı /iarem dairesi çinileri, 1948-49.

1952- GöKMAN, Muzaffer: (Tez No. 1344)


B A T Ü R , Asuman: (Tez No. 1794) Köprülü Mehmed Paşa Vakfiyesi, 1947.

Topkapı sarayı çinileri. 1950. GöYÜNç, Nejat: (Tez No. 1610)


BAYKAL , Mürşide (Te. o. 2102) Beşiktaşm tarihi, (Fatihten zamanı­
mıza kadar) 1947-48.
Süleymaniye külliyes 1952.
G Ö Z E , Necdet: (Tez No. 2308)
BELİK, Füruzan: (Tez No. 2060)
Anadolu Selçuklan devri figürlü ta} İstanbul'da Osmanlılar devrinde tezyini
plâstiği, 1951. şebekeler (madenî), 1952-53.

B E L K İ S : (Tez No. 174) GÜDENOĞLU, Hayri: (Tez No. 371)


//. asırda İstanbul'un iaşesi meselesi, Edirnekapı mezarlığı kitabeleri, 1937-38.
1932-33- G Ü L E R , Cihad: (Tez No. 650)
BİLGEN, Kâzım: (Tez No. 2285) Üsküdar'ın çeşme, sebil, imaret ve
XV ve XVI. asırlarda Osmanlı kılıçlan, diğer tarihî binaları ile camileri da­
1952-53- hilinde medfun meşhur şahısların me­
BozoK, Hadiye: (Tez No. 478) zar kitâbeleri, 1940-41.
13. asırda Anadolu Selçukîlerinin inşa K A Y A N , Müzehher: (Tez No. 1165)
ettikleri lıastahaneler tıbbî esaslar, 1938- Üsküdar tarihi, 1945-46.
39- KERAMETLI, Can: (Tez No. 2284)
ÇAĞLAYAN, Türkân: (Tez No. 2142) İstanbul Tekfur sarayı fabrikası çi­
Bağdat köşkü, 1952. nileri, (18. asır), 1953.
Ç A Y C I , Abdurrahman: (Tez No. 1878) KiRGÜL, îhsan: (Tez No. 2141)
Irakeyn Seferi menzUnâmesinin tetkiki, Üsküdar camileri, 1952.
1949-50- K U R A L , Fethi Murat: (Tez No. 1172)
ÇoKAKAR, Şef İka: (Tez No. 1802) Teşil Cami ve tamirleri, 1945-46.
Kasımpaşa'nın tarihi ve âbideleri, NALBANDOĞLU, Nezihe: (Tez No. 1766)
1948-49. Antalya tarihi, 1950.
DİKER, Muazzez: (Tez No. 2287) NARMANLI, Hilmi: (Tez No. 1832)
Kdbe tasvirli çiniler, 1953. Anadolu'daki Selçuk medreseleri, 1950.
DINLER, Mehmet: (Tez No. 2061) ORHONLU, Cengiz: (Tez No. 1966)
Sekiz payeli yapılar, 1951. Tophane, Cihangir, Salıpazan, Ka­
DoĞANÇAY, Nevin: (Tez No. 2234) bataş, Ayazpaşa semtlerinin tarihi,
Çİ71İIİ köfk, 1953. 1950-51-
BtBLİYOFRAFYA 287

Z a r a ve D a l m a ç y a arşivlerinde bulu­
Hazim Sabanovic'in Malkoç Bey
nan bazı ticarî vesikalar da bu y a z ı d a
ve oğlu Cafer Beyin mezarlaşları üzerindeki
tanıtılmaktadır.
kitabeler adlı y a z ı l a n ; " T E R C E M E L E R "
4— Hamid H a d z i b e g i c: T n Fer- k ı s m ı n d a '"Aimed Cevdet Paşanın ölümünden
mana iz prve polovice XVI stoljeca. S. 83-94. sonra hasılan yazma eserleri" adlı makale ile
Burada da K a n u n î S ü l e y m a n ' ı n za­ "Zagreb'de Yugoslav Akademisi'ndeki fark
manında M a k e d o n y a ' y a gönderilmiş üç kolieksiyonunun tarihi üzerine retrospektıf bir
ferman türkçe metin ve Icrccmeleriyle bakış" isimli bir yazı ve "Rıza Moıa\ Xd-
neşredilmektedir. nnk Kemal, grand poete et ideologue ture",
" F c r d o u s î , Şahnâmeh", Glisa Elezovic,
5-— M e h m e d M u j e z i n o vi c :THrj-
Mühımme defteri", "Bousquet, I.es
ki Natpisi u Sarajevu iz XVI vijeka. Ma­
conqueles nıusulmans et l'imperialisme arnbe".
kalede X V I . asırdan z a m a n ı m ı z a kala­
"İsmail Hakkı U z u n ç a r ş ı h , A'(7;i!»i-ı
bilen 23 türkçe kitabenin metinleri ve ter-
Osmani meflmm-ı defter-ı Hakanı", "Björn
cemeleri bibliyografik bilgilerle birlikte
Collinder, Reichstürkische Lautstudier",
verilmektedir: İ s k e n d e r Paşa oğlu
"Kissling, Baljemez", "Bulletin de l'Iııs-
M u s t a f a B e y cami'i kitabesi, î s a B e y
titut d'Egypte", ''Bulletin of The School of
oğlu M e h m e d B e y cami'i kitabesi, G a ­
Oriental and African Studies, University of
zi H u s r e v B e y cami'i kitabesi, G a z i
London" üzerine tenkitler ve tahliller var­
H u s r e v B e y medrese ve türbesinin
dır.
kitabeleri, S a l i h oğlu İ m a m A b d u l l a h
E f . nin mezar taşı kitabesi, Muham- Hazırhyan: Dr. Müjgân Cunbur
m c d oğulları S a l i h ve A b b a s ' m me­ Millî Kütüplıane l'zmav.lnnndan
zar taşı kitâbeleri, Murat B e y tür­
besi kitabesi, H ü s e y i n o ğ l u H a s a n ' m
mezar taşı, H a m z a oğlu D u r Ali'nin
mezar taşı, K e m a l B e y ' i n mezar taşı İSTANBUL ÜNİ\T.RSİTESİ EDEBİYAT
kitâbeleri ve b. FAKÜLTESİNDE V A K I F \ T . SANATLA
İLGİLİ T E Z L E R
6— H a m d i j a Kresevljakovic:
Pnlozipovjesti Bosanskih Gradova pod Turskom ('937-1953 A R A S I ;
upravom, S. 1 1 5 - 1 8 4 . Y a z a r eski Türkler
ADI G L - Z E L , Aliye: (Tez No. 1441; I'^;-
devrindeki Bosna kaleleri tarihine dair
malzemeleri takdim etmektedir. kf hakkında sosyolojik araştırmalar, 19.57.
AKKOYU.N. Müzeyyen :
7— Ö m e r Music: Poslanica sejhn
Onaltmcı asır İstanbul çeşmeleri. i953-')4-
Muhameda Uz'canina Beogradskom valiji Mıt-
hamed Paşi, S. 185 - 194. (Şeyh U z i c c l i .'\KM.-\X , Nuriye: [Tez No. 147.}''
Karesi oğulları •( Balıkesir. 10.16-47.
M u h a m m c d ' i n Belgrad valisi Meh­
med P a ş a y a mesajı). AKSU, Tıirkân: (Tez No. 2345^
Çini kandiller 'X\'- X\'l. •.mı '. 1954.
8— M uham m ed M uj i c : Jed?ıa
bujuruldija Husein bega Gradns'cevica, S. . \ L T . \ Y , H a d i : (Tez No. 2021;

195-200. H ü s e y i n B e y i n bir buyrultusu. Melik Gazı ve I oçcnğız türbrhu. • Kay­

9— Hamid Hadzibegic: Odnos seri Pınarbaşı kazası ri\arnul.ı • i 9 ' ) i .


Crne Gore prema Grahovu u doba Njegosa - A L T A V , N a z a n : (Tez No. 22HJ(

Relations du Montenegro avcc Grahovo (-1- pldnl: camıUt, i()')'y

au temps de Njegoş. S. 201-212. .\NAS.\L, Saffet: (Tez No. 1160

10— H a z i m Sabanovic: hrazı Dıyarıbckır Artuklan tauiıı. ı^ı45-4'>.


evail, evasit i evahir u datumima turskilı spo- .A.RG.^\'üN. Suzan: Tv7. No. IO'M;.
menika. Türk d o k ü m a n tarihleri içinde Bursa l'tfii Camı :ı }'e}il 'furi/e (ini­
evail, evasıl ve evahir tabirleri. S. 213-238. len, 1951.
Mecmuanın " N O T L A R " kısmında A R T U K , İ b r a h i m : ; Tez No. 917
Nedim Filipovic'in Tahvil tabiri ve .Mniıiın Aituklan tarJn. i942-.;3.
BİBLİYOGRAFYA

I I I . Fin Şarkiyat Cemiyeti (Societas Vladavinom (Revue de Philologie Orien-


Orientalis Fennica) nin neşrettiği "Studia tale et d'Histoire des peuples Yougosla-
Orientalia" adlı derginin 19. cildinde ves sous la domination Turque). Yayım-
Türk vakıflariyle ilgili bir makale bulun­ lıyan: Orientalni Institut u Sarajevo,
maktadır. Derginin 10. kısmını teşkil n. 195Î.

eden bu "The Turkish Waqf" adh ma­ Saray Bosna "Şarkiyat Enstitüsü"
kale, Aapeli Saarisalo tarafından ya­ nün yayımladığı şark filolojisi ve T ü r k
zılmış altı sahifelik küçük bir etüddür. hakimiyeti altında Yugoslav kavimlerinin
Bü yazının haşiyelerinde de şu eserlerden tarihine ait tetkiklerin bulunduğu bu
bahsedilmektedir: mecmuada Yugoslavya'daki Türk
vakıfları ve v a k f i y e l e r i y l e ilgili ma­
Knut T a l l q v i s t : Puolikuun lasku-
kale ve etüdler yanında bu vakıflar ve
Etu - Aasian mum (The Setting Gresccnt-
vakfiyeler konusiyle uzak veya yakından
The Rising Near East) 1919.
alâkalı bir çok yazılar yer almıştır:
Martti R â s â n e n : Puolikuun nousu
1— H a z ı m SabanoviĞ: Dvije
(The Rising Crescent) 1937.
najstarije vakufname u Bosni- (Bosna'da
Aapeli Saarisalo: A Waqf - Docu­
en eski iki vakıfname) S. 5 - 3 8 .
ment from Sinai. Helsinki 1933.
Bu makalenin giriş kısmında vakıf­
A. 0 u r 1 a n d: Grundziige der Muham-
namelerin ve vakıflara ait diğer vesikala­
medanischen Agrarverfassung and agrar poli­ rın, tarih ilminin en mühim kaynakları
tik. Dorpat 1907. ve bunların şehirlerin kuruluşu, ahalinin
IV. Rudolf M. Riefstahl: Turkish toplanıp çoğalması, tarihî topografi ve
architecture in sothwestem Anatolia. Camb­ bilhassa kültürel ve iktisadî tarih bakı­
ridge 1931 Harvard University Press. mından b^hca belgeler olduğu belirtil­
X I I I + 116 S. 4 ° 112 plânş. mektedir; yine bu kısımda medrese ve
Bu eserde çoğu evkafa ve diğer teşek­ imaretlerin inkişafını, türlü san'at erbabı­
küllere ait şu binalardan bahsedilmektedir: nın toplanması bakımından Osmanlı -
Manisa; Ulucami, medrese, türbe. Türk feodal rejiminin esasını, iktisadî
Manisa: Hatuniye cami'i. esaslar, paranın kıymeti, vergilerin bünye­
Manisa: Saruhan türbesi, si, icar ve mukataa şekilleri hakkında bilgi
Manisa: Muradiye medresesi, cami'i veren bu türlü türkçe vakfiye ve vakfiye­
ve imareti. lere müteallik vesaikin orijinallerinden bu­
gün Bosna'da çok azının bulunabildiği
Manisa: Valide cami'i.
anlatılmaktadır. Sonra da R u m e l i T ü r k
Birgi: Ulu Cami ve Abidin oğlu tür­
zadeganından ve B o s n a S a n c a ğ ı ' n ı n
besi, Şakirlerin Tahir Beyin evi. ikinci sancak beyi ( 1 4 6 4 - 1 4 7 0 ) İ s h a k
Tire: Süleyman Şah türbesi, Yeşil Bey oğlu î s a Bey vakfiyesiyle A b d u ' l -
cami. Yeşil imaret, Bedestan, Karabasan hay oğlu Bosna S a n c a k b e y i A y a s
cami'i, Rum Mehmet Paşa cami'i, Bağ­ Beyin 1477 tarihli vakfiyesinin arapça
dadî Necip Paşa kütüphanesi. asıllariyle sırpça tercemeleri neşredilmiş­
Aydın: Kale, Üveys Paşa cami'i, tir.
Süleyman Bey cami'i, Cihan-zâdc cami'i. 2 — Branislav Durdev: Defteri
Antalya: Cami-i kebir. Yivli minare za imogorski sancak iz vremenu Skender - Bega
ve cami'i, Alâeddin medresesi, İmaret, imojeviia, S. 3 9 - 5 6 . Bu yazıda da Sancak
Kıran türbesi, Ahi Yusuf türbesi, Mevlevi beyi İ s k e n d e r Beyin zamanındaki ver­
tekkesi, Karatay cami'i ve müze. gi defterlerinden bahsedilmektedir.
Alaiye: Kale cami'i, Bedestan, Alâ­ 3 — Nedim Filipovic : Mekoliko
eddin cami'i. Tersane, Kızıl kule. Selçuk Dokumenata o trgovini za vrijeme Turske vla-
hanları. davine u naSim zemljama, S. 5 7 - 8 1 . T ü r k
V. PRÎLOZt za Orientalmı Filologiju i hakimiyetinde, X V I ve X V I I . asırlarda
Istoriju Jugoslovenski naroda pod Turskom Adriyatik sahillerinde ticarete dair
BİBLİYOGRAFYA 289

ÖGEL, Semra: (Tez No. 2343)


İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİ­
Anadolu. Selçuk kervamaraylanmn tez­
YAT FAKÜLTESİNDE YAPILMIŞ
yinatı, 1954.
TARİH TEZLERÎ'NDEN BAZILARI
ÖNGÜL, Ayten: (Tez No. 2342) ('937 - 1953 ARASI)
İstanbul camilerinde takviye kulelerinin
inkişafı, 1954. AçıKALi.N, Kâmile: (Tez No. 496)
Kanunname-i Al-i Osmanlar, 1939-1940.
ÖZDEN, Bedia: (Tez No. 1606)
Edirne tarihi (1362 - 1451), 1947-48. A D A R , A . F e h m i : (Tez No. 1874)
Aşık Çelebi Tezkiresine göre XVI. asır­
ÖZGÜVEN, Tahsin: (Tez No. 745)
daki vezirler, şeyhülislamlar, kazaskerler,
Arşivdeki tahrir defterlerine göre 16.
defterdarlar, nişancılar, 1949-1950.
asırda Bolu'nun iktisadî vaziyeti vt
A D ı Y A M A N , L â i k a : (Tez No. 1712)
toprak idaresi, 1942-43.
Şehzade Bnyezid 1527-1561, 1947-48.
-PERÇIN, Çetin Alp: (Tez No. 2103)
A K A L I N , M. Ş i h a b ü d d i n : fTez No. 1643)
İstanbul'daki barok camiini, 1952
Dürrî-zadeler vc onun diğer ailelerle vü-
S E R T E L , Vuslat: (Tez No. 1892) cude getirdiği sıhrî münasehal, 1947-48.
Defter-i Bostancı, 1950-51. A K T . \ Y , Meliha: (Tez No. 1890)
SoNGÜR, Cemile: (Tez No. 809) Bostan-zadelcr, 1950.
Onaliına ve onyedinci asırda Halep A K T U Ğ , Muhterem: (Tez No. 1700)
•şehri, 1942-43- Kınalı-zadeler, İstanbul 1948.
SOYLU, Bedia: (Tez No. 865) A K T Ü R K , T u r a n : (Tez No. 1703)

Mğde tarihi ve sanat eserleri. 1942 Arap-zade ailesi ve onun diğer ailelerle
vUcude getirdiği sıhrî münasebetler,
SüAR, Hâle: (Tez No. 1893)
1947-48.
1206 şetminde Karaağaç'tan Rumelikaıa-
ALPMAN, Nilüfer: (Tez No. 1229)
ğCna kadar sahilhaneler esamisi, 1950-51.
XV - XVI. ahırlarda Bursa kültür iınya-
ŞAHİNBAŞKAN, Celâlcltin: (Tez N O . 2269) tmda yetişen önemli şahsiyetler, 1945-6.
Yunanistan hazine binaları, 1952-53.
ATAKUL, Cahidc: (Tez No. 1492)
TUNÇER, Beyhan: (Tez No. 1967) Şehit Alı Paşa. 194.6-47.
Bostana başı defterinin istinsahı ve
B A Y K A L , H a m i d : (Tez No. 1605)
indeksi, 1949-50.
Şeyhülislâm ^ckcriya Efendi evlâd ve
TURGUT, Zihni: (Tez No. 2307) ahfadı. 1946-47.
Konya sarayı ve çinileri, 1952-53. BİLGİN, E c v c i : (Tez No. 922)
TÜRGÂN, Fikret: Davul Paşa le Hersek-zâde Ahmet Paşa,
Osmanlı ocakları, 1951-52. 1942-43.

