You are on page 1of 141

ARI

il REN
AiLE Sınav
Döneminde
Anababalık
BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE
wvvw.dogancuceloglu.net

DOGAN CÜCELOGLU, lstanbul Üniversitesi Psikoloji


Bölüm ü'nden mezun ol duktan sonra ABD'de l l linois
Üniversitesi'nde Bilişsel Psikoloji (algılama, düşünme,
iletişim) alanında doktorasını yapmıştır.
Daha sonra Türkiye' de Hacettepe ve Boğaziçi üni­
versitelerinde görev yapan Cüceloğlu, Fulbright bur­
suyla bir yıl süreyle Berkeley'deki Kaliforniya Üniver­
sitesi'nde ziyaretçi öğretim üyesi olarak çalışmalarda
bulunmuştur.
1980-1996 yılları arasında ABD' de Fullerton şeh­
rindeki Kaliforniya Eyalet Üniversitesi'nde görev ya­
pan Cüceloğlu'nun, kırkı aşkın Türkçe ve lngilizce bi­
limsel makalesi yayınlanmıştır. 1 996 yılından bu ya­
na Türkiye'de üniversite öğrencile.rine, öğretmenlere,
anababalara ve işadam larına yönelik seminerlere, kon­
feranslara ve atölye çalışmalarına a ğ ırlık vermiştir.
1990'dan bu yana kitaplarını Türkçe olarak yayın­
lamaya özen gösteren Cüceloğlu, Türk insanının dü­
şünce, duygu ve davranışlarını bilimsel psikoloji çerçe­
vesinde inceleyen kitaplar yazmaktadır.

YAZARIN TÜM KITAPLARI


insan ve Davranışı • Yeniden insan insana
içimizdeki Çocuk • iyi Düşün, Doğru Karar Ver
Yetişkin Çocuklar • içimizdeki Biz
Savaşçı 0 ' Ke şke 'si z Bir Yaşam için iletişim
( i leti şim Donanımları)• 'Mış Gib i ' Yaşamlar
• Başarıya Götüren Aile
Doğan Cüceloğlu

Smav Döneminde Anababalık

BAŞARIYA GOTUREN
AİLE

Remzi Kitabevi
BAŞARIYA GÖTÜREN AİLE/ Doğan Cüceloğlu

Her hakkı saklıdır. Bu yapıtın aynen ya da


özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı
sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz.

Editör: Necla Feroğlu


Kapak: Ömer Erduran

ISBN 975-14-1107-6

BİRİNCİ BASIM: Mart, 2006

Bu kitabın basımı 50.000 adet olarak yapılmıştır.

Remzi Kitabevi A.Ş., Selvili Mescit Sok. 3, Cağaloğlu 34440, İstanbul


Tel (212) 520 0052 Faks (212) 522 9055
www.remzi.com.tr post@remzi.f.orn.tr

Remzi Kitabevi A.Ş. tesislerinde basılı;pıŞtır.


i'
�=::_!.
o

lçiHdekiler

Teşekkür ............. ................................. . . . . . . . ..... . . .... . . . . 7


Ö nsöz ve ithaf . . .......... ..... . ..... . . . . . . . . . ....... . .. ... . . . . . .. . . .. . . . 9
1 . Her Anababa Çocuğun u Sever . . . . . ...... . . . . . ....... . . ....... . 11
2 . Her Anababa Çocuğunun Başarılı Ol masın ı ister . . . 20 .. . .

3 . Başarının Temel leri: Niyet ve Beklenti ........ . . . . . . . . . ...... 3 8


4. Yaşam Başarısının Temelleri: Bilgi ve Beceriler . .......... 49
5. Destekleyen ve Köstekleyen Aile Ortamı . . . . . . . . . . . . .. . . . . . 69
6. Durum Ne: Nelerle Karşılaşıyoruz? . . . . .. . . .. ........ . . ..... . 86.

7. Çocuğumun Başarısını Desteklemek için Nelerin


Farkında Olmalıyım? . . .
................. ....... . . . .. . . . . . . . ....... 102
8. Yaşam Başarısına Yolculuk ... . . .... . . . . . . .. . . . . . ..... . . . . . . . . . . . 1 20
Bitirirken . . .
. . .. ..................... . . . .... . . .. .
. .. . . . . . . . . .......... . . 1 33
.

Dipnotlar ................... . ........... . . . . .. . .. . . . . ... . .


.. .
. . . . .... . . . 1 39
Teşekkür

Bu kitabın hem oluşum hem de yazım aşamasında birçok ki­


şinin emeği geçti.
Oluşu m aşamasında i lk aklı m a gelen isim Şevket Ertem. S ınav
döneminde anababalığın önemini kavramam ve bu konuda öğ­
rencilere ve onların anababalarına konuşmam konusunda beni ik­
na eden odur. Kitabın oluşumu bu konuşmalarla başladı.
lbrahim Taşel, Türkiye'nin değişik kentleri n de öğrenci ve veli­
lere yaptığım konuşmaları bıkmadan usanmadan ilgiyle izledi ve
konuşmalarımın içeriğinin zenginleşmesine önemli katkılarda bu­
lundu.
Ö ğrenci ve anababalara yaptığım konuşmalar süresince pek çok
değerli yönetici ve öğretmenle tanıştım; hepsinin adını burada ver­
mem olanaksız. Ancak yönetici olarak bu konuşmaları düzenleyen
ve koordine eden kişi lerin adını beli rtmek istiyorum: Celal Bozok
(Adana), Aziz Karataş (Ankara), Fatih Nacaroğlu (Aydın), llyas
Zengin ve Ö mer Orakçı (Antalya), lsmail Şahan Çelik (Antakya),
Ihsan Ö zen ve Yasin Taşel (Bursa), Adnan Yılmaz (Çanakkale),
Kadir Ö zyüksel (Çorlu ve Tekirdağ), Sadi Öztekin (Denizli), Sabri
Turan (Elazığ), Sinan Koca ve Erol Aksu (Giresun), Celil Vardar
(lstanbul Bakırköy), Serhat Kabaklı (lstanbul Beylikdüzü ve Silivri),
Refik Koçak (lstanbul Kadıköy), Vesim Güneş (lstanbul Maltepe),
Cem Bıçakçı (lstanbul Küçükçekmece), Osman Oğuz (lzmir),
Mehmet Pergel (Karabük ve Safranbolu) Sabri H acısüleymanoğlu
( Kastamonu), Mehmet Karataş (Kayseri), Hasan Doğan (Malatya),
Ahmet Yetkin Gürtaş (Mersin), Cengiz Karaca (Samsun), M ustafa
Tosun (Trabzon).
8 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Yukarıda adını saydığım yöneticilerin kurumlarında çalışan


reh ber öğretmenlerin bilgi ve deneyimlerinden çok yararlandım.
Her bir rehber öğretmenin, öğrencilerine yardım etmek için elle­
rinden geleni esirgememe kararı içinde olduklarını gördüm.
Yazım aşamasında asistanım Sabiha Kocabıçak, eşim Yıldız
Hacıevliyagil, meslektaşım Prof. Dr. i rfan Erdoğan, gönüllerini eği­
time vermiş değerli dostlarım lbrahim Taşel, Osman Oğuz, Sinan
Koca ve Şevket Ertem, birlikte eğitim verdiğim yaşarak öğrenme
uzmanı Yavuz Durm uş, Türkiye'de " Öğrenen Organizasyonlar"
yaklaşımının resmi temsilcisi olan ve bu alanda projeler geliştirip
okul ve şirketlerde uygulamalar yapan eğitimci Evrim Çalkavur,
eğitimci arkadaşım Polat Doğru, içerik, ifade ve biçi m yönünden
önemli katkılarda bulundular.
Remzi Kitabevi'nden Erol Erduran, bu kitabın proje aşamasın­
da, 'Çok büyük olm ayan, anababaların kolaylıkla anlayıp takip
edebilecekleri bir kitap olmasın ı' önerm işti. Ben de, "O zaman ki­
tabın basılmamış halini gözden geçiri n, önerileri n izi verin!" de­
miştim. Gerçekten gözden geçirdi ve önerileri n i verdi.
Ö mer Erduran, her kitapta olduğu gibi, bu kitapta da sezgisi­
ni ve yaratıcılığını kapağa yansıttı.
Kitaba, dilinin tutarlılığına ve mantıksal yapısına, editör Necla
Feroğlu önemli katkılarda bulundu. Kitabın sayfa düzeni ve dü­
zeltmelerini Hatice Taş titizlikle yaptı.
Yukarıda adlarını saydığım kişilere ve sayamadığım tüm reh­
ber öğretmenlere teşekkürlerimi sunuyorum .
Yapılan her öneriyi, yazar sorumluluğu içinde değerlendirdim;
bazıları nı uyg u ladım, bazıları n ı uygulamadım. O nedenle, kitapta
bulacağı n ız hata ve eksikliklerden ben sorumluyum.
iyi okumalar d i leğiyle.
Doğan Cüceloğlu
lstanbul, Ocak 2006
.. .

Or1söz ve ithaf

Fakir bir ailenin on birinci çocuğu olarak okumaya çalışmak


bayağı cesaret ister. Okumanın ne kadar m asraflı bir iş olduğu­
nu bilmemekten kaynaklanan cesaretim vardı. Babam, " Ö bürleri
okudu da ne oldu, mezarım ı n başında yasin okuyacak kimse yok.
Sen de imam ol!" deyince, g izlice otobüse binip Ankara'daki en
büyük ağabeyim Reşat Cüceloğlu'nun yanına gitti m. Tek m a aşıy­
la iki çocukl u bir aile geçindirmek d u ru munda olan ağabeyim, hiç
beklemediği bir anda, bir sabah beni evinin kapısında buldu.
Ve ben, onların bütçesine, yaşamına ne gibi bir yük getirdiği­
min farkında bile değildim.
Gerçekten aileni n en büyüğü olarak beni, hem ağabeyim
Reşat Cüceloğlu hem de yengem Nahide Cüceloğlu korudu, gö­
zetti ve destekledi.
iki yıl Ankara Atatürk Lisesi'nde okudum ve orada, beni psiko­
loji alanına yönlendiren öğretmen i m Cahid Oku rer'le tanıştım .
Daha sonra Kırklareli'ne gittim v e o günkü adıyla Kırklare l i
1. . isesi'nin i l k mezunları n dan biri oldum. O yıl, o da subay başka
bir ağabeyim, Ali Ihsan Cüceloğlu Kırklareli'ne tayin oldu. Ben de
eğitim yükümü, en büyük ağabeyim i n sırtından aldım ve öteki
.ığabeyim Ali Ihsan Cüceloğlu ve yengem Leman Cüceloğlu'nun
l'vine taşıd ı m .
Lise son sınıfta aşık olduğum kızdan yüz bulamayı nca saçımı
sıfır numaraya vurdurd u m ve Kırklareli'ni n o sırt kışında hemen
"kafayı üşüttüm", nezle oldum. Sevgili ağabeyim ve yengem, an­
layışlı bir gülümsemeyle bu devreyi atlatmama yardımcı oldular.
10 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Reşat Ağabeyim ve Nahide Yengem sağ olmadıkları için bu


satırları okuyamıyorlar, ruhları şad olsun. Ne mutlu ki, Ali Ihsan
Ağabeyim ve Leman Yengem okuyabilecekler.

Bu kitabı, yaşamımda her zaman çok önemli yerleri ol an


Reşat ve Nahide Cüce/oğlu
ile

Ali Ihsan ve Leman Cücefoğlu'na


ithaf ediyorum.

Gönlümde her zaman özel yerleri olacak.


1
f..ler At1ababa Çocuğut1u Sever
Şu dünyada her şeyin en iyisine layık
çok özel ve güzel bir çocuk var! O, sizin
evinizde yaşıyor.

Nihat Bey eve geldiğinde gergindi; bütün g ü n işte çıkan so­


runlarla uğraşmış ve cuma gününe yetişmesi gereken projeyi ta­
kip etmişti. Proje ekibinde çalışan gençler yetenekliydi ama dene­
yimleri eksik olduğu için Nihat Bey'in devamlı olarak onlara göz
kulak olması ve onları yönlendirmesi gerekiyord u . Ü zerinde çalış­
tıkları, şirketin üst yönetiminin çok önem verdiği bir projeydi ve
bu projenin başarısından da başarısız;ığından da Nihat Bey'in so­
rumlu tutulacağı, önceden kendisine söylen mişti.
Eve gelince, "Tim uçin evde mi?" diye sordu. Timuçin, l ise son
sınıftaki oğluydu ve bu yıl üniversiteye g i riş sınavına ( Ö SS) hazır­
lanıyordu. Timuçin'in evde olmadığını söylediler.
"Nerede bu oğlan?" diye sordu.
Timuçin'in annesi, "Arkadaşlarıyla buluştu, akşam yemeğine
gelecek," diye yanıtladı.
"Ne demek arkadaşlarla buluşma; onun şimdi oturup dersine
çalışması gerek," dedi; burnundan soluyordu. Kimse bir şey söy­
lemeye cesaret edemedi.
Nihat Bey'in kızı Tülin, Timuçin'in ablası, üç yıl önce l iseden
mezun olmuştu. Ü niversiteye giriş sınavında başarılı olamamıştı;
puanı ne üniversiteye ne de herhangi bir yüksekokula girmesine
12 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

olanak vermişti . i kinci yı l ise iki yıllık bir meslek yüksekokuiuna gir­
meye hak kazanmıştı. Ne Tülin ne de babası N i h at Bey sonuçtan
memnun olmuşlard ı . Tülin istemeye istemeye başka kentte bulu­
nan yüksekokula kaydını yaptırdı ve teyzesinin evinde kalarak eği­
tim i n i sürdürmeye karar verdi.
N ihat Bey aynı durumun şimdi Timuçin'in başına gelmesin�
den korkuyordu. O nedenle oğlunu iyi bilinen bir dershaneye
yazdırmıştı.

Şimdi, N ihat Bey'i burn u ndan solu r vaziyette evinde bırakıp


sınav konusuna genel olarak şöyle bir bakalım.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da mi lyonlarca aile Tülin ve Ti­
muçin'in annesi ve babasının kaygısını ve gerginliğini yaşıyor.
Siz de çocuğu sınava girecek bir anababa iseniz büyük bir ola­
sılıkla oldukça kaygılı ve öfkelisinizdir.

KAYGILISINIZ
Bir anababa iseniz, her anababa gibi siz de, çocuğun uzun sı­
nava önceden hazırlanmaya başlamasını ve sınavda iyi bir okula
girebilecek başarıyı elde etmesini istersiniz.
Bu doğal bir istek; bu isteğin kendisinde herhangi bir tuhaflı k
ya d a kötülük yok.
Ama kaygılısınız.
Neden?
Çünkü çocuklarının sınavda başarılı olup istediği bir Qölü­
mü kazanmasını arzu eden sizin gibi m ilyonlarca anababa var.
Biliyorsunuz ki sınava girecek olan her on öğrenciden, ancak iki­
si ü niversitede okuma fırsatı bulabilecek. Her on öğrenciden se­
kizi bu fırsatı bulamayacak. N ihat Bey'in kızı Tülin, bu gerçeği bir
yıl gecikmeyle anladı. Oğlu Timuçin ile daha yakından ilgilenme­
sinin altında, N ihat Bey'i n bu gerçeğin bilincine şimdi varmış ol­
ması yatıyor.
N ihat Bey, oğlu Timuçin'in dışarıda kalacak sekiz kişiden biri
HER ANABABA ÇOCUGUNU SEVER 13

olmasından kaygılanıyor. Siz de çocuğunuzun üniversiteye gire­


memesi olasıl ığı nedeniyle kaygılı olabilirsiniz.

ÖFKELİSİNİZ
Nihat Bey, üniversiteye girmenin Avrupa ülkelerinde bu kadar
zor olmadığını bildiği için, Tülin'in öz vatanında hakkı nın yendi­
ğini düşünüyor: "Bu çocukları böyle bir bunalıma sokmak günah ·
değil mi?" diyerek öfkeleniyor.
Siz de N ihat Bey gibi, çocukları yeteri kadar iyi hazırlamayan
eğitim sistemine kızıyor olabilirsiniz. Bu kızgınlığın altında, eği­
tim sisteminin görevinin çocuğumuzu sınava hazırlamak gerekti­
ği inancı yata_r. Böyle düşünmenin ne kadar sağlıklı olduğu ken­
di başına bir tartışma konusu olabilir, ama siz bunun farkında ol­
mayabilirsiniz. Okula göndermek için yaptığınız masrafları n yanı
sıra, önemli miktarlarda paralar harcayarak dershaneye gönder­
mek zorunda kalışınız da sizi öfkelendiriyor olabilir.
Özel okula ve dershaneye harcadığınız para çocuğunuzun
üniversiteye girmesin i garanti etse, içiniz rahat edecek. Ama sizin
gibi milyonlarca anababa para harcıyor, h arcanan para kaygıları
giderecek bir i l aç olamıyor; sonuçta sını rlı bir kontenjan var.
Hem para harcıyorsunuz hem de kaygınızdan kurtulamıyorsu­
nuz! Öfkelisiniz!

KAYGINIZIN VE ÖFKENİZİN YÖNÜ


için izdeki kaygı ve öfke bir süre sonra bir yön bularak kendi­
ni ifade etmek ister.
Nihat Bey, komşu toplantılarında, arkadaşlarıyla yaptığı soh­
betlerde bozuk düzenden, eğitimin yetersizliğinden, iyi yönetile­
mediğimizden söz eder; ama bunlar onu tatmin etmez, bu söz­
lerle içindekileri tam olarak boşaltmış olmaz.
Bu durumda birçok anababa gibi Nihat Bey de güç hiyerarşisi
içinde güçlüden güçsüze doğru, farkına varmadan bir eziyet et-
14 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

me ve bunalt,ma mekanizması başlatır ve tüm aile, özellikle sına­


va girecek çocuk, bundan nasibini alır.
iş stresin i n üstüne bu kaygı ve öfke, evde hiç de hoş olmayan
bir ortam yaratır. Nihat Bey, oğlu Timuçin'in, arkadaşlarıyla bera­
ber olmasına burnundan soluyarak tepki gösterir.
Eğer ailede gerçekleri algılama konusunda sorunlar varsa,
"çalışırsa yapar" kanaati gittikçe baskın laşır ve sınavdaki başarı­
sızlığı n nedeninin çocuğun "yeterince çalışmaması" olduğu dü-
· şünülür.
Gerçi N ihat Bey, kendini tuttu ve bunu kızın ı n yüzüne açıkça
söylemedi; ama içindeki inanç oydu ki Tülin biraz daha çok çalış­
saydı, biraz daha g ayret etseydi, yüksekokul yerine 4 yıllık bir üni­
versiteye g irmeyi başarabilirdi.
Bunu dillendirmese de, N ihat Bey'in yüzü bu gerçeği saklaya­
mıyordu.
Sonuç, uzun bir süre cehenneme benzeyen bir aile ortamı
içinde yaşam a k oldu.
Bu cehennem hayatına dayanan, katlanan öğrenciler olduğu
gibi, ne yazık ki bunu kaldıramayanlar da oluyor.

Ankara'da verdiğim bir sem i nere Antalya yöresinden katılan


orta düzey yönetici bir bey, verilen a rada beni bir köşeye çekti ve
ağlayarak, "Kızı m ı n kendini n için öldürdüğünü ancak şimdi anla­
dım," dedi.
Eğitim yılının başında kızına, eğer üniversiteye g irecek puanı
?lamazsa gözüne görünmemesini söylemiş.
O günlerde dershaneye gelen bir konuşmacı, sınava i ki m ilyo­
na yakın kişinin gireceğini, ancak iki yüz elli bin kişinin üniversi­
telerde bir bölüme yerleştirileceği gerçeğini vurgulayarak öğren­
cilerin zamanlarını ve enerjilerini d ikkatli kullanmaları gerektiği­
ni belirtmiş.
On yedi yaşındaki genç kız, o gün kendini öldürmüş.
" Ö nce bütün suçt.: dershaneye ve konuşmacıya atmıştım .
Daha sonra düşündüm: Neden başkaları nın çocuğu intihar etme-
HER ANABABA ÇOCUGUNU SEVER 15

d i d e benim kızım i ntihar etti? V e bugün, b u seminerde, esas ne­


denin kendim olduğunu anladım. Yüreğim kan ağlıyor. Keşke bu
semineri daha önce alsayd ı m ! "
Öyle anlaşılıyor k i on yedi yaşındaki genç yürek, anaba.b a­
n ı n evde farkına varmadan yarattığı cehennem h ayatın ı kaldıra­
madı.
Hiçbir baba, bile bile çocuğuna kötülük yapmak istemez.
Seminerde tanıştığım baba da çocuğuna kötülük yapmak isteme­
di; aslında o, kızının başarısı için bildiği 'doğru' şeyi yaptığını sa­
nıyord u . N iyeti, kızının biraz gözünü korkutmak, derslerine daha
ciddi çalışmasını, gevşememesini sağlamaktı; o nedenle kızı n ı n
yapılan fedakarlıkların farkına varması n ı istemişti.
Ne var ki ir:ısanları niyetim izle değil, eylemimizle etkileriz. Niyet,
ancak eylemde açık seçik ifade edilirse, karşı tarafa ulaşır. Bir şeyi de
unutmamak gerekir: N iyet sevgi dolu olsa bile eylem öfkeli ve kor­
kutucu ise, karşımızdaki ancak o öfkeyi görür ve korku yaşar.
Genç kız babasının niyetin deki sevgiyi değil, söylediklerindeki
kaygıyı ve öfkeyi gördü; kendisine duyulan güvensizliği hissetti .
Genç kız öldü ve baba iyi niyeti n i n değil , eyleminin sonucu
oluşan bir acının, vicdan azabın ı n içinde yaşıyor.
Yazık.
Yazık; çl.i nkü böyle olmaması gerekiyor.
Nihat Bey, kızı Tülin'le kırıcı ve acı konuşmadı ama yüzü, kay­
gı ve öfkesini pek gizleyemiyordu. Şimdi oğlu Timuçin'in daha
başarılı olması için ne yapması gerektiğini düşünüyor ve "Çok
çalış oğlum ! " demeni n ötesinde elinden bir şey gelmediğini gö­
rüyor.
Bu kitabı, çocuğunun sınavda başarılı olmasın ı isteyen, ama
"Çok çal ı ş oğlum/kızım!" demenin ötesinde Nihat Bey gibi elin­
den başka bir şey gelmediğini düşünen anababalar için yazdım.
Anababalar, sınava hazırlanan çocukları n ı n başarısı içi n onlara
çok önemli katkılarda bulunabilir. Birçok anababa, çocuğunun ba­
şarısı n a destek olmak niyetiyle bazı şeyler yapar, bazı şeyler söyler
ve ne yazık ki destek yerine çocuğun başarısın a köstek olur.
16 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Kitap, anababanı n çocuğunun başarısına destek olmasını na­


sıl sağlayacak?
Gerçeklerin bilincine varmasını sağlayarak. Anababa yeni ka­
zandığı bilinçle davranmaya başladığı zaman, çocuğunun başarı­
sına destek o lacaktır.
Şimdi anababaların bilincine varmasın ı istediğim bazı gerçek­
lerden söz etmek istiyorum.

DEGİŞTİRİLEMEYECEK GERÇEKLER

Tanrım bana, değiştirebilecek/erim için


güç, değiştirem�yecek/erim için sabır,
ama en önemlisi, ikisinin arasındaki
farkı anlamak için akıl nasip et.

ÇIN TAPINAK Y.AZISI

Anne ve babanın değiştire meyeceğ i bazı gerçekler var. Bunları


olduğu gibi kabul etmek, anababanın ve tüm ailenin akıl sağlığı
yönünden önemli. Bunları olduğu gibi kabul etmek, enerjimizi
verimli alanlara yönlendirebilme olanağı yaratır.
Nedir bu gerçekler?

Sınavın yapılması olgusunu değiştiremezsiniz


S ınav ilan edildiği tarihte, ilan edildiği süre içinde ve ilan edil­
diği içerikte olacak. N ihat Bey'in, "Tül i n bir Avrupa ü l kesinde ol­
saydı sınavsız üniversiteye girerdi," d iyerek evde ve işyerinde ko­
nuşmasının hiçbir yararı yoktur. Peki, zararı var mıdır? Bence
vardır. N ihat Bey'in bu konuşmalarını duyan kızı Tülin ve oğlu
Timuçin, sınava karşı �lumsuz bir tutum geliştirmeye başlarlar ve
içlerinde bir direnç oluşur. Bu direnç, sınava hazırlanma isteğini
ve ders çalışma kalitesini olumsuz yönde etkiler.
HER ANABABA ÇOCUGUNU SEVER 17

Üniversitelerin kapasitesini değiştiremezsiniz


S ınava giren on öğrenciden ancak i kisi üniversiteye girecek ve
sekizi, üniversitede okuma hakkını o yıl elde edemeyecek. Bu ko­
nuda çocu g un çevresinde uluorta konuşmak, onun kaygısın ı artı­
rarak şevkini kırmaktan başka işe yaramayacaktır.

Sınav başarısı, sadece çocuğunuzun ne kadar


uzun süre çal ıştığına bağlı değildir
Ders çalışma süresi ile alınan not arasında doğrudan bir bağ­
lantı yoktur; çok çalışmak, kendi başına, yüksek not getirmez.
Çok çalışmak ve verim l i çalışmak ayrı ayrı şeylerdir, çok çalışmak
yerine verimli çalışmak gerekir. Bu kitabın değişik yerlerinde ve­
rimli çalışmanın öğeleri anlatılacak ve anababalara, çocuklarının
verimli çalışmasına nasıl katkıda bulunacakları gösterilecektir.

Baskı, çocuğunuzun verimli çalışmasını sağlamaz


'Ne kadar çok baskı yaparsam çocuk o kadar çok Çalışır ve o
kadar çok öğrenir' düşüncesi yanlış ve çok zararlıdır. Bu düşünce,
aile ortamını cehenneme çeviren en önemli etkendir. Ö nce şunu
bilmelisiniz ki kendisi istemeden, sırf anababasının baskısıyla ça­
lışan öğrenci, aslı n da çalışırmış gibi görünür ama verimli çalışa­
maz. Anababa sürekli baskı uygularsa, 'mış gibi' çalışmak öğren­
cide alışkanlık haline geli r. B u kötü alışkanlık, gerçekten verimli
bir biçimde çalışmayı zorlaştırır.

Çocuğunuzun dünyaya bakış tarzı, temel kimliği ve


alışkanlıkları doğduğundan beri oluşagelmektedir;
siz söylediniz veya siz istediniz diye hemen değişmez
Okumak ve çalı' ş maktan zevk almayan bir öğrenci, anababa-
sı, "Dikkatli çalış, çalışırken kendini ver, anlayarak çalış!" dediği
için eski alışkanlıklarını hemen değiştiremez. Çocuktan, şimdiye
kadar oluşturduğundan farklı bir kimliğe bürünmesini beklemek
qerçekçi değildir ve bu, onun var olan gücünü erozyona uğra­
tır, kendine olan güvenini kaybetmesine yol açar.
18 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Çocuğunuzun zihinsel yeteneğinin türü


ve kapasitesi değişmez
Zihinsel yeteneğin türleri vardır. Bazı kişilerin sayısal yetene­
ği varken, bazılarının sözel yeteneği vardır. Kişilerin doğuştan
getirdikleri görsel ve işitsel yatkınlıkları da farklı olmaktadır. Bu
yetkinlikleri değiştirmeye çalışmak doğru bir yaklaşım deği ldir.
Doğru yaklaşım, bu yetkinlikleri en verimli şekilde kullanabilmek­
tir. Çocuğunuzun zihinsel yeteneğinin türünü ve kapasitesini de­
ğiştiremezsiniz ama onun bu yeteneği daha verim l i kullanmasına
olanak sağlayabilirsiniz.

Büyükanne, büyükbaba, hala, teyze gibi


ailede önemli yeri olan kişilerinin alışkanlıklarını
hemen değiştiremezsiniz
Değişik kişilik yapıları sergileyen bu büyükler, niyetleri her za­
man yardı m etmek ve başarıya katkıda bulunmak olsa da, bilme­
den çocuğun başarısına köstek olabilirler. Onların değişmesini
beklemek gerçekçi değildir. Bu, iyi niyetli ama kötü etkili aile bü­
yükleriyle bilinçli bir biçimde ilişki kurmak ve onları yönlendirmek
gerekir. Kitapta bu konuya da değineceğiz.

Ai lenin maddi durumu bir gerçektir


Bu gerçeği olduğu gibi kabul etmek ve bunun bilincinde ola­
rak çocuğun başarısına destek olacak ortamları yaratmak gerekir.
Sınava hazırlanan çocuğunuzun ailenin gerçeklerini bilerek plan­
lama yapmasına destek olmanız gerekir.

Çocuğu nuzun arkadaşları, sosyal çevresi, onun


yaşamının bir parçasıdır ve siz istediniz diye
bİiden bire değişmeyecektir
Çocuğunuza, "Şimdiden sonra şu kişiyle konuşmayacaksın, fa­
lanla görüşmeyeceksin, telefonda uzun uzun konuşmayacaksın!"
gibi talimatlar vermek boşunadır. Bu tip bir yaklaşım, çocuğunu­
zu daha başarılı yapmaz, aksine bu tip davranışlarızla çocuğunu-
HER ANABABA ÇOCUGUNU SEVER 19

zun başarısına köstek olursunuz. Timuçin'in evde olmaması ve ar­


kadaşlarıyla zaman geçiriyor olmasından dolayı N i h at Bey'in bur­
nundan solumasi Timuçin'i daha verimli çalışan biri haline getir­
mez, tam aksine Timuçin içten içe hem derslerden hem de baba­
sından istemeden soğumaya başlar.

PEKİ, NE YAPALIM?
Yukarıda saydığım temel gerçekleri değiştirmeye çalışmadan,
bunların çerçevesi içinde kalarak anababaların yapabileceği çok
şey var.
işte bu kitabın temel amacı, çocuğu sınava hazırlanan anaba­
baların farkında olması gerekenleri söylemek, onların, çocukları­
nın başarılarına destek olacak anneler ve babalar olmasına katkı­
da bulunmaktır.
2.

Her AHababa ÇocuQutıuH


Başarılı Olmasını f ster
izin verin, çocuğunuz yaşamını tri­
bünlerde seyirci olarak değil, sahada
oyuncu olarak geçirsin.

Her anababa çocuğunun başarıl ı olmasın ı is�r, bu nedenle


elinden geleni yapar. Maddi durumu pek elverme � de tüm ola­
nakların ı seferber eder, kendi harcamalarından kısar ve çocuğu­
nun eğitimi için olanaklar yaratır.
Neden böyle yaparlar?
· Çünkü iyi bir eğitimin çocuklarını başarılı kılacağını u marlar,
bu umut ve beklenti, onların yaptığı fedakarlıkl arı anlamlı ve de­
ğerl i kılar.
O halde anababanın başarıdan ne anladığı önemli m idir?
Ö nemli, hem de pek çok önem lidir!
Niçin?
Çünkü başarı anlayışı, anababanın çocuktan beklentisinin te­
melini oluşturur. Çocuktan beklenen şeyler, anababanın çocukla
etkileşi mine her gün yirm i dört saat yön verir; anababanın çocuk­
la kurduğu bu temel i lişki, onun özünü, karakterini, yaşama bakış
tarzını biçimlendiri r.
Kitabın bu bölümünde anababanın beklentisinin temelini
oluşturan başarı anlayışını irdelemek istiyoru m : Anababa başarı­
dan ne anlamaktadır?
HER ANABABA ÇOCUGUNUN BAŞARILI OLMASINI iSTER 21

DERSBAŞAR�IVE OKULBAŞAR�I
Anababalar, çocukları n ı n dersleri nde başarılı olması n ı ister;
öğrenciler de, dersin konusu nu ve dersi veren öğretmeni seviyor­
larsa, o derste daha başarı lı olurlar.
Bi rkaç derste başarı lı olmak, okul başarısına götürmez. Okul
başarısı içi n tüm derslerden başarı l ı olmak gerekir.
Birçok a nababa okul başarısının her şey olduğunu düşünür. O
nedenle, sokakta herhangi bir anababaya, "Çocuğun uzun okul­
da başarı lı ol ması n ı ister m isiniz?" diye sorsan ız, muh temelen si­
zin yüzün üze h ayretle bakar ve "Kim istemez ki çocuğunun okul­
da başarı lı ol ması nı, tabii isterim," diye yan ıtlar.
Gerçek adını vermek istemediğim, o nedenle 'Ayşe' olarak
isi m lendireceği m küçük bir kızın anababası, bir tanecik kızları­
nın eğiti m i için .ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Onun için e n
iyi eğitim olanakları n ı h azırladılar, zeki v e çalışkan kız dersleri n ­
de başarı l ıydı v e bir değ i l iki yabancı dil öğrenerek eğitimine de­
vam etti.
An ne hekimdi, baba başa rılı bir işadamı. Her ikisi de çok meş­
gul oldukları için biricik kızları büyürken ona istedi kleri kadar za­
man ayı ramasalar da, onun eğitimi için her şeyi yapıyorlardı.
Zaten bu kadar çok çalışm aları n ı n ve para kazanmak istemelPri­
nin temelinde de sevgili kızları na iyi olanaklar yaratmak yatıyor·
du.
ilk ve ortaöğreti mi başarılı bir biçimde bitiren Ayşe. li<>P Prıiti
minde de çok başarı l ı sonuçlar aldı. Ü n iversite giriş sınavlarında
yüksek not alarak gözde bir üniversitenin isted iği bölü miine burs­
lu olarak g i rme hakkın ı elde etti .
Öyküyü burada keserek şimdi size şu soruyu sorayım: "Buraya
kadar bildikleriniz çerçevesinde, Ayşe'ye başarılı bir öğrenci diye­
bilir misi n iz?"
Sanırım, yanıtın ız, " Evet," olur.
"Buraya kadar bildikleriniz çerçevesinde, Ayşe' nin anababası­
na, başarı lı bir a n a baba diyebilir misin iz?"
22 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Okul başarısı sizin için çok önemliyse, anababanın başarı l ı bir


öğrenci yetiştirmiş olmas ı n a bakarak bu soruya da, "Evet," yanı­
tın ı verebili rsiniz. Ayşe'nin a n n e ve babası, örnek alınacak başarı­
lı bir an ababa olmuşlardır.
Gerçekten de birçok anababa çocuklarının okul başarısına çok
önem verir ve çocu kları okulda başarılı ise kendilerini başarı l ı ola­
rak görürler.
Bu kita b ı n g irişinde öyküsünü anlatmaya başlad ı ğ ı m Nihat
Bey'in, kızı Tülin'e kızgın ol ması n ı n altında yal nız kızı n ı n başarı­
sız olması yatm ıyor; Nihat Bey kendisini de başarısız görüyor ve
o nedenle i çten içe kendine öfkel i. Nihat Bey kızı n ı n okul başarı­
sızlığını, büyük bir olasılıkla farkında bile olmadan, yaşam başa­
rısızlığı olarak görmekte ve kızı kadar kendisinin de başarısız ol­
duğunu düşünmektedir. "Nerede yanlış yaptım ? Çok mu yum u­
şak davrandım? Annesi onu korumaya çal ıştığı zaman üstün e pek
gitmemişti m, acaba an nesi n i fa lan din lemeyip daha mı çok baskı
kursayd ım?" gibi sorular aklından geçiyor olabilir. Ve bu neden­

le, oğlu Timuçin'le ilişkisinde daha sert ve isi p l i n l i bir baba olma­
yı düşün üyor olabilir. B ütü n bu duygu ve düşüncelerin altında,
Nihat Bey'in, okul başarısını çok öne msemesi yatar. Bu düşünce
sadece Nihat Bey'e özgü değil, toplumumuzda birçok anababa
da n e yazık ki Nihat Bey g i bi düşünm ektedir.

MESLEK BAŞARISI VE İŞ BAŞARISI


Gerçek yaşamda böyle olmadığını gören ve bilen olsa da, okul
başarısının otomatik olarak meslek başarısı na götüreceği i n an cı
top l u m u m uzda çok güçlü ve yayg ı n .
Şimdi, 'Ahmet' a d ı n ı verdiğimiz b i r başka öğrencin i n yaşamı­
n ı izleyel i m :
Ann esi e v h a n ı m ı , babası ise bir devlet m emu ru o l a n Ahmet,
öğrenciliği süresince onların yüzü n ü hep güldürd ü . An n esi ve ba­
bası çocukla rı n ı n okulda başa rı l ı olması n ı çok istiyor ve her fı rsatta
bunu dile getiriyordu. Okul başarısı yakından izlenen Ahmet, üni-
HER ANABABA ÇOCUGUNUN BAŞARILI OLMASINI iSTER 23

versite giriş sınavlarında yüksek b i r puan alarak gözde b i r üniver­


siteye girdi ve dört yıllık bölümü birinci olarak bitirdi .
Mezuniyetten sonra b i r bursla yurtdışında yüksek lisans eği­
timi olanağı buldu ve iki yılda yüksek lisans diplomasını alarak
Türkiye'ye döndü.
Annesi ve babası oğullarının başarısıyla gurur duyuyordu .
Öyküyü burada keserek şimdi size şu soruyu sorayım: "Buraya
kadar bildikleriniz çerçevesinde, Ahrnet'e başarılı bir öğrenci di­
yebilir misiniz?"
Sanırım, yanıtınız, " Evet," olur.
Sanırı m, Ahmet'in a n ababasına da başarılı bir anababa diye­
bilirsiniz.
Peki, Ahmet'le i lgili öyküme devam etsem, vereceğim yeni bil­
gilere göre Ahmet'in anababasını yine başarılı görür müsünüz?
Yeni bilgi şu: Babası ve annesi çocuklarının okulda başarıl ı ol­
ması için evde öyle bir disiplin h avası yarattılar ki, Ahmet iyi öğ­
renci olmanın dışında başka h içbir değeri olmadığını düşünerek
yetişti ve kendine güvenini ve özsaygısını geliştiremedi.
O nedenle başarılı bir öğrenci li k döneminden sonra büyük
beklentilerle başladığı mesleği nde ezik kaldı ve kendisinden bek­
lenen mesleksel başarıyı gösteremedi; bir süre sonra meslek de­
ğiştirmek zorunda kaldı .
iyi eğitimi olan a m a ürkek, çekingen, pısırık, emir kulu b i r ta­
vır içinde sıradan bir işte ömür tüketmeye başladı.
Bu bilgiyi verdikten sonra şimdi size, "Ahmet mesleğinde ba­
şarılı bir adamı mı?" diye sorsam, yanıtınız, "Hayır!" olur. Aynı şe­
kilde, Ahmet'in anababasın ı da sanırım başarılı görmezsiniz.
Demek istediğim şu: Okul başarısı, bireyin meslek başarısı n ı
garanti etmiyor. Okul başarısı başka t ü r bir başarı, meslek başarısı
ise okul başarısın ı da kapsayan, ama daha birçok yönü de içeren
daha karmaşı k bir başarı türü.
Ahmet'in öyküsünün son kısmını ben uydurdum. Amacım,
okul başarısının her zam a n meslek başarısı n ı getirmeyeceğini
qöstermekti.
24 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

N i hat Bey'l e konuşma olanağı bulabilseydim ve "Kızınız Tülin


ve oğlu n uz Timuçin için, okul başarıs ı n ı m ı yoksa meslek başarısı­
nı mı tercih edersiniz?" d iye sorabilseydim, sanırım Nihat Bey kı­
sa bir s ü re için de olsa, i rkilecekti. l rkilecekti, çünk ü oku l başarısı­
n ı n ötes i n i hiç d üşünmemiş biri olarak yepyen i bir soruyla karşı­
l aşmaktaydı . Ama aklı başında her anababa gibi, kısa bir süre d ü­
şündükten sonra, meslek başarısı n ı n çocukları için d a h a iyi bir şey
olduğ u n u görecek ve onu tercih edeceklerd i .

