Professional Documents
Culture Documents
Merv Tez6
Merv Tez6
Resul ġAHSĠ
GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
OCAK 2015
iv
Resul ġAHSĠ
GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
Ocak 2015
ÖZET
Bu çalıĢmada, XIX. yüzyılda Merv Ģehri ve çevresini ziyaret edip bölge ile ilgili bilgi veren
seyyahların eserleri temel alınarak bölgenin sosyal, ekonomik, siyasi, askeri, coğrafi ve
kültürel yapısı incelenmiĢtir. Tarihte bir çok medeniyete ev sahipliği yapmıĢ olan Ģehir,Buhara
Emiri ġah Murad‟ın, son surlu Ģehir olan Bayram Ali‟yi tahrip etmesi ve Ģehir ahalisini
Buhara‟ya taĢımasının ardından çeĢitli göçebe ve yarı göçebe Türkmen kabilelerinin yurt
tuttuğu bir alan haline gelmiĢtir. Yüzyılın ikinci yarısında vahayı yurt tutan Teke kabilesi
Murgab nehri üzerinde bir baraj inĢa ederek tarımsal faaliyetlere baĢlamıĢ, Hive ve Ġran‟a karĢı
kazandığı askeri zaferlerle Ģehirde, geleneksel Türkmen yönetim biçiminin, çevrelerindeki
siyasi yapıların yönetim Ģekilleri ile belli ölçüde harmanlandığı bir yönetim tesis etmiĢlerdir.
Bölge, bu kavmin yağma faaliyetleri ile ünlü olması nedeni ile seyyahların ziyaret etmeyi
tercih etmedikleri bir coğrafyadır. Uzun süren mücadeleler sonrasında Ahal Teke‟de Teke
kabilesini yenen Ruslara karĢı müttefik bulamayan Teke kabilesi 1884 yılında Ģehri Ruslara
teslim etmek zorunda kalmıĢtır. ÇalıĢmada Merv Ģehri ve çevresi ile ilgili seyahatnamelere
yansıyan bilgiler, tasnif ve tahlil edilerek aktarılmıĢtır. Seyahatnamelerde aktarılan bilgiler,
ilgili konuda bilgi veren çeĢitli akademik çalıĢmalarla pekiĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır. Merv dıĢında
yaĢayan Türkmen kabilelerine dair bilgiler, zaman zaman mukayese amacı ile, yer ve kabile
adı belirtilerek kullanılmıĢtır.
Resul ġAHSĠ
GAZĠ UNIVERSITY
GRADUATE SCHOOL OF EDUCATIONAL SCIENCES
January 2015
ABSTRACT
In this study, Merv and surrounding district have been examined in points of social,
economical, political, military, geographical and cultural viev based on works of travellers
visided and gave information about the district in 19 th century. The city that had hosted many
civilizations in the history waxed a place where nomadic and semi nomadic Turkmen tribes
alighted after Shah Murad‟s, the Emir of Bokhara, devastation of the last walled city, Bairam
Ali and baniĢhment of its residents to Bokhara. During the second half of the century, Teke
tribe which alighted the oasis starled agricultural activities by building a dam an Murgab river
and after military victories gained againist Khiva and Ġran, they established a political rule that
was, to some extend, a mixture of traditional Turkmen rule and rules of surrounding political
authorities. Being notorious for raiding activities of that tribe, the oasis was the place where
travellers didn‟t prefer to visit. The Merv Tekes who couldn‟t find ally againist Russians thad
invaded Akhal beating Akhal Teke tribe had to surrender the city to Russians in 1884. In this
study, information given by traveller‟s books about Merv and adjacent district has quoted after
being assorted and analysed. The knowledge got from this books has been endeavoured to
consolidate by various academic works giving information about concerning the Turkmen
tribes residing out of Merv district has been used for comparing, by giving the names and
locations of tribes mentioned if possible.
TEġEKKÜR
ĠÇĠNDEKĠLER
Sayfa
ÖZET .................................................................................................................................... iv
ABSTRACT........................................................................................................................... v
TEġEKKÜR.......................................................................................................................... vi
GĠRĠġ ..................................................................................................................................... 1
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
Sayfa
3.10.4. Değirmenler......................................................................................................... 90
4. BÖLÜM
Sayfa
4.4. Adli Yapı, Yargılama Usulleri ve Kimi Ġnfaz Örnekleri ............................................ 129
5. BÖLÜM
EKONOMĠ VE TĠCARET
Sayfa
6. BÖLÜM
Sayfa
7. BÖLÜM
KÜLTÜR
KAYNAKÇA..................................................................................................................... 257
EKLER............................................................................................................................... 261
EK-5. Sultan Kala ile Gâvur Kala arasının yukardan görünümü....................................... 266
EK-8. Türkmenlerin Murgab Nehri Üzerinde Bir Set ĠnĢası ............................................. 269
xii
Sayfa
EK-9. Blocqueville‟nin çizimi ile Merv Kale‟sinin içten ve dıĢtan görünümü ................. 271
EK-16. Blocqueville‟nin tasviri ile dutar çalan baskı sahnesi ........................................... 279
GĠRĠġ
Bu çalıĢmada XIX. yüzyılda Merv Ģehrini ziyaret eden seyyahların eserleri esas
alınarak Ģehrin ve çevresinin bu yüzyılda siyasi, sosyal, ekonomik, askeri, kültürel ve fiziki
durumu incelenmiĢtir.
XIX. yüzyılın, Ģehrin Ruslar tarafından iĢgal edilmesine kadar olan bölümünde
çeĢitli Türkmen kabilelerinin yurt tuttuğu, 1855 yılı sonrasında Teke kabilesinin herhangi
bir siyasi otoriteye bağlılık göstermeksizin yönettiği bu Ģehre dair incelediğimiz
çalıĢmaların Ģehri "Hazar Ötesi Türkmenleri" baĢlığı altında ele almıĢ olduğu
anlaĢılmaktadır. Her ne kadar Ģehir ahalisinin Türkmen olması sebebi ile Hazar Ötesi
Türkmen toplulukları ile pek çok ortak yanı olsa da bu Ģehrin coğrafi konumu, tarıma
elveriĢli bir vaha oluĢu ve ahalisi olan Türkmenlerin ana geçim kaynaklarından birini
tarımsal faaliyetlerin oluĢturması, Ģehir Türkmenlerini diğer göçebe Türkmen gruplarından
siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel ve askeri alanlarda ayırabileceğimiz kimi farklılaĢmalara
imkân vermiĢtir. ÇalıĢmamızın amaçlarından biri de tarımsal faaliyetlerle, geleneksel
göçebe yaĢantısı sürdüren Türkmenlerden daha ziyade iĢtigal eden ve nispeten yerleĢiklik
eğilimi gösteren, incelediğimiz dönemin büyük kısmında Ģehri yurt tutmuĢ Teke
Türkmenlerinin, yukarıda ifade ettiğimiz alanlarda, akrabaları olan diğer Türkmen
kabilelerinden baĢkalaĢmalarını ortaya koymaktadır. Geleneksel göçebe Türkmen
kültüründe var olan unsurların Merv Tekelerinde, toprağa bağlılıkla geçirdiği baĢkalaĢım,
tesis edilen kurumlar ve bu kurumların mahiyetleri bilhassa dikkatimizi çeken hususlardır.
2
Çok eski tarihlerden beri bir kültür ve ticaret merkezi konumunda olmuĢ Ģehrin,
incelediğimiz dönemde bu niteliklerden yoksun olduğu görülüyor. Bu dönemde, Ģehre
"Dünyanın Kraliçesi" ünvanını kazandıran surlu Ģehirler harabe halindeydi ve bölgeyi yurt
tutmuĢ Türkmenler bu harabe kentlerin uzağında, çadırlarda yaĢamaktaydı. Bu tezde,
kaynakların tanıdığı imkân çerçevesinde bu harabe Ģehirlerin tarihine ıĢık tutulmaya,
seyahatnamelere yansıdığı ölçüde XIX. yüzyılda harabelerin durumu, Türkmenlerin bu
harabelerle ilgili düĢünce ve inançları ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Arkeolojik
çalıĢmalara da yer yer değinilen bu bölüm, Ģehrin fiziki unsurlarının tanıtılması amacına
atfedilen bölümün bir baĢlığını teĢkil etmiĢtir. Kaynaklardaki bilgilerin getirdiği bir
zorunluluk olarak harabelere dair bilgilerle ilgili tarihi kaynaklar, arkeolojik çalıĢmalar ve
seyyahların aktardığı bilgiler bu bölümde bir arada sunulmuĢtur. Nihayet, Ģehrin tarifine
dair yapılmıĢ çalıĢmaların bu yönüyle eksik bulunması harabelere dair bölümün bu
çalıĢmada yer alması gerektiği ve çalıĢmayı özgün kılacağı düĢüncesini oluĢturmuĢtur.
1855 yılında Hive ordusunu, 1861'de Ġran kuvvetlerini mağlup etmiĢ olan
Ģehrin hakimi Teke kabilesi ile, Ahal vadisinde Ruslara uzun süre etkili biçimde direnen
Ahal Tekelerinin savaĢ kudreti, askeri yapıları, savaĢ taktikleri ve kullanmıĢ oldukları
silâhlar, göstermiĢ oldukları askeri baĢarının sebebi olarak ele alınması bakımından
incelenmeye değer bulunmuĢ ve bu çalıĢmanın konusunun seçiminde etkili olmuĢ bir
husustur. Seyahatnamelerden ve ilgili kaynaklardan, birbirleri ile, farklılıkları tespit
edilemeyecek kadar yakın oldukları anlaĢılan Ahal ve Merv Tekelerinin, onları aynı çağda
yaĢayan ve akrabaları olan diğer Türkmenlerden ayıran askeri vasıflarının tespit edilmesi
gereksinimi çalıĢma konusunun belirlenmesinde ayrıca amil olmuĢtur. Bu konuda Ahal ve
Merv Tekelerine dair bilgiler birlikte değerlendirilip ilgili bilgilerin hangi Türkmen
topluluğuna dair olduğu da belirtilmiĢtir. Göktepe savaĢlarının konu ile ilgisi dolayısı ile
3
bu savaĢa çeĢitli bölümlerde atıflar yapılmıĢ, ayrıca bu savaĢ, çalıĢmanın tarih ile ilgili
kısmında ele alınmıĢtır.
Merv Tekelerinin dini yaĢantılarına dair bilgiler, aynı yüzyıldaki gerek bölge
Türkmenleri, gerek diğer siyasi yapıların ahalisinden, hem dine yaklaĢım, hemde uygulama
olarak kimi farklılıklar arzettiği seyahatnamelerin verdiği bilgilerden anlaĢılmaktadır.
Mervlilerin bu mahsusiyetinin günümüz Türkiye toplumu ile benzerliği bilhassa dikkate
değerdir. ġehirde yaĢayan Yahudilerin durumuna çeĢitli bölümlerde değinilerek
Türkmenlerde ve Merv'de dini yaĢantının mahiyeti ile ilgili bilgiler verme, imkân dahilinde
diğer topluluklarla Merv Tekelerini karĢılaĢtırma gayretinde olunmuĢtur.
XIX. yüzyılda Merv'de yaĢayan Merv Tekeleri ve diğer Türkmen kabileleri Rus
iĢgali sonrası dönem de dahil olmak üzere aĢiret sistemlerini muhafaza etmiĢlerdir.
Ġncelenen kaynaklarda bu aĢiretlere dair dikkate değer çoklukta bilgi tespit olunmuĢtur.
Teke kabilesi baĢta olmak üzere Ģehirde yaĢayan Türkmen aĢiret ve boylarını, bu boylara
ait yüzyılın farklı dönemlerine ait veya farklı kaynaklardan edinilen bilgilerin naklinin,
Ģehrin demografik yapısının ortaya konulması bakımından kıymetli olduğu
değerlendirilmiĢtir. ÇeĢitli nedenlerle, net olarak Ģehrin nüfusunu tespit etmek mümkün
görünmemekle birlikte, bu konuda kaynaklarda tespit olunan bilgiler aktarılıp
değerlendirilmiĢtir.
Ticaret, ilim ve kültürü ile ün yapmıĢ bu Ģehrin, incelenen dönemde böyle bir ünü
olmamakla beraber kimi ticari faaliyetlerin devam ettiği anlaĢılmaktadır. Ayrıca kendisine
has Ģartları, Ģehrin bu yöndeki niteliği de çağdaĢ Türkmen topluluklarından ayrılabilir
kılmıĢtır. Ticaretle beraber Ģehrin mali yönetimi, vergi anlayıĢı ve Pazar kültürü de özgün
sayılabilir. ġehrin bu alanlardaki mahsusiyetlerinin ortaya konulması gereksinimi de bu
çalıĢmanın tesis edilme sebeplerinden biridir.
4
arasında sınırda gerçekleĢen yağmaları izlemiĢ, Teke Lideri Mahdum Kuli ile iletiĢim
kurarak 1881'de Merv'e gitmiĢtir. Anlattığına göre bir süre kendisine Rus casusu gözüyle
bakılıp göz hapsinde tutulmuĢ, MeĢed'deki Ġngiliz temsilcisinin kimliğini doğrulaması ile
nisbi özgürlüğe kavuĢmuĢtur. 5 ay kaldığı Merv'de yaptığı gözlemlerle "Merv Oasis II"
isimli eserini yazmıĢtır. "Merv Oasis I" isimli eserinde daha ziyade yanlarında üç ay kadar
kaldığı GümüĢtepe Yamutları ile ilgilidir. Bu eserler Ģüphesiz Türkmenler hakkında en
ayrıntılı bilgiler veren seyahatnamelerdir. Merv'e dair bilgiler, serüvenlerinin arasında,
hikâyenin içinde nakledilmiĢtir. Eserde zaman zaman Türkmenler aleyhinde ağır ifadeler,
genellikle alaycı bir dille kullanılmıĢtır. Türkmenlerle ilgili verdiği bilgiler yer yer
çeliĢkilidir. Eserin Türkçe çevirisi yoktur.
Sir Alexander Burnes (1805 - 1841) bir Ġngiliz subayı olup Hindistan, Afganistan,
Türkistan ve Ġran'ı kapsayan seyahatinin amacını bu bilgiler hakkında her türlü coğrafi,
siyasi ve ticari bilgi toplamak Ģeklinde açıklar. 1831'de Delhi'den yola çıkan yazar, Lahor,
PeĢaver, Kabil, Kunduz, Belh, Buhara, Merv, Serahs, Esterabad, Tahran, Ġsfehan, Siraz,
BuĢayr'a ve buradan deniz yoluyla Hindistan'a gitmiĢtir. 1832 yılında gördüğü Merv
hakkında verdiği bilgiler oldukça az olmakla beraber eser, "Travels Into Bokhara: Bein the
Account of a Journey from India to Cabool, Tartary and Persia: A voyage on the Indus
from the Sea to Indus" da Türkmenlerle ilgili kapsamlı ve değerli bilgiler bulunmaktadır.
Eserin Türkçe çevirisi yoktur.
Fransız Generali Joseph Pierre Ferrier'in Orta Asya'da yaptığı seyahatin notlarının
Capt. William Jesse tarafından 1856 yılında Fransızca'dan Ġngilizce'ye çevrilerek H.D
Seymour tarafından yayınlanan eserinde, Türkmenlere dair bilgiler, seyahat ettiği kervan
mensuplarından öğrendikleri ve Tahran'da rehine olarak bulunan Türkmenlere dayanır.
Andhay dıĢında Türkmenlerin arasına hiç bulunmamıĢtır. Verdiği bilgiler Burnes'i andırır.
Seyyahlardan Herman Armin Vambery (1832 - 1913) Macar asıllı bir Yahudi‟dir.
Orta Asya'ya yaptığı seyahatin amacını dil alanında yaptığı çalıĢmaları derinleĢtirmek
olarak açıklar. Bu seyahatte girdiği kılık olan Ġstanbul asıllı derviĢ, onun on iki dil bilmek,
beĢ din değiĢtirmek, 33 dereceli masonluk, gezginlik, kâĢiflik, Türk hayranlığı ve dostluğu,
devletler arası arabuluculuk, akademisyenlik, Ġngiliz ajanlığı gibi renkli kiĢiliğinin bir
parçasıdır. Eseri Travels in Central Asia, Abdurrahman SemipaĢazade Abdülhalim
tarafından "Bir Sahte DerviĢin Asya-yı Vustada Seyahati" adı ile Türkçeye, N.Ahmet
Özalp tarafından Osmanlı Alfabesinden günümüz Türkçesine aktarılıp 1993 yılında
6
Mehmet Emin Efendi (1854 - 1925) Dağıstan doğumlu Ġstanbullu bir gazeteci ve
saray görevlisidir. Orta Asya seyahatini kimi ruhsal rahatsızlıklarını tedavi için,
doktorunun tavsiyesi üzerine gerçekleĢtirmiĢtir. 1877 yılında çıktığı bu seyahatte
Hasankuli, GümüĢtepe, Etrek gibi kimi Türkmen bölgelerini görmüĢ ancak Merv'i
görmemiĢtir. Bununla birlikte Ahal ve Tekelere dair önemli bilgiler verir. Yazarın ilk kez
1879'da yayınlanan seyahat notları 1986 yılında Rıza Akdemir tarafından sadeleĢtirilip
günümüz Türkçe'sine aktarılmıĢtır. Eser 1998 ve 2007 yılında kimi eklemelerle yeniden
yayınlanmıĢtır.
Muhammed Zahir Bigi (1870 - 1902) bir Tatar Türk'ü olup Penza vilâyetinin
Çımbar ilçesinde doğmuĢtur. (Musa Carullah Bivgiyev‟in kardeĢidir) Medrese eğitimi alıp
imamlık yaptığı bilinen yazarın birkaç romanı bilinmektedir. 1908 yılında Kazan'da
yayınladığı seyahatnamesi yazarın 1893 yılında gerçekleĢtirdiği Orta Asya gezisi notlarına
dayanır. Türkmenler hakkında eserinde bulunan bilgiler oldukça sınırlıdır.
I. A Mac Gahan, New York Herald Gazetesinin muhabiri olarak Rus ordusu ile
birlikte Hive seferine katılmıĢtır. 1874 yılında New York'ta, 1875'te Londra'da basılan bu
tecrubeye dayalı eseri, Kolağası Ahmet tarafından Türkçe'ye çevrilmiĢtir. ÇeĢitli baskıları
olan bu eser son olarak 1995'te Prof. Dr. Ġsmail Aka ve Dr. Mehmet Ersan tarafından lâtin
harfleriyle tekrar yayınlanmıĢtır. 1873 yılında Rusların Hive'yi iĢgaline tanık olan yazar,
burada yaĢanan katliamı tasvir etmiĢ, bunun dıĢında Türkistan'a dair çeĢitli bilgiler
vermiĢtir. Bu eserde Türkmenlere dair bilgiler, yazarın Ruslarla çarpıĢan Türkmenlere dair
yaptığı tasvirlerden ileri gitmez. Yazar Merv Ģehrini görmemiĢtir.
William Eleroy Curtis, 5 Kasım 1850 yılında ABD'nin Ohio eyaletinin Akon
Ģehrinde doğdu. Gatezeteci olan Curtis 1871 yılında Western Reserve Kolejinden mezun
oldu. 1873-1887 yılları Arasında Chicago Inter-ocean'da çalıĢtı. 1887-1901 yılları Arasında
Chicago Record'un Washington muhabirliğini yaptı. 1901-1911 yılları Arasında Chicago
Record-Herald'da çalıĢtı. Orta ve Güney Amerika Cumhuriyetleri ve ABD Arasında özel
temsilcilik ve komisyon Üyeliği yaptı.1889-1990 Yılları Arasında uluslararası Amerikan
konferansında baĢkanlık Görevini üstlendi. 1890-1893 Yılları Arasında Amerikan
Cumhuriyetleri Barosu'nun yöneticiliğini yürüttü. 1891-1893 Yılları Arasında dünya
7
Kolombiya Fuarı'nda Latin Amerika departmanının tarih Bölüm Ģefliğini yaptı. 1892
yılında Kolombiya Fuarı'nın yetkilisi olarak Madrid'te bulundu ve Ġspanya kraliçesi Regent
ve Papa 13. Leo'nun özel temsilci oldu. 1911 yılında öldü. Yüzyılın sonunda Türkistan'a
yaptığı seyahat, Merv'i ziyaret etmesi ve Rus iĢgali sonrasında Ģehrin durumu hakkında
bilgi vermesi bakımından önemlidir. Yazarın, "Turkestan The Heart of Asia" isimli eseri
Türkçe'ye çevrilmemiĢtir.
Joseph Wolff, aslen Yahudi olup Yahudilerin izini sürmek ve onlarla tanıĢmak
amacıyla XIX. yüzyılda Ġran üzerinden Horasan'a gitmiĢtir. Buradaki Türk yoğunluğundan
dolayı seyyah, burayı "Türkistan" olarak adlandırmıĢtır. Yazar Türkmenistan'da bulunduğu
sırada burada Türkmenler hakkında edindiği bilgileri de aktarmıĢtır. Eserinde Merv ve
Ahal Tekeler hakkında da bilgi bulunur.
Konuyla ilgili tespit ettiğimiz en kapsamlı çalıĢma Cihat Cihan - XIX. Yüzyıl
Seyyahlarına Göre Hazar Ötesi Türkmenleri isimli doktora tezidir. Bu çalıĢma,
seyahatnameleri temel alması ve Merv'in de içinde bulunduğu XIX. yüzyıl Hazar Ötesi
Türkmenlerini incelemesi bakımından sosyal ve kültürel konularda iĢbu çalıĢma ile ortak
yönler içermektedir. Bununla birlikte söz konusu çalıĢmanın konusunun doğrudan Merv
Ģehri ve Teke Türkmenleri olmaması, yüzyılda Ģehri tanıtma amacı gütmemesi nedenleri
ile bu çalıĢmadan ayrılmaktadır. Eserde Ģehrin tarihine pek az değinilmiĢ, Ģehirle ilgili
sosyal, kültürel, iktisadi, siyasi ve askeri bilgiler Türkmen geneli içinde değerlendirilmiĢtir.
Merv'de bulunup çağdaĢ diğer Türkmen topluluklarında bulunmayan yukarıdaki
alanlardaki özelliklerin belirtilmesi bu çalıĢmanın kapsamı dıĢında kalmıĢtır.
Konuyla ilgili diğer bir eser E. Necef - Ahmet Annaberdiyev isimli yazarların
"Hazar Ötesi Türkmenleri" isimli doktora tezidir. Bu eser seyahatnamelerden çok Rus ve
Türkmen yazarların telif - tetkik eserleri ile arĢiv dökümanları ekseninde kaleme alınmıĢ
bir çalıĢmadır. Bu eserin amacının, Türkmenlerin tarihi kökenlerini incelemek, müstakil bir
Türkmen tarihi ortaya koymak, XIX. yüzyılda yaĢanan geliĢmelerle Türkmen toplumunun
oluĢumunu açıklamak olarak görünüyor. Dolayısıyla bu eser, gerek kaynakları, gerek
kapsam ve yaklaĢım olarak bu çalıĢmadan farklı bir niteliktedir. Esrde Merv'e dair verilen
bilgiler sınırlıdır. Zira Merv konusu Hazar Ötesi Türkmenleri içinde oldukça küçük bir
bölüm olarak görülmüĢtür.
1. BÖLÜM
Birçok siyasi otorite tarafından yönetilen Merv Ģehri, eski çağlardan beri yerleĢim
yeri olabilmesini coğrafyanın ve iklimin kendisine sağlamıĢ olduğu avantajlara borçludur.
1950 yılında inĢa ediğlen Karakum kanalı, Merv‟e hayat veren Murgab nehrini Hazar
Denizi‟ne taĢımadan evvel nehir, taĢıdığı alüvyonla vahayı tarımsal üretim için verimli bir
hale getirmiĢti. ġehrin tarih boyunca cazibe merkezi olmasının sebeplerinden biri bu
özelliğidir. Bütünü ile içinde bulunduğu Karakum çölü ise, Ģehri saldırılara karĢı korunaklı
hale getirdiği gibi Ģehrin havasının kuru olmasının da sebebidir. Düz arazi yapısı
ĢehirleĢmeyi mümkün kılarken verimli toprakları, burada toplanan nüfusu, buradan elde
edilen tarım ürünleri ile beslemeye olanak vermiĢtir. Bu özellikleri, Ģehrin sürekli
mücadele alanı olmasının sebeplerinden baĢlıcaları olmalıdır.
Merv vahası, Kuren Dağ‟ın yaklaĢık yüz mil kuzeyinde, Murgab Nehri‟nin aĢağı
kısmındadır. Herat‟ın kuzeyinden çıkıp burada son bulan nehir, yüzölçümü yaklaĢık 2400
mil kare olan vahaya hayat verir. Serahs ile Çarçuy Ģehrinin arasında bulunan Ģehrin bütün
çevresi Karakum çölü ile çevrilidir. Bütün suyu vahadaki sulama kanalları ile tüketilen
Murgab nehri, 1950‟lerde yapılan Karakum kanalı vasıtası ile Ceyhun nehrinden getirilen
su ile Türkmenistan‟ı geçerek Hazar Denizi‟ne dökülmektedir. Vaha Murgab nehrinin
taĢıdığı alüvyonla oluĢmuĢtur.1 Curtis‟e göre vahanın eni 80 mil, boyu 300 mil olmak
üzere kuzeyden güneye uzanmaktadır. Vahanın her yönden çevresi çöllerle, kum tepeleri
ile kaplıdır. Rüzgârın savurduğu kumların oluĢturduğu tepeler tren yolunu da zaman zaman
aksatmaktaydı.2 ġehrin denizden yüksekliği 226 metredir.3
1
Hermann, G. The Archaeological Park “Ancient Merv” Turkmenistan Draft Five Year Management Plan,
Head of the Unesco Office Tashkent, ty.
2
CURTĠS, W. E. (1911). Turkestan The Heart of Asia, Hodder & Stoughton Newyork, George H. Doran
Company, s.76-77.
3
Togan, A. ve Velidi, Z. (1981). Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, C.I, 2.baskı, Ġstanbul: Enderun
Kitabevi, s.20.
10
yaklaĢık bir ay sürüp bu sürede geçici sağnak yağıĢlar görülürdü. Yazın sıcaklık oldukça
fazla idi. Genellikle Ġlkbaharda ve Sonbaharda kuzeybatıdan çok Ģiddetli rüzgârlar eser ve
rüzgârların çölden kaldırdığı kum, bitkileri örterek birsürü tepecik oluĢtururdu.4
Burnes -Murgab Nehri‟ni- 5 fit derinliğinde, 80 yard geniĢliğinde, saatte 5 mil hızla
akan, kenarları dik ve çamurlu bir nehir olarak tanımlar. Ona göre nehrin suları Merv‟in 50
mil kuzeybatısında bir göl oluĢturup burada kayboluyordu. Ona göre Grek coğrafyacısı
Arrian‟ın Epordus adını verdiği, (Arrian; 1. IV.c.6) anlamı “sulayıcı” olan nehir budur.5
Curtis‟e göre ise Merv vahası, Asya‟nın en büyük vahası ve en geniĢ ekili alana sahip
olanıdır ve bu özelliğini Murgab‟a borçludur. Ona göre bu nehir çamur akan bir sudan
baĢka bir Ģey değildir. Bahar aylarında, beslendiği Afganistan dağlarındaki karların
erimesiyle korkunç bir sel halini alan nehrin suyu, sonbaharda iyice çekilir. Yıllık su
taĢkınları vadinin aĢağı kısımlarını su ile kaplar; bu sular çekildiği vakit, bu gölcükler
içindeki su buharlaĢıp havaya pis bir koku yayar.6 Abbott‟a göre ise nehir, derin ve 50 yard
geniĢliğindedir. Suları tarımsal sulama ile bütünüyle tüketilir.7 O‟Donovan‟a göre ise, pek
çok tarımsal sulama kanalı ile vahaya yayılmıĢ nehrin ana akıntısı oldukça kirlidir.8
Senenin her mevsiminde bir atlı nehrin bir yanından bir yanına rahatlıkla geçebilirdi.9
GeniĢliği 80 yard, derinliği ana kanalda 8-10 fittir.10 Günümüz Afganistan‟ında BadgiĢ
Eyaleti‟nde bir bölgeye adını veren nehrin, bu bölgede derinliği 1.5-2 metre, geniĢliği ise
50-100 metre arasında değiĢmektedir.11
Çölün ortasındaki konumu nedeniyle Merv‟de yazlar oldukça sıcak geçer. KıĢın
yağan kar ise kısa sürede erir. Zaman zaman kum fırtınaları da yaĢanır. Gündüz ile gecenin
sıcaklık farkları oldukça fazladır. Bununla birlikte Merv toprağı oldukça verimlidir.12
4
Yılmaz Vurgun, S. (2013). XIX.Yüzyılda Kongratlar Döneminde Hive ġehri, International Periodical fort
he Languages, Ankara, Literature and History of Turkısh or Turcic, 8(7), 241-254.
5
Burnes, A. (1834). Travels into BokharaBeing The Account of A Journay from India to Cabool, Tartary and
Persia; Also Narrative of A Voyage on the Indus, from The Sea to Lahore, with Presents From the King
Great Britain; Performed Under the Orders of The Supreme Goverment of India, in the Years 1831, 1832,
and 1833, Vol. I, John Murray – Albemarle Street, London, s.31.
6
Curtis, a.g.e. , s.62-63.
7
Marvin, a.g.e., s.275.
8
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.145.
9
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.151.
10
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.191.
11
Murghab District, Badghis District Narrative Assessment, By the Stability Operations Information
Center(SOIC)Camp Julien, Kabil, 2010.
12
Marvin, a.g.e., s.276-277.
