Professional Documents
Culture Documents
Çocuklukta Normallik
ve Patoloji
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK
VE PATOLOJİ
Gelişimin Değerlendirilmesi
AnnaFreud
Metis Yayınlan
İpek Sokak No. 9,80060 Beyoğlu İstanbul
Tel: 212 2454696 Faks: 212 2454519
e-posta: metis@turk.net
ISBN 975-342-254-7
Anna Freud
Çocuklukta Normallik
ve Patoloji
Gelişimin Değerlendirilmesi
Çeviren
Ali Nahit Babaoğlu
Çevirenin Ö nsözü 11
Kaynaklar 177
SUNUŞ
Ben Psikolojisi ve Anna Freud
Saffet Murat Tura
ANNA FREUD
ÇEV İR İY E İLİŞK İN
ÇEVİRİ tŞLEM!
1. Alıntılar için bkz. Ernst Kris (1950:28); aynca bkz. Ernst Kris (1951).
2. Bkz. Robeıt Waelder (1936); aktaran Ernst Kris (1950).
ÇOCUKLUĞUN PSİKANALİTİK PSİKOLOJİSİ I 29
lışan Aichom, Bemfeld ve onlann öğrencileri de bu faaliyeti sürdür
düler.3 Bunları H. Dünya Savaşı sonrasında, ilgi odağını bebeklerin,
küçük çocukların ve yeni yetmelerin oluşturduğu çok daha sistematik
kurumlar ve projeler izledi.
Bu ilk günlerin çok üretken ve umut verici olmasına karşın birçok
analist için bakışlarım derinlerden, bilinçdışma itilmiş olandan yüze
ye, yani görünürdeki davranışa doğru yönlendirmek gene de zordu.
Analiz dışı gözlemlerin analitik kuram için bir anlam ve önem taşıyıp
. taşımadığı, taşıyorsa bunun ne sağlayabileceği, onlarca yıl boyunca
açık kalan ve analistler arasında çok tartışılan sorulardır. Analitik ka
muoyunun bu konuda olumlu düşünmeye başlaması çok zaman al
mıştır. Bu konuda olumlu görüşün ağır basmasını her şeyden önce
Hampstead Nursery'<ieki gözlemlere, René Spitz, John Bowlby, Mar-
garet Ribble, Margaret Mahler, Sally Provence ve çalışma arkadaşla
rına; kuramsal bakımdan da Emst Kris ve Heinz Hartmann'ın önemli
çalışmalarına borçluyuz.
Psikanalizin içinden ve dışından yürütülen gözlemlerin etkileyici
ve karmaşık bir öyküsü vardır. Bu öykü tarihsel akışı içinde anlatıl
maya değer.
9. Ayncabkz. ag.e.
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 38
lenraesi, dayanılan varsayımların tamamlanması, onaylanması ya da
düzeltilmesi için önemli bir rol oynamaktadır.
Küçük çocuklarda ağır sonuçlan olabilen aynlık kaygısının ortaya
çıkarılmasını ise, yetişkin analizlerinden elde edilenlerin yeniden kur
gulanması ya da çocuk analizlerine değil, bakım kurumlannda, yetim
yurtlannda ya da hastanelerde yapılan gözlemlere borçlu oluşumuz
da analiz dışı yöntemin lehine yazılmalıdır.10 Bununla birlikte, ben
psikolojisinin yöntemlerini analitik yöntemden üstün saymak büyük
bir hata olur. Psikanalizden önce çocuk psikologlan, çocuk cinselliği,
libido gelişim aşamalan ve çocuk komplekslerini, bunlann apaçık et
kilerine karşın görmeden geçmişlerdir ve ancak analiz çerçevesindeki
araştırmalar ve bulgular gözlemcilerin gözlerini açmıştır.
Psikanalitik çocuk psikolojisindeki birçok sorunun yanıtlanması
için en uygun yöntem doğrudan gözlem, çocuk analizi ve uzunlaması
na çalışmanın bir arada kullanılmasıdır. Erken dönemdeki gelişim sü
reçlerinin aynntılı anlatımı, çocukluğun daha ileri bir yaşında yürütü
len bir analizin verileriyle karşılaştırdığında özellikle değer taşımak
tadır. Küçük çocuklann analizi, daha ilerdeki belirgin bireysel özel
liklerin izlenebilmesi açısından çok değerli temel bilgiler sağlamakta
dır. Bu tür deneylerde analiz ve doğrudan gözlem birbirlerini tamam
lamakta; kendi çalışma yöntemlerinin doğruluk ve güvenilebilirliğine
ilişkin eleştirel sonuçlara da olanak sağlamaktadır.11
TEKNİK
Direnç Analizi
Çocuk analizinin başlangıç döneminde, haklı olarak, olgunlaşmamış
i benin analize yetişkinlerden daha az direnç göstereceği umuluyordu.
* Bu beklenti hiçbir suretle haklı çıkmamıştır. Tam tersine, ben ve id
arasındaki şuurlar, ister bilinçli ister bilinçsiz olsun, çocukta daha geç
dönemlere oranla hiç de daha az keskin ve sert çizilmiş değildir, fd tü
revlerinin yüzeye çıkmasını ve bunların analitik malzemeye dahil
I edilmesini sağlamak, yetişkinlerde olduğundan daha kolay değildir,
p Hastanın beni, kendi üstünlüğüne ve aracı rolüne güven duyamayınca
savunmalarına daha da büyük bir korkuyla sanlır.
İ
Klasik terapi kuramında analizin karşısına çıkan dirençleri genel
likle kökenlerine göre sınıflandırıyoruz. Hoşnutsuzluk, kaygı ve suç
luluk duygularına karşı oluşturduğu savunmayı yönetmeye çabalayan
ben dirençlerini; yasaklanmış düş ve fantezilerin ortaya çıkmasına ah
lak adına engel olmaya çalışan iistben dirençlerini; analiz sürecinde,
aktarımın içinde veya dışında ortaya çıkmalarına rağmen, içgörü
f amacıyla kullanıldıktan sonra da eyleme geçip doyurulmak istemeleri
| durumunda analizi engelleyen dürtü türevlerinin direnişlerini; yinele-
I me ilkesine tabi oldukları için değişime karşı çıkan id direnişlerini
I biıbirinden ayırt ediyoruz.
t Yetişkinlerdeki bu dirençler çocuklarda da vardır; onları en geniş
I biçimde kullanırlar ve ayrıca aşağıda sayacağım özel içsel ve dışsal
I konumlarına özgü olan zorlukları da yaratırlar:
I 1. Çoğu, kendi istemleriyle analize gelmemiş olan isteksiz hastalar-
I dır. Terapistle hiçbir gönüllü işbirlikleri olmadığından kendilerini
| teknik kurallara bağlı da hissetmezler.
2. Çocuk olarak o anı yaşamaktadırlar. Analizde kaçınılmaz olan hoş
nutsuzluk ve kaygı duygulan onlarda, ileride gerçekleşecek bir iyi
leşme umudundan daha ağır basar.
3. Gelişim aşamalanna uygun olarak, malzemeyi sözlerle değil, hare
ket ve tutumlanyla ortaya çıkanrlar. Zorlantılı olanlar dışında bü
tün çocuklar analiz sırasında eyleme koymaktadırlar.3
4. Dürtü ve dış dünya baskılanna karşı yetişkine oranla daha güçsüz
olan olgunlaşmamış ben, analizi bir tehlike olarak algılar ve ona
karşı savunma direncini artınr.4 Çocuklukta kural olan bu tutum
5. Yukarıya bakınız.
ÇOCUK ANALİZİYLE YETİŞKİN ANALİZİ i 47
Bu sayılanlar, çocuk analizinde analistin teknik konumunun, yetiş
kinlerin analizine oranla daha zor olduğuna hiçbir kuşkuya yer bırak
maksızın göstermektedir. Çocuk analisti için en zor olan, hastasının
işbirliği yapmak için uzun bir süre bekleyememesidir.
6. A. Freud, 1936.
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 48
gerekir. Aktarıma ait olan dışavurumlar analizin de asıl malzemesi
dir; bu yüzden de bilinçdışımn, düşler, anılar ve birden geliveren ser
best çağrışımlar gibi öbür ürünlerine göre bir öncelik taşırlar. Çalış
malarını bu şekilde tümüyle aktarıma dayandıran analistler, ruhsal ay
gıtın bütün işlevlerinin sonunda nesne ilişkilerinden kaynaklandığım
ve analiste aktarım üzerinden analiz edilebileceğini; nesne ilişkileri
nin bütün arkaik aşama ve basamaklarının aynı ölçüde analizde akta
rım ve yorumlara, analiz yoluyla değişime açık olduğunu; kişinin çev
resindekileri olan ilişkileri libido ve saldırganlıkla dolu olduğundan,
bu nesne ilişkilerinin yanında çevredeki kişilerin diğer niteliklerinin
hiçbir önemli rolü olmadığım varsayarlar.
Çok aşın kimi durumlarda aktanlmış nesne ilişkisi analistin gözün
de öylesine önemli bir rol oynar ki yorum amacıyla kullanılacak bir
araç olmaktan çıkıp tedavisi gereken bir amaç halini alır (aktanm ol
gusunun tedavisi, patolojinin aktanm yaşantılan yoluyla düzeltilişi,
vb. gibi).
Bu varsayımlar çocuk analistinin deneyimleriyle karşılaştıniır ve
bu bağlamda sınanırsa, yetişkinler özelinde ne denli kullanışlı olduk-
lan daha iyi anlaşılabilir.
8. Bkz. Warren M. Brodey (1965) ve onun aile üyelerinin çoeuk yaştaki patoloji üze
rindeki rolüne ilişkin çalışmaları.
ÇOCUK ANALİZİYLE YETİŞKİN ANALİZİ I 51
Bu tür dışsallaştırmalı çok değerli malzemelerdir ve ruhsal olgu
lar arasında sürüp giden çatışmaların yorumunu olanaklı kılarlar. On
larla nesne ilişkilerinin aldanım arasındaki aynmı ne ölçüde sıkı tu
tarsak bunlar analiz için o ölçüde verimli olur. Bütün içsel çatışmala
rın eninde sonunda dış dünyadaki kişilerle özdeşleşmeye, yani en er
ken ilişkilere dayandığı şeklinde ileri sürülen sav, o kadar da sağlam
değildir. Tedavi sırasında dışsallaştırmalann önemi, dış dünyadaki
nesnelerle kurulan ilişkilerden farklı olarak, çocuğun iç dünyasında
nelerin olup bittiğini, çocuğun içsel düzeyleri arasındaki ilişkilerin ne
olduğunu göstermesidir.
