You are on page 1of 26

Kutsal Kitap Okumalarından Tanrı’nın Sarayı’na Yolculuğa: Tanrının Gizli Sözleri

Ve

Yahudi Mistisizmi: Kabala

Göktuğ Halis1
‘Artık birine baktığında onun zina yapan biri ya da bir katil olduğunu anlayabiliyordu ve doğa üzerinde
ustalığa ulaşmıştı; bir melek olarak diğer insanlardan iyiliği ve onların yaptığı şeyler hakkında güçlü
yargılarıyla ayrılıyordu.’

(Rabbi Aha’nın Rabbi Akiba’ya ilişkin sözleri)

Toplumsal çöküşün travması

Kutsal Kitabın toplumu düzenleyen hükümleri Davud, Süleyman ve sonrasındaki uzun huzursuzluk
döneminde işlevsiz hale geldi. Topluluğun dini hüküm ve hassasiyetleri merkeze alarak yaşayabilmesinin
olanakları, kalabalıklaşma, merkezi yerleşiklik ve üretim biçimleri ile diğer topluluklarla ilişiklik gibi
unsurlarca dağıldı. Kozmopolit bir toplum oluştu. Yahudi topluluğu huzursuzdu.

Sıklıkla meydana gelen iç savaşlar, çatışmalar ve toplumsal yozlaşmaya Yaratıcı’nın hoşuna gitmeyen
davranışlar olarak tanım getirdi yazarlar. Bunu yazanın kim olduğunun önemi yok; yazarın statükocu
yakınlığına göre değişir ifade. Kesin olan kutsal kitaba yapılan tüm eklerin, toplumun halet-i ruhiyesini
betimlemenin ötesinde, bir düzen-belki de cennet ya da altın çağ-özlemini yansıtmasıydı.

Kutsal Kitabın toplum içindeki düzeni sağlamaya yetmeyen gücü, istilalar ve asimilasyonlarla giderek
büyüyen bir yozlaşma tehdidini yaşarken işlevlerini daha da yitirdi. Nihai son pek yakındaydı artık; Babil,
Yunan ve en nihayetinde beklenen son geldi... İçten içe çürüyen, sınıflara bölünmüş ve kendi içinde
düşmanlaşmış bir topluluğun en merkezi değeri Tapınak, Romalıların acımasız hücumuyla darmadağın oldu.

Bir küle dönüştü Tanrı’nın tahtı ve en büyük muhteşemliğiyle tarihin sayfalarına bu mitsel yapı.

Yahudi din adamları, hüzünle baktı yıkıntılara. Ne olmuştu Tapınağa ve ne olacaktı ibadeti? Ritüelleri ve
Tapınağa bağlanmış yüreğiyle Yahudalılara? Kutsal kitaba ne olmuştu; yazdıkları ve vaat ettiği umut,
saydırıp durduğu tehditler nasıl yorumlanacaktı? Kudüs’e ve inananlara ne olacaktı?

Kutsal kitaba kuşku ile yaklaşmanın olanakları, yıkım dönemlerinin, sürgün psikolojinin ve neyi nasıl
yorumlayacağını bilemeyen derin bir ulusal trajedinin içinde gizlidir. Literal(sözlük) anlamının değersizliği
neredeyse kendiliğinden çıkar bu yıkıntılardan, merkezi kutsal Kabalacı’nın elinde, Tapınak’tan kitap’a,
oradan da onu anlayan bilge kişiye dönüşür

“Eğer bir insan” der Rabbi Simeon “Torah’ı sadece hikayeler anlatan ve her günkü konulardan bahseden bir
kitap olarak görürse onun için ne kötü…”2

Çok daha önemlisi, tüm dünyada, bundan daha fazlası, dünyanın yöneticilerine sahip olan değerli kitaplarla
kıyaslanabilir bu bütünlük. Nasıl ki demektedir, Rabbi Simeon, Melekler bile yeryüzüne inerken bir kıyafet
giyerse, Torah’ın bir kıyafete, bir kılıfa ihtiyacı vardır. O Torah ki: “Bütün melekleri ve dünyaları yaratan”
dır ve çok daha önemlisi şayet bu kılıf olmasaydı “Dünya Torah’a dayanamazdı.”

Rabbi Simeon’un görüşleri alegorilerle devam eder:

“Anlayıştan yoksun insanlar sadece hikayeleri ve giysiyi görürler, biraz daha anlayışlı olanlar bedeni ile
görürler. Ama aslında Yüce Kral’a hizmet edenler ve Sina dağında duranlar ruh ile her yere ve bütün her
şeyin asıl prensibi olan Torah’a nüfuz ederler…”

Açıkça bir bütünlükten bahseder Zohar: Ruh, Beden ve Kıyafet birlikteliği. Dışı giysiyi gören kişiler
yalnızca anlayıştan yoksundur. İşte: “Şarabın saklanması için fıçıda olması gibi, Torah da bir dış giysinin

1 Din Felsefecisi. Sembol Bilimci. Yazar.


2Zohar Torah’ın Gizli Anlamı böl. s. 118
1
içidir. Bu giyişi hikayelerden ve öykülerden oluşturmuştur ama biz daha ileri gitmeliyiz. 3

Yeni yorum, Kutsal Kitap ile reel dünya arasındaki uyumsuzlukları ve akılda çelişki yaratan, soruları
yanıtlayamayan güçsüzlüğüne karşı kutsalın savunmasıdır aynı zamanda. Öyle ki görünür anlam, sözcüklerin
birincil yorumu toplumun çözülüşünün de nedeni olarak görülmektedir. Kusur kitapta değil, onu okumayı
bilmeyen gözlerde ve yozlaşmanın kendisindedir. Dünyayı bir cehenneme dönüştüren kutsalın bu yanlış
yorumudur

Tevrat’in görünür anlamı bir hayal kırıklığıydı öyleyse. Anlam bu kadar mıdır? Kuşkusuz değildir ve çok
daha önemlisi olmamalıdır. Literal anlamın gerçek dünyanın karşısındaki işlevsizliği toplumdaki inanç
unsurunu tehdit etmektedir. Ya bu bağnaz, öfkeli, cezalandırıcı Tanrı’nın topluma dayadığı cezaların ve
kaderlerin ne anlama geldiğine dair bir açıklama yapılacak, ya da toplum ölecektir.

Söz konusu gerilim aklın bastırdığı, en önemli dini öğenin, mistik-bireysel kanalın beklenmedik bir anda
canlanmasına vesile oldu. Bu kaynak, Şamanca bir kibrin hatırasını taşır; cesurdu. Sözlük anlamının
değersizliğiyle yola çıktı ve arka plandaki gerçekliği yücelten kadim bir öneri oluşturdu. Tüm semavi
dinlerin su içtiği bu mistik kaynak, yalnızca ariflere açık bir anlam yatağında uzanıyordu. Yine Hermetizm
kanalından beslenen, seçkinci bir mit oluşmak üzeredir.

Jung ise bu gerçekliği “içsel deneyimle” yüz yüze gelmek olarak açıkladı zira

“İnsanoğlu dogmanın ve ritüelin koruması ve rehberliğini yitirmiştir…” 4

Kabala, Jungcu literatüre pek uygun biçimde, “Tanrı karşısında savunmasız kalan” ve koruyucu duvarlarını
yitirmiş kişinin sahip olduğu eğilimden doğmuştu bir yönüyle. Bu doğrudan dinsel deneyim yoludur; vicdan
azabı, daha önce göremediğimiz şeyler görme olanağı sağlar. “Bilinçdışı aklın eşiği aşılır ve bireyi insandaki
toptan yok edicinin bilinçsiz bir unsuru yapan ortak güçlerin farkına varılır…”

Tarihsel koşullar, Tapınağın yıkımından aşağı yukarı kırk sene önce bilge sözleriyle küçük çapta da olsa bir
infiale yol açmış Nasıralı Marangoz’un kehanetinin dahi hatırlanmasına vesile olan bir düşüş psikolojisi
oluşturdu. Bu birlik, benzer bir yıkım perspektifinden seslenen İsa ile onları bir araya getirdi. Sözcükleri
birbirine beklenmedik biçimde benziyordu.

Kuşkusuz sevgi vaazı ve Tapınağın bir taş yığını olarak değersizliğine yapılan göndermeler karşısında Yeni
ahit yazarlarının Yahudi din adamlarını taş kalpli ve kalın kafalı resmedişlerinin bir karşılığı yok. Yahudi
topluluğun bağrında bir acı ilkesi vardır; hiç bitmeyen sürgünler, savaşlar ve katliamların ardı sıra, bu taş
yığınının mutlaklığı ve ezeliliği fikrini çoktan bırakmış olmaları gerekir. Nitekim özellikle Ferisiler, ‘Her
kalp bir mabettir!” sloganıyla çoktan tanışmıştı, Esseniler çöldeki kurtulmuş bölgelerinde Kutsal Kitap’ı en
iyi anlayanların kendileri olduğunu söyleyeli yüzyıllar geçmişti. Ferisilerin Tapınakta ibadeti sürdürmeleri
bir şeyi değiştirmez; sanal bir tapınak çoktan yüreklere işlemiştir. Literal anlamın dışına çıkışın bu ilk
simgesi, Tapınak olmasa da kişinin yüreğini mabede dönüştürür. Yohanan ben Zakay, hüzünle tapınağa
bakmakta olan Rabbi Joshua’ya seslenir:

“Yas tutma, tapınakla eşit kefarete sahibiz.” 5

Çok daha önemlisi, üzüntü ve gözyaşları, Zohar’ın yazdığı gibi, Tapınağın yıkılmasının ardından kapanan
cennetin kapılarının üzerinde duran ilahi varlıkların engelleri kaldırmasıyla cennete ulaştırdı inanan kişiyi.
Ve Kutsanmış Kişi,

“Onların bütün dertleriyle müteessir oldu İşte kutsal adam, Kutsal Kişinin huzurunda üzüntü duyandır.6

3 A.g.e sy 120

4 Alıntı için bk Jung, Psikoloji ve Din, s. 20. Jung, dinin ve onun sosyal boyutunun yitirilişinin Hıristiyanlık açısından bir yıkıma
vesile olduğunu düşünür. Protestanlık, Ortodoksinin günah çıkarma, cemaatle okunan dualar ve rahipliğin fedakarlığı gibi
korumaların yitimini temsil eder. Ve ruh hastalıklarından, dünya savaşlarına uzanan parçalanmış kişilikler seremonisinin sonuçları
ortadadır. Kilise ile Tanrı arasındaki aracılık, koruyucu duvarlar kaldırıldığında da “kutsal imgeler” kaybedilir. “Bunun sonucunda
büyük miktarda enerji açığa çıktı ve bu enerji derhal eski merak ve harislik kanallar aktı. İşte söz konusu bu kanallar Avrupa’yı
yeryüzünün büyük parçasını yiyip bitiren canavarlar haline getirmiştir. S. 46

5 Alıntı için bk. Armstrong, İncil, s. 71.

6 Zohar s.= 94
2
Bu acılı dönemlerin hemen başında, neredeyse kendiliğinden gelişir her şey. Topluluk ve onun inançlarının
yeryüzünden silinip gitmesinin hemen akabinde, yalnızca toplum dağılmasın diye kökleri bilinmedik
zamanlara dayanan dini bir coşku bilinç düzeyine çıktı. Bu yoğunlaşmayı ekonomik yasalarla ya da dini
olgularla açıklayamayız; yalnızca mistiktir. Toplum için büyük değer taşıyan manevi bir figürün, Tapınağın
ortadan kalkmasıyla, kadim bir güç yardım çağrılmıştır. Aksi taktirde toplum dağılacaktır.

İnsanların birbirine yaklaşmasını sağlayan dini coşku, Şamanın güçlü olduğu dönemlerde topluluğa
verdiğine benzer; ona duyulan güven dağılma itkisini engelledi. İnsanlar birbirlerine daha da yaklaştı. Yıkım
dönemlerindeki bu kucaklaşma, çok değil birkaç on yıl öncesinde fakirine, düşkününe ve dul ve yetimine
acımasızlıkla, en azından ilgisizce bakanların gözlerinde bir uyanış meydan getirdi.

Sık sık toplanmaya başladılar, bu toplantılarda Tapınak’tan bahsedildi; her bir köşesi en ince ayrıntısına
kadar zihinlerde canlandırılmaya çalışıldı; kutsal kitap bu tasavvurun eşliğinde okundu

Sözcük anlamının yitirilişi

Kutsal kitabın, Şamanca bakıştan kendini korumasına imkan yoktu. Kuramsal dokunun uzanacağı yolun
kökenleri geçmişteydi. Görünür anlamın, topluluğa ve onun hiyerarşik bütünlüğüne yaptığı katkının değeri
küçülmüştü artık. Yeni bir gözle okuma, gizli bir anlam oluşturma çabası mutlaklaştı.

Bu Şaman’ın, mağara duvarlarına çizilen ve varlıkların içlerini gösteren bakışıyla ilişkili kesin bir alegoridir.
Aklın hükmüne girmiş bir dinin, toplumun trajedilerine yanıt bulamamış yazı mekaniğinin arka planında
gizli bir anlam aranıyordu ve anlam, açıkça işlevsel bir güce sahip olmalıydı. Bu eğilim geleneksel Kutsal
Kitap bakış yöntemlerinden birinden destek aldı. Onun pratik olguları gözlediği düşüncesine dayanan ya da
bu düşünceyi yaratan tutum, canlı, ölmeyen, yaşanan her olayla birlikte gözden geçirilebilecek gücüne açık
göndermeler üzerinde yükseldi. Bu arayışa Midrash adını verdi ilk toplantının adamları; Tevratın gerçek
önemini, yaşanan her yeni olayla birlikte, keşfetmeyi sürdürmek için okumak anlamına gelir bu. Bir diğer
anlamda ARAYIŞ.7

Bireysel dini yapıdaki özgürleşme haliyle birlikte, neredeyse kendiliğinden doğan kutsal kitabın farklı
anlamlara sahip olduğu iddiası dillendi ve zihinlerde bir tepki oluşturdu. Gizlide kalan bir mesaj, Rabbi’lere
dini çarpıtma olarak gözükmedi; bugün de İslam da dahil tartışmalar sürüp gitmektedir. Ancak, Eski Ahid’in
pasajlarına aşina herhangi biri bile kitabın temel mesajının ‘sevgi’ olduğunu söyleyen Ferisi bilgini Hillel’i
şaşkınlıkla karşılamadan edemez. Bu ciddi bir dönüşümdür; arayıcı hiç kimsenin düşünmediği anlamları
bulur ve çıkartır8.

Bugünün Kur’an yorumlarında sıklıkla karşılaştığımız, kızgınlık, öfke ve tehdit içerikli pasajların çökmekte
olan bir topluluk için kurtarıcı bir dönüşüme uğradığını görürüz. Geleneğin dayanakları güçlüdür; yeni
katılımcılarla genişler. R. Akiba’nın(Ölümü İ.S. 138) öğrencilerinden birisi R. Meir; Tesniye 21:23’te geçen
cezalandırılacak adamın ağaçta gece boyunca kalmaması kuralını irdelemeye girişir. Kelimeler yer değiştirir;
sözcük oyunu önerir. Ansızın burada anlatılanın bir insanın değil, Tanrı’nın acısı olduğu sonucuna varır.

Ne olursa Kabalacı yorumlama, Tefsir biliminin sınır ve olanaklarını aşma eğilimi taşıyordu. Metnin
değişimi hususunda, Kur’an-ı Kerim’e özgü hassasiyetlere zaten yabancı olan ve kitabın yazım süreçlerinin
aktif olarak yenilendiği algısına yabancı olmayan bir topluluk için metnin dönüşümü çok daha mümkündür.
Gözüken değişim açıkça “çarpıtmadır” ve Armstrong’un deyimiyle iş eskisini feda etmeye varmıştır.
Topluluğun ihtiyaç duyduğu ilke, şefkat, kutsal kitaba eklenir. Metin açıkça değişmek üzeredir. Zekeriya
Kitabında geçen “Kim seni yaralarsa(İsrail’i) kendi gözünü yaralar…” şeklindeki ifade “Kim İsrail’i
yaralarsa, Benim gözümü yaralar…” ifadesine dönüşür.

Bu hususta en dikkat çekici örnekleri ZOHAR’da görüyoruz. Rabbi Simeon’un mitsel-bilge olarak
konuştuğu bu öğretide, Gen. 13/3’te geçen ‘Ve Güney’den Beth –el e en başta çadırının olduğu yere doğru
olan seyahatlerine devam etti…’ ifadesinde seyahat-yolculuk yerine yolculuklar sözcüğünün, ilahi varlıkla
birlikte olduğu şeklinde okumamız önerilir. İlahi varlıktan ise kasıt, samimiyet ve eşe sadakat ile ilgilidir.

7“Rabbiler kutsal metne miqra=çağrı ismini verdi. Tevrat geniş zaman anlamı ve masal gücüne sahiptir. O derinliktir.” S. 92.
Armstrong, İNCİL, s. 91

8 Bk. Benzer bir yorum için Mathers, Samuel Liddel MacGregor ‘Açımlanmamış Kabala’ s. 75 Mathers’a göre, ‘Kitab-ı
Mukaddes’in gerçek yüce felsefesi bilinseydi köktencilik ve fanatikliğe daha az rastlanırdı.’ Mathers bir adım daha ileri gider ve
görünür anlamın bir çarpıtma olduğunu iddia eder. Bk. s. 77.
3
‘Namusluluk onun önünde gidecek ve onun ayak izlerinden bir yol yapacak.9

Benzer biçimde Zohar, Süleyman’ın Neşideler Neşidesi kitabından, kişiyi evrenin, yaratılışın gerçeklerine
hazırlayan bir öğreti çıkarır. Bu yorumla birlikte, Süleyman’a ait 3 kitapta geçen ‘nefes’ açık biçimde, nefes
alıştırmalarına dönüşür. Zohar’ın iddiasına göre Süleyman 7. Küreye kadar yükselmiş ve ihtişamının
şifrelerini kitaba yazmıştır. Babası Davud’dan aldığı ilmi uygulayan Süleyman, kutsal nefes-can veren nefesi
tekrar ederek gizlere ulaşır. Kitabın kahramanı Rabbi Simon bar Yohai, insan nefesinin tüm varlıkları var
eden elementlerin sentezinden kurulu olduğunu, doğru tekniklerle canlanan ilahi nefesin gizemi çözmede
etkili olacağı kanaatindedir. Bütünleşme ancak nefesin sırrı çözüldüğünde sağlanır.10

Örnekler çoğaltılabilir. Yaratılış 27:27’de geçen Yakup’un Esav’ın giysilerini giyerek, Babası’ndan hayır
duası almaya gittiği sahnede, aslında İshak’ın yanılmadığını okuruz:

“Burun deliklerine gelecek dünyadaki Jacop’un giysisinin kokusu geldi ve bu durum üzerine onu kutsadı”11

En dikkat çekici örneklerden biri de SABBATH gününe ilişkin olandır. Yaratılış ve Çıkış Bölümü’ndeki
“dinlenme” günü ile ilgili alıntıları yaptıktan sonra açıklamaya girişir Zohar: “Üst dünyanın altı günü,
dualarını yedinci günden aldı. Ve altı günün her biri yedinci günden aldıklarından aşağıdaki dünyaya yemek
gönderdi. Altı gün süren çalışmanın ardından, gelecek haftanın dolu günleri için hazırlanan hayır dualarının
en büyük gücüydü; Sabbath sofrasında masaya konulan yemek ve ekmek. Bu kutsiyet Tanrı’nın şefkatini
kabartır; onun sevincinin mükemmelleşmesini sağlar. “Kralın sevincinin mükemmelleşmesine yardım
etmeyene ne kötü! O zaman sevinç nedir?” diye sorar. Musa, bu gün öte dünyaya göç ettiği için, yargı ile
alınmamıştır. Ve seslenir Zohar:

“Uyanın siz ilahi azizler! Uyanın yukarıdan ve aşağıdan seçilmiş kutsal insanlar… İsraillilere ne mutlu, bu
kutsal dünyada ve gelecek kutsal dünyada. Bütün putperest devletlerin de ötesinde bu senin mirasındır.
Benimle senin aranda bir işaret.12

Tanrı’nın bu seslenişi, unutulmuş ve yitirilmiş bir anlam çağından sızan bir fısıltı gibidir. Psikoloji alanının
yetkin çıkarımlarından birini bize sunan Fromm da, Tanrısallığın bu arkaik mesajını yorumlarken,
Rabbiler’den geri kalmadı. “Dinlenme” demektedir düşünür, “insan ve doğa arasındaki bir barış durumudur.
Çünkü insanlar dinlenirken doğaya el sürmezler…” O halde şabat:

