You are on page 1of 11

COĞRAFİ KEŞİFLERİN AVRUPA ve OSMANLI

DEVLETİ ÜZERİNDEKİ EKONOMİK ETKİLERİ

Fatih Yurttaş

İnsanoğlu, kimi zaman macera kimi zaman ekonomik olmak üzere bilmediği,
görmediği yerlere gitme keşfetme arzusundan hiç vazgeçmemiştir. Bu arzular, gidemedikleri
yerlerle ilgili mitler kurgulamalarını beraberinde getirmiş ama bilinmeyene olan ilgileri hiç
azalmamıştır. Dünyanın gelişimini ilgilendiren, değiştiren ve dönüştüren en önemli olaylardan
biri hiç kuşkusuz coğrafi keşiflerdir. Keşifler sonucu bulunan yeni kıtalar ve bölgeler yerli
medeniyetler için yıkım olurken, keşfedenler için tam bir zenginlik, şan ve şöhret olması
anlamına geliyordu. 1450 – 1650 yılları arasında yapılan keşifler dünyayı jeopolitik,
demografik, ekonomik, siyasal ve sosyal olarak derinden etkilemiştir. Günümüz dünyasında
dahi etkilerini gördüğümüz coğrafi keşiflerin Avrupa ve Osmanlı devletini ekonomik açıdan
nasıl etkilediği üzerinde duracağımız çalışmamızı iki bölümde değerlendirerek; birinci
bölümde keşifler öncesi Avrupa ve Osmanlıda genel ekonomik durum, ikinci bölümde coğrafi
keşiflerin sonucunda Avrupa ve Osmanlı devletinde ne gibi ekonomik etkileri olduğunu
incelemeye çalışacağız.

COĞRAFİ KEŞİFLER ÖNCESİ AVRUPA VE OSMANLI’DA EKONOMİK


DURUM

Coğrafi keşiflerin gerçekleşmesinin bir çırpıda olmadığını söylemek gerekir. Bu


oluşumun gerçekleşmesi için Avrupa’nın 1000 ile 1500 yılları arasındaki geçirdiği sosyal,
ekonomik, siyasal ve coğrafi gelişmelerin etkisinin bulunduğu bilinmektedir.1 Avrupa’nın bu
süreç içerisinde kendi iç sorunları ile uğraşmak durumunda kaldığını söyleyebiliriz.
Feodalizmi, Ortaçağ’ın büyük bölümünde hüküm süren toplum tipini ve siyasal sistemini
meydana getiren bir oluşum olarak değerlendirebiliriz. Ortaçağ toplum yapısını oluşturan
feodalizm köylülerin merkezi otoriteye değil bir senyöre bağlı olarak hayatlarını sürmesine
olanak veriyordu. Feodal Lord kanun koyma, yargılama, cezalandırma gibi yetkileri elinde
bulunduruyordu. Hiçbir hakkı olmayan köylü karın tokluğuna çalışmak zorundaydı.

1
Mesut KÜÇÜKKALAY, “Coğrafi keşifler ve Ekonomiler; Avrupa ve Osmanlı Devleti”, Çizgi Kitabevi Yayınları,
Konya, 2001, s. 11.
Manoryalizm, Ortaçağ’ın sonuna kadar uygulanmıştır. Manor sistemi, özgür olmayan
köylülerin, senyörlerin tarlalarını, serfliklerinin ve kendi tarlalarını işleyebilmelerinin bedeli
olarak işledikleri bir toprak sistemidir.2 Ortaçağ toprak sisteminde önemli yer tutan feodalizm
ve manoryalizm kilise tarafından onanmış ve uygulanmıştır. Ortaçağ kentinde, ruhbanın
yabancı bir unsur olduğu bilinen bir gerçektir. Ticari ve endüstriyel bir nüfusun içinde onların
ekonomik rolü yalnızca bir tüketici rolüydü.3 Venedik ve Cenova başta olmak üzere İtalyan
şehir devletlerinin, deniz ticareti sayesinde önemli bir zenginlik ve refah düzeyi yakaladıkları
gözlemlenir. Şehirleşmenin başlamasıyla birlikte ileri ortaçağ’da feodalite ve manoryalizm
çöküş aşamasına geçer. Avrupa kentlerinde ticaretle uğraşan bu yolla ekonomik gelişme
kaydeden yeni bir sınıf burjuvazi oluşmaya başlar. Burjuva sınıfı genişleyen ekonomiyi
sanayi devrimine oradan da günümüze ulaştıran sınıf olacaktır. Coğrafi keşiflere başlanmadan
Fransa ile İngiltere arasındaki 1337- 1453 yılları arasında devam eden yüz yıl savaşları,
Fransa ve İngiltere başta olmak üzere tüm Avrupa ekonomisini etkiledi. Çağın büyük kabusu
kara ölüm olarak adlandırılan veba 1346 da başlayıp 1352 ye kadar Avrupa’yı kasıp kavurdu.
Nüfus oranlarında büyük kayıplar meydana geldi, halkın ¼’i yaşamın kaybetti, zaten bozuk
olan ekonomi çalışacak nüfusun azalması ile daha da kötüye gitmeye başladı. 1358 yılında
Fransa’da köylü isyanı başladı. Bunu İspanya köylüsü (1462) ve Alman köylüsü (1524) izledi.
1450’lerden sonra bir toparlanma ve atılım dönemine girilmiştir, bu dönem modern
Avrupa’nın doğuşu olarak kabul edilir.4 Rönesans akımı ile kendini hemen her konuda
yetiştiren Avrupa, teknolojik olarak coğrafi keşifler için gerekli malzemeleri geliştirmiş
bulunuyordu. Coğrafi keşiflere başlamadan Avrupa’nın genel durumunun pek de parlak
olmadığını söyleyebiliriz.

