You are on page 1of 3

BOYUTLARARASI ENERJİ TRANSFERİ - KENAN KESKİN

Enerji dalgalarının boyutsal geçişleri dolayısıyla buradan, ölen kişilerin ruhlarına (berzah
boyutuna) okunan ayet ve dualar istikametinde beyin dalgaları gönderilebilmekte, böylece
onlara, çekmiş oldukları çeşitli azaplara karşı fayda temin edilebilmektedir. Bu da hadiste: "Salih
dualar, nurdan tabakalar üzerinde ölülere arz edilir ve o dua ile ruhlara rahatlık hasıl olur"
şeklinle dile getirilmiştir. Ancak, her beyin açılımının tıpkı parmak izinde olduğu gibi farklı-farklı
oluşu nedeniyle okunan dua ve ayetlerin (Kuransal mesajların) o kişi ya da kişileri bulması,
onlara odaklanması ise, niyet adı altında o kişilerin adları zikredilerek veya hangi amaç için
yapıldığının akıldan (beyinden) geçirilmesi sonucu sağlanmaktadır. Yani bu işe niyet etmek,
telefonda biriyle görüşmek için öncelikli yapılan o kişinin kod numarasını tuşlama işlemine
karşılık gelmektedir. Ayrıca beyinde üretilen bu dalgalar, sadece bir kişiye değil, onlarca,
yüzlerce...insanın ruhuna da gönderilebilmektedir. “Peki, sayı arttıkça gönderilen dalgada da bir
azalma olmakta mıdır?” diye sorarsak... Hayır, azalmamakta, her birinin ruhuna eşdeğer olarak
gitmekte, bununla birlikte, o kişinin kendi ruhuna da aynı şekilde yüklenmektedir. Çünkü, beyin
dalgaları da holografik niteliklidir. Biz bunu bir vericiden yayınlanan, diyelim ki radyo
dalgalarının, radyo adetlerine bağlı olmaksızın aynı güçle yayın yapmaya devam etmesine de
benzetebiliriz.
Ancak, ölen kişi kendi kapasitesine, gücüne göre bu dalgalardan fazla ya da daha az yararlanır.
Bunda dalgaları gönderen kişinin beyin açılımı ve gücünün (dalganın şiddetinin) yüksek
olmasının da çok büyük bir önemi vardır. Çok önemli bir husus da, bu dalgalar, sadece ölen
insanlara değil, yaşayan insan ruhlarına da gönderilebilmektedir.

Şimdi bunu daha iyi anlamak için, yine bir bilgisayarın çalışma prensibini göz önüne alabiliriz.
Mesela, bilgisayar yardımıyla (görüntülü) bir müzik klibini aynı anda bir kişiye gönderebildiğim
gibi, birden fazla kullanıcıya da gönderebilirim. Bunu bir kişi için yapmış olduğum işlemi,
diğerleri için de ayrı ayrı tekrarlamadan, sadece göndereceğim kişilerin, bu e-mail ise, mail
adreslerinin olduğu bölümleri , ICQ’ yu kullanıyorsam ICQ listesindeki kişilerin Nicklerini
sırasıyla tıklamam yeterlidir. Böylece, herkese aynı iletiyi bir anda göndermiş olurum. Fakat,
bunu alan kişilerin ses ve (görüntü) grafik kartlarının yüksek çözünürlüklü olması çok
önemlidir. Çünkü, çözünürlüğü fazla olan bilgisayarlarda bunun izlenmesi ve dinlenmesi çok
daha net ve kaliteli olacaktır. Elbette, bu işte gönderen kişinin bilgisayarındaki klip kayıtlarının
da çok net ve kaliteli olması çok önemlidir.

