Professional Documents
Culture Documents
V A K I F L A R DERGİSİ
Metinden hariç 217 Resim, 44 Plân ve Makta, 13 Levha nota ve
1 Renkli tabloyu hâvidir
Sayı: I I I
T I P K I BASIM
B İ B L İ Y O G R A F Y A
Ali Saim ÜLGEN : Prof. Ernst Diez'in Türk Sanaü kitabı 265
Osman KESKtOĞLU : Prof. Suut Kemal Y E T K i N ' i n İslâm Sanatı
Tarihi 281
Dr. H. G. YURDAYDIN : El-Bimnî Hâtıra Kitabı 283
Dr. Müjgdn CUNBUR : Şark ve Türk Vakiflariyle İlgili birkaç garp
eseri 285
Dr. Müjgdn CUNBUR : İstanbul Üni. Edebiyat Fakültesinde Vakıf
ve Sanatla ilgili tezler 287
Dr. Müjgdn CUNBUR : ' İstanbul Üni. Edebiyat Fakültesinde yapıl
mış Tarih Tezlerinden bazıları 289
P A R T I E F R A N Ç A I S E
Halim Baki KUNTER : L'Aspect National Des Fondations Pieuses
Turques (Vakoufs) 293
VIII İÇİNDEKİLER
D E U T S C H E R T E Î L
Prof. Dr. Otto-Dorn : Eine İSeldschukische Silberschale 301
Prof. Dr. F. Taeschner : Eine Urkunde Für Den Stiftungsinhaber
Der Zaviye Des Ahi Evran In Kırşehir.. . . 309
P A R T E N G L I S H
Prof. Dr. Bernard Lewis : Â Karaite Itinerary Through Turkey In
1641—1642 315
Vakıflar; geçmişteki ihtişamlı günlerinde olduğu gibi bugün de, hiçbir ayrım
gözetmeksizin herkesin yanında olmanın azim ve gayreti ile, durup dinlenmeden ve zaman
mefhumu gözetmeden, bir seferberlik duygusu içerisinde çalışmalarına devam etmektedir.
Kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği sanat şaheseri mimari yapıları ve yazılı kaynaklarıyla,
dünya üzerindeki tüm medeniyetlere örnek teşkil eden ve hayranlık uyandıran vakıflar, önemli
bir kültür ve medeniyet hazinesine sahip olmanın haklı gururunu bugün de yaşamaktadır.
Evet! Vakıflarımız yaşayan bir medeniyettir. İşte, bundan dolayıdır ki, vakıf şuurunu
yaşatmak ve sürekli canlı tutmak amacıyla 2006 yılını "Vakıf Medeniyeti Yılı" ilan ettik. Bu
büyük medeniyeti, toplumun her kesimine anlatmanın, daha da geliştirmenin ve hak ettiği gurur
içerisinde yaşatmanın en büyük görevlerimizden biri olduğu inancındayız.
Amacımız; bir yandan, geçmişten günümüze vakıf kurumunun geçirdiği evreleri ele
alarak "vakıf geleneğini" günümüze taşımak, diğer yandan da gerek geçmişte, gerekse
günümüzde kurulmuş olup da gerçekleştirdiği hizmetler ve başarılı çalışmaları ile öne çıkan
nitelikli vakıfların tanıtılmasına zemin hazırlamak ve bu vesile ile esasen vakfın özünde var olan,
topluma hizmet şuurunu yeniden canlandırarak, etkin ve verimli hale getirmektir.
Bu şuur ve inançla; bizlere emanet edilen 41500 mazbut vakfa ait 1111 eserin
restorasyonunu tamamladık ve halkımızın hizmetine sunduk. Ağlayan vakıf eserlerin artık yüzü
gülmeye başladı. Hedefimiz, 2006 ve 2007 yıllarında ülkemiz genelinde restore edilmemiş vakıf
eseri bırakmamak ve gelecek nesillere tüm vakıf eserlerini mamur edilmiş olarak intikal
ettirmektir.
Ecdadın bizlere emanet ettiği, üstün insanlık duygularıyla kurulmuş ve yoğrulmuş, gurur
ve övünç kaynağımız olan vakıf geleneğinin korunması, geliştirilerek sürdürülmesi,
özümsenmesi ve özenli bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılması inancındayım.
İşte bu nedenledir ki kültür ve medeniyetimizin geliştirilerek devam ettirilmesinde kültür
mirasımızın bir parçası olan vakıf yayınları ve özellikle Vakıflar Dergisi büyük bir önem
taşımaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1938 yılında yayın hayatına başlayan bu dergilerde vakıf
üzerine söylenmiş sözler, yapılmış ilmi araştırmalar, tespit ve değerlendirmeler incelendiğinde,
içerik zenginliğini ve yazar kalitesini sizlerin de takdir edeceğinizden eminim. Bu dergilerde,
1950'de Dışişleri Bakanı olan ve 28 Haziran 1966'da bir trafik kazasında vefat eden Fuat
Köprülü'den her sayıda fevkalade güzel makaleler sunan Halim Baki Kunter'e, Ahmet Süheyl
Ünver'den Ekrem Hakkı Ayverdi'ye, Firuzan Selçuk'tan F. Kerim Gökay'a, İsmail Hakkı
Uzunçarşıh'dan Ali Himmet Berki'ye kadar pek çok ilim adamı, akademisyen ve araştırmacının
paha biçilmez değerdeki çalışma ve değeriendirmeleri bu sayılar içinde yer almaktadır.
Ancak; bu dergilerin ilk 10 sayısının mevcudu kalmadığı için, bu sayılara olan yoğun
talebin karşılanamadığını ve 1998 yılında basılan 27. sayıdan itibaren de yeni sayıların
basılmadığını gördüm. Bu alandaki kültür boşluğunu doldurmak ve yoğun talebi karşılamak
amacıyla. Vakıflar Dergisinin mevcudu kalmayan ilk 10 sayısının yeniden basımına karar verdik.
Ayrıca; Prof. Dr. İlber Ortaylı başkanlığında. Prof. Dr. Bahaattin Yediyildız, Prof. Dr.
Mahmut Kaya, Yard. Doç. Dr. İnci A. Birol ve Mehmet Çetin'den oluşan yayın inceleme
kurulumuzun titiz çalışmalarıyla 28 ve 29. sayıların basımını gerçekleştirdik. Otuzuncu sayının
da basımı için hazıriık çalışmaları devam ediyor. Vakıf kültür ve medeniyetinin sürekli
yaşatılabilmesi için, önemli bir kaynak ve bir kültür hazinesi olan Vakıflar Dergisinin ilk 10
sayısının tıpkı basımının yapılması ve yeniden okuyucu ile buluşturulması 2006 Vakıf Medeniyeti
Yılının anlamı açısından da büyük önem taşımaktadır.
Bugüne kadar 29 sayısının basımı gerçekleştirilen ve içerisinde, taşınır ve taşınmaz
çeşitli vakıf eserleri ile ilgili ilmî ve tarihî çok önemli bilgilere yer veren Vakıflar Dergisinin ilk 10
sayısını genç kuşaklara ve bilim dünyasının hizmetine sunmaktan onur duyar, ilmi araştırma ve
çalışmalarınızda temel bir kaynak olarak yararianabileceğimiz bu dev eserin, pek çok yeni
düşünce ve yaklaşımın da itici gücü olacağı inancıyla emeği geçenlere teşekkür eder, saygılar
sunarım.
Yusuf BEYAZIT
Vakıflar Genel Müdürü
Ö N S Ö Z
leşmesi ve yayılması gibi maksatlarla dır. Bunlara bugünkü tâbirlere göre sı-
vücude getirilen vakıfların çoğu, asırlar rasiyle : O k ç u l a r k u l ü b ü , güreş yur
boyunca, kendilerinden beklenilen hiz du, cokey k u l ü p veya s i p a h î o c a ğ ı ,
meti mükemmel bir şekilde görmüşlerdir. stadyum, idman evi diyebiliriz. Kül
Bu gibi vakıflarda milletimizin ha türfizik mümareseleriyle yani bir takım
yat hakkım ve millî menfaatlerini türlü idmanlarla Türk gücünün arttırılması,
yönlerden korumağa çahşmak emeli kuv Türk nesillerinin daima sıhhatli ve kuv
vetle göze çarpmaktadır. Son derece e- vetli bir halde bulundurulması için bu
hemmiyetli olan bu mevzu vakıflarda pek gibi vakıfları ihdas edenlerin millî bir
güzel işlenmiş ve tatbikatta da başarılı dâvaya hizmet etmedikleri, bu vakıfları
sonuçlar vermiştir. Türk vakıflarını mem taşımakta oldukları kuvvetli millî hisle
leket içerisinde muazzam bir örgü halin rin tesiriyle vücude getirmedikleri dü
de hizmete koymuş olan c ö m e r t l i k ve şünülebilir mi?
fazilet gibi insanî duyguların yanında Bunun gibi eğitim ve sağlık işlerini
vatanımızın mübarek topraklarında temellen görmek veya bu işlere yardım etmek
mek ve bakî kalmak fikrinin en başta yer al üzere tesis olunan yakıflann millî kül
dığı görülmektedir. türün yükselmesine, nüfusun artmasına,
halk sağlığının korunmasına, fertlerin ha
Din ve milliyet mefhumlanmn ayni
yatım tehdit edebilecek tehlike ve kazala
çerçeve içerisinde sınırlandığı devirler
rın önlenmesine çalışmak suretiyle ifa
de dinî ve millî duygular ve ülküler ara
sında esasen bir fark mevcut olmamakla ettiği hizmetlerde hayır ve sevap işlemek
beraber sırf millî düşünce ve endişelerin kasdı yanında millî endişe ve gayretlerin
hâkim olduğu vakıflar da yok değildir. bulunmadığı düşünülebilir mi.-* Burada
Bu etüdümüzde tahsisen ele almak istedi vakıfların sanat ve imar sahasındaki hiz
ğimiz vakıflar bunlardır. metlerinin çok büyük olduğunu, vakıf yo-
liyle ortaya konulan eserlerden çoğunun
Bununla beraber mevzuun eksik kal
Millî Âbide vasfını kaızandığmı ve bunla
maması için millî maksatlarla uzaktan
nn bulundukları yerlerde Türklüğü tem
yakından ilgili olan vakıfların hizmet sa-
sil ettiğini de unutmamak gerekir. Âbi
halan ve bunlann ifa ettikleri hizmetlerin
delerimiz, Türk vatanının tapu senetleri
şümul derecesi de gözden uzak tutulma
dir. Millî hudutlanmız dışında kalan
malıdır.
ülkelerde de v a k ı f eserler Türklük
Meselâ: Millî bünyeyi geliştirmeğe damgası olarak yaşıyor. Her yerde Türk
ve kuvvetlendirmeğe yarayan vakıflar ara lüğün namını yaşatan , cami, medrese,
sında spor meydanlarının ve tesislerinin de k ö p r ü , ç e ş m e gibi vakıf eserlerdir.
bulunduğunu yukarıda söylemiştik. K e Kısaca temas eylediğimiz bu gerçek
mankeş zaviyeleri, Pehlivan tekke ler bir arada mütalâa olunursa vakıfla
leri, C ü n d î teşekkülleri. Ok meydan- rımızın millî cephesi ve millî hayattaki
lan, Zorhaneler vakıf usûliyle vücude ehemmiyetli mevkii ve hizmeti göz önün
getirilen eski spor müesseselerimizin baş- de lâ)'ikiyle canlanır. Umumî mahiyetteki
lıcalandır. Bunların K e m a n k e ş z a v i bu izahlardan sonra vakıalara, vesikalara
yesi veya Pehlivan tekkesi gibi ad dayanarak mevzua girmek sırası gelmiş
lar altında vasıflandmlmalan zamamn bulunur.
ahşkanhğı neticesi olup aslında bu mü
esseselerin tarikat mevzulariyle bir ilgisi Millî müdafaaya hizmet için kurulmuş
ve münasebeti yoktur. Elimizde bulunan olan vakıflar
eski spor kanunnamelerinin ve diğer ve Haricî tecavüzlere karşı vatanı ko
sikaların verdiği bilgilerden öğrenmiş olu rumak ve savunmak üzere, kale ve istih
yoruz ki, bunlar bugün modern spor anla kâmlar vücude getirilmesi, deniz ve kara
yışımıza uygun bir yol üzerinde yürüyen kuvvetlerimize yardım edilmesi şartla
ve sırf kendi iştigal sahalanna ait konular rım ihtiva eden vakfiyelerden bazı ör
üzerinde çalışan teknik spor kurumları nekler verelim.
T Ü R K V A K I F L A R I N I N M İ L L İ Y E T Ç İ L İ K CEPHESİ 3
vetvesatveti için levaztm-t bahriye vesairesine misaller verirken bu gün milli hudutlar dı-
sar/oluna." şarsmda kalmış olan ülkelerden örnekler
b - K a l e - i Sultaniye (Çanakkale) göstermek ele aldığımız mevzuu daha açık
eşrafından Binbaşı R ü s t e m E f e n d i oğ ve daha kuvvetli bir şekilde behrtmeğe
lu Mustafa î z z c t E f e n d i n i n 15 Mu yarayacağından misallerimizi daha ziyade
harrem 1328 tarihli vjJıfiyesinde de do bunlar arasından seçeceğiz.
nanmaya yardım şartı mevcuttur. Bu I. Ebubekir Paşa'nın Kıbrıs
vakfiye hükümlerine göre: "her sene vakfın v a k ı f l a r ı ve Mora'daki Talebe
gelirinden yüzde yirmisi Donanma-yt Osmani- yurdu;
nin ihya ve imanna sarf olunmak üzere Bahriye
K ı b r ı s adası muhafızlığmda ve va
nezaretinde sarfiyata memur ve mesul daire-i
liliğinde bulunmuş olan A n t a l y a l ı E b u
aidesine tevdi ve teslim olunacaktır."
bekir Paşa'nın 6 - 7 tane vakfiyesi var
c - Mısırlı Prenses N e v c i v a n vak dır. Bunların ilki Hicrî 1136 tarihlidir.
fından da T ü r k i y e donanmasına bir Kıbrıs'ta L a r n a k a kasabasının muaz
tahsis yapılmıştır. Vakıf sahibinin tesbit et zam su tesisatı bu zat tarafından vücude
tiği şartlar yerine getirildikten sonra geri getirilmiştir. Ebubekir Paşa vakfında
kalan hasılatın yarısı Türk d o n a n m a s ı muhtelif hayrat arasında İ s t a n b u l ' d a ,
na, diğer yansı Cemiyet-i I s l â m i y y e - Lefkoşa'da, Cidde'de birer mektep,
ye ve yarısı C a m i ' ü l - E z h e r'e vakıf M or a'da bir öğrenci yurdu mevcuttur.
ve tahsis edilmiştir. Türk donanma Bu yurtta M o r a , Adalar ve T r a b l u s
sına isabet eden senelik hisse vasati ahalisinin çocukları okutulmuştur. Paşa
60.000 lira kadardır. nın Mora'da, Hicaz'da ve Kıbrıs'ta
kurduğu irfan yuvalariyle bu ülkelerde
IV- GAZILERE YARDIM: millî kültürümüzü yaymak ve kuwetlen-
Harp malûllerine veya gazilere vakıf dirmek istediği görülmektedir.
lardan türlü şekillerde yardım edilmesi n. Kıbrıs Şehirlerinin suları:
konusunu da Millî Savunma vakıfları L a r n a k a ' n ı n suyundan söz açılmış
arasında mütalâa etmek yerinde olur. iken Kıbrıs adasının her tarafında
Savaşan bir adamın terk-i hayat eder Türklerin muazzam su tesisleri ve bun
se çoluk çocuğunun yüzüstü kalmıyaca- ları yaşatacak zengin vakıflar vücude
ğma, sakatlanacak oluı-sa kendisinin ba getirdiklerini de kaydetmek lâzımdır.
kılacağına ve korunacağına inanması o- M a g o s a suyu da vakıftır ve P e r t e v
nun savaş azmini ve kudretini artırmaya Paşanın eseridir. L e f k o ş a sulan S i l â h
yarar. Avariz ve V ü c û h - i bir vakıfları t a r ve A r a p A h m e t Paşa vakıf-
gazileri ve harp malûllerini korumaya ge lanndandır. G i r ne suyunun çoğaltılması
niş ölçüde imkân hazırladığı gibi malûli- da yine Türklerin eseridir.
yeti olsun olmasın, muhariplerin türlü
m . Kıbrıs'ta Ebubekir Efendi
şekillerde korunması ve kayrılması için
vakfı:
suret-i mahsusada vücude getirilmiş vakıf
lar da vardır. Meselâ Hicrî 1053 tarihli E b u b e k i r Paşa'dan başka K ı b
vakfiye ile Adana'da Softa Mehmet rıs'ta zengin bir vakıf tesis eden bir de
Paşa vakûnm hayır şartlan arasında ga Ebubekir Efendi vardır. B a f kaza
zilerin de barınmaları için büyük bir han sında zengin akarları olan bu vakfın
tahsis olunmuştur. Camii ile Mektebi mevcuttu. Şimdi
mektebi yoksa da varidatı yine maarif
Türklüğün korunmasına ve millî kül hizmetlerine sarf olunmaktadır.
türün yayılmasına çahşan vakıflar IV. A l i R u h î Efendi vakfı:
Fethedilen ülkelerde millî kültürün K ı b r ı s ' t a Türk kültürüne hizmet
gehşmesi, Türk hâkimiyet ve nüfuzu eden vakıflar arasında Lefkoşa'da A l i
nun kökleşmesi için kurulan vakıflar ve R u h î Efendinin kütüphane vakfını da
bunların yaptıkları hizmetler hakkında unutmamalıdır. Vakfiyesi 1245 tarihlidir.
T Ü R K V A K I F L A R I N I N M İ L L İ Y E T Ç İ L İ K CEPHESİ 5
olmak üzere vakfmdan para tahsis et harap olmuş ve bir şahsa satılmış bulun
miştir. maktadır. Vakfiyenin ash T a r s u s ' t a vâ
X I . Ebu'z-zeheb Mehmet Bey kıfın evlâtları elindedir. Ricamız üzerine
tesisi: 15 sene önce bize, vaktiyle T a r s u s
M ı s ı r Çerkez Beylerinden A l i Be K a d ı l ı ğ ı n d a n tasdik edilmiş olan bir
yin adamlarından olup cesareti ve işbi- suret göndermişlerdir. *
lirligi sayeande onun hazinedarı ve son Vakfiyeyi incelediğimizde: Bu zavi
ra da emirü'l-ümerası olan bu zat, K a h i - yenin âdeta O r t a Asya'dan ve D o ğ u
re'de Türk talebesinin barınmasına mah T ü r k i s t a n ' d a n Anadolu'ya gelecek
sus geniş ve zengin bir talebe yurdu inşa Türklerin uğramaları için kurulmuş bir
ve bunun idaresine kâfi emlâk vakfetmiştir. seyahat ve mulıaceret istasyonu vaziyetinde
Türk talebelerini korumak ve onları barın olduğunu öğreniyoruz. O r t a ve D o ğ u
dırmak maksadiyle kurulan bu müessesede Asya'daki Türk illerinden gelenler bura
bugün dahi Türk ülkelerinin dört bucağın da kısa bir zaman barınabilecekler, Ana
dan gelen yüzlerce talebe barınmaktadır. dolu ahvali hakkında gereken bilgileri
Balkanlar'dan Japonya'ya kadar olan alacaklar ve geldikleri ülkelerden getir
geniş sahadan gelmiş olan Türk ta dikleri bilgi vc haberleri buradakilere
lebesini toplu bir halde bulunduran ve vereceklerdir. Böylece burası karşılıklı
oralarda da Türk adının yaşamasına ve bir haber ve kültür teatisi merkezidir.
sile olan bu müesseseyi kuran M ç h m e d Görülüyor ki bu zaviye O r t a Asya'daki
Bey H. 1189 da Akkâ valisine karşı gi muhtelifTürk ülkeleriyle Anadolu ara
riştiği harekât sırasında zehirlenerek ve sında devamh rabıta kurmaya, oralardan
fat etmiştir. gelenleri Anadolu'da yerleştirmeğe ve
ya devam edecekleri seyahatta kendilerine
Yurt içinde ve dışındaki muhtelif kolaylıklar göstermeğe çalışan bir mües
vakıflara ait vakfiyelerden aldığımız bu sesedir.
örnekler Türk vakıflarının gördüğü çe
şitli hizmetler yanında millî dâvalara Vakfiyenin şarüanna göre vâkıfın
da hizmet eylediğini, hattâ tamamiyle erkek ve kız evlâdından aslah ve erşed
milliyetçi bir karakter taşıyan birçok olanlar mütevelli olacaklardır. Zavi
vakıflar bulunduğunu da meydana koy yenin Şeyhliği erkek evlâdın en bilgili
muş oluyor. Ancak misallerimiz burada ve yetişkin olanına aittir. Tevliyet ve
bitmiyor. Asıl mevzua bundan sonra meşihat cihetleri için tâyin olunan me-
giriyoruz. Şimdi sunacağımız vesikalar baiiğin yarısını mütevelli ve şeyh olanlar
Türk vakıflarının miUiyetçihk cephesini alacak, her iki vazifenin diğer yarı hissesi
daha iyi aydınlatmaya, daha kesin bir vâkıfın mevcut evlâtları arasında eşit
kanaat hasıl etmeğe ve tereddütsüz şe olarak taksim edilecektir. Vakfın gelirin
kilde hüküm vermeğe yarayacaktır, den :
*** Yevmî 3 akçe, senevi 1080 akçe TevUyet
Orta Asya'daki Türk ülkeleriyle ücreti
münasebederi devam ettirmeğe yarıyan 4 " " 1440 " Meşihat
vakıflar ücreti
2 " " 720 " İmamlık
A - Tarsus'taki T ü r k i s t a n za
muhas-
viyesi :
sasatı
Bahsettiğimiz vesikalardan biri T a r
2 " " 720 " Nazır
sus'taki T ü r k i s t a n Zaviyesi'ne ait H .
ücreti
781 tarihU vakfiyedir. Bu zaviye ve ya-
mndaki Mescit, Abdullah Mencik
tarafından inşa olunmuş, masraflanm kar (*) Bize bu vesikaları göndcrmij vc T a r s u s '
taki ziyaretimiz esnasında kıymetli izahat vermiş
şılamak üzere kendisi tarafından zengin olan vâkıfın evlâdından emekli öğretmen sayın
mallar vakfedilmiştir. Büyük bir tarihî H i d a y e t Beyce'ye derin teşekkürlerimizi bura
kıymeti haiz olan bu eser son zamanlarda da da bildirmeyi bir vazife sayarız.
T Ü R K VAKIFLAR ININ MÎLLIYETÇİLIK CEPHESİ 7
Yevmi 2 akçe, senevi 720 akçe Cabi İyi bilen kimselerden seçilmesi şart olarak
ücreti * konulmuştur. Şimdi bu yerler üzerinde
" 2 " " 720 " Ferraş, biraz duralım. Vakfiyede bu mahaller
Bevvap şöyle sayılmaktadır:
ücreti *
"Bilâd-i Buhara ve Semerkand ve mu-
olarak verilecektir.
zafatı ve o havalide olan Bilâd-ı saire kasaba
Z a v i y e n i n ve M e s c i d i n her yıl
ve kuraları ki içlerinden bazıları zikrolunur."
icabeden zaruri masrafları ve tamir ak
çesi varidattan ayrılacaktır. Geri kalan Vakfiyenin aynen naklettiğimiz bu
para ile vakfiyede adı sayılan Türk ülke cümlesinden sonra sıra ile 84 yerin adı
ve beldeleri ve o havalide olan bütün sayılmaktadır. Bunların başlıcalan: R a -
Türk kasaba ve köyleri halkından olup za miten, G ı c d i v a n , Z i n d e n i , K e r m i -
viyeye gelen yolcuların 3 gün bakılması, ne, K â r s a n , Ç ı r a k ç ı , D i n e v , (bun
ycdirilip içirilmesi hizmeti görülecektir. lar Buhara'mn kazalarıdır.) Şehr-i kar
Zaviyeye gelip giden seyyahların ve der şı ( B u h a r a yanında bir kasaba) Yekke-
vişlerin mertebelerine göre lıizmetleri ku b a ğ (Büyükbağ demektir. B u h a r a d a -
sursuz ve tam olarak ifa edilecektir. Za dır). K e t t e K u r g a n (Büyük kale demek
viyenin Cabi ile Bevvabınm vakfiyede ad tir, yine Buhara'da) Ö z b e k i s t a n , ( A l -
ları yazılı olan beldeler halkından ve za tın o r d u h a n ı ö z b e k h a n ' ı n mensup
viyeye gelenlerin ahvalini bilen kimseler olduğu Türk boyunun yaşadığı memleket.
den olması şart koşulmuştur. Vakfiye Burada 6 milyon kadar bir Türk kütlesi
nin buna ait kısmında şöyle denilmektedir: yaşamaktadır). Yengi T ü r k i s t a n (Ye
f^ira ki bilâd-i meşruta-i mezkûre havalisi ni T ü r k i s t a n Ö z b e k i s t a n ' d a bir
ahalileri efradından zaviyeme gelen seyyah ve kasaba, eskiden Yese derlerdi, meşhur
dervişlerin hal ve ahvalini bilecek ve her bir Türk sofî şairi Ahmet Y e s e v î bura
hal ve ahvaline vakıf olacak ve bunlar hakkında İldir.) Ş e h r - i G û r g a n ( Ö z b e k i s t a n '
mertebelerine göre gerekli hizmeti kusursuz da bir yerdir). Ş e h r - i Sebz (Buna
olarak ifadan geri kalmıyacak ve gelip gidenlere K e ş te derler, Semer kant yakınla-
ziyade dikkat ve ihtimam edecek olan Cabi ile nndadır, Aksak Timur'un doğduğu
Bevvab ancak vakfiyede adlan sayılan yerler yerdir.) K u r g a n t e p e , ( Ö z b e k i s t a n '
halkından olup o havali ahalileri efradının ve da) K a r a k a l p a k ( Ö z b e k i s t a n ' d a m u h
kabile ve cemaatlarının hal ve şanlarına âlim tar bir vilâyettir). K a r a k ç e k u m , K â f e
ve kemaliyle vâkıf olduğu ecilden gelip gidenle Badem, M e h r a m , ( Ö z b e k i s t a n ' d a ) .
rin varışlarında hiisn-i muamele ve iltifat Taşkent, Salar, Örkenç, V i l â y e t - i
ile evvelâ isimlerini ve geldikleri belde, kasaba, Şaş ( Ö z b e k i s t a n ' d a ) . Baysun, Şeh-
köy ve civarlarım sorarak bilinmesi zaruri olan r e v a n , Serasya, K a r a t a k , V i l â y e t - i
malûmatı etraflı bir şekilde topladıktan sonra H i s a r (Bunlar Tacikistan'dadır). R u -
zaviyede banndınimalan ve bakılmaları şart yukser ( T ü r k m e n i s t a n ' d a ) , G a z a l i
kılınan mahaller ahalisinden olup olmadıklarını (Kazakistan'da, ruslar şimdi G a z a l i s k
ayırt ederek her birinin hal ve şanını tâyin ve diyorlar). A ğ m e s c i d ( K a z a k sahra
teşhis eyliyerek edindiği malûmatı zaman geçir sında, A r a l gölüne yakın, şimdi K ı z ı l
meksizin mütevelliye şeyhe, evlâtlara ve Tarsus O r d a diyorlar). D ü ş e m b e ( T a c i k i s
kadısına bildirecektir). t a n ' ı n merkezidir, S t a l i n a b a t diye
Vakfiyede, zaviyede misafir kalabile değiştirilmişti.) K a badyan, K ü l a p ,
cek kimselerin hangi yerler halkından V a h d a d , D e r v a z , Bagistan H ı y v a
olacağı tasrih edilirken O r t a ve D o ğ u (meşhur hanhklar merkezi) H o k a n t ,
Asya'ya ait 84 ülke, belde ve kasaba ismi V i l â y e t - i Belh, K u n d u z , Çarşam
sayılmıştır. Cabi ile Bewabin da bütün bu ba, Dupse (Affganistan'dadır) Be-
memleketlerden gelen ve oraların ahvalini d e h ş a n (Pamir dağları yanında) Bel-
c u v a n (meşhur E n v e r Paşa'mnşehit
(*) Cabi ile bevvap Asya'daki Türk ülke düştüğü ve mezarının bulunduğu yer)
leri halkından olmak şarttır. D a ş (buna T a ş k u r g a n denir). Ma-
8 HALİM BAKİ KUNTER
v c r a ü ' n - N e h i r : (Amuderya ile Sir- bir diğeri de zaviyedar olacak. Erkek ev
derya arasında bulunan geniş ülke lât kalmazsa kız evlâdın batında vc dere
pek meşhurdur ve islâmiyet devrinde cede müsavi bulunan erkek çocuklarının
burada Türkler arasında pek çok âlimler mütevelli ve zaviyedar olması, şart kılın
yetişmiştir. Şimdi burada Ö z b e k i s t a n , mıştır.
T a c i k i s t a n ve Türkmenistan bulun
Her sene vakfın hasılatı 2000 akça
maktadır.) itibar olunup:
Görülüyor ki şimdiki Çin T ü r k i s - 900 akça tevliyete (bunun yarısını
t a n ı i l e Özbekistan, T ü r k m e n i s t a n , mütevelli alacak, yansı erkek vc kız ev
Tacikistan, Kazakistan, K ı r g ı z i s - lât arasında müsavi olarak taksim edilecek)
t a n adiyle anılan yerler bu vakfiyenin
900 akça zaviyedarlığa,
içine girmiş olan mahallerdir. Azerbay
100 akça mum ve zeytin yağı mas*
can garp Türklüğüne dahil olduğundan
rafına,
vakfiyeye oradan isim alınmamıştır.
100 akça seyyah vc dervişlere yemek
Vakfiyenin yukarıda belirttiğimiz şart masrafı,
lan, vakfiyede yazılı olup bir kısmını bu
2000 yekûn
rada saydığımız memleketlerin adları ve
Vakfiyeye göre G ü r g a n î , B e ğ c e
bunların bulunduğu saha, birlikte mütalâa
Ş c y h l u , Atdak, Gü m ü ş t e p e ahalisin
olunursa, Tarsus'taki Türkistan zaviyesi
vakfının hizmet konusu ve bunun Türk den ve vakfiyede yazılı diğer mahaller
millî tarihinde işgal eylediği mevki daha halkından zaviyeye gelen seyyahlar bu
açık ve şümullü olarak kendinijgösterir. rada üç gün misafir edileceklerdir. Beğce
şeyh zaviyesinin vakfiyesi, Mencik-zâde zavi
B. T a r s u s ' t a Beğcc Ş e y h z a v i
yesinin vakfmd&n bir sene sonra tanzim
yesi : edilmiştir. Her iki zaviyenin gördüğü hiz
T a r s u s civarındaki B e ğ c e Ş e y h met aynıdır.
zaviyesi de bu kabil müesseselerdendir. C. D i ğ e r T ü r k i s t a n z a v i y e l e r i :
25 Cemaziycl'üla 782 H. tarihli vakfiyeye Burada şu noktayı belirtmek lâzım-
göre: "An asıl Gür gani ahalileri ulema-yı gehr ki bu müesseseler tek başına kalmış
eşraf-t kiram ve üstad-ı meşayih-i izamından değildir. Anadolu'da bunlar gibi daha
olup geşt-ü güzar ve seyahat ihtiyar-ı ınurad
bir çok T ü r k i s t a n zaviyesi bulun
eyledikte kendüye ittiba ve iktida eden cemaat
maktaydı. Ayrıca istanbul'da da K a -
ları beraber oldukları halde sahile bu havaliye
dırga'da, E y y ü b Sultan'da vc Ü s k ü
vürud müyesser oldukta Tarsus'a tabi Ulaş
dar'da Türkistan zaviyesi, Özbekler
nahiyesinde î ncirpmarı nam mezraayı inti
tekkesi gibi adlar altında üç müessese
bah ve buraya haneler inşasına bedi' ve şüru
bulunuyordu.
ile bir karye icad edüp bu karyenin kıble ci
hetinde vaki tepenin üstüne de zaviyesini ve
hücrelerini ve zaviye-i mezkûrenin şark ve kıble Türklüğü yükseltmek için tesis
cihetlerine iktiza ve icab zaruri olan su mah edilen vakıf
zenlerini inşa edüp bizzat inşa eylediği karyesi
ve ihya eylediği zaviye-i mezburesinde ihtiyar-ı Şimdi ele alacağımız son vakfiye bu
lemekkün ve tavattun eyleyen şeyh Ebu'l- etüdümüzün en tipik vesikasıdır. Tarihi:
kasım Gürgani-zâde Mevlâna Beğce 1 Nisan 1340 (1924) tır. Vakfiyesinde bu
şeyh Es-seyyid Abdü'l-gafur ibni Mev
vakfım "Türklüğün yükselmesi için" ihdas
lâna Mehmed Bedreddin, Ulaş na
eylediğini bizzat kendisi beürten vâkı
hiyesinde İncir pınarı nam mezreamn gerek
fın meşbu olduğu kuvvetli millî hisle
sahilinde, gerek yaylağında bulunan araziyi
rin tesiriyle bazı şartlarda ırkçılığa kaça
zaviyesine evlâdiyet ve meşrutiyet üzre vakıf..."
cak derecede ileri gittiği görülmektedir.
ediyor. Hayatında kendisi mütevelli ve
Vakfı yapanı, vakfiyeyi tanzim eden
zaviyedar olacak .vefatından sonra erkek
Sinop kadısı Mahmut C e l â l e d d i n
evlâtları içinden bir münasibi mütevelli.
Efendi bize şöyle takdim ediyor :
T Ü R K VAKIFLARININ MİLLİYETÇİLİK CEPHESİ 9
"Sinop ahalisinden ve medine-i mezkûrede içerisinde ayrılacak hususî bir odaya konulup
şeref-mıkim etibba-yı hazikaA mtşkureden ve teşhir edilecektir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi âza-yi kira- Vâkıf, vakfiyesinde şartlarına şöyle
mtndan ve sabıkan Umur-i Maarif Vekili devam etmektedir:
ve mütevelliyen Umur-i Sıhhiye ve Muavenet-i "Mevkufat icara verile. Beher sene tekâ
İçtimaiye Vekili ve Moskova ve Lozan'da lifi ve rüsum-u muhtelifesi verildikten sonra
sulh murahhası sahibü'l-lıayrat ve ragibüU-ha- fazlasından mezkûr evlerin ve kütüphanenin
senat İmam-zâde devletlû Rıza Mur Be içersindeki kitapların tamir v e termimleri ya
yefendi ibni Mahmud Z^ki efendi hazret pıldıktan soma kütüphane hafızı-kütübüne be
leri. Validesi merhume Cemile hanım." lediye heyetinin rayic-i beldeye göre münasip
Aynen naklettiğimiz bu ibare vak göreceği ücret, mecmu-i iradın yüzde onunu
fiyeyi hazırlamış olan S i n o p kadısının geçmemek üzere kütüphanenin tenvir, teshin
ifade ve tavsifidir. 8 Nisan 1340 tarihli masrafı ile müteferrik zarurî masrafları verile.
vakfiye zeylinde ise vâkıf kendisini bizzat Fazla kalırsa iktiza eden kitap ve > risaleler
şöyle takdim etmektedir. alına, kütüphaneye vaz' ve tescil oluna."
"...Vakfın tevliyeti ben hayatta oldukça
"Ben Sinop şehri kadîm ahalisinden ve
bana ait olup vefatımdan sonra medine-i mez-
ecdadı fıem ana ve hem baba tarafından iki
kârede belediye reisi olan zata ait ola..."
yüzyıldır Sinoplu ve daima Türk olan İstan
R ı z a Nur Bey 7 Mayıs 1927 tari
bul Tıp Fakültesi Profesörlerinden Rıza
hinde Sinop asliye mahkemesinde vak
Nur...''
fiyenin tevliyete ait şartını şu şekilde de
Bu Vakfiye Sinop V a l i s i N i z a - ğiştirmiştir;
m e d d i n Beyin mahzarında tanzim edil "... Vefatımdan sonra tesis-i mezkûru idare
miştir. edecek zat yine Sinop belediye reisi olacaktır.
Bu vakfiye ile Sinop'ta V a r o ş Amak bu zatın üç göbek yani baba tarafından
mahallesinde deniz kenannda, K a n d i l l i baba ve dedesinin, keza ana cihetinden baba
B a h ç e mevkiinde her biri onar odah, ve dedesinin Sinop'ta doğup büyümüş olması
biribirine bitişik, bir çatı altında iki kı ve yine ecdadının böyle iki göbek Türk olması
sımdan müteşekkil bahçeli iki ev vâkıf şarttır. Eğer Sinop belediye reisi olan zat bu
tarafindan " R ı z a N u r K ü t ü p h a n e s i " şartları haiz değilse, bu şartı haiz olan belediye
olarak vakfedilmiştir. R ı z a Nur Bey azasından biri mütevelli ola. Eğer bu şartlan
vakfiyesinde bu kütüphane hakkında şu haiz birkaç kişi bulunursa ahali tarafından
izahatı vermektedir. namusu ile müştehir ve muteber yaşlılardan beş
"Hasılı Sinop'ta bir kütüphane vakıf kişi intihab olunur ve âza arasından mütevelli
ve tesis ettim. Bu kütüphaneyi birçok inşaat, intihabını bunlar icra eder. Eğer âza arasında
tamirat ve termimat ile kütüphane haline koy bu şartı haiz kimse yoksa mezkûr heyet üç
dum. İçine haltlar ve cicim ve kıymetli kilim, göbek Türk ve Sinoplu birini intihab eder."
perdeler, kanepe, koltuk ve sandalye ve masalar
R ı z a Nur B e y i n kütüphaneye ge
ve 4000 kadar kitap ve sair eşya koydum. Yan
lir kaynağı olmak üzere vakfeylediği çiftlik
gın âletlerine varıncaya kadar yerleştirdim.
S i n o b a yirmi dakika kadar mesafede vc
Binada hâfız-t kütüp ve hademeleri meccanen
deniz kenarında kıymetli bir çiftliktir.
iskân için mutfaklariyle beraber müstakillen
Vakfiyesinde çiftlik hakkında da şu iza
apartmanlar vücude getirdim.
hatı verir:
"Kütüphaneye irad olarak bitişiğinde üç "...Çiftlik kâfi miktarda varidat geti
katlı ve onbir odalı ve üç sofa ve iki mutfaklı recek bir hale gelmek için daha yıllarca emek
bir kârgir ev ile anamdan ve babamdan kalan ve masraf istemektedir. Mevcut dört binaya
diğer iki evdeki hisselerimi ve Nisi köyündeki
ilâveten daha beş kadar bina yapmak, irva ve
çiftliğimi verdim...
İska için arklar açmak, vücude getirdiğim bin
"Telifatıma ait eser ve müsveddeler ile ocak kadar fındıklığı genişletmek, Avrupa-
hayat-ı ilmiye ve siyasiyem ve memureme ait dan motör ve emsali ziraat âletleri getirmek gibi
fotoğraflar, vesikalar ve hâtıralar kütüphane noksanları tamamlamağa muhtaçtır. Bu vakıf ve
10 HALİM BAKt K U N T E R
tesis ile kütüphaneye irat temininden başka Ancak şu şeyi pek ziyade arzu ederim ki henüz
gayem aynı zamanda fenn-i hazıra muvafık bastıramadığım ve yıllarca mesai, mahrumi
ve tasarruflu bir numune çiftliği meydana geti yetler ve zahmetler ile vücude getirdiğim bir
rerek zürramıza bilfiil göstermek ve taammü çok eserlerimi hayatımda bastırmadan vefat eder
müne hizmet etmektir." sem, müdür, çiftliğin varidatı ile her şeye tercihan
R ı z a Nur Bey çiftlikte yapılacak evvelâ bu eserlerimi bastırsın. Ben bu kütüphaneye
işleri vakfiyesinde etraflı l)ir surette anla ve bu çiftliğe zevk a sofadan kendimi mahrum
tırken geniş meyvalıklar ve ormanlar vü ederek ve muktesidane yaşayarak vücude getirdi
cude getirilmesini de tavsiye etmektedir. ğim hemen bütün servetimi vc maiıasal-ı
Z i r a a t ve o r m a n c ı l ı k tarihi bakı ömrümü verdim. Yıllar ile hayalımı onlara has
mından bu şartlar çok enteresandır. retlim. Çok cınck sarfeliun. /^«//«/c/ çektim ve
Yoruldum. Bu kilaplanmuı tab'ı cn büyük eme
Her yıl ağustos ayında kütüphane bir
limdir, .lauııcderim ki bunlara mukabil bu ar
ay müddetle kapatılarak gerek kütüpha
zum her halde fa edilir..."
nenin, gerekse yanındaki iradı olan bi
Hu vakfı kınan zatın maksadı vak
nanın içi ve dışı, her tarafı iyice tamir
fiyesinden aldığımız parçalardan açıkça
olunacaktır. Hattâ ufak bir çivi deliği
anlaşılmaktadır. Fakat vâkıf bununla yc-
bile olmuşsa, boyasının ci kadarcık bir
linmiyerek vakhııın tesis sebeplerini de
yeri bozulmuşsa hemen onarılacaktır. Bu
vakl'iyesiiKİeayrıcaanlalmışlır. R ı z a Nur
tamir asla ihmal edilmiycccktir. Bozulan,
Rey vakfiyesinde eliyor ki: "Kendimi dün
eskiyen, kırılan eşya halı, sandalye ve
ya zevkinden mahrum ederek biriktirdiğim ve
muşamba gibi şeyler yenilenecektir. Her
pek güçlükle ka.-jıııdığım paraları bu tesislere
sene ciltsiz kitaplar ciltlenecek, o yıl içer
sarfellim. Bundan maksat ve arzum Türklü
sinde neşredilen kitaplar satın alınacak,
ğün yükselmesidir. Bu da en ziyade maarif ile
yevmi birkaç gazele ile mecmuaya abone
olur. Bu sebeple bu nevi tesisleri yaptım. Bunları
olunacaktır.
âliirel ve cennet için yapmadım. Böyle bir
Çiftliği muklcdir bir müdür idare hodgâmhğım yoktur. Vatanını, milletini se
edecektir. R ı z a Nur Bey vakfiyesinde ven her iyi insan bu gayelerin teminine yardım
diyor ki: eder zannediyorum ve yardım etmesini rica
"Müdür dirayetli, çalışkan olduğu tak ederim. Aleyhine hareket edenler elbette mel'un
tirde çiftlik varidatı bütün masrafları gördük insanlardır."
ten sonra artar ve bu miktar Sinop çocukla "Tesisi hal-i hayatımda ben idare edi
rından 15 çocuğu İstanbul'da ve Avrupa'da yorum. Vekilim sırf bana karşı mesuldür.
tahsil ettirebilir. Arzum şudur ki bu para ile Kimse ve hiç bir makam gerek ona ve gerek
(Rıza Nur Mükâfatı) adında bir mükâfat bana müdahale, tesisteki şerait ve gayeleri
tesis edilip çalışkan ve hüsn-i ahlâk ile temayüz tebdil edemez. Edecek olursa tesisi ref ve ilga
eden Sinop'ta mektepte okuyan fakir çocuklara ve bütün bu tesisatı istediğim gibi tasarruf et
kitap, kâğıt, kalem gibi ders levazımı alınsın. mek hakkım muhafaza ediyorum. Vefatımdan
Sonra üç göbek anadan ve babadan Sinoplu sonra Müdürün belediye ve hükümet ve ahali
ve Türk olup fakir, ahlâklı ve çalışkan olan tarafından kontrol edilmesini şart koşuyorum.
birkaç çocuk İstanbul'da, birkaç tane de Ancak bunlara şerait ve gayeleri tebdil etmek
Avrupa'da tahsil ettirilsin. Eğer bu mükâ hakkım vermiyorum. Eğer vefatımdan sonra
fata lâyık olan yani, ahlâklı ve çalışkan çocuk hükümet veya bir makam bu tesisnamelerdeki
fakir olmayıp ta mütevassıt aileden olursa gaye ve esası, şartlardan birini bozarsa bu irat
babasının bu çocuğun tahsili için vereceği pa ların benim gösterdiğim şekilde maarif gaye
raya bir miktar ilâve edilsin. lerinden ve Türke hizmetten başka şeye hâdim
"Bir de şimdiye kadar neşretmekte oldu edilmesi men'edilsin..."
ğum bütün eserlerim ile henüz neşir edemedi Bu dikkate şayan vakfiyenin sonu da
ğim bütün telif atımın bütün hukukunu da bu •şöyledir.:
tesisatım ile kütüphaneye verdim. Müdür bun "Ben bir hayır işledim. Bu hayrı harap
lardan herhangisini bastırır veya basılması için veya mahveden, gayelerini istihsal ve. temin et
bir kitapçıya satar ve hasılatını irad kaydeder. meyen mel'undur. Yoksa bu paraları yemesini
T Ü R K V A K I F L A R I N I N MİLLİYETÇİLİK CEPHESİ
ben de bilirdim. Bu hayratı yapmazdım. İmar rın vakfiyelerde hayır şart ve hizmetleri
ve ihya edenler, gayelerini temin eyleyenler de arasında yer alması da gayet tabiî sa
elbet iyi insanlardır. Sinop halkı böyle zatlara yılmalıdır.
daima büyük hürmetler etsin. Hepsi bukadar."
Bu hal asrımızın telâkkilerine de uy
"Sinop ahalisinden maktadır. Milletler arasındaki münase
Doktor Rıza Mır" betlerin ve işbirliğinin son derece arttığı,
Türklüğün yükselmesi için surct-i milletlerin kültürce ve ruhça yakınlaş
mahsusada bir vakıf ihdas eden bu de masına çalışıldığı zamanımızda mili iyet
ğerli Türk evlâdını ve ulvî maksatlarla hiçbir suretle kıymetini kaybetmemiş, de
vakıflar kurmuş olan diğer bütün hayır sa nilebilir ki, eskiden daha fazla ehemmiyet
hiplerini rahmet ve minnetle anarız. Ver kazanmıştır. Medenî ve mütekâmil in
diğimiz izahlar ve muhtelif misaller Türk sanlığın özlediği yarının yeni ve mesut
vakıflarında hayrî ve insanî gayelerle mü- dünyası, milliyetin inkâr edildiği veya kıy
terafık olarak millî ideallere hizmet şu metten düştüğü sun'î, yeknesak ve mâ
urunun da mevcudiyetini açıkça belirt nâsız bir âlem değil, millî hususiyetlerin
mektedir. mahfuz tutulduğu, makbul sayıldığı tabiî, zen
*** gin, mahallî renkleri ve mânası bulunan bir
Vakfiyelerimizde yer alan hizmet âlem olacaktır. Düşünülen şey millî kıy
şartlariyle Türk vakıflarının millî dâvaları metlerin ve vasıfların yaşatılması suretiy
açıktan açığa benimsemiş vc ele almış ol le insanlar arasında yakınlık, dostluk ve
maları realitelerden, bir takım ihtiyaç birlik tesisidir. Nitekim zamanımızın mil-
ların şiddetle duyulmasından ileri gel leterarası en büyük teşkilâtı olan Birleşmiş
miştir. Tarihî gerçeklerin ve zaruretlerin Milletlerdin ilim, sanat ve kültür teşekkülü
ifadesi olan bu vakıa, dünün ve bugünün UNESCO'nun statüsünde de ancak böyle
hukuk anlayışına tamamiyle uygundur. bir yakınlaşmanın husulü istendiği açıkça
Islâmî hukuk esaslarına göre yapılacak belirtilmiştir.
yardımlarda evvelâ ailenin en yakın fertle İçtimaî hayatta fazilet ve basiretin
rinin, sonra sırasiyle diğer aile efradının, timsali olan v a k ı f l a r ı m ı z ı n millî haya
yakın ve uzak komşuların, mahalle, tın çeşitli meselelerine ve dâvalarına bi
semt ve belde sâkinlerinin ... gözetilmesi gâne kalması, vakıf yapanların bu konuda-
gerekmektedir. Milletin ve memleketin da ayni dirayet ve basireti göstermemesi
bekası, yükselmesi, hak ve menfaatları- kaabil olamazdı. T ü r k vakıflarının ay-
mn korunması, millî vasıf ve hususiyet dınlatmıya çalıştığımız bu cephesi de ayrı
lerin muhafaza ve idamesi gibi hususla bir kıymet taşımaktadır.
DIMETOKA'DA ÇELEBİ S U L T A N MEHMED GAMÎ'İ
EKREM HAKKI AYVERDt
Yüksek Mühendis
İİO^I j üL^N' ( ? ) ^ v l ü U ( ? ) L
j (bir kelime okunamadı) \SJ:İaJJ^\Aİ\
J Âî U U' o i j - ^
1. Emere bi-imârcti hâz'el Mescid-cl
mubâreki ve'l ma'bedi'l - mükerremi cs- j U c i l 4Jl5^1 CJCJ XJ^J JİJ J
Sultânü'l-A'zamü ve'l-Hâkânü'l muaz-
zamü el-müeyycdü min'es-semâi bi'd-dev-
Icti'l-bâhire el-muzafferu alâ'
2. El-a'dâi bi's-saltanati'l-kâhire zıl-
l'u-Llâhi f i l aradın giyâsü'd-devletü 1. Ed-dâiyyü'l-fakir ez'afu ibâd'u-L-
vc'd-dünya ve'd-din muizzu'l-Islâmi ve'l- lâhi Seyyid Aliyyü'l-Kâdi bi Dimetoka
mille es-Sultan ibni's-Sultan Ebü' (bir kelime okunamadı) ve abdü'z-zaif
Togan bin Abdullah
3. 1-Feth Muhammcd ibni Bâyczid
ibni Murad ibni Orhan ibni Osman 2. Eş-şehîrü'l-Cash'lı aslah'a-Llâhu-
şanehumâ ve sâneha (?) ve kad ferega
karcn'a-Llâhü fi'd-dünya bi'l-kabûli a'mâ-
ve şeyyede binâyete erkânihû iftihar'
lehü fi'n-neyli'l-ccr ve bâ (?) inayeti
3. ü'l-mühendisîn v'ihtiyarü f'(?)i'l-
muhtemm (?) ü'l-ihsân ve imdâdii'l-
muâmirîn el-üstazü'l-mahiru fi's-san'atihî
harem (?) fi'ş-şchri rebiü'l-ûlâ senctc
İvaz bin Bâyezid erbaa işrine semanemi-
selâsin işrine semancmielin.
etin.
Son satırda ilwUl) den (^C^A^^İi) Bu kitabeden, yapılması 823 H . (1420
ibaresine kadar olan kısımdan pek mânâ M.) târihinde Pâdişâh tarafından emrolu-
çıkmıyor. Duaya ait olan • bu kısmı ge nan cami inşaatına memuriyeti icabı ola
çersek birinci kitâbedcn cami'in 823 H. rak Dimetoka k a d ı s ı S e y y i d A l i
(1420 M.) de Ç e l e b i Sultan Mchmcd Efendi tarafından malzeme tcdarük ve
tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. Bu tâ nezâret edildiği,Caslıh T o ğ a n Beyin bi
rih herhalde başlama senesi olsa gerektir. na cmîni, i/ti/ıarü'l-mü/ıendisûı.. ve'l-muamirin
İ v a z bin B â y e z i d ' i n ' mi'mar bulundu
ğu anlaşılıyor. K a d ı Seyyid A l i Efendi
•* Riyaz-ı Betde-i Edime de bu kitabe şöyle
ve T o ğ a n Beyin hüviyetlerinin tesbitine
deıcolunmuştur.:
imkân bulunamadıktan başka, C a s h ' -
•ij*^ı jo&W :^U\ iS^jiı } t|f.n^' Ji-JU o^\i-\ 3 nın nei'esi olduğu anlaşılamamaktadır^.
mmm
S.
.... (
Rcs. 6 - Dimctoka Çelebi Sultan Mehmed cami'i. esas kap.daki birinci kitâbe.
Res. 8 — Uimetoka Çelebi Sulun Mchmed Cami'i şark cebhesi. Res. 9 — Dimetoka Çelebi Sultan Mchmed Cami'i pencere tafsilâtı.
- 1 1
•—
• 1.
Ros. 10 — Dimaioka Çelebi Sultan .Vlehmed Cami'i pencere tafsilâtı R« s. 11 — Dımetoka Çelebi Sultan Mehmccl Cami'i şimal t eblıcsi.
KİTABELERDE (EBGED) HESABININ ROLÜ
SALÂHADDiN ELKER
Başvekâlet Arşiy Umum Müdür
Muavinliğinden emekli
Bundan dolayıdır ki, meselâ şair divanla- muamma ve lugaz (bilmece) usulü
nnda, vefeyatnâmeler ve sair biyograf- ne göre, "vaz'idüb şakJc-i kalem" ibare
yalarda, tarih kitaplannda ve nihayet şe siyle bize bildiriyor. Bu ibareden bir sayı
hirlerde ve kırlarda yollarımızın üstün ilâve edileceğini nasıl anlaşıldığını ise,
deki çeşitü "mebâm^hafnjyt" vc"dkdrdt-t ilerde TA'MÎYE bahâ üzerinde çabşma-
vakfyye" üzerlerinde mevzun veya men- lannuz sırasında göreceğiz.
sûr lâfiz, terkip ve ibareler halinde sayı ÎŞte vakıf meseleleriyle ilgili tarih
sız tarihlere rastlamaktayız. kitâbelerini tetkika merak sardıran yeni
Ancak bu gibi tarihlerde, çok defa amatörler arasında E B C E D hesabımn hu
görüldüğü gibi, hâdise yıh aynca rakam susiyetleri hakkında yeter derecede bilgi
la da gösterilmiş ise, yahut mevcut ra edinmeye vakit ve finat bulamamış olan
kamlarda tereddüt uyandıran bir cihet lar varsa, kendilerine nâçiz bir hizmette
varsa böyle hallerde tarih mısraım terkip bulunmak emeUyle bu mevzuun ana hat-
eden harflerin E B C E D hesabı ile nasıl he lannı aşağıda gözden geçirmeye çalışa
saplanacağım veya nasıl kontrol edilece cağız.
ğini ve bu ameliyeler sırasında gözönün- ***
de tutulması gereken ve her zaman pek E B C E D H E S A B I . - Bu gün dahi
de basit olmıyan bazı hususiyetlerin Museviler tarafindan kullanılmakta olan
nelerden ibaret olduğunu bilmek lâzımdır. İbranî alftbesinin harf sırasına göre di
Meselâ eski Sadr-ı âzamlaıdan MORALİ zilmiş olup hemen de aym telâffuzu,
HASAN PAŞA'nm ANTAKYA'da te'sis hattâ az çok farkla aym şekilleri, muhafa
ettiği vakıflara dair NABl'nin divamndan za eden Arap harflerinden her birine,
aldığımız şu tarihte: yine İbranî alfâbesindc olduğu gibi, bi
Asaf-i devran Hasan paşa-yi 'âll-men- rer adet faymcti verilmek suretiyle'
zilet E B C E D HESABI denilen sistem meydana
Kim odur Şâhcnşeh-i dehrin vezlr-i gelmiştir. Şu fark ile ki Araplar, ancak
ekremi. goo rakamına kadar varan îbrânî alfâ-
Etti ihya râh-ı BcytuUâhMa bu vakfi besinin sonundaki beş harf varyantını
kim, atarak yerine dillerinin telâfiîız ihtiyacına
Dcf'oia havf, ola hüccâcm tarik-ı eş göre yeniden harf şekli (revâdif) ilâve et
lemi. mişler, ve böylece 1000 rakamını da gös
F I sebll-iUâh idüb hayrata niyyet, teren müstakil bir harf daha hasıl olmuştur.
eyledi, İşte böylece Arap harfleriyle vücude gelen
Bczl-i mâliyle bu âsâr-ı cezH-i a'zamî. EBCED alfâbesi, her harfin sayı kıymctiy-
Câmi'ü hısn ü imâret, mekteb ü ham- Ic birlikte, aşağıda gösterildi •:
mâm idüb.
Eyledi terdb, râh-ı Hacc içün, her elze
mi. 12 3 4 5 6 7 8 9 10
Vaz'idüb şakk-i kalem, Nâbî dedi
târihini:
80 30 40 50 60 70 80 90 ICO
Eylesün Allah kabûl evkaf-ı sadr-ı ek
5 Harflere sayı ktymeti verilmesi usûlü,
remi.
Yunah aUilbesinde de vardır. Bazı işaretleri de
ihtiva etmesinden dolayı Arap ve İbrani sistemin
den ayrılmış olan bu aU&be, yanlarmda sayı kıy
U15 metleriyle birlikte ansiklopedik neşriyatta münderiç
Vakfin te'sisi yıh, rakamla, 1115 ola bulunduğu gibi, sahifeleri rakam yerine rakam
rak gösterildiği halde, tarih mısraındaki kıymetini haiz harflerle numaralanmış ve hayli
harflerin adedi hesaplandığı zaman bir eskiden basılmış eksik ve oldukça harap yunanca
bir eser Başvekâlet Arşiv U m . M ü d ü r l ü ğ ü
sayı eksik olduğu, yani mısra harfleri
kütüphanesinde de mevcuttur.
nin 1114 tuttuğu görülür. NABl dahi 6 EBCED alfîlbesinin harf sırası, aslında,
arada görülen bu bir senelik farkın aynca sağdan sola doğrudur, binaenaleyh buradaki ter
ilâve edileceğini, TA'MÎYE adı verilen tibin aksinedir.
KİTABELERDE (EBGED) HESABININ ROLÜ '9
ilk harfi olan elif - ı tenzil edili Mâye-i cüşiş olup tab'ıma mânen-
yor.) de-i âb
Eyledim şevk-u tarabdan iki târih ihda
SEYYİD V E H B İ : Şeyh-i âlem ahu
J^uş eden ab-ı revanın dedi, Nâbî, târih
ca Behmcn'in tacın, dedi târih.
Râh-ı ferdaya sebil eyledi Yusuf
(Behmen kelimesinin baş pâşâ
harfi olan <_J = 2 tenzil edilecek.) ( Lib (_Av-jj (^'ÜjI JaU« J* «Ij )
S Ü R U R Î : Edince hüsn-i mâhı dil-rü- Katra-i âbın içenler dedi, NâbI, târih
bûde, söyledim târih, Ruh-ı ecdâdım şâd eyledi Yusuf pâşâ.
(mah oU keUmesinin kalbi olan
elif = ı tenzil edilecek).
1120
Keza: Dil-i kân reşkile koptukda de
Görüldüğü gibi, buradaki mısra'la-
dim târihi. nn 4. ve 6. sı tarihtir. Her ikisinin ta'-
(Kân kelimesinin kalbi olan
miyesi de ('-r'' = 3 ) ı n içilmesidir. Yukar-
elif = ı tenzil edilecek).
daki misallerden şimdiye kadar edindiği
N A B l : Dediler târih-i mevdn alı-ı miz fikre göre (ab) içiHrse sayının tarh edil
bl-pâyân ile. mesi daha tabi'i geliyor. Halbuki NABl
(Sonsuz ah el ile, yani elif = ı aynı mânaya gelen iki ibareyi, üstteki ta
indirilecek.) rihte üç sayı ilâvesi , son satırdaki tarihte
S Ü R U R Î : l'tinâ-yi bî-nihayetle de ise yine üç sayı tenzili için kullanmıştır!..
dim târihini. ***
(Nihayetsiz i'tina, yani sadece AHMED CEVDET PAŞA'nm Be-
elif=ı indiriUyor.) lâgat-i Osmaniyye sinde ve Sürurî mecmuasın-
SALÂHADDIN E L K E R
24
Sözümüze artık son verirken, ebced çok şüphelidir. Hele asıl vazifesi güzel
hesabiyle tarih tanziminin ancak hicrî bir eda ile hâdiseleri tesbitten ibaret ol
sekizinci, milâdî ondördüncü asu- sonla mak lâzım gelen bu gibi manzumeleri
rında zuhur etmiş olduğunu Belâgat-i tertip edenlerden bazıları DÜTA, SETA
Osmaniye den öğrendiğimizi de ilâve ede hatta bir dereceye kadar TEVŞİH ^s,
lim. v.s. neviden tarihlerde ne ise amma,
Şu halde ebced hesaplı tarihler, -işi büsbütün ifrata götürerek meselâ
beş yüz yılı mütecaviz müddet zarfmda yalnız dört mısra'dan altmış dört veçhile
gerek münevver tabaka, gerek halk ara tarih 2* veya tek bir beyitten seksen
sında büyük rağbete mazhar olduktan türlü tarih " çıkarmaları ve yine me
ve bu yolda sayılamıyacak kadar çok mik selâ meşhur S Ü R U R Î ve daha başkala
tarda eser meydana getirildikten, son rının buna benzer marifetleri, emsali
ra*^ -hiç olmazsa memleketimizde Lâ nadir birer san'at eseri olsa bile ilâhî
tin harflerinin kabulünü müteakip- Arap bir mevhibe olan fikir kabiliyetini böyle
harfleriyle birlikte maziye karışmıştır. Bu ce boş yere israf ve tebah etmelerine ne
nunla beraber, bu tarihlerin mühim bir kadar acınılsa azdır.
kısmı eski günlere ait içtimaî, tarihî ve
bu arada bilhassa V a k f a taallûk eden Bir tarih mısra'ının aded yekûnu vak'a
senesini iki kere gösteriyorsa böyle tarihlere D Ü T A
tetkiklerde büyük ölçüde (yardımcı bilgi)
T A R İ H , üç kere gösteriyorsa S E T A T A R İ H
rolünü oynamakta veya bu tetkikleri diyorlar. Yine bunun gibi tek bir manzume içinde
genişletecek ve kolaylaştıracak ipuçları hadise yılını ayrı ayrı ifham eden iki veya üç ta
vermekte devam edecektir. Edebî zevki rih mısraı varsa bu gibi manzumelere de D Ü T A ,
hakikaten tatmin edecek kıymette olan S E T A deniliyor.
Mısra'ların ilk harflerinin kelime teşki
bir kısmı da aynlırsa, geriye kalan büyük
line verilen isim. Bu türlü eserlere M Ü V E Ş Ş A H
bir kısmımn san'at bakımından değerleri deniliyor.
" Hammer, memleketimizde vaktiyle bu " B U R S A tarihlerinden (Güldesle-i rij^ıaz-ı
gibi tarihlere karşı gösterilen geniş alâkayı, uzunca irfan îlh..) unvanlı eserin 159. sahifesinde sair
bir haşiye halinde kendi kıyas ve hükümlerine gö RESMÎ'nin tarihi.
re aleyhimizde tefsir ve tenkid eder. (Bk. Hammer « A T A B E Y ' i n Enderun Tarihi'ndekı tak
TarihVnm H E L L E R T tarafından fransızcaya ter- rizler arasnıda, FİLİBE mutasarrıfı H A K K I
cemesi, c. 15, s. 164). B E Y ' i n tarihi (cilt 1, sahife 8).
EDİRNE'DE ŞAH M E L E K PAŞA CAMİ'Î NAKIŞLARI
HAKKINDA
832 (1429)
ğimiz bir diğer hayrı oluyor. O. N. Pe ibadete açık camiler gibi muhafaza ve
remeci muayyen kaynaklardan istifade bakımlarının temini mutlaka lâzımdır.
ederek yazdığı Edime Tarihi'nde me'hazini E d i r n e gibi bir serhat şehrinde
bildirmiyerek Ş a h Melek Paşa'ya (kör) kadro harici diye bir vakıf eseri koruma
demektedir. mak. Türkün oradaki tapu senetlerinden
birisini kendi elimizle imha etmek demek
Yine bu me'haz cami'in zedelenen
olur. Bu kabil eserler için gerekli tedbir
kısımlarmı Cumhuriyet gününde onanl-
lerin bir an önce ahnması temenni olunur.
dığını yazıyor. Dr. R i f a t Osman da
Mihal K ö p r ü s ü n ü n başında bir
Bulgarlar tarafından yapılan bombar
biblo gibi duran Ş a h Melek'in bi
dımandan müteessir olan vakıf binaların
çare ve yalnız durumu karşısında bir
dan saymakta, minare ve kapısının za
hayli üzüldükten sonra, bahçesinde bi
rar ve ziyanı o zamana göre 50.000 kuruş
raz teselli bulmak ümidiyle, otların bize
tahmin edilmektedir.
yapışan tomurcuklan arasında geziniyo
1946 da E d i r n e Müftüsü olan mü ruz. Şah Melek Paşa'nm kabri etrafın
derris Niyazi, bundan 20 sene önce, da bir hürmet ihatasiyle dolaşıyor ve 845
Şah Melek cami'inin açık olduğunu ve (1441) de öldüğünü anlıyoruz. Demek
Ramazanda teravihe gittiklerini söyle bu süslü mâmûrenin hiç olmazsa, bize
miştir. O zamanki imamı da şimdi eski aslâ nasip olmıyan, ilk 13 senelik parlak
câmi'de imamdır. Ş a h M e l e k C a m i i durumiyle sevinç duymuş oluyor. Bunu
halen kadro harici bulunmaktadır. mutlu bir mazhariyet saymamak bilmem
E d i r n e ' d e olsun, diğer yerlerde ki, nasıl olur? Orada tekrar bir kabirle
olsun tasnif talimatnamesindeki esaslara karşılaşıyoruz. Ş a h Melek b. Ş a h
göre kadro harici bırakılmış cami ve mes Seferali sene 858 (1454). Bunların vak
çitler içersinde Ş a h M e l e k t e olduğu gibi tiyle cami'e bitişik ve şimdi yıkık türbede
tarihî yc mimarî kıymeti haiz eserlerin de olduğu tesbit ediliyor.
s. Ünoer.
[j|£Ü
Vakıflar Dirgiti 11
•S', ünver
S
6
S
«
—
c
B A Ş L A N G I Ç
T U R G U T OĞULLARINA AİT E S E R L E R
Türbenin kitâbesi:
Kitâbe vaktiyle türbe kapısı üzerinde
imiş *, son zamanlarda yerinden alına
Bunlar ve diğer metinlere göre bu rak Konya M ü z e s i ' n e nakledilmiştir
türhc"Konya'nın diftnda Şeyh Sad rü'ddin
(Resim. 2). Beyaz mermer üzerine güzel
Konevî türbesi yanında üç tarafı mezarlık,
ve girift bir sülüs ile yazılmış olan üç sa
tırlık kitâbe aynen şudur ^:
güneyi yol ile çevrilmiş,, bir eserdir. Türbe
nin güney tarafı bugün de yoldur, di
ğer üç tarafındaki mezarlıklar kaldırıl
mış, buralara ve türbenin yanlarına yeni
binalar yapılmıştır.
' T u r g u t o ğ l u t ü r b e s i 1310 H . ( 1 8 9 4
Türbe, dört köşe bir kaide üzerine
M.) yılında bin kuruş sarfıyle esaslıca onarılmışiır.
kurulmuştur. Duvarları taş, kubbesi tuğ Tarih-i Osmanî Encümeni mecmuası. Sene
ladan yapılmıştır. Duvarlar yükselirken 3, Sayı 13.
5 Kitâbe ufak tefek farklarla Konya ve relı-
1 Konya Vakıflar Müdürlüğü, Vah/nâme beri, S. 68; Taritı-i Osmanî Encümeni mecmuası.
(tefleri C. I • I V , S. 25. Sene 3,Sayı i3,Sahife 826. C l e m e n t H u a r t ' ı n
2 Konya Vakıflar Müdürlüğü, Vaki/nâme El)igrafismAt No. 45 dc D r . J . H . L ö y t v e d ' i n
defteri C . I V - V I , S. 236. Konya adlı eseri No. 93 de neşredilmiştir.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ - VAKFİYELERİ
33
L 3 U ^ \ j c J a : J i ^ U j . . . »
ji^ ^jfi. ^ 0^ J - ı
2" H a s a n Bey T u r g u t l u oğludur. K a r a
m a n o ğ l u A l i Beyin damadıdır. Orada zi-nü-
6\^^\ ij=^')i\y>j JI^Nl LîolljP — 2 fuz olup taattiyatı görülmüştür. Badehu K o n y a ' d a
fevt olmuştur. M . S ü r e y y a , Sicill-i Osmnnî. C . 2 .
yazılar yazıldığı bildirilmektedir. Bu ya .Sa. 117. Kabir taşına göre 812 H . yılında vefat et
zıların Türkçesi: miş olan bu H a s a n Beyin 1381 - 1391 yıllarında
"810 senesi Muharrem ayının evvelinde hükümdar olan A l â ü d d i n -Osmanlı tarihlerin
de A l i - B e y i n damadı olması yakışır. K a r a m a n
Şeyh Hasan Bey oğlu Halil Bey kızı
oğlu İ b r a h i m Beyin damadı olup 846 H .
(1442 M.) yılında Osmanlı ülkelerine akın yapan
'° Kerre içindeki isimler L ö y t v e d ' d e n ta H a s a n B e y başkadır. H a m m e r , M . A t a
mamlanmıştır. L ö y t v e d bu mezar taşını 804 tere. Devlet-i Osmaniye Tarihi, C . I I . Sa. 213. Hasan
tarihli olarak kaydetmiştir. Bey-zade tarihi, Sa. 74-75.
36 M. ZEKİ O R A L
Baş tarafında :
' o ^ j ^ h CJ\J*—^\ ^ A
Baş tarafında:
^•'J>-jA •— I
«uisi» ajjiiw —- II
" i L (^ap>jl OJJU — III
Ayak tarafında :
j — I
28 ^ U b : j t>..^ j II
3- S ü l e y m a n Ş a h kızı Cihan
Şah Hatun kabri:
Bu mezar taşı da sanduka şeklindedir.
büyüklerin ve beylerin iftihar ettiği H ü s a m ü"^ d- d i n
Pir H a s a n Bey dünyadan ahiretc göçtü. Tanrı
kabrini nurlu, durağmı cennet eylesin" demektir.
" "Onun ölüm yılı, 812 senesi Ramazan
ayının on altıncı günüdür."
" ö l ü m bir kâsedir, bütün insanlar ondan
23 « j - ^ jy ) 4J>I>ül J . * ^ j el içerler ve kabir bir kapıdır, insanların hepsi oraya
girerler."
Sme-i Bakara'nm 255, 256. âyetleri. Sııu-i Bakara'nm 255 nci âyetidir.
2- 5»»«-î Baknra'mn 285, 286. âyetleri. " E r d o ğ d u B e y i n kızı Hakkın rahmet vc
Meâlen Türkçesi "büyük Bey olan Pir mağfiretine ulaşmış olan F a t u n a Hatun"
H ü s e y i n Bey oğlu, Hakknı rahmetine ulaşmış demektir.
esirgenmiş kutlu şehit olan yiğitlerin sevgilisi ^ Onun tarihi 874 dedir.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ - VAKFİYELERİ 37
Damarlı, esmer renkte mermerden ya Bu taş Pir H a s a n Beyin kabir taşı
pılmıştır (Resim 8).. Üzerinde şu yazılar gibi büyüktür. Beyaz mermerden yapıl
vardır : mıştır (Resim 9 - gA). Üzerinde şu yazı
lar vardır:
AJIN ^ ^ ^ I J^J\ — 2-1
j b ^.t ö j i î j Jj ö y üj^jil ^
4 - T u r g u t o ğ l u türbesinden Mü
zeye kaldırılmış olan mezar taslarının en öJ.«^si eU^>-l IS^^ tıX.Slx>fS'— 6
önemlilerinden birisi de Mehmed Şah'ın
kabir taşıdır.
IJ^'J j l (jb jl>-csli j-. üib (^wb'l Jİ
Meâleıı Türkçcsi "Tanrı elçisi söy
ledi:
T a n r ı ' y a inananlar ölmezler. Belki bir ev
den diğerine - d ü n y a d a n ahiretc- nakledilirler.