Şimdi N ihat Bey'i v e Ahmet'i d e b i r yan a koyalım, lbra h im'in


öyküsüne bir göz atalım:
lbra h im küçükken, ailesi maddi varl ı ğ ı nı kaybetti . Okul haya­
tı boyunca lbrahim kendi parasın ı kazanmak zorunda kaldı; fı­
rında çalıştı, simit sattı, mısır sattı, sinemalarda çekirdek sattı.
Ü n iversiteye g i rmeyi başardı ve yine kendi parasın ı kazanarak eği­

timini s ü rd ürdü ve pek ismi d yulmayan yeni açılmış bir Anadol u
ü niversitesinden makine mühendisi diplomasıyla mezun oldu.
M ezun olduktan sonra makine mühendisi olarak çalışmak ye­
rine kafa dengi arkadaşlarıyla birlikte, eğitim sektöründe yayın­
cı ve eğitimci olarak çalışmaya karar verdi. 45 yaşına geldiğinde
kurdukları eğitim kurumunda 6000 kişi çalışıyordu ve kurum 1 50
binden fazla öğrenciye hizmet veriyordu.
lbra h im makine mühendisi olarak hiç çalışmadı, o neden le
mesl e ğ i n de başarısız biri olarak görebilirsiniz, çünkü mesleğ iyle
ilgili h içbir uygulama yapmamıştı. Ama lbrahim başarılı bir iş kur­
muştu ve kurulmasına katkıda bulunduğu kurumun yönetim ku­
rulu başkanı olmuştu.
Mesleğinin yanı sıra iş kuran ve işinde başarılı olan i nsana
saygı duyulur; "Neden mesleğini yapmıyorsun? Gül gibi bir mes­
leğin var, o n u yapsana!" tavrı içinde olmak doğru değil.

Bu noktada şimdi, yukarıda sözün ü ettiğimiz başarılı öğrenci


Ahmet'in öyküsüne geri dönmek istiyorum.
Öykü n ü n sonunu uydurmuştum. Gerçekte ise Ahmet, pısırık
HER ANABABA ÇOCUGUNUN BAŞARILI OLMASINI iSTER 25

biri değildi ve Türkiye'ye döndükten sonra, iyi bilinen u luslararası


bir ilaç şirketin i n genel müdür yardımcısı oldu.

EVLİLİKBAŞARISI
Okul başarısı meslek başarısının gara ntisi olamadığı gibi, mes­
lek ve iş başarısı da mutl u bir evliliğin garantisi değildir.
Gerçek yaşamda Ahmet adını verdiğim bu genç, içinde büyü­
düğü yörenin iyi ailelerinden birinin g üzel kızıyla evlendi.
Eşin i n ve kendisin i n l üks arabaları vardı ve g üzel bir evde otu­
ruyorlard ı .
Görünüşte çok başarılı bir evlilik yapmıştı . Hem k ı z tarafı hem
de oğlan tarafı bu evlilikten memnundu.
Gerçek yaşamda şu oldu: Bir akşam Ahmet eve dönmedi.
Karısı tanıdıklarına kocasının eve gelmediğini ve onu merak et­
tiğini bildirdi. Bir gün sonra, bir otel odasında ölüsünü buldular;
aşırı dozda uyku ilacı a larak canına kıymıştı. Geriye hiçbir not ve­
ya mektup bırakmamıştı.
Ahmet'i n eşi üzgün ve şaşkın bir şekilde yakın bir arkadaşına,
"Bunalımda olduğunu bilmiyordum, bana herhangi bir sorunun­
dan söz etmedi." dedi.
Ahmet'in evliliği, öyle anlaşılıyor ki, eşlerin sıkıntılarını ve bu­
nalımlarını paylaştığı türden değildi.
Başarıl ı bir evlilikte eşler, can cana iletişim içinde olurlar. Ö yle
anlaşılıyor ki, Ahmet'in evl il iğinde bu yoktu .
Demek ki meslek başarısı, mutlu b i r evliliğin garantisi olamı­
yor.
Resmin bu noktasında, "Ahmet başarıl ı biri miydi?" diye sor­
sak, oku l ve meslek başarısı olduğu halde, Ahmet'e başarılı bi­
ri diyemeyiz.
N ihat Bey'e Ahmet'in gerçek yaşamında başına gelenler anla­
tılsa ve " Kızın Tülin ve oğlun Timuçin için bunu ister misin?" diye
sorulsa, "Hayır, istemem!" diyecektir.
Bu noktada Nihat Bey'i n d üşüncesinde bir aşama daha kayde-
26 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

dilm iştir; okul başarısı, meslek başarısı, iş başarısı kenel i başl arın a
yetersiz kal ıyorlar. Nihat Bey şimdi şunun farkı nda: Bütün b u ba­
şarılara, kişinin aile yaşa m ı ndaki m utluluğu anlam veriyor.

Bu noktada, öyküsüne ara verdiğimiz Ayşe içi n de başarını n


tan ı m ı n ı sorgulamaya başlayabil iriz. Ayşe, burs kazandığı gözde
ün iversiteden, i kinci yılında ayrıldı. Öyl e bir arkadaş grubuna gir­
di ki arkadaşlarıyla birl ikte esrar içmeye başladı ve esrar bağımlı­
sı oldu.
Anababa bunun farkına varı nca, çocuklarını o gözde üniversi­
teden aldılar ve kendi bulundukl arı kentteki bir üniversiteye yaz­
dırdılar. Ne yazık ki bağı mlılık çok i lerlemi şti ve Ayşe kendini esrar
bağ ı m l ı l ığından ve o çevreden kurtaramadı. Bir yıl sonra, yüksek
dozdan komaya girdi ve kurtarı lamadı; henüz yirmi yaşındaydı.
""-

YAŞAM BAŞARlgl
Yaşam başarısını elde eden insanın yaşamı anlamlıd ı r, kişi coş­
kuludur ve güçlüdür. Yaşam başarısı, bütlin başarı lara a n l am ve­
rir. Meslek ve iş başarısı saplantı haline gelirse yaşam başarısı n ı
gölgeler, engeller v e o n a ket vurur. Ama yaşa m ı n ı n anlamlı, coş­
kulu ve g üç l ü olmasına önem veren biri, hem meslek ve iş başarı­
sına hem aile başarısına ulaşır.
Yaşam başarısı kavram ı n ı yenide n ele alacağız.

BAŞARIDAN NE ANlAMALIYIZ?
Her an ababa çocu ğ u n u n başarı lı olması için elinden geleni ya­
par, iyi bir eğitim i n çocu ğunu başarılı kı lacağ ını umar. Bu u m u­
dun altı nda, okul başarısının yaşam başarısının temelini oluştura­
cağı i n ancı yatar.
Aileleri n i n acısı n a d uyduğum saygı nedeniyle gerçek isimleri n i
vermed iğim, Ayşe v e Ahmet'in yaşam ları nda bu i n a n ç işlemedi.
Anababalar çocukları n ı n başarılı olması nı isterken gerçekte
HER ANABABA ÇOCUGUNUN BAŞARILI OLMASINI iSTER 27

ne istediklerini çok iyi bilmek zoru ndalar. Dikkat. ediı•. bı lseler iyi
olur, dem iyorum, çok iyi bilmek zorundal ar, diyorum.
Neden bilmek zoru ndal ar?
Çü nkü, daha önce de söylediğim g i bi, a n ababan ı n başarı an­
l ayışı, onların çocukla etkileşimine yirmi dört saat boyunca yön

verir ve onu biçimlen dirir.

Ayşe'nin anne ve babası kızları n ı n başarı l ı olması nı ister'..en,


"başarı" kavra m ı n da n ne anladıkl arı n ı n gerçekten bilincine var­
mış olsalardı, çocukl uktan itibaren kızlarıyla olan ilişkilerine b aş­
ka türl ü yön verirlerdi.
Bu satırları okuyan bazı a n ababal ar, "Sen n ereden biliyorsu n !
Ah kam kesmek kol ay, Al lah ki msenin başına vermesi n , ateş düş­
tüğü yeri yakar," diye düşün üyor o l abilirler.
Ayşe'nin ve Ah met'in durumları n ı yüzde yüz bilmem, gayet
tabii olanaksız. Ama uyuşturucu kullanan ve i ntihar edenlerle il gi­
l i o kadar çok araştırma yapı l m ış ki, bu konul arda önemli bir bil­
gi birikimi var.
Yaklaşık kırk beş yı l ı n ı insan ilişkilerini incelemekle geçirmiş bir
bili m adamı olarak, Ayşe ve Ahmet'in yaşam larında nelerin a k­
sadığı konusunda tahmin lerim ve kanaatlerim var. Şimdi bunlar
üzerinde biraz konuşal ı m .
Başarıdan ne a n ladığınızın farkı nda m ısın ız? Sizin başarı a n l a­
yışınız ve o a n layışın altında yatan inanç, isteseniz de istemeseniz
de, farkı nda olsanız da ol m asanız da, çocuğun uzla ilişkin izin te­
melini oluşturur.
Şimdi sokağa çıksak ve "Kime başarı l ı insan dersiniz?" diye
sormaya başlasak, büyük birçoğunluğun, 'ekmek parası kazana­
bilme becerisi', 'kimseye m uhtaç olmama durumuna gelmiş ol­
m ak' ile 'başarı'yı il işkilendird i ğini görürüz.
Böyle düşünmek yan l ış mı?
H ayır!
Yaşam başarı s ı n ı n içinde, kişilerin ekonomik özgürlü klerinin,
yani para kazanabilme becerisinin o lması gerekir. O nedenle in-
28 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

sanların, 'ekmek parası kazanabilme becerisi', 'ki mseye muhtaç


olmama durumuna gel m iş olmak' ile 'başarı'yı ilişkilendirmele­
ri çok doğal.
Nihat Bey, çocukları Tü lin ve Timuçin'in bu nedenle başarı­
lı olmaları n ı istiyor. Bütün dileği şudur: "Kimseye muhtaç olma­
s ı n la r, kendi gayretleriyle ekmek paralarını kazanabil ecek duru­
m a gelsinler." Tü lin ve Timuçin kendi ayakları n ı n üzeri nde dur­
mayı başardıkl arı zaman, Ni hat Bey ve eşi, dü nya n ı n en mutlu in­
sanl arı olacaklar.
Peki, ekmek parasını kazanabi lecek duruma gelmek yeter-
li mi?
Ayşe ve Ahmet'in öyküsü n ü n gösterdiği gibi, hayır!
Peki, yeterli olması için başarıdan ne anlama mız gerekiyor?
Gazeteci Ayşe Arman, Hürriyet "Pazar" ekinde (1 Tem m uz
2001) yer a l a n b� azısında, i ntihar etmek için bir otelin 11 . ka­
tı ndan atlamış ve zar zor yaşama döndürü l m üş başarı l ı bir işada­
mıyla yaptığı mülakatı aktarıyor.
Ayşe Arma n'ın yazısı n ı n başlığı şöyleydi:
"Hayattan Zevk Alıyorduk da mı Attık Kendimizi Orad a n !"

Yarı yolda, "Vazgeçtim ben!" hissi doğuyor mu?


\
Pişmanlık yoktu. Ben kararımı vermiştim. Sonradan Ahmet �
Altan'ın Kılıç Yarası nı okudum, sonunda bir intihar öyküsü
'

anlatıyor, çok doğru tespitler var, altını çizerek okudum bazı


yerleri: Ölüm kolay, karar vermek zor.

Ne kadar süre ölmeye yattınız?

İki ay. Geçirdiğim en zor deneyimdi. Ölümün kendisi değil


yani. Yemek yemek bile zül geliyordu. Her şey. Eve geliyo­
rum, bizde herkes aynı anda sofraya oturur, millet yemeğini
yiyor, ben önümdeki tabağa bakıyorum. Hissediyorum tabii,
ağır depresyondayım. Bazı arazlar vardı, ayaklarımı sallamalar
filan.
HER ANABABA ÇOCUGUNUN BAŞARILI OLMASINI iSTER 29

Ö lmediğinizi fark ettiğinizde aklımzdan geçen ilk


cümle? . . .

"Allahım bunu da beceremedim!" Buydu aklımdan geçen.


Gözümü açıp, öylece yukarı 1 1 . kata baktım. Ve kendimden
çok utandım. O anda öyle hissediyorsun. Başarısızlık olarak
algıladım. Böyle öğretilmiş bize. Her konuda başarılı olmaya
programlanmışız ya. Sonra gözlerimi sıkı sıkı kapattım ve
uzun bir süre hiç tepki vermedim.

Pişman mısınız ?

Atladım diye mi? Hayır, buna kendi irademle karar ver­


dim. Ve bana artıları oldu, bunu görüyorum. Çok gergin bir
adamdım. Agresiftim. Hırslıydım. Para değil ama güç benim
için her şey demekti. O zaman 6000 kişi çalışıyordu yanımda,
şimdi 58. Daha pozitif bir adam oldum.

Sizi intihara iten sebepler?. . .

Bu soruyu o gün sorsaydınız, bir sürü şey anlatabilirdim.


Bugün farklı düşünüyorum. Her şeyi ben hazırladım, olan
biten her şeye ben müsaade ettim. Çocuklarınız uyuşturucu
kullanıyorsa, sadece başkalarını suçlayamazsınız. Sizinle de
alakalı. Yani suçlu aranıyorsa, o suçlu benim. Sistemi, devleti
suçlamak yeterli değil. Doğru da değil. Bir sürü neden var.
Ama o ayrı bir mesele. Tamamen kendimi sorumlu tutuyo­
rum. Aileme, iş arkadaşlarıma öyle olaylar yaşattım ki ben,
benim başarısızlıklarımı savunmak zorunda bıraktım onları.
Bunu taşıyamadım. Beni sevenler için yüktüm. Öyle düşünü­
yordum. Ve onları bu azaptan kurtarmak istedim. Ana tema
bu. Onur derseniz onur, onursuzluk derseniz onursuzluk. Bu
ayıba kendi irademle karar verdim. Benim ayıbım. Ama yüz­
leştim.
30 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

intihar girişiminden sonra neler değişti hayatınızda !

Ruh halim değişti. Hoşgörülüyüm, hala zengin olmaya


çalışıyorum. Ama zenginliği de farklı yorumluyorum şimdi.
Artık zengi n olduğum için utanmak istemiyorum. Bu yanlış bir
şeymiş. Zenginliğin bir araç olduğunu düşünüyorum. Amaç
değil yani.

Peki "Karurıa, çocuk/anma ne olacak?" diye hiç


düşünmediniz mi? Bencillik yok mu bu işte?

Olmaz mı? Düzgün düşünemiyorsun ki. Şöyle bir mantık


kurmuştum: "Karım çok güçlü bir kadın, onu n hayatı bensiz
götüreceğine ve çocuklarıma bakabileceğine inanıyorun."
Belki daha edilgen bir kadın olsa yapamazdım. " Ha kalp
krizinden ölmüşüm ha psikolojik rahatsızlık geçirip intihar et­
mişim, ikisi de aynı kapıya çıkar," diyordum. Biz akıllıydık, çok
normaldik, hayattan çok zevk alıyorduk da mı attık kendimizi
oradan! Var mı böyle bir şey .

Mülakatın bu noktasın � a Ayşe Arman S . D.'nin karısıyla konu­


şur; aşağıdaki leri S .D.'nin R arısı söylüyor.

Hastanede beni görür görmez, "Affet," dedi. Ve nedense


geçmişte kalmış bir hadiseyi hatırlattı. Kızımız 7 aylıkken kü­
çük bir ameliyat geçirmişti. Operasyon yerinde hafif bir sızı n­
tısı oldu. Babasına götürdüm, "Hastaneye gidelim hemen,"
dedim. Toplantısı vardı, çok önemliydi, yabancılarla bera­
berdi. Ki çocuklarını çok sever, inanılmaz şefkatli bir babadır.
Bana dedi ki, "Sen götürebilir misin? Ayrılamayacağım şimdi
buradan. Benim için yapar mısın?" Götürdüm. işte aradan yıl­
lar geçmiş, adam i ntihara kalkışmış, beni hastanede g örüyor
ve "Affet, o gün nası.1 oldu da senini€ hastaneye gelemedim!
Çok kötü acısını yaşıyorum şimdi," diyor.

Eşi n i n Ayşe Arman'la kon uşması n ı dinleyen S . D . söze karışıyor


ve şöyle diyor:
HER ANABABA ÇOCUGUNUN BAŞARILI OLMASINI iSTER 31

Yaptığım olaya bak. Çocuğunu hastaneye götü rmüyorsun.


Çünkü iş daha önemli. Öyle mi? Bugün o adamları n yüzünü
bile hatırlamıyorum. Ama o olayın bende bıraktığı izlere bak.
Nesin sen ya? Nasıl bu kadar kendini kaptırabiliyorsun? Ne
için bütün bunlar? Değer mi? Değmediğini anlamak için 1 1 .
kattan atlamak gerekmiyor.

S . D. , öyle an laşı l ıyor ki 'ekmek parası' s ı kı ntısı çekmiyordu.


Ailesiyle çok büyük bir m utsuzl uk ve sorun da yaşam ıyordu. Ama
yaşam ı n d a bir anlamsızlı k vardı ve coşku yoktu . Ölmediğini fark
ettiğinde aklından geçen i l k cümle, "Al l ah'ım bunu da becere­
medim ! " oldu.
"Bunu da beceremedi m ! "
Buradaki, "da" kelimesi ç o k önemli.
Demek ki S . D . kendini genel olarak başarısız gö rüy�·ı rd u .
Parası var; 'para yokluğundan bunalıma düştü m' durumu yok.
Gücü var, yan ı nda 6000 kişi çalı ştı rıyor; ama ne dediğine dikkat
edi n : " H ı rslıyd ı m . Para değ i l ama güç benim için her şey dem ek­
ti." Demek ki daha güçlü olmak istiyormuş ve kendi nden daha
güçlü insanlarla kendini kıyaslayarak kendini başarısız hissediyor­
muş ki, "bunu da" demiş.
Karısından, çocukları ndan şikayeti yok. Nereden c.n l ıyoruz ai­
lesiyle bir sorun u ol madığ ını?
intihar g irişiminden sonra beraber olmaktan m utlu olduğu ki­
şiler, ail esindeki i nsan l a r ve kendine geldiğinde yüreği yanarak
hatırladığı ilk olay, kızı n ı h astaneye götürmeyip iş toplan tısın a de-·
vam etmesi.

Can D ü n dar'ın bir yazısı, insan ı n yaşamında "keşke" ve "iyi ki "


sözcükleri n i n ne kadar sıklıkta yer aldığını sorgu l uyor. Yazıdan ba­
zı kısı m l arı sizi n l e payl aşmak istiyorum.
Can Dündar, o kendine özgü g üzel ifadesiyle şöyle diyor·
32 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Keşke

Dört mevsimlik bir sene olsa ömür,


'keşke', onun güzüne denk gelir.
Hepten vazgeçmek için erkendir,
telafi etmek için geç. . .
Mağlubiyetin takısıdır 'keşke '. . .
Kaçırılmış fırsatların, bastırılmış duyguların, harcanmış
hayatların, boşa yaşanmış ya da hakkıyla yaşanamamış yılların,
gecikmiş itirafların dğıtıdır.

Çarpılıp çıkılmış bir kapıda, yazılıp yollanmamış bir mektupta,


göz yumulmuş bir haksızlıkta, vakit varken öpülmemiş bir elde,
dilin ucuna gelip ertelenmiş bir sözdedir.

Feri sönmüş bir çift gözde ya da yitip gitmiş bir güzelliğin


ardından iç çekişte . . .

''r1olunu gözlemeseydim ', 'öyle demeseydim ', 'terk edip


eitmeseydim ', 'en giizel yt!larımı vermeseydim ' diye diye
sızlantr gider.

'Keşke 'nin panzehiri 'iyi ki'dir.


fiki ne kadar pısırıksa, ikinci o denli yiğittir.

Keşke 'cilerin hayatı, kasvetli bir pişmanlıklar mezarlığıdır.

'iyi ki' öyle mi ya! . . .


Onda, yara bere içinde de olsa, yana yana, ama doyasıya
yaşamış olmantn iç huzuru ve haklı gururu haykırır.

Şimdi Nihat Bey'e ve çocuğu sı nava g iren diğer an ababal ara


öneri lerim var; i l ki şu:
Çocuğunuzun yaşamında, 'keşke'leri değil, 'iyi ki'leri çok
olsun.
HER ANABABA ÇQqJGUNUN 8AŞ;(\RILI OLMASINI !STER 33

8\.J, .çocukl uğu; :Qğnanciliğ i,, meı;Jeği; iş ya.ş;;ım ırM) :evliliğ\/ ôzet­
le tüm yaşam ı kapsayan .bir .öm�riı•�ori u:J ı -ı:r.· ; ' : n u .·ı : i ? :. kı· · · '
·ı·· · für- k işi nirn ycı şanı ında, ıçjerıges i.ı: li_k .v ar� a ı.. yçı.rıL ıkl şi•'ya şarnı rt tl.i­
. .

m ü ne .değil;. belirli bir. yönüne .adaklan m ış, okul baş�nsı, nıes"


lek ba,şa,nsı, iş başa rı,sı "gi b i biı; scıpla ntı geliştirı:niş•Yeı {;)rada .sa p­
lanıp;Jal rrı ışsa, sonunda . o kişir;ıiq yaşamında ' keşke'.ler çok. ol ur..
Yaşam ı n bir b üJ:ün i oJd uğuı:ı,ur;ı;bili nci , ca.nlı tutulmuşsa, o.;yaş am
yolculuğunda 'iyi ki'ler çok olur. ı
Çocu ğunuz sınava, h azırlar:ıırken ve siz onun anababast olarak
onuntajliş ki . kurarken yukarıdaki öneri . h<ı k kı ndij, açık SE;?Ç i k hi r tavır•
geliştirmeniz gerekir. Neye karar verdiniz? Çocuğunuz nasıl: bir
yaşama sahip olsun, ' keşke' leri mi, 'iyi ki'leri wıi Çokıol$un-? O ) ;ı .

Çocuğunuzun karakter yapısı., onun;: r1e.rede ve n<ısıl r b aşan-.


lı olacağrnı -e tkiler. ; ; :; • ı JY
- ,Y H i n , . -.: • f"f'.· i n '. :•
, ·

i ki türlü karakter düşünebilirsiniz. Biri, kurnazlık ve açıkgözlük


ahlakına göre işler, Böyle bir karakter için başarı, karşıdaki n i zayıf
tarafından yakalayı p onu, deyim yeri ndey�e tongaya düşü rerek
elin dekir;ıi alabilmektir. Bu anlayışta birine göre en büyü k suç, bi"
risinin or;ıı,ı z<11y ıf tarafınızdan yakalayarak elindekini al masıdır; en
büyük cez�, elindeki n i kaptıra rak diğerleri nin g özünde utanılacak
duruma düşmektir.
D iğeri, vicda n ı n ı n sesini din leyerek doğru olanı yapma ahlakı­
na göre işler. Böyle bir karakter için başarı, insan ların hakkını ye,
meden üretmek ve kazanmaktır. Bu anlayışta biri ne göre en bü­
yük suç, başka b,irinin hakkın ı yemektir ve en b üyük ceza, bile bir
le yanlış yapmaktan kaynaklanan vicdan azabıdır.

Anababalara ikinci önerim şu: ,


Çocuğunuz, kurnaz ve açıkgöz biri olacağına,,başkalarının
hakkını yemeden ü reten ve kazanan biri. olsun.
Bu önerinin üzeri nde düşünı:ne� g erek; birçok anababa;
"Benim çocuğumun h akkı yeneceğ in�, onun başkasının hakkın ı
yemesini tercih ederi m," diyebilir.
l\C ;/\ 3
34 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Peki, insanları 'hakkı yenenler' ve 'hak yiyenler' d iye iki grupta


görmek, aslında dünyayı bu hale getirmiyor mu?
Şimdi bazı anababaların büyük bir içtenlikle, " Keşke başka bir
çaresi olsa, ama 'iyi insanlar' hep zayıf kalıyor ve güçlüler tara­
fından sömürülüyor; ben çocuğumu 'iyi insan' olarak yetiştirir­
ken onun sömürülecek zayıf bir i nsan olmasına sebep oluyor­
sam, bundan da vicdan azabı çekerim!" dediğin i d uyar gibi olu­
yorum.
iyi insan, zayıf insan demek değildir. Aslında şunu büyük bir
inançla söyleyeceğim, zayıf insan 'iyi insan' olamaz. Gerçekten iyi
insan, g üçlüdür. O nedenle, 'kurnaz, açıkgöz olan g üçlüdür' gö­
rüşüne katılmıyorum.
G üçlü i nsan yaratıcı ve üretkendir. Ve herkesin, toplumun,
kurumların, işadamlarının, devlet yönetiminin bu tür insanlara
gereksinimi vardır. Yaratıcı ve üretken insan olmadan toplum, ku­
rum, iş alanı, devlet ilerleyemez, gelişemez ve zamanla zayıflar.
Benim söylediğim türden güçlü, yaratıcı insan, ne kimsenin
hakkını yer ne de kimsenin kendi hakkı n ı yemesine izin verir.
Açıkgöz ve kurnaz insan, kısa vadeli düşünüp anlık başarı lar pe­
şinde koşarken; güçl ü, yaratıcı i nsan, uzun vadeli düşünür, gü­
venilir biri olarak yaşam boyu başarılara -iş ve aile yaşamı da da­
hil- imza atar.
Zamanınız varsa yüzlerce yıldır ayakta olan kültürel ve tica­
ri kurumlara bir göz atın, onları ince leyin, tarihçelerine ve yöne­
timlerine bir göz atın. Kurnaz ve açıkgözlerin yönetimindeki ku­
rumların değil, yaratıcı ve üretken, akıllı ve güçlü i nsanların yöne­
timindeki kurumların hayatta kaldığını görürsünüz.

Anababalara üçüncü önerim şu:


Çocuğunuz, ken disine güvenmeyen ve kimsenin güven­
mediği, bilgisi ve diploması olan ama pısırık ve şevksiz çalışan
biri değil, özgüveni ve özsaygısı olan, "Ben yapabilirim!" d uy­
gusu güçlü, girişken ve sorumlu biri olsun.
"Çocuğumun, özgüveni ve özsaygısı olan, 'ben yapabilirim'
HER ANABABA ÇOCUGUNUN BAŞARILI OLMASINI iSTER 35

duygusu güçlü olan biri olmasını istiyorum," düşü ncesindeyse­


niz, çocuğunuzla i lişkinizde birçok şeyi, şimdiye kadar yapageldi­
ğinizden farklı yapmanız gerekebilir.
Yaşam öyküsünü anlattığı m ız Ayşe'nin kendine özgüveni ve
özsaygısı gelişmiş olsaydı, uyuşturucunun tutsağı olmaz, o tür ar­
kadaş grubuna saplanıp kalm azdı . Ama onun anababasının, ço­
cuklarına iyi olanaklar sağlamak için gecel i gündüzlü çalışmaları­
nın ötesinde başka şeylerin bilincine varmaları ve bu bilinçle dav­
ranmaları gerekirdi; onu küçükken bol bol kucaklamak, onunla
sık sık baş başa zaman geçirmek ve sürekli can cana konuşmak
gibi. Sürekli can cana iletişim içinde olmaya, ben 'sohbet içinde
olmak' diyorum. Böylesi bir sohbet içinde olunsaydı, çocukta "sı­
nırlar ve sorumluluk bilinci" gelişecekti. Böyle bir ailede, anaba­
ba, kendi yaşamlarında pusula gibi kullanacağı değerleri çocuk­
l arından da isterdi.
Değerlere şu örnekler verilebilir: 'Sağlık' ailede bir değer ise,
önce anababa bunun gereğini yapar ve sonra çocuktan da sağlı­
ğa önem vermesini bekler. 'Sevgi' ailede bir değer ise, karı koca
kendi i lişki lerin de sevgiyi yaşar ve çocuklarıyla ilişkilerinde de ya­
şamaya özen gösterir. 'Başarı' bir değer ise, anababa sürekli elle­
rinden gelenin en iyisini yaparak kendileri çocuğa örnek olur ve
çocuktan da elinden gelenin en iyisini yapmasını bekler.
Ahmet'in yaşamını irdelediğimizde, sözünü ettiğim can ca­
na iletişimi, sohbet içinde olmayı göremezsiniz. Anababasının
Ahmet'e verdiği en önemli mesaj şu olmuştur: " Bizim gözümüz­
de sen, ancak okul başarın kadar varsın ve değerlisin . "
Aslında gerçek Ahmet yoktu, anasının babasının gurur duydu­
ğu ve tanıdığı bir başarı makinesi vardı ve onlar gerçek Ahmet'i
değil, bu başarı makinesini biliyorlard ı . Ama Ahmet'in içi bunu
biliyordu. ilaç alarak 'mış gibi' yaşamına son verdiğinde, belki de
söylediği, "Yok sayıl m aya dayanamıyorum ! " idi.
Acaba Tülin ve Tim uçin, anababaları için gerçekten varlar m ı ?
Yoksa onlar da içten içe, " Bizim gözümüzde sen, başarın kadar
varsın ve değerlisin . " mesaj ı n ı a l ıyorlar mı?
·3 6 . • . . . i i !i : · ''- BAŞARIYA GCHÜREN AiLE · .. . . ' !'fi.; .�;, 'C H

. Ayşe w:. Ah rnet'i n yaşamı, !iyi ki'lerin çok olduğu bir yaşam de•
ğ'ildi. Belki hayret edeceksiniz, ama büyük bir olasılıkl•a onl ar, i nti­
hara kalkışan işadamı S . D . gibi sürekli, ''Bunu da beceremedim!"
duygusunu yaşıyorlardı. Çünkü içinçle yetiştik leri ortam, o �ür bir
başarı an layışını onların içine kazımışttve o tür: bir başarı hapisha­
n�sinden, ne. yazı k ki ancak öletek .kurtulabildiler. : : . . ·· . '• · · · .

. , , :Kendi leri n i değerli hissederek sağlan:ı temele . dayanan< ıiii:gü"


veh ve özsaygı gel iştiremedi ler, " · d' ;J ; · .. , .

içinde yetiştikleri ortam, özellikle anababaları, başarı lı olm aıa�


rını canı gönülden istiyordu ve doğrudan ya da dolaylı olarak sü­
rekli başarıl ı olmaları için baskı yapıyorlardı; ama başarıdan ne an­
ladıkları konusunda pek düşünmemişlerdi.
" · Yaşam başarısı, diğer bütün başarıları ka psar; ; c ı
Yaşam başarısına götürmeyen o.k ul başarısının sonu hüsran<;lır.
Yaşam başarısı n a götürmeyen iş ve meslek başar;ısın ı n sorı ü/keş-
ke'lerle dolw olur; acı dır. ·!i• ..
•· ' n : · · ·

Yaşam başarısı, kişinin kendi özg ür seçimleri nden ol uşm uş,


anlamlı , coşkulu ve güçlü bir yaşam ı ifade eder.
Yaşam başarısını gönlünce gerçekleşti rememiş kişiler; . ömürle­
rin i n sonunda, " Bu hayatta ben var mıydım? Bu hayat benim gön­
lümün istediği hayat m ıydı?" diye sordukları nda, " Hayır yoktum,
bu benim gönlümün istediği hayat değ i ldi!" diye,wmıtlarlar,. Ke n di
yaşam l arın ı tribün lerden seyretmişlerd ir. Öm ürleri 'keşke'lerle do­
ludur ve m utsuz ve doyum suz olarak bu dünyadan ayrılırlar . .
Yaşam başa rısını gönlünce gerçekleştirmiş kişiler, ömü rlerin i n
son u n da, " Bu hayatta b e n var m ıydım? Bu hayat benim 9önl Ü­
m ü n istediği hayat m ıydı?" diye sordl!klarında, " Evet vardım, bu
ben i m gön l ü m ü n istedi ğ i h ayattı, yaşamı tribünlerden seyretme­
dim, sahan ı n içindeyd i m ! " ,diye yanıtlarlar. Ömürler.i.. 'iyi ki'lerle
doludur ve mutlu ve doyumlu olarak• bu dünyadan ayrı lırl ar.

Anababalara bu bölümde son önerim şu:


1 izin verin çocuğunuz, yaşamını tribünlerde seyirci olarak
değil, sahada oyuncu olarak geçirsin.
HER ANABABA ÇOCUGUNUN BAŞARILI OLMASINI iSTER 37

Çocuğ u nuzun sı nava hazırlanma döneminde onu sürekl i etki­


liyorsunuz. Bu etki n i n temelinde, sizin ondan ne tür başarı bek-
'
'•.
lediğ i n iz yatar. ı.,�,ı

Evet , beklentiniz n e? . ··· ··

.• ' ;;: ,:'. 1''•, :


: ·. '"-"'·. �ı�y·:f) �\. � _'-�· J�
·.. . ' .. .ıyı�,
. .. _:_ ,,·,

Oyle anlıyorum ki ,siz; aiıababa ola'rak çocuğunuzdan bekled i -


ğin iz başarı türünün f ar kı n 9 �� 1�ız ? 1 . \f '�} \l.\ ·"ı�·�
y ,
" Çocuğumun yaşamında' 'iyi ki'ler çok olsun, üreterek kazan­
s ı n, özgüveni ve özsaygısı yüksek, kendi yaşa m ı n ı n oyuncusu ol-·
sun," diyorsunuz o halde kitabı okumaya deva m edin, bu kitap
sizin ! çin yazıldı.

1 ! t

' '

.. ) . • ı - , .
3
ı

Başar1Hu1 Temelleri:
Niyet ve Beklenti

Ona bir yaşam kurmayın; çocuğunu­


zun, kendi yaşamının mimarı olması­
na yardımcı olun.

Trafik kazaları sık sık gazetelerde haber olur. Yedi yaşın daki
ninik E.lif'in ölümü de küçük bir haber olarak g azetelerde yer aldı
:sabah "lstanbul" eki, 26. 04.2000). Haber şöyle:

"Havalimanı Mahallesi Taşocağı Caddesi'nde evinin önün­


de oynayan 7 y a ş ı n d a ki Elif B., ta h ta yüklü b i r kamyonetin
altında kalarak feci şekilde can ve rd i Küçük Elif'e çarptıktan
.

sonra olay yerinden kaçan kamyonet sürücüsü M.K., p o l is ta­


raf ı nd a n y aka land ı . Elif'in annesi, küçük k ız ın ı n ölüm haberini
alınca sinir krizleri geçirdi. "

Her ay ülkemizde, benzer yüzlerce, hatta binlerce olay, kaza


oluyor, gazetelerde yer alıyor, ölenler değişik istatistik tabloların­
da yerlerini buluyor ve sonunda da unutuluyor.
Ama minik Elif'in annesi ve babası unutamaz; onların yaşamı,
bu kazadan son ra daha zor, daha yalnız ve büyük olasılıkla acılar­
la dolu olarak devam edecektir. Onların yaşamı, bu kazadan son­
ra, hiçbir zaman kazadan önceki gibi olamaz.
Kamyon şoförü, d ikkatin i vererek a raba kullanmalıydı; ama o,
söylentilere göre dikkati n i n bir kısmını sigarası n ı yakmaya ve si-
BAŞARININ TEMELLERi: NiYET VE BEKLENTi 39

garasını yakarken yan ı ndakiyle gevezeliğe vermişti . Şimdi size bir


soru m var: Kamyon şoförü, araba kullanırken dikkati ni, yoldan
çok sigarasını yakmaya verdiği nde, bu davranışından dolayı bir
çocuğun canını alaca ğ ı n ı ve b i r ailenin hayatı n ı mahvedeceğini
bilebilir miydi acaba?
San ıyorum bu soruyu, "Hayır, bilemezd i ! " diye yanıtlarsınız.
Ben de sizin gibi düşünüyorum . Kamyon şoförü dikkatini ara­
ba sürmeye değil, sigarası n ı yakmaya verdiğinde kaza yapabile­
ceğ i n i n ve bu kazan ı n sonunda bir çocuğ u öldüreceği n i n birazcık
dahi olsa düşünmüş olsaydı , eminim farkl ı davranırd ı . Böylece,
hem çocuk ölmemiş o l u rd u hem de kendisi hapse g i rmez ve ya­
şam boyu vicdan azabı çekmezdi.
Daha önceki böl ü mlerde sözün ü ettiğim Ayşe'nin an nesi ve
babası, i lerde Ayşe'nin başına gelecek olanları birazcık düşünmüş
olsal ardı, kızlan daha küçücük bebekken, kendi lerini günlük işle­
rin hengamesi ne b u kadar kaptırı p onunla birlikte zaman geçir­
meyi i ki nci plana atar m ıydı?
Ahmet'in an nesi ve babası, o ana kadar sürekli başarı larıyla
övündü kleri oğul ları nın uyku ilacı alara k intihar edeceğini bilse­
lerdi, onun yaşa m ı n ı n daha anlamlı ve coşku l u olması için ellerin­
den geleni yapmazlar m ıydı?
Başlarda söz ettiğ i m Antalyalı baba, on yedi yaşındaki kızı n ı n
inti har edeceğ ini bilseydi, kızı na, "Ün iversiteye giremezsen gözü­
me görünme!" der m iydi?
Ş u anda, "Bütün bu nlarla ne demek istiyorsunuz? "diye aklı­
n ızdan bir soru geçiyor olabilir. Ne demek istediğimi açık seçi k
söyleyeyim : Bir i nsan araba n ı n direksiyon unda oturuyorsa, direk­
siyonda olmanın bilincinde olmalı ve o bilincin sorumluluğu için­
de a rabayı kullanmal ı .
Evet, direksiyonda olmanın b i r sorumluluğu vardır. insanlar
bu soru m l uluğun bili ncinde mi? Biri bu soru m l u l uğun bilincinde
i ken, bir diğeri ol mayabilir. Yukarıda sözü edilen üç olaydaki ana­
balalar da bir bakıma d i reksiyondalard ı . Ancak bunun bilincinde
değ i l l erdi . Araba sürmeni n sorumluluğunun bilincinde olan ile ol-
40 BA<ŞARIYA GÖTÜREN AiLE

maya n ı n arabayı sürmesi ayn ı değildir. Böyle iki kişi n i n araba sü­
rüşleri ne bakılırsa i kisi arasındaki sürüş farkı görülebilir.' Biri d ikka­
tin i yola verirken, öbürü dikkatin i sigarası n ı yakmaya veriyor.
Sürekli kazalardan bahsederek içinizi karartmak istemem ama
söz konusu çocuklarımızın yaşam ı ol u nca, söyleyeceklerim i açık
�eçik ortaya koya'n olaylardan yararlanmak isteri m . Başka bir tra­
fik kazası ha beri ( Vatan, 1 4 N isan 2005) şöyle veriliyordu:

Kaza önceki gün, G.A. (6 1 ) ve müteahhiteşi Ö. A n ı n (5.5),


.'

gelinleri O. ile. (26) birlikte, askere çağrılan oğulları U.A.'yı


teslim etmek üzere gittikleri lzmit'teki birlikten Antalya'ya
;
dönüş yolunda meydana geldi. Arab� ı ku iianan Ö.A. , . tele� 1
fo � ıa kanser hastası olan ka�deşi 59 yaşındaki M.'nin ölüm
.
haberini alınca bir an önce Antalya'ya ulaşmak için h ız yaptı .
ls r,� rta'nın1 Keçi � orlu ll�esi'ne 3 kilometre kala rampada hatalı
sollama yapınca, otomobil, karşı yönden gelen TIR'ın altın� ,
girdi. Hurdaya dönen otomobilin sürücüsü Ö.A. ile eşi olay
yerinde, g eli n ler i O. ise kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
U.A., birliğine teslim olduğu ilk gün aldığı haberle yıkılırken,
Antalya'da kanserden ölen ailenin diğer ferdini toprağa ver­
meye hazırlanan yakınları da pe rişa n oldu. Cenazeler bugün
Antalya'da toprağa verilecek.

