You are on page 1of 13

Istanbul Aydın University ABMYO Journal

Year 3, Vol. 12, pp. 91-107, October 2008(ISSN 1306-3375)

The Effects of Higher Education on Wages: Evidence from Turkey

John TASKINSOY
Istanbul Aydın University, Istanbul – Turkey
jtaskinsoy@yahoo.com

ABSTRACT

There are many important economic and social benefits of higher education to individuals;
however, the benefits of educated people to the society and the economy are numerous. When
we think of higher education and the investment for it, we generally think of college education
in personal terms therefore we tend to pay less attention to the broader societal benefits. But
the college education received after high school plays a great deal of importance in a country’s
economic development, further business growth, expansion to international markets and
increase in living standards. Every year the government, private and public organizations,
individuals and families spend billions of dollars concerning the higher education. Of course
while all of these things are happening two questions come to mind; is all the money spent for
higher education appropriate? Is the money spent by the government and everyone else for
higher education enough? This article examines the survey results and economic benefits of
higher education to individuals and investigating whether or not there is a logical relationship
between the two.

With the great help of my students, I have conducted a survey to 1912 professionals in
Istanbul of which main purpose was to investigate whether or not there was a logical
correlation between education levels and wages. The results of the survey of course cannot be
interpreted as the same for the entire country but my personal opinion is that we may see
similar situations in other parts of the country as well. Turkey, on the contrary to developed
countries, uses different wage policies in which from time to time less importance is placed on
higher education and professional experience and as a result of this practice some of the
salaries look ridiculously low when compared to those in OECD countries. The statistical
details of the survey are presented in the later pages of this article.

Key Words: Education Levels, Wages, Positions, America, Turkey.

Öğr. Gör. John TASKINSOY, İstanbul Aydın Üniversitesi, İşletme – İngilizce, 34299, Küçükçekmece, İstanbul,
jtaskinsoy@yahoo.com
Eğitim Seviyesinin Kişi Gelir Düzeyine Etkileri: Türkiye

John TASKINSOY
Istanbul Aydın University, Istanbul – Turkey
jtaskinsoy@yahoo.com

ÖZET

Yüksek eğitimin (ön lisans, üniversite, yüksek lisans ve doktora) kişilere kazandırdığı birçok
ekonomik ve sosyal getirilerin yanında, eğitimli bireylerin topluma ve ülke ekonomisine
sağlayacağı faydalar şüphesiz sayıca çok fazladır. Bizler genelde üniversite eğitimi ve bu
eğitim için yapılacak harcamaları düşündüğümüzde, daha çok olayı bireysel olarak
değerlendirmekteyiz dolayısıyla bu durumun toplum üzerindeki geniş kapsamlı pozitif ve
negatif etkileri daha az mercek altına alınmaktadır. Fakat lise sonrası yüksek eğitim, ülke
ekonomisinin gelişmesinde, büyümesinde ve halkın refah seviyesinin iyileşmesinde en önemli
temeli teşkil etmektedir. Her yıl bu uğurda hükümet, kamu kuruluşları, özel şirketler, bireyler
ve aileler milyarlar harcamaktadır. Tabii bütün bunlar gerçekleşirken akıllara gelebilecek şu
iki soruyu sormamak mümkün değil; yüksek eğitim için harcanan tüm paralar yerinde bir
yatırım mıdır? Hükümet ve konu ile ilgili herkesin yüksek eğitim için yapmış olduğu bu
yatırımlar ihtiyacı karşılamak için yeterli midir? Bu makale daha çok yüksek eğitimin özel ve
kamu kuruluşlarında çalışan kişilere kazandırdığı ekonomik değerleri ele almakta ve yapmış
olduğum bir anketin sonuçlarının istatistiksel analiz edilmesi sonucunda eğitim ile gelir
düzeyi arasında bir ilişki olup olmadığını incelemektedir.

Eğitim düzeyi ile eğitim sonucunda elde edilen pozisyon ve bu pozisyonun ödediği ücret
arasında rakamsal bir ilişki olup olmadığını daha iyi inceleyebilmek için öğrencilerimin de
önemli katkılarıyla bir anket yaptık ve İstanbul’da ikamet eden ve çalışan 1912 kişiye mevcut
pozisyonları ve aldıkları ücretler ile ilgili çeşitli sorular yönelttik. Anketten elde edilen
sonuçlar tüm ülke genelini yansıtmasa da benim kişisel görüşüm ülkenin farklı şehirlerinde
de benzer sonuçlar alınabileceği yönündedir. Türkiye’de diğer gelişmiş ülkelerin aksine farklı
ücret politikaları uygulanmakta ve her zaman olmasa da eğitim ve profesyonel tecrübe hak
ettiği itibarı maalesef görememektedir dolayısıyla alınan ücretler OECD (Organisation for
Economic Co-operation and Development) ülkeleriyle karşılaştırıldığında oldukça komik
seviyelerde kalmaktadır. Anketin detaylı istatistik çalışmaları ilerleyen sayfalarda yer
almaktadır.

Anahtar Kelimeler: Eğitim, Ücret, Pozisyon, Amerika, Türkiye.

Giriş

Yüksek eğitim sonucu elde edilen birçok imkânlar kişilere ve ailelerine maddi ve manevi
sayısız önemli kazançlar sağlamaktadır. Bütün farklı coğrafi bölgelerde yetişen öğrenci
grupları incelendiğinde, mezuniyet sonrasında profesyonel iş hayatına geçildiğinde alınan
ortalama gelirin eğitim seviyesi ile yakından ilişkili olduğu ve eğitim düzeyi yükseldikçe buna
orantılı olarak gelirin de ciddi artış gösterdiği görülmektedir. Amerika’da yapılan bir
araştırma sonuçlarına göre üniversite mezunu bir çalışan, hayatı boyunca lise mezunu bir

Öğr. Gör. John TASKINSOY, İstanbul Aydın Üniversitesi, İşletme – İngilizce, 34299, Küçükçekmece, İstanbul,
jtaskinsoy@yahoo.com
kişiden yüzde 73 daha fazla kazanmakta ve yüksek lisans mezunu biri ise lise mezunu bir
çalışandan yaklaşık 2–3 kat daha fazla gelir elde etmektedir. Ayrıca, yüksek eğitimli bir kişinin
işsiz kalma ve fakir hayat sürme ihtimali de çok zayıf gözükmektedir. Söz konusu olan bu
önemli ekonomik getiriler kişinin eğitim için yapmış olduğu harcamaların yerinde bir yatırım
olduğu anlamını çıkarmaktadır (Baum ve Payea, 2005). Herhangi bir şey için borçlanmaya
gitmeden önce elbette çok iyi düşünülmesinin gerektiği bir gerçektir, ancak araştırmalar şunu
gösteriyor ki borçlanmayı tercih edip eğitimini bitiren kişilerin bu yolu tercih etmeyip de
hemen liseden sonra iş hayatına atılan kişilerden ekonomik olarak daha iyi durumda
olduklarını açık netlikle ortaya koymaktadır.