“İnsan ve doğa arasında kurulan büyük bir uyumdur. Çalışma ise bu uyumu bozacak olan her şeydir. İşte bu
genel tanım yardımı ile Şabat merasimini daha iyi anlayabiliriz…”13

Bir diğer açıdan, medeniyet ile girdiği dönüşsüz yolda kendini kaybeden göçebe bir kavim unuttuğu
zamanlardan kalma duyarlılık çağrısını nakşetmişti kitaba. Doğanın dengesi, yeterince sarsılmıştı artık; şabat
insanın doğaya dönüşünü, bir diğer yönüyle Adem ve Havva’nın iradesizlikleri nedeniyle insanlığa verdiği
yıkım öncesine dönüşüydü. Bir cennet anısıdır sebt; gerçek bir sevgi dünyası, korkunun ve katletmenin
olmadığı bir Tanrısal gerçeklik ve bir özgürlük hayatı… İş ve çalışma süreçlerinden bağımsız hale getirilmiş
bir kurtuluş dünyasıdır. İsrailoğullarını kölelikten kurtuluşa götüren Çıkış, bu nedenle bir Sebt günü ortaya
çıkarır. 14

9 Erkek ve Dişi-Zohar, s. 32-33. Ayrıca bk. “Bir erkek seyahatteyken evinde olduğundan daha onurlu bir durumdadır. Çünkü ilahi
eşin erdemi onunla birliktedir. Evdeyken, bir erkeğin karısı o evin temelidir ve onun erdemi yüzünden Varlık evi terk etmez. S. 34.
Daha yetkin bir açıklama şöyledir: ‘Adam evlenince iki dişinin ona mutluluk vermesi, sonsuz tepeleri istediğidir. Bunların birisi üst
dünyadan diğeri ise alt dünyadandır. Üsttü olan hayır duası yağdırır ve altta olan ondan destek alıp onunla birleşir. Ama adam
seyahatte iken Göksel Anne onunla birliktedir ve daha aşağı karısı geride kalır. Bu nedenle döndüğünde onu çevreleyen iki dişi
hakkında açıkladığımız gibi davranması gerekir. S. . 35

10 Meditasyon yöntemi, açık biçimde bir nefes egzersizine dayanır. Kabalacı için meditasyon sırasında, Tanrı’nın adlarını mırıldanma
aşaması, nefes aşamasını temsil eder. Bu aşamada mistik, önemli bilgiler alabilir, örneğin geleceğin bilgisini edinebilir. Bununla
birlikte, tehlikeler de mevcuttur. Tanrısal bir kaynaktan gelmeyen ama ruhani-kötü bir kaynaktan gelen bilgiler kişiyi yanılgıya sevk
edebilir. Huşu duygusu bu aşamalarda da meydana gelebilir ancak kişinin sağlam bir donanıma sahip olarak, bu huşu duygusunun
kendisine üstün nitelikler bahşedildiği şeklindeki yanılgılara düşmemesi gerekir.

11 Zohar, 67. Sf

12 ZOHAR, s. 82. SEBT Günü

13 Fromm, s. 227.

14 Bugün, Babillilerden alınmış olabilir. Fromm’un belirttiği ölçüde, Babil Shaptu’su üzgünlük ve nefis terbiyesini ifade eder.”
4
Kitabın sözcüklerinde derinleşmeden doğan bu anlam yolculuğu tüm mesellere yayılmış gözüküyor. Bir
diğer dikkat çekici örneği de Yunus’ta da görürüz. Zohar’a göre Yunus, yeryüzüne inen Ruh, gemi ise
Ruh’un indiği bedenidir.

‘Çünkü ruh bedenle bir ortaklığa girdiği zaman her çeşit üzüntüye maruz kalır. Böylece bu adam bu dünyada
engin bir okyanustaki gemi gibidir ve kırılabilir.’

Öyküde geçen günah sonrasında bir adam Kırılabilir, tıpkı gemi gibi. Bu halde “fırtına” da yargılama
gününden başka bir şey değildir. Belki bu ilişkiyi derinleştirmek yerinde olacaktır; çünkü Zohar’ın
incelemesi buraya kadar yetersizdir. O da bu gerekliliğin peşinden gider: ‘Aslında Jonah’ın yutan balık,
mezardır. ‘ Öykünün anlatmaya çalıştığı şeyi de bize şu sözcüklerle özetler yazar:

‘Bu yüzden ruh, bu süre boyunca aşağıdaki dünyada kalır ve kirliliği boyunca yalıtılmış bir kadın gibi
küresine yükselemez.’

O, mezarında yatan ölüyü kaldırana kadar yatar. İşte balığın hikayesi:

“Jonah’ı yuttuğu anda öldü ve üç gün sonra hayata iade ederek onu çıkardı. Ve aynı şekilde gelecekte İsrail
ülkesi ilk önce yeni hayata uyandırılacak ve sonra gölgeleri hayata getirecek…’

Kabala ilmi bu çabalar üzerinde yükseldi. Bir kaynak olarak Hermetizm, otantik bir kültür ile temas sağladığı
anda onu dönüşmeye zorlayan bir yön taşıyordu. Burada da gördük, Yahudi kültürünün mitik ataları yeniden
gözden geçirilir. Nuh’un içtiği şarap ‘bilgelik sarhoşluğuna’, Adem’in elmayı yemesi ve sonrasındaki yıkımı
ise ‘Tanrısal bilgeliğe’ hazırlık tamamlanmadan özenmenin ibret dolu sonuçlarına yapılan göndermelerdir
artık. Yine Mısır, insanın sınandığı ‘dünyevi ihtişam’ figürüne dönüşüverir. Bu kadarı İbrahim’in Mısır’a
yaptığı yolculuğun doğru kıymeti için yeterlidir. İbrahim, Epstein’in başarılı biçimde vurguladığı gibi, ne
Adem gibi bilgeliği alelacele istemiş, ne de Nuh gibi onu elde edince sarhoş olmuştur. Mısır’dan güçlenerek
çıkan İbrahim’i Kabala sistemi için değerli hale getiren, öğretideki simgesel değeridir. Bu onu en yukarıdaki
Bilgelik küresiyle özdeşleştirir; İbrahim’in bu başarılı yolculuğunun ardından uğradığı dönüşüm, Kutsal
Kitab’ın sayfalarına, isminin harf değişimiyle büyümesi meseliyle aktarılır. Abram-Abra-h-am’dır artık. 15

Çarpıtmanın en temel niteliğidir ve Ortodoks sofuları çileden çıkaran, kitabın, evrensel anlamlar adına yerel
değerlerinin hiçleştirilmesiydi. Herkes ve her dönem için geçerli felsefi değeri yüksek bir öğreti karşısında
yerel-tarihsel iddialar değer yitirir. Bu aşırılık Kitap’ın tüm kişi, olay ve isimlerine aktarılırsa ortaya
bambaşka bir din çıkmış demektir.

Zohar bu eğilimi kitabın en temel kavramlarına uyguladı. İsrail sözcüğünü insan kalbi, Mısır’ı ise duyular
dünyasının aldatıcı zehiri- ihtişam olarak betimleyerek, Tapınak’ın inşası ile ilgili öykülere yepyeni anlamlar
verdi. Tapınak, Tanrısal farkındalığın, duyuların zehirli baskısından kurtulmanın, ruhun bedene yayılması ve
hakimiyetinin simgesi oldu böylece. Ruh, bedene yayıldığında Tanrı’sal ‘yaşam enerjisine’ dönüştü. Bir
tapınağın inşası için gerekli olan temel elementler, toprak, su, hava ve ateş, ruhun bedene yayılma
eğretilemesiyle ‘katışık hallerinden’ kurtulur ve en basit hallerine döner. Bu sayede ‘ev’ yeniden inşa
edilecektir. Bu Kutsal Kitap’taki Tapınağın inşa edilişinin gerçek anlamıdır.

Kitap, açıkça söylenemeyen gerçeklikleri, eğretilemelerle saklayan sırlı bir öğreti külliyatına dönüşmüştür.

Şaman ve peygamber olarak yeni din adamları sınıfı

Bu göz kamaştırıcı olanaklar yasadışı bir din adamları sınıfı ortaya çıkardı. Rabbi Yohanan, Kutsal Kitab’ın
sevgi mesajını açığa çıkarmakla yükümlü bir bilge sınıfı tarif etmeye girişti. Peygamberlikten daha yüksek
bir makama uzanmak mümkündü ona göre… ‘Yetenekli bir tefsirci’ buğdaydan unun çıkması gibi, Tevrat’tan

15 İsim değişiklikleriyle ilgili olarak Jacop’tan İsrail’e dönüşüm hususunda Zohar’ın yorumu bk. s. 60 “Bu nedenle İsrail adı
kullanılmıştır, Jacop isminden daha büyük bir mükemmelliği belirtmek için”
5
gizli anlamı çıkartan kişidir.16

Tanrı ile ilişkinin bu yeni kurallar sistematiği, Tanrı’dan doğrudan vahiy alma mutlaklığıyla en kutsal olanı
kendisi olarak betimleyen İslam kültürünün açık biçimde sapkın sayacağı spekülasyon alanına veriliyor. Her
Mişna toplantısına katılan, Tanrı ile Musa görüşmesine katılandı artık. Tapınaktan sonraki dönemde kısık
sesle konuşulan şeyler, kuşku, şüphe ve belki de insanın Şamancıl dönemlerinden kalan kutsal aracı rolü,
keskin bir iddia, tutarlılık ve kendine güvenle dile getiriliyordu. Rabbilerin kutsal kişilikleri tamamlanmıştı.
Tevrat bir metinden ibaret değildi onlara göre; o yaşayan bir şeydi ve Rabbiler Tevrat üzerinde çalışırken
onun gücünü hissedeiyordu. Her biri sanki Musa’nın yanındaydı17

Dinin sosyal boyutunu temsil eden kurum ve statik yapılar yıkıldığında, kalıp kırılır; özden mistik bir
derinlik çıkar.

Rabbiler, bu kıymetli ilmin yazıya geçirilmesine karşıydı. Kabala’nın sözcük anlamı olarak ‘gelenek’
vurgusu,18 dönemin modern tutumu karşısında unutulmuş olanı açığa çıkarmaya yönelik içsel bir eğilimdi.
Öğrenci-öğretmen ilişkisinin kutsandığı bu doku açık biçimde yazılı kültüre gösterilen bir tepkidir. İnsansız,
değerini kaybetmiş ve yozlaşmış öğretilerin bu yaygın yöntemindense, bilgelerin zihin ve kalplerinde
güvende duran bir ilimdir artık söz konusu olan. Sözlü kültürün acil çözüm sunan, pratik yararlarını da
unutmamalıyız. Zira bu sayede insanlar birbirine çok daha aktif biçimde yaklaştı; tartışmalar, münakaşalar ve
değerlerin aktarımı yüksek bir entelektüel ortamın ortaya çıkmasına vesile oluyordu.

Bu ortamın esas değeri, Tanrı için özel bir mana taşıyan “topluluk” tınısının yeniden sağlanmasıyla ilgilidir.
Güveni, umudu ve coşkusu kırılmış bir topluluğa yeni bir heyecan vermeyi dener Zohar örneğin:

“Tanrı insanların içinde İsrail’i seçti, başkasını değil. Ve onları dünyada tek birleşik olarak kurdu, kendi
adından sonra onları bir ulus olarak adlandırdı… Kişi sadece mükemmel olunca tek adını alır, eksik olunca
değil…19

Kabala ilmi miti ön plana çıkarırken ortodoksi ile arasındaki sınırı da keskinleştirdi. Mitin simgelere
dönüşmüş şekli olarak dinin özünü açığa çıkarma iddiası, modern üniversitelerde okutulan simge bilim
derslerinin arkaik örneklerini vermektedir. Bu sayede çaba kendine mitsel olandan hareketle tarihsel bir
dayanak çıkardı; kimi hallerde de bu, Ortodoks din adamları sınıfını çileden çıkarır.

Öyküye göre, Sina’dan indiğinde halkın buzağıya taptığını gören Musa, öfke ile gerçek öğretiyi parçalar ve
Tevrat’ın ilk beş kitabını yazmaya koyulur. Bu girişim, halkı eğlendirmek, onlara bir tutam düzen sağlayacak
yetkin bir dini emir sistematiği sağlamak ve bir tarih oluşturmayı amaçlıyordu. Bununla birlikte, bilgeler
için, yazılı metnin içine serpiştirilmiş gizli anlamlar ve yetkin bilgi vardı. Böylece, Kabalacı’yı genel
kabullerden ayıran seçkin ve itibar arzulayan bir makam oluşmuş oldu. Bu Hermetik felsefenin insanlık

16 Sevgi mesajlarının, Kitabın öfke ve kıyımla ilgili anlatılarından çıkarılmasının zorluğu, Zohar gibi alternatif kaynaklara yansıyan
bir gelişim evresini gözler önüne sermektedir. Joseph’den Büyük ismini taşıyan bir Zohar bölümünde, uyumakta olan bir Rabbi’nin,
Tanrı’nın mucizeleriyle hayatta kalışına tanık olan R. Abba’nın bir sohbetine tanıklık ederiz. Rabbi’ye yaklaşır ve “Sen ne yaptın ki
Tanrı senin için mucizeler yaptı?” diye sorar. Yanıt şöyledir “Her kim herhangi bir zamanda bana bir kötülük yaptıysa onunla her
zaman barış yaptım ve onu affettim. Onlarla birlikte canımı sıkan diğerlerini de affettim. Hiçbir zaman böyle bir adamın bana verdiği
acııdüşünmedim ve hatta böyle bir adama iyilik yapmak için özel bir çaba harcadım’. Bu ifadelerden sonra Rabbi Abba itiraf eder: “
Bu adam amelinde Joseph(Yusuf)i bile aştı. Joseph’in kardeşlerine kaşı kendini tutması ve onlara şefkat göstermesi son derece
doğaldı. Ama bu adam daha fazlasını yaptı ve kutsal kişinini bu adam için başarılı mucizeler yapması çok doğrudu.’ S. 50-51.

17 Bu durumu Armstrong şöyle anlatıyor. Rabbiler artık yeni peygamberlerdir: “Tapınağın yok edildiği gün, kehanet peygambererden
alındı ve bilgilere verildi. Armstrong, s. 111. Ancak Rabbiler sözlü geleneğe daha önem vermeye başladı. Çünkü yazılı metin katılı ve
geriye dönük bakışı teşvik ediyordu.

18 Kabala Türkçeye ezoterik Yahudi öğretisi olarak aktarılabilir. QBLH-İbranice ‘de Qibel kökünden gelmektedir ve ‘kabul etmek’
anlamına gelir. Böylece gelenek ve yerleşik kabuller gibi anlamlara yaklaşmış oluruz

19 Metnin bu bölümünde bir totem vurgusuna rastlıyoruz. İlkel kültürleri incelerken gördüğümüz gibi, Tanrı kabileye, insanı bir ve
tamamlanmış yapan kol ve baş muskası ihsan etmiştir. Bu Musevilikte Kitab-ı Mukaddes’ten kısa bir parça taşıyan deri bir kutudur.
Zohar Bk. s. 111
6
tarihindeki belirgin karakteristiğidir.20

Musa, Kabala öğretisi içindeki önemli yerini korumaya devam ediyordu ve hatta İbrani dininin tüm
dereceleri için içerdiği değerin çok daha fazlasını Kabala’da buldu. Kutsal kitabın tüm figürleri gibi o da
literal bağlamın ötesinde gerçek değerine Kabalacı’nın öğütmesiyle kavuşur. Peygamberlikten ‘mistik
liderliğe’ uzanan bu kılavuz prototipi, toplumsal bilinçaltının spekülatif ağından süzülen bir ışık gibi
beliriverir.21 Bu büyük ruhani liderin çabası, dünyevi sözcük anlamlarının ötesinde kendini Tanrı’ya
adamanın ve bu görkemli dağ simgesinin, Sina’nın ışığında Tanrı ile buluşma deneyiminin ilk öznesi haline
gelir. Kabalacı işte bu mitsel simgeyi yaşamaya-tekrarlamaya azmetmiş kişidir.

Bilgeler Musa’yı yükselişin beşinci aşamasına yerleştirmiştir. Bu aşama mutlak ve kusursuz bilgiyi temsil
eden, YECDİDAH aşamasıdır.

Öyküden çıkarılacak temel kaygı, kuşkusuz sınırları zorlanmış olsa da Kabala’nın ‘dini hassasiyetleri’
gözettiğiydi. Ancak bu tavrı, korku kaynaklı bir savunma olarak göremeyiz; bunun yerine tarihsel bir çaba
olarak Tevrat’ı, dinin gerçek özüne uygun olarak okuma girişiminin:

1. Toplumu korumaya yarayacak geleneksel değerlerin hatırlatılması-olasılıkla şaman ve göçebe


topluluklara özgü-mistik kaynağı coşkusuyla yeniden dizayn edilmesi;

2. Mitsel anlatılar aracılığıyla böylesi bir dönüşümün tarihsel dayanağını mitsel-dini alandan çıkarma
faaliyeti olarak değerlendirilmesini öneriyorum. 22

Tapınak umudu silinirken

Tarihsel bağlamda Tapınağın yıkılışı ve onun travmasını atlatmaya yönelik girişimler, Kutsal Kitap’ın
yeniden okunması ve cemaati birbirine yaklaştıran önlemler, zorlu tarihsel süreçlerin sınaması altındadır. Ani
düşüş psikolojinin yarattığı refleks kendini yeni bir yıkımla birlikte güçlendirmek zorunda kalacaktır…
Kabala’yı gerçek bir mistik sistem haline getirecek travma, Tapınağın yıkımından sonraki birkaç on yılda
gerçekleşen toplumsal gerginliklerle derinleşti. İmparator Hadrianus’un İ.S. 135 yılında Kudüs’te modern bir
şehir kurma hayali, ‘bağnazlık’ ve ‘tutuculuk’ olarak tanımladığı yerel dinin kalıntılarını temizleme ve
modern dünyaya adapte olma şiarıyla ortaya çıktığında, Yahudiler en iyi bildikleri şeyi yapmıştı.

Bar Koseba ve yandaşları Rabbi eğitiminin, sünnetin, Tevrat’ın okunmasının yasaklanmasını kabul etmedi.
İsyan hazırlıksız yakalanan Roma Lejyonunun şehirden kovulmasıyla başlangıçta başarı sağlar. Büyük Rabbi

20 Zohar ve Sefer Yezirah’ın Musa’nın rahiplere ifşa etmesi için Tanrı tarafından verilen gizli bilgi karakteristiği olduğu hususundaki
bildirimi için bk. Westcott, s. 28. İlk 5 kitap umumi İbrani dinini temsil eder. Zohar bu hususta şunları söylüyor: “Torah’ın bu
kitapları sadece Laman ve Balgaam hakkında öyküler ve onların sözlerini içeriyorsa neden onlara ‘Mükemmel Kanun, Hakikat
Kanunu, Tanrı’nın Hakiki Şahidi dendi. Bunun gizli bir anlamı olmalı. Kanunun sadece basit deyişler ve masallar içerdiğini söyleyen
insana eyvahlar olsun. Hayır, her kelimenin ilahi bir manası vardır ve bu semavi sırdır. Kanun insanların onu alabilmesi için bir
beden olarak kelimelerden bir kıyafete bürünmelidir fakat bilge kıyafeti giyene kadar.” Alıntı için bk. a.ge. s. 37. Ayrıca bk. ZOHAR,
s. 28. ‘Yazıldığı üzere, ‘Işık adiller içindi’. Yaratılışta Tanrı, dünyayı baştan başa ışıkla aydınlattı ama daha sonra dünyanın
günahkarlarını bu zevkten yoksun bırakmak için geri alındı ve doğru olanlar için yasaklandı.’ Ve başka bir yerde , Torah, onu
anlamaya çalışan bilge ile ilişkisini “kendini saklayan” bir bakireye benzetir. “Torah kınından çok küçük bir kelime verir ve sonra
tekrar gizliliğe geri alır bunu(…) “O bilir ki kalbinde bilgelik olan kişi gün be gün onun oturduğu yerin kapısının yanında dolaşır(…)’
Şayet kişi bu bilgiyi anlamazsa onu geri çağırır aşık ve ona AHMAK der. Onu eğitmeye gayret eder ve ona önce dereshah(harf
ilmini) ve sonrasında da haggadath’ı(bilmece ve allgoriler) ilmini öğretir.’. Erkek o zaman fark eder ki Torah’ın kelimelerine bir şey
bile eklenemez ve çıkarılamaz. Bir iz bir harf bile…’ s. 86.

