You are on page 1of 128

.. JOHN STEINBECK .

i N C i
('l'bc Pearl)

· Çeviren:
FEBIHA KUNT

SekJzlnct Ba.tllı§

.:VAI!LİK YAYINEVl
Ankara Ça4des�# _lştanbuJ
BÜYÜK ESERLER KİTAPLICI ' 180

Bu kitap lik defa 11H8'de buılmıt, Ikinci bu­


kuı l�'de, Uçllneü baııkı.n 19M'de, di:lrdün­
ell bullısı 1958'de, betlncl bukısı temmWI
l9el'de, altıncı bukısı atuııtoe 196-l'de, y..
dinci bukı.sı hıWran 1967'de yapılıruttır.

Varlık Yayınlan, sayı : 1547


İstanbul'da Ekin Basımevi'nde basılmı§t.ır.
Mart, 1910
Klno, alacakaranlıkta uyandı. Gökyazon­
de y ı l d ızlar hAta parlryordu. Yalnız do�uda
ufuk b i raz acılmaya başlamıştı. Epey zaman­
d ı r, horozlar Otmeye, erkenci domuzlar akşam­
dan unutulmuş yiyecek varsa bunları toplamak
umuduyla dalları, tahta parçalarını catırdatma­
ya koyu lmuşlardı. Kulübenin dışında, küçük
kuşlardan bir kafile bir gübre y ı ğ ı n ı üzerinde
kanat ç ırpıyor ve gagalariyle aranıyordıJ.
Kino gözlerini açtı. I l ki n kulUbenin kapı
deliğini teşkil eden ayd ı n l ı k dOrtgene, sonra
Coyotito'nun i c i nd e uyuduğu asılı beşiğe bak­
tı, en sonunda d a gözlerini, yanıbaşında, hasır
yataOında yatan karısı Juana'ya çevi rdi. Karı­
sının mavi başOrtOsO, burnunu ve gOğsona ka•
patıyor, baş ı n ı da arkadan sarıyordu. Juana'­
nın gözleri acıktı. Kino uyandığı zaman onu
daima bOyle bulurdu. Y ı l d ız gibi parlak göz­
lerle ona hep bOyle bakard ı .
!N C İ
Kino, sahilden gelen sabah dalgalarının
ç ı kard ığı h ışıltıyı duydu, gözlerini tekrar ka·
pad ı. Ona b i r musiki g i b i gelen bu sesi d i nle·
meye başlad ı. Belki yalnız o, belki de bütün
o civar halkı bu h ı ş ı l t ı n ı n s i h i rli etkisi altın­
daydı lar. Bir zamanlar, bu i nsanlar, ince duy­
gulariyle her gOrdUkleri n i , yaptıkların ı , işittik·
lerini tOrkO haline koymuşlardı. Aradan uzun
yazyıllar geçtiği halde bu tü rkoler halA yaşı·
yordu. Kino onları bilirdi. Fakat bun lara hiç.
bir yeni tOrkO ilAve edilmemişti. Acaba bu halk,
artık tOrkO yapmayı unutmuş muydu? Hayır,
Oyle değil. Işte şimdi Kino'nun kafasında açık,
tatl ı bir türkü be!i riyordu. DOşCıncelerinı ifade
edebilseydi, şarkısına "Ai/e turkUsU" derdi.
Rutubetli havadan kendini korumak için
baltan iyesi n i tA burnuna kadar çekmi şti. Yanı·
başındaki ufak bir h ışırtı Uzerine gözleri kıpır·
dadı. Juana, hemen h i ç ses ç ıkarmadan kal·
kıyordu. Yalınayak, asılı salıncakta uyuyan Co·
yotito'nun yanına gitti, çocuğun üzerine eğildi,
bir i k i tat l ı kelime mırıldandı, ·çekildi. Coyo·
tito bir an iÇin gözleri n i açıp kapadı, tekrar
uylçuya daldı.
Juana ocağa. yaklaştı, göm ü l ü bir koru
lN Cl
eşeledl, ateştenineeye kadar yelpazeledi v e Oze­
rine çalıçırpı yığdı.
$imdi de Kino kal ktı, baltaniyesini başı.
·na, burnuna sard ı: sandal larını ayaklarına ge­
çirdi ve şafa§ı seyretmek için dışarı çıktı. Ka­
pının dışına çOmeldi, hattaniyesi nin ucunu· diz­
-lerine çekti ve yOksekierde havada Kortez bu­
·lutların ın. ,:iarça parça alevlenmesi ni seyrc ko­
yuldu. Bir keçi ona yaklaştı, koklad ı , soğuk
tan gözleriyle bakakaldı. ArkaSında Juana'nın
·ateşi alevlen d i , külübenin çatl<iklarından ok gl­
bi ışıklar d ışarıya SazUldO, kapı deliğ inde de
·dOrtkOşe bir ışık ·gorıJndO". Geç kalmış bir glı­
ve kelebeğ i , içerdeki ateşi aramak azcre ku­
IObeye daldı. Şimdi K lno ''Aile türküsü"non a f­
ka taraftan geldiğ i n i h issetti. Bu "Aile türkü­
sü"nan bestesini Juana'nın sabah ekmeğ i n i ha­
zırlamak Ozere deği rmende OvOttOğO m ısırın
g ıcırtısı teşkil edi yordu.
Artık şafaK çabucak sOkOyordu. I l kin bir
a lacakaranhk, sonra hafif bir parlaklık, onun
ardından aydınlık peyda oldu ve nihayet güne­
şin, kOrfezin azerinde gOrOnmesiyle bOyOk bir
ateş alevlendi. Kino ışığın şiddetinden gOzle­
Tini yumdu. Kulübenin Içinden Juana'nın mısır
İNCİ
ekmeğini dövdüğO duyuluyor ve sacrn üstünde
pişen ekmeğin etrafa saçtığı koku geliyordu.
Iri, siyah karıncalarta ufacık, sert, toprağa bu­
lanmış olan ObOr k8rıncalar, yerde faaliyete
geçmişlerd i . B i r dev karıncanın hazırlad ı ğ ı kum
tuzağından ufac ık, yorgun bir karıncanın na­
sıl dehşet içinde kaçtığ ını gören Kino, Allahın
h ikmetine dalmış, dOşOnOyordu. Zayıf, çekin­
gen bir köpek Kino'ya yaklaştı ve Kino'dan bir
iki tat l ı soz Işitti kten sonra kuyruğunu itina
l l e ayaklarının Ostone aldı, çenesini toprak yı·
� ınına dayadı ve kıvrılıp Kino'nun yanına yattı.
Bu. siyah b i r kOpektl, kaşları da altın sarısı
noktalardan i baretti. Bu sabah, bu kOrfezin bir�
çok sabahiarına benzediOI halde yine makem­
meldL
Juana, Coyotito'yu beşiğinden a l ı rken, Ki·
no ipin gıcırtısını işitti. Juana, Coyotito'nun be·
zini değiştirdi ve onu atkısıyle yaptığı ufacık
bir sahneağa oturtarak boynuna astı. Kino ar·
kasına bakmadan, botan bu hareketleri gOz·
leriyle Izler gibiydi. Juana eski bir şarkı mı·
rıldanıyor, bu d a Kino'ya ..Aile tOrktisO"nan bir
nağmesini ilham ediyordu. Çevresindeki her ha·
reket bu tOrkanan bir parças ıydı. Bazan bu tılr·
1 N C1
kO tiz bir perdeye çıkıyor, Kino'nun boQazı gı·
cıklanıyor, "Işte mutluluk, işte güven, işte bO·
tOn varl ık" der g i b i ol uyordu.
Kulübeyi çevreleyen çit duvarının d ı�ında
başka kulübeler de vard ı. Onlardan da duman
çık ıyor, kahva ltı hazırl ığı sesleri geliyor, ama
Kino için bunların türkOsO başka bir "Aile tür·
küsü"ydü, domuzlar, başka domuzlard ı, karı·
ları Juana değ i l d i .
Kino gençti, gOciOydO. S i y a h saçları es·
mer aln ından aşağ ı dOkOiüyordu. Parlak ve vah·
ş i gözleri, ince ve sert bıyıkları vard ı. Şimdi
artık battan iyesini burnundan aşağ ı indirmişti.
Çonko gecen in zeh i r l i havası kaybolmuş, ku·
IObeyi sarı bir güneş ışığı sarm ıştı. Kulnbe çf.
tlnin üstünde iki horoz tayleri n i kabartmış, ka·
natları n ı açmış, birbi rlerine dik dik bakıyorlar·
dı. B u kavga pek uzun sOremezdi. Horozlar
dOvOşc;O horozlar değildi ler. Kino'nun gözleri
bir an için horozların azerinde durdu, sonra yu·
karıya çevri ldi ve deniz kanarından içerlere, te·
pelere doğru uçan bir beyaz güvercin sorosone
takıldı. Artık botan dünya uyanmıştı. Kino aya·
ğ a kalktı, ku i a beye girdi. Alev alev .yanan · oca·
ğın başında eğilmiş olan Juana doQru ldu. Co-
lO tNCİ
yotito'yu asma beşiğine yatırd ı , siyah saçla·
rını taradı, i k i OrgO OrdO, uelarını ince yeşil
kurdelelerle bağla d ı . Kino ocağın başına çOk·
.to, sıcak bir mısır ekmeğ ini elinde yuvarladı,
salçaya batırıp yedi. B i raz d a şarap içti, kah·
.valtısını tamam ıam ıştt. Midesini bozan paSta·
·ları yediği b irkaç gCın dışında, bütün hayatı
boyunca sabah kahvaltısı bundan i baret ol muş­
tu. Kino kahvaltısını bitirdikten sonra, Juana
da ocak başına geldi, o da kahvaltısmı etti .
B i r kere bile konuşmadılar. Konuşmaya ne l O ·
z u m vard ı? . . K i n o memn un, g e n i ş bir nefes a l ·
d ı . . Bu yetmez miydi?
Kul O benin çatlaklanndan oki ar g i b i uzanan
bir sora güneş ışını kulübeyi ısıtmağa başla­
mıştı. Işık okiarından biri tam Coyotito'nun uyu·
duğu asılı beşiğine, beşiği tavana asan ipierin
Ozerine dOştO. Ufak bir hareket Kino ile Juana'·
n ı n gOzlerini beşiğe doğru çekti ve her ikisi
de donaka l d ı lar. Beşiği tavana bağlayan i p i n
Ozerinde bir a k r e p yavaş yavaş iniyordu. Ze·
h i r l i kuyruğu arkasına uzanmıştı, fakat bir an
içinde kuyruğunu kıvıramaz mıydı? . .
Kino burnundan s o l u d u , akrebi durdurmak
ist iyormuş gibi ağzını açtı. Kısa bir sOre sorl·
tN C 1 ·u
ra yazandeki dehşet ifadesi kayboldu. VOcudu
gevşedi. Kafasında yeni bir tOrkU belirdi. "Afet
· tcırkOsO"nO bast ı rd ı . Akrep, yav.aş yavaş l pten

aşağ ı iniyordu. Juana, oğlunu felAketten koru­


ması i ç i n , icinden eski bir putperest ilahisi sOy­
loyordu, ama dişlerinin arasından ç ıkan m ı rıl­
t ı b i r h ıristiyan duasıydı. B i r an içinde Kino
harekete geçti , sessiz ve kayarcasına, gözleri
akrebin Uzerine mıhlı, el leri One doğru uzanmış,
beşi ğ i n bulunduğu köşeye fırlad ı . Beşikte Co­
yotito gOIOyor, e l lerini akrebe doğru uzatıyoi"­
·du. Kino akrebe ellerini uzatmak iste " r ken teh­
l ike belirdi, akrep durdu, ku}Lruğunu kıvırdı ve
kuyruğun ucundaki iğne parladı.. Kino derin b i r
hareketsizlik i ç i n d e kalaka l d ı . Juana'nın eski
bir duayı mırıldandığını işitiyor, düşmanın "KO­
tU/ük türküsü" kulaklarında çınl ıyordu. Akrep
durdu, sanki bir teh l i keyle karşı laştığın ı hisset­
mişti. Kino'nun e l leri yavaşca, sessizcE' One
doğru uzand ı . B i rdenbire akrebin kıvrılmış kuy­
ruğu havaya doğru açıldı. Tam o s ı rada kah­
kahalarla gülen Coyotito ipi salladı ve akrep
dOştO. Akrebi yakalamak için Kino'nun elleri
-ç-ci.baladı, ama akrep e l lerinden kurtulmuş . Co­
yotito'nun omuzuna dOşmOş ve i ğ n esini batır-
12 lNC t
mıştı. Kino, n ihayet akrebi yakalad ı, parmak·
ları arasında ezd i , ezd i , hamur haline getirin·
ceye kadar ezd i , sonra da yere fırlattı. Coyo·
tlto beşiğinde avaz avaz bağ ırmaya başlad ı .
Bu sefer de K i n o akrebi ayağıyla eziyor, ezi·
yordu .. Yerde akrep ıslak bir leke haline gel·
mlşti. Kino dişlerini g ı cırdatıyor, gozleri ateş
pOskOrOyordu. "DCJşman turkUsıi" kulaklarında
haykırıyordu.
Ama Juana, Coyotito'yu bağrına bastırmış,
i�ne yerini bulmuş, yarayı emiyor, emiyor ye­
re tOkOrOyordu. Coyotlto cıyak cıyak bağ ırmak·
ta devam ediyor.,du. Kino dolaşıyor ... Kino ca·
reslzdi , Klno boşuboşuna dolaşmaktan başka
bir şey yapamıyordu. Çocu�un ç ı ğ l ı ğ ı komşu.
ları topluyor, herkes kulebesinden çıkıp Kino'·
nun kuiObeslnin etrafını a l ıyordu. Kino'nun kar­
deşi Juan Tomas, şişman karısı Apolonia ve
dort çocuğu kapıyı kaplamışlardı. Başkaları da
biri kiyor, içlerinden ufak bir çocuk Içeriye ka­
dar dalm ış, ayak altında dolaşıyordu. Çocuk­
lar ağ ızdan ağ ıza: "Bebeği akrep sokmuş ... ak·
rep,'' diye m ı r ıldan ıyorlard ı .
Juana artık yarayı emmiyordu. Akrebin iO·
nesinl batırdığı yer bOyOmOş, çevresi e m i l mek-
İN Ct
ten beyazlaşmıştı. Ama bu beyaz h a l kanın et·
rafında sert kırmızı bir şişki n l i k peyda olmaya
başlamıştı. Herkes teh likeli duruniun başladı:
ğın ı görüyor ve kaygı i l e zeh irleomen in i l k be·
Iirtilerini bekliyordu. Yüksek ateş, şişkinlik, bo·
ğaz kısıtması ve n i h ayet sancılar. . . Acaba Co·
yotito'yu Oldürecek kadar kanına zehir karış·
mış mıydı? .. Bu arada Coyotito'nun duyduğu
acı azalmış, bağırması keı;ilmişti, yalnız ara·
sıra i niemeleri işiti l i yordu.
Kino, daima zayıf, nahif ve çok sabırl ı olan
karısındaki çelik iradeye şaşar kalırdı. ltaat l i ,
saygı l ı ve her zaman n e ş e l i olan karısı, en güç
Anlarda cesaret gösterir, doğum sancıları çe·
kerken bile i n i ltisi hiç duyu lmaz. açlığa, susuz.
luğa Kino'dan fazla dayanır, kayıkta kürek çe·
kerken bir erkek kadar güc sarfederdi. Şimdi
de büyQk bir cesaretle: "Doktora, doktora ko·
şunl" diye bağ ırd ı.
B u sOz ağızdan ağ ıza, d ışarıda biriken
kOy halkı arasında dolaşmaya başladı. Juiina,
doktor Istiyordu, bir doktor isternek ne mokem·
mel, ne cüretl i bir işdi. Onu buraya kadar ge·
tirmek pek hoş bir şey olacaktı . . . Doktor bu
dermeçatma kulübeleri h i ç ziyaret etnıemişti,
ıNCı
el bette ki edemezd i . Büyük taş binalarda ya·
şayan zeng inler arasında ona iş m i yoktu?
Dışarı avluda biriken halk: "Gel mez!.." d i ·
yordu.
Kapıda halk: "Gelmez!.." d i yordu.
Kino d a gelmiyeceğ i n i düşünerek, Juana'·
ya döndü ve: "Doktor gelmez!" dedi.
O vakit Juana kaplan gözleri kadar so·
ğ u k gözlerle kocasına baktı. Juana'nın ilk yav·
rusu, dünyada hemen hemen tek kıymetli şe·
yi, kol ları arasında ölüyordu. Kino, gözlerinde·
ki i radeyi görür gibi oldu ve tekrar "Aile tıirkü·
sıi"nü duydu. Juana: "Öyle ise doktora biz gi·
delim," dedi.
B i r eliyle mavi atkısını başına götürdü ,
b i r u c u y l a inleyen çocuğunu oturtacak y e r yap­
tı, Oteki ucuyla da gözlerini güneş ışığından
korumak i ç i n siper ederken kapıya doğru sert
adımlarla yUrüdü. Kapıda duran halk itişip ka·
kışarak ona yol açtı. Kino hiç ses ç ı karmadan
karısının peşinden yUrüdü. Kapıdan çıktılar, bo·
zuk toprak yolda i l erledi ler. BLıtün cemaat ar·
kalarından gitti.
Bu mesele artık köyün meselesi olmuş·
tu. Onde Juana lle Kino, sonra Kino'nun kar·
İN C 1
deşi Tomas ve h ız l ı adımlarla yOrOdükleri için
durmadan gObeği oynayan Tomas' ı n karısı Apo·
lonia, en arkada da bütün kOy halkı, etrafta
çoluk çocuk, resm igeçit halinde koyon merke·
zine doğru ilerledi ler. Donuk güneşin yansıt·
t ı ğ ı kendi kara n l ı k gölgeleri üzeri nde yürOyor·
lardı. Art ık çalıç ırpıdan yapılma, köy evleri bit·
miş, kasabanın sıvalı kilg ir evlerine gelmiş·
lerdi. Kalın bahçe duvarlarının arkasından su
ş. ı rıltıları geli yor, duvarları beyaz, mor, kırmı·
zı çiçekli duvar sarmaşıkiarı süslüyor, kuş ses·
leri duyuruyordu. Şimdi kafile kasaba meyda·
n ı n ı geçmiş, kiliseye yaklaşmıştı. Topluluk ge·
nişlemiş, merakl ı l a r çoğalmıştı, akrebin çocu·
ğ u nasıl ısırd ı ğ ı , şimdi anne ve babanın onu
nasıl doktora gOtOrdUkleri ağ ızdan ağ ıza ya·
y ı l ıyord u.
Bu yeni gelenler arasında bilhassa kilise·
n i n etrafındaki bir sUrQ dilenci, insanların mali
durumunu sezmekte pek ustaydılar. Juana'nın
eski mavi etekl i ğ i , atkısına düşen gözyaşları,
OrgOsündekl yeşil kordeleleri derhal d i kkatleri·
n i çekmişti. Kino'nun omuzundaki baltaniyenin
yaşını hesaplamışlar, çamaşırlarının kaç bin de·
fa yıkanmış olduğunu anlamışlar, bir dramın
18 İN C i
oynanaca·ğ ı n ı keşfederek kafileye katıl mışlardı.
Bu d i lenciler, kasabada o l u p biten her şeyden
haberl iydi ler. Kil iseye gOnah ç ı karmaya giden
genç kadınların yazierindeki ifadeden günahla·
rının ne olduğunu okumayı öğrenmişlerd i . Bir
kOçOcak rezaletten tutun da, en bayOk c i nayet·
lere kadar kasabada olup biten her şeyi b i l i r·
lerdi. Geceyi b i l e kilise sütunlarının gOigesin·
de geçiren bu d i lenci ler, doktoru da i y i tanır·
lardı. Daktorun cehalet i n i , para h ırsını, tamah·
karl ı ğ ı n ı , zal i m l i ğ i n i b i l i rlerd i . Onun çocuk dO­
şQrme vakalarını, binde bir e l lerine sıkrştırdı·
ğı metelikleri, k i l iseye yolladığı kurbanlan ha·
tırladı lar. Öze l l i kle sabah dyi n i n i n bitmiş ol·
ması, k i l ise etrafındaki işlerinin azalması, bu
d i lencilerin Insanlar hakkındaki derin ve tam
bilgi toplama arzu larını kamç ılamış ve bu tem·
bel, şişman daktorun akrep ısıran b i r köylü
çocuğunu nasıl karşıl ayacağ ı n ı merak etmişler·
di.
Kafile nihayet. doktorun, k a l ı n bahçe d u ·
varları arasında sıkışmış bOyOk c a m l e kapısına
gelmişti. Şimdi bahçedeki kafes kuşlarının ses·
leri n i , su şırıltısını ve taşlar ılıerinde sürOnen
sQpO rge sesini işitiyorlardı. Burunlarına da kı·
İNCİ 17
zartılan domuz pasıırmasının kokusu geliyor·
du.
Kino bir an duraksadı. Bu doktor kendi·
lerinden biri de� i l d i . Doktor aşağı yukarı dört
yaz yıldır b u ırkı döven. ac bırakan, soyan, kO·
çO mseyen ve korkutan bir ırkın adamıydı. Şim·
d i Kino, artık dektorun kapısında çekingen bir
yerli o l muştu ve hep o ırktan birine yaklaştı·
ğ ı zamanlarda olduğu gibi ken d i n i zayıf, Or·
kek ve öfkeli h i ssediyordu. Onu korku ve Ofke
nasıl sarmıştı. Doktorla konuşmaktansa onu Ol·
dürmenin daha kolay olduğunu dOşünOyor, bu
ırktan birinin kendi ırkından biriyle konuşur·
ken ona nasıl hayvan muamelesi ett i ğ i n i ha·
tırl ıyor, sağ elini tokmağa gOtOrOrken öfkeden
daha çok kOpürüyor, "DUşman türkUsıJ" kulak·
larında ç ı n l ıyor ve dudakları dişlerine yapışı·
yordu.
Demir tokmak kapıda gOmledi. Kino şap·
kasını ç ıkarıp bekledi. Coyotito. Juana'nın kol·
larında inledi. Kino onu yavaşca yatıştırdı. Ka·
f i l e daha iyi işitip görebilmek için kapının çev·
resine daha cok sıkışıyordu.
B i raz sonra büyük kapı b i raz aralandı.
F.2
ıs tN ct
Kino bu aralıktan muntazam, güzel bahçeyl ve
fıskiyetl havuzu gördü. Kapı aral ı�ından ona
bakan adam kendi ırkından biriyd i. Kino, der·
hal kendi d i l leriyle soze başladı:
"Kaçağa, i l k çocuğumuzu akrep ısırdı.
Doktora ihtiyacımız var."
Kapı bi raz itildi: Uşak kendi d i l l eriyle ko­
nuşmadı:
''Biraz durun, haber vereyim."
Uşak kapıyı kapadı, sOrgOsOnO çekti. Ka­
filenin gOlgesi irili ufakl ı, karanlık şekiller ha·
linde beyaz duvara çarpıyordu.
Doktor, odasında yüksek karyolasına ku·
rulmuş, Paris'ten beraberi nde getirdiği kırmı­
z ı ipek robdOşambrr arkasında,· içinde zarif bir
sOtiOk ve Çin işi ufacık bir fincan bulunan gü­
müş bir tepsiyi dizlerinin üstünde tutuyordu.
Ince, zarif fincan kal ın parmakları arasında kay­
boluyor, kaba elinde güJOnç bir şek i l a l ı yor­
du. Gozleri kalın yumuk parmakianna ilişti, h i ç
de kendini beğenmedi. Evet, fazla şişmanl ıyor·
du. Gerdanında d a kalın bir yağ tabakası pey·
da olmuştu. Yanındaki kOçOk masada bir siga­
ra kutusu, bir de uşağ ı n ı çağırmak için ufacık
bir z i l vard ı . Odadaki eşyalar kasvetll ve ağır
tNCt 19
şeylerdi. Duvardaki resimler, hattA ölen karı·
sının portresi bile bu ağır havayı g ideremiyor·
du. Zaten karısının ruhuna yaptırd ı ğ ı Ayinler
hesaba katıl ırsa, karısı cennette onu bekleyen
bir azizeden başka b i r şey d e ğ i l d i . Doktor kı·
sa bir zaman için, bUyük bir donyada yaşa·
mıştı. Şimdi bUtOn vaktini Paris hayatın ı ha·
tırlamakla geçiriyordu. "Işte medeni hayat bu·
na derler." Bununla kasdettiği şey de, ufak bir
g e l i rle hem b i r metres tutması, hem de lokan·
tatardan yemek ycmesiydi. Şimdi kendi kendi·
ne fincanına ikinci defa sOtlQ kakaosunu bo·
şalttı ve parmakları arasında bir hiskOi kırdı.
Uşak hafi fçe kapıyı açtı ve bekled i .
Doktor: "Ne var?" d i ye sordu.
"Küçük b i r çocuk... b i r yerli . . . çocuğu ak·
rep ısırdı diyor."
Doktor öfkesin i belli etmeden fincan ını
tepsiye bıraktı.
"Yerli c;ocukların akrep ısırmas ı n ı tedavi·
den başka i ş i m m i kalmadı? Doktoruro ben,
baytar değ i l , aniadın m ı?"
"Evet efendimiz."
''Parası var mı? Hayır, parası yoktur. On·
larda para ne gezer. Yalnız ben m i çal ışacağ ım
20 tN c t
bedava? .. Sıktım artık, valiahi b ı ktım .. B i r sor
baka l ı m , parası var mı?"
Bahçe kapısında uşak kapıyı biraz arala­
dı ve bekleyen halka şOyle bir baktı. Bu &efer
kendi d i l leriyle sordu:
"Vizite paranız var mı?"
Kino hattaniyesi nin altında, gizli b i r yer
araşt ırd ı, kat kat bükOlmUş bir kfığıt parçasını
çıkardı. Uzun uzun açtı, n ihayet sekiz biçim­
siz küçük inciyi uşağa uzattı. Bunlar tıemen
hemen krymetsizd iler. Uşak kAğ ıdı a l d ı . Kapı­
y ı kapad ı, fakat bu sefer çabuk geri döndü,
kapıyı k<iğ ıt parças ı n ı uzatacak kadar araladı