TÜZÜN, Tahsin: (Tez No. 2101) B O S T A N , Nimet: (Tez No. 1876)


Ayasofya haziresi türbeleri, 1952. Ebüssuûd Efendi (Ecdadı, evlâdı vc
akrabaları), 1949-50-
ÜÇER, Süleyman Sn-n: (Tez No. 276)
C A N S U , Zahide: (Tez No 1888)
Afyonkarahisar vilâyeti tarihi, 1934-35
Pirî-zadeler, 1950-51.
Ü L K E R , Recep: (Tez No. 1721)
Fener, Balat, Ka'riye, Tekfursara) DKRİN, Ç c ı i n : (Tez No. 1808)
ve
X]'I1. ai>r nıyıneıinn,
Ayvaruaray semtlerinin tarihçe vc ki-
tâbeleri, 1949. D I K I L I T A Ş , Şükriye: (Tez No. 1705).
Başmakçı-zadc Mehmet Efendi ile ailen
YAMAN, Muallâ: (Toz No. 1292)
ve onun diğer ailelerle vueude get ildikleri
Çırağaıısarayı tarihi, 1945-46.
sıhrî münasebetler, 1947-48.
M. Cunbur D I L C I M E . N , K â z ı m : (Tez No. 3B4)
Camk beyleıi, 1937-38-
•9
BİBLİYOGRAFYA

DİZDAROĞLU, Nennin (Tez No. 1804) G U L İ L , Lâmia: (Tez No. 1875)


^enbilli Ali Efendi ailesi, 1949-50.
Osmanlı tarihinde Daru's-saade ağalan,
KARAPıNAR, Rahmi: (Tez No. 2208)
1948-49.
Rami Mehmet Paşanın hayatı, 1952-53.
DuRUKAL, Hikmet: (Tez No. 1713)
M E T İ N , Hüseyin: (Tez No. 696)
Şeyhülislâm Hoca Sadettin Efendi ve
Çandarh Halil Paşa, hayatı, sadareti,
ailesi, 1947-48.
hapsi ve katli, 1941-42.
E R T E N , Rana: (Tez No. 1414)
TuNÇEL, Perihan: (Tez No. 1891)
Kemankeş Kara Mustafa Paşarıtn
Fatih devrinden Sultan Mahmud JI dev­
hayatı, 1946-47.
rine kadar olan hekimbaşılık ve hekinı-
G E R Ç E K , Huriye: (Tez No. 1970)
başılar, 1950-51.
Feyzullah Efendi ailesi, ecdadı, evlâdı,
UNI.Ü, Muazzez: (Tez No. 1720)
akrabaları, 1949-50.
Kadı sicillerine nazaran XVI. asırda
GÖÇEN, Kevser: (Tez No. 747)
Manisa'da dokumacı esnafının teşkilât
Ramazanoğullan, 1941-42.
ve nizamlan, 1943.
GÖKÇEK, Yaşar: (Tez No. 1801)
Kösemihaloğıdlan, 1950. M. Cunbur
PARTIE FRANCAISE
L ' A S P E G T N A T ı O N A L DES F O N D A T I O N S
PIEUSES T U R Q U E S ( V A K O U F S )

H A L I M BAKÎ KUNTER

Adminisuatcur Celcgue â la Direction Generale des Fondalions Piciıses

Traductcur : N U S R E T H ı Z ı R
Nos Fondations Pieuses occupent une la structure sociale de notre pays.
place importante dans nötre vie nationale.
Si l'on passe en revue les differentes fonc- II est en outre hors de doute que les
tions remplies par ces Fondations dans services d'ordre religieux rendus par les
divers pays et â des âges differents, l'on Fondations Pieuses ont largement con-
constate qu'a cote de leur destination tribue â renforcer indirectement la purete
dcs moeurs parmi la population et ils
religieuse, les services d'ordre social qu'el-
ont done ete salutaires du point de vue
les rendaient occupent une large place.
social, meme vus sous cet angle.
Pour en donner quelques exemples,
citons: institution de cuisines pour les On peut dire que les bienfaits
pauvres, la distribution gratuite de fruits repandus, durant des siecles, par les
aux populations, I'organisation, au prin- Fondations Pieuses, ont contribue â
temps, d'excursions pour les eleves et les repandre les sentiments d'affection et de
apprentis artisans, le tir de canons les jours fraternite parmi le peuple.
de fetes dans les villes et les bourgades, Le sujet qui nous occupe ici ne consiste
fait qui contribuait largement aux rejouis- toutefois pas en des services rendus par les
sances festivales, allocation d'un emo­ Fondations Pieuses indirectement â l'ordre
lument aux ouviiers travaillant dans des et â l'aisance socia le, il s'agit ici d'etudier
branches particulierement lourdes et de- l'influence bienfaisante directe de ces
primantes, telles que verrerie, ou bien aux Fondations sur le sentiment national turc,
canotiers et aux portefaits, â leur vieil- et de prendre en consideration celles qui
lesse, ou si, par suite d'accident, ils devi- directement travaillerent dans ce but.
ennent hors d'etat de travaillcr, la pro­ Parmi les Fondations Pieuses nees d'ide-
tection d'orphelins, de veuves, de ne- aux humanitaires et philanthropiques, il
cessiteux, la construction de routes, dc n'est pas rare d'en trouver qui poursuivent
paves, de ponts, et leur entretien etc. ouvertement cet ideal national. Bien des
Les Fondations Pieuses institues en fondateurs ont envisage, dans beaucoup de
vue de la construction ou de I'entretien de domaines, des necessites d'ordre national.
puits, de citernes, d'aqueducs et de canaux Ces Fondations Pieuses instituees dans
d'irrigation, de fontaines, de "sebils", le but de defendre la patrie, dc tenir
d'ecoles de tous degres: de I'ecole pri- evcille le sentiment national, de developper
maire jusqu'a I'institution d'enseignement la culture nationale, d'implanter la culture
superieur, de bibliotheques, d'hopitaux, turque dans les pays conquis, ont pour
de cuisines populaires (imarets), de cara- la plupart rempli brillamment, et ce
vanserails, de ponts, de phares, de refu­ durant des siecles, les services que l'on
ges dans les passes et les montagnes, de attendait d'cux.
lieux d'excursion et de rejouissances dans Dans ces softes de Fondations, nous
les grandes villes, de terrains de sport, voyons nettement 1'expression dc la vo-
etaient de nature â renforcer le semtiment lonte du peuple turc de sauvegarder son
de solidarite, et par consequoent d'assainir originalite et ses valeurs nationales, ainsi
HALİM BAKÎ K U N T E R
294

que ses interets nationaux. Done, a cote ments majcstueux considercs â juste titre
des vcrtus tcUes que liberalite et philan- comme des monuments nationaux. II y cu
thropie, c'cst la volonte profonde de a qui sont actucUement en dehors de nos
prendre racine dans ce territoire sacre qui frontieres, ces derniers continucnt de rep-
constituc l'un dcs motifs essentiels de rcscnter, dans les pays etrangers, le genie
l'institution des Fondatiöns Pieuses. turc,. tels les mosquees, les medresscs, les
ponts, les fontaines que Ton voit actuelle-
Dans les epoques oû les notions de ment hors de Turquie.
religion et de nation se confondent, il est
Si l'on envisage d'une façon globale
bicn entendu que la plupart des fonda­
tous ces Fondatiöns pieuses l'on obtient
tiöns pouı-suivent simultanemcnt le meme
une vue d'cnsemble sur leur role national
but. Toutefois, il existe des Fondatiöns
et la place qu'ils occupent dans la vie
institues â seule fin de repondre â des be-
nationale du pays. Apres ces considera­
soins puremcnt nationaux. Ce sont ces
tions d'ordre general, il sied maintcnant
dcrniers qui constituent le sujet du present
d'cntrer dans les details et d'etudier
article. Mais il importe aussi de ne pas
quelqucs Fondatiöns, en nous basant
pcrdre de vue ceux dont les buts sont
toujouı-s sur les documents.
indirectement nationaux. Tels par exemple
***
les terrains de sport, dejâ cites. U y a
Les Fondatios Pieuses servant â la
lieu d'ajouter ici les asiles pour archers,
defence Nationale.
les couvents (tckkcs) pour luttcurs, les
I. Construction dc forts et de forteresses:
organisations de "Cündî", les terrains
de tir â l'arc. II ne faut pas attachcr trop a) II est dit dans le Vakfiye (docu­
d'importance â ce que les institutions pour ment par lequel on a institue une Fonda-
les archers et les luttcurs portent un nom tion) de la Suitane Hatice Turhan, qui fit
religieux; en realite, ces institutions n'ont construire la mosquee Valide â Eminönü,
rien â voir avec la religion. Les anciens istanbul, document date du 27 Recep
reglements et lois regissant le sport, ainsi 1073 de l'Hegire, ce qui suit: Les forts
que d'autres documenst y afferents nous Seddülbahu- et Kumkale, â l'entree du
montrent que ces institutions offraicnt detroit des Dardanelles, ont ete con-
un caract^re non eloigne de celles de nos struits sur l'ordrc de cette fondatrice.
jours et se consacraient â la technique Dans l'interieur de chacun de ces forts
de leur profession. Elles devraient s'appe- au a bâti des mosquecs, des ecoles, des
1er, sclon la terminologic moderne, des bains, ainsi que des habitations pour Ics
Jockey - Clubs, des clubs de sport et de offîciers et les soldats formant garnison,
lutte ete.. II est done difficile de pre- des boutiques, des bazars pour ces
tendre que les gens qui instituaient des derniers. Chaque fort a ete outille en
Fondatiöns ayant pour but le sport, la cul­ armes et instruments necessaires.
ture physique et par consequent le deve- b) D'apres un Vakfiye datant de l'an
loppement physique de la jeunesse turque, I I 4 0 de l'Hegire, un fort â ete construit,
ne travaillaient pas dans un but national. muni de tout outiUage necessairc et mis
en service, au lieu dit Bababurnu, â
De meme, les Fondatiöns faitcs en
I'exterieur des Dardanelles, par l'ancien
vue de fairc avancer l'instruction et
amiralissime Kaymak Mustafa Paşa. Des
ameliorer l'etat sanitaire dc la population
sommes ont ete allouees dcs revenus de la
sont, sans aucun doute, de nature â rehaus-
Fondation, aux artilleurs ainsi qu'aux
ser les valeurs nationales, et les fondateurs,
offîciers d'artillerie faisant service dans ce
tout en envisageant des motifs religieux
fort. Parmi les Fondatiöns on y trouve
et desirant faire oeuvre pie, voulaienl
aussi une petite orchestre militaire com-
sûrement exalter les valeurs purement
posee de trois executants.
nationales des masses. Ajoutons encore
que les Fondatiöns Pieuses ont rendu I I . Fourniture faite aux troupes:
d'eminents services sur le terrain des arts a) Un ferman (edit) du Sultan Otto­
et de l'embelhssement, temoin les bâti- man Selim I I I . dit que I'excedent
L ' A S P E C T N A T I O N A L DES F O N D A T I O N
S P I E U S E S T U R Ç İ U E S (VAKOUI-^S)
295
des Fondation doit etre consacre â la
ecoliers en M o r e e . Ce dernier est en realite
fourniture des troupes
une institution d'education, oCi seront
b) L e Vakfiye du cciebre V i z i r So- mstruits les enfants venant de Moree, des
kuUu Mehmet Paşa stipule que Ics chc- lies dc la M e r Egee ct dc la T r i p o l i t a i n e .
vaux de race devront etre donnes aux Les institutions d'instruction fondees par
ghazis (combattants) qui n'en out pas. les Sultans en Moree, au Hcdjaz ct â
c) L e s revemis de Taucienne Fonda- C h y p r e poursuivent aussl le b u t de p r o -
tions Sinan Paşa, place sous Ic controlc dc pager la culture nationale dans ces loin-
I'Aga de I'Gcak de Tophane (fonderie dc taincs conlrces.
canons), seront particllemcnt consacres k P a r m i les Fondations servant la
la restauration dc cctte fonderie ct â la culture turque signalons la bibllothcquc
gerancc de I'institution adjugee aux secre­ A l i R u h i Efendi, â Lefkoşe ( C h y p r c ) , la
taires. b i b l i o l h e q u c M a h m u d l e r , egalement â
I I I . Aides â la Marine:
L e f k o ş e , ainsi que les Fondation Ebubekir
Efendi, dont les rcvenus sont cn p a n i c
a) L e Commandant dc Brigade cn
consacres au service de l ' i n l r u c t i o n pub-
rctraite Hayreddin Paşa, fondatcur dc
liquc.
nombre des Fondations importantes â
L a Fondation I r i k z a d c â Chypre,
Izmir, demandc dans son Vakfiye que les
poursuit Ic b u t d ' i n s ı r u i r c des artisans
sommes qui rcsteraient sans emploi, apres
non turcs. Avec les rcvenus dc ladite
defalcation des montants depenses, soicnt
F o n d a t i o n , on achete des livres pour la
consacrecs â la Marine Ottomanc.
b i b l i o t h e q u c du Lycec turc, des instru­
b) Dans les Vakfiye de Mustafa Izzet ments ct outils pour le laboraloire d u
Efendi (Dardanelles) ct de la Princessc meme Lycee et Ton envoie des clc\'cs
Egyptienne Ncvcivan, on trouvc des etudier cn pays etrangers.
stipulations concernant I'aide â faire â la L a F a n d a t i o n T a b a k Derviş Efendi a
Marine. ete fondec cn vue d'eduqucr des institu-
I V . Aide aux g/iazis ( combalianis ) teurs et profcsseurs aux ecoles turqucs de
Certaines Fondations visent â aider C h y p r e , d'aidcr aux ctudiants dc r î l c .
L a F o n d a t i o n Borazan Cemal Efendi,
dans une large mesure les combattants,
aide les elevcs neccssitcux du Lycee turc.
les mutiles de guerre et les families des
L a F o n d a t i o n d u capilainc de vais-
com battants tombes au champ d'hon-
scau cn r c t r a i l c Haci H a m i r Bey a ele
neur. I I y a des Fondations tout specia-
inslilue afin que les villages dc Tîlc
lement fondees en vue de ces sortes d'aide.
dcpourvusd'ecolc et d'institutcurs en soicnt
Les Fondations Picuses servant â la pourvus. Le premier m o u \ ' c n ı c n t \-isani â
savegarile ile I'eutite naiionale ct â la sauvcr les villages lures dc Tile sur le
propagatisu tie la culture turque. p o i n t d ' o u b l i c r k u r langvıc n-ıatcrncl!c,
E n citant des cxemplcs des Fonda­ \'ient dc cc H a m i t Bey.
tions travaillant â la sauvegarde du Les Turcs c o n s i i ı u c n t actucllcmcıU
sentiment national, â la propagation de la â C h y p r c â peu pres le tiers dc !a ])opu-
culture nationale, au developpement de l a t i o n ; p o u r l a n t ils ne portent pas Ic
la civilisation turque dans les territoires caractere d'unc infime minorite, l a n ı
conquis, il importe d'accorder une impor­ m a t c r i e l l c m c n t que n \ o r a l e n ı e n i . La sup-
tance speciale â ceux cpii sc trouvent rematie S]Mritucllc Icur appariicnK cl la
actuellement hors de nos frontieres. part des Fondations est grandc dans cc
Parmi les dons d'Ebubekir Paşa, f a i t x ' c s t - â dire que ces Fondations c o u ı -
ancien gouvcrneur general de Chyprc, r i b u e n t grandcmcnt â la sau\cgardc des
fondateur d'une foule d'oeuvres de bien- interets moraux et nıalcriels dc nos n a t ı -
faisance â Istanbul et â l'île placee sous onaux.
sa gestion, I'on trouve des ecoles â Istan­ L a bibliothequc fondce par le Şcyh-ul
bul, Lefkoşe, Ceddah, un asile pour i s l â m A r i f H i k m e t Bey â M e d u i c , est
H A L t M BAKÎ K U N T E R
296

