You are on page 1of 297

ĠNGĠLĠZCE NEġREDĠLMĠġ SEYAHATNAMELERE GÖRE XIX.

YÜZYILDA MERV ġEHRĠ VE ÇEVRESĠ

Resul ġAHSĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ


TARĠH ANABĠLĠM DALI
TÜRKĠYE CUMHURĠYETĠ BĠLĠM DALI

GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

OCAK 2015
iv

ĠNGĠLĠZCE NEġREDĠLMĠġ SEYAHATNAMELERE GÖRE XIX. YÜZYILDA MERV


ġEHRĠ VE ÇEVRESĠ
(Yüksek Lisans Tezi)

Resul ġAHSĠ

GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
Ocak 2015

ÖZET

Bu çalıĢmada, XIX. yüzyılda Merv Ģehri ve çevresini ziyaret edip bölge ile ilgili bilgi veren
seyyahların eserleri temel alınarak bölgenin sosyal, ekonomik, siyasi, askeri, coğrafi ve
kültürel yapısı incelenmiĢtir. Tarihte bir çok medeniyete ev sahipliği yapmıĢ olan Ģehir,Buhara
Emiri ġah Murad‟ın, son surlu Ģehir olan Bayram Ali‟yi tahrip etmesi ve Ģehir ahalisini
Buhara‟ya taĢımasının ardından çeĢitli göçebe ve yarı göçebe Türkmen kabilelerinin yurt
tuttuğu bir alan haline gelmiĢtir. Yüzyılın ikinci yarısında vahayı yurt tutan Teke kabilesi
Murgab nehri üzerinde bir baraj inĢa ederek tarımsal faaliyetlere baĢlamıĢ, Hive ve Ġran‟a karĢı
kazandığı askeri zaferlerle Ģehirde, geleneksel Türkmen yönetim biçiminin, çevrelerindeki
siyasi yapıların yönetim Ģekilleri ile belli ölçüde harmanlandığı bir yönetim tesis etmiĢlerdir.
Bölge, bu kavmin yağma faaliyetleri ile ünlü olması nedeni ile seyyahların ziyaret etmeyi
tercih etmedikleri bir coğrafyadır. Uzun süren mücadeleler sonrasında Ahal Teke‟de Teke
kabilesini yenen Ruslara karĢı müttefik bulamayan Teke kabilesi 1884 yılında Ģehri Ruslara
teslim etmek zorunda kalmıĢtır. ÇalıĢmada Merv Ģehri ve çevresi ile ilgili seyahatnamelere
yansıyan bilgiler, tasnif ve tahlil edilerek aktarılmıĢtır. Seyahatnamelerde aktarılan bilgiler,
ilgili konuda bilgi veren çeĢitli akademik çalıĢmalarla pekiĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır. Merv dıĢında
yaĢayan Türkmen kabilelerine dair bilgiler, zaman zaman mukayese amacı ile, yer ve kabile
adı belirtilerek kullanılmıĢtır.

Bilim Kodu : 1101


Anahtar Kelimeler : Teke Kabilesi, Merv, Göktepe, Murgab, Edmond O‟Donovan
Sayfa Adedi : 281
Tez DanıĢmanı : Yrd. Doç. Dr. B. Tümen SOMUNCUOĞLU
v

ENGLISH BY XIX PUBLISHED INDUCED TRAVEL AND UPGRADES. MERV


CENTURY CITY AND ENVIRONMENT
(M. Sc. Thesis)

Resul ġAHSĠ

GAZĠ UNIVERSITY
GRADUATE SCHOOL OF EDUCATIONAL SCIENCES
January 2015

ABSTRACT

In this study, Merv and surrounding district have been examined in points of social,
economical, political, military, geographical and cultural viev based on works of travellers
visided and gave information about the district in 19 th century. The city that had hosted many
civilizations in the history waxed a place where nomadic and semi nomadic Turkmen tribes
alighted after Shah Murad‟s, the Emir of Bokhara, devastation of the last walled city, Bairam
Ali and baniĢhment of its residents to Bokhara. During the second half of the century, Teke
tribe which alighted the oasis starled agricultural activities by building a dam an Murgab river
and after military victories gained againist Khiva and Ġran, they established a political rule that
was, to some extend, a mixture of traditional Turkmen rule and rules of surrounding political
authorities. Being notorious for raiding activities of that tribe, the oasis was the place where
travellers didn‟t prefer to visit. The Merv Tekes who couldn‟t find ally againist Russians thad
invaded Akhal beating Akhal Teke tribe had to surrender the city to Russians in 1884. In this
study, information given by traveller‟s books about Merv and adjacent district has quoted after
being assorted and analysed. The knowledge got from this books has been endeavoured to
consolidate by various academic works giving information about concerning the Turkmen
tribes residing out of Merv district has been used for comparing, by giving the names and
locations of tribes mentioned if possible.

Science Code : 1101


Key Words : Teke Tribe, Merv, Goktepe, Murghab, Edmond O‟Donovan
Page Number : 281
Supervisor : Assist. Prof. Dr. B. Tümen SOMUNCUOĞLU
vi

TEġEKKÜR

Bu çalıĢmanın hazırlanmasında en az benim kadar emeği olan, kaynakların temini ve


bana ulaĢtırılması, danıĢman hocamla iletiĢimim, tezin bilgisayar ortamına aktarılması,
çevirilerin bilgisayar ortamına aktarılması gibi iĢleri üstlenen Babam Remzi ġAHSĠ'ye mahsus
teĢekkür ederim.
Kaynak temini konusunda yardımcı olan arkadaĢlarım Sebile YILDIZ, Akın KOÇAL,
Özkan YAZICI, Oğuzhan ÇAKIR, ġaban TERZĠ, Osman Batur CĠHANGĠR, Bahadır
KILCAN, Ali HALĠL ve isimlerini bilemediğim çok değerli arkadaĢlarıma teĢekkür ederim.
ÇalıĢmalarımda elinden gelen yardımı esirgemeyen kabin arkadaĢım Ömer
BAYRAMOĞLU'na teĢekkür ederim.
DanıĢmanlığımı üstlenen, konunun belirlenmesi, Ģekillenmesi ve kaynakların temini
konusunda yardımlarını esirgemeyen değerli hocam, Yrd. Doç Dr. Sayın Bekir Tümen
SOMUNCUOĞLU'na teĢekkür ederim.
vii

ĠÇĠNDEKĠLER

Sayfa

ÖZET .................................................................................................................................... iv

ABSTRACT........................................................................................................................... v

TEġEKKÜR.......................................................................................................................... vi

ĠÇĠNDEKĠLER .................................................................................................................... vii

GĠRĠġ ..................................................................................................................................... 1

1. BÖLÜM

TARĠH, COĞRAFYA, ĠKLĠM VE NÜFUS

1.1. Coğrafya ve Ġklim ........................................................................................................... 9

1.1.1. Ana Hatlarıyla Merv Tarihi .................................................................................. 11

1.3. XIX. Yüzyılda Merv Nüfusu ........................................................................................ 34

2. BÖLÜM

FĠZYONOMĠ VE KARAKTERLE ĠLGĠLĠ DEĞERLENDĠRMELER

2.1. Türkmen Fizyonomisi ve Kökeni ................................................................................. 37

2.2. Türkmen Karakteri ........................................................................................................ 39

3. BÖLÜM

MERV ġEHRĠ ĠLE ĠLGĠLĠ HUSUSLAR

3.1. Türkmen Çadırı ............................................................................................................. 48

3.1.1. Çadırın ĠnĢası ve ġekli ......................................................................................... 48

3.1.2. Çadırın Ġç Dekorasyonu ve Çadırda Bulunan EĢyalar .......................................... 50

3.2. Türkmen Avulu ............................................................................................................ 53

3.3. Sabit Ġkametgâhlar ....................................................................................................... 54

3.4. Merv‟de Bulunan Harabeler ........................................................................................ 55


viii

Sayfa

3.4.1.Gâvur Kala Harabeleri ........................................................................................... 57

3.4.2. Sultan Kala Harabeleri ......................................................................................... 59

3.4.3. Ġskender Kala Harabeleri...................................................................................... 62

3.4.4. Bayram Ali Harabeleri ......................................................................................... 63

3.4.5. Porsa Kala Harabeleri .......................................................................................... 65

3.4.6. Diğer Yapı ve Harabeler ...................................................................................... 66

3.5. Bentler ........................................................................................................................... 69

3.6. Yollar ............................................................................................................................ 70

3.7. Kale ve Hisarlar ............................................................................................................ 75

3.8. Sulama Kanalları ........................................................................................................... 80

3.9. Pazarlar ......................................................................................................................... 82

3.10. Köprü, Mezarlık, Türbe ve Değirmenler ................................................................... 86

3.10.1. Köprüler ............................................................................................................. 86

3.10.2. Mezarlıklar ......................................................................................................... 87

3.10.3. Türbeler ............................................................................................................... 88

3.10.4. Değirmenler......................................................................................................... 90

4. BÖLÜM

SĠYASĠ, SOSYAL, ASKERĠ VE ADLĠ YAPI

4.1. Siyasi Yapı .................................................................................................................... 91

4.1.1. Han, Ġhtiyar, Aksakal Kavramları ........................................................................ 93

4.1.2. Kethüdalar ............................................................................................................. 96

4.1.3. Meclisler ................................................................................................................ 96

4.1.4. Merv Ġdari Yapısına Genel BakıĢ .......................................................................... 99

4.2. Sosyal Yapı ................................................................................................................. 101

4.2.1. AĢiret Sistemi ..................................................................................................... 102


ix

Sayfa

4.2.2. Boylar ve Dağılımları .......................................................................................... 104

4.2.3. Aile ve Gündelik Hayat ....................................................................................... 109

4.2.4. XIX. Yüzyıl Merv Türkmenlerinde Kadının Yeri .............................................. 111

4.3. Askeri Yapı ................................................................................................................. 114

4.3.1. SavaĢ Kabiliyeti ................................................................................................. 114

4.3.2. Askeri Rütbeler ve Görevler ............................................................................... 117

4.3.3. SavaĢ Taktikleri ................................................................................................... 120

4.3.4. Ordu..................................................................................................................... 123

4.3.5. Silâhlar ................................................................................................................ 125

4.4. Adli Yapı, Yargılama Usulleri ve Kimi Ġnfaz Örnekleri ............................................ 129

5. BÖLÜM

EKONOMĠ VE TĠCARET

5.1. Ticari Ürünler.............................................................................................................. 136

5.2. Halıcılık....................................................................................................................... 137

5.3. Atlar ............................................................................................................................ 139

5.3.1. Türkmen Atının Fiziki Görünümü ve At Cinsleri ............................................... 139

5.3.2. Türkmen Atının Özellikleri ................................................................................. 142

5.3.3. Türkmen Atının Beslenmesi, Bakımı ve Eğitimi ................................................ 144

5.3.4. Türkmen Atlarının Ticari Değeri ........................................................................ 147

5.3.5. Merv‟de Atın Günlük Hayatta ve Türkmen Kültüründeki Yeri.......................... 148

5.4. Çapul – Yağma Seferleri ............................................................................................. 149

5.4.1. Merv‟de Çapul-Yağma Algısı, Günlük Hayatta, Kültürde ve Ticaretteki


Yeri ve Anlamı .................................................................................................... 150

5.4.2. Çapul-Yağma Ġçin Yapılan Hazırlıklar ............................................................... 154

5.4.3. Çapul-Yağma Ġcrası ve Ganimet PaylaĢımı ........................................................ 157


x

Sayfa

5.5. Ziraat ve Hayvancılık .................................................................................................. 159

5.5.1. Tarım ve Tarım Ürünleri ..................................................................................... 159

5.5.2. Hayvancılık ......................................................................................................... 166

5.6. Esir Ticareti ve Fidye .................................................................................................. 170

5.7. Merv‟de ÇalıĢma Hayatı ............................................................................................. 174

5.8. Vergiler ....................................................................................................................... 176

5.9. Merv‟de Kullanılan Para Birimleri ............................................................................. 178

6. BÖLÜM

ĠNANÇ, ADET VE EĞĠTĠM VE SAĞLIK

6.1. Dini Hayat ................................................................................................................... 181

6.1.1. Bazı Batıl Ġnanç ve Uygulamalar ........................................................................ 188

6.2. ÇeĢitli Adap ve Adetler ............................................................................................... 191

6.2.1. Misafirlikle Ġlgili Adetler .................................................................................... 192

6.2.2. Yemekle Ġlgili Adetler......................................................................................... 195

6.2.3. Doğum, Ölüm ve Yas ile Ġlgili Adetler ............................................................... 198

6.2.4. Evlenme – Düğün Adetleri.................................................................................. 203

6.2.5. Diğer Adetler ....................................................................................................... 209

6.3. Eğitim ..................................................................................................................... 211

6.4. Sağlık .......................................................................................................................... 214

6.4.1. Yaygın Hastalıklar ve Bazı Tedavi Usulleri ....................................................... 214

6.4.2. Ġlâçlar................................................................................................................... 217


xi

Sayfa

7. BÖLÜM

KÜLTÜR

7. 1.Giyim .......................................................................................................................... 219

7.1.1. Erkek Kıyafetleri ................................................................................................. 219

7.1.2. Kadın Kıyafetleri ................................................................................................. 222

7.1.3. Çocuk Kıyafetleri ............................................................................................... 223

7.2. Takılar ve Süs EĢyaları ............................................................................................... 224

7.3. Yiyecekler ve Yemek ÇeĢitleri ................................................................................... 227

7.4. Ġçecekler ...................................................................................................................... 232

7.5. Müzik, ġiir, Eğlence ve Spor ...................................................................................... 235

7.5.1. Müzik ve ġiir ....................................................................................................... 236

7.5.2. Eğlence ve Spor................................................................................................... 241

7.6. Müptelâlıklar ............................................................................................................... 246

7.7. Mesafe ve Zaman Ölçümü .......................................................................................... 248

SONUÇ .............................................................................................................................. 251

KAYNAKÇA..................................................................................................................... 257

EKLER............................................................................................................................... 261

EK-1. AĢama aĢama Türkmen Çadırı ................................................................................ 262

EK-2. Merv Harabeleri ..................................................................................................... 263

Ek- 3 - Gâvur Kala surlarına ait bir kalıntı. ....................................................................... 264

EK-4. Sultan Sancar‟ın anıt mezarı ................................................................................... 265

EK-5. Sultan Kala ile Gâvur Kala arasının yukardan görünümü....................................... 266

EK–6. Sultan Kala ve Gâvur Kala‟nın üstten görünümü ................................................... 267

EK-7. Krokiler ................................................................................................................... 268

EK-8. Türkmenlerin Murgab Nehri Üzerinde Bir Set ĠnĢası ............................................. 269
xii

Sayfa

EK-9. Blocqueville‟nin çizimi ile Merv Kale‟sinin içten ve dıĢtan görünümü ................. 271

Ek-10. Benti Bentı, Novur ve AlaĢa Kanallarının konumları ............................................ 272

EK-11. Türkmenlerin kullandığı el değirmeni örneği ....................................................... 273

EK-12. O‟Donovan‟ın Merv Haritası, sayfa 203. ............................................................. 274

EK-13. Türkmen Kadını .................................................................................................... 276

EK-14. Türkmen Kadınının EĢya ve Takıları ................................................................... 277

EK-15. Türkmen Kadın ve çocuklarının giysileri.............................................................. 278

EK-16. Blocqueville‟nin tasviri ile dutar çalan baskı sahnesi ........................................... 279

EK-17. Ölçü DönüĢümleri ................................................................................................. 280

ÖZGEÇMĠġ ....................................................................................................................... 281


1

GĠRĠġ

Bu çalıĢmada XIX. yüzyılda Merv Ģehrini ziyaret eden seyyahların eserleri esas
alınarak Ģehrin ve çevresinin bu yüzyılda siyasi, sosyal, ekonomik, askeri, kültürel ve fiziki
durumu incelenmiĢtir.

XVIII. yüzyılın sonu ve XIX. yüzyılın baĢlarında çeĢitli sebeplerle Türkistan


Ģehirlerini ziyaret eden Rus araĢtırmacıların eserlerinin Ġngilizce ve Fransızcaya
tercümeleri Batılı gezginlerin bu bölgeye ilgisine sebep olmuĢsa da, Merv'in, ilgili
dönemdeki güvenlik durumu nedeni ile bu ilgiden, diğer Türkistan Ģehirlerine oranla daha
az nasiplendiği görülmektedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından 1884'te gerçekleĢen Rus
iĢgaline kadar Ģehri elinde tutan Teke kabilesinin, çevresinde bulunan siyasi oluĢumlarla
sürekli çatıĢma halinde bulunması ve bu dönemde yaygın bir uygulama olan yağma -
çapul, esir ticareti ve fidye almak amacıyla insan kaçırma faaliyetlerinde bu kabilenin öne
çıktığı yönündeki yaygın inanıĢı Ģehri ziyaret edilebilirlikten uzak kılmıĢ, bu durum Ģehirle
ilgili bilgilerin nispeten sınırlı kalmasına sebep olmuĢtur. Bu çalıĢmanın amaçlarından biri,
Ģehirle ilgili, kaynakların azlığı nedeniyle, akademik çalıĢmaların azlığı ve bu alanda tespit
ettiğimiz eksikliğin giderilmesine katkıda bulunma yönündeki düĢüncemizdir.

XIX. yüzyılın, Ģehrin Ruslar tarafından iĢgal edilmesine kadar olan bölümünde
çeĢitli Türkmen kabilelerinin yurt tuttuğu, 1855 yılı sonrasında Teke kabilesinin herhangi
bir siyasi otoriteye bağlılık göstermeksizin yönettiği bu Ģehre dair incelediğimiz
çalıĢmaların Ģehri "Hazar Ötesi Türkmenleri" baĢlığı altında ele almıĢ olduğu
anlaĢılmaktadır. Her ne kadar Ģehir ahalisinin Türkmen olması sebebi ile Hazar Ötesi
Türkmen toplulukları ile pek çok ortak yanı olsa da bu Ģehrin coğrafi konumu, tarıma
elveriĢli bir vaha oluĢu ve ahalisi olan Türkmenlerin ana geçim kaynaklarından birini
tarımsal faaliyetlerin oluĢturması, Ģehir Türkmenlerini diğer göçebe Türkmen gruplarından
siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel ve askeri alanlarda ayırabileceğimiz kimi farklılaĢmalara
imkân vermiĢtir. ÇalıĢmamızın amaçlarından biri de tarımsal faaliyetlerle, geleneksel
göçebe yaĢantısı sürdüren Türkmenlerden daha ziyade iĢtigal eden ve nispeten yerleĢiklik
eğilimi gösteren, incelediğimiz dönemin büyük kısmında Ģehri yurt tutmuĢ Teke
Türkmenlerinin, yukarıda ifade ettiğimiz alanlarda, akrabaları olan diğer Türkmen
kabilelerinden baĢkalaĢmalarını ortaya koymaktadır. Geleneksel göçebe Türkmen
kültüründe var olan unsurların Merv Tekelerinde, toprağa bağlılıkla geçirdiği baĢkalaĢım,
tesis edilen kurumlar ve bu kurumların mahiyetleri bilhassa dikkatimizi çeken hususlardır.
2

Bu çalıĢmada, bu hususlar kaynakların elverdiği ölçüde ortaya konulmaya gayret


edilmiĢtir.

ġehrin tarihine dair incelediğimiz çalıĢmaların bütünlükten uzak olduğu yönündeki


değerlendirmemiz, bu çalıĢmada, incelediğimiz XIX. yüzyıl da dahil olmak üzere Ģehrin
tarihini bütün olarak yansıtacak bir bölümün yazılmasının uygun düĢeceği kanaatini
oluĢturmuĢtur. Bilhassa XIX. yüzyıl Merv Ģehrinin tarihine yönelik çalıĢmalar oldukça
sınırlıdır. Merv tarihini içeren bölümde ulaĢabildiğimiz yerli ve yabancı çalıĢmaların
yanında seyahatnamelere yansıyan bilgiler de değerlendirilmiĢtir.

Çok eski tarihlerden beri bir kültür ve ticaret merkezi konumunda olmuĢ Ģehrin,
incelediğimiz dönemde bu niteliklerden yoksun olduğu görülüyor. Bu dönemde, Ģehre
"Dünyanın Kraliçesi" ünvanını kazandıran surlu Ģehirler harabe halindeydi ve bölgeyi yurt
tutmuĢ Türkmenler bu harabe kentlerin uzağında, çadırlarda yaĢamaktaydı. Bu tezde,
kaynakların tanıdığı imkân çerçevesinde bu harabe Ģehirlerin tarihine ıĢık tutulmaya,
seyahatnamelere yansıdığı ölçüde XIX. yüzyılda harabelerin durumu, Türkmenlerin bu
harabelerle ilgili düĢünce ve inançları ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Arkeolojik
çalıĢmalara da yer yer değinilen bu bölüm, Ģehrin fiziki unsurlarının tanıtılması amacına
atfedilen bölümün bir baĢlığını teĢkil etmiĢtir. Kaynaklardaki bilgilerin getirdiği bir
zorunluluk olarak harabelere dair bilgilerle ilgili tarihi kaynaklar, arkeolojik çalıĢmalar ve
seyyahların aktardığı bilgiler bu bölümde bir arada sunulmuĢtur. Nihayet, Ģehrin tarifine
dair yapılmıĢ çalıĢmaların bu yönüyle eksik bulunması harabelere dair bölümün bu
çalıĢmada yer alması gerektiği ve çalıĢmayı özgün kılacağı düĢüncesini oluĢturmuĢtur.

1855 yılında Hive ordusunu, 1861'de Ġran kuvvetlerini mağlup etmiĢ olan
Ģehrin hakimi Teke kabilesi ile, Ahal vadisinde Ruslara uzun süre etkili biçimde direnen
Ahal Tekelerinin savaĢ kudreti, askeri yapıları, savaĢ taktikleri ve kullanmıĢ oldukları
silâhlar, göstermiĢ oldukları askeri baĢarının sebebi olarak ele alınması bakımından
incelenmeye değer bulunmuĢ ve bu çalıĢmanın konusunun seçiminde etkili olmuĢ bir
husustur. Seyahatnamelerden ve ilgili kaynaklardan, birbirleri ile, farklılıkları tespit
edilemeyecek kadar yakın oldukları anlaĢılan Ahal ve Merv Tekelerinin, onları aynı çağda
yaĢayan ve akrabaları olan diğer Türkmenlerden ayıran askeri vasıflarının tespit edilmesi
gereksinimi çalıĢma konusunun belirlenmesinde ayrıca amil olmuĢtur. Bu konuda Ahal ve
Merv Tekelerine dair bilgiler birlikte değerlendirilip ilgili bilgilerin hangi Türkmen
topluluğuna dair olduğu da belirtilmiĢtir. Göktepe savaĢlarının konu ile ilgisi dolayısı ile
3

bu savaĢa çeĢitli bölümlerde atıflar yapılmıĢ, ayrıca bu savaĢ, çalıĢmanın tarih ile ilgili
kısmında ele alınmıĢtır.

XIX.yüzyılda Hazar Ötesi coğrafyasının tamamının yağma - çapul, esir ticareti ve


fidye faaliyetleri ile tanındığı görülmektedir. Merv Ģehrinin ve Teke Türkmenlerinin bu
faaliyetlere dair ününün, diğer kabile ve topluluklardan önde olduğunu söylemek gerekir.
Bu çalıĢmada ilgili konulara dair seyahatnamelerde ve diğer kaynaklardaki bilgiler
değerlendirilerek, bu faaliyetlerin mahiyetine dair izahatta bulunulmaya gayret edilmiĢtir.
Bu faaliyetlerin organizasyonu ve icrası ile birlikte sebepleri ve dönemin Merv
kültüründeki yeri de ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır.

Merv Tekelerinin dini yaĢantılarına dair bilgiler, aynı yüzyıldaki gerek bölge
Türkmenleri, gerek diğer siyasi yapıların ahalisinden, hem dine yaklaĢım, hemde uygulama
olarak kimi farklılıklar arzettiği seyahatnamelerin verdiği bilgilerden anlaĢılmaktadır.
Mervlilerin bu mahsusiyetinin günümüz Türkiye toplumu ile benzerliği bilhassa dikkate
değerdir. ġehirde yaĢayan Yahudilerin durumuna çeĢitli bölümlerde değinilerek
Türkmenlerde ve Merv'de dini yaĢantının mahiyeti ile ilgili bilgiler verme, imkân dahilinde
diğer topluluklarla Merv Tekelerini karĢılaĢtırma gayretinde olunmuĢtur.

XIX. yüzyılda Merv'de yaĢayan Merv Tekeleri ve diğer Türkmen kabileleri Rus
iĢgali sonrası dönem de dahil olmak üzere aĢiret sistemlerini muhafaza etmiĢlerdir.
Ġncelenen kaynaklarda bu aĢiretlere dair dikkate değer çoklukta bilgi tespit olunmuĢtur.
Teke kabilesi baĢta olmak üzere Ģehirde yaĢayan Türkmen aĢiret ve boylarını, bu boylara
ait yüzyılın farklı dönemlerine ait veya farklı kaynaklardan edinilen bilgilerin naklinin,
Ģehrin demografik yapısının ortaya konulması bakımından kıymetli olduğu
değerlendirilmiĢtir. ÇeĢitli nedenlerle, net olarak Ģehrin nüfusunu tespit etmek mümkün
görünmemekle birlikte, bu konuda kaynaklarda tespit olunan bilgiler aktarılıp
değerlendirilmiĢtir.

Ticaret, ilim ve kültürü ile ün yapmıĢ bu Ģehrin, incelenen dönemde böyle bir ünü
olmamakla beraber kimi ticari faaliyetlerin devam ettiği anlaĢılmaktadır. Ayrıca kendisine
has Ģartları, Ģehrin bu yöndeki niteliği de çağdaĢ Türkmen topluluklarından ayrılabilir
kılmıĢtır. Ticaretle beraber Ģehrin mali yönetimi, vergi anlayıĢı ve Pazar kültürü de özgün
sayılabilir. ġehrin bu alanlardaki mahsusiyetlerinin ortaya konulması gereksinimi de bu
çalıĢmanın tesis edilme sebeplerinden biridir.
4

Konuyla ilgili ulaĢılabilen seyahatnameler üzerinde yapılan inceleme ve ardından


bu konuda yapılmıĢ ve neĢredilmiĢ akademik çalıĢmaların tetkiki, yapılan çalıĢmaların
konuyu her yönüyle aydınlatmaktan uzak olduğu kanaatini uyandırmıĢtır. Böylece bu
çalıĢmanın konuya katkı sunabileceği kanaati edinilmiĢtir.

Bu çalıĢmada eserlerinden faydalanılan, 19. yüzyılda Türkmen topraklarında


seyahat edenler çoğunlukla askeri veya siyasi görevleri gereğince bilgi toplamaya çalıĢan
kiĢilerdir. Önceki yüzyılların seyyahlarından farklı olarak gittikleri bölgenin coğrafyası,
tarihi ve sosyolojisi gibi pek çok konuda bilgi sahibi olarak yola çıkan bu seyyahlar,
gezdikleri bölgenin tarih, dil ve coğrafya bilgilerine, kendilerinden önceki seyahatnamelere
de vakıftırlar. Bu seyyahlar seyahatlerini çoğu kez kimlik ve kıyafetlerini değiĢtirerek
yapmıĢlardır. Bunun yanında sadece seyahat etmek için seyahat eden Osmanlı Mehmet
Emin Efendi ve Kazan Tatarı Muhammet Zahir Bigi gibi Türk kökenli seyyahlar da vardır.

Bu çalıĢmada eserlerinden faydalanılan seyyahlardan Merv Ģehrini bizzat görenler


azdır. Pek çoğunun Merv'e dair verdiği bilgiler, gördükleri yakın bölge ve topluluklardan
Merv'e dair öğrendiklerinden ibarettir. Bununla birlikte bu seyyahların eserleri
Türkmenlere dair bilgilerin Merv'e dair bilgilerle karĢılaĢtırılması bakımından bu
çalıĢmanın teĢkilinde önemli yer tutmaktadır.

ÇalıĢmada en çok baĢvurulan eserlerden biri Fransız subay M.Henri De Couliboeuf


Blocqueville'nin ilk olarak 1866 yılında Fransızca olarak yayınlanan, 1986 yılında da Rıza
Akdemir tarafından Türkçeye çevrilip "Türkmenler Arasında" adı ile yayınlanan eseridir.
Ġran ordusunun Türkmenler üzerine düzenlediği sefere bu ordunun fotoğrafçısı olarak
katılmıĢ, ordunun Tekeler tarafından bozguna uğratılması ile yazar da esir alınıp 14 ay
süren bu esareti boyunca Merv Tekelerini gözlemleme fırsatı bulmuĢtur. Esir olmasına ve
esaretinin ilk günlerinde çeĢitli sıkıntılar çekmesine rağmen yazarın tarafsızca gördüklerini
aktardığı, yer yer de Türkmenler hakkında olumlu ifadeler kullandığı görülmektedir.
Eserinde bilgiler tasnif edilmiĢ halde takdim edilmiĢtir. Eserin Türkçe çevirisinde, yeni ve
titiz bir çeviriye ihtiyaç hissettiren tabir ve cümleler göze çarpmaktadır.

Merv'i bizzat görmüĢ olup bu çalıĢmada Merv Oasis I ve II isimli eserlerinden


faydalandığımız seyyahlardan bir diğeri, Ġrlanda asıllı Ġngiliz savaĢ muhabiri Edmond
O'Donovan(1844-1883)'dır. London Daily News isimli Ġngiliz gazetesinin muhabiri olarak
gittiği Ġran'da bir süre Rusların Türkmen topraklarında ilerleyiĢi, Ġran - Türkmenler
5

arasında sınırda gerçekleĢen yağmaları izlemiĢ, Teke Lideri Mahdum Kuli ile iletiĢim
kurarak 1881'de Merv'e gitmiĢtir. Anlattığına göre bir süre kendisine Rus casusu gözüyle
bakılıp göz hapsinde tutulmuĢ, MeĢed'deki Ġngiliz temsilcisinin kimliğini doğrulaması ile
nisbi özgürlüğe kavuĢmuĢtur. 5 ay kaldığı Merv'de yaptığı gözlemlerle "Merv Oasis II"
isimli eserini yazmıĢtır. "Merv Oasis I" isimli eserinde daha ziyade yanlarında üç ay kadar
kaldığı GümüĢtepe Yamutları ile ilgilidir. Bu eserler Ģüphesiz Türkmenler hakkında en
ayrıntılı bilgiler veren seyahatnamelerdir. Merv'e dair bilgiler, serüvenlerinin arasında,
hikâyenin içinde nakledilmiĢtir. Eserde zaman zaman Türkmenler aleyhinde ağır ifadeler,
genellikle alaycı bir dille kullanılmıĢtır. Türkmenlerle ilgili verdiği bilgiler yer yer
çeliĢkilidir. Eserin Türkçe çevirisi yoktur.

Sir Alexander Burnes (1805 - 1841) bir Ġngiliz subayı olup Hindistan, Afganistan,
Türkistan ve Ġran'ı kapsayan seyahatinin amacını bu bilgiler hakkında her türlü coğrafi,
siyasi ve ticari bilgi toplamak Ģeklinde açıklar. 1831'de Delhi'den yola çıkan yazar, Lahor,
PeĢaver, Kabil, Kunduz, Belh, Buhara, Merv, Serahs, Esterabad, Tahran, Ġsfehan, Siraz,
BuĢayr'a ve buradan deniz yoluyla Hindistan'a gitmiĢtir. 1832 yılında gördüğü Merv
hakkında verdiği bilgiler oldukça az olmakla beraber eser, "Travels Into Bokhara: Bein the
Account of a Journey from India to Cabool, Tartary and Persia: A voyage on the Indus
from the Sea to Indus" da Türkmenlerle ilgili kapsamlı ve değerli bilgiler bulunmaktadır.
Eserin Türkçe çevirisi yoktur.

Fransız Generali Joseph Pierre Ferrier'in Orta Asya'da yaptığı seyahatin notlarının
Capt. William Jesse tarafından 1856 yılında Fransızca'dan Ġngilizce'ye çevrilerek H.D
Seymour tarafından yayınlanan eserinde, Türkmenlere dair bilgiler, seyahat ettiği kervan
mensuplarından öğrendikleri ve Tahran'da rehine olarak bulunan Türkmenlere dayanır.
Andhay dıĢında Türkmenlerin arasına hiç bulunmamıĢtır. Verdiği bilgiler Burnes'i andırır.

Seyyahlardan Herman Armin Vambery (1832 - 1913) Macar asıllı bir Yahudi‟dir.
Orta Asya'ya yaptığı seyahatin amacını dil alanında yaptığı çalıĢmaları derinleĢtirmek
olarak açıklar. Bu seyahatte girdiği kılık olan Ġstanbul asıllı derviĢ, onun on iki dil bilmek,
beĢ din değiĢtirmek, 33 dereceli masonluk, gezginlik, kâĢiflik, Türk hayranlığı ve dostluğu,
devletler arası arabuluculuk, akademisyenlik, Ġngiliz ajanlığı gibi renkli kiĢiliğinin bir
parçasıdır. Eseri Travels in Central Asia, Abdurrahman SemipaĢazade Abdülhalim
tarafından "Bir Sahte DerviĢin Asya-yı Vustada Seyahati" adı ile Türkçeye, N.Ahmet
Özalp tarafından Osmanlı Alfabesinden günümüz Türkçesine aktarılıp 1993 yılında
6

yayınlanmıĢtır. Eserinde Türkmenlere dair verdiği bilgileri daha çok GümüĢtepe'de


toplamıĢtır. 1864'te tamamladığı Orta Asya seyahatinde Merv'i görmemiĢtir.

Mehmet Emin Efendi (1854 - 1925) Dağıstan doğumlu Ġstanbullu bir gazeteci ve
saray görevlisidir. Orta Asya seyahatini kimi ruhsal rahatsızlıklarını tedavi için,
doktorunun tavsiyesi üzerine gerçekleĢtirmiĢtir. 1877 yılında çıktığı bu seyahatte
Hasankuli, GümüĢtepe, Etrek gibi kimi Türkmen bölgelerini görmüĢ ancak Merv'i
görmemiĢtir. Bununla birlikte Ahal ve Tekelere dair önemli bilgiler verir. Yazarın ilk kez
1879'da yayınlanan seyahat notları 1986 yılında Rıza Akdemir tarafından sadeleĢtirilip
günümüz Türkçe'sine aktarılmıĢtır. Eser 1998 ve 2007 yılında kimi eklemelerle yeniden
yayınlanmıĢtır.

Muhammed Zahir Bigi (1870 - 1902) bir Tatar Türk'ü olup Penza vilâyetinin
Çımbar ilçesinde doğmuĢtur. (Musa Carullah Bivgiyev‟in kardeĢidir) Medrese eğitimi alıp
imamlık yaptığı bilinen yazarın birkaç romanı bilinmektedir. 1908 yılında Kazan'da
yayınladığı seyahatnamesi yazarın 1893 yılında gerçekleĢtirdiği Orta Asya gezisi notlarına
dayanır. Türkmenler hakkında eserinde bulunan bilgiler oldukça sınırlıdır.

I. A Mac Gahan, New York Herald Gazetesinin muhabiri olarak Rus ordusu ile
birlikte Hive seferine katılmıĢtır. 1874 yılında New York'ta, 1875'te Londra'da basılan bu
tecrubeye dayalı eseri, Kolağası Ahmet tarafından Türkçe'ye çevrilmiĢtir. ÇeĢitli baskıları
olan bu eser son olarak 1995'te Prof. Dr. Ġsmail Aka ve Dr. Mehmet Ersan tarafından lâtin
harfleriyle tekrar yayınlanmıĢtır. 1873 yılında Rusların Hive'yi iĢgaline tanık olan yazar,
burada yaĢanan katliamı tasvir etmiĢ, bunun dıĢında Türkistan'a dair çeĢitli bilgiler
vermiĢtir. Bu eserde Türkmenlere dair bilgiler, yazarın Ruslarla çarpıĢan Türkmenlere dair
yaptığı tasvirlerden ileri gitmez. Yazar Merv Ģehrini görmemiĢtir.

William Eleroy Curtis, 5 Kasım 1850 yılında ABD'nin Ohio eyaletinin Akon
Ģehrinde doğdu. Gatezeteci olan Curtis 1871 yılında Western Reserve Kolejinden mezun
oldu. 1873-1887 yılları Arasında Chicago Inter-ocean'da çalıĢtı. 1887-1901 yılları Arasında
Chicago Record'un Washington muhabirliğini yaptı. 1901-1911 yılları Arasında Chicago
Record-Herald'da çalıĢtı. Orta ve Güney Amerika Cumhuriyetleri ve ABD Arasında özel
temsilcilik ve komisyon Üyeliği yaptı.1889-1990 Yılları Arasında uluslararası Amerikan
konferansında baĢkanlık Görevini üstlendi. 1890-1893 Yılları Arasında Amerikan
Cumhuriyetleri Barosu'nun yöneticiliğini yürüttü. 1891-1893 Yılları Arasında dünya
7

Kolombiya Fuarı'nda Latin Amerika departmanının tarih Bölüm Ģefliğini yaptı. 1892
yılında Kolombiya Fuarı'nın yetkilisi olarak Madrid'te bulundu ve Ġspanya kraliçesi Regent
ve Papa 13. Leo'nun özel temsilci oldu. 1911 yılında öldü. Yüzyılın sonunda Türkistan'a
yaptığı seyahat, Merv'i ziyaret etmesi ve Rus iĢgali sonrasında Ģehrin durumu hakkında
bilgi vermesi bakımından önemlidir. Yazarın, "Turkestan The Heart of Asia" isimli eseri
Türkçe'ye çevrilmemiĢtir.

Joseph Wolff, aslen Yahudi olup Yahudilerin izini sürmek ve onlarla tanıĢmak
amacıyla XIX. yüzyılda Ġran üzerinden Horasan'a gitmiĢtir. Buradaki Türk yoğunluğundan
dolayı seyyah, burayı "Türkistan" olarak adlandırmıĢtır. Yazar Türkmenistan'da bulunduğu
sırada burada Türkmenler hakkında edindiği bilgileri de aktarmıĢtır. Eserinde Merv ve
Ahal Tekeler hakkında da bilgi bulunur.

Bu çalıĢmada Türkistan ve Türkmenlerin tarihi konularında Zeki Velidi Togan -


Bugünki Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, Baymirza Hayit - Türkistan Devletlerinin
Milli Mücadele Tarihi ve Mehmet Saray - Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi eserlerinden
yararlanılmıĢtır. Türkmenler hakkında ayrıca Faruk Sümer- Oğuzlar eseri de yararlanılan
eserlerdendir. ÇalıĢmada, kaleme alınan bölüm ve konuya dair tespit edilen akademik
çalıĢmalardan sıklıkla faydalanılmıĢtır.

Bilhassa Merv tarihi ve Merv'de bulunan harabe Ģehirler hususlarında Manu P.


Sopti - Urban Metamorbhosis and Change in Central Asian Cities after the Arab Invasions
isimli doktora tezi, G. A. Pugaçenko - Köne Marı isimli eserinden yararlanılmıĢtır.
Eserlerine ulaĢma imkânı bulamadığımız seyyahların verdiği bilgiler Charles Marvin'in
"Merv, The Queen of the World" isimli eserinden temin edilmiĢtir. Bu eser Rusların
Göktepe'yi iĢgalinin hemen ardından kaleme alınmıĢ ve Ġngiltere'yi Merv'in Ruslar
tarafından iĢgaline karĢı, Merv'in Hindistan yollarının kapısı ortaya konulmaya çalıĢılarak
uyarmayı amaçlamıĢtır. Recep Uslu - "Hicri I - II Yüzyıllarda Horasan Tarihi isimli
doktora tezinden bölgenin tarihinin yanısıra kimi coğrafi kavramlar ve tanımlar hususunda
faydalanılmıĢtır.

Bekir YILBAT isimli müellifin “XIX. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Türkmenistan


Tarihi” isimli yüksek lisans tezi, Hazar Ötesi Türkmenlerine dair seyahatnamelere dayalı
bilgi verme gayesi gütse de, bu çalıĢmada yararlanılan seyahatnamelerin azlığı ve konu-
içerik uyuĢmazlığı dikkat çekmektedir.
8

Konuyla ilgili tespit ettiğimiz en kapsamlı çalıĢma Cihat Cihan - XIX. Yüzyıl
Seyyahlarına Göre Hazar Ötesi Türkmenleri isimli doktora tezidir. Bu çalıĢma,
seyahatnameleri temel alması ve Merv'in de içinde bulunduğu XIX. yüzyıl Hazar Ötesi
Türkmenlerini incelemesi bakımından sosyal ve kültürel konularda iĢbu çalıĢma ile ortak
yönler içermektedir. Bununla birlikte söz konusu çalıĢmanın konusunun doğrudan Merv
Ģehri ve Teke Türkmenleri olmaması, yüzyılda Ģehri tanıtma amacı gütmemesi nedenleri
ile bu çalıĢmadan ayrılmaktadır. Eserde Ģehrin tarihine pek az değinilmiĢ, Ģehirle ilgili
sosyal, kültürel, iktisadi, siyasi ve askeri bilgiler Türkmen geneli içinde değerlendirilmiĢtir.
Merv'de bulunup çağdaĢ diğer Türkmen topluluklarında bulunmayan yukarıdaki
alanlardaki özelliklerin belirtilmesi bu çalıĢmanın kapsamı dıĢında kalmıĢtır.

Konuyla ilgili diğer bir eser E. Necef - Ahmet Annaberdiyev isimli yazarların
"Hazar Ötesi Türkmenleri" isimli doktora tezidir. Bu eser seyahatnamelerden çok Rus ve
Türkmen yazarların telif - tetkik eserleri ile arĢiv dökümanları ekseninde kaleme alınmıĢ
bir çalıĢmadır. Bu eserin amacının, Türkmenlerin tarihi kökenlerini incelemek, müstakil bir
Türkmen tarihi ortaya koymak, XIX. yüzyılda yaĢanan geliĢmelerle Türkmen toplumunun
oluĢumunu açıklamak olarak görünüyor. Dolayısıyla bu eser, gerek kaynakları, gerek
kapsam ve yaklaĢım olarak bu çalıĢmadan farklı bir niteliktedir. Esrde Merv'e dair verilen
bilgiler sınırlıdır. Zira Merv konusu Hazar Ötesi Türkmenleri içinde oldukça küçük bir
bölüm olarak görülmüĢtür.

Seda Yılmaz Vurgun isimli müellifin "Seyahatnamelerin IĢığında XIX. Yüzyılda


Merv ġehri" isimli makale her ne kadar bu çalıĢma ile doğrudan aynı konuyu açıklama
gayreti içinde olsa da, bu çalıĢmanın kapsamının konuyu aydınlatmaktan uzak olduğu,
incelenen seyahatnamelerde yer alan bilgilerin eksik aktarıldığı ya da aktarılmadığı,
Ġngilizce eserlerden yapılan alıntıların ciddi yanlıĢlıklar içerdiği tespit edilmiĢtir. Ayrıca,
bir makale olan bu çalıĢmanın, dolayısı ile yüzeysel inceleme niteliği taĢıması çalıĢmamızı
söz konusu makaleden ayırmaktadır.
9

1. BÖLÜM

TARĠH, COĞRAFYA, ĠKLĠM VE NÜFUS

Birçok siyasi otorite tarafından yönetilen Merv Ģehri, eski çağlardan beri yerleĢim
yeri olabilmesini coğrafyanın ve iklimin kendisine sağlamıĢ olduğu avantajlara borçludur.
1950 yılında inĢa ediğlen Karakum kanalı, Merv‟e hayat veren Murgab nehrini Hazar
Denizi‟ne taĢımadan evvel nehir, taĢıdığı alüvyonla vahayı tarımsal üretim için verimli bir
hale getirmiĢti. ġehrin tarih boyunca cazibe merkezi olmasının sebeplerinden biri bu
özelliğidir. Bütünü ile içinde bulunduğu Karakum çölü ise, Ģehri saldırılara karĢı korunaklı
hale getirdiği gibi Ģehrin havasının kuru olmasının da sebebidir. Düz arazi yapısı
ĢehirleĢmeyi mümkün kılarken verimli toprakları, burada toplanan nüfusu, buradan elde
edilen tarım ürünleri ile beslemeye olanak vermiĢtir. Bu özellikleri, Ģehrin sürekli
mücadele alanı olmasının sebeplerinden baĢlıcaları olmalıdır.

1.1. Coğrafya ve Ġklim

Merv vahası, Kuren Dağ‟ın yaklaĢık yüz mil kuzeyinde, Murgab Nehri‟nin aĢağı
kısmındadır. Herat‟ın kuzeyinden çıkıp burada son bulan nehir, yüzölçümü yaklaĢık 2400
mil kare olan vahaya hayat verir. Serahs ile Çarçuy Ģehrinin arasında bulunan Ģehrin bütün
çevresi Karakum çölü ile çevrilidir. Bütün suyu vahadaki sulama kanalları ile tüketilen
Murgab nehri, 1950‟lerde yapılan Karakum kanalı vasıtası ile Ceyhun nehrinden getirilen
su ile Türkmenistan‟ı geçerek Hazar Denizi‟ne dökülmektedir. Vaha Murgab nehrinin
taĢıdığı alüvyonla oluĢmuĢtur.1 Curtis‟e göre vahanın eni 80 mil, boyu 300 mil olmak
üzere kuzeyden güneye uzanmaktadır. Vahanın her yönden çevresi çöllerle, kum tepeleri
ile kaplıdır. Rüzgârın savurduğu kumların oluĢturduğu tepeler tren yolunu da zaman zaman
aksatmaktaydı.2 ġehrin denizden yüksekliği 226 metredir.3

Cüveyni, Merv‟i Horasan‟ın en güzel toprağına sahip yer olarak tanımlamıĢ ve


havasının güzelliğini vurgulamıĢtır. Merv‟de kıĢın en fazla bir ay kar yağardı. Ġlkbahar,

1
Hermann, G. The Archaeological Park “Ancient Merv” Turkmenistan Draft Five Year Management Plan,
Head of the Unesco Office Tashkent, ty.
2
CURTĠS, W. E. (1911). Turkestan The Heart of Asia, Hodder & Stoughton Newyork, George H. Doran
Company, s.76-77.
3
Togan, A. ve Velidi, Z. (1981). Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, C.I, 2.baskı, Ġstanbul: Enderun
Kitabevi, s.20.
10

yaklaĢık bir ay sürüp bu sürede geçici sağnak yağıĢlar görülürdü. Yazın sıcaklık oldukça
fazla idi. Genellikle Ġlkbaharda ve Sonbaharda kuzeybatıdan çok Ģiddetli rüzgârlar eser ve
rüzgârların çölden kaldırdığı kum, bitkileri örterek birsürü tepecik oluĢtururdu.4

Burnes -Murgab Nehri‟ni- 5 fit derinliğinde, 80 yard geniĢliğinde, saatte 5 mil hızla
akan, kenarları dik ve çamurlu bir nehir olarak tanımlar. Ona göre nehrin suları Merv‟in 50
mil kuzeybatısında bir göl oluĢturup burada kayboluyordu. Ona göre Grek coğrafyacısı
Arrian‟ın Epordus adını verdiği, (Arrian; 1. IV.c.6) anlamı “sulayıcı” olan nehir budur.5
Curtis‟e göre ise Merv vahası, Asya‟nın en büyük vahası ve en geniĢ ekili alana sahip
olanıdır ve bu özelliğini Murgab‟a borçludur. Ona göre bu nehir çamur akan bir sudan
baĢka bir Ģey değildir. Bahar aylarında, beslendiği Afganistan dağlarındaki karların
erimesiyle korkunç bir sel halini alan nehrin suyu, sonbaharda iyice çekilir. Yıllık su
taĢkınları vadinin aĢağı kısımlarını su ile kaplar; bu sular çekildiği vakit, bu gölcükler
içindeki su buharlaĢıp havaya pis bir koku yayar.6 Abbott‟a göre ise nehir, derin ve 50 yard
geniĢliğindedir. Suları tarımsal sulama ile bütünüyle tüketilir.7 O‟Donovan‟a göre ise, pek
çok tarımsal sulama kanalı ile vahaya yayılmıĢ nehrin ana akıntısı oldukça kirlidir.8
Senenin her mevsiminde bir atlı nehrin bir yanından bir yanına rahatlıkla geçebilirdi.9
GeniĢliği 80 yard, derinliği ana kanalda 8-10 fittir.10 Günümüz Afganistan‟ında BadgiĢ
Eyaleti‟nde bir bölgeye adını veren nehrin, bu bölgede derinliği 1.5-2 metre, geniĢliği ise
50-100 metre arasında değiĢmektedir.11

Çölün ortasındaki konumu nedeniyle Merv‟de yazlar oldukça sıcak geçer. KıĢın
yağan kar ise kısa sürede erir. Zaman zaman kum fırtınaları da yaĢanır. Gündüz ile gecenin
sıcaklık farkları oldukça fazladır. Bununla birlikte Merv toprağı oldukça verimlidir.12

4
Yılmaz Vurgun, S. (2013). XIX.Yüzyılda Kongratlar Döneminde Hive ġehri, International Periodical fort
he Languages, Ankara, Literature and History of Turkısh or Turcic, 8(7), 241-254.
5
Burnes, A. (1834). Travels into BokharaBeing The Account of A Journay from India to Cabool, Tartary and
Persia; Also Narrative of A Voyage on the Indus, from The Sea to Lahore, with Presents From the King
Great Britain; Performed Under the Orders of The Supreme Goverment of India, in the Years 1831, 1832,
and 1833, Vol. I, John Murray – Albemarle Street, London, s.31.
6
Curtis, a.g.e. , s.62-63.
7
Marvin, a.g.e., s.275.
8
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.145.
9
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.151.
10
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.191.
11
Murghab District, Badghis District Narrative Assessment, By the Stability Operations Information
Center(SOIC)Camp Julien, Kabil, 2010.
12
Marvin, a.g.e., s.276-277.
11

ġehrin Serahs‟a uzaklığı 135 mil, Ahal‟a uzaklığı 190 mil, Herat‟a uzaklığı 242 mil,
Hive‟ye uzaklığı 360 mildir.13

Blocqueville, Ģehrin iklim ve bitki örtüsü ile ilgili birtakım bilgiler verir. Ona göre
burada ilkbaharda bir ay kadar süren sağanak yağıĢlar yaĢanırdı. Yaz sıcaklığı oldukça
fazlaydı. Güz sonunda ve kıĢ baĢında sis ve yağmur olurdu. Yazın doğudan esen rüzgâr
çok sıcak olurdu. Bu rüzgârla çıkan kum fırtınaları bitkileri örterdi. Çölde çalı türünde
bitkiler, Murgab nehri kıyılarında boylerı üç metreye varabilen sazlar yetiĢirdi.14
O‟Donovan, Ģehirde bulunduğu 27 Haziran 1881 günü yaĢanan “tenkis” veya fırtınanın
burada nadir görüldüğünü ifade eder.15

1.1.1. Ana Hatlarıyla Merv Tarihi

Merv sözcüğüne tarih boyunca “ateĢ elde etmekte kullanılan beyaz taĢ”, “çimenlik”
gibi çeĢitli anlamlar yüklenmiĢtir. Günümüz araĢtırmalarında daha çok “çimenlik”
manasının kabul edildiği görülmektedir.16

Bugünki Merv bölgesi, tarihi süreç içinde çeĢitli isimlerle anılmıĢtır. Örneğin
Avesta ve Ahamenit taĢ yazılarında”Mauru”, Behistan yazgısında “MarguĢ”, Ġskender‟in
istilâsından sonra “Margrana” veya “Margiana Aleksandriyası”, Parfiya Devleti zamanında
“Margaba”, Ortaçağ coğrafyacılarının eserlerinde “Maru”, Arap istilâsı devrinde ise daha
çok Merv adı kullanılmıĢtır. Ġslâm fütuhatından sonra “ġahucan”, “ġahucihan”, “Horasan
ġehirlerinin Anası”, “ġahların Kalbi” ve “Dünyanın Dayanmakta Olduğu ġehir” olmak
üzere çeĢitli isimlerle anılmıĢtır.17 MerveĢĢahican (MervüĢĢahican) ismi Ortaçağ
coğrafyacıları tarafından daha güneydeki bugün mevcut olmayan Merverruz‟dan
(Mervürrüz)18 ayrılması ve öneminin belirtilmesi için kullanılmıĢtır. Ġran ile Hazar Denizi
kıyılarını Orta Asya‟nın önemli Ģehirlerine bağlayan stratejik bir mevkide ve iĢlek bir

13
Marvin, a.g.e., s.305-310-407-435.
14
Blocqueville, a.g.e., s.79.
15
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.385
16
Jumabayev, H. (2004). Hadiste Merv Ekolu, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Hadis Bilim Dalı Bursa, s.11.
17
Jumabayev, a.g.e., s.11.
18
Merverrûz, Afganistan‟da bugün Bala Murgab denilen yerdir. Recep Uslu, “Hicri I – II. Yüzyıllarda
Horasan Tarihi”, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġslâm Tarihi ve
Sanatları Ana Bilim Dalı, Ġstanbul, 1997, s. 42.
12

ticaret yolu üzerinde bulunan Merv‟in nezaman kurulduğu kesin biçimde


19
bilinmemektedir.

ġehirle ilgili en eski bilgiler M.Ö.IV. yüzyıla aittir. Ahamenitler devrinde (M.Ö.
VI-IV. yüzyıllar) Ġran Devletine bağlı olan Murgab bölgesi, oldukça verimli topraklara
sahip bir yerleĢim alanı idi. Büyük Ġskender M.Ö. IV. asırda Ģimdiki Türkmenistan‟ın
sınırları içine girip Margiana‟yı iĢgal ettiğinde surlarla çevrili Ģehirler mevcuttu. Merv‟de
en azından bir iç kale (Erk-Kale) var idi. Bir Ahamenit yerleĢkesi olan Erk Kala, Büyük
Ġskender tarafından Ġskenderiye‟ye (Alexandra) dönüĢtürülmüĢtür.20 Grek coğrafyacıları
Orta Asya‟yı Ġskender‟in fetihleri sırasında tanımıĢlar ve Margiana, Baktria ve Soğdiana
Ģeklinde eyaletlere bölmüĢlerdir. Bunlardan ilki Horasan ve Hive Hanlığının güneydoğu
kısmına, ikincisi BadahĢan‟a, üçüncüsü ise Ceyhun Nehri‟nin doğusuna, Buhara Hanlığına
tekabül etmekteydi.21

Tarihi M.Ö. 2000‟li yıllara kadar uzanan Merv ġehri‟nin tarihi ve kültürel
temellerinin MarguĢ Medeniyeti tarafından atıldığı ve Ģehrin kurucularının Ahamenitler
değil, çok daha kuvvetli bir ihtimalle Türklerin ataları olan Proto-Türkler olabileceği ileri
sürülmektedir.22

Yunanlılar burada sadece yerleĢik bir halkla değil aynı zamanda ziraatçılık
sahasında oldukça ilerlemiĢ bir çiftçi sınıfı ile de karĢılaĢmıĢlardır. Bu bilgilerden
hareketle, “Ġskender, Orta Asya‟ya girdiğinde yerleĢik hayat vardı fakat Ģehir yoktu,
dolayısıyla Merv‟i inĢa edenler Yunanlılar olmalıdır” yönündeki bilgilerin doğru olmaması
gerekir. Zira, Ġskender‟in bu bölgeye geldiği M.Ö.IV. yüzyılda Merv, Margiana‟nın
baĢkentiydi.23 Grek coğrafyacısı Strabon Margiana‟nın tarımsal verimliliğinden
sözederken, burada “kollarını açmıĢ iki adam tarafından kütüğü güçlükle sarılabilen
asmalara” rastlamanın nadir bir Ģey olmadığını ifade eder.24

19
Özgüdenli, O. G. (2004). Merv md, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXXIX, s.222.
20
Sobti, M. P. (2005). Urban Metamorphosis and Change in Central Asian cities after the Arab Invasions,
BasılmamıĢ Doktora Tezi, Georgia Institute of Technology, Atlanta, s.255 ; Jumabayev, a.g.e. , s.12 ;
Jumabayev, a.g.e. , s.12
21
Marvin, C. M. (1881). The Queen of the World, London, W.H.Allen & Co s.256.
22
Vurgun Yılmaz, S. (2013). Seyahatnamelerin IĢığında Ondokuzuncu Yüzyılda Merv ġehri, History
Studies, 5(3), 241-254.
23
Jumabayev, a.g.e., s.12.
24
Marvin, a.g.e., s.256.
13

Erk Kala, Büyük Ġskender‟in generallerinden Seleucus‟un oğlu Antiochus ve


Apama isimli bir Baktria prensesi tarafından, Ģimdi Gaur-Kala (Gavur Kala) olarak
adlandırılan Ģehirle birleĢtirilmek sureti ile yeni bir Ģehir inĢa edilmiĢ, Strabon‟a göre
Ģehrin kralı tarafından Ģehri göçebe saldırılarından korumak için etrafı 250 km. boyunca
surla kaplanmıĢtır. Bu surun uzun kısmının sıkıĢtırılmıĢ topraktan kalıntıları vahanın kuzey
sınırlarında tespit edilmiĢtir.25 ġimdi Gâvur Kala olarak bilinen Ģehir, inĢa edenin ismiyle,
Antiochia Margiana ismiyle anılmıĢtır.26

M.Ö. II. yüzyılda bölgeye hakim olan Parfiyalıların, Çin ile diplomatik iliĢkilere
baĢlamasından sonra Merv, tarım ve ziraatin yanında ticaret açısından da önemli bir
konuma sahip olmuĢtur. Çin‟den yola çıkan ticaret kervanları Merv‟e, oradan NiĢabur,
Suriye, Mısır, Bizans ve Bağdat‟a gitmeye baĢlamıĢtır. Bu ticaret yolunun Hindistan-Hazar
arasında kalan kısmı uzun süre Parfiyalıların kontrolunde bulunmuĢtur. M.S. V-VII.
yüzyıllarda kontrol açısından Ġran ve Soğd tüccarlarının ağırlığının hissedildiği bu ticaret
yolu, VII. asırdan itibaren Arapların eline geçmiĢtir. XIII. asırdaki Moğol istilâsı ile
birlikte Orta Asya kervan ticareti de gerilemeye baĢlamıĢ, Moğolistan –Sibirya-Moskova
ticaret yolu revaç bulmuĢtur.

Parfiyalılar zamanında Merv‟in alanı daha da geniĢlemiĢtir. Gâvur Kale‟nin


çevresinde tarım yapılan alanlar çoğalmıĢ, Ģehir tipi köyler oluĢmaya baĢlamıĢtır. Erk Kale
ise idari merkez olarak kullanılmıĢtır. Bu Ģehir sanatçıların, zanaatkârların, ticaretin ve
Margiana‟nın gündelik yaĢamının merkezi olmuĢtur. Kalenin içinde varlıklı kimselerin
evleri, pazar alanı ve değirmenler bulunmakta idi. Arkeolojik kazılarda burada demirden,
balçıktan ve kemikten yapılan eĢyalar bulunmuĢtur.

Oldukça uzun süre ayakta kalan Parfiya Devleti, M.S. III. asrın ilk çeyreğinde
gerileme sürecine girmiĢtir. Parfiya‟ya komĢu bugünki Ġran bölgesinde bulunan Ġstahr
Hükümdarı Papak‟ın oğlu ArdaĢir, Fars eyaletinde Parfiyalılara karĢı saldırı harekâtını
baĢlatmıĢ ve Parfiya Kralı Artabon‟u tahttan indirmiĢtir. Böylece Sasani Devleti
kurulmuĢtur. M.S. 226‟da ArdaĢir tahta çıkarak kendini “ġahlar ġah‟ı” ilân etmiĢ ve
“Ġranlıların ve Ġranlı olmayanların padiĢahı” ünvanını almıĢtır.

25
Sobti, a.g.e., s.255.
26
Marvin, a.g.e., s.256.
14

Merv, yeni hükümdar ArdaĢir için çok önemli gelir kaynaklarından birisi olmuĢtur.
Zira halkı kalabalık ve toprakları verimli olan Merv, vergi gelirleri açısından Horasan‟dan
sonra eyaletinin en önemli pamuk üreticisi bölgesi idi. Bundan baĢka arpa, buğday, çeltik
gibi ürünlerin de tarımı yapılmaktaydı.

I.Hüsrev (531-578) imparatorluğun baĢına geçtikten sonra, artık eskidiğini


düĢündüğü idari sistemde birtakım yeniliklere gitmiĢ, bilhassa askeri alanda önemli
değiĢiklikler yapmıĢtır. Tek merkezden komuta sistemi yerine orduyu dört kısma ayırmıĢ,
devletin dört tarafını koruma iĢini bu ordulara vermiĢtir. Devletin kuzey sınırını Midiya ve
Azerbaycan bölgeleri, batı sınırını Irak, güney sınırını Pars ve Huzistan vilâyetleri, doğu
sınırını ise Horasan oluĢturmaktaydı. Bu sınırları “spahbed” adı verilen ordu komutanları
kontrol etmekteydi.

VII. yüzyılın 30. yıllarının baĢlarında Ġran‟ın pekçok bölgesinde merkezi yönetime
karĢı isyanlar ve bağımsızlık hareketleri baĢlamıĢtır. Sasani hükümdarlarının sonuncusu
olan III. Yezdigert (632-651), bu hareketlere karĢı ülkesini yeniden birleĢtirme çabasına
girmiĢ ve bunda kısa süre de olsa baĢarı sağlamıĢtır. Ancak feodal idare tarzı, merkezi
yönetimin gerilemesine neden olmaktaydı. Bu yönetim anlayıĢı nedeniyle Ġran, yani
Sasaniler, Ġslâm Ordularının fetih hareketlerine karĢı koyamadılar.27Ġslâm Ordularına
yenilerek doğuya doğru kaçtığı zaman müstahkem bir garnizon halindeki Merv‟e
sığınmıĢtır. III.Yezdigert, Merv‟e sığındığı tarihte Ģehir Türklerin elinde idi ve bu son
Sasani Ġmparatoru, Ģehirdeki Türk hakanından, daha önce aralarında oluĢturdukları
“meliklerin yardımlaĢması ahdi”ne binaen yardım istemiĢtir. Daha sonra Müslümanlar,
burada yapılan mücadelede galip gelince Türkler Merv‟den çekilmiĢ, burası Tahiriler
zamanına kadar Horasan‟daki Müslüman valilerin baĢĢehri olmuĢtur. Yezdigert ise
mücadeleler sırasında Merv yakınlarındaki bir köyde öldürülmüĢtür..28 ; 29
Onun
ölümünden sonra Ġran ve Türkmenistan‟ın güney bölgeleri Ġslâm orduları tarafından
fethedilmiĢ oldu.

ġehir, Hz. Osman‟ın döneminde Ġslâm topraklarına katılmıĢtır. Hz. Osman‟ın 649.
yılında Basra Valiliğine atadığı, Abdullah. B. Amir öncelikle Horasan bölgesine yönelmiĢ
ve öncü kuvvetlerinin baĢına Ahnef b. Kays‟ı getirmiĢtir. Ahnef b. Kays komutasındaki

27
Jumabayev, a.g.e., s.14.
28
Özgüdenli, O. G. TDVİA, “Merv” md., XXIX, s.221-223.
29
Uslu, a.g.e. s.40
15

Ġslâm orduları Ģehri, Sinc köyü dıĢında, Ġslâm topraklarına dahil eder ve vergiye bağlar.
Ancak, takdir edilen vergi Ģehir halkına ağır gelmiĢtir. Ayrıca Merv halkı, anlaĢmaya göre
Ġslâm ordusunun askerlerinin barınma sorununu çözmek, yani onlara ev vermek
durumunda kalmıĢtır. Bu madde uyarınca bazen halk, kendi evlerinin bir bölümünü Ġslâm
ordusu askerlerine vermekteydi. Bu iki mesele Ģehri isyanın eĢiğine getirmiĢ, 665 yılında
Ģehrin valisi merkezden yardım talebinde bulunmuĢtur. Merkezi idare de bazı Ģartları
yeniden gözden geçirip verginin bir kısmını ertelemiĢtir. Hz. Ali döneminde (656-661)
Merv hakimi Mahuye, Kûfe‟ye çağrılmıĢ ve kendisine Merv‟in hakimi olduğu yönünde bir
evrak verilip vergi toplamaya yetkili kılınmıĢtır. Böylece Mahuye tam yetkiyle Merv‟e
gönderilmiĢtir. Camel olayından (656-657) sonra Merv Merzubani30 Ebraz, Hz. Ali‟ye
gelerek bağlılığını yinelemiĢtir. Bunun üzerine Hz. Ali, Merv civarında idareci konumunda
bulunan diğer kiĢilere de mektuplar yazmıĢ ve onları sulh akdine çağırmıĢtır. Fakat
bunların büyük çoğunluğu Hz. Ali‟nin bu davetini reddederek NiĢabur Kalesi önlerinde
toplanıp Ģehri kuĢatmıĢlardır.

Bu sırada merkezde kimi vali değiĢiklikleri yaĢanmıĢ, bu kapsamda Ziyad b. Ebih,


Hz. Ali tarafından Fars illerine vali olarak atanmıĢtır. Ziyad, Ġstahr Ģehrinde konaklamıĢ ve
buraya “Ziyad Kalesi” ismi ile birde kale yaptırmıĢtır.31

Horasan‟da karıĢıklık durumu Muaviye b. Ebu Sufyan dönemine kadar sürmüĢtür.


Muaviye, sürekli isyan ve karıĢıklıkların yaĢandığı Irak Genel Valiliği‟ne 665 yılında Hz.
Ali‟nin Fars Ġlleri Valisi olarak atadığı Ziyad‟ı getirmiĢtir. Ziyad, Irak‟ta istikrarı
sağladıktan sonra, önce Hakem b.Amr‟ı, ardından Rebi b. Ziyad el-Harisi‟yi, merkezi
Merv olan Horasan Valiliği‟ne tayin etmiĢtir.32 Hakem, üç yıl süren akınlarla Merv‟i
yeniden Ġslâm topraklarına dahil eder. Hakem döneminde ve Rebi‟ b. Ziyad döneminde
Ģehre çok miktarda Arap aile yerleĢtirilmiĢtir.33 Muaviye‟nin ölümü üzerine Ģehirde
baĢlayan karıĢıklıklar, Halife Abdulmelik b. Mervan‟ın Irak Genel Valisi Haccac b. Yusuf
es-Sekafi tarafından Horasan‟a gönderilen Mühelleb b. Ebu Süfre‟nin geliĢine (697) kadar

30
Merzüban, Sasaniler zamanında Ģehir valilerine verilen bir ünvandı. Arapça Ģekli “merduban”dır. Bu
kelimenin aslı Farsça olup, “hudud bölgesi” manasına gelen “merz” ile gözetici manasında olan “ban”
birleĢmiĢtir. Sasaniler devrinden önce rastlanılmadığı belirtilen bu kelime ile sınırda görevlendirilen üst
rütbeli kiĢiler kastediliyordu. Sasaniler zamanında bu idarecilerin en yüksek makamlardan müstakil hareket
ettikleri, çeĢitli askeri anlaĢmalar yaptıkları bilinmektedir. Bu kelime zaman zaman hem Araplar hemde
Ġranlılar tarafından kullanılmıĢtır. ; Uslu, a.g.e, s. 106.
31
Jumabayev, a.g.e. , s.19-20.
32
Özgüdenli, O. G. “Merv md”, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXXIX, 2004, s.222.
33
Jumabayev, a.g.e. , s.20.
16

sürmüĢtür. Bu tarihten sonra Ģehrin hakimiyeti üç nesil boyunca Mühellebiler‟in elinde


kalmıĢtır.

Müslümanların Horasan‟daki hakimiyetlerini dıĢ tehditlerden çok, buraya yerleĢmiĢ


Yemenileri temsil eden Ezdliler ile Kuzey Araplarını temsil eden Temim ve Abdulkays
arasındaki ihtilâf ve mücadeleler tehlikeye sokuyordu. Bu durum Emevi Halifelerinin
hakimiyetini zaafa uğrattığı gibi Müslümanların Maveraünnehir‟deki kontrollerini de
aksattı ve kısa sürede Horasan, Emevi aleyhtarı faaliyetlerin merkezi haline geldi. Merv‟de
bulunan Abbasi ailesi mensupları ve diğer muhalifler, ihtilâl hareketinin organizasyonunda
önemli bir rol oynadılar. Bu faaliyetlerin farkına varan Horasan Valisi Nasr b. Seyyar‟ın,
merkezi Belh‟ten Merv‟e taĢıması, yönetimden memnun olmayan Haris b. Sureye ve
ihtilâlcilerle ilgilenmesi durumu değiĢtirmedi. Hareketi büyük bir maharetle organize eden
Ebu Muslim el-Horasani ihtilâlin liderliğini ele alarak Merv‟e yerleĢti ve faaliyetlerini
buradan sürdürmeye baĢladı.34Ebu Muslim-i Horasani 747‟de, Araplardan ziyade Ġranlı
köylüler ve diğer mevaliden oluĢturduğu ordusunun baĢında Ģehre girdiğinde çarpıĢmayı
göze alamayan Emevilerin son Horasan valisi Nasr b. Seyyar ailesiyle birlikte kaçtı.
Ġhtilâlin ardından Ģehrin valiliğine getirilen Ebu Muslim el-Horasani ve ardından Ebu
Davut el-Zühli imar faaliyetlerinde bulundularsa da, Ģehrin asıl geliĢmesi Me‟mun
zamanında (808-817) gerçekleĢmiĢtir. ġehri kendisine baĢkent ilân etmiĢtir. Me‟mun‟un
Maveraunnehr istikametine açılan Müskan kapısı yakınlarında bir saray ve askeri garnizon
inĢa ettirmesinden sonra Ģehir o yönde geliĢmeye baĢladı. Me‟mun‟un, iç karıĢıklıkların
artması üzerine Bağdat‟a dönmesinin ardından Horasan, Tahir b. Hüseyin‟e verildi.35

Bu olay Abbasi Hanedanlığının, Merkezi Ġran ve Azerbaycan bölgesindeki Hurremi


ayaklanmasının devletin gücünü tamamen tüketmesi sonucu devletin hanedanlara
bölünmesi sürecinin bir parçası olarak görülebilir. Bu hanedanların baĢında Arap ve diğer
unsurlardan olan ancak Müslüman orduları arasında yüksek askeri kademelere kadar
yükselmiĢ komutanlar bulunmaktaydı. Bunlar sadece Halife‟nin geçici hakimiyetini
tanımakta ve bir miktar vergiyle bağlılıklarını arzetmekteydiler. Belli bir süre sonra bunu
da yapmayacaklardı. Yukarıda belirttiğimiz Tahir b. Hüseyin‟in Horasan Valiliği‟ne tayini

34
Çetin, Oç “Horasan”md, TDVİA, XVIII-, s.234-242.
35
Özgüdenli, O. G. “Merv md”, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXXIX, 2004, s.222.
17

ile ortaya çıkan Tahiriler ve Samaniler bu mahiyette hanedanlar olup, Ġslâm‟ın ilk feodal
Ġslâm devletleri olarak görülebilir.36

Merv, Tahir b. Hüseyin‟in Horasan valiliğine atanması ile bu hanedanın baĢkenti


oldu. Ancak daha sonra merkez NiĢabur‟a nakledildi. Bununla birlikte IX. yüzyılın
sonlarında Tahiri hanedanından temsilcilerin Merv‟de Emirlik yaptığı bilinmektedir.
ġehrin, Tahiri hanedanlığının hakimiyetinin ardından Samanilerin eline geçmesi ile
baĢkent Buhara‟ya nakledilmiĢ, burası ikinci planda kalmıĢtır. Bu hanedanlık ardından
Gazneli hakimiyeti altına girmesi Ģehrin NiĢabur yanında ikinci planda kalmasına neden
olmuĢtur.

Merv, tarihteki ikinci parlak dönemini Selçuklular döneminde yaĢadı. ġehir,


Dandanakan SavaĢı‟nın (1040) ardından yapılan kurultayın kararıyla Doğu Horasan‟ın
hakimiyetini ele alan Çağrı Bey‟in idare merkezi oldu. Çağrı Bey ve oğlu Alparslan,
burada kendi adına sikke bastırdılar. Alparslan‟ın Selçuklu tahtına geçmesiyle (1063)
birlikte Ģehir, Horasan idaresiyle görevlendirilen Selçuklu Ģehzadelerinin merkezi haline
geldi. MelikĢah zamanında surları yenilenen Merv, Sultan Muhammed Tapar döneminde
doğuya tayin edilen Melik Sencer‟in idari merkezi oldu. Tapar‟ın vefatından sonra geliĢen
olaylarda Sencer‟in Selçuklu tahtına müdahalesi ve Save SavaĢıyla (1119) hakimiyeti ele
geçirmesinin ardından Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu‟nun baĢkenti oldu. Sultan Sencer
(1118-1157) uzun iktidarı müddetince burayı geliĢtirmek için büyük çaba harcadı.
Sencer‟in Karahıtaylar karĢısında uğradığı Katvan yenilgisinin (1141) ardından yaklaĢık
bir yıl uzak kaldığı Merv, bu sırada HarizmĢah Atsız‟ın hakimiyeti altına girdi. Atsız
halktan ve ulemadan pek çok kimseyi katletti ve Harezm‟e dönerken bazı alimleri
37
beraberinde götürdü. Sultan Sencer bir yıl sonra yeniden Ģehre hakim oldu ve 1153
yılında esir edilinceye kadar, on bir yıl daha burada oturdu. Oğuz istilâsı döneminde Merv,
Horasan‟ın diğer belli baĢlı Ģehirleri gibi yağmalanarak yakılıp yıkıldı.381153 yılında, Ģehir
Oğuzlar tarafından iĢgal edilip Sencer esir edilinceye kadar, Çağrı Bey zamanından beri
Ġran sultanlarının ve hatta onlardan önceki devlet yöneticilerinin hazinesi ile dolup taĢan
Ģehir, bu tarihten sonra eski görkemli günlerine bir daha geri dönmedi. Mehmet Altay
Köymen‟e göre, Oğuzların bu isyanının en önemli sonucu Büyük Selçuklu

36
NECEF, E. N. (2003). Hazar Ötesi Türkmenleri, Ġstanbul, Kaknüs Yayınları, s.108.
37
Özgüdenli, O. G. “Merv md”, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXXIX, 2004, s.222.
38
Vurgun Yılmaz, S. (2013). Seyahatnamelerin ıĢığında Ondokuzuncu yüzyılda Merv ġehri, History Studies,
5(3), 241-254.
18

Ġmparatorluğu‟nun fiilen çökmesidir.39 (Oğuz Ġsyanı için bkz.)40 Oğuzların ardından, önce
HarizmĢah Alâeddin TekiĢ‟e isyan eden kardeĢi SultanĢah‟ın ve daha sonra kısa bir süre
için Gurlular‟ın ve tekrar HarizmĢahlar‟ın hakimiyetine giren Merv, Moğol istilâsı
sırasında Cengiz Han‟ın oğlu Tuluy tarafından yağma ve tahrip edilmiĢ, halkı da kılıçtan
geçirilmiĢtir. 41 ġehir önce Tuluy‟a teslim olmuĢ, ardından Tuluy‟un Ģehirden ayrılmasıyla
birlikte isyan edince, sözkonusu yağma ve katliam yaĢanmıĢtır. Bu katliamda katledilen
insan sayısının kaynaklarda elli bin ilâ bir milyon arasında olduğu ifade edilmekle birlikte
bu rakamlar muhtemelen abartılıdır. ġehir halkının, zanaatkârlar dıĢında tamamı kılıçtan
geçirilmiĢtir.42 Hülagü‟nün Ġran‟a gelmesinin ardından bölge, Ġlhanlı topraklarına katıldı.
Timurlular zamanında ġahruh, Merv‟i yeniden eski günlerine döndürebilmek için 1410
yılında yeni bir bent yaptırarak sulama kanallarını tekrar faaliyete geçirdiyse de, ne yeterli
miktarda su temin edebildi, ne de suyu eski yerleĢim merkezine ulaĢtırması mümkün oldu.
ġah Ġsmail‟in 1510 yılında ġibani Han‟ı yenmesinden sonra Safevi hakimiyetine giren
Ģehir zaman zaman Özbek saldırılarına maruz kaldı.43

Merv savaĢına kadar Safevi-ġibani mücadelesi siyasi bir mücadele olduğu kadar
dini bir mücadeledir. Horasan‟a yapılan fütühat amacı gütmeyen akınlar Özbekler için dini
bir vazife olarak algılanıyordu. Nitekim Safeviler için de bunlar en ciddi düĢman olarak
görülüyorlardı. 1510 muharebesinde öldürülen ġibani Han‟ın kafatası Mısır hükümdarı
Kansu Gavri‟ye gönderilmiĢtir. Bu tarih öncesi ve sonrasında Horasan üzerinde yaĢanan
karĢılıklı çekiĢme, Nadir ġah‟ın Türkmenlere hücümu ile birlikte, ġii-Sünni Müslüman
Türkmenler için kırılma noktalarıdır.44

Bu tarihten sonra Ģehir Ġran hakimiyetine girse de bölgedeki Ġran kuvvetleri yeterli
olmadığı için Özbeklerin süreğen yağmalarına maruz kalmıĢtır. 1784‟te Buhara tahtına
oturan Emir Masum, Ġran‟a yönelik seferlerinde bir engel olarak gördüğü Merv‟e saldırdı.
Bayram Ali Han‟ın kahramanca müdafasına rağmen Ģehir düĢmüĢ, sulama kanallarını
besleyen Bent tahrip edilmiĢ, Ģehir ahalisi Buhara‟ya sürülmüĢtür. 1785‟e tarihlenen bu

39
Köymen, M. A. (1947). Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Tarihinde Oğuz Ġstilası", A.Ü. Dil Tarih Coğrafya
Fakültesi Dergisi, V(5), 563-617.
40
Köymen, M A. Büyük Selçuklular Ġmparatorluğunda Oğuz Ġsyanı (1153) , A.Ü.Dil ve Tarih-Coğ. Fakultesi
Dergisi, 5(2), 159-173.
41
Özgüdenli, O. G. “Merv md”, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXXIX, 2004, s.222.
42
Marvin, a.g.e., s.261.
43
Kubilayhan, E. (2013). Afganistan’da Sovyet Nüfuzu ve İşgali (Etkileri ve Sonuçları), Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih,(Genel Türk Tarihi) Ana Bilim Dalı, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Ankara, s.45
; Osman Çetin, “Horasan” md. TDVİA, I(XVIII), s. 234-242.
44
Togan, a.g.e. , s.125, ; Saray, a.g.e, s.334.
19

olaydan sonra, 1790‟da bölgede Sarık Türkmenlerinin, yaklaĢık 1834 yılında da, daha önce
Ahal bölgesinde yaĢayan Teke Türkmenlerinin hakim olduğu görülüyor.45 1884 yılına
kadar süren Teke hakimiyeti döneminde birçok bakımdan Ģehir, önceki yönetimlerden
farklıdır. XIX. yüzyıla kadar yerleĢimin odağını oluĢturan alan, bu yüzyılda bütünüyle
harabe durumundadır. Konumuzun esasını teĢkil eden yüzyılda Ģehir büyük ölçüde Teke
Türkmenlerinin hakimiyetinde bulunduğu için, bu kabilenin tarihine bakmak, Ģehri ele
geçirme süreçlerini anlamak adına önemlidir.

XIX. yüzyılda Türkmen boyları arasında hem nüfus itibarıyle, hem de konumları
dolayısıyla en büyük boy Tekeler idi. Ebulgazi Bahadır Han‟a göre, Salurlar arasında Toy
Tutmus isimli kiĢi, Teke ve Sarıkların ilk temsilcisi idi.46 Bu bilgiye göre Tekeler ve
Sarıklar, Salur boyundandır. Teke boyunun XI-XII. yüzyıllarda var olduğunu, Anadolu‟da,
Harezm bölgesinde ve Serahs bölgesinde varlık gösterdiğini ifade eden,hatta, Tekelerin
Hunlardan bir boy olup isminin “Tukyu” olduğunu belirten yazarlar vardır. XVIII.
yüzyılda yoğun olarak Ahal bölgesinde bulunan Tekelerin baĢında Ak-hal-ĠĢan isimli bir
lider vardı. Tekelerin bölgeye 1717 yılında Kızıl-Arbat üzerinden geldiği sanılmaktadır.47
MangıĢlak‟tan Kopet-Dağ bölgesine göçen Türkmenler burada Hive Hanlığı ile Ġran
ġahlığının hücümuna uğramıĢtır. Önce Hive Han‟ı Ebulgazi Bahadır Han, sonra Ġran‟da
iktidarı ele geçirip Türkmenleri hakimiyeti altına almak isteyen AfĢar Türkmeni Nadir
ġah‟ın (1736-1747) saldırılarına maruz kalmıĢtır. Nadir ġah Türkmenlere karĢı çok
acımasız davranmıĢ, onun Türkmenlere zulmü Türkmen milli Ģairi Mahdum Kulu (1733 –
1790)48‟nun Ģiirlerine konu olmuĢtur.49

Ebulgazi, Türkmenlerin Ersarı boyunun Ġçki Salurlardan (Ġç Salur); Yamut, Teke,
Sarık boyları ise TaĢki Salurlardan (DıĢ Salur) çıktığını aktarır.

A.Begjanov‟un araĢtırmalarına göre, XVIII-XIX. yüzyıllarda büyük Türkmen


boylarından olan Ersarı, Teke, Sarık, Yamutlar köken bakımından Salurlardan

45
Marvin, a.g.e., s.263.
46
Ebülgazi Bahadır Han, ġecere-i Terakime, Türklerin Soy Kütüğü,(Haz. Muharrem Ergin), Tercüman 1001
Temel Eser, s.90.
47
Necef, a.g.e., s.237-238-239.
48
Mahdumkulu, XVIII. Yüzyılda yaĢamıĢ ünlü bir Türkmen Ģairidir. Göklen oymağına mensuptur. Karı –
Kale Eyaletinin Gürgan Ģehri yöresindeki Hacı KavĢan‟da doğmuĢtur. Buhara ve Hive‟de medrese eğitimi
görmüĢ, burada Arapça, Farsça, ve edebi Doğu Türkçesi öğrenmiĢtir. ġiirlerini kendi döneminde kullanılan
Türkmen Türkçesini kullanarak yazmıĢtır. Himmet BĠRAY, Mahdumkulu Divanı, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1992, s. 9 – 13.
49
Saray, a.g.e. , s.334.
20

gelmekteydi. Ona göre, bu boylar nüfus olarak çoğalmaları sonucu zamanla ana boydan
ayrılarak birer bağımsız boy halini almıĢtır. Bu Salur göçlerinin tam tarihi belli olmamakla
beraber XVI. yüzyılda gerçekleĢtiği sanılmaktadır. Göç eden gruplardan Ersarılar
Lebop‟ta, Sarıklar Afganistan‟da, Tekeler ise Ahal‟da yurt tutmuĢlardır.50

Tekelerin ve Salurların XVII. Yüzyılın ortalarına kadar bulundukları yer, istilâ


yollarından uzak bir mıntıka olan MangıĢlak idi. Bu tarihe kadar burada müstakil olarak
varlıklarını sürdüren bu Türkmenlerin göç sebebini, 1639 ve 1700 yıllarında, bilhassa
Kazaklara saldırıları ile Orta Asya‟nın Rus istilâsına açılmasına sebep olan Moğol asıllı
Kalmukların saldırıları olarak belirtmek gerekir.51MangıĢlak‟ın uzun bir dönem Türkmen
yurdu olma sebebi de yine Moğollarla ilgili görülür. Moğol istilâsı ile Orta Asya‟dan göç
etmeyen Türkmen toplulukları bu yarımadaya sığınmıĢlardır.52

Ġran ġahı Nadir ġah döneminde Ahal‟a yerleĢen Tekeler, artan nüfusları ile birlikte
daha çok tarım alanına ihtiyaç duyup bu sebeple tarımsal sulama kanalları inĢa etmiĢ lâkin
nüfusun ihtiyaçlarına cevap veremeyen su kaynakları nedeniyle, muhtemelen 1830 yılında,
Oraz Han liderliğinde çok miktarda Teke Türkmeni Heri Rood nehrinin yukarı kısmına
göç edip burada Oraz Kale ismiyle bir kale inĢa etmiĢlerdir. Bu tarihten sonra Serahs ile bu
yeni yerleĢim yeri arasında kalan nehir, Tecen ismiyle bilinir. Ahal‟da yaĢayan Tekeler,
Ġran‟ın sınırındaki Deregez, KuĢan, Bujnurd‟u yağmalarken Tecen nehrine varmaları ile bu
ülkenin doğu eyaletlerini yağmaya devam ettiler. Horasan Valisi Asifuddevle Allahyar
Han, 1845 yılında bu Teke saldırılarına son vermek için Tecen Tekelerinin üstüne
yürümüĢ, buradaki Teke yerleĢkesini tamamen yıkmıĢtır. Tekeler bu olay üzerine Ahal‟a
geri dönseler de su yetersizliği burada fazlaca nüfusun yerleĢmesine imkân tanımadığı için,
Oraz Han ve önde gelen kimi Teke liderlerinden oluĢan heyet Asifuddevle‟ye gidip Heri
Rod nehrinin sağ kanadında bulunan eski Serahs bölgesine göçmek ve burada yerleĢmek
için izin istediler. O dönemde eski Serahs bölgesine bitiĢik bölgeler nehrin her iki yanı da
dahil olmak üzere boĢtu. Burada yaĢayan Salur Türkmenleri, yağmacılıkları dolayısıyla
1833 yılında, Abbas Mirza tarafından cezalandırılmıĢtı. Salur Türkmenleri bu Ġran prensine
haraç olarak 35.000 Tümen ve rehineler vermiĢtir. Buradaki Salurların büyük kısmı Ģehrin
Ģehrin kuĢatılması ve ele geçirilmesi sırasında öldürülmüĢ veya yaralanmıĢ, kalanları da

50
Necef., a.g.e, s.47.
51
Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, TTK, Ankara 1996, s.333.
52
Necef., a.g.e, s.203.
21

Merv‟de bulunan Yolatan bölgesine göç etmiĢtir. Böylece boĢ kalan bölgeye
Asifuddevle‟nin izniyle Tekeler göç etmiĢtir.53

Ġran‟ın Türkmenlere karĢı izlediği düĢmanca siyasetin sebebi yalnızca Türkmen


akınları değildi. Bu devletin Kafkaslardaki mütecaviz tutumu ve bu arada Kuzey
Azerbaycan‟da kurulan Türk hanlıklarına karĢı takip ettiği siyasete Hristiyan Gürcü
Prensliğini de dahil edince bu Prenslikle dostluk anlaĢması imzalamıĢ olan Rusya‟nın
bölgeye müdahalesine sebep olmuĢtur. Ġran, Rusya ile giriĢtiği iki savaĢta da mağlup
olması üzerine 1813 Gülistan ile 1828 Türkmençay antlaĢmalarını imzalamak durumunda
kalmıĢtı. Ġran‟ın bugünkü Kafkas sınırını oluĢturan bu antlaĢmalarla Ġran Ģahlığı bölgede
büyük bir toprak ve nüfuz kaybına uğramıĢtı. Bu kayıplar nedeni ile sarsılan Ġran devlet
erkânı, Rusya‟dan bu kayıpları geri alma planları yapmaktaydı. O yıllarda Rusya‟nın sefiri
olarak Ġran‟a tayin edilen Kont Simoniç, Ġran devlet ricalinin bu durumunu tespit edip
onları Türkmenistan ve Herat üzerine sefere teĢvik etmiĢ, Ġran‟ın doğuda böyle bir yayılma
siyaseti gütmesi halinde, Rusya‟nın, Türkmençay ve Gülistan anlaĢma hükümleri
gereğince Ġran‟dan alacağı savaĢ tazminatından vazgeçeceğini söylemiĢtir. Ġran, bu
tazminatlardan kurtulmanın yanı sıra Herat ve Türkmenistan‟da yeni topraklar kazanmanın
kârlı bir siyaset olacağı düĢüncesi ile Türkmenler üzerine bir seri seferler baĢlatmıĢtır.54

Öte yandan 1790 yıllarından itibaren Salurların elinde bulunan Merv bölgesinde
1834 yılında Ahal Tekelerin de etkinliği söz konusudur. 1832‟de Alexander Burnes‟in
ziyareti sırasında Hive Hanının Merv‟e seferi yeni son bulmuĢtu. Burnes‟in, Han‟ın Serahs
Salurları ile Merv‟de yaĢayan Tekeler üzerine vergi yüklediğini söylemesi,55öte yandan
Tecen Tekelerinin nüfusunu 40.000 olarak gösterip Merv Tekeleri veya Ahal Tekeler
hakkında bilgi vermeyip, toplamda 140.000 olarak gösterdiği Türkmen nüfusuna bu
grupları dahil etmemesi çeliĢkilidir.56 Hive Han‟ı Medemin Han‟ın bu seferinde Tekeler
Ahal ile Merv arasında bir bölgede yaĢamaktaydılar ve Hive Hanı‟na vergi vermeyi
reddettiler. Han birkaç seferden sonra isyancıların bir kısmını yenmeyi baĢardı ve burada
onları kontrol altında tutmak için Yamud ve Özbeklerden oluĢan, iki liderin komutasında
bir garnizon bırakmıĢ, kısa bir süre sonra iki liderin aralarının açılması üzerine Yamud

53
Marvin,a.g.e., s.75-76 ; Togan, a.g.e. ,s.233
54
Saray, a.g.e., s.334-335.
55
Marvin,a.g.e., s.264.
56
Burnes, A. (1992). Travels into Bokhara; Being the Account of a Journey from India to Cabool, Tartary
and Persia also, Narrative of a Voyage on the Indus from the Sea of Lahore, Vol.II, Asian Educational
Services, New Delhi, s.253.
22

lideri Hive‟ye dönmüĢ ve Han‟ın emriyle bir kuleden atılmak sureti ile öldürülmüĢtür. Bu
olay Yamud Türkmenleri ile Tekeleri yakınlaĢtırmıĢtır.57

Böylece Merv‟de, Tecen‟den Serahs‟a göçen Tekelerden önce Merv‟e göçen Ahal
Tekelilerin bulunduğunu anlıyoruz. Bununla birlikte Tekelerin Ģehirde yüzyılın baĢından
itibaren yaĢadığını söylemek yanlıĢ olmaz. Hive Hanı I.Muhammed Rahim Bahadır Han‟ın
tahta çıktığı 1806 yılından itibaren, çeĢitli sebeplerle birçok kere Merv Tekeleri üzerine
seferler düzenlediği kaynaklarda ifade olunmaktadır. Bu seferlerin 1855 bozgununa kadar
mütemadiyen devam ettiği anlaĢılıyor. Yine de Hive Hanlığının mücadele ettiği Teke
kabilesinin Merv‟deki hakimiyet durumu net değildir. ġehir Türkmenlerinin bu hanın
yönetimi zamanında, 1822 yılında Buhara hakimiyeti altında olduğu ve kendi istekleri ile
Hive hakimiyetini kabul ettiklerini tespit edebilsek de, bu tarihte Ģehrin hangi Türkmen
boyları tarafından ne ölçüde yurt tutulduğunu tespit etmek zordur.58Burnes‟in 1832‟deki
ziyareti öncesi gerçekleĢen sefer, Hive Han‟ı Allah Kuli Han tarafından icra edilmiĢ ve
Vambery‟e göre Merv‟de bulunan kabilelerin en büyüğü olan Tekeler vergiye
bağlanmıĢtır.59 Bu tarihlerde Ģehirde Tekeler, Sarık kabilesi ile birlikte bulunuyor
olmalıdır. Marvin‟e göre Merv ġehri 1834 yılında Tekelerin eline geçmiĢtir.60

Serahs‟a 1833 yılında göç eden ilk Tekeler Ġran‟la iyi iliĢkiler kurup kuzeydeki
Buhara ve Hive‟yi, eski düĢmanları olan Sarık ve Salur kabilelerini yağmalamakla
yetindiler. Dönemin Hive hanı Muhammed Emin, veya Hiveliler tarafından adlandırıldığı
üzere Medemi Han, ülkesine yapılan Teke akınlarının önünü almak için Serahs‟a saldırıp
Tekeleri cezalandırır, burada da bir askeri vali ile 500 kiĢilik bir askeri birlik bırakır. Onun
Hive‟ye dönüĢüyle Tekeler isyan eder, bu valiyi ve bütün askerlerini katlederler. 1855‟te
yeniden Serahs‟a sefer düzenleyen Medemi Han‟ın ordusu bütünüyle bozguna uğratılmıĢ,
kendisi de öldürülen hanın baĢı hediye olarak Ġran ġah‟ı Feteh Ali Han‟a, vücudu
gömülmek üzere Hive‟ye gönderilmiĢtir.61

57
Marvin,a.g.e., s.264-265.
58
Karadağ, G. (2006). Avrupalı Gezginlerin Seyahatnamelerine Göre 19. Yüzyılda Batı Türkistan Hanlıkları,
Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı, BasılmamıĢ Yüksek Lisans
Tezi, Afyon, s.79-92 ; Saray, M. (1998). Hive Hanlığı, Ġslâm Ansiklopedisi, C.18, Diyanet Vakfı Yayınları,
Ġstanbul, s.167-170.
59
Karadağ, a.g.e, . s.93.
60
Marvin, a.g.e. , s.441.
61
Marvin, a.g.e. , s.77-78.
23

Muhammed Emin‟den sonra Hanlığın baĢına geçen Abdullah Han, bu yenilginin


intikamını almak üzere Türkmenler üzerine yürümüĢse de o da baĢarısız olmuĢtur.
Türkmenler, bu zaferden sonra bağımsızlıklarına kavuĢmuĢlar, bir daha da Hive Hanlığı
Türkmenler üzerinde hakimiyet iddiasında bulunmamıĢtır.62 Bu savaĢta Türkmen
kuvvetlerinin baĢında KoĢud Han vardı.63

Bu zafer sonrası cesaretlenen Tekeler yalnızca Buhara, Hive ve Merv‟de yaĢayan


Sarıkları değil, Horasan‟ın her yerindeki Ġran tebaasını da yağmalamaya baĢlamıĢlardı. Bu
dönemde Horasan valisi olan Asifuddevle‟nin oğlu Salar, Ġran‟a isyan etmiĢ, Horasan‟ı
Ġran‟dan ayırmaya niyetlenmiĢti. Lâkin isyanı uzun sürmedi, 1856‟da Horasan‟ın merkezi
konumundaki MeĢed, Ġran merkezi yönetimi tarafından ele geçirildi, Salar da idam edildi.
Eyaletin yeni yöneticisi Ferman-Ferma- Feridun Mirza, Tekeler ve 1785‟te Emir Murad‟ın
Bentı yıkmasından sonra Merv‟i iĢgal eden ve buradan da sürekli Horasan‟ı yağmalayan
Sarıkları kontrol altına almaya karar verdi.

Seferinde baĢarılı olmuĢ, Serahs Tekeleri yenilmiĢ, Ġranlılar Merv‟deki Sarık


Kalesi‟ni ele geçirip 150 Sarık ailesini de rehin alarak Ġran‟a getirmiĢlerdi. Bu seferin
dönüĢünde Feridun ölür ve yerine Murad Mirza Kissamus Sultanay geçer. Bu sefer Tekeler
tarafından kısa sürede unutuldu, yağmalarına devam ettiler.

Sultan Murat, Teke akınlarının engellenemeyiĢine öfkelenip bu meseleyi kökünden


halletmek, onları yok etmek için 1856 yılı civarında Serahs‟a yürüdü. Bütün yerleĢkeleri
yakılan Tekeler Merv‟e sığınmak zorunda kaldılar. Fakat orada yaĢayan Sarıklar, Tekelerin
düĢmanları olduğu için onları kılıçlarla karĢıladılar. Tekeler, kendilerinden daha zayıf olan
Sarıkları Merv‟den sürmeye gayret edince, Sarıklar Sultan Murad‟dan yardım istediler. O
sırada, 1857‟de muhasara edip aldığı Herat‟tan dönmekte olan Sultan Murad, 18 tabur
piyade ve yedi veya sekiz bin süvariden mürekkeb bir birlikle sonbaharda Merv‟e yürüdü.
Sarıklarla Ġranlıların bağlantı kurmasını önlemek için pek çok baĢarısız giriĢimde bulunan
Tekeler, Ġran gücü karĢısında geri çekilmek zorunda kaldı ve ardından bağlılıklarını
sundular. Onların piĢmanlık ifadeleri, bilhassa da hediyelerine aldanan Sultan Murad,
Merv‟de geçirdiği üç aydan sonra, bir tek rehin dahi almadan geri çekildi. Sultan‟ın
62
Erdoğan, A. (2013). İngiliz Kaynakları ve Seyahatnamelere Göre XIX. Yüzyılda Türkistan (Orta Asya)
Şehirlerinin) Buhara, Hive, TaĢkent, Hokand, Semerkand) Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Durumu,
KahramanmaraĢ Sütçü Ġmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, BasılmamıĢ
Yüksek Lisans Tezi, KahramanmaraĢ, s.36.
63
Saray, a.g.e. , s.335.
24

Merv‟den ayrılmasının hemen ardından iki kabile arasında yeniden baĢlayan mücadele
Tekelerin Sarıkları Merv‟den, yani Murgab Nehrinin aĢağı kısmından sürmesiyle
sonuçlandı. Nehrin yukarı kısmına, Yolatan ve Pencdeh‟e göç eden Sarıklar da burada yurt
tutmuĢ olan Salur kabilesini daha doğuya sürmüĢtür. Salur Türkmenleri, ardından Ġran
otoritelerinin izni ile Heri Rod Nehrinin sol kanadında, Serahs‟ın 90 mil batısında bulunan
Zor-Abad harabelerine göç etmiĢtir.64

Mehmet Saray‟ın verdiği bilgiler, Ġran‟ın Türkmen topraklarına 1861‟deki


saldırısının farklı bir boyutunu ortaya koymaktadır. Bu saldırı öncesinde Ġran‟ın Horasan
valisi Cafer Kuli komutasındaki bir ordu sürekli Türkmen topraklarına saldırmaktaydı.
1857 – 58 yıllarında tekrar ettiği bu saldırı, Nur Berdi Han önderliğindeki Türkmen
kuvvetleri tarafından, Karakale civarındaki Muncuk Tepe‟de yapılan muharebe ile
püskürtülmüĢtür. Bu savaĢı komuta eden Ahal Teke lideri Nur Berdi Han‟a, bu
baĢarısından ötürü Türkmen elinin en akıllı ve güzel kızı Gülcemal Hanım milli bir törenle
gelin olarak verilmiĢtir. Ġran ise, bu yenilgiden sonraHorasan valisi Cafer Kuli‟yi görevden
alıp yerine, 1861‟deki seferi komuta edecek olan Hamza Mirza‟yı getirmiĢtir. Hamza
Mirza, bu seferde Karakale güzergâhını değil MeĢed güzergâhını kullanmıĢtır. Saray‟a
göre Hamza Mirza‟nın ordusu 30.000 kiĢi, 33 top ve 20.000 yedek kuvvetten oluĢuyordu.
Hamza Mirza, Türkmenlerin sulh teklifini kabul etmeyerek Merv‟e kadar ilerlemiĢ, KoĢud
Han önderliğindeki Türkmen kuvvetleri çöle çekilmiĢ, çölde sıcak ve susuzluktan yorgun
düĢen Ġran kuvvetleri ani bir baskınla bozguna uğratılmıĢtır.65

Teke kabilesinin tarihi ile ilgili, eserine sıkça baĢvurduğumuz O‟Donovan da, Merv
Tekelerinden bizzat öğrendiği bilgiler nakletmektedir. 1881 yılında Merv‟de bulunan
yazar, Tekelerin bu Ģehirde bulunmalarının uzun bir tarihi geçmiĢi olmadığını ifade
etmektedir. Öğrendiğine göre, Sarık ve Salurlara dahil olan Tekeler, Nadir ġah‟ın
hükümdarlığının dağılıĢından sonra kendi iĢgal faaliyetlerine baĢlamıĢlar, bu faaliyetler
kapsamında Ahal Tekeler AĢgabad‟ı iĢgal edip burada uzun süre ikâmet etmiĢlerdir. Merv
Tekeleri ise bu sırada Tecen Nehri‟nin kaybolduğu bataklık civarına yerleĢmiĢlerdi. Yazar,
Tekelerin buradan ayrılıĢının sebebini, bölgenin bataklık olması nedeniyle sağlıksız
oluĢuna bağlarken, buradan Serahs‟a göçlerinin tarihini 1834 olarak verir. Kabile Serahs‟ın
kuzeyde Sistan‟a kadar olan alanı, yazara göre, 21 yıl, yani 1855‟e kadar elinde tutmuĢtur.

64
Marvin,a.g.e., s.79.
65
Saray, a.g.e. , s.336-337.
25

Tekelerin Serahs‟ta bulunduğu bu süre içinde Murgab Nehri ile Ceyhan arasında Sarık,
Salur ve Ersarı Türkmenleri bulunmaktaydı. Ġran, 1855‟te Serahs Tekelerine saldırmıĢ,
Merv‟e gelen Tekeler zorlu bir savaĢtan sonra burada bulunan Sarıkları Murgab‟ın
güneyine, Yolatan ve Pencdeh‟e sürmüĢtür. Serahs‟ta Tekeleri yenen Ġranlılar bu baĢarıyı
Merv‟de de tekrarlayabileceğine inanarak 1861‟de, Nasreddin ġah döneminde Merv‟e
saldırsa da, Sarıkların Ġran güçleriyle iĢbirliğine rağmen KoĢud Han önderliğindeki Tekeler
karĢısında ağır bir mağlubiyet almıĢtır. Ġran ordusunun 36 parça topu ile birlikte binlerce
Ġran askeri Tekelerin eline geçmiĢtir.66

Marvin ise 1855‟te Merv‟i ele geçiren Tekelerin Murgab üzerine bir set kurup,
vahada tarım yapabilmek için eski sulama kanallarını faaliyete geçirdiklerini, Ġran
saldırısını tahrik eden durumun, Teke akınlarının Horasan‟ın bütün kuzeydoğu bölgelerine,
Kuzey Afganistan‟a, hatta Murgab‟da ikâmet ettikleri yerden 750 mil uzakta olan
MeĢed‟in, 450 mil güneyindeki Kaine bölgesine uzaması olarak gösterir. Merv‟e saldırıdan
önce bu saldırıya hazırlık babında 1860 yılında Ġranlılar, Eski Serahs‟ın karĢısına Heri Rod
Nehrinin sol sahilinde bir kale inĢa edip buraya Yeni Serahs adını vermiĢlerdi. Sonraki yıl,
yani 1861 yılında, 12.000 piyade, 10.000 süvari ve 33 toptan oluĢan Ġran ordusu, Serahs
üzerinden Merv‟e yürümüĢtür.67 Bu sefere ġah‟ın ordusunun fotoğrafçısı olarak katılıp
Tekelere esir düĢen Blocqueville, Ġran ordusunun muhtevasını; “bir piyade alayı, birkaç
ġahsever süvarisi, bir grup Kürt savaĢçı ve birde topçu bataryası”olarak açıklar.68ġah‟ın
ordusunun toplam sayısı 25.000 iken vahayı savunan Tekelerin sayısı 3000 veya 5000
idi.69Ġran ordusu bu seferin baĢarısından öylesine emindir ki, ordu komutanı Hamza Mirza
HıĢmetuddevle ve Genel Kurmay BaĢkanı Mirza Mamed Kavamuddevle AĢtiani, Tekelerin
tazminat olarak 1000 aileyi rehin verip 1000 Teke süvarisi, her çadırdan da bir miskal altın
verme teklifini reddettmiĢ, onları dünya üzerinden silme niyetinde olduklarını
bildirmiĢlerdi. Bu seferde Sarıklardan 200-300 civarında atlı, Ġran ordusuna katılmıĢ ve
Salur Türkmenleri de bu ordu ile müttefiklik yapmıĢtır. Lâkin sefer sırasında baĢ gösteren
gıda sıkıntısı nedeniyle ordunun Salurlardan gıda maddesi gaspetmesi, bu boyla Ġran

66
O‟Donovan, E. (1882). The Merv Oasis; Travels and Adventures East of the Caspian During the Years
1879-80-81 Including Five Months Residence Among the Tekkes of Merv, Vol.II, London, Smith, Elder &
Co, s.169-172.
67
Marvin,a.g.e., s.77-79.
68
Blocqueville, H. De C. (1986). Türkmenler arasında, çev. Rıza Akdemir, 1.baskı, Ankara, Kültür
Bakanlığı Yayınları, s.9.
69
Marvin,a.g.e., s.266.
26

ordusunun arasını açmıĢtır.70Uzun süren çarpıĢmalar ve Tekelerin yıpratma savaĢının


sonucunda Ġran ordusu bütünüyle bozguna uğratılmıĢ, Ġran ordusunun topçu birliği ile
süvarilerinin tamamı ya öldürülmüĢ ya da esir edilmiĢtir. Bozgun içinde MeĢed‟e kaçan
ġah‟ın askerleri silâhlarını çöle atmıĢ, Türkmenler aylarca çölden bu silâhları toplamakla
meĢgul olmuĢlardır.71 Buhara ve Hive‟de bulunan köle pazarlarında satılan esir Ġran
askerleri, köle fiyatlarında büyük düĢüĢe neden olmuĢtur.72

Türkmenlerin Ġranlılara karĢı kazandığı bu zafer Tahran‟da büyük bir etki yapmıĢ,
Tahran‟ın her an Türkmen iĢgaline uğrayacağı endiĢesi yaĢanmaya baĢlanmıĢtır. O devrin
Ġran‟da hizmet gören yabancı misyon Ģeflerinin raporlarına göre Türkmen lideri KoĢud
Han isteseydi rahatlıkla Ġran‟ı zaptedebilirdi. Fakat KoĢud Han böyle bir maceraya
atılmamıĢ, Hive‟den sonra Ġran‟ı da kesin bir mağlubiyete uğratarak ülkesinin istiklâlini
ilân etmiĢtir.73

Bu felâket sonrasında Ġran ġahı Merv‟i ele geçirme düĢüncesinden vazgeçip kendi
sınırlarının güvenliğini temine odaklanmıĢtır. Ġran ve Hive ordusunu yenen Tekeler, bu
savaĢ sonrasında çevrelerindeki hiçbir siyasi otoriteye bağlılık göstermemiĢtir. 1872
yılında, Zorabad‟da yaĢayan Salurlara saldırıp bunların sürülerini yağmalayan Merv
Tekeleri, pek çok aileyi de esir aldılar. Burada kalan nüfusu, ele geçirdikleri Salurları
öldürme tehdidi ile Merv‟e getirip onarlı-yirmiĢerli gruplar halinde Teke kabileleri arasına
yerleĢtirmiĢlerdir.74

Zeki Velidi Togan‟ın aktardığı olayların seyri, kısmen yeni bilgiler içerir mahiyette
olmakla beraber önceki bilgilerle çeliĢir yanları da vardır. Ona göre Hazar ötesi
Türkmenlerinden yalnız Tekeler hükümet teĢkili fikrine biraz eğilim göstermekte ve gerek
gördüklerinde her tarafa tebalık arzetmekteydi. Togan, Merv‟in Buharalılar tarafından
iĢgalini 1822 olarak gösterse de bu tarih baĢka hiçbir kaynak tarafından doğrulanmaz.75Bu
tarihe diğer kaynaklarda daha çok 178576, bazen de 1787 olarak tesadüf edilir.77 Aksine

70
Blocqueville, a.g.e., s.38.
71
Marvin,a.g.e, s.80 ; O‟Donovan Merv Oasis II, s.171-172 ; Blocqueville a.g.e., s.40.
72
Marvin,a.g.e., s.80.
73
Saray, a.g.e. , s.337.
74
Marvin,a.g.e., s.80.
75
Togan, A. ve Velidi, Z. (1981). Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, C.I, 2.baskı, Ġstanbul,
Enderun kitabevi, s.233.
76
Schuyler, E. (2007). Türkistan, Batı Türkistan, Hokand, Buhara ve Kulca Seyahat Notları, çev.Firdevs
Çetin-Halil Çetin, Ġstanbul, Paradigma Yayıncılık, s.188; Hayit, B. (1995). Türkistan Devletlerinin Milli
Mücadeleleri Tarihi, çev. Abdulkadir Sadak, Ankara, TTK Yayınları, s.30.
27

Merv Türkmenlerinin 1822 yılında tabi oldukları Buhara‟dan ayrılarak Hive hakimiyetini
tanıdıkları bilgisine tesadüf edilmektedir.78Bu iĢgalden sonra Togan, Tekelerin Hive‟ye
bağlılık gösterdiğini, Hive Hanlarının da eski Merv Ģehri üzerinde bir Ģehir inĢa ettiklerini
ifade eder. Salur ve Sarık boyları Buhara‟ya tabi olup onun adına 1843‟te Yeni Merv‟i
iĢgal ettiler. Sarıklar Merv‟e, Salurlar Yolatan‟a Buhara Emiri ġah Murat tarafından
yerleĢtirilmiĢti. Ayrıca ona göre daha evvel Ahal‟da yaĢayan Tekelerin Merv‟e yerleĢme
tarihi 1859‟dur.79Togan‟ın Yeni Merv olarak adlandırdığı yerleĢim yeri, ilgili bölümde yer
vereceğimiz “Porsa Kala” harabe Ģehri olabilir. O‟Donovan‟a göre vahanın Tekelerden
önceki sahipleri olan Sarıklar bu Ģehri inĢa etmiĢ ve burada ikâmet etmiĢti.