"Doktor çıkmış," dedi, kapıyı h ızla ka­


pattı.
Botan kafile utancından çabucak dağıldı.
Dilenciler kilise merdivenlerine döndü ler, öteki
meraklılar kayboluverdi l er. Komşular hemen
kOye dondüler. Hiçbiri Kino'nun gOzlerindeki
ifadeyi gOrmeyi, u�rad ı ğ ı hakarete daha fazla
tan ı k olmayı istemiyordu.
Kino i l e karısı kapıda daha epey durdu­
lar. N i h ayet Kino, yavaş yavaş şapkas ı n ı ba·
şına gOtOrdü. Sonra ansızın kapıya müthiş bir
J:NCJ: 21
yumruk Indirdi. Sonra da şaşkın şaşkm, par·
makları arasından yere damlayan kana baka·
kaldı... Avucunun içi yarılmıştı.••
Kasaba, den ize uzanmış, geniş bir d i l aze.
rindeydi. Sarı badan a l ı evleri, öndeki kumsal
kucaklıyor gibi gOrOnOyordu. Sah i l d e beyaz l ı
mavi l i b a l ı k ç ı kayıkları, k ı y ı y a ç e k i l m i ş bekli·
yorlardı. Bu kayıklar, buradaki balıkçı halkın
b i r sır olarak gizledikleri çok mükemmel bir
maddeyle sıvanmış, kuşaktan kuşağa h i ç eski·
meden, yıpranmadan gecerlerdi. Ortalarında
gere{ıinde ufacık b i r yelken taşıyan direkleri,
kıvrık burunlariyle sah ilde pek muhteşem ve za·
rif d u ruyorlardı.
Kumsal sarı kumdandı, ama kıyıya doğru
bol deniz kabukları ve deniz etiariyle lc.aplty­
dı. Kumdaki deli klerden alay alay yerıgeçler
g i r i p ç ıkıyor, daha i l erde, sığda kOçük istakoz·
lar denize d a l ı p ç ı kıyordu. Denizin d i b i , sürU·
nen. yüzen, yü rüyen yaratıklarla doluydu. Kah·
verengi deniz yosu nları akıntının etkisiyle ha­
fif hafif sallan ıyor, uzun deniz otları yalpa vu·
ıN o ı 23
ruyordu, kOçOcak balıklar bu atların sapiarına
yapışmışlardı, b i r çeşit zehirli balıklar di ple·
rinde yatıyor, parlak renk l i , yüzen yengeçler
bunların üzerinde dolaşıyorlardı.
Kumsalda kasabanın aç ve başıboş kö­
pekleri, domuzları, denizin yükseld iği zaman
sürükled i ğ i , balık ve deniz kuşu leşlerini arı­
yorlardı.
Sabah daha pek erken olduğu halde be·
l i rsiz seraplar peyda olmağa başlamış, karar·
sız bir hava bazı şeyleri bOyülterek, bazılarını
büsbotan gizleyerek bütün körfezi kaplamıştı.
Manzara insana hiçbir şey gerçek değilmiş h i s·
sini veriyor, gözün daima aldandığın ı söylüyor·
du. Deniz ve toprak birbirine karışmış bir rO·
yayı andırıyordu. Belki de o yüzden bu körfe·
zin sakinleri, her gördüklerine değ i l de, daha
zi yade gördükleri nin altında gizli olan ruha ve
kendi hayallerine inanırlardı. Onlar için mesa·
fe ve şekil bir şey ifade etmezd i . Kasabanın
bulunduğu dilin karşısında görünen tepecikle·
rin b i r kısmı gayet iyi görünüyor, b i r kısmı ise
yeşil ve siyah hayaletiere benziyordu. Sah i l i n
b i r parçası s u y l a birleşiyor, suymuş g i b i göz·
den kaybolup g i d iyordu. Görünüş daima alda·
tN Cl
tıcıydı. Görü len şeylerin gerçekten var olup ol·
madığı belli değildi. Ama bu kOrfezin sakin·
leri bütün dOnyayı bOyle zannederlerdi ve kOr·
fezleri onlara tuhaf gel mezdi . Suyu şimdi ba·
kırımsı bir kırmız ı l ı k kaplamıştı, sıcak sabah
güneşinin altında delice k ı m ı l d ıyordu.
Kumsa l ı n arkas ında, kasaban ın. sağında,
balıkçı halkın çalıç ırpıdan yapılmış kulübeleri
sıralanmış, kayıkları d a bun ların OnOnde kum·
sala çekilmiş duruyordu.
Kino ile Juana, yavaş yavaş kumsalda.
kayıklarına doğru ilerliyorlardı. Kayıkları onla·
rın bu dünyada biricik kıymetli eşyalarıydı ve
çok eskiydi. Kino'nun büyükbabası bu kay ı ğ ı
Nayarit'lerden s a t ı n a l m ış, Kino'nun babasına
bırakmış, ondan da Kino'ya geçmişti. Bu kayık
onların hem servetleri, hem d e ekmeklerini te·
min eden vasıtayd ı. Kay ı ğ ı olan bir insan, hiç
ol mazsa karısını aç b ı rakm ıyacağ ından emin
olabilird i . Açlığa karşı biricik teminattı. Her
sene Kino, gene babasından Oğrend i ğ i ve ter·
kibini sır olarak sakladığı maddeyle kay ı ğ ı n ı
boyar, dayan e ı n ı arttırırdı. Ş i m d i Kino, kayı·
ğ ı n ı n yanına geldi, her vakit yaptığ ı g i b i , kıv·
rık burnunu şefkatle okşa d ı , daima sepetini,
1 NC 1
Iki uzun lpini kay ığının yanında kurnun O$tGne
koydu, battaniyesini büktü, kayığın on tarafına
$erdi .
J u a n a , Coyotito'yu battaniyeye yatırdı,
gOzleri n i parlak g üneşten muhafaza için atkı·
sıyla Orttü. Coyotito artık sakindi. Ama omu­
zundaki şişkin l i k boynuna kadar ilerlemiş, ku­
lağının alt kısmı, yanağı davul gibi şişmişti,
yüzü ateş gibi yanıyordu. Juana çıplak ayak·
larıyla denize yürüdü, deniz yosunları top­
ladı, elinde ezdi, yuvarladı, l.ipa haline
gelen yosunlan cocuğun şişmiş yerlerine
koydu. Bunun belki doktorun yapabileceği
herhangi bir tedaviden daha iyi olduğunu
b i l m iyordu. Yada bu tedavi Juana'yı tat·
min etmiyordu, çünkü hem pek basitti,
hem de masrafsızd ı. Coyot ito'ya sancılar
gelmemişti . Juana, belki çocuğun ı:ehrini ı:a·
manında emmişti, ama ilk çocuğuna karsı duy­
duğu kayg ıyı b i r türlü yenememişti. Şimdi ar·
t ı k doğrudan doğruya çocuğunun iyileşmesi için
değ i l de, bir inci bulmaları icin dua ediyordu.
Doktora para verecek, çocuğunu kurtaracakt ı.
Şimdi Kino ve Juana kumsal üzerinde ka·
yığı kaydırdılar, kayığın burnu denize değince
.. !Net
Juana kayıOa atladı. Kino kıç tarafını ıtmeOe
devam etti. Kayık tam denize inince kOçOk dal­
gaların etkisiyle titremeye başlad ı . O vakit Ki­
no da kayığa atlad ı . birl ikte k O rekiere sarıldı­
lar, kayık suyu yararak ileriye atıldı. Oteki in­
c i avcıları çoktan açılm ışlar, ufukta kOme kO­
me toplanmışlardı, dalıp c ı ktıkları belli oluyor·
du.
GOneş pırıl pırıl parl ıyor, denizin dibi ta­
bak gibi gOrOnOyordu. Ufalanmış midye kabuk­
ları ile kaplı IAI renkteki kuma, binlerce dantel
kenarh inci midyeleri saplanmış duruyordu. Bu
midye yatağı k i , tarihte Ispanya kra l ı n ı Av­
rupa'nın en gOciO kra l ı haline getirmiş, onun
botan savaş masraflarını karşılamış, koca ko­
ca süslü kil iseler yapıırmasına yardım etmiş­
ti. Bu yatakta daha neler yoktu, neler. . . F ı r·
fırlı eteklere benzeyen kurşuni renkte midyeler,
tırt ı l l ı kenarlarını otlara i l iştirmiş ufacık mid·
yeler, bunların azerinde dolaşan yengeçler...
Bazan bu m idyelerden birinin etleri arasına
ufacık bir kum tanesi sıkışır, orasını tahriş
eder, hayvan kendi de b i r madde salıverir, bu
kum tanesini pOrUzslız b i r tabakayla kat kat
Orterdi. Bu kum tanesini, bazan su tazyi k i , mid·
tN Ct
yenin etleri arasından sürükler gOtOrOr, bazan
d a midye yokoluncaya kadar etleri arasında
gomoro kalır, kaldıkca d a bayar, gelişir, gO·
zellcşirdi. Asırlardanberi inci avcıları denize
dalar, m idyeleri yataklarından koparır, yarar,
i c i ndeki bu kıymetli kum tanelerini ararlard ı ,
Bin lerce bal ık bu yataklarda yaşar, Insanların
paraladığı bu midyelerin işini tamaml ar, par·
lak kabuklarını didik didik ederlerdi . Ama bir
insanın inci bulması b i r tarih eseriydi. Allahın
b i r IOtfuydu ... belki tanrıların b i r mOkAiatıydı? ..
Belki de her ikisinin armağanıydı? . .
K i n o ' n u n iki ipi v a r d ı . Biri a ğ ı r b i r taşa,
Oteki b i r sepete bağlıydı. Kino gOmlcğ i n i ve
pantolonunu ç ı kardı, şapkas ıyla beraber kayı·
ğ ın dibine yerleşti rdi. Deniz çarşaf gibiydi. Se·
petini bir eline. taşı öteki eline aldı, ayakları·
n ı denize uzatt ı, denizin d i bine doğru kayı·
verd i . Arkasından suyun yüzOne kabarc ıklar
yükseldi, n i hayet su duruldu, denizin d i b i gO·
rünmeye başladı. Kino'nun üzerindeki su ayna
gibi parlıyor, kayığın d i b i n i gOre b i l iyordu.
Kino suyu bulandırmamak i c i n ihtiyat l ı ha·
reket ediyordu. Ayağ ı n ı taşa bağlı olan i pe
geçirdi, ellerini çabuk çabuk oynatıyor, m idye·
1 NC 1
leri saplandıkları yerierden koparıyor, bazan
teker teker, bazan küme halinde topluyor, se­
petine yerleştiriyordu.
Kino'nun ataları, her olay, her gördükleri
şey için b i rer türktı bestelemişlerdi. Balık tUr·
kOstı, sakin deniz ttırktıstı. kOpUrmtış deniz tür·
ktısü, ışık ttırkOsO, karan l ı k ttırktıso, güneş tOr·
kasa, ay tOrkOsO . . hepsi vard ı. Botan bu tür·
küler unutulmuş olanları b i l e Kino'nun, botan
bura halkının aklındaydı . . . Kino sepetini deldu­
rurken kalbinin vuruşu, kafasındaki mosikinin
temposunu tutuyor, başının azerinden geçen ba·
l ı k bulutları, yeş i l i mtrak su, ayakl arının d i bin­
de kımıldaşan kOçOcUk hayvancıklar da musl·
kinin nağmelerini ilham ediyorlardı. Fakat bu
türkaden daha derinde, kafas ında tatl ı bir ha·
yal hallnde canlanan başka b i r tOrkO daha var­
dı. Bu d a ele geçi receğ i n i h issetmeye başladı·
ğ ı incinin türküsOyd O . Belki talih ona yardım
etmezd i , ama tanrıların onunla beraber olduk·
ları muhakkakt ı . . . Şimdi Kino'nun kafas ında
yukanda kayıkla onu bekleyen karısı, Juana'·
n ı n hayali canlandı. Dudaklarında herhalde es·
ki d i n l erinin duası vardı. YüzO gerg indi, tan·
nlardan tal i h i n onlara gülmesi n i , zorla kopar·
tNCİ ..
mak istiyormuş gibi yalvarıyordu. Coyotito'nun
iyileşmesi bu inciye bağlı değil miydi? .. Kino
bunu düşünüyor, inciyi bulmak arzusu artıyor,
henüz eline geçmemiş olan incinin ilham etti­
ği nağmelerle artık yalnız "Denizaltı tUrkUsU"
yavaş yavaş, tane tane dudaklarından dökülü­
yordu.
Kino, gençliğine, gOcOne, gururuna daya­
narak hiç zorluk çekmeden suyun a�tında iki
dakika kalabilirdi, onun için en seçkin. en bO­
y O k mdiyeleri ayırmağa çal ışıyordu. Küme ha­
linde teker teker kayalara yapışmış midyeler,
karşılaşacakları tehlikeyi hissediyor, tutunduk­
ları yerlere daha sıkıca yapışıyorlardı. Kino'­
nun gOzüne. bi raz sağ ında. kOçOcak kırmızı bir
kaya i l işti , bu kayanın üstü birçok ufak mid·
yelerle doluydu. Onları b i r yana b ı rakarak, bi­
raz daha ilerledi, kayan ın öbar yanında ufacık
b i r tamseğ i n arkasında gizlenmiş, bayCık bir
midyenin tek başına yattığını gOrdO. Kabuğu
hafifçe aralık duruyordu. Bu midye, tomseğin
arkasında uzun zaman gizlenebilmiş, koruna­
bilmişti. Kino, kabuğun aralığından hayal gibi
b i r şeyin parlarlığını gördU. Midye hemen ka­
buğunu kapadı. Kino'nun kalbi ağır ağır çarp-
30 ı NC ı
tı, kulaklarında "Inci türküsü' çınlaclı, yavaş·
çacık midyeyi yerinden kopard ı , sıkıca bağrına
bastı, taşlı ipten ayağ ı n ı ç ı kard ı , suyun 'üze·
rine fırladı. Güneş siyah saçiarına vuruyordu.
Kino kayığa yaklaştı, midyeyi d i bine yerleştir·
di.
J u a n a k a y ı ğ ı dengede tuttu. Kino içeriye
atladı. Heyecandan gözleri parl ıyordu. Buna
rağ men ağırbaş l ı görünerek ilkin taş ı n ı , sonra
midye sepetini yukarı çekti. Juana heyecanının
fark ındayd ı , ama h i ç ses ç ı karmıyor, başka ye·
re bakıyor gibi görünüyordu. Bir şeyi pek fazla
isternek hiç de iyi değildi. .. Bazan insanın ta·
l i h i n i bozar ... Bir şeyi istemeli ama, pek ileriye
gitmemeliydi. Allaha veya tannlara karşı bi raz
ihtiyat l ı davranması gerekird i . . . B u düşüncelere
rağmen, Juana artık nefes alam ıyordu. Kino
yavaş yavaş, itina göstererek, kısa ve kuvvet·
l i çakısını açtı. Midye sepeti n e bir baktı. BO·
yak midyeyi e n son açmak belki daha doğru
olacaktı. Sepetten küçük b i r midye seçti, et·
lerini kesti, aralarına baktı, denize fırlattı. Son·
ra büyük midyeyi ilk defa görüyormuş gibi ka·
yığın d i b i n e e ğ i l d i , midyeyi a l d ı , incelemeye
başladı. Kabuğu karadan kahverengiye kaçıyor,
İNC! 31
p r n l pırrl parlıyordu. M idyeyi kabuğuna ancak
bi rkaç adale bağ l ı tutuyordu. Şimdi Kino onu
açmakta tereddüt gösteriyor, kabuğun aralrğrn·
dan gOrdüğO parlak cismin bir kabuk parça·
srndan i baret olmasından korkuyordu. Yoksa
yalnız bir rşık oyunu muydu? .. Zaten bu kOr·
fezin ışrğr altında gOrLinen her şey gerçekten
çok bir rOya değil miydi? ..
Juana'nrn gözleri artık ona çevri tmişti,
bekliyemiyordu. Ellerini Coyotito'nun Orteıla ba·
şma koyarak yavaşça: "Aç," dedi.
Kino bLiyLik b i r itina i l e bıçağınr kabuğun
kenarrndan geçird i , midyenin gerginleşti ğ i n i
hissetti. Bıçağın u c u n u i leri-geri oynatarak, m i d ­
yenin kapanan ve gerginleşen k a s l a r ı n ı gevşet·
tl, kabuk ikiye ayrıldı. Oudak biçiminde olan
midyenin etleri i l ki n gerildi, sonra gevşed i . Ki­
no etleri kaldırdı... Işte tam oradayd ı. BUyük
inci, ay kadar korkusuz inci ... Üzerine ışık dUş·
tU, inci parlad ı , gürnCışten alevler saçtı. B i r
k O ç ü k m a r t ı yumurtası kadar i r i y d i . Donyanın
e n bOyük incisiydi.
Juana'nrn nefesi kes i l d i , yalnız: "Ahi" de­
d i . Kino'nun kafasında "Inci türküsü" berrak,
zengi n , harikuiAde parlak, gümbor gümbür çal·
32 1 NC 1
maya başladı, bu muhteşem incinin parlayan
yazone bakarak b i r sürü düşler koruyordu şim·
diden. Olmeye yaz tutan midyenin etleri ara·
smdan inciyi çıkard ı , avucunun içine aldı, evir·
d i çevird i , çizgilerinin mCıkemmel olduğunu an·
tad ı . Juana bi raz daha yaklaştı, afal afal ko­
cas ı n ı n ellerine baktı. Inciyi tutan e l , daktorun
kapısında yumruğuyla ezdi ğ i e l d i , yarık e l i n i n
e t l e r i d e n i z suyunun içinde nasıl da bembeyaz
olmuştu.
Juana'nın gözleri, babası n ı n battaniyesi
azerinde yatan Coyotito'ya gitti. Hemen deniz
otlarından yaptığ ı tApayı yarasının üzerinden
kaldırdı, çocuğun omuzundaki şiş tamamen in·
mişti. "Kinol .. " diye haykırd ı .
K i n o gozlerini inciden ayırdı, çocuğurıa
baktı, demek Coyotito kurtulmuştu. Zeh i r va­
cudundan çıkmıştı ... Kino avucunu sıkı sıkı ka·
pad ı, hisleri coştu, başını arkaya vurdu, hay.
kırdı, gözlerini göğe doğru çevird i , daha çok
bağ ırdı, vocudu d i m d i k kesi lmişti. Öteki balık·
çı kayıklarındaki balıkçılar i l k i n şaşa!adılar,
sonra karekiere asıldılar, ona doğru yarışa g i r·
diler.
lll

B i r kasaba toplu b i r halde yaşayan hay­


vanisıra benzer. Bir kasabanın sinir sistemi ,
başı, omuzları, kolları, ayakları vardır. B i r ka­
saba başl ı başına bir varlıktır. Dünyada bir­
birine benzeyen iki kasaba yoktur. Bir de ka­
saba tam bir insan g i b i heyecaniara sah iptir.
Haberlerin bir kasahada öylesine çabuk ve
kolayl ıkla yayılması anlaşılmaz bir sırdır. Ha­
berlerin, küçük çocuk bacaklarının koşabilece­
ğinden, kadınların bahçe duvarlarından birbi­
riyle sOyleşmesinden daha çabuk yay ı l d ı ğ ı gO­
rOi mOştOr.
Kino, Juana ve öteki balıkçılar daha ku­
lübelerine dönmeden, kasahada Kino'nun bir
inci bulduğu haberi yayılm ış, kasaban ın s i n i r·
leri harekete geçmiş, nabzı hızlı h ızl ı atmaya
başlamışt ı . Kino, "Bir dCınya y ıldızı" bulmuş­
tu. Nefes nefese gelen çocuklar daha söze baş·
İ N C 1

lamadan anneler haberi bahçelerde duvardan


duvara geçiriyorlard ı . Bu haber artık kulUbe­
ler mahallesinden sızarak kOparen dalgalar ha­
linde kasabanın zengin mahallesinde, taş bina­
ların arasına yayıhyordu. Bahçesinde yürOyen
papazın kulaklanna bile geldi. Papazın gözleri
düşOncelend i , kiliseye lazım olan tamirat gel­
di aklına. Acaba bu incinin değeri ne olacak­
tı? Acaba Kino'nun çocuğunu vaftiz etmiş miy­
di? Yoksa onları kendi m i evlendirmişti? Bi·
raz sonra bu haberi da kkan sahi pleri duydu,
gözleri son zamanlarda pek çok satılamayan
maliarına i l işti.
N ihayet haber, doktorun kulaklarına gel­
di. O sırada doktor, hasta l ı ğ ı yaşl ı l ı k olan bir
kadına bakıyordu. Her ikisi de bu gerçeği iti­
raf etmiyorlard ı. Kino'nun zengin olduğu ken­
disine iyice aniatı ldıktan sonra doktor, ciddi
bir tavır takınarak: "Müşterimdir," dedi, "ço­
cuğunu bir akrep ısırmasından tedavi ediyo­
rum." Daktorun gözleri, şişkin göz-evlerinin
içinde bir dOndO ve Paris'i hatırladı. Orada
oda ne I Cı ks ve genişti. O zamanlar onunla
ev ne I Cı ks ve genişti. O zamanlar onunla ya­
şayan kadın n e sevim l i ve iyi bir kızcağ ızd r.
1 N C 1