Osmanlı Devleti’nin kurulmasından önceki dönemlerde Anadolu, her ne kadar


karışlıklar içinde olsa da, önemli ticaret yollarının geçtiği doğu-batı ticareti canlı bir biçimde
varlığını sürdürüyordu. Anadolu’nun tam olarak bir güç merkezi konumuna ulaşması 1300-
1400 yılları arasında İran’daki Moğol İlhanlı Devleti’nin düşmesi ve Osmanlı’nın yükselmesi
sonucunda ortaya çıktığı ve siyasi merkezinin Anadolu olduğu H. İnalcık tarafından ifade
edilmektedir.5 Osmanlı Devleti kuşkusuz kendinden önceki kurulan Selçuklu Devlet
geleneğini benimsemişti. Özellikle ticaret konusundaki uygulamaları dikkatle uygulamaya
çalıştıklarını söyleyebiliriz. Bu nokta iç ve dış transit yollarının güvenliğine önem
verdiklerini, bu yollar üzerindeki şehirlerin geliştirilmesine çalıştıklarını değerlendirebiliriz.
Osmanlı Devleti kurulma aşamasına geldiğinde bölgede bulunan Rum ahalisi ile ticari
faaliyetlerini sürdürdüğünü görüyoruz.

Anadolu dervişleri ahi adı verilen esnaf örgütlerinin devletin kuruluşunda etkin rol
oynadıklarını, örgütlenmelerini gaziyan-i rum, baciyan-ı rum, abdalan-ı rum ve ahiyan-i rum
adı verilen dört temel grup olarak oluşturdukları genel kabul görmektedir. Osmanlı
2
Herbert HEATON, “Avrupa İktisat Tarihi”, (çev. M. Ali KILIÇBAY), İmge Kitabevi, Ankara, 1986, s 83.
3
Henrı PIRENNE, “Ortaçağ Avrupa’sının Ekonomik ve Sosyal Tarihi”, (Çev. Uğur KOCABAŞOĞLU), İletişim
Yayınevi, İstanbul, 2014, s.190.
4
Mesut KÜÇÜKKALAY, “Coğrafi keşifler ve Ekonomiler; Avrupa ve Osmanlı Devleti”, Çizgi kitabev Yayınları,
Konya, 2001, s . 49-50.
5
Halil İNALCIK, “Osmanlı İktisat Zihniyeti ve Osmanlı Ekonomisi”, Tarih Risaleleri, (Der. Mustafa ÖZEL), İz
Yayıncılık, İstanbul, 1995, s.39
şehirlerinin sosyal örgütlenmesinde ahilik, vakıf teşkilatlarının, ilmiye ve adli teşkilatının ve
mahalleler örgütlenmesinin etkinliğini görmek mümkündür. Osmanlı toplumu birey-toplum
dengesine dayanan bir model geliştirmiştir.6 Osmanlı Devleti kurulurken devlet, millet, ülke
ve egemenlik ve siyasi teşkilat gibi unsurlar tarihi oğuz geleneği, uç ananesi ve İslam dini
anlayışına göre şekillendiğini söyleyebiliriz. Devletin toprak yönetimi eyalet sistemi ile
yönetiliyordu. Eyalet sisteminin içinde mali, askeri, zirai, ve siyasi unsurların bir arada yer
aldığı tımar sistemi uygulanmakta idi. Ademi merkeziyetçilik sistemi olarak
isimlendirdiğimiz yönetim biçiminden söz edebiliriz. Böylelikle çok büyük toprakların her
yönden devletin merkezine çıkarabilecekleri sorunların en aza indirgenmiş olması
sağlanmaktadır.

Osmanlı iktisadi düşüncesinin temel ilkelerini M. Genç iaşe (provizyonizm),


gelenekçilik, fiskalizim bulgularıyla açıklamaya çalışmıştır. İaşe ilkesinde ekonomik faaliyetin
amacı, ekonomide verimliliğin düşük olması ile ulaştırmanın zor ve pahalı olması nedeniyle,
tüketici bakış açısından insanların ihtiyaçlarını karşılamaktır. Üretilen mal ve hizmetlerin
mümkün olduğu kadar bol, kaliteli ve ucuz olması, yani piyasada mal arzının mümkün olan
en yüksek düzeyde tutulması esas hedeftir. Onun için iaşe ilkesi Osmanlı Devleti’nin en
önemli ilkesidir. Gelenekçilik, sosyal ve iktisadi ilişkilerde yavaş yavaş oluşan dengeleri ,
eğilimleri mümkün olduğu ölçüde muhafaza etmeye ve değişme eğilimlerini engelleme ve
herhangi bir değişme çıktığı taktirde, tekrar eskiye dönme ilkesi olarak tanımlanabilir.
Fiskalizm, hazineye ait gelirleri mümkün olduğu kadar yüksek düzeye çıkarmaya çalışmak ve
ulaştığı düzeyin altına inmesini engellemektir.7

