Professional Documents
Culture Documents
Âdem GÖK
1140205510
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Selami TURAN
ISPARTA-2019
ii
iii
iv
ÖZET
Âdem GÖK
Danışman: Prof. Dr. Selami TURAN
Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Mayıs 2019.
Firdevsî-i Rûmî üç padişah döneminde (Sultan Fatih, II. Bayezid, Sultan Selim)
eser vermiş velut bir yazardır. Yazarın en önemli eseri nazım-nesir olarak kaleme aldığı
Süleymân-nâme-i Kebîr’dir. Bu çalışmada Süleymân-nâme’nin 37. cildi incelenmiştir.
Bu cildin tespit edilen iki nüshasına da ulaşılmıştır. Bu nüshalardan biri Topkapı Sarayı
Müzesi, Hazine Kitaplığı bölümünde H.1529 arşiv numarasıyla kayıtlıdır. Diğer nüsha
Manisa İl Halk Kütüphanesi, Akhisar Zeynelzade Koleksiyonu’nda 45 Ak Ze 226 arşiv
numarasıyla kayıtlıdır. Çalışmada Topkapı nüshası esas alınmış, Manisa nüshasından da
yararlanılmıştır. Bu iki nüshaya dayanarak tenkidli metin oluşturulmuştur. Eserde, Hz.
Süleyman’ın hayatı ve menkıbeleri anlatılmaktadır. Ayrıca başta tarih olmak üzere
menkabe, hadis, tasavvuf, ahlak, edebiyat, felsefe, geometri, tıp, astronomi, felsefe,
mitoloji, tılsım, savaş taktikleri gibi pek çok alanla ilgili bilgileri ihtiva etmektedir.
Çalışmada Süleymân-nâmeler hakkında bilgi verilmiş, eserin şekil ve muhteva
açısından incelemesi yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler
Firdevsî-i Rûmî, Süleymân-nâme, Hz. Süleyman, Muhteva İncelemesi, Tenkitli
Metin, 37. Cilt.
v
ABSTRACT
FIRDEVSI-I RUMI,
SULEYMAN-NAME-I KEBIR (37TH VOLUME),
ANALYSIS, CRITICAL TEXT
Adem GÖK
Supervisor: Prof. Dr. Selami TURAN
Süleyman Demirel Universty, Institute of Social Sciences, Departmant of Turkish
Language and Literature, Ph. D. Dissertation, May 2019.
Firdevsi-i Rumi was a very productive writer who composed numerous pieces
of literature during the reign of three Ottoman sultans (Mehmet II, Bayezid II and
Selim I). His most important work is Suleyman-name-i Kebir (Suleyman’s Great
Epistles) written in a poetric prose style. This study covers the 37th volume of
Suleyman-name-i Kebir two identified copies of which were obtained in the Topkapı
Museum Library, Istanbul and the Public Library, Manisa. The copy in the Topkapı
Museum Library is registered as no: 1529 while the other one is registered 45 AkZe 226
in the Akhisar Zeynelzade Collection. This study is mainly based on the first copy, but
the second copy is also used to be able to compose a critic text. Based on these two
copies, the criticized text was created. Suleyman-name-i Kebir is mainly about the life
and epics of Prophet Suleiman. Also, it provides information about history, epics,
hadith (prophet’s sayings), mysticism, morality, literature, philosophy, geometry,
medicine, astronomy, philosophy, mythology, amulets and war tactics during his time.
This study thoroughly examines the Suleyman-name- i Kebir in terms of its
form and content.
Key Words
Firdevsi-i Rumi, Suleymanname, Hz. Suleyman, Content Review, Critical
Text, 37th Volume.
vi
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
FİRDEVSÎ-İ RÛMÎ’NİN HAYATI, ESERLERİ VE EDEBÎ KİŞİLİĞİ
İKİNCİ BÖLÜM
SÜLEYMÂN-NÂME’NİN 37. CİLDİNİN İNCELEMESİ
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TENKİTLİ METİN
KISALTMALAR
ÖN SÖZ
GİRİŞ
1
Osmanlı Şeh-nâmeleri hakkında bilgi için bk: Ahmet Faruk Çelik, Fethullah Arifi Çelebi'nin Şah-nâme-i
Âl-i Osman’ından Süleymân-nâme, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2009; Kadir
Alper, Erzurumlu Mülhimì ve Şehen-şeh-nâme-i Murâdì Mesnevìsi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Bursa, 2012.
2
Konu hakkında bilgi için bk. Mustafa Argunşah, Türk Edebiyatında Selim-nâmeler, Turkish Studies,
Vol.4/8 Falls 2008. s.31-47.
2
özellikler taşıyan sade dille kaleme alınmış bir eserdir. Türk edebiyatında Süleymân
Peygamber ile Sebe Melikesi Belkıs’ın hikâyesini işleyen ve günümüze ulaşan tek
mesnevidir. Süleymâniyye’nin altısı Türkiye’de biri Almanya’da olmak üzere toplam
yedi yazma nüshası vardır (Akkaya, 2015: 27-30). Hüseyin Akkaya bu eserle ilgili
yüksek lisans tezi hzırlamıştır.3
Hasan Aksoy, Hamdî mahlaslı başka bir şair adına Süleymâniye Kütüphanesi
Pertev Paşa Bölümü 483 arşiv numarasıyla kayıtlı Süleymâniyye adlı eserden bahseder.
Bu nüsha Akkaya’nın çalıştığı Sivasî’nin Süleymâniyye’siyle örtüşmektedir. Bu
eserdeki Hamdî isimleri (Aksoy, 2005: 19) Hüseyin Akkaya’nın hazırlamış olduğu
Şemseddin Sivasî’nin Süleymâniyye’sinde Şemsî (2015: 54-65) olarak yazılmıştır.
Aksoy yaptığı inceleme sonucunda eserin baş tarafında zikredilen Hamdî mahlasının
yazarın önce benimseyip daha sonra vazgeçtiği bir mahlas olabileceği, bunun dışında
Hamdî mahlaslı başka bir şâirin eseri kendine mâletmek amacıyla mahlasları
değiştirmiş olabileceğini eserin uslûbundan hareketle Şemsî’ye âid olduğu kanısına
varmıştır (Aksoy, 2005: 20). Hamdî adına Ali Emîrî Efendi (Millet Ktb.) nr. 483’te
kayıtlı bir Süleymân-nâme nüshası vardır. Bu nüsha Aksoy’un bahsettiği nüsha
olmalıdır.
3
bk. Hüseyin Akkaya, Şemsseddin Sivâsì'nin Süleymâniyye'si, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1988.
5
değildir. Başta 3a’da reisulkutab Mustafa Asır Efendi’nin mührü vardır. Eserin istinsah
tarihi 1126 (1713)’dır.
Adı geçen müstakil metinlerin dışında Hz. Süleyman gerek eski edebiyatımızda
gerek yeni edebiyatımızda yazılı/sözlü ürünlerde bir motif olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dolayısıyla baştanbaşa onun hayatı ve mûcizelerini konu edinen eserler fazla bulunmasa
da eserinin bir bölümünde ondan bahseden ona telmihte bulunan ondan izler taşıyan
yapıtların sayısı az değildir.
7
BİRİNCİ BÖLÜM
4
bk. Firdevsî-i Rûmî, Süleymân-nâme-i kebìr, Fatih Millet Kütüphanesi Ali Emiri Manzum nr. 317, C 81
s. 55a/06.
9
5
bk. Firdevsî-i Rûmî, Süleymân-nâme, Süleymâniye Ktp. , Hacı Mahmut Efendi, nr. 4863, 188 yk.
10
Firdevsî’den ilk defa söz eden yazar, tezkire sahibi Latîfî’dir. Latîfî, tezkiresinde
onun hakkında şu ifadeleri kullanmıştır:
“Burusevidur. Erbâb-ı tevârih beyninde Uzun Firdevsî demekle meşhûrdur. Ve
tevârihe müteallik ebyâtı ve ol fende te’lifâtı elsine-i hâkiyânda merkûm u mezkûrdur.
E'imme-i tevârihün esahh akvâlin ve kısâs-ı mulûkun nakl-i sahîhin cem' itmişdür.
Tevârih 'ilminde tebahhir ve cemi‘-i cihâtı mehbit-u mustahzır kimesne idi. Sultân
Bâyezıd Han emriyle nam-ı şeriflerine Süleymân-nâmeyi nazm u nesr üzre cem' idüp
kütüb-i münzelede ve suhuf-ı semaviyyede ne kadar kısâs u ahbâr ve ‘âlemde ne kadar
tevârih ü esmâr u âsâr varsa ‘ilm-i hikmet u hendese ve ‘ilm-i nucum ve tabayi' anda
derc ve 'ilm-i evvelin u ahirini anda harc idüp üç yüz altmış cild kitab itmişdi. ‘Aded-i
eyyâm-ı sene-i kâmile bu vechle bin sekiz yüz otuz altı meclis kıssa ve bin yediyüz
yetmiş yedi tevhid ü na't u kasidedür.”(Latifi, 2000: 425).
Latifi, tezkiresinde Firdevsî’nin tarihle ilgisini, tarih alanında eserleri
bulunduğunu, kullandığı kaynakları ve gayretini ortaya koymuştur. Latifî’ye göre
Firdevsî, kutsal kitaplarda ne kadar kıssa, âlemde ne kadar hikâye ve ürün var ise
derleyip felsefe, hendese, astronomi, tıp gibi bütün ilimleri içeren üç yüzaltmış cild
kitap telif etmiştir. Latifi’nin eserin içeriğiyle alakalı verdiği hüküm doğrudur. Fakat
Süleymân-nâme’ye Sultân Bayezid Han emriyle başladığı ve Bursalı olduğu bilgileri
Firdevsî’nin Süleymân-nâme’sinde verdiği bilgilerle örtüşmemektedir. Firdevsî II.
Mehmed’in emri üzerine Süleymân-nâme yazmaya başladığını belirtmektedir.
Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim devrinde yaşayan
Firdevsî bu padişahlardan aldığı ihsan ve bağışlar sayesinde manzum mensur, dinî,
tasavvufî, ahlakî, edebî, felsefî, tıbbî ne kadar eser varsa toplamıştır. Bu eserlerden
yararlanarak telif ve tercüme birçok eser yazmış, ansiklopedik bir yazar unvanı
kazanmıştır. Firdevsî-i Rûmî’nin eserleri, bütün olarak incelendiğinde onun çağında
gerekli olan bilgilerden haberdar olduğu ve bunları eserlerinde her fırsatta kullanma
eğiliminde olduğu görülür. Genel olarak ilgi alanı; tarih, mitoloji, şiir, edebiyat, felsefe,
peygamber kıssaları, din, tasavvuf, ahlak, astronomi, geometri, davet-nâme (tılsım),
12
savaş taktikleri, satranç, kumaş boyası gibi konular olmuştur. Yazarın bu alanlardan
tarih ve mitolojiye olan özel lgisini ve bu konudaki gayreti birçok kaynakta ifade
edilmiştir. Firdevsî’yi hiç beğenmeyen ve ona çok ağır eleştiriler yapan tarihçi
Gelibolulu Mustafa Âli dahi Künhü’l-Ahbâr’ında “Asrında tevârih karıştırmış ve bir
mikdar nazm u nesri sükker-vâr alışdırmış hatta bâzı akrânıyla semend-i tabîatı meydân-
ı imtihâna çıkarup yarışdırmış” (İsen, 1994: 143-144) demekte ve onun bildiği
konularda iddialı olduğunu ifade etmektedir.
Firdevsî-i Rûmî kendisinden önce yazılan ve kendisine ulaşan bilgileri kendi
gayreti ile derleyerek edindiği bilgileri eserlerinde kullanmıştır. Çeşitli konularda
manzum ve mensur, telif ve tercüme birçok eseri vardır. Firdevsî-i Rûmî, dönemin
genel tavrı olarak kaynak olarak kullandığı eserlerin künyesini tam olarak vermeyip
yazarın adını ya da eserin adını anmakla yetinmiştir. Bekir Biçer, Firdevsî-i Rûmî ve
Tarihçiliği adlı çalışmasında sanatçının çeşitli yollarla elde ettiği ve kitaplığında
bulunan elli bir eserin künyesini çıkarmıştır (2005: 34-35).
arz etti. Padişah onun içinden bir bölümünü seçti ve kalanlarını yaktırdı. Yazar Firdevsî
buna üzüldü, Bilâd-ı Rumu terk etti ve Horasan’a gitti. Türk tezkire sahipleri bunun
şahididir.” (Kâtip Çelebi,1942: XXIII).
Mehmet Süreyya Sicill-i Osmânî’sinde (1996: 537), Şemseddin Sâmi,
Kâmusu’l-Âlâm’ında (1996: 3386) Osmanlı Müellifleri yazarı Bursalı Mehmed Tahir
Osmanlı Müellifleri adlı eserinin ikinci cildinde (1972: 105-107) Tuhfe-i Nâ’ilî’de
(Tuman, 2001: 763) aynı bilgiler tekrar edilmiştir.
Bu bilgilerin aksine Firdevsî 81.ciltte eserin 401-405. meclislerini Bayezid’in
ölümüyle Sultan Selim’in pâdişâhlığı zamânında yazdığını ve ona duâ ettiği ve Yavuz
zamânında İstanbul’da bulunduğu ifadeleri vardır. Bu bilgiler nedeniyle Firdevsî’ye
atfedilen bu asılsız olay yine Firdevsî’nin kendi ifadeleriyle çürütülmektedir:
“... İbn Sultan Selim Han etâallâhu gayrehu bu mücelled kitabı Süleymân-
nâme’nin te’lifini bir âdil ve kâmil padişahın devam-ı devletinde 81.cildinin
tamamlanmasını müyesser itti. Bu 495.meclisin 405.meclisini bir fazilet sahibi ve akıllı,
gönül ehli, Selim Şâhi’nin iktidarı altında tasnif etmek mukadder etti. Bundan sonra
inşaallahü teala Hak’dan inâyet, kutb-el aktâb’dan hidâyet zemâneden genişlik, ecelden
mühlet bulursam, tende sıhhat, canda rahât dilde ma’rifet görürsem, bu kitâb-ı
Süleymân-nâme’nin 82. cildinin dahi Zıll-i Yezdâ’nın nesl-i Oğuzhan’ın Âl-i Osmân’ın
Sultan İbn Sultânın, Süleymânü’z-zemânın İskender-i Devrân-ı Eyyâm-ı Devletinde
Anadolu vilayetinde livâ-i Karasi’de şehr-i Balıkesir de ikamet edip, halvet ve makam-ı
uzlette, huzûr’ı kalb ile selim olup bu kitâbın te’lifîne çalışacağım, ümîddir ki temâm
idelüm, tâ ki bu kitab-ı Süleymân-nâme âlemde yâdigar kalup, târîh-i rûzigâr olup
Sultan İbni Sultan Selim’in (Allah ömrünü uzatsın) şerifi mutâlasıyla dâima müşerref ve
lutfı mülâhazasıyla mevkûf ve muvaffak ola. Amîn. Yârabbel âlemîn” (Çelik, 2010:
129). Bunun yanısıra Hayât-nâme’de, Süleymân-nâme’nin 82. cildini de bitirdiğinden
bahseder (Çatıkkaş, 2009: 15).
Firdevsî’nin ölüm yeri ve zamanı hakkında verilen bilgiler çelişkilidir. Firdevsî,
Yavuz Sultan Selim’in iktidarının ilk yıllarında (1512-1513) Balıkesir’de bulunup
14
senâ kılup bir nice mücellid kitâb dahi envâından te’lif ittimse; Hadîkat’ül Hakâyık,
Firâset-nâme, Satranç-nâme-i Kebîr, Tecnîsât-ı Süleymân u Belkıs-nâme, Musallah-
nâme, Tâli-i Mevlûd-i Kebir, Kutb-nâme... misali dahi bazı Farsça’dan tercüme kılup ve
bâzın dahi sâir kitaplardan istihraç kılup hadis-i ahsen emlah kelâm birle mensûr ve
manzûm tasnîf kılup söyledimse bundan sonra bu Münâzara-i Seyf ü Kalem hadisi
muhtarla beytler ve şiirlerle te’lîf ve tasnif eyledim kaleme dökmeğe getürüp bitirdim
tuhfetü’l- hâdi dergah-ı âlâya getürdüm.”(Tanyıldız, 2005: 78).
Firdevsî’nin eserlerinin bazıları hakkında görüş birliği varsa da bazılarının
içeriği, mevcudiyeti ve nüshaları hakkında fikir ayrılıkları vardır. Bu bilgiler ve son
araştırmalarla Firdevsî’nin varlığı kesinlik kazanan ve tartışmalı olan eserleri
verilmiştir.
meleğin çağırılması konu edilmiştir (Büyükkarcı 1995: 9-15). Eserde; on iki burç,
gezegenler, takım yıldızları, melekler ve cinlerle alakalı yüz kırk bir adet minyatür de
bulunmaktadır (Büyükkarcı, 2003: 44 -45). Fatma Büyükkarcı, bu eser üzerinde
araştırma yaparak Firdevsî-i Tavîl ve Daʿvet-nāme’si (İnceleme-Metin-Dizinler) adlı
yüksek lisans tezi hazırlamıştır.6
2.1.2. Firâset-nâme
Firdevsî’nin Münâzara-i Seyf ü Kalem adlı eserinin 5b varağında sözünü ettiği
eserlerden ikincisidir (Tanyıldız, 2005, s.78). Balıkesir’deyken sürdürdüğü çalışmaların
bir ürünüdür. II. Bayezid’in cülûsundan önce yazmıştır. Milli Kütüphanedeki kayda,
yazarı Firdevsî-i Tavîl el-Bursevî, eserin adı da Firaset-nâme olarak geçmiştir (Biçer,
2005: 74). Eserin konusu din, tasavvuf ve tarikatlerdir. Bedri Noyan’ın eserin binicilik
hakkında olduğu düşüncesi doğru değildir (Noyan, 1986, s. 15). Bilinen tek nüshası
Milli Kütüphanededir. Ankara Milli Kütüphane 06 Mil Yz. A 5151 numaralı nüsha 114
varak ve 11 satır olan eser harekeli nesihle ve nazım-nesir karışık yazılmıştır.
6
bk. Fatma Büyükkarcı, Firdevsì-i Tavil ve Dâ’vet-nâmesi, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1993.
17
Hakâyık-nâme’nin yazımı XV. yüzyılın son yıllarıyla XVI. yüzyılın ilk çeyreği
arasındaki döneme rastlamaktadır
Güllü Araç, eserle ilgili araştırma yaparak Uzun Firdevsî-Hakâyık-nâme adlı
yüksek lisans tezi çalışması yapmıştır. Eserin tespit edilen 14 nüshası vardır (2010: 26).
yazılmış olup bu yazmanın 61b - 79b varaklar arasında yer almaktadır (Aksoy 2000:
44).
2.1.6. Kutb-nâme (Kıssa-i Cezîre-i Midilli)
Eser, İstanbul Süleymâniye Kütüphanesi Halet Efendi 643 numarada kayıtlı olup
H. 909’da (1503) yazılan eser aynı yıl Mehmed b. Resûl-i Sarâyî tarafından istinsah
edilmiştir. Eser yaklaşık 2000 beyitlik bir mesnevîdir. Her sayfasında 13 mısra
bulunmaktadır. Talik hatla yazılan eser 146 varak olup II. Bayezid’e ithaf edilmiştir.
Eserin bu müstensih nüshasında “Kıssa-i Midilli” adı geçmekteyken aynı eserde
Firdevsî: “Kutb-nâme kodum ismin söyledim târîh ana/kutbu’l-aktâb oldı bâkî şâh
Sultan Bayezid”(Firdevsî-i Rûmî, 1980: XIX) diyerek eserin adını söylemiştir.
Eser, Almanya Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları, Ms.or.quart 2041’de, otuz
altı varak, yirmi iki satır olup müstensihi Osman Fevzi Olcay’dır. Bu nüsha “Gazâvât-ı
Midilli” adıyla kayıtlıdır. İbrahim Olgun ve İsmet Parmaksızoğlu Cambridge
Üniversitesindeki anonim bir Gazâvât-ı Midilli’nin Kutb-nâme’nin bir nüshası olmadığı
üzerinde durur. Fakat bu nüshadan hiç bahsetmez (Firdevsî, 1980, s.19). Almanya’daki
bu nüsha Cambridge’deki nüshayla aynı eserdir (Araç, 2010: 12).
Eserin başında münâcât, naat, II. Bayezid’i öven kaside yer almaktadır. Eser,
İbrahim Olgun ve İsmet Parmaksızoğlu tarafından 1980 yılında yayımlanmıştır.7 İslâmî
gelenekte kutub, asrın yenilikçisi olarakkabul edilen şeyhlerin en ulusuna denir. Kutup,
Allah’ın yeryüzüne hükmetmek üzere bütün yetenekleri kendisine verdiği kimsedir.8
Firdevsî-i Rûmî, hâmisi olan padişah II. Bayezid’i kutb’ul-aktâb olarak kabul etmiştir.
Firdevsî eserini yazarken olayın şahitlerinin ifadelerine yer vererek bu hatıraları kendi
anlattıklarına kaynak olarak gösterir. Bu sebeble eser oldukça sadedir. Cümle dizilişleri
ve secili anlatım bakımından Dede Korkut Hikâyeleri’nin üslubuna benzer bir anlatım
biçimi dikkat çeker. Metinde anlatılanlar genellikle tarihî gerçeklikle bağdaşır (Firdevsî,
1980: XXI-XXV).
7
bk. İbrahim Olgun-İsmet Parmaksızoğlu, Kutb-nâme, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1980,
xxxv+367 s.
8
bk. A. Yaşar Ocak, Zındıklar ve Mülhidler, İstanbul, 1999, s.262-265.
19
hazırlamıştır.9 Eserle ilgili yukarıda zikredilen çalışmaların yanında Halil İbrahim Usta
tarafından bir makale yayımlanmıştır.10
9
bk. Ahmet Tanyıldız, Firdevsi-i Tavil – Münazra-i seyf ü kalem (İnceleme- Metin-Sözlük), Yüksek
Lisans Tezi, Ankara, 2005.
10
bk. Halil İbrahim Usta, “Firdevsî-i Rûmî’nin Bir Münazarası”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi Dergisi, 2009, 49 (1): 61-93.
21
11
A.v.D. Linde, “Quellenstudier zur Geshichte des Schachspiel ” Berlin, 1881.
12
bk. M. Ata Çatıkkaş, “Firdevsî-i Rûmî’nin Şatranç-nâme-i Firdevsì’si”, Türk Dünyası Araştırmaları,
İstanbul, 1983, S.37, s. 186
13
bk. M.Ata Çatıkkaş, Firdevsì-i Rumì Satranç-nâme-i Kebir (İnceleme-Metin-Dizin), TDK Yayınları,
Ankara, 2015.
22
Minorsky 366 cilt olduğunu iddia etmektedirler (Köprülü, 1996: 128). Nihad Sâmi
Banarlı da, her gün bir cüzü okunsun düşüncesiyle eserin 366 cüz halinde yazıldığının
mevcut nüshalardan anlaşıldığını ifade eder (2011: 473). Firdevsî de Münazara-i Seyf ü
Kalem’de: “Hicret-i nebevinin 908. yılında vilâyet-i Karesi’de şehr-i Balıkesir’de halvet
halinde makâm-ı uzletde oturmuştum. 366 mücelled Süleymân-nâme’nin 287. cildini
kaleme getürüp bitirmişdim.”(Tanyıldız, 2005: 78), Satranç-nâme adlı eserinde:
“…lisân-ı Arabîden zebân-ı Farisîden Türkîye tercüme kılup rakama getürüp tayin kılan
kim 366 mücelled kitab-ı Süleymân-nâme’nin musannifi 1888 meclis bâbın…”14
biçimindeki ifadeler tezkirelerdeki ifadelerle örtüşmektedir.
Cilt sayısındaki bu belirsizliğin bir diğer ihtimali de Firdevsî’nin “cilt, meclis,
risale, cüz, bab” terimlerinden neyi kast ettiğinin tam net olmamasıdır. Süleymân-
nâme’de her ciltte beş meclise yer verilmiştir. Bazen eserde meclis sayıları cilt olarak
ifade edilmiştir. “Badehu hamd ü bi-had ü senā-i bi-add hazret-i Bāri Teālā cellā
celāluhu amme nevaluhu kim bu üç yüz altmış altı mücelled Kitāb-ı Süleymān-
nāme’nüň ve biň sekiz yüz otuz matla-ı dāsitānuň yedinci cildini dahı tamām eyledük
otuz beşinci cild-i manźūm mensūr emlāh-ı kelām söyledük.”(Babür, 2013: 434).
Firdevsî, Silahşor-nâme adlı eserinin girişinde H.906 (M.1500)’da kendisini üç
yüz altmış altı cilt Süleymân-nâme’nin müellifi diye tanıtıp Süleymân-nâme’nin iki yüz
seksen altı cildini tamamladığını belirtmiştir (Firdevs-i Rumî, 2011: 13-14).
İncelediğimiz 37. ciltte yüz seksen bir ile yüz seksen beşinci meclisleri H. 902’de
tamamladığına göre Silahsor-nâme’nin girişinde zikrettiği iki yüz seksen altı sayısı cilt
değil meclis sayısı olmalıdır. Firdevsî’nin hem cilt sayısı için hem de meclis sayısı için
aynı ifadeyi kullanması eserle ilgili yanlış kanaatlerin oluşmasının nedenlerinden
olabilir.
Fakat yine Firdevsî’nin Süleymân-nâme’deki: “bu 99 mücelled kitâb-ı
Süleymân-nâme’nin te’lifini bir âdil ve kâmil padişahın devam-ı devletinde 81. cildi
14
bk. Firdevsî-i Rûmî, Satranç-nâme-i Firdevsî, Nuruosmaniye Ktp. nr. 3553/4073, s. 6.
25
15
bk. Firdevsî-i Rûmî , Süleymânnâme, C. 81, vr. 25b.
16
bk. Firdevsî-i Rûmî, Süleymânnâme, nr. 317, vr. 73a/10.
17
bk. Firdevsî-i Rûmî, Süleymânnâme, C. VIII, s.34-36
26
2010: 129-130). Aynı ciltte eserle ilgili verilen bu çelişkili bilgiler eser ve yazarla ilgili
kesin bilgilere ulaşılmasını engellemektedir.
Latîfî’nin verdiği bir diğer bilgi de II. Bayezid tarafından Süleymân-nâme’nin
360 cildinden uzun ve gereksiz görüldüğü gerekçesiyle 80 cildinin ayıklanıp geri
kalanının yaktırılmış olduğudur. Latîfî’ye göre Firdevsî bu hadiseden sonra II.
Bayezid’i hicvetmiş, Horasan’a ya da İran’a kaçmıştır. Ancak elimizde bulunan
Süleymân-nâme’deki bilgiler Latîfî’nin bu görüşünün doğru olmadığını ispatlamaktadır.
Özellikle Fâtih Millet Kütüphanesi’ndeki 81. ciltte bu husus gayet açık olarak ifade
edilmektedir (Erdem, 2005: 8).
Süleymân-nâme hakkında çalışma yapan Ata Çatıkkaş, eserin 1-5. ciltlerinin
Fatih devrinde, 6-80. ciltlerinin II. Bayezid döneminde ve 81. cildinin de Yavuz Selim
zamanında kaleme alındığını ifade eder (1983: 169-178). Bu ifade eserin 81. cildinde
sebebi telif bölümünde verilen bilgilerle örtüşmez.
Firdevsî, Süleymân-nâme’nin yedinci cildine başladığı esnada Sultan Mehmet
vefat eder (Şakar, 2003: 18). Altıncı cilt bitirilmesine rağmen padişaha sunulmadan
Sultan Mehmet vefat ettiği için yazmada II. Bayezid’in adı zikredilmektedir (Babür,
2013: 321). Merhum Sultân Bâyezîd Hân rahmetu'l-lâh zamanında seksen ikinci cild
Hazîne-i Amire’ye teslim olunmuş fakat seksen birinci cilt kitab eksiklerinden dolayı
teslim olunmamıştır. 81.cilt bitirilmeden Sultan Bayezid vefat etmiştir (Şakar, 2003:
20). Ayrıca Firdevsî’nin Süleymâniye Kütüphanesi Hacı Mahmud bölümü 2333
numaradaki Hayât u Memât adlı eserinin beşinci varağında 82. cildi bitirdiği bilgisi yer
almaktadır.
Firdevsî, Süleymân-nâme’nin 1-6. ciltlerini Sultan Mehmet döneminde, 81. cildi
hariç 7-82. ciltlerini II. Bayezid zamanında ve 81. cildini de Sultan Selim zamanında
tamamlamıştır. Eserin yazılması uzun yıllar almıştır. Balıkesir’de yazımına başlanan
eserin bazı kısımları Manisa’da yazılsa da büyük çoğunluğu İstanbul’da yazılmıştır.
Bu kadar hacimli bir eserin nasıl ortaya çıktığını, Firdevsî zamanında yaşamış
olan Lâmi’nin, dîvânındaki bir kıt’ada, Firdevsî’nin Süleymân-nâme’sini yazdırmak
27
kim tamam eyledün, yidi bin beyit üzerine kim âhir kılup söyledin” (Çatıkkaş, 1985:
193) ifadesinden de yola çıkarak eserin adının “Tecnisât-ı Süleymân u Belkısnâme”
olması gerektiğini belirtir. Eserin başındaki “tecnisat” ifadesi buradaki “tecnis-i tamm”
yani kusursuz ve mükemmel bir nazımla ifadesiyle örtüşmektedir. 7000 beyit olarak
yazılan bu eserin nüshası bulunamamıştır (Büke, 2015: 496).
Ayrıca Süleymân-nâme’nin 81. cildinde Tefsîr-i Kebîr’de olan Süleymân
kıssasını yedi cilt olarak tasarladığı fakat içinde bulunduğu psikolojik ve ekonomik
sıkıntıdan dolayı Süleyman Peygamber kıssasını içeren dört cild Tecnisiyyât’ın Sultan
Selim’e sunulduğu bilgisi vardır (Şakar, 2003: 20-21).
Tefsir-i Kebir’deki Süleyman Peygamber kıssalarını topladığı eserinin adının
Tecnisât-ı Süleymân u Belkıs-nâme olması kuvvetle muhtemeldir.
18
bk. Firdevsi, Terceme-i Câmeşûy-nâme, Manisa İl Halk Kütüphanesi, nr: 2730, vr.3b
30
2.1.16. Teşhîsü’l-İnsân
Yazar, Teşhisü’l-İnsân adlı eserini H.886’da (M.1481) Farsçadan Türkçeye
tercüme edip Ahmet Paşa’ya takdim etmiştir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Seminer Kitaplığında kayıtlı bulunmaktadır. Eser
harekeli nesihle yazılmış olup 143 varaktır. Satır sayısı 9 ile 13 arasında
değişmektedir.19 Müellifin adı Orhan bin Genek olarak gösterilmiştir (Akay,
1990:XVIII). İbrahim Kutluk’un eseri tanıtıcı makalesi bulunmaktadır.20
19
bk. Firdevsî-i Rûmî, Teşhisü’l-İnsan, İstanbul Üniversitesi. Edebiyat Fak. Türk Dili Edebiyatı Seminer
Kitaplığı, nr. 124.
20
bk. İbrahim Kutluk, “Kenek Oğlu Orhan ve Teşhisü’l-İnsan”, Türk Dili, S. 3, Ankara 1950, s. 29-33.
32
Bursalı Mehmet Tahir Bey, İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan bir Gülistan
nüshasının sonunda “İlyas İbn-i Hızır el-Mütahallas bi’l Firdevsî” imzasından dolayı
şairin adının İlyas olduğunu Gülistan Tercümesi’nin de Firdevsî’ye ait olduğunu söyler.
Bekir Biçer de yazarın Hakayık-name’de geçen “bülbül-i gülistan-ı hakîkat ve tûtî-i
şehristân-ı tarikat”21 ibaresinden yola çıkarak bu eseri Firdevsî’nin eserleri arasında
zikreder (2005: 73). Bu ifadeler bir eser ismi olmaktan ziyade yazarın muhatabını
21
bk. Firdevsî-i Rûmî, Hakìkat-nâme, Milli Ktp. nr. A 2251, s. 32.
33
methettiği ifadelerdir. Fuad Köprülü, Gülistan Tercümesi’nin bir başka Firdevsî’ye ait
olduğunu iddia etmiştir (1945: 649). Eserin Firdevsî’ye ait olup olmadığı Firdevsî’nin
asıl adı konusundaki tartışmalar ve farklı görüşler nedeniyle netlik kazanmamıştır.
2.2.4. Kitabü’l-Mevâiz
2.2.5. Muhtar-nâme
Eserin tek nüshası İstanbul Arkeoloji Müzesi, 164 numarada kayıtlı olup 105
varaktır. Bursalı Mehmet Tahir, sağlık bilgisine dair küçük bir risale olarak tanıtmasına
karşın eserin İranlı Sa’dî’nin Gülistân adlı eserinin bir nüshası olduğu ve müstensihinin
de farklı bir Firdevsî olduğu tespit edilmiştir. M. Ata Çatıkkaş hazırladığı doktora
çalışmasında bu eseri Bursalı Tahir’in herhalde yanlışlıkla Firdevsî’ye mal etmiş
olabileceğini eserin tamamen Farsça olduğunu, eserde geçen Firdevsî isminin de yazara
ait değil müstensihe ait olduğunu söyler (2009: 22). Eser hakkında Çatıkkaş’ın bir
çalışması mevcuttur.22
22
bk. M. Ata Çatıkkaş, “Türk Firdevsisi ve Süleymânnâme -i Kebir”, Türk Dünyası Araştırmaları
Dergisi, S. 25, Ağustos, İstanbul, 1983, s. 176.
34
23
bk. Aşkì, Tercüme-i Kenzü’l-Hakâyık ve Keşfü’l-Dakâyık, 06 Mil Yz A 2920/1, vr. 2a/8-9-10-11-12-
13.
35
Tezkire sahipleri ve yazarın çağdaşı olan Osmanlı şairleri onun şairler arasında
yeri olmadığını söylemişlerdir. Ondan söz eden Lâtîfî; Firdevsî-i Rûmî’nin sanatçılığı
hakkında şunları söylemektedir: “Amma ne nazmında nezâket ü lezzet ve ne nesrinde
letâfet ü halâvet (tatlılık) var. Yalnızca, halk hikayecileri ve masalcıları arsında yer
bulabilir. Zaten avâm cahildir, edebiyattan zevk almaz.”(Latifi, 2000: 425). Latîfî,
Firdevsî’nin sadece çalışkanlığı ve derleyiciliğinden övgüyle söz etmiştir. Kendisinden
sonra gelen tezkire yazarları da Latîfî’yi tekrar etmişlerdir.
Firdevsî’yi en fazla eleştirenlerden biri olan Gelibolulu Âlî, şairliği ve şiirleri
hakkında şu ifadeleri kullanır: “Garabet bundadur ki isgaya kabil bir kıtası dahi yokdur.
Tamam tetebbu kılsalar bir rubaîsine dest-res bulmış kimse bulınması kabil
degüldür.”(İsen 1994: 160-161).
Yazarın geniş edebî bilgisi ve çok sayıda eser yazmasına rağmen başarılı bir şair
olmadığı kabul edilmektedir. Ancak tarihi olayları edebî bir dille aktarabilmesi,
teşhisleri, tasvirleri, mecazları, nesirdeki ustalığı hele hele Türkçe konusundaki
hassasiyetleri kayda değerdir. Fîrdevsî, eserini yazarken onu istinsah ettirmek için
padişahın emriyle kâtipler getirtmiştir. Fırsat buldukça kendi eserlerini övmekten
kaçınmamıştır. Güleç, yaptığı çalışmada Süleymân-nâme’yi dinî-tarihî-destanî bir eser,
şark ilimlerinin, şark tarihi ve mitolojisinin bir ansiklopedisi olarak nitelendirir (2006:
245).
N. Sami Banarlı’ya göre Firdevsî-i Rûmî’nin eserlerinde manzum kısımların
sanat değeri azdır. Daha büyük kısmı teşkil eden nesir kısımlarının ise dikkate değer
tarafı, bu nesrin çok sâde, halk söyleyişine çok yakın ve Dede Korkut Hikayeleri’ndeki
Türkçe’yi hatırlatan bir lisanla yazılması diyerek, şairliğinin zayıf olduğunu ifade etmiş
ama nesirdeki yerini Dede Korkut’ a benzetmiştir (1971: 503).
Firdevsî-i Rûmî’den Türk Firdevsî’si diye söz eden Vasfi Mâhir Kocatürk
Süleymân-nâme’yi Türk edebiyatının en büyük eserlerinden birisi sayar: “İslâmi Türk
edebiyatında eski Türk destanlarına yer veren ilk büyük şair, tasvirini Divanü Lügati’t
Türk’teki manzumelerde gördüğümüz büyük Türk kahramanı ve hakanı Alp Er
38
Tunga’yı ‘Efrâsiyâb-ı Türk’ adı altında anlatan; Türk adını şan ve şeref içinde
tekrarlayan biricik büyük Türk sanatkârıdır.” (1970: 296).
Firdevsî’nin eserleri dil yönünden son derece zengin olup muhtevası
kapsamlıdır. Eserlerinde bilinçli olarak Türkçe kelimelere ağırlık verdiği araştırmacılar
tarafından özellikle ifade edilmiştir. İbrahim Olgun, Firdevsî'nin Türkçecilik bilincine
sahip olduğunu ve dilimizi zenginleştirecek yöntemleri bilinçli olarak denediğini
belirtir. Olgun, bu konu çerçevesinde kaleme aldığı çalışmasında Firdevsî’nin kullandığı
kelimelerin sadece Anadolu bölgesinde konuşulan kelimeler olmadığını, Karahanlı ve
Uygur döneminden pek çok izler taşıdığını söyler. Özellikle bazı kelimelerin sadece
Divan ü Lügati’t-Türk’te veya Karahanlı döneminde yazılan Kur’ân tercümelerinde
bulunabildiğini ifade etmesi dikkat çekicidir (Olgun 1978: 193-194).
Firdevsî, yaşadığı çağın önde gelen ansiklopedistidir. Tarih, mitoloji, din,
tasavvuf, ahlak, peygamber kıssaları, geometri, ilm-i nücum, davet-nâme, satranç, savaş
taktikleri, şiir, edebiyat, felsefe gibi farklı alanlarla ilgili bilgileri eserlerinde
kullanmıştır. Eserleri öğretmek amacıyla yazıldığı için didaktik niteliktedir. Dini-
tasavvufi unsurlara ağırlıkla yer vermiştir. Firdevsî, bildiklerini gereğinden çok
sözcükle anlatmak çabasında olup çok sık tekrara başvurmakta, eş anlamlı kelimeleri
çokça kullanmaktadır. Mübâlağalı bir dil kullanmıştır. Tarihi ve efsanevi kahramanlara
yer vermiştir.
39
İKİNCİ BÖLÜM
Devamında yirmi altı beyitlik methiye yer almaktadır. Burada devrin padişahı II.
Bayezid’ın adaleti ve ilmi övülmektedir. Methiye bölümü zamanın padişahına dua ile
bitirilmiştir.
Ál-i èOåman ŞÀh-ı SulùÀn Ildırım ÒÀn BÀyezìd
èAãrı içredür Firìdÿn-saùvet ü DÀrÀ vü RÀ
Meclislerin sonunda “Der beyÀn-ı meclis-i Àòar” başlığı altında yazar bu meclisi
tamamladığı için Allah’a hamd etmekte ve kendi sanatını överek okuyanlardan dua
istemektedir.
Óamd-i bì-óad ol ÒüdÀ’ya ãubh u şÀm
Ki oldı yüz seksen bir meclis tamÀm (15a/3)
sayede padişahın namının anılmasına vesile olacağını ifade etmektedir. Sultan Bayezid’e
dualarla cildi sonlandırmıştır.
MüstedÀm ol èÀlem içre devlet ile her zamÀn
DositÀnuñ èömri efzÿn düşmenüñ ola helÀk
Ámìn yÀ Rabbi’l-èÀlemìn (68b/20)
Her meclis sonunda veya meclislerin içerisinde gerek bir levhadan gerekse bir
kalıptan hareketle dünyanın geçiciliği ile alakalı ders verir. Tasavvufî içerikli bölümler
44
hikemî tarzın hâkim olduğu bir anlatım arz eder. Hikâye ettiği olayları anlatırken bu
olaylardan tasavvufi bir sonuca varmayı amaçlar. Anlam derinlerde değildir, yüzeyseldir.
Sanat kaygısından uzaktır. Her fırsatta dünyanın gelip geçici olduğu, ölümün unutulmaması
gerektiği, masivadan el çekmenin gerekliliği hususu samimi bir üslupla ifade edilmiştir.
“Ol böcek adı èArab dilince ca’ildür. Türkçe ùoguzlan böcegi dirler. İşi güci necisin
cemè itmekür. Cemè itdügin in úapusında iltür. Hırãından çoú cemè ider. Daòı úapusına
ininüñ ãıàmaz. Kendü içerü úalur. Necis úapusına ùıúılur. Kendü çıúamaz. İçinde ininüñ
ölür. Maèa’l-úıããa SüleymÀn Óaøreti cuèal úurdını görüp at başını çeküp óÀl dilince ol
úurdcuàaza eyitdi: YÀ cuèal senüñ úÀmetüñ kiçi, götürdügiñ nevÀle senden ziyÀde. Yılda ne
úadar ters àıdÀ úılursın. Baña òaber virgil, didi.” (37b/10).
“Femen yeèmel miåúÀle õerratin òayran yerah ve men yeèmel miåúÀle õerratin
şerran yerahü.” (7a/3).
Müsrif olma iótiyÀù it yÀ emìre’l-müʾminìn
Kim didi Muãóaf’da ÒÀlıú lÀ yuóibbü’l-müsrifìn (16b/7).
“SüleymÀn daòi Şìt Nebì èabÀsın içine geyüp Nÿh Nebì cübbesin egnine ãalup
Âdem-i äÀfì ãaçın biline kemer úuşanup Òalìl Peygam-ber imÀmesin başına ãarup Yÿsuf
sıddìú úılıcın biline úuşanup TevrÀt Zebÿr’ı ãaà ãol óamÀyil ùaúınup İsóak Peyàam-ber
atına süvÀr oldı. MÿsÀ-yı mürsel èaãÀsın eline aldı. On iki biñ èulemÀ-yı Benì İsrÀʾìl daòı
sekìne-i bismi’l-lÀhı diyüp tehlìl getürdiler. Yÿşaè Peyàam-ber èalemin çeküp SüleymÀn
daòı beglere úarşu yürüdi. Begler daòı yir yir geldiler. SüleymÀn’a ùapu úıldılar. Bu
èaôamet ile aşup düşmÀn üzerine gitdiler.” (62a/7).
Nesir kısımlarının aralarına serpiştirilen şiirler de esere farklı bir ahenk ve canlılık
katmıştır. Anlatımların arasında hikâyeyi özetleyen bir işlev gören manzum bölümlerde
sade bir anlatımı tercih etmiştir.
Yazar eserin genelinde sade bir Türkçe kullanmıştır. Bununla birlikte eserin nesir
kısımlarının şiir kısımlarına göre daha sade bir dille yazıldığını söylemek gerekir.
Dede Korkut’un dilinde olduğu gibi tekrarlar mühim yer tutar. Meclis başlarında ve
sonlarında kalıp ifadelerin tekrar edildiği görülür.
Yazar eserde çok sayıda zarf-fiil kullanmıştır. Uzun cümleleri birbirine bağlarken
zarf-fiil eklerinden “ve, ki, kim” gibi bağlaçlardan yararlanmıştır.
Bu ciltte yer alan bütün şiirler aruz vezniyle yazılmıştır. Yazar bir şiir dışında 16.
asırda ve bütün divan şiirinde en çok tercih edilen remel bahri “fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün
fÀèilün” veya “fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün” kalıbını tercih etmiştir. Sadece bir şiirde hezec
bahri “mefÀèîlün mefÀèîlün feèÿlün” kalıbını kullanmıştır. Aruz vezniyle yazmış olduğu
şiirlerde vezinlerde yanlışlıklar yapıldığı görülmektedir. Aruzu tam anlamıyla başarılı
uyguladığı söylenemez. Eser anlatmaya dayalı bir eser olduğu için şiirlerinde sanat endişesi
bulunmamaktadır. Ayrıca hacimli bir eser olması hasebiyle vezinde sıkıntıların bulunması
doğal karşılamalıdır.
Beyitte anlam olarak “mübdiè-i eşyÀ” terkibi kullanılması gerekirken vezin gereği
tamlama oluşturulamamıştır.
Óaydar-ı KerrÀr terkibi metinde vezin zorlaması olmadığı halde KerrÀr-ı Óaydar
biçiminde oluşturulmuştur.
3. SÜLEYMÂN-NÂME’NİN MUHTEVASI
Süleyman’ın (a.s) yanında bulunan kuşlardan rahne kuşu; şahin, çakırdoğan, acize,
balaban ve zağanos cinsi beş sınıf alıcı kuşla balıkçıla yardım için gider. Ruh kuşu da
sunkur, şahin, atmaca, karagöz, tavşancıl, ukab, kartal, afak, seyf, çaylak, demirkaynak ile
kuşların etini yiyici, yüklerini dökücü on bir cins yırtıcı kuşla balıkçıla destek olmak
amacıyla Gerden-dıraz tarafına gider.
Balıkçıl, Gerden-dıraz’a elçi gönderir. Elçi, Gerden-dıraz’ın huzuruna vardığında
toplanan kuşların çokluğuna hayret eder. Öyle ki gökyüzünü kaplayan kuşları, hesabın piri
Utarit’in bile haşre kadar sayamayacağını belirtir. Su kuşlarından angıt ve sırtlantoy, elçiyi
Gerden-dıraz’a arz eder. Gerden-dıraz elçiyi tepelettirmekle tehdit ettikten sonra “Elçiye
zeval yoktur.” deyip sözünü söylemesini ister.
Elçi, kadrini bilen erin helak olmayacağını, kendini bilenin Allah’ı bileceğini,
Allah’ın kendisini koruyacağını, Gerden-dıraz’ın balıkçıl ile düşmanlık etmemesi
gerektiğini, âsi olanın zafer kazanamayacağını, Gerden-dıraz’ın Süleyman (a.s) dergâhına
varıp hizmetine yüz sürmesi gerektiğini yoksa sunkur ve şehbazın gelip onu esir alıp zorla
Süleyman (a.s) dergâhına götüreceğini söyler.
Gerden-dıraz elçinin nasihatlerine öfkelenir. Elçiyi öldürmek ister fakat ulu kuşlar
“Elçiye ölüm yoktur.” diyerek delil-i bahriyi huzurundan uzaklaştırır. Elçiye balıkçılın
savaşa hazır olması gerektiğini söyler. Elçi balıkçıla varıp Gerden–dıraz’ı şikâyet eder.
Balıkçıl düşmanın öfkesini işitip askerlerini savaşa hazırlar. Gerden-dıraz da balıkçıl da
askerlerini beş bölüğe ayırır. Her iki taraf askerinin savaşa başlamadan önce teke tek
yapılan meydan okumayı balıkçılın erleri kazanır. Gerden-dıraz buna öfkelenir. Su
kuşlarına düşmana saldırmalarını emreder. Bunu gören balıkçıl Allah’a dua edip askerlerine
savaş emri verir. Her iki taraf kanatlar açıp, pençeler vurup, kanlar saçıp can, baş almak
için büyük bir savaş yapar. Gerden-dıraz askerinin çokluğu sebebiyle galip gelir.
Bunun üzerine balıkçıl kaçıp Neptış Denizi’ne iner. Yüzünü toprağa sürüp Allah’a
dua ederken Süleyman (a.s) tarafından yırtıcı, tartıcı kuşların rahne kuşuyla gelmekte
52
olduğunu görür. Ruh kuşu da yırtıcı kuşların ulularıyla rahne kuşuna yetişir. Balıkçılla
buluşup, geri kalan askerlerini toplayıp, Gerden-dıraz askerlerini ortaya alıp cenge
başlarlar. Dünyayı Gerden-dıraz askerinin gözüne dar ederler. Gerden-dıraz’ı sunkur, angıt
kuşunu zağanos, sırtlantoyu çakırdoğan, acizeyi doğan, karaca kazı şahin tutup esir alır.
Gerden-dıraz’ın askerlerini dağıtırlar.
Balıkçıl, Simurg’dan yardım gelmesine, Süleyman’ın (a.s) himmet eylemesine
mutlu olur. Dilince Allah’ı tespih eder ve şükür secdesi yapar. Cenkte ölen kuşların
leşlerini toplayıp yerler. Yaralı kuşları orada bırakarak geri kalan kuşları alırlar.
Mertebelerine göre dört saf olup Süleyman’a (a.s) giderler. Ruh kuşu, ukab, tavşancıl,
kartal, soyka ve Gerden-dıraz’ı tutan sunkur birinci safta; rahne kuşu, şahin, çakırdoğan,
balaban, acize, atmaca, seyf, zağanos, karagöz ikinci safta; balıkçıl, saka kuşu, kuğu,
sakarmeke, karabatak ve balıkçıla tabi olan kuşlar üçüncü safta; ebabil, martı, kervan kuşu
dördüncü safta esir alınan kuşları önlerine katıp Süleyman’a giderler.
Kaz (Gerden-dıraz) sunkurdan kendisine merhamet etmesini, mağrur olmamasını
ister. Feleğin her zaman istediği şekilde dönmeyeceğini, dünyada Allah’ın kişiye bazen
hayır bazen de hüzün verdiğini, her cezada bir şeref, her yemekte bir lezzet, her anda bir
sevinç ve devamında keder olduğunu, bunların başına tamah sebebiyle geldiğini, kendisinin
Süleyman’a (a.s) düşman ve Simurg’a âsi olmadığını haddinden fazla rütbe talep ettiğinden
açgözlülüğünden bunların başına geldiğini, Allah’ın takdirinin tedbiri bozacağını,
kendisinin günahını bildiğini, Simurg’un sağ koluna tamah ettiğini, tamah ehlinin de
sonunun zillet olduğunu, kişinin zulmünün kendisini helak edeceğini, zalimin ömrünün kısa
olduğunu söyleyip merhamet ister. Alıcı kuşların ömürleri zulmettiklerinden dolayı kısadır.
Sunkur’a Allah’tan korkmasını çünkü Allah’tan korkmanın bütün hikmetlerin başı
olduğunu söyler.
Sunkur; son pişmanlığın fayda vermeyeceğini, söylenmiş sözlere yok
denilemeyeceğini, sözün yaydan çıkan ok gibi olduğunu, onu döndürmeye çarenin
53
olmadığını, her kişinin hayır veya şer ne yapmışsa onun karşılığını bulması gerektiğini,
suçuna göre karşılık bulacağını, şerir kimsenin akrep gibi olduğunu, halka zarar vermemesi
için onu helak etmekten başka çarenin olmadığını söyler.
Bunları dinleyen hırs sahibi kaz, sevgilinin saçı gibi perişan olup inler. Yüz bin
tövbe edip istiğfar duasını tekrar eder.
Balıkçılın yanında bulunan kuşlar hüthütü Simurg’a gönderirler. Balıkçıl ve diğer
kuşlar Gerden-dıraz ve onun çerisini Süleyman’a (a.s) götürmek için yola çıkar. Hüthüt,
Süleyman’ın (a.s) otağına ulaşır. Kuşların çavuşu, hüthütü Süleyman’ın (a.s) huzuruna
çıkarır. Hüthüt sağ kanadını Hızır Peygamber alemi gibi yukarı kaldırır. Sol kanadını İlyas
Peygamber seccadesi gibi yere serip, yüzüstü sürünüp, tahtına vurup, karşısında baş eğip
yerinden kalkar. Saltanatının devamı için ona dua eder. Süleyman Peygamber’e bir kaside
söyler. Kasidede Süleyman (a.s) devletinin yüceliği için dua ettikten sonra kuşların cengini
anlatır. Âsi Gerden-dıraz’ın sunkurun pençesiyle esir alındığını haber verir. Yırtıcı kuşların
Süleyman’ın (a.s) huzuruna yüz sürmek isteğinde olduğunu söyler. Süleyman ve Simurg
çok memnun olur.
Simurg, kendi makamına gider. Yırtıcı kuşlar seyyidi kartalı ve hububat yiyen
kuşlar seyyidi tavusu çağırıp balkan kazın başına gelenleri anlatır. Onlar da Gerden-dıraz’ın
hasedi sebebiyle bunların başına söyler. Tavus, Simurg’dan balkan kazının affını ister.
Simurg, hased sahibinden fayda gelmeyeceğini, onun affını istemektense etini dişlemenin
evla olduğunu, onun makamının balıkçıla verilmesi gerektiğini söyler.
Ruh kuşu ve rahne kuşu Süleyman hükmüyle ve Simurg emriyle balıkçıla yardım
edip, balkan kazı/Gerden-dıraz’ı hapsedip, Süleyman tarafına yönelip, Karadeniz
yöresinden geçip Yunan sınırına gelir. İznik’e gelince inip yeryüzüne konarlar.
Balıkçıla tabi olan kuşlar melikler nazarına eli boş gidilmeyeceğini, kendi
miktarlarınca bir hediye almaları gerektiğini söyler. Kuşlara hediye bulmak için yedi gün
54
süre verilir. Her birisi asıl vatanlarına gidip, miktarına göre hediye alıp gelir. Hediyelerini
alıp Can Kalesi’ne ulaşırlar.
Su kuşları, Süleyman (a.s) askerlerinin Anup şehri kenarına konmuş, çeşitli libas
giyen insanlardan yeryüzünün gül bahçesine dönmüş, insanların nefesinden gökyüzünü
dumanın bürümüş, Can Kalesi yöresinde dört yüz kırk dört direk üzerinde kızıl atlastan bir
sultan köşkünün kurulmuş, köşkün çevresinde mahşer günü kalabalığı gibi insanın
toplanmış, yerden dört mil kadar göğe doğru havada Simurg kuşuyla, kuş uluları yırtıcı,
tartıcı kuşların uçarak Süleyman’ın (a.s) üzerine gölge yapmış olduğunu görür.
Su kuşları Süleyman (a.s) saltanatını gördükten sonra Çarşamba Irmağı kenarına
konar. Zira Büyük İskender devrinde Eflatun-ı Kehhal o pınarı tuttuğu için Guneviyye
Ovası’ndaki göl kurumuş. Süleyman (a.s) zamanından sonra bir çoban sebebiyle o pınar
gittikçe artmış. Guneviyye ovası derya olmuş. Sonra İskender-i Feylekus zamanında
Eflatun o pınarı yine tutmuş. Göl kuruyup kaybolmuş. Guneviyye Ovası’nı Yunan halkı
ziraat için kullanmış. Şimdi hicri 902 (M. 1496/1497) yılında bir Eflatun pınardan su alıp
değirmen yapmak istediği için kaynağı yeniler. Su yol bularak Guneviyye Ovası’nı göl
yapar. Üç yüz elli parça köyü harabeye çevirir. O zaman Çarşamba Irmağı’nın dışında
ovada su olmadığı için su kuşları buraya gelerek konar.