Un utmayın, şu anda sorumluluğun bilincinde olmaktan söz


ediyoru m . Haberi yakından incelediğimiz zaman, sorumlulu ğu­
nun gereği n i yapmayan iki örnek görüyoruz:
Birincisi, Ö.A. direksiyonda olman ı n sorumluluğun u, aldı­
ğ ı üzücü ha berin etkisi altında olsa gerek, tam yerin e getireme­
di. Direksiyona oturduğu zaman, kendisinin, eşin i n ve gel i n i n i n
olmak üzere en azından üç canın sorumluluğunu taşıdığ ı n ı hiç
unutmaması gerekiyordu.
i kincisi, Anta lya'dan telefon ederek Ö .A.'ya kardeşinin ölü­
münü bildire n kişi kim ise, onun d a bu kazada soru m luluğu var.
Araba sürmekte olan veya sürmeyi planlayan birine çok ağır ve
çok acil ha berler vermemek gerekir. Çünkü ağır ve acil' haberler,
BAŞARINlN TEMELLERi: NiYET VE BEKLENTi 41

arabayı kullanan kişinin zi h nini bulandırabilir ve bunun sonucu


kazalar olabilir.
Arabanın direksiyonuna oturmanın bir sorumluluğu olduğu
g i bi, anne ve baba olmanın da bir sorumluluğu vardır. Anababa
olmanın sorum luluğunun bilincine varmamış birinin yaptığı ka­
zaları n bedeli ni, çocuklar yaşa m l arı boyunca öderler; çocu klarının
çektiği acıların sonradan farkına varan anababa da, Ayşe'nin ve
Ahmet'in anababası gibi, ömür boyl.ı 'vicdari azab'ı çeke � .
Peki, ne yapalım?
Niyeti miz, sınava girecek olan evladımızın b �şarısına destek
olmak. O zama � bu niyete uygu n bir bilinç ve sorum luluk için­
de davranalım.
Kitabın başında sözünü ettiğim Tülin ve Timuçi n'in anne ve
babası gibi siz de, isteseniz de i stemeseniz de anababa olarak di-
'

reksiyona geçmiş durumdasın ız.' ·

Anababa ol arak direksiyona geçmiş olmanın sorum'llıluğu var


mı?
Siz de ben de biliyor'uz ki, anababa olmanın sorumluluğu va r.
Ara sıra bu sorumluluğu u nutmak isteriz; ama içi mizde bir ses so­
rum l u olduğu muzu, bazen h afif, bazen güçlü olarak bize fısıldar.
Peki, sese kulak veriyor ve çocuğumuzun başarılı olmasını gerçek­
ten istiyorsak ne yapmamız g erekiyor?
Her şeyden önce, çoc u ğ u m uza n asıl destek olacağımız konu ­
sunda bilincimizi geliştirelim.
"Ta mam, bilincimi geliştirmek istiyorum, nereder;ı başlaya­
yı m, neleri bilmem gerekiyor?" dediğinizi duyar gibiyim .
' Başarı' kavra mıyla işe başlayalı m .
1
An n e ve baba olarak başarı dan n e anladığınızı bil meniz gere­
kiyor. Başarı kavramını birl ikte irdeleyelim.

Bir araba kazasının dü�ündürdükleri: Önce niyet


Biri nci olaydaki şoförün a rabaya bindiği zaman bir niyeti var­
d ı . Neydi hu niyet? Kamyona yüklenen tahtayı istenen yere taşı­
mak.
42 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Şimdi Timuçin'e dönelim: Timuçin masaya oturduğu zaman,


ondan ders çalışması beklenir. Ancak Timuçin'in niyeti bu m u­
d u r?
iki tür niyetten bahsedebili riz:
1 . Göstermeli k n iyet
2. Gerçek niyet
'Göstermelik niyet', toplumsal bir yüz, ' başkalarına göster­
me'lik bir a maçtır.
'Gerçek n iyet', kişinin iç dünyasındaki a maçtır. Kişi çoğu kez
kendi gerçek niyetinin farkındadır; ama gerçek n iyetinin kabul
edilemeyeceğinden korktuğundan, içinde bulunduğu sosya l or­
tama uygun, göstermelik bir amacın arkası na saklanabilir.
Timuçin ders çalışmak için dersin başına oturduğunda, n iye­
ti göstermelik ya da gerçek olabilir. Göstermelik niyeti varsa ma­
saya oturur, ders çalışıyormuş gibi yapar; ama aklı arkadaşlarında­
dır ve bir an önce on larla buluşmak ister. Babası N ihat Bey'in izin
vermeyeceğini bildiği için göstermelik niyetin i, babasına gerçek
niyet gibi gösterir ve onu, gerçekten çalışmak istediğine inandır­
mak ister. Ancak gerçek niyeti ders çalışmaksa, bunun gereğini
yapar, hiçbir şeyin ona engel olmasına izin vermez.

NİYET, BEKLtNTİYİ DOGURUR


Niyet, beklentiyi doğurur. Nihat Bey'in Timuçin'le ilgili temel
niyeti, baba olarak onun beklenti lerinin temelinde yatar.
N ihat Bey'i n başarı n iyeti, Timuçin'le ilgili beklentilerini belir­
ler. B u öne ml idi r, çünkü N ihat Bey, Tim uçin'den beklentilerine
göre onu başarılı ya da başarısız görecektir.
Konuyu somutlaştırmak ve basitleştirerek a nlatmak için yine
araba sürme örneğini ele alalım. Diyelim ki Timuçin 'A' nokta.,
sından 'B' noktasına gitmek üzere arabanın direksiyonuna geç­
ti. Bir - ü re sonra ' B ' noktasına vardığında, kend i n i başarılı göre­
cektir.
BAŞARININ TEMELLERi: NiYET VE BEKLENTi 43

Alı n a n s o n u ç (AS), beklenen son uçtan (BS) büyük veya o n a


eşitse, son uca 'başarılı' deriz.
Timuçin'in babası N i h at Bey'in n iyeti arabanın 'B' noktasına
götürülmesi ise, Timuçin'i başarılı görecektir, çünkü N i h at Bey'i n
niyeti ile Timuçin'in aldığı sonuç ayn ı d ı r.
Şimdi Nihat Bey ile oğlu Timuçin'in şunl arı yaşadı ğ ı n ı düşü­
nün lütfen :

1 . Timuçin arabayı 'B' noktası n a götürmüştür ve kendini başa­


rı l ı g örmektedir; ama Nihat Bey'i n yüzü asıktır ve Timuçi n ' i
başarısız görmektedir. Nihat Bey, o ğ l u Timuçin'e der k i :
"Ne biçim araba ku l la n ıyorsun sen ! Bir saatte gidilecek yere
üç saatte gitti n ! "
Bu konuşmadan anl arız k i , N i hat Bey, Ti muçin'in 'B'
noktasına varması n ı kendi başı n a yeterli görmüyor, 'si.irat­
le' oraya varmasını bekliyor. Baba oğul arası ndaki bu bek­
lenti farkı nedeniyle Timuçin kendini başarılı görürken, ba­
bası onu başarısız görmektedir.
2. ikinci denemede Timuçin arabayı 'B' noktası n a bir saatte
götürür. Nihat Bey' in yüzü yine asıktır ve Timuçin'i yine ba­
şarısız görmektedir. Oğluna der ki: "Herkesin 5 litre benzin
yakarak gittiği yere 1 O litre benzin yakarak gitti n ! Müsrifin
tekisi n ! "
Demek Nihat Bey 'ya kılan benzi n i n miktarın ı ' başarı n ı n
b i r ölçütü olara k görmektedir v e o nedenle Tirmıçin'i yirıe
başarısız görmekted ir.
3. Üçüncü denemede Timuçin arabayı 'B' noktasına bir sa­
atte ve 5 litre benzi n yakarak götü rür. Ama tahmin ede­
bileceğiniz gibi baba yine memnun kal maz ve şöyle der:
11Ara badakileri n yüreği a ğzı na gelmiş, çok tehlikeli araba

ku llan ıyorsun; adam gibi araba kullan mayı ne zama n öğre­


neceksin sen ! "

Demek k i buradaki başarı n ı n b i r boyutu da, kimseyi tehlikeye


rnkmadan, korkutmadan, 'güvenle' araba kullan maktır.
44

Nihat Bey'in ' B'' noktasın a 'nasıl varılacağıyla ilgili beklentileri


karşılanmadıkça, oğlu Tim uçin'i başarılı görmeyec e kti r .

' Nihat B ey'in' beklentisi n e �eden geliyor? k . ıı • "

a
. B u çok önemli bir soru, onur/ içi n tektar sor l ı m : '· :
· ,

Timuçin'in babası Nihat Bey'in bekl entisi neredefı 'geliyor?


!
• 1 Kişinin niyeti kendinde beklenti yaratıyor ve kişi k a rşıdakini bu

bu beklenti çerçevesinde başarı lı ya da başarısız buluyor.


Demek ki anababa olarak i l k soracağımız soru n iyetle ilgili.
, Çocuğunuzun daha önce sözün ü et�iğimiz ders ve okul ba­
şarısı, meslek ve iş başarısı, aile başarısı ve, yaşam başarısıyla ilgili
olara k kendi gerçek niyetinizin ne olduğunu . biliyor musun uz?
Çocuğunuz yaşam başarısı yönünde sağlıkl,ı, olarak ilerlerken
ve hayatın ı yavaş yavaş .sağl a m temeller üzerine kurarken, onu,
başarısın ı farklı gözlükl � rle görüp farklı beklentiler için de değer­
lendirerek başarısız görüyor olabilir misiniz? Birçok anababa bu­
nu yapıyor.
Bu noktada anababa olarak çocuğunuzla ilgili niyetinizi ve ba­
şarı beklentinizi, mutlaka açı klığa �avuşturun.
Aşağıdaki 'ifadeleri okuyun ve her bir ifadeyi okuduktan sonra,
sizi n düşüncenize ne kadar uyduğu üstüne düşünün:
1 . Çocuğum okulunda başarı l ı olsun, üniversiteye girme hak­
. , kını kazansı n, başka bir şey istemem . Burada söz konusu
olan yalnız çocuğun değil, ailenin de h aysiyeti. Ü niversiteye
girenler nasıl giriyorsa, benim çocuğum da ü niversiteye gir­
meyi başarsı n istiyorum . Ü niversiteye girememiş bir çocu­
ğ u n a n n esi/babası olmak istemem.
2 . Çocuğumun üniversitenin herhangi bir böl ümüne girip
okumuş olması beni tatmin etmez. insa n ı n para kazanabi­
leceği, kolunda altın ,bilezik gj bi qir mesleği, işi olması şart.
Mesleği ve işi olmayan adama kimse saygı duymaz, mesleği
olmayan in s a n ı n kendisine de saygısı olmaz. Çocuğumun
her ne pahasına olursa olsun iyi bir iş sahibi olmasın ı iste­
rim ve beklerim.
BAŞARINNTEMEm�I: NiYET Y� 8EKLENTI , 45

3. Çocuğumun m utlu bir evl ilik ya prnaşırıı, ,bizim l}(<ıkı n ı m ız­


da oturmasını, sık sık .görüşerek ail.e bağlar,ın,ın.gcvş�r:neden
devam edip gitmesin i isterim, inşallah · il�r:de toru,n la.nmız
olacak, o nlardan uzakta ol mak, torun h asreti çekmek iste-
' '

mem. · � eni İÇ,İ n , ö e ı i r rn ?}�ri;' Ç9�c§�ıllM�n ! 1
,ai �tj� ,u.� � kl aş - ��·'. '..'. '
mutıL ıJ���.� . �<
y a ş4·nı a . . · ' 1 ' , ) ' · · · .
·
mam a � ı ve alıe
)' ;
. . '\ , .. lJ . . . "

4. Çocuğumun ke ndi yaşa r,ı:ı.ı �,ı ,n p�tr9�'�' , 9 lm.asını N e .ri m .


1 1 / , ' ·' .·
· · ' '. . .• , ı . . .• '

,
Onun yaşa m ı n ı a n l a m l ı görmesi, coşkulu olması ve ken d i n i
g ü ç l ü h issetmesi h e r şeyden 9 nem!L Benim
,
'
�;�i u� ' be­ Ç'� �
nim beklentileri m i gerçekleştirmek içi rı. qeğil, kendi .haya lle­
rini keşfedip onla.rı ge rçe k.,l � ş. Ür ;,., ek i ç i n ycış a. . ma. ı.ı,, .Büt.ü. n is-
'. ,· ·;_ ı_

.
·, . '.
j \ı ıi
. '
·' \
, ' ·; \ ·, ,. : '1 .
. . .,ı . . : .
.
tediğim, çocuğum un, "Benim yaş�m ı rn! 11 diyeb,ileç,e ği,. an -
lamlı, coşkul u ve güçlü, içi dopdolu bir yaşe:ını ı rı ı n p lması.
_

U marı m yukarıdaki ifadeleri tekrar tekrar okuyarak üzeri nde


düşünme olanağı bulur ve değerlendi rmenizi yaparsınız.
Bu ifadel er, sizi n gön lü nüide yatan gerçek niyeti n izi ve bu ni­
yet üzerine inşa'ed i l miş beklentinizi keşfetrri e h iz için verilmiştir.
Yazı lanları tekrar gözden geçirdiğinizde; göreceksiniz ki ilk üç
ifade, sizin anababa olarak çocuğun yaşam ı için çizdiği niz bir ro­
tayı ifade ediyor. Çocuğ u n uz, sizin beklentinizin aynısını gerçek­
leştirse bile, kendisin i n değil, sizin beklenti nizi yaşamış ol uyor.
Böyle bi ri, kendi gözünde kendini başarı l ı görü�.mü?
Bu noktada geçenlerde İnternet.yoluyla ba,na. ulaşmış ve ha­
len sahibini bulamadığım bir şiirsel yazıyı sizinle paylaşmak isti-
yoru m . ·, �j . ·. ı

..
ı. .

Yaşamak için Zaman Kalmıyor!


' '
Ölüm değil beni korkutan! Boş bir yaşamın ardmdan
varacağım yer olması sıkıyor canımı.
Nedir ki? Kırk yıllar, elli yıllar, billahi çok değil!
Hele hele çizilen bu yolda, bize hiç gelir. Ne beklersin
yaşamdan Çorbacı?!
46 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Ne bekler yaşam senden ?


ikiniz de tüketirsiniz hoyratça zamanı,
işte geride kalanlar sıkar canımı.
Yedi yaşında başlarsın okula, sayma ondan öncesini.
Sonra, yıllar yılı gider gelirsin, karatahtalı değirmene,
berrak zamanını öğütmek için.
Yirmi iki civarı alırken diplomanı,
tüketivermişsindir üçte birlik zamanını . . .
"Diploma yetmeez!! " diyor Topal Şarapçı;
"iyi bir iş bul gel hele bakalım!
"Askerliğini de yap bir de, sonra evlen bakalım. 11
işte bir on yıl daha uçuveriyor ansızın.
Yaş oluveriyor otuz beş!

Gerçekten yarısı mıdır yolun?! Belki de yarısından da yakın,


geriye bakma sakın küheylan!
Kopuverir zincirleri yaşamın, bir iplik gibi ansızın.
"Hele bir borçlarımızı ödeyelim, sonra daha iyi yaşarız.
"Şimdilik biraz sabır" diyor
karım Nazife!

"Hele bir başımızı sokacak yuva olsun da, gerisi kolay"


diyor.
Eee. . . bu da doğru hani. . . işte böyle yitiyor hep
on seneler, eriyen buzlar misali.
Karım, çocuklarım, kooperatif başkanım, yardımcım,
tek tük arkadaşlarım . . . ve . . . TV'deki haber spikeri!
Bu kadar çevremdeki/er.
Bunlara bakıyor yıllardır gözlerim. işte bu yüzdendir ki,
"Miyopsun ! " diyor doktorum. "Tak gözüne iki numara . 11 . .

Ellinci yaş günümü, kimse fark etmiyor bile.


Ufaklığın diploma töreni var. Ne biçim alışveriş bu? Anlayamadım
gitti!
Yapmak istediğim birçok şey, özlem kapısında yitti. . .
BAŞARININ TEMELLERi: N iYET VE BEKLENTi 47

Hırs ile mutfağa, ne varsa atıştırmak için,


sıcacık bir el tutuyor elimi
"Perhiz yapmalısın artık! " diyor
Kanm Nazife.
Eee . . doğru da söylüyor hani.
.

Kalan on yılımın birkaç yılı hastalıkla geçiyor.


G erisi de torunların peşinde.
Eee, "Ulan hani yaşayacaktık!!!" diye bağırıyorum.
"Sakin ol! Tansiyonun yükselecek " diyor karım NaZ'.ife.
Eee. Doğru da söylüyor hani.
Nedir yaşamın kısırdöngüsü anlayamadım gitti.
"iyi yaşadık, hoş yaşadık" diyor karım Nazife
"Patronların da pek severlerdi, çok da çalışırdın hani.
"Bak her şeyimiz var, büyüdü sayılır çocuklar da,
"daralacak ne derdin var?
"Haydi neşelen artık. "
Eee .. Doğru da söylüyor hani, bir karı, birkaç çocuk,
bir ev ve araba, işte yaşamın bilançosu . . .
Hayır hayır! Korkuyorum ölümden!!
Boşa geçen bir yaşamın ardından nasıl gidilir orayo ?!
Özgürce çizmeliydim yaşamımı zor da olsa,
özgürce ulaşmalıydım sona.
Yalnızlıkla yaşansa . . . kanaviçe gibi dokumalıydım,
güzellikleri, gizemleri.
Ter basıyor fırlıyorum yataktan.
"Dönüp durma" diyor, karım Nazife, yarı uykulu
"Sıkıca örtün de uyu "
Tüketmek için bunca acele ettiğimiz
takvim yapraklarına . . .

Onca hızla çevirdiğimiz akreplere ye/kovanlara . . .


içine gönüllü daldığınız o insafsız rutin çarka . . .

Şöyle bir uzaktan baktığınızda, ne hissediyorsunuz?


"Ne kadan benim hayatım " diye soruyor musunuz ?
48 BAŞARIYA GÖTÜREN A.I LE

"Ne kadannı başkaları yaşamış benir:riyr;rime?. Ya da


"Ben başkalonnm? ,. . ·. · .

"Aynodakinin ne kadan benim, ne kadarı .oynödık/arım?. . . ." ·.

(. . . )

Çocuğunuz yerine siz m i yaşıyorsunuz? Ya da o m u yaşıyor si­


zin beklentilerin izi? Çocuğunuz aynaya baktığı zaman ne =kada­
rı kendisi?
Ancak dördüncü. ifadede sizin çocuğunuz evrendeki' tekliği
içinde varoluşun u yakalıyor. Bu ifadede siz de varsınız; ama onun
yaşa m ı n ı programlayan biri olarak değil, onun hayallerini keşfe­
derek gerçekleştirmesine destek olpc;ak bir dost olar;=.ık. Aradaki
·
fark çok büyük! . . ' • . . 1 ••

Anababa olarak .kendinizi .çocuğunuzun yaşamın İ n program­


cısı olarak görüyorsanız, bu kitap size pek yararlı olrrıayacaktır.
Çünkü bu kitapta, "Çocuğunuzun yaş9 r;ııı nı n9sıl daha. iyi
programlayabil irsiniz"i anlatmıyçırum.
Ama 'Çocuğunuzun kendi yaşamı n ın mimarı olmasında ona
yardımcı olmak' istiyorsanız, bu kitap size yardımcı olabilir!
Devam edeli m !
• 1
4
Yaşam Başarısının
Temelleri: Bilgi ve
Beceriler

Sorumluluğun bilincinde olmak,


bilgiye götürür.

Özgür bir i nsan olarak kendi yaşamı n ı yaşayabil mek, hemen


her i nsan ı n istediği, ama pek az insanın başarabildiği bir hedef­
tir.
Demek ki, " Özg ü r ve anlamlı, coşkulu, güçlü yaşayal ı m ! " de­
mek, buna sadece niyet etmek, b u n u i stemek yetmiyo r. Durumu
iyice kavrayabilmek için araba sürme örneğine geri dönmek isti­
yorum .
Şoförün 'A' noktasından ' B' noktasına gitme n iyeti kendi b aş ı
n a yeterli değil; kişi n i n di reksiyo n u n b aşı n a oturması gerekiyor.
N i hat Bey'i n oğlu Timuçi n'in, kendi yaşamı n ı n di reksiyonu­
n u n başına geçmesi gerekiyor. Şu anda araba Ti m uç i n ' i n , ama di­
reksiyonun başında babası Nihat Bey var.
Şöyle bir durum dli ş ü n ü n : Ada m ı rı a rabası var, ama bu kişi
arabası n ı n direksiyo n u n a oturam ıyor; bir başkası direksiyona otu ­
ruyor ve di reksiyona oturan kişi arabayı kendi i stediği yöne gö­
türıııek i stiyor.

BGI\ 4
50 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

KENDİ YAŞAMINI YÖNETME


SORUMLULUGUNUN BİLİNCİNE VARMAK
Bu benzetmeden i l k öğrendiğimiz şey şu oluyor: Sınava hazır­
lanan çocuğumuzun, yaşamının direksiyonunda kendisinin otur­
duğunu hissetmesi gerekiyor. Bir genç, yaşamının d i reksiyonun­
da kendisinin oturduğunu hissetmediği sürece, istekle ve şevkle
derslerine çalışmayacaktır. Sizin istemeniz, onu şevklendirmeye
çalışmanız, zorlamanız, tehdit etmeniz, hediyeler vaat etmeniz,
taşıma suyla değirmen döndü rmeye benzer. Onun, yaşamının di­
reksiyonuna kendisi n i n oturması ve yaşamı n ı n sorumluluğunun
kendisinde olduğunun bilincine varması gerekiyor.
Çocuğunuzun, "Bu benim yaşamım ve benim yaşamımın so­
ruml ul u ğu bende!" bili ncine varması kolay değil; ama çocuğu­
nuzla i lişkinizde başarabileceğiniz e n önemli i l k adım budur.
Bu ilk adımı gerçekleştirmekte iki zorl ukla karşı laşabilirsin iz; bu
zorluklardan bi ri siz anababalardan, diğeri de çocuklardan kay­
naklanabili r.
l. Şimdiye kadar çocuğunuzu sürekli denetlemeye ve yön­
lendirmeye alışmış anne ve babalardan biri iseniz, çocu­
ğu nuzun kendi yaşamının d i reksiyonuna oturması fikri­
ni kuşkuyla, korkuyla ve güvensizlikle karşılarsı nız. "O da­
ha küçücük çocuk, n ereden bilsin neyi isteyip istemediği­
ni! Nereden bilsin onun için neyin iyi, neyin kötü olduğu­
n u ! " dersiniz.
2 . i kinci zorluk, çocuğun uzdan gelebili r. Çocuğun uz, yaşamı­
nın direksiyonunda kehdisin i n değil, sizin kalmanızı isteye­
bilir.
Belki bu i ki nci ifade bazı anababaları şaşırtacaktır, çünkü Şi m­
diye kadar hep çocukl arı nın kendilerinden daha çok bağımsızl ı k
istediği izlenimini e l d e etmişlerdir; gerçekten de çocuk böyle b i r
bağımsızlık m ücadelesi içinde olm uştur v e anababa n ı n h e r dedi­
ğine itiraz etmiştir; yapmışsa bile onların isteklerini gönülsüz ve
isteksiz yerin e getirmiştir.
YAŞAM BAŞARISININ TEMELLERi: BiLGi VE BECERiLER 51

itiraz etmek, gönülsüz yapmak başka şeydir, yaşamı n ı n di­


reksiyonunun sorumluluğunu almak istemek başka şeydir! Ço­
cuğunuz ikisi arasındaki farkı sezgisel olarak bil ir.
Şimdi size iki aile tanıtacağım. Bunlardan birine çocuğun gelişi­
mini 'Köstekleyen Aile', d iğerine de ' Destekleyen Aile' diyeceği m .
'Köstekleyen Aile'de 5 yaşı ndaki Sumru'nun önüne anne­
si dört köfte koyar ve "Haydi ye!" der. Sumru iki köfte yedikten
son ra an nesine doyduğunu söyler. Annesi, " Hayı r doymadın , iki
köfteyle doyu lur muymuş? Tabağındaki bütün köfteleri bitirecek­
sin ! " der. Sumru, "Anne çok doydum, yiyemeyeceğim," dediğin­
de a nnesi, "Bak yemiyorsun. Zayıflayacaksın, hasta olacaksın, se­
n i doktora götürecek paramız yok. Hepsin i ye, bitir! Bitirmeden
bu sofradan kalkmayacaks ı n ! " diye yan ı t verir.
'Köstekleyen Aile'de küçük Sumru kendi yaşa m ı n ı n direksiyo­
nunda değildir; kendi yaşa m ı n ı n direksiyonuna geçmesi köstek­
lenm iştir. Annesi açı k seçik söylemese dahi, ona güçlü bir me­
saj vermektedir. Bu mesaj şudur: "Sen doyup doymadığını ken­
din bilemezsin; ben bilirim. içinden gelen duygu ve düşüncelere
inan ma; benim ded i ğ i m i ya p, gerisine karışma. Yaşa m ı n ı n direk­
siyonu n da ben varı m ve böyle olması gerekiyor."
Bu aile ortamında S u m ru d ışarı çıkıp oyn amak i stediği zaman
an nesi o na, " H ı rkanı g iy!" demiştir. Sum ru, "Anne üşümüyorum ,
hava sıcak, " dediğinde, " S a n a h ırkan ı g i y dedim, h ı rkanı giymez­
sen seni dışarı bırakmam ! " diye yan ıt vermiştir.
Bu etkileşim i n de mesajı aynıdır: "Sen üşüyüp ü şümeyeceği­
n i bilemezsin, ben bilirim. i çi n den gelen duygu ve düşüncel0rı>
inanma; benim ded i ğ i m i yap, gerisine karışma. Yaşamının dirf•k
siyon unda ben varım ve böyle olması gerekiyor."
Hayatı nda böyle bin lerce etkileşim yer aldı ktan sorır;ı S 1 1ı ı ı 1 1 11
a n nesinin, babası n ı n ve diğer büyükleri nin, "Sen bil rıı t >ı•.lı ı, 1 ıı ı
yükler bilir!" mesajına gerçekten inanır ve ömür hoy1 1 l ı l ı h.ı·, I· . ı
s ı tarafından yöneti lmeyi bekler hale gelir. Artık l<PIH i l y. ı ı . ı ı ı ı ı ıı. ı ı ı
karar vermekten aciz hale getirilm iştir. Kendi yıı �.ıı 1 1 1 1 ı ı ı ı c liı ı • l ı . ..

yonunda oturamayacağını ve oturmaması gN<'kl l<"ı l ı ı l l< .ı l ıı ıl ı · ı l ı • ı


52 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Anne ve baba, çocuk ne zaman kendisi direksiyona geçmeye ça­


l ışsa o n u n l a öyl e bir etkileşim kurarlar ki, bu etki leşimleri n sonun-·
d a çocuk ş u n l arı düşünmek zorunda kalır:

" Benim, ken di yaşa m ı m ı n di reksiyon u n d a oturma yetki n l i­


ğ i m yok.
° Kendi yaşa m ı m ı n direksiyonuna oturmayı düşündüğüm ve
çabaladığım zaman, ken d i n i b i l mez şeki lde d avran ıyorum
ve a n nemi babamı üzüyoru m .
"' O n l ar b e n i m iyi l i ği m i isteyen, b e n i seven i nsanlar v e benim
iyi l iğim için benim yaşa m ı m ı n d i reksiyon u n u ellerinde tutu­
yo rlar.
"' Eğer ben iyi ve akıllı bir çocuksam h iç iti raz etmeden onla­
rı n benim yaşa m ı m ı yönetmelerini kabul ederim ve benim
yaşa m ı m ı n di reksiyonunda oldukl arı için onlara min netta r
olmayı öğreniri m .
.. Asl ı n d a ben i m yaşamı mda neler olup bitti ğ i n i , ben değil
a n nem babam bilir.

B i r zamanlar çok popüler olmuş bir televizyon prog ramı nda


yi ne çok popüler olmuş bir a n n e oğluna, "Aşık olu nca ben sana
söyleri m ! " dem işti.
Sözü n ü ettiğim çok popüler televizyon progra m ı n d a çok po­
püler olmuş anne, oğlunun, kendi yaşam ı n ı yö netmeye yetkin ol­
madığını tüm Türkiye'n i n gözü önünde sergilem işti. Her za man
olduğu g i bi anne yine haklıydı; televizyon p rogra m ı n ı n biti m i n ­
d e n ayl a r sonra g azeteler ' a n n e n i n o ğ l u ' n u n aşırı dozda uyuştu­
rucudan komaya giri p öldüğünü yazdılar. Komaya girerek ö l d ü­
ğü n de, yan ı n da, ona neyi, ne kadar ve nasıl yapması gerekti ğ i n i
söyleyegelen a n nesi yoktu .
Sumru büyüyüp ün iversite s ı n avları n a h azırl a n ı rke n bu kita­
bı a n nesi okusa ve kızı n ı kendi yaşa m ı n ı n d i reksiyon una oturtma ­
ya kal ksa -ki böyle bir annenin bu kitabı okuyarak böyl e bir karar
alacağı n ı hiç sanmıyorum- bu pek kolay o l m ayacaktır. Kız, şimdi­
ye kadar veri lmemiş olan 'ken di yaşamı için karar verme soru m-
YAŞAM BAŞARISININ TEMELLERi: BiLGi VE BECERiLER 53

l u l u ğ w ' n u kolayca kabul etmek istemeyecektir. Ve a n n es i n i n ba­


bas ı n ı n Sumru'dan, kendi yaşa m ı n ı n dire ksiyonuna geçmesi n i is­
temeleri n i n içtenliğine kolayca i n a n m ayacaktır. Yaşa m ı n ı n d i rek­
siyonuna geçmeyi düşündüğünde kend i n i buna h azı r ve yetkin
h issetmeyeceği gibi, a n ne ve babası n a karşı n a nkörl ü k yapmış gi­
b i suçlu luk da h issedecektir.
Diğer yandan Pı n ar, çocuğ u n gelişimini ' D estekleyen Aile' or­
tamında büyümektedir. Pınar önüne konan köftelerden i kisi n i ye­
d i kten sonra a n nesi ne doyd u ğ u n u söylediği nde, an nesi, "Peki kı­
zım," der ve Pınar bilir ki, bir son ra ki yemek saati ne kadar ıvır zı­
vır yeme hakkı yoktur. Yemek, za manı gelince yeni r ve bu, aile­
de birlikte yapılan bir iştir. Bu ailede, h i ç ki mse, her istediğini is­
tediği zaman yiyemez. Pınar ne kadar yiyeceğine karar vermekte
serbesttir; ama yemek yen i rken bu ailenin üyesi olduğu ve bu ai­
lenin üyesi olmanın getirdiği sorumlul u kl a rı bulunduğu, ona sev­
giyle ve açık seç i k a n l atılmıştır.
Bir kişi a rabası n ı n direksiyonuna oturduğu zaman, aklına gel­
diği gibi araba kullanamaz; uyması gereken trafik kural ları var­
d ı r. Trafik kurall a rı, hem sü rücüyü hem de yoldaki d iğer i nsanl arı
koru mak için vardır. Küçük P ı n a r, kendi yaşa m ı n ı n direksiyonun­
dadır; a m a d i reksiyonda olmanın her isted iğini a kl ı n a geldiği gi­
bi yap m a k olmadığını da bilmektedir. Kendi yaşa m ı n ı n direks iyo­
n u nda olmanın bir soru ml uluğu vardır ve P ı n ar'dan, bu sorum­
l u l u ğ u n bilincine varması beklen i r. Aynen şoförün, direksiyonun
başı n a oturmas ı n ı n bir soru m luluğu olduğunu bil mesi ve ondan,
b u sorumluluğun bilincine varması n ı n beklen mesi gibi.

SORUMLULUGUN BİLİNCİNDE OLMAK


BİLGİYE GÖTÜRÜR
Bir şoför a ra ba n ı n d i re ksiyonuna bilinçli o larak geçtiğinde,
arabayı varılacak yere götürmek için bir soru m l u l u k alm ıştır ve
onun, bu soru m l u l uğ u yerin e geti rmek için bazı bilgi lere gereksi­
nimi vardır. Nelerd i r bu bilgiler?
54 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Kullan d ı ğ ı aracı, aracın çalışm ası ve kullanı m ıyla ilgili bir d izi
bilgiye vakıf olmak duru m undadır; araban ı n di reksiyon un u, deb­
riyaj ını, gaz pedal ı n ı , frenini, sileceklerini, araban ı n içindeki gös­
tergelerin n e a n l a m a geldiğini bilmel idir. Araban ı n benzi n i var
m ı , arabanın lastikleri sağlam m ı ? Çünkü yolda benzini bitebilir,
lastiği patlayabilir; yan i çok zor durum larda kal a b i l i r.
Bir şoför di reksiyona geçtiğ i nde, nereye gitmek istediğini de
bilmelidir. Nereye gideceğini b i l m ez ve arabayı gel işigüzel kulla­
n ı rsa hiç akl ı n d a h ayalinde olmayan b i l mediği yerlere gidebi lir.
Gideceği yeri biliyorsa, o zaman oraya nası l gidileceğini de bil­
mek duru m un dadır. Bunun için ya bir haritaya sahip olmalıdır ve­
ya o yol u bilen birini ya nına a l m a l ı ya da yola çıkmadan yolun ta­
rifi n i almalıdır. H aritayı al acaksa, haritaya bakması n ı bilmeli veya
bilen biri nden yard ı m almalıdır.
N i hat Bey'in oğlu Timuçin, ün iversite giriş sınavına h azırlan­
mak için bilinçli olarak çal ışma m asası n ı n başı n a oturdu ğunda,
duru m u, bir yere gitmek için arabasının direksiyo n u n a geçen bir
şoförden pek farklı değildir. O n u n da bazı bilgi lere gereksinmesi
vardır. Nelerdir bu bilgiler?
Timuçin ' i n kullanacağı a raç kendi beynidir. Ti m uçin beyni­
ni ta nımalı ve beyninin nasıl çal ıştığını bilmelidir. B i razdan insan
beyninin nasıl çalıştığı n ı öz olarak anlatacağım; ama şimdi şunla­
rı belirteyim: Arabanın benzi n i olmazsa çalışmaz. insan beyni de
bir hedefe ulaşma isteği ve coşkusu yoksa görevini gereği g ibi ya­
pamaz. Ayrıca, arabanın motorunun ve lastiğinin sağlam olması
gerektiğ i gibi beden in de sağlıklı olması gerekir; bedenin, sağlıklı
yiyecekle beslen mesi ve yeterli uyku alması gerekir.
Ti muçin'in n ereye gitmek istediğini bil mesi gerekir; bir hede­
fi olmalıdır. ' Kendisine çalışma isteğ i ve şevki verecek bir hede­
fi Timuçin nasıl belirler?'sorusuna daha sonra dönmek istiyoru m .
Ş i m d i önce beyni m iz nasıl çalışıyor, kısaca bu ö n e m l i konuya bir
göz atalı m .
YAŞAM BAŞARISININ TEMELLERi: BiLGi VE BECERiLER 55

iNgAN BEYNİ NAgfl ÇALIŞIR?


B i l gisayar kullanan biriyseniz, bilg isayarı n iki kademeli olara k
çal ıştı ğ ı n ı biliyorsu n uzdur. Bilgisayarda yazıl a nl arın kaydedilince­
ye kadar kaldığı bir önbellek vardır. Bu, teknik ol arak Hızlı Ulaşım
Belleği a n l am ı na gelen Rapid Access Memory kel i m eleri n i n baş
h a rflerinden oluşan RAM kelimesiyle g österi lir. Bu, önbelleğin ka­
pasitesi küçüktür. Bir süre yazdıktan sonra yazd ıkları n ızı 'kaydet'
komutuyla sürekli belleğe a ktarırsı n ız. S ürekli bellek kapasitesi,
genellikle önbelleğin kapasitesinden yüzlerce h atta binlerce de­
fa d a h a büyüktür. S ü rekli belleğe kaydedi len bilgi, sizin ulaşma­
nız için orada bekler.
insan beyni de aynı bir bilgisayar gibi i ki kademeli olarak çalı­
şır; beyni n önbelleğine 'Kısa Süreli Bellek' adı verilir.
insan bir şey okurken ya da d i n lerken, okuduklarını ya da din­
lediklerini kısa bir süre için bu Kısa Süreli Bellek'te tutar. Ne kadar
süre için tutar? Bir san iyeden daha kısa bi r süredir bu. Saniye n i n
b i n d e birine milisaniye dersek, duyduğumuz, görd ü ğ üm üz, oku­
duğumuz şeyleri, a ncak 2 ile 400 milisaniye arası nda Kısa S üreli
Bellek'te tutabiliyoruz. Bu, çok düşük bir sü redir ve o n edenle çok
özenle kullanılması gereki r.
Kısa Süreli Bellek'te bilginin ne kadarını tutabiliriz? Bu belleğin
kapasitesi çok düşüktür. Akl ınızı karıştı rmamak için pek ayrıntıları­
n a g i rmiyorum . Sadece ş u n u söylemek istiyorum: 'bit' türünden
ifade edilen bilgi ölçüm birimiyle, Kısa Süreli Bellek'in kapasitesi
ortalama 7 'bit'tir.
Uzun Süreli Bellek ise kendisine aktarıl mış bilgileri bir ömür
boyu saklayabiliyor. Peki, Uzun Süreli Bellek'in kapasitesi n e ka­
dar? Kısa S üreli Bel lek'le karşılaştırılamayacak kadar büyük. Kısa
S ürel i Bel lek'in kapasitesini, bir kahve fincanı olarak düşünürse­
n iz, Uzun Süreli Bellek'in kapasitesini dünya m ızdaki tüm okya­
n usların, gölleri n suyu n u alacak kadar büyüklükte bir su deposu
olarak düşünebilirsiniz.
Burada size, beyni n bilgi işlem kapasitesiyle ilgili kısaca bilgi
56 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

--- � - - - --- - - ----- -

USB

Kısa Süreli Bellek Uzun Süreli Bellek

vermek istiyorum . Beyi nde, 1 00 m ilyarı n üstü nde, 'nöron' adı ve­
rilen sinir h ücresi bulunmaktadır. Nöronların boyları farklı farklı ­
dır. Her bir sinir h ücresi, d i ğer sinir h ücrel eriyle, oluşturduğu kav­
şaklar yoluyla ilişki kurar; bu sinir h ücresi kavşakları n a 'sinaps' adı
veri l i r. S i n a pslar, öğrenmen i n temel i n i ol uşturur. (2)
Her bir s i n i r h ücresi, ortalama 1 20 bin dolayı nda sin aps oluş­
turur ve 1 00 m i lyarı n üstündeki sinir h ücresin i n tüm ü n ü n ol uş­
turduğu sinir kavşaklarının, ya n i s inapsları n sayısı 1 026'dır. Yan i
kısaltmadan yazarsak 1 O sayısının arkasına 2 6 tane sıfır koyarak
şöyle yazm a m ız gerekir:
ı 000. 000. ooo. ooo.ooo. ooo.ooo.ooo. ooo.
Böyle bir sayı kelimeye nasıl dökülür, ben bilmiyoru m .
Bir matemati kçi, " i n sa n ı n sinir siste m i ndeki sin apsların h epsi­
ni saymaya kalksak ve sayma hızımız san iyede iki sinaps olsa, 3 7
milyon yı l a gereksin memiz olur!" diyor.
Bir bilgisayar uzmanı, "Beyni n sinaps kapasites i n i bir bilgisayar­
da aynen kopya lam aya kalksak, en ufa k çipleri bile kullansak, oluş­
turacağı mız bilgisayar, yerki.i resinden daha büyük ol ur! " d iyor.
Her çocuk gibi Sumru ve Pınar da bu m u h teşem kapasitey­
le doğdular. Bu, inancın ıza göre ister Tan rı, ister doğa tarafı ndan
YAŞAM BAŞARISININ TEMELLERi: BiLGi VE BECERiLER 57

verilen deyin, bu kapasite nedeniyle insanoğlunun donanım şek­


li eşi benzeri bulunmayan zenginliktedir.
Evet, bilgisayarın donanımı gibi bizim sin i r sistemimizin de
böyle bir donanımı var. Bilgisayarların bir de 'yazıl ı m' kısmı var.
Bilgisayarın donanımını, değişik işlem programları yükleyerek kul­
lanabilirsiniz; bu programlar sayesinde yazı yazabilir, grafik çize­
bilir, sunumlar hazırlayabilirsiniz. Peki, bizim beynimizin prog­
ramları da var mı? Şimdi de bunu görelim:

ÖGRENMEYE VE KEŞFETMEYE PROGRAMLANMIŞ


OLARAK DOGARIZ
Bir bilim adamı olarak kanaatim odur ki, biz i nsanlar kesinlikle
belirgin bazı programl arla donatılmış olarak doğuyoruz. En belir­
gin gözlemlediklerimden biri, 'merak etmek ve keşfetmek prog­
ramı.' Ne demek istediğimi, çevresinde küçük çocuklar bulunmuş
herkes bilir. Çocuk daha konuşmadan, gözleriyle soru sormaya
başlar. Konuşmasına başlamasıyla birlikte sorular söze dökülür.
Bunlar, önce tanıma sorularıdır: "Bu ne?", "Şu ne?" Daha sonra
sebep sonuç soruları sormaya başlar: "O niye düştü?", "Adam ni­
ye bağırdı?"
Her çocuk, potansiyel bir filozof ve bilim adamı olarak doğar.
Ama bu potansiyel çok kırılgandır; beslenip korunmazsa altı-yedi
yaşında sönmeye ve kırılmaya başlar.
' Köstekleyen Aile' ortamında büyüyen S umru, altı-yedi yaşın­
da soru sormamayı öğrenmeye başlayacak, kend i özüne güvenini
kaybedecek ve kendi yaşamı n ı n direksiyonuna başka birinin otur­
masını doğal karşılamaya başlayacaktır. Böyle bir aile ortamın­
da yetişen Sumru, evlenince, yaşamı n ı n direksiyonuna kocasın ı n
oturmasını ister v e bekler. Daha sonra Sumru'nun çocuğu oldu­
ğunda, Sumru da kocasıyla beraber yen i doğan bebeğinin yaşa­
m ı n ı n direksiyonuna geçer. Ve böylece ilginç bir kuşaklararası ak­
tarım dizisi oluşur: Gönlünce yaşayamadan çocukların ı n yaşamını
58 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

yönetme d u ru munda olan an ababalar kuşağı. Şaşkın, m utsuz, ne


yapacağını bil meyen, çocukl arının başarılı olmas ı n ı isteyen, bunu
başarmak için çocuklarını daha çok ezen, baskı altına alaı , öfke­
li anneler ve babalar.
' Destekleyen Aile' orta m ı nda büyüyen Pınar, soru sorarak ve
soruları n a yanıt a larak kendini ve dünyayı keşfetmeye başlayacak,
bu süreç içinde özgüveni ve özsayg ısı gel işecek ve farkı na varma­
dan yaşamının direksiyon unda olmanın sorumluluğunu almaya
başlayacaktı r.
Hepimiz bir pota nsiyelle doğ uyoruz! Sorun, hangi ortam­
da yetiştiğimizde yatıyor. Gelişmeyi ' Köstekleyen Aile' orta m ı n­
da, çocuğun i nsan olarak geti rdiği donan ı m ve yazı l ı mla ilg ili ko­
yu bir cehalet ve onun pota nsiyeline saygısızlı k vardır. Aıababa
çocuğu kend ilerine benzetmek için onu kalıplamaya çalışır; çonı­
ğun kend i n e özgü yeteneklerin i görmez bile.
Gelişmeyi ' Destekleyen Aile' ortamı nda, çocuğun insan ola­
rak geti rdiği donanım ve yazı l ı m la ilgili bilgi ve çocuğun geti rd iği
potansiyele ilgi, hayranlık ve sayg ı vardır. Anababa çocuğu kendi
yetenekleri ve ilg i si yön ü nde geliştirmek ister.
Şimdi gelelim beyn i n çalışma tarzına. Biri ders çalışrrak için
rnasasına oturduğu zaman, okuduğu, duyduğu, gördüğü bil­
gileri Kısa Süreli Bellek'te 2 ile 400 m i lisaniyelik süre içir de kü­
rneler ve bu bilgileri ve Uzun S üreli Bellek'e g önderir. Kısa Süreli
Bellek'in kapasitesini ne kadar etki li biçimde kul l anırsa bilgi, o
denli etkili biçimde Uzun Süreli Bellek'te arşivlenir. Çocuk da, sı­
nav zam a n ı gelince, Uzun Süreli Bel lek'te arşivlenmiş olan bilgiy­
le sın avda sorulmuş soruları yanıtlar.

