Professional Documents
Culture Documents
ORMANCILIK UYGULAMALARI – I
DERSİ
Çalışma Alanı:
Değirmendere Havzası
Hazırlayanlar
Trabzon, 2012
1
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
BÖLÜM I
Flora bir ülke, bir bölge ya da belirli bir yörenin bitkilerinin tümüne verilen ad olup,
florayı oluşturan bitki elementleri arasında herhangi bir karşılıklı floristik ilişki bulunması
koşulu yoktur. Örneğin; Türkiye florası, Avrupa florası, Altındere Vadisi Milli Parkı florası
gibi.
Vejetasyon ise, bir ülkenin ya da bir bölgenin belirli yaşam koşullarına göre gelişen ve
yaşam koşulları benzer olan bitki taksonlarının oluşturduğu toplumlar olarak
tanımlanmaktadır. Bu tanım biraz daha açılacak olursa, vejetasyonda floradan farklı olarak,
yaşam koşulları benzer olan bitki taksonlarının birlikte bulunması koşulu aranmaktadır.
Örneğin; çöl, step, maki, orman ve savan vejetasyonları gibi.
Formasyon çayır veya orman gibi belirli bir fizyonomik özellik gösteren bitkilerin bir
bitki grubu meydana getirmeleridir. Formasyon bazen tek bir türden, bazen aynı bir
familyanın hakim birkaç türünün karışımından bazen de birçok türlerin karışımından meydana
gelebilir.
Dünyanın zengin floristik merkezlerinden birisi olan ülkemizin floristik yapısı son
derece karmaşık bir özellik göstermektedir. Bu karmaşıklık Türkiye’nin bu üç flora bölgesinin
bir birleşim yerinde olmasından ve değişiklik gösteren topografik yapısı ile değişik iklim
özelliklerinden kaynaklanmaktadır.
2
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
3
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
4
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
5
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
Mediterranean Area) gibi kuruluşların işlevleri yanında, her ülke kendi bitkilerini korumak
amacıyla çeşitli önlemler almaktadır. Özellikle nesilleri yok olma tehlikesi altında olan
bitkilerin korunması için çıkarılan yasa, yönetmelik gibi önlemler yanında, önemli alanların
korunması için ülkelerin floristik açıdan ilginç yöreleri milli parklar ve tabiatı koruma alanları
gibi yerler belirlenip korunmaya çalışılmaktadır.
Türkiye, sahip olduğu yaklaşık 9500 (9342) tohumlu bitki türü ile bulunduğu iklim
kuşağında, oldukça zengin floraya sahip ülkelerden biridir. Türkiye florasının önemli özelliği,
sahip olduğu tür zenginliğinin yanı sıra, çok sayıda endemik tür (3130 tür ile % 34 oranında)
içermesidir. Alttürler ve varyeteler de dikkate alındığında, bu oran biraz daha artar; toplam
11725 taksonun, 4018’i (% 36) endemiktir (Vural, 2009).
Endemik bitkilerimiz ülkemizdeki bitki coğrafyası alanlarına göre değerlendirildiğinde de:
İran-Turan 1379,
Akdeniz 1218 ve son olarak
Avrupa-Sibirya 357 takson içermektedir.
Bunların dışında kalan endemik taksonların hangi bitki coğrafyası elementi oldukları
henüz kesin olarak saptanamamıştır. Bunlar daha çok geçiş bölgelerinde yetişmekte ve bu
nedenle yukarıda belirtilen bölgelerden hangisine ilişkin oldukları tam olarak saptanamayan
bitkilerdir.
1994 yılında yayınlanan yeni IUCN tehlike kategorilerine göre endemik ve nadir bitki
taksonları aşağıdaki kriterler göz önüne alınarak sınıflandırılmaktadır:
1- EX - EXTINCT - Tükenmiş.
Eğer son bireyinin öldüğü konusunda hiçbir şüphe yoksa bu takson EX
kategorisindedir. Türkiye Florası'nda ülkemizde yetiştiğinden söz edilen ancak bazı
bilimadamlarının özellikle aramalarına rağmen bulunamamış bazı taksonlar bu kategoriye
konmuşlardır. Örneğin; Verbascum calycosum, Urtica haussknechtii.
2- EW - EXTINCT IN THE WILD - Doğada Tükenmiş.