Ruh kuşu, rahne kuşu, yırtıcı kuşlar gelip Simurg’a kavuşur. Sunkur, Gerden-
dıraz’ı Simurg’a arz eder. Simurg, âsi Gerden-dıraz’a haset sahibinin rahat olamayacağını
söyler. Gerden-dıraz kuşların padişahının doğru söylediğini, başına gelenlerin hırsından
olduğunu söyleyip Simurg’dan kendine şefaatçi olup Süleyman Peygamber’in hışmından
kurtarmasını ister.
Simurg, bu sözleri duyunca Gerden-dıraz’a merhamet eder. Süleyman’a (a.s)
varınca şefaatçi olmak ister. Fakat su kuşlarının melikliğinin Gerden-dıraz’a
verilmeyeceğini, o makamın balıkçılın olduğunu söyler. Gerden-dıraz, “Ben kuşların
çavuşu olmaktan usandım. Yalnız canımı bağışla.” der.
55
Sabah olunca Süleyman Nebi temiz sudan abdest alıp sabah namazını kılar. İbrahim
Peygamber sarığını sarınıp, beline Âdem (a.s) zincirini kuşanıp, Musa (a.s) asasını eline
alıp, divana gelip nübüvvet tahtına çıkar. Süleyman ve enbiyalar gözünde aşikâr; emirler ve
vezirler gözünde gizli olarak önce mühre müvekkel olan Azübail, Süleyman’a (a.s)
müvekkel olan Nursayail, Süleyman (a.s) tahtına müvekkel olan Herkabail, taca müvekkel
olan Latatahur sonra toprağa müvekkel olan Taahakail, suya müvekkel olan Kiheşail, ateşe
müvekkel Sahutahalail, rüzgâra müvekkel olan Nağmağail melek Süleyman’ın (a.s) sağ
tarafında ayakta durur. Sol tarafında da Süleyman (a.s) mührüne müvekkel olan
Sahyataahail, insana müvekkel olan Sahrataail, kuşlara müvekkel olan Tamahabinail melek
ayakta durur.
İkinci safta on iki bin Beni İsrail enbiyası, uleması oturur. Sol tarafında hakimler,
emirler, vezirler ve şairler durur. Üçüncü safta sağ tarafta sultanlar altın ve gümüş tahtlar
üzerinde, sol tarafta da pehlivanlar çelik kürsülerde diz çökerler. Dördüncü safta
Süleyman’ın (a.s) hasları, on iki soyun melikleri mertebesine göre dururlar. Süleyman’a
(a.s) yüz sürerler. Beşinci safta devlet erkânı, memleketin ileri gelenleri mertebesince
toplanıp ayakta durur. Bin iki yüz çavuş, yedi yüz yetmiş yedi altın değnekli vezir, altı yüz
altmış altı ulak durur. İnsan topluluğu Süleyman’ın (a.s) divanını süsler. İnsan melikleri,
yedi ülkenin liderleri, dünyanın yiğitleri, Arap’ın büyükleri İran ve Turan seçkinleri yerli
yerinde otururlar. Sonra Simurg, rahne kuşu, kaknus, ruh kuşu, tartıcı kuşlar çavuşu tavus,
yırtıcı kuşlar efendisi ukab, tavşancıl, soyga, balaban, sunkur, şahin, doğan ve bütün yırtıcı,
tartıcı kuşlar Süleyman (a.s) tahtına yüz sürer.
Simurg, makamına oturur. Sağ tarafında cennetten çıkan tavus ve sol tarafında Nuh
Peygamber’e ünsiyet eden yırtıcılar çavuşu kartal, kaknus ve rahne kuşu durur. Diğer kuşlar
havaya uçar. Süleyman (a.s) üzerine gölge yapar. Divanda herkes mertebesine göre yerini
alır.
56
Hüthütün haberi üzerine balıkçıl, ona tabi olanlarla birlikte divana gelir. Diğer
taraftan kuşlar çavuşu karga, saksağan, kuşlar şeyhi leylek, kuşların ulusu akbaba ve
yırtıcılar beylerbeyi ukab, hububat yiyen kuşların efendisi turna da izzetle divana gelir.
Balıkçıl, Süleyman’ın (a.s) huzurunda Rüstem postundan zırhını sırtına giymiş,
Keyyus hançeri gibi çelik hançerini pençesine almış ukabı; Tühümten zırhını sırtına giymiş
şahin ve doğanı; Horasan erenleri gibi abasını sırtına salmış akbabayı; çakırdoğan gibi
tüylerini düzeltmiş, şahin gibi göğüs germiş Karagözü; ebemkuşağı gibi kanatlarını kemer
kılmış ruh kuşunu; dolunay gibi nurlu tacını başına almış, süslü cübbesini sırtına salmış,
Cebrail gibi kanatlarını süsleyip cennet kemeri gibi kanadını eğmiş, bazen saba rüzgarı gibi
raks edip Huten ahusu gibi kanatlarından misk saçmış, bazen ayaklarının çirkinliğine bakıp
kederlenmiş tavusu; Hızır, İlyas sancakları gibi yeşil kanatcağızlarını kaldırmış, kırmızı
dudakları tatlı diliyle insanın aklını almış, kınalı ayaklarına bakıp sevinçle Süleyman (a.s)
devletine dua kılıp güzel nağmelerle gazeller söylemiş, bazen Hindistan’ı hatırladıkça
hasretinden figan etmiş papağanı; elmas rengi keçeyi boynuna salmış, gülü seyredip
goncanın nazlandığı gül bahçesinde hasretle ağlayıp güzel nağmelerle ötüp onu işiten
kederli gönülleri mutlu etmiş gah diken sebebiyle içi kan ağlayarak feryat etmiş bülbülü;
Sami hırkasını omzuna salmış, gözlerine İsfahan sürmesini çekip Allah’ın zikrini diline
almış Turaç kuşunu; İsa (a.s) gibi siyah hırkasını boynuna salmış, ela gözlerine sürme
çekmiş, güzel nağmelerle şakıyıp, Allah’ın zikrini diline alıp üstat hafızlar gibi yedi kıraatle
“ve’l-fecr” ayetini tekrar etmiş kırlangıcı; yüzünü karartıp şeytan gibi kuşlar arasından
bakmış, yüzünün karalığından ah ettikçe dumanı göklere çıkmış kuzgunu; siyah keçesini
boynu arkasına salmış, sevgilinin ayrılığından feryat ederek hicaz makamında gazel
okumuş mecazi aşkı terk edip Allah aşkıyla meşgul olup “ya Kerim, ya Rahim” diyerek
tespih etmiş kumruyu; kanatlanıp, uçup İsfahan, Huten güzelleri gibi nakışlı elbisesini
omzuna alıp, çifti yanına gelip, âşık ve maşuk gibi ağız ağıza vermiş güvercini görür.
57
Balıkçıl, yüz yirmi dört sınıf mahlûkun Süleyman (a.s) divanında bulunduğunu,
gökleri kuşların yeri insanın bürüdüğünü görüp Süleyman’a (a.s) çok dua eder. Süleyman’a
(a.s) divanda bulunanların daha önce görmediği sakankur balığını hediye eder.
Süleyman (a.s) balıkçıla sakankur balığının hangi diyardan geldiğini ve özelliğini
sorar. Balıkçıl, Nil Irmağı’nın başında Billur Dağı eteğinde on iki pınar bulunduğunu,
sadece pınarların çıktığı kaynaklarda bu balığın yaşadığını, bu balığı yiyenin kırk kez cima
edeceğini, bu balığı yiyenin cimada boş olmayacağını söyler.
Süleyman (a.s), Allah’ın kendisine peygamberlik mührünü nasip ettiğini, yetmiş iki
milletin, karada ve denizde bin türlü ümmetin kendisine boyun eğdiğini söyleyerek su
kuşlarının reisliğini balıkçıla verir. “Hak Teâlâ senin kanatlarını padişahların tacına layık
kılsın. Kuşlar içinde aziz ol ve lokman helalden olsun.” der. Sonra balıkçıl, Simurg’un
eşiğine gelir. Simurg, sağ kanadını uzatır. Balıkçıl, Simurg’un kanadının ucunu makam
verilmiş emîr gibi öper ve tüylerine yüzünü sürer.
Sunkur, Gerden-dıraz’ı alıp Süleyman (a.s) nazarına getirir. Dilince Süleyman’a
(a.s) dua eder. Süleyman (a.s), Gerden-dıraz’a cennetten çıkan tavusun mertebesine tamah
ettiğini, hırs sahibini öldürenin yine kendi hırsı olduğunu söyleyip sen de ettiğin hıyanetin
cezası olarak ölesin, der. Süleyman (a.s) hükmünü şahin ve sunkur yerine getirip ahmak
kazı parçalar.
Simurg, Süleyman’ın (a.s) gazabını görünce Gerden-dıraz’a şefaatçi olamaz.
Süleyman (a.s), balıkçıla sakankur balığı hakkında sorular sorar.
Balıkçıl, ceddinin ulu ırmak ve deniz kenarında Savamin Adası’nda yaşadığını, bu
adada büyük bir şehrin olduğunu, toprağının ve havasının güzel olduğunu, yedi yüz fersah
uzunluğunda ağaçların ve hayvanların olduğunu söyler. İbni Fakih, bu adada başları insan
suretinde, saçları uzun, sözleri anlaşılmayan, ağaçların dibinde durup meyve yiyen bir
kavim olduğunu, bunların hayvan gibi gezdiğini, insan görünce suya kaçtıklarını, her
birinin boyunun dört karış olduğunu, kızıl renkli olup hızlı koştuklarını, bunlara kimsenin
58
yetişemediğini söyler. Bunlar denizde kimi görse yüzüp gemilere varır. Onlara amber verip
demir alırlar. Demirleri ağızlarına alıp adaya getirirler. Bunların demirleri ne yaptığını
kimse bilmez. Bu adada eşeğe benzeyen alnında büyük bir boynuzu olan gergedan vardır.
Onun boynuzundan bıçak sapı yaparlar. Bu bıçak sapları zehirli yemeklerin anlaşılmasında
kullanılır. Güneş değince üzerindeki nakışlar ortaya çıkan kemerler yaparlar. Cin
padişahları bu kemerleri çok sever. Dört bin miskal altına bu kemerleri alırlar. Bu
gergedanların boynu deve boynu gibi eğridir. Hiçbir hayvan buna karşı gelemez. Fil, bebr,
kaplan ve aslanı helak eder. Bu adada su sığırları; kâfur, hayzeran ve bekem ağacı çoktur.
Bekem ağacının kökü bütün zehirlere karşı panzehirdir. Çeşitli otlar ve renkli taşlar da
bulunur.
Sakankur balığının haysiyetini ceddinin tevatürle naklettiğini anlatır. Sizden önce üç
peygamber kuşdilini bilirmiş. İlk olarak Âdem (a.s) bütün hayvanların dillerini bilir, zalim
elinden mazlumu kurtarırmış. İkinci olarak Nuh, (a.s) tufan vakti gelince gemiyi
tamamlamış, denizde olan altı yüz bir ümmet ve karada bulunan dört yüz ümmetin her
birisinden birer çiftini gemiye almaya Allah hükmedince Nuh Peygamber’in kalbine bütün
yaratılmışların dillerini ilham etmiş. Üçüncü de İsmail Peygamberdir. Kâbe’yi tavafa gelen
hayvanların incinmemesi için Allah, İsmail Peygamber’e onların dillerini bildirmiş.
Balıkçılın atası denizde balık avlarken bir avcı tarafından yakalanıp, kafeslenip İsmail
Peygamber’e sunulmuş. İsmail Peygamber balıkçılın atasını sakankur balığını getirmesi
karşılığında azat edeceğini söylemiş. O da Nil Irmağı’nda bulunan sakankuru gagasına alıp
İsmail Peygamber’e sunmuş. Bunun üzerine İsmail Peygamber balıkçılın atasına ömrün
uzun olsun, Allah yırtıcı kuşlardan seni korusun, diye dua etmiş.
Balıkçıl, Süleyman Peygamber’den hediyesini kabul etmesini ister. Süleyman
Peygamber balıkçıla hayır dua eder. Süleyman (a.s), Lokman Hekim’e balıkçılın
haysiyetini sorar. O da Havass-ı Etyar kitabında balıkçıl etinin kuru, bazı mezheplerde
yenmesinin haram, bazı mezheplerde helal olduğunu, balıkçılın yağının gül yağı ile
59
karıştırılıp ağrılı yere sürülürse ağrısının geçeceğini, kanının bitkiyle karıştırılıp göze
sürülürse donukluğunun gideceğini, kanının yağ ile karıştırılıp başına sürülürse baş ağrısını
gidereceğini söyler.
Süleyman Peygamber, Simurg’a balıkçılın haysiyetini sorar. O da: “Balıkçılın
beyaz, siyah ve mavi olmak üzere üç cinsi bulunur. Beyazının kanatları altında gayet
kıymetli beyaz tüyleri vardır. Siyah olanı da meke gibi olup Hint diyarında çoktur. Mavi
olanının da gayet kıymetli siyah tüyleri vardır. Üçünün de tabiatı aynıdır. Uzaktan iyi
görür; yedi fersah uzakta dahi denize bakınca avlayacağı balığı görüp, yıldırım gibi dalıp,
balığı gagasına alıp su yüzüne çıkar. Sağ gözü ile kendisini avlamaması için yırtıcı doğanı,
sol gözüyle de avlayacağı balığı gözetir. Gaflette değildir ki Allah gaflette olanları
sevmez.” der.
Süleyman Peygamber, balıkçıla neden sadece balık eti yediğini sorar. Balıkçıl
“Bunun iki nedeni vardır: Birincisi, hayvan etleri arasında balık etinden daha helali yoktur.
Peygamberlere gökten inen sofraların hepsinde balık eti bulunur. İkincisi de diğer
hayvanlar ve kuşlar rızık için kederlenmesinler. Bize kanat verip bizi havada uçuran, deniz
dibinden kısmetimizi veren Allah, her canlının rızkını verir.” der.
Süleyman Peygamber su kuşlarının isimlerinin yazılı olduğu halı üzerine bismillah
deyip yedi ayet Tevrat’tan, dokuz ayet Zebur’dan okuyup altın kurayı yuvarlar. Kura kuşlar
arasında balıkçılın sağ kol veziri sakaya konar. Bunun üzerine saka davet edilir. Saka kuşu
Simurg’un ayağını, Süleyman (a.s) tahtını öpüp, hediye olarak getirdiği sadefi Süleyman’a
(a.s) sunup devletine dua eder.
Süleyman (a.s), sakanın bu hediyeyi Kızıldeniz’den getirdiğini anlar. Sadefi
kırmaları için emreder. İçerisinden kırk bin altın değerinde üç miskal inci çıkar. Süleyman
(a.s) böyle bir hazinenin çoğu padişahın hazinesinde bulunmadığını söyleyip kendisiden ne
dilediğini sorar. Saka, yırtıcı kuşların kendisine zarar vermemesini ve ab-ı hayat içmeyi
talep edip Süleyman’dan (a.s) dua ister.
60
Ab-ı hayata müvekkel melek, Süleyman’a (a.s) ab-ı hayatı getirir. Fakat Süleyman
(a.s) kendisi içmeyip sakaya verir. Süleyman (a.s), sakaya vatanının neresi olduğunu sorar.
Saka, mekânının Hindistan ortasında Çin’e yakın olan meşhur Uluram Adası olduğunu, bu
adanın hiç harap yeri olmadığını söyler.
Sakaların yollarında bazen on yirmi gün su bulunmadığı için sakalar kursaklarını
dolduruncaya kadar su içer. Konak yerlerinde bulunan yalakları kursaklarındaki sularla
doldururlar. Misafirler bu suları içer. Burada bulunanlar sakalara tuzsuz leş ikram eder. Bu
ada yüz kırk fersah yoldur. Melikinin adı Mihraç Han’dır. Adada mal o kadar çoktur ki
altına itibar etmezler. Kuzey tarafında kanatları yeşil, insan suretinde, sözleri anlaşılmayan
kuşlar vardır. Ağaçtan ağaca uçarlar. Bu adada kulağından kuyruğuna kadar yarasa kanadı
gibi kanadı olan bir serçe türü de vardır. Bu kuşun tersi, misk gibi kokar.
Süleyman (a.s), sakaya kursağın neden geniştir, diye sorar. Saka, “Kursağımın geniş
olmasının üç faydası vardır: İlk olarak çöl yollarında susuzları sulayıp sevap kazanırım.
İkincisi de kursağı geniş olanlar sıkıntılara katlanır, sabırlı ve yumuşak huylu olur. Üçüncü
faydası da hiçbir kuşun derisinden insana fayda yoktur. Fakat saka kursağından hediyeler
yapıp giyilir.” der.
Süleyman (a.s), deniz ve ırmak kenarında gezerken balık avlarken su kuşları gibi
neden önüne bakmayıp arkana bakarsın, diye sorar. Saka da avlanırken beni gören balık
arkama doğru kaçar. Ben de başımı gemi dümeni gibi arkama çeviririm ki avımı
kaçırmayayım, diye cevap verir.
Süleyman (a.s) sakadaki ince anlayışı, idraki imtihan etmek için ona Allah’ı nasıl
bilirsin, diye sorar. Saka; Allah (c.c) birdir, ortağı yoktur, kâinatı yaratan ve yaratılanların
rızkını verendir, diye cevap verir.
Süleyman (a.s), insan gibi ilim okumadan, kitap mütalaa etmeden ve
peygamberlerden eğitim almadan Allah’ın bir ve rezzak olduğunu nasıl bildin, diye sorar.
Saka kâinata, bütün yaratılanlara bakarak bunların kendi kendine olamayacağını, bir
61
yaratıcısının olması gerektiğini, insanların köşkler ve saraylar yaptığını, bunların bir mimarı
olduğunu, kâinatı yaratanın eşi olsa buna benzer bir köşk yapması gerektiğinden Allah’ın
bir, ezeli ve ebedi olduğunu anladığını, ana rahmindeki çocuğu yaratıp akıl ve ruh
bahşedenin, arılardan kudretiyle bal yapanın, denizlerde gemileri yüzdürenin, yerden
bitkiler bitirip türlü nimetler verenin, ağaçlardan meyveler, balçıktan hurmalar denizde
sadef içinde inciler, toprakta altın ve gümüşler, taşlarda yakut ve cevherler yaratanın Allah
(c.c) olduğunu söyler.
Saka, kuşların kursakları her sabah boş olmasına rağmen onların Allah’ın zikriyle
hoş olduklarını, “Talep eden talep ettiğine ulaşır.” gereğince akşam olunca her kuşun
kursakları tok yuvalarına döndüğünü, tüm bunların Allah’ın rezzak ve eşinin
bulunmadığına delil olduğunu söyler.
Saka, “Eşi olamaz çünkü biri öldürmek istese, biri diriltmek dilese; biri gece, biri
gündüz dilese ikisinin arasında ihtilaf oluşucağını, sultanların saltanat için çekişip
savaştığını, tüm bunların Allah’ın bir olduğuna, ortağı olmadığına, her şeyin Allah’a
muhtaç fakat kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığına delil olduğunu anladım.” der.
Süleyman Peygamber sakanın sözlerini takdir edip kuşların sakalığını ona verir.
Hakimlere göre yedi yüz beş yıl ömrün olacak. Suhuf kitaplarında elli üç yıl ömrün olacağı
yazılıdır. Sana henüz peygamberlik verilmedi. Daha on dört yaşındasın. Tüm bunlardan
sonra senin ecelinin gelmesi muhaldir. Ayrıca konuşurken kendisinin kim olduğu
anlaşılmasın diye yere bakardı.” der. Lokman’ın bu sözlerinden sonra Süleyman’ın (a.s)
akıl karışıklığı gider.
Onlar konuşurken boz atlı, yüzü kutlu, sözü tatlı, melek suretli yeşil sancak elinde
Allah’ın (c.c) ismi dilinde Hızır gelir ve o da Lokman’ın ilmini över. Süleyman’a (a.s) yedi
hurma verir ve Allah’ın inayeti seninledir, gamlanma, der. Bu levhada yazılanların Âdem
Peygamber’den evvel yaratılan Can kavminin hattı olduğunu, dünya sarayının altı kez
mahlûkat ile dolup boşaldığını, hiçbir âdemin yeryüzünü mamur kılmadığını, bu hattı
kendisinin de insan olması nedeniyle okuyamayacağını, bu hattı okuyup anlamak dilersen
iki rekât hacet namazı kılıp topraktan sorumlu meleği davet eylediğinde Allah’ın inayeti ve
peygamberlik mührünün nakşı olan ismi azam bereketiyle meleğin geleceğini söyler.
Süleyman Peygamber; on iki bin enbiya, Lokman Hakim ve Asaf bin Berhıya ile
temiz sudan abdest alıp iki rekât namaz kılar, dua eder. Toprağa müvekkel olan melek gelir.
Süleyman Peygamber’e kırmızı renkli, şeker tatlı, misk ve amber kokulu bir elma sunar.
Süleyman Peygamber bu viran şehri gezdiğini ve çok şaşırdığını söyler. Sahrata Ail meleği
taş, toprak viraneliği ibret yerleridir. Toprak olup çürüyen sultanlardan ibret almak gerekir,
der. Melek, bu şehri Can kavminin yaptığını, bu kavmin yetmiş yedi bin yedi yüz yetmiş
yedi kabileden, her kabilenin yetmiş yedi bin yedi yüz yetmiş yedi evden oluştuğunu, her
evde de yedişer bin erkek ve kızın yaşadığını söyler. Maun Şah bu kavme iki bin yedi yüz
yetmiş yıl hükmetmiştir. Maun Şah hakkında bilgi verdikten sonra o da levhi okumaya izni
olmadığını, kiramen kâtibinin okuyabileceğini söyler. Kiramen kâtibin meleği gelir.
Meleğin başı, ayağı, eli insan suretinde fakat azaları anka gibi iki omzunda iki kanadı, dört
eli vardır. Bir elinde sarı yakuttan divit tutar. Bir elinde elmastan kalem tutar. Bir elinde de
levha vardır. Melek, Süleyman’ın (a.s) huzuruna gelip kokusu âlemi saran bir gül sunar.
65
Adının Şehşehail olduğunu, bütün kiramen katibin cinsi meleklere vekil olduğunu söyler.
Emrinde yedi yüz bin bölük melek vardır. Her bir meleğin elinin altında her biri yetmiş bin
bölük münker ve nekir üzerine müvekkel olan sayısız melek vardır.
Şehşehail meleği “Her gün tan yeri ağarınca yedi kat gökleri ve kürsüyü geçip levhi
mahfuza varıp arş-ı azam kapısında durup Halık’a secde edip elimdeki levhayı levh-i azama
karşı tutarım. O gün içinde kiramen kâtibin ne yazacaksa, insanoğlu hayır, şer ne
işleyecekse benim levham içinde yazılır. Ben de nakşolan satırları namem içine yazarım. Ta
ki yalancı sabah (fecr-i kazib) olunca namem içerisinde yazdığım yazıların mahvolduğunu,
gayp hazinesine gitmiş olduğunu görürüm.” der.
Süleyman Peygamber melekten levhayı okumasını ister. Süleyman’a (a.s) levhayı
okur. Levhayı yazdıran altı yüz yıl ömür süren bütün mülkü zabtı altına alan Maun Şah’tır.
Kendisinden sonra kalacak kasırlar yaptırmış, çok mal biriktirmiştir. Üç yüz eşi, seksen altı
oğlu vardır. Dünyayı baştanbaşa hükmü altına almış, hesapsız mal biriktirmiştir. Ecel
gelince canını almaya gelen meleğe bütün malını arz etmesine rağmen melek kabul
etmemiştir. Dünya saltanatının kendisine kalmadığı gibi kendisinden sonraki beylere de
kalmayacağını, dünya saltanatının nöbetleşe olduğundan tahta güvenmemek gerektiğini,
kendisinden sonrakilerden hayır dua istediğini anlatır. Kendisinin dünya saltanatına
aldandığını kendisinden sonra gelenlerin ahirete yarar işler işlemesini tavsiye eder. Kendi
ölümünün ibret olarak yeteceğini söyler. Süleyman Şah bunları dinleyince gözlerinden
yaşlar dökülür. Müvekkel melek yazıyı okuduktan sonra Süleyman’dan (a.s) icazet alıp
gider.
Şehrin kuzey tarafından bir kapı görünür. Süleyman ve yanındaki sultanlar bu
kapıdan girip saraya varırlar. Lokman, Âsâf, Nâsin ve Evyâsir Peygamber de Süleyman’ın
(a.s) yanında durur. Süleyman (a.s) avlunun ortasında Can bin Can suretinde dört kalıp
görür. Kalıbın başı altı köşelidir. Her köşesinde iki gözü, iki kaşı, dudakları, ağzı ve dişi
vardır. İnsan suretinde değil cin suretindedir. Birbirlerine bakar vaziyettedir. Kalıplardan
66
birinin elinde bir akbaba vardır. Diğer elinin yüzük parmağını dişiyle dişlemektedir. İkinci
kalıp bir elini yumruk vaziyetinde kaldırmış diğer elini de açmıştır. Üçüncü kalıp elinde
mermerden bir kemançe tutar vaziyettedir. Dördüncü kalıp bir elini önüne tutmuş diğer
eliyle de yüzünü kapatmış ağlar durumdadır. Süleyman (a.s) bu kalıpların hikmeti,
remzi/sembolü var mı deyince Asaf, “Bir parmağını ağzına götürüp bir elinde akbaba tutan
kalıp bir kişi akbaba gibi bin yıl da ömür sürse ömrüne doymayacağına, ölüm vakti gelince
parmağını dişleyip dünyayı terk edeceğine işaret eder. İkinci kalıp, Can bin Can devrinde
bütün dünyaya hükmüm geçerken dünyadan elim boş gittim. Üçüncü kalıp ben dünyaya
hükmeden Maun Şah’tım. Ömrümü zevkle geçirdim. Benim meclisimi Zühre kıskanırdı.
Fakat ömrüm sona erince şu dördüncü kalıp gibi ağlayarak, ciğerimi dağlayarak dünyadan
hasretle gittim, demektedir.” der.
Batlamyus Hakim’e göre, “Birinci kalıp, ömür kuşu uçmadan dünyanın değerini
bilelim. Ölüm şerbetini içmeden ahirete yarar şeyler, salih ameller yapalım. Ömrünü
gafletle geçiren sonunda parmak dişler. İkinci kalıp ne çok cimri ne de çok cömert ol, orta
yol tuttur. Üçüncü kalıp ben Maun Şah’tım. Can kavmine sultandım. Adaletli yönetimim
sayesinde bütün dünya Zühre gibi keder nedir bilmezdi. Fakat felek beni sonunda kemençe
gibi inletti. Dördüncü kalıp da dünyada Süleyman da olsan sonunda gireceğin bu topraktır,
demektedir.” der.
İtişam Hakim’e göre, “Birinci kalıp, Can kavmine padişahtım. Ömrümün değerini
bilemedim. Akbaba gibi ömrümü dünyanın değersiz şeylerine sarf ettim. Sonunda
parmağımı dişleyerek hayıflanarak gittim. İkinci kalıp, Can kavmine handım. Altın ve
gümüşün yanımda bir değeri yoktu. Sonunda bütün malım geride kaldı. Ben mezara yalnız
girerim. Bütün hazinem geride kaldı. Üçüncü kalıp dünyaya geldim. Ahiret endişesi
taşımadım. Gece gündüz eğlenmekle ömrümü tükettim. Bu gözüm bu nedenle ağlıyor.
Dördüncü kalıp da dünya eğlenmeye, yemeye, içmeye değmezmiş, demektedir.” der
67
Lokman Hekim’e göre, “Elinde akbaba tutan kalıp ben Maun Şah’tım. Can kavmine
sultanlık ettim. Gökte akbabaya benzer Nesri Tayir adlı bir yıldız vardır. O yıldız Sümbül
burcundadır. Yıldız ilminde bir parmak bine işarettir. Diş otuz ikidir. Parmak dişlemek otuz
iki eksik demektir. Maun Şah’ın Can kavmine dokuz yüz altmış sekiz yıl padişahlık ettiğine
işaret eder. İkinci kalıptaki yumruk remzi Merih kılıcına, açık el Müşteri’nin kadehine
işarettir. Kalıpları yapan Maun Şah, Can kavmine sultan olup ömrümü gah kılıç çekip
savaşlarda gah eğlence meclislerinde geçirdim. Kemençe çalıp raks eder şeklinde yapılan
üçüncü kalıp, bu kalıpları yaptığım vakit felek Zühre yıldızı burcunda çeng çalardı.
Kemençe çalmak savaşa işarettir. Zühre, çeng çalar diye savaş etmemişlerdir. Ceng, tersten
okununca genc olur. Bu yerde bir hazine vardır. Dördüncü kalıbın ben Maun Şah’idim.
Dünya malını cem eyledim. Bir elini tutup ağladığı budur ki topladığım malları yemedim,
yedirmedim. Sonunda bu toprağın içine defnedildim. Bu sebeple ağlayarak gittim. Ceng
sözcüğünün kalp ettiğimizde genc olur ve bu da kalıpların altında hazine olduğuna işaret
demektir.” der.
Süleyman Peygamber mühendislere kalıpları yerinden kaldırmalarını buyurur.
Akşam olunca yanındakilerle akşam namazını kılıp sabah oluncaya kadar Allah’a dua
ettiler. Sabaha yakın kuşlar dile gelip kendi dillerince Allah’ı tespih eder. Sultani davul
vurulur. Habeş askerlerinin yiğitlerini hezimete uğratmaya süvariler hazır olur. Elburz Dağı
tarafına ve bütün doğu zirvelerine sancaklar dikilir. Süvariler zemini kırmızı renk ederler.
Yeryüzünde türlü çiçekler açıp kuşlar öter. Ağaçlar, meyveler, bitkiler, gül, sümbül,
fesleğen, ardıç, yasemin, lale ile yeryüzü Adn bahçesi olmuştur. Kuzey rüzgârı güzel
kokular getirir.
Namazdan niyazdan sonra kalıpların yanına varırlar. Süleyman (a.s) altın bir tahta
oturur. Mühendisler o kalıpları kaldırıp kalıpların altını kazarlar. Bir kefeng açılır.
Demirden kapısını açınca aşağıya inen merdiven bulurlar. Süleyman (a.s) Bad-pa-yı
Medeni’yi çağırıp aşağıya inmesini, Lokman Hakim’in işaret ettiği hazinenin olup
68
olmadığına bakmasını söyler. Bad-pa-yı Medeni, ism-i azam duasını söyleyerek aşağıya
iner. Önünde yeşil akrep olan bir kapı görür. Bad-pa-yı Medeni ondan korkup dışarı çıkar.
Gördüklerini Süleyman’a (a.s) anlatır. Lokman Hakim, bunun tılsım olduğunu söyler.
Süleyman Peygamber ve Lokman Hakim, Asaf bin Berhıya, Batlamyus Hakim ve Yemlun
Hakim Bad-pa-yı Medeni kılavuzluğunda aşağıya iner. Lokman Hakim, akrebin canlı
olmadığını, bir tılsım olduğunu, akrebin kalp edildiğinde bürka olduğunu, onun kaldırılması
gerektiğini, hazinenin orada bulunduğunu söyler. Lokman, döşeme üzerinde bir adım atınca
akrep de ona doğru gelir. Lokman durunca akrep de durur. Lokman, tılsımın döşemenin
altında olduğunu söyler. Mühendisler döşemeyi kaldırır. Demirden büyük bir çark görürler.
Bir pehlivan demirden yapılmış tılsımı bozar. Akrep yüzükoyun düşünce içeri girerler. Sağ
taraftaki avluda altın testi, sol taraftaki avluda gümüşten testi vardır. Gümüş testiler
çürümüş, kara demire dönmüş vaziyette, altın testiler taze haldedir. Lokman, altının dünya
durdukça dursa yine de bir şey olmayacağını fakat gümüşün bin yıl hava değmeyince dörtte
biri, iki bin yıl geçince yarısı, üç bin yıl geçince çoğunun eksileceğini söyler. Şayet nemli
hava ve yeraltının havası olmasaydı bu gümüşlerin hiç kalmayacağını anlatır.
Hazineyi seyrederler. Süleyman Peygamber, Lokman Hakim’in ilmini över.
Hazineyi gezerlerken her ayağı farklı renkte, önünde kemeri olan, merdivenle çıkılan bir
kapı görürler. Bu merdivenin birinci ayağı kara mermerden, ikinci ayağı kızıl mermerden,
üçüncü ayağı yemeniden, dördüncü ayağı sumaki mermerden, beşinci ayağı sarı
mermerden, altıncı ayağı beyaz mermerden, yedinci ayağı elmas renginde mermerden
yapılmıştır. Lokman bu kapının hazine kapısı olduğunu söyleyip imtihan ile açalım, der.
Bad-pa merdivenlerden ihtiyatla çıkarken Can kavmine benzeyen bir şekil ortaya
çıkar. Dördüncü basamağa bastığında o şahsın elinde bir top belirir. Hakim olacakları sezip
Bad-pa’yı geri çağırır. Lokman, bunun tılsım olduğunu şimdiye kadar bunu kimsenin
çözemediğini söyler. Süleyman (a.s) toprağa müvekkel olan meleği davet edeyim veya
rüzgara hükm edeyim, essin, bu tılsımı bozsun, der. Lokman bu tılsımı kendi ilmimizle
69
malını topladı. Yemedi, yedirmedi. Sonunda ecel gelince bütün malıyla birlikte buraya
defnolundu. Bu tılsımları yapıp gitti. Bu hazineyi Allah sana nasip etti.” der. Süleyman
(a.s), Maun Şah’ın Müslüman mı, putperest mi olduğunu sorar. Melek, “Maun zalim,
putperest bir kâfirdir. Bunca ömür içinde Allah’ı tanımamış, puttan gayrisini ilah
edinmemiştir. Dünyadan imansız gitmiştir.” der. Süleyman (a.s), Maun Şah’ın ölümünün
nasıl olduğunu sorunca melek, “Maun Şah, büyük bir askerle Hindistan’da Allah’a tapan
Bin kavmine büyük bir sefer düzenleyip Hindistan’ı ele geçirmek ister. Ordusuyla giderken
Nil Irmağı kenarında bir yere konar. Burada hastalanır, iyileşemez. Nil’in ortasında büyük
bir köşk yaptırır. Tahtı üzerinde yatarken ansızın bir timsah Nil’den çıkıp onu kapar.
Askerleri kurtaramaz. Timsah, Maun’u yutar. Dünyadan imansız gider. Veyl cehenneminde
yanmaktadır. O zamandan beri cehennemde azap çeker. O timsahı başka bir timsah da
parçalar. Her parçasını bir balık yutar. Timsahlar karaya çıkınca dişlerinin arasında kalan
parçaları da katat kuşları yer. Hak Teala meleğe Maun’un vücudunu cem etmelerini
emreder. Melek; balıkların içinden, kuşların kursağından, timsahların içinden alıp, cem edip
bir yere bırakır. O yerde bin yıl durduktan sonra Adem-i Safi devri gelir. O yer Nuh
devrinde derya olup Maun’un toprağı dağılır. Melek cesedini toplayıp Kahire şehrinde bir
hamamın külhanına saçar. O hamam külhanında bin üç yıl kadar yanar/yakılır. Hamam
yıkılınca yanmış küller arasından Maun’un parçaları bir araya getirilip cehennemdeki ateş
küresine atılır. O vakitten beri yanmaktadır.” der.
Süleyman (a.s) meleğin anlattıklarına şaşırır. Kapıyı açıp içeri girince cevher,
elmas, zeberced ve yakutla dolu bir hazine görürler. Karşıda asılı vaziyette altın bir levha
vardır. Levhada otuz iki satır yazılıdır. Melek, bu levhayı yazanın Maun Şah olduğunu
söyler. Levhada Maun Şah, bu tılsımları açan sultanı metheder. Hesapsız mal biriktirdiğini,
bunun tılsımları açan şaha hazine fakat kendisine eziyet olduğunu anlatır. Maun Şah
dünyanın geçici olduğunu, çok mal biriktirdiğini, Hind, Sind, Çin, Rum, Rus, Üngürüs,
Hıta, Acem, Arap, Halep mülkü; Can ve Ben kavminin kendisine vergi verdiğini, yedi yüz
71
yıl saltanat sürdüğünü, bu hazineyi biriktirdiğini fakat Hak yoluna bir dirhem vermediğini,
puta tapıp Allah’ı bir bilmediğini, ahirete yarar işler işlemediğini anlatır. Müvekkel melek
izin alıp gider. Süleyman Peygamber hazineyi çıkarmalarını hükmeder. Hazinenin bir
bölümünü sultanlara, bir bölümünü askerlere bir kısmını da Yunan sultanına verir. Gece
olunca akşam namazını kılar. Dua edip Tevrat ve Zebur okuyarak sabaha kadar Allah’ı
tespih eder. Sabah olunca kuşlar uçmaya başlar. Kaf zirvelerinden Habeş askerlerini perişan
ederler. Küfür yerine İslam askerlerini yerleştirirler. Altın sancağı Kaf zirvesine dikerler.
Kırmızı atlası zemine diker. Süleyman’ın (a.s) sarayının üzerindeki kuşlar dillerince öter.
Allah’ı tespih eder.
meliklere benzediğini, kendisinin değersiz, zayıf ve çirkin bir hayvan olduğunu, cehennem
azabından emin olduğunu, Allah’ın (c.c) Musa’ya (a.s) içindekilere göre amel etmeleri için
Tevrat’ı gönderdiğini Yahudilerin onun ile amel etmeyip isyan ettiklerini, yükleri kitap olan
fakat okumasını bilmeyen eşeğe, yedi kıratla Tevrat ve Zebur okuyup manasından habersiz
olan hafızlara benzedikleri için aslında yahudileri uyarman, insanoğlunun zalimlerini
ayıplaman gerektiğini söyler.
Cual böceğinin sözlerini Süleyman (a.s) takdir edip Allah’ın birliği ve cehennemin
varlığının böceğe nasıl malum olduğunu sorar. Cual böceği dünyaya geldiğimde kâinatı
seyrettiğini, Allah’ın (c.c) binlerce kudret eserini gördüğünü, Allah’ın (c.c) bir olup ondan
çocuk olmadığını kendisinin de doğmamış olduğunu ve ortağı da bulunmadığını anladığını
söyler.
Cual, “Yeryüzünde Allah’ın birliğini bilmeyen, onu tespih etmeyen hiçbir hayvan
yoktur. Benim rızkım olan cife sebebiyle beni hor görmeyi bırak. Benim de rızkımı veren
senin rızkını verendir. Kimse kimsenin rızkını yemez. Ölünceye kadar her diş, her çene
kendi lokmasını çiğner. Sen bana cifeden vazgeçmemi öğütlersin fakat sen de dünya
cifesinden vazgeçmelisin. Puta tapan kişi kâfirdir. Nefsine tapmak, kendini büyük görmek,
kendini beğenmek, kibirli olmak, mala meyletmek put değil midir? Allah’a (c.c)
meyletmeli, şah dünyayı terk edip Allah (c.c) yolundan ayrılmayandır. Gönlünü alçak eyle,
sen kerem sahibi olduğundan kibirlenmeyip cualla söyleşirsin. Küstahlık edip çok sözler
söyledim. Beni mazur gör.” der.
Süleyman (a.s) cualın sözlerini beğenir. Onu gözetlemesi için müvekkel bırakır.
Oradan ayrılıp kadidlerin yanına giderler. Kadidlerin halini beyan eyledikten sonra ata
binip cual böceğiyle konuştukları yere gelirler. Cuala müvekkel olan kişi cualın inine tersi
götürdüğünü fakat ininden çıkamadığını söyler. Süleyman’ı (a.s) cualın inine götürür. Cual
yuvarladığı tersi ininin kapısına getirmiş fakat inine sığmamıştır. Cual içeride kaldığı için
yardım ister. Süleyman (a.s) azığın dışarıda kendin içerde kalmışsın, ağıt yakmak cahillik
74
alametidir, hırsla mal toplamaktansa kanaat edip ininde oturmak rahatlıktır, kanaat bir
maldır ki tükenmez, diye cuala seslenir.
Cual, Süleyman’a (a.s) mal biriktirme sevdasını insandan öğrendiğini, dünyayı
sevmenin her günahın başı olduğunu, insanoğlunun da bir gün mezara gireceğini,
biriktirdiği malının dışarıda kalacağını, Süleyman’a (a.s) ölüm geldiğinde hazinelerinin
dışarıda kalacağını, varislerinin mala kavuşacağını, Süleyman’ın (a.s) da kabirde malının
hesabını vereceğini söyler.
Cualı ininden çıkarırlar. Süleyman (a.s) cualı makamına çağırır. Altın tepsi içine
konup huzura alınır. Süleyman (a.s) ona senin gibi akıllı bir hayvana cife tersi yazık değil
mi deyip önüne şeker koyar. Çirkin kokusunu gidermesi için de yanına misk bırakır. Cual
dünyanın şekeri zehrine, sefası kahrına değmez, deyip şekere dokunmaz. Misk kokusu
cualın beynine gelince cualın karnı yukarı gelir ve cual ölür. Lokman cualın beynine misk
değdiği zaman öleceğini söyler. Süleyman (a.s) hiçbir şeyi hor görmeyip ibret almak
gerektiğini söyler. Divanı dağıtır. Dünyanın cife olduğunu bilip dünya sevgisini gönlünden
çıkarıp sabaha kadar Allah’a ibadet eder.
Hakimlerin nakline göre, bir kişi ölünce içini temizleyip bal ve kafur ile doldurup
kırk yıl bal içinde bir küpte yatarsa çıkarıldığında binlerce yıl çürümez. Mumya gibi olur.
İnsan kırk yıl mum içinde yatarsa mum olur.
Nasen Peygamber, bu kadidlerin ya Allah dostları ya kutbu’l-aktabların dostları ya
gazi ya itikâfa çekilen ya da Allah’ın sevdiği bir amel işleyen kişiler olduğunu Allah’ın
kudretiyle sırlarını örtmek için burayı makam edindiklerini söyler.
Yetmiş iki milletin düşmanı şeytan kendi zürriyetinin de kuşlar gibi Süleyman’a
(a.s) itaat etmesinden endişe edip Süleyman’ın (a.s) yolunu şaşırtmak, ona iğva vermek için
acayip bir surete girip göle dalar. Süleyman’ın (a.s) karşısına varınca başını çıkarır.
Süleyman (a.s) ve yanındakiler ona kim olduğunu sorar. Süleyman’a (a.s) “Hoş geldin.
İdris Nebi’ye iman ettim ve onun sözünü doğruladım.” der. Süleyman (a.s) İdris Peygamber
ne dedi de sen onu doğruladın deyince, bu makama bir gün Cemşid Şah ile İdris Nebi’nin
geldiğini, kendisinin insanların gözünde gizli fakat İdris’e (a.s) görünür olarak durduğunu,
Cemşid Şah kendisinden sonra bu makama insan padişahlarından biri gelecek mi diye
sorunca İdris Nebi, senden sonra dünyaya bir Süleyman gelecek, emrine karınca, yılan ve
kuşlar uyacak fakat ömrüne bir ay kala bu mekâna gelip bu cesetleri ziyaret edecek,
buradan ayrıldığında Beni Asfer ve Endülüs melikleri bir olup Süleyman’ın (a.s) askerlerini
bozguna uğratıp Süleyman’ı (a.s) esir alıp öldürecek diye cevap verdiğini, kendisinin bu
söze inanmadığını fakat şimdi senin geldiğini görünce ömrünün az kalmasına hayıflandığını
söyler.
Süleyman (a.s) onun şeytan olduğunu bilir. Süleyman (a.s), İdris Peygamber’den
sonra Nuh tufanı olup dünyanın baştanbaşa deniz olduğunu, o durumda bu kadidlerin böyle
kalmasına imkânın olmadığını söyler. “La havle” okuyunca kendisini tanıdığını anlayan
şeytan göle batıp kaybolur.
Bunun üzerine Süleyman (a.s) Allah’a şükredip kalıpların haysiyetini öğrenebilmek
için göl suyundan abdest alıp kıbleye yönelip iki rekât namaz kılar. Toprağa müvekkel
77
meleği davet eder. Halkın gözünde gizli Süleyman’ın (a.s) gözünde aşikâr olarak melek
Süleyman’a (a.s) selam verir. Süleyman (a.s) toprağa müvekkel meleğin selamını alır.
Sahrata Ail melek kadidlerin halini anlatır. Nuh tufanı olduğunda Nuh’un (a.s)
gemisinde bulunan seksen dört kişinin haricinde dünya halkı helak olur. Sonra insanoğlu
yine çoğalır. Aradan bin yıl geçince Ham bin Nuh büyük bir padişah olur. Onun adına
Dahhak derler. Zulümle hükmeder. Nuh’un (a.s) soyundan, İdris’in (a.s) torunlarından,
Allah dostlarından, Akim adlı bir kişi vardır. Akim, Ham korkusundan dinini gizli yaşar.
Kendisine tabi olan üç yüz kişi vardır. Hepsi Nuh (a.s) dinine uyup gece ibadet eder,
gündüz oruç tutar. Bunların mekânı Kudüs’tür. Bir gün Antakya’da bir ejderha türer.
Antakya’dan Tarsus’a kadar bulunan halkı yağmalar. Dahhak bin defa bin asker toplayıp
ejderhanın üzerine gittiyse de onu yok edemez. Halk ejderha korkusundan incinir. Akim’in
on yedi yaşında Atıf adlı bir oğlu vardır. Atıf babasından ejderhayı öldürmek için dua ister.
Akim de ona Allah’ın yardımcı olması için dua eder. Dostlarını ve müritlerini de Atıf’la
gönderir. Sengistan’a ulaşan ejderha yöre halkını, malını yağmalar. Yunan ilinde Dahhak’ın
amca kızının oğlu olan Erjenk adlı kafir bir melik vardır. Bu melikin Behruk isimli gözleri
ama olan veziri vardır. Hekimlerden hiçbiri onun gözlerine çare bulamaz.
Atıf ejderhanın bulunduğu dağa gelir. Ejderha dağın üzerinde yatmaktadır.
Nefesinden göğü duman kaplamıştır. Gövdesi çok büyük olduğu için gökte uçan kuşları
tutup yer.
Atıf, ejderhayı görünce atından iner. Müritleriyle abdest alıp iki rekât hacet namazı
kılar. Namazdan sonra Atıf ejderhanın kahrolması ve halkın selamete kavuşması için dua
eder. Allah’ın kudretiyle dağdan harman gibi bir taş kopup ejderhanın kafasını paramparça
eder. Müritleri ejderhanın başını kesip Can Kalesi’ndeki kapıya asar. Erjenk, Atıf’ı davet
edip ejderhayı nasıl öldürdüğünü sorar. Atıf ejderhayı benim Rabbim öldürdü, der. Erjenk
Rabbim dediğin ben miyim, deyince Rabbim on sekiz bin âlemi yaratan, âleme rızık veren,
göremeyenleri gördüren, konuşamayanları konuşturan Allah’tır, der.
78
Erjenk Atıf’ın sözlerine öfkelenir. Zulmetti demesinler diye bir sebebe dayanarak
öldürmek ister. Erjenk senin Rabbin âmâyı görür ve dilsizi konuşturabilir mi deyince Atıf
evet, der. Erjenk vezirim âmâ, kızım da dilsizdir. Bunların görmesini ve konuşmasını sağla,
der. Atıf, Rabbime iman edip bana uyman şartıyla kabul edeceğini söyler. Erjenk, Atıf’ı
küçümseyerek iyileştiremezsen seni helak ederim, der. Veziri ve kızı gelir. Atıf
müritleriyle abdest alıp Nuh Peygamber şeriatınca iki rekât namaz kılıp Allah’a dua eder ve
Erjenk’in veziri görür, kızı konuşur. Her ikisi de iman edip “LÀ ilÀhe illallÀh Nuh
NeciyyullÀh.” der. Erjenk buna öfkelenir ve cellâtlar gelip Atıf’ı öldürmek ister. Cellâtların
elleri kuruyup kılıçları yere düşünce onlar da iman eder. Halk toplanıp Atıf’ın müritleriyle
savaşır. Erjenk’in kızı da bu savaşta şehit olur. Akşam olunca Atıf müritleriyle abdest alıp
iki rekât hacet namazı kılıp ayıpları örten, günahları bağışlayan Allah’a dua eder. Allah
dualarını kabul edip kâfirlerin gözlerinden gizleyerek her birisini bir melek alıp mağaraya
getirir. Erjenk sabah olunca Atıf ve müritlerini arayıp bulamaz.
Hak Teâlâ, Atıf ve müritlerine seksen yıl uyku verir, uyurlar. Kâfir Erjenk devri
geçince uyandırılır. Uyandıktan sonra Hızır gelir ve her birine dokuz hurma verir. İftar
ederler. Hızır durumlarını anlatır. Atıf şükür secdesi yapar. Hızır hallerini anlattıktan sonra
gider. Kırk dört yıl bunların nafakası bu mağaraya gelir. Bunlar Allah’a hamd eder. Atıf’ın
babası hayattadır. Ona rüyasında Atıf’ın bulunduğu yer gösterilir. Akim şükür secdesi
ederek yola düşer. Atıf ve müritleriyle görüşür. Atıf babasına ahirete göçmek istediğini
söyler. Bunun için dua etmesini ister. Akim dua eder. Ruhlarını Allah’a teslim ederler.
Sonra Allah rüzgâra emreder. Buranın yolunu toz toprak edip belirsiz hale getirir. Bunların
vücutları asla çürümez. Bin yıl geçinceye kadar kimse bunlara vakıf olamaz. Büyük
İskender hikmetle burayı bulup, temizlettirip, yedi yerde çelik kapılar yaptırıp ziyaret eder.
Camesb-i Ekber, Süleyman Peygamber’e dünyada çok kadid gördüğünü, hepsini
ziyaret ettiğini, fakat bunların benzerini görmediğini, her birinin yeni ölmüş gibi
79
durduğunu, hakikatte ölü olmadıklarını, müminlerin ölmediğini, bir yurttan başka bir yurda
geçirildiğini söyler.
Melek bunları anlatıp Süleyman’dan (a.s) icazet alıp gider. Süleyman (a.s)
yanındakilere kadidler hakkında bilgi verir. Ruhlarına hayır dua edip ayrılırlar. Süleyman
(a.s) buraya elli köy vakfeyler. Burayı ziyarete gelenlere hizmet etmeleri için görevliler
konulur.
Süleyman mührünü elde edip âleme Süleyman olmak niyetinde olan Endülüs ve
Beni Asfer melikleri kendi aralarında savaşırlar. Süleyman Peygamber de melikleri
kendisine tabi kılmak istemektedir.
Süleyman (a.s) sabah olunca abdest alıp ibadet eder. Tevrat ve Zebur okur. İbrahim
Peygamber sarığını sarınıp tahta oturur. Büyük bir divan kurulmuştur. Sofra kurulup
yenilir, içilir. Süleyman (a.s), Yunan sultanına Endülüs ve Beni Asfer melikleri üzerine
gidip onları kendisine tabi kılmak dileğinde olduğunu söyler. Askerinin sıkıntıya
düşmemesi için hangi yolun daha kolay olduğunu sorar.
Yunan sultanı Behram Kalesi’nin yolunun kolay olduğunu söyler. Behram’ın
Efrasiyap neslinden bir pehlivan olup güçte kuvvette dünyada eşi olmadığını, onun
üzerinden kuşların uçamadığını söyler.
Divanda bulunan pehlivanlar söylenenlere gücenip bin Behram da olsa ona boyun
eğdireceklerini söylerler. Süleyman (a.s), inşallah yarın o yana gidelim. Behram’ı itaat
ettirelim, buyurur. Askerler hazırlıklarını yapar. Yunan şahını sefere katılma hususunda
serbest bırakır.
Yunan şahı da “Senin hizmetinden habersiz geçirdiğim günlere yazık. Yunan iline
geldin ve bizi Müslüman yaptın. Bize İslam dinini nasip eden Allah’a şükürler olsun,
80
ömrümüz oldukça eşiğine yüz sürer, hizmetini terk etmeyiz. Bizim için saadet budur.”
deyip kendisiyle gelmek istediğini söyler.
Yunan şahı büyük oğlunu yerine bırakıp üç yüz otuz bin askerini yanına alıp
Süleyman (a.s) ile gitmeye koyulur. Süleyman (a.s) akşam namazını kılıp odasına çekilir.
Yatsı namazını kılar. Sabah oluncaya kadar Tevrat okur. Sabah olunca abdest alıp namaz
kılar. Elbisesini giyer, kılıcını kuşanır ve dışarı çıkar. Hakimler onu karşılar. Atına biner.
Sultanlar, pehlivanlar toplanıp savaş davulları çalınır. On iki kere yüz bin sipahi toplanıp
giderler. Sancaklarla ovalar ve dağlar donanır. Sağ tarafta Mısır sultanıyla kaynatası Tuba
Şah, sol yanında Amalika sultanı Sührab Şah ve Rum kayseri vardır. Yunan şahı önlerinde
rehberlik etmektedir.
Girdap Adası’na gelip konarlar. Çadırlar kurulur. Çadırların kubbesi Zühal yıldızına
ulaşır. Süleyman (a.s), altın bir tahtta insanların büyüklerini divanında toplar. Kuşların
uluları kanatlanıp Süleyman’a (a.s) gölge yapar.
Süleyman (a.s), Yunan şahına karşıda görülen yüksek kalenin kimin olduğunu sorar.
Yunan şahı adının Zühle olup Behram’ın kalesi olduğunu söyler. “Bunun gibi kale
Keyvan’dan görünür. Kalede dört kez yüz bin er vardır. Bu kaleyi almak için dört kez
teşebbüs ettim fakat alamadım. Behram saadet sahibi adil bir kişidir. Efrasiyab’dan
başkasına boyun eğmez.” der.
Behram’a verilmesi için Süleyman (a.s), Lokman’a mektup yazdırır. Mektubu
Küşkeşi Ayyar’a verir. Mektuba cevap olarak Behram’ın kendisinin gelmesini ister.
Küşkeş, Allah’a tevekkül edip yola düşer. Kalenin kapısına ulaşır.
Kaledekiler, Küşkeş’in başındaki deve kuşu tüylerini görür. Ona şehir halkına
benzemezsin, nereden gelir, nereye gidersin, diye sorarlar. Küşkeş, Süleyman’ın (a.s)
habercisi olup Behram’a verilmek üzere mektubunun bulunduğunu söyler. Küşkeş’i
Behram’ın katına çıkarırlar. Süleyman’ın (a.s) mektubunu sunar. Behram elçinin
81
çabukluğunu övüp mektubu alır. Sofra getirtir, yenilir, içilir. Behram’ın kethüdası mektubu
okur.
Süleyman (a.s), mektuba Allah’ın adıyla başlar. Kendisinin Allah’ın resulü
olduğunu söyleyip “Uluya hizmet eden, izzet bulur.” kaidesince kendisine tabi olup izzet
bulmasını ister. “Âsi olursan sana zararım dokunur, sen serçesin, aslana özenme; karınca
iken yılanla savaşma. Akıl sahibi bir yiğitsen davetimi kabul et.” der.
