Professional Documents
Culture Documents
YAŞANTI DİZİSİ 6
idim
Anlatan C E M A L G R A N D A
Yazan T U R H A N G Ü R KAN
Y A Ş A N T I D İ Z İ S İ
1) GEÇMİŞTE YOLCULUK
M ebrure Alevok ( Bitmişti r.)
2) GELİBOLU GÜNLÜGÜ
General lan Hamilton
3) 365 GÜN
4) KANSIZ GİYOTİN
Rene Belbenoit
Hazırlanan :
SATILIK İPİM
Mahmut Saim Altındağ
Ö N S Ö Z
CEMAL GAANDA
BAŞLARKEN
TURHAN GÜRKAN
SARAYA ÇAGIRILDIM
beş gün olduğu halde Atatürk, o güne kadar bir kez bile
<fönüp yüzüme bakmamış, kim olduğumu da sormak gere
ğini duymamıştı . Önceleri önemsemed i ğ i m bu hal, yavaş
yavaş bana koymağa başlam ıştı . İçimi tarifsiz bir üzüntü
kaplamıştı. Tam on beş gün O'na bir .. di lsiz· gibi hizmet
etmişti m .
Ü züntüm gittikçe artıyordu . Kendi kend ime: .. sabret
Cemal . el bet bir gün konuşacak. seni tanıyacak , • diyor
d u m . Ayrıca içimde bir korku da belirmişti : «Ya, diyor
d u m , benimle konuşmadan bu radaki işimden uzaklaştırıl ı r
sam ?" Ôyleya, belki h izmetim beğeni l meyebi l i r, hoşa git
mezd i .
B u hal arkadaşlarım ı n da d ikkatini çekmiş olacak ki ,
alaylı alayl ı ,
- · Cema l , n e adını , n e d e nereden gel diğini henüz
sormad ı . Seni tanımak bile i stemiyor, D diye tak ı l d ı kları bi
l e ol uyordu.
Onlara ne cevap vereceği m i bilemiyor, fakat gayet
tabii görünmeğe çal ışarak. · Elbet bir gün olur, adam ye
rine korlar ve sorarlar,• diyordum .
ADiMi DEOiŞTİRİVOR'.
!arından kurtul uyor, üste l i k O 'nun sevd i ğ i , çağ ırı rken zevk
duyduğu bir isme de sahip ol uyordum. O günden, yani 20
temmuz 19'1.ı' den itibaren ismim • Çelebi " olarak kal d ı .
Arkadaşlar d a hala b u i s i m l e çağırırlar beni .
Sonradan öğrendi ğ i m e göre Atatürk, h izmetine g i r
di kten b ir süre sonra, bir yakınının beni methetmesi üze
rine i l g i lenip, o gece adımı sormuş. Ad ı m ı soruş nedeni
de şöyle: Olay gecesi nden bir gün önce Söğütlü yatıyla
Beylerbeyi Sarayına gitmiştik. Afet İnan'ın mezun olduğu
Dam de Sion ( Fransı z Kız Lisesi) öğrenci l e riyle beraber
d i k . Kızlar kendi aralarında geti rdikleri yemekleri yiyorlar,
havuzun başı nda g ramofon çal ıyor, eğleniyorlard ı . Her
halde okulu bitirmelerini kutluyorlard ı .
H i zmet etti k diye Sörl erin biri ç ıkarıp bana o n l i ra
bahşiş vermek istedi . On l i ra da o zaman büyük para. Al
mayı nca ısrar etti . Yine reddett i m . Kad ı n i l l e de parayı
vermek i stiyor, bu yüzden aramızda bir çekişme geçiyor
du. Tartışmayı uzaktan gören Afet İnan :
- «Al Cemal Efend i . Al mazsan küçük düşerler. Son
ra ayı p olur,• ded i . Ben de, adeti m olmadı ğ ı halde bahşişi
almak zorunda kaldım.
Meğer o akşam ol ayı Atatürk'e yetişti rmişler. « Kibar
h izmetçin tokgözlülük tasl ad ı . Parayı almak i stemedi . Az
kal s ı n bizi küçük düşürecekti ,• demişler. Bunun üzerine
de o güne kadar yüzüme bile bakmayan Atatürk, ad ı m ı
sormuş. Bahşiş kabul etmek istemeyişi m , anlaşılan ben i
Atatürk'ün gözünde yükseltmişti.
ANKARA YOLUND A
VANINDA ÇALIŞANLAR
İbrahim, iki A l i ' ler ve ben dördümüz, aynı yerde kal ıyor
duk. Pek rahat da sayı l mazd ı k. Böyle olduğu halde:
- • Çok memnunum Paşa m • diye karş ı l ı k verd i m .