Ruhsal sistemler arasındaki ve içindeki çatışmaların dışa yansıma
ve taşınması, yetişkinlerin analizinde de rol oynar. Örneğin, takıntılı-
zorlantılı nevrozu olanlar "kavgayı seven" hastalar olarak bilinirler,
çift değerliliklerinden kaynaklanan acı verici içsel kararsızlıklardan
kaçmak için önemsiz meseleler üzerinde kavga çıkarırlar. Etkin ve
edilgin, eril ve dişil yaklaşımlar arasında analist bir ya da öbür tarafın
temsilcisi yapılır ve bu yüzden onunla çatışılır. Madde bağımlılan
için analist, aym anda ya da art arda, savaşılması gereken bağımlılığı
ve/veya bağımlılığa karşı savaşması için işbaşına çağnlan yardımcı
bir beni simgeler. Sınır şizofreni durumlannda da terapiste yardımcı
beiı rolü düşer. Kafa kanşıklığmda ya da kaygı uyandıran fantezilerin
basıncı altında hasta hekimin akılcı tutumuna, kendisini boğulmaktan
kurtaracak bir ipe sanlır gibi sanlır; analistin sesinin tonu ya da bir
yorumun içeriğinden çok biçimi karşısında, birincil süreç düşünüş, ar
ka plana itilebilir. Analist için bu tür hastalann terapistle olan bağlan-
nın, eski sevgi heyecanlarını analistine taşıyan ve onun kişiliğinde do
yurmaya çalışan histeriğinkinden çok farklı olduğunu ayırt edebilmek
çok önemlidir.
tçsel olgular ve heyecanlann analiste yüklenişi, bu açıdan, doğru
yorumlandığında analize değerli katkılar sağlayabilecek olan özgün
bir aktarım türüdür.
10. Bkz. B. R. Laforgue’un (1936), aile nevrozları üzerindeki görüşleri ve ailenin bir
çok mensubunun analiz edilmesi önerisi.
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 54
ratmak için;
c) Dış dünyada yer alan, başlangıçta kendilerine narsisistik libidonun
yatırıldığı (ki narsisistik libido daha sonra nesne libidosuna dönü
şebilir) figürler olarak;
d) İç dünyayı kavrayabilmek ve ona egemen olabilmek için yardım ve
yönlendirme, yani dürtü kontrolü failleri olarak;
e) Üstben oluşumu için dış dünyada bulunan örneklere olan gereksi-
nimiçin.
Çocuk analisti için, anne babanın etkilerinden hangi rolün hastalık
belirtilerinin oluşumundan sorumlu olduğunu açıkça görebilmek de
aynı derecede gereklidir. Burada neden ve etkiyi birbirinden ayırt ede
bilmek, yani bir annenin anormal çocuğuna, örneğin otistik çocuğuna
karşı tepkisini, annenin çocuğun gelişimi üzerindeki patolojik etkisiy
le karıştırmamak her zaman kolay değildir. Bu tür ayrımlar en güvenli
şekilde anne ve çocuğun aynı anda analiziyle, çok zaman alan ve çok
pahalı olan fakat önemli bulgulara ulaşmayı sağlayan inceleme yön
temleriyle gerçekleştirilebilir.11
Anne-çocuk analizinden şunları öğreniyoruz:
a) Anne babaların bir kısmı için çocukları ya bir ideal figürdür ya da
kendi geçmişlerinden bir nesneyi temsil eder; çocuğa bağlılıkları
bu gerçekdışı ilişkiyle ilintilidir. Çocuk anne babanın sevgisini
elinde tutabilmek için, kendi doğası buna uygun olmasa bile, bu
fanteziler yönünde gelişir.
b) Birçok nevrotik ya da psikotik anne baba çocuğu da kendi patoloji
lerine çeker ve onun kendi gelişim gereksinimlerini ihmal ederler.
c) Bazı anneler bir semptomu gerçekten çocukla paylaşır ve onunla
birlikte "folie à deux" (çift delilik) tarzında hareket ederler.
d) Yukarıda sözü edilen her örnekte, eğer ebeveyn çocukla kurduğu
anormal ilişkiyi fantezide bırakmayıp eyleme de geçiriyorsa, bu
durumun çocuk üzerindeki patolojik sonuçlan bir o kadar ağırla
şır. Yalnız fanteziler söz konusu olduğunda çocuğun terapiye alın
masıyla yetinilebilir; ancak, eğer eyleme geçilmişse, ebeveynin de
terapiye alınması gerekecektir.
Anne babalann çoğu kez çocuklardaki bozukluklann sürüp gitme
sinden de sorumlu olduklan bilinen bir gerçektir. Çocukluktaki fobi
12. Örneğin Londra'daki çocuklar sava; yıllarında güvenlik amacıyla şehirden uzak
laştırıldıklarında, pek çok nevrotik bozukluk ortaya çıkmıştı.
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 56
13. Çocukların "ete veren davranışları" içinbkz. ayrıca Aagusta Bonnard (1950).
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 58
tfinlüğiine ilişkin o kadar çok izlenim alıyoruz ki, hastalığın ortaya çı
kışında tetikleyici rol oynamış olan gerçek başarısızlıkları, yitimleri,
düş kırıklıklarını gözden kaçırmamak için gayret sarfetmemiz gereki
yor. Çocuk analizinde ise tersine bir zorlukla karşılaşıyoruz. Burada da
çocuğun üzerinde çalışan dış etkiler hakkındaki izlenimimiz öylesine
öne çıkabiliyor ki; çevre etmenlerinin ancak doğuştan gelen ya da ka
zanılmış olan libidinal konumlar ve ben yönelişleri tutumları ile bir
araya gelerek patolojik sonuçlara yol açabileceğini unutma tehlikesiy
le karşı karşıya kalıyoruz.
Hem çocuk hem de yetişkin analisti, Freud'un dış ve iç etkiler ara
sında değişken bir ilişkiyi tarif ettiği etiyolojik formülünde görülen
dengeli yaldaşımı uygulayabilir "Nedenleri incelendiğinde nevrotik
hastalık olguları, cinsel konum ve yaşantı amillerinin... biri arttığında
öbürünün azaldığı görülür. Dizinin bir ucunda kesinlikle, 'Bu insan
değişik libido gelişimi nedeniyle, yaşantıları nasıl olursa olsun zaten
hasta olurdu,' diyebileceğiniz aşın vakalar ... öbür ucunda mutlaka
tersine yargılayacağınız, yaşam onlan şu ya da bu duruma getirme-
seydi hiç de hasta olmayacak olan vakalar bulunmaktadır. Bu dizi bo
yunca görülen vakalann hepsinde az ya da çok bozuk olan cinsel yapı
nın, az ya da çok zarar veren yaşam koşullanyla bir arada bulunduğu
görülür. Cinsel yapılan, eğer onlar bu yaşantılan yaşamamış olsalar
dı, bir nevroza neden olamazdı; o yaşantı da, eğer libido ilişkileri baş
ka türlü olsaydı, travmatik bir etki yapmazdı" (Ges. Werke, XI: 360).
Çocuklarla analitik çalışma, bir ölçünün üzerine çıkan iç ve dış et
kilerin ne dereceye kadar patolojik etki yapabileceğini inceleme fırsa
tını da.vermektedir. Bir yandan, normal bir gelişim için gerekli iç ko-
şullann olmadığı, ruhsal aygıtın doğuştan gelme bir bozukluk taşıdığı
çocuklar; öte yandan da zedelenmiş, yetim kalmış, ya da psikotik an
ne babalann etkisi altında bulunan, yani normal bir yaşam için gere
ken dış koşullar içinde yer almayan çocuklar incelenebilir. Bu koşul
larda normal gelişim çizgisinden belirli sapmalar kaçınılmazdır. Ama
kişilik ve nevroz yapısı söz konusu olduğunda analizlerimiz bu uç du
rumlarda bile içsel ve dışsal etmenler arasındaki karşılıklı etkinin, ya
ni belirli bir yapının belirli çevre koşullanna olan tepkisinin söz konu
su olduğunu göstermektedir.
3
i
ERKEN TANI, TAHMİN VE KORUMA ÜZERİNE
n
RUHSAL GELİŞİM ÇİZGİLERİ
L'
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 70
Benmerkezcilikten dostluğa
Çocuğun kendi yaşıtlarıyla olan ilişkisinde şu aşamaları ayırt edebili
yoruz:
1. Küçük çocuk benmerkezci bir varlık olarak, başlangıçta yalnızca
kendine ve kendi narsisistik ilgilerine yönelmiştir. Bu kısıtlı dün
yada diğer çocukların hiçbir rolü yoktur. Onlar, o da eğer farkına
varılırsa, anne babayla ilişkilerde bozucu bir faktör ve rakipler ola
rak algılanırlar.
2. Küçük çocuk diğer çocuklara dikkat etmeye başlar fakat onlar can*
, sız nesnelermiş, bir tür oyuncakmış, her şeye katlanırlarmış gibi;
istenildiğinde tutulup istenildiğinde atılabilecek, hoşlanılabilecek
ya da itilebilecek nesnelermiş gibi davranır.
3. Çocuk yaşıtlarını oyun arkadaşları olarak değerlendirmeye başlar.
Onların bir şeyleri yapmakta, bozmakta ve her türlü planlamadaki
yardımları hoş karşılanır ama onlarla kurulan ilişki, bu ilişkiye yol
açmış olan oyundan daha uzun sürmez.
4. Oyun arkadaşı yavaş yavaş arkadaş halini alır; yani çocuk öbür ço
cukları birer nesne olarak kabul etmek, onlan sevmek ya da onlar
dan nefret etmek, onlardan korkmak ya da onlara hayran olmak,
kendisini onlarla kıyaslamak ya da özdeşleştirmek, onlann istekle
rine önem vermek yeteneğini kazanır. Mülkiyetini onlarla paylaşa
bilir ve her bakımdan eşit haklan oian kimseler gibi hareket edebilir.
7. Buna örnek olarak kalıcı nesne ilişkilerinin aynı zamanda oluşu (yetişkin sevgi ya
; şanona çocuğun bağımlı duşundaki 3. aşama), yemde yemekte bağımsızlık (yemek çiz
gisindeki 3. aşama), annenin hatırı için boşaltım (temizlik eğitimindeki 2. aşama), oyun
: arkadaşlarının seçilmeye başlanışı ve yapıcı oyunun başlaması (ilgili çizgilerin 4. ve 4c
I aşamaları) sayılabilir.