Bu sözlerden sonra Behram’ın gönlüne Süleyman’ın (a.s) sevgisi düşer. Behram
Şah elçiye Süleyman Peygamber’e hizmet etmek için geleceğini söyler. Küşkeş gidince
Behram beylerini toplar. Onlarla istişare eder. Behram’ın üç yüz kırk yaşında lalası vardır.
Onunla istişare etmeden iş yapmaz. Lalası, “Süleyman, hem peygamber hem de sultandır.
Senin gibi niceleri ona tabi olmuştur. Bir kişiye kuşlar boyun eğmişse o şaha âsi olmak
zillet getirir. Hazinelerini al, askerlerinle ona tazimde bulun. O Süleyman’dır. Senin
mülkünde gözü yoktur. Onun katında hürmetin artar.” diye nasihat eder.
Behram lalasının nasihatine uyar. Bad-pa, Süleyman’a (a.s) Behram’ın gelmekte
olduğunu haber verir. Behram’a izzet edip Süleyman’ın (a.s) huzuruna çıkarırlar. Behram
taht önüne baş koyup Süleyman’ın (a.s) devletinin devamına dua eder. Süleyman (a.s) da
Behram’a hürmet edip ona oturması için yer gösterir. Behram sağa sola bakınca hayrette
kalır. Yüz yirmi altın direk üzerinde atlastan bir çadır kurulmuştur. Kırk dört gümüş ayaklı
altın bir taht vardır. Tahtın üzerinde Süleyman Peygamber oturmuştur. Başında İbrahim
(a.s) sarığı, dilinde Allah’ın zikri, sırtında Şit (a.s) abası, belinde Yakup (a.s) kemeri, elinde
Musa (a.s) asası, parmağında peygamberlik mührü vardır. Yüzü âleme ışık saçar. Tahtının
karşısında üzerlerinde vezirlerin oturduğu kırk dört sandalye vardır. Sağ tarafında Mısır
sultanı Celaleddin, Bağdat halifesi Tuba, Amalika sultanı Serda ile yüz altmış taht sahibi
oturur. Sol tarafında Rum kayseri, Yunan sultanı ile altı yüz taç sahibi melik oturmuştur.
Arkalarında yedi yüz yetmiş yedi lider saf tutmuşlardır. Bin yedi yüz çavuş İskender seddi
gibi durur. Altı bin altı yüz kapıcı bulunur. Şahın arkasında on iki bin kuşaklı kişiler, dokuz
82
yüz bin Beni İsrail halkı, Amalika seçkinleri, Arap ve Acem önderleri divanda bulunur.
Süleyman’ın (a.s) karşısında dört hakim oturmuştur. Karşısında kaknus kuşu, sağ yanında
tavus ve sol yanında ruh kuşu vardır. Çadırın üzerinde kuşların önderleri uçarak gölge
yaparlar.
Göğü kuşlar yeri insanlar kaplamış, bütün millet onun emrinde, padişahlar onun
hizmetinde, insan, cin, kuş, karınca ve yılan onun hükmüne uymaktadır. Behram bunları
görünce hayran kalır.
Süleyman (a.s), Behram’a “Hoş geldin. Biz de senin gibi bir pehlivan görmeyi
arzuluyorduk. Mülkün senindir. Dilersen bizimle gel. İstemezsen makamında otur.” der.
Behram, Süleyman (a.s) gibi bir padişahın hizmetinde bulunmayı kendisinin arzuladığını
söyler.
Süleyman (a.s) divanı dağıtır. Sührab Şah, Behram’ı çadırına götürür. Ziyafet verir.
Cemşid meclisi gibi meclis kurdurur. Sakiler beylerin önüne içkileri koyar. Böyle bir
meclisi Zühre görmemiştir. Akşam oluncaya kadar yiyip içerler. Kanun, çeng ve ud çalıp
Hicaz, Hüseyni ve gazel makamında söylerler. Süleyman (a.s) ibadet ederken pehlivanlar
eğlenmektedir.
Sabaha yakın Behram icazet alıp kalesine gider. Oğlu Keyvan’ı yerine halife koyup
bin askeriyle birlikte Süleyman’ın (a.s) huzuruna gelir. Süleyman (a.s), iki rekât sabah
namazını kılıp dua eder. Divanını toplar. Süleyman (a.s) Şit Nebi abasını giyip, Nuh Nebi
cübbesini sırtına alıp, Âdem (a.s) saçını beline kemer kuşanıp, İbrahim Peygamber sarığını
başına sarıp, Yusuf (a.s) kılıcını beline kuşanıp, Tevrat ve Zebur’u muska edinip, İshak
Peygamber atına binip, Musa (a.s) asasını eline alıp, on iki bin Beni İsrail uleması bismillah
deyip, tehlil söyleyip, Yuşa Peygamber sancağını çekip Süleyman (a.s) beylere karşı yürür.
Sağ tarafında Lokman Hâkim ve Asaf bin Berhıya, sol tarafında diğer hakimler yürür.
Yeryüzü ışık saçmada Keyvan yıldızına dönmüştür. Kuşlar da Süleyman’ın (a.s) askerleri
üzerinde uçar. Yırtıcı kuşlar önde, hububat yiyen kuşlar arkalarında uçar.
83
Yeri insan, göğü kuşlar kaplamıştır. At nalından yeryüzü çelik, mızrak ucundan gök
şimşir ağacı gibi olmuştur. Cin nefesinden gökler kararır. Toplanan insanların sayısını
mühendisler hesap edemez. Dört gün yürürler. Beşinci gün Sultanönü nahiyesinde
konaklarlar. Çadırlar kurulur. Bin bir direk üzerine kızıl atlastan Süleyman (a.s) divanı
kurulur. Süleyman tahta geçip oturur. Kuşlar divana toplanır. Yeryüzü insan ayağından
gözükmez olur.
Süleyman (a.s) sofrası gelir. Yenilir, içilir. Süleyman (a.s) düşmandan haber almak
için Bad-pa’yı sorar. Bad-pa düşmanın iki bölük olduğunu, birbirleriyle savaştığını, iki gün
önce Beni Asfer’in galip geldiğini söyler.
Bunun üzerine Süleyman (a.s), kaknusa düşman askerinden kim haber getirebilir,
diye sorar. Kaknus, hüthüt henüz gelmediği için güvercini göndermeyi tavsiye eder.
Yırtıcılar zarar vermesin diye şahini de onunla beraber gönderir.
Beni Asfer meliki Atgaş Şah ile Endülüs meliki Akran Şah, Süleyman’ın (a.s)
yüzüğünü elde etmek için karşı karşıya gelir. Atgaş Han vezirine Endülüs melikini
hezimete uğratmak, Süleyman (a.s) yüzüğünü alıp âleme Süleyman olmak, kendisine âsi
olanları tahtından indirmek niyetinde olduğunu söyler. Veziri de Süleyman mülkünü elde
etmen imkânsızdır fakat Endülüs melikini yenmen olasıdır, diye karşılık verir. Ayrıca nasıl
savaşması gerektiği konusunda öğütler verir. “Bu gece tahtını bırakıp, askerinle dağa
çekilip pusuya yat. Sabah olunca Endülüs meliki seni kaçtı zannetsin. Çadırlarını
yağmalasın. Sen aniden pusudan çıkıp onunla savaşasın. Dünyayı onun gözüne dar edesin.
Sözlerimi tutarsan düşmanına galip gelirsin.” der.
Atgaş Han vezirinin söylediklerini onaylar. O gece Beni Asfer meliki askerleriyle
gizlice kaçar gibi dağa çıkıp bir dereye pusuya girer. Endülüs meliki de Beni Asfer
askerinin kaçtığını duyunca mutlu olup askerleriyle Beni Asfer’in çadırlarına girip
hazinelerini yağmalar.
84
Endülüs melikinin veziri Feylesuf Hakim, bunun bir hile olduğunu söyler. Akran
Şah, Feylesuf’a kızıp onu öldürtmek istediyse de beyler buna izin vermezler. Bunun üzerine
Feysesuf Hakim o gece gizlice kırk yük kitabıyla birlikte katırına binip Süleyman’a (a.s)
gider. Endülüs meliki Akran Şah, Atgaş Han’ın çok güçlü olmasına rağmen niçin bunca
malı bırakıp kaçtığını beylerine sorar. Endülüs beylerinden İrtal, Akran Şah’ın senin gibi
büyük bir padişaha karşı duramayacağını anladığı için savaşamayıp kaçtığını söyler. Akran
Şah, “Sabah olunca izlerini sürelim, askerlerini kıralım. Oradan Süleyman (a.s) üzerine
gidip, yüzüğü elinden alıp dünyaya Süleyman olayım. Nerede Müslüman varsa onların
canını alıp Kâbe’yi puthane yapayım.” der.
Sabah olup göz gözü görünce Beni Asfer meliki Atgaş Han, pusudan çıkıp on iki
kez yüz bin askerini hazırlayıp atlarıyla yola koyulur. Endülüs meliki Akran Şah’ı ve on iki
kere yüz bin Endülüs askerini görürler. Beni Asfer meliki, kendi sarayında Endülüs
melikini görünce ciğeri yanar. Gayrete gelip beyleriyle birlikte atını düşman üzerine sürer.
Endülüs askerleri Beni Asfer’in kaçmadığını, üzerlerine gelmekte olduğunu görüp
Akran Şah’a haber verir. Endülüs meliki at ayağından yerin inlediğini, at nalından yerin
demir, göğün askerlerin nefesiyle bakır olduğunu, pehlivanların narasından Zühre ile
Zehra’nın parçalandığını Merih ve Keyvan’ın öfkelenmiş gibi Atgaş Han’ın askerlerinin
geldiğini görür. Akran Şah, bana Atgaş Han’ın kaçtığını söylemiştiniz, deyince Endülüs’ün
beylerinden Kafindür, “ Sen Akran Şah’ın kaçtığını düşünme. O bir hile yaptı ve seni
oyunda mat etti. Bunun çaresi baş verip baş almaktır.” der.
Akran Şah gayrete gelip ordusunu toplayıp Beni Asfer ordusuna karşı yürür. Yirmi
dört kez yüz bin kılıç kınlarından çıkar. Pehlivanlar düşman kanlarını su yerine içer. Akşam
oluncaya kadar büyük bir savaş olur. Beni Asfer meliki galip gelir. Endülüs meliki İrtal
Bey’e ne yapacaklarını sorunca, “Gemiye doğru kaçıp gemiye girelim. Başımızı
kurtaralım.” der.
85
Beni Asfer askerleri Endülüs şahının korkup kaçan askerlerinin çoğunu gemiye
varamadan kılıçtan geçirir. Binde biri gemiye giremez. Beni Asfer meliki Atgaş Han mutlu
olur. Tahtına oturup meclisi kurar. Atgaş Han “Beni Asfer beyleri dün gece bu tahta
Endülüs meliki Akran Şah oturmuş, eğlenirdi. Bu gün bana sıra geldi. Ben de Endülüs
şahının tahtına çıkıp meclisi kurdum. Bu gece ben onun tahtında oturuyorum. Dokuz felek
döndüğünce bazen kişiyi kahreder bazen de merhamet eder. Kimseye saltanat baki kalmaz.
Memleket nöbetle yönetilir. Dünyanın hali budur. Makam mevki kimseye kalmaz. Arif kişi
dünyaya itibar etmez. İyilik et ki bilen ve bilmeyen seni ansın, Allah sana rahmet etsin.”
der.
Çavuşlar gelir. Akran Şah’ın yakalanıp getirilmekte olduğunu söyler. Beni Asfer
beyleri Akran Şah’ı ve dört pehlivanı elleri bağlı getirir. Atgaş Han hepsini öldürtmek
istese de Yemlun Hakim, “Akran Şah’ı şimdi öldürmeye gerek yok. Süleyman’dan (a.s)
yüzüğü alın. Süleymanlık edin. Sonra Endülüs mülküne varıp orayı fethedelim. Sonra helak
ederiz. Dört pehlivanla Akran Şah’ı kafeste hapsetsinler. Zaman gelir sana lazım olur.
Beyleri, padişahları helak etmek devlete layık değildir.” der.
Yemlun Hakim de Feylesuf Hekim gibi hikmet sahibidir. Usturlab ilmini iyi bildiği
için Süleyman’ın (a.s) talihini, Süleyman’ın (a.s) Beni Asfer şahını helak edeceğini bilir.
Yemlun Hakim, Süleyman’dan (a.s) Akran Şah’ı kurtardığı için kendisine makam umar.
Atgaş Han demircilere kafes yaptırıp Akran Şah’ı ve dört pehlivanı hapsettirir.
Gözetleme görevini Yemlun Hakim’e verir. Endülüs şahının malını askerler arasında
paylaştırır. Kendisine tabi olan Endülüs halkının serbest bırakılacağını ilan eder. Dağdan,
taştan, ağaçlardan ve gemilerden çıkıp gelirler. Atgaş Han’a tabi olurlar.
Süleyman Nebi düşman tarafına casus gönderir. Akran Şah’ın ordusundan kaçan
Feylesuf Hakim, Süleyman’ın (a.s) yanına gelmektedir.
Süleyman’ın (a.s) casusluğa gönderdiği güvercin ve şahin o gün gelemez.
Süleyman (a.s) onlara yırtıcı kuşların zarar verdiğini sanıp Ruh kuşuna düşmandan bir kişi
86
getirmesini ister. Ruh kuşunun kanadının uzunluğu beş yüz arşındır. Timsahı ve fili tutar.
Ruh kuşu Süleyman’ın emriyle yağmur bulutu gibi batıya kanatlanır. Onun kanadından
yeryüzü karanlık, gökyüzü gözükmez olur. Görenler Süleymân’a (a.s) Allah’ın emriyle
büyük kuşların tabi olduğunu görüp ondan korkar.
Ruh kuşu giderken güvercin ve şahinin gelmekte olduğunu görür. Güvercin ve şahin
Süleyman’ın (a.s) öfkelenip ruh kuşunu gönderdiğini sanır. Ruh kuşu Süleyman (a.s) geç
kalmanıza öfkelenmiştir. Tez gidip haber vermeniz gerekir, der. Uçup gider. Onlar da
Süleyman’a gelip dua eder. İki düşman askerini gördüklerini, gece birisinin dağa kaçar gibi
yaptığını diğer tarafın kaçanların mallarını yağmaladığını, sabah olunca dağa kaçanlar
yerlerinden çıkıp düşmanlarını yendiğini, beylerini bir demir kafese koyduklarını haber
verir. Bunları haber vermek için oyalandıklarını söylerler. Birkaç kişi o askerden kaçıp bu
yana gelir. Bunların kim olduğunu bilmeyiz, dediler. Süleyman (a.s) o adamlar yakınlarda
mıdır, diye sorduğunda güvercin gelenlerin yakınlarda olduğunu söyler. Süleyman (a.s)
askerlerine onları getirmelerini emreder. Güvecin askerlere rehberlik eder. Feylesuf
Hakim’i görürler. Feylesuf Hakim onların Süleyman’ın (a.s) habercisi olduğunu anlar.
Feylesuf Hakim gelenlere bir melikin kılavuzu güvercinse bu durum o melikin
büyüklüğünü gösterir. O melike varıp tabi olmanın kendisi için mutluluk olacağını söyler.
edip salih amelle nefis mağlup edilmeli, benlikten geçip gönlü arındırıp Allah’ın dergâhına
kapıcı olunmalıdır.
Kişi nefse köle olmamalı ve onu put edinmemelidir. Can kuşu asli vatanına özlem
duymaktadır. Onun mekânı sonsuzluktur. Dünyaya yuva yapmamalı, suya- toprağa gönül
vermemelidir. İnsanın aslı ulvidir. Süfli dünyaya gönül vermemelidir. Süfli dünyayı terk
eden Allah’ın dostu olur.
başkasının beni yenemeyeceğine inandır ve Rüstem’e elçi olarak seni göndermesi için
gayret et, ben Süleyman’a (a.s) gidiyorum, der. Pürzin, Rüstem’in Süleyman’ın (a.s)
huzuruna çıktığını ve Lokman’a usturlap açtırdığını söyler. Lokman, senin geleceğini ve
cihan pehlivanı Süleyman olacağını Rüstem’e söylemiştir. Ben gideyim. Onlara senin Sam
olmadığına inandırıp seninle savaşmak üzere getireyim, der.
Sam, Keykubad’ın ne kadar hazinesi varsa Pürzin’le gönderir. Pürzin Filistin
Irmağı’nı geçince Keykubad’ın gözcüleri onu görür. Karşılayıp hürmet gösterirler. Pürzin,
Keykubad’ın malını ve hazinelerini sunup mektubu Keykubad’a sunar. Keykubad, Pürzin’e
o can alıcının elinden nasıl kurtulduğunu sorar.
Pürzin dünyada bu siyah pehlivan gibi cömerdi olmadığını, Kubad’ın hazinelerini
gönderdiğini, esirleri toplayıp kendisiyle olmak isteyenlerin Süleyman (a.s) dinine girip
Süleyman’a gitmesini, dinini terk etmeyenlerin de Keykubad’a gitmesini söylediğini,
Karun ve Güstehem gibi çoğunun Musa dini ve Davud şeriatına iman edip Müslüman olup
Süleyman’a hizmet etmeye gittiğini, kendisinin ölüme razı olup Kubad’a gelmeyi
istediğini, kendisini serbest bırakıp Kubad’a bir mektup gönderdiğini, mektubu okuyup
söylediklerine uyması gerektiğini, pehlivanın Rüstem ve Zal’la savaşmak istediğini,
Rüstem ve Zal’ın kendisinden kürsüyü kılıçla almaları için onlara laf attığını söyler. Pürzin,
“Kendisi siyah bir Arap’tır. Nice Rüstem, Zal, Neriman, Kahraman ondan korkar. Yerde
aslan, gökte büyük yılan onu görse başını eğer. Dağa çıksa kaplanı, suya dalsa timsahı
avlar.” diyerek Sam’ı över.
Pürzin’in bu sözleri Keykubad’ın hoşuna gitmez. Adı sanı belirsiz kişiyle birkaç
gün kalmana rağmen onu neden bu kadar översin. Onunla ittifakın mı vardır, diye sorar.
Pürzin Keykubad’ın kendisine ettiği iyilikleri unutamayacağını, ona hain
olamayacağını söyler. Ama Sam ile bulundum. Rüstem ile savaştım. Bunun gibi pehlivanı
görmedim, aklın varsa nameyi oku ve ona göre iş işle, der.
89
Nameyi Bertus vezir ayağa kalkarak okumaya başlar: “Allah köleyi sultan eder.
Öfkelenince şahı kapıcı eder. O, Süleyman (a.s) tahtını yüce tutup onu peygamber olarak
göndermiştir. Keykubad sen de ona tabi olasın. Serçe ile kaplan bir değildir. Herkes kendini
bilmelidir. Kafir olup ateşe tapma. Allah’ı bir, Süleyman’ı (a.s) resul bil. Sözümü
tutmazsan askerine kılıç çekip âlemi gözüne dar ederim. Askerinin çokluğuna güvenme.
Devletine zarar gelmesin. Son pişmanlık fayda vermez.”
Keykubad bu sözlere öfkelenip nameyi yırtmak ister. Pürzin nameyi elinden alır.
Nameyi yırtarsan tahtın elinden gider. Bize Rüstem bir çare olabilir. Rüstem ve Zal’ı getirip
onunla savaşmalarını sağlamaktan başka yolun olmadığını söyler.
Keykubad bunu kimin yapacağını sorar. Bertus vezir, Rüstem ile Zal’ı getirip bu
pehlivanla savaşmaya muradın varsa Pürzin’i hediyelerle gönderelim, der. Keykubad
Pürzin’e cevabını sorar. Pürzin muradın bu ise üç şartının olduğunu söyler: “İlki onlara
hürmet göstermek gerekir. Vezirlerinden, beylerinden birkaçını benimle gönder. İkincisi
mal ve mülk gönder. Üçüncüsü de bir mektup yaz. Mektupta bir adı sanı belirsiz kişinin
Sam kürsüsünü aldığını, bu kişinin Zal ve Rüstem’e bu kürsüyü kendisinden alması için
meydan okuduğunu yaz.”
Kubad Şah Pürzin’in sözlerini överek hazinesini açıp sayısız mal gönderir.
Yanlarına veziri Bertus’u ve on iki beyini de katar. Kubad Şah kendisinin ağzından veziri
Bertus’a iki name yazdırır. Nameyi Kubad Şah mühürleyip Pürzin’e verir. Pürzin, Bertus
vezir, on iki Acem beyleri Kubad’ın askerleriyle yola koyulur. Rüstem sınırı olan Sistan’a
ulaşırlar.
Rüstem, Cünah adlı casusu Keykubad’dan haber getirmesi için göndermiştir.
Cünah haberleri alıp, Rüstem’in huzuruna çıkar. Cünah, Keykubad’ın askerlerini bir
pehlivanın kırdığını, tacını ve tahtını elinden aldığını, Karun, Güstehem, Züpün ve Giv’i
tutsak ettiğini, Pürzin’i de esir aldığını söyler. Ben canımı kurtarıp sana geldim, Ona benzer
90
pehlivan görmedim. Erkek aslan ona karşı duramaz. Kahraman onun harbini görse
korkusundan can verir. Giv, Karun, Pilten ve Anter onunla savaşa girse dilsiz kalır, der.
Casusun sözlerine Rüstem şaşırır. Hangi pehlivan Kubad’ın on iki kez yüz bin
askerini yenebilir. Yalan söylersin diyerek Cünah’ı hapseder. Zal kendisini belli etmeyen
kişinin ataları Sam olduğunu anlar. Onun maksadı bizi savaşarak yenmektir. Sam yaşlıdır
diye bahane bulmamızı istemez, diye düşünür.
Bu sırada kapıcı, Acem sultanı Keykubad’dan elçilerin geldiğini söyler. Pürzin
Pehlivan ile on iki İran, Turan yiğitleri sayısız hediyelerle gelmiş. Ne buyurursunuz, diye
sorar.
Rüstem atası Zal, oğlu Feramerz ve Bahrur’la Zavilistan ve Sistan büyükleri ve
küçükleriyle gelenleri karşılayıp hürmet eder. Ziyafet verirler. Sabah olunca Rüstem
sarayında savaş davulu çalınır. Rüstem atası Zal ile abdest alıp sabah namazını kılar.
Sırtlarına elbiseleri giyip başlarına tacı takarlar. Bellerine Sam hançerini sokup divana
gelirler. Zal, Keriman kürsüsüne, Rüstem de Neriman kürsüsüne oturur. Oğlu Feramerz
sağ tarafta, pehlivanlar sol tarafta dururlar. Sistan ve Zavilistan beyleri sağda ve solda
sandalyelerde oturur. Dört altın çubuklu çavuşlar ve doksan dokuz gümüş değnekli
kapıcılar ayakta durur. Divan kurulur ve şölen yemeği başlar. Sistan beyleri ve Feramerz
yerlerinden kalkıp Keykubad’dan gelen elçiyi, Pürzin’i ve beyleri karşılayıp divana
getirirler. Hediyeleri görünce Keykubad Şah’ın zor durumda olduğunu anlarlar.
Rüstem bu durumdan istifade etmek ister. Keykubad Şah bizim sözümüzü
dinlemeyip Süleyman (a.s) üzerine asker gönderdi. Onun davetine uymadı. Biz Allah’ı bir
bilip ona taptığımız, Keykubad Şah da ateşe taptığı sebepten Keykubad’dan yüz çevirdik.
Simurg’un Süleyman dergâhına geldiğini işittik. Süleyman (a.s) Mısır sultanını, Amalika
mülkünü, Bağdat halifesi Tubba Şah’ı, Rum meliki Kutad Han’ı kendisine bağlamıştır. Bir
melikin dergâhına Simurg gelmişse onunla savaşılamaz. Ona karşı gelmek Keykubad’ın
haddi değil. Daha Süleyman’a varmadan adı sanı belirsiz bir pehlivan on iki kez yüz bin
91
askerini dağıttı. Bana dünya dolusu mal verse ben yine Keykubad’a gitmem. Sistan
mülkünden çıkıp Arap vilayetine gitmem. Malınızı alınız, gidiniz, der.
Zal, adı sanı belirsiz kişinin Sam olmasını umarak nameyi dinleyip gitmemiz
gerekiyorsa gidelim, pehlivanı yenelim ve Keykubad’ı Süleyman ile barıştıralım, der.
Zal’ın sözleri üzerine sofralar gelir. Yemek yenip dualar edilir. Şerbetler içilir. Bertus
Hakim nameyi okur. Mektupta Filistin Kalesi’ni feth edince bir belirsiz pehlivan çıkıp
Kubad’ın askerlerini kırdığı, Rüstem ve Zal’ın himmet edip Kubad’a yardıma gelmesi
isteği yazıdır.
Rüstem ve Zal bu sözleri işitince Kubad’a acırlar. Keykubad’ın namesindeki adı
sanı belirsiz kişinin meydan okuyuşuna kayıtsız kalmazlar. Zal atına binip meydana girip
onunla savaşıncaya kadar zırhımı sırtımdan çıkarmayayım, rahat olup döşeğe girmeyeyim,
der. Otağını ovaya kurdurup Sistan ordusunu toplar ve Kubad’a doğru giderler.
Bu ciltte olay örgüsü sonlandırılmamıştır. Olaya otuz sekizinci ciltte devam
edilmiştir.
Edebî eserler; coşkulu anlatım esasına bağlı eserler, anlatma esasına bağlı eserler,
gösterme esasına bağlı eserler olmak üzere üç başlık altında sınıflandırabilir (Çetişli 2004:
14). Süleymân-nâmeler anlatma esasına bağlı eserlerdendir. Anlatma esasına bağlı eserler,
belli bir zaman ve mekân bağlamı içinde belli bir şahıs kadrosunun yaşadığı olay/ olayları
anlatan tahkiyeli edebî metinlerdir. Sanat ve edebiyatta anlatılacak konu kadar anlatım
biçimi de önemlidir. Anlatım biçimi mesajı okuyucuya ulaştıran bir vasıtadır. Bu nedenle
nitelikli bir edebi metnin sağlam bir biçime sahip olması gerekir (Tekin, 2001: 185-188).
Anlatım teknikleri anlatıma çeşitlik, dinamizm ve derinlik kazandırır. Süleymân-nâme’de
kullanılan anlatım teknikleri şunlardır:
92
“Neår: Óakìm úavlince çünkim balıúçıl ile balúan úazı çerisi eùyÀr ulusı müràÀn
baórìsi uşaàı ve irisi her birisi cÀn u dilden milklü milki yolına ol gün gün úubbe-i felege
dikilince hevÀ-yı fenÀda ki ceng itdiler. Úuşlar úanından úara bulutları peleng-reng itdiler.
èÁúıbet Gerden-dırÀz çerisi çoúluú olduàı sebebden balıúçıl èaskerine àÀlib gelüp ãıyup
çerisin ùaàıtdılar. Án-ı vaút içinde hevÀ-yı fenÀda Gerden-dırÀz leşkerinüñ varcasın tÀrumÀr
itdiler. Balıúçıl ãınduàın görüp úaçup Nebùış Deñizi’ne düşüp yüzin òÀke sürüp dilince
ÒÀlıú’a niyÀz iderken anı gördi ki SüleymÀn cÀnibinden Sìmurà-ı ÚÀf ùarafından küçüklü
ve büyüklü irilü ufaklu úaralu aúlu buludlar úobdı ve yiller esdi. ”(5a/1).
93
Gösterme, bir olayı ya da durumu zaman ve yer unsurları içerisinde daha çok kişiler
arasında konuşma biçiminde okuyucuya anlatmaktır. Farklı zamanlarda, farklı mekânlarda
geçen tüm olayları gösterme yöntemiyle canlandırma hem zor hem de gereksizdir. Bu
durum okuyucuyu sıkar. Genellikle uygulanan yol, ele alınan konuya göre anlatma ve
gösterme tekniklerini birlikte kullanmaktır. Gösterme tekniğinde eser üzerinde yazarın
etkisi çok sınırlıdır. Anlatma tekniğinde okuyucunun dikkati tamamen anlatan kişi
üzerindeyken, gösterme tekniğinde dikkat tamamen eser ve kişiler üzerine çevrilmektedir.
Anlatma tekniğinde herhangi bir duygu yoğunluğu yaratılamaz, çünkü okuyucu olup
bitenleri ikinci elden görür. Olayları birinci elden gören, yorumlayan anlatıcının kendisidir.
Göstermede ise yazar okuyucuyu olaylar ve kişilerle baş başa bırakmış kendisi aradan
çekilmiş izlenimi uyandırmaktadır (Aytür, 1977: 22-24).
“SüleymÀn ãordı ki: “YÀ mürà-ı saúúa Óaú TeèÀlÀ Óaøreti’ni celle celÀlühü niçe
bilürsin. CevÀb vir ki senden zireklik ve èÀúl u idrÀk úoòusı gelür. İmtióÀn itmek dilerem.”
didi. Saúa eyitdi ki: “YÀ nebiyya’l-lÀh õihn ü idrÀküm aña yitişür ki AllÀhu TeèÀlÀ vÀóiddür
lÀ-şerìk ve lÀ-naôìr ve òallÀú u rezzÀúdur bì-münìr ve bì-vezìr.” Eyle diyicek SüleymÀn didi
ki: “Neden bilürsin? Ádemì õÀt bigi èilim oúumaduñ ve kitÀblar muùÀlièa úılmaduñ ve
mürsel peyàam-berlerden taèlìm almaduñ. Pes ne delìl ile bilürsin ki AllÀh birdür ve òallÀú
rezzÀk óÀøırdur.” Saúa cevÀb virdi ki: “Andan bilürem ki bu kÀrıgÀh-ı èÀleme ins ü cinn ü
Àdeme vuóÿş u ùuyÿr mÿr u mÀra ve cemìè-i cÀnlu canavara ve baór ü berre şecerÀta ve
åemerÀta ve óacerÀta ve cemìè-i nebÀtÀta mÀ-óaãal-ı kelÀm èÀlem-i kÀyinÀta naôar ki
úıluram fikr edüp bildüm.” (36a/1).
94
Tasvir, kök itibariyle “suret”ten türemiş olup Arapça bir kelimedir. Kelime anlamı
“resim, figür, suret” olup “yazıyla tarif etme” olarak tanımlanmaktadır. Bir başka ifadeyle
tasvir, eşyayı görünür hale getirme sanatıdır (Özön, 1985: s.113). Klasik Türk edebiyatı
ürünlerine bakıldığında ilk dikkat çeken özelliklerden biri edebî tasvirlerdir. Bu dönem
yazarları dış dünyayı, canlı cansız görebildikleri her ne varsa kendi hayal süzgeçlerinden
geçirerek tasvir etmeyi çabalamışlardır. Bunun sonucu olarak geniş bir tasvir dünyası
ortaya çıkmıştır.
Tasvir gösterme ağırlıklıdır. Tasvir olaya dayalı metinlerde yer alan kişi, zaman,
mekân ve olay gibi unsurları görünür kılmaktır. Tasvir temel niteliği itibariyle anlatma,
somutlaştırma demektir. Bir şeyi somutlaştırmak ise onun karekteristik çizgilerini, rengini
ve ruhunu canlandırmak demektir. Anlatıcı anlattığı olayı görünür kılmak, somutlaştırmak
için tasvir tekniğini kullanmıştır. Bu tekniğin en güzel örneklerinden biri Süleyman
Peygamber’in divanının tasvir edildiği ifadelerdir:
“SüleymÀn dìvÀnına ãaà ãol naøar idüp gördi kim yüz yigirmi altun direk üzerinde
biñ altı yüz ebrişim ùabanlu aùlÀs bÀrıgÀh úurmışlar. BÀrıgÀh altında úırú dört sìm pÀylar
birle zerrìn taòt úurulmış. Taòt üzerinde SüleymÀn-ı zamÀn ol sulùÀn-ı cióÀn oturmış.
Başında èimÀme-i Òalìl dilinde õikr-i Celìl egninde Şìt PeyàÀm-ber’üñ èabÀsı bilinde
Yaèúÿb PeyàÀm-ber’üñ kemeri elinde MÿsÀ’nuñ èaãÀãı barmaàında nübüvvet òÀtemi berú
urur. Yüzi nÿrı èÀleme şuèle virür.” (54b/105).
ãalÀbetlü bir èArap şaòã yeşil èalem elinde nÀm-ı ÒudÀ dilinde úaãruñ úapusından girüp
geldi. Atından inüp SüleymÀn’dan yaña yürüdi. SüleymÀn Òıør’ı gördi. ŞÀd oldı.
SüleymÀn’a selÀm virdi. Òıøır’la görişdi. Òıøır SüleymÀn’a yidi dÀne òurma çıúarup
virdi.”(11a/15).
Mektup hem bir anlatım biçimi hem de bir türdür. Mektup özü gereği mahremdir,
kişinin kendi duygu ve düşüncelerini yansıtır. Bu tekniğin zayıf yanı anlatımın tek bir
kişinin bakışıyla verilmesi, güçlü yanı ise bireyin iç dünyasını yansıtmada eşiz olmasıdır.
Tamamen bu teknikle yazılan metinler olduğu gibi anlatımı çeşitlendirmek, renklendirmek
amacıyla başka tekniklerle birlikte gerektiği yerde kullanıldığı eserler de vardır (Tekin,
2001: 224-227). İncelediğimiz yazar gerektiği zaman bu teknikten yararlanmış,
okuyucunun dikkatini metne çekmiştir. Anlatıcı dünyanın geçiciliği, sultanlara dahi
kalmayacağı, dünyadayken ahirete yararlı ameller işlenmesi gerektiği hususunda Can
kavmi hükümdarı Maun Şah’ın kendisinden sonrakilere bıraktığı bir levhadan /mektuptan
bahseder.
“YÀ SüleymÀn bin DÀvÿd bu levói düzen ve bu levóa òuùÿùın ãanèÀtile úazan eyle
dimiş kim: Der beyÀn-ı levó Naôm:
Anlatma esasına bağlı edebî türlerde zaman dilimi genellikle “geçmiş”tir. Anlatının
unsurları olan her kişi, mekân, eşya ve düşüncenin bir geçmişi vardır. Anlatıcı
yaşanmışlıkları vurgulamak için fırsat buldukça geçmişe döner. Geriye dönüş tekniği
sayesinde anlatıcı olayların iç yüzünü, nedenlerini anlaşılır kılabilir. Bu tekniğin olayın
akışını kesintiye uğratmak gibi bir zaafı vardır (Tekin, 2001: 233-242).
“Óakîm úavlince buàur SüleymÀn Óaøreti müvekkel-i òÀke eydür: ‘YÀ äaóraùā
èÁʾîl, bu úadîdlerün aãlı nedür? Bunlaruñ daòı úalıbları òÀkden dururlar. Cümlesi òÀk
aãlıdur. Ádem-i äafî neslidür. Ne cihetden neslidür. Ne cihetden şöyle yaratdı. AmmÀ ki
úadîdlerdür.’ didi. Müvekkel-i òÀk cevÀb virdi kim: YÀ SüleymÀn ol zamÀn kim Nÿó
Peyàam-ber ùÿfÀnı úopdı. CihÀn òalúı helÀk oldı. İllÀ kim Nÿó’uñ gemisinde olan seksen
dört kişi oldılar. Çünkim Nÿó devrinde yine Àdemî-zÀd üredi. ÓÀm bin Nÿó, Nÿó’dan ãoñra
cióÀn òalúına biñ yıl geçince kimse pÀdişÀh olmadı kim cihÀna hüküm ideydi. İllÀ kim ol
kimesne èaôîm pÀdişÀh oldı kim ÓÀm bin Nÿó’uñ adı. Anuñ adına ez-DehÀú dirler kim iki
gitfinde et bitüp dururdı ejdehÀ şeklinde. CihÀn milkini cÀõÿlıà ile ùutdı. èArab dilince aña
ëaóóÀk dediler. Pes ëaóóÀk devrinde Óaú TeèÀlÀ yine Nÿó’uñ òıãımlarından İdrîs’üñ úızı
oàlanlarından bir kişi vardı kim adına èÁúim dirlerdi.” (44a/13).
Montaj tekniği yazarın genel kültür bağlamında bir karşılığı olan ifadeyi, anonim,
bireysel ve hatta ilahî nitelikli bir metni, bir söz veya yazıyı kalıp halinde eserinde belirli
bir amaçla kullanması demektir (Tekin, 2001: 243-244). Bu teknik edebiyatımızda iktibas
98
ve irsâl-i mesel sanatlarını düşünürmektedir. Herhangi bir eserin içindeki bir parçanın
aynısının alınması şeklinde olduğu gibi mealen veya sezdirme şeklinde de olabilmektedir.
Bu teknikte en önemli husus, alınan metnin eserin genel yapısıyla bütünleşmesidir. Öğretici
bir amaç taşıyan Süleymân-nâme’de zaman zaman Kur’an-ı Kerim’den, peygamberimizden
ve büyüklerin sözlerinden iktibas yapılmıştır. Tasavvufi özellik taşıyan eserde yazar yaptığı
bu montajlarla hem kendi görüşünü delillendirmiş hem de okuyucuya öğütler vermiştir. Bu
alıntılar eserde kırmızı mürekkeple yazılmıştır.
“Óamd-i bî-óad ol İlÀha kim ezeldür, ebeddür. äıfatı ‘úul hüva’l-lÀhü ehÀd’dür.
Şükr-i bî-add ol bî-zevÀl İlÀha kim ‘lem yelid velem yÿled velem yekün lehÿ küfüven
eóad’dür” (68b/8)
Ana motif, kılavuz motif, bir müzik ya da opera parçasında tüm eser boyunca
tekrarlanan bir düşünceyi, bir kişiyi tanıtmaya yarayan motif manasına gelen leitmotiv bir
çeşit müzik terimi olarak müzikten edebiyata geçmiş bir teknik olarak karşımıza
çıkmaktadır (Tekin, 2001: 251 ). “Anlatım tarzı olarak leitmotiv; herhangi bir tavır, hareket
veya sözün eserde çeşitli vesilelerle birçok kez tekrar edilmesidir. ” (Çetişli 2004: 112).
“Óakìm úavlince rÀviyÀn-ı aòbÀr ve nÀúılÀn-ı muòtÀr ol vech ile ãaóìó óiúÀyet ve
EflÀùÿn-ı YunÀnì naúlince melìó rivÀyet úılup ve LoúmÀn-ı Hakìm üslÿbı üzerine èayÀn u
beyÀn idüp ol vech ile taúrìr itdiler.” (2b/14).
99
İki veya daha fazla kahramanın karşılıklı konuşmasına diyalog denir. Diyalog,
yazara doğal bir anlatım olanağı sağlar. Bunun yanında olayların yansıtılması,
kahramanların iç ve dış hallerinin belirtilmesi, anlatıma doğallık izleniminin verilmesi, gizli
olanın aşikâr kılınması, soyut olanın somutlaştırılması gibi birtakım konularda da sanatçıya
yardımcı olur. Konuşma kişinin o anki durumuna göre değişiklik gösterir (Tekin, 2001:
254-255). Süleymân-nâme’de Süleyman Peygamber ile diğer kahramanlar arasında veya
kahramanların kendi aralarında yaptıkları konuşmalar vardır. Bu diyaloglarla anlatıcı metni
sıkıcı olmaktan kurtarmanın yanında olayları daha somut hale getirmiştir.
“Óakìm úavlince ol racìm şöyle diyüp àÀyıp olup gidicek SüleymÀn èaleyhi’s-selÀm
àÀyet dil-şikest olup andan eydür: İy peyàam-berler ve óakìmler ve vezìrler selÀùìn ve
emìrler ve pìrler èaceb bu şaòã kim idi kim bu òaùùdan bunuñ gibi òaber virüp gitdi.
Óakìmlerden Aàyanÿs óakìm eydür: Bu òaùùı gelüp óaøretüñe oúuyup giden úuùbu’l-aúùÀb
durur kim eyitdi: Peyàam-berdür kim eyitdi: Feriştedür. Maèa’l-úıããa her birisinüñ èaúlı
erdügince bir söz didiler.”(10b/3).
arasına girerek kahramanların ruhsal durumu hakkında bilgiler verir (Çetişli 2004: 106).
Olaylar karşısında kahramanlarının duygularını vermek için sıkça başvurulan bir
yöntemdir. Anlatılanlar kahramanların kişiliğine ve konumuna ters düşmemelidir. Anlatıcı
olanı olduğu gibi yansıtmalı, kendi düşüncelerini katmamaya özen göstermelidir.
“Óakìm úavlince bu vech ile ki yırtıcı úuşlar emr-i SüleymÀn’a ve óükm-i şÀh-ı
müràÀn birle gelüp balıúçıla yardım úılup Gerden-dırÀz çerisin ki ãıyup ùaàıdup SüleymÀn
èaleyhi’s-selÀm ekåerin ùutup óabs idüp alup giderken Gerden-dırÀz daòı ãunúur
úaynaàında belÀ çengÀlı içinde olup Àh iderdi. Pençe urup úazuñ boynını ve ãaà úanadını
ãunúur úaynaàına alup ki getürüp giderdi. Òaãma manãÿr olduàına AllÀh’a şükr iderdi.
Amma ki úaz derdümende perr ü bÀli şikeste vü efgende kendüyi cÀn alıcı úaynaàında
görüp itdügi işlere peşimÀn olup nefsine inãÀf virüp ãabr itdi. AmmÀ ki ãunúur úaynaàı
zaòmı cÀnına yitdi.” (5b/19)
101
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TENKİTLİ METİN
1. NÜSHA TAVSİFİ
Süleymân-nâme üzerinde çalışma yaptığımız otuz yedinci cildin iki nüshası vardır.
Bu nüshalardan biri Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Kitaplığı bölümünde H.1529 arşiv
numarasıyla kayıtlıdır. Diğer nüsha Manisa İl Halk Kütüphanesi,
Akhisar Zeynelzade Koleksiyonu’nda 45 Ak Ze 226 arşiv numarasıyla kayıtlıdır. Nüshalar
arasında müstensihlerden kaynaklandığını düşündüğümüz imla farklılıkları dışında çok
belirgin ayrılıklar yoktur.
Müstensih: -
İstinsah Tarihi: 17.yy kopyası
Cilt: Serlevha müzehhep, cetveller yaldızlı. Kabartma seçmeli açık kahverengi
deri cilt.
15. Dönemin diğer yazmalarında olduğu gibi hâ-ı resmiye ( ) هile biten kelimelerde
akuzatif eki ( ) يىyerine, çoğu zaman hemze ( ) ءile gösterilmiştir. Bu tür yazılışlar
genellikle Farsça ve Arapça kelimelerde görülmektedir: úaùreyi: úaùreʾi (1b/3)
16. Akuzatif (yükleme durumu), datif (bulunma durumu) ve 3. t. ş. iyelik ekleri yer
yer yazılmayıp bazen hareke ile belirtilmiştir.
17. Arapça aslındaki doğru yazımı hemzeli olan bazı kelimelerdeki hemzeler Türkçe
söyleyişe uygun olarak ye ile yazılmıştır.
18. Yazma nüshaların bazı yerlerinde “ب-”پ, “ ڭ ن- ” , “ص- ”س, “چ- ”ج, “ق-”ك“ ”خ
, “ ”د ط تtutarsızlıkları görülmektedir.
19. Vav-ı ma’dûle ( )– واFarsça kelimelerin bir özelliği olup nüshada kullanılmıştır.
Fakat nüshanın bazı yerlerinde “elif” kullanılmadan sadece “vav” harfi kullanılmıştır.
20. Türkçe vasıta eklerinden( gerindium) olan –ıb, -ib, -ub, -üb eklerinin yazımında
bu eklerin günümüzdeki kullanımları tercih edilerek -up, -üp, -ıp,-ip şeklindeki imlası
kullanılmıştır.
21. iki ayrı kelimenin son ve ilk ünlüleri arasındaki ünlü birleşmesi hadisesinde
ortaya çıkan yapı (’) işaretiyle gösterilerek yazıldı: n’eylediğün, n’ola, k’ala
22. Arapça sözcüklerin yanında med (˜) işareti bazı Türkçe kelimelerde de
kullanılmıştır.
23. Metindeki ayet mealleri ve sure numaraları "Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı
Meali, TDV Yayınları, Ankara, 1993" ve "Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali- http:
//www.diyanet.gov.tr/kuran" adresinden alınmıştır.
24. Metin tespitinde bir birlik sağlamak amacıyla İsmail ÜNVER tarafından
hazırlanan Çeviriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler adlı çalışmadaki esaslara
uyulmuştur.
25. Nesirde klasik transkripsiyon sistemi kullanılmıştır.
107
ا a, À, e ش ş
آ a, À ص ã
ء ʾ ض ż, ê
ب b, p ط ù
پ p ظ ô
ة t ع è
ت t غ à
ث å ف f
ج c, ç ق ú
چ ç ك g, k, ñ
ح ó ل l
خ ò م m
د d ن n
ذ õ و o, ö, ï, u, ü, ÿ, v
ر r ه a e, h
ز z ى ı, i, ì, y
س s
109
6. TENKİTLİ METİN
24
İnnehu min Süleymāne ve innehu bismi’l-lāhi’r-raómāni’r-raóìm ellā teèlū èaleyye veʾtūni müslimìn: -
M.
25
“Mektup SüleymÀn'dan gelmiştir. O, ‘Bismillahirrahmânirrahìm’ diye başlamakta ve içinde ‘Bana karşı
büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin’ denilmektedir.” ( Neml, 27/30-31).
26
óamd-i: óamd T, óamd ü M.
27
şükr27-i: şükr ü M .
28
FÀèil ü: FÀèil-i M.
29
MuòtÀr u: MuòtÀr-ı M, T.
30
cÀèil-i: cÀèil ü M, T.
31
mübdiè: mebdeè M.
32
sÀmiè-i: sÀmiè ü M, T.
33
ãÀniè-i: ãÀniè ü T.
34
bì-çÿn: bì-çÿn-ı M, T.
35
pinhÀn: penhÀn M, T.
36
Vezin geregi her iki nüshada da iletüp değil iltüp şeklinde yazılmıştır.
37
rızúı: rızú T.
38
DÀver: devvÀr T.
39
Òüsrev: Óüsrev M.
40
pÀdişÀ: pÀdişÀh T.
41
úaùreyi: úaùreʾi M, T.
42
ãol u: ãol M.
43
se: sih M, T.
110
44
çÀr: cÀr M.
45
luùfından: luùfundan M.
46
Sebz kemòÀdan: Sebz ü kimòÀdan M.
47
GÀv-i: GÀv ü M. İzafet kesresi ötre ile işaretlenmiştir.
48
Çìn ü ÒıùÀ: Çìn-i ÒıùÀ M, T.
49
nuèmÀn: nuàmÀn M.
50
Òüsrev: Óüsrev M.
51
şìrìn şehd: şìr ü şehdi M.
52
oldı: aldı T.
53
yasemin ü: yasemin-i M, T.
54
M nüshasında Muóammed kelimesindeki işaretlerden bir cezm gereksiz olarak kullanılmıştır.
55
Kevkeb-i: Kevkeb ü M. İzafet kesresi ötre ile gösterilmiştir.
56
maùlaè-ı: maùlaèu M
111
[T 2a] (1) Óaøretüñ manãÿr u67 óükmüñ nÀfiõ ü68 rÀyüñ ãavÀb
Furãat-ı fetóüñ fütÿóu müddet-i èömrüñ beúÀ
57
şÀrió: şÀriò M.
58
úavl-i naõìr: úavl u naõìr M, T.
59
“Ömrüne andolsun ki” (Hicr, 15/72).
60
çÀr: cÀri M.
61
äıddìú u: äıddìú M.
62
Óaydar: Òaydar M.
63
“Lâ fetâ illâ Alì lâ seyfe illâ Zülfikar (Ali gibi kahraman kimse, onun kılıcı gibi kılıç yoktur.)”
sözünden alıntıdır.
64
“İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.”(İnsan,
76/1) Bu surenin “Hel Eta” ile başlamasından dolayı bu sureye “Hel Eta” suresi de denmiştir.
65
ãalavÀt: ãalÀvat M.
66
èaãrı: èaãr T.
67
manãÿr u: manãÿr M.
68
nÀfiõ ü: nÀfid ü T, nÀfidür M.
69
ehlen ve sehlen: ehlÀ vü sehlÀ M.
70
milk: mülki T.
71
Kaèbe: kaène M.
112
72
Vezin gereği tamlama işareti gösterilmemiştir.
73
Òüsrev: Óüsrev M.
74
ÒÀúÀn: ÓÀúÀn M.
75
Úayãer: Úayãer ü T, M.
76
Eblaú-ı eyyÀma: Eblaú u eyyÀma M,T.
77
M nüshasında “sin” harfinin üzerinde üstün harekesi gereksiz kullanılmıştır.
78
ëuóÀ: ãüòÀ T.
79
òurşìd-i òÿb: òurşìd òÿb T.
113
80
èaúl-ı èÀşir: èaúl u èÀşir M.
81
zerú-i sÀlÿs u riyÀnun: zerú-i sÀlÿsı riyÀnun M.
82
şerèi fetvanuñ: şerè ü fetvanuñ T.
83
èalÀ: èulÀ.
84
Vezin gereği burada med yapılması gerekmektedir.
85
çÀr-rükn-i èÀlem: çÀr-rüknü èÀlem M.
86
olàıl: olàul M.
87
Vezin gereği burada med yapılması gerekmektedir.
88
“O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedìmler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp
dağılmış inciler sanırsın.”(İnsan, 76/19).
114
89
gÿş-ı hÿşı: gÿş u hÿşı T.
90
lìki: lìk T.
91
ãalÀvat: ãalavÀt M.
92
maúÀm aèlÀ: maúÀm-ı aèlÀ M.
93
negÀh: nigÀh T.
94
ol: ki ol M, T.
95
mihr ü mehle: mihr-i mehle M.
115
96
sözi: sÿrı M.
97
yitmiş: yetmiş M.
98
lìki: lìk T.
99
yoú durur inan: yoúdur rÀniyÀn M.
116
Óakìm úavlince rÀviyÀn-ı aòbÀr ve nÀúılÀn-ı muòtÀr ol vech ile ãaóìó (15)
óiúÀyet ve EflÀùÿn-ı YunÀnì naúlince melìó rivÀyet úılup ve LoúmÀn-ı Hakìm101 üslÿbı
üzerine èayÀn u beyÀn102 idüp (16) ol vech ile taúrìr itdiler kim nite çünki SüleymÀn103
Óaøreti Sìmurà’uñ bu araya gelince ser-güõeştin kim gÿş (17) eyleyüp, taèaccüb úılup,
èibret alup, didi kim: “YÀ Sìmurà ne èaceb sözler naúl itdün kim èaúl104 óayrÀn105 úalur
ammÀ kim (18) vaút ùardur ve ãubó-dem yaúındur. Dün namÀzın úılsam gerekdür. Saña
icÀzetdür, varup maúamuña gitgil. (19) BÀúìsin daòı inşÀʾallÀhu teèÀlÀ diñleyevüz.”
diyüp icÀzet virdiler. Sìmurà gitdi. SüleymÀn èaleyhi’s-selÀm (20) tÀ ãubó olıncaya dek
Óaúú’a èibÀdet eyleyüp SüleymÀn bunda. AmmÀ bizüm úıããamuz ez-Àn-cÀnib106
SüleymÀn (21) Óaøreti’nüñ eùyÀr ulusı balıúçıla gönderdügi raóne úuşına geldi ki èazm
idüp şÀhin ile çaúır [T 3a ](1) ùoàan ile ve èÀcizeyle107 ve balaban108 [M 3a] ve
zaàanÿs109 cinsi bu biş110 ãınıf yürütücü şÀh-bÀzlar ile èaded òisÀb yoú (2) ser-efrÀzlar
ile111 uçup úanad açup gelüp balıúçıl cÀnibine gitmekde. Baède mÀ rÿó úuşı daòı sunúur
ile (3) ve şÀhin ile ve atmaca ve úaragöz ve ùavşancıl ve èuúÀb ve úartal ve afak ve seyf
ve çaylaú ve demür (4) úaynaú birle bu on bir cins yırtıcı ve úan döküci112 úuşlar etin
yiyici113 ve yükler döküci úanadlar ãıyup cefÀ idici (5) úuşlar ile114 úanad açışup,
uçuşup, èazm-i Gerden-dırÀz idüp gitmekde. AmmÀ ki bizüm úıããÀmuz ez-Àn-cÀnib115
(6) balıúçıl Gerden-dırÀz’a gönderdügi úÀãide geldi ki delìl-i baórìdür. Nite çünki
Gerden-dırÀz’uñ naôarına (7) geldi. Gördi ki ol úadar baórì úuşlar cemè olmış ki felekde
èUtÀrid ki tedbìr felekdür. Óaşre dek cemè (8) olan müràÀn èadedin óisÀb idüp raúama
getürmeye. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Ol úadar müràÀn-ı baórì116 cemè olup gelmiş tamÀm
100
ãalavÀt: ãalÀvat T.
101
LoúmÀn-ı Hakìm: LoúmÀn Hakìm M.
102
èayÀn u beyÀn: èayÀn beyÀn M.
103
T nüshasında SüleymÀn’ın ye’si unutulmuş.
104
èaúl: èaúıl M.
105
óayrÀn: òayrÀn M.
106
ez-Àn-cÀnib: ezin cÀnib T.
107
èÀcizeyle: èÀcizile M.
108
balaban: balban T.
109
zaàanÿs: zaèanÿs: T.
110
biş: beş M.
111
ser-efrÀzlar ile: ser-efrÀzlarla M.
112
döküci: dökici T.
113
yiyici: yeyici M.
114
úuşlar ile: úuşlarla M.
115
ez-Àn-cÀnib: ezin cÀnib T.
116
müràÀn-ı baórì: müràÀn baórì M.
117
117
bürümişdi: bürümüşdi M.
118
yüzin: yüzün M.
119
çoúluàından: çoúluàundan M.
120
engüştin: engüşt M.
121
minúÀr-ı óayret: minúÀr òayret M.
122
cihÀnı: cihÀn M.
123
delìl-i bahrì: delìl bahrì M.
124
ãorup: - M.
125
seyyidi: sedi T.
126
delìl-i baórì: delìl baórì M.
127
boyun: boyın T.
128
boyun: boyın T.
129
delìl-i bahri: delìl bahri M.
130
zehrler: zehirler M.
131
eyitdi: eytdi M.
132
delìl-i baórì: delìl baórì M.
133
õelìl-i nehrì: õelìl nehrì M.
134
mülküñi: mülüküñi M.
135
ulü’l-emr: ulı’l-emir M.
136
sepeletdüreydüm: seplidüreydüm T.
137
eyitdi: eytdi M.
138
delìl-i baórì: delìl baórì M.
139
èuúalÀ: èaúla M, T.