Takson bulunabileceği ortamlarda ve yılın farklı zamanlarında yapılan ayrıntılı
araştırmalarda bulunamamış yani doğada kaybolmuş ve yalnız kültüre alınmış bir şekilde
yaşamaya devam ediyorsa bu gruba konur.
3- CR - CRITICALLY ENDANGERED - Çok Tehlikede.
Bir takson çok yakın bir gelecekte yok olma riski altında ise bu gruba konur. Yapılan
floristik çalışmalarda, gelecekte populasyonları zarar görebileceği düşünülen bitki taksonları
bu kategoriye konmuştur. Örneğin; Campanula sorgerae, Crocus adanensis.
6
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
4- EN - ENDANGERED - Tehlikede.
Bir takson oldukça yüksek bir risk altında ve yakın gelecekte yok olma tehlikesi
altında ancak henüz CR grubunda değilse EN grubuna konur. Örneğin; Campanula
troegerae.
5- VU - VULNERABLE - Zarar Görebilir.
CR ve EN gruplarına konamamakla birlikte, doğada orta vadeli gelecekte yüksek
tehdit altında olan taksonlar bu gruba konur. Ülkemizde orta vadede tehdit altında olabileceği
düşünülen ve birden fazla lokaliteden bilinenler şimdilik durumlarında tehlike olmayan bazı
türler, gelecekte korunmalarının sağlanması için, bu kategoriye konmuşlardır.
6- NT - NEAR THREATENED -Tehdit Altına Girebilir.
Bir evvelki gruba konamayan ancak VU kategorisine konmaya yakın adaylar.
Örneğin; Delphinium bithynicum, Helleborus vesicarius.
7- LC - LEAST CONCERN - En Az Endişe Verici.
Herhangi bir koruma gerektirmeyen ve tehdit altında olmayanlar. Örneğin; Frangula
alnus subsp. pontica, Fraxinus ornus subsp. cilicica.
8- DD - DATADEFICIENT-Veri Yetersiz.
Bir taksonun dağılım ve bolluğu hakkındaki bilgi yetersiz ise, takson bu gruba konur.
Bu kategorideki bir taksonun biyolojisi çok iyi bilinse bile, onun yayılış ve bolluğuna ilişkin
bilgiler eksiktir. Bu nedenle bir taksonun DD kategorisine konması, onun tehdit altında
olmasından çok, hakkında daha fazla bilgi toplanması gerekliliğini belirtilmektedir. Bilgiler
elde edilince takson, başka bir uygun kategoriye konulmaktadır. Örneğin; Lamium
sulfureum, Verbascum artvinense.
9- NE - NOT EVALUETED - Değerlendirilemeyen
Yukarıdaki herhangi bir kriter ile değerlendirilemeyen endemiklerdir. Örneğin;
Astragalus tournefortii, Tulipa sprengeri ve Cyperus noeanus türlerinin yurdumuzun
neresinde yetiştiği tam olarak belirtilmeyen bitkiler bu kategoriye konulmuşlardır.
7
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
Günümüzde doğa koruma çalışmalarında, çok geniş bölgeler yerine daha küçük
alanların koruma altına alınması ağırlık kazanmaktadır. Böylece, kısa dönemde yetkililerle
iletişim kurmak, koruma amaçlı yönetim planları hazırlamak ve uygulamalarda daha hızlı ve
pratik çalışmalar gerçekleştirmek mümkün olabilir. Uzun dönemde ise, bu alanlardaki
değişimler (tehditler ve tahribatlar vb) daha kolay izlenebilir. Bu yaklaşımla, Önemli Bitki
Alanları (ÖBA) kavramı çok geçerli bir çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır.
Önemli Bitki Alanı (ÖBA); nadir, tehlike altında ve/veya endemik bitki türlerinin
çok zengin popülâsyonlarını barındıran ve/veya botanik açısından olağanüstü zengin
ve/veya çok değerli bitki örtüsü içeren doğal ya da yarı doğal alandır.
Türkiye'nin Önemli Bitki Alanları'na ait çalışmalar, 1990'lı yılların başlarına uzanır.
Başlangıçta, sayıları 200'ü bulan Türkiye'nin aday ÖBA'ları, 2001 yılında uluslararası ÖBA
kriterlerinin revize edilmesine ve bazı alanlar hakkında yeterli bilginin bulunamamasına bağlı
olarak 122'ye düşürülmüştür. ÖBA'ların seçiminde, mümkün olduğu kadar çok, ülke çapında
nadir bitki türünün ve habitat çeşidinin temsil edilmesine dikkat edilmiştir.