Osmanlı Devleti kurulduktan sonra devamlı olarak miri arazi rejimini uygulamıştır.
Miri; beylik demektir, bir şeyin hazine’ye ait ve devlet malı olduğunu gösteren Osmanlı
terimidir.8 İkta; devlete ait bir arazinin mülkiyeti ile birlikte bir şahsa bağışlanması veya
mülkiyeti devlette kalmak şartıyla faydalanma ve kullanım hakkının verilmesidir.9 Osmanlı
Devleti mevcut toprakları üzerinde köle emeği istihdam etmek veya söz konusu topraklarda
feodal temayülleri destekleyerek bir toprak organizasyonu kurmak yerin topraklarını miri
olarak değerlendirmiş ve bu toprakları bir veya birkaç köyden oluşan bölgelere ayırmış ve
çıplak mülkiyeti kendinde kalmak ve gerekli görevleri yerine getirmek koşulu ile bir sipahiye
tevcih etmiştir.10 Osmanlı Devletinin topraklarının yaklaşık %87 sinin miri nitelik taşıdığı
bununla beraber başka toprak çeşitlerini de görmek mümkündür.

Tımar sisteminin yürürlükte olduğu bölgelerde devlet, fetih yapılan bölgelerde vergi
geliri sağlayabilecek tüm mal ve insan kaynaklarının sayımını yaparak bunlar tahrir
defterlerine kayıt ederlerdi. Yalnızca tarımsal toprakların değil, şehirlerdeki imalathaneler,
Pazar yerleri, limanlar, değirmenler ve gümrük kapıları da düzenli bir şekilde tahrir
6
Orhan TÜRKDOĞAN, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Toplumunda İşçi Sınıfının Doğuşu”, Türklerde İnsani Değerler ve
İnsan Hakları, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi, 2. Kitap, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1985, s, 5-6.
7
Mehmet GENÇ, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2007, s, 47-54
8
Yılmaz ÖZTUNA, Tarih ve Politika Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2006, s, 416.
9
Osman TURAN, “İkta”, İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, C. 2, İstanbul, 1968, s. 949-957
10
Halil İNALCIK, “ Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ 1300-1600, (Çev Ruşen SEZER) Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 2009, s. 110.
defterlerine kayıt edilirdi. Merkezi hükümeti güçlendirmek ve feodal eğilimleri yok etmek
için II. Mehmet döneminde tımar sistemine düzenleme getirmek istense de onun ölümüyle
sonuçsuz kaldı. Osmanlı ekonomisinin temeli zirai bir ekonomidir. Üzerinde durmaya
çalıştığımız tımar sistemi zirai ekonominin esası olarak değerlendirdiğimizde, tımar sistemi
Osmanlı Devlet ekonomisinin esasıdır çıkarımını yapabiliriz.

XV. yüzyılla birlikte dünyanın merkezine oturan ve ticaret yolları kavşağına yerleşen
Osmanlı, Avrupa’daki değişikler sonucu bu konumunu kaybetmeye başlamış, coğrafi keşifler
ile yeni dünya Amerika Kıtası’nın altın ve gümüşü Avrupa’ya akmaya başlamış, Osmanlı
hammaddelerine iç pazardan daha fazla ödeyen Avrupalı tüccarlar grubu ortaya çıkmış,
Hindistan deniz yolunun keşfi ile Akdeniz, dünya ticaret merkezi olma özelliğini yitirmeye
başlamıtır. Bunun da Osmanlı ülkesini uzun yıllarda çok hızlı fiyat artışına, kaçakçılığa,
zanaatlerin duraklamasına, yiyecek sıkıntısına, transit ticaret gelirlerinin azalmasına sebep
olduğu genel olarak kabul gördüğünü söyleyebiliriz. Bozulan merkezi ve yerel yönetim bunun
yanında padişahlardaki öncekilere oranla ortaya çıkan yetersizliği göz önünde
bulundurmalıyız.11 Coğrafi keşiflere kadar Osmanlı’nın transit ticaretinin en büyük kontrolörü
olduğunu ve bundan önemli gümrük gelirleri elde ettiği gibi aktif olarak katılarak da
gelirlerini arttırdığını ve sonuçta dünya ekonomik sisteminde egemen güç olduğunu artık
bütün tarihçiler kabul etmektedir. Osmanlı Devleti XVI. yüzyılın başında denizlerde ve
doğudaki politikalarında artık önceki ticari durumu koruma noktasında çaba harcamaya
başladı.12 Yolların güvenliğinim sağlamak, etkin ticari ve finansal usullerin uygulanması bu
politikalara örnek olarak verilebilir.

İncelemelerimizin buraya kadar ki bölümünde, coğrafi keşiflere kadar, Avrupa ve


Osmanlı Devleti’nin genel durumlarını ve ekonomik yapılarının temelini ve imkanlarını
ortaya koymaya çalıştık.