Atatürk, b u sözlerimi duymam ış gibi konuşmasına
şöyle devam etti :
- · Burada belki rahat değ i l si niz. Ben de rahat deği
lim. Ama her şey zamanla düze l i r . •
B e n , yeniden: « Ben rahatım Paşam , • ded i m . Bunun
üzeri ne Atatürk:
- • Kaç para al ıyorsun ? • diye sordu.
- · E l l i l i ra. •
- "' Yarın yüz l i ra a l ı rs ı n . Ama zaman gelecek, ben
relsicumhurluktan çekileceğim. O zaman bel ki bu parayı
alamıyacaksı n . Belki beş l i ra alacaksı n . O zamari da birbi
rimizi b ı rakmaya l ı m . •
B u sözler Atatürk'ün, hizmetçi lerine b i l e n e kadar bağ
lı olduğunu ve onlardan ayrı kalmak i stemedi ğ i n i açık se
ç i k gösteriyordu.
Atatürk beni çok severdi . Sonsuz güveni vard ı . Gezi
l ere çoğunlukla beni de götürürdü. Bir tren g ezi sinde o
zamanki umumi katip Hasan R ıza Soyak i le aramızda bir
tartışma geçmişti. H asan R ı z a :
- ·Biz M ers in'de trenden inip vapur.a b i neceğiz. Sen
trenl e isted i ğ i n yere git. Artık burada yerin yok senin , •
demişti . B u benim resmen kovul mam demekti .
Çok üzüldüm bu sözl ere ama, gidip Atatürk'e de aça
mad ı m . Sadece durumumu b i r ara Cevat Abbas'a anlat
tı m .
Tren M ersin'e gelince yolcu salonunda Atatürk'e bir
ziyaretçi toplu luğu, sepetle l i mon armağan etti .
Benim Cevat Abbas'a söyledi kleri m i , anlaşılan b i r i
duyup Atatürk'e yetiştirm iş olmal ı ki , birden b a n a seslen
d i ğ i n i duydum. Atatürk, beni kovan H asan R ıza' n ı n gözle
rinin içine bakarak şöyle d iyordu :
46 ATATÜRK'ÜN UŞAÔI iDİM
durmadan okuduğ u , kırk sekiz saat ara lıksız çal ıştığı da ol
muştur. Çankaya Köşkünde e l i ne geçirdiği bir tarih kita
b ı n ı bitirmek için iki gün, iki gece hiç yatağa girmem i ş ,
şezlongta dinlenmekle yeti nmişti . Yalnız kaldığ ı , y a d a
okuduğu zamanlar masaya p e k i l tifat etmez, koltuğa bağ
daş kurup oturmayı daha çok severdi .
Tari hle uğraştığı sı ra larda. Atatürk içerde çal ışıyor,
ben kapıda oturmuş bekl iyordum. Ara s ı ra uyumamak için
banyoya girip, yüzüme su vuruyor, sonra anahtar deliğine
gözümü uydurup, bir post üzerinde yüzükoyun uzanıp Nut
ku hazırlayan Atatürk'ü gözetliyordum . Saat sabahın be
şine gel iyordu. Uykumu dağıtmak için elime bir kitap a l
mı ştım. Adı • lzmir'in İşgal i • i d i . Ç o k merakl ı olan b u ki
taba kendimi kaptırd ı ğ ı m halde, tüm uğraşı m boşa gitmiş.
şafak sökerken dayanamamış, yorgunluğun etkisiyle uyu
ya kal m ışım.
Bu sırada Atatürk zile basmış, fakat ben koltukta de·
rin b i r uykuya daldığım için uyanamamışı m . Zi l l e uyandı
ramayı nca , kendisi çağı rmak zorunda kal m ı ş . Bir de bak
t ı m k i , kapıyı aralamış:
- .. çelebi, Çeleb i . · diye sesleniyor.
Hemen yerimden fırlad ı m :
- • Paşam . Emriniz ... • diyebi ldim.
Ama bendeki korkuyu varın siz h esap ed in. Bağıracak.
parlayacak diye ödüm kopuyordu. E l l erimi önüme kavuş
turmuş, bekliyordum . Fakat nedense kızmad ı . Gayet saki n
yüzüme bakarak;
- • Bana b i r kahve geti riniz,• ded i .
Hemen koştum. Orta şekerli bi r kahve yapıp getird i m .
Daha kahveyi içmede n : · Senin tahammülün kalmamış.
haydi git yat; arkadaşların gelsin , • dedi.
Söyleyecek hiç bi r şey kalmamıştı . Sadece kekel eye
rek,
ATATÜAK'ÜN UŞAÖI iDiM 75
- «Tanırı m , • der.
- •O'nu sever misi n ? •
- n Severim . •
- « N için severs i n ? ..
Sığırtmaç şöyle b i r düşünür gibi yapar:
- .. paşa olduğu i ç i n severim . ..
- « Peki bu koyunlar kimin? ..
- ·Ağan ı n . •
- ... s e n kaç paraya :çalışıyorsun? ..
