Professional Documents
Culture Documents
Yrd. Doç. Dr. İbrahim KUNT Yrd. Doç. Dr. İbrahim KUNT
AYBİL YAYINEVİ SERTİFİKA NO: 17394 AYBİL YAYINEVİ SERTİFİKA NO: 17394
AYBİL BASIMEVİ SERTİFİKA NO: 20781 AYBİL BASIMEVİ SERTİFİKA NO: 20781
vi vi
KISALTMALAR KISALTMALAR
vii vii
I. BÖLÜM I. BÖLÜM
MEHMED RÂ’İF’İN HAYATI VE ESERLERİ MEHMED RÂ’İF’İN HAYATI VE ESERLERİ
A. HAYATI A. HAYATI
Mehmed Râ’if, 1863 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Mehmed Râ’if, 1863 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası
1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nda şehid olan Yüzbaşı Mehmed Emin 1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nda şehid olan Yüzbaşı Mehmed Emin
Efendi’dir. İbtidâiye ve Rüşdiyeyi İstanbul’da, İ‘dâdiyeyi Şam’da, Mekteb- Efendi’dir. İbtidâiye ve Rüşdiyeyi İstanbul’da, İ‘dâdiyeyi Şam’da, Mekteb-
i Harbiye’yi de İstanbul’da tamamladı. 1882’de Piyâde Mülâzım-ı Sânîsi i Harbiye’yi de İstanbul’da tamamladı. 1882’de Piyâde Mülâzım-ı Sânîsi
(Teğmen) olarak 3. Kolordu’da göreve başladı. 1885’te Halep Askerî (Teğmen) olarak 3. Kolordu’da göreve başladı. 1885’te Halep Askerî
Rüşdiyesi’nde Coğrafya ve 1888’de İstanbul’da Kuleli Askerî İ‘dâdîsi’nde Rüşdiyesi’nde Coğrafya ve 1888’de İstanbul’da Kuleli Askerî İ‘dâdîsi’nde
Beden Eğitimi öğretmenliği yaptı. Bu okulda yirmi yılı aşkın bir süre Beden Eğitimi öğretmenliği yaptı. Bu okulda yirmi yılı aşkın bir süre
Tarih, Kitâbet (yazı ve imlâ) ve Mantık dersleri verdi. 1896 Türk-Yunan Tarih, Kitâbet (yazı ve imlâ) ve Mantık dersleri verdi. 1896 Türk-Yunan
savaşına katılan Mehmed Râ’if 1908'de Dördüncü Ordu Nizâmiye Alayı savaşına katılan Mehmed Râ’if 1908'de Dördüncü Ordu Nizâmiye Alayı
bölük kumandanlığında, 1909'da Muş'ta 16. Liva kumandanlığında bölük kumandanlığında, 1909'da Muş'ta 16. Liva kumandanlığında
bulundu. 1912'de Balkan Savaşına 91. Piyâde Alayı kumandanı olarak bulundu. 1912'de Balkan Savaşına 91. Piyâde Alayı kumandanı olarak
katıldı. Savaşın ardından sağlık sebebiyle emekliye ayrıldı1. katıldı. Savaşın ardından sağlık sebebiyle emekliye ayrıldı1.
Mehmed Râ’if 8 Şubat 1917 tarihinde vefat etmiş, Mehmed Râ’if 8 Şubat 1917 tarihinde vefat etmiş,
Yedikule dışındaki aile kabristanına defnedilmiştir. Yedikule dışındaki aile kabristanına defnedilmiştir.
Yazdığı eserler ve görevlerindeki başarılarından dolayı Yazdığı eserler ve görevlerindeki başarılarından dolayı
kendisine Osmânî ve Mecîdî nişanlarıyla gümüş liyâkat ve Yunan savaşı kendisine Osmânî ve Mecîdî nişanlarıyla gümüş liyâkat ve Yunan savaşı
madalyaları verilmiştir2. Arapça, Farsça ve Fransızca bilen Mehmed madalyaları verilmiştir2. Arapça, Farsça ve Fransızca bilen Mehmed
Râ’if, Bursalı Mehmed Tâhir'in belirttiğine göre Nakşibendî Râ’if, Bursalı Mehmed Tâhir'in belirttiğine göre Nakşibendî
1 1
Semavi Eyice, “Mehmed Râ’if”, TDVİA, XXVIII, 513 Semavi Eyice, “Mehmed Râ’if”, TDVİA, XXVIII, 513
2 2
Semavi Eyice, “Mehmed Râ’if Bey”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, 363-364 Semavi Eyice, “Mehmed Râ’if Bey”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, 363-364
tarîkatındandır1. Oğlu Hakkı Râ’if Ayyıldız da (ö. 1969) asker olarak tarîkatındandır1. Oğlu Hakkı Râ’if Ayyıldız da (ö. 1969) asker olarak
yetişmiş ve Tuğgeneralliğe kadar yükselmiştir. yetişmiş ve Tuğgeneralliğe kadar yükselmiştir.
B. ESERLERİ B. ESERLERİ
1. NİKÂT-I EDEBİYYE: 1. NİKÂT-I EDEBİYYE:
Mehmed Râ’if’in yayımlanan ilk eseri olup, edebî nüktelerle ilgili Mehmed Râ’if’in yayımlanan ilk eseri olup, edebî nüktelerle ilgili
birçok anekdot, muammâ, mülemmâ ve ebced hesabıyla ilgili bölümleri birçok anekdot, muammâ, mülemmâ ve ebced hesabıyla ilgili bölümleri
barındırmaktadır. İstanbul’da bulunan İstepan matbaasında 54 sayfa barındırmaktadır. İstanbul’da bulunan İstepan matbaasında 54 sayfa
olarak 1307/1889-1890 yılında yayımlanmıştır. olarak 1307/1889-1890 yılında yayımlanmıştır.
Eser hazırlanırken, konu edinilen nükteler arasında herhangi bir Eser hazırlanırken, konu edinilen nükteler arasında herhangi bir
bağlantı ve sıra olmasına dikkat edilmediğinden, o zamana kadar bağlantı ve sıra olmasına dikkat edilmediğinden, o zamana kadar
bulunabilen nükteler kaydedilerek hazırlandığı izlenimini bulunabilen nükteler kaydedilerek hazırlandığı izlenimini
uyandırmaktadır. Ünlü Arap şairi Mütenebbî’den bir anekdotla başlayan uyandırmaktadır. Ünlü Arap şairi Mütenebbî’den bir anekdotla başlayan
eser, İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe, Hârûnü’r-Reşîd, Hz. Ali, Bûrân, Kâdî eser, İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe, Hârûnü’r-Reşîd, Hz. Ali, Bûrân, Kâdî
Abdülvehhâb, İbn-i Verdî, Sultan Dördüncü Murat, Kânûnî Sultan Abdülvehhâb, İbn-i Verdî, Sultan Dördüncü Murat, Kânûnî Sultan
Süleyman, Nef‘î, Bâkî, Nâbî, Fıtnat Hanım gibi meşhûr isimlerle ilgili Süleyman, Nef‘î, Bâkî, Nâbî, Fıtnat Hanım gibi meşhûr isimlerle ilgili
anekdot ve çeşitli şiirlerle oluşturulmuştur. Pek rastlanılmayan ebced anekdot ve çeşitli şiirlerle oluşturulmuştur. Pek rastlanılmayan ebced
hesabıyla birbirlerine sayısal açıdan eşit olan kelimelerin, eserin üç farklı hesabıyla birbirlerine sayısal açıdan eşit olan kelimelerin, eserin üç farklı
yerinde sıralanması bu konuya verilen değere bir işaret olarak kabul yerinde sıralanması bu konuya verilen değere bir işaret olarak kabul
edilebilir. Bu eser hakkında ayrı bir başlık altında daha geniş bilgi edilebilir. Bu eser hakkında ayrı bir başlık altında daha geniş bilgi
verilecektir. verilecektir.
2. HÂTIRA-İ ESLÂF: 2. HÂTIRA-İ ESLÂF:
Nikât-ı Edebiyye tarzında hazırlanmış olan eser, İstanbul’da Nikât-ı Edebiyye tarzında hazırlanmış olan eser, İstanbul’da
Mekteb-i Sanâyi‘ Matbaasında, 1310/1892-1893 tarihinde elli beş sayfa Mekteb-i Sanâyi‘ Matbaasında, 1310/1892-1893 tarihinde elli beş sayfa
olarak yayımlanmıştır. Mehmed Râ’if kitabın mukaddimmesinde bu olarak yayımlanmıştır. Mehmed Râ’if kitabın mukaddimmesinde bu
1 1
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, III, 62-63 Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, III, 62-63
2 2
eserine Hâtıra-i Eslâf ismini verdiğini, ümmü’l-lisân olan Arapça ve eserine Hâtıra-i Eslâf ismini verdiğini, ümmü’l-lisân olan Arapça ve
Farsça’nın ufak bir numûne-i edebîsini göstermek üzere tahrîr ettiğini Farsça’nın ufak bir numûne-i edebîsini göstermek üzere tahrîr ettiğini
belirtmektedir. Eserde, anlaşılması kısmen zor olan elli civarında Arapça belirtmektedir. Eserde, anlaşılması kısmen zor olan elli civarında Arapça
ve Farsça şiir ile birçok Türkçe şiir edebi açıdan incelenerek bir kısmının ve Farsça şiir ile birçok Türkçe şiir edebi açıdan incelenerek bir kısmının
tercüme ve açıklaması yapılmış, ebced hesabı ile ilgili mısralar ile çeşitli tercüme ve açıklaması yapılmış, ebced hesabı ile ilgili mısralar ile çeşitli
tarih düşürme mısra ve beyitlerine yer verilmiş; Hâfız-ı Şîrâzî, Sa‘dî-i tarih düşürme mısra ve beyitlerine yer verilmiş; Hâfız-ı Şîrâzî, Sa‘dî-i
Şîrâzî, ‘Unsurî, Ferruhî, ‘Ascedî gibi Fars edebiyatının önemli şairleri ile Şîrâzî, ‘Unsurî, Ferruhî, ‘Ascedî gibi Fars edebiyatının önemli şairleri ile
Zemahşerî gibi Arap edebiyatının önemli simalarından da çeşitli örnekler Zemahşerî gibi Arap edebiyatının önemli simalarından da çeşitli örnekler
aktarılmıştır. Eserde görsel şiirlere de kısmen yer verilmiş, bazen aktarılmıştır. Eserde görsel şiirlere de kısmen yer verilmiş, bazen
Hârûnü’r-Reşîd gibi önemli tarihî kişilerin ismi verilerek bazen de isim Hârûnü’r-Reşîd gibi önemli tarihî kişilerin ismi verilerek bazen de isim
verilmeden çeşitli anekdotlar nakledilmiştir. verilmeden çeşitli anekdotlar nakledilmiştir.
3. KİTÂBHÂNE-İ EDEB: 3. KİTÂBHÂNE-İ EDEB:
Mehmed Râ’if’in, arkadaşı Mehmet Emîn ile beraber Mehmed Râ’if’in, arkadaşı Mehmet Emîn ile beraber
hazırladıkları bir eser olup 1313/1895-1896’da İstanbul Mahmud Bey hazırladıkları bir eser olup 1313/1895-1896’da İstanbul Mahmud Bey
Matbaasında 54 sayfa olarak yayımlanmıştır. Bu eser incelendiğinde, ilk Matbaasında 54 sayfa olarak yayımlanmıştır. Bu eser incelendiğinde, ilk
21 sayfasının Mehmed Râ’if, diğer kısımlarının Mehmed Emîn tarafından 21 sayfasının Mehmed Râ’if, diğer kısımlarının Mehmed Emîn tarafından
yazıldığı anlaşılmaktadır. Zira ilk sayfalarda Nikât-ı Edebiyye’de olduğu yazıldığı anlaşılmaktadır. Zira ilk sayfalarda Nikât-ı Edebiyye’de olduğu
gibi, anlaşılması zor Arapça-Farsça beyitler bulunmakta, daha sonra gibi, anlaşılması zor Arapça-Farsça beyitler bulunmakta, daha sonra
‘Edebiyat Dersleri’ başlığıyla, îham, cinas, reddü’l-‘acuz ‘ale’s-sadr, ‘Edebiyat Dersleri’ başlığıyla, îham, cinas, reddü’l-‘acuz ‘ale’s-sadr,
iştikâk gibi çeşitli edebî bilgiler ve örnekleri verilmektedir. Bu bilgilerden iştikâk gibi çeşitli edebî bilgiler ve örnekleri verilmektedir. Bu bilgilerden
ve şiirlerden birçoğunun altında Mehmed Emîn imzası görülmekte, ve şiirlerden birçoğunun altında Mehmed Emîn imzası görülmekte,
Mehmed Emîn Beyin aynı zamanda şair olduğu da anlaşılmaktadır. Mehmed Emîn Beyin aynı zamanda şair olduğu da anlaşılmaktadır.
Edebî bilgilerden bir kısmı da Mu‘allim Nâcî’den alınmıştır. Edebî bilgilerden bir kısmı da Mu‘allim Nâcî’den alınmıştır.
4. MİR'ÂT-I İSTANBUL: 4. MİR'ÂT-I İSTANBUL:
İstanbul’da bulunan tarihî eserlerin kitâbelerinin derlendiği bir İstanbul’da bulunan tarihî eserlerin kitâbelerinin derlendiği bir
eserdir. 1314/1896 yılında Âlem Matbaasında yayımlanmaya başlanan eserdir. 1314/1896 yılında Âlem Matbaasında yayımlanmaya başlanan
3 3
Mir’ât-ı İstanbul’un yayımı iki cilt olarak tasarlandığı halde yalnızca birinci Mir’ât-ı İstanbul’un yayımı iki cilt olarak tasarlandığı halde yalnızca birinci
cildi ‘Boğaziçi ve Havâlîsi’ alt başlığı ile yayımlanmış, ikinci cildi cildi ‘Boğaziçi ve Havâlîsi’ alt başlığı ile yayımlanmış, ikinci cildi
müsvedde halinde yayımlanmadan bırakılmıştır. Bugün kütüphanelerde müsvedde halinde yayımlanmadan bırakılmıştır. Bugün kütüphanelerde
rastlanan Mir'ât-ı İstanbul nüshalarının hepsinde baskı tarihi 1314/1896 rastlanan Mir'ât-ı İstanbul nüshalarının hepsinde baskı tarihi 1314/1896
olup muharriri Kolağası Mehmed Râ’if olarak gösterilmiştir. Halbûki ele olup muharriri Kolağası Mehmed Râ’if olarak gösterilmiştir. Halbûki ele
geçen bir başka nüshanın baskı tarihi 1316/1898 olup yazarları Kolağası geçen bir başka nüshanın baskı tarihi 1316/1898 olup yazarları Kolağası
Mehmed Râ’if ile Kolağası Ahmed Bahrî şeklinde kayıtlıdır. Metinlerde Mehmed Râ’if ile Kolağası Ahmed Bahrî şeklinde kayıtlıdır. Metinlerde
bir değişiklik göze çarpmasa da iki nüshanın önsözlerinde bulunan bir değişiklik göze çarpmasa da iki nüshanın önsözlerinde bulunan
ifadeler birbirinden farklıdır1. ifadeler birbirinden farklıdır1.
Eserin içinde levhalar hâlinde yer alan çok az sayıda resim Eserin içinde levhalar hâlinde yer alan çok az sayıda resim
arasında şunlar yer almaktadır: Rumelihisarı, Boğaziçinde bir dalyan, arasında şunlar yer almaktadır: Rumelihisarı, Boğaziçinde bir dalyan,
Kâğıthane deresinde kayıklar, Haydarpaşa İskelesi, Haliç, Kurbağalıdere Kâğıthane deresinde kayıklar, Haydarpaşa İskelesi, Haliç, Kurbağalıdere
Tren Köprüsü, Üsküdar İskelesi, Fenerbahçe Burnu, Büyükada ve Tren Köprüsü, Üsküdar İskelesi, Fenerbahçe Burnu, Büyükada ve
Heybeliada Deniz Okulu. Heybeliada Deniz Okulu.
Mehmet Râ’if’in oğlu Hakkı Râ’if Paşa’nın bildirdiğine göre, Mehmet Râ’if’in oğlu Hakkı Râ’if Paşa’nın bildirdiğine göre,
Mehmed Râ’if Bey şehri adım adım gezerek tarihî eserlerin kitâbelerini Mehmed Râ’if Bey şehri adım adım gezerek tarihî eserlerin kitâbelerini
okumuş, sûretlerini alarak on yıl çalışmak sûretiyle eserini hazırlamıştır. okumuş, sûretlerini alarak on yıl çalışmak sûretiyle eserini hazırlamıştır.
I. ciltte Kadıköy ve çevresinden başlayarak Üsküdar, Boğaziçi'nin I. ciltte Kadıköy ve çevresinden başlayarak Üsküdar, Boğaziçi'nin
Anadolu yakasındaki Osmanlı devri Türk eserleri ve mezarlıkları, Anadolu yakasındaki Osmanlı devri Türk eserleri ve mezarlıkları,
buralardaki kitabeler verilmekte, Karadeniz tarafından Rumeli buralardaki kitabeler verilmekte, Karadeniz tarafından Rumeli
yakasındaki eserlere geçilmekte, arkasından Beyoğlu ve Galata'daki yakasındaki eserlere geçilmekte, arkasından Beyoğlu ve Galata'daki
eserler ele alınmaktadır. Râ’if Bey yapıların tarihçelerini yazarken eserler ele alınmaktadır. Râ’if Bey yapıların tarihçelerini yazarken
Hüseyin Ayvansarâyî’nin Hadîkatü'l-cevâmi‘ isimli eserinde bulunan Hüseyin Ayvansarâyî’nin Hadîkatü'l-cevâmi‘ isimli eserinde bulunan
bilgileri tekrarlamakta fakat onun verdiği metni yapı kitabelerinin bilgileri tekrarlamakta fakat onun verdiği metni yapı kitabelerinin
kopyalarını yazmak sûretiyle tamamlamaktadır. Eserin değerini arttıran kopyalarını yazmak sûretiyle tamamlamaktadır. Eserin değerini arttıran
1 1
Mehmed Râ’if, Mir’ât-ı İstanbul, Haz.: Günay Kut, Hatice Aynur, 14 Mehmed Râ’if, Mir’ât-ı İstanbul, Haz.: Günay Kut, Hatice Aynur, 14
4 4
bir husus da Hadîkatü'l-cevâmi‘ isimli eserin kaleme alınışından sonra bir husus da Hadîkatü'l-cevâmi‘ isimli eserin kaleme alınışından sonra
inşâ edilen câmilerin, çeşitli vakıf eserleri ve kamu yapılarına ait inşâ edilen câmilerin, çeşitli vakıf eserleri ve kamu yapılarına ait
kitabelerin de bu kitapta yer almasıdır. II. ciltte esas İstanbul'un tarihî kitabelerin de bu kitapta yer almasıdır. II. ciltte esas İstanbul'un tarihî
yarımadası üzerinde durularak buradaki eserlerin kitâbeleri derlenmiştir. yarımadası üzerinde durularak buradaki eserlerin kitâbeleri derlenmiştir.
Baskısına 1327/1911’de başlandığı tespit edilen bu cildin Mehmed Râ’if Baskısına 1327/1911’de başlandığı tespit edilen bu cildin Mehmed Râ’if
ile Halil Rüşdü tarafından hazırlanan takdim sayfasında Mir'ât-ı ile Halil Rüşdü tarafından hazırlanan takdim sayfasında Mir'ât-ı
İstanbul'un bu cildinin fasikül halinde yayımlanılmasına başlandığı İstanbul'un bu cildinin fasikül halinde yayımlanılmasına başlandığı
bildirilmektedir. Kırk sekiz sayfa tutan üç fasikülü satışa çıkarılan eserin bildirilmektedir. Kırk sekiz sayfa tutan üç fasikülü satışa çıkarılan eserin
basımına devam edilmemiştir. basımına devam edilmemiştir.
İkinci cildin formalarının sonunda yer alan kısa bir tanımlamada İkinci cildin formalarının sonunda yer alan kısa bir tanımlamada
“Mir’ât-ı İstanbul, Osmanlı Devletinin pâyitahtı hakkında yeterli bilgi ve “Mir’ât-ı İstanbul, Osmanlı Devletinin pâyitahtı hakkında yeterli bilgi ve
gerekli ayrıntıları içeren bir eser olup herkes için yararlıdır. Dünyanın en gerekli ayrıntıları içeren bir eser olup herkes için yararlıdır. Dünyanın en
önemli ve dikkati çekici şehrinin mükemmel bir tarihi, bir coğrafyasını önemli ve dikkati çekici şehrinin mükemmel bir tarihi, bir coğrafyasını
anlatan bu eserin en büyük meziyeti zaman içinde izi bile kalmaması anlatan bu eserin en büyük meziyeti zaman içinde izi bile kalmaması
ihtimal dahilinde bulunan kitâbelerin, eski eserler hakkında ayrıntılı bir ihtimal dahilinde bulunan kitâbelerin, eski eserler hakkında ayrıntılı bir
biçimde bilgi vermesidir” denilmektedir. Gerçekten de Mir’ât-ı İstanbul’un biçimde bilgi vermesidir” denilmektedir. Gerçekten de Mir’ât-ı İstanbul’un
bugün için artık mevcut olmayan pek çok eseri günümüze taşıdığı bir bugün için artık mevcut olmayan pek çok eseri günümüze taşıdığı bir
gerçektir. gerçektir.
Günay Kut ve Hatice Aynur, bilhassa kitâbe metinlerinde Günay Kut ve Hatice Aynur, bilhassa kitâbe metinlerinde
düzeltmeler yaparak, I. cildin Anadolu yakası bölümünü dipnotlar ve düzeltmeler yaparak, I. cildin Anadolu yakası bölümünü dipnotlar ve
çeşitli düzeltmelerle ilmî esaslara uygun biçimde günümüz harfleriyle, çeşitli düzeltmelerle ilmî esaslara uygun biçimde günümüz harfleriyle,
İstanbul’da 1996 yılında neşretmişlerdir. İstanbul’da 1996 yılında neşretmişlerdir.
5. Mİ‘YÂRU'L-EFKÂR: 5. Mİ‘YÂRU'L-EFKÂR:
Mehmed Râ’if’in, Mehmed Emîn isimli arkadaşı ile birlikte Mehmed Râ’if’in, Mehmed Emîn isimli arkadaşı ile birlikte
hazırladıkları, İstanbul’da Mahmud Bey Matbaasında 1316/1898 hazırladıkları, İstanbul’da Mahmud Bey Matbaasında 1316/1898
tarihinde 27 sayfa olarak yayımlanan bir mantık ilmi kitabıdır. Dört bâba tarihinde 27 sayfa olarak yayımlanan bir mantık ilmi kitabıdır. Dört bâba
5 5
ve her bâb darblara ayrılmıştır. Birinci bâb mantık ilminin tarifinden, ikinci ve her bâb darblara ayrılmıştır. Birinci bâb mantık ilminin tarifinden, ikinci
bâb kavl-i şârih ve ta‘bîr-i âharla ta‘rîf, üçüncü bâb mürekkeb bahsinden, bâb kavl-i şârih ve ta‘bîr-i âharla ta‘rîf, üçüncü bâb mürekkeb bahsinden,
dördüncü bâb ise kıyas konularından bahsetmektedir. dördüncü bâb ise kıyas konularından bahsetmektedir.
6. PASKOL-JORJ MORO, YÜZ SENE YAŞAMAK ÇARESİ 6. PASKOL-JORJ MORO, YÜZ SENE YAŞAMAK ÇARESİ
YAHUT ‘İLM-İ HIFZI’S-SIHHA-İ ‘UMÛMİYYENİN YİRMİ İKİ TENBÎH YAHUT ‘İLM-İ HIFZI’S-SIHHA-İ ‘UMÛMİYYENİN YİRMİ İKİ TENBÎH
İLE TELHÎSİ: İLE TELHÎSİ:
Çevirenler: Mehmed Râ’if ve Mehmed Cemîl, İstanbul, Matbaa-i Çevirenler: Mehmed Râ’if ve Mehmed Cemîl, İstanbul, Matbaa-i
Hayriye ve Şürekâsı, 1332/1916. Hayriye ve Şürekâsı, 1332/1916.
Mehmed Râ’if’in, arkadaşı Mehmed Cemîl ile Fransızcadan Mehmed Râ’if’in, arkadaşı Mehmed Cemîl ile Fransızcadan
Osmanlı Türkçesine aktardıkları bir eserdir. Osmanlı Türkçesine aktardıkları bir eserdir.
7. TOPKAPI SARAYI HÜMÂYÛNU VE PARKININ TÂRİHİ: 7. TOPKAPI SARAYI HÜMÂYÛNU VE PARKININ TÂRİHİ:
İstanbul’da, Matbaa-i Hayriye ve Şürekâsı tarafından 64 sayfa İstanbul’da, Matbaa-i Hayriye ve Şürekâsı tarafından 64 sayfa
olarak 1332/1916 tarihinde yayınlanmıştır. Topkapı Sarayı civârında olarak 1332/1916 tarihinde yayınlanmıştır. Topkapı Sarayı civârında
bulunan eserlerin kitâbelerinin aktarıldığı bir eserdir. bulunan eserlerin kitâbelerinin aktarıldığı bir eserdir.
8. SULTANAHMED PARKI VE ÂSÂR-I ‘ATÎKASI: 8. SULTANAHMED PARKI VE ÂSÂR-I ‘ATÎKASI:
Müellifin vefatından kısa bir zaman önce, 1332/1916 yılında, Müellifin vefatından kısa bir zaman önce, 1332/1916 yılında,
İstanbul’da Matbaa-i Hayriye ve Şürekâsı tarafından 51 sayfa şeklinde İstanbul’da Matbaa-i Hayriye ve Şürekâsı tarafından 51 sayfa şeklinde
Âsâr-ı Atîka Külliyâtının birinci ve ikinci kitapları olarak yayımlanmış Âsâr-ı Atîka Külliyâtının birinci ve ikinci kitapları olarak yayımlanmış
olup, eserde şehrin tarihî merkezinde bulunan eski eserler üzerinde olup, eserde şehrin tarihî merkezinde bulunan eski eserler üzerinde
durularak yapı kitâbelerinin kopyaları verilmiştir. Eserin bir bölümü durularak yapı kitâbelerinin kopyaları verilmiştir. Eserin bir bölümü
İstanbul surları hakkında olup Çemberlitaş, Kıztaşı gibi bölümleri de İstanbul surları hakkında olup Çemberlitaş, Kıztaşı gibi bölümleri de
bulunmaktadır. bulunmaktadır.
Müellifin dört eserinin ise yayınlanmadan, yazma eser şeklinde Müellifin dört eserinin ise yayınlanmadan, yazma eser şeklinde
kaldığı bildirilmektedir1: kaldığı bildirilmektedir1:
1. Heyâkil-i Kemâlât yâhut Âbide-i İnsâniyyet 1. Heyâkil-i Kemâlât yâhut Âbide-i İnsâniyyet
1 1
Mehmed Râ’if, Mir’ât-ı İstanbul, Haz.: Günay Kut-Hatice Aynur, 14 Mehmed Râ’if, Mir’ât-ı İstanbul, Haz.: Günay Kut-Hatice Aynur, 14
6 6
2. Feth-i Celîl-i Konstantiniyye 2. Feth-i Celîl-i Konstantiniyye
3. Ba‘de’l-feth Cevâmi‘-i Şerîfeye Tahvîl Olunan Kenâis 3. Ba‘de’l-feth Cevâmi‘-i Şerîfeye Tahvîl Olunan Kenâis
4. İstanbul'un Ahvâl-i Kâdime-i Temeddün ve ‘Ümrânı 4. İstanbul'un Ahvâl-i Kâdime-i Temeddün ve ‘Ümrânı
Bu yazma eserler, yazma eser ihtiva eden kütüphanelerdeki Bu yazma eserler, yazma eser ihtiva eden kütüphanelerdeki
tüm aramalara rağmen bulunamamıştır. Muhtemelen yazarın ailesinin tüm aramalara rağmen bulunamamıştır. Muhtemelen yazarın ailesinin
özel kitaplığında bulunmaktadırlar. özel kitaplığında bulunmaktadırlar.
7 7
II. BÖLÜM II. BÖLÜM
HÂTIRA-İ ESLÂF HÂTIRA-İ ESLÂF
1. ADI 1. ADI
Mehmed Râ’if, Hâtıra-i Eslâf’ın ‘İfâde’ başlıklı girişinde, Arap ve Mehmed Râ’if, Hâtıra-i Eslâf’ın ‘İfâde’ başlıklı girişinde, Arap ve
Fars edebiyatlarına ait bazı edebî parçaları bir araya getirip tercüme Fars edebiyatlarına ait bazı edebî parçaları bir araya getirip tercüme
ederek eserine ‘Hâtıra-i Eslâf’ ismini verdiğini şu şekilde belirtmektedir ederek eserine ‘Hâtıra-i Eslâf’ ismini verdiğini şu şekilde belirtmektedir
(s. 3): “‘Arabî ve Fârisî’nin ba‘zî edebî parçalarını nakl ve tercüme (s. 3): “‘Arabî ve Fârisî’nin ba‘zî edebî parçalarını nakl ve tercüme
sûretiyle bir araya toplayarak ve birçok gavâmız-ı ‘Arabiyye ve sûretiyle bir araya toplayarak ve birçok gavâmız-ı ‘Arabiyye ve
Fârisiyyenin sûret-i hallerini göstererek ‘Hâtıra-i Eslâf’ nâmını vermiş ve Fârisiyyenin sûret-i hallerini göstererek ‘Hâtıra-i Eslâf’ nâmını vermiş ve
ümmü’l-lisân olan bu iki lisân-ı fasîhü’l-beyânın ufak bir numûne-i ümmü’l-lisân olan bu iki lisân-ı fasîhü’l-beyânın ufak bir numûne-i
edebîsini göstermek üzere tahrîr etmiş bulunduğum şu risâlecikde edebîsini göstermek üzere tahrîr etmiş bulunduğum şu risâlecikde
vukû‘u tabî‘î olan hatâların nazar-ı afv ile görülmesini kâri’în-i kirâm vukû‘u tabî‘î olan hatâların nazar-ı afv ile görülmesini kâri’în-i kirâm
hazerâtından temennî ve ümîd ederim.” Bu cümleden anlaşılan, hazerâtından temennî ve ümîd ederim.” Bu cümleden anlaşılan,
Mehmed Râ’if’in, Arapça ve Farsça’nın anlaşılması zor olan birçok edebî Mehmed Râ’if’in, Arapça ve Farsça’nın anlaşılması zor olan birçok edebî
parçasını toplayıp bunların çözüm yollarını göstererek bu eseri parçasını toplayıp bunların çözüm yollarını göstererek bu eseri
oluşturduğu ve adını ‘Hâtıra-i Eslâf’ olarak belirlediğidir. Eslâf, Arapça oluşturduğu ve adını ‘Hâtıra-i Eslâf’ olarak belirlediğidir. Eslâf, Arapça
‘selef’ kelimesinin çoğul şekli olup ‘eskiler, bizden öncekiler’ anlamına ‘selef’ kelimesinin çoğul şekli olup ‘eskiler, bizden öncekiler’ anlamına
gelmektedir. Dolayısıyla Hâtıra-i Eslâf isminin tercümesi, ‘Bizden gelmektedir. Dolayısıyla Hâtıra-i Eslâf isminin tercümesi, ‘Bizden
öncekilerin hatırası’ olarak düşünülebilir. öncekilerin hatırası’ olarak düşünülebilir.
2. YAZILIŞ SEBEBİ 2. YAZILIŞ SEBEBİ
Hâtıra-i Eslâf’ın yazılış sebebi, öncelikle isminden Hâtıra-i Eslâf’ın yazılış sebebi, öncelikle isminden
anlaşılmaktadır. ‘Bizden öncekilerin hatırası’ şeklinde tercüme anlaşılmaktadır. ‘Bizden öncekilerin hatırası’ şeklinde tercüme
edilebilecek bu isim, her şeyden önce tarih ve eski edebiyata olan edilebilecek bu isim, her şeyden önce tarih ve eski edebiyata olan
saygıyı içermektedir. Mehmed Râ’if, bizden öncekilerin kaybolmaya yüz saygıyı içermektedir. Mehmed Râ’if, bizden öncekilerin kaybolmaya yüz
tutan hatıralarının öğrenilmesi gerektiğini düşünerek bu ismi belirlemiş tutan hatıralarının öğrenilmesi gerektiğini düşünerek bu ismi belirlemiş
olmalıdır. olmalıdır.
Mehmed Râ’if, eserinin ‘İfâde’ başlıklı girişinde Arapça ve Mehmed Râ’if, eserinin ‘İfâde’ başlıklı girişinde Arapça ve
Farsça’yı şu şekilde tavsif etmektedir (s. 3): “Ümmü’l-lisân olan bu iki Farsça’yı şu şekilde tavsif etmektedir (s. 3): “Ümmü’l-lisân olan bu iki
lisân-ı fasîhu’l-beyânın ufak bir numûne-i edebîsini göstermek üzere lisân-ı fasîhu’l-beyânın ufak bir numûne-i edebîsini göstermek üzere
tahrîr etmiş bulunduğum şu risâlecikde…” Bu cümleden, Mehmed tahrîr etmiş bulunduğum şu risâlecikde…” Bu cümleden, Mehmed
Râ’if’in Arapça ve Farsça’yı ‘ümmü’l-lisân’ yani ‘temel dil’ olarak kabul Râ’if’in Arapça ve Farsça’yı ‘ümmü’l-lisân’ yani ‘temel dil’ olarak kabul
ettiği, ‘fasîhu’l-beyân’ sözünden ise bu dilleri ‘güzel, âhenkli, açık ve ettiği, ‘fasîhu’l-beyân’ sözünden ise bu dilleri ‘güzel, âhenkli, açık ve
anlaşılır bir şekilde söz söylenebilen diller’ olarak kabul ettiği yani bu anlaşılır bir şekilde söz söylenebilen diller’ olarak kabul ettiği yani bu
dillere son derece sevgi ve saygı duyduğu anlaşılmaktadır. dillere son derece sevgi ve saygı duyduğu anlaşılmaktadır.
10 10
kavuşturacak bir delil elimizde bulunmamakla birlikte, yazarın diğer kavuşturacak bir delil elimizde bulunmamakla birlikte, yazarın diğer
eserleri incelendiğinde bu tarihin hicrî olması gerektiği kanaati hâsıl eserleri incelendiğinde bu tarihin hicrî olması gerektiği kanaati hâsıl
olmaktadır. Zîra yazarın diğer eserlerinin bazılarında kitabın kapak olmaktadır. Zîra yazarın diğer eserlerinin bazılarında kitabın kapak
sayfasında Ma‘ârif Nezâret-i Celîlesinden bu eser için alınan ruhsat sayfasında Ma‘ârif Nezâret-i Celîlesinden bu eser için alınan ruhsat
tarihinin rûmî, yayım tarihinin ise hicrî olduğu anlaşılmaktadır. Hâtıra-i tarihinin rûmî, yayım tarihinin ise hicrî olduğu anlaşılmaktadır. Hâtıra-i
Eslâf’ın kapak sayfasında ruhsat tarihi bulunmasa da, aynı durumun Eslâf’ın kapak sayfasında ruhsat tarihi bulunmasa da, aynı durumun
uygulandığı düşünülebilir. Bu durumda eserin yayım tarihi 1310/1892- uygulandığı düşünülebilir. Bu durumda eserin yayım tarihi 1310/1892-
1893 yılına tekâbül etmektedir. 1893 yılına tekâbül etmektedir.
11 11
birinde hareke kullanmamış, tüm ibâreler tarafımızdan birinde hareke kullanmamış, tüm ibâreler tarafımızdan
harekelendirilmiştir. harekelendirilmiştir.
Sultan Sencer bir gün şikâra gitmek murâd eder. Sultan Sencer bir gün şikâra gitmek murâd eder.
Nüdemâsından birine hevâ nicedir diye su’âl eyledikte ‘kar yağmıştır’ Nüdemâsından birine hevâ nicedir diye su’âl eyledikte ‘kar yağmıştır’
diyecek yerde bu rubâ‘î ile cevap vermiştir: diyecek yerde bu rubâ‘î ile cevap vermiştir:
شاھا فلکت اسب سعادت زين کرد شاھا فلکت اسب سعادت زين کرد
وز جملۀ خسروان ترا تحسـين کرد وز جملۀ خسروان ترا تحسـين کرد
تا در حرکــت ســمند زرين نعلــت تا در حرکــت ســمند زرين نعلــت
بر گل ننھند پای زمين سيمين کرد بر گل ننھند پای زمين سيمين کرد
[Şâhâ feleket esb-i sa‘âdet zîn kerd [Şâhâ feleket esb-i sa‘âdet zîn kerd
Ve’z cumle-i husrevân tu râ tahsîn kerd Ve’z cumle-i husrevân tu râ tahsîn kerd
Tâ der hareket semend-i zerrîn na‘let Tâ der hareket semend-i zerrîn na‘let
12 12
Ber gul nenihend pây-i zemîn sîmîn kerd]1 Ber gul nenihend pây-i zemîn sîmîn kerd]1
Me’âli Me’âli
Ey pâdişâh, felek senin sa‘âdet atını zînetlendirdiği gibi zât-ı Ey pâdişâh, felek senin sa‘âdet atını zînetlendirdiği gibi zât-ı
kemâlât-ı enîsini de Hüsrevân zümresinde meziyyet-i ‘adl u ‘irfân ile kemâlât-ı enîsini de Hüsrevân zümresinde meziyyet-i ‘adl u ‘irfân ile
mümtâz kıldı. O kadar ki altun na‘llı rahşın seyr u harekete gelerek mümtâz kıldı. O kadar ki altun na‘llı rahşın seyr u harekete gelerek
kadem-nihâde-i hâk-i mezellet oldu, rûy-ı zemîni sîm ile müzeyyen kıldı. kadem-nihâde-i hâk-i mezellet oldu, rûy-ı zemîni sîm ile müzeyyen kıldı.
Aynı sayfanın devamında Timur İmparatorluğunun kurucusu ünlü Aynı sayfanın devamında Timur İmparatorluğunun kurucusu ünlü
Timurlenk (ö. 807/1404)’den bir anekdot aktarılarak sultanların isteğiyle, Timurlenk (ö. 807/1404)’den bir anekdot aktarılarak sultanların isteğiyle,
onlar için olmayacak övgülerin bile yapılabileceğine güzel bir örnek onlar için olmayacak övgülerin bile yapılabileceğine güzel bir örnek
verilmektedir. Aşağıdaki örnekte Timurlenk’in aksayan bacağı verilmektedir. Aşağıdaki örnekte Timurlenk’in aksayan bacağı
övülmektedir: övülmektedir:
Timurlenk bir gün meclisine devâm eden şu‘arâya hitâb edip der Timurlenk bir gün meclisine devâm eden şu‘arâya hitâb edip der
ki beni bir gûne2 medh ediniz fakat şimdiye kadar öyle medh kimseye ki beni bir gûne2 medh ediniz fakat şimdiye kadar öyle medh kimseye
olmamış ola dedikte hemân şu‘arâdan biri ayağa kalkıp bu rubâ‘î3 ile olmamış ola dedikte hemân şu‘arâdan biri ayağa kalkıp bu rubâ‘î3 ile
medh ederek mazhar-ı lutf u ihsânı olmuştur: medh ederek mazhar-ı lutf u ihsânı olmuştur:
خدا چون پای لنگان آفريده است خدا چون پای لنگان آفريده است
ترا بر جمله سلطان آفريده است ترا بر جمله سلطان آفريده است
يکی پای تو چوگان آفريده است يکی پای تو چوگان آفريده است
[Hudâ çun pây-i lengân âferîdest [Hudâ çun pây-i lengân âferîdest
1 1
Köşeli parantez içerisinde gösterilen bölümler, asıl metinde yoktur; esere tarafımızdan Köşeli parantez içerisinde gösterilen bölümler, asıl metinde yoktur; esere tarafımızdan
eklenmiştir. eklenmiştir.
2 2
Gûne kelimesi, metinde gûn şeklinde kaydedilmiştir. Gûne kelimesi, metinde gûn şeklinde kaydedilmiştir.
3 3
Mehmed Râ’if buradaki ‘rubâ‘î’ tanımlamasını, dört mısra‘lık manzûme anlamında Mehmed Râ’if buradaki ‘rubâ‘î’ tanımlamasını, dört mısra‘lık manzûme anlamında
söylemiş olmalıdır zira vezni ‘mefâ‘îlün/mefâ‘îlün/fe‘ûlün olduğundan rubâ‘î olması söylemiş olmalıdır zira vezni ‘mefâ‘îlün/mefâ‘îlün/fe‘ûlün olduğundan rubâ‘î olması
mümkün görünmemektedir. Kıt‘a şeklinde isimlendirmek daha doğru olacaktır. mümkün görünmemektedir. Kıt‘a şeklinde isimlendirmek daha doğru olacaktır.
13 13
Berây-i burden-i kûy-i sa‘âdet Berây-i burden-i kûy-i sa‘âdet
Turâ ber cumle sultân âferîdest Turâ ber cumle sultân âferîdest
Me’âli Me’âli
Cenâb-ı Rabbü’l-‘âlemîn topalların ayağını kûy-i sa‘âdete vusûl Cenâb-ı Rabbü’l-‘âlemîn topalların ayağını kûy-i sa‘âdete vusûl
içün yaratmış seni cümle üzerine sultân, ayağının birini de çevgân içün yaratmış seni cümle üzerine sultân, ayağının birini de çevgân
yaratmıştır. yaratmıştır.
Eserin 11. sayfasından itibaren Türkçe ve Arapça çeşitli tarih Eserin 11. sayfasından itibaren Türkçe ve Arapça çeşitli tarih
düşürme mısra‘ ve beyitleri ‘Tevârîh’ başlığı altında sıralanmış, hangi düşürme mısra‘ ve beyitleri ‘Tevârîh’ başlığı altında sıralanmış, hangi
tarihlere tekâbül ettikleri bir kısmında belirtilmiş, bir kısmında tarihlere tekâbül ettikleri bir kısmında belirtilmiş, bir kısmında
belirtilmemiştir. Hangi tarihe tekâbül ettiği belirtilmeyen tarih düşürme belirtilmemiştir. Hangi tarihe tekâbül ettiği belirtilmeyen tarih düşürme
mısra‘ları tarafımızdan tespit edilerek metinde kaydedilmiştir. mısra‘ları tarafımızdan tespit edilerek metinde kaydedilmiştir.
Rabb-i ‘İzzet ‘İzzet’i ‘izzetle i‘zâz eyledi1 Rabb-i ‘İzzet ‘İzzet’i ‘izzetle i‘zâz eyledi1
Çemenzâr-ı bekâda otlasın gezsin Tosun Paşa2 Çemenzâr-ı bekâda otlasın gezsin Tosun Paşa2
Yalan dünyâdan el çekdi Kezzûbî-zâde gerçekten Yalan dünyâdan el çekdi Kezzûbî-zâde gerçekten
Pupa yelken Kapûdân-zâde gitdi dâr-ı ‘ukbâya (1138) Pupa yelken Kapûdân-zâde gitdi dâr-ı ‘ukbâya (1138)
1 Ebced hesabıyla 1820 etmektedir. Bu eserin 1310 yılında yayımlandığı düşünülerek 1 Ebced hesabıyla 1820 etmektedir. Bu eserin 1310 yılında yayımlandığı düşünülerek
noktalı ve noktasız harfler hesaplanmış, noktalı harflerin toplamının 1247 ettiği noktalı ve noktasız harfler hesaplanmış, noktalı harflerin toplamının 1247 ettiği
belirlenmiştir. belirlenmiştir.