Oysa gerçekte odasının dar ve yoksu l , bera­


ber yaşad ı ğ ı kad ının katı yürek l i bir kadın ol­
duğunu unutuvermişti. Doktor artık ihtiyar has­
tasını gOrmOyordu bile. Kend i n i Paris'te b i r lo·
kantada sanıyor, karşısındakini d e şarap şişe­
sini açmakla meşgul bir garson gibi görüyor­
du.
Haberi ilk Once kil ise ononde pinekleyen
dilenciler duydular. B u haber bi raz hoşlarına
gitti ve gOIOmsediler. Ansızın eline para geçen
b i r yoksu lun bir d i lenciye karşı Oteki zengin­
lerden daha cOmert davrand ı ğ ı n ı hatırladılar.
Ki no bir_ "Dünya inci si" b u lmuştu. Kasa­
bada küçük dükkanıarında oturan inci tüccar­
ları da bu haberi a l d ı lar. Bu inci tüccarları, in­
ci avcıları gelinceye kadar sessiz beklerlerd i ,
sonra d a pazarlığa girişirler, bağ ırıp çağırır­
lar, gözdağ ı verirler, en aşağı fiyata elde edin­
eeye kadar uğraşırlard ı. Ama bu işin d e bir
haddi vardı. N i hayet b i r fiyatta durmak zorun­
da kalırlardı, çünkü bir defas ında bir balıkçı,
çaresiz l i k ve dehşet içinde kalınca, bütün in­
c i l erini kil iseye hediye etmişti. Satış muamele­
si bitince, bu inci tüccarları, yerlerine oturur­
lar, incileri evirip çevirirler, bu ind ierin kendi
36 1 N C İ

malları olmayışma hayıflanırlardı, çünkü bütün


kasabada bi rçok inci taecan değil de yalnız bir
tane vard ı. B u tüccar, inci al ış-verişinde reka­
bet varmış hissini vermek için ticareth aneleri­
n i bi rkaç merkezde açmıştı. Şimdi bu inci tüc­
carlarının gözleri kırıştı, parmak ueları yan­
maya başladı. Herbirinin kafas ında, patron unun
e l bette dünyaya kazık kakmayacağı ve onun
yerine kendisinin geçeceği dUşüneesi belird i ,
b i raz sermaye i l e ne ç a b u k zengin olabilecek­
lerini dOşündCıler.
Artık herkes Kino i l e i l g i lenmeye başla­
mıştı. Kino bir "Dünya incisi" bulmuştu. Insan
OzO inci Ozüyle birleşmiş, acayip, koyu karan­
lık b i r bileşik madde meydana gelmişti. Her
ferd i n , birdenbire Kino'nun incisine bir ilgisi
olmuştu. Kino'nun ineisi düşlerine g i r d i , kArl ı
tasavvu rlarına. gelecek plAniarına karıştı, is·
teklerin i , eğlence heveslerini çoğalttı ve bu
eme l l erine erişmelerine yalnız Kino'nun engel
teşki l ett i ğ i n i dOşOndOier. Şaşılacak b i r h ızla
Kino bir numara l ı dUşmanları oldu. Bu haber
kasabada hayvani ve kOtO hislerin ayaklanma­
sına sebep oldu. Meydana gelen karan l ı k mad·
de, bir akrebe, yada yiyecek kokusunu alan,
1 N C t 37

ama bir türlü eline yiyecek geçiremeyen açlı·


ğa, yada sevg iye susamış olan bir yalnızlık
duygusuna benziyordu. Kasabanın zeh i r gudde­
si zeh i r çıkarmaya başla d ı . Kasaba şişti şiş·
t i , baskı altında patlayacak hale geldi.
Ama yalnız Kino i l e Juana bu olu pbiten·
lerden habersizd iler. Onlar heyeca n l ı ve mut·
luydular, herkesin de bu hislerine katıldığını
sanıyorlard ı . Gerçekten Kino'nun kardeşiyle ka·
rısı Apolonia bu h islere katıl ıyorlard ı . Zaten Ki·
no ile karısının dünyasını bunlar teşk i l etmi·
yorlar m ıydı? Akşama doğru güneş d<)ğ ların
ardında kaybolunca, Kino i l e karısı, kulübeleri·
n i n b i r kOşesine çekilmişlerdi, kulübeyi konu­
komşu doldurmuştu. Kino elinde bOyCık inciyi
tutmuş, sıcaklığını ve canl ı l ı ğ ı n ı h issediyordu.
Kafas ında "Inci turkıisıi" ile "Aile turkUsO" b i r·
b i r i ne karışmış, b i r b i r i n i tamam l ı yor ve gOzel·
leştiriyordu. Komşular, e l indeki inciye bakıyor.
demek bOyle parlak bir talih, insana nasip o l u r·
muş diye doşonoycirlard ı .
Kardeşi olduğu için K i n o ' n u n sağ ına çO·
melmiş olan Juan Tomas bir aralık sordu: "Eh,
artık zeng i n oldun, ne yapacaksın bakal ım?"
Kino incisine bakt ı , Juana heyecan ını gös-
38 1 N C 1

termernek için gOzkapaklarını indirdi, atkısıyla


yQzOnO kapa d ı . Şimdi etrafa alevler saçan in­
cide Kino. mazide düşündüğü, ama i m kansız
diye bir yana att ı ğ ı isteklerini görrneğe başla­
dı. lncide, Juana, Coyotito ve kendisini, k i l i ­
s e d e Ayin y a p ı l a n y e r i n o n o n d e diz çökmüş
görüyor, artık paraları olduğu için, gereği gibi
evlenebileceklerini düşünüyordu. Kardeşine dön­
dO, yavaşcacık cevap verdi: "Kil isede evlene­
ceğiz."
Gene incide, Juana'yı yeni b i r eteklik icin­
de. yepyeni atkısıyla, dimdik ve parlak etek­
l i ğ i nden çıkan kOçOcük ayakka b ı l ı ayaklarıyla
görüyordu. B u resi mler tam işte incinin içinde
ne güzel parl ıyorlard ı . Kendi de yepyeni ak
giysiler giymiş, başında artık hasır şapkası ye­
rine fOtr bir şapka, ayaklarında sandalları ye­
rine bağ l ı ayakka b ı l a r vardı. Asıl Coyotito'yu
düşOnO rken hayalleri zengin leşiyordu. Bir gün
kortezde bir yat durmuştu. Orada gOrdOğü ço­
cuk g i b f Coyotito'yu denizci yaka l ı lAcivert el­
biseler içinde, başında ufacık b i r bereyle gO­
rüyordu. Işte parlayan ineide botan bunları gör­
dükten sonra devam etti: "Yeni elbiseler alı-
!N Cİ 39

Artık "Inci türkOsti'' borazan ların katılma·


&ilyla kulağında çın lamağa başladı. Bundan son·
ra incinin kurşunumtrak yüzünde daha küçük
arzu lar şekil al ıyorlard ı . Geçen y ı l kaybettiği
zıpkının yerine ç e l i k başl ı yeni b i r zıpkın ala·
caktı. Sonra, pek o kadar ileriye gitmek iste·
m i yormuş gibi bi raz duraksadı ktan sonra: "Tü·
fek," dedi, "niçin tufek almıyayım, artık zen·
gin oldukl" diye mırıldandı, kendini incinin için·
de, arkasında Winchester marka l ı b i r tüfekle
gördü. Bu, hayallerin e n çekicisi, en hoşuydu.
Bunu kardeşine söylerken bi raz çekin iyor: "Bel·
k i b i r de tüfek alırım," d i yordu.
Bunu düşünebildikten sonra, hayali daha
canlı olarak harekete geçmişti. Artık düşünce·
lerinin önünde durabilecek h i ç b i r engel kalma·
mıştı, önünde geniş ufuklar a ç ı l m ıştı. Zaten in·
sanoğlu değil miydi? Hiçbir şeyi yeter gör·
mez, daima daha fazla, daha fazla isterd i . In·
sanları, önündeki her şeyi yeter bulan hayvan·
lardan ayıran işte bu özel l i k değil miydi? . Bu
hal onları bUtOn öteki hayvan ların üstUne ÇI·
karmamış mıd ır?
Komşular hiç ses ç ı karmadan, başlarıyla
Kino'yu tasdik ederek d i n l iyorlardı. Yalnız ta
4{) 1 N C 1

arkadan biri mırıldandı: "Tüfek .. bir tüfeği ola-


cak ... "
Ama bu sefer "Inci türküsü" Kino'nun ku­
laklarında avaz avaz. gürül gOrCıl çağlıyordu.
Juana ilk defa olarak yukarı baktı. Kino'nun
cesareti ve geniş hayalleri karşısında gözleri
bOyOmOştO. Kino ufukları aşmış, elektrikli bir
güc onu sarmıştı. Ineide daha birçok şeki l t e r
görmeye d e v a m ediyordu. B i r g Q n bir okul ka­
pısı aralığ ından gördüğü sıraların üstünde Co­
yotito'yu gözünOn onone getirdi. Coyotito pan­
tolonlu. ceketliydi, geniş bir ipek kıravatı , bir
de beyaz yakası vard ı. Coyotito beyaz bir ka­
ğ ı d ı n üzerinde yazı yazıyordu. Kino ateş l i ateş­
l i komşu larının yazone baktı ve: "Oğlum oku­
la gidecek," d e d i .
Komşular k ı m ı l dandılar. Juana'nın nefesi
kesi l d i , gözleri alevlenmişti, kocasına bakt ı ,
sonra gözlerini Coyotito'ya çevirdi. Acaba o ğ ·
l u okula gidecek m i y d i ? K i n o . y ü z ü gülerek,
gelecekten söz etmeye devam etti: "Oğ lum oku·
yacak ... oğlumun kitapları olacak, oğlum he·
sap Oğrenecek, oğlum hOr yaşayacak; çOnkO
oğlum, bilg i l i olacak, h e r şeyi bi lecek . . . Biz de
ondan öğreneceğiz."
1 N C 1

Bu sefer Kino, kendisini karısıyla ocak


başına çömelmiş, Coyotito'yu kitap okurken din­
liyor gördü, ve: "Bu inci bunların hepsini bi­
ze sağlayacak," dedi.
Kino hayatında i l k defa bu kadar çok ko­
nuşmuştu. Birdenbire bütün bu söyled i ğ i söz­
lerden korktu, inciyi e l i y l e kapattı , ışığın ona
vurmasına engel oldu. Kino gerçekten kork­
muştu. B i l meyerek: "Yaparım, olacak!" dem iş­
t i . . . Acaba bu doğru muydu?
Komşular büyük bir olaya tanık oldukla­
rının farkındayd ılar. Artık b i rçok y ı l l ar, zama­
n ı bu olaydan başl ayarak sayacaklar, bu olayr
konuşacaklar, konuşacaklardı. llerde Kino'nun
gözleri nin nasıl parl a d ı ğ ı n ı , birbi rlerine anla­
tacaklar, neler söyled iklerini hatırlayacaklar,
bi rbirlerine, "Kino'nun Adeta yüzü değişmişti,
gCıc a l m ıştı. Gördünüz m ü , ne büyük adam
oldu. Biz o gün Kino'nun yeniden doğduğunu
gOrmüştük." d i yecekler. Ama bir gün Kino'­
nun bu plfınları gerçekleşmezse, yine aynı kom­
şular şöyle d i yecekler: "Kino'nun detiliği za­
ten daha o gün başlamıştı, ne delice laflar et­
mişti. Allahım sen bizi bOyle b i r Akıbetten ko­
ru. Evet, Kino'yu Al lah cezalandırdı. Gördünüz .
42 İ N C 1

mO, haline nasıl isyan etmişti. O gOn aklının


başından gittiğini gOzQmüzle gördOk."
Kino e l lerine bakt ı , daktorun kapısına in­
dirdiği yumruğun yeri haıa gergindi.
Artık kara n l ı k basıyord u . Juana, çocuğu­
n u , askısıyla kalçasının üzerine yaptığı b i r ye­
re oturttu. Ocağa gitti, kOl iere gömülü koru
çıkardı, Uzerine çalıçırpı koydu , yel pazelemeğe
başl adı. Komşuların yüzlerinde ufacık alev gOl­
geleri oynaşıyordu. Komşular da kendi yemek­
lerini hazırlamak üzere gitmeleri gerektiğini bi­
l i yorlardı, ama bir türlü kımıldanamıyorlard ı .
Şimdi i y i c e karan l ı k olmuştu. Juana'nın
ateşi , kulübenin çerden çöpten duvarları üze­
rine gölgeler halinde çarpıyordu. B i rdenbire
ağ ızdan ağıza b i r fısıltı başladı: "Papaz geli­
yor. .. Papaz geliyor ... "
Erkekler başlarını açtılar, kapıdan çekil­
diler, papaza yol verd i l er. Kad ınlar atkılarını
başlarına çektiler, gözlerini yere indirdiler. Ki­
no ve kardeşi Tomas ayağa kalktılar. Papaz
içeri girdi. Yıpranmış haline rağmen, gOzleri
keskin keskin bakıyordu. Papaz, halkı bir alay
çocuk sayar. onlara Oyle muamele ederd i . Pa­
paz yavaş sesle ve Kino'yu takdis ediyormuş
İ N C İ 43

gibi söze başlad ı: "Kino, sen bOyOk b i r ada·


mın, bir k i l ise babasının adını taşıyorsun. Ada·
şın, zamanında çölleri ehli leştird i , senin men·
sup olduğun halkı yumuşattı, b i l i yorsun değ i l
mi? B u n l a r kitapta yaz ı l ı d ır."
Kino derhal Juana'nın kucağından sarkan
Coyotito'nun başına baktı. Oğlu kitaplarda ne·
ler yaz ı l ı olduğunu öğ renecekti. Her tOriO tür·
kü, Kino'nun kafasından sıyrılıp gitti, yalnız
"DOşman tOrkOsıJ" yavaş yavaş kafas ında yer
etmeye başla d ı . Komşu larına baktı. Acaba kim
bu kötO nağmeyi aklına getirmişti? Papaz tek·
rar söze başladı: "Büyük bir servete kondu·
ğ u n u , bir " Dünya incisi" bulduğunu öğrendim."
Kino avucunu açtı ve gösterd i . Incinin bO·
yOklüğü ve güzel l i ğ i karşısında papazın ağzı
açık kaldı, sözO ne devam etti: "Umarım ki oğ·
tum, Allaha şO kretmeyi unutmadın. Allahından
sana, doğru yolu göstermesini iste. oğlum."
Kino hiç ses ç ı karmadan baş ı n ı salladı.
B u sefer cevap veren Juana oldu: "Söyledik·
leriniz için dua ederiz, kutsal Babamız. B i raz
önce Kino söylüyordu, n i k.ih da yaptıracağız.
efend i m iz.''
Komşu ların, sOylediklerini tasdik etmeleri·
44 1 N C 1

n i istiyormuş g i b i onlara baktı, onlar da ciddi


ciddi başlarıyla tasd i k etti ler. Papaz cevap
verd i : "lık düşüncelerinizin i y i düşOneeler ol­
ması hoşuma gitti. Allah sizden hoşnut olsun,
evlAtlarım."
Yavaşça dOndU, girdiği kadar sessiz ve
hızlı adımlarla kulübeden ç ı kt ı . B i rdenbire yi­
ne, herkes ona yol verip, Ani hareketlerle geri
çekildiler.
Ama Kino e l i ndeki inciyi sımsıkı tutuyor,
etrafına şüpheli şüpheli bakınıyordu, çonko
"K6tcıfük tiirkiisü" kulaklarında avaz avaz hay­
kırıyor, "Inci torkOsti"nO bast ırıyordu.
Komşular birer b i rer kulübeden, sessizce
uzaklaştılar. Juana ocağın başına çöme l d i , has­
lanmış fasulye dolu olan toprak tenceresi n i ,
u f a k alevlerle y a n a n ateşin Uzerine k o y d u . K i ­
no k a p ı y a g i t t i , d ı ş a r ı b a k t ı , her v a k i t oldu·
ğu gibi b i rçok kulUbelerden dumanlar yUkse·
liyor, etrafa koku larını yayıyordu. Sisli bir ha·
vada yer yer y ı l d ızlar beli riyor, havadaki rutubet
h i ssed i l iyordu. Kino bumunu battan iyesiyle ka·
padı. Zayıf, sıska köpek yaklaştı, havada dal­
galanan bir bayrak gibi ayaklarının d i b ine se·
rildi. Köpek yine elendisine sevgi gösteriyor·
1 N C 1 45

d u . Kino kOpeğe bakıyor, ama onu pek gOrmU­


yordu. O, ufuklan aşmış, soğuk, ıssız b i r dün­
yaya g i rm i ş gibiydi. Kend i n i kimsesiz ve ko­
ruyucusuz hissetti. Çığlık koparan ağaç kur­
bağaları, cırcır boceklerinin sesi, bUtUn sesler
ona "KOtUIUk turkUsU"non nağmelerini hatırla­
tıyordu. Kino titred i , battaniyesine daha sıkı
sarındı, iyice bumunu kapadı. Inciyi hala sıkı
s ı k ı elinde tutuyordu. Incinin avucuna dokunu­
şu tatlı ve yumuşak geldi.
Arkada kulübede, Juana'nın saca ekmek
koymak üzere ekmeği yuğurduğu duyuluyordu,
sevilen b i r ked i n i n m ı n idanması gibi "Aile teır­
kUsU" kulaklarında yeniden beli rmeğe başladı,
kendini tekrar glıvende h i ssetti. Gelecekten
sOz ederek, kendine bir gelecek yaratmıştı,
bOyle bir pltın hayal e d i l d i kten sonra, artık
b i r gerçek olur, h i ç bi r zaman bozu lmazd ı , ama
daima hacuma uğ rard ı . Işte şimdi Kino'nun
g eleceğ i b i r gercek olmuştu ve o, birçok gOc­
lerin bu geleceği mahvetmeğe uğraşt ı ğ ı n ı an­
lamıştı, savaşa hazırlan ıyordu. B i r de Kino,
tanrıların plAn yapan i nsanlardan pek hoşlan­
madıklarını, kendi gayretleriyle başanya ula­
şanları hep hor gOrdUklerini ve onl ardan inti-
46 t N C 1

kam aldıklarını b i l i r d i , bunun için Kino plAn


yapmaktan pek korkard ı. Fakat şimdi artık piA·
n ı n ı yapmıştı, bozamazd ı , hücumlara göğlıs ge­
recek, hasım dOnyaya karşı kayacaktı. Daha
teh l i ke görünmeden, kafası ve gözleri tehlike
arıyordu.
Kino hAl& kapıda duruyordu. Iki adamın
kendisine doğru yaklaşt ı ğ ı n ı gördü. lererinden
biri yolu ve yalnız bacakl arını aydınl atan bir
fener taşıyordu. Bahçeden içeri girdiler, kapı­
ya kadar gelince Kino, derhal birinin doktor,
öteki n i n de bu sabah konuştuğu uşağ ı oldu­
ğunu anladı ve avucunun içi sızladı. Doktor he­
men söze başladı:
" B u sabah bana gelmiştiniz, ne yazık ki
evde yoktum. Elime geçen i l k f ırsatta, çocuğu­
nuzu görmeye geldim."
Kino, kulübenin kapıs ı n ı tamamen doldur­
muştu. Gözlerinde gizli bir öfke köpürdü, bu
ırkın yüzlerce y ı l d ı r çektiği kö leliğin verd i ğ i
korku, perişan l ı ğ ı n ı arttırdı, kısaca:
"Çocuk iyileşti gibi bir şey," ded i .
Doktor gOiümsed i , ama şişkin gözkapak­
ları içindeki yılan gözleri hiç de gOiümsemiyor­
du.
1 N C 1 47

"Bazan dostum, akrep ısırması tuhaftır.


Iyileşmiş gibi gôrCınCır, sonra b i rdenbire, hop ...
gôtCırOverir."
Ne çabuk gôtCırüvereceğ i n i dudaklarını bü­
yük bir şapırtı ile kıvırarak gösterrneğe çalı­
şıyor, küçük siyah çantas ı n ı bir e l i nden öteki
eline al ıyor, bu yerli ırkın her tarla alet ve ava­
danlığa ne kadar güven besledi ğ i n i bil iyor, fe­
nerin ışığının tam çantasının üzerine düşmesi­
n i sağlamaya çalış ıyordu. Sözüne devam ede­
rek: "Bazan da b i r ayağı kurula b i l i r, kör ya­
par, kambur yapar. Bu işleri i y i b i l i r i m dos­
tum, tedavim mCıkemmeldir."
Şimdi Kino'nun nefret ve öfkesi tamamen
korkuya çevri lmiş, şüphe etmeye başlamıştı.
Evet, belki kendisi her şeyi b i l m i yordu da, bu
doktor b i l i yordu. Kendi cehaletiyle bu adamın
bi lgisine karşı koyarak bOyle b i r teh l i keyi gö­
ze almalı mıyClı? Bu h a l k daima bOyle kapana
tutolurdu ve kitapta yaz ı l ı olanların gerçekten
kitapta yaz ı l ı olup olmadığ ını bilmedikçe de
kapana tutulacaktı. Kino da böyle b i r kapana
tutulmuştu, çocuğunun hayatıyla ödeyeceği b i r
tehlikeyi n a s ı l kabul edeb i l i rd i ? . . Kapıdan çe­
k i l d i , doktorla uşağı içeri g i rd i ler.
., l N ct
Juana ayağa kalktı, geri çeki l d i , çocuğu­
nun yüzOnO atkısıyla OrttO. Doktor, ona yak­
laştı, e l lerini çOcuğa doğru uzattı. Juana, ço­
cuğunu sıkıca bağrına bastı, ocak başında, yO­
zOnde alevlerin gOlgesi aynaşan kocas ına bak­
tı. Ancak Kino baş ı n ı salladıktan sonra çocu­
ğunu doktora tes l i m etti.
Doktor, uşağ ına: "lşığı tut!" dedi.
Uşak feneri kaldırdı, doktor, çocuğun omu­
zundaki yarayı inceledi, düşOneeli durdu. Ço­
cuğun gözkapaklannı çevird i , gözbebeklerinin
içine baktı. Coyotito e l i nden kurtu lmak için ça­
balarken, doktor iki tarafa sallandı, ve:
"OüşOndüğOm gibi çıktı, dedi. Zehir içe­
riye doğru işlemiş, yakında teh l i ke belirtileri
kend i n i gösterecek. G e l i n , bakın (çocuğun göz­
kapaklarını gösterere k ) , bakın nasıl mora rm ış·
lar."
Kino kayg ı l ı kayg ı l ı bakarken çocuğun göz·
kapaklannı, gerçekten bi raz morarmış gördO,
yoksa her vakit böyle değil miydi? . . Ama na·
file, kapan artık tam kurulmuştu. Kino teh l i .'
keyi göze a l m ıştı ... Dektorun şişkin gOzkapak·
larının içindeki gözleri biraz sulandı, ve:
"Şimdi çocuğa, zehire karşı bir il&ç vere·
1 N C 1 49

ceğim," dedi. Çocuğu Kino'ya uzatt ı , çantasın­


dan b i r g ü i iAç, ve beyaz b i r toz çıkard ı , tozu
güi iAca koydu, iyice kapad ı , sonra daha acele
ederek çocuğun alt dudağını sıktı, cocuk ağ­
zını açtı, şişman parmaklarını çocuğun tA bo­
ğazına soktu, gUiliicı d i l i n i n dibine yerleşti rdi,
yerden aldığı bir i b rikteki suyu çocuğun boğa­
zından aşağı döktO, g O I I<ic da midesine indi.
Doktor, çocuğun gözbebeklerini tekrar muaye­
n e etti, tekrar dUşUnceli düşüneeli başını sal­
ladı, pek umut yokmuş gibi dudaklarını şapır­
dattı. N i hayet çocuğu Juana'nın koliarına ver­
d i , Kino'ya dönerek:
"Sanırım, b i r saate kal maz zeh i r taarruza
başlar, verd i ğ i m i l Aç, çocuğun acısını d i n d i rir,
o kadar. . . Ben b i r saat sonra tekrar g e l i rim,
e l i mden geleni yaparım, inşallah yavrucağ ızı
kurtarırız."
Doktor derin b i r nefes aldıktan sonra, ku­
l ü beden çıktı. Uşak elinde fenerle hemen pe­
şinden gitti.
Şimdi Juana çocuğuna korku ve kaygı ile
bakıyordu. Kino yaklaştı, çocuğun yUzUndeki
atkıyı kaldırdı, uzun uzun baktı, gözkapağını
50 1 N C 1

çevirmek üzere e l i n i kaldırdı, o vakit incinin


hata elinde olduğunu farketti. Duvarın dibinde
duran bir kutuya kadar gitti, kutunun içinden
b i r paçavra a l d ı , inciyi içine iyice sard ı, ku­
lübenin köşesinde bir yeri parmaklarıyla kaz­
dı, inciyi kazd ı ğ ı yere yerleştird i , üstOnO top­
rakla Orttü, iyice gizledi, sonra ocak başında
çömelmiş olan Juana'nın yanına gitti, tekrar
çocuğunun yüzOne bakmağa başladı.
Doktor evine döndü, iskemiesine yerleşti,
saatine baktı. Uşak bir fincan kakao i l e bir
pastadan ibaret olan akşam yemeğ i n i getird i .
Doktor artık her gün a y n ı ş e y o l a n bu yemeği
h i ç de beğenmiyordu, uzun uzun yemeğine bak­
tı ve başlamakta gecikti.
Komşular, kulUbeterinde hep aynı konuyu
konuşuyorlard ı. Acaba bu aileye zeng i n l i k na·
sıl bir etki yapacaktı? Birbirlerine elleriyle in·
cinin bOyOkiOğOnü gösteriyorlar, ne kadar gO·
zel olduğunu tarife çal ışıyorlard ı . Kino i l e Jua·
na'yı insafsızca inceleyeceklerd i . Bakalım pa·
ra, b i rçoklarının başını dondürdoğa g i b i , on·
larınkini de dOndürecek miydi? Herkes dokto­
run da niçin geldiğini anl ıyordu. Acaba bu işin
sonu ne olacaktı?
1NC1 51
Kortezde küçük balıklardan kocaman bit
sütü, suyu yararak, onu yutacak olan daha bO·
yük b i r balık sarosonden kaçıyordu. Kulü beler·
deki halk, küçük sOrünün hışırtısını, büyüğün
su üzerine atlarken ç ıkard ı ğ ı şapırtıyı işitiyor:
du. Yoğun bir rutubet, körfezden kalkıyor. ku·
I O belere, kaktüs ağaçlarına. daha başka birçok
fidaniara tuzlu b i r çiy halinde konuyord u. Yer·
de gece fareleri dolaşıyor, küçük baykuşlar ses·
sizce onları avlıyorlard ı . Gözlerinden ateş fış·
kıran sıska köpek, Kino'nun kapısına geldi ve
içeri baktı. Kino da ona bakınca kıç taraf ı n ı
titrett i , ama gözlerini ayınnca cesareti k ı r ı l d ı ,
i ç e r i g i r m e d i . Kino'nun y e m e k yemesini büyük
b i r ilgiyle izledi. Kino fasulye tabağ ı n ı m ısır
ekmeğ iyle iyice sıyırdı, b i r kurabiye yedi, üs·
tOne de b i r bardak şarap içti.
Kino tam yemeğ i n i bitirmişti. bir sigara
sarıyordu. Juana b i rdenbire bağ ırdı: "Kinol"
Kino derhal ona bakıp, ayağa kalktı ve
ona doğru koştu, çünkO Juana'nın gözleri kor·
ku ve dehşet içindeydi, başında durdu, baktı.
Fakat odada pek az ışık vardı. Ayağ ıyla oca·
ğ a b i r demet çırpı itti, alevler yükselince oda
aydınlandı. Coyotito'nun yüzO gOründO. Çocu·
52 İ N C İ

