You are on page 1of 23

Osmanlı’da Mimari, Sanat ve

Yemek Kültürü
Editörler:
Mükerrem Bedizel Zülfikar-Aydın & Ravza Aydın
Osmanlı’da Mimari,
Sanat ve Yemek Kültürü
A. Sefa Özkaya, Serap Durmuş, M. Mithat Özgen, Gözde Çelik,
Seda Kula Say, Ömer İskender Tuluk, Emriye Kazaz, Mehmet
Nuhoğlu-Ahmet Dolunay, Mehmet Memiş, Elif İlter, Birsen Çileroğlu-
Raziye Çelik, Mine Can, Ferdi Koç, Cemal Karabaşoğlu, Tahir Çağman,
Birsel Hasçelik-Emel Demirgen, Erol Işıldak, Özge Samancı, Priscilla
Mary Işın, Osman Güldemir-Tolunay Sandıkçıoğlu-Nermin Işık

Editörler:

Mükerrem Bedizel Zülfikar-Aydın & Ravza Aydın


Mahya Yayınları 61

“Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Yemek Kültürü”


“Bu kitapta yer alan metinler, 15-17 Ekim 2015 tarihinde Sakarya Üniversitesi, Os-
manlı Araştırmaları Merkezi (OSAMER) tarafından düzenlenen, Uluslararası Osmanlı
Araştırmaları Kongresi’nde sunulan tebliğlerden seçilerek hazırlanmıştır”

Yayına Hazırlayanlar
Mükerrem Bedizel Zülfikar-Aydın & Ravza Aydın

Kapak Tasarımı / Sayfa Düzeni


stepajans@stepajans.com

Baskı / Cilt
Step Ajans Rek. Matbaacılık Tan. ve Org. Ltd. Şti.
Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11 Bağcılar/İstanbul
Sertifika No: 12266 T (0212) 446 88 46

1. Baskı, İstanbul, Ocak 2018


ISBN 978-605-5222-55-0

© Mahya Yayıncılık, 2017


Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında
yayıncının yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz.

Mahya Yayıncılık ve Eğitim Hizmetleri San. Tic. A. Ş.


Karagümrük Mah. Adnan Menderes Blv. No: 76/29 Fatih/İstanbul
Sertifika No: 21182 T: (0212) 531 25 25
info@mahyayayincilik.com.tr
İÇİNDEKİLER

7 133
Sunuş Ömer İskender Tuluk
Emriye Kazaz
9 Trabzon Değirmendere Vadisi’nde
Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Geç Dönem Osmanlı Mirası:
Yemek Kültürü’ne Medhal Kırsal Cami Geleneği Üzerine
Bir Tipoloji Denemesi
19
A. Sefa Özkaya 149
Siyasi Bir Mekân Olarak Mehmet Nuhoğlu
Atmeydanı’nın Fiziki Değişim Ahmet Dolunay
ve Dönüşümü(1453-1620) Hünernâme I’deki Cülus
Merasimleri Sahnelerinin
41 Mekânsal Tasarımı ve Kuramı
Serap Durmuş
Metinsel Var Olma Biçimi Olarak 171
Osmanlı Mimarlığı: Mehmet Memiş
Usûl-i Mi’mârî-i Osmânî Son Dönem Osmanlı
Hattatlarından Hasan Rıza Efendi
61 ve Oğlu Ahmed Süreyya Bey
Muhammet Mithat Özgen
II. Abdülhamid Döneminde İnşa 203
Edilen Redif Binaları Elif İlter
Hat Sanatında Mushaf Kitâbeti ve
89 Hasan Rıza Efendi Mushafları
Gözde Çelik
İstanbul Suriçi’nde 235
Şehremaneti Binaları Birsen Çileroğlu
Raziye Çelik
111 Osmanlı Padişah ve Şehzade
Seda Kula Say Zıbınlarının Özellikleri
The Motivations and Inspirations
for the Foundation of Ottoman 253
Imperial School of Fine Arts and Mine Can
Its Campus : A Comparison with Osmanlı İmparatorluğu Döneminde
Paris Écoledes Beaux Arts Deri Üzerine Yapılan İşlemeler
263 327
Ferdi Koç Erol Işıldak
XV. Yüzyıl Osmanlı Coğrafyasında Ahmet Avni Konuk’un Hânende
Türk Müziği Nazariyatı Mecmuası ile Hâşim Bey
Çalışmaları Mecmuası’nın İçeriklerinin
Karşılıklı Olarak
283 İncelenmesi
Cemal Karabaşoğlu
Osmanlı Dönemi Türk 339
Müziği’nde Eğitim Kurumları Özge Samancı
ve Müzikal Aktarım Geç Dönem Osmanlı Saray
Mutfak Kültüründe
299 Ziyafetler ve Yemekler
Tahir Çağman
XIX. Yüzyıl Batı Literatürü 357
Osmanlı Mûsiki Çalışmalarına Bir Priscilla Mary Işın
Bakış: Abbê Maxmilian Stadler ve Döner Kebabın Geçmişi
Batı Notalarıyla Neşredilmiş İlk
Âyin-i Şerif Mecmuası 375
Osman Güldemir
315 Tolunay Sandıkçıoğlu
Birsel Hasçelik Nermin Işık
Emel Demirgen Osmanlı Ramazan Mutfak Kültürü
Tanzimat Dönemi Mektep ve Günümüze Yansımaları
Şarkılarının Okullarda Okutulma-
sının Gerekliliği, Derlenmesine 393
Yönelik Çalışmalar ve İcrâsı Dizin
DÖNER KEBABIN GEÇMİŞİ
Priscilla Mary Işın*

Giriş
Bu makalede Osmanlı dönemine ait yazılı ve görsel kaynaklara da-
yanarak, döner kebabın ortaya çıkması, gelişmesi ve hangi ortamlar-
da pişirildiği konularına ışık tutulmaya çalışılmıştır. “Döner kebap”
ismine tarihi kaynaklarda rastlanmamasına rağmen, verilen detaylar
sayesinde döner kebaptan bahsedildiği anlaşılan yazılı kaynaklar bu-
lunmaktadır. Ayrıca Osmanlı mutfağında önemli bir yeri olan kebap
kültürünün bir parçası olarak, belgelenmiş diğer kebap çeşitleri ve ke-
bapçılar konularına değinilmiştir.
Günümüzde ifade edilen kebap ve kebapçı dükkânlarının İstanbul
mutfağını yozlaştıran bir yenilik olduğu görüşü, tarihî gerçeklerle bağ-
daşmamaktadır.[1] Kebap çeşitleri Osmanlı dönemi boyunca yaygın ve
padişah dahil herkes tarafından sevilen; bugün olduğu gibi, ev mut-
faklarından çok bahçe ve mesirelerde, açık havada pişirilen veya aşçı
dükkânlarında hazırlanan yemeklerden olmuştur. Osmanlı şehir ve
kasabalarında kebapçı dükkânlarının bulunması oldukça eskiye da-
yanmaktadır.
*
Araştırmacı, yazar, (mary.isin@gmail.com).