21 Mathers, Musa’nın Yahudi toplumunu bu bilgi sayesinde yönettiği bilgisini aktarır. Öykü Kabala sırlarına ilk kez meleklerin sahip
olduğunu vurgulamaktadır. Onlar Adem ve Havva’nın günahıyla birlikte, kurtuluş umuduyla seçilmiş insanlara-İbrahim gibi-
peygaberlere bu sırları öğretmişlerdir. Musa ise bu bilgiyi Tevrat’ın ilk dört kitabına yerleştirir. Musa’nın bu gizli öğretileri, seçkin-
bilge 70 erginlenmişe daha aktarılır. Davut ve Süleyman’ın, ardında Simon bar Yohai ve Rabbi Eleazar’ın bilgelikleri işte bu kaynağa
dayanır. Tıpkı Zohar gibi. Bk. s. 79-80… Zohar’da İbrahim’in bilgeliği hakkında bk. s. 64: Solomon’a bilgeliği(..) Abraham’dan
kalmıştır. Çünkü o Tanrı’nın kutsal isminin bilgisine sahiptir.”

22 Gözüken o ki, görünür anlamıyla Tevrat, dini bir sistemin hassasiyet taşıması gereken noktalardan yoksundur. Ölüm sonrası
düşüncelere bakalım: Eski Ahit sayfalarında var olan ve baskıyla bizlere aktardığı temel mesele Ruhun ölümsüzlüğüne hiç
değinmeden, ölümün hayvanlarda olduğu gibi insanlarda da tek gerçek olduğu yönündeki vurgusudur. Paralel bir görüş için bk.
Westcott Bk. s. 30-31. Böylece Kabala’nın dinin sosyal-toplumsal-rasyonel boyutunu düzenleyen genel tutumuna bir tepki olarak, öte
dünya inanışı hakkında, Yahudi dininin geleneksel tutumundaki noksanlıkları gidermek gibi bir konumda bulunduğunu belirtebiliriz.
Kutsal Kitap ancak bu haldeyken bir anlama kavuşmaktadır. Bu hassasiyet benim altını çizdiğim dinin mistik boyutunun
Protestanlıkla birlikte bozulduğunu gösterir. Zira Westcott’un da belirttiği gibi bunun öncesinde Katolik Kilisesi ehil olmayan
kişilerin Kutsal Kitabı okuması hususunda genel bir tavır göstermiştir. Ancak Protestanlıkla birlikte bu eğilim başlamıştır. Böylece,
literal anlamın mutlaklaştığı günümüz dünyasına ulaşmış oluyoruz.
7
Akiba yeni Mesih’i sevgi ve şefkatle selamladı.

Ancak Romalılar döndüğünde kimseye acımadı; isyan kanla bastırıldı İS 135 yılında Yahudiler Yahuda’dan
çıkarılır; Yahudiler kutsal topraklardan sürülür ve Filistin’e yerleşir.

Rabbi Akiba’nın toplumun bağrına yerleştirdiği başlangıç dönemlerindeki umut, ortaya çıkan dehşetin
boyutuna yenilmişti. Rabbi, yalnızca manevi bir sembol olarak değer gördü. Bundan böyle Kabala’nın
yalnızca mistik bir okul haline gelme yolunda önü açıldı. Yahudi din adamları bu yenilgiyle Mesih fikrini
savunmaktan vazgeçtiler; politik-reel yaşamdan çekildiler.

Yahudi mistisizmini, güncel koşullardan ve toplumsal alandan çekilişidir bu; etkileyicidir: Mısır’ın Hermes
rahipleri, tam da böylesi sebeplerden, tarih-dışı kalmıştır.

Talmud’u doğuran koşullar

Hadrianus’un baskısı, Pius dönemindeki aflar ve sosyal serbestlik döneminde dağıldı. Bu, buhran ve çözülüş
psikolojisinin olanaklarıyla kuluçkaya yatmış Yahudi entelektüel hayatının yükselişe geçmesi için yeterli
sosyal bir ortam yarattı. YAVNEH adı verilen toplanma mekanları, Tapınak’ın eğretilemesidir artık.
Toplanma kutsal hale geldi.

Bu hüzünlü dönem, tekrarlayarak öğrenme adı verilen Mişna yönteminin baz alındığı yeni bir külliyat
yarattı. Yavneh’te konuşulanlar anlatılanlar, Armstrong’un deyimiyle tamamen yeni bir kutsal metin ortaya
çıkardı. Öyleki sanki Tanrı kelamı imiş gibi kesin yasaklamalara ve günah yargılamalarına muhatap oldu.
“Metinler önce sözlü olarak aktarılıyordu…” diyor Friedell, “Öğrenci öğretmenin sözlerini ezberlemek
zorundaydı.” Ve ekliyor düşünür öğrencinin niteliğiyle ilgili:

“Tek bir damla suyu kaybetmeden, kireç döşenmiş çeşme gibi olmalı…” 23

Kutsal bir okul disiplini oluşmuştu kuşkusuz ve kesin bir izlenmişlik sendromu ortaya çıktı. Kesin sınamalar,
her anın günah ve lanetle ilişkisine tartan içsel gerilimler… “Dua tam olarak ve kuralına göre okunmamışsa
geçersiz sayılıyordu. Hatta Tanrıya yapılmış bir hakaretti…”24

Metin İ.S. 200’de Patrik R. Judah tarafından tamamlandı; rabbilerin yeni AHİT’i öylece oluşmuş oldu.25 Bu
tarihten itibaren Yahudi kutsal yazımı durdurulamaz bir zenginliğin içerisine girdi. İki Talmud26 bu
zenginliğin ürünüdür ve Yahudi kutsal metin geleneği farklı bir öz yaratmak üzeredir.

Dindarlıktan doğmuş bir sapkınlıkla karşı karşıyayız. Bilinç dışı bir hareket, ilkel kültürlere özgü toplumu
yaşatma ve ayakta tutma gayesine kilitlenmiş bir tepki ortaya koymuştu. Ortodoksinin nefretine rağmen, bu
mistik görü, İsrail Devletinin kurulduğu XX. Yüzyılın ilk yarısına kadar topluluk için yaşam enerjisi
sunmuştur.

Ortodoksiden bu tip sapmaların çizdiği orta çerçeve, kulun Tanrı ile kucaklaşmasının olanaklarını içermek
gibi genel bir yapı oluşturmuştur tarih boyunca. Yazılı kültürü reddederek, sözlü geleneğe önem vermeye
başlayan Rabbileri ve bilgeleri Peygamber düzeyinde yücelten bu yapı, dinin Ortodoks dokusunu çileden
çıkaran olanaklar içerir. Rabbilere göre Babil Talmudu Kutsal Kitap ile birlikte her okunduğunda onu
değiştiriyordu. Bu değişim, manevi ya da simgesel değildi. Gerçek dünyayı, cisimler ve maddeler alemini
etkileyen bir güç salıyordu.

Diğer taraftan Gerçek bir demokrasiyle karşılaşırız bu toplantılarda; Musa’nın sıraya dizdiği ve olasılıkla

23 Friedell s. 351…

24Bu dönemde kimi dini yasaklar öylesine katı yorumlanmaya başladı ki, ‘bazı öğretmenler şabat yasaklarının sınırlarını” akıl sır
ermez boyutlara taşıdı. “O gün şehir savunulamaz… Tıbbi yardımda bulunulamaz. Yangından mal kurtarılamaz…” Friedell s. 351.

25 Metnin içerisinde çok yeni yorumlarıyla kültler, mitler ve efsaneler; tarih, hikaye ve teolojinin yer almadığı, ama kati kural ve
yasalar vardır. Armstrong, s. 104—105. Eski AHİT’ten çok nadiren alıntı yapar; Musa’dan ziyade Rabbi’lerin otoriteleri onaylandı.
Rabbiler tıpkı Tapınak hala hayattaymış gibi davranıyorlardı. Westcott İ.S. 141’de başlayan ve Talmud’u önceleyen Mişna girişimini,
Kutsal kitabın günümüze dek uzanan ilk şerh ve tefsir dönemi olarak betimliyor. Bk. a.g.e. . s. 27

26 250-350 yılları arasında iki Talmud ortaya çıkmıştır. Kudüs Talmudu, V. Yüzyılın başında Filistin’de tamamlanmıştır. Kutsal
kitabın tek yargıç olduğunu reddeder ama hukuki olarak Kutsal kitabın üstünlüğünü tanır. Babil Talmudu, VI. Yüzyılda İranlı
hükümdarların adil toplum uygulamalarından beslenir. Eski Ahit gelenek ve kurallarını görmezden gelmedi ama onun yararlı
kısımlarını alarak, diğerlerini görmezden geldi. Armstrong, S. 111.
8
büyük bir isyana yönelmiş kavmi kıyıma sürükleyen otorite takıntısından eser yoktur. Her okuyucu yeni bir
yorumcudur; Babil Talmudu, Tevrat nedir? Sorusuna yanıt verir. ‘Tevrat, Tevrat’ın yorumudur…”

İslam Tasavvufundan da biliyoruz; mistisizm işin içine girdiğinde, dini boyut alabildiğine esneme
göstermektedir. Rasyonel akıldan farklı olarak bu eğilim, dinin savlarını akıl yoluyla ispatlama gayreti içine
girmez, tam aksine akla hitap eden yönleri değersizleştirir ve sınırların Ortodoks yapıyı bozacak biçimde
genişlemesini önerir. İnsanın Tanrılığı ve değeri üzerine yapılan bu yönelim yüzünden, pozitif akıl, Ortodoks
dini koruma adına mistisizmi tarih sahnesinden kapı dışarı etmiştir. Tüm XX. Yüzyıl boyunca pozitif akıl ile
oluşmuş dünya sisteminin mistisizmi lanetleyip, dinsel dokuya yaşam alanı içinde yer vermesi bu nedenledir.

Kabala’nın mitleri: İsimler ve kitaplar

Yahudi dini yaşamı için Rabbi Akiba’nın geliştirdiği okuma yöntemi bir milat olarak kabul edilebilir Bu
okuma yönteminde bir önceki bölümlerde incelediğimiz farklı ekollere mensup yazarların dünyevi kaygıları
tüm güncel politik değerini yitirdi. Yeni manevi hassasiyet, yeni tapınak, yeni kutsal kitap öğretisi, yanı
başında mitsel anlatılar oluşturdu. Kabalanın cüreti, Talmud’a giden yolu açan mişna çalışmalarının esiniyle
hareket etti. Kimi zaman açıktan açığa kendini bunların üzerinde görme cesaretini gösterdi. XVII. Yüzyılda
Manasseh ben Israel, Musa’nın kitaplarını bedene, Mişna’yı ise ruha benzetir. Peki ona göre Kabala nedir?
Yanıt verir Israel: ‘Kabala ruhun özüdür.’ 27

Kabala henüz ilk zamanlardan itibaren yanı başında bilgelik öğretilerini ve filozofça bakışı taşıdı, bu masalsı
bir söylev gücü, etkileyici öyküler oluşturdu. Söylenenlere göre bir gün rabbi Akiba’nın derslerini dinlemek
için gökten inen Musa, söylenenlerin bir çoğunu anlamamıştır. Tanrı’nın katına döndüğünde ise, oğullarının
kendisinden çok daha yüksek bir bilgeliğe ulaştığını itiraf eder.

Akiba miti, Enoch Kitabı bölümünü irdelerken gördüğümüz gibi, yaşarken Tanrı’nın katından üstün
niteliklerle dönen bir insan prototipini tekrarlıyordu. Onun deneyimi tüm Kabalacılar için kutsal bir haleyle
harmanlanmış biçimde ifade edilir. Orucunu tutmuş, törensel banyosunu almış ve üzerinde yüksek adların
yazılı olduğu muskalarını takmış bir halde yükselişe geçen Akiba, deneyimlerini kat be kat anlatmıştı. Her
yükselişinde bir kutsal mertebeye ulaşan Akiba28 en nihayetinde Tanrı’nın sarayına ulaştı. Kendi sözleriyle
‘Tanrı’nın sarayında dimdik durduğu halde ve tüm kaburgalarıyla titrerken, "Övgü sana ki sen ulusun, övgü
olsun azamet odalarındaki yüceye’ duasını okumaya başlamıştı.

Böylesi bir deneyime, Jung’un ortaya koyduğu bir ‘üstün insan’ yaratma olanağına yalnızca değinerek
geçeceğim. Zira bu yapı Akiba’ya üstün güçler bağışlamıştı: Akiba İhtişam Tahtı görüntüsü'nden değişmiş bir
adam olarak çıktı. Bundan sonrası artık onun cemaat için büyük bir önder ve bilge haline geldiğini gösterir.

Zohar’ın ‘Sürgün ve Kurtarılma’ bölümü’nde, Kitabın bazı bildirimlerinin ne anlama geldiğini anlayamayan
Rabbi Aha, fikir almak için onun huzuruna gider

"Artık birine baktığında onun zina yapan biri ya da bir katil olduğunu anlayabiliyordu ve doğa üzerinde
ustalığa ulaşmıştı; bir melek olarak diğer insanlardan iyiliği ve onların yaptığı şeyler hakkında güçlü
yargılarıyla ayrılıyordu..." 29

Yalnızca Akiba değil, Kabala’nın yüksek vaatlerine dalan birçoğu, öğrencisi Ben Azzai’nin etrafından yanan
nur çemberleri gibi görüngülere muhatap edildi. Bir ‘horoz-okuma’ pratiği yapmakta olan Azzai, ulaştığı
yüksek aşamayı şu sözlerle dile getirdi

“Sözler Sina dağından ilk indikleri anda olduğu gibi, coştular…”30

Azzai’nin yöntemi, sözcüklerin birbirine katışımını içeriyordu. Tevrat’ın ve Peygamber’in sözleri, literal
yöntemlerde olduğu gibi sistematik bir sıra ile değil, uygulayıcının inisiyatifine bağlı biçimde, rastgele
okunuyordu. Bir katışım, karmaşıklaşma, düzensizlik hali… Belki zihni bir yorgunluğun yarattığı

27“Cahiller ilkini, eğitimliler ikinciyi inceleyebilir, ancak en bilgeler tefekkürlerini üçüncüye yöneltirler.” Alıntı için bk. Westcott, s.
37…

28 " İlk sıraya yükseldiğimde dindar, ikincisinde saf, üçüncüsünde içten, dördüncüsünde Tanrı ile beşincisinde Tanrı karşısında
kutsallığı sergilerken altıncısında akıllı konuşan kişi oldum”… Alıntı için bk. Epstein, s. 47.

29 Alıntı için Epstein s. 47.

30 Alıntı için bk. Armstrong, İNCİL, s. 111.


9
yanılsamalı bir huzur… Yine de onun çalışmaları Azzai’ye mâledilen Tanrı’nın Sarayı’na yolculuğu başarıyla
tamamlayan bir bilge olarak görüldüğü gerçeğini değiştirmez. Bu zorlu yolculuktan sadece o başarılı
çıkmıştı; diğer üç bilge, Tanrı’ya ulaşmak için oruç tutan diğerleri, delirmiş, kafir olmuş ya da ölmüştü.31

Kutsal Kitap kabulü her adımda ve her yeni mistikle değişir; klasik tanım bir kez daha kırılır. Aktif bir
müdahaleci, yalnızca ortadoksiye ait değil, her kim olursa okuyucuya yeni vaatlerde bulunan aktif bir
katılımcı durmaktadır. Artık Tevrat, herkese aittir. Her uğraşı, Tevrat üzerindeki her çalışma, ruhsal bir
coşkunluk yaratıyordu; bilgelerin üzerine inen ışıklı nurlar ve Tanrısal müjdeler ve meleklerden oluşan
katılım sistematiği yaygınlaşıyordu. Elbette yoğun metaforik-simgesel bir dil ortaya çıkıyordu. Bireysel
deneyimin oruç, ibadet ve mütevazi bir yaşamla zorlanan biyolojik fonksiyonlarıyla karşıladığı coşkunluk,
vecd hali, vizyonlar, yükselme ve tanrı kavramlarına yönelmiş histerik ilginin sonuçlarının, gündelik dil ile
açıklanamaz bir bütün yarattığını söyleyebiliriz. Toplumla barışık yeni bir din olanağı, sürgünün bağrında,
kutsal topraklardan sürülmüş İsrail oğullarını birbirine yaklaştırır ve yardımlaşmacı olanakları sağlarken
mümkün olmuştur. Durkheim, Tanrı’yı toplumda bulurken, biz de birbiriyle doğru, sağlıklı ilişkiler kurmuş,
sömürünün öte yanında dayanışmacı bir hale bürünmüş bir toplum olanağında, Akiba ve Azzai gibi
düşünürlerin Tanrı’ya ulaşma çabalarındaki başarılarını anlama şansına kavuşuruz. Tanrı, huzurlu, uyumlu ve
manevi ihtiyaçları giderilmiş bir toplumdur-ya da onda kolaylıkla gözükür. “Sonra Rabbi Elezar mısrayı
söylemeye başladı…” diye anlatır Zohar, “Beni bir mühür olarak kalbinin üstün koy, kolunun üstünde bir
mühür gibi…” Bu mısra üzerine tartışmaya başlar Rabbiler ve çözüm çok açıktır aslında:

“Sadece dürüstlerin ruhları İsrail cemaatinin Tanrı’ya gerçek bağlılığını ve hasretini etkiler; çünkü bu
ruhlar aşağıdaki suların yukarı akmasını mümkün kılar. Bu mükemmel arkadaşlığı ve öz meyveyi ortaya
çıkarmak için karşılıklı kucaklaşmayı getirir. Birbirlerine sıkıca bağlandıklarında İsrail cemaati tüm sevgisi
ile şöyle der. Beni bir mühür gibi kalbinin üstüne koy…”32

Topluluğun dürüst ya da namuslu insanlara duyduğu ihtiyacın, derin travmaları atlatmaya çalışan bir cemaat
için ifade ettiği anlam, Zohar’ın ifadelerinde de dile getirildi. Bu dünyadan ayrılma zamanı geldiğinde
sevinçle dolanlardı; onlar ve bu dünyada yaşarken, namusluların ruhlarında hiç sevinç yoktur ve onlar;
yalnızca onların ruhu, İsrail Cemaatinin Tanrı’ya olan sevgisini hareketlendirir. Ve ibadet; içten bir dua
önerir.

“Tüm kalbimle seni aradım(…) Kralın huzurunda dua ederken, insan zihnini ve kalbini sadece bütün
kaynakların kaynağını düşünmeye vermelidir. Böylece kuyunun derinliği, diye adlandırılan kürelerden,
hayatın kaynağından, Eden’den çıkan akarsudan,’ Tanrı’nın mutlu kentini yapanlardır’ hayır duasını alır.33

Topluluk ne zaman umutsuzluğa kapılsa, ne zaman karamsarlığın bir derecesi, hüzünlü bireyler ortaya
çıkarsa yardıma yetişirdi yeni din. Rabbi Aha bir gün, iç sıkıntısıyla vardığı Rabbi Simeon’un huzurunda dert
yanıyordu. ‘İsrail’in bakiresi düştü ve bir daha hiç kalkmayacak!” diye yazmıştır, metinler ve Aha sorar
hüzünle: “Hiç geri dönmeyecek mi?”. Rabbi Simeon onu önce, klasik yorumculara gönderir Aha’yı
“Yoldaşların yaptığı açıklamalar yeterli değil mi?” Değildir; Aha onların açıklamalarından tatmin olmadığını
söyler.

Öykü çöküntü halinin alegorisi olarak da yorumlanabilir ve söz, sanki yeni bir kutsal kitap ortaya
koymaktadır. Açık biçimde bir toplum ve kanaat önderinin “kutsal kitaba” iade-i itibarıdır. O kitabın görünür
sözleri, yeşerecek umut için bir topraktır. Gizli anlam bilge kişinin ağzında cisimleşir

“ İsrail’in bakiresi düştü ve bir daha hiç kalkmayacak” demektedir metin; Ama “Ben onu bir daha
kaldırmayacağım. yazılmamıştır’

Nitekim onun açıklaması Amos kitabının sayfalarında yazan bir diğer ifade ile gizemli bir bağ kurmuştur. “O
gün, Davud’un düşmüş taşınabilir tapınağını kaldıracak…” İşte, Davud’un taşınabilir Tapınağı, İsrail’in
bakiresi ile aynıdır.