Merv‟in ve Tekelerin 1880 sonrası tarihini anlamak için Rusların Türkmen


topraklarına saldırıları ve Göktepe savaĢları hakkında bilgi vermemiz gerekir. Göktepe
savaĢı ve Merv‟in Ruslara teslimi uzunca bir tarihi sürecin son halkalarıdır, denilebilir.
Rusların ciddi olarak Hazar ötesiyle ilgilenmeleri Kafkasların ele geçirilmesiyle
baĢlamıĢtır. Çünkü, merkezi Rus askeri karargâhı, Kafkas‟taki Rus askeri üssüne Hazar
ötesi bölgelerle ilgilenme emrini vermiĢti. Nitekim, birinci Rus-Ġran savaĢlarında (1804-
1813), Rus silâhlı birlikleri komutanı olan N.N. Muravyev 1819-1820 yıllarında, Kafkas
ötesi yöneticilerinden olan General A.P.Yermolov‟un emriyle bölgeye gönderilmiĢtir.
Muravyev‟den önce, BinbaĢı Ponomarev, Yomut Han‟ı Kiat Ağa ile birtakım anlaĢmalar
yapmıĢ, 1762 yılında Balhan çevresinde oturan Türkmenlerin lideri durumunda olan Kiat
Ağa Ġran ve Hive saldırıları karĢısında Ruslara Balhan çevresinde serbest dolaĢma hakkı
vererek onlarla iyi iliĢkiler temin etmeye çalıĢmıĢtır. 1826-1828 Ġran-Rus, 1828-1829
Türk-Rus savaĢıyla Kafkaslardaki konumunu sağlamlaĢtıran Rusya, 1830‟da yeniden
Hazar ötesine yöneldi. 1832 ve 1834 yılında bölgeye birer heyet gönderildi, 1840 yılında
Rus Donanması Hazar ve Ġran Türkmen sahillerinde seyahatte bulundu. 1859‟da bölgeye
gönderilen BinbaĢı Dandeville‟nin raporu doğrultusunda Kızılsu Kalesi Rus askerleri
tarafından iĢgal edilip üs haline getirildi.80

Öte yandan Rusya, 1853 – 56 Kırım savaĢında Osmanlı, Ġngiliz ve Fransız müttefik
kuvvetlerine mağlup olup Avrupa ve Orta Doğu cephelerinde yayılamayacağını anlayarak

77
Burnes, Travels II, s.259. ;Marvin, a.g.e., s.263.
78
Saray, M. (1998). Hive Hanlığı, Ġslâm Ansiklopedisi, C.18, Diyanet Vakfı Yayınları, Ġstanbul, s.167-170.
79
Togan, a.g.e, s.233
80
Necef, a.g.e., s.258-259.
28

gözünü Orta Asya‟ya diken Rusya81, 1863-1873 yılları arasında Hokand, Buhara ve Hive
Hanlıklarını kendi siyasi etkisi altına almıĢtı. 1863 yılında Rusya bütün Kazakistan
bölgesini ele geçirerek, burada Özbek Hanlıklarını her an ele geçirebilecek iki büyük
askeri güç konumlandırmıĢtı. Bu kuvvetlerden ilki Ak Mescit‟ten Sır-Derya boyunca
uzanan hat üzerinde, diğeri Semipalatinsk‟ten Verniya (Alma-Ata civarında bir yer)‟ya
kadar uzanan askeri hat boyunca konumlanmıĢtı. 1864 yılında Verni hattı üzerinde
Çeryayev ve kuzeyden Veryavkin liderliğinde saldırıya geçen Rus orduları TaĢkent‟i ele
geçirdiler (1865). 1868 yılında Hokand Hanı Hudayar Han‟ı teslim olmaya zorladılar.
Hudayar Han her ne kadar Ruslarla anlaĢıp hanlığı idareye devam etse de, Hanın
muhaliflerinin bu durumu yani Hanın Ruslarla anlaĢmasını gerekçe göstererek isyan etmesi
ve bu isyanın Rus birliklerinin yardımı ile bastırılması sonrasında, hanlık ortadan
kaldırılırdı. Hokand Hanlığının yerine kurulan Fergana vilâyeti ise Türkistan Askeri
Valiliğine bağlı bir vilâyet statüsünde kaldı. 1868 yılında Buhara Emirliği, 1873 yılında da
Hive Hanlığı Rus hakimiyetini kabul etti.82

Üç merkezi hanlığı almakla yetinmeyen Ruslar, Orta Asya‟nın Ahal bölgesini de


ele geçirmeyi planladılar. Krasnovodsk(Kızıl Su) ve ÇikiĢler‟de mevkilerini
sağlamlaĢtırdıktan sonra Türkmenler, onların ilhak siyasetinin hedefi oldu. Hive‟nin
iĢgalinden sonra General Golvaçev idaresindeki bir seferi kuvvet, 1874‟te, Hive hakimiyeti
altında bulunan Yamudları Rus hakimiyeti altına aldı. Ġran sınırına eriĢmek isteyen
Rusların bu hedefini gerçekleĢtirmesi Türkmen topraklarını iĢgal ile mümkündü. General
Lomakin komutasındaki bir kuvvet 1871‟den 1879‟a kadar aralıksız Teke Türkmenleri ile
savaĢtı ise de baĢarılı olamadı. 1872‟de Albay Morozof komutasındaki Rus birlikleri Kızıl
Arvat‟a saldırsa da Ģehri ancak 1877‟de iĢgal edebilmiĢ, buranın Krosnovodsk üssüne
uzaklığı nedeniyle çekilmek zorunda kalmıĢlardır. Buraya yönelik saldırıların ikmal
merkezine uzaklığı sorununu çözmek için 1878‟de Atrek ırmağında Çat Kale‟si inĢa edildi.
Aynı yıl Ġngilizlerin Kabil, Kandahar ve Gazne Ģehirlerine girmeleri, Rusların Ahal
Teke‟yi iĢgal sürecini hızlandırmıĢ, buradan Horasan sınırına yaklaĢıp Ġngilizler‟e karĢı
tesirli olma politikasını yürürlüğe koymalarının bahanesi olmuĢtur.83

Öte yandan Türkmenlerin siyasi birliğinin bulunmayıĢı Rus iĢgallerini


kolaylaĢtırmaktaydı. 1874 yılında Rusların bütün kuzey ve kuzeydoğu Türkmen bölgelerini
81
Saray, a.g.e. , s.337.
82
Necef, a.g.e., s.258-260.
83
Hayit, a.g.e., s.106.
29

iĢgali ve burada Kafkas Ötesi Askeri Valiliğine bağlı, Zakaspiya Gubernatörlüğü (Zakospi:
Hazarötesi)‟nü tesis etmeleri, Türkmenleri Ahal Teke ve Merv‟e sıkıĢtırmıĢ, Afganistan‟a
doğru göçe baĢlamalarına neden olmuĢtu. Ruslara karĢı direnç gösteren tek otorite olan
Ahal Teke lideri Nurberdi Han ise modern Rus ordusuna karĢı eski taktik ve donanımla
savaĢtığı için etkili olamıyordu. Nurberdi Han‟ın 1874‟te topladığı Türkmen Aksakallar
Kurultayında Ruslara karĢı direnilmesi gerektiği vurgulansa da Yamud delegeleri bunun
mümkün olmayacağı yönünde kanaat bildirmiĢtir. Bu kurultay sonrasında Ruslara karĢı
müttefik arayıĢları, müttefik adaylarından Ġran‟ın Rusya etkisinde bulunması, Ġngiltere
himayesinde bulunan Afgan Emirliği‟nin ise, Ġngiltere‟nin Türkmenlerden dolayı Ruslarla
sorun yaĢamak istememesi dolayısıyla sonuçsuz kalmıĢtır. 93 Harbinde Osmanlı‟ya karĢı
zafer kazanan Ruslar, bu zaferle birlikte edindiği prestij dolayısıyla Hazar Ötesindeki
iĢgallerine karĢı Osmanlı ve Ġngiltere‟nin tepkisini çekmekten uzak kalmıĢken,
“Osmanlı‟yı yenen Ruslarla mücadele” fikri Türkmenleri umutsuzluğa düĢürmüĢtür.
Sessizliğini koruyan Ġngiltere, Rusların doğuya hareketlerinden, Afganistan‟ın iĢgal edilip
Hindistan‟daki Ġngiliz sömürgesinin riske girmesi bağlamında tedirgindi.84

21 Ocak 1879‟da, Ahal Teke Vahası problemi üzerine Kafkas Ötesi Askeri
valiliğince düzenlenen ve üst düzey yetkililerin katıldığı toplantıda, 1879 ilkbaharında Çat
Kalesindeki birliklerin Ahal Teke‟ye harekât düzenlemesi kararlaĢtırıldı. Bu harekâtta
Merv‟in iĢgal edilmeyeceği belirtilmiĢtir.85Bu tarih sonrasında yaĢanan pek çok çatıĢma
Nurberdi Han komutasındaki Türkmenleri, Göktepe isimli bölgede inĢa ettikleri surların
içine çekilmeye mecbur etti. Ruslara karĢı cesaretle savaĢan Türkmenler, teçhizat ve taktik
eksikliği nedeniyle, kısmi baĢarılar haricinde etkili olamıyorlardı. 1879‟daki çatıĢmalardan
kısa bir süre sonra ölen Rus kuvvetleri komutanı Lazaryev‟in yerine Lomakin getirilip,
Lazarev‟in Ahal Teke‟ye saldırı planına sadık kaldı. Gök Tepe Kalesine 9 Eylül 1879
tarihinde yapılan uzun top atıĢları sonrasında ele geçirme giriĢimi, Türkmenlerin
kahramanca saldırıları sonucu Rus bozgunuyla sonuçlanmıĢ, I.Göktepe savaĢı olarak
bilinen bu muharebe Rusların General Lomakin‟i azlederek yerine Skobellef‟i atamalarına
neden olmuĢtur. Skobellef ise bu bozgunun getirdiği prestij kaybını önlemek ve intikam
almak amacıyla 7 Mayıs 1880‟de ÇikiĢler‟den 10.000 asker, 18 top, 5394 top mermisi ve
1786 at ile Gök Tepe yönünde yürüyüĢe geçmiĢtir.86Merv Tekelerinin Ahal Teke‟ye destek
kuvvet göndermelerini önlemek için Rus Ordusunun Hazar‟dan Ahal‟ı, Amuderya
84
Necef, a.g.e., s.267-269.
85
Hayit, a.g.e., s.108.
86
Hayit, a.g.e. s.107-108 ; Togan, a.g.e., s.235-236 ; Necef, a.g.e., s.270-273.
30

tarafından da Merv‟i iĢgal etmek için saldırı yapacağı Ģeklinde beyanlar dağıtılmıĢtır.
Merv‟deki Türkmenler Ahal‟a az sayıda birlik gönderip kalan birlikleri Merv‟i savunmak
üzere Merv‟de tutmaları bu hilenin baĢarılı olduğunun göstergesidir.87

I.Göktepe savaĢı sırasında Ahal Tekelerin baĢında bulunan Nurberdi Han Merv‟de
idi ve bu savaĢta Ģehit olan oğlunu almak için gittiği Ahal Teke‟de coĢkuyla karĢılandı.
Rusların Göktepe‟ye yeniden saldıracakları ortada olduğu için müttefik aradığı sırada, 5
Mayıs 1880 günü vefat etti. Yerine küçük oğlu Mahdum Kuli Han, askeri kuvvetlerin
baĢına da Dıkma Serdar getirildi. Rusların Krosnovodsk‟dan yeniden hareketleri Nurberdi
Han‟ın ölümünden bir gün öncedir. Skobellef komutasındaki kuvvetler 28 Mayısta Hoca
Kala‟yı, 11 Haziranda Bami‟yi, ardından Nahur ve Arçman‟ı ele geçirdi ve buralarda
katliam yaptı. Tahkim edilen bölgeye ilk saldırıları 1 Ocak 1881‟dedir. Toplarla baĢlayan
saldırı sırasında Skobellef, kalenin surları altında mayın yerleĢtiriyordu. Lâkin Türkmenler
mayını tanımıyordu. Bununla beraber zaman zaman kaleden çıkıp Ruslara ciddi darbeler
vurdular. 11 Ocak 1881‟de mayınlarla kale duvarında gedikler açılması, yoğun top ateĢi ve
Rus hücumu ile kale zaptedilebildi.88Göktepe kuĢatmasına bir Rus tanığının sözleri
Türkmenlerin mücadelesine ıĢık tutar. “Tekeliler, kuĢatmanın baĢlangıcından beri ölüm
için savaĢtılar. Hücumları bilhassa korkunçtu. Geceleyin kediler gibi sıçrayıp, arslanlar
gibi saldırıyorlardı”.89Kale‟de Ģehit edilen Türkmen savaĢçılarının sayısı 6000 veya 6500,
sivillerle birlikte katledilen Türkmenler 20.000 veya 28.000 kiĢidir. Bu yüzden olmalıdır
ki, Türkmenler Skobelleff‟i “gözü kanlı” olarak tanırlar.90Skobellef‟in bir mektubunda
yazdığı “Asya‟da barıĢın sürekliliğinin temininin düĢmana uyguladığınız katliamla doğru
orantılı olduğunu prensip kabul ederim”91sözü, Göktepe SavaĢında Rusların niyetlerini de
ortaya koymaktadır. Bu savaĢa katılan Türkmen Ģairi Mehmetmurat, hem savaĢ hem
patlayıcılar hakkında Ģiirinde Ģöyle demektedir;

Niçe gırsak(ne kadar öldürsek) hiç tükenmez ızı köp(bitmez tükenmez)


Gulağımdan gitmez zurna ile davul

87
“İlıyev, Murat, 1873-1924 Döneminde Türkistan Türkmenlerinde Siyasi, Sosyal ve Kültürel Hayat”,
BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġslâm Tarihi ve Sanatları
Anabilim Dalı, Ankara, 2003, s.14 ; Saray, a.g.e. , s.344-345.
88
Necef, a.g.e., s.275-276-277. ; Hayit, a.g.e., s.110-111. ; Togan, a.g.e., s.236.
89
Hayit, a.g.e., s.111.
90
Necef, a.g.e., s.272 ; William Eleroy Curtis, Turkestan The Heart of Asia, Hodder & Stoughton Newyork,
George H. Doran Company, 1911,s.59.
91
Noah Tucker, “Into Russian Turkistan”, 1872-1917, English Travel Literature and the Creation of the
Russian Orient.
31

Göktepe Ģehrine bağlandı zor top(ağır top).(zor:Güçlü, kuvvetli, iyi, büyük, güzel)
Yağısı(düĢmanı) zor boldu arman(zor durumdaki) Teke‟nin.92

O‟Donovan, bu son saldırıyı ve kalenin düĢüĢünü bizzat gördüğünü yazar, Ģehrin


düĢüĢünün tarihini 24 Ocak olarak kaydeder.93 Hayit ve Togan‟ın 11 Ocak, Marbin‟inde
24 Ocak olarak verdiği tarihlerin farklılığı eski-yeni takvimden kaynaklanmaktadır. Yeni
takvimde 12 Ocak‟a tekabûl eden bu gün, günümüz Türkmenistan‟ında Göktepe Ģehitlerini
anma günü ilân edilmiĢtir.94 SavaĢtan sağ kurtulan Türkmenlerin bir kısmı Merv‟e kaçtı.
Mahdum Kuli liderliğinde savaĢçılar ise Tecen bataklığına çekildiler. Skobellef ise 31
Ocak‟ta AĢgabat‟ı iĢgal etti.95 Necef‟e göre, Mahdum Kuli Han, Dıkma Serdar ve Kurban
Murad ĠĢan aynı yılın Nisan ayında Ruslara teslim oldular.96 Hayit‟e göre esir edilenler
Dıkma Serdar, Kul Batur ve Evez Kuli idi ve 9 Nisan 1881‟de Petersburg‟a
gönderilmiĢlerdi.97Togan, sadece Dıkma Serdar‟ın ismini verir.98 O‟Donovan ise facia
sonrasında gerek Mahdum Kuli ile, gerek Dıkma Serdar‟la görüĢtüğünü yazar. Aktardığına
göre, teslim olan Dıkma Serdar‟dır. Serdar, O‟Donovan‟a Ġngilizlerin Herat yoluyla gelip
Göktepe‟ye Türkmenlere yardım etmemesinden yakınmıĢ, bölgenin haritasını kum üzerine
çizerek Rusların Merv‟i ele geçireceklerini ve Ġngilizlerin Kandahar‟da, yani uzakta
bulunmaları nedeniyle Mervlilerin Ruslardan yana tavır alacaklarını söylemiĢtir. Yazar,
daha sonra Serdar‟ın teslim olduğunu öğrenir.99 Mahdum Kuli ise Göktepe bozgunu
sonrasında, Merv‟de yerleĢik kardeĢi Yusuf Han‟ın köyünde oturuyordu. Dıkma Serdarın
Ruslara teslim olmasından ötürü, kendisine büyük öfke duyuyordu. Bu olaya tanıklık edip,
Serdar ve yanındaki iki kiĢiye Trans -Hazar demiryollarının geçtiği yere kadar eĢlik eden
bir Türkmen bu olayı, “Ruslar, Dıkma ve iki kiĢiyi bir sanduk içine koyup kilitlediler ve
çöl boyunca uzaklara götürdüler. Onlara “sanduk” içinde ne olacağını yalnız Allah bilir”
Ģeklinde aktarmıĢtır. “Sanduk” ise Türkmenlerin henüz tanımaya baĢlayabileceği bir tren
vagonu idi.100 Mahdum Kuli, Göktepe‟ye sadece 3000 Merv Tekesinin yardım için
geldiğini, bunların da kısa bir süre kalıp geri döndüklerini söylemiĢtir. Tecen bataklığına
çekildiği sırada yanındaki kuvvetlerin büyük kısmının Ahal‟a hemen geri döndüğünü,

92
Illıyev, a.g.e., s.23.
93
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.70.
94
Marvin, a.g.e. s.398 ; Togan,a.g.e. s.236 ; Hayit, a.g.e., s.111 ; Necef, a.g.e., s.276.
95
Necef,a.g.e., s.277 ; O‟Donovan, Merv Oasis II, s.73.
96
Necef,a.g.e., s.277.
97
Hayit, a.g.e., s.110.
98
Togan,a.g.e., s.236.
99
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.118-120.
100
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.258-259.
32

Merv‟de yanında sadece 3000 atlı kaldığını ifade etmiĢtir.101 Böylece Mahdum Kuli‟nin
Ruslara teslim olmadığını anlıyoruz. Saray‟a göre, Mahdum Kuli, Dıkma Serdar‟da birkaç
ay sonra teslim olmuĢtur.102 Bununla birlikte Ahal‟ın düĢmesiyle Ruslar Merv‟e
dayanmıĢtı.

Merv‟de o sırada ÖtemiĢ ve ToktamıĢ Tekelerinin baĢında Kadcar Han vardı. Fakat
liderliği sözde idi. Kısa süre sonra azledilip iki büyük Teke kabilesi yöneticisi olan Aman
Niyaz Han ve Baba Han yönetimi devraldı.103

1881‟de Merv‟e gelen Ġran elçisi Baghur Han, Mervlilere Ġran koruması altına
girerek Rus iĢgalinden kurtulmayı önerdiyse de bu teklif Merv yöneticileri tarafından
reddedildi.104Göktepe‟nin iĢgali sonrasında Merv‟de o yıl toplanan bir mecliste Ġngiliz
himayesi altına girme kararı alındı. Daha sonra Ġngiltere‟ye bu istek, Merv‟de bulunan 24
Kethûdanın imzaladığı resmi bir mektupla bildirildi.105Bir yandan da savunma için
Göktepe modeli izlenerek büyük bir toprak kale inĢa edildi.106Hayit‟in eserinde bulunan 2
ġubat 1881‟de Merv‟in ileri gelenlerinin toplandığı mecliste Ruslara direnme kararı
alındığı, Baba Han baĢkanlığında 29 kiĢilik Merv heyetinin burada bağımsız bir hanlık
kurulması için AĢgabat‟ta Ruslarla görüĢtüğü bilgileri, o tarihlerde Merv‟de bulunduğunu
yazan O‟Donovan‟ın eserinde yoktur. Hayit‟in verdiği bilgilere göre Ruslar daha sonra her
ikisi de Kafkas Müslüman‟ı olan Alihanov ve Patso Pliyer‟i Merv‟e göndermiĢ, Ģehrin sulh
yoluyla Ruslara teslimini isteyen heyet, aksi durumda yeni bir Göktepe faciasının
yaĢanabileceğini bildirmiĢlerdi.

1 Ocak 1884‟te Merv liderleri 300‟den fazla Ģahsın katıldığı bir toplantı
düzenlediler. Bu toplantıda Alihanov, Rusların taleplerini kabul ettirmeye çalıĢtı. 31Ocak
1884‟te, bu mecliste alınan karar doğrultusunda AĢgabat‟taki Ruslarla görüĢmek üzere
buraya bir heyet gönderildi. Burada Ruslar ile Mervliler arasında 10 maddelik bir anlaĢma
yapıldı. Bu anlaĢma gereğince Türkmen Hanları bir Rus subayının denetiminde
muhtariyete sahip olacaklardı. Bu anlaĢma sonrasında General Komarov komutasında
Merv‟e doğru hareket eden birlikler, burada Kadcar Han ve onun Afgan asıllı hocası Siyah

101
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.206-208.
102
Saray, a.g.e. , s.354.
103
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.126-274.
104
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.227-359.
105
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.86-377-480.
106
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.143-146.
33

PuĢ‟un yönetimindeki Türkmenlerin direniĢi ile karĢılaĢsalar da bu direniĢ etkili olamadı.


Ayrıca o sırada Merv‟de bulunan Nurberdi Han‟ın dul eĢi, Mahdum Kuli ve Yusuf Han‟ın
anneleri Gülcemal‟da savaĢa karĢıydı ve bu iki Han‟ı savaĢmamaları yönünde ikna etmiĢti.
Ġngilizler her nekadar Rusların Merv‟i iĢgal etmelerini istemiyor idiyse bile 4 Mart 1884‟te
gerçekleĢen iĢgale ses çıkarmadı. Ruslar 31 Ocak 1884‟te yapılan hanlara muhtariyet
tanınması anlaĢmasına uymadılar. Alihanov Merv ġehri‟nin ġef‟i, Mahdum Kuli Han
Tecen Vahasının yöneticisi oldu.107

Böylece Türkistan‟ın Ruslar tarafından iĢgali süreci tamamlanmıĢ oluyordu. Ruslar


Merv‟in ele geçirilmesine çok önem vermiĢlerdir. Zira Merv, Afganistan‟a çok yakındır.
Merv‟in Ruslar tarafından alınması, Hindistan‟daki Ġngiliz yönetimini alarma geçirmiĢti.
1885 yılında Rusya ve Afganistan, Pencdeh Vahası anlaĢmazlığı nedeniyle karĢı karĢıya
gelmiĢlerdir. Yapılan görüĢmeler sonunda iki devlet, Amu Derya Nehri‟nin sınır olması
konusunda anlaĢmıĢlar, ancak Afganistan bu Ģekilde Pencdeh bölgesini kaybetmiĢtir. Öte
yandan Rusya‟nın 1890‟dan sonra güneye inme çabaları da devam etmiĢtir.108

Ġngiltere‟nin Ahal Teke ve Merv‟de Türkmenlere Rus ilerleyiĢini durdurmak için


yardım etmemesi, bu devletin 1842 yılında Afganistan iĢgalinin trajedi ile sonlanması
nedeniyle bu tarih sonrasında, Asya Müslüman devletlerinin iĢlerine mudahil olmama
politikasıyla açıklanabilir. Pasif ve tedbiri esas alan bu politik tutum “masterly inactivity”
olarak adlandırılmıĢtır. Buna karĢı savunulan diğer bir tutum ise forvard politikasıdır.
Hikmet Bayur, “Masterly inactivity” için “üstadane faaliyetsizlik”, “forward” için ise
“ileri” karĢılıklarını kullanmıĢtır.109

Türkistan‟da Rus iĢgali 30 yıl gibi kısa bir zamanda ve çok az Rus kaybıyla
gerçekleĢtirilmiĢtir. Ruslar 1847‟de Sırderya‟nın aĢağı kısmına yerleĢtikten sonra, 1872
yılına kadar Türkistanlılara karĢı savaĢlarda, ancak 400 ölü ve 1600 yaralı verdiler. 1879-
1881 seferlerinde de, kahraman Teke Türkmenlerinin direniĢi ile 621 ölü, 825 yaralı

107
Hayit, a.g.e., s.115 ; Mehmet YetiĢgin, “Rusların Türkmen Topraklarını Ġstilâları” , Türkler, C.18, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.
108
Erman, a.g.e., s.66.
109
Marvin, a.g.e., s.381 ; Erman, a.g.e., s.70.
34

vermiĢlerdi.110Charles Thomas Marvin‟e göre Rusların sadece 1879-81 yılları arasında


Göktepe müdafasında verdikleri kayıp, 468 ölü ve 919 yaralıdır.111

1884‟te Rusların eline geçen Merv, 6 Mayıs 1881‟de, Ahal Teke dahil olmak üzere
oluĢturulan ve Kafkas Askeri Yönetimi‟ne bağlı olan Zapaski Oblastı‟na dahil edilmiĢtir.
Zapaski Oblastı‟nın baĢına getirilen General Kamarov‟un emriyle Marı (Merv) dört
bölgeye ayrıldı. Resmi bir kararname ile Merv halkı Rusya reayası ilân edildi. Nisan
1884‟te Yolatan Sarıkları, Haziran ayında da Serahs Salurları aynı statüye dahil edildi.
1890‟da Serahs ve Yolatan Pristavlıkları Merv Uzeydi‟ne dahil edildi, 1891‟de Serahs,
ayrılıp tesis edilmiĢ olan Tecen Uzeydi‟ne eklendi. 1897‟de Zakospi Oblastı, askeri idare
rejiminden çıkarılıp Türkistan Genel Gubernatörlüğü‟nün emrinde bir idare heyeti
tarafından yönetilmeye baĢlandı.112

1.3. XIX. Yüzyılda Merv Nüfusu

ġehrin nüfusu bu yüzyılda, Ģehri değiĢik dönemlerde yurt tutan Türkmen


kabilelerine göre değiĢiklik göstermekle beraber, yüzyılın sonunda Ruslar tarafından
yapılan nüfus sayımı verileri dıĢında hiçbir bilgi kaba tahminden ileri gitmez.

BaĢta Sarık ve Tekeler olmak üzere Ģehirde değiĢik dönemlerde birçok Türkmen
boyu bulunmuĢtur. Alihan-Avarski‟ye göre XIX. yüzyılda Ģehirde oturan Türkmenlerin
sayısı 200.000 kadardır. Bunların 26.000 çadırını Tekeler teĢkil ediyordu. Geri kalan 6.400
çadır Sarık, Ersarı, Salur, Ata ve diğer küçük boylardan oluĢuyordu. Toplam çadır sayısı
32.400‟e denk gelmekte, yazarın her çadırda 6-7 kiĢinin oturduğunu hesaplamasıyla
bölgede 200.000 Türkmen‟in yurt tuttuğu düĢünülmekteydi.113 P.M. Lessar‟a göre Sarıklar
12.000 çadırdan fazla bir nüfusa sahipti. Bunun 4000 çadırı Yolatan‟da, kalanları ise Pend,
GuĢki, Kaysor ve KoĢu bölgesine oturmaktaydı. 1819‟da Hazar Ötesi‟ni ziyaret eden Rus
gezgin N.N.Muravyev ise Sarıkların sayısını tam 20.000 olarak gösterir.114 XIX. yüzyılın
ikinci yarısına ait bir Rus kaynağı 800 çadırlık bir Alili Türkmen grubunun Ahal
bölgesinde oturduğunu yazar.115 1879 yılına ait bilgilere göre Tekelerin sayısı 75.000 çadır,

110
Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihi, Ankara,1949, s.352.
111
Marvin, a.g.e., s.402.
112
Necef, a.g.e., s.279.
113
Necef, a.g.e., s.252.
114
Necef, a.g.e., s.252.
115
Necef, a.g.e., s.254.
35

insan sayısı 375.000 kadardır. Bunlardan 30.000 çadırı Ahal‟da, 45.000 çadırı Merv‟de
oturuyordu.116

Merv nüfusu ile ilgili seyahatnamelere yansıyan bilgilerde, ne bütünlük nede


tutarlılık arzeder. Vambery‟e göre Tecen-Ceyhun Nehri arasında yaĢayan Tekeler 60.000
çadır, Merv bölgesindeki Salurlar 8000 çadır, Afganistan ve Murgab Nehrinin kaynağına
doğru olan bölgeler ve Pencdeh‟te yaĢayan Sarıklar 10.000 çadır, Merv-Andhuy arasında
bölgede gezen Kara Türkmenleri 1500 çadırdır.117 Blocqueville ise nüfus ile ilgili olarak,
Merv‟de bulunan Tekelerin 30.000 çadır olduklarını aktarır.118 Rus General
Petroosevitch‟in Merv‟de 1880‟li yıllarda yaptığı sözlü araĢtırmaya göre, buradaki
Tekelerin sayısı 50.000 çadır, yani 250.000 idi. Ona göre bu sayı muhtemelen doğrudur.
Merv‟i iĢgal eden bu kabile Murgab üzerinde bir set inĢa etmiĢ, bu setten ayrılan 24 sulama
kanalı civarına da yerleĢmiĢlerdir. Bu kanallar her yıl temizlenme ve onarım gerektiriyordu
ve kanallardan su çeken her bir Türkmen bu iĢe katkı sunmak zorundaydı. 24 aile bir kiĢi
çalıĢtırmak zorunda olduğu bu iĢ için, Murgab‟ın sağ kıyısında oturan Tekelerin ToktamıĢ
kabilesi ile sol kıyısında oturan ÖtemiĢ kabilesi 1000‟er kiĢi verir, kanal temizleme iĢi her
yıl 2000 kiĢi ile yapılırdı. Böylece(24x2000=48.000) vahada 48.000 ailenin ikâmet ettiğini
ve bunun da yaklaĢık 250.000 kiĢiye tekabul ettiğini hesaplamıĢtır.119Burnes‟de 1832
yılında Merv‟de yaĢayan Sarık sayısını 2000 çadır olarak belirtir.120Ona göre Tecen
Tekeleri aynı yıl kırk bin çadır iken bu sayı Petroosevitch‟e göre, 1830‟da on bindir.121
Mehmet Emin Efendi de Göktepe felaketinden hemen önce Tekelerin baĢlıca yerleĢim
yerlerinin Kızıl Arvat ve Merv olduğunu, kırk bin çadırları bulunduğunu ve nüfuslarının
üçyüz bine ulaĢtığının aktarır, ne kadarının Merv‟de yaĢadığını belirtmez.122 O‟Donovan
ise 1891 yılında Kandahar‟daki Ġngiliz siyasi subayı Albay O. St-John‟a yazdığı mektupta
Merv nüfusunun yarım milyona yakın olduğunu, Rusların bölgeye yaklaĢmasıyla birbirine
yakınlaĢan Ersarı, Salur ve Sarık Türkmenleriyle bu nüfusun sekiz yüz bine
ulaĢabileceğini, altmıĢ - yetmiĢ bin savaĢcı çıkarabileceğini hesap ettiğini ifade eder.123
O‟Donovan‟a göre Merv‟deki Salurlar yalnızca yediyüz aile olup ÖtemiĢ kabilesiyle

116
Necef, a.g.e., s.234.
117
Vambery, A. (2009). Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi, Çev. Abdurrahman SemipaĢazade Abdulhalim,
Haz. N.Ahmet Özalp, Bayrak Matbaası, Ġstanbul, s.69-70.
118
Blocqueville, a.g.e., s.53.
119
Marvin, a.g.e., s.81.
120
Burnes Travels II, s. 253.
121
Bunes, Travels II, S. 253., Marvin, a.g.e., s. 82.
122
Mehmet Emin Efendi, (1986). İstanbul’dan Orta Asya’ya Seyahat, haz. Rıza Akdemir, Ankara, s. 87-88.
123
O ‟Donovan, Merv Oasis II, s. 499.
36

birlikte yaĢamaktaydılar.124Merv dıĢında bütün Türkmen topraklarının iĢgal edilmiĢ olduğu


bu tarihte, Rusların iĢgal ettiği bölgelerdeki Türkmen nüfusunun Merv‟e göç etmiĢ
olabileceği düĢünülebilmekle beraber, yinede O‟Donovan‟ın ifade ettiği rakam oldukça
abartılı görülmektedir. Zira yüzyılın sonunda, 1897‟de, Rus Ġmparatorluğu tarafından
125
yapılan nüfus sayımında Marı (Merv) nüfusu yalnızca yüz on dokuz bin kiĢiydi.
Vahada, buraya ne zaman yerleĢtikleri hakkında hiçbir hatıraları olmayan yedi Yahudi
ailesi ve bunların köyünde yaĢayan, yıllar önce Ġran sınırından sürülüp Tekelerin arasına
yerleĢen Kürtler vardı.126AlaĢa kanalının Subti Yap isimli kanalı boyunca yerleĢtirilmiĢ
olan, vahanın eski hakimleri Salurların kalıntıları mahiyetindeki 150 Salur Türkmeni
ailesine vahayı terk etme izni verilmiyor, bunlar Tekeler tarafından bir tür esarete tabi
tutuluyordu.127 Vahada birbirine yakın birkaç köyde bulunan Mecaur Türkmenleri
Salurlarla birlikte yaĢıyordu. Nadir ġah‟ın ölümü ve Ġran Ġmparatorluğunun zayıflaması ile
buraya yerleĢen ilk Türkmenlerin bakiyeleri olan bu grup, Tekelerin vahayı ele
geçirmesinden sonra da burada yaĢamaya devam etmiĢlerdi. Tekeler bu kabileyi
kendilerinin “doglanları”, yani dostları, veya “mihmanları” , yani misafirleri olarak
görmekteydiler.128 Vahada Mecaur Türkmenlerinin varlığına Rus kaynaklarında da tesadüf
edilmektedir.129

Seyyahların Türkmen kabilelerinin nüfuslarını sözlü araĢtırmalarla öğrenmiĢ


olmaları kuvvetle muhtemel olup, bizce sayılardaki tutarsızlığın bir sebebi de budur.
Vambery‟nin Türkmen nüfusunu hesaplama usulu ve gerekçesi düĢüncemizi doğrular
niteliktedir. Seyyah, Türkmen boy ve tirelerindeki sayı çoğunluğunun daima bir milli gurur
meselesi olduğu için, onların hesaplarının çok güvenli olmadığını söyleyerek, kendince
toplamıĢ olduğu Türkmen nüfusuna dair verileri üçte bir oranında azaltmıĢ, böylece
Türkmenlerin 1863 yılında, 982.500 nüfusa sahip olduğunu hesaplayarak, bunun makul
olan enaz nüfus olduğunu belirtmiĢtir.130

124
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 173.
125
Necef, a.g.e., s.280.
126
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.129-152.
127
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.361.
128
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.202.
129
Necef, a.g.e., s.233.
130
Cihad Cihan, XIX. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Hazar Ötesi Türkmenleri (Sosyal, Ġktisadi ve Kültürel
Durum),BasılmamıĢ Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yakın
Çağ Bilim Dalı, ,Ankara,2010, s.111.
37

2. BÖLÜM

FĠZYONOMĠ VE KARAKTERLE ĠLGĠLĠ DEĞERLENDĠRMELER

XIX. yüzyılda Merv‟i ziyaret eden seyyahların verdiği bilgilerden, Ģehrin yüzyıl
boyunca değiĢik kabilelere mensup Türkmenler tarafından yurt tutulmuĢ olduğu
anlaĢılmaktadır. Seyyahlar, ziyaretleri sırasında gördükleri Türkmen gruplarıyla ilgili bir
kısım fiziki tarifler yapmıĢ, kökenleri ile ilgili olarak da, gerek bizzat Türkmenlerden
öğrendikleri bilgilere, gerekse gerekse ziyaretlerinin gerçekleĢmiĢ olduğu zamanda bu
kabilenin kökenleri ve tarihi ile ilgili bilgilere yer vermiĢlerdir. Seyyahların Türkmen
karakterine dair vermiĢ oldukları bilgilerin ise birbiriyle, hatta kendi içinde çeliĢtiği
görülür. Seyyahların eserlerinde Merv Türkmenlerine dair çalıĢkanlık, cesurluk, yardım
severlik, dürüstlük gibi iyi kiĢilik özelliklerinin yanında aç gözlülük, hırsızlık, tembellik ve
çapulculuk gibi menfi kiĢilik özelliklerine de tesadüf edilmektedir.XIX. yüzyılda Merv‟i
ziyaret eden seyyahların verdiği bilgilerden, Ģehrin yüzyıl boyunca değiĢik kabilelere
mensup Türkmenler tarafından yurt tutulmuĢ olduğu anlaĢılmaktadır. Seyyahlar, ziyaretleri
sırasında tanıdıkları Türkmenlerle ilgili bir kısım fiziki tarifler yapmıĢ, kökenleri ile ilgili
olarak da, gerek bizzat Türkmenlerden öğrendikleribilgilere, gerekse ziyaretlerinin
gerçekleĢmiĢ olduğu zamanda bu ulusun kökenleri ve tarihi ile ilgili bilgilere yer
vermiĢlerdir. Seyyahların Türkmen karakterine dair vermiĢ oldukları bilgilerin ise
birbiriyle, hatta kendi içinde çeliĢtiği görülür. Seyyahların eserlerinde Merv Türkmenlerine
dair çalıĢkanlık, cesurluk, yardımseverlik, dürüstlük gibi iyi kiĢilik özelliklerinin yanında
aç gözlülük, tembellik, hırsızlık ve çapulculuk gibi menfi kiĢilik özelliklerine de tesadüf
edilmektedir.

2.1. Türkmen Fizyonomisi ve Kökeni

XIX. yüzyılın önemli bir bölümünde Merv Ģehrinin nüfusunun tamamı


Türkmenlerden oluĢmaktaydı. Bu bakımdan fizyonomi ve karakterle ilgili
değerlendirmelerde Türkmenleri baz almak yanlıĢ olmayacaktır.

Türkmen adı ilk defa X. yüzyılda ortaya çıkmıĢtır. Ġslâm kaynaklarının ifadelerine
göre Müslüman olan Oğuzlar Müslüman olmayan Oğuzlara Türkmen adını vermiĢtir.
Türkmen adında olduğu gibi Müslüman olan Kuman, Karaman, Ataman, ve Kölemenlerin
38

adlarında görülen –man, -men ekleri Müslüman Türklerin isimlerinin sonuna eklendiği o
devirde iddia edilmektedir.131

William Eleroy Curtis, Hazar Ötesi seyahatinde rastladığı Türkmenlerin fiziksel


özelliklerini tarif ederken, yüzlerinin tam olarak bir Moğol‟u andırdığını, gözlerinin
Çinliler gibi çekik olduğunu, fakat daha çok Korelileri andırdıklarını ifade etmektedir.132
1861 senesinde Merv‟e baĢarısız bir sefer düzenleyen Ġran ġahı Nasreddin‟in ordusunda
fotoğrafçılık yaparken Merv Tekelerine esir düĢen Fransız Subayı Henri De Couliboeuf De
Blocqueville 14 ay boyunca aralarında esir bulunduğu Merv Tekelerinin fiziksel özellikleri
hakkında ayrıntılı bilgiler verir. Orta boyludan biraz uzun, kaĢları göze çarpacak derecede
geliĢmiĢ, yaĢadıkları mahrumiyeti ve daimi göçlere rağmen Blocqueville‟nin tarifinde
Türkmenler, olabildiğince sağlıklıdır. Ciltleri beyaz, çehreleri yuvarlak, elmacık kemikleri
öne doğru çıkık ve alınları geniĢtir. Kafatasları büyük ve yukarı kısmı ĢiĢkincedir. Gözleri
badem Ģeklinde çekiktir. Gözleri küçük, bakıĢları canlı ve manalıdır. Blocqueville
Türkmenler için “insana sanki gözkapakları hiç yokmuĢ gibi gelir” ifadesini
kullanmaktadır. Burunları genellikle küçük ve yukarıya doğru kalkıktır. Çehre hatlarını
keskin, dudaklarını kalın olarak tarif ettiği Türkmenlerin ince bıyıkları ile yanakları
ileçenesinde seyrek sakalları olduğunu aktarır. Türkmenlerin kulaklarından „‟büyük‟‟
olarak söz eden yazar, bunun sebebini Türkmenlerin küçük yaĢlardan beri baĢlarını
örterken kulaklarını dıĢarıda bırakmaları olarak açıklar. Türkmen kadınların erkeklere
nazaren daha göz alıcı olduğunu söyleyerek, kadınların elmacık kemiklerinin çıkık,
ciltlerinin ise bütün ihmallere rağmen çok beyaz olduğunu söyler. Saçları genellikle çok
sık ve kısa olan Türkmen kadınları, saçlarını keçi tüyleri ve kordonlarla uzatmakta, bunlara
boncuk ve gümüĢ takılar takarak süslemekteydiler.133 Mehmet Emin Efendi ise, Orta Asya
134
seyahatinde tesadüf ettiğiTekeleri „‟orta boylu ve zeki insanlar‟‟ olarak tanımlar.
1881‟de Merv‟i ziyaret eden ve Blocqueville‟den sonra Merv‟e gitmeyi baĢaran tek yazar
olan Ġngiliz London Daily News‟in temsilcisi Edmond O‟Donovan (1844-1883) beĢ ay
kadar aralarında bir tür tutsakları olarak yaĢadığı Merv Tekelerinin fizyonomisi hakkında
çeĢitli bilgiler verir. O‟Donovan Merv‟de katıldığı bir meclisteki insanların fizyonomik
özelliklerini değerlendirirken, „‟Ģüphesiz önümdeki topluluk Merv nüfusunun temsilcileri
idi ve içlerinde Kalmuk tipinin noksanlığı beni ĢaĢırttı. Önümdeki yüzler kolaylıkla

131
Saray, a.g.e. , s.331-332.
132
Curtis, a.g.e. ,s.33.
133
Blocqueville, a.g.e. , S. 48-49-50.
134
Mehmet Emin Efendi, a.g.e. ,s.87.
39

Avrupalı zannedilebilirdi, tek fark edilebilen gariplik yüzlerinin yanlarında sakal


bulunmayıĢı idi‟‟ ifadelerini kullanmaktadır. Aynı toplantıda bulunan üç kiĢinin sakallı
135
olmasını Ġran ırkının karıĢımı olması ihtimaline bağlar. Yazar aynı eserde, Akhal
Tekelerinin lideri Mahdum Kuli Han‟ı tarif ederken “genç görünüĢlü, büyük elâ gözlü, orta
boylu, düzgün yüz hatlarına sahip, sakalsız ve parlak bıyıklı” 136 ifadelerini kullanırken, bir
137
baĢka meclis üyesinin yüz hatlarının Avrupalı‟dan farklı olmadığını, ancak kafa
yapılarının dip kısmından ĢiĢkin, tepesine doğru neredeyse sivrilen, koni biçiminde
olduğunu söyler.138 Blocqueville, Türkmen ırkının Afganistan, Ġran ve diğer komĢu
ülkelerden alınan esirlerin Merv‟e yerleĢmesi ile diğer ırklarla karıĢtığını, ancak buna
rağmen Türkmenlerle melezlerin bir bakıĢta birbirinden ayrılabileceğini belirtmektedir.139

2.2. Türkmen Karakteri

Türkmenlerin karakter özellikleri ile ilgili olarak incelediğimiz seyahatnamelerde


pek çok bilgi bulunur. Bu bilgilerin bir kısmı birbiriyle tamamen çeliĢmektedir. Bilhassa
batılı seyyahların Merv Türkmenleri ve Türkmenlerle ilgili önyargıları göze çarpmaktadır.
Bunun yanında kiĢisel gözlem ve tecrubelerle bir topluluğun mizaç özelliklerinin ne derece
sağlıklı ortaya konulabileceği Ģüphelidir. Yaptığı seyahatte Merv ve Türkmenleri tanıma
imkânı bulan Curtis‟de bu konuyu vurgulamaktadır. Türkmenlerin karakteri hakkındaki
fikirlerde kesin bir farklılık vardır, fakat öyle zannediyorum ki, Allah‟ın yarattığı her Ģeyde
olduğu gibi bunların da iyileri ve kötüleri vardır. Ve Ģüphesiz değiĢik yazarların bunlar
hakkındaki yargıları kiĢisel tecrübelerine dayanır. Uzun bir süre orada bulunan Rus
komutanlardan Alikhanoff‟un bunlar hakkındaki suçlamaları pek serttir. O, “Türkmenlerin
-eğer onu bozmak çıkarlarına uygun ise- asla bir yemini ya da sözü tutmayacaklarını”
söyler. Buna ilâveten yabancı ve obur olduklarını anlatır: “Onlar korkunç derecede
kıskançtırlar ve nihayet dünyada onlar kadar hiç bir ahlâki değere bağlı olmayan kimse
yoktur.”

Türkmenlere ithaf edilen nam, belki onlara ait birkaç atasözü ile aydınlatılabilir:
“Kılıç çekildiğinde hiçbir Türkmen‟in bahaneye ihtiyacı yoktur.”
“SavaĢtaki Türkmen ne ana tanır ne baba.”
135
O‟Donovan, a.g.e. ,s.135.
136
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 205.
137
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.427.
138
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.401.
139
Blovqueville, a.g.e, s.53.
40

“ġehrin olduğu yerde kurt olmaz, Türkmenin olduğu yerde barıĢ olmaz.”

SavaĢçı bir ırk olmayıp ticaret ve çalıĢmaya daha çok düĢkün olan Ġranlılar,
Türkmen sınırına yaklaĢtıkları vakit tedirgin olurlar, çünkü Rus iĢgali öncesinde sık sık
gerçekleĢen baskınlardan çok sıkıntı çekmiĢlerdir. Gece bir Türkmenin saldırısına uğrayan
bir Ġranlı hakkında anlatılan bir hikâye vardır. Bu kimse, kendisine saldırandan güçlü
olduğundan onu yere atıp, boğazını kesmek üzere iken Türkmen bağırır;

“Ne yapacaksın? Benim Türkmen olduğumu görmüyor musun?”

Ġranlı bunun üzerine biçağı bırakır ve kurbanın üzerinden kalkmaya baĢlar.


Türkmen, elleri serbest kalır kalmaz bıçağı alır ve Ġranlının kalbine saplar.

Ruslarla savaĢlarında büyük cesaret göstermiĢler, ancak askeri yetenek


sergileyememiĢlerdi. Kabul edilmelidir ki, eĢit Ģartlar altında onlar kendi sınıfları olan yarı
vahĢiler arasında savaĢ sanatının üstadlarıdır ve akraba oldukları doğu ırklarından çok
Kuzey Amerika Kızılderililerine benzerler.140

Onların hiçbir ahlâki kanunları ve Ģeref standartları yokken, onların arasından pek
çok kez geçen seyyahlar ve onların hizmetinden yararlanan insanlar onların sadakatini,
misafirperverliklerini ve doğruluklarını teyid ederler. Türkmenler çok gururludurlar ve
söylenene göre onlardan en fakiri dahi kazanmamıĢ olduğu bir hediye veya yardımı asla
kabul etmeyecektir. Kendilerinden hizmetçi olarak yararlanan Ruslar, onlardan hizmet
alabilmek için onlara büyük bir saygıyla davranılması zorunluluğunu ifade eder. Onlar
takip ederler ancak güdülmezler. Herhangi bir Ģeyi istek üzerine yaparlar, ancak emirle bir
141
Ģey yapmazlar. Aynı eserinde Curtis Türkmenlerden „‟bütünüyle cahil olmalarına
rağmen dikkate değer bir zekâya sahiptirler‟‟ ibaresini kullanır. 142 Merv Tekeleri arasında
14 ay tutsak hayatı yaĢayan Blocqueville‟de bu hususu, öğrenme kabiliyetine yaptığı vurgu
143
ile onaylayarak Türkmenlerin çeĢitli karakter özelliklerinden sözeder. Blocqueville
Türkmenler için „‟düĢmanlarına zerre kadar merhamet göstermeyen bu insanlar birbirlerine
144
dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir samimiyet ve karĢılıklı anlayıĢla bağlıdırlar‟‟

140
Curtis, a.g.e. , s.42.
141
Curtis, a.g.e., s.42-43-44.
142
Curtis, a.g.e., s.33.
143
Blocqueville, a.g.e., s.73.
144
Blocqueville, a.g.e., s.54.
41

ifadesini kullanır. Yazar, Türkmenlerin doğruluk ve samimiyetini „‟Türkmenler her


halükârda doğruluğu, samimiyeti ve açık kalpliliği çok takdir ederler. ġöyle bir atasözleri
var; „‟KuĢağa kadar varan Avrupalının sözünün yanında Türkmenin sözü sakala varır‟‟.
Bununla Avrupalıların sözlerinin yarı yarıya sahte ve yalan olduğunu, buna mukabil kendi
sözlerinin gerçeği, samimiyeti ifade ettiğini anlatmak isterler.‟‟ 145

Buna karĢın O‟Donovan Türkmen karakteri ile ilgili tamamen zıt ve çoğunlukla
ağır ifadeler kullanmıĢtır. Eserinde aĢağılayıcı ve alaycı ifadeler bolca bulunur. Merv‟de
geçirdiği ilk günlerde bir tür tutsaklık yaĢamakta olan yazar, Türkmenlerin meraklılığını Ģu
sözlerle anlatır; „‟Çadırın içinde gün boyunca tamamen boĢ, gözlem altında oturmak sıkıcı
bir iĢti. Ola ki, yanımda getirmiĢ bulunduğum az miktardaki kitapların birinden bir sayfa
okumaya kalkıĢsam, kitabın nasıl bir Ģey olduğu, ne içerdiği gibi konularda açıklama
talepleri ile bunaltılıyordum. Bu sonu gelmez sorular nedeniyle, bir Ģekilde rahata eremez
isem delireceğime gerçekten de inanıyordum.‟‟146 Yazar, Türkmenlerin oburluğundan,
açgözlülüğünden sık sık söz açar, Ahal Tekelerinin lideri Mahdum Kuli Han‟ın dayısı
Murat Bey‟in hemcinslerinin büyük bölümü gibi açgözlü olmadığını söylemek sureti ile
147
Merv‟in kalanında Ģahit olduğunu ileri sürdüğü açgözlülüğe atıfta bulunur.
Günlüğünden yaptığı bir alıntıda „‟Bu Türkmenlerin kulübe kulübe dolaĢıp yiyecek
biĢeyler sunulmasını beklemek dıĢında yapacak hiçbir Ģeyleri yokmuĢ gibi görünüyordu.
Mümkün olan her durumda yağlı yiyeceklerden bolca tıkınır, daima hazım rahatsızlığı
çekerler. Kısmen bana uzun uzun bakıp, meraklarını gidermek, kısmen de kendim için
hazırlamıĢ olabileceğim yiyeceğin büyük kısmını tüketmek için evime yığılırlar. Böylece,
bir düzine adamı beslemek üzere hazırlık yapmamıĢ bir kimsenin kendisine, kendi
yemeğinden bir ağız dolusu dahi ayırma fırsatı olmaz. Yediğiniz Ģeyin domuz olduğunu
söylemeniz bir yarar sağlamayacaktır, zira domuz eti yemeye dahi pek hazırdırlar.
GörünüĢe göre açgözlülük ve tamahkârlık onların karakterlerinin önemli bir kısmını
oluĢturuyor. Bütün dünyayı kendi ihtiyaçlarını karĢılamak zorunda görüyor, karĢılığında
bir Ģey vermek zorunda hissetmiyorlardı. Merv‟de ikamet ettiğim süre boyunca sabrımın
ve öfkemin pek çok kere Ģiddetle sınandığını ifade etmem, orada bulunduğum zaman
zarfında bu zavallı Türkmenlerin kabalık ve hilekârlıklarından çektiğim fiziki ve psikolojik
eziyeti anlatmak adına pek yetersiz bir fikir verecektir. En küçük miktar paraya duydukları
arzu ve genel açgözlülükleri benim dünyanın diğer kısımlarında yaĢamıĢ olduğum en kötü
145
Blocqueville, a.g.e., s.64-65.
146
O‟Donovan, a.g.e., s.132.
147
O‟Donovan, a.g.e., s.181.
42

tecrubelerimi dahi geride bırakır. Merv‟de yaĢamaktansa en uzak Çin eyaletinde veya
Malezya Takımadaları‟ndaki vahĢi cüceler arasında yaĢamayı tercih ederim. Onların sıkıntı
verme gücü ve herhangi bir Ģekilde kibarlık yapma bağlamında kalın kafalılıkları,
kendilerini aralarında yaĢamanın en arzu edilmeyen ırkı haline getirmektedir”.148

Yazar, birbaĢka yerde kendisine bir kutlama töreni için konuk olan Türkmenlerden
Ģu Ģekilde sözeder; „‟Gel gelelim civarda yiyecek ve içecek adına bir Ģeyler bulundukça,
arak ve yeĢil çay sunulmaya devam edildikçe, tabaklar dolusu soğuk koyun eti ile etsuyu
ve ekmek karıĢımı ikram edildikçe benim bu misafirlerimden kurtulmama imkân yoktu.
ĠĢtahları tatmin olunamaz görünüyordu. Merv nüfusunun büyük bölümü yetersiz beslenmiĢ
izlenimi uyandırıyordu. Az sayıdaki üst düzey Han ve Kethüda dıĢında aralarında bir öğün
yemek fırsatını gönüllü kaçıracak kimse yoktu. AĢırı oburluk Türkmenlerin karakteristik
özelliklerinden biri olup, baĢkasının hesabından yiyip içme fikri oburluk arzularını
artırmaktadır. Bir günde bir düzine insanı besleyebilen bir yabancı, gayet uygun bir
yabancı idi”.149

O‟Donovan Türkmenlere daha çok doğrudan hakaret ederken, bazen de bir


Türkmendeki iyi kiĢilik özelliğini örnek göstererek bu erdemin diğerlerinde olmadığını
150
ifade ederek aĢağılamayı tercih eder. Açgözlülükleri yanında beleĢçiliklerindende
zaman zaman sözeder. Merv‟de bulunduğu sırada yanında getirdiği ve karaciğer
rahatsızlığına iyi gelen „‟kininin‟‟ büyük talep gördüğünü, bu maddenin Merv‟de bulunan
Yahudi tüccardan az bir ücrete temin edilebileceğini, ancak Mervlilerin bedava temin
edebilecekleri bir Ģeye ödeme yapmaya karĢı baĢa çıkılmaz bir önyargılarının
bulunduğundan sözeder.151 Yer yer de tamahkârlık ve oburlıkları ile birlikte
152
uyuĢukluklarından bahis açar. O‟Donovan Merv‟deki ikâmetgâhında misafirleri ile
yaĢadığı çileden bahsederken, zaman zaman misafirlerin eĢyalarını aĢırdıklarından Ģu
Ģekilde bahseder: “Misafirlerimin en kötüleri Mervliler arasında dahi “ogri” (hırsızlar)
olarak bilinen, Merv‟de dahi -eğer hırsızlığa aynı katılıkta bakılıyorsa- bir suçlu sınıfı
olarak telâkki edilip, misafirlerim arasında geniĢ ölçüde bulunan bir sınıf idi. Bu yerin daha
saygın sakinleri ile birlikte evime gelen bu kimseler, kaĢıklarımı ve bıçaklarımı aĢırıyor,
ben onlara bakmadığım vakitler heybelerimden Ģeker alıyor, hatta terliklerimi dahi
148
O‟Donovan, a.g.e., s. 393.
149
O‟Donovan, a.g.e., s.287.
150
O‟Donovan, a.g.e., s.337.
151
O‟Donovan,a.g.e., s. 388.
152
O‟Donovan,a.g.e., s.349.
43

çalıyorlardı. Ancak bunu yaptıklarını ima etsem, korkunç Ģekilde kızgın görünüyorlar,
aldığı Ģeyi geri vermesi yönünde uzak bir imaya dahi aynı kızgınlıkla mukabele
ediyorlardı.”153

Bu konuda, Merv‟de geçimini mektup yazmakla sağlayan Molla Baba isimli Ģahsa
Mervlilerin yalancı ve hırsız olduklarını söylediğini, Molla Baba‟nın cevaben, “Evet, biz
154
yalancı ve hırsızlarız, farkındayız ve üstelik bundan da utanmayız.” dediğini nakleder.
Yer yer de Ģekerlerinin misafirleri tarafından yağmalandığı bilgisine yer verir. 155

Göktepe müdafasında Ahal Tekelerinin komutanı olan Dıkma Serdar‟ın


Göktepe‟nin düĢüĢünden sonra Ruslara teslim olup St. Petersburg‟da kılıcını Rus Çarına
sunmasından bahisle “Türkmenler arasında daimi sadakat, milli sadakat olsa dahi, pek
nadir görülen bir iyi kiĢilik özelliği olup gerçekten de Serdarın kendi milletinin rütbelerini
156
terk etmesi haberi beni pek az ĢaĢırttı.” ifadelerini kullanmaktan geri durmaz. Öte
yandan yazar aynı eserde, Merv‟de yaĢadığını iddia ettiği bir hırsızlık vakası sonrasında
hırsızlığı yapan kimsenin toplumdan dıĢlandığını belirtir ve “Tekeler arasında eli kanlı
katillik ve soygunculuk bir yaĢam tarzı olarak kabul edilse de pazar tezgâhlarından bir
Ģeyler aĢırmak veya bir kiĢiden çalmak hoĢgörülmezdi.”157ifadelerini kullanır. Bir baĢka
158
yerde de yetiĢkinler arasında hırsızlığın nadir bir Ģey olduğunu, yolculuğu sırasında
Serahs‟ta konaklayan Sir Alexsandır Burnes ise “güven içinde uyuduklarını, çünkü
Türkmenlerin yağmacılıkla meĢgul olsa ve bunu örneği görülmemiĢ biçimde icra etseler de
sessizce hırsızlık yapmayacaklarını, bunun yapılarına uygun olmadığını” 159 ifade etmiĢtir.

XIX. yüzyılda Türkmen bölgesini ziyaret eden seyyahlar, Türkmenlerin


yabancılarla iletiĢime girmekten kaçındıklarını ve yabancıların, bilhassa Avrupalıların
içlerine girmelerini önlemek için azami gayret gösterdiklerini ifade ederler. Bir Macar
Yahudisi olan Herman Armin Vambery, “Gerçi bunlar halen Avrupalılarla iliĢkiden
kaçınıyor, onlardan birinin içlerine girmesini engellemek için binbir engel ve güçlük
çıkarmaktan geri durmuyorlardı.”160Ģeklinde ifade etmiĢtir. Burnes, kılık değiĢtirerek dahil

153
O‟Donovan, a.g.e., s.404-405.
154
O‟Donovan, a.g.e., s.408.
155
O‟Donovan, a.g.e., s.402.
156
O‟Donovan, a.g.e., s.163-164.
157
O‟Donovan,a.g.e., s.407.
158
O‟Donovan, a.g.e., s.167.
159
Burnes, Travels II, s.21.
160
Vambery, a.g.e. , s.30.
44

olduğu bir kervanla birlikte geçtiği Merv topraklarında iken, kervandan vergi talep eden
Türkmenlerden söz ederken “bunların hem Rusya‟ya yakınlıkları, hem de ülkelerini tehdit
eden Ġranlılara yardım ettiklerini bilmeleri dolayısıyla Türkistan‟daki bütün kabileler
arasında Avrupalılara en düĢmanca bakan kimseler olduğunu, Avrupa‟nın değiĢik ulusları
hakkında bir bilgi sahibi olmadıklarını, hepsini düĢman gördüklerini söylemektedir. 161

Muhammed Zahir Bigi, Türkmenlerin, göçebeliğin gereği olarak, yaĢlıları ve


gençlerinin iyi ata binip silâh kullandıklarını, cesur, hoĢ gönüllü, misafirperver, dürüst ve
zor durumlara tahammül gösterdiklerini ifade eder. 162

O‟Donovan‟a göre Merv Tekeleri bir iĢi hemen yapmak diye bir kavram bilmezler,
iĢlerinde acele etmezlerdi. Bunu “Gerçekten de bu insanlarda, bir iĢi derhal yapmaya karĢı
yenilmez bir muhalefet vardır.” 163sözleri ile açıklar. Ġlerde Merv Tekelerinin yaĢam tarzı
ile ilgili bölümde bu hususa değineceğiz. Bir yandan aynı yazar Mervlilerin
çalıĢkanlıklarından övgü dolu sözlerle bahseder. Merv‟e su sağlamak üzere inĢa edilmiĢ
Benti seddini iĢler vaziyette tutmak için Türkmenlerin vardiyalar halinde geceli gündüzlü
çalıĢmalarından etkilenmiĢ görünmektedir. Bu bendin amacı, bu noktanın kuzeyine doğru
olan büyük alanları yatay sulama kanalları ile sulamaktır. Suyun akıntısı muazzam olup,
büyük bir çaba dıĢında hiçbir Ģey bu dar çıkıĢın aĢağıdaki kanala eĢit olacak derecede su
tarafından geniĢletilmesini önleyemezdi. Bu noktanın yönetimi Türkmenlerin en iyi icra
kabiliyetlerine ihtiyaç duyar…. “Bunun için yapılan çağrılar karĢılık buluyordu ve bunu
görünce kendimi; benzer acil bir durumda yapılacak çağrıların da benzer bir istekli ve
yetenekle karĢılık bulacağını düĢünmekten kendimi alamıyorum”. Benti‟deki Bentın çalıĢır
durumda kalmasını sağlamak Ġhtiyar Han‟ın temel görevlerinden biridir. Çünkü butün
Merv halkının yiyeceği ve içeceği bu Benta bağlıdır. Bu bağlamda su götürmez kuvvet
icrası üst memur Kadcar Han‟ın eline teslim edilmiĢtir. Sürekli yüz kiĢi Bentda ve Bent
kapağında çalıĢır vaziyettedir. Sürekli, bütün enerjileri ile güçlü su akıntısı tarafından alıp
götürülen sıkıĢtırılmıĢ çalı-çırpıların yerine yenilerini koyarlar. Ben toprak yığınının
zirvesinde iken 12 adam bellerine kadar suyun içinde olaraktan yeni çalı-çırpı tomarlarını
yerlerine bağlıyor, diğerleri de bunların arkasından çalılara toprak tıkıyorlardı. Burası
ayrıldığım bölgeler gibi doğal sakinliğe sahip yerlerin ardından bir Avrupa‟lının zihnini
yenileyecek hareket sahası idi. Avrupalılar, bir doğulunun günlük yaĢamını uyuĢukça,
161
Burnes, Travels II, S.27.
162
Bigi, M. Z. (2005). Maveraünnehir’de Seyahat, haz.Ahmet Kanlıdere, Ġstanbul, Kitabevi yayınları, s.75.
163
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.433.
45

sakin, tatlı haĢhaĢ hayalleri ileumut ettiği Ģeyleri asla baĢaramaması olarak düĢünme
eğilimindedirler. Ancak ogün benim yaptığım gibi o, Murgab Nehri üzerinde kurulu
kükreyen bent kapağının yanındaki tepede oturup güneĢ tarafından bronzlaĢtırılmıĢ tenleri
ile istekli ve iyi Ģekilde görevlerini yapan bu kimseleri görselerdi, bu doğuluların uygun
Ģartlarda nelere kadir olduklarını takdir ederlerdi‟‟.164 Blocquaville‟de Türkmen kadınının
çalıĢkanlığını övmüĢ, diğer Müslüman ülkelerdeki kadınların miskinliğinin Türkmen
kadınında bulunmadığını belirtmiĢtir.165

19. yüzyılda Merv‟i ziyaret eden seyyahlar Mervlilerin misafirperverlikleri


konusunda hemfikirdirler. Gelen misafire kalacak yer sağlanır, yedirilip içirilir, misafir,
bulunduğu çadır sahibi tarafından güvende olması temin edilirdi.

O‟Donovan, Merv Tekelerinin hayvanlara aĢırı merhamet ve sevgi duyduklarını,


buna karĢın akında iken insanlara karĢı pek merhametli olamayabileceklerini
anlatmaktadır. Yanındaki Türkmenlerden birinin evcil hayvanlara gösterdiği sevgi ile ilgili
Ģöyle bir değerlendirme yapar: “Türkmenlerin her türden baĢıboĢ hayvanlara aĢırı
düĢkünlüğü ve bunlara gösterdikleri Ģefkatin aksine zaman zaman insanlara gösterdikleri
acımasızlık dikkate değerdir. Hayatını eyer üzerinde geçirmiĢ hizmetçilerimden biri
tarafından -ki kendisi ünlü bir akıncıdır- epeyce eğlendirildim. Antilopum için biriktirilmiĢ
bir taze yonca yığınının üstüne oturmuĢ, kendi kuyruğunun peĢine hızla koĢup daireler
çizen kedimi seyrederken sarsılarak gülmekteydi. SavaĢta iken en küçük tereddüt
etmeksizin kadın ve çocukları kesebilecek olan bu yaĢlı adam kendisine emanet edilmiĢ
hayvanlar için yiyecek ve barınak temin etmek için kendini sıkıntıya sokabilirdi.” 166

Son olarak Blocqueville, aralarında yaĢadığı Merv Tekeleri ile ilgili olarak
“Türkmen ilk bakıĢta mağrur, ciddi, sert görünmesine rağmen aslında neĢeli, kaygısız,
üzüntüsüz bazen de heyecanlı, coĢkun bir insandır. Türkmenler cesur ve akıllı bir
kavimdir.” dediğini aktaralım.167

Türkmenlerin fiziki görünümü ve kökenleri ile ilgili bilgiler, seyahatnamelerde


genellikle bir biri ile örtüĢse dahi karakterlerine dair değerlendirmelerin yer yer tamamen

164
O‟Donovan, a.g.e., s.184-185.
165
Blocquaville, a.g.e., s.75.
166
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.306-307.
167
Blocqueville, a.g.e, s.64.
46

farklı olduğu görülmektedir. Seyyahların, Türkmenlerin en Ģiddetle eleĢtirdikleri yanı, ilgili


tarihte bütün bölge unsurları tarafından icra edilen yağma ve çapul hareketleri iken,
ittifaken takdir ettikleri özellikleri, misafirperverlikleri olduğu görülüyor. Merv Tekelerine
hırsızlık, tembellik, aç gözlülük, tamahkârlık gibi sıfatlar yakıĢtıran O‟Donovan‟ın, aynı
eserinde verdiği örneklerin kendi yakıĢtırmaları ile çeliĢtiği anlaĢılmaktadır. Ayrıca
seyyahın oryantalist yaklaĢımı, Merv ahalisine yönelik bu düĢüncelerinin temelini teĢkil
ettiği kanaatindeyiz.
47

3. BÖLÜM

MERV ġEHRĠ ĠLE ĠLGĠLĠ HUSUSLAR

ġehir, tarihi olmaktan çok sosyolojik ve coğrafi bir kavramdır. Coğrafi tanımında
nüfus unsuru öne çıkmakta ise de, sosyolojik olarak Ģehir, fonksiyonlarıyla önem kazanır.
ġehrin en önemli iĢlevi, bir “idare yeri” olmasıdır. A. Toynbee‟ye göre ise Ģehir,
mensuplarının gıda ile ilgili üretim yapmadıkları bir iskan yeridir. Tuncer Baykara ise,
Türk tarihi için geçerli Ģehir tarifine, etrafının surla çevrili olması, Ģehirde bir pazarın
bulunması, Ģehirde idari yapılanmanın olması kıstaslarını getirir.

Farsça bir kelime olan Ģehir, hem bir iskân yerini, hem de bu iskân yerini besleyen
çevresini ifade eder. Ġkinci özelliği, bizi aynı zamanda Ģehrin ortaya çıkmasına imkân
veren coğrafyaya götürmektedir. Çünkü “Ģehir”, sakinlerinin gıda ile ilgili üretim
yapmadıkları yer olmakla birlikte, onun çevresinde baĢka insanlar gıda üretimi yapmakta,
onların üretimiyle o Ģehir halkı ve dolayısıyla Ģehir yaĢamaktadır.168

Bu ölçütlerle bakıldığında, incelediğimiz dönem Merv Ģehrinin bir Ģehir olduğunu


söylemek, sur unsuru ve gıda ile ilgili üretim yapmama kıstası dolayısıyla mümkün
görünmüyor. Bununla birlikte Ģehirde bir pazarın bulunuĢu, Ģehri idare eden bir yapının
varlığı, O‟Donovan‟a göre 500 bini aĢan nüfusu ile Ģehir özellikleri taĢımaktadır. Ġlgili
bölümde ayrıntılı olarak değineceğimiz gibi, Merv‟de etrafı surla çevrili alan olmakla
beraber, burası Baykara‟nın ifade ettiği gibi Ģehri koruma amacı ile inĢa edilmiĢ, Ģehri
çevreleyen bir alan değildi. Öte yandan nüfusu çeĢitli sebeplerle çoğalmıĢ yerleĢim yeri
anlamında kullanılan “kasaba”169 kelimesi de bizce XIX. yüzyıl Merv‟ini tanımlamaktan
uzaktır. Dönemde buradaki nüfus bir “kalabalık” olmaktan ziyade belli bir idari sistemi ve
idarecileri olan, tamamına yakını aynı kabileden, ordu teĢkil edebilip iç güvenlik teĢkilâtı
olan, karar ve yürütme mekanizmalarına sahip teĢkilâtlı bir yapı idi. Bu özellikleri ile XIX.
yüzyıl Merv‟ine Ģehir demenin daha uygun düĢeceği kanaatindeyiz. Merv‟de obalar,
birbirine bir veya iki mil uzaklıkta kurulu, 50 ilâ 200 çadırdan müteĢekkil yerleĢkelerdi.170

168
Baykara, T. “Sosyal Yapı ve ġehir Hayatı”, Yeni Türkiye Dergisi, 2002/45, s. 421-438.
169
Baykara, a.g.m.
170
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.120.
48

3.1. Türkmen Çadırı

XIX. yüzyılda Merv nüfusunun tamamına yakını oval çadırlardan oluĢan obalarda
ikâmet etmekteydi. Her ne kadar sabit ikâmetgâhlar da var ise de bu ikametgâhların Merv
Türkmenleri tarafından tercih edilmediği anlaĢılıyor. Geleneksel Türkmen ikâmetgâhları
olan bu çadırların soğuk ve sıcağa karĢı koruyucu nitelikleri, çabuk sökülüp
kurulabilmeleri ve çadırın malzemelerinin hafif olması nedeniyle göçebe yaĢama uygun
olması gibi sebepler, Türkmenlerin bu ikâmetgâhı tercih etmelerindeki baĢlıca sebepler
olmalıdır. “Ev”, “kirgâh” veya “kibitka” isimleri ile seyahatnamelerde karĢımıza çıkan
çadır, Merv toplumuna mahsus olmayıp pek çok göçebe ve yarı göçebe topluluklar
tarafından kullanılmaktaydı.

3.1.1. Çadırın ĠnĢası ve ġekli

XIX. yüzyılda Merv‟i ziyaret eden seyyahlar Merv Türkmenlerinin kendilerine has
bir çadırda yaĢadıklarını aktarırlar. Türkmen yerleĢkeleri çadırlardan oluĢur ve kısa sürede
kurulup taĢınabilir. O‟Donovan Türkmen çadırının kurulumu ve Ģekline iliĢkin ayrıntılı
malumat verir. Ona göre bu yapının Rusça adı “kibitka”, Kırgızca “aladjack”, Türkmence
171
ise “ev” dir. Kimi kaynaklarda Türkmenlerin çadır için “kir gâh” ismini kullandıkları
ifade olunmaktadır. 172 Normalde bu tip bir ikametgâhın 15 fit ve kubbe Ģeklindeki çatının
en yüksek noktadan yüksekliği 11-12 fittir. 6 fit civarında olan duvarları dikeydir. Bu
duvarlar çapları 1.5 inç olan, 45° yatay eğilmiĢ odunlardan inĢa edilmiĢ kafes Ģeklindedir.
Bu odunlar yaklaĢık 8 inç aralıklarla yerleĢtirilmiĢtir. Odunların bağlantı noktaları
delinerek kurutulmuĢ koyun bağırsağı ile birbirine bağlanmıĢlardır. Bir köy taĢındığı
zaman bu kafes iĢinin dört tarafı da sökülüp oldukça küçük bir alana sığdırılabilir ve
kolayca tek bir deve ile taĢınabilir. Bir ev inĢa edileceği vakit bu kafes iĢinin dört parçası
da en son haddine kadar açılıp dairesel biçimde yerleĢtirilir. Bunlar, birbirine örülmüĢ deve
yününden bağlarla sıkıca bağlanır. Kubbe Ģeklindeki çatı ise yaklaĢık olarak duvarları
oluĢturan çubuklar miktarında eğimli çubuktan imal edilir. Çubuklardan her birinin bir ucu
bu kafesin üst kısmına sıkıca bağlanırken diğer ucu da, çapı altı fit olan, araba tekerleğine
benzer, kubbenin tavanını oluĢturan daireye geçirilir. Yapıyı inĢa eden atlı veya yaya

171
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.139.
172
Burnes, Travels II, s.23 ; J.P. FERRĠER, Caravan Journeys and Wandering in Persia, Afghanistan,
Turkistan, and Beloochistan; with Historical Notices of the Contries Lyina Between Russia and India,
London, John Murray, 1856, s. 87.
49

kadınlar –ki bu iĢ daima kadınlar tarafından yapılır- bu araba tekerine benzeyen kısmı
gerekli yükseklikte kaldırarak kafes kısmının üstüne, açıklık kısmı ortaya gelecek Ģekilde
yerleĢtirirler. Kadınlardan üç ya da dördü aynı anda çubukların aĢağı kısmındaki
deliklerden, daha önce de bahsettiğim gibi ana yapıya bağlarlar. Sonuç olarak ortaya çıkan
devasa bir papağan kafesine benzer. Yatay kısmın dıĢarısı, eni boyu ile bir olan keçe ile
kaplanır. Bu keçenin dıĢı da yuvarlak biçimde kamıĢtan hasırla kapatılır. Bu ikincisi
kocaman baston gibi, altı fit kamıĢların yan yana dizilip yarım düzine deve yününden
mamul iple bağlanmasından imal edilmiĢtir. Bu kısım da akabinde bütün yapıyı sarıp her
iki taraftan da kapı deliklerine bağlanan bir dıĢ kemerle sağlamlaĢtırılır. Çatı sadece keçe
ile kaplanmıĢtır. Tepedeki boĢluk ise aynı maddeden mamul, kapının yanında duran bir
sopa ile kolayca açılıp kapanabilen bir baĢlıkla örtülmüĢtür. Açık havalarda bu boĢluk
daima açık tutulmuĢtur. Zira kapı dıĢında evin içine ıĢık ve havanın girebileceği, evden de
dumanın dıĢarı çıkabileceği baĢka bir delik yoktur. “Ev”de pencere yoktur. 173

O‟Donovan‟ınMerv‟de çadırın mutlaka kadınlar tarafından inĢa edildiğini


belirtmesi Türkiye Türkmenlerine dair bir geleneği akla getirmektedir. Günümüzde Güney
Anadolu Türkmenleri arasında da göçe karar verildiği zaman çadırları kaldırıp yükleme iĢi
kadının görevidir. Onların izni olmadan daha önceden hazırlanmıĢ çuvallara bir Ģey
konulması uygunsuz bulunur. Bu toplanma iĢleri, aĢiretlerinin en eski yasalarına göre
yapılır.174

Sir Alexander Burnes yolculuğu sırasında Merv yakınlarında tesadüf ettiği


Türkmen çadırlarının koni biçiminde, siyah çatılı taĢınabilir kulubeler olduğunu ve devasa
175
arı kovanına benzetilebileceklerini ifade etmiĢtir. Serahs‟ta davet edildiği bir çadırdan
bahsederken, çapının 25 fit olduğunu, yanlarının kafes iĢi örgü, çatının ise merkezi bir
çemberden ayrılan latalardan oluĢtuğunu ve ıĢığın içeriye bu çemberden girdiğini anlatır.
Misafir bulunduğu evin sahibinin kendisine, evin bir deve ile, içindeki eĢyaların bir baĢka
deve ile nakledilebileceğini söylediğini anlatır. 176

Mehmet Emin Efendi, Türkmen çadırının Ģeklinin, bir karpuzun ortadan


kesilmesine benzer bir Ģekli andırdığını söyler. ġemsiye Ģeklinde kolayca açılıp kapanır
173
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.139-140 ; Ferrier, a.g.e. , s.87
174
Bekir Yılbat, “XIX. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Türkmenistan Tarihi” Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Tarih (Genel Türk Tarihi) Ana Bilim Dalı, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2002. s.71.
175
Burnes, Travels II, s.23.
176
Burnes, Travels II, s.51.
50

tarzda bir kafes olduğunu, kafesin üstünde kıldan dokunmuĢ kalın keçelerin olduğunu,
tepesinde dumanın çıkması için yuvarlak bir deliğin bulunduğunu, bu deliği kapatan keçe
parçasının aĢağıdan bir ip vasıtasıyla kolaylıkla açılıp kapanabildiğini, çadırın kapısının
daima kıbleye baktığını ve ahalinin uyurken baĢlarını kıbleye yönelttiklerini aktarmaktadır.
177
Tepeden kafes çıtaları arasından bir insan boyu yüksekliğine kadar sarkan kalın bir
urgan, rüzgârın savurduğu keçeleri bir arada tutmaya yarardı. Urganın ucuna bazen bir
tahıl çuvalı veya baĢka bir ağırlık asılırdı. Rüzgâr çok Ģiddetli estiği zaman çadırı örten
keçeler sökülüp bir tarafta muhafaza edilirdi. 178 1860 larda çadırın iskeletini veya kafesini
179
teĢkil eden yaĢ ağaçlar 10-15 Teke tümenine satın alınabilmekte idi. Çadır yeni
kurulduğu vakit imalatında kullanılan keçeler henüz dumandan kararmadığı için bu çadıra
180
„‟ak ev‟‟ denir ve yeni evlenmiĢ çiftler için böyle bir çadır kurulurdu. Diğer bir çadır
türü ise „‟kara ev‟‟ denilen –adından da anlaĢılabileceği gibi- dumanla kararmıĢ çadırdır.
„‟Ak ev‟‟ özel öneme sahip misafirler için de kurulmaktaydı. 181

Merv tekelerinde her çadırda bir erkek, bir kadın, bazen iki kadın ve çocuklar
yaĢamaktaydı. Bir çadırda evlenmemiĢ birçok erkeğin bulunması normal kabul edilirdi.182
Yeni bir çadırın kurulması Türkmenler arasında bayram sevincine ve eğlencelere vesile
olurdu.183Bkz. Ek-1

3.1.2. Çadırın Ġç Dekorasyonu ve Çadırda Bulunan EĢyalar

O‟Donovan, çadırın içinin pek sade döĢendiğini anlatır. Elbette ki çadırın


dekorasyonu sahibinin mali durumu ile de ilgili olmalıdır. Ocak tepedeki açık kısmın tam
altında yer alır. Zeminin giriĢten uzak olan yeri “ketçe” ile, yani yaklaĢık bir inç
kalınlığında keçeyle örtülüdür. Bu keçenin üzerinde 6-7- fit uzunluğunda, 5-6- fit
geniĢliğinde, Türkmenlerin gündüz üzerinde oturup geceleri de üzerinde uyudukları
kilimler ötede beride seriliydi. O‟Donovan‟a göre Türkmenler yatak adında özel bir Ģey
bilmezlerdi. Kapının yakınındaki yarım daire, odun doğramak, yemek piĢirmek gibi ev
iĢlerinde kullanılmak üzere tamamen toprak zemindi. Çadırın duvarlarında her köĢesi 6 fit
olan, büyük, bir yanı Türkmen kadınları tarafından dokunan kilim iĢi ile kaplı deve
177
M.Emin Efendi, a.g.e., s.22.
178
Blocqueville, a.g.e.,s.47-48
179
Blocqueville, a.g.e., s.55.
180
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.412.
181
Marvin, a.g.e, s.97.
182
Blocqueville, a.g.e., s. 45.
183
Blocqueville, a.g.e., s. 47.
51

torbaları (heybe) asılıydı. Bir yerden baĢka bir yere taĢınırken bütün ev eĢyaları bu
torbaların içine yerleĢtirilip devenin sırtında taĢınır. BoĢ olduklarında ise resimli bir duvar
örtüsü iĢlevi görürlerdi.184 O‟Donovan, yaygın olmamakla birlikte Merv‟de ikâmeti
sırasında birkaç çadırda dört ayak üzerinde durup içerisinde kaba deve yününden bir ağ
bulunan, üzerine bir keçenin örtüldüğü kaba bir yatak gördüğünü söyler. Bir kutlama
sırasında Teke liderlerinden Aman Niyaz Han‟ın dayısı Murat Beg kendisine böyle bir
yatak hediye etmiĢtir. Bu yataklar Türkmenler tarafından “taht” olarak adlandırılmakla
birlikte nadir görülen eĢyalardandır.185Bir baĢka ev eĢyası üzerine konulan yorgan, yastık
ve kutuların topraktan uzak tutulması amacıyla üzerine depolandığı bir tür kaba
payandadır. O‟Donovan, Merv‟de gördüğü ilkel el değirmenini kendi Kelt atalarının
kullandığı değirmene benzetir. Değirmenin yanında ise “semaver” bulunuyordu. Çadırın
bir köĢesinde erkeğin kılıcı, silahı ve at eĢyaları asılıydı. Çatıda ve çatının tepesine yakın
bir noktada duman tarafından kurutulmuĢ, içi dıĢına getirilmiĢ bir çift kuzu yada keçi derisi
asılıydı. Bu derilerin boyun boĢluğuna gerilen 4 çubuk sayesinde burası geniĢ biçimde açık
tutulur, dumanın uğrattığı hava akımı ile öteye beriye sallanırlardı. Bu derilerle beraber
zaman zaman 4-5- inç bir patiskanın dikilip cep oluĢturması –ki Türkmenler buna „tarum‟
derler – eĢiğin üstünde at nalı çivilenmesi dekorasyondan çok kimi batıl inanç
uygulamalarıydı. 186 Burnes, ziyaret ettiği Serahs‟taki Türkmen çadırının zemininde kadife
görünümlü, en iyi cins kilimlerin serili olduğunu, duvarlarda da püsküllü kilimlerin asılı
olduğunu, çadırın bir yanında ailenin bayan üyelerinin eĢyalarını sakladıkları küçük bir
elbise dolabı, bunun üzerinde ise Türkmenlerin üstünde uyudukları yorganların dizili
olduklarını aktarır. Bu yorganlar değiĢik renklerde, pamuk ve ipek kumaĢlardan yapılmıĢtı.
Çatıdaki açıklıktan aĢağıya doğru farklı renklerde, dikkatlice imal edilmiĢ üç adet püskül
sarkmaktaydı.187

O‟Donovan, Merv‟de gördüğü su ibriklerini “oldukça büyük üst kısımlarından


tutamaklı” olarak tarif eder. Bu ibrikler “ev”in güneĢ almayan kısmına yerleĢtirilirlerdi.
GüneĢ gün boyunca yer değiĢtirdikçe onlarında yeri değiĢirdi. Öyle ki, bir kimse evin

184
O‟Donovan, Merv Oasis II. S.140.
185
O‟Donovani Merv Oasis II. S. 284.
186
O‟Donovan, Merv Oasis II. S. 140-141.
187
Burnes , Travels II. S. 51.
52

dıĢına çıkmadan bu ibriklerin ev içerisindeki konumuna bakarak zamanı anlayabilirdi.188


Bu ibriklerin bir tür zaman göstergesi görevi ifa ettikleri de düĢünülebilir.

Mervliler, Merv harabeleri civarında, ya da kazılarda buldukları çeĢitli ev eĢyalarını


da kullanmaktaydılar. O‟Donovan, Ahal Tekelilerin lideri Mahdum Kuli Han‟ın kardeli
Yusuf Han‟ın misafiriyken böyle bir lambaya tesadüf eder. Bronzdan yapılmıĢ olduğunu
tesbit eder. Lambanın boyu dört inç olup sehpasıyla kabı arasındaki boyun kısmının daha
uzun olması dıĢında eski Roma ve Yunan kazılarında bulunan sıradan bir antika lâmba
olduğunu aktarır. Bu lâmba oldukça zarar görmüĢ ve tahrip edilmiĢti.189 Vekil
Türkmenleri arasında Yunan tarzı toprak lâmbalara günlük kullanımda sık sık tesadüf
edilir. Muhtemelen onlarda harabeler menĢeliydi. Türkmenler arasında genel olarak
“çırağ” isimli oldukça farklı bir lâmba türü yaygındır. „Çırağ‟ kalınlığı bir inçin üçte biri,
uzunluğu bir fitin üçte ikisi, dibi sivri, üst tarafında dört kolu bulunan demir bir çubuk idi.
Bu dört kol kaba ve sığ bir kupayı tutuyordu. YaklaĢık dört inç kare olan bu kupanın
köĢelerinde kaba kumaĢtan bir ya da daha çok fitil vardı. Alev, yağ ve hayvansal yağ ile
besleniyordu. Ayağın sivri ucu zemin toprağına saplanıyor, bu Ģekilde fenerin ayakta
durması temin ediliyordu. 190 Türkmenlerin hayatında önemli yer tutan çay, yaklaĢık bir fit
yüksekliğinde bakır bir ibrikte demleniyordu. Her Türkmen yolculuğa çıktığı vakit yanında
beĢ inç çapında, dört inç derinliğinde, Çin porseleninden mamul çay fincanı da getirirdi.
Bu fincanın dıĢ kısmı beyaz, iç kısmı grimsi zeytin rengindeydi. O‟Donovan‟a göre bu
fincan Türkmenlerin evde kullandıkları, metal ya da ahĢap olmayan tek ev eĢyasıydı. Bu
fincanlar yarı küre biçiminde, uzun saplı bir tavaya benzeyen tuhaf bir deri kılıf içinde,
binicinin eğerinin yanında asılı vaziyette taĢınırdı. 191

Türkmenler yolculukları sırasında yanlarında götürecekleri suyu deri heybelerle


taĢırlardı. Bu deri genellikle içi dıĢına getirilmiĢ ve tıraĢ edilmiĢ koyun derisiydi. DıĢ
yüzeyi de atın hareketleriyle aĢınmaması için kaba bir deve yünü ağ ile örtülüydü. 192

188
O‟Donavan, Mer Oasis II. S. 306.
189
O‟Donovan , Mer Oasis, II. S. 264-265.
190
O‟Donovan, Merv Oasis, II. s. 265.
191
O‟Donovan, Merv Oasis, II. s. 311.
192
O‟Donovan, Merv Oasis, II. s. 439.
53

3.2. Türkmen Avulu

XIX. yüzyılda Mervliler seyyahlara göre yarı göçebe bir yaĢam sürmekte idiler. Her
ne kadar Merv‟de bir idari merkez var idi ise de, bu merkez de çadırlardan mürekkep olup,
taĢınabilirdi. Merv nüfusunun büyük çoğunluğu, kendi kabileleri ve tirelerine tahsis
edilmiĢ avullarda, ya da köylerde ikâmet etmekte, Murgab Nehrinden gelen su ile beslenen
sulama kanalları sayesinde tarım ve hayvancılık faaliyeti ile meĢgul olmakta idiler. Burnes,
dahil olduğu kervanla seyahat ederken, tesadüf ettiği bir Türkmen avulunu “oba” olarak
adlandırır. Bahsettiği yerleĢke, yüksekçe bir yerde geliĢigüzel kurulmuĢ 150 kadar çadırdan
oluĢuyordu. Obanın bir mil çevresinin çalılardan temizlenmiĢ olduğunu ve bu alanın askeri
193
ictima alanına benzediğini aktarır. Teke karakterinin belirgin bir özelliği de Ģehirlerde
ikamet etmekte sergiledikleri isteksizliktir. Merv‟in mevcut yerleĢimi „‟ev‟‟lerden oluĢan
köy kümelerinden ibaretti. Önceki Ģehirler olan Porsa Kala ve Serahs‟ın savunmaya
oldukça elveriĢli konumları dahi Tekelerin ikametgâhlarını oraya taĢımaları bağlamında
yeterince ikna edici bir sebep olarak görülmemiĢtir.194

Merv‟de avullar yaklaĢık olarak 50 ilâ 200 çadırdan oluĢmakta idi. Bu avulların
arasındaki mesafe bir – iki mil kadardı.195

Türkmen avulunda evler, kapıları birbirine bakar Ģekilde yan yana sıralanmıĢ,
kapıların önünde çeĢitli ev iĢleri ile uğraĢan veya basit, tahtadan yapılmıĢ „‟kalleon‟‟larını
tüttüren gruplar görülürdü. Önemli yerleĢkelerin çevreleri hırsızları sürülerden uzak tutmak
için genellikle kamıĢ çitlerle çevrili olurdu. YerleĢke 30, 100 veya 200 aileden oluĢuyor
olabilirdi.196Günbatımı sonrasında birkaç nöbetçi dikilir, birkaç çadırdan bir süre daha taĢ
değirmenin sesi iĢitilip, birkaç çadırdan mum ıĢığı görülebilir, ardından bütün kamp
uykuya dalardı. Obanın vahĢi ama sadık köpekleri yabancılara karĢı güvenliği temin
ederdi. 197

193
Burnes, Travels II, s. 23-24.
194
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.196
195
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.121.
196
Marvin, a.g.e. , s.97.
197
Marvin, a.g.e. , s.98-99.
54

3.3. Sabit Ġkametgâhlar

Mervliler, sabit ikametgâhlarda değil, yukarıda kaynaklara göre tarif ettiğimiz


çadırlarda yaĢarlardı. Sabit ikametgâhlarda yaĢamaya karĢı güçlü bir önyargıları vardı.
Merv‟in söz konusu zamandaki yerleĢimi „‟ev‟‟lerden oluĢan köy kümeleri Ģeklinde idi.
198
Fakat nadir de olsa Merv‟de sabit ikametgâhların da bulunduğunu görüyoruz.
O‟Donovan, Merv liderlerinden Aman Niyaz Han‟ın Merv‟den uzakta bulunan kır evinden
bahseder. Yapının fırınlanmamıĢ tuğla kullanarak inĢa edilmiĢ, dikdörtgen Ģeklinde, iki
katlı, uzunluğu 50, geniĢliği 20 fit, düz çatılı ve sarı kil ile sıvalı olduğunu söyler. Han‟ın
burada nadiren oturduğunu, KoĢud Han Kala‟daki evini tercih ettiğini, bu yapının daha çok
ambar olarak kullanıldığını aktarmıĢtır.199

O‟Donovan, Ahal Tekelerin lideri Mahdum Kuli Han‟ın kardeĢi Yusuf Han‟ın
obasını anlatırken, burada da taĢ bir yapıdan sözeder. Oldukça büyük olduğunu söylediği
ve kule olarak adlandırdığı bu yapı, kare Ģeklinde, bir kenarı yaklaĢık 25 fit, diğer kenarı
35 fit, fırınlanmamıĢ tuğladan mamul ve ince sarı kil ile sıvalı idi. Kabaca yontulmuĢ tahta
bir kapının örttüğü giriĢi, yakındaki Bayram Ali harabelerinden getirilmiĢ oval tuğlalarla
zemini döĢeli, dört dar mazgal deliği tarafından aydınlatılan geniĢ bir zemin katına
açılıyordu. Ġçerisi gün boyu sıcaklığı emen taĢ duvarlar nedeniyle oldukça sıcaktı. Bir
günlük sıcaklığı emen bu yapıya akĢamın serin rüzgârında at surdükten sonra giren kiĢi
sanki bir fırının içine adım atmıĢ gibi hissederdi. Binanın dıĢında bulunan kaba merdiven
üst kata ulaĢır. Burası kapının yanında bulunan dört büyük pencere ile
havalandırılmaktaydı. Üst katta esen rüzgâr nedeniyle sıcaklık gayet iyiydi. Bu odanın adı
„‟Bala-hane‟‟dir. Bu katın üstündeki alçak korkuluklu teras geceleri uyumak amacı ile
kullanılıyordu. O‟Donovan, bu yapının kaba tuğladan inĢa edilmiĢ ahır olduğunu söyler.
Bu kule, göçebe evlerinde yaĢamaya alıĢık olmayan ziyaretçileri için inĢa olunmuĢtu.200

Öte yandan Merv Yahudileri Türkmen çadırı yerine bütünüyle sabit ikametgâhı
tercih ederlerdi. O‟Donovan, Merv‟de ziyaret ettiği Yahudi yerleĢkesi hakkında bilgi verir.
Bu yerleĢkeyi oluĢturan evler, Teke çadırlarının aksine sabit ikametgâhlardır, kule
biçiminde ve fırınlanmıĢ tuğladan inĢa edilen bu yerleĢkedeki evlerin dıĢının ince sarı kil
ile sıvanmıĢ olması yerleĢkeye sanki surlarla kaplıymıĢ görüntüsü vermekteydi. YerleĢkede

198
O‟Donovan,Merv Oasis II, s.168.
199
O‟Donovan, Oasis II s.308-309.
200
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.259-260.
55

sadece Yahudilerden değildi, burada Ġran sınırından sürülüp Tekelerin arasına yerleĢtirilen
Kürtler de ikamet ediyordu.201

Murgab Bentı yakınlarında kurmuĢ oldukları yerleĢim yeri, Benti, yaklaĢık 700
evden ibaretti. Diğer köyler tarımsal sulama kanallarının arasına yayılmıĢ olduğu halde hiç
biri de müreffeh günlerinde anıldığı ismi ile „‟Dünya‟nın Kraliçesi‟‟nin, tarihi Merv
Ģehri‟nin selefleri olma yönünde bir iddiada bulunamazdı. Merv yakınlarındaki Porsa Kala,
bir Ģehirden çok herhangi bir Teke yerleĢkesi biçiminde olup, muhtemelen 12.000 kadar
nüfusu vardı.202

3.4. Merv’de Bulunan Harabeler

Uçsuz bucaksız çöl içerisinde bir vaha olan Merv, çok eski devirlerden beri
yerleĢim alanı olagelmiĢtir. Bunun için vahada yerleĢik kültürlere ait pek çok yapı ve Ģehir
harabesi bulunmaktadır. ġehirdeki ilk yerleĢim vahanın kuzeyinde, Murgab Nehri‟nin
neĢet edip kullanımının kolay olduğu alanda, erken Bronz Çağında (M.Ö-2500-1200) tesis
olunmuĢtur. Daha geliĢmiĢ sulama kanallarının oluĢturulması ile Erken Demir Çağında
vahanın güneyine doğru bir dizi Ģehir kurulmuĢtur. M.Ö 500 yılında kurulmuĢ olan tarihi
kent merkezi, doğuya giden yollardan daha çok faydalanmak üzere vahanın doğusuna
taĢınmıĢtır. Bu alanda kurulu Ģehirler birbirine bitiĢik, etrafı surlarla çevrili ve birbirinin
ardına kurulmuĢ dört Ģehirden oluĢur. Bu Ģehirler yaklaĢık 1200 hektarlık bir alanı kapsar.
Bu Ģehirlerden en eskisi olan Erk Kala‟nın yazılı kaynaklarda, bir Pers Kralı olan
“Ahamenit” döneminde (M.Ö. 519-331) olduğu bildirilmiĢtir. Vaha Büyük Ġskender‟in
Ġmparatorluğunun da bir parçasını teĢkil eder ve bu Helenistik Ģehrin Onun tarafından
kurulduğunu iddia eden yazarlar vardır. Bu iddiaya göre, Ġskender, Orta Asya‟ya
girdiğinde yerleĢik hayat vardı, fakat Ģehir yoktu, dolayısıyla Merv‟i inĢa edenler
Yunanlılar olmalıdır düĢüncesindedir.203 Bir baĢka görüĢe göre Büyük Ġskender, M.Ö. IV.
asırda Ģimdiki Türkmenistan‟ın sınırları içine girip Margiana‟yı iĢgal ettiği sırada surlarla
çevrili Ģehirler mevcuttu. Merv‟de en azından Erk Kale mevcut idi.204Bazı Ġslâm
kaynaklarına göre bu kalenin ilk banisi Turan ve Ġran‟ın ortak efsanevi hükümdarı
Tahmûras, KaĢgari‟ye göre ise Türk Hakan‟ı Alp Er Tunga‟dır. Kerpiçten dairevi
201
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.152.
202
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.168-196.
203
Mamedov, M.A. -Muradov, R.G. ,Arhitektura Türkmenistanai Karatkaya I. Ġstoriya, Moskova 1998, 13;
Türkler ans.III,s.133.
204
Pugaçenko, G.A. , Köne Marı, AĢgabad, 1960, s.6.
56

biçimdeki sur duvarları ile yirmi hektarlık bir alanı kuĢatan kalede yapılan kazılar
sonucunda saray, tapınak ve ev temelleri ortaya çıkarılmıĢtır. Tarihi milâttan önce VI-V.
yüzyıllara kadar uzanan bu kalıntıların, araĢtırmalar ilerledikçe daha geriye gitmesi
mümkündür.205ġehir, ardından Margiana Antiochia ismi ile tanınan Selevkos Ġmparatoru
Antiochus I. Soter (M.Ö.281-261) tarafından yeni inĢa edilen Erk Kala, Gyaur Kala (Gâvur
Kala) Ģehriyle birleĢtirilmiĢtir. Bu Ģehir, Parfiyalılar ve Sasaniler periyodundan erkân
Ġslâmi döneme kadar, 1500 yıl boyunca kullanılmıĢ, 8-10 yüzyıllar arası Ģehir, endüstriyel
alan olarak kullanılmakla beraber bu devirden sonra da merkezi cami, 11-12 asırlara kadar
kullanılmaya devam etmiĢtir. Gâvur Kala‟nın çöküĢü ile beraber bu Ģehrin batısına kurulan
bir Orta Çağ Ģehri, Ģehir merkezi haline gelir. Orta Çağ kaynaklarına göre bu Ģehir II.
yüzyılda Sultan Melih ġah (1072-1092) tarafından surla çevrilirken, Ģehrin kuzey ve
güneydeki kısımları Sultan Sencer (1118-1157) tarafından surla kapatılmıĢtır. Bu Ģehir
Büyük Selçuklu Devleti‟nin (11-13.yüzyıllar) baĢkenti ve 600 hektardan büyük alanı ile
zamanın en önemli Ģehirlerinden biri idi. Kütüphaneleri ile ünlü olan Ģehir, gökbilimci ve
Ģair olan Ömer Hayyam ve coğrafyacı Yakut- El Hamevi‟nin de aralarında bulunduğu,
Ġslâm dünyasından pek çok bilgini cezp edip kendine çeker.206 Bu Ģehir 1905‟te Arslan
Argun, 1153‟te Oğuzlar tarafından istilâ edilse de her seferinde tamir edilmiĢtir.207ġehrin
parlak dönemi, Moğolların Ģehri iĢgal edip tahrip etmesi ile (M.S. 1221-1222) son
bulmuĢtur. Orta Çağ kaynaklarına göre Moğollar, Ģehir nüfusunu katledip karmaĢık sulama
sistemini yıkmıĢlar, bu durum Merv‟in bir süre için ıssız kalmasına neden olmuĢtur. Fakat
bu bilgiler abartılı olmalıdır, zira her ne kadar Moğol döneminde azalmıĢsa dahi hayatın
devam ettiğine dair kanıtlar vardır. Daha sonra bu alanın güneyinde ġah Ruh (1408-1447)
tarafından yeni bir yerleĢim yeri inĢa edilmiĢtir –ki günümüzde burası Abdullah Han Kala
olarak bilinmektedir. Bu Ģehrin küçük boyutu Merv‟in o zamanda öneminin azalmasını
yansıtmaktadır. 18. yüzyılda nüfus artıĢı Abdullah Han Kala‟nın geniĢlemesine yol açmıĢ,
oluĢturulan yeni Ģehir –ki Bayram Ali Han Kala, veya (Bayram Ali) ismi ile bilinir-
günümüzde büyük ölçüde yıkılmıĢtır.208Bkz.Ek 2-

205
Sayan, Y. (2004). Merv, Ġslâm Ansiklopedisi, C.29, Ankara, s.223.
206
Nomination of Properties for Inclusion on the Unesco World Heritage List Cultural Heritage, Nomination
of Merv, The Adjacent Walled City Sites, the Bronze and Early Iron Age Cities in the North and the
Monuments in the Oasis, Ministry of Culture, Goverment of the Republic of Turkmenistan, 1998.
207
Sayan, Y. (2004). Merv, Ġslâm Ansiklopedisi, C.29, Ankara, s.223.
208
Nomination of Properties for Ġnclusion on the Unesco World Heritage List Cultural Heritage, Nomination
of Merv, The Adjacent Walled City Sites, the Bronze and Early Iron Age Cities in the North and the
Monuments in the Oasis, Ministry of Culture, Goverment of the Republic of Turkmenistan, 1998.
57

Yukarıda adı geçen Ģehirler içinde ve bu Ģehirler dıĢında olmak üzere Merv
vahasında pek çok harabe halinde yapı bulunmaktadır. Biz bu yapıları tarif ederken büyük
ölçüde incelediğimiz seyahatnamelere bağlı kalmaya gayret göstereceğiz.

3.4.1.Gâvur Kala Harabeleri

Erk Kala‟nın güney istikametinde ilk defa Selefkoslar tarafındaniskân edilen ve


sonraki dönemlerde de oturulmuĢ olan Gâvur Kala, merkezinde hükümet binalarının
bulunduğu, etrafı dörtgene yakın kerpiç sur duvarlarıyla çevrili bir yerleĢim yeridir.
Sasaniler ve erken Ġslâm devirlerinde Ģehir, burası ve civarındaki meskûn mahalden ibaret
iken Ebu Muslim-i Horosani döneminde batıya doğru taĢarak büyümüĢ ve Macan Ark‟ı
üzerinde yapılar, bu arada bir cami ile Darul-Ġmare bina edilmiĢti. X. yüzyılda Merv‟i
Horasan‟ın en güzel Ģehri olarak nitelendiren ve temizliğinden özellikle söz eden Ġstahri,
Ģehrin içinden geçen Razik ve Macan kanallarının kıyısı boyunca köĢklerin dizildiğini,
yapıların balçıktan kurulduğunu ve Ģehirde Cuma namazının kılındığı üç caminin mevcut
olduğunu kaydeder. Bunlardan Benimahan adı verilen eski cami ilk fetihler devrinden
kalmıĢtı. Ġkinci cami Ģehir kapısı yanında yer alıyordu. Ebu Müslim‟in inĢa ettirdiği üçüncü
cami de Macan Kanalı kıyısında ve hükümet konağının arkasında bulunuyordu.209

XIX. yüzyıl Merv‟i ziyaret eden seyyahlar arasında harabeler hakkında en kapsamlı
bilgiyi O‟Donovan verir. Eserinde harabelerin konumu ve kimi yapılar hakkında epeyce
bilgi vardır. Ġsteği üzerine bir grup Teke lideri ile bu harabeleri ziyaret etmiĢtir. “Bayram
Ali‟nin doğu yakası ile Gâvur Kala‟nın batı yakasını sığ bir vadi bölüyordu. Burayı
çevreleyen büyük toprak tabyalar, boyut ve inĢa ediliĢ Ģekli itibarı ile Ģu anda inĢa
edilmekte olan KoĢud Han Kala‟ya benziyordu. GörünüĢe göre yeni yapılan tabyalar da
bundan kopyalanarak inĢa edilmekteydi. Uzakta bulunan bu eski Ģehrin tabyaları büyük
tren yolu toprak setini çok andırmakta idi. Her ne kadar üzerine inĢa etmiĢ oldukları zemin,
kuzeye gittikçe yükseliyorsa da surların zirve seviyesi her yerde aynı idi. Sonunda güney
hattı kuzeye doğru uzanmakta olan hattan çok daha yüksektir. Güneydoğu köĢesinde
tabyalar en az 60 fit yüksekliğindedir. Dolambaçlı yolda atlarımızı dörtnala sürerek zirveye
ulaĢmayı baĢardık. Burada bozkırın kimi dindar insanlarının “türbe”leri inĢa edilmiĢ ve
bunların yanında, ucunda bayrak gibi dalgalanan bir parça keten bezi bulunan direk de
dikilmiĢti. Duvarlar tahminen doğudan batıya 850 yard, kuzeyden güneye ise 650 yard

209
Sayan, Y. (2004). Merv, Ġslâm Ansiklopedisi, C.29, Ankara, s.223.
58

uzunluğunda bir dikdörtgen alanı teĢkil etmekteydi. Hemen altımızda nerede ise surların
bütün güneybatı kısmını kaplayan ve görünüĢe göre burada yaĢayanların ihtiyaçlarını
karĢılamak üzere biriktirilmiĢ suyu ihtiva etmiĢ olan küçük bir göl vardı. Tabyaların
kuzeybatı ucuna yakın yerdeki boĢluktan bir kapalı alana giren tarımsal sulama akıntısının
yatağının izleri halen açıkça görülmekte idi. Bu akıntının, Ģimdiki Kazaklı isimli Sarık
Bentından bir günlük yolculuk mesafesi ötede bulunan, Murgab üzerindeki tarihi Bent
Benti Sultan‟dan geldiği yönünde bilgilendirildim.”

Gâvur Kala‟nın nerede ise tam merkezinde, zirvesinde duvar ve kale kalıntıları
bulunan bir höyük vardır. Burası eskiden muhtemelen bir saray veya bir tür savunma yapısı
olarak kullanılmıĢtı. Dünyanın bu kısmındaki tarihi Ģehirlerin hepsinde incelemelerim
sonucunda Ģahit olduğum gibi burada da “arg” ya da hisar Ģehrin kuzeydoğu köĢesinde
bulunup kare Ģeklindedir ve bu karenin kuzey ve doğu duvarları ana tabyalarla ortaktır. Bu,
sur benzeri yapının iç bölgesi veya ağır silâh siperleri merkezindeki höyüğün bulunduğu
zeminden epey yukardadır. Önce güney yönüne, sonra doğu yönüne son olarak da kuzey
yönüne giderek tabyaların etrafında tam bir tur attım. Kuzey kısmının ortalarına doğru üst
korkuluk duvarına ait kimi duvar kalıntılarına rastlanabilse de bunların büyük toprak
tabyanın inĢa tarihinden çok sonra inĢa edilmiĢ olduklarını söyleyebilirim. Surların
içerisinde bütün olan çok miktarda kırık fayans, toprak kap parçaları ile dolu idi. Bu
parçaların birçoğunda güzel, parlak renkler görülebiliyordu. Bir tek tane bile herhangi bir
türden zarar görmemiĢ bütün halde malzemeye rastlamadım.