egalement importante dece point de vue. de Icur pays d'originc; en un mot, ils y
D'apres Ic Vakfiy^date du 27 Fevricr exerçaicnt des cchanges de culture ut
1271 ( vieux style ), le fondatcur cn d'information. Les Vakfiycs cites plus
question a fait don de 5000 volumes haut montrent d'apres Icur teneur, qv,c
d'ouvragcs et nomme, egalement par voic ccs convents etaicnt vraîmcnt destines h
dc fondation, un bibliothecaire ainsi que maintcnir des relations suivies enlrc K-s
quatrc employ^ subalternes. II est stipule diffcrcnls pays turcs ct I'Anatolic, â faci-
dans le Vakfiy^ que la bibliotheque serai t liter rctablissemcnt en Anatolic dc ccux
ouverte unc hcure avant le lever du qui voulaicnt y rcstcr ou bien facilitcr le
soleil, et fermee unc heure avant son voyage dc ccux qui desiraicnt continucr
coucher. Pendant tout cc temps elic restc- Icur ehemin (pour plus dc details, voir
rait ouverte meme si pcrsonne nc la visitait. Ic tcxte turc).
II sied aussi de rappelcr I'asile pour Lc dernier document envisage est
6\tvcs fond^ par Mehmet Bey Abu- cclui du Dr. Rıza Nur Bey, date du Icr
Zehcb, au Caire, destine â hebcrgcr Ics Avril 1924. Dans cc Vakfiye que lc fon­
Aleves turcs venus de tons Ics coins du datcur declare tcxtucllcmcnt avoir instituc
globe, leur assurer les moycns Ics plus pour "lc devcl(Mppcment dc la nation
avantageux pour poursuivrc leurs etudes. turque", cclui-ci, inCi par la chalcur cxccpti-
On voit d^ja assez claircment que Ics Fon- onncllcde ses sentiments nationaux, stipule
dations turcs se trouvant soit dans Ic pays des conditions qui frisent lc racisme. 11
soit en dehors dc ses frontieres, remplissent fonde â Sinopc unc riche bibliotheque el
un devoir national eminemment impor­ unc fcrme - modele dans les parages dc
tant, en dehors de leurs Tonctionssocialcs. ccttc ville, fcrmc destinee â cnscigncr
Mais nos excmples nc s'arretcnt pas la. ragriculture rationnelle au peuplc, ct
II en est d'autres, beaucoup plus impor- pose en meme temps la condition d'en-
tants, qui ^clairent ce fait d'une maniere voyer quinzc jeunes gens du pays pour
plus decisive. Les plus typiqucs de ccs que ceux-ci puissent paifairc leurs etudes
exemples sont constitues par les Fonda- a Istanbul ou cn Europe.
tions faites dans ic but dc maintcnir Ics
Lefondateur, qui stipule des condi­
relations cntre la m^rc - patric et les pays
tions rcmarquablcs pour I'administration
turcs de I'Asic Ccntrale. Le Vakfiye du
dc. la biblioth^iquc et de la ferine, pour
couvcnt (zâviye) du Turkestan, Vakfiye
la selection des jeunes gens â cnvoyer,
portant la date de 781 (de I'Hegire), ainsi
qui recommande en outre d'elcvcr des
que cclui du couvent du Turkestan construit
vergers ct des bois, dit tcxtucllcmcnt ccci
au village de Bcğcqeyh, pr^s de Tar­
dans son Vakfiye:
sus par Seyyid Abdul Gafur Ibn Mevlâ-
na Muhiddin, et portant la date dc 782 "Chaque anncc, au niois d'Août, la
(de I'Hdgirc), contiennent des stipulations bibliotheque sera tenue fermee pour la
cxtr^mement importantes du point dc duree d'un mois, cette dcrnierc ainsi que
vue des questions qui nous int^ressent. le bâtiment y attcnant, qui donnc des
A part ces deux, il y avait en Anatolie rcvenus, seront restaurcs avcc soin, tant
un grand nombre d'autre convents du â riuterieur qu'a I'extericur. Si meme un
Turkestan, dissemines dans tout le pays. petit trou dc clou y est constate ou unc
De meme â Istanbul, il y en a\'ait trois, portion dc la pcinture grande comme la
dont I'un â Üsküdar, le second â Eyup main est deterioree, ces defauts seront
et le dernier â Kadırga. II s'agissait de immödiatement repares. Ce travail dc
pied â terre destines â recevoir les voya- reparadon nc sera en aucun cas neglige.
geurs turcs venant d'Asie Ccntrale, spe- Les meubles et objcts tcls que tapis,
cialement du Turkestan oriental; ils y chaises, linoleum qui seraient cn
trouvaient refuge pour un temps relati- mauvais etat, seront immediatcment
vement limiti^, s'informaient sur les affaires changes. Chaque annee, les livres non
d'ALnatolie et y apportaient les nouvelles reli& seront relics. Les livres parus durant
L'ASPECT NATIONAL DES FONDATIONS P I E U S E S T U R Q U E S (V/
•VKOUFS) 297
I'annee ecoulee seront achetes. On sera
travaiUeront â cn remplir les obligations
abonnö â un certain nombre de journaux
scront dcs gcns dc bien, ct le peuplc de
et de revues." L a ferme sera administrce
Sinopc doit toujours Icur temoigner beau-
par un directeur capable. Rıza Nur Bey
cüup dc respect. C'cst tout.
dit â ce propos:
"Si le directeur est capable et travail- Le Dr. Rıza Nur, de Sinopc".
Icur, le revcnu net de la ferme augmcntc ***
et cet argent suffît k faire eludier 15
enfants dc Sinopc â istanbul ct en Europe. Dcs bcsoins fortemcnt resscntis, dcs
Men desir est qu'avec cet argent, il soil ncccssitcs recllcssont â la base des services
iıistitue un pi'ix Rıza Nur, destine â pour- d'ordre national ct social assumes par les
voir en livres, papier, plumes, crayons, Fondations Picuses turqucs. E n outrc, la
et autres objets scolaircs, des enfants structure ct les modes d'acliviic dc ces
pauvi'es dcs ecoles de Sinope cjui sc Fondations sont cntiercınent conformcs aux
distingueraicnt par leur travail ct Icur principcs juridiqucs du passe ct dcs Icmps
presents. D'apres Ic droit islamiquc, toule
bonne conduitc. J c desire en outrc c[ue
porsnnnc desircuse dcfaircunc Fondation,
quclques enfants turcs dc Sinopc, don t
est icnuc dc nc pas pcrdre de \uc les
irois generations sont turqucs ct qui sont
intcrets des prochcs parents d'abord, puis
travaiUcurs ct de bonnes mocurs mais
dcs parents eloignes el cnsuilc dcs amis
pauvres, soient cmoycs â Istiuıbul, qucl­
et \ oisins. Dc meme, Ic fail que dans les
ques autres cn Europe pour qu'ils y
Fondalions, les preoccupations d'ordre
etudient. Si parmi Ics enfants digncs dc
national prcnncnt place â c6ie d'ocuvres
cette recompense il y cn a qui n'cst pas
puremenl philanlhropiques, est aussi natu-
pauvre, maisdontla famille a des rcssour-
reUcment conformc â cclle loi.
ces moyennes, que l'argcnt que pent
mettre le pere d'un tel enfant â la dis­ N'oublions pas aussi que dans les
position dc son fils soit complete.. ." tcmps presents, la solidarite cntre peuples
esi cn voie dc consolidation, mais I'cxal-
Rıza Nur Bey dit encore dans son
lalion du sentiment national n'csı pas pour
Vakfiye: "J'ai consacre â ces fondalions
ccla negligee. Cela \-cut dire que les Fon­
tout cet argent que j'ai diffieilcment gagne dations turqucs sonl cgalemcnt conformcs
en me privant dcs jouissanccs tcrrcstrcs. aux vues acluclles: L'humaııiıc dont les
Mon but est le progres et la grandeur temps presents allcndcnt la realisation,
du pcuple turc, et ccla ne pcut etrc n'cst pas unc humanite uniformc, sans
atteint que grâcc â l'instruction. Ce n'cst coulcur ni caracterc, mais une humanite
pas pour la vic future ni poıu" le paradis richc, formanı un lout harmonicux, tout
que j'ai fait ces fondations. Aucun cgoîsmc cn sauvegardani les coulcurs nalionalcs
ne m'y a poussc. Je pense que toutc pcr- parliculicrcs. Les Fondalions turqucs sonl
sonne qui aimc son peuplc et sa patrie done fideles â ccl ideal d'ımitc dans la
contribucra â la realisation dc ces buts; multiplicile, ainsi qu'il est prcconisc dans
jc prie ces gcns de le faire. Ceux qui Ic slatul dc l'UNESCO, Torganisalion
agissent contrairemcnt â ccla sont certai- scicniifiquc, arlisliquc ct cullurcilc dcs
nement des gens maudits." Nations Unies.
Ce remarquable Vakfiye sc terminc II n'ctail pas possible que dans nos
ainsi : Fondations, cxemplcs de vcrtu et de prc-
". . .J'ai fait unc bonne oeuvre. voyancc dans la vic sociale, les pıobl^mcs
Maudit soit cclui qui dctruit ou aneanlil si divers da la vic naiionalc nc fıısscni
cette oeuvre, cclui qui n'en realise pas pas. envisages par les fondalcurs. Nous
Ics buts. J'aurais tout aussi bien dcpcnse avons essaye de mcUre ici en lumierc ce
ces somm^ pour moi-meme, et jaurais pu point qui constituc Tun dcs caract^rcs
ne pas instituer cette fondation. Ceux qui esseniicls dc ces Fondations.
DEUTSCHER TEİL
EINE SELDSCHUKISCHE SILBERSCHALE
Prof. D r . K . O T T O - D O R N

Trotz des Edelmetall -Verbotes, das


stellt. I h n kennzeichnct einmal die mehr
den Islamglaubigen untersagt, Gold-oder
Oder weniger starkc Abhangigkcit vom
Silber-Gerat zu benutzen, ist dennoch
sasanidischen Edellmetall-Gerat, zum an-
eine Reihe von islamischen Edelmetall
dern die Einwirkung verschiedenartigstcr
Gefassen auf uns gekommen, das aber
ausser-sasanidischer Kunstgebiete. Dor j c -
wohl nur einen Bruchteil von dem ehema-
weils unterschiedliche Stilcharakter von
ligen Denkmaler-Bestand darstellt, da
Einzelstücken oder auch Gruppen weist
wir annehmen müssen, dass ein Grossteil darauf hin, dass das nachsasanidischc
der Edelmetall-Gefasse dem Schmelz- Edellmetall-Gerat in den verschiedenslcn
tiegel zum Opfer fiel ^. Leider ist das Gegenden und zu den verschiedenslcn
Gebiet der nachsasanidischen Torcutik Zeiten - und zwar vom Frtihislam bis in
bisher nur erst wenig aufgehellt. ^ Es das spate Mittelalter hinein - hcrgcstclll
verdient jedoch besonderes Interesse, worden ist.
da es einen vielschichtigen Komplex ^dar-
Eines der interessantestcn Beispielc
nachsasanidischer Metallkunst, dessen Z u -
1 Dass man sich weilgehcnd über das Edel­
metall-Verbot hinweg setzte, geht ausserdem aus
ordnung bisher noch ungesichert \sar, ist
cler islamischen Überlieferung hervor, wonach die Silberschale von 29, 5cm. D . unbekann-
die nachsten Gefalirten Mohammeds kostbare, ter Herkunft, chemals aus dcr Sammlung
mit Figuren veizieite Edelmetallgefasse besassen Stroganoff, jetzt im E r c m i t a g e - M u ­
(Th. W. A r n o l d : Painting in Islam, 7 ) ; es sei seum, P e t e r s b u r g ^ (Abb. i ) . Es han-
ausserdem an das bekannte Gedicht des A b u
delt sich hierbei um eine f lache Schale auf
N a V a s erinnert, das er auf eine "goldene" Schalc
niedrigem Ringfuss vom T y p dcr sasani­
vom Typ der sasanidischen Jagdschalen dichlcte:
dischen Schalcn (Abb. i ) . Ihı; Dekor
"In ciner Schale, die vom Golde glanzt
im Innern ist in der Art des frühsasani-
Ward da der Wein vom Schenken uns kiedenzt.
dischcn Silbergeschirrs in einem gleich-
Mit Bilderzierrat, der das Aug entziickt,
Hat kunstreich sie der Meister ausgeschmiickt: massigen Flachrelief getrieben. Den
Spiegel der Schale r a h m l eine stiHsieric
Ganz unten siehst du C h o s r a u in der Mitten,
Zur Seite kommen Jager angcritten;
Bordüre, die an ein allerdings stark
Vor ihnen flieht der Antilopen Schar schematisiertes sasanidischcs Hcrzbhui-
Und bietet C h o s r a u s Pfeil die Flanke dar. Muster denken lasst. Mitlelpunkt dcr
Bis oben zu der Jager Kragenknbpfen Darstellung ist ein ihroncnder Fürst,
Musst du vol! Wein die schone Schale schopfen, der jedoch, von der sasanidischen
Und dann wird soviel Wasser zugegossen, Behandlung des Themas her gesehcn,
Bis von dem Trank die Miitzen sind umf lessen." in ungewohnlichcr Haltung wicdcrgc-
( H . R i t t e r , in Orientalia 1,2, hlnttbider Mitki- geben ist. Wiihrend in dcr sasani-
limgen i , 1933); s. auch dazu J . J . K r a c k o w s k i :
La coupe sassanide dans Us vers du poete Abbaside Abu-
Navas, Serniniarium Kondakavianum, Prag, I I , 114- ^ Vgl. J . S m i r n o f f ; L'Atgrnlnie Onci.UiU,
125)- Petersburg 1909, Nr. 64; A . R i c g l : Em oiunK.li-
S. dazu K . O t t o - D o r n : Östlicher Ein- scher Teppich lom Jahr j£0s: Bcthn 1B95, Fig. 3; J .
fliiss auf eine Gnippe iranischei Silbcischalcn, [Ostn- S t r z y g o w s k i : Altai-han iind VotictaniuUiw.r,
sialische Z^iischrijl, F . X I I I , H . 3/4), wobei cine Leipzig!gi 7.Abb.i32,tlcisclbe: Asiens bildindf /lUiisl
Gruppe nachsasanidischer gcbuckcltcr Silbcr- in Siiclipiobai, Augshurg 1930, Abb. i G 4 ; E . H c i z-
schalen von C h i n a hergcleitet und in das 9. f c l d : Am Tor ion Asicu )i<:r\ui 1920,8. i 39 ;F. Sa r-
Jahrh. datiert wird. r c : Die Kimst des alleti Peisiai, hciVin 1923, Taf. 109.
K. O T T O - D O R N
30a

ben hier ein Dokument nomadisch inner-


dischcn Kunst der Herrschcr auf dem
asiatischer "Zeltkunst" vor uns, worauf
Thron sitzend erscheint mit dem Schwert
bereits Strzygowski aufmerksam gemacht
zwischen den Knieen hockt hier der
hat*. Allcrdings dürfle es sich dabei kaum
Fürst mit gekrcuzten, untergcschlagencn
um einen Knüpf-Teppich handeln wie
Bcincn im " T ü r k e n s i t z " auf einem
Strzygowski annahm, sondern um einen
T e p p i c h , wobei die nach oben gerich-
Filzbelag mit Stoff-Applikationen, der zur
teten Fuss-Sohlen auffallen, die an die
Verstarkung mcist durchgesteppt vvurde,
Sitzhaltung der indischcn Buddha - Dar-
wie er für die Kunst der Türkvölker cha-
stellungen erinnern ^ Der Throncnde
rakteristisch ist. Darauf weist der auffâllige
halt in der Rechten eine Schalc vom
Kontrast von punziertem Grund und glat-
gleichen flachen Typ wie das Stiick selbst,
tem Muster, womit ohne Frage die Appli-
in der Linken aller Wahrscheinlichkeit
kations-Technik nachgeahmt werden soil.
nach das hier nur undeutlich wieder-
Auch die erhaben wirkende Bordüre
gegebene Tuch, das Zeichen der Vor-
spricht für Applikation. Derartige Filztep-
nehmheit. Hinter Kopf und Brust er­
piche sind mit grosser Wahrscheinlichkeit
scheint ein Nimbus. Als Kopfputz dient
in den Malercien \'on Turkestan darge-
cine phantasievoll abgevvandelte sasa-
stellt. Besonderes Interesse verdient dabei
nidischc Fliigel-Krone, an der knopfartige
ein mit "Kreislappen - Ranken" gemus-
Einrollungen an den Flügel-Enden auf­
terter Teppich, dessen eine umgeklapp-
fallen. Die Haartracht des Fürsten erinnert
te Ecke die undekorierte Rückseite zeigt,
lediglich in den seitlichen Locken-Bâuschen
woraus deutlich hervorgeht, dass die
noch an sasanidische Vorbilder, die auf
Muster auf der Vorderseitc aufappliziert
die SchuUern herabfailenden Haar-VVelIen
worden sein miissen'. Vor allem aber
so wie die Bart-Tracht, ein rund geschnitte-
haben sich Filzdecken mit AppUkationen
ner Vollbart und ein geschvveifter Schnurr-
in den um Christi Geburt auzusetzenden
bart sind durchaus unsasanidisch. In dem
Funden von Noin Ula in der Mongolei
fleischigcn, vollippigen Gesicht,das an Dar-
erhalten. Hier sitzen die appHzicrten
stellungcn indischer Kunst erinnert, sind
Muster auf einem gesteppten Grund auf
die Wangenpartien besonders hervorgeho-
Es ist anzunehmen, dass diese Stepp-
ben. Ein weites Gewand aus schlcierartig
Technik in dcr Punzierung unserer Schale
dünnem Stoff fallt in Krausel-Falten iiber
angedeutet ist. Das Punzier - Vcrfahren
die gekreuzten Beine. Das tunikaartigc
selbst ist der sasanidischen Toreutik unbe­
Obcrgewand istgegiirtet, ein Schulter-Kra-
kannt. Beliebt ist die Technik hingegen
gen, der im Sasanidischen unbekannt ist,
im chinesischen Kunstbereich, vor allem
bedeckt zum Teil die Ârmel. Es ist anzu-
im Silbergerât der Tangzeit. V o n dort
nehmen, dass der Fürst nicht wie es den
wird das Verfahren an die Kulturen der
Anschein erweckt auf einem "Teppich,"
Westgebiete übermittelt worden sein^. Wir
sondern auf einem in voller Aufsicht
treffen darauf etwa bei den Ungar-Funden,
wiedergegebenen Tinonsitz hockt, dessen
m erster Linie in den Gefassen des Schat-
eine Fuss-Stütze zwischen den Löwen
zes von N a g y - S t - M i k l o s , die in das
sichtbar ist und der mit einem teppicharti-
9.-10. Jahrh. zu datieren sind Das
gen Belag überdeckt ist. Es wird darauf
friiheste gesicherte Beispiel von Punzie-
noch zurück zu kommen sein. Rechts
oben sind einige Kissen überinander ge-
legt, links auf dem Tlu'onsitz liegt ein
Granat-Apfel, Dem "Teppich" selbst » J . S t r z y g o w s k i : AUai-Iran,S-i5& fi"; der-
selbein: Asieiis bildende Kunst, S. 177.
kommt besondere Bedeutung zu. Wir ha-
'J. S t r z y g o w s k i : Altai-Iran, A b b . 133.
' J.Strzygowski: Asiens bildende Kunst,
* K . E r d m a n n : Die Kmst Iram zur ^«'/ Abb. 600.
der Sasaniden, Berlin 1943 T a f . 67. ' M . F e d d e r s e n : Chinesisches Kunstgewerbe,
^ A. S p r i n g e r : Z)ıe Âussereuropöisclıe Kunst, 2. Aufl. 1955, Abb. 131.
Taf. 279. " J . S t r z y g o w s k i : Altai-Iran, Abb.5,q.
EINE SELDSCHUKISCHE SILBERSCHALE
303
rung ini Islambereich haben wir wohl
in dem 978 datierten persischen Goldkrug wir noch sehen werden, dem seldschuki-
schen Tierstil nah verwand ist.
vor uns, bei dem sich ein Relief-Dekor
vom punzierten Grund abhebt Damit I m Gesamtcharakter dor Darstellung
ware fur unsere Schale zugleich ein Datum spielt, wie wir sahen, das sasanidische
ante quern gegcben. Aber nicht nur die Element cine nur sehr untcrgeordncic
Punzier-Technik, sondern auch die drei- Rolle. I m Vordergvund stchcn andere
teiligen, gelappten Blüten-Muster des E i n f luss - Gcbiete und zwar an erstcr
"Teppichs", die im Islambereich un- Stelle die nomadisch - türklsche "Zelt-
gewohnlich sind, diirften chinesischen kunst" ("Türkensitz" und "Teppich-
Ursprungs sein. Vcrwandte Formen finden darstellung" ) . Daneben kommt aber
sich wiederum in den Malereien von auch der ostasiatische Bcreich zu Wort
Turkestan (Punzicrtcchnik und Rankenmustcrung),
u n d endUch sind Z ü g e des indischen
Den Fürsten umgeben zwei Paare Kunstbereichs feststcllbar (Gesichtstyp
von Begleitfiguren von rundgesichtigem u n d Fusshaltung des Fürsten). Dicscr
Gesichtstyp. Auch sie sind nimbiert. Im eigenartige Mischstil im Dckor unscvcr
oberen Bildteil handelt es sich wohl um Schale führt uns zwangslaufig in den
weibliche Figuren, um Diencrinnen odcr Bereich der Turfankunst, fUr die das
Tanzerinnen. Sie tragen das gleiche in Nebeneinander aller dieser Stilelemcnic
Krausel-Falten fallende Gewand und den charakteristisch ist. Der Vergleich liissi
Schulterkragen wie der Fürst, jedoch keine sich a m Fürstenbild selbst noch weitcr
Timika. Der im Bild rechts stehenden Fi- führen. Eine enge Parallelc zu dem
gür ist die sasanidische Schai-pe umgelegt, im " T ü r k e n s i t z " thronenden Herrscher
sie fachelt dem Herrscher Kiihiung findet sich in der auf Holz gemalten,
zu. Die linke Figur halt in ihrer rechten nimbierten, vierarmigen, mit einer M a n -
Hand einen Granatapfel, in der Linken dorla umgebenen Gotthcit aus D a n d a n
eincn Henkelkrug mit schnabelförmigem U i l i q in T u r f a n die ctwa um900 anzu-
Ausguss. I m unteren Bildteil hocken zwei setzen ist (Abb.'s). I n dicscr auf eincni
Guitarre spielende Musikantcn ebenfalls Kissen mit untergeschlagcncn Beincn
im Türkensitz. Sie tragen eng anliegendc thronenden Figur haben wir sozusagcn den
Hosen und das gleiche hemdartige Obei- Prototyp unserer FürstendarsteHung vor
gewand wie die Dienerinnen. Zu Füssen uns. W i e dcr Herrscher unserer Schale
des Fürsten liegt ein adossiertes Lowen- halt auch diese Figur in der unteren abgc-
paar, mit weit aufgerissenen Rachen, winkeltcn Rechten ein Gefass-hier eincn
Sinnbilder der Macht und ohne Fragc Becher-in dcr unteren Linken aller Wahr-
eine Reminiszenz an den altorientali- scheinlichkeit n a c h das T u c h . Wie im
schen Lowenthron. Die Tierfiguren sind F ü r s t e n b i l d tragi die vierarmige Gotthcit
stark stilisiert, auffallig sind die wulstartig larvgc auf die Schultern herabrallcndc
herausgearbeiteten Wangenpartien. Von H a a r e , den rund geschnittcncn VoUbart
ausgesprochen ornamentaler Wirkung u n d den gcwelltcn Schnurrbari. Dicsc
sind die schnörkelartig sich eiiirollenden ü b e r r a s c h c n d e n Zusammenhangc crlau-
Nasen, die eingerollten Mahnen-Locken, ben es mühelos, unscre Schale in das
sowie die schematisierte Schenkel-Behaa- Gebiet dcr T u r f a n k u n s t zu lokalisicrcn.
rung. Wir haben es hier mit einer Art Jedoch ist damit noch nichts ubcr
der Tierdarstellung zu tun, die weit ihre Entstehungszeit ausgesagt, cine Fragc,
entfernt ist von dem Realismus sasani- die unser Hauptanlicgen sein soli. Z u
discher Tierfiguren, die hingegen, wie ihrer L ö s u n g bielen sich uns bcsiimmlc
E i g e n z ü g c des Dekors an. Die augcnfal-
Hgste Handhabe zur Daticrung ist zunachsi
" A . U . Pope: Sumy of Persian Ail, VI,
Taf._i343. das Thronbild an sich mit dem im "Tür-
^' A . von L e C o q : Die biidclliislische Spalati- kensitz" auf einem T h r o n hockendcn
tike in Millelasien (Die Plastik), Berlin 1922, Taf.41. Fürsten, der in der Recliten das Trinkge-
K. O T T O - D O R N
304