2 Ebced hesabıyla 1545 etmektedir. 2 Ebced hesabıyla 1545 etmektedir.
14 14
Bin iki yüz elli üçde dondu deryâ bendeniz geçdim Bin iki yüz elli üçde dondu deryâ bendeniz geçdim
Kırdı Camcı-zâde’nin billûr-veş cismin ecel (1229) Kırdı Camcı-zâde’nin billûr-veş cismin ecel (1229)
[s. 12] Yol oldu Üsküdar’a bin otuzda Akdeniz dondu [s. 12] Yol oldu Üsküdar’a bin otuzda Akdeniz dondu
Bi’r-i kabre koğa Munlâ tarh olundu ah ah1 Bi’r-i kabre koğa Munlâ tarh olundu ah ah1
‘Abdullâh-zâde Hindî’ye ‘Abdullâh-zâde Hindî’ye
Ka‘r-ı nâr-ı derk-i esfele Hindî sindi (1214) Ka‘r-ı nâr-ı derk-i esfele Hindî sindi (1214)
Klasik Türk edebiyatının en ünlü simalarından olan Nâbî (ö. Klasik Türk edebiyatının en ünlü simalarından olan Nâbî (ö.
1124)’nin kendi vefâtı için düşürdüğü Farsça tarih beyti de, bu eserin en 1124)’nin kendi vefâtı için düşürdüğü Farsça tarih beyti de, bu eserin en
ilginç örneklerinden biri olup, 13-14. sayfalarda yer almaktadır. Mehmed ilginç örneklerinden biri olup, 13-14. sayfalarda yer almaktadır. Mehmed
Râ’if tarafından tercümesi verilmeyen manzûmelerden biridir: Râ’if tarafından tercümesi verilmeyen manzûmelerden biridir:
Merhûm Nâbî Efendi’nin müsevvedâtı içinde kendi intikâli için Merhûm Nâbî Efendi’nin müsevvedâtı içinde kendi intikâli için
târîhtir ki levh-i mezârına yazılmıştır: târîhtir ki levh-i mezârına yazılmıştır:
چون روح کمين نابی در لجۀ نور آمد چون روح کمين نابی در لجۀ نور آمد
از تنگئ تن وارست در دار سرور آمد از تنگئ تن وارست در دار سرور آمد
تحقيق شناسان معنای شھود غيب تحقيق شناسان معنای شھود غيب
2 2
گويند پی تاريخ نابی بحضور آمد گويند پی تاريخ نابی بحضور آمد
1124 1124
[Çun rûh-i kemîn-i Nâbî der lucce-i nûr âmed [Çun rûh-i kemîn-i Nâbî der lucce-i nûr âmed
1 Sadece noktalı harflerin ebced karşılığı 1304 etmektedir. 1 Sadece noktalı harflerin ebced karşılığı 1304 etmektedir.
2 2
Nâbî’nin zavallı rûhu, nur denizine gark olunca, ten darlığından kurtuldu, mutluluk Nâbî’nin zavallı rûhu, nur denizine gark olunca, ten darlığından kurtuldu, mutluluk
yurduna geldi. Gayb âleminin manasını bilenler, tarih olarak “Nâbî huzura geldi” derler. yurduna geldi. Gayb âleminin manasını bilenler, tarih olarak “Nâbî huzura geldi” derler.
15 15
Ez tengi-i ten vârest der dâr-ı surûr âmed Ez tengi-i ten vârest der dâr-ı surûr âmed
Tahkîk şinâsân-i ma‘nâ-yi şuhûd-i ğayb Tahkîk şinâsân-i ma‘nâ-yi şuhûd-i ğayb
Gûyend pey-i târîh Nâbî be-huzûr âmed] Gûyend pey-i târîh Nâbî be-huzûr âmed]
Hiciv ve kasîdeleriyle ünlenen dîvân şairi Nef‘î (ö. 1044/1635), IV. Hiciv ve kasîdeleriyle ünlenen dîvân şairi Nef‘î (ö. 1044/1635), IV.
Murad döneminde sanat ve şöhretin zirvesine ulaşmıştır. Kendisi gibi Murad döneminde sanat ve şöhretin zirvesine ulaşmıştır. Kendisi gibi
sert yaratılışlı olan IV. Murad’la yakınlık kurarak takdirini kazanan Nef‘î, sert yaratılışlı olan IV. Murad’la yakınlık kurarak takdirini kazanan Nef‘î,
söylediği hicivlerle sonunu hazırlamış, sultanın emriyle 1044’de söylediği hicivlerle sonunu hazırlamış, sultanın emriyle 1044’de
boğdurularak öldürülmüştür. Nef’î’nin öldürülmesiyle ilgili bir Farsça boğdurularak öldürülmüştür. Nef’î’nin öldürülmesiyle ilgili bir Farsça
beyit, tercümesi verilmeyerek eserin 15. sayfasında şu şekilde beyit, tercümesi verilmeyerek eserin 15. sayfasında şu şekilde
kaydedilmiştir: kaydedilmiştir:
آن شاعر ھيجا گو که نام اوست نفعی آن شاعر ھيجا گو که نام اوست نفعی
1 1
“قتلش بچار مذھب واجب چو افعی “قتلش بچار مذھب واجب چو افعی
[An şâ‘ir-i heycâ-gû ki nâm-i ûst Nef‘î [An şâ‘ir-i heycâ-gû ki nâm-i ûst Nef‘î
Katleş be-çâr mezheb vâcib çu ef‘î] Katleş be-çâr mezheb vâcib çu ef‘î]
Eserin 15. sayfasında ‘Tevârîh-i bî-nukat’ başlığı altında çeşitli Eserin 15. sayfasında ‘Tevârîh-i bî-nukat’ başlığı altında çeşitli
Osmanlı padişahları için düşürülmüş noktasız harflerle yazılmış târihler Osmanlı padişahları için düşürülmüş noktasız harflerle yazılmış târihler
verilmiştir. Bunların da hiç birinin hangi tarihe tekâbül ettikleri verilmiştir. Bunların da hiç birinin hangi tarihe tekâbül ettikleri
belirtilmemiştir. belirtilmemiştir.
Kerem-vâsıl odur heme-i silk Hüdâvendigâr (758) Kerem-vâsıl odur heme-i silk Hüdâvendigâr (758)
[s. 16] ‘Alem-i ‘adl-ü kerem dâver-i mülk Mehmed Hân (805) [s. 16] ‘Alem-i ‘adl-ü kerem dâver-i mülk Mehmed Hân (805)
1 1
O savaştan bahseden (hiciv söyleyen) şairin ismi Nef’î’dir; yılan gibi öldürülmesi dört O savaştan bahseden (hiciv söyleyen) şairin ismi Nef’î’dir; yılan gibi öldürülmesi dört
mezhebe göre vaciptir. mezhebe göre vaciptir.
16 16
Mahrem-i dergeh-i o sadr-ı düvel Mehmed-i Sânî (858) Mahrem-i dergeh-i o sadr-ı düvel Mehmed-i Sânî (858)
‘Alem-i dergeh-i o mihr-i kerem Bâyezîd-i Sânî (881) ‘Alem-i dergeh-i o mihr-i kerem Bâyezîd-i Sânî (881)
Kerem-i kâmil o hâmil-i resm Selîm-i Evvel (797) Kerem-i kâmil o hâmil-i resm Selîm-i Evvel (797)
Hâris-i ‘asker-i o dehr ü himem Süleyman Hân (926) Hâris-i ‘asker-i o dehr ü himem Süleyman Hân (926)
Dâver-i ‘adl ü meh-i devr-i himem ‘Osmân Hân-ı Evvel (661) Dâver-i ‘adl ü meh-i devr-i himem ‘Osmân Hân-ı Evvel (661)
Mâlik-i dehrime mülk-i kerem Orhân-ı ‘Âdil (695) Mâlik-i dehrime mülk-i kerem Orhân-ı ‘Âdil (695)
Eserin 16. sayfasındaki ‘Elgâz’ başlığı altında çeşitli lügaz Eserin 16. sayfasındaki ‘Elgâz’ başlığı altında çeşitli lügaz
beyitleri verilmiş, çoğunun ya cevabı tek kelime olarak, ya da beyitleri verilmiş, çoğunun ya cevabı tek kelime olarak, ya da
açıklanarak kaydedilmiştir. açıklanarak kaydedilmiştir.
Kes müderris ayağın hem mu‘îdin başını Kes müderris ayağın hem mu‘îdin başını
Ko ayağı baş yerine tâ bilesin adını Ko ayağı baş yerine tâ bilesin adını
Sa‘îd1 Sa‘îd1
Çerâğın burnun al bir hoşca yansın Çerâğın burnun al bir hoşca yansın
Lebi üstüne koy dilber uyansın Lebi üstüne koy dilber uyansın
Çelebî2 Çelebî2
Mehmed Râ’if, Hâtıra-i Eslâf’ın on yedinci sayfasında bulunan Mehmed Râ’if, Hâtıra-i Eslâf’ın on yedinci sayfasında bulunan
aşağıdaki beyti açıklarken iki manalı olduğunu söylemişse de, bu beytin aşağıdaki beyti açıklarken iki manalı olduğunu söylemişse de, bu beytin
iki yönü bulunduğunu kastetmiş olmalıdır. Tek anlama sahip olan bu iki yönü bulunduğunu kastetmiş olmalıdır. Tek anlama sahip olan bu
beytin, yazarın açıklaması sayesinde bir muammâ beyti olduğu beytin, yazarın açıklaması sayesinde bir muammâ beyti olduğu
anlaşılmaktadır. İçerisinde Hasan isminin gizli olarak bulunduğu beyit şu anlaşılmaktadır. İçerisinde Hasan isminin gizli olarak bulunduğu beyit şu
şekildedir: şekildedir:
1 1
Müderris kelimesinin ayağı, yani son harfi ‘sîn’dir. Mu‘îd kelimesinin başındaki ‘mim’ Müderris kelimesinin ayağı, yani son harfi ‘sîn’dir. Mu‘îd kelimesinin başındaki ‘mim’
harfi atıldığında ise geriye kalan harflerin başına ‘sîn’ harfi getirildiğinde ‘Sa‘îd’ kelimesi harfi atıldığında ise geriye kalan harflerin başına ‘sîn’ harfi getirildiğinde ‘Sa‘îd’ kelimesi
ortaya çıkar. ortaya çıkar.
2 2
Çerağ kelimesinin burnu, ‘çe’ harfidir. ‘Lebi’ eklenince ‘Çelebi’ kelimesi oluşur. Çerağ kelimesinin burnu, ‘çe’ harfidir. ‘Lebi’ eklenince ‘Çelebi’ kelimesi oluşur.
17 17
زھی حالوت لب الاله االﷲ زھی حالوت لب الاله االﷲ
[Leb-i habîb be dendân giriftem u goftem [Leb-i habîb be dendân giriftem u goftem
Zihî halâvet-i leb lâ ilâhe illâ’llâh] Zihî halâvet-i leb lâ ilâhe illâ’llâh]
Beyt-i mezbûrede biri karîb ve diğeri ba‘îd iki ma‘nâ olup (1) Beyt-i mezbûrede biri karîb ve diğeri ba‘îd iki ma‘nâ olup (1)
habîb ya‘nî yârin lebini dendânım ile tutup kemâl-i istihsân ile ne güzel habîb ya‘nî yârin lebini dendânım ile tutup kemâl-i istihsân ile ne güzel
tatlı dudak dedim, demektir. (2) Habîbin lebi ki ( )حاhâ’dır. Dendânın tatlı dudak dedim, demektir. (2) Habîbin lebi ki ( )حاhâ’dır. Dendânın
‘Arabisî olan ( )سنsin lafzına bi’l-ilhâk maksûd olan ( )حسنHasan ismi ‘Arabisî olan ( )سنsin lafzına bi’l-ilhâk maksûd olan ( )حسنHasan ismi
zâhir olur. zâhir olur.
Hâtıra-i Eslâf’ın 21. sayfasına kadar olan kısmı tümüyle Lügaz Hâtıra-i Eslâf’ın 21. sayfasına kadar olan kısmı tümüyle Lügaz
ve Mu‘ammâlara ayrılmıştır. Eserde Farsça bir lügaz örneğine de ve Mu‘ammâlara ayrılmıştır. Eserde Farsça bir lügaz örneğine de
eserinin on sekizinci sayfasında yer vermiş, bilmeceyi açıklayıp ne eserinin on sekizinci sayfasında yer vermiş, bilmeceyi açıklayıp ne
çıkması gerektiğini de şu şekilde belirtmiştir: çıkması gerektiğini de şu şekilde belirtmiştir:
عجائب تر از آن ديدم ميان و پشت دم دارد عجائب تر از آن ديدم ميان و پشت دم دارد
[‘Acâ’ib cânver dîdem ki şeş pâ vu du ser dâred [‘Acâ’ib cânver dîdem ki şeş pâ vu du ser dâred
‘Acâ’ibter ez ân dîdem meyân-u puşt dum dâred] ‘Acâ’ibter ez ân dîdem meyân-u puşt dum dâred]
‘Acâib bir canavar gördüm ki altı ayağı ile iki başı var. Ondan ‘Acâib bir canavar gördüm ki altı ayağı ile iki başı var. Ondan
daha ‘acâib gördüm ki belinin ortasında bir de kuyruğu var bundan murat daha ‘acâib gördüm ki belinin ortasında bir de kuyruğu var bundan murat
terâzûdur çünkü terâzûnun iki başı ve her başında kefeyi tutmağa terâzûdur çünkü terâzûnun iki başı ve her başında kefeyi tutmağa
mahsûs üçer kordonu ve belindeki kuyruk da dilidir. mahsûs üçer kordonu ve belindeki kuyruk da dilidir.
Hâtıra-i Eslâf, edebî sanatlarla ilgili birçok manzûmenin yanı sıra, Hâtıra-i Eslâf, edebî sanatlarla ilgili birçok manzûmenin yanı sıra,
tasavvufla ilgili bir Farsça manzûmeyi ve manzum Türkçe tercümesini de tasavvufla ilgili bir Farsça manzûmeyi ve manzum Türkçe tercümesini de
barındırmaktadır. Kanaatimizce aşağıdaki beytin burada zikredilmesi, barındırmaktadır. Kanaatimizce aşağıdaki beytin burada zikredilmesi,
Mehmed Râ’if’in tasavvufa ilgi duyduğunun da bir kanıtıdır. Aşağıdaki Mehmed Râ’if’in tasavvufa ilgi duyduğunun da bir kanıtıdır. Aşağıdaki
18 18
beyitte, tasavvufta ‘fenâ ender fenâ’ şeklinde nitelenen durum1 tavsiye beyitte, tasavvufta ‘fenâ ender fenâ’ şeklinde nitelenen durum1 tavsiye
edilmektedir. Bu beyit ve manzum Türkçe tercümesi, eserin 18-19. edilmektedir. Bu beyit ve manzum Türkçe tercümesi, eserin 18-19.
sayfalarında şu şekilde yer almaktadır: sayfalarında şu şekilde yer almaktadır:
گم شدن گم کن وصال اينست و بس گم شدن گم کن وصال اينست و بس
[Hvîşten gum şud kemâl înest u bes [Hvîşten gum şud kemâl înest u bes
Gum şuden gum kun visâl înest u bes] Gum şuden gum kun visâl înest u bes]
Şükrü2 Şükrü2
Hâtıra-i Eslâf’ın 18-20. sayfalarında çoğunun çözümlemesi Hâtıra-i Eslâf’ın 18-20. sayfalarında çoğunun çözümlemesi
yapılmadığı hâlde bulunması gereken ismin belirtildiği Türkçe ve Farsça yapılmadığı hâlde bulunması gereken ismin belirtildiği Türkçe ve Farsça
birçok muammâ örneği bulunmaktadır. Aşağıdaki örnekler, Farsça birçok muammâ örneği bulunmaktadır. Aşağıdaki örnekler, Farsça
olanlarıdır: olanlarıdır:
چو اسم او گذرد در صوامع ملکوت چو اسم او گذرد در صوامع ملکوت
3 3
بقدر مرتبه ھر يک ز جا بلند شوند بقدر مرتبه ھر يک ز جا بلند شوند
[Çu ism-i û guzered der savâmi‘-i melekût [Çu ism-i û guzered der savâmi‘-i melekût
1 1
“Fenâ ender fenâ” hakkında bk. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 71 “Fenâ ender fenâ” hakkında bk. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 71
2 2
Şükrü isimli şâirin kim olduğu tespit edilememiştir. Şükrü isimli şâirin kim olduğu tespit edilememiştir.
3 3
Melekût ibadethanelerinde onun ismi geçince, makamı nedeniyle herkes yerinden Melekût ibadethanelerinde onun ismi geçince, makamı nedeniyle herkes yerinden
ayağa kalkar. ayağa kalkar.
19 19
Be-kadr-i mertebe her yek zi-câ bulend şevend] Be-kadr-i mertebe her yek zi-câ bulend şevend]
Bu beyitte ( زجاzicâ) kelimesinden ( علیAli) ismi çıkar1. Bu beyitte ( زجاzicâ) kelimesinden ( علیAli) ismi çıkar1.
[Ez miyân ber hîz ey serv-i revân [Ez miyân ber hîz ey serv-i revân
Emîn] Emîn]
Hâtıra-i Eslâf’ın 20. sayfasında bulunan bir diğer muammâ Hâtıra-i Eslâf’ın 20. sayfasında bulunan bir diğer muammâ
örneği şu şekilde kaydedilmiştir: örneği şu şekilde kaydedilmiştir:
[Nâm-i but-i men zi gâyet-i lutf [Nâm-i but-i men zi gâyet-i lutf
1 1
‘Ali kelimesi ebced hesabı ile 110, zicâ kelimesi ise 11’e tekabül etmektedir. ‘Ali kelimesi ebced hesabı ile 110, zicâ kelimesi ise 11’e tekabül etmektedir.
Tarafımızca yapılan araştırma ile bu durum açıklığa kavuşturulamamış olmakla birlikte Tarafımızca yapılan araştırma ile bu durum açıklığa kavuşturulamamış olmakla birlikte
‘Ali kelimesi bulend kelimesiyle anlam açısından zicâ kelimesinden daha fazla ilişkilidir. ‘Ali kelimesi bulend kelimesiyle anlam açısından zicâ kelimesinden daha fazla ilişkilidir.
2 2
جای توkelimeleri, metinde جائيتوşeklindedir. جای توkelimeleri, metinde جائيتوşeklindedir.
3 3
Ey servi yürüyüşlü güzel, aradan kalk; senin yerin burası değil, daha yukarı otur. Ey servi yürüyüşlü güzel, aradan kalk; senin yerin burası değil, daha yukarı otur.
4 از ميانkelimesinden ze ve elif harfleri kaldırılırsa امينismi çıkmaktadır. 4 از ميانkelimesinden ze ve elif harfleri kaldırılırsa امينismi çıkmaktadır.
5 5
Sevgilimin adı, son derece latif olduğundan çiçekler arasına damlayan bir sudur. Sevgilimin adı, son derece latif olduğundan çiçekler arasına damlayan bir sudur.
6 6
Bu beyitten üç şekilde Kemal kelimesi bulunabilir: 1) Beytin son kelimesi hariç sondan Bu beyitten üç şekilde Kemal kelimesi bulunabilir: 1) Beytin son kelimesi hariç sondan
başa doğru diğer kelimelerin baş harfleri kef, mim, elif ve lam’dır. Bu harflerin başa doğru diğer kelimelerin baş harfleri kef, mim, elif ve lam’dır. Bu harflerin
birleştirilmesiyle Kemal kelimesi oluşur. 2) Nam kelimesinin ebced hesabı ile sayısal birleştirilmesiyle Kemal kelimesi oluşur. 2) Nam kelimesinin ebced hesabı ile sayısal
değeri, Kemal kelimesinin değeri olan 91’e eşittir. 3) İkinci beyitte bulunan گل چکيده değeri, Kemal kelimesinin değeri olan 91’e eşittir. 3) İkinci beyitte bulunan گل چکيده
kelimelerinin ebced hesabıyla sayısal değeri 92’dir. Aynı beytin başındaki آبيستkelimesini kelimelerinin ebced hesabıyla sayısal değeri 92’dir. Aynı beytin başındaki آبيستkelimesini
a harfi yoktur şeklinde tercüme edersek a harfinin değeri bir oluğundan 92-1=91 olarak a harfi yoktur şeklinde tercüme edersek a harfinin değeri bir oluğundan 92-1=91 olarak
Kemal kelimesinin ebced değerine eşit olur. Kemal kelimesinin ebced değerine eşit olur.
20 20
Âbîst miyân-i gul çekîde Âbîst miyân-i gul çekîde
Kemâl] Kemâl]
Hâtıra-i Eslâfın 22. sayfasında Molla Câmî ile ilgili değişik bir Hâtıra-i Eslâfın 22. sayfasında Molla Câmî ile ilgili değişik bir
anekdot bulunmaktadır. Büyük bir ihtimâlle yakıştırma olan anekdot şu anekdot bulunmaktadır. Büyük bir ihtimâlle yakıştırma olan anekdot şu
şekildedir: şekildedir:
Molla Câmî bir gün musâhabet-i ‘irfân-nümâlarıyla mütelezziz Molla Câmî bir gün musâhabet-i ‘irfân-nümâlarıyla mütelezziz
olduğu bir kaç yâr-ı vefâ-kirdârıyla bir mesîre-i ferah-fezâda oturmakta olduğu bir kaç yâr-ı vefâ-kirdârıyla bir mesîre-i ferah-fezâda oturmakta
iken güzergâhlarından arkasında bir ğulâm-ı dil-ârâm olduğu hâlde bir iken güzergâhlarından arkasında bir ğulâm-ı dil-ârâm olduğu hâlde bir
nigâr-ı câzibe-dârın geçmesi üzerine içlerinden biri: ‘Câmî, bu nigâr mı nigâr-ı câzibe-dârın geçmesi üzerine içlerinden biri: ‘Câmî, bu nigâr mı
yoksa arkasındaki gulâm mı güzeldir?’ demesi üzerine Mollâ-yı nükte- yoksa arkasındaki gulâm mı güzeldir?’ demesi üzerine Mollâ-yı nükte-
pîrâ bi’l-irticâl: pîrâ bi’l-irticâl:
1 1
پس پيشين به از پيش پسين است مرا گويی کدامين بھترين است پس پيشين به از پيش پسين است مرا گويی کدامين بھترين است
[Merâ gûyî kudâmîn bihterîn est Pes-i pîşîn bih ez pîş-i pesîn est] [Merâ gûyî kudâmîn bihterîn est Pes-i pîşîn bih ez pîş-i pesîn est]
Mehmed Râ’if, lügaz gibi görünen, anlamı ilk bakışta Mehmed Râ’if, lügaz gibi görünen, anlamı ilk bakışta
anlaşılmayan bir beyti kaydedip eserinin 23. sayfasında şu şekilde anlaşılmayan bir beyti kaydedip eserinin 23. sayfasında şu şekilde
açıklamaktadır: açıklamaktadır:
ز دريای شھادت چون نھنگ ال بر آرد سر ز دريای شھادت چون نھنگ ال بر آرد سر
تيمم فرض گردد نوح را در وقت طوفانش تيمم فرض گردد نوح را در وقت طوفانش
[Zi deryâ-yi şehâdet çûn neheng-i lâ ber âred ser [Zi deryâ-yi şehâdet çûn neheng-i lâ ber âred ser
Teyemmüm farz gerded Nûh râ der vakt-i tûfâneş] Teyemmüm farz gerded Nûh râ der vakt-i tûfâneş]
1 1
Bana, hangisi güzel, diyorsun. Öndekinin arkası, arkadakinin önünden daha güzeldir. Bana, hangisi güzel, diyorsun. Öndekinin arkası, arkadakinin önünden daha güzeldir.
21 21
Sûret-i halli şu vechiledir. Sûret-i halli şu vechiledir.
Deryâ-yı şehâdet”den murâd kelime-i tevhîddir. (‘ )نھنگ الNiheng-i Deryâ-yı şehâdet”den murâd kelime-i tevhîddir. (‘ )نھنگ الNiheng-i
lâ’ müşebbeh bihin müşebbehe izâfeti kabîlinden olup timsah gibi olan lâ lâ’ müşebbeh bihin müşebbehe izâfeti kabîlinden olup timsah gibi olan lâ
demektir. (‘ )بر آرد سرber âred ser’ baş kaldırırsa (‘ )تيممteyemmüm’den demektir. (‘ )بر آرد سرber âred ser’ baş kaldırırsa (‘ )تيممteyemmüm’den
murâd lisândır. Bu sûrette (‘ )دھانdehân’ ya‘nî ağızda sefîne olmak lâzım murâd lisândır. Bu sûrette (‘ )دھانdehân’ ya‘nî ağızda sefîne olmak lâzım
gelir (‘ )در وقت طوفانشder vakt-i tûfâneş’ demek kelime-i şehâdetin gelir (‘ )در وقت طوفانشder vakt-i tûfâneş’ demek kelime-i şehâdetin
tekellümü ânında demektir1. tekellümü ânında demektir1.
Tercümesi Tercümesi
Kelime-i tevhîdin başı (َ‘ )الَ اِلَهlâ ilâhe’ kelimesi söylendiği vakitte Kelime-i tevhîdin başı (َ‘ )الَ اِلَهlâ ilâhe’ kelimesi söylendiği vakitte
‘ )اِالﱠ ﱠillâ’llah’ demek farz olur.”
lisân üzerine (ﷲ ‘ )اِالﱠ ﱠillâ’llah’ demek farz olur.”
lisân üzerine (ﷲ
Şâhnâme yazarı İranlı meşhur şair Firdevsî ile diğer meşhur Şâhnâme yazarı İranlı meşhur şair Firdevsî ile diğer meşhur
Fars şairleri ‘Unsurî, Ferruhî ve ‘Ascedî arasında geçtiği söylenen, Molla Fars şairleri ‘Unsurî, Ferruhî ve ‘Ascedî arasında geçtiği söylenen, Molla
Câmî’nin Baharistan isimli eserinden alınan uzunca bir anekdot Câmî’nin Baharistan isimli eserinden alınan uzunca bir anekdot
bulunmaktadır2. Hâtıra-i Eslâf’ın 23-26. sayfalarında bulunan bu anekdot bulunmaktadır2. Hâtıra-i Eslâf’ın 23-26. sayfalarında bulunan bu anekdot
şu şekilde aktarılmıştır: şu şekilde aktarılmıştır:
Belâgat-perverân-ı ‘Acem’den şâ‘ir-i meşhûr Firdevsî Gazne’ye Belâgat-perverân-ı ‘Acem’den şâ‘ir-i meşhûr Firdevsî Gazne’ye
gittiği zaman bir gün Gazne bahçelerinden birisine gider. Orada bulunan gittiği zaman bir gün Gazne bahçelerinden birisine gider. Orada bulunan
bir dıraht-ı sâyedârın [bir gölgeli ağacın] altında Sultan Mahmûd bir dıraht-ı sâyedârın [bir gölgeli ağacın] altında Sultan Mahmûd
Sebüktekin’in3 erkân-ı nâdî-i ‘irfânı olan ‘Unsurî, Ferruhî, ‘Ascedî bast-ı Sebüktekin’in3 erkân-ı nâdî-i ‘irfânı olan ‘Unsurî, Ferruhî, ‘Ascedî bast-ı
kâlîçe-i ikâmetle [bir halıya oturup] ve münâvele-i piyâle [kadeh kâlîçe-i ikâmetle [bir halıya oturup] ve münâvele-i piyâle [kadeh
döndürerek] müşâ‘are etmekte [karşılıklı şiir söylemekte] ve bir sâkî-i döndürerek] müşâ‘are etmekte [karşılıklı şiir söylemekte] ve bir sâkî-i
1 1
Bu beyit Muhammed Esîrî-i Lâhîcî dîvanında bulunmaktadır. Bu beyit Muhammed Esîrî-i Lâhîcî dîvanında bulunmaktadır.
2 2
bk. Molla Câmî, Baharistan, 218 bk. Molla Câmî, Baharistan, 218
3 3
Metinde Sebüktektîn şeklinde kaydedilmiştir. Metinde Sebüktektîn şeklinde kaydedilmiştir.
22 22
gülçehre idâre-i ke’esât-ı ezvâk eylemekte idi [gül yüzlü bir sâkî zevk gülçehre idâre-i ke’esât-ı ezvâk eylemekte idi [gül yüzlü bir sâkî zevk
kadehlerini getirip götürmekteydi]. kadehlerini getirip götürmekteydi].
Firdevsî bunları görmekle beraber kimler olduğunu Firdevsî bunları görmekle beraber kimler olduğunu
bilemediğinden oradaki bir fevvâre-i safâ-nisârın [güzel bir fıskiyenin] bilemediğinden oradaki bir fevvâre-i safâ-nisârın [güzel bir fıskiyenin]
kenarından abdest alarak namaza şurû‘ etti [başladı]. Rind-meşreb kenarından abdest alarak namaza şurû‘ etti [başladı]. Rind-meşreb
şâ‘irler kendi zu‘mlarınca [zanlarınca] böyle pejmurde libaslı bir zâhid-i şâ‘irler kendi zu‘mlarınca [zanlarınca] böyle pejmurde libaslı bir zâhid-i
bâridin bî-muhâbâ yanlarına tekarrubundan dolayı germî-i meclis-i bâridin bî-muhâbâ yanlarına tekarrubundan dolayı germî-i meclis-i
müşâ‘arelerine [samîmî şâirlik meclislerine] rişâşe-i kesl ü nakîsa müşâ‘arelerine [samîmî şâirlik meclislerine] rişâşe-i kesl ü nakîsa
[tembellik ve noksanlık serpintisi] saçılacağına zâhib olmalarıyla [tembellik ve noksanlık serpintisi] saçılacağına zâhib olmalarıyla
[inanmalarıyla] def‘ine çare aramaya başladılar. Ve taraflarından kâfiye-i [inanmalarıyla] def‘ine çare aramaya başladılar. Ve taraflarından kâfiye-i
müşkileyi şâmil [zor birer kâfiyeyi içeren] birer mısra‘ söylenerek müşkileyi şâmil [zor birer kâfiyeyi içeren] birer mısra‘ söylenerek
dördüncü mısra‘ın söylenmesi lüzumunu kendisine teklîf olunmasını ve dördüncü mısra‘ın söylenmesi lüzumunu kendisine teklîf olunmasını ve
bu bâr-ı girân [ağır] teklîfin herhâlde altından kalkamayacağından o bu bâr-ı girân [ağır] teklîfin herhâlde altından kalkamayacağından o
hâlde beyân-ı i‘tizâr ile [özür dileyerek] bir sûret-i leyyinede [kolay bir hâlde beyân-ı i‘tizâr ile [özür dileyerek] bir sûret-i leyyinede [kolay bir
şekilde]başlarından savmalarını ittifâk-ı ârâ [oy birliği] ile tensîb eylediler şekilde]başlarından savmalarını ittifâk-ı ârâ [oy birliği] ile tensîb eylediler
[uygun buldular]. Bu tasavvurdan habîr olmayan Firdevsî namazı [uygun buldular]. Bu tasavvurdan habîr olmayan Firdevsî namazı
bitirdikten sonra şâ‘irlerin eğlencelerine gıpta eylediğinden bu eğlenceye bitirdikten sonra şâ‘irlerin eğlencelerine gıpta eylediğinden bu eğlenceye
iştirâk ile ta‘dîl-i âlâm ve ekdâr eylemek için [elem ve kederlerini teskin iştirâk ile ta‘dîl-i âlâm ve ekdâr eylemek için [elem ve kederlerini teskin
etmek için] yanlarına gelip oturdu. etmek için] yanlarına gelip oturdu.
Şâ‘irler sevmedikleri zâhidin aralarına girdiğini görünce hemân Şâ‘irler sevmedikleri zâhidin aralarına girdiğini görünce hemân
ber-mucîb-i karâr emr-i müşâareye iştirâki lüzûmunu ifâde eylediler. ber-mucîb-i karâr emr-i müşâareye iştirâki lüzûmunu ifâde eylediler.
Firdevsî bir tavr-ı leyyin ile “teklîfinizi elimden geldiği derecede îfâya Firdevsî bir tavr-ı leyyin ile “teklîfinizi elimden geldiği derecede îfâya
çalışırım. Muvaffak olamaz isem germî-i bezm-i muhabbetinize burûdet çalışırım. Muvaffak olamaz isem germî-i bezm-i muhabbetinize burûdet
vermemek için giderim” demekle şâ‘irler irticâlen şu üç mısrâ‘ı inşâd vermemek için giderim” demekle şâ‘irler irticâlen şu üç mısrâ‘ı inşâd
ettiler: ettiler:
‘Unsurî ‘Unsurî
23 23
1 1
چون عارض تو ماه نباشد روشن چون عارض تو ماه نباشد روشن
[Çun ‘ârız-ı tû mâh nebâşed rûşen] [Çun ‘ârız-ı tû mâh nebâşed rûşen]
Ferruhî Ferruhî
2 2
مانند رخت گل نبود در کلشن مانند رخت گل نبود در کلشن
[Mânend-i ruhet gul nebuved der gulşen] [Mânend-i ruhet gul nebuved der gulşen]
‘Ascedî ‘Ascedî
3 3
مژگانت ھمی گذر کند از جوشن مژگانت ھمی گذر کند از جوشن
[Mujgânet hemî guzer kuned ez cevşen] [Mujgânet hemî guzer kuned ez cevşen]
Firdevsî, ‘Ascedî’nin şu mısrâ‘ından sonra nev-inşâdın [mısrâ Firdevsî, ‘Ascedî’nin şu mısrâ‘ından sonra nev-inşâdın [mısrâ
söyleme sırasının] kendisine intikâl eylediğini ve şu musâra‘a-i söyleme sırasının] kendisine intikâl eylediğini ve şu musâra‘a-i
edebiyyede [edebî mücâdelede] ihrâz edeceği [kazanacağı] galebenin edebiyyede [edebî mücâdelede] ihrâz edeceği [kazanacağı] galebenin
nasıl kıymetli bir galebe olacağını anlayınca dördüncü olmak üzere: nasıl kıymetli bir galebe olacağını anlayınca dördüncü olmak üzere:
4 4
مانند سنان کيو در جنگ پشن مانند سنان کيو در جنگ پشن
[Mânend-i sinân Keyû der ceng-i Peşen] [Mânend-i sinân Keyû der ceng-i Peşen]
mısrâ‘ını bi’l-bedâhe âverde-i lisân-ı fesâhât eyledi [birden söyleyiverdi]. mısrâ‘ını bi’l-bedâhe âverde-i lisân-ı fesâhât eyledi [birden söyleyiverdi].
Bu mısrâ‘ üzerine şâ‘irler dûçâr-ı hayret olup ‘ale’l-husûs kâfiye ve Bu mısrâ‘ üzerine şâ‘irler dûçâr-ı hayret olup ‘ale’l-husûs kâfiye ve
makâma münâsebet-i tâmmesiyle beraber mefhûm-i ‘umûmîsinin [genel makâma münâsebet-i tâmmesiyle beraber mefhûm-i ‘umûmîsinin [genel
anlamının] bir vak‘a-i mühimme-i târîhiyyeyi [târihî önemli bir olayı] hâvî anlamının] bir vak‘a-i mühimme-i târîhiyyeyi [târihî önemli bir olayı] hâvî
1 1
Ay senin yanağın gibi parlak olmasaydı Ay senin yanağın gibi parlak olmasaydı
2 2
Gül bahçesinde senin yanağın gibi gül olmazdı Gül bahçesinde senin yanağın gibi gül olmazdı
3 3
Kirpiklerin zırhı delip geçmektedir Kirpiklerin zırhı delip geçmektedir
4 4
Peşen savaşında Keyû’nun mızrağı gibi Peşen savaşında Keyû’nun mızrağı gibi
24 24
bulunduğunu [içerdiğini] teyakkun eylediklerinden [anladıklarından] en bulunduğunu [içerdiğini] teyakkun eylediklerinden [anladıklarından] en
ziyâde nazar-ı velehlerini celb eden [hayretlerini çeken] (ceng-i Peşen)’in ziyâde nazar-ı velehlerini celb eden [hayretlerini çeken] (ceng-i Peşen)’in
ne gibi cengten ibâret bulunduğu hakkında îzâhât vermesi ricâsında ne gibi cengten ibâret bulunduğu hakkında îzâhât vermesi ricâsında
bulundular. Nâzım-ı habâyâ-karîn Kahramân-ı nâmdâr Rüstem’in bulundular. Nâzım-ı habâyâ-karîn Kahramân-ı nâmdâr Rüstem’in
dâmâdı bulunan Keyû nâm pehlivânın Peşen denilen bir mevki‘de ser- dâmâdı bulunan Keyû nâm pehlivânın Peşen denilen bir mevki‘de ser-
nümâ-yı sâha-i zuhûr olan bir kanlı cengte göstermiş olduğu müessir-i nümâ-yı sâha-i zuhûr olan bir kanlı cengte göstermiş olduğu müessir-i
dilîrî [etkili cesâreti] ve Kahramânîyi tasvîr eylemek istiyor idi. Firdevsî dilîrî [etkili cesâreti] ve Kahramânîyi tasvîr eylemek istiyor idi. Firdevsî
bi’l-âhire Sultân Mahmûd’un nüdemâ-yı hâssü’l-hâssından [en özel bi’l-âhire Sultân Mahmûd’un nüdemâ-yı hâssü’l-hâssından [en özel
nedimlerinden] olmuş ve cüz’î bir zaman zarfında cümlesinin mâ-fevkine nedimlerinden] olmuş ve cüz’î bir zaman zarfında cümlesinin mâ-fevkine
geçmiştir [hepsine üstün gelmiştir]. geçmiştir [hepsine üstün gelmiştir].
Mehmed Râ’if, herkesin hoşuna gidebilecek manzûmeleri de Mehmed Râ’if, herkesin hoşuna gidebilecek manzûmeleri de
eserinde aktarmıştır. Bunlardan biri, 28. sayfada bulunan ve dünyadaki eserinde aktarmıştır. Bunlardan biri, 28. sayfada bulunan ve dünyadaki
seslerle ilgili olan şu manzûmedir: seslerle ilgili olan şu manzûmedir:
قطعه قطعه
کاندرين عالم بگو آواز چند بر رسيدم ار حکيم ھوشمند کاندرين عالم بگو آواز چند بر رسيدم ار حکيم ھوشمند
زان چھارست ای برادر سودمند گفت در عالم بسی آوازھاست زان چھارست ای برادر سودمند گفت در عالم بسی آوازھاست
1 1
جز بز قليه فش شلوار بند قلقل قرابه و چپچاب بوس جز بز قليه فش شلوار بند قلقل قرابه و چپچاب بوس
[Ber resîdem er hakîm-i hûşmend Kenderîn ‘âlem begû âvâz-ı çend [Ber resîdem er hakîm-i hûşmend Kenderîn ‘âlem begû âvâz-ı çend
Guft der ‘âlem besî âvâzhâst Zân çehârest ey berâder sûdmend Guft der ‘âlem besî âvâzhâst Zân çehârest ey berâder sûdmend
Gulgul-i garrâbe vu çepçâb-ı bûs Cızbız-i gulye-feş-i şalvâr-bend] Gulgul-i garrâbe vu çepçâb-ı bûs Cızbız-i gulye-feş-i şalvâr-bend]
1 1
Bir akıllı bilgine vardım, bu âlemle ilgili birkaç sesten bahset (dedim). Dedi ki: Âlemde Bir akıllı bilgine vardım, bu âlemle ilgili birkaç sesten bahset (dedim). Dedi ki: Âlemde
birçok sesler var, ey kardeş, onlardan dört tanesi faydalıdır: Testi sesi, buse sesi, etin birçok sesler var, ey kardeş, onlardan dört tanesi faydalıdır: Testi sesi, buse sesi, etin
kızarma sesi, kemer sesi. kızarma sesi, kemer sesi.
25 25
Molla Abdurrahmân-ı Câmî (ö. 898/1492), birçok esere sahip, Molla Abdurrahmân-ı Câmî (ö. 898/1492), birçok esere sahip,
ünlü mutasavvıf ve ediplerdendir. Edebî nüktelerle dolu bir eserde onun ünlü mutasavvıf ve ediplerdendir. Edebî nüktelerle dolu bir eserde onun
da yer alması, bu esere ayrı bir güzellik ve incelik katmaktadır. Molla da yer alması, bu esere ayrı bir güzellik ve incelik katmaktadır. Molla
Câmî ile ilgili bir latîfe Hâtıra-i Eslâf’ın 28. sayfasında şu şekilde Câmî ile ilgili bir latîfe Hâtıra-i Eslâf’ın 28. sayfasında şu şekilde
aktarılmaktadır: aktarılmaktadır:
Bir gün Câmî’nin talebelerinden biri li-ecli’l-latîfe Câmî’ye şu Bir gün Câmî’nin talebelerinden biri li-ecli’l-latîfe Câmî’ye şu
mısrâ‘ı söyledikte; mısrâ‘ı söyledikte;
1 1
قد بلند جامی دستاری پاره پاره قد بلند جامی دستاری پاره پاره
[Kad bulend-i Câmî destârî pâre pâre] [Kad bulend-i Câmî destârî pâre pâre]
[San âşiyân-i laklak ber kelle-i minâre] [San âşiyân-i laklak ber kelle-i minâre]
Hâtıra-i Eslâf’ın 29. sayfasında, Bağdat emirlerinden birinin şair Hâtıra-i Eslâf’ın 29. sayfasında, Bağdat emirlerinden birinin şair
ve edipleri davet ettiğinden bahisle, ikram edilmek üzere getirilen bir ve edipleri davet ettiğinden bahisle, ikram edilmek üzere getirilen bir
tepsinin içindeki bademleri bir misâfirin Kur’an âyetlerinde bulunan tepsinin içindeki bademleri bir misâfirin Kur’an âyetlerinde bulunan
rakamları söyleyerek elde etmesi ilgi çekici bir tarzda anlatılmıştır. rakamları söyleyerek elde etmesi ilgi çekici bir tarzda anlatılmıştır.
Ünlü ‘Abbâsî halîfelerinden Hârûnü’r-Reşîd’in şairleri ve câriyeleri Ünlü ‘Abbâsî halîfelerinden Hârûnü’r-Reşîd’in şairleri ve câriyeleri
arasındaki şiir söylemeler, eserin 33 ve 34. sayfalarında konu edilmiştir. arasındaki şiir söylemeler, eserin 33 ve 34. sayfalarında konu edilmiştir.
Burada Hârûnü’r-Reşîd, câriyenin verdiği sözü tutmadığını anlayınca Burada Hârûnü’r-Reşîd, câriyenin verdiği sözü tutmadığını anlayınca
1 1
Uzun boylu Câmî’nin sarığı parça parça Uzun boylu Câmî’nin sarığı parça parça
2 2
Buradaki ‘san’ kelimesi Türkçe ‘sanmak’ fiilinden gelmelidir. Bu kelimenin Molla Câmî Buradaki ‘san’ kelimesi Türkçe ‘sanmak’ fiilinden gelmelidir. Bu kelimenin Molla Câmî
tarafından kullanıldığının söylenmesi ilginçtir. tarafından kullanıldığının söylenmesi ilginçtir.
3 3
Sanki minare başında leylek yuvası. Sanki minare başında leylek yuvası.
26 26
şairlerini çağırtarak câriyenin söylediği َکالَ ُم اللﱠ ْي ِل يَ ْمحُوهُ النﱠھَا ُرsözüyle biten şairlerini çağırtarak câriyenin söylediği َکالَ ُم اللﱠ ْي ِل يَ ْمحُوهُ النﱠھَا ُرsözüyle biten
1 1
manzûmeler yazmalarını ister. Şairler de emri yerine getirirler. manzûmeler yazmalarını ister. Şairler de emri yerine getirirler.