Hakkın elçisi vc sevgilisi olan H a z r e t - i M u -
h a m m c d doğru b u y u r d u . "
^° Eğer d ü n y a bir kimse için sürekli olsaydı,
onda T a n n ' n ı n elçisi ebedî kalırdı.
^' Hailîs-i Şerif. Tercemesi yukarıda yazıldı.
31 Gülislan 1261 Mısır lab'ı. Sa. i 4 ; T ü r k ç e s i : D ü n y a devamlı bir ev ve saray olmadığı
"Ey kardeş, d ü n y a kimseye kalmaz. G ö n l ü n ü gibi, onun nimet ve lezzetleri de kimseye bâki
hakka bağlayıp, d ü n y a m ü l k ü n e inanma. O çok değildir.
kimseleri senin gibi besledi ve ö l d ü r d ü . Ecel ge '° Topraktan gül açtığına hayret etme.
lince taht üzerinde veya toprak üstünde ölmenin Çünki nice gül endamlar toprak içinde uyumakta
ne değeri v a r d ı r . " dırlar.
" H a y ı r sahibi m ü b a r e k , şehit, esirgenmiş 2' Aşıklarının gönül ateşleri göklere çıktı.
ve T a n n ' n ı n rahmetine kavuşmuş olan S ü l e y O n u n m â t e m i n d e n herkes yakasını yırttı. Bakınız
man Ş a h kızı C i h a n Ş a h H a t u n u n fena evin ki öyle güzel, lâtif ve servi boylu o l a n - M e h m e d
den beka evine göçmesi 875 yılındadır. A h ö l ü m " Ş a h - a r a m ı z d a n gitti. Hep toprak oldu.
demektir.^ 3" Aradan bin yıl geçtikten sonra bile toprak
Âyel el-kiirsi. Y u k a r ı d a yazıldı. tan diri sesleri çıkarırım, a h ı m yükselir. (?)
38 M.ZEKl ORAL
rıru tekrar yerine koymak sureliyle ihya vakfiye kayıt defteıinde vakfiyenin bir su
etmek hakikaten isabetli bir hareket ola reti vardır
cakta-. Vakfiyenin baştan bir satırı duadır.
Son günlerde Turgut oğlu tür Sonra Vâkıfın elkabı gelir. P i r Hüseyin
besinin kuzey tarafmdan topraktan çıka Beyin mevki ve memuriyetlerini ifade
rılıp Müzeye kaldırılan bir mezar taşı da eden elkabı aynen yazıyorum.
ha vardır (Resim. lo). Mermerden sandu dJlill ^ 1 J U J ^1 Ji^ . . . .»
ka şeklinde olan bu taşın üzerindeki
yazılar şunlardır:
' ^ 1 J J I j A j - ^UUNI ^ — 3
yani "ulu bey olan ve Hakk'ın rahmetine ka
vuşmuş Emir Şah Bey oğlu ve hayır
hasenat sahibi, din ve dünya işlerinde hüküm
darın vekili, ordular Genel komutanı, iyi
huylu, ünlü şanlı, beyler beyi olan Pir Hü
seyin Bey" K o n y a şehri dışında H a l k a
begûş yanında ve şeyhlerin, âriflerin
-^1 f <y J i ' y J^l J — 5
kutbu N i k s a r l ı ( ? ) E b u b e k i r merkadi
yanında ve K a l c n d e r h a n e denilen yer
de yaptırdığı K a l e n d e r i y e zaviyesi için
batısında yol, kuzeyinde M e v l â n a S ı r a -
cü'd-din türbesi güneyinde Eşekçi
ve bu kitâbedc S ar ay önü, şark (?) köy düklerine ve îslâm dini esaslarına uy
lerindeki mezran öşürlerinin vakfedildi- gun bulduklarına dair şerhleri vardır.
ğini; merhum Silleli Said Beyin not- Vakfiyenin baştan 12 satırı Ulu Tanrıya,
lanndan öğreniyoruz. Kitabe bugün orta Onun büyük elçisi H a z r e t - i M u h a m .
da yoktur. Cami'in imam ve lıalip beratla- med'e evlât ve ashabına saygı yazılan,
nnda ilk banisinin Pir H ü s e y i n Dey vakfın lüzum ve mânevi değerlerine ait
olduğu yazılıdır. Bu cami hakkında baş hükümler vardır. Vâkıf şu yüksek elkap-
kaca vesikaya malik değiliz. la anılmıştır.
B - Ilgın'da Pir Hüseyin Bey
cumi'i:
Ilgın'da çarşı içindedir. Elralı za
manla bir metre kadar yükselmiş, cami de jpjdi OİjJılj CJ\İX^\ V ^ I J J
Adı Dediği değil Didiği'dir, Hikmeti gör bunların vardı bir yundu
Anı da diyeyin bil aslı nedir? Vilâyette aygır yogidi talip oldu,
Bir işi doksan bin evliya düzerdi, Bunda alup yola bunlar girdiler;
Dediği sultan gelüben bozardı. Söz öğüşür Aladağ'a erdiler..
Hikmeti gör Sultana uğradılar,
Sultan, Seydişehir'den dönmüş,
Yüz yere koyup temanna kıldılar.
tekrar yerine gelmiş idi. Hazret-i Cclâ-
Sultan D e d i ğ i , T u r g u t ' u n ha
l ü ' d - d i n R u m î , Dediği'yc bir mek
lini hatırını soruyor. T u r g u t da ba
tup yazarak Konya'ya davet eylemiş,
S u l t a n D e d i ğ i Hazret-i Âdem'den, şından geçenleri anlatıyordu. S u l t a n
Isa ve Musa ile Hazret-i Muham- D e d i ğ i yundun yelesinden kuyruğuna
med'in hayatlarından misaller zikrederek kadar sığadı, dua etti. T u r g u d ' u n meş
inzivada kalmayı şehirde oturmaya tercih hur atı bu kısraktan doğdu. T u r g u t ,
etmiş, bu arada memleketin budaklan da Sultan Dcdigi'dcn A l a d a ğ ' d a n bir
kendisini davet edip bir mesken tutmasını yaylak vermesini rica ediyorsa da tekrar
rica etmişler ise de Sultan D e d i ğ i geldikleri yerlere (yedi tane dikili taş olan
kabul etmemiştir. Konya'nın muhasa yere) gönderiyor. Kendisi de I l g ı n ya
rasında K a r a c a Ahmed ile Sultan nına geliyor:
D e d i ğ i , A l â ü ' d - d i n ' e yardım ederek
Çerh urup sema' ile döne döne.
düşmanlarını zebun etmişlerdi. Menakibe
Ahar nazır oldu Ilgun kurbüne.
göre Sultan D e d i ğ i , K a r a c a Ah
Yar-ı gar idi handan sultan;
med, Hacı Bektaş ve Hacı T u i î r u l =
Didi kim eyle sen bu arada nıesken!
J j i » arasında bazı kerametler cere Bu Ilgun bizim has bahçemiz olsun,
yan eder, araları bozulur, tekrar barışır- içi dışı cevahir ile dolsun.
lardı. Bu arada Sultan Emir'in de Haşrolunca olmıyalar harabe
K a r a c a Ahmed'in amcası olduğu zik Bunda gelsin varmıyanlar Haleb'e.
redilir. Sultan D e d i ğ i , I l g ı n yakınında
Sultan Dediği'nin Y a t a ğ a n Ah Mahmuthisar köyüne gelir, birçok ke
med adında bir arkadaşı varmış, bunu rametler gösterdikten sonra burada kalır.
M c i c n g ö r i l ' c bırakarak kendisi A l a - Konya'da pâdişâh olan A l â ü ' d - d i n ' i n
d a ğ ' a gidip orada eğlenmekte olsun. ailelerinden K a d ı n c ı k A n a oradan
Horasan'dan beraber yola çıktıkları geçerken bindiği katır yürümemiştir. Bu
T u r g u t ve Bayburt Rum'a = Anado nun sebebini sormak için etrafa adamlar
lu'ya gelmişler, D e d i ğ i S u l t a n ' ı bu gönderir, adamlarından birisi bu civarca
lamamışlardı. Vilâyet halkı da Turgut- Sultan D e d i ğ i bulunduğunu haber
gil ile savaşıyorlardı: vermiştir. K a d ı n c ı k A n a , S u l t a n De
Kaçan Sultan Horasan'dan çıktı yola, diği'nin yanma gitmek isterse de keyfiyet
Turgut'u Bayburd'u brk ala-çığı ile, D e d i ğ i ' y e malûm olur; şimdiki türbe
Bunları Rum vilâyetine salmıştı. nin temellerini çizgiyle işaret ederek ken
Kendisi azm-i Hicaz kılmıştı. disi ortada görünmez oluverir. K a d ı n
Turgut ve Bayburt dolandı Rum'a cık Ana da oraya mimarım göndererek
geldiler; türbeyi yaptırır. S u l t a n D e d i ğ i b i r
Gelip bunda Sultan'ı bulmadılar, müddet sonra türbeye gelir, etrafına top
Vilâyetlü bunlarla iderdi cengi; lanan geyiklerin südünden ziyafetler ver
Bunların akılları olmuştu tengi. meğe başlar.
Doğan yuvası, Bahadır kayası, Beyderesi Dede Sultan türbesini yaptıran zat
ile çevrilmiş olan M a h m u t h i s a r köyü tır. Bu bina kapısı üzerinde iken yerinden
nün"' 6/12 selimini vc Saideli ~ K a - alınmış ve okula konmuş olan kitâbcsine
d ı n h a n ı ' n a bağlı Karascvinçkö nazaran H a m i t o ğ u l l a r ı n d a n H ü-
yünün yarısını sınırları, mczraaları, hak s a r a ü ' d - d i n l l y a s Bey'in zamanında
ve 759 H. (1357 M.) yılında yapılmış
ları, ekleri vc bölükleriyle tamamen OlkL-
tır. Kitabede hayır sahibi olarak M u
ı^^i ^ J i I > S C J L J I J NWÜ1 yani miskinlerin
sa D e d i ğ i o ğ l u İsa adı yazılıdır.
ve budalaların sultanı olan şeyh Dediği Vakfiyede ( I l g ı n köylerinden M a h m u t
zaviyesine vakfetmiştir. - Sağlığında şeyh H i s a r ) ve başka kayıtlara rağmen bu vak
D e d i ğ i evlâdından T u ğ r u l bu zaviyeye fiye ile K a r a m a n oğlu I I . Mehmed'-
şeyh ve mütevelli olacak sonra evlâtlarının in 810 H. tarihli vakfiyesi Eğridir'dcki
salih ve münasiplerine nesilden nesle de Musa D e d i ğ i ' y e ait zannedilmiştir'^.
vam edecektir. Bu soydan kimse kalmazsa
H - A k ş e h i r ' i n D o ğ a n h i s a r buca
zamanın hâkimi tarafından bir mütevelli
ğına bağlı Tekke köyü vardır. Burada da
tâyin olunacaktır. Yukarıda adı geçen
bir D e d i ğ i Sultan türbesi vardır. Bu
köylerin gelirleri önce zaviyenin onarımı
türbeye 997 tarihinde hayır sahiplerinden
na harcancvcak, bundan artan miktar
H a c ı M u r a d bir değirmen ile K ı z ı l c a
mütevelli ve şeyhin eliyle müslü-
mezraasım vakfetmiştir. " Köyde D e d i
manların fukarasından yakın olanlara
ği Sultana ait ayrıca bir türbe yoktur.
vc gelip giden misafirlere sarfedilecektir.
İki mezarlık vardır. Birisi köyün yakının
Sonra vakfın doğruluğu, dinî esaslara uy
da olup burada Geç A s l a n adında bir
gunluğu bozulmaması hakkında hükümler
zatın kabri ziyaretgâhtır. Diğer mezar
vardn-. Vakfiye 824 H . yılı Recep ayının
lık köy önü denilen mahalde ve köyden
7 nci günü yazılmıştır. H ü s e y i n oğlu
dışarıdadır. D e d i ğ i S u l t a n kabri bu
Murad H a m z a oğlu Ahmed, A l i
ikinci mezarlıkta im.iş. Kabirler arasın
oğlu Mchmed, Musa oğlu H a s a n ,
da bir çok eski taşlar varsa da yazısızdır.
R e s ü l oğlu H a y r ü ' d - d i n , Hızır
Yazılı Qİanların en eskisi 1155 t^ı^rih-
oğlu H a m i t , M a h m u d o ğ l u Mehmed,
lidir. Üzerinde şu yazılar vardır:
F i d i oğlu H a c ı Hasan, A l â ü ' d - d i n
oğlu B e k t a ş , H a c ı Veli oğlu Ebube- ^ Qr-^ - 3 j>J~\ UA - 2 <^U> - 1
kir vakfiyenin şahitleridir.
^ j l j — () Ââ^j î J p — 5 AİİİİÎ^J — 4.
Bu zaviyeye K a r a m a n o ğ l u Mch
med Bey 910 H., K a r a m a n o ğ l u ü-
merasmdan Sin a n ü ' d - d i n Y u s u f Bey
Köylülerin anlatışlarına göre burada
856 H. yılında vakıflar yapmış, vakfiye
mutbahlar kaynar, cuma günleri sığır,
yazdırmışlardır ''K
diğer günlerde koyun kesilirmiş. Yenice,
Kemer, Fırınlı köyleri de buraya vakıf-
Sultanı Dcıliğilcr
imiş.
T u r g u t o ğ u l l a r ı ile ilgili ve Mah
muthisar tekkesinde medfun Sultan 4 - Kadıuhanın'da Turgut oğlu Ömer
. D e d i ğ i ' d e n başka iki D e d i ğ i daha var Bey zaviyesi
dır:
K a d ı n h a n ı ilçesi merkezinde T u r
I - Eğridir'in Yazla mevkiinde
gut o ğ l u mahallesinde T e k k e mes
cidi ve kıble duvarına bitişik T u r g u t
M a h m u t l i i s a r köyünün yeri yukarıda o ğ l u türbesi vardır. Türbe ile mescidin
anlatıldı.
K a r a s c v i n ç , bugün K a d ı n h a n ı ilce
sine bağlı 307 nüfuslu bir köydür. Merkeze 12 km. i. H . U z u n ç a r ş ı h : Kilabeleı II.,
uzaktadır. s a h i f e 232.
" Konya Vakıflar MiUliirliiğn Vcıkjiye. kayıl def, " Konya Vakıflar Müdürlüğü Vakfiye
C. 4-6, sahifc 2Ö2. kayıl def. C . 4, S a h i f e . 145.
T U R G U T O Ğ U L L A R I E S E R L E R İ — V A K F İ YELERİ 49
mimarî değeri yoktur. Binaların üstleri gelen ve gidenlerin durağı kılmış ve onla
toprak örtülü iken 1942 de ahşap çatı rın masraflarına vakıflar yapmıştır.
yapılmış ve kiremitle kapatılmıştır. Tür
Ö m e r Bey vakfiyenin yazıldığı za
benin içinde dört kabir vardır. Mezar
man elinde ve tasarrufu altında bulunan
taşları olmadığı için burada yatan kişi
adı geçen H a t u n köyünün tamamını
lerin kimler olduğu anlaşılamadı. Halk
ve Saideli'ne bağlı Zengi köyünde
T u r g u t o ğ u l l a r ı n a ait olduklarını söy
ziraata elverişli bir kıta araziyi, Orta viran
lüyorlar.
mezraasınm Bey arazisiyle birlikte hepsini
Zâviyenin vakfiyesine göre T u r g u t U f f a Bey ve A k ç a l a r mezraalarını
oğlu H a s a n Bey oğlu Ö m e r Bey A k ş e h i r S i l i n t köyünde ve bir mihver
Saideli vilâyetine bağlı H a t u n köyü üzerinde dönen değirmeninin tamamını
(bugünkü K a d ı n h a n ı ilçesi merkezi) ve değirmen önündeki arazi ve ağaçları
nde bir zaviye yaptırmış ve Ş e y h T u r ve A k ş e h i r ' e bağh S i l i n t ve î l y a s l a r
gut evlâtlarından Ş e y h D u r m u ş ile köylerinin 8/12 sehmini bütün hakları,
T u r f a n ı bu zâviyeye şeyh ve mütevelli hudutları, meyveli ve meyvesiz ağaçları,
tâyin eylemiştir. Vakfiyede cami ve türbe mezraa ve değirmenleri, koyun ve deve ya
den bahsedilmediğine göre ya T u r g u t ya takları ve otlaklariyle kuyu ve ırmakları
hut mütevelli oğullanmn buraya sonradan ve her şeyiyle vakfetmiştir.
bir mescit, bir de türbe yaptıkları anlaşılı
Vücudiyle şeyhlerin ve sâliklerin if
yor. Fcikat kitâbesi veya vakfiyesi olmadığı
tihar ettiği şeyh T u r g u t oğullarından
için inşa tarihi ve bânisi bilinemiyor.
Ş e y h T u r f a n ve D u r m u ş kardeşleri
T u r g u t o ğ l u Ö m e r Bey zâviyesine
beraberce adı geçen zâviyeye ve bu va
ait vakfiyenin bir sureti K a d ı n h a n ' ı n -
kıflara sağlıkları müddetince mütevelli,
da, diğer bir sureti V a k ı f l a r M ü d ü r l ü
şeyh ve nazır tâyin eylemiştir. Onlardan
ğ ü perakende evrak torbasında mev
birisi vefat ederse, sağ kalan diğeri bu va
cuttur. Bu iki suret karşılaştırılarak
zifeleri ifa edecek, sonra onlarm evlâtla
metin tesbit edilmiştir. Türkçe hülâsası
rından münasip ve salih olanları nesilden
şudur: Vakfiyenin baş tarafında K o n y a
nesile mütevelli, şeyh ve nazır olacak
k a d ı l a r ı İ s a , A h m e d ve Mustafa'nın
lardır. Bu soydan hiç kimse kalmazsa,
vakfiyeyi görüp münderecatmı tasdik et
K o n y a kadısının re'yi ile ehil bir kimseye
tiklerine dair 3 şei'h vardır. Vakfiyenin ba
mütevellilik verilecektir. Vakıf hasılâtı-
şından 9 satırı Ulu Tann'yave H a z r e t - i
nın ı /3 i tevliyet, şeyhlik, nazırhk
Muhammed'c, evlât ve ashabına saygı
için ayrılmış olup vazifenin ifasından
yazıları, vakfın lüzum ve mânevi önemine
sonra alınacaktır. Geri kalanı da zâviyeye
dair başlangıçtır. Sonra vâkıf T u r g u t
gelip giden fukaranın ve yakınlarının iaşe
o ğ l u H a s a n Bey o ğ l u Ö m e r B e y ş u :
ve ibatesine sarfolunacak, mübarek gece
ve günlerde helva, etli, yağlı ve pirinçli
yemekler pişirilecektir. Bu şartlardan son
ra vakfın doğruluğu ve dinî esaslara uy
gun olarak yapıldığı, hiçbir suretle bozul
maması, bozanların suçlu olacakları hak
Yüksek v a s ı f l a r l a a n ı l a n vâkıf Ö m e r kında hükümlerle vakfiye sona erer ve
Bey, K o n y a diyarından S a i d e l i vilâ vakfiye 827 H . yılının Rebiü'l-cvvel ayı
yeti köylerinden H a t u n köyünde kıb ortalarında yazılmıştır. Vakfiyede:
lesi H a c ı İ b r a h i m milki, batısı Kırık
Ali oğlu İsmail, Hamza oğlu
Y u s u f milki, diğer iki tarafı yol ile çevril
Seyyit Hasan, Hacı Salih oğlu
miş olan kutlu bir zâviye bina etmiş, S a d r u ' d - d i n , Abdi o ğ l u A l i , M a h -
mud o ğ l u Mehmed, F i d i o ğ l u A l i ,
'* Bu Arapça elkap T u r g u t oğlu H a s a n
Halil oğlu Hasan, Davud oğlu
Bey oğlu Ö m e r Bey adıyla çağrılan hayn- sa
hibi ulu, aziz ve büyük beylerden olan Ö m e r Bey
H a c ı S a l i h , H a c ı o ğ l u T a h s i n ve
bu ebedî vakfı yaptı, demektir. Hacı Ahmed oğlu Hasan, Hacı
4.
50 M. ZEKİ ORAL
S e y d i ş e h i r ' d e Seyit H a r u n V e l i
cami'i avlusunda R ü s t e m Bey türbesi
vardır (Plân 4). Türbe 4 köşe bir temel
üzerine kurulmuş küçük bir yapıdır.
Köşelerde yekdiğeriyle birleşen dört ke
merin araları üçgen şeklinde tromplarla
sekize bölünerek küçük bir kubbe çevınl-
miştir. Kemerlerin arası örülmek suretiy
Baş taş^nm bir tarafında:
le türbenin dört duvarı meydana getiril
miştir. Doğu tarafına küçük bir kapı, UiJljli ^ cüö-l — I
batı ve kuzeyine de birer pencere açıl
mıştır. Bu türbede Turgut o ğ l u E m i r
Şah Bey'in kızı Sultan H a t u n ile «j>J,l lAy^Ji.\ — 3
H a l i l Bey oğlu R ü s t e m Bey, Rüs "«a^Jl oJuJl — 4
tem Bey oğlu A l i Bey " R ü s t e m
Bey kızı D ü r r ü h a n t H a t u n ve bun Diğer tarafında:
lara akrabalığı şüpheli, 999 H . tarihinde
C J j (1)y\>- OUaL- — I
vefat etmiş olan Mustafa o ğ l u Yusuf'a
ait olmak üzere beş kabir vardır. Bu ka (j-l viX « l i — 2
birler üzerindeki yazıları görelim.
dL — 3
ı - Sultan Hatun kabri:
Türbeye girilince soldan birinci ve. — 4
türbenin doğu duvarına yakın olanıdır.
Mezar, ufkî olarak konmuş bir mermer ka Ayak taşının bir tarafında:
pağın iki başına baş ve ayak taşları dikil ^ - â * tyWi^jJiJ — I
mek suretiyle yapılmıştır. Beyaz mermei'-
den işlenmiş yanları burmalı sütuncuklar
Jj-Jlo-"^ " - 3
" Şikâri tarihine göre O s m a n oğlu M u r a t
Bey G e r m i y a n ve H a m i t o ğ u l l a r m m müraca A J J (J* AJI J J \ b: — 4
atı üzerine A k ş e h i r ' e kadar gelmiş. K a r a m a n
o ğ l u A l a ü ' d - d i n Bey de askeriyle karşı var Diğer tarafında:
mıştı. Orada iki tarafın askeri alay bağladılar.
T u r g u t o ğ l u A l i Bey meydana girip Murat
Bey'i (Sultan Murad)ı çağırdı ve dedi ki:
" E y M u r a t ! K a r a m a n o ğ l u değil mi j «ûiL — 2
dir ki senin, atanı G e r m i y a n o ğ l u hapisten çı
— 3
kardı. Tabi ve alem ve nekkare verdi. Şimdi
nice cenk edersin. T e k f u r u Kostantin'den
(>j (iyı^"^ — 4
iki kâfir beyin neye yardımcı aldın. Müslüman üze
rine geldin. Müslüman olan kâfir askerin yardımcı
idünür mü....? "Kutlu şehit rahmet olunmuş ve esir
T u r g u t o ğ u l l a r ı şeceresinde A l i Bey a- genmiş olan T u r g u t Bey o ğ l u E m i r Ş a h Bey
dında başka kimse yoktur. Ş i k â r i'nin bahsettiği kızı S u l t a n H a t u n dünyadan ahrete g ö ç t ü .
T u r g u t o ğ l u A l i Beyin bu zat olması ihtimali Tanrı onun kabrini nurlandırsın."
vardır. " "555 V*'» Ş<^han ayının 8. günü,, demektir.
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ — VAKFİYELERİ 51
3 - R ü s t e m B c y oğlu A l i Beyin
kabri:
Türbeye girilince soldan üçüncü bü
yük kabirdir. Açık kurşunî mermerden
Mo^ *MII1JIJX jtf~H. —4 sanduka şeklinde yapılmıştır. Üzerinde
nesih ile yazılmış şu yazılar vardır:
> ^ 0^ — Ül-Jl J
88^şJU)l^-4\ılj — iûllj jiJ'^jpiyi — 6
OJU' jil (^1 — 2
J / i ^!>\i Jb 4 ^ 0 0 1 ^ — 3
KISIM
2
Buraya kadar Turgut o ğulları'nın 1ar, 37 yıl sonra tekrar yurtlarına dönerek
K o n y a merkezinde ve K o n y a vilâyeti Çinlilerle anlaşmışlardır Bu aşiretten
hudutları içindeki eserlerini gördük. T u r bir kısmının Anadolu'ya hicret ettikle
gut o ğulları'na ait vakfiyelerle kitâbe- rini ve diğer Türk boylan gibi kabile adla
lerden ve bir çok kitaplardan ilk bakışta rını değiştirmemiş olduklarını ve yukarı
Turgut adında bir ulu kişi yetişmiş ve da yazılan eserlerin de bu aşiret beylerine
bunu evlâdına da Turgut o ğ u l l a r ı ait bulunduğunu haklı olarak kabul ede
denilmiş olduğu anlaşılmakta idi. incele biliriz
meler ilerleyince O r t a Asya'daki Türk
boyları arasında bir de T u r g u t aşireti ^ A h m e t R i f a t : Lugat-ı tarihiye ve coğrafiye.
bulunduğu meydana çıktı ve o anlayışı C . 4. S. 252.
değiştirdi ^. işte bu aşiretin beylerinden 'Hammer, Turgut o ğ u l l a r ı n ı T i -
olan T u r g u t ve oğulları konumuzu teş m u r l e n g ' i n dönüşünden sonra K a r a m a n ta
raflarında kalmış (Tatar ocağı) diye zikre
kil etmektedir.
der. Mütercim Mehmet A t a da T u r g u t l a -
O r t a Asya'daki Turgut A ş i r e t i rın Tatar olduklarını kabul ederek 1 urklerle eski
den beri düşman bulunduklarını ilâve eder.
581 H. (1185 M.) tarihlerinde Çinlilerin
Hammer tarihi C. 3. S. 92.
istilâsına dayanamıyarak batıya doğru Lehce-i Osmanî, T u r g u t l u l a r ı n bir tatar aşi
göç edip Moskof topraklarına sığınmış- reti olduklarını ve çoğu K o n y a ' n ı n Akşehir
nahiyelerinde bulunduğunu açıkça yazmıştır. C .
" Osmanlı tarihleriyle Şikârî'den K a r a 2. S. 779. Aşık Paşa-zade tarihi, basılırken I^hçe-i
man devletinin, bu devletin kurucusu olan OjHM/Jİdeki bu kayıt bir not olarak ilâve edilmiş
K e r i m ü ' d - d i n K a r a m a n ' m adına izafe edil tir. Sahife 130.
miş bulunduğu anlaşılıyordu. Son araştırmalar Ş i k â r i , K a r a m a n devleti emrinde bulu
Türklerin Salur boyundan bir de K a r a m a n nan Türkmen ve Tatar aşiretlerini ayrı ayrı
aşireti olduğunu gösterdi. Türkiyat Mecmuası sayarken T u r g u t l u l a r ı n Türkmen olduklarını
Sayı I . Sayfalı93. gösterir. Bununla beraber T u r g u t l u l a r ı n K a -
T U R G U T OĞULLARI ESERLERİ — VAKFİYELERİ 55
Kitâbe vakfiye ve diğer eski kayıtlar nabilir. Daha önceki yıllarda Anadolu'
da T u r g u t adını (jj^ i ^y-J» i Cije.j^ da Turgutlular vardır. 677 - 702 H ,
(1278 - 1302 M.) tarihlerinde hükümdar
olan K a r a m a n oğlu M a h m u d Bey
3y>jjy 4 iy-jji> ) şekillerinde yazılmış M ı s ı r sultanı Melik N a s ı r ' m yardı-
gördük, şive, imlâ ve istinsah farkların miyle K o n y a ve etrafını zaptedince
K o n y a ve civarındaki T u r g u t , V a r s a k
dan başka bir şey olmıyan bu değişik
ve S a m a ğ a r l u aşiretleri de M a h m u d
şekillerin hepsiyle bahse konu olan T u r
Bey'in emrine girmişlerdi ®.
gut o ğ u l l a r ı ifade edilmiş olduğu şüp
Anadolu Selçuklularının bü
hesizdir.
yük hükümdarlarından olan I . K e y ku
Turgut oğullan'mn Anadolu'ya ge bat 625 H . (1228 M.) yılında E r m e n e k
lişleri : taraflarını zaptedince oraya Türkmen
M a h m u t h i s a r tekkesi dolayısiy- kabilelerini yerleştirmiş; başlarına da N u -
leözetini yazdığımız menakipte T u r g u t ' re Sofu oğlu K e r i m ü ' d - d i n Kara-
la Bayburd'un D e d i ğ i Sultan'la bir man'ı tâyin e y l e m i ş t i B u Türkmen ka
likte Horasan'dan yola çıktıklarını* bileleri arasında Turgut oğullarının da
D e d i ğ i S u l t a n ' ı n H i c a z ' a gittiğini bulundukları Şikârî'deki kayıtlardan
Anadolu'ya geldiğinde T u r g u t ' l a bu anlaşılmaktadır.
luştuklarını okumuştuk. D e d i ğ i S u l t a n n . K ı l ı n ç A r s l a n oğlu I I . Sü
-bu menakıbe göre - S e y d i ş e h i r ' d e leyman zamamnda yazılmış olan 598
medfun Seyit H a r u n V e l i ile muasır tarihh Ş e m s ü ' d - d i n A l t u n b a y vak
olduğundan s T u r g u t a ş i r e t i n i n bel fiyesinde* Ged agele köyünün hudut
ki bir kısmının hicrî sekizinci asır başla- ları arasında ( T u r g u t ) köyü de vardır.
nnda Anadolu'ya geldikleri tahmin olu Şu kayıtlar gösteriyor ki, T u r g u t l u l a r ı n
A n a d o 1 u 'ya gelişleri eskidir. S e l ç u k l u -
larla beraber bu devlet kurulduktan son
r a man o ğ u l l a r iyle akrabalık tesis etmeleri gibi
diğer deliller ve bu incelemelerin genel seyri ra yahut muhtelif tarihlerde peyderpey
T u r g u t l u l a r ı n Oğuz boylarından olduklarını gelmiş olmaları kuvvetli bir ihtimal ola
göstermektedir. Y a z ı c ı Ali Selçuknamesi T u r g u t rak söylenebilir
o ğ u l l a r ı n ı n sonradan Moğollara karıştığını ya
zar ve Moğollarla Türklerin bir asıldan olduklarını Turgut oğuUan hakkında tarihi bilgiler
gösterir. S. 5-6.
C e n g i z h a n ı n anası Ho.EIum, O l h u n o Turgut oğulları Karamanhlar-
U t soyundandır. Bu soy ise Turgut aşireti boyla- la pek yakın akrabalık kurmuşlar ve
nndandır. C e n g i z ' i n anası Merkitlerden Y e k e - Karaman oğullarının dostlarına
ç i l c d u adında birine gelin g[idiyordu. Bunu du
yan C e n g i z ' i n babası kardeşlerini yardımına • Hayrullah Efendi Tarihi, C . 3. S. 13.
çağırarak gelin alayını basü, gelini aldı. Moğolların ' Düvel-i Islâmiye, S. 296.
gizli tarihi, S. 17, 272, 273.
T u r g u t yahut T u r g a v u t gündüz bekçisi,
nöbetçisi demektir. Turgavul kelimesinin cemidir. Vakıflar Müdürlüğü Vakıflar kayıt defleri;
Anadolu'ya ne zaman geldikleri bilinmiyorsa Sayı 4-6, S. 34., Türk Tarih Kurumu Belleteni, Sayı
da Konya muhitinde Türkmenler arasına yer 42. Levha. 36.
leşmiş oldukları muhakkaktır. ' A n a d o l u ' d a T u r g u t adını taşıyan köy
Z e k i V e l i d i T o g a n , Utnutnî Türk tarihine ve kasabalar vardır:
giri{,S. 309.465- T u r g u t l u S a r u h a n ' d a bir ilçe merkezi
* S a l t ı k Dede'nin de idaresi altında 12 dir. Ahmet Rifat: Lugal-ı tarihiye ve coğrafiye, S. 530.
bin Türk ailesi vardı. Tarihi Osmanî Encümeni ıııec- Lehce-i Osmanî, C . 2. S. 779.
mıası. Cüz. 17, S. 1095.' Turgut, eskiden A k ş e h i r merkezine bağlı
' Seyit Harun Veli'nin vefatı türbe bir köydü. Şimdi bucak merkezidir. İlçeye 70 km.
kapısındaki şu kitabede: uzaktadır. Konya Valiliği if proğramı S. 66.
Osman G a z i zaptettiği yerleri taksim
<^ JjVl j - j 0-..r^ •-^^ j öiJ^ ederken I n c g ö l ü de T u r g u t Ali'ye vermişti.
Bunun için İ n e g ö l yöresindeki köylere T u r g u t -
23/Rebi ü'l-cwel/720 olarak kayıtlıdu-. eli derler. Afik Pa^a-zade tarihi. S.20.
56 M. Z E K t O R A L
Ahmcd Bey' YusufşahBey' Bağdat Hatun" Pir Hasan Bey» Turgut Bey" Halil Bey" Şeyh Hasan Bey" Hande Hatun "
Hüseyin "
Ömer*»
Ömer B e y » Erdoğdu Bey»»
^ i
- -
1
,
"
E,
D W
ıflillflfl
II Willi :Î.'
!^ İ l ' V Ax'
iI
sra* .r—
ly
•fflfi
•a
ar
Vida/Ur DTfi.i m.
Z- Oral
•/L
1 ^^ 0if.
«Al. MU
<7
a İH
m .
IfI
â.l8
Rcs: 9-9A Turgutoğlu Mehmet Şah Beyin kabir taşı ve krokisi
yckıflar DBgiti III.
Res. 10 — Eslcm Şah Hatun kabir taşı krokisi.
t:
T VL'y
t--.
Ji li A
Ki
4
/r.9o
ı r ı r lif ı r
\6.5o
?A0 *•
Plân. 2 — Saray önünde Pîr Hüseyin Bey Cami'i.
E i
8.55
33.JO
340
Plân: 4 Seydişehir'de Rüstem Bey Türbesi plânı.
cak bir nisbcttedir. Ka'ide kısmı da kesme kurluklar da ufacık kitâbeciklerle bağlan
taşlan yapılmıştır; gövde ise çok kalın bir mıştır. Orta sıra karşıhklı iki mihrapcık-
sıva altında olduğundan hüviyetini anla tan mürekkeptir; en sonundakine yer az
mak kabil değildir. Ancak, sıvandığına kaldığından tam yapılamamıştır. Mer
nazaran, tuğla olması variddir. Sağır mer başhğın üstüne de yekpare bir köfeki
kubbe kasnağı da son zamanlarda pek taşı konarak üzerine köşeleri dişli kör bir
kalın bir sıvayla örtülmüş ve tahmini mihrapcık işlenmiştir.
mize nazaran bir az yükseltilerek kubbenin Mermerleri ve yukarıdaki köfeki baş
meyli hem azaltılmış, hem sekiz dilime ay lığı ihata eden tek armudiden mürekkep
rılarak üstüne âdi kiremit konabilmesi silmeli ikinci bir köfeki söve de etrafta
sağlanmak istenmiştir. dolaşmaktadır. Şarktaki pencereye gelin
Bunun gibi cepheden görülen fronto- ce bunda etraf söveleri sadedir, yalnız
numsu müsellesin de pek yeni yapıldığını başlığın orta yerinde garptakinden daha
köy ahalisi hatırlamaktadır. zengin, yani onun üç sırasına mukabil
dört dizi istalaktit ile yapılmış çok taşkın
Câmi'in dahilinde eski tezyinatm- bir takoz bulunmaktadır (Resim 9).
dan, kalem ve kapaklarından ve eski mah
filinden bir şey kalmamıştır, Mihrab etra Fotoğrafta bu takozun düz satıhtan
fı çerçeveli bir höcredir ve epeyi sıvanmış taşkınlığı pek anlaşılamıyorsa da 17
tır. Mahfilin şimdiki yapısı yeni ise de ilk santimi bulmaktadır. Bu söve tezyinatı
zamanlarda mevcut bulunduğu kapı üs gerek rumilerinin ve geçmelerinin gerek
tündeki yüksek pencereden istidlâl oluna istalaktitlerinin olgunluğu itibariyle tek
bilir; çünki harimc bir ziya ilâve etmiyen tek pek muvaffak olmakla beraber umumî
bu pencere, olsa olsa, mahfil için açılmış tertibattaki âhengin aynı derecede olduğu
olabilir; şimdi de, o vazifeyi görmektedir. söylenemez. Meselâ şark penceresindeki
istalâktitlerin fazla taşkınhğı ve garpta
Câmi'in kapısı basık ve mermer
kinde de en soldakinin tamam hesaplan
kemerlidir; etrafta köfeki taşından geniş
mamak neticesinde noksan kalışı, sövenin
bir silme dolaşıp aşağıda ufkiye dönmek
bir tarafına oyma yapıldığı halde bir tara
tedir, (Resim 6). Revak altındaki iki
fının boş bırablışı tam kıvamını bulamamış
pencerenin yan sövelcrinden daha geniş
araştırmalara işarettir. Pencere parmak
olan başlıkları üzerinde 50 santim kut
lıkları şâkulî çubuklarda yapılan halkalar
runda hafif kabartma birer daire ve yan
dan ufkilerin geçirilmesi suretiyle imal o-
larına uçları püsküllü emzik yapılmış ve
lunmuştur.
gerek bunlar, gerek dairenin göbeği rumi-
lerle süslenmiştir,(Resim 7). iki pencerenin-
Kitâbeler:
ki tamamen aynı olmamakla beraber
esasları müşabihtir. Diğer cephelerdeki Kapı kemeri aynası iyice geniş tu
iki pencerede emsaline tesadüf edilemiyen tulup ufkî çerçeve silmesinin hemen al
bir süsleme vardır. Garptakinde yan tına tek satır haHnde 1,80x0,26 eb'adın-
sövelere S e l ç u k halat motiflerini hatır da bir kemer levha üstüne şu hadîs-i
latan ve alt uçları helezonla nihayet bu
şerif yazılmıştır, (Resim 10) :
lan birer kahnca kaval yapıhp taşın bun
dan sonraki kısmı etrafına vurulan bir pah
la yüksek bırakılmış, buraya tûlânî bir geç
me ve yine ortasına bir çiçek kabartması
işlenmiştir. Sağ taraf şâkulî sövcsi tezyi- Yazı oldukça ibtidâî sülüstür; satı
natsızdır. Alt başlık sade olduğu halde rın bazı yerlerinde rûmî ve çiçek ka
üstteki daha geniş tutularak pek mütena- bartmalar yapılmıştır. *
sib dört adet istalaktit takımı yerleştiril
miştir. Istalaktitlerin taş yüzüne çıkan * Bu yazının sonuna doğru (Fi) kelimesinin
düzlüklerinin uçları ikinci sırada biı-er kuyruğu üzerinde J ^ *iıi(»-j ibaresi okıına-
oyma yaprakla bitirilmiş; ortada kalan çu bilmektcdir.
ASILHAN MİMARÎSİ 67
I » n
IZINE DE klîMALLEB. klOyU ASıLMAN REV CAMlî
R.E8tİTÜSV0H MAKTA'I:
r•
Res.
•«.27 /I 27
iJ r
-t l
i
160 İM 91^
\ /
X
n
O -i 2 ? f 4 7 6 ? H-l ^ £ 4? -J4 «
Res. 2
Vahflar DngU W
Res. 5 — Kemallar köyünde Asılhan Bey cami'i Res. 6 — Kemallar köyünde Asılhan Bey Rcs. 7 — Kemaller köyünde Asılhan Bey cami'i
minaresi. cami'i kapısı. pencere tezyinatı.
to
Res. 9 — Kemallar Köyünde Asılhan Bey cami'inin
^ Res. 8 — Kemallar köyünde Asılhan Bey cami'i
şark yüzü penceresi süsü.
^ garb yüzü penceresi.
E. H. Ayverdi
" ~ ı ^ . ;
H ıı
K.£MALLtll IdOVUNOE
90
>0
—-v-
7.>tO
o
-t
Res. II
K.fcV>v D v ( W r/7.
E. H. Ayverdi
t.
Cümle kapısı karşısına rastlıyan med- Sağ ve soldaki iki sahnı (nef) üçer-
hal, bu mahalli revaklayan büyük kemere den aiü kubbe ile örtülüdür. Bu kubbeleri
yerleştirilmiş camekân ile hal edilmiştir. taşıyan «ivri kemerler, ortada kalın fil a-
Diğer iki kapı son cemaat mahallinin kır ysJdanna, kenarlarda C a m i i n çevre du
ma köşelerine açılmıştır. varlarına ve kısmen de yarım direklere
indirilmiştir.
Son cemaat mahallinin dış cephelerini
Camide cümle kapısından başka biri
teşkil eden büyük sivri kemerler, ön ccphc-
doğuya, diğeri batıya açılan iki kapı da
hede dört köşe maktalı inşai direklere
ha vardu-; bu kapılar cümle kapısında
istinad eden bir nevi revaklar halindedir. amut olan orta aksın üzerinde bulun-
Bu geniş kemer açıkbktan bol aydın maktadur.
lık temin eden camekânlarla kapablmış- Mihrap cephesinde şekilleri sonra
ür. Köşe kapılarının kemerieri basık şe dan tadil edilmiş dört pencere ile doğu
kildedir. Üzerlerinde ayrıca yine basık vc batı ciheti duvarlarına da açılmış iki
kemerli küçük pencereler bulunur. şerden daha dört pencere C a m i içindeki
Son cemaat mahallinin kubbeleri, ön aydmlığı temin ederler. C a m i i n son
ve yamnda bir nevi revak teşkil eden ke cemaaat mahalline bakan iki penceresi
merlere bastınimış, sade alikalar ve (Pan- de varsa da bunlar dışlarına yerleştiril
tandf) ve düz kasnaklar üzerine oturtul miş mihraplarla kısmen kapatılmıştır.
muştur. Bu kubbelerin haricen sekiz kö
C a m i içinde bulunan ahşap çatkılı
şeli tanburları vardır.
mahfel kısmı sonradan ilâve edilmiş bir
Camiin, son cemaat mahallinden
yapıdır.
harim kısmına, şekli Ampir üslûbunda,
M i h r a p cümle kapısı aksına rast
kemer ve sövelerle tadil edilmiş bir cümle
lar ve taş oyma bünyelidir. Sonradan
kapısından girilir. Harim içten içe 18.50 X
tamirlerle şekli değiştirilmiş ve Ampir
22.00 metre ölçüsünde yani 407 metre kare
üslûbuna sokulmak istenmiştir.
lik bir sahayı kaplıyan ve mihraba nazaran
enine vaz edilmiş bir müstatil şeklinde Mevcut M i n b e r eski minberden
plâm üç ncf (sahn) üzerine tertip edil bazı parçalan ihtiva etmekle beraber
miştir. tamamen karışık yapıda ahşap bir parça
Orta sahn (nef) diğer iki sahnın dır. Eski minberden güzel oymalı bir par
mecmuunun kapladığı sahayı ihtiva ede ça da mahfele çıkan merdivenin altındaki
cek genişliktedir. Sahnlar biribirinden dört bir dolaba kapakhk etmektedir.
fil ayağı ile arasındaki geniş kemerli böl M i h r a b a nazaran solda bulunan bi
melerle aynimaktaır. 2.20x2.20 metre rinci fil ayağımn önünde kaidesi sivri
ölçüsünde ve kare maktalı büyük kütleler ahşap bir vaiz kürsüsü C a m i i n tetim-
halinde bulunan dört adet fil ayağı ve mati arasında yer almaktadır.
bunlara istinad eden çeşitli ölçü ve açık Uşak U l u C a m i i plân tertibi
lıktaki sivri kemerler camiin iç mimarisin itibariyle nev'i şahsına mahsus özelliği bu
de hareketi yaratan başlıca unsurlardır. lunmakla beraber aym çağda bina edil
Merkez sahnında cümle kapısından miş Türk tslâm camilerinden bazılariyle
girilince; bir nevi giriş holü sayılan kıs plânı benzerliği vardır. Bilhîissa :
mının üstü âli bir avri tonoz ile örtülü Robert A n h e g g c r ' i n Bertrage
dür. Bu geniş tonozun özengi hatları bir Otr FrUhosmonschen Baugeschichte Vielk
birinden on metre kadar aralıklı olduğun uppelge Stützen hallenmoscheen -Moscheen
dan vücude getirdiği oldukça muazzam Vom Bausehma der Üç şerefeli Camii
yükseklik, girişteki tesirli ferahbğı temin im Edime- zum problem der Alten Fatih-
etmektedir. Moseheem im istanbul. Adlı eserinin mu h-
Merkez sahmmn Mihrap önü üs teviyatı mcyamnda tanıdığımız 1363 -
tü de yine on metre çapında muazzam 1389 milâdî tarihleri arasında yapılmış
bir kubbe ile örtülüdür. Bu da C a m i mer olan Filibe'deki C u m a C a m i i 1474
kezinde bir ferah kısmı teşkil eder. milâdî yıllannda kurulmuş olan S o f y a ' .
UŞAK U L U CîAMfl 7»
/A
J
1
2* Cormtc
Vokt/tor Dfrgisi in
Mahmut Akok
0:
m/
A, ^ KB ^ i Tl
w§
Wib?
I
. i.
rnkl/tıır tyergisi
Mahmu/ Akok
1
i
m \ :
3 > ^-4
' r
^ J
•////. .
/-• f
--
1
İŞ • !
'• 1 /
1/
• \
«5
t I - <
jlrJfi'c/ffû MÂÂ'OK.
E
n
a:
:3
c
i
î?
E
S
3
5
x2
i
m
'A
-M
AZÎZ OĞAN
IsUnbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğünden Emekli
Musa Bey adındaki oğlu, babasının bir den diğer yüzlerdeki azamet ve ihtişam
kısım ülkesini ele geçirdiyse de ömrü yet- bu cephelerde bahis konusu olamaz. Fa
miyerek öldü ve yerine oğlu I I . U m u r kat şurası da ilâve olunmalıdır ki, bu
Bey (Ömer ) geçti. Fakat bu da İ z m i r günkü toprak yığıntıları yağmur sulariyle
beyi C ü n e y d ile başa çıkamıyacağını yukarıdan aşağıya kayan topraklardan
anlayınca C ü n e y d ' i kendisine damat ortaya çıkmıştır. Bina, 48,68 X 56,53
etti ve ordusunun komutasını ona bıraktı ebadında dörtgene yakın bir saha kaplar.
ve kısa bir zaman sonra yani bundan bir Asıl musanna ve muhteşem kapısı batı
yıl sonra ölünce A y d ı n e l i tamamen cephesinde olup beş altı kademeli mer
C ü n e y d ' i n eline geçmiş oldu. mer bir merdivenden avluya girilir. Av
*** luya geçit veren iki kapı daha vardır. Bun
işte A y d ı n o ğ u l l a r ı ' n ı n idare mer lardan doğu yüzünde olandan 12 basamak
kezi olan Ayasuluk, kendinden önce la içeri inilir. Plâtform tâbir edilen gezinti
gelip geçen medeniyetin enkazı üzerine yerinden itibaren üstleri mermer örtülü
kurulmuş bir Türk şehri ve güzellik ül dür. Kuzey kapısı, bu dıl'ın tamam orta
kesidir. Balat'taki I l y a s Bey cami'i sından ve iç kapının mihverine rastlar bir
gibi bahis konumuz olan î s a Bey cami'i surette açılmış olup, üzerinde örtü ve tc-
de buranın son bir varlığı olmuştur. cemmülâta benzer bir şey yoktur. Avlu,
Buradan gelip geçen eski medeniyetin dikdörtgene yakın bir plân arzeder. Üç
güzellik sahnesi bununla kapanmaktadır. tarafında revak yani direkaltı mahalleri
vardır. Fakat onikiyi bulan bu sütunların
İ s a Bey c a m i ' i , Ayasuluk şatolariyle
kubbe taşıdıklarını gösterir hiçbir belirti
J ü s t i n i y e n devrinde yapılmış olan ki
yoktur. Altışar metre aralıklı ve birbirine
lisenin bulunduğu A k r o p o l ' ü n batı ya-
kemerlerle bağlanan 5,80 metre yüksek
maçlannda yapılmıştır. Mâbet, kilise ve
lik ve 0,60 santim kalınlığındaki bu sütun
cami gibi din kurullarının halkı bir tarafa
lar, sadece ahşap çatıya birer dayanak teş
çekme ve toplama hususundaki büyük ve
kil ediyorlardı. Duvar bedenlerinde altı
mutlak hizmetleri ötedenberi biUnen bir
adet yerli konsol taşı hiç şüphesiz, sü
gerçektir. V I . yüzyılın ortalarına doğru
tunlardan bedene atlayan kemerlerin ni
yaptırılan S e n j a n kilisesi'nin ne mak
hayet noktalarıydı ve kemerlerin üzengi
satla kurulduğunu incelemiştik. Buna göre yüksekliği dokuz metreyi buluyordu.
İsa Bey c ami'inin de şehrin bu kısmında Doğu kapısı merdivenlerine rastlayan du
yapılmış olması, bu gerçeği bir kere daha vardaki konsol taşının hâlâ üzerinde bir
hatırlatmaktadır. Zaten imaret, türbe, kü kemer başlangıcı taşımakta bulunması bu
tüphane, mescit, hamam gibi yapılar kanaati kuvvetlendirmektedir. İç kapıy
la çevrili bulunması, A y d ı n o ğ u l l a r ı ' - la dış kapı mihverinin üzerinde sekiz kö
riın da idare merkezi olarak tuttukları şeli bir havuz kalıntısı vardır. Kenar taş
A y a s u l u k ' u n bu sahasında yerleştikleri larına bakılırsa bu havuzun derin olma
ni gösterir. Bu binaların sayıları -göçmüş, ması lâzımdır.
varhkları iz haline dönmüş olanlarını say
mıyoruz- Selçuk-Türkotururlarının Bi
Üç tarafı revakh olan avlunun üzeri
zanslılara nisbeten çokluk teşkil etmekte
açıktı. Zaten bu kadar geniş bir boşluğun
olduklarını ifham etmektedir. Cami'in
hiç bir dayanağı olmaksızın sakafla
de bu kadar geniş tutulmuş olması ve gene
örtülmüş olma.sı, kabil değildi. Avludaki
yer yer mescit binaları bulunması bu
üst sıra pencere yerlerine gelince: bu pen
zanm kuvvetlendirmektedir.
cerelerin buradaki varlıkları süsleyici bir
» Cami, topograifik durumu itibariyle
mahiyetten ba^ka bir şeye atfedilemez.
kuzey ve doğu cepheleri dağın eteklerine
Avlu içinde dördüncü bir kenarda da,
gömülü bir surette yapılmışür. Bu yön-
yani doğrudan doğruya cami kısmı önün
de revak bulunmaması ve yanları sütunlu
" Bu hamamlardan biri mahallî müzenin
kanatsız üç methalden içeri girilmesi, üze
bitişiğinde olduğundan islâm eserleri için müze
haline getirildi.
rinde çok dikkatle durulmaya değer bir
AZİZ O G A N
78
teşkil eden niş yukarıda söylediğimiz gibi Üzerinde muasırı başka binalarda tesadüf
burada bir kapı açılmak üzere kamilen edilemiyen A k r o t e r yani uçluklar var
yıkılmış ve mihrabın stalâktitli anahtar mış. Bunları yere düşen parçalardan an
veya hotoz taşı alınarak İ z m i r ' d e K e s lıyoruz. Bu motifler stilize edilmiş zam
tane P a z a r ı c a m i ' i mihrabına yerleş baktan başka bir şey değildir. O s m a n l ı
tirilmiştir. Bir zamanlar içinde yeniden na mimarî tezyinatında sık sık kullanıldığına
maz kılınmak üzere mihrap kısmı karşı şahit olduğumuz bu motiflere cn fazla
lıklı yükseltilen iki bölgü duvariyle küçül Yenicami avlusiyle Mısırçarşısı
tülmüş ise de anlaşılan bu, çok zaman kubbeleri üzerinde rastlanır.
sürmemiş, yine metrûk bırakılmıştır. Kapının sol tarafındaki altlı üstlü
Yukanda söylediğimiz gibi binanın pencereleri inceleyelim: Güzel bir çerçeve
cn itinalı yüzü baü cephesidir. Kapı te- içine alınmış olan üst pencerelerin üst kı
cemmülâtım teşkil eden kısım; Sivas, sımları stalâktit dizilerini taşıyıp altların
K a y s e r i ve K o n y a ' d a k i S e l ç u k a- da ince, dar bir çerçevenin içinde hadîsler
nıtlarında gördüğümüz gibi yüksek ve vardır. Bunun altında süs mahiyetinde
etrafı işlenmiş bir çerçeve içindedir. P a h kabartma tezyinatı havi daire bulun
tâbir olunan müdevver kemerin altında makladır.
stalâktit dizilerinin bittiği yerde iki sıra ya Kapının sağındaki pencere çerçc\-cicr
zı varsa da üst sıra yazıları taşın fenalı daha musanna olup sanatkâr, bunlarda
ğından dökülmüş olduğundan okunması yeknesaklıktan uzaklaşarak biribirine pek
imkânı kalmamıştır. Alt sıra yazıya gelin benzemiyen şekil ve tarzlar kullanmış
ce besmeleyle başlıyan bu yazı: olmakla beraber, bu kısmın umumi heye
tindeki ahenk ve tenasüp asla ihmal o-
lunmamıştır. Bu taraftaki birinci pencere
büyük ve dört kenarı stalâktitli olmakla
beraber yanındaki daha küçük ve sadedir,
buna karşılık biraz daha yukarısına bir
( ) ^Nl ^ l î j ^ P N I
üçüncü pencere ilâve olunmuştur.
Alt sıra pencerelerine gelince: Yine
sade ve listel denilen bordürlü olup sövc
taşlarının üzerinde renkli anahtar taşları
J ^ - l i l ü} t> kullanılmıştır. Fakat biri müdevver, öte
ki sivridir. Alınlıkları üzerinde kabartma
olarak S e l ç u k süslemesini taşıyan da-
ireciklcr vardır. Şurasını kaydedelim ki,
pencerelerin içe bakan kısımları da aynı
ihtimamla yapılmış geometrik mermer
Plânı t r a n v e A r a p tarzında olan bu bi
kabartma süsler taşımaktadır.
nanın üzerindeki kitabeden anlaşılıyor
ki, kurucu A y d ı n o ğ l u İ s a Bey, mi Bu cephede, yapılma sebeplerini kes
marı da Ş a m l ı o ğ l u Ali'dir ve arabî tirmek güç olan yassı bir takım hücreler
tarihe göre hitam tarihi de 1373 M. yılı vardır ve kemerleri zeminden yüksek de
Ocak ayının 13. Cumartesi gününe rast ğildir. Belki de bunlar o vaktin baharat
lamaktadır. ve saire gibi şeyler satan esnafların barın
maları için dükkân yerinde kullanılan
Bu musanna kapı kemerinin üst tara birer sığınak olmuşlardır. Yapılma mak
fına plâke edilmiş mermer levhalar, yer satları ne olursa olsun, cümle kapısının
sarsıntılarında düşmüş ve kapıya ihtişam iki tarafında bulunan bu nişler, cepheye
veren tezyinattan eser kalmamıştır. Kapı bir güzellik ilâve etmektedirler. Velhasıl
A r t e m i s t a p m a ğ ı ' n ı n billûratı, ince ve
" Efes = Ayasuhık Rehberinden istinsah cdil-
ufak olan krem renkteki taşları o kadar ih
'"iştir. A z i z , İzmir 1927. timamla ve o kadar düzgün yontulmuş
8o AZİZ OĞAN
S
I
1=
c
•5
<
a
-a
götürdüler ve orada kaldık. Cumartesi karaya çıktık. Bizi sağ vc salim memle
günü R. Afi da'nm biraderi değerli genç, ketimize kavuşturduğundan dolayı A l -
Muhterem R . Solomon Biji bize gele lah-ü Azimü'ş-şan'a şükürler olsun.
rek evine götürdü, yedirdi, içirdi, çok hür Seyahatimiz bu suretle şu şekilde ce
met ve itibar etti. Hamursuz'un ilk gü reyan etmiş oldu: M ı s ı r ' d a n K u d ü s ' e
nünden sonra R. E l i a h Fuki, biraderi 15 gün yol, iki veya üç cumartesi, cem'an
zengin J u d a h F u k i vasıtasiyle bizi ça 18 gün.. K u d ü s ' t e n Ş a m ' a bir cumartesi
ğırdı ve çok hürmet etti. O gece onlarda dahil 9 gün yol.. Ş a m ' d a n H a l e b ' e lo
kaldık. Salı günü - A l l a h onu korusun- gün ve Halep'ten İstanbul'a 30 gün..
R. Joseph Marulibizi alarak Balat'-
Biz B a l a k l a v a ' d a karaya çıkınca
ta R. D a v i d Suna'nm evine götürdü.
cemaatimiz halkı haber alıp bir kısmı
Ev yeni yapılmıştı ve bir kıral sarayı gi
Balaklava şehrine, diğer bir kısım ule
bi güzeldi. Orada yahudi cemaatinden
ma da yarı yola kadar geldiler. E s k i y u r t^"
muhterem zevatla konuştuk. Çarşamba
kasabasına varınca bir çok kimse geldi.
günü Sungas adiyle anılan R. E l i a h
Buradan da hareketle Nisf H i r k a
Sadikbizi Hasköy'de R. Benjamin'in
denen pınara vardık. Burada talebe-i u-
evine götürdü. Muhtelif renklerle boyan
lûm ve erkek, kadın bir çok cemaat hal-
mış olan bu ev dc yeni yapılmıştı ve önün
kiyle karşılaştık. Bunların hepsi bizi kar
de güzel bir bahçesi vardı. Eve cemaatten
şılamağa gelmişti. Bize çok itibar edip
R. Samuel B i j i , R . Solomon B i j i ,
candan karşılama merasimi yaptılar vc
R. Benjamin Biji gib' '-vazı muhterem
bizi evlerimize kadar ilâhiler, musiki ve
zevatı çağırmıştı. Günüı ü onlarla çok
hoş şarkılarla götürdüler. Allah-ü Azi-
hoş bir taı-zda geçirdil; J büyük itibar
mü'ş-şan derecelerini arttırsın ve mükâ-
gördük. Birgün de R. Barukh J a p h e t ,
fadarını iki misli eylesin. M e s i h onların
R. E l i a h Sadik ve Ç e l e b i lâkabiyle
gününde gelip cümlemizi kurtarsın ve
anılan R . E l i j a h H i l l e l bizi alıp
bizim derdimizin dermanını versin de âye
H a s k ö y ' e götürdüler ve onlarla yiyip
tin hükmü yerine gelsin. Az bir şey bin
içip eğlendik. Genab-ı Hak Gelle Gclâ-
olacaktır"*. A l l a h onları her türlü elem
lühü onlara kat kat mükâfatını versin,
vc kederden muhafaza etsin, korusun,
Amin ..
tatyip etsin ve yükseltsin, Amin.. Allah-ü
Hilkat-i âlemin 5402 nci senesi lyyar Zü'l-celâl M u k a d d e s M â b e d'in ta
ayının beşinci pazar günü (16 Mayıs mirini bizim günlerimizde nasip cyliye-
1642) istanbul'dan bir gemiye rek onları sevindirsin. Amin
bindik ve dokuz günlük bir seyahatten
sonra Çarşamba günü Balaklava'da
Maarif Vekili bu eserleri, ihbarın se de 500 lirclten 10000 lirete kadar para
vukubulduğu tarihten itibaren otuz gün cezasiyle cezalandırılır.
içinde tetkik ettirecektir. Elden çıkarılan ve eserleri buluna
Bu suretle hafriyat neticesinde mey madığı cihetle memleket dışına çıkarıl
dana çıkacak olan âsâr ve eşyanın yarısı mış telâkki edilen eserler ve tarihî kıy
veya Maarif Vekâletinin tesbit edeceği meti haiz eşya için kanuna muhalefette
şekle göre, bu eserleri meydana çıkaran bulunmuş olan kimse, eşyanın kıymetine
kimsenin Medenî Kanun hükümleri da muadil bir tazminat ödemeğe mecburdur.
iresinde hafriyatın yapıldığı arazi sahibine Eserler gümrüğe ibraz edilmediği veya
kai-şı olan haklan mahfuz kalmak kayıt sahte beyannâmc tanzim edildiği veyahut
ve şartlariyle, bunların kıymeti arazi sa gizlendiği veya farkına varılmıyacak de
hibine verilir. recede başka şeyler arasına karışluıldığı
takdirde kaçak addedilerek gümrük ka
Yabancı enstitü veya tebaasına veri
nununun 97, 107,109 ve ı ı o . maddeleri
len ruhsatiyeye istinaden yapılan hafri
yatta meydana çıkan veya bunlar tara hükümlerine göre cezaya tâbi tutulur ve
fından ruhsatsız olarak elde edilen eşya eserler devlet lehine müsadere edilir. Bu
bahis mevzuu olduğu ahvalde de hükümete gizlenme veya karıştırma neticesinde eser
aynı hak terettüp etmekte olup bu ec kısmen veya tamamen tâmir edilemeyecek
nebi tebaa veya enstitüsüne yukarda izah derecede bir zarara uğrarsa eserin kıy
edildiği veçhile eşya ve âsârın bir kısmı meti nisbelinde bir para cezası da hük
verilir. Ancak bu eşya ve âsâr tarihî ve medilir.
arkeolojik kıymeti haiz oldukları takdirde M a a r i f V e k â l e t i tarafından vâki
harice çıkanlmayarak umumun istifade davet üzerine, dokuz aya temdit edile
sine arzedilmek üzrc italya'da alako- bilen, üç aylık müddet zarfında nczdinde
nulur. mevcut âsârın bir listesini ibraz etmeyen
Devletin malı olan tarihî ve arkeolojik veya hakikate uygun olmayan bir ihbarda
eserlerin taklit ve istinsah edilmesi ayrı bulunan müessese müdürü birinci defa
bir nizâmnâmeye tâbidir. 200 liretten loooo lirete ve ikinci defa
1000 liretten loooo lirete kadar para
İtalya'nın galeri ve müzelerine gi cezasına çarptırılır. Hakikata aykırı be
renlerin ödedikleri giriş resmi tamamen yanda bulunduğundan haberdâr olan a-
ait bulundukları enstitülere verilir. V a - lıcı da 500 liretten 10000 lirete kadar
ridâlı yirmi bin lireti geçen enstitülerin para cczasma mahkûm olur.
artık hibe ve yardım namı altında tah-
sisâtı olmayacak ve bu fonlar münhasıran Devletin nıah ulan şeyler:
daha az varidâtı ve hasılâtı olan ensti
Umumun alâkasını celbeden devletin
tülere ait bulunacaktır.
tasarrufu altındaki menkûl ve gayr-i men
Malî yıl sonunda müzeler, galcıiler, kûl şeyler başka vekâletlere tâbi daireler
eski eserler ve âbideler için yapılan haf tarafından idare edilmiş olsalar bile, bun
riyat gibi duhuliye resmiyle karşılanacak ların muhafazası Maarif Vekâletine ait
olan masraflar faslında kalacak paralar tir. Maarif Vekâleti nezaret ve muraka
tahsisât artığı olarak muhafaza edilecektir. besini Yüksek İhtisas Meclisinin emri al
Kanun hilâfına olarak yapılan de tında olmak üzere eski eserler ve güzel
vir ve satışlar kendiliğinden hükümsüz sanatlar mütahassıs büroları vasıtasiyle
addedilebilir. yapar.
Kanun hükümleıinc aykırı hareketle Bu eserlerin tamamuıı kısmen veya
bulunan müesseselerin müdür ve memur kâmilen tehUkcyc koyacak derecede, bun
ları 200 liretten loooo lirete kadar para larda tahribat görüldüğü takdirde ilgili
cezasiyle cezalandırılır. âmir derhal keyfiyetten Maarif Vekâletini
Haber vermeden mülkiyeti başkasına haberdar etmekle beraber yapılması ge
nakleden veya tasarruftan vazgeçen kim reken tamirât ve saireye ait projeleri de
İTALYADA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I 121
tevdi eder. Maarif Vekâleti ilgili daire ait malûmatın hakikate uygunluğu nis-
âmirinin teklifi üzerine karar verir. Başka bctinde her tablonun âbide ve heykelin
vekâlet veya idarelerin emaneten muha veya diğer şeylerin menşclerinde temsil
fazaları altında bulundurulan âsâr ve ettiği mevzuun ve bunun ait olduğu asırla
eşyaya taallûku halinde Maarif Vekâleti mümkünse yapanın isminin zikri lâzım
ilgili dairece muktazi tamirât ve sairenin gelir.
yapılması için tasvip edilen projeyi bun
Âsâr-ı atikaya ait eşya ile diğer buna
lara tebliğ eder.
mümasil eşya gruplarının mahiyetini,
Müstacel ahvalde zuhuru melhuz anî hangi aşıra ait olduklarını ve bu meyanda
bir tehlikeyi önlemek gayesiyle ilgili da çıkarıldıkları mahalli, bu eşyanın tarihî
ire ve eserlerde yapılması icap eden ta kıymetlerini tebarüz ettiren diğer malû
mirat ve inşaata başlamakla beraber Ma matı ziyaretçiye aksettiren etiketler ya
arif Vekâletini de keyfiyetten haberdar pıştırılır.
eder. Vekâletin müsaadesi olmadan bu c-
Hükümet daireleri kendi idareleri al scrlerin toplanma işinde büyük masraf
tında bulunan eserlerde tamirât, İslâhat ları icabcttiren değişiklik ve yenilikler
veya buna mümasil ameliyelerde bulu yapılamaz. Büyük ehemmiyeti haiz husus
nacakları zaman Maarif Vekâletine key larda E s k i Eserler ve G ü z e l Sanal
fiyeti bildirmekle beraber projeleri ilgili lar Y ü k s e k Konseyi'nin mütalâası
daireye göndereceklerdir. alınır. Her hal ve kârda, bu hususda yeni
kabul edilecek nizamlarda eşyanın numa
Maarif Vekâleti yapılması düşünülen
ralanma tarzı değıştirilmiyecektir. Bunda
tamirât ve inşaat esere zararlı veya eserin
bir değişiklik yapılması kat'i surette lü
karakterini değiştirir mahiyette olacağına
zumlu olduğu takdirde yeni numarayla
hükmederse bu tamirât ve islâhatm ya
birlikte eski numara da kayıt edilir. Bo
pılması hususunda talep edilen müsaa
yalı eserlerin restore edilmesi iktiza ettiği
deyi ve yenileri yapılmak üzere projeleri
ahvalde, müstacel ahval ve alclâde tami
ilgili daireye iade eder.
rât hariç olmak üzre vekâletin müsaadesi
Restore edilmesi lâzım gelen eserler ve Yüksek İhtisas Komisyonunun mütalâ
hakkında da ayni muamele cereyan eder. ası alınır.
ilgili daire âmirinin tekifi üzerine Maarif Mermerden olsun, tunçtan , tahta
Vekâleti çok mühim ahvalde âbidelerin dan veya başka her hangi bir mad
ve eski eserlerin korunması komisyonuyle deden kabartma suretiyle yapılmış
E s k i E s e r l e r ve G ü z e l S a n a t l a r bulunsun, devlete ait eski eserlerin asılla
Y ü k s e k Meclisi'nin mütalâasını aldık rından alçıyla kopya çıkarmak kat'i su
tan sonra hükümet dairelerinin muhafaza rette memnûdur. Normal olarak kopyalar
edemeyecekleri veya etmek istemedikleri, devlet enstitülerinde esasen mevcut olan
devletin malı olan, menkûl şeylerin idare alçılardan elde edilmelidir. Ancak eser
sini tevdi edeceği hükümet enstitüsünü alçıya alınırken iyi yapılmadığı veya ori
tâyin edecektir. jinalin haiz bulunduğu şartlar imkân ver
Hükümet müze ve galerilerinde bulu mediği takdirde mevcut memnu'iyet hi
nan eşyanın, devlet patrimuanının idare lâfına olarak istisnaen doğrudan doğ
sine müteallik umumî hükümlerle bu ruya aslından kopyalar istinsahı caiz
hususta neşredilen ve buna dair olan dir. Bu takdirde Yüksek İhtisas Komisyo
diğer ahkâm dairesinde muntazam bir nunun mütalâası alındıktan sonra Maarif
defteri tutulur. Vekâleti tarafından müsaade verilir.
Enstitü şeflerinin şahsî mes'uliyctlcri Müsaade talebi elli santim pullu bir
altında bulunan bu eşyanın muhafazasını istida ile yapılır. İstida daire âmirine
temin maksadiyle muhassas bulundukları hitaben verilecek ve dilekçinin adını, soy
mahalde tesbit edilmeleri iktiza eder. adını, yapmak istediği işi, bunu ne tarzda
Maddî imkânların müsaadesi ve buna yapmak istediğini ihtiva edecektir. Di-
MÜNİF SERAV
132
Bu husus hakkuıda vukubulan ta lete satılmak üzere kendi malı olan bu gibi
lepler ayni zamanda gelir veya bunlar eserleri teklif etmek isteyen kimse, ilgili
nazik veyahut harap olmağa müsait şey daire âmirliği kanaliyle Maarif Vekâletine
lere mütealUk bulunursa enstitü müdürü bir istida ile müracaata mecburdur.
kendisine emanet edilen arkeolojik veya
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
artistik şeylerle enstitünün dahilî nizam
âmiri bu husustaki mütalâasını da ekle
ve intizammı teminen hangiler hakkmda
mek suretiyle istidayı vekâlete gönderir.
müsaade vereceğine veya hangilerinin
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Daire
reddedileceğine serbestçe hükmeder.
leri âmirleri ile müze ve galeriler müdürle-
Fotoğrafmm aimmasma müsaade edi rine,daha evvel verilmiş olan fonlardan sarf
len her eser veya eserler gurubu için bir edilmek üzere bin lirete kadar menkûl
sıra tayin edilecektir. eserler satm almak hakkı verilmiştir. Bin
Sıranın tayininde istida tarihi na liretten iki bin lirete kadar olan mübaya-
zarı itibara ahnmakla beraber fotoğrafı at için vekâletin müsaadesi lâzımdır.
ticarî gayelerle değil, etüd için aldığını Devlet müze ve galerilerine hediye
veya ticarî gayelerle aldığı sabit olmakla edilen sanat eserleri hakkındaki muame
beraber resmi alanın ismini muhtevi ve leye başlamadan evvel, Maarif Vekâleti
umumun kültürüne arzedilen I t a l y a'daki birinci derecede ehemmiyeti haiz olma
mecmuaların birinde münteşir olmasın yan eserler müstesna olmak üzere, Eski
dan dolayı kendisine terettüp edecek hak Eserler vc Güzel Sanatlar Yüksek Komis
lardan feragat ettiğini beyan eden kimse yonunun mütalâasını istihsal eder.
ler tercih edilir.
