You are on page 1of 29

Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

ORMANCILIK UYGULAMALARI – I
DERSİ

ORMAN BOTANİĞİ DERS NOTLARI

Çalışma Alanı:
Değirmendere Havzası

Hazırlayanlar

Prof. Dr. Salih TERZİOĞLU


Doç. Dr. BEDRİ SERDAR
Yrd. Doç. Dr. Alper UZUN
Yrd. Doç. Dr. Seyran PALABAŞ UZUN
Arş. Gör. Mustafa KARAKÖSE

Trabzon, 2012

1
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

BÖLÜM I

1. FLORA, VEJETASYON, FORMASYON

Flora bir ülke, bir bölge ya da belirli bir yörenin bitkilerinin tümüne verilen ad olup,
florayı oluşturan bitki elementleri arasında herhangi bir karşılıklı floristik ilişki bulunması
koşulu yoktur. Örneğin; Türkiye florası, Avrupa florası, Altındere Vadisi Milli Parkı florası
gibi.
Vejetasyon ise, bir ülkenin ya da bir bölgenin belirli yaşam koşullarına göre gelişen ve
yaşam koşulları benzer olan bitki taksonlarının oluşturduğu toplumlar olarak
tanımlanmaktadır. Bu tanım biraz daha açılacak olursa, vejetasyonda floradan farklı olarak,
yaşam koşulları benzer olan bitki taksonlarının birlikte bulunması koşulu aranmaktadır.
Örneğin; çöl, step, maki, orman ve savan vejetasyonları gibi.
Formasyon çayır veya orman gibi belirli bir fizyonomik özellik gösteren bitkilerin bir
bitki grubu meydana getirmeleridir. Formasyon bazen tek bir türden, bazen aynı bir
familyanın hakim birkaç türünün karışımından bazen de birçok türlerin karışımından meydana
gelebilir.

2. TÜRKİYE’NİN FLORA BÖLGELERİ

Bilindiği üzere Türkiye başlıca 3 flora alanının kesişim noktasında bulunmaktadır.


Ülkemizde görülen flora alanları (Şekil 1):
1. Avrupa-Sibirya (Euro-Siberian) Flora Alanı
2. Akdeniz (Mediterranean) Flora Alanı
3. İran-Turan (Irano-Turanian) Flora Alanı

Dünyanın zengin floristik merkezlerinden birisi olan ülkemizin floristik yapısı son
derece karmaşık bir özellik göstermektedir. Bu karmaşıklık Türkiye’nin bu üç flora bölgesinin
bir birleşim yerinde olmasından ve değişiklik gösteren topografik yapısı ile değişik iklim
özelliklerinden kaynaklanmaktadır.

2
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

Şekil 1. Türkiye’nin Flora Alanları

I. Euro-Siberian (Avrupa-Sibirya) Flora Alanı


Türkiye’nin kuzey bölgesinde Karadeniz sahil şeridinde Avrupa-Sibirya Flora Alanı
görülmektedir. Avrupa-Sibirya Flora Alanı Holarktik Flora Bölgesinin en geniş alanıdır. Bu
alan kuzeyde Arktik, batıda ve güneyde ise Akdeniz ve İran-Turan flora alanları ile
sınırlanmaktadır.
Türkiye’deki Avrupa-Sibirya Flora Alanı Karadeniz (Euxine) provens ile temsil
edilmektedir ve doğuda Kafkasya, Kırım ve Dobrudja’ya değin uzanmaktadır. Bu alan esas
olarak geniş yapraklı ormanlar ve yüksek kesimlerde koniferlerle kaplıdır. Avrupa-Sibirya
Flora Alanı İran’ın kuzeyindeki Hyrcanian provensle yakından ilişkilidir. Aynı zamanda
Balkanlar ve merkezi Avrupa hatta Atlantik Avrupa ile birçok floristik benzerlikler
göstermektedir. Sonuç olarak bitki göçlerinin devam ettiği dünyanın ılıman bölgeleri içindeki
Avrupa-Sibirya Flora Alanı Avrupa ve Kafkasya arasında bir göç yolu oluşturmaktadır ve
bunun neticesinde Doğu Karadeniz Bölgesinde doğallaşmış 14 familyaya ilişkin 32 adet
çiçekli bitki taksonu bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; Sicyos angulatus (Kuzey Amerika),
Albizzia julibrissin (Kuzey İran), Robinia pseudoacacia (Kuzey Amerika), Acer negundo
(Çin), Ipomoea purpurea (Amerika), Lonicera japonica (Doğu Asya), Conyza canadensis
(Güney Amerika), Erigeron annuus (Kuzey Amerika ve Kanada), Tagetes minuta (Güney
Amerika)’dır.
Ordu ili Melet Irmağı’nın doğusunda nem oranının belirgin şekilde artmasıyla Kafkas
elementlerin ve endemiklerin sayısında ani bir artış görülmektedir. Euxine provensin bu
kesimi Kolşik (Colchis) sektör olarak adlandırılmaktadır. Bu sektör Picea orientalis,

3
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

Rhamnus imeritinus, Betula medwedewii, Daphne glomerata, Quercus pontica,


Rhododendron ponticum, Rh. ungernii, Rh. simirnovii, Epigea gaultherioides,
Rhodothamnus sessilifolius; otsu türlerden Pachyphragma macrophyllum, Hypericum
bupleuroides, Pserolea acaulis, Lilium spp. türlerini içermektedir. Bu Euxine(Colchic)
türlerinden bazılıları Türkiye için endemiktir, diğerleri Kafkasya’ya değin yayılmaktadır ve
hatta birkaçı Japon alanı ve Kuzey Amerika Alanı (Örneğin Epigaea) ile ilişkilidir.
Melet Irmağının batısında Kafkas elementlerde hızlı bir düşüş görülmektedir. Ancak
geniş bir alana yayılan türler Karadeniz’in batı kısmında da görülmektedir. Bunlar: Fagus
orientalis (Hyrcanian provens için karakteristiktir), Helleborus orientalis, Hedera colchica,
Smilax excelsa, Rhododendron ponticum, Laurocerasus officinalis ve Staphylea
pinnata’dır.

II. Mediterranean (Akdeniz) Flora Alanı


Bu alanın doğu sınırı Bursa’nın batısından Marmara Denizinden başlar. Asıl geniş
yayılışını Batı ve Güney Anadolu’nun sahil kesimlerinde yapar ve Güney Anadolu’nun sahil
kesimlerinde yapar ve en aşağıda Maraş ve Gaziantep yakınından geçerek Hatay’a iner ve
burada sonlanır.
Türkiye’deki Akdeniz alanı İtalya’nın doğu yarısından Lübnan’a değin uzanan Doğu
Akdeniz Provensine ilişkindir ve Türkiye’de 3 sektöre ayrılır.
a) Amanos Dağları Sektörü: Bu sektör çok sayıda endemik tür içermektedir. Aynı
zamanda bu alanda çok sayıda Kuzey Anadolu’da yayılan Euxine kökenli bitkiler
yeralmaktadır. Bunlar arasında Taxus baccata, Carpinus orientalis, Fagus orientalis, Ulmus
glabra, Buxus sempervirens, Ilex aquifolium, Staphylea pinnata, Acer campestre, Acer
platanoides, Tilia tomentosa sayılabilir.
b) Toroslar: Bu sektör Antalya’nın batısından Anti-Toroslara değin değin
uzanmaktadır. Burada başlıca Abies cilicica, Cedrus libani ve Pinus nigra subsp.
caramanica’dan oluşan iğne yapraklı ormanlar hâkimdir.
Endemizm oranı batı Anadolu’dan daha yüksektir. Labiatae familyası özellikle de
Phlomis cinsi Toros’larda çok sayıda endemik türe sahiptir.
c) Ege Sektörü: Bu sektörde en aşağı kısımlarda başlıca Pistacia lentiscus ve Olea
europaea’dan oluşan makilik alanlar hâkimdir. Ayrıca Pinus brutia’da yaygın olarak
görülmektedir. Pinus brutia deniz seviyesinden orta yükseltideki bölgelere değin
yayılmaktadır ve hem maki toplumlarının hem de orta yükseltideki Quercus cerris ve Q.
infectoria zonunun klimax birliğidir.