Mehmed Râ’if, eserinin 34-35. sayfalarında Fars dilinin en büyük Mehmed Râ’if, eserinin 34-35. sayfalarında Fars dilinin en büyük
gazel üstâdı olarak bilinen Hâfız-ı Şîrâzî (ö.792/1390) ile ilgili şöyle bir gazel üstâdı olarak bilinen Hâfız-ı Şîrâzî (ö.792/1390) ile ilgili şöyle bir
anekdot aktarmaktadır: anekdot aktarmaktadır:
Hâfız kendi hânesinde acabâ iklîm-i Îrân’da benim kadar Hâfız kendi hânesinde acabâ iklîm-i Îrân’da benim kadar
talâkat-ı lisâna ve fesâhatle beyâna mâlik var mıdır, diye tefahhur talâkat-ı lisâna ve fesâhatle beyâna mâlik var mıdır, diye tefahhur
eylediğini kızı işitir. Bir gün Hâfız tenezzühe gidip ‘avdet edeceği sırada eylediğini kızı işitir. Bir gün Hâfız tenezzühe gidip ‘avdet edeceği sırada
kızı güzelcene örtünerek ve yüzünü peçeleyip geleceği yola doğru kızı güzelcene örtünerek ve yüzünü peçeleyip geleceği yola doğru
gitmekte iken babasına rast geldikte zaten Hâfız’ın öteden beri mizâha gitmekte iken babasına rast geldikte zaten Hâfız’ın öteden beri mizâha
olan meyli ma‘lûm olduğundan şu beyt ile kızına harf-endâzlığa başlar. olan meyli ma‘lûm olduğundan şu beyt ile kızına harf-endâzlığa başlar.
Hâfız Hâfız
خوب رويان گشاده رو باشد خوب رويان گشاده رو باشد
2 2
تو که رو بستۀ مگر زشتی تو که رو بستۀ مگر زشتی
Ba‘d kızı da bi’l-bedâhe şu beyti söyledikte Ba‘d kızı da bi’l-bedâhe şu beyti söyledikte
1 Gündüz, gecenin sözünü yok eder. 1 Gündüz, gecenin sözünü yok eder.
2 2
Güzel yüzlülerin yüzleri açık olur, senin yüzün kapalı, yoksa çirkin misin? Güzel yüzlülerin yüzleri açık olur, senin yüzün kapalı, yoksa çirkin misin?
3 3
Gençler uzun boylu olurlar, sen eğrilmişsin yoksa kambur musun? Gençler uzun boylu olurlar, sen eğrilmişsin yoksa kambur musun?
27 27
Hâfız kızın şu yoldaki cevâbından mütehayyir kalarak ve önüne Hâfız kızın şu yoldaki cevâbından mütehayyir kalarak ve önüne
bakarak yoluna devâm eylemiş ve der ‘akab kızı da başka bir yoldan bakarak yoluna devâm eylemiş ve der ‘akab kızı da başka bir yoldan
çabucak eve gelir ve Hâfız keyfiyeti anladıkta kerîmesini tahsîn eder.” çabucak eve gelir ve Hâfız keyfiyeti anladıkta kerîmesini tahsîn eder.”
Devlet adamlarının birbirleriyle şiir şeklinde yazıştıklarına bir Devlet adamlarının birbirleriyle şiir şeklinde yazıştıklarına bir
örnek olarak Osman Molla’nın Râgıb Paşa’dan bir dörtlükle izin istemesi, örnek olarak Osman Molla’nın Râgıb Paşa’dan bir dörtlükle izin istemesi,
onun da bu isteğe bir dörtlükle cevap vermesi eserin 36 ve 37. onun da bu isteğe bir dörtlükle cevap vermesi eserin 36 ve 37.
sayfalarında şu şekilde aktarılmaktadır: sayfalarında şu şekilde aktarılmaktadır:
Aşk, edebiyatın en önemli konusu olarak Mehmed Râ’if’in Aşk, edebiyatın en önemli konusu olarak Mehmed Râ’if’in
kitabının birçok bölümünde olduğu gibi 37. sayfasında da yerini şu kitabının birçok bölümünde olduğu gibi 37. sayfasında da yerini şu
şekilde almıştır: şekilde almıştır:
Bir kızın vefâtında cebinden çıkan bir varakada yazılmıştır: Bir kızın vefâtında cebinden çıkan bir varakada yazılmıştır:
28 28
اين مرده تنم بدو سپاريد جانان مرا به من بياريد اين مرده تنم بدو سپاريد جانان مرا به من بياريد
1 1
“تا بوسه زند ازين لبانم گر زنده شوم عجب مداريد “تا بوسه زند ازين لبانم گر زنده شوم عجب مداريد
[Cânân-ı merâ be men beyârîd in murde tenem bedû sipârîd [Cânân-ı merâ be men beyârîd in murde tenem bedû sipârîd
Tâ bûse zened ezin lebânem ger zinde şevem ‘aceb medârîd] Tâ bûse zened ezin lebânem ger zinde şevem ‘aceb medârîd]
Görsel şiirler, Mehmed Râ’if’in tüm edebî kitaplarında önemli bir Görsel şiirler, Mehmed Râ’if’in tüm edebî kitaplarında önemli bir
yer tutmaktadır. Belâgat kitaplarının bir bölümünde yer verilen bu şiirlerin yer tutmaktadır. Belâgat kitaplarının bir bölümünde yer verilen bu şiirlerin
örnekleri fazla değildir. Mehmed Râ’if, Hâtıra-i Eslâf’ında bu şiirlerin örnekleri fazla değildir. Mehmed Râ’if, Hâtıra-i Eslâf’ında bu şiirlerin
Türkçe, Arapça ve Farsça olanlarına oldukça yer vermiştir. Eserin ilk Türkçe, Arapça ve Farsça olanlarına oldukça yer vermiştir. Eserin ilk
görsel şiirler bölümü 37-38. sayfalarında bulunmaktadır. görsel şiirler bölümü 37-38. sayfalarında bulunmaktadır.
لطيف نگاری به از تو نديدم لطيف نگاری به از تو نديدم
ظريف بعالم نباشد به از تو ظريف بعالم نباشد به از تو
[nedîdem bih ez-tu nigârî latîf [nedîdem bih ez-tu nigârî latîf
Bih ez-tu nebâşed be-‘âlem zarîf Bih ez-tu nebâşed be-‘âlem zarîf
1 1
Sevgilimi bana getiriniz; bu ölü vücudumu ona teslim ediniz Sevgilimi bana getiriniz; bu ölü vücudumu ona teslim ediniz
Dudağımdan öper öpmez, eğer canlanırsam şaşırmayınız. Dudağımdan öper öpmez, eğer canlanırsam şaşırmayınız.
29 29
[görmedim senden güzel bir sevgili latîf [görmedim senden güzel bir sevgili latîf
Senden güzel olmaz âlemde zarîf Senden güzel olmaz âlemde zarîf
Bir sevgili âlemde görmedim zarîf Bir sevgili âlemde görmedim zarîf
37 ve 38. sayfalarda bulunan Türkçe dörtgen şekilli görsel 37 ve 38. sayfalarda bulunan Türkçe dörtgen şekilli görsel
şiirlerin nasıl okunacağı, Mehmed Râ’if tarafından yan taraflarına şiirlerin nasıl okunacağı, Mehmed Râ’if tarafından yan taraflarına
kaydedilmiştir. Bu görsel şiirler eserde şu şekilde yer almaktadır: kaydedilmiştir. Bu görsel şiirler eserde şu şekilde yer almaktadır:
30 30
[s. 38] [s. 38]
Eserinde mülemmâ örneklerine de yer veren Mehmed Râ’if, Eserinde mülemmâ örneklerine de yer veren Mehmed Râ’if,
zannımızca herkes tarafından gayet kolay okunup anlaşılabileceğini zannımızca herkes tarafından gayet kolay okunup anlaşılabileceğini
düşündüğü için 37. sayfada bulunan güzel bir mülemmâ örneğini düşündüğü için 37. sayfada bulunan güzel bir mülemmâ örneğini
kaydedip hiçbir açıklamada bulunmamıştır. kaydedip hiçbir açıklamada bulunmamıştır.
ناظـر چشــمی الی ديـدارکـم فی کل روز ناظـر چشــمی الی ديـدارکـم فی کل روز
1 1
حاضر گوشی علی گفتار کم فی کل حال حاضر گوشی علی گفتار کم فی کل حال
1 1
Her gün gözüm yüzünüze bakmaktadır. Her an kulağım sözünüze hazırdır. Her gün gözüm yüzünüze bakmaktadır. Her an kulağım sözünüze hazırdır.
31 31
[Nâzıru çeşmî ilâ dîdâriküm fî külli hâl [Nâzıru çeşmî ilâ dîdâriküm fî külli hâl
Hâzıru gûşî ‘alâ güftâriküm fî külli hâl] Hâzıru gûşî ‘alâ güftâriküm fî külli hâl]
Edebiyatın temel konuları arasında bulunan sevgili ve şarap, Edebiyatın temel konuları arasında bulunan sevgili ve şarap,
Hâtıra-i Eslâf’ın 41. sayfasında, tercümesi de verilerek bir beyitle şu Hâtıra-i Eslâf’ın 41. sayfasında, tercümesi de verilerek bir beyitle şu
şekilde anılmaktadır: şekilde anılmaktadır:
من مست مدام می محبوب مدامم من مست مدام می محبوب مدامم
محبوب مرا مغبچه ميخانه مکانم محبوب مرا مغبچه ميخانه مکانم
[Men mest-i mudâm-ı mey-i mahbûb-i mudâmem [Men mest-i mudâm-ı mey-i mahbûb-i mudâmem
Mahbûb-i merâ muğbeçe meyhâne mekânem] Mahbûb-i merâ muğbeçe meyhâne mekânem]
Tercümesi Tercümesi
Ben mey ve mahbûb ile mest-i müdâmım! Olmaz mıyım? Ben mey ve mahbûb ile mest-i müdâmım! Olmaz mıyım?
Mahbûbum muğbeççe, mekânım meyhânedir.” Mahbûbum muğbeççe, mekânım meyhânedir.”
Her milletin atasözü hâline gelmiş bazı şiir parçaları vardır. Her milletin atasözü hâline gelmiş bazı şiir parçaları vardır.
Mehmed Râ’if, bunlardan birini tercümesiyle beraber eserinin 41. Mehmed Râ’if, bunlardan birini tercümesiyle beraber eserinin 41.
sayfasında şu şekilde aktarmaktadır: sayfasında şu şekilde aktarmaktadır:
در مسکن مور خانۀ مار که ديد در مسکن مور خانۀ مار که ديد
در گردن اھل خرقه زنار که ديد در گردن اھل خرقه زنار که ديد
1 1
وفا می طلبی ابله شدۀ زار که ديد وفا می طلبی ابله شدۀ زار که ديد
[Esb u zen u şemşîr-i vefâdâr ki dîd [Esb u zen u şemşîr-i vefâdâr ki dîd
Der mesken-i mûr hâne-i mâr ki dîd Der mesken-i mûr hâne-i mâr ki dîd
Der gerden-i ehl-i hırka zunnâr ki dîd Der gerden-i ehl-i hırka zunnâr ki dîd
1 1
Bu manzûme, Baba Efdal-i Kâşânî Dîvân’ından alınmış bir rubâîdir. Bu manzûme, Baba Efdal-i Kâşânî Dîvân’ından alınmış bir rubâîdir.
32 32
Vefâ mî talebî ebleh şudeî zâr ki dîd] Vefâ mî talebî ebleh şudeî zâr ki dîd]
Sâhibine vefâdâr, bir zen ve esb ile şemşîri, mesken-i mûrda Sâhibine vefâdâr, bir zen ve esb ile şemşîri, mesken-i mûrda
hâne-i mârı, dervîşân gerdeninde zünnârı kim gördü? Vefâ mı hâne-i mârı, dervîşân gerdeninde zünnârı kim gördü? Vefâ mı
istiyorsun? Umma zîrâ zemânede zârın te’sîriyle sersem olmuş bir istiyorsun? Umma zîrâ zemânede zârın te’sîriyle sersem olmuş bir
adamı kim gördü?” adamı kim gördü?”
Diğer bir Farsça görsel parça, Hâtıra-i Eslâf’ın 42. sayfasında yer Diğer bir Farsça görsel parça, Hâtıra-i Eslâf’ın 42. sayfasında yer
almaktadır. Burada bulunan bir beyit değil, bir nesir cümlesidir. Mehmed almaktadır. Burada bulunan bir beyit değil, bir nesir cümlesidir. Mehmed
Râ’if, sadece şiirlerin değil, nesir parçaları ve cümlelerin de görsel şiir Râ’if, sadece şiirlerin değil, nesir parçaları ve cümlelerin de görsel şiir
tarzında yazılabildiğine bir örnek vermek istemiş olmalıdır. Mehmed tarzında yazılabildiğine bir örnek vermek istemiş olmalıdır. Mehmed
Râ’if, bu cümleye Molla Câmî’nin kısmen Farsça, kısmen de Arapça bir Râ’if, bu cümleye Molla Câmî’nin kısmen Farsça, kısmen de Arapça bir
beytini ilâve ederek açıklamasını sürdürmüştür: beytini ilâve ederek açıklamasını sürdürmüştür:
رجب ز حب رخت رخت بر گرفت و برفت رجب ز حب رخت رخت بر گرفت و برفت
[Receb zi hubb-i ruhet raht ber girift u be-reft] [Receb zi hubb-i ruhet raht ber girift u be-reft]
Tercümesi: Tercümesi:
Ey güzel! Senin muhabbet-i vech-i tâbânından Recep atını alıp Ey güzel! Senin muhabbet-i vech-i tâbânından Recep atını alıp
gitti. gitti.
‘İlâve ‘İlâve
Çünki ‘ilâc-ı ‘aşk iftirâktır. Câmî bir beyitte şöyle diyor: Çünki ‘ilâc-ı ‘aşk iftirâktır. Câmî bir beyitte şöyle diyor:
33 33
1 1
فی قربھا عذاب من بعدھا سالمة پرسيدم از طبيبی احوال دوست گفتا فی قربھا عذاب من بعدھا سالمة پرسيدم از طبيبی احوال دوست گفتا
[pursîdem ez tabîbî ehvâl-i dûst guftâ [pursîdem ez tabîbî ehvâl-i dûst guftâ
fî gurbihâ ‘azâbun min ba‘dihâ selâmet] fî gurbihâ ‘azâbun min ba‘dihâ selâmet]
Farsça görsel şiirlerin bir diğer örneği de 43. sayfada Farsça görsel şiirlerin bir diğer örneği de 43. sayfada
bulunmaktadır. Bu tür şiirlerde, köşelere doğru dizilmiş harfler her bulunmaktadır. Bu tür şiirlerde, köşelere doğru dizilmiş harfler her
mısrânın baş ve sonuna eklenerek mısrâ tamamlanmaktadır. Mehmed mısrânın baş ve sonuna eklenerek mısrâ tamamlanmaktadır. Mehmed
Râ’if, bu görsel şiirin okunuş şekli ve tercümesini de şu şekilde Râ’if, bu görsel şiirin okunuş şekli ve tercümesini de şu şekilde
açıklamaktadır: açıklamaktadır:
منت ايزد را که فريادی رسد ما را ز غم منت ايزد را که فريادی رسد ما را ز غم
مغز اندر استخوانی نيست جانا کن کرم مغز اندر استخوانی نيست جانا کن کرم
مرگ آيد ناگھان از نزد يزدان چون کنم مرگ آيد ناگھان از نزد يزدان چون کنم
منک مردم در فراقست نيست جانی در تنم منک مردم در فراقست نيست جانی در تنم
1 1
Dostun durumunu bir tabipten sordum, yakınlığı azap, uzaklığı selâmet, dedi. [Bu beyit Dostun durumunu bir tabipten sordum, yakınlığı azap, uzaklığı selâmet, dedi. [Bu beyit
Hâfız Dîvânından alınmıştır. Bkz. Hâfız-ı Şîrâzî, Dîvân-ı Mevlânâ Şemseddîn Hâfız Dîvânından alınmıştır. Bkz. Hâfız-ı Şîrâzî, Dîvân-ı Mevlânâ Şemseddîn
Muhammed Hâfız-i Şîrâzî, 386] Muhammed Hâfız-i Şîrâzî, 386]
34 34
[Minnet îzed râ ki feryâdî resed mâ râ zi gam [Minnet îzed râ ki feryâdî resed mâ râ zi gam
Mağz ender ustuhvânî nîst cânâ kun kerem Mağz ender ustuhvânî nîst cânâ kun kerem
Merg âyed nâgehân ez nezd-i yezdân çun kunem Merg âyed nâgehân ez nezd-i yezdân çun kunem
Menk murdem der firâkest nîst cânî der tenem] Menk murdem der firâkest nîst cânî der tenem]
Tercümesi Tercümesi
Cenâb-ı Hakk’a hamdolsun gamdan bize feryâd geliyor! Ey cân Cenâb-ı Hakk’a hamdolsun gamdan bize feryâd geliyor! Ey cân
kerem eyle, kemikte ilik kalmadı! Tenimde eser-i hayât yok, senin kerem eyle, kemikte ilik kalmadı! Tenimde eser-i hayât yok, senin
firâkınla öldüm! Hak tarafından ölüm gelecek olursa nice edeyim? firâkınla öldüm! Hak tarafından ölüm gelecek olursa nice edeyim?
Eserin 45 ve 46. sayfalarında, mühmel sanatı yapılarak sadece Eserin 45 ve 46. sayfalarında, mühmel sanatı yapılarak sadece
noktasız harfler kullanılarak yazılmış bazı tasavvufî cümleler noktasız harfler kullanılarak yazılmış bazı tasavvufî cümleler
bulunmaktadır: bulunmaktadır:
O memdûhun ihsânı derdin devâsına lezzet verdi = داد او داده داد داء دوا O memdûhun ihsânı derdin devâsına lezzet verdi = داد او داده داد داء دوا
[Dâd-i û dâde dâd dâ’-i devâ] [Dâd-i û dâde dâd dâ’-i devâ]
Onun ihsân ediciliği ihsan etmeğe devam verdi = داد ده داد او دوام آرا Onun ihsân ediciliği ihsan etmeğe devam verdi = داد ده داد او دوام آرا
O memdûhun ihsânı muhabbet ihsânına lezzet = داده داد داد او دادۀ او O memdûhun ihsânı muhabbet ihsânına lezzet = داده داد داد او دادۀ او
vermiştir vermiştir
Onun dûde-i lutfu muhabbet sadâlıdır = دودۀ داد او وداد ادا Onun dûde-i lutfu muhabbet sadâlıdır = دودۀ داد او وداد ادا
Onun ihsânı dâm-ı muhabbete muhabbetlenmeği = داد او داد دام ودود داد Onun ihsânı dâm-ı muhabbete muhabbetlenmeği = داد او داد دام ودود داد
verdi verdi
35 35
[Dâd-i û dâd dâm-ı vedûd-i dâd] [Dâd-i û dâd dâm-ı vedûd-i dâd]
Onun keremi belâ damına devâ verdi = داد او داد داء دام داده دوا Onun keremi belâ damına devâ verdi = داد او داد داء دام داده دوا
[Dâd-i û dâd-i dâ’i dâm dâde devâ] [Dâd-i û dâd-i dâ’i dâm dâde devâ]
Onun ‘adlî lezzeti gönlün zînetidir = داد او داده ودد او دل Onun ‘adlî lezzeti gönlün zînetidir = داد او داده ودد او دل
Onun ‘adlî dûdesi Âdem ve Havvâ’dır = دوده داد اوآدم و حوا Onun ‘adlî dûdesi Âdem ve Havvâ’dır = دوده داد اوآدم و حوا
Vedûd ve mahbûbun dûd-ı âhı esâs-ı âhtır = دود آه ودود دودۀ آه Vedûd ve mahbûbun dûd-ı âhı esâs-ı âhtır = دود آه ودود دودۀ آه
[Dûd-i âh-i vedûd dûde-i âh] [Dûd-i âh-i vedûd dûde-i âh]
Onun ‘adlî dûdesi a‘dânın ağzı lezzetini verdi = داد او داد دودۀ اعدا Onun ‘adlî dûdesi a‘dânın ağzı lezzetini verdi = داد او داد دودۀ اعدا
Hâtıra-i Eslâf’ın 48. sayfasında, sahâbeden Ebu’l-Esved ed- Hâtıra-i Eslâf’ın 48. sayfasında, sahâbeden Ebu’l-Esved ed-
Düelî’nin önce Hz. Ali ile Sıffîn’de beraber olduğundan, çok zekî ve nahiv Düelî’nin önce Hz. Ali ile Sıffîn’de beraber olduğundan, çok zekî ve nahiv
ilminin kurucusu olduğundan bahsedilmiş, daha sonra cimri olduğundan ilminin kurucusu olduğundan bahsedilmiş, daha sonra cimri olduğundan
bahisle arka arkaya iki anekdot aktarılmıştır. Sahâbeye bu tür ithamların bahisle arka arkaya iki anekdot aktarılmıştır. Sahâbeye bu tür ithamların
hoş olmayacağı Mehmed Râ’if tarafından da bilinmekle birlikte, bu hoş olmayacağı Mehmed Râ’if tarafından da bilinmekle birlikte, bu
anekdotun sadece bir nükte olarak aktarıldığı düşünülebilir. anekdotun sadece bir nükte olarak aktarıldığı düşünülebilir.
Hâtıra-i Eslâf’ın 49 ve 50. sayfalarında, zekî insanlardan Ebû Hâtıra-i Eslâf’ın 49 ve 50. sayfalarında, zekî insanlardan Ebû
Ca‘fer el-Mansûr’un şiirleri bir okuyuşta, kölesinin iki, câriyesinin ise üç Ca‘fer el-Mansûr’un şiirleri bir okuyuşta, kölesinin iki, câriyesinin ise üç
okuyuşta ezberlediğinden bahisle bir şairin ödül almak için bir kasîde okuyuşta ezberlediğinden bahisle bir şairin ödül almak için bir kasîde
yazarak halîfenin yanına geldiğinden bahsedilmektedir. Bu ve benzeri yazarak halîfenin yanına geldiğinden bahsedilmektedir. Bu ve benzeri
anekdotlarla, Arap edebî nüktelerinin en güzel örnekleri de Mehmed anekdotlarla, Arap edebî nüktelerinin en güzel örnekleri de Mehmed
Râ’if tarafından aktarılmaya çalışılmıştır. Râ’if tarafından aktarılmaya çalışılmıştır.
36 36
Eserin 50. sayfasında, cinas sanatına örnek teşkil edebilecek Eserin 50. sayfasında, cinas sanatına örnek teşkil edebilecek
bir manzûme bulunmaktadır. Bu manzûmenin iki anlamı bulunmakta bir manzûme bulunmaktadır. Bu manzûmenin iki anlamı bulunmakta
olup her iki anlam da Mehmed Râ’if tarafından şu şekilde açıklanmıştır: olup her iki anlam da Mehmed Râ’if tarafından şu şekilde açıklanmıştır:
چنين گفت بھلول فرخنده فال چنين گفت بھلول فرخنده فال
که پيش از خدا بنده بودم دو سال که پيش از خدا بنده بودم دو سال
وقت کرم خدا را سجود1من آن وقت کرم خدا را سجود1من آن
که ذات و صفات خدا ھم نبود که ذات و صفات خدا ھم نبود
[Çunîn guft Behlûl-i ferhunde fâl [Çunîn guft Behlûl-i ferhunde fâl
Ki pîş ez-Hudâ bende bûdem du sâl Ki pîş ez-Hudâ bende bûdem du sâl
Men ân vakt-i kerem Hudâ râ sucûd Men ân vakt-i kerem Hudâ râ sucûd
Ki zât u sıfât-ı Hudâ hem nebûd] Ki zât u sıfât-ı Hudâ hem nebûd]
Behlûl-i Ferhunde-fâl böyle söyledi ki Cenâb-ı Hak’tan evvel Behlûl-i Ferhunde-fâl böyle söyledi ki Cenâb-ı Hak’tan evvel
ben iki yaşımda idim. O vakitte ben Cenâb-ı Hakk’a ‘ibâdet eder idim; ben iki yaşımda idim. O vakitte ben Cenâb-ı Hakk’a ‘ibâdet eder idim;
lâkin o Hüdâ’nın o zaman ne zâtı ve ne de sıfâtı var idi. lâkin o Hüdâ’nın o zaman ne zâtı ve ne de sıfâtı var idi.
Behlûl-i Ferhunde-fâl dedi ki ben Hüdâbende’den evvel iki Behlûl-i Ferhunde-fâl dedi ki ben Hüdâbende’den evvel iki
yaşımda idim (Hüdâbende Hârezm memâlikinde hükûmet süren bir yaşımda idim (Hüdâbende Hârezm memâlikinde hükûmet süren bir
pâdişâh ismidir). Ben iki yaşımda iken Cenâb-ı Vâcibu’l-vücûda ‘ibâdet pâdişâh ismidir). Ben iki yaşımda iken Cenâb-ı Vâcibu’l-vücûda ‘ibâdet
ettiğim vakit o pâdişâhın ya‘nî Hüdâbende’nin ne zâtı ve ne de sıfâtı var ettiğim vakit o pâdişâhın ya‘nî Hüdâbende’nin ne zâtı ve ne de sıfâtı var
idi ya‘nî (Şâh Hüdâbende) daha henüz dünyaya gelmemiş idi. idi ya‘nî (Şâh Hüdâbende) daha henüz dünyaya gelmemiş idi.
1 1
Bu mısrâda bulunan آنkelimesi, metinde اونşeklinde yazılmıştır. Bu mısrâda bulunan آنkelimesi, metinde اونşeklinde yazılmıştır.
37 37
Hâtıra-i Eslâf’ın 52. sayfasında, yine iki anlama gelebilecek bir Hâtıra-i Eslâf’ın 52. sayfasında, yine iki anlama gelebilecek bir
beyit bulunmaktadır. Mehmed Râ’if, bu anlamlardan birini tercih etmiş, beyit bulunmaktadır. Mehmed Râ’if, bu anlamlardan birini tercih etmiş,
diğerinden bahsetmemiştir. Beyit başlığıyla başlayan manzûme şu şekilde diğerinden bahsetmemiştir. Beyit başlığıyla başlayan manzûme şu şekilde
kaydedilmiştir: kaydedilmiştir:
“Beyit “Beyit
Tercümesi Tercümesi
Asil adamlar ‘âlî söylerler. Biz asillerden [değil]iz halk asildirler. Asil adamlar ‘âlî söylerler. Biz asillerden [değil]iz halk asildirler.
Birincisi (kelâmu’l-mulûki mulûkü’l-kelâmi) kelâm-ı hikmet Me’âlini Birincisi (kelâmu’l-mulûki mulûkü’l-kelâmi) kelâm-ı hikmet Me’âlini
andırmaktadır1. andırmaktadır1.
Eserin 53. sayfasında, tasavvufî bir kıt’a bulunmaktadır. Eserin 53. sayfasında, tasavvufî bir kıt’a bulunmaktadır.
Tasavvufî şiirin birçok ögesini barındıran bu manzûme, tercümesiyle Tasavvufî şiirin birçok ögesini barındıran bu manzûme, tercümesiyle
birlikte şu şekilde kaydedilmiştir: birlikte şu şekilde kaydedilmiştir:
Kıt‘a Kıt‘a
مفتون ميان مھوش مھرويم من مايل مھروی مسلسل مويم مفتون ميان مھوش مھرويم من مايل مھروی مسلسل مويم
می ميخورم و ميان ميخانه مدام مدح ملک ملک مکان ميگويم می ميخورم و ميان ميخانه مدام مدح ملک ملک مکان ميگويم
1 1
Mehmed Râ’if’in bu tercümesinde bahsetmediği, beytin ikinci anlamı şu şekilde olabilir: Mehmed Râ’if’in bu tercümesinde bahsetmediği, beytin ikinci anlamı şu şekilde olabilir:
İnsanlar öl, öl edip dururlar. Biz ölmeyiz, insanlar ölürler. İnsanlar öl, öl edip dururlar. Biz ölmeyiz, insanlar ölürler.
38 38
[Men mâyil-i meh-rûy-i muselsel-mûyem [Men mâyil-i meh-rûy-i muselsel-mûyem
Mey mî-hurem u miyân-i meyhâne mudâm Mey mî-hurem u miyân-i meyhâne mudâm
Medh-i melik melek mekân mî-gûyem] Medh-i melik melek mekân mî-gûyem]
Tercümesi Tercümesi
Ben müselsel saçlı, ay yüzlü güzelin mâili meyân-ı mehveşin Ben müselsel saçlı, ay yüzlü güzelin mâili meyân-ı mehveşin
meftûnuyum mey içerim dâimâ meyhâne yanında bulunurum medh-i meftûnuyum mey içerim dâimâ meyhâne yanında bulunurum medh-i
melike dâir kasâ’idi mekân-ı melekte okurum. melike dâir kasâ’idi mekân-ı melekte okurum.
Hâtıra-i Eslâf’ın 53 ve 54. sayfaları Hz. Peygamber’e ayrılmış Hâtıra-i Eslâf’ın 53 ve 54. sayfaları Hz. Peygamber’e ayrılmış
gibidir. 53. sayfada Hz. Peygamber’den, aksırma zamanında ne gibidir. 53. sayfada Hz. Peygamber’den, aksırma zamanında ne
söylenmesi gerektiğini konu edinen bir hadis nakledilmektedir. Bu söylenmesi gerektiğini konu edinen bir hadis nakledilmektedir. Bu
konunun hemen peşinden de Hz. Peygamber’in çocuklara olan konunun hemen peşinden de Hz. Peygamber’in çocuklara olan
sevgisinden bahsedilmiş, Perşembe gününün tatil olmasını Hz. sevgisinden bahsedilmiş, Perşembe gününün tatil olmasını Hz.
Peygamber’in emrettiği anlatılmıştır. Daha sonra bir gün Hz. Peygamber’in emrettiği anlatılmıştır. Daha sonra bir gün Hz.
Peygamber’in burnunun kanadığından bahisle İmri’u’l-Kays’ın bir şiiri Peygamber’in burnunun kanadığından bahisle İmri’u’l-Kays’ın bir şiiri
nakledilerek tercümesi kaydedilmiştir: nakledilerek tercümesi kaydedilmiştir:
َوصْ لِھَا ِھجْ ٍر فِی َت لَ ْيلَة ُ ْاَ ْف َکر َوصْ لِھَا ِھجْ ٍر فِی َت لَ ْيلَة ُ ْاَ ْف َکر
َک ْال َع ْن َد ِم َم ْقلَتِی َد َوا ِم ُع ْ فَ َج َر
ت َک ْال َع ْن َد ِم َم ْقلَتِی َد َوا ِم ُع ْ فَ َج َر
ت
بِـ ِجـي ِدھَا ْ
َمـقــلَـتِی ُ فَ َم ِســحْ ــ
ت بِـ ِجـي ِدھَا ْ
َمـقــلَـتِی ُ فَ َم ِســحْ ــ
ت
ك الد ِمﱠ ُ ور اِ ْم َسا ُ
ِ ت ال َکافْ ِ َو ِم ْن َعا َدا ك الد ِمﱠ ُ ور اِ ْم َسا ُ
ِ ت ال َکافْ ِ َو ِم ْن َعا َدا
Cânânıma kavuştuğumda leyle-i iftirâkı tefekkür ve mülâhaza Cânânıma kavuştuğumda leyle-i iftirâkı tefekkür ve mülâhaza
eyledim de gözümün kapaklarından kan taşı gibi kızıl renkli yaşlar akdı. eyledim de gözümün kapaklarından kan taşı gibi kızıl renkli yaşlar akdı.
Gözümün kapaklarını gerden-i cânâna sürer sürmez diniverdi, meğerse Gözümün kapaklarını gerden-i cânâna sürer sürmez diniverdi, meğerse
demi imsâk etmek ‘âdet-i kâfûr imiş. demi imsâk etmek ‘âdet-i kâfûr imiş.
39 39
Eserin 55. sayfasında, Fârsî başlığıyla verilen bir diyalog şiir, bir Eserin 55. sayfasında, Fârsî başlığıyla verilen bir diyalog şiir, bir
Müslüman ile bir Yahudi çocuğun konuşmalarından bahsetmekte olup, Müslüman ile bir Yahudi çocuğun konuşmalarından bahsetmekte olup,
tercümesi verilmemiştir. tercümesi verilmemiştir.
Fârisî Fârisî
بپرسيدم يھودی تو يھودی يا مسلمانی يھودی بچه ای ديدم چو عارض ماه تابانی بپرسيدم يھودی تو يھودی يا مسلمانی يھودی بچه ای ديدم چو عارض ماه تابانی
1 1
“مسلمان تو مگر تورات موسی را نمی دانی بگفتا من يھودی نيستم از قوم موسی يم “مسلمان تو مگر تورات موسی را نمی دانی بگفتا من يھودی نيستم از قوم موسی يم
[Yehûdî beççeî dîdem çu ‘ârız mâh-ı tâbânî [Yehûdî beççeî dîdem çu ‘ârız mâh-ı tâbânî
Be-guftâ men Yehûdî nîstem ez kavm-i Mûsîyem Be-guftâ men Yehûdî nîstem ez kavm-i Mûsîyem
Muselmân tû meger Tevrât-ı Mûsâ râ nemî dânî] Muselmân tû meger Tevrât-ı Mûsâ râ nemî dânî]
Eserin son sayfası olan 55. sayfasında ‘dîger’ başlığıyla verilen bir Eserin son sayfası olan 55. sayfasında ‘dîger’ başlığıyla verilen bir
beyit bulunmaktadır. Bu beyit incelendiğinde, şeklen birbirlerine benzer beyit bulunmaktadır. Bu beyit incelendiğinde, şeklen birbirlerine benzer
kelimeler kullanılması özelliğinin öne çıktığı görülür. Tercümesi Mehmed kelimeler kullanılması özelliğinin öne çıktığı görülür. Tercümesi Mehmed
Râ’if tarafından verilmeyen bu beyit şu şekildedir: Râ’if tarafından verilmeyen bu beyit şu şekildedir:
ديگر ديگر
تير و تبر ببر ببر پير تيزگر تير و تبر ببر ببر پير تيزگر
2 2
گو تيری تيز کن تبر از تير تيزتر گو تيری تيز کن تبر از تير تيزتر
[Tîr û teber beber beber-î pîr-i tîzger [Tîr û teber beber beber-î pîr-i tîzger
Gû tîri tîz kun teber ez tîr tîzter] Gû tîri tîz kun teber ez tîr tîzter]
1 1
Ay gibi parlak yüzlü bir Yahudi çocuğu gördüm; Yahudi’ye şöyle sordum: sen Yahudi Ay gibi parlak yüzlü bir Yahudi çocuğu gördüm; Yahudi’ye şöyle sordum: sen Yahudi
misin, Müslüman mısın? Dedi ki: Ben Yahudi değilim, Musa kavmindenim. Ey Müslüman! misin, Müslüman mısın? Dedi ki: Ben Yahudi değilim, Musa kavmindenim. Ey Müslüman!
Yoksa sen Musa’nın Tevrat’ını bilmiyor musun? Yoksa sen Musa’nın Tevrat’ını bilmiyor musun?
2 2
Ok ve baltayı yaşlı bileyiciye götür, ona oku keskinleştir, baltayı oktan daha da keskin Ok ve baltayı yaşlı bileyiciye götür, ona oku keskinleştir, baltayı oktan daha da keskin
yap, de. yap, de.
40 40
Eserin son Farsça örnekleri, son sayfa olan 55. sayfada Eserin son Farsça örnekleri, son sayfa olan 55. sayfada
bulunmaktadır. Bu örneklerde, yan yana gelen her iki kelimenin yazılış bulunmaktadır. Bu örneklerde, yan yana gelen her iki kelimenin yazılış
açısından birbirlerine benzedikleri görülmektedir. Bu cümleler, Mehmed açısından birbirlerine benzedikleri görülmektedir. Bu cümleler, Mehmed
Râ’if tarafından tercümeleri kaydedilmeksizin şu şekilde aktarılmıştır: Râ’if tarafından tercümeleri kaydedilmeksizin şu şekilde aktarılmıştır:
ديگر ديگر
1 1
درويشان درونشان چون بسته خون بسته پدرم بدرم می کند درويشان درونشان چون بسته خون بسته پدرم بدرم می کند
[Dervîşân derûnişân çûn beste-i hûn beste pederem bederem mî-kuned] [Dervîşân derûnişân çûn beste-i hûn beste pederem bederem mî-kuned]
2 2
مادرم بمادرم نمی دھد برادرم برادرم می نشاند عمم غمم نمی خورد مادرم بمادرم نمی دھد برادرم برادرم می نشاند عمم غمم نمی خورد
[Mâderem bemâ derem nemî dehed berâderem berâderem mî-nişâned [Mâderem bemâ derem nemî dehed berâderem berâderem mî-nişâned
emmem gamem nemî hured] emmem gamem nemî hured]
3 3
خواھرم جواھرم می دزد خالم حالم نمی پرسد نکو بگو حکيم چکنم خواھرم جواھرم می دزد خالم حالم نمی پرسد نکو بگو حکيم چکنم
[Hvâherem cevâhirem mî-duzed hâlem hâlem nemî pursed nikû begû [Hvâherem cevâhirem mî-duzed hâlem hâlem nemî pursed nikû begû
hekîm çe kunem] hekîm çe kunem]
Hâtıra-i Eslâf’ın son manzûmesi Arapça olup şu şekildedir: Hâtıra-i Eslâf’ın son manzûmesi Arapça olup şu şekildedir:
‘Arabî ‘Arabî
ت قَ َم َر ال ﱠس َما ِء فَا َ ْذ َک َر ْتنِی ْ ََرأ ت قَ َم َر ال ﱠس َما ِء فَا َ ْذ َک َر ْتنِی ْ ََرأ
ْ
بِال ﱠرق َمتَي ِْن ُ
صلھَاَ َو لَيَالِ َی ْ
بِال ﱠرق َمتَي ِْن ُ
صلھَاَ َو لَيَالِ َی
َْولَ ِکن َ
ق َم ًرا ِ َن
اظ ٌر َ ِکالَنا َْولَ ِکن َ
ق َم ًرا ِ َن
اظ ٌر َ ِکالَنا
4
ت بِ َع ْينِی ْ ََو َرأ ُ َرأَي
ْت بِ َع ْينِھَا 4
ت بِ َع ْينِی ْ ََو َرأ ُ َرأَي
ْت بِ َع ْينِھَا
1 1
Dervişlerin içleri kanlı bir paket gibi olduğu için, babam kapımı söküyor. Dervişlerin içleri kanlı bir paket gibi olduğu için, babam kapımı söküyor.
2 2
Annem bize para vermiyor, erkek kardeşim kardeşimi oturtuyor, amcam üzüntümü Annem bize para vermiyor, erkek kardeşim kardeşimi oturtuyor, amcam üzüntümü
paylaşmıyor. paylaşmıyor.
3 3
Kız kardeşim mücevherimi çalıyor, teyzem hâlimi sormuyor, güzel söyle bilgin, ne Kız kardeşim mücevherimi çalıyor, teyzem hâlimi sormuyor, güzel söyle bilgin, ne
yapayım? yapayım?
4 4
Gökteki ayı gördü ve bana kavuşması iki işaretle olan geceleri hatırlattı. İkimiz de aya Gökteki ayı gördü ve bana kavuşması iki işaretle olan geceleri hatırlattı. İkimiz de aya
bakıyoruz fakat ben onu görüyorum, o beni görüyor. bakıyoruz fakat ben onu görüyorum, o beni görüyor.
41 41
III. BÖLÜM III. BÖLÜM
HÂTIRA-İ ESLÂF’IN METNİ HÂTIRA-İ ESLÂF’IN METNİ
MUHARRİRİ MUHARRİRİ
MEKTEB-İ İ‘DÂDÎ-İ ŞÂHÂNE MU‘ÂVİNLERİNDEN YÜZBAŞI MEKTEB-İ İ‘DÂDÎ-İ ŞÂHÂNE MU‘ÂVİNLERİNDEN YÜZBAŞI
MEHMED RA’ÎF MEHMED RA’ÎF
MA‘ÂRİF-İ NEZÂRET CELÎLESİNİN 791 NUMARALI RUHSATIYLA MA‘ÂRİF-İ NEZÂRET CELÎLESİNİN 791 NUMARALI RUHSATIYLA
TAB‘ OLUNMUŞTUR TAB‘ OLUNMUŞTUR
1 1
[Başarı Allah’tandır.] [Başarı Allah’tandır.]
2 2
Burada َمنﱢkelimesi açıklanmamıştır. Bu kelimenin de ‘harf-i cerle mecrûr isimdir’ Burada َمنﱢkelimesi açıklanmamıştır. Bu kelimenin de ‘harf-i cerle mecrûr isimdir’
şeklinde açıklanması beklenirdi. şeklinde açıklanması beklenirdi.
44 44
ِم ﱞنbir adama ettiği iyiliği ve lutf u ihsânı ta‘dîd ile başına kakmak ِم ﱞنbir adama ettiği iyiliği ve lutf u ihsânı ta‘dîd ile başına kakmak
ya‘nî tahmîl-i minnet ve imtinân eylemek ma‘nâsına geldiği gibi yormak ya‘nî tahmîl-i minnet ve imtinân eylemek ma‘nâsına geldiği gibi yormak
ve bir şeyi eksiltmek ma‘nâsına da gelir. َم ﱠنni‘met vermek ve bir adama ve bir şeyi eksiltmek ma‘nâsına da gelir. َم ﱠنni‘met vermek ve bir adama
iyilik eylemek ma‘nâsınadır ve َم ﱞنhavâdan nâzil olan şebnem ve iyilik eylemek ma‘nâsınadır ve َم ﱞنhavâdan nâzil olan şebnem ve
rutûbete denir ki bal kıvâmında mün‘akid ve tatlı ve samg heyetinde olur rutûbete denir ki bal kıvâmında mün‘akid ve tatlı ve samg heyetinde olur
ve ekseriyetle palamut ağacı üzerine nâzil olur. Buna Türkçe kudret ve ekseriyetle palamut ağacı üzerine nâzil olur. Buna Türkçe kudret
helvası derler ve َم ﱞنkeyl ve mizân ma‘nâsında da kullanılır. helvası derler ve َم ﱞنkeyl ve mizân ma‘nâsında da kullanılır.
[s. 5] Şu, men yeşâ’ ya‘nî hâlik tarafından kendisine ihsân [s. 5] Şu, men yeşâ’ ya‘nî hâlik tarafından kendisine ihsân
olunan ni‘metden nâşî menn ü ihsân eyleyen kimsenin ihsânından bir olunan ni‘metden nâşî menn ü ihsân eyleyen kimsenin ihsânından bir
minnetdir. minnetdir.
İmâm ‘Alî kerrema’llâhu vecheh ve radıya’llahu anh İmâm ‘Alî kerrema’llâhu vecheh ve radıya’llahu anh
hazretlerinindir: hazretlerinindir:
يُ ْد ِر ُکھَا ْس ْال َمرْ ُء َ َک ْيفِيﱠةُ ْال َمرْ ِء لَي يُ ْد ِر ُکھَا ْس ْال َمرْ ُء َ َک ْيفِيﱠةُ ْال َمرْ ِء لَي
ْالقِ َد ِم ار ِذی ِ ْال َجبﱠ ََک ْيفِيﱠة َفَ َک ْيف ْالقِ َد ِم ار ِذی ِ ْال َجبﱠ ََک ْيفِيﱠة َفَ َک ْيف
ُم ْبتَ ِد ًعا ھُ َوالﱠ ِذی اوْ َج َد االَشيَا َء
ْ ْ َ ُم ْبتَ ِد ًعا ھُ َوالﱠ ِذی اوْ َج َد االَشيَا َء
ْ ْ َ
النﱢ َس ِم ُ ُم ْستَحْ ِد
ث ُيُ ْد ِر ُکه َفَ َک ْيف النﱢ َس ِم ُ ُم ْستَحْ ِد
ث ُيُ ْد ِر ُکه َفَ َک ْيف
45 45
ben nasıl yapayım?” cevâbını verir. Vâlidesi cevâbü’l-cevâb olarak ben nasıl yapayım?” cevâbını verir. Vâlidesi cevâbü’l-cevâb olarak
kızına “Emîr bizim hânemizdeki gizli bir işimizden haberdâr olabiliyor mu kızına “Emîr bizim hânemizdeki gizli bir işimizden haberdâr olabiliyor mu
ki korkuyorsun?” der. ki korkuyorsun?” der.