ğun yüzü kızarm ıştı. Boynundaki nabız sık sık


atıyor, ağzının b i r kenanndan kota bir salya
akıyordu. Ki no, karısının yanında diz çöktü: "De­
mek doktor iyi bil iyord u ! "
Bu sözleri karısından z i y a d e k e n d i kendi­
n e söylüyord u. Sanki aklına gelen şüpheleri gi­
dermeye çalışıyordu. Beyaz toz aklına geldi.
Acaba?.. Juana b i r yandan b i r yana sallanı­
yor, teh l i keyi deletmek istiyormuş gibi "Aile
torkOsıi"nO mırıldan ıyordu. Çocuk kucağ ında
çırpma çırpma kusuyordu. Kino'nun şüphe dolu
kafasına çekiç gibi vuran "KOtOIOk turkıisü",
"Aile türkOsU"nO kovmağa uğraşıyordu.
Doktor, kakaosunu bitirmiş, pasta kırıntı­
larını toplamakla meşguldo. Parmaklarını peçe­
tesine s i l d i , saatine baktı, kalktı, çantasını eli­
n e a l d ı , Kino'lara gitmek zaman ı gelmişti.
Çocuğun hasta l ı ğ ı haberi çabucacık kulo­
beden kuiObeye Yayıldı. Yoksul insanların aç­
l ı ktan sonra gelen i l k düşman ı, hasta l ı kl ı . B i r­
bi rlerine: "Gördünüz mo, talih, felAketi berabe­
rinde sürükler," diye soylendiler, başlarını sal­
ladılar, birer b i rer kalktılar, karan l ıkta, burun­
ları kapa l ı , e l yordamiyle yol aradılar, Kino'­
nun kulübesinde toplandılar, durdular, bakıştı-
1 N C 1 53
lar, pek az konuştular. B i rçokları, bOyle ferah­
l ı bir günlerinde Kino'lann başına bu gel me­
meliydi, diye düşündüler, bir ikisi de: "Her şey
Allahın emridir," diye sOylendiler. Ihtiyar ka­
dınlar Juana'nın Jıtrafına çömeldiler, elden ge­
len yard ı m ı yapmağa çal ıştılar.
O sırada acele acele doktor geldi, uşak
yine arkasında yürüyordu. Derhal ihtiyar ka dın­
ları ç i l yavrusu g i b i dağıttı. Çocuğu a l d ı , mua­
yene etti, başını yokladı: "Zeh i r işlemeye baş­
lamış," dedi. "Allahın yard ımıyla yavrunuzu
kurtaracağ ım. Elden geleni yapacağ ım,"
Hemen su isted i . Fincana üç damla amon­
yak damlattı, çocuğun ağzını aradı, boğazın­
dan aşağı dOktO. Çocuk çabalad ı , bağ ırdı, Jua­
na ürkek gözlerle çocuğuna bakıyordu.
"Bereket versin akrep tedavisinden iyi an­
lanm, yoksa . . . "
Doktor "yoksa"dan ne kasdetmek istedi­
ğini anlatmak istiyormuş gibi, omuzlarını s i l k­
t i . Kino hc\IA şüphe ediyor, gözlerini dektorun
çantasında bir şişe içinde duran beyaz tozdan
ayırmıyordu. Yavaş yavaş kriz geçti, çocuk. dek­
torun kollarında rahata kavuştu. B i raz sonra
Coyotito içini çekti ve uykuya daldı. Kusmak-
ıNC ı
tan pek yorulmuştu. Doktor. çocuğu annesine
uzattı:
"Artık iyi leşir. OIUmle savaştım ve kazan­
dım."
J u a n a , doktora hayran hayran baktı. Dok­
tor çantas ını kapadı ve gUIUmseyerek: "Vizi­
temi ne vakit verebileceksiniz?"' d i ye sordu.
Kino: "lncimi satt ığım zaman," dedi.
Doktor bu inci lAfını i l k defa duyuyormuş
gibi: "Bir incin var demek? Iyi bir inci mi
bari?"
BUtUn komşu lar b i r ağ ızdan cevap verdi­
ler: "Kino b i r "Dünya incisi" buldu ( parmak­
lariyle incinin büyOkiUğUnü göstererek) nah!
Işte bu kadari. . "
Hep birden devam ettiler: " H i ç kimse da­
ha bu kadar bUyCık b i r inci görmemiştir. Kino
artık zengin oldu."
Doktor h ayret içinde gOrOnerek: "Yal Ha­
berim bile yoktu," dedi. "Bari ineini iyi bir
yerde muhafaza ediyor musun? Benim kasam­
d a saklamak istemez miydin?"
Kino'nun gözleri kapan d ı , yanakları geril­
d i : "lncim i y i b i r yerde sakl ıdır. Yarın onu sa­
lacağ ım, paranızı derhal geti ririm."
1 N C 1 55
Doktor omuzlarını silkti, ıslak gözlerini Ki·
no'nun yüzlınden çevi rdi. Incinin evde bir yerde
gömülü olduğu muhakkaktı. Belki Kino etrafa
bir bakardı da yeri bel l i o l u rdu . . Sözüne devam
etti: "Satamadan sakın i n e i n i çald ırma. yazık
olur."
O anda doktor, Kino'nun gözleri n i n kulU·
benin yan d i reklerinden birinin d i bine i l iştiğini
gördü.
Doktor gid ince, komşular d a istemeye is·
temeye evlerine dağıldılar. Kino ocaktaki kor·
ların başına çömeldi. Dışarıdan gecenin bütün
sesleri, kOçlık dalgaların kıyıya vuruşu, uzak·
tan köpek havlamaları. rüzgarın damdaki çalı·
çırpı arasından sızarken ç ı kard ığı ses, komşu
kulübelerden gelen konuşma, hepsi Kino'nun
kulağına çarpıyordu. Zaten bütün bu civar hal·
k ı hiç bir zaman derin uyu maziard ı . Gece ara·
sıra uyanırlar. b i raz konuşurlar, tekrar uykuya
dalarlardı. B i raz sonra Kino tekrar kalktı. ku·
lübenin kapısına kadar gitti. Gece havasını kok·
1adı. Karan l ığa al ışkın gözleri yabancı bir Şe·
yin k ı m ı l d adığ ını görür g i b i oldu, kulakları ya·
bancı bir ses duydu. Çünkü "K6tofOk torkOsQ"
kafasına saptanmıştı, korkuyordu, dehşet için·
!N C 1
deydi. Bütün duygutariyle geceyi iyice tara d ı k·
tan sonra, kulübesine döndü, inciyi gOmdüğO
yerden tekrar çıkard ı , üzerinde, yatt ı ğ ı hasırı
kald ırarak, onun altına gOmdO. Juana ateş ba­
şında oturmuş, kocasına suaf dolu gözleriyle
bakıyordu. Kino işini bitirince n ihayet kend i n i
tutamadı: "Kimden korkuyorsun?" diye sordu.
Kino b i raz durakfadı. Kimden ve neden
korkuyordu? . . N ihayet cevap verdi: "Herkes­
ten."
Katı yOrekfi kes i t d i ğ i n i kendi bile h issed i­
yordu. B i raz sonra ikisi de hasırın üzerine uzan­
dılar. Juana bu gece çocuğunu asıl beşiğinde
yatırmadr. Koluna yatırdı, yüzünü atkısıyla Ort­
tü. Ocakta son kıvılcımlar sonmeye başlamış-
''·
Fakat Kino'nun beyni uykuda bile yan ıyor­
du. Rüyasında, Coyotito'nun okumayr öğrenmiş
olduğunu gördü. Kendi halkından biri ona bu­
nu anlatırken rüyasında bile ne kadar memnun
oluyordu. Coyotito'nun okuduğu kitap ev kadar
büyüktü, icindeki harfler kOpekler kadardı. Ke­
l i meler sayfa l a r üzerinde uçuşuyor, oynuyorlar­
d ı . Sonra b i rdenbire sayfalar karard ı, karan l ı k­
la beraber "KötıJIUk turkıJsıJ" kafasına saplan-
1 N c t

d ı , Kino yatağ ında dondU. Juana'nın gözleri


açıktı, sonra da Kino'nun kalbi "KötUIUk tıir·
kUsti"nün nağmesiyle hızlı hızlı vurarak, Ki no'·
yu uyand ırdı, karanl ıkta kulak kabartt ı .
S o n r a kOşeden b i r s e s g e l d i . Bu ses o
kadar beli rsizdi ki, belki de yalnız b i r vehim·
di. Yere dokunmağa korkan bir adamın sesi. . .
K u l a ğ ı n pek güç i ş i t t i ğ i kontro l l ü b i r nefes se­
s i . . . Kino da nefes almad ı . d i n l e d i , karanl ık­
ta başka birinin de d i n lemek Ozere nefes a l ma­
d ı ğ ı n ı anladı. Bir süre için kulübenin karşı kö­
şesinden hiç bir ses gelmedi. Kino hemen he­
men vehime kap ı l d ı ğ ı n ı sanmak üzereyken, Jua­
na'nın e l i yavaşça ona uzandı, ihtiyat l ı o l ma­
s ı n ı ihtar etti. Sonra ses tekrar gel meye baş­
ladı. Kuru toprak üzerinde sOrOnen ayak ses­
leri , ve tırnakların yeri kazmasiyle çıkan bi rta­
kım h ışırtılar . . .
Kino'yu vahşi bir korku h i s s i bürOda. Bu
korku her vakit olduğu g i b i , müthiş b i r öfkey­
l e karışıktı. Kino'nun eli belinde asıl ı bıçağına
gitti. Vahşi b i r kedi g i b i yerinden fırlad ı , kar­
ş ı köşede sandığı adama hocum etti. Eline bir
elbise parçası g e l d i , bıçağ ı n ı indirdi, ama bı­
çak boşa gitti. Bir daha vurd u , bıçak tekrar
ı N C ı

yumuşak b i r şeyden geçti, b i r ışık gordü, baş­


ucunda b i r şey parlad ı, ve müthiş b i r acı duy­
du . . . Kapının yanında gelip gitmeler oldu, son­
ra bir sessiz l i k . . .
Kino a l n ından s ıcak k a n ı n aktığ ı n ı hisset­
ti. Juana'nın onu çağ ırdığını işitti. Karısı n ı n
sesindeki acı ne büyUktU . . . " K i n o ! . . Kino! . . "
B i r an içinde Ofkesi geçti, karısına: " B i r
ş e y y o k , kaçt ılar," d e d i .
El yordamiyle h a s ı r m a k a d a r gelebildL
Juana ateşi tutuşturuyordu. Çabucak koru bul­
d u , üzerine mısır püsküllerini attı, ufak b i r ışık
kulübeyi aydınlattı. Sonra Juana gizli b i r yer­
de saklad ığı çok zor ele geçen mumu çıkard ı ,
yaktı, o c a k taşına dikti. N a s ı l a c e l e a c e l e iş
görüyor, şaşı l ırdı. BaşOrtUsUnOn ucunu ıslattt.
Kino'nun aln ındaki kanı sildi. Kino: " B i r şey
değ i l , " dedi. Fakat sesi sertleşmiş, yüreği kas­
katı kesi lmiş, içindeki nefret bUyOmeğe başla­
mıştı.
Juana'nın içinde de dalbudak salan b i r his
dudaklarından dOkCılmeye başlad ı , bağ ırdı: "Bu
inci bizi mahvedecek!.. Bu inci gOnahın ta ken­
disi. Kino, ata l ı m onu, (sesi acı acı çıkıyor­
-du ) , onu iki taş arasında eze l i m . Yerin dibine
lN C 1 59

gömel i m , onu b i r daha h i ç akl ı m ıza geti rmeye­


l i m , denize ata l ı m , Kino, kocacığım, bizi onun
e l inden kurtar, o bizi mahvedecek."
Ocağın karşısında gözlerinin dehşet için­
de olduğu belli oluyordu. Ama Kino'nun kara­
rı kesi n d i , hiçbir şey onun i radesini sarsamaz­
do.
"Tek şansımızı bozm ıyalım, oğlumuz oku­
l a gitsin, bizi bağlayan esaretten kurtulsun."
"Bu inci hepimizi mahvedecek , oğlumuzu
da . . . "
"Sus artık, konuşma. Sabah olunca inci­
yi sata rım, beraberindeki kötülüğü de götürür,
yalnız i y i tarafı bize kalır. Haydi, için rahat
etsin, karıc ığım."
Gözleri ocaktaki ateşe döndü, elinde hAlA
bıçağı tuttuğ unun farkında oldu. Bıçağı kaldı­
r ı p baktı, ucunda kan vard ı . I l k i n bıçağ ı pan­
tolonuna doğru götürecek oldu, ama sonra b i r­
den vazgeçti ve h ızla yere saplad ı , bıçağın ka­
n ı n ı bu şeki lde temizledi.
Uzaktan, horoz sesleri i ş i t i l d i , hava de­
ğişti, şafak sOkUyordu. Sabah rüzgarı körfezin
sularını harekete getirmiş, küçük dalgalar kır­
m ızımtrak sah i l i , artan bir tempo i l e dövüyor-
60 1NC1
du. Kino incisini tekrar gOmdüğü yerden ç ı kar­
dı, Onüne koydu, ona uzun uzun baktı.
Kino gevşed i , Kino'ya bir rehavet geldi.
Ocakta yanan mumun ışığında parlayan, oynak
b i r ışık yansıtan i n c i n i n güzel l i ğ i harikayd ı . Bu
i n c i , ne yumuşak, ne tatlı b i r şeydi; ona neler
söylüyor, neler vadetmiyordu. . . Geleceğ i n i gü­
ven altına a l ı yor, hayatına rahatlık getiriyor,
herhangi bir hakarete karş ı siper oluyor, has­
talığa karşı gel iyor, açlığa kapısını kapıyordu.
Kino, ona baktıkça yumuşuyor, yüzü ga­
IOyor, kulağında tekrar, denizaltı yeş i l i n e bO­
rfınmoş fevka la.de güzel "Denizaftı turkOsil' çın­
l ıyordu. Juana, kocasına gizlice bir göz attı,
g O I O msed i ğ i n i gOrda, ikisi tek vücut oldukları
ve aynı maksatla yaşadıkları için Juana da gü­
lümsed i . O güne büyük b i r ümitle başladılar.
IV

Küçük bir kasabada her lerd i n en ufak


bir hareketinden nasıl olup da herkesin haber­
dar olduğunu anlamak zordur. Eğer kasabanın
her erkek ve kad ı n ı , çoluk çocuğu, kasabanın
hayatı içinde h i ç b i r ayrıl ı k gOstermeden, has­
ta olmadan, kimsenin rah atını bozmadan, yada
kasabanın gidişine halel geti rmeden yaşasa,
kasabanın içinde kaybolur, sesi h i ç b i r tarafta
işitilmez. Ama bu hayatın dışına maazat l ah bir
ç ı kacak olsa, o vakit seyred i n siz gümblırtüyü ...
O vakit, kasaban ın sini rleri harekete g e l i r , her
kOşe bucağına bu haber yayılır, herkes o kim­
seden bahsederdi.
Işte boylece La Paz, sabahın erken saa­
tinde, Kino'nun incisini o gün satacağ ı haberi­
n i duymuştu. Komşular b i l iyor, inci avcıları bi­
l iyor, kasaban ın Çinli bakkalları b i l i yor, inci
tüccarlan b i l i yor, kil ise b i l i yordu. K i l i sede ilk
Ayinde ilAhi söyleyen çocuklar ağ ızdan ağ ıza
bu haberi fısıldamışlar, papaz işitmiş, k i l i senin
62 1NC 1
kapısında duran dilenciler inciden sOzediyor­
lardı. Dilenciler satış sahnesinde hazır bulun­
mayı tasarlıyorlar, bu büyük talihin ilk meyva­
sından koparmayı düşünüyorl ardı. Küçük ço­
cuklar heyecan içindeydi ler. Ama hepsinden
çok, inci tüccarları, bu i l g i çekici haberi a l m ış­
lar, o sabah erkenden, dükkAniarında siyah ka­
d i fe tepsileri oneıne oturmuşlar, bekliyorlar, in­
ciyi parmakları arasında nasıl yuvarlayacakla­
rını, satış sahnesinde oynayacakları rolü tasar­
l ıyorlard ı .
B u n l a r birbirine rakip a y r ı tüccarlar sanı­
l ırd ı, belki de b i r zamanlar Oyleymiş, ama bun­
dan gelecek zarar derhal anlaşılmış, rekabet he­
yecanı içinde bazan inci avcılarına fazla para
veri l m işti. Tabii bOyle bir israfci katlan ı l ı r m ı y­
dı? . . Şimdi artık birçok e l l i bir tek inci tae­
can vardı, dükk3nlarında oturan bu eller şim­
diden d i rektif atm ışlar, Kino'nun incisine ne pa­
ha biçeceklerini kesti rmişler, rollerini nasıl oy­
nayacaklarını kararlaşt ırmışlard ı . Bunların al­
dıkları maaştan başka bir ç ıkarları olmadığı
halde, inci fiyatlarını k ı rmaya canla başla ça­
l ışırlardı. Çünkü her adam, bu dünyada tuttu­
ğu iş hakkında dUşOneesi ne o l u rsa olsun, onu
1 N C t 63
öven tek bir kelime için, mevkiinde en ufak b i r
yükselme için e l i n d e n g e l e n i yapar, kanaatle­
rinden fedak�rl ığa kadar g ider. Bununla bera�
ber, bu tüccarlar inci tüccarı olarak da, en iyi
ve en başa r ı l ı tüccar olabilmek için, inciyi en
aşağı fiyattan satın almayı bir gOrev b i l i rlerdi.
Bu sabah güneş pek sıcaktı. Körfez rutu­
beti çekmiş, hava işba h a l i n e gelmiş, görüş sa�
hası büsbotan daralmıştı. Her şey titriyor, ha­
yal meyal gOrOnOyord u . Kasabanın kuzeyinde
muhteşem b i r manzara yer a l m ıştı, mükemmel
b i r serap ... iki yOz m i l kadar uzaklarda çamla
örtülü koca koca dağlar ve çarnların araların­
dan yükselen b i r yığın kaya tepeler ...
Yine bu sabah balıkçı kayıkları sah i l e çe­
kilmiş, balıkçılar inci avına ç ıkmamışlard ı. Bu­
gün b i rçok şeyler olabilirdi. Kino incisini sai­
mağa g i d i yordu.
Kulübelerde Kino'nun komşuları kahvaliı­
dan sonra uzun uzun konuştu lar, onlar da bir
inci bulunca neler yapacaklarını sayıp döktü­
ler. Biri Roma'da oturan büyük Kutsal Baba'­
ya hediye gOndereceğ i n i sOyled i , bir başkası,
bin yıl için çocuklariyle torun larının ruhlarına
yetecek kadar Ayin okutaeağ ını mırıldandı, bir
İNCİ
OçCıncoso al acağ ı parayı La Paz fakirlerine da­
ğ ıtacağ ı n ı , bir dördOneOsO ise parayla insan­
ları nasıl sefaJetten kurtaracağ ı n ı anlattı dur­
du. Hepsi paran ı n Kino'ya zarar vermemes i n i ,
baş ı n ı döndormemes i n i , köt O I O k aşıl amaması­
n ı , onda h ırs ve nefret hislerini uyan d ı rmama­
sını, onu kötO yOrekli yapmmas ı n ı d i l ed i ler. Ki­
no'yu h erkes çok severd i . Inci onu mahvetme­
meliydi. . . Hele iyi kalbii karısı Juana'ya ve
gOzel Coyotito'ya hiç dokunmamal ıydı. Eğer
bu inci felAketlerine sebep o l u rsa, pek yazık
olurdu.
Kino i l e Juana bu sabah ı çocuklarının doğ­
duğu sabaha benzetiyorlard ı . Bugün bundan
sonra gelecek buton gOnleri etkileyecekti. Bun­
dan sonra artık hep birbi rl erine "Inciyi satma­
dan iki yıl önceyd i , " yada, " I n c i y i sattıktan al­
tı ay sonrayd ı," diyeceklerdi. Juana havayı in­
celedi kten sonra Coyotito'ya vaftiz i ç i n hazır­
ladığı elbiselerini giydirdi. Artık vaftiz de ya­
pabi leceklerd i . Paraları olacaktı ... Juana saçla­
rını taradı, uçlarına iki kırmızı kurdeiA bağla­
dı, g e l i n l i k e l bisesi n i giydi. Hazır oldukları za­
man gOneş gökyozonon dörtte birine tırman­
mıştı. Kino'nun eski pCıskı.i beyaz e l bisesi hiç
İNC1 65
olmazsa temizdi . Bugon artık bunları son de­
fa olarak g l yecekti, Oğleden sonra yeni e l bise­
leri olacaktı.
Kulübelerinin aralıklanndan Kino i l e ka­
nsım gözetiiyen komşular da g i y inmişlerdi, ha­
zırdılar. Bunların beraber g itmesinde h i ç b i r fev­
kaiAdel i k yoktu. Bu tarihi anda beraber bulun­
maları şarttı, bulunmazlarsa, delilik olurdu,
dostluğa sığmazd ı . Juana atkısın ı başına d i k­
katle Orttü. bir ucunu koltuğunun altından ge­
ç i r d i , öteki ucunu sağ e l i y l e tuttu. Bu şekilde
Coyotito'nun yerini de hazırlamıştı. Coyotito
buradan etrafı görebilecekti, belki de hatı rla­
yacaktı... Kino bOyCık hasır şapkasını g i y d i ,
eliyle düzeltti ve h i ç b i r s o r u m taşımayan be­
kar bir erkek g i b i arkaya doğru itmed i , yaşlı­
lar gibi d Cı pedüz de başına oturtmadı, b i raz
One doğru eğd i . Böylece c iddi, b i raz saldırgan
bir tav ı r a l ıyordu. Her i nsan giyiniş tarzında
bi rçok şeyler okunduğunu b i l i yo r gibiydi. Ki­
no sandallarını ayaklarına geçird i , arkalarını
çekti. Inciyi yumuşak b i r geyik derisi parca­
sına sardı ve deriyi kesesine yerleştird i . Deri
kese de gömleğ i n i n cebine indi. Baltaniyesini
66 ıNcı
d i kkatle devşirdi, d a r ve uzun b i r parça ha­
linde sol omuzunun üstOne attı, artık hazırdı-
lar.
Kino ciddi b i r tavırla, kulübeden d ışarı
çıktı. Coyotito'yu taşıyan Juana peşinden yü­
rüdü. Kasaba yolunu tutunca bOtan komşular
da onlara kat ı l d ılar. Kulübe kazıklarından bah­
çe çitlerine kadar uzanan yolları coluk çocuk
dol durmuştu. Durum çok ciddi olduğu için, yal­
nız Kino'nun kardeşi Juan Tomas yanında yü­
rüyordu.
Juan Tomas kardeşini ihtiyatlı olmağa da­
vet ett i : " Dikkat et, seni aldatmasınlarl"
Kino onu tasdi k ederek: "Çok d i kkat l i olmak
lAzım!" dedi.
Juan Tomas devam ett i : "Başka piyasalar­
dan h i ç haberimiz yok, bizi aldatıp al datma­
dıklannı nasıl anl ıyacağız."
"Doğru. Ama piyasayı nasıl anhyabiti riz?
Biz burada bulunuyoruz, başka piyasalar da
burada değ i l . "
Kasabaya yaklaştıkça kalaba l ı k yoğunla·
şıyordu. Juan Tomas'ın artık s i n i rleri bozu lmuş,
konuşuyor, konuşuyordu: "Kino, sen doğma·
dan, yaşl ılarımız indierin daha fazla para ge·
!NCl 67
tirebileceğ ini ummuşlar, bir çare aramışlar, bü·
tOn incileri b i r araya toplayıp, bir adam tut·
muşlar ve bu adamı hOkOmet merkezine gOn·
dermişler, ama bu adam bir daha geri dönme·

Kino baş ı n ı salladı: "Evet, b i l iyorum."