4
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

III. Irano-Turanian (İran-Turan) Flora Alanı


Türkiye’deki İran-Turan flora alanı, kuzeyden Avrupa-Sibirya flora alanı, batı ve
güneyde Akdeniz flora alanı ile çevrilmekte olup, İç Anadolu platolarının çoğu ile Doğu
Anadolu platolarını içermektedir. Doğal olarak bu çepeçevre sıra dağlar yağışın büyük bir
kısmını keserek iç kesimlere geçişlerini engellemektedir. İran-Turan bölgenin yağış oranı her
ne kadar Akdeniz flora alanının yağış oranından önemli sayılacak oranda az olmamakla
birlikte; çok şiddetli kış soğukları ve çok düşük yaz nemi ile Akdeniz flora alanından
ayrılmaktadır. Ancak, onunla birçok floristik ilişkileri bulunmaktadır. Türkiye’deki İran-
Turan flora alanı İran ve Orta Asya’da çok belirgin olan step, dağ stepi ve yarı çöl karakteri
taşımaktadır.
Türkiye’deki İran-Turan flora bölgesi, Gümüşhane-Bayburt yörelerinden, güney
batıda Anti-Toros’lara doğru uzanan ve yaklaşık 38. enlemde biri Amanos’lara, öteki Toros
lara doğru çatallanan Anadolu çaprazı denilen bir hatla belirgin olarak ikiye ayrılmaktadır
(Davis, Harper & Hedge, 1971). Yine aynı yapıta göre, analizi yapılan ve Türkiye Florasının
1. cildinde yer alan 550 taksondan yaklaşık 135 taksonun, çaprazın batısında yayılmadığı
saptanmış, bununla birlikte 550 taksondan 228’inin ise çaprazın doğusuna geçmediği
saptanmıştır.

3. ENDEMİK VE NADİR BİKİLER, IUCN KATEGORİLERİ

Kozmopolit bitkilerin aksine endemik bitkiler yeryüzünün bazı bölgelerinde bulunup


her yerde rastlanmayan bitkilerdir. Daha doğru bir deyişle dar ve sınırlı yayılış alanlarına
sahip, özel ekolojik koşullarda yetişen bitkilere “ENDEMİK BİTKİLER” adı verilir. Bu
olaya “ENDEMİZM” denir. Kıtalardan uzak adalar, dağların doruklarında izole olmuş ya da
çevre koşulları büyük değişiklik geçirmiş yerler endemiklerce zengin yerlerdendir. Ülkemiz
için endemik olmamakla birlikte genellikle dünyada yalnız komşumuz olan ülkelerden
bilinen, ülkemizde de çok yerel yayılış gösteren bitkilere de “NADİR BİTKİLER” denir.
Dünyada yetişen bitki taksonlarının, özellikle çoğunluğu dar ve sınırlı yayılışa sahip
endemiklerin, korunmaları konusunda son yıllarda oldukça ciddi çalışmalar yapılmakta,
öncelikle bunların uluslararası tehlike sınıflarından hangisine ait oldukları saptanarak,
alınacak önlemlerde öncelik, halen çok baskı altında olup nesli kaybolma tehdidi altında
olanlara verilmektedir. Bu amaçla IUCN (International Union for the Conservation of Nature
and Natural Resources)'in, TPC (Threatened Plant Commitee) sekreterliği, WWF (World
Wildlife Foundation), OPTIMA (Organization for the Phyto-Taxonomic Investigation of the

5
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

Mediterranean Area) gibi kuruluşların işlevleri yanında, her ülke kendi bitkilerini korumak
amacıyla çeşitli önlemler almaktadır. Özellikle nesilleri yok olma tehlikesi altında olan
bitkilerin korunması için çıkarılan yasa, yönetmelik gibi önlemler yanında, önemli alanların
korunması için ülkelerin floristik açıdan ilginç yöreleri milli parklar ve tabiatı koruma alanları
gibi yerler belirlenip korunmaya çalışılmaktadır.
Türkiye, sahip olduğu yaklaşık 9500 (9342) tohumlu bitki türü ile bulunduğu iklim
kuşağında, oldukça zengin floraya sahip ülkelerden biridir. Türkiye florasının önemli özelliği,
sahip olduğu tür zenginliğinin yanı sıra, çok sayıda endemik tür (3130 tür ile % 34 oranında)
içermesidir. Alttürler ve varyeteler de dikkate alındığında, bu oran biraz daha artar; toplam
11725 taksonun, 4018’i (% 36) endemiktir (Vural, 2009).
Endemik bitkilerimiz ülkemizdeki bitki coğrafyası alanlarına göre değerlendirildiğinde de:
İran-Turan 1379,
Akdeniz 1218 ve son olarak
Avrupa-Sibirya 357 takson içermektedir.
Bunların dışında kalan endemik taksonların hangi bitki coğrafyası elementi oldukları
henüz kesin olarak saptanamamıştır. Bunlar daha çok geçiş bölgelerinde yetişmekte ve bu
nedenle yukarıda belirtilen bölgelerden hangisine ilişkin oldukları tam olarak saptanamayan
bitkilerdir.
1994 yılında yayınlanan yeni IUCN tehlike kategorilerine göre endemik ve nadir bitki
taksonları aşağıdaki kriterler göz önüne alınarak sınıflandırılmaktadır:
1- EX - EXTINCT - Tükenmiş.
Eğer son bireyinin öldüğü konusunda hiçbir şüphe yoksa bu takson EX
kategorisindedir. Türkiye Florası'nda ülkemizde yetiştiğinden söz edilen ancak bazı
bilimadamlarının özellikle aramalarına rağmen bulunamamış bazı taksonlar bu kategoriye
konmuşlardır. Örneğin; Verbascum calycosum, Urtica haussknechtii.
2- EW - EXTINCT IN THE WILD - Doğada Tükenmiş.
Takson bulunabileceği ortamlarda ve yılın farklı zamanlarında yapılan ayrıntılı
araştırmalarda bulunamamış yani doğada kaybolmuş ve yalnız kültüre alınmış bir şekilde
yaşamaya devam ediyorsa bu gruba konur.
3- CR - CRITICALLY ENDANGERED - Çok Tehlikede.
Bir takson çok yakın bir gelecekte yok olma riski altında ise bu gruba konur. Yapılan
floristik çalışmalarda, gelecekte populasyonları zarar görebileceği düşünülen bitki taksonları
bu kategoriye konmuştur. Örneğin; Campanula sorgerae, Crocus adanensis.

6
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

4- EN - ENDANGERED - Tehlikede.
Bir takson oldukça yüksek bir risk altında ve yakın gelecekte yok olma tehlikesi
altında ancak henüz CR grubunda değilse EN grubuna konur. Örneğin; Campanula
troegerae.
5- VU - VULNERABLE - Zarar Görebilir.
CR ve EN gruplarına konamamakla birlikte, doğada orta vadeli gelecekte yüksek
tehdit altında olan taksonlar bu gruba konur. Ülkemizde orta vadede tehdit altında olabileceği
düşünülen ve birden fazla lokaliteden bilinenler şimdilik durumlarında tehlike olmayan bazı
türler, gelecekte korunmalarının sağlanması için, bu kategoriye konmuşlardır.
6- NT - NEAR THREATENED -Tehdit Altına Girebilir.
Bir evvelki gruba konamayan ancak VU kategorisine konmaya yakın adaylar.
Örneğin; Delphinium bithynicum, Helleborus vesicarius.
7- LC - LEAST CONCERN - En Az Endişe Verici.
Herhangi bir koruma gerektirmeyen ve tehdit altında olmayanlar. Örneğin; Frangula
alnus subsp. pontica, Fraxinus ornus subsp. cilicica.
8- DD - DATADEFICIENT-Veri Yetersiz.
Bir taksonun dağılım ve bolluğu hakkındaki bilgi yetersiz ise, takson bu gruba konur.
Bu kategorideki bir taksonun biyolojisi çok iyi bilinse bile, onun yayılış ve bolluğuna ilişkin
bilgiler eksiktir. Bu nedenle bir taksonun DD kategorisine konması, onun tehdit altında
olmasından çok, hakkında daha fazla bilgi toplanması gerekliliğini belirtilmektedir. Bilgiler
elde edilince takson, başka bir uygun kategoriye konulmaktadır. Örneğin; Lamium
sulfureum, Verbascum artvinense.
9- NE - NOT EVALUETED - Değerlendirilemeyen
Yukarıdaki herhangi bir kriter ile değerlendirilemeyen endemiklerdir. Örneğin;
Astragalus tournefortii, Tulipa sprengeri ve Cyperus noeanus türlerinin yurdumuzun
neresinde yetiştiği tam olarak belirtilmeyen bitkiler bu kategoriye konulmuşlardır.