Türkiye’deki eğitim düzeyi gelişmiş ülkelerdeki kadar olmasa da yine de geçmiş yıllar ile
kıyaslama yapıldığında eğitimin bugünkü seviyesinin çok büyük ölçüde ilerlemiş olduğu
görülmektedir. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda İstanbul Darülfünunu veya bugün herkes
tarafından bilinen adıyla İstanbul Üniversitesi o yıllarda yüksek eğitim veren yegâne kurumdu
ama bugün Türkiye’de 68’i devlet ve 25’i özel vakıf olmak üzere toplam 93 üniversite
bulunmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Bakanlar Kurulu yazılı bir açıklama yapmış ve 13 ilde
birer üniversite kurulması kararını almıştır. Bu üniversitelerin hızlı bir şekilde kurulumunun
tamamlanıp eğitime başlamasıyla Türkiye’de en az bir üniversitesi olmayan ilimiz
kalmayacaktır.

Tablo 1’e baktığımızda 19’uncu yüzyılın ilk çeyreğinden bugüne kadar olan süreçte
Türkiye’deki eğitimin her alanında ciddi gelişmeler kaydedilmiş, 1923’den 2001’e kadar olan
dönemde toplam okul sayısında 19 kat, öğrenci sayısında 44 kat ve öğretmen sayısında da 46
kat artış sağlanmıştır. Özellikle ortaöğretim (140 kat artmıştır) ile mesleki ve teknik
ortaöğretim (170 kat artmıştır) okullarındaki bu inanılmaz ilerleme Türkiye’nin kaliteli,
eğitimli ve yüksek standartlara uygun insan gücü yetiştirmesinde oldukça etkili olmuş
dolayısıyla ülkenin kalkınmasında ve Avrupa ülkelerindekine benzer refah seviyesini
yakalamada temel teşkil etmiştir.

Tablo 1. 1923 – 2001 Yıllarını kapsayan okul, öğrenci ve öğretmen istatistik rakamları
(URL1)
1923 – 2001 YILLARI ARASINDA OKUL, ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMEN
SAYILARI VE ARTIŞ ORANLARI
OKUL SAYISI ÖĞRENCİ SAYISI ÖĞRETMEN SAYISI
EĞİTİM KADEMESİ
1923–24 2001–02 ARTIŞ 1923–24 2001–02 ARTIŞ 1923–24 2001–02 ARTIŞ
Okul Öncesi Eğitim 80 621 7 5.880 256.392 43 136 14.520 106
İlköğretim 5.010 34.993 6 351.835 10.310.844 28 11.292 375.511 32
İlkokul 4.894 - - 341.941 - - 10.238 - -
Ortaokul 116 - - 9.894 - - 1.054 - -
Ortaöğretim 43 6.065 140 3.799 2.312.271 608 838 138.785 165
Genel Ortaöğretim 23 2.637 114 1.241 1.490.376 1.199 513 72.609 141
Mesleki ve Teknik
20 3.428 170 2.558 821.895 320 325 66.176 203
Ortaöğretim
Özgün Eğitim 5.133 41.679 7 361.514 12.879.507 35 12.266 528.816 42
Yaygın Eğitim - 7.261 - - 3.211.278 - - 49.989 -
Genel Toplam 5.133 48.940 19 361.514 16.090.785 44 12.266 578.805 46
Kaynak: MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) sitesindeki veriler kullanılarak yeniden hazırlanmıştır

Solow’nun neoklasik tanımına göre, uzun vadeli ekonomik büyüme; makinelerin, iş gücünün
ve yaratıcılığın bir araya gelmesi ile mümkündür. Teknik olarak gelişmek, şirketlerin ve
ülkelerin üretim faaliyetlerini iyileştirmelerine ve ürettikleri ürünleri veya sunmuş oldukları
hizmetleri daha verimli şekilde gerçekleştirmelerine yardımcı olmaktadır. Üretimdeki bu
artış, yani bir ürünün üretilmesindeki girdilerin sayıca ve kalite olarak daha fazla olması
verimliliğin de artması anlamına gelmektedir (Solow, 1956). Bir ürünün üretilmesi
aşamasında en önemli girdi faktörlerinden biri de kaliteli insan gücüdür ve bu kalitenin
sağlanması için de eğitim şarttır. Amerika ve diğer gelişmiş ülkelerde yüksek verimli ve
firenin minimum olduğu bir üretim ortamı idealdir ve bu ortamın sağlanması için de insan
gelişimine ve eğitimine çok fazla önem verilmektedir çünkü böyle bir ortamın sağlanmadığı
durumlarda üretim maliyetleri artacaktır ve dolayısıyla şirketlerin karlılıkları negetif yönde
etkilenecektir. Eğitimsiz insan gücü maalesef ucuz işçiliktir, böyle bir gücün toplumların ve
ülkelerin gelişmesindeki rolü yok denecek kadar azdır. Türkiye’nin dünya üzerindeki çeşitli
pazarlarda söz sahibi olabilmesi için 38 milyondan fazla (0–30 yaş grubu) genç nüfusunu çok
geçmeden yüksek standartlarda ve günümüzün en gelişmiş teknolojilerini kullanarak eğitmesi
gerekmektedir. Tabii ki eğitimi olması gerektiği gibi icra etmek için de üniversite ve buna
bağlı diğer eğitim kurumlarının yeterli sayıda olması gerekmektedir. Türkiye’nin üniversite
açısından büyük bir mesafe kat ettiği daha önce belirtildi fakat genç nüfusu bu kadar yüksek
olan bir ülkede üniversite sayısının mevcut rakamların en az 3–4 katı olması gerekmektedir.