[1] İstanbul’un tarihini “kebaptan önce” ve “kebaptan sonra” olarak ikiye ayırmak ge-
rektiği savı bile ortaya atılmıştır. Bkz. Aydın Boysan, Deneme – İnceleme, (İstanbul: Bas
Yayınları, 1991), s. 72.
358 · Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Yemek Kültürü

II. Bayezid’in emriyle hazırlanan, 907/1501-02 tarihli Kanunnâme-i


İhtisâb-ı Bursa’da, çarşıda satılan tava büryan, asma koyun büryanı,
köfte kebabı, kemikli tandır kebabı ve şiş kebabın adları geçer: “ve tava
büryanın vukıyyesi üç buçuğa ola, asma koyun büryanı vukıyyesi dört akçeye
olub ve köfte kebabı soğandan gayrı doksan dirhem bir akçeye ve kemiklü ten-
nür kebabı yüz yiğirmi beş dirhem bir akçeye olub; şiş kebab yüz on iki buçuk
dirhem bir akçeye olurdu.”[2]
İstanbul, Bursa gibi ticaret merkezlerinde tüccar ve esnafın yemek
ihtiyacını karşılayacak çok sayıda kebapçı ve aşçı dükkânı vardı. 17.
yüzyılda Bursa’da Pirinç Han’ın yakınında “gayet mükellef” olan Ke-
bapçılar Çarşısı’nın varlığı bilinmektedir.[3] Bu yüzyılın ilk yarısında
İngiliz gezgin Henry Blount da, çoğu şehirde koyun etinden yapılmış
kebabın ucuz fiyata satıldığını yazar.[4]
Kebapçı dükkânlarıyla ilgili önemli bir belge de, 1582 tarihinde
Şehzade Mehmed için yapılan sünnet düğününü resimleyen minya-
türlerden biridir (Figür 1).[5] Burada tasvir edilen kebapçı dükkânında,
kebapçı yüksek bir ocakta şiş kebapları pişirmekte, ocağın kenarında
et parçaları geçirilmiş şişler, arkada yüzülmüş koyunlar asılı durmak-
tadır. Masalarda oturan ve ellerinde tuttukları şiş kebapları yiyen müş-
terilerin önünde oval pideler ve soğanlar vardır.
İstanbul’a ait 1525 tarihli bir narh belgesinde şiş kebabı (“kemiksiz

[2] Ömer Lütfi Barkan, “XV. Asrın Sonunda Bazı Büyük Şehirlerde Eşya ve Yiyecek
Fiyatlarının Tesbit ve Teftişi Hususlarını Tanzim Eden Kanunlar I: Kanunnâme-i İht-
isab-ı İstanbul-el-mahrûsa,” Türk Tarih Vesikaları II/7 (1942), s. 327; Ahmet Akgündüz,
Osmanlı Kanunnameleri ve Hukukî Tahlilleri, (İstanbul: Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İs-
tanbul, 1990), II, s. 201. 1640 tarihli narh defterinde köfte kebabı yer alır. Bkz. Müba-
hat S. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, (İstanbul:
Enderun Yayınları, 1983), s. 93. Âsım Efendi, tava büryanını şöyle tarif eder: “Tava ke-
babıdır. İbtida eti bir tencerede kızartıp badehu tava içre koyup sirke ve taze sarımsak, mevsimi-
yse patlıcan ve kabak gibi sebzevat izafesinden sonra fırına salıp itidal üzere pişirirler” Bkz.
Mütercim Âsım, Burhân-ı Katı, haz.: Mürsel Öztürk ve Derya Örs, (Ankara: Türk Dil
Kurumu, 2000), s. 747.
[3] Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, ed.: Seyit Ali Kahraman v. dğr., (İstanbul:
Yapı Kredi Yayınları, 1996-2007), II, y. 228b.
[4] Henry Blount, A Voyage into the Levant. A Breife Relation of a Journey, (London, 1636),
s. 104-105.
[5] Surnâme-i Hümâyun, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, H1344, y. 343a.
Döner Kebabın Geçmişi · 359

Figür 1. Kebapçı dükkânı, 1582. Surnâme-i Hümâyun, TSM H1344, y. 343a


(detay). (Gerry Oberling ve Grace Martin Smith, The Food Culture of the
Ottoman Palace, İstanbul: Kültür Bakanlığı, 2001)

koyun eti kebabı ki şiş kebab derler”);[6] 1640 tarihli narh defterinde köfte
kebabı (“halis koyun etinden köfte kebabı”) ve “koyun kebabı” (muhteme-
len şiş kebabı) yer alır.[7] Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Bursa’nın
meşhur yemeklerinden biri olan kestaneli şiş kebabını anlatır: “Kirde
kebabıyla kestaneyi yarup şişde kebab ile pişüp kebab yağıyla mülemma olup
nevr olur.”[8]
17. yüzyılın ikinci yarısında Dr. John Covel, şehirlerde satılan şiş
kebabı, “kibob dedikleri ufak kızarmış et parçaları” şeklinde tarif eder.[9]
Şiş kebap ateşin üstünde kızartıldığı gibi bazen tandıra asılarak pişi-
riliyordu. 1778 yılında Üsküdar’da bir kebapçıda yemek yiyen İtalyan
papaz ve gezgin Domenico Sestini bu pişirme şeklini detaylı olarak an-
latmıştır:
Bu iş için çok sayıda kısa şişleri bulunduran kebapçı, bunlara
ufak et parçalarını geçirir. Sonra şişlerini alır ve fırın içinde
bulunan iki zincire asar. Etlere yağ sürerler ve kısa sürede
hazır olan kebab çok lezzetlidir. Zaten bu fırınlar yuvarlak