- · Ü ç l i raya . •
- nAyda ü ç l i ra yı lda kaç para eder? .,
Çoban bunun hesabını yapamaz. Atatürk' ün v e yan ın
dak i l erin yardımıyla ayda üç l i ranın , yılda otuz altı l i ra yap
tığını hesaplar.
- · Sana bu otuz altı l i rayı veri rsem , benim çiftliği
me gel i r misin? ..
- «Ağa razı olursa gelirim. Ağanın rızasını a l ı n da
ondan sonra . •
- · Senin anan, baban yok m u ? "
- .. valnız anam ver. •
- « Bakalım razı o l u r m u ? •
- .. onun d a rızasını a l ı rsanız razı o l u r . O zaman ben
de sizin çiftl i kte çal ışır, ona bakarım . ..
Atatürk, b u sırada cebinden b i r sigara çıkarıp çobana
uzatı r. Çoban on bir-on iki yaşlarındadır. Sigarayı a l maz .
- · S i gara içm iyor musun ? ..
- · Daha sı rlaşmadım (al ışmad ı m ) . ..
Bunun üzerine Atatürk, cebinden b i r o n l i ra çıkarıp
vermek ister. Çoban bunu da almaz. Bu güzel hali gören
Atatürk, parayı alması için ı�rar eder:
- • Neden almıyorsun ? ,, diye sorar.
- · Bu çok para. Hem bana nerden aldın diye sorar-
lar. •
- · Aferin oğlum. Böyl e olma l ı . Fakat ben sana bu
F: 7
98 ATATÜRK'ÜN UŞA<'.'il İ D İ M
i nceletti ri l d i . Baktı lar ki, borç içinde. Bir süre oyaladı lar.
Bu olayın tan ı klarından Dr. Reşit G a l i p , kredi işine
çok i çerlemişti ,
- · Biz bu kadar tarih yazıp çalışıyoruz. Beş para bi
l e aldığ ı m ız yok. Rus karısına para veri l iyor, " diye başla
dı söylenmeğe.
Oysa para falan veri l m iş değ i l d i .
RUM KADINIYLA KAVUNCU
F: B
MARiFETMİŞ GİBİ EVLEN MİŞİZ
titiz, i nce eleyip sık dokuyan, ufak tefek başarı larla ken
d i s i n i memnun etmeğe i m kan olmadığını çok iyi bilen, bir
yıl önce kendisiyle tutuştuğu bahsi akl ı ndan çıkaramayan
M uhsin Ertuğru l , en ufak bir falso bi l e yapmamak için
« Akı n · ı kusursuz oynamağa çalışıyordu .
1 932 yı l ın ı n 1 9 şubat akşam ı Atatürk'ün a Akı n • piye
s i n i görmek üzere, bi rkaç yı l önce bir yangınla kül olan
Tepebaşı Dram Tiyatrosuna gel işi, başl ı başına bir sanat
o l ay ı , Türk Tiyatrosu için de tarihsel ve u nutu l maz bir g e
cedir. Muhsin Ertuğrul , Atatürk'ün onuruna sahnenin tam
karş ı s ına düşen iki locayı birleştirmiş, büyük bir loca mey
dana getirmiş ve ' süslemişti. İşte bu şeref l ocası nda Ata
türk'ün tam arkasında 1;> u l u nuyordum. İ stem i Han 'ı konuş
tura n Muhsin Ertuğrul :
• Kıtl ı k var şehirde , isyan başgöstermek üzere . Bütün
halk Kuru ltay kura l ı m , Kra l ı n huzurunda , .. diyord u .
Orada Kra l ın çok güzel b i r seslenişi vard ı :
.. Tanrı s u vermezse. Hakan n e yapsı n buna ? • deyi nce
Atatürk'ün gözlerinin yaşardığını gördüm.
Gerçekten çok güzel bi r temsi l d i . Atatürk, temsi l i n
başı ndan sonuna dek serapa h i s , büyük b i r haz v e u l usal
g ururu ayağa kal kmış bir halde oyunu seyretti .
Şehi r Tiyatrosunun doğmasında ·ve gel işmesinde çok
emeği geçen lstanbul Va l i s i Muhittin Ü stündağ , Atatürk'
ü n yan ıbaşındaydı. Ama p iyesi seyretmiyoıı. tüm d ikkatiy
le Atatürk'ün yüzünde her an beli recek memnunluk ya da
öfke çizgi lerini hesapl amağa çal ış ıyord u. Tems i l i l erledik
çe Atatürk'ün ligisi artıyor, bakışları yumuşuyor ve ilk per
de kapanmak üzereyken yanaklarından i ki damla gözyaşı
süzü l üyor. Perde kapandıktan sonra en değerli alkışlar,
Atatürk'ün locası ndan yükseliyordu.