“Kız da ‘Acâyib, emîrin açıkda emrine itâ‘at edip de gizlide “Kız da ‘Acâyib, emîrin açıkda emrine itâ‘at edip de gizlide
etmeyelim mi?” diyerek vâlidesini ilzâm ve iskât eyler. Bunun üzerine etmeyelim mi?” diyerek vâlidesini ilzâm ve iskât eyler. Bunun üzerine
halîfe-i ‘adâlet-şi‘âr bu doğruluğuna mükâfâten kızı mahdûmu ‘Âsım’a halîfe-i ‘adâlet-şi‘âr bu doğruluğuna mükâfâten kızı mahdûmu ‘Âsım’a
tenkîh etdirmişlerdir. tenkîh etdirmişlerdir.
فَاِنﱠھَا ِ َ ْالـ َکائِنا
ت َ ُُسط
ور ْتَأَ ﱠمل فَاِنﱠھَا ِ َ ْالـ َکائِنا
ت َ ُُسط
ور ْتَأ َ ﱠمل
َر َسائِ ُل َْاالَ ْعلَی اِلَ ْيك ْال َم َال ِء َِمن َر َسائِ ُل َْاالَ ْعلَی اِلَ ْيك ْال َم َال ِء َِمن
يَراَ ُعھَا ْ
ح ال ُو ُجو ِد َ ﱠ َ
ِ َْو قد خط فِی لو ْ َ يَراَ ُعھَا ْ
ح ال ُو ُجو ِد َ ﱠ
ِ َْو قد ط فِی لوَخ ْ َ
باَ ِط ُل َﱠ
ﷲ ََشـْ ٍئ َما خَ ال اَالَ ُکلﱡ باَ ِط ُل َﱠ
ﷲ ََشـْ ٍئ َما َخال اَالَ ُکلﱡ
Me’âlen Tercümesi Me’âlen Tercümesi
Bi’l-cümle kâ’inâtın vaz‘iyyet ve dizilerinin künh ü hakîkatini [s. Bi’l-cümle kâ’inâtın vaz‘iyyet ve dizilerinin künh ü hakîkatini [s.
7] anlamak içün düşün. Zîrâ bunlar mele’-i a‘lâdan sana varınca birer 7] anlamak içün düşün. Zîrâ bunlar mele’-i a‘lâdan sana varınca birer
ders, ‘ibret verici bir takım kitâblardır. Kâ’inâtı temâşâ edici olan levha-i ders, ‘ibret verici bir takım kitâblardır. Kâ’inâtı temâşâ edici olan levha-i
vücûda yazıldı. Bil ki Cenâb-ı Rabbü’l-‘âlemînden mâ‘adâsı bâtıldır. vücûda yazıldı. Bil ki Cenâb-ı Rabbü’l-‘âlemînden mâ‘adâsı bâtıldır.
Velîd’in birâderi Süleymân sabîhu’l-vech olmakla ara sıra libâs-ı Velîd’in birâderi Süleymân sabîhu’l-vech olmakla ara sıra libâs-ı
fâhir-i hükümdârânesini giyerek âyîneye baktıkça “ ك ْالفَتَی
ُ ِ ”اَنَا ْال َملder idi. fâhir-i hükümdârânesini giyerek âyîneye baktıkça “ ك ْالفَتَی
ُ ِ ”اَنَا ْال َملder idi.
1 1
Bir gün ber-mu‘tâd yine âyîneye nazar ile tefehhur etmeğe başladığı Bir gün ber-mu‘tâd yine âyîneye nazar ile tefehhur etmeğe başladığı
esnâda yanındaki şâ‘ire bir câriye irticâlen şu şi‘ri inşâd eylemişdir: esnâda yanındaki şâ‘ire bir câriye irticâlen şu şi‘ri inşâd eylemişdir:
ُک ْنتَ تَ ْبقَی ْع لَو ُ َ اَ ْنتَ نِ ْع َم ْال َمتا ُک ْنتَ تَ ْبقَی ْع لَو ُ َ اَ ْنتَ نِ ْع َم ْال َمتا
ان ِ ْ ِل
ِ ال ْن َســ الَبَقَـا َء اَ ْن َغـ ْيـ َر ان ِ ْ ِل
ِ ال ْن َســ الَبَقَـا َء اَ ْن َغـ ْيـ َر
ٌَعيْب ُ
ََعلِ ْمتهُ فِيك ْس فِي َما َ لَي ٌَعيْب ك ُ
َ َعلِ ْمتهُ فِي ْس فِي َما َ لَي
1 1
Ben genç bir padişahım. Ben genç bir padişahım.
46 46
1 1
ٍ َف
ان َ اَنﱠ
ك َغ ْي َر ِ النﱠ
اس فِی ََکان ٍ َف
ان َ اَنﱠ
ك َغ ْي َر ِ النﱠ
اس فِی ََکان
Garîbdir ki Süleymân bir hafta sonra ‘âlem-i âhirete revân oldu! Garîbdir ki Süleymân bir hafta sonra ‘âlem-i âhirete revân oldu!
‘Abdu’l-ganî-i Nâblusî hazretlerinin: ‘Abdu’l-ganî-i Nâblusî hazretlerinin:
َمنَـا ِھــ ُل اِ ﱠن الﱠلـيَالِـ َی لِ ْالَناَ ِم َمنَـا ِھــ ُل اِ ﱠن الﱠلـيَالِـ َی لِ ْالَناَ ِم
ْ
ط ِوی َو تَ ْن ُش ُر ُدونَھَا االَ ْعماَ َر ْ َت ْ
ط ِوی َو تَ ْن ُش ُر ُدونَھَا االَ ْعما َ َر ْ َت
ٌط ِويلَةَ ِ صا ُرھُ ﱠن َم َع ْالھُ ُم
وم َ ِفَق ٌط ِويلَة َ ِ صا ُرھُ ﱠن َم َع ْالھُ ُم
وم َ ِفَق
صا ٌرَ ِور ق ِ َو ِط َوالُھُ ﱠن َم َع ال ﱡس ُر صا ٌر َ ِور ق ِ َو ِط َوالُھُ ﱠن َم َع ال ﱡس ُر
ْالــ َغـبِ ﱢی بِـنَـ ْف ِســـ ِه ِ ِال ْذ َرا ِء ٌَعــ َجــب ْالــ َغـبِ ﱢی بِـنَـ ْف ِســـ ِه ِ ِال ْذ َرا ِء ٌَعــ َجــب
ْ ْ
ت ال ِذی بِال ِعل ِم قَ ْد َکانَ اَ ْعلَ َما ﱠ ُ ص ْم
َ َو ْ ْ
ت ال ِذی بِال ِعل ِم قَ ْد َکانَ اَ ْعلَ َما ﱠ ُ ص ْم
َ َو
ﱠ ْ
ت ِســرﱞ لِل َغبِ ﱢی َو اِن َما ِ صــ ْم َو فِــی ال ﱠ ﱠ ْ
ت ِســرﱞ لِل َغبِ ﱢی َو اِن َما ِ صــ ْم َو فِــی ال ﱠ
5 ﱠ
صـــ ِحيــفَةُ لُبﱢ ْال َمـرْ ِء اَ ْن يَـتَـ َکـل َما َ
5 ﱠ
صـــ ِحيــفَةُ لُبﱢ ْال َمـرْ ِء اَ ْن يَـتَـ َکـل َما َ
1 1
Kalıcı olsan, sen ne güzel bir şeysin. Ancak insana kalıcılık yoktur. Sende bildiğim bir Kalıcı olsan, sen ne güzel bir şeysin. Ancak insana kalıcılık yoktur. Sende bildiğim bir
eksiklik yoktur, insanlarda olduğu gibi, fânî olmandan başka. eksiklik yoktur, insanlarda olduğu gibi, fânî olmandan başka.
2 2
Oruçlu ne zaman iftar eder? Oruçlu ne zaman iftar eder?
3 3
Güneş batınca. Güneş batınca.
4 4
Güneş batmazsa hükmü nasıl olur? Güneş batmazsa hükmü nasıl olur?
5 5
Ahmağın kendini açığa çıkarması tuhaftır. Bilgili kimsenin suskunluğu, daha bilgili Ahmağın kendini açığa çıkarması tuhaftır. Bilgili kimsenin suskunluğu, daha bilgili
oluşundandır. Ahmağın gizemi suskunluktadır. Kişinin akıl göstergesi konuşmasıyladır. oluşundandır. Ahmağın gizemi suskunluktadır. Kişinin akıl göstergesi konuşmasıyladır.
47 47
Sultân Sencer bir gün şikâre gitmek murâd eder. Sultân Sencer bir gün şikâre gitmek murâd eder.
Nüdemâsından birine havâ nicedir diye su’âl eyledikde kar yağmışdır Nüdemâsından birine havâ nicedir diye su’âl eyledikde kar yağmışdır
diyecek yerde bu rubâ‘î ile cevâb vermişdir. diyecek yerde bu rubâ‘î ile cevâb vermişdir.
[s. 9] [s. 9]
شاھا فلکت اسب سعادت زين کرد شاھا فلکت اسب سعادت زين کرد
وز جملۀ خسروان ترا تحسين کرد وز جملۀ خسروان ترا تحسين کرد
تا در حرکت سمند زرين نعلت تا در حرکت سمند زرين نعلت
بر گل ننھند پای زمين سيمين کرد بر گل ننھند پای زمين سيمين کرد
[Şâhâ feleket esb-i sa‘âdet zîn kerd [Şâhâ feleket esb-i sa‘âdet zîn kerd
Ve’z cumle-i husrevân turâ tahsîn kerd Ve’z cumle-i husrevân turâ tahsîn kerd
Tâ der hareket semend-i zerrîn-i na‘let Tâ der hareket semend-i zerrîn-i na‘let
Ber gul nenihend pây-i zemîn sîmîn kerd] Ber gul nenihend pây-i zemîn sîmîn kerd]
Me’âli Me’âli
Ey pâdişâh, felek senin sa‘âdet atını zînetlendirdiği gibi zât-ı Ey pâdişâh, felek senin sa‘âdet atını zînetlendirdiği gibi zât-ı
kemâlât-ı enîsini de Hüsrevân zümresinde meziyyet-i ‘adl ü ‘irfân ile kemâlât-ı enîsini de Hüsrevân zümresinde meziyyet-i ‘adl ü ‘irfân ile
mümtâz kıldı. O kadar ki altun na‘llı rahşın seyr ü harekete gelerek mümtâz kıldı. O kadar ki altun na‘llı rahşın seyr ü harekete gelerek
kadem-nihâde-i hâk-i mezellet oldu, rûy-i zemîni sîm ile müzeyyen kıldı”. kadem-nihâde-i hâk-i mezellet oldu, rûy-i zemîni sîm ile müzeyyen kıldı”.
Timurlenk bir gün meclisine devâm eden şu‘arâya hitâb edip Timurlenk bir gün meclisine devâm eden şu‘arâya hitâb edip
der ki beni bir gûne1 medh ediniz fakat şimdiye kadar öyle medh der ki beni bir gûne1 medh ediniz fakat şimdiye kadar öyle medh
kimseye olmamış ola, dedikde hemân şu‘arâdan biri ayağa kalkıp bu kimseye olmamış ola, dedikde hemân şu‘arâdan biri ayağa kalkıp bu
rubâ‘î2 ile medh ederek mazhar-ı lutf u ihsânı olmuşdur: rubâ‘î2 ile medh ederek mazhar-ı lutf u ihsânı olmuşdur:
1 1
Metinde ‘gün’ şeklinde yazılmıştır. Metinde ‘gün’ şeklinde yazılmıştır.
2 2
Mehmed Râ’if buradaki ‘rubâ‘î’ tanımlamasını, dört mısra‘lık manzûme anlamında Mehmed Râ’if buradaki ‘rubâ‘î’ tanımlamasını, dört mısra‘lık manzûme anlamında
söylemiş olmalıdır zira vezni ‘mefâ‘îlün/mefâ‘îlün/fe‘ûlün olduğundan rubâ‘î olması söylemiş olmalıdır zira vezni ‘mefâ‘îlün/mefâ‘îlün/fe‘ûlün olduğundan rubâ‘î olması
mümkün görünmemektedir. Kıt‘a şeklinde isimlendirmek daha doğru olacaktır. mümkün görünmemektedir. Kıt‘a şeklinde isimlendirmek daha doğru olacaktır.
48 48
خدا چون پای لنگان آفريدست خدا چون پای لنگان آفريدست
بـرای بـردن کــــوی ســـــعــادت بـرای بـردن کــــوی ســـــعــادت
ترا بر جمله سلطان آفريدست ترا بر جمله سلطان آفريدست
يکی پای تو چوگان آفريده است يکی پای تو چوگان آفريده است
[Hudâ çun pây-i lengân âferîdest [Hudâ çun pây-i lengân âferîdest
Berây-i burden-i kûy-i sa‘âdet Berây-i burden-i kûy-i sa‘âdet
Turâ ber cumle sultân âferîdest Turâ ber cumle sultân âferîdest
Yekî pây-i tu çevgân âferîdest] Yekî pây-i tu çevgân âferîdest]
49 49
hayırlı idi. İmâm ‘Alî evân-ı hilâfetinde onlara ne vermiş ise ben de sana hayırlı idi. İmâm ‘Alî evân-ı hilâfetinde onlara ne vermiş ise ben de sana
[s. 11] onu ve belki ondan ziyâdesini vereyim!” cevâbını vermiş ve [s. 11] onu ve belki ondan ziyâdesini vereyim!” cevâbını vermiş ve
hâzirûn Seffâh’ın cevdet-i muhâzarasına hayrân kalmışdır. Ma‘a-mâfîh hâzirûn Seffâh’ın cevdet-i muhâzarasına hayrân kalmışdır. Ma‘a-mâfîh
‘Abdullâh b. Hasan’ı garîk-i yemm-i keremi edip iki yüz bin dirhem ihsân ‘Abdullâh b. Hasan’ı garîk-i yemm-i keremi edip iki yüz bin dirhem ihsân
etmekle si‘a-i hâlini bâliğan-mâ-belağ istihsâl eylemişdir. etmekle si‘a-i hâlini bâliğan-mâ-belağ istihsâl eylemişdir.
Tevârîh Tevârîh
Rabb-i ‘İzzet ‘İzzet’i ‘izzetle i‘zâz eyledi1 Rabb-i ‘İzzet ‘İzzet’i ‘izzetle i‘zâz eyledi1
Çemenzâr-ı bekâda otlasın gezsin Tosun Paşa2 Çemenzâr-ı bekâda otlasın gezsin Tosun Paşa2
Yalan dünyâdan el çekdi Kezzûbî-zâde gerçekten3 Yalan dünyâdan el çekdi Kezzûbî-zâde gerçekten3
Pupa yelken Kapûdân-zâde gitdi dâr-ı ‘ukbâya (1138) Pupa yelken Kapûdân-zâde gitdi dâr-ı ‘ukbâya (1138)
Bin iki yüz elli üçde dondu deryâ bendeniz geçdim Bin iki yüz elli üçde dondu deryâ bendeniz geçdim
Kırdı Camcı-zâde’nin billûr-veş cismin ecel (1229) Kırdı Camcı-zâde’nin billûr-veş cismin ecel (1229)
[s. 12] Yol oldu Üsküdar’a bin otuzda Akdeniz dondu [s. 12] Yol oldu Üsküdar’a bin otuzda Akdeniz dondu
Bi’r-i kabre koğa Munlâ tarh olundu ah ah1 Bi’r-i kabre koğa Munlâ tarh olundu ah ah1
1 Ebced hesabıyla 1820 etmektedir. Bu eserin 1310 yılında yayımlandığı düşünülerek 1 Ebced hesabıyla 1820 etmektedir. Bu eserin 1310 yılında yayımlandığı düşünülerek
noktalı ve noktasız harfler hesaplanmış, noktalı harflerin toplamının 1247 ettiği noktalı ve noktasız harfler hesaplanmış, noktalı harflerin toplamının 1247 ettiği
belirlenmiştir. belirlenmiştir.
2 Ebced hesabıyla 1545 etmektedir. 2 Ebced hesabıyla 1545 etmektedir.
3 Tamamının ebced değeri 1330 etmektedir. 3 Tamamının ebced değeri 1330 etmektedir.
50 50
‘Abdullâh-zâde Hindî’ye ‘Abdullâh-zâde Hindî’ye
Ka‘r-ı nâr-ı derk-i esfele Hindî sindi (1214) Ka‘r-ı nâr-ı derk-i esfele Hindî sindi (1214)
İndi Ertuğrul yemme Hakkâ ki mânend-i hümâ2 İndi Ertuğrul yemme Hakkâ ki mânend-i hümâ2
Vefât-ı Munlâ Hüsrev’e Vefât-ı Munlâ Hüsrev’e
Mâte re’îsü’l-‘ulemâ 880 Mâte re’îsü’l-‘ulemâ 880
Vefât-ı Mustafâ Paşa’ya Vefât-ı Mustafâ Paşa’ya
Mâte’z-zübâb 11173 Mâte’z-zübâb 11173
Barbaros Hayreddîn Paşa’ya Barbaros Hayreddîn Paşa’ya
Mâte re’îsü’l-bahr 9594 Mâte re’îsü’l-bahr 9594
Vefât-ı Hazret-i Gülşenî’ye Vefât-ı Hazret-i Gülşenî’ye
[s. 13]Mâte kutbü’z-zamân İbrâhîm 939 [s. 13]Mâte kutbü’z-zamân İbrâhîm 939
Buz üstünden geçen bir kimse geldi dedi târîhin Buz üstünden geçen bir kimse geldi dedi târîhin
Deniz altmış sekizde dondu buzdan bendeniz geçdim Deniz altmış sekizde dondu buzdan bendeniz geçdim
Şitâ târîhini etfâl okurlar rûy-i deryâda Şitâ târîhini etfâl okurlar rûy-i deryâda
Münâsib geldi kaymak Sütlüce’den şehr-i Eyyûba 1168 Münâsib geldi kaymak Sütlüce’den şehr-i Eyyûba 1168
1 Sadece noktalı harflerin ebced değeri 1304 etmektedir. 1 Sadece noktalı harflerin ebced değeri 1304 etmektedir.
2 Uygun bir ebced değeri bulunamamıştır. 2 Uygun bir ebced değeri bulunamamıştır.
3 3
“Mâte’z-zübâb” ebced hesâbıyla 1177 etmektedir. “Mâte’z-zübâb” ebced hesâbıyla 1177 etmektedir.
4 4
“Mâte re’îsü’l-bahr” ebced hesâbıyla 953 etmektedir. “Mâte re’îsü’l-bahr” ebced hesâbıyla 953 etmektedir.
51 51
Mollâ Câmî’nin vefâtına Mollâ Câmî’nin vefâtına
Ve men dehalehû kâne âminâ1 898 Ve men dehalehû kâne âminâ1 898
‘Âtıf Efendî’ye ‘Âtıf Efendî’ye
Kad mâte Tiryâkî 11682 Kad mâte Tiryâkî 11682
Merhûm Nâbî Efendî’nin müsevvedâtı içinde kendi intikâli içün Merhûm Nâbî Efendî’nin müsevvedâtı içinde kendi intikâli içün
târîhdir ki levh-i mezârına yazılmışdır: târîhdir ki levh-i mezârına yazılmışdır:
چون روح کمين نابی در لجۀ نور آمد چون روح کمين نابی در لجۀ نور آمد
از تنگئ تن وارست در دار سرور آمد از تنگئ تن وارست در دار سرور آمد
تحـقـيـق شـناسـان معـنای شـھـود غـيـب تحـقـيـق شـناسـان معـنای شـھـود غـيـب
3 3
گويند بی تاريخ نابی به حضور آمد گويند بی تاريخ نابی به حضور آمد
[s. 14] [s. 14]
11424 11424
[Çun rûh-i kemîn-i Nâbî der lücce-i nûr âmed [Çun rûh-i kemîn-i Nâbî der lücce-i nûr âmed
Ez tengî-i ten vârest der dâr-ı sürûr âmed Ez tengî-i ten vârest der dâr-ı sürûr âmed
Tahkîk şinâsân-i ma‘nâ-yi şuhûd-i ğayb Tahkîk şinâsân-i ma‘nâ-yi şuhûd-i ğayb
Gûyend bî-târîh Nâbî be-huzûr âmed] Gûyend bî-târîh Nâbî be-huzûr âmed]
Vehbî Efendî tarafından: Vehbî Efendî tarafından:
Kalmadı günde sâbit Nâbî 1124 Kalmadı günde sâbit Nâbî 1124
1 1
‘Oraya giren emniyette olur.’Âl-i ‘İmrân sûresi, 3/97 ‘Oraya giren emniyette olur.’Âl-i ‘İmrân sûresi, 3/97
2 2
“Kad mâte Tiryâkî” ebced hesâbıyla 1186 etmektedir. “Kad mâte Tiryâkî” ebced hesâbıyla 1186 etmektedir.
3 3
Nâbî’nin zavallı rûhu, nur denizine gark olunca; ten darlığından kurtuldu, mutluluk Nâbî’nin zavallı rûhu, nur denizine gark olunca; ten darlığından kurtuldu, mutluluk
yurduna geldi; gayb aleminin manasını bilenler, tarihsiz olarak Nâbî huzura geldi, derler. yurduna geldi; gayb aleminin manasını bilenler, tarihsiz olarak Nâbî huzura geldi, derler.
4 4
Metinde kaydedilen tarih 1142 olarak verilmiş olmakla birlikte Nâbî’nin ölüm tarihi Metinde kaydedilen tarih 1142 olarak verilmiş olmakla birlikte Nâbî’nin ölüm tarihi
1124’tür. ‘Nâbî be-huzûr âmed’ kelimeleri ebced hesabıyla 1124’e tekâbül etmektedir. 1124’tür. ‘Nâbî be-huzûr âmed’ kelimeleri ebced hesabıyla 1124’e tekâbül etmektedir.
52 52
Buhâriyü’l-asl şâ‘ir Zülâlî Efendî 1195 senesinde Buhârâ’ya Buhâriyü’l-asl şâ‘ir Zülâlî Efendî 1195 senesinde Buhârâ’ya
deryâdan revân oldukda Sünbül-zâde Mar‘aşî Vehbî Efendî’nin bi’l- deryâdan revân oldukda Sünbül-zâde Mar‘aşî Vehbî Efendî’nin bi’l-
bedâhe söylediği târîh-i ra‘nâdır: bedâhe söylediği târîh-i ra‘nâdır:
Zülâlî-i suhen-perver Sitanbul’dan1 Buhârâ’ya Zülâlî-i suhen-perver Sitanbul’dan1 Buhârâ’ya
Gidip Şevk ile seyl-âsâ akıp gözden nihân oldu Gidip Şevk ile seyl-âsâ akıp gözden nihân oldu
‘Aceb mî cûy-i dilden câri olsa sû gibî târîh ‘Aceb mî cûy-i dilden câri olsa sû gibî târîh
Zülâlî Mâverâ’ü’n-nehr’e deryâdan revân oldu2. Zülâlî Mâverâ’ü’n-nehr’e deryâdan revân oldu2.
Vezâret-i Nu‘mân Paşa’ya: Vezâret-i Nu‘mân Paşa’ya:
Nu‘mân-ı Fâzıl 1122 Nu‘mân-ı Fâzıl 1122
Kadın yapdı kademgâhı tekâzâ def‘i var tende Kadın yapdı kademgâhı tekâzâ def‘i var tende
Mücevher düştü târîhî (...) hayrâtına ben de Mücevher düştü târîhî (...) hayrâtına ben de
[s. 15] Bir havuza târîh: [s. 15] Bir havuza târîh:
Ez havz-ı latîf âb berdâr3 Ez havz-ı latîf âb berdâr3
Şeyhu’l-İslâm ‘Alî Efendi’ye: Şeyhu’l-İslâm ‘Alî Efendi’ye:
Efkahü’l kavmi ‘aliyyen ve ‘aleyhi’l fetvâ4 1122 Efkahü’l kavmi ‘aliyyen ve ‘aleyhi’l fetvâ4 1122
Katl-i Nef‘î’de söylenmişdir: Katl-i Nef‘î’de söylenmişdir:
آن شاعر ھيجا گو که نام اوست نفعی آن شاعر ھيجا گو که نام اوست نفعی
(1135) 1قتلش بچار مذھب واجب چو افعی (1135) 1قتلش بچار مذھب واجب چو افعی
1 1
Metinde ‘İstanbul’dan’ şeklinde kaydedilmiştir. Metinde ‘İstanbul’dan’ şeklinde kaydedilmiştir.
2 Ebced değeri 1195 etmektedir. 2 Ebced değeri 1195 etmektedir.
3 3
Latif havuzdan su al. Ebced değeri 1361 etmektedir. Latif havuzdan su al. Ebced değeri 1361 etmektedir.
4 4
Toplumun en fakîh kişisidir, fetvâ bu yöndedir. Toplumun en fakîh kişisidir, fetvâ bu yöndedir.
53 53
[An şâ‘ir-i heycâ-gû ki nâm-i ûst Nef‘î [An şâ‘ir-i heycâ-gû ki nâm-i ûst Nef‘î
Katleş be-çâr mezheb vâcib çu ef‘î] Katleş be-çâr mezheb vâcib çu ef‘î]
Sultan ‘Osmân’ın cülûs-i hümâyûnlarına târîh Sultan ‘Osmân’ın cülûs-i hümâyûnlarına târîh
2
َجا َء نِظَا ُم ْال َعالَ ِم 2
َجا َء نِظَا ُم ْال َعالَ ِم
بی غم1168 سنۀ بی غم1168 سنۀ
3
28 صفَ ِر ْال َخ ْي ِر
َ فِی
3
28 صفَ ِر ْالخَ ْي ِر
َ فِی
Tevârîh-i bî-nukat Tevârîh-i bî-nukat
Yıldırım Bâyezîd hazretlerine târîh: Yıldırım Bâyezîd hazretlerine târîh:
Matla‘-ı mihr-i medâr-ı ‘âlem4 780 Matla‘-ı mihr-i medâr-ı ‘âlem4 780
Kerem-vâsıl odur heme-i silk Hüdâvendigâr (758) Kerem-vâsıl odur heme-i silk Hüdâvendigâr (758)
[s. 16] ‘Alem-i ‘adl-ü kerem dâver-i mülk Mehmed Hân (805) [s. 16] ‘Alem-i ‘adl-ü kerem dâver-i mülk Mehmed Hân (805)
Mahrem-i dergeh-i o sadr-ı düvel Mehmed-i Sânî (858) Mahrem-i dergeh-i o sadr-ı düvel Mehmed-i Sânî (858)
‘Alem-i dergeh-i o mihr-i kerem Bâyezîd-i Sânî (881) ‘Alem-i dergeh-i o mihr-i kerem Bâyezîd-i Sânî (881)
Kerem-i kâmil o hâmil-i resm Selîm-i Evvel (797) Kerem-i kâmil o hâmil-i resm Selîm-i Evvel (797)
Hâris-i ‘asker-i o dehr ü himem Süleyman Hân (926) Hâris-i ‘asker-i o dehr ü himem Süleyman Hân (926)
Dâver-i ‘adl ü meh-i devr-i himem ‘Osmân Hân-ı Evvel (661) Dâver-i ‘adl ü meh-i devr-i himem ‘Osmân Hân-ı Evvel (661)
Mâlik-i dehrime mülk-i kerem Orhân-ı ‘Âdil (695) Mâlik-i dehrime mülk-i kerem Orhân-ı ‘Âdil (695)
‘Osmân Munlâ ‘Osmân Munlâ
Ser ikbâl-i şehinşâha Selîmdir tâc 11755 Ser ikbâl-i şehinşâha Selîmdir tâc 11755
1 1
O savaştan bahseden (hiciv söyleyen) şairin ismi Nef’î’dir; yılan gibi öldürülmesi dört O savaştan bahseden (hiciv söyleyen) şairin ismi Nef’î’dir; yılan gibi öldürülmesi dört
mezhebe göre vaciptir. mezhebe göre vaciptir.
2 2
جاء نظام العالمkelimelerinin ebced hesabıyla toplamı 1168 etmektedir. جاء نظام العالمkelimelerinin ebced hesabıyla toplamı 1168 etmektedir.
3 3
Dertsiz 1168 yılının hayırlı Safer ayının 28’inde âlemin düzeni geldi. Dertsiz 1168 yılının hayırlı Safer ayının 28’inde âlemin düzeni geldi.
4 4
Bu harflerin toplamı ebced hesabıyla 780 etmektedir. Bu harflerin toplamı ebced hesabıyla 780 etmektedir.
5 5
Metinde bulunan tüm harfler toplandığında 1808 çıkmaktadır. Noktasız harfler Metinde bulunan tüm harfler toplandığında 1808 çıkmaktadır. Noktasız harfler
toplandığında 643, noktalı harfler toplandığında 1165 sayısına ulaşılmaktadır. toplandığında 643, noktalı harfler toplandığında 1165 sayısına ulaşılmaktadır.
54 54
ELGÂZ ELGÂZ
Kes müderris ayağın hem mu‘îdin başını Kes müderris ayağın hem mu‘îdin başını
Ko ayağı baş yerine tâ bilesin adını Ko ayağı baş yerine tâ bilesin adını
Sa‘îd1 Sa‘îd1
Çerâğın burnun al bir hoşca yansın Çerâğın burnun al bir hoşca yansın
Lebi üstüne koy dilber uyansın Lebi üstüne koy dilber uyansın
Çelebî2 Çelebî2
Mu‘ammâ-yı Revânî Mu‘ammâ-yı Revânî
Felek kapladı altun şem‘dânı Felek kapladı altun şem‘dânı
Gümüş pervâneler tutdu cihânı Gümüş pervâneler tutdu cihânı
Cevâb-ı Sultân Mustafâ: Cevâb-ı Sultân Mustafâ:
[s. 17]Başına karlar yağsın hey Revânî [s. 17]Başına karlar yağsın hey Revânî
Soğuk sözler ile doldurdun cihânı Soğuk sözler ile doldurdun cihânı
Râgıb Paşa be-‘asâ-yı Musâ Râgıb Paşa be-‘asâ-yı Musâ
Su kilid ağaç inhitar kuş kaçdı avcı tutuldu Su kilid ağaç inhitar kuş kaçdı avcı tutuldu
لب حبيب به دندان گرفتم و گفتم لب حبيب به دندان گرفتم و گفتم
زھی حالوت لب ال اله اال ﷲ زھی حالوت لب ال اله اال ﷲ
[Leb-i habîb be dendân giriftem ve guftem [Leb-i habîb be dendân giriftem ve guftem
Zihî halâvet-i leb lâ ilâhe illâ’llâh] Zihî halâvet-i leb lâ ilâhe illâ’llâh]
Beyt-i mezbûrede biri karîb ve diğeri ba‘îd iki ma‘nâ olup (1) Beyt-i mezbûrede biri karîb ve diğeri ba‘îd iki ma‘nâ olup (1)
habîb ya‘nî yârin lebini dendânım ile tutup kemâl-i istihsân ile ne güzel habîb ya‘nî yârin lebini dendânım ile tutup kemâl-i istihsân ile ne güzel
1 1
Müderris kelimesinin ayağı, yani son harfi ‘sîn’dir. Mu‘îd kelimesinin başındaki ‘mim’ Müderris kelimesinin ayağı, yani son harfi ‘sîn’dir. Mu‘îd kelimesinin başındaki ‘mim’
harfi atıldığında ise geriye kalan harflerin başına ‘sîn’ harfi getirildiğinde ‘Sa‘îd’ kelimesi harfi atıldığında ise geriye kalan harflerin başına ‘sîn’ harfi getirildiğinde ‘Sa‘îd’ kelimesi
ortaya çıkar. ortaya çıkar.
2 2
Çerağ kelimesinin burnu, ‘çe’ harfidir. ‘Lebi’ eklenince ‘Çelebi’ kelimesi oluşur. Çerağ kelimesinin burnu, ‘çe’ harfidir. ‘Lebi’ eklenince ‘Çelebi’ kelimesi oluşur.
55 55
tatlı dudak dedim demekdir. (2) Habîbin lebi ki حاhâ’dır. Dendânın tatlı dudak dedim demekdir. (2) Habîbin lebi ki حاhâ’dır. Dendânın
‘Arabisi olan سنsin lafzına bi’l-ilhâk maksûd olan حسنHasan ismi zâhir ‘Arabisi olan سنsin lafzına bi’l-ilhâk maksûd olan حسنHasan ismi zâhir
olur. olur.
Düdüğü sok beline bir dedenin Düdüğü sok beline bir dedenin
Bilesin adını o hayret-zedenin Bilesin adını o hayret-zedenin
Burada düdük ‘ney’dir ve dedenin de ‘Arapcası ced olduğundan Burada düdük ‘ney’dir ve dedenin de ‘Arapcası ced olduğundan
Cüneyd ismi çıkar. Cüneyd ismi çıkar.
Esnâ-yı müsâhabetde Mahmûd nâmında bir zâta ismi su’âl Esnâ-yı müsâhabetde Mahmûd nâmında bir zâta ismi su’âl
olundukda, [s. 18] kıt‘a-i âtiye ile cevâb vermişdir: olundukda, [s. 18] kıt‘a-i âtiye ile cevâb vermişdir:
Gördüğüm iltifâtı zâtından Hadd-i imkânı pek çok aşmışdır Gördüğüm iltifâtı zâtından Hadd-i imkânı pek çok aşmışdır
Bahs-i şükrü çekemez tahrîre Hâme-i hamde mû dolaşmışdır Bahs-i şükrü çekemez tahrîre Hâme-i hamde mû dolaşmışdır
آه مقلوب در ميانۀ شب آه مقلوب در ميانۀ شب
1 1
نام آن سرو ماه رو باشد نام آن سرو ماه رو باشد
2 2
شھاب شھاب
[Âh-ı maklûb der meyâne-i şeb [Âh-ı maklûb der meyâne-i şeb
Nâm-ı ân serv mâh-rû bâşed Nâm-ı ân serv mâh-rû bâşed
Şihâb] Şihâb]
عجائب جانور ديدم که شش پا و دو سر دارد عجائب جانور ديدم که شش پا و دو سر دارد
عجائب تر از آن ديدم ميان و پشت دوم دارد عجائب تر از آن ديدم ميان و پشت دوم دارد
[‘Acâ’ib cânver dîdem ki şeş pâ vu du ser dâred [‘Acâ’ib cânver dîdem ki şeş pâ vu du ser dâred
‘Acâ’ibter ez ân dîdem meyân u puşt dum dâred] ‘Acâ’ibter ez ân dîdem meyân u puşt dum dâred]
1 1
‘Şeb’in ortasında ters dönmüş ‘ah’, o ay yüzlü servinin adı olur. ‘Şeb’in ortasında ters dönmüş ‘ah’, o ay yüzlü servinin adı olur.
2Şeb kelimesinin ortasına ters dönmüş bir ah yazılırsa, şihâb kelimesi ortaya 2Şeb kelimesinin ortasına ters dönmüş bir ah yazılırsa, şihâb kelimesi ortaya
çıkar. çıkar.
56 56
‘Acâ’ib bir canavar gördüm ki altı ayağı ile iki başı var. Ondan ‘Acâ’ib bir canavar gördüm ki altı ayağı ile iki başı var. Ondan
daha ‘acâ’ib gördüm ki belinin ortasında bir de kuyruğu var. Bundan daha ‘acâ’ib gördüm ki belinin ortasında bir de kuyruğu var. Bundan
murâd terâzûdur çünkü terâzûnun iki başı ve her başında kefeyi tutmağa murâd terâzûdur çünkü terâzûnun iki başı ve her başında kefeyi tutmağa
mahsûs üçer kordonu ve belindeki kuyruk da dilidir. mahsûs üçer kordonu ve belindeki kuyruk da dilidir.
Bir Fârisî beyit Bir Fârisî beyit
خويشتن گم شد کمال اينست و بس خويشتن گم شد کمال اينست و بس
[گم شدن گم کن وصال اينست و بسs. 19] [گم شدن گم کن وصال اينست و بسs. 19]
[Hvîşten gum şud kemâl înest u bes [Hvîşten gum şud kemâl înest u bes
Gum şuden gum kun visâl înest u bes] Gum şuden gum kun visâl înest u bes]
Me’âlen tercüme Me’âlen tercüme
Kendini yok et ki kemâl ondadır Kendini yok et ki kemâl ondadır
Yokluğu yok et ki visâl ondadır Yokluğu yok et ki visâl ondadır
Şükrü Şükrü
Bak ism-i yâra değil mi safâ vü gam tev’em Bak ism-i yâra değil mi safâ vü gam tev’em
Ki ibtidâ-yı sürûru te‘âkub eyler elem Ki ibtidâ-yı sürûru te‘âkub eyler elem
Sâlim1 Sâlim1
چو اسم او گذرد در صوامع ملکوت چو اسم او گذرد در صوامع ملکوت
بقــدر مرتـبـه ھر يک ز جا بلند شــوند بقــدر مرتـبـه ھر يک ز جا بلند شــوند
[Çu ism-i û guzered der savâmi‘-i melekût [Çu ism-i û guzered der savâmi‘-i melekût
Be-kadr-i mertebe her yek zi-câ bulend şevend] Be-kadr-i mertebe her yek zi-câ bulend şevend]
Bu beyitde زجاzicâ kelimesinden ‘ علیAlî ismi çıkar2. Bu beyitde زجاzicâ kelimesinden ‘ علیAlî ismi çıkar2.
1Sürûr kelimesinin başı olan sin harfine elem kelimesi eklendiğinde Sâlim 1Sürûr kelimesinin başı olan sin harfine elem kelimesi eklendiğinde Sâlim
oluşmaktadır. oluşmaktadır.
2 2
‘Ali kelimesi ebced hesabı ile 110, zicâ kelimesi ise 11’e tekabül etmektedir. ‘Ali kelimesi ebced hesabı ile 110, zicâ kelimesi ise 11’e tekabül etmektedir.
Tarafımızca yapılan araştırma ile bu durum açıklığa kavuşturulamamış olmakla birlikte Tarafımızca yapılan araştırma ile bu durum açıklığa kavuşturulamamış olmakla birlikte
‘Ali kelimesi bulend kelimesiyle anlam açısından zicâ kelimesinden daha fazla ilişkilidir. ‘Ali kelimesi bulend kelimesiyle anlam açısından zicâ kelimesinden daha fazla ilişkilidir.
57 57
Düşse bir katre mâ gülün kalb-i pâkine Düşse bir katre mâ gülün kalb-i pâkine
İsmim zâhir olur varak-ı tâbnâkine İsmim zâhir olur varak-ı tâbnâkine
Kemâl1 Kemâl1
از ميان بر خيز ای سرو روان از ميان بر خيز ای سرو روان
3
اين نيست باالتر نشين2جای تو 3
اين نيست باالتر نشين2جای تو
امين4 امين4
[Ez miyân ber hîz ey serv-i revân [Ez miyân ber hîz ey serv-i revân
Cây-i tû in nîst bâlâter neşîn Cây-i tû in nîst bâlâter neşîn
Emîn] Emîn]
[s. 20] [s. 20]
Ol nedir kim ikidir insânda Ol nedir kim ikidir insânda
Üçden artık olmadı hayvânda Üçden artık olmadı hayvânda
Sende var hem bende var Âdem’de yok Sende var hem bende var Âdem’de yok
Cümlede vardır desem ‘âlemde yok Cümlede vardır desem ‘âlemde yok
Kimsede olmaz velî her şeyde var Kimsede olmaz velî her şeyde var
Dâ’imâ ânınla temkîn ü vakâr Dâ’imâ ânınla temkîn ü vakâr
Bir iki üçden ziyâde olmadı Bir iki üçden ziyâde olmadı
Dördünü bir yerde kimse görmedi Dördünü bir yerde kimse görmedi
Nokta Nokta
نام بت من زغايت لطف نام بت من زغايت لطف
1 1
آبيست ميان گل چکيده آبيست ميان گل چکيده
1 Gül kelimesinin ortasına mâ yazıldığında Kemâl oluşmaktadır. 1 Gül kelimesinin ortasına mâ yazıldığında Kemâl oluşmaktadır.
2 2
جای توkelimeleri, metinde جائيتوşeklinde kaydedilmiştir. جای توkelimeleri, metinde جائيتوşeklinde kaydedilmiştir.
3 3
Ey servi yürüyüşlü güzel, aradan kalk; senin yerin burası değil, daha yukarı otur. Ey servi yürüyüşlü güzel, aradan kalk; senin yerin burası değil, daha yukarı otur.
4 ازميانkelimesinden ze ve elif harfleri çıkarıldığında Emîn ismi oluşmaktadır. 4 ازميانkelimesinden ze ve elif harfleri çıkarıldığında Emîn ismi oluşmaktadır.
58 58
2 2
کمال کمال
[Nâm-i but-i men zi ğâyet-i lutf [Nâm-i but-i men zi ğâyet-i lutf
Âbîst miyân-i gul çekîde Âbîst miyân-i gul çekîde
Kemâl] Kemâl]
Kâdir mi senin meh ola karşında nümâyân Kâdir mi senin meh ola karşında nümâyân
Bir kez hele mir’âta bak ey hüsrev-i devrân Bir kez hele mir’âta bak ey hüsrev-i devrân
Bekir3 Bekir3
İbrâ edicek teşne lebin âteş-i ‘aşkdan İbrâ edicek teşne lebin âteş-i ‘aşkdan
Gülzâr-ı visâl eyledi üftâdesin ol şâh Gülzâr-ı visâl eyledi üftâdesin ol şâh
İbrâhîm4 İbrâhîm4
[s. 21] [s. 21]
Molla Câmî 817 sene-i hicriyyesinde Câm’da gehvâre-i pîrâ-yı Molla Câmî 817 sene-i hicriyyesinde Câm’da gehvâre-i pîrâ-yı
‘âlem-i şuhûd olmuşdur. ‘Asrının ferîdi olmakla berâber mizâh ü letâ’ife ‘âlem-i şuhûd olmuşdur. ‘Asrının ferîdi olmakla berâber mizâh ü letâ’ife
ziyâdesiyle mâ’il idi ez cümle bir gün Sultân Hüseyin Baykara ile vezîri ziyâdesiyle mâ’il idi ez cümle bir gün Sultân Hüseyin Baykara ile vezîri
Ebû ‘Alî Şîr Nevâyî Câmî’nin hânesine giderler. Bir müddet Ebû ‘Alî Şîr Nevâyî Câmî’nin hânesine giderler. Bir müddet
müsâhabetden sonra bahçeye çıkarlar. Câmî bahçenin mahsûlâtından müsâhabetden sonra bahçeye çıkarlar. Câmî bahçenin mahsûlâtından
olmak üzere bir şeftali ağacından kendi eliyle kopardığı şeftalilerden olmak üzere bir şeftali ağacından kendi eliyle kopardığı şeftalilerden
1 1
Sevgilimin adı, son derece latif olduğundan çiçekler arasına damlayan bir sudur. Sevgilimin adı, son derece latif olduğundan çiçekler arasına damlayan bir sudur.