Hüzün, yorgunluk ve küskünlük bu yıpranmış cemaatin kodlarına yerleşmiştir artık. Ancak katlanamaz
Rabbi:

31 Alıntı için bk. Armstrong, İNCİL, s. 101.

32 Alıntı için bk. Zohar, s. 68

33 Alıntı içind bk ZOHAR, s. 78


10
“Efendine sevinçle gel! Ve ona sevinçle hizmet et, onun huzuruna şarkı söyleyerek gel…”

Bir çatışkı olduğunu anlarız ve zorlama bir önerinin bir karşıtı olduğunu okuruz Zohar’ın sayfalarında: “Eğer
kalpten üzgün ve ruhen tövbekar olursa o zaman nasıl sevinç gösterecek ve şarkı söyleyecek?” Çok daha
önemlisi, Tapınak yıkılmışken ve bu kurbansız günlerde, efendisine ağır bir kalple ve üzgün olarak dönen
adam neşesini ve şakınmasını, gözyaşları ve pişmanlık içinde nasıl gösterir?’ Simeon bar Yohai bir
yoğunlaşma önerir, neşeye ulaşmak için inanan kişiye, iki kapıdan geçerek sinagoga gitmelidir: İlki
merhamet ve diğeri korkudur. Ve insan dua ederken düşüncelerini “Kutsalların kutsalında, yani Kutsal İsim
de yoğunlaştırmalıdır.” Güvenlidir sözleri

“Çünkü sen neşe ile çıkacaksın sürgünden” 34

Belki zorlamadır bu yorumlar ve bu spekülatif alana dair söylenebilecek her şey eksiktir. Karşıt olarak, dini
faaliyete atfedilen bu aşkınlığın mitsel karşılığı, dünyevi bağlam için açık olmayan bir külliyat bırakmıştır.
Bunlar içerisinde en önemlisi olan Oluşum Kitabı/Sefer Yetzirah’ın bizzat Rabbi Akiba tarafından yazıldığı
sanılıyor.35 Bununla birlikte, kökenlerinin İbrahim’e kadar geri giden yönüyle Kabala çalışmalarının en eski
metni konumundadır.36

Sefer Yezirah, Kabala öğretisinin inceliklerini-bilgelik yolu, Tanrı’dan alınanın farkına varma ve bunu ona
tekrar ulaşmak için kullanma olarak-aktarır. Rakam ve sayı mistisizmini içeren güçlü sembolizmiyle kitap
evrenin sırlarını açıklamaya kalkan her gelişmiş dini sistemin kullandığı kapalı dile, tekin bir örnek oluşturur.
İnsan zihninin karşılayabileceği dünyevi örneklerin ‘ilk insan üzerinde etki bırakmış’ doğa unsurlarından
yararlanır. ‘Hiçliğin on Sefirot’u çakan şimşeğe benzer, geldiği yer görülmez, gittiği yer bilinmez…’

İkinci olarak Işığın Kitabı olarak aktarılan Zohar, böylesi dini faaliyetleri açınlamada yoğun simgesel
anlatımlar içerir. Zohar’ın kahramanı Rabbi Akiva’nın öğrencisi, Rabbi Simon Bar Yohai, ki Akiba’nın
yokluğunda liderlik ona geçmiş olmalıdır, 37 yanında oğlu Eleazar olduğu halde Roma baskısından kaçarak,
ağzı bir su kaynağı ve keçiboynuzu ağacı ile kapanmış bir mağarada 13 yıl geçirir. Bu sürenin ardından
topluluk arasına döndüğünde aldığı vahiy uyarınca, sıradan insanlarla konuşmayı bırakarak, yalnızca
kendisini dinlemeye arzulu olanlara konuşmaya başlar. Zohar yazarın, evren, insan ve yaratılış hakkındaki38
felsefi görüşlerini toparlayan bir eserdi. ‘Aslında tek bir ruh vardır!’ diyordu Zohar, tüm ruhlar Tanrı’dan
kopmuş parçalardı. Bu ezoterik öğreti tarihinin pek bilindik teması insanın dünyevi amacının ‘birleşme
deneyimi’ olduğunu betimler.39 Böylece dinin bireysel kaynağı tüm açıklığıyla bir kez daha kişileşir;
Peygamberlik Tanrı ile birleşmenin tek mertebesi değildir.

Mağara, su kaynağı ve girişi kapayan ağaç ya da ışık gibi insanlık tarihi kadar eski dini temalar için özgün
bir kanıt arayışı, bir bütün olarak değilse bile, büyük oranda boş bir hayaldir. Zira Kabalanın, antik felsefe ya
da kadim dinlerin-mistisizmin kaynaklarıyla ilişkisi alabildiğine doğrudandı. Bu kaynak dinin bireysel

34 Bkz. Zohar s. 108.

35Latinceye ilk çevirisi İ.S. 1552’de William Postel tarafından yapılmış olan Sefer Yetzirah, Crow tarafından şöyle tanımlanıyor:
“Birkaç sayfadan oluşur. Yine başka bir esere oranla evrenin kabala anlayışının özünü en çok içeren eserdir. Crow, s. 100.

36Westcott, söz konusu metnin en erken versiyonlarının İ.Ö. 200’lere dayandığı bilgisini aktarıyor. Kabala İncelemesine Giriş, s. 20.
Çeviren Kenan Menemencioğlu. Hermes Yayınları. Ocak 2007. Ayrıca bk. Sefer Yezirah VI-IV. Bölümde ‘Babamız İbrahim bunları
gördü ve anladı. Bütün bunları aldı ve yazdı. En yüce Tanrı kendini gösteri ona sevdiğim dedi, onunla ve zürriyetiyle bir antlaşma
yaptı. Ve ahdini ayağın on parmağı arasındaki gibi yaptı-ki bu sünnettir ve ellerin on parmağı arasındaki gibi yaptı ki, bu dilin
anlaşmasıdır. S. 143.

37Kitabın İ.S. 160 lı yıllarda yazılmış olma ihtimali yüksek. Bununla birlikte ilk yayını 1290’lı yıllarda, ispanya da Rabbi Moses de
Leon tarafındandır. Bk. Westcott, William Wyn, s. 22. Simon bar Yohai’nin lakabı, ‘Musa’nın kıvılcımı’ Gershom G. Scholem ise,
Eski Ahid pasajlarının yorumuna kısa deyişlere, uzunca vaazlara ya da bir dizi vaaza dayanan ve 2. Yüzyıl bilgesi Simeon Bar
Yohai’ye dayandırılan öykülerin, anonim niteliğine rağmen şu ifadelerde bulunur: ‘Günümüzde bizler filolojik bir kesinlikle kitabın
gerçek yazarını Moses de Leon olarak ele almalıyız.’ Bk. ZOHAR-İhtişamın Kitabı.Kabala’dan Temel Öğretiler s. 118. 2. Basın Ocak
2005. İstanbul. Çevrii Ebru Yetiş. Rabbi Simon’un taşıdığı ulvi değer kitabın kimi yerlerinde etkileyici biçimde sunulur. Bk. s. 54.
“Eden Bahçesindeki hayat ağacının yaprakları arasında bir ağaç durur. Bu iki dünyada da kudretli olan Rabbi Simeon Ben Yohaidir.

38 Zohar’da insanın topraktan yaratılışı tekrarlanır. Ancak buna ek olarak insanın yaratılmasında yönlerden bahsedilir: ‘Böylece
bizim gibi, dört çeyrek alt ve üst gibi kucaklaşsınlar. Bunun üzerine Doğu ve Batı birleşti ve insanı üretti. Bu nedenle bizim
bilgilerimiz insanın topraktan yaratıldığını söyler. S. 29

39“Bu dünyayı oluşturan herşey, ruh ve beden, sonunda onları yaratana geri dönecektir. Tanrı yaratılış aşamalarının başı ve sonudur.
Tüm aşamalar O'nun mührüyle kapanmıştır. O büründüğü sayıız şekile rağmen, emsalsiz bir varlıktır... " Epstein s. 66.
11
gücüne gelir dayanır eninde sonunda ve pozitif bir ilişki olmasa bile kendi içinde bir sistem oluşturmaya
muktedirdir. Yalnızca tarih öncesi insan topluluklarının, söz söyleme sanatını ‘büyüsel’ aktivite ile birleştiren
ve ‘doğanın unutulmuş dili’ temasına katılım çabasını değil, aynı zamanda gelişmiş medeniyetlerin tanıştığı,
işe yarayan ve işe yaradığı için kutsaldan pay almaya başlayan, dinin toplumsal boyutuna ait yazı ve harf
mistisizminin eteklerinde dolanır; bu karşıt alana tüm gücüyle dalar. Oradan zerafet ve güçle çıkmıştır; yok
olmanın eşiğine gelmiş topluma coşku aşılamıştır.

Rabbi Simon bar Yohai, meditasyonunda ağaç ve mağaranın ağzından içeri süzülen küreleri kullanıyordu. Bu
simgelerin insan inanç tarihi içinde ne kadar geçmişe uzandığını bile tahmin edemiyoruz; çok daha önemlisi
Jung’un başarılı biçimde aktardığı, arketipsel imajlar biçiminde, etkilerini hala sürdürmeyi başarmışlardır.
Bu halde, bilinç dışına yönelmiş bir arayış mıdır? Olasıdır; bu Kabalanın üstatları tarafından da
reddedilememiş gözüküyor. Zohar’ın bölümlerinden birinde40 Nuh ve üç oğlu söylencesinin, üç dünya
katmanıyla ilişkili halde bulunan ruhun üç parçasından biri, Neshamah olarak tanımlanır. Bu Scholem’in
tanımladığı gibi, “kutsal ruh” en derin ve içgüdüsel güç-Tanrı’nın ve evrenin sırlarına ulaşılmasını sağlayan
parçadır. Ruhun diğer iki parçası gibi, üç ayrı dünyadan birine gönderilen Neshamah, ‘ruah ile’ birleşir; diğer
iki parçayla aşağıya doğru alçalışı sırasında birleşir.41

İnancın En Üst Aşaması bölümü: “Ruh ve beden tümüyle olgunlaştıklarında ruh bedenin üstündeki üstün
Ruh-Neshamah-olmayı hak eder.

Ancak, yalnızca bu açıklamaya bağlı kalacaksak, içsel yolculuğu insanın bilinç-dışına yaptığı arayışı, dini
sistemin parçalarından biri olarak görmeyi başarmış üstatların altına kaldığımızı itiraf etmeliyim. Oruç,
takıntılı düşünce, tefekkür ve tekrarlardan oluşan bir yoğunlaşma önerir Yohai. Düşüncesindeki ana arketip,
yoğunlaşmayı yönlendireceği hayali imge (ışıklı) kürelerdir. Kolaylıkla anlayabiliriz; yorgun düşmüş bir
zihin, biyolojik gereksinimlerini karşılamakta zorlanan bir bedenin bize kapalı aktivitesini, dini imgelem
açısından zorlayıcı sonucunu kavramaya çalışmak gibi imkansız bir seviyedeyizdir artık. Yohai, deneyimi
yaşayamayanlar için özetlemeye çalışır: Son anda gözüken birleşmiş (tek) küredir.

Kabala literatüründe Işık Metitayonu “Yichud” olarak adlandırılıyor. Bir hayalden, ısrarlı düşünmenin ana
teması olarak seçilmiş dairesel bir formdan, gerçek dünyaya, yaratılışın özüne uzanan bir yolculuk öngörülür.
Böylece mikrokozmos-makrokozmos bağı, izdüşümü ve ilişkisinin yepyeni bir yorumuyla karşılaşmış
oluruz. Yichud’da amaç, en üst küreye ait ışığı alarak geriye dönmektir. Bu aşamada, ayrıntılarına biraz
ileride dönmek suretiyle, katlara ayrılmış evrensel yükselme eğretilemesi ve ancak azizlik mertebesindeki ya
da meleklerden yardım almaya başarabilen kişilerin başarabileceği bir aşamalar sistemi betimlenir. Bu
girişim, kişiyi kutsal hale getirecek bir pratik ile, toplumsal kaynağa özgü dini temalar arasında bir ilişki ve
bağ kurar sanki. İlk ataya saygıdan, kitabın harflerine uzanan geleneksel bir zenginlik oluşur.

Böylece iki temel meseleyi özetleme şansına kavuşmuş olduk:

1. Kabalada, Şamanizme özgü yükselme pratiğinin, kişinin bedenini sarsan ve bu haliyle beyinle
kurulan ‘zorlayıcı ilişki’ tipinin özgün aktörleriyle karşılaşırız. Bu aktörlere biraz ileride
değineceğim.
2. Tanrıya ulaşmada kullanılan, görünür tecellilerden yükselmeye dayanan aşamaların fazlalığı, eğitim
sürecinin zorluğuna gönderme yapmakla kalmaz, aynı zamanda göksel katmanlara ilişkin bilinen
dönemsel bilimsel şablonun da zorlayıcı baskısı altındadır. Yıldızların ve göksel kürelerin, simya
gibi geleneksel bir uğraşın açtığı geniş terminolojide42 etkilenen kabalacı için son kaynak, Kitab-ı
Mukaddes’in melek hiyerarşisidir. Böylece göksel küreler ve dairesel ışıklardan oluşan on aşamalı
katmanların her biri için, bir başmelek ve melek topluluğu tanımlanır. Bu dinin toplumsal kaynağını
reddetmek gibi aşırılıklara kapılmaz.

Son olarak Zohar’da Doğu Bilgeliği’ne özgü bir dil kullanıldığını belirtmeliyim. “Örtülü Gizem Kitabı’
olarak tanımlanan birinci bölüm, denge, zıtların birliği-ahenk/hareketin durduğu bir merkez tanımı yaparak
başlar sözlerine:

“Bu kitap dengenin muvazenesi kitabıdır.”

40 Hayatın Üç Teli, bk. s. 41

41 Neshamah’ın bir diğer tanımı için bk. s. 42.

42 Bk. Westcott, ‘Asiyahta her sefira metallerden birinin alegorik amblemidir.’ S. 59.
12
Bir geometrik form olarak bu tarifi en iyi karşılayan şekil ‘daire-merkez’ ilişkisindedir.43 İki çatışan unsur,
bir denge oluşturduğunda ortaya çıkan ‘denge hali’ bir diğer çelişki doğurmaya muktedirdir. Bu çıkarımlar
bizi, Hayat Ağacı şeklinde biçimlendirilen, üçgenler sistemi şeklinde ifade eder.

Kitaba göre denge hali ancak negatif varoluşun bulunduğu yerde vardır. Böylece bizler için açıklanması
imkansız bir başka kavram ile temas sağlamış oluruz. En fazla onu anlamaya çalışırız; Mathers gibi : Bu
beşeri kavrayıştan dışlanmış kavramlar sistematiğinin parçasıdır. Bu kavramı tanımlayamayız zira, ‘Daha
tanımlamaya başlarken kavrayışımızdan kaçar, çünkü tanımlandığı anda artık Mutlak değildir…

Henüz olmamış bir şeyi gerçek kabul etmek mümkün müdür? Negatif varoluş, bu felsefi soruyu hedef alır.
Bir tanımı yapılamasa da, hiçbir şey olan varlık, hiçlikte varoluşun doğması gibi, gizli bir varoluş
potansiyeli, pozitif varoluş barındırır.44 Böylece Kabala felsefesinin en önemli kavramlarından birine varmış
bulunuyoruz.45

Gardiyanlar ve melekler

İlkel kültürlerde sıklıkla gördüğümüz, yardımcı ruhlar, ya da şamanik kültüre ait destekleyici Tanrıların,
İslam kültürüne adapte olmuş bağlanmış cinler öğretisinin Kabalistik yorumunda destekleyici maggidlere
rastlarız. Türkçeye ‘ilişki kuran’ olarak çevrilebilecek bu varlık, devekuth aşamasına ulaşmış J. Caro gibi
bilginlerin kazandığı ilahi imtiyazlar olarak da formüle edilebilir.

Diğer taraftan bu deneyim, Kabala öğretisinin Yahudi ortodoksisini nasıl zorladığını göstermesi açısından
kritiktir; zira benzer bir çıkışı yapan Hallac ile kıyaslanabilir bir sona maruz kalmıştır, Caro’nun öğrencisi
Luzzatto.

J. Caro’nun ağzından dökülen ilahi sözcükleri duyan kişilerin ilk şaşkınlığı sonrasında üstat, yıllar sonra, bu
dünyanın en güçlü Maggidinin, Egemenlik’in kendisine göründüğünü anlatan bir mektup kaleme aldı:

" ...Tanrı 1727'den beri, bana gece sırları veren bir kutsal varlığı cennetten göndererek iltifatkar davrandı.
Bana peygamber Elijah'ın kendi ağzından çıkan sözleri ve hatta Tanrı'nın yaşayan sözcüklerini duyma
ayrıcalığına sahip olacağına dair söz verdi. Ve söz verdiği gibi hepsi gerçekleşti. Belirtilen tarih geldiğinde,
Tanrı'nın işlerini gerçekleştirmek için dünya üzerinde ikamet eden kul ruhların takip ettiği peygamber Elijah
bana kendini gösterdi..."46

Belki benzer tekniklerin benzer bir olgunluk derecesi yaratmasından, belki de Caro’nun ulaştığı aşamanın
coşkusundan, Luzzatto da bir gece uykusundan "Kutsal kralın gizli sırlarını açıklamak için aşağıya indim..."
şeklindeki Arami dilinden bir çağrı işitmişti. Bu onun Maggid’i idi

Luzzatto ile arasında zamanla yetkinleşecek bir ilişki ortaya çıktı. Mistiğin sorularına eksiksiz biçimde
yanıtlar veren, Maggid kaybolmadan hemen önce Elijah’ın geleceğini bildirdi. Birkaç gün içerisinde
Luzzatto Elijah’ın geldiğini gördü. Bu kadarı yeterli olmalıydı; ama Luzzatto’nun yükselişi burada bitmedi.
Elijah Luzzatto’nun yanından ayrılmadan önce, bu kez de Metatron’un geleceğini söyledi. Luzzatto
yaşadıklarını şöyle anlatır:

"Her birini tanıyabiliyorum. Bundan başka isimlerini bilmediğim kutsal ruhlar gelip bana yeni şeyler
söylüyorlar, ben de hemen kağıda geçiriyorum. Bütün bunları yüzüstü düşerken ve kutsal ruhları insan
biçimleri dahilinde bir rüyadaymış gibi görerek yapıyorum..."47

43Daire’nin modern psikolojideki anlamları hk. “Bilincin gelişiminin normal seyrinin sekteye uğraması halinde çocuğun içine çekilme
durumunda bilinç dışı materyalin sembolik çizgisi Franz Von, M. L. “Bireyleşme Süreci” Makalesi. İnsan ve Sembolleri seçkisi s.162.
Ayrıca bkz. ‘doğal bütünlüğün’ sembolü, mandala, disk ya da yuvarlak mas vb. ‘Bütünlüğün iyi bilinen sembolüdür’ Son Yemek ve Kral
Arthur Efsanelerinde de bu yapı sergilenmişti.a.g. m. s. 211

44 Negatif varlığın aksine. Negatif varlık-negatif varoluş ilişkisi hk bk. Mathers, s. 92.

45Aydınlatıcı örnekler hk bk. Mathers, s. 93. ‘Bir tohumun içinde yeşerecek ağaç gizlidir; bu potansiyel varoluş durumudur; o yine
vardır ama tanımlamaya açık değildir. Potansiyel ağacın dohumları ise… henüz potansiyel aşamaya gelememiştir. Yani negatif olarak
vardır.