Komünlere, belediyelere, hayır iş
Kendilerine ruhsatiye verilmiş fotoğ leri müesseselerine, fabrikalara, her ne
rafçılar, aldıkları fotoğrafların devlet ta mahiyette olursa olsun ruhani müessese
rafından yapılan neşriyatta kullanılmış lere ve kanunen tanınmış olan her türlü
olmalarından dolayı her ne sebeble oluı-sa manevî şahsiyetlere ait olan eserler Maa
olsun bir tâviz bedeli istememeğe mecbur rif Vekâletinin himaye ve nezaretine ta
dur. Kâğıt üzerine pozitif kopyaların basıl bidir.
masına yaramayan vasıtalarla alınan fotoğ-
Yukarıda zikredilen manevî şahsiyet
reıflar için vekâlete istida ile müracaat
lere ait menkûl veya gayr-i menkûl eser
edilir ve vekâlet bu husus için zaman
ler bu manevî şahsiyetler müdürlerine
zaman hususî şartlar tesbit eder.
valiler tarafından yapılacak tebligat üze
Muhtelif şeylerin veya ruhsatiye ve rine hususî deftere kayıt ve tescil edilirler.
rilen sayının fevkinde bir miktarda fo Bu manevi şahsiyetlerin idarecileri
toğraf alınmasının önüne geçmek maksa- üç ay zarfında bu eserlerin defterlerini
diyle veya fotoğrafları alınacak şeylerin ibraz ettikleri veya kanunun bahşettiği
hasara uğratılmaması için şiddetli bir hakka istinaden bu müddetin dokuz aya
nezaret servisi ihdas edilir. temdidi talebinde bulunmadıkları veyahut
Bu hususlara aykırı harekette bulu hakikate aykırı defterler ibraz ettikleri tak
nan kimse derhal nefyedilmekle beraber dirde vah, mes'ulleri hakkında adlî takibat
fotoğrafçının tâbi bulunduğu firmanın ta bulunulması için, keyfiyeti Cumhuriyet
bütün artistik enstitülerle kazı yerlerinde Müddei Umumiliğine tevdi eder. Mühle
millî veya devlet tarafından muhafaza tin uzatılması talebinde bulunulduğu tak
altında bulundurulan bütün âbidelerde dirde Maarif Vekili vâlinin ve dairesi
resim almasına mümanaat edilir. âmirinin mütalâasını aldıktan sonra ka
Manevî şahsiyetler hakkında hususî rar verir.
surette tayin edilen ahval ve hususî şa KiHselerle diğer mukaddes mahaller
hıslara ait olan hafriyattan elde edilen deki eski eserler ve sanat eserleri muayyen
eşya ile ihraç edilmek üzere ibraz edilen olan saatlerde herkes için serbestçe görü
eserler üzerindeki hissenin iktisabı husu lebilecek yerlerde bulunur.
sundaki ahkâm hariç olmak üzere, dev Maarif, Dahiliye, Adliye ve Meza-
MÜNİF SERAV
124
Eserde tahribat âsârı veya lüzumlu ted A - intikal ettirilecek olan eserin
birler almayı icap ettiren başka bir hal vasfını bildiren bir rapor, eserler menkûl
müşahede edildiği takdirde Eski Eserler şeylerden madut ise birer fotoğrafları da
vc Güzel Sanatlar reisi veya teslim eden rabtedilmekle beraber buna ebadiylc
veyahut eserin sahibi olan müessesenin diğer lüzumlu izahat ilâve edilir. Gayr-ı
talebi üzerine veya bizzat kendi teşcbbü- menkûl şeylerden ise bu takdirde etraflı
siyle restorasyon için lüzumlu olan proje plânlan, kadastroya ait vesaik suretlerinin
yi tanzim eder. fiski Eserler ve Güzel Sa ve sairenin rabtı icap eder. Menkul eser
natlar Dairesi başkanı projeyi ve mas ler devletin yed-i emanetinde bulunuyor
rafa ait tahsisat hakkındaki teklifleri Ma larsa bu takdirde tescil numaralan ve
arif Vekâletine gönderir. Bundan başka sair hususları yazılır.
tesbit edilmiş olan zarardan ve teklif B - Satın almak isteyen müessesenin
edilmiş olan tedbirlerden valiyi, defter bu hususdaki isteğini ve iktisabın şartla
darlığı veya müessesenin tâbi olduğu baş rını bildiren bir taahhüdnâme, ancak
ka makamı haberdar eder. Maarif Vekâletinin müsaadesi gelinceye
Çok mühim ahvalde Maarif Vekâ kadar bu varaka kal'î bir taahhüdü
leti, projeyi tasdik etmeden evvel E s k i tazammun etmez.
Eserler ve Güzel Sanatlar Y ü k s e k C - Bir manevî şahsiyet bahis mev
Konseyi'nin mütalâasını alır. Proje tas zuu olduğu takdirde müessese kadroları,
dik edilince vekâlet inşaatı yapmak hak statü veya nizâmnâmeleri etrafında iza
kını haizdir. hat verilir.
Müessesenin itirazı takdirinde vekâ
İntikal dilekçesi talepnâme ve tck-
let Eski Eserler vc G ü z e l Sanat
lifnâme Maarif Vekâleti tarafından mer-
lar Yüksek Meclisi'nin mütalâa
butatiyle birlikte, ilgili Eski Eserler Dairesi
sını ahr. Bu hususdaki masârifin kıs
başkanlığına gönderilerek bu hususdaki
men veya tamamen müessese tarafından
mütalâası alınır. Meğerki, bu vekâletin
deruhte edilmesi iktiza eylediğinden ve
emaneti altında bulunan ve Eski Eserler
müessese kabulden imtina ettiği takdirde,
Dairesi reisliği tarafından teklif edilen
vekâlet yüksek meclisin mütalâasını al
şeyler bahis mevzuu olsun. Âbidelerle,
dıktan sonra müesseseyi inşaata kat'î bir
eski eserlerin ve güzel sanatların muha
müddet içinde başlamağa davet eder.
fazası hususunda Maarif Vekâleti Yüksek
İnşaatın bizzat vekâlet tarafından ya- İhtisas Komisyonunun mütalâasını alır. Bu
]îilmasını ve buna ait masrafların kısmen suretle Eski Eserler Dairesi reisiyle Yüksek
veya tamamen eserin mutasarrıfının uh İhtisas Komisyonu düşünülen intikal mu
desine raci olacağına dair olan kararnâme amelesinden dolayı eserlerin muhafaza
Maarif Vekâletinin teklifi üzerine neş sında bir zarar ariz olup olmadığı vc
redilir. umumun istifadesine halel gelip gelmedi
Devlet Şûrasına müracaat müddeti ğini bildirmeye mecburdurlar. Yukarda
tebliğ tarihinden itibaren başlar. zikri geçen intikal muamelesi muhtelif
Kanunun ikinci maddesinin cevaz şehirlerde bulunan eserlere taallûk ettiği
verdiği intikaller için eserin intikalini takdirde memleket farkı sebebiyle Yüksek
yaptırmak isteyen müessese, Maarif Vekâ İhtisas Komisyonuyla Eski Eserler ve Gü
letine bir dilekçeyle müracaat etmeğe zel Sanatlar Dairesi reisinin mütalâası
mecburdur. Hükümet müesseselerinin ba alınır. Muhtelif tabiatta eserler bahis
his mevzuu oldukları ahvalde Maarif mevzuu olduğu takdirde ilgili bütün eski
Vekâletine resmî kanaldan bir talepte eserler daireleri reislerinin fikri sorulur.
bulunmak kâfidir. Ayni vekâletin emane
ten idare ettiği eserler bahis mevzuu ise, Maarif Vekâleti, Eski Eserler Dziiresi
Güzel Sanatlar Dairesi riyasetinin mucip reisiyle Yüksek İhtisas Komisyonunun fik
sebepli teklifi kifâyet edecektir. rini aldıktan sonra Eski Eserler ve Güzel
Dilekçe, talepnâme veya teklifnâmeye Sanatlar Yüksek Komisyonunun fikrine
şunlann rabtedilmesi iktiza eder; müracaat eder.
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I 127
riyat mahallinde çıkış yolları açmak mak- IlgiU daire âmiri kararnâmenin neşir v c
sadiyle yapılacak yer istimlâkine ait tek tamimi üzerine bir suretini ve b u n u n l a
lifler daire reisliği tarafından vekâlete birlikte arazinin işgaline ait t a l e p n â m e y i
yazıldıktan sonra ve yüksek komisyonun valiye tevdi edecektir.
mütalâası alındıktan sonra vekâlet kara Bu talepnâmc şu hususları ihtiva
rını verir. eder:
Bu istimlâkin yapılması için daha ev A - işgal edilecek yerler hakkında
vel başkaca m ü h i m bir alâkanın mevcu izahat,
diyetine dair tebüğat ifasına lüzûm yoktur,
B - işgalin devam m ü d d e t i ,
Eski Eserler Dairesi reisinin yapacağı
C - Arazinin istismar edilememesin
teklifte hafriyat maksadiyle istimlâki dü
den vc yapılacak hafriyat dolayisiylc b u
şünülen yerin hal-i hazır kıymeti zikredi
arazide vukubulması ihtimal dahilinde
lecek ise de bu hafriyat neticesinde mey
görülen zararlardan dolayı verilecek ta;5-
dana çıkarılması muhtemel âsânn kıy
minatın miktarı. Bu arada arazinin sa
meti hakkında her hangi bir kayıt bulun
hibine kararnâmcyi ve işgal t a l e p n â m e -
mayacaktır.
sini bildirmekle beraber kendisini teklif
ister şahsa ait olsun, isterse devletin edilen tazminat hakkında bir itirazı mev
malı bulunsun satış veya intikal evrakına, cut olduğu takdirde on g ü n i ç i n d e bildiı--
yer altı arkeolojik kısmın devletin mutlak meğe davet eder.
tasarrufu altında bulunduğuna dair meş
Arazi sahibi bu m ü d d e t zarfında veri
ruhat verilir. Belediyeler, komünler ve
len tazminatı kabul ettiğini bildirirse V a l i
diğer manevî şahsiyetler tasarrufları al
verilecek tazminatın tesbiti için bir bilir
tındaki yerler hakkında ayni meşruhat
kişi tayin eder. V a l i bilirkişinin tesbit
bulunacak ise de hafriyat neticesinde bu
edeceği bu tazminatın arazi sahibine te
lunan ve meydana çıkarılabileh âsâr üze
diyesini veya mevduat ve ikrazat s a n d ı
rinde devletin hakkı daima mahfuz bu
ğına yatırılmasını vc arazinin işgalini
lunmaktadır.
emreder.
BiUrkişinin tesbit edeceği tazminat
Manevi şah.siyetlere veya fertlere
miktarı hakkında 25 Haziran 1865 tarihli
ait arazide hükümetin yaptığı
ve 2350 sayılı kanunun 51. maddesi h ü
hafriyat
kümleri dairesinde mahkemeye m ü r a c a
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dai at hakkı mahfuzdur.
resi, manevî şahsiyetlere veya hususî şahıs Hafriyat, arazinin tesbit e d i l m i ş o-
lara ait arazide hafriyat yapılmasını mu lan işgal müddetini aştığı takdirde E s k i
vafık bulduğu takdirde bu hafriyat dolayı- Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi â m i r i n i n
siyle ödenmesi icap eden taviz bedeli hak talebi üzerine, vali m ü d d e t i n u z a t ı l m a
kında, yerin sahibiyle dostane ve muslihane sına müsaade etmekle beraber, y u k a r d a
bir anlaşmaya varmağa çalışır. Bu hususda bildirildiği gibi, bir bilirkişi marifetiyle
ödenecek tazminat bir meblâğ veya çı tayin edilecek munzam bir t a z m i n a t ı n
karılacak âsâr üzerinde bir hisse veyahut arazi sahibine ödenmesini emreder.
bu hissenin muadili olan bir para olabilir.
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
Mutabakat hasıl olmadığı veya mu âmirinin veya mümessilinin nezareti a l
vafakatin istihsaline lüzum görülmediği tında yapılan hafriyat sırasında m e y d a n a
ahvalde Maarif Vekâleti, ilgili daire reisi çıkacak olan âsâr hakkında m u n t a z a m
nin rey ve mütalâası üzerine, Divan-ı not tutulur.
Muhasebatta tescil edilecek bir kararla Arazinin sahibi hafriyat e s n a s ı n d a
hafriyatın hükümet marifetiyle yapılma mahallinde b i z z a t ' b u l u n a b i l e c e ğ i gibi bir
sını tasvip edebiHr. başkasını da bulundurabilir.
Vekâlet ayni kararnâmeyle veya bu Hafriyat bitince çıkan şeylere bil-
nu takip edecek olanlarla bu husus için mütabaka a y n ayrı veya toplu bir halde
lüzumlu olan masarifi bloke edecektir. kıymet takdir edilir.
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
129
Hafriyat esnasında çıkan eseriere tak- jğeri arazi sahibi tarafından alakonula-
dir edilen kıymet hususunda bir ihtilâf (caktır. Bu zabıt varakasının tanziminden
tahaddüs ettiği takdirde bir biUrkişi hey- isonra âsârın muvakkaten muhafazası hu
eti tayin edilir. .susunda hükümetin deruhte ettiği mes'u-
Arazinin sahibi kendi itimadını liyetlerin kâffesi sona ermektedir.
haiz bir veya bir kaç kişiyi tahriren Arazi sahibinin hükümete bir bedel
bilirkişi olarak gösterir. Tayin edilen bi ödemesi takarrür etmiş ise de Eski Eserler
lirkişi sayısında müsavat olduğu takdirde ve Güzel Sanatlar Dairesi reisi maliye
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi reisi tahsildarı vasıtasiyle miktarını bildire
de bir bilirkişi tayin eder. Daire reisi ceği paranın tahsilini defterdarlığa ha
kendi huzurunda veya kendisini tcmsilcn vale eder.
bulunacak olan bir memur huzurunda Arazi sahibi parayı ödediğini mak
kıymet takdirinin yapılacağı günü ve buz ibrazı suretiyle isbat edemezse, çı
mahalli tesbit eder. Arazi sahibi dc bu karılan eşyanın tevzii yapılmaz. Tutulan
toplantıda bulunmak hakkını haizdir.Bi- zabıtta bu paranın tediyesi de yazıhdır. .
lirkişinin varacağı netice bir zabıtla tes Arazi sahibi işgalden dolayı hükü
bit edilerek hazır olanlar tarafından im metten muayyen bir paranın tediyesini
zalanır. talep edecek yerde çıkarılacak şeylerin
bir kısmını veya tamamım talep eder ve
Taraflar tayin ettikleri bilirkişilerin
bu talebi Maarif Vekâletince kabul edi
masraflannı deruhte ederler.
lirse, yukarda bahsi geçen, zabıt vara
Reylerde müsavat olduğu takdirde klısında bundan bahsedileceği gibi ayni
bilirkişi tarafından bir hakem tayin edilir. zabıt varakasında çıkarılan şeylerin umu
Bunlar hükmün tayininde anlaşamadık mun menfaatine tahsis edildiği de ilâve
ları takdirde bilirkişiler ve taraflarca imza olunmakla beraber, bu eserlerin terkedil-
edilecek olan bir zabıt tutularak hük mesinde zikredilmesi uygun görülen bü
mü tayin edecek olan Temyiz Reisine tün şartlar da bulunur. Arazi sahibi
tevdi edilir. zabıt varakasiyle tesbit edilen şardara
Bilirkişi zahire çıkarılan eserlerin kıy riayet etmediği takdirde, eserlerin terki
metini tayinde bunların memleket dahilin karan geri alınır. Arazi sahibine
deki değerlerini nazar-ı itibara alır. verilen âsâr meyanmda Eski Eserler ve Gü
Bilirkişinin vereceği karar idare için zel Sanatlar Dairesi reisi fevkalâde ehem
olduğu kadar arazi sahibi için de muta miyeti olan bir şeyin bulunduğunu gö
olacaktır. Meğerki, Yüksek Meclise mü rürse zabıt varakasında bu keyfiyet derc-
racaatla itiraz edilmiş olsun. olunur.
Eserlerin kıymeti tesbit edilince Eski Bu zabıt varakası 20 Haziran 1909
Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi reisi bu tarihli kanun hükümlerine tevfikan arazi
eserlerin dörtte üçünün devlete ve bir sahibine tebliğ mahiyetindedir. Bu hü
rub'unun arazi sahibine taksimini ve bu kümler müessese veya şahıslara ruhsa
tevziin eşyaya mı, yoksa bu eşyanın kıy tiyesi verilen ve devletin yerine kaim olan
metine mi yahut kısmen eşyaya ve kıs müesseselerin başlamış olduğu hafriyatı
hakkında da tatbik olunur.
men kıymete mi şâmil olacağını Maarif
Maahaza ruhsatiyenin istirdadına ta
Vekâletine arzeder. Eşyanın taksimi daha
kaddüm eden zamanlarda yapılan hafri
muvafık görüldüğü halde buna mad
yatla meydana çıkarılan eserler ayrı tu
deten imkân olmadığı takdirde Eski
tularak tevzi ve taksim sırasında yukarda
Eserler Dairesi reisi nakten ödenecek
tesbit edilen eşkâl dairesinde yine ayrı
miktarı tâyin eder.
olarak hesab edilecektir.
Bu âsârın veya muadilinin taksiminden
sonra daire reisi ve arazinin sahibi tara Vatandaşların ve millî moral şahsiyet
fından imzalanan iki nüsha zabıt vara lerin yaptıkları hafriyat:
kası tanzim edilir. Bu zabıt varakalarınını Hafriyat yapmak veya 20 Haziran
bir nüshası Eski Eserler Dairesi reisi ve di 1909 tarihli, 364 sayılı kanunda derpiş
MÜNtF SERAV
130
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi evlere, bahçelere, duvarla çevrih yerlere
reisi veya onun yerine kaim olan kimse serbestçe girip hadiseyi tesbit ve indel-
meydana çıkarılan eserleri otuz gün içinde hacc meydana çıkartılan eserleri ve bu
muayene eder. Daire reisi eserlerin mey hafriyatta kuUamlmış olan alâtı müsa
dana çıktığı yeri tahkik etmek hakkını dere veya buna müteallik muamelâtla
haizdir. Müteakiben meydana çıkarılan hazır bulunmaları için vâUyc de müracaat
eserleri taksim ederken, meydana çıkarı edebilir.
lan eserlerle bunların para olarak muka- Ceza usul-ü muhakemeleri kanununun
.biüeri üzerinde devletin hakkım yarıya 59 ve 61. maddelerine göre bu muame
indirmek suretiyle kanunun bu husustaki lelerin ifasına memur edilen kimselerin
hükümlerini tatbik eder. Yapılan taksim hafriyatın yapıldığı yere giriş ve o mahal
de hafriyat ruhsatiyesinin hamili olan de bulunan eserlerle âlâtın müsaderesi
ferde terkedilen âsâr arasında büyük hakkında tutacakları zabtı cezaî takibat
ehemmiyeti haiz eserlerin mevcudiyeti ta bulunmak üzere müddeiumumiye
göze çarparsa, zabıt varakasının metninde verirler. Bu arada hafriyatın tatil edilmiş
bundan bahsedilmesi ruhsatiye sahibine vaziyette kalması için en büyük itina ve
yapılan tebliğ mahiyetindedir. şiddetli takyitte bulunurlar.
Âsârın tesadüf eseri olarak meydana Hafriyat ve âbideler fahrî müfettiş
çıktığı saha, manevî şahsiyetlere ait oldu liği, kendi mürakabesi altında bulunan
ğu takdirde medenî kanunun âsârı mey arazide ruhsatiyenin verildiğinden kendisi
dana çıkarana bahşettiği hak ancak bu haberdar olmaksızın hafriyat yapıldığına
eserlerin mukabil kıymetlerinin yansım muttali olunca keyfiyeti derhal daire re
tecavüz edemez. isine bildirir. Komüne ait arazi hakkında
Her hangi bir sebep ve vesileyle olur nahiye müdürüne de aynı mecburiyet
sa olsun tesadüfen meydana çıkarılan ve tahmil edilmiştir. Münasip gördükleri
devlete ait olan âsâr hangi mıntıkada yerde müfettiş nahiye müdüriyle birlikte
bulunuyorlarsa, o mıntakadaki enstitü biraz yukarda bahsettiğimiz muamelâtı
lere tahsis olunan müstesna ahvalde Ma ifa etmek üzere adlî zabıta memurlarını
arif Vekâleti Yüksek Konseyin fikir ve davet ederler.
mütalâasını aldıktan sonra eserleri başka Müteakiben daire reisliğine derhal
enstitüye de tahsis edebilir. malûmat vermek suretiyle yukardaki me
Maarif Vekâleti, Yüksek Konseyin murlar bu muameleleri re'sen de yapabi
muvafık mütalâasını aldıktan sonra daha lirler.
geniş bir muhafaza garantisi altında, mey Eserlerin tesadüfen meydana çıka
dana çıkarılmış bulundukları mıntıka rıldığı hakkmda derhal ve tam bir şekilde
şehir ve kasaba enstitülerinde hıfzedil malûmat verilmediği veya bunları mey
mek üzere bırakılmalarına muvafakat dana çıkaranla hamili tarafından el ko
edebilir. nulduğu veya meydana çıkarılan eser
Eserlerin taksimine ait olan zabta lerden birinin değiştirildiği, delindiği, rah-
büyük alâka celbedecek bir eserin bu ncdar olduğu veya her hangi bir şekilde
lunduğunu dercetmenin unutulması baş hasara uğradığı veya nakledildiği veya
ka her hangi bir zamanda keyfiyetin kanun hükümleri hilâfına faaliyette bu
arazi ve ruhsatiye sahiplerine tebliğ edil lunulduğu veyahut her hal ve kârda taz
mesine mani teşkil etmez. mini mucip bir harekette bulunulduğu te
Ruhsatiyesiz veya ruhsatiye müdde zahür ederse, Eski Eserler ve Güzel Sanat
tinin inkızasmdan sonra hafriyat yapıl lar Dairesi reisi, yukarda bildirdiğimiz
dığı tahakkuk ettiği zaman, Eski Eserler şekilde, vaziyeti mahallinde tetkik ve
ve Güzel Sanatlar Dairesi reisi hadiseyi tesbit etmek üzere iki memur gönderir.
tetkik etmek üzre iki memur gönderir. Hafriyat ve âbideler fahrî müfettiş
Daire reisi bundan başka ceza usul-ü leri ve nahiye müdürleri tesadüfen eser
muhakemeleri kanunu mucibince bu hu lerin meydana çıkarıldığına ve biraz evvel
susta salâhiyet sahibi olan memurların yazdığımız gibi bu eserlerin bazı teh-
MÜNİF SERAV
'34
pul ve masraflariyle hammaliye, bağlantı raç ruhsatiyesinden başka bir sandığa ait
malzemesiyle sargı malzemesi ve bir liret- ve gümrük muayenesinden muafiyete ya
lik bir resim ödenmesi icap eden kurşun rayacak olan ihbarnâmeyi ibraz eder.
larla mühürlenmeleri masrafları ihracat
Sevkiyatçı bu vesikaları kaybettiği
çıya aittir.
takdirde bunları evvelce vermiş olan dai
Müsaadeye tâbi olan eserleri sevki- reden bir musaddak sûret taleb eder.
yatçı ibraz ederken bu hususa ayrılmış Bu arada eserler gümrükte kalacak ve
olan ve ihracat dairesi tarafından mecca- ardiye bedeli alâkadara ait olacaktır.
nen verilen formüller üzerine yazılmış ve
ihraç ruhsatiyesine tâbi olan sandık
aşağıdaki izahaü ihtiva eden buna ait
ların muayenesi ancak hudud gümrü
ihbarnâmeyi de üç nüsha olarak ibraz eder.
ğünde yapılır.
A - Sahibinin adı, soyadı ve ikâmet-
Devlet veya V a t i k a n nezdinde
gâhiyle ihracatçı başka bir şahıs olduğu
akredite olan diplomatik misyonlara ait
takdirde ihracatçının adı, soy adı ve ika
sandıklar huduttaki muayeneden istisna
metgâhı;
edilmiş olup bunların muayenesi K o m a
B - Eserlerin gideceği yerlerle I - daki gümrükte yapıhr.
talya hududuna vâsıl olmak için takip Gümrüğe kanunen ibrazı mecburî
edecekleri yol; olan vesaik olmaksızın gümrüğe getirilen ve
C - Mürselünileyhin adı, soy adı ve deklare edilen kaçak addedilmiş şeyleri
ikametgâhı; muhtevi sandıklar için gümrük memur
D - Sandıkların sıra numaralarıyle ları, bu sandıkların en yakın ihracat dai
marka ve işaretleri ve mümkün olduğu resine veya kütüphaneye veya alâkada
takdirde her sandık için bildirilen ağırlık; rın seçeceği başka bir daireye göndermek
ve oraca lüzumlu kanunî muamelenin
E - Eserlerin mahiyeti ve kısaca tav
ifasına müteallik masrafları tediye etmek
sifi;
üzere alâkadarı dâvet edecektir.
F - Zamanımıza ait münhasıran ar
Sandıkların üzerim kurşunla mühür-
tistik eserlere muhassas beyannâme.
leyecek ve ihracat dairesine veya kütüp
İhbariyede yukardaki izahattan her haneye bilgi verecek olan gümrükçe san
hangi biri noksan olduğu veya üç nüsha dıkların gönderilmesinden tahaddüs ede
da hâk ve silintiler bulunduğu takdirde cek zarar ve ziyan ihracatçıya ait olacak
ihbariye kabül edilmeyecektir. tır.
Sandıkların muayenesi yukarda bil Ardiye harcı alâkadara aittir.
dirilen eşkal dahilinde ve bir tek memur
Sandıkların ihracat dairesine şevki
tarafından da yapılabiUr.
masrafını alâkadar ödemek istemezse,
Muayenede bir dalgınlık neticesi o- gümrük idaresi sandığı, zararı ve ziyanı
larak ve iyi niyetle eski bir eser modern alâkadara ait olmak üzere Devlet müze
eser olarak ihbar edilirse, ihracatçı veya galerisine veya en yakın kütüphane
bu ihbariyeyi normal ihracat için verilen ye göndererek ve idare için herhangi bir
ihbariye ile değiştirir. mes'uliyet terettüp etmeksizin orada mu
Bu hal kanunen teşkil edilmiş olan hafaza altına alınacak ve ancak masraf ve
hususî dairelerin birinde müşahede edi rüsumun tediyesinden sonra sahibine iade
lecek olursa kapalı, bağh ve kurşunlarla edilecektir.
mühürlenmiş olan sandık masraflan alâ Gümrük muayenesi neticesinde her
kadara ait olmak üzere kendisi tarafından hangi bir kanunî uygunsuzluk görülmezse,
seçilecek olan ihracat dairesine gönderilir. gümrük memurları ruhsatiye ve serti
Muayene neticesinde sandıklar ihba fikayla ihbariye nüshasını aldıktan sonra
riyeye uygun bulundukları takdirde serti alâkadara gümrük bültenini verecektir.
fika verilir. Sandığı sevkeden veyahut İhracat ruhsatiyesi ve saire bu bül
onun mümasili hududdaki gümrükte ih tenin dip koçanına rabt edilecek vc ke-
140 MÜNİF SERAV
narda muhafaza edilecek olan ihbarnâ- ması hususunda hükümet kanunun bah
meler her üç ayda bir Maarif Vekâletine şettiği hakkı istimal eder.
gönderilir. Posta paketi veya kıymet-i Ruhsatiyenin verildiği ahvalde temi
mukaddereli kutu içinde ecnebi memle nat olarak, depozito namı altında, güm
ketlere yapılacak sevkiyat için ihbariye ve rük resmi tahsil edilerek mukabilinde ve
buna ait ihraç ruhsatiyesi yalnız bir tek rilecek olan makbuz ruhsatiyeye rabtolu-
pakete veya bir kutuya müteallik bulu nur. Muvakkat ihraç halinde hudut g ü m
nacaktır. rükçüleri ihracatçıya yalnız ruhsatiyeyi
İhracat vergisi her sene takdimcn bırakmak suretiyle ihbariyeyi alırlar.
ödenmelidir. Tahsil memuru, ruhsatiye Ruhsatiyenin muteber kalacağı müd
nin arkasını dairenin mührüylc temhir det subutî sebepler ve alâkadarların
etmekle beraber tahsil edilen bedeli de talebi üzerine vekâletçe uzatılabilir.
gösterecektir. Yeniden memlekete ithal edilince eser
İhracatçı posta idaresine ihracat ruh ler çıkış bürosundan ayrı olabilecek olan
satiyesi veya ihbariyeyle birlikte usulü huduttaki gümrük dairelerinin birine ib
dairesinde bağlanmış vc kuı-şunla mü raz edilirler; yeter ki çıkış gümrüğü vesika
hürlenmiş olduğu halde posta paketini ların naklinden vaktinde haberdar edil
veya kutusunu ibraz edecektir. Bu vesikalar miş bulunsun.
posta paketini veya kutusunu hudut güm Eserlerin ihracı sırasında geri alına
rüğüne kadar takip edecek ve orada güm cak olan ihbarnâmeye istinaden güm
rük memurları bu vesikalarla posta paketi rük birinci muayenesini yaptıktan sonra
veya kutusu muhtevasını karşılaştıracak sandıkları kendi kurşunlariyle temhir ede
vc müteakiben ihbariyeyi Maarif Vekâ rek, masrafı alâkadara ait olmak üzere,
letine iade edecektir. ihracat dairesine veya alâkadara ruhsa
Posta idaresi paket veya kutunun tiyeyi verecek olan kütüphaneye gönde
şevkini kabul etmeden ve hudut gümrüğü rir. Daima alâkadarın elinde kalacak olan
serbestçe şevkine muvafakat eylemeden bu vesikanın arkasına bunları alan ma
evvel bir ruhsatiyenin arkasında gümrük kam, sandıkların memlekete tekrar ithal
resminin tahsil edilip edilmediğine ve edildikleri günü, ağırlıklarını ve işaretle
bibliyografi malzemesinin gönderilmesi rini kaydeder. Kezalik Maarif Vekâletine
hususunda takyidat vaz'cdilmiş olup ol gönderilecek olan ihbariyede bu mua
madığına dair her hangi bir kaydın mev mele hakkında da meşruhatta bulunur.
cut olup olmadığını araştırmağa mecbur Mürselünileyh daire ruhsatiyeyi geri
dur. alacak, kat'î muayeneyi yaptıktan ve her
Hudut gümrüğü, posta kanununa şeyi usulüne uygun bulduktan sonra eş
tevfikan kaçakçılık addiyle tatbik edil yayı bırakacak ve Maarif Vekâletine ma
mesi icap eden ağır cezaya halel gelme lûmat verecektir. Vekâlet gümrük resmi
mek üzere, muhtevası hakikat hilafına ola nin iadesini sağlıyacaktır.
rak bildirilen kıymet-i mukaddereli pa İlgili arzu ettiği resmi, ihracat daire
ket veya kutuyu müsadere eder. sinin muayenesi hususundaki kânunî hak
İhbariye yoliyle ihracat dairelerine lara riayet etmek kayıt ve şartiyle hudut
veya kütüphanelere ruhsatiyeye müsteni ta da yapılabilir. Yeniden memlekete
den alelâde ihraç tarzındaki muvakkat ithal eyledikleri için gümrüğe ibraz edi
ihraç talebine müsaade edilir. Alâkadar len vesikalar nataman veya gayr-ı mun
ihbariyesinde sene veya ay olarak mikdarını tazam olurlar veya eserler tesbit edilen
tasrih etmek suretiyle muvakkat bir za müddet zarfında memlekete ithal edilme-;
man için harice ihraç etmek istediğini miş bulunurlarsa, ihracatçı vergiyi tekrar
bildirir. elde etme hakkını kaybeder.
Kat'î ihracın memnu olduğu ahvalde Tarihî, arkeolojik, paletnolojik, pale-
muvakkaten ihraç hususundaki talep red ontolojik ve artistik kıymeti haiz eserlerin
dedilir; ve şevki men'edilen eserlerin alın-; dahi devlet arazisi arasından veya nehirler
İTALYA'DA ESKİ E S E R L E R İ N KORUNMASI
141
yahut göller arasından geçmek üzere rüğü rüsumu ödendikten sonra sandık
deniz yoliyle devletin bir yerinden başka lar gümrükçe kapanıp kurşunla mühür
bir yerine nakilleri ihraç dairesinin veya lenecek ve masrafı ilgili tarafından öden
kütüphanenin vereceği ruhsatiyeye tâbidir. mek kayıt ve şartiyle ithalâtçı tarafından
Dairenin veya kütüphanenin fikrine gösterilecek olan ihracat dairesine veya
göre ihraç hususunda her hangi bir mcm- kütüphaneye gönderilecektir.
nu'iyet ve muhalefete veya iktisap hakkma Sandıklar ithalât sertifikasını al
tâbi tutulmaması icap eden bir eser te mak üzere bir istidayla terfik edilecek ve
lakki edildiği takdirde ruhsatiye, eserin bu istidada sandıkların ihtiva ettiği şey
memleket dışına ihracı hahnda ödenmesi lerin tavsifi hakkmda meşruhat da bulu
icap eden verginin depozito olarak yatırıl nacaktır.
masına tâbi olacaktır. Teminat olarak Gümrük dairesi ithalâtçının bildire
yatırılacak para tahsil memuru tarafın ceği bütün karekteristik tavsifi hususiyet
dan irat kaydedilmeyip, eserin sevkedil- leri veya ithal edilmiş olan şeyleri, teşhise
diği yerdeki ihracat dairesine kendisinin medar olacak her türlü izahatı istidaya
verdiği ve başka bir ihraç dairesi ilâve etmek suretiyle muayeneyi yapa
nin veya galeri, müze veyahut kütüphane caktır. İhracat dairesi hususî deftere
müdürlüğünün, eserin İ t a l y a ' d a isteni kaydettikten sonra lüzumlu muvakkat
len yere vasıl olduğuna dair meşruhatını ithal sertifikasını verecektir.
ihtiva edecek olan ruhsatiye > ibraz edilir Kraliyet hükümeti ve V a t i k a n ncz-
edilmez sahibine iade edilir. dinde akredite diplomatik misyonlar reis
Bütün diğer ahvalde ihracat dairesi leri ithalât dairesine ibraz edilen basit
kaç defa muvafık bulur ve sahibi talep talepnâmeye istinaden muvakkat ithal
ederse gönderilmesi istenilen şeyler mas sertifikasını alacaklardır. Muvakkaten it
rafı vc zararı sahibine ait olmak üzere ih hal edilen tarihî kıymeti haiz şeylerin
muayenesi daire dışında da yapılabilir.
racat dairesi marifetiyle istenilen yere
sevkedilir. Posta paketi halinde gelen şeylerin
muvakkat ithal ruhsatiyesi doğrudan doğ
Alelâde basit bir muvafakatnâmeye
ruya gümrüğe gönderilmiş olabilir; alâ
tâbi olan şeylere dair müsaadenin istihsali
kadarın isteği üzerine ihracat dairesi ta
için ihracat dairesine müracaat kâfidir.
rafından da verilebilir.
Eserlerin getirildiği gün veya ihracatçının Yeter ki:
uygun gördüğü ahvalde, sevk masrafları
nın peşinen ödenmiş veya teminat olarak A - Posta paketinin mühürleri he
yatırılmış olması kaydiyle, dairede çıkan nüz bozulmamış olsun,
mühim bir mâni, servisin normal işleme B - Posta mühürlerinden veya diğer
sini imkânsız kıldığı takdirde, servisin posta veya gümrük vesikalarından pa
faaliyette bulunduğu ertesi günü ruhsa ketin on beş gün evveline kadar mürse-
tiye verilir. Hariçten memlekete ithal edi lünileyh tarafından alınmış olduğunun
len eserler müterakki vergi tediyesine sabit olması,
hacet kalmadan tekrar memleket dışına C - Hudut gümrük resimlerinin ö-
çıkarılabilirler. denmiş olması,
D - Paketin sıklet ve eb'admın posta
Vukubulan ithali teyit eden vesaik
ve gümrük vesikalarında gösterilen sik-
ihracat daireleri veya kütüphaneler ta-
let ve eb'ada tevafuk etmesi.
fafmdan verilen sertifika, başka munzam
bir vesika veya aynı kuvvet ve kıymeti Verilecek olan muvakkat ithal ruh
haiz deUl ibrazına lüzum yoktur. Muvak satiyesinde yukardaki ahvale dair hassa-
kat ithalât dolayisiyle kanunun müsaa- tan meşruhat bulunması lâzımdır.
datından faydalanması bahis mevzuu Yukarda zikri geçen ahvalin mevcu
olan şeyler gümrük muamelesinin ifası diyeti halinde ihracat dairesinde veya kü
için gümrük idaresine götürülecek ve bu tüphanede takip edilecek muamele gümrük
ıhuameleler ifa edildikten vc hudut güm muamelesi hükmünde olacaktır. Ruhsatiye-
MÜNİF SERAV
142
nin hükmü verildiği tarihten itibaren beş nüshası müsadere edilen şeylerle birlikte
sene için muteberdir. Ruhsatiye bu m ü d en yakın ihracat dairesine g ö n d e r i l i r . T a
det zarfında tecdit edilmiş bulunmadığı lep vukuunda bir ü ç ü n c ü n ü s h a d a i h r a
catçıya verilir.
takdirde ithalatçının bu husustaki hak
lan sakıt olacaktır. İhracat dairesi eserlerin ruhsatiyeye
Alâkadar bir liretlik pul ilsak ede veya ilmühabere tâbi olup o l m a d ı k l a r ı n ı
ceği istidayla Maarif Vekâletine müra tetkik ettikten sonra b u n l a r ı ruhsatiyeye
caat ederek hitam bulan muamelenin tâbi gördüğü takdirde ö d e n m e s i l â z ı m
beş sene daha temdidini isteyebilir. V e gelen ihraç resmini bildirmek suretiyle
kâlet işin mahiyetini tevsik ve tahkik gümrük dairesine haber verir. G ü m r ü k
ettikten sonra ruhsatiyenin uzatılmasını dairesi eserleri kaçak addetmekle beraber,
emreder. müsadereye müteallik z a b ı t v a r a k a s ı n a
dayanarak para cezasına ait bir z a b ı t
Muvakkaten ithal edilen şeyleri tek
tanzim eder ve bir suretini M a a r i f V e k â l e
rar ihraç etmek isteyen kimse, ithal için
tine gönderir.
müracaat edilmiş olan ihracaat dairesine
veya kütüphaneye müracaat etmeğe Yalnız bir i l m ü h a b e r e d a y a n a n şey
mecburdur. Alâkadar istidaya muvakkat ler için ise ihracat dairesi bilgi vermekle
ithal ruhsatiyesini ve muhtemel m ü d d e t beraber, muameleyi takip etmemesi i ç i n
uzatılmalarına ait vekâletin tezkerelerini gümrüğe talimat verir. B u eserler v e y a
rabtetmek suretiyle alelâde ihraç için ka eşya idare için hiç bir mes'uliyeti istilzam
bul edilen usul dairesinde keyfiyeti ihbar etmemek kayıt ve şartiyle bu eserlerin ve
eder. ya eşyanın sahibi ardiye, nakliye ve saire
olmak üzere y a p ı l m ı ş olan b ü t ü n mas
Muvakkat ithal ruhsatiyesi istihsal
rafları ödeyip, kendisine teslimini talep
edilmiş olan şeylerin kâffesi, yeniden ih
edinceye kadar, bu eserler ihracat daire
raç edildikleri zaman ihracat dairesi veya
sinde veya bu dairenin m ü n a s i p g ö r e c e ğ i
kütüphane bu vesikayı alacaktır. Aksi
bir devlet enstitüsünde mahfuz kahriar.
takdirde daire veya kütüphane, verilen
ruhsatiyenin tarih ve numarasını da zik Sahte veya her hangi bir ş e k i l d e
retmek suretiyle vesikanın arkasına yapılan tahrif edilmiş vesikalara d a y a n a r a k v e y a
kısmı ihraç muamelesi hakkında meşru değiştirilmiş sandıkla veya s a n d ı ğ ı n k a p a k
hat verdikten sonra alâkadara iade eder. veya yan tahtalarından birinin değiştiril
mesi suretiyle hileli bir şekilde eserlerin
İhracat ruhsatiyesi veya ilmühaberi
kaçırılmasına teşebbüs edildiği takdirde
alınmasını istilzam eden eserlerin ruhsa
gümrük idaresi b u n l a r ı m ü s a d e r e etmek
tiye almaksızın ihraç edildikleri veya ih
le beraber keyfiyeti bir z a b ı t varakasiyle
raçlarına teşebbüs olunduğu takdirde
tesbit ve ihracatçı h a k k ı n d a k a ç a k ç ı l ı k
keyfiyeti meydana çıkaran memurlar, bu
tan başka ceza kanununun bu husustaki
eserlerin şevkini durdurmakla beraber on
cezaî hükümlerinin tatbiki suretiyle, ta
ları en yakın gümrük dairesine göndere
kibatta bulunulması i ç i n evrakı M ü d d e i
rek vukuu hali bir zabıt varakasiyle tes-
umumiliğe tevdi eder.
bit ederler. Bundan başka eserler cins ve
miktar itibariyle beyannâmede yazılı olan Sandıklar üzerindeki k u r ş u n l a r d a ve
dan farklı oldukları veya sahte beyan- bağlantılarda bir değişiklik o l d u ğ u a h
nâmeyle bildirildikleri veya ihracata valde de aynı tarzda hareket edilir.
ait hükümlerin tatbikına imkân verme Gümrükçe tutulan z a b t ı n bir suretiyle
mek düşüncesiyle ihracına teşebbüs edilen buna müteallik vesaikin bir sureti M a a r i f
eserler başka şeylerle karıştmimış olduk Vekâletine gönderilir.
ları görüldüğü takdirde dahi ayrıca bir Yukardaki ahvalin t a h a d d ü s ü n d e tah
zabıt tutulur. sil edilecek olan para c e z a s ı n ı n yarısı,
B u zabıt iki nüsha olarak tanzim İ t a l y a n Gümrük kanununun 20. m a d
edilmekte olup bir nüshası gümrük dai desinde zikri g e ç e n fonlara a y r ı l d ı k t a n
resince muhafaza edildikten sonra, diğer sonra diğer yarısının a z a m î on b i n lirete
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
»43
İcadar olan nüktarı bu işte hizmetleri seb- enstitülerin malî bakımdan teftişlerini
ketmiş olan memurlara dağıtılır. yaptırabilir.
Maarif Vekâleti, Eski Eserler ve Güzel Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Yüksek
Sanatlar Yüksek Konseyinin mütalâasını Konseyi, Maarif Vekilinin teklifi üzerine
aldıktan sonra, mahkeme karariyle mü Kırahn iradesiyle tâyin edilen on beş
saderelerine karar verilen eserlerin muha azadan terekküp eder. Bu meclis istişarî
faza edilecekleri enstitüyü tesbit eder. reye sahip olmak üzere Eski Eserler
Artistik bilgiler veren enstitüler tesisi, ve Güzel Sanatlar Umum Müdürü
Maarif Vekâletine ait bütün diğer ensti sıfatını haiz olan bir başkanın reisliği
tülerle artistik bilgiler vermeye namzet altında olup idarî bakımdan Maarif
olan müesseselerin kâfFesi Maarif Vekâ Vekilinin veya bu vekâlet müsteşarının
letinin nezaret ve mürakabesine tâbidir. emri altında bulunur.
Maarif Vekâletinin müsaadesi ol Maarif Vekili meclis azaları arasından
maksızın hiç bir kimse artistik bilgiler birini başkan yardımcılığına intihap eder.
veren mektepler te'sis edemez. Yüksek meclisle istişare meclisi azaları
bu vazifede üç sene müddetle kalmakta
Hükümet veya moral şahsiyetler ta
olup üç senelik müddetin hitamında
rafından idare edilen enstitüler hukukan
tekrar seçilebilirler. Üç sene zarfında
devlete ait enstitüler seviyesinde olabi- tayin edilenler üç senelik müddetin
lirier. sona ermesi dolayisiyle azalık sıfatın
Maarif Vekâletinin teklifi üzerine dan sakıt olanlarla birlikte bu sıfatı
Maliye Vekiliyle anlaşarak bu husustaki kaybederler. Bugünkü konsey azasiyle
usul ve şerait tesbit edilir. istişare meclisi azası 20 Haziran 1935 ta
Artistik bilgiler veren her enstitü rihli ve 1071 sayılı kanunun 6,7 ve 8.
nün başında Maarif Vekâleti tarafından maddelerindeki ahvalde azalık sıfatını
tayin edilen bir başkan bulunur. Bu baş kaybederler.
kan kanunun tayin ettiği eşkal daire Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dai
sinde enstitünün idare ve artistik çalış resi reisinin mütalâasını almak hususun
malarına nezaret eder. daki hükümler mülgadır.
Başkanın maiyetinde enstitünün öğ Artistik bilgiler veren devlet enstitü
retim ve inzibatî gidişini idare ve her sa leri müdür ve öğretmen vazifeleri açık
hada başkanın direktiflerini yerine getiren müsabaka veya imtihanla ehliyeti sabit
bir müdür vardır. Müdüriyet makamı olanlara verilir. Bu takdirde vekil tahsil
bulunmayan enstitülerde öğretmenlerden dereceleri muayyen bir seviyede olan mü
biri Maarif Vekâleti tarafından iki sene sabıkların imtihana tâbi tutulmalarını
müddetle bu vazifeye tayin edilir. kararlaştırır.
Maarif işlerinin yürütülmesinde baş Vekil tarafından tayin edilen ve üç
kan, öğretmenler meclisinin yardım ve azadan terekküp eden hakem hey'eti mü
müzaharetine mazhar olup bu meclis sabakaya mevzu olan vazifeye lâyık üç
kendi reisliği altında enstitü müdüründen kişiyi ehliyet derecelerine göre namzet
ve öğretmenlerden teşekkül etmektedir. olarak tekhf ederler. Vekil kanuna ve
idare meclisleri te'sisini âmir olan artistik öğretim icaplarına uygun olduğu
bütün hükümler mülga olup bundan Kon- takdirde, hakem hey'etinin teklifini tas
servatuvar ve R o m a G ü z e l S a n a t l a r vip ve aksi halde hükümsüz addeder.
A k a d e m i s i müstesnadır. Vekilin bu kararı gayr-ı kabil-i itirazdır.
Maarif Vekilinin müsaadesi olmak Müsabakaya konulan vazife birinci
s ı z ı n Başkan tarafından hiç bir masraf gelene ve bunun istinkâfı halinde ikinciye
ihtiyar edilemez. Vekil muayyen katego ve bu siyakta üçüncüye verilir.
riye dahil ve hassaten her malî sene için Vekil istisnaen enstitü müdür ve öğ
muayyen bir miktara münhasır olan mas retmen vazifelerini müsabakaya tâbi tut-
raflara ait müsaadeyi verebilir. maksızın yalnız kendi sanatlarında şöh
Maliye Vekili artistik bilgiler veren ret sahibi olan kimseleri tayin edebilir.
MÜNÎF SERAV
144
Vekil bu şekilde tayin edilen personeli lerle diğer hususî enstitülerde derslere e-
tecrübe devresinden istisna edebileceği gibi sas olacak kitapların tetkikini teklif eder
artistik bilgiler veren enstitüler personeli Maarif Vekili muayyen hususat için aynı
ni başka tedrisata veya başka tipteki komisyon içinden hususî komiteler teşkil
enstitülere nakledebilir. Bu personele ve etmekle beraber bu komitelere, aynı ko
kil tarafından tayin edilecek ahval ve misyona iştirak etmeyen fertlerin katılma
şerait altında kendi arzularını izhar et sını da kararlaştırabilir. Bu tetkikatlan
mek hakkı bahşedilmiştir. Bu tedbirlere dolayı komisyon azasına herhangi bir
karşı itiraz caiz değildir. ücret ve hakkı huzur ödenmesi bahis
Yukarda zikri geçen enstitülerde her mevzuu değildir. Ancak imtihan neti
hangi bir öğretim vazifesine veya bu va cesinin bir revizyona tâbi tutulması,
zifelerden birinin vekâletine tayin ancak imtihana giren kimseler tarafından
Maarif Vekâletine aittir. Vekil bu salâ talep edildiği takdirde, bu hususta ya
hiyetlerini kısmen veya tamamen ensti pılması muhtemel masraflar dışında ta
tü başkanlarına devredebilir. libi veya talipleri tarafından her hangi bir
Müstesna ahval hariç olmak üzere vergi ödenmez. Milletin artistik ve ar
öğretmenler kendi vazifeleri dışında her keolojik servetinin himayesine müteallik
hangi bir vazifeye asaleten veya vekâle salâhiyet ve vazifeler münhasıran Maarif
ten tayin edilemezler. Vazife sahibi olan VekiUne aittir.
lar haftada 24 saatin fevkinde vazife de Maarif Vekili bu husustaki salâhiyet
ruhte edemezler. lerinden bir kısmını veya tamamını Eski
İnzibatî sahada artistik bilgiler veren Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi başkan-
enstitüler personeli hakkında 10 Aralık lariyle diğer memurlara verebileceği gibi
1923 tarihli ve 2960 sayıh kanunla müte salâhiyetlerini dilediği anda geri çekebi
akiben ta'dil edilen maddeler hükümleri lir.
tatbik edilmekte olup, bu husus için vekil
Millî âbidelerle âsâr-ı atikaya ait
tarafından tayin edilen beşi asil ve ikisi
sanat eserlerinin muhafazası vazifesiyle
ihtiyat olmak üzere yedi azadan mürek
mükellef olan komisyonlara dair 31
kep bir inzibat komisyonu teşkil edilmiştir.
Aralık 1923 tarihli ve 3164 sayılı kanu
Bu komisyonun kâtiplik vazifesi Maarif Ve
nun 9, maddesiyle 9 Ekim 1924 tarihli vc
kâleti merkez idaresinde A grubuna da
1627 sayılı kanunun 34. maddesi mül
hil ve her halde 9. dereceden aşağı ol
gadır.
mayan bir memur tarafından görülür.
Bu komisyon azalan bu sıfatları bir sene Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
müddetle muhafaza etmekte olup yeni başkanlariyle müdürleri ve âbidelerin,
den tayinleri mümkündür. Vekil bu aza müzelerin, galerilerin ve âsâr-ı atikaya
lar arasından birini başkanlığa seçer. mütealUk hafriyata nezâret eden fahrî
memurlar vekilin daha evvel müsaadesi
Talebenin artistik sahadaki olgun
istihsal edilmedikçe kendilerine daha ev
luk derecelerini tayin eden imtihan
vel tahsis edilen fonlardan her hangi bir
komisyonu Maarif VekiU tarafından ta
masraf ihtiyar etmek salâhiyetini haiz
yin edilen beş azadan terekküp eder.
değillerdir.
Sanat mektepleriyle enstitülerinde daha
yüksek sınıflara talebe kabulü için ehliyet Vekil bir emirnameyle muayyen ka
imtihanlan yapılabiür; aynı enstitülerdeki tegoriye dahil işler için her malî yıl de
mezuniyet imtihanlarına devlet mektep vamı müddetince ve muayyen bir meb
lerinde kurslara devam etmemiş olanlar da lâğa inhisar etmek üzere lüzumlu masra
kabul edilebilirler. fın ihtiyarına müsaade verebilir.
Vekil tarafından tayin edilen beş İstisnaî mahiyette olmak üzere arke
aza ile Eski Eserler ve Güzel Sanatlar U - olojik veya sanat tarihi profesörleriyle
mum Müdüründen teşekkül eden ve veki Üniversitenin mümasil maddelerini tedris
lin reisliği altında bulunan bir komisyon eden profesörler muvakkaten ve mec
artistik bilgiler veren devlete ait enstitü cani olarak Eski Eserler ve Güzel Sanatlar
İTALYA'DA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I 145
idaresinin bir dairesinin umurunu tedvire lin karakteristik vasıflarım taşımaları ba
memur edilebilirler. kımından istisnaî bir tarihî kıymeti haiz
olan şeylerin koleksiyon veya serilerinin
MAARİF VEKÂLETİ teşkilini emredebilir.
Tarihî ve artistik ehemmiyeti haiz Maarif Vekâleti bu kanuna tâbi olan
şeylerin himayesi : şeyler üzerinde umumun iktisap ettiği is
timal ve faydalanma haklarına riayet
Resmî Gazetenin 8 Ağustos 1939 ta edilmesine nezaret eder.
rihli nüshasmda neşredilmiş olan ı Ha
Ekleziyastik birliklerin malı olan şey
ziran 1939 tarihli vc 1089 sayılı kanunun
lere taallûk ettiği zaman Maarif Vekâleti
hülâsası.
dinî icapların ifasına halel gelmemesine
Artistik, tarihî, arkeolojik veya et-
çalışır.
nografik ehemmiyeti haiz menkûl ve gay-
Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
r-ı menkûl şeyler bu kanuna tâbidir.
reisi bu kanuna tâbi olan şeylerin korun
Bundan başka aşağıdaki şeyler de buna
ma ve muhafaza şartlarım tcsbit etmek
dahildir:
üzere her an teftiş edebilir.
a) Kable't-tarih devirleri ve ilk me
deniyeti ilgilendiren şeyler, Maarif Vekili tarafından alman ted
b ) Beşer hayatını ilgilendiren şeyler, birler kat'îdir. Ma'dun makamların ted
c) E l yazılcuı, otoğrafiler, muhabere birlerine karşı silsile-i mcratibe riayet su
ler, mühim vesikalar, kitaplar, matbua retiyle Maarif Vekiline müracaat caizdir.
lar, nadir ve kıymetli mahkûkeler. Artistik ve tarihî kıymetleri olan şey
Bunlarla beraber tarihî ve artistik lerin muhafaza, masuniyet ve emniyetleri
kıymeti haiz olan şehirler, parklar vc hususunda alman tedbirler :
bahçeler de bu arada sayılabilir. ' Kasabaların, komünlerin vc kanunen
Yaşayan muharrirlerin, temsili elli tanınmış olan müessese ve enstitülerin
seneyi geçmeyen operalar bu kanunun malı olan şeyler, Maarif Vekâletinin mü
daire-i şümulüne girmemektedir. saadesi olmaksızın tahrip, tadil ve restore
Bununla beraber siyasî vc askerî ta edilemezler. Bu gibi şeyler artistik ve ta
rihle olduğu kadar edebiyat, sanat ve rihî kıymetleriyle gayr-ı kabil-i te'lif ola
kültürle olan alâkaları dolayisiyle suret-i cak veya onların muhafaza ve korunma
hususiyede mühim addedilen ve binaena larına zarar verebilecek hususlara tahsis
leyh Maarif Vekâletinin idarî mahiyette edilemezler.
tebligatına mevzu teşkil eden gayr-ı men Ekleziyastik müesseselere ait olan şey
kûl şeyler dc bu kanun hükümlerine tâ ler hususunda, dinî vecibelerin ifasına
bidir. yarıyan şeylerden oldukları takdirde Ma
Maarif Vekâleti her ne suret vc sı arif Vekili bu makamlarla anlaşarak
fatla olursa olsun yukarda yazılı gayr-ı bunlar hakkında karar verir.
menkûllere sahip veya bunların sadece Tarîhi veya artistik kıymeti haiz olan
vaziu'1-yedi olan kimselere bunların su şeyleri, sahibi veya vaziu'1-yedi olan
ret-i hususiyede ehemmiyet-i fevkalâ kimse yer değiştirdiği takdirde keyfiyeti
deyi haiz şeyler olduklarını bildirir. Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Dairesi
Kasaba ve nahiye mümessilleriyle reisine bildirir. Reis de bunların nakil
kanunen tanınmış olan müessese ve esnasında bir zarara -uğramalarına mani
enstitü mümessilleri temsil ettikleri mü olacak tedbirleri alır.
essese veya enstitülere ait olan yukarda Vekil gayr-ı menkûl eserlerin masu
yazılı şeylerin izahlı bir cedvelini Maarif niyet ve tamamiyetlerinin ve görünüşle
Vekâletine tevdi etmeğe mecburdurlar. rinin zarara uğramasına, ışık vaziyetinin
Maarif Vekâleti, vekâletin ilimler vc ve muhite karşı olan dekorun değişmesine
sanatlar meclisinin mütalâasını aldıktan manî olacak tedbirleri alır.
sonra anane veya şöhret veyahut mahal Gayr-ı menkûl eserlerin manzarasını
10
146 MÜNIF SERAV
bozan ve halkın temaşa etmesine mâni müsaade edilen bu eserler tesbit edilen
olan afişler, ilânlar ve diğer neşir vasıta muayyen m ü d d e t zarfında memlekete
larının yapıştırılması caiz değildir. iade edilmedikleri takdirde irat k a y d
Maarif Vekâleti, Eğitim î l i m v e Sanat edilir.
Millî Konseyinin mütalâasını aldıktan son Maarif Vekili, Maliye V e k i l i y l c a n
ra devletin veya diğer enstitü ve âmme m ü laşarak hariçteki mostra veya sergilerde
esseselerinin malı olan antikaların ve sanat teşhir edilmek veya devletin diplomatik
eserlerinin satılmasına izin verebilir. Yeter veya konsolosluk merkezlerinin tefriş v c
ki onların muhafazalarına mani bir hal tezyini hususunda kullanılmak ü z e r e k ı y .
husule gelmiş ve umumun istifadesi metli sanat eserlerinin ve a n t i k a l a r ı n ser
azalmış olmasın. best olarak muvakkaten memleket d ı ş ı n a
Vekâlet bundan başka devletin veya çıkarılmalarına m ü s a a d e edebilir.
diğer müesseselerin koUeksiyonları için Âsâr-ı atika araştırmaları neticesinde
m ü h i m olmayan antika vc sanat eserle bulunan eserlerle eşya devlete aittir. B u
rinin satılmasına da izin verebilir. Vekil, lunan şeylerden dolayı arazi sahibine
î l i m ve Sanat Millî Konseyinin mütalâasını vekil tarafından para olarak v e y a bulu
aldıktan sonra bu gibi şeylerin satışına nan şeylerin bir kısmını b ı r a k m a k m u k a
izin verilmesi halinde millî servete büyük bilinde aynı eşyanın k ı y m e t i n i n h i ç bir
bir zarar geleceğine hükmettiği takdirde vakit dörtte birini g e ç m e m e k ü z e r e bir
verilen müsaadeyi geri alabilir. prim verilebilir. Araştırmalar neticesinde
Devlet veya başka resmî bir müessese veya tesadüfen meydana ç ı k a r ı l a n sanat
ve enstitü nam ve hesabına bir bina eserlerine veya antikalara t e s a d ü f eden
yıktırıldığı zaman inhidam dolayisiyle ta veya bunları yedinde tutan kimse ceza
rihî değerleri bakımından mühim adde kanununun 622. maddesi hükümlerine
dilen eserler meydana çıksa dahi bu tevfikan cezalandırılır.
eserler mukavele mucibince binayı hedm Bu suç kendilerine hafriyat v e y a araş
eden müteahhide terkedilmiş olan eser tırma ruhsatiyesi verilen kimse tarafın
ler arasına giremez. dan işlendiği takdirde ceza k a n u n u n 625.
Memleket dışına ihraçları kanunun maddesi hükümleri tatbik olunur. Bu
himayesi altında bulunan millî servet hareket dolayisiyle kısmen veya tamamen
için büyük bir zarar teşkil edeceğine hük gayr-ı kabil-i tamir bir zarar m e y d a n a
medilen ve tarih vc sanat bakımından gelirse kanunun 59. maddesi h ü k ü m l e r i
kıymet arzeden âsâr ve cşyanm ihracı tatbik olunur.
surct-i kat'iyede memnudur.
Tabiî güzellikler ve şayan«ı temaşa
İhracı yapan kimse Maarif Vekili yerlerin korunmasına ait 29 Haziran 1939
tarafından bu eserlere verilen değeri ka- tarihli ve 1497 No. lu kanun.
bül etmediği takdirde biri vekil ve diğeri
ihracatçı, bir üçüncüsü de mahkeme reisi I - Umumun atfettiği b ü y ü k chemi-
tarafından tayin edilen üç kişilik bir ko miyet dolayisiyle aşağıdakiler bu k a n u n a
misyon tarafından eserlerin kıymeti gayr-ı tâbidir:
kabil-i rucu olmak üzere tesbit edilir. a) T a b i î vasıflan ve jeolojik husu
İhbardan itibaren iki ay içinde Maarif siyetleri olan gayr-ı m e n k û l ş e y l e r ,
Vekili ayni ihbariyede beyan edilen kıy b) Artistik ve tarihî ehemmiyetleri
met üzerinden kanunun himayesi altında olan şeylerin himayesine ait k a n u n l a r
bulunan ve millî servet için büyük bir da bahis mevzuu olmayan ve g ü z e l l i k l e r i
ehemmiyet arzeden eserleri satın almak dolayisiyle tefrik edilen şehirler, b a h ç e
hakkını muhafaza eder. ler ve parklar,
Muvakkaten ihraç edilen eserler de c) Estetik ve a n ' a n e v î ehemmiyet v c
müterakki ihracat vergisine tâbi olup bu kıymetleri olmakla beraber karakteristik
vergi teminat olarak ihracatın yapıldığı vasıflar arzeden gayr-ı m e n k û l ş e y l e r i n
sırada tahsil edilir ve muvakkaten ihracına hey'ct-i mecmuası.
İTALYADA ESKİ ESERLERİN K O R U N M A S I
147
BtBLİY(
L.Raggi-E. Guicciardi:
4) 2/Birincikânun/i935 tarihli ve 2081
Codice amminisirstivo, No.h kanun.
Padova 1938. {Reggio Decreto legge 2 D icembre 1935
Âsâr-ı atika ve güzel sanat eserlerinin No 2081. Aggiornamento della legisla-
saüşı hakkında zione relativa alVistruzione artistica e
ı) zo/Haziran/ıgog tarihli ve 364 No.lı alla tutela del palrimonio artistico ed
Kanun. {Legge 20 Giugno ıgog JVo. archeologico.) S. 1663
^4 che stabilisce e fissa norme per
Vimliembilitâ delle antichitâ e delle 5) I/Haziran/1939 tarihli ve 1089 No.h
Kanun.
belle arti) S. 1600.
[Legge 10 Giugno jg3g No. w8g
2) 30/lkinci kânun/1913 tarihli ve 363
Pubblicata nella gazzetta ujficiale delV
No.lı nizâmnâme.
8 Agosto ıg3g).
{Regio Decreto 30 Gennaio ıgı^ No.
363 Reğolamento per la esecuzione delle6) Artistik ve tarihî kıymeti olan şeylerin
leggi relative aile antichitâ e belle arti). himayesi.
S. 1610.
[Tutela delle cose d'interesse artistico os-
3) u / M a y ı s / 1922 tarihli ve 778 No.h torico).
kanun.
7) 29/Haziran/i93g tarihh ve 1497 No.lı
{Legge II Maggio ıgzs No. yy8 Prov- kanun.
vedimenti per la tutela delle bellezze na-
rali e degli immobili di particolare [Legge 2g Giugno ıg3g No. I4gy Sulla
interesse storico) S. 1660. protezione delle bellezze naturali e panoramiche)
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ÂBİDELERİ V E
VAKIFLARI
E K R E M HAKKI AYVERDt
Yüksek Mühendis
tesna, hiç bir eser intikal edemediğine duvarla kapalı ve ortada 4 mermer sü-
bakılırsa her halde pek büyük bir mev- tûna müstenid beşli bir revakı vardır
cûdiyeti olmadığı tahmin olunabilir. Fet (resim 2, 3); kitâbelerden anlaşıldığına
hi müteâkıb Türkler tarafından vâsi ve göre cami iki defa yanmış vc tâmir gör
nıühim bir merkez haline getirildiği de, müş, eski şeklinden çok kaybetmiştir.
bakiye asardan, vakfiyelerden ve sair ve Cami'in içinde yanlarda mevcud üçer
sika ve menba'lardan anlaşılmaktadır. mustaıil ayak sonradan genişletilmiş gi
Bursa ve E d i r n e misallerinde olduğu gi bi görünmektedir; bunların üstündeki
bi, ufak bir kasabadan büyük bir şehir kemerlerin aslında olup olmadığı da an
meydana gelmiş ve ehemmiyetini X V I I I . laşılamamaktadır. Muhakkak olan bir
asra kadar muhafaza eylemiştir. Ancak H . şey varsa, tavanın bu günkü şeklinin S u l
ı ı o o (M. 1688) de Avusturya generali tan R e ş a d zamanındaki son tâmire aid
P i c c o l o m i n i tarafından yakıldıktan son olduğudur (resim 4). Revak, kemerleri
ra epeyce sönmüştür; Kaınusü'l-A'lâm'dci ve ayakları eskidir (resim 5). Plân mu
bu asır bidayetinde 4000 ev ve 1000 dük rabba'a yakın olmakla beraber aradaki
kân, 50 han, 3 hamam bulunduğu bildi 2.00 M. fark binanın eskiden kubbeli ol
rilmektedir. ması ihtimalini zayıflatıyor. Eski olan
E v l i y a Ç e l e b i H Üsküb'ün R u duvarlarda, silmelerinde ve içeride, kub
meli eyâletinde sancak beyliği olup 500 beye işaret olacak bir vaz'iyet pek görül
asker ve 5000 cebelisi bulunduğunu ve memektedir (resim 6). Cami'in takdim et
hisarının 300 hisar eriyle muhafaza edil tiğimiz lölövesini dere eden H . D u d a H I
diğini bildirmekte ve idâri teşkilâtına aid da bu babda bir fikir beyan etmemekte;
mühim malûmât vermektedir; yine E v - hatta sarih olan inşa tarihi hakkında ih-
liya'ya göre, kalesi "mücellâ senk - trâfide" tirâzî kayıdlar koyarak arkeolog ve mi'-
iki kat sûrlu ve muhammesü'ş - şekil marlann bu günkü binâyı tetkik edip ta
olup, 70 burcu ve nehir kenarında bir rihini ta'yin etmeleri lüzumuna işaret
su kulesi varmış; ccnub tarafındaki kapu etmekle iktifa etmektedir. Kitabesini ya
I I . Sultan M u r a d zamanında tamir zarken bu son bahse avdet edeceğiz.
olunarak şu kitâbeyi taşımakta imiş : Cami bu gün mu'taddan dik bir çatıyla
örtülü olmasına rağmen minaresi yine de
SU'U: j ÂXw dl>- JU^t (> il y pek yüksek düşmektedir; Duda'daki rö-
X V I I . asırda 10.060 ev, 2150 dükkân, lövesine nazaran 36 M. irtifa'ındadır (re
110 çeşmesi mevcud olup bunların ve şeh sim 3); şerefe istalaktitlidir. Minarenin ilk
rin suyu K a ç a n i k boğazından î s a Bey yapıdan olduğunu kabul etmek doğru
kemerleriyle gelmekte bulunuyordu. 120 olur kana'atindeyiz.
cami ve mescidi, 70 sıbyan mektebi, 7
misâfirhânesi, 20 tekyesi olduğunu kayd Cami'in üç kitâbesi vardır; kapı ke
eden E v l i y â Ç e l e b i medrese ve han meri üstündeki celî sülüsle yakılmış olan
adedini bildirmeyip yalnız birincisi için en eskisi üç satır üstüne arapçadır; yazısı
meşhurlarından altısını, ikincisi için dört güzeldir. Tarafımızdan tesbil olunduğuna
tanesinin adlarını bildirmektedir; kezalik göre:
hamamlarından yalnız üç tanesinden
bahsediyor. 51^1 üUaL- öUj J j->SI^U- (_^^.- \
Şimdi büyük Ben derin binala
rından mühimlerini birer birer inceliye-
lim: îîLc'Ur'j ı>*^jl —' J j "-r"^^
II. Sultan Murad cami'i:
Murabba'a yakın plânh, çatılı
bir cami olup önde yanları pencereli
yine istalaktitli bir kuşakla dört köşeden I I . Murad devrinde bu cami'i yaptır
sekize geçerek diıvarlara oturur (resim mıştır. Şimaldeki medhal üstünde bulu
7, 8); merkezî kısımla cenahlar arası nan üç satırlık arapça kilâbe şudur '
Bursa kemeriyle, mihrab tarafı dairevî (Resim I I ) :
kemerle ayrılmıştır; son cema'atin yanları
duvarla kapalı ve ortada dört mustatil (j—«o^si ^U- IJIA y.y'^ - ^
sütûna müstenid yuvarlağa yakın beş sivri
kemerlidir; kemerler testere dişi tuğladır;
kemer alınları taşla kaplıdır; ayakların
üstü de ahşab çatıyla örtülüdür. Mina
resi 12 köşeU bir kaide üstüne düz dilimU
bir küp ve uzunca bir gövde ve istalaktitli
şerefeyle yapılmış olup kâmilen taştandır;
korkulukları oyma köfeki kafestir, minare
Bu kitâbeye nazaran inşasından 80
kapısı son cema'at duvarının içindedir.
küsur sene sonra H . 925 (M. 1519) da
Cami duvarları da kâmilen kesme taş
î s h a k Beyin oğlu î s â B e y - z â d e H a
tandır (resim 9, 10). İkinci kitâbesinden de
san Bey, ceddinin "cami'i kadîm "ini
anlaşılacağı üzre, cami bir tevsi geçir
tevsi' ile ona "cami'i kebîr " nâmını ver
miştir; bu ameliyenin mihrab cihetindeki
miştir.
çıkıntı veya yan cenahlarla yapılması
mümkündür; ikinci kitâbenin şimaldeki Mehmed Bey cami'i* :
küçük medhal üstünde olması ve yan to Şahsan göremediğimiz bu bina
nozların hey'et-i umumiyeye pek uyma hakkında malûmat da edinemedik; ki-
yacak tarzda, adeta bir miğfer şekli gös tâbesini ve fotoğrafım Elezovic'dcn ala
termesi yan cenahların çok alçak olması rak dere ediyoruz:
gibi sebeblerle tevsi'in daha ziyade yanlar
da olması muhtemel görünüyorsa da son dJLîU?l (j. JU5İ ( J f t j ^ l A?—1(1) lİA b _ \
cema'at yerinde ve cebhede bir ekleme
görülmemesi ve minarenin vaz'iyeti bu
Kitabeden câmi'in H . 874 (M. 1469)
şıkkı biraz zayıflatıyor; yeter ki minare ve
son cema'at kemerleri de bu tevsi esna yapıldığı anlaşılmaktadır.
sında tamamen değişmiş olmasın. Bu tsa Bey cami'î :
tarihî malûmat ışığında bir ikinci ziya
Ü s k ü b ' ü n cemaati en çok ve en
retimizle mes'eleyi halletmeyi temenni et
ma'mur cami'lerinden biri olup mihver
mekteyiz. Bu günkü haliyle cami için üzerinde çift kubbeU ve alçak yan ccnahlı
pek tenzısüblü denemez. B u r s a tipinin hâUs bir nümûnesidir (re
Kapı üstündeki iki satır arapça ki- sim 12, 13). Duvarlar 3 tuğla, I sıra taşla
tâbesi şudur *: işlendiğinden arkadan bakınca Bursa'-
daki M u r â d i y e veya İ s t a n b u l ' d a k i
M u r a d P a ş a cami'lerini andırır; kubbe
eb'adı da hemen bunlara yakındır. Esas
dlcX Lib o-, iii " Jbs-I y\ J\ _ Y
' a. metin, E l e z o v i c, yuk. eser. S. 19 Kıs: I
eser b.fotograf, E l ezovi c, Tıırski spoınenici, Kny
Kitâbcye nazaran P a ş a Y i ğ i t Be I , S V . 2 , Beograd 1952, 20 S. Kıs: I I . eser.
» E l e z o v i c . I . eser 37.S. Muharrir cami için
yin oğlu t s h a k Bey H . 842 (M. i438)dc "•Kebir Mehmed ÇelebV'yc aid olduğunu söylüyorsa
da bu zatın, aynı eser S. 107 deki vakfiyesinde,
* Elezoviö, aynı eser S. I I " V ^ . kelimesi" "VA K e b i r M e h m e d Ç c l e b i ' n i n İ s a Beyin oğlu,
ve " " li ''Jl" olarak kayd etmiştir. Doğıusu binaenaleyh İ s h a k B e y i n torunu olduğu anla
fotoğrafma nazaran yazılmıştır. şılıyor. Binaenaleyh bu cami'in banisi olan
s " U j l i " olması lâzım gelirdi. M e h m e d Bey, İsa Beyin kardeşi ve İ s h a k B e y i n
• imlâsı böyledir. oğlu olan diğer M e h m e d B e y d i r .