Temsi lden sonra Atatürk, Muhsin Ertuğru. l ve üç ar
kadaşı n ı locaya çağ ı rtıp kutl adı . Muhsin Ertuğ rul 'un yüzü
nü b i r mutl u luk hales i n i n çevi rdiğini fark etti m . Çok he-
ATATÜRK'ÜN UŞA(il İDİM 1 57
F: 1 2
CİGERLERİMDEN HASTALANDIM
rine poz vermelerine çok tutu lur, fakat yine renk verme
meğe çal ış ı rdım . Fakat bütün dikkati m e rağmen aramızda
yine de tartışmalar eks i k ol mazdı .
O g ü n yine o n l a r zayıf tarafımı bulmuşlar, bana şa
kadan tak ı l ıyorlar:
- .. aiz Selanikl i l er ol masayd ı k siz kurtul amazdınız,n
di yorlar, ben de cevap olarak: · Biz kendi kendimizi kur
tard ı k . Selani kli lere i htiyac ı m ı z yok. Hem Selanik'ten ç ı k
sa ç ı ksa Yahudi çıkar, • diyordum .
O s ı rada merdivenleri yavaş yavaş i n e n Atatürk'ü gör
memiştik. Konuşmalarımı za istemeyerek kulak misafiri ol
muş ki, o akşam sofrada bir Selanikli olan Nuri Conker'e
damdan düşer gibi sordu.
- • N uri Bey, Selanik'ten ne ç ı kar? n
O anda beyn i m i n karıncalandığını duyar gibi oldum.
Demek korktuğum başıma gelmiş, Atatürk antrede konuş
tukları m ızın hepsini duymuştu ... Nuri Conker, Atatürk'ün
naz ı n ı çektiği, kaprislerine katlandığı eski bir çocukluk ar
kadaşı olduğu için akl ı na eseni söylemekten çekinmeyen
bi riyd i . Elde ettiği aşı rı i mtiyazlar yüzünden ciddi ciddt
· Sen çekil de, bi raz da biz cumhurbaşka n l ı ğ ı yapal ı m , D di
yecek kadar i leri gittiğ i zamanlarda b i l e Atatürk gülüp
geçer, işi şakaya boğard ı . Fakat bu seferkin i n şakaya ge
l i r yan ı yoktu.
Nuri Conker, sanki bütün konuştuklarımızı b i l iyormuş
da, beni korumak kararını vermişcesine:
- • Bol Yahudi çıkar Paşam , D demesin m i ?
Bunun üzerine Atatürk, yüzünde a lay l ı b i r gül ümse
m eyle daha önce kulağına çal ınmış ded i kodu ların tümü
n e karş ı l ı k verd i :
- • Benim i ç i n de bazı kimseler -Selanik'te doğdu
ğumdan- Yahudi olduğumu söylemek i stiyorlar. Şunu
u nutmam a k lazımd ı r ki , Napoleon da Korsi ka l ı bir ltalyan
d ı . Ama Fransız olarak öldü ve tarihe Fransız ol arak geç-
206 ATATÜRK'ÜN UŞA01 iDiM
·hale o geti rmi ş değ i l miyd i ? Maksat, Fal i h R ıfkı 'nın Al
man kızıyla i l işkisini Atatürk'e duyurmaktı . Kend inden
•em i n bir tavırla başladı anlatmağa :
- • Paşam, bu zat geceleri pavyona gidiyor, mevkiiy
ae bağdaşmayan davranışlarda bulunuyormuş . »
Atatürk. kaşlarını çatarak sordu:
- • Ne var bunda garip olan? Ne ol muş gidiyorsa ?
:Pavyona gittiyse kıyamet kopmadı ya . ..
- · Pavyona gitmekle kalsa iyi . Orada bi r de dostu
'larmış. Ü ste l i k kadı n Türk de değ i l . Ad ı da Keti m idir
;ned ir? İşte bu yabancı kadınla mercimeği fırına atm ışlar
m ı . yoksa atmak üzereler m i ? Her neyse. Sizin bu kada.
·yakınınız olan b i r kişin i n bir A l man'la dost hayatı yaşa
mıası doğru mu b i l mem k i ? ..•
F: 1 5
SİZ SENVÖRSÜNÜZ
F: 1 6
BEN DE SiZİN GİBi iN&ANIMı
F: 1 7
RİFAT HOCA'NIN BA(ilŞI
PROFESÖR Afet Hanım, bir gün tarih ders inde bir öğ
renciyi derse kald ırıyor. Konu M i l li M ücadele Tari hidir ve
Atatürk'ün kurtu luş hareketine başlamak üzere Samsun 'a
ayak bas ışına i l işkin böl ümüdür. Çocuğa soruyorlar:
- · Atatürk Samsun'a n iye çıktı ? ..
H erkes • Vatanı kurtarmak, bizi hürriyete kavuştur
mak o g i b i bir şeyler beklerken , çocuk n e des i n :
- · M enfaat icabı . Eğer Samsun'a ç ı kmamış olsaydı
O'nu öldüreceklerd i . »
Afet İnan'ın tepesi nden sanki kaynar s u boşanmış.