46 Mektup, Mosse Chayyim Luzzatto’ya yazılmıştır. Epstein s. 176.

47 Luzzatto’nun yazıtları, 3 senelik bir inzivanın ardından ortaya çıktığında çok sayıda mürit onun etrafında toplandı. Ancak
Ortodoks bir grubun tepsini çektiği için Kudüs’e gitti. Burada vebadan öldü.
13
Çok daha önemlisi, mistik kişi en üst aşamada, zaman zaman Melekler,48 şeklinde gözüken, bir ışık
saldırısına maruz kaldı. Külliyat bu aşamaya ulaşan kişilerin sıklıkla bayıldığını veya kafa karışıklığı
yaşadığını yazmaktadır.49

Derin meditasyonlar, gözüken tanrısal varlıklar, yaşanan kafa karışıklığı ve saf ışıktan peydah olan bir
aydınlanmanın tarihi, Kabalacı uygulamadan binlerce yıl öncesine dayanıyor. Şamanı aydınlatıcı Angagok
isimli bir varlıktan bahsediyor kayıtlar Sibirya’da. Adayın beyni ve vücudundan çıkarılan ruhun
yönlendiricisiydi o. Sonunda bir aydınlanma veriyordu kişiye. “Artık o” diye tarif eder M. Eliade, “gözleri
kapalıyken dahi karanlıkları delerek, öteki insanlara gizli kalan gelecekteki nesne ve olayları görebilir”

Herkesten gizli gerçekliği gören ışığın aydınlattığı kişi olarak Şaman ve Kabalacı aynı kişilerdir. Kültürel
ifadelerdeki farklılıkların pek az önemi var. Tıpkı Şaman gibi Kabalacı da bu ışığı kulübesinde , bir kerevete
oturmuş olduğu halde saatlerce beklerken, kendini ziyaret eden ruhlar ve cinlerle bağ kurmasının ardından
elde eder. Ve ilk karşılaşmada sanki ışıklar eve yükselmiş gibidir. Bundan böyle:

“Onun için gizli hiçbir şey yoktur. Artık tüm çalınmış canları ruhları bulma gücüne kavuşur…”50

Bu aşamada, Kabala uğraşısının iki temel yönünü birbirinden ayırt etme hususundaki genel hassasiyeti kabul
ediyorum. Pratik kabala olarak betimlenen ve temel amacı, ibadet, meditasyon ve Eski Ahit okumalarına,
alegorik yorumlara, harf ve sayı mistisizmine51 yönelik olan kısmı ile, Dogmatik-Teorik Kabala olarak
açıklayabileceğimiz ve temel amacı varoluş ve varoluşun hiyerarşik kaynak, tür ve ilişkilerini temel almış
ince alemleri konu almaktadır.52

Kozmolojisi ve felsefe

Kabala ilmi yine de Ortodoks-toplumsal kabuller ve hakim dini yapıyla temel bir yapı kurmuştu. Her iki
odağında merkezinde, Tapınağın yıkılışının ardından Tevrat yerleşmişti. Buna göre Tanrı kendisi, evren ve
insanı ilgilendiren her meseleyle ilgili ipuçları bırakmıştır Kutsal Kitap içine. Kabala çalışmalarının en
etkileyici boyutu, doğuya özgü bilgelik temasının ve Tanrı-ya/hak’ka ulaşma ve aydınlanma gibi merkezi bir
temaya ilişkin gayretlerin ‘felsefe-teoloji’ alanıyla temasının ‘beklenmedik bir pratik coşkunluk’
yaratmasıdır. Bir vaatte bulundu çalışmalar ve doğru yöntemlerle herkes için geçerli bir birleşme önerdi.

Buna rağmen, bilge kişiye-şamana verilen rol, literatürde EN SOF53 olarak tanımlanan Tanrı, Kitab-ı
Mukaddes’in Tanrı’sının aksine insan biçimli olmaktan uzaklaştı. Bir Şaman Tanrısı-hayvan biçimlilik ile
kıyaslanabilir de değildi kuşkusuz… Bununla birlikte bir bileşim ve sentez fikri açısından benzerdi. Birleşim
öylesine karmaşıktı ki, karşımıza aşkın ve asla anlaşılamaz varlık çıktı. Belki de Yahudi toplumu ilk kez tüm
insanı ve yerel niteliklerden kopmuş bir Tanrı fikrine, bu uğraş ile ulaşmıştı

En sof insan tarafından ancak belli koşullarda sezilebilir; açıkça söylemez belki ama sonuçlarını çıkarırız:
Topluluğun dini, onu anlamada pek başarısızdır. Öyle ki eğitimsizlere açık olmayan bir simge diline atıf

48 Kabalcı kuramda meleklerin, tezahüratın yüksek evreleri olarak betimlendiğini görüyoruz. ‘İlahi Işık’tan fışkırmış Işık
Kıvılcımlarıdır’ onlar şeklinde tanımlıyor Westcott, s. 50.

49 Epstein s, 82. Bu hususta tıbbi incelemeler yürüten Prof. Chang’ın görüşlerini aktaran Epstein, saplantılı bir fikrin aylar ve yıllar
süresince tekrarlanması halinde, vücudun temel enerji miktarı ve akışında, bir değişiklik meydana geldiğini belirtiyor. Bir ani
elektriklenme-ışık çarpması-Chang’a göre gök gürültüleri ve şimşekler şeklinde ortaya çıkabilir. Epstein, s. 86. Vücudun belli bir
bölgesine yapılan konsantrasyonun uzaması ve tekrarlanması halinde de benzer bir tepki ortaya çıkabilir. ‘Sinir sistemine yapılan
sürekli bir uyarı, bir ağaç gibi vazife gören omuriliğin şoka maruz kalmasına vesile olabilir. S. 86…

50 Alıntı için bkz. M. ELIADE, Şamanizm. Düşünür, içsel ışık meselesinin Upanişadlardan Tibet’e, mistikler tarafından oldukça iyi
bilindiğine dikkat çekiyor. s. 85.

51 İbranice, Mathers’in belirttiği gibi ‘hemen hemen bütünüyle’ sesli harflerden oluşmuş bir alfebedir. Sesli harfler yalnızca küçük
noktalar ya da işaretlerle belirtilir. Bu yapıda oldukça eski zamanlardan bu yana ‘her harfin’ mutlaka bir sayısal değerle karşılanmış
olduğunu görürüz. Bk. Mathers, s. 78

52 Bu doğrultuda bir yorum için bk. Westcoot, s. 24. Mathers’a göre, dogmatik kabala-ancak Simon Bar Yohai döneminde yazıya
geçirilmiştri. Bk. s. 87.

53 Ebedi olan-Ayn Sof. ‘Ben benim’-Yalnızca kendisiyle açıklanabilen. Diğer tanımlamalar içi bk. Wetscott, s. 48. Ayrıca bk. a.g.e s.
53. ‘Ayn’ Negatif varoluş… Hiçlik hali. Varoluştan önce tüm yaratılanların potansiyel olarak onun içinde bulunma durumu. İkinci
aşamada Ayn Sof’a geçilir: Yaratılış durumu. Üçüncü evre olarak Ayn Sof Or, sınırsız ışık hali. Mathers ise bu ilkeyi Kabala’nın ilki
olarak betimliyor. ‘VAROLUŞ, VAROLUŞTUR. Böylece BEN VAROLANIM’a varırız. S. 91
14
yapılarak açıklanabilirdi. Tanrı, Mükemmelliği temsil etmede pek popüler hale gelmiş matematiksel dairelere
dönüştü. Karanlık gökyüzünün yıldızlarından esinlenen ikinci bileşim, ışık saçan kürelere böylece ulaşıldı.
Bunlar SEFİROTLAR idi. Bir bakıma Tanrı’nın açığa çıkış sürecinin ara basamaklarını temsil eden, sayılar
sistemiydi; gökyüzü ile yeryüzü arasında bir köprü olduğunu kurgulamış şamanik yapı yeniden dirilmişti.

Kabala’nın bu ilk kozmolojik tasavvuru insanda Tanrı ile birleşebilir bir öz yaratmak gibi bilindik bir kurgu
oluşturuldu.. Bu tema özgün Sefiroth kuramıyla dile getirildi. Kuram, Tanrı’dan ve onun temsili bir
aşamasıyla-(Keter)-başlamış yaratım sürecinin dünyaya(shekinah-malkuth) uzanan 10 aşamalı ışık-küre
dizgesine sahipti. Sefiroth mistik kişinin evrenin yaratılışına ilişkin sırrı anladığını ve bu anlamı bir şema
şeklinde ifade ettiğini gösterir. Böylece mistiğin uluhiyete yükseldiği bir temel olarak işlev görür. İlkel bir
büyü ayinidir, ilk uygulayıcı Tanrı’nın eyleminin tekrarıdır bu

Bir peygambere ve onun topluma liderliğine dayanan, geleneksel Tek-Tanrıcı dini sistematiği ululayan
‘sosyal dinin’ aksine, Kabalacı, doğrudan yaratım kuramından vazgeçmişti. Bir tecelliler sistemi oluşturuldu.

Kabala teolojisinde, 10 küre yanında, ilahi tecelli sistematiğinin bir parçası olarak evrenin dört aşamaya
ayrıldığını görürüz. Atziluth ismi verilen ilk alemde, Adam Kadmon’un(İlkel İnsan), arketipin önsel on
sefirotu, bulunuyordu. Bunun altındaki tüm sistemlerde, bir hayli zengin baş melek ve melek isim listesine
rastlarız. İkinci alem olan Beriyah’ta, başlarında Metatron’un bulunduğu, Michael, Haniel, Rafael ve
Sandalfon gibi on adet baş melek konaklıyordu. Üçüncü alem, Yezirah, ise meleklerin konakladığı bir
merkezdi. Işık bedenli, semavi gezegenler, elementler ve mevsimlerin yöneticileri olan bu varlıklar, Elohim,
Beni Elohim, Cherubilm, Arelim Seraphim gibi isimlerle anılıyordu.

Son alemde ise şer varlıklara rastlarız. İfritler, insanların egoları ve hapsolmuş ruhların alemi... Bu dünyanın
sistematiğinde başkan Samail’in 54bulunduğu şeytanı varlıkları, Lilith gibi, yer alır. Samael’in bu yapıdaki
itibarı yüksekti; IHVH’in tam tersi biçimde adı ağza alınamayacak olandır; o şeytan, Tanrının tersidir.
Böylece, Adam Kadmon ile başlayan evrenin tamamlanış süreci, küçük insanın yaratılışıyla sonlanmıştı

Tüm bu alemler insan ruhunun erdemleri ve günahlarıyla da ilişkilendirilebilir elbette. Neşamah, Ruah ve
Nefeş-Nefs alemi olarak tanımlanan üç dairesel sistemden55 ilki, Mikail’in, insanın iyilik dolu doğasının
hakimiyetinde oluşan egemenliğinin simgesidir. Şayet orta alandaki Ruah’a Nefs hükmederse bu kez ortaya
çıkan-şey kötülük sembolü Samael ya da şerli ifritlerin alanıdır.

Özellikle Mezopotamya dini düşüncesi içerisinde insana verilen mütevazi değerle kıyaslandığında abartılı bir
anlama kavuşan insan motifine rağmen, her ihtimalde elimizde, insanın evrenin ve kozmosun gizemlerine
sızabileceği düşüncesi kalır; bu Şamanizmin ve onun, insana bakış açısının mirasıdır. Kabalacı teolojiden,
Tanrı’nın tecelli hiyerarşinin son basamağında olsa da, insan için Tanrı’ya geri dönme, uluhiyetle yeniden
buluşma gibi temel bir amaç kolaylıkla belirlenir. ‘Deriden bir kıyafet içindedir insan. İçinde sakladığı şey
ise üç alemden gelen çeşitli elementlerden müteşekkil İlahi Kıvılcımlardır.

Kuşkusuz toplumsal boyutun en güçlü unsur ve mesellerinin de terk edilmediğini okumak mümkün. Bir
sınanma kurgusu yeniden iş başındadır. Samael’in kötülüğüyle sürülmüş bu geleneksel kurgunun yeni
yorumu insanın bu dünyaya ihtiyaç duyduğunu savunur. Ölüm sonrası hayata ilişkin beklenmedik düzeyde
zayıflıklar içeren Yahudi inancı, sınanma, yükselme ve ruh göçü gibi doğu mistisizmine özgü kavramlarla,
Kabala sayesinde tanışmış gözüküyor. Belki sıra dışıdır; ama bu en azından bir dinin ihtiyaç duyduğu “öte
dünya” umudunu yeşertmeye yeter. “Bir adam der” örneğin Zohar,

“dünyadan ayrılma zamanı geldiğinde, o korkulu günde dünyanın çeyreği onu teslim eder. Dördünden de

54 Haham literatüründe, Satanların başı olarak tanımlıyor onu Davidson. Büyükcü ve şeytanların prensi. Kaotik bir
karakter özelliği taşıyor. Mutlak bir kötülük unsuru değildir. Ölüm meleği. Musa’nın ruhunu almaya gelen melek Samael
olabilir. Ayrıntılar için bkz. Melekler Sözlüğü s. 299 ve sonrası

55 Bk. Ruhun ÜÇ Yönü. Zohar, s. 92-93. Nefesh hayati ruh olarak, ruah(ruh) ve neshamah ise içteki ruh-süper ruhtur. Nefesh-“Beden
parçalara ayrılıp toprağa dönüşürken ruh onunla kalır ve bu dünyada dolaşır. Ruah ise Eden bahçesine gider. Orada, Ruah’a bir elbise
giydirilir; bu giysi bu dünyadaki beden gibidir. Sabahthlarda yeni aylarda ve festival günlerinde yukarı ilahi küreye yükselir, Ruah.
Neshemah ise, geldiği alandaki yerine yükselen ruh parçasıdır. O döndüğünde onun şerefine ışıklar yakılır. Ruhun bu üç parçası
birbiriyle ilişkilidir. Çünkü: “ Neshamah’ın taht ile birleşmek için yükselmesine kadar ruah’a taç giydirilmez. Aşağı bahçede ve
Nefesh kendi yerinde huzur bulamaz. Ne zaman insanoğlunun çocuklarının canları sıkıldığı ve üzüntülü oldukları zaman ölenlerin
mezarlarına giderler, o zaman nefesh uyanır ve ruah’u harekete geçirmeye gider. O da pirleri ve sonra neshamah’ı kaldırır. Bunun
üzerine Kutsal kişi dünyaya merhamet gösterir.’ Neshamah yerine yerleşince her bir gerçek yerlerine yerleşir.
15
cezalar gelir ve bu dört eleman tartışmaya girer.” 56

Ve ruhun ölümsüzlüğü artık kesindir:

“Rabbi Judah dedi ki: ‘Yedi gün boyunca ruh, vücut için yas tutarak, akisinin evinden mezarına, mezarından
da evine ileri geri gitti. Mısraya göre: ‘Ama bedeni onun için acı çekecek ve ruhu onun için yas tutacak. Ve
evin kederli haline bakıp kederlenecek.”

Bu günün sonunda ruh, vücudun çürümesiyle kendi yerine döner ve meziyetlerine uygun biçimde, Eden
Bahçesinin olduğu yere gelerek, melek gibi bir şeyle yüzleşir: Parlayacan kılıçla” O ancak layık bir ruhsa
içeriye girebilir.57

Zohar’ın bu bölümü, açık biçimde bir ruh yükselişi tarif etmektedir.”Daha yükseğe ulaşmaya layık bulunmuş
ruha ne mutlu” der ve ekler “Çünkü orada Kral’ın bedeni ile birlikte olur.

Mısır’a ve Hindistan’a özgü, ruh pınarından gelen egoların deneyim ve mükemmelliğinde ‘ruh göçü’
olgusunu devreye alan kadim bir tanışıklık ortaya koyar. İnsan yaşamı mükemmel bir hayat yaşayana kadar
yeni biçimlerde doğar. Fiziksel bedeni çürüyen insan, zamanla solan ve ölen ruhun hayvani kısmı nefs’in
aksine, ölümsüz bir ruha sahiptir. Bir yargılama kurgusuna burada da yer vardır. Shekinah, ki Tanrı’nın
vekilidir, yanında üç melekle birlikte, ki meleklerin başı Dumah’tır58, cezalı ruhun cehennemde ıslah
edilmesi için gerekli işlemleri yapar. Ruh tanrı katına ancak burada ıslah edildikten sonra ulaşabilir.

Yeni okuma yöntemleri, sürgün ve Isaac Luria

Kabalanın olanakları İspanya’da bir grup gizemcinin XIII. Yüzyılda metin çalışmalarının Tanrı’nın içsel
yaşamını gösterdiğini iddia etmesini engellemedi. Abulafia(1290-1292), Moses de Leon(Ölümü 1305) ve
Joseph gibi rabbiler, Hıristiyan ve İslam dünyasının bu yüksek karma kültürünün yarattığı yüksek entelektüel
ortamda, R. Akiba’ya dayanan okuma yöntemini canlandırdı.

Kutsal metnin dört farklı algılaması çoktan olgunlaşmıştı. Westcott’un belirttiği gibi Origenes anlamın üç
derecesini zaten kullanmıştı; bunlar bedensel, psişik ve ruhsal anlamlardır. Philo ve diğer mistikler tarafından
zaten kullanılmakta olan bu yöntemler Kabala literatürüne farklı biçimde geçti: PESHAT-Edebi, Remes-
alegorik59 ve Darash-ahlaki okuma yöntemlerin SOD-mistik ismi verilen dördüncüsü eklendi.

Kabalacılar İslam mistiklerinden ve Gnostik geleneklerden etkinlenmişti ve gelenekselcilerin ve filozofların


kökünü kazımaya çalıştığı eski İsrail geleneğinin mitik unsurunu diriltti. Vahyin, bir köprü olmayıp, her
bireyin içinde sürekli meydana gelen bir süreç olduğu düşüncesi bu dönemde de şiddetle destek buldu.
Yaratılış uzak geçmişte bir kez meydana gelmiş bir şey değil, hepimizin katılabileceği zamansız bir
oluşumdu.

Kabalacının, Ortodoksi’den aldığı unsurlara rağmen, Kutsal Kitabın, eninde sonunda bayağı bir araca
dönüştüğünü görürüz ve İspanya döneminde, bu alabildiğine bilinçli ve kuramsal hale dönüşmüştür.
Önemlidir; görmeyi bilmeyen gözler için sadece bir binadır. Ancak özü gören göz, onun her bir noktasından
yüce anlamlara varır. Bu mesele yalnızca Mistik ile Tanrı arasındaki birleşme ile ilgilidir. Kitap, ortodoksiye
göre var olan anlamını çoktan yitirmiştir.

Neredeyse bir yeryüzü cennetiydi İspanya bu dönemde; İslam’ın hoşgörü politikası eşliğinde büyük dinlerin
uyumlu biçimde harmanlanmasından doğan fırsatlardan yararlandı filozoflar. Bu Kudüs’ün Yahuda’nın en
görkemli zamanlarını aşan olanaklar dizisi oluşturdu.

Yine de Rabbilerin Peygamberler düzeyine çıktığı ve maddi bir Tapınağa ihtiyaç duymayan sosyal yaşamın

56 Büyük Şölen, s. 55

57 Ruh, ruh göçü ve öte dünya inanışı ile ilgili bazı saptamalar için, Ruhun Kaderi isimli bölüme bakılabilir. Burada ruhlar, Kutsal
Kişi’nin bu dünyadaki insanlara hediye ettiği, kaynaktan kopmuş parçalar olarak tasvir ediliyor. Onlara yararlı olmak ve onlar için iyi
şeyler için yapmakla görevlendirilmişlerdir. “Ama (Ruh) efendisini(Kutsal kişi’yi) hoşnut etmezse, yanu günah ve suçla kirlenirse o
ruhu, daha önceki bedeninin tayin etmeyi reddeder. Böylece ruh ondan sonsuza dek yoksun kalır. Ama eğer efendisi ona iyi niyetle
tekrar bedenine dönmesini (ruh göçü) ile bahşederse kurtulur(…) Kutsal Kişi tarafından sevilen her ruh bu saraya girer.’ S. 88-89

58 Sessizlik, cehennem ve övgü meleği. bkz. Melekler Sözlüğü s. 123. Mısır’ın koruyucu meleği ile kıyaslanabilir.

59 Bk. Westcott, Nicholas de Lyra(Ölümü 1340) harfi, alegorik, ahlaki ve batıni tanımı yapar. S. 38
16
merkezi haline gelişiyle birlikte sağlanan coşkunluk hali sonsuz değildi. Yahudiler yeni bir sürgünün
eşiğindeydi ve Hıristiyan fethiyle birlikte Yahudiler bu kez, bir kez daha ama daha büyük bir acıyla yurt
belledikleri topraklardan sürüldü.