'56 E. H A K K I AYVERDt
mihverdeki iki kubbe müsavidir; yanlarda odalara geçit veren kapılardan başka iki
yalnız medhal kubbesi altından girilen geniş mihrablı hücre, mihrab çıkıntı
ikişer oda olup bunlar da birbirine ka sında iki pencere ortasında dolablar var
pıyla merbuttur. Bu odalardan birincisi dır. Cami altta sekiz, üstte yedi ve
büyük, ikinciler daha küçüktür ve hor kasnakta iki pencereyle aydınlatılmakla
dördünde de ocak bulunmaktadır. beraber hiç de karanlık değildir. Kalem
Muradiye'de ve benzeri olan K a r a c a tezyinatı oldukça az bozulmuştur.
Bey cami'inde bu cenahlara, ayrı med- Minare cami duvarının üzerine kon
halleri olan, birer ön dehlizden girilirken muş olup medhali yalnız son cemaat
burada doğrudan doğruya cami içinden duvarının içindedir; küp kısmında dört
geçilmektedir. İ s t a n b u l ' d a M u r a d Pa köşeden oniki köşeye geçiş her dılı'da bir
şa cami'inde de bu basit tertib tercih badem ve iki yaprakla temin edilmiştir.
edilmiştir. Cenahların irtifa'ı ortaya nis- Şerefe dört sıra istalaktitli, korkuluklar
betle epeyce az olduğundan orta kısım, oyma kafestir; bütün minare kesme köfeki
mümâsillerine göre, daha sivri ve müs taşından yapılmıştır, Cami'in haziresi
takil bir hal almaktadır (resim 14). ö n epeyi vâsi olup Y a h y a K e m a l Be-
taraftaki revakın görünüşü bütün bu ca- y a 111 'mn annesi de burada yatmaktadır.
mi'lerden ayrılmaktadır (resim 15); bu
Kitâbe iki satır üzerine arapça olup
örnek cami'lerdc sütûnlar umûmiyetlc yığ
ikinci satırın yarısı, yazıyı sığdıramamak-
ma dört köşe veya yekpârc sütün iken,
tan mütevellid giriftlik yüzünden okun
burada yekpâre sekiz köşe yapılmış, kaide
ması pek güç bir haldedir»:
ve başlıkta murabba'a geçiş de gayet mü-
tenasib kuvvetli istalaktitlcrle temin edil
miş, kemer üzengisi altında iki sıra ista-
laktitli ve tablalı câzib birer başhk yapıl ÂfjUl i j j ^ l i o İ A * U jA _ \
mıştır. Kaideler iki şâkulı kademeyi mü-
teakıb bir armûdî ve dört köşe yüksekçe
taban tablasından ibarettir. Bu haliyle
bütün sütün takımı yekpârc taştan oyul
muş gibi durmaktadır; halbuki aslında, 1^ ÛIUJI (j^ OIUJI J iLîM _Y
başhk, gövde, kaide olmak üzere, üç
parçadan mürekkebdir.
İle, şehrin A v u s t u r a l y a l ı l a r t a r a f ı n d a n
Mustafa Paşa Türbesi :
H . ı ı 0 0 ( M . 1688) de işgali s ı r a s ı n d a
Cami'in sol tarafında tamamen kesme vuku'bulan y a n g ı n d a yanarak yerine ç a t ı
köfeki taşından yapılmış altı köşeli, sağır yapıldığı neticesine varıyor. Bir i h t i m a l
kasnak üstüne kubbeli, temiz ve basit bir olarak zelzeleden de bahs ediliyorsa d a
binadır (resim 19, 23). Kapı üstündeki iki üstünde durmuyor. Bununla beraber et
satırlık arapça kitâbe şudur : rafı muttasıl o l m ı y a n bir cami'in k â r g i r
kubbesinin y a n g ı n d a y ı k ı l m a s ı n a i m k â n
olmadığı gibi, Ü s k ü b ' d e b ö y l e b i r zel
zele de kayd edilmiş b u l u n m a m a s ı v c sar
sıntıda asıl tehlikeye maruz o l d u ğ u halde
ayakta durmakta olan r e v a k ı n tonozunun
ahşab olması, cami i ç i n d e kubbeye de
K i t â b e y e nazaran M u s t a f a P a ş a H . lâlet edecek bir a'raz, haricde de kasnak
925 ( M . 1519) da vefat etmiştir. K o c a bakiyesi görülmemesi gibi sebepler tered-
M u s t a f a P a ş a d a n başkası olduğunu da düd hasıl etmektedir; E v l i y a Ç e l e b i ' -
bu tarih bize göstermiştir. nın kaydına geUnce, b ü y ü k seyyah m ü t e -
Salih  s i m , Mustafa Paşanın addid R u m e l i b i n a l a r ı n d a n , m e s e l â F o -
cami'ine su getirmek için Topçu dairesi ç a d a S u l t a n B a y e z i d cami'indeki 2 0
civarında "musanna ve uzun^' kemerler çatıya "tahta kubbe" demekte t e r e d d ü t
yaptırdığını bildirmektedir"; bu husus etmemiştir; onca dik çatılar, heybet ifa
Paşanın vakıf-nâmelerinde dahi münde- desini tazammun etmek ü z e r e "kubbe"
ric bulunmakta imiş. sıfatını almaktadır. Binaenaleyh b u mes'elc
henüz haledilmiş değildir ve c a m i ' i n ev
Yahya Paşa Cami'î :
velce de yine böyle bir dik ç a t ı y l a mes
Şehrin şimal ucuna yakın, çok yüksek
tur olması muhtemel g ö r ü l m e k t e d i r .
minareli, dik çatılı ve kurşun örtülü c a -
Bina epeyce ferahtır; altlı ü s t l ü , o n -
mi'dir; cephesi yanlara birer kemer kadar
yedi pencereden ziya alır; pek ufak t a ş
taşan son cemaat mahalli altı mermer sü
lardan yapılmış d u v a r l a r ı n d a b a z ı ç a t l a k
tün üstüne beş kemerlidir; üstü tonozla
lıklar görülmektedir; son cemaat m a h a l l i
örtülüdür. Duvarlar çok ufak, muntazam-
büyük taşlarla ve itinayla y a p ı l m ı ş t ı r ;
ca taşla yapılıp büyükleri yalnız köşelere
kemerler, aynaları köfeki t a ş ı n d a n , s ü t u n
kullanılmıştır (resim 24, 25, 26).
lar ve başlıklar mermerdendir; b a ş l ı k
Evliya Ç e l e b i " bir "kubbe-i lar ma'inlidir; kapı m u h t e ş e m denecek
âli" si olduğunu söylüyor. Bu kayd ve o- kadar zengin ve güzeldir.
na ilâve olarak cami'in murabbaî plân Cami'in y a n duvardan taşkın olan
la duvarlarının, çatılı bir cami için fazla
son cemaat mahallinin ucunda v c b i n a
olan, 2, 70 metre kalınhğında bulunması
enaleyh binadan açıkta, y ü k s e k minaresi
nazar-ı itibare alınınca cami'in kubbeli
bulunmaktadır; sekiz köşeli ka'idesinin
bir bina olması akla yakın gelmektedirS
üst kısmı kör mihrabcıklarla süslü olup
nitekim Duda ^* bu muhakemeyi kabul
İstanbul'daki D a v u d Paşa minare
kaidesine benzemektedir. B u n u n ü z e r i n
" Kitâbe tarafımızdan okunmakla beraber
de kısa bir küp ve bir çift simid ve en ü s t t e
muhterem profesör Tayyib Okiç'in, G l i S a E l e -
zoviC, Turski Spommili, 1940 S.80 ( E l e z o v i i ' i n pek uzun bir g ö v d e b u l u n m a k t a d ı r ; ş e r e
bu üçüncü eseri olup I ve I I numaralarla gösterdi fe istalaktitlidir, petek de ç o k sivridir. B u
ğimizden başkadır; hepsinde de tekerrürler büyük suretle minare 50 metreyi b u l m a k t a d ı r .
yekûn tutar) den naklen gönderdiği suretle de D u d a külâhı da hesaba katarak 55 metre
karşılaştırdık; o surette ikinci satırdaki *<U-l.ûly.-ı
diyorsa da ahşab b s ı m m i ' m a r î ö l ç ü l e r d e
cümlesinde «»1 noksandır, doğrusu bizim oku
duğumuz gibidir. Bu kitabenin fena bir fotoğrafı mukayeseye girmez. U z u n minarenin
E l e z o v i i , eser I I S. 202 de mevcuddur. R u m e l i ' n d e makbul o l d u ğ u n u , t a E d i r -
" E v l i y a , V , 557.
" D u d a , aynı eser, 56. S, " E v l i y a , V I , ^31.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
159
»• E v l i y a , V I I I . 749.
" EvliyaV,572. " Kamusü'l-A'lâm, V I , 4437.
E v l i y a , matbu nüshada (A-^) kelimesini •» E v l i y a , V I I I , 744.
(A.~f) kayd etmiştir; iki yazma nüshayı, Top- •« Kamusü'l-A'lâm, I I I , 2278.
kapı Kütüphanesi, Bağdad Köşkü No. 301 ve 307 •» E v l i y a , V I I I , 746.
leri karşılaştırarak tashih ettik. E v l i y a , V I I I , 735. .
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 165
vetinde fıskiye ve şehnişinlcr vardır. Ci yeri kapalı, minarca gayet yüksek ve
varındaki gümüş madenlerinden dolayı bu mevzundur.
rada X V I I . asra kadar bir darbhane iş SAAT CAMİ'İ:
lemekteydi 88; So kollu Ferhad Pa
şanın bu kasabada bir hanı vardır; H. 1087 (M. 1676) da K a r a M u s t a
Kamusü'l-A'Idm 7 0 0 0 nüfusu, 5 cami, ı fa Paşa-Zâde Bekir P a ş a tarafından
medrese, 3 mekteb, ı hamam ve bir saat yaptırılmış", H . 1 2 4 9 (M. 1 8 3 3 ) de
kulesi olduğunu bildirmektedir «». aynı aileden İ s m a i l Bey tarafından
tecdid edilmiş, 1944 de de Müderris ve
Kalkandelen (Tetovo) şehri : Müftü Hafız i z z e t Efendinin teşebbü-
Bu şehirde İshak Bey oğlu tsa siyle yeniden ta'mir olunmuş, son cemaat
Beyin bir hamamı bulunduğunu H. 8 7 4 mahallinin iç duvarı kaldırılıp yerine
tarihli vakfiyesinden " ve biraderinin dört ayağa müstenid beş kemer yapılarak
kızı Ayşe Hatunun da bir mescidi cami'in harimi genişletilmiştir ^. Fo
olduğunu H. 1004 tarihli vakfiyesinden toğrafına nazaran çatılı olup beden duvar
öğrenmekteyiz »«. E v l i y a , bu kasabaya ları basık, minare alçaktır ve son cemaa
uğramamışür. Kamusü'l-A'lâm^ da 15000 tin tevsiinden dolayı ortada kalmıştır.
nüfusu olduğunu bildirmekle iktifa ediyor. Iç tavan yeni yapılan kemerlerden sonra
ahşab kubbelidir; minber köşeye gelmek
Debre (Debar) Şehri : tedir.
Bu şehirde, A"ûmaj«7-i47<ım'ın kaydına Yanındaki H. 1 2 5 2 (M. 1 8 3 6 ) tarihli
göre '* 20 bin nüfus, 9 cami, 10 medrese, saat kulesinin 17 metre irtifaindaki kârgir
5 tekye, 12 mekteb, 4 2 0 dükkân, 9 han, kısmı bulunmaktadır. Cami'in hazîresi
2 hamam bulunmaktadır. geniştir.
Gostvar (Gostivar) Kasabası : Kaçanik (Ka6aıuk) Kasabası :
Evliya Çelebi bu kasabaya uğra Üsküb'ün 3 8 kilometre uzağında
mamıştır. Kamusü'l-A'lâm^^ yalnız 3 5 0 0 olan bu kasabanın kalesi Y e m e n fatihi
nüfus olduğunu söylemekle iktifa ediyor. Sadr-ı A'zam Sin an P a ş a tarafından yap
Gostvar c ami'i H. 1054 (M. 1644) tırılmıştır"; E v l i y a zamanında bir Bek
senesinde Kaçanikli Mehmed Paşa taşi tekyesi, bir sıbyan mektebi, büyük bir
namında bir zat tarafından yaptırılmış, hanı, küçük bir hamamı bulunmaktaydı.
kırk sene sonra yanmca şimdiki cami'i Bunlardan hemen eser kalmamış ise de,
Hacı Salih Efendi yaptırmıştır. Baş bu kasabanın mikyasını çok aşan S i n a n
çarşısının tam ortasındadır. 1923 de mi P a ş a c a m i ' i mahalline ziynet vermekte
naresi yıkılmış, aym sene içinde ta'mir dir (resim 3 8 , 3 9 ) . Cami 12 M . lik tek
edilmiştir Fotoğrafına nazaran çatılı kubbeli olup yalnız alt pencereler ve sekiz
dır; altta sekiz, üstte dokuz pencere tara köşe yüksek kasnağa açılmış dört pence
fından aydınlatılmaktadır. Son cemaat reyle tenvir edilmektedir. Kubbe kasnağa
kürevî alîkalarla oturur. Bina haricen
sıvalı olduğundan yapısı hakkında fikir
" F â t i h Sultan M ehmcd'in j
yazılı akçeleri vardır. edinilemiyor. Esas cebheye ilâve olunan
A l i j a Bejtiâ, Spomenici Osmanlijske ar-revak ve üstündeki kat ahşab direklere
müstenid bağdâdi üstüne sıvalı bir inşa-
hitekture U Bosni i Hercegovini Prilozi za orijentalnu
füolociju i isloriju Jtıgosloaenskih Naroda Pod Tıırs-
kom vladavinom, I I I - I V 1952-53 Serajevo 1953,
makalesinden ayrı baskı, 272 s. " Adı geçen K a r a M u s t a f a P a ş a , Mer-
Kamusü'l-Â'lâm, V, 3639. zifonlu d i l d i r ; kendisinin ve oğlu B e k i r
" Elezovie, eser. I , S. 80. Paşa'nın hüviyetleri tahkik olunamadı.
" E l e z o v i i , eser, I , S. 119. •* Glamik I I , 1952, 275 S.
" Kamsü'l-A'lâm, V, 3556. " Bu zat Ü s k ü b l ü d ü r ve mevalidendir;
" Kamusû'l-A'lâm, I I , 2117. Üsküb'de Ş e y h L û t f u l l a h Efendinin ayak
*• Kamusü'l-A'lâm, V, 3305. ucunda yatar; tarih-i vefatı H . 1009 dur.
** Çlamk, I I I , 1952, 73.74 S. ( E v l i y a , V , 562)
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 169
attır. Minare kamilen kesme taştan ve yeniden cemaate açılmıştır. Minare ca-
oldukça yüksektir. Pencere söveleri koyu mi'e nisbetle yüksek durmakla beraber,
renk bir boya ile kapatılmıştır. Mermer kutur ve irtifa'ca o kadar mütenasibdir ki
minber oymalı ve zariftir, mihrab da ista- kendi başına hiç aksaklık göstermemek
laktitli ve mütenasib ise de yaldızlanmış ve tedir.
kesif bir şekilde boyanmıştır. Bu bakiye (Resim 42) B a y r a k l ı cami'ini gös
lerden cami'in ilk yapısımn itinalı ve muh teriyor; o da minaresi oldukça yüksek,
temelen kesme taştan olduğu ve belki de tek kubbeli bir camidir. Bu cami'in önün
revakımn taştan yapılıp sonradan ahşab deki ev de dikkati câlib bir T ü r k evidir.
olarak yenilendiği tahmin olunmaktadır. (Resim 4 i ) Beli D r i n nehri kollarından
Kitabesi: kapı üstünde üç satır üs olup şehrin içinden geçen B i s t r ı c a de
tüne 3 beyitlik olup son iki mısra'ı ortasın resinin üzerindeki köprüyü göstermekte
da rakamla da H . 1003 tarihi yazılmıştır. dir. (Resim 41) de tepe üstündeki mühim
kale görünmektedir.
^ Lib iS^ıSj^ ^
Priştine (Pristina) Şehri :
E v l i y a Ç e l e b i , Makcdonya'daki
bu mühim T ü r k şehrinin kalesinin
M u r a d H ü d a v e n d i g â r tarafından yık-
tırıldığını 2060 aded avlulu, kire
mitli, kârgir evi, 350 dükkânı bulunduğu
nu, çarşı içindeki cami'in cemaatinin çok
olup, yine çarşı içindeki E b ü ' l - f e t h
S u l t a n Mehmed ve E s k i isminde
iki hamamın mevcudiyetini bildirmekle
filhakika tarih mısra'ı da H . 1003 (M. beraber camilerin mikdarını tasrih etme
1594) ü göstermektedir. mektedir. Mevcud I I tane tüccar hanın
dan H a c ı Bey isminde olanının tarihi;
Prizren Şehri :
E v l i y a Ç e l e b i bu kasabadan geç
^ j U ITT tüiJ ^JJ:> dL ^J>r^
mediğinden eski hali hakkında malû dır. öl>. »JL^\ jj'j'^ '^.'i
matımız noksandır; Kamusü'l-AHâjîi Kamusü'l-A'lâm X X . asır başın
38000 nüfusu, 24 cami'i, müteaddid med da 10 bin nüfusu, 13 cami, 5 mescidi
reseleri, hükümet konağı, sarayı bulundu 2 medrese, 3 hamamı ve 500 dükkânı bu
ğunu bildirmektedir. Biz bu malûmata lunduğunu kayd ile camilerinden üçünün
iki cami ve bir köprü ilâve edeceğiz, büyük olup birinin I I . M u r a d tarafın
(resim 41) Sadr-ı A'zam S i n a n Paşanın dan başlanarak F â t i h tarafından bitiril
yaptırdığı cami'i göstermektedir. Beden diğini, ikincisinin bizzat F â t i h tarafın
duvarları yüksek, minaresi ona nisbetle dan yapıldığını, üçüncüsünün yerli hane
de çok mürtefi olan tek kubbeli bir cami dandan Y a ş a r Paşaya ait olduğunu
dir; kubbesi 12-14 metre kadar olup tasrih etmektedir. Bu şehrin nüfusu 28-30
son cemaat yeri yıhimıştır. istihbaratımı bin kadardır; hamamın birisi mevcuddur;
za nazaran, uzun müddet depo olarak hepsi de tek kubbeli dört cami'i olup kub
kullanılmış ve ancak son zamanlarda beler 7-9 metre, son cemâatleri üçer ke
merli revakhdır.
"* Bu kitâbc tam neşredilmemiştir; E v l i
ya Ç e l e b i ' d e yalnız son beyit vardır; onda Metroviçe (Mitrovica) Kasabası :
da {ıf")(tf) i'e yazılmış, tarih mısra'ında da (^Vi.) E v l i y a bu kasabadan geçmemiştir.
ve ">yf-" kelimeleri arasına bir (i)sıkıştınlmıştır.
Bu takdirde hem mâna bozulur; hem de rakamla
yazılan 1003 tarihi yerine 1009 bulunmuş olur ki E v l i y a , V , 652. M u r a d H ü d a v e n d i
hakikate uymaz. g â r olmayıp I I . S u l t a n M u r a d ' d ı r .
"» Kamusü'l-A'lâm, I I , 1498. "» Kamusü'l-A'lâm, I I , 1498.
E . H A K K I AYVERDÎ
170
Bu gün 15000 nüfuslu olup bir cami'i var- namına karşıki dağda, içinde gece gündüz hiz
chr. ismini tahkik edemediğimiz mühim met edilip kandillerle ve buhurdanlarla müzey
bir cami'in, bütün itirazlara rağmen yen bir manastır bina etmişlerdir; burasını da
bir müddet evvel yıktn-ıldığmı istihbar et duvar içine alıp bir türbedâr tâyin olunsa !'\
tik. Kanmü'l-A'lâm 5000 nüfuslu, 3 deyince bir hafla zarfında icabı yapıUp
cami ve mescidli olduğunu bildirmektedir. kapı konmuş ve türbedar ve bekçi tâyin
olunmuştur.
Vulçitrin (Vucitnn) Kasabası : Evliya, türbenin etrafında on bin
Metroviçe'nin pek.yakımnda bulu kadar şehid yattığını, bunlar meyanında
nan bu kasabada Evliya Çelebi asrm- Alemdar Baba, Ş e h i d Ş e y h î l y a s
da^"» 2000 ev, H ü d a v e n d i g â r evka Dede, T i m u r P a ş a - Z â d c Y a s a v u l ( ? )
fı 1°", Eski cami namında bir mâ- Bey bulunduğunu ilâve etmektedir.
bcd, medrese, tckye, mekteb, hamam O s m a n l ı idaresinin geniş ve müsa
vardır. Çelebi, o devirde dahi kasabanın mahakâr düşüncesi sayesinde tâbi mil
harâbiycte yüz tuttuğunu işaretle tekrar letlerin," din kisvesi altında vc onunla
dirilmesi için temennilerde bulunuyor; muvazi ve desteklenmiş olarak nasıl mu-
lâkin bu temennisi yerine gelmemiştir. hafaza-i mevcudiyet ettiklerini gösteren
Şehir harabdır ve eski eserlerden bir şey bu beyanat cidden şayan-ı dikkattir.
kalmamıştır.
Halbuki Kamusü'l-A'lâm^"' bu asır tpek (Peö) Şehri :
başında 4000 nüfusu, 14 cami ve mescidi, Evliya, bu kasabaya uğramamıştır.
2 medresesi ve yüksek bir kârgir köprüsü KamusüU-A'lâm "<> X X . asır başında
bulunduğunu bildirdiğine nazaran, ka 18000 nüfus, 10 cami, 2 medrese, 550 dük
sabanın şimdi tedenni ettiği anlaşılıyor. kân ve 10 ham olduğunu ve camilerin
Civarda Svinjare'de SokoUu Ferhad den en büyük ve musanna'ının Fâtih taı-a-
Paşanın bir kervansarayı vardır fmdan yaptırıldığını söylüyorsa da bu isim
de bir camiden mahallinde bize bahs o-
Meşhed :
lunmadı. Bugün 21000 nüfuslu bir şehir
Priştinc'den Metroviçe'ye giden olup eski hüviyetini hemen hemen muhafa
yolun 3 kilometre kadar ilerisinde Hü- za eylemiştir. 12 tane cami ve mescidi
dâvendigâr Gazi'nin ahşâsınm medfun olup, ana yolun cenubundaki İ s h a k
olduğu kubbeli Meşhed bulunmaktadır. H o c a = A ğ a ç c a m i ' i 10 metrelik kub
Buranın iyi bir fotoğrafını almak için vâki beli, güzel minareli, üçlü revaklıdır. Şe
iki teşebbüsten birinde kar, ikincisinde hirde eski Türk evlerinden nümuneler
müdhiş bir dolu bu imkânı scibetti. Uzak mevcuddur. Ancak bu evlerin ikinci bir
tan aldığımız bir fotoğrafda (resim 44), etüdümüzde arzedeceğimizden burada
görüldüğü üzere Meşhed 6-7 metrelik derceyleyemiyeceğiz.
kubbeli, duvarları tuğla, taş sn-alariyle
örülmüş bir kubbe olup bir avlu ortasın- ÜIciİD (Ulcinj) Kasabası :
dadır. E v l i y a Çelebi efendisi Adriyatik sahili üzerinde, Y u g o s
Melek Ahmed Paşa ile burayı ziya lavya'nın en cenubunda bulunan bu ka
retleri esnasında. Paşa içerisinin temiz sabada Evliya'ya göre müseddes
tutulmamış olduğunu görünce, hiddetlen metin bir kale ve içinde F â t i h S u l t a n
miş. E v l i y a da "Sırtlılar Türk idaresi al MehmedC ami'i, cebhanelikler, sahrınç-
lında olmalarına rağmen Milo ş K abiloviç 1ar vardır. KamusiCl-A'lâm XX.
asır başında 5000 nüfusu olduğunu bildir
mekle iktifa ediyor.
Kaıımü'l-A'lâm, VI,4i49.
' « E v l i y a , V . 550.
İ k i n c i Murad olsa gerektir.
Kamusffl-AHâm, V I , 4691. »• Kamısffl-A'lâm, I I , n ı 6 . .
^'^ A l i j a Bejtiö, ayn. mak, 272. S. »1 E v l i y a , V I , 115.
E v l i y a , V, 551. Kanmü'l-A'lâm, I I , 1098.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 171
leri bulunmaktadır. Nişli Ali Ağa ve bu ahşab dolgulu palankada bir cami,
kain pederinin sarayları mqhurdur. mühimmat depoları, kale haricinde mü
kellef hanlar vardır
Haydar Kethüda çeşmesinin tarihi:
Alaca Hisar (KruSevac) Kasabası:
Evliya Çelebi'ye nazaran "o^ ^^j^
kapılı, müseddes şekilde harab bir kal
(1590) 999 Jri-L- V i^.^
esi vardır. 9 câmi'inden çarşı içindeki
YUSUF BEY ÇEŞMESİNİN TARIHÎ: H ü d a v e n d i g â r ve Alay Beyi cami
leri zikre şâyândır. Bir medrese, üç mek-
teb, iki tekye Sultan M u r a d yapısı bir
hamam, 150 harab dükkân ve üç ahşab
H. 1037 (M. 1627) dir. Yine Evliya'ya hanı vardır. KamusüH-A'lâm üç bin
göre, çarşı içinde akan "Iskar" Nisava küsur olan nüfusunu bildirmekle iktifa
nehri üzerindeki Mchmed Paşa köp etmiştir.
rüsü, üstünde de bir kasır vardır. Tarihi
şudur: Paraken Palankası (Paracın) K a s a b a s ı :
dır.
E v l i y a ' y a göre kasaba F â t i h
devrinde inşa olunarak mevkiinin müsa
E v l i y a şehirde 600 sebil olup meşhurla adesinden ve R a s k a nehri kenarında ol
rının Büyük Çarşıda S o k o U u , Y a h y a masından faydalanarak inkişaf etmiştir.
Paşa - Z â d e M e h m e d P a ş a , L a ç i n 3000 eve mukabil ı ı o o dükkânı olması
Ağa, Bayram Bey, î n e h a n Beye da bu inkişafın bilhassa ticaret tara
fına kaydığını isbat ediyor. Yirmi üç
İM Matbu nüshada, birinci tarih altına rak- cami ve mescidinden Altın *, î s a Bey,
kamla H- 1040 yazılmışsa da her iki tarih H . 1026
gösterdiğinden doğrusu budur.
İM Topkapı Sarayı, Bağdad Köşkü Kütüp 1 " Tarih H . 1080 tuttuğundan S o k u l l u ' -
hanesi N0.301 ve N0.307 de, iki yazma da da nun vefatından bi • asır sonrayı gösteriyor; tcdkik
ikinci mısra yukarıki gibidir; matbu'da ise " o j U ettiğimiz iki yazma da aynı olduğundan ya İjanidc
yerine "jil-'"vardu- birinci mısra H . 960, ikinci veya tarih kaydında bir hata vardır.
H. 1188 tutuyor ve rakkamla yazılmış olan H.984 1 " Kamusii'l-Alâm, I I , 1347.
de uymuyor;'ojU' kelimesinden de ma'na çıkmı i5« E v l i y a , V , 544.
yor. Bu sebeble bu tarih değil kitabe olacaktır; • E v l i y a ' n ı n yalnız Altın ismini verdiği
tarih rakkamla yazılan H . 984 dür. Cami'c A l t ı n A l e m denmekledir. Cami X V I .
E. HAKKI AYVERDt
176
T a ş Köprü, Hacı Muhterem camileri "ibret-nüma" bir saat kulesi vardır; diğer
meşhurdur. îkisi musannâ olmak üzere, yakada ağaç gölgelikleri altında bir na-
mazgâh bulunmaktadır. Uç darü't-tedris
beş medresesi, her camide bulunan mek-
-medrese-si, dört sıbyan mektebi olup,
tebdcn başka, n sıbyan mektebi, 2 tekyesi
dört tekyesinden ikisi Halveti, biri Kadiri,
bulunmaktadır. Çeşme adedi 50 dir.
biri Bektaşidir. Ticaret hanları üç tanedir;
Frenk, Saray, R e p o ç a , Şeyh İbra
çarşı içindeki Sokullu M e h m e d P a ş a
him Efendi hanlan en meşhur mebâni-
hanı ma'mur ve mükelleftir; kapısı üs
sinden olup Çorbacı ham bedestan ola
tündeki mescidi bir cami olacak büyük
rak kullanılmaktadır. Saraylanndan Ha-
lüktedir.
c ı İ b r a h i m , Zülfikâr-Zâdc Mah
mud Efendi sarayları meşhur hanedan Kamusü'l-A'lâm "S T a ş l ı c a sanca
ğında bir nahiye olup, bir cami'i, bir mek
lardır. Biri İsa Beye aid olmak üzere
tebi ve hastahanesi bulunduğunu bildir
iki de imâreti vardır.
mektedir.
Kamısü'l-A'lâmdeki malûmat
13000 nüfusu ve mütcaddid camileri bu Şehirde bir kervansaray ve L i m
üzerinde bir köprü H. 1172 (M. 1758) tarih
lunduğundan ibarettir. Lugat-t Tarihiye ve
lerinde Bosna valisi Mehmed K u k a v i ç
Coğrafiye 12000 nüfusu, müstahkem
Paşa tarafından yaptırılmışür; şimdi
kalesi ve ılıcaları bulunduğunu bildir
han yıkılmıştır. E v l i y a burada bir Fâ
mektedir.
tih köprüsü bildirdiğine göre de Mehmed
Prepol (Rrijepolje) Kasabası :
Paşaya ait olan ya ikinci bir köprüdür,
Evliya Çelebi evvelce bü veya tecdiden inşa olunmuştur 1**. Bu şeh
yük olan kasabanın kendi devrinde, L i m re yakın, K l a d n i c a nahiyesinde, S u g u -
nehrinin iki yakasında ayrı iki mahalleye b i n e veN. V a r o ş yanındaki K r a t o v o
ayrılıp yukarı semtte Ebü'l-feth Köp mevkilerinde Bosna valisi S o k o U u F e r -
rüsü yanında kiremith ve minareli İb had Paşanın bir kervansarayı bulunmak
rahim Paşa cami'i, iki büyük han, bir tadır. Bu iki kervansaray da yıkılmıştır.
küçük hamam, bir tekye, iki mekteb ve
on dükkân, elli ev bulunduğunu İ b r a h i m Mileşeva (Miloşev Dol) karyesi :
Paşaya aid bütün bu hayratın iradının Evliya'ya göre "* 12 kuleli bir
köprünün bakım masrafına sarf olundu kalesi ve içinde Fâtih'in küçük bir cami'i
ğunu bildiriyor. varoşunda da bir cami'i ve bir hanı bu
Aşağı kısım, yukankıyla evvelce lunmaktadır.
muttasıl iken harab olarak araların
Taşhca (Pljevlja) ş e h r i :
da 1000 adımlık bir mesafe hasıl ol
muştur; bu semt, L i m ve MileSeva Evliya'ya nazaran on cami'i
nehirleri arasında olup tahta örtülü vasi, ve mescidi olup S ü l e y m a n H a n ı n M ı
kârgir 486 evi, 100 dükkânı bulunmakta sır valilerinden Bol he nkl i H a s a n P a
dır. Camileri on tanedir; Hüseyin Pa şanın^'* cami'i kubbe etrafına altı ya
şa cami'inin kapısı bir köşesine açılmış
nı Kamusii'l-A'lâm, I I , 1519.
tır; Milegeva nehri karşısında Vezne
Bu eseri ve sair Bosna'ya aid bütün
dar Ağa ı®» cami'i ferahtır; önünde menbâları, kendi işine çalışırcasma, bana temin
ve tercüme eden Ankara tlâhiyât Fakültesi profesör
asırdan kalmadır, iyi bir halde bulunmaktadır.
lerinden T a y y i b O k i ç Beyefendiye her menba'-
Avlusunda X I X . asır başlarına aid güzel ve husu
m zikrine şamil olmak üzere sonsuz teşekkürlerimi
siyeti haiz bir ev vardır (Through Jtıgcslavaja
arzederim.
Mec. Aralık 1954.)
A l i Beytic, Spomenici Osmmlijske Ar-
»' Kamtua'l-A'lâm, VI-4803. hilekttıre u Bosni i Hercegauini, Prilozi'dcn ayrı baskı.
Ahmed Rifat, Lıgal-t Tarihiye ve Sarajevo, 1953. s. 272
Cûgra/iy!, İstanbul 1300 Mahmud Bey Matbaası »M E v l i y a , V I , 424.
V I I , 223. "» E v l i y a , V I , 424.
1" E v l i y a , V I , 421. 1" Bu tarihlerde Mısır'da memuriyet ya
Matbu nüshada (zindar) şeklinde yazı pıp Hcrsek'le alâkası olan üç H a s a n P a ş a
lan bu isim veznedar dır. vardır; {Sicil, I I , 119) H e r s c k l i H a s a n P a ş a
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I
•77
8 cebheli sağır kasnaklı ve kurşun örtülü leşme yerinde olan bu şehir ^^o E v l i -
dür. ya'ya göre birinci nehrin sağ ve solunda
Bosm meşihat-i islâmiye mecmuası iki bsım olup mükellef ve bağh, bahçeli
Evliya'nm zikrettiklerinden maada, Ha 2166 evi, 540 dükkânı bulunmakta ve sa
cı V c l i y ü ' d - d i n veya Harem cami'iy- raylarla çaı-şı D r i n a nehri kenarını iş.
le Mustafa Bey oğlu Mehmed Bey gal etmektedir.
cami'inden bahsetmektedir. Buna göre Saraylar meyanında K a d ı - Z â d c
H a c ı V e l i y ü ' d - d i n cami'i, Osmanlı Mustafa Efendi, Beyko, S e r d a r vc
mi'marisinin parlak devirlerinde yapıl Başı Açık isminde olanlar meşhurdur.
mıştır; banisinin hüviyeti meçhuldür; ah- Şehrin 17 cami ve mescidi olup Ç e hot i-
şab direkli olan son cemaati câmi ile aynı na'nm şarkına müsadif olanlar, H a s a n
çatı altındadır. Cami harbde epeyi zarar Paşanın Alaca cami'i ve türbesi,
görmüştür. Mehmed Bey cami'i ılı Cafer Efendi, E m i r M e h m e d A ğ a ,
canın aşağısında olup alelâde kubbeli, Süleyman Bey camileri ve başka
alçak duvarlıdır; minaresi ahşabdır; halk mescidlerle altı adet de medresedir. Sol
arasında Sinan Bey câmi'inden de sahildeyse Sultan B a y e z i d , F a t m a
eski olduğu söylenmekte ise de devrinin Sultan, Şeyh P î r î , Defterdar P a ş a ,
hususiyetlerini iyice göstermediğinden Kadı Osman Efendi ve O s m a n A ğ a
X V n . asır sonlarında veya X V I H . asır cami'i vardır; bu sonuncunun tarih
başında yapıldığı tahmin olunabihr; harb kıt'ası şudur:
de çok zarar görmüş, ahşab kısımları kâ- diilfp ıJT^ (i^
milen harab olmuştur.
Bu H a c ı Veli cami'inin Evliya
nın bahsettiği Hacı Bâlî cami'i olması, ^jlî o l c I dJüJl/^- CAi^'^jkj
isim müşahebetine bakarak, akla geliyor
sa da H a c ı Bâlî'nin malûm bir zat
olması bu ihtimalde de tereddüde sebep Son mısra, H. 1066 (M. 1650) göstermekte
oluyor. Bu kasabanın 1934 dc nüfusu 1350 dir. Yine Evliya'nın kaydına göre se
bulunmaktaydı kiz tekyesi olup Bayezid B a b a namına
olanda maksureler ve imâret vardır.
Brod Kasabası : Fatma Sultan, B a y e z i d , S i p â h i l e r
Foça civarında bulunan bu kasaba Halifesi namlanna üç hamamı mevcud-
da, Drina üzerinde bir köprü vardn- dur; iki de imâreti ve Ç e h o t i n a üzerinde
ahşabdan, fakat gayet büyük, bir S u l t a n
Ustikolina Kasabası : Süleyman yapısı köprü bulunmaktadır.
Foça'nın çok yakınında olan, Dri n a Evliya'dan sonra yapılanlar ara
üstündeki bu kasabada, 175 cv, bir cami"* sında biri Bosna valisi K u k a v i ç M e h
bir mcscid, bir tekyc, hamam ve han med Paşanın her iki nehir üze
bulunmaktadır rinde H. 1172 (M. 1758) de yaptırdığı
ayrı ayrı iki kârgir köprüyle yine ay
Foça (Foça) Şehri :
nı zatın ker\'ansarayı bulunmaktadır;
Çehotina nehrinin Drina'yla bir- kervansaray el'an mcvcuddur ^*^.
J J ; ^ j j l; _ V_A;U J J I j — 3
san P a ş a n ı n Budin'de defterdar iken vefat edip
188 I -
buraya defnedildiğini yazıyorsa da bu zatın
hüviyetini, diğer ınenba'lardaıı sarih olarak
tesbite imkân olmadı.
1" KaimısffI-A'lâm, V , 3443. M u j e z i n , aynı wrtl., , .S. 46-,, kilâlıc
'»« P e l l e t i e r , aynı es. S. 242. cstcmpajının fotoğrafı mevcuddur.
J«' M e h m e d M u j c z i n o v i c , Tııtski nal- 1»" E v l i y a V I , 443, kitâbenin ikinci sa
l'isi ATı tjeka iz nekoliko mjesla Bosne i Hercegoviıif, tırının tamamını ve üçüncünün bir kısmını "ıj>:U
Prilozi mecmımst, kısalt: Mujezin, Sarajevo 1951, jj^Uti)\" şeklinde ihtisar veya liazfcttiğinden Mus
S. 462. Bu kitâbenin estampajının fotoğrafı maka tafa P a ş a n ı n ismi tasrih edilmeden kalmıştır.
leye ilâve olunmuştur. 1" Bânî olan M u s t a f a P a ş a .Sokullu'
ı«« E v l i y a Ç e l e b i tarihi kayd etmiş ol nun amcazadesi bulunan zat olsa gerektir, Sicil,
makla beraber rakkamla H . 1047 işaret eylemiş, IV, 377.
« vi^l ju>e_-Uj » ve « <ruyi J » iba 1"- M u j e z i n , nyın mak., S. 456, cslcnıpajın
relerini de hiç dcrcetmemiştir; aynı menba H a - fotoğrafı da vardır.
E. HAKKI AYVERDI
ı8o
iki ayak arasındaki aydınlığı 14.79,
alçak su seviyesinden döşeme üstüne
î^Ml^lî ( î ) j ^ V y i j irtifa'ı 15,39 dur; diğer gözler 11,5-13,5
arasında değişmekte olup, sondaki diğer
^lilljp ( Î ) J J b U l lİA 2
lerine nazaran çok küçük, ancak 5,20
metredir; köprünün bütün uzunluğu
179.00, yan kol 120.00, genişlik 4,30
metredir. Köprüye garb tarafından giriş
mihver istikâmetinde olmayıp, tam bir
90 derece teşkil eden, bir yan kol üzerin
dedir; köprünün böyle bir dirsek teşkil
etmesindeki sebebi araziyi tamam bilme
den izah etmek biraz güçtür; ancak
son mısra'ı H. 906 (M. 1500) göstermek
müdafaaya bir kolaylık temin etmesi se
tedir. K a d ı veya Ş e y h O s m a n E f c n d i
bebi akla gelebiliyor. Köprü tamamen
isimlerini taşıyan cami'in 35X70 eba'dın-
kesme taştan yapılmıştır; korkuluklar da
daki iki satırlık kitabesi şudur ı**:
dolu taş levhalardandır. Sel yaranların
üstünde ikişer ufak mihrabcık bulun
maktadır (resim 49-50). Bu köprüyü
SokoUu Mehmed P a ş a namına mi'-
Hesabch H. 1002 (M. 1593) göstermek mar Sinan'ın yaptığı Tezkiretü'l-Eb-
tedir. niye de de mezkûrdur
Kasabada bir darü'l-kurrâ ile bir
Köprünün iki kitâbesi vardır "S";
saat kulesi vardır {Trough Jugoslavja,
bu kitâbelerin tarih beyitleri E v l i y a ' n m
ayn. S. (Arahk, 1951) matbu nüshasında, çok yanlış istinsah
Yelae(Jeled) Kasabası: edilerek neşrolunmuştur; A l i Bejtid'in
Foça'nmşimâl-i garbisinde bulunan haşiyede zikrolunan eserinden öğrendi
bu kasabada E v l i y a kaydına göre ğimize göre, mansab tarafındaki kitâbc
kale, 200 ev ve varoşunda cami, han, Kosta H ö r m a n n tarafından 1889 da,
hamam ve hanın önünde bir taşköprü bu Glasnik ^emalijskog Muzeja'da dere edilmiş
lunmaktadır. ise de müellif aşınmış olan taşlan iyi
Vişgrad (ViSegrad) Kasabası : okuyamadığından noksan kalmış; bunu
Kadı-Zâdc Mehmed N u r i Efendi
Evliya Çelebi'ye nazaran i"*
1907 senesinde, Saray Bosna'daki Gay
ufak bir kalesi ve içinde cami'i, varoşunda
ret takviminde oldukça itmam eylemiştir.
700 ev, "rftVAü^a" bir cami, loooo at
Mcnba tarafındaki kitabe daha harab bir
alacak bir hanı, 300 dükkânı, lâtif bir
halde olduğundan 1914 de S a r a y B o s n a
hamamı, çeşmeleri olan bir kasabadır;
müzesine kaldırılmış, müze ressamı röp-
bu hayratın cümlesi SokoUu Mehmed
Paşanındır. Drina üzerindeki 11 gözlü rodüksiyonunu yapmaya gayret etmiş ve
köprüsü hayret verecek bir azamettedir. Dr. Karlo Patch, buna istinaden ver
diği yine noksan metni müze müdiri
E v l i y a bu hayretinde cidden hak
Vladislav Skari6 ve D e r v i ş M e h
lıdır; köprü akıntısı sert bir nehir üzerinde
med Korku d itmam eylemişlerdir. Köp
pek heybedi bir manzara arzeder; bir ta
rü hakkındaki risâleyi yazan A l i Bejti6
nesi diğcricrine nazaran küçük olmak
de bir takım tashihat yaparak aşağıya
üzere ı ı gözlüdür; orta gözün
dere edeceğimiz esas metni hazırlamıştır.
Bu zatlerin hepsi, taşlar daha bozulmadan
Mujezin, aynı mak., S.481 cstcmpajın
fotoğrafı da vardır.
'M E v l i y a , V I , 431 de, kitâbenin yalnız Ahmed Refik, Mi'meır Sinan, İstan
tarih mLsra'ını tam olarak dcrcetmislir. bul 1931,8.70.
"» E v l i y a , V I . 436. A l i j a B e j t i i , Sokolovilev most m Drini
E v l i y a , V I . 54a. U Viiegradıı, Sarajevo 1945, S. 18 ve ao.
Y U G O S L A V Y'ADA T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I ı8ı
bina ettiği beş katlı Kor vc üç saat mesafe Yine E v l i y a Ç e l e b i ' y e nazaran,
de yine aynı zatın yapısı Nor en kalesi Sinan Kadı c a m i ' i eski ve kurşunlu
bulunmaktadır. dur; mescidler sekiz tanedir. S u l t a n
Bayezid câmi'inin etrafında iki
Ulok (Ulog) Kasabası : medrese bulunmakta, harem avlusunun
Evliya'ya göre 150 evi, Şeş son tarafındaki merdiven dibinde Ruz-
Tokollu Mchmed Beyin yüksek namçeci Büyük i b r a h i m E f e n d i n i n
minareli bir cami'i, iki mescidi, bir biraderi «39 merhum Ali Efendi
hamam ve hanı bulunmaktadır. kuı-şun örtülü, büyük kubbeli bir darü'l-
kurra ve bir darü'l-hadîs yaptırmıştır.
Nevesiu (Nsvesinjc) Kasabası :
Evliya, Hersek'te böyle müstakil dar-
Evliya'ya göre*'*', eski bir şehir ü'l-kurra bulunmadığını bildiriyor. Bun
olup mükellef ve müzeyyen 1500 evi, lardan başka şehirde altı mekteb, üç tekye.
80 dükkânı, 11 cami ve mescidi bulun Veli Bey c â m i ' i karşısında, gayet me
maktadır. Bunlardan en mühimmi "mü tin bir han, lâtif bir hamam vardır; bun
kellef ve müzeyyen" Sultan Bayczid-i lar Veli B e y i n oğlunun hayratıdır.
V e l î cami'idir; kurşunla örtülüdür. Seksen kadar dükkânı bulunmaktadır.
Mütevellisi H. 986 (M. 1578) de sağ duva Muasır kaynaklardan Meşihat-i îs
rını açıp, iki kemer ilâvesiyle, cami'i ge lâmiye Mecmuasından '"^ Vakıf câmi'inin
nişletmiş, hareminde de halkârlar ile mü çatılı ve minaresinin moloz taşından d ö n
zeyyen tavanh rcvaklar yaptırmıştır. E v köşe bir kule gibi olduğu anlaşılmaktadır;
liya Çelebi, mihrab, minber ve mahfili ezan dört pencereden dışarıya akset
nin ve kürsisinin gayet musanna' olduğu mektedir. Bu kasabanın 1934 deki nüfusu
nu fakat minaresinin nisbetsiz, hareminin 6200 dür
hücrelerle çevrili bulunduğunu bildir
mektedir; silikçe bir fotoğrafına göre, ufak Polgay (Blagaj) Kasabası :
kesme taşlarla inşa edilmiş, çatılı bir bina E v l i y a " ^ bu kasabayı F â t i h ' i n
dır; minaresi de kendisine göre pek mütc- bizzat zabtettiğini söylüyor; yalçın bir
nasib ve istalaküdidir. kaya üstünde cem'an yedi kulesi olan kale
nin kapısı her zaman kapalı durur; kale
Evliya'ya nazaran çarşı içindeki
erleri ve ahali, D u n a nehri kenarındaki
Veli Ağa cami'i sade bir bina olup varoşta oturur. Şehrin ortasından geçen
kurşunla örtülüdür : nehir üstünde iki köprü vardır; kasabada
kulelerle tahkim edilmiş 450 ev, 10 dükkân
vescâmi bulunmaktadır. F â t i h S u l t a n
Mehmed câmi'i küçük ve kısa mina
reli ve kuı-şunludur. Bir medrese, bir mek
teb ve tekye, bir küçük hamam ve iki
a>-LJll j\i J ji ^sJaJ j \ han vardır. K a r a g ö z B e y i n bina
Tarih beyti hcsaben H. 920 (M. 1514) ettiği bu hamamın (resim 52, 53)
neticesini vermektedir. Bu cami'in harem de görülen rcstitüsyon plânlarına nazaran
kapısı üstünde saat kulesi vardır; Bosna soğukluk kısmı oldukça büyük olduğu
Meşilıal-i îslâmiye mecmuasında kulenin halde, sıcakhk ufaktır; soğukluk kubbesi
3,20 X 3,43 makta'ında ve 15 metre irti-
faında olduğu mezkûrdur
"» Bu zat I V . S u l t a n M u r a d ' m meşhur
musahibi ve ruznamçecisi İ b r a h i m E f . olup
Bak. 231 numaralı hafiyeye. H.1047 de vefat ettiğine göre biraderinin mcvzu-î
=»s E v l i y a , V I , 437. bahs Darü'l-kurrayı ve Dârü'l-hadîsi, o tarihlerde
E v l i y a , V I , 438. yapiırmıj olması muhtemeldir.
Matbu nüshadaki tarih kıtası böyle ^" Pelletier, ofn.es. S.248.
değildir; bu suret Topkapı Bağdad Köşkü N0.301 E v l i y a , VI,427.
yazmadan, vezin için bir kelime tashih edilerek Ekrem Hakkı Ay verdi, F.D.M.
nakledilmiştir. S.80.
Glasnik, V , 1954, S. 36. Glasnik, 11,1951,8.395.
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABİDELERİ V E V A K I F L A R I 187
Jcenarında bulunan bu kurşun örtülü, beli olduğu gibi, minare şerefesi istalaktit-
büyük tek kubbeli cami, kâmilen kesme li ve pek müzeyyendir 259
taştan yapılmıştır (resim 58). Kaideden
S a r ı c a i b r a h i m Ağa c a m i ' i :
itibaren on altı dılı'h yürüyen minare
mevzun ve mütenasib, şerefesi basittir; E v l i y a bu cami'i kurşun örtülü,
önünde ufak bir avlusu bulunmaktadır. âlî kubbeli bir ''cami'i ibret-mmûn" ola
Evliya Selâtin cami'i gibidir, diyor. Gü rak tavsif etmekte ise de R u z n a m ç e c i
zel bir yazıyla olan kitabesi E v l i y a ' y a i b r a h i m Efendi cami'i ile karış
nazaran: tırdığı anlaşılıyor; bu cami'i kaygan taşla
örtülü, ahşab çatılı, pek zarif minaresi
Lib JUSİ istalaktitlerle müzeyyen ve mütenasibdir;
minare K a r a g ö z Bey minaresine pek
benzer; bu da aşağıdan yukarıya 16 dı
lı'h ve küp kısmı kör mihrabcıklarla
müzeyyendir. E v l i y a ' y a göre kitâbcsi:
Hesaben H. 996 (M. 1587) tutmaktadır. kubbeyi delmiştir. Şehrin diğer camile
rinden daha büyük ve güzel olan bu ca
S i p â h î Mehmed b. Abdullah
mi'in istalaktitlerle müzeyyen yüksek
cami'i :
mevzun bir taş minaresi vardır; son ce
Kapısı üzerinde 35 X 70 ebadında maat yeri tamamen yıkılmış, ne kapısı
üç bcyitlik Arapça kitâbcsi şudur: ne penceresi kalmıştır ^ \ Kapısı üs
tündeki 70x87 ebadındaki, bozuk yazılı
Türkçe kitabesi şudur:
13
E . H A K K I AYVERDİ
194
haricî duvarlar da kesme taştan yapıl Varoşunda 800 kârgir ev, 70 dükkân,
kiremitli ve minareli S u l t a n B a y e z i d
mıştır.
cami'i vc başkaca beş cami ve mescid,
Avlunun sol tarafına sonradan bir sı
üç mekteb, bir tekye ve hamam vc bir han
ra oda ilâve olunmuştur. Bina bugün bir
vardır.
çiftlik olarak kullanılmaktadır.
Şahin Paşa Hanedanı M a k a m :
Udvine (Udbina) Kasabası :
Una nehri kenarındaki bu serhad S ar a y - B o s n a ve civarında şehirler
kasabasında bir kale ve içinde cami vc haricinde eski derebeylerinin konaklan
anbarlar olduğunu Evliya Çelebi bil olup E v l i y a tarafından "hanedan" olarak
dirmektedir tavsif edilen malikâneler vardır; E v l i y a ' -
mn bildirdiği Ş a h i n Paşa h a n e d a n ı ' n ı
Lika ( l i k a ) Kasabası:
bunlara misal olarak alabiliriz ^*; büyük
Una nehrinin kai-şı sahilinde vc biraz seyyahın nakline göre, gece gündüz, bin
şimalde olan bu kasabanın mustatilî bir atlının konup geçtiği bu handa 70-80 hücre
kalesi kulelerle tahkim edilmiş 300 evi, ve bir çok maksûreler vardır. Yolcuya vc
cami'i, anbarları olduğu Evliya'da mez^ hayvanına arzusu veçhile yiyecek ikram
kûrdur olunur; hamamında yıkandır. F â t i h za
Bihke (Bihac) Kasabası : manından beri devam edegeldiği anlaşı
Bosna'nın Osmanlılar tarafından lan bu anane, eski derebeyliğe müslüman
zabtolunan son kalesidir. Evliya Çelebi âdedcrinin aşılanmasiylc meydana gcl-
burayı tarif etmemiştir. Muasır malûmata mişdr.
nazaran^» Fethiye cami'i gotik tarzh Saray Bosna (Sarajevo) Şehri :
ufak bir kiliseden tahvil edilmişti; bu
O s m a n l ı Bosna eyâletinin merkezi
günkü vaziyeti, fotoğrafına göre, basit
olan bu büyük belde B u r s a , E d i r n e ,
kârgir minareli, çatılı ufak bir camidir.
Ü s k ü b ve emsali gibi tam mânasiylc
Bihke kaptanlarının oturduğu kule iyi
yeni baştan yapılmış bir T ü r k şehridir.
bir vaziyette bulunmaktadır. Kule civa
Yerinde Vrhbosna isminde adı bi
rında sekiz köşeli, taş ve tuğla sıralariyle
linmeyen bir palanka varken O s m a n l ı
yapılmış bir türbe mevcuddur; içinde ki
lar devrinin ilk yarım asrında pek çok ca
min yattığı bilinmemektedir; epeyi ha-
mi, han, hamam, medrese, köprü, bedes-
rab vaziyettedir. Bu kasabanın 1934 sene
tanlarla müzeyyen mamur ve müreffeh
sinde 8500 kadar nüfusu bulunmaktaydı^*".
bir şehir olmuştur.
Ostrojac (Ostroîac) Kasabası : İsminin esasını yakınındaki büyük
Bu kasabada güzel bir saat kulesi bu Bosna nehrinden almakta olup, fethi
lunmaktadır müteakib henüz sancak beyliği merkezi
haHnde iken yapılan Bey S a r a y ı n d a n
Srepniça (Srebrenica) Kasabası :
dolayı da buna saray ismi eklenerek
D r i n a nehri dirseğinin iç kısmında Saray Bosna namiyle anılmaya başlan
olan bu kasaba. Evliya Çclebi'nin mıştır. Bazan Bosna S a r a y ı da de
izahatına göre 2«^ Fâtih tarafından nir; Boşnak lisanmdaki ismi Sara-
zaptolunmuş, muhasara esnasında kale jcvo'dur.
de vaki olan haşarat I I . Sultan Bayezid
Şehir Osmanlılar tarafından H .
tarafindan sathice tamir edilmiştir 2 " .
840 (M. 1436) da işgal olunduktan sonra
Bosna Sancak Beyi makam oldu;
^ E v l i y a , V , 511.
"» Glasııik, I V , 1953. S. 368. H. 991 (M. 1583) de de Bosna Beyler
Pelletier, ayıı. es., S. 239. beyine resmî merkez vazifesi görmeye
Beyti c, ayii.es., S. 255. başladı Bununla beraber valiler ön-
E v l i y a , V, 425.
Bu kalenin tamamen Türk yapısı ol E v l i y a , V , 426.
duğu, Beyti f, nj'iı. es., S. 293. deki kayıddan, * İslam Ansiklopedisi, 1st. 1941, C . I I , 736.S.
anlaşılmaktadır. Pelletier, ayıı. es. S. 24.
YUGOSLAWA'DA TÜRK ABlDELERl V E VAKIFLARI
195
aded de bekâr ham vardır. Dükkânları Şimdi şehir âbidelerini tarih sırasına
1080 aded olup sakafları ahşab ile örtülü göre tetkik edehm:
dür; bedestam kârgirdir. Miljacka üze Eski cami - H ü n k â r camiM
rinde yedi köprü vardır; Hünkâr köp Ebü'l-feth c a m i ' i . ' H . 858 ( M . 1454)
rüsü alçak, fakat uzundur. de Bosna Sancak Beyhğine tayin olunan
Ishak Beyoğlu Gazi I s a Bey bu cami'i
H a c ı H ü s e y i n köprüsünün tarihi:
H. 862 (M. 1458) de ahşab olarak yaptır
jfr jl; t^oji oJi* J^iiı ^ mış H. 866 (M. 1463) da S a r a y Bos
na'yı ziyaret eden F â t i h S u l t a n M e h -
»ü: (^alî 0^ t/rU- <Jij med'in takdirine mazhar olduğunu an
layınca da kabulünü rica etmiş ve bu
Evliya'nın muasırlarından Athanas
surede Hünkâr o a m i ' i namını almış
Gcorgik'in 1628 deki tavsifine göre de
tır. H. 968 (M. 1560) da bir çete baskı
yeni üslûbda kesme taş çok güzel köprüler,
nında yanan bu cami'in, Bosna şer'i
115 cami, 15000 ev, 12000 (?) dükkân
sicillerindeki bir keşif hüccetine naza
vardır Bosna Katolik Piskoposu
ran H, 973 (M. 1565) de ihyasına başla
F r a Marijan Maravid 1655 de, 20000
nıp bir sene sonra bitirilmiştir. Bu günkü
Türk, 100 katoHk evi, 118 cami zikretmek
kubbeli cami'in içten içe ebadı 1 3 X 1 3 tür;
tedir Daha bunun gibi bir çok müşa-
minberi, mihrabı, iki kürsüsü taştandır.
hidler bu şehrin feyz ve bereketini anlat
makta müttefiktir. Ancak H. 1109 rebi- Hekim o ğ l u A l i Paşanın divan
ü'l-evvelinde (M. 1697) Prens Eugene efendisi Akovalı Osman Ş e h d î E f e n
Bosna'ya akın ederek şehre kadar gel di, H. 1173 (M. 1579) bir kütübhane ek
miş ve iki gün iki gece şehri yakmışür; lemiş, H. 1265 (M. 1848) Ş e r i f î - Z â d c
bu esnada 6000 ev ve 160 cami*in harab Mehmed Fadıl Paşa ilâveler yaptır
olduğu rivayet edilir^'. Daha yeni mış, H. 1270 (M. 1853) de de muvakkıt-
kaynaklardan Kamusü'l-AHâm asır hâne, imam ve müezzin odaları ve şa
sonunda üçte ikisi müslüman olmak üze dırvan inşa olunmuştur. Haziresinde Ş e y h
re 50000 nüfusu, 120 cami ve mescidi, ibrahim Bistrigî (H. 1075), Yeniçeri
müteaddid medrese ve 20 mektebi bulun Ağası Bosnalı A b d u l l a h A ğ a (H. 1105),
duğunu bildiriyor. Yalnız Sultan Meh- vâli Bosnalı M u h a r r e m P a ş a ( H .
me d tarafından yaptırılmış saraydan bah 1076) medfundurlar
setmesi bir zühûl eseridir. İslâm Ansiklo
Yerinde müşahede ve ted kikimize
pedisi, {11. 736) da, Osmanlı hâkimiye
nazaran (resim 6 9 ) , avlu kapısından
tinin son senelerinde 41000, 1910 da
iki kubbe altından geçilip cami hare
52000, 1921 de 66000, 1931 de 78000
mine girilir; medhalin sağ ve solunda
ahali olduğunu bildirmektedir. Bu gün
bölmelerle ayrılmış dörder kubbeli iki
nüfusunun 100.000 olduğu söylenmekte
kol vardı; bunlardan sağdaki büyücek
dir; şehir, tarihî Türk kısmı ve hıristi-
kubbe Cemaat-i Islâmiye'nin merkezi
yanlarla meskûn yeni kısım olmak üzere
dir; soldaki yukarıda mevzu-i bahs kü
ikiye aynimış olup büyük müslüman ekse
tüphanedir (resim 70); kütüphane ikiye
riyeti ekalliyete indirilmiştir.
bölünerek, alt kat ve sol kolun cebhesin-
deki iki oda ile beraber kitab mahzeni,
Matbu nüshadaki beyit noksan vc yan- üstü okuma yeri vazifesine tahsis edilmiş
lıştır; Bafdad Köşkü No. 307 yaprak lag b'ye tir. Medhalden köfeki taşından yollarla
nazaran tashih edildi; tarih H . 1029 (M, 1669) ayrılmış kakma çakıl döşeli avluya gidi-
tutmaktadır. H a c ı H ü s e y i n şehir kethüdası
olduğundan köprüye ( Ş e h r i y e ) ismi verihniştir.
Stavine, Zagreb 1885, S. 126 dan nak Ahşabdan kasıd, her halde, kârgir duvar
len, Pelletier, ayn. es. S.26. üstüne ahşab çatı olacaktır.
Fer m e n d i in. Acta Bosiıae, Zagreb 1892, "° r . O. M. cüz 12, S. 774. İstanbul 1329,
S. 476 dan naklen Pelletier S. 29. Bibliyografya: Saray Bosna'da Ebniye-i Hayriyenin
Pelletier, a)'», ««r, S. 29. musavver tarihi, muharriri: Kemura-Zâde
Kmusü'l-A'lâm, 11, 1388.. Scyfü'd-din F e h m i bin A l i ,
Y U G O S L A V Y A ' D A T Ü R K ABÎDELERÎ V E V A K I F L A R I
197
lir; cami'in esas revakı üçlü iken, yanlara
ahşab çatılı olarak yeniden yapılmış ve
birer kemer ilâvesiyle genişletilmiş ve bun
1905 te tamir edilmiştir. Minaresi kârgir
lara saplanmak üzere üçer kubbeli yan
dir; mihrab ve minber istalaktitlidir
revaklar ilâve olunmuştur (resim 71).
Yanında meşhur B i s t r i g î tekycsi ve
Şeyh S e y f ü ' d - d i n K e m u r a ' n u ı , kendi mektebi vardır. Üç beyitlik Arap
Fadıl Paşanın yapüğmdan bahsetti ça kitâbesi şudur :
ği ilâveler bunlar olsa gerektir. Eski re
vaklar da yeniler de istalaktit başlıklı mer
mer direklere oturur; böyle yanları açık
bir sütunlar manzûmesine diğer hiç bir
camide rastlanmaz.
Cami kürevî müselles alîkalara otu
ran sekiz pencereli, yüksek kasnak üs
tünde, tek kubbeyle örtülmüştür. Alî-
kaların üstleri, hariçte müsellesi mail
sofalarla örtülmüştür. Bütün manzume
Tarih beyti hesabcn H . 926 (M. 1520)
kurşun kaplıdır (resim 72). Minber mer
göstermektedir. Meşihat-i Îslâmiye Mecmu
merden oyma, güzel kapılı ve külâhlı,
ası— Glasnik ise 1519 işaret etmiştir;
mihrab yine mermerden ve istalaktitli-
herhalde bir zühûl olsa gerektir.
dir. Alçı pencereleri ve kalemleri bozul
M u s t a f a Bey C a m i ' i :
muştur. Kapı üstünde sekiz beyitlik ve
Banisi İ s k e n d e r Paşanın oğlu
H. 1262 (M. 1845) tarihli tamir kitâbesi
M u s t a f a Beydir; sol sahilde ve nehrin
vardır (resim 73). Ş e y h Seyfü'd-din
yaknıında, kubbeli bir camidir. Çok yük
Kemura Efendi H . 1265 tarihh ilâve
sek ve mevzun minaresi ayakta ise de
den bahsettiği halde, üç sene evvelki bu
son cemaat yeri tamamen yıkılmış, kubbe
tamiri kale almamış ise de bu noksan,
sinin üstünde otlar bitmiş bir halde bulun
bir bibliyografya makalesi olan mehazı-
maktadır Kitâbesi şudur:
mızdaki nakil hataısından da doğabilir.
Cami, Ş e y h S e y f ü ' d - d i n Efen
dinin işareti veçhile tamamen X V I .
asır yapısıdır; ilk binasından eser kalma
mıştır. (Resim 71), görüldüğü veçhile ha-
zirede pek çok eski kabirler vardır. 31
Y a h y a Paşa C a m i ' i :
Hesabcn H . 924 (M. 1518) tarihini gös
Nehrin sağ sahili yamaçlarında, Üs- termektedir.
küb'de de cami'i olan I I . S u l t a n Ba-
Çekrekçi C ami'i :
yezid'in damadı Y a h y a P a ş a tarafından
H. 878 (M. 1484) de yaptırılmıştır. Cami, Baş çarşı mevkiinde Ç e k r e k ç i H a c ı
kiremide örtülüdür; ahşab son cemaat ma M u s t a f a M u s l i h u ' d - d i i ı namında birisi
halli çok geniş ve mütenasibdir; minare tarafından H . 933 (M. 1526) da yaptırıl
kârgirdir. İç tavanın ahşab işçiliği pek mıştır Kesme taş duvarları alçak
güzeldir 3 " . tır; sekiz köşe kasnaklı ve kubbelidir,
ö n ü n e geniş sayvanlar ilâve edilmiştir;
Gazi î s a Bey oğlu M e h m e d Bey
minaresi renkh taşlarla süslüdür.
cami'i:
Hersek Sancak Beyi M e h m e d Be
3" Glasnik, I I , 1951, S. 161
yin Bistrik deresi civarında yaptırdığı
E v l i y a , V , 430 ve Mujezinovii,
bu cami'e, mahallesine nisbetle, Bistrik de
Turski Xatpisi 11 Sarajeın iz XVI Vijeka, Prilozi Z(t ori-
derler. Cami, H . 1109 (M. 1697) Avus jenlaluu Jiiolociju i isloriju Jıtgoslovenskih J^aroda
turya işgali esnasında harab olmuştu; pod Tıırskom Vladavinom, I H , I V , 1952-53, s. 96
2 " P e l l e t i e r , ayn. eser. S. 89.
3" M u j e z i n o v i C , ayn. mak. S. 95.
»» Glasnik. I I , 1951, S. 44. Glasn^, I I , 1951, S. 160
E . H A K K I AYVERDİ
"* Bu cami ve mescidlerin hepsi çatılıdır; bazısı ahşab, bazısı laftan minarehdir; ahşab
çat: vasfı müşterek olduğundan her birinde ayrı ayrı gösterilmiştir.
E . H A K K I AYVERDİ
204
Tuzla Şehri :
mckte olduğuna göre, hüviyetinde tered
Spreca nehi-i ayaklarından J a l a düde mahal yoktur. Resimde tepedeki
üzerinde olan bu şehrin kalesi Türkler güzel kale görülmektedir. 1 9 3 4 de iki bin
tarafından yapılmıştır. küsur nüfusu bulunmaklaydı ^^o.
Kasaba T u z l a - i B a l a ve Z i r ol-
Tesanj Kasabası :
jnak üzere iki kısımdan ibarettir. Aşağı
kısmın en mühim abidesi T u r A H Bey, E v l i y a bu kasabaya uğramamış
yahut Poljska c a m i ' i , tahminen, H . tır. M a g l a y i n şimal-i garbisinde bulu
gyS (M. 1 5 7 0 ) senelerinde yapılmıştır. nan bu kasabada bir saat kulesi bulun
Bânisi M o h a ç muharebelerinde yararlık maktadır ^oı. Nüfusu 1 9 3 4 dc 3 0 0 0 ka
göstermiş ve T u z l a Sancak Beyliği et dardı 392.
tikten sonra H . 9 8 9 (M. 1 5 8 1 ) de ölmüş
Gradacac Kasabası :
tür; medfeni meçhuldür. J a l s k a c a m i ' i
ismini, nehre izafeten almış olup tarih T u z l a ' n m şimal-i garbisinde bulu
ve bânisi meçhuldür; kubbeli, kesme taş nan bu kasabadaki en büyük cami, H .
tan bir camidir. I I . Umumî harbde kubbe 1 2 4 2 (M. 1 8 2 6 ) da H a s a n K a p l a n na
harab olduğundan şimdi çatıyla örtülü mında bir zat tarafından yaptırılan
dür; haziresinde şayan-ı dikkat kabirler 1 4 , 0 0 X 1 3 , 9 0 ebadındaki binadır. Kubbe
ve bu meyanda X V I I . asırdan A h m e d irtifai 1 6 , minarcninki 2 5 metredir. Mih-
Kaptanın mezarı vardır. Aşağı mahal rab istalaktitleıie müzeyyen, minber,
ledeki C i n c i cam i* i ahşab çatılı ve çatı kürsü ve mahfil ahşab oymadır; kapısı de
üstünde çıkan ahşab minareli bir cami mirdendir. Bu bina Bosna'da yapılan
dir. son kubbeli camidir. Cami 1 9 4 3 - 1 9 4 4
de tamir edilmiştir
Yukarıki kasabanın en eski cami'i
XVI. asır yapısı olan Ak camidir; ah Şehirde saat kulesi de vardır
şab çaüh, kesme taş minarelidir; pencere Kalesi de T ü r k yapısıdır Kasaba
parmakhkları şayan-ı dikkat bir hususi nın 1 9 3 4 dc 3 5 0 0 nüfusu bulunmak
yete maliktir. Şehrin 1 9 3 4 de 1 8 bin ka taydı
dar nüfusu bulunmaktaydı
Gracanica Kasabası :
Maglaj Kasabası :
T u z l a ' n m şimal-i garbisinde olup,
Bosna nehrinin kenarında bulunan
E v l i y a ' n m geçmediği bu kasabada, bir
bu kasabada K a l a v u n Y u s u f Paşa
saat kulesi vardır Ayrıca O s m a n
nın cami'i Bosna'nın en güzel binala
K a p l a n medresesiylc H. 1 1 5 0 (M. 1 7 3 7 )
rından biridir; gayet uzun minareli, se
tarihinde yapılmış H a c ı H a l i l Efendi
kiz köşe kasnaklıdır. Son cemaat mahalli
Kütübhanesi mevcuddur 3°^. Nüfu
üç kemerlidir, (resim 1 1 7 ) . Bu gün epey
su 1 9 3 4 dc 4 5 0 0 kadardı
ce harab olan bu cami, en son defa Sul
tan Aziz devrinde on sekiz bin kuruş, Beııaluka (Banja L u k a ) Şehri :
bu günkü iştira kuvvetine nazaran 2 5 - 3 0 V r b a s nehri kenarında olup Bosna
bin lira, sarfiyle tamir edilmiştir. Kasaba- eyaletinin teşekkülünde, H . 9 9 1 (M. 1 5 8 3 )
mn şayan-ı dikkat bir saat kulesi görülmek dc, ilk Beylerbeyi Fer ha d Paşaya mer-
tedir; kaynağımız cami'in bânisi Y u s u f
Paşamn hüviyetini tahkik kabil olma
P e l l e t i e r , ayıı. cs., S. 251.
dığını bildirmektedir Bununla be B e y t i c, ayn. eser, S. 253.
raber nadir rastlanan bu isimde iki zatı P e l l e t i e r , ayn. es., S. 250.
Sicill-i Osmanî, kaydetmekte ve Ru Glasnik, I I I , 1953, S. 149.
meli BeylerbeyHği yaptığını da bildir- B e j t i c , ayn. es., S. 255.
3" B e y t i c, ayn. es., S. 293.
P e l l e t i e r , ayn. es., S. 245.
Pelletier, aynı eser, S. 251. B e y t i c, ayn. es., S. 255.
»I» Glasnik, I V , 1953, S. 149. =»s Glasnik, I I , 1951, S. 21.
»»' Sicil, I V , 655. 5" P e l l e t i e r , ayn. es., S. 245.
E . H A K K I AYVERDİ
214
jlip i ü T oLk>-
BİBLİYOGRAFYA
m
ti '3 ı« — •o
9 _
n •m
s:
S.«o f tS=^
^ i- -
Res- 2 — Üsküb'dc Sxiltan Murad cami'i plÂnı. (Duda'dan)
YUGOSLAVYA'DA TÜRK ABİDELERİ V E VAKİFLARİ «3
1 _ J
rl
Res. 3 Üsküb'de Sultan Murad cami'i maktaı. (Duda'dan) Res. 4 — Üsküb'de Sultan Murad cami'i dahili.