11
ġehrin Serahs‟a uzaklığı 135 mil, Ahal‟a uzaklığı 190 mil, Herat‟a uzaklığı 242 mil,
Hive‟ye uzaklığı 360 mildir.13
Blocqueville, Ģehrin iklim ve bitki örtüsü ile ilgili birtakım bilgiler verir. Ona göre
burada ilkbaharda bir ay kadar süren sağanak yağıĢlar yaĢanırdı. Yaz sıcaklığı oldukça
fazlaydı. Güz sonunda ve kıĢ baĢında sis ve yağmur olurdu. Yazın doğudan esen rüzgâr
çok sıcak olurdu. Bu rüzgârla çıkan kum fırtınaları bitkileri örterdi. Çölde çalı türünde
bitkiler, Murgab nehri kıyılarında boylerı üç metreye varabilen sazlar yetiĢirdi.14
O‟Donovan, Ģehirde bulunduğu 27 Haziran 1881 günü yaĢanan “tenkis” veya fırtınanın
burada nadir görüldüğünü ifade eder.15
Merv sözcüğüne tarih boyunca “ateĢ elde etmekte kullanılan beyaz taĢ”, “çimenlik”
gibi çeĢitli anlamlar yüklenmiĢtir. Günümüz araĢtırmalarında daha çok “çimenlik”
manasının kabul edildiği görülmektedir.16
Bugünki Merv bölgesi, tarihi süreç içinde çeĢitli isimlerle anılmıĢtır. Örneğin
Avesta ve Ahamenit taĢ yazılarında”Mauru”, Behistan yazgısında “MarguĢ”, Ġskender‟in
istilâsından sonra “Margrana” veya “Margiana Aleksandriyası”, Parfiya Devleti zamanında
“Margaba”, Ortaçağ coğrafyacılarının eserlerinde “Maru”, Arap istilâsı devrinde ise daha
çok Merv adı kullanılmıĢtır. Ġslâm fütuhatından sonra “ġahucan”, “ġahucihan”, “Horasan
ġehirlerinin Anası”, “ġahların Kalbi” ve “Dünyanın Dayanmakta Olduğu ġehir” olmak
üzere çeĢitli isimlerle anılmıĢtır.17 MerveĢĢahican (MervüĢĢahican) ismi Ortaçağ
coğrafyacıları tarafından daha güneydeki bugün mevcut olmayan Merverruz‟dan
(Mervürrüz)18 ayrılması ve öneminin belirtilmesi için kullanılmıĢtır. Ġran ile Hazar Denizi
kıyılarını Orta Asya‟nın önemli Ģehirlerine bağlayan stratejik bir mevkide ve iĢlek bir
13
Marvin, a.g.e., s.305-310-407-435.
14
Blocqueville, a.g.e., s.79.
15
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.385
16
Jumabayev, H. (2004). Hadiste Merv Ekolu, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Hadis Bilim Dalı Bursa, s.11.
17
Jumabayev, a.g.e., s.11.
18
Merverrûz, Afganistan‟da bugün Bala Murgab denilen yerdir. Recep Uslu, “Hicri I – II. Yüzyıllarda
Horasan Tarihi”, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġslâm Tarihi ve
Sanatları Ana Bilim Dalı, Ġstanbul, 1997, s. 42.
12
ġehirle ilgili en eski bilgiler M.Ö.IV. yüzyıla aittir. Ahamenitler devrinde (M.Ö.
VI-IV. yüzyıllar) Ġran Devletine bağlı olan Murgab bölgesi, oldukça verimli topraklara
sahip bir yerleĢim alanı idi. Büyük Ġskender M.Ö. IV. asırda Ģimdiki Türkmenistan‟ın
sınırları içine girip Margiana‟yı iĢgal ettiğinde surlarla çevrili Ģehirler mevcuttu. Merv‟de
en azından bir iç kale (Erk-Kale) var idi. Bir Ahamenit yerleĢkesi olan Erk Kala, Büyük
Ġskender tarafından Ġskenderiye‟ye (Alexandra) dönüĢtürülmüĢtür.20 Grek coğrafyacıları
Orta Asya‟yı Ġskender‟in fetihleri sırasında tanımıĢlar ve Margiana, Baktria ve Soğdiana
Ģeklinde eyaletlere bölmüĢlerdir. Bunlardan ilki Horasan ve Hive Hanlığının güneydoğu
kısmına, ikincisi BadahĢan‟a, üçüncüsü ise Ceyhun Nehri‟nin doğusuna, Buhara Hanlığına
tekabül etmekteydi.21
Tarihi M.Ö. 2000‟li yıllara kadar uzanan Merv ġehri‟nin tarihi ve kültürel
temellerinin MarguĢ Medeniyeti tarafından atıldığı ve Ģehrin kurucularının Ahamenitler
değil, çok daha kuvvetli bir ihtimalle Türklerin ataları olan Proto-Türkler olabileceği ileri
sürülmektedir.22
Yunanlılar burada sadece yerleĢik bir halkla değil aynı zamanda ziraatçılık
sahasında oldukça ilerlemiĢ bir çiftçi sınıfı ile de karĢılaĢmıĢlardır. Bu bilgilerden
hareketle, “Ġskender, Orta Asya‟ya girdiğinde yerleĢik hayat vardı fakat Ģehir yoktu,
dolayısıyla Merv‟i inĢa edenler Yunanlılar olmalıdır” yönündeki bilgilerin doğru olmaması
gerekir. Zira, Ġskender‟in bu bölgeye geldiği M.Ö.IV. yüzyılda Merv, Margiana‟nın
baĢkentiydi.23 Grek coğrafyacısı Strabon Margiana‟nın tarımsal verimliliğinden
sözederken, burada “kollarını açmıĢ iki adam tarafından kütüğü güçlükle sarılabilen
asmalara” rastlamanın nadir bir Ģey olmadığını ifade eder.24
19
Özgüdenli, O. G. (2004). Merv md, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXXIX, s.222.
20
Sobti, M. P. (2005). Urban Metamorphosis and Change in Central Asian cities after the Arab Invasions,
BasılmamıĢ Doktora Tezi, Georgia Institute of Technology, Atlanta, s.255 ; Jumabayev, a.g.e. , s.12 ;
Jumabayev, a.g.e. , s.12
21
Marvin, C. M. (1881). The Queen of the World, London, W.H.Allen & Co s.256.
22
Vurgun Yılmaz, S. (2013). Seyahatnamelerin IĢığında Ondokuzuncu Yüzyılda Merv ġehri, History
Studies, 5(3), 241-254.
23
Jumabayev, a.g.e., s.12.
24
Marvin, a.g.e., s.256.
13
M.Ö. II. yüzyılda bölgeye hakim olan Parfiyalıların, Çin ile diplomatik iliĢkilere
baĢlamasından sonra Merv, tarım ve ziraatin yanında ticaret açısından da önemli bir
konuma sahip olmuĢtur. Çin‟den yola çıkan ticaret kervanları Merv‟e, oradan NiĢabur,
Suriye, Mısır, Bizans ve Bağdat‟a gitmeye baĢlamıĢtır. Bu ticaret yolunun Hindistan-Hazar
arasında kalan kısmı uzun süre Parfiyalıların kontrolunde bulunmuĢtur. M.S. V-VII.
yüzyıllarda kontrol açısından Ġran ve Soğd tüccarlarının ağırlığının hissedildiği bu ticaret
yolu, VII. asırdan itibaren Arapların eline geçmiĢtir. XIII. asırdaki Moğol istilâsı ile
birlikte Orta Asya kervan ticareti de gerilemeye baĢlamıĢ, Moğolistan –Sibirya-Moskova
ticaret yolu revaç bulmuĢtur.
Oldukça uzun süre ayakta kalan Parfiya Devleti, M.S. III. asrın ilk çeyreğinde
gerileme sürecine girmiĢtir. Parfiya‟ya komĢu bugünki Ġran bölgesinde bulunan Ġstahr
Hükümdarı Papak‟ın oğlu ArdaĢir, Fars eyaletinde Parfiyalılara karĢı saldırı harekâtını
baĢlatmıĢ ve Parfiya Kralı Artabon‟u tahttan indirmiĢtir. Böylece Sasani Devleti
kurulmuĢtur. M.S. 226‟da ArdaĢir tahta çıkarak kendini “ġahlar ġah‟ı” ilân etmiĢ ve
“Ġranlıların ve Ġranlı olmayanların padiĢahı” ünvanını almıĢtır.
25
Sobti, a.g.e., s.255.
26
Marvin, a.g.e., s.256.
14
Merv, yeni hükümdar ArdaĢir için çok önemli gelir kaynaklarından birisi olmuĢtur.
Zira halkı kalabalık ve toprakları verimli olan Merv, vergi gelirleri açısından Horasan‟dan
sonra eyaletinin en önemli pamuk üreticisi bölgesi idi. Bundan baĢka arpa, buğday, çeltik
gibi ürünlerin de tarımı yapılmaktaydı.
VII. yüzyılın 30. yıllarının baĢlarında Ġran‟ın pekçok bölgesinde merkezi yönetime
karĢı isyanlar ve bağımsızlık hareketleri baĢlamıĢtır. Sasani hükümdarlarının sonuncusu
olan III. Yezdigert (632-651), bu hareketlere karĢı ülkesini yeniden birleĢtirme çabasına
girmiĢ ve bunda kısa süre de olsa baĢarı sağlamıĢtır. Ancak feodal idare tarzı, merkezi
yönetimin gerilemesine neden olmaktaydı. Bu yönetim anlayıĢı nedeniyle Ġran, yani
Sasaniler, Ġslâm Ordularının fetih hareketlerine karĢı koyamadılar.27Ġslâm Ordularına
yenilerek doğuya doğru kaçtığı zaman müstahkem bir garnizon halindeki Merv‟e
sığınmıĢtır. III.Yezdigert, Merv‟e sığındığı tarihte Ģehir Türklerin elinde idi ve bu son
Sasani Ġmparatoru, Ģehirdeki Türk hakanından, daha önce aralarında oluĢturdukları
“meliklerin yardımlaĢması ahdi”ne binaen yardım istemiĢtir. Daha sonra Müslümanlar,
burada yapılan mücadelede galip gelince Türkler Merv‟den çekilmiĢ, burası Tahiriler
zamanına kadar Horasan‟daki Müslüman valilerin baĢĢehri olmuĢtur. Yezdigert ise
mücadeleler sırasında Merv yakınlarındaki bir köyde öldürülmüĢtür..28 ; 29
Onun
ölümünden sonra Ġran ve Türkmenistan‟ın güney bölgeleri Ġslâm orduları tarafından
fethedilmiĢ oldu.
ġehir, Hz. Osman‟ın döneminde Ġslâm topraklarına katılmıĢtır. Hz. Osman‟ın 649.
yılında Basra Valiliğine atadığı, Abdullah. B. Amir öncelikle Horasan bölgesine yönelmiĢ
ve öncü kuvvetlerinin baĢına Ahnef b. Kays‟ı getirmiĢtir. Ahnef b. Kays komutasındaki
27
Jumabayev, a.g.e., s.14.
28
Özgüdenli, O. G. TDVİA, “Merv” md., XXIX, s.221-223.
29
Uslu, a.g.e. s.40
15
Ġslâm orduları Ģehri, Sinc köyü dıĢında, Ġslâm topraklarına dahil eder ve vergiye bağlar.
Ancak, takdir edilen vergi Ģehir halkına ağır gelmiĢtir. Ayrıca Merv halkı, anlaĢmaya göre
Ġslâm ordusunun askerlerinin barınma sorununu çözmek, yani onlara ev vermek
durumunda kalmıĢtır. Bu madde uyarınca bazen halk, kendi evlerinin bir bölümünü Ġslâm
ordusu askerlerine vermekteydi. Bu iki mesele Ģehri isyanın eĢiğine getirmiĢ, 665 yılında
Ģehrin valisi merkezden yardım talebinde bulunmuĢtur. Merkezi idare de bazı Ģartları
yeniden gözden geçirip verginin bir kısmını ertelemiĢtir. Hz. Ali döneminde (656-661)
Merv hakimi Mahuye, Kûfe‟ye çağrılmıĢ ve kendisine Merv‟in hakimi olduğu yönünde bir
evrak verilip vergi toplamaya yetkili kılınmıĢtır. Böylece Mahuye tam yetkiyle Merv‟e
gönderilmiĢtir. Camel olayından (656-657) sonra Merv Merzubani30 Ebraz, Hz. Ali‟ye
gelerek bağlılığını yinelemiĢtir. Bunun üzerine Hz. Ali, Merv civarında idareci konumunda
bulunan diğer kiĢilere de mektuplar yazmıĢ ve onları sulh akdine çağırmıĢtır. Fakat
bunların büyük çoğunluğu Hz. Ali‟nin bu davetini reddederek NiĢabur Kalesi önlerinde
toplanıp Ģehri kuĢatmıĢlardır.
30
Merzüban, Sasaniler zamanında Ģehir valilerine verilen bir ünvandı. Arapça Ģekli “merduban”dır. Bu
kelimenin aslı Farsça olup, “hudud bölgesi” manasına gelen “merz” ile gözetici manasında olan “ban”
birleĢmiĢtir. Sasaniler devrinden önce rastlanılmadığı belirtilen bu kelime ile sınırda görevlendirilen üst
rütbeli kiĢiler kastediliyordu. Sasaniler zamanında bu idarecilerin en yüksek makamlardan müstakil hareket
ettikleri, çeĢitli askeri anlaĢmalar yaptıkları bilinmektedir. Bu kelime zaman zaman hem Araplar hemde
Ġranlılar tarafından kullanılmıĢtır. ; Uslu, a.g.e, s. 106.
31
Jumabayev, a.g.e. , s.19-20.
32
Özgüdenli, O. G. “Merv md”, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXXIX, 2004, s.222.
33
Jumabayev, a.g.e. , s.20.
16
34
Çetin, Oç “Horasan”md, TDVİA, XVIII-, s.234-242.
35
Özgüdenli, O. G. “Merv md”, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXXIX, 2004, s.222.
17
ile ortaya çıkan Tahiriler ve Samaniler bu mahiyette hanedanlar olup, Ġslâm‟ın ilk feodal
Ġslâm devletleri olarak görülebilir.36
36
NECEF, E. N. (2003). Hazar Ötesi Türkmenleri, Ġstanbul, Kaknüs Yayınları, s.108.
37
Özgüdenli, O. G. “Merv md”, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXXIX, 2004, s.222.
38
Vurgun Yılmaz, S. (2013). Seyahatnamelerin ıĢığında Ondokuzuncu yüzyılda Merv ġehri, History Studies,
5(3), 241-254.
18
Ġmparatorluğu‟nun fiilen çökmesidir.39 (Oğuz Ġsyanı için bkz.)40 Oğuzların ardından, önce
HarizmĢah Alâeddin TekiĢ‟e isyan eden kardeĢi SultanĢah‟ın ve daha sonra kısa bir süre
için Gurlular‟ın ve tekrar HarizmĢahlar‟ın hakimiyetine giren Merv, Moğol istilâsı
sırasında Cengiz Han‟ın oğlu Tuluy tarafından yağma ve tahrip edilmiĢ, halkı da kılıçtan
geçirilmiĢtir. 41 ġehir önce Tuluy‟a teslim olmuĢ, ardından Tuluy‟un Ģehirden ayrılmasıyla
birlikte isyan edince, sözkonusu yağma ve katliam yaĢanmıĢtır. Bu katliamda katledilen
insan sayısının kaynaklarda elli bin ilâ bir milyon arasında olduğu ifade edilmekle birlikte
bu rakamlar muhtemelen abartılıdır. ġehir halkının, zanaatkârlar dıĢında tamamı kılıçtan
geçirilmiĢtir.42 Hülagü‟nün Ġran‟a gelmesinin ardından bölge, Ġlhanlı topraklarına katıldı.
Timurlular zamanında ġahruh, Merv‟i yeniden eski günlerine döndürebilmek için 1410
yılında yeni bir bent yaptırarak sulama kanallarını tekrar faaliyete geçirdiyse de, ne yeterli
miktarda su temin edebildi, ne de suyu eski yerleĢim merkezine ulaĢtırması mümkün oldu.
ġah Ġsmail‟in 1510 yılında ġibani Han‟ı yenmesinden sonra Safevi hakimiyetine giren
Ģehir zaman zaman Özbek saldırılarına maruz kaldı.43
Merv savaĢına kadar Safevi-ġibani mücadelesi siyasi bir mücadele olduğu kadar
dini bir mücadeledir. Horasan‟a yapılan fütühat amacı gütmeyen akınlar Özbekler için dini
bir vazife olarak algılanıyordu. Nitekim Safeviler için de bunlar en ciddi düĢman olarak
görülüyorlardı. 1510 muharebesinde öldürülen ġibani Han‟ın kafatası Mısır hükümdarı
Kansu Gavri‟ye gönderilmiĢtir. Bu tarih öncesi ve sonrasında Horasan üzerinde yaĢanan
karĢılıklı çekiĢme, Nadir ġah‟ın Türkmenlere hücümu ile birlikte, ġii-Sünni Müslüman
Türkmenler için kırılma noktalarıdır.44
Bu tarihten sonra Ģehir Ġran hakimiyetine girse de bölgedeki Ġran kuvvetleri yeterli
olmadığı için Özbeklerin süreğen yağmalarına maruz kalmıĢtır. 1784‟te Buhara tahtına
oturan Emir Masum, Ġran‟a yönelik seferlerinde bir engel olarak gördüğü Merv‟e saldırdı.
Bayram Ali Han‟ın kahramanca müdafasına rağmen Ģehir düĢmüĢ, sulama kanallarını
besleyen Bent tahrip edilmiĢ, Ģehir ahalisi Buhara‟ya sürülmüĢtür. 1785‟e tarihlenen bu
39
Köymen, M. A. (1947). Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Tarihinde Oğuz Ġstilası", A.Ü. Dil Tarih Coğrafya
Fakültesi Dergisi, V(5), 563-617.
40
Köymen, M A. Büyük Selçuklular Ġmparatorluğunda Oğuz Ġsyanı (1153) , A.Ü.Dil ve Tarih-Coğ. Fakultesi
Dergisi, 5(2), 159-173.
41
Özgüdenli, O. G. “Merv md”, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXXIX, 2004, s.222.
42
Marvin, a.g.e., s.261.
43
Kubilayhan, E. (2013). Afganistan’da Sovyet Nüfuzu ve İşgali (Etkileri ve Sonuçları), Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih,(Genel Türk Tarihi) Ana Bilim Dalı, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Ankara, s.45
; Osman Çetin, “Horasan” md. TDVİA, I(XVIII), s. 234-242.
44
Togan, a.g.e. , s.125, ; Saray, a.g.e, s.334.
19
olaydan sonra, 1790‟da bölgede Sarık Türkmenlerinin, yaklaĢık 1834 yılında da, daha önce
Ahal bölgesinde yaĢayan Teke Türkmenlerinin hakim olduğu görülüyor.45 1884 yılına
kadar süren Teke hakimiyeti döneminde birçok bakımdan Ģehir, önceki yönetimlerden
farklıdır. XIX. yüzyıla kadar yerleĢimin odağını oluĢturan alan, bu yüzyılda bütünüyle
harabe durumundadır. Konumuzun esasını teĢkil eden yüzyılda Ģehir büyük ölçüde Teke
Türkmenlerinin hakimiyetinde bulunduğu için, bu kabilenin tarihine bakmak, Ģehri ele
geçirme süreçlerini anlamak adına önemlidir.
XIX. yüzyılda Türkmen boyları arasında hem nüfus itibarıyle, hem de konumları
dolayısıyla en büyük boy Tekeler idi. Ebulgazi Bahadır Han‟a göre, Salurlar arasında Toy
Tutmus isimli kiĢi, Teke ve Sarıkların ilk temsilcisi idi.46 Bu bilgiye göre Tekeler ve
Sarıklar, Salur boyundandır. Teke boyunun XI-XII. yüzyıllarda var olduğunu, Anadolu‟da,
Harezm bölgesinde ve Serahs bölgesinde varlık gösterdiğini ifade eden,hatta, Tekelerin
Hunlardan bir boy olup isminin “Tukyu” olduğunu belirten yazarlar vardır. XVIII.
yüzyılda yoğun olarak Ahal bölgesinde bulunan Tekelerin baĢında Ak-hal-ĠĢan isimli bir
lider vardı. Tekelerin bölgeye 1717 yılında Kızıl-Arbat üzerinden geldiği sanılmaktadır.47
MangıĢlak‟tan Kopet-Dağ bölgesine göçen Türkmenler burada Hive Hanlığı ile Ġran
ġahlığının hücümuna uğramıĢtır. Önce Hive Han‟ı Ebulgazi Bahadır Han, sonra Ġran‟da
iktidarı ele geçirip Türkmenleri hakimiyeti altına almak isteyen AfĢar Türkmeni Nadir
ġah‟ın (1736-1747) saldırılarına maruz kalmıĢtır. Nadir ġah Türkmenlere karĢı çok
acımasız davranmıĢ, onun Türkmenlere zulmü Türkmen milli Ģairi Mahdum Kulu (1733 –
1790)48‟nun Ģiirlerine konu olmuĢtur.49
Ebulgazi, Türkmenlerin Ersarı boyunun Ġçki Salurlardan (Ġç Salur); Yamut, Teke,
Sarık boyları ise TaĢki Salurlardan (DıĢ Salur) çıktığını aktarır.
45
Marvin, a.g.e., s.263.
46
Ebülgazi Bahadır Han, ġecere-i Terakime, Türklerin Soy Kütüğü,(Haz. Muharrem Ergin), Tercüman 1001
Temel Eser, s.90.
47
Necef, a.g.e., s.237-238-239.
48
Mahdumkulu, XVIII. Yüzyılda yaĢamıĢ ünlü bir Türkmen Ģairidir. Göklen oymağına mensuptur. Karı –
Kale Eyaletinin Gürgan Ģehri yöresindeki Hacı KavĢan‟da doğmuĢtur. Buhara ve Hive‟de medrese eğitimi
görmüĢ, burada Arapça, Farsça, ve edebi Doğu Türkçesi öğrenmiĢtir. ġiirlerini kendi döneminde kullanılan
Türkmen Türkçesini kullanarak yazmıĢtır. Himmet BĠRAY, Mahdumkulu Divanı, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1992, s. 9 – 13.
49
Saray, a.g.e. , s.334.
20
gelmekteydi. Ona göre, bu boylar nüfus olarak çoğalmaları sonucu zamanla ana boydan
ayrılarak birer bağımsız boy halini almıĢtır. Bu Salur göçlerinin tam tarihi belli olmamakla
beraber XVI. yüzyılda gerçekleĢtiği sanılmaktadır. Göç eden gruplardan Ersarılar
Lebop‟ta, Sarıklar Afganistan‟da, Tekeler ise Ahal‟da yurt tutmuĢlardır.50
Ġran ġahı Nadir ġah döneminde Ahal‟a yerleĢen Tekeler, artan nüfusları ile birlikte
daha çok tarım alanına ihtiyaç duyup bu sebeple tarımsal sulama kanalları inĢa etmiĢ lâkin
nüfusun ihtiyaçlarına cevap veremeyen su kaynakları nedeniyle, muhtemelen 1830 yılında,
Oraz Han liderliğinde çok miktarda Teke Türkmeni Heri Rood nehrinin yukarı kısmına
göç edip burada Oraz Kale ismiyle bir kale inĢa etmiĢlerdir. Bu tarihten sonra Serahs ile bu
yeni yerleĢim yeri arasında kalan nehir, Tecen ismiyle bilinir. Ahal‟da yaĢayan Tekeler,
Ġran‟ın sınırındaki Deregez, KuĢan, Bujnurd‟u yağmalarken Tecen nehrine varmaları ile bu
ülkenin doğu eyaletlerini yağmaya devam ettiler. Horasan Valisi Asifuddevle Allahyar
Han, 1845 yılında bu Teke saldırılarına son vermek için Tecen Tekelerinin üstüne
yürümüĢ, buradaki Teke yerleĢkesini tamamen yıkmıĢtır. Tekeler bu olay üzerine Ahal‟a
geri dönseler de su yetersizliği burada fazlaca nüfusun yerleĢmesine imkân tanımadığı için,
Oraz Han ve önde gelen kimi Teke liderlerinden oluĢan heyet Asifuddevle‟ye gidip Heri
Rod nehrinin sağ kanadında bulunan eski Serahs bölgesine göçmek ve burada yerleĢmek
için izin istediler. O dönemde eski Serahs bölgesine bitiĢik bölgeler nehrin her iki yanı da
dahil olmak üzere boĢtu. Burada yaĢayan Salur Türkmenleri, yağmacılıkları dolayısıyla
1833 yılında, Abbas Mirza tarafından cezalandırılmıĢtı. Salur Türkmenleri bu Ġran prensine
haraç olarak 35.000 Tümen ve rehineler vermiĢtir. Buradaki Salurların büyük kısmı Ģehrin
Ģehrin kuĢatılması ve ele geçirilmesi sırasında öldürülmüĢ veya yaralanmıĢ, kalanları da
50
Necef., a.g.e, s.47.
51
Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, TTK, Ankara 1996, s.333.
52
Necef., a.g.e, s.203.
21
Merv‟de bulunan Yolatan bölgesine göç etmiĢtir. Böylece boĢ kalan bölgeye
Asifuddevle‟nin izniyle Tekeler göç etmiĢtir.53
Öte yandan 1790 yıllarından itibaren Salurların elinde bulunan Merv bölgesinde
1834 yılında Ahal Tekelerin de etkinliği söz konusudur. 1832‟de Alexander Burnes‟in
ziyareti sırasında Hive Hanının Merv‟e seferi yeni son bulmuĢtu. Burnes‟in, Han‟ın Serahs
Salurları ile Merv‟de yaĢayan Tekeler üzerine vergi yüklediğini söylemesi,55öte yandan
Tecen Tekelerinin nüfusunu 40.000 olarak gösterip Merv Tekeleri veya Ahal Tekeler
hakkında bilgi vermeyip, toplamda 140.000 olarak gösterdiği Türkmen nüfusuna bu
grupları dahil etmemesi çeliĢkilidir.56 Hive Han‟ı Medemin Han‟ın bu seferinde Tekeler
Ahal ile Merv arasında bir bölgede yaĢamaktaydılar ve Hive Hanı‟na vergi vermeyi
reddettiler. Han birkaç seferden sonra isyancıların bir kısmını yenmeyi baĢardı ve burada
onları kontrol altında tutmak için Yamud ve Özbeklerden oluĢan, iki liderin komutasında
bir garnizon bırakmıĢ, kısa bir süre sonra iki liderin aralarının açılması üzerine Yamud
53
Marvin,a.g.e., s.75-76 ; Togan, a.g.e. ,s.233
54
Saray, a.g.e., s.334-335.
55
Marvin,a.g.e., s.264.
56
Burnes, A. (1992). Travels into Bokhara; Being the Account of a Journey from India to Cabool, Tartary
and Persia also, Narrative of a Voyage on the Indus from the Sea of Lahore, Vol.II, Asian Educational
Services, New Delhi, s.253.
22
lideri Hive‟ye dönmüĢ ve Han‟ın emriyle bir kuleden atılmak sureti ile öldürülmüĢtür. Bu
olay Yamud Türkmenleri ile Tekeleri yakınlaĢtırmıĢtır.57
Böylece Merv‟de, Tecen‟den Serahs‟a göçen Tekelerden önce Merv‟e göçen Ahal
Tekelilerin bulunduğunu anlıyoruz. Bununla birlikte Tekelerin Ģehirde yüzyılın baĢından
itibaren yaĢadığını söylemek yanlıĢ olmaz. Hive Hanı I.Muhammed Rahim Bahadır Han‟ın
tahta çıktığı 1806 yılından itibaren, çeĢitli sebeplerle birçok kere Merv Tekeleri üzerine
seferler düzenlediği kaynaklarda ifade olunmaktadır. Bu seferlerin 1855 bozgununa kadar
mütemadiyen devam ettiği anlaĢılıyor. Yine de Hive Hanlığının mücadele ettiği Teke
kabilesinin Merv‟deki hakimiyet durumu net değildir. ġehir Türkmenlerinin bu hanın
yönetimi zamanında, 1822 yılında Buhara hakimiyeti altında olduğu ve kendi istekleri ile
Hive hakimiyetini kabul ettiklerini tespit edebilsek de, bu tarihte Ģehrin hangi Türkmen
boyları tarafından ne ölçüde yurt tutulduğunu tespit etmek zordur.58Burnes‟in 1832‟deki
ziyareti öncesi gerçekleĢen sefer, Hive Han‟ı Allah Kuli Han tarafından icra edilmiĢ ve
Vambery‟e göre Merv‟de bulunan kabilelerin en büyüğü olan Tekeler vergiye
bağlanmıĢtır.59 Bu tarihlerde Ģehirde Tekeler, Sarık kabilesi ile birlikte bulunuyor
olmalıdır. Marvin‟e göre Merv ġehri 1834 yılında Tekelerin eline geçmiĢtir.60
Serahs‟a 1833 yılında göç eden ilk Tekeler Ġran‟la iyi iliĢkiler kurup kuzeydeki
Buhara ve Hive‟yi, eski düĢmanları olan Sarık ve Salur kabilelerini yağmalamakla
yetindiler. Dönemin Hive hanı Muhammed Emin, veya Hiveliler tarafından adlandırıldığı
üzere Medemi Han, ülkesine yapılan Teke akınlarının önünü almak için Serahs‟a saldırıp
Tekeleri cezalandırır, burada da bir askeri vali ile 500 kiĢilik bir askeri birlik bırakır. Onun
Hive‟ye dönüĢüyle Tekeler isyan eder, bu valiyi ve bütün askerlerini katlederler. 1855‟te
yeniden Serahs‟a sefer düzenleyen Medemi Han‟ın ordusu bütünüyle bozguna uğratılmıĢ,
kendisi de öldürülen hanın baĢı hediye olarak Ġran ġah‟ı Feteh Ali Han‟a, vücudu
gömülmek üzere Hive‟ye gönderilmiĢtir.61
57
Marvin,a.g.e., s.264-265.
58
Karadağ, G. (2006). Avrupalı Gezginlerin Seyahatnamelerine Göre 19. Yüzyılda Batı Türkistan Hanlıkları,
Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı, BasılmamıĢ Yüksek Lisans
Tezi, Afyon, s.79-92 ; Saray, M. (1998). Hive Hanlığı, Ġslâm Ansiklopedisi, C.18, Diyanet Vakfı Yayınları,
Ġstanbul, s.167-170.