Şekil 1. 2000 Yılı nüfus sayımı resmi sonuçları, Türkiye (URL2)

2000 NÜFUS SAYIMI DETAYLARI

80+ 2000 yılı resmi nüfus sayımı rakamlarına göre


Türkiye'deki nüfusun yüzde 50'den fazlası
75- 79 (38.027.755 kişi) sıfır yaş ile 30 yaş altında
bulunmaktadır. 60 yaş üzeri insan sayısı
70- 74 sadece 5.803.427 kadardır.

65- 69

60- 64 Orta yaş (35-45) grubunda da 11.869.757 insan


bulunmaktadır. Böylece nüfusun yüzde 70'lik
55- 59 bölümü 45 yaş altında olduğu görülmektedir.

50- 54
YAŞ ARALIĞI

45- 49

40- 44 2.042.647 1.856.952 3.899.599

35- 39 2.505.127 2.254.615 4.759.742

30- 34 2.848.932 2.601.199 5.450.131

25- 29 2.985.095 2.860.717 5.845.812

20- 24 3.257.776 3.132.476 6.390.252

15- 19 3.408.754 3.284.800 6.693.554

10- 14 3.338.627 3.276.801 6.615.428

5-9 3.286.695 3.162.668 6.449.363

0-4 3.109.972 2.923.374 6.033.346

0 2.500.000 5.000.000 7.500.000 10.000.000 12.500.000 15.000.000

Bay Bayan Nüfus

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye#E.C4.9Fitim
Veriler kullanılarak yeniden hazırlanmıştır.

Türkiye’de çalışabilecek genç nüfus sayısının çok yüksek olması (2000 yılı resmi nüfus sayımı
detayları şekil 1’dedir), Türk iş gücü piyasasının en belirgin ve önemli bir özelliğidir. Diğer
karakteristik özellikleri şöyle sıralayabiliriz; nüfusa dâhil olan yeni iş gücü katılımı her geçen
gün artmakta, aktif olarak iş arayan sayısı azalmakta ve büyük şehirlerdeki bayan iş gücü
katılımı Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında olağanüstü düşük seviyelerde bulunmaktadır.
Dikkat çeken diğer bir özellik, resmi gelir sahibi olan nüfus toplam iş gücü nufusunun küçük
bir bölümünü oluşturmasına rağmen aynı nüfusun büyük şehirlerdeki kamu sektöründeki
payı ise fark edilir şekilde fazladır. Örneğin, kamu sektörü çalışanlarının toplam iş gücü
piyasasındaki payı yaklaşık yüzde 3,4 olmasına rağmen bu nüfus gelir sahibi kişilerin yüzde
30’unu oluşturmaktadır (OECD, 1996). 1988 yılı rakamlarına göre ziraat dışında kamu
sektöründe çalışanların sayısı yüzde 17,2 civarındadır (Bulutay, 1995). Türkiye’deki kamu
sektörünün büyüklüğü bazı ülkelerle mukayese edildiğinde Haiti’den büyük olduğu ve
Mısır’ın gerisinde kaldığı görülmektedir. Haiti’deki kamu sektörü ziraat dışındaki tüm iş gücü
piyasasının yüzde 7’sini oluşturmakta ve aynı nüfus gelir sahibi kişilerin ise yüzde 11’ini
kapsamaktadır (Terrell, 1993). Mısır’da 1995 yılı rakamlarına göre kamu sektöründe
çalışanların sayısı toplam iş gücünün yüzde 35’ini oluşturmaktadır (Assaad, 1997).

Şekil 2. Eğitim seviyesi ve gelir düzeyinin karşılaştırılması, ABD

GELİR, ÖDENEN VERGİ & EĞİTİM DÜZEYİ

Profesyonel Diploma 26700 $95.700

Doktora 21200 $79.400

Yüksek Lisans 14900 $52.900

Üniversite 11900 $46.500

Ön Lisans 8600 $37.600

Ön Lisans, diploma yok 8100 $35.700

Lise 6700 $30.800


4300
Lise Mezunu Olmayan $21.600 Gelir Vergi

0 20000 40000 60000 80000 100000 120000

Kaynak: U.S. Census Bureau, 2004, PINC–03 (Veriler kullanılarak tablo yeniden hazırlanmıştır)

Şekil 2 incelendiğinde Amerika’da çalışan bir kişinin yıllık gelirindeki ciddi artışın üniversite
diploması ile başladığı görülmektedir. Lise mezunu olmayan bir kişinin geliri ile lise mezunu
olan bir kişinin geliri arasındaki fark yüzde 42,59’dur. Bununla birlikte lise mezunu bir
çalışanın geliri ile ön lisans diploması olan bir çalışan arasındaki fark sadece yüzde 22,08’dir.
Asıl fark belirgin bir şekilde lise mezunu bir işçi ile yüksek lisans sahibi bir işçi arasında
gözükmektedir ki bu rakamsal olrak yüzde 71,75’lik bir farkdır. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde
ama özellikle Amerika’da Türkiye’nin aksine profesyonel diploma (mesleki ve teknik alanda
çok itibar gören bir kurumun vermiş olduğu üniversite dışında bir diploma) sahibi bir çalışan
doktora diploması olan bir kişiden yüzde 20,53 daha fazla gelir elde etmektedir. Yaptığım
anket çalışmasının detaylı analizi ilerleyen sayfalarda yer alacaktır ama burada bahsetmekte
yarar var; Türkiye’de anket sonucu ortaya çıkan tablo Amerika’da yapılan çalışma ile birçok
alanda benzerlik göstermekle birlikte bazı alanlarda farklılık göstermektedir ve bunlardan en
önemlisi profesyonel diploma sahibi kişilerin gelir düzeyidir. Profesyonel diploması olan bir
çalışan yüksek lisans mezunu bir kişiden yüzde 80,91, üniversite mezunu bir kişiden yüzde
105,81 ve lise mezunu bir kişiden de inanılması zor ama yüzde 210,71 daha fazla
kazanmaktadır.