fâss, in der Linken das Tuclı halt. Der ein Vogelpaar-ebcnfalls ein Sinnbild der
Hockersitz selbst ist eine typische Sitzhai- Macht-das oberhalb des Thrones erschciut.
tung nomadischer Völker, die hier repra- Seitlich der Blendnische sind ebenfalls
sentativen Charaktcr erlangt hat und die, im starken Relief die Biisten von Fravi-
wie wir an der vierarmigcn Gottheit von enfiguren wiedcrgegcben, in dcnen sich
Dandan U i l i q , vor allem aber am Budd­ fraglos die Dicncrinnen unserer Schale
ha-Bild sahcn, sogar in die gottliche wicdcrholen. Im untercn Bildteil sind
Sphare iibei-gegangen ist. zwcv mannliche Figurcn dargestellt, die
Suchen wir nach eincm vcrvvandtrn ebenfalls Bcchcr in den Handen halten und
Thronschema, so bietcn sich uns i m die eine Entsprechung zu den A'lusikanicn
Kunstbereich der türkischcn S c î d s c h u - der Schale bildcn. Damit ist also auch
ken, in dem sich dcutlich Züge des ehcma- hier die Fiinffigurcn-Gruppe vollstiindig.
ligen Zeltlebens vviederspicgcin, cine Fiille Etwas vaviiert kehvt das funffigurigc
von Parallclen an. Hier ist der mit unter- Thronbild auf cincm Sluckrelief des
geschlagenen Beincn auf seinem Thron 13. Jahrh. wiedcr (Abb. 4). Hier hockt
hockendc Fürst zum Rcpı^âscntations- Typ dcr Ftii'st auf eincm mit cincm Kisscn
schlcchthin geworden. In breiter Schicht belegtcn cinfachen Schemcl von dem
lâsst sich hier das ncue Thronbild verfol- deulHch das Fussgeslell zu erkcnnen
gen, sei es in der Wandausstattung-im isl.. Dicse Art von Klappst\)hl ist aller
Stuck Oder in dcr Malerci .sci cs Wahrscheinlichkcit nach auch in dcr
innerhalb der verschiedenen Gattungen Darstellung der Stroganoff- Scliale zu vcr-
dcr Kleinkunst. Dabei lassen sich drei muten, dcr hier allerdings mit einem
Schemata untei"scheiden: Das rcduzierte Filzleppich bchangen und in vollcr
Di-eifiguren-Bild, die Fiinffiguren- Gruppe Aufsichl wiedergegebcn ist und dessen
wie wir sie auf unsercr Schale vor uns Fussgestell zwischcn den bciden Lowenfi-
haben und die prozessionsartig crweitcrte guren nur vage angcdcutct ist. Das ados-
Reprascntations - Szcne. siertc Tierpaar hat hier das Ausschcn von
Dcni Typ unsercr Schale kommt Barcn. Völiig abweichend von unscicr
am nachsten das I'hronbild dcr mcso- Thronszciie sind die Beglcitfigurcn. Zu
potamischen Barbotin - Gefasse des 13. Seitcn des Herrschers stehcn hier zwei
Jahrh. (Abb. 3). Sie zeigcn den Herr- Slandarten -Tragcr, wahrcnd \^ou zwei
scher in einer Blendnische im "Tiirkensitz" weiteren Figurcn im Hintergrund nur
auf einem hochlehnigen Thron hockcnd dit Köpfe sichtbar sind. Allc tragcn die
mit Becher und Tuch. Auch dcr'Teppich" tiirkische Zopftracht, den rund geschnit-
mit "punzicrtem" Grund, von dem sich tenen VoUbart und herabhangcndc
typisch seldschukisches Arabcskwcrk als Schnurbarrte; ledigUch die Kopfbcdeckuu-
"Applikation" abhebt, ist vorhandcn. gen \ ariiercn, am Hcrrschcr erkcnnt man
Ebcnso erschcint das Lowcnpaar und die cinfache Rundkappc, die Bcglciter
zwar in plastisch ausgebildeten Lowen- tragcn Spitzhiitc.
Köpfeıı zu Fiissen des Herrschers. Das In reduzierler und stark schemati-
Thema wird hier noch bereichcrt durch sierter Form findct sich das Thronbild
auf ciner Gruppc der persischen Minai-
Schalen vom 13. Jahrh. (Abb. 5). Hicr
" Zum " Tüıkensitz" in dcr islamischen
hockt der Hcrrschcr auf einem hochlehni­
Kuiist s. K . O 11 o - D o r n : Figmendarstdlwig
im İslam, Archâolog. Anzeigcr, Bd. 6 5 / 6 6 , S.
gen Thron, der dem des Barbotin- I<.rugcs
339 ff- vcrwandt ist, auf seinen Knaufen kehrt
" Für die Wandnialcrei s.A.U. Pope: a.a. das Vogelpaar wieder, das dort im.
O . I , Taf. 5 5 4 . Fill- die A'liniatuieiiuialeid isi die Arabeskwerk sitzt. Dcr Fürst ist nur
alleidings erst aus iiachseldscliukischcr Zeit slani- von zwei Figuren begleitet. ^Die Stelle
niende Minialur v.J.1333 mil zvvei Genien oberlialb
dcr Lowen nimmt ein gegenstandigeS
des Thrones und ciner Gaukler-Szene zu Füssen
des Herrschers ein klassischcs Bcispiel ( E . K i i i n i e i : Sirenen-Paar ein. Das Thronbild ist damit
Islamische Mimaturenmalerei, Berlin 1923, Taf. 17.) jedoch noch nicht abgeschlossen. Eg
EINE SELDSCHUKISCHE SILBERSCHALE
305
setzt sich fort in der Szenerie des Aussen-
altes Herrschaftszeichen, in dem Vorstel­
randes. Hier sind vier Paaie hockender
lungen vom H v a r e n a h , dem göttlichen
Musikanten dargestellt, die durchaus dcr
Glanz der iranischen K ö n i g e nachleben.
Rcprasentations - Szene z u g e h ö r e n , wie
Schen %vir uns davav^fhin nochmals
unscre Stroganoff-Scliale zeigt. Sie sind
das Thvonbild ımserer Schalc an, so
jcdocli stark stilisiert, sozusagen cntkörpcrt
m ü s s c n \vir fcslstcUcn, dass cs in ailen
und von stark ornamentaler Wirkung.
cntscheidcnden Elementcn dem T y p dcr
Eine reine Dreifiguren - Gruppe stellt
scldschukischen Rcprâsentations-Szcnc ent-
cine Bronze- Schale des 13. J a h r h . aus spricht. Daraus ergibt sich mit ziemlicher
dem M u s e u m i n T e h e r a n dar (Abb. Sichcrheit cine Zuweisung dev Siragaıuff-]
6), die in stilistischer Hinsicht der Malcrci Schale in den scldschukischen Kunst-
cler vorangegangenen Miiiai-Schale nah bcreich. ^"
verwandt ist. Die Begleitfiguren halten
jeweils einen Granatapfel und cinen D a r ü b c r hinaus lassen sich abcr auch
Becher in Handen. Rechts vom Furslen in stilistischer Hinsicht überraschcndc
Zusammcnhangc mil dcr scldschukischen
steht eine Fruchtschale, links eine Schna-
K u n s i feststcllen. So zcigcn zum Rcispicl
belkanne vom gleichen T y p wie auf
die s c h e m a ü s i e n c n Backenwulsic. die
unscrem Stiick. Das hier gegenslandigc
a m E n d e sich cinvoHcndcn I^ockcn oder
Lowenpaar erhebt die T a t z e n zu einer
die, die Schenkclbchaarung andcuicndcn
stilisicrten Pflanze, dem alten Lebensbaum-
Schnorkel - Ornamcntc dcr Lowcn, die
Motiv. Neu ist die Gliederung der Bild-
gleiche sUcnge Siilisicrung und orncman-
flache in zwei Zonen durch ein Inschrift-
lale Behandlung \vic die scldschukisclicn
band im Nashi-Duktus. Unterschiedlich
Tierfigurcn. Noch cindciuiger als auf
im Vergleich zur Stroganoff-Schale isl
unscrer Schale komml dicscr cigcnwiilige
ausserdem, dass hier der gesamte Schalcn-
Tieistil auf cincm wcitcrcn SilbcncUcr
gi-und punziert ist, wahrend dort die Pun-
dcv Ercmilage zum Ausdruck, dcr
zierung auf den Filzteppich beschriinkt
war.
Zuni Hvarcnaİ!, dcr ••kavi-d-cıı Hcri-
Aus dem bisher Dargelegten geht liclikcit" s. A v c s t a , Jaschi 19,69; Das 1 IK-iüa
also deutlich hervor, dass fiir die seld- ist ausführlich beliar.dc-li bci K , D o r n : Dus
schukische Kunst ein bestimmtes T h r o n - Sasanidisclie Siiber und ssinc Svuıbîldcr. Diss. \N I( p.
schema vei'bindlich ist. Variationen sind '933 (unvcioffcntl.) S. 331 IT. Zum .\iiiil)ub
als dcm den Fiuslcn odcr Hciligrn ubcisu ahlcndcn
lediglicli innerhalb der Begleitfiguren fcst-
übenıalüı lİLİıcu Glanz s. iM. H a i lmaiir. ;
stcllbar. Unvcrandert bleibt hingegcn, und In Snellen der oslwcsllidiin Bı.üchtıngın m der Kunsi
das ist das Entscheidendc, die i m Tiirkcn- der islnmi\chen Ldiidfi, Oiicnlal. Liicraiin Zci-
silz thronende zcntrale HeiTscherfigur, lung, Jahig. 1903; dci Islam hat dicbc Wn-
dcr Becher und T u c h als kcnnzcichnendc stelkmgcn \on Pcrsicn ubcinoii'.mc:i. s. da/i; die
Zusammc>icllung hc'i J . G o l d / i h c i :
Attribute z u g e h ö r e n . I n diesen Bcigabcn
lungen zur arnbischcn I'hilologie, !.S. 199 uiui h;
haben wir ausgesprochene Herrschafts- s.auch Spiegel in Kuhii.' lietlieigcn S. 0,3UU; ('.(.1 u li.x
Zcichen vor uns. Dies trilTt in erstcr Linic Eumiiclic AllerliinisLiiiidc, .S.'j,5() ;das Lidii de^
für das Trinkgefass zu. H i c r haben sich Khalifats findcl si( h bci .\uhani. 5,1 7,.;'i, ('..,)-,;
alte Vorstellungen vom iranischen "Wel- ijbcr das Lioht ties Mr.lk s. I ' a b a i i J,!33'J;
das VVcscnllichc blelLn immrr d:•.^ iieilige l . ' . c l i t ,
tenbecher", in dem sich die Telle dcr
das \on alien Seiicn dcni Ihds /u-ticint ,ı:aLİ.
Welt spiegeln und _ vom Opfergefass, cinci- .'-patcren osiunklsclicn (T_.;clle.^.M. H a i l -
dem "Rauschtrankbehalter", mit dem nianii in hlamisclie Oiinil 11 .b. 20:>.
zum Beispiel der türkischc Fürst die J . S I i zy gowt i: Dit 'I :cii.,r. auti 1': -
Ki'önungs-Zeremonie bcging, lebendig er- bliin dır milicianaii^c!,! 11 li-onsi, 1 lai] • iuii L' I 1 ^h.-, l-
halten. Aber auch dcr Nimbus ist ein ic mil Rctlu tlcn 'I hioi.enden nirdci St l..i!<- i:.n
cineni Un'kischen HeriTck.ei' iden 1 i! i/ic i I. ii'UxinjL-
" Zum "Weltenbecher" s. K . S p i c s s : Das mit dcm liici' niclu in. I'ragc iîonnnenden i )i/.di"!u-,
arische Fesl, S. 52;s. auch H ü s i n g : Die iiaiiisclie \'on (lessen jjninkvoller litplhallung ein in/.iHi:.;-
Übeilieferutig, S.31; zum Oprcibechcr s . V a m b c r y : sehcr Gcsandler bei ieiilcl, lier d i C M ), im I:dn "•,'•(••
Das Tiirkeiivolk, S.31. aufsucluc>. niieh \'aml)6rv : Den / n ' ^ / ' ' . , S. 1-' I.
K. O T T O • DORN
306

unverkennbar ein Pendant unscrer Schale der Köpfe jene eigenartige Mischung von
ist (Abb. 7). Diese Schale von ebenfalls kubischcr Formgebung und ornamen-
unbekannter Herkunft, von 26 cm D. talem Detail zum Ausdruck, die den seld-
hangt nicht nur stilistisch auf das cngstc .schukischen Tierstil kennzeichnet. Stilis-
mit unscrcm Stiick zusammen, sondcrn tisch am nach-slcn kommt unserer Schale
zeigl auch im Typ dcs Reilcrs und in ein in das 12. - 13. Jahrh. datiertcs persi-
dcssen Bckleidung-er trâgt den glcichcn schcs Stuckrclief in dcm wir wohl ein
Schultcrmantel wie dcr throncndc Fiii-st- typischcs Detail dcr Thronszene, nainlich
weitgehende Zusammenhange. Als Thcma das zu Fiissen des Herrschers licgcndc
ist hicr das auf sasanidischc Vorbildcr Lowenpaar vor uns haben (Abb. 10). Die
zuriickgehende Jagdmotiv gewahlt. Fiir schcmatisicrten Mahnenlocken vvic die
unserc Betrachtung entsclicidcnd ist die ornamental eingcroUte Maulpartie cnt-
Art der TicrdarstcHung. Hicr sind an sprcchcn weitgehend cler Art dcr Stilisie-
den Kopfen dcr Lowen und dcs Pferdes, rung in den Ticrdarstellungcn unscrer
die im iibrigcn von ausgesprochen kulji- bcidcn Silberschalen.
schcr Wirkung sind, die Backen-VViilste Aber auch in andcren stilistischen
bcsonders dcutlich betont, und anderc Details, so in den gcschwungcnen,
Details, so die Einroilung dcr Niistcrn odcr sich am Ende knopfartig cinrollcnden
die Schenkelbchaarung wie auf dcr Fedcrn dcr Fliigelkrone der Stroganof-
Slroganoff-Schale rem ornamental bchandch. Sclmle treffen wir auf ein typisch seld-
Diese stilisicrte Formgebung ist charak- schukischcs Formelement. Hier lassen sich
Icristisch fiir die seldschukischc Ticr- als Parallele nicht nur figürlichc Darstcl-
darstcHung, in dcr die alterc eurasi.schc
lungcn wie die Drachcn an dem heute
Tierstilkunst ausklingt Ausgepragtc
zerstörtcn Talismantor in Bagdad heran-
Bcispicic hierfiir habcn sicli sowohi im
ziehen^^ sondercn auch das kleinasiatisch-
pcrsisch-wic klcinasiatisch-scldschukischcn
seldschukischc Arabeskwerk mit scincn
Bcreich erhalten. Wir lieffen auf sie
charakterislischen knopfartigen EinroU-
ctwa in den frciplastischcn Tierfiguren
lungcn
dcr pci-sischcn Kcramik odcr, im Rclicf-
Dckor der ostpersischcn (auschiertcn Somit crgibt sich also auch in stilisti-
Hcnkclkannen Von nocli wuchtigercr schcr Hinsicht cine cinwandfrcie Datie-
Wirkung ist dcr scldscliukische Ticrstil rung dcr bcidcn Schalen in seldschukischc
in dcr klcinasiatischcn Stcinskulptur. Am Zcit.
besten vcrdcutlicht ihn ctwa der Lowen- Dariibcr hinaus lassen sich aber
kopf- ein Wasserspcicr-an dcr Huand noch wcitcre Einzclzilgc fcststellcn, die
H a t u n - M c d r e s e , vom 13. Jahrh. (Abb. eindcutig die seldschukische Herkunft dcr
8). E r ist von stark kubischcr Wii-kung, Schale erweisen. So verdient dcr Man-
und die niercnförmigcn Backcnwiilste sind tel kragen der Fiirsten auf den bcidcn
kraftig licrausgearbcitet. Ein anschauli- Silberschalen besondere Bcachtung. Die-
clics Bild seldschukischer Tieretil-Kunst ses Kleidungsstiick kommt verschiedent-
vcrmittcln danebcn die Tierköpfc vom lich auf seldschukischen Denkmâlern vor,
Portal dcr G ö k - M c d c r e s e in Sivas, ctwa auf eincr Stuckplastik aus Raghes
(Abb. 9) ebenfalls vom 13. Jahrh, die aller vom 12. - 13. Jahrh.^* auf eincr pcrsischen
Wahrscheinlichkeit nach auf Tierbildcr Lüsterschale des 12. Jahrh. oder
dcs Turko-Mongolischen Zodiakiis zuriick-
gehcn 2". Hier kommt in jedem cinzelnen " S. M, S. D i m a n d : A Handbook of Muham-
nmlan Art, a.Aufl., S. 94.
E . D i e z : Die Kmisl der islamisclien Völker,
" Vgl. ciwa Borofka: Kuiislgewcibc der Taf. I I .
Skylhcn, Geschichtc des Kunslgewerbes I , Taf.X.G. *' E . Kixhnel: Islamische Kleinkimst, Ahh. 170.
" U.Pope: a. a. O. Taf. 766. ^* U . A. Pope: Masterpieces of Persian Art,
=» E . D i e z : The ^odiac Reliefs of the Poilal S.ioa.Taf.SG.
of the Gök Medrese in Sivas (Arlibiis Asiac X I I , 1949 A. L a n e : Early Islamic Pottery, London
1/2). i947,y\.bb,52 c.
EINE SELDSCHUKISCHE SILBERSCHALE
307