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 80
lidkdttşüncenin öbür alanlarında da olduğu gibi, iç dünyayla dış dünya
arasındaki en sıradan karşılıklı ilişkileri incelemekle işe başlanz.
Bu inceleme sonucunda şöyle bir durumla karşılaşırız: Normal ola
rak, yani doğumla gelen ya da doğum sırasında edinilmiş olan bir sa
katlık yoksa, çeşidi gelişim çizgilerinin çocuğun yapısında gizil olası
lıklar şeklinde bulunduğunu kabul edebiliriz. İd açısından, libido ve
saldırganlığın gelişimindeki olgunlaşma evreleri; ben açısından ör
gütlenme, savunma ve yapısallaşma gibi bazı eğilimler, batta belki de
şu ya da bu ilerleme doğrultusu üzerinde diğerlerinden daha fazla du
rulmasıyla ilgili verili niceliksel farklar gelişime katkıda bulunur.
Bunların dışında, her bir gelişim çizgisinin hızlı ya da yavaş gelişimi,
dış dünyanın etkileri tarafından da belirlenir. Daha büyük çocukların
analizinde ve yetişkinlerin analizleri sırasında çocukluk yeniden oluş
turulurken bu tür etkilerin saptanması hiç de zor değildir. Bu etkilerin
kökenleri anne babanın kişiliklerinde, tutumlarında, eğilimlerinde,
hareketlerinde, ideallerinde, aile atmosferinde ve geleneklerde, çocu
ğun yetiştiği kültür çevresindedir. Bebeklerin ve küçük çocukların
doğrudan gözlenmesinde annenin bireysel sevgi ya da tercihlerinin
çocuğun gelişiminde çok önemli bir etkisi olduğunu düşündürmekte
dir. Annenin en hoşuna giden ve onu en fazla sevindiren davranışlar
en hızlı gelişmekte, tepkisiz kaldığı ya da onaylamadığı alanlarda ise
gelişim süreci yavaşlamaktadır. Bunun sonucunda anne tarafından
onaylanan etkinlikler çocuk tarafından diğerlerine oranla daha sık
tekrarlanır, libidinal bir hal alır ve gelişir.
Bu tür tahminlerin klinik gözlemlerle doğrulanması kolaydır. An
nenin kendi kişilik yapısı gereği çocukla arasındaki ilk köprü olarak
bedensel temas yerine sesini kullandığı durumlarda, konuşma gelişi
minde erken olgunlaşma görülür. Çocuğun kas gelişimine karşı ilgi
siz kalan bazı anneler kendilerini en çok çocuk gülümsediğinde ona
yakın ve mutlu hissederler, bu durumda gülümseme çocuk tarafından
da tercih edilen anlatım olur ve annenin ilgi ile sevgisini çekme aracı
halini alır. Çocuğu uyurken şarkı söyleyen anneler onun gelecekte
müziğe karşı takınacağı tutumu, hatta belki de müzik "yeteneğini" et
kiler. Çocuğun hareket etmekten duyduğu sevinç annesinde hiçbir
yankı uyandırmazsa kısa zamanda kaybolur ve onun yerine bedensel
beceriksizlik ile tembellik geçer.
Annenin mizaç değişikliklerinin çocuk üzerinde önemli bir etki ya
rattığı olgusu psikanalizin ilk bulgulanndandır, yani yetişkin hastala
rın analizlerinden elde edilen temel deneyimlerdendir. Annenin yaşa
NORMAL ÇOCUK GELİŞİMİ I 81
ffl
RUHSAL GELİŞİM FAKTÖRÜ OLARAK GERİLEME
lenişi, gelişim süreçlerinin bir yandan kalıtsal, bir yandan dış çevre et
kilerine bağlı olduğunu anlamak açısından en iyi başlangıçtır. Beden
sel olarak çocuğun olgunlaşmamışlığından yetişkinin olgunluğuna
doğru ilerleyen bir çizgi vardır. Normal olarak bundaki gelişme, ara
ya giren ağır hastalıklar sayılmazsa kesintisiz ve duraksızdır. Gelişim
sırasında kazanılmış olan yetiler, ancak yaşamın sonunda, yaşlılık ne
deniyle gerilerler.
Ruhsal olarak da dürtü etkinliği, itkiler ve duygulanımlar, akıl ve
ahlak, önceden mevcut bir plana göre gelişir. Bu plan dış çevre etkile
riyle karşılıklı bir etkileşim içinde yürür. Ancak iki alan arasındaki
benzeşim burada durur. Fiziksel doğuştan edinilen tek güç, ileriye yö
nelik harekettir. Ruhsal gelişimde ise ters yönde işleyen etkileri, yani
saplantı ve gerilemeleri de hesaba katmak zorundayız. Ruhsal gelişim
hakkında doyurucu açıklamalar yapmanın tek yolu ileriye ve geriye
dönük etkiler ile onlar arasındaki karşılıklı etkileşimi dikkate almaktır.
Gerilemenin Üç Biçimi
Freud, Rüyaların Yorumu'na (1900) yaptığı bir ekte (1914) gerileme
nin üç farklı biçimini ayırt eder: a) Topografik gerilemede, uyarım
ruhsal aygıtın motor ucundan geriye, duyusal uca doğru gider ve algı
lama sistemine ulaşır. Bu süreçte akılcı düşünceden farklı olarak, ha-
lüsinasyonlar aracılığıyla arzu doyumu görülür, b) Zamansal gerile
me, daha geç kurulan ruhsal yapılardan daha erken dönemin yapıları
na doğru döner, c) Biçimsel gerilemede ilkel ifade yöntemleri daha ol
gun olan anlatım biçimlerinin yerine geçerler. Gene bu münasebetle
Freud, "Her üç tür gerileme temelde birdir ve çoğu olguda birlikte bu
lunur, çünkü zaman bakımından daha eski olan aynı zamanda biçim
sel açıdan ilkel olan ve ruhsal yapıda algılama ucuna daha yakın olan
dır," demiştir (Freud, 1900:554).
Gerileme biçimleri ne kadar benzer olsa da, çocuktaki etkileri, tek
tek ele alınmalarım ve daha ileri düzeyde sınıflandırılmalarını haklı
kılacak kadar çeşitlidir. Yukarıda Rüyaların Yorumu’adaa yapılan
alıntıda görülen topografik açıklamaları biz burada metapsikolojik di
le çevireceğiz. Sonuçta, adı geçen varsayımlar şöyle bir anlam taşıya
cak: Gerileme kişilik yapısının üç bölümünün herhangi birinde, hem
idde hem de ben ve üstbende ortaya çıkabilir. Bu gerileme bir yandan
ruhsal içeriğe, öte yandan ruhsal düzeneklere uzanabilir. Zamansal
gerileme itkiler, itki hedefleri, nesne tasarımlan ve fantezi içerikleriy-
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 86
10. Burada hadım edilme kaygısına yönelik bir savunma da söz konusudur. Ancak ge
rilemeyi gösterebilmek için bunu şimdilik gözardı ettik.
NORMAL ÇOCUK GELİŞİMİ I 91
14. Klinik gözlemi«’çocukların böyle yaşantılardan sonra daha önceki gelişim süreç
lerinin vardıkları noktaya dönmek için faiklı sürelere gereksinim duyduklarını gösteriyor.
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 94
bile teselli ve koruma arayarak Oidipus-Öncesi anne ilişkisinin en il
kel biçimlerine geri döndüklerinde bunları artık düşündürücü şeyler
olarak görmüyoruz. Yetişkinler dünyasının böyle belirtilere eleştire
rek ve azarlayarak, böylece çocukta geçmişe giden yollan kapatan
bastırma ve ketlemelerine yol açacak şekilde yaklaşmasının, sağlıklı
bir gelişimin lehine olmadığım da anlamaya başlıyoruz. Dengesiz ki
şilik gelişimleri de bir dizi nedene bağlıdır. Bir yandan gelişim çizgi
lerindeki farklı hız ya da yavaşlıktaki ilerleme, öte yandan çeşitli bo
yutlara ulaşan ve çeşitli uzunluklarda süren gerilemeler bir araya gelir
ve bunlann etkileri de birbirine kanşır. Bu koşullarda insanlar arasın
daki bireysel farklılıkların bu kadar büyük, düz gelişim çizgilerinden
sapmaların bu kadar sık ve katı bir normun saptanmasının bu kadar
zor olması hiç de şaşılacak bir şey değildir. İleri ve geri adımların sü
rekli olarak değişen etkileri, normal gelişim süreci içinde sayısız çe
şitlemeye neden olur.
4
Patolojik Çocuk Gelişimi
(Ölçüt ve Değerlendirme)
i
GENEL GÖRÜŞLER
Yalan söylemek
Örneğin, bir çocuğun "yalan söylediği” ifadesini hangi andan sonra
kullanabiliriz? Yani gerçeğin değiştirilmesi ne zaman semptomatik
PATOLOJlK ÇOCUK GELİŞİMİ I 99
nitelik kazanır, çocuktan beklenebileceklere aykırı durum alır? Daha
sonraki yaşamdan bildiğimiz bir gerçeklik gereksinimi elbette ki en
baştan beri mevcut değildir, bir dizi ön evreden geçildikten «Mira beli
rir. Küçük çocuk normal olarak haz veren şeyleri tercih edip haz ver
meyen her şeyi yadsır, kendisini zorlayan, hoşnutsuzluk ya da korku
uyandıran uyaranların algılanmasını reddeder. O halde yalan söyle
yen daha büyük çocuklardan ya da yetişkinlerden farklı davranmaz.
Ama çocuk analisti için, erken dönemdeki ilkel zihniyetin daha sonra
ki yalan söyleme semptomuyla bağlantısını kurabilmek önemlidir.
Çocuk henüz haz ilkesinin ve birincil süreçlerin egemenliği altında
bulunduğu sürece, gerçek durumun koşulsuz olarak tanınması bekle
nemez. Ancak, gerçeklik ilkesi, gerçekliği sınama ve akılcı düşünce
belidi bir olgunluğa eriştikten sonra çocuk gene de gerçeği çarpıtma
yı sürdürürse analist "yalan" sözcüğünü kullanma hakkını kendinde
görecektir.