2 2
Bu beyitten dört şekilde Kemal kelimesi bulunabilir: 1) Beytin son kelimesi hariç sondan Bu beyitten dört şekilde Kemal kelimesi bulunabilir: 1) Beytin son kelimesi hariç sondan
başa doğru diğer kelimelerin baş harfleri kef, mim, elif ve lam’dır. Bu harflerin başa doğru diğer kelimelerin baş harfleri kef, mim, elif ve lam’dır. Bu harflerin
birleştirilmesiyle Kemal kelimesi oluşur. 2) Nam kelimesinin ebced hesabı ile sayısal birleştirilmesiyle Kemal kelimesi oluşur. 2) Nam kelimesinin ebced hesabı ile sayısal
değeri, Kemal kelimesinin değeri olan 91’e eşittir. 3) İkinci beyitte bulunan گل چکيده değeri, Kemal kelimesinin değeri olan 91’e eşittir. 3) İkinci beyitte bulunan گل چکيده
kelimelerinin ebced hesabıyla sayısal değeri 92’dir. Aynı beytin başındaki آبيستkelimesini kelimelerinin ebced hesabıyla sayısal değeri 92’dir. Aynı beytin başındaki آبيستkelimesini
a harfi yoktur şeklinde tercüme edersek a harfinin değeri bir oluğundan 92-1=91 olarak a harfi yoktur şeklinde tercüme edersek a harfinin değeri bir oluğundan 92-1=91 olarak
Kemal kelimesinin ebced değerine eşit olur. 4) Bizce bu beyitte asıl kasdedilen, gul Kemal kelimesinin ebced değerine eşit olur. 4) Bizce bu beyitte asıl kasdedilen, gul
kelimesinin ortasına âb kelimesinin Arapça karşılığı olan mâ kelimesinin getirilmesidir. kelimesinin ortasına âb kelimesinin Arapça karşılığı olan mâ kelimesinin getirilmesidir.
3 Tam olarak tespit edilememiştir. 3 Tam olarak tespit edilememiştir.
4 4
İbrâ etmek, kurtarmak anlamındadır. Aşk ateşinden kaynaklanan susuzluğun Arapça İbrâ etmek, kurtarmak anlamındadır. Aşk ateşinden kaynaklanan susuzluğun Arapça
karşılığı ise ‘ ھيمhîm’ kelimesidir. karşılığı ise ‘ ھيمhîm’ kelimesidir.
59 59
Sultân ile vezîre birer ve padişahın yanında bulunmakda olan bir gulâm-ı Sultân ile vezîre birer ve padişahın yanında bulunmakda olan bir gulâm-ı
perî peykere iki şeftali verir. perî peykere iki şeftali verir.
Padişah gulâma bir tane ziyâde verilmesi sebebini sorar. Câmî: Padişah gulâma bir tane ziyâde verilmesi sebebini sorar. Câmî:
“Padişahım! gulâma verdiğim şeftalinin birisini karzen verdim. Îcâb-ı “Padişahım! gulâma verdiğim şeftalinin birisini karzen verdim. Îcâb-ı
hâlinde alırım!” cevâb-ı latîfe-âmîzini i‘tâ eder. hâlinde alırım!” cevâb-ı latîfe-âmîzini i‘tâ eder.
Hâtime-i eyyâmında mesâ’il-i dakîka ve rakîka ile yorulmuş olan Hâtime-i eyyâmında mesâ’il-i dakîka ve rakîka ile yorulmuş olan
fikr-i zerrîn-i pîrânesini muvakkaten olsun irâhe edebilmek içün bir fikr-i zerrîn-i pîrânesini muvakkaten olsun irâhe edebilmek içün bir
meşgûliyyet-i tıflâne intihâb eyledi ki bu da güvercinler ile eğlenmekden meşgûliyyet-i tıflâne intihâb eyledi ki bu da güvercinler ile eğlenmekden
‘ibâret idi. Mâder-i ‘ismet-güheri bu şeyh-i sâl-hurdenin şu hâle ibtilâsını ‘ibâret idi. Mâder-i ‘ismet-güheri bu şeyh-i sâl-hurdenin şu hâle ibtilâsını
görünce: “Seksen yaşındaki Câmî’ye bakınız! Tıfl-ı endek-sâl gibi görünce: “Seksen yaşındaki Câmî’ye bakınız! Tıfl-ı endek-sâl gibi
kebûterler ile mulâ‘abe ediyor” yolunda oğlunu ‘âlâ tarîki’l-latîfe kebûterler ile mulâ‘abe ediyor” yolunda oğlunu ‘âlâ tarîki’l-latîfe
mu’âhezeye kalkışınca Câmî vâlidesine hitâben: “İnsaf et! Seksen mu’âhezeye kalkışınca Câmî vâlidesine hitâben: “İnsaf et! Seksen
yaşındaki Câmî’ye artık vâlide mu’âhezesi lazım mıdır?” cevâbını yaşındaki Câmî’ye artık vâlide mu’âhezesi lazım mıdır?” cevâbını
vermişdir. vermişdir.
[s. 22] Yine bir gün musâhabet-i ‘irfân-nümâlarıyla mütelezziz [s. 22] Yine bir gün musâhabet-i ‘irfân-nümâlarıyla mütelezziz
olduğu bir kaç yâr-ı vefâ-kirdârıyla bir mesîre-i ferah-fezâdâ oturmakda olduğu bir kaç yâr-ı vefâ-kirdârıyla bir mesîre-i ferah-fezâdâ oturmakda
iken güzergâhlarından arkasında bir ğulâm-ı dilârâm olduğu hâlde bir iken güzergâhlarından arkasında bir ğulâm-ı dilârâm olduğu hâlde bir
nigâr-ı câzibedârın geçmesi üzerine içlerinden biri: “Câmî! Bu nigâr mı nigâr-ı câzibedârın geçmesi üzerine içlerinden biri: “Câmî! Bu nigâr mı
yoksa arkasındaki ğulâm mı güzeldir?” demesi üzerine Mollâ-yı nükte- yoksa arkasındaki ğulâm mı güzeldir?” demesi üzerine Mollâ-yı nükte-
pîrâ bi’l-irticâl: pîrâ bi’l-irticâl:
مرا گويی کدامين بھترين است مرا گويی کدامين بھترين است
1 1
پس پيشين به از پيش پسين است پس پيشين به از پيش پسين است
[Merâ gûyî kudâmîn bihterîn est [Merâ gûyî kudâmîn bihterîn est
Pes-i pîşîn bih ez pîş-i pesîn est] Pes-i pîşîn bih ez pîş-i pesîn est]
1 1
Bana, hangisi güzel diyorsun? Öndekinin arkası, arkadakinin önünden daha güzeldir. Bana, hangisi güzel diyorsun? Öndekinin arkası, arkadakinin önünden daha güzeldir.
60 60
beyt-i latîfini inşâd etmişdir. beyt-i latîfini inşâd etmişdir.
Mülûk-i Fürs’den birisi nüdemâ ve vüzerâsı ile oturup sohbet Mülûk-i Fürs’den birisi nüdemâ ve vüzerâsı ile oturup sohbet
ederken padişah ğulâm-ı mihribânın birine ‘atf-ı nazarla وزير را بکش1 ederken padişah ğulâm-ı mihribânın birine ‘atf-ı nazarla وزير را بکش1
[vezîr râ bekoş] der. O esnâda vezîrin ‘aklı başından gidip etrâfına nazar [vezîr râ bekoş] der. O esnâda vezîrin ‘aklı başından gidip etrâfına nazar
ederken ol ğulâm-ı pak-iz‘ân mikrâzı alıp şem‘anın fitilini kesip yine âdâb ederken ol ğulâm-ı pak-iz‘ân mikrâzı alıp şem‘anın fitilini kesip yine âdâb
ile varıp yerinde durur. Vezir görür ki kendine söz yok padişahım ile varıp yerinde durur. Vezir görür ki kendine söz yok padişahım
demincekki buyurduğunuz ne gûnâ kelâm-ı haşyet-engîz idi dediğimde demincekki buyurduğunuz ne gûnâ kelâm-ı haşyet-engîz idi dediğimde
ğulâmdan su’âl olunmasını emir buyurunca ğulâm dahî cevâbında ğulâmdan su’âl olunmasını emir buyurunca ğulâm dahî cevâbında
(vezîr) destûrdur (destûr) izindir. İzin ile üzn imlâda bir yazılır ve üzn (vezîr) destûrdur (destûr) izindir. İzin ile üzn imlâda bir yazılır ve üzn
sem‘dir tashîf olundukda şem‘ olur. Bundan fehm ü idrâk eyledim ki sem‘dir tashîf olundukda şem‘ olur. Bundan fehm ü idrâk eyledim ki
(şem‘ râ bekoş) diye fermân buyurdular. (şem‘ râ bekoş) diye fermân buyurdular.
[s. 23] [s. 23]
ز دريای شھادت چون نھنک ال بر آرد سر ز دريای شھادت چون نھنک ال بر آرد سر
تيمم فرض گردد نوحرا در وقت طوفانش تيمم فرض گردد نوحرا در وقت طوفانش
[Zi deryâ-yi şehâdet çûn neheng-i lâ ber âred ser [Zi deryâ-yi şehâdet çûn neheng-i lâ ber âred ser
Teyemmüm farz gerded Nûh râ der vakt-i tûfâneş] Teyemmüm farz gerded Nûh râ der vakt-i tûfâneş]
Sûret-i halli şu vechiledir: Sûret-i halli şu vechiledir:
“Deryâ-yı şehâdet”den murâd kelime-i tevhîddir. نھنگ ال “Deryâ-yı şehâdet”den murâd kelime-i tevhîddir. نھنگ ال
[Neheng-i lâ] müşebbeh bihin müşebbehe izâfeti kabîlinden olup timsah [Neheng-i lâ] müşebbeh bihin müşebbehe izâfeti kabîlinden olup timsah
gibi olan lâ demekdir. [ بر آرد سرber âred ser] baş kaldırırsa تيمم gibi olan lâ demekdir. [ بر آرد سرber âred ser] baş kaldırırsa تيمم
‘teyemmüm’den murâd lisândır. Bu sûretde [ دھانdehân] ya‘nî ağızda ‘teyemmüm’den murâd lisândır. Bu sûretde [ دھانdehân] ya‘nî ağızda
sefîne olmak lâzım gelir [ در وقت طوفانشder vakt-i tûfâneş] demek kelime-i sefîne olmak lâzım gelir [ در وقت طوفانشder vakt-i tûfâneş] demek kelime-i
şehâdetin tekellümü ânında demekdir. şehâdetin tekellümü ânında demekdir.
1 1
Veziri öldür. Veziri öldür.
61 61
Tercümesi Tercümesi
Kelime-i tevhîdin başı َ[ الَ اِلَهlâ ilâhe] kelimesi söylendiği vakitde Kelime-i tevhîdin başı َ[ الَ اِلَهlâ ilâhe] kelimesi söylendiği vakitde
[ اِالﱠ ﱠillâ’llâh] demek farz olur.
lisân üzerine ﷲ [ اِالﱠ ﱠillâ’llâh] demek farz olur.
lisân üzerine ﷲ
Belâgat-perverân-ı ‘Acem’den şâ‘ir-i meşhûr Firdevsî Gazne’ye Belâgat-perverân-ı ‘Acem’den şâ‘ir-i meşhûr Firdevsî Gazne’ye
gittiği zaman bir gün Gazne bahçelerinden birisine gider. Orada bulunan gittiği zaman bir gün Gazne bahçelerinden birisine gider. Orada bulunan
bir dıraht-ı sâyedârın altında Sultân Mahmûd Sebüktekîn’in1 erkân-ı bir dıraht-ı sâyedârın altında Sultân Mahmûd Sebüktekîn’in1 erkân-ı
nâdî-i ‘irfânı olan ‘Unsurî, Ferruhî, ‘Ascedî bast-ı kâlîçe-i ikâmetle ve nâdî-i ‘irfânı olan ‘Unsurî, Ferruhî, ‘Ascedî bast-ı kâlîçe-i ikâmetle ve
münâvele-i piyâle-i müşâ‘are etmekde ve bir sâkî-i gülçehre idâre-i münâvele-i piyâle-i müşâ‘are etmekde ve bir sâkî-i gülçehre idâre-i
ke’esât-ı ezvâk eylemekde idi. ke’esât-ı ezvâk eylemekde idi.
Firdevsî bunları görmekle beraber kimler olduğunu Firdevsî bunları görmekle beraber kimler olduğunu
bilemediğinden [s. 24] oradaki bir fevvâre-i safâ-nisârın kenârından bilemediğinden [s. 24] oradaki bir fevvâre-i safâ-nisârın kenârından
abdest alarak namaza şurû‘ etti. Rind-meşreb şâ‘irler kendi zu‘mlarınca abdest alarak namaza şurû‘ etti. Rind-meşreb şâ‘irler kendi zu‘mlarınca
böyle pejmurde libâslı bir zâhid-i bâridin bî-muhâbâ yanlarına böyle pejmurde libâslı bir zâhid-i bâridin bî-muhâbâ yanlarına
tekarrubundan dolayı germî-i meclis-i müşâ‘arelerine rişâşe-i kesl ü tekarrubundan dolayı germî-i meclis-i müşâ‘arelerine rişâşe-i kesl ü
nakîsa saçılacağına zâhib olmalarıyla def‘ine çare aramaya başladılar. nakîsa saçılacağına zâhib olmalarıyla def‘ine çare aramaya başladılar.
Ve taraflarından kâfiye-i müşkileyi şâmil birer mısra‘ söylenerek Ve taraflarından kâfiye-i müşkileyi şâmil birer mısra‘ söylenerek
dördüncü mısrâ‘ın söylenmesi lüzumunu kendisine teklîf olunmasını ve dördüncü mısrâ‘ın söylenmesi lüzumunu kendisine teklîf olunmasını ve
bu bâr-ı girân teklîfin herhâlde altından kalkamayacağından o hâlde bu bâr-ı girân teklîfin herhâlde altından kalkamayacağından o hâlde
beyân-ı i‘tizâr ile bir sûret-i leyyinede başlarından savmalarını ittifâk-ı arâ beyân-ı i‘tizâr ile bir sûret-i leyyinede başlarından savmalarını ittifâk-ı arâ
ile tensîb eylediler bu tasavvurdan habîr olmayan Firdevsî namâzı ile tensîb eylediler bu tasavvurdan habîr olmayan Firdevsî namâzı
bitirdikden sonra şâ‘irlerin eğlencelerine gıpta eylediğinden bu eğlenceye bitirdikden sonra şâ‘irlerin eğlencelerine gıpta eylediğinden bu eğlenceye
iştirâk ile ta‘dîl-i âlâm ü ekdâr eylemek içün yanlarına gelip oturdu. iştirâk ile ta‘dîl-i âlâm ü ekdâr eylemek içün yanlarına gelip oturdu.
Şâ‘irler sevmedikleri zâhidin aralarına girdiğini görünce hemân Şâ‘irler sevmedikleri zâhidin aralarına girdiğini görünce hemân
ber-mucîb-i karâr emr-i müşâ‘areye iştirâki lüzûmunu ifâde eylediler. ber-mucîb-i karâr emr-i müşâ‘areye iştirâki lüzûmunu ifâde eylediler.
1 1
Metinde Sebüktektîn şeklinde kaydedilmiştir. Metinde Sebüktektîn şeklinde kaydedilmiştir.
62 62
Firdevsî bir tavr-ı leyyin ile “teklîfinizi elimden geldiği derecede îfâya Firdevsî bir tavr-ı leyyin ile “teklîfinizi elimden geldiği derecede îfâya
çalışırım. Muvaffak olamaz isem germî-i bezm-i muhabbetinize burûdet çalışırım. Muvaffak olamaz isem germî-i bezm-i muhabbetinize burûdet
vermemek içün giderim” demekle şâ‘irler irticâlen şu üç mısrâ‘ı inşâd vermemek içün giderim” demekle şâ‘irler irticâlen şu üç mısrâ‘ı inşâd
etdiler: etdiler:
‘Unsurî ‘Unsurî
1 1
چون عارض تو ماه نباشد روشن چون عارض تو ماه نباشد روشن
[Çun ‘ârız-ı tû mâh nebâşed rûşen] [Çun ‘ârız-ı tû mâh nebâşed rûşen]
‘Ascedî ‘Ascedî
3 3
مژگانت ھمی گذر کند از جوشن مژگانت ھمی گذر کند از جوشن
[Mujgânet hemî guzer kuned ez cevşen] [Mujgânet hemî guzer kuned ez cevşen]
Firdevsî, ‘Ascedî’nin şu mısrâ‘ından sonra nev-inşâdın Firdevsî, ‘Ascedî’nin şu mısrâ‘ından sonra nev-inşâdın
kendisine intikâl eylediğini ve şu musâra‘a-i edebiyyede ihrâz edeceği kendisine intikâl eylediğini ve şu musâra‘a-i edebiyyede ihrâz edeceği
galebenin nasıl kıymetli bir galebe olacağını anlayınca dördüncü olmak galebenin nasıl kıymetli bir galebe olacağını anlayınca dördüncü olmak
üzere: üzere:
4 4
مانند سنان کيو در جنگ پشن مانند سنان کيو در جنگ پشن
[Mânend-i sinân Keyû der ceng-i Peşen] [Mânend-i sinân Keyû der ceng-i Peşen]
Mısrâ‘ını bi’l-bedâhe âverde-i lisân-ı fesâhât eyledi. Mısrâ‘ını bi’l-bedâhe âverde-i lisân-ı fesâhât eyledi.
Bu mısrâ‘ üzerine şâ‘irler dûçâr-ı hayret olup ‘ale’l-husûs kâfiye Bu mısrâ‘ üzerine şâ‘irler dûçâr-ı hayret olup ‘ale’l-husûs kâfiye
ve makâma münâsebet-i tâmmesiyle beraber mefhûm-i ‘umûmîsinin bir ve makâma münâsebet-i tâmmesiyle beraber mefhûm-i ‘umûmîsinin bir
1 1
Ay senin yanağın gibi parlak olmasaydı Ay senin yanağın gibi parlak olmasaydı
2 2
Gül bahçesinde senin yanağın gibi gül olmazdı Gül bahçesinde senin yanağın gibi gül olmazdı
3 3
Kirpiklerin zırhı delip geçmektedir Kirpiklerin zırhı delip geçmektedir
4 4
Peşen savaşında Keyû’nun mızrağı gibi. Peşen savaşında Keyû’nun mızrağı gibi.
63 63
vak‘a-i mühimme-i târîhiyyeyi hâkî bulunduğunu teyakkun vak‘a-i mühimme-i târîhiyyeyi hâkî bulunduğunu teyakkun
eylediklerinden en ziyâde nazar-ı velehlerini celb eden ceng-i Peşen’in eylediklerinden en ziyâde nazar-ı velehlerini celb eden ceng-i Peşen’in
ne gibi cengten ibâret bulunduğu hakkında îzâhât vermesi ricâsında ne gibi cengten ibâret bulunduğu hakkında îzâhât vermesi ricâsında
bulundular. Nâzım-ı habâyâ-karîn kahramân-ı nâmdâr Rüstem’in dâmâdı bulundular. Nâzım-ı habâyâ-karîn kahramân-ı nâmdâr Rüstem’in dâmâdı
bulunan Keyû nâm pehlivânın Peşen denilen bir mevki‘de ser-nümâ-yı bulunan Keyû nâm pehlivânın Peşen denilen bir mevki‘de ser-nümâ-yı
sâha-i zuhûr olan bir kanlı cengde göstermiş olduğu mü’essir-i dilîrî ve sâha-i zuhûr olan bir kanlı cengde göstermiş olduğu mü’essir-i dilîrî ve
kahramânîyi tasvîr eylemek istiyor idi. Firdevsî bi’l-âhire Sultân kahramânîyi tasvîr eylemek istiyor idi. Firdevsî bi’l-âhire Sultân
Mahmûd’un nüdemâ-yı hâssü’l-hâssından olmuş ve cüz’î bir zaman Mahmûd’un nüdemâ-yı hâssü’l-hâssından olmuş ve cüz’î bir zaman
zarfında cümlesinin [s. 26] mâ-fevkine geçmişdir. zarfında cümlesinin [s. 26] mâ-fevkine geçmişdir.
A‘râbînin birisi ‘arz-ı hâcet zımnında Haccâc’ın huzûruna A‘râbînin birisi ‘arz-ı hâcet zımnında Haccâc’ın huzûruna
vardığı zamân ta‘âmı çıkmış bulunur. Haccâc A‘râbîyi dahi beraber vardığı zamân ta‘âmı çıkmış bulunur. Haccâc A‘râbîyi dahi beraber
sofraya oturtur ve bulunanlar ile tenâvüle başlar birkaç kap ta‘âm ekl sofraya oturtur ve bulunanlar ile tenâvüle başlar birkaç kap ta‘âm ekl
olunduktan sonra helva tabağını siniye korlar. A‘râbî helvadan bir lokma olunduktan sonra helva tabağını siniye korlar. A‘râbî helvadan bir lokma
tatdığının ‘akabinde Haccâc A‘râbîye latîfe tarîkiyle bu helvadan kim ki tatdığının ‘akabinde Haccâc A‘râbîye latîfe tarîkiyle bu helvadan kim ki
bir lokma daha alırsa boynunu vururum deyince zâten Haccâc’ın mâdde- bir lokma daha alırsa boynunu vururum deyince zâten Haccâc’ın mâdde-
i katlde hezli cidde vardığı ya‘nî bahâne-cûy-i katl-i nâs olduğu mücerreb i katlde hezli cidde vardığı ya‘nî bahâne-cûy-i katl-i nâs olduğu mücerreb
olmakla mizâh nazarıyla bakılmayıp cümle âkilîn kef-i yed edip dururlar. olmakla mizâh nazarıyla bakılmayıp cümle âkilîn kef-i yed edip dururlar.
A‘râbî dahi elini çekip gâh Haccâc’ın yüzüne ve gâh helvaya bakarak A‘râbî dahi elini çekip gâh Haccâc’ın yüzüne ve gâh helvaya bakarak
biraz durdukdan sonra artık mecâli kalmayıp 1(ك بِا َوْ الَ ِدی َخ ْي ًرا ِ ُ)اَيﱡھَا ْاالَ ِمي ُر ا
َ وصي biraz durdukdan sonra artık mecâli kalmayıp 1(ك بِا َوْ الَ ِدی خَ ْي ًرا ِ ُ)اَيﱡھَا ْاالَ ِمي ُر ا
َ وصي
deyip tabağa saldırdıkda Haccâc vesâ’ir hâzirîn istilkâ mertebesine dek deyip tabağa saldırdıkda Haccâc vesâ’ir hâzirîn istilkâ mertebesine dek
gülüp A‘râbîyi niyâzına müsâ‘adeden başka mazhar-ı lutf u ihsânı gülüp A‘râbîyi niyâzına müsâ‘adeden başka mazhar-ı lutf u ihsânı
kılmışdır. kılmışdır.
1 1
Ey Emir! Vasiyetim, çoluk çocuğuma iyi bakmandır. Ey Emir! Vasiyetim, çoluk çocuğuma iyi bakmandır.
64 64
Mûsâ nâmında bir câhil A‘râbî bir yerden bir çıkın para Mûsâ nâmında bir câhil A‘râbî bir yerden bir çıkın para
çalıp sağ cebinde saklayarak mescide girer imâm keyfe mâ-ittefeka ( َو َما çalıp sağ cebinde saklayarak mescide girer imâm keyfe mâ-ittefeka ( َو َما
َ ِ )تِ ْلكَ بِيَ ِمينâyet-i kerîmesini okuduğu gibi A‘râbî kendisine hitâb
ك يَا ُمو َسی )تِ ْلكَ بِيَ ِمينِكَ يَا ُمو َسیâyet-i kerîmesini okuduğu gibi A‘râbî kendisine hitâb
[s.27] ediliyor zannıyla imâma elbetde sen sâhirsin diyerek çıkını pîş-i [s.27] ediliyor zannıyla imâma elbetde sen sâhirsin diyerek çıkını pîş-i
imâma atıp mescidden hurûcla kaçmışdır. imâma atıp mescidden hurûcla kaçmışdır.
Bir câhil A‘râbî eğer üzerinden bir ğâşiye ya‘nî eğer örtüsü çalıp Bir câhil A‘râbî eğer üzerinden bir ğâşiye ya‘nî eğer örtüsü çalıp
mescide gider ve salât-ı cehriyye kılınır vakte tesâdüf eder. Bir de imâm mescide gider ve salât-ı cehriyye kılınır vakte tesâdüf eder. Bir de imâm
65 65
cemâ‘at geliniz siz alınız bakayım diyerek pabuçlarını alıp câmi‘den cemâ‘at geliniz siz alınız bakayım diyerek pabuçlarını alıp câmi‘den
dışarıya kaçmışdır. dışarıya kaçmışdır.
Kıt‘a Kıt‘a
بر رسيدم ار حکيم ھوشمند بر رسيدم ار حکيم ھوشمند
کاندرين عالم بگو آواز چند کاندرين عالم بگو آواز چند
گفت در عالم بسی آواز ھاست گفت در عالم بسی آواز ھاست
زان چھارست ای برادر سودمند زان چھارست ای برادر سودمند
قلقل قرابه و چپچاب بوس قلقل قرابه و چپچاب بوس
1 1
جز بز قليه فش شلوار بند جز بز قليه فش شلوار بند
[Ber resîdem er hakîm-i hûşmend Kenderîn ‘âlem begu âvâz-ı çend [Ber resîdem er hakîm-i hûşmend Kenderîn ‘âlem begu âvâz-ı çend
Guft der ‘âlem besî âvâzhâst Zân çehârest ey berâder sûdmend Guft der ‘âlem besî âvâzhâst Zân çehârest ey berâder sûdmend
Gulgul-i garrâbe vu çepçâb-ı bûs Cızbız-i gulye feş-i şalvâr-bend] Gulgul-i garrâbe vu çepçâb-ı bûs Cızbız-i gulye feş-i şalvâr-bend]
Bir gün Câmî’nin talebelerinden biri li-ecli’l-latîfe Câmî’ye şu Bir gün Câmî’nin talebelerinden biri li-ecli’l-latîfe Câmî’ye şu
mısrâ‘ı söyledikde: mısrâ‘ı söyledikde:
2 2
قد بلند جامی دستاری پاره پاره قد بلند جامی دستاری پاره پاره
[Kad bulend-i Câmî destârî pâre pâre] [Kad bulend-i Câmî destârî pâre pâre]
Câmî de şu yolda mukâbelede bulunmuştur: Câmî de şu yolda mukâbelede bulunmuştur:
4
آشيان لقلق بر کلۀ مناره3صان 4
آشيان لقلق بر کلۀ مناره3صان
[San âşiyân-i laklak ber kelle-i minâre] [San âşiyân-i laklak ber kelle-i minâre]
[s. 29] Bağdât ümerâlarından biri şu‘arâ ve üdebâyı hânesine [s. 29] Bağdât ümerâlarından biri şu‘arâ ve üdebâyı hânesine
da‘vet eder ve bir hayli zaman onlarla görüştükden sonra misafirlerini da‘vet eder ve bir hayli zaman onlarla görüştükden sonra misafirlerini
1 1
Hikmetli ve akıllı bir kişinin yanına varıp ona bu âlemde kaç tür ses olduğunu sordum. Hikmetli ve akıllı bir kişinin yanına varıp ona bu âlemde kaç tür ses olduğunu sordum.
Dedi ki: ‘Âlemde bir çok ses vardır ama ey kardeş, dört tanesi faydalıdır: Şarabın yudum Dedi ki: ‘Âlemde bir çok ses vardır ama ey kardeş, dört tanesi faydalıdır: Şarabın yudum
sesi, öpücüğün şapur şupur sesi, kuzu etinin ateş üzerindeki cız bız sesi ve at yelinden sesi, öpücüğün şapur şupur sesi, kuzu etinin ateş üzerindeki cız bız sesi ve at yelinden
yapılan şalvar bağının fış sesi. yapılan şalvar bağının fış sesi.
2 2
Uzun boylu Câmî’nin sarığı parça parça Uzun boylu Câmî’nin sarığı parça parça
3 Türkçe olan san kelimesini Molla Câmî’nin söylediğinin nakledilmesi ilginçtir. 3 Türkçe olan san kelimesini Molla Câmî’nin söylediğinin nakledilmesi ilginçtir.
4 4
Sanki minare başında leylek yuvası Sanki minare başında leylek yuvası
66 66
i‘zâzen bir tepsi yemiş çıkarır ve misâfirînden birisi tepsi içinde bulunan i‘zâzen bir tepsi yemiş çıkarır ve misâfirînden birisi tepsi içinde bulunan
bâdemden bir mikdâr vermesini hâne sâhibinden ricâ eylemesi üzerine o bâdemden bir mikdâr vermesini hâne sâhibinden ricâ eylemesi üzerine o
da tek bir badem alıp takdîm edince ol misâfir-i ‘âkil li-ecli’l-latîfe da tek bir badem alıp takdîm edince ol misâfir-i ‘âkil li-ecli’l-latîfe
ِ اِ ْثنَي ِْن اِ ْذ ھُ َما فِی ْال َغder, hâne sâhibi bir tane daha verir. ِ اِ ْثنَي ِْن اِ ْذ ھُ َما فِی ْال َغder, hâne sâhibi bir tane daha verir.
1 1
eyyühe’l-emîru ار eyyühe’l-emîru ار
ٍ ِ فَ َع ﱠز ْزنَا بِثَالder, yine bir tâne daha verir be-tekrâr َخ ْم َسةٌ َسا ِد ُسھُ ْم َک ْلبُھُ ْم3
Tekrâr 2ث ٍ ِ فَ َع ﱠز ْزنَا بِثَالder, yine bir tâne daha verir be-tekrâr َخ ْم َسةٌ َسا ِد ُسھُ ْم َک ْلبُھُ ْم3
Tekrâr 2ث
der, yine bir tâne verir be tekrâr 4 فِی ِستﱠ ِة اَيﱠ ٍامder, yine bir tâne verir. س ْب َع
َ der, yine bir tâne verir be tekrâr 4 فِی ِستﱠ ِة اَيﱠ ٍامder, yine bir tâne verir. س ْب َع
َ
5 5
ت ِطبَاقًا
ٍ َس َم َواder, yine bir tâne verir. 6اج ٍ ثَ َمانِيَةَ اَ ْز َوder, yine bir tâne verir. َو
7
ت ِطبَاقًا
ٍ َس َم َواder, yine bir tâne verir. 6اج ٍ ثَ َمانِيَةَ اَ ْز َوder, yine bir tâne verir. َو
7
َکانَ فِی ْال َم ِدينَ ِة تِ ْس َعةُ َر ْھ ٍطder, yine bir tâne verir. 8ٌ تِ ْلكَ َع َش َرةٌ َکا ِملَةdeyince ona َکانَ فِی ْال َم ِدينَ ِة تِ ْس َعةُ َر ْھ ٍطder, yine bir tâne verir. 8ٌ تِ ْلكَ َع َش َرةٌ َکا ِملَةdeyince ona
َ اَ َح َد َعdeyince on bire iblâğ eder. ﷲِ ْاثنَا
ikmâl eder. 9ش َر َکوْ َکبًا ور ِع ْن َد ﱠ
ِ ُاِ ﱠن ِع ﱠدةَ ال ﱡشھ َ اَ َح َد َعdeyince on bire iblâğ eder. ﷲِ ْاثنَا
ikmâl eder. 9ش َر َکوْ َکبًا ور ِع ْن َد ﱠ
ِ ُاِ ﱠن ِع ﱠدةَ ال ﱡشھ
10 10
َع َش َر َش ْھ ًراdeyince on ikiye iblâğ eder. َع َش َر َش ْھ ًراdeyince on ikiye iblâğ eder.
َاِ ْن يَ ُک ْن ِم ْن ُک ْم ِع ْش ُرون11 deyince yirmiye iblâğ eder. 12
يَ ْغلِبُوا ِمأ َتَ ْي ِنdeyince artık َاِ ْن يَ ُک ْن ِم ْن ُک ْم ِع ْش ُرون11 deyince yirmiye iblâğ eder. 12
يَ ْغلِبُوا ِمأَتَ ْي ِنdeyince artık
hâne sâhibi buyurun doyuncaya kadar ekl edin birâder diyerek tabağı hâne sâhibi buyurun doyuncaya kadar ekl edin birâder diyerek tabağı
ٍ َو اَرْ َس ْلنَا اِلَی ِمائَ ِة اَ ْل
önüne sürer. Edîb eğer tabağı önüme sürmeyeydin ْف اَو ٍ َو اَرْ َس ْلنَا اِلَی ِمائَ ِة اَ ْل
önüne sürer. Edîb eğer tabağı önüme sürmeyeydin ْف اَو
13 13
َ يَ ِزي ُدونâyetini okuyacakdım demiş ve haylîce mülâtafeyi mûcib َ يَ ِزي ُدونâyetini okuyacakdım demiş ve haylîce mülâtafeyi mûcib
olmuşdur. olmuşdur.
ُ اَرْ َس َل ال ﱠشاهُ اِلَی ُس ْلطَان
[s.30]سلَ ْي َمان ُ اَرْ َس َل ال ﱠشاهُ اِلَی ُس ْلطَان
[s.30]سلَ ْي َمان
ُحبﱢ َعلِ ﱢی ا ْب ِن اَبِی طَالِبِی نَحْ نُ اُنَاسٌ قَ ْد ُجبِ ْلنَا َعلَی ُحبﱢ َعلِ ﱢی ا ْب ِن اَبِی طَالِبِی نَحْ نُ اُنَاسٌ قَ ْد ُجبِ ْلنَا َعلَی
1 1
“Hani o iki kişi mağaradaydı.” Tevbe Sûresi, 9/40 “Hani o iki kişi mağaradaydı.” Tevbe Sûresi, 9/40
2 2
Metinde فعززنا ھما بثالثşeklinde kaydedilmiştir. Yâsin Sûresi, 36/14 Metinde فعززنا ھما بثالثşeklinde kaydedilmiştir. Yâsin Sûresi, 36/14
3 3
“Beş kişidir, altıncıları köpekleridir.” Kehf Sûresi, 18/22 “Beş kişidir, altıncıları köpekleridir.” Kehf Sûresi, 18/22
4 “Altı günde” A‘râf Sûresi, 7/54 ve diğer bir çok âyette geçmektedir. 4 “Altı günde” A‘râf Sûresi, 7/54 ve diğer bir çok âyette geçmektedir.
5 “Âhenkli yedi gök” Mülk Sûresi, 67/3 5 “Âhenkli yedi gök” Mülk Sûresi, 67/3
6 6
“Sekiz eş” En‘am Sûresi, 6/143 “Sekiz eş” En‘am Sûresi, 6/143
7 “O şehirde dokuz kişi vardı.” Neml Sûresi, 27/48 7 “O şehirde dokuz kişi vardı.” Neml Sûresi, 27/48
8 “Hepsi tam on gündür.” Bakara Sûresi, 2/196 8 “Hepsi tam on gündür.” Bakara Sûresi, 2/196
9 “On bir yıldız” Yûsuf Sûresi, 12/4 9 “On bir yıldız” Yûsuf Sûresi, 12/4
10 “Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir.” Tevbe Sûresi, 9/36 10 “Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir.” Tevbe Sûresi, 9/36
11 “Sizden yirmi kişi bulunursa” Enfâl Sûresi, 8/65 11 “Sizden yirmi kişi bulunursa” Enfâl Sûresi, 8/65
12 “İki yüz kâfire gâlip gelir.” Enfâl Sûresi, 8/65 12 “İki yüz kâfire gâlip gelir.” Enfâl Sûresi, 8/65
13 “Onu yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.” Sâffât Sûresi, 37/147 13 “Onu yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.” Sâffât Sûresi, 37/147
67 67
1
ﷲِ َعلَی ْال َعائِبِی
فَلَ ْعنَةُ ﱠ اَ َعابَنَا النﱠاسُ َعلَی ُحبﱢ ِه 1
ﷲِ َعلَی ْال َعائِبِی
فَلَ ْعنَةُ ﱠ اَ َعابَنَا النﱠاسُ َعلَی ُحبﱢ ِه
ٍ قَا َل ُس ْلطَان ُسلَ ْي َمان فِی َج َوا
ب ٍ قَا َل ُس ْلطَان ُسلَ ْي َمان فِی َج َوا
ب
احبِی
ِ ص ب بِال ﱠ َ بُ ْغضُ الﱠ ِذی لُقﱢ َُما َذ ْنبُ ُک ْم ھَ َذا َولَ ِکنﱠه احبِی
ِ ص ب بِال ﱠ َ بُ ْغضُ الﱠ ِذی لُقﱢ َُما َذ ْنبُ ُک ْم ھَ َذا َولَ ِکنﱠه
2
َﷲِ َعلَی ْال َکا ِذبِينفَلَ ْعنَةُ ﱠ َو ِک ْذبُ ُک ْم َع ْنهُ َو َع ْن بِ ْنتِ ِه 2
َﷲِ َعلَی ْال َکا ِذبِينفَلَ ْعنَةُ ﱠ َو ِک ْذبُ ُک ْم َع ْنهُ َو َع ْن بِ ْنتِ ِه
Hârûnü’r-Reşîd Kûfe cihetindeki köyleri dolaştığı sırada gâyet Hârûnü’r-Reşîd Kûfe cihetindeki köyleri dolaştığı sırada gâyet
edîbe ve zekiye bir kızın evine kırba ile su taşımakda olduğunu görür ve edîbe ve zekiye bir kızın evine kırba ile su taşımakda olduğunu görür ve
her nasılsa kızın arkasında bulunan kırbanın ağzı yırtılıp sular akmağa her nasılsa kızın arkasında bulunan kırbanın ağzı yırtılıp sular akmağa
başlayınca kız pederinin yetişip kırbanın ağzını zabt etmesi içün kızın ( يَا başlayınca kız pederinin yetişip kırbanın ağzını zabt etmesi içün kızın ( يَا
3 3
ت اَ ْد ِر ْك فَاھَا قَ ْد َغلَبَنِی فُوھَا الَطَاقَةَ لِی بِفِيھَا
ِ َ )اَبyollu idâre-i kelâm ederek feryâd ت اَ ْد ِر ْك فَاھَا قَ ْد َغلَبَنِی فُوھَا الَطَاقَةَ لِی بِفِيھَا
ِ َ )اَبyollu idâre-i kelâm ederek feryâd
etdiğini duyunca şu üç kelimede bütün ‘Arabîyi cem‘ ettiği hoşuna etdiğini duyunca şu üç kelimede bütün ‘Arabîyi cem‘ ettiği hoşuna
giderek bin dirhem ihsân vermişdir. giderek bin dirhem ihsân vermişdir.
Sûret-i Halli Sûret-i Halli
‘Arabîde ُ فَاهve ُ فُوهve فِي ِهve ٌ فُوھَةve فَ ٌمağıza denir ki Farisî de ‘Arabîde ُ فَاهve ُ فُوهve فِي ِهve ٌ فُوھَةve فَ ٌمağıza denir ki Farisî de
dehândır cem‘leri ٌ اَ ْف َواهve اَ ْف َما ٌمgelir. Tesniyesinde فَ َما ِنve ان
ِ فَ َم َوdenir. ٌفَوْ ه dehândır cem‘leri ٌ اَ ْف َواهve اَ ْف َما ٌمgelir. Tesniyesinde ان
ِ فَ َمve ان
ِ فَ َم َوdenir. ٌفَوْ ه
söz söylemek ma‘nâsına da gelir. ْ[ فَاهَ يَفُوهُ فَوْ ھًا اَیs. 31]ق
َ َ اِ َذا نَط. ٌ فِيهsöz bilir söz söylemek ma‘nâsına da gelir. ْ[ فَاهَ يَفُوهُ فَوْ ھًا اَیs. 31]ق
َ َ اِ َذا نَط. ٌ فِيهsöz bilir
nâtıka-perdâz fasîh ve mütekellim adama denir. nâtıka-perdâz fasîh ve mütekellim adama denir.
Ma‘nâsı Ma‘nâsı
1 1
Şah, Sultan Süleyman’a gönderdi: Biz, Ali b. Ebî Tâlib’in sevgisi fıtratlarına konulan Şah, Sultan Süleyman’a gönderdi: Biz, Ali b. Ebî Tâlib’in sevgisi fıtratlarına konulan
insanlarız. Ona olan sevgimizden dolayı insanlar bizi kınar. Allah’ın lâneti kınayan insanlarız. Ona olan sevgimizden dolayı insanlar bizi kınar. Allah’ın lâneti kınayan
üzerine olsun. üzerine olsun.
2 2
Sultan Süleyman cevap olarak şöyle söyledi: Suçunuz bu değildir fakat dostlukla Sultan Süleyman cevap olarak şöyle söyledi: Suçunuz bu değildir fakat dostlukla
lakaplanana olan buğzunuzdur, onun ve kızının hakkında yalanlarınızdır. Allah’ın lâneti lakaplanana olan buğzunuzdur, onun ve kızının hakkında yalanlarınızdır. Allah’ın lâneti
yalancılar üzerine olsun. yalancılar üzerine olsun.
3 3
Ey babacığım, kırbanın ağzını bağla. Ağzından dökülen üstümü batırdı. Ağzına hakim Ey babacığım, kırbanın ağzını bağla. Ağzından dökülen üstümü batırdı. Ağzına hakim
olamıyorum. olamıyorum.
68 68
Halîfe Mehdî bir gün Hîzrân nâmındaki câriyesinin odasına Halîfe Mehdî bir gün Hîzrân nâmındaki câriyesinin odasına
haberi olmaksızın vehleten girer ve Hîzrân yıkanmakda olduğundan der- haberi olmaksızın vehleten girer ve Hîzrân yıkanmakda olduğundan der-
‘akab çözülmüş olan gîsû-yi ‘anber-bularıyla bi’l-cümle a‘zâsını setr eder ‘akab çözülmüş olan gîsû-yi ‘anber-bularıyla bi’l-cümle a‘zâsını setr eder
ve bu vechile câriyenin tesettürü halîfenin hoşuna gider ve der-‘akab ve bu vechile câriyenin tesettürü halîfenin hoşuna gider ve der-‘akab
şu‘arâyı celb ile her biriniz bir şi‘r söyleyin ki kalbimdeki zamîrime şu‘arâyı celb ile her biriniz bir şi‘r söyleyin ki kalbimdeki zamîrime
tevâfuk etsin buyurmasıyla evvelâ Beşşâr b. Burd ‘ale’l-fevr şi‘r-i âtîyi tevâfuk etsin buyurmasıyla evvelâ Beşşâr b. Burd ‘ale’l-fevr şi‘r-i âtîyi
söyler. söyler.
Halîfe güzel fakat tamâmıyla isâbet ettiremedin der. Halîfe güzel fakat tamâmıyla isâbet ettiremedin der.
