Professional Documents
Culture Documents
'İnsancı' Olmak Ya Da 'İnsan' Olmak: Hümanizm'e Eleştirel Bir Bakış
'İnsancı' Olmak Ya Da 'İnsan' Olmak: Hümanizm'e Eleştirel Bir Bakış
___________________________________________________________
Giriş
“İnsan her şeyin ölçüsüdür.” ilkesi temel alınmış ve insan dünyanın mer-
kezine konumlanmıştır (Dossett, 2014, s. 89). Fakat Antik dönemde insan
merkezli yaşam teorisi birçok düşünür tarafından ele alınmışsa da uzun bir
dönem önemsenmemiştir. İşte bunu tekrar gündeme getiren felsefî dü-
şünce hümanizmdir (Lamont, 1997, s. 3). “Dünyayı kendi etrafında ko-
numlayan ve böylece kendini dünyanın içinde konumlayan ben; hüma-
1
Devlet ve yönetim konusunda dönüşümü daha iyi anlamak için devleti, her tür güçten
bağımsız bir kuruluş olarak gören N. Machiavelli’nin (1469-1527) eserine bakınız: Mac-
hiavelli, 1999.
nizm gibi birçok dinî ya da seküler grubun önünden yasal engelleri kaldı-
rıp, baskı zincirlerini kırarak büyümesine ve gelişmesine yardımcı olmuş-
tur (Boston, 1999, s. 45-46).
Tanım ve Tarihçe
Hümanizmi 14. ve 15. yüzyıl İtalya’sı ile başlatıp temelini antik dö-
neme kadar geriye götüren düşünürlerin yanı sıra onu Avrupa merkezli
olmaktan çıkararak İslâm ve diğer dinlerin, Hint, Çin, Afrika vs. gibi
kültürlerin de eklendiği insan temelli, insan değerini ve sevgisini ele alan
bir dünya görüşü olarak tanımlayanlar da vardır. Örneğin, G. Makdisi’nin
(1920-2002) hümanizmin yükselişi ve buna İslâmiyet’in katkısı konusunda
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
yabilir olarak görürler (Evans, 1999, s. 6-7). Şimdi dinî ve seküler hüma-
nizm kavramlarının kullanıldığı Hümanist Manifesto’dan bahsedelim.
Hümanist Manifesto
2
AHA’nın sloganı “Good without a God”dır. Bkz: https://americanhumanist.org/
Hümanizm ve Din
s. 152, 156).
Günümüzde birey artık herhangi bir otorite ya da geleneksel saygı ile
kontrol altına alınamamaktadır. Irving Babbitt (1865-1933), bu noktada
bireyin kendi kendini kontrol altına alması gerektiği kanaatindedir. Yani
bir iç denetim her geçen gün daha da zorunlu hale gelmektedir. Eliot
bunu Protestanlığın enkazından bir Katolik platform inşa etme çabası
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
olarak görür. Oysa hepsi kendisini ideal ve etkin bir şekilde sınırlayıp
kontrol altında tutan bireylerin toplamı, hiçbir zaman anlamlı bir bütün
oluşturmaz. Babbitt, Eliot’a göre iç ve dış ayrımını o kadar keskin çizer ki
bireye, kendi özel kanaat ve hükümlerinin haricinde hiçbir şey kalmaz.
Eğer bir din insanın iç benliğine ulaşamıyorsa, kendi kendisini kontrol
etmek yerine polislerin yapabileceği gibi sadece rahipler tarafından kont-
rol ediliyorsa, o din vazifesini yerine getiremiyor demektir (Eliot, 2002a,
s. 143-144).
Bu noktada öz eleştiri yapacak olursak, İslâm’ı hiç bilmeden redde-
den bir kesimle yine tanımadan/bilmeden, yanlışları İslâm diye körü kö-
rüne savunan kesimin cehaleti arasında kalmış bir İslâm’dan ne kadar söz
edebiliriz. Ne yazık ki İslâm’ın değil de başka etkenlerin şekillendirdiği
bir dünya söz konusudur. Yani İslâm dünyasını İslâm’dan ziyade, bireysel
çıkarın her şeyin önünde olduğu Batı medeniyeti şekillendirmektedir.