59
Karadağ, a.g.e, . s.93.
60
Marvin, a.g.e. , s.441.
61
Marvin, a.g.e. , s.77-78.
23
Merv‟den ayrılmasının hemen ardından iki kabile arasında yeniden baĢlayan mücadele
Tekelerin Sarıkları Merv‟den, yani Murgab Nehrinin aĢağı kısmından sürmesiyle
sonuçlandı. Nehrin yukarı kısmına, Yolatan ve Pencdeh‟e göç eden Sarıklar da burada yurt
tutmuĢ olan Salur kabilesini daha doğuya sürmüĢtür. Salur Türkmenleri, ardından Ġran
otoritelerinin izni ile Heri Rod Nehrinin sol kanadında, Serahs‟ın 90 mil batısında bulunan
Zor-Abad harabelerine göç etmiĢtir.64
Teke kabilesinin tarihi ile ilgili, eserine sıkça baĢvurduğumuz O‟Donovan da, Merv
Tekelerinden bizzat öğrendiği bilgiler nakletmektedir. 1881 yılında Merv‟de bulunan
yazar, Tekelerin bu Ģehirde bulunmalarının uzun bir tarihi geçmiĢi olmadığını ifade
etmektedir. Öğrendiğine göre, Sarık ve Salurlara dahil olan Tekeler, Nadir ġah‟ın
hükümdarlığının dağılıĢından sonra kendi iĢgal faaliyetlerine baĢlamıĢlar, bu faaliyetler
kapsamında Ahal Tekeler AĢgabad‟ı iĢgal edip burada uzun süre ikâmet etmiĢlerdir. Merv
Tekeleri ise bu sırada Tecen Nehri‟nin kaybolduğu bataklık civarına yerleĢmiĢlerdi. Yazar,
Tekelerin buradan ayrılıĢının sebebini, bölgenin bataklık olması nedeniyle sağlıksız
oluĢuna bağlarken, buradan Serahs‟a göçlerinin tarihini 1834 olarak verir. Kabile Serahs‟ın
kuzeyde Sistan‟a kadar olan alanı, yazara göre, 21 yıl, yani 1855‟e kadar elinde tutmuĢtur.
64
Marvin,a.g.e., s.79.
65
Saray, a.g.e. , s.336-337.
25
Tekelerin Serahs‟ta bulunduğu bu süre içinde Murgab Nehri ile Ceyhan arasında Sarık,
Salur ve Ersarı Türkmenleri bulunmaktaydı. Ġran, 1855‟te Serahs Tekelerine saldırmıĢ,
Merv‟e gelen Tekeler zorlu bir savaĢtan sonra burada bulunan Sarıkları Murgab‟ın
güneyine, Yolatan ve Pencdeh‟e sürmüĢtür. Serahs‟ta Tekeleri yenen Ġranlılar bu baĢarıyı
Merv‟de de tekrarlayabileceğine inanarak 1861‟de, Nasreddin ġah döneminde Merv‟e
saldırsa da, Sarıkların Ġran güçleriyle iĢbirliğine rağmen KoĢud Han önderliğindeki Tekeler
karĢısında ağır bir mağlubiyet almıĢtır. Ġran ordusunun 36 parça topu ile birlikte binlerce
Ġran askeri Tekelerin eline geçmiĢtir.66
Marvin ise 1855‟te Merv‟i ele geçiren Tekelerin Murgab üzerine bir set kurup,
vahada tarım yapabilmek için eski sulama kanallarını faaliyete geçirdiklerini, Ġran
saldırısını tahrik eden durumun, Teke akınlarının Horasan‟ın bütün kuzeydoğu bölgelerine,
Kuzey Afganistan‟a, hatta Murgab‟da ikâmet ettikleri yerden 750 mil uzakta olan
MeĢed‟in, 450 mil güneyindeki Kaine bölgesine uzaması olarak gösterir. Merv‟e saldırıdan
önce bu saldırıya hazırlık babında 1860 yılında Ġranlılar, Eski Serahs‟ın karĢısına Heri Rod
Nehrinin sol sahilinde bir kale inĢa edip buraya Yeni Serahs adını vermiĢlerdi. Sonraki yıl,
yani 1861 yılında, 12.000 piyade, 10.000 süvari ve 33 toptan oluĢan Ġran ordusu, Serahs
üzerinden Merv‟e yürümüĢtür.67 Bu sefere ġah‟ın ordusunun fotoğrafçısı olarak katılıp
Tekelere esir düĢen Blocqueville, Ġran ordusunun muhtevasını; “bir piyade alayı, birkaç
ġahsever süvarisi, bir grup Kürt savaĢçı ve birde topçu bataryası”olarak açıklar.68ġah‟ın
ordusunun toplam sayısı 25.000 iken vahayı savunan Tekelerin sayısı 3000 veya 5000
idi.69Ġran ordusu bu seferin baĢarısından öylesine emindir ki, ordu komutanı Hamza Mirza
HıĢmetuddevle ve Genel Kurmay BaĢkanı Mirza Mamed Kavamuddevle AĢtiani, Tekelerin
tazminat olarak 1000 aileyi rehin verip 1000 Teke süvarisi, her çadırdan da bir miskal altın
verme teklifini reddettmiĢ, onları dünya üzerinden silme niyetinde olduklarını
bildirmiĢlerdi. Bu seferde Sarıklardan 200-300 civarında atlı, Ġran ordusuna katılmıĢ ve
Salur Türkmenleri de bu ordu ile müttefiklik yapmıĢtır. Lâkin sefer sırasında baĢ gösteren
gıda sıkıntısı nedeniyle ordunun Salurlardan gıda maddesi gaspetmesi, bu boyla Ġran
66
O‟Donovan, E. (1882). The Merv Oasis; Travels and Adventures East of the Caspian During the Years
1879-80-81 Including Five Months Residence Among the Tekkes of Merv, Vol.II, London, Smith, Elder &
Co, s.169-172.
67
Marvin,a.g.e., s.77-79.
68
Blocqueville, H. De C. (1986). Türkmenler arasında, çev. Rıza Akdemir, 1.baskı, Ankara, Kültür
Bakanlığı Yayınları, s.9.
69
Marvin,a.g.e., s.266.
26
Türkmenlerin Ġranlılara karĢı kazandığı bu zafer Tahran‟da büyük bir etki yapmıĢ,
Tahran‟ın her an Türkmen iĢgaline uğrayacağı endiĢesi yaĢanmaya baĢlanmıĢtır. O devrin
Ġran‟da hizmet gören yabancı misyon Ģeflerinin raporlarına göre Türkmen lideri KoĢud
Han isteseydi rahatlıkla Ġran‟ı zaptedebilirdi. Fakat KoĢud Han böyle bir maceraya
atılmamıĢ, Hive‟den sonra Ġran‟ı da kesin bir mağlubiyete uğratarak ülkesinin istiklâlini
ilân etmiĢtir.73
Bu felâket sonrasında Ġran ġahı Merv‟i ele geçirme düĢüncesinden vazgeçip kendi
sınırlarının güvenliğini temine odaklanmıĢtır. Ġran ve Hive ordusunu yenen Tekeler, bu
savaĢ sonrasında çevrelerindeki hiçbir siyasi otoriteye bağlılık göstermemiĢtir. 1872
yılında, Zorabad‟da yaĢayan Salurlara saldırıp bunların sürülerini yağmalayan Merv
Tekeleri, pek çok aileyi de esir aldılar. Burada kalan nüfusu, ele geçirdikleri Salurları
öldürme tehdidi ile Merv‟e getirip onarlı-yirmiĢerli gruplar halinde Teke kabileleri arasına
yerleĢtirmiĢlerdir.74
Zeki Velidi Togan‟ın aktardığı olayların seyri, kısmen yeni bilgiler içerir mahiyette
olmakla beraber önceki bilgilerle çeliĢir yanları da vardır. Ona göre Hazar ötesi
Türkmenlerinden yalnız Tekeler hükümet teĢkili fikrine biraz eğilim göstermekte ve gerek
gördüklerinde her tarafa tebalık arzetmekteydi. Togan, Merv‟in Buharalılar tarafından
iĢgalini 1822 olarak gösterse de bu tarih baĢka hiçbir kaynak tarafından doğrulanmaz.75Bu
tarihe diğer kaynaklarda daha çok 178576, bazen de 1787 olarak tesadüf edilir.77 Aksine
70
Blocqueville, a.g.e., s.38.
71
Marvin,a.g.e, s.80 ; O‟Donovan Merv Oasis II, s.171-172 ; Blocqueville a.g.e., s.40.
72
Marvin,a.g.e., s.80.
73
Saray, a.g.e. , s.337.
74
Marvin,a.g.e., s.80.
75
Togan, A. ve Velidi, Z. (1981). Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, C.I, 2.baskı, Ġstanbul,
Enderun kitabevi, s.233.
76
Schuyler, E. (2007). Türkistan, Batı Türkistan, Hokand, Buhara ve Kulca Seyahat Notları, çev.Firdevs
Çetin-Halil Çetin, Ġstanbul, Paradigma Yayıncılık, s.188; Hayit, B. (1995). Türkistan Devletlerinin Milli
Mücadeleleri Tarihi, çev. Abdulkadir Sadak, Ankara, TTK Yayınları, s.30.
27
Merv Türkmenlerinin 1822 yılında tabi oldukları Buhara‟dan ayrılarak Hive hakimiyetini
tanıdıkları bilgisine tesadüf edilmektedir.78Bu iĢgalden sonra Togan, Tekelerin Hive‟ye
bağlılık gösterdiğini, Hive Hanlarının da eski Merv Ģehri üzerinde bir Ģehir inĢa ettiklerini
ifade eder. Salur ve Sarık boyları Buhara‟ya tabi olup onun adına 1843‟te Yeni Merv‟i
iĢgal ettiler. Sarıklar Merv‟e, Salurlar Yolatan‟a Buhara Emiri ġah Murat tarafından
yerleĢtirilmiĢti. Ayrıca ona göre daha evvel Ahal‟da yaĢayan Tekelerin Merv‟e yerleĢme
tarihi 1859‟dur.79Togan‟ın Yeni Merv olarak adlandırdığı yerleĢim yeri, ilgili bölümde yer
vereceğimiz “Porsa Kala” harabe Ģehri olabilir. O‟Donovan‟a göre vahanın Tekelerden
önceki sahipleri olan Sarıklar bu Ģehri inĢa etmiĢ ve burada ikâmet etmiĢti.
Öte yandan Rusya, 1853 – 56 Kırım savaĢında Osmanlı, Ġngiliz ve Fransız müttefik
kuvvetlerine mağlup olup Avrupa ve Orta Doğu cephelerinde yayılamayacağını anlayarak
77
Burnes, Travels II, s.259. ;Marvin, a.g.e., s.263.
78
Saray, M. (1998). Hive Hanlığı, Ġslâm Ansiklopedisi, C.18, Diyanet Vakfı Yayınları, Ġstanbul, s.167-170.
79
Togan, a.g.e, s.233
80
Necef, a.g.e., s.258-259.
28
gözünü Orta Asya‟ya diken Rusya81, 1863-1873 yılları arasında Hokand, Buhara ve Hive
Hanlıklarını kendi siyasi etkisi altına almıĢtı. 1863 yılında Rusya bütün Kazakistan
bölgesini ele geçirerek, burada Özbek Hanlıklarını her an ele geçirebilecek iki büyük
askeri güç konumlandırmıĢtı. Bu kuvvetlerden ilki Ak Mescit‟ten Sır-Derya boyunca
uzanan hat üzerinde, diğeri Semipalatinsk‟ten Verniya (Alma-Ata civarında bir yer)‟ya
kadar uzanan askeri hat boyunca konumlanmıĢtı. 1864 yılında Verni hattı üzerinde
Çeryayev ve kuzeyden Veryavkin liderliğinde saldırıya geçen Rus orduları TaĢkent‟i ele
geçirdiler (1865). 1868 yılında Hokand Hanı Hudayar Han‟ı teslim olmaya zorladılar.
Hudayar Han her ne kadar Ruslarla anlaĢıp hanlığı idareye devam etse de, Hanın
muhaliflerinin bu durumu yani Hanın Ruslarla anlaĢmasını gerekçe göstererek isyan etmesi
ve bu isyanın Rus birliklerinin yardımı ile bastırılması sonrasında, hanlık ortadan
kaldırılırdı. Hokand Hanlığının yerine kurulan Fergana vilâyeti ise Türkistan Askeri
Valiliğine bağlı bir vilâyet statüsünde kaldı. 1868 yılında Buhara Emirliği, 1873 yılında da
Hive Hanlığı Rus hakimiyetini kabul etti.82
iĢgali ve burada Kafkas Ötesi Askeri Valiliğine bağlı, Zakaspiya Gubernatörlüğü (Zakospi:
Hazarötesi)‟nü tesis etmeleri, Türkmenleri Ahal Teke ve Merv‟e sıkıĢtırmıĢ, Afganistan‟a
doğru göçe baĢlamalarına neden olmuĢtu. Ruslara karĢı direnç gösteren tek otorite olan
Ahal Teke lideri Nurberdi Han ise modern Rus ordusuna karĢı eski taktik ve donanımla
savaĢtığı için etkili olamıyordu. Nurberdi Han‟ın 1874‟te topladığı Türkmen Aksakallar
Kurultayında Ruslara karĢı direnilmesi gerektiği vurgulansa da Yamud delegeleri bunun
mümkün olmayacağı yönünde kanaat bildirmiĢtir. Bu kurultay sonrasında Ruslara karĢı
müttefik arayıĢları, müttefik adaylarından Ġran‟ın Rusya etkisinde bulunması, Ġngiltere
himayesinde bulunan Afgan Emirliği‟nin ise, Ġngiltere‟nin Türkmenlerden dolayı Ruslarla
sorun yaĢamak istememesi dolayısıyla sonuçsuz kalmıĢtır. 93 Harbinde Osmanlı‟ya karĢı
zafer kazanan Ruslar, bu zaferle birlikte edindiği prestij dolayısıyla Hazar Ötesindeki
iĢgallerine karĢı Osmanlı ve Ġngiltere‟nin tepkisini çekmekten uzak kalmıĢken,
“Osmanlı‟yı yenen Ruslarla mücadele” fikri Türkmenleri umutsuzluğa düĢürmüĢtür.
Sessizliğini koruyan Ġngiltere, Rusların doğuya hareketlerinden, Afganistan‟ın iĢgal edilip
Hindistan‟daki Ġngiliz sömürgesinin riske girmesi bağlamında tedirgindi.84
21 Ocak 1879‟da, Ahal Teke Vahası problemi üzerine Kafkas Ötesi Askeri
valiliğince düzenlenen ve üst düzey yetkililerin katıldığı toplantıda, 1879 ilkbaharında Çat
Kalesindeki birliklerin Ahal Teke‟ye harekât düzenlemesi kararlaĢtırıldı. Bu harekâtta
Merv‟in iĢgal edilmeyeceği belirtilmiĢtir.85Bu tarih sonrasında yaĢanan pek çok çatıĢma
Nurberdi Han komutasındaki Türkmenleri, Göktepe isimli bölgede inĢa ettikleri surların
içine çekilmeye mecbur etti. Ruslara karĢı cesaretle savaĢan Türkmenler, teçhizat ve taktik
eksikliği nedeniyle, kısmi baĢarılar haricinde etkili olamıyorlardı. 1879‟daki çatıĢmalardan
kısa bir süre sonra ölen Rus kuvvetleri komutanı Lazaryev‟in yerine Lomakin getirilip,
Lazarev‟in Ahal Teke‟ye saldırı planına sadık kaldı. Gök Tepe Kalesine 9 Eylül 1879
tarihinde yapılan uzun top atıĢları sonrasında ele geçirme giriĢimi, Türkmenlerin
kahramanca saldırıları sonucu Rus bozgunuyla sonuçlanmıĢ, I.Göktepe savaĢı olarak
bilinen bu muharebe Rusların General Lomakin‟i azlederek yerine Skobellef‟i atamalarına
neden olmuĢtur. Skobellef ise bu bozgunun getirdiği prestij kaybını önlemek ve intikam
almak amacıyla 7 Mayıs 1880‟de ÇikiĢler‟den 10.000 asker, 18 top, 5394 top mermisi ve
1786 at ile Gök Tepe yönünde yürüyüĢe geçmiĢtir.86Merv Tekelerinin Ahal Teke‟ye destek
kuvvet göndermelerini önlemek için Rus Ordusunun Hazar‟dan Ahal‟ı, Amuderya
84
Necef, a.g.e., s.267-269.
85
Hayit, a.g.e., s.108.
86
Hayit, a.g.e. s.107-108 ; Togan, a.g.e., s.235-236 ; Necef, a.g.e., s.270-273.
30
tarafından da Merv‟i iĢgal etmek için saldırı yapacağı Ģeklinde beyanlar dağıtılmıĢtır.
Merv‟deki Türkmenler Ahal‟a az sayıda birlik gönderip kalan birlikleri Merv‟i savunmak
üzere Merv‟de tutmaları bu hilenin baĢarılı olduğunun göstergesidir.87
I.Göktepe savaĢı sırasında Ahal Tekelerin baĢında bulunan Nurberdi Han Merv‟de
idi ve bu savaĢta Ģehit olan oğlunu almak için gittiği Ahal Teke‟de coĢkuyla karĢılandı.
Rusların Göktepe‟ye yeniden saldıracakları ortada olduğu için müttefik aradığı sırada, 5
Mayıs 1880 günü vefat etti. Yerine küçük oğlu Mahdum Kuli Han, askeri kuvvetlerin
baĢına da Dıkma Serdar getirildi. Rusların Krosnovodsk‟dan yeniden hareketleri Nurberdi
Han‟ın ölümünden bir gün öncedir. Skobellef komutasındaki kuvvetler 28 Mayısta Hoca
Kala‟yı, 11 Haziranda Bami‟yi, ardından Nahur ve Arçman‟ı ele geçirdi ve buralarda
katliam yaptı. Tahkim edilen bölgeye ilk saldırıları 1 Ocak 1881‟dedir. Toplarla baĢlayan
saldırı sırasında Skobellef, kalenin surları altında mayın yerleĢtiriyordu. Lâkin Türkmenler
mayını tanımıyordu. Bununla beraber zaman zaman kaleden çıkıp Ruslara ciddi darbeler
vurdular. 11 Ocak 1881‟de mayınlarla kale duvarında gedikler açılması, yoğun top ateĢi ve
Rus hücumu ile kale zaptedilebildi.88Göktepe kuĢatmasına bir Rus tanığının sözleri
Türkmenlerin mücadelesine ıĢık tutar. “Tekeliler, kuĢatmanın baĢlangıcından beri ölüm
için savaĢtılar. Hücumları bilhassa korkunçtu. Geceleyin kediler gibi sıçrayıp, arslanlar
gibi saldırıyorlardı”.89Kale‟de Ģehit edilen Türkmen savaĢçılarının sayısı 6000 veya 6500,
sivillerle birlikte katledilen Türkmenler 20.000 veya 28.000 kiĢidir. Bu yüzden olmalıdır
ki, Türkmenler Skobelleff‟i “gözü kanlı” olarak tanırlar.90Skobellef‟in bir mektubunda
yazdığı “Asya‟da barıĢın sürekliliğinin temininin düĢmana uyguladığınız katliamla doğru
orantılı olduğunu prensip kabul ederim”91sözü, Göktepe SavaĢında Rusların niyetlerini de
ortaya koymaktadır. Bu savaĢa katılan Türkmen Ģairi Mehmetmurat, hem savaĢ hem
patlayıcılar hakkında Ģiirinde Ģöyle demektedir;
87
“İlıyev, Murat, 1873-1924 Döneminde Türkistan Türkmenlerinde Siyasi, Sosyal ve Kültürel Hayat”,
BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġslâm Tarihi ve Sanatları
Anabilim Dalı, Ankara, 2003, s.14 ; Saray, a.g.e. , s.344-345.
88
Necef, a.g.e., s.275-276-277. ; Hayit, a.g.e., s.110-111. ; Togan, a.g.e., s.236.
89
Hayit, a.g.e., s.111.
90
Necef, a.g.e., s.272 ; William Eleroy Curtis, Turkestan The Heart of Asia, Hodder & Stoughton Newyork,
George H. Doran Company, 1911,s.59.
91
Noah Tucker, “Into Russian Turkistan”, 1872-1917, English Travel Literature and the Creation of the
Russian Orient.
31
Göktepe Ģehrine bağlandı zor top(ağır top).(zor:Güçlü, kuvvetli, iyi, büyük, güzel)
Yağısı(düĢmanı) zor boldu arman(zor durumdaki) Teke‟nin.92
92
Illıyev, a.g.e., s.23.
93
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.70.
94
Marvin, a.g.e. s.398 ; Togan,a.g.e. s.236 ; Hayit, a.g.e., s.111 ; Necef, a.g.e., s.276.
95
Necef,a.g.e., s.277 ; O‟Donovan, Merv Oasis II, s.73.
96
Necef,a.g.e., s.277.
97
Hayit, a.g.e., s.110.
98
Togan,a.g.e., s.236.
99
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.118-120.
100
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.258-259.
32
Merv‟de yanında sadece 3000 atlı kaldığını ifade etmiĢtir.101 Böylece Mahdum Kuli‟nin
Ruslara teslim olmadığını anlıyoruz. Saray‟a göre, Mahdum Kuli, Dıkma Serdar‟da birkaç
ay sonra teslim olmuĢtur.102 Bununla birlikte Ahal‟ın düĢmesiyle Ruslar Merv‟e
dayanmıĢtı.
Merv‟de o sırada ÖtemiĢ ve ToktamıĢ Tekelerinin baĢında Kadcar Han vardı. Fakat
liderliği sözde idi. Kısa süre sonra azledilip iki büyük Teke kabilesi yöneticisi olan Aman
Niyaz Han ve Baba Han yönetimi devraldı.103
1881‟de Merv‟e gelen Ġran elçisi Baghur Han, Mervlilere Ġran koruması altına
girerek Rus iĢgalinden kurtulmayı önerdiyse de bu teklif Merv yöneticileri tarafından
reddedildi.104Göktepe‟nin iĢgali sonrasında Merv‟de o yıl toplanan bir mecliste Ġngiliz
himayesi altına girme kararı alındı. Daha sonra Ġngiltere‟ye bu istek, Merv‟de bulunan 24
Kethûdanın imzaladığı resmi bir mektupla bildirildi.105Bir yandan da savunma için
Göktepe modeli izlenerek büyük bir toprak kale inĢa edildi.106Hayit‟in eserinde bulunan 2
ġubat 1881‟de Merv‟in ileri gelenlerinin toplandığı mecliste Ruslara direnme kararı
alındığı, Baba Han baĢkanlığında 29 kiĢilik Merv heyetinin burada bağımsız bir hanlık
kurulması için AĢgabat‟ta Ruslarla görüĢtüğü bilgileri, o tarihlerde Merv‟de bulunduğunu
yazan O‟Donovan‟ın eserinde yoktur. Hayit‟in verdiği bilgilere göre Ruslar daha sonra her
ikisi de Kafkas Müslüman‟ı olan Alihanov ve Patso Pliyer‟i Merv‟e göndermiĢ, Ģehrin sulh
yoluyla Ruslara teslimini isteyen heyet, aksi durumda yeni bir Göktepe faciasının
yaĢanabileceğini bildirmiĢlerdi.
1 Ocak 1884‟te Merv liderleri 300‟den fazla Ģahsın katıldığı bir toplantı
düzenlediler. Bu toplantıda Alihanov, Rusların taleplerini kabul ettirmeye çalıĢtı. 31Ocak
1884‟te, bu mecliste alınan karar doğrultusunda AĢgabat‟taki Ruslarla görüĢmek üzere
buraya bir heyet gönderildi. Burada Ruslar ile Mervliler arasında 10 maddelik bir anlaĢma
yapıldı. Bu anlaĢma gereğince Türkmen Hanları bir Rus subayının denetiminde
muhtariyete sahip olacaklardı. Bu anlaĢma sonrasında General Komarov komutasında
Merv‟e doğru hareket eden birlikler, burada Kadcar Han ve onun Afgan asıllı hocası Siyah
101
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.206-208.
102
Saray, a.g.e. , s.354.
103
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.126-274.
104
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.227-359.
105
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.86-377-480.
106
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.143-146.
33
Türkistan‟da Rus iĢgali 30 yıl gibi kısa bir zamanda ve çok az Rus kaybıyla
gerçekleĢtirilmiĢtir. Ruslar 1847‟de Sırderya‟nın aĢağı kısmına yerleĢtikten sonra, 1872
yılına kadar Türkistanlılara karĢı savaĢlarda, ancak 400 ölü ve 1600 yaralı verdiler. 1879-
1881 seferlerinde de, kahraman Teke Türkmenlerinin direniĢi ile 621 ölü, 825 yaralı
107
Hayit, a.g.e., s.115 ; Mehmet YetiĢgin, “Rusların Türkmen Topraklarını Ġstilâları” , Türkler, C.18, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.
108
Erman, a.g.e., s.66.
109
Marvin, a.g.e., s.381 ; Erman, a.g.e., s.70.
34
1884‟te Rusların eline geçen Merv, 6 Mayıs 1881‟de, Ahal Teke dahil olmak üzere
oluĢturulan ve Kafkas Askeri Yönetimi‟ne bağlı olan Zapaski Oblastı‟na dahil edilmiĢtir.
Zapaski Oblastı‟nın baĢına getirilen General Kamarov‟un emriyle Marı (Merv) dört
bölgeye ayrıldı. Resmi bir kararname ile Merv halkı Rusya reayası ilân edildi. Nisan
1884‟te Yolatan Sarıkları, Haziran ayında da Serahs Salurları aynı statüye dahil edildi.
1890‟da Serahs ve Yolatan Pristavlıkları Merv Uzeydi‟ne dahil edildi, 1891‟de Serahs,
ayrılıp tesis edilmiĢ olan Tecen Uzeydi‟ne eklendi. 1897‟de Zakospi Oblastı, askeri idare
rejiminden çıkarılıp Türkistan Genel Gubernatörlüğü‟nün emrinde bir idare heyeti
tarafından yönetilmeye baĢlandı.112
BaĢta Sarık ve Tekeler olmak üzere Ģehirde değiĢik dönemlerde birçok Türkmen
boyu bulunmuĢtur. Alihan-Avarski‟ye göre XIX. yüzyılda Ģehirde oturan Türkmenlerin
sayısı 200.000 kadardır. Bunların 26.000 çadırını Tekeler teĢkil ediyordu. Geri kalan 6.400
çadır Sarık, Ersarı, Salur, Ata ve diğer küçük boylardan oluĢuyordu. Toplam çadır sayısı
32.400‟e denk gelmekte, yazarın her çadırda 6-7 kiĢinin oturduğunu hesaplamasıyla
bölgede 200.000 Türkmen‟in yurt tuttuğu düĢünülmekteydi.113 P.M. Lessar‟a göre Sarıklar
12.000 çadırdan fazla bir nüfusa sahipti. Bunun 4000 çadırı Yolatan‟da, kalanları ise Pend,
GuĢki, Kaysor ve KoĢu bölgesine oturmaktaydı. 1819‟da Hazar Ötesi‟ni ziyaret eden Rus
gezgin N.N.Muravyev ise Sarıkların sayısını tam 20.000 olarak gösterir.114 XIX. yüzyılın
ikinci yarısına ait bir Rus kaynağı 800 çadırlık bir Alili Türkmen grubunun Ahal
bölgesinde oturduğunu yazar.115 1879 yılına ait bilgilere göre Tekelerin sayısı 75.000 çadır,
110
Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihi, Ankara,1949, s.352.
111
Marvin, a.g.e., s.402.
112
Necef, a.g.e., s.279.
113
Necef, a.g.e., s.252.
114
Necef, a.g.e., s.252.
115
Necef, a.g.e., s.254.
35
insan sayısı 375.000 kadardır. Bunlardan 30.000 çadırı Ahal‟da, 45.000 çadırı Merv‟de
oturuyordu.116
116
Necef, a.g.e., s.234.
117
Vambery, A. (2009). Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi, Çev. Abdurrahman SemipaĢazade Abdulhalim,
Haz. N.Ahmet Özalp, Bayrak Matbaası, Ġstanbul, s.69-70.
118
Blocqueville, a.g.e., s.53.
119
Marvin, a.g.e., s.81.
120
Burnes Travels II, s. 253.
121
Bunes, Travels II, S. 253., Marvin, a.g.e., s. 82.
122
Mehmet Emin Efendi, (1986). İstanbul’dan Orta Asya’ya Seyahat, haz. Rıza Akdemir, Ankara, s. 87-88.
123
O ‟Donovan, Merv Oasis II, s. 499.
36
124
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 173.
125
Necef, a.g.e., s.280.
126
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.129-152.
127
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.361.
128
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.202.
129
Necef, a.g.e., s.233.
130
Cihad Cihan, XIX. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Hazar Ötesi Türkmenleri (Sosyal, Ġktisadi ve Kültürel
Durum),BasılmamıĢ Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yakın
Çağ Bilim Dalı, ,Ankara,2010, s.111.