Çocuğu azarlamakla ka l mamış, bir de sıfır numara ver
m i ş . Fakat çocuk inandığı düşünceden dönecek cinsten de
ğ i l . Özür bile d i lememiş.
Afet İnan, o kadar s i n i rlenmiş ki , tarif edi lmez. Ya
nakları kızarmış. H iddetl e salonda dolaşır buldum. B iraz
sonra Atatürk geld i . Onu bu halde görünce b i r olayın geç
tiğini anladı ve sord u . Afet İnan da o gün tarih dersinde
geçen olayı Atatürk'e anlattı . Anl atı rken h ı rsı ndan tı rnak
larını koparıyordu.
266 ATATÜRK'ÜN UŞA�I İDİM
F: 1 8
NESİP EFENDl'NIN VANGINI
rak beni çağırd ı . Büyük bir konuk geldiği zaman beni ça
ğ ı rm a k için bu z i l i kullanırd ı . Hemen koştum . Kendisinin
yazdı ğ ı Büyük Nutuk ve dökümanları i stedi . Bunları Fran
sız M eclis Başkanına armağan edecekti. O zaman Özel. Ka
l e m Müdürü olan Hasan R ıza Soyak'a gidip Atatürk'ün,
Nutkunu i stediğini söyled i m . Derhal Nutuk bulundu, fakat
·dökümanl arı yoktu. Atatürk'e durumu anlatt ı m .
- • Zararı yok, Nutuk v a r y a , kafi , • dedi.
Derken zil bir daha çal ındı. Bu kez kurbağal ı zilin se
si değ i l d i . M . Herriot benden Frans ızca b i r şekersiz kah
ve daha istiyor:
- • Sans sucre cafee (yani şekersiz kahve) • diyordu.
Anlaşıtan Türk kahvesinin tadı hoşun a gitmiş olacaktı .
- • Emredersini z , • diye karş ı l ı k verd i m . Ve hemen
·sade kahveyi yine özen e bezene pişirerek konuğumuza gö
türd ü m . Sans sucre kahve d iye her halde tek şekerl i kah
veyi kasdetmiş o lacaktı.
- · Mersi . • diye karş ı l ı kta bulundu. Döndüm, gidiyor
d u m k i , tekrar zile basarak beni çağ ırd ı . Aşağ ıda çantası
nın o lduğunu ve alıp gel memi rica etti . Çantayı getirdim .
Tekrardan teşekkür etti . Bu babayani k ı l ı k l ı devlet adamı
üzerimde çok hoş bi r etki b ı rakmıştı .
Konuk devlet ada m ı Sarayda bi r buçuk saat kadar kal
·dı . Görüşmelerden çok memnun olarak ayrı l d ı . Yurduna gi
d ince duyduğumuza göre Atatürk'ü çok övmüş. Bu arada
biz h izmetkarlara da b i r i l g i köşeciği ayırmayı unutmamış:
• Önünde kurbağa şeklindeki zi l i çalıyor. Hemen çok zeki
bir h izmetkar geliyor. Derhal veri len em irleri harfi harfi
ne yerine getiriyor,• demiş.
«GiT MEKTUBU GETİR>•
anlaş ı l ması n , yirm i altı yaş ı ndaki koca adam, çocuklar gi
b i trabzandan aşağı kayıyor, kendi kendi m e oyun oynuyor
d u m . Saat yirm i bir sularındaydı . Gecenin bu saati nde be
n i m trabzandan kayı ş ı m ı , bir kenara gizlenmiş olan Ü l kü ,
büyük b i r merakla seyrediyormuş. El leri arkasında geldi ,
karşıma dikildi. H areketimi anlaşılan çok garipsemi ş ol a
-cak ki:
- • Cemal Efendi , sen hem şef, hem de (el iyle kaç ı k
�şareti yaparak) biraz böylesi n , » ded i .
Benim d e çocukluğum tuttu . Çocukla b i r oldu m ; elim-
le ben de ona ( kaçık) işareti yaparak:
- a Ôyleyi m ama, ben çok büyük adamı m , .. dedim .
- a Atatürk'ten d e m i ? •
- "Tabii, o benden sonra gelir.•
Karşımdaki alt tarafı beş yaşı nda çocuk. Şakadan an
lar m ı ?
Ayakları n ı yerlere vurup, ter ter tepinerek:
- • Söyl i i iicem, işte söyl i i icem ... • diye bağırı p çağır
mağa başlad ı . Sonra koşa koşa salona doğru gitti. Arka
s ı ndan seğirttiysem de yetişemedi m .
Gidip aramızda geçen konuşmayı bir bir Atatürk'e ye
tiştirmiş. Atatürk de:
- .. çağırın baka l ı m şu büyük adamı , görel i m , • de-
miş.