Kimi çocuklar bu ben işlevlerinin olgunlaşması için öbürlerinden
daha uzun Ijir süreye gereksinirler. Bu yüzden ileri yaşlara kadar ya
lan söyler yani inkâr ederler. Diğerleri yaşlarına uygun gelişiri«, ama
engellenmeler ve düş kırıklıkları nedeniyle ilkel alt evrelere geriler
ler. Bunlar arasında fantezi uyduranlar (Pseudologia fantastica) yani
çocuksu arzu doyumu yöntemleriyle gerçeklik karşısındaki hoşnut
suzluktan kaçınmaya çalışanlar da vardır. Bu dizinin en uç noktasında
ben işlevleri sağlam olan ama gelişime bağlı olmayan nedenlerle ger
çekten kaçan çocuklar bulunmaktadır. Onların yetişkinlerden, azar ve
cezadan korku, hırs, büyüklük hırsı, vb. güdüleri vardır. Yalan deyi
mini bu son olgulardaki suç oluşturan yalanlarla sınırlamak kuşkusuz
daha doğru olur.
Çocuk kliniğinde en sık görülenler saf türler değil, inkâr, fantezi
uydurmak ve suç oluşturan yalan söylemenin hepsinin payının olduğu
karmaşık olgulardır. Bu durumda çocuk analistinin işi, bu özgün un
surları birbirinden ayırmak; bir yandan olgunlaşma ve gelişim süreç
lerinin, öte yandan yaşantıların semptom oluşumundaki rollerini be
lirlemektir.
Çalma
Yalan söyleme örneğinde olduğu gibi burada da deyimin tamsal bir
anlamının olabilmesi için belirli gelişim evrelerinin aşılmış olması ge
rekir. Küçük çocukların isteklerinin kendilerini yönlendirdiği her şeye
el atmalarına neden olan "oral açgözlülük" genellikle bu dönemin
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 100
Özelliği saydır. Daha doğru bir söylemle, bu davranış iki nedene bağlı
dır. Bir yandan, çocuk haz veren her şeyi düşünmeden ister; aynı şekil
de, otomatik olarak hoşnutsuzluk uyandıran her şeyi reddeder ve böy-
lece haz ilkesine uyar. Öte yandan, yaşma uygun olarak, kendisi ve
nesne arasında aynm yapamaz. Bildiğimiz gibi, bebek ya da küçük ço
cuk annenin bedenini kendisininki gibi kullanır; onun parmaklarıyla, J
saçlarıyla kendine yönelik erotizm aracı olarak oynar ya da annenin de 1
kendi bedeniyle aynı şekilde oynamasına izin verir. Küçük çocuklann |
kaşığı bazen kendi ağzına bazen annesinin ağzına götürmesini biz ço- |
cuğun kendiliğinden ortaya çıkan erken cömertliği sanma yanılgısına I
düşebiliriz. Gerçekte bu benin sınırlannın yokluğu sonucunda ortaya |
çıkar. Kendiyle nesne dünyası arasındaki aynı kanşıklık çocuğu çok l
masum bir şekilde başkalannın mülkiyetinin düşmanı haline sokar. 1
"Benim" ve "senin" kavramlannın gelişimi de çocuğun davranışı üze- |
rinde yeterli bir etki yapmaya yetmez. Adı geçen kavramlar mülkiyeti- 1
ne geçirme yönündeki güçlü arzularla çatışır. Oral açgözlülük; anal jj
dönemden gelen sahip olma, tutma, biriktirme, yığma; fallik simgeleri j
isteme eğilimleri çocuğu her yönden çalmaya yöneltirler. Eğitimsel i
girişimlerin ve üstbenin taleplerinin ben üzerinde aksi bir etki yapma- j
sı ve dürüstlüğün temellerini atabilmesi hiç de kolay değildir.
Bir çocuğun "çalıp çalmadığı" yani tanısal olarak, toplumsal bakış |
açısından "hırsız" olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı bir dizi kara- '
ra bağlıdır. Belli bir çalma işlemi çocuğun beninin kendi bağımsızlı
ğına ulaşmakta gecikmiş olmasından, çocukla çevresi arasındaki nes
ne ilişkilerinin yeterince eğitilmemiş olmasından, içgörü eksikliğin
den, üstbenin fazla çocuksu kalmış olmasından kaynaklanabilir. Ruh
sal, zihinsel bakımdan az gelişmiş ve geri kalmış çocuklar bütün bu
nedenlerle çalarlar. Gelişimin normal olduğu durumlarda ise, şu ya da
bu önemli noktadaki geçici gerilemeler aym tabloyu oluşturabilirler.
Bu durumda geçici olarak çalma ortaya çıkar ve gelişmenin sürmesiy
le yeniden kaybolur. Adı geçen durumlarda görülen gerilemeler bir
uzlaşım oluşturma (nevrotik semptom) olarak çalmaya neden olabilir
ler. Aynca, çocuğun beni, gerilemeye uğramamış olan sahip olma ar
zulan üzerinde yeterli kontrol kuramadığı için, toplumsal uyumdaki
bir bozukluğun sonucu olarak çalma durumu ortaya çıkabilir.
Yalan söyleme örneğindeki gibi çalma örneğinde de nedenleri açı
sından karmaşık olan tablolara, yukanda belirtilen saf tablolardan da
ha sık rastlanır. Çoğu zaman karşımızda gelişim tıkanmalannın, geri
lemelerin ve ben-üstben eksikliklerinin karmaşık sonuçlannı görürüz.
PATOLOJİK ÇOCUK GELİŞİMİ I 101
1. Bkz. S. Freud: "Ben gelişiminin libido gelişiminden daha önce oluşunun takıntılı
nevroza yönelik bir yatkınlığa yol açtığını... söylersem fazla cesur mu davranmış olu
rum; bilmiyorum.” (1913:451).
PATOLOJİK ÇOCUK GELİŞİMİ I 105
Normal gelişim süreçleri sırasında, her birey bir dizi evreden geçer.
Bunlar kişiyi başlangıçtaki farklılaşmamış durumdan çıkarıp çeşitli
yapıların, id, ben, üstben, kişilik yapısı gibi kertelerin bir bileşimi du
rumuna getirir. İlk olarak, başlangıçta ayrışmamış bir kitle olan id ve
ben ayrışır; yani farklı erekler, amaçlar ve çalışma tarzıyla nitelenen
iki yürürlük alanı ortaya çıkar. Bu ilk bölünmeyi, benin kendi içinde
gerçekleşen bir bölünme izler. Bu bölünmenin ardından ortaya çıkan
üstben, ben ideali ve ideal kendiliğin işlevi, benin düşünce ve eylem
lerine rehberlik etmek, bunları eleştirmektir.
Bir çocuğun bu yolda ne kadar ileriye gitmiş ya da geri kalmış ol
duğu muayene sırasında iki görünür belirtiyle, yani çatışmalarının öz
gün biçimi ve bunlara bağlı olan kaygılarla saptanabilir.
Çocuklukta üç tür çatışma ayırt edebiliyoruz: dış çatışmalar, içsel
leştirilmiş çatışmalar ve iç çatışmalar.
Dış çatışmalar. Çocuğun kişiliğiyle dış çevre arasında geçen bu ça
tışmalar, dış çevre çocuğun haz yaşamına rahatsız edici olarak girip
doyumlarını ittiği, kısıtladığı ya da bunlann reddi için baskı yaptığın
da oluşur. Çocuk kendi dürtü uyanlanna egemen olmakta yetersiz
kaldığı, yani beni henüz idiyle birîikte olduğu ve bu ikisi arasında hiç
bir engel bulunmadığı şikece dış çatışmalar kaçınılmazdır. Bunlar ço
cukluğun, yani henüz olgunlaşmanın olmadığı çağm özelliğidir. Dış
çatışmalann geç çağlara kadar sürmesi ya da gerilemeyle yeniden or
taya çıkması durumunda, bunlan yaşayan kişiyi "çocuksu" olarak ta-
nımlanz. Bu tür çatışmaya denk düşen ve bu çatışmanın varlığına işa
ret eden kaygılar, çocuğunyaşma ve öbür yönlerdeki gelişmesinin du
rumuna göre çeşididir, ortak noktalan kaynaklannın dış çevrede bu
lunmasıdır. Bunlann zamansal sıralanışı yaklaşık olarak şöyledir: An
nenin bakımının yitimi sonucunda mahvolma korkusu, sevginin yiti
mi korkusu, eleştiri ve ceza korkusu, hadım edilme korkusu.
İkinci tür, yani içselleştirilmiş olan çatışma çocuk kendini anne ba
PATOLOJİK ÇOCUK GELİŞİMİ I 109
basıyla özdeşleştirip onların isteklerini kendisine mal ettikten, anne
baba otoritesinin büyükçe bir bölümü üstben tarafından üstlenildikten
sonra ortaya çıkar. Bir öncekinden pek de farklı olmayan bir şekilde
çatışmalar hep arzu doyumu ya da reddi çevresinde dolanır. Ancak
çarpışma ve uygunsuzluklar artık dışarıda, çocukla nesneleri arasında
değil onun iç yaşamında, benin dürtülerin istekleri ve üstben buyruk
tan arasında seçme yapmak zorunda kaldığı ruhsal yapılann tam orta-
sındadır. Bu durum için tanımlanan korku, üstben karşısında duyulan
korkudur, yani suçluluk duygusudur. Suçluluk duygulan algılanmaya
başlanır başlanmaz muayeneyi yürüten analist, çocuğun ben içindeki
bölünme evresine ulaşmış olduğunu, yani üstbenin yapılandırılmasını
başarmış olduğunu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde anlar.
Üçüncü çatışma biçiminin, yani içsel olanın ana belirtisi, dış çevre
nin dış çatışmadaki gibi doğrudan, veya içselleştirilmiş çatışmada ol
duğu gibi dolaylı bir rol oynaması değil, hiçbir rol oynamamasıdır.