"BOylece inciler kaybolup gitti. Yola bir
adam daha çıkardılar, o d a aynı Akıbete uğ·
rad ı , b i r daha kimse yazono gOrmedL Büyük·
lerimizin bu tasavvuru yOrOmedi, eski usule
dOndOier."
"Evet b i l i yorum. Babamın bu olayı anlat·
tığını hatırlıyorum. Iyi bir fikirmiş. Ama bu lik·
re kilise de mOdahale etmiş, bu usul. dini de·
ğ i l miş. Kutsal Baba'mız bOyle açıklamış, inci·
terin kaybı da Allah tarafından bu suçu işle·
yeniere bir nevi cezaymış. Yine babamdan duy­
duğuma gOre, Kutsal Baba'mız, her erkek ve
kadının evren kalesini korumak için gönderilen
birer asker olduğunu söylemiş, herkes kendi
gOrevini yapmal ıymış, yerinden aynlmamal ıy­
mış, yoksa kale cehennem zebani lerinin hCıcu­
..
muna uğrarmış . . .
"Evet, ben d e bu vaızda bulunmuştum.
Kutsal Baba'mız pek açık konuşmuştu."
68 l N C 1

Kardeşler yOrOrl(.en gözleri b i raz şaşı ba­


kıyordu. Dört yüz yıldır babaları. dedeleri, de­
delerinin babaları, hep biraz bOyle bakarlar­
dı. Yabancıların memleketlerine gelip d e nüfuz­
larını korumak için silAh kulland ıklarından be·
ri, bu halk hep bi raz bOyle şaşı bakar, dudak
bükerek kend i içlerine çeki l i rlerdi. B u şeki lde
davranmayı, tek savunma usulü olarak alabi­
l i yorlard ı , bu kaleyi h i ç b i r kuvvet y ıkamazd ı .
Alay, yoluna devam ediyordu. Bugün pek
onemli b i r gündü. Büyükler bağırmaya, ağla­
maya, şapka çalmaya, saç karıştırmaya teşeb­
bOs eden çocukları hemen susturuyor, bir ih·
tiyar, yeğe n i n i n omuzlarında alayla yürüyordu.
Şimdi artık çerden copten yapılmış kuiCıbeler
mahallesini geçmişler, kasabanın taş binalı, bl·
raz daha geniş sokaklı mahallesine varmışlar·
d ı . Ki1 iseyi gecerken her zaman olduğu g i b i ,
d i lenciler alayı, kafileye kat ı l d ı . Bakkallar baş·
larını dakkAndan çıkarıyordu, kocok kahveler
tamamen boşalmıştı. Alay yOrOyor, gOneş so­
kaklara vuruyor, en ufak taş bile gölge yapı·
yordu.
Alayın yaklaştığı haberi, inci tüccarları·
n ı n bulunduğu sokağa daha Oneeden gelm iş·
lNCl ..
ti. Inci taecariarı masa larının OnOnde toplan­
d ılar, tetikte durdular. Hepsi onlerine b i rer kc\­
ğ ıt aldı. Kino, onları meşgul görmeliydi. Inci­
lerini hemen masalarının gözlerine yerleşti rdi­
ler. Kino, fevkalade incisinin yanında daha aşa­
ğ ı incileri gOrmemeHydi. Incinin harika b i r "DOn­
ya incisi" olduğunu çoktan haber a l m ışlardı.
Inci tcıccarlarının topland ı ğ ı sokak dar b i r so­
kaktı. Dakkan pencerelerinin kepenkleri i n i kti,
içeriye pek az ışık sızıyordu.
Dakkanların birinde şişman b i r adam bek·
l iyordu. B u adamın yOzO babaya n i , gözleri dost­
çaydı. Bu adam hep key i f l i key i f l i , herkese se­
lam verir, herkesin elini sıkar, türlü ıatifeler
yapar, ama tam b i r latife ortasında derhal dur­
mayı bilir, yazono OzontO kaplar, gözleri ya­
şam, geçenlerde teyzenizin veya dayanızın Ol­
düğünü hatırlar, mateminize katılırdı. Bu sa­
bah masasında, içine kırmızı b i r hatmi yerleş­
tirilmiş b i r vazo vardı. Bu vazo, siyah kadife
dOşeli inci tepsis i n i n yanında duruyordu. Çok
i y i traş olmuştu, elleri temiz, tırnakları par­
laktı. Dükkanın kapısı sabah güneşini almak
için ardına kadar açıktı. Ağzı kapa l ı b i r şar·
k ı m ı r ı ldanıyor, sağ eliyle bir parayı döndOrü-
10 1 N C t

yor, döndürOyordu. Para gözden kayboluyor,


tekrar görünüyor, parıld ıyor, fırıld ıyordu, ama
bizim tüccar, gösterd iği maharetin farkmda bi­
l e değildi. Elleri mihaniki işliyor, gözleri kapı­
d a , şarkısını mınldan ıyordu. B i rdenbire alayın
ayak seslerini işitti. Elleri daha da süratle ca·
l ışmağa başladı. Kino kapıda durunca. sikki:ı
fırıldadı fınldadı, gözden kaybofuverdi. Şişman
adam: "GOn aydın, b i r emriniz mi var, dos­
tum?" dedi.
DOkkAnın karan l ığ ı n a Kino'nun gözleri da­
h a pek ahşamamıştı. Içeri d i kkatli d i kkatli bak­
tı. $işman d akkAn sahibi dertıal değişmişti. Yo­
zO hAlA ga loyordu ama, gözleri, kartaı gözle­
ri g i b i , dik, sert ve zalim bakıyordu. Masanın
arkasında hAlA mete l i ğ i çeviriyor, çeviriyordu.
Kino: "Bir incim var," dedi.
Juan Tomas, Kino'ya yaklaştı. Kino'nun se­
sini pek beğenmemişti. Işi küçamsayor gibiy·
d i . Komşular kapın ın etrafını sard ı lar. çocuk·
lar, çocuklar pencere parmaklıkianna tırman·
dılar, içerisini görmeye çal ışıyorlardı. B i rkaç
çocuk, e l ve ayaklarının üstünde Kino'nun ayak·
larının dibinden, dakkAnın içine dalmaya çalı·'
ş ıyorlardı.
t N c t 71

Adam parmakları delice meteliği çeviri·


yordu.
Şimdi Kino bilinçaltı kişiliğinin de bir rol
oynad ığının farkındaydı. Yavaş yavaş cebinden
kesesini ç ıkard ı , yumuşak deri parçasını yavaş
yavaş içinden aldı, sonra Ani b i r hareketle si·
yah kadife tepsi nin üzerine hArika incisini yu­
varlad ı , bil inçsiz gözlerle, tOccarın yüzOne bak­
tı. Bu yOz en ufak bir değişiklik göstermiyor·
du, ama Kino masanın arkasındaki elin titre­
d i ğ i n i görmedi, metelik dengesini kaybetti, tCıc­
carın kucağına dOştO. Toccarın parmakları kıv·
rılmış, yumruğunu sıkıyordu. Nihayet bu gizli
e l yerinden çıktı, şehadet parmağı tepsideki in­
ciyi ileri geri yuvarladı. Tüccar şehadet ve baş
parmağiyle inciyi kaldırdı, gözlerine yaklaştır­
d ı , havada evirdi, çevird i .
Kino'nun netesi d u r d u , komşuların netesi
durdu, ağ ızdan ağ ıza bir fısıltı başlad ı , " I nci·
yi muayene ediyor. .. daha bir değer biçmedi. ..
paha biçemedi ... "
Şimdi tOccarın eli bir şahsiyet olmuştu.
B u el inciyi tepsiye fırlattı, şehadet parmağı
onu i l e ri geri itti, hakaretamiz b i r tavır a l d ı .
Taccarın y a z o n o a z ı c ı k OzOntOyle k a r ı ş ı k a l a ·
72 t N C t

yımsı bir gülümseme kapladı. Omuzlarını kal­


dırdı, bu incinin değersiz oluşu, sanki kendi
suçu olmadığ ı n ı anlatmak ister gibi: "Çok Oz­
gOnOm dostum , " dedi.
Kino: " I y i ama, bu incinin değersiz olma­
sına i mkAn yok . . . bey i m . "
Toccarın parmakları i n c i y i tepside tekrar
bi rkaç defa hapiattıktan sonra:
"Delinin altın fıkrasını hiç işittin mi, dos­
tum," dedi, " işte bu inci tıpkı delinin altınına
benziyor... fazla büyOk. Bunu kim a l ır? Boyle
b i r şey için piyasa b i l e yoktur, bu, yalnız bir
garibe olarak teşh i r edilebilir. Yine tekrar edi­
yorum, çok OzgOnOm dostum. ama sen bunu,
pek değerli bir şey sanma . . . "
Kino'nun yOzO b iraz kayg ı l ı bir şaşkınlık
içindeydi: . . Ama bu bir Dünya incisi, bunun
gibi bir inci daha kimse görmemiştir."
"Aksine, bu inci fazla büyük, bir işe ya­
ramaz. Ancak b i r meraklısı ç ı ka r da deniz ka­
bukları kolleksiyonuna i lAve etmek isterse ala­
b i l i r, bir de belki b i r müze alır. Dur bakayı m ,
ben s a n a bunun i ç i n a n c a k bin pesos verebi-
!irim."
Kino'nun yüzü bu sefer gerginleşti ve teh-
1 N C t

likeli gOrOnmeye başladı: "Bu inci e l l i binden


fazla eder, bunu sen de biliyorsun, ama beni
aldatmak istiyorsun . ' '
TOccar, toplanan halk arasında da bir m ı ­
rıltı başlad ı ğ ı n ı duydu ve b i r a z O r k t O , hemen:
"Beni aldatıyor sanmayın, başkalarına da
sorun, gidin inciyi kime isterseniz gösterin, yada
bi rkaç taecan daha buraya çağırtay ım, göre­
ceksiniz, onlar d a aynı şeyi sOyliyecekler. ( " Ev­
lAt!" diye seslen d i , ç ı rak arka kapıdan başını
çıkard ı . ) Oğlum, gel buraya, çabuk git filAn�
filAn ve fiiAnı buraya çağır. Niçin çağ ırd ı ğ ı m ı
s a k ı n söyleme, y a l n ı z b e n i m bir iki dakika gö­
rOşmek istediğimi söyle, emi?"
TOccann sağ eli tekrar cebine gitti, mete­
liği çıkard ı , maharetini gOstermeğe başladı. Me­
telik donoyor, dOnOyor, parmaklan azerinden
atlıyor, geliyor g i diyordu. Komşular aralarında
b i r şeyler fısıld ıyorlardı. Boyle b i r şey olacağı­
n ı tahmin etmişlerdi. Inci blıylıktlı, ama tuhaf
bir rengi vard ı . Kendileri de bi raz değerinden
şüphe etmişlerd i . 1 000 pesos. onlar gibi yok­
sul insanlar için hiç de fena bir servet değildi.
Kino bu parayı kabul etse ne olurdu? Daha don.
b i r meteliği yoktu.
- -
74 İ NCİ
Ama Kino gerginleşmiş ve kaskatı kesil­
mişti. Ta tihinin çOktOğOnO, kurtların etrafını sar­
d ığ ı n ı , karta lların başı üstünde uçuştuğunu his­
sediyordu. Kötü hislerin de etrafında delaştı­
ğını anl ıyor. Koruyucusuz ve savunmasız kaldı­
ğını biliyordu. Kadife tepsinin içinde, pırıl pı­
rıl yanan inciden . tüccar gözlerini ayırm ıyor­
d".
Kapıdaki halk biraz dağ ı l d ı , y e n i g Eı l e n Oç
tüccara yol verd i . B u kalaba l ı k derin bir ses­
sizlik içinde din lemeye başladı. Pazarlık esna­
sında geçecek konuşmadan tek bir kelime ka­
ç ırmak istemiyorlard ı. Kino d a sessiz ve tetik­
teydi. Arkasına bir e l dokundu, dondo, Juana'·
nın gözleriyle karşıl aştı. Kino yeniden kuvvet
buldu.
Kapıdan g i ren tllccarlar n e birbirlerine, n e
de i n c i y e baktılar. M a s a n ı n arkasındaki dük·
'kAn sahibi konuşmağa başlad ı :
" Ş u inciye b i r bakın, sahibi o n u aldattı·
.ğ ımı sanıyor, alın iyice inceleyin; (sonra Kino'·
ya döndü) gördün mO, ben ne paha biçtiğimi
söylemed im."
Birinci tüccar, i l k defa görüyormuş gibi
yaparak inciyi eline a l d ı , iki parmağı arasında
t N c 1 75

evirdi çevird i , sonra da küçümseyen b i r edayla


masaya fırlattı: "Beni işe karıştırmayı n , ben
buna beş para vermem. Istemem, bu bir inci
d e � i l . inci azmanı gibi bir şey."
Şimdi ikinci tüccar, ·kısa, zayıf, tat l ı sesli
bir adamdı-, inciyi aldı, iyiden iyiye inceledi,
cebinden bir büyülteç ç ı kardı, yine baktı, tatl ı
tatlı güldü: "BOyle inciler macundan yapılır,
bunlar yumuşak ve tebeşi rimsidirler. B i rkaç ay
içinde renklerini kaybederler. Bak ... (Kino'ya
pertavsızı uzattı , nasıl kul lanaca� m t gösterdi .
Büyülteçle inciyi inceleyen K i n o b i r an i ç i n şa­
şalad ı ) . Bak, gördün mü? . . "
Üçüncü tüccar, Kino'nun elinden inciyi al-
dı:
"Müşterilerimden biri bOyle şeyler sever,
500 pesos veri rim, belki mUşterime 600 pesosa
satabilirim."
Kino hemen inciyi ttıccarın elinden aldı,
ceylAn derisine sardı ve cebine attı. Masanın
arkasındaki adam:
"Buna d e l i l i k derler ama, ilk sözümde du·
ruyoru m . 1 000 pesos veririm," dedi.
Şişman adam Kino'nun inciyi cebine attı·
� ı n ı gOrmtıştCı. Kino:
76 1 N c ı

"Beni aldatmayın ız. I n e i m i burada satmı­


yacağım. Belki de hOkCımet merkezine kadar
gideceğim," dedi.
Tüccarlar derhal gOzgOze bakıştılar. Oyun­
lannda b i raz fazla ileri gittiklerini anladılar,
eğer başaramazlarsa asıl tüccardan azar işi­
teceklerini b i l i yorlard ı. Masan ın arkasından dük­
kAn sahi b i hemen atıldı: " 1 500 e cıkara b i l i ri m . "
Ama K i n o . a r t ı k d i n lemiyordu. Halk ara­
sından yol açtı, öfkesinden kan başına sıçra­
mıştı. Kalaba l ı ğ ı yararak bOyCık adımlarla iler­
l i yor, arkasından Juana, Adeta kaçareasma gi­
d iyordu.
Akşam olunca, komşular kulübelerinde ek­
mek ve fasulyelerini yerken , sabahki bOyOk ola­
y ı tartıştılar. Kino'nun ineisi de ne malmış ya?
Demek hepsini de aldatmıştı. El bette tOccar­
lar onlardan i y i bilirdi. Sonra ne yalan sOyle­
meli, tüccarlar aralarında hiç konuşmamışlar­
d ı . Üçü de incinin fazla bir değeri olmadığ ı n ı
sOylemişti ler. Içlerinden b i r i : "Iyi a m a , ya da­
ha önce aralarında anlaşmışlarsa?" dedi.
B i r başkas ı : "Öyleyse, demek bUtOn ha­
yatımız boyunca hepimiz, her vakit aldanıyo­
ruz," diyordu.
l N C t 77

Bazılan d i yorlardı ki, Kino 1 500 pesosu


kabul etmeliydi. B u bile ömründe görme d i ğ i bir
para değil miydi? Kino d i kkafa l ı l ı k yapm ıyor
muydu? Merkeze kadar gittiğini farzetsek bile,
bakal ım orada incisini alacak bul unacak mıy­
d ı ? Şimdi buradaki tüccarları da gücendirdi.
Onlarla d a artık h i ç b i r al ış-veriş yapamazd ı.
Acaba Kino di kkafa l ı l ı k yaparak kendi kendini
mahvetmemiş miydi?
Daha başkaları. Kino cesurdur, haşindir
ama, daima dürüsttOr. Hepimiz onun cesaretin­
den faydalanmal ıyız, d i yorlar, Kino'yla övünO­
yorlard ı.
Kino kulübesinde yataklık hasırma çOmel·
m i ş , kendi kendine koruyordu. Inciyi ocak taş­
l arından birisinin altına gOmmOştO. Hasırma o
kadar uzun uzun baktı ki, hasırın OrgOieri gOz·
lerinin OnOnde kımıldamaya başladı. Kino eski
dOnyasını kaybetmiş, yeni dOnyasını bulamam ış­
tl, korkuyordu. Hayatında h i ç b i r gOn kOyünden
d ışarı ç ı kmamıştı. Yabancılardan ve yabancı
yerlerden korkard ı . Hele şu başşeh i r dedi kleri
garabet d o l u canavar şeh i rden pek O rkerd i . Bu
şeh i re gidebil mek için dağlar aşmak, nehirler
gecmek, uzun uzun gitmek lflızımd ı . Ama Ki·
78 1 N C 1

no, eski dünyasını kaybetm işti, yeni dünyasına


tırmanması IAzımdı. Çünkü onun geleceğe ait
düşü bir gerçekti, bu gerçek yok edi lemezdi.
"Giderim," demişti, g idecekti. Zaten yarı yolu
aşmamış mıydı? Juana, kocas ı n ı gözleriyle iz·
lerken, Coyotito'yu temizledi , emzird i , sonra
da mısır ekmeğinden ibaret olan akşam yemek·
lerini hazırladı.
Juan Tomas geldi, yanına cOmeldi ve ses·
siz oturdu. Nihayet Kino sordu: "Başka ne ya­
pabilirdim? Hepsi dolandırıcı."
Juan Tomas ciddi b i r tavırla başıyla tas·
dik etti. Juan daha büyüktıi. Kino, ona akıl da·
nışırdı.
" N e bileyim?. . Bildiğim bir şey varsa, doğ·
duğumuz günden tabuta g i receğimiz gOne ka·
dar dolandınlmaktayız. Ama yine de hayatta·
y ız. Sen yalnız inci taecariarına de{ıil, bütün
hayata karşı isyan ettin. Senin hesabına kor·
kuyorum."
"Açlıktan başka korkulacak b i r şey var
mı?"
Ama Juan Tomas, başını yavaş yavaş b i r
y a n d a n b i r y a n a sallayarak:
·"Her şeyden korkmalıyız. Farzedelim sen
İNC I 79
haklısın, incinin bOyCık bir değeri var, sanıyar
musun bunların elinden kurtuldun?"
" N e demek istiyorsun?"
"Bilmem, ama senin hesabına korkuyo­
rum. Yeni bir yola saptın, bu yolu da b i lmi­
yorsun."
" N e yapa l ı m , gideceğ i m , hem pek yakın
d a gideceğ im."
"Evet, gitmelisin, ama acaba başşehri bu·
radan farkit m r bulacaksın? Burada dostlarm
var, biz varız, orada kimsen olm ryacak."
"Ne yapayım, içim içime sığm ıyor, oğlu­
mun da b i r hakkı olmalı, oğlumun geleceğini
mahvedemezler. Dostlarım bana yardım eder."
"Dostların senin için rahatlarını bozmaz,
teh l i keyi göze al mazlar. Allah yard ımcrn olsun."
Kino da: "Senin de Allah yard ırnem olsun,"
dedi.
Iki kardeş birbirine veda etti. Kino'nun
onande artık hiçbir şey duramazd ı .
J u a n Tomas gittikten sonra K i n o , hAlA d O ·
şOnOyordu. Bir çaresiz l i k içindeydi, her y o l u
ka pal r gOrOyor, y a l n ı z "Düşman (ürküSU" bey­
ninde çınl ıyordu. Ama duygulan çok has­
sastı. Gecenin en ufak sesini al ıyor, ağaçlara
İ N' C İ
yerleşen kuşların cıvıltısını duyuyor, kedilerin
eşierini çağırması kulağına geliyor, ufacık dal·
gaların sah ile vurup geri dönmelerini, enginle·
rin sessizliğini işitiyor, çekilen suların bıraktı·
ğ ı tortu ların keskin kokusu burnuna çarpıyor,
ocaktaki küçük alev ışıklarının hasırın örgüleri
Ustande aşağı yukarı zıpladıklarını görUyordu.
Juana konuştukça Kino'nun gözleri parla·
dı, o kocası n ı iyi bilirdi. Yalnız ona yakın du·
rarak, sessizce, e n bUyük yard ı m ı yapacağ ını
da bilirdi. Juana d a "Kötıilük tıirküsıi" n U du·
yuyor, onunla savaşmak için, "Aile tıirkUsU"
nU söylüyor, a i l e sıcak l ı ğ ı , emniyeti bUtaniUğO
içinde tesel l i bulmağa çalışıyordu. Coyotito'yu
kucağına aldı, ona ninni söylerneğe başladı.
KötUIUğO defetmek istiyor, sesi kara n l ı k musi·
kinin tehdidi altında cesur ç ıkıyordu.
Kino kımıldandı, ama yemek istemed i . Ca·
n ı istediği zaman, isteyeceğ ini bil iyordu. O
anda Kino'nun gözleri dehşetle açıldı. Bir şey·
ler seziyor gibiydi. Hisleri açık değildi, ama
onu tehdit ediyorlar, çağırıyorlar, harekete geÇ·
mesini emrediyorlard ı . Sağ e l i gOmleğine git·
ti, bıçağını yokladı, gözleri genişledi . Kalktı,
kulUbenin kapısına doğru yUrUdU.
İN C 1 81
Juana onu durdurmak istedi . Durdurmak
için elini kaldırd ı , ama dehşet içinde, eli ha·
vada kaldı. Kino uzun zaman karanl ığ a baktı,
sonra d ışarı çıktı. Juana d ışarıda patırtıyı, dO·
ğUşil, boğuşma gilrilltUsUnO duydu, dehşetten
donakaldı, dudakları bir kedi dudağı gibi diş·
lerinden ayrıld ı , Coyotito'yu yere b ı raktı, ocak·
tan bir taş alarak d ışarı fırladı, ama boğuşma
bitmişti. Kino yere seri l m i ş kalkmağa uğraşı·
yordu, yanında kimse yoktu. Yalnız birtakım
gOigeler, denizin hafif hafif sah i l e vuruşu ve
enginlerin sessizl i ğ i vard ı , bir de kOtuiOk, her
taraflarını sarmıştı, kulUbenin arkasında, bah·
çede, duvarların kenarında, havada, her yer·
de ...
Juana elinden taşı dOşUrdO. Kino'ya koş·
tu, onu kolları arasına aldı, kaldırdı, kuiObeye
kadar gitmesine yardım etti. Kino'nun başından
kan akıyordu, yanağ ında, kulağından çenesine
kadar bir yara vard ı, yarı baygın bir haldeydi.
Başını bir yandan bir yana sall ıyordu, gömleği
yırtılmıştı. Pantelonu hemen hemen ayakların·
dan sıyrılmıştı. Juana onu yataklık hasırma ya·
tırdı, etekliğiyle yüzündeki kanı sildi, koştu bir
82 l N C J

ibrik şarap getirdi. Kino MIA başını salhyordu.