auf einem der mesopotamischen Barboiin- lichkeit der Figuren derStroganoff-SchaU auf
Kriige des 13. Jahrh (Abb. 11). Wir haben im Gegensatz zu der Schematisierung und
hier ohne Frage das Maniakon des seld- Entkörperlichung der spâtseldschukischen
schukischen Löwentöteı-s vor uns ^. Bcispicle. I n ihnen sind wie die Schale
Ein letztes Datierungs - Kriieiium (Abb.5)besondei-s gut vcranschaulicht, die
schliesslich ist die Henkclkanne, die die Randfiguren nahczu zum Ornament
obere rechte Begleitfigur der Stroganofî- abgewandclt. Suchcn wir nach cincm
Schale in der Hand trâgt. An dem Gefâss Bcispicl seldschukischer Figuren-Darstel-
fallı die schnabelförmigc Tülle auf, die lung, das der unscrer Schalc nahe kommt,
weder aus sasanidischer noch aus frühis- so finden wir den "koi-perhaftcn" Slil in
lamischer Zeit bekannt ist. Sie ist jcdoch cincm 1195 daticrtcn persischen Stuck-
typisch fUr die seldschukische Periode. Wir relicf mit dem Namen T u g h r i l Begs
finden sie hier durchgangig wieder sowohl ( A b b . 13), das nusscrdem thcmalisch
in der Keramik wie im Mctall. Der unscrem Stiick zugehorl. Es handclt sich
nâchste Verwandtc auch im Hinblick auf u m die Thronszene, die allerdings wic
die birnenförmige Gefâssform kehrt auf das haufigcr geschicht um cincn Prozcs-
der oben bereits herangezogencn Bronzc- sionszug von Huldigcndcn und T r i -
schale des (Abb. 6 ) . wieder. Von den butbi-ingern crwcitcri isl \'on diescr
Kcramik-Beispielen steht unscrer Schalc Parallele her bctraclilct, licsse sich
ein in Glasurfarben bemalter K i u g des auch unscrc Schalc Icicht in das 12. Jahrh.
12.-13. Jahrh. am nachsten (Abb.12). Von einordncn. Jcdoch sprcchcn cinigc archa-
den Metall-Gefassen ist cine Kanne mit isiercndc Zugc fur cinen noch frühercn
graviertem Dekor vom 12. Jahrh. heran- Zcitansalz. So ist z. B. die Schalc, die dcr
zuziehen, deren Bauch kugclig geformt Fürsi in dcr Hand hah ungcwohnlich, sic
i s t . A u c h die wuchtigeren tauschicr- wird in alien seldschukischen Bcispicltn
ten, persischen Henkelkannen des 12. des 12. und 13. Jahrh. durch den Bechcr
ersetzt. Ebcnso taucht die "sasanidisclic
Jahrh. wcisen den charakteristischcn
Flugclkrone" in den seldscliukischcn
Schnabel-Ausguss auf ^ .
Denkmalern des 12. und 13. Jahrh. niclu
Fassen wir die bishcr gcwonncnen mehr auf. An ihrc Stelle Uclcn dcr
Ergebnisse der Untcrsuchung zusammen, Scharbusch als Kopf bedeckung - wic ciwa
so ergibt sich einmal die Lokalisierung auf dcr Dai-stelhmg des Barbotin-Ktvges-,
dcr Stroganqff-Scliale in den Bereich dcr die Rundkappe -wie auf alien übrigcn
T u r f a n - K u n s t und zwcitens ihrc zcit- hier aufgcfiihrlcn Bcispiclcn- odcr die Zin-
liche Fixierung in die seldschukische nen-Kronc^^. Dicsc "Arcliaismcn" icgen
Periode ^ . es nahe, unscr Sıück in das 11. oder
Es stcUt sich nun noch die Frage nach beginnende 12. J a l n h . anzusct/.en. Daniil
dcr Möglichkeit ciner engercn Zeitbcgrcn- hiitlcn wir das bisher friiliesi bckaiuuc
zung innerhalb der seldschukischen Epo- seldschukische Thronbild vor uns.
che. Auch hierfür ergeben sich vom Figu-
Haben wir so die Hcrkunft und
ren-Stil her gesehen gewissc Anhaltspunk-
Datierung dcr StroganoJJ-ScJiak gcsichcn,
te. Vergleichen wir die Wicdergabc des
so bleibt uns zum Schluss nocli die Frage
Fürsten und seiner Begleiter mit der
nach vcrwandten Bcispiclcn, die sicii unsc­
Figuren - Darstellung spatseldschukischcr rem Stitck zuordncn lassen. Wir konnlcn
Zeit, so fallt die relativ starkc Koi-per- im Laufc dcr Untcrsuchung bcrcils cine
zwcilc Silbci"schalc heranzichcn mit dcr
" J . E b c r s o l l : Lrs ArU Soiii/ilnnirrs fif Dyzniicr, Darstellung cincr Jagdszenc, die siiiis-
Paris 1923, S. 38. liscli gcschcn (Ticrstil) und audi in Details
»' E . K ü h n e l : Jslainisclie KUiiikiiiisl, Abh.ioB.
»» Ebcndort, Abb. 112.
^ Vgl.zu dcm 'I'licma auth D.S.Rict;
*» Damit bcstatigt sicli der Datierungs - Vcr-
Sludies ill hhimic Melal Work, II,Abb. 11.
such Ricgls, dcr den Teppich dcr Sclialc 1202
" M.S. D i m a i i d : a.a.O.Abb.:,j.
ansctzte, s. A n n i . 3 .
K. O T T O - D O R N
3o8

Die elegante Linicnführung und lockerc


(Gesichtstyp des Füı-sten und Mantel-
Komposition der Blütenstengel jedoch
kragen)ein ausgesprochenes Pendant zu
verraten den Charakter des chinesischen
unserem Stück bildct. Ebenso gehört
Sung - Stils das heisst also, dass wir
liicrher der heutc verschwimdcnc silberne
diese Schalc zwischen dem 10 und 13.
Henkelkrug aus der Sammlung dcs Baron
Jahrh. ansetzen müssen. Auch hicr dürfen
Scilli ere, dessen Figurenstil als "indisch-
wir vermuten, dass das Stück aus dem
mongolisch" bezeichnet vvird'.^. Abb 2,
Bereich der Turfankunst stammt, die weit-
In drci MedaiIIons sind hier nimbicrtc
gehcnd unter chincsischem Einfluss stand.
weibliche Musikanten, die Flöte, Laute,
Handtrommel, Harfe und Wasserorgel So lâsst sich also ausgehend von un­
spielen, dargestellt, die im Gesichtstyp und serer Stroganoff-Schale eine Gruppe von
Haartracht absolut don Dienerinnen der Silbergefâsscn zusammenschliesscn, die wir
Stroganoff-Schale entsprechen. Darüber hi- als Vertreter seldschukischcr Toreutik
naus ist die Trommel - Schlâgcrin gcrade- ansprechen müssen
zu eine Dublette der auf unserer Schale
" Vgl.etwaA. S p r i n g e r : Die/lîwnWo/j(i7.çf/,e
rcchts im Bildc stchenden Beglcitfigur. Wie Kwisl, Abb.88,go. T h . A r n o l d : Survivnh of Saso-
diesc trâgt sie in der einen Hand cinen iiian and Mankhaean Ail in Persian Painting liali die
Granatapfel, in der andern die völlig gleich Scliale für die spâtcre zenlralasiatische K o p i c eincs
geeformte Schnabelkannc. Der Seüliere- sasanidischen Vorbildes, was die Lokalisicrung
Krug selbst stellt in der Schrâgrillung des der Gruppe in den Bercich der T u r f a n - K u n s t
erhârten vvürdc.
Halses bereits einen Spâttyp dar, der in
" Auf dem Gcbiet der seldschukisclicn
vorseldschukischer Zeit kaum denkbarist. T o r e u t i k sind uns nur erst wenig gesichertc
Schlicsslich steht eine Silberschale unserer Stiickc bckannt, Hierzu gehört die 106(5 clalieric
Gruppe nahe, die in stârkcrem Masse persischc Silberschale, deren Insthrift den Namen
fcrnöstliche Stilmerkmale trâgt. Abb 2, Es Alp A r s l a n trâgt. Sie zeigt auf punziertem G r u n d
iiber feinem Arabeskwerk einen Kufi-Fries unci
handcIt sich um die Schüssel von 25 cm.
Tierdarstellungen, das eine M a i gegenstandigc
D. aus der Biblioth equc Nationalein Vogel das andcre Mai geflugelte Steinböcke ( A . U .
Paris, auf der in eirier Landschaft ein nach Pope: Stnvey of Persian Art, V I , Taf. 1348). A u c h die
links schrcitendes Raubtier wiedergege- persische Silberkanne mit getriebenem Arabesk-
ben ist"^. Die schematisierte Art in der und Tierdekor ehemals in der Islamischen Abtei-
lung, Berlin, die in das 13. Jahrh. datien wircl, ist
Schcnkelbehaarung des Tieres geht eng
hier anzuführen ( E . K ü h n e l : Jslamisclie KleinktinsI,
zusammcn mit der Stilisierung der Tierfi- Abb. I 2 j ) . Darüber hinaus ist cine Gruppe von
gurcn auf unseren belden Silberschalen. Oniphalosschalen mit "Facette-Musterung" die
Ebenso ist das ornamental behandelte sichvom I I . - 14. Jahrh. verfolgen lasscn und die
Bcrgmotiv verwandt mit der formcl- möglichervveise im nordwestpersischen Gebicl
enislanden sind, glaubwUrdig als seldscluikisch
haft abgekiirzten Bergdarstellung der
erwiescn worden ( K . E r d m a n n : Islamische Silber-
Jagdschale. Diese Art der Landschaftssti- scluilen des Alillelalters, Berliner Museen, Bcr. aus
lisicrung mit den spiralig sich krâuseln- den Preuss. Kunstsammlungen, L X I I . J a h r g . , H . i
den Wcllen ist typisch chinesisch und und 2,1941, S. 9 fî"; derselbe: Eine seldschukische Sil-
bereits in der Tangzeit nachwcisbar*-*. bersclmle, Jahrbuch der Hamburger Kumtsaninilini-
gen, Bd. 11,1948,8. 35 ff.). Eine Gruppe von
Silberschalen mit DrachenkopfgrifTen hat W .
32 A. Odobesco: Le Tresor ile Pelroassa,
Meister als chinesische Silbcrarbcitcn dcr
Paris 1889-1900, Fig. 21. Mongolenzeit bestimmt und zwischen 1200 bis in
33 F , Sarre: Die kunst dcs elter Pevsicn, die zweite Halfte des 13. Jahrh. datiert (W.
Tef. 123. Meister: EdelmetaUarbeitcn der Mongolenzeit, O s l a -
••" Vgl.et\vadicTangspicgel(M. F c d d e r s e n : sialischc Zeilschrift, N F . X I V , H . 6, S. 212 (F.).
ClımesischcsKunslgewerbe,'2. Aufl. ıgjD- Abb. ifıS,
EINE U R K U N D E FÜR D E N S T I F T U N G S I N H A B E R D E R
ZAVİYE D E S AHİ E V R A N IN KIRŞEHİR V O N
1239/ 1822-23
V o n Franz TAESCHNER
Miinslcr (Westf.)

H c r H a l i m B a k i K u n t c r z c i g t e mir, <^ > , p j


a l s i c h i h n i . J . 1951 in A n k a r a aufsuchtc, V L ^ J . . j j
die in seinem Besilze befindliche nachstc- «-Aİ^lje. ^^y^ j_.s^i>J,l J'>'^Nl j öi'jı_]i
hend veröffentUchte Urkunde. D a mich ' ^ U L ' > N l ^Hl
diese wegen memer Studien über das ana- ^ ^ - o
tolische Achitum, insbesondere über A c h i J <• ^ ^ ' ^ ^ J U J AJJI '"^LUIİİP
E v r a n , interessierte, schrieb cr sie für r^]^| , | ^<;_,| , cj;
mich ab, wotur ich ihm hiermit meinen ^ ^- L: \
verbindlichsten Dank aussprcchc. Mit ^»^--i^^Nij j ^ l < _ J L ^ I j
seiner g ü t i g e n Erlaubnis lege ich sie hicr- ] UN^| ^^J^J i , ^ ^ ^ , ^ ,^-4.11
mit in Text und Inhaltsangabe der , - - . ^
Öffentlichkeit vor. f'^^ ^ i ^ f 6 1 S O ^ A - V J ^ . S ^
Die im Besitze von H e r r n H a l i m isj^ ^ ^ ^ 1 öUi ^ i i U ; ' [^-JJ
B a k i K u n t e r b e f i n d l i c h e U r k u n d e i s t die ' _ ^ S ^
Abschrift eines grosshcrrlichen Fermans, f'^'^'^' '^t'-'c^b J^UtiÎ! j ^ » ^ s^'.-^j^^'
die wahrscheinlich dem Stiftungsinhaber *LJ^i| ^ ^ . U ho
der Zaviye, dem in der Urkunde gcnannten ' " ^ ^ v.^. - .
S c h e i c h M u s t a f a , für den sic ausge- f^-^^ '^-^b' L,";*^! vi^^ ^.^^^ ^uj.r j j . . ^ !
stellt ist, ausgehandigt worden ist. Herr AI.Cİ-İ_, 3 L ^ ! 1 ^P^U.. ^. . ^ ' l ^ c^vbj
Halim Baki K u n t e r gibt von ihr > - ' , 0 '
nachstehend cine Beschreibung. -^-^ ^ ^ ^ I j JîUi-U J - U .
Die 6 3 x 5 0 cm gi-osse Urkunde Jul~L> j U N l j J ^ U N l ^ ^ l i . . j ; >ULİ
ist in der sog. " D i v n î Ku-masi" - Schrift ,1 M I ,
geschrieben. A n eincr dem oberen R a n d Ji-'^'^v^-j ' - V : ; Jo^^y^>.

nahen Stellc steht j ^ j ^ o U y Die - ^ J t^^ij* ^ . ^ j OlkA^ j j'-:^'> o l y ^ ' l j


Orthographic sowic der Schriftszug lassen ^^Xt
ziemUch zu w ü n s c h c n übrig. E i n Stück '
des grünen Stoffes ist der Rückseite an- ^jX'^ J ^ ^ J Jj'.'^'^ C^-^CS'-^''

I m folgenden gebe ich den Text wie- L T -^^ ^-


der, wie ihn mir H e r r Halim Baki âjJi jJİilj iNjI vll:_-A;_)lj
Kunter abgeschrieben hat ^.
^UÜ ö j * i ü ^ O j ^ w . öyjK' Öjjj^i 1 lies: iüf

~ • • \ \ der M î r - m î r a n muss hicr aıısgcf.ıllcn sem.


1 Zu ergânzendes ist in eckige K l a m m e r n ' lies:
[ ] , zu tilgendes in spitze Klammern ( ) gesetzt. ^ lies: o>*-*
FRANZ TAESGHNER.
310

^yy — j

j J a j j j J a . ^ *h>-J ^ Jj^'^Aİ j!

( V ) 4JLİ5Î- J 4: j C-Çj j *4-^rry '^.j^ 'j'^j' ^-•-^-«

ı > y J l c?-^ J j^j^ ö:"üU J'jjbl

'6:>\j\ ^.7^ y l t^jl^ji

öLw4İ» j j j d L tUa>- «oly j O U a İ j ^IjS' 4i]jb-ujlj jüjl oOi-Üjl C^l^.«

öUjl ^Ij '»L 4;j>ja;jjl l^l ^ıxS y\

cJU-u-jjjt lüllf «ajjb j ^ VİJL'AJUU.»

J ^»jJj' (İjia^ iSj^J^ j^4^U JjlsUT Ja^i ^1/' O ! J ^UiP t ^ l j j j ^ I j

OiiNji c j ^ j l . . . .

Jj.^ öj'Vjl 'Ci.j^

c5>Jil ^Uİ9İ -unfair 4LI ,_,^»

' Hier muss wohl etwas ausgefallen siin.


" 1195 H . bez. 28 Dez. 1780.
' 1205 H . bez. 10 Sept. 1790.
1232 H . bez 21. Nov. 1816. <u«AI;^ C ^ ! A P _)^4İJ "^^J-^ ^ ' * Î ' ^ ' "-^^
' Die Urkunde hat hier einen Riss, und
es s'ind etwa 3-4 Wörter ausgefallen.
ZAVİYE D E S AHİ E V R A N I N KIRŞEHİR
311

lassung z u m ErlaŞ der Urkunde war.