Bu tür iç çatışmalar, id ile ben arasındaki gelişime bağlı ilişkilerden
ve her ikisinin örgütlenişindeki farklılıklardan kaynaklanır. Ruhsal
aygıta id ve birincil süreç egemen oldukça, sevgi ve nefret, edilginlik
ya da etkinlik, erillik ya da dişillik gibi karşıt nitelikteki duygular ve
dürtü ürünleri banşçıl bir biçimde yan yana yer alır. Ancak ben olgun
laşıp sentez işlevlerinin yardımıyla bu karşıt içerikleri kendi örgütlen
mesine katmaya başlayınca, sözü edilen duygular ve dürtü türevleri
birbirleriyle uyum içinde var olamaz ve çatışmalara sürüklenirler. İd
içeriklerinin nitelik olarak karşıt olmasalar da yalnızca nicelik olarak
güçlenmeleri bile, bunlann ben tarafından tehdit olarak algılanmaları
ve iç çatışmalara yol açmalan için yeterlidir. Bu nedenle ortaya çıkan
kaygılar özgün niteliktedir ve bireyin ruhsal dengesi için özellikle
tehdit edicidir. Ama dış çevre karşısında duyulan korku ya da suçlu
luk duygulanndan farklı olarak, bu kaygılann kökeni daha derinde
dir, bunlar tanısal muayene sırasında değil, ancak analitik bir tedavi
sırasında tespit edilebilirler.
Çatışma ve korkuların dış, içselleştirilmiş ve iç olarak üç sınıfa bö
lünmesi, çatışmaya bağlı çocuksu ruhsal bozuklukların ve bunlann
ağırlık derecelerinin değerlendirilmesi söz konusu olduğunda, tanı
koymak açısından büyük bir yardımcıdır. Burada neden bazı olgula-
nn dış yaşam koşullanndaki değişimlerle iyileştirilebildiği (dış çev
reyle çatışmaların neden olduğu birinci türden olgular); kimilerine ne
den içsel müdahaleyle ulaşılabildiği ama ortalama bir analiz süresinih
yeterli olduğu (hastalık nedeni içselleştirilmiş çatışmalar olan, ikinci
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 110
türden olgular); kimilerinin ise neden çok uzun ve yoğun, zorlu anali
tik çabalar gerektirdiğini (iç dürtü çatışmaları, "bitmeyen" analizler,
bkz. S. Freud, 1937) de açıklayabiliyoruz.
Kaygıyı Yenebilme
Analitik görüş bize kaygı duymayan çocuk olmadığım, yani çeşitli
kaygı türlerinin çeşidi gelişim evrelerinin yan belirtileri olduğunu öğ
retir. Aynlık kaygısı anneyle çocuk arasındaki biyolojik birlik evresi
ne, sevgi yitimi korkusu sabit nesne ilişkilerine, hadım edilme kaygısı
Oidipus kompleksine, suçluluk duygusu üstben oluşumu evresine
denk düşer. Burada tahmin için önemli olan kaygının biçimi ve yo
ğunluğundan çok, çeşidi bireylerde farklı ölçülenle bulunan ve so
nunda ruhsal dengeye bağlı olan, kaygıyla başedebilme yetisidir.
Ortalama düzeyde bir kaygıyı bile katlanılmaz bulan çocuklann di
ğerlerine oranla, nevrotik bozukluklar yaşamalan daha muhtemeldir.
Bunlann beni her tür iç ve dış tehlikenin varlığım, yani her türlü kaygı
kaynağım reddetmek ve bastırmak; yeniden daha büyük kaygılar hali
ne gelip kendilerine geri dönecek olan bütün iç kaygılan dış çevreye
yansıtmak; ya da bütün tehlike ve kaygı ihtimallerinden fobik şekilde
kaçınmak gereksinimi içindedir. Kaygıdan ne pahasına olursa olsun
kaçınma tutumu önce çocukluğa, gelecekte de yetişkin yaşamına ege
men olur ve savunma düzeneklerinin aşın kullanımı kişiyi nevroza
götürür.
Benin kaygıdan kaçmmayıp onu etkin önlemlerle karşıladığı; yani
akıl, mantıklı düşünce, dış çevrenin etkin bir biçimde değiştirilmesi,
saldırgan karşılık verme gibi tutumlar takındığı durumlarda bireyin
ruhsal sağlığı daha iyi bir geleceğe sahiptir. Böyle bir ben yoğun kay
gılarla başedebilir; aşın ¿avunma, uzlaşım ya da semptom oluştur-
maksızm kaygıyla kolaylıkla başa çıkabilir.2 <
2. Kaygıyla etkin şekilde başa çıkma çocuklann bilinen fobi karşıtı eğilimleriyle ka-
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 112
nştmlmamalıdır. Birincide ben doğrudan doğruya tehdit eden bir tehlikeye karşı savun
madadır; İkincide ise fobik kaçınmalara karşı.
Kaygıyla etkin bir şekilde başa çıkmayı gösteren bir ömek, korkmuş bir çocuğun söz
lerini aktaran O. Isakower tarafından verilmiştir: "Askerler bile korkuyor; ama ne mutlu
onlara ki, korkuyu umursamıyorlar."
PATOLOJİK ÇOCUK GELİŞİMİ I 113
Bir çocuğun normal gelişimi, tıpkı patolojisi gibi bir yandan dış ve iç
dünyaları arasındaki, öte yandan içsel yapılar arasındaki çatışmaların
etkisi altında bulunur. Tam koyucunun bir görevi de bu güçler savaşı
nı görmek ve bunu kendi dinamik süreçleriyle birlikte bir şemaya
oturtmaktır:
a) Çocuğun bütün kişiliğiyle nesne dünyası arasındaki dış çatışma
lar (refakatinde nesne dünyasından korku)
b) İd ile ben yapılan arasında, ben çevrenin taleplerim alıp içselleş-
tirdikten sonra patlak veren içselleşmiş çatışmalar (refakatinde
suçluluk duygulan)
c) Birbirine karşıt ve birbiriyle geçimsiz dürtü temsilcileri arasında
ki daha derin iç çatışmalar (sevgi ve nefret, etkinlik ve edilginlik,
erillik ve dişillik arasındaki çözülmemiş çift değerlilikler)
Çocuğun yaşamında öne çıkan çatışma biçimine göre şu noktalarda
sonuçlar çıkarılabilir
1. Kişilik yapısının olgunluğu, yani nesne dünyası içindeki bağım
sızlığının derecesi,
2. Bozukluğunun ağırlığı,
3. Hastanın durumunu hafifletme ve iyileştirme için gerekli olan te
rapi yönteminin türü.
kolaydır.
b) Çocuğun yüceltme yetisi. Bu noktada bireyler arasında derin
farklılıklar vardır. Amacı ketlenmiş ve yansızlaştırılmış ikame
doyumlar kabul edilebilir olduğunda bunlar çocuğun kaçınılmaz
engellenmelerini onarabilir ve patolojik çözümler olasılığım
azaltırlar. Çocuğun ketlenmiş yüceltme yetisini bu durumdan
kurtarmak tedavinin en önemli görevlerindendir.
c) Çocuğun kaygı karşısındaki tutumu. Burada kaygıdan kaçınma
eğilimi ve kaygıyla etkin şekilde başa çıkma eğilimi arasındaki
ayrım önemlidir. Birincisi kolaylıkla hastalığa sürüklerken İkin
cisi sağlıklı, iyi örgütlenmiş, iş görebilen bir benin işaretidir.
d) Çocuğun gelişim süreçlerinde bulunan ilerleme ve gerileme'nin
orantısı. İleriye yönelik çabaların geriye yönelik olanlardan da
ha güçlü olduğu durumda sağlığın korunması ya da kendiliğin
den iyileşme olasılığı daha yüksektir. Gelişimin ileriye yönelik
güçlü itişleri çocuğun semptomlarım aşmasına yardım eder. Ge
riletiri çabaların üstün olduğu ve çocuğu arkaik haz kaynakları
na sıkı sıkıya bağladığı durumlarda tedaviye direnç de daha bü
yüktür. Her iki eğilim arasındaki güçler orantısı her çocukta,
"büyük" olma arzusu ile bebeksi konumu ve doyumları terk et
mekte direnme arasındaki çatışmadan belli olur.
Bu verilerle elde edilen tekil bilgilerin sonuç olarak bir araya getiril
mesi şimdiye kadar elde bulunan tam dizgeleri içinde yapılamaz; çe
şitli bozuklukların gelişimle ve normal gelişim sürecinden sapma de
recesiyle ilişkisinin odak noktasında tutulduğu özgün bir tam şeması
gerekir. Böylece tam koyucu şu olasılıklardan biri üzerinde karar ver
me zorunluluğu ile karşı karşıya bulunmaktadır
1. Bedenin gereksinimlerinin karşılanmasında, çevreyle ilişkilerde,
çocuğun günlük davranışlarında ortaya çıkan zorluklara karşın ge
lişim süreçlerinin kendisinin zarar görmediği, yani bozukluğun
"normal çerçevede" kalması;
2. Klinik tabloda görülen semptomların gelişimin yarattığı basıncın
birer yan üriinü olması; bir sonraki gelişim evresine ilerlemenin
bunları kendiliğinden ortadan kaldıracak olması;
3. Daha önce edinilmiş olan saplantı noktalarına yönelik dürtü geri-
PATOLOJİK ÇOCUK GELİŞİMİ I 119
lemesinin sürekli olması; bu durumun nevrotik türden çatışmala
ra, çocuksu nevrozlara ve karakter bozukluklarına yol açması;
4. Gerçekleşmiş olan dürtü gerilemelerinin ben ve üstbendeki gerile
meleri de davet ediyor, çocuksuluk ve itkiselliğe yol açıyor olma-
sı;
5. Kalıtımdaki organik bozukluklara bağlı olan zararların ya da yaşa
mın ilk döneminde, yoksunluklar, redler, bedensel hastalıklar yo
luyla edinilmiş olan yapının gelişim sürecini kısıtlaması; iç yapı
ların eğitimi ve ayrılmasını engellemesi; sakat, gelişimde geri kal
mış ya da başka bir türden atipik olan klinik tablolara yol açması;
6. Organik, toksik ya da ruhsal türden, şimdiye dek bilinmeyen sü
reçlerin kişilik kazanımlan üzerinde bozucu ve değiştirici etkiler
yapmış olması; örneğin konuşmanın, dürtüleri ketleyebilmenin ve
gerçek denetimin yitimi, gelişim sürecinin kendisini durdurması
(çocuksu psikozlar, otizm vb.).