(Duda'dan)
E. H. Ayverdi
Rcs. 6 — Üsküb'de Sultan Murad cami'i yan cebîıesi. {Fo(o: Ekrem Hakkı)
«*•
•
— - i — -*—Vo —*— w — + — » V » ^
22,#o
—t--fr—test
••w
1=
a •
a •
-f—a<V—
0»\
n a
t1
ot 9
t: _
• J
c
1 «4
« 2 a
3
i oos
T' u
•o
a s
E 3
1
o» o*
2
Rcs. 14 - Üskiib'dc Isa Bey rami'i mihrab ciheti. (Folo: Ekrem HakkıJ
/f'
2
•
1600
( )
1
1
o o At
-|ı <>oo H* f>.«a tK- n.o»——4-
D
Res. 17 - Üskub'dc Mustafa P a ^ cami'i plânı. (Duda'danj Res. 18 — Üsküb'de Mustafa Paşa cami'i maktaı. (Duda'danj
E. H. Ayverdi
E L
t
E. H. Ayvtrdı
2«e
n n/
•
« • — • ••• 4 ••• —4-
Res. 2 4 — Üsküb'dc Yahya Paşa cami'i plânı. (Duda'dan) R a . 2 5 — Üsküb'dc Yahya Paşa cami'i makta'ı. (Duda'dan)
î
Res. 26 — Üsküb'dc Yahya Paşa cami'i, yan tarafı. (Duda'dav) Res. 27 — Üsküb'de Yahya Paja Cami'i, ürka ccbhcsi. (Foto: Ekrem HakktJ
r
1
I
1.
Res. 41 — Prizren'de Sinan Paşa cami'i. (Folo
Rci. 40 Pirlepc'de Saal ](u\c»i. (Diida'riiw)
E. H. Ayverdi
J U
! ! I
Rej. ±2 — Prizien'de Bayraklı cami'i ve bir ev. (Folo: R. D.)
Ill
««M
S B
I1
O*
ö n «
®
ı
Rcs. 48 — N'iş'dt- hsınnıı ıtıakıa'ı (M metli'den).
on?
a!
E. H. Ayverdi
••t
- ; - _ r - _ n- • <I
1
11 . U
Rcs. 5^ -
13
Blasaj-.la hamam rcsti.üsyo., plAm. (Ali lirylk'ün,)
2/
II
-o
I
t: t
^1
I!
'ft-
i 5.
a-
4. '
2
•i
o
E. II. Ayverdi
i!
-n.
I
M A N ur I S A A l
<
<
A V U
O
oJ or*
>
<<
3
A*
R... 0, AcMva.ik sahili yak, nuda ivranya lunun,,, a, ka . . plu si. (l:-o: I-I.an HM,0
-A
Rcs. Wj Adriyatik sijlıili yakınımla Ivıanya lıaııınııı iilıır kısmı. (l-ulu: l-J.nm llııl.l.ı)
R«S. 67 — Adriyatik sahili yakınında Ivranya hanının hariıi »ag cephesi. (I'olu: likrtm H(Mı)
-f-ı
.....
/
I
I
I
I
I
>I
•
^ .13
- _.
h
o
/
IPI:
c : D
uırııın-H- •
RcN. 7.. Saray »osna'da H ü n k a r ranii'i haric î avlu ( c p l ı c s i . (Fol,,: li„g,b D,T,r.)
"51
/
W
i^^:i.,ı^^/siMtilSlllllİttllttKM
•m
en
•0,1.% CD
• \
J V
•///••/•A
'M fli
v:
Rcs. 7.|. — .Saray Bosna'da Gazi Hiisrcv Bey cami'i plAm. (Truhelka'dan)
Vmkiflu Otgiu Ut
E. H. Ayverdi
DO
mm
>
V
O
el
*«
s
«
•r.
(5
4*4
Rcs. 7ÎÎ — Saray Bosna'da Ga/.i llusrcv Bey tami'i dahili. (Tıtıltıll.uılaH)
k4>
ir;':
^^^^^
9
1 A
f5
i?
1^
•:\\
- i l i
m
h6
r
1 11 'il İH,
Res. Sı — Saray l>obiıa'clii Gazi Al! Paja tami'i uıaklaı. (Ali litjliç'tltM)
yakıjlar OrgUi III.
E. IJ. Ayi'erdi
5^
- i l •ît
ı
."5
•4.
4
Vmtuflaı Dlfiti Ut.
E. H. Ayverdi
mmm!
Res. 8y _ Saray Bosna'da (Kuı-$unlu) Husrev Bey medresesi plâm. (Truhdka'dan)
/-
mm •i?
\İ <\KVİI 1—. x r v n r . i—9/1 aat
31
rm
Res. 93 — Saray Bosna'da Riistcın Paşa'nm Bursa l > « ! f s U n i . (i'ıriu: Ekiım Hakkı)
Res. 94 — Saray Bosna'da Rüsicm Paja'nuı Bursa bedesteni. (Fato: Ekıem Hakkı)
•T'l
:ı
E3I
HİBfiffi M m ıI|y
IU9 a
Rcs. ()i - Saray Uosıı.ı da IİLisrov Hey bcdrsitııi plaıır. ( Iııılıdku'dan)
tT
i!_4
I
L:
« t T
1
RCKONS
nORICA
HANA
JPRAT1
Rcs. <ı;, — Saray IJosna'da (iazi Husrc\- Hry'iıı .\I(H-i<a h a n ı . (Mi Brjlic'tlaı)
İT
Kes. <|(i Saı ay Bosna'da (iazi Husrcx- Bcy'in H a n i k a h ı . p l â n ı . (Trulıelka'daıı)
f mkıjlmr Ortgi.i
E. H. Ayverdi
V
İr*,
ÎT
•T-
/T»
• i''
i t
R(>i. luı - - Saıay Uüsııa"cla (iazi Husıcv Bey çili hamamı. (l'ulu: Eknın Hakkı)
E. H. Ayverdi
1
Rcs. lu-j — Saray Bosiia'ıta Saat kulesi vc (Jazi Husrcv Bey camii rcvakı. (Ali Dtjtu'dfiı)
r<t's. 104 — Saray Hdsna'tla Gazi Hıısrcv vc Gazi Mıııatl lîrylıt IÜILK-Sİ. (Iriihelku'dtm)
T.
Res. 105 — Saray Bosna'da Gazi Husrcv Bey türbesi dahili. (Inıliflka'dan)
or
Rcs. ıo6* — Sanıy Bosna'da Ciazi Ilusrcv ücy liirlysi kilâl>fsi. (VfuSteUia^dan)
a
T/
Mı
Res. 109 — i'ravnik'de Ali Bey camii ve Saat kulesi. (Folo: Ş/fik flerkol)
i
4m -
o
1 •O
İM
>
p
E. H. Ayverdi
1»
5.
a:
m m . .
Res. 117 - Mrkoiijic Gıad'da Kızlar Ağası tanıi'i. (hulo: tüınıı Hakkı)
'Si'
Kes. ii<) — Bosna'da üaııja Luka şehrinde Gazi Fcrhad Paşa caıni'i plânı. (Ali BejlWdeii)
yduflm, DtrgUİ m.
H. Ayverdi
i?
ti
r.
[•UİIIIIIİII
Res. 1 2 2 — Banyaluka'da Dcftcrdariyc cami'i plânı. (Celic'dm)
31.3.±
I J
' ı..î:nn.iD
J.l.
m:
S
u
a
Hüseyin Sıdkı K Ö K E R
Nafia Vekâleti Şirket ve Müesseseler Başmürakıbı
O n yılı aşan bir zamandan beri devrinde, T o s y a ' n ı n dinî, içtimaî ve ik
T o s y a ve D e v r c z çevresi tarihini tes- tisadi hayatı üzerinde müessir olmuş bir
bit için çalışmaktayım. zattır. Bu zatın hayatı penceresinden o
tarihteki T o s y a ' n ı n tam bir panoramasını
Bir yerin tarihiyle müesseselerini, e-
seyredebilmek için T e f s i r î M u s t a f a E -
hemmiyetli v a k ' a l a n n ı tesbit ve tedkik
f e n d i n i n hayatını dinî vc içtimaî yönler
ederken, vak'alarm d o ğ u p yaşamasında,
den en ince teferruatına kadar incelemek
müesseselerin kurulup geliştirilmesinde,
gerekmiştir. Belki bu yönlerden yazı fazla
çürüyüp dağılmasında rolleri o l m u ş ze
b ü y ü m ü ş t ü r ; amma, ilerdeki dinî ve ta-
vatın hayat, fa'aliyet, te'sir. ve eserlerini
sav\'ufî tarih tedkikleri için faydalı olabi
tedkik ve tesbit etmek de iktiza eder.
lecek bazı sözlü rivayetler de, bu arada,
İşte bu yazıya konu olan T e f s i r i son mervilerinden tesbit edilmiştir.
M c v l â n a Ş e y h M u s t a f a E f e n d i de M c v l â n a T e f s i r î M u s t a f a , Tos
kurduğu ve idare ettiği vakıf müesseseleri yalıdır. H i c r î 1050/M. 1640-41 yıllan
ve deruhte ettiği vazifeler b a k ı m ı n d a n c i v a r ı n d a d o ğ m u ş olmalıdır Babası
* Vakıflar tarihi üzerinde yapılacak araftır- Bazı mahallî hususiyetlerin izahında, tasavvufî
malarda, mevzuun lâyikiyle tenevvür edebilmesi mesailde ve biyografik malfımatta tafsilâta biraz
için, vakıf hizmetlerini ve müesseselerini, yalnız fazla yer verilmiş olmasında, bunların tarihe mal
mücerret bir surette tetkik ile iktifa etmeyip muh olmadan unutulup gitmesi, kaybolması endişe
telif zaman ve mekânlara ait mü^hhas misallere sinin ve mahallî tarihin etraflı bir şekilde yazıl
yer vermek, bunların fonksiyonlarını ve inleyiş ması düşüncesinin âmil olduğunu kabul etmek
tarzlannı gözden geçirmek de icabeder. Vakıf mü ve bunları hoş görmek yerinde olur.
esseselerinin dinî ve tasavvuf!, içtimaî, iktisadi, Umumiyetle Başvekâlet ve Vakıflar Arşiv
askerî, bedi'î.. .sahalardaki tesirini lâyikiyle mü leri, Tapu kayıdan gibi arşiv vesikalariyle şer'iye
şahede ve mukayese edebilmek, ancak bu yoldaki sicillerine, müellifinin himmetiyle mahallinde elde
tetkiklere de müracaat edilmek suretiyle kabil edilen vesikalara ve mahdud hallerde de yazı
olabilir. sahibinin zatî müşahedelerine ve ihticaca salih
Tosya kasabasına ve çevresine ait olan bu gördüğü beyanlara dayanan bu araştırma ve
etüd, o nev'iden bir kalem tecrübcsidir. Cami, inceleme yazısında tetkik ve tetebbu erbabı, çe
dergâh ve su tesisleri gibi vakıf müesseseler kuran şitli sahalara ait, zengin malzeme bulacaklardır.
ve idare eden, şeyhlik, imam ve hatiplik, dersi- DERGİ
amlık, salâ müezzinliği, mütevellilik gibi dinî ve
idarî hizmetlerle beraber esnaf vezzanlığı (Tartı- » Vakıf K. arş. Sarı sâlis muhasebe No.asg,
cılık), dûagûluk, tahmis-ı kahve ve fem'hanc, ahi- «.185, 22 Muharrem 1135/M.1722: Tosya'da
babalık gibi if, ticaret ve sanayi hayatı ile ilgili mahallc-i ced idde Ş. Mustafa Efendi ibn-i
bazı iktisadî ve malî hizmet ve vazifeleri de uh el-Hacc Mehmed'in ihya eylediği 80 yıl önce
desinde toplamış olan Tosyalı Tefsirî Musufa harab olmuş Mahbûb (Mustafa) Çelebi zâviye-
Efendinin biyografisini teşkil eden bu yazıda in- sinden bahsedilmekte, Tosya şer'iyye mahk.
cdenen mevzular, yalnız Tosya torihinin değil, mahfuz sicilli (Kastamonu müzesi) N0.597, s.56
mill! tarihimizin, bu arada tabiatiyle Vakıflar Z. Ka'de 1233/M. 1818: Tosya'da vâki
tarihinin de yakından alâkalı olduğu bahislerdir. Şeyh Tefsirî Mustafa'nın bina eylediği Halvctt
«5
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
926
cak, bu husus, sadece mu'akkib mcşayi- etmese bile", yaş ve baş büyüklüğüne işa
hin beyanları halinde resmî vesaike geç ret sayılmasına olsun imkân verir. Belki
miştir (Bş. V . arş. Cevdet tasn. Evkaf, def Pîr-i sâni oğullarından Şeyh Ahmed
ter: 4, karton 3, No. 15963: Ceddimiz Ç e l e b i y i kendi te'sis-kerdesi T o s y a der
KutbüM-ârifîn tsma'il-i Rûmî k.s. hz... gâhı seccadesine " mc'mur buyururlar
Arz-ı hal); (Ayni defterde 7.Şa'ban. 1263 ken, Seyyid A b d ü ' l - K a d i r - i G c y l â n î
/M. 1847 Tahrirat: îsma'il-i Rûmî sü tarafından âsitânelerine ma'ncn da'vet
lâlesinden Şeyh Ahmed Sclâhî..) gibi. vukû'una değin sülük ve hizmet eyledik
Bunlar, nescb bağının T e f s i r î ' d e n Pîr-i leri Halvetiyye tarikatının Tosya'da tek
sâniye hangi halkada ulaştığını gösterme dergâhı ve belki de müntesib bulunduk
mekte ise de, bu yoldaki iddi'aları az-çok ları Halvetiyye Şeyhi A h m e d Efendinin
te'yid eylemektedirler. Bili rimiyen bu hal seccade - nişini bulunduğu tekye olması
kanın, el-Hacc M e h m e d , M e h m e d B i g hasebiyle M u h a m m e d Ç e l e b i y i önce
olarak yazılmış bulunan Tcfsirî'nin ba fsonradan Tefsirî'nin ihya ettiği) bu
bası olması bir ihtimal olarak düşünüle dergâh seccadesine me'mur vc böylece
bilir. Çünki, Pîr-i sâninin oğulların ^- ayni zamanda dergâhın yolunu Kaadiriy-
dan biri ve bizzat icazet verdiği ye-i îsma'iliyye-i Rûmiyyeye tahvil bu
Mehmed Ç e l e b i de ayni tarihlerde ya yurmuşlardır. Bu ihtimal, Tefsirî'nin
şamış sa^alabilir. Bunu, Pîr-i sâninin babası Hacı Muhammed'i, Mu
doğum ve '"rtihalleriyle Tefsirî'ninkileri hammed Ç e l e b i olarak kabule imkân
muhakeme ve mukayeseyle bulabiliyoruz. verir ve T e f s i r i ahfadının izahsız ve vü-
Gerçi "Tûmar-ı turuk-ı aliyye" sinde sûksuz da'vası bir yönden destek bulmuş
Sâdık-ı V i c d â n î , Kaadiriyycfaslı (kitab: olur. Bize bu düşünceyi sağlam gösteren
2,s.50-54)nda Pîr-i sâninin erkek evlâd iki sebeb daha var:
bırakmamış, Tophane'de te'sis buyurduk 1 - A h m e d vc H ü s e y i n çelebilerin
ları hanekah seccadesine şcyhûhct devre merkadleri Tosya'daki Pîr-i sâni dergâhı
sinde B a ğ d a d seccadesi şeyhi ve hâdimi, ve S a r ı k ı z makbcrelerinde olduğu halde,
Pîr-i sâninin de o tarîkten şeyhi ve mür M u h a m m e d Çelebinin medfcni orada
şidi bulunan S e y y i d Ş e y h Feyzu'l- bilinmiyor.
lah Efendinin oğlu Seyyid Şerîf H a l i l 2 - Tophane'deki Pîr-i sâni âsitâ-
Efendiyi damad ederek oturtmuş bulunduk nesininson şeyhi sayın İ s m a i l Gavsî'nin
larım bildirmiş ise de, T o p h a n e postuna bize bildirdiklerine göre Muhammed
damadı Seyyid Şeyh H a l îl Efendiyi iclâsı Çelebi, pederi tarafından açılan T e k i r d a ğ
sebebi oğullarının olmaması değildir. Zira, ve" sonra da E d i r n e Kaadirî-hânelcri
müşarünileyhin Tosya'da ve S a z c u ğ a z - postuna (seccadesine) me'mur buyurul
daki vakıflarına aid vakfiyye ( V . K . arş. muş, orada irşadatta iken irtihal eyle
Zabıt kutusu 56, kuyûd 2438 dolap; Rebi'- miş, hanekah haziresine dcfnolunmuştur'*.
u'l evvel. I044/M.ı634)lerinde M u ham Bize, literatürlerde görülen irtihal tarihleri
med, Ahmed, H ü s e y i n Ç e l e b i a d l ı
oğullarına meşrûtalar, istiğlâl yerleri ve " Ş e y h . M ı m c d Ç e l e b i n i n oğlu .Abdü'
hizmetler bırakmışlardır. Bunlar arasın 1 - V e h l ı a b Ef.ye verdiği icazetname elimizdedir.
dan yalnız M u h a m m e d Ç e l e b i ' y e ica Pîr-i sâni biyografyasında neşredeceğiz.
zet vermiş olduklarının kaydedilmiş bu Hanekahm N'akıflar idaresince satıl
lunması, gerçi diğer çelebilerin bu taltif ması üzerine mülkiyyetinc geçen zâl, makbercyi
perdelemiş. Çelebinin mezar taşı kitabesini de
ten mahrum edilmiş olduklarını ifade muhafaza etmiştir. Mâlik de irlihal eylemiş ve
kardeşi ayni alâkayı esirgememiştir.
• Nefhatü^T-FUyazi'l-aliyye Ji beyanı larikal- Çclebi'nin baştaşı kitâbesinin fotoğraf isini
i'l-Kaadiriyye: Muhammed Rif'alü'l-Kadiriyyü'l- E d i r n e haslahanesinde Operatör Dr. Mus
E ş r e f i sağ s.305. tafa Alper'den rica ellik. Kıymetli zaman
Pîr-i sâninin diğer oğullarına bizzat larını, emeklerini esirgcmiyen bu muhterem hem
icazet verdiklerine dair başka vesaik ve kuyuda şehrimizden bir kitâbc resmi dc a l d ı k . S a y m î s m a ' i l
rastlamadık, ötekiler diğer zevattan müstahlcf G a v s i ye gösterdik. (O değil!) dedi. Asıl kita
olmuşlardır. beyi de başka yol ve vasıtayla edinemedik.
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
230
İleri sürülerek, Pîr-i sâninin oğlu Mu- 249 S . 317), R.evvel. 1044/M. 1634 ta
hammed Çclebi'nin, Tefsirî'ninbabası rihli T o s y a ve S a z c u ğ a z te'sislerinc
olamıyacağısöylenebilir. Fakat, I s m a ' i l - i aid vakfiyelerinin tesciliyle sûretinin
R û m î ' n i n intikal tarihleri H.1041 yahud verilmesini istemiş olmalarından bahsile,
1053 olmadığı gibi, doğum tarihleri de ferman çıktığını biliyoruz.
E m i r g â n şeyhi merhûm A . Muhyi'd- Mevlâna T e f s î r î Şeyh M u s t a f a ' n ı n
d î n Ef.nin "Gülzar-ı Kaadirîden biryaprak" Ahmed ve H ü s e y i n adlarında iki oğlu
adlı küçücük risalesinde yazdığı ve mes vardı. Bunlardan başka oğlu olup olma
nedini göstermediği gibi H.945/M.1538- dığını bilmediğimiz gibi, kız evlâdı olup
39 da değildir.^' Gerek doğum, gerek irti- olmadığını belirten kuyûd ve vesaik de
halinin tarihlerini kat'î olarak söyliye- bulamadık.
miyeceksek de, isabctU tahminlere imkân îrtihali tarihi H.ı 145/M.1733 olmak
veren iki sahîh vesika arzedebileceğiz: lâzım gelir Medfcni hakkında iki
ı) Pîr-i sâni âsitânesi mahfuzâtı ara rivayet var:
sında, meşayih-i Kaadiriyyeden Şeylı ı) ihya eylediği (şimdi T e f s i r i C a
Şemsü'd-din N e b a t î Ef.nin 29. Re- mi'i olan) Dergâhın, cümle kapısına ya
ceb. 1273 / M. 1857 de tasdikli sureti ahn- kın, sokak ve câmi duvarları arası hazire-
mış bir vakfiyesini bulduk. Tarihi Gurre-i sinde;
Receb. 9 5 5 / M . 1548 dir. Fotokopisi 2) Câmi minberi köşesinin temeli
elimizdedir. Bunda vâkıf, vakıflarına içinde veya altında mcdfûndur. Her iki
mütevelli nasbeylediği Pîr-i sâniden şöyle rivayeti de ensalinden hâlen hayattaki
bahs ediyor: "Hazret-ifey/ıü'f-füjfâh Jâzıl-t en büyük torunu H a s a n K â ş i f Y ı l d ı -
mükemmel mürfidüna îsma'il-i Rûmî Hz- rım'dan naklediyoruz. Yukarıda da işa
H. 955 te bu hal ve sıfatı kazanabil ret eylediğimiz veçhile babasmın mcdfcni
miş, hal tercemesinde okuduğumuz sü hakkında bilgimiz yoktur. Eğer dergâh
lük ve hizmetleri, türlü dergâh ve te'sis- veya Pîr-i sâninin Tosya'daki âsitânesi
leri, seyahatları yapabilmiş, ikinci pîrliğe hazîrelerinde, yahud S arı k ı z makbcre-
ulaşabilmiş bir zâtın yaşı 40-50 den aşağı sinde medfûn bulunsaydı, rivayet kabilin
olabilir mi? Bu ölçüyle doğum yıhnı H. den olsun, ma'lûmat edinebilirdik.
900-910 olarak tahmin etmekte (güza-
Mevlâna Tefsiri Mustafa'nın ş a h s i y e t i :
liş-i âlem kıyasıyla) zaruret vardır. Belki
de daha evvele düşer. Gerek kendisinin, T e f s i r i , müntesibi bulunduğu ilim
gerek oğlu Muhammed Çelebi'nin ve tasavvuf erbabının bir çoğu gibi, in
25 er yaşlarında evlâd sâhibi olmuş bu tikalinden sonra kendisini tamamiyle nis-
lunmalarını kabul eylersek, Tefsirî'nin yana verecek bir kayidsızlık içinde ömrü
H.1050 / M. 1640 - 41 civarında doğmuş nü bitirmiş, hemen hiç bir kayıd ve vesi
olacağını kuvvetle söyliyebiliriz. kayla hal tercemesini tesbit etmemiştir.
2) Gerek kitâbesinde gerek müelle- Bekanın ancak A H aha mahsûs olduğunu;
fâlla Pîr-i sâninin irtihal tarihi olarak gös ânzî ve izafî olan hayatın nisyana uğ
terilen H . 1041 / M. 1631-32 mutlaka doğru ratılması, insanlığın ve âbidliğin idraki
değildir. H . 1053/M. 1643 tarihi de şüpheli
dir. Fakat, leh ve aleyhinde kat'iyyetle " T o s y a Kadılığmca müscccel ve mem-
hüküm verilemez. Çünki, I I , Recep. 1053 hûr 3.Safcr. II43/M.1730 tarihli bir h i b e n â m e y l e
/M.1643 de bizzat D i v a n - ı h ü m â y û n a oğlu Şeyh Hafız H ü s e y i n Ef. ye evini, müştemi
lâtını, kitablaımı vasiyyet ve teslim ediyor. ao.Z.
arz-ı hal vererek (V. K . arş. D. Anadolu:
h i c c e . ı i 4 5 / M . i 7 3 3 tarihli bir Dîvan-ı h ü m â y û n
tezkeresinde de: ta'lim-i ilm hizmeti karşılığı
" Isma'il Gavsi Erkmenkuloğlu'n- olarak Ş. Hâfız H ü s e y i n Ef. ye, babasının vefa-
dan istifsar edince öğlendik ki, kaydeylediği ma lıyle boşalan T e f s i r i cânii'i şeyhliğiyle
lûmatı Şeyh M e h m e d Ef. (Tosya^ dergâhı vâ'izliğinin; î p l i k p a z a r ı du'acıhğınm ve
şeyhi bir ara İ s t a n b u l ' a gelip âsitânede ayine Dsbbag (Tabak), Sofcu esnafları A h î babalığı
riyaset de etmiş)den almış. Hiç bir mcsned ve nın tevcih edildiğine, beratının yazılmasına fer
kaynak da göstermemiş. man çıkmış olduğu yazılıdır (Klişe :6).
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI 231
îpliklcri eğirenler ve ma'mûlleri doku debbag (Tabak) ve sofcu esnafı için mev-
yanlar arasında bütün alıcılar i'timad cud A h î b a b a l ı k da 32 esnafa teşmil
kazanmış olmadıkları ve her halde olunmuştur Sonradan Bedestan
biraz haksızca hareketleri yakalandığı için, D u ' a c ı l ı ğ ı adı altında nazarî; oğlu Şeyh
bu pazara V e z z a n l ı k kontrolü lüzumlu Hafız H ü s e y i n Ef. zamanında da ş e y h - i
görülmüş ve E s n a f m e ş i h a t ı * » ilâve; süfliyye^^ ş e y h - i seb'a^» unva-
2" Bu hususta umumî bir ka'ideyi arzelme- olmakla beraber âmmece ya'ni erbabınca tasvib
miz lâzım: ve kabul görmüş, ictihâd mahsûlü olmadığı anla
Tac ve Gül, imleyecek zevat izinli, abdestli, şılmıştır. 12 rakkamımn mevlid-i Nebiyye,
işlerken . okuyacağı Esmayı bilir. Fatihaya İmam'a ve 12 ana tarikata remz için seçilmiş
icazetli olmalıdır. Böyle işlenen gülleri taşımak, olabileceğini sanıyoruz.
"himayet ve vikayet"i mutib olur, kana'atiyle .\rakiyelerde fark. Güllerin işlemeleriyle di
Celvetiyye Pîr-i sânisi .Ş. M a hm u d A z i z H ü - kildikleri yer i'tibariyle olurdu.
d a y î âsitânesi meşayihi Kaadiriyye-i Ismai'liye Kaadiriyyenin îsma'iliyye ve Eşrefiyye kol
güllerini taçlarının içine dikerlermiş. larında alelıtlak Kaadirîlere â m m güller vavdı (le-
Kaadiriyyenin müşterek ve âmm tacı, T a - sim: 9 ) Resimde I No. G a v s - i a ' z a m ı n ma'nevî
c-i B a ğ d a d î ve T â c - i M ü j g â n diye anılan emirleriyle E ş r e f - z â d e A b d u ' l - l a h tarafından
örnek olup, şeyhlerinkine ince, yeşil bir destar ihdas edilen Ş e m s gülüdür ve Kaadiriyyenin hep
sarılırdı. sine âmm ve şâmildi. 4 No.lı gül de E ş r e f î ' l e ı e
T e f s i r î post-nişinlerince giyilegelmiş olan mahsustu. 2,3,5 No.lılar I s m a ' i l - i Rûmi'nin
tac da, aynidir: Beyaz çuha zemin, 8 terk (dilim), ictihâdlaıı olup 18 köşelileri nıeşayihe, 19 köşe
tepesinde küçük ve yuvarlak düğmeli. Fakat, lileri dervişlere âiddi.
T e f s i r î emanâtı arasında her iki tipten olup da T e f s i r î teberrükâtı güllerden birisi 19
başkahklı olanları vardı: köşeli olup şeyhe mahsus bulunmaktaydı. Bir de
Tac-ı B a ğ d a d î , düz dilimsiz olurdu. Tef 24 köşelisini gördüktü ki, bunun hangi yol ve
sirî metrûkâtındakiler içinde 4 ve 5 olup da ga kola âid, kimin içtihadı olduğunu bilmiyoruz.
yet gizlice 4 dilim hali verilmişini buluyoruz H a s a n K â ş i f Y ı l d ı r ı m ' d a n da tatmin edici
(resim: 8). Bundaki işaretler de diğerlerinden bilgi edinemedik.
farklı görünmektedir. Hattâ başka diğer birini M ü h r - i S ü l e y m a n ' ı n 8 köşelisi 7 kat sema
de tedkik ettiğimiz zaman, onun az uz farkı bu -|-Arş ü Kürsiye ve 6 köşelisi de "Hayy, K a y y û m ,
lunduğunu görmüştük. Ferd, Vâhid,Ehad, Kuddûs "esma-i sıfatıyye
Bu taçtaki ağaç, Tuba'dır, iki dilimin ve tabakat-ı semaya işaret olduğu Î.G. Erkmen-
etrafındaki müsellesler ekanîm-i ^selâsc, T û b a - kuloğlu tarafından bize bildirilmiş bulunuyor.
ların ka'ideleri içinde ve iki tarafta^Jkişer murab- Farmasonların M ü h r - i . S ü l e y m a n ' ı , iki
ba'dan yapılmış şekiller M ü hr-i S ü l e y m a n , orta üçgenin tekatu'larıyla husule gelen 6 köşedir.
larındaki de 4 kapı adını taşırdı. Ekanîm-i selâse, "Ortasındaki göz ezeliyyetc ve menba'ı serair-i
" d a r b - ı E s m a y a " 4 kapı işareti(-t-)Şeri'at,Tari hilkate delâlet ettiği gibi yekdiğerine girift iki m ü
kat, Hakikat, Ma'rifet mcfhumlarınajMühr-i Sü sellesten birinin dılıları kuvvet, hikmet, hasenc
l e y m a n ise köşe sayılarına'göre muhtelif ma'- ve diğerlerininki ise hilkat, hayat ve memata
nalara delâlet ederdi: 5 köşelisi "Hamsc-i Al-i delâlet eder." {Farmasonlar: s.42 İstanbul, K a ı -
.'Vbâ'ya: ( M u h a m m e d , A 1 i, F a t ı m a , H a s a n , daşlar basımevi 1951 G.R.A.)
H ü s e y i n ) , 6köşelisi"Hamse-iAl-i A b â + V a h -
Güllerin işlemeleri, rastgele desenler de
det"e, 7 köselisi " E t v a r - ı seb'a"ya işaretti.
ğildir. Tac ve gül i'mali, hem izinli o l m a ğ a ,
Şecere-i Tiıba işlenecek iplik sayıları da "aded-i
hem de ta'lim olunan usûle ve fâtiha-han olarak
w»w"ya müsavi olmalıydı.
çalışmağa, mevzu' ka'idcIere bağlı olmak şart
T e f s i r î emanetleri arasındaki T a c - ı Bağ
larına tâbi'dir. Fâzıl-ı muhterem İ. G a v s î Beyin
d a d î n i n 5 dilimli yapılmış olması da her halde
bu husustaki izahlarını telhis edersek şunları
" H a m s c - i A l - i A b â " y ı hatırlatmak içindir.
arzeyliyebi liriz:
Rümiyye-i Kaadiriyye tacının 8 lerkli
olması iktiza edeceğini arzettik. Güller 7 renk ibrişimle işlenecektir. Renk
T e f s i r î teberrükâtı arasında daha 7,1i, lerin ne olması gerekliği hususunda bir ka'ide \ e
12 terkli taçlar da vardı. 7 terklisiv Pîr-i sâni-i mecburiyyct yoktur. Ancak; seçilen renklerin
Kaadirî Ş. A b d u ' l - l a h Eşref-i R û m î kolu tanı bir insicam arzetmesi, her rengin en açığından
meşayihine âiddi. Ayinler sırasında bu kolun en koyusuna veya en koyusundan en açığına
usûl ve devranı da yapılırdı. H terklisinin de derece derece varan bir sıra ve tertibe konmak
lâletini izah edemiyeccğiz. Yalnız T e f s i r î ' n i n suretiyle bu yedi rengin ahenkle işlenmesi
meşihat için veraseti esas tutan Koç kolu Kaadi- lâzımdır. Yukarıda, belirttiğimiz veçhile tac
riyyesiyle münasebetinden haberdar bulunduğu ve güllerin i'mallerinde remz edecekleri yol ve
muzu işaret edeceğiz. 12 terkli tacın da ma'lum kolların kabûl etmiş ve
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA V E VAKIFLARI 235
" Bu salavai-ı şeıîfeniıı hıısusiyyeıi olujj bele etmesinden daha Cazla husûsiyyeı taşımazdı.
olmadığını araştırması ve bildirm&sini olgun ve Yalnız, şeyh, müride dersini kelime-i tevhid
bilgin yaşlımız emekli Başöğretmen Mehmed olarak verecekse, {"fa'lem eımehü" sunuda öğretir
F a i k Ü n v e r ' d c n rica etmiştik. i285/M.ı868-g ve söyletirdi. Bu, ilkte, böyledir. Devam, münfe
te'lif, 1287/M. 1870-1, basım tarihli Vesile adlı bir riden sâdece tevhide münhasır olurdu. M ü t e ' -
risalede ( O s m a n .Şemsi: İzzet Efendi Matba'ası, akib derslerin "Allah, Allah, Allah, ya Allah, ya
Mahmud Paşa'da Mengene ham kai-şısı) "Evrad-ı şe Allah, ya Allah. Hû,Hû,Hû,. ya hazrel-i Hakk, ya
(//"şerhinden isliıısâh edip göndermişler. "Allahiim- Hz. Hakk, ya Hz. Hakk. Ya Cebbar, ya Kahhâr.
me iiılli ve sellim ve bârik 'alâ seyyidina Muhammedin ya vc Setlâr. ya MüziU ü ya Kahhâr, ya zü'l-celâl ü ve'l-
'rt/n âlihi 'adede en'anı il-lâh el-kerimi ve ı/rffl///ıi(efdalihi:ikram. Kerim AUalı sen Kerim, sen Kerim, Sen Kerîm.
lazi ü faziletlerin cem'i ma'nasına olmak üzere üs Lâ-ilâhe iUâl-lalı.ya Şâfi,ya Kâji,ya Mu'afi, ya Allak.
tünle okunması bize daha doğru geliyor. Fakat, Lâ-ilâlıe illâl-lak." Başlangıçtaki tevhid de dâhil:
esreyle okunınaktadır)den sonra bu salavat şöyle müretteb adedleri 9 5 erdir." H . K â ş i f Y ı l d ı r ı m ' -
devam ve tekerrür etmekledir:., alâ Mürfidina da mahfûz, yazma bir mccmü'adan. Mecmû'a
Mtıhamnudin ve 'alâ âlihi 'adede kemâl il-lâh ve kema eskice. Yazanı belli değil. .Sayı tertibinde neyin
yelikıı bi-kemâlilıi,.. 'alâ Şemsi'd-dııha Muhammedin âmil olduğu tasrih edilmemiş. Aramayla da
ve 'alâ âlihi 'adede kemâl il-lâh ve kema yetikti bi-kemâ öğrenemedik.) her müridce münferiden ikmali
lilıi ,.. 'alâ Bedri'd-düca Muhammedin ve 'alâ âlihi icab ederdi. Isma'iliyye-i Rûmiyyedc bu dersler
'adede Kemal il-lâh ve kema yeliku bi-Keıııâlihi.. Nâriçin mektûb vesaik görmemişlik.
i'l-hüda Muhammedin ve 'alâ âlihi 'adede Kemâl il-lâh b) Mecmu'ada, her tarikatte i'libar görmüş
ve kema yeliku bi-kemâlihi „Risalede şu izah da yapıl olan "Etvar-ı seb'a" ve "Esma-i seb'a" olarak ay
mış :5tt saleoatt sadat-ı Rifaiyye ve Bedevtyyt veKaadiriy- rıca bir şey yok. Halbuki, Isma'iliyye-i R û m i y y e d c
yeve Sa'diyyestıbhu mesada hraat ederler. Âdabı: âyin bunlar mevcud olduğu gibi; asıl K a a d i r i tarîka-
sırasında okunursa gözler yıımıılıı/ı kemal-i ilılâs; yal tınmki de câriydi.
nızken de alçak ses, kemal-i hulus ve i'Una ve sajvet-i c) Kaadiriyye "Evrad-ı AVA£r"iniıı metninde
kalb lâzımdır. Bu âdab ile okuyanlar gam, vehim, de fark görülürdü: T e f s i r i d e r g â h ı n d a (ve
vesvese, kederden kuılıılıırlar." K â ş i f Y ı l d ı r ı m ' ı n b e y a n ı n a , müşahede ve mes-
KaadirîlcrinpîriŞ. .-kfadüM-Kadir-i Gey- mu'atımızagöre Tosya'daki Pir-i sâni I s m a ' i l - i
lânî'nin tevhid vc şaihiyyala aid "Vesile"adlı Rûmî'nin kurdukları Hanekâhda), "Es-salâtü
bir ri.salesi vardır. ve's-selâmü 'aleyke yâ Resûl fl/-/fl/ı"dan sonra "Es-
salâlü ve's-selâmii'aleyke yâ seyyid el-evvelîne vel-Â/urtıı"
" S e l m a n , müstesna sese ve usûle sâhib, elin
de katılarak okunurdu ve bu ilâvenin Pîr-i sâni
de ekseriyyedc "vesekahüm Rabbidiiim şerâben lahûrâ"
cc yapılmış olduğu kabul olunurdu. T o p h a n e
"Şehîd-i Kerbelânm arkına"., gibi yazılar işlenmiş bir
K a a d i r i h ânesindeysc bu kısım okunmaz ve böyle
tas, omuzdan beline asılı tabaklanmış deriden
bir ilâve tanınmazdı.
yapılma musluklu bir kırba bulunan bir hâfız ta-
rafındatn dergâhlarda, âyinlerde, meydan ve pazar d) Buna mukabil T o p h a n e â s i t â n e s i n -
larda şerbet su, Zemzem... dağıtılmasına denirdi. de "Evrad-t sagir"'m sonuna Pîr-i sâni'nin ilâvesi
Rûmiyye usûl ve sistemine, T o p h a n e olarak kabul edilen:: "Allalıiimme-c'al efdale sa-
âsi tanesini nazara alarak bu hükme varılmıştır. levatike ebeden." ile başlayıp," ve sellim ve radıyy
T e f s i r i mcrhûmdan kalma mektûb bir al-lahü 'an ashab-i Resûl il-lâhi ecma'in" ile biten
kaynak olup olmadığı bilinmiyen ba'zı kayıdlara, kısım müşarünileyhe hamledilmezdi.
mesmû'aia, müşahedelere. H a s a n K â ş i f Yıl- Kaadiriyye Pîri Gavs-i a'zam Ş. M u h y i -
d u ı m ' d a n edindiğim le'yidaia göre vereceğim d - d i n - i G e y l a n î ' n i n ma'nevî emri üzerine
ma'lümatı bir kaç bölümde toplıyabiliriz: ahfadından H a m a ' d a medfun ve Bayramiyyeden
a) Dereler, b) Esma ve Etvar-ı seb'a, âyin, intikalen Kaadiriyye Pîr-i sâniliğine vâsıl Ş. A b d
c) İcazet, d) Sırr-ı hilâfet. u'l-lah E ş r e f - i R u m î ' n i n şeyhi Hüseyin
a) Müridin inabesi, resmiyyeti hâizdi. Afifü'd-din tarafından tcrtib olunup, H z .
Fakat, tören, âyin gecelerinde, şeyh tarafından G a v s i n ma'nevî tasvibine mazhar olan "Evrad-t
FâCikayleL Arakiyye vc hırka giydirilmesinden, Kebir"'m tertibi şöyledir:
muktedirse (Aş) ve hedaya ile müridin muka- E'ûzü Besmele, Fâliha, Mülk, ( 3 ) îhlâs
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
237
Felâk, Nâs, tekrar Fâliha süreleri. Bakara sûresinin sırr il-cCtdiH-cüz'iyyi vel-külliyyi. Ve İnsani 'ayn il-vü-
ilk sahifesi (Müflihûn'a kadar), ayni sûrenin cı'ıd il-'ulviyyi ves-sitfIiyyi. Rıihi cesed il-keinryni (3).
,63,253,284,285. âyetleri birer, 286. âyeli (3) defa Ve 'ayni hayal id-Dareyni. El-mülehakkıkı bi-'alâ ruleb
Alızab sûresinin 33,56- âyetleri birer d e f a tilâvcı il-'ııbûdiyyeli vel-miilehaUth bi-ahlâk il-mekamal il-
ve sonuncu âyetini müte'akib âmîn. Sonra: "Al- istija'iyyeli. El-HalU il-a'zami. Vel-Habib il-ekrımi.
lahümme salli ve sellim ve bârik 'alâ seyyidiua Muhaın- Seyyidina Mıdmmmed bin 'Abd il-lâh bin 'Abd il-
medin ve 'alâ âlihi ve sahbihi ecma'in. Siibttarjf RabbikeMullalibi. Ve 'alâ sair il-mbiyâ'i vel-miirselin. Ve
Rabbil-'izzeli 'amma yesıfûne ve selâmün 'aWl-miirse- 'alâ Melâikelike vel-Mııkarrebtne. Ve 'alâ 'ibad il-
line ve'l-hamdü lü-lâhi RabbVl-'âlemine. "Müte'akiben lâh is-sâlihiııe Min ehl is-sauavali ve ehl il-aradînr.
"Es-salâlü ve's-selâmû 'aleyke yâ Resûl fl/-/n/i.., selât ü Küllema zekeıek ez-zâkirımc. Ve gafele 'an zikrik el-
selâmın ilâvesiyle sırasıyla:.. >â Nebiyy al-lah, yâ gâfilûne,. Ve sellim ve radıyy al-lahü 'an eshabi Resûl
Safiyy al-lah, yâ Hayre Halk il-lâh, yâ Mire 'Ar} il- il-lâhi ecma'in." ile biterdi. Yukarda kaydettiği
lâlı yâ. Emine Vahy il-lâh, yâ men Zeyyenehû Al-lah, yâ miz veçhile bu kısım ınüretlibi Pir-i sâni Ş. Is-
men lerre/ehtı Al-lah, yâ men Kerremehû Al-lah, yâ men m a ' i l - i R û m î olduğunu T o p h a n e ' d e k i âsi-
'Azzamehu, Al-lah,yâ men 'Allemehu Al-lah,yâ Seyyid el- tânenin son şeyhi î s m a ' i l G a v s î Bey b İ 7 . c
Mür-selin,yâ İmam el-Müllekîn,yâ Halem en-Nebiyyin, bildirmişlerdi. "-Es-salâlü ves-selâmü 'aleyke ya Resûl
yâ Rahmelen lil-Âlrmîn, yâ Şefi' al-miiznibin, yâ Re- al-lah"dzn sonra: "Es-selâlü vesselâmü 'aleyke ya
sûlt Rabb il-Âlemin. Salevat ul-lahi ve Melâikelihi ve seyyid el-evveline vel-âhirin'i de katarlardı. Bunun
Eııbiyaihi ve Rusülülıi ve Hameleli 'Arfihi ve cemVi Pîr-i sâni Ş . i s m a ' i l - i R û m î tarafından ilâve
Halkıhi 'alâ seyyidiim Mıümmmedin ve 'alâ âlihi ve buyurulmuş olduğu söylenir. T o p h a n e â s i l â n c -
sahbihi ecma'in. Allahümme salli 'alâ seyyidina Mıı- sinde bu kısım okunmazdı vc ilâvenin Pîr-i sâni
hammeditt 'abdike ve Nrbiyyike ve Habibike ve Resûlik ye atfını reddederlerdi.
en-J^ebiyy il-fımmiyyi ve 'alâ âlihi ve sahbihi le Evrad-ı kebirin ıcrtib ve terkibi şöyledir:
stilim (3) Bu son salavat-ı Şerîfenin, Pîr-i sâni Eûzü besmele, Fâliha, Mülk sûresi, (3) Ihlâs,
.\ b d u 11 a h-i E ş r e f-i R û m î'nin ilâvesi olduğu, birer Felâk, N'âs, tekrar Fâliha, Bakara sûresinin ilk
"Eorarf-ı Jagîr"de bunu la'kib eden: " Allahümme salli sahifesi (müflihûn'a kadar) ayni sûrenin 163, 255,
'alâ Seyyidina Muhammedin in-Nebiyy il-Melihi sâhib 284,285. âyetleri birer, 286. âyeti üç defa, Alızab
il-Mekamil-A'lâ vel-lisan il-FasVıi (3)"n de müşa sûresinin 33 ve 56. âyetleri birer defa tilâvet ve
rünileyhin ilâvesi bulunduğunu 1. G a v s i Beyden sonuncu âyeti âmin, "Allahümme salli le sellim ve
öğrenmiş bulunuyoruz. Kerre içindeki (3) rakam bârik âlâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve
ları, metnin arasında istisnaen o kadar okunur sahbihi ecma'in. Süblıane rabbike rabb il-izzeli ammâ
okluklarını gösterir. yesıfûne ve selâmün 'alel-Müneline vel-hamdü lil-lâhi
"Evrad-ı sagir"\r\, ilk kısmının mürettibi Rabb il-âlemine.„Acn sonra: "Es-selâlü ves-selâmü
kim olduğunu bilmiyoruz. Muhtemel olarak " £ i - aleyke ya Resûl al-lalı,.. ya Habib al-lah,.. ya Halil
rad-ı KebİT"'ın mürettibidir. Tertibi şöyleydi: E ' - al-laJı,.. ya Nebiyy al-lah,.. ya Safiyy al-lah,..
ûzü. Besmele, Fâlilta sûresi, Alızab sûresinin ya Ha vre halk il-lâh,.. ya Nûre 'Arf il-lâh,.. ya Emini
56 ncı âyeti, âmîn, Evrad-ı KebirAc sûre ve âyet Vahy il-lâh,.. ya Men zeyyenehû Al-lalı,..ya Men
lerden sonraki "Allahümme salli ve sellim ve bârik"i şerrefehû Al-laJı,.. ya Alen kerremehû Al-lah,..
ta'kiben okunan "Süblıane Rabbike.." "Es-salâlii ya Men azzemehû Al-lah, ya nun Allemelıû
ves-selâmü'aleyke yâ: "ve (3)cr kerre okunan: "Alla- Al-lalı,. . ya seyyid el-Mürselin,.. ya İmam
tıüınme salli 'alâ seyyidina Muluımmedin 'abdike ve Nrbiy müllekîn,.. ya Halem en-Nebiyyiiı,.. ya Rahmelen lil-
yike.., Allahümme salli 'alâ seyyidina Muhammedin-m âlemin,.. ya ŞefV al-müznibîn,.. ya Resfile Rabb il-
Nebiyy il-Melihi..„ ,,Allahümme ec'al efdale salevalike âlemtn .(Tosya'daki Pîr-i sâni âsitânesi dâhil.
ebeden ve enmâ berekâtike sermeden. Ve ezkâ tahiyyalike T e f s i r i vc H a m z a b a b a dergâhlarınca Pîr-i
fadlen ve 'adeden. 'Alâ efref il-halâik il-hsaniyyeli. sâni Ş. t s m a ' i l - i R û m î'nin ilâvesi olarak daima
ve Mecma' il-Hakaik il-imaniyyeli. Ve Tür it-lecrl- okunagelmiç bulunan; fakat, T o p h a n e âsitâ
liyyal U-ihsaıüyyeli. Ve Mehbit il-Esrar ir-Rahmaniy- nesi tarafından kabul edilmiycn:.. ya Seyyid el-
yeli. Ve 'Arûsi memleket ir-Rabbaniyyeti. Ve Vâsilali Evveline vel-âhirîn), saleval ııl-lahi ve Melâikelihi ve
'ıkd in-Nebiyyin. Ve Mukaddimi ceyş il-Mürseltn. Ve Enbiyaihi ve Rıısülihi ve Hameleli 'Arfihi ve cem'i lıal-
Kaaidi rekb il-enbiya il-mükerremin. Ve e/dal il-Halkt kihi 'alâ seyyidina Muhammedin ve 'alâ âlihi ve sahbihi
ecma'in. Haamili Liva'il-izz il-a'lâ. ve Mâliki ezimmel- ecma'in."Üç kerre" Allahümme salli 'alâ seyyidina Mu
H-mecd il-esnâ. Şahidi esrar il-Ezel. Ve miifahidi hammedin 'abdike ve ıiebiyyike ve habibike ve resûlikın-
eıtvar is-sevabik il-üvel. Ve lercemani lisan il-kıdem nebiyy il-ümmiyyi ve 'alâ âlihi ve sahbihi ve sellim.,,
« Menba' il-'ilmi vel-hilmi vel-hikemi. Mazimi Evrad-ı sagîr ise; Fâliha, Ahznb: 56, âmîn.
238 HÜSEYİN SIDKI KÖKER
Gavs-i a'zanuıı emir ve tensib-i ma'nevîleriyle kıraate sâhib bir zat A s ı m tarzıyla şu sûreleri
ahfadlarmdan Ş. H ü s e y i n 'Afîf ü ' d - d i n (Ka okurdu:
diri pîr-i sânilerindcn Ş. A b d u ' l - l a h Eşref-i Birer defa MiHk, Tekâsiir, 3 d e f a lltlâs, birer
Rûmî'nin mürşidi) tarafından tertib buyurulmuş defa Felâk, Ms, l'âlilıa, Müflihûn'a kadar Bakara
olup bundan önce yazılan Evrad-ı X<Airdcki: Alla- sûresinin ilk sahifesi, ayni sûrenin 163 ve 255,
hümme sallı ve seUim ve bârik 'alâ seyyidim Mtıhammedin 284, 285. âyetleri bu sonuncu âyetin " Vajü 'anna
ve 'alâ âlilü ve salıbihi ectm'iıı. Sfıbhane Rabbike Rabb vagfir Una verlıamHa"sı (3) Dervişler â m î n dedikten
ü-'lzzeti 'anıma yesıfûn. Ve selâıııiiıı 'al el-Miirseliıı. sonra: Ta Erham er-Rahimîm irhamna ( 3 ) , Hml
Vel-hamdü lillâhi Rabb il-âlemin. den Es-salâlii ves-se- sûresinin 73, Ahzab sûresinin 33,56. âyetlerini
lâmü 'aleykeya Restd al-lah.. ile başlayıp biten metni okur. Ahzab sûresinin 33. âyeti okunurken herkes
takiben ( k i . son salevat-ı şcrîfe ve müte'akıbı elleriyle göğüslerini ve dizlerini sıvazlarlardı (Sı
A b d u ' l - l a h Eşref-i Rumî'nin, ondan sonrası da vazlama, âyetteki ruh ve beden temizleme emrine
İs m a ' i l - i Rûmi'nin tertib ve ilâveleri olduğu ve ehl-i beyt feyzine imtisal ve du'a olsa gerek).
muhterem I s m a ' i l G a v s î tarafından bize Büyük veya küçük evrad, şeyh ve dervişler tara
bildirilmişti. Fakat; 1273 de M u h a m m e d R e c a î fından okunmağa bundan sonra başlanırdı. Şeyh
nezaretinde İ s t a n b u l ' d a Darü't-Tıba'a-i Âmi- veya işaret edeceği bir zat tarafından Tevbe sûre
rede taşbasması ile basılmış bulıman Ş. A b d ü ' i - sinin 128, âyeti tilâvet olunduktan sonra, şeyhin
K â d i r - i C e y l â n ı ve mcnsublarına aid Delâil-i ta'limi veçhile 80-100 kadar Bcsmcle-i şerîf cum-
şerif m ıG.sayfasmda başlayan ve 17. sayfasının 10. hûren okunurdu. Müte'akiben de şeyh "Esle'îzü
satırında biten metinde, Ş. I s m a ' i l - i R û m î ' y e bil-lah fa'Um enrulıû Lâllâhe ülâ-Uah"diye "Tevliid'e
atf olunan tertib, az farkla mcvcud olduğuna göre, başlar ve haleka, şeyhin s6s perdesini a ş m a d a n ve
1. Gavsî'nin yukarıda işaret ettiğimiz beyan bestesini bozmadan iştirak ederdi. Sonra "Allah"
larını bir ibda' ve lelfik karması olarak anlamamız (zat) ism-i şerifine geçilirdi. Sırasıyla "Hû", "Jl-
iktiza edeceğini zannediyoruz.): "Allahümme-c'al lâ-Uah" "2a Allah", Ta Allah", "Hû" esması sü
efdale salevadke ebedm"dcn sonuna kadarki kısmiyle rülür ve bu sonuncu "Hû"ya geçilirken Şeyhin
nihâyet bulur. işareti üzerine: "Seyyah olup şol 'âlemi gezerken"
ilâhisi okunmağa başlanır ve cümleteu ayak üstü
Âyinlerde toplu, müntesiplerce sessiz ve gizli zikre kalkılırdı. "Hû" ism-i şerifi ayakta ağn
okunan Evrad-t şerifler, ayni besteyi her iki tarafta ağır sürülürken ilâhi bitmiş olacağından Zâkir-
muhafaza etmişlerdi. Bestenin ve metnin topluluk lerden biri:" Ey yanılma sakın râlıi" ilâhisine başlar
içinde dahi bozulmasına katlanılamazdı. ve bu ilâhi arasında diğer Zâkirler: "Z"kir olagm
T e f s i r i (ve H . K â ş i f Y ı l d ı r ı m ' ı n beyanı Zâkir " mısra'ma gelince şeyh: "Zâkir"; dervişler
na göre Tosya'daki R û m i y y e â s i ı â n e s i ) âyin de bestesiyle: "Allah Hû Lâ ilâhe illâl-lah Hû"
leri şöyle cereyan ederdi: diye bağırırlardı. "Şâkir olagör fakir" mısraında
Yatsı namazından yarım sa'at önce Nakîb ve şeyh "Şâkir"; dervişler de evvelki üzre hareket
Dcdegân Sema'hâneye guer, Berat, Kandil ve ettikleri gibi,"Hâzır olagör hâzır" ve "Nâzır olagör
Mumlan uyandırırlar (Bu ta'bir, umûmîdir. Bü Nâzır" mısra'lan okunurken şeyh bu kelimelere
tün dergâhlar kullanırlardı). Mensübîn, yatsı göre yine yüksek sesle bağurır, dervişler de yukarı
ezanına kadar kisvelerini giyerek gelsinler daki veçhile mukabele eylerlerdi. B u ilâhi dc
diye cehren salevat-ı şerife getirmeğe devam okununca şeyh kıbleye dönüp boyun kesip geriye
ederler. Yatsı ezanı okunup da şeyh Sema' adımlarla halekanm ortasına girer, yüksek sesle
hâneye girerken salevat kesilir, namaza geçilirdi. kendi başına: "Evveli Allah, Âhiri Allah, ^âhiri
Namaz bitince şeyh. Post (Seccade üstüne konmuş Allah, Bâlvn Allah" diye bağırır, dervişler de her
geyik, elik, koyun tüylü post)una otururdu. Der Allah ismi söylenirken boyunlarını eğerek "Hû"
vişler de dereceleri sırasiyle yerlerini alırlar, hal- diye ağır ve uzunca mukabele ederler, sonra ağır
kalanırlardı (Muhibb ve ziyaretçi diğer şeyh ve ağır halka ile "Hû" ismine devam edilirdi. B u
dervişlere yerleri gösterilerek haleka kapanırdı isimde "darb"e çevrilip bitince ağır ağır keli-
(Oturuş halinde). Şeyh, Seyyidü'l-istigfar denen me-i tevhide geçilirdi, ö n c e kafalar sağdan sola
şu istiğfar ile zikri açardı: "Bslagfir td-lah, eslagfir kalbe doğru sallamr, sonra zikir temamiyle kalbe
ul-lah, eslagfir td-lah el-'Azim el-Kertm ellezi lâ yöneltilip "darb"e; Zâkirler tarafından da: "Aîii-
ilâlte illâ Hû el-Hayy el-Kayyûm ve elûbii ileyh ve ne- minîn kalbini yuyııp arttan. Lâ ilâhe illâ-llalıdtr ya
seltdtû el-tevbele vcl-ııiagfirele vel-hidayele iımehû Hiive nedir? "ilâhisine geçilir, bu ilâhiye başlanınca
el-Tevvab ih-Rahim. şeyh: "îllâ-llûh"diyerek Tevhidi keserdi. Bu saf
hada Zâkirlerden biri na't, gazel, kasîde gibi m ü -
Sonra şeyh veya işaretiyle güzel sese ve
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
239
mürunndan sonra mezbûrlar biz ol suyu kat' mizde) bir diğer fermanla yukarıdaki
ve âhar yere icra ederüz diyü hilâj-ı fer' te'- hüküm te'kid olunmuştur.
addi eyledüklerin ve bubabda cânib-i fer'detı Gerek babası, gerek kendi zamanı
huccet-i şer'iyyesi olduğun bildirüb mûcebince devamınca çok hareketli yaşayan ve ç a
amel olunub lıilâj-ı fer' ie'addileri men'u def' lışan Ş e y h H â f ı z H ü s e y i n Efendi,
olunmak babında hükm-i Hümâyûnum rica Muharrem. 1181/1^.1767 (V.K.Arş. Def-
ilmeğin büyürdüm ki Itükm-i ferijümle var- th.u26) da vefat etmiş bulunuyordu.
dukda mukaddema bir def'a fer'ile görülüb Bu tarihte B e d e s t a n Du'acılığı
fasi olunmıyan da'vasin tamam hakk-u adi iizre ile " E h l - i hiref Ş e y h - i seb'alığı
mukayyed ve yedinde olan huccet-i fer'-iyyeye oğulları Ş e y h M e h m e d , I s m a ' i l ve
nazar idüb göresin arz olunduğt iizre zikr Hasan Efendilere tevcih olunmuştur.
olunan suda mezbûrlann, alâkası olmayub Bu zevâtın da doğum ve ölüm yıllan
Jil-vdki' tekye-i mezbûrenin kadimi ma/isus ve belli değildir.
müstakil suyı iken., datıl üta'arruz itdürmeyüb
"Vazife-i mu'ayyenc"li cihetlerden
men'ü dej' eyleyesin ve Kasabada medhali
imamet ve h i t â b e t t e n Şeyh t s m a ' i l
olmıyanlan dahi itdürmeyüb inad üzre olan
E f kardeşleri lehine (3. Muharrem. 1199/
ları yazub bildirüb husus-ı içün tekrar emr-i
M. 1784 elimizde bulunan Nişan) feragat
ahir irsaline muhtaç eylemiyesin.. evasıt-ı f.
eylemiş ve bu keyfiyet, vakfın mütevellisi
R. ahar sene ni8IM.ıpo6 {klişe: ıo)Bu sudan
Şeyh Mehmed E f tarafından Divan-ı
evvelce kısaca bahsettik. Bu ferman muh
hümâyûna arz olunmuştur. Halbuki,
telif bakımlardan kıymetli bir vesikadır': mezkûr tarihten önce tekye şeyhliğinin
a) Tosya tarihi içinde önemli yeri olan ve mütevellil'ğin Şeyh M e h m e d Ef. yc
Seyid oğlu suyunun asıl binisini; tevcih edildiğini gösteren vesika yoktur.
Tefsir î'nin bu suyun mecrasını ta'mir ve Meşihatın vc vazife-i mu'ayyenesiylc tev
termim, K a r a pınar ve G ü r l e y i k sula liyetin (müştereki Şeyh H a s a n ' ı n vefatı
rını ilhak, dört yerde dört çeşmeye icra sebebiyle) kendisine tevcihi (Nişan: 7. C.
ve birini Câmi' ve tekyesine tahsis eylemiş Evvel. 1204/M. 1790 bizde) için Şeyh M e h
olduğu ve bu tahsise önce kaza ahalisi mu med E f tarafından yapılmış bir müra-
vafakat etmişlerken sonra mu'araza ettik ca'atı ve bu dileğinin yerine getirilmiş
lerini, bu safhaların H. 1118/M. 1706 tari olduğu biliniyor ise de; bu iki cihetin
hinde Divan-ı Hümâyûna intikal etmiş kardeşleriyle müşterek olarak ilk defa
bulunduğuna göre Tefsiri evkafının bu hangi tarihte tevcih olunduğu ma'lûmu-
tarihlerden de evvel te'sis edilmiş olması muz değildir. Nâib M e h m e d Sâdık
iktiza edeceğim, b) Tefsir î'nin bu feıv Ef, arzıyle kendisi ve kardeşleri uhdelerine,
manı bizzat isteyip aldığını, kadı mari "Ehl-i hirej üzerlerine feyh-i seb'a"\\\i tevcihi
fetiyle eserini korutamadığını, kadının yapılırken, tekye şeyhliğiyle tevliyetin dc
ahali karşısında gerilemiş olduğuna ina tevcih edilmiş fakat, kaydı tesbit vc
narak o zamanın üslûb ve te'amülünc vesikası (berat-nişanları) tevzi edilmemiş
göre ender olan bir beyan tarzı. (ceza veya edilmiş de muhafaza olunamamış
tehdidi) kullanmakla Divan-ı Hümâyûnun bulunduğu düşünülebilir. Şeriklerden Şeyh
Tefsiri'ye i'timad-ı mahsus duyduğunu î s m a ' i l (biradereş) in R . evvel. 1202 /
bize anlatmaktadır. Ferman, Kângrı M. 1787 (V.K.arş.Defth. 1126) tarihli kay
(Çankırı) Emirü'l-Ümerasıylc Tosya Ka da göre vefatı ve hisserinin Şeyh M e h
dısına hitap eylemektedir (Mürur-ı za med Efye tevcihi vuku'bulmuştur. F a
man haddinin o zamana göre 8 seneden kat, elimizde s.Z.ka'de. 1198/M.1784 ta
veya daha az bir süreden ibaret olduğunu rihli bir tapu temessükü vardır ki. Şeyh
da bu vesika isbat etmektedir.) tsma'il Efnin "bilâveled" vefat ettiği
Şeyh Mehmed Efile müşterek ve muşa'
Babası sağlığında vakfın mütevellisi Saz kazasında K a r m ı ş köyü toprağın
olan Ş e y h Hafız H ü s e y i n Ef. de daki tarlaların (Sülüs) üçte bir hissesi
Divan-ı hümâyûna şikâyette bulunmuş ve mahlûl kaldığı cihetle Şeyh M e h m e d
evahir-i C.ûlâ. 1130/M.1718 tarihli (eli
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI 241
hayrına vakf etmesi, verilen dereleri bitirmesi. leriyle birlikte definleri de başka bir âmil ol-
Hilâfet verilmesiyle sona erer. Fakat bundan son muştur.
raki vazifeleri daha da çoğalırdı. Muhibb ve mürid Hüâfct:
yetiştirmekle de mükellef olurlardı. Dergâh, Hal T e f s i r î d e r g â h ı n d a n mücaz H a l î f e l e r
vet (âyinlerden önce ve sonra cema'atin toplanma hakkında hiç bir kayıd ve vesika bulmadık. H i l â
ve dinlenme odası ki, semt ve sokak erkeklerinin fet töreninin neden ibaret olduğu hakkında da
diğer zamanlarda da gece toplantıları, sohbetleri bilgimiz yoktur. Fakat, icazete müstehikk olanlara
orada yapılırdı.) bahçe, mutbak hizmetlerini yap tevdi'i mu'tad S ı r r - ı H i l â f e t i n "Lâ Mevdıde
mak vazifesi, M u h i b b ve Müridlere verilirdi. ma Hû" olduğu yukarıda sözü geçen mecmû'ada
İş tevzi'ini şeyhin tasvibini alarak Ç a v u ş Dede yazılıdır. Bunun ma'nası, Allahtan başka mevcûd
yapardı. Kontrolü de ona ve mu'avinine âiddi. yoktttr, demektir ki, müride yapılan telkin ve
Müridler arasında kıdem câri idi. Tefeyyüzü terbiyenin bu esasdan gelme olduğu şübhe götür
i'tibariyle kıdemsizlerin kıdemlileri geçmesi câizdi mez. Bununla beraber Esma-i Hilâfet-i Kaadiriy-
Fakat, bunu şeyh tensib ve emredebilirdi. İnabey- yedcki: "KahhSr"; Isma'il-i Rûmiyyedeki: r<î Mh,
le tarîkate intisabı kabul edilen muhibb, şey yâBastr,yâ Allah"; Eşrefiyyedeki : "Tâ Habîr^â
hin elini öperek, şükranını göstereceği gibi, üst Kayyûnı,yâ zil-Celâli wZ-Jitram"; alel-itlak Kaadiriy-
mertebedekilerle kıdemli dervişlerin ellerini de riyyedeki: Tâ Hayy, yâ Kayyûm, yâ zil-Celâli vel-
öperek ihtiramını anlatmalıydı. Bütün bu me ikram (Mahasal-ı ömrüm: gayri matbu, İ s t a n
rasim, bir iç otoriteyi temsil ederdi. Bu otoritenin bul'da Tophane'deki Kâadirîhane-i îsma'il-i
kökü, tarikat an'anesine dayanırdı. Baş mümessili R û m î âsitâne-i meşayihinden Meclis-i meşayih
ise Ş e y h idi. Şeyhin icra vâsıtası da Çavuf Dede reis-i merhum Seyyid Ahmed Muhyiddin Ef.
idi. Âdab ve erkâna aykırı bulduğu her fi'il ve İs m a ' i l G a v s î n i n dedeleri. Eser de kendi
hali men' etmeğe, hattâ halkadan bir kimseyi zikir lerinde mahfûzdur. sahife: 319 ve 320) Hilâfet
sırasında bile çıkarmağa yetkiliydi. Âyin ve tören sırlariyle bu kaydın mutabakatsızlığı derhal dik
lerde intizamı te'sis ve idameye me'mur ve mecbur kati çekmektedir.
dular. Bunları müridlerin yetişkin, dikkatli ve T e f s i r î mahfûzatı arasında bulduğumuzdan
üst dereceye lâyık kıdemlileri içlerinden şeyh yukarıda bahs ettiğimiz mecmû'ada şöyle bir ka
seçerdi. Bir de mu'avini olur, kendisine yardım yıd daha vardı:
ederdi. Ayrıca Nakîbler ve'mu'avinleri bulunur "Lâ Uâhe ill-Allah. Muhammedün Resûl ul-lah,
ve bunlar da muhtelif hizmetleri ifa eylerler, Ebû BekirVs-Sıddık, Ömer ibtıiU-Hatlab, Osman İbn-i
elbise ve ayakkabı gibi emanetleri muhafaza; Affan, Aliyy ibni-i ebi-Tâlib ve İmaman-t düvazde.,,
halvette cema'ate kahve, su ikram ederlerdi. Tür 'nin 12 şer ('Arab) harfli oldukları yazılmış ve
bedarlık, yalnız türbenin hizmetine, temizliğine bununla gâliba 12 sayısının (12 İ m a m , 12 ana
bakan yaşlı, kıdemli ve gönüllü vazife gören bir tarikat, Peygamberin doğumunun birinci R e b î
müntesib olurdu. Sonra Zâkirler, bunlardan ayının 12 sine rasüayışı gibi..) bir mübecceliyyet
üstte de Zâkir başılar gelirdi. Bunlar, Ktır'an, işareti saymak istemişlerdir.
ilâhî, na't v.s. gibi âyîndc vecid ve halâvet artırıcı Âyinlerde görülen âletler:
şeyler okurlardı. Müntesib iseler, dereceleri şeyh Bunlar üç grupta toplanabilir, a) Mûsiki
ten sonra gelirdi. için: Ney, nısfiye, pek az da keman, k u d ü m , nefir,
Şeyh: Dergâh mensublarının târîkat müra- b) Şiş: Rifa'îlcie mahsûs olmakla beraber, T e f s i r î
tebesi i'tibariyle başı, mürebbisi ve mürşidiydi. âyinlerinde kullanıldığı olurdu. Hattâ merhum
T e f s i r i d e r g â h ı n d a şeyhlik, irsiydi. Kaydı Ş , A h m e d Ef.nin idare ettiği bir âyinde H a l i m
hayatlaydı. Şeyhin ekber, aslah ve erşed evlâdı B a b a - z â d e H â f ı z G â l i b Ef. tarafından kulla
seccadeye geçerdi. Bu vasıflarm mevcudiyyetini nılmış, ŞİŞ çıkmamış ve bunun ihlâsı kaybetmek
imtihan gibi usûllerle isbat etmeye lüzum görül ten ileri geldiğini anlayan şeyh tarafından ihtar
mez, bu vasıfları hâiz bilinmek yeterdi. H . K â ş i f ve itab olımduktan sonra bizzat şeyh tarafından
Y ı l d ı r ı m , bu usûlü Kaadiriyyenin Koç koluyla çıkarılmış, çıkmakta olan kanın kesildiği ve yarı
olan alâkalarına hamletmekte; ba'zı kayıdlar ise ğının kapandığı görülmüştür, c) Keşkül ve Teber:
elde bulunmıyan Tefsirî vakfiyesinin şartı olarak seyyahat erbabı içindi, d) Du'alı Kemer: hamlini
göstermektedir. Anlaşılıyor ki, Tefsiri'yle halef kolay vaz edemiyen gebe kadınlara hamil sırasında
lerinin meşihat icazetnamelerini bulamayışımızın kuşatılırdı.e)Du'alı Kılıç: ayni maksad i ç i n T o s y a'-
baş sebebi, bu veraset usûlüdür. Belki Isma'i- daki Ş. I s m a ' i l - i R û m î ' n i n bina-kerdesi H a m -
liyye-i Rûmiyye kolu meşayihinin, icazetnâme- mamın A r s l a n a ğ z ı denen ^akar su a l ı m d a n
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
245
şeyh-i süfliyyeliği (C. Âhir 1172/M. 1759 İkinci kategoride : Seccade şeyhHği, Zâ-
V. K . arş. Defth. 1127) (Şevval. 1168/M.
viyedarlık (Taamiyye);
1755 ayni defter) Şeyh Hâfız H ü s e y i n
Üçüncü „ : Sibyan mu'allimliği,
Ef. ye tecdiden tevcih" olunmuştur.
Ders-i 'âmmlık, Hâ-
d) Du'acılık: î p l i k p a z a r ı , Bc-
fız-ı kütüblük, şeyh-i
destan du'acılıkları (Z. ka'de. 1166/M.
seb'alık ve süfliyyelik:
1753: V. K . arş. Defth. 1126, 1127...)
Ş.H. H ü s e y i n Ef. ye tevcih edilmiştir. Dördüncü „ : Du'a-gûluk, îplik vez-
zanlığı; Su.
Tefsiri ailesi uhdesinde toplanmış o-
lan "cihet"Ier, vukû'at kayıdlarıyle vesi Beşinci " : Ahî babalık ve esnaf
kalarına istinaden şöyle tasnif edilebilirler: şeyhliği
ı) Câmi' hizmetleri, Altıncı „ : Tahmis-i Kahve ve
2) Dergâh hizmetleri, Şem'hane.
3) Câmi' ve Dergâh müşterek hiz
Münasebet düştükçe bu (5) katego
metleri,
rideki hizmetlerin vukû'at kayıdlarını, ve
4) Halk ve hayır hizmetleri, sikalarının hulâsa veya klişelerini arz ettik.