E s ist gesagl, dass der Seyyid Şeyh Hafız
M u s t a f â , der zu den Nachkommcn des
Das Datum der Urkunde ist verderbl:
Stifters ( c v l â d - i v â k ı f ) der Zaviye des
der 3. Zilka'da 1200 und 30/8. Es handcIt .'Vchi E v r a n in der Stadı Ku-şelrir gehort,
sich hier aber sicher nicht um eine Datums- also offcnbar der Scheich dieses Hciligtums
angabe durch Brüche, worliberH. Riuen­ c i n Gesuch ( ' a r z ı h a l ) an den Padi-
in "Oriens" ı (1948), S. 237 ff. nahcrc schah gerichtet habe, in wclchem er
Mitteilungen gemacht hat, sondern um auseinandcrgesetzt habe, dass \'on jeher
eine Verschreibung. Nun ü agt es sich, ob (öteden b e r i ) seine Vorfahrcn ( â b â
Oy\s: ^Vi'^ zu lescn ist (also 1283) o'^^'^i" ve e c d â d i ) die Schcichs der Handwerkcr-
und (speziell) der Gcrbcr-Zünftc ( c h l - i
Oy^^iS^ (also 1238). Im erstcren
s a n a y i ' v e d c b b â ğ â n h i r e f l e r i ) im
Faile wiirdc das Datum dem g. Mârz 1867, Osmanischcn Rciche gewesen seieıı (als
im letzteren Faile dem 12 Juli 1823 solche) sowohl die \'orbeter (du'âcı) und
entsprechen, leh glaube, das letztere Ahi-babas zu erncnnen, als auch den
Datum ist gemcint, dcnn ı . vvird man \'orstehern ( k e l h u d â ) und ''Buı-schen-
nach Veröffcntlichung des Yilâyctgcsetzes obristen" ( y i ğ i l - b a ş ı ) Lizcnzen (icazet)
vom 7. Gum. I I 1281/8, Nov. 1864, zu erteilcn gehabl h â U e n , und da^ die
schwerlich mehr von Mîr-mlrân, also G ü r t u n g ( ş e d d b e n d i ) d. i. die .\uf-
Beglerbegs, sondern viclmehr von Valis nahme i n die Zunft und die Schlicssung
gesprochcn habcn; und 2. ist im letzteren der L a d e n ( d ü k k â n l a r ı n t a ğ l ı k i ) als
Faile der zeitliche Abstîind der Urkunde S t r a f m a j î n a h m e seil U ı v â l c r Zeiten(eben
(1823) von den darin genannten früheren ' a n c e d d i n ) (nur) mil ihrer Kenntnis
Urkunden (von 1816/17, ı790/91 und (od. d ü r c h sie so (cıfolgı selen), und
1780/81), auf die in unserer Urkunde da^ die Einkünfte ( ' â ' i d â t ) aus dem
Bezug genommen wird, nicht so grop " G r ü n e n Biati" ( y e ş i l y a p r a k , s. da-
wie wenn man 1867 als Datum annimmt. rüber unten), was c i n alies Herkoınmcn
( m u ' l â d - i kadiın'ı sci, bci Bcdarf ( l a d a y
Die Urkunde ist gerichtet: ı. an
M - i k t i z â ) zur R c p a ı a l u r der genannten
die höchtsten Staatsmânner und Militars,
Z a v i y e u n d zur Speisung der Passantcn
die Vezire ( d e s t ü r ü n ) und die Mar-
( â y c n d c ve rcvende) vevwendct wordcn
schalle ( m ü ş î r û n ) , 2. an die Provinzslalt-
scicn. N u n hâtten abcr cinigc des Sach-
halter ( m i r - m i r â n ) , 3. an die grossen
verhallcs Unkundige ( m c c h ü !-u* l - a h -
MoUas ( m e v â l i ) , 4. an die Richter.
x a l ) aus den oben genannlcıı Zünfıen
( k â d i ) und deren Stellvertreter ( n â ' i b ) ,
(esnaf) [ s i c h darein gcmischt und]
5. an die Unterstatthaltcr ( m ü t e s e l l i m ) auf ein altes Hcrkommcn [.\ngrifîe
und die christlichen Statihalter ( v o y v o d a ) g e m a c h l ] . So mögcn künfıig desaıiigc
6. an die Notablen (a'yân), die Polizei- Einmischungen ( ı n u d â h e l e ' und A n -
organe (zabit â n ) und die "Arbcils- griffe ( u - ' a d d î ' ) , wic beschriebcn, abgc-
mânner" ( i ş e r l e r i ) . leh gebe im u chrt und da auch früher auf die Mcldung
folgcnden den wesenllichcn Inhalt der ( i n h a ) hin, dap v o n Seilcn dev Zunfıe
Urkunde an ^. Einmischungen vorgckommen sind, an
Im ersten Abschnitt nach der yVdressc die \'ezire und M l ı m i ı â n , die Kâdis und
vvird der Vorgang gcschilderl, z. T . N â ' î b s gcrichtcle gro,3hcrrlichc Fcınıane
\vohl mit den gleichcn Worten wic in der ( e v â m i r - i ş e r i f e ) - m den Jahrcn 1195'
Eingabe des Antragstcllers, die die Veran- 1780, 1205 1790-9! u n d rJ32 1816-17
crlassen und auch crncuert worden seicn
und, w i c durch Randnotiz ( d e r - k c ı ı â r )
' Erlâulerungcn zvım Text sincl in lundcn
der analolischcn Rcchnungskannner[Ana-
Klammen ( ), Erganzungcn in eckigcn Klamnıern
[ ] hinzugefügt. VVörter aus der Urkunde sind loli m u h â s e b e s i ) gcsagt ist, das Amt des
in Umschrift nach dem System der İslam Ansik­ Z a v i y e - Inhabers ( z â v i y c d a r l l k ) durch
lopedisi wiedergegeben.
FRANZ TAESCHNER
312

ein grossherrlisches Diplom (berât-i seincm Amte verbunden sind. Als we-
'âlîşân) dem genanntcn Schcich Mus­ sentlichster Punkt wird dabei das sog.
tafâ auf Grund (seines Anrechtes als) "Grünc Blatt"^ genannt; das ist ein
Altei-ster dcr Nachkommcn des Stifters Gcschcnk, das bei der Gürtung (hier ş e d d
('an ckber-i e v l â d - i vakıf) übcrtra- bendi, sonst kuşak oder p e ş t e m a l ku­
gen worden sei, (Lücke im Text); şatması) überreicht wurde und offenbar
eine crgtbige Einnahmequelle für den i n ­
(da es ferner) aus den gi'ossherrlichen
haber der Zâviye des Achi Evran war.
Katastereintragungen (defter-i hakani
Der Angriff gewisser Zunftmitglieder, von
kuyudati)hervorgeht, dass alleStiftungs-
dem in dcr Urkunde gesprochen wird,
ertrâge, wenn Gaste kommcn, zii dercn
richtete sich ofienbar gegen diese Einnahmc
Spcisung verwendct werden sollcn, so
die man als cine Art von Abgabe ansehcn
mögen auf Grund gross herrlicher Willens-
kann, die den einzelnen Zünften oblag
erklarung (irâdc-i senlye) auf diese
und dem Zâviycdâr von Kiı-şehir zustand,
Weise, wenn cs Hcrkommen ist (oluna-
wofür dieser für die bauliche Instandhal-
- g c l m i ş - i s e ) , nach altem Brauch (ka­
tung der Zâviye aufzukommen und die
d i m i üzre) die Ertıüge verwcndet
Pilger, die zu dem Grabe des Achi Evran
werden. Zu dicsem Zwecke ist dieser Fer­
wallfahrten, zu bcwirten hatte. Der H i n -
man erlassen und dem Genannten ausge-
weis auf diese beiden frommen und
iiandigt worden.
wohltatigen Zwecke sollte dem Gesuch,
Nun werden die Beam ten der in der
solchc Einmischungen und Angriffe ge­
Anschrift genannten Kategorien angewie-
wisser Zunftmitglieder zu unterbinden,
scn, die Einmischungen von Seiten der ge­
Nachdruck verleihen. Wir ersehen aus
nannten Zünfte abzuwehren; insbesonde-
dieser Urkunde, dass zu der Zcit (Encic des
re soli der Na'ib dcr Stadt Kiı-şehir, Mev-
ı8. und Anfang des 19. Jahrhunderts) die
iânâ S ü l e y m a n , eine Bekanntmachung
Bindung dcr Zünfte an das Heiligtum des
veröffentlichcn und soil derartige Einmi­
Achi Evran in Kırşehir anfing, sich zu
schungen abwehren. Dariiber. dass sich
lockern, dass gewisse Zunftkreise gegen
die Vezire und Provinzstatthalter mit
die von dem inhaber des Heiligtums ver-
Sorgfalt dieser Sache annehmen mögen,
tretene Tradition zu meutern begannen,
wild (dieser) Ferman erlassen; Zuwider-
sodaŞ dieser staatlichen Schutz in A n -
handlungen möge man nicht billigen und
spruch nehmen musste.
zulasscn, sondern solle sich davor hiiten.
Bei der Eingabe des Inhabers der
Stiftung der Zaviye des Achi Evran, die ' Das "Grüne B l a u " (yejil yaprak, arab.
eine Familienstiftung, offenbar der Nach­ 'iıq alıdar) wird mehrfaclı in den Zunftschrifien
genannt; für die Zünfte auf der K r i m vgl. V I .
kommcn des Heiligen ist, die damals
Gordlevskij, L'Organisation des Corporations
Scheich Hâfız Mustafâ innehatte, handel- chez les Tatars de Grimee (in: T r u d i Etnografo-
te es sich um eine Beschwerde, dass sich Archeologieskogo Muzea 1928), S.60; für die ara-
Zunftangehörige in sein Amt als Inhaber bischen Zünfte: H . Tlıorning, Beilrâge zur K e n n t -
der Zaviye einmischten. Er nennt in nis des islamischen Vereinswesens, Berlin 1913,
dieser Eingabe die Privilegien, die mit S. 178 ff.
ENGLISH PART
A KARAITE ITINERARY THROUGH
T U R K E Y I N 1641-2
B E R N A R D L E W I S

In July 1641 the Karaite ^ Samu­


Crimea, on a jjilgrimage to J e r u s a l e m .
el ben David Yemşcl, with three
He sailed first to Istanbul thence via
friends, set out from K o z lev ^ in the
Rhodes to Alexandria, from which
he travelled overland through C a i r o to
* Hebrew Kaia'i, plural Kara'im. I he name Jerusalem. After visiting the Holy
of a Jewish set laht first appeared in Iraq and
P l a c e s , he travelled northwards through
Pei-sia in the gth cemury. Their original difTerciKc
from the orthodox or Rabbanite Jews was their Nabulus, Daiirascus, Horns, Hama
rejection of the T a l m u d , the Rabbinic tradition, and A l e p p o to Antioch, and thence
and the authority of the Rabbis. Tliey accepted across Anatolia to Istanbul, from
the Bible as the sole repository of law and faith, and which he took ship for home. His original
maintained tlie right of every believer to interpret
intention had been to travel to Sinopc,
it in the light of his own knowledge and unders­
and sail from there, but for reasons which
tanding. The name is derived from the root Kara',
which is common to both Hebiew and Arabic, appear below he changed his plans and
with the double meaning of read and call. The proceeded via Istanbul. He remained
significance of the name is not known with any in the Crimea until his death in 1674,
certainty, though various suggestions have been and was buried in the K a r a i t c cemclry
offered. Some authorities consider the word to
at Çifut Kale. *
mean summoner or missionary, corresponding
to Arabic dd'L Others connect it with the Arabic The travels of Yenisei, like most
KarrS -scripture-reader. The likeliest explanation Karaite literary works, arc written in
is that connecting the name with the specific sense
Hebrew. T h e y first came light in 1690,
of scripture study, common to both Hebrew
and Arabic Kara'{c[. Hebrew Miha, the Bible, when K i n g C h a r l e s X I of S w e d e n be­
Arabic Kıır'âıı). came inrcrested in the Karaites and sent
In the Middle Ages the sect had a conside­ Gustav Pcringer - LiUicblad, Pro­
rable following among the Jews of the M i d d l e fessor of Oriental languages in the Uni­
East, Africa and S p a i n , but from Crusading versity of Upsala, on a journey to
times onwards it dwindled rapidly, and today study the Karaites of that country. On
survives only in very small numbers. There are
communities in C a i r o and I s t a n b u l , but now­ ^ This is the usual transcription of (he Heb­
here else in the M i d d l e E a s t , except for a small rew Y ' M Ş L . This is probably not a family name,
number among the immigrants settling in Israel. but the initials of the Hebrew verse Tamiali'cd
At the end of the 12th century Karaite immigrants mishkabö sâlöın 'He w i l l rest peacefully upon couch'
settled in the C r i m e a , and a century or so later G u r l a n d , p . I I I ) . I'hc use ofsuch names composed
established colonies in P o l a n d and L i t h u a n i a , from initials was xcry common among Jews,
From that time onwards the main centre of the
^ K o z l o v or G e z l e v , known in R u s s i a n
Karaites was in E a s t e n r n E u r o p e , where they
as Eupatoria, was the main centre of the C r i m e a n
spoke T u r k i s h dialects. There is an extensive Karaites, and the residence of their spiritual chief
modern scientific literature on the Karaites. Brief (Hâhâm).
accounts and bibliographies will be found in the
•' C a r m o l y ( p. j o a 1 mistakenly asserts
relevant articles in the Jewish Encyclopacdia, New
that he was killed i n the C ' . h m e l n i t z k y rising
York, 1901-6, and the Encyclopaedia Jitdaica, Berlin,
of 1648. I n fact his tombstone was still to
1928-34 (not completed). A selection of Karaite be seen i n Ç i f u t K a l e i n the C l r i m c a i n t h e
literature in English translation will be found in i g t h c e n t u r y . The text of ihc inscrip­
Leon Nemoy, Karaite Anthology, New Haven, t i o n , i n c h i d i n g s o m e verses i n H e b r e w ,
1952- w a s published by G u r l a n d ( I V - V ) ,
3i6 BERNARD LEWlS

his return to Sweden he published, among the writing of the manuscript is far from
other things, a fragment of Yemşel's travels, clear, and that the reading \vhich he gives
with a Latin translation (Upsala 1691), ^ for many names is conjectural. As well
This fragment, consisting of about the first as my own readings, I have given an
fifth of the work, was several times rep­ exact transliteration of the Hebrew spelling
rinted, and in 1847 was published in a as given in the edition. It should be re­
French translation by E. Carmoly.^ So­ membered that the Hebrew alphabet
me time later a unique manuscript of the has 22 letters, all of which are consonants
complete itinerary was found in the F i r - though the juatres lectioniss, y, and w, as i n
kowitz collection in St. Pctersburgh, Arabic, may sometimes be used as vowcLs
and published by Jonas Gurland The following pairs of letters are inter­
in 1866, together with two other Hebrew changeable, being distinquished from one
Karaite itineraries from Crimea, of 1654- another only by a single point, which is
5 and of 1785-6, contained in the same not normally written: BV, K H , P F , T l \
manuscript.' All theree were reprinted by In addition, the folloving pairs arc of
J . D. Eisensteinin 1926*. An abridged somewhat similiar shape, and may someti­
English translation of the first half of mes be confused when dealing with un-
Y e m ş e l ' s itinerary, as far as Cairo, fomiliar names: B K , GiN, D R , M S , Y W .
was inscluded by E . N. Adier in his The letter çdoes not exist in Hebrew, and
Jewish Travellers (London 1930), is usually represented by ş.
The following two ''xtracts contain Y e m ş e l ' s itinerary is written with­
the first and last scctioj f the itinerary, out literary pretentions, and coniains
and between them con^ ise about a qu­ no more than a bare account of what he
arter of the total text. I'he first, dealing saw and did. Excetpt for some confusion
with Y e m ş e l ' s journey up to his arrival as to his route from I s t a n b u l to Rhodes
in Rhodes, was translated by both C a r - he is generaly fairly accurate. His descripti­
moly and Adler. The second, covering ons arc brief and factual, and are probably
the journey from Antioch across Anatolia reliable - except perhaps for the numbers
to Istanbul and then back to the C r i ­ he giwes for people, moscjues and shops,
mea, is here translated, as far as I know, whic show a suspicious sameness from
for the first time. place to place. His Hebrew style is plain
The main dilTicuity of the itinerary and monotonous, not free from grammati­
through T u r k e y is of course the identi­ cal errors. Here and there he uses a
fication of place-names in the Hebrew Turkish word. These I have given in
transcription - a task not made any easier both transcription and transliteration.
by the corruptions and errors introduced
My soul yearned and longed for the
by copyists and editors ignorant of Turkish
courts of God, to ascend the mountains
topography.^ G u r l a n d remarks that
of myrrh and the hill of frankincense
to give thanks and to prostrate myself
' On this mission see fiunher H . G r a e l z ,
Gescliiclile der Jtiden, X, Leipzig, 18Ö2, n.5. "Die
before the Lord God of Hosts in the bosom
Könige von Schvedcn und die Kmâer", PF.311 ff.
° E . C a r m o l y , Ilineiaire de la Tene Sainle, traveller J o h n S a n d e r s o n , whose travels of the
Brussels 1847. years 1584-1602, were published in London
' J o n a s G t i f l a n d , Mue Dcii/cinaler der by S i r W i l l i a m F o s t e r in 1931, to tlie
judisclm Likraliir in Si. Petersburg, I , Lyck, 1865. two i6th century Arab travellers G h a z z i and
' J . D. E i s e n s t e i n , A Compendium of Je- M a k k i , examined by E k r e m K â m i l in Tarili
ifisli Travels, New York, 1926. Semineri Dergisi, 1/2, 1937, pp. 3-90; and to
» In attempting to folUow Y e m ş e l ' s itine­ Professor A. S u h e y l Ü n v e r ' s study on the
rary, I have relied in the main on the standard compaigns of Murad I V in Belleten, V X I , no 64,
work of F . T a e s c h n e r , Das Analolisclte Wegenetz 1952, pp. 547-576.
nach osmanischen Qiiellen, 2 vols, Leipzig, 1924- 10 Myrrh {Mor) and frankincense {Leböna)
6. Among itineraries that have subsequently are a pun on the Hebrew names of M o r i a h (near
come to light, reference may made to the English J e r u s a l e m ) and L e b a n o n .
A KARAITE ITINERARY T H R O U G H TURKEY
317
of Jerusalem, may she speedily be rebu­
M u s h ar rem Rcis " with our dear
ilt in our days, and to fulfil my \-o\vs to
friends, and waited two days on the ship.
God. Then I heard that the honorable
On the first intermediate day of the
R. Isaac and the honorable R.
Feast of Tabernacles we left Cons­
Solomon L e v i were preparing themsol-
t a n t i n o p l e with joy and good cheer
vels to travel to the H o l y L a n d , and
for the ships bound for A l e x a n d r i a
when I heard this God awoke my spirit,
about fifty large ships, I mean elli geinilcri^^ •
saying: "Rise up and go thou loo!". And
On the ship where we were, there were
I could not hold myself back, nor was
about a hundred Rabbani te 2 ° men and
my heart content to sit in the shop and
women, also intending to go to J e r u s a l e m
buy and sell, for a fire burned within me.
and some of them to S a f c d , and aboud
At once therefore I sent a letter to R.
five hundred Muslims. We sailed until
Solomon Levi, to the town of Ivozlcv,
evening, when wc came to the town of
and we went on board ship on Thursday
Gallipoli, where we stayed one day.
the 14th Ab of the year 5401 ^^i
July 1641]. We took with us S a m u e l , The town of G a l l i p o l i is built on
son of the honorable R. Moses D a v i d , the sea-shore and is surrounded by tlircc
may his memory be blessed, and there walls. It is a very fine town. There arc
also came with us N i s a n of L u t s k . We Rabbani tc Synagogues, twenty five mos­
left on Thursday night and sailed for five ques, and hundreds of shops, where they
days and then God raised a storm at sea, sell all kinds of goods and all kinds of fruits
and the ship was about to break in pieces and delicacies. There are also a nummber
and we made the shore of R u m e l i a " of ships there equipped to protect the
in gi-eat distress. Blessed be God, Who sa­ vessels bound for Egypt, for fear of the
ved us. Grceks22.
When wc left, these ships joined us and
We stayed there for three days, and we sailed together, and in the afternoon
then we left there and arn\'ed in Cons­ we came to the town of Bo gaz Hisar.^^
tantinople " on the 25 th Ab [ = i Aug In this place was a Kapudan called
1641]. We stayed there for forty eight Bekir Pasha with twelve galleys, to
days, and spend the Day of Atonement escort the vessels and guard them lest the
there, and on Friday the i ith Tishri 5402 Greeks harm them on the way. This was
[ = 1 7 Sept. 1641] we left C o n s t a n t i ­ their custom every year, to cscoit the E g -
nople and came to B e s h i k t a ş i",
where we went on board the ships of MWHRMRYYZ.
The feast of Tabernacles {Siikkot) is tlie
a u t u m n festival. I t begins on 15th Thisri and
" R.- for Rabbi, is used as an equivalent
lasts a week. The first and last days o f ihc week
of Mr., and docs not necessarily mean thai the
arc especially imijorlanl the inlermcdiale days
person was in fact a Rabbi.
less so,
" The year of creation, according to the 1" ' L Y G M Y L R Y .
Jewish calendar, also used by (he Karaites. I'his i.e." ordinary Jews, not Karaites.
and subsequent dates are not given figures bui in " GLYBWLVV.
chronograms of Biblical verses.
Tcıânîm, the classical Hebrew word
" GDY 'WRWS. C a r m o l i reads K u d r o s , for Greeks. I n Hebrew writings from Eastern
the former C y t o r u s , i n t l i e p r o v i n c e o f E u r o p e i t is often used o f the local Chris­
Kastamonu. I am inclined to read 'VVRVVS tians. I t is possible that Y e m ş e l is here
as an enor for ' \ V R W A ' I = U R U M , (as later i n referring to the Cossacks, who held Azov
the text), and to connect tliename w i t h R u m e l i a . from 1 6 3 7 to 1 6 4 2 , or, more ]3robably to raiders
GDY may be an ungrammatical use of the Heb­ from the Italian possessions in the E a s t e r n M e ­
rew Gadeh - shore. diterranean
" QWSDYNH, " B W G W Z HYSR,
" The great annual fast, obser\ cd o)i tlic " IÇPYDN,
lotli Tishri, I t is connected with the Muslim fast 2J B K Y R P Ş ' , E b u B e k i r P a s h a (d. 1 G 4 4
of Aşura',of the loth M u h a r r e m . or 4 5 ) was Bey of R h o d e s and later Kapdan-i
" BŞKTŞ. Derya, Sijill-i O s m â n i , I , i74-
BERNARD LEWtS
3i8