[6] Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, D6747, 14 Rebiülevvel 932 (29 Aralık 1525), s. 1.
[7] Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesi, s. 93.
[8] Evliyâ Çelebi, Seyahatnamesi, II, y. 231b.
[9] Theodore Bent (ed.), Early Voyages and Travels in the Levant, (London: Hakluyt Society,
1893), s. 174.
360 · Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Yemek Kültürü

olduklarından dolayı ısı dağılmayarak yoğunlaşır. Bütün ya-


pılanları dikkatle inceledim ve hatırlamayı çalıştım, çünkü
bana göre hem pratik hem özgündü. Kebablarımızı yere ya-
kın oturarak, pide ekmeği ve bir kase içinde pek beğenmedi-
ğim yoğurtla yemiştik.[10]
1812 yılında Castellan[11] ve 1837 yılında Kapalı Çarşı’da kebap yi-
yen Addison da tandırda pişen şiş kebabından bahsederler: “Kebablar
şu şekilde hazırlanır: güzel bir semiz koyun eti parçası kuşbaşı olarak kesilir,
ve bunlar bir ağaç şişe geçirilir. Şişler demet halinde bağlanır ve dibinde kor
ateş bulunan yuvarlak bir tür fırına konulur.”[12] Castellan ayrıca köfte ke-
babını da tarif ederek aynı şekilde tandırda pişirildiğini anlatır: “Ayrı-
ca, koyun kıyması, soğan ve baharatla yapılan bir karışımı şişlere takarak aynı
şekilde pişirirler.”[13]
Gelibolulu Mustafa Âli’nin bir divanında ve 16. yüzyıla ait olduğu
tahmin edilen bir saray belgesinde de “yaprak kebabı”ından bahsedi-
lir.[14] İ. Hakkı Aksoyak, yaprak kebabını döner kebap olarak yorumla-
mışsa da, 16. veya 17. yüzyıla ait bir belgeden böyle olmadığı, kebabın
asma yaprağına sarılmasından ötürü bu adın verildiği anlaşılmaktadır.
Söz konusu belgede bulunan Gül Turşusu tarifinde “asma yaprağını dahi
sirkeye ıslayıp yaprak kebabı sarması gibi ol sirkede ısladığın gül varakları-
nı asma yaprağı içine koyup sarasın” talimatı bulunmaktadır.[15] Tekirdağ
Şarköy’de hâlâ yapılan yaprak kebabı, asma yapraklarına sarılmış oğ-
lak etinden oluşur ve Hıdrellez gününün vazgeçilmez yemeklerinden

[10] Domenico Sestini, Lettres de Monsieur l’abbé Dominique Sestini, (Paris III. Paris: Chez
la Veuve Duchesne & Fils, 1789), III, s. 243-244.
[11] A. L. Castellan, Moeurs, Usages, Costumes des Othomans, et abrege de leur histoire, 6 cilt,
(Paris: Nepveu, 1812), VI, s. 197.
[12] Charles G. Addison, Damascus and Palmyra: with a Sketch of the State and Prospects of
Syria under Ibrahim Pasha, 2 cilt, (London: Richard Bentley, 1838), I, s. 187-188.
[13] Castellan, Moeurs, VI, s. 197.
[14] Hakkı Aksoyak (haz.), Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Divanları (Divan-I), (Boston: Har-
vard University, 2006), s. 105; Nil Sarı, “Osmanlı Sarayında Yemeklerin Mevsimlere
Göre Düzenlenmesi ve Devrin Tababetiyle İlişkisi,” Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri,
(Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1982), s. 248.
[15] Fuat Bayramoğlu, “Türk Mutfağı ve Yazılı Kaynaklar,” Birinci Milletlerarası Yemek
Kongresi, Türkiye, 25-30 Eylül 1986, (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1988), s. 44.
Döner Kebabın Geçmişi · 361

biridir.[16] Mevsimlere göre düzenlenmiş saray menülerinden oluşan


belgede, yaprak kebabının ilkbahara ait yemekler listesinde bulunma-
sı, bunun günümüzde Şarköy’de yapılan yaprak kebabının bir benzeri
olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Kebap, halk tarafından rağbet gördüğü gibi, padişahların da sevdi-
ği yemeklerdendi. Fatih Sultan Mehmed’in sık sık tavuk kebabı ve şiş
kebabı yediği biliniyor.[17] 1651 yılına ait bir mutfak defterinde padişah
için hazırlanan “nan-ı müdevver”lerden birinin her gün Has Mutfak ke-
bapçısına verileceğinin belirtilmesinden, Sultan IV. Mehmed’in sofrası
için her gün pide üstü kebabın hazırlandığı anlaşılmaktadır.[18] 1778 yı-
lında bir yabancı gezgin, pide üstü şiş kebabın yanında yoğurt yendi-
ğini anlatır.[19] Günümüzde “İskender kebabı” olarak bilinen pide üstü
yoğurtlu döner kebabı, bunun bir benzeridir.
Eyüp semti, kaymakçılarından başka kebapçılarıyla da meşhurdu.
Yemeğe meraklı olan Sultan Abdülaziz, Kağıthane ve İmrahor kasırla-
rını ziyaret ettiği zaman semtin en büyük kebapçısından kebap aldırır-
dı: “Hatta Sultan Aziz cabeca Kağıthane ve İmrahor kasr-ı hümayunlarını
teşriflerinde Eyüp Cami-i şerifi ittisalinde kain büyük kebabçı dükkânının
ustası bilhassa kebab ihzar eder ve bizzat takdim edip mukabilinde atiyye-i
seniyyeye mazhar olurdu.”[20]
19. yüzyılın ilk yarısından itibaren İstanbul’da kebapçı ve aşçı dük-
kânı kimliklerini birleştiren lokantalar ortaya çıkmıştır. Çeşitli Osmanlı
yemeklerinin ve tatlılarının sunulduğu fakat yine “kebapçı” denilen bu
lokantalar, belki şehirde oturan yabancılar ve sayıları gittikçe artan tu-
ristlerin talebine cevap vermek amacıyla kurulmuştur.[21] 18. yüzyılın