Ancak, ruh bedenin bu frekansları alıp değerlendirebilmesi, dünya yaşamındayken bu tür


dalgaları ışınsal bedenine yüklemiş (kayıt etmiş) olmasına bağlıdır. Eğer bu kişi dünya hayatında
bunu sağlamadıysa yani ruhunda bu tür dalgalar yoksa, ona yönlenen veya yönlendirilen
frekansları hiçbir şekilde alamaz ve de bundan faydalanamaz. Tıpkı şifreli yayın yapan TV
kanallarındaki görüntü ve ses yayınlarını çözmek için geliştirilmiş devreleri, cihazları TV’ ye
yerleştirmemek, bağlamamak gibi.
Sadece okunan ayet ve duaların (ki buna, salavatlar, özel tavsiye edilmiş dualar, zikirler,
tespihler de...dahildir) değil, kişinin hayattayken yapmış olduğu hayırlar, iyilikler, insanlar
üzerinde bıraktığı olumlu düşünceler, yaptığı her türlü olumlu türden davranışlarla elde etmiş
olduğu belli özelliklerin getirisini de ölüm ötesi boyutlarda alır. Bu da hadiste: “Ölüyü üç şey
takip eder, ailesi, malı ve ameli. İkisi döner, biri kalır. Ailesi ve malı döner, ameli kalır" şeklinde
anlatılmıştır.

Bununla birlikte, gönderilen dalgalar ölmüş insana iki yönlü olarak fayda sağlar. Birincisi bilgi
yönlü, ikincisi ise, enerji yönlü olarak. Bu dalgadaki bilginin değerlendirilmesi için de o kişinin
yaşarken o bilgiyi edinmiş olması gereklidir. Aksi taktirde, sadece o dalganın enerjisinden yarar
elde edebilir. Burada şu sorulabilir: Bu bilgi ve enerji yüklü dalgalar ölüm ötesinde yaşayan
ruhları ne şekilde etkiler? Bildiğimiz üzere, manyetik bedenli ruhlar fiziksel anlamda dünyanın
manyetik alanı içinde hapis (bloke) olurken, düşsel, şuursal anlamda da ister azap görsün,
isterse de terkibine hoş gelen zevkler içinde olsun fark etmez, rüyada olduğundan çok daha
yoğun ve dünya yaşamındakine benzer gerçekçi holografik biçimli bir yaşam içine girerler (yani
gireceğiz). İşte onlara dünyadan ulaştırılan bu frekanslar, o dalga niteliğinde sistemin bazı
gerçeklerini anımsatarak, projekte ederek geçici bir süreliğine de olsa, onları bulundukları
sıkıntı, ıstırap ortamından uzaklaştırıp o noktaya odaklanmalarını sağlamakta, sonuçta da bu
uzaklaşma, azaplarının hafiflemesine neden olmaktadır. Tıpkı herhangi bir yerimiz ağrıdığında
bir an için TV’de çok önemli bir habere yönelip dikkâtimizin oraya yoğunlaşmasıyla kısa bir
süreliğine de olsa ağrıyı daha az hisseder hale gelmemiz gibi. O kişiye gelen dalganın enerjisinin
verdiği fayda ise, sıcaktan bunalmış ve susamış bir insanı kısa bir zaman diliminde ferahlatmak,
serinletmek için verilen bir esinti kadardır ve sonra yine eski durumuna geri döner. Bu yüzden
onlara ulaştırılan dalgalar etkisini onlarda uzun süre göstermemekle birlikte bu, o kişilerin ne
günahlarını yok eder, ne namaz, oruç...vb borçlarını ortadan kaldırır ne de azaplarını sonlandırır.

(Bkz. Ruh-İnsan-Cin / Evrensel Sırlar / Sistemin Seslenişi II – Ahmed Hulusi)

Zaten dini kaynaklar incelendiğinde görülecektir ki, ölen kişilere okumanın yararlı bir iş olduğu
belirtilmesine, önemle vurgulanmasına karşın, bu eylemin o kişilerin eksiklerini tamamen
kapatacağına ilişkin ifadeler kesinlikle mevcut değildir. Dolayısıyla, hiç kimse ölmüş
yakınlarının, tanıdıklarının yapmadıklarını hele-hele bir de para karşılığı -ödeyemez
(tamamlayamaz) ki, bunun da dinde hiçbir biçimde yeri yoktur.