COĞRAFİ KEŞİFLERİN AVRUPA VE OSMANLI EKONOMİLERİNE


YANSIMASI

Keşifler çağının sona ermesiyle ve keşif hareketlerinin yoğunluğunun bitmesiyle


birlikte yaklaşık iki yüzyıl sürecek olan gelişmeler yavaş yavaş Osmanlı aleyhine gelişen
dünya ekonomik dönüşümüne işaret eder.13 Keşifler ile birlikte dünyanın pek çok alanı
Avrupa’nın kontrolü altına girmiş. Sanayi devriminde ortaya çıkacak üretim örgütlenmesinin
alt yapısını, hem ham madde hem de insan gücü olarak oluşturmuş bulunduğunu
söyleyebiliriz. Osmanlı’nın mevcut durumu göz önüne alındığında bir yanda kanuni dönemi

11
Nejdet SEVİNÇ, “Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü, Bilge Karınca, İstanbul s. 334-338
12
Muhittin TUŞ, “Osmanlı Şehirlerinin Ticari Potansiyelleri”, Osmanlı Ansiklopedisi, C. 3, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara, 1999, s. 484
13
Mesut KÜÇÜKKALAY,” Coğrafi Keşifler ve Ekonomiler; Avrupa ve Osmanlı Devleti”, Çizgi Kitabevi Yayınları,
Konya, 2001, s. 203.
devletin en parlak çağı olarak kabul edilse de, toplumsal ve ekonomik çelişkilerin en fazla
ortaya çıktığı ve Osmanlı mevcut düzenin çözülmeye başladığını düşünmemiz gerçekçi bir
yaklaşım olur. XVI. Yüzyıl Osmanlı Devletinin gücü doruk noktasında olarak nitelendirilse
de, büyük krizlerin de başlangıcı olduğu göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur. Coğrafi
keşifler sonrasında jeostratejik rekabeti ortaya çıktığından söz etmek mümkündür. Bu
rekabetin ilk argümanı, Ümit Burnu’nun keşfedilmesi ile Portekiz’in Hindistan’a ulaşarak
kadim ticaret yollarını değiştirdiğini, bunun sonucu olarak Osmanlı başta olmak üzere ticaret
yolları üzerinde olan devletlerin olumsuz etkilendikleri olarak değerlendirilmelidir. Bazı
tarihçeler değişik görüşlerde belirtmiştir. F. Braudel o dönemde en önemli ticaret metası
olarak karabiber eksenli bir inceleme ile Kızıldeniz ve Hint okyanusunda Osmanlıların
Portekiz ile olan mücadelelerini, bu mücadelelerin eski yolların önemini korumaya katkı
sağladığını XVI. yüzyılın ortalarında Akdeniz’den Anwers’e biber taşınmakta olduğunu
belirtmektedir.14

Keşifler sonrası Avrupa Devletleri 200 yıllık bir zaman dilimi içinde sanayi devrimini
gerçekleştirecek, felsefe ve iktisadi düşünce, nüfus, teknoloji, ticaret, hukuk, sermaye
birikimi, sömürgecilik, parasal yapı, üretim tekniği gibi konularda çağın üstüne çıktığı
gözlemlenecektir. Osmanlılar ise aynı dönem içinde ekonomik olarak mevcudu korumaya
yönelecek ama Sanayi devriminden sonra ekonomisi işlemez duruma gelerek iflas edecektir.
Avrupa’nın düşünsel olarak kaydettiği aşamaları incelemek gerekirse, ilk olarak iktisat bilimi
ve iktisadi düşüncelerini geliştirip, ekonomik olayları algılama biçimlerinin değiştiğini
söyleyebiliriz. Bu modern ekonomiye giriş olarak değerlendirilebilir. Luca Pacioli 1494’te
Venedik’te aritmetik, geometri, oran ve orantılılık üzerine önemli bir kitabı yahut summası
yayınlandı.15 Sayılar üzerinde kullanılışlı bir muhasebeye dair yaptığı çalışmasıyla büyük
matematikçi Pacioli sayıları kullanışlı bir hale getirip muhasebe kayıtlarını düzenlenip
kullanışlı bir halde insanlığın hizmetine sunuyordu. İkincisi ise hukuk, siyaset, devlet anlayışı,
özgürlük gibi düşünsel unsurlardır ki bu kavramlar Aydınlama çağının başladığının göstergesi
idi. Aydınlanma çağı ile birlikte düşünce özgürleşip kamusal alanlarda hemen her konu sınır
tanımaksızın dile gelmeye başladığı görülür.

XVI. yüzyıl’da baharat ticareti uluslar arasındaki önemini devam ettirmiş, ham ipek,
kıymetli taşlar ile birlikte ticaret gücünü arttırmıştır. Artık kapitalist ruhun kendini
hissettirdiği bir zemine iyiden iyiye oturmaya başladığı görülür. Rönesans ve reform düşünsel
olarak ekonomik gelişmede başat rol oynamıştır. Nüfus artışı üretim verimliliğini arttırmış,
düşünce özgürlüklerinin gelişmesiyle, feodal dönemin kiliseye endeksli durağan yapısı
sekülerleşmiş yaşamın erdemlerine yönelen iktisat ve ekonomi anlayışını getirmiştir.
Merkantilizimle birlikte sistemli iktisat kapitalist düşüncenin temellerini atmıştır.16
Aydınlanmacı düşünceyi temel olarak değerlendirirsek, araştırmacı, deneyci ve sorgulayıcı

14
Fernand BRAUDEL, “II. Philippe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası,(çev. M. Ali KILIÇBAY), İmge Kitabevi,
C. 2 , Ankara, 1994, s. 641-645.
15
Steven A. EPSTEİN, “ Geç Dönem Ortaçağ Avrupası; Ekonomik ve Sosyal Tarih, 1000-1500” ,(Çev. Serap IŞIK),
İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul, 2014. S. 304-307.
16
Vural SAVAŞ, “İktisadın Tarihi”, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1999, s. 142
bilim yolunu takip eden, sosyal bilimlerin doğuşuna olanak veren, daha iyi bir toplum
yaratılmasına olana sağlayan düşünceler bütünü olarak tanımlayabiliriz.