Patolojik Çocuk Gelişimi
n
DAHA SONRAKİ HASTALIKLARIN
ÇOCUKLUKTAKİ ÖN EVRELERİ
ÇOCUKLUK NEVROZLARI
Uyku bozuklukları
Çocukların bütün uyku bozuklukları dış çevrenin sonucu olarak ele
alınmamalıdır. Birinci yıl boyunca çocuğun uyku ritmiyle ilgili ola
rak nasıl davranılırsa davranılsın, ikinci yaş girer girmez uyku bozuk
lukları başlar. Bir yaşındaki yorgun bir küçük çocuğun, eğer açlık, be"
densel bir acı, bedensel bir ağrı ya da başka bir bedensel gereksinim
tarafından engellemiyorsa bir anda uykuya dalabilmesi karşısında şa
şırmayız. Ama bundan birkaç ay sonra, aynı çocuk yorgunluğuna hiç
bakmaksızın yatağa götürülmesine karşı çıkacak, bütün gücüyle uya
nık durmaya çalışacak, annesini çağıracaktır. Çünkü bu dönemde uy
ku, daha önce olduğunun aksine basitçe bedensel bir gereksinimin do
yumu değildir. İki yaşındaki çocukta ben ve id, kendilik ve nesne dün
yası birbirinden ayrışmıştır. Artık uyanık durumdan uykuya geçiş üç
ayrı anlam taşımaktadır; Bütün libidonun nesnelerden geri çekilmesi,
bütün ben ilgilerinin dış dünyadan çekilmesi ve benin ide gömülmesi.
Bunların hiçbiri kolay değildir. Bu süreçlerin her biri çocukta kaygı
uyandırır, onun uykuya karşı mücadele etmesine yol açar; çocuğun
annesinin orada durmasını, ışığın açık kalmasını, kapının açık durma
sını talep etmesi, bir bardak su istemesi için nedenler oluşturur. An
cak çocuğun nesne ilişkileri kalıcı olmaya ve ben örgütlenmesi kendi
ni daha güvenli hissetmeye başladığında bu zorluklar yeniden kaybo
lacaktır. Artık büyümüş olan çocuk kendisine uyuma iznini verebilir!
Daha yukarıda değinildiği gibi uyanık yaşamdan uykuya geçiş için
çocukların kendi yardımcı araçları vardır. Kendine yönelik erotizm
etkinlikleri libidonun çocuğun kendi vücuduna dönmesine yarar. Pe
lüş ayıcık gibi "geçiş nesneleri" anne vücuduyla kendi vücudu arasına
sokulur. Daha sonraki çocukluk döneminde, kendine yönelik erotiz
me ve mastürbasyona karşı mücadele edilmeye başlandığı zaman bu
iç çatışmadan ötürü uyku bozuklukları yemden başlar. Bu durum gi
zillik evresinde yaşanırsa, adı geçen alışkanlıkları bırakma mücadele
sine refakat eden görünür belirtiler genellikle takıntılı olanlar, örnek
se takıntılı dualar, takıntılı sayı sayma, takıntılı düşünceler, vb.'dir.
Dışarıdan bakıldığında çocukların uykuya dalma zorlukları, depre-
sif ve melankolik yetişkinlerin uykuya dalma bozukluklarına çok ben
zer. Ama belirli görünür benzerliklere karşın altta yatan metapsikolo-
jik tablo tümüyle başkadır. Gerçekte iki belirtinin tabiriyle pek ilgisi
yoktur ve çocukluk bozuklukları, yetişkinlerinkilerin öncülü olarak
görülmemelidir. İkisi arasındaki ortaklık yalnızca uyku işlevinin zara
PATOLOJİK ÇOCUK GELİŞİMİ I 127
Yeme bozuklukları
Çocukların yeme bozukluktan hakkında daha fazla bilgiye sahibiz.2
Çeşitli beslenme zorluklan art arda, dürtü ve ben gelişiminin refakatçi
belirtileri olarak görülür.
îlk bozukluklar bebeğin emzirilmesinde ortaya çıkar ve çeşitli ne
denlere dayanır. Anne açısından meme başının biçimi, sütün miktan
gibi bedensel engeller ya da emzirme biçimi gibi ruhsal engeller söz
konusu olabilir. Bebek de daha olgunlaşmamış bir emme refleksi,
beslenme gereksiniminin organik nedenlerle azalmış olması gibi be
densel ya da annenin çift değerliliğine otomatik bir negatif karşılık
verme gibi ruhsal zorluklar yaşayabilir.
Daha sonra sık sık rastlanan bir bozukluk, sütten kesildikten sonra
ki besin reddidir. Bundan, meme ya da biberonun birdenbire değil
adım adım kesilmesi koşuluyla sakınılabilir. Bu durum çocuk tarafın
dan bir zedelenme olarak yaşanırsa, geride beslenmeye karşı olumsuz
tutum, her yeni tada karşı güvensizlik, alışılmamış yemeklerin geri
çevrilmesi, oral haz duygulanmn azalışı, vb. gibi sonuçlar kalır. Kimi
zaman da etki ters yönde olur. Birdenbire sütten kesilmiş olan çocuk
lar yaşamlan boyunca aç ve obur kalırlar.
Bir sonraki adımda yemek, çocuğun annesi karşısındaki çift değer
li duygulanmn dışa vurulabildiği bir savaş alanı olur.3Çocuk belli ye
meklerden kaçınır, büyük bir çabayla başka bir şey yemek ister. Adı
geçen savaşlar ne yenileceği, ne kadar yenileceği, sakin oturup otu
rulmayacağı, sofra adabına uyulup uyutmayacağı konusunda patlak
verir.
Bunun ötesinde, anal eğilimlere yönelik savunmalar nedeniyle bel
li yemeklerden tiksinme; çevresel etkilerden kaynaklandığı durumlar
hariç bastınlmış yamyamlık ve sadizm fantezilerine dayanan vejetar
yenlik; ağızdan döllenme veya gebelik fanezileriyle başa çıkmak için
kimi zaman yemek yemeyi tümüyle reddetme gibi durumlara da rast
lanır.
Arkaikkorkular
Bir yandan kendi nesne ilişkilerinin durumuna, öte yandan iç dünyası
nın yapısına uygun olan özgün kaygılar4 gelişmeden de çocuğun duy
gu yaşamında kaygıca rastlanır. Küçük çocuğun "arkaik" denilen kor
kulan kendiliğinden ortaya çıkar; bunlar mevcut tehlike durumlanna
ya da hoşnutsuzluk duygulanna bağlanamaz. Tanımsal olarak karan
lıktan, yalnızlıktan, yabancılardan, yeni izlenimlerden, gökgürültüsü
ve rüzgâr gibi gürültülerden koıku görülür. Bu erken arkaik korkularla
daha sonraki fobiler arasında görünen ama metapsikolojik olarak izle-
nemeyen benzerlikler bulunmaktadır. Fallik evrenin fobileri gelişmiş
ruhsal süreçler, örnekse gerilemeler, yer değiştirmeler, çatışmalardır.
Buna karşılık arkaik korkular benin olgunlaşmamış ve zayıf olduğu
nun belirtileridir; elinde korkuyla başa çıkabilmek için yeterli araç bu
lunmayan ben, uyaranlara panikle yanıt vermektedir. Ben olgunluğun
da ilerledikçe henü? anlayamadığı ve başa çıkamadığı bu tür korkular
geriye çekilir. Gerçeği değerlendirme yetisi, mantıklı düşünme ve ak
lın gelişmesi, yansıtma ve büyülü düşüncenin zayıflaması sonucunda
çevre daha az tehdit edici olarak algılanır.
ma gelir.
Gizillik döneminden ergenlik öncesi evreye geçişte bunun tam ter
si yaşanır. Burada Oidipus-öncesi dönemin ora! ve anal uyaranları ye
niden ortaya çıkar ve çoğu gizillik döneminde sağlanan (sosyal uyum,
yüceltme gibi) kazançları tehdide başlar. Görünüşteki bütün ruhsal
sağlamlık ve içsel denge yeniden ortadan kalkar. Nevrotik tutumlar
ve suç davranışları görülmeye başlanır. Ergenlik öncesinin çelişkili
niteliği de buradan gelir.
Bunun ardından analistin birçok çalışmadan tanıdığı ergenlik tab
losu gelir.6Yeni ortaya çıkan genital uyaranlar erkekliği sağlamlaştır
mada yardımcı olur, Oidipus kompleksinden getirilmiş olan edilgen-
dişil yönelişleri ve öbür genitallik öncesi kalıntıları şimdilik sona er
dirir. Öte yandan ergenlik atılımının da kendi semptomları vardır.
Bunlar uygunsuz koşullarda ruhsal ve davranışsal sorunlar haline ge
lebilir ve ancak yetişkinliğe girişle gerilemeye başlar.7
mez, yani gerçeklik ilkesine geçmiş olmak tek başına biteyin toplum
sal taleplere uyacağının garantisi değildir.
Gerçeklik ilkesi her şeyden önce, arzuların engellenmesine, erte
lenmesine, amaçlarının ketlenmesine tahammül edebilme; ikame baz
lara, yani haz niteliğinin azalmasına rağmen hoşnut olabilme yetisi
dir. Birçok yazar bu yeteneği toplumsallaşma için son derece önemli
görmektedir; haz kazanmaktaki ısrann sürmesini ise uyumun olmadı
ğının kanıtı kabul etmektedir. Bu tür yargılar kısmen doğrudur; ancak
aym derecede önemli etkileri göz önüne almadıkları için bunlara tü
müyle kablmamaz.
hip olanlar ile benleri organik açıdan zarar görmüş bulunanlardan top
lumsal tutumlar beklemeyiz. Keza, yaşamın bir anında ben gerileme
leri nedeniyle benin işlevlerinin konuşma öncesine, birincil süreç dü
zeyine düşmesi de toplumsallaşmayı ortadan kaldırabilir.
Toplumsallaşmanın Olmayışı
Bir gelişim süreci için ne kadar çok önkoşul gerekirse sürecin karşıla
şacağı bozukluklar da o kadar çok olur. Çocuğun toplumsallaşması
olaymda yukanda belirtildiği gibi önkoşullar iki alanda bulunmakta
dır dışsal olarak eğitim etkilerinde, içsel olarak id, ben ve Üstbenin ol
gunlaşması, gelişmesi ve büyümesinde. Dış etkiler aileye, toplumsal
duruma ve kültür kökenine göre değişir, içsel etkiler de dürtü ve ben
gelişiminin kişisel kaderine göre değişmektedir. Bunun sonucu, top
lumsal vicdanın ortaya çıkış anı, genişliği ve güvenilirliği bakımından
olabildiğince farklılaşmasıdır. Varyasyonların böylesine çeşitli oldu
ğu durumlarda kuramsal normlar koymaya kalkmanın hiçbir anlamı
yoktur.