118
eydür helÀk olmaz (3) ol er ki úadrini bildi. ‘MÀ heleke emrìʾen èarefe úadrehü zìrÀ ki
bir kişi ki eger óayvÀn (4) behÀyim ve ger ùuyÿr-ı neèÀyim ya hevÀm tÀ óattÀ kim140
úarınca daòı ve deñizdeki seng-i òÀra içindeki úurtcuàazlar daòı (5) kendüzin bilen şey
AllÀh’u TeèÀlÀ’yı141 èazze ve celle bilür, dilince ÒÀlıú’a tesbìó úılur. ÚÀle’l-lÀhu teèÀlÀ
‘ve in min şeyʾin (6) ilÀ yusebbióu bióamdihì’142 óükmi mÿcibince daòı tesbìò idüp nefs
èarafÀtında kÀmil olmaya ÚÀle èAlì (7) kerrÀmallÀhu vechehü ‘men èarefe nefsehü
feúadèarefe rabbehü’143 óükmince nefs èarafÀtında kÀmil òiõmet-i Óaú’da (8) èÀmil
olmaz. Pes men delìl-i baórìnüñ óÀùırında bu úadar müèÀrif olduúdan ãoñra ÒÀlıúu’l-
hayy u èaôìm144 men øaèìfe145 (9) dest-gìr olup her òaùardan óıfô itmez mi ola ve senüñ
òışmuñdan emìn úılmaz mı ola. YÀ (10) Gerden-dirÀz benüm senüñ àaøabuñdan pervÀm
yoúdur. Òavf itmezem. HemÀn maúãÿdum budur ki saña naãìóat itmege (11) geldüm ki
balıúçıl ile yaàılıú úılmayasın. Òaãm olmayasın ki anuñ murÀdı SüleymÀn dergÀhına
varmaúdur. (12) Òiõmetine yüz sürmekdür ve seyyid-i eùyÀr Simurà’un óükmine
çÀkervÀr ‘EùìèullÀhe ve eùìèu (13)’r-resÿle ve ulü’l-emri minküm’146 mÿcibince èamel
úılup SüleymÀn-ı Nebì147 ki óaú resÿldür. Emrine iùÀèat úılmaú (14) ister ve Simurà ki
emìr-i müràÀndur. Emrine fermÀn-ber olmaú diler. ZìrÀ ki ins ü cin vaóş u ùayr ve mÿr u
mÀr (15) ve çerrende vü148 perrende emìr SüleymÀn’a fermÀn olup, úanatlu úanadın
açup havada üstine149 sÀyebÀn dutarlar.150 Farøa ki (16) sen èinÀd úılup varmayasın.
Baórì úuşlarla151 òiõmete yüz sürmeyesin. Sunúur, şÀh-bÀz gelüp seni (17) cebrì belÀ
çengelinde esìr úaøÀ çaynaàında òor152 u óaúìr ideler. Alup SüleymÀn dergÀhına gideler.
(18) Azàunlıàuñ153 saña aããı itmeye ki azàuna ôafer yoúdur. Nuãret bulmaz. LÀ zafera
meèa’l-baàìy” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(19) Böyle diyüp pes delìl-i baórì daòı ol zamÀn
Çoú naãìóat itdi àÀyet batdı ÀbÀ bì-gümÀn
140
kim: ki M.
141
AllÀhü TeèÀlÀ’yı: AllÀhü TeèÀlÀ’ya M.
142
“O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.” (İsrÀ, 17/44).
143
Nefsini bilen Rabbini bilir.
144
ÒÀlıúu’l-hayy ü èaôìm: ÒÀlıúu’l-hayyü’l-èaôìm M.
145
øaèìfe: ãaèìfe M.
146
“Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin.” (Nisa, 4/59).
147
SüleymÀn-ı nebì: SüleymÀn nebì M.
148
vü: - M.
149
üstine: üstüne M.
150
dutarlar: ùutarlar M.
151
kuşlarla: úuşlar ile T.
152
òor: óor M.
153
azàunlıàuñ: azàunluàuñ M.
119
Neår: Óakìm úavlince delìl-i baórì154 böyle diyicek ol óarìã çoú (21) yiyici úaz
ve ùavìl-i Gerden-dırÀz bu vech ile delìl-i baórìnüñ155 naãìóatin ùutmayup şol ki óaú
sözdür. Úulaàına [M T 4a] (1) úoymayup, işitmeyüp istedi kim helÀk menzilin òÀk
úuşları úaynaàı elinde cismini zaòımnÀk eyleye. İllÀ ki (2) eùyÀr uluları úÀãide ölüm
yoúdur diyüp, elinden alup òorlıà ile156 dìvÀndan sürdiler. Var ol balıúçıla (3) di ki
cenge óÀøır olsun. Uşda varduú. CÀnın alup cismin yırtıcı úuşlara àıdÀ virdük diyüp
delìl-i baórìyi157 (4) redd Àl ile gögsün urdılar. Úanad açup, uçup òor u òacìl gitdi. Gelüp
balıúçıl naôarına yitdi.(5) Gördi ki siyÀseti úaz elinden óikÀyet-i nekbet-i şiddeti rivÀyet
Gerden-dırÀz elinden şikÀyet itdi (6) ve çerisinüñ çoúluàını nihÀyet-i yoúluàunı158 şeró-i
rÀstın159 diyüp kiõbi aradan ùaró eyledi. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(7) İy seòundÀn kÀmil oldur hem muãannif hem faãìó
Kim kitÀbı ola teʾlìf ola àayet key faãìó
154
delìl-i baórì: delìl baórì M.
155
delìl-i baórinüñ: delìl baórinüñ M.
156
òorluàıla: òorlıàıla M.
157
delìl-i baórìyi: delìl-i baórì T.
158
yoúluàunı: yoúluàını M.
159
şeró-i rÀstin: şeró rÀstin M.
160
tekrÀr-ı süòan: tekrÀ-yı seòun T, tekrÀr-ı seòun M.
161
kibr ü kìnile: kibr-i kìnile M.
162
Ez-an-cÀnib: Ezin-cÀnib T.
163
ve: - M.
164
M nüshasında kırmızı ile yazılmıştır.
165
leşkerile: èaskerile M.
120
èayyÿúa çıúup deryÀ yüzine ki baúdı.166 (19) Düşmen leşkerin gelür gördi. Defèi gelüp
balıúçıla òaber virdi. Balıúçıl daòı alayın düzince167 naôar (20) úılup, cÀnib-i düşmen
gözedince Gerden-dırÀz daòı biş168 alay eùyÀr-ı baórì leşker ile uçuşup, perr ü bÀl açışup
(21) èuúÀb gibi yitdiler. Alay baàlayup hevÀ yüzünde169 ãaf düzetdiler. Andan iki cÀnib
èaskerden evvel [M T 4b] (1) èaskerden perr ü bÀl açup evvel meydÀna balıúçıl
cÀnibinden çüngerek ve çeriş velì yir òaêrÀyı ve úara (2) bataú meydÀna girdiler. Úanad
úaúışup dillerince ötüşüp, şaúıyup170 cins cinsinden baórì úuşları ùalep (3) itdiler. Anı
görüp Gerden-dırÀz cÀnibinden daòı evvel meydÀna giren añgıt ve àavvÀã171-ı baórì ve
ãaúır (4) ve óaùif-i ôıllì ve úaraca úaz cenge girdiler. Daòı òıãmÀne172 ùutuşup, aàız açup,
ötüşüp, biri birine úaynaú (5) çalışup,173 ùoynaú urup, et yırtup, úan döküp, cÀn baş
alışup, úuyruú úanad ãalışup ceng itdiler. (6) èAúıbet balıúçıl ser-firÀzları àÀlip olup
balúan úazı èasker-i174 mübÀrizlerin ãıdılar. Úanadların (7) ãıyup, yüklerin yolup, şeh-
perlerin yire dökdiler. Gerden-dırÀz anı görüp, boyın burulup, ùÀliè-i saèd naóse175 (8)
yüz ùutduàı görilüp, àuããadan yüzi gözi dürilüp àaøaba geldi176 úaúıdı.177 “ÚÀf úuó”
diyüp, úarı èavratlar (9) gibi úoàuldaşup ötdi. Úanad úakup, baş ãalup, boyın178 uzadup
ãaà ãol eùyÀr seyyidlerine müràÀn mübÀrizlerine (10) baórì úuşlar dil-Àverlerine úuş
dilince “Ne durursız?179 Cümleñüz òaãm üzerine yüriyüp180 ceng úanların181 (11)
dökmege Àheng bu hevÀ-yı fenÀyı gözlerine teng idüñ.” diyüp emr idicek hemÀn-dem ol
aómaú (12) ve ùavìl Gerden-dırÀz’a çoú yiyici óarìã182 balúan úaza tÀbiè olan bahrì
úuşlar balıúçıl èaskeri (13) üzerine úanad açışup, uçışup183 bir birin geçişüp, ceng
itmege ùurdılar. Balıúçıl daòı anı görüp, dilince (14) AllÀhu TeèÀlÀ’ya niyÀz úılup184
èaskerine emr itdi. MuúÀbil muèÀrıø olup, hevÀ-yı fenÀya beyne’l-arøı ve’s-semÀʾi (15)
fevúa’l-èalÀde185 ùurup ceng itdiler. İki düşmÀn çerisi uşaàı ve irisi müràÀn-ı baórìsi
166
baúdı: çıúdı M.
167
düzince: düzünce M.
168
biş: beş M.
169
yüzinde: yüzünde M.
170
şaúıyup: - M.
171
àavvÀã: àavvÀø M.
172
òıãmÀne: òaãımÀne M.
173
çalışup: - M.
174
èaskeri: - M.
175
naóse: naòse M.
176
geldi: gelüp M.
177
úaúıdı: - M.
178
boyın: boyun M.
179
durursız: durursuz M.
180
yüriyüp: yürüyüp M.
181
úanların: úalların T.
182
óarìã: - M.
183
uçışup: uçuşup M.
184
úılup: idüp M.
185
èalÀde: èulade T.
121
eùyÀr-ı şehrìsi (16) úanadlar úaynaúlar açışup, birbirine pençeler urışup,186 úanlar
ãaçışup, úanadlar ãıyışup, cÀn u baş187 almaàa úıyışup (17) ceng itdiler. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Baórì úuşlar açışup anda úanad
Birbirile cenge girdi key ziyÀd
186
urışup: uruşup M.
187
cÀn u baş: cÀn baş M.
188
yolar idi: bulur idi T.
189
yelek: yelik T.
190
rezm-i ùayra: rezm ü ùayra M.
191
ãalavÀt: ãalÀvat M.
192
milklü milki: meliklü meliki M.
193
bulutları: bulutlar T.
194
yüzin: yüzün M.
195
raòne: raóne M.
122
dırÀz èÀãì olan eùyÀr-ı baórìle (9) ceng úılup balıúçıl çerisin ùaàıdup uşaàını irisini belÀ
çengelinde esìr úılmışlar. HemÀn-dem úanad açup, (10) şaúıyup, àaøaba gelüp, úaúıyup
düşmen leşkerine girişdiler. Ol yañadan rÿó úuşı daòı Gerden-dırÀz’ı yirinde196
bulmayup (11) òaber aldılar ki balıúçıl üzerine gitmiş. HemÀn-dem anlar daòı yırtıcı
ùartıcı eùyÀr ulularıla úanadlu úanadın (12) açışup úaøÀ vü úader gibi birbirinden geçişüp
raòne197 úuşına yitdiler. Balıúçıla bulışup, ãınmış çerisin dönderüp, (13) hevÀ-yı fenÀ198
yüzinde199 fevúa’l-alÀde200 beyne’s-semÀda Gerden-dırÀz çerisin ortaya alup cenge
girdiler. Úanadların (14) ãıyup, yüklerin yolup, her birisin úaynaú içinde esìr ü çaynaú
arasında àamnÀk òor u óaúìr ve çoàınuñ (15) daòı ol yırtıcı úuşlar úanların döküp heva-
yı fenÀda òÿn201-i eùyÀrdan gül-gÿn-reng itdiler. VÀsiè cihÀnı (16) Gerden-dırÀz çerisi
gözine202 teng itdiler. Ùarfetü’l-èayn203 içinde èasker-i Gerden-dırÀz’ı ve tÀbiè-i bulúan204
úazı (17) ùaàıdup perrÀn itdiler ve ser-firÀzlarını yırtıcı úuşlar205 ele getürüp ùutdılar.
Nite evvelÀ Gerden-dırÀz’ı ol (18) ùavìl bulúan206 úazı ser-heng-i şÀh-bÀz, ãunúur
mübÀriz ser-efrÀz-ı ùuyÿr çengel urup, bende çeküp, (19) òaãmına muøaffer düşüp oldı
manãÿr ve207 andan ãoñra añgıtı zaàanos ùutdı ve sırtlantoyı çaúır ùoàan (20) úaynaàında
óabs itdi ve ordaki èÀcizeyi208 ùoàan ele getürdi ve òÀùıf209-ı ôıllı atmaca ùutup perr ü
bÀlin yolup (21) úaynaàına aldı ve şÀhin daòı úaraca úazı yitüp, úanadına210 úaynaú urup
yırtdı. Boynın başın [T 5b] (1) pençesine [M 5b] alup òorlıú ile211 belÀ çengelinde esir
úıldı. Fi’l-cümle úıããayı dırÀz itmeyelüm ki Gerden-dırÀz’ı (2) ùutdılar. èAskerin
ùaàıtdılar. EùyÀr mübÀrizlerin óabs itdiler. Andan yiryüzine indiler. Bahr-i SiyÀh
kenÀrına (3) úondılar. Daòı balıúçıl düşmene ôafer bulduàına, Sìmurà’dan yardım
geldügine, SüleymÀn bize himmet úılduàına (4) àÀyet şÀd olup, dilince ÒÀlıú’a tesbìó
idüp secde-i şükr itdi. Andan Sìmurà-ı ÚÀf’a gönderdügi (5) raòne212 úuşı ve rÿó úuşı
balıúçıl úatına gelüp, óÀlin òaùırın sorup èizzet itdiler. Andan ol Simurà’a èÀmir (6) olan
cengde olan úuşlaruñ leşlerin bir yire cemè idüp yidiler ve ırmaú ãuyından içdiler.
SüleymÀn’uñ (7) eyyÀm-ı devletinde òoş geçdiler. Zaòımluların anda úoyup, mÀ-
196
yirinde: yerinde M.
197
raòne: raóne M.
198
hevÀ-yı fenÀ: hevÀ fenÀ T.
199
yüzinde: yüzünde M.
200
fevúa’l-alÀde: fevúa’l-ulade T.
201
òÿn: çün T.
202
gözine: gözlerine M.
203
Göz kapağının bir kere açılıp kapanması kadar geçen kısa an.
204
bulúan: balúan M.
205
úuşlar: úuşlar ile T.
206
bulúan: balúan M.
207
ve: -M.
208
èÀcizeyi : èacizi M.
209
òÀùıf: óÀtif M.
210
úanadına: -M.
211
òorlıú ile: òorluú ile M.
212
raòne: raóne M.
123
bÀúìsin213 alup èazm-i SüleymÀn úılup gitdiler. (8) Mertebelü mertebesine göre dört ãaf
olup úanad açup, uçup, felek yüzine214 geçüp èazm-i SüleymÀn itdiler. Nite215 ol (9)
yırtıcı úuşlarla216 rÿó úuşı èuúÀb ve ùavşancıl ve úartal ve ãoyàa ve Gerden-dırÀz’ı ùutan
ãunúur birle uçup (10) maúdeme gitdiler. Anlaruñ èaúabince ikinci ãafda raòne úuşı
şÀhin ve çaúır 217 ùoàan ve balaban ve èÀcizi218 (11) ve219 atmaca ve seyf ve zaàanÿs ve
úaragöz ve afak220 birle uçup perr ü bÀl açup, birbirin geçüp gitdiler. Anlaruñ (12)
èaúabince üçünci ãafda balıúçıl ve ãaúa úuşı ve úuàu ve saúarmeke ve úarabataú cins-i
balıúçıla tÀbiè (13) olan müràÀn uçup gitdiler. èAzm-i Sìmurg ve SüleymÀn itdiler ve221
andan ãoñra dördünci ãafda delìl-i (14) baórì ve ebÀbil cinsi ve martı ve kervÀn úuşı ve
ùayru’l-ama ve ùayr selÀmaù Gerden-dırÀz’a tÀbiè olup, (15) cengde ele giren úuşları
öñlerine úatup, sürüp dördünci ãafda giderlerdi. AmmÀ ki rÿó úuşı (16) gÀh gÀh222 ve
raòne223 úuşı ve ùavşancıl èuúÀb ve ãoyàa birle biñ miúdÀrı yırtıcı úuşlarla224 müràÀn
leşkerinüñ (17) ardın öñin225 gözedürlerdi ve óÀbs ile giden úuşlar úaçmasun diyü
gözedüp, úanad açup, uçup çevre deñiz (18) turlardı. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Yırtıcı müràÀn elinde ne ki var baórì vü úaz
Heb belÀ çengeline olmış esìr ü òor u zÀr
ki ãıyup, ùaàıdup, SüleymÀn èaleyhi’s-selÀm ekåerin ùutup, óabs idüp, alup giderken [M
T 6a] (1) Gerden-dırÀz daòı ãunúur úaynaàında belÀ çengÀlı içinde olup Àh iderdi. Pençe
urup, úazuñ boynını ve ãaà (2) úanadını ãunúur úaynaàına alup ki getürüp228 giderdi.
Òaãma manãÿr229 olduàına AllÀh’a230 şükr iderdi. (3) Amma ki úaz231 derdümende perr ü
213
mÀ-bÀúìsin: mÀ-úìsını T.
214
yüzine: yüzüne M.
215
nite: - M.
216
úuşlarla: úuşlar ile T.
217
çaúır: - M.
218
èÀcizi: hicizi T.
219
ve: - M.
220
afak: ufak M.
221
ve: - M.
222
ammÀ ki rÿó úuşı gÀh gÀh: ammÀ ki gÀh gÀh rÿó úuşı M.
223
raòne: raóne M.
224
úuşlarla: úuşlar ile T.
225
öñin: öñün M.
226
óükm: òükm T.
227
Gerden-dırÀz: Gerden-dırÀz’a M.
228
getürüp: - M.
229
òaãma manãÿr: òaãm-ı manãÿr T.
230
AllÀh’a: - M.
124
bÀli şikeste vü232 efgende kendüyi cÀn alıcı úaynaàında görüp, itdügi işlere (4) peşimÀn
olup nefsine inãÀf virüp ãabr itdi. AmmÀ ki ãunúur úaynaàı zaòmı cÀnına yitdi. Pes (5)
bulúan233 úaz belÀ çengÀlinde kendüyi esìr göricek òor u óaúìr olıcak baş kaldurup, nÀliş
úılup (6) eyitdi234 ki: “YÀ şÀh-bÀz ãunúur ve iy serheng-i ùuyÿr ve iy mübÀriz-i manãÿr
egerçi günÀhkÀr235 mücrim ü (7) şermesÀram. Velì ben øaèìf236 úaynaú içinde şikence
birle götürmegil. Meróamet úıl. Ne kadar (8) cebbÀr nefisseñ daòı luùf idüp bu úanadı
şikeste cÀnı òastaya şefúat úıl igen daòı zor u bÀzÿña maàrÿr (9) olmaàıl kim felek
yindek237 murÀduñca dönmez ùÀliè-i saèd müdÀm yardım itmez ve taúdìr-i RabbÀnì her
vaút úalbi (10) nuãret bulmaú ile şÀd úılmaz kim èÀlem-i kevn-i fesÀd geh kişiye òayr238
virür. GÀh muúadder úılur şerr ü fesÀdı (11) kim èuúalÀ239 eydür: ‘Her cezaèda bir şeref
vardur ve her yemekde bir leõõet vardur ve240 her demde bir òurrem241 (12) èaúabince
àuããa vardur. Fì külli cüzèatin şerefetin ve saè külli ekletin àuããatin.’ Egerçi ki iy (13)
ser-firÀz-ı manãÿr242 ve iy şÀh-bÀz-ı ãunúur243 ne dirsin. Yaramaz tedbìr itdümse244
Sìmurà’a245 èÀú olmadum (14) ve SüleymÀn Óaôreti’ne daòı yaàılıú úılmadum. AmmÀ
óaddümden aşan rifèat ùalep úıldum. Devletüme maàrÿr (15) olup ol àurÿrum cihetinden
taúdìr-i RabbÀni tedbìrümi246 bozdı ki óukemÀ eydür: ‘Tedbìri, taúdìr-i (16) Óaú bozar.’
ÓukemÀ eydür: ‘İõÀ óulletü’t-teúÀdir ôılletü’t-tedÀbir.’ Pes benüm başuma böyle úaôÀ
taúdìr olunmış (17) ki geldi. Úaderlenmiş gelse gerek úorkmaú andan ne-óÀãıldur kim
úaôÀ gelse èaúl247 gözi (18) baàlanur. İõÀ cÀʾel-úaôÀè ü èamiye’l-baãar.248 Ben günÀhum
bilürem ki bu muãibet baña bu meõellet (19) öñden ãoña úuşlar ãafında 249 Sìmurà’un ãaà
úolı beñlügine ùamaè itdügümden óÀãıl oldı ki (20) ki250 ùamaè üç óarfdür. Üçi daòı
müccevvefdür ve ehl-i ùamaè õilletden óÀlì degüldür. Eõõillü meèa’t-tamaèi (21) kim
èuúalÀ251 eydür: ‘Bedenüñ ãalÀóı veraèdur. Yaèni perhìzkÀrlıúdur.’ Ve fesÀd-ı ùamaèda
eydür: [TM 6b] (1) ‘äalÀóa’l-bedeni fì-veraè ve fesÀdühü fi’t-ùamaè. AmmÀ ki yÀ şÀh-
231
úaz: Gerden-dırÀz M.
232
vü: -M.
233
bulúan: balúan M.
234
eyitdi: itdi M,T.
235
günÀhkÀr: günahkÀram T.
236
øaèìf: ãaèìf M.
237
yindek: - M.
238
òayr: òayır M.
239
èuúalÀ: èaúlÀ M.
240
ve: - M.
241
òurrem: óurrem M.
242
ser-firÀz-ı manãÿr: manãÿr ser-firÀz M.
243
şeh-bÀz-ı ãunúur: şeh-bÀz ãunúur M.
244
itdümse: itdüm ise T.
245
Sìmurà’a: Sìmurà-ı müràa T.
246
tedbìrümi: tedbìrimi M.
247
èaúl: èaúıl M.
248
Kader konuşursa basiret kör olur.
249
ãafında: ãaffında M.
250
ki: - M.
251
èuúalÀ: èaúlÀ M.
125
bÀz ãunúur iy ser-heng-i (2) ùuyÿr252 ben òod olacaàum oldum. Eyü yavuz itdügüm
buldum. Uş belÀ çengÀlinde esìr oldum. (3) VelÀkin óaôretüñden temennÀm budur ki
ziyÀde zaómet virüp èiúÀb úılmayasın. Boynumı, ãaà úanadumı (4) bir yire getürüp,
úaynaàun zindanında şikence virüp èaõÀb úılmayasın. Nefsüñe inãÀf virüp baña (5)
şefúat eyle, zecr úılmaàıl. Eyü yavuz kişi itdügin òod bulur. Áhum bu degüldür kim
çaynaú úaynaú urup (6) cismümi zaòmnÀk úılasın velÀkin253 óayf saña esìrgemedüñ
bed-duèÀm alup helÀk olasın kim (7) ôurafÀ eydür: ‘Kişinüñ ôulmi kendüyi helÀk ider.
Ôulmü’l-merʾi yeãraèu.’ Görmez misün254 ki senüñ miålüñ (8) cengi çü şÀh-bÀzlaruñ ve
şÀhin ve èuúÀb ve ùavşancıl ve şÀhin bÀzlarun 255 èömürleri beàÀyet úaãìrdür (9) ôulm
itdükleri ecilden ve daòı kerkes neår-i ùÀyiruñ èömürleri beàÀyet ùavìldür maôlÿm
olduúları (10) cihetden kim kimler eydür: ‘Her úande ise ôÀlimüñ èömri kellesi úaãìrdür.
külli èömri’ô-ôÀlimü (11) úaãìr.’ Eyle olsa luùf idüp, bu maôlÿm óaúìri incidüp zaómet
virmeàil. Meróamet eyle. ÔÀlim (12) ve cebbÀr nefsüñe uyup bela çengÀlinde şiddet
virmegil. Her ne deñlü òaãmı256 muôaffer düşüp manãÿr (13) olduñ ise ser-heng-i eùyÀr
şÀh-bÀz-ı ãunúur olduñ ise AllÀh TeèÀlÀ’dan úorú. Baña èinÀyet úıl ki (14) AllÀh’dan
úorúmaú Cemìè-i óikmetüñ başıdur. Óaşyete’l-lÀhi reʾìsi külli óikmetihi” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(15) Sensin ol ki úorúa AllÀh’dan beàÀyet key tamÀm
Kim buyurdı fetteàu’l-lÀh saña çün257 Rabbü’l-enÀm
252
ùuyÿr: ãunúur T.
253
velÀkin: velekin M.
254
görmezmisün: görmezmisin M.
255
ve şÀhin bÀzlarun: - M.
256
òaãmı: òaãma M.
257
çün: - M.
258
şermi: şerm T.
259
rÀ: -M.
126
Óakìm úavlince Gerden-dırÀz (19) ol óarìã ve260 bulúan261 úaz bu vech ile
taøarruè úılıcaú serheng-i şÀh-bÀz ãunúur-ı muøaffer manãÿr èitÀb úılup (20) eytdi ki:
“YÀ óarìã èÀmì pençemden niçe bulasın òalÀã. Bir èitÀb úılam saña ki güldürem cemìè-i
(21) òÀã u èÀmı. İy èÀãì reʾis-i müràÀn 262 anı bilmez misin ki soñ peşimÀn aããı úılmaz,
söylenmiş sözlere yoú [TM 7a] (1) dinilmez. Dilden rÀz ve elden òaùÀ çıúsa şol úatı
yaydan atılmış oúa beñzer ki döndermege çÀre yoúdur. İmdi (2) sen bu òaùÀlarıñı itdüñ,
menèi mümkin degüldür. Cerìmeñe göre èiùÀb bulursun ki her kişi òayr u şer (3) itdügin
bulsa gerek. Femen yeèmel miåúÀle õerratin òayran yerah ve men yeèmel miåúÀle
õerratin şerran yerahü.263 (4) èUúalÀ264 dimişdür ki: ‘Şerìr kimesne èaúreb gibidür.265 Anı
helÀk itmekden àayrı çÀre yoúdur ki òalúa (5) øararı degmeye.’ Ger kendü aúrabÀmdan
daòı olursa aña tereóóüm cÀyiz degüldür ve bir düşiñ ki aàızda eti (6) yinmege başlaya.
Anuñ aàrısına şifÀ bulınmaz. Çıúarup köküni güneşe göstermeyince ve daòı şol ùaèÀm ki
(7) maèìdeye 266 siñmeye. Úuãup maèdeden çıúarmayınca çÀre yoúdur ve azàÿn èÀãìler
óÀli daòı aña beñzer (8) ki nitekim azàÿnlar şÀnında var Òüsrevi’z-zamÀn daòı olsa Óaú
TeèÀlÀ aña fetó ü ôafer virmez. (9) La-ôafera meèa’l-baàì. Pes eyle olsa iy aómaú
Gerden-dırÀz bu belÀyı sen saña kendü nefs-i (10) şÿmuñ267 ucundan óÀãıl itdün. Şimdi
itdügüñ cürme peşìmÀn olup feryÀd mı idersin. Anı (11) bilmez misin ki èuúalÀ268 eydür:
‘Muãìbet deminde efàÀn itmek tamÀm miónetdür.’ Ki AllÀh TeèÀlÀ úaøÀsına rıøÀ
virmemiş (12) gibi olur. El-cüzèü èinde’l-belÀʾi tamÀm óaúúuñdur ve senüñ ne óaddüñ
var ki Sìmurà-ı ÚÀf’a muùiè (13) olmayaduñ. Bilesince SüleymÀn dergÀhına
gelmeyedüñ. Kendü miúdÀruñ bilmeyedüñ. Anı işitmedüñ mi ki óarìãi (14) öldüren yine
kendü óırãıdur. ÚÀtile’l-óarìãi óırãuhu.269 Pes bu muúaddimeden maèlÿm olınan (15)
maúsÿd budur ki ùamaè, óased ucundan òod şermesÀr belÀ çengÀlinde giriftÀr olduñ.
(16) äÀà úol ãaffında olmaàı ùalep270 úılduñ. Cennetden çıúan ùÀvusla271 kendüñi berÀber
ùutduñ. Aña óased (17) itdüñ. Pes èuúalÀ272 dimişdür ki óasÿda kendünüñ óasedi belÀ
yiter. KefÀ lil-óasÿdi óasedehü (18) eùyÀr seyyidlerinden işidürüz kim eydür: ‘Ger273
óasÿda rÀóat yoúdur. TÀ olmayınca leyse lil-óasÿdi rÀóatün.’ (19) İmdi saña iy óasÿd
vÀcibdür saña274 olmañ, itdügüñi bulmañ.275 Egerçi ki sen èitÀb-ı SüleymÀnì’den (20) ve
260
ve: - M.
261
bulúan: balúan M.
262
reʾis-i muràÀn: muràÀn M, muràÀn reʾis T.
263
“Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir
kötülük işlerse onun cezasını görecektir.” (Zilzal, 99/7-8).
264
èuúalÀ: èaúlÀ M.
265
gibidür: bigidür M.
266
maèìdeye: maèdeye M.
267
şÿmuñ: şomlıàun M.
268
èuúalÀ: èaúlÀ M.
269
óırãuhu: òırãahu M.
270
ùalep: ôalep T.
271
ùÀvusla: ùÀvus ile T.
272
èuúalÀ: èaúlÀ M.
273
eydür ger: - M.
274
saña: - M.
127
275
bulmañ: bulmaú M, T.
276
òÀúÀnìden: óÀúÀnìden M.
277
velÀkin: velekin M.
278
derd-i elem: derd elem T.
279
óaddüñe: óaõõuña M.
280
yigdür: yegdür M.
281
èuúala: èaúlÀ M.
282
òaãmı: òaãm T.
283
Bu beyitte vezinde hata yapılmıştır.
284
irişürsin: irişürãin M.
285
ãunma: ãanma M.
128
286
gibi: bigi M.
287
óor: çor T.
288
cünbişlere: cünbüşlere M.
289
ez-an-cÀnib: ezin cÀnib T.
290
ser-güzeşti: ser-güzeştin M.
291
SüleymÀnì: SüleymÀn M.
292
yüzinden: yüzünden M.
293
yire: yirde T.
294
vü: - M.
295
òıdmet: òıõmet M.
129
296
baórì: baóri T.
297
nÀmüdÀr: nÀmdÀr T.
298
liki: lik T.
299
ãalavÀt: ãalÀvat T.
300
eùyÀr meliki: eùyÀr-ı melik T.
301
eyitdi: eytdi M.
302
velÀkin: velekin M.
303
úıla muèÀf: meèÀf úıla M.
304
eyitdi: eytdi M.
130
kimesne ki óaãÿd lÀ-yesÿd ola anuñ ben günÀhın dilemekdense305 etin yimege diş
bilemek evlÀdur. ZìrÀ ki (2) óasÿddan fÀyide gelmez. ZiyÀndan àayrı yikregi budur ki
SüleymÀn Óaøreti anuñ manãıbını balıúçıla vire. (3) Úuşlar ãaffında müràÀn-ı baórìye
reʾìs olup òiõmet-i SüleymÀn’a edÀ úılup dergehine yüz süre.” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(4) Çünki òÀyin oldı ol Gerden-dırÀz
Úatli306 vÀcib oldı pes iy ser-firÀz
305
dilemekdense: dilemekden ise T.
306
úatli: úatl M.
307
ÓÀkim: ÒÀkim M.
308
ez-an-cÀnib: iz-in cÀnib T.
309
nite: - M.
310
ötüşdiler: ötüşdüler M.
311
neyyir: neyri T.
312
olıcaú: - M.
313
olduàın: olduàun M.
314
eyitdi: eytdi M.
315
òuùÿùın: òuùÿdın T.
131
seçemedi316 (19) ve o tÀrìòüñ raúam-ı óurÿfın øabù idüp, tÀrìò-i levóüñ neydügin
oúıyup317 farú idemedi. SüleymÀn’a (20) iàvÀ virmege furãatdur diyüp, melek ãıfat olup
SüleymÀn’a göründi. SelÀm virdi. SüleymÀn èaleyk, (21) aldı. Andan eyitdi318 ki: “YÀ
SüleymÀn-ı zamÀn ve iy şÀh-ı cihÀn niçün dil-i perìşÀnsın?” SüleymÀn Óaøreti [M T 9a]
(1) eyitdi:319 “YÀ şaòã men ente yaèni ki sen kimsin?” didi ve “Úandan geldüñ úanda
gidersin?” CevÀb virdi ki: (2) “YÀ ãÀóib-i zamÀn iy ôıll-ı SübóÀn ve iy SüleymÀn-ı cihÀn
ben daòı Óaú TeèÀlÀ’nuñ bir øaèìf320 úulıyam ve senüñle (3) bir atadan ve bir anadan
úarındaşam. Óaú emrile her óÀlüñe óÀldeşem.” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Bir úarından ùoàmadun gerçi hemìn
(4) Lìki321 senden sañayem àayet yaúın
316
seçemedi: seçmedi T.
317
oúıyup: oúuyup M.
318
eyitdi: eytdi M.
319
eyitdi: eytdi M.
320
øaèìf: ãaèìf M.
321
lìki: lìk M, T.
322
yüzinden: yüzünden M.
323
eyitdi: eytdi M.
324
müşkil: müşkül M.
325
başàa: başúa M.
326
geldüginden: geldügünden M.
327
eyitdi: eytdi M.
328
úalèÀsına: úalèÀsınuñ T.
329
geldüñ: - T.
330
tÀriò: tÀriòi M.
132
331
yazusın: yazasın T.
332
øaèìf: ãaèìf M.
333
ãıfatlarla: ãıfatlar ile T.
334
tÀ: -M.
335
gibi: bigi M.
336
SüleymÀn: - M.
337
evvel: ol M.
338
ki: - M.
339
Òaãlaruñla: Óaãlaruñla M.
133
senüñ müşkilüñ340 daòı óall olmaz úalur. èÁúıbet (14) renc óÀãıl olur. Seni helÀk
menzilüñ òÀk ider.” SüleymÀn eydür: “YÀ èAbdullÀh bu sözüñi daòı úabÿl eyledük. (15)
áaøab bÀbına úayd-ı úuful urduú.” Buàur racìm SüleymÀn’dan iùÀèat òaberin işüdüp şÀd
oldı (16) daòı “YÀ SüleymÀn şarùuñ bir muókemi daòı budur kim bu òaùù-ı melegi işidüp
òaberin aşikÀre (17) úılmayasın. Münkir olmayasın. İy şÀh-ı cihÀn ve iy SüleymÀn-ı
zamÀn èilm-i melek Àdem èilmine beñzemez. (18) Ádem èilmin aşikÀre idüp istiàfÀr
iderse maàfÿr olur. AmmÀ ki melek èilmin aşikÀre iden (19) tevbe ve istiàfÀr iderse
daòı341 úabÿl olmaz. Yüz yigirmi dört biñ peyàam-berler342 şefÀèat (20) daòı iderler ise
çÀre olmaz. Ebede’l-ebedì èaõÀb-ı elìm içre úalur. ŞeyùÀn-ı laèìn gibi343 meger kim (21)
Àòir zamÀn peyàam-beri Muóammed-i MuãùafÀ ãalla’l-lÀhü èaleyhi ve sellem anuñ
şefÀèati ola.” Nazm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
[M T 10a] (1)Her kime şefúat úılursa ol şefièa’l-müõnibìn
Şek getürme raómet ider aña rabbü’l-èÀlemìn
340
müşkilüñ: müşkülüñ M.
341
daòı: - M.
342
peyàamber: peyàamberler M.
343
gibi: bigi M.
344
kim: kime M.
345
eyitdi: eytdi M.
346
iy: yÀ M.
347
bildirmeyüp durur: bildirmeyüpdür M.
348
niçün: neyiçün M.
349
rÿóÀnì: revóÀnì M.
350
emr: emir M.
134
bende bunda geldük. Saña irdük. Bu òaùùı görüp oúumasında èÀciz (14) úalduñ. Pes ol
èÀcizlere reh-nümÿn olup èÀvn idici pìr ü bi-zevÀl AllÀh ben úulın èÀlemi àaybdan (15)
gönderdi kim bu òaùùı oúuyup saña ièlÀm úılam.” Diyüp, ol racìm ol òaùùı oúuyup eydür.
Naøm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(16) Böyle yazmış ol melek óaùùı èayÀn
Kim SüleymÀn olıcaú şÀh-ı cihÀn
351
üstine: üstüne M.
352
leşkeri: èaskerì M.
135
353
eyitdi: eytdi M.
354
eyitdi: eytdi M.
355
budur eyitdi: bu kim eytdi M.
356
yidi: yedi M.
357
biş: beş M.
358
melìkì: milkini T.
359
şaóãı: şaóã M.
360
tefaóóuã: tefaòòuã M.
136
361
Nÿó u: Nÿó M.
362
SüleymÀn’a èaleyhi’s-selÀm: SüleymÀn èaleyhi’s-selÀma M.
363
şeyùÀn-ı racìm: şeyùÀn M.
364
kendüzin: kendin M.
365
ne durur: nedür M.
366
VelÀkin: Velekin M.
367
şeyùÀndur: şeyùÀn durur M.
368
SüleymÀn ile: SüleymÀn M.
369
yidi: yedi M.
137
çıúarup virdi. Daòı370 eytdi: “Ya SüleymÀn-ı zamÀn şeyùÀn-ı laèìn ol merdÿd senüñ der
pÀyüñce durur. (20) AmmÀ kim371 ãad hezerÀn LoúmÀn’uñèilmine kim ol merdÿdı
geldügin bilür. Mat úılur. YÀ SüleymÀn ol (21) yitmiş372 iki milletüñ düşmÀnı şeyùÀn
gelüp saña iàvÀ virdügine teşviş çekme kim Óaú TeèÀlÀ’nuñ [M 11b] èinÀyeti [T 11b]
(1) senüñle biledür. Yüz biñ ancılayın merdÿd saña noúãÀn irürmez. Bu òaùùı kim
görürsün, Ádem’den evvel373 CÀn bin (2) CÀn úavminüñ òaùùıdur. Ol cihetden bu òaùùı
Ádem oàlanları oúıyumazlar. Bu şehir daòı Ádem’den evvel bünyÀd olupdur. (3) Óaú
TeèÀlÀ bilür kim bu úaãra ne úadar maòlÿúÀt gelüp, gidüp durur. Yüzin maèmÿr úılup
durur. YÀ SüleymÀn (4) yaúınuñda şöyle olsun kim dünyÀ sarayı altı kez maòlÿúÀt ile
ùolup durur, boşalup durur. Velì hiçbir Àdem (5) var mı kim gelüp yeryüzin maèmÿr
úıldı. Muúìm oldı.” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Köhnedür devr-i cihÀn iy kÀmuyÀb
(6) Anca kez maèmÿr olup oldı òarÀb
370
daòı: - M.
371
kim: -T.
372
yitmiş: yetmiş M.
373
evvel: ol M, T.
138
374
Òıør: Òıøır M.
375
eyitdi: eytdi M.
376
Óaúúa: Óaúúı M.
139
377
Òıør-ı òÀøır: Òıãr-ı òÀãır M.
378
melek -i müvekkel-i òÀk: melek müvekkel-i òÀk M.
379
ùaèmı: ùoèmı T, M.
380
şekker: sükker M.
381
şehr: şehir M.
382
velÀkin: velekin M.
383
yigdür: yegdür M.
384
vü:- M.
385
alavuz: alur M.
140
áaflet kilimin üzerümüzden ãalavuz.” diyüp çeşm ü (20) gÿş386 oldı. Melek-i müvekkel-
i òÀk eydür: “YÀ SüleymÀn ùaş ùopraú vìrÀneliài èibretdür. ÒÀk olup (21) çüriyen
selÀùìnlerden èibret almaúdur.” Buàur SüleymÀn eydür: “İy müvekkel-i òÀk ol Óaú
óaúúı çün [M T 12b] (1) kim saña èilm-i ledün virdü. Bu şehri nice maòlÿúÀt yapup
durur bilmedük ve bu èamÿduñ yazusın oúuyup (2) müşkili óÀl úılmaduú.” didi. Melek-i
müvekkkel-i òÀk eydür: “YÀ SüleymÀn bu şehri CÀn úavmi yapmışdur.” (3) SüleymÀn
didi kim: “Nite?” Ol müvekkel-i òÀk eydür: “YÀ SüleymÀn CÀn úavmi yitmiş yidi387 biñ
yidi yüz yitmiş yidi388 úabìleyidi. (4) Her bir úabìlesi yitmiş yidi biñ yidi yüz yitmiş
yidi389 evidi. Her evde yidi390 şer biñ irkek391 ve392 dişi oàÿl (5) úız varıdı. MÀèÿn adlu
bir melik varıdı. Ol úavme padişÀh idi. İki biñ yidi yüz yitmiş393 yıl óükm (6) eyledi. Bu
şehri ol MÀèÿn yapdı.” diyüp òaber virince SüleymÀn eydür: “YÀ melek-i müvekkel-i
òÀk394 bu levói395 (7) görüñüz. TÀ bilevüz kim bu levó içre ne var durur.” didi. Andan
melek-i aèôam eydür: “YÀ SüleymÀn bu levói oúumaú (8) baña emr396 degüldür.397
AmmÀ kim bu levó-i èamÿd yazusın kirÀmen kÀtibìn vardur. Ol oúur. Emr iderseñ (9)
daèvet úılam. Gelüp oúusın.398 Baña destÿr yoúdur.” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Óükm iderseñ başum üzre getürem
(10) Óaøretüñe işbu dem399 ben yitürem
386
çeşm ü gÿş: çeşm-i gÿş M.
387
yitmiş yidi: yetmiş yedi M.
388
yidi yüz yitmiş yidi: yedi yüz yetmiş yedi M.
389
yitmiş yidi biñ yidi yüz yitmiş yidi: yetmiş yedi biñ yedi yüz yetmiş yedi M.
390
yidi: yedi M.
391
irkek: erkek M.
392
ve: - M.
393
yidi yüz yitmiş: yedi yüz yetmiş M.
394
òÀk: óÀk M.
395
levói: levó M.
396
emr: emir M.
397
degüldür: degildür M.
398
oúusın: oúusun M.
399
işbu dem: aşup dem M.
400
èaleyhi’s-selÀm: - M.
401
Müvekkeli-i òÀk: Müvekkeli-i óÀk M.
402
óÀøır: òÀøır M.
403
şekl: şekil M.
404
velÀkin: velekin M.
141
èanúa ãıfat iki úanadı var iki omuzında ãaà ãol405 cÀnibinde gevdesindeki úanatlar ile
vücÿdın (15) örtmiş. HemÀn elleri ucı yüzi gözi görinür ve omuzı úanatların açup
úaldurmış üzerüme sÀyebÀn (16) bigi ùurur dört eli var. Bir elinde ãaru yaúutdan devÀt
ùutar. Bir elinde elmasdan úalem ùutar. (17) Bir elinde daòı nÀme ùutar. Üzerinde bì-
óurÿf hece406 òaùùı var. Bir elinde daòı bir levó ùutar yüzi (18) èÀlem-i kÀyinÀt içre gün
gibi şuèle virür. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Yüzi nÿrından münevverdi cióÀn
(19) LÀle óaddü gül èiõÀru dür-fişÀn
405
ãaà ãol: ãaà -ı ãol M.
406
hece: bì-hece T.
407
çehÀn: cihÀn M.
408
velÀkin: velekin M.
409
zebercede: zebercedden M.
410
yidi: yedi M.
411
yitmiş: yitmiş M.
412
bu: - T.
413
yidi: yedi M.
414
kürsiʾi: kürsi M.
415
Levói’ l-maófÿôa: levóa’ l-maófÿôa T.
416
her: - M.
142
kÀõib vaúti olıcaú görürem ki bu nÀmem içre yazduàum òuùÿù417 (15) cümlesi maóv
olup, Óaú TeèÀlÀ’nuñ àayb òazìnesine gitmiş andan418 ol dem úudret úanatların (16)
açup uçup yidinci419 felek meleklerin geçüp èarş-ıèaôìme irerem. èArş bÀbına yüz sürüp
(17) münÀcÀt ùÀèat úıluram. Andan bu levóümi ol dem Levó-i Maófÿô’a muúÀbil
ùutaram. Eydürem ki: İlÀhì Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(18) NÀliş idüp eydürem ki yÀ İlÀh
Òiõmet içre úıldum ise ger günÀh
417
òuùÿù: òuùÿùı M.
418
andan: afdan M.
419
yidinci: yedinci M.
420
“O, doğurmamış” (İhlÀs, 112/3).
143
421
müvekkel kirÀmen kÀtibìn: müvekkel-i kirÀmen kÀtibìn M.
422
görelüm: - M.
423
muùÀlaèa: muùÀlièa M.
424
oúıyup: oúuyup M.
425
óaøreti’ne: óasretine M.
426
şarú u àarbı: şarú-ı àarbı M.
427
gibi: bigi M.
428
rubèı: rubèu M.
429
mÀèÿnidi: mÀèÿnüdi M.
144
430
dürişüben: dürüşüben M.
431
leşkerümle: èaskerümle M.
432
sipihr: sipehr T.
433
ùoldurubdum: ùoldurubdur M.
145
434
şÀd: şÀõ M.
435
oldu: oldı M.
436
bilmedüñ mi: bilme midüñ M.
437
ider: kiyider T.
438
óırã ile: òırã ile M.
439
mÀl u genç: mÀl-i genç M.
146
440
ber güzin: bir kezin M.
441
yiksÀn: yeksÀn M.
442
dut-ı Àh: dut Àh T, dut u Àh M.
443
elden: elümden T.
147
444
ılduz: ıldız M.
148
445
gÿş u hÿşı: gÿş-ı hÿşı M.
446
sen èamel: cümle sen M.
447
bì-èalil: bì-èalel M.
448
oúuyıser: oúuyuser M.
149
449
òalel: óalel M.
450
nefs ü şeyùÀn: nefs-i şeyùÀn M.
451
“Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır.” (Bakara, 2/115).
150
452
ÒudÀya: ÒuõÀya M.
453
naôm u nesrin: naôm-ı nesrin M.
454
her: - M.
455
ùolındı: ùolundı M.
456
dìdÀrına: dìõÀrına T, M.
457
lik: liki M, T.
458
ÒudÀvendi: ÒuõÀvendi M.
459
òalel: óalel M.
460
“Ümit kesmeyin.” (Zümer, 39/53).
151
461
õikrindedür: õikrinde durur M.
462
bülbül imdi sen de: sen de bülbül imdi M.
463
Óaúú ki: Óaúúı M.
464
sözi: sözü M.
465
kÀmıyÀb: kÀmuyÀb M.
152
DÀsitÀn-ı der beyÀn-ı ŞÀh-ı MÀèÿn466 [M T 15b ] (1) ve der tÀrìò-i üst
LoúmÀn-ı Óakìm467 úavlince aãóÀb-ı kibÀr ve aóbÀb-ı muótÀr ol vech ile (2)
ãaóìó óikÀyet úılurlar ki ve EflÀùÿn-ı YunÀnì óukemÀnuñ ehl-i èirfÀnı naúlince
òıredmendÀn-ı seòun-perver (3) muóaddiåÀn-ı aòbÀr nik-manôar ol vech ile ãarìó rivÀyet
úılup eydürler ki nite çünkim Úalèa-i CÀn (4) ibn-i CÀn içinde SüleymÀn-ı zamÀn
naôarında ol melek-i müvekkel468 èamÿd-ı tÀrìò469 òaùùın kim oúudı. (5) SüleymÀn’dan
icÀzet alup gitdi. Andan SüleymÀn Nebi èaleyhi’s-selÀm bildi kim ol şehri MÀèÿn (6)
ŞÀh sulùÀn-ı CÀn ibn-i CÀn binÀ úılmış. Rÿó-ı revÀnın duèÀ birle yÀd úıldı. Andan ol
şehrüñ cÀnib-i (7) şimÀlinden yaña bir kapu daòı göründi. MuèallÀ ol úapudan daòı içerü
girüp ùuş ùuşa470 teferrüc (8) itdiler.471 SüleymÀn ile selÀùìn serverler mìr ü mihterler bir
muèteber saraya irdiler. MeydÀn miåÀl ãaónına girdiler. (9) äaón ortasında bir muèallÀ
aèlÀ zìbÀ raènÀ úaãır bì-úuãÿr gördiler kim úapusında yidi472 dürlü muraããaè473 (10)
mermerden müvellÿn bir şeh-nişìn düzmişler. SüleymÀn devlet ile çıúup anuñ üzerinde
oturdı. LoúmÀn ile Áãaf ve NÀåin (11) ve EvyÀåir peyàam-berler ãaà u ãol ayaà üzre
ùurdılar. Andan SüleymÀn èaleyhi’s-selÀm ol èÀlì sarÀyuñ ãaónına (12) naôar urdı.
äaónuñ çaú ortasında mermerden dört úalup gördi. CÀn bin CÀn ãÿretinde başı
müseddes köşelü (13) her köşesinde iki gözleri ve iki úaşları lebleri ve aàzı ve dişi var.
Amma kim Àdem vechinde degül (14) cin ãÿretinde ve bu dört úalıblaruñ cümlesi
dirileyin birbirine úarşu ùururlar. Andan ol úalıblaruñ birinüñ (15) elinde mermerden
düzme bir kerkes var. Ùutup ùurur. Úanad úanada urup üçerleyin andan ãoñra bir elinüñ
(16) yik barmaàın dişile dişlemiş ùurur. äankim bir474 teessüfde durur. İkinci úalıb daòı
466
ŞÀh-ı MÀèÿn: MÀèÿn Şah M.
467
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
468
melek-i müvekkel: melek-i müvekkeli M.
469
èamÿd-ı tÀrìò: èamÿd tÀrìò M.
470
ùuş ùuşa: ùuşı ùuşa M.
471
itdiler: iderler M.
472
yidi: yedi M.
473
muraããaè: - M.
474
bir: - M.
153
bir elinüñ yumruàın (17) dikmiş475 bir elin daòı açuú úomış ve úolların açmış durur.
Üçünci úalıb elinde mermerden bir rebÀb (18) ùutar canlu bigi ãankim çalup raúã urur.
Dördünci úalıb şekli bir elin öñine ùutmış bir elinde (19) yüzüne urmış aàlar bigi ùurur.
SüleymÀn Peyàam-ber ol dört düzme úalıbı şöyle göricek vezìrlerine (20) eydür: “İy
cihÀn feylesÿfları bu úalıbları şöyle teferrüc içün mi düzdiler ola. Yoúsa bir àayrı remzi
rumÿzı mı (21) var ola.” didi. SüleymÀn Nebì èaleyhi’s-selÀm eyle diyicek Áãaf eydür:
“YÀ SüleymÀn bin DÀvÿd benüm [M T 16a] (1) èilmümde budur kim ol şekil kim bir
barnaàın aàzına urup bir elinde kerkes476 ùutan477 işÀreti bu ola kim (2) bir kişi kerkes
gibi biñ yıl daòı èömür sürerse èömrüne ùoymaz. Ölüm vaúti óasret ile barmaàın
dişleyüp (3) gidecekdür, cihÀnı terk idecekdür diyüp yaèni óayf ider. Nitekim úalıb
barmaàın dişleyüp (4) ùurur. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Neår-i ÙÀyir miåli biñ yıl yaşaya bir şehriyÀr
Nefèi ne kim olur Àòir òÀk içinde ol àubÀr
475
dikmiş: dükmiş M,T.
476
gerges: gergez M.
477
ùÿtan: ùÿtar M.
478
yumruàın: yumruàun M.
479
úaldurduàın: úaldurduàun M.
480
almışdum: almış idüm T.
481
olmışdum: olmış idüm T.
482
zuóal: zuòal M.
483
cÀn u ciger: cÀn-ı ciger M.
484
naôm: -M.
154
485
baòt u devlet: baòt-ı devlet M.
486
Áãaf: Áãıf M.
487
kim: - M.
488
“ölmeden evvel öl”(Acluni, Keşfü’l Hafa, C.2, s. 402 ).
489
acır: acur M.
490
óayf: òayf M.
491
úafeãsin: úafeã M.
492
cÀm-ı mey: cÀm u mey M.
493
içmedin: itmedin M.
494
óayf: òayf M.
495
óayyÀù: òayyÀù T.
496
ne òod: ne òÿõ M, T.
497
kendüzinden: kendüzin M.
498
òod: òÿõ M.
499
iótiyÀù: iòtiyÀù M.
155
513
kÀmkÀridüm: kÀmukÀridüm M.
514
muôaffer: muôfer T.
515
velÀkin: velekin M.
516
èömür: èömrüm M.
517
Lìki: Lìk T.
518
yumruàın: yumruàun M.
519
diküp: düküp M, T.
520
úaldurduàınuñ: úaldurduàunuñ M.
521
úatumda: úıyumda T.
522
gibi: bigi M.
523
gibi: bigi M.
524
almazdum: almaz idüm T.
525
velÀkin: - M.
526
görürsin: görürsün M.
527
men: ben M.
157
528
men: ben M.
529
yimedüm: yemedüm M.
530
vü: - M.
531
gibi: bigi M.
532
õevú ü: õevúi M.
533
degmez imiş: degmezmiş M.
534
degmez imiş: degmezmiş M.
535
óayfa: òayfa M.
536
naúl-i LokmÀn Hakìm: LokmÀn M.
537
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
538
èaúl: èaúıl M.
539
yüzinden: yüzünden M.
540
velÀkin: velekin M.
541
degül durur: degil dururlar M.
542
barmaàınla: barmaàın M.
543
ùÀyir: ùÀyiz M.
544
kerkese: kerkeze M.
158
545
beñzer: beñez M.
546
yılduz: yıldız M.
547
yılduz: yıldız M.
548
bildügümüz: bildigümüz M.
549
úalıp: úalıbı M.
550
diküp: düküp M,T.
551
yılduzlular: yıldızlular M.
552
rezmde: rezmide M.
553
bezmde: bezmide M.
554
hem: -M.
555
kÀmukÀr: kÀmkÀr T.
556
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
557
düzdügüm: düzdügim T.
558
yılduzı: yıldızı M.
159
çalardı. RebÀb çalmaú cenge işÀretdür. ZìrÀ kim Zühre çeng çalar diyü ceng
itmemişlerdür kim (7) ceng maúlÿb idicek genc olur. Genci 559 ùurduàı bu yirde
bilmeyeler diyü ammÀ kim bu úalıb (8) Zühre’ye işÀretdür. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
İşbu úalıb şekil añla kÀmurÀn
Zühre’ye ider işÀret bì-gümÀn560
559
Genci: Genç M.
560
bì-gümÀn: yoú gümÀn M.
561
Bildügüm: Bildigüm M.
562
dutduàı: ùutduàı M.
563
óayf: òayf M.
564
VelÀkin: Velekin M.
565
òÀki: òÀke M.
566
görürsin: görürsün M.
160
567
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
568
eyle: öyle M.
569
oúıyup: oúuyup M.
570
gice: gece M.
571
cÿş: òoş M.
572
leşkerinüñ:èaskeri M.
573
ve: - M.
574
eåmÀr: aèşÀr M.
575
şaúÀyıú-ı nuèmÀn: şaúÀyıú u nuèmÀn M, T.
576
ùarafından: - M.
577
SüleymÀnìlar: SüleymÀnlar M.
578
ÒÀlıú’a: ÓÀliú’a M.
579
kÀmiyÀb: kÀmüyÀb M.