7
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

Korunma durumu kategorileri


Tükenmiş (EX)
Doğada tükenmiş (EW)
Çok tehlikede (CR)
(yeterli (tehdit
veri) altında) Tehlikede (EN)
(değerlendirildi)
Tür Zarar görebilir (VU)
Yakın tehdit (NT)
Asgari kaygı (LC)
Yetersiz veri (DD)
Değerlendirilmedi (NE)

Şekil 2. IUCN Durumu Kategorileri

4. TÜRKİYE’NİN ÖNEMLİ BİTKİ ALANLARI (ÖBA)

Günümüzde doğa koruma çalışmalarında, çok geniş bölgeler yerine daha küçük
alanların koruma altına alınması ağırlık kazanmaktadır. Böylece, kısa dönemde yetkililerle
iletişim kurmak, koruma amaçlı yönetim planları hazırlamak ve uygulamalarda daha hızlı ve
pratik çalışmalar gerçekleştirmek mümkün olabilir. Uzun dönemde ise, bu alanlardaki
değişimler (tehditler ve tahribatlar vb) daha kolay izlenebilir. Bu yaklaşımla, Önemli Bitki
Alanları (ÖBA) kavramı çok geçerli bir çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır.
Önemli Bitki Alanı (ÖBA); nadir, tehlike altında ve/veya endemik bitki türlerinin
çok zengin popülâsyonlarını barındıran ve/veya botanik açısından olağanüstü zengin
ve/veya çok değerli bitki örtüsü içeren doğal ya da yarı doğal alandır.
Türkiye'nin Önemli Bitki Alanları'na ait çalışmalar, 1990'lı yılların başlarına uzanır.
Başlangıçta, sayıları 200'ü bulan Türkiye'nin aday ÖBA'ları, 2001 yılında uluslararası ÖBA
kriterlerinin revize edilmesine ve bazı alanlar hakkında yeterli bilginin bulunamamasına bağlı
olarak 122'ye düşürülmüştür. ÖBA'ların seçiminde, mümkün olduğu kadar çok, ülke çapında
nadir bitki türünün ve habitat çeşidinin temsil edilmesine dikkat edilmiştir.

5. DEĞİRMENDERE HAVZASININ VEJETASYON TİPLERİ VE İÇERİKLERİ

Değirmendere Havzası sahilden başlayıp Maçka ilçesinde iki kola ayrılır. Doğu’ya
ayrılan kol 3063 m yükseklikteki Çakırgöl Dağı’nda son bulurken, batıya doğru uzanan kolu
ise Zigana bölgesinde 2660 m rakımlı Nişan Dağı tepesinde sonlanır. Coğrafi konumu,

8
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

topografik, jeomorfolojik yapısı ve sahip olduğu mikroklima ile oldukça zengin bir floristik
yapıya sahiptir. Buna karşın, alanının geniş bir kesiminde ortaya çıkan antropojen etkiler
sonucu bu alanlarda klimaks vejetasyon doğal yapısını kaybetmiş ve bozulan ekolojik
dengeye bağlı olarak Picea orientalis (L.) Link. ve Corylus maxima Lam. sekonder bitki
toplulukları ortaya çıkmıştır.
Değirmendere Havzasında bulunan başlıca vejetasyon tipleri şunlardır:
a- Subalpin ve Alpin vejetasyon
b- Nemli dere vejetasyonu
c- Orman vejetasyonu
d- Pseudomaki vejetasyonu
e- Kumul vejetasyonu

a. Subalpin ve Alpin Vejetasyon

Ormanın üst sınırından itibaren 3063 m.'ye kadar çıkmaktadır. Araştırma alanı 1650 m
yükseltiden başlayarak alandaki en yüksek nokta olan 3060 m (Deveboynu Sırtı) yükseltiye
kadar subalpin ve alpin kuşak olmak üzere iki vejetasyon katmanını içermektedir.
Çalışma sahasında 1650-1900 (-2000) m yükseklik kademelerinde bulunan subalpin
vejetasyon çeşitli odunsu ve otsu taksonlar içermektedir. Bu zonu simgeleyen başlıca odunsu
taksonlar Betula litwinowii, Betula pendula, Populus tremula, Acer trautvetteri, Salix
caprea, Lonicera caucasica subsp. orientalis, Daphne glomerata, Daphne mezereum,
Sorbus subfusca, Sorbus aucuparia, Vaccinium myrtillus, Vaccinium arctostaphylos,
Rhododendron ponticum, Rhododendron luteum’dur. Subalpin vejetasyon zonunu
simgeleyen başlıca otsu taksonlar ise Anemone narcissiflora, Trollius ranunculinus, Caltha
polypetala, Colchicum speciosum, Lilium monadelphum var. armenum, Geum coccineum,
Hypericum orientale, Sibbaldia parviflora, Primula veris subsp. columnae, Primula
auriculata, Ajuga orientalis, Veratrum album' dur Araştırma alanında en geniş alanı
oluşturan alpin vejetasyonu ise 1900 (-2000) m yükseltiden 3063 m yükseltiye kadar olan
alanda yayılmaktadır. Bu alan çok zengin otsu bitki taksonları ile az sayıda odunsu
taksonlardan oluşmaktadır. Bu vejetasyon tipinde Helichrysum plicatum subsp. plicatum,
Trifolium polyphyllum, Jasione supina subsp. pontica, Viola altaica subsp. oreades,
Festuca amethystina subsp.orientalis var. turcica, Alchemilla caucasica, Campanula
tridentata, Draba rigida subsp. rigida, Gentianella caucasea, Carex nigra subsp. alpina,
Pedicularis pontica, Veronica gentianoides, Euphorbia djimilensis, Colchicum szovitsii

9
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

gibi otsu bitki toplumları ile Juniperus communis subsp. alpina, Rosa montana,
Rhododendron luteum gibi odunsu taksonlar yer almaktadır.

b. Nemli Dere Vejetasyonu


Dere içlerinde, düz ve alüviyal topraklar üzerinde Alnus glutinosa (L.) Gaertn. subsp.
barbata (C.A.Meyer) Yalt. baskın durumda olup, Alnus glutinosa - Athyrium filix-femina
birliğini oluşturmaktadır. Sakallı Kızılağaç yer yer sızıntı suyu olan yamaçlarda da saf olarak
yamaç arazilerde yayılmaktadır. Sahilden başlayarak 1600 m. yükseltilere kadar çıkmaktadır.
Tanımlanan bu birlik üç tabakalı dikey bir yapı göstermektedir. Birliğin ağaç katındaki hâkim
tür Alnus glutinosa subsp. barbata’dır. Ağaç katının ortalama yüksekliği 15-20 m ortalama
örtüşü ise % 60-80’dir. Çalı katı iki tabakalı bir yapı oluşturmakta, üst tabakada Sambucus
nigra yer alırken alt tabakada Rubus caucasicus, Rubus platyphyllos ve Rhododendron
ponticum bulunmaktadır. Çalı katının ortalama yüksekliği 1-2 m, ortalama örtüşü % 35-100,
ot katının ortalama yüksekliği ise 20-60 cm ve ortalama örtüşü % 5-70 arasında
değişmektedir. Ot katında ise çoğunlukla Tamus communis subsp. communis, Circaea
lutetina, Salvia glutinosa, Stachys sylvatica ve Gentiana asclepiadea taksonları
görülmektedir.