Toplumsallaşmanın yürümemesi psikanalitik yazında genellikle te
kil etkilere bağlanır. Yüksek ben gelişimindeki bozuklukların toplum-
dışılığa götürdüğü gerçeği, birçok suçlu çocuğun test sonuçlarıyla da
uyum içindedir.9Anne babaların toplum dışı tutumlarının onlarla nor
mal özdeşleşme sonucunda çocuğun üstbenine alındığına birçok yazar
dikkat çekmiştir (A. Aichhom, 1925a; Augusta Bonnard, 1950). Anne
babayla olan nesne ilimcilerinin zorla kopmasının da toplumsallaşma
bozulduklarım ortaya çıkaracağı ilk olarak A. Aichhom'da (1925a),
sonra John Bowlby'de (1944) öne çıkarılmıştır; bu olgu bugün genel
olarak kabul edilmektedir.
Yazarların çoğunda, patolojik gelişim açısından nitel etmenlere,
daha önemsiz olmayan nicel etmenlerden daha fazla önem verildiği
görülmektedir. Dürtü ve ben gücündeki ya da ikisinin ilintisindeki her
değişiklik, toplumsal konumu henüz çok güvensiz olan çocuk için bir
tehlike oluşturur. Hangi nedenden olursa olsun benin gücünü yitirme
siyle çocuk normal dürtü etkinliği üzerindeki egemenliğini de yitirir.
Böylece ilkel haz dürtüsü ve bencil tutum, yaşa uygun, topluma uyum
lu davranışın yerine geçer. Dürtü etkinliğinin uğraşısının geneli ya da
özel olarak belli bir kısmi dürtü artarsa, normal savunma işlevi, top
lumsal uyum için gerekli olan egemenliği sağlayamaz. Öte yandan,
10. Bir örnek Oidipus kompleksinden gizillik evresine geçişte diiıtti gücünün düşme
sidir. Gizillik evresinde toplumsal uyumun fazla olması, bu güçteki düşüşün sonucudur.
PATOLOJİK ÇOCUK GELİŞİMİ I 141
Genel olarak her iki yöneliş arasındaki güçler oram bütün çocukluk
boyunca salınır durur. Bu oran iç ve dış, rastlantılara ya da gelişime
bağlı koşullarla değişmektedir. "En son cinsel davranışa karar veriş...
ancak ergenlikten sonra kesinleşir" (S. Freud, 1905/1915:44).
nı koyan farkları net bir şekilde görebilmek için tek tek çeşitli unsur
lar arasındaki metapsikolojik ayrıma sıkı sıkıya tutunmalıdır. Bir ye
tişkini eğer cinsel organ bölgesi onun cinsel yaşamında hiç önem taşı
mıyor ya da daha ikincil bir rol oynuyorsa "sapık" olarak adlandırıyo
ruz. Yani cinsel eylemin kendisinde bile kısmi dürtünün payı genital
cinsel birleşme ve buna hazırlayıcı eylemlerden daha fadaysa bunu
kullanıyoruz. Bu tür bir tanım elbette ki, cinsel ilişkinin söz konusu
olmayacağı, genitallik öncesi bölgelerin doğal ve meşru olarak cinsel
yaşamda başrolü oynadığı durumlarda kullanılamaz. O halde ergenlik
öncesi çocuklar sapık olamazlar ya da normal olarak zaten sapıktırlar,
bu durumda biz sapık görünen belirtileri psikanalitik yönelişli bir ço
cuk psikopatolojisinde yerine koyabilmek için başka bakış açılan ara
mak zorundayız.
Klinik deneyimler, çocuğun sapık denilen belirtilerinin normal ge
lişim sürecinin uğradığı iki türlü sapmaya bağlı olabileceğini göster
mektedir. Bunlar zamansal sıralamadaki sapmalara ve dürtü şiddetine
bağlı olanlardır. Erotojen beden bölgelerinin beklenen ya da yaşa gö
re olması gereken sırayla öne çıkmadığı; ya da rollerini bir sonraki
bölgeye vereceklerine cinsel yaşamdaki önemlerini sürdürdükleri du
rumlarda zamansal sıralamada bozukluk düşünüyoruz. Böyle olgular
diğer gerilemeleri hesaba katmasak bile, hiç de nadir değildir.
Burada örnek olarak, deri erotizmi alınabilir. Yaşamın başında bu
erotizm büyük önem taşır. Vücut yüzeyine anne tarafından haz verir
şekilde dokunulması, çocuk bakımından çok yönlü roller oynar. Bazı
beden bölgelerini Iibidinize eder, betten beninin oluşmasına yardım
eder, narsisizmi yükseltir ve aym zamanda anneyle çocuk arasındaki
nesne ilişkisini sağlamlaşünr. Normal olarak ilk iki yılı aşmayan bu
gereksinim doyurulduktan sonra deri erotizminin durumu da değişir.
Anal ya da fallik evrede bulunan çocuklar gene de derinin haz dolu
uyanmını, özellikle de o sırada çocuğun cinsel uyanmı daha başka çı
kış yollan bulmuşken, bütün öbür hoşlanmalara yeğlerlerse artık bu
nu daha başka bir gözle görütüz. Örnekse bir oğlan çocuğu oidipal
aşamadayken anne tarafından deri temasıyla uyanlır ve uyanlmasını
fallik mastürbasyonla boşaltırsa bu, genitallik öncesi bir bölgenin
uyanlmasınm genital orgazmı sağlayabildiği bir yetişkin sapığa ben
zemektedir. Burada önemli olan, uyanlma kaynağı ile uygulama or
ganı arasındaki uzaklıktır.14
14. Böyle "sapık" bir erkek çocuk örneği için Hampstead Çocuk Terapisi Klini-
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ I 152
Alışılmış dürtü gücünden sapmalar öylesine sık görülen bir durum
dur ki artık az çok normal sınırlar içinde sayılmalıdır. Her cinsel kıs
mi dürtü ve her tülden saldırganlık çocuklukta her an güçlenebilir ve
çocuğun dürtü yaşamına egemen olabilir. Kimi olgularda böyle bir
öne çıkış yapıya bağlıdır, örnekse alkoliklerin, bağımlıların ve ma-
nik-depresiflerin, oral yönelişleri ön planda olan çocukları gibi. Keza,
takıntılı ana babaların çocuklarında yoğun anal eğilimler görülür; an
cak, bu durumlarda, doğuştan gelen özelliklerin, takıntılı ana babanın
çocuğun tuvalet terbiyesinde uyguladığı yöntemler tarafından güçlen
dirilmesi de söz konusudur. Yanlış eğitimin etkileri, baştan çıkarma,
dürtülere egemenlikte yetersiz eğitimsel yardım gibi dış çevre etkileri
de aym yönde işleyebilirler.
Belli bir kısmi dürtünün diğerlerinden daha üstün bir duruma gel
mesinin nedeni, dışsal etmenler ile içsel etmenler arasındaki etkile
şimdir; bu içsel etmenler arasında ben ya da üstbenin güdüleri denet
lemekteki göreli zayıflığı, veya üstbenin aşın bir savunma etkinliğine
yed açacak kadar katı olması sayılabilir.
Bu sonuncusu için iyi bir örnek fallik teşhirciler gibi davranan ve
öyle olduklan da sanılan; ama bu davranıştan hadım edilme kaygısı
ve arzusuna karşı savunmadan kaynaklanan, aslında yetişkin teşhirci-
ler gibi haz kazanmaya yönelik olmayan oğlan çocuklardır.
Çocuklukta Bağımlılık
Çocuklukta bağımlılık gibi ortaya çıkan ve oral yönelişlerin güçlen
mesine bağlı olan durum hemen her zaman tatlı ve şekerlere karşı olu
şur. Bazı çocuklar tatlılara karşı, yetişkin bağımlılann alkol ve uyuş
turucu maddeler karşısında davrandıklan gibi davranırlar. Tıpkı yetiş
kinler gibi kaygı, boşluk, engellenme, depresyon, vb. duygulannı dü
şük düzeyde tutabilmek için aynı karşı konulamaz gereksinimi duyar
ve bu maddelerin verdiği doyumu da tıpkı onlar gibi kullanırlar. Ye
tişkinlerden farksız olarak bağımlılıklannı doyurmak için her şeye ha
zırdırlar, yani kendilerine gereken şekerlere ulaşabilmek için yalan
söylerler, çalarlar, vb.
Ancak çocuk ve yetişkin bağımlılığı arasındaki benzerlik yalnız
ği'ndelti Isabel Paret'in bir hastası iyi bir örnek olabilir (2.S-4.S yaşlan arasında analiz
edilmiştir). Onun olgusunda okşanmadan alınan cinsel zevk baştan çıkarılmaya, yani an
nesinin çocuğuyla olan bu özgün ilişki biçimini tercih ediyor olmasına bağlanabiliyordu.
PATOLOJİK ÇOCUK GELİŞİMİ I 153
Çocuklukta Transvestitizm
Tıpkı tatlı ve şekerlere olan bağımlılık gibi çocukluktaki transvesti
tizm de genel olarak belli bir düzeyi aşmadıkça, normal gelişime ait
çabaların nicel abartısından ibarettir. Bu olgularda dürtü gücünün ar
tışı çocuğun eril ya da dişil yönüyle ilişkilidir.
Karşıt cinse ait giysilerin çocuklar üzerinde özellikle bir uyarıcı et
kisi olduğu bilinmektedir. Giysi değiştirmek, çocuklara baba ya da
anne olarak, erkek ya da kız kardeş olarak rol düşleme ve onlann iş
levlerini taklit etme olanağını veren, sevilen bir oyundur. Babanın bir
şapkası, şemsiyesi ya da bastonu, çocuğun düş gücünde, babaya dö
nüşmek için yeterlidir. El çantası, pabuçlar ve dudak boyası da anne
olmak için aynı işi görür. Oyuncakçılarda polis ya da pilot olmak için
miğfeıler, demiryolu kondüktörü olmak için kasketler, kızılderili ol
mak için tüy süsl«', hemşire için kepler ve formalar bulunur. Çocuk
için giysi, hayran olunan herhangi bir örnek kimseye dönüşmek için
kullanılan büyülü araçtır. Cinsel farklılıklar bu giysi değiştirmede, en
azından kız çocuk!an için, daha önemsiz bir rol oynar, önemli olan
yaş, önem ve statü gibi farklılıklardır.