ÇOK ÇALIŞMAK MI, ETKİLİ VE VERİMLİ


ÇALIŞMAK MIP
Çok çalışmak demek, etkili ve veri m l i çal ı ş m ak demek değildir.
Etkili ve verim l i çalışmak, bilinçli bir biçimde çalışmayı geıektirir.
Bir örnekle ikisi a rasındaki farkı açı klayayı m :
YAŞAM BAŞARISININ TEMELLERi: BiLGi VE BECEER/LER 59

i ki zengin düşün ü n ; bun ların h e r i kisi de bul u rnduklarr kente b i r


kitapl ı k armağan etme k istiyor. P araları v e g ü ç l Eeri, istedikleri bü­
yükl ükte bir kita p l ı k açılmasına olanak sağl ıyor. I Kolları sıvayı p işe
koyuluyorlar . Önce, gelin bu kişilere birer isi m VEereliııı : Biri n i n adı
' Bay Çok Çalışan' diğerinin adı d a ' Bay Etkili Ç a l ı * a n ' olsun.
' Bay Çok Çal ışan', şehrin ulaşılabilir güzel b i rr semti nde büyük
bir arazi üstüne çok b üyük bir kitaplık binası i nşc:a ettiriyor ve g ü ç­
lü bir bütçe ayırarak kitap alım l arına b aş lıyor. D>iyelim, yen i Tiirk
a lfabesi n i n kabulün den sonra Türkiye'de ç ıkarn bütün kitapları
topl amaya başlıyor.
' Bay Etkili Çalışan' da kentin yine gözde ola n başka bir semtin­
de, yi n e b üyük bir arazi üstüne büyük bir kita p l ı ı k inşa ettiriyor ve
o d a kitap alımı için yüklü bir para harcayara k Yıeni Türk alfabesi­
nin kabu l ün den sonra çıkan bütün kitapları top ı luyor.
' Bay Çok Çalışan', kitaplığı öbür kişiden d a h .a önce bitirip h iz­
m ete sunmak için geceli g ü ndüzlü i nsanları Ç a ıl ıştı rıyor ve i nşaa­
tı erkenden bitiriyor. Kamyonlar dolusu kitapl aı r g eceli gü ndüzlü
taşı n arak kitaplığın raflarına diziliyor ve gerçekt:en de öbür kitap­
l ı ktan önce kentl ileri n h izmeti ne açı l ıyor.
Kentl iler kita pl ıktan kitap almak içi n g el d i k l e!rinde, kitapl ı k g ö ­
revli leri kitabı bulmakta b üyü k zorl u klar çekiyo ırla r. Kitaplar kam­
yon l arla gelip raflara yerleştirilirke n herh a n g i b iir düzene uyu l m a ­
m ı ş olduğu için, istenen kitabı bulmak tama rn�n tesadüflere kal­
mış oluyor. Bir kitabı bulmak bazen g ü nler hcııt ta h aftalar a l d ı ğ ı
i ç i n kentli yavaş yavaş bu kitaplığa gitmekten Vazgeçiyor v e öbür
kitapl ı ğ ı n açıl masını beklemeye başlıyor.
' Bay Etkili Çalışan', kitaplar yerleşti ril i rke n h�r kitabın belirli bir
d üzen içinde sistem e kayd ı n ı geçiriyor; böyl ec� kitabın yazarı, ya­
yı n evi, basıldığı yıl, h a n gi konuda olduğu, kaç b ölü mden oluştuğu
ve kaç sayfa olduğu kita p l ı k sistemine kayded i l iyor. Ancak bu kayıt­
tan sonra kitaplar ko n uları n a göre beli r l e n miş r'.ıfl a ra konu luyor.
Kitapların kaydı tamamlanıp raflara konu l cju ktan son ra ' Bay
Etki l i Çalışan' kita p l ı ğ ı n ı kentl ilerin hizmetin e açıyor. Kitaplıktan
kitap a l m a k için g � Jen biri ki tabı n ya d a yaza rın a dını verince ki-
60 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

tap hemen bulun uyor. Belirli bir konuda kitapları incelemek iste­
d i ğ in i söyleyen olduğu zaman da görevliler onlara yardımcı ola­
biliyor. Bir süre sonra kitaplığa g itmek isteyenler çoğaldığında da
' Bay Etkili Çalışan'ın kitaplığı daha d a işlevsel hale geliyor. 'Bay
Çok Çalışan'ın kitapl ığı ise o kadar emek ve paraya rağmen, i şlev­
siz kaldığından başarısız oluyor.
'Bay Çok Çalışan' nerede h ata yaptı? Çok çal ışmak isteyen öğ­
rencilerin yaptığı h atanın aynısını yaptı !
Kamyon kamyon gelen kitaplar önce kitaplığın önişlem ofi­
sine geldiler; bu, beynin Kısa Süreli Bellek'i demekti r. 'Bay Çok
Çalışan' önişlem ofisinde çalışanlara, "Gelen kita pl arı depoya ça­
bucak a ktarı n ! " dedi ve onlar da gelen kitapları süratle depodaki
raflara aktard ı lar. Ama bir düzen yoktu.
Öğrenci de okuduğu bilgiyi, öğreneyim diye hemen ezberle­
meye, olduğu gibi Uzun S ürel i Bellek'e aktarmaya çal ışır.
'Bay Etkil i Çalışan' i se kamyon dolusu gelen her bir kitaba,
ön işlem ofisinde teker teker emek veri l mesini istedi . Kitaplar sın ıf­
lan acak, her b i ri gözden geçirilecek ve sistem içinde yeri ni ve an­
lamını bulduktan sonra depodaki rafa gidecekti. Öyle yaptı lar.
Kentli n i n kitapl ığa gelip kitap istemesi, sı nav zamanı n ı göste­
rir. Kitaplığa gelip her kitap i steyen, sınavdaki her bir soru gibidir.
Öğrenci sorunun kendisinden ne istediğini anladığı zaman, han-

"Bay Çok Çalışan " "Bay Etkili Çalışan "


YAŞAM BAŞARI SININ TEMELLERi: BiLGi VE BECERiLER 61

g i kita b ı n istendiğini bilen b i r kita p l ı k görevlisi g i bidir. Eğer kitap­


l ı k bir d üzen i çinde kurulmuşsa, i stenen kitabı hemen bulabil i rsi­
niz. Eğer öğrenci etki l i ve verim l i bir biçimde çalışm ışsa, soru n u n
yanıtı n ı oluştura n bilg iyi h e m e n bulabilir. Böyle b i r düzen yoksa
soru n u n yanıtını bul ması tesadüflere kalm ıştır ve bildiği niz g i b i
h i ç b i r başarı tesadüf değildir.
Demek ki kitaplığın başarısı, o kita plığın önişlem ofisinin da­
ha kita p l ı k kurulu rken nasıl çalıştığına bağ l ı . Bir öğrenc i n i n de sı­
navdaki başarısı, derse çalışırken Kısa S üreli Bel lek'ini nasıl kullan­
dığına bağlıdır. Kısa Süreli Bel lek'i nasıl kullanacağını bil mek, ba­
şarı n ı n s ı rrıdır.
O zam an akla şu soru gel iyor: Bir öğrenci ders çalışırken ve sı­
n av zam a n ında Kısa Süreli Bellek'ini etki l i bir biçimde nasıl kulla­
nabil ir?
Bu soru n u n yanıtı n ı araştırırken karşımıza i ki temel boyut çı­
kar:
1 . Biri nci boyut, ders çalışı rken kon u n u n nasıl çalışı l acağı ve
inceleneceğiyle i l g i l id i r. (Ders çalışma stratejisinden ancak
kısaca söz edeceğim; çünkü bu kitap a n n e ve babalar için
yazı l m ıştı r, sınava girecek öğrenciler için deği l . )
2 . ikinci boyut, doğrudan anababaları ilgilendirir: Kısa S üreli
Bellek'i tam kapasiteyle çalışmaya hazır tutmak.

DERg ÇALIŞMA gTRATEJİLERİ


Öğrenci leri i lg i lendiren ders çalışma stratejilerinden, yukarı­
d a bel irttiğim gibi, çok kısa olarak söz edeceğ i m . Etkil i ve veri m l i
ders çalışma stratejisi olarak kısaca şunları söyleyebi lirim:

1 . Öğrenci, neyi niçin öğrenmek istediğini iyice düşünsün ve


b u konuda açık seçik bir fikri olsun . " Ben 'ne' çalışıyorum
ve 'niçin' çalışıyoru m?" sorusu n u n ya nı tı nı açık seçik bilsin.
N için çalışacağına ve ne çal ışacağına kara r vermiş bir öğ­
renci, şu soru lara kendi kafasında y a n ı t bulm uştur:
62 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

.. Ne zaman çalışmalıyı m?
.. Ne kadar çalışmalıyım?
.. Nereden, yani hangi kaynakları kullanarak çalışmalıyım?
• Nasıl çalışmalıyım?
.. Hangi aralıklarla tekrarlamalıyım?
Bu soruların yanıtı n ı onun için siz verirseniz hiçbir işe ya­
ramaz. (Unutmayın, taşıma suyla değirmen dönmez!) Bu
soruların yanıtlarını onun kendisi nin bulması gerekir. Siz sa­
dece yardımcı olabilirsiniz.

2 . Okuduğu her konunun anlamını kavrasın. Çalışma, kon u


odaklı olmalı; başka bir ifadeyle öğrenci aynı konuyu üç­
dört farklı kitaptan okumalı ve o konunun farklı boyutlarda­
ki ayrıntılarını öğrenmeli. Bazı öğrenciler, aynı konu elinde­
ki birkaç kitapta birden işlendiği halde önce birini alır, baş­
tan son a okur, bitirir. Daha sonra i kinci kitabı alır, baştan so­
na okur, bitirir ve böylece üç-dört kitabın her birini teker te­
ker okur. Bu, verimli bir çalışma yol u değildir. Çünkü böy­
l e olduğunda, konunun farklı boyutlarının ayrıntılarını kav­
rayamaz.
Aynı konuyu değişik kitaplardan çalışmak daha verimli­
dir. Her bir konuyu, bir kitabın kitaplıkta arşivlenmesi gibi
düşünmek ve böylece okuduğunun anlamını kavramak ge­
rekir. H atırlatalım, her bir kitap, kitaplığın önişlem ofisinde
çok değişik boyutlarda kodlanmakta ve a rşivlen mekteydi:
yazarın adı, kitabın adı, yayınevinin adı, basıldığı yıl, kitabın
konusu, kaç bölü mden ve kaç sayfadan oluştuğ.u gibi.
3. Daha önce arşivlediği ve depoladığı bilgi lerin orada olup
olmadığını ara sıra yoklası n .

4. Yeni bir konuya başlamadan önce, bu konudan önce gelen


temel kavramları şöyle bir gözden geçirsin ve şimdi öğren­
mekte oldukları ile daha önce öğrendikleri a rasında ilişki kur­
sun.
YAŞAM BAŞARISINıN TEMELLERi: BiLGi VE BECERiLER 63

l<ISA SÜRELİ BELLEK'İN TAM


KAPASİTEYLE KULLANILMASI
Şimdi geleli m anababayı ilgilendiren kısma: Kısa Süreli Bellek' i
t a m kapasiteyle kullanabilmek, işin en önemli yönü; çoğu ana­
baba, bunun ne kadar önemli olduğunun farkında bile değildir.
Çok kısa zaman dilimi içinde çok süratli çalışan Kısa Süreli Bellek,
öğrenirken ve sınavda sorulara yanıt verirken mutlaka kullanmak
zorunda olduğumuz bir şey. Kısa Süreli Bellek olmadan gördüğü­
m üze, işittiğimize, okuduğumuza, hiçbir şeye anlam veremeyiz.
Sınavda hiçbir sorun u n yanıtını doğrudan Uzun Süreli Bellek'ten
alıp sınav kağıdına a ktaramayız; mutlaka Kısa Süreli Bellek'i kul­
lanmamız gerekir. O nedenle Kısa Süreli Bellek'i tam kapasiteyle
kullanmak, etkili çalışmanın vazgeçi lmez koşuludur.
Kısa Sürel i Bellek'in kapasitesini düşüren ve bu nedenle etkili ve
verim l i çalışmayı engelleyen en temel etmenler kaygı, stres ve pa­
niktir. Ö nce şunu bel i rtmek istiyorum: Bir dereceye kadar kaygılı
olmak, stres hissetmek kişiyi dikkatli bir şekilde çalışmaya hazırlar.
Buna, dinamik gerilim ya da yaratıcı stres adı verilir. Bir vizyon be­
lirlemenin yol açtığı stres, o vizyonu önemsemekten oluşan kaygı,
kişi kendine güveniyor ve i nanıyorsa onu eyleme geçirir ve başa­
rıya götürür. Ama kişi kendini çok baskı altında hissediyorsa, o za­
man verimli ve etkil i çalışma yetenekleri n i kaybetmeye başlar.
Anne baba olarak, çocuğunuzun kaygı, stres ve panikten za­
rar görmesine engel olabilirsiniz. Bu ü ç önemli noktaya kısaca bir
göz atal ım:

Kaygı
Kısa Süreli Bellek'in kapasitesin i etkileyen en belirgin etmen­
lerden biri kaygıdı r. Kaygı ne kadar büyükse, Kısa Süreli Bellek'in
kapasitesinden o kadar çok pay alır. N ihat Bey'in oğlu Timuçin
ne kadar kaygılı ise, dersin başına oturduğu zaman Kısa S ü reli
Bellek'ini o derece verimsiz kullanacaktır. N i çin? Çünkü kaygı,
Kısa S üreli Bellek'te sürekli kal ı r ve onu meşgu l eder.
64 BAŞARIYA GÖTÜR sN AiLE

Örneğ i n N i h at Bey, oğlu Timuçin'in yan ı nda, "Bak Tülin Ab­


la'nın başına gelenleri gördün, aklına başına a l m azsan, aynı şey se­
nin de başına gelir! " diyorsa; a n nesi, "Komşumuz Cafer Bey'i n oğ­
lu üç sene önce tıp fakültesine girdi, h aydi oğlum bizi onl ara karşı
mahcup etm e ! " d iye kon uşuyorsa; mahallenin bakkalı, Ti muçi n'i
gördüğünde, " Hayd i baka l ı m aslan ı m, mahallemizin yüzünü sen
güldür!" d iyerek destek(!) veriyorsa, Timuçin kaygılanır. Bu kay­
gı 24 saat onunla birl i ktedi r. Timuçin uyurken bile kaygı l ı rüya­
lar görür.
Ti muçin'in kayg ısının, çok büyük değil, yal nızca 2 'bit' büyük­
lüğünde bir kaygı olduğunu varsaya l ı m . Ortalama 7 'bit' kapasi­
teye sahi p olan Kısa Süreli Bellek, 2 'bit'i kaygıya tahsis edi ldiği
için işlemez hale gelir, geriye 5 'bit'lik bir ka pasite kalır.

Stres
Kaygı, stres doğurur. Stres, kişi n i n iç organları n ı n çalışma tarzını
ve kasları n ı etkiler. Stresli kişi n i n ka lbi tam veri mli atmaz, h iıtta stres
ka n damarları n ı büzer, daraltır ve bu nedenle kaygı l ı ve strf'sli kişi­
nin beynine bol kan gitm ez. O nedenle beyi n tam beslenemez ve
görevini tam olarak yerine getiremez. Bağırsaklar, ci ğer, tü m solu­
num sistemi, böbrekler, kısaca bütün iç organlar stresten etki lenir.
T i rnuç i n ' i n stresinin de Kısa Süreli Bell ek'te 2 'bit'lik bir kapasite
kaybına yol açtı ğ ı nı varsayalım; kalan 5 'bit'lik kapasite şimdi 3
'bit'e d üşecektir.

Panik
N ihat Bey'i n öfkesi, an nesını n konuşması, bakka l ı n sözle­
ri Timuçin 'de bazen paniğe neden olur. S ı nav günü nde, sı nav
süresince pa n i k hat safhaya gelir. Öyle anlar olur ki kişi, ken­
di adını dahi h atırlayamayacak hale gelir. S ı n avdan önce söyle­
nen imalı bir söz, sert ya da g üvensizlik ifade eden bir bakış, sı­
nav kapısına kadar getirmeler, okun muş pirinç yutturmalar, du­
alar ve o kuyup üflemeler çocuğu daha da çok paniğe sü rükler.
Timuçin ' i n 3 'bit' kalan Kısa Süreli Bellek kapasitesinden 2 'bit' i n i
YAŞAM BAŞARISININ TEMELLER!: BiLGi VE BECERiLER 65

DERS ÇALIŞIRKEN

Panik
Stres
Kaygı USB

Kısa Süreli Bellek Uzun Süreli Bellek

USB

Kısa Süreli Bellek Uzun Süreli Bellek

de panik ve zavallı çocuk sınav boyunca ancak geri kalan 1 'bit'lik


bir kapasiteyle sorulara yanıt vermeye çalışır.

Timuçin, kendine güveni eksik, kaygılı, stresli ve pan iktey­


ken, Emre adını vereceğimiz bir başka öğrencinin, sakin ve ken ­
dine güvenen bir halde olduğunu düşünelim. Emre, Kısa Süreli
Bellek'inin tüm kapasitesini kullanarak sınavdaki soruları yanıtla­
yacak ve Timuçin' den daha başarılı olacaktır.
Şöyle bir durum düşünün: Timuçin, babasının ve annesinin
korkusuyla, kaygı ve stres içinde, günde 6 saat çalışarak sınava
hazırlanmış olsun. Tüm yıl kendini sıkıp çalışarak sınav gününe
BGA 5
66 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

S I N AVDA

Kısa Süreli Bellek Uzun Süreli Bellek

Kısa Süreli Bellek Uzun Süreli Bellek

kadar, Uzun Süreli Bellek'inde bilgi bi rikti rmiş olsu n . Kolaylık ol­
sun diye bu bilginin m iktarını 500 sayısıyla ifade etmek istiyoru m .
( B u sayıyı 'bit' olarak düşünm eyin; sadece m i kta r bil diren b i r sa­
yı olarak düşünün.) Timuçin'in takip ettiği strateji, 'çok çalışma'
stratejisi olmaktadır.
Başka bir evde Emre, 'etkili ve verimli çalışma' stratejisin i kul­
lan arak, g ünde iki saat çal ışmış ve o da, 500 sayısıyla ifade edebi­
leceği m iz bilgi biri ktirmiştir.
Sınava g i rdikleri nde, sınav ortamına getirdi kleri bilgi bakımın­
dan aslında Timuçin ve Emre eşittir. S ı n av süresi 3 saattir. Timuçin,
çalışması etkil i ve verim l i olmadığından, kapasitesinin çoğunu kay-
YAŞAM BAŞARISININ TEMELLERi: BiLGi VE BECERİLER 67

gıya, strese ve paniğe kaptırmıştır. Geriye kalan a ncak 1 'bit'lik bir


Kısa Süre l i Bellek kapasitesiyle çalışmak zoru nda kalmış ve depola­
dığı 500 bilginin a ncak 1 20'sirıi üç saatlik sınav süresi içinde cevap
kağ ı d ı n a a ktarabilm işti r. Sınav bitti kten son ra Timuçin'in d uygusu
şudur: " H epsini b i liyordum, tutuldum kal d ı m ! 3 saat yerine 6 saat
versel erd i, soruların hepsini yapard ı m ! "
3 saatlik sı nav süresi nce Emre etkili v e veri m l i çalışma alışka n l ı­
ğ ı n ı uygulamış ve 500 bilginin tüm ü n ü sınav kağıtl arına aktarmış
ve a ktarma bittikten sonra da bir d e gözden geçirme yaparak Vf'r­
d i ğ i yanıtları n doğruluğundan e m i n olmak istem iştir. Sınav bittik­
ten sonra Emre'nin duygusu şudur: "iyi hazırl a n m ı ştı m, herhan­
g i b i r sürpriz durum ortaya çıkmadı, beklediğim gibiyd i . Ç o k iyi
son uç bekl iyoru m . "

Bu raya kadar paylaştı klarım ızı özetleye l i m :


Bu raya kadar söylenenlerden çıka racağ ımız dersler şunlar:
1 . Öğrenci n i n ken d i yaşam ı n ı n d i reksiyo n und<ı o l d ı ı t] ı ı rı u
bilmesi, onun başarısı için vazgeç i l m ez b i r bili nçti r
2. Kendi yaşa m ı n ı n d i reksiyonu n d a olan kiş i n i n, nereye g it-·
mek istediğini bil mesi gerekir.
3 . Kişi gitmek istediği yere n için g itmek istediğini bil mel i d i r;
burada o n u n n iyeti söz kon usudur. Kişi n i n niyeti, :ı n u n
h edefini belirler.
4 . N iyet tek başı n a kişiyi başarıya u laştı rm az, bu n iye1i vnşa
m a geçirmek için gerekli bil giyi edin mek ve edirıilr>n bilgi
y i uygu l ayacak beceri leri geliştirmek gere ki r.
5. D i reksiyona geçen kişi n i n arabasını tanı ması ve bil mesi
gerektiği g i bi, başarılı olmak isteyen öğrenci n i n de kendi
ni ta nı ması ve beyn i n i n nasıl çal ıştı ğ ı n ı bil mesi gereki r
6. insan beyn i n i ça lıştıran şey, kişin i n istek ve şevkidir. Bu
şevkin de kırılmaması gerekiyor.
7. Beyi n, Kısa Süreli Bellek ve Uzun Sü reli Bellek olmak (izerr>
i k i kademeli olara k çalışır.
68 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

8. Kısa Süreli Bellek, küçük kapasiteli ama çok hızlı çalışır ve


hem öğrenme esnasında hem de sınav sırasında tüm bil­
giler Kısa Sürel i Bellek'ten geçmek zorundadır.
9. Etkili ve verimli çalış mayı etkileyen iki temel etmen var­
dır: Bunlardan biri çalışma stratejisi, diğeri de Kısa Sürel i
Bellek'iıı t ü m kapasiteyle kullanımı.
1 O. Kaygı, stres ve panik, Kısa Sürel i Bellek'in kapasitesini kü­
çültür ve verimli çalışmayı olanaksız kılar.

Şimdi geldiğimiz nokta şu oluyor: Çocuğunuza etkil i ve verim­


li çalışması için çalışma strateji leri veremeyebili rsiniz, ama onun
kaygı, stres ve paniğe kapılmadan kendi yaşamı n ı n d i reksiyonu­
na geçmesine olanak sağlayabilirsiniz.
Nasıl mı?
Başarıya giden yolda çocuğunu destekleyen bir aile ortam ı
oluşturarak!
'"Başarıyı destekleyen aile' ortamını nasıl oluştururum?" so­
rusunun yanıtını öğrenmek istiyorsanız, lütfen okumaya devam
edin. ..
5

Destekleyetı ve Köstekleyetı
Aile Ortamı

Başarılı insanların hedefleri vardır,


nereye gitmek istediklerini bilirlPr

Başarılı insanlar üzerine yapılan bilimsel i ncelemeler, onların


bazı özelli klere sahi p olduğunu göstermiştir. Başarısız insanlarda
pek görülmeyen, ama başarılı insanların çoğunda görülen bu te-·
mel özellikler nelerdir ve nasıl geliştirilebilir? Bir göz atalım:

Başarılı i nsanlarda başarma isteği, h evesi, ş e vki vardır.


Başarı l ı insanlar çalışmaya başlarken boyutlu bir kaygı, stres,
panik yaşamazlar; istek, heves, şevk duyarlar.
Çocuğ un uzun başarma isteğini, hevesini, şevkini nasıl canlan-
d ı rabilirsiniz?
ilk yapacağınız şey, çocuğunuza saygı duymaktır.
Ne demek çocuğa saygı duymak?
Çocuğunuzun olduğu her ortamda onun sınırlarına ve sorum­
luluklarına saygılı olun. Onun yerine karar vermeyin . O kon ı ı ştı ı­
ğu zaman dinleyin. Onun düşünce ve duygularını yargılamayı n .
anlattığı olayları onun gözüyle görmeye çalışın.
Böyle davrandığınızda, 'Destekleyen Aile' ortamı yaratmış
olursunuz. 'Köstekleyen Aile' ortamında ise çocuğun sınırlarına
ve sorumluluklarına saygı duyulmaz, çünkü çocuğu n sınırları ve
sorumlulukları olduğunun dahi farkına varılmaz.
70 BAŞARIYA GÖTÜREN Ai L E

Örneğin T i m uçin odası n ı n kapısını kapatmış çalışıyorken, ba­


bası l'\l i hat Bey, kapıyı vurm adan i çeri gi re r ve asık s uratla şöy­
le oğlu n a ve etrafa b i r göz atar. Çocuğun m asasını n üstü nde b i r
dergi görür v e çocu ğ u n a m er h a ba demeden, "Ne a rıyor b u der­
gi b u rada? Ders i n e çalışaca ğ ı na, dergilere bakarak mı zama n ı n ı
geçiriyorsun ? " der. Timuçin'in ağzını açıp cevap vermesin e fı r···
sat vermeden, " D e rsten başka b i r şeyle i l g i l e n m e ! " d iyerek kapıyı
sertçe kapatıp çe k i p g ider.
Bu davranışıyla N i h a t Bey, oğlu Tim u ç i n ' i n s ı n ırları n a saygısız­
l ı k e t m iştir. Oğl u n u n oda s ı n ı n kap ı s ı n ı çalıp ondan izin almadan
paldır k ü l d ü r içeri girmiştir. Oğl u n u n m<ısas ı n ı n ü st ü n d e gördü­
ğü dergiyle i lg i l i k o n u ş m a l a rı da o n u n soru m l u l ukların a gösteril­
m i ş bir saygısızlıktır.
Bu tü r davra n ı ş l a r devam ettiği sürece, Timuçin bu evde ders
çalışma şevk i n i gitti kç e kaybeder, kendisi ni, dışarıdan k u m a n d a
edilen b i r robot g i b i görm eye başlar.
' Destekleyen Ai le' tavrı i ç i n d e olsaydı, Nihat Bey, Tirn u ç i n ' i n
odasın a gi rmeden ö nce kapıyı t ı klatır v e " S a n a b i r merhaba de­
mek istiyorum oğ l u m g i re b i l i r m i y ı m ? " diye sorardı . içeri gi rdi k
, ­

ten sonra da, o n u n başı n ı okşar, "Zor b i r devrede o l d u ğ u n u bi ­


l iyoru m , s a n a güve n i m tam, e l i n de n gele n i n en iyi s i n i yapmaya
gayret edeceğ i n i biliyoru m ; s ı n av sonucu n e o l u rsa olsun, sen i n ­
le g u ru r d u yd uğ u m u v e s a n a i na n c ı m ı h i ç b i r zam a n yitirmeyece­
ğim i b i l m e l i s i n , " de r d i M a s a n ı n üzerindeki derg iyle ilgili bi r şey
.

söyleme gere ğ i n i d uymazd ı ; ç ü n kü Tiımı ç i n ' i n a ra s ı ra dergiye


bakma isteğini saygıyla karş ılardı .
Şu g e rçeği akl ı n ızdan h i ç çıka rm ayı n : Sizin çoc u ğ u n u z evre n ­
de tektir v e rnuhteşern bir potansiyelle doğm u ştur. Çocuğunuzla,
çiftçi n i n yetiştird i ğ i ağaçla k u rd u ğ u ilişki gibi bir i lişki k u ru n .
C i ftçi, a ğ a c ı n özü n ün n e o l du ğ u n u b i l i r ve o öze saygı s ı vardir.
Çiftçi o özün gelişmesi iç.in uygun ortarri h a z ı rlar. Çiftçi e l ma ağa­
n n ı m uz ağacı yap m aya ç a l ı şm az; el m a ağacı n ı n e n çok meyve
veren e l m a a ğ acı ol m as ı için ortam h az ı rlar. Ortamı n ı b u l a n e l m a
acıan, olabilece ğ i n i n e n iyi s i o l u r v e o n a göre m eyve verir.
DESTEKLEYEN VE KÖSTEKLEYEN AiLE ORTAM! 71

Çocukları oyun oynarken hiç seyrettiniz mi? Kendi i stedikle­


ri oyun u oynayan çocuklar cıvıl cıvıldır, istekle ve şevkle oynarlar.
Oyunu n kendisinde, onlara heyecan verecek her şey vardır.
Çocuklar böyle cıvıl cıvıl oynarken, büyükler etraftan karışma­
ya başlayıp, " Ş u n u şöyle oynayın ! Bunu böyle yapı n ! " demeye
başlarlarsa, tüm şevkleri gider ve oyun oynama heveslerini kay­
bederler. Çocuğun potansiyeline önem verin; "Elma çocuğu ",
"muz çocuğu" yapmak için uğraşmayın .
Diğer yandan, çocukların oyu n u n a sayg ı l ı büyü kler onlarla
birlikte oynamak istediğinde, çocuklar daha da şevke gelerek bü­
yüklerle birlikte oyun l arın a devam ederler.
B u son örnekten öğrendiğimiz ne? Çocuklar oyu n oynamaya
kendil iğinden isteklidir ve dışarıdan karışılmazsa şevkle, coşkuyla
oynarlar. Büyükler onların oyunun bir parçası olabilirler, yeter ki
çocu klara ve onların oyu n larına saygılı olsunlar.
Çocuğunuzun kendisini, yaşamını, ilişkilerini keşfetme ça­
basına ve bir şeyleri deneme yan ı l m a yoluyla bulmasına sayg ı l ı
olun. O n u n , kendi yaşamı n ı n direksiyonu n a oturmasına izin ve­
rin . Yaşamının direksiyonuna oturduğunu hisseden çocuğunuzda
heyecan, istek, şevk artması göreceksiniz.
Geçen bölümde verilmiş olan ' Köstekleyen Aile' orta m ı n da ye­
tişen Sumru ve 'Destekleyen Aile' ortamında yetişen Pınar örneği­
ni hatırlayın. 'Köstekleyen Aile' ortamında Surnru'nun sınırları ve
rnrurnlulukları çiğnenirken, gelişimi ' Destekleyen Aile' de, Pınar'ı n
düşünce ve duygularına saygı vardı.

Başarılı insanların h edefleri vardır,


nereye gitmek istediklerini bilirler
Çocuğunuzun yaşam başarısına önem veriyor ve yaşam başa­
rısını aklınızda tutarak onunla konuşuyorsanız, dikkatle d i nleme­
ye başladığı n ız zaman onun gönliinün m u radının ne olduğunu
ar.lamaya başlarsınız.
Kimi çocuk, daha küçükken ren kleri, desenleri, şekilleri sever v e
ona ilgi göstermeye başlar. Bu çocuklar çizmekten, boyamaktan
72 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

hoşlanırlar. Bunlar yavaş yavaş m i marlık, iç m i m arlık, desinatörlük


ve güzel sanatların belirli yön lerine doğru ilgi geliştirmeye başlar­
lar. Başka alanlara zorlandığında mutsuz ve başarısız olan bu kişi­
ler, kendi alanlarında çok yaratıcı ve dolayısıyla mutlu olurlar.
Her çocuğun, kendisinin yapmak istediği şeyler hakkında ha­
yalleri ve umutları vardır. Bu hayalleri ve umutları küçümsemeyin,
bu nedenle onları yargılamayın . B u h ayal ve u mutların gerçekçi
olmasına ve her yön üyle ortaya çıkarılmasın a yardımcı olun.
"Çocuğumun hayallerinin ve umutları n ı n gerçekçi olmasına
ve o n ları bulup açığa çıkarmasına nasıl yardımcı olabilirim?" so­
rusunu soruyor olabilirsiniz. Bir örnekle anlatayım :
'Köstekleyen Aile'nin reisi olarak N ihat Bey, Timuçin'e, "AB'ye
girme süreci içi n de uluslara rası ticaret önem kazanacaktır; o ala­
na yönel ! " der ve bu kon uda başka bir şey söylemez. Oğlu için
düşünmüş taşınmış, en iyisini bulmuştur. Oğlunun sözün ü dinle­
mesin i bekler. Timuçin'in, "Ama baba ben h u kukçu olmak istiyo­
rum ! " g i bi sözlerin i ya cevapsız bırakır ya da, "Bu yaşında sen ne
bilirsin ki? Kendi başına karar verme; babanın sözün ü dinle, son­
ra pişman olursun!" der.
Nihat Bey 'Destekleyen Aile' n i n tavrı içinde olsaydı, yukarıda­
kinden farklı davranırdı. Ö nce oğluna, "Hayal ettiğin, gönlünden
geçird iğin bir meslek var mı?" diye sorardı. Timuçin 'in, "Ben h u­
kukçu o l m ak istiyorum!" dediğini varsayalım.
N ihat Bey, " Öyle m i oğlum? Ne güzel, ne olmak istediğin ko­
nusunda düşünmüşsün," diyer.ek konuya girer ve bu konuyu du­
yarlı bir biçimde geliştirirdi. " Hukukçuluğun seni çeken özellikle­
ri neler?" diye sorarak Timuçin'in iç dünyasını paylaşmasın ı sağ­
lardı. " i nsanların hakkının yenmesini istemiyorum, ben insanların
hakkını koruyacağı m ! " diyen Timuçin'i bir kez daha hak ve adale­
te verdiği değer için över ve konuşmaya şöyle devam ederdi:
"Hukukçu olarak avukat olabilirsin, yargıç olabilirsin veya sav­
cı olabilirsin; sen i n gönlünden ne olmak geçiyor?"
"Ben, avukat olmak istiyorum."
"Hiçbir avukatla, mesleği hakkında konuştun mu?"
DESTEKLEYN VE KÖSTEKLEYEN AiLE ORTAM! 73

"Hayır! Tan ıdığım a�ukat yok."


"Peki, ben seni tanışlırsam, onunla gidip konuşur musun?"
"Tabii konuşurum, ÇDk iyi olur."
"Peki oğlum, avukata sormak istediğin ü ç soru düşün, onları
yaz. Ben bir avukat arka:::l a şım ı n sen inle 1 5-20 dakika konuşması­
n ı sağlayacağı m . Daha 10nra seni nle tekrar bir durum değerlen­
dirmesi yapa l ı m . "
Timuçin böyle bir konuşmanın arkasında, babasının kendisine
verdiği önemi ve sevgiyi hissederdi. Babası kendisine önem ver­
mekte ve sevmektedir; ama bu sevgiyi sınırlarına ve sorumlulukla­
rı na saygılı biçimde yapmaktadır. Tim uçin böylece kendisi nin de­
netlendiği ve boynu n a bir yular takılarak belirli yönlere çekildiği
duygusuna kapılmazdı.
Babasının arkadaşıyla kon uştuktan sonra Timuçin avukat ol­
m a fikrinden vazgeçebilrdi; bu kararını babasıyla kuşkusuz payla­
şırd ı . Böylece, Tim uçin çin bir ömrün kalitesin i belirleyen önem­
li bir adım atı l m ı ş olurdL
Nasıl karar verirse \ersin, Timuçin'in verdiği karar, babasıy­
la i l k konuşmaya başladığı ana göre daha gerçekçi ve kapsam­
lı olacaktır.
'Destekleyen Aile' ort am ı içinde annesi ve babası böyle say­
gı ve sevgi çerçevesi n de kon uştuğu sürece Timuçin içinden ge­
çenleri olduğu gibi pa)iaşmaya devam eder ve düşündüğü her
bir meslekle ilgili olarakgerçekleri keşfede keşfede sağlam temel­
leri olan hayaller kurardı. Kurduğu hayaller, gerçekçilik zeminine
oturmuş kendi haya l leri o l u rdu; o nedenle Tim uçin, ders m asası­
n ın başına is;.ekli oturu rve şevkle ders çalışırdı.

Başarılı i nsanlar, d uygu v e düşü nceleri n i n


farkı ndadır; böyleleri n i n kendileri n e, duygularına
ve düşünce leri n e s�ygıl a rı ve güve n leri vardır
Farkında o l mak, insan yaşam ı n ı n özüdür. Farkında olan insan,
farkında olduğu şeyler arasında seçim yapabilir. Seçim yapabil­
mek, özgür i nsanın e n temel özelliğidir. O nedenle insanlar as -
74 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

lında farkında oldukları kad a r yaşar; farkında olmadıkları şeylerin


onlar için anlamı yoktur.
Çocuklar dıştan içe doğru bir farkına varış yolcu luğu yaparlar.
i l k o larak dış d ü nyayı keşfederler, zamanla keşif içe doğru yöne ­
lir, kendi d uygu ve d üşüncelerini gözleyerek farkına varmaya baş­
larlar.
Gelişimi 'Köstekleyen Aile ortamı nda çocuk, kendi duygu ve
düşüncelerinin farkın a varmayı pek geliştiremez. Böylesi ortamda
çocuk, otorite durumunda olan baba, anne, ağabey, amca, gibi
güçlü i nsanların duygularını ve düşüncelerini yüzlerinden okuma-·
yı ve buna göre d avran mayı çabucak öğrenir. Ama kendi varolu­
şuyla ilgili bir farkına varış geliştiremez.
'Köstekleyen Aile' ortamında çocuğa verilen mesajları bir da­
ha h a tı rl ayalı m .
'Köstekleyen Aile'de 5 yaşındaki Sumru'nun ö n ü n e annesi
dört köfte koyuyordu ve " Haydi ye!" diyordu. Sumru, "Anne çok
doydum, yiyemeyeceğim," dediğinde annesi, "Bitirmeden bu
sofradan kalkmayacaks ı n ! " diye yanıt veriyordu.
Bu aile ortamında Sumru dışarı çıkıp oynamak istediği zaman
annesi ona, " H ı rkanı giy!" d iyor ve hırkasını giymeden dışarı bı­
rakmıyord u .
"Sıımru'nun hayatında böyle binlerce etkileşim y e r aldıktan
son ra, Sumru annesinin, babasının ve d iğer büyüklerinin, 'Sen
bilmezsin, büyükler bilir! ' mesajına gerçekten inanır ve ömür bo-­
yu bir başkası tarafından yönetilmeyi bekler hale gelir," demiş­
tik.
Böyle bir ortamın çocukta yarattığı en önemli etkilerden biri,
"Ben bedensel olarak varım; ama hesaba alınacak bir insan o larak
yokum!" d uygusudur. O n u n kendini önemsememesinin, kendi­
siyle i l g i l i farkındalık geiiştirememesinin temelinde, bir insan ola­
rak önemsenmeyiş, hesaba katı l m ayış, yok varsayıl m a d uygusu
yatar Bu d uygu, çok erken yaşlarda başlar.