c. Orman Vejetasyonu
Sahilden başlayıp 2100 m. yükseltiye kadar çıkmaktadır. Bu ormanlar, iğne yapraklı
ormanlar, yaprağını döken geniş yapraklı ormanlar ve bunların karışımlarından oluşmaktadır.
Düşük yükseltilerdeki yaprağını döken karışık ormanların baskın türleri Fagus orientalis
Lipsky ve Castanea sativa Miller olup, Castanea sativa - Fagus orientalis birliğini
oluştururlar. Bunlara karışan diğer ağaç türleri; Carpinus betulus L., Quercus hartwissiana
Stewen., Quercus petraea (Mattuschka) Liebl subsp. iberica (Steven ex Bieb.) Krassiln, Tilia
rubra DC. subsp. caucasica (Rupr.) V. Engler, Ulmus minor Miller subsp. minor 'dur. Bu
kuşağın üzerinde Fagus orientalis Lipsky yer yer saf meşcereler oluşturur ve yüksek
kesimlerde doğru çıkıldıkça Picea orientalis (L.) Link. ile karışarak, Fagus orentalis - Picea
orientalis birliğini oluşturur. Bu vejetasyonda saf olarak en çok alan kaplayan tür Picea
orientalis (L.) Link olup, Picea orientalis - Sedum stoloniferum birliğini oluşturmaktadır.
Ladin ormanları içinde tek tek bireyler halinde Abies nordmanniana (Stev.) Spach subsp.
nordmanniana, Acer cappadocicum Gleditsch var. cappadocicum, Acer cappadocicum
Gleditsch var. stenocarpum Yalt., Acer platanoides L., Acer trautvetteri Medw., Taxus

10
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

baccata L. Ulmus glabra Huds. yer almaktadır. Kapalılığın bozulduğu yerlerde


Rhododendron ponticum L. subsp. ponticum ve Rhododendron luteum Sweet. diğer kimi
otsu taksonlarla yoğun olarak yer almaktadır. Nemli dere içlerinde bu çalılara Buxus
sempervirens L., Laurocerasus officinalis Roem., yamaç alanlarda ise Lonicera caucasica
Pallas subsp. orientalis (Lam.) Chamb. & Long. Corylus avellana L. var. avellana ve
Corylus avellana L. var. pontica (C.Koch.) Winkler katılır. Havzanın doğu kanadının Zigana
Dağı civarında tünelin Torul kısmına bakan bölümünde Abies nordmanniana (Stev.) Spach
subsp. nordmanniana’nın karıştığı Pinus sylvestris L. meşceresi bulunmaktadır. Bu karışık
meşcere diğer orman kuruluşlarından farklı bir işletme sınıfında değerlendirilerek önem
kazanmıştır. Bu yapının devamında saf Pinus sylvestris meşcereleri bulunmaktadır.

d. Pseudomaki Vejetasyonu
Araştırma alanında yapraklı orman zonunun ilk yarısında dar bir şerit halinde (450-800 m)
yalancı maki (pseudo-maki) topluluğu bulunmaktadır. 3-5 m yüksekliğe sahip bu çalı katının
sığ topraklar üzerinde yer alan bu vejetasyonun içeriğinde yer alan önemli odunsu taksonlar;
Carpinus orientalis Miller, Arbutus andrachne L. Cistus salviifolius L., Juniperus
oxycedrus L. subsp. oxycedrus, Arceuthobium oxycedri (DC.) Bieb., Crataegus monogyna
Jacq. subsp. monogyna, Astragalus microcephalus Willd., Rubus sanctus Schreber, Cotynus
coggygria Scop., Cornus sanguinea subsp. australis, Juniperus oxycedrus subsp.
oxycedrus, Pistacia terebinthus subsp. palaestina, Quercus petraea subsp. iberica,
Phillyrea latifolia ve Rhus coriaria L.’dır. Ot katı 15-30 cm yüksekliğindedir ve ortalama
örtüşü % 30-80 arasında değişmektedir. Bu katta en fazla bulunan taksonlar Teucrium
chamaedyrs subsp. trapezunticum, Origanum vulgare subsp. gracile, Helleborus orientalis,
Teucrium polium ve Helianthemum nummularium subsp. nummularium’dur.

e. Kumul Vejetasyonu

Alanda Değirmendere havzasının Karadeniz’le buluştuğu noktada var olan bu


vejetasyon tipi son yıllarda yapılan sahil yolu ve dolgulama sonucu tamamen tahrip olmuş
yok olmuştur. Yapılan çalışmalara göre bu alanda varlığı daha önceden tespit edilen bir
Campanula sp. taksonunun yok olduğu iddia edilmektedir.

11
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

6. DEĞİRMENDERE HAVZASININ ODUN DIŞI BİTKİSEL ÜRÜNLERİ

Aşağıdaki tabloda, havzada doğal olarak yetişen ve odun dışı bitkisel ürün olarak
faydalanılabilecek bitkiler ve genel olarak kullanım alanları literatüre dayalı (Baytop, 1999)
olarak ekte verilmiştir.

7. DEĞİRMENDERE HAVZASININ FLORİSTİK ÖZELLİKLERİ

Floristik bölgeleri saptanan taksonlar değerlendirildiğinde Avrupa-Sibirya ve


Karadeniz kökenli bitkilerin çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir. Bunları, Iran-Turan flora
alanına sınır, yüksek dağlık arazide bulunan Karadeniz dağ elementleriyle Iran-Turan
elementleri izlemektedir. Sahil kesimlerdeki yalancı-maki vejetasyonda Akdeniz bitkileri yer
almaktadır. Araştırma alanının sahilden dağların zirvesine uzanan bir kesit olması, taksonların
floristik bölgeleri itibariyle de zengin bir çeşitliliği ortaya koymaktadır.
Araştırma alanında 91 adet endemik bitki saptanmıştır. Endemik türler aşağıda
verilmiştir.
IUCN
Sıra No Tehlike Endemik/Nadir Takson
Kategorisi
1 CR Endemik Astragalus ansinii
2 EN Endemik Alchemilla ikizdereensis
3 EN Endemik Erysimum deflexum
4 EN Endemik Barbarea integrifolia
5 VU Endemik Papaver lateritium
6 VU Endemik Acer cappadocicum var. stenocarpum
7 VU Endemik Alchemilla oriturcica
8 VU Endemik Symphytum longipetiolatum
9 VU Endemik Hieracium gentiliforme
10 VU Endemik Jasione supina subsp. pontica
11 VU Endemik Crocus aerius

12 NT Endemik Sempervivum minus var. glabrum

13 NT Endemik Sempervivum minus var. minus


Symphytum sylvaticum subsp. sepucrale var.
14 NT Endemik
sepucrale
15 NT Endemik Cirsium trachylepis