Bu tarihi Ģehrin surları üzerinden hafifçe dalgalı zemin üzerini tamamen kaplamıĢ
ılgın bitkisi ile bozkıra serpiĢtirilmiĢ kimi eski duvar izleri görülüyordu. Gâvur Kala Ģehri,
halen kalıntıları bulunan üç Ģehirden en eskisi ve Ģüphesiz ki buraya dikilen en eski surla
çevriliydi.210

O‟Donovan‟ın tarifinde, bu Ģehrin kapsadığı ve Gâvur Kala‟dan eski olan Erk


Kala‟dan söz edilmemektedir. Ġlk yerleĢke Ġskender‟in generallerinden Selevkos‟un oğlu
Antioclus ve Baktriya‟lı prenses Apama‟ya atfedilmiĢtir. Onun Orta Asya satraplıklarını
211
birleĢtirmek ve geliĢtirmek için gösterdiği çabalar neticesinde Merv vahası veya

210
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.244-245.
211
Persler bugünki Ġran devletine hakim olan eski toplumlardan biridir. Dünyanın en uzun hüküm süren
devletidir. Pers Ġmparatorluğu'nun baĢkenti Persopolis'di. BaĢkent Persopolis'e bağlı her bir idari bölgeye,
59

Margiana (daha evvel Erk Kala‟daki Ahamenit yerleĢkesi Margiana‟da Büyük Ġskender
tarafından Ġskenderiye‟ye dönüĢtürülmüĢtü) yeni Ģehirle birleĢti. ġimdi Gâvur Kala olarak
adlandırılan bu alan devasa, fırınlanmamıĢ tuğladan surları olan ve çaprazlama uzunluğu
1500 metre olan, her bir köĢesinde bir burçla tahkim edilmiĢ bir yerdir. Surların içinde iki
ana cadde Ģehrin merkezinden geçip Ģehirdeki dört kapıyı bağlar.212

ġehrin kralı vahanın verimliliğinden o kadar etkilenmiĢ, onu, o vakitlerde vuku


bulmuĢ olan bir göçebe istilâsından koruma adına öylesine endiĢe duymuĢtur ki Ģehrin 250
km. (1500 stadia) çevresinin sur ile çevrilmesi emrini vermiĢtir. Üzerinde kuleler bulunan
ve sıkıĢtırılmıĢ hafif topraktan imal edilmiĢ bu savunma duvarlarına ait kısımlar vahanın
kuzey kısımlarında keĢfedilmiĢtir.213Gâvur Kala‟nın ortasında bulunan ve Erk Kala olarak
bilinen devasa kale kabaca milâttan önce ikinci yüzyıla tarihlendirilmiĢtir ve muhtemelen
Carrhae savaĢından214 sonra Margiana‟ya sürgün edilen Roma‟lı askerler tarafından
yeniden inĢa edilmiĢtir.215Bkz.Ek3- Bkz. Ek 4 –

3.4.2. Sultan Kala Harabeleri

Sultan Kala, Razik kanalının karĢısında, Gâvur Kala Ģehrinin batısında kuruludur.
KuruluĢu Macan kanalı çevresinde varoĢ yerleĢimi ile baĢlar. YavaĢ yavaĢ Ģehir merkezi
bu yeni alana taĢınmıĢ, Gâvur Kala ise merkezindeki cami ve sınai alanlar dıĢında büyük
ölçüde terk edilmiĢtir. Orta Çağ kaynaklarına göre Ģehrin çevresi II. yüzyılda Sultan
MelikĢah zamanında (1072-1092) surlarla çevrilirken kuzey ve güneydeki yerleĢkelerin
çevresi, Ģehrin ortasında devasa bir anıt mezarı bulunan Sultan Sencer tarafından surlarla
kapatılmıĢtır. ġehrin boyutu hemen hemen Gâvur Kala Ģehri ile aynıdır ve 4 km² kadardır.
Ancak kuzey ve güneyde bulunan devasa Ģehir dıĢındaki alanlar da 2-3 km² dir.216 ġehrin
önceki yerleĢkenin batısında kurulması o bölgede bulunan ve özenle inĢa edilmiĢ su
kanalları ve kırsal yerleĢim gibidir. ġehrin merkezinde bulunan Sultan Sencer‟ın kabri iki

eyalete Satraplık adı verilirdi. Pers imparatorluğu mutlakiyetle yönetilmiĢtir. Pershükümdarının yetkileri
sınırsız olup istekleri kanun niteliği taĢımıĢtır. Ülke satraplık adı verilen eyaletlere bölünmüĢtür
212
Sobti, M. P. (2005). Urban Metamorphosis and Change in Central Asian Cities after the Arab Invasions,
YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Georgia Institute of Technology, Atlanta, s.255.
213
Dani, A. ve Bernard, P. (1994). Alexander and His Successors in Central Asia, in History of Civilizations
of Central Asia, Vol.II, ,s.91.
214
Carrhae savaşı ya da Carrhae Bozgunu, MÖ 53 yılında, Carrhae Ģehri yakınlarında (Ģimdiki Harran)
Roma Cumhuriyeti adına Romalı generalCrassus ve Part Ġmparatorluğu adına Spahbod ("General") Surena
arasında yapılan savaĢ. SavaĢın sonucu, Partlar adına mutlak bir zafer olmuĢtur.
215
Frumkin, G. (1963). Archenlogy in Sovyet Central Asia, I-VIIC Cent XIV/I, s.66.
216
Hermann, G. The, Archaeological Park “Ancient Merv” Türkmenistan Draft Five Year Management
Plan, Head of the Unesco Office Tashkent,ty, s.4-5.
60

kesiĢen caddenin orta yerindedir. Bu caddeler Ģehir kapılarına devam ederken Ģehri kabaca
dört eĢit parçaya bölerler. 1157‟de ölen Sultan Sencer‟ın kabri, daha hayatta iken inĢa
edilmiĢ ve ReĢidüddin‟e göre 13. yüzyılın sonunda dahi Ġslâm dünyasındaki en yüksek
bina olarak görülmekte idi. Bkz.Ek-5

Sencer, aynı zamanda Ģehrin etrafını da surla çevirmeye baĢlamıĢ fakat bu iĢ


MelikĢah tarafından tamamlanmıĢtır. Sultan Kala‟nın kuzeydoğu köĢesinde ġehriyar Ark
isminde bir hisar bulunur, Ģehirden duvarlarla ayrılmıĢtır.Bu yapının kullanılıĢ amacı
hakkında bilgi sahibi değiliz. Merv, Selçuklu baĢkenti olmakla refaha kavuĢmuĢ fakat bu
çok uzun sürmemiĢtir. ġehir 1221‟de Moğol istilâsı ile nerede ise bütünüyle yıkılmıĢ,
Ģehirde yaĢayan 100.000 kiĢi öldürülmüĢtür. 1200‟lü yıllarda yaĢamıĢ olup Merv‟in Moğol
istilâsına uğramadan hemen önceki dönemi hakkındaki tek kaynak olan, Yakut El-Hamavi,
Merv‟in tek duvarla çevrili iki camisi bulunduğunu, camilerden birinin Hanefilere,
diğerinin ġafiilere ait olduğunu aktarır. Kendisi Merv‟de üç yıl yaĢayıp, coğrafi sözlüğü
için bilgi toplamıĢtır. Zira Merv kütüphaneleri Orta Çağ‟da bütün dünyada ünlü idi. Moğol
ordularının yaklaĢması ile Yakut, selâmeti Musul‟a gitmekte bulmuĢ, kütüphaneler de
alevlerin kurbanı olmuĢtur. Ġbn El-Athir‟in aktardığına göre, kamu kuruluĢları ve camilerin
çoğu gibi Sultan Sencer‟in kabri de ateĢe verilmiĢ, eski dönemleri karakterize eden Bent ve
su yolları da yıkılıp tahrip edilmiĢti. Bu durum Merv‟in ıssız bir bataklık olmasına yol
açmıĢ, 14. yüzyılda buradan geçen Ġbn-i Batuta Ģehrin halen büyük bir harabe olduğunu
bildirmiĢtir.217

O‟Donovan Merv‟deki ikameti sırasında Sultan Kala‟yıda ziyaret edip kimi tasvir
ve değerlendirmeler aktarmıĢtır. O‟Donovan‟ın tarifindeki harabelerle günümüz
yazarlarının tariflerini eĢleĢtirmek zordur. O‟Donovan, Sultan Kala‟nın kuzeyinde Ġskender
Kala isimli bir Ģehir harabesinden sözeder, Sultan Kala‟yı incelemeye o yönden
baĢlamıĢtır. Sultan Kala‟yı her tarafı yaklaĢık 600 yard olan, iyi durumda surla çevrili, her
yanında birçok yanal kule inĢa edilmiĢ, dıĢında ikinci bir dıĢ tabya bulunan dört köĢeli
devasa bir kapalı alan olarak tarif eder. “Buranın 1221‟de Cengiz Han‟ın oğlu Tuluy
tarafından yıkıldığı söyleniyordu, ancak en azından surlu duvarlar daha sonraki
dönemlerde de kullanılmıĢ olmalı idi, zira yanal kulelerin köĢelerinde topçu mazgal
delikleri vardı. Yapının 4 kapısı, surların da bilhassa alt kısımlarında bolca kullanılmıĢ olan
fırınlanmıĢ tuğladan mamül, devasa kulelerle tahkim edilmiĢti. Kuzeyden güneye ve

217
Sobti, a.g.e., s.259-260.
61

doğudan batıya gidip, birbirini kesen iki büyük yolun tam ortasında bulunan Sultan
Sencer‟in anıt mezarı haricinde evvelce binaların bulunduğu bu yerde Ģimdi taĢ üstüne taĢ
görmek mümkün değildi. Bkz.Ek-6-

“Bu yerin nasıl bu kadar harabe haline getirilebileceği kafa karıĢtırıcı idi. Bütün
çevrede 4-5 ayak derinliğinde çukurlar kazılmıĢtı. Bana bu çukurların hazine avcısı
tarafından kazıldığını, buradan bir kervan geçip de kervandakilerin tesadüfen bir kap altın
veya mücevher bulmak umuduyla böyle bir çukur kazıp Ģansını denemesi durumunu
nadiren gerçekleĢtiğini anlattılar. Yusuf Han, zaman zaman burada bol miktarda tarihi para
ve kaplar dolusu değerli maden bulunduğu konusunda beni temin etti. Yapının bütünüyle
harap edilmesi ve malzemelerin ters yüz edilip civara saçılmıĢ olması muhtemelen bu
süreğen kazılardan kaynaklanmıĢtır. Üstelik görünüĢe göre ev yapımında kullanılan
malzemelerde buradan taĢınıp yakındaki Ģehir olan Bayram Ali‟nin inĢasında kullanılmıĢtı.
Doğulular, eskiden Ģehir olan bir yerde yeniden Ģehir kurmama yönünde bir batıl inanca
sahip görünüyor. Zeminde sadece çanak çömlek ve tuğla kırıntıları saçılmıĢ olan daha eski
Ģehrin malzemeleri de inanıyorum ki kendisini takip eden Sultan Sencer Ģehrinin inĢasında
kullanılmak üzere buraya nakledilmiĢtir. Aynı Ģekilde son adı geçen Ģehir yıkıldığında da
malzemeleri daha modern bir Ģehrin inĢası için kullanılmıĢtır. Bayram Ali Ģehrinde halen
yapıların izleri görülebilmekte ve yapı malzemeleri büyük yığınlar halinde etrafa saçılmıĢ
durumdadır. Zira daha sonraki dönemlerde bu bölgede baĢka bir Ģehir inĢa edilmediği için
harabelerin enkazı bir yere nakledilmemiĢtir”.218Bkz. EK -7-

1800‟lü yılların sonlarında, Rus iĢgali sırasında harabeleri gören William Eleroy
Curtis harabelerin o vakitteki görünüm ve durumlarıyla ilgili bir kısım bilgiler verir. Ünlü
Ģehirlerin kurulup refaha eriĢtiği ve ardından yıkıldığı yirmi ile kırk mil kare arasındaki
yıkık duvarlarla sıkıca örtülü bu alanda bir tek mükemmel bina dahi yoktur. Fakat birçok
azametli kubbe ve birçok duvar esas Ģekliyle durmaktadır. Gâvur Kala diye adlandırılan ilk
Ģehrin ya da bizim hakkında bir Ģey bildiğimiz ilk Ģehir bilinmeyen bir tarihte Ġranlı
AteĢperest Zoroaster tarafından kurulduğuna inanılmaktadır. Ġkincisinin Ġskender
(Türkmenlerin Ġskender‟e verdikleri isim) tarafından, Hindistan‟dan dönüĢte yıkmıĢ olduğu
birincisinin harabeleri üstüne M.Ö. 328‟de kurulmuĢ olduğu söylenir. Üçüncü Ģehir Alp
Arslan‟a, yani “Büyük Arslan‟a” atfedilmiĢ olup 13. yüzyılda Cengiz Han ve onun Moğol

218
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 250-251.
62

219
sürüleri tarafından yıkılmıĢtır. Alp Arslan‟ın kabri kısmen korunmuĢ vaziyette halen
ayaktadır. Cengiz Han‟ın üzerinde yazdırmıĢ olduğu söylenen fakat henüz bulunamamıĢ
olan kitabede Ģöyle yazmaktadır; “Siz bütün Alp Arslan‟ın ihtiĢamını görenler cennete
yükseldiniz. Buraya, Merv‟e geldiniz ve onun kumlara gömüldüğünü gördünüz.”

Sencer‟in türbesi M.S. 1100‟de inĢa edilmiĢ olup zemininden kubbesinin tavanına
kadar olan yüksekliği 110 fit, Ġran fayansı ile kaplanmıĢ tuğladan inĢa edilmiĢtir.
Porselenlerin renkleri büyük ölçüde muhafaza olunmuĢ, mavi renkleri yüzyıllar
solduramamıĢtır. Firizlerde “Truva duvarı” olarak bilinen ortak deseni kullanılması tuhaf
özelliklerden biridir. Harabeler arasında dünyanın en büyük camisini inĢa etmeye yetecek
kadar Ġran fayansı bulunmaktadır. Bunlar zamanla hem çok popüler hemde çok pahalı
olmalılar, zira o günlerde onları oraya getirmenin deve sırtı haricinde bir yolu yoktu.”

Han ve sultanların kendi türbelerini inĢa etmeleri bir adet idi. Bu konuda ardıĢık
kuĢaklar arasında büyük bir rekabet vardı. Bu gururlu ve kararlı insanlara isimlerini
unutulmaktan kurtarmak için göstermiĢ oldukları çaba bu çağın hayranlığını çekmektedir.

“Bu yapılara Türkmen hacılar ve Rus yetkililerin mümkün ise engellemeleri


gereken diğer ziyaretçiler tarafından büyük bir zarar verilmiĢtir. Güzel bir mimariye sahip
olan türbe vandallar tarafından yıkılmıĢ, nerede bir fayans duvardan sökülebiliyor ise
sökülüp götürülmüĢtür. Eski bir yazar Merv‟de Ġran dağlarından gelen suyla ikmal eden bir
su deposuna atıfta bulunsa da buna dair hiçbir iz bulunamamıĢtır. Su kemerleri ve kanallar
halen görülebilmekte ve bir kısmı halen kullanımdadır, ancak su deposu kaybolmuĢtur. 220

3.4.3. Ġskender Kala Harabeleri

Selçuklu baĢkenti Sultan Kala‟nın kuzey bölümündeki surla çevrili alan bu adla
anılmaktaydı. O‟Donovan harabe Ģehirleri ziyaretinde bu alanı da ziyaret ve tarif etmiĢtir.
Türkmenler tarafından bu Ģehrin Büyük Ġskender tarafından kurulduğuna inanıldığını
anlatır ve Ġskender‟in Türkmen algısındaki yeri ile ilgili önemli bilgiler verir.

“Burası dört bir yanı dört ana yöne bakan, her yanı yaklaĢık beĢ yüz yard
uzunluğunda, dörtgen, bütün diğer surla çevrili alanlar gibi bir yerdi. Burası görünüĢe göre

219
Yazar belli ki Alp Arslan ile Sultan Sencer‟i karıĢtırmaktadır. Bu karıĢıklık ileriki satırlarda da görülür.
220
Curtis, a.g.e., s. 74-75-76.
63

bir tür kamp yeri idi, ancak tabya izleri çok değiĢikti. Burayı Türkmenler Ġskender Kala
olarak adlandırıyorlardı, Büyük Ġskender‟in ordusunun Hindistan‟a giderken burada kamp
kurduğunu söylediler. Bu yerel bir gelenektir, bu ülkelerin tamamında Büyük Ġskender
veya adlandırıldığı gibi “Ġskender” bütün uzak eski kalıntılarla ilgili hikayelere dahil edilir.
Mahdum Kuli‟nin erkek kardeĢi olan molla, mekanın geleneksel tarihi hakkında bilgi
verip, Ġskender‟in Merv‟in yıkılacağı kehanetinde bulunmuĢ olduğunu ve onun büyük bir
peygamber olduğunu söyledi”.221

3.4.4. Bayram Ali Harabeleri

Bayram Ali harabeleri Merv‟in harabe Ģehirlerinin sonuncusudur. Esasen Timur‟un


oğlu ġah Ruh (1408-1447) tarafından kurulmuĢ Abdullah Han Kala isimli Ģehrin 18.
yüzyılda nüfusunun geniĢlemesiyle oluĢan, günümüzde büyük ölçüde harap olmuĢ
Ģehirdir.222 Bu yeni Ģehir alanının kalıntılarından anlaĢıldığına göre boyut olarak önceki
223
Ģehirlerden daha küçüktür. ġehrin oluĢum tarihi tam olarak tespit edilememiĢ olmakla
birlikte XVII. – XVIII. yüzyıllara tarihlenmektedir.224Devrin tarihçisi Hafız-ı Ebru‟nun
kaydettiğine göre ġahruh, Sultan Kala‟nın güneyinde Yeni Merv de denilen Abdullah Han
Kala‟yı kurdurmuĢ, gerekli binaların inĢası tamamlanınca buraya baĢka yerlerden insanlar
getirterek yerleĢtirmiĢtir. YaklaĢık on yıl zarfında Ģehir, bağları bahçeleri, çarĢı pazarları,
cami, medrese ve han hamam gibi yapılarıyla canlı bir görünüme kavuĢturulmuĢtur. Ancak
o devrin yapılarından pek az mimari eserin kalıntısı günümüze ulaĢabilmiĢtir. Bu dönemin
camileri arasında en önemlisinin 1417‟de ġahruh tarafından inĢa ettirilen Merv Camii
olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. ġah I. Abbas devrine kadar iĢlevini sürdüren ve
XIX. yüzyılın ortalarında yarı yıkık bir hal alan cami, bugün mevcut değildir.225

O‟Donovan ilgili Ģehir hakkında tafsilat verir. “…ġehrin dıĢ mahallelerindeki


harabe duvar ve evleri geçtikten sonra her biri kendi döneminde Merv adını taĢımıĢ
Ģehirlerden en genci olan Bayram Ali‟nin batı yanı çeyrek mil uzağımızda duruyordu. Bu
yan 200 yard uzunluğunda, dairevi kulelerle korunmuĢ ve ortasında büyük korumalı bir
giriĢ olan bir duvar hattı idi. On beĢ ayak yüksekliğindeki duvarlar bir dıĢ hendekle de
221
O‟Donovan, Merv Oasis II. S. 249.
222
Nomination of Properties for Ġnclusion on the Unesco World Heritage List Cultural Heritage, Nomination
of Merv, The Adjacent Walled City Sites, the Bronze and Early o Iron Age Cities in the North and the
Monuments in the Oasis, Ministry of Culture, Goverment of the Republic of Turkmenistan, 1998.
223
Sobti, a.g.e., S. 260.
224
Sayan, Y. Merv, Ġslâm Ansiklopedisi, C.29, Ankara, 2004.
225
Sayan, Y. Merv, Ġslâm Ansiklopedisi, C.29, Ankara, 2004, s.223.
64

ayrıca güçlendirilmiĢlerdi. Bu kanal, giriĢ kapısının önünden, Ģimdi tamamen kırık


malzemelerle dolu bir su kemerinden geçiyordu. Halen çok iyi durumda olan duvarlar
kısmen fırınlanmıĢ, kısmen fırınlanmamıĢ tuğla kullanılarak inĢa edilmiĢlerdi. Alçak
kubbeli kapıdan geçince kendimizi tamamen harabe olmuĢ bir meydan yerinde bulduk. Bir
zamanlar meydandan geçen bir cadde olan yer Ģimdi ev kalıntıları ile kaplı idi. Bu yerin
güney yakasının doğu tarafındaki ucunda devasa boyutlarda kubbeli hamam kalıntıları
vardı. Bu ilki ya da batı meydanı bu bölgeye sıkça gelen kervanların konaklaması için
görünüĢe göre sonradan eklenmiĢti. Gerçek Bayram Ali Ģehri buranın bitiĢiğindedir. Burası
doğudan batıya doğru iki yüz yard, kuzeyden güneye doğruda yaklaĢık iki yüz elli yard
ölçülerinde, kare Ģekline yakın kapalı bir alandır. Bu alanın batı duvarı her iki kapalı alanın
ortak duvarıdır. Bkz.EK -8-

Alçak bir toprak set üstünde inĢa edilmiĢ oldukları için diğer kapalı alanlardan biraz
daha yüksektir. Bunun, diğerine benzer, ancak diğerinden yüksek ve boyut olarak da çok
daha büyük kemerli kapısından içeriye girince yeniden kendimizi bütünüyle harabelerin
ortasında bulduk. Kalıntıların ortasında epeyce kısmı sağlam kalmıĢ, harabe yığınları
arasında kubbesi belirgin olan bir cami vardı. Bu caminin avlusunda güzel inĢa edilmiĢ,
tuğladan bir kemerli yol ve caminin bitiĢiğinde de muhtemelen mollaların kalması için
büyük bir yapı daha vardı. Kuzey doğu köĢesinde ise yaklaĢık sekiz yard kare bir “arg”
yada hisar vardı. Yanları Ģehre paralel olan bu yapının iki yanı, kuzey ve doğudaki yeni
Ģehirle aynı idi. Bu yapının güneyindeki kemerli köprüden içeri girince, bir zamanlar
dikkatle süslenmiĢ, evvelki hükümdarların üç katlı saraylarının bütün çevresini donattığı
bir tür avlu ile karĢılaĢtık. Yalancı mermer ile sıvanmıĢ duvarlarında arabesk ve diğer
dekorasyon türlerinin izleri halen görülebiliyordu, bazı yerleri son alevlerin dumanı ile
halen siyahtı.

Sarayın giriĢinin bir yer altı su kemerinin kırık izlerini fark ettim. Bu, boyu sekiz
inç, geniĢliği on iki inç, iç kısmından bir tür sağlam kahverengi çimento ile dikkatlice
sıvanmıĢ kemerli tuğlalarla inĢa edilmiĢti. Etrafta birçok kuyu vardı. Bu kuyuların
ağzındaki kırık korkuluklar, bir tür sarmaĢıklı diken ola ve geçilmesi icap eden bir zeminde
bulunduğu vakit pek rahatsız edici olabilen bir bitki tarafından tamamen kaplanmıĢtı. Bu
Ģehir, Buhara Hükümdarı Begge Can veya diğer adıyla Emir Masum tarafından 1784‟de
düzenlenen saldırıda burada öldürülen son savunucusu Bayram Ali Han‟ın ismini almıĢtır.
Bütün bu geniĢ sur, hamam ve dökülen yerde kuĢ, yılan ve çakallar dıĢında hiçbir yaratığa
65

rastlanmaz. Ancak bütün doğuda olduğu gibi burada da bu harabelerin altında büyük bir
zenginliğin yatmakta olduğu popüler düĢüncesiyle burada zaman zaman görülen Ersarı
haydutlarını veya hazine avcılarını bu genellemenin dıĢında tutmak gerekir. Bayram Ali
harabelerinden doğu kapısından çıkarak ayrıldık, zira bu çift kapalı alanın iki giriĢi vardır.
Hemen kapının önünden baĢlayıp doğuya doğru yaklaĢık bin yard uzunluğundaki toprak
yüksekti. Merv‟in en eski Ģehirlerinin Ģimdi adlandırıldığı Gâvur Kala‟nın yerini
göstermektedir”. 226

Curtis, trenle ziyaret etmiĢ olduğu Bayram Ali kenti için „‟ıssız, çatısız duvarlar,
kırık tuğla ve taĢ yığınları, sarayların, kulelerin, tabyaların ve diğer askeri yapıların
kasvetli kalıntıları, cami, medrese ve türbelerin kubbeleri‟‟ olarak tasvir eder. Binaların
çoğu Ģekilsiz kırık harabeler ve duvar yığınlarından ibarettir. Pek azı onların tarihi boyut ve
ihtiĢamı hakkında fikir verebilecek ölçüde taslağını korumuĢtur. Ben dünyanın herhangi bir
yerinde insan yaĢamına dair böyle bir harabenin var olduğuna inanmıyorum.227

3.4.5. Porsa Kala Harabeleri

Porsa Kala, O‟Donovan‟ın anlatımına göre önceki bölümlerde tarif olunan tarihi
Ģehirler kadar eski değildir. Tekelerin bölgeden bir süre önce kovdukları Sarık
Türkmenlerinin yönetim merkezidir. Tekelerin vahayı ele geçirmesi ile terk edilmiĢ,
Tekeler kendi yönetim merkezlerini toprak tabyalar inĢa ettikleri KoĢud Han Kala olarak
belirlemiĢlerdir. O‟Donovan Merv‟in savunulabilmesi bakımından buranın avantajlarından
da sözeder.

“Benti Bentından kuzeybatı yönünde, Murgab Nehrinin kuzey yakası yakınında


Sarık Türkmenlerinin, bir zamanlar vahanın askeri ve politik merkezi olup Ģimdi
tamamıyle metruk olan, KoĢud Han Kala‟ya bu niteliklerini kaptırmıĢ bulunan Porsa Kala
isimli tarihi Ģehirleri bulunur.” “Bent ile bu yer arasındaki arazi, buranın konumu nedeni
ile su ulaĢtırılmasının mümkün olmaması nedeni ile çıplak ve çoraktır. Ancak eski Ģehrin
yanıbaĢında bulunan bir Ģelâle suyu tarımsal sulama amacıyla kullanmaya müsait
kılmaktadır. Uzaktan bakıldığında Porsa Kala‟da KoĢud Han Kala inĢaatindekine benzer
biçimde ancak boyu onun yarısı kadar olan hafifçe yükseltilmiĢ yığın benzeri tabyaların

226
O‟Donovan, Merv Oasis II. s. 239-40-41.
227
Curtis, a.g.e., s.73-74.
66

üstünde uzun bir hat Ģeklinde, kavrulmuĢ sarı renkte sur ve kuleler dizisi görülür. Uzun
surlar ve yanal kuleler Orta Çağ Avrupa kalelerine çok benziyor ve askeri mühendislik
alanında dikkate değer bir yeteneğe iĢaret ediyordu. Surlar ve tabyalar Ģimdi hava Ģartları
altında harabeye dönüyor, ancak buradaki birçok yer gayet korunmuĢ durumda.
FırınlanmamıĢ tuğlayı kaplayan sıkı kil sıva halen sağlam durumda olup çıkma kuleler ve
mazgallar testere diĢli yapıları ile koyu mavi göğe doğru yükseliyordu. 30 yıl önce Porsa
Kala bu Ģehrin sakinleri olan Sarık Türkmenleri ile dopdolu idi.228 Dumanla kararmıĢ baca
direklerini ve köĢelerde bomboĢ duran testileri görebilirdiniz. GörünüĢe göre Sarıklar,
takipçileri olan Tekelerden çok daha sokulgan içgüdülere sahiptirler. Zira Tekelerin
arasında birbirine bu kadar yakın inĢa edilmiĢ hiçbir ikametgâh görmedim. Kalıcı yerleĢim
yeri fikri görünüĢe göre Teke anlayıĢına aykırıdır. Harap olmuĢ eski yerleĢkelerinin içinde
bulunduğum Sarıklar, görünüĢe göre hakiki Tekelerden daha az göçebe tabiata sahiptiler.
Pek yakın bir yerinden gelmiĢ oldukları Buhara ile yakın iliĢkileri, Sarıkları daha yerleĢik
eğilimlere sahip olmaları açısından etkilemiĢ olabilir. Her halukârda bunlar yerleĢimlerini,
bölgenin kalbi olan Bentın yakınlarında kurarak, istihkâmlarını Bentdan çok uzakta kuran
Ģimdiki Merv sakinlerinden çok daha stratejik olarak üstün bir anlayıĢ sergilemiĢlerdir.
Porsa Kala, müreffeh günlerinde on binden az nüfusa sahip olamazdı. Kendilerini surlarla
korumuĢ olduklarına göre korunmaya değer varlığa sahip olduklarını değerlendiriyorum.
Burası kimi seyyahlar tarafından hazırlanmıĢ haritalarda Merv‟in baĢkenti olarak gösterilse
de bu bilgi Ģimdi için geçerli değildir. Zira bu seyahatler, Serahs‟tan gelip Sarıkları
buradan kovan Merv‟in Ģimdiki sakinleri olan Tekelerin bölgeye geliĢinden önce
yapılmıĢlardı. ġimdiki Tekeler asla Porsa Kala‟da ikamet etmemiĢlerdir. Dairevi
kulubelerini Murgab Bentında, surlu Ģehrin iki mil kadar uzağında kurdular.229

3.4.6. Diğer Yapı ve Harabeler

Çok eski zamanlardan beri yerleĢim yeri olan Merv‟de Ģüphesiz pek çok yerleĢim
yeri harabe ve kalıntıları bulunmaktadır.230 Bu harabelerin tamamının tasviri konumuz
kapsamı dıĢındadır. Biz, bölgeyi XIX. yüzyılda ziyaret etmiĢ ve harabeleri bizzat görme
imkânı bulmuĢ seyyahların aktarımları ile sınırlı kalmaya çalıĢacağız.

228
O‟Donovan‟ın ziyareti 1881 yılındadır.
229
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.195-98.
230
Nomination of Properties for Inclusion on the Unesco World Heritage List Cultural Heritage, Nomination
of Merv, The Adjacent Walled City Sites, the Bronze and Early Iran Age Cities in the North and the
Monuments in the Oasis, Ministry of Culture, Goverment of the Republic of Turkmenistan, 1998, s.14-15.
67

O‟Donovan Merv‟e seyahati sırasında tesadüf ettiği bir kervansaray harabesini tarif
eder. Ticaret yolları üzerinde bulunan Merv ve civarında çok uzun bir periyoda ait
olabilecek bu gibi yapı harabelerine rastlamak pek mümkündür. Ġlerde vurgulayacağımız
üzere XIX. yüzyılda Hazar ötesindeki otorite eksikliği ve buna bağlı kargaĢa, güvenlik
zafiyeti durumu ticaret yollarının önemine büyük darbe vurmuĢ ve böylece
kervansarayların kullanımını da azaltmıĢtır. Az sayıda olmakla birlikte kaynaklar, XIX.
yüzyılda Merv civarında kimi kervansarayların varlığından söz eder.

O‟Donovan‟ın Merv seyahatinde görmek istediği yerlerden biri de yukarıda yer


verdiğimiz tarihi Ģehir kalıntılarıdır. Bu yüzden gördüğü kervansarayın bu Ģehirlere ait
olduğunu düĢünmüĢtür. “Bir an için aradığım meĢhur Ģehrin kalıntıları olduğunu
zannettiğim kırık tuğla ve fayans parçalarından oluĢan yığınların arasında bekledik.
Merv‟in daha zengin günlerinden, Timurleng veya daha eskiden kalma olan, üstü kubbe ile
örtülü yapı kalıntılarını ilk baĢta bir kervansaray zannettim. Bu yapı “taĢ robat” olarak
adlandırılıyordu. Sorarak öğrendim ki, bizimle arkadaĢlarımın Merv diye adlandırdıkları en
yakın yer arasında 16 mil vardı. Kalıntıların arasında ıslak elbiselerimizi sıkmak ve kalan
ekmek kabuğumuzu kemirmek üzere durduk. Yol arkadaĢlarımdan biri perhizini bozmak
ve ateĢ yakmak için çatlaklarda bol miktarda bulunan kuĢ yuvalarından çalılar toplayarak
ateĢ yakmayı baĢardı. Binanın çevresinde, yapısını ve geniĢliğini anlamak için gezindim.
Zemin planı ve genel mimarı, bugün neyazıkki bu ıssız çöllerde o vakit bulunan dikkate
değer ölçüde bilim ve zekânın eksik olduğunu gösteriyor. Yapı, yaklaĢık 80 yard kare
biçiminde olup her iki yanında, dıĢtaki kıĢ, içteki yaz ayları için olmak üzere iki boĢluğa
açılan geniĢ bir koridor bulunuyordu. Her ikisinde de bugün kervansaraylarda bulunan
türden birer Ģömine vardı. Güneydoğu tarafında bulunan ana giriĢ bütün yapıda olduğu gibi
sarımsı tuğladan yapılmıĢ bir kubbe ile örtülü idi. Ortasında bozuk bir çeĢme vardı. GeniĢ
ahır, binanın kuzey kısmını iĢgal ediyordu. Burada bulunan çok miktarda geniĢ oda
muhtemelen önemli kiĢilerin ağırlanması amacı ile inĢa edilmiĢlerdi. Odaların pek çoğu
halen mükemmel biçimde su geçirmez halde kalabilmiĢ olsa da bina tam bir harabe halinde
idi. Bu odaların zeminleri yılların biriktirdiği tozlardan temizlenirse, bu bölgede yolculuk
eden yolcular için çok da kötü olmayan bir konaklama imkânı sunabilir. Bir depremin
yaĢanmıĢ olduğuna dair bir iĢaret yoktu, binanın nasıl olup da böyle bir harabeye
dönüĢmüĢ olduğunu söylemek zordur. Bir tür yapıĢkan kilden biraz daha iyi olan, oldukça
adi bir tür çimentonun dikey baskıya dayanamaması muhtemelen gördüğüm bu harabenin
tek sorumlusudur. Binanın koridor ve pasajlarında, çağlar boyu ıslık çalan fırtınalar da
68

muhtemelen bu yıkımı tamamlamıĢtır. Bu kasvetli, sessiz kemerler, geçirdiğimiz korkunç


gece sonrasında bize güzel bir sığınma imkânı sunmakta idi.” 231

O‟Donovan, yol arkadaĢları olan Türkmenlerin bu tür yapıları konaklamak için


uygun bulmadığını, zira haydut ve soyguncuların böyle yerleri mesken tuttuklarını anlatır.
Bu tür kaygılar seyahatnamelerde sık sık görülmekle birlikte ülkenin güvenlik durumu
hakkında da bilgi vermektedir. “DaĢ Robat” veya “TaĢ Robat” hakkında da bilgi veren
yazar, ismin muhtemelen “taĢ ya da tuğladan mola yeri” anlamına geldiğini, bu anlamların
Farsça veya Çağatay dilinegöre değiĢebileceğini aktarır.232 O‟Donovan‟ın örneğini tarif
ettiği bu ribatlar, eski yerli gelenekten doğan yapılar olmakla birlikte Murabıt adı verilen
din adamları ile gazilere mahsus, sınır boyunca oluĢturulan yapılardı. Ribatların inĢasının
727‟de Merv Kadısı tarafından kurulmuĢ olduğu, Ģekil bakımından Orta Asya Budist
viharasından (vihara, bir çeĢit manastır) ilham aldığı öne sürülmektedir. Askeri karakol
vazifesi gören bu ribatların IIX. yüzyılda yaygınlaĢmaya baĢladığı düĢünülmektedir.233

O‟Donovan Merv harabelerini ziyarete giderken yolda, Marma Han Tepe isimli bir
höyüğe tesadüf ettiklerini ve buranın muhtemel bir yerleĢim yeri olduğunusöyler.
Türkmenler, buranın eskiden büyük bir kasaba olduğunu söylemiĢlerdir.234 Merv
yakınlarında ve bilhassa harabe kentler civarında bu tür höyüklerden pek çoğu bulunur.235
Yazar hangi höyük veya kurgandan söz ettiğini anlamak mümkün olmamakla beraber
bölgede bulunan kurganlarla aynı özelliği taĢıdığı anlaĢılmaktadır.236

XIX. yüzyılda Türkmenlerce yurt tutulmuĢ Merv vahasında bulunan harabe Ģehir ve
yapılar, Ģehrin tarihteki görkemli günlerinin yadigârlarıdır. Her ne kadar Türkmenler bu
Ģehirlerde yaĢamasa ve bu tür yapılar inĢa etmese de, seyyahların tariflerinden anlaĢıldığına
göre bu harabelere karĢı bütünüyle ilgisiz de değillerdi. Türkmenlerin harabelerde
buldukları kimi araçları günlük yaĢamlarında kullandıkları, harabe Ģehirlerin inĢası ve
yıkılıĢları ile ilgili kimi inançlara sahip oldukları, kutsal buldukları kimi harabe yığınlarına
saygı ifadesi için kimi uygulamalar icra ettikleri ve kimi harabelere de uğursuzluk
atfettikleri görülmektedir. Bunun dıĢında, Merv‟de inĢa ettikleri kalelerin bu harabelerdeki
231
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.109-110.
232
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 110-111.
233
Uslu, a.g.e, . s.150.
234
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 237.
235
Merv‟de bulunan Kurganlar için bkz. E.Huntigton, Description of the Kurgans of the Merv Oasis in
Explorations in Turkestan- Expeditions of 1904, Vol. 1-2, edited by R.Pumpelyy, s.32- 219.
236
Merv‟de bulunan kurganların özellikleri için bkz. Sobti, Manu P. a.g.e., s.262-63-64-65.
69

kalelerden esinlendiğine yönelik seyahatnamelerde bulunan ibareler, gerçekten çok uzak


değildir kanaatindeyiz.

3.5. Bentler

Dört tarafı susuz çöllerle çevrili Merv, varlığını büyük ölçüde Murgap nehri ve bu
nehirden yararlanılarak oluĢturulan sulama kanallarına ve bu kanallara su temin eden
bentlere bağlı olagelmiĢtir. Verimliliğinden kaynaklarda sıkça söz edilen Merv vahası
ebetteki sulama olabildiği ölçüde verimli olabilir.

O‟Donovan ziyareti sırasında Merv‟in Benti‟de kurulu ilkel bendini de görmüĢ ve


iĢleyiĢi hakkında bilgi vermiĢtir. Mervli Teke liderlerinden Baba Han ile birlikte ziyaret
ettiği Murgap nehri üzerindeki bendin seksen yard geniĢliğinde, kıyılarında çalılık ve
kamıĢ ağacı, bu çalıların ardında nehrin sağ ve solunda sazlık bir ovanın bulunduğunu,
Bentın kurulduğu noktadan nehrin daraldığını aktarır. Nehrin iki yakası Bentın yukarısında
yaklaĢık yirmi yard boyunca büyük kamıĢlardan yapılmıĢ, sağlam çalı çırpı demetleriyle
kaplanmıĢ, bunlar nehrin kenarına çakılı kazıklara sıkıca bağlanmıĢ, bu Ģekilde akıntının
kırılması önlenmeye çalıĢılmıĢtır. Akıntı Benta yaklaĢtıkça toprak zemini süpürmekte idi.
On adımdan daha küçük olan ve dev akıntının çıkıĢ bulduğu dar geçit de toprak kitlesiyle
tıkanmıĢtı. Sular bu dar geçitten sekiz adım aĢağıya doğru gürültülü biçimde akar. Geçit
yaklaĢık elli yard uzunluğunda olup bendin yukarısında olduğu gibi kamıĢ çalı çırpı
demetleriyle kaplanmıĢtır.

“Bu bentin amacı bu noktanın kuzeyine doğru olan büyük alanları yatay sulama
kanallarıyla sulamaktır. Suyun akıntısı muazzamdır ve gayretli bir çaba dıĢında hiçbir Ģey
dar çıkıĢın, aĢağıdaki kanallara eĢit olacak Ģekilde su tarafından geniĢletilmesini
önleyemezdi. Bu bağlamda yapılan çağrılar karĢılık buluyor ve bunu görünce kendimi
benzer önemli bir durumda yapılacak çağrılarında benzer bir isteklilik ve yetenekle karĢılık
bulacağını düĢünmekten alamıyorum. Benti‟deki bendin çalıĢır durumda kalmasını
sağlamak Ġhtiyar Han‟ın temel görevlerinden biridir. Zira bütün Merv halkının yiyeceği ve
içeceği bu bente bağlıdır. Bent kapağında sürekli çalıĢır vaziyetteki yüz adam güçlü su
akıntısı tarafından götürülen sıkıĢtırılmıĢ çalı-çırpının yerine yenilerini koyarlar.”237

237
O‟Donovan Mer Oasis II, s. 184-185.
70

Bentten beĢ yüz yard uzaklıkta bulunan Benti köyü kesinlikle diğer Türkmen
köylerinden farklıdır. Yakın çevresinde ekili tarım arazisi olmayan bu köyün kuruluĢ amacı
bendin tamiri ve düzeni için çalıĢan kimselerin barınma ihtiyacını sağlamaya yönelik gibi
görünüyor. Merv‟de su dağıtım Ģebekesinin çalıĢır durumda kalmasını sağlamakla görevli
238
bir de Kethüda vardı. Yukarda tarif ettiğimiz bendin dıĢında bu bendin aĢağısında Eğri
Güzar isimli mevkide bir bent tarihi Merv‟in su ihtiyacının karĢılandığı Bend-i Sultan benti
kalıntılarıyla Yolatan veya Kazaklı bentlerinin bulunduğu aktarılsa da bunlara iliĢkin
ayrıntılı tasvir yoktur. Kazaklı bendi bu isimde bir Sarık yerleĢkesini sulamaktaydı. 239Bkz.
Ek- 9-

Gerek tarihin eski devirlerinde, gerekse de XIX. yüzyılda Merv vahasının yaĢamaya
elveriĢli olması Murgab suyuna ve bu suyun vahaya dağıtılabilmesine bağlıydı. 1785‟te
Buhara Emiri Emir Masum tarafından yıkılan Merv bendi, Ģehrin bir süre ıssız kalmasına
neden olmuĢ, Tekelerin vahayı ele geçirmesine ve bir set inĢa etmelerine kadar geçen
sürede burada yaĢam Murgab nehri kıyıları ile sınırlı kalmıĢtır. Murgab üzerindeki seddin
öneminin farkında olan Teke kabilesi, bir bend inĢa etmenin yanında bu bendin iĢler
durumda kalması için kalabalık bir de oba tahsis etmiĢtir. Merv idaresinin en üst düzey
yöneticisi olan Ġhtiyar Han‟ın asli görevlerinden birinin, seddi ve sulama kanallarını iĢler
durumda tutmak olması, bu kabilenin bende atfetmiĢ olduğu yerinde önemi göstermektedir.

3.6. Yollar

Merv‟e tren yolunun ulaĢması 1884‟deki Rus iĢgali sonrasında gerçekleĢmiĢtir. Bu


tarih öncesinde Merv‟e ulaĢım yaya veya binek hayvanları ile mümkün olabilmekteydi.
Bütünü ile çöl ortasında bulunan vahaya karadan ulaĢmak XIX. yüzyıl ve öncesinde kolay
bir mesele olmasa gerektir. Yolda karĢılaĢılabilecek en büyük sorun –haydutları
saymazsak- susuzluk sorunudur. Su, genellikle kuyulardan, bazen de akarsulardan temin
edilmekteydi. XIX. yüzyılda bölgeyi ziyaret eden seyyahlar, kullandıkları güzergâh ve
yolların durumu, kuyular, yer Ģekilleri ve mesafeler hakkında değerli bilgiler verir. Ġlgili
tarihte Merv‟i anlayabilmek için ticaret ve ulaĢım amacıyle kullanılan yolları bilmekte
fayda vardır. Rus ve Ġngiliz kâĢiflerinin yolları tespit ve tarifi Merv‟in bu yüzyılın
sonlarında iki ülke için stratejik olarak önem arzetmesi ve bilek güreĢi sahası olması ile de

238
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 190.
239
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 197-198.
71

ilgili olmalıdır. 1879‟da Göktepe‟nin iĢgali ile Ġngiliz Hükümeti sonraki adım olarak
Merv‟in iĢgali olarak değerlendirmiĢ ve Kandahar‟daki birliklerini Hindistan‟daki
sömürgelerini korumak için Herat‟a göndermeyi düĢünmüĢtür. Ġngilizlerin bölgeye bu
tarihte ilgisi Rus ilerleyiĢi ve Hindistan‟ın güvenliği ile ilgili görmek gerekir. Öte yandan
Ruslar için Orta Asya‟da yaptıkları her bir iĢgalin ortalama gerekçesi „‟barıĢ getirmek,
çapul ve yağmayı engellemek, son iĢgal ettiği bölgedeki tebaalarının güvenliği‟‟ idi. Rus
askeri yetkililer de iĢgallerini geniĢletmek için yaptıkları keĢiflere dair ayrıntılı raporlar
neĢretmiĢlerdir. Türkistan Rus istihbarat teĢkilâtında görevli bir subay olan Albay L.F.
Kostenko‟nun değerlendirmeleri bu bakımdan önemlidir.

O dönemde Rus iĢgali altında bulunan Buhara‟da, Ceyhun Nehri kıyısındaki


Kabaklı Kalesi‟nden, Gospodin Ġbrahimoff‟un Tekeler arasında yaptığı soruĢturmalara
dayanarak elde ettiği bilgilere göre Kabaklı‟dan Taht‟a kadar olan yolun engebeli, zor ve
kumlu olduğunu, Taht‟ta güzel pınar sularının bulunduğunu ve beĢ taĢ mesafede olduğunu,
Taht‟tan Acı Kuyular‟a kadar olan yolun düzgün ve dört taĢ uzaklığında, Çontuk‟tan,
Contuk Kuyularının iki, Çontuk‟tan Yaradji‟nin iki, buradan KuĢ Kuyu‟nun üç, Sordoba,
Padaman, Gök Tepe, Kara Yab, KiĢmen Kuleleri‟ne, buradan Merv‟in onbeĢ verst
kuzeyindeki Han Kheltchik geçidinden geçerek KiĢman‟a olan mesafenin 52 taĢ, 416 verst
olduğunu aktarır.240Aynı hat konusunda Gospdin Khokhriakoff‟un yaptığı araĢtırmaya göre
Kabaklı- Taht arasının 104 verst uzaklığında olup Kabaklı‟dan itibaren yolun derin kumla
kaplı olduğu, Taht‟ta bir yard derinliğinde pek çok kuyunun bulunduğu, burada yeterli
miktarda ot ve odunun bulunduğu, ancak buradan ötesinin, öncesi gibi kumlarla kaplı
olduğu, Taht - Yaradci arasının 200 verst olduğu, Yaradci‟deki üç yard derinliğindeki üç
kuyunun suyunun acı olduğunu ifade eder. Bu yolun ötesi kumlu olmakla birlikte çok derin
değildir. Yaradci‟den Bayram Ali arası 160 verst olup burada Türkmen yerleĢkesinin
bulunduğunu, odun ve yoncanın da bulunabileceğini kaydeder. Toplam mesafe 464
versttir. Aynı yol hakkında Rus subayına bilgi veren Seyit Muhammed Urazof isimli,
Merv‟de ikamet eden Salur Türkmeni, Kabaklı‟dan Taht‟a bir yük devesinin iki gün ve
gecede, yolda üç (her biri üçer saat) kere yiyecek ve dinlenmek için mola vererek
gidilebileceğini, yolun kumlu olmasına rağmen çok derin olmadığını, Taht‟daki kuyuların
üç yard derinliğinde, suyunun güzel olduğunu, yolun kumlu fakat kolayca geçilebilir
olduğunu, Yaradci‟deki altı fit derinliğindeki kuyularda içmeye müsait bolca su
bulunduğunu, yolun sonraki kısmının Kızıl Tekir mevkiine kadar yumuĢak kumlu
240
Bir Buhara taĢ‟ı 8 verst, bir Hive taĢ‟ı 6 vers‟tir. Bir Verst 1066-67 metredir.
72

olduğunu, Dört Kuyu mevkiindeki dört kuyuda 90 fit derinlikte tatlı su bulunduğunu,
yeterli ot ve odun bulunduğunu, KiĢman‟daki Yüksek Kuleler mevkiinde su
bulunmadığını, Nazım Kala harabelerindeki çayırların 15 mil uzakta bulunan Murgab
Nehrinden kanallarla sulandığını, buradan Merv‟e giden yolun doğruca ekili araziden
geçtiğini aktarmaktadır.

Buhara‟dan Merv‟e seyahatin bir baĢka yolu da yukarıda sözedilen Kabaklı


Kale‟sinden 96 verst uzakta bulunan Kari KıĢlak‟tan, Padaman Kuyuları güzergâhı ile
gitmektir ki; bu güzergâhta Bol Kuyu, Kuyruk, Dağcık, Berdidcik, Yaradci, KıĢağur,
Malya, Hayran, Kuduçi, ve Podaman kuyuları olup Merv‟e kadar olan mesafe toplam 408
verst‟tir.

Ceyhun Nehri‟ne 8 verst uzaklıkta olan Çarçuy Ģehrinden Merv‟e gidiĢ güzergâhı
Kara Avul, Ġshak Robat, Rapadak Kasabaları, Üç Kuyu, Naiza, ġeker, Bogur DeĢik, Hilka
Kuyuları istikameti ile olup iki Ģehir arasındaki mesafe toplam 312 verst‟tir. Bogur‟dan
geçen yol düzdür ve kumlu olmasına karĢın geçilmesi zor değildir. Kıltça‟da içilebilir suya
sahip pek çok kuyu bulunur. Derinlikleri 6 kulaçtır. Yeterli miktarda ot ve yakacak
bulunur. Kıltça‟nın ötesinde yol düz ve serttir. Burada bulunan su Murgab‟dan bir kanal
vasıtası ile gelir ve Merv vahasına devam eder. Buradan Ersari – Yap sulama kanalı arası
ile oradan Merv Ģehri arasındaki mesafe 5‟er taĢtır ve yol da gayet düzgündür.

Hive‟den Merv‟e doğrudan gidiĢ güzergâhı gerek Çarçuy, gerek Ceyhun üzerindeki
herhangi bir noktadan Merv‟ e ulaĢmak için geçilmesi gerekenin iki katı çöl içerir. Bu yolu
kateden Ġngiliz asıllı BinbaĢı James Abbott, bu yol üzerinde sadece 6 kuyu bulunduğunu
ifade etmiĢtir. Ġki Ģehrin arasının 360 mil olduğunu ifade eder. 241

Alexandır Burnes, dahil olduğu kervanla Çarçuy‟dan Merv ve Serahs‟a doğru


yolculuğunu anlatır. Ceyhun Nehri‟ni Türkistan ile Ġran arasındaki en büyük geçiĢ
güzergâhlarından biri olarak tanımladığı Betik‟ten geçmiĢtir. Burada ücret karĢılığı
kayıklarla yolcuları nehrin karĢısına geçiren kimseler olduğunu anlatır. Nehir 1881‟de
donmuĢ ve yolcular üzerinden geçebilmiĢtir. Çarçuy‟u Buhara – Ġran arasında medeniyetin
bulunduğu son nokta olarak tarif eder. Kara-Avul su kuyusunun Çarçuy‟dan 22 mil uzakta

241
Marvin, C. (1880). Merv, The Queen of the World, London, W.H. Allen., 1881, s.407-13‟den naklen
Kostenko, L.F., Turkestansky Kri, 3 vols. 8vo., St. Petersburg,
73

olduğunu, suyun zeminden 30 fit aĢağıda olduğunu anlatır, Çarçuy‟dan çıktıktan sonra,
Ceyhun‟dan uzaklaĢtıkça iklim çölleĢmektedir. Bitki örtüsü, tepelerde yer yer
rastlanabilen, yerlilerin “kasura” dedikleri çalılardan ibarettir. Yolda harabe bir kale
dıĢında bir yerleĢim iĢaretinin olmadığından sözeder. Yolda Türkmenlerce yakalanıp
Buhara‟daki esir pazarına götürülen Ġranlılarla karĢılaĢır. Daha sonraki mola yerleri Kara
Avul‟dan 24 mil uzaktaki Bol Kuyu idi, kuyunun Kara Avul kuyusu kadar derin olduğunu,
kuyuyu boĢalttıktan sonra kervanın, kuyunun dolması için bir gece beklemek zorunda
kaldığını, kuyunun suyunun güzel olduğunu aktarır. Yolun devamında çöl çalılıklarla kaplı
olmakla beraber sudan yoksundur. Yolda telef olmuĢ at ve deve iskeletleri görür. 35 mil
ileride Serab isimli, suyu pis kokulu bir kuyuya ulaĢırlar. Daha sonra da Üç Kuyu
mevkiinde mola verirler. Burada Türkmenlerin bulunduğunu aktarır. Bu noktanın Merv‟e
uzaklığı 30 mildir. Merv harabelerine geldiği vakit Çarçuy‟dan sonra 150 mil yolculuk
ettiklerini söylemektedir. Yolculuğu sonrasında Murgab‟la Ceyhun arasındaki yolun
düzenli bir ordunun geçmesine elveriĢli olmayacağını, bunun temel nedeninin susuzluk
olduğunu, fakat zemin suyunun 30 fit aĢağıda bulunmasının bir çözüm olabileceğini
değerlendirir. 242

Burada Serahs‟a doğru, bir süre Murgab nehrini takip ederek devam ederler,
Kuncakulan isimli bir Türkmen yerleĢkesinde mola verirler. Bu yerleĢkenin Murgab
nehrinden 16 mil uzakta olduğunu ifade etmiĢtir. Serahs‟a yaklaĢınca çöl ikliminin
ılımanlaĢtığını ve bitki örtüsünün değiĢtiğini söyler. Merv‟den MeĢed‟e molalar dahil 44
saatlik deve yolculuğu ile ulaĢmıĢlardır. Bu iki Ģehir arası mesafenin 70 mil olduğunu
söyler. 243

Ġran‟a sık sık giden Buhara kervanları 1861-1863 yılları arasında Merv‟den
MeĢed‟e geçemiyorlardı, çünkü Tekeler bütün bağlantıyı kesmiĢlerdi. 1873 yılında da
MeĢed valisinin Merv Türkmenleri ile iliĢkileri iyi değildi ve çok uzun süredir kervanlar
buradan geçemiyorlardı. Bu yıllarda Serahs üzerinden yolculuk yapmak imkânsızdı. 1881
yılında Buhara ve MeĢed kervan yolu açıktı ve pek çok kervan karĢılıklı olarak Merv
bölgesinde konaklayarak yoluna devam ediyordu.

242
Burnes, Travels II, s.1-23.
243
Burnes, Travels II, S.30-42.
74

Ruslar Türkmen topraklarını iĢgale baĢladıkları 1879 yılından itibaren Hazar


kıyılarında demiryollarının inĢasına da baĢlamıĢlardı, fakat bu yolun ilerlemesi 1880‟e
kadar Türkmenlerin kesin olarak boyun eğmesinden sonra mümkün olmuĢtur. 1885 yılında
Ġngiliz, Afgan ve Ġran ile sınırla ilgili anlaĢmazlıklarını çözen Ruslar ancak Hazar Denizi
ile Aral havzasının verimli bölgeleri arasında demiryolu inĢa etme projesini
gerçekleĢtirebildiler. Demiryolu yapımına 1879‟da baĢlanmıĢ, inĢaatın Kızıl Arvat‟a kadar
uzanan bölümü 1881‟de bitmiĢ ancak 1887‟de Merv üzerinden Semerkand‟a demiryolu
getirilebilmiĢti.244

O‟Donovan, MeĢed‟den Merv‟e seyahatinde, önce ReĢan, Tus ve Deregez‟e gider.


Ülkeden çıkmak için gerekli izinleri alma noktasında Ġran makamları birçok zorluk
çıkarmaktaydı. Bu eyaletin baĢkenti Muhammedabad‟da bir süre kalır. Buradan Ahal‟a
gider, Gök Tepe savaĢına bizzat Ģahit olduğunu söyler. Buradan AĢgabat‟a gider, iĢgal
edildiğini görür. Buradan Kelât-ı Nadri‟ye ve bir süre kaldıktan sonra da oradan Kaka
köyüne, oradan 25 mil uzaklıktaki DuĢak‟a, oradan 40 mil uzakta olduğunu tecrube ettiği
Meneh‟e gider. Buradan Merv 65° Kuzeydoğuda, Serahs 70° Güneydoğu yönündedir.
Tecen Nehri‟ni geçerek Türkmenlerin Kumlu Çöl adını verdikleri ovada ilerler ve Merv‟in
tarım yapılan en batıdaki su kanallarına ulaĢır.245

O‟Donovan‟ın bu yolculuğu Merv - MeĢed arasındaki olağan bir kervan yolu


güzergâhını göstermekten uzaktır. Zira Skobellef‟in kendisini yakalamak için Kazak
süvarilerini görevlendirdiğini ve onlardan kurtulmak için olağan yolları kullanmadığını
ifade eder. DönüĢ yolculuğunda kullandığı güzergâh olağana daha yakın görünmektedir.
Seyyah, Merv‟deki AlaĢa kanalının Sukdi Yap kolu kıyısındaki Topaz Köyünden yola
çıkar. Güneydoğu yönündeki Saitli Köyüne gider. Meneh‟e giden yolu takip edip Güney
batıya ilerler. Ġran‟dan gelen bütün kervanlar Çaça ya da Serahs‟a gidiyorlarsa bu yolu
kullanmalı idiler.246 Yolda kervanlarla karĢılaĢması ve yanındaki Teke Türkmenlerinden
mürekkeb koruma grubunun kılavuzluk etmesi yazarın geleneksel MeĢed- Merv ticaret
yolunu kullandığını gösterir.247 Meneh ve Çaça‟ya giden yolların ayrıldığı DaĢ Lalung‟da
mola verirler, buradan Tejend Nehrine ulaĢırlar.248 Nehri Kongalı Güzar isimli mevkiden

244
Cihan, a.g.e. , s.272.
245
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.1-118.
246
O‟Donovan Merv Oasis II, s.440.
247
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.442.
248
O‟Donovan Merv Oasis II, s.444.
75

geçerler.249Çaça‟dan MeĢed‟e giden yol “daĢ yol” diye adlandırılan bir dağ yolu idi.
Buradan „‟Derbend‟‟ isimli yüz yard geniĢliğinde bir geçitten geçerek Derbend Kala‟da
mola verirler. Ġlk rastladıkları Ġran garnizonu burasıdır ve geçidin güvenliğini sağlamaya
yönelik yapılmıĢtır.250 Derbend geçidini 15 mil boyunca takip edip ardından Tondora
Dağına tırmanırlar. Bu dağdan Merv kuzeydoğu, MeĢed güneybatı yönüne düĢer. Buradan
Kesef Rood Nehrine ulaĢıp nehir üzerindeki Kona GeĢa kasabasına ve nihayet MeĢed‟e
ulaĢır.251Bkz.Ek-10

XIX. yüzyılın büyük bölümünde ancak binek hayvanlarla ve yaya olarak intikal
edilebilen Merv Ģehri, her ne kadar önceki yüzyıllarda sahip olduğu ticari önemini
kaybetmiĢ olsa da halen canlı bir pazara, ciddi bir nüfusa sahip, önemli bir geçiĢ güzergâhı
idi. Merv çevresindeki yolların kaynaklara yansıması kısmen bu ticari önem ve potansiyel,
kısmen ve bizce büyük ölçüde askeri değerlendirme amacına matuftur. Seyahatnamelerde
mütemadiyen vurgulanan Merv‟in ve çevresinin güvenlikten yoksun olması durumuna
karĢın, XIX. yüzyılda bölgeden sıkça ticaret kervanlarının geçmekte olduğu anlaĢılıyor.

3.7. Kale ve Hisarlar

Tarihi Merv harabeleri hariç tutulacak olursa Merv‟de kale, etrafı yüksekçe toprak
setle çevrili savunma yapıları anlaĢılmalıdır. Bu alan içerisine kurulacak çadırların
güvenliğinin temini amaçlanmıĢtır.

Türkmenlerin kale ve gözetim kuleleri (ding) inĢa etmeleri XVI – XVII. yüzyıllarda
baĢlar. XIX. yüzyılın baĢlarından itibaren düĢmenlerina karĢı faal savunma yöntemleri
benimsemeye baĢlayan bu ulus, bütün Türkmen coğrafyasında pek çok kale inĢa etmiĢtir.
Bu savunma yönteminin ilk kez 1827 yılında Sarıkların, Hive Hükümdarı Allah Kulu
Han‟a karĢı isyanda kullanıldığı düĢünülmektedir. Han‟ın Abdullahhan (Merv) Kale‟sini
ele geçirme çabaları baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢ ve Sarıklar baĢarılı bir karĢı saldırı
düzenlemiĢlerdi. Ġolotani Kalesi‟nin savunmasında (1844) Salurlar ve Serahs Kalesi‟nin
savunmasında (1850) Tekeler aynı taktiği uygulamıĢlardır. Ayrıca Tekeler, 1879 yılında
Ahal‟da 45 bin kiĢi alabilen Göktepe Kalesi‟ni inĢa ederek faal savunma taktiği uygulamıĢ,

249
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 456-57.
250
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.456-57.
251
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 460-61-62.
76

aynı yıl General Lomakin‟in birliğini yenilgiye uğratmıĢlardır. Bu kale 1881 yılında ağır
top ateĢi ile alınabilmiĢtir.252

O‟Donovan Merv‟deki KoĢud Han Kala ve kendisinin ziyareti sırasında inĢa


edilmekte olan kale ve bu kalenin inĢa faaliyetleri hakkında bilgi verir. Bu kale seyyahın
Ģehri ziyaretinden (1881) üç yıl evvel ölmüĢ olan Merv Tekelerinin lideri KoĢud Han‟ın
adını almıĢtır. Murgab Nehri‟nin doğusunda, nehrin güneye döndüğü yerdeki eğim
boyunca inĢa edilmekteydi. Seyyaha göre kimi haritalarda kalenin nehrin batı yakasında
gösterilmesi sulama kanalları ile nehrin karıĢtırılmasından kaynaklanan bir hatadır. Yeni
yapılan kalenin en uç doğu kısmını oluĢturan eski, 1861‟deki Ġran istilâsı sırasında inĢa
edilmiĢ olan KuĢid Han Kala yazar tarafından birkaç sur kalıntısı olarak tasvir edilir.
Merv‟e ulaĢtığı vakitte yarısının bitmiĢ olduğunu aktardığı kalede günlük 7-8 bin kiĢi
çalıĢmakta idi. Rusların, komĢu Ahal Teke vahasına hızlı ve öngörülemeyen ilerleyiĢi
inĢaat faaliyetlerine büyük hız kazandırmıĢtır. Her genç erkeğin ayda dört gün bu inĢaatta
çalıĢması zorunlu hale getirilmiĢti, ihmal edenlerin ihmal ettikleri her gün için iki frank
talep ediliyordu. Bu surlar Orta Asya nüfusunun çok eski devirlerden beri inĢa ettiği ve
kalıntıları ovada yakın ve uzak her yerde görülebilecek tarzda inĢa edilmekteydi. Uzun,
dikey olarak 35 veya 40 fit, temelden 60 fit,iç ve dıĢ eğimleri dik biçimde kaplanmıĢ,
üstünde bir korkuluk duvarı ile taçlandırılmıĢ toprak yığını setinden ibaretti. Seyyah,
surların ana giriĢinin üstünden bakılınca sur hattının biraz eğimli olduğunu, bu eğimin
yanal ve direk atıĢı imkânı sağlaması amacıyla yapılmıĢ olabileceğini, ancak surlarda
çıkıntıların az olması nedeniyle bunun pratik bir fayda sağlamayacağını değerlendirir. Düz
hattan sapma muhtemelen mühendis planından çok inĢa ederken yapılan bir dikkatsizliktir.
Toprak duvarın zirvesi 18 fit geniĢliğinde, üzerindeki korkuluk duvarı ise 7 fit
yüksekliğindedir. Savunucuların duvarın üzerinden ateĢ edebilmesi için bırakılan boĢluklar
ise yaklaĢık 2 fit geniĢliğindedir. Bütün yapı ve korkuluk duvarı, iyi yoğrulmuĢ, yapıĢkan
sarı kilden inĢa edilmiĢtir. Seyyah, korkuluk duvarının en etkili tüfeğin atıĢından dahi
etkilenmeyeceğini, ancak top atıĢına kesinlikle dayanamayacağını belirtir.

ĠnĢaatta tespit ettiği önemli yanlıĢlıkları sıralarken, öncelikle yanal atıĢ imkânının
olmadığı ve bu sebeple surlara 40 fit yaklaĢan düĢmana ateĢ etmenin mümkün
olmayacağını söyler. Yapının dıĢ yüzeyi çok dik inĢa edilmiĢtir. Toprak, öncelikle kabaca,

252
Gündoğdiyev, O. A. (2000). Türkmenlerde Savaş Sanatı ve Silâhlar (VI – XVI. Y.Y), Türkler, çev. Alesker
Aleskerov, C. XIX, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, s. 828-834.
77

tepe sıraları Ģeklinde, iĢçilerin çok uzun bir alanı dolaĢmak zorunda kalmadan ve çok dik
bir yokuĢu tırmanmadan surun üzerine çıkabilmeleri için aralıklar bırakılarak inĢa
edilmiĢti. Yazar “Ġçindeki hacme istinaden hiçbir yapı bunun kadar sarmalanmamıĢtır.”
değerlendirmesinde bulunur ve en küçük bir yağmurda yapının 40-50 yardlık bölümünün
üstündeki korkuluk veya göğüs siperi ile beraber çöktüğünü, Türkmenler ise yapı çöktükçe
büyük bir gayretle tekrar inĢa ettiklerini aktarır.

Yazarın değerlendirmesine göre kaleyi muhasara edenler 1500 yard mesafeden


yüksek kalibreli havanlarla yapacakları saldırı sonucunda bir saatte duvarın hedef aldıkları
100 yardlık kısmını yok edebilirlerdi ve böylece sur içine geniĢ bir saldırı yolu
açabilirlerdi. Yazar, yapının çok büyük olmasını da eksiklikleri arasında sayar. Yapı
zeminden 40 fit yüksekliktedir. Her yerde bulunan sulama kanalı, içini doldurup yapıyı
zayıflatır, böylece düĢman topçusunun iĢini onlardan önce yapar diye bir tek hendek
kazmaya cesaret edememiĢlerdi. Halbuki suyun taĢması da aynı iĢi görecektir. Yapının
uzun hatları da düĢman topçusuna mükemmel bir yan ateĢi imkânı sağlayacaktır. Duvarın
uzunluğu atıĢtan korusa dahi duvarın ardındaki kulube kümeleri dikey atıĢtan büyük zarar
görecektir. Mervliler olası bir istilâ ihtimaline karĢı kendilerini ve ailelerini kalenin içine
konuĢlandırmıĢlardı. Duvarın içe eğilimleri kibitkaları koruyabilmek için dik inĢa
edilmiĢti. Kibitkalar da birbirine olabildiğince yakın biçimde bu duvarın altına sıralanmıĢtı.
Bu, yazara kısmen mantıklı gelse de yarım milyonluk nüfusun iki milden kısa duvar
ardında bulunabilmesini olası görmemektedir. Su, kaleye doğu kısmından girmekte idi.
Yazar, kendisine kalenin içindeki kuyuların da su ikmali için yeterli olduğu bilgisinin
verildiğini belirtir.253

ĠnĢaat faaliyetinden sözeden seyyah, iĢçilerin inĢaatın her yerinde gruplar halinde
çalıĢmakta olduğunu, surların içinde inĢaat nedeni ile hazırlanmıĢ kanallardan ve dıĢarıdan
çantalara doldurdukları çamuru surlara taĢıdıklarını, bu çamurları toplarken dıĢarıda çukur
oluĢturmamaya özen gösterildiğini, çünkü çukurun hemen su dolup yapıya zarar
verebileceğini aktarır. Bu çantalar dolusu toprak, toprak setin üstüne dökülüp doldurucular
tarafından çiğnenerek düzleĢtiriliyordu. YaĢlı bir adam çalıĢan elli kiĢilik grubu
yönlendiriyordu. Surlar devasa bir dikdörtgen Ģeklinde idi ve biri güneybatı yanının
ortasında, diğeri ise bunun tam karĢısında, kuzeydoğu yönünde olmak üzere iki giriĢi vardı.
Ġçerideki içme suyu ihtiyacı ve tarımsal sulama amacı ile gerekli olan suyun çıkıĢı için

253
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 144-145.
78

kuzeybatı kanadında büyük bir açıklık bırakılmıĢtı. Burada bir tür su kemeri inĢasının
planlandığını öğrendiğini aktarır. ĠnĢaat halindeki sur duvarlarının içi iyi sulanmıĢ ve
ekilmiĢti. Teke liderlerinden Baba Han ve yakınlarına ait ev grubu dıĢında surların içinde
ev yoktu. Ancak eski kalenin olduğu güneydoğu yakasının dıĢında, eski kale etrafında
kümelenmiĢ 150 kadar Türkmen çadırı veya “ev” bulunuyordu. Ġran ordusundan ele
geçirilmiĢ olan topların bir kısmı eski kale surlarının zirvesindeydi. Yazar, yeni kale
inĢaatının güneydoğu kanadının –bir yaylim ateĢi siperi dıĢında- tamamen açık olduğunu
görüp, sebebini sorduğunda “bu yönden saldırı beklenmediğini, saldırıya uğraması daha
olası bölgelerin savunmaya alındığını” öğrenir. Kalenin yanındaki Murgab nehrini
savunma için faydalı bir engel olarak tarif eden yazar, bu nehrin kalenin aĢağısından
Bentlanmasının nehrin geçit vermemesini sağlayarak nehri daha faydalı hale getirebileceği,
aksi halde nehrin, senenin neredeyse her ayı tarafından bir atlı tarafından geçilebileceğini
aktarır.254

Curtis, Rus iĢgali sonrası ziyaret ettiği Merv‟de gördüğü bu kale için „‟büyük çamur
kalenin harabeleri tren yolunun yanında, canlı bir medeniyetin ölü olan üzerindeki
üstünlüğünün sessiz ama ikna edici bir kanıtı olarak duruyordu‟‟ ifadelerini kullanmıĢtır.
Ruslar, tali bir yol yapmak için surlarının bir köĢesini yıkmıĢlardı. Yıkılan yerin yanında
bir Amerikan çırçır atölyesi vardı. Curtis, kalenin surlarının zirveden 20 fit, tabandan 60 fit
kalınlıkta olduğunu, toplamda çevresinin bir mil olduğunu söyler.255

Merv‟in eski kalesinden, KoĢud Han‟ın inĢa ettirmiĢ olup yeni kalenin yanında
bulunan kaleden sözeden Rus istihbarat subayı Albay L.F Kostenko, KoĢud Han‟ın
kalesinin 40.000 çadırın kurulabileceği alanın üzerinde kurulduğunu söylerken yanılıyor
olmalıdır. Aynı kaynakta geçen Nazım Kala isimli kalenin yeri hakkında tam bilgi
verilmese de Merv‟e 15 mil uzakta olduğu ifade olunur.256 Merv ile arasındaki mesafe göz
önüne alınırsa burası, buradan Tekelerin kovduğu Sarıkların yerleĢkesi Porsa Kala‟daki
kale olabilir. Albay Kostenko, KuĢid Han‟ın inĢa ettiği kalenin Merv‟e 11 mil uzakta, Hive
ve Ceyhun yollarının Murgab ile kesiĢtiği noktada olduğunu, 40.000 çadır içerebileceğini,
8-10 yard yüksekliğinde, 33 adım geniĢliğinde olduğunu yazar. Ona göre kalenin içi pazar
yeridir. 1877 yılında KoĢud Han, bu toprak surların iç ve dıĢ yüzeyini çamur tuğlalarla

254
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 150-153.
255
Curtis, a.g.e., s.66-67.
256
Marvin, C. M. (1880). The Queen of the World, London, W.H. Allen& Co., 1881, s.413‟den naklen
Kostenko, L.F., Turkestanski Kri, 3 vols. 8 vo., St. Petersburg.
79

kaplamaya niyet etmiĢtir. Kalenin 2 mil uzunluğunda, 1 mil geniĢliğinde olduğunu,


duvarlarının 12 adım kalınlığında olduğunu, kalenin içinde ne bir yapı inĢa edilmiĢ
olduğunu, ne de kimsenin yaĢadığını, kalenin, düĢmanın görünmesi halinde halk için bir
sığınak olarak düĢünüldüğünü de bildirmiĢtir. Kalenin çevresi düzdür, güney ve batısından
akan Murgab nehri 50 adım geniĢliğinde, yer yer 25 fit derinliğindedir. Fakat genellikle bu
nehir deveyle, hatta atla dahi geçilebilir.257

Ġran seferi sırasında ve sonrasında Merv‟i uzunca görme imkânına sahip olan
Blocqueville, Merv Ģehrinin kerpiçten yapılmıĢ yüksek ve sağlam surlarla korunduğunu,
surların kulelerle tahkim edilip hendeklerle çevrildiğini aktarır.258Bkz. Ek – 11 –

Bu kale dıĢında O‟Donovan, Ģehrin kuzeyinde „‟Har‟‟ isimli köy yakınlarında Kara
ġeytan Kala isimli bir hisarın bulunduğunu, hisarın Tekelerin ToktamıĢ Kabilesinin
Karavul BaĢı‟nın, yani Kara ġeytan‟ın merkez üssü olduğunu, buradan Ersarı
Türkmenlerinin hareketlerinin gözlendiğini, sınırın bu yönündeki her yere devriyelerin
buradan sevk olunduğunu aktarır.259Hisarı gördüğüne dair veya Ģekline dair bir bilgi
vermez. „‟ToktamıĢ Kabilesinin Karavul BaĢı‟‟ ibarelerinden, O‟Donovan‟ın Merv‟de
bulunduğu sırada Tekelerin ÖtemiĢ ve ToktamıĢ olarak iki kabile halinde yaĢıyor olması ve
bu iki kabilenin kendi liderlerinin bulunuyor olması bilgisine dayanarak ÖtemiĢ kabilesinin
de bir Karavul BaĢı olduğu ve ona ait de bir merkez üssü bulunabileceği değerlendirilebilir.
Lâkin, bu konuda herhangi bir bilgi mevcut değildir.

Merv‟de XIX. yüzyılda seyyahlar tarafından tarif edilen kalelerin, Türkmenlerin


geleneksel topraktan setleri anlamında kullanıldığı görülüyor. Merv harabe Ģehirlerinde
olduğu gibi Ģehir nüfusunun bu surların içinde yaĢaması gibi bir durum sözkonusu
olmamakla beraber, tehlike zamanında halkın surların içine toplanıp korunması Ģeklinde
bir amaç güdülmüĢtür. Göktepe faciasından da anlaĢılacağı gibi bu kaleler XIX. yüzyıl
modern silâhlarına karĢı dayanıklı yapılar olmayıp , Merv‟i savunmakta da bir rolü
olmamıĢtır. Kara ġeytan Kala isimli yapının ise düĢman kabilelerin baskınlarını
gözetleyen devriyelerin merkezi olduğu, KoĢud Han Kala isimli yapıya nazaren daha
küçük bir yer kapladığı anlaĢılıyor.

257
Marvin, C. M. (1880). The Queen of the World, London, W.H.Allen & co., 1881., s.278‟den naklen
Kostenko, L.F. Turkestanki Kri, vols. 8 vo., St. Petersburg.
258
Blocqueville, a.g.e., s.37.
259
O‟Donovan Merv Oasis II, s.372.
80

3.8. Sulama Kanalları

Merv‟de yaĢamanın mümkün olması, tarımın ve hayvancılığın yapılabilmesi


Murgab nehri ve bu nehirden sulama kanalları ile dağıtılıp vahaya yayılan su ile mümkün
olabilmiĢtir. Merv‟in Teke hakimiyetinde bulunduğu dönemde vahayı sulayan geliĢmiĢ bir
sulama teĢkilâtı ve bu kanallara su sağlayan Bentların varlığı görülür. Bu teĢkilâtın çalıĢır
durumda kalması Ġhtiyar Han‟ın en önemli görevlerinden biri olup bu Ģebekenin bakımı ve
kontrolu için görevli birde Kethüda vardı.260

O‟Donovan Merv‟deki sulama kanalları ile ilgili ayrıntılı bilgi verir. Anlatımına
göre, önceki bölümlerde anlatmıĢ olduğumuz Merv bendinin 100 yard güneyinden ayrılan
iki kanal, Tekelerin ToktamıĢ ve ÖtemiĢ bölümlerinin topraklarını sulayan ana kanallardır.
Bu kanallardan AlaĢa kanalı geniĢliği 15 fittir. Kanalın kenarı 60° lik açı ile yaklaĢık
olarak bu uzunlukta yüksektir. Su, saatte 3-4 mil hızla akmaktaydı, derinliği ise yaklaĢık 8
fit olup insan yada at tarafından geçilmesi imkân dıĢı idi. Yazar, kendisini bilgilendiren
kiĢinin bu kanalın Türkmenlerin Merv‟e geldiğinde var olan tarihi bir eser olduğunu
söylediğini aktarır. Nehrin karĢısında Murgab‟ın ana yatağının doğusuna düĢen toprakları
sulayan kanalın adı Novur olup tam kuzey istikametine akmaktadır. Boyutu AlaĢa kanalı
ile aynıdır. Bu kanal ToktamıĢ kabilesinin topraklarını sular. Bu topraklar batı yakasındaki
akrabaları ÖtemiĢların topraklarından biraz yüksektir. Kale‟den 15-16 mil sonra Eğri
Güzar mevkiinde bulunan bir Bentdan tekrar ikiye ayrılan kanalın batıya giden kolunun
adı; Malyab, doğuya giden kolunun adı ise; Karyab‟dır. Burada, sulama nedeni ile aĢırı
kullanılan nehir suyu, bir dere akıntısı boyutundadır ve 8-9 mil sonra tamamen kaybolur.
Bu noktanın ardında su yoktur ve dolayısıyle tarım da yoktur. Suyun bittiği arazi
Türkmenlerin „‟Kızıl Kum‟‟ adını verdikleri yerin baĢlangıcıdır. Navur kanalı doğu ve
batıya giden iki kola ayrılır, batı kolunda daha çok su bulunur. Batı kolunun üzerinde
bulunan köprüden ayrılan bir baĢka kanal KoĢud Han Kala, Merv‟in o dönemde idari
merkez için gerekli suyu temin eder. Kuzeye doğru birkaç mil devam eden kanal, tekrar
ikiye ayrılıp bir kolu Göktepe isimli büyük bir tepenin yanından geçer. Burada Göktepe,
Rusların Ahal Tekelerden ele geçirdiği kale ile aynı adı taĢısa da bu bir isim benzerliğidir.
Novur kanalı daha ileride her yöne dağılan sulama kanalları ile tekrar bölünüp
Göktepe‟den yaklaĢık 10 mil sonra çöle bitiĢik birkaç köye daha ulaĢır ve buradan
tamamen yok olur. Novur‟un diğer kanalı kuzeydoğu yönünde ilerler, Vekil boyunun

260
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 190.
81

topraklarını sulayarak az bir kısmı Merv harabelerinin bulunduğu eski Merv yerleĢim
alanına ulaĢır. Ġleride isimlerinden bahsedeceğimiz her birinin kanallardan birinden gelen
kendi su kaynağı vardır.

Batı kanalı, yani yukarıda Bentdan ayrıldığını belirtip tarif ettiğimiz AlaĢa kanalı
ise giriĢinden 3-4 mil sonra ikiye ayrılıp biri kuzeybatı, diğeri güneybatı yönünde devam
eder. Sukdi Yap olarak bilinen ikinci kanalın kıyılarında, Tekelerin vahaya gelmelerinden
önce burada yaĢayan Sarıkların bakiyeleri olan 150 kadar Sarık Türkmeni hanesi bulunur.
Sukdi Yap ötesinde ÖtemiĢ kabilesinin Yasavul BaĢı, yani bir tür güvenlik gücünün lideri
olan Ana Murat Kafur tarafından yönetilen Sıçmaz köyleri vardır. Bu noktanın iki mil
güneyinde bütün tarımsal faaliyetler son bulur. AlaĢa Kanalının kuzeybatı kanadı ise büyük
ölçüde ÖtemiĢ kabilesinin topraklarını sulamaktadır. Bkz.Ek -12

Benti seddinden uzaklaĢtıkça bütün kanallardaki su miktarı azalmaktaydı. Senenin


ilk aylarında su seviyesi düĢüktür, bazı kanallarda hiç su bulunmazdı. Kanallardan ayrılan
küçük kolların yönü sürekli değiĢtiği için bunlarla ilgili bir plan ortaya koymak mümkün
değildir. Ana kanallarda ve bu kanalara bağlı büyük kollarda senenin her vakti su
bulunurdu. Bend ile KoĢud Han Kala arasındaki mesafe kanal kıyısını takriben ölçülürse
20 milden biraz fazlaydı.261 Bu bend 1878 yılında su çokluğu nedeni ile yıkılmıĢ, kimi su
kanallarının bu nedenle susuz kalması ekinin o yıl az olmasına neden olmuĢtur.

Sulama kanalları hakkında bilgi veren Rus General Petroosevitch, sulama


kanallarının tarifinden çok, bu yolla Merv nüfusunu hesaplamaya gayret etmiĢtir. Merv
Tekelerinin Murgab üzerinde Merv Derya isimli bir bent inĢa ettiklerini ve nehrin suyunun
bu Bentla 24 kanala bölündüğünü, Tekelerin nehrin iki yanında eĢit olarak yayıldığını ve
her birinin 12‟Ģer kanal kazarak suyu eĢit olarak böldüklerini bildirir. Bu kanallar her yıl
tamir ve bakıma ihtiyaç duymakta, bunun için kanaldan su alan her bir Teke onun iĢler
halde kalması için iĢ gücü ile katkı sunmaya mecbur tutulmaktaydı. Bu iĢ gücü, 24 aileden
bir iĢçi ile sınırlıydı. ToktamıĢ kabilesinin 1000 iĢçi, ÖtemiĢ kabilesi de 1000 iĢçi
sağladığını bildiren yazar, bu hesapla Merv‟de 48.000 aile ve yaklaĢık 250.000 kiĢi

261
O‟Donovan Merv Oasis II, s.191-194.
82

262
yaĢadığını tahmin eder. Blocqueville‟de kanalların yıllık olarak temizlendiğinden
263
sözeder.

Sulama kanalları ile sulanamayan arazilerin ekime müsait hale getirilebilmesi için
özel bir sulama tekniği geliĢtirmiĢlerdi. Bu sulama sisteminin adı Türkmen ve Rus
kaynaklarında „‟çiğir, jikir, çıkır‟‟ olarak geçmektedir. Kuyu sularından faydalanmak için
kullanılan bir sulama tekniği olan „‟çıkır‟‟ su bulunmayan yerlerde yapılan tarım için en
çok benimsenmiĢ yöntemdir. Bir bölgenin sulanması için çıkırların 3-4 gün boyunca
sürekli çalıĢması gerekiyordu. Ağır ve meĢakkatlı bir sulama tekniği olsa da suyun
bulunmadığı yerlerde tek sulama kaynağı bu yöntemdir.264

Teke yönetimindeki Merv Ģehrinde, nüfusun barınabilmensin baĢlıca Ģartı Murgab


suyunun vahaya yayılabilmesi olarak görülüyor. Nehir üzerine kurulu Bentla sulama
kanallarına aktarılan su, vahada tarımı ve yerleĢimi mümkün kılmıĢtır. Sulama kanallarının
temizliğinin bir sisteme bağlı, her ailenin katkı sunmak zorunda olduğu kamu hizmeti
niteliği Tekelerin bu iĢe verdikleri önemin göstergesidir. ÖtemiĢ ve ToktamıĢ kabilelerinin
yerleĢim alanları da bu sulama kanallarının ilgili ana kolları ile tespit olunmuĢtur.

3.9. Pazarlar

Merv, eskiden beri Doğunun en önemli Ģehirlerinden biri idi. Kent, XVIII-XIX.
yüzyıllarda pazarlarıyla ünlüydü. Hint-Ġran, Buhara ve Hive tüccarlarının buluĢma noktası
olan Ģehir,bu bölgeler arasında ulaĢım için de en iyi merkez idi. Merv‟den MeĢed‟e uzanan
ticaret yolu bölgenin en zengin kervan yolu olarak biliniyordu. Sadece yabancı tüccarlar
değil, Türkmenler de mallarını satmak için Merv‟i tercih ediyorlardı. Merv pazarlarının bir
diğer özelliği de ticari bakımdan zenginliği idi. ġehir pazarlarında aranılan her Ģeyin
bulunabileceği kaynaklarda ifade olunmuĢtur. Rus yazar K. Bode, Merv‟in Ġran‟ın ünlü
pazarları ġehrud, Bucnurd ve Ġsfahan‟la yarıĢacak düzeyde olduğunu söylemektedir.265

O‟Donovan, ziyaret ettiği Merv pazarı hakkında ayrıntılı malûmat verir. Merv‟de
pazarlar, Pazar ve PerĢembe günleri olmak üzere haftada iki kere kurulur, vahanın her

262
Marvin, C. M. (1880). The Queen of the World, London, W.H. Allen&Co,1881‟den naklen. General
Petroosevitch, Turcomans between the Old Bed of the Oxus and the North Persion Frontier, Tiflis.
263
Blocqueville, a.g.e., s.72.
264
Necef, a.g.e. , s.327.
265
Necef, a.g.e. , s.318.
83

yerinden sayıları 8-10 bini bulan kalabalıklar burada toplanırdı.266 Pazar, KuĢid Han
Kale‟nin kapısının yaklaĢık ikiyüz yard uzağında, kale ile nehrin arasında, nehrin güneye
döndüğü noktada kurulu idi. Pazar, bu noktada bulunan, her birinin uzunluğu yüz yard,
aralarındaki mesafe yetmiĢ yard olan iki paralel çamur duvarın yine çamurdan duvarlarla
bölmelere ayrılmasından müteĢekkildi. Bu aralıklarda tüccarlar mallarını sergilerlerdi. Bu
aralıkların üstüne örtülen hasır veya keçe örtü, tüccarları güneĢten korurdu. Düzenli tezgâh
sahibi olmayan tüccarlar, açık alanda, güneĢin altında dururken, bazıları da kare kumaĢ
Ģemsiyelerle güneĢten korunurdu.

Pazardaki 6-8 bin kiĢilik kalabalık daha ziyade Merv‟lidir. Az sayıda Hive, Buhara
veya MeĢed‟li bulunabilse de MeĢedliler, Ġranlıların kendilerini Türkmenlerin arasında
güvende hissetmemeleri nedeni ile nadirdir. Pazara gelen MeĢedliler, ya oraya sonradan
yerleĢmiĢ Türkmenlerdir, ya da Deregez veya baĢka bir Türk bölgesindendir. Pazardaki
Yahudilerden alınan yarım kranlık vergi dıĢında tezgâh sahibi tüccarlardan bir vergi talep
edilmezdi.

Tüccarlar pazara tahıl, kimi yağ çeĢitleri, meyve, taze erzak, ev araç gereçleri ve
bunun dıĢında at, eĢek ve deve de getirirler. Tahıl türünde “kavurga” isimli hafif tüylü
buğday, arpa ve “covane” isimli darıya benzer bir tahıl vardır. Yazarın “jowone” dediği,
beyaz renkli ve küreye yakın Ģekli olan tahıl, darı olmalıdır. Bunun dıĢında pazarda
Türkmenlerin “Ģali” adını verdiği bir tür yulaf vardır. Bu yulafın daneleri aĢırı küçük ve
kahverengidir.

Pazarda bulunan zeytinyağı hem yiyecek hemde aydınlatma amacına matuf olup,
Buhara ve Hive‟den getirilirdi. Berrak, lezzetli ve kıvamı koyudur. Kunci(susam) isimli
bitkiden elde edilen yağ, hem yakacak hem yiyecek olarak, arpa ve prinç pilâvı yaparken
kullanılırdı. Bunların dıĢında “ödci” ve “indov” isimli, aydınlatma iĢinde kullanılıp pazarda
satılan üç tür yağ Merv‟in yerli ürünleriydi. Pazarda, senenin neredeyse her vakti meyve
bulunurdu. Su kabağı, kavun, karpuz, üzüm, Ģeftali, kayısı, erik, hünnap, ceviz ve elma
pazarda rastlanılabilecek meyvelerin baĢlıcalarıydı.

Yiyecek olarak peynir, yoğurt ve gattuk, arpa ve darı ekmeği, keçi, koyun, sığır ve
deve etleri bulunurdu. Et satıcıları genellikle tezgâhların baraka hatlarının arkasındaki açık

266
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.320.
84

alanda kurup, yanlarında getirdikleri koyun ve keçi sürülerinden talep edildiğinde kesip et
satarlardı. Zira sıcak havada eti korumak mümkün değildi. Yabani hayvan olarak, yaban
eĢeği (kolon) eti, antilop (geran) eti, sülün (karagöl) ve keklik satılırdı. Zaman zaman
tavĢan, tavuk ve 4‟ü 1 peni‟ye tavuk yumurtası satın alınabilirdi.

Buhara‟dan gelen tüccarlar kaba ipek, pamuk, deve yününden dokuma gibi değiĢik
ürünlerini Merv pazarına getirmekte idiler. Nargileler için „‟tömbeki‟‟, çay ve Ģeker de
Buhara‟dan gelen ürünler arasındaydı. MeĢed‟den gelen tüccarların getirdiği ve
Türkmenler tarafından tercih edilen Çin yapımı, ağız kısmından 5 inç olan çay kabının fiatı
4 frank idi. MeĢed‟li tüccarlar, bunun yanında ince cins elbiseler, Rus malı patiska ve cam
bardaklar satarlardı.

Merv tüccarları, gıda dıĢında tahta kaĢıklar, tabaklar, giysiler, koyun derisinden
Ģapka ve paltolar, bıçaklar, bazen silâh da satarlardı. O‟Donovan, bölgede bulunduğu
sırada, burada bulunan uzun ve kısa Rus yapımı tüfeklerin fiatının 4 paund sterlin
olduğunu bildirir. Ayrıca bu pazarda Rus derisi olarak bilinen, bir yanı kırmızıya
boyanmıĢ, güzel kokulu deriden de bolca bulunabiliyordu.

Pazarda tezgâh sahibi Yahudiler ilâç dahil her türlü satılabilecek eĢyayı satarlardı.
Kinin, epsam tuzu, ravent ve sarısabır oyu bu ilâçların baĢlıcalarıydı.

ġapka ve hançer satıcıları pazarın doğu ucunda bulunurdu. ġapka satıcıları,


sattıkları Türkmenler tarafından yaygın olarak kullanılan, karakoyun derisinden mamul,
büyük grenadin Ģapkaları yere diktikleri sopaların ucuna takılıp sergilenirdi. Hançerler ise,
yere bitiĢik biçimde konularak sergilenirdi.

Pazarda bazen balık ve kurutulmuĢ balık da rastlanabilirdi. Bunlar da Buhara ve


Hive‟den getirilmiĢ olup muhtemelen Ceyhun nehrinde yakalanmıĢlardır.

At, eĢek ve develer pazarın batı ucundaki açık alanda toplanıp satıĢa sunulurlardı.

Pazarda alıĢ veriĢ yaptığını belirten O‟Donovan, et, meyva ve tahıl dıĢındaki her
Ģeyin fiatını çok pahalı bulmuĢtur. Bir libre çayın fiyatı 6-8 Ģilin arasında değiĢip aynı
miktar kristalize Ģekerin fiyatı 8 peni‟den fazla idi. Atların fiyatı 30-60 paund arasında
değiĢmekle birlikte bu fiyatı ödeyebilecek bir kimse pazara gelmeyeceği için böyle bir at
85

da nadiren pazara getirilirdi.267 Pazarda bir pazar günü nadiren yarım düzineden fazla
satılık at getirilirken, pazardaki hemen herkes yeterli meblâğ ödendiğinde bindiği atı
satmaya istekliydi. O‟Donovan‟da pazarda hemen herkesin atlı olduğu bilgisini verir.268
Burnes‟e göre pazara atla gelmek bütün Türkistan‟da bir gelenektir.269

Pazarların sosyalleĢme ve iletiĢim yanında politik ve hukuki iĢlevleri de vardı.


Vaha halkı burada birbiriyle sürekli görüĢme imkânı bulabiliyor, kendileri ile ilgili konular
üzerinde tartıĢıp yeni gelĢmelerden haberdar olabiliyorlardı. Meclisler genellikle bu
günlerde toplanır, ÖtemiĢ ve ToktamıĢ liderleri burada mahkeme kurup yargılama da
yaparlardı.270

O‟Donovan, tüccarların düzenli ağırlık birimlerinin olmadığını, 1861‟deki Ġran


saldırısında Ġranlıların attığı gülle ve Ģarapnel parçalarının ağırlık olarak kullanılabileceği
gibi çay ve Ģeker satarken, tartının diğer kısmına hançer veya terlik konulabildiğini,
tartıĢmaların birçoğunun bu ağırlığın yeterli olup olmadığı ile ilgili olduğunu aktarır.
Yazara göre alıĢ veriĢin hayli ilginç bir yönü de satıcıların bağırıp mallarını satması yerine,
alıcıların satın almak istedikleri ürünlerin isimlerini bağırarak pazarda aĢağı yukarı
yürümeleri idi.271

Merv pazarında, Merv‟in 20-30 mil batısından getirilmiĢ, doğranmıĢ ılgın ağaçları
ve çuvallar halinde kömür satılmaktaydı. Bu ürünler, pazarın dıĢında bulunurlardı.272

Blocqueville, ayrıntılı bir pazar tarifi yapmamakla birlikte Türkmenler arasında alıĢ
veriĢin uzun süreli bir tartıĢma konusu olduğunu, pazarlığın 2-3 ayda sonuçlanabileceğini
belirtir. „‟Ancak, bir kere söz verilince, o söz tutulurdu‟‟ demekle birlikte bu prensibin
düĢmanlarla veya esirlerle ilgisi bulunmadığını yazma gereği hisseder.273 Merv‟in
doğusundaki Yussub köyünde de, KoĢud Han Kala‟ya oldukça uzak Vekil ve ToktamıĢ
kabilesinin kimi bölümleri için pazar kurulmaktadır.274

267
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.322-323.
268
O‟Donovan, Mrv Oasis II, s.333.
269
Burnes Travels II, s.8.
270
0‟Donovan, Merv Oasis II, S.334.
271
O‟Donovan, Mrv Oasis II, s.333-34.
272
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 334.
273
Blocqueville, a.g.e., s.64.
274
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.237.
86

Her ne kadar Ģehrin tarihi ihtiĢamlı günleri ile karĢılaĢtırılmasa da XIX. yüzyıl
Merv kentinde düzenli bir pazar geleneği var görülüyor. Pazarda bulunduğu tarif olunan
ürünler Ģehrin tarımsal üretimine de ıĢık tutmaktadır. Pazara Merv dıĢından katılan
tüccarların azlığı ilgili dönemdeki güvenlik sorunu ile iliĢkilendirilebilmekle beraber Merv
halkının Buhara, MeĢed (Ġran) ve Rusya ile ticari iliĢkisi göze çarpıyor. Merv halkının
pazarın kurulduğu gün ve yerde toplanması buraya sosyal bir nitelik de katmıĢtır. ġehirle
ilgili geliĢmeler burada öğrenilir, insanlar birbirleri ile bu yerde düzenli görüĢme imkânına
sahip olurdu. Meclislerin Pazar günü toplanması pazarların siyasi, burada yargılamaların
ve infazların yapılması adli niteliği olarak görülebilir.

3.10. Köprü, Mezarlık, Türbe ve Değirmenler

XIX. yüzyılda bilhassa Teke yönetimi altındaki Merv Ģehrinde, Ģehrin her yanına
yayılmıĢ sulama kanalları, yayaların ve hayvanların geçebilmesi için bu kanallar ve
Murgab nehri üzerinde köprüler gerektirmiĢtir. Bu köprülerin inĢa ve tamiri için pazardaki
tüccarlardan vergi de alınmaktaydı. Yoğun tarımsal üretimin gerçekleĢtirildiği Ģehirde
tahılları üretmek için daha çok el değirmenleri tercih edilse de, bunların yanında su
değirmenlerinin varlığı da nakledilmiĢtir.

Merv‟de, Ģehrin önceki yüzyıllarda yaĢayan sakinleri tarafından inĢa edilmiĢ olan
“yoksa”lar, yani anıt mezarlar bulunsa da bu geleneğin XIX. yüzyılda devam etmediği
anlaĢılmaktadır. Bilhassa harabe Ģehirler içerisinde bulunan kimi türbelere Merv halkı
saygı duymakla beraber kimlikleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları anlaĢılıyor.

3.10.1. Köprüler

Merv‟de Murgab nehri üzerinde yer yer köprüler bulunduğu aktarılsa da bu


köprülerin sağlamlıktan uzak, derme çatma yapılar olduğu anlaĢılmaktadır. Ancak bu
köprülerin onarılması için halktan vergi alınması275 köprülerin zaman zaman onarıldığını
veya ihtiyaç halinde yinelendiğini düĢündürür. O‟Donovan Merv‟e girerken Murgab nehri
üzerinde, altından soyulmamıĢ ağaç kütükleri ile desteklenen, dört fit geniĢliğinde
yürünecek yolu olan, onbeĢ fit uzunluğunda, korkuluksuz ve sakat bir köprüden sözeder.276

275
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.324.
276
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.121.
87

Mehmet Emin Efendi‟nin tarif ettiği köprü de buna benzerdir.277 Ağaç kütüklerinin üzeri
böğürtlen çalıları ile kaplanıyor, bunların üzeri de toprakla örtülüyordu.278 Sulama
kanallarının yaygınlığı nedeni ile çok miktarda köprü bulunsa da köprülerin tamir ve
yenilenmesi iĢleminin düzenli yapılmadığı anlaĢılıyor. Zira atlı bir kimse çoğu kere
köprüden geçmektense akıntıdan karĢıya geçmeyi tercih edebilmekteydi.279 Yayaların yanı
sıra atlıların da geçtiği köprülerden atla geçmek bir kısım tehlikeleri de beraberinde
getiriyordu. O‟Donovan‟ın Ģahit olduğu böyle bir giriĢim, buna teĢebbüs eden tüccarın ve
atının Murgab nehrine düĢmesi, atın boğulması ile sonuçlanmıĢtır.280

3.10.2. Mezarlıklar

Merv Tekeleri mezarlıklarını yerleĢim yerlerinden oldukça uzağa kurmuĢlardı.


Merv‟de tesadüf ettiği mezarlık hakkında bilgi veren O‟Donovan, mezarların Ġran‟da
olduğu gibi çok sığ olduğunu, atların toynaklarının mezarı örten toprağın içine girdiğini
aktarır. Mezarlık içerisinde gördüğü birkaç topun anlamını sual eden yazar, Ġran
ordusundan ele geçirilen bu topların zaptında rol oynayan halkın, yiğitliklerinin hatıralarını
yakınlarında görmek istedikleri, topların mezarda bulunuĢ nedeninin bu olduğu, vahadaki
kimi köylerde de böyle birkaç topun bulunduğu yönünde bilgilendirildiğini ifade eder.281

Vambery, “batur” yani kahraman ünvanını kazanmıĢ olan mezarının üzerine bir
„‟yuska‟‟, yani yapay bir tepe kurulduğunu, bu tepenin inĢası için her bir Türkmen‟in en az
yedi kürek toprak atmasının zorunlu olduğunu, tepenin çevresinin genellikle 60 fit,
yüksekliğinin de 30-40 fit olduğunu, ovalarda bu yapıların pek belirgin olduğunu aktarır.
Her Türkmen bunların hepsini bilir ve onları isimleriyle, yani tepenin altında bulunan
kimsenin isimleriyle anardı.282Bir tür anıt kabir görünümünde olan bu tepeler, yani
„‟yuska‟‟lar Hunlardan beri Türk kültürünün en önemli yapıtları konumundadır. Ġslâm
dinini kabul ettikten sonra oluĢan turbi/türbe kültürü, eski Türklerde „‟yoska‟‟ tepe mezar
kültürü doğrultusunda geliĢmiĢ, Türklerin dinsel hayatında kendine belli bir yer edinmiĢtir.

277
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.108.
278
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.120-321-165.
279
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.307.
280
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.321.
281
O‟Donovan, Merv Oasis II,s.153.
282
Marvin, a.g.e., s.273.
88

Türkmenlerdeki kabire duyulan saygı bunun eski Türklerden kalan tarihi bir simgesidir.283
Bu mezarlar için bkz.284

3.10.3. Türbeler

Ġslâm dünyasında bir zamanlar önemli yer olduğunu belirttiğimiz Merv, uğradığı
müteakip istilâlarla XIX. yüzyılda bu özelliği ile öne çıkmaz. ĠhtiĢamlı günlerinden geri
kalan, harabeler ve kimi önemli dini Ģahsiyetlerin kabirleridir. Seyyahların görme imkânı
bulduğu bu türbelere Türkmenler saygıda kusur etmeseler de, kimlikleri hakkında pek fikir
sahibi olmadıkları belli oluyor.

Bayram Ali tarihi Ģehrinin yakınında, sulama kanallarının güneyinde, „‟Üç


Ġmamzadeler‟‟ ismi ile bilinen üç türbe vardır. Bu türbelerin, doğuda bulunan ikisi küçük,
fırınlanmıĢ tuğladan mamul yapılar olup içerleri kille kabaca sıvanmıĢtır. Bu iki kabre ait
yapı „‟Ġmamlar‟‟ adıyla bilinir. Yüz yard batıda ise küçük, çatılı bir yapı bulunur. Bu kabir,
Pehlivan Ahmet Tabancı isimli kutsal bir kimseye aittir. Bu üç kabir „‟Ģeyhler‟‟ olarak
bilinip Buhara kervan yolundan geçen yolcular ve Türkmenler tarafından ziyaret edilirler.
Pehlivan Ahmet Tabancı‟nın kabri diğerlerine nisbeten daha çok saygı görüyordu, zira
kabrin üzeri, burayı ziyaret eden kimseler tarafından getirilen hatıralarla örtülmüĢtür. Bu
hatıralar arasında Mekke‟den getirilen toprak ve mermerin yanı sıra mermer bir top güllesi
de bulunuyordu.285

Merv çevresinde bölgeye dağılmıĢ halde bulunan Hüdayi Nazar Evliya, Ġmam ġafii,
Ġmam Bekir ve Abdullah b. Büreyde türbeleri Türk-Ġslâm mezar anıtlarının erken
örneklerinden sayılmaktadır. Kare planlı ve üzerleri kubbeli bu yapılardan yalnızca Ġmam
ġafii türbesi altta kripto bölümüyle iki katlı olarak bina edilmiĢtir. Kitabeleri mevcut
olmadığı için kesin tarihleri tespit edilemeyen türbeler XI – XII. yüzyıllara
tarihlendirilmektedir. Bunlardan, Merv‟de vefat eden meĢhur Kumandan Sahabi, Büreyde
b. Husayb‟ın oğlu Abdullah b. Büreyde el-Eslemi‟nin (ö.733) bu Ģehirde kadılık yaptığı
bilinmekte, diğer iki zatın kimliği hakkında bilgi bulunmamaktadır. Ġmam ġafii‟nin kabri

283
Necef, a.g.e., s.300.
284
Sobti,a.g.e.,s.261-65.
285
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.253.
89

Kahire‟de olduğuna göre ona nispet edilen bu yapı ya bir makam-türbe‟dir veya aynı
nisbeyi taĢıyan baĢka bir zat‟a aittir.286

Gâvur Kala tarihi Ģehri yakınlarında bir tepenin üstünde bulunan 40 fit
yüksekliğinde ve yaklaĢık bu geniĢlikte, sarımsı kahverengi, yassı biçimli, fırınlanmıĢ
tuğladan inĢa edilmiĢ, her biri bir öncekinden bir derece daha koyu mavi renkte, dikdörtgen
Ģeklinde fayanslarla süslenmiĢ bir zafer tak‟ı gören O‟Donovan, bu Ģekilde süslü tuğlaların
Merv harabelerinin hiçbir yerinde bulunmayacağını ifade eder. Bu kemere bitiĢik ve
güneyinde yanları tamamen açık olan iki kapalı alanın çevresini göğüs yüksekliğinde
trabazanlar sarar. Bu yapılar ve trabazanlar, zafer tak‟ına benzer Ģekilde fayanslarla seyrek
olarak süslenmiĢtir. Birbirine çok benzeyen bu iki yapının ortasında dikdörtgen Ģeklinde,
yeĢile çalan mavi mermerden mamül, üzerindeki yazıtı özenle oyulmuĢ, panellerle
bölünmüĢ iki mezar vardır. Her iki mezarın uzunlukları yedi fit, geniĢlikleri üst
kısımlarından iki fit ve yükseklikleri ise dört fittir. Yanlarında ve sonlarında hafif bir eğim
vardır. Hafifçe kabartma Ģeklindeki yazıt ve arabesk süslemeler dıĢında mezarın taslağı
tamamıyla sade idi. Seyyaha eĢlik eden Türkmenler, kabirlerde yatanları „‟Ģeyh‟‟ olarak
tanımladılar, dini gerekçelerle baĢlarının kesilmiĢ olduğu bilgisi dıĢında kimliklerini
aydınlatabilecek bir bilgi vermemiĢlerdir.287 Yine bu bölgede bulunan Yusuf Hemedani
Kervansarayı içinde bu Zat‟ın kabri bulunuyordu. Kabrin mimarisi ve içi yukarıda tarif
edilenle aynıdır.288Sultan Kala‟nın kuzeydoğusunda yer alan türbe 1140 yılında inĢa
edilmiĢtir. Ġlk yapı Moğollar tarafından tahrip edildiği için eser daha sonra tamir görmüĢ
olmalıdır. XVI. yüzyılın baĢlarında türbenin güneyinde ve 1890‟da kuzeyinde birer mescit
yaptırılmıĢtır. Her iki bina da orjinalliğini korurken türbe son zamanlarda geçirdiği bir
restorasyonla tamamen yenilenmiĢtir.289

Merv liderlerinden KoĢud Han‟ın kabri, 1881‟de inĢa edilen KoĢud Han Kala‟nın 3-
4 km. kuzeyindedir. Çevresi 10-12 fit surlarla çevrili bu anıt mezar, ovanın ortasında tek
bir yapıdır. Surların içerisinde nar ağaçları vardır.290

286
Sayan, Y. (2004). Merv, Ġslâm Ansiklopedisi, C.29, Ankara,
287
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.246.
288
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.246.
289
Yüksel Sayan, “Merv”, Ġslâm Ansiklopedisi, c.29, Ankara, 2004.
290
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.176.
90

3.10.4. Değirmenler

XIX. yüzyılda Merv vahası sakinlerinin tarımla uğraĢması, ürettikleri tahılları una
dönüĢtürmelerini ve bunun için de değirmen kullanmalarını gerektirir. Merv‟de her evde el
değirmeni bulunuyordu.291Bkz.Ek -13

Murgab nehri, ana kanal üzerinde, kuzeye doğru yedi mil gidilince tarımsal
sulamaya elvermeyecek kadar derinden akan suda tahılları öğütmek için çok sayıda su
değirmeni bulunurdu.292 Ancak bu değirmenlerin çalıĢma prensipleri veya Ģekilleri, yada
değirmenlerin kullanımında nasıl bir usul izlendiği hakkında bilgi yoktur.