Sizi n l e bir a n ı m ı paylaşmak istiyorum.


DESTEKLEYEN VE KÖSTEKLEYEN AiLE ORTAM! 75

"Büyük gemi geçiyor!!!"

B i r pazar sabahı Boğaz' da, E m i rg a n ' d a b i r kafede eşi m l e


otururken genç k a d ı n v e erkeklerden oluşan b e ş kişi l i k b i r
grubun otu rdu ğ u m a saya, g e n ç b i r çift d e katıldı. Bu çiftin,
3-4 yaşları n d a bir oğlan çocukları vardı ve masadakil e r, "Aa,
Hakan g e l d i ! " dediler ve çocukla konuşmaya ç a l ıştılar.
Küçük H a ka n b i rdenbire heyeca n l a n d ı ve yüksek sesle,
" B(iyiik gemi geçiyor! Büyük gemi geçiyor! Bakın, büyük g e m i
geçiyo r ! " d iye bağı rmaya başlad ı .
Önce herkes sustu çocuğa ba ktı, g ü l ü msemeler o l d u .
Çocuk yen iden, bu sefer d a h a d a heyecanlı bir sesle,
" B üyük gemi geçiyor! Baba, anne b a k, büyük gem i geçiyor! "
diye bağı rıyor, bir y a n d a n da babası n ı n yüzü n ü e l iyle gem iye
doğru çevi rmeye çal ışıyord u .
Anne bir s ü r e s o n r a , yu m uşak ve k ı s ı k b i r sesle, "Evet, d e ğ i l
m i , ne kadar büyi i k .. h ı h ı ! " ded i .
A m a bu Hakan'ı kesmedi. Büyük g e m i geçti ğ i n i yüksek
sesle yen i den tekrar etti. B a bası, "Ta m a m be o ğ l u m , a n la d ı k ,
bağırmana gerek yok!" d iye b i ra z kızgın bir s e s l e Hakan'ı
ikaz(!) etti.
Gruptaki erkeklerden h içbiri sesi n i çı karmadı, hafif bir gü­
l i i rnseme ve u n ı u rs a rna z l ı k l a çocuğa bakmayi'l devanı etti l e r .
Crı ı p t a ki kad ı n l a rd a n b i ri, yüksek VP coşku l u bi r sesle,
"Aa a , evet, büylik bir gemi geçiyor; koskocarmm b üy ü k b i r
gemi geçiyor, d e ğ i l m i H a k a n ? " dedi. ·

H a ka n kadının coşku l u biçi mde söyledifıini duyu n c a ken­


disini a n l a ş ı l m ı ş hissetti ve " Evet, evet, büyük gemi geçiyor!"
dedi ve sustu.
içi rrı hatla m ıştı .

K ü ç ü k H a k a n ora d a b i r v a roluş m ücadelesi i ç i n deyd i . Küçük


S u m ru da, "An n e doyd u m ! " derken , "An n e ü ş ü m üyoru m ! " der­
ken b i r varoluş m ücadelesi içi n deyd i . Küçük Hakan, m asadaki
76 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

genç kadının, "Aaa, evet, büyük bir gemi geçiyor; koskocaman


büyük bir gemi geçiyor, değil m i Hakan?" demesine kadar varo­
luşunu yaşayamamıştı; bu sözleri duyduktan sonra varoluşu ger­
çekleşmiş, Hakan'ın içi rahat etmişti. Ne yazık ki küçük S umru,
Hakan kadar şanslı değildi; o bütün çabasına rağmen varoluşunu
gerçekleştirememişti.
Varoluşunu ifade edemeyen çocukları tan ımak çok kolaydır;
iki şey onları ele verir:
'
1 . H ı rçın olurlar, sürekli mızmızlanır ve her ş eyden şikayet
ederler.
2 . Kendi duygu ve düşünceleriyle ilgili bir farkındalık geliştire­
mezler.
Çocuğun kendisiyle, duygu ve düşünceleriyle ilgili farkındalığı­
nın gelişmesi ve onlara saygı ve g üven d uyması için, ' Destekleyen
Aile' ortamında onunla i letişim içinde ona şu beş mesaj verilir:
1 . Seni u mu rsuyorum; sen benim için varsın, önemlisi n .
2 . S e n i olduğun gibi, yargılamadan kabul ediyorum; senin
davranışında aksaklıklar olabilir; ama özün çok muhteşem
ve orada hiçbir şey ne eksik ne de aksıyor.
3. Sen değerlisin; şu evrende senin gibi bir tane daha yok.
Ailedeki her bir çocuğumuz gibi, senin yerin de başka ve
doldurulamaz.
4. Senin gerçekten istediğini yapabilme yeteneğine, gücüne
güveniyorum ve inanıyoru m .
5. Sen, sen olduğun için sevilmeye, kendin ol arak gelişmeye
layıksın .
Bu mesajlar, ilişki içinde sözle değil, davranışla iletilir.
Ö rneğin Nihat Bey eve gelince, Timuçin'iıı odasına bir uğra r,
kapısın ı tıklatır, içeri girer, selam verir, onun sırtını okşar. Bir süre,
günün nasıl geçtiğinden konuşurlar. Birlikte yemek yerler, yemek
esnasında ve yemekten sonra ailece bir süre sohbet etmeye önem
verirler. içleri dışları birdir ve birbirlerine hiç yalan söylemezler;
çünkü bu ailede korku yerine sevgi ve saygı vardır.
DESTEKLEYEN VE KÖSTEKLEYEN AiLE ORTAM! 77

Başarılı i nsan, seçimlerinin bilincindedir ve seçimlerinden so­


rumluluk alır.
Yaşamımız seçim lerimizin ürünüdür. Çoğumuz seçimler yaptı­
ğımızın farkında olmadan yaşarız; oysa bazı insanlar yaptıkları se­
ç i m lerin farkındadır. N ihat Bey farkında ol madan asık suratlı ola­
bilir ya da b i l i nçl i bir seçim l e güler yüzlüdür. Timuçin farkına var­
madan öyle seçimler yapabilir ki, ömür boyu a nasına babasına
m uhtaç biri olarak yaşayabilir. Ya da sınav hazırlıkları döneminde
seçim yapmanın önemini kavrayarak, kendi ayakları üstünde ka­
labilen, kendine yeterli biri olmaya yönelebilir.
'Köstekleyen Aile' ortam ında, çocuğun kendisinin seçimler
yapmasına olanak verilmez; küçük Sumru'nun köfte ve hırka öy­
külerini hatırlayın .
i k i farklı a i l e tipi, zamanla, i k i farklı insan karakteri oluşturur.
Bu karakterlerden biri, yaptığı seçimlerle kendi yaşamını oluştu­
ran ve bu seçimlerin sorumluluğunun bilincinde olan i nsandır.
Diğeri de, yaşam ı n rüzgarının önüne kendini yaprak gibi bırak­
m ıştır; 'kader kısmet' ne ise onu yaşayaca ğ ı n a inan ır. Ken disi n i n
seçim yapma olanağ ı n ı n y a da gücünün bulunduğuna inanm az.

Duygu ve düşüncelerin farkında olmaktan konuşurken aşağı­


daki bilgileri sizinle paylaşmayı öneml i gördüm:
Başarı kon usunda önemli kitaplar yazan S ha d Helmstetter, Bizi
Biz Yapan SeçimlerimizC3) adlı kitabında, başarılı ve başarısız insanı
birbirinden ayırt eden on iki seçim olduğunu belirtir.
Nihat Bey, 'Destekleyen Aile' ortamı yaratmak istiyorsa, Timu­
çin'in dikkatini şu kon ularda yapacağı seçimlerin önemine çeker
ve onunla bu bilinç çerçevesinde konuşur.

Gücünün farkında olmak


Oğlum, kişinin g ücünü baştan belirlemesi çok önemlidir.
Senin, yaşamının her anında karşılaşacağın ve seçmen gereken
bir durum olacak; ya " Ben g üçlüyüm , bunu yapabilecek gücüm
var!" ya da " B u n u yapabilecek gücüm yok!" diyeceksin . 'Gücüm
78 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

var' ve 'gücüm yok' seçimi, yaşamının en temel seçimlerinden bi­


ridir ve senin bir şeye girişip girişmemeni belirler. içindeki sesi iyi
dinle ve ona göre karar ver.

Dürüst olmak
Oğlum Timuçin, dürüst olup olmamak bir seçimdir. Dürüst in­
sanın, kendisiyle ilişkisinde kendine saygısı olur; dü rüst olmayan
kişi, kendisiyle ilişkisin i önemsemez, kendisinin saygısını kazan­
maktan daha çok başkaların ı n kendisi için ne diyeceğine önem
verir. Şu iki seçenek arasında bir karar vermelisi n : "Ben dürüs­
tüm!", "Ben dürüst değ i l i m ! "

Kendine güvenmek
Kendine güven in, çocukluktan gelen bir altyapısı vardır; ama
bu altyapıyı kullanıp kullanmamak da bir tutum u n sonucudur. O
nedenle kendine güvenmek ve kendine güvenmemek de bir se­
çimdir. "Kendime güveniyorum ! " dediğin zaman yapabileceği­
ne, azmine, bilgine, yeteneğine güveniyorsun demektir; bilgin
ve yeteneği n eksik bile olsa kendine güvenin olduğu için o eksik­
likleri gidermek üzere yeni bilgi edinirsin ve yeteneğini geliştirir­
sin. "Kendime güvenmiyoru m ! " dediğin zaman, ilk denemede
işin ucun u bıra kı rsın; başarmak için ısrarlı, azimli olmazsın . Güçlü
ve dürüst o l m ayı seçmişsen, kendine güven duymayı seçmen da­
ha kolay olacaktır.

Hedefin i ve yön ü n ü belirlemek


Oğlum Timuçin, yaşamın boyunca birçok karar vereceksin, se­
çimler yapacaksın; verdiğin kararların ve yaptığın seçimlerin aynı
yönde olur, aynı hedefe kilitlenirse, amaçladığ ı n hedefe daha ça­
buk ve güçlü olarak varı rsın.
Ankara'da oturduğunu hayal et. Bisikletin le, Türkiye'nin en
kuzey noktası olan Sinop'a gitmeyi hedefliyorsun. Bir sabah kalk­
tın ve bisikletini kuzeye doğru sürmeye başladın ve bütün gün bi­
siklet sürdün. Geceyi küçük bir kasabada geçirdin. Ertesi sabah
DESTEKLEYEN VE KÖSTEKLEYEN AiLE enAMI 79

biri sana, " Doğuya doğru git, o yönde yol lır daha güzel," de­
d i . Aslında sen, gitmen gereken yönü bildiğn halde doğuya yö­
neldin ve bisikletinle bütün gün var gücünl E yol aldın. Yine ufak
bir yerleşim merkezinde geceledikten sonr< bu defa, başka bi­
ri, "Güneye doğru git, güneye doğru man;:lra şahane, çok gü­
zel manzaralar içi nden geçersin," dediği içiı güneye doğru sür­
dün bisikletini. Ve bütün gün var gücünle pEClal çevirdin. Bir köy­
de seni misafir ettiler. Köyden birisi, " B atı)') doğru git, bir de­
re kenarına bisiklet yolu yapmışlar, hem gü;el m anzaralı hem de
gitmesi kolay," dediği için, ertesi sabah batva doğru hareket et­
tin . Akşam a doğru başladığın şehir olan Arkara'ya girmekte ol­
duğunu gördün. Sinop'a gitmek istemiştin, şimdi görüyorsun ki
dört gün boşu boşuna ha gayret pedal çevi miş ve yorulmuşsu n .
Hedefini v e yönü n ü doğru belirlemez, kararı d avranmazsan, öm­
rünün sonunda hiçbir yere gidemediğini, a rkında olmadan bir
ömrü h a rcadığını görebilirsi n . Onun için sınıva h azırlanırken şim­
diden hedefini ve yönünü iyi belirle.

i nsanları olduğu gibi kabul etmek


Oğlum Timuçin, her insa n kendi düşüıcesini, hal ve h are­
ketlerin i doğru bulur. Eğer olaylara o i n smın gözüyle bakabi ­
lirsen, çoğu zaman neden böyle görd ü kl�ini anlayabilirsin . Bir
insanla etkileşim kurduğun zaman iki seçmeğin var, ya o insa­
,
nı "olduğu gibi kabul edebilirsin . veya " )lduğu gibi kabul et­
meyebilirsin." Aslında bu, yal nız insanlar!< ilgili değil, nesneler­
le ilişkin için de söz konusu . Örneğin taşl ı ilişkinde ya taşı "ol­
duğu . gibi kabul edersin" ve böylece taşı r sert olduğunu anlar­
sın ve ayağını taşa vurmamaya özen gösıerirsin ya da taşı "ol­
duğu gibi kabul etmezsin" ve sert taşa <yağını vurup da aya­
ğın acıdığında avazın çıktığı kadar bağırr ve taşa küfredersin .
Bunun gibi bir insanı yargılamadan oldugu gibi kabul edersen
onunla çatışmaya, çekişmeye girmez, sayg i çinde ilişkini sürdüre­
bilirsin. i şbi rliği içinde karşıl ı ktı saygı ve ka �ule dayalı i lişkiler için­
de yaratıcı ve üretici olabilirsin.
80 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

i nsanı olduğu gibi kabul etmez, onu yargılarsan, o zaman o


insanla ilişkinde şu sorun lardan birini yaşarsın (kötüden iyiye doğ­
ru sıralarsak):
" Savaşırsın: Savaşın amacı, karş ı ndakini yok etmektir. Sen ya
da karşındaki yok oluncaya kadar savaş devam eder. Oğlum
Timuçin, bir insanla kurulabilecek e n kötü i lişki, onunla sa­
vaş içinde olmaktır, herhangi bir insanla savaş içinde olma­
maya özen göster.
., Dövüşürsün: Dövüşün amacı, karşıdakinin kolunu kanadı­
nı kırmak, onu bitkin hale getirmek ve ezmektir. Bugün
dövdüğün kişi, yarın güçlenip sana savaş açabilir. Oğlum
Timuçin, bir insanla, savaştan sonra kurulabilecek en kötü
ikinci ilişki dövüştür; insanlarla dövüşmemeye özen göster.
" Güreşirsin: Güreşin amacı karşıdakini alt etmek, üstte kal­
mak ve "Hep benim sözüm geçecek, çünkü ben senden
güçlüyüm," demektir. Birbiriyle güreşen insanlar işbirliği
içinde olamaz, birbirleri n i sürekli yıprattıklarından dolayı da
üretici ve yaratıcı olamazlar.
., Karşındakini umursamaz, önemsemezsin: Olduğu gibi ka­
bul etmediğin kişiyi yokmuş gibi düşünür, önemsemez ve
u mursamazsın. O kişi de seni umursamaz. Böylece her iki­
niz de birbiriniz için yok sayıl ı rsınız. Bu durum, genellikle
örtük husumet duygularıyla birlikte oluşur. i lk uygun za­
manda bu o lu msuz duygular patlak verir, sizi, yukarıda sö­
zünü ettiğim savaşa, dövüşe ya da güreşe götürür. O ne­
denle bu da h iç istenmeyen, çok kötü bir ilişki tarzıd ı r.

Kendi kararlarını kendi vermek


Oğlum Timuçin, S inop'a g itmek için yola çıkma örneğini hatır­
la. Sinop'a gitme kararına sadık kalsaydın, o yönde dört gün me­
safe almış olacaktın. Ama sen başkalarının senin için karar verme­
lerine izin verdi n ve onların verdiği kararları kabul ederek seçim­
lerini yaptın. Sonuçta istediğin yere gidemed i n . Yaşamda sürekli
bu durumla karşı karşıya geleceksin: Ya kararlarını kendin verme-
DESTEKLEYEN VE KÖSTEKLEYEN AiLE ORTAM! 81

y i seçeceksin ya da başkaları n ı n sen i n için karar verm elerini. Neye


karar verirsen, yaşamın da o yönde ve biçim lerde gelişir.

Eylemlerinden sorum l u olmak


Oğlum Timuçin, yaşamda verdiğin her kararın, bu karara da­
yanara k yaptığı n her eylemin bir sonucu vardır. Eyleminin sonucu
beklediğin gibi olabilir, o zaman kendini başarılı hisseder, m ut­
lu olursun. Eylemin istediğin sonucu vermeyebilir, o zaman ken­
dini başarısız hisseder, m utsuz olursun. Sonucun sorumluluğunu
üstlenirsen, başarmışsan, bu, kendine güvenini artırır, daha istek­
li ve coşkulu çalışırsın . Başarmamışsan, bu, henüz başarıya ulaşa­
cak bilgi ve beceriye sahip olmadığını öğretir. Azimle ve sebatla
bu bilgi ve becerilerin peşine düşer ve onları öğrendikten sonra
tekrar denersen başarıyı elde edersin. Eyleminin sonucunun so­
rumluluğunu üstlen m ezsen, kendini geliştirmek için azim ve se­
bat gösteremezsin. O nedenle sana tavsiyem, h iç kimseye kaba­
hat ve bahane bulma; eyleminin sorumluluğunu al, azim ve sebat
göstererek sürekli geliş ve güçlen oğlum.

Doğruyu ya nlıştan ayırmak


Oğlum, her insan gibi, senin de doğru ve yanlışı ayırt edecek
akıl ve duyguların var. Yani, istesen de istemesen de, senin yap­
tığın bir hareketin ya d a sana yapılan bir davranışın, 'doğru' ya
da 'yanlış' olduğuna dair içinde bir his oluşur. Buna önem ve­
rip seçimlerini yaparken bu hissi hesaba katarak seçimleri n i ya­
pabi lirsin ya da " Herkes yapıyor, ben de yaparım," m antığı için­
de bu h issi hesaba katmayabilirsin. Arkadaş bildiğin biri sana bir
gün uyuşturucu verebilir; sen i n yaşında çevrendeki birçok kişi, iç­
ki, esrar ve seksin olduğu bir partiye gidebilir. Arkadaş bildiğin
biri, sana bedavadan esrar verdiğinde, içinden bir ses, bu kişi­
n i n verdiği esrarı kabul edip içmenin 'ya nlış' olduğunu söylüyor­
sa bu bir' seçim noktasıdır. 'Doğru' olanı seçtiğin zaman yaşamın
bir başka yön e kayar, 'yan lış' olanı seçtiğin zaman bir ba�ka yöne.
Her zaman 'doğru' olanı seçmeye özen göster.
82 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

i nandığı şey uğruna çalışmak


Oğlum Timuçin, inandığın şey uğruna çalışırsan, inancının bir
anlamı olur; tersine, çalışma, gayret gösterme, emek verme zah­
metine g irmezsen, inancının hiçbir anlamı olmaz. i nanmak, yap­
tığın şeye anlam verir.
Bir çiftçi düşün, yamaçtaki arazisinin erozyon l a akıp gitmeye
başladığını görür. "Bu yamaca bol miktarda ağaç dikmem gere­
kir; aksi halde a razi kalmayacak, denize akıp gidecek, çocuklarıma
verimsiz, taşlı bir tarla kalacak!" der. Ama bu kon uda hiçbir şey
yapmaz. Peki bu adam, söyledikl erine gerçekten inanıyor mu?
Çocukları n ı n geleceğini gerçekten düşünüyor mu? Tabii ki hayır!
Şimdi sınav hazırlığı içindesin, masanın başı na oturuyorsun
ve çalışmaya başlıyorsun. Bu emek, senin kendine ve geleceğine
olan inancın ı anlamlı kılar. "Yapabileceğime inanıyorum ve ge­
leceğimi önemsiyorum" i nancı, senin verdiğin emeği a n lamlı kı­
lıyor. Kendine, geleceğine, m esleğin yol uyla yapacağ ı n hizme­
tin değerine inan ve bu inancın gereği olan çalışmayı, gayreti ve
emeği esirgeme evladım.

Hataları ndan ders almak


Yaşadığımız sürece, hem başarı lar kazanacak hem de ara sıra
başarısız olacağız. Oğlum Timuçin, yaşam başarısını yakalayanlar,
hatalarından ders almayı bilenlerdir. Bu kişiler, giriştikleri önemli
işlerin her aşamasında kendilerine şu dört soruyu sorarak yaşam­
larına devam ederler:

1. Ne yaptım?: Diyelim m atem atikten sınava girdin ve kendi­


ne sordun, "Ne yaptım?" M atem atik sınavında soruların tümüne
doğru yan ıt vermeye çalıştım.
2 . Neleri iyi yaptım?:
Şöyle bir d üşünüyorsun, iyi yaptığın şey­
lerin farkına varıyorsun. Ve kendi kafanda iyi yaptığı n şeylerin bir
listesini çıkarıyorsun:
,. Daha önceki sınavların sorularını buldum ve hepsini göz­
den geçirerek hazırlandım.
DESTEKLEYEN VE KÖSTEKLEYEN AiLE ORTAM! 83

• Bilmediğim soruları bilen arkadaşları mla tartıştım ve doğru


yanıtları n ı öğrendim.
• Soruları gruplara ayırdım ve her bir gruptaki soruların ortak
noktaların ı öğrendim.
3. Neferi daha iyi yapabilirdim?: i yi yaptığın şeylerin farkında
olduğun kadar, geliştirebileceği n yönlerin olduğun u da farkında
olman gerekir. Ve farkına vardığın, daha iyi yapabileceğin, dikkat
etmen gereken şeylerin bir listesini yapıyorsun:
• S ı n avdan önce uykumu iyi almadığım için soruları birkaç
kez okuduktan sonra anlayabildim. Sınava girmeden uyku­
mu tam almaya dikkat etmeliyim.
• Yanımda fazla kalem ve fazla silgi götürebilirdim; silgi ara··

mak için bayağı zaman kaybettim .


• Ö nce yapabileceğim soruları çözüp, zor gelen soruları son­
raya bırakarak zamanımı daha etkili kullanabilirdim.
• Bazı soruları anlamakta güçlük çekince, hemen kaygılanıp
paniğe kapıldım, halbuki istesem kaygılanmamayı başara­
bilirdim.
• Bu durumu önceden düşünüp kendimi buna hazırlayarak,
anlamakta güçlük çektiğim soruyu sakin sakin yeniden oku­
yabilirdim .
4 . Nelerin farkına vardım, n e öğrendim?: Sonuçta b u dene··
yimden bir şeyler öğrendin ve öğrendiklerin i n iyice bilincine var­
mak istiyorsu n ve öğrendikleri n i sıralıyorsun :
" Sınavdan Ç)nce uykum u tam alacağım .
• Yan ı mda yedek silgi ve kalem götüreceğ i m .

• Anlamadığım soruları geçerek, bütün sorulara yanıt verdik­

ten sonra onlara geri döneceğim.


.. Kaygılanmaya başladığım zaman, derin derin nefes ala­
cağım ve zihnen ken d ime, "Kaygılanmana gerek yok, s0rı
bunların hepsini yapabilirsin, sakin 0 1 ! 11 diyeceği m .
H e r deneyi m i nde ve yaptığın hatada b u dört soruyu sorarsan
sürekli bir gelişim içinde olursun ve şunu a n larsın ki hata, başa·
84 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

rıya giden yold a bir basamaktır. Hatalara ve başarısızlıklara takı­


lıp kalmamak , her bir hatayı bir öğrenme fırsatına dönüştürmek
gerekir. Oğlum, böyle bir tavı r içinde olursan, başarı senin kapı­
n ı sürekli çalar.

Sevmeyi ve sevilmeyi seçmek


Oğlum Timuçin, yapabileceğin bir başka seçim daha var:
i nsanları sevmek ve onlar tarafından sevilmeyi istemek. Bu da bir
seçimdir. Birçok insan farkına varmadan bu seçimleri yapar. Bazı
insanlar işyerlerine girdiklerinde hiç kimseyle arkadaş olmamayı,
herkese bir hasım gibi bakmayı yeğler. Bazı insanlar ise işyerinde­
ki her insana saygı ve sevgiyle d avranmayı seçer ve her insan yap­
tığı seçimin sonucuyla karşılaşır. Oğlum, eğer yaşam başarısına
önem veren biri olmak istiyorsan, insanları sevmeyi ve onl ar tara­
fı ndan sevil meyi seçmen gerekir.

Yapabileceğine inanmak
Oğlum Timuçin, sana söylediğim bütün seçimler içinde en
önemlisi budur, bu seçim ol mayı nca diğerlerinin hiçbir anlamı kal­
maz:. Her işin başın d a seçimlerini yaparken ilk halletmen gereken
şey, yapabileceğine inanmak olacaktır. "Ya pabileceğime inanıyo­
rum" veya "yapabileceğime inanmıyorum", her eylemin ilk aşa­
ması olarak sürekl i karşına çıkacaktır. Burada bir seçim söz konu­
sudur. Yapabileceğine iki türlü i nanabilirsin: Bunlardan ilki kısa va­
dede, hemen şimdi ve burada yapabil medir. Şu anda kalkıp öbür
odaya geçerek, şu a n da bizim rahat konuşmamızı o l umsuz etki­
leyen televizyonun sesini kısabilirsin veya televizyonu kapatabilir­
si n . B u n u yapabileceğine inandığın için kalkıp hemen yapabilirsin.
Bir de uzun vadede yapabileceğin şeyler var. Ö rneğin, büyükan­
nen geldiğinde evde sigara içiyor ve sen bundan rahatsız oluyor­
sun; ama ona saygından sesin i çıkarmıyors u n . Bu böyle devam
etsin mi, yoksa bir değişiklik yapabileceği ne inanıyor musun?
Hep kısa vadel i stratejiler kullanarak, üzerinde düşünerek onun
bu evde sigara içmesin i önleyemeyebilirsin ama uzun vadeli stra-
DESTEKLEYEN VE KÖSTEKLEYEN AiLE ORTAM! 85

tejiler kullanarak istediğin sonucu alabilirsi n . Bu uzun vadeli stra­


tejiler, sana çok değişik olanaklar yaratabilir. Şimdi, bunlar ne ola­
bilir konusuna girmek istemiyorum ama sana söylemek istediğim
şu: Yapabileceğine i nanmazsan uzun vadeli stratejiler üzerinde
düşünmek dahi istemezsin. Ben, senin yapabileceğine inanmayı
seçiyorum oğlum, senin de, "Yapabileceğime inanıyoru m " u seç­
meni di liyoru m .

Timuçin'in babası Nihat Bey, yukarıda kısaca özetlediğim


şekilde oğluyla ilişki kurarsa, annesi oğlu n u n yaptığı seçimlere
saygılı davranırsa, o ailede 'Destekleyen Aile' ortamı oluşur ve
Tim uçin yavaş yavaş fakat emin adı mlarla, yaşam başarısı yön ü n­
de yol olmaya başlar.
Peki, ü l ke mizdeki ailelerin çoğunluğu, çocuklarımızın sınırları­
na ve sorumlulukları na saygılı mı davranıyor? S ınava hazırlanan
gençlerin başarıl arını 'Destekleyen Aile' ortamı m ı çoğunlukta,
yoksa onların başarılarını ' Köstekleyen Aile' ortamı mı?
Araştırdı k ve gelecek bölümde bunlara değindik.
Lütfen, okum aya devam edin.
6
Durum Ne: Nelerle
Karşılaşıyoruz?

Öğretmen/eri özel kılan, çocuklarımızı


emanet edecek kadar onlara güven­
memizdir.

Geçen bölümde başarıyı destekleyen ve köstekleyen tutum ve


davranışlardan söz ettim. Ancak ailelerin sınava hazırlanan çocuk­
larıyla i lişkilerindeki olumsuz tutum ve davranışları biraz daha ve­
rilerle ird12lemek ve görmek istedim. Bu amaçla reh ber öğretmen­
lerin aile ortamında gördükleri sorunları, değişik başlıklar altında
toplayarak gözden geçirdim. Burada anlatı lan olaylar gerçektir;
ama kişileri n tanınmaması için kişi ve yer adları verilmemiştir.

SINIRLAR VE SORUMLULUK BİLİNCİ


i lk olarak aile ortamında çocuğun sınırlarına ve sorumluluk bi­
lincine yapılan karışmaları, tecavüzleri, zorlamaları, saygısızlıkla­
rı ele a lacağım. Çoğu ailede, çocuğun soru m l u l uğunu anababa
kendi üzeri ne aldığından, çocukta sınırlar ve sorumluluk bilinci
gelişemiyor. S ınırlar ve sorum lu l u k bilinci gelişemeyince, çocuk
karşılaştığı sorunları çözmek için sorumluluk alamıyor. Ne yazık
ki, yaşamından soruml ul u k almayan çocuk gelişemez.
Neden gelişemez?
DURUM NE: NELERLE KARŞILAŞIYORUZ? 87

Çünkü yıllarca koruyucu ( Ben senin yerine yaparı m.) ve de­


n etleyici ( Ödevlerini yaptın m ı ?) tutum içinde olan anababa, ço­
cuğun karşısına çıkan sorunlarla onun yerine uğraşmış, sorunla
baş başa kalarak çözüm için uğraşma olanağı bulamayan çocu­
ğun gelişi mi kösteklenmiş.
Bize ar.ılatılan bir durumu sizlerle paylaşmak istiyorum: Bir öğ ·
renci, l stanbul-Bakırköy'den l zmir'e taşınmış. S ınav ba�vurusu sı­
rasında Bakırköy'deki okulunu, okuduğu okul olarak gösteriyor.
Taşınma süreci sonrasında doğal olarak okul da değişiyor. Ancak,
öğrenci, Ö SYM'ye okul değişikliğini bildirmiyor. S ı n av belgelerin­
deki okul ile diploma alınan okul farklı olduğundan, çocuk sına­
vı kazandığı halde belgelerdeki çelişki nedeniyle üniversiteye ka­
yıt yaptıramıyor. Aradan iki yıl geçmesine ve yeniden sınava gir­
mek için başvurular yapılıyor olmasına rağmen, çocuk hala ge­
rekli değişikliği yapmıyor ve bu kon uyla ilgilenmiyor. Bilim baka­
l ı m bu d u rumda çocuğa ait olan bu sorunla kim uğraşıyor? Evet,
doğru bildiniz: Onun yerine annesi, dershanedeki rehber öğret­
mene gelip neler yapılması gerektiğini soruyor.
Söz konusu gencin, kendi yaşam ı konusunda soru m luluk al­
madığı ortada; annesi gerçek sorun olarak bunu görüp tedbir ala­
cak yerde, hala o gencin soru mluluğunu yüklenmeye çalışıyor. Bu
gencin, yaşamının tümünde, bu tür sorumluluk sorunları yaşaya­
cağı n ı söyleyebiliriz.
Çocukta sınırlar ve sorumluluk bilincinin gelişmesi ni olumsuz
etkileyen, yalnız koruyucu anababalar değildir. Koruyucu anaba­
baların yanı sıra, denetleyici anababalar da sınırların ve sorumlu­
luk bilincinin gel i ş m es i n i engeller. Denetleyici anababa, değişik
bahaneler bularak sık sık çocuğun odası na girer ve ne kadar test
çözmüş diye çaktırmadan kontrol etmeye çalışır.
Denetleyici anababa, çocuğun her davranışını kendi istedi­
ği yönde değiştirmek, denetlemek ister, aşağıdaki türden laflar
eder:
• Şu saatte yatacaksın ve şu saatte kalkacaksın.
• Şunları yiyeceksin, şunl arı yemeyeceksin .
88 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

" Şu pirinçleri okuttum, üflettim; sınava girmeden önce bun­


dan ü ç tane yutacaksın .
" S ı k s ı k tuvalete gidiyorsun v e çok zaman harcıyorsun; biraz
tut, ondan sonra git.
Ş u örnek, denetleyen bir babanın davranışını gösteriyor:
Baban ı n okuduğu kitaplardan biri nde, zaman kullanımının öne­
mi üzeri nde duruluyor ve günlük, haftalık, aylık ve yıllık planlama
yapmanın yararları anlatılıyorm uş. Baba bu kitabı okuduktan son­
ra, çocuğ u n yı l boyunca hangi derslere ne kadar ve ne zaman ça­
l ışması gerektiğinin planını yapmış. Tüm yıl boyunca günbegün
uygulanacak plan çocuğun eline tutuşturul muş.
Bu durumda bazı okurlar, "Ne var bunda? Baba çocuğuna
yardım etmeye çalışıyor! Kötülü k bunun neresin de?" diye düşü­
nebilir.
Kötülüğün nerede olduğunu söyleyeli m : Baba, çocuğunun
yaşa m ı n ı n direksiyonuna kendisi oturm uş durumda. Farkına var­
madan çocuğunun sınırlarına ve sorumluluğuna tecavüz edi­
yor ve yine farkına varmadan çocuğuna büyük saygısızlık yapı­
yor. Okuduğu bu kişisel gelişim kitabı, ona, kendi zamanını plan­
laması önerisinde bulunmuştur; çocuğunuzun planını siz yapın,
dememiştir. Çocuk babi\_s ının yaptığı planı, korktuğu için uygu­
luyorm uş gibi görünür, ama çalış m asında hiçbir istek ve şevk ol­
maz.
Çocuğun sınırların ı ihlal etme ve saygısızlı k, ev ortamının dü­
zenlenmesinde de kend i n i gösterebilir. Çocuğun, ken d i odasın­
da, diğer insanla rdan yalıtılmış bir şekilde ders çalışması bekle­
ni rken, anababanın salonda televizyonda bangır bangır magazin
programı izlemesi ve çocuğun ister istemez bu sesleri duyması
sıkça rastlanan bir durumdur. Burada çocuğu rahatsız eden sade­
ce içerden gelen gürültü değil, televizyon u seyreden a n ababanın
çocuğun içinde bulunduğu d u ru m a olan saygısızlığıdır. Çocuğun
ders çalışmak için gösterdiği gayrete saygı duyan anababalar ol­
salardı, sessizliği sağlamakla kalmaz, onlar da çocukları gibi bir
konuda emek verir, gayret gösterirlerdi. Ö rneğin, herhangi bir
DURUM NE: NELERLE KARŞILAŞIYORUZ? 89

konuda !-itap okuyarak kendilerini geliştirme çabası içinde olduk­


larını çocuklarına gösterirlerdi. Kızılderililerin, böylesi d u ru mlarda
uyguladıkları bir yöntem var: Karşıdaki için yapabilecekleri bir şey
yoksa, onun için ellerinden bir şey gelmiyorsa, en azı ndan başka
hiçbir şey yapmadan, oturarak onunla bu durumu, d uyguları n ı ,
bu biçimde paylaşırlar.
Sınava hazırlanan çocuğun anababası 'çok çalışma' ile 'etkili ve
verim l i çalışma' arasındaki farkı bilmiyorsa, bu konuda cahilse, sı­
nırlar ve soru mluluk konusunda da sorunlar çıkar. insan beyn i n i n
nasıl çalıştığını bilmeyen bu anababalar, 'çok çalışma' nın gerek­
li olduğuna inanır. Ö rneğin, birçok anababa, iki çalışma arasın d a
verilen molaların öneminin farkında değildir; öğrenci i k i saat ça­
l ı şsa, neden üç saat çalı şm ıyorsun, üç saat çalışsa, neden dört saat
çalışmıyorsun diyor ve öyle görünüyor ki, bunun sonu yok. Yani,
zavallı çocuk, " Ben yemeyeceğim, içmeyeceğim, uyumayacağım,
tuvalete gitmeyeceğim, b u odadan hiç çıkmadan 24 saat çalışa­
cağ ı m ! " dese, babası, neredeyse, " Neden 25 saat çalışmıyorsun?"
diyecek. Anababa, bunun ne kadar sağ l ı ksız bir şey olduğunun ve
ne kadar kötü sonuçlar doğuracağının farkında değil.
Ö ğretmenlere yaptığ ı m bir konuşmada, insan psikolojisini ol­
d ukça iyi anlayan öğretmen bir anne, kendi evinden şu manzara­
yı aktardı: "Oğlum eve geldi; heyecanlı olduğu her halinden bel­
l iyd i . Ve hemen benimle sevincinin nedenini paylaştı: 'Anne, sı­
n avdan yüz üzerinden yüz aldım!' Sınav biyoloji dersindendi ve
bu dersten diğer dersler kadar başarılı değildi. Çok sevindim ve
'Aferin oğlum, biyoloji dersinden iyi not almayı kafana koydu n ,
azmettin v e başardın. S e n i kutları m ! ' dedim. Onu kucakladım,
öptü m . Çok memnun oldu. Gözleri ışıl ışılıldı. Sonra sord u m :
' Babana söyledin mi?' Yüzü buruştu v e küskün bir sesle, 'Hayır,
söylemedim,' dedi. Sonra ilave etti, 'Babama söylemeyeceğim !'
Merak etmiştim, sordum; 'Niçin babana söylemek iste.niyorsun
oğlum?' Yine küskün bir sesle, 'Şimdi ona, baba biyoloji sınavın­
dan yü,z aldım, desem, bana, N eden 1 05 almadın, diyecek; söy­
lemek içimden gelmiyor, o n a söylemeyeceğim!' "
90 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

iyi ki a n ne, çocu ğ u n u n başarısı n ı n değeri n i anlayarak onu yar­


gılamadan kutl ayıp yüceltebiliyor. Bu evde a n n e de baba gibi
davransayd ı, bu çocuğun çalışma şevki tüm üyle körel i rdi.
Sın ırları n ihlali yalnız ders çalışma za manına müdaha leyle ken­
dini göstermez. Bazı anababal ar, çocukl arı n ı n spor ve bale gibi
hobileri n i engeller ve çocu kların birlikte geçirecekleri sosyal ya­
şantı larına izin vermez. Bu durumda öğrenci, "Nasıl olsa annem
ve babam benim yeterince çal ıştığımı düşünmüyor, bari çalışma ­
yayı m " diye düşünmeye ve 'çalış' uyarısı ndan bıkıp tam ters tep­
ki göstermeye başlar.
Bir diğer s ı n ı r i h l ali ve öğrenciye yapılan saygısızlık, anababa­
ların " Otu ruyorsun değil mi?", "Çalışıyorsun değil mi?" tarzın da­
ki soru larıyla ken d i n i gösterir. B u tür soruların hiçbir yararı olma­
dığı gibi, bunlar öğrencileri boşu boşuna bu n altır.
Sını rlar ve soru m l u l u k bilinicinin, koruyucu tutu m içinde nasıl
ihlal edildiğini şu örnek çok g ü zel a n latıyor: Bir rehber öğretmen,
1 9 yaşındaki bir e rkek öğrencisiyle yolda yürürken yağmur çise­
lemeye b aşlıyor ve bi raz sonra delikanlının cep telefon u çalıyor.
Telefondaki a n ne, "Şemsiyeni aç!" demek için telefon etmiş.
An n e n i n çocuğ u n u sevdiği nden dolayı böyle yaptığını sanma­
yın. B u tür denetleyici sevgi, gerçek sevgi deği ldir; hastalıklı bir
'sevgi'dir ve çocuğun geliş i m i n i çok temelden köstekler. 1 9 ya­
şındaki bu delikan l ı, an nesi n i n bu tür her müdaha lesiyle biraz da­
ha güçsüzleşir ve kendine olan güvenini kaybeder. H al buki ger­
çek sevgi, kişiyi g üçlendiri r ve o n u n kendine olan güvenini artı­
rır.
Kimi a i lelerde aşırı denetim yoktur ama b u n u n tam karşı­
tı ve yine o derece zararlı, çocuğu aşırı serbest bırakma ve aşı­
rı bağımsızl ı k verme vardır. B u ailelerde, çocuk hiçbir şeyden
soru m l u l u k duymaz; yemek vaktinde evde yoktur, kimse il­
gilen ip, "Neredeydin?" diye sormaz. Gece çok geç eve gelir,
"Kiminleyd in?" diye kimse sormaz. istediği para veri l i r, "Bu pa­
rayla ne yapacaksı n ?" diye soru l m az. Aşı rı serbestlik ve yönlendir­
me eksikliği de bir sın ırlar ve soru m l u l u k soru n udur. B u tür ilgi-
DURUM NE: N ELERLE KARŞILAŞIYORUZ? 91

sizliğin baskın olduğu bir aileden gelen öğrenci danışmayı, soruş­


turmayı, fikir almayı öğrenemez. Böyle bir aileden gelen öğrenci,
tercih listesi hazırlanırken rehber öğretmenine sormayı akıl ede­
mez. Bir rehber öğretmeni n söylediğine göre böyle bir öğrenci,
uzman desteği almadan kendisinin hazırladığı l isteyi tesli m edi­
yor ve başarılı olmasına ve iyi bir ü n iversitenin iyi bir bölümüne
girebilecek puanı almasına rağmen o yıl açı kta kal ıyor.
Aşırı denetleyici anababala r ise fikrin i sormadan çocuğun yeri­
ne terci hler sıralıyorlar.
Aşırı den etim özgüven yokluğuna, aşırı ilgisizlik ukalalık dere­
cesine varan gerçekçi olmayan özgüvene yol açabilir; her ikisi de
sağlıksızdır.