yptian ships to Alexandria and then are vineyards and gardens and orchards
to escort them back to Constantinople. and very many fruit - trees.
The men of the ships greeted one another We went a litde further and passed
with great rejoicing in Bogaz Hisar, the straits of Susam A d asi where
in honour of the Kapudan Bekir Pasha. the ships that had joined us at G a l l i p o l i
On our ship there was a dignitary called and elsewhere left us and went their way,
Sha'ban Efendi who was an officer some to Susam A d a and some to Izmir^«.
of Davul-hane and [his men] also We continued and came to the town
blew on trumpets in honour of Bekir Pa­ of Sakiz but the ships did not touch
sha. Every day they blew their trumpets in at S a k i z , as there was a favorable
on the ship, and it was in this festive man­ wind. So we passed it by, and we saw the
ner that we sailed all the way to Alex­ town from the distance, with its walls and
andria. We left thei-c the same day, and vineyards and houses and gerdcns, which
passed the straits of Bogaz Hisar and are very beautiful. We left there, and on
came at midnight to an island called Friday evening we came to the town of
Bozca Adası ^. The passage here is Rhodes. From Constantinople to R h od e s
very narrow, and aii the ships were in one is 600 miles We rested the S a b b a t h 3»
place side by side and crowled together, on the ship, and on Sunday we went
and we were in great fear that night lest ashore and entered the town and saw the
the ships collide with one another and walls and the markets and we went to
break. Blessed be God who saved us, and the baths and enjoyed ourselves there.
*
allowed us to leave there without harm
or damage. The White Sea is very great, Antioch " is a large town, with forti­
and in it there arc mountainous islands fied and very ancient walls. T h e town faces
near to one another, so that it seems the plain, and behind it arc high moun­
as if one sees waves on the land. These tains around and above the town wall.
are wonders of Almighty God - blessed be Only one part in four is inhabited; three
He who showed us wonders. quarters of the town consist cf gardens
and orchards, and one of houses. We went
From Constantinople to Rho­
on from there and crossed many stream
des 29 is like Istanbul Bogazi
on the same day, perhaps twenty of them
where the land can be seen on both sides
and wc went up high mountains, all full
on the eastern side Anatolia and on
of stones, and then down into valleys,
the vestern side R u m c l i a all vine­
until wc grew wcai7. "Who can relate
yards. We continued and came to a village
called I s t a n k ö y which is on the side
of Rumeli a. Opposite, on the Anatolia 35 .SWSM ' D S Y .
»« ' Z M Y R .
side, is Kara Baglar ^\ where there " SGYZ.
Yemsel's route as given h c i c - B o z c a
Adası, I s t a n b k ö y , Susam A d a s ı , Sakız,
" :^'BN 'FYNDY. Rhodos-is clearly impossible. S a k ı z and I s t a n ­
" D B W L HN'.—Davul-hane, or Tabl-hânc, köy seem to have changed places, while M e d i l l i
the military band orkculednims. Sec H.G. Farmer, is omitted. Furthermore, it is unlikely that vessels
'Tabl-Khâna',in Encyclolieadia of Islam .Su/)j)leiiml; proceeding G a l l i p o l i to I z m i r would go as
I s m a i l H a k k ı Uzunçarşılı,OJIHAH/I Dcilethm Tar south as'the Straits of S u s a m A d a s ı . I t is
Saray Teşkilatı, Ankara, 194"), P-449 fl". possible that the text is c o r r u p t in this place.
=" BWHSH 'DSY. It seems however more likely, in view of the
" Rwbws. other sigus of confusion in Y e m ş e l ' s geography
3» 'STMBVVL BVVGY7,VV. in this passage, that the author himself is at fault,
«' 'NDWL\V. probably through a failure of memory.
32 'WRVVS ' L Y - read Urum Eli. In pro- Karaites and Jews alike refrain from tra­
nonring Rum as Urum, Y c m ş c l follows a com­ vel and work on the Sabbath.
mon Turkish practice. 40 ' N T K Y ' . O n the road from A n t i o c h to
" Q.VVY. A d a n a see T e e s s c h n c r , I , p p . i 4 4 - i 5 o ; K â m i l ,
2< K R ' B G L R . p.2i.
A KARAITE ITINERARY THROUGH TURKEY 319

the wonders of God, till tongues grow lik K a p i s i It is a very dangerous


weary of telling". road. We passed through there with the
We travelled until evening and also help of God, may He be blessed, and
for three hours of the nihgt, and we came came at evening to the village of K u r t
to the village of B e y l a n This village Kulagi where there is an inn built
is amid high mountains, and its houses by R u s t c m P a c h a We stayed
are on the edge of the mountains because there qvernihgl and went on next mor­
of the water, for much water flows clown ning, and came to the river C e y h u n ,
the slope of the mountains and it is sweet, Which is one of the four rivers that came
and flows through the village. There arc out of Eden. We came to a place called
some shops there, some moscj[ues, and a Ceyhun Kalesi where there is
fine inn, so that the village has the appe­ a small, old fort, which today is ruined.
arance of a town . We stayed there over­ We came to the inn in Misis ^, which
night, and then set out again on Friday. is by the river C e y h u n ' a great and broad
river like the Nile in E g y p t . By the inn
Wc crossed the mountains of B e y l a n
there is a bridge across the river, with
and four streams and passed a tower
ten arches. The length of the bridge is
which stands by the White Sea, and was
one hundred and thirty cubits of KafTa,
built by the Muslims to guerd the water
and the breadth of the river is the same.
and prevend the foreigners from coming
We stayed there. I have never seen a
and taking it. Wc went on from there,
bridge like this on any of the rivers I have
and passed by a willage on the sea-shore
crossed until now.
called iskenderun We went on
from there until evening and came Wc went on from there and came
to the town öf Pay as There are many to the tovn of A d a n a where wc
sweet waters there, but they are not good crossed a bridgelonger than that of the
to drink. It is ön the sea-shore, and C e y h u n, perhaps one and a half times the
Egyptian and foreign ships came there size. The river flows under the town and
for it is the port for the town of Aleppo around the houses. We crossed the bridge
They bring their goods and sell them, and entered the town, which has a small,
and then they buy goods of Aleppo, fine fort, beautifully adorned. There arc
and go. There is a small fortified M'all, a many houses and mosques. There are
mosque, a bath, and about a hundred and also fitteen Rabbanite Jews, adnd they
thirty shops, where they sell all kinds of have a Scroll of the Law'"^in one house.
Egyptian goods. We rested there The waters of the river came from the
the Sabath. There arc many gardens KİZİ i I r m a k There is an inn, where
and orchards, opposite a tower on the
sea-shore, beside the wall. From Aleppo
« K R N L Y K KPYSY. Also known as D e m i r
to Payas is five days journey. The K a p ı ( T a e s c h n e r , 1,146).
port of Damascus, Tripoli is three days " I C W R T KVVYLGY.
journey away. •'8 HVVRVVSTM P Ş ' . - H u i i i s t a m Paşa.
Ycni.^el is probably repioducing a local, dialec­
From there we travelled along the
tical pronunciation.
coastal plain until noon, and crossed se­ " GYHN KLHY-rcad K L ' S Y . This is
veral streams on the same day, and then ruin is probably identical with the Y ı l a n K a l e s i
we went up the mountain and came to mentioned by other travellers (Taeschner. I.145-Ö)
a gate which is on a river, called K a r a n ­ MY.SYS. According to E . H o n i g n i a n n
{EiK)'tlo/mtdia of Islam, s.v. Mi.şşış), the bridge
at M i s i s has nine arclies.
" ' D N H . O n tlie road from A d a n a to
dı H Y L N . I amend the first letter to B. E r c g l i seeTaeschner, 1,136-144; K a m i l , 2 2 - O
« 'YSKNDYRYN. T h a t i s , a m a n u s c r i p t .Scroll o f t h e
" ' K Y N D Y ikindi. H e b r e w text of llic Pentateuch ( T o r a h ) ,
" PYS. used f o r r e l i g i o n s s e r v i c e s .
« 'SKL'-iskele. " KYZYL 'YRMK.
BERNARD LEWlS
32o

we stopped for two days to rest ourselves to the river K i r k G e ç i t »s. We passed
and to rest the horses. several high mountains on both sides,
between which the river flowed. We pas­
We went on from there and came on
sed more than forty crossings and cros­
the same day to the village of Çakit
sed one very high bridge, which is in a
in which there is an inn where we stayed
narrow place. We went on and completed
ovcrnihgt. Next morning we got up and
the crossings. Near to an inn on the road
continued our journey from there. Wc
there is hot water coming out from be­
went up into high and lofty mountains,
neath the mountain. Then we came to
and passed springs and chams. There are
a place called Çifte Han^^^, and steyad
many great trees and a river flowing
there overnight. Next morning the Rab-
through the valley, and many sweet
banite Jews got up and went their way,
waters flowing down the slope of the mo­
for that is where the roads to C o n s t a n ­
untain. We passed through the mountains
tinople and Sinope part.
and crevices down to the valley. If you
climb up the mountain you cannot see When we came to D a m a s c u s wc
the land below and if you go down below found a man there from the town o f K o z -
you cannot see the mountain-top, for lev, called K a r a H a s a n " , who was a ser­
these mountains are higher than the vant of Sultan G i r a y «^ and said
mountains of Beylan and the mountains that he wished to travel with us. Wc ag­
of Payas; all torgues grow weary of reed, since he was better than anyone else
telling. We travelled through these high and we were acquainted with him. We
mountains and we came to a place called considered that if we went with a cara­
Giiiek Kalesi which is on a high van, they wouuld not go with us to S i n o p e
mountain, and the people look from the and would not halt for us on the S a b b a t h
mountain - top like birds. On the dow­ day. We therefore gave him two silver
nward slope opposite the wall, there is pieces as a loan, and agreed to pay for
an inn, where we rested over the Sab bath. his food and drink and also for the fodder
A great river passes at the foot of the •of his faur horses, all so tliat we might
mountain, and by an inn called Çauş not desecrate the S a b b a t h , which, God
Han The inn was near, but we did not forbid. We also gave six silver pieces to
go there because of the Sabbath. another man called K a z i « 3 , and he took
There were also with us sixteen Rab- the money and ran away while wc were
banitc T ews, among them R , Solomon? still in Damascus. We travelled with
Sabbah, the merchant of King Baha­ K a r a H a s a n as far as Ç i f t e H a n ,
dır G i r a y K h a n " . They came upon the four of us, and K a r a H a s a n and
us in A d a n a and joined us. On Sturday his servant. We had covered 23 days'
evening we left there and travelled thro­ journey in thirty days, through dangerous
ugh high mountains, where we rode witli ways, we were saved for the sake of our
difficulty, for two horses could not pass holy forefathers. And this man, who had
abreast but only in single file. The mo­ previously shown himself a good man,
untains were as high and lofty as those turned into a serpent. Every day he qu­
we had passed the previous day. While arrelled with us, for he was a quarrelsome
the sun was still shining we came down I C Y R l ^ KYŞY T.
69 S Y F T ' H N .
5^ ŞYKYT. 6» SYNP, O n the ancient road t a the north
" G Y B L Y K K L ' S Y . The cnieiidalion of cf. T a c s c h n e r , 1,144.
one letter gives the name required by the conicxi. «1 KR" H S N ,
5' Ş'Ş H'NY.A Ç a u ş - h a n ı is mentioned >' SHWN G R Y . T h e name is too corrupt
by the 17th century pilgrim Mehmed Edip (Ta- to admit of reconstruction. T h e possible Sultans
eschncr, I,i43,-cr.p.i4i,on Ç a u ş - K ö y ü ) would appear to be B a h a d ı r . (1637-41), I n â y c t
" B H D Y R G Y R Y H'N. B a h a d i r G i r a y (1635-37), C a n b e k (1627-35), M e h m e d (1623-
I, ruled from 1637-1641. Y c m ş e l heard the news 27).
of his death while he was in Jerusalem. " KZY.
A KARAITE ITINERARY THROUGH TURKEY 321

and disputatious man. We saw that the surroundings there ai-e many gar­
his intentions towards us were not dens and orchards, and there are mos­
good, and we thought : "It is not a ques. We set out from there at dawn and
good thing that we are doing. Why sho­ we came to the village of K a r a Pinar "
uld wc endanger our lives by travelling where there arc two inns, facing one anolh-
with a wicked man, who may join to­ ei', both fine and big. There is a mosque,
gether with evil men and turn against with cold water from a fountain which
us suddenly and do us some evil?". So has five steps, and a minarert built
we said that wc wished to go to Cons­ by Sultan S e l i m . There is an alms-
tantinople. He made a great quarrel hourc where food is given every day
with us; he struck R . Isaac and also to guests. There ai'e a number of shops,
struck R . Salomon L e v i and drew a small fort, and a tower in a high place.
his sword against him, and Solomon We stayed overnight in this place, which
Levi also drew his sword and struck and is the limit of the land of K a r a m a n
cursed him. He made much trouble for
From there wc set out on Friday and
us, and also did evil things lo us, and he
came to the village of? I neb The vil-
took seven silver pieces from us. After
Uagers came out to greet us, and each
(hesc things wc abandoned what was in
of them took three or four from among us
his hands and we parted from him.
and led them to his house. They have
So we came to a village called Me li­ rooms for guests, since there is no separate
med Pasha Hani''^ where there is a inn in this village, and this is their custom.
very fine, big inn. We stayed there over­ They gave us food, and also straw, hay
night, and joined with the Rabbanites, and barley for the horses and we on our
who were fourteen men. We left there at side all gave them presents, according lo
midnight, and took the road to Cons­ their honour and our sojourn there. Early
tantinople, and came to the village of Sunday morning wc left there and tra­
Eregli where there is an inn built velled to the village of? Dutus'*, where
by Bayram Pasha in which we sta­ we stayed overnight. The customs of the
yed overnight. There arc a hundred and people of I neb, for there too there is no
twenty shops there, seUing all kinds of special inn.
fruit and foodstuffs and other goods. In
From there we travelled to the vil­
lage of Bozok on the eve of Tuesday,
the first of the month of Nisan of 5402
•» M H M T PŞ' H N Y . Also known as Y e n i (—12 th April 1642). There are two old
Han. (Taeschner. I.T.15 and G*). inns, and we stayed there overnight. From
•* ' R Y G Y L Y . On the road from E r e g J i to K^ara P i n a r to Bozok there are no gar­
Konya to A k ş e h i r see T a e s c l i n e r , 1,131-6 and
dens or orchards.
i29-3t. Y e m ş e l seems to have taken a different route
from those followed by the travellers studied by At midnight wc left Bozok and tra­
Taeschner. He began on the more northerly of velled until morning, and in the afternoon
two routes from E r e g l i to Konya,biit after leaving
we came to the town on I l g i n This
Karapınar, instead of continuing through G e y ­
ve and I s m i l to K o n y a , he by-passed K o n y a , town is like E r e g l i . There are about a
travelled through some villages where there were
no inns, and rejoined the main road at U g i n .
»' K R ' K W Y N R . We may amend the first
A similar route was taken by m a k k i ( K â m i l ,
letter of the second word to either P or, preferably, B.
p.30-31), who proceeded directily from E r e g l i
M ŞDRVVN - Şadırvan.
to Ilgin via the villages of S a r u h a n , M i s k i r
M Y N ' R ' - minare,
and Bozok. Only in the third did he find inn
'iMRT - imaret.
though not two, as Y e m ş e l says. Wc may assume
IÇRMN.
that Y e m ş e l and Makki followed the same route,
'2 ' Y N B .
but stopped at different villages.
" D W T W S - perhaps the modern Tutup?
«« B Y R M PŞ'. B a y r a m P a ş a was Grand '•1 B W Z W K .
Vizier in 1637-8. " 'LGYN.
21
BERNARD LEWlS
322
and which has seventy (sic) arches. We
hundred and thirty shops, mosques, an
followed the paved road for about three
inn, and a cloth - market built by
hours, and came to the village of B u i a -
K a r a Mustafa Pasha the man
vadin where there is an inn built by
who conquered the city (sic) of Cyprus.
Rus tern Pasha *S and a mosque, and
There is also a bath there, where wa­
a bath. They sell meat, bread and fruit
ter comes from underground, by God's
there. We stayed there overnight. At that
command, and they built the bath over
time one of the Rabbanites said that there
the water. There arc also many gardens
is a town in RumeHa, and it is the town of
and orchards. We stayed there that night.
Hayrebolu, where there is a bridge bu­
There we continued our journey,
ilt by one of the kings of C o n s t a n t i n o p ­
and came at daybreak to the town of
le. It is very long and has 3 6 0 arches, and
Akshehir a fine town built at the foot
nobody can cross it in less than two or
of the mountain, with a river passing th­
three hours in the winter. I n summer it
rough it. There are springs and clefts.
is dry.
We steyad tbei-e, and before midnight we
At midnight we left B u i v a d i n and
left there and came to the village of
continued until morning, and when mid­
Ishakh*", where there arc gardens and
day was near we came to the village of
orchards, as in the town of Akshehir.
Bayat 8". It is a halting - place, but we
It is a halting - place, but we did not stay
did not stay there. We covered two stages
there, and travelled day and night, cove­
that day, travelling night and day, as we
ring two stages, because of the Rabbanite
had done on the previous day, and we
Jews
Jews with
with us,
us, calculating
calculating that
tna there
mcxc still
.u mountains. O n Friday, to-
' • 1.
remained eleven days travel _ to reach wards evening, •^^u.fore oneo'clock,
before one o'clock, we wecame
came
Constantinople, and only eight days to the village of Y e n i H a n built by
to the feast of Passover. The Rabbanites Husrev Pasha and we rested there
gave the owners of the hoi-ses twelve sil­ for the Sabbath, and the caravan re­
ver pieces to get us to Constantinople mained in the village of Bayat. Also the
before Passover So we covered two baggage of the Rabbanites remained, with
stages that day, and passed near by an inn, the owners of the horses, and some of
and came to a paved road with flagsto­ them came with us and we rested there.
nes because of the mud, since no one On Saturday the owners of the horses
would be able to pass there in winter. Half came with the baggage of the Rabbanites
way along the paved road there is a sort and they stayed overnight with us.
of very long bridge, which wc crossed.
On Sunday morning we left there
" B B Z Z S T N - bezzazistan. and came to the village of S e y y i d i Köy^*,
" M S T F ' PŞ'. Y e m ş e l has probably
confused L a l a Mustafa P a ş a , the conqueror
" BWLWDY.
of C y p r u s , with K e m a n k e ş K a r a Mustafa
" HWRWS'i'M PŞ'. I t will be observed
P a ş a , who was Grand Vizier from 1637 to 1643
that Y e m ş e l is consistent i n his spelling of this
i.e. during Y e m ş e l ' s visit,
name.
" The baths of I I g i n were known from
" B Y R B W L Y . I amend the first B to H .
B y z a n t i n e times.
Hayrebolu is in the neigbourhood of the famous
'KŞHR. Onthc road from A k ş e h i r to
E s k i ş e h i r sec T a e s c h n e r . 1,124-6. Y e m ş e l is 'long bridge'- U z u n k ö p r ü .
K Y T . K to B requires only a very small
unusually informative on this stretch. The Arab
travellers studied by K â m i l (p.32-43) proceeded change.
" Y G Y H'N.
from A k ş e h i r to İ z n i k by the more southerly
^ K W S R W B P'Ş'. H o s r e v P a ş a was
route, via Afyon and K ü t a h y a .
Grand Vizier 1628-1631. T h e i n n , founded in
8° S K Y Y G W . The emendation is drastic,
but no other name is known for the stage between 1629, was generally known by his n a m e (cf. Taesc­
A k ş e h i r and B u l v a d i n . hner, I , 124).
The spring festival, commemorating the «» S Y Y D Y K W Y . O n S e y y i d i K ö y , bet­
ter known as S e y y i d i G a z i , Y e m ş e l gives
E x o d u s from E g y p t .
" D W Ş M ' - döşeme. surprisingly detailed and accurate information.
A KARAITE ITINERARY THROUGH TURKEY 323