Merv‟de, aydınlatma ve yemek piĢirmede yağından faydalanılan 4-5 fit


yüksekliğinde bitkinin „‟kunci yağ‟‟ isimli yağını elde etmek için de bir tür değirmen
kullanılırdı. Merv‟deki her köyde bu değirmenden bir yada birkaç tane vardı. Değirmen,
boyu dört fit, çapı da yaklaĢık üç fit olan bir ağaç gövdesi, içinde sağlam, sert tahtadan
mamul, yaklaĢık yüz kg. ağırlığında olabilecek, hint sopasına Ģeklen çok benzeyen dibeğin
bulunduğu bir çeĢit havanın içine yerleĢtirilmiĢ olması Ģeklindeydi. Bu havanın her iki
yanına baskı yapıyorken aynı zamanda bir devenin sırtına bağlanmıĢ 6-7 fit uzunluğunda
kiriĢ tarafından döndürülürdü. Deve, kiriĢin kendisine izin verdiği mesafeden havanın
etrafında dönüp dururdu. Uzun sopaların ucuna iliĢtirilmiĢ sazdan bir çatı, hayvanı güneĢin
sıcaklığından korurdu.293

291
O‟Donovan, Merv Oasis II,s.149.
292
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.194.
293
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.308.
91

4. BÖLÜM

SĠYASĠ, SOSYAL, ASKERĠ VE ADLĠ YAPI

4.1. Siyasi Yapı

XIX. yüzyılda, hatta XX. yüzyılın da baĢları dahil olmak üzere bir Türkmen
toplumundan bahsetmek doğru olmaz. Zira Türkmenler günümüzdeki manada bir millet
olma süreçlerini oldukça geç tamamlamıĢlardır. Moğol istilâsından ve Timurlular
egemenliğinden sonra MangıĢlak bölgesine boylar halinde dağılan Türkmenler XVI.-XVII.
yüzyıllarda Ģimdiki Türkmenistan sahasına yayılmıĢlardır. Burada da boylar halinde
yaĢamaya devam eden Türkmenler en fazla bir boy halinde örgütlenebilmiĢlerdir.
Türkmenlerin boy çatısı altında çeĢitli kollara ayrılmasının baĢlıca nedeni, çöl Ģartları
altında maruz kaldıkları ağır yaĢam Ģartları, göçebe hayat tarzı ve boyların eĢit üstünlük
iddiasında olmalarıydı. Bu siyasi yapı daima Türkmenlerin bir araya gelmesinin önünde bir
engel olmuĢ, Türkmenler de bunu bir yaĢam anlayıĢı olarak benimsemiĢlerdir.

Bölgenin Rus istilâsına uğramasından önce Türkmenlerde devlet anlayıĢı yoktu.


Onların Hanlıkları bulunuyordu ve „‟Han‟‟ ünvanını kendi aralarında seçtikleri birine
veriyorlardı. Türkmenler arasında boy liderleri bir tür seçimle belirleniyor, babadan oğla
bir saltanat hiyerarĢisi içinde sürmüyordu. Belki de bu yüzden belirgin bir yönetici sınıf
oluĢamamıĢ ve boy içinde örgütlenme bağları geliĢememiĢtir.

N.Ġ. Grodekov, Türkmenler arasında Töre yasalarının kusursuz iĢlediğini belirtir.


„‟ġayet Türkmenler arasında herhangi bir kimse, töreyi çiğnemeye kalkıĢmıĢ ise, ya
kendisini engellemeye çalıĢmıĢtır, yada cemiyetten atılmıĢtır‟‟ ifadesinde, törenin toplum
yaĢamını düzenlemedeki önemi görülüyor. Töre anlayıĢı eĢitlik üzerine kuruluydu.294
Hayatın her alanında bu eĢitlik ruhu hakim idi. Hatta Doğu milletlerinde görülen, yaĢa ve
akraba iliĢkilerine gösterilen saygı Türkmenlerde çok daha azdır. Toplumun en önemli
üyesi ile en önemsiz üyesi aynı çadıra selâm vererek girer, tanıdıklarına dostluğunun
göstergesi olarak elini uzatır, oturduğu yeri önemsemeden oturur, rahatına uygun geliyorsa
yayılarak, herhangi bir görgü kuralını ihlâl etmemiĢ olarak otururdu.295 Türkmenlerin

294
Necef,a.g.e., s.290-93.
295
Marvin, a.g.e., s.130-31.
92

ictimai yapısı hakkında araĢtırma yapan Petroosevitch, Türkmenleri sınırlayan iki unsurdan
birinin „‟adet‟‟ (deb), diğerinin güç olduğunu belirtir. Fakat kendi çıkarları öyle
gerektiriyorsa gelenekleri de çok önemsemezler. „‟Adet‟‟ kuralları sadece ebeveyn-çocuk
iliĢkileri, evlilik, cenaze törenleri, akınların düzenlenmesi, ganimet paylaĢımı gibi konuları
düzenlerdi.296

Türkmenlerde „‟Cumhuriye‟‟, Maslahat‟‟ veya „‟GengeĢ‟‟ adını taĢıyan „‟Aksaçlılar


Meclisi‟‟ bulunuyordu. Buraya sadece yaĢlılar değil, Hanlar, Serdarlar, Ģair ve ilim
adamları da dahildirler. Rus istilâsı sırasında bu meclis sık sık toplanmıĢtır.297

Vambery‟e göre Türkmenler arasında ġeyhler, Türk boylarındaki Aksakallılar


yönetimi gibi, çok eski zamanlardan beri süregelen bir yönetim görülmez. Bunun nedenini
Türkmenler „‟Biz reissiz bir ulusuz, hiçbir zaman da üzerimize bir reis tayin etmeyeceğiz,
çünkü hepimiz eĢitiz. Herkes kendisinin hükümdarıdır‟‟ Ģeklinde açıklar. Türkmenler
arasında da Aksakallılar olsa bile bunlar liderden ziyade kabilenin memuru
konumundadırlar. Böyle olmakla beraber Aksakallar bir derece ayrıcalıklıdır. Kendilerine
gösterilen saygı ve bağlılık Ģeklinde teberruz eden bu ayrıcalık, yaptıkları hizmete karĢılık
bir tür ödül niteliğindedir. Nüfuzunu belli sınırlar dahilinde kullanması, yani tahakkûm
derecesine vardırmaması halinde kendisine sevgi de gösterilirdi.298

Burnes, Türkmenlerden sözederken „‟Ne bir ağacın gölgesi altında dinlenmeyen


veya bir krala tabi olmayan bir halk olmakla övünen insanlar‟‟ tabirini kullanır. Ona göre
bu tabir abartılı bir tabir de değildir, zira kendileri için „‟bahçe‟‟ bilinmeyen bir Ģey olup
çöllerinde de bir tek ağaç bulunmaz. Kalıcı ve belli bir lidere bağlı da yaĢamazlardı.
Yanlızca yaĢlılarının ve „‟aksakal‟‟larının ataerkil yönetimini tanırlardı. Hayatları umarsız
yağma ile geçer, çocukları da erken yaĢlardan itibaren bu mantıkla yetiĢirdi. Zaman zaman
komĢu ulusların yönetimine dahil oldukları da olurdu. Türkmenler onların kuvvetlerini
birleĢtirecek veya yönetecek bir yöneticiye sahip olmamakla mutluydular –ki bu da
kendilerinin gücünü ve „‟barbarlıklarının‟‟ etkisini azaltırdı.299 Burnes‟in ifadeleri Merv ve
Merv Tekelerini tarif etmekten uzak görünüyor. Merv‟de çok miktarda ağaç olması bir

296
Marvin, a.g.e., s.133.
297
Necef, a.g.e., s.293-94.
298
Vambery,a.g.e., s.73.
299
Burnes, Travels II, s.250-51.
93

yana, Merv Tekeleri tarım da yaparlardı. Bunun dıĢında burada kendilerine has
diyebileceğimiz bir tür bağımsız hükümetleri sözkonusu idi.

Baker‟e göre Türkmen yönetimini tarif etmek zordu. Çünkü onlar dünyada
neredeyse gerçekten kendi kendilerini yöneten tek halk gibi görünüyorlardı. Bununla
birlikte her obada önderlik eden bir „‟Aksakal‟‟ bulunuyordu. Tekeler arasında endiĢe
verici tehlikeler, genel karakteri ve cesaretinden dolayı çok itibarlı bir adam olan KoĢud
Han gibi gerçek bir liderin ortaya çıkmasını sağlıyordu, ama onun konumu da çok
belirsizdi. Baker‟e göre Türkmenler, yazılmamıĢ bir kanun veya gelenek tarafından
yönetilir gibi görünüyorlardı. Kesinlikle onlar, gerçek bir cumhuriyet ruhu altında
yaĢıyorlardı.300

Merv Tekelerinin idari sistemi nisbeten geliĢmiĢ ve kurumsallaĢmıĢtır. Evvelâ,


yönetici kesimin ikâmet ettiği yerin ayrı olması diğer Türkmen topluluklarında olduğu
bildirilen, sadece kabileyi yöneten „‟Ġhtiyar‟‟ın bulunduğu, bir yönetici kesimin
oluĢmuĢluğuna iĢaret eder. Önemli kararlar alınırken geniĢ katılımlı meclisler toplanıyor,
Aksakallar bu meclislere baĢkanlık ediyordu. „‟Yap‟‟ ya da tirelerin baĢında Kethüda
ünvanı ile bulunan görevliler Han‟a bağlı idi. Merv Tekelerini teĢkil eden ÖtemiĢ ve
ToktamıĢ kabilelerinin baĢında, kendi kabilesinin yönetiminden sorumlu birer Han‟ın
bulunabilmesi, her iki kabilenin bir tür iç güvenlik birimi olan Yasavul teĢkilâtında kendi
kabilesini temsilen birer komutan ve lideri bulunması ikili bir yönetime iĢaret etmesi
bakımından ilginçtir. Merv Tekelerinin lideri teĢkilâtını anlamak için O‟Donovan‟ın
verdiği bilgiler ıĢığında yönetimi oluĢturan birimleri ayrı ayrı incelemekte fayda vardır.

4.1.1. Han, Ġhtiyar, Aksakal Kavramları

O‟Donovan Merv‟e ulaĢtığında (Mart 1881) KoĢud Han Kale yakınlarında bir
yerleĢkeden ve bu yerleĢkedeki evlerden birinin önünde, bir direğin üstündeki mızrağa
bağlı kırmızı bir flama gördüğünü, bu flamanın, evin „‟Ġhtiyar‟‟a ait olduğunun iĢareti
olduğunu söyler. Ġhtiyar, Merv bölgesi önde gelenlerinden seçilirdi.301Ancak bu seçimin ne
Ģekilde yapıldığına dair bilgi yoktur. Ġhtiyar „‟Yürütmenin BaĢı‟‟, „‟En Yüksek Lider‟‟
olarak tanımlanır.302 Merv Tekeleri ile akraba olan Ahal Tekelerin lideri Nurberdi Han,

300
Cihan, a.g.e., s.158-159.
301
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.121.
302
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.121.
94

Ġran‟ın Doğu Horasan valisi Yar Muhammed Han‟a yazdığı mektupta, “Ahal
Cumhuriyeti‟nin bütün halkı baĢtan baĢa birlik ve beraberlik içinde, olağanüstü bir
toplantıdan sonra beni tam selâhiyetle memleketin baĢına geçirdi” sözleri ile, bu seçimi
doğrulamaktadır.303

Blocqueville, Han ile Aksakal‟ın aynı anlama geldiğini belirtir. Ona göre de her
kabile kendi Aksakal‟ını seçerdi ve bu Aksakal‟a farsça „‟riĢ-i sefid‟‟ denilirdi. Kimi
kabilelerde lider olarak eski ve köklü aileden gelen ve halk üzerinde büyük bir nüfuza
sahip olan „‟Han‟‟lara tesadüf edilse de sadece itibarlı aileden gelmek Han seçilmek için
yeterli değildir. BaĢka vasıflar da gerekliydi. Aksakal olarak seçilecek adamın akıllı,
tecrubeli, adil ve bunun dıĢında kabileyi yönetip haklarını gözetebilecek yeterlilikte bir
Ģahıs olması gerekirdi. Aksakallar zaman zaman yaptıkları toplantılarda savaĢ, sefer, su
kanalı kazılması, bentlerin kazılması ve toplumu ilgilendiren bütün konularda istiĢareler
yapıp kararler verirlerdi. Blocqueville CanĢid Han‟ın (muhtemelen KoĢud Han‟dır) politik
yetenek ve kabiliyetine, köklü bir aileye mensup olmasına rağmen kamuoyuna aykırı
hareket edemeyip bu yönde herhangi bir karar alamayacağını söyler.304

Blocqueville‟nin Han‟a atfettiği vasıflar O‟Donovan‟ın tarifleri ile çeliĢir. Han ve


Aksakal‟ın aynı sıfat mı, farklı sıfat mı olduğu konusu net değildir. O‟Donovan‟ın, her
tire‟nin veya „‟yap‟‟ın baĢında bulunduğunu aktardığı “Kethüda” sıfatı ile Aksakal ve Han
sıfatları yer yer karıĢmıĢ gibidir. Bunun dıĢında ikili yönetim anlayıĢı 1878‟de ölen KoĢud
Han‟dan sonra baĢlamıĢ görünüyor. 1881‟de vahayı ziyaret eden O‟Donovan, yürütmenin
baĢında Kadcar Han‟ın Ġhtiyar sıfatı ile bulunduğunu, KuĢid Han‟ın oğlu Baba Han‟ın,
Murgab Nehrinin doğusunda mukim Tekelerin ToktamıĢ kolunun lideri olduğunu, nehrin
batısında bulunan Tekelerin ÖtemiĢ kolunun lideri ise Aman Niyaz Han olduğunu
belirtir.305 ToktamıĢların lideri kendisini iki lider arasında kıdemli olarak görmekte ve
siyasi temsil hakkını taĢıdığına inanmaktadır.306 ToktamıĢların bu üstünlüğü sayıca çok
olmaları ile ilgili olup tamamen fahridir. KoĢud Han, Tekelerin Serahs‟tan Merv‟e göçü
akabinde Ġranla savaĢı sırasında bütün Tekeleri yönetmiĢ, ölümünde, Baba Han‟ın
kiĢiliğinin babası gibi bütün Tekelere liderlik etmeye elvermemesi ÖtemiĢ Han‟ının eĢit

303
Saray, a.g.e. , s.366.
304
Blocqueville, a.g.e., s.54.
305
O‟Donovan Merv Oasis II, s.126.
306
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.415.
95

yönetici sıfatını kazanmasını sağlamıĢtı.307 ÖtemiĢ ve ToktamıĢ kabilesinin iki büyük


kolunun lideri olan Hanlar ve Ġhtiyar Han, hükümetin icra heyetini teĢkil ederlerdi.
O‟Donovan, Aksakalların bir tür danıĢma organı olduklarına dikkat çeker.308 Han ünvanı
hiçbir siyasi ehemmiyeti olmayan kimselere de nezaketen verilmiĢ bir unvan olabilirdi.
Ancak, Kethüdalara bu ünvanla hitap edilemezdi.309

Ġdarenin baĢı olan Han ile tebaa arasında doğrudan iletiĢim ve baĢvuru mümkün
olup bu iletiĢim yolunu daima açık tutmak da Han‟ın geleneksel görevlerinden biri idi.
O‟Donovan, Merv meclisi tarafından bir tür yönetici ve Han olarak seçildikten sonra evine
sürekli gelen misafirlerden rahatsızlık duymuĢ ve kâhyası Mehmet Nefes Beg‟e, Merv
Hanları ve kimi önemli Ģahsiyetler dıĢında misafir kabul etmek istemediği yönünde talimat
vermiĢ olsa dahi bu talimatın icrasının kesinlikle mümkün olamayacağını öğrenmiĢ, „‟Bir
Han‟ın kapısı daima açıktır ve kendisini ziyaret eden herkesi görüp ağırlamak zorundadır‟‟
cevabını almıĢtır.310

Türkmenler arasında ve Merv‟de de kullanılan bir unvan olan „‟beg‟‟in mahiyetini


de açıklamak gerekir. „‟Bey‟‟, „‟Beg‟‟, Bek‟‟ Ģeklinde kullanılabilen bu tabir, Han‟dan
sonra gelen bir yönetici ünvanı olmakla beraber toplumdaki sıradan kimseler için de
kullanılabilirdi. O‟Donovan‟ın GümüĢtepe‟deki ikâmeti sırasında ev sahipliğini yapan
Durdu Bey, herhangi bir yönetici sıfatına sahip olmamakla beraber bu ünvanla
tanınıyordu.311

O‟Donovan, Merv‟de tanıdığı Nazar Devlet Beg isimli kimsenin, vefat eden Merv
lideri KoĢud Han‟ın büyük vezirliğini yaptığı bilgisini vermesi312 itibarıyle KoĢud Han
döneminde Merv Tekelerinde vezirlik veya büyük vezirlik kurumlarının bulunduğu
anlaĢılıyor. Bununla birlikte yazarın Ģehirde bulunduğu dönemde bu vasfı taĢıyan kimsenin
bulunmayıĢı, KoĢud Han sonrasında bölünen yönetimde bu kurumun uygulamadan
kalktığını gösteriyor.

307
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.159-160.
308
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.162.
309
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.162-163.
310
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.289-90.
311
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.182.
312
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 210.
96

4.1.2. Kethüdalar

Kethüda, Merv Tekelerinde kabilelerin alt birimlerini yöneten liderlerin adıdır.


Bunun yanında kabilenin alt birimleri üstünde, üst rütbeli Kethüdalar da vardı. Kethüdalar
oymakların yönetim iĢlerini üstlenmelerinin yanı sıra hukuki davalara da bakıp bir tür
yargıçlık yaparlardı. Yönettiği kabilenin alt biriminden vergi almayan Kethüdalar,
genellikle yabancıları misafir ederlerdi. Kethüdaların büyük meclise katılma ve alınacak
kararda etkili olabilme konumu vardı.313Her bir Kethüda‟nın Han ile yakın akrabalığı
vardı.314

4.1.3. Meclisler

Töre‟nin prensiplerine uygun bir Ģekilde hayatlarını devam ettiren Türkmenlerin,


meselelerini demokratik bir anlayıĢla parlamento (meclis) larında hallettiklerini
görmekteyiz. ġimdi burada karĢımıza Ģu sorular çıkmaktadır: Türkmenlerin “Cum –
guriye”, “maslahat” ve bazen de “gengeĢ” dedikleri bu Türkmen parlamentosunun
temsilcileri nasıl ve kimler arasından seçiliyor ve nasıl çalıĢıyordu? Bu bakımdan da bazı
tarihi belgelere sahibiz. Gen. Grodekov‟un ifadesine göre, “Ahal Türkmenlerinin
yaĢayıĢları hakkında yapılan son araĢtırmalar göstermiĢtir ki, onlar Han‟ın yanı sıra, bir
kısmı seçim ile bir kısmı da veraset yolu ile gelen delegelerden kurulu “cum – guriye”
dedikleri bir istiĢare meclisine de sahiptirler. Bu Türkmen meclisi her aileden (oba‟dan)
Han‟ın seçtiği adamlar ve yine her aileden halkın seçtiği bir veya iki temsilciden meydana
gelir. Kutsal vazifelerden dolayı bu parlamentonun daimi üyeleri durumundaki iĢan
(imam)‟lar da meclisin çalıĢmalarına iĢtirak ederler”.315 Böyle bir mecliste, yalnız dıĢ
münasebetler, müdafaa ve hücum gibi politika ile ilgili değil, fakat aynı zamanda günlük
münasebetlerden doğan birçok adli konu, genel kanunlar ve içiĢleri hakkında kararlar
verilirdi. Bütün kararlarda delegelerin mutlak çoğunluğunun temin edilmesi için azami
gayret gösterilirdi. Fikirlerin birbirleriyle çeliĢtiği bazı konularda oy çoğunluğunu temin
edebilmek ümidi ile kararlar üç gün ertelenirdi. Eğer beklenen çoğunluk temin edilemezse,
mesele süresiz olarak askıda bırakılırdı.316

313
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.163.
314
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.309.
315
Saray, a.g.e. , s.366.
316
Saray, a.g.e. , s.367.
97

Merv‟de toplumun tamamını ilgilendiren konuları görüĢmek üzere meclisler


toplanırdı. Bu meclislerde toplumun tamamını ilgilendiren konular görüĢülürdü. Meclisi,
Ģehrin Aksakalları ile önde gelen liderleri teĢkil ederdi. O‟Donovan, Merv‟e ulaĢtıktan bir
hafta sonra kendisinin durumunu değerlendirmek, Rus olup olmadığını anlamak, geliĢinin
dostça olup olmadığını sorgulamak için bir meclis toplanmıĢtır. Mecliste seyyahı Kılıçlı
Aksakal sorgular.317 Kendisinin bu konseye baĢkanlık ettiği ve belli bir ağırlığa sahip
olduğu, topluluğun sözcülüğünü yaptığı anlaĢılıyor. Meclisler, halkın ve yöneticilerin en
yoğun biçimde bir araya geldiği pazar yerinde ve pazarın kurulduğu gün toplanırdı. Halka
kapalı, vahanın bütün Aksakal ve temsilcilerinin katılmadığı meclis, Hanlar ve
Kethüdalardan mürekkepti. Özel meclislerin toplanması için Merv‟in yönetici zümresinin
oturduğu yerde bir ev tahsis edilmiĢti.318

Bu tür meclisler için ev tahsis edilmiĢ olması, bu nitelikte toplantıların gerek


görüldüğünde belli bir sıklıkta toplanıyor olduğuna ve bir karar mekanizması olarak
kurumsallaĢıp resmiyet kazandığına iĢaret etmektedir. Seyyah, meclise dahil olanların
ÖtemiĢ ve ToktamıĢ Türkmenlerinden mürekkeb 25 kiĢinin bulunduğunu bildirir.
Kimlikleri hakkında bilgi vermez. Bu meclisin toplanmasının nasıl bir usule bağlı
olduğunu ve organize Ģeklini bilmiyoruz.

10 Mayıs 1881‟de toplanan meclis, toplanıĢ nedeni ve içeriği bakımından Merv


Tekelerinin yönetimi hakkında önemli ipuçları verir. Bu tarihlerde Ruslar AĢgabat‟a
ulaĢmıĢ ve Merv, Rus istilâsı tehdidi altında idi. Öte yandan Ġngiliz birliklerinin
Kandahar‟da bulunuĢu da meclisin ele aldığı konulardan idi. Nitekim Ġngiliz elçisi
saydıkları O‟Donovan‟dan Ġngiliz yardım ve himayesi hakkında bilgi alırlar, Merv
yöneticilerinden Baba Han, eğer Ġngiliz himayesine kabul olunurlarsa kendilerinden vergi
talep edilip edilmeyeceğini öğrenmeye çalıĢır. Bu toplantıda seyyah, kendisinin meclis
tarafından Ġngiliz elçisi olarak atandığını, bu geliĢme üzerine evinin yerinin değiĢtirildiğini
aktarır. “Bahadur Han” veya “Batur Han” ünvanını almıĢtır.319 Bu toplantı meclisin, ülkeyi
himayeye sokmaya yetkili olduğunu gösterir. Elbette ki daha evvel böyle bir durum
gerçekleĢmiĢ değildir. Ancak meclis yetkililerinin buna karar verebilme yeterliliğini
göstermesi bakımından önemlidir. Öte yandan dıĢ iliĢkilerin de bu mecliste
düzenlenebileceğini anlıyoruz. O‟Donovan, Merv‟de iken Ġran Elçisi Baghur Han Merv‟i
317
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.133-135.
318
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.219.
319
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.219-26.
98

ziyaret edip, Tekelerin Ġran tabiiyetine girmesini, 12 Kethüda ve ailelerini de MeĢed‟e


rehin olarak göndermelerini istemiĢsede Ġranlıların bu teklifi reddolunmuĢtur.320 Baghur
Han‟ın ziyareti Ġranlıların meĢru bir yönetim olarak Merv hükümetini tanıdığını
göstermektedir.

Merv liderleri 1 Ocak 1884‟te, 330‟den fazla kiĢinin katıldığı bir toplantı yaptılar.
Bu toplantıya Rusya‟yı temsilen, bir Kafkasya müslümanı olan Alihanov‟da katılmıĢ ve
Mervlilerin Rus hakimiyetini kabulünü temin etmeye gayret etmiĢtir. Mecliste Merv‟in
geleceğini görüĢmek üzere AĢgabat‟a bir heyet gönderilmesine karar verilmiĢ, 31 Ocak
1884‟te AĢgabat‟da Ruslar ile Mervliler arasında varılan anlaĢmaya göre Merv‟deki
Türkmen Hanları muhtariyete sahip olacak ve bir Rus subayı tarafından kontrol
edileceklerdi.321 Meclisin savaĢ-barıĢ kararlarının yanında ülkenin baĢka bir devletin
himayesine girme kararının da meclisin yetkileri dahilinde olduğu görülüyor. Bunun
dıĢında esirlerin serbest bırakılması da meclis kararı ile mümkün idi.322

SavaĢ durumlarında eğer Han bu konuda yeterli ise milli kuvvetleri bizzat komuta
edebilirdi. Ancak eğer yaĢı ya da baĢka bir sebepten ötürü komutan olarak görev
yapamayacak durumda ise meclis tarafından, Serdarlar arasından bir lider seçilebilirdi.
Eğer Han‟ın ehliyetsizliği pek belirgin ise Hanlıktan dahi azledilebilip yerine en yetenekli
akrabası Hanlığa seçilirdi.323 Böylece Han‟ın seçiminde soyun önemi ile birlikte meclisin
Han atama veya azletme, yahut geçici olarak görevden el çektirme yetkisi olduğu
görülüyor.

O‟Donovan, kendisinin Merv‟e ulaĢtığı sırada bütün Tekelerin lideri durumunda


olan Kadcar Han‟ın durumunun göstermelik olduğunu belirtmiĢ, Ġran ġah‟ının Merv
Tekelerinin liderlerini Tahran‟a, bir tür himaye teklifi için çağırdığı sırada ÖtemiĢ ve
ToktamıĢ liderlerini tutuklanabilecekleri riski ile bu davete icabet etmeyip geçici olarak
göreve getirdikleri Kadcar Han‟ı Ġran ġah‟ına göndermiĢlerdir.324Ardından da bir ihtilâl
meclisi ile görevden alınmıĢ, her iki kabilenin liderleri Hanlık görevine gelmiĢtir.325Bu
süreçte Kadcar Han ve taraftarları, Han‟ı görevinden almak isteyenlerin Rus istilâsına izin

320
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.335-358.
321
Hayit, a.g.e. , s.114.
322
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.318.
323
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.163.
324
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.221.
325
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.272.
99

verme niyetinde oldukları politik tezi ile buna karĢı çıkıp engellemeye çalıĢsalar da baĢarı
sağlayamazlar.326

Bu olaylarda görülen, yabancı bir devlete gönderilen liderin, yönetimde hak sahibi
liderlerin güvenliği için değiĢtirilmiĢ olması, bir yıl kadar görev yapan Kadcar Han‟ın327bir
ihtilâl komitesi benzeri yapı ile görevden alınması ve nüfusun çoğunluğunu teĢkil eden
kabilelerin liderleri olan Baba Han ve Aman Niyaz Han‟ın Han olarak tanınması, Kadcar
Han‟ın, bu kimselerin Rus yanlısı olduğu argümanı ile bunların göreve gelmesini
engellemeye yönelik kamuoyu oluĢturma giriĢimleri Merv Tekelerinin siyasi bilinç düzeyi
hakkında fikir vermektedir.

Merv Tekelerinde meclislerin bir özelliği de toplumdaki bireylerin eĢitliğinin ve


yönetime bizzat katılabilmelerinin göstergesi ve aracı olmalarıdır. Blocqueville, Merv‟deki
umuma açık toplantılara katılma ve orada kendi görüĢünü ifade etme hakkının cemiyetin
her ferdine tanındığını ifade eder.328

4.1.4. Merv Ġdari Yapısına Genel BakıĢ

XIX. yüzyıl Türkmenlerinin politik sistemi, hükümet ve idare, herkese eĢitlik ve


hürriyet tanıyan Töre hükümlerine dayanmaktaydı. Türk tarihinin eski devirlerinden beri
Töre‟yi tam olarak yaĢatan ve onun prensiplerine uyan tek Türk boyu Türkmenlerdir. Her
Türkmen Töre‟nin prensiplerine itaat etmekteydi. Rusların Türkmen topraklarını istilâları
sırasında Rus ordusunda görev yapmıĢ ve daha sonra bu istilâların tarihini yazmıĢ olan
General Gredekov bu durumu, “ġayet Türkmenler arasında herhangi bir kimse Töre‟yi
çiğnemeye kalkıĢmıĢ ise, ya kendisine mani olunmuĢ, yahut Türkmen cemiyetinden
atılmıĢtır” sözleri ile anlatmaktadır. Ġngiltere‟nin Tahran büyükelçiliğine1840‟ların baĢında
kâtip olarak tayin edilen, 1880‟lerin sonlarına kadar bölgede görev yaparak büyükelçiliğe
yükselen, görevi sırasında Türkmen topraklarına birkaç ziyarette bulunan Sir Ronald
Thomson, hükümetine, Türkmenler hakkında gönderdiği raporlardan birinde,
“Türkmenlerin reisleri, büyükleri ve halkı mükemmel bir eĢitlik içinde yaĢarlar” diye söz
etmiĢtir. Vambery‟de bu durumun Türkmen yönetiminin özü olduğunu teyid etmiĢtir.329

326
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.217-220.
327
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.220.
328
Blocqueville, a.g.e., s.54.
329
Saray, a.g.e. , s.365.
100

Ġngiliz Albay Valentine Baker, 1870‟lerde tanıma fırsatı bulduğu Türkmenlerin yönetimi
hakkında, “Türkmenler, aĢağı yukarı dünyada kendi kendilerini idare eden tek millet
olmalarına rağmen, onların hükümetini tarif etmek güçtür. Öyle görünüyor ki Türkmenler,
yazılı olmayan bir kanun ve gelenek ile idare edilmektedirler. ġüphesiz onlar hakiki bir
cumhuriyet idaresi altında yaĢamaktadırlar”330 ifadelerini kullanmıĢtır. Conolly ise,
“Türkmenler kendi aralarında Fransızların (Liberte, egalite= Hürriyet, eĢitlik) teriminin
manasını tam olarak yaĢatıyorlardı.331

Merv Tekelerinin idari yapısı ile bölgede bulunan diğer Türkmen boylarının
yönetim anlayıĢı arasında önemli farklılıklar göze çarpmaktadır. Otlakların ve sürülerinin
peĢinden giden ve bir yerde bir haftadan çok kalmayan332 diğer Türkmen gruplarına kıyasla
Merv Tekelerinin hayatı toprağa bağlıdır. Toprağın ekilip biçilmesi, sulama kanallarının
inĢası ve bakımı nisbeten daha yerleĢik bir hayat gerektirmiĢ, bu hayat tarzı ve vahanın
savunması ihtiyacı Türkmen kültüründe mevcut olan kimi kurumların geliĢmesini sağlamıĢ
olmalıdır. Bunun dıĢında vahada yüzyılın nerede ise ikinci yarısından itibaren hakim
kuvvetin Tekeler olması, kendilerinin vahaya gelmelerinden önce sahip bulundukları bir
tür yönetimi iyileĢtirmeleri için avantaj sağlamıĢ olmalıdır.

Merv Tekelerinde, geleneksel Türkmen idari sisteminde “aksakal” olarak karĢımıza


çıkan görevlinin “Kethüda”ya dönüĢtüğünü görürüz. Grodekov‟a göre Türkmenlerde, her
obanın veya büyük ailenin kendi seçtiği, aksakal ünvanlı bir lideri vardı. Seçimlerde an
baĢarılı adaylar genellikle eski liderlerin çocukları olmakla beraber, adayların Ģahsi
meziyetleri ve geçmiĢteki hizmetleri daima ön planda tutulurdu. ġayet aday, gerekli
meziyetlere sahip ise, lider kendisinden önce lider ailesi dıĢından seçilirdi.333

Han‟ın baĢkanlığında, 4 büyük kabilenin liderlerinin teĢkil ettiği bir bakanlar kurulu
yürütme organı iĢlevi görmekteydi. Merv‟de mukim iki büyük Teke kabilesinin, Kadcar
Han‟ın yönetimden el çektirilmesi ile birer Han‟a sahip olması, bu hükümetin Ģartların
Ģekillendirdiği bir mahsusiyeti olduğu görülüyor. Bunun dıĢında askeri teĢkilâtlanmada da
bahsedeceğimiz gibi, bir tür polis gücü niteliğindeki Yasavul teĢkilâtında da bu iki baĢlılık
göze çarpar. Kabilelerin alt birimlerini yöneten Kethüdalar diğer Türkmen kabilelerinde
330
Saray, M. (1999). Türk Devletlerinde Meclis (Parlamento), Demokratik DüĢünce ve Atatürk, AKDTYK,
Atatürk AraĢtırma Merkezi, Ankara, s.23.
331
Saray, M. (1996). Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, TTK, Ankara s.365-366.
332
Marvin, a.g.e., s.97.
333
Saray, a.g.e. , s.367.
101

Aksakalın idari konumuna denk düĢer görünürken, Merv Tekelerinde Aksakallardan bir tür
danıĢma organı olarak sözedilmektedir. Yine Ģartların getirdiği bir gereksinim olarak
Karavul-BaĢı, yeni sınırlarda düĢman akınlarını gözetleyen bir memur göze çarpar. Kale
inĢaatında çalıĢmak üzere iĢçileri toplayan memurların varlığı334da organize devlet fikrini
güçlendirmektedir. Ġki büyük kabilenin kendilerini temsilen, ToktamıĢ kabilesinin kırmızı-
beyaz renkte, ÖtemiĢ kabilesinin beyaz bayrağı vardı.335

KoĢud Han döneminde vezirlik kurumu, 1881‟de varlığını koruyan Yasavul ve


Karavul teĢkilâtı Merv Tekelerinin idari anlamda, komĢuları olan Ġran, Hive ve Buhara‟dan
etkilenmiĢ olabileceğini gösterirken, geleneksel Türkmen idari sisteminin öğeleri olan
meclisler, hanlık, aksakallık gibi kurumlar da varlığını korumaktaydı.

Nihayetinde Merv Tekeleri, derme çatma da olsa bir tür orduya sahip, vergi alan,
anlaĢmalar yapan, elçi kabul edip gönderebilen, kendi bağımsız karar mekanizmaları ile
kararlar alabilen, bağımsız bir yönetime sahip görünümündedirler.

4.2. Sosyal Yapı

Türk kavimlerin, özellikle Türkmenlerin boylara bölünme hadisesi KaĢgarlı


Mahmut ve Ebulgazi Bahadır Han‟ın da dahil olduğu pek çok yazar tarafından değiĢik
rivayetlerle aktarılmıĢtır. Bu sistem Hunlardan itibaren askeri ve idari bir gelenek olarak
ülke idaresine katılan ve görev alan boyların 24‟e bölünmesi uygulamasına dayanmaktadır.
Oğuz boylarının KaĢgarlı, MübarekĢah, ReĢidüddin, Yazıcıoğlu, Salar Baba ve Ebulgazi
Bahadır Han tarafından verilen sıralamaları incelediğinde Oğuz/Türkmen boylarının güç
ve nüfuzlarının çeĢitli devirlerde değiĢmesinden dolayı boy sıralamasının da değiĢtiği, ama
24‟lü sistemin muhafaza edildiği görülür. Boyların sıralamasındaki en büyük
değiĢikliklerin, nüfuslarının çeĢitli sebeplerle azalıp çoğalmasıyla açıklamak
mümkündür.336

Günümüzde akademik çevrelerde Türk ve Türkmen aĢiret sistemini oluĢturan


kavramların nasıl adlandırılacağı ve sıralanacağı hususunda bir fikir birliği olmayıp
çoğunlukla boy kavramı kullanılmaktadır. Türkmen dilinde ise halk, il, tayfa, uruk, kök,

334
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.377.
335
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.272-274.
336
Cihan, a.g.e., s.133.
102

kavim, kabile, oymak, oba, bölük, bölüm, gandüĢer, küde, depe, dese, lakam, top, birata,
topar, tire gibi pek çok kavram, nitelikleri ve hiyerarĢik sıralamalarının ne olduğu
belirtilmeksizin kullanılmaktadır. Seyahatnamelerde ise bu aĢiret sistemini ifade eden
kelimeler, seyyahın dili ve uyruğuna göre değiĢiklik göstermektedir. Ancak Türkçe‟ye ve
Türk kültürüne hakim olan Arminus Vambery, Türkmenlerin sosyal yapılanmasını doğru
Ģekilde tanımlamak için onların kendi kavramlarını kullanır. Vambery‟nin tespit ettiği,
Avrupalıların, Türkmenlerin sosyal yapılarındaki temel bölümlerine soy ve kabile ismi
verdikleri, bunun sebebinin ise baĢlangıçta bütün milletlerin tek millet olduğu ön kabulü
olduğu, fakat tarihi kayıtlarda Türkmenlerin asla aynı siyasi yapılanma altında birlik
halinde yaĢamamıĢ oldukları noktası önemlidir. Ona göre halklar, taifelere ve taifeler
tekrar tirelere bölünür. Tekelerde “tire” biriminin yerini “yap”lar almıĢtır.337

4.2.1. AĢiret Sistemi

O‟Donovan‟ın anlatımına göre Merv‟de yaĢayan Türkmen kabilelerinin yapısı,


esasında bir klan sistemi olup Culloden‟den önceki Ġskoç dağlıları ile büyük benzerliklere
sahiptir. Teke ulusunu nehrin doğusunda yaĢayan ToktamıĢ ve batısında yaĢayan ÖtemiĢ
kabileleri teĢkil etmekteydi. Her ne kadar ToktamıĢ kabilesi sayıca kalabalık ve kıdemli
olsa da, onun batıda yaĢayan ÖtemiĢ kabilesine üstünlüğü tamamen fahriydi. ToktamıĢ ve
ÖtemiĢ kabileleri dört kısıma ayrılıp her bir kısmın kendi lideri olduğu gibi bu alt birimler
de 24 klana yada „‟yap‟‟a ayrılırdı.338 Bu tasnif Vambery‟nin yukarıdaki tasnifine
uymaktadır. Yazar, Merv‟de kabileler arasındaki farklılıkların azami resmiyetle
korunduğunun altını çizerek Türkmenlerin ilk bakıĢta bir kimsenin hangi “Yap”a mensup
olduğunu anlayabildiğini belirtir. Bunu ayırt etmenin nasıl mümkün olabildiği yönündeki
sualine cevaben; Türkmenler kuĢağı acaip biçimde düğümleme ve Ģapkayı takma Ģeklinin
daima Sultan Aziz Yap‟ına iĢaret olduğu, tuhaf bir kılıç kemerinin Burkuz Yap‟ına ve
elbiselerle ilgili diğer ayrıntıların da baĢka yapları gösterdiğini öğrenmiĢtir. Yaplar, Han‟ın
uzaktan akrabası olduğunu iddia eden Kethüdalar tarafından yönetilirdi. Bunun yanında
Yapların üst birimleri üstünde de üst rütbeli Kethüdalar vardı.339

Vambery, Türkmenlerin aĢiret yapısı ile ilgili olarak, „‟tir‟‟de bulunan her bir
bireyin birbirine, tir‟ler de oymaklara sıkı bir bağla bağlı olduğunu belirtir. Halk arasında

337
Cihan, a.g.e., s.134.
338
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 159-160.
339
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.161.
103

karĢılıklı yardımlaĢma ve dayanıĢmaya neden olan bu bağ sayesinde, bu garip toplum


varlığını korumakta ve sürdürmektedir. Daha genç yaĢlarda hangi aĢiret ve oymağa bağlı
olduğunu sağlam bir biçimde öğrenmeyen, bir övünç vesilesi olarak aĢiretinin güç ve
çokluğunu anlatmayan hiçbir Türkmen görülemezdi. Çünkü her birey, üyesi bulunduğu
aĢiretin himayesi altındaydı. Diğer klan veya aĢıret bireylerinin ateĢ ve saldırılarından bu
sayede korunabilirdi. Öyle ki, bir kiĢiye yapılan haksızlık nedeniyle, onun üyesi bulunduğu
aĢiret yada oymak halkının tümü davacı olurdu.340

Rus kaynakları, Tekelerin üç kabileden oluĢtuğunu belirterek ÖtemiĢ, ToktamıĢ


kabilelerinin yanında YalkamıĢ kabilesini de Tekelerden sayar. Ancak bu üçüncü kabilenin
Merv‟de yaĢayıp yaĢamadığına dair bilgi yoktur. Bu konuda en zengin bilgilerin
bulunduğu Rus kayıtlarından biri olan Obzor Zakaspiyskoy Oblasti (Hazar Ötesine
BakıĢ)‟da 1890 yıllarında Tekelerin kendi aralarında bir hayli oba ve kabilelere
ayrıldıklarını, ama bu yapılanmanın hiçbir zaman net olmadığını ifade eder.341 O‟Donovan
ise YakamıĢ veya YelkamıĢ kabilesinin Merv‟in güneyinde yaĢadığı ve Teke değil Sarık
kabilesi olduğu bilgisini verir.342

Ahal‟da yaĢayan Ahal Tekeliler de, Merv Tekeleri ile aynı kabile yapılanmasına
sahiptirler, aynı oymak, tire mensubu, hatta kardeĢ olanlar vardır.343 Örneğin Ahal
Tekelerin lideri olan Mahdum Kuli‟nin erkek kardeĢi Yusuf Han‟ın annesi KoĢud Han‟ın
yakın akrabasının kızıdır. Mahdum Kuli ile Yusuf Han‟ın babaları aynı, anneleri
farklıdır.344 Yusuf Han Merv‟de yaĢayıp bir Merv lideri olarak tanınıyor olup, Merv
meclisine katılabiliyorken, Makdum Kuli‟ye tamamıyla yabancı gözü ile bakılırdı.345 Lâkin
kabileler arasında ve Merv-Ahal Tekeler arasında birbirini küçümseme görülür.
O‟Donovan‟a göre kabilelerin genel amaçları aynı olsa da farklı kabile birimleri arasında
büyük bir kıskançlık vardı.346 Bu babda Merv Tekeleri, Ahal Tekelerle kendileri arasında
büyük farklar olduğunu düĢünür, Ahal Tekelerin bütünüyle hırsız olarak görüp, kendilerini
büyük Ģehirli, onları taĢralı, serseri ve tasvip edilmeyen kimseler olarak görme eğiliminde

340
Vambery, a.g.e., s.69.
341
Necef, a.g.e,s.,240-241.
342
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.323.
343
Marvin, a.g.e., s.83.
344
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.206.
345
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.258-59.
346
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.435.
104

idiler.347 Blocqueville‟ye göre de Merv ve Ahal Tekeler akrabadırlar. Baskın ve akınları


ortak olmasa da birbirlerini yüzlerce atlı göndererek desteklerlerdi.348

Tekelerin kabileler halinde yaĢaması Rus iĢgali ile son bulmayıp kimi Teke
kabileleri 1930‟lu yıllara kadar kabile tarzı yaĢamlarını korumuĢlardı.349

4.2.2. Boylar ve Dağılımları

Merv nüfusu, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük ölçüde Teke
kabilelerinden oluĢuyor olmakla beraber bunların yanında Ģehirde baĢka kabileler ve
unsurlar da mevcut idi. Kabileler vahada kendilerine ait bölgede mukim idiler. Seyyahlar,
kabilelerin ve alt kollarının isimleri ile ilgili çeĢitli bilgiler vermiĢlerdir.

O‟Donovan‟a göre ToktamıĢ ve ÖtemiĢ kabileleri dört kısıma ayrılıp her bir kısmın
kendi lideri olduğu gibi bu alt birimler de 24 oymağa ya da “yap”a ayrılırdı. Murgab
Nehri‟nin doğusunda mukim ToktamıĢ Tekeleri Beg ve Vekil isimleri ile ikiye ayrılırdı.
Bunlara bağlı “yap”lar Ģu Ģekildedir:

Beg; AmaĢi, Güne, Kovki, Zereng, Yegreh, Bitli.


Vekil; Yazı Yasaub, Kara, Kaksal Bukeri, Ark Karadje, Halil.

Batıda mukim ÖtemiĢ Tekeleri, BahĢiĢ ve Sıçmaz isimleri ile ikiye ayrılıp, bu
birimlere bağlı „‟yap‟‟lar Ģunlardır:

BahĢiĢ; MiriĢ, Sultan Aziz, Zakur, Burkoz, Gök, Ak TaĢhöyük, Kara TaĢhöyük.
Sıçmaz; Karaahmet, Preng, Topaz, Hacı Sufi, Kör Sagur, Alaca Güz.

Merv sınır bölgesinde yaĢayıp Teke kabilesinden olmayan kabileler, Merv Tekeleri
tarafından Ģu Ģekilde sınıflandırılmıĢtı. Güneyde bulunan YelkamıĢlar, Yulatan Sarık ve
Penedeh Sarıkları Ģeklinde ikiye ayrılır. Bunların dıĢında Salur ve Ersarılar var ise de alt
kabileleri belirtilmez. Teke kabileleri dıĢında tasnif olunan Illiat kabilesi, Mecaur ve Ata

347
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.407.
348
Blocqueville, a.g.e, s.54.
349
Necef, a.g.e., s.241.
105

isimleri ile ikiye ayrılır. Mecaur koluna bağlı, Hoca ve Sait kabileleri ve Ata koluna bağlı,
ġeyh ve Mahdum kabileleri vardır.350

Blocqueville, Merv‟de yaĢayan Teke kabilelerinin isimlerini belirtip ayrıca bir


organizasyon tarif etmez. Ona göre de Merv Tekeleri 24 yap‟a ayrılır ve isimleri aĢağıdaki
gibidir;

Baksi, Burgaz, Sultan, Aziz, DaĢ-Ayak, Çiltek, MiriĢ, Kara, Ahmat, Tufaz, Berin,
Alaca, Körsağır, Hocasofu, Gökçe, AmanĢah, Kongur, Khar, Yusuf, Kara, Yarık, Halil,
Bükrü, Kharın, Yezdi ve Karaca.

Ona göre bu kabilelerden her birisi kendisine ait bir arazi parçası üzerinde sulh ve
sukün içinde yaĢar ve ortak bir tehlike halinde bütün halk çok kısa sürede birleĢirlerdi.351

Rus istihbarat subayı General Petroosevitch‟in verdiği bilgiler de Merv Tekelerinin


ÖtemiĢ ve ToktamıĢ kabilelerine ayrılmıĢ olduğunu doğrular. Ona göre ToktamıĢ kabilesi,
Bek ve Vekil kabilelerine, ÖtemiĢlar ise, Sıçmaz ve BahĢi kabilelerine ayrılıyordu.

ToktamıĢ kabilesinin Bek Oymağı; Geçi, Aman-ġah, Khar ve Kungur birimlerine,


bu birimlerden Geçi; Yarı-Geçi, Kara-Geçi, Goymaz, Medjek. Aman-ġah oymağı;
Kaookoo, Zering, Ağır-BaĢ. Khar Oymağı; Khar ve Yakup birimlerine ayrılır. ToktamıĢ
kabilesinin Vekil bölümü; Ak-Vekil ve Kara-Vekil Ģeklinde ikiye ayrılır. Ak Vekil
bölümü; CaĢkin, Kara-Yusuf, Yazı, Kandjik, Kara, Youmai, Harun alt birimlerine, Kara-
Vekil ise; Arık, Karnca, Halil, Kara, Bookri ve Kakshal birimlerine ayrılır. ÖtemiĢ
kabilesinin Sıçmaz kolu; Ootchrook, Pereng, Kara-Ahmet, Topaz, Ebai ve MiriĢ
bölümlerine, aynı kabilenin BahĢi kolu ise; VaniĢ, Zeyakeer, Gök, Sultan-Aziz ve Borkhoz
birimlerine bölünür.352

Zeki Velidi Togan‟ın Tekelere iliĢkin verdiği malumat ÖtemiĢ ve ToktamıĢ


kabilelerini doğrulayıp, ÖtemiĢ‟e bağlı yap‟ların Ģu Ģekilde olduklarını bildirir.

350
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.160.
351
Blocqueville, a.g.e., s.54.
352
Marvin, a.g.e., s.83.
106

Sıçmaz; Ak Sofi, Hoca-Sofi, Arap, Kızıl-Göz, Kır, Boğaca, Berin, Kara-Ahmet,


Böğür-Dağ, KıĢak, AĢık, Sifil, Tümen, Alaca, Kör, Sağrı, Kel, Melek-Aman, Birler,
Kumsi, Sirkeler.

DaĢ-Ayak koluna bağlı yap‟lar; BağĢi, Solakhlı, MırıĢ, Çöltek, Su, Karıncık,
Minçe, Miter, Korci, Burqaz, Sultan-Aziz, Tufaz, Ak-TaĢ-Ayak, Kara-TaĢ-Ayak yapları.

ToktamıĢ kabilesinin 64 Yap‟ının aĢağıdaki gibi olduğunu bildirir:

Bek, Vekil, AlaĢa, Gökçe, Khar, Kongur, Ak-Kongur, Kara-Kongur, Ak-Gökçe,


Kara-Gökçe, Er-Gökçe, Oğlanlar, ġeyhler, Kancık, Yusuf, QağĢai, Bükrü, Kara, Halil,
Kharin, Yarık, Karaca, Ak-Yusuf, Kara-Yusuf, Tilki, Kara-Yürme, Dili, Kefil, Kör, Tin,
Toklı, Far, Çal, Asak, Uraz-Mehmet, Kayıtlar, Kelesin, Ayım, BağĢi, Dökçe-Ağa, Çal-Toz,
Köpekler, Kerler, Çarıklar, Köseler, Mirgekler, Boy-Sofi, Ger-Üçmek, Bekler, Danalar,
Khücek, Tirçiler, Ufak, Dulaklar, Toğalaq, Çaplan, Cügüldek, Devler, Arlatlar, Türeler,
Makrib, Cübeler, Çalgarlar.353

S. Ataniyazov “Secere” isimli eserinde Teke kabilelerinin ÖtemiĢ, ToktamıĢ ve


YalkamıĢ kabilelerine ayrıldığını nakleder. Onun tasnifine göre ÖtemiĢ kabilesi, Sıçmaz ve
BağĢi olarak iki kısma ayrılmaktaydı. Bunlardan Sıçmaz; Aksopi, Hocasopi, BağĢi ise;
Çeltek, Yosman, MiriĢ, Salık, AkdaĢayak, KaradaĢayak bölümlerine ayrılmaktaydı.
ToktamıĢ kabilesinin Beg ve Vekil isimli iki kabilesinden Beg; Konur, Gökçe, AmaĢa.
Vekil ise; Kancık, Yusup, GoĢgol ve Bukri kısımlarına ayrılmaktaydı. YalkamıĢ kabilesi
ise, AlaĢa ve PolatĢa alt birimlerinden ibaret idiler.354

Orta Asya ziyareti 1862‟den sonra olan Vambery, Merv yöresinin Türkmenlerin en
eskisi olan Salurlarla meskun olduğunu söylerken355 yanılıyor olmalıdır. Zira 1861‟de
Ġranlıları yenen Tekelerdir. Vambery, Tecen Nehri‟nin doğusunda yaĢayıp üç aĢirete
bölünmüĢlerdir diye sözettiği Tekeler356 ya Ahal Tekeleridir, yada henüz Tekeler Merv‟i
ele geçirmemiĢ oldukları bir tarihten rivayeten aktarmaktadır. Ġsmini öğrenebildiği Teke

353
Togan, a.g.e. , s.75.
354
Necef, E. N. (1994). Hazar Ötesi Türkmenleri, Ġstanbul, Kaknüs Yayınları, 2003‟den naklen Ataniyazov,
S. Secere, AĢgabat, s. 241.
355
Vambery, a.g.e., s.70.
356
Vambery, a.g.e., s.69.
107

boylarını Ģöyle sıralar; ÖtemiĢ = Kelletscho, Sultansız, Sıçmaz, Kara Ahmet, BakĢi,
Perreng, Topaz, Körszogry, Alacagöz, Tashajak, Aksef, Goh, Marsi, Zakir, Kazılar.

ToktamıĢ= Bokburun, AmanĢah, Gökçe Beg, Kara, Khor, Kongar, Yusuf, Jazi,
Arik, Karaca357

Merv‟in yegâne sakinleri Tekeler değildi. Merv‟in güneydoğusunda, Murgab


Nehri‟nin yukarı kısmında Sarık Türkmenleri bulunmaktadır. Bu kabile nehir boyunca iki
yerde meskûndur. Bu yerlerden biri olan Paropamisus dağlarından gelen Kara Tepe isimli,
Pencdeh‟de Murgab nehrine karıĢan nehrin aĢağısında, Pencdeh, diğeri de Nehrin 75 mil
aĢağısındaki Yolatan‟dadır. Sarıklar, Tekelerin Merv‟e gelmesiyle buradan göç etmiĢlerdir,
fakat Sir Alexandır Burnes 1832‟de vahayı ziyaret ettiğinde onlar yeniden vahanın hakimi
idiler. 1880‟lerde daha evvel Salurlara ait olan Yolatan‟da bulunuyorlardı. Pencdeh, esasen
Afgan göçebe kabileleri olan CemĢidi ve Temuriler ait olsa da Sarıklar bu kabileleri oradan
sürmüĢlerdi. Sarık kabilesini teĢkil eden beĢ büyük alt birim ve onlara bağlı tireler Ģu
Ģekildeydi;

1. Kherzegi; Soyounali, Kulca, Kadjali-Keezel, Beden, Kanlı BaĢ


2. Kharazanlı; Kazancı ve Mamatai
3. Alyasha; Oostelet ve AnniĢ
4. Sookhti; Dagdi-Kooli ve Erden
5. Bairateh; Djani Bek, Erki, Gooram ve Sidlich

Bu kabilelerin tamamı Pencdeh ve Yolatan‟da yaĢarlardı.3581872‟de Tekeler


tarafından Zor-Abad‟da 2000 Salur ailesi ele geçirilmiĢ, bu ailelerin kalanları, ele
geçirilenlerin öldürüleceği tehdidiyle Merv‟e davet edilmiĢ, bu davete icabet eden Salurlar,
çeĢitli yaplar arasına 10‟ar, 20‟Ģer aile Ģeklinde dağıtılmıĢtır.359

1881‟de O‟Donovan‟ın vahayı ziyareti sırasında AlaĢa kanalının Sukdi Yap isimli
kolu boyunca yerleĢik 150 kadar Salur Türkmeninin bulunduğunu bildirir. Bu topluluk,
Tekelerin vahayı ele geçirmesiyle burayı terk eden Salurların bakiyeleri olup Teke
yönetimi tarafından vahayı terk etmelerine müsaade edilmiyor, bulundukları yerde ikâmete

357
Cihan, a.g.e., s.141.
358
Marvin, a.g.e., s.85.
359
Marvin, a.g.e., s.80.
108

mecbur tutuluyorlardı. Bu gruba misafir olan Ġran elçisinin kendilerini, o vakit Ġran
hakimiyetinde bulunan Serahs‟a göç etmeye ikna etmesi ve göç teĢebbüsleri Merv
yönetiminde büyük öfkeye neden olmuĢ, kaçaklar yakalanıp cezalandırılmıĢtı.360 Bu
kimselerin Merv‟de kalmaya zorlanması akla, Zor-Abad‟dan ele geçirilen Salurları getirse
de verilen bilgiler aynı kabileler olmadığını gösterir. Yine O‟Donovan tarafından
bahsolunan Mecaur Türkmenlerinden bir kısmı birkaç köy halinde, kimi Salurlarla beraber
Merv‟de yaĢamakta idi. Kendileri Teke değil, Tekelerin „‟mihmanları‟‟ yani misafirleri ve
“doglan”ları veya dostları olarak görülüyorlardı. Seyyahın bölge halkından öğrendiğine
göre bu grup, Nadir ġah‟ın ölümü ve Ġran Ġmparatorluğunun zayıflaması sonrasında Merv
bölgesine ilk yerleĢen Türkmenlerin bakiyeleri olup, Tekeler bölgeyi ele geçirdikten sonra
da eski vatanlarında kalmayı tercih etmiĢlerdi.361 Mecaur ismi O‟Donovan‟ın Merv
kabileleri tasnifinde Ġlyat kabilesine bağlıdır. Bu kabile Hoca ve Said ismiyle ikiye
ayrılırdı.362 Yine Ġlyat kabilesine bağlı gösterilip ġeyh ve Mahdum alt birimlerine haiz Ata
Türkmenlerine kaynaklarda tesadüf edilir. Adını Hoca Ahmet Yesevi‟den aldığı ifade
edilen ve bir nevi dini kimlik taĢıyan Atalar, Hoca Ahmet Yesevi‟nin çevresinde bulunan
erenlerin Yesevi‟ye saygılarından dolayı olsa gerek, böyle bir ismi kabul etmiĢ
olmalıdırlar. Zamanla boy özelliklerini taĢımaya baĢlayan bu erenler grubu, dini etkilerini
kaybederek, Türkmen toplulukları arasında küçük bir zümre olarak gözükmeye
baĢlamıĢlardır. S.Demidov, „‟Ata‟‟ isminin Türkler ve Türkmenler arasında dini lideri
ifade eden “Ģeyh” veya “pir” anlamı taĢıdığını belirtmektedir. XIX. yüzyıla ait Rus
kaynaklarında Ata boyunun Tekelerin etkisi altında Ahal, Merv ve Amu-Darga‟da
oturduklarını belirtmeleri O‟Donovan‟ı doğrular. Atalar, kimlikleri dolayısıyla Türkmen
boyları arasında saygın bir konuma sahiplerdi. Onlara, tıpkı “Ģaman” veya “bahĢi” gözüyle
bakılırdı, ama bu tip görünmelerine rağmen islâmi yönleri daha ağırdı. Atalar, Türkmenler
arasında bir nevi “Yesevi‟nin öğrencileri” olarak “Seyidler” konumunda idiler. Gök Tepe
savaĢında ölen yüzlerce Türkmen erenlerinin büyük çoğunluğunu oluĢturan ilim ve din
adamları bu zümreden hesap edilmektedir.363 O‟Donovan‟ın tesadüf edip ismini zikrettiği
grubun, bu boyun mensubu olmadığı konusunda, dahi bu konuda kendisinin eserinde
baĢkaca bilgi yoktur. Yine de Merv‟de sayılarının kalabalık olmadıkları, yönetimde
ağırlıklarının bulunmadığı anlaĢılıyor.

360
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.361-362.
361
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.202.
362
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.160.
363
Necef, a.g.e., s.252-253.
109

Tekelerin Merv‟den sürdüğü Pencdeh Sarıkları, Merv Tekelerine düĢmanlık


duymakta olsa da, bu düĢmanlık küçük akınlar düzenlemekten ileri gitmezdi. Bu
Sarıklardan, Benti Yolatan Bentını kullanan ve Merv‟e oldukça yakın bölgede yaĢayanlar
Tekelere olan düĢmanlıklarını kısmen bıraktılar. Fakat Afgan sınırına yakın, Murgab‟ın
yukarı kısmında yaĢayanlarla Mervliler 1881‟de halen birbirlerine düĢmanca hisler
beslemekteydi. Yolatan Bentı ile Merv arasında yaĢayıp, yukarıda firar teĢebbüslerinden
söz ettiğimiz Salurlar, kesin olarak Merv‟e bağlı idiler.364

XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Rus iĢgaline kadar Merv‟in Teke kabilesi
yönetiminde olduğu, nüfusun çoğunu bu kabile üyelerinin teĢkil ettiği görülüyor. Bu
kabilenin “yap” adı verilen alt birimleri her ne kadar seyahatnamelerde kısmen farklı
aktarılsa da bu farklılığın büyük ölçüde telâfuz farkı olduğu, kısmen de, Teke kabilesine
mensup olmayan kabile birimlerinin Teke olarak aktarılmasından kaynaklandığı
kanaatindeyiz. Vahada az da olsa farklı kabile mensupları, Yahudiler, ve Kürtler de
yaĢamaktaydı.

4.2.3. Aile ve Gündelik Hayat

Birbirine soy birliği ile bağlı kabileler halinde yaĢayan XIX. yüzyıl Türkmenlerinde
bu birliğin merkezinde aile bulunuyordu. Türkmenlerin eğitimi ve hayat öğretimi ailede
baĢlamakta ve aile içinde tamamlanmaktaydı. Ailenin varlığını töre anlayıĢı
belirlemekteydi. Türkmen törelerine göre aile çok önemliydi. Aile, törenin eğitim olarak
öğretildiği okulun adıydı. Türkmen ailesi baba, anne ve onların çevresinde toparlanmıĢ 6-7
çocuktan oluĢuyordu. Baba ve anne her zaman üzerlerinde yakın çevrelerinin, özellikle de
baba tarafını temsil eden yaĢlı kimselerin baskısını hissederdi.365

O‟Donovan‟a göre zengin bir Türkmen‟in hayatı oldukça uyuĢuk ve hareketsizdi.


ġafaktan biraz önce kalkar, günün en büyük kısmını öğlen uykusunda geçirip, akĢamları da
oldukça erken yatardı. Sabah kalktığında nargilesini yakar, ailenin bayan üyelerinin
kazırladığı ekmekle kahvaltısını yapar, sonra da iĢlerini düzenlemek üzere görevlendirdiği
kimselerle sığır veya koyun sürüleri üzerine, veya MeĢed‟e yaptığı sevkiyatla ilgili
konuĢurdu. Günün kalan kısmını ise olabildiğince aylakça geçirirdi. Bu aylaklıkların en sık

364
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.173.
365
Necef, a.g.s., s.302.
110

rastlananı komĢuları ile konuĢmak veya koyun kuyruğu yağı tüketen bir gruba tesadüf
etmek amacıyla sürekli komĢuları ziyaret etmekti. Hasat zamanı sık sık tarlalarına gider,
bir gölgelik altında oturup ailesinin genç üyelerinin çalıĢmalarını seyreder veya su
kanallarının yönünü değiĢtirmek iĢini yönetirdi. Zenginler dıĢında sürekli çalıĢan
Türkmenler, kahvaltıdan sonra hemen baĢlayıp tarlada çalıĢır, veya ayakkabı imalatçılığı,
yün eğiriciliği gibi iĢlerine koyulurdu. Yazara göre Merv‟de bu Ģekilde sürekli çalıĢan
Türkmenlerin sayısı pek azdı. Bir adam 40 yaĢına gelince bütün iĢlerini ailenin genç
üyelerine bırakır, bir daha çalıĢmayı düĢünmezdi. Bu kimseler ancak savaĢ ve baskın
durumlarında gençlere katılmayı vazife bilir, kalan zamanlarını tam bir avarelik içinde
geçirirlerdi. Ailenin bayan üyeleri daha çok ev iĢleriyle meĢgul olurlardı.366Hayatlarını,
sürekli çalıĢmak veya endüstriyel uğraĢlarla pekalâ idame ettirebilecekken, Türkmenler,
akıncılık yapmayı tercih ederdi.367

Blocqueville‟ye göre, Merv‟de erkekler bağ-bahçe iĢleri, ekinin kaldırılmasından


sorumlu idi. Zaman zaman ganimet elde edebilmek amacıyla baskınlara da katılırlardı.
Ayrıca erkekler yünden ip örer, at ve deve için gerekli olan eyer, haĢa, koĢum gibi
malzemeyi diker, fırsat buldukça da alıĢveriĢ yapardı. BoĢ zamanlarında ise kendine baĢlık
veya pabuç yapmaya çalıĢır, dutar çalar, Ģarkı söyler, çay ve çelim içerdi.368

Conolly‟ye göre, bütün Türkmen obası Ģafak vakti ayakta olurdu. Sabah kısa bir iĢ
sürecinden sonra kadınlar çalıĢmak için çadırlarına çekilir, erkekler akĢama doğru toplanıp
halkalar oluĢturacak Ģekilde bir arada otururlardı. Evin hanımı, yanında, ya son doğan
çocuğu sallayan veya üç kazık üzerinde asılı deri yayığı sallayan yaĢlı bir kadın olmak
üzere çadırın önünde otururdu. Etrafta neĢeyle koĢuĢturan çocuklar, birbirlerine kum atma
Ģeklinde basit bir oyun oynarlardı. Gün batımında develer obaların içine sürülür, çadırların
içinden fener ıĢıkları görülür, el değirmenlerinin sesi iĢitilirdi. Ardından bütün oba
sessizliğe bürünürdü.369

O‟Donovan‟a göre, Merv Tekelerinde hiç kimse, kendisinin hayatını sıradan


çiftçilikle, çobanlık veya ticaret yoluyla kazandığını kabul etmek istemezdi. Kendisini bir

366
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.350-352.
367
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.348.
368
Blocqueville, a.g.e., s.60.
369
Marvin, a.g.e., s.97-98.
111

“Han”, “Bey” veya “Serdar” olarak görürdü. Hayatını sıradan bir yolla kazanıyor olma
fikri hor görülürdü.370

Merv Türkmenleri ile Hazar ötesi Türkmenlerinin tamamının yapısını, pek çok
konuda olduğu gibi aile bahsinde de ayırmak güçtür. Bununla beraber Merv‟in vaha oluĢu
ve tarıma elveriĢliliği, nüfusun büyük kısmını tarımla meĢgul olmaya sevketmiĢ, bu durum
buradaki Türkmenlerin hayatları üzerinde önemli etkileri olmuĢtur. Bizce bu etkilerden en
önemlisi, Merv Tekelerinin çadırlarda yaĢamakla beraber göçebe niteliklerinin azalması,
hayvancılığın da tarımın yanında ikinci planda kalmasıdır. Kadının aile iĢlerindeki aktifliği
ile ilgili bilgiler, seyyahların diğer Hazar ötesi Türkmenlere dair verdiği bilgilerle
örtüĢmektedir. Erkeklerin yağma seferlerine katılmalarının ihtiyaçtan ziyade kültürel
niteliğinin seyahatnamelerde belirtilmesi dikkat çekici olup, Merv sözkonusu olduğunda
mantıklı görünmektedir.

4.2.4. XIX. Yüzyıl Merv Türkmenlerinde Kadının Yeri

Seyahatnameler, Türkmen kadını ile ilgili bilgi verirken, genellikle onları diğer
Müslüman toplumlardaki kadınlarla karĢılaĢtırmıĢlardır. Bu karĢılaĢtırmalardan çıkan genel
sonuç ise Türkmen kadınlarının farklı toplumlarda yaĢayan kadınlara göre daha fazla saygı
gördükleri ve toplum içinde daha etkin konumda olduklarıdır.371

Togan-Mirza, Türkmen kadınlarının özgür oldukları ve birçok haklara sahip


olduklarını söylemektedir. Ona göre, Türkmen kadını, Türkiye, Ġran ve Kafkasya‟daki
kadınlara oranla çok daha özgürdü. “Alaman”a katılmakta ve çok iyi silâh
kullanmaktaydı.372

Blocqueville‟ye göre Türkmen kadını, diğer Müslüman kavimlere nazaren çok daha
fazla saygı ve itibar görürdü. Onlarda görülen tembellik ve miskinlik Türkmen kadınında
görülmezdi. Yazara göre Merv‟de yaĢayan kadınlar, hergün tahılı değirmende öğütür, ipek

370
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.404.
371
Gökçe, M. (2008). Seyyahlara Göre 19. Yüzyıl Türkmenistan‟ında Kadın, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi, 1(2), 230-241.
372
Necef, a.g.e., s.304.
112

eğirir, yün ve pamuktan iplik büker, dikiĢ diker, çuha döğer, çadırları kurup bozar, su taĢır,
çamaĢır yıkar, yün ve iplikleri yıkar, çocuklarıyla ilgilenir ve halı dokurdu.373

Kadınlar toplumda saygı gören ve takdir edilen bireylerdi.Çadıra bir yabancı girdiği
zaman, kadınlar baĢörtülerinin ucunu çenelerinden yukarı doğru çeker ve alçak sesle
konuĢurlardı. Türkmen kadını bir yabancı ile, toplumda kınanmadan konuĢabilirdi. Bir
kabileden diğerine, ıssız yollarda rahatsız edilmeden seyahat edebilirdi.374

Curtis‟e göre de Türkmenler, kadınlarına büyük bir kibarlıkla muamele ederlerdi.


Onlar, peçe takmadan gezen ve özgürce erkeklerle konuĢabilen yegâne Müslüman
kadınlardı. Yığınla gümüĢ mücevher, bilezik, bileklik takar, saçlarına gümüĢ zincirler
bağlarlardı. BaĢörtüleri genellikle gümüĢ paralarla doludur ve bir Türkmen kadını ne kadar
çok gümüĢ taĢırsa, kocası o kadar zengin bir kimse olarak ün yapardı.375

Mehmet Emin Efendi, Türkmen kadınının güzelliğini över, Osmanlı kadını ile
kıyaslayarak, onlar gibi örtülü ve yabani halde olmayıp gayet serbest olduklarını, cesaret,
bahadırlık ve kuvvet olarak da erkeklerden ayrılmadıklarını aktarır. Yabancı erkeklerle
aynı ortamda bulunabilmekle beraber, bir kadının güzelliğini övmek, Avrupa
milliyetlerinden farklı olarak, yalnızca kocasının hakkı idi. Buna cüret eden baĢka bir
kimse kadına saldırmıĢ telakki edilirdi.376

Bigi‟de, Türkmen kadınını diğer Müslüman ülkelerdeki kadınlarla kıyaslayarak,


onlara benzemediğini, erkeklerin meclisinde bulunabileceklerini ve yüzlerinin örtülü
olmadığını aktarır. Türkmen kadınları her yerde erkeklerle eĢit ve onlarla arkadaĢtı.
Erkeklerin söz ve düĢünceleriyle, kadınların söz ve düĢünceleri de eĢitti. Umumi iĢlerde
tartıĢmalara müdahale ederler, önemli bir iĢ olup da toluluğun oyuna ihtiyaç duyulursa, bu
topluluğun yarısını Türkmen kadını oluĢtururdu.377

Vambery‟de Türkmen toplumunda kadınlarla erkeklerin eĢitliğini vurgular. Ona


göre, “eĢitlik yalnız erkekler arasında değil, kadınlar arasında da vardı. Yazar,
Türkmenlerde kadına verilen önemi Ģu sözlerle ifade etmektedir “Türkmenler arasında

373
Blocqueville, a.g.e., s.60.
374
Blocqueville, a.g.e., s.65.
375
Curtis, a.g.e., s.44.
376
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.41-43.
377
Bigi, a.g.e. , s.75.
113

kaldığım esnada, bana en çok etki eden husus, onların ailelerine gösterdikleri sevgi,
nezaket ve bilhassa kadınlara duyulan saygıydı. Ben, kadınları yalnız aile içinde erkeklerle
eĢit değil, fakat aynı zamanda bilhassa yaĢlı kadınların, geleneksel bir miras Ģeklinde,
bütün halk arasında çok büyük itibar sahibi olduklarına Ģahit oldum”.378

19. yüzyıl seyyahlarının eserlerinde yer alan bu ifadeler, 10. yüzyıl seyyahlarından
Ġbn-i Fazlan‟ın verdiği bilgilerle benzerlik göstermektedir. Ġbn-i Fazlan da Türkmen
kadınlarının yabancılardan çekinmediklerine iliĢkin örnekler vermiĢtir. Aradan asırlar
geçmesine rağmen Türkmen geleneklerinde kadının konumu açısından olumsuz bir yönde
bir değiĢim olmamıĢtır. Ġbn-i Fazlan‟ın ziyaret ettiği dönemde Türkmenler henüz
Ġslâmiyeti kabul etmemiĢlerdi. O dönemde Müslüman Türk gruplarının sayısı da fazla
değildi. Daha sonraki dönemde Ġslâmiyeti kabul eden Türk toplulukları, kadının toplum
içinde ve devlet yönetiminde arka planda kalmasına iliĢkin örnekler yer almasına rağmen
Türkmenlerde bu alanda bir değiĢiklik yaĢanmamıĢtır. Eski Türk Devletlerinde olduğu
gibi, Türkmen boylarında da kadın etkin role sahiptir. Kadın hem aile içinde çadırın genel
iĢleyiĢinden sorumludur, hem de her konuda eĢine yardımcı olmaktadır.379 Türkmen
kadınının aile içindeki bu durumu kabile ve boy yönetiminde de kendini göstermektedir.
Nurberdi Han‟ın dul eĢi, Yusuf ve Mahdum Kuli Hanların anneleri Gülcemal‟in, Merv‟in
Ruslarla savaĢmasındaki etkisi buna örnek gösterilebilir.380 Ocak 1884‟te son defa toplanan
Türkmen meclisine Gülcemal Hanım baĢkanlık etmiĢtir.381

Seyahatnameler, Merv‟de kadının toplumdaki saygınlığı ve eĢleri nezdinde


gördükleri itibar konusunda birbirlerini destekleyen ve tamamlayan bilgiler vermektedirler.
Bu konu genellikle diğer Müslüman ülke ve toplumlardaki kadınların konumları ile
Merv‟deki Türkmen kadınının konumu karĢılaĢtırılarak ele alınmıĢ, gerek XIX. yüzyılda
Merv‟de , gerekse Hazar ötesi Türkmen topluluklarında kadınların ailede ve toplumda
saygınlığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. 10. yüzyıl seyyahı Ġbn-i Fazlan‟ın verdiği bilgilerle XIX.
yüzyıl seyyahlarının ifadelerinin örtüĢmesi, Ġslâmiyetin kabulü sonrasında Türkmen
kadınının toplumdaki konumunun gerilemediğini göstermektedir. Kadının “alaman”a
katıldığı yönündeki bilgiye ancak bir kaynakta tesadüf edilmiĢtir. Türkler‟in Ġslâmiyeti

378
Necef, a.g.e., s.293.
379
Hayit, a.g.e, . s.114.
380
Elizabeth E. Bacon, Esir Orta Asya, Çev: Tansu Say, Tercüman 10001 Temel Eser, tarihsiz. s.114 ; Hayit,
a.g.e, s.114.
381
Saray, a.g.e. , s.354, ; Merv‟in iĢgali sonrasında Ruslar tarafından kendisi için inĢa edilen ev bugün
Bayram Ali bölgesinde müze olarak kullanılmaktadır. Herman, a.g.e, s. 11.
114

öğrenme sürecinde önce Farslar sonra da Araplar‟ın etkili olması onların kültürlerinin az
veya çok Türkler üzerinde etki etmesine sebep olmuĢtur. Bu etki yerleĢik hayata geçen
Türkler üzerinde özellikle mektep ve medrese kültürünün yaygın olduğu bölgelerde fazla
olmuĢ. BaĢkurt, Kazak, Kırgız ve Türkmen gibi konar-göçer Türk topluluklarında daha az
etkili olmuĢtur. Türkmenler de kadının toplumsal hayatta eski yerini korumasının belki en
büyük sebebi eski hayat tarzının devam etmesi diyebiliriz.

4.3. Askeri Yapı

XIX. yüzyılda Merv‟in askeri yapısı konu baĢlığı, Merv‟de bütün yüzyıl boyunca
tek Türkmen boyunun, hanedanın ve devletin hüküm sürmemesi nedeni ile problemdir.
Biz, bu dönem içerisinde Ģehirde hakimiyet ve düzenli siyasi yapı kurmuĢ olan Merv
Tekelerini inceleyip, Ģüphesiz ortak yönleri bulunan, seyahatnamelerde aktarılan
Türkmenlerin askeri nitelikleri ile sınırlı kalacağız. Merv Tekelerinin akrabaları olan Ahal
Tekeleri de, Tekelerin askeri niteliklerini tarif etme bağlamında önemli bilgi kaynağıdır.
Siyasi ve coğrafi olarak Merv Tekelerinden farklı olan bu halkın Merv Tekeleri ile aynı
soydan, yaplardan, hatta aynı ailelerden olabilmeleri, bu kitlenin askeri geleneklerine dair
bilgilerin, Merv Tekelerinin askeri özelliklerini tarif etmek için kullanımı mümkün kılar.

Türkmenlerin askeri özelliklerini XIX. yüzyıla kadar bu ulusun yağma


faaliyetlerinden ayırıp incelemek güçtür. Pek çok Türkmen kabilesinin gelir kaynağı olan
yağma - çapul hareketleri, belki de kabilelerin askeri örgütlenmelerinin Ģekillenmesinde
önemli pay sahibidir. Bununla birlikte biz bu konuyu farklı bir baĢlık altında inceleyeceğiz.

4.3.1. SavaĢ Kabiliyeti

Merv Tekelerinin savaĢa dair yeteneklerini anlamak için bu yeteneklere, 1861‟de


Ġran ordusuna dahil olarak katıldığı Merv seferinde Ģahit olan ve Tekelere esir düĢen
Blocqueville‟ye evvelâ yer vermek yanlıĢ olmaz. Yazar, Merv Tekelerinin belli bir
yürüyüĢ düzenlerinin olmamasına karĢın dikkatli ve akıllıca savaĢtıklarını aktarır ve
sonraki bölümlerde yer vereceğimiz savaĢ taktiklerinden söz eder. SavaĢa yaya olarak
katılanlar hafif elbiseler giyinir, ayaklarına çizme yerine sandal geçirir, Ģalvarlarını
dizlerine kadar sıyırır, cübbelerinin eteklerini kemerlerine sokarlardı. Hareketlerine engel
115

olmasın diye kılıçlarını yan taraflarında değil, sırtlarında taĢırlardı.382 Yıpratma savaĢı
yapan Tekelerin arazi bilgilerine Ġranlılara karĢı maharetle kullandıkları, top kullanmakta
yetenekli oldukları görülüyor.383 Ġranlıların bozgununa doğru saldırıları artıran
Türkmenlerin, Ġranlıların hareket tarzını süratle kavrayıp, buna göre vaziyet aldıklarını
söyleyen yazar, gittikçe daha atik, daha pervazsız saldırdıklarını ifade eder.384

Muhammed Zahir Bigi, Türkmenlerin gençlerinin de yaĢlılarının da at binip silâh


kullanmakta gayet yetenekli olduklarını, cesur kimseler olduklarını ifade eder.385
Türkmenlerle birçok kere çatıĢmaya girmiĢ olan Rus General Markazoffonların cesaretini
teyid etmekle beraber birliklerinin organizasyondan yoksun olduğunu ve modern silâhları
bulunmadığı için yenilmelerinin kolay olacağını ifade eder.386 Burnes, Türkmenleri savaĢçı
bir ırk olarak tanımlar,387 seyahati sırasında kendilerine bir süre eĢlik eden Türkmen
muhafızlardan, kusursuz hafif süvariler olarak bahseder.388 Mehmet Emin Efendi,
Türkmenlerin savaĢta büründüğü hali „‟tam bir Ģevkle‟‟ diye tarif etmeyi kâfi görmez. Ona
göre bu Ģiddet diğer milletlerin pek azında görülebilir. SavaĢtan önce karĢılıklı olarak
övünmelerini Firdevsi‟nin ġeyhnamesindeki cengâverlere benzetir, hasımlarının kavim ve
kabilesinden baĢlayarak, babaları, kardeĢleri ve kendileri hakkında ne kadar olumsuzluk
var ise bunları yüksek sesle ifade ve ilân ederler. Hatta bu yergiye bedeni kusurlarını,
hastalıkları ve ahlâki eksiklikleri de girer. AĢağılayıcı isimler, alaycı küçümsemelerle
birbirini tamamen hiddetlendirirler. SavaĢ baĢlayınca, savaĢ naralarının yeri göğü
tuttuğunu ifade eden yazar, yenenin de yenilenin de bağırdığını, yenilenin daha az kayıp
vermek için savaĢ meydanından çekildiğini anlatır.389 Türkmenler arasında daha ziyade
Tekelerin ön plana çıktığını aktaran seyyah, bu kabilenin Ruslardan gördükleri ateĢli
silâhların kullanımını hemen öğrendiğini, Asya‟da, beklide dünyada hürriyetine en çok
önem veren kavmin bu kavim olduğunu ifade eder. Eski tarihlerde dahi, bunlar üzerine
sefer eden pek çok hükümdarın hepsi mağlup olmuĢ, istiklâllerini Ġran, Buhara ve
Rusya‟ya karĢı baĢarıyla muhafaza etmiĢlerdir.390

382
Blocqueville, a.g.e., s.79.
383
Blocqueville, a.g.e., s.35-38.
384
Blocqueville, a.g.e., s.39.
385
Bigi, a.g.e. , s.74.
386
Marvin, a.g.e., s.124.
387
Burnes, Travels II, s.260.
388
Burnes, Travels II, s.248.
389
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.34-35.
390
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.120-121.
116

Mac Gahan, Tekeleri ayırmaksızın Türkmenlerin cesaretinden söz eder.391 Yer yer
Türkmenlerin Ruslara karĢı cesareti ve biniciliklerini tarif eden yazar392 bu taifenin
Rusların toplarına karĢı korkusuzca saldırdığını aktarır, saldırılarını “her biri birkaç
canavar yutmuĢ ejder gibi kan püskürürdü” benzetmesi ile aktarması dikkat çekicidir.
Saldırırken attıkları naralar beraberinde bulunduğu Rus askerleri ile birlikte –anlaĢılan odur
ki- yazarı da ürkütmüĢ gibidir.393

Curtis, Türkmenlerin savaĢ kabiliyetinden bahsederken birkaç Türkmen atasözünü


aktarmakta fayda görür;

“Kılıç çekildiğinde hiçbir Türkmen‟in bahaneye ihtiyacı yoktur.”


“SavaĢtaki Türkmen, ne ana tanır ne baba.”
“ġehrin olduğu yerde kurt olmaz, Türkmen‟in olduğu yerde barıĢ olmaz.”

Onların Ruslarla yaptıkları savaĢlarda büyük cesaret ve askeri yetenek


sergilediklerinden bahisle yazar, eĢit Ģartlar altında bu grubun medenileĢmemiĢ kavimler
arasında savaĢ sanatının üstadları olduğunu, akraba oldukları doğu ırklarından çok, Kuzey
Amerika Kızılderililerine benzediklerini aktarır.394

Conolly‟e göre Türkmenler, üstün yetenekli süvarilere sahip olsa da etkili karĢılık
verebilecek düzenli birlikleri yoktur.395

O‟Donovan, Tekelerin askeri yetenekleri ile ilgili olarak, bu kabilenin surların


ardında gözü dönmüĢ biçimde savaĢabileceğini, savaĢ hatlarında bireysel cesaretlerinin
onları yenilmez düĢmanlar yaptığını söyler. Ancak ona göre düzenli bir seferin karmaĢık
operasyonlarını yürütmekten bütünüyle yoksundurlar.396

391
Mac Gahan, Ġ. A. , Hive Seyahatnamesi ve Tarihi, Musavver, çev. Kolağası Ahmed, Akademi Kitabevi,
Ġzmir, 1995. , s.237.
392
Mac Gahan, a.g.e., s.228.
393
Mac Gahan, a.g.e., s.232-233.
394
Curtis, a.g.e., s.43.
395
Cihan, a.g.e. , s.169.
396
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164.
117

4.3.2. Askeri Rütbeler ve Görevler

Askeri görev ve rütbeleri, Merv Tekeleri için ve muhtemelen ilgili vakitte yaĢayan
birçok Türkmen toplulukları için çapul-yağma faaliyetlerinden bağımsız düĢünülmesi
mümkün görünmüyor. Bununla birlikte Merv‟de var olan Yasavul teĢkilâtı düzenli bir ordu
görünümündedir.

Merv Tekelerinde zikredilmesi evvelâ icap eden askeri yetkili Ģüphesiz Han‟dır.
Eğer Han, yetenekleri buna el veriyorsa, konumu itibariyla doğal olarak ordunun komutanı
olurdu. Lâkin yaĢı veya baĢka bir sebepten ötürü bu görevi yürütemeyecek durumda ise
meclis tarafından, serdarlar arasından bu görevi yürütecek askeri bir lider seçilirdi.
O‟Donovan, bu geleneğin diğer Türkmenler için de geçerli olduğunu aktarır. Rusya ile
Ahal Tekeler arasında devam eden savaĢ boyunca Mahdum Kuli Han askeri yetkilerini, bu
bağlamda hiçbir yetkiye sahip olmayan, ancak meĢhur askeri yetenekleri ile komutan
seçilen Dıkma Serdar‟a devretmiĢtir. Onunla Mahdum Kuli Han arasındaki iliĢki, Fransa-
Rusya savaĢı397 sırasında General Motke ile Ġmparator William arasındaki iliĢkiyi
anımsatır.398 O‟Donovan, Dıkma Serdar‟ı399 gördüğünü de aktarır. Kendisi ile yaptığı
görüĢmede kendisinin askeri, politik ve coğrafi konulardaki bilgisini beklentilerinin çok
üstünde bulur.400

Merv Tekelerinde en yaygın askeri vasfın „‟serdarlık‟‟ olduğu görünüyor.


O‟Donovan‟ın serdarlık için yaptığı tarif ve çizdiği çerçeve dikkate değerdir. Seyyah,
savaĢ alanında dikkate değer yetenek gösteren Kethüda veya kabiledeki sıradan kimselere
„‟serdar‟‟ ismi verildiğini söyler. Bu ünvanı kazanmak için sonu gelmez akınlar Merv
Tekeleri ve kardeĢleri olan Ahal Tekelere bolca fırsat sunardı. O‟Donovan, serdarları

397
Fransa-Pırusya SavaĢı (Almanca; Deutsch- Französischer Krieg, Fransızca; Guerre Franco-Allemande de
1870. 19 Temmuz 1870- 10 Mayıs 1871 tarihleri arasında Fransız Ġkinci Ġmparatorluğu ile Prusya Krallığı
arasında yapılan savaĢ Fransa‟da genellikle 1870 SavaĢı olarak adlandırılır.
398
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.163.
399
(Tıkma) Dıkma Serdar Mamed Nazaroğlu, 13 yaĢından itibaren savaĢlara iĢtirak etmiĢtir, 15 yaĢında iken
Ġranlılar tarafından esir edilmiĢ ve 6 ay sonra kaçmıĢtı; Henüz 17 yaĢında iken YüzbaĢı oldu. 1843 yılında
MeĢhed‟e giren Türkmen kıtalarının baĢkumandanı oldu. 1867‟de Türkmen savaĢçılarını Haydarabad‟a
(Ġran)sevketti. 1869‟da Kızıl-Su(Krasnowodosk)‟da Ruslarla savaĢtı, 1872-79‟da Ahal Teke Vahasında
Ruslara karĢı verilen savaĢta kumandanlardan biriydi. Tıkma Serdar, 1879‟da oğlu Ak Verdi‟yi, esirlerin
serbest bırakılmasını görüĢmek için General Lazarov‟a gönderdi. Temmuz 1879‟da sözde Rusya‟nın
hizmetine girmek için bizzat General Lazarov‟un huzuruna çıktı. Rus birlikleri arasında kısa bir süre
kaldıktan sonra firar etti. 1879 yılında Gök Tepe Kalesi Kumandanı oldu. General Skobelleff dahi Tıkma
Serdarın ününden ve cesaretinden korkuyordu. Anonim bir Ģair, onun hakkında Ģöyle yazıyordu; ‟‟O‟nun
cesareti Turan‟ın bir sembolüdur. SavaĢlarda bakıĢları ile bir kurda benziyordu‟‟. ; Hayit, a.g.e., s.108-109.
400
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.117-120.
118

Avrupa‟daki subaylar sınıfına benzetir. Meclis, savaĢ halinde bu sınıftan birini komutan
seçebilirdi.401 SavaĢlarda cesur bir savaĢçı olarak nam salan kimselere komutan olarak
görevlendirilmeye hak iddia etmeksizin “batur” ünvanının verilmesi,402 savaĢta baĢarı
gösteren herkesin serdar sınıfına dahil edilmediğine iĢaret eder.

Arsky, Tekeler içindeki serdarları, tecrubeli rehberler veya yağma edilecek


bölgenin yollarını iyi bilen, bölgedeki kuyulardan haberdar olan ve en çok ganimetin elde
edilebileceği yeri bulabilecek sefer lideri olarak tarif eder, sefer bitince serdar da
ganimetten bir pay fazla alırdı.403

Blocqueville‟nin anlatımında serdar seçimi bir usule bağlıdır. Ona göre her kabile
kendi oyu ile, savaĢı idare edecek bir „‟serdar‟‟ tayin ederdi. Serdarın tecrubeli bir savaĢçı
olabileceği gibi on kiĢi tarafından seçilen herhangi bir kimsenin de serdar olabileceğini
aktarır. Bu kimse tarafından verilen emirler anında yerine getirilirdi. Yazar, kendisinin
esareti sırasında savaĢçı ve çapulcu olarak büyük ün salmıĢ Mehmet ġeyh ve Aman Seyyid
isimli iki serdar tanıdığını anlatır.404

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi serdarın savaĢa dair tecrubesi büyük ölçüde yağma -
çapul faaliyetlerine dayanmaktadır. Serdarların yağma hareketleri organizasyonu da, ordu
toplama ve komuta etme anlamında Tekelerin askeri pratiklerinin gelĢmesinin dikkat çeken
bir öğesi olduğu görülüyor. Blocqueville‟nin anlatımında serdarın bir haberci ile sefere
çıkacağını ve karargâhının yerini bildirdiğini, serdarın ününe göre bir kalabalığın
toplandığını, Serdarın açıkladığı plâna tamamıyla uyulduğunu görüyoruz.405

Merv Tekelerinde dikkat çeken bir askeri görev de Karavul-BaĢı‟dır. O‟Donovan‟ın


sözettiği bu görevin diğer seyahatnamelerde bulunmaması bu yapının Merv Tekelerine
özgü olduğunu düĢündürüyor. Bununla birlikte aynı dönemde Hive Hanlığında saray
muhafızlarının baĢı konumunda bulunan Karavulbeg ünvanlı bir subayın bulunuĢu, bu
görevlinin Hive Hanlığından esinlenmiĢ olabileceğini akla getirmektedir.406Seyyah, KoĢud
Han Kala‟nın kuzeydoğusuna doğru yarım saatlik at sürüĢü mesafesinde bulunan Karavul-
401
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.163.
402
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.163.
403
Marvin, a.g.e., s.131.
404
Blocqueville, a.g.e., s.79.
405
Blocqueville, a.g.e., s.80.
406
Vurgun Yılmaz, S. (2013). XIX. yüzyılda Kongratlar Döneminde Hive Şehri, International Periodical for
the Languages, Literature and History of Turkish or Turcic, Vol. 8/7, Summer, Ankara s.765-781.
119

BaĢı ünvanlı bir yetkiliden sözeder. Bu Ģahsın ismi Kara Han idi ve Murgab nehri kıyısında
Ersarı haydutlarını kontrol eden devriyeleri organize ediyordu.407 O‟Donovan, bir baĢka
yerde bu ünvanlı görevlinin Merv kuzeyindeki bir hisarı üs olarak kullandığı, hisarın
adının „‟Kara ġeytan Kala‟‟ olduğu, TohtamıĢ boyunun Karavul BaĢı‟nın burada Ersarı
haydutlarının hareketlerini takip edip sınırın bu yönündeki her yere devriyeler
düzenlediğini aktarır. Bu görevlinin adı yada lâkabı „‟Kara ġeytan‟‟dır. Daha evvel de
ifade ettiğimiz gibi, yazarın „‟ToktamıĢ kabilesi Karavul-BaĢı‟‟ ifadesi ile ÖtemiĢ
kabilesinin de bir Karavul-BaĢı olabileceği akla gelmektedir. Yazar, eserinde bu yönde bir
bilgi vermez. Lâkin çizmiĢ olduğu haritada KuĢid Han Kala, Porsa Kala harabelerinin
yanında belirttiği gibi Har Köyünde de bir kale iĢareti görünmekte, baĢkaca kale - hisar
görünmemektedir. Bkz. Ek-14-

Bu Karavul-BaĢı görevi ve teĢkilâtı hakkında baĢka bir bilgi verilmiyor.408 Bu


kimselerin resmi görevlerinin kendilerine getirdiği yoğun iĢ yüküne rağmen ancak
kendilerinin ve ailelerinin ihtiyaçlarını karĢılayabilecek bir ücret alırlardı. Tekelerin ilgili
vakitte hasmı olan Ersarı ve Sarık Türkmenlerinin saldırılarını gözetleme amacına matuf
olan teĢkilâtın, bir ihtiyaç üzerine tesis edildiğini gösterir. Düzenlediği devriyelerin
kimlerden oluĢup bu kimselerin nasıl bir hiyerarĢi ile Karavul-BaĢına bağlı olduğu, ne tür
ücret aldıkları vesair konularda da malumatımız yoktur. Yazar, eserinin hiçbir yerinde bu
vasıflı kimselerin politik etkisinden sözetmez.

O‟Donovan, eserinde Merv‟de kurulu Yasavul teĢkilâtından sözeder –ki bu


husustan ordu bölümünde sözedeceğiz. ÖtemiĢ ve ToktamıĢ Kabilelerinin ayrı ayrı
Yasavul-BaĢları vardır. Bunlar kendilerine bağlı kuvvetleri komuta eden bir tür subay
kabul edilebilir. Ancak Merv Tekelerinde derecelendirilmiĢ askeri rütbeler yoktu.409

O‟Donovan‟ın Merv‟i ziyareti sırasında, Merv‟de bulunan Ahal Tekelilerin lideri


Mahdum Kuli Han‟ın bir kuzeninin kısa süre önce Ruslar tarafından iĢgal edilen
AĢgabad‟a „‟casus‟‟ olarak gönderildiği ifade olunmuĢsa da410ayrıntılı malumat
verilmemiĢtir. SavaĢ halinde bulundukları Ruslara karĢı istihbarat faaliyetleri yürütmeleri
bu alanda bir geleneklerinin bulunduğuna iĢaret etmektedir. Fakat, ne tür bir teĢkilâtlarının

407
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.269.
408
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.372.
409
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164.
410
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.267.
120

olduğu veya bir teĢkilâtları olmayıp bu faaliyetlerin Han tarafından görevlendirmelerle mi


yürütüldüğü hususu seyahatnamelerde belirtilmemiĢtir.

4.3.3. SavaĢ Taktikleri

Türkmenlerin askeri anlamda nerede ise bütün nitelikleri gibi savaĢ taktiklerini de
çapullardan ayırmak mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte kaynaklar
incelendiğinde savaĢ taktiği olarak tanımlayabileceğimiz bazı hususlar göze çarpmaktadır.
Bu taktikler için, Teke Türkmenlerinin savaĢını bizzat görme imkânına sahip olmuĢ
seyyah, Blocqueville‟ye öncelikle yer vermek yerinde olacaktır. Tekelerle Ġran‟ın giriĢtiği
savaĢı tarifinden, Tekelerin bir süre düĢmanı taciz edip moralini bozduğu, sonra bütün
kuvveti ile saldırdığı anlaĢılıyor. Bunun dıĢında Merv Tekelerinin topları kullanma becerisi
ile Ġran ordusunun ehliyetsizliği göze çarpıyor.411

Türkmenlerin gece karanlığından yararlanması baĢka seyahatname ve kaynaklarda


da geçen bir taktiktir. Blocqueville, Türkmenlerin Ġran karargâhına geceleyin yaklaĢıp
uyuyan nöbetçilerin kafalarını kestiğini, bir miktar tüfek alıp kaçtıklarını aktarır.412

Yazar, bunun dıĢında da Merv Tekelerinin savaĢ taktikleri hakkında değerli bilgiler
verir. Ona göre bu kabilenin savaĢta belli bir yürüyüĢ nizamı olmamasına rağmen “çok
dikkatli ve akıllı” savaĢmaktaydılar. BoĢ yere tehlikeye atılmaktan çekinir, mümkün
olduğunca yakın boğuĢmaya girmez, önce düĢmanın hazırlığını bozmak için taciz edici
saldırılar yapar, pusu kurarak ansızın hücüm ederlerdi. Bir saldırıyı püskürtmek veya bir
mevkiyi savunmak zorunda kalırsa Ģiddetli naralar atar ve havaya avuç avuç kum
saçarlardı. Bu eylemin amacı, bir toz bulutu oluĢturmak sureti ile sayılarını düĢmana çok
göstermektir.413

O‟Donovan, Merv Tekelerinin belli bir savaĢ taktiğine iĢaret etmez, Ona göre bu
kabilenin askeri unsurları surların ardında çok iyi savaĢabilse de düzenli bir seferin

411
Blocqueville, a.g.e., s.38-41.
412
Blocqueville, a.g.e., s.38.
413
Blocqueville, a.g.e., s.79.
121

karmaĢık operasyonlarını icradan uzaktı. DüĢmanın planını taciz edip engelleyebilse de


kendilerine ait plan tasarlayıp icra edemezlerdi.414

Mehmet Emin Efendi‟nin tarif ettiği çapul icrasında bazı savaĢ taktikleri göze
çarpmaktadır. BaĢlarındaki serdara azami bağlılık gösteren akıncı grubu, düĢmana
yaklaĢtıkça ihtiyata çok önem vermekte, daima izlerden anlayan birkaç kiĢiyi öncü
gönderip düĢmanın sayısı ve durumu hakkında bilgi toplamaktaydı. Uzun süren keĢif
faaliyetleri azami dikkatle yapılmaktaydı. Yazara göre keĢif faaliyetlerinin ardından
düĢmana saldırılmaz, beklenirdi. „‟Türkmenlerin birdenbire savaĢa koyulmaları çok
nadirdir‟‟ diyen yazar, kimi zaman iki düĢman grubun birbirinden haberdar olmasından
sonra dahi savaĢa tutuĢmayıp beklediğini, savaĢa giriĢince de yeri göğü inleten naralar
attıklarını anlatır.415 Rus Yazar O.A. Mihaylov, Türkmenlerin serdarlar komutasında,
yanlarına fazla yiyecek almadan sefere çıktığını, hafiflik ve süratin bu grubun en önemli
savaĢ taktiği olduğunu aktarır.416

Türkmenlerle birçok kez çatıĢmaya girmiĢ olan Rus General Grodekoff, bu ulusun
gün ıĢığından korktuğunu, avlarına Ģafaktan önce veya gün batımından hemen sonra
saldırdıklarını, gündüzün düĢmanlarına saldırmalarının pek nadir olduğunu aktarır. Eğer
baĢarı Ģansı yüksek değilse asla çatıĢmaya girmezlerdi. ġiddetli çatıĢmalara girmekten
çekinir, direniĢ gördüklerinde geri çekilmeyi yeğlerlerdi.417 Kuzey Ġran‟da, 1840‟lı yıllarda
bulunan Ġngiliz diplomat William Richard Holmes‟in Türkmenlerin savaĢ taktikleri ile
ilgili düĢünceleri benzerlik gösterir. Ona göre de Türkmenler, savaĢtan kaçmanın mümkün
olduğu vakitler asla saldırmazlar, çok sayıda olduklarında ise mukavametin faydası yoktur.
AteĢli silâhlara ve özellikle topa karĢı derin bir korku duyarlardı.418

Tekeler, Rusya ve Ġran‟ın saldırıları ile bir savunma taktiği olarak patlayıcı ve
toplara dirençli kaleler inĢa etmeyi de öğrenmiĢlerdir.419 Rus General Markozoff‟un da
ifade ettiği bu ateĢli silâhlardan çekinme ifadesi420 1860‟larda aĢılmıĢ görünüyor. Zira
Blocqueville, Türkmenlerin topları maharetle kullanabildiğinden sözeder. Türkmenlerin
zamanla bu silâhı tanıyıp aĢina oldukları ve harp aracı olarak kullandıkları düĢünülebilir.
414
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164.
415
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.32-35.
416
Necef,a.g.e., s.292.
417
Marvin, a.g.e., s.125.
418
Cihad Cihan, a.g.e., s.169.
419
Marvin, a.g.e., s.343.
420
Marvin, a.g.e., s.125.
122

Türkmenlerin gece hareket ve sızma kabiliyetleri bir harp taktiği olarak,


Türkmenlerin savaĢ tarzından sözeden hemen her seyyahta tesadüf edilir. Yine 1840‟larda
Esterabad, MeĢed, ve Herat arasındaki bölgelerde Türkmen akınlarını inceleme imkânı
bulan Fransız General Joseph Pierre Ferrier bu hususta „‟Geceleyin köyler arasında fark
edilmeden gitmenin yolunu bulurlar, saldırılarının gizli ve ani yapısı baĢarılarının
sebebidir, bu Ģüphesiz ki çok yararlı bir askeri niteliktir, ama muharebelerini gördükten
sonra cesaretlerini önemsememek imkânsızdır. DüĢmanlarını habersiz yakalama Ģansı için
görünmez tehlikelere kendilerini maruz bırakırlar, ancak düĢmanlarıyla yüz yüze gelmek
isterler, bu olduğunda onların kulaklarına bağırarak (nara atarak) sesle yaylim ateĢine
tutarlar, düĢmanları bir dakika dayanamaz. Türkmenler sayı üstünlükleri olmadıkça ve
yolcuların kavgaya isteksiz olduklarını görmedikçe asla bir kervana saldırmazlar. Fakat
çok küçük bir direniĢ olursa, nadiren ciddi bir saldırı yaparlar‟‟.421 Vambery‟de
Türkmenlerin direniĢ gördüklerinde geri çekildiği konusunda Ferrier ile hemfikirdir. Bu
konuda „‟Ġki defa saldır, üçüncüde dizginleri çevir‟‟ Ģeklinde bir Türkmen atasözü
aktarır.422

Türkmenler Rus saldırıları ile beraber patlayıcılara dayanıklı surlar inĢa etmeyi
öğrenmiĢtir. Lâkin bu husus pek lehlerine sonuç vermemiĢ, Göktepe savaĢında yaptıkları
toprak bentlerin altında katliama maruz kalmalarına neden olmuĢtur.423 Curtis‟e göre Ahal
Tekeliler Gök Tepe Kalesini inĢa etmeyip çevresindeki dağlara yayılsalar ve bir gerillâ
harbi yürütselerdi Ruslara karĢı daha baĢarılı olabilirlerdi.424

Böylece Türkmenlerin gayri nizami harp taktikleri ile muharebe ettiklerini


değerlendirebiliriz. Seyyahların aktardığı bilgilere göre Türkmenlerin mümkün olduğunca
karanlıktan istifadeye gayret ettiği, sabırla saldırı için en uygun vakti beklediği, zaman
zaman düĢman birliklerini taciz edip naralar eĢliğinde Ģiddetle savaĢa tutuĢtuğu, saldırı ve
harbe devam için asgari kayıp verme prensibi dahilinde hareket ettiği görülüyor. Kendileri
için ticari faaliyetten öteye geçmeyen yağma-akınlarda, birliklerinden üstün kuvvetlerle
büyük-küçük zayiat verecekleri çarpıĢmalara girmemeleri mantıklı görünüyor. Öte yandan

421
Joseph Pierre Ferrier, Caravan Journeys and Wandering in Persia, Afghanistan, Turkistan, and
Beloochistan; with Historical Notices of the Contries Lyina Between Russia and India, London, John
Murray, 1856, s.86.
422
Vambery,a.g.e., s.74.
423
Göktepe savaĢları için bkz. Hayit,a.g.e., s.106-15; Togan,a.g.e., s. 135-7.
424
Curtis, a.g.e., s.57.
123

incelediğimiz dönemde hasımları olan Rusya ve Ġran gibi düzenli ordu ve modern silâhları
olan devletlere karĢı da uygulanması en faydalı harp biçimi bu olmalıdır.

4.3.4. Ordu

XIX. yüzyılda Merv‟de ordudan ziyade bu bölüm Merv Tekelerinde orduya mahsus
olmak durumundadır. Zira Tekelerden evvel bölgede bulunan Sarık‟ların askeri
yapılanması ve Ģehri idare biçimlerine dair bilgi bulunmadığı gibi bu boyun bağımsız bir
idare teĢkil ettiği ve dolayısı ile kendi ordusunun varlığı da iddia edilemezdi. Her ne kadar
Burnes, bölgeden geçerken dahil olduğu kervanın ticari ürünlerini teftiĢ eden bir “Yüz-
BaĢı‟dan sözetse de bu askeri yetkili Hive Hanlığına tabiydi425 ve o tarihte (1832) Merv
ahalisi ağırlıklı olarak Sarık kabilesi mensuplarıydı.426 O‟Donovan, Merv Tekelerinin ordu
teĢkili ve teĢkilâtı hakkında önemli bilgiler verir. Ona göre savaĢ zamanı meclis, hakimiyet
altındaki eli silâh tutan bütün erkekleri silâh altına alırdı. Askeri talim, erkeklerin bireysel
silâh kullanma ve askeri egzersizlerine dayanıyordu. Bütün nüfus silâhla talim etmiĢ
olduğu için büyük bir kuvvet toplamak zor değildi. Kethüdalar ve Serdarlar dıĢında
derecelendirilmiĢ askeri rütbeler yoktu.427

O‟Donovan‟ın tarifindeki ordu teĢkili Blocqueville‟nin, bir serdarın sefer ilânı ve


bunu haberci vasıtası ile duyurup katılmak isteyenlerin belirtilen zaman ve yerde
toplanması yönündeki ifadelerini428andırmaktadır. Bu yapı ayrıca kuruluĢ yıllarındaki
Osmanlı Beyliği‟nin ordu oluĢturması ile benzer olması bakımından ilginçtir. Osmanlı
Beyliği‟nin de kuruluĢ yıllarında düzenli askeri birlikleri yoktu. Gerektiğinde, gazilerden
oluĢan ve tamamı atlı olan aĢiret kuvvetlerinin dellâllar vasıtasıyla bir yerde toplanması
sağlanır ve sefere çıkılırdı. SavaĢ bitince bu kuvvetler dağılır, herkes iĢinin baĢına
dönerdi.429 Merv‟de bir tür siyasi düzenli yapı oluĢturmadan evvel Tekelerde ve Türkmen
boylarının tamamında var olan geleneğin, Merv Tekeleri tarafından geliĢtirilmiĢ olduğu
düĢünülebilir. Seyahatnamelerde hiç durmadan icra edildiği bildirilen yağma - çapul
hareketleri bu kitlenin askeri yeteneklerinin tekâmül etmesini sağladığı gibi, ordu

425
Burnes, Travels, II, s.25.
426
Burnes, Travels, II, s.23.
427
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164.
428
Blocqueville, a.g.e., s.80.
429
Özcan, A. (1994). Osmanlı Askeri Teşkilatı, Osmanlı Devleti Medeniyeti, Ġstanbul s.357. ; Ġhsanoğlu, E.
(1999). Osmanlı Devleti Tarihi, C.I, Ġstanbul, s.337
124

oluĢturmakta da zorlanmamıĢlardır. Bununla birlikte Merv‟de bir tür düzenli ve sürekli


askeri birlik de var idi.