Şekil 3. Eğitim Seviyesi ve Gelir Düzeyinin Karşılaştırılması, Türkiye

EĞİTİM DÜZEYİ & ORTALAMA YILLIK GELİR

Doktora **66.216

Yüksek Lisans 25.440

Üniversite 21.975

Ön Lisans 14.220

Lise 14.040

İlk & Orta 12.540


**Ankette yer alan Doktora sahibi kişlerin
Okul Yok 8.172 büyük çoğunluğu özel sektörde çalışmaktadır.

0 10000 20000 30000 40000 50000 60000 70000

Ortalama Yıllık Gelir

Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Amerika örneğinde lise mezunu bir çalışan ile mezun olmayan biri arasındaki gelir farkı yüzde
42,59’du, fakat Türkiye’de ise bu fark yüzde 71,95 (Şekil 3) gibi çok ciddi bir rakama
ulaşmaktadır. Gelir düzeyi ile eğitim arasındaki ilişki en ilginç olarak lise mezunu olanlar ile
ön lisans diploma sahibi çalışanlar arasında görülmektedir. İkisi arasında sadece yüzde
1,28’lik gelir farkı bulunmaktadır. Amerika’da olduğu gibi Türkiye’de de gelir düzeyindeki
ciddi artış üniversite diploması ile başlamaktadır. Örneğin üniverite mezunu bir kişi, lise
mezunu bir kişiden yüzde 56,36 daha fazla gelir elde etmektedir. Yüksek lisans ile üniversite
diploma sahibi çalışanlar arasındaki gelir farkı yüzde 15,78’dir (Amerika’da yüzde 13,76’dır).
Gelişmiş ülkelerde kişinin eğitim düzeyi, geçmiş iş tecrübesi ve kişisel becerileri işe alımda
daha ön plandadır ve ücretler bu önemli özelliklere göre belirlenir ama Türkiye’de bu
özellikler bazı durumlarda göz ardı edilmekte ve daha az derecede önemli hissi
yaratılmaktadır. Diğer farklı bir özellik de Türkiye’de statüye (titır), geçmiş iş tecrübesi ve
kişisel becerilerden daha fazla önem verilmesidir ki bu durumun ciddiyeti doktora (özel
sektör ağırlıklı) sahibi bir çalışanın yıllık geliri ile diğer çalışanlarınki kıyaslandığında arada
çok büyük farklılık olduğu görülmektedir. Dolayısıyla doktora diploması olan bir çalışan
yüksek lisans diploması olan bir kişiden yılda yüzde160,28 daha fazla gelir elde etmektedir.

Tablo 2’de yer alan anket verilerine bakıldığında en çok dikkat çeken bölüm, okumamış bayan
sayısının okumamış erkek sayısının tam üçte biri kadar olmasıdır. Ayrıca, yüksek lisans
diploması almış bayanların sayısı erkeklere oranla yüzde 8 daha fazladır. Diğer dikkat çeken
kritik unsur da ön lisans diploma sahibi olan bay ve bayan sayılarının eşit olmasıdır. Ön lisans,
yüksek lisans ve okumamış bölümler dışında bayanlar eğitimin diğer tüm alanlarında
erkeklerin gerisinde kalmaktadır. Örneğin ilkokul veya ortaokul eğitimi almış erkeklerin
sayısı kadınlarınkinden yaklaşık 4 kat daha fazladır. Anketi yanıtlamış kişilerin 7.992’si lise
mezunudur ve bunların yüzde 38,29’u kadın ve yüzde 61,71’i erkekdir. Aynı şekilde 8.484
üniversite mezunu kişinin yüzde 42,57’sini bayan ve geri kalan yüzde 57,43’ünü bay
oluşturmaktadır. Yüksek lisans diploması almış ve şuanda çalışan 624 kişiden yüzde 51,92’si
erkek ve geri kalan yüzde 48,08’i kadındır. Doktora sahibi kadınların sayısı 108 (36%) ve
erkeklerin ki ise 192’dir (64%).

Tablo 2. Diploma sahibi kadın ve erkek sayılarının karşılaştırılması, Türkiye

Diploma
Cinsiyet Okumamı İlk & Ön Üniversit Yüksek Doktor Toplam
Lise
ş Orta Lisans e Lisans a
Bayan 24 660 3.060 1.032 3.612 324 108 8.820
Bay 72 2.688 4.932 1.032 4.872 300 192 14.088
Toplam 96 3.348 7.992 2.064 8.484 624 300 22.908
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Eğitim seviyesi arttıkça buna bağlı olarak gelir seviyesinin de artığını tablo 3 net ve açık bir
şekilde göstermektedir. Okumamış bir kişi Türkiye’de büyük olasılıkla askari ücretle
çalışırken (680 YTL civarında), ilköğretim veya ortaöğretimini tamamlamış bir çalışan
yaklaşık yüzde 53,3 daha fazla kazanmaktadır. Ortaöğretimden üniversiteye kadar olan
süreçdeki farklı eğitim kademelerinden mezun kişilerin elde ettiği gelirde çok fazla bir artış
gözlenmemiştir ama gelir tablosu üniversite diploması ile birlikte oldukça değişmektedir.
Örneğin, üniversite diploması olan bir işçi ilkokul veya ortaokul diploması olan bir kişiden
yaklaşık yüzde 75,38, lise diploması sahibi bir kişiden yüzde 56,50 ve ön lisans diploması olan
bir kişiden de yaklaşık yüzde 54,51 daha fazla gelir elde etmektedir. Yüksek lisans diploması
üniversite diploması ile kıyaslandığında yaklaşık yüzde 15,79 daha fazla gelir imkânı
sağlamakta ve doktora sahibi bir kişi ise özel sektörde çalışmakla yüksek lisans diploması
olan bir kişiden neredeyse 2,5 kat daha fazla kazanmaktadır. Üniversite eğitimi öncesindeki
eğitim kademelerinden mezun çalışanların aldıkları ücretler arasındaki gelir farklılıkları
birbirine yakın olmakla birlikte, eğitim düzeyi yükseldikçe elde edilen gelir seviyesi de
artmaktadır (Tablo 3).