Juana sordu: "Kimdi?"
' ' B i l mem, goremed im.··
Juana b i r i brikte su getirdi . kocasının yO·
zano yıkadı. Kino yalnız uzun uzun boşluğa ba­
kıyordu.
"Kino, kocacığım, sesimi işitiyor musun?"
Klno: " lşitiyorum," dedi.
"Kino, bu inci kOta, gel onu yok edelim,
iki taş arasında ezelim, tekrar den ize fırlata­
lım, Kino, bu kota, kota, kota . . . "
Juana konuştukça Kino'nun gözleri parla­
dı, ateşlendi, haşinleşti, kaşları geri ldi, iradesi
kuvvetlendi:
"Hayır, bu işle savaşacağ ı m ve kazana·
cağım ... Hakkımızı arıyacağ ım. (Yumruğunu
hasıra indirdi.) Bana inanm ıyor musun? .. Ben
bir erkek değil miyim? Sabah olunca, kayığa
bineriz, gideriz; denizler, da!}lar aşarız, baş­
kente varırız, sen de ben de artık dolandırıl·
mayacağız. Ben b i r erkek değil miyim?"
Juana cevap verirken sesi tltriyordu: "Ki­
no korkuyorum, b i r erkek d e Olebilir. Şu inciyi
denize atalım."
"Sus, yeter artık, sus, ben erkeğ i m . "
İ N C 1 83
Juana sustu, Kino'nun sesi buyurucuydu.
Kino devam etti: " B i raz uyuyahm. Şafak sO·
kOnce, yola ç ıkarız. Benimle gitmekten korku·
yorsun, değil mi?"
"Hayır, kocac ığım."
Kino, karısına tat l ı ve şefkatl i gözlerle bak·
tı, eliyle yanağ ı n ı okşad ı: " B i raz uyuyal ım,"
dedi.
V

I l k horozlar daha Otmeye başlamadan ay


gOkyazonde y Okseliyordu. Kino karanl ıkta gOz·
lerini açtı. Yakınlarında birinin yOrOdOğUna h is­
setmişti, ama hiç hareket etmed i , yalnız göz­
leri karan l ı kta etrafı tarad ı. Çalı çırpı aralık­
larından kulo beye sızan donuk ay ışığının ay­
d ı n l ığında Juana'nın kalktığını, ocağa doğru
gittiğini gOrdO. O kadar dikkatli iş gOrOyordu
ki, ocağın taşı n ı kal d ı rd ı ğ ı n ı bile duymadı, son­
ra da bir gölge gibi kulUbenin kapısına doğru
kayıverd i . B i r an Coyotito'nun beşiği ononde
durakladı, sonra kapının OnOnde bir siyah nok·
ta halini aldı, nihayet kayboluverdl.
Kino, Juana'nın ne yapacağ ını anlamıştı,
öfkeden kOpOrdü, yuvadanarak ayağa kalktı,
Juana'nın çıkması kadar sessiz ve çabuk, onu
izlemeye koyuldu. Juana'nın sahile doğru giden
h ız l ı adımlanndan başka bir şey duyulmuyor·
du. Kino arkadan pek sessiz gidiyor, ama öf­
keden tepesi atıyordu. Juana kuiObenin çit du-
1 N C 1 ..
varını aştı, ufak kaya parçalarının Cısiünden
seke seke denize doğru ilerledi. B i r an içinde
kocasının peşinden geldiğini anladı ve koşma­
ya başladı. Tam eli havaya kalkmış, atmaya
hazırlanırken, Kino Uzerine sıçrad ı , inciyi kap­
lı, karısının yüzüne bir yumruk indirdi. Juana
taşların arasına yığıldı. Kino onu tekmeterneğe
devam etti. Ayın donuk ışığında dalgaların ona
çarptığ ı n ı gOrCıyordu. Geniş etekl iği suda yO­
zoyor, sonra dalgalar geri çekilince etekl i k
ayaklarına yapış ıyordu.
Kino, karısına uzun uzun baktı. Dişleri
meydana çıkmış, yılan gibi ıshk çahyordu. Jua­
na'nın gözleri tıpkı bir kasabın dCıkkanı onon­
de kesilmek için sırasını bekleyen b i r koyun
g i b i a ç ı l m ıştı, ama hiçbir korku eseri göster­
miyordu. Kocas ının gözlerinde ci nayet okunu­
y o rd u , ama Juana boyun eğmişti, h i ç i t i raz et­
meden, hiç d i renmeden Akıbetini bekliyordu.
Birdenbire Kino sakinleşti, içindeki öfkenin ye­
rini bir perişan l ı k aldı, karısına arkası n ı dön­
do, kumsa l ı geçti, kulübesine daldı. Içini b i r
boşluk kaplamıştı.
Hızlı bir hareket h i ssetti. bıçağına sarıl­
dı, kara n l ı k bir insan belirtisine indirdi, ama
86 t N C 1

bıçağı e l i n den yok oluverdi. B i rdenbire dizle­


rinden yakalan d ı ğ ı n ı , havaya kalkt ı ğ ı n ı , tekrar
toprağa çarp ı l d ı ğ ı n ı h i ssetti . H ı rslı parmaklar
elbiselerini araştırryor, kudurmuş eller vücudu­
nun her tarafında dolaşıyordu. Ama boğuşma
sırasında e l inden kayan inci patika azerinde
durmaya ç a l ıştı, yeniden yuvarlanarak küçük
bir kayanın arkasma gitti; ay ışığı onun botan
güzel liğini meydana ç ıkarmıştı.
Juana y ı ğ ı l d ı ğ ı yerden gCıçlOkle kalkabil·
d i . BOğrO ağrıyordu, yüzünde acı bir ifade var­
d ı . Ayakları üzerinde durmağa çalıştı, ıslak
etekleri hacaklarına yapışıyordu. Kino'ya karşı
hiçbir kızg ı n l ı k duymuyordu, kendisine, "Ben
b i r erkeği m " dememiş miydi? Bu cümle Jua­
na'ya b i rçok şeyler ifade ediyor, Kino'nun yarı
yarıya deli, yarı yarıya tanrı olduğunu sOyiO·
yor, aşılmaz dağlara ve nehi rlere karşı duraca·
ğ ı n ı anlatıyordu. Juana kad ınlara mahsus bir
hisle bu dağların şahlanacağ m ı , nehirlerin kO·
pareceğ i n i , karşılarına çıkanları yutacaklarını
b i l i yordu, b i l i yordu ama, elinde de bir şey yok·
tu, hiçbir şeyin OnCıne geçemezd i , çOnkCı Kino
b i r erkekt i , yarı deli, yarı tanrıyd ı . Juana on·
suz edemezd i . Bazan bu erkeğin karşısında bi·
İ N C İ 87

raz şaşırır, onu anl ıyamazdı ama, ona çok ih·


tiyacı vard ı , onu olduğu g i b i kabul ediyor, onu
çok, pek çok seviyordu. Tabii onunla beraber
gidecekti, icabında onu koruyacaktı, güçlükle
yürümeye başl adı, ilkin avuç larını sah ile çar·
pan ufacık dalgalarla ıslattı, bereli yazona tuz­
lu su ile yıkadı, yüzü yandı. Yavaş yavaş kum­
saldan kulübeye doğru sürünerek ilerledi.
Güney yOnOnO b i r sürü bulutlar kaplam ış·
tı. SOnOk ay bazan bu bulutların arkasına giz·
!eniyor, bazan meydana çıkıyordu. Juana yarı
karan l ıkta, yarı ay ışığında yürüyor, başı One
eğik, sırtının ağrısından ikibüklam gidiyordu.
Kulübenin bahçe çitini geçerken ay kapalıydı,
biraz sonra tekrar gOründO. Juana kOçCık ka­
yanın arkasında parlayan "büyük inci''yi gOr·
da, derhal diz çöktü, inciyi aldı. Ay, bulutların
arkas ına tekrar gizlendi. Juana b i r süre dizle·
rinin azerinde kaldı ve düşündü. Acaba sahi­
le dOnOp inciyi yok edivermeli miydi? O sırada
ay tekrar gOründO ve Juana biraz ileride iki
cesedin yatt ı ğ ı n ı gOrdO, One doğru atıldı, ce·
setlerden birinin Kino olduğunu anladı. Obor
cesetten koyu parlak b i r sıvı akıyordu. Juana
bu cesedi tanıyamadı.
88 1 NC 1

Ezi l m i ş bir bOcek gibi Kino'nun kolu ba­


cağı zor k ı m ı l d ıyor, boğazından bir hırıltı ge­
l iyordu. O anda, Juana eski mutlu hayatlarının
tekrar dOnm iyeceğ ini anladı. Patikanrn üzerin­
de b i r ceset, cesedin yanında Kino'nun kanlı
bıçağı duruyordu. Bu yeter b i r delil değil miy­
di? Inci bulunmadan onceki hayatlarını tekrar
yakalamak için elinden geleni yapmıştı, ama
bu hayat ondan artık ebediyen kaçmıştı, geri
dOnemezdi, birdenbire bunu kavrad ı . Geçmişi
arkada bırakmalıydı, kendilerini kurtarmaktan
başka çareleri kalmamıştı.
Içindeki acı tamamiyle kayboldu, artık ya­
vaş yavaş hareket etmiyordu. Olüye ait cesedi
h ızla patikan rn azerinden sürükled i , çitterin ara­
sına sakladı. Sonra Kino'ya dOndO, yüzUnO I S ·
lak etekliğiyle sildi. Kino kendine g e l i yordu,
in leme?je başladı, bir şeyler m ı rıldandı:
"lncimi aldılar . . . onu kaybettik . . . Artık her
şey bitti. . . Inci yok oldu . . . "
Juana hasta b i r çocuğu avutur gibi onu
yatışUrmağa çalıştı:
"Sus, işte incin, patikada buldum. Beni
anlıyor musun? . . Işte incin . . . Bir adam O l d O r·
dOn; kaçmal ıyız. Peşimizden gelecekler. anlı-
l N C 1

yor musun? . . Gün ağarmadan gitmeliyiz."


''Üstüme saldırdılar. . . Kend imi kurtarmak
için vurdum."
"Donko günO hatırlıyor musun? Kendini
kurtarmak için vurduğunu anlarlar mı? Şehir­
deki adamları unuttun mu? Onlardan insaf bek-
lenir mi?''
Kino derin b i r nefes aldı. H issetti ğ i zayıf­
lığı g i derrneğe çalış ıyordu:
"Beklenmez, hakkın var," dedi.
B i rdenbire i radesi yerine geldi ve tekrar
bir "erkek" oldu. "Çabuk eve git, Coyotito'yır
al. Kayığı suya i n d i reyim, hemen gidelim."
Yerden bıçağ rnı a l d ı , karıs ı n ı arkas ında bı­
rakarak sendeleye sendeleye kuı;nsalda i lerle·
di, kayığına yaklaştı. Ay bu luttan çıkınca ka·
yığın dibinde büyük bir yara açılmış olduğunu
g6rd0, Kino müthiş b i r ö f k e y e k a p ı l d ı . Artık
a i lesini karan l ı k bürOmOştO. "Kötlifük türküs(J"
her yanı kaplamıştı, tepelerde dolaşıyor, kıyıya
çarpıyor, dalgaları yarıyordu. Tekrar tekrar şı­
vanmış olan dededen kalma kay ı ğ ı mahvolmuş­
tu. Bu son kOtO IOk, tasavvur edi lerniyecek ka­
dar bOyOktü. B i r kayık öldürmek, b i r adam Ol·
d ü rrnekten daha fenayd ı . çünkü b i r kay ığın ço-
1 N C 1

cukları yoktu, b i r kayık kend ini savunamazd ı,


yara l ı b i r kayığın yarası iyi olamazdı. Şimdi
Kino'nun öfkesine b i r de matem karışmıştı. Bu
son darbe onu b i r buz deryasına çevi rmiş, hay­
vanlaştırmıştı. Artık g izlenmek, hacuma geçmek
.istiyordu. Şimdiden sonra yalnız kendini ve
ai lesini korumak için yaşıyacaktı. Başındaki acı­
yı h issetmiyordu, büyük adımlarla kulübesine
doğru yürüyordu. Başka birinin kayığını almak
aklından bile geçmed i , geçemezdi de, tıpkı bir
kayık delmek düşOneesini aklına sığdıramadı­
ğı g i b i . . .
i l k horozlar ötmeye başlamıştı, artık şafak
sOkUyordu. Erkenci kulUbelerin çalı çırpı du­
varlarının arasından dumanlar sızıyor, mısır ek­
meğ i n i n kokusu havaya dağ ı l ıyordu. Şafak kuş­
'ları kulUbelerin üzerinde uçuşuyor. bulutlar gO­
neye doğru toplanıyor, zayıf ay ışığını büsbO­
tOn kapl ıyordu. Taze bir rüzgAr körfeze uzan­
mış dile doğru esiyor, arasıra sertleşiyor, b i r
fırtınanın kop�cağ ı n ı belirtiyor, orta l ı ğ ı birbi­
rine katıyordu.
Acele adımlarla evine doğru yürüyen Ki­
-no'nun içi bi raz ferah ladı. Art ı k ne yapacağ ını
b i l i yordu. B i r çare kalm ıştı . . . E l i i l k i n gömleği-
1 N C t 91

n i n cebindeki ''Büyük inci"ye, sonra d a göm­


leğinin altındaki bıçağına gitti.
B i raz i l eride ufak b i r ateş gördü, sonra
b i rdenbire karanl ıkta uzun bir alevin yükseldi·
ğini, patikayı aydınlattığ ı n ı d a görda, ateşten
bir kuleyle karşılaştı, koşmaya başladı. Anla·
mıştı, kendi kulU besi yanıyordu, bu kulUbelerin
b i r an içinde yandıklarını da b i l irdi. Koşarken
birinin de kendine doğru koştuğunu farketti.
Evet, Juana, karısı gel iyordu, kollarında Coyo·
tito'yu taşıyor, omuzunda Kino'nun battan i ye­
sini sürOklıJyordu. Juana'nın gözleri dehşetten
açılmış, Coyotito korkudan haykınyordu. Kino,
kulübesinin mahvalduğunu anlamıştı.
Juana'ya hiçbir sual sormadı. Ama Juana
açıkl ıyordu:
"Her yeri altüst etmişler, yeri didik d i d i k
kazm ışlar, hatta. çocuğun beşi ğ i n i b i l e devir·
m işler. Ben kulübeye g i re r g i rmez kulübeyi ateş­
ledi ler."
Yanan kulübenin çılgın ateşi Kino'nun yü·
zünıJ aydın latıyordu:
" Kim?" diye sordu.
" B i l mem, b i rtakım esmer insanlar."
Bütün komşular kulübelerinden dışarı çık-
92 1 N C İ

mışlardı. Kıvılcımları ayaktariyle sOndOrmeye


çalışıyorlard ı . Kino bu parlak ışıktan OrktO. Pa­
tikanın kenarında çitlerio altında yatan cesedi
hatırladı. Juana'yı kolundan tuttu, komşu kulO­
belerin karanh�ına sOrOkled i . Artık ışıktan kaçı­
yordu ... ışıkta tehlike gOrOyordu. Bir an i ç i n
d O ş O n d O , sonra k u l ü b e karan lıklarını izleyerek
kardeşi Tomas' ın evine geldi, kapıdan içeri dal·
d ı ve Juana'yı içeri çekt i . Dışardan cocukla­
rın sesleri geliyor. komşuların bağrışmaları işi­
t i l i yordu. Komşular. onları yanan kuiObede sa­
narak yaygaralarını savuruyorlardı.
Juan Tomas' ı n kula besi tıpkı Kino'nunkine
benziyordu, zaten bu kuiObelerin hepsi birbiri­
ne benzerd i , hepsi ç a l ı çırpıdan yapılmış, her
taraflarından ışık ve hava s ızdı rıyorlard ı . Şim·
d i Kino i l e Juana oturdukları kOşeden yanan
evlerin i n alevlerini bile gOrOyor, dehşet sacan
yüksek alevleri, damın cOkUşOnO, ateşin başla·
d ı ğ ı gibi cabuk sonoşuno seyred iyorlard ı . Kom·
şular" onları ca� ınyor, en yakın akrabaları olan
Tomas'ın karısı Apolonia'nın yaslı c ı ğ l ı kları ha·
vada cınl ıyordu.
Apolonia, en i y i atkısının başında olma·
dığını hemen hatırladı, matem tOren ine hazır·
İ N C 1 93
lanmak üzere atkısını almak i ç i n kulUbesine
koştu . Duvarın d i b inde d u ran b i r kutuda at·
kısını araştırırken Kino yavaşca seslen d i :
"Apolonia, b a ğ ı r m a , b i z e b i r ş e y o l m a d ı . "
" B u raya nasıl geldiniz?"
"Bir şey sorma, derhal git, Juan Tomas' ı
buraya çağır. Bizim burada olduğumuzu kim·
seye söyleme, Aniadın mı?"
Apoloni a ' n ı n elleri b i r çaresizl i k i ç i ndey·
miş gibi OnOne sarkmıştı: "Peki, kayn ım," dedi.
B i r i k i dakika sonra Ju;:ı.n Tomas'la geri
dondO.
Juan Tomas b i r mum yakt ı , Kino'nun kO·
şesine doğru g e l d i . Karısına: "Sen kapıda dur,
kimseyi içeri b ı rakma," dedi.
Tomas daha bOyOktO. Kardeşine 8ımirce
sordu:
" N e var, kardeşim?"
"Karanl ıkta h acuma uğrad ım, boğuştum,
bir adam OldOrdüm."
Tomas hemen sordu:
"Kimd i?"
" B i l mem, karan l ı k içindeyim, her şey ka·
ran l ı k . . . karan l ı k . . . kara n l ı k ... "
"Sebep inci. Emin ol bu i n e i d e b i r uğur-
94 1 N Cl
suzluk var. Keşke satsaydın d a ondan kurtul­
sayd ın. Belki hAlA sata b i l i rsin, bu inciyle ken­
dine dirlik dCızenl i k satın alabilirsin."
Ama Kino şöyle cevap verd i :
" A h kardeşim. Hayatıma verd i ğ i m kıyme­
ti düşüren büyük bir hakarete uğ rad ım. Sahil­
de kayı!}ım parça parça olmuş, evim yandı,
yıkıldı, bir de çitlerio altında b i r ceset var.
Tek kurtuluş çaremiz kaçmak, kardeşim. Bizi
bir sOre için sakla, o l u r mu?"
Kino kardeşine d i kkatle bakıyordu. Bi rden­
bire yüzOnO bir kaygı kapladı, yoksa ağabeyisi
red mi edecekti? Buna engel olmak için hemen
devam etti:
"Uzun zaman için değil, gece olunca he­
men yola ç ıkarız."
"Saklanm."
"Sizi teh l i keye sokmak da istemem. Artık
ben b i r cozza m l ı gibiyim. B u gece muhakkak
giderim, siz d e gOven l i ğ e kavuşursunuz."
"Sizi koruyacağım ( karısına dOnere k ) : Ka·
pıyı kapa, Apolonia, Kino'nun burada olduğunu
kimseye sOyleme ... Aniadın mı?"
Botan gOn karanlıkta oturdular, komşula­
rın neler konuştukların ı duydular, kul O benin ara·
1 N C 1 ••

l ı klarından komşuların, kütlerin arasında kemik·


lerini arad ıklarını gördüler. Kino'nun kay ığının
d a paralandığı haberini a l ınca yine komşuların
nasıl kızdıklarını işittiler. Juan Tomas komşula·
rın şüphelerini önlemek için b irkaç defa arala·
rına kat ı l d ı . Kino, Juana ve Coyotito'nun Akı·
betleri üzerinde tahminler yOrOttO:
"Galiba azerierine çoken felAketten dolayt
güneye doğru kaçmış olacaklar?"
Başka birine:
"Kino den izden vazgeçmez. Belki başka
b i r kayık bulmuş, denize açılm ıştır. Apolonia
kederinden hasta yatıyor," dedi.
Gem i lerledikçe, fırtına arttı , kortezi dOv·
meye başladı, kıyıdaki ot ve sazları kopard ı.
Kulübenin aral ıklarından rüzgAr üfürüyordu.
Herkes hiçbir kayığın deniz üstünde emniyette
olmadığını b i l i yordu. Tomas, komşularına bu
sefer şunları sOyiOyordu:
"Kino gitmiştir, Kino denizdedir, Kino bo·
ğulmuştur.''
Juan kuiObeye dOnerken her defasında
ödünç b i r şey getiriyord u . B i r sepet dolusu
barbunya fasulye, bir kavanoz pirinç, b i r fin·
can kırmızı b i ber, bir avuç tuz, küçük b i r bal·
.. 1 N C 1

ta. bir eğe. b i r defasında d a kırk beş santim


uzunluğunda ağır bir b ıçak getird i . Bıçağı gö­
rünce Kino'nun gözleri parladı, keskin olup ol­
madığını parmağiyle yokladı, sonra da akşama­
ya başladı.
KOrfezin azerinde rüzgAr daha şiddetli OfO­
rOyordu. Sular kOptırOyor, kıyıdaki ağaçlar O rk­
mOş soraler g i b i sulara gOmOI Oyor, ince bir toz
bulutu karadan yükse l i yor, kOrfezin üstOnO kap­
hyordu. RLızgAr bulutları tamamen dağılmış,
hava açılmış, yalnız kar g i b i b i r toz bulotu
h e r yanı kaplamıştı.
Botan gün Juan ve kardeşi uzun uzun ko­
nuştular, b i r ara l ı k Juan sordu:
"Nereye g i deceksin?"
"Kuzey yonone. Kuzeyde b i rçok şeh irlerin
bulunduğunu işittim.''
"Kıyı boyundan g i tme. l i k araştırmayı ora­
larda yaparlar. Kasaba halkı seni yakalamağa
çal ışacak. HAlA yanında m ı inci?"
"Evet. Onu çok iyi saklıyacağım. Belki
birine hediye ederi m , ama tüccarların e l i n e dO·
şOrmem. B u inci artık benim hayatım, alnımın
yazısı demektir. Onu çok. çok iyi koruyacağ ım."
İNCİ 91
Kino bunları söylerken, gözleri soğuk, za·
t i m ve acı acı bakıyordu.
Coyotito mırıldandı. Juana çocuğunu sus·
turmak için başucunda putperest l i k i1Ahi ler1 mı­
rıldanmaya başladı. Juan, kardeşine:
"RüzgArın çıktığı i y i oldu. Ayak izleriniz
gOrQnmez," dedi.
Gece olunca, ay doğmadan sessizce yola
çıktılar. Juan Toma::'ın evinde a i l e töreni ya­
pıldı. Juana, Coyotito'yu arkasına aldı, üstünü
başOrtosayle Ortta. Çocuk, yanağ ı n ı annesi nin
omuzuna dayadı ve uyumaya başlad ı. Juana'·
n ı n atkısı çocuğu Orttükten sonra b i r ucu da
Juana'nın ağzını burnunu kapıyor, gecen i n kO·
tü havasından koruyordu. Juan Tomas, karde·
şini i k i yanağ ından OptO:
"Allah yard ı rn e m olsun."
Juan'ın yOzOndeki i fade kardeşini son de·
fa olarak gOrdOğOnO sOyiOyor, etrafında O l U m
havası yaratıyordu, sOzCıne d e v a m etti:
"HAttı şu inciden vazgeçmiyecek misin?"
''Hayır. Bu inci artık benim hayatım, ca­
n ı m , ruhumdur. Inciden vazgeçersem bunlardan
vazgeçmem gerekir. Hayd i , Allah senin de yar­
dımc.ın olsun ... "
F. 7
VI