O‟Donovan, Merv‟de Yasavul BaĢı ünvanlı iki subay tarafından idare edilen bir tür
polis gücünden sözeder. Bu düzenli birliğin görevi, meclisin emirlerini icra etmek, bunun
yanında Buhara ve MeĢed‟den gelen kervanların güvenliğini sağlamaktı. ÖtemiĢ ve
ToktamıĢ kabilelerinin birer “Yasavul-BaĢı” vardı. O‟Donovan, kendisinin Merv‟e
varıĢında bin kiĢiden mürekkeb olan bu kuvvetin kendi giriĢimleri ile ikibin kiĢiye
çıkarıldığını iddia eder. Bu birlikte görevli kimseler, daima hazır olmaları için KoĢud Han
Kala yakınlarında, kendilerine ait bir bölgede çadırlarını kurmuĢlardı. Seyyah “Yasavul”
kelimesinin, “yas=dövmek” “avul=köy” kelimelerinden oluĢtuğunu, ancakbu görevlilerin
karakterlerinin isimleri gibi saldırganlık içermediğini bildirir. Herhangi bir zamanda
ihtiyaç olduğunda bu birlikleri göreve çağırmak için bir Tellâl görevli idi. Bu kimselerin de
gelirlerini yağma-akın yoluyla temin ettikleri anlaĢılıyor.430 Aynı amaca matuf ve aynı ismi
taĢıyan subayın yönetimi altında Hive‟de de bir iç güvenlik teĢkilâtı vardı.431

Curtis, Rusya‟nın Merv‟i iĢgali sonrası Türkmenlerden müteĢekkil bir bir milis
kuvveti kurduğunu, bu kuvvetin Rus subaylarının denetiminde olduğunu aktarır. Rusların
bu birliği kurmaktaki amacı, Türkmen kabileleri içindeki en tehlikeli ve zaptolunmaz
kimseler için iĢ sağlayıp, bunları kontrol etmektir. Tüfek ve suvari kılıcı ile silâhlandırılan
bu birliklerin üniformaları milli bir “hilât” veya uzun elbise, koyun derisinden bir “Ģako”,
belinde parlak renkli geniĢ bir kuĢak ve Rus çizmelerinden ibaret idi. Aylık 12.50 $ maaĢ
aldıklarını bildirdiği bu birliklerin kendi atlarını ve azıklarını kendilerinin temin ettiğini,
hükümetin bunlara sadece mühimmat ikmalinde bulunduğunu anlatır. Yazar, bu
kuvvetlerin Ruslar tarafından deneneceği, güvene lâyık olduklarını tecrube ettiği milisleri,
düzenli süvari alaylarına dönüĢtürmeyi planladığını değerlendirir.432

Seyyahların verdiği bilgilerden anlaĢıldığı kadarı ile Merv Tekelerinin düzenli ve


devamlı silâh altında tuttukları askeri birlikleri olmasının yanında, gelir kaynaklarının
önemli bir kalemi olan yağma - çapul seferlerinde Ģekillenen askeri tecrube ve yeteneğe
sahip büyük bir nüfus da gerektiği vakitlerde silâh altına alınabiliyordu. Rus istihbarat
subayı Albay Kostanko‟ya göre 1880‟de Teke, Salur ve Sarıklar, düĢmanın görünmesi

430
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164-167.
431
Hayit, a.g.e, . s.103.
432
Curtis, a.g.e., s.44-45.
125

halinde sahaya 50.000 atlı çıkarabilirlerdi.433 Aynı tarihlerde (1881) Merv‟de bulunan
O‟Donovan‟a göre Tekelerin askeri gücü 60 veya 70 bindir.434DerecelendirilmiĢ rütbelere
hiçbir kaynakta tesadüf edilmese de Serdarlar, YasavulbaĢları ve “batur”lar bu ordunun
subayları, Han (veya Ġhtiyar Han) ise bizzat ordunun komutanı idi. Lâkin modern
teçhizattan noksan, askeri taktik bilmeyen bu toplumun ordusu 1855‟te Hive Hanlığını,
1861‟de Ġranlıları yense de435 nihayet Göktepe savaĢında yenilen Ahal Tekelilerin ardından
Rusya‟ya boyun eğmek durumunda kalmıĢtır.

4.3.5. Silâhlar

XIX. yüzyılda Türkmenlerin ve Merv Tekelerinin silâhları zamana göre,


etkileĢimde bulundukları devlet ve toplulukların etkisiyle, zamanla değiĢiklikler
göstermiĢtir. Seyahatnamelerde veya bölgeyi herhangi bir sebeple görme imkânı bulan
kimselerin neĢriyatında yer alan bu ulusun silâh kullanmaktaki mahareti, gelir kaynağı ve
yaĢam tarzı olarak gördükleri akınlarda silâha duydukları ihtiyaç ve bu sebeple silâhla
münasebetlerinin yoğunluğu ile anlaĢılabilir.

Merv Tekelerinin silâhlarına dair seyahatnamelerde dikkate değer bilgiler bulunur.


Bu silâhlara dair bilgi veren kaynaklar arasından, evvela Tekelerle yapılan sefere dahil
olmuĢ Fransız asker Blocqueville‟ye yer vermek yerinde olacaktır. Verdiği bilgilere göre,
Merv Tekeleri genellikle tüfek taĢırdı ve genellikle bu silâhı kayıĢından, sol omuzlarına,
yatık vaziyette asarlardı. Bu Ģekilde silâhın dipçiği arkada, namlunun ucu dıĢa çevrili
olmak üzere önde ve sol kolun dirseği ile sıkıĢtırılmıĢ vaziyette olurdu. Kemerlerinde
bazen bir tabanca, bazen de bir kılıç asılıydı. Bazı Türkmenler ise tüfek yerine kargı -
mızrak kullanırlardı. SavaĢta hareketlerine mani olmasın diye kılıçlarını sırtlarında
taĢırlardı.436 SavaĢ haricinde de Türkmenler daima yanlarında hançer ve tüfek taĢırlar,
silâhlar kemerin yan tarafına bir kayıĢla veya sırımla asılırdı.437 Bunun dıĢında yazar,
Türkmenlerin topçulukta maharetine savaĢ zamanı Ģahit olduğunu anlatır.438 KarĢılaĢtırma
yapabilmek için, bu bilgilerin 1861‟e ait olduğunu ifade etmemiz yerinde olur.

433
Marvin, a.g.e., 278.
434
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.500.
435
Marvin, a.g.e., s.441.
436
Blocqueville, a.g.e., s.79.
437
Blocqueville, a.g.e., s.49.
438
Blocqueville, a.g.e., s.38-39.
126

Burnes, kimi Türkmenlerin 1832‟de ok ve yay taĢıdığını aktarır.439 Ancak


Burnes‟in ifadelerinde Teke ifadesi geçmez. Dahil olduğu kervanın Serahs‟ta konakladığı
sırada gördüğünü aktardığı bir Sarık yağmacı grubunun hepsinin kılıçla, bir kısmının hafif
ve uzun mızraklarla ve birkaçının küçük fitilli tüfeklerle silâhlandığını yazar.440

Ġngiliz subayı Valentine Baker, 1873 yılında Kelât kalesine saldırıp esir edilen
Merv Tekeleri‟nin silâhlarını görmüĢ, bu silâhların klasik doğulu cimitler (kısa kılıç) ve
çift namlulu, ağızdan doldurmalı, yivsiz tüfekler olduğunu nakletmiĢtir. Bu tüfekler
bölgedeki Kürtlerin ve Türkmenlerin olağan silâhları idi. Yaygın kullanılan bu tüfekler
genellikle Rus yapımı idi. Barutun üzerine bir parça paçavra yerleĢtiriyorlar ve kurĢunları
sıkıca bastırarak dolduruyorlardı. Silâh, namlu yukarıda olacak Ģekilde omuz üstünde
taĢınırdı. Yerel üretim olan barut, çok ince ve taneli olsa da yerliler bunun Ġngiliz barutu
kadar iyi olduğunu düĢünüyorlardı. Ayrıca bu yıllarda genel olarak Tekeler, bir mızrak, bir
kılıç ve çoğunlukla Birmingham yapımı çift namlulu tüfekler ile silâhlanıyorlardı. 1873
yılında Rusların ilerlemesi üzerine Merv Tekelerinin Han‟ı KoĢud Han, Hive ve
Afganistan‟dan otuz-kırk kadar top almıĢ ve Merv‟i tahkim etmeye baĢlamıĢlardı.441
O‟Donovan, gördüğü bu topların Ġran‟dan 1861‟de ele geçirildiğini aktarır. Baker‟in
görmediği bu toplar hakkında malumat kaynağı meçhüldur. Rus istihbarat subayı Albay
Kostenko‟nun 1880‟de yayınladığı raporda Merv‟de 32 top bulunup bu topların Merv
liderlerine dağıtıldığını, her birinin bu toplardan 2-3‟er tane aldığını aktarır. Rus subayın
aktardığına göre bunların 30‟u Ġranlılardan, ikisi Hive‟den alınmıĢtır. Ayrıca Tekeler kendi
barutunu yapabiliyor, kurĢunlarını ise Ġran‟lı ve Afganlardan alıyorlardı.442

O‟Donovan‟ın verdiği bilgilere göre Merv pazarında daima bulunabilen uzun ve


kısa Rus tüfeklerinin her biri 4 paund sterlinden satıĢa sunulmuĢtu.443Yazar, Merv
Hanlarından Aman Niyaz Han‟ın bir akrabasının evinde, duvara asılı gördüğü bir fitilli
tüfeğin Tekelerde de kullanımdan kalkmıĢ olduğunu ve tarihi eser muamelesi gördüğünü
ifade eder.444 Aman Niyaz Han‟ın silâhlarından sözeden yazar, Han‟ın iki büyük süvari
tabancası, eski model colt marka bir revolver tabanca, sırtında oldukça güzel Ġngiliz yapımı
bir çifte, belinde ise Tekeler tarafından daima taĢınılan kılıç taĢıdığını anlatır. Han‟ın bütün

439
Burnes, Travels II, s.385.
440
Burnes, Travels II, s.64-65.
441
Cihan, a.g.e., s.175.
442
Marvin, a.g.e., s.278.
443
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.328.
444
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.310.
127

adamları da tabancalar dıĢında aynı Ģekilde silâhlanmıĢtı.445Yazar, Tekelerin evlerinden


uzakta iken daima silâh ve kılıçlarını taĢıdıkları gibi ani geliĢebilecek bir çarpıĢmaya
kendisini uygunsuz kılabilecek her türlü eylemden uzak durduklarını aktarır.446 Baker ve
Burnes‟in Türkmen silâhı olarak bahsettiği mızrak, O‟Donovan döneminde (1881) nerede
ise yok olmuĢ, sadece devlet iĢlerinde, daha ziyade farklı bir durum olduğunu göstermek
amacı ile aksesuar kabilinde taĢınmakta idi.447

O‟Donovan, yukarıda sözettiğimiz topların sayısı ve özellikleri hakkında ayrıntılı


bilgi verir. Ġran‟dan ele geçirildiklerini aktardığı topların yarım düzine kadarı Merv
yöneticilerinin evlerinin bulunduğu yönetim merkezinde, kalanı ise o sırada inĢa edilmekte
olan yeni KoĢud Han Kala‟nın duvarları içinde tutuluyordu. Sözünü ettiği ilk grup topun
biri 18 librelik, diğerleri 6 librelik, tamamının namluları pürüzsüz ve bronzdandı. Topların
namlularının oldukça geniĢlemiĢ olması dıĢında gayet iyi durumda idiler. Bu toplardan biri
Buhara yapımı idi. Mühimmat olarak kullandıkları nal çivileri namluları çizmiĢti.448 Baba
Han ve yakınlarının ikâmet ettiği yeni kale içinde, kimileri taĢıyıcılarının üzerinde, kimisi
yerde olmak üzere 28 parça bronz top vardı. Bu toplardan 3 – 4‟ü 18 librelik, bir düzine
kadarı 4 librelik, bir tane 7 inçlik hazneli havan topu, iki tane 6 inç‟lik havan topundan
oluĢuyordu. Bu toplar, yazarın anlatımına göre kullanıma hazır değillerdi.449 Bunun dıĢında
yazar, yerleĢim yerinin dıĢında bulunan mezarlıkta, kabirlerin arasında birkaç top
gördüğünü, konuyu sorduğunda vahadaki köylerde birkaç top daha bulunduğunu, bu
topların ele geçirilmesinde öncü rol oynayan halkın yiğitliklerinin hatırasını yakınlarında
görmek istedikleri yönünde bilgilendirildiğini aktarır.450 Bu topların mühimmatı ve barut
temini bakımından 1881‟de Mervlilerin, O‟Donovan‟a göre pek savaĢa hazır olduklarını
söyleyemeyiz. Topların kundakları için gerekli kereste Merv‟den temin edilemezdi, çünkü
çapı 8 inçten kalın ağaç yoktu. Mühimmat stoğunu sual eden yazar, pazardaki esnaflarda
çok miktarda gülle bulunduğu, tahıl satarken bu gülleleri ağırlık olarak kullandıkları,
Ġranlıların 1861 de attıkları güllelerin yerini yaĢlı erkeklerin bildiği ve gerekirse bunların
çıkarılabileceği yönünde bilgilendirilir. Barutla ilgili olarak ise, Merv ahalisinden oldukları
anlaĢılan Ali Baba, Hüseyin, Hoca Kuli ve birçok baĢka kimsenin barutun nasıl
yapılacağını bildiği, ayrıca Buhara Emiri‟nin güzel bir hediye karĢılığında ikmalleri için

445
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.234.
446
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.258.
447
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.273.
448
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.145-148.
449
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.148.
450
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.153.
128

yardımdan kaçınmayacağı Ģeklinde bilgilendirilmiĢtir. O‟Donovan, Mervlilerin kılıcının


sert, kavisli ve kırılgan, kullandıkları tüfeği ise çok eski bulur. Mervliler barutu MeĢed
veya Ġran‟dan alıyor, kurĢunları ise eski savaĢ meydanlarını kazarak temin ediyorlardı.451
Böylece sözü edilen topların 1881‟de en az 40 civarında olduğunu söyleyebiliriz.

Merv Tekelerinin kullandığı bir silâh da hançerdir. O‟Donovan, Ahal Tekelerin


lideri Mahdum Kuli Han‟ın kuĢağının arasında kabzası altın kakmalı ve turkuaz taĢı ile
bezenmiĢ bir hançerden sözeder. Yazar, ilk kez bir Türkmenin altınla süslenmiĢ silâh
taĢıdığına Ģahit olduğunu, gümüĢün dahi bu amaçla kullanıldığının nadir görüldüğünü
aktarır.452 Rus iĢgali sonrası bölgeyi gezen Curtis, Rusların, yerlilerin milis kuvvetine dahil
olmadıkça silâh taĢımalarını yasakladıklarını, ancak yerel kıyafetlerinin parçası olan
hançerlerini taĢımalarına izin verdiklerini ifade eder. Türkmenlerin baĢlıca savaĢ aracı olan
atın da -ki ilgili bölümde söz edeceğiz- toplatılıp toplatılmaması Ruslar tarafından
ciddiyetle tartıĢılmıĢtır.453

Sonuç olarak XIX. yüzyılda Merv Tekeleri ve yer yer bu gruptan ayrılmakta,
kaynaklardaki ifadeler nedeniyle güçlük çektiğimiz Türkmenlerin ok, yay, kılıç, mızrak,
hançer, fitilli ve sonraları çakmaklı tüfekler, tabancalar ve toplar olmak üzere çeĢitli
silâhlar kullanmıĢ olduğunu görüyoruz.454 Yüzyılın ilk yarısında bölgeyi ziyaret eden
seyyahların söz ettiği ok, yay, mızrak gibi silâhlar zamanla kullanılmaz olmuĢ, kılıç ise
önemini korumuĢtur. Fitilli tüfekler zamanla yerini çakmaklı tüfeklere bırakmıĢtır. Mehmet
Emin Efendi‟nin Tekeler hakkındaki tespitleri bu bakımdan önemlidir. “Ġnsan zekâsının en
üst derecesi bunlarda görülür.” Ģeklinde, dikkat çekici bir ifade ile övdüğü bu kabilenin
Ruslarla savaĢlarda, Rusların ateĢli silâh kullandığını görünce hemen bu silâhlardan temine
gayret ettiklerini aktarır. Ona göre, Tekeler bu silâhların yapımına, tamir ve kullanmasına
öylesine çabuk alıĢmıĢlardır ki, gören bunların birkaç asırdan beri bu silâhları kullandığını
sanır.455

451
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.148-150.
452
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.205.
453
Curtis, a.g.e., s.67-68.
454
Ovez A. Gündogdiyev, “Türkmenlerde SavaĢ Sanatı ve Silâhlar (VI – XVI. YY)” Türkler Ansiklopedisi,
Çev. Alesker Aleskerov, C. XIX, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2004, s.221-223.
455
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.87.
129

4.4. Adli Yapı, Yargılama Usulleri ve Kimi Ġnfaz Örnekleri

Pek çok alanda olduğu gibi hukuk alanında da XIX. yüzyılda Merv Hukuk Sistemi
Ģeklinde yekvücut bir olgudan söz edilemez. Bu durum, bütün yüzyıl boyunca Ģehrin tek
hanedan ve kabile tarafından yönetilmemiĢ olmasıyla ilgili olduğu gibi, konumuzun esasını
teĢkil eden Merv Tekelerinde de hukukun, kaynaklara göre pek kurumsallaĢmamıĢ
görünmesi ile alâkalıdır. Bununla beraber Merv toplumu bütünüyle hukuk kavramından
yoksun da değildi. Ġncelediğimiz kaynaklarda birtakım yargı organları, yargılama usulleri
ve cezaların infaz Ģekilleri göze çarpıyor. Merv‟de hukuk bahsinden evvel Türkmenlerde
hukuk bahsine değinmek, sonrasında yer vereceğimiz, ilgili dönemde Merv‟e mahsus
hususlar için bir çerçeve sunma adına faydalı olacaktır.

Türkmenlerde hukuk yerini tutabilecek en yakın kavram “töre” olabilir. Ġbrahim


Kafesoğlu‟na göre töre, Türk sosyal hayatını düzenleyen “mecburi” kaideler bütünüdür.
Fertlerin ve milletin hak ve hukukunu, hürriyetini, hükümdarın vazifelerini belirleyen ve
cezai hükümleri ile dikkati çeken, yazılı olmayan bir prensipler topluluğudur.456 Töre,
eĢitlik üzerine kurulu idi. Törenin icrası yaĢlılar heyetinin vazifesi idi. YaĢlıların görevi,
Türkmenler arasında eĢitliği korumak, onlara nasihatlerde bulunmak, bir durum karĢısında
akıl mercii, yani danıĢmanlık vazifesi üstlenmekti. N.Ġ, Grodekov, Türkmenler arasında
töre yasalarının iĢleyiĢinin kusursuz olduğunu vurgular, töreyi çiğneme cesareti gösteren
bir Türkmen‟in ya kendisini engellemeye çalıĢtığını veya cemiyetten atıldığını ifade eder.
Törenin eĢitlik ilkesi yalnız erkekler için değil kadınlar için de geçerli idi.457 Türkmen
oymakları arasında sürekli ayrılık ve düĢmanlık bulunduğunu vurgulayan Vambery, bu
oymakların birbirine komĢu olarak ve birbirini yok etmeden nasıl yaĢayabildiklerini
sorgulayarak nihayet bu durumu gelenek ve göreneklerle açıklar. O, belli bir yasa, düzen,
eğitim ve uygarlıktan yoksun gördüğü bu kavmin birbirleri ile resmen ve alenen bir
husumet olmadığı vakitlerde aralarında cinayet, namusa tecavuz ve diğer cürümlerin,
Asya‟nın diğer uluslarına oranla çok az olduğunu ifade eder. Bu durumu, Türkmen
oymaklarının din konusuna pek özen göstermediklerinden Ġslâmiyetin etkisine bağlamanın
yerinde olmayacağını ifade ederek, sebebinin gelenek ve görenekler olduğunu aktarır.
Türkmen oymakları arasında gelenek ve görenekler değiĢmez bir kanun hükmündedir. Bu
kanunların ihlâlinin Türkmen toplumu için cesaret edilemez olduğunu vurgular. Töreyi

456
Ġbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, 3. baskı, Ġstanbul, 1984, s.233.
457
Necef, a.g.e., s.293.
130

“yazıya geçirilmemiĢ ama değiĢmeyen ve her yerde uyulması zorunlu olduğuna inanılan
geleneksel yasalar” olarak tanımlarken, Türkmen hukuk sisteminin özünü ifade etmiĢtir.
Vambery, Türkmenlerin davranıĢlarını düzenlemede din buyruklarının etkisini reddetmez,
ama ona göre bunlara bağlılıkları töreden sonra gelirdi.458

Mac Gahan, Türkmenlerde kamuoyundan daha yüksek bir mahkeme olmadığını


ifade eder. Bu ulusun yöneticileri, gerektiği zamanlarda sorunların çözülmesi için sembolik
bir otoriteye sahiptiler. Ancak onların da icra gücü yoktu. Bunlar, davacıları kabul
edilebilir ya da kavga dıĢındaki anlaĢmazlıklarını çözebilirdi. Ancak, kendi aralarında hak
ve suç gibi iyi tanımlanmıĢ kavramlara sahip değillerdi ve kamuoyu bu kavramların
uygulanmasında çok güçlü olduğu için onlar arasında anlaĢmazlık veya tartıĢma nadiren
görülür.459 O‟Donovan, bu yazılı olmayan yasaların varlığını oldukça belirgin olduğunu
ifade edip, bu yasa anlayıĢını „‟içgüdüsel olarak bir tür yasanın gerekliliğine inanıĢ‟‟ olarak
tanımlamayı tercih eder.460 Vambery, bir baĢka ifadesinde “deb” olarak tanımladığı bu
kurallar461 Petroosevitch tarafından Türkmenleri sınırlayıcı görülmez, ona göre Türkmenler
arasında -sulama kanallarının temizliği ve kontrolu hariç tutulacak olursa –hiçbir genel
hukuktan sözedilemezdi. Ancak bunu ifade ederken yazar, Merv ve Ahal toplumunda
otorite olgusuna vurgu yaparak, bu toplumun toprağa bağlılığının düzenli yönetim ve
yöneticilerinin güçlenmesini getirdiğini, ayrıca bu toplumun yönetim Ģekli olarak
komĢuları olan Buhara, Ġran ve Afganlardan etkilendiğini aktarır.462

Gerçekten de Merv Tekelerinin hukuk anlayıĢı söz konusu zamandaki diğer


Türkmen kabilelerinden farklı görünmektedir. Her ne kadar yazılı hukuktan söz edilmese
bile kaynaklarda kimi hukuki faaliyetlerden bahsolunur. Merv‟de her “yap”ın baĢında
bulunan Kethüdalar, “bu görev her ne kadar kadılara uygun olsa” da zaman zaman hakim
gibi de görev yaparlardı. Bunun dıĢında Kur‟an ve Kur‟an‟ın hukuki hükümleri hakkında
bilgi sahibi olan Kadılar da Hanlar ve Kethüdalar tarafından yargıç olarak atanarak,
özellikle kervanlar ve ticaretle alâkalı olan karmaĢık sorunlarda kendilerine baĢvulur, eğer
derin bir hukuki bilgiye lüzum yok ise bu tür davalar, kabile liderinin kendisi tarafından da
görülürdü. Pazarın kurulduğu günler, hanlar, kurdukları mahkemelerde bizzat yargıçlık

458
Vambery, a.g.e., s.71.
459
Cihan, a.g.e., s.217.
460
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.168.
461
Marvin, a.g.e., s.132-33.
462
Marvin, a.g.e., s.134.
131

yaparlardı.463 Tekelerin ÖtemiĢ ve ToktamıĢ bölümlerini yöneten Hanlardan her biri kendi
kabilesine mensup kimseleri yargılarlardı. Bir höyük üzerinde kurulan mahkemeye bu iki
Han sıra ile baĢkanlık etmekteydi. O‟Donovan, Hanların yargılama yaptıkları sırada teknik
bilgi gerektiren konularda Molla Safa isminde, hukuk eğitimi almıĢ bir kadıdan yardım
aldığını aktarır.464Sözkonusu hukuk, ġer‟i hukuk olmalıdır.

Merv‟de kadılar ve Hanların yaptıkları yargılamaların yanı sıra suçlu bulunanlara


uygulanan kimi cezalar dikkat çeker. O‟Donovan, kendisinin Merv‟i ziyareti sırasında inĢa
edilmekte olan yeni kale tabyalarında Merv‟deki her sağlıklı erkeğin ayda dört gün
çalıĢmasının zorunlu olduğunu, bu kamu iĢini ihmal edenlerin ihmal ettikleri her gün için
iki kran cezaya çarptırıldığını, bu cezayı da ödemeyenlerin yargılandıktan sonra
elbiselerinin sıyrılıp bir kuĢak ile dirseklerinin arkadan birbirine bağlandığını, Ģapkası da
çıkarılan mahkûmun bu Ģekilde 2-3 saat güneĢin altında dikilmekle cezalandırıldığını
aktarır. Pazarda hırsızlık yapmaktan suçlu bulunan mahkûmlar ise, bir kazığa bağlanarak
akĢama kadar bu Ģekilde güneĢe maruz bırakılarak cezalandırılırdı. ġahitleri çağırmak ve
suçluları bulmakla görevli Yasavullardan biri eğer bu görevi yapmayı ihmal eder veya
isteksiz davranırsa, Han, edindiği bir sopa ile bu kimseyi, cezalandırma aleti sırtında
kırılıncaya kadar döverdi. O‟Donovan, Merv‟de Han‟ın emirlerine karĢı en küçük isyan
giriĢimi veya hoĢnutsuzluk emaresi görmediğini aktarır.465

O‟Donovan, Kafkasyalı bir subay esirin firarına yardım ettiği için Kadcar Han‟ın
oğlunun da göndere bağlanarak yukarıda anlatılan gibi 48 saat güneĢe maruz bırakıldığını,
Merv‟de cezayı alanın kimliğine bakılmaksızın cezaların infaz edildiğini anlatır.
(Günümüzde bile bu geliĢmiĢlik seviyesinde toplum sayısı oldukça azdır) Ġran‟da yaygın
olan „‟falaka‟‟ Merv‟de bilinmiyordu. KiĢisel kavgalar pek az olup nadiren Kadı veya
Han‟ın önüne getirilirlerdi. Genellikle bu tür meseleler bir yumruk veya bıçak darbesi ile
olay yerinde çözülürdü. Cinayet davalarında dahi, eğer öldürülen kimsenin karısı veya
yakın bir akrabasının talebi yok ise katilin cezalandırılması yönünde bir adım
atılmazdı.466O‟Donovan‟ın, Merv halkının hukuka riayetine dair verdiği bir bilgi bilhassa

463
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 161.
464
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.329.
465
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.330.
466
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.162-267.
132

dikkat çekicidir. Aktardığına göre “vahĢi haydutlar dahi, onların yasalarına göre hukuki bir
cürüm iĢlediklerinde, bu konuda Kadı‟nın verdiği karara hemen boyun eğiyorlardı.467

Ġran Elçisi Baghur Han‟ın etkisi ile Serahs‟a göç etmek isteyen bir kısım Salur
Türkmeni, O‟Donovan‟ın anlattığına göre Merv Hükümeti tarafından gönderilen Yasavul
birlikleri tarafından yakalanarak geri getirilmiĢ ve sopa ile cezalandırılmıĢlardı.468 Bu
örnekten Merv‟de bulunan kimi unsurların Merv‟den ayrılmasının suç teĢkil ettiğini
düĢünebiliriz.

Vambery, Ahal bölgesindeki Tekelerin hukuki yapılarından söz ederken, burada


„‟ĠĢan‟‟ların yargıç olarak görev yapmakta olduklarını vurgular. „‟ĠĢan‟‟, Ġslâm Dünyasının
geri kalanında Molla sıfatı taĢıyıp, dini kimliği ile öne çıkmıĢ bir kimsedir. Ahal‟da bilinen
tek suç, cinayet olup katilin, maktül yakınlarına 30.000 kran vermesiyle çözülürdü. Diğer
anlaĢmazlık ve suçlar yargıç önüne çıkarılmayıp tarafların karĢılıklı görüĢmeleri ile,
469
üzerinde anlaĢılan bir kefalet ödenerek çözülürdü ancak, Türkmenlerde barıĢ zamanı
470
cinayet vakıaları pek olmazdı. Mehmet Emin Efendi, Tekelerde cinayetin cezasının ya
kısas, ya da diyet olduğunu, diyetin ödenmemesinin kan davasına yol açacağını aktarır.471

Rus iĢgali sonrasında bölgeyi gezen Curtis, Rus yönetiminin yerel konuların
icrasına müsaade ettiğini, Rus Hükümeti ile yerel meclislerin arasında bağ görevi gören
“aksakal”ın adliye iĢleri ile de ilgilendiğini aktarır. Rus görevlileri, merkezi otoriteye karĢı
gelmediği ölçüde bu görevliye müdahale etmezlerdi. Ancak, genel olarak Rus istilâsı
sonrası yazara göre yargı, Rus ve Yerli diye ikiye ayrılmıĢ olup eğer ki davacılar iki farklı
ırktan olursa Rus yargısı ile yargılama yapılırdı. Bütün kararların resmi danıĢmanları
vasıtası ile ülke konseyinin önerisiyle soruĢturma yapıp ona göre karar veren askeri valiye
temyiz olunabileceğini aktaran yazar, askeri valinin siyasi bir durum olmadıkça nadiren
yargıya müdahale ettiğini belirtir. Ona göre Rus yöneticiler, yerel gelenekler, miras
472
hakları, mal hakları ve yerlilerin dini adetleri dikkatli biçimde tanınmaktaydı. Fakat,
burada yazarın kendi aktarımları ile çeliĢkiye düĢtüğü kanaatindeyiz. Çar II. Alexander,

467
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.167.
468
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.336.
469
Marvin, a.g.e., s.131-132.
470
Vambery, a.g.e., s.71.
471
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.85.
472
Curtis, a.g.e., s.47.
133

üzerinde pamuk yetiĢtirilen ve bizzat kendisine tapulanan 200 bin dönümlük araziyi473
acaba hangi yerlinin mal hakkına saygı duyarak elde etmiĢtir?

Seyyahların verdiği bilgilere göre, gerek Türkmenler, gerek Tekeler ve Merv


Tekeleri bütünüyle hukuktan yoksun topluluklar olmamakla beraber geliĢmiĢ yazılı
yasalara ve adli makamlara sahip olmadıkları anlaĢılıyor. Bütünü ile göçebe topluluklara
nazaren Merv Tekelerinde ġer‟i hukuku temsilen Kadıların, Kur‟an hükümleri ile hukuki
sorunları çözüme bağladığı, Hanların yargıçlık yaptığı mahkemelerin kurulduğu,
Kethüdaların da yargılama yapabildiği bahisleri ile, daha geliĢmiĢ yargı sisteminin
bulunduğunu söyleyebiliriz. Cezalar ise, suçun türüne göre para cezaları, güneĢte
bekletmek ve değnek cezaları olmak üzere çeĢitlilik göstermekteydi. Bunun dıĢında
toplumsal kurallara karĢı gelenlerin toplumda itibarının kalmaması ve kendisi ile iliĢkilerin
kesilmesi de bir tür cezalandırma olarak düĢünülebilir. O‟Donovan, kendisine borcunu
reddeden bir Merv‟linin o olay sonrasında toplumdan dıĢlandığını anlatır.474

473
Curtis, a.g.e., s.68.
474
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.406-407.
134
135

5. BÖLÜM

EKONOMĠ VE TĠCARET

Göçebe yaĢam tarzlarıyla bilinen Türkmenler, XVIII. yüzyılın sonları ve XIX.


yüzyılın baĢlarından itibaren yerleĢik düzene geçme eğilimi göstermiĢlerdir. Amuderya
Nehri boyunca, Murgab Vadisi ve Merv bölgesinde Türkmen köyleri kurulmuĢ, tarım
alanında büyük ilerlemeler kaydetmiĢtir.475Merv‟deki (Vaha bölgesi) Teke Türkmenleri
gibi kimi Türkmen grupları da eskiden yerleĢiklerin iĢledikleri topraklarda otururdu.
Genelde karma ekonomileri vardı. XIX. yüzyılda Türkmenler, göçebe (çarva) ve yerleĢik
(çomur) diye ikiye ayrılırdı. Aslında bu ikisi arasında belirgin bir fark yoktu. Çok az kabile
tam yerleĢik veya tam göçebe yaĢam sürmekteydi.476GeliĢmiĢ sulama kanalları ile sulanan
Merv‟de ilgili dönemde yerleĢiklik ve tarımsal faaliyetlerden nasibini almıĢtır. Bunun
dıĢında XIX. yüzyılda Merv, eski ihtiĢamından uzak olsa da ticari ve transit ulaĢımdaki
konumunu korumakta idi. ġehir, o dönemde pazarları ile ünlü idi. Hint, Ġran ve Hive
tüccarlarının buluĢma noktası olan Ģehir, bu bölgeler arasında ulaĢım için en iyi
merkezdi.4771880‟de Merv- Buhara arasında 2200 deve, Merv Hive arasında 200 deve,
Merv- Ġran arasında 3600 deve, Ġran Ahal arasında ticari nakliyat amacı ile hizmet
vermekteydi.478 Ancak, bölgede güçlü bir otoritenin noksanlığı güvenlik sorununu
doğurmuĢ, bu durum kervan yollarının ehemmiyetini azalttığı gibi ticari faaliyetlere de
zarar vermiĢtir.

Merv Tekelerinin XIX. yüzyılda Rus iĢgalinden önce kaynaklara yansıyan gelir
kaynakları, tarım, hayvancılık, halıcılık, yağma - çapul faaliyetleri, deri ticareti,
kervanlardan alınan vergiler, esir ticareti ve fidye gelirleridir. Rus iĢgali sonrası Merv‟de
siyasi yapı gibi sosyal yapı ve ekonomik yapıda da köklü değiĢiklikler olmuĢtur. Bu
bölümde Merv Tekelerinin ve Rus döneminde Ģehrin ticari faaliyetlerine ve ekonomik
yapısına seyahatnameler ıĢığında bakacağız.

Çapul-yağma faaliyetleri ile askeri nitelikler ve hayvancılıkla da doğrudan ilgili


olan Türkmen atı bahsini bu bölümde ele almayı uygun gördük.

475
Necef,a.g.e., s.309.
476
Bacon,a.g.e., s.53.
477
Necef,a.g.e., s.118.
478
Necef,a.g.e., s.320.
136

5.1. Ticari Ürünler

O‟Donovan‟ın anlatımına göre, pazarlar bölümünde tarif ettiğimiz Merv‟de


bulunan iki pazarda satılan ürünler; tahıl olarak „‟kaurga‟‟ isimli hafif tüylü buğday, arpa
ve „‟covane‟‟ isimli beyaz renkli bir tür darı, „‟Ģali‟‟ isimli bir tür yulaf, yağ cinsinde
zeytinyağı, kunci bitkisinden elde edilen, yemeklerde ve lâmbalarda yakıt olarak kullanılan
kunci yağı, sadece lâmbalarda kullanılan ziger, odci ve indov yağları, hayvan olarak at,
eĢek, deve, keçi, koyun; meyve- sebze cinsinden su kabağı, kavun, karpuz, mor ve sarı
üzüm, Ģeftali, iğde, kayısı, Ġran‟dan gelen ceviz, süt ürünleri cinsinden; peynir çeĢitleri,
yoğurt ve „‟gattuk‟‟; et türünden, koyun, keçi, sığır, deve, tavĢan, bunun dıĢında tavuk ve
yumurta, çeĢitli kumaĢlar ve ev eĢyaları, Ģapka, bıçak ve silâhlar, çeĢitli ilâçlar, kurutulmuĢ
balık, çay ve Ģeker, odun ve kömür satılmakta idi.479

O‟Donovan, Merv‟de, Eğri Güzar mevkiinde bulunan büyük bir köyün Hive‟ye ve
oradan Rusya‟ya büyük miktarlarda inek derisi ihracatı yapıldığını aktarır. Ham deriyi
ihraç eden Tekeler, karĢılığında Rusya‟dan tabaklanmıĢ deri ithal ederlerdi. Tekeler
tarafından çizme, terlik, kılıç kemeri ve askeri teçhizat üretiminde kullanılan bu Rus derisi
çok sağlamdı. Bir tarafı doğal renginde olan bu derinin diğer yanı, birbirini dik açılarla
kesen çapraz çizgilerle desenli ve parlak kırmızı renktedir. Buhara ve Afgan sınırındaki
kimselerin kullandığı uzun binici çizmelerin de derinin kırmızı yanı dıĢarıya doğru
verilirken Mervliler derinin kahverengi yanını dıĢarıya tutmayı tercih ederdi. Yazar, bunun
sebebini, Tekelerin aĢırı parlak renklerin teĢhirini kadınsı bulması olarak açıklar.480

Ticaret ve ticari ürünler bahsinde Blocqueville, Tekelerin en önemli ticari


faaliyetinin Buhara ve Hive‟de satılan esirler olduğunu aktardıktan sonra, esirlerden elde
edilen para ile koyun derisi (Astrahan derisi), pamuklu dokumalar, ipekli kumaĢlar, yeĢil
ve siyah çay, pirinç, boya maddeleri, meyve kurusu, tabaklanmıĢ deri, Ģeker, çay ibriği,
barut, porselen tabaklar almak için sarfederlerdi. Bu maddelerden bir çoğu yazara göre
Rusya‟dan gelirdi, çünkü Rusya, Türkistan‟ın pamuğuna, ipeğine ve ham derisine
muhtaçtır. O‟Donovan‟ın aktardığı ham derinin iĢlenip tekrar Tekelere satılması
Blocqueville tarafından teyid olunur.481

479
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.324-334.
480
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.373.
481
Blocqueville, a.g.e., s.82.
137

5.2. Halıcılık

Halıcılık, halı ticareti veya halı sanayi Türkmenistan‟ın kökleĢmiĢ en eski ticaret
mesleklerinden biri olarak bilinmektedir. Türkmen halısının ünü o kadar yaygındır ki, daha
XVII-XVIII. yüzyıllarda Avrupa burjuva sınıfının önde gelen temsilcilerinin malikâne ve
Ģatolarını süslemekteydi. Sadece Avrupa piyasasında değil, Yakın Doğu‟da da Türkmen
halısı en gözde halı olarak rağbet görmekte idi. Halıcılık sanayi birçok meslek dallarının
ayakta kalmasını, geliĢmesini sağlayan bir meslek konumundaydı. Hayvancılık, yün
üretimi, tarama, iplik, boyacılık, yün taranmasındaki teknik araçlar gibi birçok meslek
halıcılık çevresinde toplanmıĢlardır. K. Bode, halı sanayini Türkmenlerin en büyük uğraĢ
alanlarından biri olarak tanıtarak, halıcılığın Türkmenistan‟da ilkel düzeyde de olsamakine
(teknoloji) kültürünü getirdiğinin altını çizmektedir. Türkmen halılarının en ünlüsü,
iĢlemeleri ve motifleri ile dikkat çeken Teke Gölü Ġran, Rusya, Orta Asya veAfganistan
pazarlarında da en çok rağbet gören halılardı. Her yörenin ve kabilenin kendisine özgü
motifleri ve tarzı yabancılar tarafından fark edilmese de Türkmenlerce hemen ayırt
edilebilirdi. Teke halısı, yani Teke Gölü ince dokuması ve sade iĢlemeleri ile daha çok
göze hitap etmekteydi. Yukarıda halı sanayinin birçok mesleğin geliĢiminde öncü
olduğunu belirtmiĢtik. Kaynaklarda halıcılık yanında torba, mafraçı, çuval, çarık ve bir
çeĢit yünden yapılmıĢ çanta olan “horcun” (heybe) yapıldığı da belirtilmektedir. Aynı
zamanda Türkmenler tarafından “palas” denilen kilim de yapılmaktaydı. XIX. yüzyılın
ortalarında bu ürüne artan taleple Merv‟de bu ürünün üretiminde önemli geliĢme
yaĢanmıĢtır. 1890 yılında Merv‟de binden fazla imalathanenin bulunuĢu ürüne talebin ne
boyutta olduğu hakkında fikir verir mahiyettedir.482Bu halıların dokunması zanaati daha
çok Türkmen kızları tarafından ifa edilirdi. Türkmen kızları, vakitlerinin çoğunu nakiĢ
iĢleyerek ve dokumayla geçirirdi. Bir kızın ilk düĢündüğü Ģey çeyizinin hazırlanmasıydı.
Bunun için ilk önce birkaç güzel halı dokur ve nakıĢlı giyecekler hazırlar, eğer vakti kalırsa
diğer kızkardeĢleri ile beraber satmak için halılar ve heybeler dokurdu.483

Vambery, kilim ve halıların dokunmasını kadın ve kızların görevi sayar.


Aktardığına göre bir halının dokunması birçok kız ve kadını meĢgul ederdi. Bunların
baĢında, bu mesleğin ustası olan bir kadın bulunup dokuyanlara nezaret ederdi. Bu kadın,
dokunmak istenen desenin örneklerini kum üzerine parça parça çizer, iĢçiler de bu örneğe

482
Necef, a.g.e., s.313-15.
483
Bacon, a.g.e. , s.63.
138

bakarak halıyı dokurlardı. Ürettikleri kumaĢların dayanıklılığından söz eden Bigi de bu


kumaĢları över, Avrupa fabrikalarında üretilen kumaĢlardan üstün tutar.484 Bigi‟de
Vambery‟nin Türkmen halıları için yaptığı bu tespite katılmaktadır. Ona göre, Türkmen
kadınlarının dokudukları “palaslar” (kilimler), Türkistan, Ġran, Rusya ve Avrupa‟da
meĢhurdu. Türkmenlerde herhangi bir kadın, değeri bin rupiye varabilen palaslar üreterek
pazara çıkarabiliyordu. Türkmen kadınının sade eliyle iĢlediği kilimleri üretmede Avrupa
fabrikaları aciz kalmıĢtır.485

Blocqueville de bu ürünün imalâtı ile ilgili önemli bilgiler verir. Ġfade ettiğine göre
Merv‟de havaların güzel olduğu mevsimlerde kadınlar açık havada basit bir dokuma
tezgâhı kurarlardı. Bu tezgâh yere sağlamca gömülmüĢ dört direkten ve yatay olarak
uzatılmıĢ iki kalın kiriĢten ibarettir. Çözgü iplikleri kiriĢin üzerine bağlanır ve halı
dokunmaya baĢlanırdı. Yazarın, genellikle üç metre uzunluğunda, birbuçuk metre eninde
olarak boyutlarını bildirdiği bu halılar sık sık düğümlenirdi ve renkleri katiyen solmazdı.
Halı bahsinde Blocqueville son olarak her kabilenin ve boyun kendisine mahsus bir desen
örneği olduğunu ve bu modelin anadan kıza aktarıldığını anlatır.486

O‟Donovan, Merv halılarının ekonomik değerine ve Türkmen kadınının bu yolla


aile bütçesine yaptığı katkıya dikkat çeker. O‟Donovan‟a göre çok kızla lütuflanmıĢ bir
Türkmen, onların dokuyacağı keçe ve diğer kilimlerden epey büyük bir meblâğ para
kazanacaktır. Bu durumda bir ev iĢyeri olarak ayrılır, her kilimin baĢında bazen öylece iki
yada üç kız çalıĢırdı. Her kız genellikle evleneceği vakit çeyiz olarak kullanmak üzere iki
tane fevkalade güzel halı dokur. Bu iĢi bitirdikten sonra ise kendini MeĢed ve Buhara‟da
ciddi fiyatlara satılan kilimlere adardı. Bazı kilimler kısmen Buhara‟dan getirilmiĢ ipekten
yapılırdı. Bu kilimler, koyun ve deve yününe biraz pamuk katılarak üretilen sıradan
kilimlerden boyca iki kat daha uzundu. Seyyah, bu tür kilimlerin daha pahalı olduğunu
ifade ederek bunlardan birinin 50 paunda satıldığına Ģahitlik ettiğini yazar.487

Türkmen halılarının kalitesi, çözgü ve atkı ipleri ile düğümlerine göre farklılık
göstermektedir. Türkmenler genellikle Türk düğümü ve Ġran düğümü (Sine düğümü)
kullanmıĢlardır. Ayrıca çözgü ve atkı ipliklerinin kalınlıkları da farklılık göstermektedir.

484
Vambery, a.g.e., s.77.
485
Bigi, a.g.e., s.74.
486
Blocqueville, a.g.e., s.60.
487
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.352-53.
139

Türkmen halılarında boylara göre değiĢen dm²‟de 800 ilâ 15000 fark düğüm kullanılmıĢtır.
Her düğüm sırasında kullanılan atkı sayısı, kalitesi, bükümü, boyalı ve boyasız olması
önem taĢımaktadır. Ayrıca Türkmen halıları renk açısından da farklılıklar göstermektedir.
En çok kullanılan renk kırmızıdır.488 Türkmen halılarındaki desenleri inceleyen kimi
yazarlar, Türkmen halılarının, Ġslâmiyet öncesi Türklere ait kabartma resimleri ile büyük
benzerlik taĢıdığını vurgular. Bu halılarda bulunan hayvan motifleri daha figüratif bir
yapıdadır. Koç boynuzu, boğa kafası vs. gibi motifler o denli ince iĢlenmiĢtir ki güçlükle
sezilebilmektedir. Bu durum Türkmen halılarının iĢleme, motif ve estetik bakımdan ne
denli geliĢmiĢ olduğunu gösterir.489

Yüzyılın sonunda Merv‟e giden Curtis, bütün nüfusun giyim ürünlerinin baĢta
Moskova olmak üzere diğer Rus Ģehirlerinden geldiğini söyler. Sürü sahipleri sürülerinin
yününü sattıklarında evde dokumadan daha çok para kazanabiliyorlardı. Rus makine
ürünleri de ev yapımı ürünlerini taklit etmekteydi. Kasaba pazarında pek az yerli üretim
ürünler satılmakta olduğunu aktaran yazar, yerli nakıĢ örnekleri satın almak isteyen bir
turistin epeyce araması gerektiğini, arasa dahi Moskova‟dan gelen taklit bir ürünle
aldatılmasının muhtemel olduğunu aktarır.490

5.3. Atlar

XIX. yüzyılda Merv‟de ve Türkmenlerde at, en önemli ve yaygın binek hayvanı


olduğu gibi ahalinin hayatının hemen her yanını etkileyen bir vasıtadır. Kaynakların
Türkmenler ve at ile ilgili verdikleri bilgilere bakılınca atın kültürel, askeri, ticari ve
hayvancılık bakımlarından önem taĢıdığını görürüz. Türkmenlerin kendilerine has at türleri
olduğu gibi bu atların eğitimleri ve bakımları bağlamında özgün bir uslûp geliĢtirmiĢlerdir.

5.3.1. Türkmen Atının Fiziki Görünümü ve At Cinsleri

Merv‟de bir süre bulunan Blocqueville, Merv‟de gördüğü Türkmen atlarını güzel
bulmaz. Ona göre Türkmenlerin sahip oldukları atların pek azına güzel denilebilirdi ve
bunun sebebi ise bu kabilenin sürekli komĢuları ile savaĢ halinde olması idi. Yazar, Teke
atlarının Arap atları ile melezlenmiĢ bir tür olduğunu, Teke atı dıĢında bölgede Yarkent

488
Cihan, a.g.e., s.371-372.
489
Necef,a.g.e., s.314.
490
Curtis, a.g.e., s.37.
140

bölgesinden geldikleri için Yorga ismi verilen atlar bulunduğunu aktarır. Teke atlarının
boyları yüksek ve göğüsleri nispeten dardır. Dimdik tuttukları baĢları zarif, boyunları çok
kuvvetlidir. Seyyah, bu atın kulaklarının geyik gibi hareketli olduğunu, gözlerinin canlı,
bakıĢlarının zekice olduğunu ifade eder. Burunları hafif kavisli ve burun delikleri geniĢtir.
Cidav nahiyesi düz ve bütünüyle yapıları mütenasip fakat sadece sağrı kısmı bir parça
düĢüktür. Bu atın bacakları uzun, ince zarif, bununla birlikte güçlüdür. Yeleleri yoktur,
kakül Ģeklinde bir tüy demeti alınlarına dökülür. Kuyrukları büyük ve gösteriĢlidir. Yazar,
bu atların yelelerinin bulunmayıĢının, zaman zaman tüylerinin kırpılmasından olabileceğini
belirtir. Yorga atı diye adlandırılan cins ise, güçlü, orta büyüklükte, sık ve uzun yeleli bir
tür idi.491

O‟Donovan‟da Blocqueville gibi Türkmen atlarının bacaklarını uzun olarak tarif


eder, lâkin ona göre naziktirler. Gövdesi dar ve uzundur, baĢları genellikle güzel fakat
ekseriyetle çok uzun olup, boyunları ne Arap atlarının sahip oldukları heybetli kavise
sahiptirler, ne de düzdürler. Yazara göre, atın sırtındaki, ona deve görünümü katan basıklık
dıĢında bu, harika bir hayvan sayılabilir. Boynun kafa ile birleĢtiği noktada daralması
hayvana boğuluyor görüntüsü verdiğini düĢünen seyyah, bu atların Arap atları ile
karıĢtırılması halinde güzel hayvanlar olabileceği görüĢündedir.492 O‟Donovan, Tekelerin
kullandıkları atların cinsleri hakkında bilgi vermeyip, Türkmenlerin, bilhassa GümüĢtepe
Yamutları ve Tekelerin arasında gördüğü atlarla ilgili genel bir değerlendirme yapmıĢtır.

Mehmet Emin Efendi‟ye göre ise, muhtemelen Merv Tekelerinin kullandıkları olan
Teke atları gayet yüksek cüsseli, güzel ve gösteriĢlidirler. Hive‟de yetiĢtirilen Teke atları
ile Türkmen atlarının karıĢımı olan atlar daha makbuldur. Yabu ismi verilen baĢka bir tür
at ise kıymetsiz kabul edilirdi.493

Burnes, Büyük Ġskender‟in yanında bulunan tarihçilerin, Ceyhun Nehri civarındaki


ülkelerin atları ile meĢhur olduklarını aktardıklarını ifade edip, ona göre bu ülkelerin Arap
coğrafyası ile olan yakın ve devamlı iliĢkilerinin, bu ülkelerin atlarının Arap atları ile
karıĢtırılmıĢ olabileceği yüksek ihtimalini akla getirmektedir. Geleneklerin bu inancı
doğruladığını, Belh yakınlarındaki ġıbırgan halkının atlarının Fars Kahramanı Rüstem‟in
RahĢ isimli atının soyundan geldiğini söyleyeceğini anlatır. Atların melezleĢtirilmesinin

491
Blocqueville, a.g.e., s.75-76.
492
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.332-333.
493
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.36.
141

bölgede gelenek olduğunu ifade etmek için Burnes, Timur‟un Çin, Hindistan, Ġran ve
Türkiye‟deki fetihlerinde, bu ülkelerin en iyi atlarını baĢkenti Semerkant ve doğduğu yer
olan ġehr-i Sebz‟e getirmiĢ olduğu bilgisini verir. Burnes‟e göre tam da burada, doğunun
en iyi atları Özbeklerin Karabeer Kabilesinin elindedir. Nadir ġah‟da Timur‟un bu
politikasını taklit etmiĢtir, Hindistan‟dan Ġran sınırına kadar pek çok ünlü at cinsi bu fatihe
atfolunmaktadır. Bu cinslerin en ünlüsü, küçük bir hayvan olmasıyla beraber
Merv‟dedir.494

Türkmen atının görünüĢü ve fiziki özellikleri hakkında da bilgi veren Burnes‟e göre
bu hayvan büyük ve kemikli idi. Bu hayvanın estetik görünüĢünden ziyade gücü ve
dayanıklılığı dikkat çekici idi.495

Fraser, bu atların Arap atlarının melezleri olduğunu ve bozkırdaki diğer meĢhur


atlar kadar iyi olduklarını aktarır. Ancak göze pek hoĢ görünmediklerini düĢünmektedir.
Boyunları uzun, mağrurca kavisli ve ince idi, ancak baĢları çok büyüktü. Genellikle
göğüsleri dar olan bu hayvanın ayakları biçimli ve büyük bir gövdeyi taĢımak için oldukça
ince ve uzundu. Abbott‟un verdiği bilgiler de bu yöndedir. Kimi Türkmen atlarının çok
güzel olduğunu, iyi durumdaki bir atın doğudaki hiçbir atın yaklaĢamayacağı kadar Ġngiliz
atlarına benzediğini aktarır.496

Ferrier, Türkmenistan‟da Türkman ve Arap atlarının çiftleĢtirilme geleneğinin uzun


süredir var olduğunu, Timur‟un Arabistan‟dan seçtiği 4200 kısrağı kabileler arasına
dağıtarak yeni bir at cinsi ürettiği, Nadir ġah‟ın bu çaprazlamayı Tekelere verdiği 600 Arap
kısrağı ile yenilediğini anlatır. Ona göre bu kabilenin atları Türkmenistan‟ın en gözde atları
idi.497 Rus Albay Grodekoff ise Herat ve Merv‟de yaĢayan Hazara ve CemĢidi kabilelerinin
atları Teke ırkından daha aĢağı kalmazdı. Zira bunlar sık sık Merv bölgesini yağmalayıp
Teke atlarını ele geçirmekteydiler.498

Baker, bu atların baĢka bir soydan ziyade Ġngiliz safkanına veya yarıĢ atına
benzediğini ve hemen hemen aynı boyda olduğunu aktarır. Seyyah, bu atların yelesi
olmadığı düĢüncesinin yanlıĢ olduğunu, ağır ve kalın baĢlığın yeleyi aĢındırdığını,

494
Burnes, Travels II, s.271-72.
495
Burnes, a.g.e., s.271.
496
Marvin,a.g.e., s.167.
497
Ferrier, a.g.e. s.94-95.
498
Marvin,a.g.e., s.167.
142

Türkmenlerin de yeleyi kırptıklarını, ancak Ġngiltere‟ye götürdüğü Türkmen atlarının


yelesinin rahatça uzadığını aktarır.499

5.3.2. Türkmen Atının Özellikleri

Seyahatnameler ve bölgeyi gören kimselerin Türkmen atının özelliklerine dair


ittifak ettikleri en önemli hususun bu atın dayanıklılığı olduğu görünüyor. Bunun dıĢında
da kaynaklar, bu hayvana özgü kalıtsal ve kazandırılmıĢ kimi niteliklerden bahseder. Lâkin
bu atların Merv‟de ne ölçüde bulunduğunu tespit etmek, ilgili seyahatname ve kaynakların
Teke cinsi veya baĢka bir cins tabiri yerine Türkmen atı tabirini kullanmıĢ olması
nedeniyle zor görünüyor. Bunun dıĢında bütün yüzyılda Merv‟de tek bir tür at
bulunduğunu düĢünmek, yağmalamayı geçim kaynağı olarak benimsemiĢ nüfus
bağlamında, akla yatkın görünmemektedir.

Blocqueville, Teke cinsi atların son derece dayanıklı, çok hızlı koĢabilen ve kolay
idare edilebilen atlar olduğunu ifade edip, Merv bölgesinde bu atın yavaĢ yavaĢ
kaybolduğunu, lâkin Ahal ve Sarık kabileleri arasında değerini koruduğunu anlatır. Yorgo
cinsi atlar ise çok süratli koĢabilmektedir.500

Türkmen atının dayanıklılığına vurgu yapan Burnes, eğitimli bir atın Avrupa ve
Arap atlarından üstün olduğunu, lâkin güzellikten yoksun olduğunu aktarır.501 Çapul için
eğitilen bir at ile bir Türkmen‟in 600 millik bir mesafeyi 6 ya da 7 günde kat edebileceğini
hesaplamıĢtır.502 Sheil‟de hız bağlamında aynı kanaattedir. Nerede ise aynı hız ve
dayanıklılık verdiği rakamlara yansır. Naklettiği olayda „‟Topçu Sınıfının baĢı General
Habibullah‟ın malı olan bir at Tahran‟dan Tebriz‟e gidip dönmüĢ, tekrar Tebriz‟e gitmiĢ,
bu yolculuk 12 gün sürmüĢtür. Bu mesafe 94 fersah veya yaklaĢık 140 ligdir(ya da 420
mil), ama bundan üç gün çıkarılmalıdır. Çünkü her seyahatten sonra atın 24 saat
dinlenmesine izin verilmiĢ olmalıdır. Günümüzde Tahran-Tebriz arası 624 km. dir ve kat
edilen mesafe 1872 km. eder. Yani bu at 12 günde 1872 km. yol yapmıĢtır.503

499
Cihan, a.g.e., s.240.
500
Blocqueville, a.g.e., s.76.
501
Burnes, a.g.e., s.35.
502
Burnes, Travels II, s.274.
503
Cihan, a.g.e., s.242.
143

O‟Donovan, Türkmen atının niteliklerinin Avrupalı seyyahlarca abartıldığına


inandığını söylese de bu atın bir ay süren özel bir eğitimle günde 60-80 mil arası yol
katedebileceğini ve bu hızı görünüĢe göre sonsuza dek koruyabileceğini anlatır. Ona göre
Türkmen atının özellikleri arasında abartılmayan tek Ģey güçlerinin sürekliliğidir. Hız
bakımından kısa mesafelerde Avrupa atlarını yetiĢemeyeceklerine inanır.504 Merv‟de
bulunan atların zıplamayı bilmediğini, bunun nedeninin, ülkenin düzlüğü nedeniyle atların
buna ihtiyaç duymamaları olduğunu aktarır.505

BinbaĢı Abbott‟da bu atların dayanıklılığından söz ederek, bir kısrak gördüklerinde


kontrolden çıkmaları haricinde gayet uysal hayvanlar olduğunu aktarır. Ona göre bu
hayvanlar az miktarda kuru ve kalitesiz yemle dahi uzun süre dayanıklılıklarından biĢey
kaybetmemektedirler. Kısrak gördükleri zamanların dıĢında nadiren birbirlerini ısırıp çifte
attıklarını, topluluklar halinde yolculuğa alıĢtırılmıĢ olduklarını ifade eder.506 Teke cinsi
atların hilâfında bilgi veren seyyah Vambery ve Mehmet Emin Efendi olmalıdır. Teke cinsi
atların en meĢhurları olan Köroğlu ve Ahal Teke atlarının hızlı olduğunu, ancak dayanıksız
olduğunu, Yomut atlarının ise hem hızlı hem dayanıklı olduğunu anlatır.507 Mehmet Emin
Efendi ise, güzellik ve gösteriĢini övdüğü Teke atlarının yavaĢ ve yola dayanıksız
olduklarını aktarır ancak uygun bir eğitimle bu atın yorulmak bilmeyeceğini yazar.508
Burnes‟de dayanıklılığı eğitime bağlar.509

Fraser, Türkmenlerin atlarına çiftelerle dövüĢmesini öğretip binicisine savaĢta


yardımcı olmalarını sağlamalarının genel bir uygulama olduğunu, binicilerinin isteği ile
koĢup önündeki hayvan veya insanı diĢleri ile tuttukları gibi ilginç bilgiler verir. Bu
yetenekleri, savaĢ ve akınlarda esir alma ve inekleri ele geçirmek için yararlı
görülmektedir.510 Ferier ise bu hayvanın soğuğa ve sıcağa dayanıklılığını vurgular.511

504
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.332.
505
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.201.
506
Marvin, a.g.e., s.166.
507
Vambery, a.g.e., s.420-21.
508
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.36.
509
Burnes, Travels II, s.272.
510
Marvin, a.g.e., s.169-170.
511
Ferrier, a.g.e., s.95.
144

5.3.3. Türkmen Atının Beslenmesi, Bakımı ve Eğitimi

Kaynaklarda baĢlıkta belirtilen hususların birbiriyle iliĢkilerini göz önünde


bulundurarak bu bilgileri aynı baĢlık altında toplamayı uygun gördük. Açıklamaya gayret
edeceğimiz üzre, Türkmen‟in atını beslemesi ve bakımı bir tür eğitim amacı taĢımaktadır.
Bu durum, bu hususları ayrı ayrı incelememizin konu bütünlüğüne zarar vermesine yol
açacaktır. Ayrıca atın bakım faaliyetleri, çapula hazırlık niteliğindedir.

Blocqueville, Türkmenler için at bakımının sonu gelmez bir uğraĢ olduğunu aktarır.
Bir Türkmen, atına gözü gibi bakar ve son derece titiz ilgi gösterirdi.512 Yazara göre
Türkmenler atlarını ya çapula katılacakları zaman, ya da Herat‟a yolculuk edecekleri
zaman nallarlardı, bunun dıĢında nallamazlardı. Diğer zamanlarda, atın taĢsız yollarda pek
az aĢınan tırnaklarını kesmekle yetinirlerdi. Yaz aylarında hayvanların üstüne keçe örtülür
ve böylece hayvanlar güneĢten korunurlardı. Hayvanın baĢını ve boynunu korumak için de
bir örtü kullanılırdı.513Zaman zaman at kılları kırpılırdı. Taylara kızgın demirle dağlanarak
damga vurulurdu.514

Yazar, at eğitim ve beslenmesi ile ilgili bilgileri bir arada verir. Ona göre
Türkmenler, Ġranlıların iddia ettiği gibi koyun yağı yedirmezlerdi.515 Mehmet Emin Efendi
aksini iddia etmektedir.516 Taylar tamamen serbest bir Ģekilde büyür ve kısraktan ayrılınca
kendilerine yem olarak kıyılmıĢ yonca gibi yeĢil otlar, kepek ve ince samanla karıĢtırılıp
kaynatılmıĢ yiyecekler, piĢirilmiĢ bakla, karpuz ve kavun kabuğu gibi Ģeyler yedirilirdi.
Taylara erken yaĢta çocuklar binmeye baĢlar, böylece hayvan yorulmamıĢ, çocuk da at
sürmeyi öğrenmiĢ olurdu. Taylar, daha doğrusu genç atlar ikibuçuk-üç yaĢına gelince
binilmeye baĢlanır. Bu yaĢlarda yem olarak arpa, darı, kıyılmıĢ saman verilir. Bazen de
samanla karıĢık kepekle bulamaç yapılırdı. Çapula veya sefere çıkmadan evvel Türkmen,
hayvana arpa ve darı yerine buğday ve ekmek veya arpa ve darı hamuru yedirirdi.

Türkmen atı yaz – kıĢ dıĢarıda kalırdı. KıĢın atların üstüne, boynunu ve göğsünü
örterek dizlere kadar uzanan ve arkadan yine dizlere sarkan, keçeden bir örtü örtülürdü.

512
Blocqueville, a.g.e., s.78.
513
Blocqueville, a.g.e., s.77-78.
514
Blocqueville, a.g.e., s.76.
515
Blocqueville, a.g.e., s.76.
516
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.36.
145

Ayrıca hayvanları kıĢın Ģiddetli rüzgârdan korumak için çukurlar kazılır ve bu çukurların
içinde biriken kar yığınları kürekle kaldırılırdı.517

Mehmet Emin Efendi‟ye göre Türkmenlerin at bakımı tuhaf ve dikkat gerektiren bir
iĢtir. Çapula çıkacak Türkmen, atını üç ay evvelden itibaren eğitmeye baĢlardı. Öncelikle
atlarını semirtmek için yonca gibi besleyici otlar verirlerdi. Yazar, Blocqueville‟nin aksini
iddia ettiği kuyruk yağının ata bu aĢamada, samanın içine karıĢtırılarak verildiğini aktarır.
Ona göre bu yem, atların içini temizleyip karnını çeker. Etin sağrısını üstünde toplar.
Böylece „‟saman tavı‟‟ denilen yalancı semizlik kaybolup at sağlam etiyle kalır. Atlar
böylece seferin zorluklarına alıĢtırılır, üç-dört gün yolda yürütülen hayvan dayanıklılık
özelliği kazanırdı.518

Burnes, Türkmenlerin atlarına ellerinden gelen en iyi Ģekilde baktıklarını aktarır.


Atın çapula hazırlanırken uygulanan diyetten ve eğitimden sözeder. Öğrendiğini
aktardığına göre Türkmenler atlarını uzun süre yiyecekten mahrum bırakıp sıkı bir idmana
tabi tuttuktan sonra hayvan eĢsiz bir dayanıklılığa kavuĢmaktaydı. Atlarına yeĢillik
yedirmeyip atın etini sertleĢtirdiğine inandıkları kuru yiyeceklerle besliyorlardı.
Hayvanları, yağları bütünü ile yok oluncaya dek terletiyorlardı. Hayvanın uygun kıvama
geldiğini içtiği su miktarıile değerlendiriyorlardı. Bu miktar çok az olmalıydı.519 Burnes‟in
sözettiği, atın su içirildikten sonra uzun süre hızla koĢturulması ve bunun hayvanı suyun
kötü etkilerinden koruyacağı inancı520 O‟Donovan tarafından da teyid edilir.521

Ferrier, Türkmen bozkırında yeĢil otun ancak ilkbaharda bulunduğunu,


Türkmenlerin de bu mevsimde sefer yapmayıp Temmuz sonuna kadar bu süreci
sürdürdüklerini aktarır. Ağustos‟tan itibaren kıĢa kadar atlara sadece kuru yiyecekler
verilir. Bu yiyecek; günde yaklaĢık 4 kg. arpanın, kuru doğranmıĢ saman, yonca ve eĢek
otu (evliya otu)‟ndan ibaret olup, çapul yaklaĢtıkça bu miktar yarıya indirilirdi.
Seyahatlerde yanlarına 10 libre arpa, 8 libre cuvane veya darı ve pek az yiyecek alırlardı.
Hayvan bu yiyecekle, kendisi ve sahibi için su, buğday ve eĢya da taĢıyarak günlerce idare
edebilirdi.522 Yazar, hayvanın ahır görmediği ve keçelerle örtüldüğü yönündeki bilgileri

517
Blocqueville, a.g.e., s.76-77.
518
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.36.
519
Burnes, Travels II, s.34-35.
520
Burnes, Travels II, s.18.
521
O‟Donovan Merv Oasis II, s.446.
522
Ferrier, a.g.e., s.94.
146

tekrar eder. Çayıra bırakıldığı dönem harici her gün idman ettirilir, bu Ģekilde hayvan 25
yıl güçten düĢmeyecektir. Hayvana terli iken su içirdikten sonra dörtnala koĢturma
geleneğini de gözlemlemiĢtir. Türkmenlerin, eğer bu önlem olmazsa hayvanın
ateĢleneceğini ve eyerin bulunduğu yerden hayvanın mesanesinin patlayacağını iddia
ettiklerini bildirir. Hayvanın kıĢın dıĢarıda bırakıldığı bilgisini yineleyen yazar,
Blocqueville‟den farklı olarak geceleri hayvanın çevresine kar yığıldığını anlatır. Ona göre
bu Ģekilde durması hayvanın ahıra kapatılmasından daha sağlıklıdır.523 Conolly,
Blocqueville‟nin atın sefer dıĢında nallanmaması bilgisini teyid eder.524

Blocqueville, Merv‟de bulunan Yorgo cinsi atlara rahvan yürüyüĢ öğretildiğini


anlatır.525 Sheil, Ġran‟a sefere çıkan Türkmen atlarının yürüyüĢlerinin uzun bacaklarını
ayırarak neredeyse gece gündüz sürdükleri, hızlı yaptıkları bir tırıs526 veya rahvan527
yürüyüĢ olarak tanımlandığını söyler.

Baker, hayvanların yürüyüĢ eğitimi ile ilgili olarak, atın doğal olarak güzel
yürüdüğünü, ancak bu doğal güzel yürüyüĢün genellikle bir Türkmen zevki olan hızlı rahat
yürüyüĢ, yani „‟hafif ve hızlı bir yürüyüĢ olan rahvan‟‟ veya „‟bağlantısız‟‟ yürüyüĢ
yaptırmak amacıyla, tayın ön ve arka bacaklarının her iki yanda birlikte bağlanması adeti
ile bozuluyordu. Bu yürüyüĢte at yaklaĢık olarak saatte 5 mil yol alıyor, ani akınlar yavaĢ
bir dörtnala gidiĢle yapılırken, uzun seyahatlerde rahvan yürüyüĢ tercih ediliyordu.528

Türkmen atının bakımının önemine dikkat çeken Charles Marbin, Rus Generali
Lomakin‟in 1879‟da Ahal Vadisine düzenlediği seferde bulunan Kazak birliklerinin kendi
midillileri ile Tekelerden ele geçirdikleri devasa atları değiĢtirdiklerini, ancak Kazakların
atları ihmal etmesi ile hayvanların kısa sürede hastalanıp öldüğünü aktarır. Ona göre de bir
Türkmen, atına hanımından, hatta kendinden çok ihtimam göstermekteydi.529

523
Ferrier, a.g.e., s.97.
524
Marvin, a.g.e., s.174.
525
Blocqueville, a.g.e., s.76.
526
Tırıs yürüyüĢ; Atın yapısına en uygun yürüyüĢtür. Ġki bacak sesiyle, sallantılı olmayan bir yürüyüĢle
karakterize edilir. Yüksek tırıs ve alçak tırıs gibi Ģekilleri vardır.
527
Rahvan yürüyüĢ: Vücüdun bir yarımındaki ayaklar havada iken diğer yarımdakiler yerdedir. Sallantılı bir
yürüyüĢtür. Ġki bacak sesi iĢitilir.
528
Cihan, a.g.e.,s.245.
529
Marvin, a.g.e., s.176.
147

5.3.4. Türkmen Atlarının Ticari Değeri

O‟Donovan, 1881‟de Merv pazarında rastladığı atların fiyatlarının 30-60 paund


arasında değiĢebildiğini, ancak genellikle bu fiyatta bir atın pazara getirilmeyeceğini
söyler. Zira bu ücreti ödemeye kabil veya istekli kimse pazarda bulunmazdı. Seyyah,
Türkmen atını oldukça pahalı bulur. Yazara göre at satıcılarının atı övmeleri abartılıdır,
gerçekten de güzel hayvanlar sahiplerinin kendi kullanımındadır ve hayvanın yeteneklerine
Ģahit olup test etme imkânı bulunan kimselerce satın alınacaktır. Merv pazarında her ne
kadar yarım düzineden çok satılık at bulunmasa dahi tamamı atlı olan pazar
müdavimlerinin hepsi, uygun fiyat teklif edilecek olursa atlarını satmaya hazırlardı.530

Burnes‟e göre Türkmenlerin iyi bir atı sattıkları nadiren görülürdü.531Ferrier‟e göre
yağma ve akınlarda gücü ve dayanıklılığına dair güçlü kanıtlar gösteren bir Türkmen atı
kabileden, silâh zoru haricinde asla ayrılmazdı. Ġran ġah‟ı, Horasan Valisi ve kimi Özbek
liderleri haricinde Asya‟da pek az kimse gerçek ve safkan Türkmen atına sahipti. Onlar da
bu atları satın almamıĢ, ya kabile Ģefleri tarafından hediye edilmiĢ, ya da saldırılarda ele
geçirilmiĢlerdi. Ona göre bu durum Türkmen‟in soylu bir ata verdiği değerin göstergesidir.
Zaman zaman satma lütfunda bulundukları en iyi cinsten bir kalite aĢağı atlar ise 120
paund ile 160 paunddan aĢağı bir fiyata satın alınamazdı. Bunlardan cins olarak adi, ama
yinede kullanıĢlı ve güzel bir at 40 ilâ 48 paunda bulunabilirdi. Avrupa‟da kötü olarak
düĢünülmeyip Türkistan‟daki fiyatının 3-4 katına satılacak adi bir hayvan ise 234 Ģiline
bulunabilirdi.532 Fraser‟e göre ise safkan atlar, 150-200 sterlinden aĢağı satın
alınamayacaktır. Dikkate değer güzellik ve nesep özelliklerine sahip kimi atlar için 350-
400 sterlin talep edildiğine Ģahitlik ettiğini aktarır. Adi iĢlerde çalıĢtırılmaya elveriĢli,
ancak bir nesep özelliği olmayan, hiçbir meĢhur Türkmen at cinsine bağlı olmayan atlar
çok daha düĢük fiyatlara alınabilecekken, iyi Yabu cinsi atlar dahi 30-40 sterline
satılmaktaydı. Albay Valentine Baker, bir Türkmen atı tüccarının kendisine, 10 gün içinde
1000, 3 ay içinde 15.000 Teke atını, Hindistan‟da süvari birliklerinin kullanımı için uygun
olmak üzere, her bir at için 20 sterline bulabileceğini söylediğini aktarır.533 Böylece
Türkmenlerin, safkan ve iyi özellikteki atlarını asla satma eğiliminde olmadıklarını, ancak

530
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.332-333.
531
Burnes Travels II, s.277.
532
Ferrier, a.g.e. , 95-96.
533
Marvin, a.g.e., s.170-171.
148

sıradan atların ticaretinin Teke toplumu için iyi bir gelir kaynağı olduğu sonucunu
çıkarabiliriz.

5.3.5. Merv’de Atın Günlük Hayatta ve Türkmen Kültüründeki Yeri

Bu hususta en çarpıcı tasviri Seyyah Mehmet Emin Efendi yapmaktadır. Ona göre
Türkmen için “anasından yarı at yarı insan olarak doğmuĢ” dense yeridir. Türkmenin
kendisinden ziyade atına önem verdiğini ifade eden yazar, iyi bir atın sosyal statü gösterisi
olduğunu “Türkmenlerin en büyük süsü at sayılabilir. Avlunun önünde bir at bağlamak
ululuk ve büyüklük iĢaretidir.” cümleleriyle aktarır. Anlatımına göre Türkmen, sürekli
taĢıdığı kılıcı kadar atı ile de iftihar eder. Bu ikisi Türkmenin en çok sahip olmak
isteyeceği Ģeylerdi. Yazara göre bu ikisine sahip olan kimse bütün dünyanın kendisine ait
olacağına inanırdı.534

Türkmenlerin atlarına düĢkünlüklerini vurgulayan Blocqueville, savaĢta yaralanmıĢ


bir Türkmenin, atının düĢman eline geçmemesi için hayvanın ön ayaklarındaki damarları
kestiğine Ģahitlik ettiğini aktarır.535 O‟Donovan, Merv‟deki Türkmenler arasında en küçük
öneme sahip bir kimsenin kısa bir mesafeyi yaya yürüyemeyeceğini aktarır.536 Bu durum,
Mehmet Emin Efendi‟nin atın sosyal statü emaresi olduğu aktarımıyla paraleldir.

Rus Albay Grodekoff, Merv‟in iĢgalinden önce söylediği “Türkmen ile atı
birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Eğer atını ondan alırsanız, artık komĢularını yıldırma
gücü kalmayacaktır. Bu yüzden, eğer Merv‟i ele geçirirsek Tekelere parasal vergiler
yüklememizin yanında onların elinden bütün en iyi kısrak ve aygırları da almalıyız. O vakit
yenilmezlikleri kalmaz.”537sözü, atın Türkmenle nasıl yekvücut olduğunu göstermesinin
yanında Türkmenin gücünün atlarının iyiliğine bağlı olduğunu da bildirmektedir. Curtis,
Rus iĢgali sonrası gittiği Merv‟in atlarının Orta Asya‟nın en iyileri olduğunu anlatır.
Aktardığına göre Ruslar, burayı iĢgal ettiklerinde Mervlilerin silâhlarıyla birlikte bu binek
hayvanlarına da el koyma politikasını ciddiyetle tartıĢmıĢlardır.538 Böyle bir el koymanın
gerçekleĢtiğine dair bilgi yoksa da, Marvin‟de Merv‟in iĢgalinden önce bunun
olabileceğini öngörür ve bu durumun Rus Ordusuna Ġngilizler karĢısında sağlayacağı

534
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.35-36.
535
Blocqueville, a.g.e., s.78-79.
536
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.426.
537
Marvin,a.g.e., s.162-163.
538
Curtis, a.g.e., s.66.
149

avantaja dikkat çeker.539 General Ferrier‟in de görüĢü buna yakındır. Ona göre –hanımları
ve çocuklarından daha çok özen gösterdikleri atları- olmazsa Türkmenler Ġran içlerine bu
kadar sık akın etme cüreti gösteremezlerdi. Ata kötü davranmak onların gözünde bir
günahtı ve bu suçu iĢleyen kimse bütün kabilenin ayıplamasını üstüne çekerdi. Bir korsan
için gemi ne ifade ediyorsa, at da Türkmen için o idi ve talihi bu hayvana bağlıydı.
Eyerinin üstünde Türkmen‟in kendini kalesinde hissettiğini anlatan yazar, at üstünde
savaĢan Türkmenlerden hiçbir kabilenin kendisini bir Ģehrin surları ardında savunma
gönüllülüğü göstermediğini aktarırken540henüz Göktepe savaĢı vuku bulmamıĢtır. BinbaĢı
Abbott, Türkmenlerin asla kısrağa binmediğini, kısrağa binmenin uygunsuz olduğunu
düĢündüklerini yazar.541

Seyyahların verdiği bilgiler Merv‟de atın askeri, ticari, siyasi, sosyal ve kültürel bir
varlık olduğunu ortaya koymaktadır. Mervlilerin at ticareti yapmakla beraber iyi cins
atlarını satmadıkları anlaĢılmaktadır. Uzun bir tarihi süreç sonrasında, çeĢitli türlerin
çaprazlanması ile Ahal ve Merv bölgesinde Teke Türkmenlerine özgü bir at türü ortaya
çıkmıĢtır. Mervliler bu atın bakımı ve eğitiminde kendilerine has metodlar
kullanmaktaydı. Bu metodlarla eğitilen ve beslenen atın en önde gelen özelliğinin
dayanıklılık olduğu görülüyor. Bu atlari Mervliler için çapul faaliyetinin icrasında yeri
doldurulamaz araçlar olduğu gibi, bu topluluğun savaĢ kudretinin de bağlı olduğu
vasıtalardır.

5.4. Çapul – Yağma Seferleri

Yağma - çapul meselesi seyahatnamelerde ve ilgili kaynaklarda, gerek Merv


Tekeleri, gerek Hazar Ötesinde yaĢayan Türkmenlerin en çok tenkid edildiği ve yer yer
nefrete varan söylemlere tesadüf edilen konulardan biridir. Kaynaklarda bu husus,
genellikle kaynağın yazıldığı dile göre isimlendirilir. Bazen de Türkmenlerce kullanılan
alaman, çapul, çapavul kavramlarına yer verilir. Faruk Sümer‟e göre alaman kelimesi
Arapça „‟el-aman‟‟dan gelmektedir.542 Vambery, çapul ve alaman kavramlarının

539
Marvin, a.g.e., s.176.
540
Ferrier,a.g.e., s.93-94.
541
Marvin,a.g.e., s.167.
542
Faruk Sümer, Oğuzlar, Türk Dünyası AraĢtırmaları Vakfı Yayını, 1999, s.463.
150

birbirinden farklı kavramlar olduğunu, mükemmel ve düzenli biçimde yapılan yağmaya


alaman, önemsiz bir vurguna ise çapav veya çapul dendiğini aktarır.543

Merv Tekeleri her ne kadar tarımsal faaliyetlerle diğer göçebe Türkmenlere nazaren
daha çok meĢgul olsalar da yağma-alaman-çapul geleneğini terk etmiĢ değillerdi. Bu
geleneğin XIX. yüzyılda günlük hayatta ve kültürdeki yeri ile bütün canlılığı ile ayakta
olduğunu seyahatnamelerde görürüz. Çapul meselesi Türkmenler için ticari bir faaliyet
olmakla beraber bir gelenek, Ruslar için neredeyse bütün Hazar Ötesinin iĢgal edilme
bahanesi, görünüĢe göre Ġranlılar ve tüccarlar için korku kaynağıdır. Ancak bu faaliyet
bölgede ve yüzyılda sadece Türkmen ulusuna has bir olay olmayıp zaman zaman bölgedeki
bütün unsurlarca, yetenekleri kabilince icra edilmekteydi.544

5.4.1. Merv’de Çapul-Yağma Algısı, Günlük Hayatta, Kültürde ve Ticaretteki Yeri ve


Anlamı

Türkmenlerin yağma – çapul faaliyetlerinin temelini daha iyi görebilmek için XIX.
yüzyıl Türkmen tarihine kısaca göz atmak gerekir. XIX. asrın baĢlarından itibaren Orta
Asya‟daki otorite boĢluğunu doldurmaya çalıĢan Hive Hanlığı ve Ġran, Türkmenlerin
büyük bir kuvvet haline gelmesini engellemek için Türkmenlerin üzerine sürekli seferler
düzenlemiĢ ve onlara ağır zayiatlar verdirmiĢlerdir. 1830 – 1860‟lı yıllar Türkmenlerin Ġran
ve Hive devletleri arasında varlıklarını koruma mücadelesi ile geçmiĢtir. 1855 yılında Hive
hükümdarı Muhammed Emin Han ani bir baskınla Türkmenlere büyük kayıp verdirmiĢtir,
ancak bu hükümdarın öldürülmesiyle Hive ordusu geri çekilmek zorunda kalmıĢtır. 4 ay
sonra babasının intikamını almak isteyen yeni Hive hükümdarı Abdullah Han yeniden
Türkmenler üzerine saldırmıĢ, ancak ordusu Türkmenler tarafından bozguna uğratılmıĢtır.
Bu muharebeler sonrasında Hive Hanlığı artık Türkmen topraklarına saldırmaya cesaret
edememiĢtir. Bununla birlikte saldırılar bütünüyle sona ermemiĢ, büyük zayiatlar vererek
durdurdukları Hive saldırılarından sonra Ġran saldırıları baĢlamıĢtır. Rusya ile yaptığı iki
savaĢı kaybetmesi üzerine 1813 Gülüstan ve 1828 Türkmençay antlaĢmaları neticesinde
Ġran bölgede büyük toprak ve nüfuz kaybetmiĢ, yeni topraklar edinme amacı çerçevesinde
Türkmen topraklarına düzenlediği bir seri sefer ile buralarda katliamlar icra etmiĢtir. Bu
seferlere karĢı duran Tekeler ve Tekelerin yanında kimi Türkmen boyları 1845 ve 1848

543
Vambery, a.g.e., s.74.
544
Cihan, a.g.e., s.297-98.
151

yılları arasında Ġran‟ın gönderdiği kuvvetleri püskürtmeyi baĢarmıĢtır. 1857 ve 1858


yıllarında ise Ġran‟ın Horasan valisi Cafer Kuli Han önderliğindeki ordu Türkmen birlikleri
tarafından Garrıgala‟da yenilgiye uğratılmıĢtır. Bunun üzerine yeni vali Hamza Mirza
tarafından düzenlenen sefer de KoĢud Han önderliğindeki Türkmenler tarafından imha
edilmiĢtir.545

Uzun bir varlık mücadelesi akabinde Türkmenler, Merv‟in iĢgaline kadar 1860 –
1884 yılları arasında özgür yaĢayabilmiĢlerdir. 1865 yılında Teke Türkmenlerinin (Ahal)
önderi Nurberdi Han sonu gelmez aĢiret kavgalarından yorulup Merv‟e yerleĢmiĢ, böylece
lidersiz kalan Ahal bölgesinde tam bir anarĢi hali yaĢanmıĢtır. Bu tarihten Türkmen
topraklarının Rus iĢgaline uğradığı döneme kadar bölgedeki Türkmenlerin had safhada
alamancılık yaptıkları düĢünülmektedir. Çünkü komĢularının yıllardır devam edegelen
baskıları karĢısında kazandıkları zaferlerle özgüvenlerine kavuĢan Türkmenlerin
bilinçaltlarında yatan kızgınlık ve intikam duygularının etkisi, alamana çıkmalarına etken
olmuĢtur.546

Rus yazar Nikolay Ġvanoviç Grodekov “Vaynav Turkmenii; Pohod Skobeleva v


1880 – 1881 gg.” adlı eserinde, uygar insanların gözünde Türkmenlerin çapulculuk
alıĢkanlıklarının kınandığını ve bu yüzden her bir yazarın Türkmenlerin bu karanlık yüzü
ile ilgili öfke duyduklarını ve bu öfkeyle Türkmen dehĢetini vurgulamaya çalıĢtıklarını
belirtmektedir. AraĢtırmacılardan Baron Bode‟nin Türkmenlerin cesur olmayıp
hasımlarının korkak oldukları ve Alihanov‟un Türkmenlerin cesaret ve misafirperverlik
dıĢında olumlu özelliklerinin bulunmadığı yönünde Türkmenlere iliĢkin olumsuz ifadelere
yer verdiklerini, ancak kendisinin bu açıklamalara katılamayacağını belirtmiĢtir.
Türkmenler her ne kadar yağmacı, yırtıcı ve zalim karaktere sahip olsalarda, bu
alıĢkanlıklarının uygar toplumun düĢünce temelinde değerlendirilemeyeceğini,
kendilerinden daha beter, sinsi, vicdansız, zalim, yarı uygar Özbek ile Fars komĢularına
karĢı kanlı tarihi olan cesur Türkmenlerin düĢtükleri olumsuz Ģartları ve üstelik
bulundukları coğrafyanın olumsuz iklim ve toprak koĢullarının dikkate alınması gerektiğini
ifade etmektedir. Ayrıca Türkmenlerin zalimlikleri ile komĢularının zalimlikleri
karĢılaĢtırıldığında, Ġran, Hive ve Buhara‟da yaĢayan komĢularının Türkmenlere yaptıkları
545
Annaberdiyev, D. (2012). XIX. Yüzyıl Seyahatnamelerinde ve Askeri Anlatılarında Türkmenlere
Atfedilen Atasözleri, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII s. 513-530
546
Saray, a.g.e. , s.335-336. ; Didar Annaberdiyev, “XIX. Yüzyıl Seyahatnamelerinde ve Askeri
Anlatılarında Türkmenlere Atfedilen Atasözleri”, Türk Dünyası Ġncelemeleri Dergisi, XII (KıĢ 2012), s. 513-
530
152

zulümler dolayısıyla özür dilemek zorunda bile kalabileceklerini, dolayısıyla


Türkmenlerden de baĢka bir davranıĢın beklenemeyeceğini sözlerine eklemektedir. Ayrıca
“Türkmenler küçük yaĢlardan itibaren ölüm kalım savaĢını vererek tabiatın zor koĢulları
altında yetiĢirken, bu ahlâki değerleri kendilerinden daha beter olan Farslardan mı yoksa
Hive veya Buhara‟daki köle pazarlarından mı öğreneceklerdi?!” sorusu ile konunun baĢka
bir nedenini aydınlatmaktadır.547

Merv ahalisi geniĢ ölçüde çevresindeki kabileleri, devlet, ve mümkün olan herkesi
yağmalıyorsa da aynı zamanda yağmalanıyordu da. Fırsatını bulan Ersarı, Sarık ve Salur
kabileleri zaman zaman Mervlileri yağmalıyorlardı.548 O‟Donovan‟ın Merv‟de bulunduğu
süre içerisinde Ruslardan sonra Mervlileri en çok tedirgin eden siyasi teĢekkül Ersarılar
olarak görünüyor. Ersarı baskınlarını önlemek ve önceden tespit etmek için Merv‟de bir
hisar vardı ve bu iĢle görevli subay, bu hisardan sınır bölgelerine devriyeler
gönderiyordu.549 Öte yandan Ġran‟ın sınır eyaletlerinden Tekeler üstüne yapılan akınlar az
değildi. O‟Donovan, Deregez Hanı‟nın gelirinin büyük kısmının akınlardan geldiğini,
akınların da neredeyse günlük ve karĢılıklı olduğunu aktarır.550 Seyyah, Muhammedabad‟a
varıĢından evvel Deregezliler tarafından yapılan bir akında Tekelerden 15.000 koyun ele
geçirildiğini ve dağıtıldığını nakleder. Yazarın tespitine göre her iki taraf da bu uygulamayı
yürekten onaylıyordu. Bunun dıĢında Türkmen liderlerinin, kamu tarafından uzun bir
süredir sağlıklı bir erkek için en saygın ve kabul gören bu uğraĢı engellemesi mümkün
değildi.551 Blocqueville, Ġran‟da yaĢayan Kürtler ve ġahseverlerin de yağmacılıkla meĢgul
olduklarını aktarır. Bunun dıĢında Ġran‟da herhangi bir köyden bir kimsenin, etrafına üç beĢ
kiĢiyi toplayıp komĢu köylere baskın yaptığını, bu yüzden köylerin etrafının duvarlarla
çevrili olduğunu aktarması, bu faaliyetlerin ne Mervlilere, nede Türkmenlere has
olmadığını, bölgede ilgili zamanda genel bir uygulama olduğunu göstermesi bakımından
önemlidir.552

O‟Donovan, Merv halkını değerlendirirken, yağmaların aynı kabile üyeleri arasında


gerçekleĢse dahi soygun gözüyle bakılmadığının atlanmaması gerektiğini anlatır. Bu
eylem bütünüyle yasal bir eylem olarak düĢünülmese de, eğer icrası yeteneklilikle

547
Didar Annaberdiyev, a.g.m. , s. 513 – 530.
548
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.173.
549
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.372.
550
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.30-31.
551
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.36.
552
Blocqueville, a.g.e., s.19-20.
153

yapılmıĢsa, buna duyulan hayranlık eylem için duyulabilecek herhangi bir ahlâki kınamayı
tamamen bastırıyordu.553 Bu konuyu doğrular nitelikte olup Rus yazar Leonid
Konstantinoviç Artamonov ile Arminius Vambery tarafından Teke Türkmenlerine atfen
nakledilen atasözü “Eğer düĢmanın babanın çadırına saldırırsa, sen de katıl ve beraber
yağmala” Ģeklindedir.554 Bunlar dıĢında Merv‟de yetiĢkinler arasında adi hırsızlık oldukça
nadirdi. Yağmacılık bir saygınlık ve Ģöhret kaynağı olarak düĢünülmekte idi.555 Ayrıca bu
akınlar ciddi bir geçim kaynağı olarak görülüyordu. Bunlar aleyhinde söz söyleyen
O‟Donovan, „‟bu baskınlar olmazsa nasıl geçineceklerini‟‟ sual eden bir Mervli‟den
sözeder.556

Yağmalamak ve yağmalanmak bir husumet kaynağı olarak görülmediği yönünde


kaynaklarda önemli ifadeler vardır. O‟Donovan, herhangi bir Türkmen‟in fırsatını bulunca
dost-düĢman ayırt etmeksizin yağmalamaktan çekinmeyeceğini aktarır.557 Böyle bir
vakıanın, kendisinin Merv‟de bulunduğu sırada gerçekleĢtiğini de aktaran yazar, ÖtemiĢ
kabilesinin lideri Aman Niyaz Han‟ın kervanının yağmalandığını, her ne kadar Han,
Yasavul birliklerini gönderip yağmacıları tutuklatsa da kendilerini cezalandırmadığını,
sadece yağmalanan mallarını geri aldığını anlatır.558 Mehmet Emin Efendi‟de çapavul
olarak adlandırdığı bu faaliyetin siyasi amaç taĢımadığını, bir geçim kaynağı olduğunu
559
aktarır. Vambery, Türkmenler için yağma, soygun ve akın yapmanın, esir almanın en
saygın meslek olduğunu, eğer yabancıları yağmalamakta baĢarılı olamaz ise kendi
kabilesini, hatta ailesini yağmalayabileceklerini anlatır.560

Kimi Türkmen gruplarının yağmacılıkla geçindiğini bildiren Bigi, bunların


teĢekküllerinin Rusya‟daki Don Kazaklarına benzediğini, çeĢitli otoritelerden kaçan Hive,
Hokand, Buhara ve Afganlıların burada toplandığını, baĢka geçim imkânı bulamayıp bu
yola tevesül etmek zorunda kaldıklarını aktarır.561Ancak Merv Tekeleri için bu husus çok
akla yatkın görünmemektedir. Düzenli tarım alanları ve hayvancılık için otlakları bulunan

553
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.167.
554
Annaberdiyev, D. “XIX. Yüzyıl Seyahatnamelerinde ve Askeri Anlatılarında Türkmenlere Atfedilen
Atasözleri”, Türk Dünyası Ġncelemeleri Dergisi, XII (KıĢ 2012), s.513 – 530.
555
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.167.
556
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.278.
557
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.73.
558
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.376.
559
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.33.
560
Marvin, a.g.e., s.203.
561
Bigi, a.g.e., s. 73-74.
154

bu Ģehrin yağma uğraĢı her Ģeyden önce geleneksel, sonra ekonomik bir uğraĢ gibi
görünüyor.

O‟Donovan‟a göre bir Türkmen, eğer üst sınıfın yediği yiyeceklere yeterince sahip
olunca tam bir tembellik halini tercih eder. Gençler dahi, kâr ve hoĢnutluk sağlayan
„‟çapul‟‟ ve „‟alaman‟‟ yapmaya dahi çıkmayacaktır. Ona göre Türkmenler, aslında
savaĢmaya muhtaç değildi, ihtiyaçlarını pekâlâ baĢka yollardan temin edebilirlerdi. Ancak
o kasten, beraberinde gelebilecek bütün riskleri de göze alarak, tarlalarda sürekli çalıĢmak
veya endustriyel uğraĢı yerine akıncılık yapmayı tercih eder. Zengin bir Türkmen bir
akında asla öne doğru fırlamaz, çünkü hizmetinde, kendisinin teçhiz ettiği ve onun için
yağmacılık yapan gençler bulunmaktaydı.562

Her ne kadar kimi kaynaklar (Burnes, Conolly, Ferrier, Muravyov) bu yağmalar


için dini ve mezhepsel gerekçeler ileri sürse, Ġranlıların ġii‟liğinin sebeplerden biri
olduğunu söylese de yağmalanan alanlara bakılınca bu gerekçenin gerçekçi olmadığı
görülmektedir. Seyahatname ve kaynaklarda verilen bilgiler Türkmenlerin din, mezhep ve
ırk farkı gözetmeksizin mümkün olan herkesi yağmalayabildiğini iĢaret etmekte idi.
Ancak, bu olgunun ilgili dönem ve coğrafyada, kadir olan herkes tarafından imkânı
nispetinde icra edildiğini ifade etmek yerinde olur. Merv ve çevresinde güçlü bir siyasi
otoritenin olmaması, Ġran‟da bu baskınlara yer yer iĢtirak edip yararlanması da çapul ve
yağmanın sebeplerinden birkaçı olduğu görülüyor.

5.4.2. Çapul-Yağma Ġçin Yapılan Hazırlıklar

Hazırlık aĢamasında göze çarpan ilk vakıa çapula karar verilmesi ve bu harekât için
liderin seçimidir. Mehmet Emin Efendi, “çapul-çapavul yapmak lâzım geldiğinde 200-300
veya daha az bir atlı bir yere toplanıp”563 ifadesini kullanırken, çapulun neden lâzım
geldiği, bu ihtiyacın ortaya çıkıĢına neden olan Ģartların neler olduğu konusunda bilgi
vermeyi ihmal etmiĢ görünüyor. Yazara göre bu topluluk, içlerinden en gözüpek, en cesur
ve en tecrubeli kimseyi serdar seçer ve bu iĢlemden sonra topluluğun tamamı bu kimsenin
emrine tabi olurdu. Ardından serdarın talimatı ile herkes sefer hazırlığını görmeye
baĢlardı.564 Yazarın anlattıklarında, sefere çıkacak kimseler bir davete icabet etmeksizin,

562
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.348-349.
563
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.31.
564
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.31.
155

hasıl olan çapul ihtiyacı üzerine toplantı yapmakta ve bu toplantıda kendilerine bir lider
seçmektedirler. „‟Serdarın vereceği talimata göre herkes sefer hazırlığı görür‟‟ ibaresindeki
talimat, seferin günü olabilir. Hazırlıklardan kasıt, silâh, teçhizat, erzak ve atların bakımı
olmalıdır. Kaynaklarda çapul-alaman için yapılan en ciddi hazırlığın atların eğitimi olduğu
görülüyor. Yine aynı yazara göre, hazırlıklarını tamamlayan topluluk belli bir günde ve
yerde toplanırdı. Burada bir molla zafer için dua ederdi. Akıncıların yakınları da bu
merasime iĢtirak eder. Yola çıkıldıktan sonra ilk gün az yol gidilir, bu yolculukta serdar
kafileyi düzene sokardı. Sonraki günlerde yürünen mesafe azar azar artırılmaktaydı. Hedef
bölge veya düĢman memlekete yaklaĢtıkça tedbirli davranmak esas olurdu.565 Tehlike
arzeden topraklara girildikten sonra serdarın emri ile öncü birlikler gönderilir, eğer izler
tespit edilirse bu izlerin ait olduğu birliğin durumu değerlendirilirdi. Bunun dıĢında çapul
birliği kendini gizlemek için azami gayret gösterirdi. DüĢman tespit edildikten sonra dahi,
konumu ve mahiyeti iyice tahkik edilmedikçe harekete geçilmezdi.566

Blocqueville de yağma - çapul hazırlığı anlamında önemli bilgiler verir. Yazarın


anlatımında sefere çıkma kararı Mehmet Emin Efendi‟nin tarifindeki gibi bir gereksinim
üzerine alınan bir karar olmayıp serdarın bir haberci vasıtasıyla belli bir günde ve yerde
karargâh kurması Ģeklindedir. Bu tarifte serdarın topluluk tarafından seçilmediği, serdarın
ünü nispetinde bir kalabalığın toplandığı aktarılır. Belirlenen günde ilgili kalabalık
toplanıp yola çıkar. Serdarı takip edenler ne onun savaĢ planını ne de ne yöne gideceğini
bilirlerdi. HerĢey serdarın insiyatif ve kararına bağlıydı. Uygun vakitte serdar kararını
açıklar, sefere katılanlar buna itiraz etmezlerdi.567 Atın çapula yönelik bakım ve
beslenmesi ile ilgili olarak yazar, atın sadece çapula çıkıldığında veya Herat‟a gidildiğinde
nallandığını, çapul öncesinde atına arpa ve darı yerine, buğday, ekmek veya arpa ve darı
hamuru verildiğini aktarmaktadır. Çapula çıkan Türkmen‟in yanına aldığı erzaktan da
sözeden yazar, bu kimsenin, bir gözünde atı için arpa, buğday ve darı, diğer gözünde kendi
ihtiyacı için un veya ekmek bulunan bir yem torbası aldığını, bu torbanın ağırlığının
yaklaĢık 25 kg. olup bir aylık ihtiyaç hesap edilerek hazırlandığını aktarır.568

Blocqueville‟de tesadüf edilmeyen sefer öncesi dua merasimi Burnes‟in


anlatımında vardır. Yazar, Merv civarından geçerken kervanlardan vergi alan bir Yüz-

565
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.31-32.
566
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.34-35.
567
Blocqueville, a.g.e., s.80.
568
Blocqueville, a.g.e., s.76-77.
156

BaĢı‟nın 350 kiĢilik bir alaman grubunu Ġran sınırına akına göndermek üzere olduğunu,
akıncı grubunu cesaretlendiren YüzbaĢı‟nın gruba, yapmak üzere oldukları iĢin iyi bir iĢ
olduğunu, altın ve tillaların KızılbaĢ ülkesinden hasat edilmesi gerektiğini söylediğini
aktarır. Okudukları duanın “Fatiha Suresi” olduğu bilgisini veren yazar, alaman grubunun
genellikle yola çıktıktan sonraki 10. günde yağma yapıp geri dönmeyi umduklarını
söyler.569 Yağma hazırlığı bağlamında at eğitiminden de sözeden yazar, hayvanların uzun
süre su ve yiyecekten mahrum bırakıldıktan sonra olabildiğince sıkı bir idmana tabi
tutularak yeni bir yağmaya hazırlık yapıldığını, atlara asla yeĢillik yedirilmeyip kuru
yiyecekler verildiğini anlatır.570

Vambery‟ye göre, bir mollanın duasını alma iĢi yağma tasarlanır tasarlanmaz
yapılırdı. Ona göre de topluluğun oluĢması Blocqueville‟nin iĢaret ettiği gibi davete icabet
Ģeklindedir. Baskın planının gizli tutulması ve sadece serdarın bilgisi dahilinde olması
bilgileri de aynıdır. Serdar, mollaların hayır duasını aldıktan sonra yola çıkardı. Herbiri
daha evvel belirlenmiĢ bir yerde geceleyin ve farklı yollar kullanılarak buluĢurlardı.571

Ferrier‟in alaman hazırlığı konusunda verdiği bilgiler daha ayrıntılı görünüyor. Ona
göre, akın yapmaya karar veren bir lider kendi renklerini içeren bir sancağı-bayrağı bir
mızrağa bağlayarak çadırının önüne dikerdi. Bir tellâl bütün iyi Müslümanları, Peygamber
adına bu bayrak altında saf tutup Ġranlı kâfirlere yapılacak akına katılmaya davet ederdi.
Bu akına dahil olmak isteyenler mızraklarını bu bayrağın yanına dikerlerdi. Seferin lideri
gerekli sayıya ulaĢtığını düĢündüğünde, bir ay sonra o gün sefere çıkılacağını ilân ederdi.
Bu bir ay atların eğitimi için zorunludur. Bu bir ay içinde atların altı paundluk kuru ot veya
yonca, yaklaĢık üç paund arpa veya tahıl yediğini, hayvanı zayıflatan bu perhizin eğitimin
ilk adımı olduğunu, atın hergün bütün hızıyla yarım saat koĢturulduğunu ve bu idmandan
sonra bir süre yemlenmediğini ve pek az su verildiğini aktarır. Eğer su içmeye istekli
görünürse bu diyete bir süre daha devam edilir, ancak idman asla bir ayı geçmezdi. Bir
ayın sonunda yola çıkan Türkmen, yanına yukarıdaki gibi eğitilmiĢ atın dıĢında birde yabu
cinsi adi bir hayvan alırdı. Türkmen avulundan çıkarken bu ata biner, Ġran topraklarına
kadar da bu hayvanı kullanırdı. Eğitimli hayvan yularsız ve eyersiz olarak grubu takip
eder, taylığından beri köpek gibi sahibini takibe alıĢtırıldığı için asla gruptan ayrılmazdı.
Yazara göre ilk gün yaklaĢık 12 mil, ikinci gün 15, üçüncü gün 18, dördüncü gün 21 mil
569
Burnes, Travels II, s.35-36.
570
Burnes, Travels II, s.35-36.
571
Vambery, a.g.e., s.74.
157

yol alınırdı. Bu noktada Türkmenler, saldırı için kullanacakları ata bir günlük yiyecekleri
olmak üzere 4-5 paund arpa unu, iki paund mısır unu ve iki paund ince kıyılmıĢ kuyruk
yağını iyice yoğurup, küreler halinde yedirirlerdi. Bu yiyecek dıĢında hayvana ot ya da
saman yedirmezlerdi. Bu yeme çok düĢkün olan atlar dört gün bu yiyecekle beslenince
güçlerinin zirvesine eriĢirlerdi.

Bu sırada, kötü ihtimaller halinde güvenle geri çekilebilecekleri doğal bir gizlenme
yeri bulup orada yerleĢirlerdi. Yağma grubu ve atları yeterince dinlenince 3-4 kiĢiyi
çevreden geçmek üzere olan bir kervanın bulunup bulunmadığının tahkiki için
gönderirlerdi. Bu kimseler bazen zararsız yolcular kılığında kervanlara dahil olup kervanın
ticari değeri ile ne derece korunduğu hakkında bilgi toplarlardı. Türkmenler, bu bağlamda
istihbaratı daha çok Ġran sınırındaki köylerde yaĢayıp iletiĢim halinde oldukları, dolayısıyla
ödeme yaptıkları kimselerden edinirlerdi. Bu sırada grubun büyük kısmı boĢ durmayıp 4-5
kiĢilik gruplara ayrılarak Ġranlı köylüleri kaçırma iĢiyle uğraĢır, akĢamları bütün grup
buluĢup gelen haberlere göre değerlendirme yaparlardı.572

5.4.3. Çapul-Yağma Ġcrası ve Ganimet PaylaĢımı

Vambery, saldırının zamanın hedefin mahiyetine göre değiĢiklik gösterdiğini, eğer


saldırı bir yerleĢim bölgesine yapılacaksa genellikle gece yarısı, kervan ya da bir birlik
basılacaksa Ģafak vakti saldırılacağını aktarır. Saldırganlar birkaç bölüğe ayrılarak, bir ya
da iki nöbet saldırırlardı. Bundan çok saldırı yapıldığının nadir görüldüğünü aktaran yazar,
Türkmenlerin „‟Ġki defa saldır, üçüncüde dizginleri çevir‟‟ anlamında bir atasözleri
olduğunu söyler. Ele geçirilen esirlerden karĢı koyanlar öldürülürdü. Teslim olanların bir
bölümü ata bindirilerek ayakları hayvanın altından birbirine bağlanır, bir bölümü grubun
önünden sürülür, kimileri atların kuyruklarına bağlanarak sürüklenirdi. Türkmen
karargâhına kadar uzunca bir süre yol yürürlerdi. Gücü tükenip atları takip edemeyenler
genellikle öldürülürdü.573Yazar, GümüĢtepe‟de alamandan dönen Türkmen grubunun
ganimet taksimine de tanık olduğunu, malların, at, eĢek, öküz, inek ve birçok eĢyadan
oluĢtuğunu aktarır. Bunların çapula katılanlar arasında taksim edilirken, „‟Ġhtiyat‟‟ adı
altında da bir pay ayrıldığını, bu payın mallarını beğenmeyen kimseler için tahsis edilmek
üzere oluĢturulduğunu söyler. Çapula katılan Türkmenler birbiri ardına gelip mallarını

572
Ferrier, a.g.e., s.83-85.
573
Vambery, a.g.e., s.74-75.
158

kontrol ederler.574 Mehmet Emin Efendi, malların eĢit olarak bölündüğünü, yalnız, serdara
bir hisse fazla verildiğini aktarır.575

O‟Donovan, Deregez‟de bir Teke akınına Ģahit olduğunu, yaklaĢık 150 atlı
Türkmenin dağınık gruplar halinde, Ģahinler gibi yuvarlaklar çizerek döndüklerini, 60
kadar sığır çalan grubun ardından Han‟ın 300-400 atlı gönderdiğini aktarır. Tekelerin bir
kısmı süvariler için uygun olmayan yollardan sığırları çöle kaçırırken, grubun büyük kısmı
geri çekilenleri korumak için savaĢmaktaydı. Yazar, 1880 yılında Tekelerin artık insan
kaçırmadığını, daha çok at, sığır ve deve çaldıklarını aktarır.576

Burnes, yolculuğunda kendisine eĢlik eden Nurniyaz isimli bir Türkmen‟den


öğrendiği yağma icrasına dair kimi bilgiler aktarır. Türkmen, hedefledikleri, sınır
bölgesinin yakınındaki yerleĢim yerini ele geçirmek için yüksekçe bir yerde durup saldırı
için uygun bir fırsatı günlerce beklediklerini, eğer böyle bir fırsat bulunamazsa tarlalardaki
çiftçiler ve çobanlarını alıp götürdüklerini aktarmıĢtır. Eğer sıkı biçimde takip edilecek
olursa yağmacı yedeğindeki atı bırakıyor, daha değerli olan köleleri kaçırıyorlardı.577
Yiyeceğinin bir kısmını iyi bildiği çölde bir yere gömen Türkmen, geri çekildiğinde
kendisi ve esir ettiği kimse için yiyecek temin etmiĢ olurdu.578

Blocqueville, çapulun icrası ve ganimet paylaĢımı ile ilgili olarak, bir çapulda
Türkmenlerin eline ne geçerse yağmalayacağını, ele geçirilen esirlerden karĢı koyanların
ve gelmemek için direnenlerin öldürüleceğini söyler. Serdarın ganimetten aldığı payın
diğerlerinden fazla olduğunu söyleyen yazar, bu konuda bir oran vermez. Eğer paylaĢımda
anlaĢmazlık çıkarsa gaspedilen mal yada hayvan satılıp bedeli bölüĢtürülürdü. Ganimetten
dönen savaĢçılar, zafer naraları atıp havaya kurĢun sıkarlardı. Çadırlarından çıkan yakınları
savaĢçıları karĢılamaya koĢardı. Yazar, bir hafta sonra erkeklerin yeni bir sefere iĢtirak
ettiğini veya bir seferden döndüğünü anlatırken seferlerin sıklığını vurgulamaktadır.579

Ferrier, Türkmen alaman grubunun saldırmaya karar verdikten sonra, liderleri


tarafından yarım düzine adamın yabu cinsi atların ve erzakın yanında bırakıldığını, kalan

574
Vambery, a.g.e., s.75.
575
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.35.
576
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.32-33.
577
Burnes, Travels II, s.35.
578
Burnes, Travels II, s.37.
579
Blocqueville, a.g.e., s.80.
159

adamların ise en iyi atlarına binip saldırılacak yerleĢim yeri veya kervana kasırga hızı ile
saldırdığını, ellerine mal ve insan adına ne geçerse kaçırdıklarını ve birkaç dakika içinde
iĢlerini bitirdiklerini açıklar. 120-130 mil uzağa, yedek atlarını bıraktıkları yere değin
durmadıklarını aktarır. Esirler, bazen çalınan atlarla, bazen atın eyerine bağlanarak
götürülürdü.580 Akında bir aile üyesini kaybeden Türkmen ailesine de ganimetten pay
verilirdi.581

5.5. Ziraat ve Hayvancılık

XIX. yüzyıl ve öncesinde Hazar Ötesi Türkmenlerinin temel geçim kaynağı


hayvancılık idi. Bu uğraĢ bu topluluğun yaĢam tarzını her yönü ile etkilemiĢ, göçebe yaĢam
sürmeyi zorunlu kılmıĢtır. Ancak Merv‟de yurt tutan Türkmenler ve bilhassa burada siyasi
teĢekkül tesis etmiĢ olan Tekelerin uğraĢları arasında tarım, hayvancılıktan önde
gelmekteydi. ġüphesiz bu durum coğrafi Ģartlarla ilgilidir. Murgab‟ın Merv vahasına
taĢıdığı alüvyal malzeme vahayı tarım yapmaya elveriĢli kılmıĢ, nehir üzerine inĢa edilen
set ve bu setle beslenen tarımsal sulama kanalları vahada tarım yapılabilen araziyi
geniĢletip nüfusun burada ikâmetine imkân vermiĢtir.