İsaac Luria’nın(1534-1572) Simsum öğretisinde bu sürgünün izdüşümünü okumak mümkün. Hıristiyan


olmayı kabul ederek İspanya’da kalma hakkını kazanan az sayıdaki Yahudi’den farklı biçimde, Osmanlı’nın
himayesine sığınan Luria, Tanrı’nın evrene yayılmasıyla ilgili sefiroth teolojisini geliştirdi

Temel sorusu, Tanrı her yer olsaydı, dünya nasıl olabilirdi? şeklindedir. Yanıtı, soluk alıp verme şeklinde
karşıladığımız SİM-Sum tasavvuru biçimideydi. Tanrı yayılmaya başlamış ama sonunda geri çekilmişti.
Tanrı’nın geri çekilişi sırasında evren karanlığa karışır. İşte bu boşluk Tanrı tarafından ilahi ışık tarafından
doldurulmaya çalışıldı. Ama Tanrı’nın ışığını içinde tutmayı hapsedemeyen kaplar kırıldı ve böylece
Tanrı’nın ışığı hiç de ilahi olmayan maddi aleme yayıldı. Kimileri Tanrı’ya dönmeyi başarsa da, Kabalacı’nın
bu ışığı Tanrı’ya ulaştırma misyonun anlam veren bir kutsal özün aramızda dolaşmakta olduğu gerçeğini de
unutmamamız gerekir. Toplum şayet Tanrı ise, dağılan; dünyanın dört bir tarafına acılarıyla birlikte saçılan
bireyler; bu ışığın parçaları değil de nedir?

Teoloji, Yahudi dini yaşamında sıklıkla gördüğümüz gibi gerçek dünya ve onun tinsel yorumundan
kaynaklanan nitelik taşımaktadır. ‘Shekinah Artık daimi sürgündedir; geri kalan parçalarla birleşmeyi
arzular.’ Armstrong’un açıkladığı gibi, Tanrı ile birleşmek için bir süre yeryüzünde dolaşan Shekinah’ın bu
yolculuğunu Yahudi bilginler sağlar; emir ve ritüellere uygun bir yaşamla. Bu çabada anahtar metin
Tevrat’tır; reddedilemeyecek bir toplumsal mirastır o.

Böylece harflerin kutsallığı fikrine değinme aşamasına gelmiş oluruz. Bu çabaya kadim dünyadan beri
aşinayız. İlahi düzenin sürmesine yardımcı olacak insani çaba kaygısı, onu tüm yaşamın kutsal bir öğesi
haline getirir. Safed Kabalacığı, Shekinah’ın sürgününü, Yahudi’nin sürgünüyle eş kılan, düşüşü ve
nedenlerini unutmadan, yüzlerine toprak sürdükleri göz yaşlarıyla dolu ritüeller ortaya çıkarmıştır.

Harflere yüklenen kutsal güçler

Sözlü gelenek, Tanrı’nın kendisini Tevrat içinde şifrelemiş biçimde aktardığına inandı. Buna göre Tevrat
evren, harfler de bu evren içerisinde yer alan canlı türleriyle temsil edilebilirdi. Hermesçi rahibin Tanrı’yı
evrende bulma çabalarıyla ortaya çıkan mistik simgesellik her neyse, Tevrat ve onun harflerine yüklenen
anlam da oydu. Tikkun ismini verdi bu çabaya Luria; anlamı yeniden yapılanmaydı. Tevrat’ın gizli
anlamlarının şifreleri harflerdedir ve okumayı bilen kişi için harfler ilahi ışık taşımakta, huşu
uyandırmaktadır.

Shekinah’ın yolculuğunda başlangıç burasıdır ve Sefiroth Tanrı’nın gizli isimlerinin serpiştirildiği kutsal
metnin sonucunda tamamlanacaktır. Adem’in günaha düşmesiyle bu çaba harfler 60 üzerindeki uğraşıya
mecbur kalmıştır.61 İnsan artık Tevrat’a muhtaçtı ve Tikkun’un tamamlanması halinde, Tevrat, kaybettiği
özgün ruhani gücüne kavuşur.

Tevrat’ın alfabesinin kazandığı mistik güç mitsel öykülerin asal unsuru haline gelmeye pek yakındır. Ne
zaman olduğu belirsizdir; Tevrat ve evren arasındaki özdeşlik kutsal bir figür yaratmıştı. Bu değersiz bedene
gizli bir değer, ruh atfetme çabasıyla radikal bir benzerlik taşır. “Harfler herşeyin temelidir” diyen Sefer
Yezirah, kitabın katmanlara bölünmüş anlam dağarcığının en derinine ulaşır. Alef, Mem ve Şin’den oluşan
üçlü, Hava, Su ve Ateş’e, kadim simyanın ve felsefenin temel elementine dönüşür. Elementlerin harflerle
olan ilişkisi, kolaylıkla maddi dünyanın harflerle ilişkisine dönüştürülebilir. Sefer Yezirah, açıkça

60 Zohar’a göre Adem, ilk 3 harfin gücünü taşıyordu. ‘alef, dalet ve mem isimli üç harfin kuvvetinde olan ilahi isim ADAM’… s. 30.
Kabala ilmi, Tanrı’nın farklı isimler ile anılışını da, İslam ile kıyaslanabilir biçimde onun, ilahi özelliklerinin sembolü olarak okuma
eğilimi taşımaktadır. “Ve bu yüzden kendi kendini el, Elahim, Shaddai, Zevaot ve YHVH diye adlandırmıştır. … Tanrı’yı tek bir
vazıfıyla tanımlamaya cesaret eden adam için ne yazık. ‘ bk. s. 75.ON SEFİROT bölümü. Zohar’a göre adem, kadın gibi yapıp, ki
kadın bir yere kadar geliyor, ama daha ileriye geçemiyordu, daha ileriye geçti. Adem’in günahı büyüktü; çünkü o birçoklarına örnek
oldu ve herkes onu takip etti. S. 117. Onun yüzünden insanoğlu, hayatı bırakıp ölümü seçmiştir.

61 Kabala teolojisinde ilk insanın androjen dokusu ve ışıktan bedenin günaha-Samael’in baştan çıkarmasıyla-düşmesinin ardından
cinsiyetlere ayrılması ve maddeye bulanmalarının ardında, fiziksel bedenlere uygun yeni ihtiraslar kazanmaları hk. Bk Westcott, s.
63. Bu durumu Mathers, şu ifadelrle açıklıyor: ‘Bütün ruhlar tecelli dünyasında önceden vardır ve asli hallerinde androjen-çift
cinsiyetlidir. Ancak dünyaya indiklerinde erkek ve dişi olarak ayrılırlar(…) Eğer bu ölümlü yaşamda erkek taraf, dişi tarafını bulursa,
aralarında kuvvetli bir bağ oluşur, dolayısıyla denilir ki evlilikte bölünmüş taraflar yeniden birleşir ve ruhun gizli biçimleri
Kerubim’e benzerdir. bk. s 113.
17
söylemektedir: ‘Yirmi iki harf her şeyin temelidir’62

Dinin toplumsal boyutunun en önemli ürünü olan Kitap, aldığı bu ince ayarla birlikte temel mesajlarının
bayağılığını ancak bu biçimde giderebilmiş gözüküyor. Tanrı, şayet Durkheim’in dediği gibi toplum ise,
onun metinlerinde saklı bir gerçek anlam, doğanın içrek dokusunda saklı gizler gibi, görmeyi bilen yetenekli
gözlere bu sayede açılır. Bu yığında gizli öz, şeklin, harfin ve külliyatın altında, çok uzun zamandır saklanan
Tanrısal bir gücü açığa çıkaracaktır. Musa’nın Sina’da kullandığı gibi…

Tanrı’nın evreni yaratırken kullandığı hammadde-temel malzeme olarak harfler, tüm bu karmaşanın ve
yığının ardından Tanrı ve Melek isimlerini görmeyi başaran göze mucizeler vaat eder. Bunlar kuşkusuz
kısmen Jung’un, bilinç dışının gizlerinin anlamını çözmüş bireyin başarısıyla kıyaslanabilir; ama çok daha
ötesinde, bu kuru, değersiz anlatının, bilinç düzeyinde değil ama, bilinç dışında taşıyageldiği saklı özü,
topluluğun coşkun ve mutlu bir biçimde bir arada yaşadığı zamanların hatıralarını gün ışığına çıkarıp
korumakla ilgilidir.

Harfler ve doğa unsurları ile ilişkisi, insanın iç organları, temel özellikleri, yönler, göksel küreler ve
mevsimsel ilişiklik hali, insanın doğanın gizemli dilini içrek olarak barındırdığı ve insanın buna nüfus
edebileceği düşüncesini taşıyordu. Musa’nın Kızıldeniz’i yarması bu tip bir mucizedir. O İbranice “deniz” ve
“yarılmak” sözcüklerini, yine İbranice emir kipiyle söylemişti. Tevrat, doğru telaffuzda mucizelerin kapısını
açan bir anahtara dönüştü. Bir diğer deyişle oluşturulan matematiksel-harf mistisizmine dayanan yapı,
kutsanma gayesiyle dile getirilen TANRI isminin bağışladığı bir güç umudu doğurmuştur.Bir kez daha tarih
öncesi zamanlardan miras kalan büyüsel aktiviteyle karşılaşırız63.

Bu yöntemin uygulandığı çalışmalar sonrasında Yah, ALH, Eloah, IHVH ve Adonai, Al, Elohim ve Yehovah
gibi isimlerden oluşan bir kütüphane belirdi. Yine de güç bağışlayan en önemli isim ŞEMHAMFORAŞ-
ayrıştırılmış isimdir. Bu isimden hareketle çok sayıda tılsım oluşturulmuş olmalı. Yine de Davud ve
Süleyman’a, altı ve beş köşeli yıldız simgeleriyle bütünleşmiş mitsel heyecanlara pek kapılmamıştı Kabalacı.
Harf ya da sayı sistematiğiyle güç tahsisine yönelmiş ilgi oldukça azdı. Westcott, büyüsel bir sanat olarak
kabalanın, yalnızca Polonyalı ve Rus rabbilerle sınırlı kaldığı kanaatindedir.

Kutsal ışığın güç unsurları ve Tanrı’dan kopan öz ile birleşme gayesinde Din Adamı’na destek olan isimler
ve tanımlamalar, başta Tanrı, Melek ve ilahiler-dualar gibi genişçe bir liste oluşturdu. Yükseliş öyküsünün
zorlu dokusu, kadim dünyadan beri incelenmişti; bununla birlikte Kabala öğretisinde başarılı
kişileştirmelerin varlığına ulaşma şansına kavuşuyoruz. Her küre, bir yükseliş anlamına gelir ve her yükseliş,
azılı bir gardiyan motifiyle süslenmiş zorlu gelişim aşamalarını simgeler. Korkutucu nitelikleriyle bu

62 Bk’Bütün her şeyin yirmi iki harften yaratılması hepsinin canlı bir vücudun parçalarından başka bir şey olmadığının kanıtıdır. II-
VI. Ayrıca bk. III. bölüm Alfe, Mem ve Şin temel olarak tanımlanır. Üç Ana, Semalar Ateş’ten, Toprak Su’dan, Hava da ruhtan
yaratılmıştır. İnsandaki karşılığı, baş=ateş, karın=su, göğüs=havadır. İlk üç harfin dışında alfabenin diğer harflerinin, yedi çift harfin
gücü IV. Bölümde anlatılıyor. Burada beth(hikmet-aş), gimel(barış-sağlık-mars), dalet(bereket-güneş) kaf,(zenginlik-hayat-venüs)
pe(erk-merkür), reş(barış-satürn) ve tav(güzellik-jüpiter) harfleri, iki sesle canlandırılır. Bunların çiftliği, her birinin okunuştaki sert
ve yumuşaklığına bağlı olarak, karşıt anlamlara dönüşebilmesidir. Ölüm, Savaş, Aptallık, Yoksulluk, Öfke, Yalnızlık ve Hizmet. Bu 7
harf, gezegen sayılarıyla da te.krarlanır. Güneş, Venüs, Merkür, Ay, Satürn, Jüpiter ve Mars. Kitap, yaradılışın 7 gününü anımsatarak
daha güçlü bir delil ağına sahip olur. Harfler 7 ayrı yeri temsil eder, dört ana yön, yukarı, aşağı ve merkez. Bunların günlerle ilişkisi
bağlamınd, bk. Sefer Yezirah, IV. Bölüm. S. 138-139. Diğer on iki harf, he, vay, zayin, het, tet, yod, lamed, nun, sameh, ayin, zadik
ve kaftır. Bunlar, işitme, koku, konuşma, tad alma, cinsel sevgi, iş, hareket, kızgınlık, sevinç, hayal gücü ve uykuya denk düşer.
Ayrıca ara yönler ve evrenin kollar ve iç organları karşılığı hk. Bk. V. Bölüm, s. 140. Böylece karşımıza 3+7+12=22 harf belirir. Sefer
Yezirah’a göre. VI-III en yukarıdaki BİR-diğer hepsinin üzerindedir. 3, 7’nin, 7 de 12’nin. ’12 savaşta gibi durur. Üç dost, üç
ddüşman, üç hayat verici, üç yok edici.’ Üç dost, kalp, kulak, ağız, üç düşman, karaciğer, dalak ve dil.

63 Bir örnek için bk Wetscott. Sefer Yezirah’ın en eski versiyonunda var olan harflerden pirinç ve taşlara kazılan bir tılsım hazırlama
yöntemi doğmuş, her gezegene ait bir harf ve sayı sisteminin, belirli sayıda hücreleri olan kare ve vefklere bölünmesi şeklinde
uygulanmıştır. Örnek olarak Jüpiter verilebilir: Onun sayısı 4, dolayısıyla harfi DALETH dir. Her birine birden 16’ya kadar sayıların
yerleştirildiği 16 küçük hücreli bir tılsım. Her satır toplantığında 34 sayısı elde ediliyordu. Ayrıca Bk. Mathers s. 106. Yazar şöyle
açıklıyor: ‘Tanrı adı IHVH… telaffuzu çok az kişi tarafından bilinir. Gerçek telaffuz büyük bir sırdır, sırların sırrıdır. Onu doğru
telaffuz edebilen yer ve semanın titremesine neden olur, zira o everinin içinde koşan addır. Dolayısıyla inançlı bir Yahudi ona karşı
geldğinde onu telaffuz etmeye çalışmaz ama onun yerine kısa bir süre bekler veya yerine ADNI, Adonai adını kullanır. AHIH bir
varoluş simgesidir ‘olmak’ anlamına gelir. Devrişimler hk. Bk. s. 108.
18
gardiyanlar, mistiğin bu zorlu yolculukta karşılaşacağı sınavlar ve belki de düşmanlardır.64

Ancak irfan yardımıyla aşılabilir bu güçler, doğru söz ve isimlere vakıf mistiğin geçebileceği bir kudret
şeridi oluşturur. En önemli isim Tetragrammatton’dur; zira o Tanrı’nın kendi kendine verdiği isimlerin
başında gelir. Öykü bu tanımlamada İslam tasavvufunun ‘ben olan’ ve Felsefe’deki töz tanımının tekrarını
sunuyor. Musa’nın ‘Sen Kimsin?’ sorusuna Tanrı: ‘Ben ben olanım!’ yanıtını verir.

Işık temasının ana esini olarak Yıldızların Yahudi halkı için popüler bir tema olduğunu biliyoruz. Bu eğilim
Esseniler döneminden beri yaşatılıyordu. Zohar, Tanrı’nın bilgeliğini açıklarken, Kutsal kitap Külliyatından
alıntı yapmaktaydı:

‘O yıldızların sayılarını saydı ve onların hepsine isim verdi”

İsim verme ve çağırma retoriği açık biçimde hakimiyet ve tahakküm girişimidir; zira bunları görevli varlıklar
haline getirir. Zohar bu gerçeği açıkça dile getirmekten geri kalmaz: ‘Gökkubbenin yıldızlarının hepsi’ der
Zohar ‘Bu dünyada gardiyan olarak görev yapıyor.”

Bu olgusallık, açık biçimde çok Tanrılı dünyaya özgü figürlerin “evimerirazyonu”nu gösteriyor. Doğa
unsurlarıyla ilişkili hal, gardiyanların, tek Tanrılı dini inançların Melek figürlerinde olduğu gibi, “yönetici”
konumuna indirgenmiş Tanrılardan başka bir şey değildir. Onların “bazıları görevlerini gereğince, gece
boyunca özel bölgelerindeki bitkinin filizlenmesini sağlar… ve ekler Zohar ‘Onlar görevleri bittiği zaman
bazı yıldızlar bu dünyadan gider ve yukarıdaki kendilerine ayrılan yerlere yükselir…”

Gerçekten Kabala’nın en ihtişamlı dönemleri her anlamda bilgili, çok yönlü ve , entelektüel görüsü yüksek
Rabbi’lerden oluşuyordu. Epstein, ‘her birini azizlik mertebesine layık’ kişiler olarak tanımlıyor. Tanrı’nın
huzuruna çıkmaya çalışacak kişinin yetkin zihni olanaklarla donanması gerektiğine inanıyordu rabbiler.. Çok
daha önemlisi bu kişiler, dağılma itkisi taşıyan toplumu bir arada tutacak kudretli ve bilgiliydi, gerçek bir
Tanrı adamıydılar. Şamanlar gibi....

Kürelere ayrılmış yükseliş öyküsü ayrıntılara kavuştukça, biraz ileride göreceğimiz gibi dini bir varyasyonun
dünyevi bir donanımsal karşılığı olduğunu görürüz. Küreleri koruyan gardiyanlar, gerçek kişiliklerdi aslında.
Mısırı anımsatan bir öte dünya kurgusunun eşiğinde yaşarken sınırı aşma durumunu düzenleyen bir felsefi
spekülasyon ortaya çıkmıştır. Yanlarında kendilerine güç bağışlayan muskalar taşırdı bilgeler; zorunlu
hallerde bu muskalar onlara isimleri anımsamalarında yardımcı oluyordu.

Luriacı kuram, başlangıçta uyum halinde bulunan sefirothların, kırılmanın ardından huzursuz bir çatışmanın
içine girdiğini söylerken, gündelik dünyada ihtiyaç duyulan toplumsal bir tavrın öğretisini yaygınlaştırma ve
aşılama gayretindedir. Sembolizmi çatışma ve kavgayı, kürelerle ilişkilerle anlamaya girişti. Yargı,
Merhamet, Şefkat, sabır, İhtişam ve Sabitlik ansızın birbirine düşmüştü. Özellikle Yargı-Din, yıkıcı edimler
göstermeye başladı. Onun etkisi altındaki Zeir Anpin-Sabırsız olanla, Tevrat sayfalarında karşılaşırız. Mutlak
bir erildir o; Shekinah’ın dişiliği karşısında durur.

Bu açık olmayan ifadelere rağmen, Luria’nın öfke karşısında, Yahudilere zulmeden ve onları mülksüzleştiren
goyim-dış toplulukları için bile öfke ve saldırganlığın silinmesi önerisinde bulunduğu çok
açıktır.Armstrong’un belirttiği gibi Luria teolojisi, Yahudi toplumunun, yitmeye yüz tutmuş coşku ve iyilik
ruhunu yenilemesine yardımcı olmuştu.

Diğer taraftan anlam ve simge arasındaki ilişki her kuşak tarafından yetkin biçimde taşınamaz. Özellikle
Luria örneğinde olduğu gibi kadim dünyanın pek güçlü imgelerinin Tek tanrı düşüncesiyle kurduğu çetrefilli
bağı gördükten sonra. Bize yetkin-kesin-mutlak bir ağaç motifi sunar Luria: Kökleri yerde, dalları
gökyüzündedir. On bölümden oluşan bu geçiş, dolaylı da olsa Şamanik bir kurgunun evrilmesinden
doğmuştu. En tepede, biz insanlar için açıklanabilirlik düzeyine inmemiş soyut-kişiliksiz bir haldedir Tanrı;
henüz yaratmaya başlamamıştır. Ancak yaratma hazırlığının ilk devinimini yapar; bir istem sembolizmiyle

64 Rabbi ben Hakana, isim ve nitelikleriyle gardiyanların ayrıntılı tasvirlerini yapar. Yüksek bilincin ilk aşamasında Totrosyay
isminde bir varlık karşılar mistiği. Tanrı’dan aldığı güçle Totrosyay’ı bağlayan mistik yükselişe geçer. Hakana, özellikle üst kattaki
varlıkların gücü ve ihtişamını tasvir etmektedir: Ellerinde keskin kılıçlar vardır ve gözlerinden şimşekler çakar… Burun deliklerinden
ateş ırmakları ve ağızlarından yanan kömürler fışkırır.” Rabbi ben Hakana’ya göre bu aşamaya gelen mistik şayet yeterli donanıma
sahip değilse, ölene ya da aklını yitirene kadar sağa sola fırlatılır. Mistik har aştığı küreden sonra kuvvetlenir. Dördüncü aşamada
karşısına çıkan meleğin ismi Pachdiel’dir. Bir üst aşamada Katspiel ile karşılaşır, ki bu varlık, kendisine boğucu bir havayla
saldırmaktadır. Doğru Tevrat okumaları ve isim çağrılarıyla Gabriel onu Kapstiel’in elinden kurtarır. Hakana’nın 7. Kattaki deneyimi,
İbranice duası ve taht imgesine konsantrasyon sağlayarak ayakta kalışı hk. Epstein, s. 51
19
karşılaşırız; en yüksek sefiroth Keter’dir o.65

“İstem” olarak Türkçeye çevirebiliriz ki kişi ona alçakgönüllülük üzerine düşünerek yaklaşabilir. Diğer
sefirotların aksine cinsiyetsizdir.