RüzgAr vahşi ve şiddetli esiyor, kapıda


duranları çöp kırıntıları, kum ve ufacık hava
parça lariyle dövüyordu, Juana i l e Kino elbise·
lerine sıkıca sarıldılar, burunlarını kapadılar,
gecen i n karan lrğ ında, karanlık b i r dünyaya dal·
d ı lar. Gökyüzü tamamiyle açıl mıştı, zifiri bir
gökte y ı l d ızlar soğuk soğ uk parl ıyordu. Ikisi de,
bazan kapılarının OnOnde uyuyan insanlar ta·
rafından görOl memek için çok ihtiyatl ı yOrOyor·
lardı. Kasaba gece uykusuna dalmıştı; derin bir
sessizlik hOkOm sOrUyordu, ama en ufak b i r
kıpırtının duyulma ihtimali vard ı . Kenar sokak·
lardan geçiyorlardı. N ihayet Kino y ı l d ızlara bak·
tr ve kuzeye döndü. Mucizeler yaratan Meryem
Ana ayaıması n ı n bulunduğu Loreto kasabasına
doğru, dar ve d i kenli yola koyuldu.
RüzgArın kaldırd ı ğ ı kumlar Kino'nun ayak­
larını doveıyordu. Kino memnundu. Arkala­
rında en ufak b i r iz kalm ıyacaktı. Onundeki dar
patikayı yalnız gökyazandeki y ı l d ızlar aydınla·
lNC1 99
tıyor, arkadan Juana'nrn ayak sesleri geliyor·
du. Kino sessiz ve hızlı yOrOyordu. Arkada Jua·
na, ona yetişrnek için çabal ıyordu.
Kino'nun atalar m i rası bazı h i sleri kabar·
dı, gecenin zifiri karan l ı ğ ı , korkunç hayaletleri,
hayvani hislerini coşturd u. Teh l i keye karşı dur·
mak için hazırlanmak onu teh likeli bir hale so·
kuyordu. Mensup olduğu ırkın bOtOn geçmişi
kafasında canlanıyor, şiddetli rOzg§.r arkasrn·
da, gOkyozonon y ı l d ızları onOnde, gid iyor, gi·
d i yordu. Rüzgar otlar arasından ısirkiar çalarak
esiyor. çaresiz aile, sessiz, kimseye raslama·
dan. ki mseyi görmeden saatlerce yOrOyordu.
N ihayet sağ tarafl arında donuk bir ay yOksel·
meye başlad ı , yükse l d i kçe de rOzg§.r yavaş ya·
vaş d i n d i , çevreyi derin bir sessiz l i k kapladı.
Kino artık OnUndeki yolu i y i ce gOrOyordu.
Derin araba izlerine kum y ı ğ ı l m ış t ı , rCızgAr ta·
mamiyle dinmişti, şimdi ayak Izleri kafabilirdi.
Ama bereket versin kasabadan epeyce uzak·
laşmışlardt, belki artık onları kimse bulamaya·
caktı. . . Kino bir araba tekerleği cukurunun için·
de ilerliyor, Juana da tam arkasından g i d iyor·
du. Sabah erkenden kasahaya giden bir araba
ayak izlerini tamami y l e yok edebilirdi. BOtDn
ıoo 1N C 1
gece aynı h ızla ilerledi ler. Coyotito b i r defa
uyandı. Juana onu kucağ ına a l d ı , yatıştırdı, ço­
cuk dalınca tekrar arkasına koydu. Gecenin kO·
tOICık sesleri etrafı sarmıştı, fidanlarm arasın­
da çakallar u l uyor, yüz b i n lerce i nsan gül üyor­
muş gibi geliyor, başlarının üstünde baykuşlar
haykırıyor, yerin altında başlarının üstünde bo
haykırıyor, yerin altında sOrOnen yılanlar ıshk
çal ıyordu. Bir defas ında büyük bir hayvanın
yeraltında toprağ ı yararak geçt i ğ i n i duydular,
Kino derhal bıçağına sanldı ve tetikte durdu.
Şimdi Kino'nun kafasında muzaffer "Inci
torkOsü" çınl ıyor, onun altında da "Aile türkii­
sil' 'nOn hafif metodisi gel iyordu. Bu türkOlere
bu sefer sanda l l ı ayaklarının toprağın üstünde
ç ı k a rd ı ğ ı ses eşlik ediyordu. BUtOn gece yU·
r U d U ier, şafak sOkUnce, Kino gOndOz gizlene·
b i l meleri için yol kenarında siper bir yer ara·
dı. B i raz sonra isted i ğ i yeri keşletti. Bu yer
herhalde. bir geyiğin dallar arasında gizlendi·
ğ i si perd i . S ı k dallar ve d i kenler bu yeri yol·
dan çok iyi koruyordu . Juana b i r ağacın dibi·
ne oturdu, hemen Coyotito'ya meme vermeğe
başladı. Kino tekrar yola kadar gitti, bir dal
kopard ı, yoldan ayrıldıkları yerdeki ayak izle·
tN C t 101

rini iyice silip dondu. Erkenden şehre inen bir


araba sesi işiti l d i . Kino yere yatarak gözetle·
di. Iki tekerlekli bir öküz arabası geçiyordu.
Araba geçtikten sonra Kino, yine yerinden fır·
!adı, bir süre arabayı izled i , araba tam kendi
izleri üzerinden geçmiş ve izleri yok etmişti.
Kino memnun bir tav ırla yerine döndü.
Juana, kocasına Apolonia'nın terbalarına
yerleşti rdiği yumuşak mısır ekmeğ i n i uzatt ı ,
s o n r a bi raz uykuya daldı. Ama Kino y e r e otur·
muş, yalnız önüne bakıyordu. Ayağ ının yanın­
da bir uzun karınca sO rOsO gidiyordu. Ayağiy·
le bu karınca sarosonon yolunu kesti , fakat
karıncalar h i ç aldırış etmed iler, ayağına tırman·
dılar ve yollarına devam ettiler. Kino uzun uzun
bunlara baktı durdu.
Nihayet sıcak bir gOneş yükseldi. Körfez
bölgesinden uzaklaşt ıkları için hava kuru ve
pek sıcaktı. Sıcak, etraftaki fidanları çatlatı·
yor, havaya keskin b i r zamk kokusu yayıl ıyor­
du. Juana uyand r . Kino karısına hep bildiği şey­
leri tekrarlıyor, bi rçok tembihlerde bulunuyor·
du:
"Şuradaki fidanları görüyor musun? Onla·
ra sakın dokunma, kör olursun. Sonra şu ka·
102 1NC1
nayan a�aea h i ç el sOrme, görüyor musun? Iş­
te karşıda ... Eğer b i r yaprak koparır da onu
kanatırsan, sonra mCıthiş bir felAkete uğrarız."
Juana başını sall ıyor. bi raz da g O I O msO­
yordu. Kocas ının bütün bu tem bihlerini sanki
o b i l m i yor muydu? . . _Juana sordu:
"Acaba peşimizden gelirler mi dersin? Bi­
zi bulmağa çal ışacaklar mı?"
" M uhakkak ... Bizi kim b u l u rsa incimizi de
alacak tabii."
"Belki tüccarlar doğru sOyiOyordu, bu in­
cide tamah edi lecek bir şey yok. Belki biz ken­
di kendimizi aldatıyoruz? . . "
Kino cebinden inciyi çıkard ı. Gözlerini ka­
maştırıncaya kadar gü neşte tuttu, sonra:
"Hayır, eğer değersiz olsaydı, hiç çalma­
ya kalkışırlar mıydı?" dedi.
" B i l iyor musun, acaba kimin hacurouna uğ­
radık? Acaba inci tüccarlarından biri r.ıiydi?"
"Bilmem, kim olduklarını görmed i m . "
Kino tekrar i n c i s i n e baktı. K u r d u ğ u hayal·
leri gOrmeye çalışıyordu. "Bu inciyi satar sat·
maz bir tüfek a l ı r ı m , " dedi, incisinde parlak
tüfeği arad ı , ama yalnız yerde yatan, boğazın·
dan koyu bir kan sızan cseedi gOrdO, çabucak
İNCl 103
i l Ave etti: "BUyük bir kil isede evleni riz," ama
yine ineide yalnız Juana'nm dayak yemiş, ka­
ranlıkta yerde sOrlınen vücudunu gOrdO, h ı rçın
h ı rçın devam etti: "Oğlumuz okuma Oğrenecek,'
bu sefer de ineide Coyotito'nun dektorun ııa.
c ı n ı a l d ı ktan sonraki ateşl i yCızlınO gOrdO.
Kino hemen cebine attı inciyi. "Inci tiır·
kiıSü" kulağında kötümser cınl ıyordu, "K6tiıliık
turkOsiı" ile karışık geli yordu.
· Sıcak glıneş artık yerleri kızdırmıştı. Jua­
na ile Kino dalların gölgesine doğru çekildiler.
Küçük k ı r kuşları b i l e gOlgeli yerlerde toplanı­
yorlard ı .
Öğleye doğru K i n o bi raz gevşedi ve uzan­
dı. Şapkası n ı gözlerine kadar indirdi, sinekler·
den korunmak için, battaniyesine bOründü, uyu­
du.
B u sefer Juana uyuyamıyordu. YCızO dur·
gun, sessiz sessiz otu rdu. Kino'nun yumruğuy­
la vurduğu ağzı MIA şişti, sinekler yanağında­
ki yaraya konmuşlard ı , ama o b i r nöbetçi gibi
bekliyor, bekliyordu. Coyotito uyanınca onu
önüne aldı, çocuğunun ellerini kollarını salla­
masını, bacaklarıyla tapinmesini seyretti dur­
du. Coyotito gOICıyor, cocuk d i l i y l e konuşuyor,
104 1 N C t

agular yapıyordu. Juana da dayanamadı, gO­


tomsedi, yerden b i r çöp aldı. Coyotito'yu gı­
d ıklamaya başladı, sonra da torbas ında taşı­
dığı bir ibrlkten ona su verd i .
K i n o uykusunda k ı m ı l d a d ı . boğazından d e ·
rin b i r s e s g e l d i , e l lerini kollarını dOvOşUyor­
muş gibi oynattı, iniedi ve b i rdenbire yerinde
oturdu. Gozleri mOthiş a ç ı l m ıştı. burnundan so·
luyordu. Dinledi, sıca�ın etkisiyle dalların ca·
tırdamasından ve enginterin hışırtısından baş­
ka bir ses duyulmuyordu. Juana sordu:
"Ne var?"
"Sus."
"Herhalde rOya gördün."
"Belki. .. "
Kino hAlA s i n i r l i y d i . Juana ona tekrar ek­
mek verd i . Ekmeği çiğ nerkan birdenbire dur·
du, dinledi. kalbi rahat değildi, arkasına don­
da, baktı, breağ ı n ı kaldırdı, keskin ucunu yok·
ladı. Coyotito yerde hAlA oynuyor, konuşuyor,
gOlOyordu. Kino:
"Kes sesini şunun," dedi.
Juana tekrar sordu: "Ne var, soylesene?"
" B i l mem."
Kino tekrar dinledi. Gözlerine hayvani bir
İNCİ 105
panltı gelmişti. Sessizce ayağa kalktı, yerde
soranerek dalların arasından yola kad!!ır yak·
laştı, ama yola çıkmadı. Dal l ı budal·.lı bir ağa·
c m dibine çOme l d i , yolu gOzetledi.
Işte o vakit onları hareket halinde gOrdO.
Vücudu dikleşti, yere yatarak dal ların altından
daha iyi bakt ı . TA uzaktan Oç kişi gel iyordu,
i kisi yaya, biri atlıydı. Hemen anladı kim ol·
duklarını. müthiş b i r korkuyla sırtından b i r Or·
perme geçti. TA uzaktan belli oluyordu. Yaya
olanlar. yavaş yavaş, ikibüklüm geliyorlard ı .
Yerde bir şeyler arad ıkları anlaşıl ıyordu. Bun­
lar. bu kara bOlgesinin yerli halkından dağ av·
c ı larıydılar. av kOpekieri kadar hassast ılar, dağ
koyunlarının kayalar üzerindeki Izlerini bile kes·
fede b i l i rlerd i , ufak b i r dal kırığından, bir sa·
man parças ından, yerini değiştirmiş bir çakıl·
dan b i rçok şeyler okuya b i l i rlerd i . K i n o ' n u n yol·
dan çıktığını muhakkak anl ıyacaklardı. Arkadan
gelen atlı battaniyesine bOrOnmOştCı , eyerinin
azeri nde yanlamasına uzanmış olan tOfeği. gO·
neşte pırıl pırıl parlıyordu.
Kino üzerinde bulunduğu dal kadar sert·
leşmişti, nefes a l m ıyordu. Gözleri. ağaç d a l ı
kullanarak a y a k i z l e r i n i yok etmeğe çalıştığı
106 1 N C 1
araba tekerleği çukuruna i l işti, işte bunu yap­
ması bile onları efe ver.ecekti. O, bu kara av­
cıtarını tanırd ı , pek az av bulunan bir memle­
kette yaşadıklan halde, ustal ıkları sayesinde
hayatlarını mükemmel kazan ırlardı. Şimdi de
bu avc ılar, onu aviarnaya çıkmışlardı, toprağı
b i r hayvan gibi tanyorlar, bir şeyler keşfedi­
yorlar. derhal efend ilerine gosteriyorlardı.
Şu sırada av peşinde koşan kOpekler gibi
yeri kokluyorlar, bi rdenbire yere yatıyor, tek­
rar kalkıyor, oraya bu raya koşuyorlard ı . Bu av­
cılar pek yaman şeylerdi. Honerleri pek işlerine
yarardı. Karınlarını daima tok tutmasını ne iyi
Oğrenmişlerdi. Şimdi heyecanla ısi ık çalıyorlar­
dı, herhalde yeni bir ipucu keşfetmişlerd i . Kino
bıçağ ına sarıldı ve hazır duruma geçti. Artık
ne yapacağ ına karar vermişti. Gizlendikleri ye­
ri bulacak olu rlarsa derhal atlıya saldıracak,
onu öldürecek, silAhını alacaktı. Başka türla
kurtulamazd ı . Yoldaki üç kişi yaklaştıkça, Kino
sandallarının burnuyla yerde çukur kazıyor, an·
sızın saidıracağ ı zaman kaymaması için ted b i r
a l ıyordu. Yattığı yerden a r t ı k y o l u pek i y i gO·
remiyordu.
Juana d a oturduğu yerden at nalı sesle·
İNCt 107
rini duydu. Coyotito hAl& agular yapıyordu. He­
men onu koliarına aldı, atkısına sardı, meme
verrneğe başlad ı. Coyotito sustu.
Avc ılar yaklaştılar. Kino şimdi onların yal­
nız bacaklarını gOre b i l iyordu. Adamların esmer
nasırlı ayakları, paramparça beyaz e l biseleri n i n
etekleri gOründO, eyerio g ıcırtısı, mahmuzlann
şakırtısı geldi. Avcılar şüphelendiler, yeri iyi­
ce tarad ılar. Atlı durdu. At, baş ı n ı yukarı doğ­
ru kaldırdı ve kişnedi. Avc ılar döndüler, atı in­
celemeye başladılar, kulaklarına baktılar, i nsan
kokusu a l m ışa benziyordu.
Kino nefes almadı. B i ç i msiz durumundan
arkası ağrıyordu, bacakları uyuşmuştu, Ost du­
dağında ter damlaları belirmişti. B i r süre yo­
l u inceledikten sonra ave tlar bi raz ileri yü rü­
düler. Atlı da peşlerinden gitti. Avc ıtar d uru­
yor, bakıyor, tekrar yürüyor, iyi bir tarama ya­
pıyorlard ı . Kino tekrar döneceklerinden emindi.
Etrafı dotaşacaklar, yatacaklar, kalkacaklar,
araştıracaklar, araşt ı racaklar, n ihayet gizli ye­
rini keşfedeceklerdi . . .
Kino geriye doğru k a y d ı ve arkasından b ı ­
raktığı izleri gizlemeğe teşebbOs b i l e etmedi.
Zaten gizlcyemezdi, bi rçok küçük emareler var-
108 1NC1
d ı . Bi rçok daltar kırılmış, taşlar yerinden oy·
namıştı, Kino'yu mCıthiş b i r korku sard ı , peri·
şandı , tel�şa düşmCıştO, nasıl kaçabi leceğ i n i
kestiremiyordu. Y o k . kurtu l m a i m k A n ı kalma·
mıştr, avcılar yerlerini muhakkak bulacaklard:,
ne yapmalıydı?
Acele adımlarla Juana'nın yanına g itti.
Juana baş ı n ı kaldırdı ve ona baktı:
Kino: "Ge l . peşimizdeler," dedi.
Çaresizl i k ve umutsuzluk içindeki Kino'nun
yüzü karan lık, gOzleri bulanıktı: "Tes l i m olmak
daha i y i olacak g a l i ba?" dedi.
B i r an Içinde Juana ayağa fırladı, e l i n i
K i n o ' n u n k o l u n a d a y a d ı ve ta boğazının derin·
l i klerinden bağ ırdı: "Inci sende mi? Inciyi çal·
dıklarını herkese sOyteyesin diye seni hayatta
bırakırlar m ı?"
Kino'nun buz gibi e l i incinin bulunduğu
cebe doğru gitti, acz içinde, devam etti:
" l n c i m i çalacaklar."
Juana: "GeL Gel . . . " dedi.
Kino'dan b i r cevap alamayınca:
"Beni hayatta b ı rakacaklarını m ı san ıyor·
sun, bu yavruya bile kıymayacaklar m ı san ı r·
sm?"
1NC1 109
Bu son sözler Kino'nun beyninde bir bom­
ba gibi patladı, tekrar dudakları geri ldi, gözle·
ri vahşileşti, ve: "Gel, dağlara kaçalım, belki
dağlarda izimizi kaybederler. . . " dedi.
TelAş içinde ufak tefeklerini topladılar. Ki­
no'nun sol e l inde b i r torba, sağ el inde bıçağı
sallan ıyordu. Juana icin d i ken ve fidanlar ara·
sından yol açıyor, batıya, taşlı kaya l ı dağlara
doğru h ızla ilerl iyordu. Yolunu g izlerneyi hiç
düşünmüyor, ayağ iyle taşları oraya buraya fır·
!atıyor, alçak dalların yapraklarını dökO}ordu.
GökyOzünde yükselmiş glıneş kuru toprağı cı·
t ı rdatıyor, bitkileri bile isyana sevked iyordu.
Önlerinde çıplak granit dağlar teker teker gök­
yüzünde sıralanmışlardı. Kino en yüksek tepe·
lere tırmanıyor, kovalanan hayvan lar gibi, en
teh likeli yerleri göze al ıyor, bozgun halinde ko·
şuyordu.
Bu arazi tamamen kuraktı. Her taraf su­
suzluğa çok dayanan frenk inci rleriyle, az b i r
rutubet i ç i n d e tA derinlere k ö k s a l a n u f a c ı k f i .
d a n l a r l a k a p l ı y d ı , ayaklarının a l t ı n d a toprak ye·
rine ufalanmış kaya parcaları vard ı . Bu kaya
parcaları bildiğimiz çakıllar g i b i , sert ve siv·
riydiler. Ufacık kuru otlar, bunların araslndan
uo İN C t
baş kaldırabilmişlerdi. Pek seyrek yağan b i r
yağmurdan sonra, bu o t l a r büyOmüşler, tohum­
larını serpmişler, tekrar kurumuşlard ı . Boynuz­
lu kaplumbağalar aileyi seyretmek için başla­
rını ç ıkarıyor, tekrar kabuklarının içine çekili­
yorlard ı. Arasıra gOigede yatan b i r tavşan ye­
rinden zıpl ıyor, rahatsız edildiği için başka b i r
tarafa kaçıyor, tekrar b i r kayanın arkasına giz­
leniyordu. Bu kurak çöllerde müthiş bir sıcak
hOkOm sürüyor, önlerindeki dağların manzara­
sı, kaçan ai leye seri n l i k veriyor, onlara sanki
"hoş geldiniz" diyordu.
Kino kaçıyordu. . . Kaçarken kafas ında "Düş­
man türküsO" bağırıyor, ona düşman larının ne­
ler yapacaklarını söylüyordu. Kısa bir zaman
içinde avc ılar yanıldıklarını anl ıyacaklar. geri
donecekler. arıyacaklar tarıyacaklar, nihayet
gizlendikleri yeri keşfedeceklerd i , sonra bu dağ·
lara doğru dOneceklerdi. Bundan sonraki işleri
kolaydı ... Kocok fırlatılmış taşlar, kırılmış dal·
lar, ayaklarının kayd ıkları yerler, her şey kac·
tıkları yolu dOşmanlarma gOsterecekti . Hele ar·
kadaki tOfekli atl ı , onları sağ komıyacaktı ...
Şimdi de "K6tülük türkıJsü" kafasında inl iyor,
müthiş sıcağ ı n ve y ılan hışırtılarının ç ı kard ı ğ ı
1 N C 1 111
melodiyi tamaml ıyordu. TılrkO yavaş yavaş ka·
fasmda kayboluyor, yalnız gizli gizli beynini ze·
hirl iyor ve kalbinin vuruşlarına tempo tutuyor·
du.
Artık dağa tırmanmaya başlamışlard ı , t ı r·
mandıkça da ayaklarının altındaki taşlar bılyü·
yordu. Avcılardan epeyce ayrılmışlardı. Dinlen·
rnek için bi raz durdular. Kino yüksek bir kaya
parçasına tırmandı, ayakları altında uzanan ses­
siz vadiyi incelemeye koyu ldu. Düşmanları gO.
rünmOyordu, atlı uzun boylu adam bile orta·
larda yoktu. Juana kayan ın gölgesine çömel d i ,
su şişesini Coyotito'nun ağzına dikti. Coyotito'·
nun kOçOcak kurumuş d i l i şişeyi yalamaya baş·
ladı. Kino tekrar yanlarına gelince Juana ba·
şmı kaldırd ı , ona baktı. Kino'nun gözleri de
Juana'nın yarılmış topokiarına i l işti. Juana ca·
bucacık etekleriyle ayaklarını OrttO , sonra su
şişesini ona uzattı. Kino şişeyi almadı. Juana'·
n ı n yorgun yüzünde parlayan gözlerine baktı,
çatlamış dudaklarını d i l i y l e ıslattı:
"Juana, yola ben yalnız devam edeyim,"
dedi. "Sen b i r yerde saklan, ben onları peşim·
de dağlara sürüklerim, sen Loreto'ya geri dO·
nersin, yahut Santa Rosa l i a'ya g idersin. Ben
112 İNCİ
de e l lerinden kurtu l a b i l i rsem, seni g e l i r bulu­
rum. Tutacağ ı m ız en emin yol budur, değ i l m i?"
B i r an i ç i n Juana, Kino'nun ta gözlerinin
içine baktı, sonra: "Hayır, seninle beraber ge·
leceğ i m , " dedi.
"Ben yalnız olursam daha çabuk giderim.
Benimle gelmekle çocuğumuzu bOyOk b i r teh·
l ikeye maruz bırakıyorsun."
"Hayır, senden ayrılmam."
"Juana, kalmalısm. Akıll ıca hareket etmiş
oluruz. Hem ben boyle istiyorum."
"Hayır, kalamam . "
Kino, karıs ının yOzOnde en u f a k b i r zaaf,
bir korku eseri arad ı , bi raz tereddüt etmesini
iste d i , hiçbirini bulamadı. Yalnız cesur gözleri
parlıyordu. Kino çaresizl i k içinde omuzlarını
silkti, karısından kuvvet alm ışa benziyordu, tek·
rar yola koyu lduğu zaman içindeki panik ta·
mamiyle kaybolmuştu.
Dağlara doğru yOkseldikçe arazi n i n şekli
değişiyordu. Şimdi Kino yüksek granit tepeter,
derin uçurumtar arasından ilerliyor. yarıklar at·
l ıyor, ama arkasında en ufak bir iz b ırakma­
mağa çal ışıyordu. Bunun için doğru bir yol iz·
!emiyor, zikzik g i d iyor, i l k i n bir yana, sonra baş-
İN C l 113
ka bir yana sapıyor, mOmkOn olduğu kadar ta·
kipçilerini şaşırtmağa uğraşıyordu. Yol çok d i k·
leşmişti. Artık sık sık nefes almaya başlamıştı.
Güneş yavaş yavaş aşağı doğru iniyor, daO·
ların çıplak dişlerine yaklaşıyordu. Kino karan­
lık ve gölgelik bir yarığa doğru yon değiştir·
d i . Belki orada b i raz su bulabilirdi, çünkü su·
ları hemen hiç kalmamıştı. Uzaktan bile bu te·
pelerde ufak tefek yeş i l l i k farkedil iyordu. Son­
ra bitişik sıra dağlara bir yol varsa, ancak o
yarıktan olabilirdi. Ama tuttuğu yol aynı za·
manda bi raz teh l ikeliydi de ... ÇOnkO avc ılar da
kendi düşündüklerini düşOne b i l i r ve aynı yolu
tutabili rlerdi. Su şişeleri de boştu. hay1r, yapı·
lacak başka b i r şey yoktu. Yoluna devam et­
meliydi. Ganeş aleald ıkça Kino ile Juana bit·
kin bir halde d i k yarığa doğru tırmanmağa ça­
l ışıyorlardı.
Yaksekte, kurşuni taşların arasından, so·
murtkan zirvererin altında kaçocak b i r su kay·
nıyor ve aşağı doğru akıyordu. Dağların gOl·
geli zirvelerine tutunabilen kar yığınları bu ula·
cık dereyi besliyordu. Bu derenin yatağ ı ara·
sıra çıplak kaya parçatariyle ve kuru yosunlar·
la dolu, tamamiyle susuz gOrOnOyor, ama he·
men her vakit, buz gibi berrak, tekrar meyda·
.. .
1NC1
na ç ı kıyordu. Belki yağmur mevsiminde daha
fazla coşuyor, dağlardan aşağı beyaz bir su
sütunu halinde yuvarlanıyordu, ama her zaman
ufak bir dere olmaktan i leriye gitmiyordu. B i r
y e r e s u y u birikiyor, minicik bi� gOl o l u y o r , son­
ra birdenbire yüz ayak kadar yü ksekl i kten dü·
şüyor, bOylece aşağ ı doğru i n i yor, i n i yor, so­
nunda aşağıdaki vadide büsbütün kaybolup gi·
diyordu. Zaten her düşüşünde kuru hava bir
miktar suyunu emiyor. b i r kısmı da gOIIerin et­
rafında bulunan yeşi l l i kleri besliyordu. Yüzler­
ce mil Oteden hayvan lar, yabani koyunlar. ge­
y i kler, yarı kaplan yabani kediler, çakallar ve
fareler bu ufacık gOllerden su içmeğe gelirler­
di. Gündüzün küçücük fidanlar arasında pinek­
leyen kuşlar d a gece olunca bu dağ yarığ ının
hasarnaklı gOllerine geli rlerd i . Yine bu gOller
deresinin toprak biriken kenarlarında bazı bit·
kiler küme halinde dal budak salmış, yabani
asmalar, küçük palmiyeler, tOy gibi sazlar, siv­
ri kayaların arasından yükselmişti. GOllerde
kurbağalar bulunuyor, d i plerini su içinde ya­
şayan solucanlar kapl ıyordu. Sanki suyu seven
her yaratık, bu küçük suya koşmuştu. Yabani
kediler aviarını burada ararlardı, suyun yüzü­
n ü kanlı dişlerinin parçaladığı hayvanların tay­
leri OrtmOştü. Bu küçük gOller hayat veren yer-
ıNCı 115