Tablo 3. Eğitim seviyeleri ile gelir düzeylerinin karşılaştırılması, Türkiye

Ortalama Aylık
Diploma Sayı Standart Sapma
Maaş
Okumamış 681,25 96 330,93
İlk & Orta 1.044,81 3.324 715,06
Lise 1.170,56 7.956 693,56
Ön Lisans 1.185,67 2.064 799,78
Üniversite 1.831,30 8.472 1.480,46
Yüksek Lisans 2.120,19 624 1.444,52
Doktora 5.518,75 288 3.927,86
Toplam 1.477,64 22.824 1.303,52
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Ustalık, beceri veya bir işin yapılışında gösterilen marifet ekonomik performanstaki başarıda
önemli faktörlerdir. Kaliteli insan kaynakları genel anlamda şu özellikleri taşımalıdır: İşçiler
yüksek verimlilikle çalışır ve fiziksel donanımı (makine, araç ve gereçler) daha etkin kullanır;
ayrıca yeni fikirler üretmeye ve yeni yöntemleri kullanmaya da daha yatkındır. 1992’de
geliştirilen bir model, insan kaynağının üretimde çok önemli bir faktör olduğunu ve insan
kaynağında görülen farklılıkların ülkeler arası gelişmişlik seviyelerinde görülen farklılıklarla
açıklanabileceğini göstermiştir (Mankiw, Romer ve Weil, 1992). Yakın zamanda OECD
tarafından yapılan bir araştırma, eğitimin OECD ülkelerinin büyümesinde pozitif ve kayda
değer etki yarattığını vurgulamıştır. Örneğin, aynı araştırmaya göre bir sene daha fazla alınan
eğitimin verimliliği uzun vadede yüzde altı arttırdığını ortaya koymuştur (Tremblay,
Marchand ve Coulombe, 2004).

Tablo 4. Diploma sahibi çalışanların sayıları ve yüzde oranları, Türkiye

Diploma Sayı Yüzde % Geçerli Toplam


Okumamış 96 0,4 Yüzde 0,4 Yüzde 0,4
İlk & Orta 3.348 14,6 14,6 15,0
Lise 7.992 34,9 34,9 49,9
Ön Lisans 2.064 9,0 9,0 58,9
Geçerl Üniversite 8.496 37,0 37,1 96,0
Yüksek 624 2,7 2,7 98,7
i
Doktora
Lisans 300 1,3 1,3 100,0
Toplam 22.920 99,9 100,0
Kayıp Sistem 12 0,1
Toplam 22.932 100,0
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Anketi yanıtlamış olan 22.932 kişinin sadece yüzde 0,4’ü hiç okula gitmemiştir ve bunun da
büyük çoğunluğunu ev hanımları oluşturmaktadır. 11.484 kişi liseden sonra eğitimlerine
devam etmiş, yüksek okul, üniversite, yüksek lisans ve doktora diploması almıştır ki bu anketi
yanıtlayan toplam nüfusun yüzde 50,07’sidir. Üniversite diploması yüzde 37 ile ve lise
diploması yüzde 34,9’la ilk sıraları almaktadır. Yüksek lisans (2,72%) ve doktora (1,31%)
yüzdeleri küçük gibi gözükmelerine rağmen diğer ülkelerdekiler ile yakın seviyededir (Tablo
4).

Tablo 5. Kadın ve erkek çalışanların gelir düzeylerinin karşılaştırılması, Türkiye

Ortalama Aylık
Cinsiyet Maaş Sayı Standart Sapma
Bayan 1.280,39 8.808 952,04
Bay 1.601,11 14.016 1.469,06
Toplam 1.477,34 22.824 1.303,61
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Türkiye’de, dünyanın diğer birçok ülkelerinde olduğu gibi maalesef kadınlar erkeklerin
yaptığı aynı işi yapmış olsa dahi erkeklerden çok daha az ücret almaktadır. Aradaki ücret
farklılığı her ne kadar rahatsızlık verse de bu husuta alınan yol herkesi tatmin etmemektedir.
Bu konuda gelişmiş ülkeler biraz daha fazla ilerleme katetmiş ama gelişmemiş veya
gelişmekte olan ülkelerdeki durum çok fazla değişmemiştir. Kadın ve erkek arasındaki ücret
farklılığı tüm karşı çıkmalara rağmen ilk olarak spor alanında çözümlenmeye çalışılmıştır ve
bugün iyi haber olarak en azından gelişmiş ülkelerde düzenlenen spor müsabakalarında
derece alan bay ve bayan atletlere eşit ücret verilmektedir. Türkiye’de halen kadınlar
erkeklerden ortalama yüzde 25 daha az kazanmakta ve bir bayanın elde ettiği gelir maalesef
genel ortalamanın bile yüzde 15 altında bulunmaktadır (Tablo 5).

Tablo 6. Bekâr, evli ve dul çalışanların gelir düzeylerinin karşılaştırılması, Türkiye

Ortalama Aylık
Aile Statüsü Maaş Sayı Standart Sapma
Bekâr 1.258,59 12.204 881,31
Evli 1.739,32 10.368 1.637,82
Dul 1.354,17 144 936,76
Toplam 1.478,61 22.716 1.305,44
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Evli ve yüksek öğrenim görmüş bir bay veya bayan, bekâr bir kişiden ortalama yüzde 38,24,
evlilik yapmış ve boşanmış bir kişden de yüzde 28,43 daha fazla gelir elde etmektedir. Bu gelir
seviyesindeki büyük farklılığın en önemli sebeplerinden biri anketi yanıtlayan evli kişilerin
büyük çoğunluğunun erkeklerden oluşması ve erkeklerin gelir düzeyinin kadınlarınki ile
kıyaslandığında ortalama yüzde 25 daha fazla olmasıdır. Evli kişilerin gelir düzeylerinin
diğerlerinden daha fazla olmasının diğer bir nedeni şu şekilde açıklanabilir; evli kişiler bekâr
kişilere oranla iş seçiminde daha dikkatli davranmakta ve çalıştıkları şirketlerde de daha uzun
süreli kalmaktadırlar çünkü aile olmanın getirdiği sorumluluklar onların şirket değiştirme
isteklerine az da olsa limit getirmektedir.