Aydınlanmanın ekonomik cephesinde bireyin özerkliği, toplumsal sözleşme, hoşgörü,


özgürlük, mülkiyet, eşitlik ve evrensellik gibi özelliklerini göz önünde bulundurduğumuzda
Avrupa’nın kat ettiği gelişmeleri anlamlandırabiliriz. Coğrafi keşiflerden sonra, Atlas
Okyanusu’na kıyısı olan ülkeler, İspanya, İngiltere, Portekiz, Fransa ve Hollanda yaptıkları
baharat, tütün, şeker, pamuk ve ipek ticaretiyle birer sömürge imparatorluklarına dönüştü.
Denizcilik konusunda geliştirdikleri üstün teknoloji hiç kuşkusuz başat rol oynadı. Kurdukları
deniz aşırı şirketler aracığıyla yaptıkları ticaret bolluk ve refahı Avrupa’ya taşıdılar.
Ekonomik güçleriyle elde ettikleri gelirler vasıtasıyla merkezi ordularını güçlendiler ve
küresel güç olmaya başladılar. Zamanla güçlü donanmalarıyla ticarette tekel oluşturmaya
başladılar ve birbirleriyle savaşmaya başladıkları bir döneme girdiler. İngiltere zamanla diğer
sömürgeci devletleri yenerek küresel bir güç konumuna geldi. Hindistan’ı atadığı valiler
aracığı ile yönetmeye başladı ve Uzakdoğu ticaretini tek başına yönlendirmeye başladı. Elde
ettiği ham madde sayesinde sanayisi güçlendirdi.

Osmanlı Devleti’nin coğrafi keşifler sonrası dış ticaretinin sekteye uğradığı görüşü,
değişen ticaret yolları göz önüne alındığında genel kabul gören bir düşüncedir. Ancak
Akdeniz ticareti ve Akdeniz devletlerinin Ümit Burnu’nun keşfinden sonraki ticaretleri hemen
sönmüş değildir. XV. yüzyıl sonlarından başlayarak savaşlar ve iç güvenlik gibi sorunlarla
uğraşan Osmanlı devletinde ticaret hacminin daraldığı gözlemlenir. Ama devletin ticari
faaliyetlere önem verme geleneğini sürdürüyor, ticari mallara ağır vergi koymamaya gayret
edip, ticaret yollarının güvenliğini sağlamaya çalışıyordu.17 XVII. yüzyılın ikinci yarısını
kapsayan uzun soluklu İran savaşları doğu ticaretini, değişen ticaret yollarından fazla
etkileyen temel unsur olarak görülebilir. bu dönemlerde bu dönemlerde İngilizlerin Levant
kumpanyasının Osmanlıya yüklü miktarlarda kumaş ticareti yaptığı görülür. Ticaret yollarının
değişmesi ile Osmanlı’lar doğu ile batı arasındaki ticaret yollarını en iyi şekilde
değerlendirmeye çalıştığını bunun için bürokratik olarak bir takım kararlar almaya çalıştığını
gözlemleyebiliriz. Her ne kadar Anadolu’da Celali isyanları baş gösterdi ise de devlet bunlarla
baş edebilecek güçtedir.

XVI. yüzyılın sonlarında ve XVII. yüzyıl başlarında baharat ticaretinin Venediklilere


döndüğü düşünüldüğünde Akdeniz deniz ticaretindeki hareketlilik ve canlanma Osmanlı
Devletine de yansımış olmalıdır. Devlet merkeze ve diğer bölgelere yapılan baharat ticaretini
Suriye ve Mısır limanlarından sevk ediyordu. Akdeniz’de bir ticari canlanma olması her
şekilde Osmanlı ekonomisini olumlu yönde etkilemiş olmalıdır. 1480- 1550 yılları arasında
Bursa kadı sicillerine bakıldığında, en zengin tüccarlar baharat ticaretiyle uğraşanlardı.
İpekten sonra en büyük sermayeler yine baharat ticaretinde yatırılmakta idi.18 Bursa şehrinde

17
Ahmet TABAKOĞLU,”XVII. Ve XVIII. Yüzyıllarda Dıi Konjonktür Şartlarının Osmanlı Ekonomisi Üzerindeki
Etkileri”. İÜ. İTİA. Dergisi, C. 1, S.2, Aralık, s.79.
18
Halil İNALCIK, Donald QUATAERT, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600”, (çev
Halil BERKTAY), Eren Yayıncılık, İstanbul 2000, C 1, s.407.
baharat ticareti yapan çok sayıda tacirin olması Osmanlıların kendi ticaretini yapmaya devam
ettiğinin göstergesi olarak değerlendirilmelidir.