Ben hemen baştarafa koştu m . Ki mseni n bulamıyaca
ğı bir köşeye s i nd i m . Ası l korkum , a büyük adam D l ı k tas
layışımdan değ i l d i . Ü zerimde resmi kamara memuru üni
formam vard ı . Kayarken elbisemin sarı madeni düğmele
ri, yeni al ınan Savarona'nı n o can ı m maun trabzanını boy
dan boya çizmi ş . Olay meydana çı karsa ne cevap verece
·ğim, diye düşünüyordum. Bereket üzeri nde duran o l madı.
B i r gün sonra Kemal Gedeleç, maun üzerindeki çizikleri n
yaptırılması için mefruşatçı Psal ti 'ye baş vurdu . • Yapıl-
ATATÜRK'ÜN UŞAGI iDiM 323.
,.
/
A�LAYAN KRALDAN NASIL KAÇTIK
IRAK Kra l ı 1. Faysa l ' ı n Ankara'ya gel işi nde yine hare
ketli günler geçirmiştik. Üç gün kadar yurd umuzda konuk
kalan Kral, Atatürk tarafından i lgiyle karş ı lanmıştı.
Kra l onuruna Ma rmara Köşkünde bir ziyafet veri l d i .
B u ziyafette Meclis Başkanı Kazim Öza lp, başbakan İsmet
İnönü, Umumi katip Tevfi k Bıyıkoğl u , başyaver ve bakan
lar hazır bu lunuyorlard ı . Ziyafet çok sam i m i bir hava için
de geçti . Yemekten sonra , Kra l , Gazi Orman Çiftl iğinde
gezdiri l d i . Üç günlük resmi ziyaretten son ra Kral, trenle
lstanbul'a hareket etti . Irak Kra l ı hiç d e İran Şahına benze
miyord u . Akşamları birkaç kadeh viski ya da kokteyl iç
meyi unutmuyordu. Özel hayatı çok sakindi. Kendi hal i n
de görünüyordu. Kibar tavırlıyd ı . Boğazına düşkün deği ldi.
Örneğ i n Afgan Kral ı gibi pi l ava merakı yoktu .
VENIZELOS'UN GELiŞi
F : 23
" BANA CEMAL HAN DEYİNİZ»
Emi ri n isteği üzeri ne, Yalova'ya geti rti l m i şti . Emir, müzik
fas l ı ndan o kadar memnun kalm ıştı k i , Ü rdü n'e döndükten
sonra Atatürk'e yazd ığı mektuplarda Türk Musikisi hakkın
daki beğeni lerini b i l d i rmeden yapamamışt ı .
Hatta Emirin gidişi nden b eş a y sonra Atatürk, ald ığı
mektupların da etkisiyle aynı saz v e m u si ki h eyeti n i Dol
mabahçe Sarayına çağı rmış • Ü rdün Emiri her mektubun
da ısrarla sizden d i n lediği musikiden söz ediyor ve bana
teşekkürlerini b i l d i riyor, • dedi kten sonra E m i re çalınan
parçaları tekrarlattırmış ve sonvnda şunları ekle m i şti
- • Ş i md i Emiri neden böyle teshi r etti ğ inizi a n l ı yo
rum . Biz çok kere bu musikinin haysiyetini bulamı yoruz.
İşte bu di nlediğimiz gerçek Türk musi ki s i d i r, yüksek b i r
medeniyetin musikisidir. Bu musikiyi bütün dunya n ı n an
laması gerektir. Onu bütün dünyaya anlatabilmek i ç i n m i l
letçe bugünkü medeni dünyanı n seviyesi n e yükse l memiz
gerekti r.•
Emir onuruna Yalova'da veri len alaturka müzik ziyafe
ti çok güzel oldu. Gerçekten eşsiz b i r gece yaşadı k . Saz
ve şarkılar gece yarıs ına dek sürüp yitti . Türk M üz i ğ i n i n
ahengine kendini kaptırarak huşu içinde m ü z i k d i nl eyen
Ürdün Emlri, o gece M ü n i r Nurettin Selçuk'a bir hayli i lti
fatta bulunmuştu .
Gece yarısından sonra müzik fasl ına son veri l d i . M ec
l i s de dağ ı l d ı . Herkes yatak odalarına çekildi . Konuklar sa
bah geç kal kar diye düşünmüştü m . Fakat Emir H azretleri
nin sabah karanl ı ğ ı nda kal ktığı n ı görünce şaş ı rd ı m . Sabah
ATATÜAK'ÜN UŞAÔI İDiM 373
\
SAVARONA YATININ ÖYKÜSÜ
ATAT Ü RK, çok ağır hasta olduğu halde kend ini unut
muş, o s ı ralar rahatsızl ı k geçiren Celal Bayar ve İ smet
İ nönü'nün hasta l ıklarıyla yakından i l g i l enmeğe baş l amıştı .