lerd i , çünkü suları vard ı, bu küçük gOller aynı


zamanda ölüm getiren yerlerd i , çünkü yine de
suları vardı.
Bu dere kızıl çölde kaybolmadan, yüz ayak
düştükten sonra en aşa�ı basamakta meydana
getirdiği gOicüğün kenarında taş ve kumlar bi·
rikmiş, ufacık b i r düzlük hasıl ol muştu. Gölde
yalnız kalem inceliğinde b i r su yüz ayak yük·
sekten düşüyor, ama bu son gölü doldurmağa.
çevredeki bitkileri biıyütmeğe yetiyordu. Ya­
bani asmalar taşiara sarılmış, hatmiler, eğrel·
tiotlan, daha b i rçok otlar hayat bulmuşlardı.
Seller ufak b i r kumsal yığm ışlar, yemyeşil ya·
bani salatalar kumiuğu kaplamıştı. Kumsalı su
içmeğe gelen hayvanların ayakları iyice ezmiş,
çiğnemişti.
Ganeş dağların arkasında kaybolurken,
Juana ve Kino n ihayet suyun kenarına varmış·
lard ı. Bulundukları yerden, ayaklan altında kav­
ruk çölü, tA uzakta da mavi körfezi görüyorlar·
d ı . Ikisi de bitkin ve perişand ılar. Juana der·
hal diz çOktU ve Coyotito'nun yazünü yıkadı,
şişesine su doldurdu, Coyotito'ya su içirdi. Ço·
cuk da bitkin dOşmQş, mrzıldan ıyordu. Meme­
sini ağzına al ıncaya kadar için için ağladı, son·
ra memeye yapıştı ve şaprr şaprr, l ıkrr l r k ı r em·
di. Kino da uzun uzun, kana kana su içti, SU·
116 ! NCİ
yun kenarında uzandı, vücudunun boton kas­
lan gevşed i , rehavet içinde. Juana'nın meme
vermesini seyretti. Sonra tekrar ayağa kalktı,
suyun gOie damladığı yere kadar gitti, vadiyi
d i kkatle inceledi, gözleri b i r noktaya takı l d ı ,
kasları tekrar geri l d i . Ta. aşağıda, v a d i d e i k i
a v c ı y ı g 6 r d 0 , uzaktan t a n e arayan u f a c ı k karın­
calara benziyorlar, arkadan da irice b i r karın­
ca geliyordu.
O sırada Juana donmüş, kocasına bakı­
yordu. Kino'nun kaskatı kesi l d i ğ i n i n farkına
vard ı , yavaşca sordu: "Ne kadar uzaktalar?"
"Akşama doğru buraya vamlar."
Kino. suyun oyduğu masa gibi uzanan ya­
rıktan yukarı baktı: "Batıya doğru kaçalım,"
dedi.
O sırada gözleri otuz ayak kadar yüksek·
te bir kayaya i l işti. Kayanın üstünde tabiatın
aşındırarak meydana getird i ğ i birkaç mağara
vardı. Kino sandal l a r ı n ı ç ıkard ı, kayaya tırman·
d ı . Çıplak ayaklarının parmakları kayaya çen·
gel g i b i yapaşıyor ve ilerl iyordu. Yukarı ç ı kın·
ca mağaraları iyice inceledi. Bu mağaralar an·
cak bi rkaç ayak deri n l i ğ indeydiler, ama arka·
ya doğru bi raz daha çukurlaş ıyorlard ı. Kino en
bOyOğOne g i r d i , uzand ı , d ışarıdan gOrOnmed iği·
n e emindi. Çabucak Juana'nın yanına dOndU:
İNC l 117

"Haydi şu kayaya tırmanma lısın. Belki bizi cra·


da bulamazlar."
Juana h i ç sual sormadan şişesini doldur·
du. Kino'nun yard ımiyle kayaya tırmandı. Kino
öte berisini topladı, ona uzattı. Juana kayanın
OnUnde durdu, kocası n ı seyretti . Kino su kena·
rındaki izlerini yok etmed i , ama suyun kena·
rındaki ağaçlıkların arasından, eğreltiot!iı.rını,
sarmaşıkiarı kırarak ilerledi, kırk elli metre ka·
dar gitti, sonra tekrar geri dOndU. Kayayı bir
daha iyice gözden geçird i , başka h i ç b i r geçit
vermed iğine emin olduktan sonra n i hayet ken·
d i de kayaya tırmandı. Juana'nın yanına so·
kuldu: "Onları daha yukarılara sevkede b i l i rsek
biz tekrar vadiye iner, belki kurtu l a b i l i riz. Yal·
nız çocuğun ağl amasından korkuyorum. Aman
d i kkat et, ağlamasın."
Juana çocuğ unun yUzana kendi yazane da·
yadı ve gözleri n i n ıa içine baktı. Coyotito da
somurtkan, dddi, annesinin yazane bakıyordu.
Juana devam etti: "Oğ lum da durumu anl ıyor."
Kino mağaran ın giriş deliğinc yazakoyun
uzand ı , yazana çapraz kollarının üzerine daya·
d ı . Dağların mavimtrak gölgeleri aşağ ı vadiye
vuruyor, kOrfezin Uzerine kadar uzan ıyordu. Ak·
şamın alacakaran l ı ğ ı uzayıp g i d iyordu.
Avcı!ar b i r tUrlU görCınmOyordu. Herhal·
118 İ N C 1

de Iz b u lmakta güçlük çekiyorlardı. N i h ayet gO·


lan kenarına geldi kleri zaman hemen hemen
karanlık çOkmOştO. Bu sefer oconcü şahıs da
yayaydı. Herhalde atı son d i k yokuşu t ı rmana·
mamışt ı . Kino'nun bulunduğu yerden hayal gi·
bi gOrünOyorlardı. Iki avcı kumsalda sağa sola
dolaştılar. Kino'nun dallar arasından izled i ğ i
yolu gördüler, yola d o ğ r u g ittiler. Tüfekli adam
kumsalda oturdu, dinleniyordu. Nihayet avcılar
da yanına geldiler, çOmeldiler. Karanl ıkta ciga·
ral arının .a teşleri parlad ı , söndo. Sonra yemek
yediklerini gördü, konuşma sesleri kulağına gel·
di.
Şimdi artık dağ yarığ ı n ı yoğun bir karan·
l ı k kaplamıştı. Göle dadanan hayvanlar yak·
laştılar, ama insan kokusu al ınca b i rer b i re r
uzaktaşt ılar.
Kino arkasından b i r mırıltı duydu. Juana,
Coyotito'ya susması için yalvarıyordu. Çocuğun
sesi pek derinden geliyordu, herhalde Juana
atkısıyla başını sarmışt ı .
Aşağ ıda kumsalda b i r k i b r i t parladı. Kino
kibritin b i r IAhza süren aydınlığ ında iki avet·
nın uyumuş olduğunu gördü, ikisi de köpekler
gibi krvrılmışlardı. Ama üçüneO şahıs uyumu­
yor, bekliyordu. $ilAhın ucu kibrit ışığında na­
sıl da parlamrştı. Işık sönmüştü, fakat Kino bu
tN Ct 119
manzarayı bir türlü unutamad ı , iki adamın kıv·
rılmış, uyuduklarını, üçüncüsonun kumsalda cO·
melmiş olduğunu, tofeğ i n dizleri arasında dur·
duğunu gene gOrOyordu.
Kino mağarada kımıldadı, Juana'nın yaza.
ne baktı. Juana'n ı n gözleri i k i y ı l d ız gibi par·
l ıyordu. Kino sürünerek ona iyice yaklaştı, du·
daklarını yanaklarına dayadı ve: "Yalnız b i r ca·
remiz var," dedi.
"Seni Oldürürler."
"Ilkin sil�hlıya htıcum ederim, tüfeğ i n i ka·
parım, sen korkma. ikisi uyuyor."
Juana'nın e l i atkısının altından ç ı ktı. Ki·
no'nun kolunu tuttu:
"Yıldızların ışığı beyaz elbiseni bel l i eder."
"Hayır, ay ç ıkmadan bu işi bitirmeliyim."
Juana'ya bi rkaç tatlı söz söylemek istedi ,
a m a bu sözler ağzından çıkmadı:
" Eğer beni Oldtırtırlerse, sen hiç sesini çı·
karma, onlar g i d i nce sen de Loreto'ya git."
Kino'nun bileğini tutan el titremeye baş·
tadı.
"Başka çaremiz kalmadı. Sabah olunca
muhakkak bulurl<ir bizi."
Juana titrek sesiyle: "Allah seni korusun,
git," dedi.
Kino d i kkatli d ikkatli karıs ının yazüne bak·
120 1 N C 1

t ı , yalnız Iri gözleri gOrOnOyordu, elleri b i r şey·


ler araşt ırdı, çocuğunun başın ı buldu, bir an
için avucu başının azerinde durdu, sonra e l i n i
k a l d ı r d ı , J u a n a ' n ı n yanağına dokundurdu, Jua­
na nefesini tuttu.
Mağaranın OnOnde Juana, Kino'nun beyaz
elbiselerini çıkard ı ğ ı n ı gOrdO. B u elbiseler pa·
ramparça ve kirli oldukları halde, gecen i n ka·
ranl ığında belli olabi l i rlerdi, esmer derisi onu
daha iyi gizleyebilecekti. Sonra Kino boğazın.
da asılı muska i p l i ğ i n i bıçağına geçirdi ve bı·
çağını karn ının azerinden sallandırdı. lki eli
serbest kalmıştı. Tekrar ona dOnmed i . B i r an
için karanl ıkta mağaranın kapısında çOmeldi,
sessiz durdu, sonra görünmez oldu.
Juana ma{laranın On tarafına yaklaşarak
d ışarı baktı, dağ deliğinde oturan b i r baykuş
gibi bakıyordu, arkasında atkının altında yOzO
omuzuna dayal ı , başı boynuna doğru çevrilmiş
Coyotito uyuyordu. Juana, oğlunun sıcak nefe­
sini boynunda h issediyordu, karışık putperest­
lik ve h ı ristiyanlık duasını okuyor, bu cana­
var insanlardan kendilerini koru maları için tan-·
nlara yalvarıyordu.
Juana'ya gece daha az karanlık geliyor.
doğu tarafında hafif b i r aydınlığın belirdiğini
lNCl 121

gOrOyor, yakında ayın ç ıkacağ ını anl ıyordu. Aşa­


O ı doğru baktı. Nöbetçi n i n cigarası parladı.
Kino a ğ ı r giden b i r kertenkele g i b i yavaş
yavaş aşağ ı doğru kayıyordu. Muska i p i n i ar­
kaya atmış, bıçak arkasında sallan ıyordu. Bı­
çağın kayaya çarparak ses ç ı karması ihtima­
lini bu şekilde Onlemişti. Elinin parmakl arı ka­
yaya yapışmış, ayak parmakları dayanak olu­
yor, kaymamak için g6ğsünU tamamen taşa da­
yamış, ağır ağır g i d iyordu. ÇCınkO en ufak bir
ses. yuvarlanan b i r ı;akıl taşı, derin b i r nefes,
en ufak bir hareket, aşağıdaki avc ıları uyan­
dırabilirdi, geceye mahsus o l mayan herhangi
bir ses şüphelerini çoğaltırdı. Fakat gene ses­
sizlik iı;inde değ i l d i . Suyun kenarında yaşayan
kOçCık kurbağ a l a r kuşlar gibi cıvıldıyor, dağ
yarığını dolduran bCıyUk bOcekler cırlak cırtak
OtOyorlard ı . Kino'nun da kafas ında kendi mCızi·
ğ i c ı n l ıyor, derinden, "DCJşman tUrkUsU" ağır
ağır gel iyordu, ama "Aile türkOsU" vahşi, dişi
b i r kaplan g i b i hCıcuma geçmişti, şah lanmıştı,
onu kara n l ı kta dCışmantarına karşı sevkediyor­
du. Cırlak b6cekler mclodisini tutuyor, cıvıl da­
yan kurbağatar türküdeki bazı kelimeleri ona
hatırlatıyordu.
Kino b i r hayalet gibi dağ kayasındaıı aşa­
ğ ı i n i yor, çıplak ayaklarının birini bi rkaç san-
122 İNC İ

timetre indi riyor, parmakları kayaya yapışıyor,


sonra Oteki ayağ ını, sonra b i r avucu nu, öbür
avucunu h i ç durmadan kayaya sıkı sıkı yapış­
tı rıyor, vücudu hiç hareket etmiyormuş g i b i gö­
rünüyor, durmadan aşağı doğru sıyrıl ıyordu. Ki­
no nefesinin bile duyulmaması için ağzını açık
tutuyordu. En ufak bir gün)ltO yapmaması ıa­
zımdı. Nöbetçi küçük b i r hareketi hissederek
arkasına bakacak olursa, karan l ı k kayaya ya­
pışık olarak ilerleyen vücudunu göreceğ inden
emindi. Hiç ses c ıkarmamalıydı, nöbetç i n i n göz­
leri katiyen onun tarafına donmemeliydi. Bu­
nun için aşağ ı inmesi uzuyordu. N i h ayet sağ
salim inmişti, ufak bir palmiyenin arkasına çO­
meldi. Kalbi gOm g O m atıyordu, elleri, yüzü
ter içindeydi. Çome l d i , yavaş yavaş uzun bir
nefes a l d ı , kendini yatıştırmaya çalıştı.
Şimdi kendini düşmanlarından ayıran ara­
zinin şekl i n i iyice hatırlamaya çal ışıyordu. Aca­
ba yol Ostünde a.ni hücumuna engel olacak b i r
t a ş var m ı y d ı ? Kayadan inerken ç o k u z u n za­
man geçmesi ayakl arını uyuşturmuştu, onları
iyice oğdu, sonra düşOneeli düşOnce l i , doğu
tarafına baktı. Biraz sonra ay çıkacaktı. Ay
ç ıkmadan hfıcuma geçmel iydi . . . Nöbetç i n i n ka­
ran l ı k vücudunu görüyor, ama iki avcıyı göre­
miyordu. Şimdi hiç tereddüt etmeden sald ır-
1NC 1 123

malıydı ... Sessiz, muskanın ipini çekti, bOyük


bıçağ ı n ı eline a l d ı ...
Geç kalmıştı, tam o sırada ufukta ay gO
rOndü ... Kino tekrar çömeldi. Kendisi gibi ay
da donuk ve perişandı, ama buna rağmen dağ
yarığ ını keskin bir ışık. keskin bir gOi geye te·
zat olarak doldurmuştu. Şimdi Kino kurnda otu·
ran nöbetçiyi iyice gOreb i l i yordu. Nöbetçi aya
baktı, sonra da bir cigara yaktı, kibritin ışığı
b i r an i ç i n yoıono aydınlattı. Artık Kino bek­
lememeliydi... Nöbetçi başını çevirince hUcuma
geçmel iydi. . . Sacakları da niçin bu kadar kas·
katı kesi lmişti? . . Tam o sırada yukarıdan bir
m ı r ı ldanma işitildi, nöbetçi başını çevi rdi. din­
ledi, ayağa kalktı. Uyuklayan avcılardan biri
kımıldandı. sonra da sordu: "Ne var?"
' ' B i l mem. Bir ses, tıpkı bir insan yavrusu
sesine benziyor."
" B i l i n mez. Bazan çakal sesleri insanınki·
ne pek benzer. Bir çakal yavrusunun tıpkı bir
i nsan yavrusu gibi ağladığını kulağımla işit·
tim."
Kino'nun alnından iri ter damlaları sızıyor,
gözlerine g i riyor, gözlerini yakıyordu. Ağlama
sesi tekrar geldi, nöbetçi kayaya doğru baktı,
mağaraya gözleri n i d i kti, ve:
124 İNC l

"Belki bir çakaldır," dedi.


O anda Kino, nöbetçinin sifAhına sarıldı·
{iını gördü. Nöbetçi devam etti:
"Eğer çakalsa şimdi susar," dedi ve si·
lahını kaldırdı.
Silah patlad ığı zaman Kino yerinden tır·
lamış, yarı yolu katetmişti. Silfıhın ateşi gOz·
leri ononde parladı. BUyük bıçağı harekete geç·
ti. Kino bir makine gibi işliyordu. bıçağ ı n ı ora·
ya buraya sapl ıyor, tüfeği kapıyor, tekrar sal­
d ırıyor, yanındaki adamın başını b i r kavun gi·
b i doğruyor, nöbetç iyi b i r anda yokediyor, vu·
ruyor vuruyordu. Düşmanlardan üçüneOsO elin·
den kaçtı, bir yengeç g i b i suya daldı, sonra
dehşet içinde, yukarıya tırmanmağa başladı.
Elini, ayaklarını yabani sarmas ıklar dolamış,
abuk sabuk konuşuyor. yalvarıyor, yalvarıyor·
du.
Fakat Kino artık h içbir şey duymuyor, kal·
bi kaskatı olmuş, buz kesilmişti. Tüfeğini kal·
d ı rd ı , nişan aldı. Düşmanı tekrar suya yuvar·
!andı. Kino suyun kenarına gitti, ay ışığında Or·
kek, perişan gözleri n i gördü, ama aldırış b i l e
etmed i . bu i k i g o z a n tam ortasına a t e ş etti.
Sonra Kino şaşkın şaşk ı n ne yapacağ ı n ı
b i l m i yormuş g i b i d u r d u . F e n a bir ş e y o l muş·
tu ... Bazı aşina sester beynine sızmağa uğra·
İ NC l 125

şıyordu. Kurbağalar ve bOcekler artık susmuş·


lardı ... Kino'nun kan bürOmUş gOzleri bi raz du·
rulur gibi oldu, beyni harekete gecti. Evet o,
bu sesleri bilirdi. Kaya l ı k mağaradan ağlama,
i n leme, isteri halinde bağırma sesleri geliyor·
du. Bunlar Olüm haberi veren sesler değ i l miy·
di?..

La Paz'da herkes bu ailenin dOnOşünO ha·


t ırlar. Bazı ihtiyarlar bu vak'ayı gOrmüş ola·
b i l irlerdi, ama babalarından, bOyükbabcıların­
dan naklen herkes bunu b i l i r d i , bunu kendi le·
rioden birinin başına veya kendi başlarına gel·
m i ş b i r olay sayarlardı.
Çocuklar bu haberi ilk duyup da, koşarak
etrafa yaydıkları zaman sarı i k i n d i güneşi ka·
sabaya vurmuş, batıdaki dağların arkasma doğ·
ru i n i yor. yerde uzun gOigeler peyda ediyordu.
Belki bi raz da, bunun için, h i ç kimse bu olayı
unutamamıştı.
Gittikleri dar ve bozuk patikayı izleyerek
Kino ile Juana kasahaya yaklaştılar. Gittikle·
rinde olduğu gibi, birbirinin ardından yOrOmO·
yorlardı, yanyanaydılar, arkalarında güneş var·
dı, uzun gOigeler Onlerinde ilerl iyorlard ı, bera·
126 1 N C 1

berierinde iki kara n l ı k kule taşıyor g i b i ydiler.


Kino'nun arkasında bir tOiek vard ı. Juana'nın
atkısı, bir torba gibi arkasında sallan ıyordu.
lcinde koçok. ama ağırca b i r şey olduğu anla·
şıl ıyordu. Atkı kurumuş kanla bulaşmıştı, torba
Juana yürOdOkçe sağa sola sallan ıyordu. Jua·
na'nın yüzünde kırışıklar peyda olmuştu, bitkin
ve perişandı. Yorgunlukla nasıl savaştığı bel l i
oluyor, parlak gozleri d a h a fazla açılmış, ken·
d i iç danyalarına çekilmiş oldukları anlaşılı·
yordu. Sanki ta. uzaklarda, başka b i r dünya·
dayd ılar. Kino'nun dudakları incelmiş, ağzı ki·
litlenmişti. Onu görenler müthiş bir korku için·
de olduğunu farked iyorlar, ama yükselen bir
fırtına g i b i de teh likeli olduğunu anl ıyorlardı.
Ikisi de i nsanlardan, beşeri tecrUbelerden uzak­
laşmışlar, başka bir diyara göçmUş g i biydiler.
Sanki bu sihirli el. onların etrafın ı sarmıştı .
O n l a r ı görmek için koşuşan insanlar, h i ç ko·
nuşmadan geri dOnmUş, dağılm ışlardı.
Kino i l e Juana, etrafiarından habersiz, ka·
sabadan geçtiler, gözleri ne sağa, ne sola ba·
kıyor, başları One eğik, bacakları bi raz titrek,
yapma tahta bebekler gibi yUrOyorlar, zalim
korku d a bu bedbahtları izliyordu.
Badanalı taş binalar arasından geçerken,
demir parmakl ıklar arkasından h i zmetçi l e r on·
İ N C 1 127

l arı gözetliyor, dükk1i.ncılar başlarını dCıkka.nla·


rından ç ıkarıyor, anneler çocuklarının yüzUnO
etekleriyle kapıyordu. Juanı::ı ve Kino yorg u n ,
y o l l a r ı n a d e v a m e t t i l e r , mahallelerine geldi ler,
komşu lar geri çekildiler. onlara yol verd iler,
Juan Tomas selam almak üzere e l i n i kaldırdı,
ama h i ç b i r şey söylemed i , e l i b i r süre havada
kaldı.
Kino'nun kulaklarında "Aile türkOsü" vah·
şi vahşi ç ı n l ıyordu, bir savaş tOrkOsO h a l i n i al·
mış, içini yakıyordu. Yanmış evlerinin kOllerine
bakmad ı bile . . . Kütlerin arasından kend i lerine
yol açarak sah i l e kadar gittiler. K ı r ı l m ış kayık·
!arına başlarını çevirdiler. Hiçbir şey görmek
istem iyorlard ı .
S u y u n kenarına g e l i n c e durdular, uzun
uzun denize baktılar. Sonra l(ino tüfeğ i n i yere
bıraktı, cebinden inciyi ç ı kard ı , baktı, baktı. ..
Inci kurşu nimsi parlıyordu, ama bu sefer in·
c i n i n içinden bi rçok kötü yüzler ona sıntıyor·
du. Ü rkek gozleriyle gölün içinde yalvaran av·
cıyı gördü, mağarada başı kanlar içinde oğlu
Coyotito'yu gördü. Inci ona şimdi karan l ı k gö·
rünüyor, büyüyen kötü b i r Olsere benziyordu.
"Inci türküsü" kulaklarında ç ı l g ı n ve bozuk bir
nağmeyle bağ ırıyordu. Eli titredi , yavas yavaş
Juana'ya döndü ve inciyi ona uzattı. Juana ya·
128 INCİ
nında durmuş, hala ölü bohçasını sırtında ta­
şıyordu. Bir an için inciye baktı, sonra Kino'ya
döndü, onun gözlerinin içine baktı, yavaşca:
"Hayır sen ... " dedi.
Kino kolunu kaldırdı, bütün kuvvetiyle in­
ciyi fırlattı. Kino i l e Juana havada, batan gü­
neşin ışığında pariayarak iı:ıcinin uctuğ unu, ta
uzakta suya düştüğOnO gördüler. Yanyana du­
rarak suyun yOzünde incinin bıraktığ ı halkala­
t l seyrettiler. Inci yeşil sularda kayarak dibe

çOktU. Sanki sallanan yosunlar onu çağırıyor­


lar, gelmesini bekliyorlardı. Suyun d i binde eğ­
reltiotlarına benzeyen yığın yığın atların arası­
na düştü ve yerleşti. Suyun OstO yeşil bir ay­
naya benziyordu. "Büyük inci" denizin d i binde
yatağ ına kavuşmuştu. Oradan geçen b i r yen­
geç b i r kum bulutu kaldırdı. Bulut dağıl ınca in·
ci kaybolmuştu.
''Inci türkıisü" b i r sOre daha Kino'rıun ku·
lağında çınladı, sonunda dağ ı l ı p gitti.

S O N

You might also like