[16] Kırklareli Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Gülay Çakır’ın verdiği bilgi (13 Ekim
2014).
[17] Lütfi Ömer Barkan, “İstanbul Saraylarına Ait Muhasebe Defterleri,” Belgeler, IX, S.
13 (1979): 188, 190, 194, 200, 223 vs.
[18] Arif Bilgin, “Seçkin Mekanda Seçkin Damaklar: Osmanlı Sarayında Beslenme
Alışkınlıkları (15.-17. Yüzyıl),” Yemek Kitabı: Tarih - Halkbilimi - Edebiyat, haz.: M. Sabri
Koz, (İstanbul: Kitabevi, 2002), s. 49.
[19] Sestini, Lettres, III, s. 243-244.
[20] Ali Rıza, Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı, haz.: Ali Şükrü Çoruk, (İstanbul: Kitabevi,
2001), s. 103 d.n.
[21] Kökeni İtalyanca locanda olan “lokanta”, 19. yüzyılın ikinci yarısında Türkçeye
362 · Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Yemek Kültürü

ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkan restaurantların da etkisi olabilir.


Bu lokantalarda yabancılar, sanki ileri gelen bir Osmanlı ailesinin evin-
de misafirmiş gibi, 10-20 farklı çeşit yemek yiyebiliyorlardı. 1840’larda,
Hacı Mustafa Efendi’nin Divanyolu’nda işlettiği kebapçı dükkânı bu-
nun erken bir örneğidir. Burada şiş kebaptan başka, kelle, paça, tavuk,
çeşitli dolma ve tencere yemekleri, turşu, yeşil salata, hoşaf, kaymak ve
şerbet sunuluyordu. Bu lokantanın geleneksel aşçı dükkânlarında oldu-
ğu gibi alt katında halkın oturup yemek yediği bir sekiden başka, seçkin
müşteriler için, içinde çeşme bulunan ferah bir asma katı da vardı.[22]

Döner Kebap
Döner kebabın ilk yazılı kaydı Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde
bulunur.[23] 1666 yılında Kırım Tatarları’nın hazırladıkları yatay şişte
kebap, Evliyâ’nın ilgisini çekmiştir ve detaylı anlatımından bu keba-
bın döner kebap olduğu anlaşılmaktadır: “Elli vukıye gelir bir semîn ko-
yunu kurban edip şukka şukka edip bir demir kebap şişine o koyunun etini
saplayıp iki başları ince ortası kalın tek parça et gibi dizerler ki bir zerre yeri
birinden taşra dizmezler.” Bu kebabı çok beğenir, “güya ilik gibi olur” ve
“Bu mertebe latîf ter ü tâze ve nerm kebâb pişirirler kim rub’-ı meskûnda eyle
kebâb pişmek ihtimâli yoktur” diye metheder. Kırım’ın her tarafında kış
geceleri toplantılarında pişirildiğini, yakıt olarak bir araba tekerleğini
kullanmanın şart olduğunu ifade ederek bu geleneğin nasıl başladı-
ğına dair bir hikâye de anlatır. Hikâyeye göre, konar göçer bir Tatar,
bir Nogay’a konukseverlik göstermek amacıyla koyunlarından birini
boğazlar ve odun bulunmadığından, arabada duran sevdiği kadını bu
ıssız bozkırda terk etmek pahasına arabasının tekerleklerinden birini
kırarak kebap pişirir. Bu fedakârlığın karşılığı olarak konuğu olan No-
gay, bir zaman sonra ona yedi araba dolusu mal getirip verir. O günden

giren bir kelimedir. Ahmet Vefik Paşa, 1889 tarihli Lehce-i Osmanȋ sözlüğünde lokantayı
“aşçı dükkânı ve bekâr konağı, hanın alafrangası” olarak tanımlar.
[22] Charles White, Three Years in Constantinople or, Domestic Manners of The Turks in 1844,
3 cilt, (Londra, 1846), III, s. 80-82. 1870’lerde Edmondo d’Amicis İstanbul’da böyle bir
lokantada yemek yediğini anlatır. Bkz. Edmondo de Amicis, Constantinople, çev.: Maria
Hornor Lansdale, 2. cilt, (Philadelphia, 1896), I, s. 212-214.
[23] Evliyâ Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, VII, y. 128b; Priscilla Mary Işın, “Evli-
ya Çelebi’nin Diliyle 17. Yüzyıl Yiyecek Manzaraları,” Çağının Sıradışı Yazarı: Evliya
Çelebi, haz.: Nuran Tezcan, (İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayınları, 2009), s. 197.
Döner Kebabın Geçmişi · 363