5.5.1. Tarım ve Tarım Ürünleri

Merv Ģehri ve bölgesi bir vahadır ve XIX. yüzyılda Murgab Nehri üzerinde, ilgili
kısımlarda tarif ettiğimiz bend ve sulama kanalları ile sulanmakta, yaygın Ģekilde tarımsal
faaliyet yürütülmekte idi. Blocqueville, Merv toprağının ürün vermeye müsait, yumuĢak ve
nemli olduğunu, ancak Tekelerin her yıl sulama kanallarını temizlemek zorunda
olduklarını yazar. Yazara göre Türkmenler tarla sürmek için ucuna sivri bir demir parçası
geçirilmiĢ hafif bir saban kullanmakta idiler. Çift süren kimse, ucuna saban demiri ve
saban ökçesinin bulunduğu saban okunu bir eliyle tutardı. Yazara göre toprak bu Ģekilde
bütünü ile alt üst olmayıp bu iĢlem sadece toprağın yüzeysel olarak çizilmesini
sağlayabilirdi. Saban çoğu kez, boyunlarına keçe sarılmıĢ iki at tarafından çekilirdi.
Keçenin üstüne boyunduruk konulmuĢ ve saban kayıĢları buna bağlanmıĢtı. Dizginleri
tutan adam atı idare ederdi.

580
Ferrier, a.g.e., s.85-86.
581
Marvin, a.g.e., s.187.
160

O‟Donovan‟a göre, eğer bir kimse Merv‟de kendi hesabına tarım yapmak isterse
bunun için ekilebilecek pek çok boĢ arazi vardı. Fakat bunu yapmak isteyen genç erkek,
ekim için ve ekimle hasat arasında, henüz doğal olarak hasat etmemiĢ ve bir gelir
sağlamamıĢ olduğu için kendisi için gerekli kaynağı bulmakta çok zorlanırdı. Yazar,
Merv‟de böyle kimselerin nadir olduğunu aktarır. Ona göre bir Türkmen, ancak evlendiği
zaman kendi hesabına bir çiftçi olmaya baĢlayabilirdi. Evlenince fiyatı 75 kran ile 10 kran
arasında değiĢen ikinci el bir ev satın alacak, bu evi ToktamıĢ ve ÖtemiĢ kabilelerinden,
bağlı oluĢuna göre Novur veya AlaĢa kanallarından ayrılan ikincil su hendeklerinin birinin
yakınına inĢa ederdi. Daha sonra da kendisinin bağlı bulunduğu oymak ya da Yap‟ın
yaĢadığı bölge içinde olmak kaydıyla, tarımını üstlendiği arazi için küçük bir su kanalı
kazmaya koyulurdu.582

Blocqueville‟nin Merv‟de yetiĢtiğini aktardığı tarım ürünleri ile O‟Donovan‟ın


aktardığı ürünler arasında birkaç tezatlık içeren nokta vardır. Blocqueville, de buğday, arpa
ve yeĢil sapı kıyılarak hayvan yemi olarak kullanılan kırmızı ve beyaz darıyı Merv‟de
yetiĢtirilen temel tahıllar olarak olarak kaydeder. Çadırlarda yeterince yer olmadığından
saman ve tahıl kıĢa kadar saklanmak üzere kazılan derin çukurlarda depo edilirdi. Buğday
ve arpa Temmuz ayında hasat edilirdi. Bunun dıĢında yazara göre Merv‟de az miktarda
mısır, çeĢitli kavunlar, hint biberi yetiĢtirilirdi. Merv‟de yetiĢtirilen karpuzların
büyüklüğünü vurgulamak için yazar, iki karpuzun bir kiĢi tarafından güçlükle
taĢınabileceğini aktarır. Karpuzların pembe, sarı ve beyaz cinsleri vardı. Merv karpuzları
yazara göre oldukça lezzetlidir. Türkmenler karpuzları uzun süre kaynatarak kıĢ aylarında
kullanılmak üzere bir tür Ģekerli posa elde ederlerdi.

Merv‟de pek çok kabak türü vardı. Su kabağı diye adlandırılan bir cins kabak barut
kabı, çelim veya su testisi olarak kullanılabilmekteydi. Yazar, bu tür kabakların çok büyük
ve sağlam olduklarını vurgular. Merv‟de havuç da yetiĢtirilip bu ürün hem çığ, hem de
piĢirilerek tüketilmekteydi. Yazar, bunlar dıĢında üretimi yapılan tarım ürünlerinin soğan
ve taneleri çok sert olan, güçlükle piĢirilebilen bir cins fasulye olduğunu yazar. Türkmenler
bu fasulye tanelerini avlarda mermi olarak da kullanabilmekteydi. Susamdan elde edilen
yağ, yemeklerde ve kıĢın çadırların aydınlatılmasında kullanılmakta idi. Yazar, Merv‟de

582
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.351.
161

tahıl üretiminin belli bir arazi üzerinde, düĢman saldırısını tahrik etmeyecek, ancak zaruri
ihtiyacın karĢılanabileceği kadar yapıldığını aktarır.583

Burnes, 1832‟de Merv‟den geçerken Merv Bentının, Buhara Han‟ı ġah Murat
tarafından 45 yıl evvel yıkıldığını, Bentın önceleri Murgab suyunun büyük bölümünü Merv
Ģehrine yöneltip burayı bolluk ve zenginlik ülkesine dönüĢtürmüĢ olduğunu, kendisinin
bölgeden geçtiği sırada ise sadece yakın Türkmen yerleĢkelerini, yani „‟oba‟‟larını
sulamakta olduğunu aktarır. Her ürünün burada bolca yetiĢtiğini ve Türkmenlerin sulama
ile tarım yaptığını bildiren yazar, ürünler hakkında ayrıntılı bilgi vermez. Tarif ettiği ürün,
diğer kaynaklarda da rastlanılan, Lâtince ismi „‟Holcus sorghum‟‟ olan süpürge darısıdır.
Yerliler bu ürüne „‟cuvare‟‟ adını verirlerdi. Yazar, bu ürünün ekilmemiĢ arazide bolca
bulunduğunu, sığır ve deve yemi olarak değerlendirildiğini aktarır.584Kendisinin Merv‟den
geçtiği 1832 yılında su kanallarının faaliyette olmadığı anlaĢılıyor. Tarlaların sadece
Murgab Nehri kıyısında bulunduğunu, Türkmenlerin bu tarlalarda harika buğday, cuvare
ve çok güzel kavunlar yetiĢtirdiklerini söyler.585

O‟Donovan da Merv‟de 1881 yılındaki tarımsal faaliyet ve ürünlerden sözeder.


Pazar bahsinde de aktardığımız gibi, O‟Donovan‟a göre Merv‟de yetiĢen tahıllar kaurga
isimli hafif tüylü buğday, arpa, Ģali isimli bir tür yulaftır. Yazar, covane türü darının
yetiĢtiği bitkinin mısıra çok benzediğini, tahılın, bu bitkinin sapının üst kısmında bulunan
püsküllü tüyün içinde olduğunu, beyaz renkte ve küre Ģeklinde olduğunu aktarır. Yazar
Blocqueville‟nin aksine Merv‟de mısır yetiĢmediğini, hatta bu ürünü pazarda da
görmediğini söylemektedir. Kavurga, arpa ile karıĢtırılıp iyi cins ekmek üretiminde
kullanılırken, covane ile atlar beslenir, fakir kimseler bu üründen ekmek de yaparlar.
Pirinç, Merv‟de bu ürünü yetiĢtirmek için yeterli su olmadığı için MeĢed ve Buhara‟dan
satın alınır, Merv‟de yetiĢtirilmezdi.586 Ancak yazar, aynı eserin bir baĢka yerinde sulama
kanallarından bahisle, pirinç tarımı yapıldığı imasında bulunur.587

Yazar, yağından yemek piĢirmede ve aydınlatmada faydalanılan bir bitkiden


bahseder. Bu bitki, 4-5 fit yüksekliğindedir, kare Ģeklinde sapı, zıt yönde uzanan yaprakları
ve dudaklı taç yaprakları vardır. Mervliler, daha evvel tarif etmiĢ olduğumuz bir tür
583
Blocqueville, a.g.e,s.80-82.
584
Burnes, Travels II, s.31.
585
Burnes, Travels II, s.260.
586
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.324.
587
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.238.
162

değirmenle bu bitkinin yağını çıkarırlardı.588 Mervliler, boyu bir fit, en kalın yerinden
yarıçapı bir inç‟in 4/3‟ü kadar olan yabani havucu pilâva karıĢtırırlar, ancak yazara göre bu
ürünü ekmezlerdi. O‟Donovan, bu ürünün tarımının yapılması halinde yararlı olacağını,
tadının kırmızı havuçtan güzel olacağını söylerken, Türkmenlerin asla havuç, Ģalgam ve
diğer sebzeleri ekmediği bilgisini verir.589 Blocqueville‟nin bahsettiği havuç da bu
olmalıdır. Conolly de Türkmenler arasında sebzenin bilinmediğini aktarır, ancak boy veya
Ģehir adı vermez.590 Mervlilerin sıklıkla tükettiği bilgisine O‟Donovan‟dan ulaĢtığımız bir
ürün de yabani lâlenin, Mervlilerin tabiri ile „‟Lale Gül‟‟bitkisinin soğanımsı köküdür. Bu
bitkinin boyu ikibuçuk-üç fite ulaĢabiliyor, çiçeği de bir su bardağını andırıyordu.
Soğanlarının ebadı, küçük boy soğanla çapı üç inç olanlar arasında değiĢiklik gösteriyordu.
Yazar, ürünün çiğ tüketildiğini, tadının yumuĢak Ģekerli kestaneye benzeyip fındığı da
anımsattığını aktarır. Çok miktarda yediği halde bir rahatsızlık yaĢamamıĢtır.591

Su kabağı bahsi Blocqueville gibi O‟Donovan‟da da benzer biçimde yer alır. Yerli
Türkmenlerin „‟kedou‟‟ diye adlandırdıklarını aktaran yazar, bu bitkilerin devasa
boyutlara, bazen dört galonluk su testisi boyutuna ulaĢabildiklerini, Blocqueville‟nin
tarifindeki gibi genellikle ibrik olarak kullanıldıklarını, küçük türlerinin barut boynuzu
veya tütün saklama kabı olarak kullanıldığını söyler.592

Yazar, kavunu Merv‟in az sayıdaki ihraç ürünleri arasında sayar. Bunun yanında
karpuz da yetiĢtirilmekteydi. Kavun olgunlaĢtığı vakit parlak altın sarısı renginde ve
genellikle 14-15 inç yüksekliğinde olurdu. Çok Ģekerliydi ve yazara göre en sıcak
mevsimde dahi içi serin olurdu. Türkmenler bu ürünü yemeden önce bir an kaynar suya
daldırır, bu Ģekilde daha serin olacağına inanırlardı. Yıl içerisinde tüketilmeyen ürünün
kabukları kalın yerinden soyulur, dilimlenip güneĢte kurutulur, bu Ģekilde elde edilen
ürüne “kak” adı verilirdi. Yazar, bu Ģekilde kurutulmuĢ kavunun tadının taze kurutulmuĢ
incire çok benzemekle beraber kesinlikle daha lezzetli olduğunu söyler. Bu kurutulmuĢ
parçalar uzun iplere geçirilip kaba tütün topları gibi ikiye katlanırdı. Bu ürün Merv‟in
Ġran‟a ihraç ettiği pek az üründen biriydi.593 Ġçi pembe renkte çekirdekleri siyah olan

588
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.307.
589
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.236.
590
Blocqueville, a.g.e. , s.81.
591
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.238.
592
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.325.
593
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.307)25-26.
163

karpuzun bu Ģekilde iĢlenmediğini, taze tüketildiğini söyler.594 Karpuz ve kavun


çekirdekleri kuruyemiĢ olarak da tüketilmekteydi.595 O‟Donovan, bunlar dıĢında Merv‟de
kene otu ve yoncanın da ekildiğini yazar.596

Meyve cinsinde O‟Donovan‟ın saydığı ürünler; üzüm, Ģeftali, kayısı, iğde ve


erikten ibarettir. Mor ve sarı olmak üzere iki cins üzümden sözeder. Mor cins üzüm küçük
ve çelimsiz, sarı üzüm misket üzümü cinsinde, pek büyük olan tanelerinin boyu bazen
birbuçuk inç‟e eriĢebilirdi. Bu üzümlerden kuru üzüm elde edilebildiği gibi Merv‟deki
Yahudi tüccarlar tarafından damıtılarak arak da imal edilirdi. Yazar, Türkmenlerin “Ģanik”
adını verdikleri kabuğu koyu kızıl, normal Ģeftaliden daha küçük boydaki Ģeftalinin, o güne
dek yedikleri arasında en lezzetlisi olduğunu söyler.597

Merv bağlarında elma, armut, erik, Ģeftali, nar, iğde, dut ve üzümün bulunduğunu
aktaran dönemin Rus kaynakları, Merv üzümünün çok meĢhur olduğunu, bunlardan kızıl
üzüm, gelin parmak, monti, bidane ve Ģarap yapımında kullanılan kara üzümün baĢlıcaları
olduğunu aktarır.598

O‟Donovan, Mervlilerin tahıl depolamak için Blocqueville‟nin “derin çukurlar”


olarak tarif ettiği metod hakkında biraz daha ayrıntılı bir anlatım sunar. Ona göre bu
çukurlar, tahıl içine konduktan sonra, önce çalılarla, sonrada toprakla örtülüyordu. Yazara
göre bu sistem gayet baĢarılıdır, bu depolardan aylar sonra çıkarılan ürünlerin mükemmel
durumda olduklarına Ģahitlik ettiğini aktarır. Ancak bu çukurların bulunduğu alanda atla
seyahat zordu.599 Bu çukurların yarıçapı ve derinliği 2-3 fit kadardır. Eğer baĢka bir yere
taĢınacak tahıl korunarak depolanmak isteniyorsa, tahıl bir sepete konulup üstü hasır ya da
samanla kapatılırdı. Ardından sepetin ağzı kalın bir kil tabakası ile sıvanırdı. Yazar, bu
yöntemin doğu ülkelerinde, depolamanın yaygın bir yolu olduğunu söyler.600

Rus iĢgali sonrası her alanda yaĢanan değiĢiklikten tarım da nasibini almıĢtır.
Curtis, iĢgal sonrası ziyaret ettiği Merv‟deki tarım faaliyetleri hakkında önemli bilgiler
verir. Yazar, Ģehrin tarımsal niteliğini “sulama kanalları ile bölünmüĢ geniĢ buğday, yulaf,
594
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.336.
595
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.237.
596
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.307-308.
597
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.326.
598
Necef,a.g.e.,s.227.
599
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.101.
600
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.309-310.
164

yonca tarlaları, kayısı, Ģeftali ve kiraz ağaçları, üzüm bağları” olarak tarif eder.601 Ona göre
demiryolu hattı boyunca yeni Rus Ģehirleri oluĢturulmuĢtur. Bütün eski önemli Ģehirlere
bitiĢik yeni bir Rus Ģehri inĢa olunmuĢtu, isteyen her Rus bu Ģehirlere yerleĢip bir iĢle
meĢgul olabilir, fakat yerlilerin oturduğu Ģehirlerde iĢ yapamazlardı. Yeni gelen Ruslar
yeni bir Ģehir kurabilir, fakat yerliler tarafından ekilip biçilen bir araziyi satın alamazlardı.
Göçmen Rusların sembolik bir fiyata satın alabileceği milyonlarca dönüm tarım arazisi
vardı. Ancak yazar, bunun için yeni bir sulama sistemi icap ettiğini aktarır. Rus Hükümeti
bu yöndeki giriĢimleri desteklemekteydi. Rus Ġmparatoru, bizzat Merv‟de pamuk
endustrisinin teĢvikine örnek olması için büyük bir çiftlik kurdurmuĢtur.602 Curtis, Rus
müteĢebbis ve idarecilerinin, Rusya‟nın pamuk üretimiyle kendi ihtiyaçlarını karĢılaması
ve bu üründe dıĢa bağımlılığın önlenmesi için önemli giriĢimleri olduğunu aktarır. Bu
üretim için seçilen „‟tarla‟‟ Türkistan‟dır. Yazara göre Ruslar tarafından Türkistan‟da da
pamuk üretiminin baĢarısı Almanya ve Ġngiltere‟nin Güney Afrika‟da teĢebbüs ettiğinden
çok daha fazlaydı. XIX. yüzyılın sonunda Türkistan tarımsal nüfusunun yarısı pamuk
üretimi yapmakta ve Rus fabrikaları tarafından tüketilen ham pamuğun yarısı bu kaynaktan
temin edilmekteydi.603 Yerliler, deve ve öküzlerle toprağı sürmekte idiler. Bu iĢ için at da
kullanılmaktaydı.604 Dönemde bölgede çiftçilikle uğraĢan kiĢi sayısını 135.000 olarak
verir, yerli -Rus sayısı hakkında bilgi vermez. En çok yetiĢtirilen ürün pamuktur. Bunun
yanında buğday, çavdar, arpa, süpürge darısı, pirinç, kavun, karpuz, her çeĢit sebze, üzüm,
Ģeftali, kayısı ve böğürtlen de yetiĢtiriliyordu. Yazar, Merv vahasını o dönemde
Türkistan‟da tarım yapılan birçok alan içinde nüfusu en yoğun ve toprağı en verimli yer
olarak tanımlar. Ruslar vahaya çoğu kavak, dut ve akasya olmak üzere 3 milyondan fazla
ağaç dikmiĢti.605

Yazar, Merv‟de pamuk üretimi ve Çar II. Alexandır‟ın giriĢimi hakkında da bilgi
verir. Yazara göre Merv, iklim ve toprağının özellikleri dikkate alınarak pamuk üretimi
için bilhassa seçilmiĢ ve iĢgalin gerçekleĢtiği 1880‟lerin baĢında, iĢgalden hemen sonra
tonlarca pamuk tohumu BirleĢik Devlet‟lerden ithal edilip yerli çiftçilere dağıtılmıĢtı.
Tarihi sulama kanalları, Rus hükümeti‟ne bağlı mühendisler tarafından dikkatle elden
geçirilip yeniden inĢa edilmiĢ, Murgab Nehri‟ndeki su miktarının elverdiği ölçüde

601
Curtis, a.g.e., s.42.
602
Curtis, a.g.e., s.36.
603
Curtis, a.g.e., s.37.
604
Curtis, a.g.e., s.40.
605
Curtis, a.g.e., s.66.
165

geniĢletilmiĢtir. Böylece ekilebilir araziye dahil edilen 200 bin dönüm arazi Çar II.
Alexsandır‟ın üzerine tapu edilerek buraya örnek bir çiftlik kurulmuĢtu. Yazar, çiftliğin
yönetim merkezinin Merv‟in yaklaĢık 10 mil doğusunda, Bayram Ali harabelerinin hemen
güneyindeki, yine bu adla anılan demiryolu istasyonunun yanında olduğunu aktarır. Yazara
göre bu çiftlik asla kâr etmemekte idi ve hesap açıklarını karĢılamak için her yıl bu çiftliğe
50.000 $ gerekiyordu. Çiftlikte Rus, Kırgız, Teke, Afgan ve diğer yerlilerden oluĢan 300
iĢçi bir Rus denetmenin kontrolunda çalıĢmaktaydı. Kolonizatörlere pamuk yetiĢtirmeyi
öğretmek için pek çok Amerikalı uzman çalıĢtırılmaktaydı. Ekili 150.000 dönüm araziden
dönüm baĢına ortalama 500 libre pamuk hasat edildiğini aktaran yazar, bu rakamın Çar‟a
ait 200.000 dönüm araziden mi, yoksa toplam arazinin pamuk ekili kısmından mı hasat
edildiği konusuna açıklık getirilmez. Bu arazinin büyük kısmı kiraya verilmiĢ, bir kısmı
hisselere bölünüp dağıtılmıĢ, kalan kısmı ise mülk denetmeni tarafından Türkistan
çiftçilerini eğitmek için bir model olarak ve deneysel amaçlarla ekilip biçilmekteydi.
Yazar, pamuk üretimi için satın alınan makinelerin daima pratik fayda sağlamadığı
bahsiyle israfa neden olduğunu düĢündüğünü ifade eder.606

Curtis‟in Rusların Türkistan‟da pamuk üretimi ile ilgili verdiği bilgiler Merv‟le
ancak kısmen ilgilidir. Dönemde Türkistan‟da yapılan pamuk hasadının BirleĢik
Devletler‟den sonra ikinci sırada olduğunu, yıllık hasadın Mısır ve Hindistan‟ı geride
bıraktığını aktarır. Türkistan‟a ilk Amerikan pamuk tohumlarını ve yeni tarım metodlarını
getiren, ilk Türkistan Genel Valisi Kaufman‟dır. Moskova ve diğer büyük Rus
Ģehirlerindeki fabrikatörleri, yerli çiftçilerin teĢviki için kullanmıĢtır. Dönemde pamuk
tohumu, yağ endüstrisi alanında da giriĢimler olduğunu aktaran yazar, yerlilerin, üretilen
bütün yağı tükettiğini, bu ürünün atık kısmının ise develer için, herhangi bir yeĢillikten
daha çok besleyici değer taĢıyan yem olarak değerlendirilmekte olduğunu yazar.
Merv‟deki bütün çiftliklerle bağlantılı Amerikan kompresleri, çırçır fabrikaları ve yağ
fabrikaları vardı.607

Merv‟de XIX. yüzyılda gerçekleĢtirilen tarımsal faaliyeti Teke hakimiyeti öncesi


dönem, Teke hakimiyeti dönemi ve Rus iĢgali sonrası dönem olarak sınıflandırmak,
seyahatnamelerin verdiği bilgiler ıĢığında mümkün görünmektedir. Teke hakimiyeti
öncesinde yıkılmıĢ olan Merv Seddi, tarımın ancak Murgab nehri kıyılarında yapılabilmesi

606
Curtis, a.g.e., s.69-70.
607
Curtis, a.g.e., s.71.
166

sonucunu doğurmuĢtur. Tekelerin Ģehre hakim olması ile yeni bir bend inĢa edilip mevcut
olan sulama kanalları aktif hale getirilmiĢ, yeni sulama kanalları kazılarak vahada yoğun
bir tarımsal üretim baĢlatılmıĢtır. Bu tarımsal üretim Tekelerin göçebe eğilimlerini de
dizginlemiĢtir. Zira Tekelerin Merv‟de çadırlarda yaĢamayı sürdürmekle beraber herhangi
bir yere göçtüklerine veya yarı göçebe yaĢantı sürdüklerine dair bilgi yoktur. Büyük
nüfusları da geleneksel Türkmen idari anlayıĢının geliĢtirilmesini, yeni Ģartlara göre
Ģekillendirilmesini zorunlu kılmıĢ, böylece kimi idari kurum ve usuller oluĢturulduğu gibi
kimi geleneksel Türkmen yönetici kisvelerinin niteliğinde bariz değiĢiklikler yaĢanmıĢtır.
Bu siyasi ve sosyal değiĢikliklerin tarımsal faaliyetle uğraĢın neticesi olduğu
kanaatindeyiz.

Öte yandan Rus iĢgali sonrasıtarımsal faaliyetlerin bu tür siyasi ve sosyal


değiĢikliklere sebebiyet vermesi, bağımsız geliĢebilecek sosyal ve siyasi kurumların
mümkün olamaması nedeniyle mümkün olamamıĢ, fakat tarımsal üretimde, sulama
kanallarının geliĢtirilmesi ve tarım yapılan arazinin geniĢlemesi ile artıĢ yaĢanmıĢtır. Rus
iĢgali öncesi bölgede yetiĢtirilmeyen pamuk, iĢgal sonrası vahanın en çok üretilen tarım
ürünü halini almıĢtır. Bu bağlamda Merv‟in, Rus hükümetinin, pamukta batıya
bağımlılığın önüne geçmek üzere Türkistan‟da oluĢturduğu pamuk tarlalarından biri,
muhtemelen de sonuncusu olduğunu söylemek yanlıĢ olmaz kanaatindeyiz.

5.5.2. Hayvancılık

Hayvancılık, XIX. yüzyılda Merv‟i ziyaret eden seyyahların eserlerinde pek


bahsedilmeyen bir husustur. Bununla birlikte Merv‟de at, deve, koyun, keçi, sığır gibi
hayvanların yetiĢtirildiği anlaĢılmaktadır. Bu faaliyetin gelir kaynağı olarak tarımdan sonra
geldiğini söylemek yanlıĢ olmaz. Atları, haiz oldukları önem nedeni ile ayrı bir bahis
olarak ele almıĢ olduğumuz için burada bu konuya değinmeyeceğiz.

Hayvancılık alanında Türkmenlerin atçılık, deve ve koyunculukla daha yoğun


ilgilendikleri bilinmektedir. Ancak, gerek seyahatnamelerde, gerek Ģehirle ilgili diğer
kaynaklarda hayvancılığın niteliği ile ilgili çok bilgi bulunmaz. 1844 yılında Hive
Hanlığı‟na karĢı Salur ve Sarık boylarının savaĢı sırasında Türkmen birliklerinin 200-300
baĢ deve ve çok sayıda atla katıldıkları kaydedilmektedir. 1846 yılında Hive Hanlığı Merv
bölgesinde 2000 deve, 10.000 koyun ve 500 at ele geçirmiĢtir. Bu rakamlar yüzyılda
167

Ģehirde yoğun biçimde hayvancılıkla meĢgul olunduğunu göstermektedir. Hayvancılığın


baĢında deve gelmekteydi. Deve bir ulaĢım aracı, halıcılığın kaynağı, savaĢ gücü, yiyecek
gibi amaçlarla kullanılmaktaydı. Türkmenler çeĢitli cinslerde develer yetiĢtirmekte idiler.
En çok Arabi, Kürdi ve Türkmeni denilen türler yaygındı. 1890 yılı Hazar Ötesi
Gubernatörlüğü‟nde yapılan bir istatistiğe göre Merv‟de 754.758 koyun, 29.949 deve,
49.839 büyük baĢ hayvan ve 24.031 at bulunmaktaydı. Bu istatistikte yer alan her hayvan
cinsinde Merv, rakamları verilen Türkmen Ģehirleri olan Tecan, AĢgabat, Krasnovodsk ve
MangıĢlak‟ı geride bırakmıĢtır.608

Blocqueville, kendisinin Merv‟de bulunduğu 1861 yılında Ģehrin hakimi olan


Tekelerin evcil hayvanlarının sayısının çok olmadığını söyler. Genellikle koyun, keçi, bir
kaç inek ve deve beslendiğini kaydeder. Hayvan sürüleri Murgab Nehri sahillerindeki
bataklıklara yakın yerlere yayılırdı. Türkmenlerin, hayvanların sütlerinden tereyağı
yapıldığını aktaran yazar, geri kalan kısmın süzüldüğü, toparlak hale getirilerek güneĢte
kurutulduğu bilgisini verir. „‟Kurut‟‟adı verilen bu yiyecek kıĢın ihtiyaç duyulduğunda
suda yumuĢatılarak kullanılırdı.609Yazar, ayrıca hayvanların yazın ve kıĢın çadırın yanında
ve giriĢ kısmının önünde yaĢadıklarını, kıĢın hayvanların barınması için oldukça derin
hendeklerin kazılıp, rüzgâr ve soğuktan zarar görmemeleri için hendeğin üzerinin
örtüldüğü bilgisine yer verir. Sürülerden baĢka Türkmenlerin hepsi, yazarın verdiği bilgiye
göre çadırlarının yakınında bir keçi veya koyun bulundururdu. Semirtip besledikleri bu
hayvanı düğün, niĢan, bayram gibi önemli günlerde keserlerdi.610 Kaynaklarda yer alan
bilgileri ilgili bölümde vermiĢ olduğumuz için at bahsine burada ayrıca yer vermeyeceğiz.

Fraser‟e göre atlar hariç tutulacak olursa Türkmenlerin sahip oldukları en değerli
varlıkları develeriydi. Türkmenler tarafından ve genel olarak Horasan‟da temel olarak
kullanılan üç tür deve olduğunu kaydeden yazar, tek ve çift hörgüçlü olanların en çok
bulunduğunu, çift horgüçlü olanın hecin devesi olup hızlı ve güçsüz olduğunu belirtir. Yük
hayvanı olarak kullanılmaya müsait olmayıp fiyatı da diğerlerinden ucuz idi. 80 ilâ 100
Ġran rupisine satıldığını aktarır. Tek hörgüçlü olan daha yaygın olarak kullanılıp 450-700
libre arası yükü, boyutu ve gücüne göre taĢıyabilmektedir. Fiyatı 120 ilâ 140 Ġran rupisi
arasında değiĢmekteydi. Üçüncü cins, önceki iki cinsin karıĢımı olmasına rağmen her
ikisinden daha çok tercih edilirdi. AĢırı sabırlı, uysal ve güçlü olan bu hayvan, oldukça
608
Necef, a.g.e., s.324-325.
609
Blocqueville, a.g.e., s.82.
610
Blocqueville, a.g.e., s.56.
168

büyük boyutlara eriĢebilirdi. Boyunları, omuzları ve baĢlarında bolca yün bulunurdu. Bu


hayvanlar yazara göre 700 ilâ 1100 libre arasında yük taĢıyabilmekteydiler. Her üç tür
devenin de renkleri birbirlerine benzeyip açık gri ile kahverenginin tonları arasında
611
değiĢiklik gösterirdi. YüzbaĢı Burnaby‟e göre ise, develerin yük taĢıma gücü
abartılmaktadır. Ona göre, güçlü bir hayvan 800 paund ağırlığında yükü kısa mesafelerde
taĢıyabilse bile uzun mesafelerde buna katlanamazdı. Kendi develerinin yükünü deve
baĢına 400 paunda kadar düĢürmesine rağmen hayvanların bu yükü günde 16 saat
taĢımakta çok zorlanmıĢtır.612Abbot ise Türkmenler tarafından yetiĢtirilen hecin devesinin
harika bir hayvan olup Hint hecin devesinden daha güçlü olduğunu yazar. Hayvanın güçlü
görünüĢü, ayaklarında bulunan ve boynunu kaplayan kıllarla artmaktaydı. Bu hayvanın 600
paundluk bir yükü günde, 30 millik hızla neredeyse her uzaklığa taĢıyabileceğini aktarır.613

O‟Donovan, Merv‟de gördüğü koyunların kuyruklarının büyüklüğüne dikkat çeker.


Ona göre hayvanın vücudundaki bütün yağ kuyruğunda toplanmıĢtır. Bu kuyrukların
ağırlığının 12 libreden aĢağı olmadığını söyler. Koyun fiyatlarının ise 7 ilâ 12 Ģilin arasında
614
değiĢtiğini aktarır. Onun ziyareti sırasında Merv‟de bol miktarda eĢek bulunsa dahi
yazar, deneyimleri ile bu eĢeklerin Avrupa‟daki en zayıf ve mütevazi eĢekler kadar güçlü
ve büyük olmadıklarını söyler. Her ne kadar Ġran‟da seçkin kimseler ve bilhassa mollalar
tarafından kullanılan beyaz eĢekler pahada atlarla yarıĢsa da, yazar bu türü Merv‟de hiç
görmemiĢtir.615

1832 yılında Murgab kıyısındaki Türkmen obalarının besili koyunları (Dombas),


güzel atları ve kuvvetli develeri vardı. Hayvanlar, Türkmenler tarafından servet olarak
adlandırılıyordu. Herbir ailenin 200 veya 300 baĢ hayvanı vardı. Merv bölgesindeki sığır
sürüleri için zengin bir yem olan darı, iĢlenmemiĢ toprakta dahi yetiĢiyordu. Ayrıca
develerin yediği dikenli çalılar da vardı ve bu hayvan büyük sürüler halinde burada
bulunmaktaydı.616

611
Marvin, a.g.e. , s.152.
612
Burnaby, a.g.e. , s.261.
613
Marvin, a.g.e., s.155.
614
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.339.
615
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.333.
616
Cihan, a.g.e., s.232.
169

O‟Donovan, Merv‟de bir yabancının, hatta Türkmen‟in dahi dolaĢmasının pek tekin
olmadığı, bu kiĢinin köpeklerin saldırısı riski altında bulunduğunu söyler.617 Burnes,
Murgab kıyısındaki Türkmenlerin sayısız sürülerinin güdülmesinde çoban köpeklerinin
önemine değinir. Ona göre çok uysal görünen bu hayvanlar, bir yabancıya karĢı çok vahĢi
idiler. Kaba tüylü ve görünüĢlerinden çoban köpeği cinsinde olduklarını değerlendirdiği bu
hayvanların fiyatlarının Türkmenler arasında dahi çok yüksek olduğunu kaydeder.618
Fraser de Türkmenlerin sürülerini gütmek ve korumak için büyük cins bir çoban köpeği
beslediklerini yazar. Ona göre bu hayvanlar olmadan Türkmenlerin sürülerini hırsızlardan
korumaları imkânsızdı. Ayrıca Türkmenler, kuĢ avlamak için birde av köpeği
kullanmaktaydı.619 Ayrıca bir Göklan kampında çadırdan çıkan yazar, 5-6 köpeğin
saldırısına uğramıĢ, yaĢlı bir Türkmen kadını tarafından kurtarılmıĢtır. Köpeğin,
Türkmenlerin sürüleri gibi obaları ve çadırlarının da güvenliğine yardımcı olduğunu
aktarır.620

O‟Donovan, Türkmenlerin hasımlarına karĢı acımasız olmalarına rağmen her


türden baĢıboĢ hayvana karĢı aĢırı düĢkün ve Ģefketli oldukları tespitini yapar. Merv‟de
yaĢadığı süre içerisinde kendisine Türkmenler tarafından bir geyik, bir aksungur (itelguil),
üç tane yavru çakal, bir kurt yavrusu, iki siyah kedi ve bir kirpi hediye edilmiĢtir.621 Yazar,
Kıdaeff isimli bir Rus esirden Merv‟de eğitimli bir Ģahin hediye aldığını yazsa da, eserinde
bu kuĢların avda kullanımı, ya da böyle bir kültürün varlığı ile ilgili bilgi yer almaz.622

Ziraat ve hayvancılık Merv Türkmenlerinin geçim kaynaklarının baĢlıcaları


olmakla beraber, Murgab suyunun ve vahanın verimliliğinin getirdiği avantaj ile, zirai
faaliyetlerin hayvancılığın önüne geçtiği kaynaklardan anlaĢılmaktadır. Küçük ve büyük
baĢ hayvan sürülerinin otlaktan otlağa dolaĢtırılması Ģeklinde cereyan eden geleneksel
Türkmen hayatı, Merv‟de tarımsal faaliyetin, nüfusun baĢlıca gelir kaynağı olması ile
zorunlu değiĢime uğramıĢ, hayvancılık ve buna bağlı yaĢantı yerini tarım ve nisbi
yerleĢikliğe bırakmıĢtır. Öte yandan Merv toplumunda pek çok yönü ile kıymet atfedilen
atların önemini koruduğu ve artırdığını söylemek yanlıĢ olmaz kanaatindeyiz.

617
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.132.
618
Burnes, Travels II, s.24.
619
Marvin, a.g.e., s.157.
620
Marvin, a.g.e., s.99.
621
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.305.
622
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.319.
170

5.6. Esir Ticareti ve Fidye

Esir alma, insan kaçırma, köle pazarlarında satma veya esir edilen kimsenin
ailesinden fidye talep etme çapul-yağma ile birlikte düĢünülmesi gereken bir konu olmakla
beraber, XIX. yüzyıl Merv toplumunun, Hazar ötesi Türkmenlerinin ve nerede ise bölgede
yaĢayan bütün toplulukların az-çok meĢgul olduğu bir uğraĢtı. Merv Tekeleri bu fiilin de
failleri olmakla beraber yer yer kurbanlarıdır. O‟Donovan‟a göre, köle ticaretinin yapıldığı
Hive ve Buhara pazarlarının Rus iĢgali sonrası kapatılması, bu ticaretin ele geçirilen
kimsenin yakınlarından fidye talep edilmesi Ģeklinde evrilmiĢtir. 1880‟lerde bölgede
bulunan O‟Donovan, Türkmenlerin evlerinde köle kullanmadığını, kaçırılanların fidye
temin etmek için kaçırıldığını aktarır. Ancak ona göre bu da pek gelir getiren bir faaliyet
değildi. Çünkü sınır köylerinden kaçırılan kimseler pek zengin olmadığından kaçırılan
kiĢinin ailesi ve yakınları tarafından küçük bir meblâğın ödenmesi için dahi uzun bir
zaman geçebiliyor, bu süre içerisinde esirin yiyecek-içecek giderleri, ödenen fidyeden
pahalıya malolabiliyordu. Zaman zaman Tekeler, Deregez‟de esir edilen soydaĢlarını
ellerindeki Ġran‟lı esirlerle değiĢtirebiliyorlardı.623 Bigi de, Türkmenlerin köle ticareti
yaptıklarını doğrular, kavim ismi belirtmez. Ona göre çapullar da mallarla birlikte Ġran
köylerinden kız, erkek, çocuk ne bulurlarsa esir ederlerdi. Esirleri Hive ve Buhara
pazarında sattıkları gibi kızlarla kendileri de evlenirlerdi.624

ġecere-i Terakime de, Türkmenlerin esir alma, fidye ve köle ticareti ile ilgili yer
alan bilgiler, bu uygulamanın XIX. yüzyıl Hazar Ötesi‟nin güvenliksizliğine
atfedilemeyeceğine iĢaret etmektedir. Eserin, Türkmen kabilelerinin teĢekkülü ile ilgili
olan bölümünde; “Ve sonra birbiri ile düĢman olup vuruĢurlardı. Esir alırlardı.
Kendilerinden artan esirleri Maveraünnehir bezirgânlarına satarlardı” ibareleri yer
almaktadır. Ayrıca eserde Sultan Mahmut‟un babası Sebük Tekin‟in de Türkmenlerce esir
edilip tacire satıldığı ifade olunmaktadır. “Becene ilinin Toymaduk adlı bir padiĢahı vardı.
O, ordu ile gelip Salur ilini vurup Salur Kazan Alp‟ın anası Çaçaklı‟yı rehin alıp gitti. Üç
yıldan sonra kethüdası EnkeĢ‟i çok mal ile gönderip Çaçaklı‟yı geri aldı.” Ġfadelerinden de,

623
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.34-35.
624
Bigi, a.g.e., s.74.
171

rehinlerin bedelinin ödenip geri alınması uygulamasının Türkmen geleneğinde köklülüğü


anlaĢılmaktadır.625

Vambery, Türkmenlerin esir ticareti yapmalarını, Ġranlıları esir almaları ve


Ġranlıların ġii olmasıyle meĢrulaĢtırma çabalarından sözeder.626 Esir edilenlere karĢı ağır
muamelelerin uygulandığı hemen her kaynakta göze çarpar. Vambery‟e göre esirler
esaretlerinin ilk günlerinde genelde birkaç gün, bazen de haftalarca aç bırakılırdı. Gece
kaçamamaları ve böyle bir giriĢimde bulunurlarsa bunun duyulması için boyunlarına bir
halka takılıp yere çakılı bir demir kazığa bağlanırlardı. Esirin bedelinin akrabaları
tarafından ödenmemesi halinde Hive ve Buhara pazarında satılıyordu.627 Zincire vurulma
ve elbiselerinin gaspedilmesi olayını, Merv‟de esir bulunan Blocqueville bizzat yaĢadığını
anlatır.628 Seyyah, serbest bırakılırken kabilenin yaĢlılarından Mehmet Pehlivan‟ın
kendisine, esirlere sert davranmak zorunda olduklarını söylediğini aktarır.629 Yazara göre
Merv‟in en önemli ticareti, Buhara ve Hive‟ye götürülüp satılan esirlerdir.630

O‟Donovan, kendisinin Merv‟de bulunduğu sırada orada tutulan Deregez‟li haydut


esirlerden sözederken, durumları hakkında yeni bir bilgi vermez. Elbiseleri paçavralarla
değiĢtirilmiĢ, ayak bilekleri ve boyunlarından zincirlenmiĢlerdi. Aileleri küçük bir fidyeyi
ödememiĢti. Yazar, bu kölelerin bazen bir kadının emriyle ağır taĢ el değirmeni
çevirdiğini, genelde hiçbir iĢ yapmadıklarını aktarır. Eğer Tekeler Ġran‟ın elinde esir
bulunursa, durumlarının farklı olmayacağı, Teke kelleleri için ödenecek bahĢiĢi alabilmek
için Tekelerin öldürülüp kellelerinin muhtemelen MeĢed‟e gönderileceğini, Tekelerin en
azından böyle bir barbarlıkla itham edilemeyeceği yorumunu yapar.631 Blocqueville, esir
edildikten sonra kaçma teĢebbüsünde bulunan veya kaçıp yakalananların daha ağır
muamele gördüğünü, iki-üç kat zincire vurularak kilitlerine kurĢun döküldüğünü,
ayaklarına da 15 kg bir kütük parçası bağlandığını aktarır.632 O‟Donovan, Merv‟de
Türkmenler tarafından esir edilmiĢ, fidyesi ödenmediği için serbest bırakılmamıĢ, Kidaeff
isimli bir Rus askerinden sözeder. Yakalandığında babasının general ve eyalet valisi

625
Ebülgazi Bahadır Han, (ġecerei Terakime) Türklerin Soy Kütüğü, Hazırlayın: Muharrem Ergin, Ġstanbul
Tarihsiz, s.56 – 57.
626
Vambery, a.g.e., s.90.
627
Vambery, a.g.e., s.91) Bacon,a.g.e, s.63.
628
Blocqueville, a.g.e., s.44.
629
Blocqueville, a.g.e., s.87.
630
Blocqueville, a.g.e., s.82.
631
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.295-296.
632
Blocqueville, a.g.e., s.85.
172

olduğunu söylediği için fidyesi oldukça yüksek (2000 paund) tutulmuĢtu. Yazar, bu esirin
her türlü iĢkenceye maruz bırakıldığını, zincirlendiğini, kıĢ aylarında soğukta uyumaya
zorlandığını, fidyesinin ödenmesi için onu daha çok teĢvik etmek için karnının üzerine
yanan kömür parçaları bırakılarak sonra yaranın kaynar su ile temizlendiğini aktarır.
Anlatımına göre Türkmenler, bazen de acılarının hafiflemesi için kendisine uyuĢturucu da
vermiĢ ve bu kimse uyuĢturucu müptelâsı olmuĢtur.633 Bu askerin varlığını, 1877‟de
Hive‟de bulunmuĢ olan Fred Burnaby‟nin eserinde de teyid etmemiz mümkündür.
Burnaby, Hive‟de görüĢtüğü Rus Albay Ivanoff‟un kendisine, Ceyhun‟u geçen silâhlı bir
Türkmen çetesini yakalayıp askeri mahkemede yargıladıktan sonra astıklarını,
Türkmenlerin elinde, Merv‟de tutsak bulunan bir Rus askerinin asılmadığını, fakat
kendisini subay olarak tanıtan bu asker için fidye olarak büyük bir meblâğ talep ettiklerini,
kendisinin bu parayı ödeyemeyeceğini söylediğini aktarır.634 Fidyesi ödenmeyen tutsak
asla serbest bırakılmazdı.635 O‟Donovan‟ın aktarımlarının ne derece gerçeği yansıttığını
tespit etmemiz imkânsızdır. Lâkin Blocqueville böyle bir iĢkenceden sözetmez. Fraser,
Türkmenlere esir düĢen bir kimsenin anılarından aktarırken, Türkmenlerin köleyi sürü
çobanlığı, tarım iĢlerine yardım etme gibi iĢlerde kullandıklarını, ona az yiyecek
verdiklerini fakat baĢka bir kötülük yapmadıklarını aktarır. Kölenin, genel olarak
Türkmenlerin kölelere iyi davrandıklarını kabul ettiğini söyler.636 Blocqueville ise
kölelerin aile üyesi sayıldığını, umuma açık toplantılara (meclis) katılma ve orada özgürce
fikrini açıklama hakkına sahip olduklarını aktarır.637

En azından O‟Donovan ile Fraser ve Blocqueville‟nin anlatımlarının, kölenin


durumu ve statüsünü tanımlama bağlamında büyük ölçüde farklı olduğunu söyleyebiliriz.
O‟Donovan, mütemadiyen iĢkenceye uğrayan ve hiçbir hakka sahip olmayan bir köle
Ģablonu çizerken, Blocqueville köleyi aileden biri, toplumda söz söyleme hakkı bulunan
bir birey olarak görür. Kaynaklarda bu yönde baĢka bilgiler de vardır. 1843-45 arasında
bölgede bulunan Joseph Wolff, Merv‟de birçok kölenin fidyesini ödeyip serbest
bıraktırdığını söyler. Ancak köle sahiplerinin kölelerine para ve ticari malları hususunda
güvenmeleri, onları Ġran‟a gönderip iĢlerini gördürmelerine ĢaĢırmıĢtır. Zira Ġran‟dan
dönmeleri için bir sebep yoktur. Ancak, köleler böyle bir Ģeye tevessül etmedikleri gibi

633
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.315.
634
Burnaby, F. (1876). A Ride to Khiva : Travels and Adventures in Central Asia, London, Paris & New
York, Third Edition, s.350.
635
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.293.
636
Marvin, a.g.e., s.199.
637
Blocqueville, a.g.e., s.54.
173

satıĢtan elde ettikleri kârı da efendilerine getirirlerdi. Wolff, bunun sebebini kölelere sual
etmekten geri durmaz. Aldığı cevap, kaçmaları halinde yeniden köle yapılabilecekleri,
efendilerinin kendilerine iyi davrandığı, çölün havasını sevdikleri, nihayetinde kendi
özgürlüklerini satın alabilecekleri, Ġranlı Kralların kendilerine kölelerden daha kötü
davrandığı Ģeklindedir.638 Merv‟de esir bulunup fidyesi ödenmemiĢ kimseler, çalıĢıp kendi
fidyelerini ödeme hakkına ve imkânına sahipti. O‟Donovan, fidyelerini ödeyebilmek için
çizme imalâtçılığı yapan iki Ġranlı köleden sözeder.639

Rusların Hive‟yi ele geçirmesinden sonra çok sayıda Türkmen‟in geçimini


sağladığı Ġranlı köle ticareti ortadan kalkmıĢtı. Böylece pazar çok azalmıĢtı ve Türkmenler
1873 yılından sonra sadece fidye elde etmek ümidiyle tutsak alıyorlardı. Bu bölgedeki
sınırlarda bulunan Ġranlı valiler de aynı sistemi benimsemiĢler ve genellikle fidye parasını
alma ihtimali olduğunda, uzun bir süre Türkmen esirleri ellerinde tutuyorlardı. Türkmenler
tarafından ödenen bu fidyeler genellikle halılar ve atlardan oluĢuyordu, çünkü nakit
paraları çok azdı. 1881 yılında Kuzey Ġran sınırında fidye olarak para kullanımı yine çok
azdı, daha ziyade kadın takıları, dokumalar fidye olarak kabul görüyordu. Ayrıca köle
pazarının kapanması sonucu 1873 sonrası her iki taraf için esas ganimet hayvan sürülerinin
yağmalanması olmuĢtu.640 Merv‟de 1881 yılında, Buhara ve Hive‟deki köle pazarları
kapanmadan önce buralarda Ġran‟dan kaçırdıkları insanları satıp büyük zenginliğe
kavuĢmuĢ olmakla ünlü epeyce kimse vardı.641

Mervlilerin, Buhara ve Hive Hanlıklarındaki köle pazarları kapanmadan önce esir


ticareti, bu pazarlar kapandıktan sonra ise esirlerin yakınlarından fidye talep ettikleri pek
çok kaynakta yer almaktadır. Bununla beraber esirlere yapılan muamele hususunda
seyyahlar birbirleri ile tamamen çeliĢkili ifadeler kullanmaktadır. Blocqueville, Merv‟deki
Türkmenlerin elinde bulunan esirleri, -ki kendisi de Merv‟de esir olarak bulunmuĢtur-,
Merv meclisine katılabilecek kadar toplumun parçası olarak yansıtırken, O‟Donovan‟a
göre esirler zincir altında idi ve zaman zaman iĢkence görürlerdi. Fraser ise Blocqueville‟yi
teyiden esirlerin esirliklerinden Ģikâyetçi olmadıkları bir tablo çizer. Öte yandan ilgili
zaman ve bölgeye dair kaynakların verdiği bilgiler, esir ticaretinin ve fidyenin ne Merv‟e,

638
Marvin, a.g.e., s.248.
639
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.385.
640
Cihan, a.g.e., s.350-51.
641
O‟Donovan,Merv Oasis II, s.349.
174

ne de Türkmenlere mahsus olduğunu, bölgedeki bütün kabile ve siyasi oluĢumlarca icra


edildiğini göstermektedir.

5.7. Merv’de ÇalıĢma Hayatı

XIX. yüzyıl Merv toplumunun geleneksel göçebe Türkmen topluluklarından


farklılaĢması, meĢgul oldukları iĢler ve meslekler bakımından da kendini göstermektedir.
Nüfusun en yoğun meĢguliyeti tarım iken, bunun yanında ziraat, ticaret ve kimi kamu
görevlerinin varlığı anlaĢılmaktadır.

O‟Donovan‟a göre Merv‟de düzenli bir meslek icra edenlerin sayısı azdı. Resmi
hizmet görenlerin Yasavul-BaĢı (dönemde iki tane vardır; Ana Murat Kafur, Yağmur Han),
Benti Bentındaki su iĢleri yöneticisi ve Sarık-Ersarı baskınlarını gözetlemekle görevli
Karavul-BaĢı olarak sayar. Bu kimseler iĢlerinden dolayı oldukça meĢgul olsalar da
kazançları ancak kendilerinin ve ailelerinin giderlerini karĢılayacak kadardır. Sürekli
çalıĢanlar, ya sabahtan itibaren tarlada çalıĢırlar veya ayakkabı imalâtçılığı, yün eğiriciliği
veya bunun gibi iĢler yaparlardı. Ancak yazar, bu ve benzeri iĢlerle iĢtigal edenlerin
sayılarının az olduğunu söyler. Ona göre bir adam kırk yaĢını geçince iĢlerini ailenin genç
üyelerine bırakırdı. Bu kimseler ancak baskınlarda ve savunma savaĢlarında gençlere
iĢtirak etmeyi kendilerine görev bilirlerdi. Fakat genel olarak olgun bir yaĢa gelmiĢ
kimseler tam bir avare yaĢamı sürmekte olup, yegâne amaçları kusursuz tembelliklerini
sürdürebilmek için gerekli para ve imkânı sağlamak olurdu. O‟Donovan‟ın kaydettiğine
göre eğer Merv‟de bir Türkmeninbirden çok erkek çocuğu var ve bunlara ekip-biçtiği
tarlada veya ineklerine çobanlık yapmada verecek iĢi yoksa, bunları Buhara‟dan MeĢed‟e
giden kervanlarda deve sürücüsü olarak çalıĢtırabilirdi. Ya da daha zengin çiftçilerin
tarlalarında günlüğü iki krandan çalıĢabilirlerdi. Merv‟de, vahanın batı yakasındaki DaĢ
Robat (Ribat?) bölgesinde bolca bulunan ılgın çalılarını kesmeyi kendilerine meslek
edinmiĢ kimseler vardı. Bu çalılar bazen doğal haliyle, kimi zaman da yıkılıp kömüre
dönüĢtürüldükten sonra satılırdı. Yazar, kömüre dönüĢtürülmüĢ çalıların taĢımada kolaylık
sağladığı gibi fiyatının da daha yüksek olduğunu aktarır.

Ailenin bayan üyeleri daha çok ev iĢleri ile meĢgul olurlardı. Yemek piĢirme, su
getirme iĢlerinin yanında kıyıları nakıĢlı baĢlıklar, kilimler, gömlekler, heybeler ve
rengârenk çoraplar imal ederlerdi. Kadın ve erkekler tarafından giyilen pamuk ve ipek
175

elbiseleri bu iĢle bilhassa uğraĢan kimseler tarafından imal edilirdi. Kadınlar kendi
giysilerini üretir, kumaĢlar pazardaki tüccarlardan satın alınırdı. Halı-kilim üreticiliği de
yazarın kadınların mesleği olarak zikrettiği uğraĢlardandır.642

O‟Donovan, Merv‟in kuzeyindeki Har köyünde Sapook Usta, yani çizme imalatçısı
bir kimseden bahsedip, zengin bir kiĢi olduğunu ekler.643Serbest bırakılan esirlerin traĢ
edilmesi bahsi ile berber ve Türkmenlerin traĢ olma adetlerinden söz eder. Sözünü ettiği
berber bir Merv Tekesidir. Kullandığı usturanın aĢırı büyük ve olağandıĢı görünümünden
el yapımı olduğuna kanaat eder. Bilevlemek için kılıcın keskin yanını kullanmaktadır.
Yazarın aktardığına göre Merv‟deki Türkmenler, daima saçlarını kökünden traĢ edip
baĢlarının tepesinde bir tutam saç bırakırlardı. Bu dahi her zaman bırakılmazdı. Ġranlılar ise
tam aksine alınlarından enselerine kadar olan kısmı traĢ edip baĢlarının her iki yanındaki
saçı kulaklarına doğru bırakırlardı. Berberden sonra her misafir, zeminde yatırılıp üzerinde
yürünmesini de içeren, yazarın tuhaf bulduğu bir uygulamaya tabi tutulurdu. Bazan de traĢ
olan kiĢi oturtulup omuzlarında çıplak ayakla gezinilir, bu uygulama istenilen yumuĢama
oluĢuncaya kadar sürdürülürdü.644

O‟Donovan, Merv‟de tesadüf ettiği, „‟Usta Adam‟‟ ünvanlı kimsenin


niteliklerinden sözederken, bu kiĢinin gümüĢ ve altın iĢleyebildiğini, silâhların
çakmaklarını tamir edebildiğini, atları nalladığını ve yetenek gerektiren her iĢi icra
edebildiğini aktarır.645 Ancak yazarın eserinden, bu yetenekteki kimselerin o tarihte çok
fazla bulunmadığı anlaĢılıyor.

O‟Donovan, Merv‟de resmi nitelikteki belgeler yazmakla ünlü, “Hoca” lâkaplı bir
kâtipten söz eder. Bu kimse yanında sürekli, Seyyid olduğunu teyid eden, Mekke ġerifi,
Buhara ve Hive Hanları ile diğer doğulu hükümdarların imzalarını taĢıyan belgeler taĢırdı.
Önemli bir belge hazırlanması icap ettiği vakit, daima kendisine baĢvurulurdu.646

Blocqueville, Merv‟deki iĢ hayatı ve mesleklerden sözederken, sanat ve el


iĢçiliğinin Türkmenler arasında pek geliĢmemiĢ olduğunu, buna rağmen zeki ve çalıĢkan
insanlar oldukları için her fırsattan yararlanarak sanat ve maharetlerini artırmaya, biĢeyler

642
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.350-352.
643
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.372.
644
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.385.
645
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.153.
646
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.366.
176

öğrenmeye gayret ettiklerini aktarır. Merv‟de müĢterisinin arzusuna göre saf gümüĢü
altınla veya akik taĢlarıyla süsleyerek zarif takılar yapan sanatkârlar vardı. Ġçlerinden bazı
kimseler silâh tamir eder ve gayet maharetle çakmaklı tüfekleri tadil ederek iğneli tüfek
haline getirirdi. Ayakkabı imalâtçıları yazara göre çok maharetliydi, su geçirmeyen
çizmeler ve pabuçlar imal edebilirler. Bunlar iç taraftan dikildikleri için çok sağlam
olurlardı. Bir kısım insanlar ise koyun derisini iĢleyerek bundan kıĢ aylarında kullanılan
kürkler yaparlardı.647

Türkmen ustaları, o dönemde kuyumculuk sanatında maharetli idiler. Türkmen


kadınlarında bolca bulunabilen kıymetli süs eĢyaları, Türkmen ustaları tarafından imal
ediliyordu. Türkmen kuyumcularında en çok dikkati çeken ve rağbet gören süs eĢyaları;
sümsüle, sıtara, eyme, cugur, açık saç yüzü, kökenli yüzük, bilezik, koza ve düğmeler
idi.648

Merv‟de çalıĢma hayatının ve meslekleri tarım, ticaret, çapul – yağma faaliyetleri,


zanaat ve kamu hizmetleri olarak tasnif edilebileceği görülüyor. Sıradan halk tarım ve
hayvancılıkla meĢgul iken tüccarlar ve zanaatkârlar toplumun maddi anlamda üst sınıfını
oluĢturuyordu. Kamu hizmeti sağlayıp bu iĢle geçimini temin eden kimseler olmakla
beraber bu kiĢilerin sayısı azdı. Yöneticiler ise bu vasıfları için para talep etmez,
geçimlerini ticaret, tarım veya hayvancılıktan sağlarlardı.

5.8. Vergiler

Kimi kaynaklara göre beĢyüz bin nüfusu olan XIX. yüzyıl Merv‟inde, amme
iĢlerinin görülmesi ve kamu görevlilerinin maaĢlarının ödenmesi için vergilendirmeye
ihtiyaç duyulmuĢtur. Bununla birlikte geliĢmiĢ bir kamu hazinesi ve vergi anlayıĢının
oluĢmadığı söylenebilir.

O‟Donovan, her ne kadar kendisinin Merv‟de bulunduğu zamanda vergi ve kamu


hazinesi kavramlarının Merv‟de bilinmediğini söylese de bir kısım vergilerden de sözeder.
Pazar esnafından alınan vergi ile köprülerin ve yolların bakım ve onarım masrafları
karĢılanıyordu. Merv‟de bulunan Yahudi tüccardan alınan vergi de bu amaçla
kullanılıyordu. Merv‟deki Yasavul teĢkilâtı mensuplarının ücretleri, Merv topraklarından
647
Blocqueville, a.g.e., s.70.
648
Necef, a.g.e., s.315-316.
177

geçen her deve için 25 kran, her at ya da katır yüklü eĢyadan 10 kran olmak üzere tahsil
edilen vergiden karĢılanmaktaydı. O‟Donovan, savaĢ zamanı zorunlu hizmet ve kale
inĢaatında çalıĢmak dıĢında bir kamu zorunluluğunu görmediğini söyler. Kabile ve Yap
liderleri, kabilesi mensuplarından herhangi bir ücret almaksızın, Ģahsi mal varlıkları ile
geçiniyorlardı. Yazara göre, herhangi bir Ģekilde sabit vergi Türkmen düĢüncesine yabancı
idi. Merv‟e kesin olarak tabi olan Salurlarlardan dahi herhangi bir vergi talep edilmez,
649
meclisin emirlerine uymaları istenirdi. Yazar, Yahudi tüccarlardan alınan verginin her
pazar kurulan gün için yarım frank olduğunu belirtir.650Ġran‟a bağlı DuĢak‟ta bulunan 200
Mervli çiftçi Kelât hanının kendilerine sağladığı su karĢılığı olarak hasatlarının 1/10‟unu
bu Han‟a vergi olarak ödüyorlardı. Bu kimselerin gerçek evleri Merv‟de idi, DuĢak‟a
sadece ekim ve hasat vakti geliyorlardı.651

O‟Donovan, pazarda bulunduğu sırada Yahudi bir tüccarın kendisine, içinde 40


kran bulunan bir çanta hediye ettiğini, bu hediyenin, doğuda yaygın gelenek olduğu
üzereüst rütbedeki veya makamdaki kimseye, onunla iyi iliĢkiler geliĢtirmek ve
gerektiğinde etkinliğinden faydalanmayı garanti etmeyi amaçladığını aktarır. O‟Donovan
bu parayı Yasavullara dağıttığını söyler.652Bu ücretin ne derece vergi olarak kabul
edilebileceği Ģüphelidir.

Burnes, 1832‟de bir kervana dahil olarak Merv‟den geçmekte iken, kervanları
Hive‟ye tabi bir yüzbaĢı vekili tarafından durdurulmuĢ ve vergiye tabi tutulmuĢtu. O
yıllarda Merv‟de hakim kabile Sarık Türkmenleri idi. YüzbaĢının yanında Sarık kabilesinin
Aksakal‟ı ve bir kısım Türkmenler vardı. YüzbaĢı kervandaki ticari ürünlerden 40/1 i
oranında vergi almıĢtı.653

Merv‟de alınan ve vergi olarak adlandırılabilecek bedelin halkın tamamından değil,


pazar kuran tüccarlar ile Merv topraklarından geçen kervanlardan alındığı anlaĢılıyor.
Alınan vergi ile yol ve köprülerin tamiri, yasavul adı verilen iç güvenlik gücünün
ücretlerinin ödenmesi iĢleri görülürdü. Tarım ürünlerinden, ticaretten veya zanaattan vergi
talep edilmemesi dikkat çekicidir.

649
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164-165.
650
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.129.
651
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.91-92.
652
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.331.
653
Burnes, Travels II, s.25.
178

5.9. Merv’de Kullanılan Para Birimleri

Merv‟deki Teke yönetiminin, bağımsız bir nitelik arzetmekle beraber kendisine has
bir para biriminin olmadığı görülüyor. AlıĢveriĢte kullanılan paralar bu topluluğun
çevresindeki siyasi örgütlenmelerin darpetmiĢ olduğu ve bir Ģekilde Merv‟e ulaĢmıĢ çeĢitli
para birimleri idi.

Blocqueville, 1860‟da Merv‟de bakır paranın kullanılmadığı bilgisini verir. Belli


bir miktarı aĢmayan, bin tenke veya kran‟dan fazla olmayan günlük alıĢveriĢler mal
değiĢimi sureti ile yapılıyordu. Yazar, bir Teke tümeni‟nin dört Ġran tümenine eĢit
olduğunu aktarır. Ġran‟ın altın tümeni veya 10 gümüĢ kran da 11.60 Fransız frankı
değerinde idi.654

O‟Donovan ise 1881 yılında Merv‟de, Ġran, Buhara ve bazen de 21 kran değerinde
Rus Ġmparatorluğu parasının kullanıldığını bildirir. Yazar, Türkmenler tarafından 10
gümüĢ para için kullanılan “bejocci” teriminin muhtemelen Ceneviz ve Venedikli
tüccarlardan kalma olduğunu düĢünmektedir. Kran (gümüĢ) bir franka eĢit kıymette idi,
bunun yanında “pannabat” isimli yarım gümüĢ para da vardı. Buhara paraları, tanesi 22
krana eĢit altın para ve üç tanesi iki krana eĢit “tenge” isimli paralardı. „‟Kara Pul‟‟ adı
taĢıyan bakır paralar ise kullanımda değildi. Merv‟de tedavülde oldukça az altın vardı,
azlığının sebebi Merv halkının altının değeri ile ilgili ön yargılarıdır. Çok miktarda gerçek
gümüĢ para ile bir miktar damgalanmamıĢ gümüĢ paraları da para olarak kullanılmaktaydı.
Yazar, bu gümüĢ paralarının sadece Merv yerli parası olarak kullanıldığını, her iki para
cinsinin de sonu gelmez ağız dalaĢlarının sebebi olduğunu bildirir.655 Merv‟de yarım kran
beĢ peni değerinde idi.656 Merv‟de tahrif edilmemiĢ madeni paraya tesadüf etmek zordu.
GümüĢ paralar kadınların süslenmelerine ilâveten kullanılmaktaydı. Bir fidye gönderilecek
olduğu vakit bu para esir düĢmüĢ kimsenin hanımı veya bayan bir akrabasının giysileri
üzerinden temin ediliyordu.657

Aynı dönemde Türkistan‟ı gezen Schuyler, Türkistan‟da tedavülde bulunan para


birimleri ile ilgili olarak, yaygın para biriminin “tenge” denilen küçük gümüĢ para olduğu,

654
Blocqueville, a.g.e., s.82.
655
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 328-29.
656
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.324.
657
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.386.
179

yaklaĢık değerinin 16.34 kopek veya 5.5 peni olduğunu söyler. Bir yüzünde hükümdarın
ismi diğer yüzünde Ģehrin ismi ya da basıldığı tarih vardı. Tilla adı verilen altın para daha
küçük ve inceydi. Hive‟de büyüğü 18 tenge değerinde iki çeĢit tilla vardı. Merv‟in aksine
Hive‟de bakır veya demirden çeka ya da pul adı verilen paralar da kullanımdaydı.
Hokand‟da 40 pul bir tenge değerindeydi. Buhara‟da bir tenge 44 ilâ 64 pul ederken,
Hive‟de bolluğuna göre 35 ilâ 70 pul ederdi. Buhara tillası 24 ilâ 28 tenge değerindeydi.658
Kendilerine ait para birimleri olmayan Merv Tekeleri çeĢitli biçimlerde irtibat halinde
oldukları Buhara, Hivei Ġran ve Afganistan‟da kullanılan para birimleri, bunun dıĢında
gümüĢ parçaları kullanmaktaydılar. Hive‟ye giren Felemenk Dukası, Acem gümüĢü gibi
yabancı sikkeler toplanarak darphaneye getirilip Hive sikkesine çevrilirken659 Mervlilerin
demir - bakır haricinde her ulusun parasını kullanmaya hazır oldukları anlaĢılıyor.

O‟Donovan‟a göre Merv Tekelerinin kâğıt para ile tanıĢmaları, Rusların Göktepe-
Bami arasındaki ikmal hatlarına saldırıp bir miktar Rus rublesi ele geçirmeleri ile
gerçekleĢmiĢtir. Ele geçirdikleri bu paralar Merv‟deki Yahudi tüccar tarafından 10 rubleye
2 kran ödenerek satın alınmıĢtı.660

658
Schuyler, a.g.e. , s.201.
659
Erdoğan, a.g.e. , s.126.
660
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.229.
180
181

6. BÖLÜM

ĠNANÇ, ADET VE EĞĠTĠM VE SAĞLIK

6.1. Dini Hayat

Türkmenler, Ġslâm Dini‟nin Sünni mezhebinin Hanefi koluna dahildir. Ancak


yaĢam tarzları, dini algılayıĢları dolayısıyle „‟Din‟‟ kavramı Türkmenler tarafından birçok
yönden erozyona uğratılmıĢtır. Zira, Türkmenlerin dini yaĢantıları ile din olarak kabul
ettikleri Ġslâm inancı arasında uygunsuzluk göze çarpmaktadır. Bunun en önemli nedeni,
bu dinin Orta Asya‟da yayılmaya baĢladığı sırada Türkmenlerin bu dini algılayıĢ biçimleri
ile ilgili olmalıdır. Ahmet YaĢar Ocak‟a göre, Türklerin Ġslâm yorumunu, Orta Asya‟dan
Balkanlara kadar uzanan geniĢ coğrafya ve tarihsel süreç içerisinde birbiriyle eĢ zamanlı ve
paralel olarak geliĢen, biri sünni (ortodoks), diğeri gayri sünni (heteredoks) Ġslâm yorumu
olmak üzere baĢlıca iki paralel süreçte takip etmek tarihsel bir zorunluluktur, çünkü bu
zorunluluk, tarihsel sürecin zamanımıza kadar aynen bu Ģekilde cereyan etmesinden ileri
gelmektedir. “Ocak, Sünni (ortodoks) Ġslâm anlayıĢının yayılmasının nedenlerini”, ilk
Müslüman Türk devletlerinin, onların ortaya çıkmalarından hemen önce her bakımdan
güçlü bir Ģekilde Sünni Ġslâm‟ın yerleĢmiĢ olduğu Maveraunnehir yöresinde kurulmuĢ
olmaları, Sünni Ġslâm‟ın yaklaĢık üçyüz yıllık geliĢmiĢ ve kurumsallaĢmıĢ siyaset, hukuk
geleneğine sahip bulunup, o çağda Müslüman bir devletin ihtiyaçlarına cevap verebilmesi,
Müslümanlığı henüz kabul etmiĢ bu Türk Devletlerinin büyük çoğunluğu, Sünni
Müslümanlığa mensup diğer Ġslâm devletleri arasında ve bilhassa Abbasi Hilâfeti nezdinde
meĢruiyet ve saygınlık edinme endiĢeleri” olarak açıklar.661

Büyük Türk imparatorlukları (Selçuklular ve Osmanlılar) dıĢında diğer Türk


Devletleri ve özellikle de Orta Asya Türk toplumlarının Ġslâm anlayıĢında önemli kaymalar
olmuĢtur. Bu Türk toplumları, kendi geleneksel hayat ve din anlayıĢlarını Ġslâm‟a katarak
Heteredoks Ġslâm, yani gayri sunni islâm adı verilen bir Ġslâm yorumu ve anlayıĢı
gerçekleĢtirmiĢlerdir. XVIII. ve XIX. yüzyıl Türkmenlerinin dini inançlarında ve
yaĢamlarında ağır basan Ġslâm‟ın bu heteredoks yorumudur. Tarz olarak belki Türkmenler,
Sünni mezhebinin Hanefilik ve Maturidilik özellikleri içinde yer alsalar da, algılama, inanç
ve değerler bakımından güçlü bir gelenek altından heterodoks Ġslâm anlayıĢına
661
Necef, a.g.e., s.297.
182

yönelmiĢlerdir. Heterodoks Ġslâm‟ın oluĢumunu A.Y. Ocak Ģöyle değerlendirir: “Bu


heteredoks Ġslâm, göçebe Türkler arasına dıĢarıdan getirilmedi veya o zamanki Ġslâm
dünyasında mevcut birtakım heteredoks mezhepler gibi uzun yıllar süren teolojik
tartıĢmalar sonucunda oluĢmadı. Bu heterodoks Ġslâm yorumu, zaten önceki dinlerinin
vasıtasıyla alıĢmıĢ bulundukları mistik kültür üzerine yine mistik bir nitelikle gelen
Ġslâm‟ın geniĢ çapta, eski dinlerinin kalıntılarıyla –bunları mitolojik Ģifahi gelenekler
halinde saklayan sosyo-kültürel bir zeminde birleĢerek, değiĢime uğrayarak zaman içinde
meydana geldi. Bu heteredoks Ġslâm yorumunun en dikkat çekici yanı, Türkler arasında
Ġslâm‟dan önce mevcut olmuĢ bulunan bazı dinlerin kalıntıların Ġslâm kavramları içinde
birleĢtiren ve yoğuran bir senkretizm (bağdaĢtırmacılık) sonucu olmasıydı.” A.Y. Ocak,
eski mistik inançla Ġslâm‟ın mistik yapısının birleĢmesi sürecinde Ahmet Yesevi
döneminde veya ondan önce yaĢamıĢ olup isimlerini bilmediğimiz, ama tıpkı onun gibi
Horasan Melametiyye mektebinden yetiĢme sufilerin etki ve baĢarısına dikkat çeker.662

Türkmenlerin dini inanç ve uygulamalarının yukarıda tarif olunan mahiyeti XIX.


yüzyılda bölgeyi gezen seyyahların kayıtlarına da yansımıĢtır. Vambery‟ye göre adet, yani
geleneğin dinle 800 yıllık birlikteliğine rağmen çok fazla yıpranmamıĢtı. Ġslâmiyetin ve
mollaların yasakladığı çoğu adetler, ilk dönemlerde olduğu gibi güçlerini muhafaza
etmiĢlerdi. Ġslâm, sadece Türkmenlerde değil, genelde Orta Asya‟daki bütün
konargöçerlerde sadece eski dinin rengini değiĢtirmiĢtir. Onlar için eskiden güneĢ, ateĢ ve
doğanın diğer olaylarındaki mana ne ise, Ģimdi Allah, Muhammed o olmuĢtur. YaĢam aynı
kalmıĢtır ve konargöçer ikibin yıl evvel ne ise Ģimdi de odur. Hafif çadırını kalıcı bir evle
değiĢtirmedikçe, yani göçebe olmayı bırakmadıkça bir değiĢikliğin gerçekleĢmesi de
mümkün değildir.663

Vambery‟nin bu görüĢünü doğrulayacak birçok kaynak bulunmaktadır.


Türkmenlerin geleneksel inançlarının ĠslâmileĢmesi ve Ġslâm içinde korunarak devam
ettirilmesini gösteren en somut olay mezar kültürüdür. Cenaze töreni, gömme ve mezarlara
duyulan saygı XVIII. ve XIX. yüzyıl Türkmen toplumunda, sanki eski Türk
toplumlarındakinin aynısıdır. Bu benzerlik o kadar yakındır ki, Ġslâmi hiçbir nitelik taĢıdığı
dahi söylenemez. Molla ve okunan Kur‟an Sureleri, mezar kültürüne iĢlenmiĢ Ġslâmi
motiflerdir. Vambery, Türkmenlerin mezar kültürü ile ilgili olarak, „‟Bir yıl boyunca her

662
Necef, a.g.e., s.298.
663
Marvin, a.g.e., s.133.
183

gün ölünün öldüğü vakitte çadırda toplanıp ağlıyorlar. Hatta çok ilginçtir ki bu arada
yapmakta oldukları iĢlerini, yani silâhın temizlenmesi, yünün arınması ve aĢındırılması
veya örülmesi gibi faaliyetlerini devam ettiriyorlar‟‟ bilgisini verir.664 Vambery‟nin
aktarımlarında eski Türk inançlarının Ġslâmi motif altında devam ettiğine iĢaret eden bir
baĢka husus, ilgili bölümde yer vermiĢ olduğumuz, kutsal kabul edilen ölünün gömüldüğü
yer üzerine yapılan tepelerdir. Vambery, bu tepelerin oluĢumunu tarif ederken, „‟Ünlü bir
Batır (bahadır, kahraman) öldüğünde mezarı üzerinde „‟yoska‟‟ adıyla tepe yapılmaktadır.
Her Türkmen merasime katılarak mezarın üzerine enaz yedi kürek toprak atmalıdır. Bu
tepeler 20-30 fit yüksekliğinde ve 60 fit çapındadır. Düzlük alanlarda bu tepeler hemen
göze çarpmaktadır. Türkmenler bu tepelere, tepede gömülü kiĢinin adıyla hitap ederler”
ifadelerini kullanır.665 Bir tür anıtkabir görünümünde olan bu tepeler, (Kurgan/Tümülüs)
yani „‟yoska‟‟lar Hunlardan beri Türk kültürünün önemli yapıtları konumundadır. Ġslâm
dinini kabul ettikten sonra oluĢan türbe kültürü, eski Türklerdeki „‟yoska‟‟, tepe mezar
kültürü doğrultusunda geliĢmiĢ Türklerin dini hayatında kendine belli bir yer edinmiĢtir.
Türkmenlerdeki kabire duyulan saygı, bunun eski Türklerden kalan tarihi bir
simgesidir.666Merv‟de bu yoskalardan çok miktarda bulunmakla beraber667 Tekelerin 1877-
78‟de ölen liderleri KuĢid Han‟ın bir yoskada gömülü olmaması ve kaynaklarda böyle bir
defin iĢleminin yer almaması, bu uygulamanın Merv‟de o tarihte devam etmediğini akla
getirmektedir. Ancak, mezarlara saygı hususuna sıkça tesadüf edilir.668

Blocqueville, Merv Tekelerinin inanç ve dini uygulamaları hakkında bilgiler verir.


Merv‟deki bütün kabirlerin Sünni Müslüman olduğunu olduğunu kaydeden yazar, Ġran‟lı
ġiilerle aralarındaki farkın abdest alma ve ibadet Ģekilleri ile sınırlı olduğunu söyler.
Türkmenler namaz kılarken ellerini bilekten kavrayarak önde birleĢtirirken, ġiilerin yana
saldığını söyler. Ona göre Türkmenler dinin emirlerine harfiyen uymaktadırlar.
Türkmenler arasında yobazlığın, gezdiği diğer Doğu ülkelerine nazaran az olduğunu
söyler. Tütünün dinen mekruh olduğunu kabul etmeyip, Yahudilerle beraber yemek yerler.
ġahit olduğunu ifade ettiğine göre, Türkmenler, üzerlerinde Mollaların yazdığı Kur‟an
ayetleri ve muskalar taĢırlardı. „‟Tabib‟‟ adı verilen mollalar hastaları da Kur‟an‟dan
ayetler okuyarak tedaviye çalıĢırlardı. Blocqueville, muskanın Ģeklinin „‟dualar yazılı

664
Necef, a.g.e., s.300.
665
Marvin, a.g.e., s.273.
666
Necef, a.g.e., s.300.
667
Sobti, a.g.e., s.262-265.
668
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.176.
184

kâğıtların deriden yapılmıĢ üçgen Ģeklinde bir mahfazanın içine veya yine üçgen Ģeklinde
iki parçalı gümüĢ yaprakların arasına konulması‟‟ ifadeleri ile anlatır. Bu üçgen Ģeklindeki
muska, kuĢak veya takkenin köĢesine, gömleğine veya elbisesinin içine dikilerek
taĢınmaktaydı. Yazar, Merv‟de çocukların üzerinde pek çok muska ve nazara karĢı,
gümüĢle kaplanmıĢ kuĢ pençesinin bulunduğunu, atların, develerin ve koyunların
boynunda muskalar olduğu gibi, çadırlarda da bir ya da birden çok nazarlık bulunduğunu
söyler. Eğlence bölümünde ele alacağımız, Blocqueville‟nin aktardığı “Hüda Yolu” Ģöleni
yazara göre dini nitelikte bir Ģölendi ve yılda bir kere yapılırdı. Bu Ģölenin amacını
Allah‟ın büyüklüğünü bir kere daha duymak, aile fertleri ile hayvanların hastalıktan
korunması, her türlü teĢebbüste, bilhassa akınlarda kabile halkına zafer ihsan etmesi için
Allah‟ın lütfunu dilemek olarak aktarır. Merv Tekeleri, seferlerin çoğu kez kâfirler üzerine
yapılması dolayısıyle bu faaliyetleri hayırlı ve uğurlu bir hizmet olarak görüyorlardı.669

Ferrier, Türkmenlerin dinleri ile ilgili olarak Sünni ve Müslüman oldukları bilgisini
tekrarlar. Ona göre, Ġranlıların ġii olması dolayısıyla onları köle yapma haklarının
olduğunu ve bu eylemin Tanrı tarafından hoĢ görüleceğini düĢünmektedirler. Ancak yazar,
bunu sadece bahane olarak öne sürdükleri kanaatindedir. Sadece sözde Müslümanlar,
aslında büyük günahkârlar oldukları, çoğunun dua bilmediği ve asla dua etmediğini, oruç,
abdest ve Kur‟an‟ın yasak ettiği etlerden uzak durmaya pek az özen gösterdiklerini yazar.
Ona göre aralarında bulunan pek az molla da kendileri gibi cahildir.670

O‟Donovan ve Blocqueville‟nin eserlerinde, Merv‟de halkın sürekli kullandığı


camiden söz edilmemesi dikkat çekicidir. Ancak O‟Donovan, Merv‟in, kendisinin orada
bulunduğu 1881‟de, yönetim merkezinde bir BaĢ Müezzin‟in, yani Türkmenlerin
adlandırması ile „‟azauci‟‟(ezancı) bulunduğunu söyler.671 Bu da bir caminin olabileceğini
akla getirmektedir. Yazarın bahsettiği tek caminin, Merv‟de dönemdeki Türkmen
yerleĢkelerine uzak, harabe Ģehirleri yakınında ve Türkmenler tarafından inĢa edilmemiĢ
olduğu, eski tarihlerden kalmıĢ olduğu anlaĢılıyor. Bu Cami, Hz. Yusuf Hemedani
Kervansarayı içindedir. Bu kervansaray, Bayram Ali harabeleri yakınında, halen insanların
kullandığı tek yapıdır. MeĢed‟den Buhara‟ya Merv üzerinden giden kervanların çöle
girmeden önce, o tarihte son mola verdikleri yer burası idi. Cami, bu yapının batı kısmını
kaplar. Cami, Yusuf Hemedani onuruna onu inĢa ettiren Mehmet Hüseyin Herati adı ile
669
Blocqueville, a.g.e., s.62-63.
670
Ferrier, a.g.e. , s.90-91.
671
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.337.
185

bilinirdi.672 O‟Donovan, dahil bulunduğu Türkmen grubunun, namaz kılarken kendisinin


camiye girmesine ses çıkarmamasına ĢaĢırmıĢtır. Ayrıca Ġstanbul ve Ġran camilerinde
gelenek olduğu gibi burada insanların camiye girerken ayakkabılarını çıkarmadıklarını,
konunun nedenini sual ettiğinde, gruptaki herkeste uzun, binici çizmeleri olduğunu, bu
çizmelerin binicilik dıĢında kullanılmadığı için kirlenmediklerinin düĢünüldüğünü, bu
nedenle ibadete elveriĢli olduklarını öğrenir.673 Aynı mekânda Yusuf Hemedani Türbesine
yapılan duanın usulü dikkat çekicidir. O‟Donovan‟ın dahil olduğu Türkmen grubu,
yüzlerini kabre dönerek, ellerini “bir kitap gibi açarak” dua etmiĢ, ardından kabre doğru
yürüyüp kabrin etrafında dönmeye baĢlamıĢlardır. Yazarın anlatımına göre kabrin etrafında
dönen grup her adımda ellerini kabrin korkuluklarına ve sonrada sakallarına sürmekteydi.
Ardından kabrin doğusuna geçip diz çöktüklerini anlatan yazar, bu Ģekilde dua eden
grubun bu dua akabinde yeniden yukarıdaki gibi kabrin çevresinde döndüklerini aktarır.674

O‟Donovan, Merv Tekelerinin namaz kılma usulleri ile ilgili verdiği bir ayrıntı da,
namaz kılarken silâhlarını çıkarmamalarıdır. Yazara göre bu uygulama, evden uzakta
olmalarına mahsustu. Evde olduklarında kılıç ve kemerlerini çıkardıklarını kaydeden
yazar, bozkırda hemen harekete geçme gerekliliği ihtimali dolayısıyla hiç kimse silâhını bir
an olsun çıkarmaz ve ani geliĢebilecek bir çarpıĢmaya kendisini uygunsuz kılabilecek her
türlü eylemden uzak dururdu.675 O‟Donovan‟ın aktarımları, Ferrier‟in, dua bilmedikleri ve
dinle ilgilerinin bulunmadığı bilgileri ile çeliĢmektedir. Ferrier‟in verdiği bilgilerde
Türkmenler tabirinin kullanılıp, boy ve yer adı belirtilmemiĢ olması dolayısıyla Merv
Tekelerini kastetmediği sonucuna varabiliriz.

Merv‟de yukarıda bahsettiğimiz cami dıĢında baĢka bir caminin bulunduğu


yönünde kesin bir ifade yoktur. Ancak, daha çok eğitim bölümünü ilgilendirse de,
O‟Donovan Merv‟de din görevlilerinin yetiĢtirildiği, Hoca Nefes isimli bir kimse
tarafından yönetilen medreseden sözeder. Hoca Nefes‟in Türkmenler arasında büyük bir
676
üne sahip olduğunu aktarır. Cami hususunda Merv‟le ilgili kaynaklarda baĢka bilgi
yoktur. Ancak Türkmenlerdeki genel uygulama noktasında kimi kaynaklar önemli bilgiler
verir. Burnes, Serahs Ģehrinde kervanlarının Abdul Fuzzul Hasan isimli bir dini Ģahsiyetin
kabri yakınlarında konakladığını, Ģahsın, kendisinin orada bulunduğu tarih olan 1832‟den
672
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.245.
673
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.248.
674
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.248.
675
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.258.
676
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.152.
186

824 yıl önce vefat ettiğinin kitabede yazılı olduğunu ve Ģahsa bütün Türkmenlerin saygı
duyduğunu aktarır. Türkmenlerden biri hastalanırsa bu zatın ruhundan yardım isteyeceğini,
bir kimsenin atı veya devesi hastalanırsa da Ģifa bulacağı inancı ve ümidi ile kabrin
çevresinde döndürüldüğünü kaydeder. Ona göre Türkmenlerin camileri yoktu. Ġbadetlerini
çadırda veya çölde, abdest almadan ve yere örtü sermeden yaparlardı. Aralarında pek az
molla veya vaazcı vardı. Dinin bu insanlar arasında pek az saygınlığı vardı, bunlar
Peygamber‟in sadece aciz takipçileriydi.677Sözünü ettiği Türkmenler, o dönemde Serahs‟ta
yaĢayan Salur Türkmenleridir.678

O‟Donovan, 1879 yılında GümüĢtepe‟de cami ve okul olarak kullanılan bir


çadırdan sözeder. Yazara göre bu çadır, toplumun seçkin bölümünün devam ettiği bir cami
olup, yazarın Türkmenler tarafından dini maksatlar için kullanılan kapalı bir yapının
görmüĢ olduğu tek örneği idi. Caminin ahundu bir Özbek mollası idi. Sabah ve akĢam
müezzin olarak görev yapan yaĢlı bir adam, kapının önünde duruyor ve onun hüzünlü,
ahenkli, uzatılarak söylenen, mü‟minleri ibadet için çağıran nidası sessiz ovanın üstünde
dalgalanarak duyuluyordu. O‟Donovan, bu çağrıya iĢtirak edenlerin daha çok ahalinin ileri
gelenlerinden bir düzine veya onbeĢ kiĢi olduğunu kaydeder.679 O‟Donovan‟ın aynı eserde,
Hasan Kuli‟de gördüğünü aktardığı açık hava camisi olarak adlandırdığı yapı, Türkmenler
ve XIX. yüzyıl Merv koĢulları dikkate alındığında daha uygun ve olası bir ihtimal olarak
görünmektedir. Hasan Kuli‟de gördüğü bu yapının oldukça ilkel olduğunu kaydeder.
YirmibeĢ fitten oniki fite kadar sıkıĢtırılmıĢ topraktan dikdörtgen bir platform, derin
olmayan bir hendekle çevrilmiĢ ve çevresindeki zeminden onbeĢ fit yükseltilerek bir
namazgâh yapılmıĢtır. Bu camiye giriĢ için her taraftan hendek üzerine atılmıĢ kalaslar
kullanılıyordu. Obanın birkaç yerinde de benzer namaz kılma yerleri olduğunu kaydedip
Türkmen obalarının hiçbirinde daimi ibadete tahsis olunmuĢ bir yapı görmediğini, göçebe
olan bu insanların, yerleĢik Müslümanların kullandığı minareli ve kubbeli yapıları
kullanma imkânlarının olmadığını ifade eder.680O‟Donovan, Merv vahasında bulunduğu
zaman içerisinde muhtemel kilise olabilecek herhangi bir yapıya rastlamamıĢtır.681 Ancak
Rus iĢgalinin hemen sonrasında Merv‟i ziyaret eden Curtis, tarifini yapmıĢ olduğumuz
KuĢid Han Kala yakınlarında olduğunu değerlendirdiğimiz Ortodoks Yunan mimarisi ile

677
Burnes,Travels II, s.49.
678
Burnes,Travels II, s.43.
679
O‟Donovan, Merv Oasis I, s.237-239.
680
O‟Donovan, Merv Oasis I, s.130.
681
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.177.
187

inĢa edilmiĢ, beĢ kubbeli bir kiliseden sözeder.682Bu kilisenin, iĢgal sonrası Ģehirde iskan
olunan Ruslar için inĢa edildiği anlaĢılıyor.

O‟Donovan‟ın Merv‟li Yahudi tüccar Matthi‟nin durumu üzerinden Merv ahalisinin


din anlayıĢı hakkında yaptığı tespitler, doğruluğu sabit olmamakla birlikte dikkat çekicidir.
Matthi‟nin dini dolayısıyla hiçbir Ģekilde kınanmadığını ve rahatsız edilmediğini, sadece
her pazar kurulduğunda Müslüman tüccarlardan farklı olarak pazar hakkı için yarım frank
vergi ödediğini söylediğini yazar. Merv‟deki Yahudilere gösterilen dini hoĢgörüyü
Muhammedabad‟daki Yahudilerin olumsuz Ģartlarıyla karĢılaĢtırıp ĢaĢkınlığını ifade eden
yazara göre bunun nedeni ekonomiktir. Ona göre Türkmenler arasında Yahudiye gösterilen
bu üstün dini hoĢgörü, fikir özgürlüğü anlayıĢından farklıdır. Mervlilerin genel olarak,
parası var ise kiĢinin hangi dine inandığına pek az önem verdiği tespitini yapar. Mervlilerin
Ġslâm kurallarına riayet etmediklerinden bahisle haĢhaĢ ve arak tüketiciliğinin en yaygın
günahlar olduğunu, Mervlilerin Müslümanlığının da sözde Müslümanlıktan sadece biraz
fazlası olduğu yönünde düĢüncesini açıklar.683

Dönemde bölgede Yahudilerin gördükleri muamele hakkında bilgi vermek bizce


Merv‟deki dini hoĢgörüyü tarif açısından faydalı olacaktır. Çok uzun süredir Buhara‟da
yaĢayan Yahudilerin türban giymeleri, at ve eĢek sırtında meydanlarda dolaĢmaları yasaktı
ve koyun derisinden, koyu renkli bir Ģapka giymek zorundaydılar. Ġpek giymeleri ve
sinagog yapmaları da yasaktı. Bu hanlıkta sadece üç caddede ikâmet etmelerine izin
veriliyordu.684

Yazar, Merv‟den ayrıldığı Ramazan ayında kendisine eĢlik eden grubun kendisi ile
birlikte Ramazan orucu dinlemeden yemek yediğini, grubun en dindarı olan Kadcar Han‟ın
bu ziyafete katılmadığını söyler.685Bu durumun sebebi, kendisine eĢlik eden kimselerin
Ġslâm dinine göre seferi sayılmaları ve istemeleri halinde oruç tutmayabilecekleri olabilir.
Saitli denilen mevkide verdikleri molada ise yaklaĢık 50 kiĢilik gruptan sadece üç kiĢi
“Ramazan‟ın katı yasaklarını terk edip çay içmekte ona eĢlik etmiĢti.”686

682
Curtis, a.g.e., s.61.
683
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.130.
684
Erdoğan, a.g.e. , s.40.
685
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.452.
686
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.443.
188

O‟Donovan‟ın tarif ettiği Merv toplumunun din anlayıĢ ve yaĢayıĢı günümüz Türk
toplumunu andırmaktadır. Dini yaĢayıĢ biçimleri ve dereceleri kiĢiden kiĢiye göre
değiĢebilmektedir. Ġslâm dininden olmayan kimselere hoĢgörü ile yaklaĢıldığı, katı dini
uygulamaların olmadığı açıktır. Lâkin bu hoĢgörünün Ġranlılara gösterildiğini söylemek,
Merv toplumu ve ilgili dönemde yaĢayan Hazar ötesi Türkmenlerinin tamamına yakını
için, çok zordur.

N. Muratyev, Türkmenlerin namaz kıldığını, birtakım Ġslâmi geleneklere


uyduklarını, ancak ġia‟lardan aĢırı derece nefret ettiklerini söylemektedir. Dönemde
yazılmıĢ bütün seyahatnamelerde, çeĢitli Ģekil ve derecelerde tesadüf ettiğimiz bu ruh hali
Safevi ve AfĢarların saldırıları sonucunda Türkmenlerde oluĢan ġia düĢmanlığının
durumunu aydınlatmaktadır.687

6.1.1. Bazı Batıl Ġnanç ve Uygulamalar

XIX. yüzyılda Merv‟i ziyaret eden seyyahların notlarında Türkmenlerin sahip


olduğu kimi batıl inanç ve uygulamalara tesadüf edilir. Bu inanç ve uygulamaların, ne
derece eski Türk inançlarından kalma ya da baĢka inanıĢlardan etkilenme sonucu ortaya
çıktığını tespit etmek bizim konumuz haricinde olduğu için kaynaklara yansıyan inanç ve
uygulamaları aktarmakla yetineceğiz.

Blocqueville, Türkmenlerin altın ve gümüĢten mamül kıymetli bir eĢya gördükleri


vakit elleriyle temas edip gözlerine sürdüklerini söyler. Böylece aileleri ve kendileri için
böyle bir eĢyaya sahip olma arzusunu izhar ederlerdi. Yazar, kadınlarda bu davranıĢın daha
yaygın olduğunu, bir Türkmen kadınının güzel bir çocuğu olan genç bir anneyi
gördüğünde hemen iki eliyle çocuğa dokunup ellerini yüzüne ve vücuduna sürdüğünü
aktarır. Yazar, bu davranıĢın sebebinin, Türkmenlerin, bir maddeden yayılan ıĢınların veya
değerli bir Ģeye dokunmanın fiziki bir tesir veya sihir meydana getireceğine inanmaları
olduğu görüĢündedir.688 Yazarın aktarıp batıl inanç babında değerlendirdiğimiz bir husus
da falcılıktır. Ona göre bu uğraĢ, bütün Merv halkı arasında yaygın bir sanattı. Müellif,
uygulamayı Ģu Ģekilde tarif eder; „‟Türkmen bir avuç kum alıp yere saçar. Diz çöküp
oturur. Gömleğinin yenlerini dirseklerine kadar sıvar, sonra eliyle tıpkı bir su sathına

687
Necef, a.g.e., s.301.
688
Blocqueville, a.g.e., s.61-62.
189

dokunuyormuĢçasına kuma dokunur ve elleriyle, baĢından baĢlayarak yüzünü, gözünü


sıvazlar. Sonra kum yığınını düz bir satıh teĢkil edecek tarzda yayar. Eliyle kumun üzerine
alfabenin harflerini andıran birçok çizgiler çizer. Bunu yaptıktan sonra falına bakılmasını
isteyen Ģahsa üç saman çöpü vererek, niyetine göre bunları kuma çizilmiĢ çizgiler üzerinde
muhtelif yerlere koymasını ister. Sonra çizgileri incelemeye ve saymaya baĢlar. Saman
çöplerinin çizgilere veya harflere yakınlığına göre, kendisine sorulan soruya olumlu veya
olumsuz bir cevap verir.689O‟Donovan da 1880‟de, Muhammedabad‟da bu benzeri bir fal
bakma yöntemine tanıklık etmiĢtir. Muhammedabad hanı Mehmed Ali Han, O‟Donovan‟ın
aktardığına göre, bir gurubu „‟alaman‟‟ yani yağmaya göndermiĢ, bu giriĢimin akıbetine
dair bilgi edinmek için yaĢlı bir Türkmen, Han‟ın falına bakmıĢtır. Fal bakma araçlarını,
sadece bir kalıp fırınlanmıĢ toprağın üzerine çizilmiĢ ve merkez çevresinde 29 parçaya
bölünmüĢ bir daire olarak tarif eder. Fal bakma iĢinin icrasını ise Ģu Ģekilde aktarırdı“3
parça çubuk rastgele bölmelere yerleĢtirildi. Han, bir bölmeyi alarak kalanını saydı, bu
sırada alfabedeki harfleri okuyup üç çöpe karĢılık gelen harfleri yüksek sesle söyledi. YaĢlı
bir Türkmen sonuçlara bakarak, gönderilen adamların ertesi günü baĢarıyla döneceklerini
değerlendirdi. Tuhaf bir Ģekilde, gerçekten de bu fal doğru çıktı”.690

Mehmet Emin Efendi, boy-kabile ve yer adı belirtmeksizin, Türkmenler için bazı
hayvanların hal ve hareketlerinin takvim, termometre ve barometre yerine geçer dese de
buna pek açıklık getirmez. Akabinde, Türkmenlerin bir tarafa sefer edecek olmaları
halinde, güneĢin batıĢından sonra Zuhal yıldızının göründüğü semte dikkat ettiklerini, eğer
bu yıldız sağ tarafta görünürse seferi hayırlı, solda görünürse uğursuz saydıklarını aktarır.
Yazara göre bu yıldızın ilgili semtin tam üstünde olması büsbütün tehlike iĢaretiydi.
Yolculuğun hayırlı olması için değirmen taĢı gibi bir ekmek yaparak yola gidenlerle onları
uğurlayanlar arasında bölüĢtürüldüğünü, bunun, seferin kaza ve belâsına karĢı bir sadaka
olduğuna inanıldığını söyler.691

O‟Donovan‟ın eserinde de Merv‟de yaygın batıl inançlar hakkında bilgiler vardır.


Yazar, Mervlilerin çadırlarının tepesinde, tepeye yakın bir noktada duman tarafından
kurutulmuĢ, içi dıĢına getirilmiĢ bir çift keçi ya da kuzu derisi asılı olduğunu aktarır.
Derilerin boyun boĢluğuna gerili dört adet çubuk sayesinde bu boĢluğun geniĢ biçimde açık
tutulduğunu söyler. Yazar, bu derileri Türkmenlerin „‟Toonik‟‟ diye adlandırdığını,
689
Blocqueville, a.g.e., s.64.
690
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.59.
691
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.74.
190

derilerin ateĢin yarattığı hava akımıyla öteye beriye sallandığını kaydeder. Bu derilerin
anlamını sorduğunu, ancak Türkmenlerin bunlara gizemli bir önem atfedip anlamlarını
açıklamaktan kaçındıklarını nakleder. Yazarın tahmini, bu derilerin Türkmenlerin ataları
olan Ġskitlerden kalma bir gelenek olduğu üzere Müslümanlık öncesi bir dinin eski
kalıntıları olduğu yönündedir. Türkmen çadırının kapısının yanında, dört - beĢ inç² keten
ya da patiskadan dikilerek oluĢturulan cebin, gezen ruhların cömertliklerini kabul etme
amacına matuf olduğunu ve bu cebin „‟tarum‟‟ diye adlandırıldığını bildirir. Naklettiğine
göre, Türkmen çadırının eĢiğinin üstünde bazen bir at nalı çivilenmiĢ olabilirdi.
O‟Donovan, bu üç olgunun Türkmenler arasında yaygın temel batıl uygulamalar olduğu
bilgisini verir.692

Yazar, Türkmenlerle beraber Merv harabelerini ziyareti sırasında grubun iki büyük
tuğla ve fayans kırıklarından oluĢan moloz yığınının yerliler tarafından „‟Sultan Sencer‟in
düĢmanları‟‟olarak adlandırıldığını ve burada icra edilen bir uygulamayı aktarır. Yazara
göre Türkmenlerden hiçbiri bu düĢmanların kimliği hakkında bilgi sahibi değildi.
Türkmenler bu yığınların 50 yard uzağında durup, ardından her biri son süratle bunlara
doğru koĢuyor, yığınlardan birine ateĢ ediyordu. Silâhı dolu olmayan Türkmen, yazarın
naklettiğine göre atından inip eline bir tuğla parçası geçiriyor, Sultan‟ın düĢmanlarına bu
tuğla parçasını küfürler eĢliğinde fırlatıyordu.693

Yazar, Merv harabelerini gördüğü ilk gün onları ziyaret etmek istese de dahil
bulunduğu Türkmen grubunu buna razı edemez. Grup, vaktin çok geç olduğu, harabeler ve
çevresinin çok kötü bir üne sahip olduğu, orada hayaletlerin, „‟div‟‟lerin ve değiĢik türlerde
kötü ruhların bulunduğunu söyleyip itiraz etmiĢtir. Ayrıca Tekelerin ilgili tarihte
düĢmanları olan Ersarı Türkmenlerinden haydutların harabelerde gizlenip, gelip geçen
kervanları yağmaladıkları da Türkmenler tarafından harabelerin ziyaret edilmemesinin
gerekçesi olarak sunulmuĢtur.694

O‟Donovan‟dan aktaracağımız son batıl inanıĢ Türkiye Türklerine de yabancı


değildir. Yazar, akĢam saatlerinde bir Türkmen ikametgâhında bulunduğu sırada ıslık
çaldığını, bu eylemin Türkmenler arasında genel bir rahatsızlığa neden olduğunu fark
ettiğini ifade eder. Sebebini bir Türkmen mollasına sormuĢ, molla, „‟Bu saatlerde bütün

692
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.141.
693
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.252.
694
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.203.
191

hayalet ve cinlerin dıĢarıda olup öteye beriye gittiklerini bilmiyor olman mümkün mü?
Eğer ıslık çaldığını duyarlarsa senin onları çağırdığını düĢünürler ve Bismillâh, biz onların
aramızda olmasını hiç arzu etmeyiz‟‟ demiĢtir. Ayrıca yazar, ıslık çalmanın bir saygı ihlâli
olarak algılandığını, baĢkalarının yanında ıslık çalmanın uygun bir davranıĢ olarak
görülmediğini öğrenmiĢtir.695

Vambery, çölde Türkmenlerle seyahat ederken bir tepede iki adet terk edilmiĢ
mahve görmüĢ, Türkmenlerden bunların sahiplerinin çölde telef olduğunu öğrenmiĢ ve bu
vesile ile, bir insanın üzerine oturarak kullandığı eĢyanın Türkmenlerce kutsal kabul
edildiğive onu harap etmenin günah sayıldığı bilgisini edinmiĢtir.696 Ayrıca yazar,
GümüĢtepe yakınlarında bulunan bir duvarın „‟Ġskender Seddi‟‟ diye anıldığını, kılavuzu
olan Kızıl Ahund‟un bu duvarın Ġskender‟in emriyle cinler tarafından inĢa edildiğini,
Ġskender‟in salih Müslümanlardan olup, cin ve perilerin kendisine boyun eğdiğini, O‟nun
emir ve fermanlarını yerine getirdiklerini söylediğini aktarır. Ġskender, ölümsüzlük suyunu
(Ab-ı Hayat) araĢtırmak aracıyla karanlıklar ülkesine gitmiĢtir.697 Ġskender‟e islâmi vasıf
ve kutsiyet atfedilmesi bağlamında, O‟Donovan‟ın seyahatnamesinde de bilgiler vardır.
Merv‟deki harabe Ģehirlerden biri Türkmenler tarafından „‟Ġskender Kala‟‟ adıyla
bilinmekteydi. Yazara göre Türkmenler, Büyük Ġskender‟in Hindistan‟a giderken, burada
kamp kurduğuna inanılmaktaydı. Türkmen bir molla, O‟Donovan‟a, Ġskender‟in, Merv‟in
yıkılacağı kehanetinde bulunmuĢ olduğunu, onun büyük bir Peygamber olduğunu
söylemiĢtir. Yazar itiraz edip, Ġskender‟in Makedonyalı olması ile ilgili sözler söyleyince,
Türkmen molla öfkelenmiĢ, yazara, kendisinin bir „‟gâvur‟‟ olduğunu görmenin zor
olmadığını, genel olarak olayların doğrusunu bilmede pek yetersiz olduğunu, Ġskender‟in
büyük bir Peygamber olduğunun gayet iyi bilinen bir gerçek olduğunu ve Süleyman Ġbn-i
Davud‟dan hemen sonra geldiğini söylemiĢtir.698

6.2. ÇeĢitli Adap ve Adetler

Merv‟i ziyaret eden seyyahların eserlerinde Türkmenlere dair verilen bilgilerde en


geniĢ yer tutan ve en çok ayrıntının yer aldığı bahis Türkmenlerin çeĢitli adetlerine dair
olanlardır. Bu adetlerin tasviri yer yer Türkmenlere dair önemli bilgiler barındırmakta,

695
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.263-264.
696
Vambery, a.g.e, s.115.
697
Vambery, a.g.e, s.89.
698
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.249.
192

kimi zaman da, gerek seyyahın yazdığı eseri ilginç kılmak, gerekse Oryantalist uslubun
gereği olarak bu toplumu küçümsemek gibi saiklerle alaycı ifadelere tesadüf
edilebilmektedir. Merv halkının adet ve adaplarının Hazar Ötesi Türkmenleri ile benzerlik
ve farklılıklarını ortaya koyabilmek için bu bölümde iĢleyeceğimiz bahsin,
seyahatnamelerde diğer Türkmen topluluklarından söz ederken ne Ģekilde nakledildiğine
de imkân dahilinde yer vermeye gayret göstereceğiz. Ayrıca Merv‟e dair bilgi veren
seyyahların eserlerinde yeterince tasvir edilmeyen hususlarda da, ilgili konunun diğer
Türkmenlere dair bilgi veren seyahatnamelerde iĢlenmiĢ olması halinde, bu bilgilere, yer
ve kabile ismi belirterek baĢvurmaya gayret göstereceğiz.