37
2. BÖLÜM
XIX. yüzyılda Merv‟i ziyaret eden seyyahların verdiği bilgilerden, Ģehrin yüzyıl
boyunca değiĢik kabilelere mensup Türkmenler tarafından yurt tutulmuĢ olduğu
anlaĢılmaktadır. Seyyahlar, ziyaretleri sırasında gördükleri Türkmen gruplarıyla ilgili bir
kısım fiziki tarifler yapmıĢ, kökenleri ile ilgili olarak da, gerek bizzat Türkmenlerden
öğrendikleri bilgilere, gerekse gerekse ziyaretlerinin gerçekleĢmiĢ olduğu zamanda bu
kabilenin kökenleri ve tarihi ile ilgili bilgilere yer vermiĢlerdir. Seyyahların Türkmen
karakterine dair vermiĢ oldukları bilgilerin ise birbiriyle, hatta kendi içinde çeliĢtiği
görülür. Seyyahların eserlerinde Merv Türkmenlerine dair çalıĢkanlık, cesurluk, yardım
severlik, dürüstlük gibi iyi kiĢilik özelliklerinin yanında aç gözlülük, hırsızlık, tembellik ve
çapulculuk gibi menfi kiĢilik özelliklerine de tesadüf edilmektedir.XIX. yüzyılda Merv‟i
ziyaret eden seyyahların verdiği bilgilerden, Ģehrin yüzyıl boyunca değiĢik kabilelere
mensup Türkmenler tarafından yurt tutulmuĢ olduğu anlaĢılmaktadır. Seyyahlar, ziyaretleri
sırasında tanıdıkları Türkmenlerle ilgili bir kısım fiziki tarifler yapmıĢ, kökenleri ile ilgili
olarak da, gerek bizzat Türkmenlerden öğrendikleribilgilere, gerekse ziyaretlerinin
gerçekleĢmiĢ olduğu zamanda bu ulusun kökenleri ve tarihi ile ilgili bilgilere yer
vermiĢlerdir. Seyyahların Türkmen karakterine dair vermiĢ oldukları bilgilerin ise
birbiriyle, hatta kendi içinde çeliĢtiği görülür. Seyyahların eserlerinde Merv Türkmenlerine
dair çalıĢkanlık, cesurluk, yardımseverlik, dürüstlük gibi iyi kiĢilik özelliklerinin yanında
aç gözlülük, tembellik, hırsızlık ve çapulculuk gibi menfi kiĢilik özelliklerine de tesadüf
edilmektedir.
Türkmen adı ilk defa X. yüzyılda ortaya çıkmıĢtır. Ġslâm kaynaklarının ifadelerine
göre Müslüman olan Oğuzlar Müslüman olmayan Oğuzlara Türkmen adını vermiĢtir.
Türkmen adında olduğu gibi Müslüman olan Kuman, Karaman, Ataman, ve Kölemenlerin
38
adlarında görülen –man, -men ekleri Müslüman Türklerin isimlerinin sonuna eklendiği o
devirde iddia edilmektedir.131
131
Saray, a.g.e. , s.331-332.
132
Curtis, a.g.e. ,s.33.
133
Blocqueville, a.g.e. , S. 48-49-50.
134
Mehmet Emin Efendi, a.g.e. ,s.87.
39
Türkmenlere ithaf edilen nam, belki onlara ait birkaç atasözü ile aydınlatılabilir:
“Kılıç çekildiğinde hiçbir Türkmen‟in bahaneye ihtiyacı yoktur.”
“SavaĢtaki Türkmen ne ana tanır ne baba.”
135
O‟Donovan, a.g.e. ,s.135.
136
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 205.
137
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.427.
138
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.401.
139
Blovqueville, a.g.e, s.53.
40
“ġehrin olduğu yerde kurt olmaz, Türkmenin olduğu yerde barıĢ olmaz.”
SavaĢçı bir ırk olmayıp ticaret ve çalıĢmaya daha çok düĢkün olan Ġranlılar,
Türkmen sınırına yaklaĢtıkları vakit tedirgin olurlar, çünkü Rus iĢgali öncesinde sık sık
gerçekleĢen baskınlardan çok sıkıntı çekmiĢlerdir. Gece bir Türkmenin saldırısına uğrayan
bir Ġranlı hakkında anlatılan bir hikâye vardır. Bu kimse, kendisine saldırandan güçlü
olduğundan onu yere atıp, boğazını kesmek üzere iken Türkmen bağırır;
Onların hiçbir ahlâki kanunları ve Ģeref standartları yokken, onların arasından pek
çok kez geçen seyyahlar ve onların hizmetinden yararlanan insanlar onların sadakatini,
misafirperverliklerini ve doğruluklarını teyid ederler. Türkmenler çok gururludurlar ve
söylenene göre onlardan en fakiri dahi kazanmamıĢ olduğu bir hediye veya yardımı asla
kabul etmeyecektir. Kendilerinden hizmetçi olarak yararlanan Ruslar, onlardan hizmet
alabilmek için onlara büyük bir saygıyla davranılması zorunluluğunu ifade eder. Onlar
takip ederler ancak güdülmezler. Herhangi bir Ģeyi istek üzerine yaparlar, ancak emirle bir
141
Ģey yapmazlar. Aynı eserinde Curtis Türkmenlerden „‟bütünüyle cahil olmalarına
rağmen dikkate değer bir zekâya sahiptirler‟‟ ibaresini kullanır. 142 Merv Tekeleri arasında
14 ay tutsak hayatı yaĢayan Blocqueville‟de bu hususu, öğrenme kabiliyetine yaptığı vurgu
143
ile onaylayarak Türkmenlerin çeĢitli karakter özelliklerinden sözeder. Blocqueville
Türkmenler için „‟düĢmanlarına zerre kadar merhamet göstermeyen bu insanlar birbirlerine
144
dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir samimiyet ve karĢılıklı anlayıĢla bağlıdırlar‟‟
140
Curtis, a.g.e. , s.42.
141
Curtis, a.g.e., s.42-43-44.
142
Curtis, a.g.e., s.33.
143
Blocqueville, a.g.e., s.73.
144
Blocqueville, a.g.e., s.54.
41
Buna karĢın O‟Donovan Türkmen karakteri ile ilgili tamamen zıt ve çoğunlukla
ağır ifadeler kullanmıĢtır. Eserinde aĢağılayıcı ve alaycı ifadeler bolca bulunur. Merv‟de
geçirdiği ilk günlerde bir tür tutsaklık yaĢamakta olan yazar, Türkmenlerin meraklılığını Ģu
sözlerle anlatır; „‟Çadırın içinde gün boyunca tamamen boĢ, gözlem altında oturmak sıkıcı
bir iĢti. Ola ki, yanımda getirmiĢ bulunduğum az miktardaki kitapların birinden bir sayfa
okumaya kalkıĢsam, kitabın nasıl bir Ģey olduğu, ne içerdiği gibi konularda açıklama
talepleri ile bunaltılıyordum. Bu sonu gelmez sorular nedeniyle, bir Ģekilde rahata eremez
isem delireceğime gerçekten de inanıyordum.‟‟146 Yazar, Türkmenlerin oburluğundan,
açgözlülüğünden sık sık söz açar, Ahal Tekelerinin lideri Mahdum Kuli Han‟ın dayısı
Murat Bey‟in hemcinslerinin büyük bölümü gibi açgözlü olmadığını söylemek sureti ile
147
Merv‟in kalanında Ģahit olduğunu ileri sürdüğü açgözlülüğe atıfta bulunur.
Günlüğünden yaptığı bir alıntıda „‟Bu Türkmenlerin kulübe kulübe dolaĢıp yiyecek
biĢeyler sunulmasını beklemek dıĢında yapacak hiçbir Ģeyleri yokmuĢ gibi görünüyordu.
Mümkün olan her durumda yağlı yiyeceklerden bolca tıkınır, daima hazım rahatsızlığı
çekerler. Kısmen bana uzun uzun bakıp, meraklarını gidermek, kısmen de kendim için
hazırlamıĢ olabileceğim yiyeceğin büyük kısmını tüketmek için evime yığılırlar. Böylece,
bir düzine adamı beslemek üzere hazırlık yapmamıĢ bir kimsenin kendisine, kendi
yemeğinden bir ağız dolusu dahi ayırma fırsatı olmaz. Yediğiniz Ģeyin domuz olduğunu
söylemeniz bir yarar sağlamayacaktır, zira domuz eti yemeye dahi pek hazırdırlar.
GörünüĢe göre açgözlülük ve tamahkârlık onların karakterlerinin önemli bir kısmını
oluĢturuyor. Bütün dünyayı kendi ihtiyaçlarını karĢılamak zorunda görüyor, karĢılığında
bir Ģey vermek zorunda hissetmiyorlardı. Merv‟de ikamet ettiğim süre boyunca sabrımın
ve öfkemin pek çok kere Ģiddetle sınandığını ifade etmem, orada bulunduğum zaman
zarfında bu zavallı Türkmenlerin kabalık ve hilekârlıklarından çektiğim fiziki ve psikolojik
eziyeti anlatmak adına pek yetersiz bir fikir verecektir. En küçük miktar paraya duydukları
arzu ve genel açgözlülükleri benim dünyanın diğer kısımlarında yaĢamıĢ olduğum en kötü
145
Blocqueville, a.g.e., s.64-65.
146
O‟Donovan, a.g.e., s.132.
147
O‟Donovan, a.g.e., s.181.
42
tecrubelerimi dahi geride bırakır. Merv‟de yaĢamaktansa en uzak Çin eyaletinde veya
Malezya Takımadaları‟ndaki vahĢi cüceler arasında yaĢamayı tercih ederim. Onların sıkıntı
verme gücü ve herhangi bir Ģekilde kibarlık yapma bağlamında kalın kafalılıkları,
kendilerini aralarında yaĢamanın en arzu edilmeyen ırkı haline getirmektedir”.148
Yazar, birbaĢka yerde kendisine bir kutlama töreni için konuk olan Türkmenlerden
Ģu Ģekilde sözeder; „‟Gel gelelim civarda yiyecek ve içecek adına bir Ģeyler bulundukça,
arak ve yeĢil çay sunulmaya devam edildikçe, tabaklar dolusu soğuk koyun eti ile etsuyu
ve ekmek karıĢımı ikram edildikçe benim bu misafirlerimden kurtulmama imkân yoktu.
ĠĢtahları tatmin olunamaz görünüyordu. Merv nüfusunun büyük bölümü yetersiz beslenmiĢ
izlenimi uyandırıyordu. Az sayıdaki üst düzey Han ve Kethüda dıĢında aralarında bir öğün
yemek fırsatını gönüllü kaçıracak kimse yoktu. AĢırı oburluk Türkmenlerin karakteristik
özelliklerinden biri olup, baĢkasının hesabından yiyip içme fikri oburluk arzularını
artırmaktadır. Bir günde bir düzine insanı besleyebilen bir yabancı, gayet uygun bir
yabancı idi”.149
çalıyorlardı. Ancak bunu yaptıklarını ima etsem, korkunç Ģekilde kızgın görünüyorlar,
aldığı Ģeyi geri vermesi yönünde uzak bir imaya dahi aynı kızgınlıkla mukabele
ediyorlardı.”153
Bu konuda, Merv‟de geçimini mektup yazmakla sağlayan Molla Baba isimli Ģahsa
Mervlilerin yalancı ve hırsız olduklarını söylediğini, Molla Baba‟nın cevaben, “Evet, biz
154
yalancı ve hırsızlarız, farkındayız ve üstelik bundan da utanmayız.” dediğini nakleder.
Yer yer de Ģekerlerinin misafirleri tarafından yağmalandığı bilgisine yer verir. 155
153
O‟Donovan, a.g.e., s.404-405.
154
O‟Donovan, a.g.e., s.408.
155
O‟Donovan, a.g.e., s.402.
156
O‟Donovan, a.g.e., s.163-164.
157
O‟Donovan,a.g.e., s.407.
158
O‟Donovan, a.g.e., s.167.
159
Burnes, Travels II, s.21.
160
Vambery, a.g.e. , s.30.
44
olduğu bir kervanla birlikte geçtiği Merv topraklarında iken, kervandan vergi talep eden
Türkmenlerden söz ederken “bunların hem Rusya‟ya yakınlıkları, hem de ülkelerini tehdit
eden Ġranlılara yardım ettiklerini bilmeleri dolayısıyla Türkistan‟daki bütün kabileler
arasında Avrupalılara en düĢmanca bakan kimseler olduğunu, Avrupa‟nın değiĢik ulusları
hakkında bir bilgi sahibi olmadıklarını, hepsini düĢman gördüklerini söylemektedir. 161
O‟Donovan‟a göre Merv Tekeleri bir iĢi hemen yapmak diye bir kavram bilmezler,
iĢlerinde acele etmezlerdi. Bunu “Gerçekten de bu insanlarda, bir iĢi derhal yapmaya karĢı
yenilmez bir muhalefet vardır.” 163sözleri ile açıklar. Ġlerde Merv Tekelerinin yaĢam tarzı
ile ilgili bölümde bu hususa değineceğiz. Bir yandan aynı yazar Mervlilerin
çalıĢkanlıklarından övgü dolu sözlerle bahseder. Merv‟e su sağlamak üzere inĢa edilmiĢ
Benti seddini iĢler vaziyette tutmak için Türkmenlerin vardiyalar halinde geceli gündüzlü
çalıĢmalarından etkilenmiĢ görünmektedir. Bu bendin amacı, bu noktanın kuzeyine doğru
olan büyük alanları yatay sulama kanalları ile sulamaktır. Suyun akıntısı muazzam olup,
büyük bir çaba dıĢında hiçbir Ģey bu dar çıkıĢın aĢağıdaki kanala eĢit olacak derecede su
tarafından geniĢletilmesini önleyemezdi. Bu noktanın yönetimi Türkmenlerin en iyi icra
kabiliyetlerine ihtiyaç duyar…. “Bunun için yapılan çağrılar karĢılık buluyordu ve bunu
görünce kendimi; benzer acil bir durumda yapılacak çağrıların da benzer bir istekli ve
yetenekle karĢılık bulacağını düĢünmekten kendimi alamıyorum”. Benti‟deki Bentın çalıĢır
durumda kalmasını sağlamak Ġhtiyar Han‟ın temel görevlerinden biridir. Çünkü butün
Merv halkının yiyeceği ve içeceği bu Benta bağlıdır. Bu bağlamda su götürmez kuvvet
icrası üst memur Kadcar Han‟ın eline teslim edilmiĢtir. Sürekli yüz kiĢi Bentda ve Bent
kapağında çalıĢır vaziyettedir. Sürekli, bütün enerjileri ile güçlü su akıntısı tarafından alıp
götürülen sıkıĢtırılmıĢ çalı-çırpıların yerine yenilerini koyarlar. Ben toprak yığınının
zirvesinde iken 12 adam bellerine kadar suyun içinde olaraktan yeni çalı-çırpı tomarlarını
yerlerine bağlıyor, diğerleri de bunların arkasından çalılara toprak tıkıyorlardı. Burası
ayrıldığım bölgeler gibi doğal sakinliğe sahip yerlerin ardından bir Avrupa‟lının zihnini
yenileyecek hareket sahası idi. Avrupalılar, bir doğulunun günlük yaĢamını uyuĢukça,
161
Burnes, Travels II, S.27.
162
Bigi, M. Z. (2005). Maveraünnehir’de Seyahat, haz.Ahmet Kanlıdere, Ġstanbul, Kitabevi yayınları, s.75.
163
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.433.
45
sakin, tatlı haĢhaĢ hayalleri ileumut ettiği Ģeyleri asla baĢaramaması olarak düĢünme
eğilimindedirler. Ancak ogün benim yaptığım gibi o, Murgab Nehri üzerinde kurulu
kükreyen bent kapağının yanındaki tepede oturup güneĢ tarafından bronzlaĢtırılmıĢ tenleri
ile istekli ve iyi Ģekilde görevlerini yapan bu kimseleri görselerdi, bu doğuluların uygun
Ģartlarda nelere kadir olduklarını takdir ederlerdi‟‟.164 Blocquaville‟de Türkmen kadınının
çalıĢkanlığını övmüĢ, diğer Müslüman ülkelerdeki kadınların miskinliğinin Türkmen
kadınında bulunmadığını belirtmiĢtir.165
Son olarak Blocqueville, aralarında yaĢadığı Merv Tekeleri ile ilgili olarak
“Türkmen ilk bakıĢta mağrur, ciddi, sert görünmesine rağmen aslında neĢeli, kaygısız,
üzüntüsüz bazen de heyecanlı, coĢkun bir insandır. Türkmenler cesur ve akıllı bir
kavimdir.” dediğini aktaralım.167
164
O‟Donovan, a.g.e., s.184-185.
165
Blocquaville, a.g.e., s.75.
166
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.306-307.
167
Blocqueville, a.g.e, s.64.
46
3. BÖLÜM
ġehir, tarihi olmaktan çok sosyolojik ve coğrafi bir kavramdır. Coğrafi tanımında
nüfus unsuru öne çıkmakta ise de, sosyolojik olarak Ģehir, fonksiyonlarıyla önem kazanır.
ġehrin en önemli iĢlevi, bir “idare yeri” olmasıdır. A. Toynbee‟ye göre ise Ģehir,
mensuplarının gıda ile ilgili üretim yapmadıkları bir iskan yeridir. Tuncer Baykara ise,
Türk tarihi için geçerli Ģehir tarifine, etrafının surla çevrili olması, Ģehirde bir pazarın
bulunması, Ģehirde idari yapılanmanın olması kıstaslarını getirir.
Farsça bir kelime olan Ģehir, hem bir iskân yerini, hem de bu iskân yerini besleyen
çevresini ifade eder. Ġkinci özelliği, bizi aynı zamanda Ģehrin ortaya çıkmasına imkân
veren coğrafyaya götürmektedir. Çünkü “Ģehir”, sakinlerinin gıda ile ilgili üretim
yapmadıkları yer olmakla birlikte, onun çevresinde baĢka insanlar gıda üretimi yapmakta,
onların üretimiyle o Ģehir halkı ve dolayısıyla Ģehir yaĢamaktadır.168
168
Baykara, T. “Sosyal Yapı ve ġehir Hayatı”, Yeni Türkiye Dergisi, 2002/45, s. 421-438.
169
Baykara, a.g.m.
170
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.120.
48
XIX. yüzyılda Merv nüfusunun tamamına yakını oval çadırlardan oluĢan obalarda
ikâmet etmekteydi. Her ne kadar sabit ikâmetgâhlar da var ise de bu ikametgâhların Merv
Türkmenleri tarafından tercih edilmediği anlaĢılıyor. Geleneksel Türkmen ikâmetgâhları
olan bu çadırların soğuk ve sıcağa karĢı koruyucu nitelikleri, çabuk sökülüp
kurulabilmeleri ve çadırın malzemelerinin hafif olması nedeniyle göçebe yaĢama uygun
olması gibi sebepler, Türkmenlerin bu ikâmetgâhı tercih etmelerindeki baĢlıca sebepler
olmalıdır. “Ev”, “kirgâh” veya “kibitka” isimleri ile seyahatnamelerde karĢımıza çıkan
çadır, Merv toplumuna mahsus olmayıp pek çok göçebe ve yarı göçebe topluluklar
tarafından kullanılmaktaydı.
XIX. yüzyılda Merv‟i ziyaret eden seyyahlar Merv Türkmenlerinin kendilerine has
bir çadırda yaĢadıklarını aktarırlar. Türkmen yerleĢkeleri çadırlardan oluĢur ve kısa sürede
kurulup taĢınabilir. O‟Donovan Türkmen çadırının kurulumu ve Ģekline iliĢkin ayrıntılı
malumat verir. Ona göre bu yapının Rusça adı “kibitka”, Kırgızca “aladjack”, Türkmence
171
ise “ev” dir. Kimi kaynaklarda Türkmenlerin çadır için “kir gâh” ismini kullandıkları
ifade olunmaktadır. 172 Normalde bu tip bir ikametgâhın 15 fit ve kubbe Ģeklindeki çatının
en yüksek noktadan yüksekliği 11-12 fittir. 6 fit civarında olan duvarları dikeydir. Bu
duvarlar çapları 1.5 inç olan, 45° yatay eğilmiĢ odunlardan inĢa edilmiĢ kafes Ģeklindedir.
Bu odunlar yaklaĢık 8 inç aralıklarla yerleĢtirilmiĢtir. Odunların bağlantı noktaları
delinerek kurutulmuĢ koyun bağırsağı ile birbirine bağlanmıĢlardır. Bir köy taĢındığı
zaman bu kafes iĢinin dört tarafı da sökülüp oldukça küçük bir alana sığdırılabilir ve
kolayca tek bir deve ile taĢınabilir. Bir ev inĢa edileceği vakit bu kafes iĢinin dört parçası
da en son haddine kadar açılıp dairesel biçimde yerleĢtirilir. Bunlar, birbirine örülmüĢ deve
yününden bağlarla sıkıca bağlanır. Kubbe Ģeklindeki çatı ise yaklaĢık olarak duvarları
oluĢturan çubuklar miktarında eğimli çubuktan imal edilir. Çubuklardan her birinin bir ucu
bu kafesin üst kısmına sıkıca bağlanırken diğer ucu da, çapı altı fit olan, araba tekerleğine
benzer, kubbenin tavanını oluĢturan daireye geçirilir. Yapıyı inĢa eden atlı veya yaya
171
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.139.
172
Burnes, Travels II, s.23 ; J.P. FERRĠER, Caravan Journeys and Wandering in Persia, Afghanistan,
Turkistan, and Beloochistan; with Historical Notices of the Contries Lyina Between Russia and India,
London, John Murray, 1856, s. 87.
49
kadınlar –ki bu iĢ daima kadınlar tarafından yapılır- bu araba tekerine benzeyen kısmı
gerekli yükseklikte kaldırarak kafes kısmının üstüne, açıklık kısmı ortaya gelecek Ģekilde
yerleĢtirirler. Kadınlardan üç ya da dördü aynı anda çubukların aĢağı kısmındaki
deliklerden, daha önce de bahsettiğim gibi ana yapıya bağlarlar. Sonuç olarak ortaya çıkan
devasa bir papağan kafesine benzer. Yatay kısmın dıĢarısı, eni boyu ile bir olan keçe ile
kaplanır. Bu keçenin dıĢı da yuvarlak biçimde kamıĢtan hasırla kapatılır. Bu ikincisi
kocaman baston gibi, altı fit kamıĢların yan yana dizilip yarım düzine deve yününden
mamul iple bağlanmasından imal edilmiĢtir. Bu kısım da akabinde bütün yapıyı sarıp her
iki taraftan da kapı deliklerine bağlanan bir dıĢ kemerle sağlamlaĢtırılır. Çatı sadece keçe
ile kaplanmıĢtır. Tepedeki boĢluk ise aynı maddeden mamul, kapının yanında duran bir
sopa ile kolayca açılıp kapanabilen bir baĢlıkla örtülmüĢtür. Açık havalarda bu boĢluk
daima açık tutulmuĢtur. Zira kapı dıĢında evin içine ıĢık ve havanın girebileceği, evden de
dumanın dıĢarı çıkabileceği baĢka bir delik yoktur. “Ev”de pencere yoktur. 173
tarzda bir kafes olduğunu, kafesin üstünde kıldan dokunmuĢ kalın keçelerin olduğunu,
tepesinde dumanın çıkması için yuvarlak bir deliğin bulunduğunu, bu deliği kapatan keçe
parçasının aĢağıdan bir ip vasıtasıyla kolaylıkla açılıp kapanabildiğini, çadırın kapısının
daima kıbleye baktığını ve ahalinin uyurken baĢlarını kıbleye yönelttiklerini aktarmaktadır.
177
Tepeden kafes çıtaları arasından bir insan boyu yüksekliğine kadar sarkan kalın bir
urgan, rüzgârın savurduğu keçeleri bir arada tutmaya yarardı. Urganın ucuna bazen bir
tahıl çuvalı veya baĢka bir ağırlık asılırdı. Rüzgâr çok Ģiddetli estiği zaman çadırı örten
keçeler sökülüp bir tarafta muhafaza edilirdi. 178 1860 larda çadırın iskeletini veya kafesini
179
teĢkil eden yaĢ ağaçlar 10-15 Teke tümenine satın alınabilmekte idi. Çadır yeni
kurulduğu vakit imalatında kullanılan keçeler henüz dumandan kararmadığı için bu çadıra
180
„‟ak ev‟‟ denir ve yeni evlenmiĢ çiftler için böyle bir çadır kurulurdu. Diğer bir çadır
türü ise „‟kara ev‟‟ denilen –adından da anlaĢılabileceği gibi- dumanla kararmıĢ çadırdır.
„‟Ak ev‟‟ özel öneme sahip misafirler için de kurulmaktaydı. 181
Merv tekelerinde her çadırda bir erkek, bir kadın, bazen iki kadın ve çocuklar
yaĢamaktaydı. Bir çadırda evlenmemiĢ birçok erkeğin bulunması normal kabul edilirdi.182
Yeni bir çadırın kurulması Türkmenler arasında bayram sevincine ve eğlencelere vesile
olurdu.183Bkz. Ek-1
torbaları (heybe) asılıydı. Bir yerden baĢka bir yere taĢınırken bütün ev eĢyaları bu
torbaların içine yerleĢtirilip devenin sırtında taĢınır. BoĢ olduklarında ise resimli bir duvar
örtüsü iĢlevi görürlerdi.184 O‟Donovan, yaygın olmamakla birlikte Merv‟de ikâmeti
sırasında birkaç çadırda dört ayak üzerinde durup içerisinde kaba deve yününden bir ağ
bulunan, üzerine bir keçenin örtüldüğü kaba bir yatak gördüğünü söyler. Bir kutlama
sırasında Teke liderlerinden Aman Niyaz Han‟ın dayısı Murat Beg kendisine böyle bir
yatak hediye etmiĢtir. Bu yataklar Türkmenler tarafından “taht” olarak adlandırılmakla
birlikte nadir görülen eĢyalardandır.185Bir baĢka ev eĢyası üzerine konulan yorgan, yastık
ve kutuların topraktan uzak tutulması amacıyla üzerine depolandığı bir tür kaba
payandadır. O‟Donovan, Merv‟de gördüğü ilkel el değirmenini kendi Kelt atalarının
kullandığı değirmene benzetir. Değirmenin yanında ise “semaver” bulunuyordu. Çadırın
bir köĢesinde erkeğin kılıcı, silahı ve at eĢyaları asılıydı. Çatıda ve çatının tepesine yakın
bir noktada duman tarafından kurutulmuĢ, içi dıĢına getirilmiĢ bir çift kuzu yada keçi derisi
asılıydı. Bu derilerin boyun boĢluğuna gerilen 4 çubuk sayesinde burası geniĢ biçimde açık
tutulur, dumanın uğrattığı hava akımı ile öteye beriye sallanırlardı. Bu derilerle beraber
zaman zaman 4-5- inç bir patiskanın dikilip cep oluĢturması –ki Türkmenler buna „tarum‟
derler – eĢiğin üstünde at nalı çivilenmesi dekorasyondan çok kimi batıl inanç
uygulamalarıydı. 186 Burnes, ziyaret ettiği Serahs‟taki Türkmen çadırının zemininde kadife
görünümlü, en iyi cins kilimlerin serili olduğunu, duvarlarda da püsküllü kilimlerin asılı
olduğunu, çadırın bir yanında ailenin bayan üyelerinin eĢyalarını sakladıkları küçük bir
elbise dolabı, bunun üzerinde ise Türkmenlerin üstünde uyudukları yorganların dizili
olduklarını aktarır. Bu yorganlar değiĢik renklerde, pamuk ve ipek kumaĢlardan yapılmıĢtı.
Çatıdaki açıklıktan aĢağıya doğru farklı renklerde, dikkatlice imal edilmiĢ üç adet püskül
sarkmaktaydı.187
184
O‟Donovan, Merv Oasis II. S.140.
185
O‟Donovani Merv Oasis II. S. 284.
186
O‟Donovan, Merv Oasis II. S. 140-141.
187
Burnes , Travels II. S. 51.
52
188
O‟Donavan, Mer Oasis II. S. 306.
189
O‟Donovan , Mer Oasis, II. S. 264-265.
190
O‟Donovan, Merv Oasis, II. s. 265.
191
O‟Donovan, Merv Oasis, II. s. 311.
192
O‟Donovan, Merv Oasis, II. s. 439.
53
XIX. yüzyılda Mervliler seyyahlara göre yarı göçebe bir yaĢam sürmekte idiler. Her
ne kadar Merv‟de bir idari merkez var idi ise de, bu merkez de çadırlardan mürekkep olup,
taĢınabilirdi. Merv nüfusunun büyük çoğunluğu, kendi kabileleri ve tirelerine tahsis
edilmiĢ avullarda, ya da köylerde ikâmet etmekte, Murgab Nehrinden gelen su ile beslenen
sulama kanalları sayesinde tarım ve hayvancılık faaliyeti ile meĢgul olmakta idiler. Burnes,
dahil olduğu kervanla seyahat ederken, tesadüf ettiği bir Türkmen avulunu “oba” olarak
adlandırır. Bahsettiği yerleĢke, yüksekçe bir yerde geliĢigüzel kurulmuĢ 150 kadar çadırdan
oluĢuyordu. Obanın bir mil çevresinin çalılardan temizlenmiĢ olduğunu ve bu alanın askeri
193
ictima alanına benzediğini aktarır. Teke karakterinin belirgin bir özelliği de Ģehirlerde
ikamet etmekte sergiledikleri isteksizliktir. Merv‟in mevcut yerleĢimi „‟ev‟‟lerden oluĢan
köy kümelerinden ibaretti. Önceki Ģehirler olan Porsa Kala ve Serahs‟ın savunmaya
oldukça elveriĢli konumları dahi Tekelerin ikametgâhlarını oraya taĢımaları bağlamında
yeterince ikna edici bir sebep olarak görülmemiĢtir.194
Merv‟de avullar yaklaĢık olarak 50 ilâ 200 çadırdan oluĢmakta idi. Bu avulların
arasındaki mesafe bir – iki mil kadardı.195
Türkmen avulunda evler, kapıları birbirine bakar Ģekilde yan yana sıralanmıĢ,
kapıların önünde çeĢitli ev iĢleri ile uğraĢan veya basit, tahtadan yapılmıĢ „‟kalleon‟‟larını
tüttüren gruplar görülürdü. Önemli yerleĢkelerin çevreleri hırsızları sürülerden uzak tutmak
için genellikle kamıĢ çitlerle çevrili olurdu. YerleĢke 30, 100 veya 200 aileden oluĢuyor
olabilirdi.196Günbatımı sonrasında birkaç nöbetçi dikilir, birkaç çadırdan bir süre daha taĢ
değirmenin sesi iĢitilip, birkaç çadırdan mum ıĢığı görülebilir, ardından bütün kamp
uykuya dalardı. Obanın vahĢi ama sadık köpekleri yabancılara karĢı güvenliği temin
ederdi. 197
193
Burnes, Travels II, s. 23-24.