Resulullah ve varisleri tarafından şiddetle önerilen çalışma ise, insanların ölüm ötesi ortamlarda
(aşamalarda) karşılaşacakları azaplara karşı sure ve duaları bizatihi kendilerinin okuması ve bu
okumanın az da olsa devamlı olarak gerçekleştirilmesidir. Böylece, okumayla birlikte üretilen
beyin dalgaları, ölen kişilerin ruhuna yönlendirilirken aynı zamanda kendi ruhlarına da kayda
gireceğinden bunların, ölüm ötesi boyutlarda kendileri için de çok büyük faydaları olacaktır.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, mevlit olarak adlandırılan ve Hz. Muhammed (s.a.v)’i övme
amaçlı ya da dinsel kaynaklı benzeri şiirlerin, gazellerin, ilahilerin... (her ne kadar hoş şeyler olsa
da) ölülerin ruhuna hiçbir faydası (etkisi) bulunmamaktadır. Zaten bu tür şeylerin dinde de yeri
olmayıp Hz. Muhammed (s.a.v)’den yüzyıllar sonra uydurulmuş bir gelenek ve görenektir. Oysa,
Din ile işaret edilen şey, Evrensel Sistem ve Düzendir. Dinin insanların hayallerine,
şartlanmalarına, toplumdan topluma ve zamana göre değişen âdetlerle, birtakım uygulamalarla
bir ilgilisi olmadığı gibi, tüm bunların sistemde de yeri ve karşılığı yoktur. Din denilen şeyden
kasıt (amaç), insanların bu Evrensel Sistem ve Düzene göre hareket etmelerini sağlayıp hem
dünya hem de ahiret yaşamında bu sisteme ters hareket edilmesi sonucu içine düşecekleri
maddi ve manevi çıkmazlardan, azaplardan onları korumaktır. Ve birim, buna uyduğu ölçüde
mutlu ve huzurlu olur.

Bu ayetleri, sureleri, zikirleri, önerilen duaları... ruhta bulundurmanın en önemli faydası, ölüm
ötesinde bize gönderilecek mesajların alınmasının çok çok ötesinde, ölümün tadılmasıyla birlikte
başlayacak yeni-yeni süreçlerde o boyutun şartları içinde bunların tekrar değerlendirilebilecek
olmasıdır. Bu nedenle, o ortamlarda bize ışık tutacak, yol gösterecek, bizi uyaracak, ikaz edecek,
zarar ve ıstırap verecek durumlara karşı korunmak için, en azıyla Kuran’ın tümünün bir
defalığına dahi olsa hatmedilmesi ya da bize önerilen belli bölümlerinin ezberlenmesi, en iyisi
ise, bu ifadelerle işaret edilen gerçekleri idrak edip anlayarak, hissedip yaşayarak bunların ruha
kayıt edilmesidir. Bu kelimelerin, cümlelerin her boyutta bir karşılığının bulunması dolayısıyla
bu durum sadece kabir, kabir içi, berzah, mahşer, cehennem boyutlarıyla sınırlı olmayıp cennet
yaşantısında da bu bilgi kaynağı bize ışık tutmaya devam edecektir.
Ancak, tüm bu çalışmaların Arapça orijinaliyle okunarak yapılması zorunludur. Bunu da kısaca
şöyle izah edebiliriz: İnsan beyni de bilgisayardakine benzer, fakat (+) ve (-) ikili sisteme dayalı
bir dil kullanır. Bu yüzden beynin içinde TV ve bilgisayarlardaki gibi ne görüntü ne de ses
bulunur. Beş duyu boyutundaki görüntü, ses, dokunma, tat, koklama olarak algıladığımız tüm
her şey, beynimiz içindeki bu (+) ve (–) biçimli bir dille düzenlenmiş elektrik sinyalleri ve bu
sinyallerin yaymış olduğu (E-M) dalgalarından başka bir şey değildir ve beyin dışarıdan
kendisine gelen ve kendi ürettiği mana yüklü dalgaları bu dil ile şifreleyerek aynı anda hem ruha,
hem de dışa yaymakta ve bu da kesintisiz bir biçimde her an devam etmektedir. Dolayısıyla,
önemli olan lisan değil, o lisan ile harekete geçen beynin elektriksel ve bunun neden olduğu (E-
M) dalgalarıdır. Bu yüzden holografik esasa dayalı bir biçimde her an yayınlanmakta olan bu
evrensel sisteme ait olan manalar, maddesel boyutumuzda bu harflerle, kelimelerle, cümlelerle
şekillendiği, açığa çıktığı ve bizim de bu evrensel manalarla rezonansa geçebilmemiz, beynimizi
bu anlamlara ayarlayabilmemiz, çeşitli enerjileri ruha yükleyebilmemiz için ibadetlerimizi
Arapça orijinalleriyle yapmak mecburiyetindeyiz.