Celal Bayar devlet işleri hakkında Atatürk'e bilgi ver
m ek için lstanbu l'a geldiği zaman garip b i r rastlantı oldu.
Ani bir karaciğer krizi geç i rd i ve yatta tedavi altına gird i .
Artık Savarona 'da i k i hasta vard ı . Atatürk b u s ı rada kendi
derdini u nutmuş, Başbakan 'ı nkiyle uğraşmaya başlamış
tı . Kend i s i n i n de karaciğer hastalığından yatağa düşüşü .
Atatürk'ü iyiden iyiye kayg ı l andırmışt ı . Atatürk, artık ka
raciğer hastalığ ını -ki m yakalanırsa yaka lansın- fel aket
sayıyordu. Atatürk'ün bir ara şöyle dediğini duydum:
- .. Ben hasta yataktayı m . Celal Bayar da hasta yatı
yor. Fevzi Çakmak 'ın da şekeri var, o da hasta. M emleket
hastaneye döndü . Ne olacak b i l mem ? •
N eyse ki , Celal Bayar' ı n hastalığı Atatürk'ünki gibi
değ i l d i . Çabucak iyi oldu ve yattan taburcu edi l d i .
D r . Fiessenger'in lstanbul 'a i kinci gel işinde eski baş
bakan İ smet İnönü de An kara'da safra kesesinden hasta
lanmış. Vedit Beyin başyavere anlattığı bu olayı Atatürk
F: 26
402 ATATÜRK'ÜN UŞA<'.'JI İDİM
duyunca çok üzü ldü. Kendi s i çok ağı r hasta oldu�u halde
Fiessenger'in hemen Ankara'ya gidip, İ nönü'yü muayene
etmesini istedi .
Fransız doktor, hemen o gece trenle Ankara'ya gitti .
İnön ü 'yü muayene etti . B i r gün kaldıktan sonra tekrar ls
tanbul 'a döndü. Sonra da Atatürk'e İnönü'nün hastalığıyla
i lg i l i şu bi lgiyi verd i :
- " i smet Paşa'da şeker olduğu için yapı lacak ameli
yatı tehl i ke l i buldum. Tarif ettiğim tedavi şekl i ne göre ha
reket ed i l i rse çok çabuk iyileşecekti r.•
Gerçekten de İnönü'ye o zaman böyle b i r amel iyat ya
p ı l madı ve bir süre sonra da iyi leşti .
Fiessenger bir gün kal mak için geldiği Türkiye'de
böylece Atatürk'ün etkisinden kurtulamayarak beş gün kal
m ı ş ve giderken de şöyle demişti :
- · Beni bırakın da buradan çabuk gideyim. Eğer b i r
gün daha burada kal ı rsam hemen emrine g i receği m . Öyle
kuvvetl i bir adam k i , h§la etkisi altındayım . Ü züntünüzü
çok iyi anlıyorum. Nereye, kimin yüzüne baksam, gözle
rinin içinden ka lbine akan acı gözyaşları n ı görüyor ve be
raber ağl ıyorum. Bu teh l i ke l i fırtına içinde benim de sizin
l e aynı gemide bu lunduğumu kabul ed i n , • demişti .
Atatürk işte böyle eşsiz b i r yarad ı l ışa sahipti . Ölümle
savaştığı en tehl i keli anında, kendi hasta l ı ğ ı için gelen
doktoru, i leride Türkiye Cumhuriyeti' n i n başı nda görece
ğimiz ik i arkadaşı n ı n hastal ığı için seferber etm iş, kendi
derd i n i h içe saym ış, kendi acısı n ı unutmuştu .
Atatürk Savarona'da tam 56 gün kald ı . H astal ı k her
gün seyrini biraz daha arttırıyordu. Günden güne eriyip
söndüğünü gözlerimizle görüyorduk. Savarona yatı gün
geçti kçe Atatürk'ü sı kmağa başlamıştı . Konforlu da olsa,
b i r yandan alçcık tava n l ı kapalı oda, b i r yandan yazın s ı ca
ğı, yatta oturmayı daya n ı lmaz bir hale getirmişti . Hasta
l ı ğ ı n acıs ı da hesaba katıl ı rsa, Atatürk s ı k ı lmakta çok hak-
ATATÜAK'ÜN UŞAt'>l İDİM 403
l ere rağ men Atatürk'ün durumu her gün bi raz daha kötü ··
ye gittiğinden , H ükü met son bir çare olarak Viyana'dan
Epi nger, Almanya'dan da Biregmen ad l ı i ki ü n lü profesör
daha getirtmişti . Fakat bunların da koyduğu teşhis, yaptığ ı
tedavi , aldığı tedbi r hep aynı i d i.
Hasta l ı k gittikçe i lerliyor, karın gitti kçe şişiyordu.