194
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.196
195
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.121.
196
Marvin, a.g.e. , s.97.
197
Marvin, a.g.e. , s.98-99.
54
O‟Donovan, Ahal Tekelerin lideri Mahdum Kuli Han‟ın kardeĢi Yusuf Han‟ın
obasını anlatırken, burada da taĢ bir yapıdan sözeder. Oldukça büyük olduğunu söylediği
ve kule olarak adlandırdığı bu yapı, kare Ģeklinde, bir kenarı yaklaĢık 25 fit, diğer kenarı
35 fit, fırınlanmamıĢ tuğladan mamul ve ince sarı kil ile sıvalı idi. Kabaca yontulmuĢ tahta
bir kapının örttüğü giriĢi, yakındaki Bayram Ali harabelerinden getirilmiĢ oval tuğlalarla
zemini döĢeli, dört dar mazgal deliği tarafından aydınlatılan geniĢ bir zemin katına
açılıyordu. Ġçerisi gün boyu sıcaklığı emen taĢ duvarlar nedeniyle oldukça sıcaktı. Bir
günlük sıcaklığı emen bu yapıya akĢamın serin rüzgârında at surdükten sonra giren kiĢi
sanki bir fırının içine adım atmıĢ gibi hissederdi. Binanın dıĢında bulunan kaba merdiven
üst kata ulaĢır. Burası kapının yanında bulunan dört büyük pencere ile
havalandırılmaktaydı. Üst katta esen rüzgâr nedeniyle sıcaklık gayet iyiydi. Bu odanın adı
„‟Bala-hane‟‟dir. Bu katın üstündeki alçak korkuluklu teras geceleri uyumak amacı ile
kullanılıyordu. O‟Donovan, bu yapının kaba tuğladan inĢa edilmiĢ ahır olduğunu söyler.
Bu kule, göçebe evlerinde yaĢamaya alıĢık olmayan ziyaretçileri için inĢa olunmuĢtu.200
Öte yandan Merv Yahudileri Türkmen çadırı yerine bütünüyle sabit ikametgâhı
tercih ederlerdi. O‟Donovan, Merv‟de ziyaret ettiği Yahudi yerleĢkesi hakkında bilgi verir.
Bu yerleĢkeyi oluĢturan evler, Teke çadırlarının aksine sabit ikametgâhlardır, kule
biçiminde ve fırınlanmıĢ tuğladan inĢa edilen bu yerleĢkedeki evlerin dıĢının ince sarı kil
ile sıvanmıĢ olması yerleĢkeye sanki surlarla kaplıymıĢ görüntüsü vermekteydi. YerleĢkede
198
O‟Donovan,Merv Oasis II, s.168.
199
O‟Donovan, Oasis II s.308-309.
200
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.259-260.
55
sadece Yahudilerden değildi, burada Ġran sınırından sürülüp Tekelerin arasına yerleĢtirilen
Kürtler de ikamet ediyordu.201
Murgab Bentı yakınlarında kurmuĢ oldukları yerleĢim yeri, Benti, yaklaĢık 700
evden ibaretti. Diğer köyler tarımsal sulama kanallarının arasına yayılmıĢ olduğu halde hiç
biri de müreffeh günlerinde anıldığı ismi ile „‟Dünya‟nın Kraliçesi‟‟nin, tarihi Merv
Ģehri‟nin selefleri olma yönünde bir iddiada bulunamazdı. Merv yakınlarındaki Porsa Kala,
bir Ģehirden çok herhangi bir Teke yerleĢkesi biçiminde olup, muhtemelen 12.000 kadar
nüfusu vardı.202
Uçsuz bucaksız çöl içerisinde bir vaha olan Merv, çok eski devirlerden beri
yerleĢim alanı olagelmiĢtir. Bunun için vahada yerleĢik kültürlere ait pek çok yapı ve Ģehir
harabesi bulunmaktadır. ġehirdeki ilk yerleĢim vahanın kuzeyinde, Murgab Nehri‟nin
neĢet edip kullanımının kolay olduğu alanda, erken Bronz Çağında (M.Ö-2500-1200) tesis
olunmuĢtur. Daha geliĢmiĢ sulama kanallarının oluĢturulması ile Erken Demir Çağında
vahanın güneyine doğru bir dizi Ģehir kurulmuĢtur. M.Ö 500 yılında kurulmuĢ olan tarihi
kent merkezi, doğuya giden yollardan daha çok faydalanmak üzere vahanın doğusuna
taĢınmıĢtır. Bu alanda kurulu Ģehirler birbirine bitiĢik, etrafı surlarla çevrili ve birbirinin
ardına kurulmuĢ dört Ģehirden oluĢur. Bu Ģehirler yaklaĢık 1200 hektarlık bir alanı kapsar.
Bu Ģehirlerden en eskisi olan Erk Kala‟nın yazılı kaynaklarda, bir Pers Kralı olan
“Ahamenit” döneminde (M.Ö. 519-331) olduğu bildirilmiĢtir. Vaha Büyük Ġskender‟in
Ġmparatorluğunun da bir parçasını teĢkil eder ve bu Helenistik Ģehrin Onun tarafından
kurulduğunu iddia eden yazarlar vardır. Bu iddiaya göre, Ġskender, Orta Asya‟ya
girdiğinde yerleĢik hayat vardı, fakat Ģehir yoktu, dolayısıyla Merv‟i inĢa edenler
Yunanlılar olmalıdır düĢüncesindedir.203 Bir baĢka görüĢe göre Büyük Ġskender, M.Ö. IV.
asırda Ģimdiki Türkmenistan‟ın sınırları içine girip Margiana‟yı iĢgal ettiği sırada surlarla
çevrili Ģehirler mevcuttu. Merv‟de en azından Erk Kale mevcut idi.204Bazı Ġslâm
kaynaklarına göre bu kalenin ilk banisi Turan ve Ġran‟ın ortak efsanevi hükümdarı
Tahmûras, KaĢgari‟ye göre ise Türk Hakan‟ı Alp Er Tunga‟dır. Kerpiçten dairevi
201
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.152.
202
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.168-196.
203
Mamedov, M.A. -Muradov, R.G. ,Arhitektura Türkmenistanai Karatkaya I. Ġstoriya, Moskova 1998, 13;
Türkler ans.III,s.133.
204
Pugaçenko, G.A. , Köne Marı, AĢgabad, 1960, s.6.
56
biçimdeki sur duvarları ile yirmi hektarlık bir alanı kuĢatan kalede yapılan kazılar
sonucunda saray, tapınak ve ev temelleri ortaya çıkarılmıĢtır. Tarihi milâttan önce VI-V.
yüzyıllara kadar uzanan bu kalıntıların, araĢtırmalar ilerledikçe daha geriye gitmesi
mümkündür.205ġehir, ardından Margiana Antiochia ismi ile tanınan Selevkos Ġmparatoru
Antiochus I. Soter (M.Ö.281-261) tarafından yeni inĢa edilen Erk Kala, Gyaur Kala (Gâvur
Kala) Ģehriyle birleĢtirilmiĢtir. Bu Ģehir, Parfiyalılar ve Sasaniler periyodundan erkân
Ġslâmi döneme kadar, 1500 yıl boyunca kullanılmıĢ, 8-10 yüzyıllar arası Ģehir, endüstriyel
alan olarak kullanılmakla beraber bu devirden sonra da merkezi cami, 11-12 asırlara kadar
kullanılmaya devam etmiĢtir. Gâvur Kala‟nın çöküĢü ile beraber bu Ģehrin batısına kurulan
bir Orta Çağ Ģehri, Ģehir merkezi haline gelir. Orta Çağ kaynaklarına göre bu Ģehir II.
yüzyılda Sultan Melih ġah (1072-1092) tarafından surla çevrilirken, Ģehrin kuzey ve
güneydeki kısımları Sultan Sencer (1118-1157) tarafından surla kapatılmıĢtır. Bu Ģehir
Büyük Selçuklu Devleti‟nin (11-13.yüzyıllar) baĢkenti ve 600 hektardan büyük alanı ile
zamanın en önemli Ģehirlerinden biri idi. Kütüphaneleri ile ünlü olan Ģehir, gökbilimci ve
Ģair olan Ömer Hayyam ve coğrafyacı Yakut- El Hamevi‟nin de aralarında bulunduğu,
Ġslâm dünyasından pek çok bilgini cezp edip kendine çeker.206 Bu Ģehir 1905‟te Arslan
Argun, 1153‟te Oğuzlar tarafından istilâ edilse de her seferinde tamir edilmiĢtir.207ġehrin
parlak dönemi, Moğolların Ģehri iĢgal edip tahrip etmesi ile (M.S. 1221-1222) son
bulmuĢtur. Orta Çağ kaynaklarına göre Moğollar, Ģehir nüfusunu katledip karmaĢık sulama
sistemini yıkmıĢlar, bu durum Merv‟in bir süre için ıssız kalmasına neden olmuĢtur. Fakat
bu bilgiler abartılı olmalıdır, zira her ne kadar Moğol döneminde azalmıĢsa dahi hayatın
devam ettiğine dair kanıtlar vardır. Daha sonra bu alanın güneyinde ġah Ruh (1408-1447)
tarafından yeni bir yerleĢim yeri inĢa edilmiĢtir –ki günümüzde burası Abdullah Han Kala
olarak bilinmektedir. Bu Ģehrin küçük boyutu Merv‟in o zamanda öneminin azalmasını
yansıtmaktadır. 18. yüzyılda nüfus artıĢı Abdullah Han Kala‟nın geniĢlemesine yol açmıĢ,
oluĢturulan yeni Ģehir –ki Bayram Ali Han Kala, veya (Bayram Ali) ismi ile bilinir-
günümüzde büyük ölçüde yıkılmıĢtır.208Bkz.Ek 2-
205
Sayan, Y. (2004). Merv, Ġslâm Ansiklopedisi, C.29, Ankara, s.223.
206
Nomination of Properties for Inclusion on the Unesco World Heritage List Cultural Heritage, Nomination
of Merv, The Adjacent Walled City Sites, the Bronze and Early Iron Age Cities in the North and the
Monuments in the Oasis, Ministry of Culture, Goverment of the Republic of Turkmenistan, 1998.
207
Sayan, Y. (2004). Merv, Ġslâm Ansiklopedisi, C.29, Ankara, s.223.
208
Nomination of Properties for Ġnclusion on the Unesco World Heritage List Cultural Heritage, Nomination
of Merv, The Adjacent Walled City Sites, the Bronze and Early Iron Age Cities in the North and the
Monuments in the Oasis, Ministry of Culture, Goverment of the Republic of Turkmenistan, 1998.
57
Yukarıda adı geçen Ģehirler içinde ve bu Ģehirler dıĢında olmak üzere Merv
vahasında pek çok harabe halinde yapı bulunmaktadır. Biz bu yapıları tarif ederken büyük
ölçüde incelediğimiz seyahatnamelere bağlı kalmaya gayret göstereceğiz.
XIX. yüzyıl Merv‟i ziyaret eden seyyahlar arasında harabeler hakkında en kapsamlı
bilgiyi O‟Donovan verir. Eserinde harabelerin konumu ve kimi yapılar hakkında epeyce
bilgi vardır. Ġsteği üzerine bir grup Teke lideri ile bu harabeleri ziyaret etmiĢtir. “Bayram
Ali‟nin doğu yakası ile Gâvur Kala‟nın batı yakasını sığ bir vadi bölüyordu. Burayı
çevreleyen büyük toprak tabyalar, boyut ve inĢa ediliĢ Ģekli itibarı ile Ģu anda inĢa
edilmekte olan KoĢud Han Kala‟ya benziyordu. GörünüĢe göre yeni yapılan tabyalar da
bundan kopyalanarak inĢa edilmekteydi. Uzakta bulunan bu eski Ģehrin tabyaları büyük
tren yolu toprak setini çok andırmakta idi. Her ne kadar üzerine inĢa etmiĢ oldukları zemin,
kuzeye gittikçe yükseliyorsa da surların zirve seviyesi her yerde aynı idi. Sonunda güney
hattı kuzeye doğru uzanmakta olan hattan çok daha yüksektir. Güneydoğu köĢesinde
tabyalar en az 60 fit yüksekliğindedir. Dolambaçlı yolda atlarımızı dörtnala sürerek zirveye
ulaĢmayı baĢardık. Burada bozkırın kimi dindar insanlarının “türbe”leri inĢa edilmiĢ ve
bunların yanında, ucunda bayrak gibi dalgalanan bir parça keten bezi bulunan direk de
dikilmiĢti. Duvarlar tahminen doğudan batıya 850 yard, kuzeyden güneye ise 650 yard
209
Sayan, Y. (2004). Merv, Ġslâm Ansiklopedisi, C.29, Ankara, s.223.
58
uzunluğunda bir dikdörtgen alanı teĢkil etmekteydi. Hemen altımızda nerede ise surların
bütün güneybatı kısmını kaplayan ve görünüĢe göre burada yaĢayanların ihtiyaçlarını
karĢılamak üzere biriktirilmiĢ suyu ihtiva etmiĢ olan küçük bir göl vardı. Tabyaların
kuzeybatı ucuna yakın yerdeki boĢluktan bir kapalı alana giren tarımsal sulama akıntısının
yatağının izleri halen açıkça görülmekte idi. Bu akıntının, Ģimdiki Kazaklı isimli Sarık
Bentından bir günlük yolculuk mesafesi ötede bulunan, Murgab üzerindeki tarihi Bent
Benti Sultan‟dan geldiği yönünde bilgilendirildim.”
Gâvur Kala‟nın nerede ise tam merkezinde, zirvesinde duvar ve kale kalıntıları
bulunan bir höyük vardır. Burası eskiden muhtemelen bir saray veya bir tür savunma yapısı
olarak kullanılmıĢtı. Dünyanın bu kısmındaki tarihi Ģehirlerin hepsinde incelemelerim
sonucunda Ģahit olduğum gibi burada da “arg” ya da hisar Ģehrin kuzeydoğu köĢesinde
bulunup kare Ģeklindedir ve bu karenin kuzey ve doğu duvarları ana tabyalarla ortaktır. Bu,
sur benzeri yapının iç bölgesi veya ağır silâh siperleri merkezindeki höyüğün bulunduğu
zeminden epey yukardadır. Önce güney yönüne, sonra doğu yönüne son olarak da kuzey
yönüne giderek tabyaların etrafında tam bir tur attım. Kuzey kısmının ortalarına doğru üst
korkuluk duvarına ait kimi duvar kalıntılarına rastlanabilse de bunların büyük toprak
tabyanın inĢa tarihinden çok sonra inĢa edilmiĢ olduklarını söyleyebilirim. Surların
içerisinde bütün olan çok miktarda kırık fayans, toprak kap parçaları ile dolu idi. Bu
parçaların birçoğunda güzel, parlak renkler görülebiliyordu. Bir tek tane bile herhangi bir
türden zarar görmemiĢ bütün halde malzemeye rastlamadım.
Bu tarihi Ģehrin surları üzerinden hafifçe dalgalı zemin üzerini tamamen kaplamıĢ
ılgın bitkisi ile bozkıra serpiĢtirilmiĢ kimi eski duvar izleri görülüyordu. Gâvur Kala Ģehri,
halen kalıntıları bulunan üç Ģehirden en eskisi ve Ģüphesiz ki buraya dikilen en eski surla
çevriliydi.210
210
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.244-245.
211
Persler bugünki Ġran devletine hakim olan eski toplumlardan biridir. Dünyanın en uzun hüküm süren
devletidir. Pers Ġmparatorluğu'nun baĢkenti Persopolis'di. BaĢkent Persopolis'e bağlı her bir idari bölgeye,
59
Margiana (daha evvel Erk Kala‟daki Ahamenit yerleĢkesi Margiana‟da Büyük Ġskender
tarafından Ġskenderiye‟ye dönüĢtürülmüĢtü) yeni Ģehirle birleĢti. ġimdi Gâvur Kala olarak
adlandırılan bu alan devasa, fırınlanmamıĢ tuğladan surları olan ve çaprazlama uzunluğu
1500 metre olan, her bir köĢesinde bir burçla tahkim edilmiĢ bir yerdir. Surların içinde iki
ana cadde Ģehrin merkezinden geçip Ģehirdeki dört kapıyı bağlar.212
Sultan Kala, Razik kanalının karĢısında, Gâvur Kala Ģehrinin batısında kuruludur.
KuruluĢu Macan kanalı çevresinde varoĢ yerleĢimi ile baĢlar. YavaĢ yavaĢ Ģehir merkezi
bu yeni alana taĢınmıĢ, Gâvur Kala ise merkezindeki cami ve sınai alanlar dıĢında büyük
ölçüde terk edilmiĢtir. Orta Çağ kaynaklarına göre Ģehrin çevresi II. yüzyılda Sultan
MelikĢah zamanında (1072-1092) surlarla çevrilirken kuzey ve güneydeki yerleĢkelerin
çevresi, Ģehrin ortasında devasa bir anıt mezarı bulunan Sultan Sencer tarafından surlarla
kapatılmıĢtır. ġehrin boyutu hemen hemen Gâvur Kala Ģehri ile aynıdır ve 4 km² kadardır.
Ancak kuzey ve güneyde bulunan devasa Ģehir dıĢındaki alanlar da 2-3 km² dir.216 ġehrin
önceki yerleĢkenin batısında kurulması o bölgede bulunan ve özenle inĢa edilmiĢ su
kanalları ve kırsal yerleĢim gibidir. ġehrin merkezinde bulunan Sultan Sencer‟ın kabri iki
eyalete Satraplık adı verilirdi. Pers imparatorluğu mutlakiyetle yönetilmiĢtir. Pershükümdarının yetkileri
sınırsız olup istekleri kanun niteliği taĢımıĢtır. Ülke satraplık adı verilen eyaletlere bölünmüĢtür
212
Sobti, M. P. (2005). Urban Metamorphosis and Change in Central Asian Cities after the Arab Invasions,
YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Georgia Institute of Technology, Atlanta, s.255.
213
Dani, A. ve Bernard, P. (1994). Alexander and His Successors in Central Asia, in History of Civilizations
of Central Asia, Vol.II, ,s.91.
214
Carrhae savaşı ya da Carrhae Bozgunu, MÖ 53 yılında, Carrhae Ģehri yakınlarında (Ģimdiki Harran)
Roma Cumhuriyeti adına Romalı generalCrassus ve Part Ġmparatorluğu adına Spahbod ("General") Surena
arasında yapılan savaĢ. SavaĢın sonucu, Partlar adına mutlak bir zafer olmuĢtur.
215
Frumkin, G. (1963). Archenlogy in Sovyet Central Asia, I-VIIC Cent XIV/I, s.66.
216
Hermann, G. The, Archaeological Park “Ancient Merv” Türkmenistan Draft Five Year Management
Plan, Head of the Unesco Office Tashkent,ty, s.4-5.
60
kesiĢen caddenin orta yerindedir. Bu caddeler Ģehir kapılarına devam ederken Ģehri kabaca
dört eĢit parçaya bölerler. 1157‟de ölen Sultan Sencer‟ın kabri, daha hayatta iken inĢa
edilmiĢ ve ReĢidüddin‟e göre 13. yüzyılın sonunda dahi Ġslâm dünyasındaki en yüksek
bina olarak görülmekte idi. Bkz.Ek-5
O‟Donovan Merv‟deki ikameti sırasında Sultan Kala‟yıda ziyaret edip kimi tasvir
ve değerlendirmeler aktarmıĢtır. O‟Donovan‟ın tarifindeki harabelerle günümüz
yazarlarının tariflerini eĢleĢtirmek zordur. O‟Donovan, Sultan Kala‟nın kuzeyinde Ġskender
Kala isimli bir Ģehir harabesinden sözeder, Sultan Kala‟yı incelemeye o yönden
baĢlamıĢtır. Sultan Kala‟yı her tarafı yaklaĢık 600 yard olan, iyi durumda surla çevrili, her
yanında birçok yanal kule inĢa edilmiĢ, dıĢında ikinci bir dıĢ tabya bulunan dört köĢeli
devasa bir kapalı alan olarak tarif eder. “Buranın 1221‟de Cengiz Han‟ın oğlu Tuluy
tarafından yıkıldığı söyleniyordu, ancak en azından surlu duvarlar daha sonraki
dönemlerde de kullanılmıĢ olmalı idi, zira yanal kulelerin köĢelerinde topçu mazgal
delikleri vardı. Yapının 4 kapısı, surların da bilhassa alt kısımlarında bolca kullanılmıĢ olan
fırınlanmıĢ tuğladan mamül, devasa kulelerle tahkim edilmiĢti. Kuzeyden güneye ve
217
Sobti, a.g.e., s.259-260.
61
doğudan batıya gidip, birbirini kesen iki büyük yolun tam ortasında bulunan Sultan
Sencer‟in anıt mezarı haricinde evvelce binaların bulunduğu bu yerde Ģimdi taĢ üstüne taĢ
görmek mümkün değildi. Bkz.Ek-6-
“Bu yerin nasıl bu kadar harabe haline getirilebileceği kafa karıĢtırıcı idi. Bütün
çevrede 4-5 ayak derinliğinde çukurlar kazılmıĢtı. Bana bu çukurların hazine avcısı
tarafından kazıldığını, buradan bir kervan geçip de kervandakilerin tesadüfen bir kap altın
veya mücevher bulmak umuduyla böyle bir çukur kazıp Ģansını denemesi durumunu
nadiren gerçekleĢtiğini anlattılar. Yusuf Han, zaman zaman burada bol miktarda tarihi para
ve kaplar dolusu değerli maden bulunduğu konusunda beni temin etti. Yapının bütünüyle
harap edilmesi ve malzemelerin ters yüz edilip civara saçılmıĢ olması muhtemelen bu
süreğen kazılardan kaynaklanmıĢtır. Üstelik görünüĢe göre ev yapımında kullanılan
malzemelerde buradan taĢınıp yakındaki Ģehir olan Bayram Ali‟nin inĢasında kullanılmıĢtı.
Doğulular, eskiden Ģehir olan bir yerde yeniden Ģehir kurmama yönünde bir batıl inanca
sahip görünüyor. Zeminde sadece çanak çömlek ve tuğla kırıntıları saçılmıĢ olan daha eski
Ģehrin malzemeleri de inanıyorum ki kendisini takip eden Sultan Sencer Ģehrinin inĢasında
kullanılmak üzere buraya nakledilmiĢtir. Aynı Ģekilde son adı geçen Ģehir yıkıldığında da
malzemeleri daha modern bir Ģehrin inĢası için kullanılmıĢtır. Bayram Ali Ģehrinde halen
yapıların izleri görülebilmekte ve yapı malzemeleri büyük yığınlar halinde etrafa saçılmıĢ
durumdadır. Zira daha sonraki dönemlerde bu bölgede baĢka bir Ģehir inĢa edilmediği için
harabelerin enkazı bir yere nakledilmemiĢtir”.218Bkz. EK -7-
1800‟lü yılların sonlarında, Rus iĢgali sırasında harabeleri gören William Eleroy
Curtis harabelerin o vakitteki görünüm ve durumlarıyla ilgili bir kısım bilgiler verir. Ünlü
Ģehirlerin kurulup refaha eriĢtiği ve ardından yıkıldığı yirmi ile kırk mil kare arasındaki
yıkık duvarlarla sıkıca örtülü bu alanda bir tek mükemmel bina dahi yoktur. Fakat birçok
azametli kubbe ve birçok duvar esas Ģekliyle durmaktadır. Gâvur Kala diye adlandırılan ilk
Ģehrin ya da bizim hakkında bir Ģey bildiğimiz ilk Ģehir bilinmeyen bir tarihte Ġranlı
AteĢperest Zoroaster tarafından kurulduğuna inanılmaktadır. Ġkincisinin Ġskender
(Türkmenlerin Ġskender‟e verdikleri isim) tarafından, Hindistan‟dan dönüĢte yıkmıĢ olduğu
birincisinin harabeleri üstüne M.Ö. 328‟de kurulmuĢ olduğu söylenir. Üçüncü Ģehir Alp
Arslan‟a, yani “Büyük Arslan‟a” atfedilmiĢ olup 13. yüzyılda Cengiz Han ve onun Moğol
218
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 250-251.
62
219
sürüleri tarafından yıkılmıĢtır. Alp Arslan‟ın kabri kısmen korunmuĢ vaziyette halen
ayaktadır. Cengiz Han‟ın üzerinde yazdırmıĢ olduğu söylenen fakat henüz bulunamamıĢ
olan kitabede Ģöyle yazmaktadır; “Siz bütün Alp Arslan‟ın ihtiĢamını görenler cennete
yükseldiniz. Buraya, Merv‟e geldiniz ve onun kumlara gömüldüğünü gördünüz.”
Sencer‟in türbesi M.S. 1100‟de inĢa edilmiĢ olup zemininden kubbesinin tavanına
kadar olan yüksekliği 110 fit, Ġran fayansı ile kaplanmıĢ tuğladan inĢa edilmiĢtir.
Porselenlerin renkleri büyük ölçüde muhafaza olunmuĢ, mavi renkleri yüzyıllar
solduramamıĢtır. Firizlerde “Truva duvarı” olarak bilinen ortak deseni kullanılması tuhaf
özelliklerden biridir. Harabeler arasında dünyanın en büyük camisini inĢa etmeye yetecek
kadar Ġran fayansı bulunmaktadır. Bunlar zamanla hem çok popüler hemde çok pahalı
olmalılar, zira o günlerde onları oraya getirmenin deve sırtı haricinde bir yolu yoktu.”
Han ve sultanların kendi türbelerini inĢa etmeleri bir adet idi. Bu konuda ardıĢık
kuĢaklar arasında büyük bir rekabet vardı. Bu gururlu ve kararlı insanlara isimlerini
unutulmaktan kurtarmak için göstermiĢ oldukları çaba bu çağın hayranlığını çekmektedir.
Selçuklu baĢkenti Sultan Kala‟nın kuzey bölümündeki surla çevrili alan bu adla
anılmaktaydı. O‟Donovan harabe Ģehirleri ziyaretinde bu alanı da ziyaret ve tarif etmiĢtir.
Türkmenler tarafından bu Ģehrin Büyük Ġskender tarafından kurulduğuna inanıldığını
anlatır ve Ġskender‟in Türkmen algısındaki yeri ile ilgili önemli bilgiler verir.
“Burası dört bir yanı dört ana yöne bakan, her yanı yaklaĢık beĢ yüz yard
uzunluğunda, dörtgen, bütün diğer surla çevrili alanlar gibi bir yerdi. Burası görünüĢe göre
219
Yazar belli ki Alp Arslan ile Sultan Sencer‟i karıĢtırmaktadır. Bu karıĢıklık ileriki satırlarda da görülür.
220
Curtis, a.g.e., s. 74-75-76.
63
bir tür kamp yeri idi, ancak tabya izleri çok değiĢikti. Burayı Türkmenler Ġskender Kala
olarak adlandırıyorlardı, Büyük Ġskender‟in ordusunun Hindistan‟a giderken burada kamp
kurduğunu söylediler. Bu yerel bir gelenektir, bu ülkelerin tamamında Büyük Ġskender
veya adlandırıldığı gibi “Ġskender” bütün uzak eski kalıntılarla ilgili hikayelere dahil edilir.
Mahdum Kuli‟nin erkek kardeĢi olan molla, mekanın geleneksel tarihi hakkında bilgi
verip, Ġskender‟in Merv‟in yıkılacağı kehanetinde bulunmuĢ olduğunu ve onun büyük bir
peygamber olduğunu söyledi”.221
Alçak bir toprak set üstünde inĢa edilmiĢ oldukları için diğer kapalı alanlardan biraz
daha yüksektir. Bunun, diğerine benzer, ancak diğerinden yüksek ve boyut olarak da çok
daha büyük kemerli kapısından içeriye girince yeniden kendimizi bütünüyle harabelerin
ortasında bulduk. Kalıntıların ortasında epeyce kısmı sağlam kalmıĢ, harabe yığınları
arasında kubbesi belirgin olan bir cami vardı. Bu caminin avlusunda güzel inĢa edilmiĢ,
tuğladan bir kemerli yol ve caminin bitiĢiğinde de muhtemelen mollaların kalması için
büyük bir yapı daha vardı. Kuzey doğu köĢesinde ise yaklaĢık sekiz yard kare bir “arg”
yada hisar vardı. Yanları Ģehre paralel olan bu yapının iki yanı, kuzey ve doğudaki yeni
Ģehirle aynı idi. Bu yapının güneyindeki kemerli köprüden içeri girince, bir zamanlar
dikkatle süslenmiĢ, evvelki hükümdarların üç katlı saraylarının bütün çevresini donattığı
bir tür avlu ile karĢılaĢtık. Yalancı mermer ile sıvanmıĢ duvarlarında arabesk ve diğer
dekorasyon türlerinin izleri halen görülebiliyordu, bazı yerleri son alevlerin dumanı ile
halen siyahtı.
Sarayın giriĢinin bir yer altı su kemerinin kırık izlerini fark ettim. Bu, boyu sekiz
inç, geniĢliği on iki inç, iç kısmından bir tür sağlam kahverengi çimento ile dikkatlice
sıvanmıĢ kemerli tuğlalarla inĢa edilmiĢti. Etrafta birçok kuyu vardı. Bu kuyuların
ağzındaki kırık korkuluklar, bir tür sarmaĢıklı diken ola ve geçilmesi icap eden bir zeminde
bulunduğu vakit pek rahatsız edici olabilen bir bitki tarafından tamamen kaplanmıĢtı. Bu
Ģehir, Buhara Hükümdarı Begge Can veya diğer adıyla Emir Masum tarafından 1784‟de
düzenlenen saldırıda burada öldürülen son savunucusu Bayram Ali Han‟ın ismini almıĢtır.