6.2.1. Misafirlikle Ġlgili Adetler

Merv halkının ve Türkmenlerin karakteri ile ilgili dikkat çeken bir unsur da
misafirperverlikleridir. Ġstanbul‟dan Orta Asya‟ya ziyareti sırasında Merv yakınlarında bir
Türkmen avulunda misafir edilen Mehmet Emin Efendi, Türkmenlerin
misafirperverliklerinden övgü ile söz edip, misafirlikle ilgili kimi Türkmen adetleri
hakkında bilgi verir; „‟Muhammet Kurban Mahdum, (ġeyh kabilesinin Aksakalı) benim
hakkımda Türkmenlerin en son derece saygısını ifade etmek üzere geliĢim Ģerefine bir
koyun kestirdi. Koyun etinden piĢirilen yemeği önümüze getirdiler. Koyun kimin Ģerefine
kesilmiĢ ise kafasını onun önüne koymak adet olduğundan, bize dahi o Ģekilde davrandılar.
Türkmenlerin ve hatta çölde oturan ahalinin misafirperverliği meĢhurdur. Hangi din,
mezhep, millet ve kabileden olursa olsun, bir yolcu bir Türkmen‟in avulundan içeri
girdimi,artık onun canı da malı da o ailenin muhafazası ve himayesi altındadır. Bir kere bir
Türkmen hanesine misafir olduktan sonra, artık diğer seferlerde de hep o Ģahsın hanesine
inmelidir. BaĢka bir haneye misafir olmak, evvelki hane için pek büyük bir hakaret sayılır.
Hatta ilk hane sahibi bu hakarete tahammül edemeyerek eski misafirinin canına kastettiği
dahi vakidir”. 699

O‟Donovan eserin pek çok yerinde Mervlilerin misafirperverlikleri ile ilgili bilgi
verir. Baba Kalesi isimli köyde köyün yaĢlılarının öne çıkıp atlarının üzengilerini
tuttuklarını ve „‟hoĢ geldin, safa geldin‟‟ karĢılama ifadelerini kullandıklarını söyler. Atın
üzengisini tutmak, Doğu ülkelerinde eyerleri sıkılmayan attan sol ayakla inilmesi
durumunda eyerin atın altına kayması suretiyle binicinin düĢmesi tehlikesini önlemeye

699
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.24.
193

yönelik bir adet olduğunu aktaran yazar, genellikle kiĢinin hizmetçisi tarafından yapılan
eyer tutma iĢleminin ev sahibi tarafından icrası, onun misafirin hizmetinde olduğunu
kibarca göstermesi anlamında olduğunu aktarır. 700 Her köyde misafir için hazırlanmıĢ, köy
liderine ait bir ev bulunduğunu belirtir.701 Misafirin çok ve iĢtahla yemesi ev sahibini
702
memnun ederdi. Bir baĢka yerde yabancıların genellikle Kethûdalar tarafından
ağırlandığını, kendilerine ikram edilen kesmiĢ deve sütü, kızarmıĢ ekmek, yağsız koyun eti
gibi yiyeceklerin karĢılığında, yiyeceklerin en az iki katı pahasında hediye beklendiğini,
ancak parası olmayan dilencilerin de onlar kadar iyi ağırlandığını yazar. 703

Blocqueville, çadıra misafir kabul usulünü tarif eder. Ona göre çadıra misafir gelen
Türkmen, kapının önünde duran kalın keçeyi kaldırır, içeri girerken eğilir, bir süre
durduktan sonra tekrar doğrulurdu. Birkaç saniye yukarıya, çadırın tepesine bakardı. Bu,
belki de kadınlara çenelerini örtme fırsatı vermek içindi. Herhangi bir hareket yapmaksızın
çadır halkını selâmlar. Selâmlar alınıp verildikten, ana babanın, hısım akrabanın, eĢin
dostun sağlığı sorulduktan sonra ev sahibi misafire halının üzerinde, yanıbaĢında bir yer
gösterirdi. Kadınlar hemen sofra bezini yere serip misafire ekmek, su veya ayran, meyve
ikram ederlerdi. Misafirin kendisine takdim edilen yiyecekten birkaç lokma alması nazik
bir davranıĢ sayılırdı. 704

O‟Donovan‟ın anlattığı misafir karĢılama adabı farklıdır. Yazar, Göktepe‟nin iĢgali


sonrasında Merv‟de bulunan kardeĢi Yusuf Han‟ın köyünde ikâmet eden Ahal Tekelilerin
lideri, Mahdum Kuli Han‟ı ziyaret etmiĢ, karĢılama törenini Ģu Ģekilde aktarmıĢtır;
„‟Hanlar çevrelerinde bir hizmetçi kalabalığı olaraktan, olabildiğince kibar Ģekilde öne
doğru çıktılar. Bu gibi durumlarda uygun olan Ģey, yavaĢ ihtiyatlı adımlarla yürürken eli
diğerinin sırtına koymak ve sanki diğeri hakkında hüzünlü bir haber verecekmiĢ gibi
mahzun yüz hatları takınmaktır. Bunların tamamı, misafirin mütevazi hizmetçisi
olduğunun ve olağanüstü gönüllülüğün göstergesidir. Ev sahibi aniden her iki elini
misafirin önüne uzatır, o da aynı hareketi yapar, ardından ellerini karĢılıklı olarak birbirinin
iki eli arasına alırlar. Bu hareketi, birkaç dakika birbirine sağlık-sıhhat ve sanki birbirlerini
altı aydır görmemiĢler gibi yeni bir haberin olup olmadığını sorma töreni izler‟‟. 705 Misafir

700
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.179-180.
701
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.179.
702
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.179-180.
703
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.162.
704
Blocqueville, a.g.e., s.65-66.
705
O‟Donovan, a.g.e., s.260.
194

için koyun kesme adetinden O‟Donovan da sözeder, „‟bu adetin icrası ağırlanan misafirin
önemi ile de ilgilidir‟‟bilgisini ekler. 706 Misafirliğin süresi enaz on saattir, yazar evini terk
etmek bilmeyen misafirleri ile ilgili serzeniĢlerini sık sık dile getirir.707 Yenilen yemekten
misafire de sunma zorunluluğunun, yazarı, ziyareti ve kısmi esareti sırasında zora sokan
misafir ağırlama usullerinden biri olduğu görülüyor. Eserinde sık sık evini dolduran
kalabalıkları doyurma zorunluluğundan ve bunun getirdiği külfetten bahseder. 708

Öte yandan yazar, Mervlilerin gelen misafirin sosyal statü ve ekonomik durumuna
bakmaksızın misafir ağırlama konusunda istekli davrandıklarını aktarmaktadır. Gördüğünü
söylediği bir kısım medeniyete mugayir hareketi anlattıktan sonra yazar, aĢağıdaki satırları
–Mervlilerin lehine- kaleme almıĢtır; „‟Bu sayfalarda Türkmenlerin acaipliklerini epeyce
vurgulasam da, bunların yanında bölgelerinden geçen beĢ parasız „‟fakir‟‟ veya fakir
seyyah‟a karĢı kimse bunlardan daha cömert davranamazdı. Sadece zenginliği ile nam
yapmıĢ biri aralarına girdiği vakit, bütün tamahkâr içgüdüleri meydana çıkar. Hiç Ģüphem
yokki, eğer aralarına Buhara yolunda çıplak ayaklı bir seyyah olarak gelmiĢ olsa idim, her
türlü misafirperverlikle taltif edilirdim ve onlar kendilerini çaydan mahrum etme pahasına
çay ve Ģekeri bana ikram ederlerdi. Ancak bahsettiğim, bir baĢkasını bir baĢka Ģeyde
mahrum etme içgüdüleri sadece aralarına bir kodaman geldiği vakit ortaya çıkıyor.
Vahadan karĢıya geçen Hint fakirleri görmüĢtüm ve garanti ederim ki bu kimseler
gayrımüslim olmalarına karĢın onların yiyecek ve kalacak yer temini bağlamında
gördükleri muamele ile Tekelerin kendi oymakdaĢlarının gördüğü muamele tamamen
709
aynıdır‟‟. Yazar, Merv‟de seyahati sırasında uğradığı bir köyde, kendilerini yaĢlı bir
kimsenin ağırladığını, bu yaĢlı kimsenin ayırt etmeksizin bütün yabancıları ağırlama
görevini üstlendiğini, bunun karĢılığında ayni veya nakdi olarak küçük bir bedel aldığını
710
aktarır. Ġlgili köylülerin misafir ağırlama iĢini sistemleĢtirerek bir yandan adetlerini
devam ettirdikleri ve bir yandan da günlük iĢlerinin aksamamasını temin ettikleri
görülüyor.

706
O‟Donovan, a.g.e., s.339.
707
O‟Donovan,a.g.e., s.394.
708
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.344.
709
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.403.
710
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.235.
195

6.2.2. Yemekle Ġlgili Adetler

O‟Donovan‟ın eserinde, Türkmenlerin hemen her türlü davranıĢ ve geleneğine dair


tesadüf edilen alaycı ve aĢağılayıcı oryantalist uslûp, Mervlilerin yemek törenleri ve
yemekle ilgili adetlerine karĢı da varlığını sürdürür. Ona göre yemek yemek Türkmenlerin
hayatının temel amacıydı.711 Kendi ifadeleri ile bu durumu Ģu Ģekilde aktarır; “Bir
Türkmen daima, önüne konulabilecek her türlü yiyeceği silip süpürmeye hazırdır. En bol
öğünle bile tatmin olmuĢ görünmez, beĢ dakika sonra önüne konulacak en büyük tabak
dolusu pilâv veya et suyunu tüketmeye hazırdır. Gerçekten de Türkmenlerin iĢtahı
ĢaĢkınlık verici görünüyor”.712Türkmenler arasında bir kısım zenginler dıĢında oldukça
tutumlu yaĢam sürülürdü. Sofraları genel olarak oldukça tutumluydu. Zenginler arasında
dahi lüks tüketim pek azdı. Yazarın naklettiğine göre, bir kahvaltı fırından yeni çıkmıĢ,
sıcak, kızarmıĢ ekmek ve açık, yeĢil çaydan ibaretti. Lâkin, çay her zaman bulunmayabilir.
GüneĢ doğmadan çok önce kalkan ev hanımları, tahılı yatay taĢ değirmenlerinde öğütüp,
bu iĢlemden sonra unu her evin giriĢinden birkaç mil uzakta bulunan dairevi, kil fırında
piĢirirlerdi. ġafak söker sökmez Merv ovasına bakıldığında, her köyün yeri, genel olarak ot
ve böğürtlen çalıları ile yakılan fırınların parıldayan alevleri ile seçilebilirdi. Yazara göre
bu iĢ, Merv‟de o dönemde zengin-fakir herkesin rutin olarak yaptığı bir iĢtir. Yazar,
Mervlilerin öğle yemeğini ekmek ve „‟gattuk‟‟, belki taze veya bekletilmiĢ peynirle
desteklenen öğün olarak anlatır. Sıcak havalarda bu yemekten sonra kavun, karpuz, üzüm
veya baĢka meyveler de yenilebiliyordu. O‟Donovan‟a göre öğle yemeğinde bir misafir
gelmedikçe veya ziyafet durumu sözkonusu olmadıkça taze et yemek Merv‟de pek
rastlanan bir olay değildi. Yazar, gün batımından sonra yenen yemeği, günün ana yemeği
olarak tanımlayıp, bu öğünde her türlü Türkmen erzağının görülebileceğini aktarır. Ona
göre bir Merv hanının evinde, haftanın en az dört günü ana yemeği koyun eti suyu ve
ekmek teĢkil ederdi. Her köyde, her gün, genelde bu iĢlemden küçük bir kazanç elde eden
kimseler tarafından belli miktarda koyun kesilir, bunun dıĢında da kendisine, etle
ağırlaması gereken önemde bir misafir gelen Mervliler de koyun keserlerdi. Kesilen etten
ihtiyaç duyduğu kadarını alan ev sahibi, etin kalanını, tellâl vasıtasıyla köye duyurup rutin
fiyata satardı.713 Yazar, Türkmenlerin etleri aĢırı piĢmiĢ tercih ettiklerini aktarır.
Yemeklerle ilgili bölümde tarif edecek olduğumuz, Türkmenlerin sevdiği bir yemek olan
kaynatılmıĢ kuyruk yağının yenilme alıĢkanlığından söz eder. Ona göre kazanda piĢirilen et
711
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.248.
712
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.263.
713
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.338-339.
196

odundan tabaklara konulup, kilimin üzerine misafirlerin ortasına konularak servis


edilmekteydi. Herkes ekmeğini erimiĢ yağa bandırır, tekrar tekrar bir dilim et çıkarıp yerdi.
Tabağın içindeki bütün etler tüketilip sıvı yağ uygun bir dereceye ulaĢtığı vakit ziyafetin
sahibi kabı iki eliyle tutup kabın içindeki yarım litre kadar et yağını içerdi. Ardından da
kabı, aynı hareketi tekrar edecek olan, en yakınındaki misafire teslim eder, kap böylece bir
tur döndürülürdü. Bütün yağ tüketildiği vakit ise, eğer misafirler arasında ev sahibinin
bilhassa onurlandırmak istediği özel bir misafir var ise tabak ona uzatılır, bu kiĢi de tabağın
içinde kalanları „‟parmaklarını tabağın içinde döndürüp ağzına götürerek tüketirdi.‟‟714

Koyun eti yeme adabından da sözeden yazar, bu etin piĢirilmeden önce mümkün
olduğunca uzun süre bekletildiğini, Türkmenlerin, etin kokusunun Avrupalılara çok ağır
gelebilecek derecede olmasını tercih ediyor gördüklerini aktarır. Ona göre bu et, kemikleri
ile beraber küçük parçalara ayrılıp bir kabın içine konur, ortaya çıkan et suyu ise kısmen
ekmek parçaları ile doldurulmuĢbir tabağa doldurulurdu. Bunun üzerine de et konurdu. Her
birinin içinde, yazarın “büyük ve kaba” olarak tarif ettiği birer tahta kaĢığın bulunduğu,
yukarıda tarif ettiğimiz bir ya da birden çok tabak misafirlerin ortasına konurdu.
Naklettiğine göre, her bir misafir kaĢıkla yarım düzine kadar et suyu içtikten sonra kaĢığı
yanındakine verir, parmakları ve baĢparmağı ile tabaktan ekmek lokmaları ve etleri çıkarıp
yemeye koyulurdu. Yazar, bu öğünün zengin bir Türkmen ailesinin sıradan öğünü
olduğunu söyler.715 Merv Tekelerinin et yeme adabı ile ilgili olarak, Türkmenlerin etleri
nadiren kemiklerinden sıyırdığını, kemikleri üzerindeki etlerle beraber çatırdatarak
yediklerini aktarır. Zira diĢlerinin harika durumda olduğunu ve görünüĢe göre de
yaĢlandıkça bozulmadıklarını gözlemlemiĢtir.716 Yazara göre Mervliler, her türden eti
kaynatarak yer, etleri kızartmayı onları heba etmek olarak görürlerdi. Osmanlı Türkleri ve
Ġranlıların aksine, tipik Türk yemeği olarak görülen “kebap” veya “ĢiĢlik” (ĢiĢe geçirilmiĢ
et) Merv‟de nadiren yenirdi.717 Ayrıva O‟Donovan, sofrada geleneksel olarak bağdaĢ
kurularak oturulduğu bilgisine yer verir.718

Blocqueville, Türkmenlerin yemekten önce ellerini yıkadığını, ancak ellerin pek


temizlenmediğini söyler. Aile reisi yemeğin hazırlandığını görünce sofraya oturulmasını
iĢaret edip, “Bismillâh” diyerek yemeye baĢlardı. Yazara göre erkekler kadın ve
714
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.339-340.
715
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.340.
716
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.236.
717
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.343.
718
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.263.
197

çocuklardan ayrı bir yerde yemek yerlerdi. Ġçinde ekmek parçalarının bulunduğu çorbadan
birkaç kaĢık alınır, ardından herkes elini uzatıp çorbanın içinden yakalayabildiği parçaları
alırdı. Elden ele geçen bir tahta kaĢıkla, yazar, çömlekteki yiyeceğin son damlasına kadar
yendiğini aktarır. Ona göre, Türkmenler yemek yerken aceleci idiler ve yemekte pek
konuĢulmazdı. Yemekten sonra Türkmenlerin parmaklarını yaladığını, ellerin, yağlı olan
bileklere kadar iyice oğuĢturulduğunu, ardından da cildin yumuĢak ve parlak olması için
yüzlere sürüldüğünü söyleyen yazara göre, daha sonra Türkmenler, elleriyle çizmelerini
yağlarlardı. Bu adet dolayısıyla, bir Türkmenin çizmelerine bakılmak sureti ile evinde
piĢen aĢın az ya da çok olduğu, yağlı olup olmadığı hakkında fikir edinilebilirdi.719 Bu
Ģekilde çizmeleri yağlama iĢlemi O‟Donovan tarafından da aktarılır.720 Bu yağlama
faslından sonra dua edilirdi. Blocqueville, bu merasimi, ailenin en yaĢlısının ellerini ileriye
doğru uzatıp, baĢını hafifçe yukarıya kaldırıp “Bismillâh, Errahman, Errahim,
Allahuekber” Ģeklinde dua etmesi, duaya iĢtirak edenlerin dedua bitince çenelerini
sıvazlamaları Ģeklinde tarif eder, erkeklerin bu sıvazlama hareketini sakalının sonuna kadar
sürdüğünü aktarır. Yemek törenine dair Blocqueville‟nin son bahsi, üzerinde sofra kurulan
ve ekmeğin muhafazasında kullanılan sofra bezinin yemekten sonra kaldırılıp katlanması,
yemekten sonra nargileye benzeyen “çelim” içilmesidir.721 O‟Donovan da yemek
duasından sözeder. Ona göre Türkmenler çölde veya evde bu töreni asla ihmal etmezlerdi.
O‟Donovan‟ın tarif ettiği duada, duanın sessiz okunması, sonunda „‟Elhamdulillâh‟‟
denilmesi, duadan sonra sağ ve sol elle sakalın sıvazlanması, bundan sonra da sağ-sol
omuz üzerine, namazda selâm verir gibi bakılması öğeleri dikkat çekicidir.722
Türkmenlerin yemek yeme adapları ile ilgili, bu iki kaynak dıĢında da, kimilerinde yer ve
kabile belirtilmeksizin, kimilerinde de belirtilerek verilen bilgiler vardır. Hemen hepsinde
O‟Donovan ve Blocqueville‟nin tarifleri ile ortak noktalar göze çarpar. Vambery,
GümüĢtepe Yomutlarının Allah rızasını kazanmak için hacıları yedirmeye hevesli
olduklarını söyler. Bu yönde kendisinin de davetler aldığını, reddetmesi halinde ısrarcı
olunduğunu ifade eder. Söylediğine göre, dirsekleriyle vurarak, dürterek kaldırmaya
çalıĢmak adetlerindendi. Bu yöndeki ısrar ve zorlama, sevginin büyüklüğüne, birlikte
yemek yemeye duyulan isteğin Ģiddetine yorulduğu için genelleĢmiĢ durumlardı. Yazarın
birkaç kere katıldığını aktardığı bu tür davetlerde çadırın önüne birkaç küçük kilim parçası,
eğer davet sahibi biraz daha özen gösteriyorsa, birkaç halı açılıyor, davetliler bunların

719
Blocqueville, a.g.e, s.57-58.
720
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.386.
721
Blocqueville,a.g.e., s.57-58.
722
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.179-180.
198

üzerinde beĢer-altıĢar kiĢilik öbekler halinde halkalaĢarak oturuyorlardı. Bu öbeklerden


her birinin önüne „‟kavata‟‟ adı verilen tahta, büyük kaplarla yemek konulduğunu, her kaba
konulan yemeğin öbeğin sayısı ile orantılı olduğunu söyleyen yazar, yemeği yerken
kolların sıyrıldığını ve eski zamandan kalma deve ve beygir etinden oluĢan yemeği,
birbirlerinin peĢi sıra yediklerini aktarır, bir kaĢıktan sözetmez.723Vambery‟nin sözettiği bu
yemek yeme Ģekli, Merv Tekelerine dair, O‟Donovan ve Blocqueville‟nin tarifleri ile
benzerlik taĢısa da, Merv Tekelerinin beygir eti yediklerine dair hiçbir bilgi yoktur.

Blocqueville‟de bahsolunan sofra bezine Fraser‟de Göklen‟lerden söz ederken


rastlanır. Ona göre, kaba yünden mamul olan bu bez olabildiğince kirli idi, zira bu göçebe
kabilelerde sofra bezini yıkamanın uğursuzluk getirdiğine inanılmaktaydı. Yemeğe daima
„‟Bismillâh‟‟ denilerek baĢlandığı bilgisini verir.724

BinbaĢı Abbott‟un Merv‟li üst düzey din görevlisi ile yediği yemeğe –ki koyun
kuyruğu yağı olduğu anlaĢılıyor- dair verdiği bilgiler, birkaç ayrıntı dıĢında O‟Donovan‟la
aynıdır. Abbott‟un da sofra bezinin kirliliğinden bahsedip yıkanmasının bu toplumda
uygunsuz görüldüğü bilgisini vermesi, bu uygulamanın, Türkmenler arasında yaygın
olduğunu düĢündürüyor. En azından bu adetin Merv‟de de yürürlükte olduğuna dair açık
bir kanıttır. Abbott, yemiĢ olduğu pilâvın metal kaplarda ikram edildiğini aktarır. Elle
yeme adetini aynen O‟Donovan ve Blocqueville gibi tarif eder. Yemek duasında, önceki
seyyahlardan farklı olarak Fatiha okunduğunu, duadan sonra yağlı ellerle sakalın
sıvazlandığını söyler.725

Burnes‟in 1832‟de Serahs‟taki Salurların yemek törenine dair verdiği bilgiler de


ana hatlarıyla aynıdır. Yemeğin sonunda kavun ikram edildiği bilgisini verip
Blocqueville‟nin „‟Türkmenlerde kadınlarla erkekler aynı yerde yemek yemezler‟‟
yönünde vermiĢ olduğu bilgiyi teyid eder.726

6.2.3. Doğum, Ölüm ve Yas ile Ġlgili Adetler

Blocqueville‟nin bildirdiğine göre, Merv‟de bir kadının doğumu yaklaĢınca,


yardımcıları çadırda kil döĢeli bir yatak hazırlarlardı. Ġçeriye kimsenin girmemesi için
723
Vambery, a.g.e., s. 92-93.
724
Marvin, a.g.e., s.107.
725
Marvin, a.g.e., s.107-108.
726
Burnes,Travels II, s.53.
199

çadırın giriĢ kapısının önüne tüfekli bir nöbetçi konurdu. Çadırın içinden kendisine belli bir
iĢaret verilen bu nöbetçi tüfeğini ateĢlerdi. Yazar bu davranıĢın sebebini, Türkmenlerin bir
silâh sesinin, gürültünün veya korkunun doğumu kolaylaĢtıracağına inanmaları olarak
açıklar. Yazara göre doğan çocuk eğer kız ise anne - baba tebrik edilir ve ziyaretçilere
pasta, simit ve çörek dağıtılırdı. Doğan çocuğun erkek olması halinde ise çadırın giriĢine
beyaz bir kumaĢ parçası asılırdı. Çocuk, altına kil serilmiĢ bir hamağın içine konulurdu.727

O‟Donovan, kendisinin Merv‟de bulunduğu sırada, Türkmenler, yeni doğan çocuğa


bebeğin doğumu sırasında vahada bulunan veya kısa bir süre orada kalmıĢ seçkin bir
kimsenin adını koyduklarını, veya bebeğin kabile ile ilgili bir olayla adlandırıldığını
aktarır. Ġfadesine bakılacak olursa, kendisinin çadırına giren ve ellerinde yeni doğmuĢ
çocukları bulunan yarım düzine kadar kadın, bebekleri büyük bir resmiyetle yazara
uzatmıĢ, yazar bebeklerin, O‟Donovan Bey, O‟Donovan Han ve O‟Donovan Bahadur
olarak adlandırıldığını öğrenmiĢtir. Ayrıca her bir bebeğe beĢ kran „‟piĢkeĢ‟‟ (hediye)
vermiĢtir.728

Yazarın, bu vakıanın kendisinin Merv‟de bulunduğu sürenin sonuna doğru


olduğunu aktarması, bu olaydan önce yada sonra böyle bir olaydan bahsetmemesi ve bir
günde yarım düzine yeni doğmuĢ bebekten sözetmesi nedeniyle bu vakıanın gerçekliliğine
kuĢku duyulur nitelikte olduğu kanaatindeyiz. YaklaĢık beĢyüzbin olduğunu söylediği Ģehir
nüfusunun muhtemel doğum oranı göz önüne alınırsa, bu ad koyma töreninin yazarın
eserinde daha sık yer alması gerektiği, bu durumu yazarın normal karĢılamasının icap ettiği
düĢünülür. Halbuki yazar, bu durumla karĢılaĢtığında yaĢadığı ĢaĢkınlığı abartılı ve belirgin
ifadelerle nakletmiĢtir.

Mehmet Emin Efendi, kabile ve yer adı belirtmeksizin XIX. yüzyıl Türkmenlerinde
çocuk sahibi olma, doğum ve ad koymakla ilgili adet, algı ve uygulamalardan sözeder.
Dönemin Türkmen kabilelerinin adet ve inançlarının birbirine yakınlığı, Merv
Türkmenlerinin bu yöndeki uygulamalarının da yazarın aktarımları kapsamında
olabileceğini düĢündürmektedir. Mehmet Emin Efendi, Türkmenler nazarında çok evlâdın
en büyük servet ve kudret kabul edildiği tespitini yapmıĢtır. Çok evlât ve torun sahibi
olmak, Türkmen toplumunda bir iftihar kaynağıydı. Bilhassa erkek evlât doğurmak

727
Blocqueville, a.g.e., s.69.
728
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.411.
200

kadınlar için büyük bahtiyarlık kaynağıdır. Erkek çocuğun doğumu, yazara göre
Türkmenlerde bayram sevincine vesile oluyordu. BahĢılar (Türkmen kavimleri arasında
dolaĢıp saz çalan, Ģiirler, ağıtlar, destanlar söyleyen, dualar eden ve halk arasında saygı ve
itibar gören gezici sanatkârlar)729, gelip çocuğun kavim - kabilesine, adet ve ahlâkına
uygun Ģiirler söylerlerdi. Bu törenin sonunda yazar, doğan çocuğun kılıcı keskin bir
Bahadır olması için dualar edildiğini söyler. Türkmenlerde her ailede yalnız birkaç ismin
babadan oğula ve toruna intikal ettiğini, bu nedenle yeni doğan çocuğa bu isimler dıĢında
isim takılmadığını kaydeder. Türkmenlerde, çocuğa gösterilebilecek en büyük sevgi ve
saygı, ona en büyük atasının isminin verilmesiydi. Zira yaĢlılığın en büyük saygı saiki
olup, emir ve idare daima en yaĢlının elinde olduğu anlayıĢı hakimdir. Bu kural
çerçevesinde, babasının veya dedesinin adını almıĢ olan çocuk, yazara göre kendi ismiyle
değil, ismini almıĢ olduğu kimsenin ismiyle çağırılırdı. Bu durumu yazar, “çocuk babasının
ismini almıĢsa „‟Ata Can‟‟ veya „‟Baba Can‟‟, büyük babasının ismini almıĢ ise „‟Dede
Can‟‟ diye isimlendirilirdi” Ģeklinde açıklar. Bunun sebebi ise yazara göre, yaĢlının
isminin bir çocuğa verilerek canlı tutulması, çocuğa da uzun bir ömür dilenmesidir.

Mehmet Emin Efendi, bunun dıĢında Türkmenlerde beĢik kültürünün


bulunmadığına iĢaret eder ve çocukların beĢikte değil, ya salıncakta veya yatakta
yatırıldıklarını söyler. BaĢlarının yuvarlaktan ziyade sivri ve oval Ģeklinde olması da bu
nedenledir.730 Vambery ise Mehmet Emin Efendi‟nin de bahsettiği „‟Baba Can‟‟ isminin
Türkmenler tarafından en büyük erkek çocuğa verilen okĢayıcı bir isim olduğunu aktarır.731

Blocqueville‟nin Merv‟de bulunduğu sırada uygulanan cenaze ve yas tutma


usulüyle ilgili verdiği bilgiler, her nekadar çok olmasa da, seyahatnameler arasında bu
usullerin Merv‟de icrasını aktaran en kapsamlı bilgiler olduğu kanaatindeyiz. Kaynaklarda
bu geleneklere dair bilgiler olmakla birlikte XIX. yüzyıl Merv Ģehri değil, ya bir Türkmen
kabilesi ya da genel olarak Türkmenler ifadesi kullanılmıĢtır. Blocqueville ve
O‟Donovan‟ın Merv‟e dair verdiği bilgilerin yanı sıra diğer Türkmen boylarının bu
yöndeki seyahatnamelere yansıyan geleneklerinden söz etmemiz, Merv Ģehri için de
aydınlatıcı olacağı kanaatindeyiz. Zira döneme ait kaynaklara yansıyan Türkmenlere dair
bilgiler, dönemde ve Hazar ötesinde yaĢayan Türkmenlerde siyasi birlik olmamakla
beraber, kültür birliği olduğunu göstermektedir. Bununla beraber Merv Tekelerinin,
729
BahĢiler için bkz. Togan, a.g.e, s.68-494-495-525-527-530-533-534.
730
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.47-48.
731
Cihan, a.g.e, s.482.
201

çadırlarda yaĢamakla birlikte, yerleĢik hayat sürenler kadar toprağa bağlı olmasının,
kültürlerinde göçebe Türkmen gruplarından farklılaĢmaya yol açtığını söylemek gerekir.
Merv Tekelerinin öncesinde Ģehre hakim olan ve Ģehirde yaĢayan Türkmen kabilelerinin
vaziyetleri hakkında, incelediğimiz seyahatnamelerde, karĢılaĢtırma ve değerlendirme
yapmaya elverecek derecede bilgi bulunmamaktadır.

Blocqueville‟ye göre, Merv Tekelerinde kabile halkından birisi ölünce Ġslâmi


usullere göre yıkanır ve çadırın içinde bir halının üzerine uzatılırdı. Ailenin kadın üyeleri
ölünün etrafını çevirir ve yüksek sesle ağlaĢırlardı. Ailenin erkekleri için, çadırın giriĢ
kapısının hemen yakınında baĢka bir halı serilirdi. Kadın ve erkek ziyaretçiler geldikçe yas
tutan kadınlar yüksek sesle ağlamaya, ölenin iyiliklerini, faziletlerini sayıp dökmeye, iyi
bir koca, itaatli bir oğul veya kardeĢ olduğunu söylemeye baĢlarlardı. Yazar, cenaze
evindeki kadınların matem göstergesinin ağıtlar, erkeklerin yasını belli etme usullerini ise
“inleme, ah ve of çekmeler” olarak anlatır. Cenaze ahalisinin yüzlerini güneĢe doğru
çevirip ya kolları veya elbiselerinin etekleri ile yüzlerini örtmeleri de Blocqueville‟nin,
Merv cenazelerinde matem gösterme Ģekli olarak tarif ettiği ve sadece yazarın eserinde
tesadüf ettiğimiz bir davranıĢtır. Yazara göre cenaze ahalisi bir müddet iç çektikten ve
inledikten sonra yüzlerinin ifadesi ve davranıĢları normale dönerdi. Cenaze çadırını ziyaret
edenlere ziyaretleri esnasında çay, çorba ve çelim ikram edilirdi. Yazar, cenazenin
gömülmesinin ölümden iki ya da üç gün sonra yapıldığı bilgisini verir. Cenaze mezara halı
ile örtülmüĢ bir tabutun içinde götürülürdü. Bu tabutu sadece erkekler taĢır, cenaze alayının
önünde yürüyen ölünün yakınları yüksek sesle feryad figân ederlerdi. Bu feryatlara yer yer
ölünün akrabaları haricinden de iĢtirak edildiği bilgisini veren Blocqueville, bu halin
ölünün mezarlığa nakline değin devam ettiğini söyler.732 O‟Donovan‟ın Merv
mezarlıklarının yerleĢim yerlerinin hayli uzağında olduğu bilgisiyle beraber, ölünün
taĢınmasının ve dolayısıyla bu ağlaĢmaların epeyce uzun sürdüğünü düĢünebiliriz.733
Blocqueville, ölünün gömülmesi bitince mezarın baĢı ucuna renkli bezler bağlanmıĢ bir
kazık veya kalın bir sopa dikildiğini, ölen kimsenin ailesinin bazen mezarın etrafını alçak
bir kerpiç duvarla çevirdiğini kaydeder.734

O‟Donovan, Merv‟in Teke yönetim merkezi konumundaki KuĢid Han Kala‟da


olağandıĢı bir hüzün fark edip sebebini sorduğunda, Merv liderlerinden Baba Han‟ın
732
Blocqueville, a.g.e., s.69-70.
733
O‟Donovan, Merv Oasis I, s.532.
734
Blocqueville, a.g.e., s.70.
202

annesinin vefat haberini öğrenir. Baba Han‟ın yas adabı gereği üç gün boyunca kendisini
kapalı kapılar ardında hapsettiği, sosyal yaĢamdan el etek çektiğini söyler. Türkmenler
arasında bir bayanın ölümü halinde, erkeklerin cenazelerinde değiĢmez alıĢkanlık olduğu
üzere gürültülü törenlere rastlanmadığı bilgisini verir. Aile kadınları kendi aralarında yas
tutar, merhumun yakın akrabaları toplumdan geri çekilirdi.735

O‟Donovan‟ın Merv‟e dair yazdığı eserde sadece bir bahiste yas tutma gelenekleri
ile ilgili bilgi verilir. Lâkin GümüĢtepe Yomut Türkmenlerinin adetleri hakkında yazdıkları
arasında bütün gördüğü Türkmen kabilelerini kapsayıcı ifadeler göze çarpar.

O‟Donovan‟a göre GümüĢtepe Yomut Türkmenlerinde esas yas törenleri, definden


daha sonra baĢlıyor ve çok uzun bir süre devam ediyordu. Her yerden gelen akrabalar
toplanır, onların ağırlanması için kapının önüne büyük bir halı serilirdi. Ailenin bayanları
çadırın içinde kalırdı. Çünkü çadırın elli yarda yakınına gelenyeni gruplardaki her kimse
sağ kol bileklerini gözlerinin üstüne dayar ve derin bir acının ifadesi sayılan çok korkunç
feryatlardan bir dize bağırırdı. Bu yas tutarak ağlayanın Ģiddetli öfkesi O‟Donovan‟ı bu
kiĢinin rol yaptığı düĢüncesine itmiĢtir. Ölünün bulunduğu çadıra gelen akrabaları sürekli
inleyerek ve her iki ya da üç adımda bir durarak, adım adım yaklaĢırlardı. Daha sonra
yavaĢça çadırın etrafını dolaĢırlar, bu esnada öncekinden daha korkunç bir sesle figân
ederlerdi. Çadırın etrafını üç kez döndükten sonra, diğerlerinin önceden oturduğu halının
üzerine diz çökerler ve yüzlerini yere eğerler, kollarının üzerine dayanırlar, tamamen sona
erdirinceye kadar matem gösterisini, Ģiddeti gittikçe azalır Ģekilde sürdürürlerdi. Ondan
sonra bir süre sessiz Ģekilde beklerler, bunun ardından her biri dik oturur ve topluluk ile
sohbete baĢlar, nargileler getirilir ve genel meseleler tartıĢılırdı. Erkeklerin son grubunun
gürültüsü sona erdiğinde, çadırdaki kadınlar, O‟Donovan‟ın ifadesiyle aynı anda ellerin
ritmik vuruĢları eĢliğinde bir çeĢit konuĢmaya benzeyen gürültü çıkarırlar ve ara sıra,
muhtemelen ölmüĢ kiĢinin erdemlerini öven, konuĢur gibi söylenen bir çeĢit Ģarkı
söylerlerdi.736 O‟Donovan bu ifadelerle ağıtı tarif ediyor olmalıdır.

Mehmet Emin Efendi‟nin, „‟Türkmenlerin her kavim ve kabileye ait ayrı bir
mezarlığı yoktur, ölen kiĢi rastgele bir yerde derince bir mezarda gömülür‟‟ ifadeleri, Merv
Tekeleri için uygun düĢmemektedir. Lâkin onun verdiği kimi bilgiler Merv Tekelerinin

735
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.381.
736
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.242.
203

adetlerine benzemektedir. Ona göre, mezarın üzerinde tepe Ģeklinde birçok toprak yığıp,
eğer gömülen savaĢta hayatını kaybetmiĢ ise, tepenin üzerine birde beyaz bayrak
dikerlerdi. Araplarda olan ölüye sesle ağlama adeti yazara göre Türkmenlerde de vardı.
Ölünün avuluna yakınlarından ve komĢularından birçok hatun toplanır, içlerinden en iyi
söz söyleyen birisi mevtanın iyi kiĢilik özelliklerini sayıp dökerdi. Diğerleri ise nakarat
makamında uzun uzadıya feryad ederlerdi.737

Vambery‟e göre, yas süresi oldukça uzundu. Bir yıl boyunca her gün ölünün öldüğü
vakitte çadırda toplanılıp ağlandığını, bununla beraber günlük iĢlerini de yapmaya devam
ettiklerini aktarır.738 Ancak, bu uygulamanın Merv‟de varlığına dair bir bilgi yoktur.

6.2.4. Evlenme – Düğün Adetleri

Merv Tekelerinin evlilik ve düğün adetlerine dair en kapsamlı bilgiler


Blocqueville‟nin eserinde bulunur. Biz de öncelikle bu kaynaktan bilgiler aktarıp ardından
bu konuda Merv ve Türkmenlere dair bilgi veren kaynaklardan karĢılaĢtırma yapmaya
gayret edeceğiz.

Blocqueville‟ye göre Türkmen kızlarının evlilik yaĢı 16 veya 17 idi. Evlilik


sürecinin, bir Türkmen‟in genç bir kızı görüp beğenmesi, akabinde de akrabalarından veya
dostlarından birini kızın ailesiyle görüĢmeye göndermesi ile baĢlar. Bu kimse baĢlık
parasını ve diğer Ģartları görüĢecektir. Türkmen kızlarının ve kadınlarının peçe
takmadıkları için Türkmen gençlerinin kızları görebilmesinin mümkün olduğunu söyler.
Merv‟de bulunduğu sürede geçerli baĢlık parasının miktarlarını da bildirir. Ona göre güçlü,
kuvvetli, sağlıklı ve güzel bir kızın baĢlık parası 100 veya 160 Teke Tümeni kadardı-ki bu
da dönemin 4.640 veya 6.960 Fransız Frangına tekabûl etmekteydi. Normal bir kadın için
60-80 Tümen ödenirken, kızın bir özrü var ise yazara göre ödenecek miktar 15-20 Teke
Tümenini geçmezdi. Özrü olan kadının, güzel ya da çirkin olsun köle muamelesi
göreceğini, kadının çocuklarının babanın baĢka eĢinden olan çocukları ile hiçbir zaman
aynı değerde kabul edilmeyip mirastan da pay alamayacaklarını söyler.

Taraflar arasında Ģartlar ve baĢlık parası konuĢulup anlaĢmaya varıldıktan sonra bir
mollanın çağırıldığını ve bu mollanın sözü bağladığını, düğün için de müsait bir gün tespit
737
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.50.
738
Necef, a.g.e., s.300.
204

edildiğini aktarır. Damat adayı kızın yurduna - çadırına hediyeler ve niĢan merasiminde
kesilmek üzere koyun gönderirdi.

Düğün merasimi ve öncesinde yapılan hazırlıkla ilgili de önemli ve ayrıntılı bilgiler


veren yazara göre düğün günü gelince damadın çadırı temizleniyor, halı, ipekli kumaĢ ve
heybelerle süsleniyordu. Öğleye doğru düğün alayı gelini alıp getirmek için yola çıkardı.
Düğün günü yapılan hazırlıklar arasında damadın arkadaĢ ve yakınlarının hazırlanması,
kadınların bir çok takı ile süslenip baĢlarına taca benzer tepeler takılması da vardır. Üç ya
da dört devenin üstüne halılar, rengarenk ipekli kumaĢlar birbirine dikilir, devenin
baĢından boynuna ve semerine doğru sarılmak suretiyle develer süslenirdi. Ġki gruba
ayrılan erkeklerden bir grup, kadınların ardından yaya olarak gelinin evine doğru giderken,
diğer grup tepeden tırnağa silâhlı halde ve atlı olarak düğün alayının önünden gider, gelin
adayının evine yaklaĢınca da atları ile çeĢitli gösteriler yaparak, tabanca ve tüfekleri ile
havaya ateĢ ederlerdi.

Yazarın aktardığı bilgilerde, gelinin çadırdan çıkarılmasının da birtakım


geleneklere göre yapıldığı görülüyor. Ona göre, gelinin anne-babasıyla gelini almaya gelen
damadın arkadaĢları arasında uzun uzun tartıĢmalar yaĢanır, gelin de nazlanıp gitmek
istemiyormuĢ gibi davranırdı. Nihayet çadırı terk etmeye razı olunca yaya düğüncülerin
getirdikleri bir halının üstüne oturtularak çadırın önüne konulurdu. Erkekler halının dört bir
tarafından tutarak develerin bulunduğu yere doğru koĢar, damatla birlikte gelen grubun
öncüleri olan atlı süvariler de bu sırada atlarını dörtnala sürüp havaya ateĢ ederek,
canlandırılmaya çalıĢılan sözde kaçıĢı kolaylaĢtırmaya çalıĢırlardı.Gelinin mensup olduğu
kabile halkı ve akrabaları da, yazara göre bu piyeste halıyı taĢıyanların peĢine düĢme,
ellerine geçen toprak parçalarını onlara fırlatma rolunu oynarlardı. Gelini kaçıranlar, atılan
topraktan korunmak için ikide bir eteklerini baĢlarına çektiklerinden sendeleyip düĢer,
birbirleri üstüne yığılırlardı. Bu kaçıĢ ve kovalama gösterisi develerin yanına varınca sona
erer, halıdaki geline yardım edilip, sadece ağzı ve burnunu açıkta bırakan peçesi takılırdı.

Damadın evine doğru yolculuk, yazar tarafından, gelinin, damadın yakın akrabaları
ile beraber kafilenin baĢında olduğu Ģeklinde tarif edilir. Gelin, devenin üzerinde ciddi bir
eda ile oturup ciddiyete aykırı bir hareket yapmamaya dikkat ederdi. Geline rafakat eden
kadınlar, yurda ulaĢınca, bekleyenlerin meraklarını gidermek için gelinin peçesini kaldırıp
onu serinletir gibi yaparlardı. Gelin alayına eĢlik eden süvariler, alay erkek evine varmadan
205

alaya katılır, erkek evine vardığında da silâh sesleri ve bağrıĢmalar duyulurdu. Gelin
yürürken önüne çocuklar için birkaç çörek atılır, çocuklar bu çörekleri kapıĢmak için neĢeli
çığlıklarla büyüklerin arasına dolaĢırlardı. Damadın çadırına kabilesi halkı birikirdi.

Yazar, gelinin kadınlar tarafından çadırın sağ tarafından getirilip erkeğin çadırına
sokulduğunu, çadırın arka tarafına oturtulan gelini kadınların tebrik edebildiğini, ancak
erkeklerin bu çadıra giremediğini ifade eder. Erkekler de bu iĢlemden yemek vaktine
değin, güreĢ, at yarıĢı ve çeĢitli oyunlarla meĢgul olurlardı. AkĢam ise çelim ve çay içilir,
müzik dinlenirdi. Ġlk ondört gün boyunca çadırın bir köĢesinde gergef, oya, nakıĢ gibi
çeĢitli el iĢleri ile uğraĢan kadına bu müddet zarfında kocasının akraba ve arkadaĢları
refakat eder, erkeklerin ziyaretine ve tebrik etmesine yine müsaade edilmezdi. Birçok
kaynak gibi Blocqueville‟de Merv‟deki düğünün burada bitmediğini, bu ondört günden
sonra gelinin tekrar baba ocağına geri götürüldüğünü ve bir ilâ birbuçuk yıl arasında
burada kaldığını, bu vakitte de dokuma yaparak halı, kilim, heybe, çuval ve diğer ev
eĢyasını hazırladığını yazar. Bu süre içerisinde damat zaman zaman gelip gelini görebilirdi.
Bu sürenin sonunda damat ve akrabaları gelip, süslü bir deve ile gelini tekrar alıp damadın
çadırına götürürlerdi. Bu vesileyle tertip edilen eğlenceye katılım yalnız aile çevresi ile
sınırlıdıydı.

Söz konusu bekleme süresi, yazara göre kiĢinin mali durumu ile de ilgili olup, mali
durumu müsait olmayan Türkmenler bu süreyi uzun tutmazlardı. Zira böyle ailelerde
damat adayı, kızın baĢlık parasını ancak taksitler halinde ödeyebilirdi. Kızın ailesi bu
paranın tamamı ödeninceye kadar kızı yanında tutar, paranın ödenmesi iĢlemi çok gecikirse
kızlarını baĢka bir talibe verebilirlerdi. Fakat gelin adayı bir fırsatını bulup baba evinden
kaçar, damadın çadırına ulaĢabilirse, artık anne ve babasının baĢlık parasının ödenmemiĢ
kısmını talep etme hakkı ortadan kalkardı. Yazar, Türkmenlerin birden çok kadınla
evlenmelerini servetleri ile iliĢkilendirir, her kadın için ayrı bir çadır kurulması gerekse de
bir çadırda iki kadının bulunmasının genel uygulama olduğunu aktarır.739

O‟Donovan, kendisinin Ģehirde bulunduğu 1881‟de Merv‟de birden çok kadınla


evlenmiĢ kimselerin nadir olduğunu söyler. Bunun sebebi ona göre, yeni bir kimsenin
bakımı ile ilgili, yani ekonomiktir. Yazar, Türkmenlerin her eĢe bir çadır açma kuralına –
Blocqueville‟nin aktardığının aksine - genel olarak riayet edildiğini söyler. Evlilikle ilgili

739
Blocqueville, a.g.e., s.66-69.
206

gelenekler hakkında da bilgi veren yazar, Türkmenlerin daha batıdaki dindaĢlarına nispeten
kur yapmalarının daha kolay olduğunu, zira evlenmeye niyetli olduğu kızı görmek için her
gün fırsatı olduğunu aktarır. Çünkü Türkmen kadınları yüzlerini peçeyle örtmezlerdi.
Yazar bu bilgileri verdikten sonra evliliğe karar kılan bir adamın, eĢ olarak almaya niyet
ettiği kızın babasını ziyaret ettiğini ve eğer zengin ise genç kız için babasına 40 paund
ödediğini aktarır. Yazarın eserinde, Merv‟de düğün töreni ile ilgili ayrıntılı bilgi yer almaz.
Yeni çiftin yerleĢeceği çadır, yani “ak ev” tabirinin, evin keçe kaplamasının henüz ateĢin
dumanı ile kararmamıĢ olması dolayısıyla evin, yani çadırın renginden kaynaklandığını
ifade eder. Nikâh iĢlemini ise „‟bir mollanın Ģahitler huzurunda kızın babasına, kızını
damada verme hususunda istekli olup olmadığını sorması, akabinde Kur‟an‟dan bazı
kısımlar okunması ve yeni evli çiftin yalnız bırakılması” olarak açıklar. Yazara göre bu
tören yeni kurulan çadırda yapılmakta olup, törene çiftin yakın akrabaları da iĢtirak
ediyordu.

O‟Donovan, Merv toplumunda boĢanma kavramının “nerede ise hiç” bilinmediğini


söylerken, bunu bir ekonomik nedene bağlar. Ona göre kocanın evvelâ boĢanmayı
istememek için her sebebe sahip olduğunu, evde tartıĢmasız efendinin erkek olduğunu ve
boĢanması halinde kendisinin ufak tefek ev iĢlerini görmesi için bulması icabedecek olan
yeni eĢin kendisine yeni bir 40 paunda malolacağını söyler. Hanımın gösterdiği bir
sadakatsizlik meselesini bir bıçak darbesi çözer, kimsenin de buna müdahale etmeye hakkı
olmazdı.740 Bigi de aynı doğrultuda bilgi vermektedir.741

Yazar, kurulan bu yeni ailenin ekonomik düzeninden de söz eder. Yazara göre,
ebeveynlerinin maddi desteği ve kendi biriktirdiği para ile evlenen Türkmen, 75 ilâ 100
kran arasında değiĢen fiyatlarda olan yeni bir çadır alıp, bu çadırı, ToktamıĢ yadaÖtemiĢ
kabilelerinden hangisine bağlı olduğuna göre, Novur veya AlaĢa kanallarından birinden
ayrılan ikincil su hendeklerinden birinin yakınına kurardı. Daha sonra da kendisinin bağlı
bulunduğu „‟tire‟‟ ya da „‟yap‟‟ ın yaĢadığı bölge içinde olmak kaydıyla tarımını üstlendiği
arazi için küçük bir su kanalı kazar, böylece kurulan yeni aile, tarımla ekonomik hayata
dahil olurdu.742

740
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.412-413.
741
Bigi, a.g.e., s.76.
742
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.351.
207

Vambery de yer yer kabile belirtmeksizin XIX. yüzyıl Türkmenlerinin evlilikle


ilgili gelenek ve uygulamaları hakkında kimi bilgiler verir. Ona göre niĢanlı kız düğün
sırasında, bu duruma özgü giysileriyle hızlı koĢan sert bir ata yan olarak biner, eyer üzerine
sonradan kesilecek olan bir oğlak ya da kuzu alarak atı alabildiğine hızla sürmeye baĢlardı.
Damat da akranı olan birtakım gençlerle birlikte, atlarıyla kıza yetiĢmek için koĢardı. Kız
ise çeĢitli hareketlerle kendisine yaklaĢıp kuzuyu almayı hedefleyenleri uzak tutmaya
çalıĢırdı. Yazara göre bu oyunun adı „‟Kök börü‟‟ yani mavi kurttur ve bütün Orta Asya
göçebeleri arasında oynanırdı. Yazar, Blocqueville‟nin sözettiği düğünden sonra ayrılmayı
„‟diğer bir garip gelenek‟‟ olarak tanımlar. Bu geleneğin uygulanması, evlenenlerin
zifaftan bazen iki, bazen dört gün sonra birbirlerinden ayrılarak bir yıl geçmedikçe
birleĢememeleri olarak ifade olunur.743

Konu ile alâkalı bilgi veren bir diğer seyyah, Mehmet Emin Efendi‟dir.Bu yazarın
verdiği bilgilerde Blocqueville ve O‟Donovan‟da tesadüf edilmeyen hususlar, bu iki yazarı
teyid eder nitelikte ve bunlarla çeliĢir mahiyette konular vardır.

Yazar, niĢan törenine „‟aytiĢma‟‟ dendiğini ve Türkmenlerin çocuklarını pek genç,


genellikle erkek için 11 yaĢında niĢanladıklarını aktarır. Yazara göre, düğün töreni bundan
dört yıl sonra yapılırdı. Düğünden sonra, Blocqueville‟de söz edilen kızın baba evine
dönmesi, bir yıl orada kalıp çeyizini hazırlaması Mehmet Emin Efendi‟nin eserinde de
vardır. Yazara göre Türkmenler bu adeti taassupla devam ettirirler. Yazar, genç bir kızın
baĢlık parası veya mihr-i müeccel‟i744 dokuz devenin bedeliydi. Dul kadının bedelinin
bunun iki katı olduğunu söyleyen yazar, bunun sebebini Türkmenlere sorsa dahi
öğrenememiĢtir. Karısı öldükten sonra evlenmek isteyen bir adam için bedel ise yirmi-otuz
deve bedeli kadardı.

Evlenen gencin babasının çadır kurma zorunluluğu O‟Donovan gibi Mehmet Emin
Efendi‟nin naklettiği bilgiler arasındadır. Bu çadırın kurulması da bir eğlence sebebiydi.745
Düğünlerde erkekler kendi aralarında at yarıĢı düzenlerlerdi.746

743
Vambery, a.g.e., s.77.
744
Nikâh sırasında ödenmesi gereken mal veya paraya mihr-i muaccel, bir süre sonra veya ölüm ya da
boĢanma halinde verileceği taahhüt edilen para miktarı veya altına mihr-i müeccel denir.
745
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.38-40.
746
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.43.
208

Abbott da çocukların erken evlendiklerini söyleyip erkeklerin 14, kızların 11-12


yaĢında evlendiğini aktarır. Evlenen çiftin çadırı, yazara göre anne - babasının çadırının
yanıbaĢında kurulurdu. BaĢlık parasının 100 ilâ 70 tilla arasında değiĢtiğini, eĢi vefat eden
erkek için fiyatın ikiye katlandığını söyler. Gelinin çeyizi ise babası tarafından karĢılanırdı.
Dul bir kadının baĢlık parasının daha yüksek olduğunu söyler, Fraser bunu rakam ve oranla
açıklar. Ona göre bir kız için ortalama baĢlık parası beĢ deve fiyatı iken, dul ve genç bir
kadının fiyatı elli veya yüz deve fiyatına denk olabilirdi. Aktardığına göre göre dul bir
kadına bu değeri veren Ģey, aile yönetimi ile ilgili tecrubeleri ve üretilen eĢyalarla ilgili
becerisidir. Bir kadının üretimini bildiği ürün çeĢidi de onun değerini artırıyordu.747
Conolly‟e göre dul kadın için ödenen baĢlık parası kadının babasına verilirdi. Kızlar
genellikle bekâr erkeklerle evlendirilir, eğer dul bir erkek bir kız ile evlenmek isterse
ödeyeceği fiyat epeyce artardı. Yazar, Türkmenlerde erken evliliğin sebebini sosyal yapıya
dair bir kuralla açıklar. Ona göre maddi zenginlikten ziyade hısım ve akrabanın çokluğu bir
kimseyi bu toplumda etkili kıldığı için evlilikler, bu yolla geniĢleyen aile dolayısıyla bir
etki ve güç aracı olarak görülmekteydi. Evlenen kız eĢyalarını, halılarını, küçük ev
eĢyalarını da alıp damadın babasının verdiği çadıra taĢınırdı. Eğer damadın babası çifte bir
çadır verebilecek maddi imkâna sahip değilse, buna sahip oluncaya kadar genç çifti kendi
çadırına alır, vefat edince bu çadır çifte miras kalırdı. Ancak eğer babasının vefatından
evvel oğlu bu çadırı terk edip kendi çadırını kuracak olursa, artık babasından miras hak
iddia edemez, miras da baba evinde kalan evlâda bırakılırdı. Yazar, bunun eski
geleneklerden ziyade Ġslâmi kaidelerle ilgili olduğunu söyler.748Conolly, ayrıca
O‟Donovan gibi, Türkmenlerde boĢanma kavramının bilinmediğini, Türkmenlerin
Araplardan bu anlamda çok farklı olduğunu söyler. Ona göre Araplar kadına üç kere
„‟boĢsun‟‟ dediğinde boĢanır, ona babasının çadırına dönmesi için bir dizi deve vermek
yükümlülüğü olurdu. Böylece, bir deve masrafını karĢılayabilen Arap, hanımını
değiĢtirebiliyordu. Yazar, Türkmenler hakkında ise, ya hanımlarına çok düĢkün
olduklarından ya da develerine çok değer verdiklerinden bu toplumda boĢanma ile ilgili
yasanın bilinmediğini söyler.749

Burnes‟in 1832‟de Serahs‟ta öğrendiği Türkmen evlilik gelenekleri de yukarıdaki


aktarımlarla benzerlik gösterir. Ona göre Türkmenler diğer Müslümanlar gibi basitçe
evlenmezler, zira cinsler arasında iletiĢim engellenmemiĢtir ve evlilik aĢık olunarak
747
Marvin, a.g.e., s.140-141.
748
Marvin, a.g.e., s.141.
749
Marvin, a.g.e., s.147.
209

gerçekleĢirdi. Ancak bir Türkmen kızının baĢlık parasının çok yüksek olduğunu, bu
meblâğı ödeyemeyen aĢığın ise sevdiği kızı „‟atının arkasına atıp‟‟ kaçırdığını söyler. Bu
durumda damadın kimi bayan akrabalarının gelinin akrabaları ile evlendirildiğini ve
meselenin böylece çözüldüğünü aktarır. Ancak bu kaçırma da damadı baĢlık parası
yükünden kurtarmazdı. BaĢlık parası meblâğı at ve deve cinsinden hesap edilir, damat eğer
zenginse meblâğ hemen orada ödenirdi. Yazara göre bu durumun aksi, yani damadın fakir
olması daha yaygındı. Bu durumda ise damat kendisini borçlarını ödemeye adar ve bu
duruma onur meselesi olarak bakılırdı. Bu borcu ödemek için, yazar, bu Türkmen gencinin
akınlara katıldığını, bu konuda baĢarı göstermesi halinde bir hayduta dönüĢeceğini ve
KızılbaĢ tutsak almanın bu Türkmen ailesinin hayata tutunmasının zorunluluğu olacağını
aktarır. Burnes de, kızın yeniden baba evine döndüğünü, çeyizini dokuyacağı bir yılın
ardından da damadın evine temelli yerleĢtiğini söyler.750

6.2.5. Diğer Adetler

Merv toplumu büyük ölçüde toprağa bağlı bir yaĢantı sürse de sabit ikametgâhlara,
duvardan evlerde yaĢamaya karĢı büyük bir itirazları vardı. O‟Donovan‟a göre Merv‟de
Tekelerden önce bulunan Sarıklar, muhtemelen Buhara ile olan yakın iliĢkileri dolayısıyla
Tekelerden daha az göçebe tabiata sahiptiler.751

Merv Türkmenlerinin geleneklerinde uyuyan bir kimse asla uyandırılmazdı.752


Türkmenler yaz aylarında çadırın aĢırı sıcak olması nedeniyle çadırın dıĢında uyurlardı.
O‟Donovan‟a göre çadırın dıĢında serili battaniyelerin altından dıĢarı çıkan devasa bir
Ģapka, uyuyan kimsenin yerini gösterirdi.753 Mervlilerin uykuyla ilgili alıĢkanlıklarının en
yaygınının, öğle uykusu olduğu görülüyor. Bu adet O‟Donovan‟a göre, acil bir olayın
engellenmesi halinde, savaĢta dahi uygulanan bir adetti. AkĢam yemeği sonrası dinlenmek
de Türkmenler arasında gelenekti.754

O‟Donovan‟a göre, Mervlilerin hediyeleĢmesi bir tür hediye değiĢimiydi. Hediye


veren kimse verdiği hediye ile eĢdeğer bir hediye alamadığı takdirde çok

750
Burnes, a.g.e., s.47-48.
751
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.57-135-196.
752
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.124-345.
753
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.305.
754
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.181-248-318.
210

gücenirdi.755“PiĢkeĢ” adı verilen hediyeye karĢılık olarak bir hediyenin verilmemesi, o


hediyenin “kara piĢkeĢ” olarak kabul edildiği anlamına gelirdi.756Ayrıca alınan hediye
teĢhir edilirdi. Yazar vahadan ayrılırken, kendisini ziyaret eden Merv liderleri Aman Niyaz
Han, Baba Han ve diğer önde gelen Mervliler, yazardan aldıkları hediyeleri halı üzerine
döküp teĢhir etmiĢlerdi. Yazar, bu davranıĢın sebebini, hediye alanın cemiyet içinde
saygınlığını arttırma çabası olarak açıklar.757Verilen bahĢiĢler de tellâl tarafından yüksek
sesle ilân edilirdi.758Eğer seçkin bir misafir davet edilip daveti kabul ederse, isteyip
istemediğine bakılmaksızın atlar, pahalı halılar, değerli silâhlar gibi hediyelere boğulurdu.
Hediyeyi reddetmek hediye verene karĢı büyük bir hakaret sayılır, onu acımasız ve teskin
edilemez bir düĢmana dönüĢtürebilirdi. Ayrıca verdiği hediye değerinde hediye bekler,
bunu alamaması da ciddi sorun oluĢtur. 759

O‟Donovan, Merv‟de bir kimsenin politik olarak kendisinden üstün bir kimseye,
kendisi ile iletiĢim kurmak için verdiği “zat” isimli bir tür hediyeden sözeder. Bu hediye
ona göre Merv‟e has olmayıp doğu ülkelerinde yaygın bir gelenekti.760 Bu kavram hediye
veya bahĢiĢ anlamında da kullanılmaktaydı.761Yazara Merv pazarındaki Yahudi tüccarlar
tarafından hediye edilen bir çanta dolusu gümüĢ kran, bu “zat” anlayıĢı kapsamında
görülebilir.762Merv‟den ayrılıĢı sırasında Merv Meclis BaĢkanı diyebileceğimiz Kılıççı
Aksakal‟ın O‟Donovan‟dan hediye isteme uslubu, hediyenin anlam ve mahiyetine ıĢık
tutar cinstendir. Yazara göre bu kimse öncelikle, yazarın atını uzun uzun övmüĢtür -ki bu
Merv‟de bir nesneyi sahibinden hediye olarak istemenin baĢlangıcıydı. Yazar, bu imaları
anlamamazlıktan gelince Aksakal kendisine, kendisinin Merv önde gelenlerine verdiği
hediyeleri hatırlatıp; “Bana ne verdin?” sorusunu yöneltmiĢ, yazar bu soruya, herhangi bir
Ģey vermediği yönünde cevaplayınca Aksakal, “o halde bana ne vereceksin? Para istemem,
ancak atını seve seve hediye olarak kabul edebilirim, zira onu çok istiyorum” demiĢtir.763
Bu olay Merv‟de, hediyenin talep edilebileceğinin yanında hak olarak görüldüğünü
göstermektedir.

755
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.283.
756
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.297-298.
757
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.424.
758
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.285.
759
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.284
760
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.214.
761
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.463.
762
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.331.
763
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.379-380.
211

O‟Donovan‟a göre Merv Tekeleri çölde yolculuk yapacakları zaman aĢırı


giyinirlerdi. Normal yolculuklarda kalın deve yününden bir örtü, eğer öğle saatlerinde
yolculuk etmeleri gerekirse bu örtünün üstüne koyun tününden büyük bir “kusgun” veya
“palto” giyerlerdi. Bu aĢırı giyinmenin sebebi, çölün kavurucu sıcağı ve güneĢ ıĢınlarından
korunmaktır.764 Uzun bir yolculuğa çıkmak için hazırlık yapan bir Türkmen, yanına
yemeklerle ilgili bölümde tarif ettiğimiz “çapati” isimli hamur iĢi yiyecek ve birkaç parça
ekmekten baĢka biĢey almazdı. Yolculuğa çıkacak herkes atı için tahıl ve kendisi için su
taĢırdı, herkesin ihtiyacı birbirinden tamamen bağımsızdı. O‟Donovan‟a göre bu durum
Türkmenlere ani bir geri çekilme durumunda büyük bir avantaj sağlardı. Böylece
dağılmaları ve gizlenmeleri mümkün olabilirken, aynı zamanda bu gibi durumlarda
merkezi bir ikmal kaynağına bağlı olmaları halinde yaĢanabilecek, ikmalden mahrum
kalma durumunu yaĢamazlardı.765 Merv‟de 20 mil civarında yolculuk yapacak olan herkes
tepeden tırnağa silâhlanırdı. Çünkü ilgili dönemde vadan dıĢarıya adımını atan kiĢinin
baĢına günün sonunda ne gibi maceralar gelmiĢ olabileceğini kimse bilemezdi.766

Yılan avlamak da O‟Donovan‟a göre değiĢmez bir Türkmen geleneğiydi. Yazar,


dahil bulunduğu Türkmen grubu ile birlikte Merv Ģehrinin Marma Han Tepe harabeleri
civarında bol miktarda bulunan, ince, kurĢuni renkte ve siyah benekli yılanlardan kırbaç
kullanarak avlamıĢ ve bunun Türkmen geleneği olduğunu aktarmıĢtır.767

6.3. Eğitim

Eğitim bahsi XIX. yüzyıl Merv seyahatnamelerinde çok sınırlı yer alır. Kaynaklara
göre Rus iĢgali öncesi Ģehirde düzenli eğitim kurumlarının ve eğitim sisteminin varlığından
sözetmek mümkün görünmüyor. Merv‟de eğitim adına kaynaklarda tesadüf edilen bilgiler,
okuma-yazma eğitimi ve medreselerde icra edilen dini eğitimle sınırlıdır. Bunun dıĢındaki
eğitim faaliyeti, çocuğun aileden öğrendiği bilgileri kapsamaktadır.

O‟Donovan 1881 yılında Merv‟de dini eğitim veren bir medresenin var olduğunu
söyler. Bu medrese Merv‟deki Yahudi yerleĢkesi yakınında olup kilden inĢa edilmiĢ,
gösteriĢsiz ve büyük bir yapı idi. Medresenin yöneticisi, bilginliği ile Türkmenler arasında

764
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.456.
765
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.444-445.
766
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.307.
767
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.269.
212

büyük üne sahip olan Hoca Nefes isimli bir kimse idi. O‟Donovan, burayı ziyaretinde, bu
kimsenin kendisinden dikkatle uzak durduğunu söyleyip, sebebinin dini olduğunu
söyler.768 Burada Merv‟deki din görevlisi adayları öğrenim görmekteydi.769Ancak yazarın
verdiği bilgilerden Merv Tekeleri arasında okuma-yazma bilmenin nadir bir Ģey olduğu
görülüyor. Toplumda „‟molla‟‟ ünvanını taĢıyan Ģahıslar, sadece bu becerileri ile bu
ünvanı taĢıyabiliyorlardı. Mollalar mektup yazarak ve hesap yaparak geçimlerini
sağlayabiliyorlardı.770

Blocqueville‟nin Merv‟de eğitimle ilgili verdiği bilgiler O‟Donovan‟a göre daha


aydınlatıcıdır. Ona göre Merv halkı öğrenme iĢtiyaki ve ellerine tesadüfen geçen kitapları
okuma arzusuyla doluydu. Çocuklar on veya oniki yaĢına gelinceye kadar asla çalıĢmaz,
ebeveynleri onları okuma yazma öğrenmeye teĢvik ederdi. Yazın bahçe iĢlerinde çalıĢan
çocukların ebeveynleri de kıĢın bu Ģekilde kaybedilen zamanı telâfi etmeye ve çocuklarını
okutmaya çalıĢırlardı. Yazar, mollaların çocuklara okuma yazma öğrettiklerini,
karĢılığında da ailenin maddi durumuna göre birkaç parça hediye, para, tahıl, meyve, soğan
gibi Ģeyler aldıklarını söyler. Okuma yazma öğretiminde kullanılan yöntem ve araçlar
hakkında bilgiveren yazara göre bu eğitimi alan her çocuğun elinde, mollanın üzerinde
alfabeyi ve ev ödevini yazdığı taĢtan bir tahta bulunurdu. Öğrenci yazıyı ezberleyince bu
yazılar taĢ üzerinden silinirdi. Öğrenim gören çocuğun anne ve babası çocuklarının derse
gitmeden önce derslerini hazırlamaları ve verilen parçaları ezberlemeleri ile ciddi biçimde
ilgilenirlerdi. Bilhassa kadınlar çocuklarının okuyup yazdğını görmekten büyük gurur
duyarlardı. Merv erkekleri Hive ve Buhara‟dan getirmiĢ oldukları Ģiir kitaplarını
anlayabilmek için günlerce uğraĢırlardı. Yazar, bu kitapların bir kısmının dilinin
Türkmenlerin konuĢtuğu dile pek uymayan, farklı bir Ģivede olduğunu söyler. Merv‟deki
Türkmen mollaları ise tahsillerini geliĢtirmek için birkaç yıl Hive ve Buhara‟daki
medreselerde eğitim görürlerdi. Yazar, Merv‟de tanıdığı kiĢilerin Fransızca öğrenme ve
çocuklarına öğretme konusunda istekli olduklarını aktarır.771

Curtis ise, her yerleĢkede kerpiçten bir cami ve din adamlarının eğitim gördüğü bir
medrese olduğunu söyler. Bizce, Curtis‟in verdiği bu bilgi tamamen yanlıĢ olmamakla
beraber abartılıdır. Zira, baĢka hiçbir kaynakta her yerleĢkede kerpiçten cami ve

768
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.152.
769
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.366.
770
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.408.
771
Blocqueville, a.g.e., s.61.
213

medresenin bulunduğundan söz edilmez. Ona göre burada eğitim gören din adamları
dıĢında kabilelerde okuma yazma bilen kimse bulunmayıp bunların da edebi bilgileri
genellikle sadece Kur‟an‟ı okumakla sınırlıydı.772 Bunun dıĢında Rus iĢgali sonrası Ģehirde
iskan edilen Rus çocuklarının devam ettiği öğretmen okulundan bahseder.773

Vambery, Türkmenlerin ancak binde birinin okuma yazma bildiğini yazar. Kabile
ve yer ismi vermese de konunun geçtiği kısım GümüĢtepe ile ilgilidir.774 GörünüĢe göre
yazar, Mollaların eğitici kimliklerinden de Ģüphelidir. Ona göre, „‟mollalar taĢıdıkları
bilimsel nitelikleri nedeniyle değil, aksine, sevgi ve sevecenlikleri ile tanınmaları, sahip
olduklarına inanılan kimi ruhsal ve gizli güçlerinin hayallerle dolu zayıf kalplerine korku
ve dehĢet düĢürmeleri nedeniyle, Türkmenler arasında Aksakallılardan daha saygın ve
etkilidirler. Hive ve Buhara‟da öğrenim gören bu mollalar, ikiyüzlülük ve aldatma sanatını
lâyıkıyla öğrendiklerinden, iĢin baĢında, ancak eblehleri kandırabilecek olan çeĢitli tavır ve
hareketlerle halkın saygı ve sevgisini kazanarak keselerini doldurduktan sonra hemen
sıvıĢırlar. Bu nedenle bunların nüfuzu da sürekli değildir‟‟.775

Mehmet Emin Efendi‟nin Türkmenlerde eğitime dair verdiği bilgiler, çocuğun


ailesinden aldığı eğitimin kabaca tarif edilmesiyle sınırlıdır. Ona göre çocuk altı-yedi
yaĢına gelince ata binmeyi, silâh kullanmayı öğrenip „‟Türkmencilik‟‟ tabir ettikleri
çöllerin tozuna ve zahmetine alıĢmaya ve denize benzeyen çöllerde yolculuk etmeyi
öğrenmeye baĢlarlardı. On - onbir yaĢlarında delikanlı sayılıp ondört yaĢında kemale erdiği
düĢünülürdü.776

ĠĢgal sonrası Merv‟deki eğitim sistemi ile ilgili incelediğimiz kaynaklarda Curtis‟in
bahsettiği Rus öğretmen okulu dıĢında bilgi bulunmamakla beraber, Rusların Türkmenlere
yönelik eğitim alanında politikalarına dair Rus kaynakları aydınlatıcıdır. Ruslar iĢgal
sonrasında Türkmen bölgelerinde Rus idari yönetiminin tesisinin yanında eğitim amaçlı
faaliyetlerdde bulunmuĢlardır. Merkez AĢgabad olmak üzere Türkmenlerin yaĢadığı kimi
önemli kentlerde Rus ve Türkmen dillerinde. Bu okullarda eğitim dili Rusça olup bunlara

772
Curtis, a.g.e., s.44.
773
Curtis, a.g.e., s.62.
774
Vambery, a.g.e., s.76.
775
Vambery, a.g.e., s.74.
776
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.48-49.
214

ancak az sayıda zengin Türkmen çocuklarının devam ettiği, genelde Türkmenlerin medrese
öğretimini tercih ettiği anlaĢılıyor.777

6.4. Sağlık

XIX. yüzyıl Merv toplumu, Rus iĢgali öncesine kadar dünyanın kalanından
neredeyse tamamen izole bir toplum olduğu için modern tıbbi kurumlardan ve eğitimli
doktorlardan sözetmek mümkün görünmüyor. Bununla beraber geleneksel doktor, ilâç ve
tedavi usullerinin varlığı seyahatnamelere yansımıĢtır.

Blocqueville‟ye göre Merv‟de doktor nadirdi. Zira, Türkmenler „‟tabip‟‟ veya


„‟molla‟‟ denilen ve hastalıkları muskalar yazarak, dualar veya ayetler okuyarak tedavi
edenlere daha çok itimat ederlerdi.778 Seyyahların bu ibarelerinden mollaların aynı
zamanda geleneksel tabiplik vasıflarının da olduğu, bunların yanında nadir olmakla birlikte
1861‟de Merv‟de doktorların da bulunduğu sonucunu çıkarabiliriz. Nadir olduğu bilgisini
verdiği bu doktorların nitelik ve eğitimleri hakkında bir bilgi vermez. O‟Donovan‟ın
eserinde ise sadece, Yahudi bir tüccar olan Matthi‟nin aynı zamanda profesyonel bir doktor
olduğu bilgisine yer verilir.779 Ancak, her iki eserde de birtakım yaygın hastalıklar ve bazı
tedavi usulleri, ilâçlardan söz edilmektedir.

6.4.1. Yaygın Hastalıklar ve Bazı Tedavi Usulleri

Blocqueville, tabip adı verilen mollaların çoğunun cahil olduğunu, Yahudilerden


temin ettikleri birtakım ilâçlarla hastalıkları tedavi etmeye çalıĢtıklarını söyler.

Yazar, ismini belirtmediği bir hastalığın tabip tarafından tedavi edilme usulünu,
tabibin hastanın baĢında belli bir yeri ağzıyla emmesi ve ardından kötü bir ustura ile baĢın
muhtelif yerlerinin çizilmesi, çizilen yerlere de hacamat için sırayla boynuz çekilmesi
olarak tarif eder. Yazara göre Türkmen tabipler koldan kan almayı bilmiyorlardı.

Türkmenler arasında sıraca illeti ile Ġran‟da lepra adı verilen cüzam hastalığı çok
yaygındı. Ayrıca, her ne kadar çadırları su geçirmez olsa bile toprak üzerinde

777
Necef, a.g.e., s.287-288.
778
Blocqueville, a.g.e., s.75.
779
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.379.
215

yatmalarından dolayı, romatizma da yaygındı. Bu hastalığın verdiği ızdırabı azaltmak için,


hastalığa yakalanan kiĢi sırt üstü veya yüzükoyun yere uzanıp yakınlarına vücudunu
ovdururdu. Yazar, bu iĢi Türkmen kadınlarının büyük uğraĢları arasında sayar.780

O‟Donovan‟a göre Merv‟de en yaygın hastalıklardan biri “keratitis”, yani gözün


kornea tabakası iltihabı hastalığı idi. Merv liderlerinden Baba Han bir gözünü bu hastalık
nedeniyle kaybetmiĢti. Merv‟de “inci” diye adlandırılan bu hastalığın sebebini yazar,
“keskin güneĢ ıĢınlarının pekmez toprağı ile kaplı ovadan yansıması, bölgede sık rastlanan
kum fırtınalarının yarattığı tahriĢ ve çadırlardaki dumanlı havanın birleĢik etkisi” olarak
açıklar.781 Merv‟de bu hastalık o derece yaygın idi ki, Ģehir halkı, yazarın ifade ettiğine
göre, artık buna bir hastalık gözüyle bakmıyordu.782 Yazara göre Merv nüfusunun en az
onda biri bu hastalığa yakalanmıĢtı.783

Merv‟deki toplam kadın ve erkek nüfusunun, en düĢük ihtimalle yarısı, bir


karaciğer hastalığı olan “iskirbit”ten muzdaripti. O‟Donovan, karaciğerde fraksiyon
kaybına neden olan bu hastalığın temel sebebinin aĢırı sıcak havalarda çok miktarda
tüketilen eritilmiĢ et yağı olduğunu aktarır. Merv‟de ateĢlenme rahatsızlığına da rastlansa
da bu hastalık, Tecen bataklığı civarında veya Yamud Türkmenleri arasında olduğu kadar
yaygın değildi.784

O‟Donovan‟ın bölgede yaygın olduğunu bildirdiği hastalıklardan biri de, “riĢti”


hastalığıdır. Bu hastalık HabeĢistan‟da “Firavun kurdu”, Ġran‟da ve Afrika‟da yaĢayıp
Ġngilizce konuĢanlar arasında “Gine kurdu” veya “Medine kurdu” olarak bilinmekteydi.
Yazara göre Buhara‟dan gelen bütün kervanların üyelerinin büyük bölümü bu
rahatsızlıktan muzdarip idi. Merv liderlerinden Aman Niyaz Han‟ın Buhara‟dan dönen
yeğeni de bu hastalığa yakalanmıĢ, O‟Donovan‟da bu hastalığı görüp hastalığın belirtileri
ile ilgili bilgiler vermiĢtir. Hastanın ayak bileğinde iltihaplanmıĢ yara, küçük bir parça
kaynatılmıĢ üzüm lâpası ile örtülmüĢtü. Yazar, yaranın merkezinden yeĢil renkte ip gibi bir
Ģeyin küçük bir dala sarılmıĢ halde dıĢarı uzanmakta olduğunu söyler. Mervlilerin verdiği
bilgilere göre bu parazitin yumurtaları yağmur suyu birikintileri ve kervansarayların
sarnıçlarından içilen su ile vücuda alınıyor ve burada geliĢiyor, genellikle diz, dirsek, ayak
780
Blocqueville, a.g., s.74-75.
781
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.126.
782
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.387.
783
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.126.
784
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.387-388.
216

bileği gibi, kemiğin deri dıĢında pek az Ģeyle kaplandığı yerlerde kendini gösteriyordu.
Hastalığın ilk belirtisi ilgili yerlerin birinde küçük bir sivilcenin oluĢmasıydı. Ardından bu
sivilce siyah bir baĢ verip bu baĢta iki küçük çengel belirir. Yazarın aktardığına göre, bu
yaralar yavaĢ yavaĢ geliĢip vücudu ele geçirir ve açık sarı renkte, bir kemanın E teli
kalınlığında ve yarım inç uzunluğunda bir uç verirdi. Yazar, bu hastalığın tedavisinin, bu
kurtçukların iki günde bir, kırılmalarını önlemek için, yavaĢça çekilerek bir kirpi dikenine,
ince bir dala veya bu nitelikte ince bir Ģeye sarılmaları Ģeklinde açıklar. Çekilen kurtçuk
kurudukça canlı sarı rengini kaybedip gerçek bir violin teline benzer. Muhtemelen yazarın,
bu hastalığı geleneksel tedavi yöntemleriyle tedavi edenlerden edindiği bilgilere göre,
kurtçuğun çekilirken kırılmasının çok ciddi sonuçları olabilirdi. Bu durumda her iki el ve
ayak ĢiĢer, kurtçuğun yolu irinlenirdi. ġiddetli acı ile geçen bir haftanın sonunda bu yaratık
vücuttan bütünü ile atılır ve yara iyileĢirdi. Ancak hastanın bünyesi olabildiğince kuvvetli
değilse, hastalığın sonuçlarından biri olarak hasta el ve ayaklarını kaybedebilirdi.
Uygulanan tedavilerden biri olan hergün bu kurtçuğun yarım inç dıĢarı çıkarılması bir ay
veya altı hafta sürebiliyordu. Ancak yazarın öğrendiğine göre, daha kısa sürede tedavi
sağlayan baĢka bir yol da uygulanabilmekteydi. Bu iĢlem birkaç saat sürmekte ve yaranın
ağzı etrafına gümüĢ madeni paranın bastırılması ile kurdun çıkarılmasını içermekteydi.
Yazara göre bu kurtçuğun çıkarılmasını iĢ edinmiĢ kimseler de vardı. Bu hastalığın Güney
Buhara‟da çok yaygın olmakla beraber Merv‟de görülmediğini söyleyen yazara göre bunun
sebebi Mervlilerin genellikle akarsu kullanması idi. Buhara sakinlerinden akarsu
kullananlar, kuyu suyu kullananlar veya kullandıkları suyu kaynatanlar asla bu hastalığa
yakalanmıyordu.785

Blocqueville, kendisinin Merv‟de bulunduğu sırada gözlerinde kanama baĢladığını


söyler ve bu hastalığın Türkmenler tarafından tedavi ediliĢi hakkında bilgiler verir.
Tedavide uygulanan ilâç Türkmenler tarafından çok tesirli kabul edilen bir tür merhem
olup, kuru üzüm, Ģeker, afyon ve Ģapın bir arada dövülmesi, akabinde de hamur haline
gelinceye kadar kaynatılması ile üretiliyordu. Türkmenler bu hamurdan iki yuvarlak yapıp
pamuğun üzerine yaymıĢ, ardından doğrudan gözleri üzerine yerleĢtirip baĢını bağlamıĢ,
ilk on dakika ağrıya sebep olacağını, sonrasında da gözünün yaĢaracağını söylemiĢlerdi.

785
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 312-314.
217

Yazar, tedavinin sonuç verdiğini, birkaç gün görme gücünün azaldığını, sonrasında
kendisini iyi hissettiğini ifade eder.786

O‟Donovan, elinde bir avuç deve tüyü bulunan bir Türkmen kadının, ateĢlenen
kızını tedavi etme amacıyla kendisinden sihir yapma talebinde bulunduğunu ve orada
bulunan Aman Niyaz Han‟ın bu sihrin yöntemini kendisine öğrettiğini söyler. Öğrendiğini
aktardığına göre, bu deve yünü Kur‟an‟dan ayetler ve birtakım mırıltılar eĢliğinde, bir iğ
vasıtasıyla kısa bir örgü Ģeklinde örülürdü. Elde edilen sicim üç kere katlanılarak tekrar
eğirilirdi. Ardından bu Ģeridin üzerine yedi düğüm atılır, her düğüm atılmadan önce
düğüme kuvvetlice üflenir. Yazar, bu Ģekilde bir tür bilezik haline getirilen yünün hasta
kimsenin bileğine takılması gerektiğini, her gün bu düğümlerden birinin üflenerek
çözüldüğünü, yedinci düğüm çözüldüğünde yünün küre haline getirilip nehre atıldığını
aktarır. Böylece örgü ile birlikte hastalığın da atıldığına inanılıyordu.787

O‟Donovan vahadan ayrılırken kendisini akrep sokmuĢ, tedavi amaçlı afyon ve


Ģeytan tersi (asafoetida) bitkisi kullanılmıĢtır. Yazar, bu bitkilerin genel deva olarak
kullanıldıkları bilgisini verir.788

6.4.2. Ġlâçlar

O‟Donovan, kendisinin vahada bulunduğu 1881 yılında Merv‟de ilâçların Matthi


isimli bir Yahudi tüccardan alınabileceğini aktarır. Ona göre, Türkmenlerin ilâçla tedavi
anlayıĢının nerede ise tamamı ile güçlü güçlü müshil olmaktan ibaretti. Mervlilerin çok
kullandıkları kruton yağını onlara kendisinin tanıttığını iddia eder. Kinin, epsam tuzu,
karaciğerle ilgili haplar, antialerjik haplar ve Merv‟de “moomia” adıyla bilinen yer sakızı
en çok kullanılan ilâçlardı.789Merv pazarında az miktarda bulunan Yahudi tüccarların
tezgâhlarında ilâç dahil olmak üzere satılabilecek her türlü ürün bulunurdu. Yahudi
tüccarlardan baĢka pazarda ilâç satan hiç kimse yoktu. Kinin, epsam tuzu, ravent(rheum,
ıĢgın) ve sarısabır otu bunların baĢlıcalarıydı.790

786
Blocqueville, a.g.e., s.74-75.
787
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 319-320.
788
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.438.
789
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.388-389.
790
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.328.
218

Merv ahalisi yer sakızına her derde deva bir ilâç olarak bakmakta idiler. Bu sakız
tedavi için yaralara sürülür, küçük parçaları sinirlilik tedavisi, daha büyük parçaları ise
ateĢlenme tedavisi için kullanılırdı. Yazar, bu maddenin Türkmenler tarafından Deregez
dağlarının eriĢilmez yerlerinden temin edildiğini, parçacıklara ulaĢmak için onlara ateĢ
edip düĢürdüklerini aktarır. Ağırlığı sekiz onstan küçük bir parça yer sakızı Yahudi tüccar
Matthi tarafından iki franka satılmaktaydı.791Yahudi Tüccar ve doktor Matthi‟nin
deposunda çok çeĢitli ilâçlardan büyük miktarda vardı.792

O‟Donovan, Mervlilerin ilâç olarak kendisinden sık sık “arak derman”, yani arak
istediklerini söyler. Ancak yazara göre bu kimselerin bir hastalığı yoktu, bütün amaçları
ödeme yapmadan sarhoĢ olabilmekti.793

791
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.267-268.
792
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.379.
793
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.393.
219

7. BÖLÜM

KÜLTÜR

7. 1.Giyim

Seyahatnamelerde yer yer Merv Türkmenlerinin giyimleri ile ilgili ayrıntılı bilgilere
tesadüf edilmektedir. Seyyahların verdiği bilgilerden, Mervlilerde giyim konusunun bir
sosyal statü göstergesi olduğu, bunun yanında kimi kıyafetlerin kiĢinin bağlı olduğu
kabileyi simgeleyebildiği anlaĢılmaktadır. Bunun dıĢında erkek kıyafetlerinin daha sade,
kadın kıyafetlerinin ise, takılarla birlikte renkli ve gösteriĢli olduğu söylenebilir. Merv‟e
dair kıyafet tasvirlerini Türkmen genelinden ayırmak mümkün görünmemektedir.
Kaynaklardan aktardığımız kıyafet tasvirlerinin tamamı diğer Türkmen topluluklarında da
mevcuttur.

7.1.1. Erkek Kıyafetleri

Blocqueville‟nin Merv‟den erkek giyimine dair verdiği bilgiler, nerede ise eserinde
yer alan bütün konular gibi bir arada ve derli topludur. Bu niteliği ile yazarın eseri,
incelediğimiz bütün seyahatnamelerden ayrılır. Anlattığına göre Türkmenler, dizlere kadar
inen ve bel kısmı bir kuĢakla bağlanan geniĢ bir Ģalvar giyerlerdi. Gömlekleri yakasız olup,
sağ tarafı boylu boyunca açıktı. Bu gömlek Ģalvarın üzerinden kalçalara kadar uzanırdı.
Bunun üzerine bir veya birkaç tane, önü açık, göğüste birbiri üstüne gelen cübbeler
giyerlerdi. Yazar, bu elbiselerin bel kısmından, yün veya pamuktan yapılmıĢ bir kemerle
bağlandığını aktarır. Elbiselerin yenleri uzun ve geniĢtir. Türkmenlerin baĢlarında hiç saç
olmadığını, baĢlarına küçük bir takke geçirip bunun üzerine “kalpak” adı verilen, koni
Ģeklinde, yukarıya doğru darlaĢan bir baĢlık taktıklarını söyler. Bu “kalpak” kuzu veya
koyun derisinden olup yazara göre Buhara‟da imal edilmekteydi. Ayakkabılar ise terliğe
benzer bir tarzda yapılmıĢ olup, tabanı deve veya at derisinden mamül idi. Türkmenlerin
kıĢın veya ata binerken daima giydiklerini aktardığı çizmeyi “Kazak” çizmesi olarak
tanımlar, deriden mamüldur. Bu çizme giyilmeden önce keçe gibi bir dokumanın ayaktan
baĢlanıp diz kapağına kadar dolandığını, bunun üzerine de yumuĢak fakat oldukça kalın,
keçeden bir çorabın giyildiğini söyler. Çizmenin dikiĢi içtendi ve bir demir parçasıyla
220

ökçesi sağlamlaĢtırılmıĢtı. Türkmenler çizmelerini giymeden önce iyice yağladıkları için,


yazar bu çizmelerin su geçirmez olduğunu söyler.794

O‟Donovan Merv pazarı bahsinde pazarda gördüğü kıyafetlere dair bilgiler verir.
Yazar, uzun, kırmızı renkli ve kaba Buhara ipeğinden mamül, siyah ve sarı çizgili, “kırmızı
don” adı verilen ceketin o dönemde Türkmenlerde yaygın olduğunu söyler. Türkmenlerin
“duyungi çokman” adını verdikleri, açık kahverengi, ince deve yününden mamul uzun
elbise bunun üzerine giyilmekteydi. Türkmenler gömleğe “keyuk”, kuĢağa “guĢaklı”,
beyaz kumaĢ pantolona “balak” geniĢ parmaklıklı, kırmızı renkli Rus derisinden mamül
terliğe ise “çokoi” adını veriyorlardı. Çorap, yazara göre Türkmenlerde nadiren giyilir,
terlikle birlikte asla giyilmezdi. O‟Donovan da binici çizmelerinin giyilmeden önce ayak
ve ayak bileklerinin banta benzer bir sargı ile sarıldığını söyleyip, bu sargının Türkmenler
tarafından “dolok” diye adlandırıldığını ilâve eder. Soğuk havalarda Türkmenler, “kusgun”
olarak adlandırdıkları çok büyük bir palto giyerlerdi. Kimi zaman bunun yerine “yapundja”
isimli, koyun yününden, kalın örtü de kullanılırdı. Yazara göre, kusgun, yapundja ve
kepenek kelimeleri Türkmenler tarafından, kalın bir dıĢ elbise kasdedilerek birbirinin
yerine kullanılabilirdi.795

O‟Donovan, Merv vahasının batısında mukim, ÖtemiĢ kabilesi lideri Aman Niyaz
Han‟ın kızıl, çizgili, belinden kuĢakla bağlanmıĢ, ipekten, uzun elbisesinin altında yine
ipekten mamul, değiĢik renklerde parlakça boyanmıĢ bir baĢka cübbenin olduğunu,
yanındaki kimselerin de aynı Ģekilde giyinmiĢ olup, renklerin yeĢil ile alev kırmızısı
arasında değiĢiklik gösterdiğini söyler. Ayrıca Türkmenlerde hançer de geleneksel erkek
giyiminin bir parçasıydı.796 Öte yandan yazar, Mervlilerin kullandıkları Rus derisi binici
çizmelerinin kırmızı yanlarının dıĢarı çevrilmediğini söyleyip, sebebini Teke
Türkmenlerinin aĢırı parlak renklerin teĢhirini kadınsı bulmaları olarak açıklar.797 Merv
liderinin parlak kıyafetleri ile Tekelere yönelik yazarın bu tespiti arasında çeliĢki
görünmektedir.

Merv‟deki Türkmen tire veya yaplarının, elbiselerinin rengi, bunları giyiĢ Ģekilleri
ve kuĢaklarını bağlama biçimleri ile birbirinden ayrılmaları mümkün olup, O‟Donovan‟a

794
Blocqueville, a.g.e., s.49.
795
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 141-142.
796
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 127.
797
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 373.
221

göre Türkmenler ilk bakıĢta bir kimsenin hangi yap‟a bağlı olduğunu anlamakta hiç zorluk
çekmiyorlardı. Örneğin, kuĢağın acaip biçimde düğümlenip, Ģapkanın takılıĢ biçiminin
Sultan Aziz Tiresini iĢaret ettiğini, Burkuz kabilesinin de kendisine has kılıç kemeri takma
Ģekli olduğunu aktarır. Yazar, bu farkları anlamayı hiçbir zaman baĢaramamıĢtır.798 Ahal
Tekelerle Merv Tekeleri de giydikleri börklerden birbirinden ayırt edilebiliyorlardı. Yazara
göre Mervlilerin kullandıkları “börk”, küçük, Aziz Andrew haçı Ģeklinde, gruplanmıĢ sıralı
haç süslemesi ile kaplanmıĢken, Ahal Tekelilerin “börg”ü dikine sıralanmıĢ sıradan çarpı
iĢaretleri ile süslüydü.799

Burnes, 1832 yılında Murgab nehri kıyısında gördüğü bir Türkmen obasında
erkeklerin giydiği baĢlıklara “tilpak” adı verildiğini, bütün Türkmenlerin bu baĢlığı
taktığını söyler. Bu baĢlık kare veya koni biçiminde, bir fit uzunluğunda olup, türbandan
daha güzel duruyor, yazara göre Türkmen grubuna askeri ve disiplinli bir grup imajı
veriyordu. “Çapkan” ismi verilen palerinleri kırmızı, yeĢil ve sarının en parlak
tonlarındadır. Burnes, O‟Donovan‟ın aksine Türkmenlerin parlak renklere pek düĢkün
olduğunu söyler.800 Ġki yazarın farklı tespitleri, Merv‟i gördükleri farklı zamanlarda Ģehirde
farklı kabilelerin yoğunlukla ikâmet ediyor olmasından kaynaklanıyor olabilir. 1832‟de
Merv nüfusunu yoğun olarak Salur Türkmenleri oluĢtururken, 1881‟de Merv‟de Teke
Türkmenleri hakimdi.

Merv haricinde bulunan Türkmen kabileleri ile seyahatnamelerde Türkmenler


ismiyle zikrolunup yer ve kabile ismi belirtilmeyen kabilelerin kıyafet kültürü hakkında da
seyahatnamelerde bilgiler bulunur. Birbirlerine ve Merv Tekelerinin kıyafet kültürüne çok
benzeyen bu tariflerden XIX. yüzyıl Türkmen kabileleri arasında kültür birliği görülüyor.

Bigi, Türkmen giyimini “Kazan BiĢmeti” (içi pamuklu kıĢlık elbise), “Buhara
Camesi” (kadifeden dokunmuĢ uzun elbise) olduğunu, baĢlarına da koyun derisinden gayet
büyük bir börk taktıklarını söyler.801

Fraser‟e göre Türkmenlerin giydikleri giysiler ekonomik durumları ve sosyal


statüleri ile de ilgili idi. Pek çok fakir kimse kısa, yünden mamül bir gömlek veya “cübbe”

798
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.160-161.
799
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.283.
800
Burnes, Travels II, s.23.
801
Bigi, a.g.e., s.74.
222

ve yün pantolon dıĢında biĢey giymezdi. Kimileri uzun, kahverengi ve yünden mamül palto
giyerken, Türkmen ve Özbeklerin milli kıyafeti olan, dizlerinin biraz altına kadar uzanıp
belden kuĢakla bağlanmıĢ birçok cübbe, pamuk veya ipekten mamul gömlek ve pantolon
giyerdi. Bu cübbelerin kumaĢının pamuk ve ipek karıĢımı olduğu, mavi, mor, kırmızı ve
yeĢil çizgili oldukları bilgisini verir. Ancak üst sınıflar ve bilhassa, Göklan ve Yamud
Türkmenlerinin zenginleri daha çok Ġran giysilerini tercih ederdi. Teke kabileleri deve
yününden mamül cübbeler, Özbek tarzı çizmeler giyerdi. Conolly‟e göre ise Türkmenler,
evde ya yalınayak gezinir, ya da bir telle ayak baĢparmaklarına bağlanan bir terlik
giyerlerdi. Abbott ise, Türkmen baĢlıklarını Ġran Ģapkaları kadar güzel bulmaz, “hafifçe
koni biçiminde, siyah koyun derisinden” olarak tarif eder. Ayrıca Merv‟de din adamlarının,
küçük, karakoyun yünü ile püsküllü bir baĢlık üzerine sıkı bir sarık giydiklerini ve bunun
kendilerine tuhaf bir görünüm verdiğini söyler.802

Rus iĢgali sonrası Merv‟i ziyaret eden Curtis, Türkmenlerin elbiselerinin gözalıcı
olup, giyenin maddi durumuna göre değiĢiklik gösterdiğini söyler. Ona göre sıradan bir
Türkmen, dar bir pantolon, kıĢın Çinlilerin giydiklerini andıran bir çizme giyerdi. Çorap
giymez, ancak ayaklarını soğuktan korumak için bir parça yün Ģeridi ayaklarına sararlardı.
Zengin Türkmenler ise yaz aylarında genellikle terlik giyerdi. Yakaları açık olan gömleği
canlı renklerdeydi ve bunun üzerine giyilen parlak renkli kumaĢ cübbe dizlerine değin
ulaĢırdı. Bunun üzerine de eski moda, kapitone kumaĢa benzer, uzun ve parlak renkli bir
elbise giyilirdi. Yazar, bu elbisede en çok kullanılan renklerin sarı, pembe, mavi, kırmızı
ve yeĢil olduğunu aktarır. Bu elbisenin Çin usulü, geniĢ ve sallanan kolları vardı. Ayrıca
yazar, zengin Türkmenlerin pamuk yerine elbisesinde ipek tercih ettiğini ifade eder.
BaĢlarında, genellikle koyun ve kuzu derisinden, çok tüylü, ağır, sıcak ve yağlı görünümlü
kocaman Ģapkalar olduğunu söyleyen yazar, Ģapkanın biçiminin silindir, isminin de”Ģako”
olduğunu söylerken diğer seyyahlarla çeliĢir. Bellerindeki renkli kuĢaklar, yazara göre
kıymetli eĢyalarını saklama amacına da hizmet etmekteydi.803

7.1.2. Kadın Kıyafetleri

Merv kadınlarının kıyafetlerine dair bilgiler, seyahatnamelerde oldukça nadirdir.


Genellikle bu konu “Türkmen kadınlarının parlak renklere olan düĢkünlüğü” Ģeklinde

802
Marvin, a.g.e., s.128-129.
803
Curtis, a.g.e., s.33-34.
223

aktarılmakla yetinilmiĢtir. Ancak gerek Merv, gerekse diğer Türkmen kadınlarının takıları
bölgeyi gören seyyahların daha ziyade dikkatini çekmiĢ görünüyor.

Blocqueville, Merv kadınlarının elbisesinin, ayak bileklerine kadar inen ve orada


darlaĢan bir Ģalvar ve yine ayak bileklerine kadar uzanan geniĢ bir fistandan ibaret
olduğunu söyler.(Bkz. Ek 15) Bu fistanın ön kısmında oval Ģeklinde düz gümüĢ parçaları
vardır. Bunlardan bazıları kırmızı ve sarı akiklerle süslenmiĢ, altı sıra halinde iĢlenmiĢti.
Yazara göre Merv kadınları da erkekler gibi diz kapağından aĢağıya kadar uzanan kaftanlar
giyerdi. Sadece evli kadınlar fistanlarının üstüne kemer bağlarlardı. BaĢlarına da yuvarlak,
hotoza benzer bir fes giyer, fesin üzerine topuklara kadar inen ipek ve pamuktan bir tülbent
takarlardı. Üzerine gümüĢ plakalar dikilmiĢ üç parmak geniĢliğindeki desenli bir kumaĢ
parçası fesin alt tarafından bağlanır ve arkada düğümlenirdi. Yazarın tarif ettiğine göre,
ucu çene altından, sağdan sola doğru geçirilen tülbent, istenildiğinde yukarıya, yüze doğru
çekilebilirdi.804Blocqueville, Türkmen kadınlarının giydikleri elbiselerde hakim olan
rengin daha ziyade kırmızı, sarı ve koyu kırmızı olduğunu söyler.805Burnes‟in verdiği
bilgiler daha az ayrıntı içerir. Kadınların giydiği elbiseyi, “el ve ayak bileklerini örten uzun
bir elbise” olarak tanımlamakla yetinir. Gördüğü Türkmen kadınları, askeri baĢlık
biçiminde, fakat ondan daha uzun, azametli, beyaz bir türbanın üzerine göğse doğru
sarkan kırmızı veya beyaz renkli atkıdan oluĢan bir baĢörtüsü takıyorlardı.806
O‟Donovan‟ın Merv‟de kadın giyimine dair verdiği bilgi, Türkmen kadınlarının güzel
elbiselerini nadiren çıkardıkları ve göz kamaĢtırıcı parlaklıkta kızıl bir gömlek giymiĢ
kadından ibarettir.807 Vambery, bu bilgiye paralel olarak Türkistan‟da kadınların da
erkekler gibi kırmızı gömlek giydiğini ve elbiselerin geniĢ ve topuklarına kadar uzandığını
aktarır. Düğün ve bayram günlerinde kadınlar bu uzun gömlekleri üzerine Ģal sarıp iki
ucunu sarkıtırlardı. Bu giysilerle birlikte giydikleri, burunları kalkık ve ökçeleri yüksek,
sarı ve kırmızı renkte bir tür çizmeleri de vardı.808

7.1.3. Çocuk Kıyafetleri

Blocqueville‟nin aktardığına göre Merv‟de çocuklar, yaz ve kıĢ sadece ipekten yada
pamuklu kumaĢtan mamül bir gömlek giyerlerdi. Bu gömlekler, çocuğun ailesinin maddi
804
Blocqueville, a.g.e., s.50.
805
Blocqueville, a.g.e., s.52.
806
Burnes, Travels II, s.24.
807
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.262.
808
Vambery, a.g.e., s.76-77.
224

durumuna göre gümüĢ yapraklarla veya baĢka Ģeylerle süslenirdi. Çocukların baĢlarında
iğne oyası ile süslenmiĢ bir takke bulunurdu. Takkenin üzerinde gümüĢ bir levha dikilir,
levhanın ortasında yükselen küçük bir halkanın içinden bir demet saç dıĢarıya taĢardı.
Takkenin aĢağı kısmında da küçük gümüĢ levhalar sarkardı. Yazar, çocukların on yaĢına
kadar bu takkeyi giydikleri bilgisini verir. Ona göre, kız çocuklar da erkek çocuklar gibi
giyiniyor olup, fark sadece elbiselerinin ayaklarına kadar uzamasıydı. Kız çocukların
saçları iki bölük halinde Ģakaklarından aĢağıya sarkardı. BaĢlarının ortasına topuz yapılan
diğer bir kısmı enselerine inerdi. Yazar, ayrıca kızların baĢlarının ortasında bir kısım saç
bırakılarak kalanının traĢ edildiğini, oniki yaĢına gelince de saçlarının yıkandığını aktarsa
da bu bilgi bizce kendi içinde çeliĢkilidir.809 Blocqueville, Merv‟de kız çocuklarının da
takke taktığını ancak bu takkenin erkek çocukların taktıkları takkeden farklı olduğunu
söyler. Ona göre aralarındaki fark, kız çocukların kullandıkları takkelerin yünden veya
siyah iplikten yapılmıĢ, kordon ve püsküller takılmıĢ olmasıdır. Takkeye takılmıĢ olan bu
kordon ve püsküller, omuza ve sırta doğru sarkardı. Kızlar, bu takkeleri diğer süs eĢyaları
ve takılarla birlikte ancak onbeĢ yaĢından onyedi yaĢına kadar giyerlerdi.810

7.2. Takılar ve Süs EĢyaları

Seyahatnamelerde Merv kadını veya Türkmen kadını ile ilgili bölümlerin önemli
bir kısmı Türkmen kadınının süslenmeyi sevmesi, takıları veya çok takı takması ile ilgilidir
tespiti yanlıĢ olmaz. Kadının ailede ve toplumda yeri, uğraĢları veya giyimi konularının
hepsi, süsleme ve takı bahisleri kadar incelediğimiz seyahatnamelerde yer almaz.

Merv‟de erkekler asla ziynet eĢyası taĢımazlardı. Blocqueville, kimi erkeklerin,


gömlek yakalarını birleĢtirmek için broĢ olarak kullandıkları akik taĢının bu duruma istisna
oluĢturduğunu söyler.811

Blocqueville, Merv‟de kadınların süslenmeleri ve takıları ile ilgili geniĢ bilgi verir.
Ona göre Türkmen kadınlarının saçları çok sık ve kısaydı, bu yüzden saç örgülerini keçi
tüyleri ve kordonlarla uzatır, bunları cam boncuklar ve gümüĢ takılarla süslerlerdi.
Merv‟de peruk yada takma saç bilinmezdi. Perçemlerini yanaklarının iki yanından,

809
Blocqueville, a.g.e., s.83.
810
Blocqueville, a.g.e., s.53.
811
Blocqueville, a.g.e., s.52. ; O‟Donovan, Merv Oasis II, s.205.
225

çeneden aĢağıya doğru salarlardı. Saçlarının kalan kısmı iki örgü halinde omuzlarından
aĢağıya sarkardı.

Yazar, Türkmen kadınlarının takılarını ayrı ayrı tarif eder. Ona göre kullandıkları
küpeler saf gümüĢten yapılmıĢ olup üçgen Ģeklindeydi. Üzerlerinde altınla arabesk motifler
iĢlenmiĢti. Ortalarına ise sarı veya kırmızı renkte akik taĢı konulmuĢtu. Üçgenin alt
tarafından sarkan beĢ santimetre uzunluğundaki zincirlerin ucunda küçük, ince, eĢkenar
dörtgen Ģeklinde gümüĢ varaklar sallanırdı. Üçgenin yukarı kısmında, üzerinde küçük bir
gümüĢ zincirin lehimlendiği bir çengel bulunurdu. Olta iğnesine benzeyen çengel kulak
deliğine geçirilirdi. GümüĢ zincirin yukarıdan, yazar tarafından ayrıca tarif edilen baĢlığa
raptedildiğini söyleyip, bunun sebebini, takriben 200 gram ağırlığında olan küpelerin
yükünün tamamen kulaklara asılmasını engellemek olarak açıklar.

Yazara göre, bilezikler genellikle oval Ģeklinde olup tek parçadan yapılmıĢlardı.
GeniĢlikleri farklıydı ancak genellikle iki veya üç parmak eninde olurlardı. Oval Ģeklin bir
tarafındaki aralıktan bilezik, sabun da kullanılarak bileğe geçirilirdi. GümüĢten mamül olan
bu bileziğin ağırlığı 200 ilâ 300 gram civarında olurdu ve üzerine, diğer bütün takılarda
olduğu gibi altın motifler iĢlenip akikler yerleĢtirilmiĢti.

Yazar, diğer bütün süs eĢyaları gibi gerdanlıkların da ananevi Ģekilde yapıldığını
söylerken, imalâtının geleneksel metodlarla, Ģeklinin de dönemin Merv Tekelerinin
kültürünün öngördüğü Ģekilde olduğunu kastetmiĢ olmalıdır. Bu gerdanlık eski motiflerle
süslenirdi. Yazar, bu gerdanlığın genellikle boynu çevreleyen ve eğilip bükülebilen bir
çemberden ibaret olduğunu söyler. Yan tarafında açılıp kapanmasını sağlayan bir sürgü, alt
tarafında ise, göğse doğru uzanan, el büyüklüğünde, sanatkârane süslenmiĢ ve dilimlere
bölünmüĢ madeni bir levha asılıydı. Yazar, baklava dilimi Ģeklinde tarif ettiği bu dilimlerin
her birinin üzerinde yuvarlak veya dört köĢeli bir akik taĢının yerleĢtirildiğini söyler. Bu
levhanın altında zincirler, zincirlerin ucunda ise küçük ve yassı gümüĢ yapraklar vardı.

Yazarın, “hamaylı” olarak aktardığı üçgen biçiminde, üstü küçük gümüĢ plakalarla
süslü, meĢinden bir bağa takılı mahfazada Türkmen kadınları, muska, tılsım ve Kur‟an
ayetlerini saklarlardı. Kenarları çentikli bu üçgenin ucu aĢağıya bakar. Ağırlığının takriben
500 gram olduğunu aktaran yazar, bu takının da gümüĢten olup altın ve akikle iĢlemeli
olduğunu söyler.
226

Türkmen takılarının biri de, Blocqueville tarafından kurs olarak adlandırılırdı.


Ġkiyüz elli gram ağırlığında, kenarları tırtıklı bu takı kemere takılırdı.

Yazara göre Merv‟de yaĢlı kadınların düğünlerde ve bayramlarda taĢıdıkları


taçların boyu yaklaĢık kırk santimetreydi. Yukarıya doğru gittikçe geniĢleyen tacın üst
kısmı sahtiyandan (tabaklanarak boyanmıĢ ve cilalanmıĢ genellikle keçi derisi) yapılmıĢ
olup, kırmızı renkte bir kumaĢla kaplanırdı. KumaĢın üzerine, uçlarında eĢkenar plakaların
sallandığı gümüĢ zincirler takılır, bunların arasında sıra sıra altın damlalar iĢlenirdi. Yazar,
tacın üst kısmında bulunan oymaların ve küreciklerin baĢlığa tam bir taç görünümü
verdiğini söyler. BaĢlığın yukarı kısmında tespit edilen yeĢil ve sarı renkte, ipekten mamul
atkı, koyu renkli ipeklerle süslenmiĢ olup omuzlara kadar inmekteydi. Yazara göre çok
zarif nakıĢlarla iĢlenen böyle bir atkının yapılması için iki kadın üç ay çalıĢmak
zorundaydı.812(Bkz. Ek 16-17-18)

O‟Donovan‟ın eserinde yer yer Türkmen kadınlarının takılara olan düĢkünlüğü ve


bu takıların çokluğundan söz edilse de eserde ne bu takılara dair ayrıntılı tarif, ne fiyatları
ile ilgili bilgi, ne de bunların o dönemde nasıl adlandırıldıkları ile ilgili malumat vardır. Bu
konuda en ayrıntılı bilgiyi, Ahal Tekelerinin Mahdum Kuli Han‟dan önceki lideri Nur
Berdi Han‟ın Gülcemal isimli dul eĢini tarif ederken verir. Elbise ve takıların iç içe geçtiği
tarifi aynen aktarmakta fayda görüyoruz.

“Giydiği, nerede ise dizlerine kadar uzanan, ipek, koyu mor renkteki gömlek
büyük bir gümüĢ ok ile boynuna sıkıca bağlanmıĢtı. Boynundaki, Newfoundland
köpeklerininkine benzeyen büyük boyunluktan aĢağı sarkan birçok, oymalı, altın iĢlemeli
ve akik taĢı ile bezenmiĢ plakalar Ģeklinde, Yahudilerin üst düzey Hahamlarının thummim
ve urimininden813 pek farklı olmayan zincir vardı. Bileklerindeki büyük bilezikler de yatay
akik taĢları ile bezenmiĢti. Gömleğinin göğüs ve karın bölgesi birbirine yakın asılmıĢ
büyük gümüĢ paralarla öylesine süslüydü ki-ona göğüs zırhı giyiyormuĢ görüntüsü
veriyordu. BaĢındaki sade gümüĢ iĢi baĢlık, altında renkli örtüyü gösteriyor, baĢlığın
çevresini Alman askerlerinin kasklarındaki gibi çiviler çeviriyordu”.814

812
Blocqueville, a.g.e., s.52.
813
Mormon mezhebinin kurucusu olan Joseph Smith'e Moroni isimli bir melek tarafından verildiğ iddia
edilen iki taĢın adıdır.
814
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.261-262.
227

Burnes, Murgab nehri kıyısındaki Hoca Abdullah obasındaki kadınların baĢlıkların


güzelliğini över, bukleler halinde omuzlarına dökülen saçlarına bağladıkları çeĢitli süs
eĢyaları ile süslendikleri bilgisini verir.815 Vambery‟de kadınların en çok hoĢlandıkları süs
eĢyalarının bilezik, gerdanlık, küpe Ģeklinde buruna veya kulağa takılan halkalarla göğse
iliĢtirilen hamaylılar olduğunu aktarır.816

7.3. Yiyecekler ve Yemek ÇeĢitleri

Merv‟de yiyecek ve yemek çeĢitlerine dair bilgiler, bazen pazarda yer alan
yiyecekler, bazen Türkmenlerin alıĢkanlıkları, bazen de ayrıntılı yemek tarifleri Ģeklinde
seyahatnamelerde yer almaktadır. Yemek bahsinde, Merv‟de tüketilen yiyeceğin, kiĢinin
ekonomik durumuna göre değiĢiklik göstermesi, yemekle ilgili alıĢkanlıkların ifadesi ve
yenilen ürünlerin tamamına yakınının vahada üretilmiĢ olması hususları dikkate değerdir.