ÇOCUGU ARAÇ OLARAK GÖRMEK: "Bf N


OLAMADIM, BARİ ŞİMDİ O OLSUN!" YANUŞI
Rehber öğretmenlerle konuşmalarımızdan belirlediğimiz so­
runlardan biri de, çocuğun anababası tarafı ndan algılanışında ya­
tıyor. Bu sorunu şöyle ifade edebiliriz: Ana ya da babanın kendi­
si, gerçekleştirmek istediği istek ve hayall eri gerçekleştirememiş;
içi buruk ve hayal kırıklığıyla dolu. Şimdi bu hayal leri çocuğunun
gerçekleştirmesini istiyor. Çocuğunu kendi hayallerini gerçekleş­
tirme aracı olarak görmek, bizim ülkemizde çok yaygın bir olay.
Anaba balar, kendi gerçekleştiremedikleri şeyler için, farkına var­
madan, çocukları n ı kullanıyorlar. Çocuk hangi ü n iversitenin han­
gi bölümüne gitsi n? Hangi m esleği seçsin? Anababa, çocuğu adı­
na karar veriyor ve neden böyle yaptığını da açıklıyor: "Ben çok
istedim, parasızlıktan okuyamadım, bari şimdi o okusu n ! "
Böyle b i r ortamdaki çocuklar, uzun b i r süre, kullanıldıkları n ı n
farkına varamazlar; ama yaşamlarının en sorunlu, en mutsuz an­
larının birinde, büyük bir hayret ve öfkeyle, anababalarının istek­
leri n i n aracı olarak kullan ı ld ı klarının farkın a varırlar. Yaşları ilerle­
miş ve meslekte bir yerlere gelmiş oldukları için, rayına oturmuş
tren gibi istemeye istemeye yaşamlarına d evam ederler. Mış gibi
92 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

yaşayanlar kervanına onlar da katılmışlardır. Lütfen dikkat edin,


sizin çocuklarınız, mış gibi yaşayanlar kervanına katı lmasın!
Çocuğu kend i egosun u n aracı olarak kullanma örneklerinden
biri de şöyle: Anne komşularla, tanıdıklarıyla birli kteyken ya da
kadınların gün sohbetlerinde çocuğunun başarısını diğer anne­
leri ezmek için kullanır. Çocuğun başarısı, bu anne için sosyal iti­
bar kaynağı oluyor.

"YEDİGİN ÖNÜNDE YEMEDİGİN ARDINDA, BİR


TEK İŞİN VAR, ÇALIŞMAK!" YANLIŞI
Ayrıca anababalar, çocukları n ı yatırım aracı olara k görebiliyor.
Rehber öğretmenlerle kon uşmalarımızdan ortaya çıkan diğer bir
sorun da anne ve babanın çocukl arı için yaptıkları n ı söyleyerek on­
ları ba skı altına alma gayretleri . Çocuklarına çok emek verdikleri­
ni, çok m asraf ettiklerini, iyi bir yere gelmesini istedikl erini ana ba­
ba tekrar tekrar söylemeye başlayınca, bu sözler ilgi ve sevgi ifadesi
olmaktan çıkıyor, çocu k üzerinde yoğu n bir baskı oluşturabiliyor.
"Dershane dedin, gönderdik. Özel ders dedin, aldırd ı k, cep telefo­
nu dedin, verdik. Yediğin önünde yemediğin a rd ı n d a ! " dediklerin­
de, çocuklar verilenin başl a rına kakılmış olduğun u hissediyorlar.
Çocuk kendisinin, kendisi olduğu için sevilmesini ister.
Anababalar çocukla, onu bir birey olarak kabul ettikleri çıkarsız
bir ilişki kurmalıdır; sağlıklı olanı budur. Bu ilişkiye, gerçek sevgi
i l işkisi adını veririz. Gerçek sevgi ilişkisi, çocuğu sürekli geliştirir.
Temelde anababa, verdiğine karşılık çocuktan kendi egosu
için bir beklenti içindeyse bu ilişkiye sevgi ilişkisi diyemeyiz; bu,
bir tür alışveriş ilişkisidir.
Sevgi ilişkisinde anababa, çocuğunun gelişmesinden ve o labi­
leceğinin en iyisi olara k anlamlı, coşkulu ve g üçlü bir yaşamı ol­
masından başka bir şey beklemez.
Kon uştuğumuz reh ber öğretmenlerin bize söylediklerinden
anladığımız o ki, çoğu ailede, 'sevgi ilişkisi' ve 'alışveriş ilişkisi' ara­
sındaki fark bilinmiyor. Bu tür ailelerde çocukla kurulan i lişki başa-
DURUM NE: NELERLE KARŞILAŞIYORUZ? 93

rıya endekslidir. Sevgi ilişkisi gibi görün se de aslında, biraz yakın­


dan bakınca 'alışveriş' temelli olduğunu görebiliyorsunuz.
Başarıya endeksli ilişkide, anaba ba çocuğa, "Ne kadar başa­
rı, o kadar sevgi! " demektedir. Çocuğun özgüvenini ve kendine
olan saygısını en çok zedeleyen, bu tür, başarıya endeksli a naba­
ba-çocu k ilişkisidir. Başarıya endeksli koşullu sevgi, çocuğa fayda
yeri ne zarar verir.
Söz kon usu olan bu ailelerde anababaların genellikle, "Dersler
nasıl?" gibi okulla ilgili kon ular dışında çocuklarıyla geliştirebildik­
l eri bir iletişim alanı yoktur.

KIYASLAMA: "CEMAL BEY'İN OGLU TIBBI


KAZANMIŞ!" YANLIŞI
Rehber öğretmenlerle yaptığımız görüşmelerden anladığımı­
za göre, ailelerde sık sık yapılan yanlışlardan biri de, çocuğ u bir
başkasıyla kıyaslamaktır. Kıyaslama başarıya engeldir ve olumsuz
bir aile ortamı yaratır.
Kıyaslama, aile içinden biriyle olabili r: "Bak ablan yaptı, sen de
yap ! " gibi. Aile dışı kıyaslamalarda komşu ya da tan ıdık çocukla­
rıyla karşılaştırma yapılır: "Cemal Bey'in oğlu tıbbı kazan mış, ba­
kalım sen nereyi kazanacaksın ! " gibi. Kıyaslamalar, çocukları yıp­
ratır ve onların heveslerin i kırar.
Bize anlatılan bir örnekte, bir anne kızını, sürekli aynı dersha­
neye giden komşu kızla kıyaslıyormuş. Dershaneye telefon edip
ö nce komşusunun kızının, daha sonra da kendi kızın ı n sınav so­
n ucunu soruyormuş. Etik olmadığı için komşu kızın sınav sonucu
kendisine veril miyormuş, ama bir şekilde yine de sonuç öğrenil­
diyse ve komşu kızın ı n puanı daha yüksekse, ertesi gün bu hanı­
mın kızı ağlayarak dershaneye geliyormuş.
Bu anne, kıyaslayan bu davranışıyla, kızının başarı.s ına destek
o l m a makta, tam aksin e g ayretin i hesaba katmadığı için ona kös­
tek o l maktadır. Kıyaslamanın sakıncalarıyla ilgili ayrı ntılı bilgileri,
ilerleyen sayfalarda bulacaksınız.
94 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

AİLf ORTAM!: "İLGİ Vf Sf.VGİ YfRİNf


PARA VERME" YANLIŞI
Rehber öğretmenlerle konuşmalarımızdan anladığımız o ki,
Türkiye'de boşanmış ailelerden gelen öğrenci sayısı h ızla artmak­
tadır. Dikkat edilmez ve gerekli özen gösterilmezse.. aileni n parça­
lanmışlığı da bir sorun olabiliyor. Sorun yaşayan çocukların yarı­
dan fazlasını, boşanmış anababaların çocukları oluşturuyor; eğer
anne ve baba birbirlerinden kavgalı ve kırgın olarak ayrıl mışsa,
çocuğun sorunları daha belirgin oluyor. Bu durum larda genellik-­
le çocukların, yanında kalmadıkları ana ya da babayla ilişkileri ko­
puk oluyor. Bu tür öğrenciler, dershanenin verdiği formu doldu­
rurken, ailelerinin gelir duru m u n u gösteren bölümün, birlikte kal­
madıkları anne ya da babayla i l gili kısmını boş bırakıyorlar ve " Biz
görüşmüyoruz. Ne kadar para kazandığını bilmiyorum," gibi ifa­
deler kullan ıyorlar. Hatta bazı öğrenciler, arıababanın adının üs­
tünü karalayarak, bir anlamda onu reddettiklerini belirtiyorlar.
Genel olarak öğrencilerde, ama özelikle parçalanmış aileler­
den gelen çocuklarda, bilinçsiz teknolojik ürün tüketimi görülü­
yor. Bilgisayar, cep telefonu gibi araçlara harcanan para bilinçsiz
olduğu gibi, genel olarak ev içi d üzeni bozuk ailelerde, çocuklara
verilen paranın miktarı da abartılı olabiliyor.
Bir rehber öğretmen şu örneği anlattı: Baba, kendisi zamanın­
da çok sıkıntı çektiği için, oğlundan parayı esirgemiyor. Çocuğun
ders çalışması için para vaat ediliyor ve böylece para karşılığı ders
çalıştırılıyor. Böyle bir aile ortamının etkisiyle bu öğrenci, parayla
her şeyi yapabileceğini d üşünmeye başlıyor. Çocuğun devam et­
tiği kurumun rehber öğretmeni durumu fark ederek anneyle ko­
nuşuyor. Anne akşam eşiyle kon uştuğunda, babanın yanıtı yine,
"Ben çok sıkı ntı çektim; kısıtlamam ! " oluyor. Ertesi gün, lise bi­
rinci sınıf öğrencisi olan bu çocuk, iki bin dolarla okula geliyor ve
rehber öğretmene, " Hocam paraya ihtiyacınız var m ı?" diye soru­
yor. Bu öğrenci, her yerde sorun yaşadığından, bir eğitim yılı için­
de, yaklaşık iki ayda bir olmak üzere dört özel okul değiştiriyor.
DURUM N E: N ELERLE KARŞILAŞIYORUZ? 95

Geçmişte ekonomik zorlu k yaşayan, şimdi varlıklı olan kişilerin,


çocuklarına sınırsız olanaklar sunmalarıyla ilgili başka bir örnek de
şöyle: Aile, çocuğa 1 . 5 m i lyarl ı k cep telefonu alıyor. Ancak, so­
rumluluk bilinci aşılanmayınca, bu yüksek teknoloji ürünü, çocu­
ğun zamanını israf ettiği yeni bir eğlence haline geliyor. O paha­
l ı telefonu alan aile, çocuğuna sorumluluk bilinci veremediği için
rehber öğretmene gelip, 'cep telefonunu kullandırtmama' göre­
vini veriyor. Böyle öğrencilere hizmet etmeye çalışan öğretmen­
lerin, ders sırasında cep telefonunun radyosundan maç din leyen
kişilerle karşılaşması da sürpriz olmuyor.

HATA ODAKLI AİLf. ORTAMI


Çocuğun başarısını olu msuz etkileyen bir diğer durum da, ha­
ta odaklı aile ortamıdı r.
Anababalar, çocukların geçmişteki hataları ve eksi klikleri üze­
rine odaklanıyor. Bu tavır sonucu özgüveni n i kaybeden öğrenci,
hata yapmaktan daha da korkar hale geliyor ve sınıfta söz alamı­
yor. Zamanl a bu d u rum, yani çocuğun hatasına odaklı aile ortamı,
çocuğun şevkini kırıyor ve hem öğrenirken hem de sınav sırasında
kaygılı ve panik halinde olmasına yol açıyor.
Bi rçok rehber öğretmenin edindiği izlenime göre ailelerde ba­
ba, genellikle korkulan ve uzaktan kumandayla yöneten kişi ola­
rak görülüyor. Bu ailelerin sayısı oldukça kabarık ve bu nedenle
çok sayıda öğrenci korkuyor, eziliyor, acı çekiyor ve zamanla da­
ha da başarısız hale geliyor.
Hata odakl ı olma yerine, ailede aşağıda belirteceğim çaba
odaklı, yaşayarak öğrenme vurgulu bir yaklaşım olsa, çocuk çalış­
malarından daha iyi sonuçlar a l ı r. Nedir bu yaklaşım? Burada kı­
saca sözünü edeceğim, ama ilerde daha ayrıntılı ele alacağım ya­
şayarak öğrenme m odeli . Yaşayarak öğrenme modelini uygula­
mak için şu dört soru sorulur:
• Ne yaptım?: B u soru, öğrencinin yaptığı şeyi gözlemesini
sağlar. Ö rneğin öğrenci, "Tarih çalıştım ! " diyebilir.
96 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

., Neleri iyi yaptım?: Bu soru, öğrencinin yaptığı iyi şeylerin


farkına varmasını sağlar ve bu da onun özgüvenini artırır.
Ö rneğin öğrenci, "Konunun kavramsal yapısı nı çıkardım ve
ondan sonra çalışmaya başladım," diyebilir.
" Nele ri daha iyi yapabilirdim?: Bu soru, öğrencinin, geliş­
m esi için nelere dikkat etmesi gerektiğine dikkatini yöneltir.
Ö rneğin öğrenci, "Konular a rasındaki ilişkileri daha iyi kura­
bilird i m, " diyebilir.
0 Peki, bu d e neyimden n e öğrendim?: Bu soru, öğrenci­
nin, bu deneyi mden edindiği tecrübeye dikkati ni yöneltir.
Ö rneğin öğrenci, " Ö ğrendiğim şu oldu: Bir konunun kav­
ramsal altyapısını oluştururken, konuların birbiriyle ilişkisini
kur ve ondan sonra çalışmaya başla," diyebi l i r.

G ERÇEGE SAYGI: "ÇOK ZE:Kİ AMA ÇALIŞMIYOR!"


YANLIŞI
Rehber öğretmenlerle konuşmalarımızdan anladığımıza göre,
anababanın çocuğun gerçek kapasitesin i görememesi, yapılan
çok yaygı n bir hata. Bu hata, anababan ın, "Çok zeki ama çalış­
mıyor!" diye öfkelenerek çocuğun üzerinde daha büyük bir baskı
uygulamasına neden oluyor.
Öyle anlaşılıyor ki, bu durumu, maalesef bazı öğretmenler de
destekliyor. Vel i toplantılarında çocuğun kapasitesiyle ilgili geri­
bildirim verilirken, "Çok zeki ama çalışm ıyor," deniyor ve her ço­
cukla ilgili aynı şey söyleniyor. Böylece, anababa ve öğretmen,
gerçek kapasitesi yetersiz bir öğrenciye de, "Çok zeki ama çal ış­
mıyor!" etiketini yapıştırmış oluyor.
Kimi öğretmenlerin gerçekçi bir değerlendirme yaparak aileye
gerçekleri sunma soru m l ul u ğ u n dan kaçmaları, dönüp dolaşıp so­
runun rehber öğretmene gelmesine yol açıyor. "Bu çocuk çalışır­
sa başarır, sen bu sorunu hallet!" diye rehber öğretmenden me­
det umuluyor.
Rehber öğretmen lerle konuşmalarımızdan ortaya çıkan o ki,
DURUM NE: NELERLE KARŞILAŞIYORUZ? 97

anababalar çocuklarının kapasitesinin düşük olmasını kabullene­


miyor; çocuğuyla özdeşim kurarak onun başarısızlığını kendi ba­
şarısızlığı olarak gördüğü için, böyle bir g izleme ve bahane bul­
ma onu rahatlatıyor. Bu tür anababalar, sınavdan sonra sıklıkla,
"Sınav kağıdında işaretleme yaparken cevapları kaydırmış," diye­
rek başarısızlık için bir kılıf buluyor.
Bunun tam tersi olarak, öğrenciyi, "Sen yapamazsın ! " diye­
rek aşağılayan, çocuğun kapasitesinin altında beklentisi olan, ona
güven meyen aileler de bulunuyor. Böyle ailelerden gelen çocuk­
larda özgüven eksikliği, hedefi küçük tutma ve azla yetinme eği­
limleri görülüyor.
Çocuğun yeteneğini gerçekçi olarak değerlendirmek ve onu,
bu gerçek yeteneği çerçevesi içinde teşvik etmek çok önemlidir.
Çocuğun her bir başarısı, ufak dahi olsa, onun kendine olan gü­
ven i n i artıracaktır. Zamanla çocuk, ufak tuğlaların üst üste kon­
masından oluşan bina gibi, kendi başarı i nşaatı nı yapmaya baş­
l ayacaktır.

ERGENLİK DÖNEMİNİ GÖRMEME YANLIŞI


Ergenlik dönemi, bireyin, yaşamındaki en önemli aşamaların ··
dan biridir. Bu aşamaya duyarlı olan ortam larda büyüyen i nsan­
lar daha sağlıklı olur. B u dönemin en beli rgin özelliği, aileden da­
ha bağımsız olmak ve arkadaşlarıyla i lişkisine daha çok önem ver­
m ektir.
S ı n ava hazırlık dönemi ergenlik dönemine rastladığından, öğ­
rencin i n aileden uzaklaşma ve birey olma eğili mlerinin anlayış­
la karşılanması gerekiyor. Bazen ailede herhangi bir sorun yok­
ken, ergenler, a rkadaşlarından prim toplamak için aileyle sorun
yaşıyormuşçasına bir tutum içine girip a rkadaşlarına yakın laşma­
ya çalışırlar.
Bizim, rehber öğretmenlerle konuşmalarımızdan anladığımız
o ki, öğrencilerin en çok yakındıkları şeylerden biri, anababala­
rın sıklıkla, "Bizim zam a n ı mızda" diyerek kendileriyle karşılaştır-
BGA 7
98 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

ma yapmalarıdı r. Anababaları n, kendilerinin ne kadar zor koşul­


larda okuduklarını sık sık dile getirmeleri, olumsuz sonuçlar doğu­
ruyor.. Bu nedenle, anababaların, iki kuşağın yaşantıları n ı n ve kül­
türünün farklı olduğunun bilincinde olmaları ve sık sık karşılaştır­
ma yaparcasına konuşmamaları gerekiyor.

SİSTtMİ TANIMAMA YANLIŞI


Konuyla ilgilenen eğitimcilerin ve anababaların bildiği gibi, sı­
nava hazırl ı k ve tercih l istesinin hazırlanması dönemlerinde, uz­
man desteği almak önemlidir. Ancak, uzmanın da soru m luluğu­
nun farkında olması ve sağlıkl ı yön lendirmeler yapması gerekiyor.
Bir başka deyişle, güvenilip danışılan kişinin gerçekten 'uzman'
ol up olmadığına dikkat edil mesi çok önemlidir. Aksi halde aşağı­
daki gibi tuhaf durumlar ortaya çıkabiliyor:
1 999 yılında dil alanında okul birincisi olan bir kız öğrenci, ka­
sım ayı nda işten ayrılan eski rehber öğretmenini arıyor. Reh ber
öğretmeni iyi bir yere yerleşmiş olduğundan emin olarak nereye
k ay ıt yaptırdığını soruyor. "Yeni rehber öğretmenimle oturup ko­
n u ştuk. iyi bir puan alm ıştım . Biraz daha çalışmayla daha iyi bir
yere girebileceğimi düşündük. Okul birinciliğim yanmasın diye
bu yıl tercih yapmadık!" diyor. Halbuki okul birinciliği kontenja­
nı, sadece m ezun olunan yıl geçerl i . Bir sonraki yıl, yeni dönemin
okul biri ncileri o kontenjandan yararlanıyor.
Kon uştuğumuz reh ber öğretmenler sık sık, "Son dakikacı mil­
letiz. Sı navı, sistemi bilm iyoruz," sözünü kullandı ; sanırı m bu, du­
rumu ifade eden doğru bir söylemdi.

ÖGRENCİYİ TANIMAMAKTAN KAYNAKLANAN


YANLIŞLAR
Rehber öğretmenlerin dikkatini çeken önemli konulardan bi­
ri de, çoğu anababanın, çocu klarını gerçek a n lamda tanımama­
sından kaynaklanıyor. Anababanın çocuğuyla ilişki kurması, han-
DURUM NE: NF.LERLE KARŞILAŞIYORUZ? 99

gi sorunlarla karşı karşıya olduğunu, bu sorunları nasıl tanımladı­


ğ ı nı, nasıl çözümler ü rettiğini bilmesi önemlidir.
Anababalar bir yandan, "Ben çocuğumu tanımaz mıyım?"
derken, öte yandan "Ablası/abisi şöyleydi, bu niye böyle?" diye­
biliyor. Çocuğun kendine has özellikleri göz ardı ediliyor.
Çocuklardan, anababaların kafasındaki en 'doğru tavır' bek­
leniyor. Evde 'uslu' çocuk, okulda 'başarılı' öğrenci olması iste­
niyor.
Kimi anababaların çocuklarıyla iletişimleri öylesine kopuk
ki çocukları n ı n hangi bölü mde okudukl arını bile bilmiyorlar.
Çocukları 'eşit ağırl ı k' bölümünde okurken çocuğunun doktor ol­
masını istediklerini söyleyenler, çocuklarının yetenekleri ve ilgi le­
riyle hiç ilgilenmedikleri gibi, sisteme ve gerçeklere ne kadar uzak
oldukları n ı da belli ediyorlar.
Bölüm ve meslek seçimi ile tercih listeleri h azırlanırken yete­
nekler göz ardı edilerek 'büyüklerce' istenilen yerlere yerleştirilme
de anababalar ve öğretmenlerce yapılan bir başka hata. Onlara
göre 'iyi' öğrenciler sayısal bölümlere, 'kötü' öğrenciler sözel bö­
l ümlere yerleştirilmeli. Not ortalaması 5 . 00 olan öğrenci, ken­
di yeteneklerine daha uygu n bile olsa sözel bölü m ü seçemiyor.
Sınav sonucu çok iyi olan öğrenci, " Böyle bir puan, psikoloji alanı
için harcanamaz!" denilerek, öğretmenler tarafı n dan avukat ya­
pılmaya çalışılıyor.
Yukarıda söylediğimiz bu durumlar, gencin 'yaşam başarısı ' n ı
gerçekleştirmesini zorlaştırıyor.

RHIBER ÖGRtTMENİ ARAÇVE ARACI OLARAK


KULLANMAK: "SİZ SÖYLERSENİZ YAPAR"
YANLIŞI
Rehber öğretmen, danışılacak ve bilgisine başvurularak reh­
berliği istenecek kişi olarak algılanmalıdır. Onların içinde çalıştığı
kurumda yapacakları iş, sorulan soruyla ilgili seçenekleri n n e ol­
duğunu a nlatmak ve en uygun seçenekler hakkın da fikir vermek-
1 00 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

tir. Ama rehber öğretmenlerle konuşmamızdan anlıyoruz ki ana­


babalar danışmak amacıyla değil, sık sık, "Çocuğa, siz şunu söy­
leyin," a macıyla rehber öğretmene geliyor.
Meslek seçiminde de veli, çoğu kez kafasında her şeyi belir­
lemiş olarak rehber öğretmene geliyor. Peki, bu durumda reh­
ber öğretmenden beklediği ne? Ondan, öğrenciyi ikna etmesi­
ni bekliyor.
Rehber öğretmenlerle bir başka i l işki de şöyle oluyor: Bazı ai­
leler, çocuklarının kendilerini dinlemeyip aşırı tepki vereceğinden
korkuyor ve onlara, yapmasın ı istedikleri şeyleri reh ber öğretmeni
kullanarak yaptırmak istiyor. Ö rneğin : "Paltosunu giymiyor, söy­
le giysin", "Suyunu içmiyor, söyle içsin!" gibi.

ÇOCUKLA GfREKSİZ ÇOK KONUŞMA YANLIŞI


Rehber öğretmenlerin karşısına çıkan bir sorun da anababala­
rın, çocuklarıyla yerli yersiz çok konuşmalarından kaynaklanıyor.
Çok konuşan aile, giderek etkisini yitirdiği için artık çocuklar da
onları önemsen miyorlar. Ö nemsenmeyen bu a nababalar rehber
öğretmene giderek, "Biz konuşuyoruz, bizi dinlemiyor. Sizi din­
ler!" diye umudu rehber öğretmene bağlıyorlar; böylece rehber
öğretmeni de aynı yanlışa ortak etmek i stiyorla r.

Bütün bunlara karşın, genel olarak, anababaların rehberlik bö­


l ü m üne i lgisi ve verdikleri değer zaman içinde a rtıyor.

SONUÇ
Rehber öğretmenlerle yaptığımız konuşmalardan genel olarak
şu sonuçları çıkarabileceğimizi gördük:
Ailenin çocukla kurduğu ilişkin i n türü, çocuğun okul başarısı­
nı etkileyen en önemli ve en can alıcı nokta olara k karşımıza çıkı­
yor. Ailenin çocuğu gerçek anlamda tan ıması ve onunla ilgili ola­
rak gerçekçi beklentiler içinde olması, çocuğun başarılı olmasına
DURUM NE: NELERLE KARŞIL.AŞIYORUZ? 1 01

destek oluyor. O nedenle ailenin, çocukla nasıl bir ilişki içinde ol­
duğunun bilincinde olması çok önem taşıyor.
Ana babaların farkına varması gereken bir diğer şey de, söylem­
leri ile eylemleri arasında tutarsızlık olup olmadığıdır. Anababalar,
her şeyi onlar için yapıyoruz dedikleri çocukları için çoğu zaman
yapabileceklerinin çok altında şeyler yaptıklarının ya da onla­
rı olumsuz etkileyecek şeyler yaptıklarının farkında olmuyorlar.
Sonuçta, psikolojik tedavi gören öğrenci sayısı giderek artıyor.
Tedavi için gidilen bazı uzmanların, herhangi bir ciddi araştırma
yapmadan m utluluk hapı ve kaygı giderici adı altında ilaçlarla te­
davi başlatmaları da rehber öğretmenleri kaygılandı rıyor. Çünkü
ilaç, ailedeki bir aksaklıktan kaynaklanan sorunu gidermiyor, sa­
dece beli rtilerini bastırıyor. Sorun, alttan alta etkisini ve tahribatı­
nı devam ettiriyor.
B i r rehber öğretmen, i laçla tedavi gören bir öğrencisinde ila­
cın olumsuz etkilerini görüyor. Kusma, el titremesi, göz kararma­
sı gibi belirtiler görülen, yoğun sınav kaygısı yaşayan lise ikinci sı­
n ıftaki m ükemmelliyetçi bu öğrencisini, uzman desteği almaktan
ve ilaç tedavisinden vazgeçiriyor. Rehber öğretmenin desteğiy­
le ve deneme sınavlarına g ire g i re sın ıfını geçen ve kaygı belirti­
leri azalan öğrenci, lise üçüncü sınıfta etkili ders çalışmaya başlı­
yor ve iyileşiyor.

Bu bölümde, rehber öğretmenlere yansıyan öğrencil erin ai­


lelerinin yaptığı yanlışlardan söz ettik. Peki, çocuğu sınava g iren
anababa nelerin bilincinde olmaiı ve neleri doğru yapmaya gay­
ret etmelidir?
Sorunun yanıtını gelecek bölümde bulacaksınız.
7
ÇocuğumuH �aşarısını
Desteklemek lçiH Neleri11
Farkında Olmalıyım?
Çiçeğin suya ve güneşe,
öğrencinin destek ve tak­
dire gereksinmesi vardır.

B u bölümde, çocuğu sınava h azırlanan a n n e ve babaların ne­


lerin fa rkı nda olmaları ve neler ya pmaları gerektiğini ele a laca­
ğım.
ilk farkın da olmanız gereken, çocuğu nuzun içinde bulunduğu
sı n ava hazırla nma dönemine karşı tutu munuzdur.

�INAVA HAZIRLANMA DÖNEMİNE l<ARŞI


TUTUMUNUZUN FARl<INA VARIN
iki tür tutum içinde olabilirsin iz:

1.Olumlu tutum: Sınava hazı rlanma dönem i n i çocuğunuzun


yaşama hazırlanması ve sizin çocuğun uzla ilişkin izin gelişip
güçlenmesi için bir fırsat olarak g'örebili rsin iz.
2. Olumsuz tutum: S ınava hazırlanma dönem i n i, bir an önce
kurtulun ması gereken bir musi bet olarak görüyor olabilirsi­
n iz.
ÇOCUGUMU DESTEKLEMEK iÇiN NELERiN FARKINDA OLMALIYIM? l 03

Tutumunuz n e olursa olsun, sizin tutumunuz çocuğunuzun


çal ışma tarzını m utlaka etkileyecektir.
Bir ergenin, yetişkin bir i nsan olarak toplumun saygıdeğer bir
üyesi haline gelmesi her topl u m da önemsenmiştir. ilkel toplum­
larda ergenlikten yetişkinliğe geçiş, değişik gelenek ve görenek­
ler çerçevesinde bel i rlenmiş ve bunun, kişinin yaşamında önemli
bir yeri olmuştur. Erkek çocuklar güreş müsabakalarında boy gös·
terir, at üstünde cirit atarlardı. Kızların ev ve m utfak idaresini öğ­
ren mesi ve iyilik yaparak i nsanların yaşamına değer katmaları be­
l irleni rdi. Avustralya' da yerli ler, ergenlikten yetişkinliğe geçiş dö­
nemine gelenleri 1 O gün süreyle ormana bırakır ve sağ kalanların
toplumun saygıdeğer üyesi olmaya hak kazandığı diişlini"ırlPrdi
Bizde, yakın zamana kadar köylüler, askerliğini yapmamış olanın
evlenmesine izin vermezlerdi.
Günümüzde sınav, ü l kemizdeki gençler için sanki böyle hir er­
genlikten yetişkinliğe geçiş döneminde kendini kanıtlama süreci
görevini yapmaktadır. Ve anne baba olarak, yukarıda da belirtti­
ğim gibi, sınava hazı rlanma dönemine, olumlu ya da olumsuz bir
tutum içinde olabilirsiniz.

Olumlu tutum
Çocuğunuzun gelişmesi ve yaşama hazırlanması hakımındiln
sınava hazırlık döneminin size öneml i fırsatlar verdiğini biliyor
m usunuz? ilk akla gelenleri sıralayayım:
1. Size, çocuğunuzu daha yakından tanıma fırsatı verebilir.
iş adamları belirli bir proje üzerinde çalışırken, birlikte çalıştıklcı­
rı ekip elemanları n ı daha iyi tcınıma fırsatı bulurlar. Siz de 'sınrıv
projesi' çalışmasında çocuğunuzu daha yakından trınırna fırscıtı
bulabilirsiniz.
2. Çocuğunuza, kendini daha iyi ianıma firsatı verehi/ir.
insanlar, kendilerini deneyecek, güçlü ve zayıf yön leri ni keşferlP­
cek dönemlerden geçerler. Sıanava hazırl<ınma dönemı, çocuğu­
n uzun kendi yetenekleri ni, güç.ili Vf': zayıf yönlerini tanıması içi n
bir fırsat olabilir. Çocuğunuzun kendiyle ilgili elde ettiği bu içgö-
1 04 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE.

rü ve bilgiler, daha ileriki yıl larda, onun yaşam başarısı yolculu­


ğunda ona güç verecek kaynaklar olur.
3. Size ve çocuğunuza, yaşam üstüne konuşma ve birbiriniz­
le ilişki kurma fırsatı verebilir: Yaşam durağan değil; dinamik ve
karmaşık, kaotik süreçler ve etkileşim lerden oluşur. Bu karmaşık
süreçler içinde, açık denizlerde yol alan gemin i n pusulaya ihtiya­
cı olduğu gibi, ergen yaştaki gencin de, sevgisine ve desteğine
güvenebileceği birine ihtiyacı vardır. Sınava h azırlık döneminde,
onun pusulası olabilirsiniz. Onun güveneceği, örnek alacağı, içi­
ni açacağı, korkularını, kaygılarını, başarı ve sevincini paylaşaca­
ğı, sevilen ve sayılan insan olabilirsiniz.
4. Hedef belirleme fırsatı olabilir: Sınava hazırlanma dönemi n­
de hem çocuğunuz hem siz, yaşamdan ne beklediğiniz kon usun­
da düşünmek ve bu kon uda sık sık konuşmak durumunda olacak­
sınız. Hem siz hem çocuğunuz, şu yaşamda gerçekten gön l ü n ü­
zün m u radının ne olduğu konusunda etkileşim kurma fırsatı bu­
lacaksın ız. Bu tür konuşma ve etkileşimleri bazı anababalcır çocuk­
larıyla ömür boyu kurmamış ya da kuramamıştı r.
5. Planlamayı öğrenme fırsatı olabilir: Hedef belirlemek çok
önemlidir; ama o hedefe varmak için bir plan geliştirmeyi de be­
cermek gerekir. S ınava hazırlık döneminde siz ve çocuğu nuz, bir
etkileşim içinde ilişkinizi sürdürürken, hedeflerinize ulaşma k için
ne gibi bilgi ve becerilere gereksinim duyduğunuzu, bu bilgi ve
becerileri nasıl elde edebileceğinizi, kısa ve uzun vadeli ollarak ne­
ler yapmanız gerektiğini konuşabilirsiniz.
6. Disiplinli çalışma alışkanlığı geliştirme fırsatı olabiliır: S ı n ava
hazırlı k, disiplinli çalışmayı gerektirir. Sizin çocuğun uzla i lişkiniz,
disiplinli bir ilişki bilincini gerektirir. Hem çocuğunuz henn siz, b u
dönemde disiplinli bir biçi mde çalışarak planlama yapma)Yı ve h e ­
defe ulaşmayı öğrenebili rsiniz.
7. Zamanı iyi kul/anmayı öğrenme fırsatı olabilir: Hledefleri
beli rlerken a ra hedeflerin farkın a varırsınız. Bazı ara hedeflle r, şim­
di, şu anda, hemen gerçekleştirilmelidir: Çiftçinin, mev�sim i n d e
tohumu ekmesi v e tarlayı sürmesi g i b i . Bazı h edefler uzunı vadeli,
ÇOCUGUMU DESTEKLEMEK iÇiN NELERiN FARKINDA OLMALIYIM? 1 05

yıl ların emeğini gerektirir: bir meslek kazanmak gibi. Sınava ha­
zırlanan çocuğunuzla etkileşimin iz devam ederken, zamanın öne­
mini ve zamanın nasıl kullanılacağın ı öğrenmenin değerini birl i k­
te keşfedebilir ve öğrendiklerinizi uygulayabilirsiniz.
8. 'Çok çalışm a ' ile 'etkili ve verimli çalışma ' arasındaki farkı
görerek daha etkili bir yaşam oluşturmayı öğrenebilirsiniz: Birçok
anababa, 'çok çalışmak' ile 'etkil i çalışmak' arasındaki farkı bil­
mez. Siz de sınava hazırlık döneminde bu i kisi arasındaki farkı öğ­
renerek, yaşamınızın diğer alanlarında da 'etkili' olmayı öğrene­
bilir, dolayısıyla etkili bir yaşama sahip olabilirsiniz.

Başka fırsatlar da yakalayabilirsiniz. Bu fırsatları yakalayabilmek


için, her şeyden önce sınava hazırlık dönemine olumlu bir tutum­
l a bakmanız gerekir. Bu olumlu tutum, sınava hazırlık dönemini
çocuğunuzla ilişkinizde, yaşamınızın başka h içbir zamanında ol­
mayacak kadar yakınlaşma, birbirinizi tanıma ve birbirinize des­
tek olma fırsatı verebilir.
Erkekler için, 'askerlik arkadaşı' farklıdır.
Niçin?
Çünkü askerli k b�lirsizli k lerle dolu olarak başlayan kaygılı, ger­
gin, ciddi bir dönemi kapsar. Bu dönemde kişiler birbirlerinin tüm
zayıflıklarını ve güçlü yönlerini görürler. Arkadaş olduğunuz kişi,
sizi her şeyinizle olduğunuz gibi kabul ederek arkadaşınız olmuş­
tur, siz de onu olduğu gibi kabul etmişsinizdir. ilişki, görünüş üze­
rine kurulu bir yüz i lişkisi değil, can cana bir dostluk i lişkisidir ve
pek çok kez ömür boyu devam eder.
S ı n ava hazırl ık dönemini, böyle ömür boyu sürecek bir 'asker­
lik arkadaşı' edinme fırsatı olarak görebil i rsiniz.

Olumsuz tutum
Sınavrı hazırlanma dönemini istenmeyen, bir an önce kurtu­
l u n m ası gereken olumsuz bir devre olarak görebilirsiniz. Siz sına­
va hazırlanmayla ilgili her şeye öfkeyle, gerginlikle bakabilir ve
gereken şeyleri yapsanız bile, isteksiz olarak yapabil i rsiniz.
1 06 BAŞARIYA GÖTÜREN AILF

11
Ö f! Yin e . . . " türü bir ifade, sınavla i l g ili hütün ifadelerin ba-·
şına gelir:
" Ö f! Yi ne çocuğu dershaneye gön d erme k zorundayım!"
"Öf! Yine çocuğun öğ re tm en iy l e kon uş m a k zoru nday ı m ! "
"Öf! Yine reh ber öğ re t m e n beni istemiş ! "
" Öf! Yine ço c u kl a konuşmamı istediler!"
Ve benzer i . . .
B u tutunı olunca, evde olumsuz bir ortam oluşur ve çocuğu­
nuz s ı n ava hazırlanma dönemi sürerken, son unda şöyle bir içgö­
rü geliştirebi lir: "Ben değersiz, sevi lmeyi hak etmeyen, tembel,
yet e n e ks i z, b aşa rı s ı z ol m aya m a h k Cı m bi riyi m ! "
O ned e nle, i l k farkında o l m a n ız gereken şey, çocuğunuzun
içinde b u lu n du ğ u bu sı nava hazırlanma dönemine karşı nasıl bir
tutum içi n d e olduğunuzdur.

NİYl:TİNİZİN �AFLIGININ B İLİNCİNt VARIN


ikin c i f ar l< ı n d a
olman ızı istediğim, çoc uğu n uzl a ilişkinizde ni­
ye ti nizin s afl ı ğ ı n ı n farkına varman ızdır. Bu kitaptaki 3 . Böliim'de
n iy et in s a fl ı ğ ın da n söz ettim . Niyetin saflığı, 'göstermelik' ve ' ger­
çek n iyet' a rasındaki i lişkiyi belirtir. Bir kişin i n gösterdiği ve ger­
çek n iyeti b i rbirine n e kadar yakın ise, o kişinin niyeti o derece saf­
tır. Gös terd i ğ i ve gerçek niyeti birbirin de n ne kadar uzak ve ilqi­
siz ise, o kişi nin niyeti o derece safl ıktan uzakt ı r .
Çoc u ğ un uza gösterdiğiniz niyet ile kendi i ç i n izd e tcı ş ı d ı ğ ı n ı z
niyet aynı rnı? Dışı nızdan g öste rd i ğ in i z n iyet, " B e n senin iyilicıini
istiyorum; yaşamının daha rahat ve mutlu olması için sen in ş ı ı n ­
ları şuniarı yapmanı istiyorum!" derken iç i n iz bu söylediklerinize
inanıyor m u ? Sakın içiniz, "Başarılı ol da el i\lerne hava ;:ıtayım, di­
ğer babaları n/annelerin yan ı nda kendimi daha değersiz 9 Q.rrne
yeyiııı" y a da "Sen beni m geleceğim i ç i n bir Yf.ltırırn aramın, çok
para kazana cak bir durum<ı gel de, ben de senin sayende qelecek
kaygısı çeknı eyeyim," di yor o l m a s ı n !
Kendi niyetinizin saflığının farkına v a rrn a süreci içinde. çocu-
ÇOCUGUMU DESTEKLEMEK iÇiN NELERiN FARKINDA OLMALIYıM? 1 07

ğunuzun sınava hazırlanma sürecindeki n iyetinin ne olduğunu da


keşfedin. Çocuğunuzun d a 'göstermelik' ve 'gerçek' niyeti var­
dır. Onları keşfetmesine yardımcı olun. Siz kendi niyetinizin saflı­
ğını irdeler ve keşfederken, onun da niyetin i n safl ığını irdeleme-­
sine olanak sağlayın .
Şunu h i ç aklınızdan çıkarmayın; çocuğunuzun derslerine şevk­
le, istekle, gayretle çal ışmasın ı n temelinde onun niyetinin saflığı
yatar. Sınava hazırlanma sürecinde n iyetinin saflığını yakalayama­
mış bir öğrenci, kendi içinden gelen bir istekle çalışmayacaktır;
sürekli dışarıdan dürtüklemek ve zorlamak gerekecektir.
Niyetinizin saf olup olmadığını, çocuğunuz içırı ne tür bir ba­
şarı istediğinizi düşündüğünüzde daha açık seçik cıörebilirsiniz.