Çocuklukta Fetişizm
Görünüşte sapık olan davranışın bir yandan bir savunma aracı olarak,
öte yandan cinsel gereksinimlerin dışavurumu olarak taşıdığı iki yan
lılık, psikanalitik literatürde bol bol incelenmiş olan21 çocuk "fetişiz
mi" söz konusu olduğunda daha da belirgindir. Kimi görüş farklanna
karşın yazarlann çoğu "çocuk fetişizmi yetişkinlerdekinin benzeri ol
sa da" çocuklann fetişlerinin "kimi olgularda yetişkin fetişizmine yol
açan, kimilerindeyse yol açmayan bir sürece bağlı" olduğu konusun
da fikir birliği içindedir (Sperling, 1963). Wulff (1946), "Oidipus-ön-
cesi evredeki... bu patolojik belirtilerin çocuğun ketlenmiş ya da do
yurulmamış dürtülerine yönelik tepki oluşturmalardan başka bir şey
olmadığı"m ya da "fetişist davranışlar çocuklarda sık olsa da" bunla
nn temelinde yatan psikolojik yapılann "yetişkin fetişizminden faiklı
olduğunu" vurgulayarak belirtirken aynı görüşü temsil etmektedir.
Her iki yazann açıklamalan, aym tanımlamayı hem çocuk hem de ye
tişkinlerdeki görünüm türleri için kullanmanın ve aynı görünür yüze
yin ardında aynı metapsikolojik yapımn bulunduğunu varsaymanın
20. Yetişkinlerin analizinde böyle semptomlar çoğunlukla 3., S. yaşa kadar geri götli-
rülebilir.
21. Ayrıntılı bir bibliyografya için bkz. Melitta Sperling (1963), "Çocuklarda Feti
şizm“.
PATOLOJİK ÇOCUK GELİŞİMİ I 157
8. Çoğu zaman sanıldığının aksine, buradaki amacım kolay aktanm başarılan sağla
mak değildi.
TERAPİ YOLLARI VE OLANAKLARI I 169
10. Bu tür iyileşmeler ya da düzelmelerin analitik haşandan farta, belli bir zamanla sı
nırlı olmasıdır. Gerekli düzeltmelerin bozukluğun ortaya çıktığı gelişim evresi içinde ya
pılması zorunludur. Çok erken ortaya çıkan zedelenmeler çocukluğun daha ileri yaşların
da artık düzeltilemezler. Yani eğer öngörülmüş oldukları süre geçmişse artık belli geliş
meleri yeniden ortaya çıkarmak mümkün değildir.
TERAPİ YOLLARI VE OLANAKLARI I 173
SONUÇLAR
------- (1935): From Birth to Maturity, Londra (Routledge & Kegan Paul).
BURLINGIIAM, D. (1952): Twins: A Study of Three Pairs o f Identical Twins,
New York (International Universities Press).
------- GOLDBERGER, A. ve LUSSIER, A. (1955): "Simultaneous Analysis of
Mother and Child", The Psychoanalytic Study of the Child, 10,165-86.
DALY.C. D.(1928): "Der Menstruationskomplex", Imago, 14,11-75.
------- (1943): "The Role of Menstruation in Human Phylogenesis and Ontogene
sis", Int. J. Psycho-Anal., 24,151-70.
DANZIGER, L. ve FRANKL, L. (1934): "Zum Problem der Funktionsreifung", Z
Kinderforsch, 43,219-54.
EiSSLER, K. R. (1950): "Ego-Psychological Implications of the Psychoanalytic
Treatment of Delinquents", The Psychoanalytic Study of the Child, 5,97-121.
------- (1953): "The Effect of the Structure of the Ego on Psychoanalytic Techni
que", J. Amer. Psychoanal. Assn., 1,104-43.
------- (1958): "Bemerkungen zur Technik der psychoanalytischen Behandlung Pu-
bertierender nebst einigen Überlegungen zum Problem der Perversion", Psyche,
20,837.
FENICHEL, O. (1936): "Die symbolische Gleichung: Mädchen = Phallus", Int. Z.
Psychoanal., 22,299-314.
FERENCZI, S. (1909): "Introjection und Übertragung", Bausteine zur Psychoa
nalyse, 1, Bern/Stuttgart (Huber) 1964,9.
------- (1911): "Über die Rolle der Homosexualität in der Pathogenese der Parano
ia", Bausteine zur Psychoanalyse, 1,120.
------- (1913): "Die Entwicklungsstufen des Wirklichkeitssinnes", Bausteine zur
Psychoanalyse, 1,62.
------- (1914): "Zur Nosologie der männlichen Homosexualität (Homoerotik)", Ba
usteine zur Psychoanalyse, 1,152.
FLÜGEL, J. C. (1930): The Psychology c f Clothes, Londra (Hogarth Press).
FREUD, A. (1926-1946): Einführung in die Technik der Kinderanalyse, Londra
(Imago) 1949 ve MUnih (Kindler) 1966.
------- (1945): "Indikationsstellung in der Kinderanalyse", Psyche, 21,233-53.
------- (1946): "The Psychoanalytic Study of Infantile Feeding Disturbances", The
Psychoanalytic Study of the Child, 2,119-32.
------- (1949): "Aggression in Relation to Emotional Development", The Psychoa
nalytic Study o f the Child, 3/4,37-42.
------- (1951): "Observations on Child Development", The Psychoanalytic Study of
the Child, 6,18-30.
------- (1952): "The Role of Bodily Illness in the Mental Life of Children", The
Psychoanalytic Study of the Child, 7,69-81.
------- (1936): Das Ich und die Abwehrmechanismen, Londra (Imago), Miinih
(Kindler), 1964.
------- (1936): Einführung in die Psychoanalyse für Pädagogen, Bern/Stuttgart
(Hub«), 1956.
------- (1962): "Assessment of Childhood Disturbances", The Psychoanalytic
Study of the Child, 17,149-58.
FREUD, A. ve BURLINGHAM, D. (1949): Kriegskinder, Londra (Imago Publ.
Co.).
--------------- (1950): Anstaltskinder, Londra (Imago Publ. Co.).
KAYNAKLAR I 179
------- (1952): "The Mutual Influences in the Development of Ego and Id: Earliest
Stages”, The Psychoanalytic Study o f the Child, 7,31-41.
ISAKOWER, O.: Kişisel görüşme.
JACOBSON, E. (1946): "The Effect of Disappointment on Ego and Superego For
mation in Normal and Depressive Development", Psychoanal. Rev., 33, 129-
47.
JAMES, M. (1960): "Premature Ego Development: Some Observation upon Dis
turbances in the First Three Years of Life”, Int. J. Psycho-Anal., 41,288-94.
JAMES, T. E. (1962): Child Law, Londra (Sweet & Maxwell).
JONES, E. (1932): "Die phallische Phase", Int. Z Psychoanal, 19,322-51.
KATAN, ANNY (1937): "The Role of Displacement' in Agoraphobia", Int. J.
Psycho-Anal., 32,41-50,1951.
------- (1961): "Some Thoughts about the Role of Verbalization in Early Childhood”,
The Psychoanalytic Study of the Child, 16,184-88.
KLEIN, M. (1957): "Neid und Dankbarkeit", Das Seelenleben des Kleinkindes
içinde, Stuttgart (Klett) 1962.
KRIS, E. (1950): "Notes on the Development and on Some Current Problems of
Psychoanalytic Child Psychology", The Psychoanalytic Study of the Child, 5,
24-46.
------- (1951): "Opening Remarks on Psychoanalytic Child Psychology", The
Psychoanalytic Study o f the Child, 6,9-17.
LAFORGUE, R. (1936): "La Névrose Familiale", Rev. Franç. Psychanal., 9, 327-
59.
LAGACHE, D. (1950): "Homosexuality and Jealousy", Int. J. Pscyho-Anal., 31,
24-31.
LAMPL-DE GROOT, J. (1950): "On Masturbation and Its Influence on General
Development", The Psychoanalytic Study o f the Child, 5,153-74.
LEVY, K. (1960): "Simultaneous Analysis of a Mother and Her Adolescent Daugh
ter: The Mother's Contribution to the Loosening of the Infantile Object Tie”, An
na Freud'un sunuşuyla, The Psychoanalytic Study o f the Child, 15,378-91.
LEWIN, B. D. (1933): "The Body as Phallus”, Psychoanal. Quart., 2,24-47.
LITTLE, M. (1958): "On Delusional Transference (Transference Psychosis)", Int.
J. Pscyho-Anal., 39,134-38.
LOEWENSTEIN, R. M. (1935): "Phallic Passivity in Men", Int. J. Psycho-Anal.,
16,334-40.
MAHLER, M. S. (1952): "Ü b» Psychose und Schizophrenie im Kindesalter, Au
tistische und symbiotische frühkindliche Psychosen", Psyche, 21,895.
MAHLER, M. S. ve GOSLINER, B. J. (1955): "On Symbiotic Child Psychosis:
Genetic, Dynamic and Restitutive Aspects", The Psychoanalytic Study of the
Chad, 10,195-212.
MICHAELS, J. J. (1955): Disorders o f Character: Persistent Enuresis, Juvenile
Delinquency and Psychopathic Personality, Springfield, HI. (Charles C. Tho
mas).
------- (1958): "Character Disorder and Acting upon Impulse", Readings in
Psychoanalytic Psychology içinde, der. M. Levitt, New York (Appleton).
MURPHY, L. B. (1964): "Some Aspects of the First Relationship", Int. J. Psycho-
Anal., 45,31-43.
NAGERA, H. (1966): "Early Childhood Disturbances, the Infantile Neurosis and
KAYNAKLAR I 181
D.W. W fnnicott
OYUN VE GERÇEKLİK ✓
Heinz Kohut
KENDİLİĞİN ÇÖZÜMLENMESİ ✓
Heinz Kohut
KENDİLİĞİN YENİDEN YAPILANMASI ✓
M elanie Klein
HASET VE ŞÜKRAN ✓
O tto Kemberg
SİNİR DURUMLAR VE PATOLOJİK NARSİSİZM ✓
A nna Freud
ÇOCUKLUKTA NORMALLİK VE PATOLOJİ ✓
O tto K em berg
SAPIKLIKLARDA VE KİŞİLİK BOZUKLUKLARINDA
SALDIRGANLIK
Edith Jacobson
KENDİLİK VE NESNE DÜNYASI
METİS / ÖTEKİNİ DİNLEMEK
D. W. W innlcott
OYUN VE GERÇEKLİK ✓
M elanfe Klein
HASET VE ŞÜKRAN ✓