Değirmendere Havzası sahilden başlayıp Maçka ilçesinde iki kola ayrılır. Doğu’ya
ayrılan kol 3063 m yükseklikteki Çakırgöl Dağı’nda son bulurken, batıya doğru uzanan kolu
ise Zigana bölgesinde 2660 m rakımlı Nişan Dağı tepesinde sonlanır. Coğrafi konumu,
8
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
topografik, jeomorfolojik yapısı ve sahip olduğu mikroklima ile oldukça zengin bir floristik
yapıya sahiptir. Buna karşın, alanının geniş bir kesiminde ortaya çıkan antropojen etkiler
sonucu bu alanlarda klimaks vejetasyon doğal yapısını kaybetmiş ve bozulan ekolojik
dengeye bağlı olarak Picea orientalis (L.) Link. ve Corylus maxima Lam. sekonder bitki
toplulukları ortaya çıkmıştır.
Değirmendere Havzasında bulunan başlıca vejetasyon tipleri şunlardır:
a- Subalpin ve Alpin vejetasyon
b- Nemli dere vejetasyonu
c- Orman vejetasyonu
d- Pseudomaki vejetasyonu
e- Kumul vejetasyonu
Ormanın üst sınırından itibaren 3063 m.'ye kadar çıkmaktadır. Araştırma alanı 1650 m
yükseltiden başlayarak alandaki en yüksek nokta olan 3060 m (Deveboynu Sırtı) yükseltiye
kadar subalpin ve alpin kuşak olmak üzere iki vejetasyon katmanını içermektedir.
Çalışma sahasında 1650-1900 (-2000) m yükseklik kademelerinde bulunan subalpin
vejetasyon çeşitli odunsu ve otsu taksonlar içermektedir. Bu zonu simgeleyen başlıca odunsu
taksonlar Betula litwinowii, Betula pendula, Populus tremula, Acer trautvetteri, Salix
caprea, Lonicera caucasica subsp. orientalis, Daphne glomerata, Daphne mezereum,
Sorbus subfusca, Sorbus aucuparia, Vaccinium myrtillus, Vaccinium arctostaphylos,
Rhododendron ponticum, Rhododendron luteum’dur. Subalpin vejetasyon zonunu
simgeleyen başlıca otsu taksonlar ise Anemone narcissiflora, Trollius ranunculinus, Caltha
polypetala, Colchicum speciosum, Lilium monadelphum var. armenum, Geum coccineum,
Hypericum orientale, Sibbaldia parviflora, Primula veris subsp. columnae, Primula
auriculata, Ajuga orientalis, Veratrum album' dur Araştırma alanında en geniş alanı
oluşturan alpin vejetasyonu ise 1900 (-2000) m yükseltiden 3063 m yükseltiye kadar olan
alanda yayılmaktadır. Bu alan çok zengin otsu bitki taksonları ile az sayıda odunsu
taksonlardan oluşmaktadır. Bu vejetasyon tipinde Helichrysum plicatum subsp. plicatum,
Trifolium polyphyllum, Jasione supina subsp. pontica, Viola altaica subsp. oreades,
Festuca amethystina subsp.orientalis var. turcica, Alchemilla caucasica, Campanula
tridentata, Draba rigida subsp. rigida, Gentianella caucasea, Carex nigra subsp. alpina,
Pedicularis pontica, Veronica gentianoides, Euphorbia djimilensis, Colchicum szovitsii
9
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
gibi otsu bitki toplumları ile Juniperus communis subsp. alpina, Rosa montana,
Rhododendron luteum gibi odunsu taksonlar yer almaktadır.
c. Orman Vejetasyonu
Sahilden başlayıp 2100 m. yükseltiye kadar çıkmaktadır. Bu ormanlar, iğne yapraklı
ormanlar, yaprağını döken geniş yapraklı ormanlar ve bunların karışımlarından oluşmaktadır.