Tablo 7. Diploma sahibi kadın ve erkek sayılarının karşılaştırılması, Türkiye

Cinsiyet Sayı Yüzde % Geçerli Toplam


Bayan 8.820 38,5 Yüzde38,5 Yüzde38,5
Geçerli Bay 14.100 61,5 61,5 100,0
Toplam 22.920 99,9 100,0
Kayıp Sistem 12 0,1
Toplam 22.932 100,0
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Tablo 7’ye ve 8’e bakıldığında anketi cevaplayan 22.932 kişinin yüzde 38,5’i kadınlardan ve
yüzde 61,5’i de erkeklerden oluşmaktadır. Özel veya kamu sektöründe çalışan 22.932 kişiden
(bay ve bayan) yüzde 53,37’si bekâr, 45,32’si evli ve yüzde 0,6’sı da boşanmıştır.

Tablo 8. Evli, bekâr sayılarının karşılaştırılması, Türkiye

Aile Statüsü Sayı Yüzde % Geçerli Toplam


Bekâr 12.240 53,4 Yüzde53,7 Yüzde53,7
Evli 10.392 45,3 45,6 99,4
Geçerli Dul 144 0,6 0,6 100,0
Toplam 22.776 99,3 100,0
Kayıp Sistem 156 0,7
Toplam 22.932 100,0
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Anketi yanıtlayan 12.240 bekâr kişinin 6.768’i (55,29%) erkeklerden ve 5.472’si (44,71%)
kadınlardan oluşmaktadır. Aynı şekilde anketi alan 10.380 evli kişinin 7.152’sini (68,90%)
erkekler ve 3.228’ini (31,10%) kadınlar teşkil etmektedir. Toplam anket nüfusunun sadece
yüzde 1’inden az bir kısmı boşanmış olarak gözükmektedir. 144 kişiden ibaret bu ufak
nüfusun 48’i erkek ve 96’sı kadındır. Burada en ilginç olan ankete cevap veren boşanmış
kadın sayısının erkek sayısından tam iki kat daha fazla olmasıdır (Tablo 9).

Tablo 9. Bay & bayan aile durumunun karşılaştırılması, Türkiye


Bayan Bay Toplam
Bekâr 5.472 6.768 12.240
Aile Durumu Evli 3.228 7.152 10.380
Dul 96 48 144
Toplam 8.796 13.968 22.764
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Türkiye, diğer gelişmiş ülkelere oranla bir ailede her iki eşin de çalışması kavramına henüz
alışmakla birlikte şuanki durum Amerika, Fransa veya Almanya gibi ülkelerle
karşılaştırıldığında halen çok gerilerde kalmaktadır. Kültürel olarak da bir baba-erkil aile
yapısının hâkim olduğu bir toplum yapısının mevcut olması sebebiyle, erkeğin ekmek
getirdiği ailelerde annenin de çalışması çok sık görülmemektedir. Bu durum, ekonominin
gelişmesi, kadın iş gücünün üretimde daha büyük pay alması, eğitimli ve diploma sahibi kadın
sayısının artması gibi sebeplerden dolayı çalışan kadın sayısı eski yıllara göre ciddi ve büyük
ölçüde artmıştır.

Hiç okul eğitimi almamış 96 kişiden 45’nin (46,87%) eşi ve ilkokul veya ortaokul diploması
olan 3.348 kişiden sadece 573’ünün (17,11%) eşi çalışmaktadır. Aynı şekilde 7.992 lise
diplomalı çalışandan 1.233’ünün (15,43%) eşi ve ön lisans diploması olan 2.064 kişiden
297’sinin (14,39%) eşi iş dünyasında yer almaktadır. Üniversite diploması olan 8.496 kişiden
1.969’unun (23,18%) eşi, yüksek lisans diploması olan 624 kişiden ise 147’sinin (23,56%) eşi
ve son olarak doktora diploması olan 300 kişiden 151’inin (50,33%) eşi de çalışmaktadır.
Tablo 10’dan çıkarılabilecek en önemli sonuç, üniversiteye kadar olan eğitimin farklı
kademelerinde eğitim seviyesi arttıkça aile içindeki her iki eşin de çalışma oranları düşüş
göstermektedir. Fakat üniversite ile başlayan yüksek öğretimde, eğitim seviyesi arttıkça aile
içindeki her iki eşin çalışma oranları da artmaktadır, özellikle en büyük artışı doktora sahibi
çalışanların ailelerinde görmekteyiz. Bu durum, eğitimin seviyesi yükseldikçe bireysel ve
ekonomik özgürlüğün daha ön plana çıktığını ve üreten bir insanın hayatla ilgili daha özgür
kararlar alabildiği anlamına gelmektedir (Tablo 10).

Tablo 10. Eğitim düzeyi ile ailede iki eşin çalışmasının karşılaştırılması, Türkiye

Diploma
Ön Yükse Topla
Okumamı İlk & Üniversit
Lise Lisan k Doktora m
ş Orta e
s Lisans
Eş Hayı
51 2.775 6.759 1.767 6.527 477 149 18505
Çalışıyo r
r Evet 45 573 1.233 297 1.969 147 151 4415
Toplam 96 3.348 7.992 2.064 8.496 624 300 22920
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Yakın zamanda yapılan bir araştırma göstermiştir ki firma genelinde verimlilik o firmada
çalışanların eğitim seviyeleri ile firmanın faaliyet göstermiş olduğu bölgedeki mevcut işçi
kapasitesinin bu aranan özellikleri ne kadar taşıyıp taşımadığı ile yakından ilgilidir (Galindo
R. Machin ve Vignoles, 2003). Verimliliğin derecesi ve kalitesi ülkenin sahip olduğu iş gücünün
kalitesi ile doğrudan alakalıdır. Türkiye maalesef bu konuda henüz Avrupa ülkeleri ile
yarışacak durumda değildir. Ancak, bu ülkemizde kaliteli insan gücünün hiç olmadığı
anlamına da gelmemelidir. Üniversitelerin ve sunulan imkânların yetersiz olması kaliteli
elaman yetişmesini negatif yönde etkilemiştir. İnsan kaynakları kalitesinin yükselmesinde, iç
ve dış yatırımlar büyük önem arz etmektedir. Fakat dış kaynaklı yatırımlar genelde
enflasyonun ve faiz oranlarının düşük olduğu ülkelerde daha çok görülmektedir. Türkiye son
beş yıl içerisinde tarihinde görmediği en düşük tek haneli enflasyon rakamlarını yaşamış
olmasına rağmen, faiz oranları açısından baktığımızda halen OECD ülkeleri arasında en
yüksek faiz uygulayan ülkedir. İnsan kaynaklarının kalitesini etkileyen diğer önemli bir faktör
de ülke içerisinde yeterli sayıda bilim adamlarının ve mühendislerin yetişmesidir. Türkiye’nin
bu konuda pek başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir (Amerika listenin başında yer
almaktadır).