İkinci sefiroth, Hokmakh, ilk eril gücü sembolize eder. Jung’un erkek-ata-kahraman imgesine pek bir
uyarcasına ‘bilgeliğin’ simgesiydi.66 Kişinin ona yaklaşması için bilgelik üzerine düşünmesi gerekiyordu.
Artık istemden bilgeliğe geçilmişti. Ancak, üçüncü sefiroth Binah, dişillik ilkesi olmadan onu anlamak pek
zordur. Binah, Hokmakh ile birleşerek diğer sefirotları doğuran anneydi. Mistik ona, anlayış üzerine
düşünerek ulaşıyordu. Oluşmuş ilk üçgenin bu parçası, Hokmah ile eşit güçlere sahip bir değerdi.
Hıristiyanların erkeği kadından üstün tutmaya yönelik tüm çabalarına karşın, Kabalacı bir eşitlik
kurgulamıştı.67

Bundan sonra gelen üç sefirot, yaratılış dünyasının sembolizmine ulaştırıyor bizi. Hesed, Geburah ve
Tifered… . Sırasıyla yücelik(aşk-ona iyilik üzerine düşünerek varılır-Gedulah bir diğer ismi-merhamet ve
sevgi), adalet(yargı üzerine düşünerek varılır-dişidir) ve güzellik(rahmet).... Keter’in karşıtına, anti-tezine
böylece ulaşmış oluruz. Bu sonuncusu Küçük Yüzdür

Beden dünyası olan son sefirot, yeryüzün krallığının simgesi Malkut’tan önceki üç sefirot da ruh dünyası
bütünün oluşturur. Nezah, Hod ve Yesod, sırasıyla istikrar, yücelik ve temel anlamlarına gelir. Nezah’a
tahammül(metanet ve zafer), Hod’a haşmet(ihtişam-dişidir)ve ihtişam üzerine düşünerek varılır.68
Malkuth’tan hemen önce YESOD’a ulaşırız; bu temeldir.

Tanrı katından insan dünyasına uzanan bir ilişki sistemi oluşmuştur; Şamanik sembolizm, geçen onca zaman
ve coğrafyanın karakteristik karmaşasında damıtılmış bir özdür. Keter’den başlayan akış, Malkuth ve fizik
alemin işaretleriyle son bulur. Kabala açık biçimde bilim ve teolojinin harmanlandığı yapı oluşturuştu.
Dünyada sefirotların temsillerini açıklarken Mathers, astronomik bulguların teolojinin bilinmeyenleriyle
oluşturduğu sentezden yararlanmaktaydı.. Keter, arş idi ve girdap hareketlerinin başlangıcı; Hokmah, burçlar
küresi, Binah Satürn’dür ve dinlenmeyi temsil eder. Hesed, doğruluk-Yunan’ın en büyük Tanrısı Jüpiter,
Geburah, yine bir savaş Tanrısı’nın kızıllığıyla temsil edilir; Nezah, Merkür’dür ve Hod-İhtişam Venüs. Son
olarak Temele varırız; Bu aydı ve Yesod onundur. Malkuth ise zaten içinde bulunduğumuz dünya, en düşük
anadır.

Diğer taraftan bir matemik form koşutluğu vardır. Dairelerin oluşturduğu üç üçgen formun, kadim dünyaya
özgü bir ağaç arketipini oluşturacak şekilde bir araya geldiğini görürüz. İlkel dünyanın kutsal figürleri,
Yunan’a özgü metamatiksel-geometrik-rasyonel bilgeliğin kaynaklarından geçerek Kutsal Kitabın melek-
Tanrı isim ve mucize anlayışıyla birleşmişti Kabala’da.

Bu sonuncusu modern araştırmacılara melekler hiyerarşisine farklı bir bakış açısı sunuyordu.. Kaynaklardan
biri Keter ve Malkuth’ta Metatron’un oturduğunu yazar. Sırasıyla Ratziel, Tzaphqiel, Tzadqiel, Khamael,

65 Kabala sistematiği içerisinde Keter, ‘anlaşılması mümkün olmayan Tanrı’nın ilk tecellisidir. ‘Tanrının ilk idrak edilebilir vasfı’
Westcott, s. 54. Negatif varoluşa dayanır. Sıfatları arasında, ‘gizli olan, kadimlerin kadimi, başlangıçtaki ilk nokta, beyaz baş, idrak
ötesi yükseklik bulunuyor. Ama en önemli sıfatlarından biri, Matraprosoppus-Büyük yüz. Mathers, s. 98.

66 Bu kabul Safed liderlerinden Cordovero’nun yaşam pratiğinde karşılığını bulur. Cordovero, üç büyük Cordovero'nun öğretisinde,
gün ağarırken, Sinagog ziyaretinden önce bir mistik üç Atasını ve onun simgelediği insani nitelikleri düşünmek zorundaydı. Bunlar
"Abraham-İbrahim" (Sevgi dolu anlayış), ISAAC (Yargı), Jacop-Yakup-Güzellik. Epstein, s. 19 Aktif bir sefiradır. Tekerlekler,
çarklar, melek topluluğu AVPIM-Ona AB-denir. Baba, Mathers, s. 99.

67 Ona verilen ilahi isimler arasılnda ALHIM, Elohim, Yahveh-Elohim, melekler topluluğu ARALIm ve tahtlar bulunmaktadır.
Mathers, s. 99. Kabala’nın kadın verdiği itibarın en yüksek ifadeleri ZOHAR’da yer alır. ADAM isim, erkek ve dişiyi içine alan
eksiksiz bir varlıktır demektedir kitap. ‘Ve o tapınak alanında yattı, sonra Tanrı, dişiyi ondan ayırdı. Ve taraflarından Birini aldı ve bu
yeri etle kapladı.’s .30. Burada geçen ‘biri’ ifadesi, Rabbi Simeon’a göre, ‘Bir KADIN’dır.’Simeon’a göre bu yaratılışın, ilk kadın
LİLİTH olduğu hususundaki delil, Gen. 2.20’de geçen: ‘Fakat Adam için yapılmış hiçbir yardımı yoktur.’ İfadesidir. Zohar’a, kutsal
kitabın ilk anlamının arka planında ilgi çekici akıl yürütmelerde bulunur. Örnek 1: ‘Toprağı işleyecek adam yoktu.” İfadesinden şu
çıkar: ‘İnsan henüz mükemmel değildi, çünkü yalnızca Havva mükemmelleştiğinde Adem de mükemmel olabilir.’. Erkek ve kadın
arasındaki uyum, sağlanırsa, yer ve gök arasında da uyum sağlanır. Örnek 2: ‘Topraktan yukarıya bir buhar yükseldi-Gen 2.6 ibaresi
şunu gösterir: ‘a-Yükselen buhar dişinin erkeğe olan hasretidir. b-Adağın dumanı yükselir, bu yukarıda uyum yaratır. Herşeyi
birleştirme, bir adak ve onun kabulü. ‘Hareket aşağıda başlar ve bunun ardından her şey mükemmelleşir. Eğer İsrail cemaati dürtüyü
alevlendirmekte başarısız olsaydı. O da onlara gelmek için hareket etmezdi ve böylece aşağıdan yükselen hasret yukarıya tamamlama
getirmezdi. ‘s. 31.

68Bk. Epstein, s. 64. Oluşan hayat ağacı betimlemesi, daireler ve üçgenlerden oluşan geometrik bir form ortaya koyar. Örnek olarak,
Bk. Westcott, s. 56’ya bakılabilir.
20
Mikhael, Haniel, Raphael, Gabriel vardır. Muhammed’in bu görkemli meleğinin alt kademelerde
konaklamasından daha şaşırtıcı olan, belki de zamanında bir insan olan-Hermes-Thoth-ama bilgeliğiyle
Melek mertebesine yükselmiş, Metatron haline gelmiş varlığın taşıdığı değerdir. Kuşkusuz Bariah’ın bu
tasnifi genel-geçer değildir ve yorumlardan yalnızca biridir. Kesin olan göksel kürelerle melekler arasındaki
özdezleşimin sıkı bir kararlılıkla sürdürülmesidir. Yine de bu İslam’ın, peygamber dahi olsa meleklerin
üstünlüğü öğretisiyle açık çelişkiler yaratmaya muktedir saptamalara açılan kapısıdır. Çok geçmeden,
ISAAC LURIA’nın fikirlerinden alıntılayan Mathers, meleklerin insan olmayı tercih ettiklerini aktarır. Zira’
Mükemmel insan-insan Tanrı-bütün meleklerden üstündür…’

Okuma yöntemleri ve açığa çıkan gizler

Böylece kuşaktan kuşağa aktarılan ve zamanla yetkinleşen okuma yöntemlerine değinme şansını yakalamış
bulunuyoruz. Kadim dünyanın mistik kanallarından beslenen bu üçlü okuma çeşitlemesi, sıradan gözlerine
ve okuma yöntemlerinin anlamasına mümkün keşiflerin kapısını açtı. Her harfe uygun düşen bir sayı
yönteminin uygulanışı zamanla İslam kültürüne özgü ebced69 uygulamalarıyla da paralellik taşıyor. Belirli
bir sayısal değere sahip kelimenin, aynı sayısal değer sahip bir diğer sözcük yerine kullanılması inceliğiydi
bu.

Bu uygulama, Kutsal kitaptaki kimi sahnelerin şifresini çözdüğünü iddia etmektedir. En yaygın örnek
İbrahim’i ziyaret eden meleklerin isimlerinde ulaşılan aşamaydı. Gematria70 yöntemini uygulayan
Kabalacılar’ın Mikail, Cebrail71 ve Rafael isimlerine ulaşmalarında, sayısal bir değerlendirme sistematiği
kullanıldı. Yöntem sayesinde Tevrat, sayısal yığın içinde gizlenmiş anlamlar çeşitliliğine kavuştu

Wetscott’un aktardığı bir diğer örnek de Tekvin 49 V 10 kısmının Mesih konusunda bir kehanete
dönüşmesiyle ilgilidir. Mesih-Messiah, MShICh şeklinde yazılmakta ve 358 sayısal değerini oluşturmaktadır.
Bu IBA ShILH-Shiloh gelecektir ile aynı sayısal değeri paylaşmaktadır. Mathers da sözcüksel ifadelerin
sayısal değerlerinden hareketle İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarken öncülük yapan meleğin isminin Metatron
olduğunu ortaya koydu.

Bir diğer yöntem olan Notarikon-lt kısaltma anlamına gelen notarius- Wetscott’un aktardığı ölçüde iki farklı
uygulama içeriyor. İlkinde bir grup sözcüğün baş(ya da son) harflerinden bir kelime oluşturulurken
ikincisinde ele alınan tek bir sözcüğün harflerine harfler eklenmek suretiyle ‘anlamlı bir cümle oluşturulur’72

Son yöntem Temurah ise, yaygın olarak kendinden geçmeye varan mistik bir tekrar yöntemiydi. Bir
sözcüğün harflerinin kendi içindeki yerlerinin değiştirilerek başka sözcüklere ulaşmaya dayanıyordu. Bazı
kurallara göre genişleyen yöntem, bir harfin alfabetik sırada arkadan gelen harfin yerine kullanılması ve bu
yolla yeni sözcükler yapılması şeklinde de genişlemişti73 .

Okuma yöntemlerinin ‘Kutsal Kitap’tan’ beklentileri üst seviyeye çektiği açık. Bir sır, gizlenmiş bir
gerçeklik, kılıfa-elbiseye bürünmüş bir aydınlık inancına sadakat, farklı dinlere mensup bireyleri
heyecanlandıran bir geleneğin çıkış yoluydu belki de… Tevrat’ın ilk sözcüğü BRASIT üzerine yürütülen
Hıristiyan merkezli bakış açısının, biraz da histerik bir biçimde teolojinin temel dayanaklarını-bilimsel
anlamda değil ama-kanaat anlamında ispatlama gayreti bu durumu özetlemeye yeter. “İlk üç harf, kutsal
üçlünün baş harfleridir.” Diye açıklar Mathers, BN-Ben, RVH-Oğul ve Ruah-Ruh…

Bu heyecan Temurah’ın kalıplarına pek uygun bir olanaklar zinciri yaratır. Yine İbranicede kutsama anlamına

69Bu konuda bkz Prof. Uludağ şöyle açıklıyor: “arap alfabesindeki harflerin her birine belirlenmiş birer sayı vererek bir kelimenin
sayısal değerini hesaplama ve bu değerden yola çıkarak kelimeyle aynı sayısal değere sahip başka kelimeler ve şeyler arasında
bağlantı kurma yolu. s. 114. Harf terminolojisinin bir diğer kavramı, Hurüf-i Aliyet hk, Her şeyin aslının mutlak gayede tam bir gizlilik
ve belirsizlik içinde olması ve yüksek harfler karşılığı hk. 174.

70 Yunancadaki grammateia’dan türeyen sözcük, kelimelerin izafi sayısal değerlerine dayanır. Mathers, s. 80.

71 Cebrail Kalde kökenli bir sözcük olabilir. Anlamı : Gücün Tanrı’dır.Davidson, Yahudilerin Esaret’ten önce onu bilmediklerini
belirtiyor. Vahiy, emir, diriliş bağışlama, intikam, ölüm ve kıyamet meleği. Davidson’a göre Mikail ile kıyaslanabilir bir itibara sahipti
Eski Ahit’ te. Sodom ve Gomorra’yı yıkan varlık. Ayrıntı için bkz. Melekler Sözlüğü 103-107

72 Sünnet’in cennete giden yolun bir şartı olduğu hususundaki örnek için bk. s. 39.

73 Mathers şöyle ifade ediyor ‘Böylece alfabe tam ortasından ikiye katlanır ve bir yarısı diğer yarısının üzerine oturtulur ve sonradan
ikinci satırda ilk harfi veya ilk iki harfi değitirilerek 22 çverme ortaya çıkar.)Bu yapı birbiriyle ilişkisiz gözüken çok sayıda sözcük
arasında bağlantı kurulmasını sağlamaktadır.(ATBSH yöntemi hk bk. Westcott s. 40. Bu yöntemle Yeremiah 25-26’da geçen Sheshak
kelimesinin aslında Babil olduğu sonucuna varılır
21
gelen BRKH, yine lanetleme anlamına gelen ARR ile bir karşıtlık oluşturur. Şayet A harfi B’nin önüne
koyulursa ortaya AB, çıkar. Anlamı ise Baba’dır. Benzer biçimde BRASIT sözcüğünün ilk iki harf BR’yı
alıp, başına bir B daha eklersek, BBR-oğuldan anlamı çıkar. Hızını yitirmeden devam eder kabalacı: ‘Şayet
ilk harf dışında bütün harfler okunursa RAŞIT-başlangıç anlamına, yalnızca üç harfi alırsak, BRA-yaratılan
ortaya çıkar. Devrişim yöntemi, sayısal karşılıklarla ilişki halindedir. “Beraşit’in” sayısal değeri ile ilgili bir
açıklama yapan Mathers, 3.910 sayısını vermektedir; böylece bilim-dışı radikal bir sonuca ulaşılır:

Bu YARATILIŞ’ın tarihidir.

Bir okul olduğu açık; böylesine akıl yürütmeler, tek kuşağın işi olamaz. Rasyonel aklı küçümseyen,
geleneklere bağlı bir kavramlar sistematiği oluşmuştur eninde sonunda. Bu kadim dünyadan kalma, öğrenci-
öğretmen ilişkisinin oluşturmaya muktedir olduğu sentetik teorik olanakları gözler önüne sermede yeterlidir.
Kadim dünyadan ve belki de pagan kültürlerden ödünç alınan kimi dini kavramlarla temas edebiliriz burada.
Özellikle Kabalacı’nın meditasyona hazırlanma aşamasında bedenindeki dişil-eril nitelikleri çatışmadan
uzaklaştırıp bir uyum yakalama halini görürüz.

Bir okul en nihayetinde öğrencilerine temel amaç doğrultusunda davranma modelleri oluşturma misyonuna
sahiptir. Bayan Mathers, ‘okült bilimin” ciddiyeti üzerine yazdığı yazılarda, tıpkı pozitif bilimlerde olduğu
gibi, bilgiye kestirme bir yolun olmadığı hususunda kesin konuşmuştu. Bu eğitimin ilk temel amacı,
öğrencinin ‘maddenin geçiciliği ve ruhun asallığı’ hususundaki farkındalığını anlamaya yönelik dini bir
çabaya ait olmasıdır74. Böylece felsefe tarihi açısından her zaman ve mekanda belli ölçülerde tanıdık bir
tekrarla temas etme olanağı buluyoruz. Bu gerçekliği ‘maddenin yokluğu’ olarak özetlemek doğru
gözükmüyor, ancak değerinin düştüğü açıktır. Yalnızca bir tezahür olarak madde, ‘Westcott’un ifadesiyle
yalnızca tecellinin tortusu olarak betimlenir. Bir yönüyle, madde yalnızca bizim yorumumuzdur. İnsan aklına
kapalı yaratılışın tüm erken evrimsel aşamaları gibi, bir türlü bilinemeyen kadim olana yürümede
kullanılacak işaretler, sembolleri okuma yeteneği oluşmuş olur.

Amaç Tanrı ile konuşmak, onunla yüzleşmek ve karşılaşmak ise, Kabalacı bir öğrencinin uygun
davranışlarda bulunması istendi. Ancak bu tehlikeli bir yoldu; Sefer Yezirah uyarmıştı:

‘Kalbini kolla, zihnin uzaklaşırsa ona tekrar hakim ol(I-8).

Okuma, düşünme ve doğayı gözlemleme gibi bilimsel çalışmalar, yalnızca kişinin meditasyona
hazırlanmasını sağlar.75 Oruç ve diğer ibadetlerin önemi ise mutlak biçimde nefsin eğitilmesi amacına hizmet
etmesi için belirlenmişti. Safed döneminde Moses Cordovero önderliğinde, nefsi eğitme amacının 13
maddelik yetkin bir öğreti haline gelmiş oluğunu biliyoruz76 .

Tüm bunların sonunda benliğin eridiği bir aşama hedefleniyordu; Tasavvuf terminolojisinde en yetkin
biçimde Hallac-ı Mansur’da gördüğümüz, fena-i fillah77 mertebesine. İnsanlık tarihinin en büyük
gizemiKabalacı uğraşta tekralanmıştı: İşte ve dışta olan birbirine dönüşüyordu. Bir diğer deyişle mikro-
makro kozmos bütünlüğüne…78

74 gerçek olanın ruh olduğu tasımı ve İngiliz filozof Berkeley’in idealist felsefesinin ‘ilahı kaynaktan zuhur eden’ tecelliler kuramıyla
ilişkisi baklamında. bk. s. 51 Westcott.

75 Yine de doğayı incelemenin kimi yorumcularda, Tanrı’nın tecellisi olmak gibi geleneksel Hermetik düşünce ile uyumlu yönleri
vardır. Bahir-Işığın Kitabı ismini taşıyan kitap, müridin önce ‘Tanrı’nın evinin nerede olduğu sorusunu sorması gerektiğini savunur.
Bu arayışın müridin içinde başlaması gerektiğini söyleyen Bahir’e göre doğa da bir ara aşama olarak Tanrı’nın kendini sakladığı bir
belirmedir. Epstein, s. 52. İnsanın içinde Tanrı’dan bir parça taşıdığı fikri yazarı bilinmeyen Tanrı’nın Bedeni kitabı tarafından da dile
getirilir. Ona göre Tanrı’nın ortaya çıktığı ilk andan itibaren insan, Tanrı’nın onun içine ektiği tohum-ondan gelen bir parça ile onu
bulabilir. Bu parça Neshamah’tır

76 Epstein s, 41. Bir diğer 11. yüzyıl yorumcusu Rabbi Hai Gaon gibi yorumcular da ibadet, oruç ve arınma yöntemlerine değer
vermenin eleştirisinde bulundu. Gaon’un esas sorusu neden Akiba dışındaki üstadların başarısız olduğuydu. İnsan doğasına
yoğunlaşmak gerektiğinden hareket eden ve Talmud’u irdeleyen Gaon, sonunda, oruç, ibadet ve arınma gibi yöntemlerin sıradan
insanlar için olduğunu, Akiba gibi mükemmel sonuç için bu yöntemlerden uzak durulması gerektiğini önerdi. Klasik yöntemlere
verilen önem sıradan insanları zayıf manevi güçle tehlikelere atmama isteğindendir. A.g.e. s. 44.