Bütün bu geniĢ sur, hamam ve dökülen yerde kuĢ, yılan ve çakallar dıĢında hiçbir yaratığa
65
rastlanmaz. Ancak bütün doğuda olduğu gibi burada da bu harabelerin altında büyük bir
zenginliğin yatmakta olduğu popüler düĢüncesiyle burada zaman zaman görülen Ersarı
haydutlarını veya hazine avcılarını bu genellemenin dıĢında tutmak gerekir. Bayram Ali
harabelerinden doğu kapısından çıkarak ayrıldık, zira bu çift kapalı alanın iki giriĢi vardır.
Hemen kapının önünden baĢlayıp doğuya doğru yaklaĢık bin yard uzunluğundaki toprak
yüksekti. Merv‟in en eski Ģehirlerinin Ģimdi adlandırıldığı Gâvur Kala‟nın yerini
göstermektedir”. 226
Curtis, trenle ziyaret etmiĢ olduğu Bayram Ali kenti için „‟ıssız, çatısız duvarlar,
kırık tuğla ve taĢ yığınları, sarayların, kulelerin, tabyaların ve diğer askeri yapıların
kasvetli kalıntıları, cami, medrese ve türbelerin kubbeleri‟‟ olarak tasvir eder. Binaların
çoğu Ģekilsiz kırık harabeler ve duvar yığınlarından ibarettir. Pek azı onların tarihi boyut ve
ihtiĢamı hakkında fikir verebilecek ölçüde taslağını korumuĢtur. Ben dünyanın herhangi bir
yerinde insan yaĢamına dair böyle bir harabenin var olduğuna inanmıyorum.227
Porsa Kala, O‟Donovan‟ın anlatımına göre önceki bölümlerde tarif olunan tarihi
Ģehirler kadar eski değildir. Tekelerin bölgeden bir süre önce kovdukları Sarık
Türkmenlerinin yönetim merkezidir. Tekelerin vahayı ele geçirmesi ile terk edilmiĢ,
Tekeler kendi yönetim merkezlerini toprak tabyalar inĢa ettikleri KoĢud Han Kala olarak
belirlemiĢlerdir. O‟Donovan Merv‟in savunulabilmesi bakımından buranın avantajlarından
da sözeder.
226
O‟Donovan, Merv Oasis II. s. 239-40-41.
227
Curtis, a.g.e., s.73-74.
66
üstünde uzun bir hat Ģeklinde, kavrulmuĢ sarı renkte sur ve kuleler dizisi görülür. Uzun
surlar ve yanal kuleler Orta Çağ Avrupa kalelerine çok benziyor ve askeri mühendislik
alanında dikkate değer bir yeteneğe iĢaret ediyordu. Surlar ve tabyalar Ģimdi hava Ģartları
altında harabeye dönüyor, ancak buradaki birçok yer gayet korunmuĢ durumda.
FırınlanmamıĢ tuğlayı kaplayan sıkı kil sıva halen sağlam durumda olup çıkma kuleler ve
mazgallar testere diĢli yapıları ile koyu mavi göğe doğru yükseliyordu. 30 yıl önce Porsa
Kala bu Ģehrin sakinleri olan Sarık Türkmenleri ile dopdolu idi.228 Dumanla kararmıĢ baca
direklerini ve köĢelerde bomboĢ duran testileri görebilirdiniz. GörünüĢe göre Sarıklar,
takipçileri olan Tekelerden çok daha sokulgan içgüdülere sahiptirler. Zira Tekelerin
arasında birbirine bu kadar yakın inĢa edilmiĢ hiçbir ikametgâh görmedim. Kalıcı yerleĢim
yeri fikri görünüĢe göre Teke anlayıĢına aykırıdır. Harap olmuĢ eski yerleĢkelerinin içinde
bulunduğum Sarıklar, görünüĢe göre hakiki Tekelerden daha az göçebe tabiata sahiptiler.
Pek yakın bir yerinden gelmiĢ oldukları Buhara ile yakın iliĢkileri, Sarıkları daha yerleĢik
eğilimlere sahip olmaları açısından etkilemiĢ olabilir. Her halukârda bunlar yerleĢimlerini,
bölgenin kalbi olan Bentın yakınlarında kurarak, istihkâmlarını Bentdan çok uzakta kuran
Ģimdiki Merv sakinlerinden çok daha stratejik olarak üstün bir anlayıĢ sergilemiĢlerdir.
Porsa Kala, müreffeh günlerinde on binden az nüfusa sahip olamazdı. Kendilerini surlarla
korumuĢ olduklarına göre korunmaya değer varlığa sahip olduklarını değerlendiriyorum.
Burası kimi seyyahlar tarafından hazırlanmıĢ haritalarda Merv‟in baĢkenti olarak gösterilse
de bu bilgi Ģimdi için geçerli değildir. Zira bu seyahatler, Serahs‟tan gelip Sarıkları
buradan kovan Merv‟in Ģimdiki sakinleri olan Tekelerin bölgeye geliĢinden önce
yapılmıĢlardı. ġimdiki Tekeler asla Porsa Kala‟da ikamet etmemiĢlerdir. Dairevi
kulubelerini Murgab Bentında, surlu Ģehrin iki mil kadar uzağında kurdular.229
Çok eski zamanlardan beri yerleĢim yeri olan Merv‟de Ģüphesiz pek çok yerleĢim
yeri harabe ve kalıntıları bulunmaktadır.230 Bu harabelerin tamamının tasviri konumuz
kapsamı dıĢındadır. Biz, bölgeyi XIX. yüzyılda ziyaret etmiĢ ve harabeleri bizzat görme
imkânı bulmuĢ seyyahların aktarımları ile sınırlı kalmaya çalıĢacağız.
228
O‟Donovan‟ın ziyareti 1881 yılındadır.
229
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.195-98.
230
Nomination of Properties for Inclusion on the Unesco World Heritage List Cultural Heritage, Nomination
of Merv, The Adjacent Walled City Sites, the Bronze and Early Iran Age Cities in the North and the
Monuments in the Oasis, Ministry of Culture, Goverment of the Republic of Turkmenistan, 1998, s.14-15.
67
O‟Donovan Merv‟e seyahati sırasında tesadüf ettiği bir kervansaray harabesini tarif
eder. Ticaret yolları üzerinde bulunan Merv ve civarında çok uzun bir periyoda ait
olabilecek bu gibi yapı harabelerine rastlamak pek mümkündür. Ġlerde vurgulayacağımız
üzere XIX. yüzyılda Hazar ötesindeki otorite eksikliği ve buna bağlı kargaĢa, güvenlik
zafiyeti durumu ticaret yollarının önemine büyük darbe vurmuĢ ve böylece
kervansarayların kullanımını da azaltmıĢtır. Az sayıda olmakla birlikte kaynaklar, XIX.
yüzyılda Merv civarında kimi kervansarayların varlığından söz eder.
O‟Donovan Merv harabelerini ziyarete giderken yolda, Marma Han Tepe isimli bir
höyüğe tesadüf ettiklerini ve buranın muhtemel bir yerleĢim yeri olduğunusöyler.
Türkmenler, buranın eskiden büyük bir kasaba olduğunu söylemiĢlerdir.234 Merv
yakınlarında ve bilhassa harabe kentler civarında bu tür höyüklerden pek çoğu bulunur.235
Yazar hangi höyük veya kurgandan söz ettiğini anlamak mümkün olmamakla beraber
bölgede bulunan kurganlarla aynı özelliği taĢıdığı anlaĢılmaktadır.236
XIX. yüzyılda Türkmenlerce yurt tutulmuĢ Merv vahasında bulunan harabe Ģehir ve
yapılar, Ģehrin tarihteki görkemli günlerinin yadigârlarıdır. Her ne kadar Türkmenler bu
Ģehirlerde yaĢamasa ve bu tür yapılar inĢa etmese de, seyyahların tariflerinden anlaĢıldığına
göre bu harabelere karĢı bütünüyle ilgisiz de değillerdi. Türkmenlerin harabelerde
buldukları kimi araçları günlük yaĢamlarında kullandıkları, harabe Ģehirlerin inĢası ve
yıkılıĢları ile ilgili kimi inançlara sahip oldukları, kutsal buldukları kimi harabe yığınlarına
saygı ifadesi için kimi uygulamalar icra ettikleri ve kimi harabelere de uğursuzluk
atfettikleri görülmektedir. Bunun dıĢında, Merv‟de inĢa ettikleri kalelerin bu harabelerdeki
231
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.109-110.
232
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 110-111.
233
Uslu, a.g.e, . s.150.
234
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 237.
235
Merv‟de bulunan Kurganlar için bkz. E.Huntigton, Description of the Kurgans of the Merv Oasis in
Explorations in Turkestan- Expeditions of 1904, Vol. 1-2, edited by R.Pumpelyy, s.32- 219.
236
Merv‟de bulunan kurganların özellikleri için bkz. Sobti, Manu P. a.g.e., s.262-63-64-65.
69
3.5. Bentler
Dört tarafı susuz çöllerle çevrili Merv, varlığını büyük ölçüde Murgap nehri ve bu
nehirden yararlanılarak oluĢturulan sulama kanallarına ve bu kanallara su temin eden
bentlere bağlı olagelmiĢtir. Verimliliğinden kaynaklarda sıkça söz edilen Merv vahası
ebetteki sulama olabildiği ölçüde verimli olabilir.
“Bu bentin amacı bu noktanın kuzeyine doğru olan büyük alanları yatay sulama
kanallarıyla sulamaktır. Suyun akıntısı muazzamdır ve gayretli bir çaba dıĢında hiçbir Ģey
dar çıkıĢın, aĢağıdaki kanallara eĢit olacak Ģekilde su tarafından geniĢletilmesini
önleyemezdi. Bu bağlamda yapılan çağrılar karĢılık buluyor ve bunu görünce kendimi
benzer önemli bir durumda yapılacak çağrılarında benzer bir isteklilik ve yetenekle karĢılık
bulacağını düĢünmekten alamıyorum. Benti‟deki bendin çalıĢır durumda kalmasını
sağlamak Ġhtiyar Han‟ın temel görevlerinden biridir. Zira bütün Merv halkının yiyeceği ve
içeceği bu bente bağlıdır. Bent kapağında sürekli çalıĢır vaziyetteki yüz adam güçlü su
akıntısı tarafından götürülen sıkıĢtırılmıĢ çalı-çırpının yerine yenilerini koyarlar.”237
237
O‟Donovan Mer Oasis II, s. 184-185.
70
Bentten beĢ yüz yard uzaklıkta bulunan Benti köyü kesinlikle diğer Türkmen
köylerinden farklıdır. Yakın çevresinde ekili tarım arazisi olmayan bu köyün kuruluĢ amacı
bendin tamiri ve düzeni için çalıĢan kimselerin barınma ihtiyacını sağlamaya yönelik gibi
görünüyor. Merv‟de su dağıtım Ģebekesinin çalıĢır durumda kalmasını sağlamakla görevli
238
bir de Kethüda vardı. Yukarda tarif ettiğimiz bendin dıĢında bu bendin aĢağısında Eğri
Güzar isimli mevkide bir bent tarihi Merv‟in su ihtiyacının karĢılandığı Bend-i Sultan benti
kalıntılarıyla Yolatan veya Kazaklı bentlerinin bulunduğu aktarılsa da bunlara iliĢkin
ayrıntılı tasvir yoktur. Kazaklı bendi bu isimde bir Sarık yerleĢkesini sulamaktaydı. 239Bkz.
Ek- 9-
Gerek tarihin eski devirlerinde, gerekse de XIX. yüzyılda Merv vahasının yaĢamaya
elveriĢli olması Murgab suyuna ve bu suyun vahaya dağıtılabilmesine bağlıydı. 1785‟te
Buhara Emiri Emir Masum tarafından yıkılan Merv bendi, Ģehrin bir süre ıssız kalmasına
neden olmuĢ, Tekelerin vahayı ele geçirmesine ve bir set inĢa etmelerine kadar geçen
sürede burada yaĢam Murgab nehri kıyıları ile sınırlı kalmıĢtır. Murgab üzerindeki seddin
öneminin farkında olan Teke kabilesi, bir bend inĢa etmenin yanında bu bendin iĢler
durumda kalması için kalabalık bir de oba tahsis etmiĢtir. Merv idaresinin en üst düzey
yöneticisi olan Ġhtiyar Han‟ın asli görevlerinden birinin, seddi ve sulama kanallarını iĢler
durumda tutmak olması, bu kabilenin bende atfetmiĢ olduğu yerinde önemi göstermektedir.
3.6. Yollar
238
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 190.
239
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 197-198.
71
ilgili olmalıdır. 1879‟da Göktepe‟nin iĢgali ile Ġngiliz Hükümeti sonraki adım olarak
Merv‟in iĢgali olarak değerlendirmiĢ ve Kandahar‟daki birliklerini Hindistan‟daki
sömürgelerini korumak için Herat‟a göndermeyi düĢünmüĢtür. Ġngilizlerin bölgeye bu
tarihte ilgisi Rus ilerleyiĢi ve Hindistan‟ın güvenliği ile ilgili görmek gerekir. Öte yandan
Ruslar için Orta Asya‟da yaptıkları her bir iĢgalin ortalama gerekçesi „‟barıĢ getirmek,
çapul ve yağmayı engellemek, son iĢgal ettiği bölgedeki tebaalarının güvenliği‟‟ idi. Rus
askeri yetkililer de iĢgallerini geniĢletmek için yaptıkları keĢiflere dair ayrıntılı raporlar
neĢretmiĢlerdir. Türkistan Rus istihbarat teĢkilâtında görevli bir subay olan Albay L.F.
Kostenko‟nun değerlendirmeleri bu bakımdan önemlidir.
olduğunu, Dört Kuyu mevkiindeki dört kuyuda 90 fit derinlikte tatlı su bulunduğunu,
yeterli ot ve odun bulunduğunu, KiĢman‟daki Yüksek Kuleler mevkiinde su
bulunmadığını, Nazım Kala harabelerindeki çayırların 15 mil uzakta bulunan Murgab
Nehrinden kanallarla sulandığını, buradan Merv‟e giden yolun doğruca ekili araziden
geçtiğini aktarmaktadır.
Ceyhun Nehri‟ne 8 verst uzaklıkta olan Çarçuy Ģehrinden Merv‟e gidiĢ güzergâhı
Kara Avul, Ġshak Robat, Rapadak Kasabaları, Üç Kuyu, Naiza, ġeker, Bogur DeĢik, Hilka
Kuyuları istikameti ile olup iki Ģehir arasındaki mesafe toplam 312 verst‟tir. Bogur‟dan
geçen yol düzdür ve kumlu olmasına karĢın geçilmesi zor değildir. Kıltça‟da içilebilir suya
sahip pek çok kuyu bulunur. Derinlikleri 6 kulaçtır. Yeterli miktarda ot ve yakacak
bulunur. Kıltça‟nın ötesinde yol düz ve serttir. Burada bulunan su Murgab‟dan bir kanal
vasıtası ile gelir ve Merv vahasına devam eder. Buradan Ersari – Yap sulama kanalı arası
ile oradan Merv Ģehri arasındaki mesafe 5‟er taĢtır ve yol da gayet düzgündür.
Hive‟den Merv‟e doğrudan gidiĢ güzergâhı gerek Çarçuy, gerek Ceyhun üzerindeki
herhangi bir noktadan Merv‟ e ulaĢmak için geçilmesi gerekenin iki katı çöl içerir. Bu yolu
kateden Ġngiliz asıllı BinbaĢı James Abbott, bu yol üzerinde sadece 6 kuyu bulunduğunu
ifade etmiĢtir. Ġki Ģehrin arasının 360 mil olduğunu ifade eder. 241
241
Marvin, C. (1880). Merv, The Queen of the World, London, W.H. Allen., 1881, s.407-13‟den naklen
Kostenko, L.F., Turkestansky Kri, 3 vols. 8vo., St. Petersburg,
73
olduğunu, suyun zeminden 30 fit aĢağıda olduğunu anlatır, Çarçuy‟dan çıktıktan sonra,
Ceyhun‟dan uzaklaĢtıkça iklim çölleĢmektedir. Bitki örtüsü, tepelerde yer yer
rastlanabilen, yerlilerin “kasura” dedikleri çalılardan ibarettir. Yolda harabe bir kale
dıĢında bir yerleĢim iĢaretinin olmadığından sözeder. Yolda Türkmenlerce yakalanıp
Buhara‟daki esir pazarına götürülen Ġranlılarla karĢılaĢır. Daha sonraki mola yerleri Kara
Avul‟dan 24 mil uzaktaki Bol Kuyu idi, kuyunun Kara Avul kuyusu kadar derin olduğunu,
kuyuyu boĢalttıktan sonra kervanın, kuyunun dolması için bir gece beklemek zorunda
kaldığını, kuyunun suyunun güzel olduğunu aktarır. Yolun devamında çöl çalılıklarla kaplı
olmakla beraber sudan yoksundur. Yolda telef olmuĢ at ve deve iskeletleri görür. 35 mil
ileride Serab isimli, suyu pis kokulu bir kuyuya ulaĢırlar. Daha sonra da Üç Kuyu
mevkiinde mola verirler. Burada Türkmenlerin bulunduğunu aktarır. Bu noktanın Merv‟e
uzaklığı 30 mildir. Merv harabelerine geldiği vakit Çarçuy‟dan sonra 150 mil yolculuk
ettiklerini söylemektedir. Yolculuğu sonrasında Murgab‟la Ceyhun arasındaki yolun
düzenli bir ordunun geçmesine elveriĢli olmayacağını, bunun temel nedeninin susuzluk
olduğunu, fakat zemin suyunun 30 fit aĢağıda bulunmasının bir çözüm olabileceğini
değerlendirir. 242
Burada Serahs‟a doğru, bir süre Murgab nehrini takip ederek devam ederler,
Kuncakulan isimli bir Türkmen yerleĢkesinde mola verirler. Bu yerleĢkenin Murgab
nehrinden 16 mil uzakta olduğunu ifade etmiĢtir. Serahs‟a yaklaĢınca çöl ikliminin
ılımanlaĢtığını ve bitki örtüsünün değiĢtiğini söyler. Merv‟den MeĢed‟e molalar dahil 44
saatlik deve yolculuğu ile ulaĢmıĢlardır. Bu iki Ģehir arası mesafenin 70 mil olduğunu
söyler. 243
Ġran‟a sık sık giden Buhara kervanları 1861-1863 yılları arasında Merv‟den
MeĢed‟e geçemiyorlardı, çünkü Tekeler bütün bağlantıyı kesmiĢlerdi. 1873 yılında da
MeĢed valisinin Merv Türkmenleri ile iliĢkileri iyi değildi ve çok uzun süredir kervanlar
buradan geçemiyorlardı. Bu yıllarda Serahs üzerinden yolculuk yapmak imkânsızdı. 1881
yılında Buhara ve MeĢed kervan yolu açıktı ve pek çok kervan karĢılıklı olarak Merv
bölgesinde konaklayarak yoluna devam ediyordu.
242
Burnes, Travels II, s.1-23.
243
Burnes, Travels II, S.30-42.
74
244
Cihan, a.g.e. , s.272.
245
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.1-118.
246
O‟Donovan Merv Oasis II, s.440.
247
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.442.
248
O‟Donovan Merv Oasis II, s.444.
75
geçerler.249Çaça‟dan MeĢed‟e giden yol “daĢ yol” diye adlandırılan bir dağ yolu idi.
Buradan „‟Derbend‟‟ isimli yüz yard geniĢliğinde bir geçitten geçerek Derbend Kala‟da
mola verirler. Ġlk rastladıkları Ġran garnizonu burasıdır ve geçidin güvenliğini sağlamaya
yönelik yapılmıĢtır.250 Derbend geçidini 15 mil boyunca takip edip ardından Tondora
Dağına tırmanırlar. Bu dağdan Merv kuzeydoğu, MeĢed güneybatı yönüne düĢer. Buradan
Kesef Rood Nehrine ulaĢıp nehir üzerindeki Kona GeĢa kasabasına ve nihayet MeĢed‟e
ulaĢır.251Bkz.Ek-10
XIX. yüzyılın büyük bölümünde ancak binek hayvanlarla ve yaya olarak intikal
edilebilen Merv Ģehri, her ne kadar önceki yüzyıllarda sahip olduğu ticari önemini
kaybetmiĢ olsa da halen canlı bir pazara, ciddi bir nüfusa sahip, önemli bir geçiĢ güzergâhı
idi. Merv çevresindeki yolların kaynaklara yansıması kısmen bu ticari önem ve potansiyel,
kısmen ve bizce büyük ölçüde askeri değerlendirme amacına matuftur. Seyahatnamelerde
mütemadiyen vurgulanan Merv‟in ve çevresinin güvenlikten yoksun olması durumuna
karĢın, XIX. yüzyılda bölgeden sıkça ticaret kervanlarının geçmekte olduğu anlaĢılıyor.
Tarihi Merv harabeleri hariç tutulacak olursa Merv‟de kale, etrafı yüksekçe toprak
setle çevrili savunma yapıları anlaĢılmalıdır. Bu alan içerisine kurulacak çadırların
güvenliğinin temini amaçlanmıĢtır.
Türkmenlerin kale ve gözetim kuleleri (ding) inĢa etmeleri XVI – XVII. yüzyıllarda
baĢlar. XIX. yüzyılın baĢlarından itibaren düĢmenlerina karĢı faal savunma yöntemleri
benimsemeye baĢlayan bu ulus, bütün Türkmen coğrafyasında pek çok kale inĢa etmiĢtir.
Bu savunma yönteminin ilk kez 1827 yılında Sarıkların, Hive Hükümdarı Allah Kulu
Han‟a karĢı isyanda kullanıldığı düĢünülmektedir. Han‟ın Abdullahhan (Merv) Kale‟sini
ele geçirme çabaları baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢ ve Sarıklar baĢarılı bir karĢı saldırı
düzenlemiĢlerdi. Ġolotani Kalesi‟nin savunmasında (1844) Salurlar ve Serahs Kalesi‟nin
savunmasında (1850) Tekeler aynı taktiği uygulamıĢlardır. Ayrıca Tekeler, 1879 yılında
Ahal‟da 45 bin kiĢi alabilen Göktepe Kalesi‟ni inĢa ederek faal savunma taktiği uygulamıĢ,
249
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 456-57.
250
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.456-57.
251
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 460-61-62.
76
aynı yıl General Lomakin‟in birliğini yenilgiye uğratmıĢlardır. Bu kale 1881 yılında ağır
top ateĢi ile alınabilmiĢtir.252
ĠnĢaatta tespit ettiği önemli yanlıĢlıkları sıralarken, öncelikle yanal atıĢ imkânının
olmadığı ve bu sebeple surlara 40 fit yaklaĢan düĢmana ateĢ etmenin mümkün
olmayacağını söyler. Yapının dıĢ yüzeyi çok dik inĢa edilmiĢtir. Toprak, öncelikle kabaca,
252
Gündoğdiyev, O. A. (2000). Türkmenlerde Savaş Sanatı ve Silâhlar (VI – XVI. Y.Y), Türkler, çev. Alesker
Aleskerov, C. XIX, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, s. 828-834.
77
tepe sıraları Ģeklinde, iĢçilerin çok uzun bir alanı dolaĢmak zorunda kalmadan ve çok dik
bir yokuĢu tırmanmadan surun üzerine çıkabilmeleri için aralıklar bırakılarak inĢa
edilmiĢti. Yazar “Ġçindeki hacme istinaden hiçbir yapı bunun kadar sarmalanmamıĢtır.”
değerlendirmesinde bulunur ve en küçük bir yağmurda yapının 40-50 yardlık bölümünün
üstündeki korkuluk veya göğüs siperi ile beraber çöktüğünü, Türkmenler ise yapı çöktükçe
büyük bir gayretle tekrar inĢa ettiklerini aktarır.
ĠnĢaat faaliyetinden sözeden seyyah, iĢçilerin inĢaatın her yerinde gruplar halinde
çalıĢmakta olduğunu, surların içinde inĢaat nedeni ile hazırlanmıĢ kanallardan ve dıĢarıdan
çantalara doldurdukları çamuru surlara taĢıdıklarını, bu çamurları toplarken dıĢarıda çukur
oluĢturmamaya özen gösterildiğini, çünkü çukurun hemen su dolup yapıya zarar
verebileceğini aktarır. Bu çantalar dolusu toprak, toprak setin üstüne dökülüp doldurucular
tarafından çiğnenerek düzleĢtiriliyordu. YaĢlı bir adam çalıĢan elli kiĢilik grubu
yönlendiriyordu. Surlar devasa bir dikdörtgen Ģeklinde idi ve biri güneybatı yanının
ortasında, diğeri ise bunun tam karĢısında, kuzeydoğu yönünde olmak üzere iki giriĢi vardı.
Ġçerideki içme suyu ihtiyacı ve tarımsal sulama amacı ile gerekli olan suyun çıkıĢı için
253
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 144-145.
78
kuzeybatı kanadında büyük bir açıklık bırakılmıĢtı. Burada bir tür su kemeri inĢasının
planlandığını öğrendiğini aktarır. ĠnĢaat halindeki sur duvarlarının içi iyi sulanmıĢ ve
ekilmiĢti. Teke liderlerinden Baba Han ve yakınlarına ait ev grubu dıĢında surların içinde
ev yoktu. Ancak eski kalenin olduğu güneydoğu yakasının dıĢında, eski kale etrafında
kümelenmiĢ 150 kadar Türkmen çadırı veya “ev” bulunuyordu. Ġran ordusundan ele
geçirilmiĢ olan topların bir kısmı eski kale surlarının zirvesindeydi. Yazar, yeni kale
inĢaatının güneydoğu kanadının –bir yaylim ateĢi siperi dıĢında- tamamen açık olduğunu
görüp, sebebini sorduğunda “bu yönden saldırı beklenmediğini, saldırıya uğraması daha
olası bölgelerin savunmaya alındığını” öğrenir. Kalenin yanındaki Murgab nehrini
savunma için faydalı bir engel olarak tarif eden yazar, bu nehrin kalenin aĢağısından
Bentlanmasının nehrin geçit vermemesini sağlayarak nehri daha faydalı hale getirebileceği,
aksi halde nehrin, senenin neredeyse her ayı tarafından bir atlı tarafından geçilebileceğini
aktarır.254
Curtis, Rus iĢgali sonrası ziyaret ettiği Merv‟de gördüğü bu kale için „‟büyük çamur
kalenin harabeleri tren yolunun yanında, canlı bir medeniyetin ölü olan üzerindeki
üstünlüğünün sessiz ama ikna edici bir kanıtı olarak duruyordu‟‟ ifadelerini kullanmıĢtır.
Ruslar, tali bir yol yapmak için surlarının bir köĢesini yıkmıĢlardı. Yıkılan yerin yanında
bir Amerikan çırçır atölyesi vardı. Curtis, kalenin surlarının zirveden 20 fit, tabandan 60 fit
kalınlıkta olduğunu, toplamda çevresinin bir mil olduğunu söyler.255
Merv‟in eski kalesinden, KoĢud Han‟ın inĢa ettirmiĢ olup yeni kalenin yanında
bulunan kaleden sözeden Rus istihbarat subayı Albay L.F Kostenko, KoĢud Han‟ın
kalesinin 40.000 çadırın kurulabileceği alanın üzerinde kurulduğunu söylerken yanılıyor
olmalıdır. Aynı kaynakta geçen Nazım Kala isimli kalenin yeri hakkında tam bilgi
verilmese de Merv‟e 15 mil uzakta olduğu ifade olunur.256 Merv ile arasındaki mesafe göz
önüne alınırsa burası, buradan Tekelerin kovduğu Sarıkların yerleĢkesi Porsa Kala‟daki
kale olabilir. Albay Kostenko, KuĢid Han‟ın inĢa ettiği kalenin Merv‟e 11 mil uzakta, Hive
ve Ceyhun yollarının Murgab ile kesiĢtiği noktada olduğunu, 40.000 çadır içerebileceğini,
8-10 yard yüksekliğinde, 33 adım geniĢliğinde olduğunu yazar. Ona göre kalenin içi pazar
yeridir. 1877 yılında KoĢud Han, bu toprak surların iç ve dıĢ yüzeyini çamur tuğlalarla
254
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 150-153.
255
Curtis, a.g.e., s.66-67.
256
Marvin, C. M. (1880). The Queen of the World, London, W.H. Allen& Co., 1881, s.413‟den naklen
Kostenko, L.F., Turkestanski Kri, 3 vols. 8 vo., St. Petersburg.
79
Ġran seferi sırasında ve sonrasında Merv‟i uzunca görme imkânına sahip olan
Blocqueville, Merv Ģehrinin kerpiçten yapılmıĢ yüksek ve sağlam surlarla korunduğunu,
surların kulelerle tahkim edilip hendeklerle çevrildiğini aktarır.258Bkz. Ek – 11 –
Bu kale dıĢında O‟Donovan, Ģehrin kuzeyinde „‟Har‟‟ isimli köy yakınlarında Kara
ġeytan Kala isimli bir hisarın bulunduğunu, hisarın Tekelerin ToktamıĢ Kabilesinin
Karavul BaĢı‟nın, yani Kara ġeytan‟ın merkez üssü olduğunu, buradan Ersarı
Türkmenlerinin hareketlerinin gözlendiğini, sınırın bu yönündeki her yere devriyelerin
buradan sevk olunduğunu aktarır.259Hisarı gördüğüne dair veya Ģekline dair bir bilgi
vermez. „‟ToktamıĢ Kabilesinin Karavul BaĢı‟‟ ibarelerinden, O‟Donovan‟ın Merv‟de
bulunduğu sırada Tekelerin ÖtemiĢ ve ToktamıĢ olarak iki kabile halinde yaĢıyor olması ve
bu iki kabilenin kendi liderlerinin bulunuyor olması bilgisine dayanarak ÖtemiĢ kabilesinin
de bir Karavul BaĢı olduğu ve ona ait de bir merkez üssü bulunabileceği değerlendirilebilir.
Lâkin, bu konuda herhangi bir bilgi mevcut değildir.