12
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

16 NT Endemik Lilium ciliatum


Festuca amethystina subsp. orientalis var.
17 NT Endemik
turcica

18 NT Endemik Cyclamen parviflorum var. subalpinum

19 NT Endemik Melampyrum arvense var. elatius

20 NT Endemik Alchemilla sintenisii

21 NT Endemik Serpervivum armenum var. armenum

22 NT Endemik Centaurea helenioides

23 NT Endemik Potentilla cappadocica

24 NT Endemik Astragalus lineatus var. jildisianus

25 NT Endemik Euphorbia djimilensis

26 LC Endemik Delphinium formosum


27 LC Endemik Cerastium lazicum

28 LC Endemik Veronica multifida

29 LC Endemik Onosma ambigens

30 LC Endemik Phlomis russeliana

31 LC Endemik Epipactis turcica

32 LC Endemik Lamium pontica

33 LC Endemik Scaligera lazica

34 LC Endemik Galium margaceum

35 LC Endemik Onobrychis armena


36 LC Endemik Astragalus viridissimus

37 LC Endemik Dianthus carmelitarum

38 LC Endemik Arenaria kotschyana subsp. kotschyana

39 LC Endemik Campanula betulifolia

40 LC Endemik Onosma bornmuelleri

41 LC Endemik Hieracium karagoellense

42 LC Endemik Centaurea urvillei subsp. stepposa

43 LC Endemik Astrantia maxima subsp. haradjianii

44 LC Endemik Ranunculus dissectus subsp. huetii

45 LC Endemik Cyclamen parviflorum var. parviflorum

46 LC Endemik Cerastium gnaphalodes

47 LC Endemik Cerastium armeniacum

13
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

48 LC Endemik Fíraba rigida var. rigida

49 LC Endemik Trifolium pannonicum subsp. elongatum.

50 LC Endemik Heracleum platytaenium

51 LC Endemik Delphinium formosum

52 LC Endemik Galium fissurense

53 LC Endemik Lonicera caucasica subsp. orientalis

54 LC Endemik Tripleurospermum monticolum

55 LC Endemik Cirsium sommieri

56 LC Endemik Geranium asphodeloides subsp. sintenisii

57 LC Endemik Geranium ibericum susbp jubatum

58 LC Endemik Muscari aucheri

59 LC Endemik Cirsium trachylepis


60 LC Endemik Linaria genistifolia subsp. confertiflora

61 LC Endemik Muscari coeleste

62 LC Endemik Dactylorhiza osmanica var. osmanica

63 DD Endemik Astragalus ovatus

64 DD Endemik Hieracium subsilvularum

65 VU Nadir Alchemilla plicatissima

66 VU Nadir Alchemilla daghestanica

67 VU Nadir Alchemilla epipsila

68 VU Nadir Alchemilla oriturcica


69 VU Nadir Centaurea dealbata

70 VU Nadir Dactylorhiza incarnata

71 VU Nadir Trifolium polyphyllum

72 VU Nadir Festuca dijimilensis

73 VU Nadir Festuca chalcophaea var. armenum

74 VU Nadir Lilium monodelphum var. armenum

75 VU Nadir Crocus scharojanii

76 VU Nadir Ranunculus bulbosus subsp. aleae

77 VU Nadir Alchemilla speciosa

78 VU Nadir Alchemilla holotricha

79 VU Nadir Myosotis lazica

80 VU Nadir Ruscus colchicus

14
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

81 VU Nadir Galanthus rizehensis

82 VU Nadir Epimedium pinnatum subsp. colchicum

83 VU Nadir Osmanthus decorus

84 VU Nadir Gypsophila tenuifolia


Lilium carniolicum subsp. ponticum var.
85 VU Nadir
ponticum

86 VU Nadir Anemone caucasica

87 VU Nadir Seseli petraeum

88 VU Nadir Alchemilla orthotricha

89 DD Nadir Hieracium sparsum

90 DD Nadir Hieracium asterodermum

91 DD Nadir Laserpitium affine

Değirmedere Havzası’nda saptanan bitki türlerinin çoğunluğunu Compositae,


Leguminosae, Rosaceae, Gramineae, Caryophyllaceae ve Labiatae familyalarına ait olup,
bu familyalar en çok takson içeren familyalardır. Sıralamada ilk sırayı Compositae
familyasının alması, familyaya ait taksonların geniş ekolojik hoşgörürlü olmaları ve
meyvelerinin kolayca dağılabilme özelliğine sahip olmaları ile açıklanabilir. İkinci sırada
Leguminosae familyasının yer alması, ülkemizin en çok takson içeren ikinci familyası olması
ve araştırma alanının bu taksonların yetişmesine uygun olması olarak açıklanabilir.

8. DEĞİRMENDERE HAVZASINDA FLORAYI ETKİLEYEN BAŞLICA


FAKTÖRLER
Değirmendere Havzası’nda biyotik faktörlerin yoğun olumsuz etkileri görülmektedir.
Özellik1e fındık tarımının yanında, yerleşim, turizm ve yaylacılık faaliyetleri bu
olumsuzlukların en önemlileridir. Diğer yandan kaçak kesimler, yoğun yaylacılık faaliyetleri
ve arazinin fazla eğimli olması nedenleriyle ortaya çıkan erozyon Değirmendere’nin su
kapasitesinin azalmasına neden olmuştur. Aynı zamanda bölgede mevcut taş, çakıl ve kum
ocakları flora ve vejetasyonu olumsuz etkilemekte, halen yapımı devam etmekte olan
Trabzon-Gümüşhane yolunun ise Değirmendere kollarının yataklarında oynamalara neden
olmuştur.

15
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

9. DOĞALLAŞMIŞ BİTKİ TANIMI, BİYOÇEŞİTLİLİĞE ETKİLERİ


Dünyanın herhangi bir coğrafyasında doğal olarak yaşamını sürdürürken kültürü
yapılmaksızın yeniden üreme ve yayılma kabiliyetine sahip olarak daha önce doğal olmadığı
bir alana gelen ve yerleşen bitkilere “DOĞALLAŞMIŞ BİTKİ” denir.
Uygun ekolojik şartları nedeniyle doğal olmayan birçok türün yetişmesine elverişli
olan araştırma alanında 18 adet doğallaşmış tür saptanmıştır. Bu türler şunlardır. Albizzia
julibrissin Durazz., Robinia pseudoacacia L., Aillanthus altissima (Miller) Swingle,
Hydrocotyle ramiflora Maximow, Ipomoea purpurea (L.) Roth., Elsholtzia ciliata (Thunb.)
Hyl., Lonicera japonica Thunb., Aster subulatus Michaux, Erig, Erigeron annuus (L.) Pers.,
Conyza canadensis (L) Cronquist, Conyza bonariensis (L.) Cronquist, Dichrocephala
integrifolia (L.fil) Kuntze, Artemisia verlotiorum Lamotte, Crassocephalum crepidioides
(Benthams) S. Moore, Tagetes minuta L., Commelina communis L., Paspalum paspalodes
(Michx) Cchriber, Paspalum dilatatum Poiret, Sicyos angulatus L. Sigesbeckia pubescens
(Makino) Makino.
İstilacı karaktere sahip olan bu doğallaşmış bitkiler yaşamlarını devam ettirebilmek
için pek çok strateji geliştirirler. Gelişimleri çoğunlukla hızlıdır ve erken yaşlarda olgunluğa
erişirler. Bu türlerin çoğu stolonları, rizomları ve toprağa ulaşarak köklenen sürgünleri
sayesinde vejetatif üreme yapma kabiliyetine sahiptir. Bu türler çoğunlukla rüzgarla tozlaşma
eğilimindedirler. Meyveleri rüzgarlar, sular ve kuşlar vasıtasıyla taşınarak çok geniş yayılış
alanlarına ulaşırlar. Bu özellik sayesinde doğal yaşam alanlarından çok uzakta bulunan
yerlerde koloniler kurabilirler.
İstilacı türler genellikle doğal türlerden farklı fenolojiye sahiptir. Yapraklanmaları
doğal türlerden daha erken olup, daha geç faaliyetten kesilirler. Yani, vejetasyon süreleri daha
uzundur. Bu da, ekolojik toleranslarının (ekolojik hoşgörürlükleri) yüksek olmasından
kaynaklanmaktadır. Zamanlamadaki bu farklılık istilacı türlerin topraktaki besin maddelerini
erkenden almalarına neden olurlar ve bu sayede kıt olan bitki besin kaynakları için daha
avantajlı durumda olurlar.
Asıl sorun küresel biyolojik çeşitlilikte yaşanır. Biyolojik çeşitlilik bakterilerin,
mantarların, bitkilerin ve de tek hücreli canlıların mükemmel bir karışımından oluşan
karmaşık bir yapıdır. Bu çeşitliliği oluşturan tüm organizmalar ekosistemlerin yaşayan
elemanlarıdır ve gezegendeki yaşamın sürekliliğini mümkün kılarlar. Ilıman iklim zonundaki
bir bitkiye bağımlı olan en az 12 tür organizma olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayının ise
tropik bölgelerde daha fazla olduğu belirtilmektedir.