580
bì-óisÀb: óisÀb T.
161
Neår: (15) Óakìm úavlince çünkim èale’ã-ãabÀó oldı. Göz gözi gördi. Bu
yañadan daòı mühendisler (16) mièmÀrlar kim gelüp, ol583 gice gidüp, ãabÀó olıcaú
SüleymÀn Óaøreti daòı èalehi’s-selÀm yirinden (17) ùurup, evrÀd uúuyup, namÀzdan
niyÀzdan584 fÀrià olıcaú sürüp ol vüzerÀyıla ve ümerÀyıla óukemÀyıla (18) gelüp úalıblar
üzerine ùurdı. Naôar urdı. Bir zerrìn kürsì úodılar oturdı. Serverler daòı (19) ayaà
üzerine ùurdılar. Naôar úalıblara urdılar. Mühendisler daòı o dört úalıbları giderdiler. Ol
(20) arayı geregi bigi úazdılar. Bir ulu kefeng açıldı. Demürden muókem úapusı var
berkilü bozdılar giderdiler. (21) Bir zìr-i585 zemìn aàzı açıldı. Aşaàasına nerdübÀn iner.
Andan SüleymÀn èaleyhi’s-selÀm BÀd-pÀ-yı586 [M T 19a] (1) Medeni’ye eydür: İy
server-i Medenì bu zìr zemìnden inüp naôar eyle. Gör kim LoúmÀn-ı Óakìm587 itdügi
(2) işÀrete nisbet nesne var mıdur. VelÀkin588 yÀ589 BÀd-pÀ-yı590 Medenì óaõer úıl iótiyÀù
birle ingil kim iótiyÀù (3) lÀzımındandur. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Her ne yirde görinür óavf591 u òaùar
èAúl-ı kÀmil idiser andan óaõer
581
Vird: Virdi M.
582
ider: eydür M.
583
ol: - T.
584
niyÀzdan: -T.
585
zìr-i: zer M.
586
BÀd-pÀ-yı: BÀd-ı pÀy M.
587
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
588
VelÀkin: Velekin M.
589
yÀ: -M.
590
BÀd-pÀ-yı: BÀd-ı pÀy M.
591
óavf: òavf M.
592
müdÀm: müdÀmì M.
593
BÀd-ı pÀy: BÀd-pÀy T.
594
Baş: Pes M.
162
595
BÀd-pÀ-yı medenì: BÀd-ı pÀy medenì M.
596
ãıàınup: ãıàınıp M.
597
CÀmus: ÓÀmus M.
598
EjderhÀ-yı çaròa: EjdehÀ-yı çaròa M.
599
BÀd-pÀy: BÀd-ı pÀy M.
600
vü: - M.
601
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
602
ùılsımÀt: ùılısımÀn M.
603
BÀd-pÀyı: BÀd-ı pÀyı M.
604
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
605
degüldür: degildür M.
606
èAúrebi: èAúreb M.
607
úuyruàın: úuyruàun M.
608
öñinde: öñünde M.
609
bÀba: ver M.
610
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
163
ùılsımınuñ çaròı ol siyÀh ferş altında durur.” diyup SüleymÀn’a añlatdı. (6) SüleymÀn
daòı óükm eyledi. BÀd-pÀ-yı èAyyÀr ol çÀpük-i ùarrar çaàırup dört mühendis üstÀd
getürdiler. (7) Hendese birle ferş-i siyÀh yirinden úopardılar. Demürden bir ulu çarò
gördiler. Andan ãoñra ãıdılar. Bir peres ile611 (8) pehlivÀnlardan Úarùÿs-ı612 èÁdì urup ol
çaróı ãıdı. Demürden düzülmiş èaôìm ùılısmı bozdı ùaàıtdı. (9) BÀb öñinde613 ùurup
èaúreb yüzü úoyı düşdi. SüleymÀn ile vezìr görüp LoúmÀn bin èÁd’ı ol Óakìm (10)
üstÀdı taósìnleyüp andan kapuya vardılar. Dest urdılar. Gördiler kim àÀyet berk
ardından muókem (11) berkilü. Ne úadar kim úuvvet úıldılarsa bÀbı yirinden ıramadı,
açılmadı. Neyidüki614 seçilmedi. èÁúıbet LoúmÀn-ı (12) Óakìm615 úapu ortasında bir
Àhenìn616 òalúa gördi. Óakìmler el urdılar. Bozamadılar. PehlevÀnlardan (13) èAøfer
geldi, ùutdı, bozamadı. èAnter geldi bozamadı. èÁúıbet yine Úarùÿs-ı617 Ádì burdı. (14)
Úapu açıldı, içerü girdiler. Gördiler kim iki eyvÀn birbirine úarşu ùurur. äaà ùarafında
úızıl altundan (15) sebüke ùurur. äol ùarafında gümişden618 sebüke ùurur. AmmÀ kim
gümişden619 sebükeler çürimüş úara (16) demüre dönmiş velÀkin620 altun tÀze. Buàur
SüleymÀn ol mÀlı görüp taèaccüb úılup eydür: “YÀ LoúmÀn-ı (17) Óakìm621 Àferìn senüñ
èilmüñe kim bu òazìneyi defìneyi bulduú. AmmÀ622 kim bu gümişden623 olan sebükeler
(18) çürümiş. Altun nesne olmamış.” didi. LoúmÀn-ı Óakìm624 eydür: “YÀ SüleymÀn
altun kim dünyÀ durduúça (19) ùursun nesne olmaz velÀkin625 gümişe626 hevÀ ùoúunmasa
biñden geçse rubèı eksilür iki biñden geçse (20) nıãfı eksilür. Üç biñ yıldan geçse daòı
ziyÀde eksilür. Eger kim bu gümüşe hevÀ-yı nem ùoúunmasa (21) zìr-zemìnüñ hevÀsı
ùoúunmasa hiç úalmazdı. Bu úadar úalduàı daòı bu eåeri hevÀnuñ òÀããÀsından 627 durur.
[TM 20a] (1)Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Bu gümiş628 óÀli budur itdüm beyÀn
Óikmet ehli böyle didi kÀmurÀn
611
Peres ile: beres ile M.
612
Úarùÿs-ı: Úurùÿs-ı M.
613
öñinde: öñünde M.
614
Neyidüki: Neydüki T.
615
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
616
Àhenìn: Àhin M.
617
Úarùÿs-ı: Úurùÿs-ı M.
618
gümişden: gümüşden M.
619
gümişden: gümüşden M.
620
velÀkin: velekin M.
621
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
622
AmmÀ: - T.
623
gümişden: gümüşden M.
624
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
625
velÀkin: velekin M.
626
gümişe: gümüşe M.
627
òÀããÀsından: óÀããÀsından M.
628
gümiş: gümüş M.
164
629
ayaàı: ayaú M.
630
Genc-òÀne: Genc-óÀne M.
631
úalmayadı: úalmayıdı T.
165
632
BÀd-pÀ-yı Medenì: BÀd-i pÀ-yı Medenì M.
633
gümürdi: gümürdü M.
634
BÀd-pÀ-yı Medenì: BÀd-i pÀ-yı Medenì M.
635
BÀd-pÀy: BÀd-i pÀy M.
636
şekl: şekil M.
637
BÀd-pÀy: BÀd-i pÀy M.
638
úazàanınca: úazúanınca M.
639
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
640
BÀd-pÀy: BÀd-i pÀy M.
641
FilÀùÿn: FelÀùÿn M.
166
642
ùılsımÀt: ùılısımÀt M.
643
ùılsımÀtı: ùılısımÀtı M.
644
ùılsımÀtın: ùılısımÀtın M.
645
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn-ı Ekber M.
646
ùılsımÀtı: ùılısımÀtı M.
647
melegüñ: milküñ T.
648
ùılsımÀtı: ùılısımÀtı M.
649
sedd-i İskenderi: sedd-i Sikendi M.
650
ùılsımÀtı: ùılısımÀtı M.
651
oluruz: olur M.
652
çÀri: çÀr T.
653
óayrÀn: òayrÀn M.
654
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
655
selÀùìnler: - M.
656
görüp: görüp görüp M.
657
ùılsım: ùılısım M.
167
genc-òÀne vardur kim bu genc- (7) òÀne658 anuñ taótında659 durur. Laèl ü gevher yÀúut
òazìnesidür. Bu úalıbı aña bekçi itdiler. (8) Anuñ içün kim bunuñ660 ùılısımÀtı geñez
degildür.661 Bu ùılsımÀt662 àayrı ùılsımÀtdan663 müşkil durur velÀkin (9) elindeki ùaşı
atmayınca imtióÀn idemezüz.” didi. “Ol demür ùop gelüp inse görsem ne yire (10)
ùoúunursa yine úalıba verür mi vermez mi? ZìrÀ kim èilimde gördüm ki bu ùılısımÀt (11)
úalıbı anuñ nevèi durur. Bu nevèinüñ küllisi kendüye verür birünüñ vermez kendüye
verürse külli ùılısımdur (12) velÀkin664 SüleymÀn devletinde bozaruz.” didi. SüleymÀn’a
duèÀ úıldı. Buàur SüleymÀn-ı zamÀn sulùÀn-ı cihÀn (13) melik-i eùyÀr insÀn bir cellÀda
buyurdu kim gelüp gözin baàlayup nerdübÀndan úapuya çıúa (14) tÀ kim biñ úızıl altun
vireyim, didi. CellÀd daòı biñ altunı alup, úoynuna úoyup, baş ortaya (15) úoyup
úalıbdan ùılsımÀtdan665 òaberi yoú. Gözleri görmesün diyüp baàladılar. Úalıbı
görmemişdi. (16) NerdübÀna úulaàuzlıú itdiler. CellÀd bir ayaú çıúdı.666 Úapunuñ667
ardından yine gümüldü úopdı. (17) CellÀd iki ayaú nerdübÀna668 çıúdı. Úalıb úapudan
başın gösterdi. Üçünci ayaú nerdübÀna669 (18) çıúıcaú úalıb buàur úapunuñ üzerinde
kemer içinde ùurdı. Dördünci ayaú çıúıcaú ol (19) Àhìn ùopı ãanki ÀsiyÀb miåÀl eline aldı.
Úapunuñ üstin alup ùurdı. Gözin cellÀda (20) ãaldı. ÓavÀle oldı. Beşinci ayaú nerdübÀna
cellÀd çıúıcaú úalıb vezn ile ol ùopı atdı. NerdübÀn (21) üzerinde cellÀdı urdı. Òurd-ı
òaşòÀş eyledi. Ol demür ùop yuvalanup nerdübÀn dibinde bir delük670 [M T 21b] (1) var
imiş aña düşüp gitdi batdı. SüleymÀn-ı zamÀn selÀùìn-i serverler ile mübÀriz mihterler
ile görüp (2) ol ùılsımÀtı671 düzen üstÀda taósìn itdiler. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Hey ne kÀmiller görübdür çarò-ı çeşm-i Àbanÿs
(3) Beñzemez şÀkirdine CÀmasb-ı BuúrÀù Feyleúÿs672
658
genc-òÀne: genc-cÀne M.
659
taótında: taòtında M.
660
bunuñ: bu T.
661
degildür: degüldür M.
662
ùılsımÀt: ùılısımÀt M.
663
ùılsımÀtdan: ùılısımÀtdan M.
664
velÀkin: velekin M.
665
ùılsımÀtdan: ùılısımÀtdan M.
666
bir ayaú çıúdı: - M.
667
Úapunuñ: daòı biñ úapunuñ M.
668
nerdübÀna: nerdübÀndan T.
669
nerdübÀna: nerdübÀna çıúdı M.
670
delük: delik M.
671
ùılsımÀtı: ùılısımÀtı M.
672
Feyleúÿs: Úaylaúÿs T.
673
èaleyhi’s-selÀm: èaleyhi’s-selÀma M.
168
daèvÀ úılduñ. Bu daèviye maènì gerekdür. (6) Bu ùılsımÀtı674 bozàıl.” didi. LoúmÀn
Óakìm daòı ùılısımÀt kitÀbın kim èilm-i İdrìs devrinde raúama (7) gelüp ùururdı. AmmÀ
kim aãılda CÀn bin CÀn devrinde äaór675-ı nÀr zamÀnında Aúlìnün Óakìm’den (8) úalup
durur. Yirinde õikr olına ol kitÀbı eline alup naôar úılup gördi didi kim: “İy şÀh-ı cihÀn
(9) ve SüleymÀn-ı zamÀn bu úalıb ùılsımınuñ676 fetói nerdübÀnuñ ayaàı altında durur.
Çaròı677 var durur, nerdübÀnı baãılıcaú (10) vezn ile oynar, ùoúunur, çarò döner. Bu
úalıbı óarekete getürür, veznin yirine rÀst idicek demür ùopı (11) götürür. Fetó oluncaú
demür ùopıla nerdübÀna çıúanı urur kim anuñ úollarınuñ muúÀbelesi veznin (12) bulup
ùururlar kim atduàı ùopı ùutup rÀst ol çıúanı urur. NerdübÀn üzerinden àayrı yire ùop678
aşurı gitmez. Bir kemÀli daòı budur ùop yine úalıbuñ eline varur. ÓÀcetin eline ileti
virür. YÀ SüleymÀn (13) bu ùılısımÀtda cümlesinden üstÀdlıú budur kim ol demür ùop
nerdübÀn ayaàında yatup yine úalúup (14) úalıbuñ eline gire. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Böyle diyüp ol óakìm-i pür-hüner679
İtdi alúış ŞÀh SüleymÀn’a ki ver
674
ùılsımÀtı: ùılısımÀtı M.
675
äaór: äaòr M.
676
ùılsımınuñ: ùılısımınuñ M.
677
Çaròı: çerç M.
678
bulup ùururlar kim atduàı ùopı ùutup rÀst ol çıúanı urur. NerdübÀn üzerinden àayri yire ùop: - T.
679
óakìm-i pür hüner: óakìm ü pür hüner T.
680
eyitdi: eytdi M.
681
Àhen: Àhìn M,T.
682
ùılsımÀtı: ùılısımÀtı M.
683
èAøanfer: èAãanferi M.
684
perdesin de: beresin de M.
169
atup, urup bozdılar. Çarò bozulıcaú685 bir ùıraúa úopdı kim (7) cümle mìr ü sipÀhì
yacandılar. Ol bÀb úubbeleri gümledi. äandılar kim cümlesi aşaàa geçer. Buàur (8)
SüleymÀn vezìrler gördiler kim ol úapunuñ üzerindeki kemer içindeki ùuran ùılısım686
úalıbı (9) úapudan aşaàa aãılmış, ayaàından ãalınmış ùurur zencìrler ile. SüleymÀn ile
cemìè-i server ü selÀùìnler (10) LoúmÀn bin èÁd’ı ol óakìm üstÀdı taósìnlediler. Áferìn
úıldılar. Buàur BÀd-ı pÀ-yı èAyyÀr ol (11) sebük-bÀr-ı ùarrÀr defè-i yıldırımveş
nerdübÀna çıúup úalıb ayaàındaki687 zincìrini nacaú birle kesüp (12) úalıbı aşaàa ãaldı.
SüleymÀn ile ol óakìmler üzerine gelüp gördiler kim kemÀhì úalıb CÀn (13) bin CÀn
ãıfatında velìkin bì-cÀn ammÀ sìnesinde birúaç saùır yazu vardı CÀn úavmi dilince. (14)
LoúmÀn-ı Óakìm688 muùÀlaèa689 úılup oúuyumadı. èÁciz úaldı. SüleymÀn Óaøreti
èaleyhi’s-selÀm òÀtem-i (15) nübüvvetden bir ismi oúudı. Daèvet eyledi. Müvekkel-i
òÀk ol dem òÀøır olup geldi. Emrine muùıè oldı. Müvekkele óükm eyledi.690 Ol levó-i
èamÿdi oúuyuben MÀèÿn ŞÀh’uñ üzerine yaèni (16) òÀkine691 müvekkel olan mühr ile
münkir ve nekìr geldiler. Üç melek Óaú TeèÀlÀ’nuñ emrile (17) SüleymÀn’uñ emrine
meʾmÿr olup ùurdılar. AmmÀ kim SüleymÀn692 gözinde èayÀn, òalú gözinde (18) nihÀn.
Buàur SüleymÀn Óaøreti eydür: “YÀ melekÿt bu úalıbuñ sìnesindeki yazuyı oúuñuz,
(19) işidelüm.” didi. Melek daòı ùurup, muùÀlaèa693 úılup oúudı. Didi kim yÀ SüleymÀn-ı
zamÀn (20) Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Dimiş iy èÀlem için cümle gezen
èAdl ile viren òalÀyıúa düzen
685
bozulıcaú: bozılıcaú M.
686
ùılısım: ùısım T.
687
ayaàındaki: ayaàındaài M, T.
688
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
689
muùÀlaèa: muùÀlièa M.
690
Müvekkel-i òÀk ol dem òÀøır olup geldi. Emrine muùıè oldı. Müvekkele óükm eyledi: - T.
691
òÀkine: óÀkine M.
692
SüleymÀn: -M.
693
muùÀlaèa: muùÀlièa M.
694
Nüh: ne T.
170
695
pÀki õÀt: pÀk õÀt T.
696
K’itdi: Ki itdi M, T.
697
YÀd: YÀõ M.
698
ùılsımÀtı: ùılısımÀtı M.
699
eyitdi: eytdi M.
700
ùılsımÀtı: ùılısımÀtı M.
171
cemè eyledi. Yimedi, yidürmedi. (14) èÁúıbet ecel yaúın geldi. Cemìè-i mÀlın cemè
idüp bunda defn701 úıldı. Bu ùılsımÀtı702 yazup (15) muókem úılup gitdi. Budur kim Óaú
TeèÀlÀ saña naãìb itdi yÀ SüleymÀn.” didi. (16) Öyle703 diyicek SüleymÀn eydür: “YÀ
melek MÀèÿn sünnì midür? YÀ òod put-perest midür?704” didi. (17) Melek eydür: “YÀ
SüleymÀn bir ôÀlim bed-fièl kÀfir-i put-perest idi. Bunca yıl èömri705 içinde (18) Óaú
nedür bilmezdi. Şöyle ki putdan àayrı maèbÿd idinüp taósìn úılmazdı. Áóir dünyÀdan
(19) ìmansız gitdi.” Neèÿõübi’l-lÀh diyicek yine SüleymÀn èaleyhi’s-selÀm suʾÀl eyledi
kim: (20) “YÀ melek-i cihÀn” didi. “MÀèÿn Àòirete naúl idicek ne vech ile gitdi. ÓÀli
aóvÀli ne oldı.” (21) didi. Melek eydür: “YÀ SüleymÀn çünkim MÀèÿn cihÀn milkinüñ
mÀlın cemè eyledi [M 23a] daòı [T 23a ] (1) Àòirü’l-emr ecel daòı irdi. Nite bir èaôìm
leşker706 dirüp dip HindüstÀn’da bir ùÀyife (2) var idi. Bin úavminden úalup dururdı.707
Anuñ mÀlı ki var idi dip HindüstÀn’da olurdı. áÀyet708 ulu (3) şÀh idi. Hem MüsülmÀn
idi. YezdÀn-perest idi. Bu kÀfir aña varup HindistÀn’ı daòı øabù itmek (4) diledi. AmmÀ
èaôìm leşker709 çeküp gider iken Nil Irmaàı kenÀrında bir yirde úondı. Òasta oldı. (5)
Óakìm aña èilÀç úıldı. Eyü olmadı. èÁúıbet bir gün ziyÀde ıssı oldu. MÀèÿn buyurdı. Nil
kenÀrında (6) Nil’üñ vasaùında bir köşk yapdurdı. Döşegin taòt üzerinde úodılar. MÀèÿn
anda yaturken àÀfil (7) bir timsÀó Nil’den çıúup úapdı. Alup Nil Irmaàı’na gitdi.
Leşkeri710 àulàule711 úılup (8) başarımadılar. TimsÀó MÀèÿn’ı yutdı. DünyÀdan ìmÀnsuz
gitdi. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(9) Bunca èömir712 sürmiş iken ŞÀh-ı MÀèÿn ÀşikÀr
Gitti ìmÀnsuz cihÀndan ol laèìn ü nÀ-bekÀr713
701
defn: defin M.
702
ùılsımÀtı: ùılısımÀtı M.
703
öyle: eyle M.
704
put-perest midür: put-perest midi M.
705
èömri: èömür M.
706
leşker: èasker M.
707
úalup dururdı: úalup durdı M.
708
áÀyet: èÁyet M.
709
leşker: èasker M.
710
Leşkeri: èAskeri M.
711
àulàule: àulàıle M.
712
èömir: èömür M.
713
laèìn ü nÀ-bekÀr: laèìn-i nÀ-bekÀr M.
714
Òırs u şehvet: Òırs-ı şehvet M.
715
óÿr: òÿr M.
716
“vay haline (veyl olsun) ” (MürselÀt, 77/19).
172
didi. Buàur SüleymÀn eydür: “Ya (13) anuñ cism-i úalıbın neheng yudıcaú niçe oldı.”
didi. CevÀb virdi kim: “YÀ SüleymÀn çünkim (14) neheng anı yutdı. Andan ãoñra ol
nehengi daòı bir neheng bereledi. Her beresin bir balıú yutdı. (15) Óaú TeèÀlÀ òÀkine
müvekkel olan meleke emr eyledi. Ol nehenglerüñ ve balıúlaruñ içinden (16) varup
MÀèÿn’uñ cismini717 faølasın cemè idüp ve baèøı nehenglerüñ daòı henüz balıú yutmadın
(17) cism-i MÀèÿn’dan neheng aàzında bÀúì ters olup tersi daòı ol úaùÀù úuşçu àazları
kim yirler. (18) ZìrÀ kim yÀ SüleymÀn nehengün bu úadar çünkim àıdÀsın718 yir daòı
Nil’den çıúup gelür. Úuruda (19) yatur ol úuşçuàazlar gelür. Nehengün aàzından içerü
girüp aàzı içindeki tersi (20) yirler. Neheng daòı aàzın açuú úılup yumar olursa
depesinde bir dikencügi vardur. Nehengüñ (21) aàzından dimÀàına degürür. Nehengüñ
dimÀàı acır, aàzını açar. Çünkim ol MÀèÿn’uñ [M T 23b] (1) úalıbı MÀèÿn’dan olan
meʾkülÀtı müvekkel-i òÀki MÀèÿn’a Óaú TeèÀlÀ emr idicek balıúlaruñ içinden (2) ve
úuşlaruñ úurãaàından nehenglerüñ içinden alup, cemè idüp bir yirde úodı. Ol yirde biñ
yıl (3) olduúdan ãoñra Ádem-i äafì devri geldi. Andan ãoñra ol yir Nÿó devrinde deryÀ
oldı. TurÀb-ı (4) MÀèÿn ùaàıldı. Yine meleke emr oldı. Ùaàılmış çürimiş eczÀları dirüp,
cemè idüp, yüzin ol (5) melek AllÀhu TeèÀlÀ dergÀhına ùutup eyitdi ki: “YÀ Rabbi bu
úalıb-ı MÀèÿn óÀkin neyleyeyin.” didi. Nida (6) geldi ki: “Şehr-i Úahriyye’ye var.
Anda bir óammÀm vardur. Ol óammÀmuñ külòÀnına ãaç.” didi. Pes melek-i (7)
müvekkel-i hÀki, úalıb-ı MÀèÿn’ı Mıãır şehrine varup óammÀm külòanı içine MÀèÿn
úalıbı òÀk-i àubÀrın (8) ãaçdı. Biñ üç yüz yıl miúdÀr ol külòan ateşinde yandı, yaúıldı.
Áúıbet rÿziàÀr ile ol óammÀm (9) külòanı daòı yıúıldı. Yine Melek emr-i Óaú ile
MÀèÿn’uñ ol yanmış ùopraàı õerrelerin eczÀ-i külli (10) ve yanmış yaúılmış küllerü
içinden719 seçüp çıúardı. Daòı yüz Óaøret-i BÀrì’ye ùutdı. Emr-i RabbÀnì geldi ki: (11)
“Yidi720 úatırdan, öküzden, balıúdan ve òalÀ vü malÀdan aşaàa cehennem-i èulvì
aàzındaàı küre-i nÀr (12) içine at.” didi. Ol vaútdan berü henüz yanmaúdadur diyüp
melek cevÀb virdi. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(13) YÀ SüleymÀn şöyle bil ki bì-gümÀn
ŞÀh-ı MÀèÿn oldı ôÀlim bil èayÀn
717
cismini: cismi M.
718
àıdÀsın: àıdÀsu M.
719
içinden: içinde T.
720
Yidi: Yedi M.
721
nìrÀn u nÀr: nìrÀn-ı nÀr M.
173
722
“(Muhakkak ki Allah) Adaleti, emreder.” (Nahl, 16/90).
723
itme sakın: sakın itme M.
724
yıàın: yıèın M.
725
gümişden: gümüşden M.
726
üzerinden: üzerinde T.
727
mutÀlaèa: mutÀlièa M.
728
mutÀlaèa: mutÀlièa M.
729
darb: øarb M.
174
730
Bu: Bir M.
731
Heft-i: Heft ü M, T.
175
732
çekmeyin: çekmeyen M.
733
bu: - M.
734
bulınsa: bulunsa M.
735
melek-i müvekkel: melek müvekkel M.
736
oúıyup: oúuyup M.
737
gice: gece M.
738
leşkerin: èaskerìn M.
739
leşkerin: èaskerìn M.
176
740
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
741
ki: - M.
742
balıúçıla: balıúçılara T.
743
úuşları: úuşlara M.
744
balıúçılara: balıúçıla M.
745
gök: - M.
746
úuşınla: úuşunla M.
747
tuófe: tuòfe M.
748
úonmışdı: úonmışıdı M.
177
dönmiş, envÀè-ı libÀsdan èÀm u òÀsdan (11) zemìn yüzi görünmez olmış, Àdem
nefesinden gökyüzüni ùuman bürümiş. Çarò-ı gerdÿn ÀsumÀn görünmez. (12) İçtimÀè-i
insÀn arasında CÀn bin CÀn Úalèası yöresinde dört yüz úırú dört direk üzerine úızıl (13)
laʾlìn aùlÀsdan bir bÀrigÀh úurulmış. Çevresine rÿz-ı maóşer úavmi gibi maòlÿú-ı insÀnı
dirilmiş. Eyle çoúlıú (14) ki Àdem àulusından zehr ü zehre çÀk olayazmış ve ol Àlì
bÀrigÀhuñ üzerine ceyşü’l-baóreyn (15) ve ÀsumÀna fevúa’l-èalÀde749 yiryüzinden dört
mil miúdÀrı felege ùoàru havada Sìmurà úuşı (16) birle etyÀr uluları yırtıcı, ùartıcı
serhengleri çift çift750 birle yilek yilege çatup pervÀze úalkup (17) ùurdılar. SüleymÀn
üzerine sÀyubÀn baàlayup, dìvÀn eyvÀnına naôar úılup göz ururlar. Nazm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(18) Eyle bì-óad cemèolup gelmiş peren
Kim görinmez gökde yilekden peren
749
fevúa’l-alÀde: fevúa’l-ulade M,T.
750
çift çift: çift T.
178
ŞÀh-ı Sikender-i Kebrì devrinde EflÀùÿn-ı KeóóÀl ol bì-kÀrı (6) ùutmışdı. áuneviyye751
ovasındaài göl nÀ-bedìd olup batmışdı.752 HemÀn ÇıhÀr-şenbe ãuyı aúardı. AmmÀ (7)
rÿzigÀrıla devr-i SüleymÀn’dan ãoñra bir çoban ucundan ol bì-kÀr bozulup varduàunca
artup (8) teraúúì úılup áuneviyye753 ovasını deryÀ itmişdi. äoñra İskender-i Feyleúÿs
zamÀnında EflÀùÿn-i YunÀnì (9) ol bì-kÀrı yine ùutdı. Óikmetile ãanèatile İskenderüñ
úuvvetile göl úuruyup nÀ-bedìd oldı. (10) áuneviyye754 ovasını YunÀn òalúı ekinlik
úılup zirÀèat itdi. AmmÀ ki şimdiki óalde tÀrió-i nebevì èaleyhi’ (11) s-selÀm ùoúuz yüz
ikinci yılına varıcaú bir òÀdim EflÀùÿn-ı bì-kÀrından ãu alup degirmen binÀ itmek (12)
úaãdın itdigi755 ecilden ãuyı debredüp756 şenÀèat itdügi sebebden ãu yol bulup yine
áuneviyye757 ovasın göl kılup (13) üç yüz elli pÀre maèmÿr köyleri òarÀbe virdi. Henüz
varduàınca758 ãu artup seyl-Àb olmaúda ve kendüleri (14) yıúup759 òarÀb úılmaúda.
Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Söz budur ki söyledüm àÀyet ãaóìó
Anuñ içün ider aósen her faãìó
751
áuneviyye: èUneviyye M.
752
batmışdı: batmış idi T.
753
áuneviyye: èUneviyye M.
754
áuneviyye: èUnviyye M.
755
Úaãdın itdigi: úaãd itdügi M.
756
debredüp: deberdüp T.
757
áuneviyye: èUnviyye M.
758
varduàınca: varduàunca M.
759
bıúup: - M.
760
Gÿş-ı hÿşı: Gÿş u hÿşı M,T.
761
eyitdi: eytdi M.
179
Neår: Óakìm úavlince Sìmurà öyle763 diyicek úaz daòı boyun (7) egüp cürmini
añup çeşmi nemgìn baàrı pür-òÿn cevÀb verüp didi kim: “PadişÀh-ı müràÀn Sìmurà-ı
ÚÀf iy melik-i (8) eùyÀr ve ehl-i inãÀf rÀst buyurursun ki her nesneden maórÿm olmaú
òırã ucındandur. El-óırmÀnu maèa’l-óırã. (9) VelÀkin764 luùf idüp baña óaúÀret naôarıla
göz úılma. Dest-gìr ol ki benüm èÀãì olmaàuma SüleymÀn dergÀhına (10) geldügüme
sebeb ãaà úolun beñligine ùamaè itdügüm cihetinden765 oldı ki ùamaè úıldum. Bu maraø
ki başuma (11) geldi. Felte àalıúdandur ki èaúıl azlıàından ziyÀde maraø yoúdur. LÀ
maraøa iøan min úılleti’l-aúıl. (12) İmdi yÀ kerem ıssı umaram ki baña şefìè olup
SüleymÀn Nebì òışmından beni766 emìn úılasın. Baña úol úanad olasın. (13) ZìrÀ şefìè
ùÀlibe úanaddur. Eş-şefièü cenÀóü’ù-ùÀlib. YÀ Sìmurà-ı ÚÀf egerçi ki benüm küstaòlıàum
(14) óadden geçüp durur. ÚaøÀ vü úader beni úaøÀya uàratmaàa. Miónet şiddet 767
gözlerin açup durur. (15) ZìrÀ kim ben kendü úadrümi bilimedüm. Kendü elüm ile
cÀnumı tehlükeye atdum. Pes helÀk olur ol (16) kimesne ki kendü úadrini bilmez. MÀ-
heleke imre’in èarefe úadrehu. Cümleden manãÿbumı az görüp (17) Óaú TeÀlÀ virdügi
devlete úÀniè olmayup daòı ziyÀde óaddümden aşurı manãıb istedüm daòı (18)
bilmedüm ki óaú nesne vardur ki andan aããı umulup diyü maóãÿline göz úulaú ùutar
iken nÀ-gehÀn ol aããı (19) ziyÀnkÀrlıàa yitişür. Rabbü’r-rabÀó fevÀdi ile’l-òüsrÀn. Ya
melik-i eùyÀr bilürem ki tevbeden (20) özge mücrime şefìèyoúdur. LÀ şefièa’l-necói
mine’t-tevbeti ammÀ ki kemÀl-i luùfuñdan (21) ümìõdür ki ben bì-çÀreyi şefúat
naôarından dirìà itmeyesin.” Naôm: [M T 26b] (1)
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Mücrimìnem gerçi itdüm bì-aded cürm ü òaùÀ
762
mücevvef: mücevvefdür M, T.
763
öyle: eyle M.
764
VelÀkin: Velekin M.
765
cihetinden: cihetden M.
766
beni: - M.
767
şiddet: şidded M.
180
768
eyitdi: eytdi M.
769
serhenglerine: serhengler ile T.
770
aàzıñuza: aàzuñuza M.
771
óÀøır: òÀøır M.
772
“Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azìz ve hakìm
olan Allah'ı tesbih eder.”(Cuma, 62/1).
773
Óaúú’a: Óaúú’ı M.
181
774
Dergehi: Dir ki M.
775
Gerden irince: Gerdeni irince M, T. Vezin gereği “Gerdeni” metinde “Gerden” şeklinde kullanılmıştır.
776
Çarò-ı àadruñ: Çarò-ı àadruñ ki M,T. Vezin gereği “ki” metinde kullanılmamıştır.
777
àaddÀrına: èaddÀrına M.
778
dÀdıger: dÀdger T.
182
779
èayne’l-beúÀ: èayne’l-fenÀ M.
183
780
ÇÀr-ı yÀrı: ÇÀr-yÀr T.
781
óaydar: òaydar M.
782
ÒÀl-i Hindÿsı: ÓÀl-i Hindÿsı M.
184
Óakìm úavlince rÀviyÀn-ı aòbÀr (6) ve nÀúılÀn-ı muòtÀr ol vech ile ãaóìó óikÀyet
úıldılar ki ve EflÀùÿn-ı YunÀnì naúlince ol ùarìú üzre melìó rivÀyet (7) úıldılar ki çünkim
ol gice geçüp èale’ã-ãabÀó kim oldı. DìvÀn-ı SüleymÀnì daòı ùurdı. Nite şöyle ki vaút-ı
(8) seóergÀh seóer úuşı785 dile gelüp dillü dilince ÓÀliú’i ki tesbìó itdiler. SüleymÀn
Nebi èaleyhi’s-selÀm yirinden (9) ùurup, pÀk ãudan tÀze Àb-dest alup ãubó namÀzın ki
úıldı. NamÀzdan niyÀzdan fÀrià olıcaú èimÀme-i (10) Òalìl’i ãarunup ve biline Ádem-i
äafì zincìrin úuşanup MÿsÀ èaãÀsın eline alup, dìvÀn-òÀneye gelüp, (11) nübüvvet
taòtına çıúup úarÀr kim eyledi. Andan Cemìè-i baór ü berrüñ içindeki biñ bir786 dürlü
ümmetüñ ve yetmiş (12) iki dürlü milletüñ ve çehÀr èunãur melek-i müvekkelleri
SüleymÀn taòtı úafÀsında ayaà üzre ùurdılar nite (13) evvel müvekkel-i òÀtem
èAzübâʾìl787 melek ve müvekkel-i SüleymÀn NÿråÀyÀʾil melek müvekkel-i taòt
HerúabÀʾil (14) ve müvekkel-i tÀc LaùèÀùÀhÿr andan ãoñra muúaddemÀ müvekel-i òÀk
ÙaèÀhÀkÀʾil õÀt-ı pÀk ve andan (15) ãoñra müvekkel-i Àb KièheşÀʾìl ve müvekkel-i Àteş
äaòuùÀhalÀʾìl ve müvekkel-i bÀd NaàmÀàÀʾil (16) èaleyhimü’s-selÀm SüleymÀn’uñ ãaà
ùarafında ayaà üzerine ùurdılar ve ãol ùarafında daòı müvekkel-i òÀtem (17)
äaóyÀùÀèÀhÀʾìl ve müvekkel-i insÀn äaórÀùÀèÀʾil ve müvekkel-i müràÀn ÙamÀhÀbinÀʾìl
ayaà üzerine (18) ùurdılar. SüleymÀn ile enbiyÀlar èaynında èayÀn ümerÀ vüzerÀ
gözlerinden nihÀn ve ikinci ãafda on iki (19) biñ muècizÀtı ôÀhir olmış Benì İsrÀʾil
enbiyÀsı ve etúıyÀsı788 èulemÀsı fuøalÀsı èÀc Àbanÿs ãandalìler789 (20) üzerine geçüp
úarÀr itdiler ve ãol ùarafında óukemÀ790 ümerÀ ve vüzerÀ şuèarÀ øurafÀ ùurdılar ve yine
üçünci (21) ãafda ãaà ùarafında server-i selÀùìn zerrìn simìn taòtlar üzerinde şeh-nişìn
olup úarÀr [M T 28a] (1) itdiler ve ãol ùarafında pehlevÀnları rÿ-yı zemìn pÿlÀd
kürsìlerde diz çöküp ùurdılar ve dördünci ãafda (2) on iki sıbùuñ melikleri Óaøret-i
SüleymÀn’uñ òÀãları791 mertebelü mertebesine göre ayaàın ùurdular. (3) Òiõmet-i
783
gel: gül T.
784
Der BeyÀn-ı Yevmü’l-MüràÀn-ı Baórì: - T.
785
úuşı: úuşçu àazları M.
786
biñ bir: biñ T.
787
èAzübâʾìl: èAzrayÀyÀʾìl M,T.
788
ve etúıyÀsı: - T.
789
ãandalìler: ãandıllar T.
790
óukemÀ: óulemÀ M,T.
791
òÀãları: óÀãları M.
185
SüleymÀn’a nite yüz sürdüler ve beşinci ãafda erkÀn-ı devlet aèyÀn-ı memleket yirlü
yirine ekÀbir (4) eşyÀ mertebelü mertebesince 792 cumhÿr olup ayaà üzre ùurdılar ve biñ
iki yüz çavuş yidi yüz yetmiş yidi793 (5) altun degeneklü óÀcib altı yüz altmış altı
muraããaè pÿş olup ellerinde elmÀs nacaú götürür peykler (6) ùurdular. Fi’l-cümle úıããayı
dırÀz úılmayalum. İçtimÀè-i insÀn dìvÀn-ı SüleymÀn’ı zeyn itdiler. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(7) Eyle bì-óad cemè olup geldi beşer
äan úıyÀmet úopdı olur rÿz-ı óaşir
792
mertebesince: mertebesine M.
793
yidi yüz yetmiş yidi: yedi yüz yetmiş yedi M.
794
yedi: yidi M.
795
raòne: raóne M.
796
úaúnÿs: úaúanÿsT, úuúnÿs M.
797
üzerine: üzre M.
798
raòne: raóne M.
799
cins cins: cinsi cinsi M.
800
gökyüzinde: gökyüzünde M.
801
arasını: arasın M.
802
dìvÀn-ı SüleymÀnì: dìvÀn-ı SüleymÀn M.
803
muúaddimÀn: muúademÀn M.
186
Baède ez-Àn SüleymÀn’a804 èÀãì olan óarìã [M T 28b] (1) ve úaz ile óabs olan
eùyÀr-ı baórì sunúur ile yırtıcı úuşları getürüp èarø ide. Hüdhüd Sìmurà sözüni (2) alup,
úanad açup, uçup, úuşlar ãaffına gelüp sunúura şÀh-bÀza òaber virdi. Andan balıúçıla
varup, tÀbiè-i baórì (3) úuşların bile alup SüleymÀn dergÀhına geldi. Bu yañadan úuşlar
çavuşı àurÀb ve ãaúsıàÀn ve eùyÀr şeyòi laúlaú (4) ve müràÀn ulusı kerkes ve yırtıcılar
begler begisi èuúÀb óububÀt yiyen úuşlar seyidi ùurna úarşu varup, èizzet ile (5) alup
SüleymÀn dìvÀnına geldiler. İnsÀn melikleri görüp, ãaf yarup yol virüp iki cÀnibden (6)
úarşu ùurdular. SüleymÀn’a úuşlar ne vech ile geldügin teferrüc úılup göz urdılar. Anı
gördiler ki úuşlar (7) serhengleri èÀdet üzerine dünyÀ meliklerine úarşu çıúarken baórì
müràÀn serhengi balıúçıla úarşu (8) varup, alup èizzet ile SüleymÀn dergÀhına girdiler.
Balıúçıl daòı SüleymÀn dìvÀnına girdi. Naôar (9) úılup gördi ki zerrìn taòt üzerinde
Óaøret-i SüleymÀn oturur èaleyhi’s-selÀm. äÀà ùarafında enbiyÀ vü etúıyÀ (10) ãol
ùarafında óükemÀ ve èulemÀ ve vüzerÀ ayaàın ùururlar. Server-i selÀùìnler zerrìn taòtlar
üzerinde úarÀr (11) itmişler ve pehlevÀnlar pÿlÀd kürsìlerde diz çöküp ellerinde gürz-i
girÀnlar ùutmışlar. BÀúì ekÀbir (12) eşyÀ yir yirin òÀã u èÀm ayaàın ùururlar. AmmÀ ki
Sìmurà úuşı zerrìn nişÀne805 üzerinde úara bulut806 gibi (13) çöküp ùurur. Ol muraããaè
müneúúaè807 zer-baft yükleri zeyn olup naôar úılan gözlere berúì fer virür. äÀà (14)
ùarafında cennetden çıúan ùÀvus ve ãol ùarafında HindüstÀn úakÀnÿsı ùurur. èUúÀb daòı
Rüstem (15) postından cevşenin egnine ãalmış Keyyÿs óançeri gibi pÿlÀd òançerin
pençesine almış ve şÀhin (16) şÀh-bÀz daòı Tühümten808 cevşenin egnine geymiş
şaúúa’l-úamer minúÀrın açup bebr ü peleng şeh-perlerin (17) úanadı üzre yaymış809 ve
zerrìn òançeri pençesin açmaàa müràÀn el ãunup úanların dökmege óÀøır (18) ùurmış
òiõmet-i SüleymÀni’ye yüz urmış ve kerkes daòı ÒoraãÀn pìrleri gibi aú èabÀyı (19)
libascuàın egnine ãalup, rÿzigÀr dìdelere naãìóat virüp çarò-ı àaddaruñ vafÀsuzluàına810
(20) baúar niçe niçe SüleymÀn gördüm. Tac u taòtın yile virdi. Sırrıla manùıúı’ù-tayr
dilince rÀzı (21) dildaşlarına òaber virüp göz úakar ve çaylaú daòı çaúır ùoàan gibi tüyün
düzedüp, [M T 29a] (1) şÀhìn ve şÀh-bÀz gibi gögüs gerüp, boyun uzadup hüner sözler
gibi úuru daèvì úılurdı. Bu óisÀbı (2) ferah ile göñlin811 egleyüp müràÀn ãıfatında812
olurdı ve rÿó úuşı daòı úara ùaà bigi dìvÀn-ı SüleymÀn’ı ki813 ùurur (3) úavs-ı úuzaò
miåÀli úanatların kemer úılup çevre yaña göz urur ve ùavÿs daòı bedr-i úamer gibi
nÿrÀnì814 tÀcın (4) başına urmış lÀciverdì muraããaè, muãannaè, murabbaè, münaúúaş,
804
SüleymÀn’a: SüleymÀn T.
805
nişÀne: nişÀme M, T.
806
bulut: bulub M.
807
müneúúaè: müneffaè M.
808
Tühümten: tühmetin M,T.
809
yaymış: yapmış M.
810
vafÀsuzluàına: vafÀsuzluàuna M.
811
göñlin: göñlün M.
812
ãıfatında: ãınfında M.
813
dìvÀn-ı SüleymÀn’ı ki: dìvÀn-ı SüleymÀnìdeki M.
814
nÿrÀnì: tÿrÀnì M.
187
zer-baft815 cübbesin egnine ãalup, Cibrìl-i emìn (5) ãıfat müzeyyen yüklerin tezyìn úılup,
ùÀú-ı cennet gibi úanadın egüp ve àÀh èalem-i SüleymÀn gibi şehirlerin (6) yayup gÀh
felek ãıfat çaròa girüp hevÀ da pervÀz urup devrÀn ider. GÀh816 melek heybet yir- (7)
yüzine inüp, raúã urup cevlÀn817 ider. Geh bÀd-ı ãabÀ gibi raúúÀãlıú idüp ÒıùÀ-yı Òuten
Àhÿsı gibi berr ü (8) bÀlınden müşg-efşÀnlıú ider. GÀh paylarınuñ ziştliàine baúup
àamgìn-dil ve perişÀnlıú ider ve ùÿùì (9) úuşı daòı Òıøır İlyÀs èalemleri gibi yeşilce
úanadcuàazların felek yüzine ùoàrı úaldurmışdı.818 Úızıl laèlìn (10) leblerinden şeker-819
efşÀnlıú idüp şìrìn zübÀn faãìó lisÀn òoş beyÀn birle èaúl-ı insÀnı aldurmışdı. (11)
Óınnalu pÀlarına820 baúup, óurrem òandÀnlıú idüp, dilince SüleymÀn devletine duèÀ
úılup òÿb elóÀn birle maúÀm-ı (12) nevÀda hevÀ-yı fenÀda àazel-òºÀnlıú iderdi. GÀh
HindüstÀn diyÀrı öñüne düşdükçe óubbü’l-vaùan (13) mine’l-ìmÀn óasretinden rÿzigÀr
nekbetinden ciger-òÿn olup efàÀn úılurdı ve bülbül daòı èÀrifÀne (14) misgìn elmasì-
reng nemedìn gerdenine ãalup, gül cemÀlin müşÀhede úılup, àoncanuñ àunc itdügi (15)
gülzÀr içinde öñine düşüp ki yÀd ider. Gül óasretinden aàlayup, òÿb elóÀn birle ötüp
(16) gÿş iden àamgìn dileri dil-şÀd ider ve geh821 òÀr elinden ciger-òÿn olup feryÀd ider
ve ùurrÀç (17) úuşı daòı óÀcıyÀnemend alaca ŞÀmì óırúasın çignine ãalmış gözlerine
sürme-i IãfahÀnì çeküp (18) õikr-i Óaúú’ı diline almış “yÀ Óaú” dir. SüleymÀn devletine
duèÀ úılur. HevÀ-yı fenÀda pervÀze úalúup şaúıyup, (19) ötüp, yanup, yaúılup822 ve
úarlaàuç úuşı daòı mesken òırúasın egnine almış èÌsÀ-yı mücerred (20) muóibbì gibi
siyÀh ridÀsın boynına ãalmış şehlÀ gözlerine medenì sürme çekmiş òÿb-elóÀn (21) avÀz
ile şaúıyup õikr-i Óaúú’ı dile alup sebèa òºÀn üstÀd óÀfıô gibi yidi úırÀat üzre ve’l-fecr823
[M T 29b] (1) Àyetin dilince tekrÀr idüp oúur. Tìà-i tevóìd birle şeyùÀne’r-racìm824
boynın ùoúur ve úuzàun daòı yüz (2) úarardup úuşlar ãıfatında825 ùurmış iblìs-i ÒannÀs
bigi şeyùÀn VasvÀs gibi úuşlar araluàından uàrun (3) uàrun baúar. Yüzi úaralıàından Àh
itdükçe dütüni felege çıúar ve hezÀr destÀn úuşı daòı Hind ü Sind (4) øurafÀsı miåli
siyÀh óırúasın boynına ãalmış ve bülbül-i ùurrÀc gibi òÿb elóÀn ile feãÀóat ve melÀóat ile
(5) biñ bir dürlü naàamÀt ile leùÀfet ile dürlü èibÀret ile dile gelmiş hezÀr destÀn oúur.
SüleymÀn devletine (6) duèÀ úılup şÀúir ve úumrı daòı èÀşiúÀne nemedìn826 siyÀhìn
boynına arúırı ãalmış yÀr firÀúından Àh nidem (7) dost diyü feryÀda gelmiş àazel oúur.
Göz idüp, maúÀm-ı óicÀzı gÀh yine dönüp, terk idüp, èışú-ı mecÀzì (8) èışú-ı Óaúú’a
meşàÿl olup şaúır. YÀ Kerìm yÀ Raóìm diyü tesbìó oúur ve gügercin úuşı daòı úanad
815
zer-bÀft: zer-bÀf M.
816
GÀh: GÀh gÀh M.
817
cevlÀn: cevelÀn M.
818
úaldurmışdı: úaldurmışıdı M.
819
Şeker: sükker M.
820
pÀlarına: bÀllarına M.
821
ve geh: geh M.
822
yaúılup: yaúılur M.
823
“Tan yerinin ağarmasına andolsun.” (Fecr, 89/1).
824
şeyùÀni’r-racìm: şeyùÀne’r-racìm M.
825
ãıfatında: ãaffında M.
826
nemedìn: nemedi M.
188
açup (9) pervÀze úalúup gÀh ÒıùÀ-yı Òuten IãfahÀnì òÿbları gibi úanad úuyruú uzadup,
rengìn münaúúaş libÀsın (10) müzeyyen úılup, düzüp, òilèat-i óÀãın çigin üstine alup,
òÿb raènÀ çifti yanına gelüp, èÀşıú u maèşÿú (11) gibi leb lebe aàzın827 aàıza virüp,
laèlìn ùuùaàınuñ şeftÀlüsi úandine úonuşurlar. GÀh dişisiyile semÀèa (12) girüp raúã
cevlÀn ürişürler ve gÀh hevÀdan SüleymÀn otaàı üzerine yıldırım gibi inüp uçuşurlar
(13) ve gÀh yine pervÀne gibi felege çıúup, úanad açışup, biribirine uyuşup úoçuşurlar.
Perr ü (14) bÀllarından müşk ü èanber828 ãaçışırlar. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
İçtimÀè-i ins olup yirde peren
(15) Gökyüzini bürümiş829 bÀl-ı Peren
827
aàzın: aàız M.
828
müşk ü èanber: müşk èanber M.
829
bürümiş: bürümüş M.
830
Baór ü berde: Baór-i berde M.
831
òÀkì beşer: óÀk-i beşer M.
832
rÿz-ı óaşir: rÿz-ı óaşer T.
833
Óaú TeèÀl: Óaú TeèÀlÀ T.
834
Gökyüzinde: Gökyüzünde M.
189
835
ùayardan: ùayrdan T.
836
emìr ü óÀúÀnuñ: emìr-i óÀúÀnuñ M.
837
baóruñ berrüñ: baór u berüñ M.
838
boyın: boyun M.
839
Taòt-ı pÀyına: taòt-ı pÀnına T.
840
eyitdi: eytdi M.
190
841
ÙÀpunuñ: ÙÀpunıñ M.
842
leyl ü nehÀr: leylì nehÀr M, T.
843
İns: Ki ins M,T.
844
Oldı: Ki oldı M,T.
845
gönderür: gökde durur T.
191
846
sunúÿr: saúanúÿr M.
847
Eyitdi: Eytdi M.
848
sunúÿr: saúanúÿr M.
849
èaynları: èaynıları M.
850
òÀãiyyetini eydeyim: óÀãiyyeti budur kim M.
851
òÀlì: óÀlì M.
852
sunúÿr: saúanúÿr M.
192
eylemişsin.853 CihÀnı gözlerine (16) teng eylemişsin. Ol AllÀh óaúúı çün ki baña
nübüvvet òÀtemin müyesser itdi ve yetmiş iki milleti ve baór ü berde (17) biñ bir dürlü
ümmeti baña musaòòar itdi. Baórì úuşlaruñ serverligin ve seyyidligin saña virdüm ve
daòı Óaú (18) TeèÀlÀ’dan dilerem ki senüñ yüklerüñ şeh-perlerini pÀdişahlar tÀcına
lÀyıú úılsun ve úuşlar içinde (19) èazìz ü mükerrem854 ol ve loúman cihÀn içinde
óelÀlden olsun.” diyüp òayr duèÀ úıldı. Óaú SübóÀnehü (20) ve TeèÀlÀ balıúçıluñ
yüklerini ve tìllerini ùÀvus yükinden855 ve ùurna yüklerinden èazìz muòterem eyledi. (21)
Andan balıúçıl daòı tekrÀr varup, taòt-ı pÀ urup, andan gelüp Sìmurà úademinde baş
úodı ve Sìmurà [M T 31a] (1) daòı ãaà úanadın uzatdı. Balıúçıl gelüp melik elin öper
manãıb verilmiş emìr gibi. Sìmurà úanadı ucın (2) öpüp şeh-perlerine yüzin gözin sürdi.
Andan SüleymÀn Óaøreti buyurdı. Aú billÿrdan bir nişÀne úodılar. (3) Cennet’den çıúan
ùÀvusuñ856 altı yanında yir gösterdi. Geçüp billÿr nişÀne857 üzerinde SüleymÀn naôarına
úarşu (4) úarÀr itdi. Baórì úuşlar daòı işidüp bildiler ki balıúçıl emr-i SüleymÀn birle ve
óükm-i Sìmurà ile baórì (5) úuşlara server oldı. Andan SüleymÀn Óaøreti başıñ
úaldurup balıúçıl yüzine baúup eyitdi858 ki: “Úanı ol (6) òÀyın Gerden-dırÀz ol óarìã ve
balúan úaz859 baña óÀyın olan aómaú, èaúlı az” diyicek balıúçıl eyitdi:860 “YÀ nebiye’ (7)
l-lÀhi sunúur elindedür ve cemìèi óabs olınan úuşlar yırtıcılar elindedür. Ser-cümlesin
rÿó úuşıla raòne861 úuşı (8) bilür.” diyüp òÀmuş oldı. SüleymÀn óükm itdi. Sìmurà ile
ser-cümle yırtıcılar ne úadar ki vardur Gerden-dırÀz ile (9) tÀbìèi óabs olandan aldı.
Gerden-dırÀz’ı862 naôarına getürdiler. Sìmurà daòı óükm itdi. Evvel sunúur ol (10)
èadÿya muøaffer olan melik-i manãÿr müvekkel-i ùuyÿr Gerden-dırÀz’ı863 alup SüleymÀn
naôarına getürdi (11) ve manùıúu’ù-ùayrca SüleymÀn’a duèÀ úıldı. Eyitdi864 kim Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
İy muôaffer òaãma her dem óaøretüñ manãÿr ola
(12) İns ü cinn ü vaóş u eùyÀr emrüñe meʾmÿr ola
853
eylemişsin: eylemişsün M.
854
èazìz ü mükerrem: èazìz mükerrem M.
855
yükinden: yükünden M.
856
ùÀvusuñ: ùÀvus T.
857
nişÀne: nişÀme M, T.
858
eyitdi: eytdi M.
859
balúan úaz: balúan úazı M.
860
eyitdi: eytdi M.
861
raòne: raóne M.
862
Gerden-dırÀz’ı: Gerden-dırÀz T.
863
Gerden-dırÀz’ı: Gerden-dırÀz T.
864
eyitdi: eytdi M.
193
865
iy óarìã ùavìl-i aómaú: iy óarìã-i ùavìl aómaú M.
866
ulu’l-emre: ulÿmu’l-emre T.
867
òıyÀnetüñ: óıyÀnetüñ M.
868
cellÀd-ı: cellÀd T.
869
emr-i SüleymÀn: emr-i SüleymÀnì M.
870
úaynaà: úaynaè M.
871
zaòmnÀk: zaómnÀk M.
872
İtdügin: İtdigin M.
873
òoş: óoş M.