itibaren bu kebap, Kırım mutfak kültüründe konukseverliğin simgesi


haline gelmiş ve onu araba tekerleğiyle pişirme geleneği ortaya çıkmış-
tır. Böyle bir geleneğin oluşması, bu tür kebabın oldukça eski bir geçmi-
şe sahip olduğuna işaret eder.
Yatay döner kebabın ilk görsel kayıtları ise bundan daha eski olup,
1620 yılına ait resimli bir Şahname yazmasında bulunur (Bkz. Figür 2
ve 3).[24] İstanbul’da sadrazam ve kitapsever Hafız Ahmed Paşa tarafın-
dan yaptırılan bu yazma eserin iki minyatüründe yatay döner kebabı
tasvir edilmektedir. Aynen Evliyâ Çelebi’nin tarif ettiği gibi, ince et di-
limleri boylarına göre dizilerek iki ucuna doğru daralan bir kütle oluş-
turur. İran’da üretilen Şahname nüshalarında bulunan minyatürlerde
ise Rüstem’in avladığı hayvan bütün halinde şişe geçirilerek pişiril-
mektedir.[25] Buna karşın Şahname’nin Türkçe çevirisini resimleyen İs-
tanbullu sanatçı, bu sahne ile Firdevsî’yi Şah Mahmud’un üç Gazneli
şairiyle birlikte gösteren bir diğer sahneyi tasvir eden iki minyatürde,
İranlı sanatçıların resimledikleri çevirme kebabını örnek almak yerine
yatay döner kebabı resimlemiştir. Hafız Ahmed Paşa Enderun’da eği-
tim görmüş, I. Ahmed’in musahibi olan ve sadrazamlık dahil birçok
önemli devlet görevlerinde bulunan bir kişi olduğuna göre,[26] döner
kebap o dönemde saray çevresinde bilinen bir yemek olmalıdır.
Döner kebabın İstanbul ve Kırım’da bulunması şaşırtıcı değildir.
Kırım’ın Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olması, Kırım hanlarının
Osmanlı hanedanıyla akraba sayılmaları ve birçok savaşta ordularının
beraber savaşmaları, döner kebabın bir toplumdan diğerine yayılması-
na sebep olabilir. Ali Seydi Bey’e göre “Sultan İkinci Bayezid’in Boğdan
Seferinde savaşa kendi askerleriyle birlikte katılan Kırım Han’ı ile Eflak voyvo-
dasının Akkerman’da padişahla aynı sofrada birkaç kere yemek yedikleri tarih
sayfalarına geçmiştir.”[27]
[24] New York Public Library, Turkish Ms. 1, y. 345b ve 580b.
[25] Örneğin, Harvard 2002.50.163 (Şiraz, 1562), Princeton Islamic MSS 56G y. 367b
(1544-1545), Royal Ontario Museum MS E 5-184 (1660).
[26] Orhan F. Köprülü, “Hâfız Ahmed Paşa,” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
(DİA), II (1989), s. 84. Hafız Ahmed Paşa, yazmayı I. Ahmed’e hediye etmek üzere hazır-
latmış olabilir. Bkz. Tülün Değirmenci, İktidar Oyunları ve Resimli Kitaplar, (İstanbul:
Kitap Yayınevi, 2012), s. 97.
[27] Ali Seydi Bey, Teşrifat ve Teşkilatımız, (İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser, t. y.),
s. 93-94.
364 · Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Yemek Kültürü

1433 yılında Anadolu’da gezen Fransız Bertrandon de la Brocquiè-


re’in anlattığı kebap, döner kebabın nasıl ortaya çıkmış olabileceği ko-
nusuna ışık tutar.[28] Brocquière’in Bursa’ya yakın bir yerde yolda rast-
ladığı bir grup Türk, ona taze üzüm, manda kaymağı ve kebap ikram
ederler: “Ve o akşam Türkler bana kızartılmış et yedirttiler yarı pişmiş hiç
değildi, ve şişte kızarırken dilimler kesiyorduk.”[29] Bundan çevirme koyun
kebabının içinin pişmesini beklemeden, dışta kızarmış yerlerinden di-
limler kestikleri anlaşılıyor. Döner kebabın ilkel hâli bu olabilir. Yolda
yapılan çevirme kebabı için kesilen koyun veya kuzunun pişmesi uzun

[28] Bertrandon de la Brocquière, Le Voyage d’Outremer de Bertrandon de la Broquiere, ed.:


Ch. Schefer, (Paris: Ernest Leroux, 1892), s. 130.
[29] “Et me firent les Turcs mengier char rostie, ce soir, qui n’estoit point cuitte a moittié a
beaucoup, et la trenchions en rostissant en la broche”. Eski Fransızcadan çeviri için Boğaziçi
Üniversitesi Atatürk Enstitüsü doktora adayı Murat Devres’e teşekkür ederim.
Sadeleştirilmiş Fransızca metni için bkz. Mémoires de l’Institut National des Sciences et
Arts: Mémoires de Morale et de Politique (Paris: Baudouin Imprimeur de l’Institut Nation-
al, 12. yılın Fructidor ayı [Fransız Devrimi takvimi, karşılığı 18 Ağustos-22 Eylül 1805]),
V, s. 548-549; “The Travels of Bertrandon de la Brocquière 1432, 1433”, Early Travels in
Palestine, haz.: Thomas Wright, (London: Henry G. Bohn, 1848), s. 330.
Döner Kebabın Geçmişi · 365

süreceğinden kızardıkça yüzeyden ince parçalar kesmek pratik bir çö-


zümdür. Sonraki aşamada daha lezzetli olması için eti dilimleyip şişe
geçirdikten sonra kızartma yöntemi gelişmiş olabilir.[30]

[30] Kars, Ardahan ve Erzurum’un cağ kebabı için taze kesilen koyun eti, dilimlendik-
ten sonra soğan ve baharatla ovularak biraz bekletilir (Ardahan Göle’li Hanım Özdağ’ın
366 · Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Yemek Kültürü

Baron François de Tott, 1760’larda Kırım’da yediği ve isminin “or-


man kebabı” olduğunu belirttiği, dilim halinde şişe geçirilerek hazır-
lanan bir kebap anlatır: “Türk usulü pişirilen bu yemeğe Orman Kaibab
derler. Türkler arasında çok beğenilen bir yemektir. Koyun eti dilimleri ve so-
ğanların sırayla şişe geçirilerek, hızlı bir ateşin önünde kızartılır.”[31] Buna
karşın 18. yüzyılın sonunda yazan Ahmed Cavid, İstanbul’da “orman
kebabı” denen kebabın dilimler halinde değil iri parçalar halinde şişte
kızartılan kebap olduğunu belirtir: “Bir kuzu beş on pâre edip şişde kebâb
ederler. Âsitâne’de orman kebabı derler.”[32] 19. yüzyıla ait ve daha detaylı
bilgi veren başka kaynaklara göre ise “orman kebabı”, kuzu veya toklu
eti ile, açık havada bütün olarak pişirilen çevirme kebabı veya kuyu
kebabıydı.[33] Nitekim bir hayvanın tüm etini –bütün, parça veya dilim
şeklinde– kullanarak açık havada pişirilen çeşitli kebapların genel adı-
nın “orman kebabı” olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Sonradan “döner
kebap” adını alacak olan, dilim halinde hazırlanan kebabın da bu çeşit-
lerden biri sayıldığı düşünülebilir.
19. yüzyılda yabancı gezginlerin anlattıkları döner kebap, kebap-
çı dükkânlarında hazırlanmaktaydı. 1800 yılında İstanbul’da gezen
Fransız Pouqueville’in anlattığı kebap için “ekonomik bir ocakta, bir kaç
dakikada koyun dilimleri kızartılır” sözlerinden bu kebap döner olduğu
düşünülebilir:[34]
Restoran işletenler kébabdgi denilen et kızartıcılarıdır. Bu usta-
lar ancak şişte koyun etini kızartmayı bilirler ve koyun dilim-
leri ekonomik bir ocakta, birkaç dakikada kızartılır. Yabancılar,