Blocqueville, Merv‟deki Türkmenlerin, kestikleri hayvanların etinin bir kısmını


tuzlayıp kuruttuklarını, bir müddet sonra kekremsi bir tat alan bu etin Türkmenlerce
beğenilerek yendiğini anlatır. “Etin büyükçe bir parçası ince ince doğranır, iĢkembelerin
içine sıkıca doldurulur” cümlesi ile sucuk yapımını tarif ediyor olmalıdır. Yazara göre bu
et parçaları sonraları çorbalarda kullanılmaktaydı. Ona göre ev hanımı, tuzlanmıĢ, taze
birkaç et parçasını çömleğe atar, etin kokusu yayılınca obanın kadınları ellerinde
kepçelerle çorbanın piĢirildiği çadıra gidip, kızarmaya baĢlayan eti birbiri ardına
karıĢtırırlardı. Yazarın aktardığına göre bu yemeğin yapımı, kadınların bir nevi toplantısını
da temin ederdi. Etin yağları eriyip çömlekte birikince ev sahibi kadın eliyle çömlekten
birkaç parça et alıp hazırda bulunan kadınlara ikram ederdi. Kendisi de bu aĢamada
yemeğin tadına bakardı. Daha sonra çömleğe bir miktar su, tuz, biber ve birkaç dilim de
kabak ilâve eder, piĢen yemeği, içine önceden ekmek doğranmıĢ tahta tabaklarda servis
ederdi.817

815
Burnes, Travels II,s.24.
816
Vambery, a.g.e . , s.77.
817
Blocqueville, a.g.e. , s.56-57.
228

Merv‟de kesilen bir hayvanın sakatat kısmının çocuklara ait olduğunu söyleyen
yazar, çocukların, bağırsakları yıkamadan ve temizlemeden kömür ateĢi üzerinde
kızarttıklarını, bütün günü bu uğraĢla geçirdiklerini söyler.818

Yazar, Merv mutfağında çorbanın yerini bazen, küçük, yuvarlak fasulyelerle


yapılmıĢ ve içine un, ayran, biber ve tuz katılmıĢ bir yemeğin aldığını söyler, yemeğin adı
hakkında bilgi vermez. Bazen de keĢkek veya ince ince dilimlenen hamurla eriĢte
yapıldığını aktarır. Eğer hava ocağın yakılmasına imkân vermiyorsa ekmek hamuru pide
Ģeklinde iki kısma ayrılıp içine irice doğranmıĢ etle biraz soğan konulur, ateĢte biraz
kızartılan bu pide külün üzerine piĢirilirdi. Yazara göre Türkmenlerin en çok sevdiği
yemeklerden biri pilâvdı. Pilâvın malzemelerini et, susamyağı, kıyılmıĢ havuç, biber, tuz
ve su olarak sayar, hazırlanıĢı hakkında bilgi vermez. Türkmenlerin baĢlıca gıda
maddelerinin ekmek, soğan, ayran, kabak, kavun ve karpuz olduğunu ekler.

Yazara göre Türkmenler koyun derilerini de yiyecek olarak kullanırlardı. BaĢka bir
iĢte kullanılmayacak koyun derileri ekĢimsi bir tat alıncaya kadar bekletilirdi. Yazar, bu
bekletme iĢleminin koyunun kıllarının deriden ayrılmasını kolaylaĢtırma amacıyla
yapıldığını söyler. Deriler Ģeritler halinde kesilerek kömür ateĢinin üzerinde kızartılır, çok
yağ kaybetmemeleri için bu kızartma iĢlemi kısa tutulurdu. Yazar, bu yiyeceğin
hazırlanmasını “yorucu, zahmetli, sıkıntılı” kelimeleriyle tanımlar.819

Susamdan elde edilen yağ yemeklerde ve aydınlatmada kullanılırdı. Türkmenler


sütten tereyağı yapar, geri kalan kısmı süzüp toparlak hale getirip güneĢte kuruturlardı.
Yazara göre “kurut” adı verilen bu yiyecek kıĢ aylarında, suda yumuĢatılarak tüketilirdi.820

Murgab nehrinde bolca bulunduğunu Blocqueville‟den öğrendiğimiz balık, yazara


göre Türkmenlerce pek tüketilmezdi. Ġlkbaharda kırlardan toplanan bir tür yabani ıspanak,
yazarın elmalı pasta benzeri tarif ettiği çörek yapımında kullanılırdı. Bölgede yaygın
olduğunu ifade ettiği mantarlar da Türkmenler tarafından, mantarın sap kısmının koparılıp
üzerine tuz dökülerek közde kızartılmak suretiyle yendiğini aktarır.821

818
Blocqueville, a.g.e. , s.56.
819
Blocqueville, a.g.e. , s.59.
820
Blocqueville, a.g.e. , s.82.
821
Blocqueville, a.g.e. , s.83.
229

O‟Donovan‟ın Merv‟de yemek çeĢitleri ve kültürüne dair verdiği bilgiler,


Blocqueville‟den daha ayrıntılı görünüyor. Yemek çeĢitlerinin kiĢinin sosyal statüsü veya
ekonomik durumuna göre farklılık gösterdiği yönünde ifadeleri vardır.

O‟Donovan‟a göre Mervlilerin en sevdikleri yemeklerden biri, koyun kuyruğu yağı


ile yapılan yemekti. Bir koyun kesildiği vakit evvelâ bu hayvanın en değerli kısmı kabul
edilen büyük ve yağlı kuyruk kullanılırdı. Bu kuyruk yüzüldükten sonra parçalara ayrılır,
ardından çapı iki fit, demirden bir yarım küre biçimindeki bir kazanın içine atılırdı. Bu
kazanın içinde et yağı iyice eritilir, yağ iyice kızgınken küçük parçalara ayrılmıĢ yağsız et
parçaları ilâve edilirdi. Ardından kazan ateĢin üzerinden alınır, büyük ahĢap tabakta servis
edilirdi. Yazar, Türkmenlerin eti aĢırı piĢmiĢ sevdiklerini, bu yemeğin tadının da yağın
aĢırı sıcaklığından dolayı tam olarak yağlı külü andırdığını söyler. Türkmenlerin nerede ise
tamamının muzdarip olduğunu aktardığı sindirim sistemi rahatsızlıklarının sebebini et yağı
ve yağlı yiyeceklere olan düĢkünlükleri ile açıklar. Yukarıda tarif ettiğimiz yemek, zengin
bir Türkmen ailesinin sıradan bir öğünü olup, sıradan Türkmenler için aĢırı lükstü.
Türkmenler tabakta ekmek ve et suyu karıĢımını “çorba” eritilmiĢ koyun kuyruğu yağını
ise “koyun yağ” olarak adlandırırlardı. Yazar, pirinç pilâvını kurutulmuĢ erik ve etle
birlikte kaynatılan tahıl veya pirinç” olarak tanıtır, bu üç yemek Türkmenlerin en iyi
yiyecekleriydi. Lâkin yazara göre Merv‟de pirinç o denli pahalı bir yiyecekti ki, çok özel
durumlar haricinde nadiren tüketilirdi.822

Yazar, pilâvın yapımı hakkında da bilgi verir. Bu yiyeceğin ana maddesi arpa veya
pirinçti. Evvelâ bu tahıl suda kaynatılır. Ardından kaynatılan tahıl küçük bir ince bez
üzerine boĢaltılır. Bu bez altına konulan kabın içine sular süzülmektedir. Tahıl bu aĢamada
ancak üçte iki oranında piĢmiĢtir. Daha sonra tekrar kabın içine konulup ağır ateĢte
piĢirilen tahıl, bu Ģekilde sudan mümkün olduğunca arındırılmaya çalıĢılırdı. En sonunda
ise “kunci yağ” bu yemeği terbiye etmek amacıyla kullanılır. Yazara göre Türkmenler pek
nezih bir pilâv yapmak isterlerse, pirincin içine doğranmıĢ et ve bir avuç kadar kurutulmuĢ
erik koyarlardı. KurutulmuĢ erik bu amaçla yaygın olarak kullanılırdı. Bu pilâvda her
tahılın tane tane görülebildiğini aktaran yazar, eğer Avrupa‟daki gibi pirinç lâpası Ģeklinde
bir pilâv hazırlanacak olursa bu pilâvın tamamen bozulmuĢ olarak düĢünüleceğini

822
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 339-341.
230

söyler.823Pilâva yabani havuç veya “kaĢir” de eklenebilirdi ve yazar, bu Ģekilde tadının


gayet güzel olduğu bilgisini verir.824

O‟Donovan, Merv‟de ekonomik durumu iyi olmayanların koyun kuyruk yağını


nadiren gördüğünü, hiç de göremeyebileceğini aktarır. Onların ana yemeğinin adı yazara
göre, “çapati” idi, bu yemeği de tarif eder. Bu yemeğin hazırlanıĢına, biraz yağın demir bir
kabın içine konması, bunun iyice ısıtılmasıyla baĢlanırdı. Bir fit veya 18 inç uzunluğunda,
bir kâğıt inceliğinde açılan hamur parçaları birer birer bu kabın içine atılıp 2-3 dakika
burada kızartılırdı. Bu süre sonunda kabın içinden alınan hamur parçaları üst üste konulup,
bu iĢleme hazırlanan hamur bitirilinceye kadar devam edilirdi. Yazara göre bazen üzerine
toz Ģeker de serpilen bu yiyecek, bu halde kesinlikle damağa hitap etmezdi. Yazara göre bu
yiyeceğin hazırlanmasını meslek haline getirmiĢ aileler de vardı, gün içinde evler arasına
dolaĢıp “çapati” diye bağırıp gezen iki adam Merv‟de olağan bir hal idi.

Yazara göre, bu yiyecekten daha yaygın olarak daha ucuz olan “unaĢi” isimli
yemek piĢirilirdi. Bu yiyecek hazırlanırken de “çapati”deki gibi hamur çarĢaflar halinde
hazırlanır, ancak bu hamurlar yağ içinde değil, “gattuk” adı verilen sütün ekĢimiĢ ve
pıhtılaĢmıĢ hali içinde kaynatılırdı. “Gattuk” isimli yiyecekte hammadde olarak koyun
veya inek sütü kullanılırken, bu yiyeceğin deve sütü kullanılarak imal edilenine “evlim”
adı verilip daha besleyici olduğu düĢünülüyordu.825

Merv Türkmenleri, bütün etleri kaynatarak tüketirlerdi. Etlerin kızartılarak


yenilmesi onların heba edilmesi olarak görülürdü. Tipik Türk yemeği olarak düĢünülen
“kebap” veya “ĢiĢlik”(ĢiĢte piĢirilen et) yenildiği nadiren görülürdü.826Conolly, kimi
Türkmenlerle birlikte bir çubuğa takılıp ağaç kütüklerinin közleri üzerinde döndürülerek
kızartılan kuzu yediğini kaydetse de, hangi kabile olduğu net değildir.827

Yazar, Türkmenlerin yolculuğa çıkacakları vakit yanlarında götürdükleri “sumsa”


isimli bir yemekten sözeder. Bu yemeğin hazırlanıĢı, bir fit çapında, ince, dairevi bir
hamurun üzerinin ince doğranmıĢ etle ve bol sarımsakla kaplanması ile baĢlar. Bu aĢamada
hamurun üzerine biraz Ģeker de eklenebilirdi. Bundan sonra bu hamur parçaları ortadan

823
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 333-334.
824
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 235.
825
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 341-342.
826
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 343.
827
Marvin, a.g.e. , s.109.
231

ikiye katlanarak kenarları birleĢtirilir, bu Ģekilde yarım saat kadar fırında piĢirilirdi. Yazara
göre bu yemek, geleneksel olarak sarımsak miktarının çok olması dıĢında, Türkmenler
arasında bulunabilecek en lezzetli yemeklerden biriydi.828

O‟Donovan, Merv‟de tüketilen peynirin beyaz renkte ve tuzlu olduğunu söyler.


SertleĢtirilmiĢ Ģekilde de bulunabilen bu ürünün bu hali ile “sismah” veya “mastiçikih”
Ģeklinde adlandırıldığını ifade eder. Bu Ģekilde sertleĢtirilmiĢ peynir, uzak mesafelere
akınlara çıkanlar tarafından azık olarak kullanılırdı. Yazar, bu peynirin Ģeklinin küçük,
küre Ģeklinde ve bu kürelerin çapının yaklaĢık iki inç kadar olduğunu, renklerinin griye
yakın ve taĢ kadar sert olduklarını aktarır.

Yoğurt ve gattuk zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılır ve yazarın eserinde,


bunların aynı yiyecek oldukları veya olmadıkları hususunda bilgi bulunmaz. Merv‟de
kullanılan ekmekler arpa veya darıdan (cuvare) olup, çapları iki fit civarındaydı.829

O‟Donovan da Blocqueville gibi Mervlilerin Murgab nehrinden yakalanan balıkları


tercih etmediklerini söyler, hatta ondan farklı olarak “asla tüketilmezler” ifadesini kullanır.
Mervliler, Ceyhun nehrinden gelen balıkları tercih ederlerdi. Murgab‟dan yakalanan
balıkların ateĢlenmeye neden olacağına inanıyorlardı.830

Burnes, 1832 yılında Serahs‟ta, çapı iki fit ve en kaba undan mamul, içine
genellikle bal kabağı parçaları konan ekmeklerin daima taze tüketildiğini söyler. Ona göre
et, devasa bir Rus kazanında bir koyunun neredeyse tamamının kaynatılması, kazanın içine
soğanların da atılması Ģeklinde hazırlanırdı.831

Vambery, Türkmenlerin pilâva “aĢ” da dediklerini yazar. Ona göre, pilâv


hazırlanırken genellikle kuyruk yağı olmak üzere birkaç kaĢık yağ bir kabın içine konur,
yağ eriyip iyice kızgın hale gelince üzerine ince doğranmıĢ et parçaları atılırdı. Et kısmen
kızarınca kaba üç parmak derinliğinde su dökülür, bir süre suyun kaynayıp eti
yumuĢatması beklenirdi. Bu aĢamadan sonra üzerine biber, ince doğranmıĢ havuç ve bir
tabak da pirinç dökülürdü. Su azalınca bir miktar su eklenir, sonra ateĢi azaltılır, sıkıca
kapatılan kap kızgın közler üzerinde, et, havuç ve pirinç buharda piĢene dek bekletilirdi.
828
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 343.
829
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 327.
830
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 328.
831
Burnes, Travels II, s.53.
232

Yarım saat sonra kapağı açılıp, bu yiyecek farklı katmanlar halinde servis edilirdi. En alt
tabakada et yağında yüzen pirinç, sonraki katman havuçlar, sonrada en üstte bulunup
yemeğe ilk baĢlanılan etler bulunurdu.832 BinbaĢı Abbott da Merv‟li bir din görevlisi ile
yediği pilâvın aĢırı yağlı ve sıcak tüketildiğini aktarır.833

O‟Donovan‟a göre bir Türkmen eğer sıralı öğünlerinden birini yemiyor, tömbeki
veya afyon çekmiyor, ilgili bölümde tarif edeceğimiz gaugenasse veya enfiye
kullanmıyorsa genel olarak ağzını meĢgul edecek bir Ģeyin olmasından hoĢlanırdı. Bu
yüzden cebi genellikle kurutulmuĢ bezelye ile kuru üzüm (kıĢniĢ) karıĢımı ile dolu olup
sürekli bunlardan tüketirdi. Ġran içerisinden getirilen ve yazara göre Merv‟de hayli pahalı
olan fıstığın (piste) maliyetini karĢılayabilenler bunu tüketirdi. DiĢlerin meĢgul edilmesinin
yolları, yazara göre ya kavrulmuĢ tahıl yemek, veya kavun çekirdekleriydi.834 O‟Donovan,
Merv‟deki yetiĢkin Teke kabilesi mensuplarının tamamının üst orta diĢlerinin ikisinin
ortasında, diĢin ilk çeyreğine kadar inen köĢeli bir çentiğin olduğunu ve bunun diĢleri sivri
ve testereli kıldığını söyler, sebebini Mervlilerin kavun ve karpuz çekirdeklerine
düĢkünlükleri olarak açıklar. Bu çekirdekler, kısmen ekim amacıyla, kısmen de boĢ
vakitlerde yenmek üzere biriktirilip güneĢte kurutulurdu. Bir tarafları oval, diğer yanları
keskin olan bu çekirdekler yenilirken çekirdeğin yuvarlak kısmı alt diĢlerden birinin
üzerine yerleĢtirilir, keskin tarafına üst diĢlerle baskı uygulanırdı. Çekirdeği kırmak için
uygulanan baskı, at üstünde dahi sürekli bu tohumları yiyen Türkmenlerin diĢlerindeki
testere Ģeklinin, yazara göre sebebidir. Tohumun yuvarlak kısmı alt diĢlere yerleĢtirildiği
için, bu Ģekil sadece üst diĢlerde mevcuttu. Yazar, bu durumun öncelikle ırsi olduğunu
düĢünmüĢ, çocuklarda böyle bir durumun sözkonusu olmadığını fark edince ırsi olmadığını
anlamıĢtır.835

7.4. Ġçecekler

Merv‟de tüketilen baĢlıca içecekler siyah ve yeĢil çay, deve sütünden yapılan “çal”,
arak ve Ģarap olarak sıralanabilir. Bilhassa çay tüketiminin oldukça yoğun olduğu ve bu
ürün çevresinde bir kültürün oluĢtuğu görülüyor. ġehirde tüketilen alkolü içecekler ise
Ģehirdeki Yahudi tüccar tarafından üretilip satılmakta idi.

832
Marvin, a.g.e. , s.110-111.
833
Marvin, a.g.e. , s.107.
834
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.349.
835
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.236-237.
233

Kaynakların verdiği bilgilere göre Merv‟de en çok tüketilen içecek çaydı.


Blocqueville‟ye göre Türkmenler yemek yerken ve yemekten sonra mütemadiyen çay
içerlerdi. Çaylar Ģekerli veya Ģekersiz içilirdi. Ona göre Merv‟de, Avrupa‟da da kullanılan
siyah çay ve yeĢil çay olmak üzere iki çeĢit çay vardı. Siyah çayın yaprakları sıkılıp özsuyu
akıtılır, sonra ince ince doğranıp piĢirilirdi. YeĢil çayın kokulu ve sert olduğunu söyleyen
yazar, demleme usulü ile ilgili, kaynatılarak içildiği bilgisini vermekle yetinir.836

O‟Donovan‟ın Merv‟de çay tüketimi ile ilgili verdiği bilgiler nispeten daha
ayrıntılıdır. Yazarın eserinde çay bahsi, genellikle Türkmenlerin sürekli çay içmelerinden
sızlanması Ģeklinde yer alır. Ona göre her Türkmen, yanında yeĢil çay ile dolu bir poĢet
taĢırdı. Ola ki bir eve misafir olarak çağrılır, evin sahipleri çay demleyemeyecek kadar
fakir olursa, misafir sıcak su ister, kendisi ve ev sahibi için çay demlerdi. Yazara göre,
Merv‟de o dönemde Ģeker sadece zengin kimseler arasında görülmesi mümkün bir gıda
olup bu kesim arasında bile lüks olarak algılanırdı. Kullanılan Ģeker genellikle beyaz ve
yumru Ģeklindeydi, ancak kristalleĢtirilmiĢ Ģekerlemeye de sık sık tesadüf edilmekteydi.
ġeker o dönemde Merv‟e Buhara‟dan getirilmekteydi. Çayın demlendiği çaydanlık ise
kaplanarak süslenmiĢ, yaklaĢık bir fit yüksekliğinde bakır bir ibrik idi. Bu ibrik su ile
doldurulup ocağın üstüne yerleĢtirilir, kaynadığı zamanda içine bir avuç dolusu yeĢilçay
atılırdı. Yazarın verdiği bilgiler arasında bulunan, her Türkmenin yola çıktığı vakit yanında
5 inç çapında, 4 inç derinliğinde, Çin porseleninden mamul çay kabını da getirmesi Merv
toplumunun çaya olan düĢkünlüğünün göstergesidir. Bu çay fincanının dıĢ kısmı beyaz, iç
kısmı grimsi zeytin rengindeydi. Bu kaplar, yarı küre biçiminde, uzun saplı bir tavaya
benzeyen tuhaf bir deri kılıf içinde, binicinin eyerinin yanında asılı vaziyette taĢınırdı. Çay
içme adabından da sözeden O‟Donovan‟ın bu konuda verdiği bilgiye göre, misafirler halka
düzeninde oturur, önünde 2-3 kap bulunan ev sahibi bu kapları komĢularına, onların kıdem
yada mevki sırasına göre sunardı. Eğer varsa, Ģeker genellikle ev sahibinin cebinde
bulundurulur ve bir kimseyi özel olarak onurlandırmak isteyen ev sahibi bir kütle Ģekeri
alıp halkanın içindeki ilgili kimseye uzatırdı. Yazara göre gelen bütün misafirlere
kesinlikle bu Ģekilde muamele edilir, Ģeker asla herkesin eriĢebileceği bir yere
bırakılmazdı. Yazar bunun sebebini, eğer Ģeker ortada bırakılacak olursa bu Ģekerin hemen
yok olacağı, Türkmenlerin Ģekere aĢırı düĢkün olduğu sözleriyle açıklar. Çay için

836
Blocqueville, a.g.e. , s.58-59.
234

kullandıkları Ģeker miktarını “fincanın yarısı” olarak tarif eder.837 Burnes de Türkmenlerin
Ģekere düĢkünlükleri konusunda aynı fikirdedir.838

O‟Donovan, Merv‟de çay içme adabı ile ilgili de ilgi çekici bilgiler verir. Ona göre
bir Türkmen, çayını katlanabileceğince sıcak içerdi. Fincandaki çayı biten kimse
fincanının, adabı muaĢeret kuralları gereğince bir baĢkası tarafından doldurulmasını isterdi.
Fincanı, bileğini ani biçimde döndürerek, döner vaziyette kilimin üzerine atar ve yazara
göre bu hareketi yapan kimsenin, yaptığı harekete karĢın aldırmaz bir duruĢu vardır.
Uzaklardan bir yabancı veya seçkin bir kimse gelirse, çay içtiği kabı, ağzı aĢağı gelecek
Ģekilde kilim üzerine bırakmak sureti ile artık çay içmek istemediğini iĢaret etmez ise
kendisine sürekli çay ikram edilmeye devam edilirdi.

Blocqueville‟nin Merv‟de siyah çayın da yeĢil çayla birlikte tüketildiğini


söylemesine karĢın O‟Donovan‟a göre siyah çay Türkmenler arasında hemen hemen hiç
bilinmez ve eğer aĢırı Ģekerli değilse kendilerine sunulunca içilmezdi. YeĢil çay ise
herhangi bir tatlandırıcıya lüzum olmaksızın iĢtahla içilirdi. Bir kap çay tüketildiği vakit
ev sahibi yaprakları kaplardan birine boĢaltır ve Ģekerle karıĢtırır, ardından misafirleri
davet dahi etmeden bunları yemeye koyulurdu.839

Türkmenler arasında tüketilen içeceklerden biri de “çal” adı verilen, deve sütünden
yapılan içecek idi. Burnes, bu içkinin Türkmenlerin yegâne içkisi olduğunu söyler. Sütün
su ile karıĢtırıldığı, kaymağının da çekildiği bilgisini verdiği bu içkinin acı olduğunu,
ancak tadının kötü olmadığını yazar. Ona göre Türkmenler ve Özbekler kısrak sütü ile
mayalanmıĢ içkiler içerlerdi, ancak bu içkiler Buhara‟da bilinmeyip bu Ģehirle Rusya
arasında yaĢayan Kırgız ve Kazaklara özgüydü. Sütün akıĢkan kısmının insanlar tarafından
daha makbul bulunduğunu aktaran yazar, bu içkiyi ekĢi ve keskin bulmuĢtur.840 Ayrıca
yazar, kısrak sütü (kımız) ve bozanın (darı içkisi) Ceyhun nehrinin güneyindeki
Türkmenlerce bilinmediğini, Türkmenler harika bir içecek olan deve sütünü içtiklerini
aktarır.841Merv‟de kımız içildiğine dair seyahatnamelerde hiçbir bilgi yoktur.

837
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.310-311.
838
Burnes Travels II, s.16.
839
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.312.
840
Burnes, Travels II, s.16.
841
Burnes, Travels II, s.260.
235

Blocqueville, bu içkinin yapımı hakkında bilgi verir. Ona göre deve sütü kırbalarda
veya küplerde mayalanıyor, mavimsi, berrak bir görünüm kazanırdı. Ona göre bu içkinin
tadı limon gibi ekĢi ve içimi mide bulandırıcıydı.842O da Burnes gibi bu içkinin
Türkmenlerin yegâne içkisi olduğunu ifade eder.843 O‟Donovan‟a göre bu içkinin adı “deve
çal” idi ve yazar bu içkiyi bir tür kımız olarak tanımlar. Bu içkinin sıcak havalarda oldukça
serinletici olduğunu, taze içildiğini, köpüklü olduğunu ve Merv‟de yaygın olarak
tüketildiğini söyler. Verdiği bilgiler arasında içkinin kesilmiĢ deve sütü olduğu ve ekĢiliği
de vardır.844

Bunun dıĢında Merv‟de tüketildiğini kaynaklardan öğrendiğimiz içkiler arak ve


Ģaraptır. Arak, Merv‟de bulunan Yahudi tüccarlar tarafından üzümün damıtılması ile elde
edilir, O‟Donovan‟a göre berbat kokulu bir içkidir.845 Rengi Hint safranı gibi sarımsı olan
arak, pek damağa hitap etmese de çok yararlı olduğuna inanılmaktaydı.846Yazar, büyük
ölçüde füzel yağı ile karıĢtırıldığınıaktardığı arağın, bir yıl veya daha çok bekletildiğinde
oldukça iyi olduğunu, ancak damıtılır damıtılmaz içilirse sağlığa çok zararlı olduğunu
aktarır.Merv‟de bu içkinin yaygın olarak tüketildiği anlaĢılıyor.847 Yazar, koyu ve yapıĢkan
bir tür akıĢkan üzüm suyu olarak tanımladığı Ģarabın tamamen iğrenç olduğunu söyler.848

Burnes‟e göre Türkmenler damıtma ve alkollü içki üretmeyi bilmezlerdi. Zaman


zaman MeĢed‟den birkaç Yahudi aralarına gelip onlara sarhoĢluk verici içkiler satardı.849

7.5. Müzik, ġiir, Eğlence ve Spor

XIX. yüzyıl Merv seyyahlarının eserlerinde müzik ve Ģiir hususunun Türkmen


geneli ile aynı mahiyette olduğunu söylemek yanlıĢ olmaz. Bununla birlikte eğlence ve
spor alanında Merv‟de kendine has olduğunu düĢündüren kimi uygulamalara tesadüf
edilmektedir. GüreĢ, avcılık, at yarıĢı gibi sporların yanında bir tür baskın talimi olarak
değerlendirdiğimiz spor veya eğlenceleri de vardı.

842
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.129.
843
Blocqueville, a.g.e. , s.59.
844
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.269-342.
845
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.326.
846
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.129.
847
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.130-234-285-318-326.
848
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.129.
849
Burnes, Travels II, s.260.
236

7.5.1. Müzik ve ġiir

XIX. yüzyıl Merv kenti gerek bu yüzyılda Hazar Ötesi Türkmenlerinin musiki ile
ilgileri sözkonusu olunca “baksı” ve “dutar” kavramları ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle
öncelikle bu kavramlara dair bilgi vermek yerinde olacaktır.

Baksı, eski Türk kültür hayatında “sihirbazlık, rakkaslık, musikiĢinaslık, hekimlik,


Ģairlik gibi birçok vasfı kendisinde toplayan ve Ġslâmiyet‟in tesiri ile birlikte Anadolu‟da
“aĢık” adı ile anılmaya baĢlanan sözlü edebiyattaki yaratıcı – anlatıcı tipin
Türkmenistan‟daki temsilcileridir. M. Fuad Köprülü, Türk edebiyatının menĢei ve geliĢme
devreleri üzerinde dururken bu yaratıcı – anlatıcı tipin, “Tonguzlarda ġaman, Moğol ve
Buryatlarda Bo veya Bugué, Yakutlarda Oyun, Altay Türklerinde Kam, ġamayetlerde
Tadibei, Finovalılarda Tietae (bakıcı), Kırgızlarda Baksı, BakĢı, Oğuzlarda Ozan” adıyla
anıldıklarını ve bunların en eski Türk Ģairleri olduklarını belirtir. Ona göre bu kelime çeĢitli
Türk boylarında ve değiĢik devirlerde çeĢitli Ģekil ve anlamlarda kullanılmıĢ olup Hazar
Ötesi Türkmenleri arasında “iki telli tambura ile koĢuklar okuyan halk Ģairi” manasındaki
“bagĢı” Ģekli ile daha yaygındır.850

Vambery‟ye göre Türkmenlerin kıĢ gecelerinde en büyük eğlencelerinden biri


“baksı” denilen halk ozanlarının “dutar” adı verilen iki telli çalgı eĢliğinde okuduğu Ģiirleri
dinlemekti. Bu Ģiirlerin baĢlıca konusu çapullardı. Sözkonusu Ģiirlerin bazılarını gerçekten
güzel bulur ve Mahdum Kuli isimli Ģairin Ģiirlerini örnek gösterir. “ġiirdeki ünlü olayın
hikâyesi kızıĢtıkça okuyanın sesi yükselmeye, olayı hatırlayan dinleyicilerin coĢarak Ģevk
ve heyecan artmaya baĢlar, bilhassa gençler bağırıp çağrıĢmaya, külâhlarını yere atmaya ve
elleriyle saçlarını baĢlarını yolmaya baĢlarlardı”.851

O‟Donovan, Teke ve diğer Türkmen boyları arasında icra edildiğini gördüğü tek
enstrümanın Ortaçağ uduna tam olarak benzeyen “dutar” olduğunu söyler. Bu aletin
gövdesi yarım daire Ģeklinde olup üzerindeki tellerin genellikle ipekten, bazen de at
kılından olduğunu ifade eder.852 Bu çalgı aleti Kürtler tarafından da kullanılmaktaydı.853

850
Mustafa Arslan, “Türkmenistan‟da Destan Dünyası”, Türkler, c.XIX, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları,
2002, s.872-877.
851
Vambery, a.g.e. , s.76.
852
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.303.
853
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.457.
237

Blocqueville‟nin Merv‟de müzik kültürü ile ilgili verdiği bilgiler daha kapsamlıdır.
Ona göre Merv Tekelerinin neredeyse tamamının dutar çaldığını söylemek mübalâğa
sayılmazdı. KıĢın bu sazın çalındığı çadırda yer bulamayanlar kürklere bürünüp çadırın
dıĢına çömelir, böylece çalgı bitinceye kadar dinlerdi. Blocqueville, Türkmenlerin bildiği
tek müzik aleti olarak tanımladığı dutarın, mandoline benzediğini, ancak boyun kısmının
uzunca olduğunu aktarır. Bu çalgının oval Ģeklindeki gövdesi genellikle dut ağacından
oyulurdu. Üzerinde delikler bulunan teknenin üstüne bükülmüĢ ipekten teller bulunan bir
köprü vardır. Yazara göre çalgıcı, dutarın tellerini kendisi yapardı. Bu teller çabuk aĢındığı
için bazen bir müzik Ģöleni esnasında birkaç kere değiĢtirilmeleri gerekebilirdi. Dutarın
sesi, yazara göre hafif ve yumuĢaktır. Blocqueville‟nin bu çalgının icrasına dair verdiği
bilgilerde, günümüz bağlama çalma usulü dikkate alındığında, benzerlikler açısından
dikkat çekicidir. Ona göre çalgıcı bağdaĢ kurarak oturur, sol eliyle dutarın boyun kısmını
kavrar, enstrümanın gövde kısmını ise göğsüne dayayarak sağ kolunun dirseği ile
sıkıĢtırırdı. Bu sırada çalgıcının bilek ve kolu nispeten serbest kalır ve çalgıcı tırnakları ile
tellere dokunup elini aĢağı yukarı hareket ettirmek sureti ile müzik icra ederdi. Bu sazı
çalarken asla teller çekilmezdi.

Blocqueville‟ye göre Ġranlıların aksine Türkmenler, göğüs sesi ile Ģarkı söylerler,
Ġranlıların boğazlarından gelen ince nameleri zevksiz ve kaba bulurlardı.

Yazara göre dutarı icra eden “baksı” veya halk ozanı, toplum içinde sevilip sayılan,
itibarlı bir kimse idi. Giyimi ve tarzı ile toplum içinde ayırt edilebilirdi. Sakalı, kiĢisel
tercihine göre, bazen fevkalede bakımlı, bazen de kısa ve toplu olurdu. Giysileri temiz ve
kısmen de genel giyimden farklılık gösterirdi. BaĢındaki börk her zaman son moda ve
çizmeleri son derece zarif olurdu. Bu ozan gittiği her yerde dostça karĢılanır, ilk çay ve
çelim kendisine ikram edilirdi. Sohbet esnasında da ilk söz kendisine verilirdi. Bunun
dıĢında, bu müzisyenin sanatının icrasından iyi bir gelir elde ettiğini aktaran yazara göre,
yine de istememesi halinde dutar çalmayabilirdi. Sözkonusu müzisyenin sazını çalması için
davet etmenin de belli usulleri olduğu anlaĢılıyor. Yazara göre, kendisine ihtiyaç
duyulduğu zaman iki-üç atlı çadırına gider, o akĢam teĢrifinin mümkün olup olmadığını
sorar, gidiĢ ve dönüĢ için atın hazır olduğunu bildirip icra ettiği sanatın takdir edildiğini ve
hediye de alacağını ima ederdi.
238

Yazarın aktardığı bilgilerden, bu sazı dinleme merasiminin akĢam vakitlerinde


yapıldığı anlaĢılıyor. Saz çalma davetini kabul eden çalgıcının bu aĢamadan sonra kimi
ziyaretlerde bulunduğunu söyleyen yazar, bu ziyaretlerin mahiyeti hakkında bilgi vermez.
AkĢam yemeğinden sonra müzisyenin bir süre uyumasını bu törenin bir parçası sayan
Blocqueville, bu hususta yanılıyor olabilir.854Çünkü, O‟Donovan‟ın verdiği bilgilere göre
Merv‟de akĢam yemeğinden sonra dinlenmeye çekilmek Türkmenler arasında gelenekti.855
Biz de baksının bu hareketinin törenin bir parçası olmaktan çok yemekten sonra uyuma
geleneği ile ilgili olduğu düĢüncesindeyiz.

Baksı, sanatını icra etmek üzere davet edildiği çadırda çok iyi muamele görürdü.
Bkz. Ek.19.“Çayın en iyisi ve Ģekerlisi” tabirini kullanan Blocqueville‟nin bu tabirinden
Türkmenlerin, önceki bölümde vurguladığımız Ģekere düĢkünlükleri de anlaĢılmaktadır.
Dutarının tellerini hazırlamada herkes bu sanatçıya yardım ederdi. Bu tellerin çok uzun ve
bükülebilir ipek olduğu bilgisini veren yazara göre, uygun teller bulunup saza takıldıktan
sonra baskı, kendisine refakat eden müzisyen arkadaĢlarıyla bir süre sazlarını ayarlardı. Bu
iĢlemden sonra iki baskı, yazarın tarifi ile “dizleri birbirine değecek Ģekilde karĢıya
oturur”856, çalınan müzik hazırda bulunanlar tarafından sessizce dinlenirdi. Kalabalık
çalınan müziğe dair takdirlerini parça bitmeden de ifade etmekten kaçınmazdı. Zaman
zaman baskıya çay ve çelim ikram olunurdu. Baksılar, sanatlarını icra ederken, yazara göre
mütemadiyen baĢlarını sağa ve sola sallarlardı. Öyle ki, gün ıĢıyıncaya kadar süren müzik
Ģöleninin sonuna doğru baskılar bu hareketten ötürü adeta sarhoĢa dönerlerdi. ġölenin
sonunda hane sahibi ve dinleyiciler sanatçıya hediyeler verir, baskı eğer ortaya konan
hediye ve parayı beklentilerinin altında bulursa gün yükselinceye kadar çalmaya devam
edeceğini “ilân ederdi”. Ev sahibi bu durumda daha çok para ödeyip sanatçıyı memnun
ederdi. Ev sahibinin, çağırdığı sanatçıya tatmin edici ücret ödememesi toplumda ayıplanma
nedeniydi. Yazara göre Türkmenler bu müzik törenlerinde sık sık üzerlerinde bulunan
bütün parayı hediye olarak baksıya verirlerdi. Yazar, kendisinin Merv‟de bulunduğu sırada
Ģehirde meĢhur Car Oğlan ve Abdurrahman isimli baskıların maddi durumlarının gayet iyi
olduğunu aktarır.

854
Blocqueville, a.g.e. , s.70-72.
855
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.318.
856
Burnes‟in tarif ettiği oturuĢ biçimi de aynen bu Ģekilde olmakla birlikte o, bu kiĢilerden birinin çalgı çalan,
diğerinin de Ģarkı söyleyen olduğunu yazar. (Marvin, a.g.e. , s.114).
239

Yazara göre, baskılar kadar olmamakla beraber masal ve hikâye anlatıcıları da


Merv‟de çok takdir görürdü. Bunlar Hive ve Buhara‟ya ait Ģiirler okur, Ģiir okurken de
dutar çalarlardı. Bazen de kahramanlık destanları dile getirirlerdi. Merv Tekelerinin
1861‟de Ġran ordusunu yenmesi en gözde konulardan biriydi.857 Merv‟de düğün gecesi de
müzik dinlendiğini aktaran yazar, bu müziğin türü hakkında bilgi vermese de, Merv‟de
bilinen tek enstrümanınona göre dutar olduğu bilgisinden, bu müziğin dutar olduğu
kanaatine varıyoruz.858Lâkin, O‟Donovan, baĢka bir müzik aletinin de icra edildiğini haber
verir.

Yazar, bu enstrümanın üç fit uzunluğunda, bambu ağacından yapılmıĢ bir tür


klarnet olduğunu, üst kısmında altı, altında da beĢ parmakla tutulan bir deliğinin
bulunduğunu söyler. “Düdük” adı verilen bu enstrümanın, tiz ses çıkaran “dilli düdük” ve
bas ses çıkaran “karga düdük” olarak iki cinsi bulunduğunu söyler. Tarif ettiğine göre her
ikisi de silindir Ģeklinde olup, ikisinde de bir ağızlık vardı. Uçlarında da bir tür yassı
prinçten yüzük bulunurdu. Yazar, dilli düdüğün sesinin ardıç kuĢuna, karga düdüğün
sesinin gaydaya benzediğini aktarır. Bu enstrümanı çalan kimselere “düdük adamlar”
denmekte idi. Yazar, bu kimselerin enstrümanı icra etme biçimlerini, eserinin tamamında
görülen alaycı uslûbu ihmal etmeksizin aktarır.

“Müzisyenler kendileri için getirilmiĢ olduğu aĢikâr olan bir parça keçenin üstüne
oturup çalmaya baĢladılar. BaĢlangıçta düĢük, cenaze töreni havasında çalan bu kimseler
yavaĢ yavaĢ hızı arttırdılar. Yeteneği göstermenin temel Ģartı, nota dizisini olabildiğince
hızlı çalabilmekti. Çalınabilecek en hızlı Ģekilde çaldıktan sonra ritim tekrar yavaĢlıyordu.
Bu tona karga düdüğün icracısı tarafından monoton bir gürültü Ģeklinde eĢlik
olunmaktaydı. Parmaklar hızlandıkça çalgıcıların heyecanlandıkları görünüyor, ayaklarını
kaldırıp her saniye daha hızlı çalıyorlardı. Bu dönme, eğilip kalkma ve çalma iĢlemi,
çalgıcılar bütünüyle yorgun düĢene değin devam etmiĢti. Performansları sona erince
oturdukları yere geri döndüler. Fakat görünüĢe göre yeteri kadar nefeslenir nefeslenmez
yeniden çalmaya baĢlamak onlar için bir gurur meselesi idi. Açıkça söylemek gerekirse,
ortada ezgi denilebilecek bir Ģey yoktu, yalnızca evvelâ keskin bir hüzün içeren, ardından
da keskin bir ses dizisinin sıkça tekrarı olan notaların tekrarından ibaretti. Sağa doğru, sola
doğru, sağdan dönerek, arkaya dönerek, dönerken de çaldıkları müzik aleti ayaklarına

857
Blocqueville, a.g.e. , s.72-73.
858
Blocqueville, a.g.e. , s.68.
240

değecek kadar eğilerek çaldılar. Zaten ikinci çalgıcı hiçbir surette çaldığı homurtu sesini
değiĢtiremedi. Neticede bir gösteri kabul edilemez derecede kötü değildi, en azından
Türkmenler arasında iken o vakte kadar Ģahit olduğum ilk ciddi müzikal gösteri bu
idi”.859O‟Donovan, bunun dıĢında Merv‟de bir telüstüvane gördüğünü söylese de, bu
enstrümanın Türkmenler arasında bilinmediğini, muhtemelen ilk kez görüldüğünü, Yahudi
tüccarlar tarafından MeĢed veya Buhara pazarından satın alınmıĢ olduğunu ifade eder.860

Burnes, Türkmenler arasında söylenen halk türkülerinin atlarıyla ilgili övgüler


olduğunu aktarır. Yazara göre, kendisinin aktarmıĢ olduğu ve aĢağıda çevirisini yaptığımız
Ģiirde geçen “Köroğlu” bir kahraman adı ve o dönemde nesli tükenmiĢ bir at cinsidir.

Yazarın Serahs‟ta dinleyip kaydettiği türkü Ģu Ģekildedir:


SavaĢ günü için bir Arap atı beslerim,
O gün onun gölgesi altında yaĢarım
ÇarpıĢmada bir kahraman öldürürüm
Bir Arap atı besle, demirden bir kalkan tut
Köroğlu !
SavaĢ günü demirden yayımı gererim
Atıma binerim, kimse indiremez
Tek çocuğum, kız veya erkek kardeĢim yoktur
Bir Arap atı besle, demirden bir kalkan tut
Köroğlu !
Nefes alırsam dağların buzu erir
Gözümün yaĢı değirmeni döndürür
Garip Jonas‟ın (?) dediği gibi
Bir Arap atı besle, demirden bir kalkan tut
Köroğlu !861

Yazar, eserinde, her ne kadar Merv‟de bulunmasalar da Teke kabilesi mensubu bir
baksıden aktardığı savaĢ türküsünün Ġngilizce sözlerini aktarmıĢtır. Bahsolunan halk
türkülerinin içeriği hakkında fikir verir nitelikte olabilecek sözler Ģu Ģekildedir.

859
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.301-303.
860
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.286.
861
Burnes, Travels II, s.50.
241

Lütf Ali Han ! Senin büyüklüğün gitmiĢtir,


ġimdi seni esir alıp kaçırmanın vaktidir, Beyler
ġimdi kuvvetlerimizi geceden hazırlayıp
Sabaha üstünüze bir çapul için hazırlanma vaktidir, Beyler
Tarlalarınızın kumları Türkmen toynaklarını altında uçsun
Tekeler sizin kadife ile süslü kızlarınızı kaçıracak
Allah‟a Ģükürler olsun, adım göklerde yankılansın
Eğer keçi yılını biliyorsanın, biliniz ki ben ozaman MeĢed‟i yağmalayacağım.
Horasan‟daki bütün ümitleriniz kırılsın
ġimdi Tahran‟a kaçmak zorunda kalacaksınız, Beyler !
Sizi Ģimdi gözleyen yüz soylu gencim var.
Onlar dikkatten yoksun değiller; Sizi benim huzuruma getirecekler, Beyler !

Ey Beyler, toplarınızı Hive‟ye götüreceğim, gücünüz tükenmiĢtir.


SavaĢçılarımı ovada toplayacağım,
Eğer aklınız varsa öğüdümü hatırlayın,
Vergi olarak bana genç ve güzel bir kız gönderin,
Ey Bay Muhammed ! ġimdi mutluluk vaktindir.862

7.5.2. Eğlence ve Spor

Blocqueville‟ye göre Türkmenlerin dansa benzeyen bir halk oyunları yoktu. Çalgı
ve Ģarkıdan sonra Türkmenler tarafından en sevilen eğlence satranç oyunuydu. Satranç
tahtası çevreden yapılmıĢ ve üzerine kareler çizilmiĢ bir bez idi. Satranç taĢları ise, bıçakla
yontulmuĢ kaba Ģekillerdi. Türkmenler sefere çıktıklarında dahi satrançlarını birlikte
taĢırlardı.863O‟Donovan, Merv‟de satrançla ilgili bilgi vermez, ancak Yomut
Türkmenlerinin yaĢlılarının bu oyunu gayet güzel oynadıklarını anlatır.864

Merv Tekelerinin çeĢitli vesilelerle düzenledikleri eğlenceler seyahatnamelere


yansımıĢtır. Spor adına aktaracak olduğumuz at yarıĢı, güreĢ, atıcılık gibi faaliyetlerin bu
eğlenceler sırasında icra edildiği anlaĢılıyor.

862
Burnes, Travels II, s.99.
863
Blocqueville, a.g.e. , s.73.
864
O‟Donovan, Merv Oasis I, s.198.
242

Bu eğlencelerin biri, Blocqueville‟nin çadır Ģenliği adıyla aktardığı faaliyetti. Ona


göre yeni bir çadırın kurulması Türkmenler arasında bayram sevincine ve eğlencelere
vesile olurdu. Çadır sahibi çadırın kurulacağı günü tanıdıklara bildirir ve onları bu
eğlenceye davet eder, davetliler bu günde çadırın önünde toplanırlardı. Davetliler gelirken
halı, seccade, heybe gibi hediyeler getirirlerdi. Çadırın tepesinden aĢağıya pamuklu veya
ipekli kumaĢlar sarkıtırlardı. Çadırı ziyaret eden davetliler çadır hakkında fikirlerini söyler,
bu kumaĢları zıplayıp yakalamaya ve sahiplenmeye çalıĢırlardı. Ardından at yarıĢları
baĢlardı. Yazara göre bu yarıĢlarda atıĢ talimleri de yapılır, dört nala giden at üzerindeki
biniciler tüfek ve tabancalarla belli hedeflere ateĢ ederlerdi. Bundan sonra verilen yemekte
koyunlar kesilip davetlilere pilâv dağıtılırdı. AkĢamları çay ve nargile içilir, davet edilen
müzisyenlerin Ģarkıları dinlenirdi. Bu dinletilerde hanenin sahibi genellikle arka kısımda,
ocağın önünde ve kapıya bakan bir yerde otururdu. Kadınlar kapının sağında sıralanırken,
erkekler ve davetliler sol tarafta, yani aile reisinin sağında otururlardı.865

Yazarın “Hüda yolu” adını verdiği bir baĢka Ģenliğin daha çok dini nitelikli bir
kutlama olduğu görülüyor. Yazara göre dini bir bayram havası taĢıyan Ģenliğin gayesi,
Allah‟ın büyüklüğünü bir kere daha duymak, aile efradını ve hayvanları hastalıktan
koruması, akınlarda ve her türlü teĢebbüste kabile halkına zafer ihsan etmesi için Allah‟ın
lütfunu dilemekti. Ona göre Merv‟de herkes Hüda yolu Ģenliğine maddi gücü elverdiği
ölçüde hazırlanırdı. Bu Ģenliğin hazırlanmasına zengin bir aile öncülük ediyorsa, hergün
on-onbeĢ koyun kurban edilir, yemek piĢirme iĢinde herkes yardımcı olurdu. ġenliğin
hazırlanmasına öncülük eden, ziyafeti veren hane sahibinin çadırı önüne serilen kilimler
üzerinde yemekler yenirdi. Ziyafetin sonunda davetlilerin en yaĢlısı bir dua okur, bu Ģenliği
düzenleyen ev sahibi ve katkıda bulunanlara Allah‟ın sıhhat, afiyet vermesi, yuvasına
bolluk bahĢetmesini dilerdi.866

O‟Donovan, Ahal Tekelerin son siyasi lideri Mahdum Kuli‟nin de dahil olduğu
Türkmen grubu ile birlikte Merv harabelerine yaptığı geziden dönerken, Türkmenler
tarafından icra edildiğini aktardığı tuhaf bir eğlenceye tanık olmuĢtur. Yazara göre
yolculuk sırasında ne zaman düzgün bir zemine ulaĢacak olsalar, gruptan biri bir haykırıĢ
koparıyor ve atını son sürat sürmeye baĢlıyor, grubun kalanı sanki ona yetiĢmek bir onur
meselesi imiĢçesine onu takip ediyor ve böylece bir yarıĢ baĢlamıĢ oluyordu. Her bir

865
Blocqueville, a.g.e. , s.54-55.
866
Blocqueville, a.g.e. , s.63.
243

kimsenin son sürat at sürerken bir nesne belirleyip, silâhını omzundan çıkarıp ateĢ etmesi
bekleniyor, ardından silâhını yeniden omzuna asıp kılıcını çeken kiĢi önündeki yarıĢçıya
yetiĢmeye çalıĢıyor, ona yetiĢince bu iki kiĢi kılıçla birbirlerine hamle yapıyorlardı. Yazara
göre bu grup bir köyün içine atlarıyla dalarak sahte bir baskın gösterisi de yapmıĢtı. Bu
gösteri her ne kadar sahte olsada, yazar, köylülerin incitilmemesine çok özen
gösterilmediğini aktarır. Ġçinde bulunduğu gruptan bu sahte akınların geleneksel bir
eğlence olduğunu öğrenmiĢtir.867

Açıkça savaĢ talimi olduğu görülen bu eğlencenin bir amacının da, o dönemde
Ersarı Türkmenlerinin baskınlarına maruz kalma tehlikesi bulunan Merv Tekelerine bağlı
obalara, bir baskın halinde nasıl davranacaklarını hatırlatıp onları teyakkuzda tutmak
olabilir. Bunun dıĢında yazarın, at üzerinde dört nala koĢan kimselerin belirledikleri
hedeflere ateĢ etmeleri Blocqueville‟nin at yarıĢına dair verdiği bilgilerle örtüĢmektedir.

ÇeĢitli vesilelerle düzenlenen Ģenliklerde, yapılan güreĢ müsabakalarına daima


topluluğun en yaĢlısı hakemlik ederdi. Birbiriyle güreĢecek olanlar seçilirken aynı ağırlıkta
olmalarına önem verilirdi. Hakem güreĢin galibine mendil büyüklüğünde renkli veya beyaz
bir kumaĢ parçası uzatırdı. GüreĢçi çadırına dönerken bu bez parçasını eline alır veya
kemerine iliĢtirirdi. GüreĢ esnasında birkaç rakibinin sırtını yere getiren Ģahıs oybirliği ile
“pehlivan” tayin edildiğini aktaran Blocqueville, oy veren juri üyeleri hakkında bilgi
vermez, bu ünvanı kazanan kimsenin bunu hayatı boyunca taĢıdığı bilgisini verir.868
O‟Donovan‟a göre bu lâkap Tekeler arasında bir onur kaynağı olarak görülürdü. Tekeler,
güreĢ sporunda kendileri ile gurur duyarlardı. GüreĢlerde kazananlara ödüller takdim
edilirdi.869

O‟Donovan, Ģenliklerde at yarıĢı düzenlendiği bilgisini verse de, eserinde Merv‟de


at yarıĢı icrasına dair baĢkaca bilgi ve tarif bulunmaz.870Blocqueville‟nin bu spor ve
eğlenceye dair verdiği bilgi daha ayrıntılıdır. Ona göre bu sporun icra ediliĢinin belli bir
zamanı yoktu, düğün, bayram, doğum gibi Ģenlikler dolayısıyla tertip edilirlerdi. YarıĢta
katedilecek mesafe bir kilometreden fazla olmazdı. YarıĢın baĢlangıç noktasında genellikle
iki veya üç, en fazla altı binici toplanırdı. YarıĢ baĢlayıncaya, yarıĢa katılan binicilerin

867
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.256-257.
868
Blocqueville, a.g.e. , s.75.
869
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.283.
870
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.283.
244

hazırlık yaptığını aktaran yazara göre, bu hazırlıklar oldukça uzun bir zaman alırdı. YarıĢta
Türkmenler hiçbir zaman atlarını bütün kuvvetlerini tüketecek kadar yormazlardı. Atın
üzerinde, sağ omuzları hafifçe geride eğik bir Ģekilde otururlardı. Atlarını süratle
koĢturmak zorunda kaldıklarında ise bütün ağırlıklarını üzengiye verirlerdi. Ellerinde sapı
ağaçtan, 20-30 cm. uzunluğunda meĢin bir kamçı bulunurdu.871 Her nekadar at yarıĢı
bahsinde olmasa dahi O‟Donovan da Türkmenlerinat sürme tarz ve yetenekleri ile ilgili
ifadelerine göre, Türkmen atlıları nadiren düzlükte hızlı at sürebilse de atlarının yanı sıra
asılabiliyor, tek üzengi üzerinde durabiliyor ve düĢmeyi umursamadan dört nala giden atın
altına girebiliyorlardı.872 Blocqueville, yarıĢın sonunda birinci olan biniciye, yarıĢa
hakemlik eden kimsenin iki-üç metre uzunluğunda, beyaz veya pamuklu basmadan bir
kumaĢ verdiğini, bu kimsenin elinde havaya kaldırdığı bu kumaĢ parçası ile yarıĢın
baĢladığı yere dönerek zaferini ilân ettiğini anlatır. Aynı Ģahıs baĢka bir yarıĢa daha iĢtirak
etmek isterse, bu kumaĢ parçasını atının baĢına, boynuna veya dizginlerine bağlardı. Bir
binici atını çok yormamak için en fazla iki veya üç yarıĢa katılırdı.873

Yüzme de Merv‟de yaĢayan Tekelerin icra ettiklerini seyahatnamelerden


öğrendiğimiz bir spordur. O‟Donovan‟a göre Merv Türkmenleri yüzerken Avrupa‟da
yaygın olarak kullanılan usulü tercih etmiyorlardı. Tamamen düz yüzüp her iki elle aynı
anda kulaç atmak yerine, bir omuzlarını ileride tutup diğer elleriyle sürekli kulaç atarak
yüzüyorlardı.874

Merv Türkmenlerinde avcılık da yapılmaktaydı. O‟Donovan, Merv‟de avlanılan


hayvanların sülün, saksağan, keklik, tavĢan, yabani ördek, kaz, siyah yılancıl kuĢu, yabani
eĢek ve antilop olduğunu aktarmıĢtır.875 Merv‟de yabani hayvanların alabildiğine çok
olduğunu söyleyen Blocqueville ise bu hayvanları yaban domuzu, ceylan, keklik, çakal,
kurt, pelikan, kuğu, ördek ve yaban kazı olarak sayar.876 Burnes de Merv Ģehrine
yaklaĢtıklarında pek çok kuĢ sürüsü gördüğü bilgisini verir.877

871
Blocqueville, a.g.e. , s.78.
872
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.199.
873
Blocqueville, a.g.e. , s.78.
874
(O‟Donovan, Merv Oasis II, S.191.
875
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.342-343-446-452.
876
Blocqueville, a.g.e. , s.83.
877
Burnes, Travels II, s.20.
245

Türkmenler taneleri çok sert olan ve güçlükle piĢirilebilen bir tür yeĢil fasulyeyi
avlarda mermi olarak kullanırdı.878 Ancak O‟Donovan tarafından Merv‟de kuĢ avlama
yöntemine yönelik verilen bilgilerden bu iĢ için ateĢli silâha ihtiyaç duymadıkları
anlaĢılıyor. Ona göre Türkmenlerde avcılık, yaygın bir uğraĢ değildi. Merv civarında bolca
bulunan av hayvanları pek avlanmazdı. Ayrıca genel olarak sülün ve kekliklere ateĢ
edilmezdi. Anlattığına göre, bir grup atlı gezerken bir parça kapalı alan içeren toprak
görünce, bir düzine kadar sülün ya da keklik yakalayacaklarını bilirlerdi. Daha sonra kısa
aralıklarla dizilip bir hat oluĢtururlar, böylece kuĢları kovalarlardı. KuĢlar ancak iki kere
havalanır, üçüncü seferde yorgunluktan yere düĢen hayvanlar attan inen biniciler
879
tarafından canlı yakalanırdı. Türkmenler av kuĢlarını yolmuyor, derisini tüyleri ile
beraber çıkarıyorlardı.880

Av hayvanları Merv pazarında da satılmaktaydı. O‟Donovan‟ın Ģehri ziyaret ettiği


1881 senesinde pazarda üç adet iyi boyutta sülün veya altı adet tombul keklik bir franka
satılmaktaydı. Ġyi boyda bir yaban tavĢanı veya iki normal tavĢan da aynı fiyattan
satılıyordu. Yazara göre pazarda zaman zaman satılan kazlar çok iyi durumda idi, ancak
ördekler, muhtemelen yazın avlandıkları için bir deri bir kemik kalmıĢlardı. Türkmenlerin
“geran” adını verip severek yedikleri antilobun pazardaki fiyatı iki franktı.881
O‟Donovan‟ın vahĢi eĢek ismiyle aktardığı, Türkmenlerin “kolon”(kulan?) dedikleri,
Farsça ismi gurre olan hayvanın eti, bilhassa gençken kesilmiĢse harika idi. Ancak bu
hayvanı avlamanın zorluğu nedeniyle pazarda tesadüf edilmesi nadirdi.882 Mehmet Emin
Efendi, sürüler halinde dolaĢan bu hayvanın Türkmenlerce avlanıp yendiğini söyler. Ona
göre bu hayvanlar yabani atlardır ve Türkmenler bu hayvana “kulun” derlerdi. Boylarını
eĢekten biraz büyük, kuyruklarını eĢek kuyruğu Ģeklinde tarif eder. Su içmek için su
yataklarına uğrayan bu hayvanlar, çok vahĢi oldukları için insana alıĢtırılmaları zordu.883

878
Burnes,Travels, a.g.e. , s.81.
879
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.342-343.
880
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.452.
881
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.342-343.
882
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.343.
883
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.81-82-83.
246

Merv Tekelerinin balık avladıklarına dair bilgi yoktur. O‟Donovan‟a göre


Murgab‟da bulunan pek çok balık türü, Türkmenlerin bu balıkların ateĢlenmeye neden
olduğu inancı nedeniyle asla tüketilmezdi.884 Blocqueville‟de bu bilgiyi doğrular.885

Merv‟de müzik adına en yaygın enstürman “dutar”dı. Bu enstürmanın icracısına


“baskı” deniliyordu ve toplumda itibar gören bir kimse idi. Bunun dıĢında bir tür kaval
çalan çalgıcılar da vardı. Baksıların dinletileri belli usullere göre tertip edilmekteydi.
Merv‟de zaman zaman düzenlenen eğlencelerde de baskılar dutarları ile icabet ederlerdi.
GüreĢ ve at yarıĢı gibi sporların bu eğlencelerde icra edilen sportif faaliyetler olduğu
görülüyor. Bu müsabakalarda galip gelmek toplumda bir itibar kaynağı idi. Avcılığın ise
yaygın olmadığı, bununla birlikte vahada yaĢayan kimi hayvanların avlandığı kaynaklarda
ifade edilmektedir.

7.6. Müptelâlıklar

O‟Donovan, Merv toplumunda tiryakiliği bulunan maddeleri, afyon, tömbeki, çay,


arak, az miktarda haĢhaĢ,(cannabis indica) gaugenessa ve enfiye olarak aktarır. Nargile
içiciliği ve gaugenessa çiğneyiciliği dıĢında toplumun büyük kısmında bu tiryakilikler
nadirdi.886

Türkmenler, bir tür susuz nargileye benzeyen bir alet ile tütün(tömbeki) içiyorlardı.
Buna “çilim-çelim” (trm:tütün) veya “kaliyan”(frs.kalyan: nargile)
887
deniliyordu. Blocqueville, Türkmenlerin yemekten sonra adet olduğu üzere içtiği çelimi
nargileye benzetir. Ona göre çelimin su kabı camdan değil tahtadan idi. Bu kap kabak
Ģeklinde olup bazen de kabaktan oyulurdu. Yukarı boyun kısmında iki delik bulunur, içici
bu deliklerden birinden dumanı çekerken diğerini parmağıyla açıp kapamak suretiyle
duman miktarını ayarlardı. Yazara göre Türkmen, çelimden üç-dört nefes çeker, dördüncü
nefes ciğerinin elverdiği ölçüde uzun olurdu. Çelimi yanındaki arkadaĢına uzatan içicinin
bakıĢları mahmurlaĢır, bir süre sonra kendine gelirdi. Buhara‟dan gelen tömbeki oldukça
sertti. Ġçilmeden önce elde ufalanıp çelim adıyla tarif olunan aletin lüle kısmına doldurulan
tömbeki, yanan bir odun parçasıyla veya yanmıĢ kömürle yakılırdı.

884
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.328.
885
Blocqueville, a.g.e. , s.83.
886
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.338.
887
Cihan, a.g.e. , s.472.
247

Merv‟de kadınların tütün veya tömbeki kullanmaları, yazara göre nadirdi. Ancak bu
alıĢkanlık erkekler arasında yaygındı. Gömleklerinin yan tarafında bu maddeye mahsus cep
de vardı. Gece uyuyamayan erkekler kalkıp çelimini alır, çadırlara rahatça girerek ateĢ
arardı. Çadırına gece girilen kimse bundan rahatsız olmaz, sadece gelenin kimliğini
öğrenmekle yetinirdi.888

Burnes, Murgab kıyısında Hoca Abdullah isimli büyük bir Türkmen obası
yakınından geçen kervanlarının oba sakinleri tarafından ziyaret edildiğini, yanlarında
getirdikleri lezzetli kavun ve karpuzlar karĢılığında kendilerinden tütün istediklerini
aktarır.889

O‟Donovan‟ın nargile olarak tanımladığı ve muhtemelen Blocqueville‟nin çelimi


ile aynı olan bu alet, Türkmenlerin yaĢamlarında önemli bir yer tutardı.Gün içinde her
yarım saatte bir hazırlanan bu aletten, Türkmenler gece de yarım düzine kere kadar
faydalanırdı. Yazar, hazırlanmasının epey bir zaman aldığını söylediği bu meĢgalenin
yolculuklarda ciddi sorun oluĢturduğunu anlatır.890Merv‟de üst sınıf ve zengin kimseler
nargilelerinde odun kömürü kullanırken, mütevazi vatandaĢlar bu iĢlem için at tezeği
kullanırdı.891 O‟Donovan, Türkmenlerin kullandıkları ve Blocqueville‟nin tarif ettiği
nargile dıĢında bir baĢka alet kullanarak da tütün içtiklerini anlatır. Bu alet, içinden iliği
çıkarılmıĢ ve ucundan delinmiĢ bir koyun kaval kemiğiydi ve bu, yazara göre çok
yaygındı. Bu alet neredeyse bütünüyle “tumbaki” yani tütün doldurulur, cismin alt
kısmında bulunan, üflemeli çalgıların parmak deliğine benzer bir delikten duman
çıkarılırdı.892

Merv‟de tütün, toz Ģeklinde dil altına konulup da tüketilebilmekteydi. O‟Donovan,


bu Ģekilde tüketilen tütüne Türkmenlerin “preusske” dediklerini, sıradan enfiyeden baĢka
bir Ģey olmadığını yazar. Bu Ģekilde tüketilip Merv‟de kullanılan bir madde de
“gaugenasse” diye biliniyordu. Bu madde zeytin yeĢili renginde nemli görünümlü bir toz
idi. Yazar bu bitkinin Avrupa‟daki veya bilimsel adını öğrenememiĢtir. Bu maddenin
kullanımı yazara göre Merv‟de çok yaygındı ve Türkmenlerin salyalı konuĢma tarzlarının
kötüleĢme sebeplerinden biriydi. Bu maddelerin her ikisi de küçük su kabaklarından
888
Blocqueville, a.g.e. , s.58.
889
Burnes Travels II, s.20.
890
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.100.
891
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.334.
892
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.440.
248

yapılan kaplarda taĢınırdı.893Blocqueville‟ye göre de Mervlilerin pek çoğu enfiye


kullanmaktaydı. Enfiyenin içine, kurutulup toz haline getirilen bir bitki ilâve edilir, sonra
bu karıĢıma yeĢil bir renk veren ve onu birleĢtiren susam yağı katılırdı.894

Merv‟de afyon, daha çok zenginler ve yöneticiler arasında yaygındı. O‟Donovan,


afyon kullanımını zengin bir Türkmenin gününü geçirdiği meĢgalelerinden biri olarak
sayar.895 Merv yöneticilerinden Aman Niyaz Han O‟Donovan‟a, haĢhaĢ kullandığı için
sağlığının çok bozuk olduğunu, bunun vücudunu gittikçe çökerttiğini, çocukluğundan beri
kullandığını ve bırakamadığını söylemiĢtir.896 Bu liderin bir tür kâtip olan dayısı da aynı
uyuĢturucunun müptelâsıydı.897Blocqueville‟nin tarif ettiği madde yeĢil rengi ve nemli
görüntüsüyle O‟Donovan‟ın aktardığı “gaugenasse”yi akla getirmektedir.

Türkmenlerin 1884‟te Merv‟in iĢgaline kadar maruz kaldıkları sıkıntılar ve bilhassa


Göktepe katliamı bu toplum üzerinde derin etkiler bırakmıĢ, bu iĢgal, mücadele ve
katliamlar bu toplumun sosyo-psikolojisine olumsuz yönde tesir etmiĢtir. Zira ikinci
Göktepe savaĢından sonra Türkmenler arasında dolaĢan Henri Maser, 1881‟de alkole ve
afyona baĢlayanların sayısındaki artıĢa dikkat çekmiĢtir.898

Merv halkının çok büyük kısmının tütün kullandığı kaynaklardan anlaĢılmaktadır.


Enfiye kullanımı da yaygındı, ancak afyon gibi uyuĢturucu maddeler var olmakla beraber
müptelâları nadirdi ve genellikle zengin kimseler bu maddeyi kullanmaktaydı.

7.7. Mesafe ve Zaman Ölçümü

Merv‟de bir takım uzunluk ölçüleri kullanılmakla beraber bu ölçü birimlerinin hiç
birinin net uzunluklar olmadığı anlaĢılıyor. On iki hayvanlı takvimi kullanan Mervlilerin
tarihi hesapları da seyahatnamelere göre tutarlı değildir.

Mehmet Emin Efendi, Türkmenlerin yolların uzaklıklarını saat, kilometre veya mil
gibi ölçülerle hesap etmeyi bilmediklerini aktarır. Uzaklıklar daha çok kuyuların
bulunduğu yerlere göre tayin edilirdi. Bunun dıĢında “menzil” olarak adlandırılan uzunluk
893
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.268-325.
894
Blocqueville, a.g.e. , s.59.
895
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.350.
896
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.127.
897
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.234.
898
Bacon, a.g.e. , s.116
249

ölçüsü bir devenin gece yarısından gün doğuncaya kadar ve sonra da öğle öncesinden
ikindi sonrasına kadar yürüdüğü mesafe idi. Bu hesaba göre Hive ile Gürgan arası otuz
menzil ve Krosnvodsk‟a ile Hive arası yirmi altı menzil kabul edilip Rus hesabına göre
yediyüzelli verst‟ti.899 O‟Donovan da Merv‟de uzunluk ölçüsü olarak “menzil” in
kullanılmakta olduğunu aktarır, lâkin, ona göre “menzil” kelimesi, bir kervanın yolda mola
verdiği iki yol arasındaki mesafe olup uzunluğu 15 ilâ 16 mil arasıdır. Çarlık Rusyasında
kullanılan verst‟in 1067 metre olduğu düĢünülürse Mehmet Emin Efendi‟nin aktardığı
“menzil” yaklaĢık 20 kilometredir.900

O‟Donovan‟a göre Türkmenlerin mesafe hesapları tatmin edici olmaktan uzaktı.


Kur‟an‟dan ve Ġranlılardan “saat” kelimesini öğrenmiĢlerdi, ancak ne anlama geldiği
hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Ona göre Türkmenler, “bir saatlik yolculuk” dedikleri
zaman, muhtemelen üç saatlik bir yolculuktan sözetmekteydiler. Merv‟de mesafe
hesabının temel olarak sıradan bir atın olağan yürüyüĢ hızında bir günde katedeceği
mesafeye dayanmaktaydı. Bir yerden bir yere olan uzaklığı “bir gice”(bir günlük
yolculuk), “yarım gice” (yarım günlük seyahat) veya “çiyrek gice” (çeyrek günlük seyahat)
olarak tarif eder, bu son mesafeden daha kısa bir mesafenin ise uzak olmadığını
söylerlerdi.901 O‟Donovan‟ın Merv‟de kullanıldığını aktardığı bu uzunluk ölçüsüne ġecere-
i Terakime‟de de tesadüf edilmektedir. Eserde “Lektuni ile Tibet‟in arası atlı insanın bir
gece yatıp varacağı kadar bir yerdir.” ibareleri, tıpkı O‟Donovan‟ın bahsettiği gibi “gece”
„nin bir mesafe ifade etme tarzı olduğunu göstermektedir.902

Yazar, bunun dıĢında Merv Tekelerinin “ağaç” olarak adlandırdıkları birde ölçü
birimi kullandıklarını söyler. Bu ölçü biriminin bir saatlik hızlı yürüyüĢ mesafesine,
yaklaĢık dört mile tekabül eden Ġran fersahına tekabul ettiği düĢünülmektedir. Ancak
yazara göre bir Türkmen “ağaç”ı at üstünde bir saatte alınan mesafe anlamına gelmekteydi,
çünkü Merv‟de kimse yaya yolculuk yapmazdı. Dolayısıyle bu mesafe yaklaĢık beĢ mil
kadardır, çünkü Türkmen atı yürüyüĢüyle bir saatte yaklaĢık beĢ mil yol alınırdı. Yazar
“bir odun parçası” anlamına geldiğini aktardığı “ağaç”ın, ölçü birimi olarak kullanımının

899
Mehmet Emin Efendi, a.g.e. , s.74.
900
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.448 ; Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.74.
901
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.418
902
ġecere-i Terakime, s.37.
250

Rusya‟da verstleri gösteren mesafelere mavi ve beyaz direkler dikme gibi bir gelenekten
ortaya çıkmıĢ olabileceğini söyler.903

O‟Donovan, tıpkı mesafe anlayıĢı gibi Merv Tekelerinde zaman hesabının da net
olmadığını söyler.Ona göre Merv halkı geçmiĢ bir olayın oniki mi, yirmi mi yoksa otuz yıl
önce mi gerçekleĢtiğini söyleyemezdi. Oniki yılın her birine bir hayvan adı verirlerdi. Bu
yılları oluĢturan aylar güneĢe değil aya endeksliydi. Yazar bu yılların isimlerini; 1-
Sıçan(fare) 2- Siğur(sığır) 3- Barse(ayı) 4- TauĢan(yabani tavĢan) 5- Lüü(balık) 6-
Yılan(yılan) 7- Yılkı(kısrak) 8- Koi(kaplumbağa) 9- Bigin(kertenkele) 10- Çakikah(baykuĢ
11- Ġt(köpek) 12- Domuz(domuz) olarak kaydeder. Merv‟de yaĢı sorulan bir Türkmen
hangi hayvanın himayesi(yılı) altında doğduğunu hatırlamaya çalıĢacaktır. Yazara göre kiĢi
örneğin “Ben domuz yılında doğdum” diyebilir ve ardından kaç tane domuz yılı geçtiğini
hesap edip yaĢını söyleyecektir. O‟Donovan, bir Türkmen‟in, kendi hayatının uzunluğu
haricinde zamanla ilgili pek az fikri olduğunu söyler. Yazar, kendisinin Ģehirde bulunduğu
1881‟den yaklaĢık yüz yıl önce yıkılmıĢ olan Bayram Ali kentinin ne zaman yıkıldığını
sormuĢ, sadece bir molla 98 cevabını verebilmiĢti. Diğer cevaplar 2000 ile 500 yıl arasında
değiĢiklik göstermekteydi.904

Burnes‟in, evvelki sayfalarda çevirisini verdiğimiz, Teke Türkmenlerine atfettiği


Ģiirinde geçen “keçi yılı” ibaresi905 ne O‟Donovan‟ın yukarıda yazılı yıl isimlerinde, ne de
Lady Sheil‟in Ġran Türkmenlerinin kullandığı yıl isimlerine dair verdiği listede
vardır.906Sheil‟in listesinde, O‟Donovan‟ın listesindeSığır yılı-Od (Boğa) yılı, Pars-ayı
yerine pars, Loe balık yerine timsah, yılkı yerine yund (at), Koi (kaplumbağa) yerine koç,
bigin (kertenkele) yerine Becin (maymun), Çakikah(baykuĢ)yerine Tavuk yılı olarak
görünmektedir.

O‟Donovan‟a göre Merv‟de saat bilinmiyordu. Mervlilere Avrupa‟da saatin


hesaplanma metodunu anlatsa da bu onlar tarafından saçma bulunmuĢtur.907

903
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.418-419.
904
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.417-418.
905
Burnes Travels II, s.99.
906
Cihan, a.g.e. , s.480.
907
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.186-187-298.
251

SONUÇ

Tarih ilminin önemli kaynaklarından biri olan seyahatnameler, bir seyyah ya da


gezginin yurt içi veya yurt dıĢı gezilerinde gördüğü yerlerden edindiği izlenimler ve
bilgileri kaleme aldığı edebi bir türdür. Ġlk örneklerine ilk çağlarda rastlanan
seyahatnameler daha çok askeri amaçlı sefere katılanların veya siyasi amaçlı devletlerarası
görevlerde baĢka bir ülkeye görevli olarak gönderilenlerin gözlem ve deneyimlerine bağlı
olarak ortaya çıkmıĢtır.

Seyahatname türü eserler tarih ilmine kaynak olarak kullanılacağı zaman bu tür
eserlerin eleĢtirel süzgeçten geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü, seyyahlar bazen ilgi
çekmek veya yazmıĢ oldukları eserin cazibesini artırabilmek için mübalâğaya kaçmıĢlardır.
Hatta seyahatnamelerin bir kısmında, diğer eserler veya önceki seyyahlardan alınan
pasajlar, seyyahın kendi intibaı veya görüĢü gibi aktarılabilmiĢtir. Ayrıca seyyahın
hakkında bilgi verdiği ülkeye dair önyargıları da eserini etkilemektedir.908

XIX. yüzyılın baĢından itibaren Orta Asya‟da Türklerin yaĢadığı bölgeler,


sömürgeciliğin geliĢmesi ve yeni sömürge arayıĢları ile ilgili olarak batılı devletler ve
Rusya‟nın ilgisini çekmeye baĢlamıĢ; batıda, doğu araĢtırmalarının kurumsallaĢması ile
beraber bu bölgeler batılı seyyahlar tarafından sık sık ziyaret edilir olmuĢtur.

XVIII. yüzyılın sonlarında siyasi birliği olmayan Türkistan‟ın kuzeyinde Kazak


Cüzleri, güneyinde Harezm (Hive) Hanlığı, Buhara Emirliği ve Fergana (Hokand) Hanlığı
ile Hive ve Buhara Hanlıklarına bağlı olarak yaĢayan dağınık Türkmen boyları, doğusunda
ise Çin‟in hakimiyetine girmiĢ Uygur Türkleri yaĢamaktaydı. Türkistan, kuzeyde Rusya,
güneyde Çin ve Ġngiltere, batıda ise Ġran tarafından kuĢatılmıĢ durumdaydı. Bu
devletlerden özellikle Rusya‟nın Türkistan‟a olan ilgisi Çar I. Petro zamanında baĢlamıĢtı.
Çin ve Hindistan ile ticari iliĢkiler kurmak isteyen Rusya için Türkistan‟ın ele geçirilmesi
oldukça önemliydi. XIX. yüzyıl baĢlarında Kazak Cüzlerini kontrol altına alarak Türkistan
içlerine doğru yayılmaya baĢlayan Rusya‟nın Hindistan üzerinde oluĢturduğu tehdit en çok
Ġngiltere‟yi tedirgin etmiĢtir. Sonunda bu ilerleyiĢ, Rusya ile Ġngiltere arasında Türkistan‟a
hakim olmak için giriĢecekleri “Büyük Oyun” adı ile bilinen Rus - Ġngiliz mücadelesini

908
Özdemir, E. (2010). Rus ĠĢgalinden Önceki Dönemde Türkistan‟a Gelen Batılı Seyyahlar ve Türkistan
Tarihine Kaynak Olarak Seyahatnameler, History Studies, 2(2), 118.
252

baĢlatmıĢtır.909 Ġngiltere, Rusya‟nın Türkistan‟ı istilâsına karĢı aktif bir tutum almaktan
uzak olmuĢ, uyguladığı pasif politikaya “mastery inactivity”, yani “ustaca faaliyetsizlik”
adını vermiĢtir. Bu politik tutum Ruslar‟ın iĢgallerini önleyememiĢ, Türkistan kademe
kademe Rus istilâsına uğramıĢtır. 1884‟te Rus hakimiyetini tanıyan Merv Ģehri bu iĢgal
halkasının son zinciri olarak görülebilir.

XIX. yüzyıl Merv Ģehri, Merv Ģehrinin ünlü olmasını sağlayan pek çok özellikten
nasiplenmemiĢ görünüyor. 1785 yılında Murgab üzerinde bulunan set Buhara Emiri Emir
Masum tarafından yıkılmıĢ, böylece vaha tarıma elveriĢsiz hale getirilmiĢ, Ģehrin sakinleri
de Buhara‟ya nakledilmiĢtir. XIX. yüzyılın ilk yarısını Hive - Buhara Hanlıkları ile Ġran
ġahlığının egemenliği altında geçiren Ģehir, göçebe Türkmen kabilelerinin uğrak yeri
olmuĢ, bu kabilelerden Teke kabilesinin Ģehirde üstünlük kurması ile bir tür hükümet
teĢekkül etmeye baĢlamıĢtır. Teke kabilesi, döneme dair kaynaklardan anlaĢıldığına göre,
Türkmenler‟e atfedilen yağmacılık, esir ticareti ve fidye cürümlerini ziyadesiyle icra eden
bir topluluktur. Ancak, bu tür hayat tarzının sebeplerini tespit etmek için Teke kabilesinin
ve Türkmenlerin tarihine kısaca göz atmak gerekir.

XIX. asrın baĢlarından itibaren Orta Asya‟daki otorite boĢluğunu doldurmak için
uğraĢan Hive Hanlığı ve Ġran ġahlığı, Türkmenler‟in büyük bir kuvvet olmasına engel
olmak için bu ulus üzerine sürekli seferler düzenlemiĢ ve onlara ağır zayiatlar
verdirmiĢlerdir. 1830 - 1860‟lı yıllar Türkmenlerin Ġran ve Hive devletleri arasında
varlıklarını koruma mücadelesi ile geçmiĢtir. 1855 yılında Hive hükümdarı Muhammed
Emin Han ani bir baskınla Türkmenlere ağır kayıp verdirmiĢtir. Fakat bu hükümdar
Türkmenler tarafından öldürüldükten sonra Hive ordusu geri çekilmek zorunda kalmıĢtır.
Bu olaydan dört ay sonra babasının intikamını almak üzere Türkmenler üzerine sefer
düzenleyen yeni hükümdar Abdullah Han da Türkmenler karĢısında baĢarı sağlayamamıĢ,
ordusu bozguna uğratılmıĢtır. Bu iki muharebe sonrası Hive Hanlığı Türkmen topraklarına
saldırmamıĢtır.

Hive Hanlığının saldırılarını büyük zayiatlarla durdurabilen Türkmenler, Ġran‟ın da


saldırısına uğramıĢtır. Ġran‟ın Rusya ile yaptığı iki harbi kaybetmesi üzerine 1813 Gülüstan
ve 1828 Türkmençay antlaĢmaları neticesinde Ġran ġahlığı bölgede büyük toprak ve nüfuz
kaybına uğramıĢtır. Dolayısıyla yeni toprakları kendi hakimiyeti altına alma mantığı ile

909
Emin Özdemir, a.g.m.
253

Türkmen topraklarına yönelen Ġran, Türkmenlerin üzerine seri seferler baĢlatarak büyük
katliamlara giriĢmiĢtir. Bunun üzerine Teke Türkmenleri kimi Türkmen boylarının da
desteği ile Ġran hücumlarına karĢı durmuĢlardır. 1845 ve 1848‟de Ġran tarafından
gönderilen kuvvetler Türkmenler tarafından yenilmiĢ; bu yenilgilerin oluĢturduğu nüfuz
kaybını telâfi etmek için Ġran‟ın Horasan valisi Cafer Kuli Han‟ın önderliğinde Ġran ordusu
yeniden Türkmenler üzerine harekete geçmiĢtir. Bu sefer Nurberdi Han komutasındaki
Türkmen birlikleri tarafından, 1858 yılında, Garrıgala mevkiinde bozguna uğratılmıĢtır.
Yeni Horasan valisi Hamza Mirza‟nın 1861‟de tekrar ettiği saldırı ise KoĢud Han
önderliğindeki Merv Tekeleri tarafından imha ve esir edilmiĢtir.

Uzunca bir süre kendilerine yönelen tehlikeleri bertaraf etme mücadelesi veren
Türkmenler, 1861‟deki Ġran seferi sonrasında, Rusya‟nın Merv‟i iĢgaline kadar Merv
bölgesinde bağımsız bir yönetim tesis etmiĢlerdir.910 1865 yılında Ahal bölgesindeki Teke
Türkmenlerinin önderi Nurberdi Han, Türkmen aĢiretlerinin bitmek bilmez kavgalarından
dolayı Merv Ģehrine yerleĢmiĢ; böylece baĢsız kalan Ahal bölgesinde anarĢi yaĢanmıĢtır.
Türkmen topraklarının Rusya tarafından istilâsına kadar devam eden ve Türkmenler‟in hiç
bir kuvvete tabi olmadan, serbest bir hayat tarzını benimsedikleri bu dönemde had safhada
alamancılık yaptıkları düĢünülmektedir. Zira komĢularının yıllarca süren baskıları
karĢısında zaferlerle özgüvenlerine kavuĢan Türkmenlerin bilinçaltlarında yatan öfke ve
intikam duyguları çapullarla kendini göstermiĢtir. Bununla beraber, uzun süren
mücadeleler ve Türkmenlerin yaĢadıkları toprakların olumsuz koĢulları, hayatlarını idame
ettirebilmek için alamancılığı Türkmenler açısından kaçınılmaz kılmıĢtır.911

Merv bölgesine yerleĢen Türkmenlerin hayatlarında tarımın ve toprağa bağlılığın


artması ile ilgili olmak üzere pek çok değiĢikliğin ve çağdaĢ Türkmen kabilelerden
farklılaĢmanın yaĢandığını söylemek yanlıĢ olmaz kanaatindeyiz. Bilhassa tesis edilen
hükümet, geleneksel Türkmen yöneticileri olan Han ve Aksakalları da ihtiva etmekle
beraber bu ünvanların geleneksel niteliklerinin dıĢında bir muhteva kazanma eğiliminde
olduğu ve ihtiyaçlara binaen geliĢtirildiği gözlemlenebilir. Geleneksel Türkmen meclisinin
de Merv‟de kısmi değiĢikliğe uğradığını, bağımsız bir siyasi teĢekkülün ihtiyaçlarına cevap
verebilecek nitelik kazandığını söylemek yanlıĢ olmaz. Ayrıca Merv‟de Ģekillenen
bağımsız teĢekkül, vezirlik, karavul teĢkilâtı, yasavul teĢkilâtı gibi kurumlar bakımından,
910
Saray, M. (1993). Türkmen Tarihi, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi Serisi, Ġstanbul, s. 15 – 18.
911
Annaberdiyev, D. (2012). XIX. Yüzyıl Seyahatnamelerinde ve Askeri Anlatılarında Türkmenlere
Atfedilen Atasözleri, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII s.513 – 530.
254

komĢuları Ġran, Hive ve Buhara Hanlıkları‟ndan etkilenmiĢ, bu kurumları kendi Ģartları ve


ihtiyaçlarına göre biçimlendirmiĢtir.

Kaynaklardan anlaĢıldığına göre XIX. yüzyıl Merv sakinleri çadırlarda ikâmet


ediyorlardı. Bununla beraber Ģehirle ilgili bilgi veren kaynaklarda Merv Tekeleri‟nin
göçebe hayat sürdüklerine dair hiçbir kayda tesadüf edilmemektedir. ġah Murad tarafından
yıkılan Merv bendi tamir edilmiĢ, bu Bentın iĢler durumda olup sulama kanallarını
beslemesi iĢi kamu görevi kabul edilmiĢtir. Sulama kanallarının bakım ve onarımı bütün
Merv toplumunun katkı sunmak zorunda olduğu bir kamu iĢi idi. Bendin çalıĢır durumda
olmasını sağlamakla görevli bir yerleĢim yeri de vardı. Bendden sulama kanallarına
dağıtılan su, Merv vahasını tarıma elveriĢli kıldığı gibi, bu sistem Teke toplumunda birçok
yeniliğe ve değiĢikliğe imkân vermiĢ görünmektedir. ÇeĢitli Türkmen kabilelerinden söz
eden seyahatnamelerden edinilen bilgilerin Merv‟e dair bilgilerle kıyaslanması, Merv‟deki
yaĢamın diğer Türkmen kabilelerinin XIX. yüzyıldaki geleneksel yaĢantılarından
farklılaĢtığını ortaya koymaktadır.

XIX. yüzyılda kimi kaynaklarda nüfusu beĢyüz bin olarak gösterilen Merv‟in bir
Ģehir sayılıp sayılamayacağı tartıĢmalıdır. ġehir kavramı, tarihi olmaktan çok sosyolojik ve
coğrafi bir kavramdır. Coğrafi tanımında nüfus unsuru öne çıkmakta ise de, sosyolojik
olarak Ģehir, fonksiyonlarıyla önem kazanır. ġehrin en önemli iĢlevi, bir “idare yeri”
olmasıdır. Tarihçi A. Toynbee‟ye göre ise Ģehir, mensuplarının gıda ile ilgili üretim
yapmadıkları iskân yeridir. Türk tarihi için geçerli Ģehir tanımına, Ģehrin etrafında koruma
duvarı olması, Ģehirde pazar olması, Ģehirde idari yapılanmanın bulunması hususlarının da
dahil edilmesi yerindedir.912 Bu kıstaslara göre ilgili zamanda Merv‟in Ģehir olarak
tanımlanması eksiktir. Merv‟de, yukarıda bahsettiğimiz gibi, bir idari yapılanma vardı. 50
ilâ 200 çadır arasında değiĢen sayıda çadırdan oluĢan köyler - obalar, baĢlarında bulunan
Kethüda isimli yöneticilere; bu kethüdalar, birkaç kabilenin bağlı bulunduğu Kethüdalara
ve bu kethüdalar da Tekelerin ÖtemiĢ veya ToktamıĢ boy beyine bağlı idi. Merv‟de KuĢid
Han zamanında tek elde toplanan yönetim daha sonra bölünmüĢtür. Merv‟de pek çok surlu
Ģehir harabesi olmakla beraber ne Teke yönetim merkezi, ne de obalar sur içinde kurulu
değildi. KuĢid Han‟ın inĢa ettirdiği kale veya Rusların Merv‟e yaklaĢması ile inĢa edilen
kale, içinde halkın yaĢam sürdüğü yerleĢim yeri olmaktan uzak savunma yapılarıydı ve
yönetim merkezi de dahil olmak üzere Merv hayatı, surların dıĢında devam etmekteydi.

912
Baykara, T. (2002). Sosyal Yapı ve ġehir Hayatı, Yeni Türkiye Dergisi, 45, 421-438.
255

Ayrıca Merv‟de pazarlar da vardı. Böylece nüfus, idari yapı ve pazarın bulunuĢu Merv‟i
Ģehir olarak tanımlamaya elvermekle beraber, surun içinde kurulu olmaması, Merv‟in
kendine mahsus bir özelliği olarak görülebilir. Tuncer Baykara‟nın “nüfusu çeĢitli
etkenlerle çoğalan yerleĢim yeri”913 olarak tanımladığı kasaba, ilgili dönemde Merv‟i tarif
etmekten uzaktır.

Geleneksel Türkmen yaĢantısından farklı olarak, hayvancılıktan ziyade tarımın


Merv Tekelerinin geçim kaynaklarında ön plana çıktığı görülüyor. Bunun yanında ticaret,
çeĢitli iĢ kolları, halıcılık, çapul – yağma, fidye gibi gelir kaynakları da göze çarpmaktadır.
Pazarlardan ve vahadan geçen kervanlardan alınan vergiler, kaynaklara yansıyıp kamu
geliri olarak tanımlayabileceğimiz tek gelir kalemidir. Kamuya yüklenen bir vergi
bilinmediği gibi yöneticilerin de aldığı maaĢtan söz edilmemektedir.

Sünni Müslüman olan Merv Tekelerinin dini yaĢantısı için kaynaklarda yer alan
bilgiler “Merv‟de inanç ve ibadet kiĢiden kiĢiye değiĢebilmekle beraber komĢu devlet ve
topluluklarda görülmeyen bir dini hoĢgörü vardı” Ģeklinde özetlenebilir. ġehirde var olan
Yahudiler hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmuyorlardı. Yahudilerin, ticaretin yanı sıra sağlık
alanında da etkili oldukları görülüyor.

ġehirde geleneksel Türkmen hukuku ile Ģer‟i hukukun terkibinden oluĢtuğu


söylenebilecek bir hukuk düzeninin varlığından, kimi adli görevli ve mahkemelerden, ceza
usullerinden söz edilebilmekle beraber yazılı kanunların varlığına dair bir iĢaret yoktur.
Geleneksel Türkmen töresi yerleĢikliğin getirdiği ihtiyaçlar üzre dönüĢtürülmüĢtür. Örgün
eğitim adına Merv‟de tesadüf edilen tek kurum medresedir ve Rus iĢgali öncesinde bu
kurumun iĢlevi din adamı yetiĢtirmekten ibaret idi. Bununla birlikte Merv Tekeleri için,
seyyahların diğer Türkmen gruplarının eğitim seviyelerini tarif etmek için kullandıkları
“bütünü ile cahil” tabiri uygun düĢmemektedir. Bu toplum içinde Buhara ve Hive
medreselerinde muhtemelen dini eğitim almıĢ kimseler, yabancı devletlerle yazıĢma
yapabilen kâtipler de vardı.

Merv Tekelerinin yerleĢikliği benimsemeleri ile beraber kültür ve adetlerinin


değiĢiklik göstermesi durumunun yanında pek çok kültür öğesi geleneksel Türkmen
kültüründen çok farklılaĢmamıĢtır. Bilhassa seyahatnamelerin verdiği bilgiler, diğer

913
Baykara, T. (2002). Sosyal Yapı ve ġehir Hayatı, Yeni Türkiye Dergisi, 45, 421-438.
256

Türkmen kabilelerinin adet ve kültürleri ile Merv Tekeleri arasında paralellik kurmaya
imkân vermektedir. Bununla beraber, seyahatnamelerin, gerek Türkmenlerle, gerekse Merv
ahalisi ile ilgili verdiği her türlü bilgiye kuĢkuyla yaklaĢmak gerekir. Çünkü pek çok
seyyah Türkmenler hakkında bilgi verirken ön yargılı davranmıĢtır denilebilir. Rus asker
ve seyyahların ön yargısı, 1717 yılında Alexandr Bekoviç - Çerkasskiy komutasındaki
3500 askerin, aralarında Türkmenlerin de bulunduğu Hive Hanlığı tarafından öldürülmesi
ile açıklanabilir. Ġngiliz Hükümeti tarafından 1838 yılında keĢif amacıyla gönderilen
Charles Stoddart‟ın Buhara Han‟ı Nasrullah tarafından tutuklanması, Stoddart‟ı kurtarmak
amacıyla Ġngiliz yönetiminin bölgeye gönderdiği Arthur Conolly‟nin de aynı suçla
tutuklanması ve her iki Ġngiliz görevlisinin 1841 yılında idam edilmeleri olayları da Batılı
seyyahların önyargılarını açıklayabilir.914

Dönemin Merv Ģehrini ve Merv toplumunu anlamak için, Ģehrin coğrafi konumu
dolayısı ile ulaĢımın zorluğunu ve dolayısı ile izole bir toplumu ihtiva ettiğini göz önünde
bulundurmak icap eder. Hazar denizi kıyılarında veya Batı Türkistan Hanlıklarında
yaĢayan Türkmenlere nazaran Merv Tekelerinin diğer dünya ulusları ile irtibatlarının çok
daha az olduğunu söylemek yanlıĢ olmaz.

914
Didar Annaberdiyev, a.g.m., s. 513- 530.
257

KAYNAKÇA

Annaberdiyev, D. (2012). XIX. Yüzyıl Seyahatnamelerinde ve Askeri Anlatılarında


Türkmenlere Atfedilen Atasözleri, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII, 513-
530.
Arslan, M. (2002). Türkmenistan’da Destan Dünyası, Türkler Ansiklopedisi, C. XIX,
Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 872-877.
Bacon. E. E. Esir Orta Asya, Tercuman, 1001 Temel Eser, Çev. Tansu Say. Tercüman
Gazetesi Yayını.
Baykara, T. (2002). Sosyal Yapı ve ġehir Hayatı, Yeni Türkiye Dergisi, 45, s. 421-438.
Bigi, M. Z. (2005). Maveraünnehr‟e Seyahat, Haz. Ahmet Kanlıdere, Ġstanbul: Kitabevi
Yayınları.
Biray, H. (1992). Mahdumkulu Divanı, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 9 – 13.
Blocqueville, H. De C. (1986). Türkmenler arasında, çev. Rıza Akdemir, 1.baskı, Ankara:
Kültür Bakanlığı Yayınları.
Burnaby, F. (1877). A Ride to Khiva; Travels and Adventures in Central Asia, London,
Paris & New York, Eleventh Edition.
Burnaby, F. (1876). A Ride to Khiva; Travels and Adventures in Central Asia, London,
Paris & New York, Third Edition.
Burnes, A. (1834). Travels into BokharaBeing The Account of A Journay from India to
Cabool, Tartary and Persia; Also Narrative of A Voyage on the Indus, from The
Sea to Lahore, with Presents From the King Great Britain; Performed Under the
Orders of The Supreme Goverment of India, in the Years 1831, 1832, and 1833,
Vol. I, John Murray – Albemarle Street, London,
Cihan, C. (2010). XIX. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Hazar Ötesi Türkmenleri (Sosyal, Siyasi
ve Kültürel Durum), BasılmamıĢ Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yakın Çağ Bilim Dalı, Ankara.
Curtis, W. E. (1911). Turkestan The Heart of Asia, Hodder & Stoughton Newyork, George
H. Doran Company.
Ebulgazi, B. H. (ġecere-i Terakime) Türklerin Soy Kütüğü,(Haz. Muharrem Ergin),
Tercüman 1001 Temel Eser, (Yayım yeri ve yılı belirtilmemiĢ.)
Erdoğan, A. (2013). İngiliz Kaynakları ve Seyahatnamelere Göre XIX. Yüzyılda Türkistan
(Orta Asya) Şehirlerinin) Buhara, Hive, Taşkent, Hokand, Semerkand) Sosyal,
Kültürel ve Ekonomik Durumu, KahramanmaraĢ Sütçü Ġmam Üniversitesi, Sosyal
258

Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi,
KahramanmaraĢ,
Ferrier, J. P. (1856). Caravan Journeys and Wandering in Persia, Afghanistan, Turkistan,
and Beloochistan; with Historical Notices of the Contries Lying Between Russia
and India, London, John Murray,
Gündogdiyev, O. A. (2004). Türkmenlerde Savaş Sanatı ve Silâhlar (VI – XVI. YY),
Türkler Ansiklopedisi, Çev. Alesker Aleskerov, C. XIX, Ankara: Yeni Türkiye
Yayınları, 221-223.
Hayit, B. (2004). Türkistan Devletlerinin Milli Mücadele Tarihi, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
Hermann, G. The Archaeological Park “Ancient Merv” Turkmenistan Draft Five Year
Management Plan, Head of the Unesco Office Tashkent, ty.
Illiyev, M. (2003). 1873-1924 Döneminde Türkistan Türkmenlerinde Siyasi, Sosyal ve
Kültürel Hayat, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ġslâm Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı, Ankara,
Jumabayev, H. (2004). Hadiste Merv Ekolü, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Uludağ
Üniversitesi, Sosyal bilimler Enstitüsü, Hadis Bilim Dalı, Bursa.
Kafesoğlu, Ġ. (1984). Türk Milli Kültürü, 3. baskı, Ġstanbul, 233.
Karadağ, G. (2006). Avrupalı Gezginlerin Seyahatnamelerine Göre 19. Yüzyılda Batı
Türkistan Hanlıkları, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
Ana Bilim Dalı, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Afyon.
Köymen, M. A. (1947). Büyük Selçuklular Ġmparatorluğunda Oğuz Ġstilâsı, A.Ü. Dil Tarih
Coğrafya Fakultesi Dergisi, 5, 569-620.
Köymen, M. A. Büyük Selçuklular Ġmparatorluğunda Oğuz Ġsyanı, A.Ü. Dil Tarih
Coğrafya Fakultesi Dergisi, 5(2), s.159-173.
Kubilayhan, E. (2013). Afganistan’da Sovyet Nüfuzu ve İşgali (Etkileri ve Sonuçları),
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih,(Genel Türk Tarihi) Ana
Bilim Dalı, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Ankara,
Kurat, A. N. (1949). Rusya Tarihi, Ankara.
Mac Gahan, Ġ. A. (1995). Hive Seyahatnamesi ve Tarihi, Musavver, çev. Kolağası Ahmed,
Ġzmir: Akademi Kitabevi.
Mamedov, M. A. ve Muradov, R.G. (1998). Arhitektura Turkmenistanai Karatkaya
Istoridya, Moskova.
Mantayev, T. Bir Tarih Kaynağı Olarak Muravyev ve Velihanov’un Eserleri, Ġzmir.
259

Marvin, C. M. (1881). The Queen of the World, London, W.H. Allen & Co.
Mehmet Emin Efendi, (1986). İstanbul’dan Orta Asya’ya Seyahat, haz. Rıza Akdemir,
Ankara.
Murghab, D. (2010). Badghis District Narrative Assessment, By the Stability Operations
Information Center (SOIC) Camp Julien, Kabil.
Necef, E. N. (2003). Hazar Ötesi Türkmenleri, Ġstanbul: Kaknüs Yayınları.
O‟donovan, E. (1882). The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo Place,
London.
Özcan, A. (1994). Osmanlı Askeri Teşkilatı, Osmanlı Devleti Medeniyeti, Ġstanbul.
Özdemir, E. (2010). Rus ĠĢgalinden Önceki Dönemde Türkistan‟a Gelen Batılı Seyyahlar
ve Türkistan Tarihine Kaynak Olarak Seyahatnameleri, History Studies, 2(2), 113-
126.
Özgüdenli, O. G. (2004). “Merv”, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXIX, . 221-223.
Pugaçenko, G. A. (1960). Köne Marı, AĢgabad.
Saray, M. (1996). Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, TTK, Ankara.
Saray, M. (1998). Hive Hanlığı, Ġslâm Ansiklopedisi, C.18, Ġstanbul: Diyanet Vakfı
Yayınları, s.167-170.
Saray, M. (1999). Türk Devletlerinde Meclis (Parlamento), Demokratik Düşünce ve
Atatürk, AKDTYK, Atatürk AraĢtırma Merkezi, Ankara, S.23.
Sayan, Y. (2004). Merv: Mimari, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXIX, s. 223-225.
Schuyler, E. (2007). Türkistan: Batı Türkistan, Hokand, Buhara ve Kulca Seyahat Notları,
Paradigma Yayınları, Ġstanbul.
Sobti, M P. (2005). Urban Metamorphosis and Change in Central Asian Cities after the
Arab Invasions, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Georgia Institute of Techonology,
Atlanta.
Sümer, F. (1992). Oğuzlar. Ġstanbul: Türk Dünyası Arastırmaları Vakfı Yayınları.
Togan, A. ve Velidi, Z. (1981). Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, C.I, 2.baskı,
Ġstanbul: Enderun kitabevi.
Tucker, N. “Into Russian Turkistan”, 1872-1917, English Travel Literature and the
Creation of the Russian Orient.
Uslu, R. (1997). Hicri I – II. Yüzyıllarda Horasan Tarihi, BasılmamıĢ Doktora Tezi,
Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġslâm Tarihi ve Sanatları Ana Bilim
Dalı, Ġslâm Tarihi Bilim Dalı, Ġstanbul.
260

Vambery, A. (2009). Bir Sahte Derviş’in Orta Asya Gezisi, Çev. Abdurrahman
SemipaĢazade Abdulhalim, haz. N. Ahmet Özalp, Bayrak Matbaası, Ġstanbul.
Vurgun Yılmaz, S. (2013). Seyahatnamelerin IĢığında Ondokuzuncu Yüzyılda Merv ġehri,
History Studies, 5(3), 241-254.
Vurgun Yılmaz, S. (2013). XIX.Yüzyılda Kongratlar Döneminde Hive ġehri”,
International Periodical fort he Languages, Literature and History of Turkısh or
Turcic,, Ankara, 8(7), 765-781.
YetiĢgin, M. (2002). Rusların Türkmen Topraklarını İstilâları, Türkler, c.18, Ankara: Yeni
Türkiye Yayınları.
Yılbat, B. (2002). XIX. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Türkmenistan Tarihi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih (Genel Türk Tarihi) Ana Bilim Dalı,
BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
261

EKLER
262

EK-1. AĢama aĢama Türkmen Çadırı

O‟DONOVAN, Edmond, The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo
Place, London, 1882.
263

EK-2. Merv Harabeleri

‟WHC Nomination Documentation File name;886 pdf Unesco Region ; ASĠA AND
PACĠFĠC. Site name; State Historical and Cultural Park „‟Ancient Merv‟‟
264

Ek- 3 - Gâvur Kala surlarına ait bir kalıntı.

Gâvur Kala‟da halen ayakta kalabilmiĢ bir sur örneği. Kimi bölgelerde halen ayakta kalmıĢ
olan Merv‟in savunma duvarı örnekleri. Tamamı kerpiçten yapılmıĢ bu duvarlar yüzyıllar
boyunca ayakta kalmıĢtır.

SOBTĠ, Manu P. Urban Metamorphosis and Change in Central Asian Cities after the Arab
Invasions, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Georgia Institute of Techonology, Atlanta, 2005.
265

EK-4. Sultan Sancar’ın anıt mezarı

‟WHC Nomination Documentation File name;886 pdf Unesco Region ; ASĠA AND
PACĠFĠC. Site name; State Historical and Cultural Park „‟Ancient Merv‟‟
266

EK-5. Sultan Kala ile Gâvur Kala arasının yukardan görünümü.

SOBTĠ, Manu P. Urban Metamorphosis and Change in Central Asian Cities after the Arab
Invasions, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Georgia Institute of Techonology, Atlanta, 2005.

Solda tarihi Ģehir Gâvur Kala ve sağda Sultan Kala arasından geçen Razik Kanalının
havadan görünümü. ġehirler birbirlerine yukarıda da görüldüğü gibi oldukça yakın inĢa
ediliyor ve Ģehrin dıĢ mahallelerinin nasıl yeni Ģehrin duvarları içinde olduğunu, böylece
aynı yerde birbirine müteakip Ģehirlerin nasıl inĢa edildiği görülüyor.
267

EK–6. Sultan Kala ve Gâvur Kala’nın üstten görünümü

Justin Barton – Paul WORC WORDH, Muti Scalar GIS at Merv, Türkmenistan, Bringing
it All Togather, Proceedings of the 36 th Conferance, Budapest, 2008.

Merv‟in tarihi Ģehirlerinin haritası Gâvur Kala ve Hisarı Erk Kala‟yı, bunun batısında ise
kuzeydoğu köĢesinde ki ġehriyâr Ark, yani Hisar ve kuzey ve güneydeki dıĢ mahalleleriyle
Ġslami dönem Sultan Kala Ģehri görülüyor.
268

EK-7. Krokiler

Kroki-1

O‟DONOVAN, Edmond, The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo
Place, London, 1882.

Kroki-2

O‟DONOVAN, Edmond, The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo
Place, London, 1882
269

EK-8. Türkmenlerin Murgab Nehri Üzerinde Bir Set ĠnĢası


270

EK-9. Merv ve çevresinde bulunan yollar

Charles MARVĠN, Merv, The Qeen of the World, London, W.H. Allen & Co. , 1881.
271

EK-9. Blocqueville’nin çizimi ile Merv Kale’sinin içten ve dıĢtan görünümü

Henri De Couliboeuf BLOCQUEVĠLLE,, Türkmenler arasında, çev. Rıza Akdemir,


1.baskı, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları,1986. s.105
272

Ek-10. Benti Bentı, Novur ve AlaĢa Kanallarının konumları

O‟Donovan, Edmond, The Merv Oasis II; Smith, Elder, & Co. , Waterloo Place,
London,1882.Travels,and,Adventures
273

EK-11. Türkmenlerin kullandığı el değirmeni örneği


274

EK-12. O’Donovan’ın Merv Haritası, sayfa 203.

O‟DONOVAN, Edmond, The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo
Place, London, 1882. s.203.
275

O’Donovan’ın Merv Haritası -2-

O’DONOVAN, Edmond, The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo Place, London, 1882. s.203.
276

EK-13. Türkmen Kadını

Henri De Couliboeuf BLOCQUEVĠLLE, Türkmenler arasında, çev. Rıza Akdemir,


1.baskı, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları,1986. s.106
277

EK-14. Türkmen Kadınının EĢya ve Takıları

Henri De Couliboeuf BLOCQUEVĠLLE, Türkmenler arasında, çev. Rıza Akdemir,


1.baskı, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları,1986. s.107

Henri De Couliboeuf BLOCQUEVĠLLE, Türkmenler arasında, çev. Rıza Akdemir,


1.baskı, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları,1986. s.108.
278

EK-15. Türkmen Kadın ve çocuklarının giysileri

Henri De Couliboeuf BLOCQUEVĠLLE, Türkmenler arasında, çev. Rıza Akdemir,


1.baskı, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları,1986. S.109
279

EK-17. Blocqueville’nin tasviri ile dutar çalan baskı sahnesi

BLOCQUEVĠLLE, Henri De Couliboeuf, Türkmenler arasında, çev. Rıza Akdemir,


1.baskı, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları,1986. s.115
280

EK-18. Ölçü DönüĢümleri

Uzunluk Ölçüleri

CĠHAN,Cihad, XIX. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Hazar Ötesi Türkmenleri (Sosyal, Siyasi
ve Kültürel Durum), BasılmamıĢ Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yakın Çağ Bilim Dalı, Ankara, 2010.
281

ÖZGEÇMĠġ
KiĢisel Bilgiler
Soyadı, adı : ġAHSĠ, Resul
Uyruğu : T.C.
Doğum tarihi ve yeri : 31. 12. 1985 – Kalkandere / RĠZE
Medeni hali : Bekar
Telefon :-
Faks :-
e-mail : remzisahsi@hotmail.com

Eğitim Derecesi Okul/Program Mezuniyet yılı


Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi Devam ediyor
Tarih Anabilim Dalı
GAZİ GELECEKTİR...

You might also like