Tablo 11. Eğitim düzeyi ile aile durumunun karşılaştırılması, Türkiye

Diploma
Okumamı İlk & Lise Ön Üniversit Yükse Doktor Topla
ş Orta Lisans e k a m
Aile Bekâ 0 1.020 4.536 1.572 4.692 Lisans
360 48 12.22
Durumu Evli
r 84 2.244 3.300 492 3.756 264 252 10.398
Dul 0 36 60 0 48 0 0 1442
Toplam 84 3.300 7.896 2.064 8.496 624 300 22.76
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır. 4

Tablo 11’deki verilerde ilk göze çarpan durum üniversiteden sonra eğitim düzeyinin
yükselmesi ile boşanma vakalarına hiç rastlanılmamış olmasıdır. Boşanmalar en çok ilkokul
ve ortaokul meznu kişiler arasında görülmektedir (1,09%), ikinci sırayı 60 boşanma (0,76%)
ile lise mezunu çalışanlar oluşturmaktadır. Boşanmaların eğitim düzeyi düşük kesimlerde
daha çok yaşanması ekonomik şartların oldukça zor olması dolayısıyla elde edilen gelirin
askari ücretin çok fazla üzerinde olmaması ile açıklanabilir. Diğer dikkat çeken ve genel
sonucun aksine bir durum sergileyen bir unsur da ankete cevap veren 84 hiç eğitim almamış
kişilerden hepsinin evli olması ve bu grupta hiç boşanmanın görülmemesidir.

Tablo 12. Eğitim düzeyi ile kira veya ev sahibi durumunun karşılaştırılması, Türkiye

Diploma
Yükse Topla
Okumam İlk & Ön Üniversi Doktor
Lise k m
ış Orta Lisans te a
Lisans
Hayır 48 1.272 2.712 540 2.604 192 72 7.440
Ev Evet 12.79
36 1.800 4.056 1.200 5.040 432 228
Sahibi 2
Aile ile 0 240 1.200 300 756 0 0 2.496
Toplam 22.72
84 3.312 7.968 2.040 8.400 624 300
8
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Eğitim düzeylerinin düşük olması ve kazanılan aylık gelirin aynı oranda düşük kalması
sebebiyle hiç okumamış çalışanların yüzde 57’sinden fazlası maalesef ev sahibi değildir ve
kira ödemektedir. Eğitim düzeyinin artması ve bağlantılı olarak gelir seviyesinin de
yükselmesi ile bu oran ilkokul ve ortaokul mezunları için yüzde 38,41’e gerilemektedir. Lise
mezunlarının yüzde 34’ü kirada oturmaktadır. Ön lisans diploması olan çalışan kişilerin yüzde
58,82’si ev sahibidir. Üniversite mezunlarının büyük çoğunluğu (60%) gelir düzeyleri
eğitimleri doğrultusunda artmış olduğu için kendi evlerinde oturmaktalar dolayısıyla kira gibi
büyük giderleri bulunmamaktadır. Doğal olarak ve anketin beklenen sonucu, yüksek lisans
mezunlarının yüzde 69,23’ü ve doktora mezunlarının ise yüzde 76’sı kendi evlerini almış
bulunmaktadır. Ekonomik bağımsızlığını henüz kazanmamış nüfusun büyük çoğunluğu lise
mezunları arasında görülmektedir, mezunların yüzde 15,06’sı halen aileleri ile birlikte
yaşamaktadır. Ön lisans mezunlarında bu oran yüzde 14,70 ve üniversite mezunu olup ailesi
ile yaşayanlar ise yüzde 9’dur (Tablo 12).

Gelişmiş ülkelere bakıldığında, eğitim düzeyi ile ailelerdeki çocuk sayısı arasında ters orantılı
bir ilişki mevcuttur. Farklı bir şekilde açıklamak gerekirse, eğitim düzeyi arttıkça birden fazla
çocuk sahibi olma arzusu da azalmaktadır. Bu sebeple fazla nüfuslu aileler daha çok
gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Eğitim düzeyinin yükselmesi ile
insanlar sadece bakabilecekleri ve sorumluluklarını yerine getirebileceklerine inandığı sayıda
çocuk sahibi olmayı istemektedir. Tablo 13’deki verilere baktığımızda, ankete cevap vermiş
olan 96 okul eğitimi almamış çalışanın tamamı çocuk sahibidir. İlkokul ve ortaokul mezunu
çalışanların yüzde 60’a yakın bölümünün birden fazla çocuğu bulunmaktadır. Üniversite
mezunu kişilerin yüzde 30,81’i çocuk sahibidir. Yüksek lisans diploması olan çalışanların
yüzde 28,85’inin çocuğu bulunmaktadır. Yukarıdaki rakamlardan oldukça farklı olarak
doktora sahibi çalışanların yüzde 76 gibi ciddi bir kısmı çocuk sahibidir, bu rakamın da
böylesine çok yüksek çıkmasının sebeplerinden biri doktora sahibi kişilerin diğer gelir
kademelrindekilerle karşılaştırıldığında gelirlerinin çok yüksek olmasıdır.