Düşük yükseltilerdeki yaprağını döken karışık ormanların baskın türleri Fagus orientalis
Lipsky ve Castanea sativa Miller olup, Castanea sativa - Fagus orientalis birliğini
oluştururlar. Bunlara karışan diğer ağaç türleri; Carpinus betulus L., Quercus hartwissiana
Stewen., Quercus petraea (Mattuschka) Liebl subsp. iberica (Steven ex Bieb.) Krassiln, Tilia
rubra DC. subsp. caucasica (Rupr.) V. Engler, Ulmus minor Miller subsp. minor 'dur. Bu
kuşağın üzerinde Fagus orientalis Lipsky yer yer saf meşcereler oluşturur ve yüksek
kesimlerde doğru çıkıldıkça Picea orientalis (L.) Link. ile karışarak, Fagus orentalis - Picea
orientalis birliğini oluşturur. Bu vejetasyonda saf olarak en çok alan kaplayan tür Picea
orientalis (L.) Link olup, Picea orientalis - Sedum stoloniferum birliğini oluşturmaktadır.
Ladin ormanları içinde tek tek bireyler halinde Abies nordmanniana (Stev.) Spach subsp.
nordmanniana, Acer cappadocicum Gleditsch var. cappadocicum, Acer cappadocicum
Gleditsch var. stenocarpum Yalt., Acer platanoides L., Acer trautvetteri Medw., Taxus
10
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
d. Pseudomaki Vejetasyonu
Araştırma alanında yapraklı orman zonunun ilk yarısında dar bir şerit halinde (450-800 m)
yalancı maki (pseudo-maki) topluluğu bulunmaktadır. 3-5 m yüksekliğe sahip bu çalı katının
sığ topraklar üzerinde yer alan bu vejetasyonun içeriğinde yer alan önemli odunsu taksonlar;
Carpinus orientalis Miller, Arbutus andrachne L. Cistus salviifolius L., Juniperus
oxycedrus L. subsp. oxycedrus, Arceuthobium oxycedri (DC.) Bieb., Crataegus monogyna
Jacq. subsp. monogyna, Astragalus microcephalus Willd., Rubus sanctus Schreber, Cotynus
coggygria Scop., Cornus sanguinea subsp. australis, Juniperus oxycedrus subsp.
oxycedrus, Pistacia terebinthus subsp. palaestina, Quercus petraea subsp. iberica,
Phillyrea latifolia ve Rhus coriaria L.’dır. Ot katı 15-30 cm yüksekliğindedir ve ortalama
örtüşü % 30-80 arasında değişmektedir. Bu katta en fazla bulunan taksonlar Teucrium
chamaedyrs subsp. trapezunticum, Origanum vulgare subsp. gracile, Helleborus orientalis,
Teucrium polium ve Helianthemum nummularium subsp. nummularium’dur.
e. Kumul Vejetasyonu
11
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
Aşağıdaki tabloda, havzada doğal olarak yetişen ve odun dışı bitkisel ürün olarak
faydalanılabilecek bitkiler ve genel olarak kullanım alanları literatüre dayalı (Baytop, 1999)
olarak ekte verilmiştir.
12
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
13
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
14
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
15
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
16
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
İstilacı karakterde olan bu doğallaşmış türler yörede mevcut olan doğal türleri saf dışı
bırakırlar. Yalnızca belirli türlerin yerine yerleşmekle kalmayıp tüm organizma topluluğunu
yok edebilirler. Bu marifetleri sayesinde doğal bitkiler ile doğal hayvan türleri arasında
yüzyıllardır süregelen ekolojik bağları parçalarlar. Amerika Birleşik Devletleri’nin Tehlikede
ve Tehdit Altındaki bitki ve hayvan türlerinin %42’si bu doğal olmayan istilacı türler
nedeniyle risk altındadır. Bu türlerin yayılışlarının genişlemesiyle habitat karışıklıkları ve
parçalanmaları da o derecede artar. Bu karışıklık ve parçalanmalar aynı zamanda sarmaşık
(Hedera), asma (Vitis) ve gıcır otu (Smilax) gibi bazı doğal türlerin yayılışlarını da artırır.
Doğallaşmış istilacı türlerin aksine bu doğal türler yöresel ekosistemlerdeki süksesyon
aşamalarına katılırlar. Ancak doğallaşmış istilacı türler yerleştikleri ekosistemdeki normal
süksesyon aşamalarını değiştirme eğilimi gösterirler ve uzun dönemde ekosistem üzerinde
etkili olurlar.