16
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

İstilacı karakterde olan bu doğallaşmış türler yörede mevcut olan doğal türleri saf dışı
bırakırlar. Yalnızca belirli türlerin yerine yerleşmekle kalmayıp tüm organizma topluluğunu
yok edebilirler. Bu marifetleri sayesinde doğal bitkiler ile doğal hayvan türleri arasında
yüzyıllardır süregelen ekolojik bağları parçalarlar. Amerika Birleşik Devletleri’nin Tehlikede
ve Tehdit Altındaki bitki ve hayvan türlerinin %42’si bu doğal olmayan istilacı türler
nedeniyle risk altındadır. Bu türlerin yayılışlarının genişlemesiyle habitat karışıklıkları ve
parçalanmaları da o derecede artar. Bu karışıklık ve parçalanmalar aynı zamanda sarmaşık
(Hedera), asma (Vitis) ve gıcır otu (Smilax) gibi bazı doğal türlerin yayılışlarını da artırır.
Doğallaşmış istilacı türlerin aksine bu doğal türler yöresel ekosistemlerdeki süksesyon
aşamalarına katılırlar. Ancak doğallaşmış istilacı türler yerleştikleri ekosistemdeki normal
süksesyon aşamalarını değiştirme eğilimi gösterirler ve uzun dönemde ekosistem üzerinde
etkili olurlar.

17
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

18
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

19
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

20
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

21
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

22
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

BÖLÜM II

1. Orman
Belirli bir alanda kendine özgü bir iklim oluşturabilen, belirli bir yüksekliğe, yapıya ve
sıklığa sahip ağaç, ağaççık, çalı ve otsu bitkiler, yosun ve mantarlar, çeşitli hayvanlar, toprak
üstü ve toprak altında yaşayan mikroorganizmalar ile toprağın meydana getirdiği yaşam
birliğine Orman denir. Orman özelliğini gösteren en küçük birime de Meşcere veya Bük adı
verilir.
Ormanı oluşturan canlı ve cansız bütün elemanlar, bulundukları bu yaşam birliği
içinde doğa kanunlarına uygun bir düzen gösterirler.

2. Sürgün ve Çeşitleri
Tomurcukların vegetasyon mevsimi başlarında faaliyete geçerek uzayıp üzerinde
yeniden bir tomurcuk oluşuncaya kadar büyümesiyle meydana gelen bitki kısmına Yıllık
Sürgün adı verilir. Bu sürgünlerin uç uca eklenmesiyle ağacın gövde ve dalları büyür.
Sürgünler, generatif (Üreme) ve Vegetatif (Büyüme) organları taşırlar.

Sürgünler dış ve iç yapıları bakımından Uzun sürgün ve Kısa sürgün diye ikiye
ayrılırlar :
Uzun Sürgün : Tomurcukları belirgin internodlarla birbirinden ayrılmış, ağacın boy
büyümesinde ve dalların gelişmesinde etken olan sürgünlerdir. Ağacın ömrü boyunca
mevcutturlar.
Kısa Sürgün : İnternodları birkaç milimetreyi geçmeyen, uzamayan, dallanmayan,
ömürleri kısa olan ve vegetatif ve generatif organları taşıyan sürgünlerdir
Kısa sürgünler yalnız Angiospermae taksonlarına has değildir, Gymnospermae
taksonlarından da kısa sürgün bulunduranlar vardır. Örneğin, Ginkgo, Larix, Cedrus, Pinus
larda kısa sürgün bulunur. Gymnosperm lerde uzun sürgünler üzerinde yapraklar teker teker,
kısa sürgünler üzerinde ise en az iki olmak üzere bir çoğu bir arada bulunurlar.

Tomurcuklar, sürgünler üzerinde oluştuktan sonra vegetatif gelişimlerini mutlaka


takip eden yılda tamamlayarak faaliyete geçmeyebilirler. Bu gibi tomurcuklar gelişme
kabiliyetlerini uzun yıllar muhafaza ederler, fakat gelişmeyip uyur vaziyette kalırlar. Böyle

23
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

tomurcuklara Uyuyan Tomurcuklar (Preventif Tomurcuklar) denir. Uyuyan tomurcuklar,


ağaçlarda su dengesinin bozulduğu zamanlarda veya yaralanmalar sonucunda faaliyete
geçerler. Uyuyan tomurcukların meydana getirdiği sürgünlere Su Sürgünleri denir. Su
sürgünlerinin oluşturduğu dallara da Yapışık Dallar denir. Yapışık dalların ağacın odun kısmı
ile bir bağlantısı yoktur, bunlar adeta kabuğun içerisine yapıştırılmış gibidir. Ancak zamanla
gövdeye kaynaşırlar. Bu gibi yapışık dallar gövdenin budaklı olmasına neden olduklarından
gövdenin ekonomik değerini düşürürler. Bu nedenle ormancılık bakımından önemlidirler.
Su sürgünlerinin oluş nedenleri henüz kesin olarak bilinmemekle birlikte, ağacın
tepesi ile kök sistemi arasındaki su dengesinin bozulması sonucunda meydana geldikleri
kabul edilmektedir.
Tomurcuklar normal olarak genç sürgünler üzerinde oluşurlar. Bazen ağaçların yaşlı
kısımlarında, örneğin ; gövde ve kalın dallarında veya köklerinde de tomurcuklar meydana
gelebilir. Bu kısımlarda çoğunlukla yaralanmalar sonucunda canlı hücrelerden bir kısmı
meristematik ( Bölünür) duruma geçerler ve bölünerek tomurcuklar oluştururlar. İşte önceden
olmayıp, sonradan meydana gelen bu tomurcuklara Adventif Tomurcuklar (Arızi
Tomurcuklar) adı verilir.Odunsu bitkilerde, adventif tomurcuklar genellikle yaraların
etrafında oluşurlar. Yaralanan veya kesilen bitki kısmı gövde ise meydana gelen sürgüne
Kütük Sürgünü, kök ise meydana gelen sürgüne Kök Sürgünü adı verilir
Kütük ve kök sürgünü verme özelliğine sahip ağaçlar, baltalık işletmelerine olanak
sağladıkları için, ormancılık açısından bilinmelerinde büyük yararlar vardır. Adventif
tomurcuklar vegetatif organlarla üreme (Çelikle Üreme) yi sağladıklarından ormancılıkta çok
önemlidirler.

3. Yapışık Dal Oluşumunun Sebebi ve Önemi :

Uyuyan tomurcuklardan veya arızi tomurcuklardan meydana gelen sürgünlerin


oluşturduğu yapışık dallar, bilhassa geniş yapraklı orman ağaçları ile meyve ağaçları için
büyük öneme sahiptirler. Bu yapışık dalların oluşumlarının gerçek sebeplerini saptamak için
eskiden beri bir çok deneyler yapılmış ancak kesin bir sonuca varılamamıştır.
Yapışık dallar çeşitli durumlarda oluşmaktadırlar, ancak en fazla normal dalların
herhangi bir sebeple yok edildikleri zaman oluşurlar. Toplu olarak yaşayan ağaçlar
seyreltildiğinde veya birden bire açık sahaya çıkarıldıklarında, bu ağaçlardan hiçbir dal
eksilmemesine karşın yine yapışık dallar meydana gelir. Bu durum açık sahaya kavuşan
ağaçların ani olarak bol ışığa ve ferah bir kök sistemine kavuşmuş olmalarıyla açıklanır.