where there are two inns. One is a At midnight we left there and came
new one, Dilaver Pasha«° began to to the village of Eskişehir»^ where there
build and did not complete, and then ca­ are four inns and a bath the waters of
me Bayram Pasha and built it pro­ which are made hot by the wonder of
perly. There are some shops where they God, may He be blessed. There is a spring
sell bread and fruit. There is also a mos­ in front of the inn, from which hot water
que. The mother of Sultan A l a e d d i n " flows. There are about a hundred and
began to build it, but she did not finish thirty shops, and gardens and orchards
it. Then the M i h a l o g u l l a r i " from before the village. We did not stay there,
Rumelia built some of the building, though it is a halting - place, as we were
but they too did not finish it. Later in haste because the days of Passover were
it was completed by? Y a miliar drawing near. We went on from there
and is a fine building. There is an alms­ and came to the village of Çukurşe-
house" there where food is given to gu­ hir*®, where there is an inn in which wc
ests. It was built two hundred years after spent the night. Then we came to the
their prophet Muhammad and before the village o Bozüyük^"", which is also a
kings of Constantinople**. In the mos­ halting - place, but we did not stay there,
que is buried Seyyidi Battal"". The and went on to the village of B a z a r c i k ^ S
length of his grave is as the height of three where there is an inn built by K a r a
men, and it is covered with silken garments Mustafa P a s h a , in which we stayed.
like the graves of the kings of C o n s t a n ­
We left there at midnight and came
tinople, with a linen turban at its head.
to the village of Akbiyik"»», where there
•The Muslims say that he conquered all
the lands of R u m e l i a , and he was for­ is an inn built by Sultan M u r a d . It is
merly from Osmancik". We stayed in a halting - place, but we did not stay
the inn overnight. there, but continued until we came to the
town of Iznik^"*. That day we covered
three stages, travelling day and night, iz­
R Y L W ' R P'Ş'. A very small change will nik is a fine town, with a fortified wall,
turn R into D. and surrounded by mountains on three
" 'YYLTYN. sides. On one side of the town towards
" MYHL'WGYLLRY.
the west, there is much sweet water. Wc
" Y M L Y L R . I am unable to suggest any
stayed overnight, and left early next mor­
meaning for this name, the reading of which may
well be erroneous. The last four letters seem to ning, and came to G a v u r Köyü^°*, a
contain the T u r k i s h endings li-ler, but the first halting - place at which we did not stay.
two letters do not yield any satisfactory meaning. Wc continued and came to the village of
The name may possibly be connected with the D i F « , which is by the White Sea. A
Jemalis or J o m a i l s mentioned in a number
tongue of seawater comes very far inland,
of European sources. The 'mosque' of which
Yemşel speaks is of course the famousBektaşI
convent of Seyyidi G a z i . The Turkish sources
»8 ' S K Y Ş H R . On the road from E s k i ş e h i r
confirm that the convent was built by the mother
to İ z n i k via Y e n i ş e h i r see T a e s c h n e r . I , 118-
of Sultan Alaeddin, and extended by various
121. Y e m ş e l ' s account offers no special features.
members of the M i h a l o ğ l u family. See K . W u l -
»» ŞVVKVVYR Ş H R .
zinger, Drei Beklaschi - KWsler Phiygiens, Berlin,
"O B W Z ' W Y W K .
1913. Inscriptions published by T . M e n z e l in
i»i B Z R G Y K . . •
T. Menzel in M.S.O.S. XXVIII/a,i925,p.92ff.
102 ' K B Y Y K . cf. T a e s c h n e r . I , 119.
" *YMRT - İmaret. 103 ' Y Z N Y B . O n the route from I z n i k to
" By 'the Kings of C o n s t a n t i n o p l e Y e m ­ Ü s k ü d a r via D i l and G e b z e , see T a e s c h n e r . I .
şel means the Ottomans Sultans. 110 - 2. The two Arab travellers studied by K â m i l
»* SYYDY K M T L . I amend K to B and took the military road via I z m i t .
M to'. A description and pictures of the tomb G B Y R K W Y W . An Arab traveller quoted
will be found in W u l z i n g e r , p.29 ff. by Taeschner ( I , i i i and n.2.) gives the form
" 'VVSM'NŞYN. I amend the final N to G a v u r K ö y , for the Christian village tommonly
K. It will be remembered that O s m a n c ı k was known as D e r b e n t .
an important Bektashi centre. "5 D Y L .
BERNARD L E W l S
324

and that is why it is called D i l . A man recently built fine houses of varioi
cannot go round it in one day. There are colours, with a fine garden in front. H
boats ready to transport people from one also invited some of the good people o
side to the other. We went on a boat with the community, as R . B e n j a m i n B i j
our horses and crossed to the opposite side and R-Solomon Biji a n d R . S a m u e l B i j
of Dil, which is seven miles. There is an VVc enjoyed ourselves with them there
inn where we stayed. At midnight we that day, and were treated with too much
left there and continued until morning, honour. One day, R . B a r u k h J a p h e t
and came to the village of Gebze '"^ and R . E l i j a h S a d i k and R . E l i j a h
It is a halting - place, but we passed by H i l l e l , surnamed Ç e l e b i called for us
and continued till evening^"", when we and took us to H a s k ö y , where we ate
came to the town of Üsküdar ^"^j on Fri- and drank and enjoyed ourselves with
day before the great S a b b a t h 1 1 th them. May God - blessed be He - double
Nisan (—22 nd April). We went on a their reward, amen.
small boat called Kayik"" late Friday On Sunday, the 5 th of lyyar of the
atfernoon, and we came to Constanti- year 5402 of the Creation (—16 th May
nople. 1642) we sailed from C o n s t a n t i n o p l e
As soon as our brothers the Kara- on a ship, and after a voyage
ites heard of our arrival, tliey came to of nine days we made shore at B a l a k l a -
greet us, and received us widi a most va on Wednesday. Praise be to God-
friendly welcome. They escorted us to blessed be He - that we arrived safe and
the house of R . Samuel Bij i may sound.
God preserve him - and we stayed there. These were our journeys: from E g y -
On Saturday the worthy young man R, pt to J e r u s a l e m 15 days journey, with
Soloman Biji, the brother of R . Afida, two or three S a b b a t h s , 18 days in all.
of blessed memory, called for us, and took From J e r u s a l e m to D a m a s c u s g days
us to his house, where we ate and drank journey, including one S a b b a t h , from
and enjoyed ourselves, and he treated Damascus to Aleppo 10 days, and
us with great honour. On the first inter- from Aleppo to C o n s t a n t i n o p l e 30
mediate day of Passover R . E l i j ah Fuki days.
called for us with his brother, the wealthy
When we landed at B a l a k l a v a the
J u d a h F u k i . They did us great honour,
people of our community heard immedia-
and we enjoyed ourselves there that day.
tely, and a number of people came to the
On Wednesday R . Joseph Maruli -
town of B a l a k l a v a , and others, learned
may God presei-ve him - called for us
men, came halfway. When we came to
and took us to Balat, to the house of
the village of E s k i Y u r t many people
R . D a v i d Suna, which he had just
came, and we went on from there and
built and which is as beaudful as a king's
came to the spring called N i s f H i r k a " ^ ,
palace. There we met some of the good
where there were aged scholars and
people of the community. On Thursday
learned men and women all the
R . E l i j a h Sadik, surnamed Sungas,
people of the community. They had "all
called for us, and took us to Has köy,
come out to greet us, and they gave us a
to the house of R . Benjamin, who had
great welcome and did us too much ho-
nour, and escorted us to our houses with
BGYBYZY. By omitting the first letter,
we get Geybize, an earlier form of Gebze.
' K Y N D Y - ikindi. S W L K . Perhaps an ungrammatical form
K» 'WSKWDR. of the Hebrew root S L K - to go up, ascend.
The S a b b a t h before Passover is known I " B L Y K L Y - B a l î k l î . G u r l a n d notes that
as the Great Sabbath. the name B a l a k l a v a is added in the margin of
"0 K Y B . read K Y K . the Ms.
The reading of this and other surnames of 1" *YSKY. Y W R T .
Karaites in I s t a n b u l is conjectural. NYSF IJRÇ'.
A KARAITE ITINERARY THROUGH TURKEY

songs and music and pleasant singing. Hepreserve them from all suffering and
May God - blessed be He - exalt their sorrow, keep them and adorn them and
degree and double their reward. May magnify them, amen; and may He re-
the Redeemer come in their days and joice them with the rebuilding of the temp-
redeem us, and may He send a remedy le speedily in our days amen.
for our affliction, that the verse may be
Isaiah 6o.a2. The remainder of the verse
fulfilled: "A little one shall becone a reads: "and a smaiU one a strong nation: the Lord
thousand etc."ii6 May God - blessed be will hasten it in his time."
D Ü Z E L T M E L E R

Sayfa Sütun Satır Yanlış Doğru

Derbil Ü n ver
28.30 S. başlığı
37 sağ 23

37 sağ 26
I I Keyhusrev I Keyhusrev
45 sol 5
910 H . 8ıo H .
48 şol 33
mutbahlar matbahlar
48 sağ 34
20 Turgut Turut
49 sağ
98 Nolu notta sahife 9 a bakınız sahife 36 y a bakınız
53
9 Nolu notta Ahmet Rifat: Lugat-ı Ali Gevat, Memalik-i Os-
55
Tarihiye vc Coğrafiye maniyenin T a r i h ve Coğ­
rafiye Lugâtı
sağ kemer mermer
65 38
67 sol 6

154 2 Nolu not 9 (j!)U:|

156 sağ 25 1^
158 17 Nolu not şöyledir: Bak. Üsküb Tarihçesi, yazma, T o p k a p ı S a r a y ı , S u l t a n
Reşad No: 616
162 sol Muslahad-din Muslihu'd-din
31
167 sağ 12 1600 16000
177 sol 32 Beyi Heybeyi
179 sağ Nazi Çelebi N a z ı r Çelebi
5
180 sağ mansab munsab
28
181 sağ 12
187 sol Balagay'ın Blagay'ın
3
187 sağ den sonra 251 not rakkamı konacaktır.
35
188 253 Nolu not 2 Karatozbeg Karagozbeg
190 sağ 37 Konije Konjie
195 sol 7 Konjie Konjie
195 sağ 20 79-80 70 - 80
198 sol I I Ciro Ciro
198 318 Nolu notta Sty Styx
200 sağ 14 881 981
203 331 Nolu notta 2 gösterilmiştir gösterilmemiştir
204 336 Nolu notta s. 72-271 s. 271 - 272
208 sağ 39 Wl
214 sol 5 Bonolukateyn Benalukateyn
214 402 Nolu not 2 Zemalskog Zemaljskog
214 403 Nolu notta

215 sol I I Auersperg'ı Auspergar'ı


219 sağ 34 PaSın PaSına
DÜZELTMELER 327

Sayfa Sütun Satır Yanlış Doğru


225 sol I zamandan beri zamandanberi
231 16 nolu notta G. ahar G. âhır
232 23 nolu notta G. ahar G. âhır
239 sağ 15 yetiştiğimiş yetiştiğimiz
257 sol 19 G. âhar G. âhır
259 sağ 9 Rabbikc Rabbiki
260 sol 30 "Lu'ey,,
260 sol 32 "Kilâb,,
282 sağ 21 yapmış yapılmış
293 başlıkta 4 Gel^gue Delegue
294 sol 6 Fondatiöns Fondations
294 sol 9 fondations Fondations
295 sol 36 propagatisn propagation
% TÜRKİYE

VAKİFLAR BANKASİ
T. A. O. fi

SERMAYESİ: 50.000.000 T L. •ş
8:
MERKEZİ: ANKARA
KURULUŞ: 1954
S:

ŞUBELERİ:

ANKARA • ANAFARTALAR (ANKARA)


İSTANBUL • KADIKÖY • TAKSİM
İZMİR • BURSA • KONYA
»1
AJANSLAR:
ANKARADA : YENİŞEHİR, BAHÇELİEVLER, YENİMAHALLE

İSTANBULDA: PANGALTI, ŞEHREMİNİ

İZMİRDE: KARŞİYAKA, ÇANKAYA, BAŞDURAK

HER TÜRLÜ BANKA MUAMELELERİ

DÜNYANİN HER YERİNDE MUHABİRLER

MEVDUAT SAHİPLERİNE

ÇEŞİTLİ V E ZENGİN

İKRAM İYELER

Türkiye Vakıflar Bankası yeni ve modern bir kuruluş olmakla beraber


l'i yüzyıllardanberi hayırsever ecdadımızın ulvî maksatlar ve insanî gayelerle t s
 tesis ettikleri para vakıflarını da bünyesinde toplamış olması bakımından .»v
emsali içersinde en kıdemli müessesedir.
\f Türkiye Vakıflar Bankası, en sağlam, en hayırlı ve en zengin temel \ )
| x Üzerine kurulan, en ileri bankacılık tekniğiyle çalışan yeni ve modern bir
» Bankadır. ^
VAKIFLAR UMUM MÜDÜRLÜĞÜ'NÜN ÎLMÎ NEŞRİYATI

SERI : A

I Vakıflar Dergisi, sayı I . 3 lira.


2 Vakıflar Dergisi, sayı I I . 6 lira.

SERI : B
Vakfiyeler ve vakfiyelerle ilgili çscrhr
ı Fâtih Mehmed II. vakfiyeleri. 2 lira.
2 Fâtih Devrinde istanbul lıarita.n* 125 kuruş, kalmadı.
3 Siyakat Yazısı. 40 kuruş, kalmadı.
4 Eski Yazılan Okuma Anahtan. 2 lira. kalmadı.
5 Karamanoğlu Ali Bey Vakfiyesi. Dergi Il.den ayrı basım.
6 • Topkapı'da Ahmet Paşa Vakfiyesi. Dergi I I . den ayrı basım.
SERI : c
Müteferrik eserler
1 — Cumhuriyetin X uncu Yılında Evkaf. Mevcudu kalmadı.
2 — Cumhuriyetten önce ve Sonra Vakıflar (Tarih Sergisi ve
İkinci Tarih Kongresi münasebetiyle Türk Tarih
Kurumuna takdim edilen rapor). Mevcudu kalmadı.
3 •— Vakıf ve Tesis. Mevcudu kalmadı.
4 — Vakıf ^iraat İşletmeleri. Mevcudu kalmadı.
5 — Vakıflar Galerisi Hakkında Muhtasar İzahat. Mevcudu kalmadı.
6 — Türk Vakıftan ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel bir etüd. 125 kuruş, kalmadı.
7 — Fâtih CamiH ve Bizans Sarma. 75 kuruş, kalmadı.
8 — Vakıf müessesesinin hukukî mahiyeti ve tarihî tekâmülü**. Dergi Il.den ayn basım.
Mevcudu kalmadı
9 — Muradiye CamiH ve Osmanlı mimarîsinin menşei meselesi* **.Dtrgı I I . den ayrı basım
Mevcudu kalmadı
10 — Budist Vakıftan****. Dergi I I . den ayrı basım.
11 — Türk Vakıflarının Milliyetçilik Cephesi. Dergi I I I . den ayrı basım.
12 — Turgut Oğullan Eserleri - Vakfiyeleri. Dergi Ill.den ayrı basım.
13 — Yugoslavya'da Türk Âbideleri ve Vakıf lan. Dergi Ill.den ayrı basım.
14 — Tefsiri Mevlâna Mustafa ve Vakıftan. Dergi I I I . den ayrı basım.
SERI : D
Broşürler
ı Vakıflar Yönetgesi, 1935 Fuarındaki Vakıflar Pavyonuna ait broşür.
2 Vakıflar İdaresi, 1936 Fuarındaki Vakıflar Pavyonuna ait broşür.
3 İzmir Enternasyonal Fuannda ıg^y senesindeki Vakıflar Pavyonu Hâtırası.
4 VIII inci İzmir Enternasyonal Fuannda Vakıflar Pavyonu Hâtırası{\^'3^'^ senesine ait).
5 IX uncu İzmir Enternasyonal Fuannda Vakıflar Pavyonu Hâitrasılıg^g senesine ait).
6 X uncu İzmir Enternasyonal Fuarında Vakıflar Pavyonu Hâtırası{jg/^o senesine ait).
7 Vakıflarımız (1941 senesinin ait broşür).
8 Vakıflar Pavyonu (1942 senesine ait broşür).
9 Vakıflar (1952 senesine ait broşür).

* Ayrıca İngilizce olarak neşredilmiştir. 125 kuruştur.


•* Aynca Fransızca olarak basılmıştır.
»**
Almanca

You might also like