77 “Allah’ta fani olmak. Kulun tüm beşeri niteliklerden ve aşağı arzulardan sıyrılması ve ilahi vasıflarla kaplanması. Bk. Prof. Uludağ,
s. 134

78Bk. Mathers Moina, s. 126’da eğitimin amacını şu şekilde açıklıyor: ‘İnsanı yüksek benliğinin bilgisine getirmek, onu arındırmak,
güçlendirmek(…) Böylece içinde yatan İlahi İnsan, Tanrının kendi suretinde yarattığı Adam Kadmon ile tekrar birleşir.
22
Şaman yeniden diriliyordu.

Farklı kültürlere özgü mistik yorumları birleştiren bu genel motiflerin dışında, Kabala öğretisi, olasılıkla
Tapınağı zihinde canlandırma fikrinin evirilmesiyle eksantrik bir uçlaşma gösteriyor. Tanrı ile görüşmenin
‘gerçek kabul’ edildiği bu yorumda görüşme öncesi egzersizler, vizyon ve görüşme tasarımı ile oluşturuldu.
İkisi arasında fark vardı kuşkusuz ve olasılıkla hayali bir canlandırmanın insanı cezbeden yanına karşı
uyarılmıştı müritler. Bu eğitim hem yanlış olan görüşme ve varlıkların gücünü, hem de insanın acil başarı
arzusunun onu yanıltmaya meyil taşıyan potansiyelini engellemeyi amaçlıyordu. Çok daha önemlisi,
topluluğun ‘insana’ ihtiyacı vardı ve kendinden geçmeler, inzivai durumlar ya da meczupluk aşamasının
istenmediği kesindi.

Her iki halde de Rabbi Akiba, müritlerini ciddi biçimde uyarmıştı. Akiba’nın söylediğine göre, zihin ikilikler
yaratabilir ve kişiler bu ikiliklere kanarak kendi projeksiyonlarına aşık olabilirdi. Akiba onlara, bu
egzersizlerin yalnızca izlenme durumunda yararlı olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Zihinlerinin kaçınılmaz bir
şekilde yaratacağı ikiliklere kanmamalıydı bir öğrendi. Kendi projeksiyonlarına aşık olmamaları ve sadece
izlemeleri konusunda onları uyardı.

Tapınağın yıkımının ardından onun ayrıntılarını zihinde canlandırmaya çalışmak gibi koruyucu bir önlemin
ulaştığı aşama etkileyicidir. Bu haliyle Akiba’nın öncülüğünde gelişen tavır, Tanrı’nın sarayını ve katını
hayal etme egzersizlerine dönüşmüştü. Bu hayalin sınırları gerçek dünyada koruma ve kollama önlem ve
uyarılarını biçimleyecek denli gelişkindir. Bunlardan birisi olan XI. Yüzyıl Rabbilerinden Nathan ben Yeduel
tüm yolculuğun insan beyninde gerçekleştiğini iddia etti. Kişi meditasyon sırasında Tac’a(Baş kısmına)
odaklanırsa, melekler, Tanrı ve saray gibi insan zihnindeki tüm varlıkların berrak görünümüne ulaşabilir. Bir
diğeri, XII. Yüzyıl Talmud yorumcusu Rashi Tanrı’nın zihin yoluyla dahi görülmesinin kişiyi öldürebileceği
uyarısında bulundu. Onun önerisi Tanrı’nın dönüşümlerinin hayal edilmesi yönündeydi.79

Tüm bunlar, katı münzevi bir yaşamın ve ibadete adanmış bir hayatın, tehlikelerine yönelik modern uyarıları
anımsamadan geçemeyeceğimiz bir vurgu içerir.

İnsan biçimli kurgu

Eliphaz Levi Zahed Tanrı’ya insan suretinin atfedilmesinin ‘doğrudan putperestlikle eşdeğer bir tavır olarak’
elenmesi gerekliliğinin altını çizmişti. Zira bu yalnızca bir hiyeroglif-semboldür ve Tanrı’yı bu şekilde
canlandırmak, onun gerçek doğasını değiştirmez. İnancın temel öğesi olarak Tanrı, insanın sonlu aklı
tarafından anlaşılması mümkün olmayan bir sonsuzluktur.

Yine de İnsan imgesi çözümleyici ve pratiktir. Buna karşın bu öğretiyi insan biçimli olarak nitelemek yeterli
değil. Zira eski dünyadan alınmış ağaç, yıldız, ışık, nehir ve yükselme motifleri buradadır.

Kabalanın insan biçimli kurgusu, en belirgin biçimde Hayat Ağacı ve Tanrı’nın Sakalı motiflerinde kendini
gösterir. Burada Adam Kadmon olarak bilinen mitik karakterle karşılaşırız. Sefirot ve hayat ağacının
küreleri, bir insan bedeni ve onun işlevselliğiyle pek yakın bir ilişki halindedir. Keter’den(akıl-taç) başlayan
yol, Hokmah ve Binah ile düşünen beynin iki yarısına, Gedulah ve Geburah ile sağ ve sol kola dönüşür.
Tiferet’in misyonu kalp ve göğsün hayati organları, Zetch ve Hod sağ ve sol bacaklar, Yesod sindirim ve
ürüme organıdır. En nihayetinde, ayaklara Malkuth’a varırız.

Bu tip bir tasavvur, Adam Kadmon’un yüzü, kişiye dünyevi olan üzerinde hakimiyet gücü verse de, Tanrı’nın
sarayına yolculuk gibi temel arzu için geçilmesi gereken düşük bir sınavdır sadece. Musa’nın Kızıldeniz’i
yarması ya da Yeşu’nun güneşi tutması gibi mucizeleri buna bağlanır. Sakalda kaybolma belki bir simgedir;
karşılanan anlam ise kişinin tasavvur sanatında güçlü ve kuvvetli olduğudur.

İnsan biçimli yapı, salt erkek motifleri üzerinde yükselmez. Hayat Ağacına dengeli biçimde dağılmış olduğu
söylenebilir. Özellikle Shekinah’ın, insanın temas edebileceği Tanrısal töz olarak içerdiği bağlam, aşılması
gereken ilk yolun dişilik olduğunu gösterir. İspanyol Kabalasında sıklıkla kullanılan Matrona motifi,

79 Epstein s, 41. Bir diğer 11. yüzyıl yorumcusu Rabbi Hai Gaon gibi yorumcular da ibadet, oruç ve arınma yöntemlerine değer
vermenin eleştirisinde bulundu. Gaon’un esas sorusu neden Akiba dışındaki üstadların başarısız olduğuydu. İnsan doğasına
yoğunlaşmak gerektiğinden hareket eden ve Talmud’u irdeleyen Gaon, sonunda, oruç, ibadet ve arınma gibi yöntemlerin sıradan
insanlar için olduğunu, Akiba gibi mükemmel sonuç için bu yöntemlerden uzak durulması gerektiğini önerdi. Klasik yöntemlere
verilen önem sıradan insanları zayıf manevi güçle tehlikelere atmama isteğindendir. A.g.e. s. 44.
23
Tanrı’nın yeryüzünde yaşayan parçasının dişi olduğunu gösterir.80 Bir meditasyon yöntemi olarak doğayı
hedef alan Rabbi’ler, ismine Shekinah-Matrona adı verilen bu ilahi imgeye yoğunlaşır. Tıpkı Adam
kadmon’un sakalı gibi o da siyah, yağlı saçlara sahiptir ve yağlar, bizler için ışıltılı-ışıklı olanaklar sunar.
Dişi öğe üzerindeki meditasyon, aynı zamanda birbirinden ayrı düşmüş ilkelerin erkek ve dişi olanın
birleşmesi gibi evrensel bir gaye güder. Böylece mistik, evrensel bir misyona sahip olduğu fikrini doğrular.

Kimi üstatlar, Kutsal kitabın kimi sahnelerinde öfkesiyle okuyanı dehşete düşüren Tanrı’nın Matrona ile
karşılanmasını önerdi. Özellikle Yusuf ve onunla ilgili bölümlerdeki erotik bölümlerin esinleyicisi de oydu.
İbrani alfabesinde de ikonografik biçimde teslim edilmişti. Sünnet işareti olan YOD, onun biraz daha uzamış
hali ZAYİN, bacakları açılmış olarak resmedilen MATRONA ile bir bütün oluşturmaktadır. Bu evrensel
birleşme eğretilemesi için oldukça uygun bir simgeydi. İlkel dünyanın verimlilik sağlayan aktivitesi…

Isaac Luria’nın ağır felsefi yöntemi ve teolojisi mistik için tek değildi. 1735 yılında Polonya’da doğmuş
Israel ben Eliezer (Baal Shem Tov lakabıyla tanınır) pratik faaliyet, samimiyet ve coşkunluk halinde vecde
ulaşmayı önerdi. Dönem içerisinde D. Avrupa’da sıklıkla tanık olunan gezgin bilginlerden biriydi; ilahileri ve
duaları coşkun biçimde söyledi, Tanrı adına vaz etti ve mucizevi tedavi yöntemleri uyguladı. Ona göre
Tanrı’ya ulaşmak için tefekkür yöntemi en iyisiydi ve ilahi kıvılcım herhangi bir maddi cisimde dahi
bulunabiliyordu..

Farklı yöntemlerin ustasıydı Baal shem Tov, tüm benliğini ibadete adayan bilginlerin bir örneğidir; taklalar,
abartılı hareketler sonunda bedenin alabileceği yeni şekillerin ulaştığı yeni ve farklı bir kaynak ortaya çıkmış
olur. Bu tip aşırılıklar değil ama, bedenin dünya ile olan ilişkisini en aza indiren perhiz ve inziva gibi
yöntemlere kabalacının dalması pek zor değildir. Her şeyden önce bu yöntemlerde başarı, çok basit
deneylerin gösterdiği üzere, çok yakındır.

Devekuth81 aşaması buradan doğdu; duyu yoksunluğu, kendini adama, kesintisiz ilahiler ve Tanrı’nın adının
sürekli tekrarlandığı bu histerik sistematik kişinin duanın, ilahinin ya da yakarının başı ve sonu birbirine
karışıncaya, anlamsız sözcükler yığını haline gelinceye dek sürüyordu. En belirgin Devekuth tanımı XVI.
Yüzyıl mistiklerinden J. Caro tarafından yapıldı.

Kısa sürede büyük bir öğretmen ve bir aziz olarak anılmıştı Caro. Mitsel öykülere muhatap oldu.
Hikayelerden birisi öğrencisi Dov Ber’e verdiği bir ders ile ilgilidir. Başarısız olan Dav Ber’e ‘Meleklere
saygı duy’ önerisinde bulundu. Ustasından aldığı öneriyi yerine getiren Dav Ber ayağı kalktı o anda:
“Bütün ev ışıkla kaplandı, her yanı bir ateş sardı ve ikisi de meleklerin varlığını duyumsadı…”

Öğrencisini şu sözlerle eleştirdi.


“Yalın okuma tıpkı söylediğin gibidir fakat inceleme üslubun ruhtan yoksundu…”82

Kuşkusuz İslam’ın ya da Hıristiyanlığın herhangi bir batıni kolunun tarihinin böylesine benzer öğreti, tavır
ve sözler sunması inancın bu boyutunun apayrı bir tarih oluşturarak günümüze dek geldiği kanısını
güçlendiriyor. Ve ilgi çekici olan, bu yönüyle dinler arasında bir ayrılığın bulunmadığını görüyoruz. Dinin bu
yönü ortak bir kaynaktan besleniyordu çünkü

Hasidik öğreti, ibadetin samimiyeti ve inancın saflığını, Armstrong’un deyimiyle, kalbin alev almış
coşkusuyla tevrata yönelir ve saf duygusal bir tekrar yaşanır. Amaç herhangi bir bölümü okumak değil,
bizzat onu yaşamaktır. Çok daha önemlisi tasvirler Dav Ber’in Hasidik ekolün lideri haline geldiğinde onu
duyulan saygının Hallac’a benzer bir retorik ortaya koymasıdır. O ağzını açtığında’ diye anlatır bir öğrencisi,
‘sanki bu dünyadan değildir ve İlahi varlık sanki onun gırtlağından konuşur.

DOV Ber’in tavrı açık biçimde mistikti. Akılcıl eleştirilere kapalıydı; ona göre metin eleştirisi hiçbir şeyi
çözmüyor, tam aksine zarar veriyordu. ‘Dünyayı dinleyen ama konuşmayan bir kulak’ gibi davranmayı

80 Bk. İlahi bedenin en ulaşılabilir yeri olarak tarif ediyor onu EPSTEİN, Rabbi Josep, Sefer Tashat isimli kitabında, 13. yüzyılda,
şöyle yazar: " O bu aşağı dünya öyle sinmiştir ki, fiili, söylemi, düşünceyi ve kuramı araştırırsanız Shekinah'ı bulacaksınız, çünkü
onun başlangıcı ya da sonu yoktur...O, yaşamın kozmik ağacında anlayı niteliği ve olgun Anne'dir. Çocukları tarafından reddelmiş ve
Tanrı'sından kopartılmış olarak öfkeyle kıpkırmızı , o yargıdır..." Epstein.s. 56.

81 Tanrı ile birleşme aşaması olarak tanımlanabilir. Fena-i Fillah. Kaynağa dönmek, kaynak ile birleşmek… Kimi kaynaklarda
doğaya karşı üstünlük sağlamak…

82 Alıntı için bk. Armstrong s. 297.


24
önerdi öğrenicilerine.

Bu tartışmalı karşı çıkışın diğer tarafında kendilerine Karşıtlar-Misnagdim ismini vermiş bir grup,
bulunuyordu. Belki de Tevrat’ı kutsallığına verilen değer olmasa, mistik akıl onları ortak paydada
buluşturabilirdi. Ancak bu Ortodoks grup, Hasidiklerin Tevrat’ı eleştirmelerini kaldıramadılar. Liderleri
Elijah ben Solomon Zalman-Gaon- Tevrat’ın küçümsenmesine razı olmadı. Tıpkı bir Hasid gibi
davranmasına, geceler boyu uyumamak ve Tevrat okumaya devam etmek için ayaklarını buzlu suyun içine
daldırarak oturdu. Artık Tanrı ve Tevrat hücrelerine işlemişti; rüyalarında onları gördü. Tevrat çalışmasının
bizzat kendisinin Tanrı’yla birleşmenin aracı olduğunu savunur.

Ona göre Tanrı ve Tevrat birdi.

Bilim çağında Tevrat gizemleri

Tevrat’ta gizli sır fikri, akıl çağının kıyamete çevirdiği XX. Yüzyılda Drosnin’in Tevrat’ın Şifresi ismini
taşıyan çok satan kitabıyla dünyaya yeniden yayıldı. Yazar Kutsal Kitap’ın sırlarına bilgisayar yardımıyla
erişen bilim insanlarının çalışmalarından hareketle popüler bir kültür ürünü ortaya çıkardı. ‘Randomizasyon’
rassallık analizi ile sürdürülen çalışmaları temel alan kitap, insanlık tarihinin olay, isim ve tarihlerinin Tevrat
içinde gizli olduğunu dile getiriyordu. “Tevrat’ 304 bin 805 harflik kesintisiz bir harf zinciri halinde
düşünülmüş olduğunu belirtiyor Drosnin- “Musa Tevrat’ı Tanrı’dan kesintisiz biçimde almıştır.’

Yöntem, Tevrat’ın ilk harfinden başlayıp her türlü olası atlama sırasını 1,2,3 ten başlayarak birkaç bine varan
ardışık atlamalarla hecelenen kelimeleri tarıyordu. Sonra aramaya en baştaki ikinci harften başlıyor ve
Tevrat’ın son harfine gelene kadar bunu tekrarlıyordu

Örnekler etkileyiciydi: Yapılan çalışmalar modern çağa yaşamış 32 bilge kişinin isimlerinin bizzat kitapta yer
aldığını bulgulamıştı. Bu isimler söz konusu isimlerin doğum ve ölüm tarihleri ile yan yana yer alıyordu. “Bu
isimlerin” diyordu Drosnin, rastlantı ile bulunma olasılığı 10 milyonda 1’dir. “Örneğin aynı isimler Savaş
Barış’ta yoktur. Kuramın yaratıcısı Ripps’in bulguları dünyanın önde gelen bilim dergilerinden Statistical
Science dergisinde yayımlanmıştı. Dergi editörü araştırmayı yayınlamadan önce yazdığı mektubunda:
“Raporunuz üçüncü uzman kontrolünü de başarıyla geçti. Onu yayınlayacağız.” İfadelerini kullanmıştı. 83

Drosnin’in yapıtına sunulan eleştiri, inancın konusu olarak Tevrat’ın bilimsel bir veri haline getirilmesi
şeklindeki bayağılığa yönelik doğal bir tepkiydi. Gerek Ripps ve gerekse Drosnin’in tezlerine yönelik
eleştirilerin odağında ‘akla uygunluk’ ve benzer nedenlerin benzer sonuçlara varacağı şeklinde kabuller
ekseninde gerçekleşmişti. Bu yapıtları ele alan çok sayıda doktoralı matematikçi, yayınladıkları bir bir bildiri
ile tartışmalara konu olan Drosnin ve Ripps tezlerinin bilime aykırı olduğunu belirttiler. Dahası, aynı
uzunluktaki herhangi bir metinde ‘Drosnin’in bulduklarına benzer şifrelere rastlanabilirdi.

Bunun için çalışmalara başlayan Prof. Bar-Hillel, Dor. Bar-Natan ve Prof. B. Mckay tarafından yazılan
makalelerde, Tevrat’ta bulunulandan çok daha başarılı sonuçların, başarılı bir dizayn ile Savaş ve Barış gibi
romanda bulunabileceğini gösterdi. 84

İspat ve deney ile anlamlanan ilkelerin özünde heyecan ve duygulanımın bulunduğu ve metaforlardan
arındırıldığında susuz kalan bir alana yönelik sorgusu yalnızca çarpık bir ilişki ortaya çıkarır. Yürütülen
tartışmalar sonunda yaralanan yalnızca inancın özü olur. Ortodoks dinin ve bilim görüşünün bu saldırısı
Tevrat’ın Şifreleri gibi popüler kültür ürünlerini değil ama onların beslendiği arkaik kanalları hedef almıştı.
Kuvantum mekaniğinin çarpık yorumunu yansıtan The Secret kitabının da ciddi bilim adamlarınca
nihayetinde küçümsenen bir boyutta ele alınışının altında bu kaygı vardı.

Modern dünya eski dünyanın bu korkulu imgesini, Şaman’ın, Tanrı’ya kolaylıkla ulaşabilir insan iddiasını
kabul edemeyecek seviyeye ulaşmıştır. Öfkeli karşı çıkışlar, bilimin yetkin ağızlarının küçümseyici sözleri ve
en nihayetinde itibarsızlaştırmalar.

Bundan sonrası ise dinin değil, politikanın ve bir tarih ideolojisinin konusudur

83Yazarın Makalesi: STATISTICAL SCIENSE: 1994. Cilt 3. Sayı 429-438 eş mesfeli harf dizini nedir: Tekvet Kitabı iki
boyutlu matris halinde yazıldığında, birbiriyle ilgili anlam taşıyan sözcükleri oluşturan eş mesafeli harf dizinlerinin
çoğunlukla birbirine yakın gözüktüğünü belirtti. Buluşun ilk sahibi Hham WEISSMANDEL.

84https://www.dartmouth.edu/~chance/chance_news/full_text/6.12/CodesinWarPeace.html. Söz konusu makaleye


ulaşılabilir. Yazarlara göre Savaş ve Barış’ın İbranice tercümesinde de aynı kanunun bulunabileceğini dile getirerek
Rips’in de aralarında bulunduğu araştırmacıların bulguları üzerinde ciddi şüphelerin uyanmasına vesile olmuştu.
25
26

You might also like