24
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

Böylece kökler vasıtasıyla alınan su içerisindeki bol mineral madde eriyikleri için bir
kullanım yeri aranır ve uyuyan tomurcuklar sürmeye başlar diye düşünülebilir. Bu açıklama
çok tatmin edici değildir. Çünkü, herhangi bir ağacı gövdesinin belirli bir yüksekliğinden
çepeçevre halkalayarak boğacak olursak, yapraklarda meydana getirilen organik besin
maddeleri bu halkanın alt kısmına inemeyeceği gerçeğine rağmen oluşan su sürgünlerinin,
besin bakımından zengin olan halkanın üst kısmında değil, alt tarafında yani organik besin
maddeleri bakımından fakir olan kısımlarda oluştukları görülür. Bu da bize yapışık dal
oluşumunun yalnız besin maddeleri ile ilgili olmadığını gösterir.
Aniden ferahlandırılan bir meşceredeki ağaçların üzerinde meydana gelen su
sürgünlerinin bol ışık nedeniyle oluştukları söylenmektedir. Aslında ışık, tomurcukların
uyanmasını etkileyici bir faktör ise de kapalı bir ormanda az ışıkta da bir çok meşelerin
gövdelerinde su sürgünlerinin oluştuğu görülmektedir. Hatta ışık azlığından dolayı bu
sürgünlerin fazla gelişemeden öldükleri de bilinmektedir. Demek ki bu oluşumda ışığın da tek
başına etkili bir faktör olmadığı ortaya çıkmaktadır. Meşelerde görülen bu durum belki de
yine besin fazlalığından kaynaklanmaktadır diye düşünülebilir. Derinlere giden kök sistemi
gelişen bu meşelerde zengin besin maddelerinin harcanması için oluşan bu sürgünlerin
ölümleri ışık azlığından meydana gelmektedir diyebiliriz. Yukarıda belirttiğimiz şekilde
halkalayarak ağacın çepeçevre boğulması ile alt kısımlarda meydana gelen sürgünlerin
oluşumunu ağacın fizyolojik faaliyetine yani yaşama- yok olma savaşındaki çabasına
bağlamak da mümkündür.
Sonuç olarak : Ağaçların çeşitli organları arasında bir korelasyon mevcuttur. Bu
korelasyon sadece ağacın tamamında değil, bu organların ağaç üzerinde dağılışına, çeşitli
fizyolojik yerlerde bulunuşuna göre düzenlenmiştir. Bu sebeple ağacın herhangi bir yerinde
onun gelişme seyri bozulmamış ise, yaprak ve kök sistemi, iletim boruları, mekanik dokuları
ve sonuçta ağacın doğal habitusu bir denge göstermektedir. Bu dengenin herhangi bir nedenle
bozulması durumunda, ağaçta meydana gelen bir takım fizyolojik olaylara paralel olarak su
sürgünleri de oluşabilirler. Bu oluşumunun gerçek sebeplerinin kesin olarak bilinmemesine
rağmen, su sürgünlerinin biyolojik önemi açıktır. Bu sürgünler bitkide kaybolan veya bozulan
kısımların yerini alarak ölümüne engel olurlar, bu organları tazeler, gençleştirir ve yeniden
hayatiyetlerine kavuştururlar, hatta o bitkinin çoğalması için gerekli organlarını da üzerlerinde
taşıyacaklarından, onların nesillerinin sürekliliğini de sağlamış olurlar.
Bu sürgünlerin pratik ormancılıkta biri olumlu ve diğeri olumsuz olmak üzere iki çeşit
rolleri vardır:
Olumlu rolü: Baltalık işletmesine olanak sağlar. Ayrıca çelikle üretime yardımcı olur.

25
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

Olumsuz rolü: Koru ormanlarında düzgün gövdeler üzerinde oluşmaları durumunda o


gövdelerin kalitesini düşürürler.
Bir tomurcuğun ilkbaharda faaliyete geçmesiyle uzamaya başlayan sürgün, normal
olarak bütün vegetasyon mevsimi süresince uzamasına devam eder ve üzerinde yeni
tomurcukların meydana gelmesi ile sonbaharda uzamasına son verir. Ancak bazen sürgünün
üzerinde oluşan ve gelecek yılın sürgünlerini meydana getirecek olan tomurcuklar bir kış
devresi geçirmeden aynı vegetasyon döneminde (Yaz ortasında) faaliyete geçerek yeni bir
sürgün daha oluştururlar ki bu sürgüne Yaz Sürgünü adı verilir.
Bazen kısa sürgün üzerindeki bir tomurcuktan bir uzun sürgün meydana gelebilir ki bu
sürgünlere de Gençleşme Sürgünü (Tazelenme Sürgünü) adı verilir.

4. Doğal Budanma
Doğal budanma ağacın dış görünüşü üzerinde etkili bir olaydır. Bilhassa kapalı
meşcerelerde ışık yetersizliğinden dolayı alt dalların kuruyarak düşmesine Doğal Budanma
adı verilir.
İğne yapraklı ağaçlarda,özellikle Abies, Picea ve Pinus larda kuruyan dalların
gövdeden ayrılıp düşmesi çok yavaş olur, düşen dalların dip tarafındaki canlı kalan kısmın
ucunda uzun veya kısa ölü bir parça kalınlaşan gövde içerisinde adeta yabancı bir cisim gibi
kalır. Bunlara da Ölü Budaklar denir. Ölü budak bulunduran gövdelerden elde edilen
odunlarda görülen bu oluşum, odunun diğer kısımlarına göre daha fazla organik maddeye
sahiptir ve daha yoğun olurlar. Böyle odunların kuruması sonucunda, su kaybı sebebiyle, ölü
budak kısmı odundan ayrılarak düşer ve yerinde bir delik kalır.
Genel olarak endüstride budak arzu edilmez, çünkü budaklar odunun kalitesini
düşürürler. Hele ölü budaklar hiç arzu edilmezler. Ormancının amacı az budaklı veya
budaksız odun elde etmektir. Bu amaçla bakım önlemleri arasında gerekli durumlarda kuru ve
yaş budama yapılması gerekmektedir.

5. Dal Düşürme
Dal düşürme olayı da orman ağaçları için önemli bir olaydır. Angiosperm lerden
Quercus, Populus, Salix, Ulmus, Fraxinus, Acer ile Gymnosperm lerden Cupressus,
Chamaecyparis, Thuja gibi ağaçların fazla asimilasyon organlarını atması olayına Dal
Düşürme adı verilir.
Dal düşürme olayının gerçekleşmesi yan dalların üzerindeki yıllık sürgünlerin bu
dallara birleşme yerlerinde ve gövdenin üst, orta ve alt kısımlarında olur. Sürgünlerin yan