194
(13) Neår: Óakìm úavlince SüleymÀn Óaøreti baórì úuşlar ser-firÀzı Gerden-
dırÀz’ı şÀh-bÀz ve sunúur elinde (14) helÀk itdüricek baór ü berrüñ eùyÀrı yırtıcı ve
ùartıcı ãıàÀr kibÀr vehm877 alup àÀyet òÀvf itdiler. Sìmurà (15) daòı àaøab-ı SüleymÀn’ı
görüp Gerden-dırÀz’a şefìè olmadı. Belki aàız açup, duèÀ úılup Óaøret-i SüleymÀn’a
(16) eyitdi878 ki: “YÀ melikü’l-ins ü ve’l-cinni iy emìr-i vaóş u eùyÀr yÀ melik-i şehriyÀr
òÿb verdüñ ki meliklere (17) òÀyın olanuñ óÀli böyle gerek. Óuãÿãa kim bu bir óarìã
ùamaèdÀr, bì-sipÀs, bì-niyÀz idi. Ùavìl-i (18) aómaú Gerden-dırÀz idi. Ol óırãı èÀúibet
kendünüñ helÀkine sebep oldı kim óarìã öldüren (19) èÀkibet òırãıdur. Óuãÿãa ki òÀyin
ola. Óased ehli óased ölmeyince òÿyını terk itmez kim óasedile hiç rÀóat (20) yoúdur.
LÀ rÀóate maèa-óasede.” èAnúa böyle diyicek SüleymÀn Óaøreti sözin müvecceh görüp
taósìn itdi. Andan (21) yüz balıúçıla ùutdı. Eyitdi879 “YÀ melik-i müràÀn-ı baórì òaber vir
baña ki mekÀnuñ ne cezìredür ve daòı bu saúanúur ki [M T 32a] (1) getürdüñ. İnsÀna
nefèì var idüàin neden bildüñ. Baña lÀyıú hediyye idügin niçe fikir úılduñ. èAle’l-
óuãÿã880 ki (2) getürdügüñ saúanúur-ı Nil’i ola.” didi. SüleymÀn Óaøreti balıúçıla bu
874
virdügine: virdigine M.
875
Baòt u devlet: Baòt-ı devlet M.
876
Baòt u devlet: Baòt-ı devlet M.
877
vehm: vehem T.
878
eyitdi: eytdi M.
879
Eyitdi: Eytdi M.
880
èAle’l-òuãÿã: èAle’l-óuãÿã M.
195
vech ile üç dürlü su’Àl idicek cevÀb (3) virüp eyitdi881 ki: “YÀ nebiyya’l-lÀh bizüm
cinsimüzüñ882 mekÀnları ulu ırmaúlar ve deñizler kenÀrındadur. AmmÀ ki ÀbÀ vu
ecdÀdumuñ (4) mekÀn-ı muèayyenesi bir cezìredür ki aña Cezìretü’ã-äavÀmìn dirler.
İçinde muèaôôam bir şehr883 vardur. HevÀsı òÿb, (5) laùìf ve ùopraàı gökcek ve laùìf
şehirler ve maèdenler ve òÀãiyyetlü884 canavarlar ve aàaçlar var bu adada (6) ve daòı
uzÿnì yidi885 yüz fersekdür. İbnü’l-Faúıyh eydür bu adada bir ùÀyife var yaèni Àdem
ãÿretinde başları (7) açuú, ãaçları uzun ve tenleri bir uàurdan úìl ve sözleri añlanmaz ve
aàaçlar dibinde ùururlar ve yemişler yirler (8) ve óisÀbsuz ùÀyifedür. ÓayvÀn bigi
gezerler ve Àdem göricek úaçarlar, ãuya girürler. Her birinüñ boyı dört úarışdur (9) ve
tenlerinde ãaç bitmiş úızıl renkde ve àÀyetde yügrük olur. Hiç nesne bunlara yitmez ve
bu adanuñ sevÀóilinde (10) bir úavm var. Ádeme beñzer úaçan ki deñizde kimi görseler
yüzerler. Gemilere varurlar. èAnber ilterler. Demüre degişürler886 (11) ve aàzına alup,
yüzüp adaya getürürler ve kimse bilmez ki demüri bunlar neylerler ve daòı yÀ SüleymÀn
bu adada gergedan (12) çoà olur. Eşege beñzer ammÀ àÀyetde887 büyük olur ve alnında
bir ulu boynuzı var ùoàru ve ol boynuzdan (13) bıçak sapı düzerler. PadişÀhlaruñ
hºÀnında úorlar. Her ùaèÀm kim888 óÀøırdur aàu olsa bıçaú ãapı derler, bilürler889 (14)
kim aàulu ùaèÀm var ve kemerler düzerler. Güneş ùoúunıcaú890 envÀè-ı ãÿret ve naúşlar891
bu kemerde892 bellü olur ve cin pÀdişÀhları (15) beàÀyet severler. Bunuñ kemerini
bahÀya alurlar. MeåelÀ kemer olur ki dört biñ miåúÀl altuna alurlar ve bu gergedanlaruñ
(16) boynı egridür deve boynı gibi ve hiç óayvÀn buña ùurmaz. Fìl ve bebür ve úaplan
ve arãlan küllini helÀk ider (17) ve bu adada ãu ãıàırları var. GÀh deñize girürler gÀh
çıúup otlarlar. KÀfÿr ve óayzerÀn893 ve beúem aàacı bu (18) adada çoà olur. Beúem
aàacını egerler ve dikerler. Köki cemìè-i aàÿlara tiryÀúdur ve bu adada envÀè úoúulu
otlar (19) var ve ıssı otlar ve renklü ùaşlar çoúdur ve daòı yÀ nebiyya’l-lÀh ekåer
ecdÀdumuz bizüm ol cezìrede mütemekkin olur. AmmÀ ki (20) saúanúuruñ menfeèatin
neden bildüñ diyü suʾÀl894 iderseñ benüm ceddüm mÀh-gìrden müràÀn-ı baórìnüñ
seyyidi emìrden işitdüm ki (21) aña daòı ecdÀdından tevÀtür ile maèlÿm olmışdur. Nite
cemìè-i mürsel peyàam-berler içinde siz SüleymÀn’dan aúdem üç mürsel peyàÀm-ber
[M T 32b] (1) úuş dilin söylemişdür. Aãlı ferèì birle naúl eylemişdür. Evvel Ádem äÀfì
881
eyitdi: eytdi M.
882
cinsimüzüñ: cinsümüzüñ M.
883
şehr: şehir M.
884
òÀãiyyetlü: óÀãiyyetlü M.
885
yidi: yedi M.
886
degişürler: degişirler M.
887
àÀyetde: èÀyetde M.
888
kim: ki M.
889
bilürler: bilür T.
890
ùoúunıcaú: ùoúınıcaú M.
891
naúşlar: naúışlar M.
892
bu kemerde: - M.
893
óayzerÀn: òayrrÀn M.
894
suʾÀl: suvÀl T.
196
sibÀèuñ895 bahÀyimüñ etyÀr-ı neèÀyimüñ dillerin (2) bilürmiş. ÔÀlim elinden maôlÿmı896
òalÀã úılup èadl u dÀd úılurmış. İkinci Nÿó NÀcì èaleyhi’s-selām vaúti ki ùÿfÀn müddeti
yitdi. Gemiyi daòı (3) tamÀm itdi. Andan Óaúú’un emri birle deñizde ve deryÀda biñ bir
ümmet ki vardur. Altı yüz birincisi deryÀdadur ve dört yüz (4) ümmet ki úuru yirdedür.
Cümlesinden897 eger sibÀè u behÀyim ü etyÀr u neèÀyim ãayyÀt óaşerÀt yitmiş iki millet
yüz yigirmi (5) dört dürlü ãıfat-ı maòlÿúÀtuñ her birisinden uşaàı var idi898 ve irisinden
birer çiftin sefìneye899 almaàa nesl-i munúatıè900 (6) olmamaú içün ùÿfÀndan necÀt
bulmaú içün óükm-i SubóÀnì emr-i YezdÀnì birle alınmasın gemi içinde muúìm
olmasına emr (7) olıcaú Óaú TeÀlÀ celle èalÀ, Nÿó peyàam-berüñ úalbine ilhÀm idüp
cemìè-i maólÿúÀtuñ dillerin bildürdi. Üçünci İsmÀèìl peyàam-ber (8) bahÀyimden
eùyÀrdan ve óaşerÀtdan ãayyÀtdan úanúısı ki Mekketü’l-lÀha ùavÀfa gelse anları incitdügi
ecilden Óaú TeèÀlÀ (9) İsmÀèìl’üñ úalbine óayvÀnÀt dillerin bilmek ve manùıúu’ù-ùayrı
farú úılmaú müyesser itdi. Mekketü’l-lÀhı ùavÀf iden (10) óayvÀnÀt-ı kibÀruñ ve ãıàÀruñ
ve eùyÀruñ bahÀyimüñ neèÀyimüñ óaşerÀtuñ ãayyÀtuñ tÀ óattÀ ki neml ü õerrenüñ (11)
dillerini bilürdi. Her birisini farú úılurdı. Pes yÀ nebiyyÀ’l-lÀh benüm cedd-i aèlÀmum
adı MÀh-gìru’ã-äavÀmìn idi. Ùarablÿs (12) baóri kenÀrında gökyüzinden úanad açup,
deñiz yüzine inüp, deryÀ dibinden naãìb olan balıú daòı deñiz yüzine çıúup (13) neónü
úasemnÀ901 mÿcibince úısmetin øabt902 iderken şikÀrın úayd iderken nÀ-gehÀn bir ãayyÀd
úaôÀ ùuzaàın baór903 (14) kenÀrında úurmış. Ceddimüñ baãìreti baàlanup iõÀcÀʾe’l-úaøÀ
èamme’l-baãardur904 óükmince úaøÀ dest ü gözin905 baàlayup belÀ (15) duzaàına giriftÀr
olmış. äayyÀd ùutup helÀkine tevaúúuf idüp, alup, úafeãe úoyup İsmÀèìl peyàam-ber
(16) naôarına getürmiş. İsmÀèìl bunı görüp, teraóóüm úılup manùıúu’ù-ùayrca eydür ki:
“YÀ MÀh-gìr òavf itme ki seni ÀzÀd (17) ãayyÀd elinden úurtarup dil-şÀd ideyin. AmmÀ
ki baña èivÀø bedel eylügüme ol olsun ki Nìl Irmaàı başından (18) Kÿh-ı Billÿr
eteginden çıúar on iki èayndur. Birisi rubè meskÿn èÀlemine aúup, SengistÀn ve
ZenbÿristÀn (19) ser-óaddinden gelüp Mıãır şehrine uàrayup DimyÀù öñinde Baór-ı
Maàrib’e úarışur ve Nìl’üñ on bir ırmaàı her birisi (20) bir èÀleme aúar ki èuúalÀ ve
óükemÀ úatında ol èÀlemüñ óudÿdı maèlÿmdur. Pes balıúçıl ol Nìl èaynı906 başında
baórinüñ (21) úumı907 içinde olur. Bir nevèi saúanúurdur. Anı baña getürmege himmet
eyle.” diyüp, emr idüp ÀzÀd úılıncaú pervÀz açup, [TM 33a] (1)uçup, Kÿh-ı Billÿr’a
895
sibÀèuñ: sebÀèuñ M.
896
maôlÿmı: maôlÿm T.
897
Cümlesinden: Ser cümlesinden M.
898
var idi: - M.
899
sefìneye: sefìne T.
900
nesl-i munúatıè: nesl ü munúatıè T.
901
“Biz paylaştırdık.”( Zuhruf, 43/32) .
902
øabt: sayù M,T.
903
baór: baóri M.
904
“Kaderde olan başa geldiğinde göz kör olur."
905
dest ü gözin: dest-i gözin M,T.
906
Nìl èaynı: Nìl-i èayn T.
907
úumı: úavim T.
197
geçüp, Nìl Irmaàı908 başında saúanúurı bulup minúÀrına alup, hevÀya aàup, getürüp
naôarına (2) getürmiş.909 İsmÀèìl Nebì saúanúurı görüp, taósìn úılup, òayr910 duèÀ úılup
eyitmiş911 ki: “AllÀhu TeèÀlÀ’dan dilerem ki (3) èömrüñi Óaú ùavìl ide. Yırtıcıdan
ãaúlayu vire.” YÀ nebiyye’l-lÀh İsmÀèìl Nebì’nüñ òayr duèÀsı berekÀtında henüz (4)
ceddüm912 yaúın zamÀnda vefÀt itdi. Pes kemìne daòı èÀlì óaøretüñe gelmeñe niyyet
itdüm. SulùÀnuma lÀyıú (5) tuófe saúanúurı görüp fikr idüp, úanad açup uçdum. Kÿh-ı
Billÿr etegine geçdüm. Andan saúanúurı bulup, (6) minúÀruma alup götürdüm. èÁlì
naôaruña getürdüm. Ümìddür ki913 bu bì-çÀrenüñ hediyesi úabÿlü914 óaôôda vÀúiè ola.
(7)Nazm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Ben øaèìfüñ915 armaàanın yÀ SüleymÀn óak resÿl
Red idüp yıúma göñül mürvet úılup eyle úabÿl
908
ırmaàı: ırmaèı M.
909
getürmiş: úomış M.
910
òayr: - T.
911
eyitmiş: eytmiş M.
912
ceddüm: óaddüm M.
913
Ümìddür ki: Ümìõdür ki T, Ümìõ vardur ki M.
914
úabÿlü: - M.
915
øaèìfüñ: ãaèìfüñ M.
916
Saúanúÿruñ: saúanúÿr T.
917
óayrÀn: òayrÀn M.
918
ãoúınup: ãoúunup M.
919
LoúmÀn-ı Óakìm’e: LoúmÀn Óakìm M.
920
Òaãiyyetin: Óaãiyyetin M.
921
òÀr-ı yÀbisdür: cÀr-ı yÀbisdür M.
198
922
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
923
üç: - T.
924
tilleri: telleri M.
925
Vaøèı: Vaãèı M.
926
ve: - M.
927
tilleri: telleri M.
928
áÀyetde: áÀyet M.
929
Fevúa’l-ulÀde: Fevúa’l-alÀde M.
930
deñiz: degin T.
931
ùalıp: ùalup M.
932
düşmeninden: düşmenin T.
933
Áúil: áÀfil M.
934
dost u düşmen: dest ü düşmen T.
935
sÀkin oldı Sìmurà: Sìmurà oldı sÀkin M.
936
eyitdi: eytdi M.
199
yimege óarìã olasın àayrı gözetmeyesin.” cevÀb virdi ki: “YÀ nebiyya’l-lÀh bu suʾÀle iki
(13) cevÀb var. CevÀb-ı evvel bu ki cihÀnda canavarlar etinde balıúdan óelÀl yoúdur ki
her peyàam-bere ki gökden (14) mÀʾide indi. Her birisinde balıú eti var idi. Pes laóm-i
óÿt937 mübÀó olduàı cihetden balıú etin yimege óarìã (15) olduú. AmmÀ ki cevÀb-ı åÀnì
budur ki bÀúì óayvanÀt ve baór ü berrüñ úuşları rızú içün àam yimeyeler ki ol bize úanat
(16) virür.938 HevÀda uçuran fevúa’l-ulÀya939 geçüren felek yüzinden úanadumuz
bükdürüp deñize indüren úısmet olan (17) balıàı Baór-ı èUmmÀn dibinden bize úarşu
gönderen ÒallÀú-ı èÀlem RezzÀú-ı aèôam her dÀbbenüñ rızúın eksük itmez. (18) VemÀ
min dÀbbetin fì’l-erêı illÀ èalÀ’l-lÀhi rızúuhe”940 Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Úullarına rızúı her gÀh mÀliki AllÀh virür
(19) Gökde uçan balıúçıla deryÀda ol mÀhì virür
(21) Óakìm úavlince úaçan ki balıúçıl úuşı bu vech ile kendünüñ óÀlinden,
mekÀnından, ùabìèatından ve òÀãiyyetinden941 kim beyÀn [M T 34a] (1) eyledi. Andan
yine SüleymÀn óükm itdi. Aòì melió ilerü gelüp úızıl altun levóa ve bisÀù üzerine baórì
úuşlaruñ (2) esmÀsı yazılmış. Altun úurèayı bismi’l-lÀhi diyüp, yidi942 Àyet TevrÀt ve
ùoúuz Àyet Zebÿr’dan oúıyup943 (3) úurèayı ki yuvaladı. Úurèa úuşlar içinde saúúaya
düşdi ki balıúçıluñ ãaà vezìri idi ve SüleymÀn eyitdi:944 áavvÀã-ı (4) baórì ki úuşlaruñ
çavuşluàın balıúçıl Sìmurà maèrifetile aña virdi. Varup saúa úuşın daèvet itdi. Saúa (5)
úuşı daòı aàzına945 SüleymÀn’a hediyye içün bir dür dÀne ãadefin aàzına almış úurãaàın
ãarúıdup, úanad yayup, ÒoraãÀn (6) pìrleri gibi gögsin gerüp, úurãaú gerüp, düp aú
èabÀsın egnine ãalup ve òurmÀ-yı èaãÀların iki úoltuàı (7) arasına alup, ùayanuraú
yürüyirek dergÀhdan içerü girüp, evvel balıúçıl ile Sìmurà úademinde baş úoyup andan
937
laóm-i óÿt: laóm-i òÿt M.
938
virür: virüp M.
939
fevúa’l-ulÀya: fevúa’l-alÀya M.
940
“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir.” (Hud, 11/6).
941
òÀãiyyetinden: óÀãiyyetinden M.
942
yidi: yedi M.
943
oúıyup: oúuyup M.
944
eyitdi: eytdi M.
945
aàzına: - M.
200
ilerü (8) varup taòt-ı pÀ öpüp SüleymÀn naôarında aàzındaàı ãadefi úoyup devletine
duèÀ úılup eyitdi946 ki Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(9) İy şeh-i Òüsrev-947nişÀn mÀlik rikÀb
PÀyidÀr ol ùoàduàınca948 ÀfitÀb
946
eyitdi: eytdi M.
947
Òüsrev: Óüsrev M.
948
ùoàduàınca: ùoàduàunca M.
949
èÖmrüñ: èÖmrüñe M, T.
950
òusurla: óusrile M.
951
øaèìfe: ãaèìfe M.
201
952
veznde: vezende T, vezinde M.
953
altÿn: firentiye T.
954
eyitdi: eytdi M.
955
eyitdi: eytdi M.
956
ugranmışımdur: ugranmışamdur M.
957
ùartıcı: - T.
958
Òayr: òayır M.
959
úılasun: úılasın M.
960
õikir: õikr M.
961
saúa: saúúa T.
962
Àferìnde: Àferìde M.
963
àarÀyip: - T.
202
gördüñ.” CevÀb virdi ki: (14) “Benüm mekÀn-ı muèayyenüm Cezìre-i Uluram kim
meşhÿr adadur. HindüstÀn iúlìmi ortasında ve Çin (15) memleketine yaúındur. Hind
DeryÀsı baèøı yirin ióÀùa itmişdür. AmmÀ bir maèmÿr memleketdür ki hiç òarÀb (16)
yiri yoúdur. AmmÀ kim müsÀfirler bu adada on günlük ve yigirmi günlük yol sefer (17)
iderler ki yolları ãusuzlıúdur. Pes saúalar cemè idüp, ırmaúlardan ãu alup úurãaàumuz
(18) ùolunca964 içerüz. Daòı úanad açup uçaruz. Ol ãusuz yollar kenÀrına geçerüz.
HevÀdan yiryüzine (19) inüp, yol kenÀrına úonup ùaşdan yalaúlar düzmişlerdür. Úonaú
yirlerinde ãuyıla anları ùoldururuz. (20) Ol bÀzirgÀnlar daòı ögrenmişlerdür. Bize ùuzsuz
et leşlerin virürler yirüz. ÒÀlıú’uñ şükrin dirüz. (21) Anlar daòı iletdügümüz ãuları
içerler biraz diñlenüp, yine varup uzaú yirlerden Àn-ı vaút içinde ãu [M T 35a] (1)
getürürüz. DÀyim èÀdetümüz budur ve daòı ol cezìrenüñ yirleri var ki abadanlıúdur.
Köy köy üzerine şehr (2) şehr965 üzerinedür. Yüz úırú ferseng yoldur ve melikinüñ
adına MihrÀç ÒÀn dirler. Her gün bu adanuñ gemisinden (3) ve òarÀcından mübÀlıàayile
mÀl óÀãıl olur. Altuna anda iètibÀr yoúdur. Degirmen ùaşları gibi eridüp òazìneler (4)
yıàarlar ve daòı yÀ SüleymÀn ol cezìrede bir mevøıèa vardur ki şimÀl cÀnibinde Àdem
ãÿretinde úuşlar var. Úanad- (5) ları yeşil kendüler Àdem şekil sözlerin kimesne fehm
itmez. Aàaçdan aàaca uçarlar. Yemiş yirler (6) ve bu arada bir dürlü daòı çetük olur ki
úulaàından úuyruàına degin yarasa úanadı gibi úanadı vardur. Tersi (7) müşg966 gibi
úoúar.” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Böyle diyüp mürà-ı saúa Şeh SüleymÀn’a hemÀn
İtdi alúış úuş dilince cÀn u dilden key cihÀn
964
ùolunca: ùolınca M.
965
şehr şehr: şehir şehir M.
966
müşg: misk M.
967
cÀvidÀn: cÀviõÀn M.
968
úurãaàuñ: úurãÀèuñ M.
969
òaããa: óaããa M.
970
úurãaàı: úurãaèı M.
971
òaããası: óaããası M.
972
òÀli: óÀli M.
203
cevÀb viricek SüleymÀn Óaøreti yine (16) ãordı ki: “Niçün deñiz ve ırmaú yüzinde
gezerken balıú avlayu yüzerken 973 úalan bahrì úuşlar gibi öñün (17) gözlemeyüp arduñı
gözlersin.” CevÀb virüp eyitdi974 ki: “YÀ nebiyya’l-lÀhu şikÀr úaãdına975 gezerken ve ãu
yüzinde (18) yüzer iken balıú olmaàa úaãd ider iken anuñ içün gözüm úıçıma baúup
úuyruàumdan yaña úafa gözedürem ki (19) nÀ-gÀh balıú benden vehm idüp öñümden
úaçar. Úıçımdan yaña yüzüp geçer. Bir daòı minúÀrumı gemi dümeni (20) gibi úıçıma
ùutduàuma sebep budur ki şikÀrum úaçurmayup ele getürem.” diyüp cevÀb virdi. (21)
Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
ÙÀʾirün fì úalbihi yelveóü linnÀsi èaceb
Minúaru ve kebùane ve’l-aynü minhü fi’õ-õenbi
[M T 35b] (1) Neår: Óakìm úavlince yine SüleymÀn ãordı ki: “YÀ mürà-ı saúúa
Óaú TeèÀlÀ Óaøreti’ni celle celÀlühü niçe (2) bilürsin. CevÀb vir976 ki senden977
zireklik978 ve èÀúl u idrÀk úoòusı gelür. İmtióÀn itmek dilerem.” didi. (3) Saúa eyitdi979
ki: “YÀ nebiyya’l-lÀh õihn ü idrÀküm aña yitişür ki AllÀhu TeèÀlÀ vÀóiddür, lÀ-şerìk ve
lÀ-980naôìr (4) ve ÒallÀú u RezzÀú’dur, bì-münìr ve bì-vezìr.” Eyle diyicek SüleymÀn
didi ki: “Neden bilürsin? Ádemì õÀt bigi èilim981 (5) oúumaduñ ve kitÀblar muùÀlièa
úılmaduñ ve mürsel peyàam-berlerden taèlìm almaduñ. Pes ne delìl ile (6) bilürsin ki
AllÀh birdür ve ÒallÀú, RezzÀk, óÀøırdur.” Saúa cevÀb virdi ki: “Andan bilürem ki bu
kÀrıgÀh-ı èÀleme (7) ins ü cinn ü Àdeme vuóÿş u ùuyÿr982 mÿr u mÀra ve cemìè-i cÀnlu
canavara ve baór ü berre şecerÀta ve åemerÀta ve óacerÀta (8) ve cemìè-i nebÀtÀta mÀ-
óaãal-ı kelÀm èÀlem-i kÀyinÀta naôar ki úıluram fikr edüp bildüm. Bunlaruñ983 bir
yaradıcısı (9) vardur kim bu kÀrıàÀh-ı èÀlem kendü kendüzinden ùurmadı. Bir yapucısı
vardur zìrÀ ki Àdem oàulların (10) göreyoruruz ki òÀnúÀhlar984 ve èimÀretler ve köşkler
sarÀylar kim yaparlar.985 Bir üstÀd gelüp mièmÀrlıú (11) ider. MÀ-bÀúì aña òiõmet úılup
ol binÀyı tamÀm iderler. Hiç bir binÀyı986 görmedük ki yapıla. LÀ-büd987 binÀsına (12)
göre mièmÀr vardur. Pes èilme’l-yaúìn imtióÀn úılup èaúl ile bildüm ki bu èÀlì binÀnuñ
bir bennÀsı vardur. (13) Eyle üstÀd bennÀ ki òallÀú-ı èÀlemdür. Eyle ulu PÀdişÀh ki
mÀnendi olsa ol daòı buña beñzer bir kÀr- (14) gÀh yapayıdı. Maèlÿm oldı ki ol AllÀh
973
yüzerken: yürürken M.
974
eyitdi: eytdi M.
975
úaãdına: úaãdında T.
976
vir: virdi T.
977
Senden: Sende M.
978
zireklik: rireklik M.
979
eyitdi: eytdi M.
980
ve lÀ: lÀ T.
981
èilim: èilm M.
982
vuóÿş u ùuyÿr: vuòÿş ùuyÿr M.
983
bunlaruñ: bularuñ T.
984
òÀnúÀhlar: óÀnúÀhlar M.
985
yaparlar: yıparlar M.
986
binÀyı: bennÀyı T.
987
lÀbüd: lÀyede T.
204
birdür. Hem ezeldür hem ebeddür. Úavlühü teèÀlÀ ve ilÀhüküm ilÀhe (15) vÀóidü lÀilÀhe
illÀ hüve’r-raómÀnürraóìm988 ve daòı yÀ nebiyyÀ’l-lÀh òallÀú-ı èÀlemün vÀóid idügin
andan bildüm ki (16) èÀlemi yoà iken var iden yirle gögi yaradan PÀdişÀh giceyi
gündüzi dürüden ŞehenşÀh989 úÀle’l-lÀhü (17) teèÀlÀ inna fi òalúı’s-semÀvÀtı ve’-erøı
veòtilÀfi’l-leyli ve’n-nehÀr990 bu yirile991 gögüñ (18) yaradılması ve içinde olan
èacÀyibÀtuñ dürüdülmesi992 feleklerüñ dönüşi meleklerüñ cünbüşi zemherìnüñ (19)
bahÀrı ve güz faãlınuñ úışı ve gündüzüñ rÿşenliài ve gicenüñ ôulumÀtı delìldür ki Óaú
TeèÀlÀ birdür, (20) úÀdirdür, nÀôirdür, óÀøırdur, àÀfirdür, sÀtirdür kim göreyoruruz ki
gice993 ôulumÀt virür gündüzin (21) nÿr ile ôulumÀtdan necÀt virür ve ana raóminden
oàlan vücÿda getürüp, èaúl-ı cÀn baòş úılup aña [M T 36a] (1) óayÀt virür ve994
yaàmurlar yaàdurup, yirden nebÀtlar bitürüp, dürlü nièmet ve berekÀt virür ve
deñizlerde gemiler (2) yürüdüp deryÀ mevcine995 óarekÀt virür. Ol gemi òalúını deñize
àarú itmeyüp necÀt virür ve aàaçdan (3) yemişler bitürür ve arucuúlardan úudret birle
bal getürür ve aàaçları raómet ãuyı birle dürlü dürlü yemişler (4) virür. ÒurmÀ-yı
balçıúdan yaradub şehd ü şekerinãÀn içinde úamışlar virür ve deñiz içinde ãadef ile (5)
aàzında cevher düridür ve ùopraúlarda altun u gümiş996 ve ùaşlarda laèl yÀúÿt u gevher
dürür. Pes bu nesneler (6) delìl oldı AllÀh’uñ vaódÀniyyetine ve daòı bu nesneyi daòı
ziyÀde muèìn997 bilürem ki beni saúa bilinden998 ana raómine (7) düşürden menì-yi beyøÀ
óÀãıl olup, beyøadan ol menì çıúarup aàız, burun, dil, ùamaú ve ayaú ve pençe (8) ve
ùoynaú999 ve et ve süñük ve cÀn baàışlayan AllÀh ki yumurdadan çıúduàumdan ãoñra
rızúumı eksük (9) úılmadı ve çünki tülendüm, úanadum yükleri yitdi. Úanad açup ki
uçdum. Muúadder úılduàı ãuyum nafaúam (10 ) yiyüp içdüm1000 ve daòı baña beñdeş
úuşçuàazları görürem ki her ãabÀó úanadlu úanadçuàın açup, (11) yuvalı yuvasından
uçup acu taúãìr úurãaúları boş ammÀ ki dillerinde1001 õikr-i Óaú gönülleri òoş (12) men
ùalebe1002 ve cedenÀ1003 mÿcibince rızúlu1004 rızúın ùalep idüp rızúan cedìden ve yevmen
988
“İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, rahmândır, rahìmdir.” (Bakara, 2/163).
989
şehenşÀh: şehinşÀh M.
990
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri
için gerçekten açık ibretler vardır.” (Áli İmrÀn, 3/190 ).
991
yirile: yirle M.
992
dürüdülmesi: dürülmesi T.
993
gice: gece M.
994
ve: - M.
995
mevcine: mÿcibine T.
996
altun u gümiş: altun gümüş M.
997
muèìn: muèayyen M.
998
bilinden: belinden M.
999
ùoynaú: ùıynaú M.
1000
içdüm: uçdum T.
1001
dillerinde: dillerinden M.
1002
men ùalebe: mün ùalib T.
1003
Talep edip, talebinin gereğini ciddiyetle yerine getiren, talep ettiğine ulaşır.
1004
rızúlu: rızlu T.
205
cedìd mÿcibince rızú (13) yiñi ve gün yiñi diyüp neónu úasemnÀ1005 maènìsi
müúteøÀsınca úısmet olınan rızúların ele getürüp (14) aòşÀmlanışu her bir úuşları
görürüz ki úurãaúları ùoú, açlıàı yoú uçup, gelüp yuvalı yuvası (15) üstine hevÀdan
inerler. MekÀnlu mekÀnına çifti çift ile úonarlar. Karıncuúları1006 ùoú, hiç birisinüñ (16)
açlıàı yoú dillerince ÒÀlıú’a şükr idüp òoş geçerler. èAle’l-óuãÿã ki benüm bigi saúa
úuşını (17) ve balıúçılı1007 hevÀ yüzinden ãuya indürür ve deñiz dibinden baña naãìb
olacaú balıàı göndürür. Andan (18) bilürem ki ol RezzÀk’dur ki miåli anuñ yoúdur.
Kavlühÿ teèÀlÀ leyse kemiålihì şey’ün (19) vehüve’s-semìèu’l-baãìr1008 eger kim miåli
olsa ya ikiyimişse biri birine óÀcetlü olaydı. (20) Birisi öldürmek dilese birisi diriltmek
dileyeydi. Biri gice itse biri gündüz, biri itdügin (21) biri dilemeyüp ikisinüñ arasında
iòtilÀf düşeyidi.1009 Nitekim dünyÀ melikleri göreyoruruz ki [M T 36b] (1) mülk ü mÀl
içün memleket ve salùanat çekişüp, èaskerlü èaskerin cemè idüp biri bir ile nice ceng (2)
úılurlar. Pes yaratduàı1010 yaratduàıla, çerilü1011 çerisin düzüp bir birile cengi Àheng úılup
yir gök (3) helÀk olaydı. ÚÀle’l-lÀhü teèÀlÀ levkÀne fìhimÀ1012 ÀlihÀtün illÀ’l-lÀhü
lefesedetÀ1013 Pes bu muúaddimeden maèlum (4) oldı ki AllÀh, vÀóid ‘Úul hüva’l-lÀhü
eóadü AllÀhü’ã-ãamed lem yelid velem yÿled velem yekünlehÿ küfüven (5)
eóad’1014dür.” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Şek degül ki bu durur vÀóid eóad
LÀ-şerìk ve lÀ-vezìr AllÀh ãamed
1005
“Biz paylaştırdık. ”(Zuhruf, 43/32).
1006
Karıncuúları: Karıncıúları M.
1007
balıúçılı: balıúçıl M.
1008
“O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.”(ŞÿrÀ, 42/11).
1009
düşeyidi: düşeydi M.
1010
yaratduàı: yaratduúlu T.
1011
çerilü: - T.
1012
fìhimÀ: fìhÀ T.
1013
“Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle
bozulup gitmişti.”(EnbiyÀ, 21/22).
1014
“De ki: “O Allah, Bir’dir (Tek’tir) / Allah Samed’dir (herşey O’na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç
değildir) / O, doğurmadı ve doğurulmadı. / Ve O’nun bir dengi olmadı (olamaz).”(İhlas, 112/1-4).
206
1015
Murà-ı saúúa: Murà saúa T.
1016
CÀm-ı Cemveş: CÀm u Cemveş M,T.
1017
müclÀ: mücellÀ T.
207
1018
eydem: idem T.
1019
ŞÀdì: ŞÀd T.
1020
Kim: Ki M.
208
1021
zübÀn: zümÀn T.
1022
Nuùú-ı cevher: Nuùú u cevher T.
209
1023
cuèl: cemel M.
1024
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
1025
T nüshası 37b’deki, mülk ü mÀl-içün memleket ve salùanat çekişüp èaskerlü èaskerin cemè idüp biri
bir ile nice ceng (2) úılurlar. Pes yaratduúlu yaratduúlar ile çerilü çerisin düzüp bir bir ile cengi Àheng
úılup yir gök helÀk, 1 ve 2. satır daha önce 36b 1 ve 2. satırda geçen sözlerdir. Sehven burada da
geçmektedir. Müstensih hatasını anlamış ve bu iki satırın üzerini çizmiştir.
210
Óaøreti dönüp YunÀn şÀhına eyitdi:1026 “YÀ meliki’z-zamÀn CÀn bin CÀn ÚalèÀsı’ndaki
èacÀyibÀtı gördüñ. (5) İsterem ki ol zìr-i zemìndeki úadìdleri, cesedleri1027 görevüz.”
diyicek melik-i YunÀn úulavuz olup òink-i İsóÀú’a SüleymÀn èaleyhi’ (6) s-selÀm süvÀr
olup gitdiler. Gelüp bir ãaórÀya yitdiler. Çemen ve çayır lÀle ve şakÀyıú-ı nuèmÀn
arasında yasemìn, sünbül yöre (7) sinde Àb-ı kevåer-i óayÀt miåÀl ãu èayÀn olup bir
èayndan1028 çıúar. SebzezÀr olmış her nereye kim aúar ve ol Àbı kenÀrınuñ (8) civÀrında
serv-i revÀnlar bitmiş, üzerinde ùÿtì ve úumrı, ùurrÀç ötüşürler. AllÀh’ı1029 tesbìh úılurlar.
SüleymÀn ol yiri görüp (9) taósìn úılup andan geçüp yolca giderken bir oyuk üzerinde
yol kenÀrında naôar úılup gördi kim bir böcek terse (10) çıúup, yuvalaú úılup,
yuvalayup, inine alup gider kim àıdÀ úıla. Ol böcek adı èArab dilince ca’ildür.1030
Türkçe (11) ùoguzlan böcegi dirler. İşi güci necisin cemè itmekür. Cemè itdügin in
úapusında iltür. Hırãından1031 çoú cemè ider. (12) Daòı úapusına ininüñ ãıàmaz. Kendü
içerü úalur. Necis úapusına ùıúılur. Kendü çıúamaz. İçinde ininüñ ölür. Maèa’l-úıããa
(13) SüleymÀn Óaøreti cuèal úurdını görüp, at başını çeküp óÀl dilince ol úurdcuàaza
eyitdi:1032 “YÀ cuèal1033 senüñ úÀmetüñ (14) kiçi, götürdügiñ nevÀle senden ziyÀde. Yılda
ne úadar ters àıdÀ úılursın. Baña òaber virgil.” didi. Cuèal eydür: “YÀ SüleymÀn (15) bu
sözden murÀd ne. Óaú TeèÀlÀ baña ne úadar rızú úısmet úıldısa ol úadar yirem.
Úısmetümden ùaşra nafaúa baña taúdìr úılmadı kim (16) yiyem. Fi’l-cümle rezzÀú-ı
èÀlem ÒallÀú-ı Àdem benüm daòı rızúumı muúadder úılubdur. Anı yirem.” didi.
SüleymÀn eytdi:1034 “YÀ cuèal (17) çünkim bu úadar èaúl u idrÀküñ var durur. Bundan
kim bu úadar tersi kim ol daòı ters ola. Tamaè úılasın. Ùamaè daòı ol ùamaè kim (18)
senüñ iltdügüñ1035 rızúdur.1036 İnüñüñ úapusına ãıàmayacaú durur. Sen tehì-dest inüñ
kapusında olacıksın. HelÀk (19) olacaúsın.” didi. Cuèal eydür: YÀ SüleymÀn benüm
nafaúam ters durur, diyüp ne ùaèn idersin kim eger óaúìúat gözin açup naôar (20) úılsañ
cemìè-i maòlÿúÀt içre kim insÀn1037 ekmel-i maòlÿúÀt,1038 eføal-i mevcÿdÀtdur.1039 Aãlı
nuùfe durur. Şol (21) nuùfe durur kim andan girye nesne olmaya ve bir daòı Àdem
oàlÀnınuñ laùìf yiyecegi eşref ùaèÀmı [M T 38a] (1) baldur kim ol şehd-i fÀyıú bir
böcegüñ úuãundusı durur ve bir daòı Àdemüñ ziyÀde gökcek libÀsı kim óarìrdür. Cemìè-i
(2) gönüllerde dil-pezìrdür. Ol ebrişüm aãlı daòı bir böcegüñ tersi durur kim tersinden
1026
eyitdi: eytdi M.
1027
cesedleri: óasedleri T.
1028
èayndan: èaynıdan M.
1029
AllÀh’ı: AllÀh’a T.
1030
ca’ildür: caàaldur M.
1031
Óırãından: Òırãıdur M.
1032
eyitdi: eytdi M.
1033
cuèal: caèil M.
1034
eyitdi: eytdi M.
1035
iltdügüñ: iletdügüñ M.
1036
rızúdur: rızúuñdur M.
1037
insÀn: insÀnı M,T.
1038
ekmel-i maòlÿúÀt: ekmel maòlÿúÀtı M,T.
1039
eføal-i mevcÿdÀtdur: eføal mevcÿdÀtdur M,T.
211
germ olur. Tut (3) yapraàın yemek ile èÀúıbet göñül münevverden göñül ãarar, óarìr
óÀãıl olur. Maèa’l-úıããa yÀ SüleymÀn dünyÀnuñ (4) içinde olan ùaèÀm, mÀl, rızú küllìsi
cifÀdur. ÙÀlib olan cuèal1040 degül kilÀbdur. Nitekim Àòir (5) zamÀnda, devr-i úamerde
cihÀn mülkine1041 bir nebiyy-i òÀtem-i efêal, Àdem-i server-i Àlem gele kim dünyÀya
óarìã (6) olanlar óaúúında eyde kim der óadìå est Ed-dünya cìfetün ve tâlibühâ
kilâbün”1042 Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(7) Cìfedür ekåer ùaèÀmı èÀlemüñ
Nuùfedür menşe’i daòı Àdemüñ
(11) Neår: Óakìm úavlince cuèal böyle diyicek SüleymÀn cevÀb virüp didi kim:
“YÀ cuèal òÿb (12) didüñ. AmmÀ kim miúdÀruña göre rızú cemè itmeñ gerek idi. Bu az
ùamaèdan òavf iderem ki saña òavf (13) ziyÀn gele der. Òaber ‘ Eõ-õülli maèa’ù-ùamaèa’
dur ve bir daòı ters óarÀmdur. Tersden àayrı anca leõìõ (14) ùaèÀmlar var kim anı
sencileyin úurdcuàazlar ifùÀr iderler. Sen daòı bu óarÀm ùaèÀmdan el çeksegene, (15)
úanÀèat bucaàında diz çöksegene. Bu cìfeyile óÀllenince eger kim óarìr òod bir böcek
tersidür dirseñ (16) ol perverde-i nÀs olur. PÀdişÀhlara libÀs olur. Eger kim bal içün
böcek úusmuàı dirseñ baldan pÀk (17) ne ola kim cihÀnda arıdan arı canavar var mıdur
kim pÀkdur arıdur. TaèÀmı arıdur. Zìra kim ùaèÀmınuñ (18) aãlı dürlü çiçeklerden,
yimişlerden óÀãıl úılur ve eger kim insÀn içün nuùfeden óÀãıl olur dirseñ (19) kim insÀn
1040
cuèal: cuèal M.
1041
mülkine: milkine M.
1042
Dünya bir leştir ve ona talip olanlar da ancak köpeklerdir. (Hadis olarak kaynağı bulunamadı)
1043
Aùlas u dibÀnuñ: Aùlas-ı dibÀnuñ M.
1044
tersi: ters M.
1045
Cìfeden: Cìfe M.
212
ekmel-i maòlÿúÀtdur. Evveli nuùfenüñ daòı aãlı ùaèÀmdur. Şol ùaèÀm kim óaøm1046 ola.
Úırú (20) úaùre úandan bir úaùre nuùfe óÀãıl olur. Ol nuùfe kim insÀn 1047 mebdeʾi durur.
Eyle olsa bu muúaddimeden (21) maèlÿm olınan budur kim nuùfenüñ aãlı pÀk imiş. Aslı
pÀk olan pÀkdur kim aãlına rücÿè ider. [M T 38b] (1) Úavlühÿ teèÀlÀ külli şey’in yercièu
ilÀ aslihì ”1048 Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
İns ü cinn ü vaóş u ùayr u mÀr u mÿr
(2) Aãlına ider rücÿè-ı óÀl budur
1046
óaøm: òaãm T.
1047
insÀn: insÀnı T.
1048
“Her şey aslına rücu eder” (KelÀm-ı kibar) Yazar bu sözü ayet olarak söylesede ayet değildir.
1049
òocalar: óocalar M.
1050
Neår: Naôm M, T .
1051
resÿl’a-lÀh: resÿl’a-lÀhi M.
1052
beñzedirseñ: beñzer dirseñ M.
1053
getürürem: götürürem M.
1054
lÀbüd: lÀyed T.
1055
Kim bir şeyi isterse talep ettiğine ulaşır.
1056
cuèal: caèal M.
213
libÀsı geyecekdür ve ne òod 1057 laèl cevÀhiri (14) òarçlanacaú durur ve daòı benüm
miålüm şol ôÀlim, fÀsıú meliklere beñzer kim ŞeddÀd bigi èÀlem òarÀcın (15) ôulm ile
cemè eyledi. èÁúıbet küfürden artuú behremend olmadı. Bed èamelinden ziyÀde nesne
alup gitmedi (16) ve daòı yÀ SüleymÀn ben òod bir dÀbbeyem ki òor u øaèìf1058 zişt ü
bed-liúÀ vücÿduma göre. Nitekim dünyÀ cìfesine àarú (17) isem cehennem èÀõÀbından
da1059 emìnem. VelÀkin1060 yÀ SüleymÀn-ı zamÀn baña tehdìd úılınca ol Yahÿdìlere
tehdìd úıl kim Óaú (18) anlara Tevrìt virip idi. MÿsÀ ile èaleyhi’s-selÀm anlara emr
olundı ki anuñ içindekile èamel úılalar. (19) Anuñ ile èamel itmediler. MÿsÀ’ya ìmÀn
getürdükden azdılar. MÿsÀ’dan ãoñra gelecek peyàam-berlere ve Àòir (20) zamÀn
peyàam-berine ol iki cihÀn serverine ìmÀn getürmezler. äıfatların gözlerler. Ol óımÀra
(21) beñzer kim götürdükleri yükleri1061 kitÀb ve ammÀ kim oúumasından àÀfìl [M T
39a] (1) ve daòı ol sebèa òºÀn1062 óuffÀôa beñzer kim yedi úır’at üzerine TevrÀt’ı,
Zebÿr’ı oúurlar. Maènìsini bilmezler, (2) òaberleri yoú. Egerçi ben óaúìr mübtelÀ oldum
ise baña ùaèn idince ol Àdem oàlanlarınuñ (3) ôÀlimlerine ùaèn eylegil kim ihÀnete lÀyıú
durur. Andan ötürü kim yetìmlere eylik1063 itmezler, ôulüm (4) úılurlar. MÀlların yirler
ve daòı ehl-i èayÀllerin úonşuların gözlemezler. Óırã,1064 óased úapusın yaparlar. (5)
TevrÀt yolından êalÀlet1065 ùarìúına ãaparlar. Ol óarÀm mÀlı çoú çoú cemè iderler.
Òuãÿsa1066 kim (6) ol mÀlı óarÀm idüàin bilürler iken ammÀ kim bilmezler kim şol vaút
kim yirler, zelzeleye gele. (7) PÀre pÀre olup ùaàlar depeler götürüle 1067ve şehirler ve
köşkler binÀsı küllì òarÀb ola. Yiryüzi (8) düpdüz oluncaú şöyle kim ãu bigi hiç
yiryüzinde bir deprencek1068 nesne úalmaya ve daòı Óaú TeèÀlÀ’nuñ (9) celle celÀlühÿ
óükmi ol günde cemìè-i òÀlú arasında ôÀhir ola ve feriştehler úamu başın (10) aşaàa
idüp bu òalúuñ çevresinde ãaf dutalar. Òalúa bigi tamÀm yidi1069 ãaf olalar. Baèøı daòı
(11) yitmiş1070 biñ zincir ile yitmiş1071 biñ zebÀnìler yapışup getüreler. Ol vaút cehennem
bir kerre (12) kükreyüp çekine anuñ heybetinden hiç bir kimesne úalmaya. EnbiyÀdan
ve evliyÀdan, ümerÀdan, (13) óukemÀdan, èulemÀdan, fuøalÀdan, bÀy u gedÀdan
feriştehlerden1072 illÀ kim nefsì diyüp feryÀd (14) úılalar. VelÀkin1073 ol ôulm ile mÀl
1057
òod: òoõ M,T.
1058
øaèìf: ãaèìf M.
1059
èÀõÀbından da: èÀõÀbından M.
1060
VelÀkin: Velekin M.
1061
yükleri: - M.
1062
òºÀn: òÿn M,T.
1063
eylik: eylük M.
1064
Óırã: Òırã M.
1065
êalÀlet: ôalÀlet M, T.
1066
Òuãÿsa: Óuãÿsa M.
1067
götürüle: götrüle M.
1068
deprencek: deperencek T.
1069
tamÀm yidi: tatama yedi M.
1070
yitmiş: yetmiş M.
1071
yitmiş: yetmiş M.
1072
firiştehlerden: feriştehlerden M.
1073
VelÀkin: Velekin M.
214
cemè idenler günÀh-ı kebÀyir rÀhına gidenler yüz tevbe (15) úılursa ol dem úabÿl
olmaya. ZìrÀ kim ol ekåerì tevbe ol dÀr-ı teklìfde gerek idi. (16) Bu dünyÀdur. TÀ bu
úuãÿrlar yine tedÀrük olaydı. Teklìf Àòire irdi. Úuãÿra tedÀrük olunmadı.” (17) Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Óayf aña kim görmedi evvel yaraú
Aããı úılmaz ãoñraàı gün ittifÀú
1074
óayf: òayf M.
1075
Çün: Çünki M,T.
1076
úıffe: úafa M.
1077
maèlÿm: maèluñ.
215
Cuèal cevÀb virüp didi kim: “YÀ SüleymÀn çünkim1078 dünyÀya geldüm cihÀna kim (9)
naôar úıldum. Bu èÀlem-i kÀyinÀtı ìcÀda1079 getüren var durur ki bÀrigÀhuñ bir mièmÀrı
var durur. (10) Bu çaròı, ılduzlarını, ayı ve güni, şarúa ve àarba göndürüci vardur.
Bundan ãoñra bir bahÀr mevsümi geldi. (11) Gördüm ki yir alùındaàı ùamarlar bitdi ve
øaèìf, yumşaú1080 yapracuúlar ol úatı yirün içini yarup çıúa (12) geldi ve ol úatı
çekirdeklerüñ içinden luùfı birle tÀze, laùìf iki yapraú virdi,1081 bitürdi. (13) Aña úuvvet
virdi, uzatdı, yoàunlandı. Özdeñ budaú virüp envÀèi yemişler çıúardı ve óayvÀncuúlar
(14) úarnında úan ile et arasında ùatlu, aú süd virdi, ãaúladı. Anı kim bir úaùre úandan ve
revişden (15) ol süde úarılmaz ve ana raóminde1082 bir nuùfeyi dürlü dürlü ãÿrete úoyup,
anuñ uzanup niçe yatduàın (16) bilür. Anda müddet-i úarÀrı tamÀm olunca yetürüp rızú
virür. Andan anı luùf birle yol virüp (17) ol ùar yoldan ol miúdÀr cüååeyile vücÿda
getürür. YÀ SüleymÀn maèa’l-úıããa Óaú TeèÀlÀ’nuñ (18) şunuñ bigi hezÀr ender ãad1083
hezÀr úudretin kim gördüm bildüm ki birdür, eóaddür, ‘lem-yelid velem yÿled’1084dür
(19) şerìki yoú, bì-miåÀldür. Şol AllÀh kim niçe bunuñ emåÀli leùÀyiflerinüñ1085 èilmi
úudreti birle (20) ôuhÿra gelüp durur. Yirde gökde bunları bilen pÀdişÀh baña birligin
bildürmeye mi? Øaèìf1086 úulına (21) birligin bildürmesine lÀyıú görmeye mi? Ya
SüleymÀn maèlÿmuñ şöyle olsun kim bu yiryüzinde yir içinde [M T 40a] (1) bir dÀbbe
yoúdur Óaú TeèÀlÀ’nuñ birligin bilmeye. Dilince ÓÀliú’i tesbìó úılmaya ve ammÀ kim
yÀ SüleymÀn (2) baña ùaèn itmegi úoàıl. Benüm rızúum gerek cìfe ola gerek misk-i nÀfe
ola. Benüm (3) daòı senüñ daòı rızúuñı ol rezzÀú-ı èÀlem ki øÀmin durur. TÀ ölince saña
daòı rızúuñ (4) muúadder olduúça gelür. Kimse kimsenüñ loúmasın çeynemez. Her diş
her (5) çeñe kendü loúmasın ögüdür. TÀ ölünce ol çene rızúın ögütmekden òÀlì1087 (6)
degüldür, muèaùùal úalmaz. Var, sen kendü meãÀlióüñe gitgil. Baña ùaèn itmegil. èÁdil
(7) beglerüñ èÀdeti oldur kim kendüzin şol kim AllÀh TeèÀlÀ virecekdür, aña ıãmarlaya.
(8) Ol iş kim kendiye buyrulmışdur.1088 Anı işleye, anı yirine getüre. Eyle olsa (9) yÀ
SüleymÀn baña bu cìfeden vazgel, diyü ùaèn iderseñ sen dünyÀ cìfesinden (10)
vazgelseñ. CÀn bin CÀn mÀlın çıúarmaàa, ùılsımÀtlar bozmaàa iúdÀmı mÀl ile göñlüñ
(11) şÀdkÀm1089 mı iderdüñ?” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Cìfeden çekmez SüleymÀn daòı el
1078
çünkim: çünki M.
1079
ìcÀda: ìcÀd M.
1080
øaèìf yumşaú: ãaèìf yumaşaú M.
1081
virdi: verdi M.
1082
raóminde: raóminden M.
1083
ãad: - T.
1084
“ Ondan çocuk olmamıştır. (Kimsenin babası değildir.) Kendisi de doğmamıştır. (Kimsenin çocuğu
değildir.)”(İhlas, 112/3).
1085
leùÀyiflerinüñ: leùÀyifler anuñ M.
1086
Øaèìf: äaèìf M.
1087
òÀlì: óÀlì M.
1088
buyrulmışdur: buyrılmışdur M.
1089
şÀdkÀm: şÀõkÀm M, T.
216
1090
óırãa: òırãa M.
217
1091
dürr ü: dürr-I M, T.
1092
Gönil: Gönül M.
218
(12) Úıããa-i reften der zìr-i zemìn1095 ki aãóÀb-ı raúìm bÿd èaleyhi’s-selÀm
(13) Óakìm úavlince cuèal bu úadar kelimÀt idicek SüleymÀn daòı emr itdi.
Üzerine bir kişi müvekkel (14) úodı kim Àòì melìó úarındaşı óÀõıú1096 úaónı aña didi
kim: “YÀ óaõıú1097 kaónı, èÀmil-i kühen, ehl-i seòun (15) kerem eyle. Ben gelince bu
cuèalı gözetgil. Úanda varur gelincek beni evvel üstine iledesin. (16) Bunuñla benüm
çoú nizÀèum vardur.” didi. Óaõiú1098 úaónı úaldı cuèalı1099 gözlemekde. Bizüm úıããamuz
(17) SüleymÀn’a geldi. Nite SüleymÀn èaleyhi’s-selÀm ol dem aşup, at licÀmını
döndürüp gitdi. (18) Gelüp zìr zemìne yitdi kim aña şimdiki óalde uyruú dirler. Şehri
áuneviyye ile AúsarÀy şehirlerinüñ (19) vasaùında durur. Maèa’l-úıããa SüleymÀn
Óaøreti ol gün yürüyüp, vaút-ı èaãırda ol yire gelüp (20) gördiler kim bir ãaórÀnuñ
vasaùında ùaà miåÀl bir oyuk var. Ol oyukuñ üzerine çıúup (21) baúdılar kim bu oyugı
Óaúú’uñ úudret ile ortası úahr olmış, yire geçmiş. On úulÀç ola1100 aşaàasından [M T
41a] (1) bir göl deñiz miåÀl mevc urur. Deñizün çevresinde ùurna miåÀl úavaú, sögüd
aàaçları bitmiş (2) kimi daòı çürimiş. SüleymÀn eydür: “YÀ şÀh-ı YunÀn ol úadìdler
úande olurlar. Bunuñ úapusı1101 var mıdur?” (3) didi. YunÀn şÀhı eydür: “Neèam var
durur.” diyüp úulaàuzlıú eyledi. Oyuguñ yanına gelüp úıbleden (4) yañasında bir úapu
1093
èilel: èalel M.
1094
cuèal: caèal M.
1095
zìr-i zemìn: zìr ü zemìn M.
1096
óÀõıú: óÀdıú M, T.
1097
óÀõıú: óÀdıú M, T.
1098
óÀõıú: óÀdıú M, T.
1099
cuèalı: cuèal M.
1100
ola: -M.
1101
úande olurlar. Bunuñ úapusı: úandedür. Onuñ úapusı M.
219
gösterdi. Nite yiri1102 oyup ol göle zìr-i zemìn içinde bir maàara úılmışlar. Ol gÀruñ (5)
içinde yedi yirde demürden úapusı var. Úapunuñ yedisin daòı açup içerü girüp (6)
sekizinci úapuyu göricek gördiler kim birúaç saùır yazu yazılmış. Úapu1103 levóÀsında tìà
ile úazılmış (7) çünkim SüleymÀn èa.m. LoúmÀn’a işÀret eyledi kim oúuya muùÀlièa
úıla. Lìkin úapu àÀyet (8) yüksek olduàı ecilden LoúmÀn-ı Óakìm mutÀlièa úılmadı.