Atatürk çevresindekilere neşel i görünmek i sted i ğ i halde
acı içi nde kıvrandığı bel l i ouyordu. Yorgun l u k ve halsizl ik
yüzünü inceltmiş, O'nu bitkin bir hale getirm i şti . Artık ka
rın şişmes i , tehl i ke l i bir hal yarattığından su alma yolu -
n a gitmekten başka çare kal mamışt ı . Fakat doktorlar, su
a l m a işlemini elden geldiği kadar geci ktirm ek kararı nda
görü nüyorlard ı . Atatürk de durumun ciddil i ğ i n i n farkınday
d ı . H atta bir gün doktorlara :
- u Su almak amel iyesi tehl ikel i midir, acı verir mi ? •
d iye sormuştu. Fakat doktorlar O'nu kayg ı landırmamak
için çok basit olduğun u , hatta bu işi kendi leri değ i l , asis
tan larına yaptırd ı klarını söylüyorlard ı . Asl ı nda bu, doktor
ların sakladı kları ndan da tehl i kel i bir şeydi . Barsaklardan
b i ri delineb i l i rdi.
Sonunda Atatürk, bütün dayanıkl ı l ı ğ ı n ı yiti rmeğe baş
l a d ı . Artık acıya dayanamaz hale gelmişti . Doktorlara:
- « Karn ı mdaki suyu bir an evvel a l ı n , .. diye emir
verd i . Fakat hiç birinde buna cesaret yoktu . Daha bir süre
suyun al ınmamas ı n ı uygun görüyorlardı .
Atatürk'ün suyun a l ı nması için di retmesi , tam da
Fransız doktorunun i kinci gelişine rastlad ı . Doktor, Ata
türk'ü daha iyi bulacağını umut ettiğ i n i -söylemişti . Fakat
g e l i r gel mez düş kırıkl ığına uğrad ı . Bunun üzeri ne Ata
türk'e bakan Türk doktorlarıyle Fransız doktoru arasında
uzun bir görüşme oldu ve Atatürk'ün karn ı ndan suyun
a l ı n masına karar veri ldi . Yoksa acısı n ı hafifletecek başka
hiç bir çare kalmamı şt ı ve bunu yapmağa zorunluydular.
Aksi halde hasta l ı k daha kötüye gitm eğe başlam ı ştı .
ARTIK DUA EDİYORDUK
F: 27
SON DAKİKALAR!
başka gemilere. Bana gel ince, tam sekiz yıl pol i si n göz
hapsinde kal d ı m . Beşi ktaş'taki evim i sattım . İzmir'e git
tim. Orada da göz hapsi devam etti . Baktım olacak g i bi
değ i l .. Kalktım An kara'ya gitti m . Çankaya'da Kemal Gede
leç'le görüştüm. Kendisinden bu vaziyetin düzelti l mesini
ve tekrar Den izyol larına dönmemi i stedi m . N eyse bu iste
ğ i m kabul edi l d i . Yeniden gemilere kumanyacı ol arak al ın
dım.
B u anlatm ış olduğum notlar, konuk olarak kal d ı ğ ı ı n
Emniyet Müdürlüğündeki dosyamda bulunmaktadı r .
Cemal Granda, 13 yıl sürecek olan Atatürk'ün hizmetine girdiği günlerde.
o
ATAT0RK'0N
EN YAKIN HiZMETKARLAR!
Atatürk'iin günlük hayatında onun özel hizmetleriyle uğraşanların hepsi
bir arada. Öndeki ler (soldan sağa) : Tahsin, Tahsl·n ve Cemal Granda.
Arkadakiler (soldan sağa) : Al i , Yusuf ve lbrahlm.
ÖLÜMÜNDEN
SONRA ...
33 YIL
Atatürk'ün çocukları, onun ölümünden 33 yıl sonra ilk defa Hürriyet
Gazetesinin önünde b i r arada. Soldan sağa (arkadakiler) : Kütüphane
memuru Nuri Ulusu, koruma memuru Kemal Özada, baş şoförü Remzi
Öztunç, şoförlerinden Rauf Kızıl kaya (öndekiler) : Garsonu Cemal Granda,
garsonu Sami Ocak, sofracıbaşısı lbrahim Ergüven ve berberi R ı dvan
Gürarı.
Atatürk'ün Ege vapuruyla yaptıgı bir Karadeniz gezisinden sonra R·lze'de
karaya çıkışı. Ata'nın hemen gerisinde kapı ağzında paltosunu taşıyan
Bekir Çavuştur. Cemal Granda ise sağda okla gösteri len şahıstır.
1 938 yılında Savarona yatından bir hatıra. (Soldan sağa): Dördüncü çarkçı
Necip, PoHs Necati ve Cemal Granda.
Cemal Granda 1 936 yı lında · Ertuğrul • yatının güvertesinde yatın
ahçıbaşısı Hayri Usta ile beraber.