5) Ahîlik ve Esnaf şeyhliği hizmetleri, En ehemmiyetlisi ve tarih bakımından
6) Ticaret ve san'at işleri. faydalısı olduğunu sandığımız(5)ci katego
Birinci kategoride Tevliyyet, Selâ müez- rideki A h î l i k ve E s n a f m e ş i h a t ı n
zinUği, Kayyimlik, dan burada biraz tafsillice bahs etmek
İmamlık, Hatiblik; istiyoruz. Çünkü, muhitimizde esnaf ve
geçirilerek gebe ve hasta yıkanılırdı ve şifa-bahş- şartlarını tedkik ve tcsbit edemedik. Ancak,
liğinc inanılırdı. Kemer, âyin ve törenlerde Şeyh gördüğümüz müte'addid kayıd ve beratlar
taraûndan kuşanılan, mu'ayyen usûl ve şekilde, da, kurduğu sistemin yaşaması için devletçe de
izinli kimselerce i'mal edilen bir tarikat kemeriydi. vamlı te'yidler, te'bidler yazılıdır. Bu zat, vakıf
Kılıç ise, ba'zı âyetler işlenmiş, savatla i'tinalı larımız tarihi bakımından da ehemmiyetlidir.
surette süslü, uzun ve eğri, yanılmıyorsak Z ü 1 fi k a r (İstanbul'da Bv. arş. tstiklâl-i Osmaniye müte-
denilen sivri çift uçlu olurdu. T e f s i r i dergâhı kaddim devre: esas 2. Tarih: 676/1277-8 varak:
Demirbaşları arasında bu âletlerden yalnız I ) K ı r ş e h i r Nâibi M c h m e d A s ı m Ş e m s ü ' d -
zincirli ve topuzlu şiş, kılıç, kemer, kudüm, növbe D i n tarafından 10.C.evvel. !3io/M. 1892 tasdik
bulunur, ötekiler kullananlar elinde gelir ve gi tarihli Arapça vakfiyesi kayıdlı olup bunda adı
derdi. N a s r ü ' d - D î n Ahi Evran"dır. K ı r ş e h i r ve
»« "Ahî baba": Halk dilinde A h û b a b a , H a c ı B e k t a ş ' t a k i gayr-i menkullerini tckye ve
A ğ u baba. A ğ a b a b a diye de söylenegelen zâviyesine vakf etmiştir. Ayni defterde Türkçeye
Ahî babalık, eski esnaf teşekküllerinin şeyhleriydi. tercemesi de vardır. Ayni arşivde (Ticaret: Cevdet
Kırşehir'de medfûn "Ahî Evran Sultan 22.Şa'ban. ı 198/M. 1784 hüküm süreli): Ktı}!-
M a h m û d i b n - i A b b a s " a bağlanır. Bu zât, hirde mcdfı'ın Ahî Evran zâıiyainin lâıiyedatlanndaıı
Debbaglann piridir. Bu zâtın postunda oturanlara ba^ka hiç bir kimsenin, mcmnlik-i Osmaniyyedrki
da A h î b a b a ve bunların başka yerlerde mümes Debbag esuajvıa ^ryh Ahî baba, Tığıl başı v.s. tû'yin
sil olarak ikame edip icazet veregeldikleri zevata etmemesi ve bu idlere müdahale etmemesi"r\t bir
da A h î b a b a v e k i l i denirdi. "32" eski ana emir de vardır.
tan'at işleyenleri ifade eden "3a esnaf" için de gerek Ahi babalar ( K ı r ş e h i r ' d e k i A h î E v r a n
asîl, gerek vekîl olan Ahî babalar, bütün meslek z a v i y e s i seccade-nişinlcri), bir kaç yılda bir
ve san'at kademelerinin en büyükleri ve merci'- âdeta teftiş gezisine çıkarlar. Hemen her yere
leriydiler. Bunların her yerde yaşatmakla mükel uğrarlar, esnaf teşekkülleri ve Ahi baba ve
lef oldukları âdab, erkân ve an'ane A h î E v r a n ' a killeri tarafından ihtimamla ikram vc ihtiram
atf olunur. Fakat, ileride hulâsasını vereceğimiz olunur, ağırlanırlardı. Halli gelişine bırakılmış
üzere bu mesleğin kökleri H z . M u h a m m e d ihtilâflar ve mes'clelcr vai!,a tedkik edip hükme
(a.».).a ve imam Ali'ye, Zerdüştiliğe, garbdeki bağlarlardı. Uğradıkları yerlerde mumcsilllcri
koorporasyon teşkilâtına vardığı rivayetleri de yok da ehilleri varsa, icazet verip Ahi baba
var. Bu mesleğin menşe'inden ziyade mahiyyeti vekilliği verirler vc berat verilmesi için Divan-ı
üzerinde durup, te'sirlerini ve devamını nazara hiimayûna arz eylerlerdi. Asıl Ahî babanın gerek
alsak daha uygun olur. csnafdan, gerek \ckillcrjndcn a v a i d ı yoktu. Sa
A h î E v r a n ' m bütün esnailar üzerinde dece scyyahat ınasıaflannı kar>ılasın diye Esnaf
kayıdsız h&kim ve nâfiz oluşunun şekil ve a v a r ı z sandığından yeter mikdarda para verilirdi,
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
246
ki.".. Şecere-i şeriflerinde Akî sözü Piri Ahi gitdükden sonra Ahi baba ve Kethüda ve Yi
sözüne i'timad itmejerderin üzerlerine pirleri ğitbaşı ve Tekye-nişin hazar idüb Akçesin
lâ'neti olsun ve hür u dîzar {Didar) lanndan virsin. Sonra taksim oluna. Pirlerin buyurduğu
merdûdolurlarve Habîb ullah Muhammed minval üzere üstadlar herkesin hissesin dükkânına
ileteler. Herkes halli halince teselli olunub
el-Mustafa {'Aleyh is-selâm) nm şefa'atin
Gül-bank-i Muhammedi çekilüb selâmet
den mahrûm olurlar ve pirlerinin bed-du'ast
birle dağılalar. Şöyle ma'lum oluna ki sair
anların üzerine olsun ve her medinede mevcud
diyardan gelen üstadlar keçi koyun ve oğlak ve
olan debbaganfukaraları ve sair esnaf an fuka
sığır ve camus derilerini cem'idüb fukaralara
raları.. Ahi Evran Köçeklerine ve fecere-i
zulmidüb ziyade baha ile alurlar imiş. Allakü
şerifine i'timad itmeyenin kendine zaran
te'âlâ ve Resulün ahkâm-ı şer'iyryesin icra ideler.
vardır."
Kadı efendiler zide fazluhû kutbü'l-'ârifin
"Ol kiyakasın kesüh bir rükün (Börk'ün) Sultan Mahmud Ahi Evran Pirin şe
alub Ocakdan redd oluna. Eğer reddolunmaz cere-i şerif vusûl buldukda meclis-i şer-i
ise cemî'i pirlerin lâ'neti{ni) ve bizim beddu'- şeriflerine dahil oldukda şöyle takrir-i kelâm
amızı kabul itmiş olurlar. Pirlerin taksim-i idüb mezburlan taleb iderün didükde ol ma'-
gureması budur ki Ahi baba üç hisse ala. kûle (mekule) kimesneleri meclis-i şer'a
Muhalefet olunmaya, Kethüda iki hisse ala. da'vet idüb şecere-i şerif de devr-i Adem'den
Muhalefet olunmaya. Tiğit-başı iki hisse ala. berü bir ocakdan bir ocağa alınagelmiş değil
Muhalefet olunmaya ve otuz yıHtk üstadlar dir. Sultan Mahmud Ahi Evran Piri
ikişer hisse alalar ve yiğirmi yıllık üstadlar mizin şecere-i şerifinde mastûr ve mukayyed
birer buçuk hisse alalar, muhalefet olunmaya, olan budur ki şer-i şerife icra ideler. Kadı Ef.
ve onbeş yıllık üstadlar birer hisse alalar, ler şecere-i şerife i'timad ideler. Gaflet olun
muhalefet olunmaya ve on yıllık ilstadlara his maya. Tahriren fi şehr-i Şa'bani'l-mu'azzam
senin rub'un vireler ve sairleri bu tertib üzre sene seb-a ve mie ve elf."
halli halince teselli olunub ve tekye-nişin Gül-
bank-i Muhammediye hazır olalar. Du^a Asıl metin belki bundan ibaret. F a
eyledikte pirlerin ismini yâd ideler. Gül- kat sûret devam ediyor:
bank-i Muhammedi çekilüb selâmet birle "Hâza me'aniCem'-i debbaglar ve otuz
dağılalar. Şöyle ma'lum ola ki otuz yıllık iki ve sair esnaflara cümlesine nâfi'dir. Bilgil ve
ve yiğirmi yıllık üstadlar önünde ellerin sal- âgâh olgıl ki her kimse ki bu ma'nalan ve bu
layub söz ile mücadele ider ise yakasın kesüb erkânları bilmese yidüği ve içdüği haramdır. Ve
Börkün alub tekrar şâkirdliğe vireler. Ka ana şâkird almak yok ve öğretmek ve başka çı
bul itmeyecek olur ise redd oluna. Ve onbeş karmak haramdır. Her kim bu tarikleri ve bu
yıllık Kalfa serkeşlik ider ise ta'zir olunub yolları bilmese pir-perverliği yokdur ve şâkirde
tekrar şâkirdliğe vireler. Kabul itmez ise mer- destur vermesi revaolmayub pîrlerün lâ'netine
dûd oluna. Ve onyillık Kalfa serkeşlik ider ise müstehik olurlar..Allahü a'lem bi's-savab. Terce-
ta'zir-i hakikat değeneğini vurdukdan sonra man-t tûhfet ü'd- Dünya...hâzakitab-ı fütüvvet-i
makramasın boğazına takub Zaviye kapusuna ehl-i Erkân: kaçan Nakib oğlanları içerü girdük-
kurban asub yüz sürecek olur ise üç günden de Köçekleri alub es-selâmü aleyküm ya tâlib-i
sonra suçu "^afv oluna. Meclis idüb ( Lonca) ehl-işeri'at diyüb dört kapunun selâmını bu veçhile
postuna lâyık idüb şe. Ta maHum oluna reva ideler. Tarikat karındaşları bir köçekyetiş-
ki cemî'i bilâd-iislâmiyyede hânemize lâyık olan dürdiler. Erenler nazarında revan itmek mürad
deri (...)ve eğer muti Palamut olsa gerek. idiyorlar. Üstadlar! ne buyurursunuz- Hazır
İstinsah edenin (P la ile Muti) arasına ve olan Erenler buyuralar ki ehlühâ ve mahallühû
Eğer kelimesini karıştırmış olduğu anlaşı diyüb üç kerre Allahü ekber Lâ îlâhe illâ-lah
lıyor.) ve eğer mazı ve eğer yaprak ve sair Val-lahü ekber Allahü ekber ve lil-lâhi 'l-
şeyler vârid ve cümle zaviye kapusuna hamd diyeler. Andan sonra üstadlann ellerin
yüklerin i{n)dürüb Ahi baba ve Kethüda ve öpeler. Ey tâliban-ı erkân-ı tarikat kaçan kim
Tiğit-başı ve Tekye-nişin yedlerine teslim olu sual itseler tarikatın evveli nedir? cevab bu
na. Sonra Tiğitbaşılan cümle üstadlan da'vet dur ki teslimlikdür. Ba'dehû üstadla şâkird
idüb ba'dehû herkes hidmetine gideler. Anlar mabeyninde bir 'ahid budur ki evvelâ üstadla
TEFSİRİ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
249
"y kapıyı açalar: Selıa, lûtj, rıza, açlık, "Fütüvvet mesleğindeki Cejneyi {pekse-
ümmid-i Hakk, zikr u tilâvet, ej'al-i Rahman. med, hurma,yağdan) tencerede helva pişirmek ve
"ve sair evsaf ki yaramazlıktan ictinab, cümleye dağıtmak, artanından Selman-ı Fa
herkese izzet ve hidmet, küçüklere şefkat ve risî'ye ve Hasan ve Hüseyin'e göndermek
merhamet, düşmanlara tahammül, bedlik idene suretiyle imam-ı Aliyy ihdas itmişdir. "Ta
du'a, sadat-ı ulemaya hürmet, hilâf söyleme Aliyy seni ve sana yardım idenleri Hakk yar-
TEFSIRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
251
1er. Velîsi de ayni şartlarla çocuğunu us mesinde nakibliğini işçibaşı yapardı. Us
taya teslim ederdi. Çırak, temizlik hiz tanın da başka çıkardığı kalfasına mukabil
metlerinden başhyarak, isti'dad ve kaa- hediye vermesi adetti.
biliyyeti arttıkça san'atın her kısmını ted Kalffihk:
ricen öğrenir ve üç sene geçince tamam İki yıl kendisi hesabına, başka usta
lamış olur veya sayılırdı. Bu devre bitince lar yanında haftalık ücret mukabili ça
ustası, esnaf yiğitbaşısma gider, çırağım lışmaktı. Kalfa, yanında çalıştığı ustanın
"Başka çıkarmak" istediğini söyler ve eh- ta'Iimat ve metodu dışına çıkamaz, çırak
liyyet kazandığını tesbit için şöyle bir ları ve dükkânı ustanın bulunmadığı za
sual ve cevab geçerdi: manlarda idare ederdi. Kalfalık müdde
Yiğitbaşı-Çırağınız san'atını öğrendi tinin, çırakhğın geçtiği usta yanında ge
mi, diyanetini, islâmiyyetini bihr mi, beş çirilmesi de mümkindi. Fakat, başka usta
vakit namazım kılar mı, büyüklerini sa yanı tercih olunurdu. Çünki, ücret muka
yar mı, Hakka ri'ayeti var mı, iyilik yap velesinde kalfa serbest hareket edebilir, iş
mayı sever mi? ve metod bakımından yeni usta yanında
Usta - Evet her hususda takdire şâ- yeni şeyler öğrenebilirdi. îki yılın dolması,
yandır. ustalığın kazanılmasıydı.
Bundan sonra yiğitbaşı, işçibaşısı esnaf
Ustalık:
ustalarını mahfele da'vet eder, keyfiyyeti
anlatırdı. Orada çırak, san'atinden, esna Çıraklık ve kalfalık devrelerinin ka
fın an'ane, âdab ve erkânından imtihan panmasıyla U s t a l ı k devri başlar. Bu
edilir, muvaffak olunca esnaf ustalarına: devre, artık san'atı öğretme yetkisinin de
Ne buyurursunuz, yol verelim mi? diye başlangıcıdır.
sorulurdu. Ustalar da eğer ahlâk, etvar, Esnaf mahfeli:
erkân yönünden bir kusûrunu görmemiş
Ustaların aslî a'za ve kalfaların söz
idiyseler "Ehlühû ve mahallühû. Ehlen
ve re'y sahibi bulunduğu bu teşekkül,
ve sehlen" derlerdi. Bundan sonra top
bir meslek ve san'at ihtisas, istişare, tan
lantıda mevcud iseler Ahî baba, yok ise
zim ve kaza meclisiydi. Yiğitbaşı reislik
esnaf şeyhi, o da yok ise yiğitbaşı tarafın
ve idare ederdi.
dan du'a okunur ve şu nasihat edilirdi:
Mahfelin karar ve hükümlerinin in
"Haydi oğlum. Sana yol verdik. Artık
kalfasın. Kendi başına çalışacaksın. Es fazı, yiğitbaşı ile işçibaşıya 'âiddi.
naflık usûl ve erkânına ömrün boyunca İşçibaşı:
temamiyle ri'ayet edeceksin., "denirdi. Mahfel ustaları tarafından esnafın
Çıraklığa girebilmek için, müsli- genç, zeki, gayretli ve nezaketli bir ustası
manın dinî bilgilerini edinmiş olması işçibaşı seçilirdi.
şarttı.
Yiğitbaşı:
Başka çıkan çırağın iki yıl da kalfa
Mahfel ustaları tarafından yaşlı, tec
olarak çalışması iktiza ederdi. Bu iki yıl
rübeli bilgili, zeki, fadûl bir zat da Yiğit
içinde esnaf mahfelinde müzakerelerde
başı seçilirdi. Esnafı, yiğitbaşı temsil
SÖZ' ve kararlarda re'y sahibi olurdu.
ederdi, işçibaşı yardımcısı, da'vetçisi, icra
Başka çıkan, hazır olan "Uslu"lara
uzvuydu. Birer yıl için seçilirlerdi; amma
ikram, usta ile yiğitbaşıya hediye takdim
her yıl ayni zatların seçilmesi de câizdi.
edebileceği gibi, muktedirse kendi takdiri
nisbetinde nzasiyle esnaf a v a r ı z sandı Avarız akçesi, esnaf sandığı:
ğına da para verir, yine esnaf ulu ve us Esnaf sandığı, teşekkülün ma'nevî
lularına Lokma da çıkarabilirdi. Fakat, şahsiyetine yapılmış vakıf ve bağışların,
bunların hiç biri iktidar-ı malîsi müsa'id yılda bir hesabı görülen müessesesiydi.
olmayan için mecbûrî değildi. Yiğitbaşı muhafazasında ve onun mes'-
Hediye ve lokma ikramında, kalfa uliyyeti altındaydı. Bu sandığın gelirleri
çıkarılanın esnaf ulularının ellerini öp esnaf kontrolü altında biı deftere geçirilir.
TEFStRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
253
geçirilen para yiğitbaşıya teslim olunurdu. mış pirinç, bol nane, az sulandırılmış tam
Sandık parasından sarfiyat yapılabilmesi yağh torba yoğurdu konulur ve tenceresi
için, esnaf mahfelinin ön karan olmalıydı. kuvvetli ateş üzerinde karıştıra karıştıra
Sandık mu'amelâü, üzerinde en titizce helmeleşinceye kadar kaynatılır (Bu hale
durulan işlerdendi. gelmeden karıştırma terk edilirse yoğurt
Sandığm gelirleri çeşidli, çoğu şu kesiUr!). Taslara bölünür. Her bir tas-
nevi'lerden olurdu: dakine kızartılmış tereyağı veya sade yağı
a) Esnaf gayr-i menkullerinin han- dökülür. Bu çorba, Ahîlikde "Cifne" de
lati, kira veya ecr-i misilleri, nilen sofranın T o s y a an'anesinde ilk kır
b) Vakıf veya vasiyet yoluyla esnaf ve bahar yemeğidir. Çok temiz, lezzetli,
ihtiyacına tahsis olunan paralar, iştihâ açıcı olur, yemesine doyum olmaz.
c) Esnaf A v a r ı z akçesi (Başka çıkan Hiç bir yerde bu çorbayı böyle bilmezler,
şâkirdlerin kendi takdir ve rızalarıyla sanırız. Kır sofrasının diğer yemekleri:
verdikleri paralar). Püryan denilen, gövde soyuğu olarak
d) Esnafın teşebbüsüyle yapılan Câ sırıkda ateş üstünde yapılan, yahud ten
mi', yol, köprü., gibi hayır işlerine yar cerede pişirilen T o s y a kebabı el yemeği,
dım için halkın teberru'atı. tere yağılı ve et suyu ile pişmiş pilâv,
Sandığın masarifi de şu maksadlara T o s y a ' n ı n G a z i l e r (Un) h e l v a s ı .
münhasırdı: T o y g a gezilerinde mûsikî, güreş,
a) Esnaf gelir kaynaklarının ta'mir ve oyun, av, bilmece gibi eğlenceler hoş
termimine, yeni gelir kaynakları edin gün geçirmeye yeterdi. Hattâ faydalı olur
meğe, du.
b) Câmi', yol, köprü, mekteb v.s. * * *
gibi hayır te'sislerinin inşa, ta'mir ve Esnaf teşkilâtının en mühim tarihî
idamesine, fonksiyonu, da'va ve hüküm işlerinde gö
c) Felâkete uğrayarak sermayesiz kal rülürdü. Esnafın birbiri aleyhindeki şi
mış esnafa ribihsiz(faizsiz) sermaye, kâyetleri, tıpkı mahkemelerde olduğu gibi
d) Esnafın geçinemeyecek hale düş yüzyüze tahkik ve murafaadan edinilecek
müş yaşb, ma'lûl, hasta ve fakirleriyle kanaate ve kana'atin husulüne sebeb sa
dışarıdan gelmiş, desteksiz kalmış fuka yılan delillerin fil-hakika kana'at-bahş
raya yardım, olabilecek ehemmiyet ve ciddiyette bu
e) Bir kaç yılda bir ziyaret eden lunmasına göre hükme bağlanırdı. Şikâ
Kırşehir A h i babasının ağırlama ve yet ve da'vanın esnaf başlan huzû-
yol masarifine, runa çıkabilmesi için, müşteki veya müd-
f) Mukannen tekâlif dışı devlet sal de'inin o esnafa mensub olması şart de
ması yardım işlerine, ğildi. Dışarıdan bir zarar veya hakaret
g) Yılda bir okutulması mu'tad gören, yahud devlet, esnaf nizamının çiğ
meVlid-i /fn/masarifine. nendiğini sanan herkes da'va veya şikâ
yet hakkım hâizdi.
Toygâ :
Esnaf da'valannı görenler ilk kademe
Esnafça ilkbaharda (Hızır Îlyas-Hı- olarak yiğitbaşılardı. Esnaf şeyhliği (son
dır EUez) kır gezintileri de yapılır, bunun raları kalkmıştı.), Ahî baba (vekilliği)
adına "Toygaya gitme" denirdi. Bu gezin ve Ahî babalık, aşağıdan yukanya esnaf
tinin masrafları paylaşılarak ödenir, san hüküm ve kararlarının tedkik, ibtal veya
dığa dokunulmazdı. Toyga, âdeta ta'dil salâhiyeti taşıyan merci'leriydi. Ev
Tosya'ya has bir çorbadır. Ankara'da velce yiğitbaşılıkla esnaf şeyhliği arasında
da bu ad ile bir Çorba yapılır. Fakat, bir de esnaf kethüda (kâhya)lığı varken
Tosya'nınkine uymaz. sonraları bu kademe de ortadan kalkmıştı,
Tosya toygasımn yapılışı: îstisna'î bir vaz'iyetc işaret edelim:
Pişmiş beyaz et, yahud kuzu veya koyun Debbag (Tabak) esnafından gayri
etinin yağsız yerleri teltel oluncaya kadar esnaf teşekkülleri veya teşekkül ile mcn-
didilir. Ayni etin suyu içinde tuz, yıkan subları arasındaki bir da'vayı öteki es-
HÜSEYIN SIDKI K Ö K E R
254
naflar karar veya hükme bağlarlar da olarak ikame edilegelmiş N â ' i b l i k mü
diğer taraf haklı bulrnazsa, hâdisenin ve essesesine âiddi. Bu müessesenin müda
hükmün debbag esnafı tarafından tedki- hale eylediği işler, esas i'tibariyle ya dev
kini ve kararın, hükmün ibtal, ta'dilini let yasağına aykırı yahud esnaf nizarm
isterse, debbag esnafı bu talebi is'af ve olarak konmuş olup da devletçe ferman
ihtilâfı halle me'zundu. Diğer esnaf te larla, beratlarla kabul ve te'yide mazhar
şekkülünün bu karara veya hükme uy husûsat olmalıydı. Böyle müdahalelerin
ması mecburiydi. Debbag esnafının bu vuku' bulabilmesi için, ekseriyetle şikâ
karar veya hükmü tenfiz olunmakla bera yet yapılmış veya da'va açılmış olması
ber Ahî baba vekili nezdindc ikinci, Ahî iktiza ederdi. Devlet tarafından te'yid
baba nezdindc nihâ'î derecede tedkiki is edilmiş nizamlara aykırı fi'il ve hâdi
tenebilirdi. seler kadı veya nâib tarafından yol
suz ve haksız görülüp ceza verilmesi de
Esnaf nizamları: kabildi. Hattâ bu cezalar içinde tc'
Görülüyor ki, esnaf teşkilâtı ayni dib (dayak, falaka ta'zir), sürgün bile
zamanda birer esnaf mahkcmesiydi ve vardı. Te'dib ve ta'zir-i şer'î denilen
muratebeli bir sistem adaletini canlı tut dayak, esnaf beyninde gelecek semer ka
mak için esaslı usûl ve nizama malikti. mışının taksime tâbi' tutulması hakkında
Bu sistemdeki nizamlar, dayandıkları yapılmış bir mukaveleye ri'ayet etmeyen
ka'idelerin mcnşe'leri i'tibariyle iki bö Semerci A b d ü ' l - K c r i m hakkında biri
lümde toplanabilirdi: sine tatbik ve mukavelenâme mahkemece
a) Devlet yasakları ve kanunları, tescil olunmuştur (H. 1072/M. 1661-1662
. b) Esnaf nizamları, yasaklan, umu Tosya Ş.m.m.s. N0.590 sıra 35, s . ı ı o
mî âdab ve erkân. Kastamonu müzesi)
Birinci kategoriye giren husûsat da
Görülüyor ki, esnaf nizamı da, dev
muhtelif bölümler halinde tedkik oluna
let murakabesi de ahlâk telâkkilerinin
bilir: Devletin umûmî veya mahallî,
korunması hususunda birinci derecede ti
mmtakavî siyasetine; mükellefiyetlere;
tizdiler ve henüz sicile geçirtilmemiş bir
idhal ve ihraç meta'larınm ta'yin, tahdi
mukaveleyi bile kanun kuvvetine yük
dine; i'malâtın vasıflarının, ma'mûHtın
seltmişlerdir.
kalitelerinin muhafazasına; alıcı ve satı
cıların tahdidine... müte'allik kanun, emir, Devletin niha'î murakabesi de, ma
buyuruldularla konulan esaslar. Bunlara hallî nizamların kanun mahiyyeti kazan
aid vesika, kayıd örnekleri vereceğiz. ması için, Divan-ı hümâyûnca müseccel
ikinci kategoriye giren hususlar ise: ferman ve beratlarda zikr, bunlar değiş
san'atı ve ustalığını, san'atı yapmak hak- tikçe tekrar edilmesi, şikâyetler üzerine
kmı kazanmak; esnaf teşekkülü içinde o sicil kayıdlanna müraca'at veya kadıyı
söz ve rey sâhibi olmak; tevzi'e tâbi' tedkik ve murafa'aya sevk sûretiylc te
ibtida'î maddelerle, satışı tahdide tâbi' celli ederdi.
mamullerden hisse edinmek; esnaf teşkilâ Esnaf nizamlarının yürütülmesi ve
tının ve bu teşkilâtın desteklediği husus korunması da esnafın kendi bünyesi içinde
larda devletin himayelerine mazhar ol ki "Esnaf Ahî babası, Şeyhi, Kethüdası,
mak; rastgele herkesin, geçim vesiylesi Yiğitbaşısı, işçi başısı" gibi unsurlarına
bulunan işleri yaparak rekabet yapması düşmekteydi. Ahî baba, muhtelif esnaf te
tehlikesinden uzak kalmak., gibi faydalar şekkülleri için müşterek olabildiği gibi,
sağlayan esaslardı. Bunlara âid de bir münferid de olabilirdi. Bunun misalini
kaç vesika takdim edeceğiz. Tefsirî'ye ilk olarak Sofçu ve Debbag
Bu nizam ve sistemlerin müeyyideleri esnafı Ahî babalığının tevcih edilmiş ol-
bakımından da tasnifi mümkindir: masiyle tesbit edebiliyoruz. Sonra bu sı
Devlet nizamlarını koruma işi, dev fat, diğer esnafa da şâmil olmak üzre tevsi
letin her hususda en üstün mahallî oto olunmuştur.
ritesi olan K a d ı veya bunlarca vekil Esnaf şeyhliği, Ahî babadan sonra
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA VE VAKIFLARI
255
gelen bir kademeydi. Esnafm ma'nevî m ü r a c a ' a t ve temyiz edebilirdi. İki tarafı
rabıtasmı temsil ve ibtidaî madde da da birer esnaf teşekkülü olup da tabak
ğıtımına, alış-verişinc nezaret eylerdi. Es esnafı yiğitbaşısı karar v e r m i ş idiyse, a-
naf kethüdası, daha ziyade devlet komi leyhine karar verilen taraf da A h î baba
seri gibi bir uzuvdu ve esnaf uluları, nezdinde temyiz edebilirdi.
otoriteleri arasından nasb olunurdu. Son- Kendisine arz edilen d a ' v a n ı n icabı
ralan bu iki uzvu ortadan kalkmış bulu ise yiğitbaşı, esnaf (uslular, ustalar) mah-
yoruz. Kethudalığın, esnaf intihabıyla feli a'zasını toplar, onlar h u z û r u n d a da'
başa getirilegelmiş olan yiğitbaşılara yer va ve m ü d a f a ' a l a n tedkik, tahkik eder,
lerini terk etmesi, zannımıza göre bir re'yleri o l a n l a r ı n f i k i r l e r i n i alır, karar
asır yakınımıza kadar gelen tedricî bir ve h ü k m ü n ü m û c i b sebcblerini anlatarak
istihaledir. îşçibaşı, yiğitbaşınm tebliğ ve t e b l i ğ ederdi. Mahfelde Esnaf şeyhi, A h î
icracısıydı. baba vekili dc hazır iseler yiğitbaşı m ü -
Esnaf nizamlarının yüıiitücüleri böy tereddid b u l u n d u ğ u hususlar h a k k ı n d a kcn
lece ilk kademe de yiğit başılar ve onların dilerinden f e t v â mahiyetinde f i k i r alır,
icra vasıtaları olan işçibaşılanydı. karar ve h ü k m ü sonra verirdi. Fakat;
bu hal, h ü k m ü n temyiz edilmesine m â n i '
Yiğitbaşıların salâhiyet ve mü'eyyide
d e ğ i l d i . M a h a l l î son merci' olan A h î babn
olarak tatbik edegeldikleri hususların Ahi
vekilinin kararının temyizi, bir kaç
lik nizamı müeyyideleri olduğunu bili y ı l d a bir y a p d ı ğ ı ziyareti sırasında K ı r
yoruz : ş e h i r A h î E v r a n z â v i y e ve t c k y e s i
ı) Suçlu (kendi ta'birleıince yolsuzu) ş e y h i olan ve s e y y i d unvaniyle imza
yu masraf ve ikram yapmağa icbar, koyan asıl m ü ş t e r e k ve u m u m î A h î ba
2) Dükkân kapatma kurban asma, baya arz o l u n a b i l i r d i . Ancak bu hal.
lokma çıkarmaya icbar, sembolikti ve hemen hiç v u k u ' b u l m a z d ı .
3) îbtida'î madde tcvzi'atından ha D a ' v a sebebi olan h â d i s e d e da'va-
riç tutma, c m ı n şalısî zarar g ö r m ü ş olması veya
4) Ma'mul mal satışlarında hisse o l m a m a s ı halinde tatbik olunacak m ü ' -
ayırmama, cyyidelerde hafiflik, sertlik olurdu. Da
5) Selâmlaşmamak, yardım elmcmck vacı sözden ü z ü l m ü ş idiyse ö z ü r diletmek,
kahve veya çay ı s m a r l a t m a k gibi barış
(umumî boykot).
tırıcı usûl yeter g ö r ü l ü r ; u m u m î \-cya
Suç ve suçlu nasıl tesbit ve tecziye
meslekî â d a b ve erkan dışına çıkılmışsa
edilirdi? Bunu "Da'va" müessesesini ted-
i h t a r ve nasihat dc b u l u n u l u r , aykırılık
kik ederek anlıyoruz:
chemmiyyeili idiyse y u k a r ı d a sıraladığı
Esnaf dâvaları: mız cezalardan da birisi \-crilirdi. Meslek
Bu da'valar ya esnaf teşekkülleri, ya ve diyanete âid olmayan k u s u r l a r ı n ce
bir esnaf mensubu tarafından, diğer ayni zası ayıblayıcı nasihatti. D a ' \ a ohman
esnaf mensubu yahud diğer esnaf mensubu her hangi f i ' l i y l e d a ' v a c ı n ı n sâdece m a d d î
tarafından ve hattâ esnaf teşekküllerine b i r z a r a r ı n ı m û c i b olmuşsa, eski halin
mcnsub bulunmayanlar tarafından es i'adesi veya z a r a r ı n tazminiyle de m ü k e l
naf mensubları aleyhine Yiğitbaşı nezdin- lef t u t u l u r d u .
dc açılırdı. Yiğitbaşıdan da'va, Ahî ba Da'va neticesinde \ crilcn Inıküm, der
baya arz olunurdu. Da'va iki esnaf teşek hal i t a ' a t i icab e t t i r i r d i . Itn'at etmeyen
külü arasında olup da taraflardan biri lerin 'aleyhinde m ü ' e \ yidcleı m derece
Dcbbag (Tabak) esnafı değilse, Tabak derece tatbikine g i d i l i r d i . Boykotaj, bun
esnafı yiğitbaşısına götürülürdü. Çünki l a r ı n en sertiydi. Buna. bıitün diğer esnaf
Debbag esnafı, ötekiler üzerine rüchanı teşekkülleri m e n s u b l a r ı da iştirak ederler
ve otoriteyi haizdi. Bu fark, pirlerinin d i . H ü k m ü temyiz etmek de, icra \e it-
Ahî E v r a n olmasından ileri geliyordu. t i b a ' ı geciktiremezdi, .^slolan, esnaf niza
Da'va neticesi aleyhine olanın, ilk karan m ı n a kayıtsız i n k i y a d d ı . Hakk, yanlışlık
veren yiğitbaşı ise Ahî babaya (Vekili) varsa sonra sahibine d ö n e b i l i r d i .
HÜSEYİN SIDKI KÖKER
256
• ^^Jİj^'^^ A 0 . ^ \ ^ \ ^ ^ ( 8
( 4^1 ) y U l J U j t (5
^SJ^\ ^ ( 1
(>_aHAj;^ _j ^ ^ l i ( 7
(_5«>oült_^ ( 2
t^^j^^l ( 8
Jiyi i j b ( 3
^ / 3 l J s j ^ (4
^îOJ^l^l ^ L * J I ( 12
(t^ilOij ) JU>. ( 6
(^jijwJl ıJâ-A?- O; İ)1JLP ( 13
{AJL£) j{L£ (7
iLiiî j ( j i l O i J l ( 14
iSjS^,-^\ i j ^ N ! JU-I ( 8
(^:>laiJİJU>. ^ U J I J l ( 15
( ^.r^. Jir^' ) t 5 j j ^ ! ^ (9
( 16
( 4:^1) Oı-^!*->-j ( 19
j\ ( 19
( i J l c ^ ' u i » . ir, t> â . - ^ ' ( 13
(^_>UiJl - U - J İ O ^ ( 14 ^ U l (20
ü^l ^ . j l ( 21
U.-^^^ J ül-^ljJb (15 (• t-u'^ ^y^j^c^pj^^ ( 2 2
( • o- • • ) -^'»Jj-J ( 23
Jl ( jJO ) A-ü ^ (16
Bundan sonra A k Ş e m s ü ' d - d i n
i b n - i cl-fakîh N û r ü ' d - d i n Hnmza'
nın muvaffakiyyctine, fazhnın artmasına,
( 17 k ı y a m e t g ü n ü n d e Sıddıklarla ve kendile
riyle beraber Seyyidü'l-Mürsclîn'in
«üJİJLP «-A-ji ( 18
Hamd l i v a s ı allında haşrolunmasına
iSji^\ CJ, ly^î'-V^ ir, Ol-^'drj ( 19 du'a edilmektedir.
kısımdadır: H z . R e s u l , İ m a m A H ,
salı oldur ki sâlik-i larîkat ve vâsıl-ı ha
İ m a m H ü s e y i n , İmam Z e y n ü ' l - ' Â -
kikat olanlar.
b i d î n , İmam M u h a m m e d Bâkır
Ca'fer-i S â d ı k , B â y e z î d - i B i s t a m ' î
Ş. İ b r a h i m - i H i n d i s t a n î , Ş. M û s a
v j u j ı ^ j ' y ı -arjuJ-1 JU» Ü^O-» \>\J
Bistamî, Ş. E b u ' l - H a s a n - ı H ı r k a n î ,
hadîs-i şerifi muktezastnca islâh-t kalbe sa'y-i Ş. Ahmcd-i H o r a s a n ı , Ş. S ü l e y m a n - ' ı
belîg iderler {Men arefe nefsehû fekad are/e Isfahanî, Ş. I s m a ' i l - i N e c c a r î , Ş .
Rabbehû) mûcebince âytne-i kalbte lıakîka- İshak H a r e z m î , Ş. Ş e m s ü ' d - d i n - i
tini görürler. Nejy-i mâ-siva idüb Hakkı anda I r a k i , Ş. S a ' d ü ' d - d i n - i Bağdadî,
bulurlar. Z'^ifi" olanlar ancak ziyy-i mefayihe Ş. Muhammed K û f î , Ş. Hacı O s m a n -
rağbet ider. Ma'na-yi hakikatten lafz-t hakikat 1 R û m î , Ş. M a h m u d - ı B a s r î , Ş. H ü
hiss ider. Ma'a hâza Asel dimek kande Asel seyin-! I s t e r v a n î , Ş. S ü l e y m a n - ı
yimk kande Jefhem ve metin çizgisinin sağ I s k e n d e r a n î , Ş. İ b r a h i m - i B a s r î , Ş.
dışında arapça olarak; Lâ'lî z â d e diye Ş â d î ç e l e b i , Ş. H â m i d ü'd-dîn-i
anılıp çağırılan " A b d ü ' l - B a k i y y ü ' l - K a y s e r i , Ş, H a c ı B a y r a m , Ş. Ş e m s -
H ü s e y n î ibn-i Şeyh Muhammed ibn-i ü'd-din-iş Ş a m î mevliden cl-Rûmî
İbrahim,, tarafından yazılan icazet kıs ( C ^ ) üş-Şihâbî ncseben. Ş. F a z l u ' l - l a h
mında: "şeyh-i kâmil, âlim, âmil, zâhid, ibn-iş şeyh A k Ş e m s ü ' d - d î n , Ş. Ş i .
vâsıl mevlâna eş-şeyh Mustafa el-Tos- hâb ü ' d - d i n ibn-i Ş. Fazlu'l-lah,
yevî ül-Bayramî ül-Şihâbî ül-meş- Ş. N e c î b ü ' d - d i n ibn-i Ş. Ş i h â b ü ' d -
hûr b i - Ç i l i n g i r - z â d e " n i n kütüb-i sit- din, Ş. R ü k n ü ' d - d î n ibn-i Ş.
telu's-Sthalı ve Muvatta'd&n, müellifine Necîbü'd-dîn, Ş. C e m a l ü ' d - d î n
kadar hepsinin sencdleriyle icazet istemiş ibn-i Ş. R ü k n ü ' d - d î n , Ş. M u s t a f a
olduğunu beyandan sonra asrının âmil ibn-i Ş. C e m a l ü ' d - d î n , Ş. M a h -
ulemasının kıdvesi, dehr ü âvam vâsıl mûd ve bunlardan sonrada Ş. M u s t a f a
sâliklerinin üsvesi, Beytü'l-lahi'l Ulukövî.
haram kapılarından Babü's-selâm'da
Müderrris Şeyh Ahmed ibn-i Muham Sonunda da: ş. M u s t a f a T o s y e v i y y
med ibn-i Ahmed ü ' n - N a h l i y y ü ' l - cl-mülâkkab bih Ç i l i n g i r baba ve kün-
Mekkî'nin senedi ve mevlâsı olduğunu, yetihi ş. E b î - H a f s ( H a f a s ) H a d d a d î
<î\2i\\n-KütübVs-sittetu's-sthah vt'l-Muvatla'ı T e f s i r i T o s y e v î ve T e f s i r î ' n i n , oğlu
Mekke'de mücavereti sırasında kıt'a şeyh hafız H ü s e y i n - i T o s y e v î ' y e ica
rivayetleriyle almış olduğunu kendisin zet verdiğinin tarihsiz ve arapça hâtimcsi.
den işittiğini, kendisinin de ondan riva * «*
yet üzre Mevlâna eş-Şeyh Mustafa Tos- İcazetnâmenin imlâ, yazı ve dil itibariy
yevi'ye kütüb-i scb'adan icazet ver le de dikkati çekecek hususiyetleri vardır :
diğini, o'nun hayrata râgıb bulunduğunu, İcazetnâmede 113.5 satır yazı vardır.
müte'akiben de rivayet silsilesini kayd Dili arapça, pek azı Türkçedir. Yazı,
ediyor ki, şudur: Ş. A h m e d ü ' n - N a h l î , çeşitli ise de Nesih ve Nesih kırması.
ş. Muhammed ibn-i A l â ' ü ' d - d i n i ' l - Sülüs gâliptir. Fasıl başlarında tezhib,
Bâbilî, ş.Sâlimü's-Sinehverî, Necm çizgi, surh (kırmızı mürekkeb) vardır.
ü ' l - G a y t î , Kadı Zekeriyya al-An- Gerek arapçası, gerek imlâ tarzı söz gö
sarî, Ahmed ibn-i A i i y y ü ' l - ' A s k a - türür. İmlâ şekilleri ba'zan öyle ki, ma'na
lânî. Şerh-i Buhârî başlarında son zâtın ve isimleri ya kaybettirecek, yahud de
senedi meşhur olduğuna da işaret olun ğiştirecek hal alır. Meselâ ashab-ı kiram
muştur. ı ı 2 9 zil-ka'desinde bu icazet adlarını Üsdü'l-gâbe /i ma'rifetVs-sahabe
verilmiştir. (İbnül-Esîr: Mısır tab'ı)den kontrol etti
Yukarıdan beri verdiğimiz silsileler, ğimiz zaman, ' A m m a r i b n - i Y â s i r ' i n
icazetnâmeye mü'taden alınanlar olup, 'Amman, H a b b a b i b n - i E r e t t ' i n H ü s -
asıl U l u k ö v î Mustafa Ef.ye kadar Hz. sam ibn-i Ers, S e v b a n E b û A b d u l -
R e s û l - i ekremden inen silsile bu son lah (Hz. Peygamberin köleleri) Sevban
TEFSİRÎ MEVLÂNA MUSTAFA V E VAKIFLARI 263
ibn-i Abdu'l-lah, U t b e i b n - i M e s - û d
menin, s o n r a k i ( ^ l ) kelimesindeki ( l )
Utbe ibn-i Sa'ûd, E b û K e s îr ise Ebû
Kcşîr, D a v û d - ı T â î Davûd-ı Taîr ve ya çifte vazife gördürürcesine kısa vc
Ecdad-ı Peygamberî'den Ş e y b e Şeyyibî, kısır bırakılması gibi.
Hâşitn ( ü ) Haşim, ümm-i Nebiyy Gerçi işaret ve tesbit cttliğiıniz yan
Amine Emine, meşayihden V e c î h ü ' d - lışlıkların belki pek çoğu, yazıcı eksikliği
£İin, Vecirü'd-din, M ü m ş a d Müm- veya dikkatsizliği olabilir. Zamanlan im
şaı- gibi isim yanlışlıkları görülmek lâ ve elfazma uygun olanları da buluna
bilir. Fakat; sak (liJUf ) mahiyyeti alan
tedir.
icazetnamedeki tertip vc izahlarda bile
Arapçası yuvarlak T ( S ) ücyazılan vuzuhsuzluk hâkim gibidir: birbirinden
kopye gelen ana metin kimden başlar?
kelimelerin uzun ( O ) T ile; Z ( J ) ile
Sonraki katmalar kimin kime vermiş ol
yazılması icab eden Zâhid ( OAIJ ) in duğu icazetnameden i'tibaren girmiştir.?
Hele Halveti silsilesiyle Bayramiye kolu
Zcl( j )ile; zel yazılacak(Co j i ) in Z ile;
vc kütüb-i seb'a vc sitte icazetlerinin bir
Z ile yazılacak tezkiye(A^')nin zel ile; sonu leştirilmesi te'amül icabı mıydı? Değil-
diysc, bu istisnanın vukû'unu hangi se
'ayın ( ^ ) olacak inkıta' ( ^IkâJl ) m
beple izah edeceğiz? Tarîkatlerde mütc-
( * )Hemze ile; Zel ile yazılacak ( ^ ' a J l ) halif metinlerle icazetnameler yazılagel-
mişlerse de, birkaç husûsda birkaç ayn
in Z ile;tarîk veya taraik ( J î l ^ , )
koldan zevatın icazetnameleri metninin
m tavayık; ( i^jl^l^ ) nin( «u jjJl j ) ; elif-i bir icazetname içinde toplanmış olanım
görmedik. Bu metin, zanmmıza ve anla
maksûre ile yazılacak (;^^)nm
yışımıza göre, hem Halvetiyyc, hem Bay-
5 ( ^ Q l ) i n ( ^ U l l ) ;(<jyiÜİ) ramiyye, hem de İ m a m - ı Mâlik'e ula
şan muhaddislik icazetini ihtiva etmek
yerine bir nisbet (c5)si eklenerek(^ya!l); tedir.
hiç bir ka'ideye dayanmıyarak Türkçe İcazetname, T e f s i r i tarafından, me
tin dışı arapça bir şerhle ve bütün muhtevi
(«Jji i o i « i ) yi ccm'i mütekcllim edatı
bulunduğu lıusûslarda de oğlum Şeyh
( l ; ) yı ekleyip Araplaştırmak vc De Hüseyin el-Hafız-ı TosjcvVye icazet verdim."
demiz, Didemiz ma'nası vermek; ( IJÜI ) sözüyle oğluna devredilmiştir.
Ensali metrûkatı içinde başka hiç
veya ( olması muhlcmel bir keli bir icazetname bulunamamıştır.
K I S A L T M A L A R
m ,
İM İli
III
&-.3
_5
• ÎİİII
4
fi
.1^
II- f lltPi
.\ ı
.3:1 .
«^4
3
İli
4>
1 $1 1 „
. • 1
—.1
*4
4 )
?1
^-1
c
m
i . •;
r.cf
5, . •Si
-1. A
im
11^
3:
m'ifi
lim U^^h
İl
ewe:
1111 1- •
•s ı
lit
: 3
a. ^
3> Vf .5
i l
•f4
' 2 ^
,1 İ M İ
^ I ^ ^^ i
.ft-
rıı-ı I I I1^^
^- # =<: T
t'ttktfht Drrgln m.
H. S. Köker
4 -5
î 1 •7»
1.^
3
•s
tmm . : •.•iBi-ıı---Tx--M
^5 3>
14
I ( MI •
li fil' î lif ^1 n
ilimi
Vakıflar D^giti İli.
H. S. Köker
Tefsiri icazetnamesi
Rcs. 1/9
'Çiftli
- ^Vtc
Res. 3 — Hibename.
fi
S,
•"S
a
s:
I
C
5
c
i
on
I JİS JJ.vv. T; i ; V? y
•<>
i
i
•Res
H. S. Köktr
lii.
m i
Berat. ,..mr««
Res.
H. S. Köker
•1
.BO
•t
H. S. Köker
3
W.
m.
Rcs. 14 —
H. S. Köker
n
'mu uya.n.d<.'Zı£>na.ii •3a.lâA/a.t<.
-»w;-
A3 Aft /»afi JıT^
p
fcfc
— Ö T
4fc r4û=
c«
"it MM t
Rcs. ) 5 / ı
H. S. Köker
1 «İSf
•4
<3
45 .
40
Si
H 1 3 <?
4
4 O
•I
/ :
00
«o
«
i?
-4
5
I 'i
t -3 l
4 I 1i
5
4 i g
J
«I
4
s
sî
i e;
m 8 İt tfflf
Vakıflar DvgUi
H. S. Köker
1<*
id
h4>
•i
•4 t
3
3 '4
V;
\4 4
af»
4
JT
İt
3
3 i
4 s
1
o t»
r
o
4^
«o
W
H. S. Köker
•2
Bİ
-i allı
•o
d:
I •S
3
İ3t
^3 -1 f-l
I
t
I
^ I
II
•'İs
5^
1
^ i.
I
4
v3
i
1
4
ti 4
uı
.1 -M
1
I\
-i
«!
•3 4
13
VakıftoT
s. Kök,•er
o-)
M4
Iî H L
^1 ? V4
- > kil
t
! 10
Vi-i
3^
P5^
o
r
FT
1
u -ft ) d
^ !
4
M/ 4., \ f
m'
s- i
v4 1
4 Ih'-İ
'-3
1 3
i I'!'
i t
İH
<ra_
1 1 "5
ii'ı
•3"
I U
CM î
Hi
oo 4sr ec CP
ir
•4
i
v 33.
i o
t-. i:
s • L' İU4 I
i
3> ora
i
5
I
t/l
fi
ar»
'S' 1
J i!'
I
^ (
i -5
k .!
•i
1
J
-i i f
4
E:
r
X
I
•3
wı3 4 r la
o d
4
r
<3PO
i>5
e»
4
4
i f NO L
-11 »
ffl
'\Z.
cc
î r r r Lif
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^
1—İl—i—1 '£5
nnı İran kubbelerinin yiiksellümesi için örnek neşriyatı münakaşadan kaçınması dikka
tutarak, kule gibi yukan uzanan kubbeleri timizi celbetmektedir.(**)
meydana getiren Türkler, şimdi de, kendi ül 6 — Sayfa 41, satır 28 dc "Sütûnlar-
kelerinde mevcut en büyük mekân inşası, Aya- daki bu süs şekillerini daha evvel Ermeniler
sojya'yı cami inşaları için bir örnek olarak yapmış olup onların inşalarında çok defa göze
alıyorlardı. Bu artık öz Türk sanalı değil, çarpmakladır. Bunlardan Ani'deki eski kilisenin
kurulması ve gelişmesinde Yunanlı, İranlı ve duvar köşelerinde, küreler üzerinde duran ve
umumiyetle islâmî anane ve tecrübelerin de yukarı kısımları hayvan başiyle niliayetlenen
rol oynadığı, Osmanlı devleti sanatı idi. Böy böyle bir araya bağlanmış sütunlar vardır" ve
lece Türk sanatında da tarihî akışın eski "Sayfa 41, salır 1 3 dc "Mamafih bu ağaç
devreleri, göçebe sanatında antikite, Anadolu şekillerini, daha Ermeni ve Gürcü kilise inşa
eyalet sanatında mütevazı ölçüde orta zaman larında, yayılmış halde buluyoruz Buradan
lar, Osmanlı devlet sanatının muazzam bunlar Anadolu'ya girmişlerdir. Ermenistan
Barokunda da yeni zamanlar olarak aksetmek- Selçuklann bir eyaleti olunca oradan lüzumu
dir" diye bir mütalâa vardır. kadar taşçı getirtmek mümkün olmuştur" di
yen Prof. D i c z , bir müddet sonra [Fel
Bu kanaatin tamamen şahsi olduğuna
sefe arkivi) cilt 2, sayı ı'in 221-229. sayfala-
kani'iz. Çünkü V i y a n a S a n ' a t T a r i h i
rnda E n d o s m o s , yani kültürel hülûl
e k o l ü ' n ü n bir unsuru olan eser sahibi
mevzuunda yazdığı yazıyla meseleyi tavzih
nin, hocam dediği Prof. Strzygowski, etmek istemiş ise de, davayı halletmiş değil
Türkler ve Orta Asya adlı makalesinde dir. Çünkü makalesinin almanca kısmında
merkezî bina unsurunu çadıra bağlamak bulunan fotoğrafları kendi gaye \ e mak
ta ve tezini çok kuvvetli vesikalarla izah sadına göre seçerek yazısına ilâve eyle
eylemektedir. Hatta A y a s o f y a ' y ı cami miştir. Halbuki bu fotoğrafların seçildiği
inşaları için örnek aldıkları kanaatine de eserler tetkik ediUi"sc, aksi kanaat da do
mezkûr makalenin (Safya 6, Saür 29 ğabilecektir. Yalnız, şunu ifade etmekle
unda) "Bu Osmanlı San'atı, camii iç bina meseleyi aydınlatmış olacağıma kaniyim.
haline çevirdikleri için Acem ve Selçuk san'at E r m e n i ve G ü r c ü eserleri dc, her devir
dairelerinden ayrıldığı gibi Bizans'tan dikkate m'marî eserlerinde görüldüğü gibi tamir
şayan surette ayrılan hacim şekillerini vü- lere, eklere, tadillere düçar olmuşlar vc
cude getirdiği ve bilhassa İstanbul tepeleri bilhassa S e l ç u k i l e r ç a ğ m d a , bu mınlı-
üzerinde kurdukları binalarda alelade bir su kalar bir eyalet haline gelince, devletin
rette Ayasofya'yı taklit elmiyerek vaktiyle hakim san'atının te'siri altında kalarak
Ayasofya mimarlarının azimet noktalarını emsalleri gibi gayetle nadir tipik eserlerin
teşkil eden hacim şeklini tercih ettikleri için d o ğ m a s ı n a imkân vcımişlerdir. Nitekim,
Bizans san'atından esas vasfı itibariyle ehemmi Profesörün Felsefe .-IrAu'mdcki makalesine
yetli surette ayrılmaktadır." ve 3 5 . sayfa k o y d u ğ u (şekil 9) Ghelat kilisesinde pencere,
Gürcistan 108^-1125 resminde görülen ke
sının 24. satırından başlıyarak ''dört
mer kavsi, acaba hangi G ü r c ü ve E r m e n i
sütunlu çadırla dört ayak üstüne inşa edilen
m i m a r î eserinde asırlarca kullanılmış bir
cami plânının bir tradisyonla birbirine
m i m a r î unsurudur. Bu sivri kemerin dc
bağlı olduğunu" vç. 39. sayfanın 26. saünnda
G ü r c ü binalarında bulunmuş olması bizi
ise, "şimdiye kadar bu muazzam /nebaninin
nekadar sevince garkedcrsc, rasyonel bir
Ayasofya'yı takliden vücuda geldiğini kabul
gayeyle köşedeki delk hadisesini kolaylaş
ediyorthık. Halbuki Dr. Ağaoğlu Mehmed'in
tırmak gayesiyle konmuş olan yuvarlak
tetkikatından sonra bu fikir tamamen düzeltildi."
veya şekilli ağaca teşbih olunan süiuncc-
gibi bir sözle T ü r k s a n ' a t ı n ı n hakkını 1er de mukabil san'at dairesine mcnsu])
vermektedir. Prof. D i e z , A ğ a o ğ l u Meh
met Beyin Belvedere de çıkan makalesini
ve benim ayni meseleyi etüt eden Fatih - Prof. A l b e r t G a b r i c l ' i n bu ınevzucia,
İ s t a n b u l ' u n 500 nucu fcüh yılı dolayisiyle Resimli
Cami'i eserimi tanıdığı halde kitabının
Hayal mecmuasında (Sayı I4-Haziran 1953) .Miııını-
hemen her bahsinde bu şekilde A y a s o f y a ' lık bakımından Türkler IstanbuVa neler gelirdi naının-
dan bahsetmesi ve buna mukabil yapılan daki veciz makalesinin okunmasını tavsiye ederiz.
BİBLİYOGRAFYyV
268
olanları o kadar memnun etsin. Kanaati sinde gösterdiği bir başka fotoğraftaki
mizce, Profesörün kitabının muhtelif yerle eseri ele alalım, [şekil 12 Amağhu'da Sı
rinde tebarüzcttirmeyççalıştığı bu Gürcü Gregor Köşk kilisesi. Azerbaycan 1216). Bu
ve Ermeni tesirlerini bahis konusu san'- resim Jurgis Baltrusaitis'in Etudes
atlann eserleriyle kıyaslar ve bu işte bita sur L'art Medieval En Georgie et En Amenie
raf olursak, daha ihtiyatkâr ve faziletkâr Librairie Ernest Leroux-Paris 1929 ta
olmayı tercih ederiz zannındayım. E r rihli eserinin 127, 128. ve 129. şekilleriyle
meni mimarlık eserlerinde I X . vc X. daha iyi anlaşılacaktır. E r m e n i san'atın-
yüzyıllarda kullanılmaya başlayan bu sü- da çok nadir bir tip ifade eden bu merdi
tuncelcr, Suriye'deki örneklerden dc venli fevkani kilisenin inşa tarzı, merdiven
alınmış olabilir. Amman'da bu tarz sü- leri ve mezkûr kitaptaki 128 ve 129.
tunceler mevcut olduğu gibi Kaiser-Fri- şekilleri, T ü r k s a n ' a t ı n ı n asırlarca kul
edriclı Museum daki bir mozaik döşemede landığı motiflerden başka neyi ifade et
de Ermeni kiliselerinde kullanılan sü- mektedir. Bu da bize gösteriyor ki, A n i ve
tuncuklann hemen ayni görülmektedir. diğer E r m e n i şehirlerinde görülen
O tarihlerde islâm dünyasında san'atkâr her unsurû bu san'atlara atfederek bu
mübadelesi gayetle tabiî sayıldığı cihetle, unsurların esasını oralarda aramak yerin
Anadolu'ya Suriye ve Irak'tan, hat de olmaz. Kanaatimizce san'at tarihçi
tâ İran'dan pek çok san'atkâr gelmiştir. leri asırlarca kullanılan vc an'anclerin
Bu san'atkârların te'siriyle ve zevklerine bir cüzü olan ve millî estetiğin esaslarını
tâbi olarak kullanılan malzeme vc unsur teşkil eden elemanları başka yerde görünce
ları biz gayet tabiî karşılamakta olduğu- gördükleri yerde bunların müteammim
olduğumuz cihetle, bunları aslâ yadırga olup olmadıklarını düşünmeden bir kara
mıyor ve esas san'atın hudutları içinde, ra varmaları abestir.
çok talî olan bu halin Profesörün dikkat 7 — Sayfa 45, satır ı de "Türk baş
nazarını çekmesini de yersiz görüyoruz. lığında silindirik bir destekten piramit bir
Nitekim, (Sayfa 43, satır 4)de "Kayseri desteğe geçişten ibaret olan şekil, Bizanslı
Hacı Kılıç medresesinde {64y-i3^g) ve daha bazı ların kemer ayağı sütün başlıklariyle beraber
Selçuk binalarında ve en eski Osmanlı inşa lik gösteriyor, ziya her ikisi de ayni işi görmek
larında, {Niğde'de Akmedrese kapısı, îznikte tedir ki bu da sütün yuvarlağından kemerin
Teşil cami (ı 378-1391) yalnız başına lıdkim dört köşe tablasına geçişten ibarettir .5-6. asır
bir başlık şekli olarak görülüyor ki, bu daha Bizans sütun başlıklarından da, yaprak sap
on üçüncü asırda iamamiyle gelişmiş olduğuna larından teşkil edilmiş baklavalarla süslü bir
işaret eder (Şekil sg). Bunların daha eski grup vardır ki bunlar Osmanlıların baklavalı
örneklerini n-13 nci asır Ermeni sütün baş sütün başlıklarına birer örnek sayılabilir."
lıklarında buluyoruz,, denilmektedir. denilmektedir. Türklerde silindirik bir
E r m e n i ve Gürcü mimarlık eser şekilden kare plâna geçmek usulü üçgen
lerinin de nihayet bir ömrü olduğunu ve veya dörtgenlerle yapılmıştır. Filhakika
harabiyete yü? tuttuklarında devirlerin- bu hal Bizans'ta da vardır. Ancak
deki üslûplariyla onarılmaya imkân bu B i z a n s l ı l a r , müstevi şekillerin kompo
lunmadığı ve ancak tâmir olundukları zisyonu olan T ü r k sisteminden tamamen
asrın tesiriyle şekillerinin daima değiş başka kare plândan muzavâ vc kıvrıla
tiklerini sayın Profesöre hatırlatırız. X I rak daireye intibak eden devvar sa
ve X I I . yüzyıllarında E r m e n i bölgesi, tıhla başka bir tarz tatbik etmişlerdir.
S e l ç u k I m p a r a t o r l u ğ u ' n u n sınırları Halbuki, T ü r k l e r kavisli satıhlardan
içindeydi. Ani'de yapılan cami inşasında kaçınmışlar, buna mukabil B i z a n s l ı l a r
Ermeniler çalışmış olabilirler, kubbe is- yaprak saplarından vücuda getirdikleri
talâktitleri ve plân tarzıyle bu eser ne baklavacıklan müstevi satıhlar üzerine
kadar Türkse ayni devirde inşa ve tâmir değil, kavisli satıhlar üzerine tersim et
edilen binalar da okadar Türk S an'a t mişlerdir.
konsepsiyonuna bağlıdır. Biz bu hususu 8 — Sayfa 51, satır 3, de "bu cephelerde
izah için Profesörün Endosmos makale müşterek olan şey duvar sathının iki
BİBLİYOGRAFYA 269
veja daha çok katlı pencere sıralariyle delin tromp şekillerini bulmuşlardır. Türkler
miş olması ve üsttaraflarında mugarnal per kabile h a y a t ı n d a kullandıkları nesci mal
vaz ve süslü çerçeveler bulunmasıdır. İstanbul zemeyle kubbe şeklindeki çadırı yapmış
ve Edirne camilerinde cephelerin teşkili için lardır.
bu p.encereli duvar ananesi kesin bir önem 10— Kitabın muhtelif yerlerinden
taşımaktadır. Meselâ, Bayezit Cami'i avlu du- tetkikatımız için aldığımız cümlelerden de
varlannın ikinci katı gibi, pencerelerin lüzum anlaşılacağı üzere maatteessüf eserin al-
lu olmadığı yerlerde de duvarın tanzimi için mancadan yapılan tercümesi bozuk ol
kör pencereler ilâve edilmiştir'" şeklinde yan d u ğ u gibi, İstılahların da tam mukabili
lış bir fikir ortaya atan Profesör, Bayczi t bulunamamış olsa gerektir. Bu hususta
cami'inin avlu d u v a r ı n d a bu g ü n sağır Prof. Diez'i tenkide hakkımız yoktur.
görülen pencerelerin inşa edildikleri za Y a l n ı z , 55. sayfada Y u n a n pantantif kub
man alçı pencereler konulmak üzere açık besi, P e r s l e r i n tromp kubbesi şeklindeki
yapıldıklannı emsali binaları tetkik et istilâhlann yerinde olmadığı her san'at
mekle anlayabilirdi. Nitekim, sonradan tarihçisi tarafından görülecek bir yanlış
yapılan bu fena tamirler düzeltilmiş ve tarif şeklidir.
sağn-laştınlan pencereler diğerleri gibi
I I — Sayfa 66, Satır 12 ".Çiğdede
açılarak alçı dışlıkları konulmuştur.
Aldattın [1223) ve Amasya'da Gök medrese
9 — Sayfa 5 1 , satır 11 "Mekânı ört cami'i [tarihsiz, muhtemelen 13. asır) küçük
mek için kullanılan hâkim şekil kubbe ile camiler olup bunlar tamamiyle kilise karekteri
onu destekleyen ve mekânı genişleten yarım taşımaktadırlar. Danışmentlere ait cami ki
• kubbedir. İkinci örtü şekli olarak tonoz i'e iki tabelerini ilk defa okuyan Cenevreli Oryanta
tonozun birbirini kesmesinden meydana gelen list [Maks van Berchem) bunlara mosquee-eg-
çapraş tonoz görülmektedir. Kubbenin şekli lise adını veriyor.
kaide olarak, gerek Selçuk ve gerek Osmanlı Bunlar nisbeten dar üç nefli uzunlama
devrinde yarım küredir, Konstrüksiyon bakı inşalar olup iki defa dört payeler sırasiyle
mından aradaki esas fark, kubbenin dört du kıble duvannda yan yana üç kubbeden ibaret
var üzerinde veya kemerler üzerinde oturmasına tir. Amasya'dakı Gök medrese cami'i, çok
göredir. Birinci halde dört köşeden yuvarlağa ciddî fakat halis dış görünüşü ile kilise örne
geçiş tromplar veya konsollar [destek] yardı- ğinden alındığım belli ediyor. Unutmamak lâ
miyle olur. İkinci halde kubbe', payeler üzerinde zımdır ki I I nci asırda Türkler tarafından
ister tonoz, ister kemer şeklinde olsun, dört fethedilinceye kadar bütün Anadolu Inristıyan
kemer üzerinde oturmaktadır ve kubbe yuvar kiliseleriyle dolu olup doğu taraflarda da Er
lağına geçiş pandantiflerle temin edilmiştir. meni kilise üslûbu hakimiyet kazanmıştı. Bu
Yukarısında dik ve horizontal olarak ni- eski ve saf inşa ananesinin tesiri tabiîdir.
hayetlenen, dört duvar üzerine oturtma siste Amasyadnki Gök cami diğer camilerin aksine
mi, İranlı menşeden çıkmış olup, orada orman çok sade, tezymatsız sivri kemerli bir portal ve
sız ülkelerin kerpiçten evlerin iptidaî kemerlerin duvarlarında da mugarnat başlıklarla iki pen
den meydana gelmiş bulunmakladır [şekil 33). cere nişi ve iki köşe kulesi gösteriyor. Divriğinin
Köşelere, tromplarla köprüler kurularak, bun küçük kale cami'i de kilise plânına, gore yapıl
mış olup üçer payeli iki payeler sırası uzun
lar duvar köprüleri veya kör kemerlerle birbirine
lamasına mekânı üç nefe [Salım) ayır
bağlanmak suretiyle sekiz köşeli bir temel
makladır. Bitişik Hastane ile 1228 - 29
elde edildikten sonra bunun üzerine dairevi
inşa edilen Divriği'deki Ulu Cami özel bir yer
kubbe oturtulmaktadr." sözündeki zuhûlü
almaktadır.'' denilmektedir. L'nuimamak
İranlılardan çok evvel kubbenin bilin
l â z ı m d ı r k i , her mimaride plân müşabe
mekte ve y a p ı l m a k t a o l d u ğ u n u ifade ile
hetlerine raslanabilir. Mimarî bir satıh
belirtebiliriz. Mezopotamya Sümer
san'alı olmadığı için o binanın kitlesini
K r a l m e z a r l a r ı ve M ı s ı r ' d a k i E h r a m
nazar-ı itibara almak lâzımdn-. Bu
l a r arasında bulunan bir mezarda görü
vüzdcn Prof Dic^r'in Bcrchem'in fik
len kubbeyi, Sasanilere öğreten daha
rine i ş t i r a k ettiği bina kitlelerini de ince
eski kavimlerdir. Bunlar kare bir sahayı
lemek gerektir. A n a d o l u kiliseleri bazi-
kapatmak zorunda kalınca, pantantif vc
BİBLİYOGRAFYA
270
gölünde Vostanda buna benzer bir türbe var- mamen S e l ç u k san'atmm tesiri altında
Jır, fakat oniki köşelidir. Bmıın yan duvarla dır. M ü p h e m veya vesika gösterilmeden
rında kapı ve pencereleri olmıyan kama biçi ileri sürülen mütalâaların ilmî eserlerde
minde yarıklar halinde dekorlannuşhr . Kita yeri o l m a m a s ı lâzımdır.
besi 736 H. {1332 M) tarihini gösteriyor." 1 9 — (Sayfa 106, fotoğraf 77) S u l
diyen Profesör X I I . vc X I I I . asırlarda tan H a n ı n ı n avlu rcvaklan olmayıp
gelişmiş A n a d o l u san'atınm Gotik san'- Kayseri Tuzhisar Sultanlıanınm
atı üzerindeki tesirlerini B a y ı n d ı r T ü r - iç kısım galerilerini göstermektedir.
besi'ndeki N o r m a n inşa tarzıylc müna 2 0 — (Sayfa 121, satır 12) de S u l
sebetini aradığı kadar göz önüne getirmiş t a n L o c a s ı tâbirinden H ü n k â r m a h -
midir bilemem? Yalnız bu benzerliği ih- f c l i manası çıkar, yalnız, kitapta bahsedi
üyatla karşılamak ve iki ayrı âlemde len şey, bir camiye ait olmadığı cihclie
doğan san'at eserlerinin muhakkak bir bu* m a l û m a t ve 90 numaralı fotoğrafın
birinden müteessir olduğunu iddia etmek z u h û l eseri olarak buraya konduğu an
fazla gayretkeşlik olur. Burada B a y ı n d ı r laşılır. Bu İ s t a n b u l ' d a bir kilisenin vaiz
Türbesinin tarihi de yanlış gösterilmiştir. kürsüsüne aittir. Ayni zamanda 802 H .
1 7 — (Sayfa 93, satır 15) "Van gölü (1399 M . ) tarihli arapça cümle kapısı
çevresindeki bu türbelerin Ermeni ustaları kitâbesi de tamamen yanlıştır. Sultan
tarafındanyapıldığı düşünülmektedir ki W.Bach- locası tâbiri de aslâ m a k s u r e karşılığı
man da ayni fikirdedir. Bu kubbelerin Er değildir.
meni kiliselerinin dörtlü tamburlariyle benzer 21 — (Sayfa 138, satır 7) "Fatih Sul
likleri göze çarpıyor. Bunların örnek olarak tan Melımed'in eski Apostol kilisesinin yerinde
alınmış olması çok mümkündür. Tipik Ermeni 1462-1420 de yaptırdığı ilk cami 11 Mayıs i/6j
konstruksiyon unsurları sivri kemer kubbe ile de bir zelzeleden yıkılmıştır. Bundan sonra
çok defa dekor olarak yuvarlak çubuklarla 1737-1771 de bunun yerine yapılan yeni cami
ayrılmış taş levhalarla kaplı sivri çadır ve konik aynı ismi muhafaza etmiş ve Fatih camii diye
çatıdır. Cepheye canlı bir ışık gölge tesiri veren alınmıştır. Bunun plânı ilk camiden tamamiyle
ve Van gölü civarında Ahtamar, AnCde Yedi başka şekildedir. Eski plân, cidc bulunan
kilisede ve Varzahanda görülen kama biçi kaynaklara vc resimlere göre Dr. Ağa oğlu
minde dar ve yüksek nişler de Ermenilere ait tarafından yeniden çizUmişlr." Prof D i ez,
hususiyetlerdir. Ermenilerin dörtlü tamburları A y a s o f y a ' n m hemen bir kopycsi telâkki
konik ve kıvrımlı katı ile örtülmüştür. Anado- ettiği T ü r k câmilcrinin inşa konsepsiyo-
ludaki birçok türbelerde de ayni şey görülür. nunu ve geçirdikleri tekâmülü ispat eden
[Anide Tripsima kilisesi ve beş kiliseler)" A ğ a o ğ l u M e h m e t B e y ' i n makalesin
Au husustaki kanaatimizi 6. maddede be den yalnız prensiplerini cerhcylcmiyen
lirtmiştik. Bu bakımdan sivri kemer ve satırları almış ve mezkûr makalenin esas
kubbelerin E r m e n i mimarisinde arizî fikirlerini m ü n a k a ş a d a n kaçmmışiır. .Xy-
olduğu ve T ü r k ç a d ı r ı n d a k i L a m b rıca, benim bu sahada yaptığım ictkikaiı
requin tesir hakkında [Revue des Arts belirten makeleme de sahip olan - Türki
Asiatigues 3. sene, No. 2, Haziran 1926, ye'ye geldiği ilk aylarda kendisini ziyaret
sayfa 73-80) J . Strzygowski'nin makale- etmiş ve neşriyatımı s u n m u ş t u m - müellifin
siyle karşılaştırılırsa, konik kıvrımlı çatı- tenakuza düştüğü, beşinci maddcmizdcki
örtüsü ve taksimatının da çadıra irca olun- m ü t a l â a m ı z d a n da anlaşılır.
nabileceği görülecektir. 22 — (Sayfa 139, satır 9) "İki plânın
1 8 — (Sayfa 100, satır 16) "Bu çe karşılaştırılmasında küçük farklar görülse de
şit dekorasyonun benzerlerini hıristiyan Ermeni bu belki eski Fatih camii planının en küçük
din kitaplarında da bulmaktayız" diyen Prof noktalara kadar doğru çizilmemiş olmasından
Diez'in hangi din kitaplarından bahset ileri gelmektedir. Eski kaynaklar tam hır ru-
tiği anlaşılmamakla beraber, bizim tanıdı konstrüksiyon için kâfi deıecede açık dcğıldn.