Ba‘dehû Ebî Nüvâs şu şi‘ri söyledikde: Ba‘dehû Ebî Nüvâs şu şi‘ri söyledikde:
[s. 32] [s. 32]
ْال َحيَا ِء ُفَرْ ط خَ ﱠدھَا فَ َو ﱠر َد صبﱢ َما ِء َ ِيص ل َ ت َع ْنھَا ْالقَ ِم ْ ض َ َن ْال َحيَا ِء ُفَرْ ط خَ ﱠدھَا فَ َو ﱠر َد َما ِء صبﱢ
َ ِيص ل َ ت َع ْنھَا ْالقَ ِم ْ ض َ َن
ْالھَ َوا ِء َِمن اَ َر ﱠ
ق بِ ُم ْعتَ ِد ٍل ت ْ تَ َع ﱠر َوقَ ْد ْالھَ َوا ِ ََوقا َبَل
ت ْالھَ َوا ِء َِمن اَ َر ﱠ
ق بِ ُم ْعتَ ِد ٍل ْ تَ َع ﱠر
ت َوقَ ْد ْالھَ َوا ِ ََوقا َبَل
ت
ِْ
االنَا ِء فِی ُم ْس ِع ٍد َما ٍء اِلَی َمنَ ْتھَا َک ْال َما ِء ًَرا َحة تْ َو َم ﱠد ِْ
االنَا ِء فِی ُم ْس ِع ٍد َما ٍء اِلَی َمنَ ْتھَا َک ْال َما ِء ًَرا َحة تْ َو َم ﱠد
بِال ﱢر َدا ِء ِالَ ْخ ٍذ َع َج ٍل َعلَی تْ طراً َو ھَ ﱠم ْ ت َو ْ ض َ َفَلَ ﱠما اَ ْن ق بِالرﱢ َدا ِء ِالَ ْخ ٍذ َع َج ٍل َعلَی تْ طراً َو ھَ ﱠم ْ ت َو ْ ض َ َفَلَ ﱠما اَ ْن ق
ِظبَا ِء ِم ْن اَ ْف َر َد الظﱠب ِْی َک ِش ْب ِه ٍ ِح َذ
ار َعلَی ُنَ ْش َرب ْ َوقَا َم
ت ِظبَا ِء ِم ْن اَ ْف َر َد الظﱠب ِْی َک ِش ْب ِه ٍ ِح َذ
ار َعلَی ُنَ ْش َرب ْ َوقَا َم
ت
الضﱢ يَا ِء َعلَی الظﱠالَ َم ِ َفَاَ ْسبَل
ت ب َعلَی التﱠ َدانِی ِ ص ال ﱠرقِي َ ت َش ْخ ْ ََرأ الضﱢ يَا ِء َعلَی الظﱠالَ َم ِ َفَا َ ْسبَل
ت ب َعلَی التﱠ َدانِی ِ ص ال ﱠرقِي َ ت َش ْخ ْ ََرأ
َما ِء َ ْفَو
ق يَجْ ِری ْال َما ُء َوظَ ﱠل لَ ْي ٍل َتَحْ ت ِم ْنھَا الصﱡ ْب ُح َ فَ َغ
اب َما ِء َ ْفَو
ق يَجْ ِری ْال َما ُء َوظَ ﱠل لَي ٍْل َتَحْ ت ِم ْنھَا الصﱡ ْب ُح َ فَ َغ
اب
1 1
Kalbim size meylettiği halde o sakıncalı evde sizden sakındım. Andıklarında yüz Kalbim size meylettiği halde o sakıncalı evde sizden sakındım. Andıklarında yüz
çevirdim ama üzüntüden değil, hatıranız benim için sevilen bir şeydir. Biz sevdik ama çevirdim ama üzüntüden değil, hatıranız benim için sevilen bir şeydir. Biz sevdik ama
bize yaklaşmadılar, dediler. Size ihtiyacım varken, sizden nasıl sakınırım? Onlar bizim bize yaklaşmadılar, dediler. Size ihtiyacım varken, sizden nasıl sakınırım? Onlar bizim
için kudret helvasından daha tatlıdır. Hayat suyundan daha saf ve lezzetlidir. için kudret helvasından daha tatlıdır. Hayat suyundan daha saf ve lezzetlidir.
69 69
1 1
النﱢ َسا ِء َِمن ُيَ ُکون َما َکاَحْ َس ِن بَ َراھَا َوقَ ْد ِْ
االلَ ِه َفَ ُس ْب َحان النﱢ َسا ِء َِمن ُيَ ُکون َما َکا َحْ َس ِن بَ َراھَا َوقَ ْد ِْ
االلَ ِه َفَ ُس ْب َحان
Halîfe
2 ك ﱠ
ُﷲ َ َ قَاتَلbizimle beraber miydin dedikde Ebû Nüvâs Halîfe
2 ك ﱠ
ُﷲ َ َ قَاتَلbizimle beraber miydin dedikde Ebû Nüvâs
hayır ve lakin hâtırıma hutûr eden şeyi söyledim diyerek mazhar-ı ihsânı hayır ve lakin hâtırıma hutûr eden şeyi söyledim diyerek mazhar-ı ihsânı
olmuşdur. olmuşdur.
Cennet-mekân Sultân Ahmed Hân-ı sâlis hazretleri bir gün Cennet-mekân Sultân Ahmed Hân-ı sâlis hazretleri bir gün
bahçede gezmekte iken üzerinde bülbül yavruları bulunan bir ağaca bahçede gezmekte iken üzerinde bülbül yavruları bulunan bir ağaca
yılanın biri sarılıp çıkmakta olduğunu görünce bi’l-bedâhe şu mısrâ‘ı yılanın biri sarılıp çıkmakta olduğunu görünce bi’l-bedâhe şu mısrâ‘ı
söylemişdir. söylemişdir.
Tırmaşıp çıkdı dıraht-ı ‘ömrüne mâr-ı ecel Tırmaşıp çıkdı dıraht-ı ‘ömrüne mâr-ı ecel
Fakat bir türlü mısrâ-‘ı sânîsini getiremeyerek nihâyet şâ‘ir-i Fakat bir türlü mısrâ-‘ı sânîsini getiremeyerek nihâyet şâ‘ir-i
meşhûr Nâbî’yi celb ile mısrâ‘-ı sânîsi talep olundukda Nâbî’de irticâlen: meşhûr Nâbî’yi celb ile mısrâ‘-ı sânîsi talep olundukda Nâbî’de irticâlen:
[s. 33] Âşiyân-ı tende yatar bülbül-i cân bî-haber [s. 33] Âşiyân-ı tende yatar bülbül-i cân bî-haber
Mısrâ‘ını söyleyerek mazhar-ı lutf-u ihsânı olmuşdur. Mısrâ‘ını söyleyerek mazhar-ı lutf-u ihsânı olmuşdur.
Hârûnü’r-Reşîd gâyet hüsnâ câriyelerinden birine darılarak bir Hârûnü’r-Reşîd gâyet hüsnâ câriyelerinden birine darılarak bir
müddet onu terk eder. Ve her nasılsa bir gece kasırda görür. Ve visâlini müddet onu terk eder. Ve her nasılsa bir gece kasırda görür. Ve visâlini
ister ise de câriye Yâ Emîre’l-mü’minin teşrîfinizden ma‘lûmâtım yok idi ister ise de câriye Yâ Emîre’l-mü’minin teşrîfinizden ma‘lûmâtım yok idi
yarın hazırlanır ve huzûrunuza gelirim der. Ferdâsı günü halîfe câriyenin yarın hazırlanır ve huzûrunuza gelirim der. Ferdâsı günü halîfe câriyenin
sözünde durup durmadığını anlamak içün Beşîr nâmındaki köleyi sözünde durup durmadığını anlamak içün Beşîr nâmındaki köleyi
gönderir. Ve istifsâr-ı mâdde eyledikde va‘dinde hulf eylediğini ve ( َکالَ ُم gönderir. Ve istifsâr-ı mâdde eyledikde va‘dinde hulf eylediğini ve ( َکالَ ُم
1 1
Üzerine su dökmek için gömleğini çıkardığında yüzü utancından kızardı. Havadan daha Üzerine su dökmek için gömleğini çıkardığında yüzü utancından kızardı. Havadan daha
ince olan bir vücutla gelen rüzgarı karşıladı. Suya benzer elini, ıbrıkta hazırlanmış ince olan bir vücutla gelen rüzgarı karşıladı. Suya benzer elini, ıbrıkta hazırlanmış
mutluluk veren suya uzattı. İhtiyacını tamamladığında çabucak örtüsünü almaya çalıştı. mutluluk veren suya uzattı. İhtiyacını tamamladığında çabucak örtüsünü almaya çalıştı.
Sonra sürüden ayrılmış bir ceylan gibi bir ürkeklikle kalktı da, içmeye başladık. Sonra sürüden ayrılmış bir ceylan gibi bir ürkeklikle kalktı da, içmeye başladık.
Gözleyenin kendisine yakınlaştığını görünce aydınlığa karanlığı serpti. Gecenin altında Gözleyenin kendisine yakınlaştığını görünce aydınlığa karanlığı serpti. Gecenin altında
sabah kayboldu. Su, suyun üstünde akmaya devam etti. Onu, kadınların en güzeli olarak sabah kayboldu. Su, suyun üstünde akmaya devam etti. Onu, kadınların en güzeli olarak
yaratan Tanrı münezzehtir. yaratan Tanrı münezzehtir.
2 2
Allah seni kahretsin Allah seni kahretsin
70 70
)الﱠل ْي ِل يَ ْم ُحوهُ النﱠھَا ُرsözüyle mukâbele ettiğini Beşîr Hârûn’a bildirdikde )الﱠل ْي ِل يَ ْم ُحوهُ النﱠھَا ُرsözüyle mukâbele ettiğini Beşîr Hârûn’a bildirdikde
hemân şu‘arânın toplanmasına ve şu zikr olunan mısrâ‘ın ikmâl hemân şu‘arânın toplanmasına ve şu zikr olunan mısrâ‘ın ikmâl
edilmesini emir buyurur. Evvel emirde Rakkâşî nâmındaki şâ‘ir ‘ale’l-fevr edilmesini emir buyurur. Evvel emirde Rakkâşî nâmındaki şâ‘ir ‘ale’l-fevr
şu şi‘ri söyler. şu şi‘ri söyler.
قَ َرا ُر َفَال ْالقَ َرا ُر ُمنِ َع َوقَ ْد ُم ْستَطَا ُر َ ُقَ ْلب
ك َو اَتَ ْسلُوھَا قَ َرا ُر َفَال ْالقَ َرا ُر ُمنِ َع َوقَ ْد ُم ْستَطَا ُر َ ُقَ ْلب
ك َو اَتَ ْسلُوھَا
َوالَتُزَ ا ُر الَتَ ُزو ُر ٌفَتاَة ً ُم ْستَھَاما ص با ﱠ
َ َ تَ َر َک ْت
ك َوقَ ْد َوالَتُ َزا ُر الَتَ ُزو ُر ٌفَتاَة ً ُم ْستَھَاما ص با ﱠ
َ َ َوقَ ْد تَ َر َک ْت
ك
1
النﱠھاَ ُر ُيَ ْم ُحوه اللﱠي ِْل َکالَ ُم ْ َقَال
ت َو ً تِيھا ْ ََوا ْنثَن
ت ْ فَ َولﱠ
ت 1
النﱠھا َ ُر ُيَ ْم ُحوه اللﱠي ِْل َکالَ ُم ْ َقَال
ت َو ً تِيھا ْ ََوا ْنثَن
ت ْ فَ َولﱠ
ت
1 1
Hareketlenmek isteyen kalbinle rahat mısın? Buluşmanız yasaklandı ve de olmayacak. Hareketlenmek isteyen kalbinle rahat mısın? Buluşmanız yasaklandı ve de olmayacak.
O genç kız, aldırmadan, seni arzularınla bıraktı. Görmeyeceksin ve o görülmeyecek. O genç kız, aldırmadan, seni arzularınla bıraktı. Görmeyeceksin ve o görülmeyecek.
Seni ıssız bırakıp böbürlenerek dedi: Gecenin sözünü gündüz geçersiz kılar. Seni ıssız bırakıp böbürlenerek dedi: Gecenin sözünü gündüz geçersiz kılar.
2 2
Allah’a yemin olsun ki, duygularımı hissetsen, Bağdat sana dar olurdu. Gözümdeki kan, Allah’a yemin olsun ki, duygularımı hissetsen, Bağdat sana dar olurdu. Gözümdeki kan,
seni hatırladıkça içime düşen ateş sana yetmez mi? seni hatırladıkça içime düşen ateş sana yetmez mi?
Sözün nerde kaldı ey sevgilim? Dedi ki: Gecenin sözünü gündüz geçersiz kılar. Sözün nerde kaldı ey sevgilim? Dedi ki: Gecenin sözünü gündüz geçersiz kılar.
1 1
Sarayda, geniş adımlı ve sarhoş bir kadın karşıdan geldi fakat onuru sarhoşluğunu Sarayda, geniş adımlı ve sarhoş bir kadın karşıdan geldi fakat onuru sarhoşluğunu
süslemişti. süslemişti.
Azametinden, örtüsü omuzundan düştü, elbisesi çözüldü. Azametinden, örtüsü omuzundan düştü, elbisesi çözüldü.
Ardından uğultulu bir rüzgar esti, içinde küçük narlar olan dalı salladı. Ardından uğultulu bir rüzgar esti, içinde küçük narlar olan dalı salladı.
İsteğimi belirterek geldiğimde şu şekilde cevap verdi: Gecenin sözünü gündüz geçersiz İsteğimi belirterek geldiğimde şu şekilde cevap verdi: Gecenin sözünü gündüz geçersiz
kılar. kılar.
71 71
Harûnü’r-Reşîd mütehayyir kalarak Yâ Ebû Nüvâs üçüncümüz Harûnü’r-Reşîd mütehayyir kalarak Yâ Ebû Nüvâs üçüncümüz
müydün diyerek her birine beş bin dirhem ve Ebû Nüvâs’a on bin dirhem müydün diyerek her birine beş bin dirhem ve Ebû Nüvâs’a on bin dirhem
ile bir hil‘at ihsân buyurmuşdur. ile bir hil‘at ihsân buyurmuşdur.
Hâfız kendi hânesinde “acabâ iklîm-i Îrân’da benim kadar Hâfız kendi hânesinde “acabâ iklîm-i Îrân’da benim kadar
talâkat-ı lisâna ve fesâhatle beyâna mâlik var mıdır?” diye tefehhur talâkat-ı lisâna ve fesâhatle beyâna mâlik var mıdır?” diye tefehhur
eylediğini kızı işitir. Bir gün Hâfız tenezzühe gidip ‘avdet edeceği sırada eylediğini kızı işitir. Bir gün Hâfız tenezzühe gidip ‘avdet edeceği sırada
kızı güzelcene örtünerek ve yüzünü peçeleyip geleceği yola doğru kızı güzelcene örtünerek ve yüzünü peçeleyip geleceği yola doğru
gitmekde iken babasına rast geldikde zâten Hâfız’ın öteden beri mizâha gitmekde iken babasına rast geldikde zâten Hâfız’ın öteden beri mizâha
olan meylî ma‘lûm olduğundan şu beyit ile kızına harf-endâzlığa başlar. olan meylî ma‘lûm olduğundan şu beyit ile kızına harf-endâzlığa başlar.
حافظ حافظ
خوب رويان گشاده رو باشد خوب رويان گشاده رو باشد
1 1
تو که رو بسته ای مگر زشتی تو که رو بسته ای مگر زشتی
[Hâfız [Hâfız
Hûb rûyan guşâde rû bâşed Hûb rûyan guşâde rû bâşed
Tû ki rû besteî meger ziştî] Tû ki rû besteî meger ziştî]
[s. 35] Ba‘dehu kızı da bi’l-bedâhe şu beyti söyledikde [s. 35] Ba‘dehu kızı da bi’l-bedâhe şu beyti söyledikde
نو جوانان بلند قد باشد نو جوانان بلند قد باشد
2 2
تو که خم کشته ای مگر پشتی تو که خم کشته ای مگر پشتی
[Nev cevânan bulend kad bâşed [Nev cevânan bulend kad bâşed
Tû ki ham geşteî meger puştî] Tû ki ham geşteî meger puştî]
Hâfız kızın şu yoldaki cevâbından mütehayyir kalarak ve önüne Hâfız kızın şu yoldaki cevâbından mütehayyir kalarak ve önüne
bakarak yoluna devâm eylemiş ve der ‘akab kızı da başka bir yoldan bakarak yoluna devâm eylemiş ve der ‘akab kızı da başka bir yoldan
çabucak eve gelir ve Hâfız keyfiyeti anladıkda kerîmesini tahsîn eder. çabucak eve gelir ve Hâfız keyfiyeti anladıkda kerîmesini tahsîn eder.
1 1
Güzel yüzlülerin yüzleri açık olur, senin yüzün kapalı, yoksa çirkin misin? Güzel yüzlülerin yüzleri açık olur, senin yüzün kapalı, yoksa çirkin misin?
2 2
Gençler uzun boylu olurlar, sen eğrilmişsin yoksa kambur musun? Gençler uzun boylu olurlar, sen eğrilmişsin yoksa kambur musun?
72 72
Bâkıl meşâhîr-i ağbiyâ’i ‘Arabdandır. Bir gün elinde tutmakda Bâkıl meşâhîr-i ağbiyâ’i ‘Arabdandır. Bir gün elinde tutmakda
olduğu gazâli kaça aldın diye su’âl ettiklerinde on bir diyecek yerde olduğu gazâli kaça aldın diye su’âl ettiklerinde on bir diyecek yerde
ellerinin on parmağını açarak ve bir de dilini çıkararak işâret etmesiyle ellerinin on parmağını açarak ve bir de dilini çıkararak işâret etmesiyle
1 1
Yeryüzü karartıcı, ateş aydınlatıcıdır. Ateş, ateş olduğundan beri ibâdet edilendir. Yeryüzü karartıcı, ateş aydınlatıcıdır. Ateş, ateş olduğundan beri ibâdet edilendir.
73 73
Ey nûr-u rûh-i bâsıra ey merdüm-i nazar Ey nûr-u rûh-i bâsıra ey merdüm-i nazar
Allah etmesin seni âzurde-i keder Allah etmesin seni âzurde-i keder
Sâhib-i kemîne südde-i iclâle yüz sürüp Sâhib-i kemîne südde-i iclâle yüz sürüp
Bu cem’e dahi ‘afv ve ‘inâyet ricâ eder. Bu cem’e dahi ‘afv ve ‘inâyet ricâ eder.
[Cânân-ı merâ be men beyârîd in murde tenem bedû sipârîd [Cânân-ı merâ be men beyârîd in murde tenem bedû sipârîd
Tâ bûse zened ezîn lebânem ger zinde şevem ‘aceb medârîd] Tâ bûse zened ezîn lebânem ger zinde şevem ‘aceb medârîd]
لطيف نگاری به ازتو نديدم لطيف نگاری به ازتو نديدم
ظريف به عالم نباشد به ازتو ظريف به عالم نباشد به ازتو
ظريف نديدم به عالم نگاری ظريف نديدم به عالم نگاری
شريف حريف ظريف لطيف شريف حريف ظريف لطيف
1 1
Sevgilimi bana getiriniz; bu ölü vücudumu ona teslim ediniz Sevgilimi bana getiriniz; bu ölü vücudumu ona teslim ediniz
Dudağımdan öper öpmez; eğer canlanırsam şaşırmayınız. Dudağımdan öper öpmez; eğer canlanırsam şaşırmayınız.
74 74
nedîdem bih ez-tu Nigârî-i Latîf nedîdem bih ez-tu Nigârî-i Latîf
Bih ez-tu nebâşed be-‘âlem Zarîf Bih ez-tu nebâşed be-‘âlem Zarîf
görmedim senden güzel bir sevgili latîf görmedim senden güzel bir sevgili latîf
senden güzel olmaz Alemde zarîf senden güzel olmaz Alemde zarîf
Bir sevgili alemde Görmedim zarîf Bir sevgili alemde Görmedim zarîf
75 75
Bu vechile de yazılır: Bu vechile de yazılır:
Meşrebi cândır dudağın ey peser Meşrebi cândır dudağın ey peser
Humreti güldür yanağın zîbâ vü ter Humreti güldür yanağın zîbâ vü ter
Mest olupdur gözlerim cânım benim Mest olupdur gözlerim cânım benim
De ona kim eylemesin şûr şer De ona kim eylemesin şûr şer
[s. 38] [s. 38]
1 1
Her gün gözüm yüzünüze bakmaktadır. Her an kulağım sözünüze hazırdır. Her gün gözüm yüzünüze bakmaktadır. Her an kulağım sözünüze hazırdır.
76 76
Hârûnü’r-Reşîd’in bir gün canı sıkılıp biri beyaz ve diğeri siyah Hârûnü’r-Reşîd’in bir gün canı sıkılıp biri beyaz ve diğeri siyah
olmak üzere iki câriyenin ihzârını emreder. Zâten câriyeler şâ‘ire olmak üzere iki câriyenin ihzârını emreder. Zâten câriyeler şâ‘ire
oldukları cihetle beherinden birer şi‘r talep eyledikde evvel emirde siyah oldukları cihetle beherinden birer şi‘r talep eyledikde evvel emirde siyah
câriye şu yolda bir şi‘r söyler. câriye şu yolda bir şi‘r söyler.
ت ُح ِم َل بِ ِدرْ ھَ ٍم ِ ض اللﱠ ْف َ َواَ ﱠن بَيَا ُك الَ َشـْ َئ ِم ْثلُه َ اَلَ ْم تَ َر اَ ﱠن ْال ِم ْس ت ُح ِم َل بِ ِدرْ ھَ ٍم ِ ض اللﱠ ْف َ َواَ ﱠن بَيَا ُاَلَ ْم تَ َر اَ ﱠن ْال ِم ْسكَ الَ َشـْ َئ ِم ْثلُه
1 ْ
اض ْال َعي ِْن الَ َشـْ َئ فَافھَ ْم
َ ََواَ ﱠن بَي َ ورھا َ ُك ن َواَ ﱠن َس َوا َد ْال َعي ِْن الَ َش ﱠ 1 ْ
اض ْال َعي ِْن الَ َشـْ َئ فَافھَ ْم
َ ََواَ ﱠن بَي َ ورھا َ ُك ن َواَ ﱠن َس َوا َد ْال َعي ِْن الَ َش ﱠ
Ba‘dehû beyaz câriye de şu şi‘r ile mukâbele eder: Ba‘dehû beyaz câriye de şu şi‘r ile mukâbele eder:
َواَ ﱠن َس َوا َد ْالفَحْ ِم ُح ِم َل بِ ِدرْ ھَ ٍم ُاَلَ ْم تَ َر اَ ﱠن ال ﱡد ﱠر الَ َشـْ َئ فَوْ قَه َواَ ﱠن َس َوا َد ْالفَحْ ِم ُح ِم َل بِ ِدرْ ھَ ٍم ُاَلَ ْم تَ َر اَ ﱠن ال ﱡد ﱠر الَ َشـْ َئ فَوْ قَه
2
َواَ ﱠن ْال ُو ُجوهَ ال ﱢس َوا َد اَ ْھ ُل َجھَنﱠ َم ﷲِ بَيﱢضٌ ُو ُجوھُھُ ْم َواَ ﱠن ِر َجا َل ﱠ 2
َواَ ﱠن ْال ُو ُجوهَ ال ﱢس َوا َد اَ ْھ ُل َجھَنﱠ َم ﷲِ بَيﱢضٌ ُو ُجوھُھُ ْم َواَ ﱠن ِر َجا َل ﱠ
[s. 39] Câriyelerin beheri kendini medh ve refîkasını [s. 39] Câriyelerin beheri kendini medh ve refîkasını
zemmedecek birer şi‘r söylemeleri halîfenin hoşuna giderek her ikisi de zemmedecek birer şi‘r söylemeleri halîfenin hoşuna giderek her ikisi de
mazhar-ı lutf ve ihsânı olmuşlardır. mazhar-ı lutf ve ihsânı olmuşlardır.
Hârûnü’r-Reşîd Ebû Nüvâs’ın katlini emreder. Ebû Nüvâs ‘Yâ Hârûnü’r-Reşîd Ebû Nüvâs’ın katlini emreder. Ebû Nüvâs ‘Yâ
Emîre’l-mü’mînin, beni şehvet üzerine mi katlettireceksin’ dedikde Emîre’l-mü’mînin, beni şehvet üzerine mi katlettireceksin’ dedikde
Hârûnü’r-Reşîd ‘hayır sen şu beyti söylediğin içün katle müstehaksın’: Hârûnü’r-Reşîd ‘hayır sen şu beyti söylediğin içün katle müstehaksın’:
نی َخ ْمراً َوقُلْ ِھ َی ْال َخ ْم ُر
ِ ِاَالَ فَاَ ْسق نی َخ ْمراً َوقُلْ ِھ َی ْال َخ ْم ُر
ِ ِاَالَ فَاَ ْسق
1
َوالَ تُ ْسقِنِی ِس ًّرا اِ َذا اَ ْم َکنَ ْال َج ْھ ُر 1
َوالَ تُ ْسقِنِی ِس ًّرا اِ َذا اَ ْم َکنَ ْال َج ْھ ُر
Dedikde Ebû Nüvâs ‘Yâ emîr bana verdi de içtim mi? Halîfe Dedikde Ebû Nüvâs ‘Yâ emîr bana verdi de içtim mi? Halîfe
‘Öyle zannederim.’ Ebû Nüvâs: ‘Yâ emîr zan üzerine mi öldürteceksin ‘Öyle zannederim.’ Ebû Nüvâs: ‘Yâ emîr zan üzerine mi öldürteceksin
1 1
Misk gibi güzel bir şey olmadığını ve beyaz kirecin düşük kıymette olduğunu bilmez Misk gibi güzel bir şey olmadığını ve beyaz kirecin düşük kıymette olduğunu bilmez
misin? Gözün siyahı şüphesiz onun nûrudur. Gözün beyazının önemsiz olduğunu anla. misin? Gözün siyahı şüphesiz onun nûrudur. Gözün beyazının önemsiz olduğunu anla.
2 2
İnci gibi güzel bir şey olmadığını ve siyah kömürün düşük kıymette olduğunu bilmez İnci gibi güzel bir şey olmadığını ve siyah kömürün düşük kıymette olduğunu bilmez
misin? Kuşkusuz Allah dostlarının yüzleri beyazdır, siyah yüzler cehennemliktir. misin? Kuşkusuz Allah dostlarının yüzleri beyazdır, siyah yüzler cehennemliktir.
1 1
Bana şarap ver ve bu şaraptır, de. Bana sır verme, açıkça söylemek mümkünse. Bana şarap ver ve bu şaraptır, de. Bana sır verme, açıkça söylemek mümkünse.
77 77
hâlbûki Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde (ض الظﱠنﱢ اِ ْث ٌم
َ )اِ ﱠن بَ ْعbuyurmuşdur, hâlbûki Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde (ض الظﱠنﱢ اِ ْث ٌم
َ )اِ ﱠن بَ ْعbuyurmuşdur,
deyince Hârûnü’r-Reşîd ‘Peki şu beytinle katle müstehak olmadın mı?’: deyince Hârûnü’r-Reşîd ‘Peki şu beytinle katle müstehak olmadın mı?’:
1 1
ٍ َفِی َجن ﱠ ٍة َم ْن َماتَ اَوْ فِی ن
ار َُما َجا َءنا َ اَ َح ٌد يُ ْخبِ ُر اَنﱠه ٍ َفِی َجنﱠ ٍة َم ْن َماتَ اَوْ فِی ن
ار َُما َجا َءنا َ اَ َح ٌد يُ ْخبِ ُر اَنﱠه
dedikde Ebû Nüvâs ‘Yâ emîr, gidenlerden kimsenin geldiğini dedikde Ebû Nüvâs ‘Yâ emîr, gidenlerden kimsenin geldiğini
gördünüz mü?’ Hârûnü’r- Reşîd ‘Hayır deyince Ebû Nüvâs bu hâlde beni gördünüz mü?’ Hârûnü’r- Reşîd ‘Hayır deyince Ebû Nüvâs bu hâlde beni
sıdk üzerine mi katlettireceksiniz?’ demesiyle Hârûnü’r-Reşîd şu beytin sıdk üzerine mi katlettireceksiniz?’ demesiyle Hârûnü’r-Reşîd şu beytin
de de
2
ِ ار ال ﱠس َم َوا
ت ِ قُ ْم َسيﱢ ِدی نَ ْع
َ َص ِجب يَا اَحْ َم ُد اَ ْل ُمرْ تَ َجی فِی ُک ﱢل نَائِبَ ٍة 2
ِ ار ال ﱠس َم َوا
ت ِ قُ ْم َسيﱢ ِدی نَ ْع
َ َص ِجب يَا اَحْ َم ُد اَ ْل ُمرْ تَ َجی فِی ُکلﱢ نَائِبَ ٍة
kâ’ili sen değil misin’ dedikde ‘Evet yâ emîr, fakat bu kavl fi‘len [s. 40] kâ’ili sen değil misin’ dedikde ‘Evet yâ emîr, fakat bu kavl fi‘len [s. 40]
oldu mu?’ dedikde halîfe hayır deyince Ebû Nüvâs ‘Öyle ise bilmediğin oldu mu?’ dedikde halîfe hayır deyince Ebû Nüvâs ‘Öyle ise bilmediğin
bir şey üzerine mi beni katlettireceksin’ demesiyle Hârûnü’r-Reşîd sen bir şey üzerine mi beni katlettireceksin’ demesiyle Hârûnü’r-Reşîd sen
mevâzı‘-ı kesîrede zinâya dâir olan eş‘ârını i‘tirâf edersin ya’ deyince mevâzı‘-ı kesîrede zinâya dâir olan eş‘ârını i‘tirâf edersin ya’ deyince
Ebû Nüvâs ‘Evet i‘tirâf ederim fakat bunu Cenâb-ı Hak, efendimizden Ebû Nüvâs ‘Evet i‘tirâf ederim fakat bunu Cenâb-ı Hak, efendimizden
evvel bildi de ش َع َرا ُء يَتﱠبِ ُعھُ ُم ْال َغا ُوونَ اَلَ ْم تَ َر اَنﱠھُ ْم فِی ُک ﱢل َوا ٍد يَ ِھي ُمونَ َواَنﱠھُ ْم يَقُولُونَ َما
َوال ﱡ evvel bildi de ش َع َرا ُء يَتﱠبِ ُعھُ ُم ْال َغا ُوونَ اَلَ ْم تَ َر اَنﱠھُ ْم فِی ُکلﱢ َوا ٍد يَ ِھي ُمونَ َواَنﱠھُ ْم يَقُولُونَ َما
َوال ﱡ
َ الَيَ ْف َعلُونbuyurdu demesiyle mazhar-ı afv u ihsânı olmuşdur. Bundan َ الَيَ ْف َعلُونbuyurdu demesiyle mazhar-ı afv u ihsânı olmuşdur. Bundan
haliyyü’s-safâ şu beyti söylemişdir: haliyyü’s-safâ şu beyti söylemişdir:
3
ق ْاالَ ْل ُس ِن
ِ اف اَ ْنفُ ِسنَا َوفِ ْس
ِ َبِ ِعف ًنَحْ نُ الﱠ ِذی َجا َء ْال ِکتا َبُ ُم ْخبِرا 3
ق ْاالَ ْل ُس ِن
ِ اف اَ ْنفُ ِسنَا َوفِ ْس
ِ َبِ ِعف ًنَحْ نُ الﱠ ِذی َجا َء ْال ِکتاَبُ ُم ْخبِرا
A‘râbînin biri Rey şehrine gelip aşçı dükkânından munbar A‘râbînin biri Rey şehrine gelip aşçı dükkânından munbar
dolması alıp ekl eder ve hazzından bir miktârını koynuna koydukdan dolması alıp ekl eder ve hazzından bir miktârını koynuna koydukdan
sonra düşürür ve adını bilmediğinden eline o biçimde bir odun parçası sonra düşürür ve adını bilmediğinden eline o biçimde bir odun parçası
alıp çarşılarda şu şi‘r ile nidâ etmeye başlar. alıp çarşılarda şu şi‘r ile nidâ etmeye başlar.
ْاَيﱡھَا ال ﱠسا ِکنُونَ بَ ْل َدةَ َری ْاَيﱡھَا ال ﱠسا ِکنُونَ بَ ْل َدةَ َری
1
ْھَلْ َو َج ْدتُ ْم بِ ِم ْث ِل ھَ َذا ال ﱠشئ 1
ْھَلْ َو َج ْدتُ ْم بِ ِم ْث ِل ھَ َذا ال ﱠشئ
1 1
Ölenlerden, bize cennet veya cehennemde olduğunu bildiren hiç kimse gelmedi. Ölenlerden, bize cennet veya cehennemde olduğunu bildiren hiç kimse gelmedi.
2 2
Ey her sıkıntıda beklenen Ahmed! Kalk efendim, göklerin boşluğuna baş kaldıralım. Ey her sıkıntıda beklenen Ahmed! Kalk efendim, göklerin boşluğuna baş kaldıralım.
3 3
Dilimizin fıskına rağmen nefsimizin temizliğini haber veren kitabın kendisine geldiği Dilimizin fıskına rağmen nefsimizin temizliğini haber veren kitabın kendisine geldiği
kimseleriz. kimseleriz.
1 1
Ey Rey şehrinde oturanlar! Böyle bir şey gördünüz mü? Ey Rey şehrinde oturanlar! Böyle bir şey gördünüz mü?
78 78
Şu‘arâdan birisi fakîhin birine şu mes’eleyi yazıp gönderir: Şu‘arâdan birisi fakîhin birine şu mes’eleyi yazıp gönderir:
صيَ ٍام
ِ ضانُ َو ُکلﱡنَا نَ ْخ َشاهُ ِم ْن اَجْ ِل َ َر َم ھَ َذا صيَ ٍام
ِ ضانُ َو ُکلﱡنَا نَ ْخ َشاهُ ِم ْن اَجْ ِلَ َر َم ھَ َذا
َك يَا فَقِيهُ فِی فَ ْت َواهُ َع ﱢجلْ بِ َکال ٍم َ ُقَوْ ل َما َك يَا فَقِيهُ فِی فَ ْت َواهُ َعجﱢ لْ بِ َکال ٍم َ ُقَوْ ل َما
ح ظُالَ ٍم ِ بَاتَ ُمعاَنِقًا لِ َم ْن يَ ْھ َواهُ فِی َج ْن َم ْن ح ظُالَ ٍم ِ بَاتَ ُمعاَنِقًا لِ َم ْن يَھ َْواهُ فِی َج ْن َم ْن
ٍ ع فَ ِس
يح ِ َْع ْن فَ ْت َواهُ ال ﱠشر َْالفَقِيه َسئَ َل َم ْن يَا ٍ ع فَ ِس
يح ِ َْع ْن فَ ْت َواهُ ال ﱠشر َْالفَقِيه َسئَ َل َم ْن يَا
يح
ٍ ص ِح َ يح ٍ ص ِر ْ َ
َ بِ َکالَ ِمنا َو ُخذ َم ْعنَاهُ ِم ْن قَوْ ٍل اِ ْفھَ ْم يح
ٍ ص ِح َ يح ٍ ص ِر ْ َ
َ بِ َکالَ ِمنا َو ُخذ َم ْعنَاهُ ِم ْن قَوْ ٍل اِ ْفھَ ْم
يحٍ َِمل َُم َعانِقًا لِ َم ْن يَ ْھ َواهُ اِ ْن کان
َ َباَت َم ْن يحٍ َِمل َُم َعانِقًا لِ َم ْن يَ ْھ َواهُ اِ ْن کان
َ َباَت َم ْن
2
يح
ٍ ص ِح َ ِع ْن َد َما يُ ْقبِ ُل فَاهُ َوال ﱠ
صوْ ُم يُ ْف ِط ُر َما 2
يح
ٍ ص ِح َ ِع ْن َد َما يُ ْقبِ ُل فَاهُ َوال ﱠ
صوْ ُم يُ ْف ِط ُر َما
من مست مدام می محبوب مدامم من مست مدام می محبوب مدامم
محبوب مرا مغبچه ميخانه مکانم محبوب مرا مغبچه ميخانه مکانم
[Men mest-i mudâm-ı mey-i mahbûb-i mudâmem [Men mest-i mudâm-ı mey-i mahbûb-i mudâmem
Mahbûb-i merâ muğbeçe meyhâne mekânem] Mahbûb-i merâ muğbeçe meyhâne mekânem]
Tercümesi Tercümesi
Ben mey ve mahbûb ile mest-i müdâmım! Olmaz mıyım? Ben mey ve mahbûb ile mest-i müdâmım! Olmaz mıyım?
Mahbûbum muğbeççe, mekânım meyhânedir. Mahbûbum muğbeççe, mekânım meyhânedir.
اسب و زن و شمشير وفادار که ديد اسب و زن و شمشير وفادار که ديد
1 1
Ay Ramazandır, hepimiz oruç ile tedirginiz. Ey Fakîh, hemen söyle, nasıl fetvâ verirsin? Ay Ramazandır, hepimiz oruç ile tedirginiz. Ey Fakîh, hemen söyle, nasıl fetvâ verirsin?
verirsin? Karanlık ortamda keyfince sarılıp yatan; ağzını tuttuğu takdirde orucu bozulur verirsin? Karanlık ortamda keyfince sarılıp yatan; ağzını tuttuğu takdirde orucu bozulur
mu, bozulmaz mı? mu, bozulmaz mı?
2 2
Ey fakîhe geniş fetvâ soran kişi, sözümüzü anla. Açık ve belirgin olan manasını tut. Kim Ey fakîhe geniş fetvâ soran kişi, sözümüzü anla. Açık ve belirgin olan manasını tut. Kim
Kim ki keyfince sarılarak yatarsa, eğer güzelse orucu bozulmaz, ağzını tutarsa. Kim ki keyfince sarılarak yatarsa, eğer güzelse orucu bozulmaz, ağzını tutarsa.
79 79
ديد مسکن مور خانۀ مار که در ديد مسکن مور خانۀ مار که در
ديد اھل خرقه زنار کهِ ردن
ِ گ در ديد اھل خرقه زنار کهِ ردن
ِ گ در
ديد می طلبی ابله شدۀ زار که وفا ديد می طلبی ابله شدۀ زار که وفا
[Esb u zen u şemşîr-i vefâdâr ki dîd [Esb u zen u şemşîr-i vefâdâr ki dîd
Der mesken-i mûr hâne-i mâr ki dîd Der mesken-i mûr hâne-i mâr ki dîd
Der gerden-i ehl-i hırka zunnâr ki dîd Der gerden-i ehl-i hırka zunnâr ki dîd
Vefâ mî talebî ebleh şude-i zâr ki dîd] Vefâ mî talebî ebleh şude-i zâr ki dîd]
Tercümesi Tercümesi
Sâhibine vefâdâr, bir zen ve esb ile şemşîri, mesken-i mûrda Sâhibine vefâdâr, bir zen ve esb ile şemşîri, mesken-i mûrda
hâne-i mârı, dervîşân gerdeninde zünnârı kim gördü? Vefâ mı [s. 42] hâne-i mârı, dervîşân gerdeninde zünnârı kim gördü? Vefâ mı [s. 42]
istiyorsun? Umma zîrâ zamânede zârın te’sîriyle sersem olmuş bir istiyorsun? Umma zîrâ zamânede zârın te’sîriyle sersem olmuş bir
adamı kim gördü? adamı kim gördü?
80 80
Şu vechile yazılır: Şu vechile yazılır:
رجب ز حب رخت رخت بر گرفت و برفت رجب ز حب رخت رخت بر گرفت و برفت
[Receb zi hubb-i ruhet raht ber girift u be-reft] [Receb zi hubb-i ruhet raht ber girift u be-reft]
Tercümesi Tercümesi
Ey güzel! Senin muhabbet-i vech-i tâbânından Recep atını alıp Ey güzel! Senin muhabbet-i vech-i tâbânından Recep atını alıp
gitdi. gitdi.
‘İlâve ‘İlâve
Çünki ‘ilâc-ı ‘aşk iftirâkdır. Câmî bir beyitde şöyle diyor: Çünki ‘ilâc-ı ‘aşk iftirâkdır. Câmî bir beyitde şöyle diyor:
ٌفِی قُرْ بِھَا َع َذابٌ ِم ْن بُ ْع ِدھَا َسالَ َمة احوال دوست گفتا
ِ پرسيدم از طبيبی ٌفِی قُرْ بِھَا َع َذابٌ ِم ْن بُ ْع ِدھَا َسالَ َمة احوال دوست گفتا
ِ پرسيدم از طبيبی
[s. 43] [s. 43]
[Minnet îzed râ ki feryâdî resed mâ râ zi gam [Minnet îzed râ ki feryâdî resed mâ râ zi gam
Mağz ender ustuhvânî nîst cânâ kun kerem Mağz ender ustuhvânî nîst cânâ kun kerem
81 81
Merg âyed nâgehân ez nezd-i yezdân çun kunem Merg âyed nâgehân ez nezd-i yezdân çun kunem
Menk merdum der firâkest nîst cânî der tenem] Menk merdum der firâkest nîst cânî der tenem]
Tercümesi Tercümesi
Cenâb-ı Hakk’a hamdolsun gamdan bize feryâd geliyor! Ey cân Cenâb-ı Hakk’a hamdolsun gamdan bize feryâd geliyor! Ey cân
kerem eyle, kemikde ilik kalmadı! Tenimde eser-i hayât yok, senin kerem eyle, kemikde ilik kalmadı! Tenimde eser-i hayât yok, senin
firâkınla öldüm! Hak tarafından ölüm gelecek olursa nice edeyim? firâkınla öldüm! Hak tarafından ölüm gelecek olursa nice edeyim?
[s. 44] [s. 44]
Müsin bir bahçıvanın biri kırk senede ancak meyve verebilir Müsin bir bahçıvanın biri kırk senede ancak meyve verebilir
narcıl ağacı gars ederken Melik Kisrâ tesâdüf eder ve bu ağacın narcıl ağacı gars ederken Melik Kisrâ tesâdüf eder ve bu ağacın
meyvesini yiyecek kadar yaşayacak mısın? diye îrâd eylediği suâle meyvesini yiyecek kadar yaşayacak mısın? diye îrâd eylediği suâle
ihtiyar şu yolda cevâb verir: ‘Seleflerimiz gars etdiler yedik, şimdi biz de ihtiyar şu yolda cevâb verir: ‘Seleflerimiz gars etdiler yedik, şimdi biz de
gars ederiz yerler’ demesiyle Kisrâ’nın hoşuna giderek zeh zeh diyerek gars ederiz yerler’ demesiyle Kisrâ’nın hoşuna giderek zeh zeh diyerek
dört bin dirhem ihsân verir. dört bin dirhem ihsân verir.
Bunun üzerine şeyh ey padişah! Eslâfımızın gars ettikleri eşcâr Bunun üzerine şeyh ey padişah! Eslâfımızın gars ettikleri eşcâr
kırk senede meyve verir idi hâlbûki bizim gars ettiğimiz ağaç ise o günde kırk senede meyve verir idi hâlbûki bizim gars ettiğimiz ağaç ise o günde
meyve verdi deyince yine Kisrâ’nın hoşuna giderek be-tekrâr zeh meyve verdi deyince yine Kisrâ’nın hoşuna giderek be-tekrâr zeh
demesiyle dört bin dirhem daha ihsân verir. Tekrâr ihtiyarın eyyühe’l- demesiyle dört bin dirhem daha ihsân verir. Tekrâr ihtiyarın eyyühe’l-
melik herkesin dikdiği ağaç senede bir kere meyve verir benim dikdiğim melik herkesin dikdiği ağaç senede bir kere meyve verir benim dikdiğim
ağaç ise bir günde iki kere meyve verdi deyince yine zeh der fakat Kisrâ ağaç ise bir günde iki kere meyve verdi deyince yine zeh der fakat Kisrâ
orada durmayıp savuşur. Çünkü ihtiyâr sözünü yine tekrâr edecek olur orada durmayıp savuşur. Çünkü ihtiyâr sözünü yine tekrâr edecek olur
ise bir daha zeh deyip ihsân vermesi lâzım geleceği mütehallık olduğu ise bir daha zeh deyip ihsân vermesi lâzım geleceği mütehallık olduğu
şîme-i mürüvvet iktizâsından idi. şîme-i mürüvvet iktizâsından idi.
82 82
سعدی سعدی
ًس َو َحصﱢ لْ َماال َ ْفَ ﱢر ْق فَر
ِ ْق ال ﱠدر ًس َو َحصﱢ لْ َماال َ ْفَرﱢ ْق فَر
ِ ْق ال ﱠدر
[s. 45] [s. 45]
َ اَ ْل ُع ْم ُر َم
ًضی َولَ ْم تَنَلْ آ َماال َ اَ ْل ُع ْم ُر َم
ًضی َولَ ْم تَنَلْ آ َماال
ًّك ْال َع ْکسُ َو ْالقِيَاسُ َوال
َ الَيَ ْنفَ ُع ًّك ْال َع ْکسُ َو ْالقِيَاسُ َوال
َ الَيَ ْنفَ ُع
1
ًاِ ْف َع ْنلَ َل يَ ْف َع ْنلِ ُل اِ ْف ِع ْنالَال 1
ًاِ ْف َع ْنلَ َل يَ ْف َع ْنلِ ُل اِ ْف ِع ْنالَال
عالمۀ زمخشری عالمۀ زمخشری
ت ْ اِ ﱠن ْال َخ َرابِي َز قَ ْد باَ َخ
ْ َت بَ ْع َد َما خَ ِمئ ْ َاِ ﱠن ْالخَ َرابِي َز قَ ْد با َخ
ْ َت بَ ْع َد َما خَ ِمئ
ت
اجي َکا ْ َو ا ْب َزوْ َر َک
ِ ت بَ ْع َد اَ ْن تَ ُکونَ َک َو ْ َو ا ْب َزوْ َر َک
ِ ت بَ ْع َد اَ ْن تَ ُکونَ َک َو
اجي َکا
َخ َرابِيزharbuzun cem‘idir. ت ْ بَا َخpuhten’den müştakdır ت ْ ََخا ْم َخ ِمئ َخ َرابِيزharbuzun cem‘idir. ت ْ َ بَاخpuhten’den müştakdır ت ْ َخَ ا ْم خَ ِمئ
dandır. تْ اَ ْب َزوْ َر َکbozorkdan müştakdır. اجي َکاِ ’ ُکو َجک َک َوin cem‘idir. dandır. تْ اَ ْب َزوْ َر َکbozorkdan müştakdır. اجي َکا َ ’ ُکin cem‘idir.