17
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
18
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
19
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
20
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
21
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
22
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
BÖLÜM II
1. Orman
Belirli bir alanda kendine özgü bir iklim oluşturabilen, belirli bir yüksekliğe, yapıya ve
sıklığa sahip ağaç, ağaççık, çalı ve otsu bitkiler, yosun ve mantarlar, çeşitli hayvanlar, toprak
üstü ve toprak altında yaşayan mikroorganizmalar ile toprağın meydana getirdiği yaşam
birliğine Orman denir. Orman özelliğini gösteren en küçük birime de Meşcere veya Bük adı
verilir.
Ormanı oluşturan canlı ve cansız bütün elemanlar, bulundukları bu yaşam birliği
içinde doğa kanunlarına uygun bir düzen gösterirler.
2. Sürgün ve Çeşitleri
Tomurcukların vegetasyon mevsimi başlarında faaliyete geçerek uzayıp üzerinde
yeniden bir tomurcuk oluşuncaya kadar büyümesiyle meydana gelen bitki kısmına Yıllık
Sürgün adı verilir. Bu sürgünlerin uç uca eklenmesiyle ağacın gövde ve dalları büyür.
Sürgünler, generatif (Üreme) ve Vegetatif (Büyüme) organları taşırlar.
Sürgünler dış ve iç yapıları bakımından Uzun sürgün ve Kısa sürgün diye ikiye
ayrılırlar :
Uzun Sürgün : Tomurcukları belirgin internodlarla birbirinden ayrılmış, ağacın boy
büyümesinde ve dalların gelişmesinde etken olan sürgünlerdir. Ağacın ömrü boyunca
mevcutturlar.
Kısa Sürgün : İnternodları birkaç milimetreyi geçmeyen, uzamayan, dallanmayan,
ömürleri kısa olan ve vegetatif ve generatif organları taşıyan sürgünlerdir
Kısa sürgünler yalnız Angiospermae taksonlarına has değildir, Gymnospermae
taksonlarından da kısa sürgün bulunduranlar vardır. Örneğin, Ginkgo, Larix, Cedrus, Pinus
larda kısa sürgün bulunur. Gymnosperm lerde uzun sürgünler üzerinde yapraklar teker teker,
kısa sürgünler üzerinde ise en az iki olmak üzere bir çoğu bir arada bulunurlar.
23
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
24
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
Böylece kökler vasıtasıyla alınan su içerisindeki bol mineral madde eriyikleri için bir
kullanım yeri aranır ve uyuyan tomurcuklar sürmeye başlar diye düşünülebilir. Bu açıklama
çok tatmin edici değildir. Çünkü, herhangi bir ağacı gövdesinin belirli bir yüksekliğinden
çepeçevre halkalayarak boğacak olursak, yapraklarda meydana getirilen organik besin
maddeleri bu halkanın alt kısmına inemeyeceği gerçeğine rağmen oluşan su sürgünlerinin,
besin bakımından zengin olan halkanın üst kısmında değil, alt tarafında yani organik besin
maddeleri bakımından fakir olan kısımlarda oluştukları görülür. Bu da bize yapışık dal
oluşumunun yalnız besin maddeleri ile ilgili olmadığını gösterir.
Aniden ferahlandırılan bir meşceredeki ağaçların üzerinde meydana gelen su
sürgünlerinin bol ışık nedeniyle oluştukları söylenmektedir. Aslında ışık, tomurcukların
uyanmasını etkileyici bir faktör ise de kapalı bir ormanda az ışıkta da bir çok meşelerin
gövdelerinde su sürgünlerinin oluştuğu görülmektedir. Hatta ışık azlığından dolayı bu
sürgünlerin fazla gelişemeden öldükleri de bilinmektedir. Demek ki bu oluşumda ışığın da tek
başına etkili bir faktör olmadığı ortaya çıkmaktadır. Meşelerde görülen bu durum belki de
yine besin fazlalığından kaynaklanmaktadır diye düşünülebilir. Derinlere giden kök sistemi
gelişen bu meşelerde zengin besin maddelerinin harcanması için oluşan bu sürgünlerin
ölümleri ışık azlığından meydana gelmektedir diyebiliriz. Yukarıda belirttiğimiz şekilde
halkalayarak ağacın çepeçevre boğulması ile alt kısımlarda meydana gelen sürgünlerin
oluşumunu ağacın fizyolojik faaliyetine yani yaşama- yok olma savaşındaki çabasına
bağlamak da mümkündür.