ÇOCUGUNUZ İÇİN NE TÜR BİR BAŞARI


i�TEDİGİNİZİN FARKINA VARIN
Üçüncü farkında olmanız gereken, çocuğunuz için ne tür bir
başarı istediğinizdir.
Bölüm 2'de şöyle demişti m : "Yaklaşı k kırk beş yılını insan iliş­
kilerini incelemekle geçirmiş biri ve bir bilim adamı olara k, Ayşe
ve Ahmet'in yaşamlarında nelerin aksadığı konusunda tahminle­
rim ve kanaatlerim var. Bu kırk beş yılın verdiği birikimle, şimdi si­
ze, çocukların ızla i l işkinizde, onlardan nasıl bir başarı beklediğiniz
konusunda bilinçli olmanızı söylüyorum .
Nasıl b i r başarı beklediğinizin bilincinde misiniz? Sizin başa­
rı beklentiniz ve o beklentin i n altında yatan düşünceler, isteseniz
de istemeseniz de, farkı nda olsanız da olmasanız da çocuğunuzla
i l işkinizin temellerinden biri n i oluşt urur.
Ders, okul, meslek, iş, aile ve yaşam başarısını inceledikten
sonra size bir soru sorm uştum: "c;ocuğunuz sınava hazırlanırken
ve siz onun anababası olarak onunla ilişki kurarken açık seçik bir
tavı r geliştirmeniz gerekir. Neye karar verdiniz? Çocuğun uz na­
sıl bir yaşama sahip olsun, ' keşke'leri m i, yoksa 'iyi ki'leri mi çok
olsun?"
1 08 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Bölüm 3'te dört tür başarı üstüne yaptığınız uyg u l a mada so­
nuç neyi gösterdi? Hangi tür başarı sizin için önemli görünüyor?
Sanırım bu kitabı eline a l ı p okuma zahmetine katlanan ve bu
sayfaya kadar o kuyan tüm a n n e ve babalar, çocukları için yaşam
başarısı isterier. Ya ni, çocukları n ı n anlamlı, coşku l u ve güçlü bir .
yaşamı olsun isterler.
o za man bu hedefi un utmamak gerek: Çocuğu nuzun yaşa­
m ı n ı n anlamlı, coşkulu ve güçlü olması n ı destekleyecek şeyler ya­
pın.
Okul, meslek, iş ya da a i le başarısı saplantı haline gelirse işte
o zaman kişinin yaşamı den gesizleşmeye, a n l a m ı n ı ve coşkusunu
kaybetmeye başlar. Ama yaşam başarısı için diğer başarı ları feda
etmek zoru nda değilsiniz. Diğer başarıla r, yaşam başarısı n ı des­
tekleyecek bir adım ola rak gelişebilir.
N asıl m ı ?
1 . Çocuğun uzu kendi yaşa m ı nı n direksiyonuna oturtmak n i ­
yetinizin farkı n a varın.
2 . Direksiyonuna oturmuş olduğu yaşamı tanıması için çocu­
ğu nuzun:
" Kendi kişiliği, bedeni, beyniyle ilgili,
., i nsan i lişkileri, za man kullanımı gibi yaşa m ı n değişik bo­
yutla rıyl a ilgili bilgi ve becerilere gereksinimi vardır.
Bu bilgilere ulaşabilmesi için ona ya rdımcı o l u n .
3 . Çocuğunuzun yaratıcı v e üretken gücünü koruyun . Her
çocu k gibi sizin çocuğunuz da doğuştan yaratıcı ve üret­
ken doğm uştur. Ona önem verin, onu gerçekten dinleyin
ve a n l ayın, ona saygı d uyu n !
4 . Kısa vadeli değil, h e r eylemin izin çocuğunuz üzerindeki
uzun vadeli etkisini de düşünün. O nedenle, "Ders başa­
rısında ı srar ederken, acaba çocu q u m u n özgüve n i n i sarsa­
rak o n u n yaşam başarısı n ı engelleyen bir etki yaratıyor mu­
yum?" sorusu n u soru n .
5. Çocuğunuzun, kendi duyguları nı n, düşü n celerin in, ya ptığı
seçim lerin altında yatan değerlerinin farkın a varması n ı sağ-
ÇOCUGUMU DESTEKLEMEK iÇiN NELERiN FARKINDA OLMALIYIM? 1 09

!ayın; çünkü ancak o zaman onun yaşam başarısına destek


olursunuz. "Nasıl sağlarım farkına varmasını?" sorusu aklı­
n ıza gel miş olabilir. Çocuğunuzla iletişim içinde olm anız,
açık ve dürüst bir i letişim ve can cana ilişki kurmanız, onun
hem sizin değerlerinizi ve hem de kendi değerlerini keşfet­
mesine olanak sağlayacaktır.

ÇOK ÇALIŞMAK İlf fTKİLİ Vf VERİMLİ


ÇALIŞMAK ARASINDAKİ FARKI UNUTMAYIN
Çocuğunuz çalışırken en çok dikkat edeceğiniz nokta, onun
etkil i ve verimli bir şekilde çalışmasın ı sağlamaktır. Bunun için en
dikkat edilecek şey, çocuğun kaygı, stres ve panikten uzak, i stek
ve şevkle, aynı zamanda anlayarak çalışmasıdır. Çocuğunuzla öy­
le bir i lişki kurun ki, o, sizinle açık seçik konuşabilsin ve h iç çekin­
m eden düşündüklerini sizi n l e paylaşabilsi n .
Çocuğunuzun ders çalışmasıyla ilgili şu konularda konuşabil ­
melisi niz:

1. Çocuğunuz neyi öğrenmek istediği ve niçin öğrenmek is­


tediği konusunda netleşmiş mi? " 'Ne' çalışıyorum ve 'ni­
çin' çalışıyorum?" sorusunun yanıtı nı açık seçik biliyor mu?
(Bilmiyorsa, bunda yalnız çocuğunuzun değil sizin de so­
rum l u luğunuz var. O n edenle sevgi ve saygıyla -sayg ı n ı n
altı çizili- v e de sabırla öyle bir i letişim kurun ki, oluşturdu­
ğunuz bu etkileşim ortamı içinde çocuğunuz değişik hayal­
lerinden bahsetme olanağı bulsun. Bu hayallerden biri, za­
manla gelişerek onun gönlünün muradı n ı oluşturacaktır.)
2 . Okuduğu her konuyu, anlamını keşfederek ve daha önce
bildikleriyle ilişkilendirerek öğreniyor mu?
3 . Daha önce öğrendiklerini hatırl ayıp hatırlamadığını ara sı­
ra yokluyor mu?
4. Yeni bir konuya başlamadan önce, bu konudan önce gelen
temel kavramları şöyle bir gözden geçiriyor ve şimdi öğ-
110 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

ren mekte okudukları ile daha önceki öğrendikleri arasında


ilişki kuruyor mu?
4 . Bölüm'de belirttiğimiz gibi kaygı, stres, panik, çocuğunu­
zun kısa süreli belleğini çalışamaz hale getirir ve o, ders çalış­
mak için masa başında kaç saat harcarsa harcas ı n, öğrenemez.
Anababa olarak sizin yapabileceği n iz en akıllıca şey, çocuğunuz
ders masasına oturduğu zaman onun kaygıdan, stresten ve pa­
nikten uzak, sakin bir zihinle çalışmasını sağlamak olmalıdır.

BAŞARILI İNSANLARDA BULUNAN ÖZELLİKLERİ


HATIRLAYIN VE ÇOCUGUNUZDA BU ÖZELLİKLERİ
GELİŞTİRMEYE ÖZEN GÖSTERİN
Burada, 5. Bölüm'de sözünü ettiğim özellikler üzerinde dur­
mak istiyorum . Bu özellikler listesi, başarılı insanlar üzerin­
de yapılan gözlem ve araştırmalar sonucu oluşturulmuştur.
Çocuğunuzun başarıl ı insan olmasını istediğinize göre, siz de bu
özellikleri çocuğunuzda görmek istersin iz. Öyleyse çocuğunuzda
aşağıda belirtilen bu özell iklerin g elişmesine yardımcı olun:

Başarma h evesi
Şevk, arabanın yakıtına benzer; aracınız teknolojik yönden
en ileri bile olsa, yakıtı yoksa çal ışmaz. Çocuğunuz ne kadar ze­
ki olursa olsun, başarma isteği ve hevesi yoksa verimli ve etkili
bir biçimde çalışmayacaktır. Çocuğunuzun sınırlarına ve sorum­
luluklarına saygı duyun, onu istekli ve şevkli tutmanın sırrı bura­
da yatar.

Hedefi n i bul mak, gön l ü n ü n m u radını keşfetmek


Anababa, ' Destekleyen Aile' tutumu içinde çocukların ı n, ken­
d i hedeflerin i konuşa konuşa kendilerinin belirlemeleri n e olanak
sağlarsa, bu süreç içinde çocuk gön l ü n ü n m u radını keşfeder.
Bölüm S'te bu süreçten uzun uzun bahsettiğim için burada sade­
ce kısaca hatırlatıyorum.
ÇOCUGUMU DESTEKLEMEK iÇiN NELERiN FARKINDA OLMALIYIM? 111

Duygu ve düşüncelerinin farkına varmak


ve kendine güven duym ak
Çocuğu nuzla i l işkin izde aşağıdaki beş mesajı verdiği nizden
emin olun . Sürekli bu b i l inçle kon uşur ve dinlerseniz, çocu ğ u n uz
duygu ve düşünceleri n i n farkı nda olarak büyür ve sizin ona duy­
duğunuz saygı , o n u n ke ndine duyd u ğ u sayg ı n ı n temelini oluş­
turur.
• Seni umursuyorum ; sen ben i m için varsın, önemlisin.
" Seni, olduğun gibi, yargılamadan kabul ediyorum; se­
nin davra n ı şı n da aksaklıklar olabi l i r; ama seni n özü n çok
m uhteşem ve orada hiçbir şey eksik değ i l .
., Sen değerl isin; şu evrende senin gibi bir tane daha yok.
Ailedeki her bir çocuğumuz gibi, senin yerin de başka ve
doldurulamaz.
" Senin, istedi ğ i n i yapabilme yeteneği ne, gücüne g üveni­
yoru m, inanıyoru m .
• Sen, sen olduğun için sevi lmeye, ken d i n olarak gelişme­
ye layıks ı n .

Seçi m leri nin bili ncinde o l m a k v e seçimlerinden


soru mluluk almak
Bölüm 5'te on i ki önemli seçimden söz etti m . B u seçi m ler, za­
man içinde kişi nin yaşamına yön verir. Çocuğ u n uzun seçi mleri­
n i kendisi n i n yapması na özen gösterin . S iz onun yerine seçimler
yapmayı n, o seç.i mler yaparken sizi bir danışman, bir reh ber ola­
rak ku l l ansı n .
Çocuğunuz seçi mleri n i ya parken ailenin gelirini ve kendi kay­
nakl arı n ı gerçekçi ol arak hesaba katmal ıdır. Arkadaşları belirli bir
m arka ayakkabı al ıyor d iye, kendi parasal olanakları n ı n üstüne çı­
karak, kendisi de o marka ayakkabı almamalıdır. Burada 'almama­
lıdır!' derken, siz mani olun demek istemiyorum.
Siz çocuğ u n uzla öyle bir i letişim içi nde olun ki, o, kendisinin
yaşam başarısı yolcu luğu içinde olduğ u n u bilsin. Kim olduğuna
giydiği marka mı karar verecek? B u n u n bir seçim olduğunu keş-
l12 BAŞARIYA GÖTÜRE�! AiLE

1
fets i n . Bazı insanl ar, kendi yaşa mlarının a n l a m ı n ı sahip oldukları
şeylerle özdeşleştirir, bazı ları yaşa mları n ı n a n l a m ı n ı varoluşların··
dan a l ı r. Bu i kisi a rası ndaki fark önemlidir ve kon uşul ması gere-·
kir. Siz, 'sahip olmak' ve 'var olm ak' arasında bir seçim olduğunu
gösterirseniz, anababal ı k görevini yapmış olursunuz.

Çocu kta bu özel l i kleri n gelişmesi ne yard ı m cı o l urken sizleri n


d e aile ortamında dikkat etmeniz gerekenler var:

Çocuğu nuzun sosyal yaşa m ı n ı n önemini b i l i n


Ergenlik çağ ı n daki gençlerin a rkadaşları çok önemlidir ve on­
ların, çiçeğin suya ve gü neşe d uyduğu gereksi n i m gibi bu arka­
daşlara gereksinimi vard ı r. Çocuklarınız bu a rkadaşla rıyla günün,
h aftan ı n belirli za manları n da bir araya gelerek kendilerince iyi va­
kit geçi rmek isterler. S ı n ı rlar ve soru m l u l u k bili nci iyi geli.�miş bir
genç, ken dine neyi n yara rl ı neyi n zararl ı olduğunu bilerek d av­
ran ı r.
Çocuğunuza glivenin; onda sın ırlar ve soru m l u l u k bil inci ge­
liştirmeni n tek yol u, ona g üve nmekten geçer. Ona güven i n ve
o n u n l a sürekli i letişim içinde o l u n .
Yukarıda sözün li ettiğimiz seçi m lerin bili ncinde ol arak ço­
cuğun uzu a rkadaşlıklarında ve sosyal yaşamında özgür bırakın .
U n utmayı n, siz yal n ız sınav başarısıyla i lgilenmiyor, yaşamda ba­
şarılı o lması gereken bir gencin yaşa m ın ı n temellerini atmasına
reh berl i k ediyorsunuz.

Çocuğunuzu başka kişilerle kıyaslamayı n


Çocuğun uzu, aile içinden veya dışında n biriyle kıyaslamayı n .
Kıyasl a m a n ı n birçok zararı vard ı r.
Kıyaslama n ı n ne gibi zararları olabilir? S ı ralaya l ı m :

1 . Kıyaslama, bir başkasına o l a n beğeninizi ve hayranlığı n ızı


ifade ederken, çoc u ğ u n uz için bu duyg u l a rı taşımad ı ğ ı n ızı
ve onun başarabileceğine güvenmediği n izi ima eder.
ÇOCUGUMU DESTEKLEMEK iÇiN NELERiN FARKINDA OLMALIYIM? 113

2. Kıyaslama, sonuç odaklı bir tutu m u ifade eder. Çocuğu­


nuzu bir başkasıyla kıyaslad ı ğ ı n ızda, onun gösterdiği gay­
reti, hevesi, şevki hiç hesaba katmadığı nızı, bütün ilginizi n,
elde edilecek sonuçta odaklandığını ifade etmiş olursunuz.
Gösterdiği gayret ve hissettiği hevesi n sizin gözünüzde bir
değeri olmadığı n ı anlayan çocuk, hayal kı rıklığına uğrar ve
şevkini kaybeder.
3. Sonuç odaklı bir başarı an layışı çocuğun gücünü elinden
a l ı r, sonucu değerlendirecek olan bir dış otoritenin eline
verir. Sonuç odaklı başarı anlayışı, çocuğun öğrenme ve
gelişme şevkin i öldürdüğünden, onun sürekli gelişi m i n i n
en büyük engelini oluşturur.
4 . Bir i nsanın sürekli gelişimini ve iyileşmesini sağlayan en
önemli kaynak, onun yaşam deneyi m leridir. Ö ğrenci ya­
şam deneyimini sonuç odaklı olarak değerlendirirse sürekli
karşısına, "başard ı m " ve "başaramadı m " seçenekleri çıkar.
"Başardım" ve "başaramadım" seçenekleri arasında kaldı ğ ı
sürece, çocuğunuz gelişmeye olanak bulamaz. Çocuğ unuz
yaşam deneyimine çaba odaklı yaklaştığında ise, karşısına
bir öğrenme ve gelişme fı rsatı çıkar. Bölüm S'te 'hatalar­
dan ders alma' sürecini ayrıntılı olarak anlatm ıştım; burada
hatalardan ders alarak gelişmeyi sağlayan dört adımı kısa­
ca hatırlatmak istiyoru m :
.. N e yaptım?
" Neleri iyi yaptım?
"' Neleri daha iyi yapabili rdim?
" Neleri n farkına vard ı m, yaptığ ı m h atalardan ne dersler
aldım?
.
B öyle bir yaklaşı m, çocuğun uza yal n ız sınava hazırlan­
makta yardımcı olmaz, onun yaşam boyu ve yaşamının her
yönünde gelişmesinde yararlı olur.

Burada, oğlum Tirnur'la ilgili bir "başarısızlık" a n ı m ı • payl aş­


mak istiyorum .
l 11 BAŞARIYA GÖTÜREl\I AiLE

Tim ur lise 2 ' d e yd i ve o k u l u n u n basketbol t a k ı m ı n da oyn a


mak tayd ı . B e n , genellikle c u m a akşamları, Ti rr n ı r' u n oku l u n u n
k a t ı l rl ı ğ ı oku l l a ra rası m aç l a rı .seyrederd i m v e m a ç t a n soıı rcı CJeııel­
l i k l e li rn ur'la pizza yerd i k .
Bir akşam o bölg e n i n liselerarası basketbol şampiyonluk tur­
n u v as ı n ı n son m açı o y n a n a ca k t ı Bu m a ç ı k cıza rı ı r s a Tirrnıı ' u n l i ­
.

<;esi ş a m piyon olacaktı


M açı n b ıtrn e si n e 8 san iye vardı; Tinı u r' u n o k t ı l u ı ı u n skorıı 60,
kaısı t a k ı nı ı rı skoru 6 1 idi. Top Timur' urı e l i n e geçti. Tirn u r top si"ı ­
rPn�k i k i d ç oyuncuyu ge ç t i ve m a ç ı n b i t m e s i n e 4 san iye kal;:ı k<ırşı
-

! a k ı m d a n b i r oyu n c u topu T i rn u r'dan kapt ı . Top u n pe�ın i b ı ra k


maya n T i rn u r, topu yen i d e n a l ı p potaya doğru fırlatt ı ğ ı n d a . krn
norn etre son s a n iyel e ri gösteriyordu.
Bi'ı tlin s a l on � efes i n i tu tt u ; top potada iki-üç kere dönd(ik­
ten �oma dışarı çıkt ı . H a ke m clü d ü cı ü n ü ç 21 l d ı Oyu n bitmiş vr
.

öbür tak ı m şam piyon o l m uş t u . Öbür t a k ı m taraftarı coşkuyla sa


h ay a dolarken ben T i m u r a bakıyord u m . Zava l l ı o ğ l u m u n , şişiril­
'

nıi� b i r balonun h avası n ı n bo�altı l m asında olduğu qibi, göz!eri­


rrı i r ı ö n i i nd e omuzları çöktıi , gözleri n i yere d i kti ve çok ma h c u p
ezik bir tavı r i ç i n de soy u nm a o d as ı n a doğru y ürüdii .
Normal o l a rak beş d a k i ka i ç i n d e soyu n m a odas ı n da n çı ka n
o�lurn ,o g ü n 35 da kika s o n ra Çi ktı . B e n n eşe l i b i r tavır i ç i n d e ,
"Timur. h aydi �ı iz za yerneye g i d e l i m , " d e d i ğ i m de, y ü z i i m e h i l P
h;ı k m adı v e lıo m u r d a n a rak, '' Ben i m hilşırn ağ rıvnr, b e n eve q i d e ­
• eq i rn v e yataca ğ ı m , " dedi .
Ne d iveceği m i bilern iyordu rn; sessizce ara baya ydrli d ü k .
/\raban ı n a rka koltuğ u n a ç a ntas ı n ı attı, uza n a rak b a ş ı n ı çant21sı­
nın i"ıstüne koydu ve kolı ıyla d a gözünü kapattı. C i d eceği miz 8 0
kil o m e tre l i k uzun bir yol va r d ı ; yola koyu l d u k . Araba yola çıktık­
tan on beş da kika sonra, zayıf b i r ses l e, " B a ba, b i l iyo r u m be n de n
utanıyorsun . Özür dileri m , " dedi
Bu söz içi m i aiev gibi yaktı. Aslında Tirn u r'dan u ta n m ı yordum;
anıa on u n l a ne kon uşac a ğ ı m ı , nasıl kon uşaca ğ ı m ı bi le m i yord u m .
B i r çares i z l i k duygusu i ç i n deydi m
ÇOCUGUMU DESTEKLEMEK iÇiN NELERiN FARKINDA OLMAUYIM? 1 15

Z a m a n kazan mak için, "Bir şey m i dedin Timur?" diye sor­


d u m . Öfke ve h ayal k ı r ı k l ı ğ ı y l a çı n l ayan bir sesie, " N e ded i ğ i m i
d u yd u n ! " dedi.
Ben psikologdum. O ğ l um u n ise şu a n d a bir psikoloğa değil,
babasın a i htiyacı vardı v e b e n babası o l arak o n a n e d i yeceği m i
b i l e m iyord u m .
N e o l u rsa o l s u n n iyeti m i n safl ı ğ ı içinde oğl u m l a kon u ş m a m
g e rekti ğ i n i n farkın dayd ı m . i l k fırsatta b u l d u ğ u m i l k uyq u n yere
arnbayı park etti m . Tirnur, kolu yüzü n ü n üstünde cıraba n ı n .:ırk;ı­
sında yatıyordu . O n u n l a konuşmaya baş l ad ı m :
"Bak o ğ l u m , önce senden özür di leri m . S o ru n u duydu rn a m a
n e d i yeceqi m i b i l e m e d i ğ i m i ç i n , zaman kaza n mak a m acıyla dııy­
ma rn ış gibi yaptı m . O ğ l u m , kend i i ç i m e sord u ğ u m zam a n , ora­
d a senden u tan m ak d iye bir d uygu b u l a m ıyoru m . Duyg ı ı m u n ne
o l ac a ğ ı n a karar verm eden önce s a n a iki soru sormak istiyoru m ,
l ü tfen s o nı l ;ı r ı m ı yan ı t l a , " ded i m .
H i ç ses çıkarmadı. Bu sessizliği, "Ta mam sor," ola rak yoru mla·
dım ve sorul a rı m ı sordu m .
" O ğ l u m i l k sorum şu: Sen bu oyu n u oynarken e l i n d e n gelPnirı
e n iyi s i n i yapmaya g ayret ettin m i ? "
T i m u r öfke l i b i r sesle, "Tabi i ! " d iye ya n ı t l <ı d ı .
N iye öfke l e n d i diye d üş ü n d ü m v e h e m e n a n l a d ı m . T i m u r her
sabah saat 05.45'te k a l k ıyor v e yli rüyi ış mesafesi n deki o k u l a q i ­
derek s a at 06. J 5-07. l S a ra s ı a rkadaşlarıyla a n t re n m a n yapıyor ..

d u . B e n i veya a nnesini m e m n u n etmek i ç i n decı i l . b u n u , kendisi


istediği için yapıyord u. Bu d ur u m u b i l e n b i r b a b a , " El i n d e n q e l e ­
n in en iyisini yapm aya gayret ettin m i ? " d iye sor m a m a l ı y d ı .
i k i n c i sorum u sord u m : " P e k i o ğ l u m , e l i n d e n qel e n i n en iyisini
y a p m aya çalışı rken, coşku l u ve şevk!i miyd i n ?
T i m u r, y i n e s i n i r l i b i r sesle "Tabi i ! " ded i .
.•

H e r sabah 0 5 . 4S'te a n tren m a n yapmak içi n kalkan b i ri h0rfvı l ·

ele şevkli istPkli oyn ard ı . B u n u a n l a m a m ı bekl iyord u .


v•'

" O z a m a n b e n i i y i d i n l e o ğ l u m , " d e d i m v e devam e tt i m "be ·,

n i m seninle i l g i l i içimdeki d uygu, senden utan m a k deqiL b u n u n


1 16 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

tam zıttı. Ben seninle g u r u r d uyuyorum. içimdeki ses, 'Benim yi­


ğit oğlu m ! ' diyor. Niçin böyle h issediyorum? Çünkü her şeyden
önce korkak davra n m adın, riske g irdin topu a l d ı n, götürdün,
başkasına atmadın, kend i n götü rdü n . Topu kaybettin ama peşi­
ni b ı rakmadın ve topu potaya atma cesaretini sen gösterdi n . Bu
bir!
"Bak oğlum, yaşamda gerçekçi olmak çok ö n e m l i d i r ve senin
gücün gerçekçi olmandan gelir. Gerçekte her durumda sen i n de­
neti m i n altında olan iki temel faktör vardır: elinden gelenin en
iyisin i yapmak ve b u n u coşkuyla yapmak. Sen, denetimin a ltında
olan h e r iki şeyi de yaptı n . Senden nasıl utanabilirim? Elinden ge­
lenin en iyisini coşkuyla yapm aya devam edersen, e n i n de sonun­
da m u tlaka başarı lı olursun. Ancak aklı kıt olanlar, kendileri n i be­
lirli bir sonuca adarlar ve bu iki önemli faktörü i h mal ederler. Ama
ben aklı kıt bir baba deği l i m . Seni başarı l ı görüyorum ve sen i n l e
g u r u r duyuyorum ! "
B u n l arı söyledikten sonra şöyle b i r düşün düm, başka söyleye­
cek bir şey yoktu. Arabayı çalıştırd ı m ve tekrar anayola çıktım, eve
doğru gitmeye başlad ı k . Sekiz-dokuz dakika sonra Timur kol u n u
yüzünden çekti v e rahatlamış b i r sesle, " Baba, haydi p izza yeme­
ye g idel i m ! " dedi.
O akşam pizzamızı yerken hiç maçtan konuşmadık ve Timur
çok rahat ve neşeli görünüyordu.
Aradan altı yıl geçti . Timur, üniversiteden makine yüksek mü­
hend isi olarak mezu n oluyordu ve o gün onun mezun iyet töreni­
ne birlikte gidiyorduk. Arabayı o kullanıyordu. Sabah ı n erken sa­
atleri nde yola çıkm ıştık ve radyoda güzel bir melodi dinliyord uk. ·
Bir süre son ra radyoyu kapattı, sağ elini boyn uma attı ve kafamı
omzuna çekti . Hiç un utamayacağım şu sözleri söyled i : " Baba, sen
dünyan ı n en iyi babasıs ı n ! "
M üthiş m u t l u olmuştum. Ben kendimi iyi bir baba olarak gör­
mediğim için biraz hayret etmiştim; ama Timur'un bu cümleyi iç­
tenlikle söylediğinden hiç kuşkum yoktu.
Önce Timur'un verdiği bu hediyeyi içime sindirdim. Hayal et-
ÇOCUGUMU DESTEKLEMEK iÇiN NELERiN FARKINDA OLMALIYIM? 117

tim; birisi bana gelse ve şöyle dese: "Oğ l u n u n sana bu söyle d i k­


lerini u n utman için istedi ğ i n parayı sana vereceğim; bedeli ne ise
söyle. Bu bedeli sana ödedikten son ra b u g ü nle ilgili a n ı n ı bel le­
�inden ö m ü r boyu sileceğim ! "
Kısa b i r düşünmeden son ra ş u n u n farkı na vard ı m ki, oğl u m
Tim u r, parasal olarak hiçbir bedelle değiştiremeyeceğim b i r zen­
ginlik vermişti bana. Kend isi n e teşekkür ettim ve kafam hala om­
zuna dayalı o l a rak, " Neden o ğ l u m? " diye sord u m .
Kafamı bıraktı v e konuşmaya devam etti:
" Baba, o gün sen bana, pusula gibi kullan acağım iki ilke
verdin: 1 . Her ne yaparsan yap, elinden gelenin e n iyisini ya p;
2. Yaptığ ı n ı şevkle yap!
" Baba, bu i ki temel ilke beni stresten ve gerg i n l i kten kurta rd ı .
Stres v e kaygı bana artık etki etmiyor. Ve b u i ki i l keyi, ders çalışır­
ken, sınava hazırlanırken, proje h azı rlarken, spor m üsabakaların­
da kullan d ı m . Şimdi iş yaşamına atı l m a k üzereyim ve bu iki i lkeyi
iş yaşamında da kullanacağı m ."
Potaya topu atamadığı zaman Ti m u r'a, "Oku l u n sen in yüzü n­
den şampiyonlu ktan oldu. Yazıklar olsun sana ! 'Oğ l u m takı m ı
şampiyon luğa götüren basketi yaptı,' diyebilecekken, beceriksiz­
liğinden ötürü şimdi diyemiyorum . Gözüme görün m e ! " demiş
olsayd ım, sonuç odaklı kon uşmuş olacaktım ve Tim u r' u n üzerin­
deki bu sözlerin etkisi herhalde şimdikinden çok farklı olurd u .

Ailedeki büyüklerin destekleyici tavır içinde


olmasını sağlayın C4>
Önce sı nava hazırlanan çocuğunuzla konuşun ve ondan ş u n u
isteyi n: "Evimize sık sık g e l e n ve görüştüğümüz i n s a n l a r var; n i ­
nen v e deden gibi bazıları bizde yatı l ı da kalmaktad ı r. S e n i n ve­
rimli çalışman için on lardan istediklerin ne? Düşün, bi r liste çı kar,
bir kon uşal ı m . "
Çocuğunuzun hazırladığı listeyi birlikte gözden geçirin v e da­
ha sonra bir aile toplantısı yap ı n . B u aile toplantısında n ine, dede,
amca, hala, eve gelip gitme durumu olan herkes bulunsun. Bu
BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

topl antıda çocuğun uz, l i stesi ndeki istekleri n i d i l e getirsin. Her bir
isteğ i n i n kendisi için önemini açıklasın ve üstü nde kon uşulsun.
Örneğin, öğrencinin çalışma odası salona bitişikti r ve tele­
vizyo n u n sesi ders çcılışırken çocuğun dikkati n i dağıtmaktadır.
Öğrenci s ı n ava hazırl ı k dönemi içinde o derse çaiışı rken salonda
TV seyredi lmesini istememektedir. Ya da çocuğunuz sigara du­
m a n ından rahatsız ol maktad ı r ve eve sık sık gelen teyze ve onun
·

kocası evde sürekli sigara içmektedir.


Öğrenci n i n i stekleri ne itirazları olanlar, itirazlarını yapsı n ve
karş ı l ı k l ı bir a n l ayışa varı l ıncaya kadar üstünde kon uşulsun. Belki
TV, yatak odalarından biri n e taşı nabil i r. Teyzeni n kocası sı nav ha­
zı rlık döneminde eve geldiğinde s igara içmekten vazgeçer. Belki
uzun süre yatılı kalmalar ve annenin günleri bir süre için ertele­
nebilir.
S ı n ava hazırlanan öğrenci, kendi s ı n ı rları n a ve sorum l u lukları­
na saygı d uyu lduğunu görürse, o n u n kend i n e olan saygısı ve ça­
lışma şevki artar.

Çocuğun uzdan beklediğiniz azim, sebat ve gayreti


kendi yaşamı nızda siz de gösterin
S ı n ava h azırlanan çocuğuna destek olmak için anne ve ba ­
ba ken d ilerini geliştirmek için bir çaba gösterebilirler. Örneğin
bir baba, " Evladım, sen azim, sebat ve gayret gerektiren bir d ev-·
reye gird i n . B u devrede ben d e seni yal n ız b ı rakmayacağım. Sen
s ı n ava h azırla n ı rken ben d e Alm anca öğrenmeye başlayaca ğ ı m .
��,Senden beklediğim azi m, sebat ve gayreti A l m a n c a öğrenirken
; göstereceğim," d iyebilir.
Bir a n n e d a h a ö nce kitap okumasa dahi, çocuğu sınava h azır­
fa n ı rken kendini geliştirme kitapları okumaya başlaya b i l i r ve böy­
l�c e çocuğuyla nasıl daha etki l i iletişim kurabilir, özell ikle nasıl da­
�a iyi bir d i n leyici olabilir, onu öğrenebil i r. B u rada verilmek iste­
� n temel mesaj ş.udur: "Seni seviyoruz ve seni gayreti nde yal n ı z
tvakmak istem iyoruz; biz d e ken dimizce bir g ayrete girerek sana
�ldaşlık yapıyoruz."
çorni';UMU DEqFKLFFvlFK iÇiN NFl.FRIN FARl<INDA Ol MAi iYIH' l 1q

A i l e n i n m a ddi d u ru m u konusunda, s ı n ı r l a r ve
soru m l u l u k bili nci içinde çocuğunuzla mutlaka k o n u ş u n
S ı n ırlar ve sorumluluk bilinci geliştirmenin en qüçlii yollcırın
dan bi r i, çocuğunuzla parasal konuda düdi stçe korn ışnıak VP
onunla birlikte qerçekçi bir bütçe yapmaktır Çocuğunuzla birlik
te oturun ve ailenin olanakları çerçevesinde ona h;:ıftalık bir hare
lık belirleyin . Bu harçlık, onun okula geliş g i d i ş yol p a ra s ı n ı , d ı şa
'

rıda yiyeceği yemekleri, arkadaşlarıyla birlikte harcayarağı prırrıyı


kapsamalıdır. Ailedeki diğer çocuklarla birlikte onun payıncı d iişf'
ni hakkaniyet çerçevesi n de yansıtmalıdır.
Bu para gerçekçi olmalı ve bu paranın yönetimi tamamıyla �o
c u ğu n kendisine bırakılmalıdır. i sterse çocuğunuz bı ı pa rrıyı h i r
g ünde harcayabilir; ama şunu bilmeli ki, öbür harçlık q ü n i i ne. ka­
dar sizden bir kuruş dahi alamayacaktır.
Bu konuda sizin titizliğiniz, ona paranın değeri ni ve b i l i n ç l i pa·
ra kullanmayı süratle öğretecektir. Bilinçli par;ı kııllanmayı öğre­
nen çocuğunuz, yaşam b;:ışarısı için çok önı>m li bir ders almış ola
caktır.
Paranın değerini öğrenen, zamanın ve e1 kili çzılısmrının cfa de­
ğerini öğrenmeye başlcır. Ailenin maddi rl uru m ı ı ç P rç0vesi n rle
çocuğunuzla gerçekçi bir bütçe yapm aya özen qö�teri n . 1 "1

Bu böl ümde, anababa olarak sınav d ö n e m i n d e n e l P r i n farkın­


d a o lmanız gerektiği hakkında konuştuk. Sınav dönemi qeçecı>k
ama yaşam devam edecek. Ö n ü m üzdeki bölümde, yaşam brışa
rısıyla ilgili farkındalıkları ve kendi başımdan geçen kaygılı bir rlö­
nemi paylaşmak istiyorum.
YaşaM BaşarısıHa Yolculuk
G erçek özgürlüğün kaynağını, elinden
gelenin en iyisini yapma gayreti ve ya­
parken coşkulu olma bilinci oluşturur.

Kitabın son bölümüne geldik. Bu bölümde, ilk olarak kendi


eğitim sürecimde yaşadığım bir başarısızlı k kaygısını sizinle pay­
laşmak istiyorum. Daha sonra, çocuğ u m uzun yaşam başarısı yol­
culuğ u n d a anababa olarak farkında olmamız gerekenleri genel
olara k gözden geçirmek istiyoru m .

BİR DOKTORA PROGRAM/ ÖYKügü


Ortaokul ve lise yıll arım d a, kendi gayretimle l ngilizce öğren­
dim ve üniversite öğrenciliğim döneminde lngilizcemi kullana­
rak bazı lngilizce psikoloji kitapları okudu m . Ü n iversiteyi bitird i k­
ten sonra bölüm başkanı, Psikoloji Bölümü'ne gelen Amerikalı zi­
yaretçi p rofesörlerin derslerini tercüme etmemi benden istemişti
ve ben bölüm başka n ı n ı n bu isteğini, 'artık lngilizceyi biliyorum'u n
kanıtı olarak gördüm.
Amerika'ya doktora öğrencisi olarak gittiğimde, 'artık lngilizce
biliyorum' inancıyla, üç doktora dersi birden aldım. (Amerika'ya
yeni gelip daha önce Amerikan eğitiminden g eçmemiş olanlara
ancak bir doktora dersi almaları n ı n önerildiğini daha sonra öğ­
rendim!) ilk derse pazartesi g ü n ü gittim . Verilen ders programın­
dan, bu ders için·, haftada iki yüz sayfalık bilimsel metin okumam
YAŞAM BAŞARISINA YOLCULUK 1 21

bekleniyordu . i kinci derse salı g ü n ü ve üçüncü derse çarşamba


günü g ittim ve her bir dersten ortalama iki yüzer sayfa okumam
bekİendiğini öğrendim. Kafamdan şöyle bir h esap ettim, haftada
altı yüz sayfa l ı k bili msel metin okumam g erekiyordu.
Çalışma masam ı n başı n a büyük bir ciddiyet ve hevesle geçtim
ve ken dimi vererek dersleri me çalışmaya başl adım. Bütün gay­
reti m e rağmen bir saatte ancak bir buçuk sayfa okuyabilmişti m .
Biraz telaşlandım v e bütün d i k kati mi vererek tüm gayreti mle oku­
m aya devam ettim; bu defa daha d a az okuyabil miştim : bir saat­
te 1 -2 sayfa. Bütün g ü n kend i m i ölçmeye devam ettim; evet, sa­
atte ortal ama bir buçuk sayfa okuyabiliyordum.
Ertesi g ü n ve onu takip eden g ü n de aynı durumu gözleyince
depresyona g irdi m; işta h ı m kaçtı, yemek yiyemez hale geldim .
Uyuyamad ı m . Sürekli kaygı ve yorg u n l u k halinde okuduklarım­
dan hiçbir şey anlamamaya başladım.
Kafamda sürekli kurduğum ve kaygılanmamın temeli olan dü­
şünce şuydu : yemesem, içmesem, uyumasam, 24 saat kitap oku­
sam, günde ancak 36 sayfa kitap o kuyabilirdim; halbuki haftada
600 sayfa o kumam gerekiyord u .
Doktora program ında başarısız olacağı m a v e bu nedenle ü n i ­
vers iten i n beni programdan atacağına inandım. Müthiş bir ka­
ramsarl ı k içinde, onlar beni atmadan ben kend i m çekip gideyi m ,
d iye düşündüm.
Türkiye'ye başarısız biri ol arak dönmek istem iyordum; "Çok
saydığım hocamın yüzün e nasıl bakarı m?" diye d üşün üyor, kah­
rol uyord um. Ağabeyl erime ve ablamlarıma m ahcup olacaktı m .
Bölümdeki arkadaşları m a, mektuplaştığım v e ilerde evlenmeyi
düşündüğüm kıza ne diyecekti m .
Belki inanmayacaksı nız ama onların yüzü ne bakma ktansa ken­
dimi öldürmeyi düşü n düm. Fakat kısa bir süre içinde, bunun da
ailem için bir uta n ç nedeni olacağını fark ettiğim için, 'trafik ka­
zası kurbanı' olma h aya l l eri kurdum. Trafiğin karmaşık ve tehl ike­
li olduğu bi r bölgede bir arabanın altında can vermek en akıll ıca
davranış olacaktı .
1 22 BA$ARIY/\ GÖTti REN Al! E

Bu kararı verdiğim gece hiç uyuyamadım. Sabahleyin yüzü­


mü yıkarken aynada kendimle göz göze gelmemeye çalıştım.
Ama içimden bir ses, gözlerime bakmarn gerektiğini söyledi ve
gözlerime baktığım zaman hüngür hüngür ağlamaya başladım .
Kulağımda rahmetlik annemin sesini duydum; "Yavrum, kıyma
canına, hiçbir şey canına kıydığına değmez!" diyordu.
Banyoda san ı rım yarım saat ağladım; son ra içimden derih bir
nefes almak geldi. Derin bir nefes aldım ve tüm karamsarlığım o
nefesle birlikte çıktı gitti, yen i bir düşü nce, çok güçlü olarak ken··
dini hissetti rdi.
B u yeni d üşlince şöyle d iyordu: "Onlar seni atmadan sakın
gitme. Burada yaşamının en önemli olanaklarından birine sa­
hipsin. Çok iyi bir üniversitede, çok iyi yetişmiş bilim adamların­
dan, gerçekten ilgini çeken konularda ders a l ıyorsun. Besbelli ki,
l ngilizceyi iyi bilmiyorsun ve şimdi gerçekten iyi öğrenme fırsatı­
nı yakaladın! Senin yapacağın en akı l l ı şey, şimdi ve burada olma­
nın hakkım vermen ve kalabildiğin süre içinde hem lngilizceni iler·
!etmen hem de bilgini artırman."
Karamsarlıkla g i rdiğim banyodan müthiş bir enerji ve şevk­
le çıktım ve çalışma masamın başına oturduğum zaman karam­
sarlıktan eser kalmamıştı . Sağımda okuyacağ ı m kitaplar, solum­
da üç sözlük vardı: Türkçeden lngilizceye, lngilizceden Türkçeye
ve l ngilizceden lngilizceye. Önümde kağıtlar ve kalemlerim var­
dı ve rahat rahat anlayarak okumaya başladım. Anımsıyorum, ilk
okuduğum sayfada, 5 2 tane bilmediğim, anlamını sözlükten bul­
mam g ereken kelimeyle karşılaşmıştım .
Okuma hızımı ölçmeye devam ediyord u m . ( O zaman bil­
miyordum, ama şimdi biliyorum ki, insan ölçmediği şeyi geliş­
tiremiyor; demek ki sezgisel olarak bu ilkenin farkındaymışım!)
Günbegü n okuma h ızım artmaya başladı. iki hafta sonra saatte
üç buçuk sayfa okuyord u m . Ama yeniden belirteyim, hızlı okuya­
yım d iye özel bir çaba sarf etmiyordum; özen gösterdiğim, anla­
madan hiçbir paragrafı atlamamaktı. Anladıkça, okuduklarımdan
daha çok zevk alıyordum; hem anlayışım derinleşiyordu hem de
YAŞAM BAŞARISINA YOLCULUK 1 23

daha önce bild ikierimle ilişki kurd u ğ u m da n bilgi alanım genişli­


yordu.
Dört hafta sonra, saatte sekiz-dokuz sayta okur � ale gelmişti m
ve derste a n l atıl a nları daha deri niemesine değerle ndi riyor, profe­
sörleri n derste vermeye çalıştıkları n ı etraflıca kavrayabiliyord u m .
Sömestr ortalarında okumam saatte on i k i sayfayı bulmu1tu ve
sömestr bittiğinde ortal a m a on sekiz-on dokuz sayfa okuyord u m .
Üç dersin i ki si nden ' B', diğerinden 'A' a l m ıştı m .
Ders notlarımı öğrendiğim zaman i l k düşü n düğüm şu o ı d u :
" iyi k i ken d i m i öldürmed i m ! "
V e bu deneyimden sonra öğre n diğim e n ö n e m l i ders ş ü ol­
du: Başarıyı engelleyen tutumlar olduğu g i bi, başarıyı destekle­
yen tutu mlar da var; kişi n i n bu tutum l arda n hangisine kapı sını
açtığı çok öneml i .
Nele rd i r başarıyı engelleyen tutu m l ar?
• El alem n e der korkusu!
• Vazgeçip bırakıp gitme d uygusu!
" Şok, panik, karamsarlık!
Peki , başarıyı destekleyen tutum l a r nelerdir?
.. Fırsatı değerlendirmek!
0 Elden geleni n e n iyisini yapmak!
• 'Şimdi ve burada'ya odakl anmak!