ِ وجک َک َو
Âhirindeki elif vezin içün getirilmişdir. Âhirindeki elif vezin içün getirilmişdir.
O memdûhun ihsânı derdin devâsına lezzet verdi = داداوداده دادداءدوا O memdûhun ihsânı derdin devâsına lezzet verdi = داداوداده دادداءدوا
Onun ihsân ediciliği ihsan etmeğe devam verdi = دادده داداودوام ارا Onun ihsân ediciliği ihsan etmeğe devam verdi = دادده داداودوام ارا
O memdûhun ihsânı muhabbet ihsânına lezzet = داده دادداداودادۀاو O memdûhun ihsânı muhabbet ihsânına lezzet = داده دادداداودادۀاو
vermişdir vermişdir
[s. 46] [s. 46]
Onun dûde-i lutfu muhabbet sadâlıdır = دودۀ داد او و داد ادا Onun dûde-i lutfu muhabbet sadâlıdır = دودۀ داد او و داد ادا
Onun ihsânı dâm-ı muhabbete muhabbetlenmeği verdi= داداوداددام ودووداد Onun ihsânı dâm-ı muhabbete muhabbetlenmeği verdi= داداوداددام ودووداد
Onun keremi belâ damına devâ verdi = داداودادداءدامداده دوا Onun keremi belâ damına devâ verdi = داداودادداءدامداده دوا
1 1
Dersin inceliklerini ayrıştır ve mal edin. Ömür geçti, emellerine ulaşamadın. Sana dost Dersin inceliklerini ayrıştır ve mal edin. Ömür geçti, emellerine ulaşamadın. Sana dost
olarak kıyas ve akis fayda vermez. Sarf ilmini bilmek de sana fayda vermez. olarak kıyas ve akis fayda vermez. Sarf ilmini bilmek de sana fayda vermez.
2 2
Denizdeki balıklar insan görünce dalarlar, gökteki yıldızlar güneşi görünce batarlar. Denizdeki balıklar insan görünce dalarlar, gökteki yıldızlar güneşi görünce batarlar.
83 83
Onun ‘adlî lezzeti gönlün zînetidir = داداوداده ودداودل Onun ‘adlî lezzeti gönlün zînetidir = داداوداده ودداودل
Onun ‘adlî dûdesi Âdem ve Havvâ’dır = دوده داد اوآدم و حوا Onun ‘adlî dûdesi Âdem ve Havvâ’dır = دوده داد اوآدم و حوا
Vedûd ve mahbûbun dûd-ı âhı esas âhdır = دودآه و دوددودۀ آه Vedûd ve mahbûbun dûd-ı âhı esas âhdır = دودآه و دوددودۀ آه
Onun ‘adlî dûdesi a‘dânın ağzı lezzetini verdi = داداوداددودۀ اعدا Onun ‘adlî dûdesi a‘dânın ağzı lezzetini verdi = داداوداددودۀ اعدا
ْ َس َو َسق
ت ٍ ْت لُ ْؤلُواً ِم ْن َزجْ َوا ْستَ ْمطَ َر ْ َس َو َسق
ت ٍ ْت لُ ْؤلُواً ِم ْن زَ جْ َوا ْستَ ْمطَ َر
ِ ت َعلَی ْال ِعنَا
ب بِ ْالبَ َر ِد ْ ض َورْ ًدا َو َع ﱠ ِ ت َعلَی ْال ِعنَا
ب بِ ْالبَ َر ِد ْ ض َورْ ًدا َو َع ﱠ
İşbu beyitde gözler nergis çiçeğine, yaşlar inciye ve yanaklar İşbu beyitde gözler nergis çiçeğine, yaşlar inciye ve yanaklar
güle ve dil ‘inâba ve dişler beyaz olduğundan dolu tânesine teşbîh güle ve dil ‘inâba ve dişler beyaz olduğundan dolu tânesine teşbîh
edilmişdir. Hâsıl-ı ma‘nâ inci gibi olan dümû‘u’l-‘ayn ile gülü suladı ve edilmişdir. Hâsıl-ı ma‘nâ inci gibi olan dümû‘u’l-‘ayn ile gülü suladı ve
tahayyüründen dilini dişleriyle ısırdı demekdir. tahayyüründen dilini dişleriyle ısırdı demekdir.
Âdâbla gel merkad-i şârihdir bu ( bu ‘ibâre Türkçe okunduğu Âdâbla gel merkad-i şârihdir bu ( bu ‘ibâre Türkçe okunduğu
gibi ‘Arapcaya da tahvîl olunarak okunur.) gibi ‘Arapcaya da tahvîl olunarak okunur.)
1 1
َ آدَابٌ لَهُ ُک ﱞل َم ﱠر قَ ْد َش
ار َح ﱡد ِربَ ٍو َ آدَابٌ لَهُ ُک ﱞل َم ﱠر قَ ْد َش
ار َح ﱡد ِربَ ٍو
2
[ ُربﱠ َربﱟ َغنِ ﱟی َغبِ ﱟی َس ﱠر ْتهُ ِش ﱠرتُهُ فَ َجا َءهُ فُجْ أَةً َع ْش َرةُ ُع ْس َر ٍةs. 47] 2
[ ُربﱠ َربﱟ َغنِ ﱟی َغبِ ﱟی َس ﱠر ْتهُ ِش ﱠرتُهُ فَ َجا َءهُ فُجْ أَةً َع ْش َرةُ ُع ْس َر ٍةs. 47]
Mülûk-i ‘Abbâsiyye’den birisi mecânîni teferrüc etmesini Mülûk-i ‘Abbâsiyye’den birisi mecânîni teferrüc etmesini
kasteder. Vaktâ ki tımârhâneye girer. Görür ki mecnûnlar meyânında kasteder. Vaktâ ki tımârhâneye girer. Görür ki mecnûnlar meyânında
âsâr-ı lutf u şemâ’il-i fıtne nâsiyesinde leme‘ân eden bir genç oturuyor. âsâr-ı lutf u şemâ’il-i fıtne nâsiyesinde leme‘ân eden bir genç oturuyor.
Ve onunla konuşmasını ârzû ederek birçok mes’eleler sorar. Ve her Ve onunla konuşmasını ârzû ederek birçok mes’eleler sorar. Ve her
sorduğu mes’eleye cevâb-ı savâb aldıkdan sonra mecnûn da eyyühe’l- sorduğu mes’eleye cevâb-ı savâb aldıkdan sonra mecnûn da eyyühe’l-
melik benim de size bir suâlim vardır. O da nâim olan bir kimse lezzet-i melik benim de size bir suâlim vardır. O da nâim olan bir kimse lezzet-i
nevmi ne zaman hisseder dedikde melik bir hayli tefekkür ve teemmül nevmi ne zaman hisseder dedikde melik bir hayli tefekkür ve teemmül
eyledikden sonra hâlet-i nevminde deyince mecnûn hâlet-i nevminde eyledikden sonra hâlet-i nevminde deyince mecnûn hâlet-i nevminde
insân hisden mu‘arrâdır nasıl lezzetini hisseder, demesiyle melik nevme insân hisden mu‘arrâdır nasıl lezzetini hisseder, demesiyle melik nevme
1 1
Edeple herkesin bir ilişkisi vardır, onun artırılması kuşkusuz güzelliktir. Edeple herkesin bir ilişkisi vardır, onun artırılması kuşkusuz güzelliktir.
2 2
Şirretlikleri kendilerini sevindiren nice ahmak ve zengin efendiler vardır ki, on tane Şirretlikleri kendilerini sevindiren nice ahmak ve zengin efendiler vardır ki, on tane
sıkıntı aniden başlarına gelir. sıkıntı aniden başlarına gelir.
84 84
dâhil olmazdan evvel der, mecnûn bir şeyin vücûdundan evvel lezzeti dâhil olmazdan evvel der, mecnûn bir şeyin vücûdundan evvel lezzeti
nasıl hissolunur. Dedikde melik ba‘de’n-nevm der. Mecnûn bir şey ki nasıl hissolunur. Dedikde melik ba‘de’n-nevm der. Mecnûn bir şey ki
münkazî olmuş onun lezzeti nasıl hissolunur diye bu def‘a da mukâbele münkazî olmuş onun lezzeti nasıl hissolunur diye bu def‘a da mukâbele
edince melik mütehayyir kalarak bir mikdâr hamr getirilmesini emreder. edince melik mütehayyir kalarak bir mikdâr hamr getirilmesini emreder.
Ve evvelâ kendisi bir kadeh içip ba‘dehû mecnûna verir. Mecnûn Ve evvelâ kendisi bir kadeh içip ba‘dehû mecnûna verir. Mecnûn
eyyühe’l-melik sen bunu benim gibi olmak içün içiyorsan eğer ben de eyyühe’l-melik sen bunu benim gibi olmak içün içiyorsan eğer ben de
içecek olur isem kimin gibi olurum deyince melik o anda kadehi atar ve içecek olur isem kimin gibi olurum deyince melik o anda kadehi atar ve
tâib ve müstağfir olarak mecnûna bakılmasını tavsiye eder. tâib ve müstağfir olarak mecnûna bakılmasını tavsiye eder.
[s. 48] Ebû’l-esved kibâr-ı tâbi‘înin eşrâfından olup Hazreti ‘Alî [s. 48] Ebû’l-esved kibâr-ı tâbi‘înin eşrâfından olup Hazreti ‘Alî
radıya’llâhu anh ile vak‘a-i Sıffîn’de hâzır bulunmuşlardır. ‘Akl ve re’y ve radıya’llâhu anh ile vak‘a-i Sıffîn’de hâzır bulunmuşlardır. ‘Akl ve re’y ve
dehâ ve zekâda ‘asrının mümtâzı idi. ‘İlm-i nahvin vâzı‘ıdır. Buhl ile dehâ ve zekâda ‘asrının mümtâzı idi. ‘İlm-i nahvin vâzı‘ıdır. Buhl ile
iştihâr eden Ebû’l-esved’in birçok nevâdir ve letâi’fi vardır. Cümleden biri iştihâr eden Ebû’l-esved’in birçok nevâdir ve letâi’fi vardır. Cümleden biri
bir gece ta‘âm taleb etmekde olan bir fakîrin sadâsı vâsıl-ı sem‘i oldukda bir gece ta‘âm taleb etmekde olan bir fakîrin sadâsı vâsıl-ı sem‘i oldukda
getirin şu derdmendi diyerek hânesine aldı. Fakîr karnını doyurdukdan getirin şu derdmendi diyerek hânesine aldı. Fakîr karnını doyurdukdan
sonra Ebû’l-esved’e: ‘lutfunuz dâ’im olsun beni it‘âm eylediniz hâcetim sonra Ebû’l-esved’e: ‘lutfunuz dâ’im olsun beni it‘âm eylediniz hâcetim
tamâm oldu, artık ehlime gideyim müsâ‘ade ediniz’ dedikde Ebû’l-esved tamâm oldu, artık ehlime gideyim müsâ‘ade ediniz’ dedikde Ebû’l-esved
bu gece sen ehlini göremezsin zirâ seni salıverecek olur isek başka bir bu gece sen ehlini göremezsin zirâ seni salıverecek olur isek başka bir
ev halkını da eziyete sokacağınız bedîhîdir deyip sâ’ili bukâğıya vurup ev halkını da eziyete sokacağınız bedîhîdir deyip sâ’ili bukâğıya vurup
sabaha kadar habsedilmesini hâdimlerine emreylemişdir. sabaha kadar habsedilmesini hâdimlerine emreylemişdir.
Bir gün Ebû’l-esved dokuz altına bir sevb satın alıp yolda Bir gün Ebû’l-esved dokuz altına bir sevb satın alıp yolda
giderken ihvânından yekçeşm bir kimseye tesâdüf eyledikde sevbi kaça giderken ihvânından yekçeşm bir kimseye tesâdüf eyledikde sevbi kaça
aldınız diye bahâsını istifsâr eyledikde Ebû’l-esved tahmîn ediniz aldınız diye bahâsını istifsâr eyledikde Ebû’l-esved tahmîn ediniz
bakalım ne kadar kıymet verirsiniz dedikde herif dört buçuk altın değeri bakalım ne kadar kıymet verirsiniz dedikde herif dört buçuk altın değeri
vardır. Demesiyle Ebû’l-esved tahmîn edemedin fakat sen bunu takdîrde vardır. Demesiyle Ebû’l-esved tahmîn edemedin fakat sen bunu takdîrde
85 85
ma‘zûrsun çünkü ‘ayn-ı vâhid ile nazar ettiğinizden ancak nısfını ma‘zûrsun çünkü ‘ayn-ı vâhid ile nazar ettiğinizden ancak nısfını
görebilmişinizdir. Demesiyle herifi mahcûb etmişdir. görebilmişinizdir. Demesiyle herifi mahcûb etmişdir.
[s.49] [s.49]
Şa‘bî kibâr-ı tâbi‘înden olup kesret-i ma‘lûmât ve vefret-i Şa‘bî kibâr-ı tâbi‘înden olup kesret-i ma‘lûmât ve vefret-i
mahfûzât ile muttasıf bir zâtdır. mahfûzât ile muttasıf bir zâtdır.
Bir gün Haccâc’ın huzûruna girdikde Haccâc beytü’l-mâlden her Bir gün Haccâc’ın huzûruna girdikde Haccâc beytü’l-mâlden her
sene hissen ne kadardır diyecek yerde lahn ile 1سنَ ِة َ َک ْم َعطَاdedikde
ك فِی ال ﱠ َک ْم َعطَاكَ فِی ال ﱠdedikde
sene hissen ne kadardır diyecek yerde lahn ile 1سنَ ِة
Şa‘bî de lahn ve hatâ üzere 2 اَ ْلفَ ْي ِنdiye cevâb verir. Haccâc kelâmını i‘âde Şa‘bî de lahn ve hatâ üzere 2 اَ ْلفَ ْي ِنdiye cevâb verir. Haccâc kelâmını i‘âde
ِ َ اَ ْلفdeyince Haccâc
َک ْم َعطَا ُؤكَ فِی ال ﱠسنَ ِةdedikde Şa‘bî 4ان ِ َ اَ ْلفdeyince Haccâc
َک ْم َعطَا ُؤكَ فِی ال ﱠسنَ ِةdedikde Şa‘bî 4ان
3 3
edip tekrâr edip tekrâr
mukaddemenki cevâbında niçün lahn edip galat söyledin dedikde Şa‘bî mukaddemenki cevâbında niçün lahn edip galat söyledin dedikde Şa‘bî
sizin lahnınıza tab‘iyyet eylemişdim sonra siz su’âlinizi ıslâh eylediniz sizin lahnınıza tab‘iyyet eylemişdim sonra siz su’âlinizi ıslâh eylediniz
ben de cevâbımı ıslâh eyledim sizin lahn ile olan su’âlinize sevâb üzere ben de cevâbımı ıslâh eyledim sizin lahn ile olan su’âlinize sevâb üzere
tekellüme cür’et edemedim demesiyle Haccâc’ın hoşuna giderek tekellüme cür’et edemedim demesiyle Haccâc’ın hoşuna giderek
mazhâr-ı lutf u ihsânı olmuşdur. mazhâr-ı lutf u ihsânı olmuşdur.
Ezkiyâdan Ebî Ca‘fer el-Mansûr eş‘âr ve kasâ’idî bir def‘a Ezkiyâdan Ebî Ca‘fer el-Mansûr eş‘âr ve kasâ’idî bir def‘a
okunuşda ve kölesi iki ve câriyesi de üç def‘a okunuşda ezberler idiler. okunuşda ve kölesi iki ve câriyesi de üç def‘a okunuşda ezberler idiler.
Şâ‘irin biri bir kasîde inşâd edip ihsân almak içün huzûr-ı halîfeye Şâ‘irin biri bir kasîde inşâd edip ihsân almak içün huzûr-ı halîfeye
getirdikde şâ‘ire eğer bu şi‘ri sizden evvel birisi söylemiş ise ya‘nî bu şi‘r getirdikde şâ‘ire eğer bu şi‘ri sizden evvel birisi söylemiş ise ya‘nî bu şi‘r
mesrûk ise size mukâbili bir şey vermeyiz eğer şimdiye kadar kimse mesrûk ise size mukâbili bir şey vermeyiz eğer şimdiye kadar kimse
tarafından söylenmemiş ise kasîdenin nefâseti nisbetinde ihsân veririm tarafından söylenmemiş ise kasîdenin nefâseti nisbetinde ihsân veririm
der imiş. Ba‘dehû şâ‘ire inşâd etmiş olduğunuz kasîdeyi okuyunuz der imiş. Ba‘dehû şâ‘ire inşâd etmiş olduğunuz kasîdeyi okuyunuz
bakalım diyerek kendisi ve kölesi [s. 50] ve câriyesi gâyet müdekkikâne bakalım diyerek kendisi ve kölesi [s. 50] ve câriyesi gâyet müdekkikâne
1 1
Sana senede ne kadar verdi? Sana senede ne kadar verdi?
2 2
İki bin. İki bin.
3 3
Senelik maaşın nedir? Senelik maaşın nedir?
4 4
İki bin. İki bin.
86 86
dinlerler ba‘dehû Ebû Ca‘fer şâ‘ire bunu sizden evvel geçen gün birisi dinlerler ba‘dehû Ebû Ca‘fer şâ‘ire bunu sizden evvel geçen gün birisi
getirmiş idi hatta hoşuma gitti de ben de ezberlemiştim diyerek şâ‘irin getirmiş idi hatta hoşuma gitti de ben de ezberlemiştim diyerek şâ‘irin
okuduğu kasîdeyi baştan nihâyetine kadar okur. Zâten kölesi de ayakda okuduğu kasîdeyi baştan nihâyetine kadar okur. Zâten kölesi de ayakda
dinlemekde olduğundan halîfe bu kasîdeyi benim kölem de bilir diyerek dinlemekde olduğundan halîfe bu kasîdeyi benim kölem de bilir diyerek
okumasını emreder. Köle okurken câriye de dinlemekde bulunduğundan okumasını emreder. Köle okurken câriye de dinlemekde bulunduğundan
ona da okutarak şâ‘iri hayretde bırakırlar bîçâre şâ‘ir ihsân almadığı gibi ona da okutarak şâ‘iri hayretde bırakırlar bîçâre şâ‘ir ihsân almadığı gibi
şi‘rinin mesrûkiyetine de hükm olunduğundan me’yûsen ‘avdet eder. Ve şi‘rinin mesrûkiyetine de hükm olunduğundan me’yûsen ‘avdet eder. Ve
bu def‘a mükemmel bir kasîde daha nazm edip nihâyetinden bir kaç bu def‘a mükemmel bir kasîde daha nazm edip nihâyetinden bir kaç
beytini koynunda saklar ve huzûr-ı halîfeye çıkıp noksân olarak okur. Ve beytini koynunda saklar ve huzûr-ı halîfeye çıkıp noksân olarak okur. Ve
her ne kadar bu da mesrûkdur demiş ise de kasîdenin koynunda olan her ne kadar bu da mesrûkdur demiş ise de kasîdenin koynunda olan
bekâyâsıyla kendi eseri olduğunu isbât ederek halîfenin mazhar-ı lutf u bekâyâsıyla kendi eseri olduğunu isbât ederek halîfenin mazhar-ı lutf u
ihsânı olmuşdur. ihsânı olmuşdur.
فرخنده فال چنين گفت بھلول فرخنده فال چنين گفت بھلول
بودم دو سال که پيش از خدا بنده بودم دو سال که پيش از خدا بنده
خدا را سجود من اون وقت کردم خدا را سجود من اون وقت کردم
خدا ھم نبود که ذات و صفات خدا ھم نبود که ذات و صفات
[Çunîn guft Behlûl-i ferhunde fâl [Çunîn guft Behlûl-i ferhunde fâl
Ki pîş ez-Hudâ bende bûdem du sâl Ki pîş ez-Hudâ bende bûdem du sâl
Men un vakt-i kerem Hudâ râ sucûd Men un vakt-i kerem Hudâ râ sucûd
Ki zât u sıfât-ı Hudâ hem nebûd] Ki zât u sıfât-ı Hudâ hem nebûd]
Ma‘nâ-yı Karîbi Ma‘nâ-yı Karîbi
Behlûl-i ferhunde fâl böyle söyledi ki Cenâb-ı Hak’tan evvel ben Behlûl-i ferhunde fâl böyle söyledi ki Cenâb-ı Hak’tan evvel ben
iki yaşımda idim. O vakitde ben Cenâb-ı Hakk’a ‘ibâdet eder idim lâkin iki yaşımda idim. O vakitde ben Cenâb-ı Hakk’a ‘ibâdet eder idim lâkin
[s. 51] o Hüdâ’nın o zaman ne zâtı ve ne de sıfâtı var idi. [s. 51] o Hüdâ’nın o zaman ne zâtı ve ne de sıfâtı var idi.
Ma‘nâ-yı Ba‘îdi Ma‘nâ-yı Ba‘îdi
Behlûl-i Ferhunde fâl dedi ki ben Hüdâbende’den evvel Behlûl-i Ferhunde fâl dedi ki ben Hüdâbende’den evvel
iki yaşımda idim (Hüdâbende Hârezm memâlikinde hükûmet süren bir iki yaşımda idim (Hüdâbende Hârezm memâlikinde hükûmet süren bir
87 87
pâdişâh ismidir). Ben iki yaşımda iken Cenâb-ı Vâcibu’l-vücûda ‘ibâdet pâdişâh ismidir). Ben iki yaşımda iken Cenâb-ı Vâcibu’l-vücûda ‘ibâdet
ettiğim vakit o pâdişâhın ya‘nî Hüdâbende’nin ne zâtı ve ne de sıfâtı var ettiğim vakit o pâdişâhın ya‘nî Hüdâbende’nin ne zâtı ve ne de sıfâtı var
idi ya‘nî (Şâh Hüdâbende) daha henüz dünyaya gelmemiş idi. idi ya‘nî (Şâh Hüdâbende) daha henüz dünyaya gelmemiş idi.
Su’âl Su’âl
Ol iki kişi kimlerdir ki bu onun ‘amcası ve ol bunun dayısıdır. Ol iki kişi kimlerdir ki bu onun ‘amcası ve ol bunun dayısıdır.
Cevâb Cevâb
Birisi analı bir kız alır ve anasını kendi oğluna verir. Ve ikisinden Birisi analı bir kız alır ve anasını kendi oğluna verir. Ve ikisinden
iki oğlan doğar kızdan doğan anasından doğanın ‘amcası, karıdan iki oğlan doğar kızdan doğan anasından doğanın ‘amcası, karıdan
doğan kızdan doğan oğlanın dayısıdır. doğan kızdan doğan oğlanın dayısıdır.
Su’âl Su’âl
Birbirinin ‘amcası olan iki kişi kimlerdir. Birbirinin ‘amcası olan iki kişi kimlerdir.
Cevâb Cevâb
Birbirinin anasını alan iki kişiden hâsıl olan oğlan evlatlardır. Birbirinin anasını alan iki kişiden hâsıl olan oğlan evlatlardır.
[s. 52] [s. 52]
Su’âl Su’âl
Birbirinin dayısıoğlu olan iki kişi kimlerdir. Birbirinin dayısıoğlu olan iki kişi kimlerdir.
Cevâb Cevâb
Birbirinin kız kardeşini alıp onlardan hâsıl olan oğlanlardır. Birbirinin kız kardeşini alıp onlardan hâsıl olan oğlanlardır.
Su’âl Su’âl
Birbirinin atasının ve anasının ‘emmisi olan kimlerdir. Birbirinin atasının ve anasının ‘emmisi olan kimlerdir.
Cevâb Cevâb
Birbirinin oğlunun kızını alıp onlardan hâsıl olan oğlanlardır. Birbirinin oğlunun kızını alıp onlardan hâsıl olan oğlanlardır.
88 88
Beyit Beyit
مردمان مير مير می گويند مردمان مير مير می گويند
ما نميريم مردمان ميرند ما نميريم مردمان ميرند
[Merdumân-ı mîr mîr mî gûyend [Merdumân-ı mîr mîr mî gûyend
Mâ ne-mîrîm merdumân mîrend] Mâ ne-mîrîm merdumân mîrend]
Tercümesi Tercümesi
Asil adamlar ‘âlî söylerler. Biz asîllerden değiliz1 halk asîldirler. Asil adamlar ‘âlî söylerler. Biz asîllerden değiliz1 halk asîldirler.
Birincisi ‘kelâmu’l-mulûki, mulûkü’l-kelâmi’ kelâm-ı hikmet me’âlini Birincisi ‘kelâmu’l-mulûki, mulûkü’l-kelâmi’ kelâm-ı hikmet me’âlini
andırmaktadır. andırmaktadır.
[s. 53] [s. 53]
Kıt‘a Kıt‘a
من مايل مھروی مسلسل مويم من مايل مھروی مسلسل مويم
مھرويم مھوش ميان مفتون مھرويم مھوش ميان مفتون
می ميخورم و ميان ميخانه مدام می ميخورم و ميان ميخانه مدام
مدح ملک ملک مکان ميگويم مدح ملک ملک مکان ميگويم
[Men mâyil-i meh-rûy-i muselsel mûyem [Men mâyil-i meh-rûy-i muselsel mûyem
Meftûn-i miyân-i mehveş-i meh-rûyem Meftûn-i miyân-i mehveş-i meh-rûyem
Mey mî-hurem u miyân-i meyhâne mudâm Mey mî-hurem u miyân-i meyhâne mudâm
Medh-i melek-i mulk-i mekân mî-gûyem] Medh-i melek-i mulk-i mekân mî-gûyem]
Tercümesi Tercümesi
Ben müselsel saçlı, ay yüzlü güzelin mâilî meyân-ı mehveşin Ben müselsel saçlı, ay yüzlü güzelin mâilî meyân-ı mehveşin
meftûnuyum mey içerim dâimâ meyhâne yanında bulunurum medh-i meftûnuyum mey içerim dâimâ meyhâne yanında bulunurum medh-i
mülke dâir kasâidî mekân-ı mülkde okurum. mülke dâir kasâidî mekân-ı mülkde okurum.
1 1
Metinde ‘biz asillerdeniz’ şeklinde kaydedilmiştir. Metinde ‘biz asillerdeniz’ şeklinde kaydedilmiştir.
89 89
Bir gün fahr-i ‘âlem sallallâhü aleyhi vesellem efendimiz Bir gün fahr-i ‘âlem sallallâhü aleyhi vesellem efendimiz
ashâbıyla beraber yolda giderken aksırır ma‘iyyet-i devletlerinde bulunan ashâbıyla beraber yolda giderken aksırır ma‘iyyet-i devletlerinde bulunan
ashâbdan hiç biri bir ta‘bîr bulup da bir şey söyleyememişlerdir. Çünkü ashâbdan hiç biri bir ta‘bîr bulup da bir şey söyleyememişlerdir. Çünkü
bir def‘a aksıran adama yerhamükellâh ve iki defa aksıran adama ise bir def‘a aksıran adama yerhamükellâh ve iki defa aksıran adama ise
‘âfâkümullâh denmesi farz-ı kifâyedir. Halbûki bu ta‘bîr de ‘avâm-ı nâs ‘âfâkümullâh denmesi farz-ı kifâyedir. Halbûki bu ta‘bîr de ‘avâm-ı nâs
içün kullanılabilir. O esnâda orada yuvarlak taşlarla oynamakda olan içün kullanılabilir. O esnâda orada yuvarlak taşlarla oynamakda olan
ك يَا َر ُسو َل ﱠ
küçük çocukların içinden biri biraz ilerleyip ِﷲ َ ِ َر ِح ْمنَا بdeyince ك يَا َر ُسو َل ﱠ
küçük çocukların içinden biri biraz ilerleyip ِﷲ َ ِ َر ِح ْمنَا بdeyince
‘aleyhi’s-selatü ve’s-selâm efendimizin çocuğun bu fart-ı zekâsı hoşuna ‘aleyhi’s-selatü ve’s-selâm efendimizin çocuğun bu fart-ı zekâsı hoşuna
giderek söyle bakayım benden ne istersin buyurduklarında çocuk giderek söyle bakayım benden ne istersin buyurduklarında çocuk
perşembe günleri mektebe gitmemeleri içün niyâz ve istirhâmâtda perşembe günleri mektebe gitmemeleri içün niyâz ve istirhâmâtda
bulunduğunda fahr-i ‘âlem efendimiz de öyle [s. 54] ise hamîs günleri bulunduğunda fahr-i ‘âlem efendimiz de öyle [s. 54] ise hamîs günleri
birer âzâd olsun buyurmuşlardır. İşte hamîs günleri mahalle birer âzâd olsun buyurmuşlardır. İşte hamîs günleri mahalle
mekteplerinin birer âzâd olması bundan ileri gelmişdir. mekteplerinin birer âzâd olması bundan ileri gelmişdir.
Bir gün risâlet-penâh efendimizin enf-i sa‘âdetlerinden dem Bir gün risâlet-penâh efendimizin enf-i sa‘âdetlerinden dem
sereyân eylediğini şâ‘ir-i meşhûr İmri’u’l Kays’ın kerîmesi görür, kâfûr sereyân eylediğini şâ‘ir-i meşhûr İmri’u’l Kays’ın kerîmesi görür, kâfûr
koklanırsa dineceğini Hazret-i Fahr-i ‘âlem efendimize haber verir. Bunu koklanırsa dineceğini Hazret-i Fahr-i ‘âlem efendimize haber verir. Bunu
nerden işittiklerini Cenâb-ı peygamber kendilerine sorar. Pederinin bir nerden işittiklerini Cenâb-ı peygamber kendilerine sorar. Pederinin bir
şi‘rinde gördüğünü beyân ile ber vech-i âtî huzur-ı risâlet-penâhîde okur. şi‘rinde gördüğünü beyân ile ber vech-i âtî huzur-ı risâlet-penâhîde okur.
َوصْ لِھَا ِھجْ ٍر فِی َت لَ ْيلَة ُ ْاَ ْف َکر َوصْ لِھَا ِھجْ ٍر فِی َت لَ ْيلَة ُ ْاَ ْف َکر
َک ْال َع ْن َد ِم َم ْقلَتِی َد َوا ِم ُع ْ فَ َج َر
ت َک ْال َع ْن َد ِم َم ْقلَتِی َد َوا ِم ُع ْ فَ َج َر
ت
بِـ ِجـي ِدھَا َمـ ْقــلَـتِی ُ فَ َم ِســحْ ــ
ت بِـ ِجـي ِدھَا َمـ ْقــلَـتِی ُ فَ َم ِســحْ ــ
ت
ك ال ﱠد ِم ُ ور اِ ْم َسا ُ
ِ ت ال َکاف ْ ِ َو ِم ْن َعا َدا ك ال ﱠد ِم ُ ور اِ ْم َسا ُ
ِ ت ال َکاف ْ ِ َو ِم ْن َعا َدا
Cânânıma kavuştuğumda leyle-i iftirâkı tefekkür ve mülâhaza Cânânıma kavuştuğumda leyle-i iftirâkı tefekkür ve mülâhaza
eyledim de gözümün kapaklarından kan taşı gibi kızıl renkli yaşlar akdı. eyledim de gözümün kapaklarından kan taşı gibi kızıl renkli yaşlar akdı.
Gözümün kapaklarını gerden-i cânâna sürer sürmez diniverdi, meğerse Gözümün kapaklarını gerden-i cânâna sürer sürmez diniverdi, meğerse
demi imsâk etmek ‘âdet-i kâfûr imiş. demi imsâk etmek ‘âdet-i kâfûr imiş.
90 90
Halli matlûbdur Halli matlûbdur
Fârisî Fârisî
ماه تابانی يھودی بچه ای ديدم چو عارض ماه تابانی يھودی بچه ای ديدم چو عارض
مسـلــمانی بـپـرســيدم يـھودی تـو يـھودی يا مسـلــمانی بـپـرســيدم يـھودی تـو يـھودی يا
موسی يم بگـفـتا من يـھودی نيســتم از قوم موسی يم بگـفـتا من يـھودی نيســتم از قوم
1 1
نمی دانی مسلمان تو مگر تورات موسی را نمی دانی مسلمان تو مگر تورات موسی را
[Yehûdî beççeî dîdem çu ‘ârız mâh-ı tâbânî [Yehûdî beççeî dîdem çu ‘ârız mâh-ı tâbânî
Be-pursîdem yehûdî tû yehûdî yâ muselmânî Be-pursîdem yehûdî tû yehûdî yâ muselmânî
Be-guftâ men yehûdî nîstem ez kavm-i Mûsîyem Be-guftâ men yehûdî nîstem ez kavm-i Mûsîyem
Muselmân tû meger Tevrât-ı Mûsâ râ nemî dânî Muselmân tû meger Tevrât-ı Mûsâ râ nemî dânî
ديگر ديگر
تير و تبر ببر ببر پيری تيزگر تير و تبر ببر ببر پيری تيزگر
2 2
گو تيری تيز کن تبر از تير تيزتر گو تيری تيز کن تبر از تير تيزتر
[Tîr u teber beber beber pîrî tîzger [Tîr u teber beber beber pîrî tîzger
Kû tîrî tîz kun teber ez tîr tîzter] Kû tîrî tîz kun teber ez tîr tîzter]
ديگر ديگر
3 3
درويشان درونشان چون بسته خون بسته پدرم بدرم می کند درويشان درونشان چون بسته خون بسته پدرم بدرم می کند
[Dervîşân derûnişân çûn beste-i hun beste pederem bederem mî-kuned] [Dervîşân derûnişân çûn beste-i hun beste pederem bederem mî-kuned]
1 1
مادرم بمادرم نمی دھد برادرم برادرم می نشاند عمم غمم نمی خورد مادرم بمادرم نمی دھد برادرم برادرم می نشاند عمم غمم نمی خورد
1 1
Ay gibi parlak yüzlü bir Yahudi çocuğu gördüm; Yahudi’ye şöyle sordum: sen Yahudi Ay gibi parlak yüzlü bir Yahudi çocuğu gördüm; Yahudi’ye şöyle sordum: sen Yahudi
misin Müslüman mısın; dedi ki: ben Yahudi değilim, Musa kavmindenim Ey Müslüman misin Müslüman mısın; dedi ki: ben Yahudi değilim, Musa kavmindenim Ey Müslüman
yoksa sen Musa’nın Tevrat’ını bilmiyor musun? yoksa sen Musa’nın Tevrat’ını bilmiyor musun?
2 2
Ok ve baltayı yaşlı bileyiciye götür, ona oku keskinleştir, baltayı oktan daha da keskin Ok ve baltayı yaşlı bileyiciye götür, ona oku keskinleştir, baltayı oktan daha da keskin
yap, de. yap, de.
3 3
Dervişlerin içleri kanlı bir paket gibi olduğu için, babam kapımı söküyor. Dervişlerin içleri kanlı bir paket gibi olduğu için, babam kapımı söküyor.
1 1
Annem bize para vermiyor, erkek kardeşim kardeşimi oturtuyor, amcam üzüntümü Annem bize para vermiyor, erkek kardeşim kardeşimi oturtuyor, amcam üzüntümü
paylaşmıyor. paylaşmıyor.
91 91
[Mâderem bemâ derem nemî dehed berâderem berâderem mî- [Mâderem bemâ derem nemî dehed berâderem berâderem mî-
nişâned emmem gamem nemî hured] nişâned emmem gamem nemî hured]
1 1
.خواھرم جواھرم می دزد خالم حالم نمی پرسد نکو بگو حکيم چکنم .خواھرم جواھرم می دزد خالم حالم نمی پرسد نکو بگو حکيم چکنم
[Hvâherem cevâhirem mî duzed hâlem hâlem nemî pursed nikû [Hvâherem cevâhirem mî duzed hâlem hâlem nemî pursed nikû
begû hekîm çe-kunem] begû hekîm çe-kunem]
‘Arabî ‘Arabî
ت قَ َم َر ال ﱠس َما ِء فَا َ ْذ َک َر ْتنِی ْ ََرأ ت قَ َم َر ال ﱠس َما ِء فَا َ ْذ َک َر ْتنِی ْ ََرأ
بِال ﱠر ْق َمتَي ِْن صلُھَا
َ َو لَيَالِ َی بِال ﱠر ْق َمتَي ِْن صلُھَا
َ َو لَيَالِ َی
َولَ ِک ْن قَ َم ًرا ِ َن
اظ ٌر َ ِکالَنا َولَ ِک ْن قَ َم ًرا ِ َن
اظ ٌر َ ِکالَنا
2
ت بِ َع ْينِی َ
ْ َو َرأ ُ َرأَي
ْت بِ َع ْينِھَا 2
ت بِ َع ْينِی َ
ْ َو َرأ ُ َرأَي
ْت بِ َع ْينِھَا
3 3
اِ ْنتَھَی اِ ْنتَھَی
1 1
Kız kardeşim mücevherlerimi çalıyor, teyzem halimi sormuyor, güzel söyle bilgin, ne Kız kardeşim mücevherlerimi çalıyor, teyzem halimi sormuyor, güzel söyle bilgin, ne
yapayım? yapayım?
2 2
Gökteki ayı gördü ve bana kavuşması iki işaretle olan geceleri hatırlattı. İkimiz de aya Gökteki ayı gördü ve bana kavuşması iki işaretle olan geceleri hatırlattı. İkimiz de aya
bakıyoruz fakat ben onu görüyorum, o beni görüyor. bakıyoruz fakat ben onu görüyorum, o beni görüyor.
3 3
Son Son
92 92
SONUÇ SONUÇ
Mehmed Râ’if’in hayatı, eserleri ve Hâtıra-i Eslâf adlı eseri ile Mehmed Râ’if’in hayatı, eserleri ve Hâtıra-i Eslâf adlı eseri ile
ilgili olarak yapılan bu çalışmada elde edilen sonuçlar şöyle dikkatlere ilgili olarak yapılan bu çalışmada elde edilen sonuçlar şöyle dikkatlere
sunulabilir: sunulabilir:
Mehmed Râ’if XIX. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’da, asker Mehmed Râ’if XIX. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’da, asker
kökenli bir aile içerisinde dünyaya gelmiş, askerî bir eğitim alarak askerî kökenli bir aile içerisinde dünyaya gelmiş, askerî bir eğitim alarak askerî
okullarda görev almış ve birçok savaşa katılmış olmasının yanında tarihî okullarda görev almış ve birçok savaşa katılmış olmasının yanında tarihî
ve edebî birçok esere de imza atmış, tanınmayan bir yazarımızdır. ve edebî birçok esere de imza atmış, tanınmayan bir yazarımızdır.
Eserlerinden de anlaşılacağı üzere, iyi derecede Farsça ve Arapça Eserlerinden de anlaşılacağı üzere, iyi derecede Farsça ve Arapça
bilmektedir. Sadece Hâtıra-i Eslâf isimli kitabının ele alındığı bu bilmektedir. Sadece Hâtıra-i Eslâf isimli kitabının ele alındığı bu
çalışmayla bile dönemin aydın tipinin temsilcilerinden biri olan Mehmed çalışmayla bile dönemin aydın tipinin temsilcilerinden biri olan Mehmed
Râ’if’in birikimi hakkında bir değerlendirme yapmak mümkün Râ’if’in birikimi hakkında bir değerlendirme yapmak mümkün
olabilmektedir. olabilmektedir.
Hâtıra-i Eslâf Mehmed Râ’if’in Nikât-ı Edebiyye’den sonraki ikinci Hâtıra-i Eslâf Mehmed Râ’if’in Nikât-ı Edebiyye’den sonraki ikinci
eseridir. Yazar bu eserinden sonra Kitâbhâne-i Edeb isimli edebî eseridir. Yazar bu eserinden sonra Kitâbhâne-i Edeb isimli edebî
eserlerini de yayımlayarak, Arap, Fars ve Türk edebiyatlarından aldığı eserlerini de yayımlayarak, Arap, Fars ve Türk edebiyatlarından aldığı
zevki sonraki nesillere ulaştırma arzusunu yerine getirmiştir. Yapılan bu zevki sonraki nesillere ulaştırma arzusunu yerine getirmiştir. Yapılan bu
çalışmayla, yüz yılı aşkın bir zaman boyunca kütüphane raflarında çalışmayla, yüz yılı aşkın bir zaman boyunca kütüphane raflarında
tozlanan bu eser gün yüzüne çıkartılarak edebî zevke sahip insanlara ve tozlanan bu eser gün yüzüne çıkartılarak edebî zevke sahip insanlara ve
ilim âlemine sunulmaktadır. ilim âlemine sunulmaktadır.
Edebiyatla ilgilendiği kadar sanat tarihiyle de ilgilenen Mehmed Edebiyatla ilgilendiği kadar sanat tarihiyle de ilgilenen Mehmed
Râ’if’in İstanbul tarihi ile ilgili yazdığı Mir’ât-ı İstanbul, Topkapı Sarayı Râ’if’in İstanbul tarihi ile ilgili yazdığı Mir’ât-ı İstanbul, Topkapı Sarayı
Hümâyûnu ve Parkının Târihi, Sultanahmed Parkı ve Âsâr-ı ‘Atîkası, bu Hümâyûnu ve Parkının Târihi, Sultanahmed Parkı ve Âsâr-ı ‘Atîkası, bu
büyük şehir karış karış gezilerek hazırlanmış eserlerdir. büyük şehir karış karış gezilerek hazırlanmış eserlerdir.
Mehmed Râ’if’in hem edebiyatla ilgili eserleri hem de diğer Mehmed Râ’if’in hem edebiyatla ilgili eserleri hem de diğer
eserleri yıllar süren araştırma ve inceleme neticesinde derlenmiş bilgi eserleri yıllar süren araştırma ve inceleme neticesinde derlenmiş bilgi
birikimini içermektedir. Bu bilgi birikiminin bir kısmı, yapılan bu birikimini içermektedir. Bu bilgi birikiminin bir kısmı, yapılan bu
çalışmayla ilim âlemine aktarılmaya çalışılmıştır. çalışmayla ilim âlemine aktarılmaya çalışılmıştır.
Onun araştırma ve değerlendirmelerini tespit etmek maksadıyla Onun araştırma ve değerlendirmelerini tespit etmek maksadıyla
yazdığı eserlerinden biri olan Hâtıra-i Eslâf ile ilgili bu çalışma bile, bir yazdığı eserlerinden biri olan Hâtıra-i Eslâf ile ilgili bu çalışma bile, bir
Osmanlı subayının Türkçe yanında Arapça ve Farsçayı iyi derecede Osmanlı subayının Türkçe yanında Arapça ve Farsçayı iyi derecede
bilmesi, bu dillere tarih ve edebiyata dâir birçok eser yazacak seviyede bilmesi, bu dillere tarih ve edebiyata dâir birçok eser yazacak seviyede
hâkim olması, dönemin eğitim ve kültürel hayatı açısından da ipuçları hâkim olması, dönemin eğitim ve kültürel hayatı açısından da ipuçları
vermektedir. vermektedir.