verdiği bilgi).
[31] François de Tott, Memoirs of the Turks and Tatars, 2 cilt, (London: G.G.J. and J.Robin-
son, 1785), I, 2. kısım, s. 70.
[32] Ahmed Cavid, Tercüme-i Kenzü’l-İştihâ, ed.: Seyit Ali Kahraman ve Priscilla Mary
Işın, (Istanbul: Kitap Yayınevi, 2006), s. 43.
[33] White, Three Years, III, s. 88; Ayşe Fahriye, Ev Kadını, (İstanbul, 1300/1882-1883), s.
57-58; Mahmud Nedim, Aşçıbaşı, ed.: Priscilla Mary Işın, (İstanbul: Yapı Kredi Kültür
Yayınları, 1999), s. 53-54.
[34] F. C. H. L. Pouqueville, Voyage en Morée, a Constantinople, en Albanie, et dans plusieurs
autres parties de l’Empire Othoman pendant les années 1798, 1799, 1800 et 1801, 2 cilt, (Paris:
Chez Gabon et Compe, 1805), II, s. 122-123; F. C. H. I. Pouqueville, Travels through the
Morea, Albania, and Several Other Parts of the Ottoman Empire to Constantinople during the
Years 1798, 1799, 1800, and 1801, (London, 1806), s. 132.
Döner Kebabın Geçmişi · 367

ülkenin en lezzetli yemeği olduğu konusunda hemfikirler ve


ben de onlara tamamen katılıyorum.
Pouqueville’in başka bir kebap türü anlatmaması, bu dönemde İs-
tanbul’da döner kebabın yaygın ve en göze çarpan kebap türü olduğu-
nu düşündürüyor.

Şişin yatay durumdan dik duruma getirilmesinin, daha az yer kap-


laması için kebapçıların geliştirdikleri bir çözüm olduğu düşünülebilir.
Şişin dik olduğunu belirten ilk kişi, 1852 yılında İstanbul’a gelen Fran-
sız Théophile Gautier’dir.[35] Bir başka gezgin de “Odun kömürü ateşinin
önünde, dik şiş üzerinde dönen nefis kebab” der ve “kebab” kelimesini şöyle
tanımlar: “Uzun dikey şişlere geçirilerek pişirilen, eşit miktarda yağlı ve yağ-
sız olan koyun eti dilimleri.”[36] Yabancı bir ressamın, dik hâldeki döneri

[35] Théophile Gautier, Constantinople, (Paris: Michel Levy Frères, 1853), s. 97, 145, 222.
[36] Harry Harewood Leech, Letters of a Sentimental Idler, from Greece, Turkey, Egypt, Nu-
bia and the Holy Land, (New York: D. Appleton and Co., 1869), s. 74.
368 · Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Yemek Kültürü

ve dönerciyi gösteren 1857 tarihli gravürü, bu tür kebabın yabancılar


tarafından gördüğü ilgiyi yansıtır (Figür 4).[37]
İngiliz fotoğrafçı James Robertson’un 1853 yılında çektiği bir fotoğ-
raftan, döner kebabın sadece kebapçı dükkânlarında değil seyyar ke-
bapçılar tarafından sokakta da hazırlandığı anlaşılmaktadır (Figür 5).[38]

Gautier’e göre döner kebap satan kebapçılar İstanbul’un merkez


semtlerinde ve Üsküdar’da bulunuyordu.[39] Ayrıca başka Osmanlı
şehirlerinde de hazırlandığı, bir diğer gezginin bu tür kebabın “Türk
kasabalarında” her aşçı dükkânında bulunduğunu belirtmesinden anla-
şılmaktadır.[40] 1909-1913 yılları arasında İstanbul’da yaşayan ve Ana-
dolu’da gezen İngiliz casus W. J. Childs,[41] Amasya’da yediği döner
kebabı anlatır:
[37] Sanat Dünyamız, 60-61, s. 32.
[38] Bu fotoğraf için Bahattin Öztuncay’a müteşekkirim.
[39] Gautier, Constantinople, s. 222.
[40] Leech, Letters, 1869, s. 74.
[41] John Fisher, “Gentleman Spies In Asia”, Asian Affairs 41: 2 (2010), s. 202-212.
Döner Kebabın Geçmişi · 369

Türkiye’de, bizim yaptığımız gibi büyük et parçaları hiç kızartıl-


maz. Kebap için ince dilimler halinde et kesilir ve bunlardan yüzlercesi
[!] metal bir şişe geçirilerek 66 cm kadar yükseklikte ve tepesi 23-25 cm
genişliğinde ters bir koni şeklinde düzenlenir. Şiş, odun kömürü ateşi
önünde sürekli döndürülerek, yenileceği zaman uzun keskin bir bıçak-
la dış yüzeyden parçalar kesilir ve bir tabakla ustaca yakalanır. Sabah o
kadar iri görünen et konisi, akşama kadar neredeyse yok olur.[42]
Ayşe Fahriye, 1882-83 tarihli yemek kitabında İzmir’de mesirelerde
yapılan yatay döner kebabını “İzmir Kebabı” adı vererek anlatır:

İzmir Kebabı
Koyun etinin but ve kaburga ve döşünden kemiksiz olarak
torik balığının tirfilleri [dilimleri] gibi tirfiller çıkarub ve üzer-
lerindeki ince derilerini traş edüb soğan suyu ve tuz ve pek
az revgan-ı zeyt ile yoğurub bir gece durdukdan ve fırıldaklı
şişe bir yağlı bir yağsız olarak geçirdikden sonra çevrile çev-
rile üstü pişdikçe traş ederek sıcak tabağa yığmalı ve piyazını
serpüb sıcak sıcak tenavül etmelidir.
Eğer bir akar su var ise bir sopanın baş tarafına sopayı devr
edecek mikdar ve cesametde bir pervane vaz’ ve pervanenin
iki cihetini iki çatal ile suyun içine ve alt ucunu diğer bir ça-
tal ile yere rabt edüb sopa mihver gibi dönmeğe başladıkda
hemân etleri geçirüb 99 numerodaki kaz palazı gibi altına bir
tava veya bir lenger ve yanına ateş vaz’ edüb ol vechle kebab
etmeli.
Bunun mütemadiyyen sür’atle devrinden dolayı leziz ve piş-
mesinin manzarası latif olduğundan erbab-ı zevkin pek me-
rakıdır.[43]
Yazarın İzmir kebabı ile o dönemde İstanbul’da yaygın olarak sa-
tılan döner kebabın benzerliğine dikkat çekmemesi ilginçtir. Halbuki
kitabında “çarşı usulü” kebap, börek ve işkembe çorbası için tarifler
veren yazar, kebapçı ve aşçı dükkânlarını bilen biri olmalıdır.[44]

[42] William J. Childs, Across Asia Minor on Foot, (New York: William Blackwood and
Sons, 1917), s. 73-74.
[43] Ayşe Fahriye, Ev Kadını, s. 57.
[44] Yazarın çarşı yemeklerini yakından tanıması ve kitabın ilk basımına (sonraki
370 · Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Yemek Kültürü

Figür 6. Erzurum-Oltu’da yapılan cağ kebabı.


(Fotoğraf Muhittin Özdağ)

Osmanlı döneminin sonuna kadar kaynaklarda “döner kebap”


adına rastlanmaz. Erken Cumhuriyet döneminde İstanbul’a gelen ve

basımlardan çıkarılan) rakı, şarap ve şampanya taklidi tarifleri koyması, “Ayşe Fahri-
ye”nin aslında erkek olan bir yazarın takma adı olduğunu düşündürmektedir.
Döner Kebabın Geçmişi · 371

İstiklal Caddesi’ndeki çok sayıda aşçı dükkânında döner yapıldığını


anlatan yabancı bir gezgin, ilk defa bu kebaba “deuner kebab” dendiğini
kaydeder:
Büyük vitrinin bir köşesinde, üç adet üçgen şeklinde raf üze-
rinde kızıl korlar bulunan ufak bir ocak... ve bunun önünde
şişe saplanmış koca bir havuç şeklinde bir şey vardı... Daha
sonra vitrindeki bu garip şeyin deuner kebab olduğunu öğren-
dik. Türklerin tipik, hatta neredeyse milli yemeğidir.[45]
Bugün İstanbul gibi şehirlerde döner kebap, kebapçı dükkânların-
da satılırken, Kars, Ardahan ve Erzurum’da cağ kebabı olarak bilinen
yatay döner kebap, mesire yemeği kimliğini korumuştur (Figür 6 ve 7).

Sonuç
Yazılı ve görsel kaynaklara dayanarak döner kebabın 17. yüzyılda
İstanbul’un saray çevrelerinde bilindiği ve mesire gezileri sırasında pi-
şirildiği, Kırım’da ise kışın yapılan oda sohbetlerinin geleneksel yemeği
olduğu anlaşılmaktadır. 18. yüzyılda, İstanbul ve diğer bazı Osmanlı
şehirlerinde, kebapçı dükkânlarında yapılan bir kebap türü haline gel-
miş ve burada özel raflı bir ocak geliştirilerek yatay şiş yerine dik şişte
pişirilmeye başlanmıştır. Başta İstanbul olmak üzere, Osmanlı’nın di-
ğer şehirlerinde de giderek yaygınlaşmış ve yabancı gezginlerin dikka-
tini çekmiştir. Diğer taraftan İzmir’de mesire yemeği olarak, yatay şişte
yapılmaya devam edilmiştir. Günümüzde Anadolu’nun kuzey doğu
illerinde cağ kebabı adıyla hâlâ yapılıyor olması, mesire yemeği kimli-
ğiyle oldukça geniş bir coğrafyaya yayıldığını göstermektedir. Kaynak-
ların yetersizliğinden ötürü döner kebabın ilk nerede yapıldığı ve nasıl
yayıldığı ile ilgili detaylı bilgiye sahip değiliz ve Osmanlı dönemine
ait kaynaklarda “döner kebap” ismiyle kaydına rastlanmaması, izini
sürme işini daha da zorlaştırıyor. Bu isim ilk olarak erken Cumhuri-
yet döneminde kaydedildiği halde, daha önce İstanbul’da kullanılıyor
olması akla yakındır. Açık havada yapıldığı zaman ise bir tür “orman
kebabı” sayılmış olabilir.

[45] Mrs Davidson, “Trailing Along Through Asia”, The Rotarian (Şubat 1930), s. 15.
372 · Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Yemek Kültürü