B anyoda annemin sesini duyup uzun süre ağladıktan sonra,


'başarıyı engelleyen tutu mlar ülkesi ' n den, ' başarıyı destekleyen
tutum l a r ülkesi ' ne bir yolculuk yapmıştı m . ' Başarıyı destekleyen
tutu m l a r ü lkesi'ne biletimi ve pasaportum u veren, rah metli k an­
n e m i n içimdeki sesi olmuştu.
'Başarıyı engelleyen tutumlar ülkesi'nde, Bölüm 4'te sözünü
etti ğim kısa süreli belleğimi korku, bırakıp gitme, şok, panik, ka­
ramsarl ık duygularıyl a doldurm uştu m . ' B aşarıyı destekleyen tu­
tumlar ü lkesi' n de bütün b u n l arı boşalttım ve kısa süreli belleği­
m i n tüm kapasitesin i , o a n okumakta olduğum, anlamaya çalıştı ­
ğ ı m kon uya verdim .
1 24 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

' Başarıyı engelleyen tutu mlar ülkesi'nde sonuca odaklanmış­


tım; sürekli aklımdan "başarılı olamayacağım ve ben i doktora
programından atacaklar" düşüncesi geçiyordu. ' Başarıyı destek­
leyen tutu mlar ül kesi'nde bir sonuca odakl a n ı p üzü leceğim ye­
re şimdi ve burada yapabileceğimin en iyisini yapmaya odaklan­
dım.
Bu deneyimi, i lerde karşı laştığ ı m zor durum larda h e p hatırla­
mışımdır ve bu olay, her seferinde başarıyı engelleyen tutumlar­
dan kurtulmamda bana çok ya rd ı m ı olm uştur.
1 Bu anlattığım, başımdan geçen bir başarı öyküsüdür ama bir

yaşam başarısı öyküsü değildir.


Niçin?
Çünkü ben zih in sel alanda bir başarı kazan m ıştı m ama şim­
di biliyorum ki, yaşa m ı n tü m ü zihinden, akı ldan ibaret değildir.
Yaşam başarısı, kişin i n temel gereksinmeleri n i n h epsi ne hitap
eder ve onun yaşam ı n ı n tümünü kapsar.
Ne demek kişin i n gereksin melerinin tüm üne h itap etmek?
Bu sorunun yanıtı n ı verebilmek için insanın dört temel gerek­
sin mesini gözden geçirmemiz gere kiyor.

İNSANIN DÖRT TEMEL GEREKSİNMESİ VE


YAŞAM BAŞARISI
Gereksin melerimizi dört temel grupta toplayabi l i riz:

1 . Yaşamsal gereksinmeler
Bu baş l ı k altında parayla karşılanabilecek yiyecek, içecek, ba­
rın ak, giysi ve benzeri tüm yaşamsal gereksin meleri toplayabilir­
siniz. Bu gruptaki gereksin m eleri n karşılan ması n ı parayla yapabil­
diğimiz için, . bu gereksin melere 'cep gereksinme/eri' de diyebiliriz
ve simge olarak 'para'yı ku llanabiliriz.
Para önemli midir?
Evet! Yaşam standardına önem veren her aklı başı nda insan
ve toplum para konusu n u önemsemeli ve ciddiye almalıdır. Bizler
YAŞAM BAŞAR/SINA YOLCULUK 1 25

biyolojik varlıkl arız ama varlığım ızı sürdürebilmemiz için paraya


gereksin memiz vardır.
Parayı önemsemeyen insanlar ve toplumlar, gerçekçi bir tu­
tum içinde değillerdir ve parayı önemsememekten kaynaklanan
hastalı klar, yetersizlikler, başkasın a muhtaç olmalar, özgürlüğün
kısıtlanması gibi olumsuzluklar değişik biçi m lerde kaçın ı l maz ola­
rak onların yaşamlarında kendini gösterecektir.
Paranın önemini kavramamış birinin yaşam başarısını elde et­
m esi olanaksızdır. Yaşam ı n da sürekli bir eksiklik, dengesizlik ola­
caktır. O nedenle yaşam başarısı parasal g ücü içine alır; para ka­
zan ma becerilerini, para yönetimini bilmeye önem verir.

2. Akı l, zihin gereksinmeleri


insanoğlu, öğrenme ve gelişme gereksinmesiyle doğar. Bölü m
4'te s i n i r sisteminin m u h teşem kapasitesi nden v e çocuğun po­
tansiyel bir filozof ve bilim i nsanı olarak doğmasından söz etmi ş­
tik. Ö ğrenme gereksin m esi engellenmiş i n sanın, insan olarak ge­
l işmesi ve tüm pota nsiyelini gerçekleştirmesi olanaksızdır.
insanoğlunun, sürekli öğrenmek ve gelişmek isteyen bir doğa­
sı vardı r ve bu öğrenm e sürecı içinde kendisini tanı olarak gerçek­
leştirmeye doğru gelişir. i nsanın bu yön ü felsefenin, bilimin, sa­
n atın ve uygarl ığın gelişmesinin temelini oluşturur.
Aklını, zihnini kullanması engellenmiş b i r insan süre kli yarım
kalacak, başkalarına m uhtaç olacak ve b u n edenle kendi benliği­
n i keşfetmiş özgü r bir i n san olamayacaktır. Kend i benliğini keşfe­
dememiş, özgür olmayan bi r insanın yaşam başarısından söz edi­
lemez.

3. Gönül gereksinmeleri
Diğer insanlara muhtaç doğarız. Çocuk doğduktan sonra
kendisini kucaklayan, öpen koklayan bir anneye ihtiyaç d uyar.
Hayatta kendisini seven, kendisine değer veren hiç kimsesi olma­
yan bir kişi, yaşama anlam vermekte zorlanır.
Yaptığımız her işte, verdiğimiz her kararın uygulanmasında,
1 26 flAŞARIYA c;ÖTÜREN /\iLE

kısacası yaşam ı m ızın her a l a n ı n d a, d i ğ e r i n s a n l a ra gereks i n m e­


m i z va r d ı r.
G ö n ü l gereksi n meleri karşı l a n m a m ış, yalnızlık i ç i n d e boğ ı ı lan
b i r i ns a n ı n yaşam başarıs ı n d a n da söz edi lemez.

4. Yaşama a n l a m verme gereksinmeleri


B u tü r g e reksi n i m l e r d e i n s a n a özg [j d ü r. i n sa n , şu a n d a i ç i n d e
b u l u n d u ğ u m e k a n a , za m a n a , yaşam ı n a a n l a m vermek ister
i ç i n d e yaşa d ı ğ ı m ı z evren d e yer a l a n i l i şkiler siste m i n i yavaş ya­
va� b i l i msel olarak keşfed iyoruz ve her keşfe d i � i rrı izde evre n i m i z
bize d a h a a n l a m l ı geliyor.
i n san, a n l a msızlığa dayarı a nvı z; i ns a n v<ıro l u ş u rı ı ı r ı a n l;:mı ı n ı ,
d i sjer i n s a n l a rla, doğayla, evren i n türniıyle k u rd u ğ u i l işkide bu­
l u r. B i reyi n yaşa m ı n ı n a n l a m ı , o bireyin evren l e k u rd u ğ u i l i ş k i l e r
a ğ ı n d a g i z l i d i r.
Evrenle il işki kuruş biçi m l eri d i n yoluylo olrıbildiği qibi, deği­
şik ideoloji yol l arıyla d a o l a b i l i r. B i r M ü s l ü ma n , H ı ri stiyan, B u d i st
veya Yah u d i , kendi d i n i n i n d o ğ ru l a rı çerçevesi nd e , i ç i n de b u l u n ­
d u ğ u evrene v e ken d i yaşam ı n a a n l a m verir. M arksist ideolojiye
s a h i p biri ele içi nde yaşadığı evre ne, top l u m a ve k e n d i ya�am ı n a
i m ın d ı ğ ı Marksist ideoloji çerçevesinde anlam verir. B i r ateistin
de, i ç i n d e yaşa d ı ğ ı evre n e . k e n d i yaşa m ı n il a n l a rrı vermede kuj ..

!andığı d o ğ r u l a rı vardır
B u rada v u rg u l a m a k i s t ed i ğ i m, yaşama a n l a ın verme g erek s i n ··
nıesi n i n i n s a nı n doğal b i r g e re ks i n mesi olduğudur
Ama a na baba olarak ş u n u bil men izi istiyoru m ; çocuğ u n uz ev­
rene ve o evren içinde yer a l a n k e n d i yaşam ı n a b i r a n l a rn verme
gereks i n i m i d uya r. B u gereksi n m eyi karşılaması n a yardımcı o l ­
m a z sa n ı z, çocu ğ u nuz i l k fırsatta b a ş k a b i r kaynaktan kar� ı l a m a k
i ç i n ç a b a layacaktır.

Bu dört g e reksi n meden bir tanesi ö n c e l i k kazc:ın ı rsa ve kişi ya ..


şamı n ı a b a rtı l ı b i ç i m d e o g e reksin m eye oda k l a n a r a k t , ı n ı rn l i'll n <ı·
ya başlarsa ne olur?
YA�AM P.A�/ıRISINA YOLCU U J K 1 27

Abartılı biçimde paraya odaklanmış biri, "Yaşamın a n la m ı


rara kazanmaktır; b i z bu dünyaya, p a r a kazanmak için geldi k ! "
rliye rliişiinecekti r .
ı\bartıl ı biç imde akla, zihne, öğrenmeye Vf' gelişmeye odak­
!anmış biri, "Ya�am ı n a n l a m ı, öğrenmek ve keşfetm ekti r; biz bu
rhınyaya, öğrenmek ve kesfPtrrıek için qıo l d i k ! " d iye d l.l�ün e ce k ­
tir.
Abart ı l ı biçimde g ö n ü l gereks i rı rneierine, arkada� l ı Ç] a , dost­
l u q a ve i n san i lişkile ri ne odakl a n m ı ş b i n , "Ya ş a m ı n a n l a m ı sev··
gi VP dost i ı ıktur; biz bu diınyaya, sevmek ve dost i u k l a r kurmak
için qel d i ld " diye dlişli necektir.
Abartı l ı b i ç i m de yaşama a n l a m verme gerek si nrrı �leri n e .
örrıefı i n d i n e odakl a n m ı ş b i r i , "Yaşa mın a n l a m ı r a n rı'ya kulluk
etm e k t i r; biz bıı dü nyaya, Tan rı'ya kulluk etmek i ç i n qeld ild" di­
ye dü�ünecekti r.
Bı ı temel qereks i n m e lerden h e r h a n g i b i r i n e aba rtı lı biçim­
de odakları nı a k ya�anı b a ş a rı sın ı engeller. Çünkü gereksinmele­
rin t liınli önemlidir ve b i l in ç l i bir biçimde denge i ç i n de kar� ı l a n ­
ın ası gerPkir.
Yaşam başarısı. g e re k s i n m e ler i n denqe i ç i n d e karş ı l ı:ı n m asıyla
oluşur ve sürdürii lür.
Yukarıda a n la ttı ğ ım 'Bir Doktora Proqramı Öyk i i s ü ' n de, hu
rlört qerPksinrneyi nrısıl qözleml iyoruz J
D o k to r a p rn q rarn ı n d a b<ışarı sız!ık kork u m u n nedPnlerinden
bi ri, "Y;ı d ö n d i i c) i i rn d e ü n iversitedel<i a s i st<ı n l ı k i şi m i kaybeder­
s0m" den k a yn <ı k l a nı yo rd ıı _ Başarısız olıırsarn beni i şten <ıtac<ık
iardı ve b0n psiko l oji m e z u n u o l a ra k nerede. nasıl bir i� b u l cı ca ğ ı -·
mı b i l e m iyordu m _ işsizlik dernek, p<ıra s ı ı l ı k d e nwkt.i . P a r a s ı z l ı k de­
nı ek, n e yiyececı i rn i , ıw qiyece(ıinıi ve ıwrede barı nar a(p m ı hile
rn ernck dNnekti . B u b0l i rsizl i k heni korkurı ıyordu.
Doktora d e rs l e ri n d e öcı re n rn e n i n , ye n i şeyler ke�fet m en i n ,
b i r korı u d ;ı deri n leşnıenin tadına vardı kça bu öCjrenrne si ırec ı n ı>
o d a k l a n d ı m Vt' d i ğ e r şeyleri u n u tm aya ba�lad ı m , Bu hana, o dö­
n t' ın d<' c, ı ı li v.ır.ıı l ı Doktora dN�frrindr1n ba ş a r ı l ı nlrıı;ırn, ıihi ı ı
. 1)8 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

' sel yönden bir başarıydı ve benim yaşam başarım için önemli bir
adımdı. Ama bu zihinsel odakla n m ayı ömür boyu devam ettir ­

seydim ve diğer temel gereksin me lere önem vermeseydim, ha­


yatımda dengesizlikler oluşacaktı.
Doktora programında başarısızlık korkusunun temel i n de, sev­
dikleri m i n yüzüne nasıl bakacağım korkusu vardı. Ama çalışma­
ya başlayıp ö g rerı dikçe ve başarıya doğru gittikçe, korktuğum o
ilişkiler şevk kaynağım olmuştu . Beni seven, beni m başarımla gu­
rur d uyacak insanların o l m ası çalışmalarımı anlamlı kılıyor ve ba­
na şevk veriyordu.
Rahmetli annemin sesini içimde duyduğuma inanmamın,
kendimi öldürmekten vazgeçmemde çok önemli bir etkisi oldu.
iç huzuru içinde kendimi çalışmalara verebilmemde, annemin ru­
hunun benimle birl i kte olduğu, beni kollayıp yönlendirdiği i nan­
cı önemli bir rol oynamıştı.
Daha ö n ceki bölümlerde sözünü ettiğimiz başarı ,saplantıları­
nın z ararı şimdi daha iyi anlaşılabilir. Okul başarısı saplantısı olan
anababa, çocuğunun zihinsel yönden başarılı olmasın a önem ve­
rirken, gön ü l ve yaşama an lam verme gereksin melerinin karşı lan ­
masını engelleyebilir. Meslek ve iş saplantısı, parasal yönden ve
statü açısından çocuğu güçlü bir geleceğe yönlendirirken diğer -

temel g e reks i n melerin i gerçekleştirmesine engel ohı r.


Sınav dönem i n de çocuğunuzla kurduğunuz i lişkide yaşa m ı n
dört gereksin mesi n i n her b i r i sağlıklı derecede yerini alıyor m u?
Ona paranın, öğrenmenin ve gelişmenin, arkadaşlıkların ve dost­
lukların, evrene ve kendi yaşamına anlam vermenin önemini an­
latı yor m usunu z? Kendi yaşam b rçim i n izle bu dört gereksin m eyi
dengeli o l a rak götürüp çocuğ u nuza örnek oluyor musu nuz?

YAŞAM BAŞARlglNA KENDİNİ ADAMIŞ


ANABABAN IN gQRMA�I G�Rf:: K EN BES 5:0RU >

Aşağıda soracağım beş soru, sizin çocuğ u nuzla i lişkinizde dü­


şünmeniz gereken sorulard ır. Bu sorulan ::.iz ona sormayacaksınız;
YAŞAM BAŞARISINA YOLCULUK 1 29

öyl e b i r i l i ş ki kuracaksınız ki, bu sorul arı çocuğunuz kendine soru­


yor olacak. Çoc u ğ u nuz, aşağıdaki soruları kendine sormayı al ış­
kanlı k haline getirince, emin adım larla yaşam başarısı yön ü n de
i lerlemeye başlar.

1 . Çocuğunuz yapacağı işin bili ncine vardı mı?


Ç ocuğ u n uz, herhangi bir şeyi yapmaya ba ş ladı ğ ı zaman, ne
yapmak i stediğ ini n ve niçin yapmak istediğinin farkında mı?
Diye l i m ders çalışmak için masasının başına oturdu; o m asa­
nın başına gerçekten n e yapmak için oturdu ve o yapmak istedi­
ği şeyi niçin yapmak istiyor? B u sorunun yan ıtını bil iyorsa niyeti­
n i n b i l i ncinde, bilmiyorsa değildir.
Dershaneye gidecek. Kon uşun ve anlamaya çalışın; ne yapa­
cağın ı n ve niçin yapacağı n ı n farkında mı?
Arkadaşlarıyla bul uşacak; n e yapacaklar ve niçin yapacaklar,
bunu hiç düşünmüş mü?
Sı n av h azırlığı için bir d izi kitap alıyor, dershaneye yazı: ıyor,
paralar ödeniyor, ara sınavlar, yoklamalar, etüt çalışmaları. Bütün
bunl arın nedeni ne? Niçin yapıl ıyor?
B un l arın açık seçik farkı na varıp bu sorul arı yanıtl amadıkça ço­
c u ğ u n u z n iyetin i n bilincine varmamış demektir; o n u n çalışması
anlamlı ve veri m l i b i r çalışma olamaz. O n edenl e ilk iş, çocuğu­
nuzun, gönlünün m u ra d ı n ı keşfetmesine v e bütün bu çabaların
altı n d a yatan 'niçin?'i keşfetmesine yardımcı olma ktır.
Varsaya l ı m ki çocuğ u nuz, d e ğ işik kişilerle kon uştu, araştırdı,
d üş ü n d ü , gönlünün m u rad ı n ı n ileride çocuk doktoru olmak ol­
d u ğ u n u keşfetti. (Gönlünün m u radını keşfetm e k, uzun yıl lar alan,
kendini tanımayı, yaşamı gözl emlemeyi içeren bir süreç. Sağlıklı
ailelerde bu süreç çok k ü ç ü k çocukluk y a ş la r ı n d a, anababayla
o luştu ru l a n yemeklerdeki kon u ş m alarda, sohbetlerde, payl a şı m ­
larda yavaş yavaş kendiliğinden oluşur. Kita bın yazı l ış a ma c ı na
b a ğ l ı kalarak bu süreci n tartışmasını uzu n tutmadı k.)
N iyetin i n bilincine varan kişin i n çal ışm a sı , n iyetinin bilincine
varmamış kişi nin çalışması ndan çok farklı olacaktır.
orA o
1 30 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

2. Çocuğunuz, yapmak istediklerin i besleyen bilgiyi


araştırıyor, keşfediyor, ulaşarak özümsüyor mu?
B u aşamada, çocuk doktoru olmakla ilgili bilgileri araştırmaya
başlaması gerekir. Çocuk doktoru olmak için ö nce tıp fakültesine
girmesi, tıp fakültesini bitirdikten sonra uzm a n l ı k sı navı n ı kazana­
rak çocuk doktorluğu uzm a nlığı eğitimi a l ması gerekir.
Tı p fakültesine g iriş için hangi derslere ağırlık vermesi gerekir?
Türkiye'de hangi tı p fakü lteleri var? Son yı llarda bu fakülteleri n al­
d ı kları öğrencilerin giriş puanı ne olmuş? Kendisinin ara deneme
s ı n avlarında aldığı puanlar gerçekçi olarak değerlend iril diğinde,
duru m u n u n asıl görüyor?
Bu tip sorular, o n u, niye ti yle ilgili alanlarda bilgi sahibi yapa­
cak ve hedefe daha bilinçli yönelmesini sağlayacaktır.

3. Çocuğunuz, bilgisini etkili bir biçimde uygulamak


için gerekli olan becerileri kazan ıyor m u ?
Her dersin gerektirdiği kendine özgü beceri vardır. Tıp fa kül­
tesine g irmek için ağırlık vermesi gereken dersleri öğre n ince, bu
derslerde en üst başarıya ulaşmak için çocuğunuz belirli beceriler
kazanmaya özen gösteriyor mu? Bazı dersler soyut düşünce ge­
rektirir ve soyut işlem l eri hemen kafadan yapabilme becerileri çok
işe yarar. Bazı dersler somut görselleştirmeyle daha iyi anlaşılır.
Her dersi n gerekli kıldığı zih i nsel becerileri kaza n m a k ve bu bece­
rileri alışka n l ı k haline getirmek, çocuğunuzun başarısına önemli
katkılarda bulun acaktır.

4. Çocuğunuz, bilgi ve becerisini etkili bir şekilde


eyleme dönüştürme sorumluluğunu alıyor mu?
Gönl ü n ü n muradını keşfetmek, bunun için gerekli bilgileri
toplamak, bu bilgileri uyg ulamak için ne gibi beceriler gerektiği­
n i öğrenmek ve geliştirmek, ancak bir koşu lda anlam kazanır: so­
rumluluk içinde uygulayarak, eyleme dönüştürerek.
Çocuğunuz bütün bu bilgileri ve becerileri hayata geçi riyor
mu? Uygulamak için soru m l uluk alıyor mu?
YAŞAM BAŞARISINA YOLCULUK 1 31

Uygulamıyorsa, niçin uygulamadığ ı n ı araştırmak gerekir. Belki


yapabileceğine inancı yoktur. Eğer böyl e bir durum va rs a , çocu ­
ğun bu i n an çsızlı ğı n ın nedeninin araştı rılıp aydınlığa çıkarılma­
sı gerekir.
Basit bir somut örnekle anlatmak istiyoru m : Bir kişi d üşi'ın ı ·ı n,
arabasıyla gerçekten 'A' kentinden ' B' kentine gitmek istiyor.
N i yeti ' B ' kentine g i tmek.
Nasıl gidileceği n i biliyor, araba kullanrn<ısını biliyor, ehliye­
ti var.
Ama şimdiye kadar hiç tek başına araba kullanmamış. Yanında
biri olmadan a raba kullanmak istemiyor, ken dine qiıveni yok. O
nedenle direksiyonun başına g eç i p yola çıkamıyor.
Çocuklar daha küçükten şu tür sözleri yüzlerce, binlerce kez
duyuyorlar: "Dokunma, kırarsın ! " "Elleme, düşlirürsiin ! " "Kur­
calama, bozarsın ! " "Koşma, düşersin ! "
Birine kırk kez, "Hastasın!" dersen hasta olurmuş. BinlercP rle­
fa bu sözleri duyan çocuğun kendine güvenememesl_çok doğal
bir sonuçtur.
Sorumluluk için eyle me geçmek ve bu eylemi sürdürmek, sa­
nı ldığı kadar kolay değildir; ama bu olmadan başarıya ulaşmak
da olanaksızd ı r.
Çocuğuyla sürekli iletişim içinde olan anababa, eyleme geç·
mede ve uygulamayı sorumlu biçimde s ürdürmede ortaya çık;:ın
e n gelleri çoc u ğ uyl a birlikte keşfedebilir ve zamanla bu engellerin
teker teker üstesinden gelebilir.

5. Çocuğu nuz, elde ettiği sonuçlardan


ders çıkararak, iyi yaptıklarının ve daha iyi
yapabi lecekleri nin farkına varıyor mu?
Her bir uygulama bir öğrenme fırsatıdır. Uygulama sonuçları­
n a bakarak kişi sürekli kendini geliştirebilir. Böl ü m S'te ' Hatalardan
Ders Almak' konusunda bunu i rdelemiştik. Hatırlayacağınız qibi,
her bir uygulamadan son ra çocuğunuz şu dört soruyu sorarak uy­
g u lamasını değerlendirebilir:
1 32 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

.. Ne yaptım?
., Neleri iyi yaptım?
.. Neleri d ah a iyi yapabilirdim?
" Nelerin farkına vardım, ne öğrendim?
Çocuğun uzun böyle bir süreç içinde olup olmadığını görebi­
li rsi n iz ve iletişim içinde olm aya devam ettiğiniz za man, bu süre­
cin ne kadar önemli olduğu üze rinde konuşabilirsin iz.

Bu beş temel adım, ya n i çocuğunuzun gön l ün ü n muradını


keşfetmesi, bunu gerçekleştirecek bilgilere yönelmesi, bu bilgi ler­
le i l g i l i stratejiler ve beceriler kazanm ası, sorumluluk içinde bun­
ları uygulaması ve her uygulamayı değerlendirmesi, varsa hata­
ları ndan ders alması, onu adım adım yaşam başarısına götü re­
cektir.
Çocuğun uza bun ları öğretmen in iki koşulu vard ı r:
·ı . Onunla sürekli bir i letişim içinde olman ız.
2. Bütün bu söylenen leri anababa ol arak sizi n kendi yaşamı­
n ızda uygul uyor olmanız.
Bitirirke11

Her yıl milyon larca aile, OKS ve ÖSS h azırlı kları içinde olan
çocukları n ı n başarısı içi n elinden gelenin en iyisini yapma arayı­
şı içine girer. Bu aileler kaygılıdır ve içinde bulundukları durumda
kendilerini çoğu kez bunalmış ve çaresiz h i ssederler. Bunalmış ve
çaresiz hissetmek, öfkeye götürür. Aile orta m ında çocu k, başarı­
ya yönlendirilmek i stenir, ama kaygılı, bunalmış, çaresiz ve öfkeli
anne ve babalar, bu d uygular içinde çoğu kez, onlara destek ye­
rine köstek ol u rl ar.
Çocuğunun başarısına destek olmak isteyen anne ve babal ar,
önce kendilerinin çocuktan ne gibi bir başarı bekledikleri n i n far­
kına varmalıdırlar. Çocuktan bekledikleri okul başarısı mı, meslek
başarısı mı, yaşam başarısı m ı? Anne ve babanın başarı beklentisi,
onların çocukla i l işkisi n i temel den etki ler.
Her başarının altında önce bir niyet vard ı r. B aşa rıya u l aşabil­
mek için bu n iyetin bil giyle beslenmesi ve bu bilginin belirli bece­
ri lerle yaşam a g eçi ri l m esi g erekir.
Peki, anne ve babalar olarak yaşam başarısının altında yatan
n iyetin ne olduğunun farkında m ısınız? Yaşam başarısı için bil me­
niz gereken bilgi ve beceri l erin ne olduğu üzeri n de hiç kafa yo r­
dunuz mu?
Çocuğuna destek olmak isteyen anababala r, her şeyden önce
insan zi hninin nasıl çal ıştığını bilmelidir. insan zi h n inin nasıl çalış­
tı ğ ı n ı bil meyen anne ve baba, farkına varmadan sözleri ve davra­
nışl arıyla çocuğuna kayg ı yükler, onu strese sokar ve onun pani­
ğe kapılmasına yol açar.
Başarılı insanlarda başarma isteği, hevesi, şevki vardır; çocu-
·1 34 BAŞAR/YA GÖTÜREN AiLE

ğunuzurı şevkinin kaynağını bulmasına yardımcı oldunuz mu?


Başarılı i nsanların hedefleri vardır, n ereye gitmek istediklerin i
bilirl er; gön üllerinin muratla rını keşfetmişlerdir. Çocuğunuzun
qönllinün m u radını keşfetmesine yardımcı oldunuz mu? Başarılı
insanlar duygu ve düşüncelerinin farkındadırlar; kendilerine, duy­
quların a ve düşüncelerine saygıları ve güvenleri vardır. Siz çocıı­
ğunuzun kendine saygıl ı ve g üvenli olmasına özen gösterdi n iz
mi? Başarılı insan, seçimlerinin bilincindedir ve seçimlerinden so­
rum luluk alır. Çocuğunuzun seçim yapmasına olanak y<ıratıp se ­
çimlerinden sorumluluk almasını sağladınız mı?
Sınav döneminde çocuğunuzun arkadaşlarıyla ilişkisi ve sosyal
yaşamı daha da bir önem kazanır. Çocuğunuzun dengeli bir sos­
yal yaşam içinde olmasına olanak sağlıyor musunuz?
Çocuğunuzu başka öğrencilerle kıyaslamanın ne kadar olum­
suz etkileri olduğunun farkında m ısınız?
Aile içindeki herkesin, çocuğunuzla ilişkisin de ona destek ya
da köstek olacağının farkında mısınız?
Çocuğunuzdan beklediğiniz azim, sebat ve gayreti kendi ya­
şamınızrla siz gösteriyor ve bu duyguları onunla paylaşıyor mu­
sunuz?
Ailenin maddi durumu konusunda sınırlar ve sorum l uluk bilin­
ci içinde onunla konuşuyor musunuz?
Bir basketbol yenilgisinden son ra oğlum Timur'la aramda ge­
��en konuşmayı unutıııayın : Bir insanın yapabileceği iki şey var­
dır:
l . Elinden gelenin en iyisi n i sebat!� ve azimle yapmak
2. Yaparken şevkli ve coşkulu olmak
Kitap biterken sizlerle paylaşmak istediğim bir şeyler daha var:
Teşekkür kısmında belirttiğim gibi, bu kitabın ilk halini gözden
geçirenlerden biri de değerl i dostum, Ö ğrenen Organizasyonlar
uzmanı Evrim Çalkavur'du. Kitapla ilgili önerilerini bana verirken
İ)ir not yazmış ve kendi yaşamıyla ilgili bir öyküyü benimle paylaş­
mış . Evrinı 'in izniyle bu öyküyü sizinle de paylaşmak istiyorum .
BiTiRiRKEN 1 35

Kitabınızı okurken babama bir kez daha tüm yüreğimle teşekkür


ettim. Teşekkürümü sağlayan anımı sizinle paylaşmak istiyorum.
Annem ile babam, ilkokula başlarken beni yaşadığımız şehrin
en iyi okullarından birine yazdırdt!ar. Öğretmenimi kendime ya­
kın hissedemedim. Okuldaki çocukların çoğunun maddi durumu bi­
zimkinden daha iyiydi ve her fırsatta (yılbaşı, bayram, Öğretmen/er
Günü gibi) öğretmene hediyeler yağıyordu. Hediyeleri, bazen öğren­
ci/er bazen ise şık giyimli anneleri getiriyordu. Öğretmenim, bu ço­
cuklara karşı daha ilgili ve sabırlıydı. Bir süre sonra sınıfı ikiye ayırdı.
Okumayı söken kırmızılı kurdeleli çocukları çalışkanlar sırasına oturt­
tu. Biz henüz sökmemiş olanları ise tembeller sırasına oturttu.
O günden sonra okula gitmek istemedim. Ben aptal ve tembel­
dim. Değersizdim. Okula neden gitmek istemediğimi annem ve ba­
bamla paylaşmadım. G itmem için zorladıklarında, mide ağrıları ge­
çirdim, ateşim çıktı. G ururum, onlara ne olduğunu anlatmama engel
oldu. Nasıl, "Ben aptal ve tembelim ! " diyebilirdim ki?
Babam benimle okula geldi. Birlikte sınıfa girdik. Yerime otur­
dum. Tembeller sırasını ben mi söyledim, bir başkası mı hatırlamıyo­
rum. O öğretmeni bekledi. Sonrasını bilmiyorum. Babam öfkeli, öğ­
retmen mahcuptu.
"Evrim, gel kızım, gidiyoruz!" dedi.
Çıkarken, "Müdür Bey'e de söylediğim gibi, sizi bir okulda öğret­
men olarak tutmak büyük bir hata! " dedi.
Babam, aptal ve tembel olduğum için bana değil, öğretmene kız­
mıştı. Bir postanede oturduk. "Kızım seni çok seviyorum, sen istedi­
ğin her şeyi yapabilirsin. Güneş balçıkla sıvanmaz, " dedi.
Daha sonra evimize yakın, o kadar ünlü olmayan bir okula baş­
ladım. Sevecen, genç bir öğretmenim vardı. /(ısa bir sürede okumayı
söktiim ve bir kitap kurdu oldum.
Yaşamda ne zaman zorluklarla karşılaşsam ya da haksız bir dav­
ranışa maruz kaldığımı düşünsem, babamın sözünü hatırlarım. Ben
sevilmeye değer biriydim. istediğim her şeyi başarabilirdim. Güneş
136 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

balçıkla sıvanmazdı. Kısa süreli başarısız/ıklar, zorluklar geçerdi; ye­


ter ki ben pes etmeyeyim.
Boğaziçi Üniversitesi'nden mezun oldum. Çok sevdiğim bir iş ya­
pıyorum. Yaşamımda, dönüp bakınca, keşkeleri göremiyorum. Ama
çok sayıda 'iyi ki yapmışım 'lar var. Tüm bun/an babama, bana olan
duyarlığına ve sevgisine borçluyum. Eğer öğretmenimin tarafını tut­
saydı, tembeller sırasında oturarak onları utandırdığımı söyleseydi;
beni en iyi okula gönderdiklerini, bunun kıymetini bilmediğimi söyle­
seydi. . . 'Daha çok çalış!' deseydi, yaşamım nasıl bir yönde gelişirdi?
Bilmek bile istemiyorum.
Kitabınız, anne ve babalan için benim gibi hisseden insanların
sayısını artıracaktır.
Sevgilerim ve saygılarımla,
Evrim Çalkavur
BiTiRiRKEN 1 37

Bu kitabı okudunuz, ç ünkü çocuğunuzu seviyorsu n uz ve o n u n


başarılı olmasını istiyorsunuz. Kitabı biti ri rken aşağıdaki kon ular­
da kendinize şu soruları sormanızı istiyoru m :

7 . Çocuğumla ilişkimin temelinde hangi tür başarı beklentisi ol­


duğunun farkında mwım?
a. Okul başarısı mı?
b. Meslek başarısı mı?
c . iş başarısı mı?
d . Aile başarısı mı?
e. Yaşam başarısı mı?

2. Çowğumla kurduğum iletişim tarzı, onu nasıl etkiliyor?


a. Kendini değerli kılan yönde mi?
b. Kendini değersiz kılan yönde mi?
3. Farkına varmadan çocuğumun başansında nasıl bir etkim
var?
a. Destek mi oluyorum?
b. Köstek m i oluyorum?
4. Farkında olmadan herhangi bir başarı saplantım var mı?
a. Okul başarısı saplantım var mı?
b. Meslek veya iş başarısı saplantım var mı7
5. Yaşam anlayışım hangisine daha yatkın?
a . 'El alem ne der!' m i önemli?
b. Çocuğumun kendi yaşam ı için ne istediği m i önemli?
6. Ailedeki sosyal ortam ve genel olarak çocuğumla etkileşimim
hangi türden ?
a . Kaygı, stres, panik yükleyen türden mi?
b. Kaygı stres, panik gideren veya önleyen türden mi?
1 38 BAŞARIYA GÖTÜREN AiLE

Umarım bu kitap, yaşam ı n ıza zen g i n l i k getirip çoc u ğ u n uzla


daha i n sa n insana, can cana bir i l işki kurmanıza, onun yaşam ba­
şarın a katkıda b u l u n m a n ıza olanak sağlar.

Son olarak sizi, Cahit Külebi'nin mısralarıyla baş başa b ı rakı­


yor u m :
Bir nazlı kuşa benzer
Çocuk dediğin.
Ev ister, ekmek ister
Öpülmek okşanmak ister.
Calıit Külebi

Görüşlerinizi ve soru l a rı n ızı www . dogancucelog l u . n et İnter­


net adresine yaza bilirsiniz.
DİPNOTLAR

( 1 ) B u konurfa d;ıha çok okumak i steyen okur, benim, ' Keşke'siz Bir
Yaşam için lfPfişim arllı kitabımı okuyabilir.
(2) Howarrl, Pierce ı . (2000), The Owner's Manua/ tor The Brain: Everyday
Applications from M i nrl--Brain Research . Atlanta: Bard Prf's.
(3) Helm stetter, Shad. ( 1 996), Bizi Biz Yapan Seçimlerimiz, l sta nbul:
S i stem Yayıncılık (s. 1 4- 1 6).
( 4) B u kitabın müsveddesini okuyan uzun yıllar öğretmenlik yapmış ve
velilf'rle haşır neşir olmuş Şevket Ertem, sayfanın kenarına şöyle bir
not koym u ş : "Sevgili hocam, özür dileri m . Acaba bu m ü m kl:n mü?
S;ıdece yazı lmış olarak kalacak! Öneri güzel . "
DE>ğerli eğitimci dostu m Şevket Ertem'i b u notu yazmaya gôtüren,
bildiği ve yaşadığı bir sosyal gerçek. Sınava hazırlanan bir genç, bu
sosy;ıl gerçek için de, a i lenin yaşama anlam verme sistemleri içinde
pek d ikkatf' ;ılınacak biri olarak görülmüyor.
Zaten sorıın bu noktada düğü mleniyor. Soru ntın ne olduğunu ve bu
düğümün nasıl çözüleceğinin ele al mak, bu kitabın amacını aşıyor.
Komıyla ilgilenen okurlara, insan insana (s. 241 -66), içimizdeki Çocuk
(s. 41 - 1 39) ve 'Keşke 'siz Bir Yaşam için iletişim (s. 8 3- 1 88) k•tapları­
mı önereb i l irim . i l erde yazacağım ki tapl;ırda da bu kontıyu i rdeleme­
ye devam edeceq
. .
im.
(5) Şevket Ertem, "Bu bölüm çok önemli hocam; bazı aileler, çonığa ya-
şının çok üzerinde para veriyor. Acaba burayı b i raz daha vurgulaya­
bilir m iyiZ?" diye not koymuş.

You might also like