Mehmed Râ’if tarafından 1310/1894-1895 yılında yayımlanan Mehmed Râ’if tarafından 1310/1894-1895 yılında yayımlanan
Hâtıra-i Eslâf, Arap, Fars ve Türk edebiyatlarına ait birtakım anekdot, Hâtıra-i Eslâf, Arap, Fars ve Türk edebiyatlarına ait birtakım anekdot,
muammâ, mülemmâ, ebced bilgisi, görsel şiir ile başlangıçta anlaşılması muammâ, mülemmâ, ebced bilgisi, görsel şiir ile başlangıçta anlaşılması
ve çözümü kolay olmayan birçok edebî konuyu ve kısmen açıklamalarını ve çözümü kolay olmayan birçok edebî konuyu ve kısmen açıklamalarını
içermektedir. Yazarın yayımladığı ilk eser olma özelliğini taşıyan Hâtıra-i içermektedir. Yazarın yayımladığı ilk eser olma özelliğini taşıyan Hâtıra-i
Eslâf, hacmen küçük olmasına rağmen içerik açısından oldukça farklı ve Eslâf, hacmen küçük olmasına rağmen içerik açısından oldukça farklı ve
ilgi çekici konuları içeren bir eserdir. ilgi çekici konuları içeren bir eserdir.
Hâtıra-i Eslâf’da Hz. Peygamber ve Ebu’l-Esved ed-Dü’elî gibi Hâtıra-i Eslâf’da Hz. Peygamber ve Ebu’l-Esved ed-Dü’elî gibi
İslam dininin önderlerinin, Ebû Nüvâs gibi Arap Edebiyatının, Molla Câmî İslam dininin önderlerinin, Ebû Nüvâs gibi Arap Edebiyatının, Molla Câmî
ve Hâfız-i Şîrâzî gibi Fars Edebiyatı önderlerinin, Nâbî gibi Türk ve Hâfız-i Şîrâzî gibi Fars Edebiyatı önderlerinin, Nâbî gibi Türk
edebiyatının en önemli şahıslarının anekdotları yer almaktadır. Bununla edebiyatının en önemli şahıslarının anekdotları yer almaktadır. Bununla
birlikte, eserde belâgat kitaplarının birçoğunda bulunmayan nadir birlikte, eserde belâgat kitaplarının birçoğunda bulunmayan nadir
örneklerin de verilmiş olması, Mehmed Râ’if’in çok okuyan, okuduklarını örneklerin de verilmiş olması, Mehmed Râ’if’in çok okuyan, okuduklarını
kaydedip derlemeyi de ihmal etmeyen bir kişiliğe sahip olduğunun kaydedip derlemeyi de ihmal etmeyen bir kişiliğe sahip olduğunun
göstergesidir. göstergesidir.
Bu çalışmayla, Arap ve Fars edebiyatlarıyla ilgili bir işle Bu çalışmayla, Arap ve Fars edebiyatlarıyla ilgili bir işle
uğraşmadığı hâlde, bu edebiyatların inceliklerine vâkıf olmak için uğraş uğraşmadığı hâlde, bu edebiyatların inceliklerine vâkıf olmak için uğraş
veren ve bu uğraşılarını gelecek nesillere aktarmak için gayret sarfeden veren ve bu uğraşılarını gelecek nesillere aktarmak için gayret sarfeden
bir subayın çabaları ilim âlemine tanıtılmıştır. bir subayın çabaları ilim âlemine tanıtılmıştır.
94 94
LÜGATÇE LÜGATÇE
‘Adem: Var olmama, bulunmama ‘Adem: Var olmama, bulunmama
‘Âlîşân: Şanı ve şerefi büyük, çok değerli ‘Âlîşân: Şanı ve şerefi büyük, çok değerli
‘Anâb: Üzümler ‘Anâb: Üzümler
‘Avâkıb: Âkıbetler, neticeler, sonuçlar ‘Avâkıb: Âkıbetler, neticeler, sonuçlar
‘Avdet: Dönüş, geri geliş, gidilen yerden dönme ‘Avdet: Dönüş, geri geliş, gidilen yerden dönme
‘İnâyet: Lutuf, ihsan, iyilik ‘İnâyet: Lutuf, ihsan, iyilik
‘Ukbâ: Öbür dünya, âhiret ‘Ukbâ: Öbür dünya, âhiret
‘Ukûl: Akıllar ‘Ukûl: Akıllar
95 95
Cünûn: Delilik Cünûn: Delilik
Garâm: Olağanüstü sevgi, şiddetli arzu ve iştiyak, büyük aşk Garâm: Olağanüstü sevgi, şiddetli arzu ve iştiyak, büyük aşk
Garazkâr: Düşmanlık güden Garazkâr: Düşmanlık güden
Garîk: Batmış, boğulmuş Garîk: Batmış, boğulmuş
Gars: Ağaç dikme Gars: Ağaç dikme
Gavâmız: Kolay anlaşılmayan, güç ve karışık şeyler Gavâmız: Kolay anlaşılmayan, güç ve karışık şeyler
96 96
Gazâl: Geyik yavrusu, ceylan Gazâl: Geyik yavrusu, ceylan
Gehvâre: Beşik Gehvâre: Beşik
Gîsû: Omuza dökülen saç Gîsû: Omuza dökülen saç
Gulâm: 1. Delikanlı, genç oğlan 2. Köle, kul, esir Gulâm: 1. Delikanlı, genç oğlan 2. Köle, kul, esir
Gûnâ: Tür, nevi, çeşit Gûnâ: Tür, nevi, çeşit
Gülzâr: Gül bahçesi Gülzâr: Gül bahçesi
Gâşiye: Örtü, perde Gâşiye: Örtü, perde
Habâyâ: Gizli işler, gizli şeyler Habâyâ: Gizli işler, gizli şeyler
Habîb: Sevgili, dost Habîb: Sevgili, dost
Habîr: Haberdar, haberli Habîr: Haberdar, haberli
Hâkî: Toprakla ilgili Hâkî: Toprakla ilgili
Hâmil: Kendinde bulunduran, sahip olan Hâmil: Kendinde bulunduran, sahip olan
Hamîs: Beşinci Hamîs: Beşinci
Hamr: Şarap Hamr: Şarap
Harf-endâzlık: Laf atma, sözle sataşma Harf-endâzlık: Laf atma, sözle sataşma
Hâris: Hırslı Hâris: Hırslı
Haşyet: saygıyla karışık korku, ululuk karşısında duyulan gönül titremesi Haşyet: saygıyla karışık korku, ululuk karşısında duyulan gönül titremesi
Hazırûn: Hazır olanlar, bir yerde hazır bulunanlar Hazırûn: Hazır olanlar, bir yerde hazır bulunanlar
Hezl: Şaka Hezl: Şaka
Hil‘at: Padişahlar ve vezirler tarafından birine iltifat veya mükâfat olarak Hil‘at: Padişahlar ve vezirler tarafından birine iltifat veya mükâfat olarak
giydirilen kıymetli veya işlemeli kürklü kaftan giydirilen kıymetli veya işlemeli kürklü kaftan
Himem: Himmetler Himem: Himmetler
Hurûc: Dışarı çıkma, çıkış Hurûc: Dışarı çıkma, çıkış
Huşû‘: Varlığının farkında olamayacak şekilde kendini karşısında Huşû‘: Varlığının farkında olamayacak şekilde kendini karşısında
bulunduğu şeyin heybet ve cazibesine kaptırma bulunduğu şeyin heybet ve cazibesine kaptırma
Hutûr: (Hatıra) gelme, (zihne, fikre) doğma Hutûr: (Hatıra) gelme, (zihne, fikre) doğma
Huzzâr: Bir yerde hazır bulunan, orada mevcut olan kimseler Huzzâr: Bir yerde hazır bulunan, orada mevcut olan kimseler
Hümâyûn: Kutlu, mübarek, saâdetli Hümâyûn: Kutlu, mübarek, saâdetli
Hüsnâ: Güzel Hüsnâ: Güzel
97 97
İlzâm: Bir tartışmada kuvvetli delil ve fikirlerle karşısındakini cevap İlzâm: Bir tartışmada kuvvetli delil ve fikirlerle karşısındakini cevap
veremez duruma getirme, susturma veremez duruma getirme, susturma
İmre’e: Kadın İmre’e: Kadın
İnşâd: Bir şiiri topluluk önünde manasına, veznine uygun şekilde sözlere İnşâd: Bir şiiri topluluk önünde manasına, veznine uygun şekilde sözlere
ses tonu ve vurgularla etki gücü katarak yüksek sesle okumak ses tonu ve vurgularla etki gücü katarak yüksek sesle okumak
İntihâb: Seçme, seçilme İntihâb: Seçme, seçilme
Îrâd: Gelir, vâridat Îrâd: Gelir, vâridat
İrâhe: Rahat ettirme, dinlendirme İrâhe: Rahat ettirme, dinlendirme
İrticâl: Hazırlanmadan, düşünmeden, içine doğduğu gibi bir şiir veya İrticâl: Hazırlanmadan, düşünmeden, içine doğduğu gibi bir şiir veya
güzel söz söyleme, bir mûsikî parçası meydana getirme güzel söz söyleme, bir mûsikî parçası meydana getirme
İrtihâl: Göçmek İrtihâl: Göçmek
İskât: Susturma, ispatla susturma İskât: Susturma, ispatla susturma
İstifsâr: Bir şey hakkında ayrıntılı bilgi öğrenmek isteme, sorma, İstifsâr: Bir şey hakkında ayrıntılı bilgi öğrenmek isteme, sorma,
araştırma araştırma
İstihsâl: Meydana getirme İstihsâl: Meydana getirme
İstihsân: Beğenme, güzel bulma, güzel sayma İstihsân: Beğenme, güzel bulma, güzel sayma
İstilkâ: Arka üstü yatarak uyuma İstilkâ: Arka üstü yatarak uyuma
İştihâr: Meşhur olma, ünü yayılma İştihâr: Meşhur olma, ünü yayılma
İttifât-ı ârâ: Oybirliği ile İttifât-ı ârâ: Oybirliği ile
Kâ’il: Razı olmuş, boyun eğmiş Kâ’il: Razı olmuş, boyun eğmiş
Kadem-nihâde: Ayak basmış, gelmiş Kadem-nihâde: Ayak basmış, gelmiş
Kâffe: Hepsi, bütünü Kâffe: Hepsi, bütünü
Kâfûr: Hindistan ve Çin’de yetişen kâfûr ağacının zamkından elde edilen Kâfûr: Hindistan ve Çin’de yetişen kâfûr ağacının zamkından elde edilen
ve hekimlikte kullanılan beyaz, yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanır ıtırlı ve hekimlikte kullanılan beyaz, yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanır ıtırlı
madde madde
Karîb: (Zaman ve yer bakımından) yakın Karîb: (Zaman ve yer bakımından) yakın
Kâri’în-i kirâm: Kıymetli okuyucular, yüce kimseler Kâri’în-i kirâm: Kıymetli okuyucular, yüce kimseler
Karzen: Borç olarak Karzen: Borç olarak
Kavl: Söz, kelâm Kavl: Söz, kelâm
Ke’esât: Kadehler Ke’esât: Kadehler
Kebûter: Güvercin Kebûter: Güvercin
Ketm: Saklama, gizli tutma, göstermeme Ketm: Saklama, gizli tutma, göstermeme
Keyl: Hubûbat ölçüsü, kile Keyl: Hubûbat ölçüsü, kile
Kırba: Sakaların su taşıdığı, altı geniş, ağzı dar deriden kap, meşin su Kırba: Sakaların su taşıdığı, altı geniş, ağzı dar deriden kap, meşin su
tulumu tulumu
Koğa: Bataklıklarda yetişen ve hasır örmeye yarayan saz cinsinden ot Koğa: Bataklıklarda yetişen ve hasır örmeye yarayan saz cinsinden ot
Lahn: Belli bir kurala göre oluşmuş güzel ve düzgün ses, nağme, ezgi Lahn: Belli bir kurala göre oluşmuş güzel ve düzgün ses, nağme, ezgi
Leme‘ân: Parlama, parıldama, parlaklık Leme‘ân: Parlama, parıldama, parlaklık
Levh: Üzerine yazı yazılabilecek ve resim yapılabilecek yassı düz nesne Levh: Üzerine yazı yazılabilecek ve resim yapılabilecek yassı düz nesne
veya yüzey veya yüzey
Leyyin: Yumuşak, mülayim Leyyin: Yumuşak, mülayim
Li-ecli’l-mûlâtefe: Şakalaşmak için Li-ecli’l-mûlâtefe: Şakalaşmak için
Mâ‘adâ: Başkası Mâ‘adâ: Başkası
Ma‘a-mâfîh: Bununla beraber, durum böyle iken Ma‘a-mâfîh: Bununla beraber, durum böyle iken
98 98
Mâde: Dişi Mâde: Dişi
Mâ-fevk: Üst taraf, üst Mâ-fevk: Üst taraf, üst
Mâfî’z-zamîri: İçinde olan Mâfî’z-zamîri: İçinde olan
Mahbûb: Sevilen, sevgili Mahbûb: Sevilen, sevgili
Mahlût: Karışık Mahlût: Karışık
Maksûd: Söylenilmek, belirtilmek istenilen, kastedilen Maksûd: Söylenilmek, belirtilmek istenilen, kastedilen
Makûle: Cins, tür, nevî Makûle: Cins, tür, nevî
Maskat: Bir şeyin düştüğü yer Maskat: Bir şeyin düştüğü yer
Me‘âşir: (Ma‘şer kelimesinin cem’idir.) İnsan toplulukları, cemiyetler. Me‘âşir: (Ma‘şer kelimesinin cem’idir.) İnsan toplulukları, cemiyetler.
Mebâdî: Başlangıçlar, ilk devreler Mebâdî: Başlangıçlar, ilk devreler
Mebnâ: Bir şeyin üzerine binâ edildiği şey veya yer, temel Mebnâ: Bir şeyin üzerine binâ edildiği şey veya yer, temel
Mecânîn: Akıl hastaları, deliler Mecânîn: Akıl hastaları, deliler
Meftûn: Büyülenmişçesine tutkun, vurgun olan (kimse), âşık Meftûn: Büyülenmişçesine tutkun, vurgun olan (kimse), âşık
Mehveş: Yüzü aya benzeyen, ay gibi güzel kadın Mehveş: Yüzü aya benzeyen, ay gibi güzel kadın
Mele-i a‘lâdan: Üst sınıf, zengin Mele-i a‘lâdan: Üst sınıf, zengin
Merkad: Mezar, kabir Merkad: Mezar, kabir
Mesâ: Akşam Mesâ: Akşam
Mesâ’il: Meseleler Mesâ’il: Meseleler
Mesrûk: Hırsızlık yapılarak elde edilmiş, çalınmış, sirkat olunmuş Mesrûk: Hırsızlık yapılarak elde edilmiş, çalınmış, sirkat olunmuş
Meşâhir: Şöhretli kimseler, meşhurlar Meşâhir: Şöhretli kimseler, meşhurlar
Mevâzı‘: Yerler, mekânlar, mahaller Mevâzı‘: Yerler, mekânlar, mahaller
Mezbûre: Yukarıda adı geçen, sözü edilmiş olan, zikredilen Mezbûre: Yukarıda adı geçen, sözü edilmiş olan, zikredilen
Mezellet: Alçalma, bayağılık, hakirlik Mezellet: Alçalma, bayağılık, hakirlik
Meziyyet: Bir kimse veya bir nesneyi benzerlerinden üstün kılan vasıf, Meziyyet: Bir kimse veya bir nesneyi benzerlerinden üstün kılan vasıf,
üstünlük üstünlük
Mezkûr: Az önce adı geçen, sözü edilen, zikrolunan Mezkûr: Az önce adı geçen, sözü edilen, zikrolunan
Mikrâz: Kesecek âlet, makas Mikrâz: Kesecek âlet, makas
Mir’ât: Ayna Mir’ât: Ayna
Mu‘arrâ: Soyunmuş, çıplak Mu‘arrâ: Soyunmuş, çıplak
Mu‘îd: Eskiden medreselerde okutulan dersleri ders saatlerinin dışında Mu‘îd: Eskiden medreselerde okutulan dersleri ders saatlerinin dışında
talebeye tekrarlamakla görevli olan müderris yardımcısı, müzakereci, talebeye tekrarlamakla görevli olan müderris yardımcısı, müzakereci,
asistan asistan
Mu’âheze: Paylama, azarlama, kınama Mu’âheze: Paylama, azarlama, kınama
Muharrir: Yazan, yazar Muharrir: Yazan, yazar
Muhâzara: Fıkralar, hikâyeler, latifeler anlatma, bu tarzda yapılan Muhâzara: Fıkralar, hikâyeler, latifeler anlatma, bu tarzda yapılan
karşılıklı sohbet karşılıklı sohbet
Mukâbil: Bir şeyin tam karşısına gelen, karşısında bulunan, karşı karşıya Mukâbil: Bir şeyin tam karşısına gelen, karşısında bulunan, karşı karşıya
olan olan
Mulâ‘abe: Oynaşma Mulâ‘abe: Oynaşma
Musâhabet: Karşılıklı konuşma, görüşme, sohbet Musâhabet: Karşılıklı konuşma, görüşme, sohbet
Musâra‘a: Mücadele Musâra‘a: Mücadele
Müsin: Yaşlı, ihtiyar Müsin: Yaşlı, ihtiyar
Muvakkaten: Geçici olarak Muvakkaten: Geçici olarak
Mü’essir: Tesir eden, etkili Mü’essir: Tesir eden, etkili
99 99
Mücerreb: Tecrübe edilmiş Mücerreb: Tecrübe edilmiş
Müdâm: 1) Devamlı, sürekli 2) Şarap, mey Müdâm: 1) Devamlı, sürekli 2) Şarap, mey
Müddekikâne: Dikkatle inceleyerek, araştırarak Müddekikâne: Dikkatle inceleyerek, araştırarak
Müheyyâ: Hazır, amade Müheyyâ: Hazır, amade
Mülâtafe: Edep ve nezâket kuralları içinde şakalaşma, latîfe etme Mülâtafe: Edep ve nezâket kuralları içinde şakalaşma, latîfe etme
Mümtâz: Seçilmiş, seçkin Mümtâz: Seçilmiş, seçkin
Mün‘akid: düğümlenmiş, bağlanmış olan Mün‘akid: düğümlenmiş, bağlanmış olan
Münâvele: Karşılıklı olarak sunma Münâvele: Karşılıklı olarak sunma
Münkazî: Sona ermiş, bitmiş Münkazî: Sona ermiş, bitmiş
Mürüvvet: Yiğitlik, insanca davranma Mürüvvet: Yiğitlik, insanca davranma
Müsâhabet: Karşılıklı konuşma, görüşme, sohbet Müsâhabet: Karşılıklı konuşma, görüşme, sohbet
Müsellem: Teslim olunmuş Müsellem: Teslim olunmuş
Müsevvedât: Müsveddeler Müsevvedât: Müsveddeler
Müstağtir: Tövbe etmiş Müstağtir: Tövbe etmiş
Müstedell: Delille ispatlanmış Müstedell: Delille ispatlanmış
Müstetir: Gizlenen, gizli, saklı Müstetir: Gizlenen, gizli, saklı
Müşâ‘are: Karşılıklı şiir söyleme, şiirle birbirine cevap vermek sûretiyle Müşâ‘are: Karşılıklı şiir söyleme, şiirle birbirine cevap vermek sûretiyle
yarışma yarışma
Müşârü’n-ileyh: Adı geçen, işaret edilen Müşârü’n-ileyh: Adı geçen, işaret edilen
Müşebbeh: Benzetilen, teşbih edilen Müşebbeh: Benzetilen, teşbih edilen
Müştak: Bir kök veya mastardan türetilmiş kelime Müştak: Bir kök veya mastardan türetilmiş kelime
Müte‘allık: Ait, dair, ilgili, alakalı Müte‘allık: Ait, dair, ilgili, alakalı
Mütehayyir: Şaşmış, Şaşırmış Mütehayyir: Şaşmış, Şaşırmış
Mütekellim: Konuşan, söyleyen kimse Mütekellim: Konuşan, söyleyen kimse
Mütelezziz: Tat alan, lezzet bulan, hoşlanan Mütelezziz: Tat alan, lezzet bulan, hoşlanan
Müteneffir: Nefret eden Müteneffir: Nefret eden
Müzeyyen: Süslenmiş, bezenmiş, süslü, zinetli Müzeyyen: Süslenmiş, bezenmiş, süslü, zinetli
Nâdân: Cahil, bilmez, bilgisiz Nâdân: Cahil, bilmez, bilgisiz
Nâmdâr: Namlı, ünlü, meşhur Nâmdâr: Namlı, ünlü, meşhur
Nâs: insanlar, halk Nâs: insanlar, halk
Nâsiye: Alın Nâsiye: Alın
Nâşî: İleri gelen, neşet eden Nâşî: İleri gelen, neşet eden
Nâtıka-perdâz: Açık ve güzel söz söyleme gücüne sahip kimse Nâtıka-perdâz: Açık ve güzel söz söyleme gücüne sahip kimse
Nefâset: Güzel, nefis, çok beğenilir nitelikte olma Nefâset: Güzel, nefis, çok beğenilir nitelikte olma
Nevâdir: Nadir olan, az bulunan, az görülen şeyler Nevâdir: Nadir olan, az bulunan, az görülen şeyler
Nevm: Uyku Nevm: Uyku
Nigâr: Resim, bakış Nigâr: Resim, bakış
Nikâb: Yüz örtüsü, peçe Nikâb: Yüz örtüsü, peçe
Nüdemâ: Yakın dostlar, samimi arkadaşlar Nüdemâ: Yakın dostlar, samimi arkadaşlar
Nümâyân: Görünen, meydanda olan, ayan, aşikâr Nümâyân: Görünen, meydanda olan, ayan, aşikâr
Piyâle: İçki kadehi, şarap kadehi Piyâle: İçki kadehi, şarap kadehi
Ra‘nâ: Güzel, hoş latif Ra‘nâ: Güzel, hoş latif
100 100
Rakîka: Kadın köle, cariye Rakîka: Kadın köle, cariye
Recül: Adam Recül: Adam
Refi‘: Yukarı kaldırma, yükseltme Refi‘: Yukarı kaldırma, yükseltme
Revân: Yürüyen, giden Revân: Yürüyen, giden
Risâlet-penâh: Sığınılacak yer (Hz. Muhammed ile) Risâlet-penâh: Sığınılacak yer (Hz. Muhammed ile)
Rişâse: Serpinti Rişâse: Serpinti
Rüfekâ: Arkadaşlar Rüfekâ: Arkadaşlar
Sadr: Göğüs, sine, kapl, yürek, bir şeyin baş tarafı Sadr: Göğüs, sine, kapl, yürek, bir şeyin baş tarafı
Safâ-nisâr: Huzur saçan Safâ-nisâr: Huzur saçan
Safsata-perdâz: Safsatacı Safsata-perdâz: Safsatacı
Sahî: Cömert, eli açık Sahî: Cömert, eli açık
Sâhir: Büyü yapan, sihir ve efsunla uğraşan kimse Sâhir: Büyü yapan, sihir ve efsunla uğraşan kimse
Sakîl: Ağır gelen, ağır Sakîl: Ağır gelen, ağır
Salât-ı cehriyye: Dimamın içinden okuduğu namaz. Salât-ı cehriyye: Dimamın içinden okuduğu namaz.
Sâlis: Üçüncü Sâlis: Üçüncü
Samg: Zamk kelimesinin eski metinlerde rastlanan asıl şekli Samg: Zamk kelimesinin eski metinlerde rastlanan asıl şekli
Savâb: Doğruluk, doğru olan şey Savâb: Doğruluk, doğru olan şey
Sâyedâr: Gölgesi olan, koruyan, gözeten Sâyedâr: Gölgesi olan, koruyan, gözeten
Se‘a: Genişlik, bolluk; güç, takât Se‘a: Genişlik, bolluk; güç, takât
Sefîne: 1) Gemi, 2) Çeşitli konuları içine alan ansiklopedik mâhiyette Sefîne: 1) Gemi, 2) Çeşitli konuları içine alan ansiklopedik mâhiyette
eser eser
Sereyân: Dağılma, yayılma, tesir ve sirayet etme Sereyân: Dağılma, yayılma, tesir ve sirayet etme
Sergerde: Haydut, serseri Sergerde: Haydut, serseri
Setr: Örtme, örtü Setr: Örtme, örtü
Sevb: Elbise Sevb: Elbise
Seyl-âsâ: Sel gibi Seyl-âsâ: Sel gibi
Sıyt: Ses, sedâ Sıyt: Ses, sedâ
Si‘a-i hâl: Durumun geniş olması Si‘a-i hâl: Durumun geniş olması
Sitte: Altı Sitte: Altı
Su‘ûbet: Zorluk Su‘ûbet: Zorluk
Sûk: Çarşı Sûk: Çarşı
Sûr: Düğün Sûr: Düğün
Surûr: Sevinç, neşe, keyif Surûr: Sevinç, neşe, keyif
Suvarmak: Havanlara su vermek Suvarmak: Havanlara su vermek
Suyûd: Avlar Suyûd: Avlar
Sürûr: Sevinç Sürûr: Sevinç
101 101
Şime-î mürüvvet: yiğit huylu, tabiatlı Şime-î mürüvvet: yiğit huylu, tabiatlı
Şu‘â’: Işık Şu‘â’: Işık
Şurû‘: Başlama Şurû‘: Başlama
Şühûd: Şahitler, tanıklar Şühûd: Şahitler, tanıklar
102 102
Üdebâ: Edipler Üdebâ: Edipler
Üftâde: Düşmüş Üftâde: Düşmüş
Ümerâ: Emirler, beyler, sancak beyleri Ümerâ: Emirler, beyler, sancak beyleri
Ümmü’l-lisân: Temel dil Ümmü’l-lisân: Temel dil
Üzn: Kulak Üzn: Kulak
Vakâr: Ağırbaşlılık, haysiyetli ve şerefli olma Vakâr: Ağırbaşlılık, haysiyetli ve şerefli olma
Vedûd: “Kullarını çok seven, onları lutfa, ihsâna garkeden; sevilmeye Vedûd: “Kullarını çok seven, onları lutfa, ihsâna garkeden; sevilmeye
layık ve müstehak yanlız kendisi olan” anlamlarında esmâ-i layık ve müstehak yanlız kendisi olan” anlamlarında esmâ-i
hüsnâdandır. hüsnâdandır.
Vehle: Dakika, birden bire Vehle: Dakika, birden bire
Vehleten: İlk anda Vehleten: İlk anda
Veleh: Şaşkınlık, şaşma, hayret Veleh: Şaşkınlık, şaşma, hayret
Vîsâl: Sevdiğine kavuşma Vîsâl: Sevdiğine kavuşma
Vufret-i mahfûzât: Vufret-i mahfûzât:
Vüsûl: Vüsûl:
103 103
104 104
KAYNAKÇA KAYNAKÇA
Ayverdi, İlhan, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, I-III, Kubbealtı Neş., Ayverdi, İlhan, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, I-III, Kubbealtı Neş.,
İstanbul, 2006. İstanbul, 2006.
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, I-III, Bizim Büro Yay., Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, I-III, Bizim Büro Yay.,
Ankara, 2000. Ankara, 2000.
Eyice, Semavi, “Mehmed Ra’if Bey”, Dünden Bugüne İstanbul Eyice, Semavi, “Mehmed Ra’if Bey”, Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi, I-VIII, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 1995. Ansiklopedisi, I-VIII, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 1995.
Eyice, Semavi, “Mehmed Ra’if”, TDVİA., XXVIII, Ankara, 2003. Eyice, Semavi, “Mehmed Ra’if”, TDVİA., XXVIII, Ankara, 2003.
Kanar, Mehmet, Farsça-Türkçe Sözlük, Say Yay., İstanbul, 2008. Kanar, Mehmet, Farsça-Türkçe Sözlük, Say Yay., İstanbul, 2008.
Molla Câmî, Baharistan. Haz. M. Nuri Gencosman. MEB. Yay., İstanbul, Molla Câmî, Baharistan. Haz. M. Nuri Gencosman. MEB. Yay., İstanbul,
1989. 1989.
Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık Yay., İstanbul, 1995. Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık Yay., İstanbul, 1995.
Ra’if, Mehmed, Mir’ât-ı İstanbul, Haz. Günay Kut-Hatice Aynur, Çelik Ra’if, Mehmed, Mir’ât-ı İstanbul, Haz. Günay Kut-Hatice Aynur, Çelik
Gürsoy Vakfı Yay., İstanbul, 1996. Gürsoy Vakfı Yay., İstanbul, 1996.
Saraç, M. A. Yekta, Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat, Gökkubbe Yay., Saraç, M. A. Yekta, Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat, Gökkubbe Yay.,
İstanbul, 2006. İstanbul, 2006.
Sarı, Mevlüt, Arapça-Türkçe Lûgat, Bahar Yay., İstanbul, 1980. Sarı, Mevlüt, Arapça-Türkçe Lûgat, Bahar Yay., İstanbul, 1980.
Steingass, Francis Joseph, Persian-English Dictionary, Routledge and Steingass, Francis Joseph, Persian-English Dictionary, Routledge and
Kegan Paul Ltd., London, 1957. Kegan Paul Ltd., London, 1957.
Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî. Çağrı Yay., İstanbul, 2001. Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî. Çağrı Yay., İstanbul, 2001.
Yıldırım, Nimet, Fars Mitolojisi Sözlüğü, Kabalcı Yay., İstanbul, 2008. Yıldırım, Nimet, Fars Mitolojisi Sözlüğü, Kabalcı Yay., İstanbul, 2008.
105 105
106 106
DİZİN DİZİN
—‘— —F— —‘— —F—
‘Ascedî ....................... 9, 27, 29, 66, 68 Farsça ............................................ 109 ‘Ascedî ....................... 9, 27, 29, 66, 68 Farsça ............................................ 109
‘Unsurî ........................ 9, 27, 28, 66, 67 Fenerbahçe ..................................... 10 ‘Unsurî ........................ 9, 27, 28, 66, 67 Fenerbahçe ..................................... 10
—A— Ferruhî ....................... 9, 27, 29, 66, 67 —A— Ferruhî ....................... 9, 27, 29, 66, 67
Abbâsî .............................................. 31 Feth-i Celîl-i Konstantiniyye .......... 12 Abbâsî .............................................. 31 Feth-i Celîl-i Konstantiniyye .......... 12
Abbâsiyye ........................................ 53 Fıtnat Hanım ..................................... 8 Abbâsiyye ........................................ 53 Fıtnat Hanım ..................................... 8
Abdu’l-ganî-i Nâblusî...................... 51 Firdevsî ........ 27, 28, 29, 30, 66, 67, 68 Abdu’l-ganî-i Nâblusî...................... 51 Firdevsî ........ 27, 28, 29, 30, 66, 67, 68
Abdullâh b. Hasan .......................... 54 —G— Abdullâh b. Hasan .......................... 54 —G—
Abdullâh-zâde Hindî....................... 20 Galata .............................................. 10 Abdullâh-zâde Hindî....................... 20 Galata .............................................. 10
Ahmed Bahrî ................................... 10 Gazne ........................................ 27, 66 Ahmed Bahrî ................................... 10 Gazne ........................................ 27, 66
Ahmed Hân-ı sâlis .......................... 75 Günay Kut ................... 10, 11, 12, 109 Ahmed Hân-ı sâlis .......................... 75 Günay Kut ................... 10, 11, 12, 109
Akdeniz ...................................... 20, 55 —H— Akdeniz ...................................... 20, 55 —H—
Âlem Matbaası .................................. 9 Hadîkatü'l-cevâmi‘ .......................... 10 Âlem Matbaası .................................. 9 Hadîkatü'l-cevâmi‘ .......................... 10
Alî Şîr Nevâyî .................................. 64 Hâfız ..................... 9, 32, 33, 39, 77, 99 Alî Şîr Nevâyî .................................. 64 Hâfız ..................... 9, 32, 33, 39, 77, 99
—B— Hâfız-ı Şîrâzî ......................... 9, 32, 39 —B— Hâfız-ı Şîrâzî ......................... 9, 32, 39
Ba‘de’l-feth Cevâmi‘-i Şerîfeye Hakkı Râ’if ................................... 8, 10 Ba‘de’l-feth Cevâmi‘-i Şerîfeye Hakkı Râ’if ................................... 8, 10
Tahvîl Olunan Kenâis ................ 12 Hakkı Râif Ayyıldız ........................... 8 Tahvîl Olunan Kenâis ................ 12 Hakkı Râif Ayyıldız ........................... 8
Bağdat ........................................ 31, 76 Halep Askerî Rüşdiyesi ................... 7 Bağdat ........................................ 31, 76 Halep Askerî Rüşdiyesi ................... 7
Baharistan ............................... 27, 109 Haliç ................................................. 10 Baharistan ............................... 27, 109 Haliç ................................................. 10
Bâkıl.................................................. 77 Harûnü’r-Reşîd ............................... 76 Bâkıl.................................................. 77 Harûnü’r-Reşîd ............................... 76
Bâkî .................................................... 8 Hârûnü’r-Reşîd .... 8, 9, 31, 73, 75, 81, Bâkî .................................................... 8 Hârûnü’r-Reşîd .... 8, 9, 31, 73, 75, 81,
Bâyezîd-i Sânî........................... 21, 59 82, 83 Bâyezîd-i Sânî........................... 21, 59 82, 83
Beşşâr b. Burd ................................ 74 Hâtıra-i Eslâf .. 4, 9, 14, 15, 16, 22, 23, Beşşâr b. Burd ................................ 74 Hâtıra-i Eslâf .. 4, 9, 14, 15, 16, 22, 23,
Beyoğlu ............................................ 10 24, 25, 27, 31, 34, 37, 38, 41, 43, 44, Beyoğlu ............................................ 10 24, 25, 27, 31, 34, 37, 38, 41, 43, 44,
Boğaziçi ........................................... 10 46, 48, 98, 99 Boğaziçi ........................................... 10 46, 48, 98, 99
Bûrân .................................................. 8 HÂTIRA-İ ESLÂF .. 2, 3, 8, 14, 16, 47, Bûrân .................................................. 8 HÂTIRA-İ ESLÂF .. 2, 3, 8, 14, 16, 47,
Bursalı Mehmed Tâhir ..................... 8 112 Bursalı Mehmed Tâhir ..................... 8 112
Büyükada ......................................... 10 Hatice Aynur ............... 10, 11, 12, 109 Büyükada ......................................... 10 Hatice Aynur ............... 10, 11, 12, 109
—C— Haydarpaşa ..................................... 10 —C— Haydarpaşa ..................................... 10
Câhız ................................................ 78 Hazret-i Ali ....................................... 16 Câhız ................................................ 78 Hazret-i Ali ....................................... 16
Câm .................................................. 64 Heyâkil-i Kemâlât yâhut Âbide-i Câm .................................................. 64 Heyâkil-i Kemâlât yâhut Âbide-i
—Ç— İnsâniyyet .................................... 12 —Ç— İnsâniyyet .................................... 12
Çemberlitaş ..................................... 12 Heybeliada Deniz Okulu ............... 10 Çemberlitaş ..................................... 12 Heybeliada Deniz Okulu ............... 10
—E— —E—
Hîzrân .............................................. 73 Hîzrân .............................................. 73
Ebî Ca‘fer el-Mansûr ...................... 91 Ebî Ca‘fer el-Mansûr ...................... 91
Hüdâbende...................................... 92 Hüdâbende...................................... 92
Ebî Nüvâs ........................................ 74 Ebî Nüvâs ........................................ 74
Hüdâvendigâr ........................... 21, 59 Hüdâvendigâr ........................... 21, 59
Ebû ‘Osmân..................................... 78 Ebû ‘Osmân..................................... 78
Hüseyin Ayvansarâyî ..................... 10 Hüseyin Ayvansarâyî ..................... 10
Ebû Ca‘fer el-Mansûr ..................... 41 Ebû Ca‘fer el-Mansûr ..................... 41
Hz. ‘Alî ............................................. 16 Hz. ‘Alî ............................................. 16
Ebû Nüvâs ............... 75, 76, 82, 83, 99 Hz. Ali Ebû Nüvâs ............... 75, 76, 82, 83, 99 Hz. Ali
Ebu’l-‘Abbâs es-Seffâh .................. 53 Hazret-i 'Alî ............................ 8, 41 Ebu’l-‘Abbâs es-Seffâh .................. 53 Hazret-i 'Alî ............................ 8, 41
Ebû’l-esved...................................... 90 Ebû’l-esved...................................... 90
107 107
—İ— Muş..................................................... 7 —İ— Muş..................................................... 7
İbn-i Verdî .......................................... 8 Mütenebbî ......................................... 8 İbn-i Verdî .......................................... 8 Mütenebbî ......................................... 8
İmâm Ebî Yûsuf .............................. 51 —N— İmâm Ebî Yûsuf .............................. 51 —N—
İmam Ebû Yûsuf ............................. 16 Nâbî ................ 8, 20, 21, 56, 57, 75, 99 İmam Ebû Yûsuf ............................. 16 Nâbî ................ 8, 20, 21, 56, 57, 75, 99
İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe ............... 8 Nef‘î ........................................ 8, 21, 58 İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe ............... 8 Nef‘î ........................................ 8, 21, 58
İstanbul 7, 8, 9, 10, 11, 12, 57, 98, 109 Nikât-ı Edebiyye ........... 4, 8, 9, 16, 98 İstanbul 7, 8, 9, 10, 11, 12, 57, 98, 109 Nikât-ı Edebiyye ........... 4, 8, 9, 16, 98
İstanbul'un Ahvâl-i Kâdime-i Nu‘mân Paşa .................................. 57 İstanbul'un Ahvâl-i Kâdime-i Nu‘mân Paşa .................................. 57
Temeddün ve ‘Ümrânı ............... 13 Nükât-ı Edebiyye ............................ 99 Temeddün ve ‘Ümrânı ............... 13 Nükât-ı Edebiyye ............................ 99
—K— —O— —K— —O—
Kadıköy ............................................ 10 Orhân-ı ‘Âdil .............................. 22, 59 Kadıköy ............................................ 10 Orhân-ı ‘Âdil .............................. 22, 59
Kâdî Abdülvehhâb ............................ 8 Osmân Hân-ı Evvel .................. 22, 59 Kâdî Abdülvehhâb ............................ 8 Osmân Hân-ı Evvel .................. 22, 59
Kâğıthane ........................................ 10 Osman Molla ................................... 33 Kâğıthane ........................................ 10 Osman Molla ................................... 33
Kânûnî Sultan Süleyman ................. 8 Osmân Mollâ ............................. 33, 78 Kânûnî Sultan Süleyman ................. 8 Osmân Mollâ ............................. 33, 78
Kapûdân-zâde........................... 19, 55 Osmân Munlâ ................................. 59 Kapûdân-zâde........................... 19, 55 Osmân Munlâ ................................. 59
Karadeniz......................................... 10 Osmanlı ... 4, 8, 10, 11, 12, 21, 99, 109 Karadeniz......................................... 10 Osmanlı ... 4, 8, 10, 11, 12, 21, 99, 109
Keyû ................................................. 30 Osmanlı Devleti ................................ 4 Keyû ................................................. 30 Osmanlı Devleti ................................ 4
Kezzûbî-zâde ............................ 19, 54 —Ö— Kezzûbî-zâde ............................ 19, 54 —Ö—
Kıztaşı .............................................. 12 Ömer b. Hattâb ............................... 16 Kıztaşı .............................................. 12 Ömer b. Hattâb ............................... 16
Kûfe .................................................. 73 Ömer bin el-Hattâb......................... 49 Kûfe .................................................. 73 Ömer bin el-Hattâb......................... 49
Kuleli Askerî İ‘dâdîsi’ ........................ 7 —P— Kuleli Askerî İ‘dâdîsi’ ........................ 7 —P—
Kurbağalıdere ................................. 10 Peşen ............................................... 30 Kurbağalıdere ................................. 10 Peşen ............................................... 30
—M— —R— —M— —R—
Mahmûd ........................................... 60 Râgıb Paşa ......................... 33, 60, 79 Mahmûd ........................................... 60 Râgıb Paşa ......................... 33, 60, 79
Mahmud Bey Matbaası.............. 9, 11 Rakkâşî ............................................ 75 Mahmud Bey Matbaası.............. 9, 11 Rakkâşî ............................................ 75
Mahmûd Sebüktekin ...................... 27 Rumeli .............................................. 10 Mahmûd Sebüktekin ...................... 27 Rumeli .............................................. 10
Matbaa-i Hayriye ............................ 12 Rüstem ............................................ 30 Matbaa-i Hayriye ............................ 12 Rüstem ............................................ 30
Mehdî ......................................... 73, 78 —S— Mehdî ......................................... 73, 78 —S—
Mehmed Emîn............................. 9, 11 Sa‘dî-i Şîrâzî ..................................... 9 Mehmed Emîn............................. 9, 11 Sa‘dî-i Şîrâzî ..................................... 9
Mehmed Emin Efendi ...................... 7 Selçuklu ........................................... 17 Mehmed Emin Efendi ...................... 7 Selçuklu ........................................... 17
Mehmed Hân............................. 21, 59 Selîm-i Evvel ............................. 22, 59 Mehmed Hân............................. 21, 59 Selîm-i Evvel ............................. 22, 59
Mehmed Râ’if4, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 14, Sencer ............................................. 52 Mehmed Râ’if4, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 14, Sencer ............................................. 52
15, 16, 17, 18, 20, 22, 23, 26, 30, 32, Sultan Dördüncü Murat ................... 8 15, 16, 17, 18, 20, 22, 23, 26, 30, 32, Sultan Dördüncü Murat ................... 8
33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 41, 42, 43, Sultân Mahmûd .............................. 30 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 41, 42, 43, Sultân Mahmûd .............................. 30
45, 46, 48, 53, 98, 99 Sultan Sencer ................................. 17 45, 46, 48, 53, 98, 99 Sultan Sencer ................................. 17
Mehmed-i Sânî ......................... 21, 59 Süleymân .................................. 50, 51 Mehmed-i Sânî ......................... 21, 59 Süleymân .................................. 50, 51
Mehmet Emîn .................................... 9 Süleyman Hân .......................... 22, 59 Mehmet Emîn .................................... 9 Süleyman Hân .......................... 22, 59
—Ş— —Ş—
Mekteb-i Sanâyi‘ Matbaası.............. 8 Mekteb-i Sanâyi‘ Matbaası.............. 8
Şa‘bî ................................................. 90 Şa‘bî ................................................. 90
Mir’ât-ı İstanbul ..................... 9, 11, 98 Mir’ât-ı İstanbul ..................... 9, 11, 98
Şeyhu’l-İslâm ‘Alî Efendi ............... 58 Şeyhu’l-İslâm ‘Alî Efendi ............... 58
Mir'ât-ı İstanbul ......................... 10, 11 Mir'ât-ı İstanbul ......................... 10, 11
—T— —T—
Molla Câmî . 26, 27, 31, 38, 64, 71, 99, Molla Câmî . 26, 27, 31, 38, 64, 71, 99,
Timurlenk................................... 18, 53 Timurlenk................................... 18, 53
109 109
Topkapı Sarayı ......................... 12, 98 Topkapı Sarayı ......................... 12, 98
Mu‘allim Nâcî..................................... 9 Mu‘allim Nâcî..................................... 9
Tosun Paşa ............................... 19, 54 Tosun Paşa ............................... 19, 54
108 108
Türkçe ............................................ 109 —V— Türkçe ............................................ 109 —V—
—Ü— Velîd ................................................. 50 —Ü— Velîd ................................................. 50
Üsküdar................................ 10, 20, 55 —Z— Üsküdar................................ 10, 20, 55 —Z—
Zemahşerî ......................................... 9 Zemahşerî ......................................... 9
109 109
110 110
HÂTIRA-İ ESLÂF’IN ORİJİNAL METNİ HÂTIRA-İ ESLÂF’IN ORİJİNAL METNİ
111 111
112 112
113 113
114 114
115 115
116 116
117 117
118 118
119 119
120 120
121 121
122 122
123 123
124 124
125 125
126 126
127 127
128 128
129 129
130 130
131 131
132 132
133 133
134 134
135 135
136 136
137 137
138 138
139 139
140 140
141 141
142 142
143 143
144 144
145 145
146 146
147 147
148 148
149 149
150 150
151 151
152 152
153 153
154 154
155 155
156 156
157 157
158 158
159 159
160 160
161 161
162 162
163 163
164 164
165 165
View publication stats