Resulullah “ Arab’ı seviniz, çünkü: Ben Arab’ım Kuran Arapça’dır; cennet ehlinin dili de Arapça
olacaktır ” sözüyle sistemdeki bu duruma işaret etmektedir.

Burada sözü geçen “Arab’ı seviniz” ifadesi ile de, beşeri değer yargılarına dayalı milliyetçilik
duygularıyla belli bir kavim, insan topluluğu gösterilerek onların her yaptığı ve yapacağı doğru
veya yanlış şeylere katılma, hep onlarla hareket etme zorunluluğu kastedilmemektedir. Bütün
cümleyi göz önüne alarak düşündüğümüzde, nasıl ki, boyutumuzda Arapça olarak ortaya
çıkmasına karşın, gerçekte bu ifadelerle Kuran’ın, uzay-zamanın değerlerinden tamamen
bağımsız (beri) bir dille yazılı bulunduğu boyut işaret ediliyorsa aynı şekilde, Kuran’da anlatılan
kavimler ve hikâyelerle de “Kuran ve İnsan ikiz kardeştir” hükmünce insanın Özü ve Hakikâti
olan Evrensel Sistem ve Düzenin çeşitli özelliklerine karşılık gelen idrak blokları işaret
edilmektedir. Dolayısıyla Arab’ı sevmek demek, Arap kavmiyle anlatılmak istenen Muhammedi
Hakikâtle hemhal olup, o boyutun bakış açısıyla yaşanılanları değerlendirip o idrak ile yaşama
devam etmek demektir.

Ayrıca, mezar ziyaretlerinin tavsiye edilmesinin nedeni, ölen kişinin ruhunun maddesel
cesedinin yanında, sağında solunda berisinde...bulunduğu için o kişiye daha yakın olunacağından
ona gönderilecek enerjinin daha iyi gitmesini temin etmek için değil, tamamıyla ölen kişi ile ona
yönelen kişi arasında sadece bir konsantrasyon nesnesi olan mezarlığa gelen kişilerin ölümü
hatırlayıp bu fikri daima akıllarında canlı tutarak davranışlarını buna göre belirlemelerini
sağlamaktır. Yani kişinin ibret alması içindir. Çünkü, tek bir amaca dönük olarak dalgasal yapıya
kodlanmış manalar, bizim mekansal anlayışımızda yer almayan ve bize göre dalgasal boyutta
bulunan bu ölmüş insanlara mesafe kavramı olmaksızın her yerden gönderilebilmektedir.

Peki o halde: “ Herhangi biriniz, bir yakını öldüğü zaman onun Kabrini derin kazarak içine
koysun ve kendisini kötü komşulardan uzaklaştırsın” hadisini nasıl düşünmeliyiz?.

(bkz. Dua Ve zikir – Akıl Ve İman – Ahmed Hulusi).

You might also like