Sonuç olarak : Ağaçların çeşitli organları arasında bir korelasyon mevcuttur. Bu
korelasyon sadece ağacın tamamında değil, bu organların ağaç üzerinde dağılışına, çeşitli
fizyolojik yerlerde bulunuşuna göre düzenlenmiştir. Bu sebeple ağacın herhangi bir yerinde
onun gelişme seyri bozulmamış ise, yaprak ve kök sistemi, iletim boruları, mekanik dokuları
ve sonuçta ağacın doğal habitusu bir denge göstermektedir. Bu dengenin herhangi bir nedenle
bozulması durumunda, ağaçta meydana gelen bir takım fizyolojik olaylara paralel olarak su
sürgünleri de oluşabilirler. Bu oluşumunun gerçek sebeplerinin kesin olarak bilinmemesine
rağmen, su sürgünlerinin biyolojik önemi açıktır. Bu sürgünler bitkide kaybolan veya bozulan
kısımların yerini alarak ölümüne engel olurlar, bu organları tazeler, gençleştirir ve yeniden
hayatiyetlerine kavuştururlar, hatta o bitkinin çoğalması için gerekli organlarını da üzerlerinde
taşıyacaklarından, onların nesillerinin sürekliliğini de sağlamış olurlar.
Bu sürgünlerin pratik ormancılıkta biri olumlu ve diğeri olumsuz olmak üzere iki çeşit
rolleri vardır:
Olumlu rolü: Baltalık işletmesine olanak sağlar. Ayrıca çelikle üretime yardımcı olur.
25
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
4. Doğal Budanma
Doğal budanma ağacın dış görünüşü üzerinde etkili bir olaydır. Bilhassa kapalı
meşcerelerde ışık yetersizliğinden dolayı alt dalların kuruyarak düşmesine Doğal Budanma
adı verilir.
İğne yapraklı ağaçlarda,özellikle Abies, Picea ve Pinus larda kuruyan dalların
gövdeden ayrılıp düşmesi çok yavaş olur, düşen dalların dip tarafındaki canlı kalan kısmın
ucunda uzun veya kısa ölü bir parça kalınlaşan gövde içerisinde adeta yabancı bir cisim gibi
kalır. Bunlara da Ölü Budaklar denir. Ölü budak bulunduran gövdelerden elde edilen
odunlarda görülen bu oluşum, odunun diğer kısımlarına göre daha fazla organik maddeye
sahiptir ve daha yoğun olurlar. Böyle odunların kuruması sonucunda, su kaybı sebebiyle, ölü
budak kısmı odundan ayrılarak düşer ve yerinde bir delik kalır.
Genel olarak endüstride budak arzu edilmez, çünkü budaklar odunun kalitesini
düşürürler. Hele ölü budaklar hiç arzu edilmezler. Ormancının amacı az budaklı veya
budaksız odun elde etmektir. Bu amaçla bakım önlemleri arasında gerekli durumlarda kuru ve
yaş budama yapılması gerekmektedir.
5. Dal Düşürme
Dal düşürme olayı da orman ağaçları için önemli bir olaydır. Angiosperm lerden
Quercus, Populus, Salix, Ulmus, Fraxinus, Acer ile Gymnosperm lerden Cupressus,
Chamaecyparis, Thuja gibi ağaçların fazla asimilasyon organlarını atması olayına Dal
Düşürme adı verilir.
Dal düşürme olayının gerçekleşmesi yan dalların üzerindeki yıllık sürgünlerin bu
dallara birleşme yerlerinde ve gövdenin üst, orta ve alt kısımlarında olur. Sürgünlerin yan
26
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
dallara birleştiği bu yerlerde, bir yıl evvelki yıllık sürgün ile bir yıl sonraki yıllık sürgün
arasında, bulundurdukları su bakımından farklı bir durumun meydana gelmesi sonucunda, su
bakımından fakir olan, oldukça uç kısımda bulunan birkaç yıllık sürgün, bağlı bulundukları
daha evvelki yıllara ait olan yıllık sürgünlerden adeta çözülerek ayrılırlar. Bu çözülme uç
kısımdaki sürgünlerde özden kabuğun dış kısmına kadar olan her tarafta canlı hücrelerin
protoplasmalarının çekilmesi ile gerçekleşir. Canlı hücrelerin protoplasmaları çekilince dalın
kuruyan bu kısmı bir önceki kurumayan canlı kısımla birleşme yerinden bir gevşeme ile
çözülür. Bu kısım adeta bir mafsal şeklini alır. Daha sonra hafif bir rüzgar veya herhangi bir
dış etki ile oradan ayrılır ve düşer. Bu şekilde ağacın tepe kısmında ışık ve hava bakımından
bir ferahlama meydana gelir.