Tablo 13. Eğitim düzeyi ile kira veya ev sahibi durumunun karşılaştırılması, Türkiye

Diploma
Okumamı İlk & Lise Ön Üniversit Yükse Doktor Toplam
ş Orta Lisans e k a
Çocuk Hayı 0 1.320 5.23 1.716 5.820 444
Lisans 72 14.604
Evet
r 96 1.908 2.64
2 348 2.592 180 228 7.992
Toplam 96 3.228 7.87 0 2.064 8.412 624 300 22.848
Kaynak: Yapılan anket sonucunda ortaya çıkan
2 veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

Bir ülkenin gelişmesinde dolayısıyla verimliliğin arttırılmasında bilimsel araştırmaların,


yayınlanan makalelerin ve kaynak göstermenin (citations) veya alıntıların önemi
kaçınılmazdır. Bilimsel yayınlarla ulaşılmak istenen asıl amaç bu çalışmaların yaratıcı
ürünlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamasıdır (HM Treasury, 2004). Tüm dünyadaki
yayınlanan bilimsel makale ve alıntıların sayısına baktığımızda, Amerika birinci sırada ve
yakın takipçisi İngiltere ikinci sıradadır. Şekil 2’de görüldüğü üzere aslında kişi başına düşen
makale ve alıntı sayısı incelendiğinde, İngiltere’nin, Fransa, Almanya ve Amerika’dan daha
başarılı olduğu görülmektedir ki bu da İngiltere’nin çok iyi bilimsel araştırma altyapısına
sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır (DTI, 2006). Bir ülkede yapılan bilimsel
çalışmaların ve yayınlanan makalelerin sayıca ve kalite olarak çok olması demek, o ülkede
yaratıcı ve kaliteli insan kaynaklarının da sayıca çok olması demektir. Türkiye’de insan
kaynakları kalitesinin ölçülmesi ile ilgili daha önce hazırlanmış bir çalışmaya rastlamadım.
Fakat Türkiye’de bilimsel çalışmaların sayıca çok olmaması sebebiyle yapılan çalışmaların
yenilik getiren ürünlere dönüşmesi de pek mümkün olmamaktadır.

Sonuç
Anketin sonuçları incelendiğinde, bazı nadir istisnaların dışında, yüksek eğitim ile gelir
seviyesi arasında doğru orantılı ve artan bir ilişki olduğu hiç şüphe götürmeyen bir gerçektir.
Türkiye’de farklı yüksek eğitim kademelerinden mezun kişilerin gelirleri Amerika’da yapılmış
olan benzer bir çalışmanın sonuçları ile çok yakın özellikler göstermektedir. İki çalışmanın
ciddi farklılık gösterdiği belki de tek alan; Amerika’da profesyonel diploma diye bir unsurun
olması ve bu diploma sahibi kişilerin doktora diploması olan kişilerden yüzde 20,53 daha
fazla gelir elde etmesidir. Amerika ile birlikte Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde işe alımlarda
diplomanın yanı sıra kişisel beceriler ve geçmiş iş tecrübeleri çok önemlidir. Türkiye’de ise
ünvanlar çoğu zaman işi yapabilme gibi gerçek değerlerin önüne geçebilmekte ve yanlış da
olsa kararlar bu doğrultuda verilmektedir.

Küreselleşmenin her alanda tüm hızıyla devam ettiği dünyamızda insanın gerçek değeri
ortaya koyduğu kişisel beceri ve yeteneklerle birlikte almış olduğu ve tamamladığı yüksek
eğitimin de kalitesiyle ölçülmektedir. Bir ülkenin gelişmişlik seviyesinin hesaplanmasında
kullanılan faktörlerden biri; o ülkede yaşayan insanların eğitim düzeyidir, dolayısıyla Amerika
bu alanda listenin başında yer almaktadır ve İngiltere, Almanya ve Fransa gibi Avrupanın
gelişmiş ülkeleri de onu yakından takip etmektedir.

Yüksek eğitim, bir insanın kendisi ve geleceği için yapmış olduğu bir yatırımdır ve bu
yatırımın yüksek gelir ile mükâfatlandırılması neredeyse zaruridir. Yüksek gelirin elde
edilmediği durumlarda yüksek eğitim için yapılan yatırımın geri dönüşü beklendiğinden daha
fazla bir zaman alabilmektedir. Üniversite, yüksek lisans veya doktora diplomasına sahip
olmak tabii ki sadece maddi anlam ifade etmemektedir, zorluklara rağmen tamamlanmış bu
güzel çalışmaların bir de manevi yönü bulunmaktadır ki bazı insanlar için bu çok daha fazla
önem teşkil edebilmektedir.

Kaynaklar

Assaad, R. (1997) The Effects of Public Sector Hiring and Compensation Policies on the
Egyptian Labor Market, World Bank Economic Review, 11(1):85–118.

Baum, S. Payea, K. (2005) “The Benefits of Higher Education for Individuals and Society”,
College Board, www.collegeboard.com

Bulutay, T. (1995) “Employment, Unemployment and Wages in Turkey”, Ankara:


International Labor Office and the State Institute of Statistics.

DTI - Economics Paper No. 17 (2006).”UK Productivity and Competitiveness Indicators”

Galindo, R. Machin ve Vignoles (2003). “Sectoral and area analysis of the economic effects of
qualifications and basic skills”, DfES

HM Treasury / DTI/DfES (2004). “Science and innovation investment framework 2004–2014”

Mankiw, Romer ve Weil (1992). “A contribution to the empirics of economic growth”, Quarterly
Journal of Economics 107(2)

Organization for Economic Cooperation and Development (OECD) (1996) OECD


Economic Surveys: Turkey, 1996, Paris: OECD.

Solow, R. (1956). “A contribution to the theory of economic growth”, Quarterly Journal of


Economics, vol. 70, pp. 65–94

Terrell, K. (1993) Public-Private Wage Differentials in Haiti: Do Public Servants Earn a


Rent? Journal of Development Economics, 42: 293–314.

URL1: http://www.meb.gov.tr/english/indexeng.htm (25.04.2008)


URL2: http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye#E.C4.9Fitim (17.04.2008)

You might also like