ğımız dinî eserlerin hepsi 1098 M . ve Yalnız kubbe sistemlerinin birbirine uygun ola
daha sonraki tarihli eserlerdir. Bunlar ise rak her ikisinde orta kubbeye yalnız yaı ım kubbe
Profesörün kanaatına mugayir olarak ta ilâve edilmesi önemlidir." vc ayni sahife
BİBLİYOGRAFYA
272
satır jf Bir nesil sonra Bayezit camiiyle efdaliyetindendir. Fakat, buna rağmen
ikinci adım atılmıştır, (s.104) Eski Fatih cami cami estetiğinin zaruretlerine uyan san'at-
inin plân şeması îstanbulda 1497 Atik Ali paşa kârlar plânı, yaptıkları binanın mevkiine,
camiinde ve kısaltılmış olarak, yan neflerin görünüşüne göre, bazan enine, bazan
{sahn) terk edilmesiyle 1473 Üsküdar'da Rum uzunluğuna inşa etmişlerdir. Zamanla
Mehmet Paşa camiinde tekrar görülmektedir." cami hariminde bulunan bütün hailler
Fatih camii'nin rökonstrüksiyonunu kaldırılarak, tekniğin müsaadesi nisbe-
yapan A ğ a o ğ l u Mehmet ile bizzat tinde, merkeziyete ve bu yckparelikten
çizdiğim tarihî bina plân vc maktaları doğan vahdete ulaşılmış; Edirne'deki
mimarimizdeki eserlerin Ay a sof ya mü Selimiye plânıyle en geniş mânada bir
zesinden ayrı olarak tabiî tradisyonunu lik teessüs etmiştir. Muhakkak ki S i n a
geçirerek merkezî kubbeli cami tipine nın "ustalığımın eseri" dediği S e l i mi yenin
intikal ettiğini sarih surette ifade eder.'' bu hususiyeti herkesin nazar-ı dikkatini
2 3 — (Sayfa 142, satır 12) "tik de/a celbeder
Ağaoğlu tarafından yegâne doğru tarih olan 2 6 — (Sayfa 157, satır ı) de ''Son
()g6 H. 1588 M.yılı temelli olarak belirtilmiş ihtiyarlık eseri olan 1580 yılında Tophanede
tir. Hayatı hakkında en iyi bilgi Sinanın Kaptan-ı Derya Kılıç Ali paşanın emriyle yap
kendi yazmış olduğu kısa bir otobiyoğrajide tığı ayni adı taşıyan camide Sinan, Ajasofyanın
bulunmakladır." diyen müellif {Tezkiretül- plân şemasını bir defa daha örnek olarak
ebniye)mn Sinan tarafmdan yazıldığını almıştır. Jüstinyenin Marmara kenarındaki yu
zannetmektedir. Halbuk! bu eser S a î varlak inşasından ziyade bu cami'e küçük
Ç e l e b i tarafmdan tert, dilmiştir. Bun Ayasofya demek doğru olurdu. Belki de bu
dan dolayı mezkûr otot jğrafiyi tenkit- planın seçilmesinde Kaptan Paşanın isteği âmil
siz doğru kabul etmemek lâzımdn-. olmuştur" diye bir mütalâa vardır. T o p
Tezkire-tül-bünyan ve Sinan'la ilgili hane'deki K a p t a n - ı D e r y a Kılıç
diğer eserleri mukayese ederek mükemmel Ali P a ş a n ı n c â m i ' i S i n a n ' ı n , her
bir etüd hazırlamış olan Sayın Bay Rifkı bakımdan itina göstermediği eserlerin
dendir. Bunu da kendisinin ihtiyarlığına
M e 1 û 1 M e r i ç , Tezkire-tül-bünyanda. çeşitli
tarihî hatalara düşülmüş olduğunu be ve hastalığına hamletmek lâzımdır. Fil
yan ediyor. hakika bu câmii E v l i y a Ç e l e b i dahi
24 — (Sayfa 143, satır 13) "Buna Ayasofya'ya benzetmiştir. Ancak, Türk
karşılık Sinan Kahirede Fatimî ve Memlûk mimarları vücuda getirdikleri eserlerin
taş mimarisinden geıek konstrüktij, gerek şekil plân, hacim vc görünüş hususiyetlerini
bakımından bazı şeyler öğrenmiştir. Dikkate tıpkı Y u n a n mimarlarının eserleri gibi
değer ki Sinan, Türklerin ana yurtlarından ge bulunduğu arsanın sokağına, vaziyetine
tirdikleri ve Kahire şehir tablosuna karekterini göre ayarlarlardı.
veren yüksek tamburlar üzerine kule gibi kubbe Tophane'deki câmi'i de çevresiyle
lerde Memlûk türbelerinin çehresini İstanbul beraber mütalâa etmek, G a l a t a s a r a y
da taklit etmemiştir. Kendisi, Anadolu türbe istikametinden gelen tarihî yol, liman
lerinin ananevi çehresini muhafaza etmiştir." veya önündeki meydanla birlikte düşün
denilmesine ı-ağmen S i n a n ' ı n mezar mek gereklidir. Bu hale göre, her eserinde
mimarisine ait eserlerinin çok daha müte başka bir plân ve kitle şekli tatbik eden
kâmil oluşu nazar-ı itibare alınarak bu S i n a n ' ı n Tophane'de Ayasofya'ya
inkişafın da kitapta belirtilmesinin yerinde benzer bir plân şeması bulmuş olması
olacağına kaniiz. yadırganmamalıdır.
25 — Türk mimarlannm cami mi 2 7 — Türk San'atı eserinin 171,172,
marisinde enine bir saha meydana getirme 174 üncü sayfalarında Türk camileriyle
gayelerinin sebebi camideki birinci safın Ayasofya'nın sahaları ve muhtelif öl
çüleri karşılaştırılmaktadır. Maalesef, bu
* E k r e m H a k k ı A y verdi: Falih devri
ölçüler tamamen yanlıştır.
minmrisinde: de en yeni etüdü neşreiıniş İHilunu- 2 8 — (Syafa 174, satır 7) de "Ayni
yor. Sayfa 125-171. şekilde eski Fatih camiinin eski yazılı tasvirlere
BİBLİYOGRAFYA 273
bir tek mekân görüyor. "Sultan Ahmet camV- lılıkları bizim kaldırmağa çalıştığımız hudut
inde yukarda sade ve iyi koordine edilmiş bir ları onlara evvelden çizmiş bulunuyorlardı".
kubbe sistemi görüyoruz, bunun altında hünerli, denilmektedir ki Türklerin A y a s o f y a ' y ı
fakat yabana bir dört köşe sistem bulunuyor. yapan san'atkârlar gibi merkezî hacim
Bunların aras^ında stalaktitler hakim olarak ihtiyacmdan doğan çalışmaları onlara bir
nankör bir rol oynuyorlar. Boşluktaki kubbenin, çok asırlar A y a s o f y a ' n ı n mukallidi na
camide ibadetin liizûm gösterdiği gündelik ih zariyle bakılmasına yol açmış vc bu yan
tiyaçlara cevap veren dört köşeli mekâna intikal lış iddia Prof. S t r z y g o w s k i ve A l b e r t
ettirilmesi gayreti yüzünden harmoni kaybolu G a b r i e l ' i n ncşriyatiyle nihayctlenmcsi
yor" (A. Charles). Besbelli dini ibadet an'a- gerekirken yine dc devam cdegelmiştir.
nesiyle kösteklenen Osmanlı mimarları hiç bir
zaman. mugarnatlar vasıtasiyle çirkin ve tek 32— (Sayfa 198, satır 8) "Selçuk
tonik olmıyan intikal şeklinden, Bizans kilise Türbelerinden Osmanlı Türbe inşalarına
inşalarında bilhassa Ayasofya'da teşkil edil geçiş esas itibariyle daha ondördüncü asırda
diği gibi eksedralann yerden yuvarlatümasiyle îznik ve Bursa'dn gelişmiştir. Orta çağda
kaçınmayı tecrübe etmemişlerdir. Hakikaten is İran ve Anadolu'daki Selçuk türbeleri nizamsız
lâm yapı san'atının cami ve medrese pldnlannda karanlık bir hücreden ibaret olup bunların de
mihrap nişi müstesna hiç bir yerde kavislenme koratif süsleri yalnız dış tarafta pnrtnle mün
bulamayız, böylece Horasanda Timur devrinde hasır kalıyordu" diyen müellifin mimari
haçvari birbirini çaprazlayan kaburgalar vası nin, kitlelerin proporsiyonu o l d u ğ u n u ;
tasiyle vertikal duvarların tedrici ve sanat yani mimarinin bir proporsiyon san'atı
dolu kıvrımlarla kubbe yuvarlağına intikal et telâkki edilmesi lâzım geldiğini bilmesi
tirildiği kadar dört köşe alt yapıdan kubbeye gerekirdi. Bu sebeple, dekorasyonun bir
intikal daima tromplar vasıtasiyle yapılmak binayı mimari eser haline getiremiycceği
zorunda kalmışdır. Hargird medresesiyle Herat, bariz hakikattir. Biz bu türbelerin süsle
Türkistan ve Afganistandaki bir ^ok ya rini değil; proporsiyona sahip olup olma
rım kubbeler ve kubbeler bunun misallerini dıklarını incelemeye mecburuz.
gösterirler", denilmekte ise de; kubbe
33— (Sayfa 201, satır 16) "Bu
Bizans'ın keşfettiği bir şey değildir. sekiz köşeli bir yapı olup yüksek tambur üze
Türk kubbesi de B i z a n s ' ı n kullandığı rinde oval bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe
karkaslı R o m e n kubbesi tarzında inşa ismini eskiden tambura kadar duvarlarım kap-
edilmediği cihetle başka türlü bir teknik lıyan sekiz köşeli koyu yeşil çinilerden almıştır.
unsurdur. Kubbenin S ü m e r ve nadiren Bu çiniler kaybolmuş, fakat altyapı ıgncu asırda
Mısır'da kullanıldığı, R o m e n mimar firuze mavisi çinilerle yeniden kaplanmıştır. Alt
lığına yakın şarkın tesiriyle girdiği; Bi pencerelerin kenar çerçevelerinde dar çini köşeler
zans san'atmının bu inşaî elemanı A n a üzerine filiz kıvrım tez.yinatı işlenmiş ve pen
dolu'dan aldığı herkesin malûmu olduğu cere başlıklarında sivri kemer halinde açık mavi
kadar müellifin de malûmu olsa gerek üzeııne beyaz sülüs yazılar vc finize mavisi
tir. Bu fıkradaki mugarnat = stalâktit filiz kıvrımlar bulunan bir çini levha ile dol
hakkındaki kanaata da iştirak edemiyece- durulmuştur", deniliyorsa da B u r s a Y e ş i l
ğiz. Bunu yukarıda da arzetmiştik. Barok T ü r b e ' n i n iç çinileri altı köşelidir. Dış
devre gelince bunun fena tesirlerini, çinileriyse mustatil olup arkaları yastıklı
Türk milleti 250 sene çekmiş ve bu moda cinsindendir. Kasnaktaki çinilerin dc aynı
yüzünden T ü r k S a n ' a t ı kıymet mef tarz vc eb'adda olduğu yaptığımız tamirler
humlarım kaybetmiştir. sırasında elde edilen örneklerden anla
şılmaktadır. Bu hale göre binada sekiz kö
31— (Sayfa 198, satn- 2) "Ter
şeli çini mevcut değildir. B u r s a devri
yüzünün bütün kültürlü milletleri içinde yalnız
m i m a r î eserlerinde de yine sekiz köşeli
Türkler Ayasofya'nın çok hayranlık uyandıran
çiniye raslanmaz; hepsi altı köşelidir. Dış
kubbe sistemini ele almak, ondan varyasyonlar
çinilerin eski olanlarının renkleri ise ko
çıkarmak ve nihayet mikyas itibariyle onu aş-
yuca firuze mavişidir ve kenar sulan renk
nak cesaretini göstermişlerdir. İbadet ananeleri
lidir. X I X . yüzyılda imal edilip tamir-
w genel olarak üslûpların carî olan zaman bağ
BİBLİYOGRAFYA
lerde kullanılanların rengi daha ziyade yersiz bir mütalâa değildir. Çünkü tür
benin kitlesi klâsik üslûptaki türbelere doğ
yeşile meyyaldir.
ru atılmış bir adım; süsleme malzemesi
34— (Sayfa 201, satır 22) "Giriş
de Selçuk san'atının son hatırası sayılabi
yeri önünde bulunan revaklı ziyaret yeri 1855
leceğinden bu bina intikal devri eserleri
de yer sarsıntısından yıkılmıştır. Buna karşılık
arasına girebilir. Ancak, taşlara kakılmış
portal nişi Selçuk dinî inşalarının bir hatırası
denilen şeyler, cilâlı tuğla olmayıp, müte
olarak kalmıştır. Yalnız evvelce çini ile kaplı
kâmil çini örnekleridir.
olan dış sivri kemer, restöratör Parville tara
fından mermer olarak yenilenmiştir. Yüksek 3 8 — (Sayfa 203, satır 29) "Ka
kapı nişi yukarıdan üçgen konsollarla intikal nunî Süleyman'ın babası Selim I. için yap
eden kavkaa biçiminde dalgalı bir kemerle ka tırdığı türbe de aynı şekilde Sinan üslû
panmıştır" diye yazılıdır. Halbuki, Yeşil buna yaklaşmaktadır. Yalnız Sina'nın eser
Türbe'nin kapısında revaklı bir kısmın lerinin listesinde adı bulunmadığından bunun
bulunmadığı ve doğrudan doğruya bu üstadın talebelerinden biri tarafından yapılmış
kavkaa şekilli giriş kısmının taç kapı va olması akla gelmektedir. Yapı Hüsrev Paşa
zifesini gördüğü mimarî delillerle sabit Türbesi'ni andırıyor, fakat, ondan daha sa
tir. Bu hale göre bu mütalâa da yersiz ve dedir ve bir revakla süslüdür" ibaresiyle
esassız bir iddiadan ibarettir. Sultan Selim t ü r b e s i S i n a n ' ı n dev
35— (Sayfa 205, saür 26) "Bu rinden evvel yapılmış olmasına rağmen
mezarlığın kalan diğer türbeleri hep Murat daha sonra inşa edilmiş gibi gösteriliyor.
II. devrinden sonra olup, dört köşeli biri müs Bu eseri yapan mimarın, S i n a n ' ı n tale
tesna tabakalı duvar inşalariyle hep birbirine besi değil; hocası olması gerekir.
benzemektedirler. Bunların göze çarpan 39— (Sayfa 211, satır 3 dc vc
hususiyetleri çok ileri çıkan ve ali yüzlerine 147 inci şeklin altındaki) Hacıbayram tür
güneş şekilleri işlenen kavisli saçaklarıdır". besi yazısı yanlış olup bu fotoğraf, İ s t a n
denilmektedir. Halbuki H . Murat bul'da Haseki'deki B a y r a m Paşa
Türbe'si civarındaki Ş e h z a d e ve Sul Türbesi ve sebili'ni göstermektedir.
tan T ü r b e l e r i geçirdikleri tamirler do-
40— (213 sayfa. Satır 6) "Türk
layısiyle şemseli ampir saçaklarla süslen
lerde ev inşasında yeni bir anane getirmeden
miş ve böylece şekilleri değiştirilmiştir.
fethettikleri ülkelerde hazır buldukları tipleri
Müellif, Bursa klâsik üslûbuyla Avrupa
almışdır" diyen müellif yine aynı sayfanın
menşe'inden gelen ampir saçakların üs
13. satırında "Bundan başka Türk ev inşası da
lûbunu ayırt etmekten, yani en basit bir
Kümelide, Anadoluda olduğundan başka ana
stil kritiği yapmaktan uzak kaldığına gö
neleri takip eden tipleri almıştır ki burada da
re; bittabi bu ve bundan daha fahiş hata
yine kuzey ve güney ayırt edilmektedir" müta
lara düşebilecektir. Nitekim yukarıda be
lâasını serdediyor. Kanaatimizce menşe
lirtildiği gibi garip fikirlere Türk San'atı
leri mahallî de olsa, Türk içtimaî hayatına
eserinin her yerinde rastlamış bulunuyoruz.
uyarak inkişaf etmiş ve bu suretle dünya
36— (Sayfa 207, satır ı) "Haç- daki ikametgâh tiplerinden ayrılarak îs-
vari hiçimde Hacıbektaş Türbesi" kaydı var lâmî gayelerle gerekli taksimata sahip
dır. Bu Kırşehir'in H a c ı b e k t a ş ka- bulunmuş olan A n a d o l u ve R u m e l i
zasındaki türbe ise, plânı haçvarî değildir, Türk evi'nin aralarındaki küçük fark
bu da Profesörün bir zuhûlü olsa gerek ları, ancak coğrafya ve malzeme meydana
tir. getirmektedir. Bu ev tipinin artık, tarihî
37— (Sayfa 207, satır 6) "Bun Hilânî eviyle bir münasebeti kalma
ların en eskilerinden biri Fatih'in Sadrazamı mıştır. Belki, çok iptidaî şartlar içinde bu
Mahmut Paşa'nın 1464 yıllarında cami lunan geri köylerdeki yapılar Profesörün
ile ayni zamanda yapılan ıSsy de restore edi fikrine iştirake bizi yaklaştırır ise de,
len türbesi taşlara kakılmış olarak açık ve koyu Türk evi adıyla anılan ve bu gün
mavi cilâlı tuğlalarla ve renkli garünüşile bir Anadolu ve B a l k a n l a r ' ı tamamen içi
intikal yapısıdır" şeklindeki mütalâa pek ne alan bir bölgede kullanılan mimarî.
BİBLİYOGRAFYA
277
di'nin yapısı olması dolayisiylc her ya hım paşa sebili 1708, Mehmet Ağa tarafından
1732 dc yapılan Hekim oğlu Alı Fa; a
bancı gibi i s l â m camiasını tek pencere
BİBLİYOGRAFYA
Sebili, Galatada Bereket zade çekmesi edilmektedir" sözüyle Prof D i ez her şeye
1733, Dolmabahçe'de Mehmet Ağa mezar i r a n l ı teşhisini koymaktadır. Halbuki
ve sebili 1740 bunlar arasındadır. Bu tezyinat iran'ın en eski kültürünün yaşadığı gü
diğer yapılarda olduğu gibi burada da süslü ney bölgelerde çini büyük bir inkişaf
yüklü bir Rokoko olarak bozulmuştur. (So- göstermemiş ve revaç görmemiştir. Hal
ğukçeşmede Hamidiye sebili 1777, Eyüp- buki şimal bölgelerde ve O r t a İ r a n ' d a
ta M Hır i.salı Sebili 1880) gibi". Bu pa çininin kültür cereyanlarıyle birlikte in
ragrafta H e k i m o ğ l u sebili'nin Mimar kişaf ettiği anlaşılmaktadır. Bir taraftan
Mehmet A ğ a tarafmdan yapıldığı kay Ç i n , diğer taraftan Mezopotamya
dı vardır. Filhakika her devirde taammüm gibi çinî san'atmda tarihî geleneklere sa
etmiş bir Mehmet ismi mevcuttur. Fa hip memleketler arasında ve bilhassa Orta
kat 1732 tarihleri civarında Mehmet Asya'dan akıp gelen T ü r k göçlerinin
A ğ a adıyla tanınmış bir san'atkâr bilin te'siriyle bu san'at, batıya intikal etmiştir.
memektedir. Ayrıca, Barok ve Rokoko Bundan dolayı i r a n ' ı n otokton halkiyle
te'siri altında yapılmış olduğu söylenen dış münasebetlere sahne olan bölgelerinin
Damat i b r a h i m Paşa, H e k i m o ğ l u , ahalisi arasında esaslı bir fark gözetmek
B e r e k e t - z â d e çeşme ve sebilleri Lâle dev icap eder. Bu vakıa mimarî ve el san'-
ri üslûbunun eserleri olup sivri kemerleri atlanndan halıcılık mevzuunda da mute
yine mevcudiyetlerini muhafaza etmekte berdir. Prof Diez A n a d o l u ' y a gelmiş
ve birlikte bahsedilen diğer çeşme ve se ustaların i r a n l ı ' d a n ziyade H o r a s a n l ı
billerden her bakımlardan farklı bulun veya I r a n A z e r b a y c a n ı ' n d a n yetişmiş
maktadırlar. kimseler olduğunu pek iyi bilir, zannında-
48— (Sayfa 254, satır 23) "Aynı yız.Çünkü"Z)îe Kunst der tslamischen Völker"
hükümdar tarafından yaptırılan diğer iki pav adh eserinin 117. sayfasında S ı r ç a l ı
yon çeşme tezyini ihtifamlanyle bununla reka medrese (Konya) mimar ve çini üsta
bet etmektedir ki bunlardan biri Azap kapı'da dının - k i Tus'ludur - T ü r k l ü ğ ü ' n ü
Unkapanı köprüsüne yakın, diğeri de Topha bizzat kendisi kabul eder.
nededir. Bu pavyon çeşmelerin menşeinde renkli 50— (Sayfa 67, satır 9) (Cami'in
olarak baştan aşağı rölyef lezyinatiyle süslenen iki, hastahanenin bir kapısı vardır, her üç por-
dış duvarları bütün Türk - îslâm taş tezyinatı talde orijinallik, desen, kompozisyon ve zen
na genel bir bakış ortaya koymaktadır". ginlik bakımından Anadolunun büyük diğer
Paragrafında pek çok tercüme ve istilâh cami ve medreselerinin portallerini geride bırak
hataları bulunmaktadır. Çünkü, meydan mışlardır" diye Divriği'deki M e n g û -
çeşmesi veya sebili denecek yerde köşk çeş cek o ğ l u Ahmet Ş a h c a m i i y l e D a -
me veya pavyon sebili diye ortaya uydurma rüşşifa'sımn kapılarındaki özelHği te
bir terim çıkarühyor. Ayni zamanda barüz ettiren müellif, önemli bir noktaya
Azap kapı çeşmesi'nin I I I . Ahmed'e herkesin dikkatini çekmekte haklıdır.
atfedilmesi tarihî bir hatadır. Çünkü 51— Prof D i e z T ü r k mezar bi
A z a p k a p ı ç e ş m e ve sebili I. Mahmu- nalarının inkişaf safhasını oldukça iyi hu-
d'un valdesi Saliha Sultan'm eseridir. dutlandırıyor. Fakat (sayfa 81, satır 12)
49— (Sayfa 276, satır 18) "Buna de "Selçuk Türbeleri; -Abadolu'da çok ya
benzer geometrik örnekleri ve aynı renkleri yü- yılmış olan kuleleri Kuzey İslâm mezar inşala
zelli sene sonrada Semerkant^de Şahzinde rının mahallî bir grubunu teşkil etmekte olup
Türbesinde buluyoruz. Kitabe firizi filiz âbideleri Kafkasya ve Kuzey İran'dan
kıvrımlarla örülmüş çok sanat ifadeli nesih Afganistan'a kadar yayılmıştır. Arapların
yazılarla yan yana dizilen cilâlı levhalardan avlulu Bâr ve Tarma evinden inkişaf eden iki
teşkil edilmiştir. dinî yapı tipi olup güneyden gelen cami ve med
Bu duvar keramiklerinin Iran'h asıldan reseye zıt olarak, Türk - İslâm memleketle
geldiği ve Türkistan'a ve Horasan'a sal rinde güneyin kubbe inşaları yerine çok defa
dıran Moğullar'ın önünden batıya kaçarak mezar kulesinin kuzey tipi hakim olmuştur.
Konya Selçuk sarayında çok iyi karşılanan Bu hale göre mezar kulesi İslâm dinî inşala
ustalar tarafından yapıldığı genel olarak kabul rına doğrudan doğruya Türkler tarafından
BİBLİYOGRAFYA
279
gelirilmif bir inşa tipidir, fakat bu tip muay Uygur sanatkârları tarafından meydana geti
yen bir güney sınırından aşağı yayılaınami}, bu rilmiş olmaları dolayisiyle insanı yanlış yollara
ralarda kubbeli türbeler bunların yerini al saptırması mümkündür" sözüyle her İ r a n '
mıştır. Bu sınır İranda güneyde orta Kevirin dan gelenin İ r a n ' l ı olmadığını tebarüz
doğu kenarında Kişmafda ve İsfahan'da ettiren müellif, bu kitabın bir başka tara
nihayttleniyor. Güney Anadolu'da Konya"- fında, T ü r k S a n ' a t ı ' n ı n İ r a n l ı san'-
nin güneyinde de bunları bulamıyoruz" denil aıkârla İran san'atının tesirinden kurtu
mektedir. Ancak, câmi ile medresenin lamadığı hakkındaki iddiasiylc taban ta
Arap T a r m a evinden doğduğunu ispat bana zıt bir t ikri ileri altığının ve yine te
etmeğe kalkmak Yakm Şarkm ve Ö n zada düştüğünün acaba farkında değil
Asya'nm mimarlık tarihini bilmemek midir?!..
demektir. Fakat buna rağmen, kitabın 55— (Sayfa 272, satır 18) de: "Böyle
sımrlan, mimarlık tarihinde bina plân- Jıgürleri bir sıra halinde (20 cm. büyüklükle)
lannın gelişmesini izah ve ifade edecek bir Karasaray harabelerinde kemerle örtülü bir
ufka ve kudrete sahip bulunmadığından salonunun duvarları üzerinde buluyoruz. Otu
böyle iddiaların ortaya atılmaması daha ran figürlerin böyle yan yana sıralanması bu
muvafık olurdu. Ayrıca, Anadolu'nun zamana kadar İslâm sanatında görülmemiş
cenubunda künbet şeklinde pek çok bina bir şeydi, buna karşılık orta Asya budist san
bulunduğunu da müellife hatırlatırız. atında Buda figürlerinin sonsuz sıralar ha
52— (Sayfa 82, satır 14) den Sayfa linde dizilmesi çok yayılmış bir şeydir. Bu
84 satır 8 ilâ 9 una kadar olan fasılda, dekoratif plâstiğin menşei bu parelellerle de
T ü r k ç a d ı r ı ' n ı n mimariye te'sirini ve tayin edilebilir" sözü O r t a A s y a ' l ı T ü r k
Strzygov^ski'nin mütalâalarını kabul s a n ' a t te'sirlerinin S u r i y e ' y e kadar nü
eden müellif, Türk San'atı adlı kitabının fuzunu kabul etmektedir. Bu -Imî haki
muhtelif bölümlerini sanki ayrı zihniyet kati dürüst bir lisanla ifade etmesinden
sahibi bir insan gibi birbirinden çok farklı dolayı Profesörü tebrik edebiliriz.
yazmış ve garip tenakuzlar içinde kal 56— (Sayfa 273, satır 6 ) : "Her halde
mıştır. Bu bakımdan biz bu tenakuzlara minyatürlerde aranması lâzım gelen ilk örnek
bir sebep bulamıyoruz. Buna ancak Pro ler bugüne kadar bulunmamış gibi görünüyor.
fesör ve eseri tercüme eden cevap verebilir Hayvan başları ile nılıayetlenen spirallerle
ve kitabı bu gibi tenakuzlardan kurtarır. filiz kıvrımlar (Kerkedan, l'ılan, Ejder, Ars-
Biz yalnız bu tenakuzları tebarüz ettir lan ilâh. başlariyle),Niğde'de Sungur bey
mekle iktifa ediyoruz. cam i i'nin doğu kapısında da görülür, böyle f Uz
53— (Sayfa 193, satır 4 de) " 2'"a/«!^ kıvrımlar küçük sanat işleri ve dokumalar üze
camilerin iç kısmını göz önüne getirir ve bun rinde de sık sık görülür"
denilmektedir.
ları eski Jüstiniyen kilisesinin içiyle mu O r t a A s y a T ü r k dekorasyonunun baş
kayese edersek çok esaslı farklar görürüz ki, lıca örgelerinden biri olan filiz k ı v nm
bu bize konstrüktif bir şemanın örnek ahmna- şekillerinin, -kanaatimizce bunlar Zoo-
siyle beraber bir üslûbun asla taklit edilemiye- morfik menşc'dendir- İ s l â m Türkleri
ceğini anlatıyor" denmektedir. Profesör nin her san'at şubesinin son yüz yıla kadar
Diez yukarda gösterdiğimiz mütalâasiyle devam eden tezyini unsuru olduğu cihetle,
A. C h a r l e s ' ı n fikrinden birden bire bu hususta geniş bilgi verilmesi ve kitabın
nükûl etmektedir. Fakat dikkat olunursa iddiasına mugayir olarak, bu mevzuun bir
bu cümlesi de yine müphem, elâstikîdir kaç c ü m l e n i n içine sığdınimaması gerekirdi
57— Sayfa 275, satır 18: "12. ncı
ve izaha muhtaçtır. Halbuki ilmî eserlerde
asrın ikinci yarısında Hamburg, Lübek, Riga,
kanaatlerin sarih olması, yerine göre müs-
jVijni Novgorod gibi licaut şehirleri çok
bet, yerine göre menfi te'vile imkân ver
inkişaf etliler. Moskova'nın doğusunda \Vla-
memesi gerekir.
dimır ve Sus dal, Kıef'den daha çok önem
54— (Sayfa 271, satır ı) "İran'dan
kazandılar. Bu iki şehirdeki eski kilise cephe
gelmeleri yüzünden Iran'lı olarak tavsif edi
leri aynı menşe'den gelen Roman üslübıyle,
len bu Türk tiplerinin İran san'atı ile yakın
fantastik hayvan figürleriyle Avıupa'yn nu-
manâda hiç bir ilgisi olmayıp daha ziyade
28o BİBLİYOGRAFYA
fuz eden, Türk - İslâm figürlü dekorasyon rayilc K u b a d a b a d sarayındaki çini kap
üslûbunun bugünkü delilleridir. Memleketlerine lamalar muhtelif renkleri ifade etmekdc vc
dönen haçlılar da ııoo den itibaren Anadolu hatta bunlarda altın yaldız kullanılmış
ve Suriye'den bu Asya hayvan üslûbu tesir bulunmaktadır.
lerini getirmiş olmalıdırlar". Ve (sayfa 276, 59 — ( Sayfa 298, satır 11:) ''Konya
satır 6 da) "Bu din, dinî yapı anıtları cep da Selçuk Sultanının sarayı da bu figür seven
helerinin bu gün bile köşede bucakta kalan bazı devirde her halde duvar resimleriyle süslü idi.
istisnalar bir tarafa, hurafevî sembol ve tıl Bu sahada hiç bir şey kalmamış olduğundan
sımlar selinden kurtulmasını yalnız ona borç yalnız kitap resimlerini {Minyatür) gözden
ludur, diğer taraftan hıristiyan kiliseler bun geçirmekle iktifa edeceğiz. Uygur ressamları
lara karşı hiç bir mukavemet gösterememişlerdir. nın İran'da, bilhassa Tebriz'de İlhanlılar
Türk memleketlerinde figürler yalnız dinî sarayındaki hâkim rollerini "Iranische Kunst"
olmayan mimarîye inhisar ederken Ermeni, adlı kitabımda belirtmiş bulunuyorum.Bu ressam
Rus ve Avrupa kiliselerinin cepheleri baştan lar Çiu mektebinden yetişmişlerdir. Anadolu'-
başa bunlarla kaplıdır". Prof. D i ez kita da Selçuklar devri ressamlarının maalesef yal
bında nadir bulunmakla beraber yukarda nız isimleri belli olup eserleri ortadan kaybolmuş
arzettiğimiz cümlelferiyle kuvvetli teşhislere tur, bunlardan Aynü'd-devle portreci olarak
de sahiptir, Türk sanatının böylelikle Erme zikrediliyor ki, bunun Mevlâna Celâleddin
ni RusveAvrupasan'atına islâmî veçhe Rumî'nin bir çok resimlerini yaptığı haber
almadan asırlarca evvel tesir ettiği ve bu verilmektedir" paragrafı yukardan beri de
tesirinin kolaylıkla da silinemediğini iti vam eden mütalâalarımızı takviye etmek
raf etmektedir. Biz bu mütalâasıyle bütün tedir. Bu bakımdan kitabı ikinci defa elden
aksi iddialarım hiç söylememiş sayıyoruz. geçirecek kimsenin müzelerimizdeki mal
Bu sebeple gönül, aşağıda arzedeceğimiz zemeye ve bilhassa yeni bulunanlara mü
veçhile ısmarlama eser yazmaktan ken racaat etmesi, bu malzemeyi görmeden
dini koruyabilmesini ve her mevzuda mütealâalarını belirtmemesi ve bilhassa
ayni ciddiyet ve hassasiyeti göstererek çinicilik tarihinin asırlarına çok dikkat
tenakuzlara düşmemesini arzu ediyor. etmesi zaruridir. Çünkü yukarda göste
Esas temennimiz budur ve kitabın yeni rilen asır ve tarihler tamamen yanlıştır.
tab'ında bu temennimizin tahakkuk et Netice: Yukarıda 59 madde içinde
mesini istiyoruz. gösterdiğimiz tenkitlerimizi daha çoğalt
58— (Sayfa 290, satır ı) "15 nci mak mümkün ise de, biz yalnız çok göze
asırdan emel Anadolu'da yayılmış olan ke- batan noktaları tesbit ettik. Bu bakımdan
ramik hakkında pek az bilgimiz vardır, fakat kitabın her sayfası dikkatle okunmalı vc
büyük bir ihtimalle san, yeşil ve kahverengi bilhassa tercüme hususunda çok titiz dav-
benekli cilalan ve halk sanatı tarzında oyma ranılmalıdır. Yalnız Prof. D i ez'in bu
tezyinatiyle Bizans keramiğinin devam ettiği eserinde cidden bir lâkaydi sezdik; sebe
ni kabul edebiliriz. Dekoratif gayeler için lüks bini kendisinin bana yazdığı bir mektup
keramik olarak muhtemelen, daha i/f. ncü asırdatan çıkartıyorum. Profesör, T ü r k i y e ' y e
Suriye'de ve İran'da tanınan renksiz bir gelirken üç yıl içinde talebeye bir el ki
cila altında mavi tezyinath işler çok yayılmıştır. tabı hazırlamayı taahhüt etmiş ve bu
Bunun dekoru A cem-Çin üslûbunda çok ince sırada da fena bir talih eseri olarak ikinci
kollarla gelincik filizlerinden ibarettir" söz Cihan harbi dolayisiyle ilmî çalışma mu
leri Anadolu'da son yıllarda Selçuk hitinden uzakta, K ı r ş e h i r ' d e ikâmete
san'atı üzerinde yapılan arkeolojik araş mecbur kalmış. Muhakkak ki bu halin
tırmaların, Profesör tarafından bilin Profesörün ruhî haleti üzerinde reaksi
mediğini ve tanınmadığını gösteriyor, yonlar yaptığına ve çalışmalarını verim-
yor. Selçuk san'atını sade mavi renk tez sizleştirdiğine kaniim. Bu sebeple ben, bazı
yinath olarak kabul etmenin abesliğini münekkitlerin dediği gibi. Prof. D i ez' ine
K o n y a kazılarında elde edilen X I I ve T ü r k l ü ğ e hakaret etmiş büyük bir müc
X I I I . yüz yıl Ceramiği gayetle vazıh ola rim sayıyor, ne de mükemmel bir eser vü
rak ifade etmektedir. K o n y a Selçuk sa- cuda getirerek ilim hayatımızda yenilik
BİBLİYOGRAFYA 281
çıkarmak, ödenmesi münevverlerin üze sinin 1931 de yayınlanan ilk sayısının 21-
rinde duran bir borçtur. Ben kendi görü 24. sayfalarında R . G o t t h e i l , resimli
şümün kavrıyabildiği kadar bu mese bir mushafın tavsifini yapmaktadır. Bu
leyi "Islâmda Tasvir ve Minyatürler" adlı esere, 19 uncu asırda şarkla garbın te
eserimde izaha çalışıyorum. İhmal edilen masa geçmesi üzerine İ r a n ' d a başhyan
ve hattâ bazı müsteşrikler tarafından Avrupa tesirinin bir neticesi nazariyle
inkâr bile olunan bu mevzuu işlemek ve bakılabilir. Edebî eserler, tarih ve siyer
tanıtmak, sanatla ilgili adamlarımıza dü kitapları peygamberlerin tasvirlerine
şen ve ihmale tahammülü olmıyan millî varıncaya kadar minyatürlerle süslendiği
bir vazifedir. Bu sahada çalışmalara gibi içerdeki kıssa ile alâkalı olarak bazı
hız, neşriyata germi vermeliyiz. Ortada minyatürler yapılmış olması hatıra geli
doldurulması gereken kocaman bir boş yor. Mushaf kapaklarında tezyinat kabi
luk var, geri kalmanın cezası olarak ge linden kuş, geyik resimleri görülür. Bu
ceyi gündüze katarak çalışmak zorunda gibi canlı hayvan resimlerini havi mus-
olduğumuzu unutmamalıyız. Garbın ka haf kapaklan yapma işi daha eskidir.
sıtlı inkârı yanında bizim de gafletten Müellifin eserine koyduğu renkli levha
doğma ihmalimiz yer almakta devam lardan biri de dikkate değer. Levhanın
etmemelidir, ihmal köşelerine tıkılmış üstüne ve altına süslü sure başları yapıl
kalmış kültür eserlerimizi, atalar mirasını mış, birine "Suretü'l-Beyyine Medeniyye,
ortaya döküp medeniyet dünyasına ta Tisa' Âyât "yazılmış. Araya bir minya
nıtmak, ilim âleminin gözü önüne ser tür yapmış. Levhanın altında şu izahata
mek bir kültür borcudur. rastlıyoruz: "Genç bir prensin portresi, Sa-
Bu eser, tezyinat ve mimarlıkla bera fevî çığın (1525 - 1550). J/akkof Seyyid Mir
ber minyatürleri de ele almaktadır. Bu ba Musavvir'e at/olunmaktadır".
kımdan Türk - O s m a n l ı minyatürleri Müellif, eserinin bütün islâm dünyası
hakkında geniş malûmat ihtiva etmek nın muhtelif bölgelerindeki sanat eserlerini
tedir. Eserin bazı kusurları, noksanları ihtiva etmediğini söylüyor, ki doğrudur.
olabilir. Hatâ çalışanların şanındandır. Onların hepsini bir kitaba sığdırmıya im
Eserin ilmî bir tenkidini ben yapacak kân yoktur. Eserde tezyinat ile mimarlık
değilim. Bunu erbabına bırakırım. An eserleri ve minyatürler sahası ele alınmış-
cak gözüme ilişen bazı noktaları arzctmek Ur. Tahta ve cam işleri, keramik, tabak ve
isterim. saire gibi küçük sanatlar ayrı bir esere
Şahıs adlarında bazı söyleniş vc ya bırakılmıştır. Muhtelif sanat kollarını in
zılış hatâları var. Meselâ: Merhum A h celeyip gerektiği gibi araştırma yapmak
met N aim'in terceme ettiği Sahitı-i Bu ve onları bir esere sığdırmak muazzam
harı Muhtasarı sahibi olan Zeynü'd-din bir iş olup bu, bir insandan istenemez.
Ahmed E l - Z e b i d î , nedense (Ez- Ancak tarihî bakımdan temas edil
Zübeydi) yazılmış (S. 5) Melik Salih, Me mesi bizim için lüzumlu ve önemli olan
lik Müeyyed, Melik Eşref gibi kelimelerin bazı sahalar vardır. Onlara eserde yer
başlarındaki kıral manâsına olan "Melik" verilmek icap ederdi. T ü r k elinin değ
kelimesi "sahip" manâsına gelen "Mâlik" diği sanat eserleri üzerinde önemle dtı-
şeklinde yazılmış. Halbuki, bu kelimenin rulmalıydı. K ı r ı m ve A z e r b a y c a n ' d a
kıraliçe mânasına gelen mücnnesi "Melike" bahsa değer hiç bir eser yok mu? B a l -
şeklinde bizim imlâmızla ve doğru olarak kanlar'daki T ü r k - İ s l â m eserleri
yazılıdır. hakkında da bir şey yazılmamış gibi.
Müellif, "Kur'anın resimli tek bir Müellif Osmanlı Sanatı bölümünün sonunda
yaması tabialiyle yoktur" diyor (S. 156) Balkanlarda ve Macartstanda Türk Camileri
Bunun böyle olması pek tabii görülür. başlığı altında yarım sayfadan ibaret de
Halbuki Mısırh Zeki Muhammed Ha- necek kadarcık bir yerde bu bahsi açıp
san'nın El-Sekajetü'l - Islâmiyye'de (Ka kapıyor: "Osmanlı Türkleri devrinde yalnız
hire- 1938) nakil etliğine göre Paris'te bu ülkelerde değil, Yunanistan, Bulgaristan,
çıkan "Revue des Etudes Islamigue" dergi Yugoslavya, Romarvya ve Macaristan gibi ayrı
BİBLİYOGRAFYA 283
tadır. Eser, adı geçen cemiyetin başkanı F. Krenkow, Beruni and the Ms. Sultan
V. Courtois'nın 15 sahifelik bir girişin Fatih Mo. 3386 (pp. 195-208).
den başka, üstadın türlü yönleri üzerinde M. M. Moreno, L'Arte DeW Esporre in
duran 21 makaleyi içine almaktadır.
Al-Biruni (pp. 209-215).
Girişte verilen bilgilere göre, C a l -
cutta'da bulunan î r a n Cemiyeti ta L. Massignon, Al-Biruni et la Valeur
Internationale de la Science Arabe
rafından ilkin H. 3 Recep 440 (M. 13
(pp. 217-219).
Aralık 1048) de ölen EI-Bîr ûnî'nin 1948
G. Messina, Al-Bimni Sugli tnizi del
yılında 900'ncü ölüm yılı anılmak isten
Cristianesimo a Merv (pp. 221-231).
miş, fakat daha sonra H. Zilhicce 362
V. Mi nor sky, On some of Biruni's Infor
(M. Eylül 973) yıhnda doğduğu ve H.
mants (pp. 233-236).
Zilhicce 1362'nin (Aralık 1943) yılına
rastlamakta olduğu düşünülerek, üsta M. Mo in, Ba'zi Fawayid-i Lighawiy-i
dın bininci doğum yılının kutlanması Kitab al-Jamahir-i Biruni (pp. 237
uygun görülmüştür. Bu maksatla hazırla -249)-
nan özel komite, derhal harekete geçerek M. A. S. Nadvi, Al-Biruni (pp. 251-279).
bir çok meşhur ilim adamından yazı yar A. U. Pope, Alberuni as a 77nn/:er(281-285).
dımında bulunmalarını rica etmiş, bunlar J . C. T a v a d i a , Al-Biruni and Orientalistics
dan ahnan müsbet cevapların sonucu Index (293-303). (pp. 287-291).
olarakta bu cilt meydana gelmiştir. Daha Bilindiği üzere geçmişin bir çok ilim
önce de söylendiği üzere, muhtelif dünya ve san'at adamlarının, bu gün, yetişmiş
dillerinde yazılmış kıymetli makaleleri bulundukları kültür çevreleriyle az çok
içine almakta olan bu ciltte aşağıdaki bir ilişiği olan türlü milletler tarafından
yazılar bulunmaktadır : benimsenmekte ve kendilerinden sayılmak
S yed Hasan Baranı, Muslim Researches ta oldukları görülegelen olaylardandır.
in Geodesy (pp. 1-52). Calcutta î r a n Cemiyeti'nin teşebbüsü
Alessandro Bausani, L'lndia Visla da ile yayınlanmış bulunan bu eserde de
due Grandi Personalita Musulmane: aynı psikoloji hâkim bulunmakta ve gerek
Baber e Biruni (PP. 53-76). bu cemiyetin başkanı tarafından yazılan
C. Bulcke, Alberuni and The Rama-Katha girişte ve gerekse diğer makalelerde E l -
(pp. 77-82). Bir ûnî'nin iranlı bir kökten geldiği
S.Kumar Chatterji, Al - Biruni and ifade edilmiş bulunmaktadır. Peşin olarak
Sanskrit (pp. 83-100). arzedelim ki bizim. B î r û n î ' n i n T ü r k
J e a n Filliozat, ^/-iS/r«ni et U Alchimie olduğuna dair kat'i bir bilgimiz yoktur.
Indienne (pp. 101-105). Esasen sözlerimizin başında da belirttiğimiz
Francesco Galsricli, Le Citazioni delle üzere, ProfTogan, Biruni'nin ana dili
Leggi Plantoniche in Al-Biruni (pp. nin Türkçe olduğunu "her halde" ilâvesiyle
107-110). kaydetmek suretiyle ilmî ihtiyatlılığın güzel
J . Gonda, Remarks on Al-Bimii's Quota bir örneğini vermiştir. Halbuki adı geçen
tionsfrom Sanskrit Texts (pp. 11 i-i 18). cemiyet başkanı, V . C o u r t o i s ' n ı n B î r û -
H. Heras, The Advaita Doctrine in Albe nî'nin iranlı bir kökten geldiğini söyledik
runi (pp. 119-123). ten sonra verdiği şu bilgiler, durumu ol
A. Jeffery, Al-Biruni's Contribution to dukça aydınlatmaktadır sanıyorum. Sayın
Comparative Religion (pp. 125-160). başkanın verdiği bilgilere göre, B î r û n î,-
M. A. K a z i m , Al-Biruni and Trigono "...Ortaasya^da bir Türkistan hanlığı olan
metry (pp. 161-170). Hive ülkesinde doğmuştur. Kendisine bazı Arap
M. A. R a h m a n , On the Minor Tracts yazarları tarafından Al-Khwarizmi adının ve
of Abu-Raihan Muhammad bin Ah rilmesi, Hive'nin daha sonra Khawarizm adını
mad Al-Biruni (pp. 171-175). olmasındandır... {pp. XIV)." ...Kendisinin
J . H. K r a m e r s , Al-Biruni's Determination yermiş bulunduğu ana dili, kuvvetli bir şekilde
of Geographical Longitude by Measu Türkçe tesiri altında kalmış bir Iran dialekti
ring the Distances (pp. 177-193). idi..." ( X V ) .
BtBLİYOGRAtYA
2Ö5
AsLANAPA, Oktay: (Tez No. 378) ELBRUZ, Niyazi: (Tez No. 1487)
Z a r a ve D a l m a ç y a arşivlerinde bulu
Hazim Sabanovic'in Malkoç Bey
nan bazı ticarî vesikalar da bu y a z ı d a
ve oğlu Cafer Beyin mezarlaşları üzerindeki
tanıtılmaktadır.
kitabeler adlı y a z ı l a n ; " T E R C E M E L E R "
4— Hamid H a d z i b e g i c: T n Fer- k ı s m ı n d a '"Aimed Cevdet Paşanın ölümünden
mana iz prve polovice XVI stoljeca. S. 83-94. sonra hasılan yazma eserleri" adlı makale ile
Burada da K a n u n î S ü l e y m a n ' ı n za "Zagreb'de Yugoslav Akademisi'ndeki fark
manında M a k e d o n y a ' y a gönderilmiş üç kolieksiyonunun tarihi üzerine retrospektıf bir
ferman türkçe metin ve Icrccmeleriyle bakış" isimli bir yazı ve "Rıza Moıa\ Xd-
neşredilmektedir. nnk Kemal, grand poete et ideologue ture",
" F c r d o u s î , Şahnâmeh", Glisa Elezovic,
5-— M e h m e d M u j e z i n o vi c :THrj-
Mühımme defteri", "Bousquet, I.es
ki Natpisi u Sarajevu iz XVI vijeka. Ma
conqueles nıusulmans et l'imperialisme arnbe".
kalede X V I . asırdan z a m a n ı m ı z a kala
"İsmail Hakkı U z u n ç a r ş ı h , A'(7;i!»i-ı
bilen 23 türkçe kitabenin metinleri ve ter-
Osmani meflmm-ı defter-ı Hakanı", "Björn
cemeleri bibliyografik bilgilerle birlikte
Collinder, Reichstürkische Lautstudier",
verilmektedir: İ s k e n d e r Paşa oğlu
"Kissling, Baljemez", "Bulletin de l'Iııs-
M u s t a f a B e y cami'i kitabesi, î s a B e y
titut d'Egypte", ''Bulletin of The School of
oğlu M e h m e d B e y cami'i kitabesi, G a
Oriental and African Studies, University of
zi H u s r e v B e y cami'i kitabesi, G a z i
London" üzerine tenkitler ve tahliller var
H u s r e v B e y medrese ve türbesinin
dır.
kitabeleri, S a l i h oğlu İ m a m A b d u l l a h
E f . nin mezar taşı kitabesi, Muham- Hazırhyan: Dr. Müjgân Cunbur
m c d oğulları S a l i h ve A b b a s ' m me Millî Kütüplıane l'zmav.lnnndan
zar taşı kitâbeleri, Murat B e y tür
besi kitabesi, H ü s e y i n o ğ l u H a s a n ' m
mezar taşı, H a m z a oğlu D u r Ali'nin
mezar taşı, K e m a l B e y ' i n mezar taşı İSTANBUL ÜNİ\T.RSİTESİ EDEBİYAT
kitâbeleri ve b. FAKÜLTESİNDE V A K I F \ T . SANATLA
İLGİLİ T E Z L E R
6— H a m d i j a Kresevljakovic:
Pnlozipovjesti Bosanskih Gradova pod Turskom ('937-1953 A R A S I ;
upravom, S. 1 1 5 - 1 8 4 . Y a z a r eski Türkler
ADI G L - Z E L , Aliye: (Tez No. 1441; I'^;-
devrindeki Bosna kaleleri tarihine dair
malzemeleri takdim etmektedir. kf hakkında sosyolojik araştırmalar, 19.57.
AKKOYU.N. Müzeyyen :
7— Ö m e r Music: Poslanica sejhn
Onaltmcı asır İstanbul çeşmeleri. i953-')4-
Muhameda Uz'canina Beogradskom valiji Mıt-
hamed Paşi, S. 185 - 194. (Şeyh U z i c c l i .'\KM.-\X , Nuriye: [Tez No. 147.}''
Karesi oğulları •( Balıkesir. 10.16-47.
M u h a m m c d ' i n Belgrad valisi Meh
med P a ş a y a mesajı). AKSU, Tıirkân: (Tez No. 2345^
Çini kandiller 'X\'- X\'l. •.mı '. 1954.
8— M uham m ed M uj i c : Jed?ıa
bujuruldija Husein bega Gradns'cevica, S. . \ L T . \ Y , H a d i : (Tez No. 2021;
eden bu "The Turkish Waqf" adh ma Saray Bosna "Şarkiyat Enstitüsü"
kale, Aapeli Saarisalo tarafından ya nün yayımladığı şark filolojisi ve T ü r k
zılmış altı sahifelik küçük bir etüddür. hakimiyeti altında Yugoslav kavimlerinin
Bü yazının haşiyelerinde de şu eserlerden tarihine ait tetkiklerin bulunduğu bu
bahsedilmektedir: mecmuada Yugoslavya'daki Türk
vakıfları ve v a k f i y e l e r i y l e ilgili ma
Knut T a l l q v i s t : Puolikuun lasku-
kale ve etüdler yanında bu vakıflar ve
Etu - Aasian mum (The Setting Gresccnt-
vakfiyeler konusiyle uzak veya yakından
The Rising Near East) 1919.
alâkalı bir çok yazılar yer almıştır:
Martti R â s â n e n : Puolikuun nousu
1— H a z ı m SabanoviĞ: Dvije
(The Rising Crescent) 1937.
najstarije vakufname u Bosni- (Bosna'da
Aapeli Saarisalo: A Waqf - Docu
en eski iki vakıfname) S. 5 - 3 8 .
ment from Sinai. Helsinki 1933.
Bu makalenin giriş kısmında vakıf
A. 0 u r 1 a n d: Grundziige der Muham-
namelerin ve vakıflara ait diğer vesikala
medanischen Agrarverfassung and agrar poli rın, tarih ilminin en mühim kaynakları
tik. Dorpat 1907. ve bunların şehirlerin kuruluşu, ahalinin
IV. Rudolf M. Riefstahl: Turkish toplanıp çoğalması, tarihî topografi ve
architecture in sothwestem Anatolia. Camb bilhassa kültürel ve iktisadî tarih bakı
ridge 1931 Harvard University Press. mından b^hca belgeler olduğu belirtil
X I I I + 116 S. 4 ° 112 plânş. mektedir; yine bu kısımda medrese ve
Bu eserde çoğu evkafa ve diğer teşek imaretlerin inkişafını, türlü san'at erbabı
küllere ait şu binalardan bahsedilmektedir: nın toplanması bakımından Osmanlı -
Manisa; Ulucami, medrese, türbe. Türk feodal rejiminin esasını, iktisadî
Manisa: Hatuniye cami'i. esaslar, paranın kıymeti, vergilerin bünye
Manisa: Saruhan türbesi, si, icar ve mukataa şekilleri hakkında bilgi
Manisa: Muradiye medresesi, cami'i veren bu türlü türkçe vakfiye ve vakfiye
ve imareti. lere müteallik vesaikin orijinallerinden bu
gün Bosna'da çok azının bulunabildiği
Manisa: Valide cami'i.
anlatılmaktadır. Sonra da R u m e l i T ü r k
Birgi: Ulu Cami ve Abidin oğlu tür
zadeganından ve B o s n a S a n c a ğ ı ' n ı n
besi, Şakirlerin Tahir Beyin evi. ikinci sancak beyi ( 1 4 6 4 - 1 4 7 0 ) İ s h a k
Tire: Süleyman Şah türbesi, Yeşil Bey oğlu î s a Bey vakfiyesiyle A b d u ' l -
cami. Yeşil imaret, Bedestan, Karabasan hay oğlu Bosna S a n c a k b e y i A y a s
cami'i, Rum Mehmet Paşa cami'i, Bağ Beyin 1477 tarihli vakfiyesinin arapça
dadî Necip Paşa kütüphanesi. asıllariyle sırpça tercemeleri neşredilmiş
Aydın: Kale, Üveys Paşa cami'i, tir.
Süleyman Bey cami'i, Cihan-zâdc cami'i. 2 — Branislav Durdev: Defteri
Antalya: Cami-i kebir. Yivli minare za imogorski sancak iz vremenu Skender - Bega
ve cami'i, Alâeddin medresesi, İmaret, imojeviia, S. 3 9 - 5 6 . Bu yazıda da Sancak
Kıran türbesi, Ahi Yusuf türbesi, Mevlevi beyi İ s k e n d e r Beyin zamanındaki ver
tekkesi, Karatay cami'i ve müze. gi defterlerinden bahsedilmektedir.
Alaiye: Kale cami'i, Bedestan, Alâ 3 — Nedim Filipovic : Mekoliko
eddin cami'i. Tersane, Kızıl kule. Selçuk Dokumenata o trgovini za vrijeme Turske vla-
hanları. davine u naSim zemljama, S. 5 7 - 8 1 . T ü r k
V. PRÎLOZt za Orientalmı Filologiju i hakimiyetinde, X V I ve X V I I . asırlarda
Istoriju Jugoslovenski naroda pod Turskom Adriyatik sahillerinde ticarete dair
BİBLİYOGRAFYA 289
Mğde tarihi ve sanat eserleri. 1942 Arap-zade ailesi ve onun diğer ailelerle
vUcude getirdiği sıhrî münasebetler,
SüAR, Hâle: (Tez No. 1893)
1947-48.
1206 şetminde Karaağaç'tan Rumelikaıa-
ALPMAN, Nilüfer: (Tez No. 1229)
ğCna kadar sahilhaneler esamisi, 1950-51.
XV - XVI. ahırlarda Bursa kültür iınya-
ŞAHİNBAŞKAN, Celâlcltin: (Tez N O . 2269) tmda yetişen önemli şahsiyetler, 1945-6.
Yunanistan hazine binaları, 1952-53.
ATAKUL, Cahidc: (Tez No. 1492)
TUNÇER, Beyhan: (Tez No. 1967) Şehit Alı Paşa. 194.6-47.
Bostana başı defterinin istinsahı ve
B A Y K A L , H a m i d : (Tez No. 1605)
indeksi, 1949-50.
Şeyhülislâm ^ckcriya Efendi evlâd ve
TURGUT, Zihni: (Tez No. 2307) ahfadı. 1946-47.
Konya sarayı ve çinileri, 1952-53. BİLGİN, E c v c i : (Tez No. 922)
TÜRGÂN, Fikret: Davul Paşa le Hersek-zâde Ahmet Paşa,
Osmanlı ocakları, 1951-52. 1942-43.
H A L I M BAKÎ KUNTER
Traductcur : N U S R E T H ı Z ı R
Nos Fondations Pieuses occupent une la structure sociale de notre pays.
place importante dans nötre vie nationale.
Si l'on passe en revue les differentes fonc- II est en outre hors de doute que les
tions remplies par ces Fondations dans services d'ordre religieux rendus par les
divers pays et â des âges differents, l'on Fondations Pieuses ont largement con-
constate qu'a cote de leur destination tribue â renforcer indirectement la purete
dcs moeurs parmi la population et ils
religieuse, les services d'ordre social qu'el-
ont done ete salutaires du point de vue
les rendaient occupent une large place.
social, meme vus sous cet angle.
Pour en donner quelques exemples,
citons: institution de cuisines pour les On peut dire que les bienfaits
pauvres, la distribution gratuite de fruits repandus, durant des siecles, par les
aux populations, I'organisation, au prin- Fondations Pieuses, ont contribue â
temps, d'excursions pour les eleves et les repandre les sentiments d'affection et de
apprentis artisans, le tir de canons les jours fraternite parmi le peuple.
de fetes dans les villes et les bourgades, Le sujet qui nous occupe ici ne consiste
fait qui contribuait largement aux rejouis- toutefois pas en des services rendus par les
sances festivales, allocation d'un emo Fondations Pieuses indirectement â l'ordre
lument aux ouviiers travaillant dans des et â l'aisance socia le, il s'agit ici d'etudier
branches particulierement lourdes et de- l'influence bienfaisante directe de ces
primantes, telles que verrerie, ou bien aux Fondations sur le sentiment national turc,
canotiers et aux portefaits, â leur vieil- et de prendre en consideration celles qui
lesse, ou si, par suite d'accident, ils devi- directement travaillerent dans ce but.
ennent hors d'etat de travaillcr, la pro Parmi les Fondations Pieuses nees d'ide-
tection d'orphelins, de veuves, de ne- aux humanitaires et philanthropiques, il
cessiteux, la construction de routes, dc n'est pas rare d'en trouver qui poursuivent
paves, de ponts, et leur entretien etc. ouvertement cet ideal national. Bien des
Les Fondations Pieuses institues en fondateurs ont envisage, dans beaucoup de
vue de la construction ou de I'entretien de domaines, des necessites d'ordre national.
puits, de citernes, d'aqueducs et de canaux Ces Fondations Pieuses instituees dans
d'irrigation, de fontaines, de "sebils", le but de defendre la patrie, dc tenir
d'ecoles de tous degres: de I'ecole pri- evcille le sentiment national, de developper
maire jusqu'a I'institution d'enseignement la culture nationale, d'implanter la culture
superieur, de bibliotheques, d'hopitaux, turque dans les pays conquis, ont pour
de cuisines populaires (imarets), de cara- la plupart rempli brillamment, et ce
vanserails, de ponts, de phares, de refu durant des siecles, les services que l'on
ges dans les passes et les montagnes, de attendait d'cux.
lieux d'excursion et de rejouissances dans Dans ces softes de Fondations, nous
les grandes villes, de terrains de sport, voyons nettement 1'expression dc la vo-
etaient de nature â renforcer le semtiment lonte du peuple turc de sauvegarder son
de solidarite, et par consequoent d'assainir originalite et ses valeurs nationales, ainsi
HALİM BAKÎ K U N T E R
294
que ses interets nationaux. Done, a cote ments majcstueux considercs â juste titre
des vcrtus tcUes que liberalite et philan- comme des monuments nationaux. II y cu
thropie, c'cst la volonte profonde de a qui sont actucUement en dehors de nos
prendre racine dans ce territoire sacre qui frontieres, ces derniers continucnt de rep-
constituc l'un dcs motifs essentiels de rcscnter, dans les pays etrangers, le genie
l'institution des Fondatiöns Pieuses. turc,. tels les mosquees, les medresscs, les
ponts, les fontaines que Ton voit actuelle-
Dans les epoques oû les notions de ment hors de Turquie.
religion et de nation se confondent, il est
Si l'on envisage d'une façon globale
bicn entendu que la plupart des fonda
tous ces Fondatiöns pieuses l'on obtient
tiöns pouı-suivent simultanemcnt le meme
une vue d'cnsemble sur leur role national
but. Toutefois, il existe des Fondatiöns
et la place qu'ils occupent dans la vie
institues â seule fin de repondre â des be-
nationale du pays. Apres ces considera
soins puremcnt nationaux. Ce sont ces
tions d'ordre general, il sied maintcnant
dcrniers qui constituent le sujet du present
d'cntrer dans les details et d'etudier
article. Mais il importe aussi de ne pas
quelqucs Fondatiöns, en nous basant
pcrdre de vue ceux dont les buts sont
toujouı-s sur les documents.
indirectement nationaux. Tels par exemple
***
les terrains de sport, dejâ cites. U y a
Les Fondatios Pieuses servant â la
lieu d'ajouter ici les asiles pour archers,
defence Nationale.
les couvents (tckkcs) pour luttcurs, les
I. Construction dc forts et de forteresses:
organisations de "Cündî", les terrains
de tir â l'arc. II ne faut pas attachcr trop a) II est dit dans le Vakfiye (docu
d'importance â ce que les institutions pour ment par lequel on a institue une Fonda-
les archers et les luttcurs portent un nom tion) de la Suitane Hatice Turhan, qui fit
religieux; en realite, ces institutions n'ont construire la mosquee Valide â Eminönü,
rien â voir avec la religion. Les anciens istanbul, document date du 27 Recep
reglements et lois regissant le sport, ainsi 1073 de l'Hegire, ce qui suit: Les forts
que d'autres documenst y afferents nous Seddülbahu- et Kumkale, â l'entree du
montrent que ces institutions offraicnt detroit des Dardanelles, ont ete con-
un caract^re non eloigne de celles de nos struits sur l'ordrc de cette fondatrice.
jours et se consacraient â la technique Dans l'interieur de chacun de ces forts
de leur profession. Elles devraient s'appe- au a bâti des mosquecs, des ecoles, des
1er, sclon la terminologic moderne, des bains, ainsi que des habitations pour Ics
Jockey - Clubs, des clubs de sport et de offîciers et les soldats formant garnison,
lutte ete.. II est done difficile de pre- des boutiques, des bazars pour ces
tendre que les gens qui instituaient des derniers. Chaque fort a ete outille en
Fondatiöns ayant pour but le sport, la cul armes et instruments necessaires.
ture physique et par consequent le deve- b) D'apres un Vakfiye datant de l'an
loppement physique de la jeunesse turque, I I 4 0 de l'Hegire, un fort â ete construit,
ne travaillaient pas dans un but national. muni de tout outiUage necessairc et mis
en service, au lieu dit Bababurnu, â
De meme, les Fondatiöns faitcs en
I'exterieur des Dardanelles, par l'ancien
vue de fairc avancer l'instruction et
amiralissime Kaymak Mustafa Paşa. Des
ameliorer l'etat sanitaire dc la population
sommes ont ete allouees dcs revenus de la
sont, sans aucun doute, de nature â rehaus-
Fondation, aux artilleurs ainsi qu'aux
ser les valeurs nationales, et les fondateurs,
offîciers d'artillerie faisant service dans ce
tout en envisageant des motifs religieux
fort. Parmi les Fondatiöns on y trouve
et desirant faire oeuvre pie, voulaienl
aussi une petite orchestre militaire com-
sûrement exalter les valeurs purement
posee de trois executants.
nationales des masses. Ajoutons encore
que les Fondatiöns Pieuses ont rendu I I . Fourniture faite aux troupes:
d'eminents services sur le terrain des arts a) Un ferman (edit) du Sultan Otto
et de l'embelhssement, temoin les bâti- man Selim I I I . dit que I'excedent
L ' A S P E C T N A T I O N A L DES F O N D A T I O N
S P I E U S E S T U R Ç İ U E S (VAKOUI-^S)
295
des Fondation doit etre consacre â la
ecoliers en M o r e e . Ce dernier est en realite
fourniture des troupes
une institution d'education, oCi seront
b) L e Vakfiye du cciebre V i z i r So- mstruits les enfants venant de Moree, des
kuUu Mehmet Paşa stipule que Ics chc- lies dc la M e r Egee ct dc la T r i p o l i t a i n e .
vaux de race devront etre donnes aux Les institutions d'instruction fondees par
ghazis (combattants) qui n'en out pas. les Sultans en Moree, au Hcdjaz ct â
c) L e s revemis de Taucienne Fonda- C h y p r e poursuivent aussl le b u t de p r o -
tions Sinan Paşa, place sous Ic controlc dc pager la culture nationale dans ces loin-
I'Aga de I'Gcak de Tophane (fonderie dc taincs conlrces.
canons), seront particllemcnt consacres k P a r m i les Fondations servant la
la restauration dc cctte fonderie ct â la culture turque signalons la bibllothcquc
gerancc de I'institution adjugee aux secre A l i R u h i Efendi, â Lefkoşe ( C h y p r c ) , la
taires. b i b l i o l h e q u c M a h m u d l e r , egalement â
I I I . Aides â la Marine:
L e f k o ş e , ainsi que les Fondation Ebubekir
Efendi, dont les rcvenus sont cn p a n i c
a) L e Commandant dc Brigade cn
consacres au service de l ' i n l r u c t i o n pub-
rctraite Hayreddin Paşa, fondatcur dc
liquc.
nombre des Fondations importantes â
L a Fondation I r i k z a d c â Chypre,
Izmir, demandc dans son Vakfiye que les
poursuit Ic b u t d ' i n s ı r u i r c des artisans
sommes qui rcsteraient sans emploi, apres
non turcs. Avec les rcvenus dc ladite
defalcation des montants depenses, soicnt
F o n d a t i o n , on achete des livres pour la
consacrecs â la Marine Ottomanc.
b i b l i o t h e q u c du Lycec turc, des instru
b) Dans les Vakfiye de Mustafa Izzet ments ct outils pour le laboraloire d u
Efendi (Dardanelles) ct de la Princessc meme Lycee et Ton envoie des clc\'cs
Egyptienne Ncvcivan, on trouvc des etudier cn pays etrangers.
stipulations concernant I'aide â faire â la L a F a n d a t i o n T a b a k Derviş Efendi a
Marine. ete fondec cn vue d'eduqucr des institu-
I V . Aide aux g/iazis ( combalianis ) teurs et profcsseurs aux ecoles turqucs de
Certaines Fondations visent â aider C h y p r e , d'aidcr aux ctudiants dc r î l c .
L a F o n d a t i o n Borazan Cemal Efendi,
dans une large mesure les combattants,
aide les elevcs neccssitcux du Lycee turc.
les mutiles de guerre et les families des
L a F o n d a t i o n d u capilainc de vais-
com battants tombes au champ d'hon-
scau cn r c t r a i l c Haci H a m i r Bey a ele
neur. I I y a des Fondations tout specia-
inslilue afin que les villages dc Tîlc
lement fondees en vue de ces sortes d'aide.
dcpourvusd'ecolc et d'institutcurs en soicnt
Les Fondations Picuses servant â la pourvus. Le premier m o u \ ' c n ı c n t \-isani â
savegarile ile I'eutite naiionale ct â la sauvcr les villages lures dc Tile sur le
propagatisu tie la culture turque. p o i n t d ' o u b l i c r k u r langvıc n-ıatcrncl!c,
E n citant des cxemplcs des Fonda \'ient dc cc H a m i t Bey.
tions travaillant â la sauvegarde du Les Turcs c o n s i i ı u c n t actucllcmcıU
sentiment national, â la propagation de la â C h y p r c â peu pres le tiers dc !a ])opu-
culture nationale, au developpement de l a t i o n ; p o u r l a n t ils ne portent pas Ic
la civilisation turque dans les territoires caractere d'unc infime minorite, l a n ı
conquis, il importe d'accorder une impor m a t c r i e l l c m c n t que n \ o r a l e n ı e n i . La sup-
tance speciale â ceux cpii sc trouvent rematie S]Mritucllc Icur appariicnK cl la
actuellement hors de nos frontieres. part des Fondations est grandc dans cc
Parmi les dons d'Ebubekir Paşa, f a i t x ' c s t - â dire que ces Fondations c o u ı -
ancien gouvcrneur general de Chyprc, r i b u e n t grandcmcnt â la sau\cgardc des
fondateur d'une foule d'oeuvres de bien- interets moraux et nıalcriels dc nos n a t ı -
faisance â Istanbul et â l'île placee sous onaux.
sa gestion, I'on trouve des ecoles â Istan L a bibliothequc fondce par le Şcyh-ul
bul, Lefkoşe, Ceddah, un asile pour i s l â m A r i f H i k m e t Bey â M e d u i c , est
H A L t M BAKÎ K U N T E R
296
egalement importante dece point de vue. de Icur pays d'originc; en un mot, ils y
D'apres Ic Vakfiy^date du 27 Fevricr exerçaicnt des cchanges de culture ut
1271 ( vieux style ), le fondatcur cn d'information. Les Vakfiycs cites plus
question a fait don de 5000 volumes haut montrent d'apres Icur teneur, qv,c
d'ouvragcs et nomme, egalement par voic ccs convents etaicnt vraîmcnt destines h
dc fondation, un bibliothecaire ainsi que maintcnir des relations suivies enlrc K-s
quatrc employ^ subalternes. II est stipule diffcrcnls pays turcs ct I'Anatolic, â faci-
dans le Vakfiy^ que la bibliotheque serai t liter rctablissemcnt en Anatolic dc ccux
ouverte unc hcure avant le lever du qui voulaicnt y rcstcr ou bien facilitcr le
soleil, et fermee unc heure avant son voyage dc ccux qui desiraicnt continucr
coucher. Pendant tout cc temps elic restc- Icur ehemin (pour plus dc details, voir
rait ouverte meme si pcrsonne nc la visitait. Ic tcxte turc).
II sied aussi de rappelcr I'asile pour Lc dernier document envisage est
6\tvcs fond^ par Mehmet Bey Abu- cclui du Dr. Rıza Nur Bey, date du Icr
Zehcb, au Caire, destine â hebcrgcr Ics Avril 1924. Dans cc Vakfiye que lc fon
Aleves turcs venus de tons Ics coins du datcur declare tcxtucllcmcnt avoir instituc
globe, leur assurer les moycns Ics plus pour "lc devcl(Mppcment dc la nation
avantageux pour poursuivrc leurs etudes. turque", cclui-ci, inCi par la chalcur cxccpti-
On voit d^ja assez claircment que Ics Fon- onncllcde ses sentiments nationaux, stipule
dations turcs se trouvant soit dans Ic pays des conditions qui frisent lc racisme. 11
soit en dehors dc ses frontieres, remplissent fonde â Sinopc unc riche bibliotheque el
un devoir national eminemment impor unc fcrme - modele dans les parages dc
tant, en dehors de leurs Tonctionssocialcs. ccttc ville, fcrmc destinee â cnscigncr
Mais nos excmples nc s'arretcnt pas la. ragriculture rationnelle au peuplc, ct
II en est d'autres, beaucoup plus impor- pose en meme temps la condition d'en-
tants, qui ^clairent ce fait d'une maniere voyer quinzc jeunes gens du pays pour
plus decisive. Les plus typiqucs de ccs que ceux-ci puissent paifairc leurs etudes
exemples sont constitues par les Fonda- a Istanbul ou cn Europe.
tions faites dans ic but dc maintcnir Ics
Lefondateur, qui stipule des condi
relations cntre la m^rc - patric et les pays
tions rcmarquablcs pour I'administration
turcs de I'Asic Ccntrale. Le Vakfiye du
dc. la biblioth^iquc et de la ferine, pour
couvcnt (zâviye) du Turkestan, Vakfiye
la selection des jeunes gens â cnvoyer,
portant la date de 781 (de I'Hegire), ainsi
qui recommande en outre d'elcvcr des
que cclui du couvent du Turkestan construit
vergers ct des bois, dit tcxtucllcmcnt ccci
au village de Bcğcqeyh, pr^s de Tar
dans son Vakfiye:
sus par Seyyid Abdul Gafur Ibn Mevlâ-
na Muhiddin, et portant la date dc 782 "Chaque anncc, au niois d'Août, la
(de I'Hdgirc), contiennent des stipulations bibliotheque sera tenue fermee pour la
cxtr^mement importantes du point dc duree d'un mois, cette dcrnierc ainsi que
vue des questions qui nous int^ressent. le bâtiment y attcnant, qui donnc des
A part ces deux, il y avait en Anatolie rcvenus, seront restaurcs avcc soin, tant
un grand nombre d'autre convents du â riuterieur qu'a I'extericur. Si meme un
Turkestan, dissemines dans tout le pays. petit trou dc clou y est constate ou unc
De meme â Istanbul, il y en a\'ait trois, portion dc la pcinture grande comme la
dont I'un â Üsküdar, le second â Eyup main est deterioree, ces defauts seront
et le dernier â Kadırga. II s'agissait de immödiatement repares. Ce travail dc
pied â terre destines â recevoir les voya- reparadon nc sera en aucun cas neglige.
geurs turcs venant d'Asie Ccntrale, spe- Les meubles et objcts tcls que tapis,
cialement du Turkestan oriental; ils y chaises, linoleum qui seraient cn
trouvaient refuge pour un temps relati- mauvais etat, seront immediatcment
vement limiti^, s'informaient sur les affaires changes. Chaque annee, les livres non
d'ALnatolie et y apportaient les nouvelles reli& seront relics. Les livres parus durant
L'ASPECT NATIONAL DES FONDATIONS P I E U S E S T U R Q U E S (V/
•VKOUFS) 297
I'annee ecoulee seront achetes. On sera
travaiUeront â cn remplir les obligations
abonnö â un certain nombre de journaux
scront dcs gcns dc bien, ct le peuplc de
et de revues." L a ferme sera administrce
Sinopc doit toujours Icur temoigner beau-
par un directeur capable. Rıza Nur Bey
cüup dc respect. C'cst tout.
dit â ce propos:
"Si le directeur est capable et travail- Le Dr. Rıza Nur, de Sinopc".