Kavaklarda daha çok kısa sürgünler, Meşelerde ise zayıf yan sürgünler düşerler. Dal
düşürme olayını doğal budanma ile karıştırmamak gerekir. Doğal budanma, gövdenin yeteri
kadar ışık alamayan alt kısımlarındaki dallarda ve bu dalların gövdeye birleştikleri yerlerde
olur. Oysa dal düşürme olayı, gövdenin alt taraflarında değil orta ve üst taraflarında da
görülür ve dalların gövdeye birleştikleri kısımlarda değil, aynı zamanda orta kısımlarında da
yıllık sürgünlerin birleşme yerlerinde görülür.
Dal düşürme olayı ağaç türüne göre değiştiği gibi, aynı türün değişik bireylerinde de
farklılık gösterir. Genellikle temmuz ayında başlar ve sonbahar mevsiminin sonuna kadar
devam edebilir.
Dal Düşürme Olayına Etki Eden Faktörler; Kuraklık, Yaşlılık ve Zayıf büyüme olarak
gösterilebilir. İyi beslenme koşullarında bu olay hemen hemen hiç görülmez.
Meşelerde dal düşürme, ekseriya sıcak bir yaz mevsiminden sonra meydana
gelmektedir. Sıcaklık fazla olunca, toprakta su miktarı da azalmaktadır, bu durumda bitki
zayıf olan veya fazla olan vegetasyon organlarını suyun kolayca erişemediği yerlerden
itibaren atar. Diğer taraftan böyle sıcak bir yaz mevsimi sonrasında Quercus ve Fagus larda
bol bir tohum yılı görülür. Çünkü hayat düzeni bozulan bitkiler, kendisinden sonra neslini
devam ettirecek yollara baş vururlar ve bu nedenle bol tohum meydana getirirler. Dal
düşürme olayı, bir sonraki yıl bol çiçek açmanın ve dolayısıyla bol tohum meydana geleceğini
haber vermesi açısından ormancılıkta çok önemlidir. Doğal olarak üreme ve tohum sağlama
bakımından bol tohum yıllarının önceden bilinmesi ormancılıkta çok yararlıdır.
İlkbaharda, Ladin ve Göknar ormanlarında görülen, ağaçların altlarına düşmüş olan
yeşil ve ince dallar, dal düşürme olayı ile karıştırılmamalıdır. Bu gibi ince dallar, bir takım
hayvanların erkek ve dişi çiçekleri yerken düşürdükleri son yıllara ait yıllık sürgünlerdir.
Çiçekleri yerken bu sürgünleri de düşürürler.
27
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
Bütün bitkilerin yaprakları genellikle ışıktan en iyi şekilde yararlanbilecek bir durum
almışlardır. Bitkilerin yapraklarını ışığa göre en uygun duruma getirme kabiliyeti, kısmen
sürgünün büyüme hareketleri yardımı ile, kısmen de yaprakların kendi hareketleri ile
gerçekleşmektedir. Sürgünlerdeki ışık etkisi ile oluşan yönelmeler Heliotropizm konusunda
anlatılmıştı. Bir çok bitkilerin ve orman ağaçlarının yapraklarının ayası, bir sırt ve bir de karın
tarafı olmak üzere yassı bir şekildedirler. Bu gibi yaprak ayaları, hareket kabiliyetine sahip
bulundukları sürece, ışığın üst yüzeylerine dik olarak gelebileceği bir durum alırlar. Güneş
etkisinin normalden fazla olması durumunda, ışığın üst yüzlerine değil, yan kenarlarına
gelecek şekilde bir durum alırlar. Bu durum Robinia pseudoacacia (Yalancı Akasya) larda
gayet rahat izlenebilir. Bu ağaç tüysü yapraklarını tam güneşli zamanlarda, ışığın yaprakların
yan kenarlarına, kapalı, bulutlu günlerde üst yüzlerine dik olarak gelecek şekilde çevirirler.