257
Marvin, C. M. (1880). The Queen of the World, London, W.H.Allen & co., 1881., s.278‟den naklen
Kostenko, L.F. Turkestanki Kri, vols. 8 vo., St. Petersburg.
258
Blocqueville, a.g.e., s.37.
259
O‟Donovan Merv Oasis II, s.372.
80
O‟Donovan Merv‟deki sulama kanalları ile ilgili ayrıntılı bilgi verir. Anlatımına
göre, önceki bölümlerde anlatmıĢ olduğumuz Merv bendinin 100 yard güneyinden ayrılan
iki kanal, Tekelerin ToktamıĢ ve ÖtemiĢ bölümlerinin topraklarını sulayan ana kanallardır.
Bu kanallardan AlaĢa kanalı geniĢliği 15 fittir. Kanalın kenarı 60° lik açı ile yaklaĢık
olarak bu uzunlukta yüksektir. Su, saatte 3-4 mil hızla akmaktaydı, derinliği ise yaklaĢık 8
fit olup insan yada at tarafından geçilmesi imkân dıĢı idi. Yazar, kendisini bilgilendiren
kiĢinin bu kanalın Türkmenlerin Merv‟e geldiğinde var olan tarihi bir eser olduğunu
söylediğini aktarır. Nehrin karĢısında Murgab‟ın ana yatağının doğusuna düĢen toprakları
sulayan kanalın adı Novur olup tam kuzey istikametine akmaktadır. Boyutu AlaĢa kanalı
ile aynıdır. Bu kanal ToktamıĢ kabilesinin topraklarını sular. Bu topraklar batı yakasındaki
akrabaları ÖtemiĢların topraklarından biraz yüksektir. Kale‟den 15-16 mil sonra Eğri
Güzar mevkiinde bulunan bir Bentdan tekrar ikiye ayrılan kanalın batıya giden kolunun
adı; Malyab, doğuya giden kolunun adı ise; Karyab‟dır. Burada, sulama nedeni ile aĢırı
kullanılan nehir suyu, bir dere akıntısı boyutundadır ve 8-9 mil sonra tamamen kaybolur.
Bu noktanın ardında su yoktur ve dolayısıyle tarım da yoktur. Suyun bittiği arazi
Türkmenlerin „‟Kızıl Kum‟‟ adını verdikleri yerin baĢlangıcıdır. Navur kanalı doğu ve
batıya giden iki kola ayrılır, batı kolunda daha çok su bulunur. Batı kolunun üzerinde
bulunan köprüden ayrılan bir baĢka kanal KoĢud Han Kala, Merv‟in o dönemde idari
merkez için gerekli suyu temin eder. Kuzeye doğru birkaç mil devam eden kanal, tekrar
ikiye ayrılıp bir kolu Göktepe isimli büyük bir tepenin yanından geçer. Burada Göktepe,
Rusların Ahal Tekelerden ele geçirdiği kale ile aynı adı taĢısa da bu bir isim benzerliğidir.
Novur kanalı daha ileride her yöne dağılan sulama kanalları ile tekrar bölünüp
Göktepe‟den yaklaĢık 10 mil sonra çöle bitiĢik birkaç köye daha ulaĢır ve buradan
tamamen yok olur. Novur‟un diğer kanalı kuzeydoğu yönünde ilerler, Vekil boyunun
260
O‟Donovan Merv Oasis II, s. 190.
81
topraklarını sulayarak az bir kısmı Merv harabelerinin bulunduğu eski Merv yerleĢim
alanına ulaĢır. Ġleride isimlerinden bahsedeceğimiz her birinin kanallardan birinden gelen
kendi su kaynağı vardır.
Batı kanalı, yani yukarıda Bentdan ayrıldığını belirtip tarif ettiğimiz AlaĢa kanalı
ise giriĢinden 3-4 mil sonra ikiye ayrılıp biri kuzeybatı, diğeri güneybatı yönünde devam
eder. Sukdi Yap olarak bilinen ikinci kanalın kıyılarında, Tekelerin vahaya gelmelerinden
önce burada yaĢayan Sarıkların bakiyeleri olan 150 kadar Sarık Türkmeni hanesi bulunur.
Sukdi Yap ötesinde ÖtemiĢ kabilesinin Yasavul BaĢı, yani bir tür güvenlik gücünün lideri
olan Ana Murat Kafur tarafından yönetilen Sıçmaz köyleri vardır. Bu noktanın iki mil
güneyinde bütün tarımsal faaliyetler son bulur. AlaĢa Kanalının kuzeybatı kanadı ise büyük
ölçüde ÖtemiĢ kabilesinin topraklarını sulamaktadır. Bkz.Ek -12
261
O‟Donovan Merv Oasis II, s.191-194.
82
262
yaĢadığını tahmin eder. Blocqueville‟de kanalların yıllık olarak temizlendiğinden
263
sözeder.
Sulama kanalları ile sulanamayan arazilerin ekime müsait hale getirilebilmesi için
özel bir sulama tekniği geliĢtirmiĢlerdi. Bu sulama sisteminin adı Türkmen ve Rus
kaynaklarında „‟çiğir, jikir, çıkır‟‟ olarak geçmektedir. Kuyu sularından faydalanmak için
kullanılan bir sulama tekniği olan „‟çıkır‟‟ su bulunmayan yerlerde yapılan tarım için en
çok benimsenmiĢ yöntemdir. Bir bölgenin sulanması için çıkırların 3-4 gün boyunca
sürekli çalıĢması gerekiyordu. Ağır ve meĢakkatlı bir sulama tekniği olsa da suyun
bulunmadığı yerlerde tek sulama kaynağı bu yöntemdir.264
3.9. Pazarlar
Merv, eskiden beri Doğunun en önemli Ģehirlerinden biri idi. Kent, XVIII-XIX.
yüzyıllarda pazarlarıyla ünlüydü. Hint-Ġran, Buhara ve Hive tüccarlarının buluĢma noktası
olan Ģehir,bu bölgeler arasında ulaĢım için de en iyi merkez idi. Merv‟den MeĢed‟e uzanan
ticaret yolu bölgenin en zengin kervan yolu olarak biliniyordu. Sadece yabancı tüccarlar
değil, Türkmenler de mallarını satmak için Merv‟i tercih ediyorlardı. Merv pazarlarının bir
diğer özelliği de ticari bakımdan zenginliği idi. ġehir pazarlarında aranılan her Ģeyin
bulunabileceği kaynaklarda ifade olunmuĢtur. Rus yazar K. Bode, Merv‟in Ġran‟ın ünlü
pazarları ġehrud, Bucnurd ve Ġsfahan‟la yarıĢacak düzeyde olduğunu söylemektedir.265
O‟Donovan, ziyaret ettiği Merv pazarı hakkında ayrıntılı malûmat verir. Merv‟de
pazarlar, Pazar ve PerĢembe günleri olmak üzere haftada iki kere kurulur, vahanın her
262
Marvin, C. M. (1880). The Queen of the World, London, W.H. Allen&Co,1881‟den naklen. General
Petroosevitch, Turcomans between the Old Bed of the Oxus and the North Persion Frontier, Tiflis.
263
Blocqueville, a.g.e., s.72.
264
Necef, a.g.e. , s.327.
265
Necef, a.g.e. , s.318.
83
yerinden sayıları 8-10 bini bulan kalabalıklar burada toplanırdı.266 Pazar, KuĢid Han
Kale‟nin kapısının yaklaĢık ikiyüz yard uzağında, kale ile nehrin arasında, nehrin güneye
döndüğü noktada kurulu idi. Pazar, bu noktada bulunan, her birinin uzunluğu yüz yard,
aralarındaki mesafe yetmiĢ yard olan iki paralel çamur duvarın yine çamurdan duvarlarla
bölmelere ayrılmasından müteĢekkildi. Bu aralıklarda tüccarlar mallarını sergilerlerdi. Bu
aralıkların üstüne örtülen hasır veya keçe örtü, tüccarları güneĢten korurdu. Düzenli tezgâh
sahibi olmayan tüccarlar, açık alanda, güneĢin altında dururken, bazıları da kare kumaĢ
Ģemsiyelerle güneĢten korunurdu.
Pazardaki 6-8 bin kiĢilik kalabalık daha ziyade Merv‟lidir. Az sayıda Hive, Buhara
veya MeĢed‟li bulunabilse de MeĢedliler, Ġranlıların kendilerini Türkmenlerin arasında
güvende hissetmemeleri nedeni ile nadirdir. Pazara gelen MeĢedliler, ya oraya sonradan
yerleĢmiĢ Türkmenlerdir, ya da Deregez veya baĢka bir Türk bölgesindendir. Pazardaki
Yahudilerden alınan yarım kranlık vergi dıĢında tezgâh sahibi tüccarlardan bir vergi talep
edilmezdi.
Tüccarlar pazara tahıl, kimi yağ çeĢitleri, meyve, taze erzak, ev araç gereçleri ve
bunun dıĢında at, eĢek ve deve de getirirler. Tahıl türünde “kavurga” isimli hafif tüylü
buğday, arpa ve “covane” isimli darıya benzer bir tahıl vardır. Yazarın “jowone” dediği,
beyaz renkli ve küreye yakın Ģekli olan tahıl, darı olmalıdır. Bunun dıĢında pazarda
Türkmenlerin “Ģali” adını verdiği bir tür yulaf vardır. Bu yulafın daneleri aĢırı küçük ve
kahverengidir.
Pazarda bulunan zeytinyağı hem yiyecek hemde aydınlatma amacına matuf olup,
Buhara ve Hive‟den getirilirdi. Berrak, lezzetli ve kıvamı koyudur. Kunci(susam) isimli
bitkiden elde edilen yağ, hem yakacak hem yiyecek olarak, arpa ve prinç pilâvı yaparken
kullanılırdı. Bunların dıĢında “ödci” ve “indov” isimli, aydınlatma iĢinde kullanılıp pazarda
satılan üç tür yağ Merv‟in yerli ürünleriydi. Pazarda, senenin neredeyse her vakti meyve
bulunurdu. Su kabağı, kavun, karpuz, üzüm, Ģeftali, kayısı, erik, hünnap, ceviz ve elma
pazarda rastlanılabilecek meyvelerin baĢlıcalarıydı.
Yiyecek olarak peynir, yoğurt ve gattuk, arpa ve darı ekmeği, keçi, koyun, sığır ve
deve etleri bulunurdu. Et satıcıları genellikle tezgâhların baraka hatlarının arkasındaki açık
266
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.320.
84
alanda kurup, yanlarında getirdikleri koyun ve keçi sürülerinden talep edildiğinde kesip et
satarlardı. Zira sıcak havada eti korumak mümkün değildi. Yabani hayvan olarak, yaban
eĢeği (kolon) eti, antilop (geran) eti, sülün (karagöl) ve keklik satılırdı. Zaman zaman
tavĢan, tavuk ve 4‟ü 1 peni‟ye tavuk yumurtası satın alınabilirdi.
Buhara‟dan gelen tüccarlar kaba ipek, pamuk, deve yününden dokuma gibi değiĢik
ürünlerini Merv pazarına getirmekte idiler. Nargileler için „‟tömbeki‟‟, çay ve Ģeker de
Buhara‟dan gelen ürünler arasındaydı. MeĢed‟den gelen tüccarların getirdiği ve
Türkmenler tarafından tercih edilen Çin yapımı, ağız kısmından 5 inç olan çay kabının fiatı
4 frank idi. MeĢed‟li tüccarlar, bunun yanında ince cins elbiseler, Rus malı patiska ve cam
bardaklar satarlardı.
Merv tüccarları, gıda dıĢında tahta kaĢıklar, tabaklar, giysiler, koyun derisinden
Ģapka ve paltolar, bıçaklar, bazen silâh da satarlardı. O‟Donovan, bölgede bulunduğu
sırada, burada bulunan uzun ve kısa Rus yapımı tüfeklerin fiatının 4 paund sterlin
olduğunu bildirir. Ayrıca bu pazarda Rus derisi olarak bilinen, bir yanı kırmızıya
boyanmıĢ, güzel kokulu deriden de bolca bulunabiliyordu.
Pazarda tezgâh sahibi Yahudiler ilâç dahil her türlü satılabilecek eĢyayı satarlardı.
Kinin, epsam tuzu, ravent ve sarısabır oyu bu ilâçların baĢlıcalarıydı.
At, eĢek ve develer pazarın batı ucundaki açık alanda toplanıp satıĢa sunulurlardı.
Pazarda alıĢ veriĢ yaptığını belirten O‟Donovan, et, meyva ve tahıl dıĢındaki her
Ģeyin fiatını çok pahalı bulmuĢtur. Bir libre çayın fiyatı 6-8 Ģilin arasında değiĢip aynı
miktar kristalize Ģekerin fiyatı 8 peni‟den fazla idi. Atların fiyatı 30-60 paund arasında
değiĢmekle birlikte bu fiyatı ödeyebilecek bir kimse pazara gelmeyeceği için böyle bir at
85
da nadiren pazara getirilirdi.267 Pazarda bir pazar günü nadiren yarım düzineden fazla
satılık at getirilirken, pazardaki hemen herkes yeterli meblâğ ödendiğinde bindiği atı
satmaya istekliydi. O‟Donovan‟da pazarda hemen herkesin atlı olduğu bilgisini verir.268
Burnes‟e göre pazara atla gelmek bütün Türkistan‟da bir gelenektir.269
Merv pazarında, Merv‟in 20-30 mil batısından getirilmiĢ, doğranmıĢ ılgın ağaçları
ve çuvallar halinde kömür satılmaktaydı. Bu ürünler, pazarın dıĢında bulunurlardı.272
Blocqueville, ayrıntılı bir pazar tarifi yapmamakla birlikte Türkmenler arasında alıĢ
veriĢin uzun süreli bir tartıĢma konusu olduğunu, pazarlığın 2-3 ayda sonuçlanabileceğini
belirtir. „‟Ancak, bir kere söz verilince, o söz tutulurdu‟‟ demekle birlikte bu prensibin
düĢmanlarla veya esirlerle ilgisi bulunmadığını yazma gereği hisseder.273 Merv‟in
doğusundaki Yussub köyünde de, KoĢud Han Kala‟ya oldukça uzak Vekil ve ToktamıĢ
kabilesinin kimi bölümleri için pazar kurulmaktadır.274
267
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.322-323.
268
O‟Donovan, Mrv Oasis II, s.333.
269
Burnes Travels II, s.8.
270
0‟Donovan, Merv Oasis II, S.334.
271
O‟Donovan, Mrv Oasis II, s.333-34.
272
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 334.
273
Blocqueville, a.g.e., s.64.
274
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.237.
86
Her ne kadar Ģehrin tarihi ihtiĢamlı günleri ile karĢılaĢtırılmasa da XIX. yüzyıl
Merv kentinde düzenli bir pazar geleneği var görülüyor. Pazarda bulunduğu tarif olunan
ürünler Ģehrin tarımsal üretimine de ıĢık tutmaktadır. Pazara Merv dıĢından katılan
tüccarların azlığı ilgili dönemdeki güvenlik sorunu ile iliĢkilendirilebilmekle beraber Merv
halkının Buhara, MeĢed (Ġran) ve Rusya ile ticari iliĢkisi göze çarpıyor. Merv halkının
pazarın kurulduğu gün ve yerde toplanması buraya sosyal bir nitelik de katmıĢtır. ġehirle
ilgili geliĢmeler burada öğrenilir, insanlar birbirleri ile bu yerde düzenli görüĢme imkânına
sahip olurdu. Meclislerin Pazar günü toplanması pazarların siyasi, burada yargılamaların
ve infazların yapılması adli niteliği olarak görülebilir.
XIX. yüzyılda bilhassa Teke yönetimi altındaki Merv Ģehrinde, Ģehrin her yanına
yayılmıĢ sulama kanalları, yayaların ve hayvanların geçebilmesi için bu kanallar ve
Murgab nehri üzerinde köprüler gerektirmiĢtir. Bu köprülerin inĢa ve tamiri için pazardaki
tüccarlardan vergi de alınmaktaydı. Yoğun tarımsal üretimin gerçekleĢtirildiği Ģehirde
tahılları üretmek için daha çok el değirmenleri tercih edilse de, bunların yanında su
değirmenlerinin varlığı da nakledilmiĢtir.
Merv‟de, Ģehrin önceki yüzyıllarda yaĢayan sakinleri tarafından inĢa edilmiĢ olan
“yoksa”lar, yani anıt mezarlar bulunsa da bu geleneğin XIX. yüzyılda devam etmediği
anlaĢılmaktadır. Bilhassa harabe Ģehirler içerisinde bulunan kimi türbelere Merv halkı
saygı duymakla beraber kimlikleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları anlaĢılıyor.
3.10.1. Köprüler
275
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.324.
276
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.121.
87
Mehmet Emin Efendi‟nin tarif ettiği köprü de buna benzerdir.277 Ağaç kütüklerinin üzeri
böğürtlen çalıları ile kaplanıyor, bunların üzeri de toprakla örtülüyordu.278 Sulama
kanallarının yaygınlığı nedeni ile çok miktarda köprü bulunsa da köprülerin tamir ve
yenilenmesi iĢleminin düzenli yapılmadığı anlaĢılıyor. Zira atlı bir kimse çoğu kere
köprüden geçmektense akıntıdan karĢıya geçmeyi tercih edebilmekteydi.279 Yayaların yanı
sıra atlıların da geçtiği köprülerden atla geçmek bir kısım tehlikeleri de beraberinde
getiriyordu. O‟Donovan‟ın Ģahit olduğu böyle bir giriĢim, buna teĢebbüs eden tüccarın ve
atının Murgab nehrine düĢmesi, atın boğulması ile sonuçlanmıĢtır.280
3.10.2. Mezarlıklar
Vambery, “batur” yani kahraman ünvanını kazanmıĢ olan mezarının üzerine bir
„‟yuska‟‟, yani yapay bir tepe kurulduğunu, bu tepenin inĢası için her bir Türkmen‟in en az
yedi kürek toprak atmasının zorunlu olduğunu, tepenin çevresinin genellikle 60 fit,
yüksekliğinin de 30-40 fit olduğunu, ovalarda bu yapıların pek belirgin olduğunu aktarır.
Her Türkmen bunların hepsini bilir ve onları isimleriyle, yani tepenin altında bulunan
kimsenin isimleriyle anardı.282Bir tür anıt kabir görünümünde olan bu tepeler, yani
„‟yuska‟‟lar Hunlardan beri Türk kültürünün en önemli yapıtları konumundadır. Ġslâm
dinini kabul ettikten sonra oluĢan turbi/türbe kültürü, eski Türklerde „‟yoska‟‟ tepe mezar
kültürü doğrultusunda geliĢmiĢ, Türklerin dinsel hayatında kendine belli bir yer edinmiĢtir.
277
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.108.
278
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.120-321-165.
279
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.307.
280
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.321.
281
O‟Donovan, Merv Oasis II,s.153.
282
Marvin, a.g.e., s.273.
88
Türkmenlerdeki kabire duyulan saygı bunun eski Türklerden kalan tarihi bir simgesidir.283
Bu mezarlar için bkz.284
3.10.3. Türbeler
Ġslâm dünyasında bir zamanlar önemli yer olduğunu belirttiğimiz Merv, uğradığı
müteakip istilâlarla XIX. yüzyılda bu özelliği ile öne çıkmaz. ĠhtiĢamlı günlerinden geri
kalan, harabeler ve kimi önemli dini Ģahsiyetlerin kabirleridir. Seyyahların görme imkânı
bulduğu bu türbelere Türkmenler saygıda kusur etmeseler de, kimlikleri hakkında pek fikir
sahibi olmadıkları belli oluyor.
Merv çevresinde bölgeye dağılmıĢ halde bulunan Hüdayi Nazar Evliya, Ġmam ġafii,
Ġmam Bekir ve Abdullah b. Büreyde türbeleri Türk-Ġslâm mezar anıtlarının erken
örneklerinden sayılmaktadır. Kare planlı ve üzerleri kubbeli bu yapılardan yalnızca Ġmam
ġafii türbesi altta kripto bölümüyle iki katlı olarak bina edilmiĢtir. Kitabeleri mevcut
olmadığı için kesin tarihleri tespit edilemeyen türbeler XI – XII. yüzyıllara
tarihlendirilmektedir. Bunlardan, Merv‟de vefat eden meĢhur Kumandan Sahabi, Büreyde
b. Husayb‟ın oğlu Abdullah b. Büreyde el-Eslemi‟nin (ö.733) bu Ģehirde kadılık yaptığı
bilinmekte, diğer iki zatın kimliği hakkında bilgi bulunmamaktadır. Ġmam ġafii‟nin kabri
283
Necef, a.g.e., s.300.
284
Sobti,a.g.e.,s.261-65.
285
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.253.
89
Kahire‟de olduğuna göre ona nispet edilen bu yapı ya bir makam-türbe‟dir veya aynı
nisbeyi taĢıyan baĢka bir zat‟a aittir.286
Gâvur Kala tarihi Ģehri yakınlarında bir tepenin üstünde bulunan 40 fit
yüksekliğinde ve yaklaĢık bu geniĢlikte, sarımsı kahverengi, yassı biçimli, fırınlanmıĢ
tuğladan inĢa edilmiĢ, her biri bir öncekinden bir derece daha koyu mavi renkte, dikdörtgen
Ģeklinde fayanslarla süslenmiĢ bir zafer tak‟ı gören O‟Donovan, bu Ģekilde süslü tuğlaların
Merv harabelerinin hiçbir yerinde bulunmayacağını ifade eder. Bu kemere bitiĢik ve
güneyinde yanları tamamen açık olan iki kapalı alanın çevresini göğüs yüksekliğinde
trabazanlar sarar. Bu yapılar ve trabazanlar, zafer tak‟ına benzer Ģekilde fayanslarla seyrek
olarak süslenmiĢtir. Birbirine çok benzeyen bu iki yapının ortasında dikdörtgen Ģeklinde,
yeĢile çalan mavi mermerden mamül, üzerindeki yazıtı özenle oyulmuĢ, panellerle
bölünmüĢ iki mezar vardır. Her iki mezarın uzunlukları yedi fit, geniĢlikleri üst
kısımlarından iki fit ve yükseklikleri ise dört fittir. Yanlarında ve sonlarında hafif bir eğim
vardır. Hafifçe kabartma Ģeklindeki yazıt ve arabesk süslemeler dıĢında mezarın taslağı
tamamıyla sade idi. Seyyaha eĢlik eden Türkmenler, kabirlerde yatanları „‟Ģeyh‟‟ olarak
tanımladılar, dini gerekçelerle baĢlarının kesilmiĢ olduğu bilgisi dıĢında kimliklerini
aydınlatabilecek bir bilgi vermemiĢlerdir.287 Yine bu bölgede bulunan Yusuf Hemedani
Kervansarayı içinde bu Zat‟ın kabri bulunuyordu. Kabrin mimarisi ve içi yukarıda tarif
edilenle aynıdır.288Sultan Kala‟nın kuzeydoğusunda yer alan türbe 1140 yılında inĢa
edilmiĢtir. Ġlk yapı Moğollar tarafından tahrip edildiği için eser daha sonra tamir görmüĢ
olmalıdır. XVI. yüzyılın baĢlarında türbenin güneyinde ve 1890‟da kuzeyinde birer mescit
yaptırılmıĢtır. Her iki bina da orjinalliğini korurken türbe son zamanlarda geçirdiği bir
restorasyonla tamamen yenilenmiĢtir.289
Merv liderlerinden KoĢud Han‟ın kabri, 1881‟de inĢa edilen KoĢud Han Kala‟nın 3-
4 km. kuzeyindedir. Çevresi 10-12 fit surlarla çevrili bu anıt mezar, ovanın ortasında tek
bir yapıdır. Surların içerisinde nar ağaçları vardır.290
286
Sayan, Y. (2004). Merv, Ġslâm Ansiklopedisi, C.29, Ankara,
287
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.246.
288
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.246.
289
Yüksel Sayan, “Merv”, Ġslâm Ansiklopedisi, c.29, Ankara, 2004.
290
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.176.
90
3.10.4. Değirmenler
XIX. yüzyılda Merv vahası sakinlerinin tarımla uğraĢması, ürettikleri tahılları una
dönüĢtürmelerini ve bunun için de değirmen kullanmalarını gerektirir. Merv‟de her evde el
değirmeni bulunuyordu.291Bkz.Ek -13
Murgab nehri, ana kanal üzerinde, kuzeye doğru yedi mil gidilince tarımsal
sulamaya elvermeyecek kadar derinden akan suda tahılları öğütmek için çok sayıda su
değirmeni bulunurdu.292 Ancak bu değirmenlerin çalıĢma prensipleri veya Ģekilleri, yada
değirmenlerin kullanımında nasıl bir usul izlendiği hakkında bilgi yoktur.
291
O‟Donovan, Merv Oasis II,s.149.
292
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.194.
293
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.308.
91
4. BÖLÜM
XIX. yüzyılda, hatta XX. yüzyılın da baĢları dahil olmak üzere bir Türkmen
toplumundan bahsetmek doğru olmaz. Zira Türkmenler günümüzdeki manada bir millet
olma süreçlerini oldukça geç tamamlamıĢlardır. Moğol istilâsından ve Timurlular
egemenliğinden sonra MangıĢlak bölgesine boylar halinde dağılan Türkmenler XVI.-XVII.
yüzyıllarda Ģimdiki Türkmenistan sahasına yayılmıĢlardır. Burada da boylar halinde
yaĢamaya devam eden Türkmenler en fazla bir boy halinde örgütlenebilmiĢlerdir.
Türkmenlerin boy çatısı altında çeĢitli kollara ayrılmasının baĢlıca nedeni, çöl Ģartları
altında maruz kaldıkları ağır yaĢam Ģartları, göçebe hayat tarzı ve boyların eĢit üstünlük
iddiasında olmalarıydı. Bu siyasi yapı daima Türkmenlerin bir araya gelmesinin önünde bir
engel olmuĢ, Türkmenler de bunu bir yaĢam anlayıĢı olarak benimsemiĢlerdir.
294
Necef,a.g.e., s.290-93.
295
Marvin, a.g.e., s.130-31.
92
ictimai yapısı hakkında araĢtırma yapan Petroosevitch, Türkmenleri sınırlayan iki unsurdan
birinin „‟adet‟‟ (deb), diğerinin güç olduğunu belirtir. Fakat kendi çıkarları öyle
gerektiriyorsa gelenekleri de çok önemsemezler. „‟Adet‟‟ kuralları sadece ebeveyn-çocuk
iliĢkileri, evlilik, cenaze törenleri, akınların düzenlenmesi, ganimet paylaĢımı gibi konuları
düzenlerdi.296
296
Marvin, a.g.e., s.133.
297
Necef, a.g.e., s.293-94.
298
Vambery,a.g.e., s.73.
299
Burnes, Travels II, s.250-51.
93
yana, Merv Tekeleri tarım da yaparlardı. Bunun dıĢında burada kendilerine has
diyebileceğimiz bir tür bağımsız hükümetleri sözkonusu idi.
Baker‟e göre Türkmen yönetimini tarif etmek zordu. Çünkü onlar dünyada
neredeyse gerçekten kendi kendilerini yöneten tek halk gibi görünüyorlardı. Bununla
birlikte her obada önderlik eden bir „‟Aksakal‟‟ bulunuyordu. Tekeler arasında endiĢe
verici tehlikeler, genel karakteri ve cesaretinden dolayı çok itibarlı bir adam olan KoĢud
Han gibi gerçek bir liderin ortaya çıkmasını sağlıyordu, ama onun konumu da çok
belirsizdi. Baker‟e göre Türkmenler, yazılmamıĢ bir kanun veya gelenek tarafından
yönetilir gibi görünüyorlardı. Kesinlikle onlar, gerçek bir cumhuriyet ruhu altında
yaĢıyorlardı.300
O‟Donovan Merv‟e ulaĢtığında (Mart 1881) KoĢud Han Kale yakınlarında bir
yerleĢkeden ve bu yerleĢkedeki evlerden birinin önünde, bir direğin üstündeki mızrağa
bağlı kırmızı bir flama gördüğünü, bu flamanın, evin „‟Ġhtiyar‟‟a ait olduğunun iĢareti
olduğunu söyler. Ġhtiyar, Merv bölgesi önde gelenlerinden seçilirdi.301Ancak bu seçimin ne
Ģekilde yapıldığına dair bilgi yoktur. Ġhtiyar „‟Yürütmenin BaĢı‟‟, „‟En Yüksek Lider‟‟
olarak tanımlanır.302 Merv Tekeleri ile akraba olan Ahal Tekelerin lideri Nurberdi Han,
300
Cihan, a.g.e., s.158-159.
301
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.121.
302
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.121.
94
Ġran‟ın Doğu Horasan valisi Yar Muhammed Han‟a yazdığı mektupta, “Ahal
Cumhuriyeti‟nin bütün halkı baĢtan baĢa birlik ve beraberlik içinde, olağanüstü bir
toplantıdan sonra beni tam selâhiyetle memleketin baĢına geçirdi” sözleri ile, bu seçimi
doğrulamaktadır.303
Blocqueville, Han ile Aksakal‟ın aynı anlama geldiğini belirtir. Ona göre de her
kabile kendi Aksakal‟ını seçerdi ve bu Aksakal‟a farsça „‟riĢ-i sefid‟‟ denilirdi. Kimi
kabilelerde lider olarak eski ve köklü aileden gelen ve halk üzerinde büyük bir nüfuza
sahip olan „‟Han‟‟lara tesadüf edilse de sadece itibarlı aileden gelmek Han seçilmek için
yeterli değildir. BaĢka vasıflar da gerekliydi. Aksakal olarak seçilecek adamın akıllı,
tecrubeli, adil ve bunun dıĢında kabileyi yönetip haklarını gözetebilecek yeterlilikte bir
Ģahıs olması gerekirdi. Aksakallar zaman zaman yaptıkları toplantılarda savaĢ, sefer, su
kanalı kazılması, bentlerin kazılması ve toplumu ilgilendiren bütün konularda istiĢareler
yapıp kararler verirlerdi. Blocqueville CanĢid Han‟ın (muhtemelen KoĢud Han‟dır) politik
yetenek ve kabiliyetine, köklü bir aileye mensup olmasına rağmen kamuoyuna aykırı
hareket edemeyip bu yönde herhangi bir karar alamayacağını söyler.304
303
Saray, a.g.e. , s.366.