SüleymÀn óükm úıldı. Úırùus-ı èÁdì (9) ol pehlevÀn şeddÀdı gelüp yüz otuz biş1104
arşın1105 úaddü úÀmet ile ùaà bigi ùurup ãaà elinüñ (10) üzerine LoúmÀn Óakìm’i ùutup
yuúaru úaldurup götürdi. MuúÀbelesine yitürdi. Úapunuñ tÀrìòin (11) LoúmÀn-ı Óakìm
hemÀn-dem oúıdı, beyÀn úıldı. Eyitdi1106 kim: “YÀ SüleymÀn-ı zamÀn bu úapunuñ
üzerinde tÀrìòi1107 (12) bunda tìà ile úazan ol tÀrìò-i levó üzerinde èamÿda yazan
demiş1108 kim: TÀrìò-i Keyòüsrev:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(13) Şöyle yazmış şÀha tÀrìòi yazan
Dimiş iy göñül virüp èÀlem gezen
1102
yiri: biri T.
1103
Úapu: - M.
1104
biş: beş M.
1105
arşın: arşı M.
1106
Eyitdi: Eytdi M.
1107
tÀriòi: tÀriò T.
1108
demiş: dimiş M.
1109
Hefti: Heft T.
1110
òÀúÀn-ıdum: óÀúÀn-ıdum M.
1111
Òüsrev: Óüsrev M.
1112
idi: iyi T.
220
1113
bizümdür: bizümdü T.
1114
úılırıdum: úılurdum T.
1115
seyr: seyir M.
1116
Bulmuş idi: Bulmış idi M.
1117
erenlerdügini: erenlerdügüni M.
1118
dediler: didiler M.
221
1119
yedi: yidi M.
1120
Olup: Ki olup M,T.
1121
Lìki: Lìk T.
1122
Òüsrev: Óüsrev M.
222
1123
Òüsrev: Óüsrev M.
1124
cÀvidÀn: cÀviõÀn M.
1125
LoúmÀn: LoèmÀn M.
1126
daòı: - T.
1127
gibi: bigi M.
1128
aèøÀları: aèãÀları M.
1129
cümle: külli M.
223
1130
ecsÀmlarınuñ: ecsÀmları M.
1131
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
1132
iy: yÀ M.
1133
pÀk: bal M.
1134
mumıya: mumya M.
1135
abaú: abbaú T.
1136
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
1137
NÀåen: NÀåin M.
224
1138
müsteèÀn: müsteàÀn M.
1139
cÀvidÀn: cÀviõÀn M.
1140
NÀåen: NÀåin M.
1141
itdi: eyledi M.
1142
SüleymÀn: SüleymÀn’ı T.
1143
ŞÀd u òandÀn: ŞÀd-ı òandÀn T.
1144
insÀn müràÀn: insÀnı müràÀn T.
1145
fermÀn-ber: fermÀn bir T.
1146
ezdürimezüm: ezdürimezin T.
1147
dürimezem: dirimezem M.
1148
deyüp: diyüp M.
1149
şimdi taãdìú: taãdìú şimdi M.
225
maúÀmda mekÀn dutdum.” didi. Bir gün Cimşìd ŞÀh ile İdrìs bu maúÀma geldiler.
Bizler daòı (5) insÀn gözinden nihÀn ammÀ kim İdrìs gözinde èayÀn gelüp èammÿm ile
úarındaşum fÀcirì cinnì aña (6) gelüp ùurduú. Anca kim İdrìs gelüp bu maúÀmı Cimşìd
ŞÀh ile girüp (7) bu úadìdleri gördiler. Taèaccüb úılup ùurdılar. Buàur Cimşìd başın
úaldurup İdrìs’e eydür: ‘èAceb benden (8) ãoñra bu maúÀma insÀndan pÀdişÀh gele mi
ki baña bedel ola.” didi. Cimşìd ŞÀh kendüzin (9) görüp àurÿr ile şöyle diyicek İdrìs
eydür: “YÀ şÀh1150 senden ãoñra nice pÀdişÀhlardan ãoñra (10) bu cihÀn sarÀyına bir
SüleymÀn gele kim anuñ emrine mÿr u mÀr müràÀn fermÀn ola. VelÀkin (11) èömrünüñ
Àòirine bir ay úala bu mekÀna gele. Bu ecsÀmları ziyÀret úıla. Bundan çıúup (12)
èaskerine1151 varıncaú Benì èAãfer meliki Endelÿs meliki ittifÀúıla óÀøır olup, gelüp,
SüleymÀn’uñ (13) leşkerin ãıyup hezìmet ider. SüleymÀn’ı ùutup helÀk ideler.” didi. YÀ
SüleymÀn ben1152 bu söze inanmazdum. (14) Şimdi gözümle gördüm ki sen SüleymÀn
geldüñ. YunÀn milkini alduñ. VÀh1153 óayfum añadur kim (15) èömrüñ az úalupdur. Benì
Aãfer melikile Endelÿs şÀhı seni helÀk idecekdür. Niçün (16) anuñçün kim İdris
Peyàam-ber’dür. Óaú TeèÀlÀ èilmile àaybı muùlaú úılmışdı àuyÿbÀtı bilmişdi. (17)
Bunda gelecegüñ nice bildise1154 aòirü’l-emr helÀk olmaàuñ daòı eyle bilüpdür.” diyüp
racìm (18) heyÀ hey aàladı. Eyle kim server1155-i selÀùìnlerüñ yüregin ùaàladı. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(19) Hey ne mekkÀr kimsedür İblìs’i gör
İtdügi telbìs ile teklìsi gör
1150
şÀh: şÀhı M.
1151
èaskerine: leşkerine M.
1152
ben: - T.
1153
vÀh: vÀhi T.
1154
bildise: bildiyise M.
1155
server: racìm M.
1156
Düvriyilden: Devrilden T.
226
(2) Neår: Óakìm úavlince racìm heyÀ hey aàlayıcaú cemìè-i selÀùìn serverlere (3)
1157
vehm düşdi. AmmÀ kim SüleymÀn Óaøreti nübüvvet úuvvetile racìmi bildi.
Eyitdi: “YÀ melèÿn, sen benüm elümden (4) õürriyetüñe daòı1159 göresin ki ne cefÀlar
1158
úılam. Bu sözi ki söyledüñ, bì-maènì taúrìr eyledüñ.” (5) Racìm didi kim: “Neden dirsin
kim ben şeyùÀnam. SüleymÀnlıàun aña mı yitdi kim racìmden (6) cinni farú itmeyesin.”
SüleymÀn didi kim: “YÀ melèÿn çünkim İdrìs Nebì devrinden úaldum dirsin. İdrìs’den
(7) ãoñra òod èÀlemi ùÿfÀn-ı Nÿó ùutdı. èÁlemi1160 başdan başa deryÀ oldı. Ol deryÀ
oldıàı óÀletde (8) bu úadìdler böyle bu zìr ü zemìn içre yaturlar mıdı? Ùozlu èaõÀb ãuyı
buñlaruñ ecsÀmın helÀk (9) itmez midi? YÀ racìm bu úadar bilüyile sen daòı kendüñi bir
şey ùutarsın. İnşÀʾa’l-lāhu teèÀlÀ saña (10) işüm vardur.” deyüp1161 dile “lÀ óavle”1162
alup oúudı. ŞeyùÀn-ı racìm boynunı ùoúudı. Racìm daòı gördi ki (11) SüleymÀn
kendüzüni bildi. Tevóìd dile alup nÀ-çar ol melèÿn yedi úat yirden aşaàa geçdi. (12)
DeryÀya batÿp nÀ-bedìd oldı. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Çün SüleymÀn oúudı nÀm-ı óamìd
(13) Úorúusından1163 oldı şeyùÀn nÀ-bedìd
1157
vehm: vehem M
1158
Eyitdi: Eytdi M
1159
daòı: - T
1160
èÁlemi: - T
1161
deyüp: diyüp M
1162
Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azìm. (Güç ve kuvvet, sadece yüce ve büyük olan Allah’ın
yardımıyla elde edilir.)
1163
Úorúusından: Úorúısından M
1164
Oúugıl: Oúıgıl M
227
Óakìm úavlince dört muúarreb vüzerÀ, şeyùÀn rÀcim1165 óaúúında böyle (19)
diyicek SüleymÀn Óaøreti èaleyhi’s-selÀm yaúìn bildi kim bu gelüp (20) söyleyen
şeyùÀn-ı laèìndür. Andan SüleymÀn Óaúú’a şükür idüp, dönüp LoúmÀn’a eydür: “YÀ
óakìm bu (21) úalıblaruñ ecsÀduñ niteligin [M 44a] nice bilevüz. èAcep Òıøır mı daèvet
úılalum veyÀòud müvekkel-i òÀki mi?” [T 44a ] (1) didi. LoúmÀn eyitdi: “YÀ nebiyye’l-
lÀhı SüleymÀnlıú òÀtemi elüñde, nübüvvet esmÀsı dilüñde ne kim iderseñ (2) fermÀn
senüñdür. AmmÀ kim müvekkel-i ecsÀdı daèvet úılup òaber almaú yikrekdür müvekkel-
i òÀk ile” (3) didi. SüleymÀn daòı ol sözi LoúmÀn-ı Ekber’den işidüp ol göl ãuyından
tÀze Àb-dest alup, (4) daòı úıbleye müteveccih olup, iki rekʾat namÀz úılup, nübüvvet
òÀteminüñ ismin oúuyup òÀk üzerine (5) müvekkel olan meleki daèvet eyledi.
NamÀzdan fÀrià olıncaú1166 ãaà yaña kim selÀm virdi. (6) Óaú TeèÀlÀ’nun emrile melek-i
müvekkel-i òÀk gelüp SüleymÀn’a görindi.1167 SelÀm virdi. SüleymÀn (7) daòı èizzet ile
yerinden1168 ùurup èaleyk aldı. Yine oturdı. Melek-i müvekkel-i òÀk daòı hemÀn-dem
Óaøret-i (8) SüleymÀn’uñ naôarına úarşu òiõmet úanadların divşürüp çelekleri, yükleri
úuleli ÚÀf bigi (9) iki cÀnibinden ùurup nÿr-ı enver cemÀli iki úanadınuñ arasında
ãankim Kÿh-ı ÚÀf’un úullelerinüñ (10) ortasında ÀfitÀb ùulÿè idüpdür.1169 AmmÀ kim
òalú gözlerinde nihÀn, SüleymÀn èaynınde èayÀn. (11) Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Zì-SüleymÀn zehì şÀhlıú bì-gümÀn
Kim melekler ola gözinde èayÀn
1165
rÀcim: - T.
1166
olıncaú: olıcaú M.
1167
görindi: göründi M.
1168
yerinden: yirinden M.
1169
idüpdür: idüp durur M.
1170
olıban: evliyÀn T.
1171
neslidür. Ne cihetden: - M.
228
Nÿó’uñ (17) gemisinde olan seksen dört kişi oldılar. Çünkim Nÿó devrinde yine Àdemì-
zÀd üredi. (18) ÓÀm bin Nÿó Nÿó’dan ãoñra cióÀn òalúına biñ yıl geçince kimse1172
pÀdişÀh olmadı kim (19) cihÀna hüküm1173 ideydi. İllÀ kim ol kimesne èaôìm pÀdişÀh
oldı kim ÓÀm bin Nÿó’uñ (20) adı. Anuñ adına ez-DehÀú dirler kim iki gitfinde et bitüp
dururdı ejdehÀ şeklinde. (21) CihÀn milkini cÀõÿlıà ile [M 44b] ùutdı. èArab dilince aña
ëaóóÀk1174 dediler.1175 Pes ëaóóÀk1176 devrinde [T 44b] (1) Óaú TeèÀlÀ yine Nÿó’uñ
òıãımlarından İdrìs’üñ úızı oàlanlarından bir kişi vardı kim adına èÁúim (2) dirlerdi.
ÓÀm úorúusından dìn (3) ÀşikÀre úılmaz idi.1177 VelÀkin ehlü’l-lÀhdan idi ùÀèatdan óÀlì
(3) degildi.1178 VilÀyeti ôÀhir kişidi. Kendünüñ óükminde üç yüz kişi var idi. Küllisi1179
Nÿó dìni (4) üzere úÀyim gece1180 ùÀèatde, gündüz ãÀyimdi. Úudüs yirinde olurlar idi.
Òalúdan nihÀnì ÒÀlıú’a1181 (5) ùÀèat úılurlar idi. Bir gün AnùÀúıyye nÀóiyyesinde bir
ejderhÀ düridi kim ùolı èarøı (6) bir ferãÀò var idi. Ol ejderhÀ AnùÀúıyye’den tÀ gelüp
Tarsÿs vilÀyetine dek òalúın àÀret, (7) òasÀret1182 eyledi. Biñ kez biñ1183 er cemè idüp
ëaóóÀú1184 ol ejderhÀnuñ üzerine geldi. ÇÀre (8) bulmadı. Òalú-ı èÀlem ol ejderhÀnuñ
úorúusından rencìde-dil oldılar. Meger kim èÁúim’uñ (9) bir oàlı vardı èÁùıf adlu.
Henüz on iki yaşındayıdı. èÁùıf, èÁúim’e didi kim: ‘YÀ peder emir iderseñ (10) varup ol
åüèbÀnı òalú üzerinden defè idem.’ didi. èÁúim didi kim: ‘CÀn-ı baba var kim AllÀh
TeèÀlÀ (11) saña èinÀyet úıla.’ didi. Ne úadar muóib, mürìd varsa yoldaş úoşup oàlı
èÁùıf’ı gönderdi. AmmÀ kim (12) yÀ SüleymÀn, oàlÀn gelinceye dek ejderhÀ daòı gelüp
deñiz úaragınca bu YunÀn üstindeki ùaş (13) iúlìme geldi. Ol SengistÀn’da ùurdı.
Bulduàı òalúı, ùavarı, canavarı helÀk eyledi. (14) Bu oàlan daòı ol diyÀrdan geçüp
Tarsÿs adasını1185 geçüp SengistÀn’a geldi. Ol zamÀn bu YunÀn’da (15) bir melik var idi,
kÀfir idi. DaóóÀk’uñ èammÿsınuñ úızı oàlıyıdı, Erjenk dirler idi ve bir vezìri (16) var idi
Behrÿú nÀm ve ol vezìrüñ iki gözleri yoà idi.1186 Hiç birisi óükemÀdan aña çÀre
bulmadılardı. (17) DevÀ úılmadılardı. Çünkim oàlan ol yañadan sürüp ejderhÀya geldi.
Bu taà (18) üzerinde çıúup, baúup gördiler kim bu ùaàuñ sengistÀnı üstinde bu ejderhÀ
yatur. Nefsinden (19) felek yüzin ùuman úaplamış. Gevdesi bir ùaà bigi felekden uçan,
1172
kimse: kimesne M.
1173
hüküm: hükm M.
1174
ëaóóÀú: äaóóÀú M.
1175
dediler: didiler M.
1176
ëaóóÀú: äaóóÀú M.
1177
úılmaz idi: úılmazdı M.
1178
degildi: degüldi M.
1179
Küllisi: Dükelisi M.
1180
gece: gice M.
1181
ÒÀlıú’a: ÓÀliú’a M.
1182
òasÀret: óasÀret M.
1183
biñ: - T.
1184
ëaóóÀú: äaóóÀú M.
1185
adasını: aùasını M.
1186
yoà idi: yoàudı M.
229
üzerinden geçen úuşları (20) dama çeküp yir. Úarşusından 1187 úaçan canavarları [M 45a]
aàzın açup, úarşusında1188 ùaàdan úapup, (21) aàzına alup yudar. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Çün cehennem úapusı aàzın açar
Zehri ırmaàın cihÀn içre ãaçar
1187
Úarşusından: Úarşusında T.
1188
Úarşusında: Úarşusından M.
1189
indirür: indürür M.
1190
çıúarup: çıúarur M.
1191
namÀzın úıldılar: - T.
1192
ùaàuñ üzerinden: üzerinden ùaàuñ T.
1193
kesüp: - T.
1194
işidüp: - T.
1195
saña beñzer: didügüñ M.
1196
degildür: degüldür M.
1197
ëaóóÀk: äaóóÀk M.
1198
Naôm: Neår M.
1199
ÒudÀdur: ÒuõÀdur M,T.
230
1200
cümlesinden: cümle şeyden M.
1201
Erjenk: Ejrenk M.
1202
oàlancuú: oàlancıú M.
1203
olursañ: olàıl M.
1204
gülüp: gelüb M.
1205
itgil: eylegil M.
231
Andan yerinden ùurur, vezìri ve úızı bir yire iledür. Erjenk daòı (12) óÀôır olup ùurdı. Bu
oàlancıú Àb-dest aldı ve mürìdlerile Àb-dest aldılar Nÿó Peyàam-ber (13) şerìèatınca iki
rekèat namÀz kıldılar. èÁùıf el götürüp didi ki Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(14) Didi kim iy ÒÀlıú u PerverdigÀr1206
Küll-i òalúa rızúı viren GirdigÀr
1206
ÒÀlıú u perverdigÀr: ÒÀlıú-ı perverdigÀr M.
1207
èAúl u cÀn: èAúl-ı cÀn M,T.
1208
luùfı: luùf T.
1209
duèÀmı: duèÀm T.
232
1210
dahı úızuñ dili söyler oldı: ve úızınuñ daòı dili söyledi M.
1211
úurıyup: úuruyup M.
1212
Mürìdlerine: Mürìdler-ile T.
1213
urdılar: ururlar ki M.
1214
kÀfirler: kÀfir T.
1215
ùaàdı: ùaà ıdı M.
1216
ol dem ki: ol zamane M.
1217
kÀfir: kÀfirler M.
1218
Baède-zÀn: Baède ez M.
233
àafleti götürdi. Gözlerin ki açdılar birbirine eyitdiler ki: ‘Ne èaceb ki (4) libÀslarumuz
tÀzeyiken eskimiş. èAcabÀ ne miúdÀr gün1220 yatduú ola.’ deyüp1221 söyleşürlerken1222 (5)
Óıøır1223 Nebì èaleyhi’s-selÀm yetişüp,1224 içerü girüp, bunları görüp selÀm virüp, her
birisine uşaàına (6) irisine ùoúuzar dÀne òurma virüp, bunlar alup ifùÀr itdiler. Nièmet
óaúúı yiyüp şükür itdiler. (7) Andan1225 suʾÀl úıldılar kim: ‘YÀ Óıôr1226-ı zamÀn úaç
gün1227 uyòuda yatduú ola.’ didiler. CevÀb virdi kim: ‘Seksen (8) yıldur kim yaturdıñuz.
Óaú TeèÀlÀ sizi düşmenden óıfô itdi. İmdi sen daòı ol nièmetün (9) şükrini1228 edÀ
úılasız.’ Andan èÁùıf secde-i şükür úılup mürìder ile daòı suʾÀl itdiler kim: (10) ‘YÀ
Óıør-ı zamÀn1229 Erjenk1230 kÀfir óÀli noldı.’ CevÀb virdi ki: ‘Cemìè-i düşmenleriñüzi
Óaú TeèÀlÀ (11) úahr itdi’ deyüp1231 Óıøır1232 gitdi. Andan ãoñra Óaú TeèÀlÀ bunlara úırú
dört yıl daòı (12) her gün nafaúasın götürmege mülÀzım1233 oldı. VelÀkin bunlar daòı bir
nefes ùÀèat-ı (13) Óaú’dan àÀfil olmadılar ve daòı èÁùıf’uñ atası èÁúim óayatdayıdı.
Óaú TeèÀlÀ’dan dilerdi kim (14) oàlancuàın göreydi. Düşinde didiler ki: ‘YÀ èÁúim
èÁùıf’ı görmek dilerseñ YunÀn (15) milkine CÀn bin CÀn Úalèası’na varasın ve andan
iãrÀ dört fersaò yirde cÀnib-i şimÀle giderseñ (16) oàluñ yüzin1234 görüp secde-i şükür
idersin.’ Çünkim èÁúim bu vÀúıèÀyı gördi. Secde-i (17) şükür úılup yire yüzin sürdi.
Andan yirinden ùurup bir şeb-reng úatıra süvÀr olup (18) òiõmetkÀrın öñine ãalup gitdi.
Gelüp bu ãavmıèaya yitdi, velì yolın1235 bulamadı ki (19) içerü gire. Oàlı èÁùıf’a nidÀ-yı
Óaú yetişdi ki: ‘YÀ èÁùıf el götür, òayır duèÀ úıl kim (20) bu zìr-i zemìnden bir yol
açıla. [M 47a] Ataña úarşu çıúup, bulışup èizzet úılasın.’ Andan èÁùıf (21) duèÀ úıldı.
Yer altından yol açıldı; çıúup, atasın görüp, úademinde baş úoyup, yüz yere sürüp, [T
47a] (1) alup içerü girdi. èÁùıf mürìdleri daòı ilerü vardılar. èÁúimle görişdiler. èÁùıf
eyitdi: ‘İy duèÀsı maúbÿl ata, òayır1236 duèÀ (2) úıl ki siz, cümlemüz Óaú raómetine
olavuz. Bu fenÀ milkinden beúÀya rıhlet úılavuz, diyicek (3) èÁúim el götürüp òayır
duèÀ úıldı. Óaú TeèÀlÀ celle ve èalÀ óÀcetlerin úabÿl úılup ser-cümlesinüñ (4) ervÀóın
melekü’l-mevte úabø itdürdi. Mürìdleri ile ser-cümlesi ùurduúları yirde Óaøret-i (5)
1219
heştÀd sÀl: heştÀd u sÀl T.
1220
gün: - M.
1221
deyüp: diyüp M.
1222
söyleşürlerken: söyleşürken M.
1223
Óıøır: Òıøır M.
1224
yetişüp: yitişüp M.
1225
andan: - T.
1226
Óıøır: Òıøır M.
1227
úaç gün: - T .
1228
şükrini: şükrin M.
1229
Óıør-ı zamÀn: Òıør-ı zamÀn M.
1230
Erjenk: Ejrenk M.
1231
deyüp: diyüp M.
1232
Óıøır: Òıøır M.
1233
götürmege mülÀzım: götürüp Mekke mülÀzım T.
1234
yüzin: yüzün M.
1235
yolın: yol M.
1236
iy duèÀsı maúbÿl ata òayır: - M.
234
Óaúú’a úavuşdılar. Andan ãoñra Óaú TeèÀlÀ bÀd-ı ãarãara óükm itdi. Zìr-i zemìnüñ (6)
yolunı toz ùopraà ile ùoldurup belürsüz itdi. Velì bunlaruñ tenleri úaùèÀ çürimedi.
ZamÀne (7) òalúından daòı biñ yıl miúdÀrı devr geçinceye dek Àdemì-zÀddan bunlara
kimesne vÀúıf olmadı (8) tÀ İskender-i kübrÀ devri gelinceye dek. èÁúıbet ol server-i
cihÀn, melik-i (9) YunÀn bu araya gelüp, óikmet ile yolın bulıp, bunları ayrıtlatdurup,
tozun1237 ùopraàın giderüp, (10) yedi yirde pÿlÀd úapular düzdürüp, gelüp, içerü girüp
bunları ziyaret itdi.” (11) Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Bunlaruñ óÀli budur ki itdüm beyÀn
Efêalin AllÀh bilür yoúdur gümÀn
1237
tozun: - T.
1238
melek: melik T.
1239
virüp: -T.
1240
meyyitüñ: - T.
1241
òüsrevÀnì: óüsrevÀni M.
1242
çürimedügi: çürimedigi M.
1243
yÀ: - T.
1244
mumıyadur: mumyadur M.
1245
degildür: degüldür M.
1246
yeri: yiri M.
1247
dökilmez: dökülmez M.
235
ùırnaúları uzar. Diri Àdem ùırnaúları gibi uzar, büyür. (9) NÀòun birler mezÀrında
müvekkel olan melekler mÀh-be-mÀh ùırnaúların keserler. AmmÀ kim (10) bir sınıf
etúıyÀ ve1249 evliyÀ cesedleri durur ki egerçi ùırnaúları uzamaz ve illÀ ki cesedleri (11) tÀ
úıyÀmete degin tÀzedür.” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Böyle diyüp anda LoúmÀn ol Óakìm
(12) İtdi alúış şehriyÀra key delìm
1248
aèøÀ: aèãÀ M.
1249
ve: - M.
1250
delim: nedìm M.
1251
degildür: degüldür M.
1252
degildür: degüldür M.
1253
“Mü’minler ölmez, bir yurttan başka bir yurda geçirilirler” Karamanoğulları döneminde Konya
mezartaşlarında kullanılmıştır.
236
Óakìm úavlince melek1255-i müvekkel-i òÀk1256 şöyle diyüp, (2) òaber virüp,
SüleymÀn’dan icÀzet alup gitdi. SüleymÀn daòı melekden ne kim istedise1257 (3)
ümerÀya, vüzerÀya, óükemÀya òaber virdi. Cümlesin bildürdi. Ol yatan kadìdler1258
èÁúim’le èÁùıf’uñ (4) ve daòı mürìdlerinüñ ecsÀmlarıdur. Rÿóları içün òayır duèÀ úılup,
vidÀè idüp gitdiler. (5) Gelüp, zìr-i zemìnden çıúup SüleymÀn peyàÀm-ber èaleyhi’s-
selÀm ol zìr-i zemìne1259 elli pÀre köy (6) vakf1260 eyledi. Üzerine nÀôır úodı. TÀ kim
gelüp ol ecsÀdlaruñ úapusında ziyÀret (7) úılalar, duèÀlar ideler. Üzerlerinde
óÀcibler,1261 ferrÀşlar úonuldı. Maèa’l-úıããa andan SüleymÀn ata1262 süvÀr olup (8)
gitdiler. Ol cuèal1263 çıkup SüleymÀn ile mükÀleme úılduàı yire yitdiler kim óÀõıú1264 (9)
úaónı aña nÀôır olup ùurdı.1265 SüleymÀn’ı úarşuladı. Didi kim: “YÀ rasÿla’l-lÀh ol (10)
cuèal1266 ol cifesin yir altına iletdi. Úapusından çıúamadı.” didi. SüleymÀn eydür: “Beni
aña (11) iletgil.” didi. ÓÀõıú1267 úaónı SüleymÀn’a úulaàuz olup óukemÀyıla òalvet
cuèaluñ1268 inine (12) vardılar. SüleymÀn Óaøreti at başın çeküp, naôar úılup gördi kim
cuèal1269 ol (13) cìfeden zaòmet birle cemè itdügi yuvalaú eylemiş. İnüñ úapusına
ãıàmamış. Kendüzi daòı (14) içinde úalmış, ne ininden çıkabilür ne òod yuvalaàı
õaòìresin inine úoyabilür. èÁciz ve fürÿ-mÀnde (15) ini içinden Àh ider. Áhından1270 der
ü divÀrın siyÀh ider. Bu yañadan SüleymÀn Óaøreti daòı a.m (16) cuèalıñ ini úapusın
görüp, üzerine varup dilince ùaşradan çaàırdı kim: “YÀ cuèal (17) saña didiğüm başuña
gelmiş. NevÀlüñ ùaşra, vücÿduñ içerü úalmış. Bu olmayacaú işi (18) elüñle sen, saña
itdüñ. Neden zÀrlıú úılursın. Saàu saàmaú òod cÀhillik èalÀmetidür1271 kim (19) der-
òaber: “ElniyÀóatü min èameli’l-cÀhiliyyeti.” Bu úadar òırãıla õaòìre cemè itmekden
úanÀèat (20) úılup inüñde zaómetsüz oturmaú òod rÀóatlıú idi kim úale’l-nebiyyü (21)
1254
Vir ãalÀvat Muãùafa'ya òoş nefes: - T.
1255
melek: melik T.
1256
melik-i müvekkel-i òÀk: melek müvekkel-i òÀk M.
1257
istedise: işitdise M.
1258
kadìdler: kadìdlerüñ T.
1259
zìr-i zemìne: zìr ü zemìne M.
1260
vakf: vakıf M.
1261
óÀcìbler: óÀóìbler T.
1262
ata: - T.
1263
cuèal: caèal M.
1264
óÀõıú: óÀdıú M, T.
1265
ùurdı: ùururdı M.
1266
cuèal: caèal M.
1267
óÀõıú: óÀdıú M, T.
1268
cuèaluñ: caèaluñ M.
1269
cuèal: caèal M.
1270
Áhından: - T.
1271
èalÀmetidür: èalÀmeti durur M.
237
èalayhi’s-selÀm elúanÀèatü mÀlÿ lÀ-yenfeü.1272 Yaènì úanÀèat bir maldur kim dükenmez.
Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
[M T 48b] (1) Gizlü genc olur úanÀèat bì-gümÀn
èÖmrüñ olduúça dükenmez her zamÀn
1272
“Kanaat, tükenmez hazinedir.”(Abdullah b. Adiy, El Kamil, C:II, Beyrut, 1998, s. 446.)
1273
alur: alurlar M.
1274
òuãÿãÀ: óuãÿãÀ M.
1275
başıdur: başı durur M.
1276
"Dünya muhabbeti bütün hataların başıdır.” (Beyhakî, Şuabu'l-İman, Hadis No: 10501, C:7, s.338.).
1277
ölinceye: ölünceye M.
1278
úısmetümdi: úısmetüm didi M.
238
Neår: Ve ammÀ kim yÀ SüleymÀn bin (21) DÀvÿd benüm Àh itdigüm ben cuèal
nÀdÀn bì-òalel çün degildür.1280 Belkim efàÀnum sen SüleymÀn bin [M T 49a] (1) DÀvÿd
içündür kim sen SüleymÀn’uñ mÀlı mülki1281 daòı èÀúıbet erte úalacaúdur. Ol zamÀn kim
mevt (2) irişüp vücÿd ki òÀke yeksÀn, tenüñ1282 bì-cÀn, sarÀyuñ vìrÀn, òaãmuñ şenlik,
beglerüñ (3) efàÀn1283 úılacaúdur. Zìra kim yÀ SüleymÀn Àdem oàlı çünkim ölür. Cemìè-
i metrÿkÀtı õaòìresin, (4) òazìnesin, defìnesin, milk ü mÀlın, cemìè-i aóvÀlin ùaşra úoyup
hemìn bir gün alup sinleye girecekdür. (5) Ol bÀúì úalan mÀla vÀriålerüñ elleri
irecekdür. Kendüzi úabirde óisÀbın virecekdür. (6) Der òaber óelÀlühÀ óisÀbun ve
óarÀmuhÀ èaõÀbun.”
Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Çaròa itme yÀ SüleymÀn iètimÀd
(7) Çekme zaómet mÀl içün àÀyet ziyÀd
1279
èazze: èızze T.
1280
degildür: degüldür M.
1281
mülki: milki M.
1282
tenüñ: teng M.
1283
efàÀn: - T.
239
1284
kıyÀsetin: kıbÀsetin T.
1285
gitdiler: - T.
1286
devlete: devlet-ile M.
1287
NÀåen’le: NÀåin’le M.
1288
óÀõıú: óÀdıú M,T.
1289
fehm ü: fehm-i M, T.
1290
Óayf: Òayf M.
1291
cüdÀlıú: cüõÀlıú M.
1292
òÀããası: óÀãası T.
240
èÁúillerüñ óÀline (15) lÀyıú oldur. Dükeli óalde her şeyi òor görmeyüp andan èibret
alalar. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(16) BÀùıl eşyÀ nevè-i óaúdur kimseneye baúma òor
Kim SüleymÀn vÀèiôi olmış durur añlavu mÿr
DÀsitÀn-ı SüleymÀn fetó-i Gerden úalèa-i BehrÀm-ı tìà zengi pehlevan-ı cihÀn bÿd
(18) LoúmÀn-ı Óakìm úavlince cuèal óaúúında böyle didise SüleymÀn Óaøreti
LoúmÀn Óakìm’üñ õihn-i (19) pÀkine èaúl-ı idrÀkine taósìn úılup daòı gelüp otaàına
indi. DìvÀnı ùaàıtdı. Ol gice (20) tÀ ãubó olıncaya1293 dek Óaúú’a ùÀèat eyledi. DünyÀ
muóabbetin göñlinden çıúardı. ZìrÀ bildi ki dünyÀ (21) bir cìfedür. ÙÀlib olan kilÀpdur.
Ed-dünyÀ cìfetün ve ùÀlibühÀ kilÀbün. Çünkim SüleymÀn Óaøreti èa.m [M T 50a] (1) ol
gün ÀrÀm idüp, èala’s-ãabÀh olıcak yirinden ùurup, Àb-dest alup, ùÀèat úılup, TevrÀt
Zebÿr oúuyup, namÀzdan (2) niyÀzdan fÀrià olıcaú libÀs giyüp, başına èimÀme-i Òalìl
urunup, nübüvvet taótı1294 üzerine çıúup oturdı. DìvÀn-ı (3)èaôìm ùurdı. Cemìè-i server-i
selÀùìnler, mübÀrizler, óükemÀ, èulemÀ, ümerÀ, kümelÀ dìvÀn-ı SüleymÀn’iye cemè
oldılar (4) kim oturup kim ùurdı. Úuşlar dìvÀn-ı SüleymÀn’uñ üzerinde úanad açup
sÀyebÀn ùutdılar. (5) Dillerince ÓÀliú’i tesbìó itdiler. YunÀn sulùÀnı daòı envÀè-ı nièmet
nüzÿlile1295 gelüp SüleymÀn’a yüz sürdi. ÒºÀn-ı (6) SüleymÀn daòı geldi. Yinildi, içildi.
Sözden sözler1296 açıldı. Áòirü’l-emr SüleymÀn PeyàÀm-ber eyitdi: “YÀ YunÀn (7)
sulùÀnı memleketüñüñ èacÀyibÀtın, àarÀyibÀtın gördük.1297 Maúãÿdumuza irdük. Şimden
ãoñra lÀzım gelen (8) oldur kim melik-i Endülÿs’üñ ve Benì Aãfer pÀdişÀhınuñ
üzerlerine varavuz. Alnumuzda ne yazdısa (9) görevüz. Ceng Àheng úılavuz. Ol àazÀyı
daòı yirine getürevüz. AmmÀ bizüm yolumuz úanúı yañadan varmaàa (10) ÀsÀndur kim
leşker buñalmaya úolay ola.” didi. YunÀn şÀhı cevÀb virüp didi kim: “YÀ SüleymÀn-ı
õamÀn ve iy (11) sulùÀn-ı cihÀn bundan evvel melikler gelüp ol úalèaya ceng içün
gitmege iki yol vardur. AmmÀ kim (12) úolayı Úalèa-ı BehrÀm durur kim
EfrÀsiyÀb’uñ1298 neslinden bir pehlevÀn var durur. Aña BehrÀm- ı Tìà-zen dirler. Bu
cihÀn (13) milkinde mÀnendi yoú durur.1299 Úuvvetde ãalÀbetde Rüstem-i DÀsitÀn’dan
artuúdur. Ol úalèada olur. Anuñ úorúusından1300 (14) felekde úuş uçup üzerinden
1293
olıncaya: oluncaya M.
1294
taótı: taòtı M.
1295
nüzÿlile: nüõulıla T.
1296
sözler: söz M.
1297
gördük: - T.
1298
EfrÀsiyÀb’uñ: öz ÀsiyÀbuñ T.
1299
yoú durur: yoúdur M.
1300
úorúusından: úorúısından M.
241
geçmez. Geçerse daòı per döker geçer ve anuñ heybetinden taàda arãlan úaplan (15)
sırtlan aşamaz. Eger kim ol pehlevÀndan haõer úılmazsañuz Behram yolı ÀsÀn yoldur.1301
Leşker1302 (16) gitmege daòı nièmet õaòìresi bol durur. VelÀkin ol BehrÀm’dan óaõer
gerekdür. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(17) Úıl óaõer kim pehlevÀndur laèìn ü nÀ-bekÀr
Çarò-ı Merrìó itmez anuñ birle òÀnum kÀruzÀr
1301
ÀsÀn yoldur: ÀsÀndur M.
1302
Leşker: èAsker M.
1303
BehrÀm-ı Tìà-zen’i: BehrÀm-ı tìà-zen T.
1304
óÀøır: òÀøır M.
1305
eyitdiler: eytdiler M.
242
yÀ SüleymÀn-ı zamÀn óayf ol (14) geçmiş èömrüme kim senüñ gibi ãÀóib-i devlet1306
serverüñ, ehl-i kerÀmet peyàÀm-berüñ òiõmetinde geçür (15) medüm.1307 Öñünce
úulaàÿzlık úılup memleketden memlekete geçürmedüm. YÀ SüleymÀn şükür ol ÒÀlıú u
(16) server-i deyyÀra1308 ve RÀzıú u GirdigÀr’a1309 kim bize dìn-i İslÀm rÿzì úıldı.
Sencileyin peyàÀm-beri ãÀóib-peri (17) bizüm vilÀyete ãaldı. Geldüñ bizi sünnì úılduñ.
Ol ÓÀliúi bir bildük. Aña ùÀèat úılduú. Şimden ãoñra (18) tÀ èömrümüz olduúça
úademüñde yüz sürmekden fÀrià olmazuz. Òizmetüñi terk úılmazuz. Zì-saèÀdet (19)
bizlere kim saña úul olduú. MurÀd-ı dünyevì ve uòrevi óÀãıl úılduú.” Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(20) Zì-saèÀdet yÀ SüleymÀn kÀmukÀr
Òiõmetüne yüz sürem leyl ü nehÀr
1306
ãÀóib-i devlet: ãÀóib devlet M,T.
1307
geçürmedüm: geçer mÀdem M.
1308
ÒÀlıú u server-i deyyÀra: ÒÀlıú-ı server-i diyÀra M, T.
1309
RÀzıú u GirdigÀr’a: RÀzıú-ı GirdigÀr’a M,T.
1310
ölince: ölünce M.
243
1311
deñür: deñer M.
1312
urut: uvrun M.
1313
òÀãa: óÀãa M.
1314
olınca: olunca M.
1315
seyf: - T.
1316
aòver: aòÿr T.
1317
bÀd-ı pÀy: bÀd-pÀy M.
1318
yiryüzini: yiryüzin M.
1319
úayn: úayın M.
1320
Tubbaè: Tubaè M.
1321
aşardı: aşar idi M.
1322
úulaàuzlıú: úulaàuzluú M.
244
1323
ãaóra: ãaòra T.
1324
çıúdı göge: göge çıúdı M.
1325
úapladı: baàladı M.
1326
SüròÀb’da: SüróÀb’da M.
1327
züóal: õüòal M.
1328
yetişdi: yitişdi M.
1329
Bezm: Bezim M.
1330
görinen: görünen M.
1331
alımadum: almadum M.
1332
erlikde: erlükde M.
245
yatduàı (18) yirde üşen durur. NerrìmÀnlara1334 ceng idicek yılan úuşan durur. Bu
úalèaya taèalluú on iki pÀre (19) şehri úalèası vardur. Veliykin àÀyet èÀdil durur, ãÀóib
saèÀdet kişidür. EfrÀsiyÀb’dan (20) àayrısına baş egmez.” didi. Andan SüleymÀn
Óaøreti èa.m. buyurdı. Loúman-ı Ekber, BehrÀm- (21) Tìà-i zen’e bir nÀme yazdı kim
BehrÀm’ı SüleymÀn úatına daèvet eyledi. NÀmeyi BÀd-ı pÀy [M T 52a] (1) úarındaşı
Küşkeş-i Tìz-rev’e virdi. Aàız cevÀbı şöyle didi kim: “İy Küşkeş-i tìz-rev nÀmenüñ (2)
cevÀbı BehrÀm-ı tìà-i zen[iñ] kendü gelmegi olsun dirler.” Andan Keşkeş-i èAyyÀr
da1335 saz u seleb-pÿş (3) alup,1336 nacaú yalıncaú úılup, eline alup, Óaú TeèÀlÀ’ya
tevekkül úılup gitdi. Güneş úubbe-i felege (4) dikildügi vakt ol görünen úalèaya yitdi.
Naôar úılup gördü kim bir úara siyÀh seng üzerinde (5) bir úalèa. Anuñ bigi yüce úalèa
kim úubbe-i KeyvÀn’dan nişÀn virürdi. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(6) Eyle yüce úalèa ãankim ol durur dÀrü’l- melek
Burcınuñ ucında döner gice gündüz nüh felek
1333
Yidi: Yedi M.
1334
NerrìmÀnlara: NerìmÀnlara M.
1335
èayyÀrda: èayyÀr daòı M.
1336
alup: olup T.
1337
Òandeúi: Óandeúi T.
1338
ãokunmış: ãokınmış M.
1339
Yoà ıdı: yoà udı M.
1340
kütvÀlı: ketvÀlı M.
1341
bin: - T.
1342
niçün: neyiçün M.
1343
içindedür: içinde durur M.
1344
merìò: merrìò M.
246
şecÀèat bir pehlevÀn-ı (19) cihÀndur kim úahramÀnlara úarşu vara. NerrìmÀnlara úılıç
ura. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(20) Bir bahÀdur pehlavÀn ki cenge girüp çekse tìà
Òaãmı1345 úatında felekde baàlanur úara vu mìà
1345
Òaãmı: Òaømı T.
1346
şekl: şekil M.
1347
görse ider: görse iderdi T.
1348
òºÀn: - M.
1349
eyitdi: eytdi M.
1350
kÀmyÀb: kÀmuyÀb M.
247
1351
gÀv ü semek: gÀv-i semek M,T.
1352
oúıyup: oúuyup M.
248
1353
men: ben M.
1354
nìk ü òÀh: nìk cÀn M.
1355
dasitÀn-ı: - M.
249
1356
èamelle: èamille M.
1357
ehli: ehlin T.
250
1358
Àòir: Àòar M.
1359
óamd-i bì-óad: óamd u bì-óad M, T.
1360
ne: nü M, T.
1361
kitÀb: kütÀb M.
1362
oúuyıcaú: oúuyuncaú M.
1363
“Ol”(Bakara, 2/117; Ál-i İmran, 3/47,59; EnèÀm, 6/73; Nahl, 16/40; Meryem, 19/35; Furkan, 25/7;
YÀsin, 36/82; Müʾmin, 40/68) .
1364
güni: gün M.
251
1365
LÀ-şerik ü lÀ-yenÀm u lÀ-yefÿt: LÀ-şerik ü lÀ-yefÿt u lÀ-yenÀm M.
1366
úavüm: úavim M.
1367
müsteèÀn: müsteàÀn M.
1368
Belúìs-ı: Belúìs M.
1369
şìrìn: şìrin M.
252
1370
Firdevs: Firdevsi T.
1371
yÀúut u dürr: yÀúut-ı dürr T.
1372
gÿşunda: gÿşında M.
1373
Àmeden: Àmeden-i M.
1374
LoúmÀn-ı Hakìm: LoúmÀn Hakìm M.
1375
çihre: çehre M.
1376
Küşkeşe: Keşkeşe M.
1377
ve: - M.
1378
Küşkeş-i èayyÀr: Keşkeş èayyÀr M.
1379
lÀlası: lÀlÀsı M.
1380
velìkin: velÀkin M.
1381
ãÀóib-i èaúıl: ãÀóib èaúıl M,T.
253
1382
kÀmil-i vücÿd: kÀmil vücÿd M, T.
1383
lÀlasınun: lÀlÀsınun M.
1384
lÀlasına: lÀlÀsına M.
1385
BehrÀm-ı Tìà-zen: BehrÀm tìà zen M, BehrÀm-ı tìà u zen T.
1386
leşker-şiken: leşker T.
1387
òaãm: òaãım M.
1388
yoòsa: yoúsa M.
1389
sultÀn-ı ekber durur: sultÀn-ı T.
1390
òuãÿãÀ: óuãÿãÀ M.
1391
Tubbaèa: Tubaèa M.
1392
serverlerüñ ile: serverlerüñle M.
1393
vardur: var durur M.
1394
ve: - T.
1395
nusóımu: nasóımu M.
1396
óayret: òayret M.
254
Taòt öñinde1397 baş úoyup SüleymÀn’uñ devÀm-ı devletine duèÀ ve eyyÀm-ı rifèatine
åenÀ (8) úıldı, úarşu ùurdı. Andan SüleymÀn daòı BehrÀm’a èizzet eyledi. Yir gösterdi,
oturdı. Andan (9) SüleymÀn daòı èaleyhi’s-selÀm ter-sÿúların çekdi. SüleymÀn dìvÀnına
ãaà ãol naøar idüp (10) gördi1398 kim yüz yigirmi altun direk üzerinde biñ altı yüz
ebrişim ùabanlu aùlÀs bÀrıgÀh (11) úurmışlar. BÀrıgÀh altında úırú dört sìm pÀylar birle
zerrìn taòt úurulmış.1399 Taòt üzerinde (12) SüleymÀn-ı zamÀn ol sulùÀn-ı cióÀn oturmış.
Başında èimÀme-i Òalìl, dilinde õikr-i Celìl, (13) egninde Şìt PeyàÀm-ber’üñ èabÀsı,
bilinde Yaèúÿb PeyàÀm-ber’üñ kemeri, elinde MÿsÀ’nuñ (14) èaãÀãı, barmaàında
nübüvvet òÀtemi berú urur. Yüzi nÿrı èÀleme şuèle virür. Yine taòtınuñ (15) úarşusında
úırú dört muraããaè sandalı urulmış. Vezìrler üzerinde úarÀr úılmışlar. äaà úola (16)
Mıãır sulùÀnı CelÀle’d-dìn ile BaàdÀd òalìfesi Tubbaè ile1400 èAmÀliúa sulùÀnı SerdÀ bile
yüz (17) altmış ãÀóib serìrler oturmışlar. äol úola daòı úayãer-i Rÿm ile YunÀn sulùÀnı
(18) altı yüz tÀcidÀr melikler kim oturmışlar kim daòı ayaà üzerinde ùurmışlar. Andan
(19) yidi yüz yetmiş yedi ser-firÀz serverler SüleymÀn úarşusına ãaf baàlamışlar. Biñ
yedi yüz (20) serheng sedd-i Sikender gibi el úavşurup dìvÀna ùurmışlar. Altı biñ altı
yüz óÀcib, (21) yidi biñ yidi yüz altun çomaklu mühÿl çavuşlar hÀy hÿy ile divanı
ÀrÀyide1401 úılmışlar. Andan [M T 55a] (1) şÀh úafasında1402 on iki biñ úor úuşaúlu úullar
úalıb,1403 ÀrÀste cenÀó úılup, úat úat (2) ãaf baàlayup ùurmışlar kim ùoúuz kez yüz biñ
kişi kemerlü Benì İsrÀʾìl òalúı ve èAmÀliúa (3) mübÀrizleri ve èArab u èAcem ser-
firÀzları dìvÀn ùutmışlar ve yine SüleymÀn úarşusında dört (4) óakìm feylesÿf èÀc
Àbanÿs ãandallar üzerlerinde oturmışlar. AmmÀ kim yine SüleymÀn’uñ (5) úarşusında
úaúnÿs1404 úuşı bir altun nişÀme üzerinde oturur. äaà yanında ùÀvus úuşı (6) ve ãol
yanında rÿó úuşı ayaà üzerinde ùururlar ve yine SüleymÀn bÀrıgÀhınuñ üzerinde (7)
etyÀr reʾisleri úanad açup, uçup, úanad gerüp, gölge idüp, SüleymÀn dergÀhı üzre sÀye
(8) ãalup, pervÀz úılup ùururlar. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Gök yüzin ùutmış peren açmış úanad
(9) Kim perenden esmez idi gökde bÀd
1397
öñinde: öñünde M.
1398
gördi: gördü M.
1399
úurulmış: úurılmış M.
1400
Tubbaè ile: Tubaèla M.
1401
ÀrÀyide: ÀrÀyda T.
1402
úafasında: úafasından M.
1403
úalıb: úalb M.
1404
úaúnÿs: úaúanÿs M.
255
1405
úaz ile: bÀz ile M.
1406
şefúat: raómet T. T nüshasında raómet kelimesinin üstünde şefúat de yazılmıştır.
1407
şÀdumÀn: şÀõumÀn M.
1408
bizüm ile: bizümle M.
1409
oturàıl: oturàul M.
1410
eyitdi: eytdi M.
1411
SüleymÀn-ı zamÀn: SüleymÀn zamÀn M.
1412
eyitdi: eytdi M.
1413
melik: melek T.
1414
olıncaya: oluncaya M.
1415
èıyş u nÿş: èıyş-ı nÿş M.
256
úurdı ki Zühre-i zehrÀ görmiş degül.1416 (6) Nite meclis Àletin maóbÿb, òÿb, meràÿb-ı
bì-maèyÿb sÀúìler ortaya götürdi, getürdi. (7) Andan ol yeşilistÀn, bahÀristÀn içre
eràuvÀn sürerlerdi. Gümiş1417 bileklü, laèlìn ùudaúlu, (8) gül yañaúlu sÀúìler altun
úadehleri pür úılup, rÀóatü’l-ervÀó diyüp oturan ùuran beglere, (9) yiglere ãundılar.
Anlar daòı alup nÿş ittiler. CihÀn àuããÀsın ferÀmÿş ittiler. Mey-i telò içüp, (10) ùatlu
lisÀndan nuúl u şeker yiyüp, òoş geçüp, muàannìler daòı úÀnÿn u ceng berbÿù ele alup
(11) úÀnÿn üzre zaómeler ile vurdılar. èUduñ úulaàın burdılar. GÿşimÀl1418 virdiler. Laùìf
elóÀn (12) birle gÿyendeler daòı gÀh ÓicÀzda gÀh Óüseynìden gÀh àazelden seyr idüp
òoş óºÀnlıú (13) itdiler, eyitdiler.1419 äoóbet-i germ itdiler. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
SÀde-rÿ maóbÿb oàlan çün melek
14 äıàayup yiñ1420 çıúarup gümiş1421 bilek
17 İç dimezem içeriseñ iç az
Lìki olsun òÿb muùrib çeng ü saz
1416
degil: degül M.
1417
Gümiş: Gümüş M.
1418
GÿşimÀl: Gÿş u mÀl M,T.
1419
eyitdiler: eytdiler M.
1420
yiñ: biñ T.
1421
gümiş: gümüş M.
1422
muùribÀn: mıãrıyÀn T.
257
1423
ùutsaúları: ùutsaúı M.
1424
evren: evrÀn M.
1425
SÀm-süvÀrı: SÀm-ı süvÀrı M.
1426
SÀm-süvÀrdan: SÀm-ı süvÀrdan M.
1427
ola daòı úaça: ola daòı daòı úaça T.
1428
SÀm-süvÀr: SÀm-ı süvÀr M.
1429
SÀm-süvÀr: SÀm-ı süvÀr M.
1430
iledem: eledem M, T.
1431
Rüstem-i DÀsitÀn’dan: Rüstem-i dÀsitÀn M.
1432
kendüliklerin: kendülüklerin M.
1433
eyitdi: eytdi M.
258
varup ceng itdürmek benüm boynuma (7) ammÀ kim SüleymÀn’uñ üzerine Rüstem
varmaz. ZÀl daòı varmaz. ZìrÀ kim Rüstem SüleymÀn’a (8) varup durur. Senüñ içün
LoúmÀn-ı Óakìm’e usùurlab açdurup durur. LoúmÀn-ı Óakìm1434 senüñ (9) gelecegüñ
cihÀn pehlevÀnı1435 SüleymÀn olacaàuñ Rüstem’e dimişdür. Ben varam inşaʾa’l-lÀhu
teèÀlÀ (10) inanduram ki sen SÀm-ı SüvÀr degilsin. TÀ kim anlar daòı geleler. Bize
Rüstem ü ZÀl1436 ùaèn (11) itmeyeler kim sen SÀm-ı SüvÀr idüàüñ bileler.” didi. SÀm
daòı rıøÀ virdi. Andan KeyúubÀd’uñ ne úadar (12) òazìnesi var ise bÀr-ı bungÀhın,
òargÀhın yükledüp gitdi. Gelüp KeyúubÀd ùurduàı (13) makÀma yitdi. Felesùìn Irmaàı’n
geçdi. Gözciler daòı Pürzìn’üñ geldügin görüp, úarşu (14) varup, èizzet úılup,
muúaddem çavuşlar gelüp didiler kim: “Müjde bÀd kim iy KeyúubÀd ŞÀh (15) ŞÀh-ı
Pürzìn cihÀn pehlevÀn cemìèi ne úadar òazìnelerüñ vÀr ise getüri yorur.” didiler. (16)
KeyúubÀd emr eyledi. Begler külliye úarşu varup, èizzet istiúbÀl úılup, alup KeyúubÀd’a
(17) geldiler. Pürzìn daòı KeyúubÀd’uñ cemìè-i raòtını getürüp, èarøa úılup, öpüp nÀme-
i SÀm’ı (18) ãundı. KeyúubÀd eyitdi:1437 “YÀ Pürzìn ol cÀn alıcı elinden nice òalÀã
olduñ.” didi. Pürzìn (19) didi kim: “YÀ ÚubÀd şÀh-ı cihÀn milkinde bu siyÀh miåli
pehlevÀn kÀn-ı kerem ü mürüvvet (20) şecÀèat seòÀvet ehli yoú durur kim saña bunca
mÀluña ùamaè úılmayup gine gönderdi. (21) Òazìnelerüñden bir oú yelegi1438 gitmedi.
Úılıç yüzinde düşenden àayrısını1439 incitmedi. MÀluña1440 [M T 57a] (1) rızúuña ùamaè
itmedi. Beni daòı úoyıvirüp ÀzÀd eyledi. Cümlemüzi cemè idüp didi ki: “Kimüñ (2)
maúãÿdı benümle olmaú dilerse SüleymÀn dìnine girsün. Benümle SüleymÀn’a gitsün.
Kim ki dìnin terk itmedi. (3) Varsun KeyúubÀd’a gitsün.” didi. ÚÀrÿn-ı Pìl-ten, Zÿpÿn,
òaãm-efgen Küstehem gibi bu cümlesi müsülmÀn (4) olup MÿsÀ dìni üzerine DÀvÿd
şerìèatına ìmÀn getürüp müsülmÀn olup SüleymÀn’a bende olmaàa (5) gitdiler. Ben rıøÀ
virmedüm. Ölüme rÀøı oldum. Beni ÀzÀd eyledi. MÀlıñ ile1441 saña gönderdi ki geldüm.
VelÀkin (6) saña bir nÀme yazup gönderdi. Oúuyup anuñ ile1442 èamel úılàıl. Anuñ
sözine uyàıl kim saña bunca eylük1443 (7) eyledi. HemÀn SÀm-ı SüvÀr kürsìsin aldı kim
zamÀnuñ SÀm-ı SüvÀrıyam diyüp daèvì úılur. Rüstem’i (8) ZÀl’ı diler kim ceng úıla.
Kürsìyi anlar úılıc ile elümden alsun diyüp laf urur. VelÀkin SÀm degülse (9) bir siyÀh
èArab’dur. AmmÀ kim Rüstemlere cevÀb virmek elinden gelür. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(10) Bir bahÀdur pehlivÀndur şehriyÀr
Ki itmeye Merrìò anuñla kÀruzÀr
1434
LoúmÀn-ı Óakìm: LoúmÀn Óakìm M.
1435
pehlevÀnı: pehlevÀn T.
1436
Rüstem ü ZÀl: Rüstem-i ZÀl M.