KAYNAKÇA
Addison, Charles G. Damascus and Palmyra: with a Sketch of the State and
Prospects of Syria under Ibrahim Pasha, 2 cilt. London: Richard Bentley,
1838.
Akgündüz, Ahmet. Osmanlı Kanunnameleri ve Hukukî Tahlilleri. İstanbul:
Osmanlı Araştırmaları Vakfı, 1990.
Aksoyak, Hakkı. Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Divanları (Divan I). Boston:
Harvard University, 2006.
Ali Rıza. Bir Zamanlar İstanbul. Editör: Niyazi Ahmet Banoğlu. İstanbul:
Tercüman 1001 Temel Eser, tarihsiz.
Ali Rıza. Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı. Hazırlayan: Ali Şükrü Çoruk. İs-
tanbul: Kitabevi, 2001.
Ali Seydi. Teşrifat ve Teşkilatımız. İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser, ta-
rihsiz.
Amicis, Edmondo de. Constantinople. Çeviren: Maria Hornor Lansdale, 2
vols. Philadelphia: Henry T. Coates & Co., 1896.
Ayşe Fahriye. Ev Kadını. İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1300/1882-1883.
Barkan, Ömer Lütfi. “XV. Asrın Sonunda Bazı Büyük Şehirlerde Eşya ve
Yiyecek Fiyatlarının Tesbit ve Teftişi Hususlarını Tanzim Eden Kanun-
lar I: Kanunnâme-i ihtisab-ı İstanbul-el-mahrûsa.” Türk Tarih Vesikaları,
2.7 (1942): 326-344.
Barkan, Lütfi Ömer. “İstanbul Saraylarına ait Muhasebe Defterleri.” Belge-
ler, IX S. 13 (1979): 1-380.
Bayramoğlu, Fuat. “Türk Mutfağı ve Yazılı Kaynaklar.” Birinci Milletlera-
rasi Yemek Kongresi, Türkiye, 25-30 Eylül 1986. Ankara: Kültür ve Turizm
Bakanlığı, 1988, s. 38-49.
Bent, Theodore (haz.). Early Voyages and Travels in the Levant. London: Hak-
luyt Society, 1893.
Bilgin, Arif. “Seçkin Mekânda Seçkin Damaklar: Osmanlı Sarayında Bes-
lenme Alışkınlıkları (15.-17. Yüzyıl).” Yemek Kitabı: Tarih - Halkbilimi –
Edebiyat. Hazırlayan: M. Sabri Koz. İstanbul: Kitabevi, 2002, s. 35-75.
Blount, Henry. A Voyage into the Levant: A Breife Relation of a Journey. Lon-
don, 1636.
Boysan, Aydın. Deneme – İnceleme. İstanbul: Bas Yayınları, 1991
Brocquière, Bertrandon de la. “The Travels of Bertrandon de la Brocquiè-
re 1432, 1433.” Early Travels in Palestine. Hazırlayan: Thomas Wright.
Döner Kebabın Geçmişi · 373

London: Henry G. Bohn, 1848, s. 283-382.


Brocquière, Bertrandon de la. Le Voyage d’Outremer de Bertrandon de la
Broquiere. Hazırlayan: Ch. Schefer. Paris: Ernest Leroux, 1892.
Castellan, A. L. Moeurs, Usages, Costumes des Othomans, et abrege de leur his-
toire, 6 cilt. Paris: Nepveu, 1812.
Childs, William J. Across Asia Minor on Foot. New York: William Blackwood
and Sons, 1917.
Davidson, Mrs. “Trailing Along Through Asia.” The Rotarian, 26/4 (April
1930): 38-40, 53-55.
Değirmenci, Tülün. İktidar Oyunları ve Resimli Kitaplar. İstanbul: Kitap
Yayınevi, 2012.
Evliyâ Çelebi. Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi. Hazırlayan: Seyit Ali Kahraman,
Yücel Dağlı ve Robert Dankoff, 10 cilt. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,
1996-2007.
Fisher, John. “Gentleman Spies In Asia.” Asian Affairs, 41/2 (2010): 202-212.
Gautier, Théophile. Constantinople. Paris: Michel Levy Frères, 1853.
Işın, Priscilla Mary. “Evliya Çelebi’nin Diliyle 17. Yüzyıl Yiyecek Manzara-
ları.” Çağının Sıradışı Yazarı: Evliya Çelebi. Hazırlayan: Nuran Tezcan.
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2009, s. 189-202.
Kinross, Patrick Balfour. Within the Taurus: A Journey in Asiatic Turkey. Lon-
don: J. Murray, 1954.
Köprülü, Orhan F. “Hâfız Ahmed Paşa.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansik-
lopedisi (DİA), 1989, II, s. 84-85.
Kütükoğlu, Mübahat S. Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh
Defteri. İstanbul: Enderun Yayınları, 1983.
Leech, Harry Harewood. Letters of a Sentimental Idler, from Greece, Turkey,
Egypt, Nubia and the Holy Land. New York: D. Appleton and Co., 1869.
Levinge, Godfrey. The Traveller in the East. London, 1839.
Mémoires de l’Institut National des Sciences et Arts: Mémoires de Morale et de
Politique. Paris: Baudouin Imprimeur de l’Institut National, 5 (12. yılın
Fructidor ayı) [18 Ağustos – 22 Eylül 1805].
Musahipzade Celâl. Eski İstanbul Yaşayışı. İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1946.
Mütercim Âsım. Burhân-ı Katı. Hazırlayan: Mürsel Öztürk ve Derya Örs.
Ankara: Türk Dil Kurumu, 2000.
Oberling, Gerry and Grace Martin Smith. The Food Culture of the Ottoman
Palace. İstanbul: Kültür Bakanlığı, 2001.
374 · Osmanlı’da Mimari, Sanat ve Yemek Kültürü

Pouqueville, F. C. H. L. Voyage en Morée, a Constantinople, en Albanie, et dans


plusieurs autres parties de l’Empire Othoman pendant les années 1798, 1799,
1800 et 1801. Paris: Chez Gabon et Compe, 1805.
Pouqueville, F. C. H. I. Travels through the Morea, Albania, and Several Other
Parts of the Ottoman Empire to Constantinople during the Years 1798, 1799,
1800, and 1801, Comprising a Description of Those Countries, and the Man-
ners and Costume of the Inhabitants, etc. London: Richard Phillips, 1806.
Sarı, Nil. “Osmanlı Sarayında Yemeklerin Mevsimlere Göre Düzenlenmesi
ve Devrin Tababetiyle İlişkisi.” Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri. An-
kara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1982, s. 245-257.
Sestini, Domenico. Lettres de Monsieur l’Abbê Dominique Sestini, 4 cilt. Paris:
Chez la Veuve Duchesne & Fils, 1789.
Spry, William James Joseph. Life on the Bosphorus. London: H.S. Nichols,
1895.
Tott, François de. Memoirs of the Turks and Tatars, 2 vols. London: G.G.J. and
J.Robinson, 1785.
White, Charles. Three Years in Constantinople or, Domestic Manners of The
Turks in 1844, 3 cilt. London: Henry Colburn, 1846.

You might also like