Öyle ki batılı bir kavram olan hümanizm ile İslâm yan yana ifade edilmek-
tedir. Oysa İslâm adaleti, iyiliği ve merhameti, zorda ve düşkün olana
maddi ve manevi olarak yardım etmeyi emreder. Buna karşın insanı kötü-
ye sevk eden hırsızlık, haksız kazanç gibi bütün hal ve davranışları redde-
der. Dahası İslâm, fıtrata yöneliktir. Şimdi İslâmiyet’te hümanizm kavra-
mın ne ifade ettiğine ve doğru bir adlandırma olup olmadığına bakacağız.
Makdisi’ye göre İslâm dünyasında hümanizm 3, göç vs. gibi çeşitli ne-
denlerle değişen ve gelişen dil ile birlikte Kur’an’ın dili arasında farklığının
büyümesi noktasında başlar (Makdisi, 1989, s. 179). Dolayısıyla eski metin-
lere dönme anlamında İslâm dünyasında hümanizm yedinci yüzyılda filiz-
lenir. Klasik dile dönme ve onu öğrenmeye yönelik bir istek vardır. O
3
Şunu ifade etmek gerekir ki buradaki Batı hümanizmi ile benzerlik eski metinlerin araştı-
rılması noktasındadır, dinî ve geleneksel kutsallığın terkedilmesi değil.
adaleti, ilmî ve ahlakî fazileti birleştirir (İbn-i Rüşd, 1999, s. 64, 72).
Nitekim adalet konusunda Şûrâ sûresi 17. ayette “İndirdiği vahiy ile
hakikati ortaya koyan ve böylece insana doğru ile eğriyi tartacağı bir terazi
veren O’dur.” denir (Esed, 2004, s. 987). Yine Nisa’ sûresi 58. ayette “Al-
lah size emanet edilen şeyleri ehil olanlara tevdi etmenizi ve her ne zaman
insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emre-
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
der. Allah’ın size yapılmasını tavsiye ettiği şey mutlaka en güzel şeydir”
(Esed, 2004, s. 149) denir. Kur’an’da adaletten uzaklaşmanın cezasından
da birçok yerde bahsedilir.
Dahası İslâm dini sürekli ölçü ve mizandan bahseder. Bu bütün in-
sanların eşit olmaları gereken durumlarda eşit muamele görmeleri anlamı-
na gelmektedir (İbn Haldun, 1977, s. 274). Dolayısıyla adalet ile terazi
kelimesinin sıkça Kur’an’da geçmesinin nedeni insanlar arasındaki haklara
verdiği ehemmiyettir. Bu yüzden amaç dünyada insanlar arası ilişkilerde
adaleti hâkim kılmaktır. Ayrıca iyiyi emretme kötüyü men etme yükümlü-
lüğü her Müslümanın görevidir. Bu yüzden insanları adalete yöneltmiş,
sosyal hayatlarını düzene sokacak telkinlerde bulunmuştur. Oysa Batı,
hümanizm ve sonrasında gelişen süreçte daha çok kazanma hırsı ile dün-
yayı adeta kana boyamaktadır. Örneğin M. Weber’e (1864-1920) göre
‘kapitalist ruha, daha çok kazanma hırsına, sahip olan insanlar için din,
insanları bu dünya işlerinden uzaklaştıran bir araçtır’ (Weber, 1997, s. 62).