Osmanlı Devleti’nin baharat ticareti kesintisiz devam ettirebilmek adına bir takım
politik hamlelerde yaptığını gözlemleyebiliriz. Osmanlı-Açe ittifakı bunun en güzel örneğidir.
Müslüman olan Açe Sultanlığı Portekiz istilalarına karşı Osmanlı Devleti’nden yardım istemiş
ve istek kabul görmüştü. Bu sayede ilişkiler ticaret anlaşması yapabilecek düzeye gelmişti.
Yapılan anlaşmalar neticesinde, Kızıldeniz üzerinden baharat Mısır’a oradan da merkeze
veyahut Venedikliler aracılığıyla Avrupa’ya gönderiliyordu. 1569 yılında muazzam miktarda
baharat Osmanlı limanlarına ulaştığında Flander’de karabiber fiyatları düşmüştü. Osmanlı-
Açe birlikteliği sayesinde ticarette gözle görülür bir canlanma olmuştu. Açe-Kızıldeniz ya da
Açe-Gucerat-Basra ticaret rotası XVI. yüzyılın ortalarından itibaren Asya ticaretinin ana yolu
haline gelmişti.19 Hollandalıların Hint Okyanusu’nu tamamen ele geçirmelerine kadar baharat
ticaret yolu açıktır. Portekizlerin ticaret hakimiyetini kıran Hollandalılar 1614 yılında
Kızıldeniz de dahi görülmüşlerdi. İngilizlerin ve Fransızlarında bölgeye girmesiyle Hint
Okyanusunda Avrupalılar için ikinci çağ başladığı söylenebilir.

Osmanlı Devleti bütün bu gelişmeler olurken Avrupalılar tarafından önemini


koruyordu. Kapitülasyonların imzalanması ve yabancı konsoloslukların açılması Osmanlı
Devleti’nin kudretli olduğu dönemlere geliyordu. Fransızlara 1535 yılında ilk kapitülasyon
verildi. 1569, 1581,1604, yıllarında yenilendi. İngilizler 1579 ve 1597 de buna benzeyen
ayrıcalıklar aldılar ve 1581 de Levant Company’i kurdular. Hollandalılara 1612 yılında
kapitülasyon verildi. Venedikliler Akdeniz’de ticari bir güç olarak varlıklarını
sürdürüyorlardı. Amerika kolonilerinde yetiştirilen şeker, tütün, kahve ve pamuk gibi ticari
metaların Avrupa’ya ulaşımının daha kolay olması bu sayede maliyetin düşmesi bu kolonilere
ilgiyi arttırır. Avrupa ve Osmanlı’da basma pamukların moda olması sonucu olarak pamuk
ticareti ipek ticaretini gölgede bırakmaya başlamıştı. 1620- 1660 yıllarındaki bu gelişmeler
sonucu Eski Hindistan- Yakındoğu ticareti dünyanın ana yolu olmaktan çıkmış ve derin bir
yapı değişikliğine uğramıştı. Venedik ve Osmanlı bu değişiklikten en fazla zarar gören
taraflar olmuştu.20 Bütün bu gelişmelere rağmen Osmanlı ticari olarak varlığı sürdürmüştür.
Avrupa ürünü mallarının Osmanlıyı tam olarak istilası sanayi devriminden sonra
gerçekleşecektir. Artık ticaret yollarının denetimi Osmanlıdan çıkmıştır. Bir başka problemde
Baltık devletleri ve Rusya olarak ortaya çıkacaktır. Balkan devletleri ve Rusya dünya
ticaretinde paylarını alabilmek için sahneye çıkacaktır.

Osmanlı Devleti’nin ticaret üstünlüğünü kaybetmesini cephelerde kaybettiği savaşlara


da bağlayabiliriz. 1571 İnebahtı yenilgisi, 1664 Weissenburg Anlaşması, 1683 Viyana
bozgunu, 1699 Karlofça Anlaşması, 1718 Pasarofça Anlaşması ve 1723-1727 İran savaşları
sonucu Hemedan Anlaşması dikkat edildiğinde arka arkaya ve hep bu dönemlere denk
gelmiştir. Bütün bu yıpratıcı savaşlardan sonra Osmanlı Devleti iyice güçten düşmüş, dış

19
Halil İNALCIK, Donald QAUTAERT, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600”, (Çev.
Halil BERKTAY), Eren Yayıncılık, 2000, C. 1, s. 409.
20
Halil İNALCIK, Donald QAUTAERT, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600”, (Çev.
Halil BERKTAY), Eren Yayıncılık, 2000, C. 1, s. 418.
ticareti azalmış her şey önemlisi, Kapitülasyonlar ve Konsolosluklar Avrupa Devletleri’nin
elinde kullanabilecekleri birer silah haline gelmiştir.

XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı topraklarında gayrimüslimlerinde ticaret hayatının


içinde aktif rol oynadıklarını görüyoruz. Zamanla gayrimüslim tebaanın çoğaldığı ve
Müslüman tebaanın yerine geçtiği görüyor. Bunda hiç kuşkusuz yabancı elçi ve
konsoloslukların Osmanlı Devleti’ndeki nüfuslarını genişletmelerinin etkisi olmalıdır. Bunun
başlıca etkenlerinden biri olarak kazandıkları vergi muafiyetleri ve imtiyazlar gösterilebilir.
Pek tabi bunun sebeplerini keşifler sonucu ortaya çıkan Avrupalı şirketlerin temsilciliklerini
almalarına bağlayabiliriz. Ters orantılı olarak Müslüman tebaanın ticari olarak zayıfladığı
sonucuna ulaşabiliriz. Bizzat yapmış olduğumuz araştırmalar sonucu Halep ve İzmir mikro
şehir ölçeklerinde tespit etme olanağını sağladığımızı söyleyebiliriz. XVIII. yüzyılın
ortalarında il defa Osmanlı’nın ithalatı ihracatını aşmaya başlar. Bu gelişme imparatorluktaki
tüketim alışkanlıklarını dönüştürerek el zanaatlarının çökmesini öngörürken, diğer taraftan
ödemeler dengesi üzerinde uzun dönemli etkileri ille devleti bütün dünyaya borçlu bir
konuma getiriyordu.21 Avrupalı tüccarlar Osmanlı tebaasına geçerek vergi muafiyeti
imtiyazlardan olabildiğince yararlandılar. Osmanlı Devleti 1802’de bir tedbir almak amacıyla
Avrupa tüccarlığını kurdu. Bunun amacı vergi gelirlerindeki düşüşe müdahale etmek amacı
taşıyordu.

XVII. yüzyılda Osmanlı klasik yapısında değişiklikler olmaya başladı. Tımar sistemi
ihmal edilerek miri toprakların kiralama yoluyla devredilmesine geçildi. Bunun esas sebebini
gelişen teknoloji sonucu ateşli silahları kullanan orduların savaş meydanlarında kazandıkları
zaferler olarak değerlendirebiliriz. Bozulmaya başlayan klasik sistem, merkezi ordunun
ihtiyaçlarını sağlayabilmek için iltizamlara verilmeye başlanmasıyla yeni bir döneme
giriyordu. Zamanla devlet sıcak para ihtiyacını karşılayabilmek adına miri arazileri malikane
olarak verip bununla çözüm aramaya girişti. İltizam ve malikane sistemleri bölgelerde
ayan’ların ortaya çıkmasını kaçınılmaz olarak beraberinde getirdi. Bütün bu yenileşme
çabalarını Osmanlı Devleti’nin girdiği dar boğazdan çıkmak adına yapmaya çalıştığı
değerlendirilmelidir. 1775 yılında Osmanlılar esham uygulamasını yürürlüğe koymak zorunda
kaldı. Esham pay ve gelir ortaklığı senetleri manasını taşımakta olup devletin bir iç borçlanma
girişimdir. Kuşkusuz bundan amaçlanan gaye sıcak para akışıyla bir ölçüde rahatlamak
olmalıdır. Düzelmeyen devlet ekonomisi 1854 yılında Kırım savaşı sonrasında İngiltere’den
borç alarak ilk dış borçlanmayı yapmak zorunda kalmıştır.

Osmanlı Devleti sanayileşme adına bir takım girişimlerde bulundu. 1709 yılında
dökümhane ve pamuklu dokuma manifaktürü, 1718 yılında çini imalathanesi, 1720 yılında
basma manifaktörü, 1720 yılında ipekli dokuma manifaktürü, 1744 yılında kağıt manifaktürü,
1723 yılında kemba ve diba manifektörü kurularak devre ayak uydurma girişimlerinde
bulunuldu.22 Bütün bu yenileşme çabaları çağa ayak uydurup ekonomi’yi düzlüğe çıkarmak

21
Mesud KÜÇÜKKALAY, “ Coğrafi Keşifler ve Ekonomiler; Avrupa ve Osmanlı Devleti”, Çizgi Kitabevi, Konya,
2001, s. 263.
22
Mehmet GENÇ, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi” Ötüken Yayınları, İstanbul, 2007, 264.s
adına yapılan girişimler olarak değerlendirilmelidir. 1838 ticaret anlaşması bütün bu
girişimleri anlamsız hale getirdi.

Sonuç ve Değerlendirme

Tarih bir sosyal bilim olarak geçmişte yaşanan olayları, neden ve sonuç ilişkisi
içerisinde inceleyerek yapılan çıkarımlarla toplumu bilgilendirme amacı güder. Bu amaçla
dünyayı derinden etkileyen olaylardan coğrafi keşiflerin Avrupa ve Osmanlı Devleti üzerinde
ne gibi bir etkiler yarattığını incelemeye çalıştık.