26
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

dallara birleştiği bu yerlerde, bir yıl evvelki yıllık sürgün ile bir yıl sonraki yıllık sürgün
arasında, bulundurdukları su bakımından farklı bir durumun meydana gelmesi sonucunda, su
bakımından fakir olan, oldukça uç kısımda bulunan birkaç yıllık sürgün, bağlı bulundukları
daha evvelki yıllara ait olan yıllık sürgünlerden adeta çözülerek ayrılırlar. Bu çözülme uç
kısımdaki sürgünlerde özden kabuğun dış kısmına kadar olan her tarafta canlı hücrelerin
protoplasmalarının çekilmesi ile gerçekleşir. Canlı hücrelerin protoplasmaları çekilince dalın
kuruyan bu kısmı bir önceki kurumayan canlı kısımla birleşme yerinden bir gevşeme ile
çözülür. Bu kısım adeta bir mafsal şeklini alır. Daha sonra hafif bir rüzgar veya herhangi bir
dış etki ile oradan ayrılır ve düşer. Bu şekilde ağacın tepe kısmında ışık ve hava bakımından
bir ferahlama meydana gelir.
Kavaklarda daha çok kısa sürgünler, Meşelerde ise zayıf yan sürgünler düşerler. Dal
düşürme olayını doğal budanma ile karıştırmamak gerekir. Doğal budanma, gövdenin yeteri
kadar ışık alamayan alt kısımlarındaki dallarda ve bu dalların gövdeye birleştikleri yerlerde
olur. Oysa dal düşürme olayı, gövdenin alt taraflarında değil orta ve üst taraflarında da
görülür ve dalların gövdeye birleştikleri kısımlarda değil, aynı zamanda orta kısımlarında da
yıllık sürgünlerin birleşme yerlerinde görülür.
Dal düşürme olayı ağaç türüne göre değiştiği gibi, aynı türün değişik bireylerinde de
farklılık gösterir. Genellikle temmuz ayında başlar ve sonbahar mevsiminin sonuna kadar
devam edebilir.
Dal Düşürme Olayına Etki Eden Faktörler; Kuraklık, Yaşlılık ve Zayıf büyüme olarak
gösterilebilir. İyi beslenme koşullarında bu olay hemen hemen hiç görülmez.
Meşelerde dal düşürme, ekseriya sıcak bir yaz mevsiminden sonra meydana
gelmektedir. Sıcaklık fazla olunca, toprakta su miktarı da azalmaktadır, bu durumda bitki
zayıf olan veya fazla olan vegetasyon organlarını suyun kolayca erişemediği yerlerden
itibaren atar. Diğer taraftan böyle sıcak bir yaz mevsimi sonrasında Quercus ve Fagus larda
bol bir tohum yılı görülür. Çünkü hayat düzeni bozulan bitkiler, kendisinden sonra neslini
devam ettirecek yollara baş vururlar ve bu nedenle bol tohum meydana getirirler. Dal
düşürme olayı, bir sonraki yıl bol çiçek açmanın ve dolayısıyla bol tohum meydana geleceğini
haber vermesi açısından ormancılıkta çok önemlidir. Doğal olarak üreme ve tohum sağlama
bakımından bol tohum yıllarının önceden bilinmesi ormancılıkta çok yararlıdır.
İlkbaharda, Ladin ve Göknar ormanlarında görülen, ağaçların altlarına düşmüş olan
yeşil ve ince dallar, dal düşürme olayı ile karıştırılmamalıdır. Bu gibi ince dallar, bir takım
hayvanların erkek ve dişi çiçekleri yerken düşürdükleri son yıllara ait yıllık sürgünlerdir.
Çiçekleri yerken bu sürgünleri de düşürürler.

27
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

6. Yaprakların Işığa Göre Duruşları

Bütün bitkilerin yaprakları genellikle ışıktan en iyi şekilde yararlanbilecek bir durum
almışlardır. Bitkilerin yapraklarını ışığa göre en uygun duruma getirme kabiliyeti, kısmen
sürgünün büyüme hareketleri yardımı ile, kısmen de yaprakların kendi hareketleri ile
gerçekleşmektedir. Sürgünlerdeki ışık etkisi ile oluşan yönelmeler Heliotropizm konusunda
anlatılmıştı. Bir çok bitkilerin ve orman ağaçlarının yapraklarının ayası, bir sırt ve bir de karın
tarafı olmak üzere yassı bir şekildedirler. Bu gibi yaprak ayaları, hareket kabiliyetine sahip
bulundukları sürece, ışığın üst yüzeylerine dik olarak gelebileceği bir durum alırlar. Güneş
etkisinin normalden fazla olması durumunda, ışığın üst yüzlerine değil, yan kenarlarına
gelecek şekilde bir durum alırlar. Bu durum Robinia pseudoacacia (Yalancı Akasya) larda
gayet rahat izlenebilir. Bu ağaç tüysü yapraklarını tam güneşli zamanlarda, ışığın yaprakların
yan kenarlarına, kapalı, bulutlu günlerde üst yüzlerine dik olarak gelecek şekilde çevirirler.
Ağaçların yapraklarındaki ışığa bağlı olarak meydana gelen bükülme, kıvrılma ve
yönelmeler, yaprakların gençlik dönemlerinde ve sürgünün büyüme enerjisinin devam ettiği
sürede gerçekleşmektedir.
Ilıman iklimlerde yaşayan bitkiler, örneğin memleketimizdeki orman ağaçlarının
büyük çoğunluğunun yaprakları serbest ışığa doğru üst yüzlerini çevirmiş bir durum
almışlardır.
Yapraklar ışığa karşı almış oldukları duruma göre üç kısma ayrılırlar :
a- Panphotometrik Yapraklar: Kendilerini dağınık ışığa göre en uygun duruma
sokmuş, ancak direkt olarak gelen ışığın bir kısmından kaçınan bir durum almış olan
yapraklar. Bunlar ağaçta tepenin dış kısımları ve bilhassa uç sürgünleri çok sık yapraklı olan
ağaçlarda görülürler.
b- Euphotometrik Yapraklar: Bu yapraklar ışığa doğru yönelen yapraklardır.
Ağaçta tepenin iç kısımlarında yer alırlar. Üst yüzlerini en kuvvetli dağınık ışığın geldiği yöne
doğru tamamen dikine olarak çevirirler.
c- Aphotometrik Yapraklar: Işığa karşı belirli hiçbir durum almayan yapraklardır.
Örneğin, çamların yaprakları gibi. Bunların her tarafı aynı yapıda olduğundan, ışık hangi
taraftan gelirse gelsin bu yapraklar ışıktan aynı derecede yararlanabilirler.

28
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012

7. Yaprak Absisyonu (Yaprak Dökülmesi)

Çok yıllık ve odunsu bitkilerin dal, yaprak, çiçek, ve meyve gibi organlarının
döküldüğü bilinen bir doğal olaydır. Bu gibi organların ana bitkiden koparak ayrılması
olayına Absisyon adı verilir. Yaprakların bitkiden koparak ayrılması olayına da Yaprak
Absisyonu denir.
Yaprak absisyonu, değişik bitki gruplarında oluşum itibariyle farklılık göstermesine
karşın gerçekleşmesi ana hatlarıyla aynı prensiplere dayanmaktadır. Yaprak absisyonu, ılıman
bölgelerde büyüme mevsiminin sonunda, tropik bölgelerde ise yıl boyunca meydana
gelmektedir.
Yaprak absisyonu Gymnospermae ve herdem yeşil diye adlandırılan Angiospermae
taksonlarında da meydana gelmektedir. Yaprak absisyonu esnasında, dökülecek olan yaprağın
kaidesinde enine yönde dar bir bölge oluşur. Bu kısma Absisyon Bölgesi adı verilir. Bu
bölgenin yapısı dışında kalan kısmın yapısından farklıdır. Yaprağın dökülmesinden haftalarca
önce burada iyice farklılaşmış bir tabaka oluşur, bu tabakaya Ayırma Tabakası adı verilir. Bu
tabakanın meydana gelişi tamamlandıktan sonra absisyon başlar.
Yaprak döküldükten sonra, ayırma tabakasının açıkta kalan kısmının kurumaya ve
mikroorganizmalara karşı korunması gerekmektedir. Bu koruma ödevini gelişen iki tabaka
sağlar. Bunlardan biri primer kökenli olan ve Primer Koruyucu Tabaka adını alan absisyon
bölgesindeki paranşim hücrelerinin ligninleşmesi ve süberinleşmesi ile meydana gelir. İkinci
tabaka ise sekonder kökenli olan tipik bir peridermistir. Absisyonun gerçekleştiği bölge yapı
bakımından zayıf olan bir bölgedir. Bu kısımdaki hücrelerin çeperleri zayıflamış, iletim
demetlerinin çapları genellikle indirgenmiş, destek doku elemanlarından skleranşim çok az
gelişmiştir veya hiç yoktur. Kollenşim de bulunmaz. Bu bölgedeki iletim demetlerini
oluşturan elemanların bir kısmı tıkanır, yaprak dökülmesinden kısa bir zaman önce ayırma
tabakası hücrelerinin dış çeperleri ve orta lamelleri önce musilaj haline geçer ve daha sonra
erirler. Bazı bitkilerde iç çeper de aynı şekilde erir ve sonuçta hücreler birbirlerinden
ayrılmaya başlarlar ve rüzgâr veya başka bir etken ile yaprak ana bitkiden koparak ayrılır

29

You might also like