Ağaçların yapraklarındaki ışığa bağlı olarak meydana gelen bükülme, kıvrılma ve
yönelmeler, yaprakların gençlik dönemlerinde ve sürgünün büyüme enerjisinin devam ettiği
sürede gerçekleşmektedir.
Ilıman iklimlerde yaşayan bitkiler, örneğin memleketimizdeki orman ağaçlarının
büyük çoğunluğunun yaprakları serbest ışığa doğru üst yüzlerini çevirmiş bir durum
almışlardır.
Yapraklar ışığa karşı almış oldukları duruma göre üç kısma ayrılırlar :
a- Panphotometrik Yapraklar: Kendilerini dağınık ışığa göre en uygun duruma
sokmuş, ancak direkt olarak gelen ışığın bir kısmından kaçınan bir durum almış olan
yapraklar. Bunlar ağaçta tepenin dış kısımları ve bilhassa uç sürgünleri çok sık yapraklı olan
ağaçlarda görülürler.
b- Euphotometrik Yapraklar: Bu yapraklar ışığa doğru yönelen yapraklardır.
Ağaçta tepenin iç kısımlarında yer alırlar. Üst yüzlerini en kuvvetli dağınık ışığın geldiği yöne
doğru tamamen dikine olarak çevirirler.
c- Aphotometrik Yapraklar: Işığa karşı belirli hiçbir durum almayan yapraklardır.
Örneğin, çamların yaprakları gibi. Bunların her tarafı aynı yapıda olduğundan, ışık hangi
taraftan gelirse gelsin bu yapraklar ışıktan aynı derecede yararlanabilirler.
28
Orman Botaniği Anabilim Dalı - 2012
Çok yıllık ve odunsu bitkilerin dal, yaprak, çiçek, ve meyve gibi organlarının
döküldüğü bilinen bir doğal olaydır. Bu gibi organların ana bitkiden koparak ayrılması
olayına Absisyon adı verilir. Yaprakların bitkiden koparak ayrılması olayına da Yaprak
Absisyonu denir.
Yaprak absisyonu, değişik bitki gruplarında oluşum itibariyle farklılık göstermesine
karşın gerçekleşmesi ana hatlarıyla aynı prensiplere dayanmaktadır. Yaprak absisyonu, ılıman
bölgelerde büyüme mevsiminin sonunda, tropik bölgelerde ise yıl boyunca meydana
gelmektedir.
Yaprak absisyonu Gymnospermae ve herdem yeşil diye adlandırılan Angiospermae
taksonlarında da meydana gelmektedir. Yaprak absisyonu esnasında, dökülecek olan yaprağın
kaidesinde enine yönde dar bir bölge oluşur. Bu kısma Absisyon Bölgesi adı verilir. Bu
bölgenin yapısı dışında kalan kısmın yapısından farklıdır. Yaprağın dökülmesinden haftalarca
önce burada iyice farklılaşmış bir tabaka oluşur, bu tabakaya Ayırma Tabakası adı verilir. Bu
tabakanın meydana gelişi tamamlandıktan sonra absisyon başlar.
Yaprak döküldükten sonra, ayırma tabakasının açıkta kalan kısmının kurumaya ve
mikroorganizmalara karşı korunması gerekmektedir. Bu koruma ödevini gelişen iki tabaka
sağlar. Bunlardan biri primer kökenli olan ve Primer Koruyucu Tabaka adını alan absisyon
bölgesindeki paranşim hücrelerinin ligninleşmesi ve süberinleşmesi ile meydana gelir. İkinci
tabaka ise sekonder kökenli olan tipik bir peridermistir. Absisyonun gerçekleştiği bölge yapı
bakımından zayıf olan bir bölgedir. Bu kısımdaki hücrelerin çeperleri zayıflamış, iletim
demetlerinin çapları genellikle indirgenmiş, destek doku elemanlarından skleranşim çok az
gelişmiştir veya hiç yoktur. Kollenşim de bulunmaz. Bu bölgedeki iletim demetlerini
oluşturan elemanların bir kısmı tıkanır, yaprak dökülmesinden kısa bir zaman önce ayırma
tabakası hücrelerinin dış çeperleri ve orta lamelleri önce musilaj haline geçer ve daha sonra
erirler. Bazı bitkilerde iç çeper de aynı şekilde erir ve sonuçta hücreler birbirlerinden
ayrılmaya başlarlar ve rüzgâr veya başka bir etken ile yaprak ana bitkiden koparak ayrılır
29