Avrupa Devletleri’nin doğudan öğrendikleri deniz teknolojilerini geliştirerek,


okyanuslarda seyahat edebilecek gemileri inşa etmeleriyle ama dini ama ticari amaçlarla
denizlere açıldılar. Ulaştıkları bölgelerdeki ticari metaları kendi topraklarına getirerek refah
ve güce kavuştular. Uzun yıllar Türk ve Müslüman korkusuyla yaşayan Avrupa bu fobiyi
coğrafi keşifler ile üstünden attığı söylenebilir. Elde ettikleri zenginlik ile güçlü ordular
oluşturdular. Oluşan ticaret sayesinde tüccar sınıflar oluşup, burjuvazinin ortaya çıkmaya
başladığı söylenebilir. Feodolite ortadan kalktı. Manoryal sistem geçerliliğini yitirmeye
başladı. Güçlenen Avrupa merkantilist politikaları hayata geçirdi. Hepsinin sonucunda
Avrupa da kapitalist sistem ortaya çıktı. Aydınlama dönemi ile insanlar özgürce düşünme ve
sorgulama gibi düşünsel becerilerini geliştirdiler. Sanayi devrimi coğrafi keşiflerin sonucu
olarak ortaya çıktı. Coğrafi keşifler ile birlikte sömürge İmparatorlukları doğdu. Tüm
anlattığımız gelişmeler bir çırpıda olmadı. Bunların gerçekleşmesi 200 yüzyıl gibi bir zaman
dilimi geçmesi gerekti.

Osmanlı Devleti keşiflerden sonra ana ticaret yollarının değişmesinin sonucu etkilendi.
Doğu doğudan gelen baharat ticareti ve ipek sekteye uğradı. Merkezi ordulara geçiş Osmanlı
vergi sistemini olumsuz etkiledi. Tımar eski önemini kaybederek yerini iltizam ve malikane
sistemlerine bıraktı. Yapılan uzun soluklu savaşlar ve sonucu kaybedilen topraklar ekonomiye
darbe vurdu. Denizlerdeki üstünlük kayıp edildi. Kızıldeniz ve Hint okyanusunda
Avrupalılarla yapılan mücadeleler başarısızlıkla sonuçlandı. Bu saydığımız olayların hepsi
gerçekleşmiştir. Ancak bu olayları coğrafi keşiflerin sonucu olarak değerlendirmek mümkün
değildir. Unutulmamalıdır ki sözü edilen dönemlerde Osmanlı Devletli en parlak dönemini
yaşıyordu. Ulaşabileceği maksimum sınırlara ekonomik olarak ulaşmıştı. Ticari olarak
etkilenmiş olabilir. Baharat ve ipek ticaretinin duraklamasının sebeplerini İran ile olan uzun
soluklu savaşlarda aramak gerektiği kanaatindeyiz. Merkezi orduya geçiş çağın gereği olduğu
kabul edilmelidir, ateşli silah kullanan piyade birliklerinin üstünlüğü kesinlik kazanmıştır
diyebiliriz. Osmanlı Devleti ordu giderlerini ve savaş masraflarını karşılamak için iltizam ve
malikane sistemlerine geçişi çözüm olarak görmüş olmalıdır düşüncesindeyiz. Yapılan uzun
soluklu savaşların ekonomiyi etkilediği tartışılmamalıdır. Kızıldeniz ve Hint okyanusunda
deniz savaşlarında başarısız olunsa da, Akdeniz’de Osmanlı deniz gücü varlığını
sürdürmektedir. Osmanlı Devleti’nin coğrafi keşifler çağında sınırlarını ve ekonomisini
koruma amacında olduğu kanaatindeyiz. Devleti, esas çöküşe geçiren sürecin sanayi devrimi
ile başladığı tezini savunuyoruz. Yapmaya çalıştığımız araştırmalar sonucu coğrafi keşiflerin
Osmanlı Devleti’ni dolaylı olarak etkilediğini kanaatini taşıyoruz.
BİLİYOGRAFYA

BRAUDEL Fernand, II.Philippe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası (Çev. M. Ali


KILIÇBAY), İmge kitabevi, Ankara 1994.

EPSTEİN A.Steven, Geç Dönem Ortaçağ Avrupası; Ekonomik ve Sosyal Tarih, 1000-1500
(Çev. Serap IŞIK), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,İstanbul, 2014.

GENÇ Mehmet, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken, İstanbul, 2007.

HEATON Herbert, Avrupa İktisat Tarihi, (Çev. M. Ali. KILIÇBAY), İmge Kitabevi, Ankara
1995.

İNALCIK Halil, “Osmanlı İktisat Zihniyeti ve Osmanlı Ekonomisi”,Tarih Risaleleri, (Der.


Mustafa ÖZEL), İz Yayıncılık, İstanbul, 1995.

İNALCIK Halil, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi C. 1, 1300-1600,


(Çev. Halil BERKTAY), Eren Yayıncılık, İstanbul, 2000.

İNALCIK Halil, Osmanlı imparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), (Çev. Ruşen


SEZER),Yapıkredi Yayınları, İstanbul.

KÜÇÜKKALAY Mesud, Coğrafi Keşifler ve Ekonomiler; Avrupa ve Osmanlı Devleti, Çizgi


Kitabevi, Konya, 2001.

ÖZTUNA Yılmaz, Tarih ve Politika Ansiklopedisi, Ötüken, İstanbul, 2006.

PIRENNE Henri, Ortaçağ Avrupa’sının Ekonomik ve Sosyal Tarihi,( Çev. Uygur


KOCABAŞOĞLU) İletişim, İstanbul, 2014.

SAVAŞ Vural, İktisadın Tarihi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1999.

SEVİNÇ Nejdet, Osmanlının Yükselişi ve Çöküşü, Bilge Karınca İstanbul, 2007.

You might also like