1437
eyitdi: eytdi M.
1438
yelegi: yilegi M.
1439
àayrısını: àayrı seni M.
1440
mÀluña: mÀlıña M.
1441
mÀlıñ ile: mÀlıñla M.
1442
anuñ ile: anuñla M.
1443
eylük: eylik M.
259
1444
úaşanur: feşanur T.
1445
úorúusından: úorúısından M.
1446
şÀdümÀn: şÀõümÀn M.
1447
beñzer: - M.
1448
Ànuñ ile: Ànuñla M.
1449
vardur: var durur M.
1450
pehlevÀnlar-ıla: pehlevÀn-ıla M.
1451
tÀc u taòtuñ: tÀc-ı taòtuñ T.
1452
ÚubÀd ŞÀh: ÚubÀd-ı ŞÀh T.
1453
SÀm-SüvÀr: SÀm-ı SüvÀr M.
260
1454
ÒudÀdur: ÒuõÀdur M, T.
1455
úaùèÀ: feùèÀ M.
1456
Òışm: Òışım M.
1457
òÀnı: şÀhı M.
261
1458
izine: tozına M.
1459
evrÀn-ile: ÀvÀz-ıla T.
262
1460
leşkerüñ: leşkeriñ M.
1461
aããı: aãı M.
1462
elüñden: elden T.
1463
eyitdi: eyitdi M.
1464
heng: Àheng M.
1465
Pürzìn’i: Pürzìn M.
1466
getürimezler: getürmezler M.
1467
Rüstem-i DÀsitÀn-ile: Rüstem-i DestÀn-ile M.
263
gerekdür. Vezìrüñden, beglerüñden benüm ile1468 birúaç èazìm ulu begler úoşàıl. (2)
İkinci mÀl, at, òilèat, mülk nÀmeler bile göndergil tÀ kim òÀùırı tesellì ola ve1469 üçünci
(3) bu kim bir nÀme yazàıl. İçinde úasem yÀd eylegil kim daòı Rüstem’ün ve atası
ZÀl’uñ sözinden1470 çıúmayasın, (4) girü kin ùutmayasın. Hem diyesin kim àayret
sizüñdür.1471 Bir adı ve ãanı belürsüz kimse (5) SÀm SüvÀr’uñ kürsìsin aldı. Eger
èAcem’de er var ise Rüstem midür, ZÀl mıdur gelüp úılıc ile (6) bu kürsìyi benden
alsun.” didi. “Yoúsa cihÀnda KeyúubÀd, SüleymÀn mıdur? SÀm benem ki biñ SÀm (7)
Rüstem gözlerümde õerre degildür.1472” didi. Diyesin tÀ kim ol Rüstem PehlevÀn atası
ZÀl DÀsitÀn (8) àayrete geleler. Bu pehlevÀn ile ceng úılalar.” didi. SÀkin oldı. ÚubÀd
ŞÀh ol (9) sözi işidüp taósìn úılup emr eyledi. Òazìne açup bì-óad mÀl yüz úatar1473 yük
zerrìn (10) sìmìn bÀdeye1474 mÿcuc yüzük1475 daòı úumÀş gönderdi. Vezìri Berùÿs Óakìm
bile úoşdı. (11) Daòı ÚÀlun, äÀlun, Teàargarì, ŞirvÀn-ı CürcÀn, Úam-ı Úumrı, BehzÀd,
Ferruó-ZÀd, (12) SaùvÀn-ı èAcem, EùvÀn-ı ŞirÀzì, èÁãım-ı HemedÀnì, ÚıùÀn-ı Belòì,1476
EfrÀùÿr maèa’l-úıããa bu on (13) iki begler bunca mÀl ile óÀøır úılup Vezìr Berùÿs emr
eyledi. Kendünüñ aàzından Rüstem ü (14) DestÀn’a ol iki pehlevÀna iki nÀme yazdı.
Tamam içinde çoúlıú1477 sözler söyledi. áayrete gelmeg içün (15) òaber eyledi. Andan
nÀmeyi tamÀm úılup, getürüp1478 ÚubÀd ŞÀh’uñ eline ãundı. ÚubÀd ŞÀh (16) üzerine
mühür urup Pürzìn’in eline ãundı. Pürzìn didi kim: “ŞÀhÀ nÀmeyi vezìrüñ Berùÿs Óakìm
(17) bile olsun. Ol ilçi 1479ola. Ben şefÀèatci olam.” didi. Buàur ÚeyúubÀd didi kim: “YÀ
Pürzìn (18) cihÀn olmasun kim bu pehlevÀnuñ bu úadar erligi kim var durur,1480
söylemeyesin. Vaút ola kim (19) úorúup gelmeyeler. Diyesin kim senden úorúar, ben
ceng itdüm. Anca yoúdur diyesin.” didi. Naãìóat (20) eyledi. KeyúubÀd ŞÀh anda
oturacaú oldı. NÀmeler gönderdi. “Ale’t-taècìl1481 birúaç gün içinde (21) gelesin.” didi.
Úırú gün olıncaya1482 dek ol úadar çeri geldi kim yir gök içine ãıàmadı. [M T 59a] (1) Ol
yañadan Pürzìn ile Berùÿs vezìr ol on iki èAcem begleri daòı bilesince bu úadar mÀl (2)
ve menÀl ile ÚeyúubÀd’uñ nÀmesile varup gitdiler. èAzm-i Rüstem itdiler. Günlerde bir
gün Rüstem, (3) ZÀl ãınurı SìstÀn’a yitdiler. Ez-Àn-cÀnib bizüm úıããamuz Rüstem ü
ZÀl’a geldi. Nite bir gün Rüstem ü (4) DestÀn ile kim ÚeyúubÀd’a gelsün kim
1468
benüm-ile: benümle M.
1469
ve: - M.
1470
sözinden: sözünden M.
1471
sizüñdür: siziñdür M.
1472
degüldür: degildür M.
1473
úatar: úatır M.
1474
bÀdeye: bÀdye M.
1475
yüzük: yüz yük M.
1476
Belòì: Belóì M.
1477
çoúlıú: çoúluú M.
1478
getürüp: götürüp M.
1479
ilçi: elçi M.
1480
var durur: vardur M.
1481
Ale’t-teècìl: Ale’t-teèóìl T.
1482
olıncaya: oluncaya M.
264
(16) Óakìm úavlince CÀsÿs CenÀó eyle diyicek Rüstem taèaccüb (17) eyledi,
didi kim: “Bu úaçan olacaúdur kim ÚeyúubÀd’uñ on iki kez yüz biñ leşkerin (18) bir
pahlevÀn ãıya. Ùutalum ki ÚahramÀn-ı ÚÀtil ola kim anuñ emåÀli PehlevÀn-ı SÀm-ı
SüvÀr’dan1489 (19) àayrı gelmedi. Bu úadar leşkeri anlar daòı ãımadı. Yalan söylersin.”
didi. Verhem eyledi. (20) CÀsÿsı òabs itdi.1490 AmmÀ kim Rüstem atası ZÀl ile àamgìn
oldılar. Daòı ZÀl didi kim: “YÀ ciger- (21) gÿşem èaceb bu pehlevÀn kim ola buncılayın
1483
ZÀvelistÀn: ZÀvilistÀn M.
1484
taòtugÀhında: taòtıgÀhında M.
1485
diyince: diyice T.
1486
leşkerin: èaskerin M.
1487
Óamlesine: Cümlesine T.
1488
Rüstem-i destÀn: Rüstem DestÀn T.
1489
SÀm-ı süvÀrdan: SÀm u süvÀrdan M.
1490
itdi: itdiler M.
265
iş işleye. VÀúıè ise degüldür, bu ammÀ kim [M T 59b] (1) SÀm-ı SüvÀr’dur, kendüzin
bildürmez. Maúãÿd budur kim her birimüzle ceng úıla, erlig ile yıúa. Yaèni (2) dimek
diler kim úocadur SÀm-Süvar1491 diyüp bahÀne bulmayalar.” didi. Rüstem eyitdi:1492 “Bu
ne sözdür? SÀm (3) úanı? SÀm diyüp ùurursın. Sersemligüñ daòı gitmez.” diyüp verhem
eyledi. Bu cihÀndur felek-i (4) gendüm-nümÀ ve cev-fürÿş cihÀn sarayına anca Rüstem
ve DÀsitÀn gelüpdür. Nice nice SÀm-SüvÀr pehlevÀn-ı (5) rÿzigÀr1493anca daòı
ÚahramÀn-ı ÚÀtil, NerìmÀn1494 gelüp durur anca daòı gele. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(6) Bu cihÀndur böyle döner rÿzigÀr
Çarò-ı gerdiş kim ider leyl ü nehÀr
1491
SÀm-Süvar: SÀm M.
1492
eyitdi: eytdi M.
1493
SÀm süvÀr pehlevÀn-ı rÿzigÀr : SÀm-ı süvÀr-ı pehlevÀn-ı rÿzigÀr M.
1494
NerìmÀn: KerìmÀn T.
1495
èÀúıl: àÀúıl M.
1496
eyitdi: eytdi M.
1497
eyitdi: eytdi M.
1498
İy: YÀ M.
1499
şÀhdan: şehden T.
266
(16) iki èAcem serverlerile ÌrÀn, TÿrÀn dil-Àverlerile ve aèyÀn-ı memleketile ol úadar
altun, gümüş, (17) laèl, cevÀhir, úumÀş saña pìş-keş geldi kim nihÀyeti yoú. Ne
buyurursın, nereye úonduralum, (18) indürelüm?” didiler. Rüstem atası ZÀl ile bu sözi
işidüp emr eyledi. Oàlı FerÀmerz (19) ve daòı Baórÿr’la ZÀvilistÀn ve SìstÀn serverlerile
kihterlerile ve bihterlerile1500 èizzet içün1501 (20) elçiye úarşu çıúup, èizzet, taèôìm ile
ÚeyúubÀd ŞÀh’uñ1502 elçisi1503 Berùÿs Óakìm ve PehlevÀn (21) Pürzìn ile gelen èAcem
serverlerile görüşüp, alup, mihmÀn-òÀneye iledüp taèôìm ile úondurdılar. [M T 60a] (1)
Andan ãoñra nièmet-i nuzÿl eledüp, èÀdet üzre øiyÀfet idüp, óadden aşa èizzet itdiler.
Maèa’ (2) l-úıããa ol gice geçüp èale’ã-ãabÀó kim oldı, seóer úuşları dile gelüp ötdi.1504
(3) Dillerince İlÀh’ı1505 tesbìh itdi. Dÿn nıãfı daòı1506 geçüp ùañ kim atdı. Rüstem-i
DÀsitÀn1507 sarayında (4) kÿs1508-ı óarbı çalınup ötdi. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Çün ãabÀó oldı cihÀnı gördi göz1509
(5) ÚÀf úafesinden güneş gösterdi yüz
1500
kihterlerile ve bihterlerile: kühterlerile ve behterlerile T.
1501
içün: içüp T.
1502
ÚeyúubÀd ŞÀh’uñ: ÚeyúubÀd-ı ŞÀh’uñ T.
1503
elçisi: - T.
1504
ötdi: ötdiler M.
1505
İlÀh’ı: ÒÀlıú’ı M.
1506
daòı: kim M.
1507
Rüstem-i DÀsitÀn: Rüstem DÀsitÀn’ı T.
1508
kÿs: gÿş T.
1509
göz: gün T.
1510
SÀm-süvÀrì òançer: SÀm-ı süvÀrì òançeri M.
1511
DestÀn: DÀsitÀn M.
267
KerrìmÀn1512 kürsìsine geçüp oturdılar ve oàlı Rüstem daòı (13) NerìmÀn kürsìsi üzerine
úarÀr itdi. Oàlı FerÀmerz ãaà ùarafda ayaà üzre ùurdı. Derbir pehlevÀn1513 (14) zÀvile ãol
úola ùurdılar. SìstÀn1514 begleri ve ZÀvilistÀn serverleri ãaà ãol ãandallar (15) üzerinde
geçüp oturdılar. Dört altun çıbıúlu çavuşlar ve ùoúsÀn ùoúuz gümiş1515 degeneklü
úapucılar (16) ayaà üzre ùurdılar, òiõmete yüz urdılar. Çünki dìvÀn-ı Rüstem ùurıldı.1516
SÀyebÀn1517-ı ZÀl (17) destÀnı1518 úuruldı. Şölen1519 yimegi daòı uruldı. Andan Rüstem ile
DÀsitÀn emr itdiler. SìstÀn1520 begleri (18) yirlerinden ùurup FerÀmerz ile bile varup
KeyúubÀd ŞÀh’dan gelen1521 úÀãidi ve Pürzìn PehlevÀn’ı1522 refìúlerile (19) taèôìm ile
tekellüf ile1523 dìvÀna getürdiler. Andan yaúın gelicek Rüstem ile atası ZÀl úÀãide úarşu
çıúup ol gelen (20) úÀãid-i Berùÿs Óakìm ile buluşup selÀmlaşup görüşdi. DìvÀna girüp
altun gümüş taòt üzerinde (21) birbirine úarşu oturdılar. Andan KeyúubÀd ŞÀh’uñ
gönderdügi pìş-keşler çekildi. Rüstem ile atası [M T 60b] (1) ZÀl ol úadar mÀl göricek
bildiler kim KeyúubÀd ŞÀh düşmÀn elinde èÀciz olupdur,1524 gönderdiler. (2) Yardım
isteyüp, elçiye bu úadar mÀl gönderüp kendülere taèôìm úılupdur. Pes Rüstem kendüzin
(3) úıymetlendürdi. Didi kim: “İy úÀãid KeyúubÀd ŞÀh òod bizüm sözümüz işitmedi.
SüleymÀn (4) üzre leşker çekdi. Naãìóat ùutmadı. Eyle olsa biz daòı SüleymÀn’uñ dostı
ve1525 AllÀh’ı bir bilüp (5) YezdÀn-perest olduàumuz cihetden ve KeyúubÀd ŞÀh oda
ùapduàı sebebden SüleymÀn’a muóib olup (6) KeyúubÀd’dan yüz çevürdük. İşitdük
SüleymÀn dergÀhına Sìmurà úuşı daòı gelmiş ve SüleymÀn (7) Peyàam-ber daòı Mıãır
sulùÀnın ve èAmÀliúa milkin ve BÀàdÀd òalìfesi Tubbaè1526 ŞÀh’ı kendüye úul eylemiş
(8) ve daòı Rÿm melìki Úayãer-i Rÿm’ı ùutmış ve YunÀn melìki ÚuùùÀd1527 ÒÀn’ı daòı
oyunda mÀt eylemiş. Cümlesin (9) daòı1528 kendüye SüleymÀn muóib eylemiş. Eyle olsa
SüleymÀn Óaøreti èaleyhi’s-selÀm maèlÿm durur kim (10) cihÀnuñ pÀdişÀhı olacaúdur.
èÁlemüñ òalúın kendüye muùìè fermÀn-ber úılacaúdur. İns ü cinnüñ pÀdişÀhı (11)
olacaúdur. Bir meliküñ kim dergÀhına Sìmurà gele. MüràÀn anuñ içün ceng úıla
KeyúubÀd’uñ nesine gerek idi (12) kim aña úarşu varaydı. Leşker çekeydi.1529 Gördüñüz
1512
KerrìmÀn: KerìmÀn M.
1513
pehlevÀn: pehlevÀnı M.
1514
SìstÀn: SiyistÀn M.
1515
gümiş: gümüş M.
1516
ùurıldı: ùurdı M.
1517
SÀyebÀn: SÀyübÀn M.
1518
destÀnı: destÀn M.
1519
Şölen: DìvÀn M.
1520
SìstÀn: SiyistÀn M.
1521
gelen: - T.
1522
PehlevÀn’ı: PehlevÀn T.
1523
tekellüf ile: alup M.
1524
olupdur: olup durur M.
1525
ve: - M.
1526
Tubbaè: Tubaè M.
1527
ÚuùùÀd: ÚuùÀd M.
1528
daòı: - M.
1529
çekeydi: çekedi T.
268
mi henüz SüleymÀn’a varmadın yüzin (13) görmedin bir nÀm u nişÀnı belürsüz kişi
gelüp on iki kez yüz biñ çerisin ùaàıda, mÀt (14) úıla. Pürzìn bigi pehlevÀnı, ÚÀrÿn-ı Pìl-
ten miåÀl ãÀóib-úırÀnı úul idine ve Zÿpÿn bigi bahÀdur (15) serveri ùuta ve
Küstehem’i1530 Gìv’i óabs ide. Kimüñ elinden gelür. Vay aña kim SüleymÀn’a (16)
varsa başı daòı giderdi. Baña bu degül dünyÀ ùolu mÀl virse ben KeyúubÀd’a varmazam.
Yirümden (17) ceng aletin irmezem. SìstÀn1531 milkinden çıúup èArab vilÀyetine úadem
baãmazam. Yürüñ, mÀlıñuz (18) aluñuz, düşmanıñuz ile muúÀbil oluñuz.” didi. Verhem
eyledi. Eyle kim Rüstem’üñ úaúıduàından ıldırım- (19) veş şaúıduàından cemìè-i
maòlÿúÀt-ı SìstÀn1532 ZÀvilistÀn KeyúubÀd úÀãidi Berùÿs (20) Vezìr ve Pürzìn PehlevÀn
úorúdılar. Buàur ZÀl, Rüstem’üñ úaúıduàın görüp göñlinde umar kim (21) bu gelen
SÀm ola diyüp, varmaàa ùaleb úılup dönüp eydür: “YÀ Rüstem, yÀ oàul àaøab úılma. Bu
ÚubÀd-ı1533 [M T 61a] (1) ŞÀh bì-èaúıldur. Devlete maàrÿr idi. Buàur kim başına óÀl
geldi. Bize úÀãid ãaldı. äabr1534 eylegil, (2) görelüm nÀmesinüñ içinde ne dimiş,
işidelüm. Varmalu sözi var ise varalum. Ol nÀm-ı nişÀnı (3) belürsüz pehlevÀnuñ
nÀmÿsunı yıúalum. Başına úılıç uruben yaúalum ve daòı KeyúubÀd’ı SüleymÀn ile ba-
(4) rışduralum,1535 görüşdürelüm. Sözümüz dutmaz ise cehenneme, gine gelüp
milkümüze1536 gidevüz. KeyúubÀd’ı (5) terk úılavuz. Şimden1537 ãoñra SüleymÀn’dan
yüz çevürecek degülüz.” didi. ZÀl-i DestÀn eyle diyicek Rüstem (6) emir1538 eyledi
òºÀn1539 geldi. Yimek yindi, duèÀlar úılındı. èAúabince şeker şerbetleri gelüp içildi.
Sözden söz1540 (7) açıldı. Rüstem emr eyledi. KeyúubÀd’dan gelen nÀmeyi Berùÿs
Óakìm ayaà üzere1541 úÀlúup, muùÀlaèa (8) úılup oúudı, ne didi. YÀ Rüstem cihÀn1542
pehlevÀn iy ZÀl-ı DestÀn KeyúubÀd-ı ŞÀh1543 nÀmede eyle yazmış (9) kim Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Böyle yazmış nÀmesinde KeyúubÀd
Kim be-nÀmı nÀr-ı nÿr ve òoş nióÀd
1530
Küstehemi: Küstehimi T.
1531
SìstÀn: SiyistÀn M.
1532
SìstÀn: SiyistÀn M.
1533
ÚubÀd-ı: ÚubÀd M.
1534
äabr: äabır M.
1535
barışduralum: barışdaralum T.
1536
milkümüze: melikümüze T.
1537
şimden: şimdiden T.
1538
emir: emr M.
1539
òºÀn: òÿn M, çün T.
1540
söz: - T.
1541
üzerine: üzre M.
1542
Rüstem cihÀn: Rüstem-i cihÀn M.
1543
KeyúubÀd-ı şÀh: KeyúubÀd şÀh M.
269
1544
şìr-i ner: şìr ü ner M, T.
1545
yar: yÀ M.
1546
sencileyin: senceleyin T.
1547
şìr-i şems: şìr ü şems T.
270
1548
şìr ü şems1548 anı görürse döke şìr / hey’et içre cÀn alıcı ÀşikÀr: hey’et içre cÀn alıcı ÀşikÀr / şìr ü
şems1548 anı görürse döke şìr T.
1549
balıàı: ãalıàı T.
1550
devşür: diveşür T.
1551
SÀm-ı SüvÀr: SÀm SüvÀrı T.
1552
eyleñ: iydüñ T.
1553
KeyúubÀd ŞÀh’uñ: KeyúubÀd-ı ŞÀhuñ T.
1554
SÀm-SüvÀrıñ: SÀm-ı SüvÀrıñ M.
271
DestÀn mı gelür? Gelüp bu kürsìsin elden (8) alsun.” didü ki beàÀyet güç gelüp daòı
Rüstem yerinden ùurup didi kim: “Bi-óaúú-ı YezdÀn çünkim ol (9) nÀm u nişÀnı
belürsüz1555 seyyÀó úahbe zen-i fellÀó kendüzin er ãanup1556 ögünmüş. Erenler
meydÀnına girmiş, (10) meydÀnı ıssuz ãanup gögsin germiş. Buncılayın daèvÀ eylemiş.
Bì-hÿde sözler söylemiş. Men Rüstem ile (11) atam DestÀn’ı meydÀna daèvet eylemiş.
Eyle olsa bi-óaúú-ı pÀk YezdÀn ki ol durur ÒÀlıú. Rüstem DestÀn1557 (12) raòşıma süvÀr
olmayınca meydÀne girüp anuñla ceng úılmayınca cevşenümi çuúalumı arúamdan
çıúarmayam (13) rÀóat olup, döşege girüp yatmayam. PehlevÀnlar yaraú görmek ardınca
oluñ.” diyüp kendü daòı (14) yaraàa meşàÿl oldu ve ãaórÀya otaàın úurdurdı. Azgÿn
içinde SìstÀn1558 leşkerini1559 cemè itdi. (15) Andan rÿz-ı mübÀrekde raòşa süvÀr olup
atâsı DestÀn ile gitdiler. èAzm-i KeyúubÀd itdiler. (16) PehlevÀnlar atı ayaàından toz
felege çıúdı. Şöyle õÀtı1560 şems úorumış idi èades gibi.1561 Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(17) At ayaàından cihÀnı ùutdı toz
Gök felekde toz içinde oldı boz
(19) Óakìm úavlince Rüstem-i DestÀn1563 atası ZÀl ile leşker çeküp
KeyúubÀd’a1564 yardıma gelmekde. (20) AmmÀ bizüm úıããamuz ez-Àn-cânib
SüleymÀn’a geldi. Nite ol gice ki èAmÀliúa sulùÀnı Sührâb1565 ŞÀh (21) BehrÀm-ı Tìà-
zen’i1566 øiyÀfet eyledi. Andan ãubóa yaúın BehrÀm icÀzet1567 alup úalèasına vardı. [T
62a] (1) Yaraàın [M 62a] görüp, oàlu KeyvÀnı yirinde òalìfe diküp daòı ãubó-dem
idi.1568 Biñ tìà-zen, ãaf-şiken (2) leşkerile sürüp SüleymÀn Óaøreti naôarına geldi.
Òiõmete ùurdı. Andan SüleymÀn daòı ãubó-dem (3) yirinden ùurup, iki rekèat ãubó
namÀzın úılup, óÀcet dileyüp, evrÀd oúuyup namÀzdan ki (4) fÀrià oldı. Óükm itdi.
1555
belürsüz: bilürsüz T.
1556
ãanup: ãanur T.
1557
Rüstem DestÀn: Rüstem-i DestÀn M.
1558
SìstÀn: Siyistan M.
1559
leşkerini: leşkerin M.
1560
õÀt: dÀt M.
1561
gibi: - M.
1562
reften: reftin T.
1563
Rüstem-i DestÀn: Rüstem DestÀn T.
1564
KeyúubÀda: KeyúubÀd T.
1565
Sührâb: Şührâb T.
1566
BehrÀm-ı tìà-zeni: BehrÀm-ı tìà-ı zeni M.
1567
icÀzet: icÀret T.
1568
ãubó-dem idi: ãubó-ı dem M.
272
Cemìè-i server selÀùìnler1569 pehlevÀn-ı rÿ-yı zemìnler atlu atına süvÀr olup, (5) èalemlü
èalemin çeküp, çerilü çerisin cemè idüp dìvÀna geldiler. Yidi1570 fersÀò yir alay baàlayup
SüleymÀn (6) otaàına úarşu ùurdılar. Beglerüñ geldüklerini òÀã vezìrler ki gördiler.
SüleymÀn Óaøreti’ne òaber (7) virdiler. Andan SüleymÀn daòi Şìt Nebì èabÀsın içine
geyüp, Nÿh Nebì cübbesin egnine ãalup, Âdem-i (8) äÀfì ãaçın biline kemer úuşanup,
Òalìl Peygam-ber imÀmesin başına ãarup, Yÿsuf sıddìú úılıcın (9) biline úuşanup,
TevrÀt Zebÿr’ı ãaà ãol óamÀyil ùaúınup İsóak Peyàam-ber atına süvÀr oldı. (10) MÿsÀ-yı
mürsel èaãÀsın eline aldı. On iki biñ èulemÀ-yı Benì İsrÀʾìl daòı sekìne-i bismi’l-lÀhı
(11) diyüp tehlìl getürdiler. Yÿşaè Peyàam-ber èalemin çeküp SüleymÀn daòı beglere
úarşu yürüdi. Begler (12) daòı yir yir1571 geldiler. SüleymÀn’a ùapu úıldılar. Bu èaôamet
ile1572 aşup düşmÀn üzerine gitdiler. äalavÀt vir Muóammed’e kim diyem1573 nitdiler.
(13) Nazm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Ger dilersen úıããayı idem1574 beyÀn
Vir ãalavÀt MuãùafÀ’ya her zamÀn
1569
server selÀtìnler: server ü selÀtìnler M.
1570
Yidi: Yedi M.
1571
yir yir: - T.
1572
èaôamet-ile: èaôimetle T.
1573
diyem: - T.
1574
idem: iydem T.
1575
LokmÀn Óakìm: LokmÀn-ı Óakìm M.
1576
giderlerdi: giderler idi T.
1577
SührÀb: ŞührÀb T.
1578
Tubbaè: Tubaè M.
1579
şaèşaèasıla: şaèşaèa bile M.
1580
cebe: cebbe M.
273
naèrÀsından (4) çarò-ı tinnìn ekremesin úoyup úorúusından1581 siñdir idi. Ve atlar
süheylinden ùÀs-ı felek (5) zengüle gibi ÀvÀze virüp çıñrır1582 idi. BehrÀm felek1583
mübÀrizler úorúusından1584 úan úaşanurdı.1585 (6) KeyvÀn burcına siñüp òaylì-bÀrì
üşenürdi ve daòı úuşlar SüleymÀn leşkeri üzre ãaf (7) ãaf alay alay baàlayup, baş başa
çatup, úanat úanada çatup uçuşurlardı. SüleymÀn devletinde (8) ùurnayile şÀhin-bÀz ile
úaz barışup,1586 birbirile yarışup uçarlardı. EyyÀm-ı devlet-i SüleymÀnìde1587 (9) hevÀ-yı
asumÀnìde1588 òoş geçerlerdi. Úaúnÿs ile raòne úuşı ve rÿó úuşı yırtıcılar ile öñce (10)
uçarlardı. èAúablarınca1589 óubÿbÀt yiyen úuşlar perr u bÀl açışup uçarlardı. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(11) ÒÀki insÀn bürümişdi key ziyÀd
Çaròı müràÀn úapladı açup úanad
1581
úorúusından: úorúısından M.
1582
çıñrır: çigrer M.
1583
BehrÀm-ı felek: BehrÀm felek T.
1584
úorúusından: úorúısından M.
1585
úaşanurdı: úaşanırdı T.
1586
barışup: yarışup T.
1587
eyyÀm-ı devlet-i SüleymÀnìde: eyyÀm-ı devlet SüleymÀnìde T.
1588
asumÀnìde: asmÀnìde T.
1589
èaúablarınca: èaúabelerince T.
1590
dirmemişdi: dürimemişdi T.
274
1591
gevdelerinde: gödelerinde T.
1592
dört: durup T.
1593
SulùÀnöñi: SulùÀnayuñı T.
1594
beş: biş M.
1595
meãÀf: meøÀt T.
1596
hºÀn: hÿn M, T.
1597
BÀd-ı pÀ: BÀd-pÀ M.
1598
alımaduú: almaduú M.
1599
taòt pÀyında: taòt-ı pÀyında M.
1600
BÀd-ı pÀy: BÀd-pÀy M.
275
itmez ise1601 diyüp SüleymÀn’a duèÀ eyledi. (18) SüleymÀn taèaccüb eyledi. Buàur ãordı
kim: “YÀ BÀd-pÀy sen ne vaút gitdüñ?” didi. Eydür: “YÀ SüleymÀn (19) bu gün iki
gündür gideli.” didi. Buàur SüleymÀn dönüp úaúnÿsa eydür: “YÀ úaúnÿs úuşlardan (20)
kim ola kim varup ol düşmÀn çerisin1602 görüp, gelüp baña òaber vire.” didi. Úaúnÿs
(21) úuşı dilince eydür: “YÀ SüleymÀn cemìè-i müràan içre hüdhüdden uçar úuş yoú
durur. [M T 63b] (1) VelÀkin SÀm-ı SüvÀr’dan daòı gelmedi ve ammÀ kim kebÿter
gönderelüm.” didi. Bir kebÿter çıúarup (2) cÀsÿsluàa gönderdiler. Bir şÀh-bÀz daòı aña
refìú úoşdılar kim yırtıcı úuşlardan øarar gelmeye. (3) Buàur SüleymÀn ol gün anda
ÀrÀm eyledi kim ãubó-dem güçdür1603 diyüp òalúa söyledi. Bizüm úıããamuz (4) ol
yañadan ol iki düşmÀn çerisine geldi kim diyelüm nitdiler. ÒÀtem-i SüleymÀn çün ne
úaãd ile ceng (5) itdiler. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
CÀn u dilden baña ùut ki semèuñı ãÀóib-kemÀl
Kim SüleymÀn úıããasından söyleyem şìrìn maúÀl
1601
itmez ise: itmezse M.
1602
çerisin: òabersin T.
1603
güçdür: güçdü T.
1604
bilimedüm: bilmedüm M.
1605
rubè-ı: rubè u M, T.
1606
úoltuàı: úutluàı T.
276
1607
cemìè leşker: cemìè-i leşker M.
1608
melik-i Aãfer: melik Aãfer T.
1609
dühül: duhÿk T.
1610
leşker ile: èasker ile M.
1611
Úoyup: úovup M.
1612
AùàÀş: AùfÀş T.
1613
AùàÀş: AùfÀş T.
1614
İy: - T.
1615
leşkerine: èaskerine M.
1616
AùàÀş: AùfÀş T.
1617
almaz idi: almazdı M.
1618
eyitdiler: eytdiler M.
1619
eyitdi: eytdi M.
277
çerisin úıralum. Şöyle dÀsitÀn1620 úılalum kim cihÀnda dÀsitÀn (2) söylene ve òÀtem-i
SüleymÀn òod baña yalıñuz úaldı. Bunuñ úaydını ãabÀó úayurayım. Leşkerin (3) tamÀm
eksüksüz úırayım. Úanların úara yire úarayım. Andan sürüp leşkerüm ile1621 SüleymÀn’a
varayım. (4) ÒÀtemi elinden alayım. CihÀna SüleymÀn olayım. Maúãÿdum1622 bulayım.”
Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(5) İki gözüm segrir anca dek degül
Başuma devlet úonuser şek degül
1620
dÀsitÀn: dÀd sitÀd T.
1621
leşkerüm ile: èaskerümle M.
1622
maúãÿdum: maúãÿd T.
1623
milk-i SüleymÀn’ı: melik-i SüleymÀn’ı T.
1624
olusar: olısar M.
1625
dönüser: döniser M.
1626
Úudsü: Úuds T.
1627
ol laèìn-i bed-liúÀ: o laèìn ü bed-liúÀ T.
278
1628
leşkeri: leşker M.
1629
on: - T.
1630
Anca: Ayòa M.
1631
şems ü êuóÀ: şems-i êuóÀ M, T.
1632
úayup: úıyup M.
1633
nÿr-ı şemsi: nÿr-ı şems M.
1634
úonuşdılar: úonuşdular M.
1635
ãalışdılar: ãadışdılar T.
1636
olup: alup T.
1637
AùàÀş: AùfÀş T.
1638
begleri: yigleri M.
1639
AùàÀş: AùfÀş T.
1640
yürüdügin: yürüdügün M.
279
üzerine yürüdi.1641 Baór-ı ÓaêrÀ gibi1642 cÿşa gelüp, kìş úurbÀn1643 úuçup,1644 elmÀs (12)
úılıçlar yalınçak úılup, siperler sügüleri efèì yılanlayın úollarına1645 ãarup, gürz-i1646
girÀnları (13) baş üzerine ãalup, silvÀr ùuş ùuşa çaàlayup yürüdüler.1647 DüşmÀn üzerine
(14) gitdiler. Geldük imdi ol yañadan daòı melik-i Endelÿs çerisi gördiler kim Benì
Aãfer çerisi (15) úaçmamış, ùaàılmamış. Úaãd úılmış, sürmiş üzerlerine gelür revÀn.
Melik-i Endelÿs (16) èAúrÀn ŞÀh’a òaber úıldılar. èAúrÀn ŞÀh daòı Benì Aãfer ŞÀh’ı
bÀrigÀhından çıúup AùàÀş Òan (17) Aãferìnüñ úaçup gitdügi cÀnibe1648 naôar úılup gördü
kim on iki kez yüz biñ pÿlÀd- (18) pÿş atlu úılıç yalınçaú úılmış. Cebe1649 ve cevşen
ehvÀya aşaàa güneş ùoúınmış şuèlelenmiş. (19) Şaèşaèası 1650 fersaò-be-fersaò1651 yire
irmiş kim geçim kìş ve úurbÀn çıàşamasından1652 zemìn (20) zamÀn ùolmış. At
ayaàından yirler iñlemiş.1653 Ol iñildüden felekler gümlemiş1654 gelür. (21) Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
At nalından yir demür olmış nefesden gök baúır
Nìzeler ucı felekde hem-çün ıldız Cem çaúır
1641
yürüdi: yürdi T.
1642
gibi: gib T.
1643
úurbÀn: úurmÀn M.
1644
úuçup: úaúup M.
1645
úollarına: úollara T.
1646
gürz-i: gürzü T.
1647
yürüdüler: yürdiler M.
1648
cÀnibe: cÀnına T.
1649
cebe: cebbe M.
1650
şaèşaèası: şaèşaèsı T.
1651
fersaò: úarsaò T.
1652
çıàşamasından: çaàşamasından T.
1653
iñlemiş: iñilemiş M.
1654
gümlemiş: gümülemiş M.
1655
Zühre ZehrÀ: ZehrÀ ZehrÀ T.
1656
Tìà-zen: Tìàden T.
1657
eyitdi: eytdi M.
1658
Úafindür-i: Úafendür-i M.
1659
itdi: itdü M.
280
úılavuz.” (8) didi. Pes buàur èAúrÀn şÀh-ı Endelÿsì àayrete gelüp süvÀr oldı. Óükm itdi.
Ol on iki (9) kez yüz biñ er ùonanup atlarına binüp, başların1660 ellerine alup, ùabl u
nefìrler çalup, daòı óamiyyet (10) úılup, baş u cÀn ele alup, úılıç ãalup baór-ı èummÀn
gibi yürüdiler1661 ve yoúladılar. Endelÿs (11) leşkeri Benì Aãfer çerisine úarşu yüricek
AùàÀş1662 òÀn-ı Aãferì1663 daòı irdi. Leşker ile yitdi. (12) Birbirine bölüşdi. Úarışdı,
uruşdı, cenge ùuruşdı. Yigirmi dört kez yüz biñ úılıç úınlarından (13) çıúdı. SüvÀrlar
úanad açup uçdı. PehlevÀnlar òaãım úanların ãu yirine içdi. Muóanneåler giñ (14) yire
úaçdı. Yüz ãuyın yire ãaçdı. Güneş úubbe-i felege dikilince bir èazìm ceng úıldılar kim
(15) úılıç şıbıldusından,1664 oú1665 şıbıldusından,1666 gürz ü ãalıú düpüldüsinden, úalúan
güpüldü- (16) sinden, at fil süheylinden, er àırìvından yirler ve gökler iñledi, gümledi.
Kÿh u hamÿnlar1667 yanúulandı, (17) gürledi. Vuóÿş ùuyÿr mÿr u mÀr hevl1668 ü
heybetinden beliñledi. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(18) Eyle bì-óad ceng olupdur ol zamÀn
Tìà-i zenden1669 istedi Merrìó amÀn
1660
başların: -T .
1661
yürüdiler: yürdiler T.
1662
AùàÀş: AùfÀş T.
1663
òÀn-ı Aãferì: òÀn Aãferì T.
1664
şıbıldusından: şaylıdusından T.
1665
Oú: oò T.
1666
şıbıldusından: şaàıldısından T .
1667
Kÿh u hamÿnlar: Kÿh-ı hamÿnlar M, T.
1668
hevl: hüvl M, T.
1669
Tìà-i zenden: Tìà zenden M, T.
1670
úanda: úandan T.
1671
yili: pili T.
281
1672
Kÿh-ı ÚÀf’a: Kÿh u ÚÀf’a M, T.
1673
eyitdi: eytdi M.
1674
çÀr u nÀçÀr: çÀre nÀçÀr T.
1675
yidi: yedi M.
1676
úovdılar: úodılar T.
1677
dıraòtistÀna: dıraóistÀna T.
1678
taòt: taòtı M.
1679
döndügünce: döndügice T.
1680
Vezin gereği BÀúì’nin ikinci hecesi kısa okunmuştur.
282
1681
degül: degil M.
1682
şehd-i fÀyıú: şehd fÀyıú T.
1683
geçer: geher M.
1684
zeyd: ziyd T.
1685
K’eylügüñle: Ki eyle göñle M,T. Vezin gereği “ki”nin ünlüsü düşürülmüştür.
1686
rabbü’l-èibÀd: rabbi’l-èibÀd T.
1687
nÀmı: nÀme M.
1688
Úanùarÿş-ı: Fanùarÿş-ı T.
1689
şÀdìliúle: şÀõìliúle M.
1690
Yemlÿn: Yemlÿú T.
1691
eyitdi: eytdi M.
1692
virelüm: verelüm M.
1693
memleket-i Endelÿs’i: memleket-i Endelÿs T.
283
Menè1694 eyledi. Niçün1695 anuñ içün1696 kim Yemlÿn Óakìm daòı Feylesÿf Óakìm bigi
èÀúil (16) óakìm idi. UsùurlÀb èilmini yaòşi bilürdi. Her müşkili1697 óal úılurdı.
SüleymÀn’uñ ùÀlièin (17) ùutup dururdı. Bilürdi kim SüleymÀn kendünüñ şÀhın
ùutacaúdur, helÀk idecekdür. (18) Eyle olsa èAúrÀn’ı òalÀã úıldı kim vaút ola. SüleymÀn
dergÀhında anı helÀk itdürmediginden1698 (19) kendüye daòı bir merÀtib óÀãıl olayıdı.
Bir daòı bu kim pÀdişÀhlar òalÀã itmekden òalÀãa (20) çÀre úılmaú èÀúillerüñ
sermÀyesüdür kim melikler devletinüñ mayasıdur. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(21) Her bir işi èÀúile ùanmaú gerek
Her ne iderse ãoñın ãanmaú gerek
Óakìm úavlince Yemlÿn Óakìm eyle diyicek buàur Benì Aãfer meliki (5) daòı
óükm eyledi. ÓaddÀdlar gelüp demürden úafeã düzüp èAúrÀn ŞÀh’ı ol dört pehlevÀnı (6)
demür úafeãe úoyup óabs eyledi. Yemlÿn Óakìm’e ıãmarladı kim gözede. Andan
Endelÿs (7) şÀhınuñ mÀlını ve gencini cemè idüp òademe òaşeme ulaşdurdı. Çeriyi àanì
úıldı (8) ve andan dellÀle úıàırdup çaàırtdı kim: “Endelÿsilerden kim ki gele, baña tÀbiè
ola. CÀnı, (9) başı, malı ÀzÀddur.” didi. Ol çeri daòı işidüp, ùaàdan ùaşdan aàaçlardan
deryÀ (10) kenÀrından gemilerden çıúup, gelüp Benì Aãfer şÀhına cümlesi çÀr-u-nÀ-çÀr
muùìè (11) fermÀn-ber oldılar. Bunlar bunda bizüm úıããamuz Eô-Àn-cÀnìb SüleymÀn’a
1694
Menè: Meneè T.
1695
Niçün: Neyçün M.
1696
anuñ içün: anuñçün M.
1697
müşkili: müşküli M.
1698
itdürmediginden: itdürmedigünden M.
1699
aããı daòı: daòı aããı M.
284
geldi. èAleyhi’s-selÀm nite ol (12) zamÀn kim SüleymÀn Óaøreti kebÿter ile şÀhini kim
düşmÀndan yaña cÀsÿslıàa gönder- (13) mişdi. Úuşluú gidüp ol gün eglenüp gelmediler.
SüleymÀn melÿl oldı. äandı kim bir yırtıcı (14) úuş øarar irgürdi. Rÿó1700 úuşına óükm
eyledi kim varup ol çeriden bir Àdem úapup getüre. (15) ZìrÀ kim rÿó1701 úuşınuñ
èaôametin1702 òod beyÀn eyledügidi kim úanadınuñ uzunluàı beş (16) yüz arşı idi.
Neheng, fil úapar idi. Pes rÿó1703 úuşı emr-i SüleymÀn ile yirinden úara bulut gibi ùur-
(17) dı. Úanad açup felege Lÿù PeyàÀm-ber’üñ ùurduàı òasf olan ùaà bigi felege úalúdı.
(18) Andan gök nÿrı anuñ úanadından ôulumÀta düşdi. Yiryüzine úarañulıú1704 ãaçdı.
Gökyüzi rÿó (19) úuşı úanadından görünmez oldı. Daòı úanad açup, uçup1705 ol iki
leşkerden yaña gitdi. äanaãın kim yaàmur buludıy (20) dı. Gögerüp1706 maàribden yaña
èazm itdi. Görenler vehm alup SüleymÀn’dan óaõer úıldılar kim: (21) “Óaú TeèÀlÀ’nuñ
emrile SüleymÀn’a ne canavarlar ne èaôìm úuşlar fermÀn-ber olupdur.”1707 didiler.
Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
[M T 67b] (1) Ùaàa beñzer rÿó úuşı açup1708 úanad ile yilek
Eyle heybet birle gitdi ãanki èAzrÀʾìl melek
1700
Rÿó: RuòT.
1701
rÿó: rÿò T.
1702
èaôametin: èaôimetin T.
1703
rÿó: rÿò T.
1704
küliú: külüú M.
1705
uçup: -T.
1706
Gögerüp: Gögeryüp T.
1707
olupdur: olup durur M.
1708
açup: acep T.
1709
ôulmÀt: ùulmÀt M.
1710
uçup: açup M.
1711
rÿó: rÿó M.
1712
úuşını: úuşı T.
1713
rÿó: rÿó M.
1714
çerisin: - M.
285
SüleymÀn birúaç (11) kişi ol çeriden úaçup berisinden1715 yaña gelürler. Bilmezüz kim
kimler durur.” didiler. DuèÀ úıldılar. SüleymÀn (12) PeyàÀm-ber èaleyhi’s-selÀm
gögercinden, şÀhinden ol òaberleri alup eydür: “Ol didügüñüz Àdemìler (13) yaúın
yire1716 geldiler mi?” didi. Gögercin eydür: “YÀ SüleymÀn yaúındur. Bir günlük yir ola
yÀòÿd olmaya.” (14) didi. SüleymÀn óükm eyledi. BÀd-ı pÀyuñ1717 èayyÀrlarından1718
birúaç èayyÀr ile gönderdi. Bile varup, (15) o gelen Àdemleri sürüp ala gele. Kimlerdür
ãora. Ya BÀd-ı pÀyı1719 daòı ùaban getürüp,1720 birúaç refìúler ile (16) varup gögercin
öñlerince úulaàuz oldı. Gögercin ardınca BÀd-pÀ daòı gitdi. Öyle (17) zevÀl olıcaú bu
ùaà üzerine çıúdı, gördi kim bir bölük atlu gelür. Öñlerince (18) bir úatıra binmiş pìr
gelür. Ardınca birúaç atlu daòı var. BÀd-ı pÀ görüp, ilerü varup (19) selÀm virdi. Ol pìr
daòı kim Feylesÿf Óakìm idi. èAúlile bildi kim bu gelen peyk-i (20) SüleymÀn’dur.
Úarşu varup èizzet eyledi. èAleyke, aldı. BÀd-ı pÀya1721 didi kim: “Kimlersiz.” Feylesÿf
(21) eydür: “Endelÿs şÀhı èAúrÀn ŞÀh’uñ vezìriyem. Úaçup SüleymÀn’dan yaña
giderin.” didi. [T 68a] (1) BÀd-ı pÀ1722 [M 68a] eydür: “Ben daòı peyk1723-i
SüleymÀn’am. Senüñ geldügüñ bu gökde uçan gögercin görüp SüleymÀn’a (2) òaber
virdi. Gögercin úulaàuz úoşup beni saña gönderdi.” didi. Feylesÿf işitdi. Taèaccüb (3)
idüp eydür: “Bir meliküñ kim úulaàuzu cÀsÿs gögercin ola. Anuñ èaôameti1724 ne
deñlüyidi ki (4) maèlÿm olur. Zì-saèÀdet baña kim varup aña úul olam. Naôm:
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
(5) Bir melik kim emrine meʾmÿr ola anuñ ùuyÿr
Salùanatda bulmaya òalúı cihÀn aña úuãÿr
1715
berisinden: birisinden T.
1716
yaúın yire: yaúında M.
1717
bÀd-ı pÀyuñ: bÀd-pÀyuñ M.
1718
èayyÀrlarından: èayyÀrlarundan M.
1719
bÀd-ı pÀyı: bÀd-pÀyı M.
1720
getürüp: götürüp M.
1721
BÀd-ı pÀya: BÀd-pÀya M.
1722
BÀd-ı pÀ: BÀd-pÀ M.
1723
peyk: piyk T.
1724
èaôameti: èaôametin M.
1725
gÿş-ı hÿşı: gÿş u hÿşı M, gÿşe hÿşı T.
286
1726
èaúl-ı: èıúlı T.
1727
ser-nigÿn: ser-nügÿn M.
1728
degildür: degüldür M.
1729
milk-i fÀnì: milk ü fÀnì T.
1730
Àb u òÀke: Àb-ı òÀke M, T.
287
(18) İlÀhì pÀdişÀhlar pÀdişÀhı laùìfsin ki luùfuña àÀyet yoú. Kerìmsin ki keremüñe
(19) nihÀyet yoú. ÒayÀl-i tìz-naôar kim bir úılı hezÀr yarup ceberÿtuña úılca vehm ü
òayÀl irgüremez (20) ki baórì vaãfuña óadd ü úıyÀs yoú. ÕÀt-ı pÀküñe şübhe vü miåÀl
yoú. Úudretüñe (21) èaúıl irmez. Muóìdsin cemìle cümle senden bì-òaberdür. Òalúa [M
68b] delìlsin. [T 68b] (1) Òalú saña istidlÀl ider ki İlÀhì ekbersin. Ne óikmetüñe muòÀlif
var ve ne úudretüñe (2) muèìn var. Ne senden özge kimse var. Raómeten li’l-èÀlemìn
nÿr-ı Muóammed óürmetiçün (3) Firdevsì’nüñ günÀhın èafv idüp raómet eyle. Firdevs-i
cennet maúÀm virüp (4) bu faúìre èinÀyet eyle. Naôm:
mefÀèìlün mefÀèìlün feèÿlün
CihÀn1731 itdüm günÀh estaàfiru’l-lÀh
(5) èAfiv1732 úıl yÀ İlÀh1733 estaàfiru’l-lÀh
Óamd-i bì-óad1734 ol İlÀha kim ezeldür, ebeddür. äıfatı úul hüva’l-lÀhü (9)
ehÀd1735dür. Şükr-i bì-add ol bì-zevÀl İlÀha kim lem yelid velem yÿled (10) velem yekün
1731
cihÀn: cehÀn T.
1732
èafiv: èafv T.
1733
İlÀh: İlÀhì M, T.
1734
óamd-i bì-óad: óamd ü bì-óad M, T.
1735
De ki: “O, Allah’tır, bir tektir. “ (İhlâs, 112/1).
288
1736
“Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu
değildir).Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir.” (İhlâs, 112/3-4).
1737
kitÀb-ı: kitÀb u T.
1738
çÀre: çÀr M.
1739
çÀre: çÀr M.
1740
ÚubÀd’ı: ÚubÀyı T.
1741
òışmetüñe: óışmetüñe T.
1742
ister: asiter T.
1743
ider ziyÀret: iydürür yÀret T.
289
SONUÇ
1. Süleymân-nâmelerde iki farklı muhtevanın olduğunun tespiti yapılmış,
Türk edebiyatında Hz. Süleyman’ı konu alan yedi Süleymân-nâme hakkında bilgi
verilmiştir.
2. Firdevsî, başta Süleymân-nâme olmak üzere varlığı kesin olan on altı ve
tartışmalı olan dokuz eserle birlikte sayısı yirmi beşi bulan telif ve tercüme eser
yazmıştır. Çalışmada bu eserlerin ayrıntılı tanıtımı yapılmış ve nüsha bilgileri
verilmiştir.
3. Sezer Özyaşamış Şakar’ın eserin 81. cildi üzerine yaptığı çalışmada telif
sebebi ile ilgili bölümde yazarın Süleymân-nâme’yi 1471’de yazmaya başladığı
belirtilmiştir. Çalışmamıza konu 37. cildi Firdevsi’nin H.902’de (M. 1496/1497)
yazdığı bilgisi vardır.
4. Yazarın Süleymân-nâmede ilk ciltlerde 360 cilt olarak bahsetmesi eseri
üç yüz altmış altı cilt olarak tasarladığını göstermektedir. Fakat gerek zorluğundan
gerek özet yoluna başvurmasından 81. ciltte eserin esma-i hüsna adedince doksan dokuz
cilt olduğunu söylemektedir. Cilt sayısındaki bu belirsizliğin bir diğer ihtimali de
Firdevsî’nin “cilt, meclis, risale, cüz, bab” terimlerinden neyi kast ettiğinin tam net
olmamasıdır. Bazen eserde meclis sayıları cilt olarak ifade edilmiştir. Firdevsî’nin hem
cilt sayısı için hem de meclis sayısı için aynı ifadeyi kullanması eserle ilgili yanlış
kanaatlerin oluşmasının nedenlerinden olabilir.
5. Firdevsî, Süleymân-nâmelerin 1-6. ciltlerini Sultan Mehmet, 81. cildi
hariç 7-82. ciltlerini II. Bayezid ve 81. cildini de Sultan Selim devrinde tamamlamıştır.
Buna göre eserin yazımı uzun yıllar almıştır. Balıkesir’de yazımına başlanan eserin bazı
kısımları Manisa’da ve büyük çoğunluğu da İstanbul’da yazılmıştır. Firdevsî tarafından
99 cilt olarak yazıldığı belirtilen Süleymân-nâme’nin zamanımıza 81 cildi ulaşmıştır.
6. Bu tez çalışmasında ele alınan otuz yedinci cildin iki nüshası vardır.
Nüshalardan biri Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Kitaplığı bölümünde H.1529 arşiv
numarasıyla kayıtlıdır. Diğeri ise Manisa İl Halk Kütüphanesi,
290
KAYNAKÇA
Akay, Asuman. (1990). Firdevsî Süleymân-nâme (44. Cilt), Metin ve Filler Üzerine Bir
İnceleme. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Akkaya, Hüseyin. (1988). Şemsseddin Sivâsî'nin Süleymâniyye’si. Yüksek Lisans
Tezi. İstanbul: Marmara Ünversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Akkaya, Hüseyin. (2010). Süleymân - Edebiyat. İstanbul: TDV İslâm Ansiklopedisi. C.
38. ss. 60-62.
Akkaya, Hüseyin. (2015). Süleymâniyye. Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları
Aksoy, Hasan. (2005). Şemseddin Sivâsî, Hayatı, Şahsiyeti, Tarikatı, Eserleri.
Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. S. 9. ss. 1-43.
Aksoy, Mustafa. (2000). Uzun Firdevsî’nin Süleymân-nâme’sindeki Destan Unsurları,
C.I-II (Giriş, İnceleme). Yayınlanmamış Doktora Tezi. İzmir: Ege Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Alper, Kadir. (2014). Türk Edebiyatında Süleymân-nâmeler. Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or
Turkic. Volume 9/7. ss.147-163.
Araç, Güllü. (2010). Uzun Firdevsî ve Hakâyık-nâme’si (İnceleme-Metin-Sözlük).
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.
Attar, Feridüddin. (2006). Mantık al-Tayr. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yay.
Aytür, Ünal. (1977). Henry James ve Roman Sanatı. Ankara: DTCF Yay.
Babinger, Franz. (1992). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. (çev. C. Üçok). Ankara.
Babür, Yusuf. (2013). Firdevsî-i Rûmî Süleymân-nâme-i Kebîr (6-7. ciltler/inceleme-
transkripsiyonlu metin). Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Erzincan:
Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim
Dalı.
Banarlı, Nihad Sami. (2011). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. 1. İstanbul: Milli Eğitim
Basımevi.
Bayram, Mikail. (2003). Hacı Bektaş-ı Horasâni Hakkında Bazı Yeni Kaynaklar ve
Yeni Bilgiler. Türkiye Selçukluları Üzerine Araştırmalar. Konya: Kömen Yay.
Beliğ, İsmail. (1302). Güldeste-i Riyâz-ı İrfan. Bursa: Hüdâvendigâr Matbaası.
Bicâri, Hasan. (1975). Süleymân-nâme’nin Budapeşte’deki Yazma Nüshası. Bilimsel
Bildiriler. Ankara.
Biçer, Bekir. (2005). Firdevsî-i Rûmî ve Tarihçiliği, Doktora Tezi. Konya: Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Orta Çağ Tarihi
Bilim Dalı.
Bursalı Mehmed Tahir (1972). Osmanlı Müellifleri. C.II. İstanbul: Meral Yay.
Büke, Himmet. (2015). Firdevsî-i Rumî, Hayatı ve Eserleri Hakkında Yeni Bilgiler.
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 7 Sayı:
13. ss.481-501.
294
ÖZGEÇMİŞ
15.02.1979 tarihinde Burdur ili Ağlasun ilçesi Mamak köyünde doğdu. İlkokul’u
Mamak İlkokulunda, Ortaokul’u Isparta Merkez İmam Hatip Ortaokulunda okuduktan
sonra orta öğrenimini Isparta Gönen Anadolu Öğretmen Lisesinde tamamladı. Lisans
öğrenimini Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde
2001 yılında tamamladı. Yüksek lisans eğitimini 2007 yılında Gaziantep Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsünde tamamladı. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda Türk
Dili ve Edebiyatı /Türkçe öğretmeni olarak çalışmıştır. Evli ve iki çocuk babasıdır