Icur, le revcnu net de la ferme augmcntc ***
et cet argent suffît k faire eludier 15
enfants dc Sinopc â istanbul ct en Europe. Dcs bcsoins fortemcnt resscntis, dcs
Men desir est qu'avec cet argent, il soil ncccssitcs recllcssont â la base des services
iıistitue un pi'ix Rıza Nur, destine â pour- d'ordre national ct social assumes par les
voir en livres, papier, plumes, crayons, Fondations Picuses turqucs. E n outrc, la
et autres objets scolaircs, des enfants structure ct les modes d'acliviic dc ces
pauvi'es dcs ecoles de Sinope cjui sc Fondations sont cntiercınent conformcs aux
distingueraicnt par leur travail ct Icur principcs juridiqucs du passe ct dcs Icmps
presents. D'apres Ic droit islamiquc, toule
bonne conduitc. J c desire en outrc c[ue
porsnnnc desircuse dcfaircunc Fondation,
quclques enfants turcs dc Sinopc, don t
est icnuc dc nc pas pcrdre de \uc les
irois generations sont turqucs ct qui sont
intcrets des prochcs parents d'abord, puis
travaiUcurs ct de bonnes mocurs mais
dcs parents eloignes el cnsuilc dcs amis
pauvres, soient cmoycs â Istiuıbul, qucl
et \ oisins. Dc meme, Ic fail que dans les
ques autres cn Europe pour qu'ils y
Fondalions, les preoccupations d'ordre
etudient. Si parmi Ics enfants digncs dc
national prcnncnt place â c6ie d'ocuvres
cette recompense il y cn a qui n'cst pas
puremenl philanlhropiques, est aussi natu-
pauvre, maisdontla famille a des rcssour-
reUcment conformc â cclle loi.
ces moyennes, que l'argcnt que pent
mettre le pere d'un tel enfant â la dis N'oublions pas aussi que dans les
position dc son fils soit complete.. ." tcmps presents, la solidarite cntre peuples
esi cn voie dc consolidation, mais I'cxal-
Rıza Nur Bey dit encore dans son
lalion du sentiment national n'csı pas pour
Vakfiye: "J'ai consacre â ces fondalions
ccla negligee. Cela \-cut dire que les Fon
tout cet argent que j'ai diffieilcment gagne dations turqucs sonl cgalemcnt conformcs
en me privant dcs jouissanccs tcrrcstrcs. aux vues acluclles: L'humaııiıc dont les
Mon but est le progres et la grandeur temps presents allcndcnt la realisation,
du pcuple turc, et ccla ne pcut etrc n'cst pas unc humanite uniformc, sans
atteint que grâcc â l'instruction. Ce n'cst coulcur ni caracterc, mais une humanite
pas pour la vic future ni poıu" le paradis richc, formanı un lout harmonicux, tout
que j'ai fait ces fondations. Aucun cgoîsmc cn sauvegardani les coulcurs nalionalcs
ne m'y a poussc. Je pense que toutc pcr- parliculicrcs. Les Fondalions turqucs sonl
sonne qui aimc son peuplc et sa patrie done fideles â ccl ideal d'ımitc dans la
contribucra â la realisation dc ces buts; multiplicile, ainsi qu'il est prcconisc dans
jc prie ces gcns de le faire. Ceux qui Ic slatul dc l'UNESCO, Torganisalion
agissent contrairemcnt â ccla sont certai- scicniifiquc, arlisliquc ct cullurcilc dcs
nement des gens maudits." Nations Unies.
Ce remarquable Vakfiye sc terminc II n'ctail pas possible que dans nos
ainsi : Fondations, cxemplcs de vcrtu et de prc-
". . .J'ai fait unc bonne oeuvre. voyancc dans la vic sociale, les pıobl^mcs
Maudit soit cclui qui dctruit ou aneanlil si divers da la vic naiionalc nc fıısscni
cette oeuvre, cclui qui n'en realise pas pas. envisages par les fondalcurs. Nous
Ics buts. J'aurais tout aussi bien dcpcnse avons essaye de mcUre ici en lumierc ce
ces somm^ pour moi-meme, et jaurais pu point qui constituc Tun dcs caract^rcs
ne pas instituer cette fondation. Ceux qui esseniicls dc ces Fondations.
DEUTSCHER TEİL
EINE SELDSCHUKISCHE SILBERSCHALE
Prof. D r . K . O T T O - D O R N
fâss, in der Linken das Tuclı halt. Der ein Vogelpaar-ebcnfalls ein Sinnbild der
Hockersitz selbst ist eine typische Sitzhai- Macht-das oberhalb des Thrones erschciut.
tung nomadischer Völker, die hier repra- Seitlich der Blendnische sind ebenfalls
sentativen Charaktcr erlangt hat und die, im starken Relief die Biisten von Fravi-
wie wir an der vierarmigcn Gottheit von enfiguren wiedcrgegcben, in dcnen sich
Dandan U i l i q , vor allem aber am Budd fraglos die Dicncrinnen unserer Schale
ha-Bild sahcn, sogar in die gottliche wicdcrholen. Im untercn Bildteil sind
Sphare iibei-gegangen ist. zwcv mannliche Figurcn dargestellt, die
Suchen wir nach eincm vcrvvandtrn ebenfalls Bcchcr in den Handen halten und
Thronschema, so bietcn sich uns i m die eine Entsprechung zu den A'lusikanicn
Kunstbereich der türkischcn S c î d s c h u - der Schale bildcn. Damit ist also auch
ken, in dem sich dcutlich Züge des ehcma- hier die Fiinffigurcn-Gruppe vollstiindig.
ligen Zeltlebens vviederspicgcin, cine Fiille Etwas vaviiert kehvt das funffigurigc
von Parallclen an. Hier ist der mit unter- Thronbild auf cincm Sluckrelief des
geschlagenen Beincn auf seinem Thron 13. Jahrh. wiedcr (Abb. 4). Hier hockt
hockendc Fürst zum Rcpı^âscntations- Typ dcr Ftii'st auf eincm mit cincm Kisscn
schlcchthin geworden. In breiter Schicht belegtcn cinfachen Schemcl von dem
lâsst sich hier das ncue Thronbild verfol- deulHch das Fussgeslell zu erkcnnen
gen, sei es in der Wandausstattung-im isl.. Dicse Art von Klappst\)hl ist aller
Stuck Oder in dcr Malerci .sci cs Wahrscheinlichkcit nach auch in dcr
innerhalb der verschiedenen Gattungen Darstellung der Stroganoff- Scliale zu vcr-
dcr Kleinkunst. Dabei lassen sich drei muten, dcr hier allerdings mit einem
Schemata untei"scheiden: Das rcduzierte Filzleppich bchangen und in vollcr
Di-eifiguren-Bild, die Fiinffiguren- Gruppe Aufsichl wiedergegebcn ist und dessen
wie wir sie auf unsercr Schale vor uns Fussgestell zwischcn den bciden Lowenfi-
haben und die prozessionsartig crweitcrte guren nur vage angcdcutct ist. Das ados-
Reprascntations - Szcne. siertc Tierpaar hat hier das Ausschcn von
Dcni Typ unsercr Schale kommt Barcn. Völiig abweichend von unscicr
am nachsten das I'hronbild dcr mcso- Thronszciie sind die Beglcitfigurcn. Zu
potamischen Barbotin - Gefasse des 13. Seitcn des Herrschers stehcn hier zwei
Jahrh. (Abb. 3). Sie zeigcn den Herr- Slandarten -Tragcr, wahrcnd \^ou zwei
scher in einer Blendnische im "Tiirkensitz" weiteren Figurcn im Hintergrund nur
auf einem hochlehnigen Thron hockcnd dit Köpfe sichtbar sind. Allc tragcn die
mit Becher und Tuch. Auch dcr'Teppich" tiirkische Zopftracht, den rund geschnit-
mit "punzicrtem" Grund, von dem sich tenen VoUbart und herabhangcndc
typisch seldschukisches Arabcskwcrk als Schnurbarrte; ledigUch die Kopfbcdeckuu-
"Applikation" abhebt, ist vorhandcn. gen \ ariiercn, am Hcrrschcr erkcnnt man
Ebcnso erschcint das Lowcnpaar und die cinfache Rundkappc, die Bcglciter
zwar in plastisch ausgebildeten Lowen- tragcn Spitzhiitc.
Köpfeıı zu Fiissen des Herrschers. Das In reduzierler und stark schemati-
Thema wird hier noch bereichcrt durch sierter Form findct sich das Thronbild
auf ciner Gruppc der persischen Minai-
Schalen vom 13. Jahrh. (Abb. 5). Hicr
" Zum " Tüıkensitz" in dcr islamischen
hockt der Hcrrschcr auf einem hochlehni
Kuiist s. K . O 11 o - D o r n : Figmendarstdlwig
im İslam, Archâolog. Anzeigcr, Bd. 6 5 / 6 6 , S.
gen Thron, der dem des Barbotin- I<.rugcs
339 ff- vcrwandt ist, auf seinen Knaufen kehrt
" Für die Wandnialcrei s.A.U. Pope: a.a. das Vogelpaar wieder, das dort im.
O . I , Taf. 5 5 4 . Fill- die A'liniatuieiiuialeid isi die Arabeskwerk sitzt. Dcr Fürst ist nur
alleidings erst aus iiachseldscliukischcr Zeit slani- von zwei Figuren begleitet. ^Die Stelle
niende Minialur v.J.1333 mil zvvei Genien oberlialb
dcr Lowen nimmt ein gegenstandigeS
des Thrones und ciner Gaukler-Szene zu Füssen
des Herrschers ein klassischcs Bcispiel ( E . K i i i n i e i : Sirenen-Paar ein. Das Thronbild ist damit
Islamische Mimaturenmalerei, Berlin 1923, Taf. 17.) jedoch noch nicht abgeschlossen. Eg
EINE SELDSCHUKISCHE SILBERSCHALE
305
setzt sich fort in der Szenerie des Aussen-
altes Herrschaftszeichen, in dem Vorstel
randes. Hier sind vier Paaie hockender
lungen vom H v a r e n a h , dem göttlichen
Musikanten dargestellt, die durchaus dcr
Glanz der iranischen K ö n i g e nachleben.
Rcprasentations - Szene z u g e h ö r e n , wie
Schen %vir uns davav^fhin nochmals
unscre Stroganoff-Scliale zeigt. Sie sind
das Thvonbild ımserer Schalc an, so
jcdocli stark stilisiert, sozusagen cntkörpcrt
m ü s s c n \vir fcslstcUcn, dass cs in ailen
und von stark ornamentaler Wirkung.
cntscheidcnden Elementcn dem T y p dcr
Eine reine Dreifiguren - Gruppe stellt
scldschukischen Rcprâsentations-Szcnc ent-
cine Bronze- Schale des 13. J a h r h . aus spricht. Daraus ergibt sich mit ziemlicher
dem M u s e u m i n T e h e r a n dar (Abb. Sichcrheit cine Zuweisung dev Siragaıuff-]
6), die in stilistischer Hinsicht der Malcrci Schale in den scldschukischen Kunst-
cler vorangegangenen Miiiai-Schale nah bcreich. ^"
verwandt ist. Die Begleitfiguren halten
jeweils einen Granatapfel und cinen D a r ü b c r hinaus lassen sich abcr auch
Becher in Handen. Rechts vom Furslen in stilistischer Hinsicht überraschcndc
Zusammcnhangc mil dcr scldschukischen
steht eine Fruchtschale, links eine Schna-
K u n s i feststcllen. So zcigcn zum Rcispicl
belkanne vom gleichen T y p wie auf
die s c h e m a ü s i e n c n Backenwulsic. die
unscrem Stiick. Das hier gegenslandigc
a m E n d e sich cinvoHcndcn I^ockcn oder
Lowenpaar erhebt die T a t z e n zu einer
die, die Schenkclbchaarung andcuicndcn
stilisicrten Pflanze, dem alten Lebensbaum-
Schnorkel - Ornamcntc dcr Lowcn, die
Motiv. Neu ist die Gliederung der Bild-
gleiche sUcnge Siilisicrung und orncman-
flache in zwei Zonen durch ein Inschrift-
lale Behandlung \vic die scldschukisclicn
band im Nashi-Duktus. Unterschiedlich
Tierfigurcn. Noch cindciuiger als auf
im Vergleich zur Stroganoff-Schale isl
unscrer Schale komml dicscr cigcnwiilige
ausserdem, dass hier der gesamte Schalcn-
Tieistil auf cincm wcitcrcn SilbcncUcr
gi-und punziert ist, wahrend dort die Pun-
dcv Ercmilage zum Ausdruck, dcr
zierung auf den Filzteppich beschriinkt
war.
Zuni Hvarcnaİ!, dcr ••kavi-d-cıı Hcri-
Aus dem bisher Dargelegten geht liclikcit" s. A v c s t a , Jaschi 19,69; Das 1 IK-iüa
also deutlich hervor, dass fiir die seld- ist ausführlich beliar.dc-li bci K , D o r n : Dus
schukische Kunst ein bestimmtes T h r o n - Sasanidisclie Siiber und ssinc Svuıbîldcr. Diss. \N I( p.
schema vei'bindlich ist. Variationen sind '933 (unvcioffcntl.) S. 331 IT. Zum .\iiiil)ub
als dcm den Fiuslcn odcr Hciligrn ubcisu ahlcndcn
lediglicli innerhalb der Begleitfiguren fcst-
übenıalüı lİLİıcu Glanz s. iM. H a i lmaiir. ;
stcllbar. Unvcrandert bleibt hingegcn, und In Snellen der oslwcsllidiin Bı.üchtıngın m der Kunsi
das ist das Entscheidendc, die i m Tiirkcn- der islnmi\chen Ldiidfi, Oiicnlal. Liicraiin Zci-
silz thronende zcntrale HeiTscherfigur, lung, Jahig. 1903; dci Islam hat dicbc Wn-
dcr Becher und T u c h als kcnnzcichnendc stelkmgcn \on Pcrsicn ubcinoii'.mc:i. s. da/i; die
Zusammc>icllung hc'i J . G o l d / i h c i :
Attribute z u g e h ö r e n . I n diesen Bcigabcn
lungen zur arnbischcn I'hilologie, !.S. 199 uiui h;
haben wir ausgesprochene Herrschafts- s.auch Spiegel in Kuhii.' lietlieigcn S. 0,3UU; ('.(.1 u li.x
Zcichen vor uns. Dies trilTt in erstcr Linic Eumiiclic AllerliinisLiiiidc, .S.'j,5() ;das Lidii de^
für das Trinkgefass zu. H i c r haben sich Khalifats findcl si( h bci .\uhani. 5,1 7,.;'i, ('..,)-,;
alte Vorstellungen vom iranischen "Wel- ijbcr das Lioht ties Mr.lk s. I ' a b a i i J,!33'J;
das VVcscnllichc blelLn immrr d:•.^ iieilige l . ' . c l i t ,
tenbecher", in dem sich die Telle dcr
das \on alien Seiicn dcni Ihds /u-ticint ,ı:aLİ.
Welt spiegeln und _ vom Opfergefass, cinci- .'-patcren osiunklsclicn (T_.;clle.^.M. H a i l -
dem "Rauschtrankbehalter", mit dem nianii in hlamisclie Oiinil 11 .b. 20:>.
zum Beispiel der türkischc Fürst die J . S I i zy gowt i: Dit 'I :cii.,r. auti 1': -
Ki'önungs-Zeremonie bcging, lebendig er- bliin dır milicianaii^c!,! 11 li-onsi, 1 lai] • iuii L' I 1 ^h.-, l-
halten. Aber auch dcr Nimbus ist ein ic mil Rctlu tlcn 'I hioi.enden nirdci St l..i!<- i:.n
cineni Un'kischen HeriTck.ei' iden 1 i! i/ic i I. ii'UxinjL-
" Zum "Weltenbecher" s. K . S p i c s s : Das mit dcm liici' niclu in. I'ragc iîonnnenden i )i/.di"!u-,
arische Fesl, S. 52;s. auch H ü s i n g : Die iiaiiisclie \'on (lessen jjninkvoller litplhallung ein in/.iHi:.;-
Übeilieferutig, S.31; zum Oprcibechcr s . V a m b c r y : sehcr Gcsandler bei ieiilcl, lier d i C M ), im I:dn "•,'•(••
Das Tiirkeiivolk, S.31. aufsucluc>. niieh \'aml)6rv : Den / n ' ^ / ' ' . , S. 1-' I.
K. O T T O • DORN
306
unverkennbar ein Pendant unscrer Schale der Köpfe jene eigenartige Mischung von
ist (Abb. 7). Diese Schale von ebenfalls kubischcr Formgebung und ornamen-
unbekannter Herkunft, von 26 cm D. talem Detail zum Ausdruck, die den seld-
hangt nicht nur stilistisch auf das cngstc .schukischen Tierstil kennzeichnet. Stilis-
mit unscrcm Stiick zusammen, sondcrn tisch am nach-slcn kommt unserer Schale
zeigl auch im Typ dcs Reilcrs und in ein in das 12. - 13. Jahrh. datiertcs persi-
dcssen Bckleidung-er trâgt den glcichcn schcs Stuckrclief in dcm wir wohl ein
Schultcrmantel wie dcr throncndc Fiii-st- typischcs Detail dcr Thronszene, nainlich
weitgehende Zusammenhange. Als Thcma das zu Fiissen des Herrschers licgcndc
ist hicr das auf sasanidischc Vorbildcr Lowenpaar vor uns haben (Abb. 10). Die
zuriickgehende Jagdmotiv gewahlt. Fiir schcmatisicrten Mahnenlocken vvic die
unserc Betrachtung entsclicidcnd ist die ornamental eingcroUte Maulpartie cnt-
Art der TicrdarstcHung. Hicr sind an sprcchcn weitgehend cler Art dcr Stilisie-
den Kopfen dcr Lowen und dcs Pferdes, rung in den Ticrdarstellungcn unscrer
die im iibrigcn von ausgesprochen kulji- bcidcn Silberschalen.
schcr Wirkung sind, die Backen-VViilste Aber auch in andcren stilistischen
bcsonders dcutlich betont, und anderc Details, so in den gcschwungcnen,
Details, so die Einroilung dcr Niistcrn odcr sich am Ende knopfartig cinrollcnden
die Schenkelbchaarung wie auf dcr Fedcrn dcr Fliigelkrone der Stroganof-
Slroganoff-Schale rem ornamental bchandch. Sclmle treffen wir auf ein typisch seld-
Diese stilisicrte Formgebung ist charak- schukischcs Formelement. Hier lassen sich
Icristisch fiir die seldschukischc Ticr- als Parallele nicht nur figürlichc Darstcl-
darstcHung, in dcr die alterc eurasi.schc
lungcn wie die Drachcn an dem heute
Tierstilkunst ausklingt Ausgepragtc
zerstörtcn Talismantor in Bagdad heran-
Bcispicic hierfiir habcn sicli sowohi im
ziehen^^ sondercn auch das kleinasiatisch-
pcrsisch-wic klcinasiatisch-scldschukischcn
seldschukischc Arabeskwerk mit scincn
Bcreich erhalten. Wir lieffen auf sie
charakterislischen knopfartigen EinroU-
ctwa in den frciplastischcn Tierfiguren
lungcn
dcr pci-sischcn Kcramik odcr, im Rclicf-
Dckor der ostpersischcn (auschiertcn Somit crgibt sich also auch in stilisti-
Hcnkclkannen Von nocli wuchtigercr schcr Hinsicht cine cinwandfrcie Datie-
Wirkung ist dcr scldscliukische Ticrstil rung dcr bcidcn Schalen in seldschukischc
in dcr klcinasiatischcn Stcinskulptur. Am Zcit.
besten vcrdcutlicht ihn ctwa der Lowen- Dariibcr hinaus lassen sich aber
kopf- ein Wasserspcicr-an dcr Huand noch wcitcre Einzclzilgc fcststellcn, die
H a t u n - M c d r e s e , vom 13. Jahrh. (Abb. eindcutig die seldschukische Herkunft dcr
8). E r ist von stark kubischcr Wii-kung, Schale erweisen. So verdient dcr Man-
und die niercnförmigcn Backcnwiilste sind tel kragen der Fiirsten auf den bcidcn
kraftig licrausgearbcitet. Ein anschauli- Silberschalen besondere Bcachtung. Die-
clics Bild seldschukischer Tieretil-Kunst ses Kleidungsstiick kommt verschiedent-
vcrmittcln danebcn die Tierköpfc vom lich auf seldschukischen Denkmâlern vor,
Portal dcr G ö k - M c d c r e s e in Sivas, ctwa auf eincr Stuckplastik aus Raghes
(Abb. 9) ebenfalls vom 13. Jahrh, die aller vom 12. - 13. Jahrh.^* auf eincr pcrsischen
Wahrscheinlichkeit nach auf Tierbildcr Lüsterschale des 12. Jahrh. oder
dcs Turko-Mongolischen Zodiakiis zuriick-
gehcn 2". Hier kommt in jedem cinzelnen " S. M, S. D i m a n d : A Handbook of Muham-
nmlan Art, a.Aufl., S. 94.
E . D i e z : Die Kmisl der islamisclien Völker,
" Vgl. ciwa Borofka: Kuiislgewcibc der Taf. I I .
Skylhcn, Geschichtc des Kunslgewerbes I , Taf.X.G. *' E . Kixhnel: Islamische Kleinkimst, Ahh. 170.
" U.Pope: a. a. O. Taf. 766. ^* U . A. Pope: Masterpieces of Persian Art,
=» E . D i e z : The ^odiac Reliefs of the Poilal S.ioa.Taf.SG.
of the Gök Medrese in Sivas (Arlibiis Asiac X I I , 1949 A. L a n e : Early Islamic Pottery, London
1/2). i947,y\.bb,52 c.
EINE SELDSCHUKISCHE SILBERSCHALE
307
auf einem der mesopotamischen Barboiin- lichkeit der Figuren derStroganoff-SchaU auf
Kriige des 13. Jahrh (Abb. 11). Wir haben im Gegensatz zu der Schematisierung und
hier ohne Frage das Maniakon des seld- Entkörperlichung der spâtseldschukischen
schukischen Löwentöteı-s vor uns ^. Bcispicle. I n ihnen sind wie die Schale
Ein letztes Datierungs - Kriieiium (Abb.5)besondei-s gut vcranschaulicht, die
schliesslich ist die Henkclkanne, die die Randfiguren nahczu zum Ornament
obere rechte Begleitfigur der Stroganofî- abgewandclt. Suchcn wir nach cincm
Schale in der Hand trâgt. An dem Gefâss Bcispicl seldschukischer Figuren-Darstel-
fallı die schnabelförmigc Tülle auf, die lung, das der unscrer Schalc nahe kommt,
weder aus sasanidischer noch aus frühis- so finden wir den "koi-perhaftcn" Slil in
lamischer Zeit bekannt ist. Sie ist jcdoch cincm 1195 daticrtcn persischen Stuck-
typisch fUr die seldschukische Periode. Wir relicf mit dem Namen T u g h r i l Begs
finden sie hier durchgangig wieder sowohl ( A b b . 13), das nusscrdem thcmalisch
in der Keramik wie im Mctall. Der unscrem Stiick zugehorl. Es handclt sich
nâchste Verwandtc auch im Hinblick auf u m die Thronszene, die allerdings wic
die birnenförmige Gefâssform kehrt auf das haufigcr geschicht um cincn Prozcs-
der oben bereits herangezogencn Bronzc- sionszug von Huldigcndcn und T r i -
schale des (Abb. 6 ) . wieder. Von den butbi-ingern crwcitcri isl \'on diescr
Kcramik-Beispielen steht unscrer Schalc Parallele her bctraclilct, licsse sich
ein in Glasurfarben bemalter K i u g des auch unscrc Schalc Icicht in das 12. Jahrh.
12.-13. Jahrh. am nachsten (Abb.12). Von einordncn. Jcdoch sprcchcn cinigc archa-
den Metall-Gefassen ist cine Kanne mit isiercndc Zugc fur cinen noch frühercn
graviertem Dekor vom 12. Jahrh. heran- Zcitansalz. So ist z. B. die Schalc, die dcr
zuziehen, deren Bauch kugclig geformt Fürsi in dcr Hand hah ungcwohnlich, sic
i s t . A u c h die wuchtigeren tauschicr- wird in alien seldschukischen Bcispicltn
ten, persischen Henkelkannen des 12. des 12. und 13. Jahrh. durch den Bechcr
ersetzt. Ebcnso taucht die "sasanidisclic
Jahrh. wcisen den charakteristischcn
Flugclkrone" in den seldscliukischcn
Schnabel-Ausguss auf ^ .
Denkmalern des 12. und 13. Jahrh. niclu
Fassen wir die bishcr gcwonncnen mehr auf. An ihrc Stelle Uclcn dcr
Ergebnisse der Untcrsuchung zusammen, Scharbusch als Kopf bedeckung - wic ciwa
so ergibt sich einmal die Lokalisierung auf dcr Dai-stelhmg des Barbotin-Ktvges-,
dcr Stroganqff-Scliale in den Bereich dcr die Rundkappe -wie auf alien übrigcn
T u r f a n - K u n s t und zwcitens ihrc zcit- hier aufgcfiihrlcn Bcispiclcn- odcr die Zin-
liche Fixierung in die seldschukische nen-Kronc^^. Dicsc "Arcliaismcn" icgen
Periode ^ . es nahe, unscr Sıück in das 11. oder
Es stcUt sich nun noch die Frage nach beginnende 12. J a l n h . anzusct/.en. Daniil
dcr Möglichkeit ciner engercn Zeitbcgrcn- hiitlcn wir das bisher friiliesi bckaiuuc
zung innerhalb der seldschukischen Epo- seldschukische Thronbild vor uns.
che. Auch hierfür ergeben sich vom Figu-
Haben wir so die Hcrkunft und
ren-Stil her gesehen gewissc Anhaltspunk-
Datierung dcr StroganoJJ-ScJiak gcsichcn,
te. Vergleichen wir die Wicdergabc des
so bleibt uns zum Schluss nocli die Frage
Fürsten und seiner Begleiter mit der
nach vcrwandten Bcispiclcn, die sicii unsc
Figuren - Darstellung spatseldschukischcr rem Stitck zuordncn lassen. Wir konnlcn
Zeit, so fallt die relativ starkc Koi-per- im Laufc dcr Untcrsuchung bcrcils cine
zwcilc Silbci"schalc heranzichcn mit dcr
" J . E b c r s o l l : Lrs ArU Soiii/ilnnirrs fif Dyzniicr, Darstellung cincr Jagdszenc, die siiiis-
Paris 1923, S. 38. liscli gcschcn (Ticrstil) und audi in Details
»' E . K ü h n e l : Jslainisclie KUiiikiiiisl, Abh.ioB.
»» Ebcndort, Abb. 112.
^ Vgl.zu dcm 'I'licma auth D.S.Rict;
*» Damit bcstatigt sicli der Datierungs - Vcr-
Sludies ill hhimic Melal Work, II,Abb. 11.
such Ricgls, dcr den Teppich dcr Sclialc 1202
" M.S. D i m a i i d : a.a.O.Abb.:,j.
ansctzte, s. A n n i . 3 .
K. O T T O - D O R N
3o8
^yy — j
j J a j j j J a . ^ *h>-J ^ Jj^'^Aİ j!
OiiNji c j ^ j l . . . .
ein grossherrlisches Diplom (berât-i seincm Amte verbunden sind. Als we-
'âlîşân) dem genanntcn Schcich Mus sentlichster Punkt wird dabei das sog.
tafâ auf Grund (seines Anrechtes als) "Grünc Blatt"^ genannt; das ist ein
Altei-ster dcr Nachkommcn des Stifters Gcschcnk, das bei der Gürtung (hier ş e d d
('an ckber-i e v l â d - i vakıf) übcrtra- bendi, sonst kuşak oder p e ş t e m a l ku
gen worden sei, (Lücke im Text); şatması) überreicht wurde und offenbar
eine crgtbige Einnahmequelle für den i n
(da es ferner) aus den gi'ossherrlichen
haber der Zâviye des Achi Evran war.
Katastereintragungen (defter-i hakani
Der Angriff gewisser Zunftmitglieder, von
kuyudati)hervorgeht, dass alleStiftungs-
dem in dcr Urkunde gesprochen wird,
ertrâge, wenn Gaste kommcn, zii dercn
richtete sich ofienbar gegen diese Einnahmc
Spcisung verwendct werden sollcn, so
die man als cine Art von Abgabe ansehcn
mögen auf Grund gross herrlicher Willens-
kann, die den einzelnen Zünften oblag
erklarung (irâdc-i senlye) auf diese
und dem Zâviycdâr von Kiı-şehir zustand,
Weise, wenn cs Hcrkommen ist (oluna-
wofür dieser für die bauliche Instandhal-
- g c l m i ş - i s e ) , nach altem Brauch (ka
tung der Zâviye aufzukommen und die
d i m i üzre) die Ertıüge verwcndet
Pilger, die zu dem Grabe des Achi Evran
werden. Zu dicsem Zwecke ist dieser Fer
wallfahrten, zu bcwirten hatte. Der H i n -
man erlassen und dem Genannten ausge-
weis auf diese beiden frommen und
iiandigt worden.
wohltatigen Zwecke sollte dem Gesuch,
Nun werden die Beam ten der in der
solchc Einmischungen und Angriffe ge
Anschrift genannten Kategorien angewie-
wisser Zunftmitglieder zu unterbinden,
scn, die Einmischungen von Seiten der ge
Nachdruck verleihen. Wir ersehen aus
nannten Zünfte abzuwehren; insbesonde-
dieser Urkunde, dass zu der Zcit (Encic des
re soli der Na'ib dcr Stadt Kiı-şehir, Mev-
ı8. und Anfang des 19. Jahrhunderts) die
iânâ S ü l e y m a n , eine Bekanntmachung
Bindung dcr Zünfte an das Heiligtum des
veröffentlichcn und soil derartige Einmi
Achi Evran in Kırşehir anfing, sich zu
schungen abwehren. Dariiber. dass sich
lockern, dass gewisse Zunftkreise gegen
die Vezire und Provinzstatthalter mit
die von dem inhaber des Heiligtums ver-
Sorgfalt dieser Sache annehmen mögen,
tretene Tradition zu meutern begannen,
wild (dieser) Ferman erlassen; Zuwider-
sodaŞ dieser staatlichen Schutz in A n -
handlungen möge man nicht billigen und
spruch nehmen musste.
zulasscn, sondern solle sich davor hiiten.
Bei der Eingabe des Inhabers der
Stiftung der Zaviye des Achi Evran, die ' Das "Grüne B l a u " (yejil yaprak, arab.
eine Familienstiftung, offenbar der Nach 'iıq alıdar) wird mehrfaclı in den Zunftschrifien
genannt; für die Zünfte auf der K r i m vgl. V I .
kommcn des Heiligen ist, die damals
Gordlevskij, L'Organisation des Corporations
Scheich Hâfız Mustafâ innehatte, handel- chez les Tatars de Grimee (in: T r u d i Etnografo-
te es sich um eine Beschwerde, dass sich Archeologieskogo Muzea 1928), S.60; für die ara-
Zunftangehörige in sein Amt als Inhaber bischen Zünfte: H . Tlıorning, Beilrâge zur K e n n t -
der Zaviye einmischten. Er nennt in nis des islamischen Vereinswesens, Berlin 1913,
dieser Eingabe die Privilegien, die mit S. 178 ff.
ENGLISH PART
A KARAITE ITINERARY THROUGH
T U R K E Y I N 1641-2
B E R N A R D L E W I S
his return to Sweden he published, among the writing of the manuscript is far from
other things, a fragment of Yemşel's travels, clear, and that the reading \vhich he gives
with a Latin translation (Upsala 1691), ^ for many names is conjectural. As well
This fragment, consisting of about the first as my own readings, I have given an
fifth of the work, was several times rep exact transliteration of the Hebrew spelling
rinted, and in 1847 was published in a as given in the edition. It should be re
French translation by E. Carmoly.^ So membered that the Hebrew alphabet
me time later a unique manuscript of the has 22 letters, all of which are consonants
complete itinerary was found in the F i r - though the juatres lectioniss, y, and w, as i n
kowitz collection in St. Pctersburgh, Arabic, may sometimes be used as vowcLs
and published by Jonas Gurland The following pairs of letters are inter
in 1866, together with two other Hebrew changeable, being distinquished from one
Karaite itineraries from Crimea, of 1654- another only by a single point, which is
5 and of 1785-6, contained in the same not normally written: BV, K H , P F , T l \
manuscript.' All theree were reprinted by In addition, the folloving pairs arc of
J . D. Eisensteinin 1926*. An abridged somewhat similiar shape, and may someti
English translation of the first half of mes be confused when dealing with un-
Y e m ş e l ' s itinerary, as far as Cairo, fomiliar names: B K , GiN, D R , M S , Y W .
was inscluded by E . N. Adier in his The letter çdoes not exist in Hebrew, and
Jewish Travellers (London 1930), is usually represented by ş.
The following two ''xtracts contain Y e m ş e l ' s itinerary is written with
the first and last scctioj f the itinerary, out literary pretentions, and coniains
and between them con^ ise about a qu no more than a bare account of what he
arter of the total text. I'he first, dealing saw and did. Excetpt for some confusion
with Y e m ş e l ' s journey up to his arrival as to his route from I s t a n b u l to Rhodes
in Rhodes, was translated by both C a r - he is generaly fairly accurate. His descripti
moly and Adler. The second, covering ons arc brief and factual, and are probably
the journey from Antioch across Anatolia reliable - except perhaps for the numbers
to Istanbul and then back to the C r i he giwes for people, moscjues and shops,
mea, is here translated, as far as I know, whic show a suspicious sameness from
for the first time. place to place. His Hebrew style is plain
The main dilTicuity of the itinerary and monotonous, not free from grammati
through T u r k e y is of course the identi cal errors. Here and there he uses a
fication of place-names in the Hebrew Turkish word. These I have given in
transcription - a task not made any easier both transcription and transliteration.
by the corruptions and errors introduced
My soul yearned and longed for the
by copyists and editors ignorant of Turkish
courts of God, to ascend the mountains
topography.^ G u r l a n d remarks that
of myrrh and the hill of frankincense
to give thanks and to prostrate myself
' On this mission see fiunher H . G r a e l z ,
Gescliiclile der Jtiden, X, Leipzig, 18Ö2, n.5. "Die
before the Lord God of Hosts in the bosom
Könige von Schvedcn und die Kmâer", PF.311 ff.
° E . C a r m o l y , Ilineiaire de la Tene Sainle, traveller J o h n S a n d e r s o n , whose travels of the
Brussels 1847. years 1584-1602, were published in London
' J o n a s G t i f l a n d , Mue Dcii/cinaler der by S i r W i l l i a m F o s t e r in 1931, to tlie
judisclm Likraliir in Si. Petersburg, I , Lyck, 1865. two i6th century Arab travellers G h a z z i and
' J . D. E i s e n s t e i n , A Compendium of Je- M a k k i , examined by E k r e m K â m i l in Tarili
ifisli Travels, New York, 1926. Semineri Dergisi, 1/2, 1937, pp. 3-90; and to
» In attempting to folUow Y e m ş e l ' s itine Professor A. S u h e y l Ü n v e r ' s study on the
rary, I have relied in the main on the standard compaigns of Murad I V in Belleten, V X I , no 64,
work of F . T a e s c h n e r , Das Analolisclte Wegenetz 1952, pp. 547-576.
nach osmanischen Qiiellen, 2 vols, Leipzig, 1924- 10 Myrrh {Mor) and frankincense {Leböna)
6. Among itineraries that have subsequently are a pun on the Hebrew names of M o r i a h (near
come to light, reference may made to the English J e r u s a l e m ) and L e b a n o n .
A KARAITE ITINERARY T H R O U G H TURKEY
317
of Jerusalem, may she speedily be rebu
M u s h ar rem Rcis " with our dear
ilt in our days, and to fulfil my \-o\vs to
friends, and waited two days on the ship.
God. Then I heard that the honorable
On the first intermediate day of the
R. Isaac and the honorable R.
Feast of Tabernacles we left Cons
Solomon L e v i were preparing themsol-
t a n t i n o p l e with joy and good cheer
vels to travel to the H o l y L a n d , and
for the ships bound for A l e x a n d r i a
when I heard this God awoke my spirit,
about fifty large ships, I mean elli geinilcri^^ •
saying: "Rise up and go thou loo!". And
On the ship where we were, there were
I could not hold myself back, nor was
about a hundred Rabbani te 2 ° men and
my heart content to sit in the shop and
women, also intending to go to J e r u s a l e m
buy and sell, for a fire burned within me.
and some of them to S a f c d , and aboud
At once therefore I sent a letter to R.
five hundred Muslims. We sailed until
Solomon Levi, to the town of Ivozlcv,
evening, when wc came to the town of
and we went on board ship on Thursday
Gallipoli, where we stayed one day.
the 14th Ab of the year 5401 ^^i
July 1641]. We took with us S a m u e l , The town of G a l l i p o l i is built on
son of the honorable R. Moses D a v i d , the sea-shore and is surrounded by tlircc
may his memory be blessed, and there walls. It is a very fine town. There arc
also came with us N i s a n of L u t s k . We Rabbani tc Synagogues, twenty five mos
left on Thursday night and sailed for five ques, and hundreds of shops, where they
days and then God raised a storm at sea, sell all kinds of goods and all kinds of fruits
and the ship was about to break in pieces and delicacies. There are also a nummber
and we made the shore of R u m e l i a " of ships there equipped to protect the
in gi-eat distress. Blessed be God, Who sa vessels bound for Egypt, for fear of the
ved us. Grceks22.
When wc left, these ships joined us and
We stayed there for three days, and we sailed together, and in the afternoon
then we left there and arn\'ed in Cons we came to the town of Bo gaz Hisar.^^
tantinople " on the 25 th Ab [ = i Aug In this place was a Kapudan called
1641]. We stayed there for forty eight Bekir Pasha with twelve galleys, to
days, and spend the Day of Atonement escort the vessels and guard them lest the
there, and on Friday the i ith Tishri 5402 Greeks harm them on the way. This was
[ = 1 7 Sept. 1641] we left C o n s t a n t i their custom every year, to cscoit the E g -
nople and came to B e s h i k t a ş i",
where we went on board the ships of MWHRMRYYZ.
The feast of Tabernacles {Siikkot) is tlie
a u t u m n festival. I t begins on 15th Thisri and
" R.- for Rabbi, is used as an equivalent
lasts a week. The first and last days o f ihc week
of Mr., and docs not necessarily mean thai the
arc especially imijorlanl the inlermcdiale days
person was in fact a Rabbi.
less so,
" The year of creation, according to the 1" ' L Y G M Y L R Y .
Jewish calendar, also used by (he Karaites. I'his i.e." ordinary Jews, not Karaites.
and subsequent dates are not given figures bui in " GLYBWLVV.
chronograms of Biblical verses.
Tcıânîm, the classical Hebrew word
" GDY 'WRWS. C a r m o l i reads K u d r o s , for Greeks. I n Hebrew writings from Eastern
the former C y t o r u s , i n t l i e p r o v i n c e o f E u r o p e i t is often used o f the local Chris
Kastamonu. I am inclined to read 'VVRVVS tians. I t is possible that Y e m ş e l is here
as an enor for ' \ V R W A ' I = U R U M , (as later i n referring to the Cossacks, who held Azov
the text), and to connect tliename w i t h R u m e l i a . from 1 6 3 7 to 1 6 4 2 , or, more ]3robably to raiders
GDY may be an ungrammatical use of the Heb from the Italian possessions in the E a s t e r n M e
rew Gadeh - shore. diterranean
" QWSDYNH, " B W G W Z HYSR,
" The great annual fast, obser\ cd o)i tlic " IÇPYDN,
lotli Tishri, I t is connected with the Muslim fast 2J B K Y R P Ş ' , E b u B e k i r P a s h a (d. 1 G 4 4
of Aşura',of the loth M u h a r r e m . or 4 5 ) was Bey of R h o d e s and later Kapdan-i
" BŞKTŞ. Derya, Sijill-i O s m â n i , I , i74-
BERNARD LEWtS
3i8
yptian ships to Alexandria and then are vineyards and gardens and orchards
to escort them back to Constantinople. and very many fruit - trees.
The men of the ships greeted one another We went a litde further and passed
with great rejoicing in Bogaz Hisar, the straits of Susam A d asi where
in honour of the Kapudan Bekir Pasha. the ships that had joined us at G a l l i p o l i
On our ship there was a dignitary called and elsewhere left us and went their way,
Sha'ban Efendi who was an officer some to Susam A d a and some to Izmir^«.
of Davul-hane and [his men] also We continued and came to the town
blew on trumpets in honour of Bekir Pa of Sakiz but the ships did not touch
sha. Every day they blew their trumpets in at S a k i z , as there was a favorable
on the ship, and it was in this festive man wind. So we passed it by, and we saw the
ner that we sailed all the way to Alex town from the distance, with its walls and
andria. We left thei-c the same day, and vineyards and houses and gerdcns, which
passed the straits of Bogaz Hisar and are very beautiful. We left there, and on
came at midnight to an island called Friday evening we came to the town of
Bozca Adası ^. The passage here is Rhodes. From Constantinople to R h od e s
very narrow, and aii the ships were in one is 600 miles We rested the S a b b a t h 3»
place side by side and crowled together, on the ship, and on Sunday we went
and we were in great fear that night lest ashore and entered the town and saw the
the ships collide with one another and walls and the markets and we went to
break. Blessed be God who saved us, and the baths and enjoyed ourselves there.
*
allowed us to leave there without harm
or damage. The White Sea is very great, Antioch " is a large town, with forti
and in it there arc mountainous islands fied and very ancient walls. T h e town faces
near to one another, so that it seems the plain, and behind it arc high moun
as if one sees waves on the land. These tains around and above the town wall.
are wonders of Almighty God - blessed be Only one part in four is inhabited; three
He who showed us wonders. quarters of the town consist cf gardens
and orchards, and one of houses. We went
From Constantinople to Rho
on from there and crossed many stream
des 29 is like Istanbul Bogazi
on the same day, perhaps twenty of them
where the land can be seen on both sides
and wc went up high mountains, all full
on the eastern side Anatolia and on
of stones, and then down into valleys,
the vestern side R u m c l i a all vine
until wc grew wcai7. "Who can relate
yards. We continued and came to a village
called I s t a n k ö y which is on the side
of Rumeli a. Opposite, on the Anatolia 35 .SWSM ' D S Y .
»« ' Z M Y R .
side, is Kara Baglar ^\ where there " SGYZ.
Yemsel's route as given h c i c - B o z c a
Adası, I s t a n b k ö y , Susam A d a s ı , Sakız,
" :^'BN 'FYNDY. Rhodos-is clearly impossible. S a k ı z and I s t a n
" D B W L HN'.—Davul-hane, or Tabl-hânc, köy seem to have changed places, while M e d i l l i
the military band orkculednims. Sec H.G. Farmer, is omitted. Furthermore, it is unlikely that vessels
'Tabl-Khâna',in Encyclolieadia of Islam .Su/)j)leiiml; proceeding G a l l i p o l i to I z m i r would go as
I s m a i l H a k k ı Uzunçarşılı,OJIHAH/I Dcilethm Tar south as'the Straits of S u s a m A d a s ı . I t is
Saray Teşkilatı, Ankara, 194"), P-449 fl". possible that the text is c o r r u p t in this place.
=" BWHSH 'DSY. It seems however more likely, in view of the
" Rwbws. other sigus of confusion in Y e m ş e l ' s geography
3» 'STMBVVL BVVGY7,VV. in this passage, that the author himself is at fault,
«' 'NDWL\V. probably through a failure of memory.
32 'WRVVS ' L Y - read Urum Eli. In pro- Karaites and Jews alike refrain from tra
nonring Rum as Urum, Y c m ş c l follows a com vel and work on the Sabbath.
mon Turkish practice. 40 ' N T K Y ' . O n the road from A n t i o c h to
" Q.VVY. A d a n a see T e e s s c h n c r , I , p p . i 4 4 - i 5 o ; K â m i l ,
2< K R ' B G L R . p.2i.
A KARAITE ITINERARY THROUGH TURKEY 319
we stopped for two days to rest ourselves to the river K i r k G e ç i t »s. We passed
and to rest the horses. several high mountains on both sides,
between which the river flowed. We pas
We went on from there and came on
sed more than forty crossings and cros
the same day to the village of Çakit
sed one very high bridge, which is in a
in which there is an inn where we stayed
narrow place. We went on and completed
ovcrnihgt. Next morning we got up and
the crossings. Near to an inn on the road
continued our journey from there. Wc
there is hot water coming out from be
went up into high and lofty mountains,
neath the mountain. Then we came to
and passed springs and chams. There are
a place called Çifte Han^^^, and steyad
many great trees and a river flowing
there overnight. Next morning the Rab-
through the valley, and many sweet
banite Jews got up and went their way,
waters flowing down the slope of the mo
for that is where the roads to C o n s t a n
untain. We passed through the mountains
tinople and Sinope part.
and crevices down to the valley. If you
climb up the mountain you cannot see When we came to D a m a s c u s wc
the land below and if you go down below found a man there from the town o f K o z -
you cannot see the mountain-top, for lev, called K a r a H a s a n " , who was a ser
these mountains are higher than the vant of Sultan G i r a y «^ and said
mountains of Beylan and the mountains that he wished to travel with us. Wc ag
of Payas; all torgues grow weary of reed, since he was better than anyone else
telling. We travelled through these high and we were acquainted with him. We
mountains and we came to a place called considered that if we went with a cara
Giiiek Kalesi which is on a high van, they wouuld not go with us to S i n o p e
mountain, and the people look from the and would not halt for us on the S a b b a t h
mountain - top like birds. On the dow day. We therefore gave him two silver
nward slope opposite the wall, there is pieces as a loan, and agreed to pay for
an inn, where we rested over the Sab bath. his food and drink and also for the fodder
A great river passes at the foot of the •of his faur horses, all so tliat we might
mountain, and by an inn called Çauş not desecrate the S a b b a t h , which, God
Han The inn was near, but we did not forbid. We also gave six silver pieces to
go there because of the Sabbath. another man called K a z i « 3 , and he took
There were also with us sixteen Rab- the money and ran away while wc were
banitc T ews, among them R , Solomon? still in Damascus. We travelled with
Sabbah, the merchant of King Baha K a r a H a s a n as far as Ç i f t e H a n ,
dır G i r a y K h a n " . They came upon the four of us, and K a r a H a s a n and
us in A d a n a and joined us. On Sturday his servant. We had covered 23 days'
evening we left there and travelled thro journey in thirty days, through dangerous
ugh high mountains, where we rode witli ways, we were saved for the sake of our
difficulty, for two horses could not pass holy forefathers. And this man, who had
abreast but only in single file. The mo previously shown himself a good man,
untains were as high and lofty as those turned into a serpent. Every day he qu
we had passed the previous day. While arrelled with us, for he was a quarrelsome
the sun was still shining we came down I C Y R l ^ KYŞY T.
69 S Y F T ' H N .
5^ ŞYKYT. 6» SYNP, O n the ancient road t a the north
" G Y B L Y K K L ' S Y . The cnieiidalion of cf. T a c s c h n e r , 1,144.
one letter gives the name required by the conicxi. «1 KR" H S N ,
5' Ş'Ş H'NY.A Ç a u ş - h a n ı is mentioned >' SHWN G R Y . T h e name is too corrupt
by the 17th century pilgrim Mehmed Edip (Ta- to admit of reconstruction. T h e possible Sultans
eschncr, I,i43,-cr.p.i4i,on Ç a u ş - K ö y ü ) would appear to be B a h a d ı r . (1637-41), I n â y c t
" B H D Y R G Y R Y H'N. B a h a d i r G i r a y (1635-37), C a n b e k (1627-35), M e h m e d (1623-
I, ruled from 1637-1641. Y c m ş e l heard the news 27).
of his death while he was in Jerusalem. " KZY.
A KARAITE ITINERARY THROUGH TURKEY 321
and disputatious man. We saw that the surroundings there ai-e many gar
his intentions towards us were not dens and orchards, and there are mos
good, and we thought : "It is not a ques. We set out from there at dawn and
good thing that we are doing. Why sho we came to the village of K a r a Pinar "
uld wc endanger our lives by travelling where there arc two inns, facing one anolh-
with a wicked man, who may join to ei', both fine and big. There is a mosque,
gether with evil men and turn against with cold water from a fountain which
us suddenly and do us some evil?". So has five steps, and a minarert built
we said that wc wished to go to Cons by Sultan S e l i m . There is an alms-
tantinople. He made a great quarrel hourc where food is given every day
with us; he struck R . Isaac and also to guests. There ai'e a number of shops,
struck R . Salomon L e v i and drew a small fort, and a tower in a high place.
his sword against him, and Solomon We stayed overnight in this place, which
Levi also drew his sword and struck and is the limit of the land of K a r a m a n
cursed him. He made much trouble for
From there wc set out on Friday and
us, and also did evil things lo us, and he
came to the village of? I neb The vil-
took seven silver pieces from us. After
Uagers came out to greet us, and each
(hesc things wc abandoned what was in
of them took three or four from among us
his hands and we parted from him.
and led them to his house. They have
So we came to a village called Me li rooms for guests, since there is no separate
med Pasha Hani''^ where there is a inn in this village, and this is their custom.
very fine, big inn. We stayed there over They gave us food, and also straw, hay
night, and joined with the Rabbanites, and barley for the horses and we on our
who were fourteen men. We left there at side all gave them presents, according lo
midnight, and took the road to Cons their honour and our sojourn there. Early
tantinople, and came to the village of Sunday morning wc left there and tra
Eregli where there is an inn built velled to the village of? Dutus'*, where
by Bayram Pasha in which we sta we stayed overnight. The customs of the
yed overnight. There arc a hundred and people of I neb, for there too there is no
twenty shops there, seUing all kinds of special inn.
fruit and foodstuffs and other goods. In
From there we travelled to the vil
lage of Bozok on the eve of Tuesday,
the first of the month of Nisan of 5402
•» M H M T PŞ' H N Y . Also known as Y e n i (—12 th April 1642). There are two old
Han. (Taeschner. I.T.15 and G*). inns, and we stayed there overnight. From
•* ' R Y G Y L Y . On the road from E r e g J i to K^ara P i n a r to Bozok there are no gar
Konya to A k ş e h i r see T a e s c l i n e r , 1,131-6 and
dens or orchards.
i29-3t. Y e m ş e l seems to have taken a different route
from those followed by the travellers studied by At midnight wc left Bozok and tra
Taeschner. He began on the more northerly of velled until morning, and in the afternoon
two routes from E r e g l i to Konya,biit after leaving
we came to the town on I l g i n This
Karapınar, instead of continuing through G e y
ve and I s m i l to K o n y a , he by-passed K o n y a , town is like E r e g l i . There are about a
travelled through some villages where there were
no inns, and rejoined the main road at U g i n .
»' K R ' K W Y N R . We may amend the first
A similar route was taken by m a k k i ( K â m i l ,
letter of the second word to either P or, preferably, B.
p.30-31), who proceeded directily from E r e g l i
M ŞDRVVN - Şadırvan.
to Ilgin via the villages of S a r u h a n , M i s k i r
M Y N ' R ' - minare,
and Bozok. Only in the third did he find inn
'iMRT - imaret.
though not two, as Y e m ş e l says. Wc may assume
IÇRMN.
that Y e m ş e l and Makki followed the same route,
'2 ' Y N B .
but stopped at different villages.
" D W T W S - perhaps the modern Tutup?
«« B Y R M PŞ'. B a y r a m P a ş a was Grand '•1 B W Z W K .
Vizier in 1637-8. " 'LGYN.
21
BERNARD LEWlS
322
and which has seventy (sic) arches. We
hundred and thirty shops, mosques, an
followed the paved road for about three
inn, and a cloth - market built by
hours, and came to the village of B u i a -
K a r a Mustafa Pasha the man
vadin where there is an inn built by
who conquered the city (sic) of Cyprus.
Rus tern Pasha *S and a mosque, and
There is also a bath there, where wa
a bath. They sell meat, bread and fruit
ter comes from underground, by God's
there. We stayed there overnight. At that
command, and they built the bath over
time one of the Rabbanites said that there
the water. There arc also many gardens
is a town in RumeHa, and it is the town of
and orchards. We stayed there that night.
Hayrebolu, where there is a bridge bu
There we continued our journey,
ilt by one of the kings of C o n s t a n t i n o p
and came at daybreak to the town of
le. It is very long and has 3 6 0 arches, and
Akshehir a fine town built at the foot
nobody can cross it in less than two or
of the mountain, with a river passing th
three hours in the winter. I n summer it
rough it. There are springs and clefts.
is dry.
We steyad tbei-e, and before midnight we
At midnight we left B u i v a d i n and
left there and came to the village of
continued until morning, and when mid
Ishakh*", where there arc gardens and
day was near we came to the village of
orchards, as in the town of Akshehir.
Bayat 8". It is a halting - place, but we
It is a halting - place, but we did not stay
did not stay there. We covered two stages
there, and travelled day and night, cove
that day, travelling night and day, as we
ring two stages, because of the Rabbanite
had done on the previous day, and we
Jews
Jews with
with us,
us, calculating
calculating that
tna there
mcxc still
.u mountains. O n Friday, to-
' • 1.
remained eleven days travel _ to reach wards evening, •^^u.fore oneo'clock,
before one o'clock, we wecame
came
Constantinople, and only eight days to the village of Y e n i H a n built by
to the feast of Passover. The Rabbanites Husrev Pasha and we rested there
gave the owners of the hoi-ses twelve sil for the Sabbath, and the caravan re
ver pieces to get us to Constantinople mained in the village of Bayat. Also the
before Passover So we covered two baggage of the Rabbanites remained, with
stages that day, and passed near by an inn, the owners of the horses, and some of
and came to a paved road with flagsto them came with us and we rested there.
nes because of the mud, since no one On Saturday the owners of the horses
would be able to pass there in winter. Half came with the baggage of the Rabbanites
way along the paved road there is a sort and they stayed overnight with us.
of very long bridge, which wc crossed.
On Sunday morning we left there
" B B Z Z S T N - bezzazistan. and came to the village of S e y y i d i Köy^*,
" M S T F ' PŞ'. Y e m ş e l has probably
confused L a l a Mustafa P a ş a , the conqueror
" BWLWDY.
of C y p r u s , with K e m a n k e ş K a r a Mustafa
" HWRWS'i'M PŞ'. I t will be observed
P a ş a , who was Grand Vizier from 1637 to 1643
that Y e m ş e l is consistent i n his spelling of this
i.e. during Y e m ş e l ' s visit,
name.
" The baths of I I g i n were known from
" B Y R B W L Y . I amend the first B to H .
B y z a n t i n e times.
Hayrebolu is in the neigbourhood of the famous
'KŞHR. Onthc road from A k ş e h i r to
E s k i ş e h i r sec T a e s c h n e r . 1,124-6. Y e m ş e l is 'long bridge'- U z u n k ö p r ü .
K Y T . K to B requires only a very small
unusually informative on this stretch. The Arab
travellers studied by K â m i l (p.32-43) proceeded change.
" Y G Y H'N.
from A k ş e h i r to İ z n i k by the more southerly
^ K W S R W B P'Ş'. H o s r e v P a ş a was
route, via Afyon and K ü t a h y a .
Grand Vizier 1628-1631. T h e i n n , founded in
8° S K Y Y G W . The emendation is drastic,
but no other name is known for the stage between 1629, was generally known by his n a m e (cf. Taesc
A k ş e h i r and B u l v a d i n . hner, I , 124).
The spring festival, commemorating the «» S Y Y D Y K W Y . O n S e y y i d i K ö y , bet
ter known as S e y y i d i G a z i , Y e m ş e l gives
E x o d u s from E g y p t .
" D W Ş M ' - döşeme. surprisingly detailed and accurate information.
A KARAITE ITINERARY THROUGH TURKEY 323
where there are two inns. One is a At midnight we left there and came
new one, Dilaver Pasha«° began to to the village of Eskişehir»^ where there
build and did not complete, and then ca are four inns and a bath the waters of
me Bayram Pasha and built it pro which are made hot by the wonder of
perly. There are some shops where they God, may He be blessed. There is a spring
sell bread and fruit. There is also a mos in front of the inn, from which hot water
que. The mother of Sultan A l a e d d i n " flows. There are about a hundred and
began to build it, but she did not finish thirty shops, and gardens and orchards
it. Then the M i h a l o g u l l a r i " from before the village. We did not stay there,
Rumelia built some of the building, though it is a halting - place, as we were
but they too did not finish it. Later in haste because the days of Passover were
it was completed by? Y a miliar drawing near. We went on from there
and is a fine building. There is an alms and came to the village of Çukurşe-
house" there where food is given to gu hir*®, where there is an inn in which wc
ests. It was built two hundred years after spent the night. Then we came to the
their prophet Muhammad and before the village o Bozüyük^"", which is also a
kings of Constantinople**. In the mos halting - place, but we did not stay there,
que is buried Seyyidi Battal"". The and went on to the village of B a z a r c i k ^ S
length of his grave is as the height of three where there is an inn built by K a r a
men, and it is covered with silken garments Mustafa P a s h a , in which we stayed.
like the graves of the kings of C o n s t a n
We left there at midnight and came
tinople, with a linen turban at its head.
to the village of Akbiyik"»», where there
•The Muslims say that he conquered all
the lands of R u m e l i a , and he was for is an inn built by Sultan M u r a d . It is
merly from Osmancik". We stayed in a halting - place, but we did not stay
the inn overnight. there, but continued until we came to the
town of Iznik^"*. That day we covered
three stages, travelling day and night, iz
R Y L W ' R P'Ş'. A very small change will nik is a fine town, with a fortified wall,
turn R into D. and surrounded by mountains on three
" 'YYLTYN. sides. On one side of the town towards
" MYHL'WGYLLRY.
the west, there is much sweet water. Wc
" Y M L Y L R . I am unable to suggest any
stayed overnight, and left early next mor
meaning for this name, the reading of which may
well be erroneous. The last four letters seem to ning, and came to G a v u r Köyü^°*, a
contain the T u r k i s h endings li-ler, but the first halting - place at which we did not stay.
two letters do not yield any satisfactory meaning. Wc continued and came to the village of
The name may possibly be connected with the D i F « , which is by the White Sea. A
Jemalis or J o m a i l s mentioned in a number
tongue of seawater comes very far inland,
of European sources. The 'mosque' of which
Yemşel speaks is of course the famousBektaşI
convent of Seyyidi G a z i . The Turkish sources
»8 ' S K Y Ş H R . On the road from E s k i ş e h i r
confirm that the convent was built by the mother
to İ z n i k via Y e n i ş e h i r see T a e s c h n e r . I , 118-
of Sultan Alaeddin, and extended by various
121. Y e m ş e l ' s account offers no special features.
members of the M i h a l o ğ l u family. See K . W u l -
»» ŞVVKVVYR Ş H R .
zinger, Drei Beklaschi - KWsler Phiygiens, Berlin,
"O B W Z ' W Y W K .
1913. Inscriptions published by T . M e n z e l in
i»i B Z R G Y K . . •
T. Menzel in M.S.O.S. XXVIII/a,i925,p.92ff.
102 ' K B Y Y K . cf. T a e s c h n e r . I , 119.
" *YMRT - İmaret. 103 ' Y Z N Y B . O n the route from I z n i k to
" By 'the Kings of C o n s t a n t i n o p l e Y e m Ü s k ü d a r via D i l and G e b z e , see T a e s c h n e r . I .
şel means the Ottomans Sultans. 110 - 2. The two Arab travellers studied by K â m i l
»* SYYDY K M T L . I amend K to B and took the military road via I z m i t .
M to'. A description and pictures of the tomb G B Y R K W Y W . An Arab traveller quoted
will be found in W u l z i n g e r , p.29 ff. by Taeschner ( I , i i i and n.2.) gives the form
" 'VVSM'NŞYN. I amend the final N to G a v u r K ö y , for the Christian village tommonly
K. It will be remembered that O s m a n c ı k was known as D e r b e n t .
an important Bektashi centre. "5 D Y L .
BERNARD L E W l S
324
and that is why it is called D i l . A man recently built fine houses of varioi
cannot go round it in one day. There are colours, with a fine garden in front. H
boats ready to transport people from one also invited some of the good people o
side to the other. We went on a boat with the community, as R . B e n j a m i n B i j
our horses and crossed to the opposite side and R-Solomon Biji a n d R . S a m u e l B i j
of Dil, which is seven miles. There is an VVc enjoyed ourselves with them there
inn where we stayed. At midnight we that day, and were treated with too much
left there and continued until morning, honour. One day, R . B a r u k h J a p h e t
and came to the village of Gebze '"^ and R . E l i j a h S a d i k and R . E l i j a h
It is a halting - place, but we passed by H i l l e l , surnamed Ç e l e b i called for us
and continued till evening^"", when we and took us to H a s k ö y , where we ate
came to the town of Üsküdar ^"^j on Fri- and drank and enjoyed ourselves with
day before the great S a b b a t h 1 1 th them. May God - blessed be He - double
Nisan (—22 nd April). We went on a their reward, amen.
small boat called Kayik"" late Friday On Sunday, the 5 th of lyyar of the
atfernoon, and we came to Constanti- year 5402 of the Creation (—16 th May
nople. 1642) we sailed from C o n s t a n t i n o p l e
As soon as our brothers the Kara- on a ship, and after a voyage
ites heard of our arrival, tliey came to of nine days we made shore at B a l a k l a -
greet us, and received us widi a most va on Wednesday. Praise be to God-
friendly welcome. They escorted us to blessed be He - that we arrived safe and
the house of R . Samuel Bij i may sound.
God preserve him - and we stayed there. These were our journeys: from E g y -
On Saturday the worthy young man R, pt to J e r u s a l e m 15 days journey, with
Soloman Biji, the brother of R . Afida, two or three S a b b a t h s , 18 days in all.
of blessed memory, called for us, and took From J e r u s a l e m to D a m a s c u s g days
us to his house, where we ate and drank journey, including one S a b b a t h , from
and enjoyed ourselves, and he treated Damascus to Aleppo 10 days, and
us with great honour. On the first inter- from Aleppo to C o n s t a n t i n o p l e 30
mediate day of Passover R . E l i j ah Fuki days.
called for us with his brother, the wealthy
When we landed at B a l a k l a v a the
J u d a h F u k i . They did us great honour,
people of our community heard immedia-
and we enjoyed ourselves there that day.
tely, and a number of people came to the
On Wednesday R . Joseph Maruli -
town of B a l a k l a v a , and others, learned
may God presei-ve him - called for us
men, came halfway. When we came to
and took us to Balat, to the house of
the village of E s k i Y u r t many people
R . D a v i d Suna, which he had just
came, and we went on from there and
built and which is as beaudful as a king's
came to the spring called N i s f H i r k a " ^ ,
palace. There we met some of the good
where there were aged scholars and
people of the community. On Thursday
learned men and women all the
R . E l i j a h Sadik, surnamed Sungas,
people of the community. They had "all
called for us, and took us to Has köy,
come out to greet us, and they gave us a
to the house of R . Benjamin, who had
great welcome and did us too much ho-
nour, and escorted us to our houses with
BGYBYZY. By omitting the first letter,
we get Geybize, an earlier form of Gebze.
' K Y N D Y - ikindi. S W L K . Perhaps an ungrammatical form
K» 'WSKWDR. of the Hebrew root S L K - to go up, ascend.
The S a b b a t h before Passover is known I " B L Y K L Y - B a l î k l î . G u r l a n d notes that
as the Great Sabbath. the name B a l a k l a v a is added in the margin of
"0 K Y B . read K Y K . the Ms.
The reading of this and other surnames of 1" *YSKY. Y W R T .
Karaites in I s t a n b u l is conjectural. NYSF IJRÇ'.
A KARAITE ITINERARY THROUGH TURKEY
songs and music and pleasant singing. Hepreserve them from all suffering and
May God - blessed be He - exalt their sorrow, keep them and adorn them and
degree and double their reward. May magnify them, amen; and may He re-
the Redeemer come in their days and joice them with the rebuilding of the temp-
redeem us, and may He send a remedy le speedily in our days amen.
for our affliction, that the verse may be
Isaiah 6o.a2. The remainder of the verse
fulfilled: "A little one shall becone a reads: "and a smaiU one a strong nation: the Lord
thousand etc."ii6 May God - blessed be will hasten it in his time."
D Ü Z E L T M E L E R
Derbil Ü n ver
28.30 S. başlığı
37 sağ 23
37 sağ 26
I I Keyhusrev I Keyhusrev
45 sol 5
910 H . 8ıo H .
48 şol 33
mutbahlar matbahlar
48 sağ 34
20 Turgut Turut
49 sağ
98 Nolu notta sahife 9 a bakınız sahife 36 y a bakınız
53
9 Nolu notta Ahmet Rifat: Lugat-ı Ali Gevat, Memalik-i Os-
55
Tarihiye vc Coğrafiye maniyenin T a r i h ve Coğ
rafiye Lugâtı
sağ kemer mermer
65 38
67 sol 6
156 sağ 25 1^
158 17 Nolu not şöyledir: Bak. Üsküb Tarihçesi, yazma, T o p k a p ı S a r a y ı , S u l t a n
Reşad No: 616
162 sol Muslahad-din Muslihu'd-din
31
167 sağ 12 1600 16000
177 sol 32 Beyi Heybeyi
179 sağ Nazi Çelebi N a z ı r Çelebi
5
180 sağ mansab munsab
28
181 sağ 12
187 sol Balagay'ın Blagay'ın
3
187 sağ den sonra 251 not rakkamı konacaktır.
35
188 253 Nolu not 2 Karatozbeg Karagozbeg
190 sağ 37 Konije Konjie
195 sol 7 Konjie Konjie
195 sağ 20 79-80 70 - 80
198 sol I I Ciro Ciro
198 318 Nolu notta Sty Styx
200 sağ 14 881 981
203 331 Nolu notta 2 gösterilmiştir gösterilmemiştir
204 336 Nolu notta s. 72-271 s. 271 - 272
208 sağ 39 Wl
214 sol 5 Bonolukateyn Benalukateyn
214 402 Nolu not 2 Zemalskog Zemaljskog
214 403 Nolu notta
VAKİFLAR BANKASİ
T. A. O. fi
SERMAYESİ: 50.000.000 T L. •ş
8:
MERKEZİ: ANKARA
KURULUŞ: 1954
S:
ŞUBELERİ:
MEVDUAT SAHİPLERİNE
ÇEŞİTLİ V E ZENGİN
İKRAM İYELER
SERI : A
SERI : B
Vakfiyeler ve vakfiyelerle ilgili çscrhr
ı Fâtih Mehmed II. vakfiyeleri. 2 lira.
2 Fâtih Devrinde istanbul lıarita.n* 125 kuruş, kalmadı.
3 Siyakat Yazısı. 40 kuruş, kalmadı.
4 Eski Yazılan Okuma Anahtan. 2 lira. kalmadı.
5 Karamanoğlu Ali Bey Vakfiyesi. Dergi Il.den ayrı basım.
6 • Topkapı'da Ahmet Paşa Vakfiyesi. Dergi I I . den ayrı basım.
SERI : c
Müteferrik eserler
1 — Cumhuriyetin X uncu Yılında Evkaf. Mevcudu kalmadı.
2 — Cumhuriyetten önce ve Sonra Vakıflar (Tarih Sergisi ve
İkinci Tarih Kongresi münasebetiyle Türk Tarih
Kurumuna takdim edilen rapor). Mevcudu kalmadı.
3 •— Vakıf ve Tesis. Mevcudu kalmadı.
4 — Vakıf ^iraat İşletmeleri. Mevcudu kalmadı.
5 — Vakıflar Galerisi Hakkında Muhtasar İzahat. Mevcudu kalmadı.
6 — Türk Vakıftan ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel bir etüd. 125 kuruş, kalmadı.
7 — Fâtih CamiH ve Bizans Sarma. 75 kuruş, kalmadı.
8 — Vakıf müessesesinin hukukî mahiyeti ve tarihî tekâmülü**. Dergi Il.den ayn basım.
Mevcudu kalmadı
9 — Muradiye CamiH ve Osmanlı mimarîsinin menşei meselesi* **.Dtrgı I I . den ayrı basım
Mevcudu kalmadı
10 — Budist Vakıftan****. Dergi I I . den ayrı basım.
11 — Türk Vakıflarının Milliyetçilik Cephesi. Dergi I I I . den ayrı basım.
12 — Turgut Oğullan Eserleri - Vakfiyeleri. Dergi Ill.den ayrı basım.
13 — Yugoslavya'da Türk Âbideleri ve Vakıf lan. Dergi Ill.den ayrı basım.
14 — Tefsiri Mevlâna Mustafa ve Vakıftan. Dergi I I I . den ayrı basım.
SERI : D
Broşürler
ı Vakıflar Yönetgesi, 1935 Fuarındaki Vakıflar Pavyonuna ait broşür.
2 Vakıflar İdaresi, 1936 Fuarındaki Vakıflar Pavyonuna ait broşür.
3 İzmir Enternasyonal Fuannda ıg^y senesindeki Vakıflar Pavyonu Hâtırası.
4 VIII inci İzmir Enternasyonal Fuannda Vakıflar Pavyonu Hâtırası{\^'3^'^ senesine ait).
5 IX uncu İzmir Enternasyonal Fuannda Vakıflar Pavyonu Hâitrasılıg^g senesine ait).
6 X uncu İzmir Enternasyonal Fuarında Vakıflar Pavyonu Hâtırası{jg/^o senesine ait).
7 Vakıflarımız (1941 senesinin ait broşür).
8 Vakıflar Pavyonu (1942 senesine ait broşür).
9 Vakıflar (1952 senesine ait broşür).