Görüldüğü gibi İslâm’ın ve hümanizmin dayandığı parametreler, ilke-
ler, amaçlar farklıdır. Dolayısıyla Mevlâna ya da Yunus Emre gibi İslâm
medeniyetinde yer alan büyük düşünürlerde insan sevgisi, insana değer
verme çok üst düzeyde olsa da felsefî anlamda bunlar hümanist olarak
değerlendirilemez. Çünkü bu kavramların ifade şekli, yani İslâm’ı ve Müs-
lümanı hümanizm kavramıyla ifade etmek, birbiriyle doku uyuşmazlığı ve
kavram kargaşası yaratır. Her şeyden önce ‘din’ kavramı doğa üstü bir
varlığa inancı gerektirir. Mevlâna insandaki ‘benlik’ duygusunu kırmak
için çaba sarf etmiştir, nitekim İslâm’da da kibir, kendini üstün görme her
zaman hor görülmüştür. Oysa hümanizm, benlik duygusunun hat safhası-
dır. Hümanizm insan aklını her şey için yeterli görürken, İslâm dini yeter-
siz görür. Çünkü onun kavrayamadığı şeyler vardır. Nitekim bilim her
geçen gün yeni şeyler keşfetmektedir. Oysa Allah mutlak bilgisi ile her
şeyin sahibidir.
Sonuç
Kaynaklar
Boston, R. (1999). Humanists and the Separation of Church and State. Humanism
Historical and Contemporary Perspectives. Washington, D.C.: Washington Area
Secular Humanists, 45-58.
Makdisi, G. (1990). The Rise of Humanism in Classical Islam and The Christian West.
Edinburgh: Edinburgh University Press.
Meriç, C. (1998). Kırk Ambar 1: Rümuzu’l-Edeb. İstanbul: İletişim Yayınları.
Pearson, E., & Podeschi, R. (1997). Humanism and Individualism: Maslow and
His Critics. Adult Education Research Conference. Stillwater: New Prairie Press.
https://newprairiepress.org/cgi/viewcontent.cgi?article=1962&context=aerc.
Said, E. (2005). Hümanizm ve Demokratik Eleştiri. (Çev. O. Akınhay). İstanbul:
Agora Yayınları.
Sikes, M. E. (1999). Secular Humanist Ethics and the Next Generation. Humanism
Historical and Contemporary Perspectives. (Ed. D. Evans). Washington, D.C.:
Washington Area Secular Humanists, 59-75.
Şeriati, A. (2010). Kendisi Olmayan İnsan. (Çev. E. Okumuş). Ankara: Fecr
Yayınevi.
Tolstoy, L. N. (2005). Hz. Muhammed (Çev. T. Aliyev & A. Arslan). İstanbul:
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
Karakutu Yayınları.
Weber, M. (1997). Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu. (Çev. Z. Aruoba).
İstanbul: Hil Yayınları.
Wulff, D. M. (2005). Hümanistik İnancın Umudu: Erich Fromm. Dinbilimleri
Akademik Araştırma Dergisi, 5 (4), 243-253.
Öz: Bu makalede “insancı” kavramı ile “insan” kavramı üzerinden bir hümanizm
eleştirisi amaçlanmaktadır. Ayrıca insanı merkeze alarak geleneksel kutsallık an-
layışını dönüştüren hümanizm düşüncesinin İslâmî açıdan kabul edilebilirliği
tartışılacaktır. İnsanın özgürleşmesini temele alarak kilisenin otoritesine baş-
kaldıran Rönesans insanı, bu amacını gerçekleştirmek için yine kendi tarihine,
yani Antik Yunan’a döner. Bunu yaparken doğa üstü her şeyi bir kenara bırakır.
Dahası Tanrı merkezcilikten, insan merkezciliğe yönelme söz konusudur. Bu-
nun sonucunda da insan kutsallaştırılmıştır. Kiliseden özgürleşen bireysel insa-
nın değeri yine kendisi, kılavuzu ise akıl ve bilimdir. Tanrı olmadan da hayatın
anlamlı olduğunu savunan hümanizm için, bu dünya dışında bir hayat yoktur. Bu
görüş ise sadece bu dünya mutluluğu ve refahı peşinde koşan bencil bireyler or-
taya çıkarmıştır. Dolayısıyla hümanizm, bir kılıf haline gelmiştir. Oysa İslâm
Medeniyeti, tarihte Orta çağ kilisesinin uygulamalarına benzer baskı ve zulüm
örneği yaşamamıştır. İslâm medeniyetinde “insan”, her şeyden önce sadece in-
san olduğu için değerlidir. Irk, dil, renk ayrımı olmadan insanı, kusuru ve günahı
ile kucaklayan bir hoşgörüye sahiptir.