304
Blocqueville, a.g.e., s.54.
305
O‟Donovan Merv Oasis II, s.126.
306
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.415.
95
Ġdarenin baĢı olan Han ile tebaa arasında doğrudan iletiĢim ve baĢvuru mümkün
olup bu iletiĢim yolunu daima açık tutmak da Han‟ın geleneksel görevlerinden biri idi.
O‟Donovan, Merv meclisi tarafından bir tür yönetici ve Han olarak seçildikten sonra evine
sürekli gelen misafirlerden rahatsızlık duymuĢ ve kâhyası Mehmet Nefes Beg‟e, Merv
Hanları ve kimi önemli Ģahsiyetler dıĢında misafir kabul etmek istemediği yönünde talimat
vermiĢ olsa dahi bu talimatın icrasının kesinlikle mümkün olamayacağını öğrenmiĢ, „‟Bir
Han‟ın kapısı daima açıktır ve kendisini ziyaret eden herkesi görüp ağırlamak zorundadır‟‟
cevabını almıĢtır.310
O‟Donovan, Merv‟de tanıdığı Nazar Devlet Beg isimli kimsenin, vefat eden Merv
lideri KoĢud Han‟ın büyük vezirliğini yaptığı bilgisini vermesi312 itibarıyle KoĢud Han
döneminde Merv Tekelerinde vezirlik veya büyük vezirlik kurumlarının bulunduğu
anlaĢılıyor. Bununla birlikte yazarın Ģehirde bulunduğu dönemde bu vasfı taĢıyan kimsenin
bulunmayıĢı, KoĢud Han sonrasında bölünen yönetimde bu kurumun uygulamadan
kalktığını gösteriyor.
307
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.159-160.
308
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.162.
309
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.162-163.
310
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.289-90.
311
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.182.
312
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 210.
96
4.1.2. Kethüdalar
4.1.3. Meclisler
313
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.163.
314
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.309.
315
Saray, a.g.e. , s.366.
316
Saray, a.g.e. , s.367.
97
Merv liderleri 1 Ocak 1884‟te, 330‟den fazla kiĢinin katıldığı bir toplantı yaptılar.
Bu toplantıya Rusya‟yı temsilen, bir Kafkasya müslümanı olan Alihanov‟da katılmıĢ ve
Mervlilerin Rus hakimiyetini kabulünü temin etmeye gayret etmiĢtir. Mecliste Merv‟in
geleceğini görüĢmek üzere AĢgabat‟a bir heyet gönderilmesine karar verilmiĢ, 31 Ocak
1884‟te AĢgabat‟da Ruslar ile Mervliler arasında varılan anlaĢmaya göre Merv‟deki
Türkmen Hanları muhtariyete sahip olacak ve bir Rus subayı tarafından kontrol
edileceklerdi.321 Meclisin savaĢ-barıĢ kararlarının yanında ülkenin baĢka bir devletin
himayesine girme kararının da meclisin yetkileri dahilinde olduğu görülüyor. Bunun
dıĢında esirlerin serbest bırakılması da meclis kararı ile mümkün idi.322
SavaĢ durumlarında eğer Han bu konuda yeterli ise milli kuvvetleri bizzat komuta
edebilirdi. Ancak eğer yaĢı ya da baĢka bir sebepten ötürü komutan olarak görev
yapamayacak durumda ise meclis tarafından, Serdarlar arasından bir lider seçilebilirdi.
Eğer Han‟ın ehliyetsizliği pek belirgin ise Hanlıktan dahi azledilebilip yerine en yetenekli
akrabası Hanlığa seçilirdi.323 Böylece Han‟ın seçiminde soyun önemi ile birlikte meclisin
Han atama veya azletme, yahut geçici olarak görevden el çektirme yetkisi olduğu
görülüyor.
320
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.335-358.
321
Hayit, a.g.e. , s.114.
322
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.318.
323
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.163.
324
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.221.
325
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.272.
99
verme niyetinde oldukları politik tezi ile buna karĢı çıkıp engellemeye çalıĢsalar da baĢarı
sağlayamazlar.326
Bu olaylarda görülen, yabancı bir devlete gönderilen liderin, yönetimde hak sahibi
liderlerin güvenliği için değiĢtirilmiĢ olması, bir yıl kadar görev yapan Kadcar Han‟ın327bir
ihtilâl komitesi benzeri yapı ile görevden alınması ve nüfusun çoğunluğunu teĢkil eden
kabilelerin liderleri olan Baba Han ve Aman Niyaz Han‟ın Han olarak tanınması, Kadcar
Han‟ın, bu kimselerin Rus yanlısı olduğu argümanı ile bunların göreve gelmesini
engellemeye yönelik kamuoyu oluĢturma giriĢimleri Merv Tekelerinin siyasi bilinç düzeyi
hakkında fikir vermektedir.
326
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.217-220.
327
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.220.
328
Blocqueville, a.g.e., s.54.
329
Saray, a.g.e. , s.365.
100
Ġngiliz Albay Valentine Baker, 1870‟lerde tanıma fırsatı bulduğu Türkmenlerin yönetimi
hakkında, “Türkmenler, aĢağı yukarı dünyada kendi kendilerini idare eden tek millet
olmalarına rağmen, onların hükümetini tarif etmek güçtür. Öyle görünüyor ki Türkmenler,
yazılı olmayan bir kanun ve gelenek ile idare edilmektedirler. ġüphesiz onlar hakiki bir
cumhuriyet idaresi altında yaĢamaktadırlar”330 ifadelerini kullanmıĢtır. Conolly ise,
“Türkmenler kendi aralarında Fransızların (Liberte, egalite= Hürriyet, eĢitlik) teriminin
manasını tam olarak yaĢatıyorlardı.331
Merv Tekelerinin idari yapısı ile bölgede bulunan diğer Türkmen boylarının
yönetim anlayıĢı arasında önemli farklılıklar göze çarpmaktadır. Otlakların ve sürülerinin
peĢinden giden ve bir yerde bir haftadan çok kalmayan332 diğer Türkmen gruplarına kıyasla
Merv Tekelerinin hayatı toprağa bağlıdır. Toprağın ekilip biçilmesi, sulama kanallarının
inĢası ve bakımı nisbeten daha yerleĢik bir hayat gerektirmiĢ, bu hayat tarzı ve vahanın
savunması ihtiyacı Türkmen kültüründe mevcut olan kimi kurumların geliĢmesini sağlamıĢ
olmalıdır. Bunun dıĢında vahada yüzyılın nerede ise ikinci yarısından itibaren hakim
kuvvetin Tekeler olması, kendilerinin vahaya gelmelerinden önce sahip bulundukları bir
tür yönetimi iyileĢtirmeleri için avantaj sağlamıĢ olmalıdır.
Han‟ın baĢkanlığında, 4 büyük kabilenin liderlerinin teĢkil ettiği bir bakanlar kurulu
yürütme organı iĢlevi görmekteydi. Merv‟de mukim iki büyük Teke kabilesinin, Kadcar
Han‟ın yönetimden el çektirilmesi ile birer Han‟a sahip olması, bu hükümetin Ģartların
Ģekillendirdiği bir mahsusiyeti olduğu görülüyor. Bunun dıĢında askeri teĢkilâtlanmada da
bahsedeceğimiz gibi, bir tür polis gücü niteliğindeki Yasavul teĢkilâtında da bu iki baĢlılık
göze çarpar. Kabilelerin alt birimlerini yöneten Kethüdalar diğer Türkmen kabilelerinde
330
Saray, M. (1999). Türk Devletlerinde Meclis (Parlamento), Demokratik DüĢünce ve Atatürk, AKDTYK,
Atatürk AraĢtırma Merkezi, Ankara, s.23.
331
Saray, M. (1996). Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, TTK, Ankara s.365-366.
332
Marvin, a.g.e., s.97.
333
Saray, a.g.e. , s.367.
101
Aksakalın idari konumuna denk düĢer görünürken, Merv Tekelerinde Aksakallardan bir tür
danıĢma organı olarak sözedilmektedir. Yine Ģartların getirdiği bir gereksinim olarak
Karavul-BaĢı, yeni sınırlarda düĢman akınlarını gözetleyen bir memur göze çarpar. Kale
inĢaatında çalıĢmak üzere iĢçileri toplayan memurların varlığı334da organize devlet fikrini
güçlendirmektedir. Ġki büyük kabilenin kendilerini temsilen, ToktamıĢ kabilesinin kırmızı-
beyaz renkte, ÖtemiĢ kabilesinin beyaz bayrağı vardı.335
Nihayetinde Merv Tekeleri, derme çatma da olsa bir tür orduya sahip, vergi alan,
anlaĢmalar yapan, elçi kabul edip gönderebilen, kendi bağımsız karar mekanizmaları ile
kararlar alabilen, bağımsız bir yönetime sahip görünümündedirler.
334
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.377.
335
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.272-274.
336
Cihan, a.g.e., s.133.
102
kavim, kabile, oymak, oba, bölük, bölüm, gandüĢer, küde, depe, dese, lakam, top, birata,
topar, tire gibi pek çok kavram, nitelikleri ve hiyerarĢik sıralamalarının ne olduğu
belirtilmeksizin kullanılmaktadır. Seyahatnamelerde ise bu aĢiret sistemini ifade eden
kelimeler, seyyahın dili ve uyruğuna göre değiĢiklik göstermektedir. Ancak Türkçe‟ye ve
Türk kültürüne hakim olan Arminus Vambery, Türkmenlerin sosyal yapılanmasını doğru
Ģekilde tanımlamak için onların kendi kavramlarını kullanır. Vambery‟nin tespit ettiği,
Avrupalıların, Türkmenlerin sosyal yapılarındaki temel bölümlerine soy ve kabile ismi
verdikleri, bunun sebebinin ise baĢlangıçta bütün milletlerin tek millet olduğu ön kabulü
olduğu, fakat tarihi kayıtlarda Türkmenlerin asla aynı siyasi yapılanma altında birlik
halinde yaĢamamıĢ oldukları noktası önemlidir. Ona göre halklar, taifelere ve taifeler
tekrar tirelere bölünür. Tekelerde “tire” biriminin yerini “yap”lar almıĢtır.337
Vambery, Türkmenlerin aĢiret yapısı ile ilgili olarak, „‟tir‟‟de bulunan her bir
bireyin birbirine, tir‟ler de oymaklara sıkı bir bağla bağlı olduğunu belirtir. Halk arasında
337
Cihan, a.g.e., s.134.
338
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 159-160.
339
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.161.
103
Ahal‟da yaĢayan Ahal Tekeliler de, Merv Tekeleri ile aynı kabile yapılanmasına
sahiptirler, aynı oymak, tire mensubu, hatta kardeĢ olanlar vardır.343 Örneğin Ahal
Tekelerin lideri olan Mahdum Kuli‟nin erkek kardeĢi Yusuf Han‟ın annesi KoĢud Han‟ın
yakın akrabasının kızıdır. Mahdum Kuli ile Yusuf Han‟ın babaları aynı, anneleri
farklıdır.344 Yusuf Han Merv‟de yaĢayıp bir Merv lideri olarak tanınıyor olup, Merv
meclisine katılabiliyorken, Makdum Kuli‟ye tamamıyla yabancı gözü ile bakılırdı.345 Lâkin
kabileler arasında ve Merv-Ahal Tekeler arasında birbirini küçümseme görülür.
O‟Donovan‟a göre kabilelerin genel amaçları aynı olsa da farklı kabile birimleri arasında
büyük bir kıskançlık vardı.346 Bu babda Merv Tekeleri, Ahal Tekelerle kendileri arasında
büyük farklar olduğunu düĢünür, Ahal Tekelerin bütünüyle hırsız olarak görüp, kendilerini
büyük Ģehirli, onları taĢralı, serseri ve tasvip edilmeyen kimseler olarak görme eğiliminde
340
Vambery, a.g.e., s.69.
341
Necef, a.g.e,s.,240-241.
342
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.323.
343
Marvin, a.g.e., s.83.
344
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.206.
345
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.258-59.
346
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.435.
104
Tekelerin kabileler halinde yaĢaması Rus iĢgali ile son bulmayıp kimi Teke
kabileleri 1930‟lu yıllara kadar kabile tarzı yaĢamlarını korumuĢlardı.349
Merv nüfusu, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük ölçüde Teke
kabilelerinden oluĢuyor olmakla beraber bunların yanında Ģehirde baĢka kabileler ve
unsurlar da mevcut idi. Kabileler vahada kendilerine ait bölgede mukim idiler. Seyyahlar,
kabilelerin ve alt kollarının isimleri ile ilgili çeĢitli bilgiler vermiĢlerdir.
O‟Donovan‟a göre ToktamıĢ ve ÖtemiĢ kabileleri dört kısıma ayrılıp her bir kısmın
kendi lideri olduğu gibi bu alt birimler de 24 oymağa ya da “yap”a ayrılırdı. Murgab
Nehri‟nin doğusunda mukim ToktamıĢ Tekeleri Beg ve Vekil isimleri ile ikiye ayrılırdı.
Bunlara bağlı “yap”lar Ģu Ģekildedir:
Batıda mukim ÖtemiĢ Tekeleri, BahĢiĢ ve Sıçmaz isimleri ile ikiye ayrılıp, bu
birimlere bağlı „‟yap‟‟lar Ģunlardır:
BahĢiĢ; MiriĢ, Sultan Aziz, Zakur, Burkoz, Gök, Ak TaĢhöyük, Kara TaĢhöyük.
Sıçmaz; Karaahmet, Preng, Topaz, Hacı Sufi, Kör Sagur, Alaca Güz.
Merv sınır bölgesinde yaĢayıp Teke kabilesinden olmayan kabileler, Merv Tekeleri
tarafından Ģu Ģekilde sınıflandırılmıĢtı. Güneyde bulunan YelkamıĢlar, Yulatan Sarık ve
Penedeh Sarıkları Ģeklinde ikiye ayrılır. Bunların dıĢında Salur ve Ersarılar var ise de alt
kabileleri belirtilmez. Teke kabileleri dıĢında tasnif olunan Illiat kabilesi, Mecaur ve Ata
347
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.407.
348
Blocqueville, a.g.e, s.54.
349
Necef, a.g.e., s.241.
105
isimleri ile ikiye ayrılır. Mecaur koluna bağlı, Hoca ve Sait kabileleri ve Ata koluna bağlı,
ġeyh ve Mahdum kabileleri vardır.350
Baksi, Burgaz, Sultan, Aziz, DaĢ-Ayak, Çiltek, MiriĢ, Kara, Ahmat, Tufaz, Berin,
Alaca, Körsağır, Hocasofu, Gökçe, AmanĢah, Kongur, Khar, Yusuf, Kara, Yarık, Halil,
Bükrü, Kharın, Yezdi ve Karaca.
Ona göre bu kabilelerden her birisi kendisine ait bir arazi parçası üzerinde sulh ve
sukün içinde yaĢar ve ortak bir tehlike halinde bütün halk çok kısa sürede birleĢirlerdi.351
350
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.160.
351
Blocqueville, a.g.e., s.54.
352
Marvin, a.g.e., s.83.
106
DaĢ-Ayak koluna bağlı yap‟lar; BağĢi, Solakhlı, MırıĢ, Çöltek, Su, Karıncık,
Minçe, Miter, Korci, Burqaz, Sultan-Aziz, Tufaz, Ak-TaĢ-Ayak, Kara-TaĢ-Ayak yapları.
Orta Asya ziyareti 1862‟den sonra olan Vambery, Merv yöresinin Türkmenlerin en
eskisi olan Salurlarla meskun olduğunu söylerken355 yanılıyor olmalıdır. Zira 1861‟de
Ġranlıları yenen Tekelerdir. Vambery, Tecen Nehri‟nin doğusunda yaĢayıp üç aĢirete
bölünmüĢlerdir diye sözettiği Tekeler356 ya Ahal Tekeleridir, yada henüz Tekeler Merv‟i
ele geçirmemiĢ oldukları bir tarihten rivayeten aktarmaktadır. Ġsmini öğrenebildiği Teke
353
Togan, a.g.e. , s.75.
354
Necef, E. N. (1994). Hazar Ötesi Türkmenleri, Ġstanbul, Kaknüs Yayınları, 2003‟den naklen Ataniyazov,
S. Secere, AĢgabat, s. 241.
355
Vambery, a.g.e., s.70.
356
Vambery, a.g.e., s.69.
107
boylarını Ģöyle sıralar; ÖtemiĢ = Kelletscho, Sultansız, Sıçmaz, Kara Ahmet, BakĢi,
Perreng, Topaz, Körszogry, Alacagöz, Tashajak, Aksef, Goh, Marsi, Zakir, Kazılar.
ToktamıĢ= Bokburun, AmanĢah, Gökçe Beg, Kara, Khor, Kongar, Yusuf, Jazi,
Arik, Karaca357
1881‟de O‟Donovan‟ın vahayı ziyareti sırasında AlaĢa kanalının Sukdi Yap isimli
kolu boyunca yerleĢik 150 kadar Salur Türkmeninin bulunduğunu bildirir. Bu topluluk,
Tekelerin vahayı ele geçirmesiyle burayı terk eden Salurların bakiyeleri olup Teke
yönetimi tarafından vahayı terk etmelerine müsaade edilmiyor, bulundukları yerde ikâmete
357
Cihan, a.g.e., s.141.
358
Marvin, a.g.e., s.85.
359
Marvin, a.g.e., s.80.
108
mecbur tutuluyorlardı. Bu gruba misafir olan Ġran elçisinin kendilerini, o vakit Ġran
hakimiyetinde bulunan Serahs‟a göç etmeye ikna etmesi ve göç teĢebbüsleri Merv
yönetiminde büyük öfkeye neden olmuĢ, kaçaklar yakalanıp cezalandırılmıĢtı.360 Bu
kimselerin Merv‟de kalmaya zorlanması akla, Zor-Abad‟dan ele geçirilen Salurları getirse
de verilen bilgiler aynı kabileler olmadığını gösterir. Yine O‟Donovan tarafından
bahsolunan Mecaur Türkmenlerinden bir kısmı birkaç köy halinde, kimi Salurlarla beraber
Merv‟de yaĢamakta idi. Kendileri Teke değil, Tekelerin „‟mihmanları‟‟ yani misafirleri ve
“doglan”ları veya dostları olarak görülüyorlardı. Seyyahın bölge halkından öğrendiğine
göre bu grup, Nadir ġah‟ın ölümü ve Ġran Ġmparatorluğunun zayıflaması sonrasında Merv
bölgesine ilk yerleĢen Türkmenlerin bakiyeleri olup, Tekeler bölgeyi ele geçirdikten sonra
da eski vatanlarında kalmayı tercih etmiĢlerdi.361 Mecaur ismi O‟Donovan‟ın Merv
kabileleri tasnifinde Ġlyat kabilesine bağlıdır. Bu kabile Hoca ve Said ismiyle ikiye
ayrılırdı.362 Yine Ġlyat kabilesine bağlı gösterilip ġeyh ve Mahdum alt birimlerine haiz Ata
Türkmenlerine kaynaklarda tesadüf edilir. Adını Hoca Ahmet Yesevi‟den aldığı ifade
edilen ve bir nevi dini kimlik taĢıyan Atalar, Hoca Ahmet Yesevi‟nin çevresinde bulunan
erenlerin Yesevi‟ye saygılarından dolayı olsa gerek, böyle bir ismi kabul etmiĢ
olmalıdırlar. Zamanla boy özelliklerini taĢımaya baĢlayan bu erenler grubu, dini etkilerini
kaybederek, Türkmen toplulukları arasında küçük bir zümre olarak gözükmeye
baĢlamıĢlardır. S.Demidov, „‟Ata‟‟ isminin Türkler ve Türkmenler arasında dini lideri
ifade eden “Ģeyh” veya “pir” anlamı taĢıdığını belirtmektedir. XIX. yüzyıla ait Rus
kaynaklarında Ata boyunun Tekelerin etkisi altında Ahal, Merv ve Amu-Darga‟da
oturduklarını belirtmeleri O‟Donovan‟ı doğrular. Atalar, kimlikleri dolayısıyla Türkmen
boyları arasında saygın bir konuma sahiplerdi. Onlara, tıpkı “Ģaman” veya “bahĢi” gözüyle
bakılırdı, ama bu tip görünmelerine rağmen islâmi yönleri daha ağırdı. Atalar, Türkmenler
arasında bir nevi “Yesevi‟nin öğrencileri” olarak “Seyidler” konumunda idiler. Gök Tepe
savaĢında ölen yüzlerce Türkmen erenlerinin büyük çoğunluğunu oluĢturan ilim ve din
adamları bu zümreden hesap edilmektedir.363 O‟Donovan‟ın tesadüf edip ismini zikrettiği
grubun, bu boyun mensubu olmadığı konusunda, dahi bu konuda kendisinin eserinde
baĢkaca bilgi yoktur. Yine de Merv‟de sayılarının kalabalık olmadıkları, yönetimde
ağırlıklarının bulunmadığı anlaĢılıyor.
360
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.361-362.
361
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.202.
362
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.160.
363
Necef, a.g.e., s.252-253.
109
XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Rus iĢgaline kadar Merv‟in Teke kabilesi
yönetiminde olduğu, nüfusun çoğunu bu kabile üyelerinin teĢkil ettiği görülüyor. Bu
kabilenin “yap” adı verilen alt birimleri her ne kadar seyahatnamelerde kısmen farklı
aktarılsa da bu farklılığın büyük ölçüde telâfuz farkı olduğu, kısmen de, Teke kabilesine
mensup olmayan kabile birimlerinin Teke olarak aktarılmasından kaynaklandığı
kanaatindeyiz. Vahada az da olsa farklı kabile mensupları, Yahudiler, ve Kürtler de
yaĢamaktaydı.
Birbirine soy birliği ile bağlı kabileler halinde yaĢayan XIX. yüzyıl Türkmenlerinde
bu birliğin merkezinde aile bulunuyordu. Türkmenlerin eğitimi ve hayat öğretimi ailede
baĢlamakta ve aile içinde tamamlanmaktaydı. Ailenin varlığını töre anlayıĢı
belirlemekteydi. Türkmen törelerine göre aile çok önemliydi. Aile, törenin eğitim olarak
öğretildiği okulun adıydı. Türkmen ailesi baba, anne ve onların çevresinde toparlanmıĢ 6-7
çocuktan oluĢuyordu. Baba ve anne her zaman üzerlerinde yakın çevrelerinin, özellikle de
baba tarafını temsil eden yaĢlı kimselerin baskısını hissederdi.365
364
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.173.
365
Necef, a.g.s., s.302.
110
rastlananı komĢuları ile konuĢmak veya koyun kuyruğu yağı tüketen bir gruba tesadüf
etmek amacıyla sürekli komĢuları ziyaret etmekti. Hasat zamanı sık sık tarlalarına gider,
bir gölgelik altında oturup ailesinin genç üyelerinin çalıĢmalarını seyreder veya su
kanallarının yönünü değiĢtirmek iĢini yönetirdi. Zenginler dıĢında sürekli çalıĢan
Türkmenler, kahvaltıdan sonra hemen baĢlayıp tarlada çalıĢır, veya ayakkabı imalatçılığı,
yün eğiriciliği gibi iĢlerine koyulurdu. Yazara göre Merv‟de bu Ģekilde sürekli çalıĢan
Türkmenlerin sayısı pek azdı. Bir adam 40 yaĢına gelince bütün iĢlerini ailenin genç
üyelerine bırakır, bir daha çalıĢmayı düĢünmezdi. Bu kimseler ancak savaĢ ve baskın
durumlarında gençlere katılmayı vazife bilir, kalan zamanlarını tam bir avarelik içinde
geçirirlerdi. Ailenin bayan üyeleri daha çok ev iĢleriyle meĢgul olurlardı.366Hayatlarını,
sürekli çalıĢmak veya endüstriyel uğraĢlarla pekalâ idame ettirebilecekken, Türkmenler,
akıncılık yapmayı tercih ederdi.367
Conolly‟ye göre, bütün Türkmen obası Ģafak vakti ayakta olurdu. Sabah kısa bir iĢ
sürecinden sonra kadınlar çalıĢmak için çadırlarına çekilir, erkekler akĢama doğru toplanıp
halkalar oluĢturacak Ģekilde bir arada otururlardı. Evin hanımı, yanında, ya son doğan
çocuğu sallayan veya üç kazık üzerinde asılı deri yayığı sallayan yaĢlı bir kadın olmak
üzere çadırın önünde otururdu. Etrafta neĢeyle koĢuĢturan çocuklar, birbirlerine kum atma
Ģeklinde basit bir oyun oynarlardı. Gün batımında develer obaların içine sürülür, çadırların
içinden fener ıĢıkları görülür, el değirmenlerinin sesi iĢitilirdi. Ardından bütün oba
sessizliğe bürünürdü.369
366
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.350-352.
367
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.348.
368
Blocqueville, a.g.e., s.60.
369
Marvin, a.g.e., s.97-98.
111
“Han”, “Bey” veya “Serdar” olarak görürdü. Hayatını sıradan bir yolla kazanıyor olma
fikri hor görülürdü.370
Merv Türkmenleri ile Hazar ötesi Türkmenlerinin tamamının yapısını, pek çok
konuda olduğu gibi aile bahsinde de ayırmak güçtür. Bununla beraber Merv‟in vaha oluĢu
ve tarıma elveriĢliliği, nüfusun büyük kısmını tarımla meĢgul olmaya sevketmiĢ, bu durum
buradaki Türkmenlerin hayatları üzerinde önemli etkileri olmuĢtur. Bizce bu etkilerden en
önemlisi, Merv Tekelerinin çadırlarda yaĢamakla beraber göçebe niteliklerinin azalması,
hayvancılığın da tarımın yanında ikinci planda kalmasıdır. Kadının aile iĢlerindeki aktifliği
ile ilgili bilgiler, seyyahların diğer Hazar ötesi Türkmenlere dair verdiği bilgilerle
örtüĢmektedir. Erkeklerin yağma seferlerine katılmalarının ihtiyaçtan ziyade kültürel
niteliğinin seyahatnamelerde belirtilmesi dikkat çekici olup, Merv sözkonusu olduğunda
mantıklı görünmektedir.
Seyahatnameler, Türkmen kadını ile ilgili bilgi verirken, genellikle onları diğer
Müslüman toplumlardaki kadınlarla karĢılaĢtırmıĢlardır. Bu karĢılaĢtırmalardan çıkan genel
sonuç ise Türkmen kadınlarının farklı toplumlarda yaĢayan kadınlara göre daha fazla saygı
gördükleri ve toplum içinde daha etkin konumda olduklarıdır.371
Blocqueville‟ye göre Türkmen kadını, diğer Müslüman kavimlere nazaren çok daha
fazla saygı ve itibar görürdü. Onlarda görülen tembellik ve miskinlik Türkmen kadınında
görülmezdi. Yazara göre Merv‟de yaĢayan kadınlar, hergün tahılı değirmende öğütür, ipek
370
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.404.
371
Gökçe, M. (2008). Seyyahlara Göre 19. Yüzyıl Türkmenistan‟ında Kadın, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi, 1(2), 230-241.
372
Necef, a.g.e., s.304.
112
eğirir, yün ve pamuktan iplik büker, dikiĢ diker, çuha döğer, çadırları kurup bozar, su taĢır,
çamaĢır yıkar, yün ve iplikleri yıkar, çocuklarıyla ilgilenir ve halı dokurdu.373
Kadınlar toplumda saygı gören ve takdir edilen bireylerdi.Çadıra bir yabancı girdiği
zaman, kadınlar baĢörtülerinin ucunu çenelerinden yukarı doğru çeker ve alçak sesle
konuĢurlardı. Türkmen kadını bir yabancı ile, toplumda kınanmadan konuĢabilirdi. Bir
kabileden diğerine, ıssız yollarda rahatsız edilmeden seyahat edebilirdi.374
Mehmet Emin Efendi, Türkmen kadınının güzelliğini över, Osmanlı kadını ile
kıyaslayarak, onlar gibi örtülü ve yabani halde olmayıp gayet serbest olduklarını, cesaret,
bahadırlık ve kuvvet olarak da erkeklerden ayrılmadıklarını aktarır. Yabancı erkeklerle
aynı ortamda bulunabilmekle beraber, bir kadının güzelliğini övmek, Avrupa
milliyetlerinden farklı olarak, yalnızca kocasının hakkı idi. Buna cüret eden baĢka bir
kimse kadına saldırmıĢ telakki edilirdi.376
373
Blocqueville, a.g.e., s.60.
374
Blocqueville, a.g.e., s.65.
375
Curtis, a.g.e., s.44.
376
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.41-43.
377
Bigi, a.g.e. , s.75.
113
kaldığım esnada, bana en çok etki eden husus, onların ailelerine gösterdikleri sevgi,
nezaket ve bilhassa kadınlara duyulan saygıydı. Ben, kadınları yalnız aile içinde erkeklerle
eĢit değil, fakat aynı zamanda bilhassa yaĢlı kadınların, geleneksel bir miras Ģeklinde,
bütün halk arasında çok büyük itibar sahibi olduklarına Ģahit oldum”.378
19. yüzyıl seyyahlarının eserlerinde yer alan bu ifadeler, 10. yüzyıl seyyahlarından
Ġbn-i Fazlan‟ın verdiği bilgilerle benzerlik göstermektedir. Ġbn-i Fazlan da Türkmen
kadınlarının yabancılardan çekinmediklerine iliĢkin örnekler vermiĢtir. Aradan asırlar
geçmesine rağmen Türkmen geleneklerinde kadının konumu açısından olumsuz bir yönde
bir değiĢim olmamıĢtır. Ġbn-i Fazlan‟ın ziyaret ettiği dönemde Türkmenler henüz
Ġslâmiyeti kabul etmemiĢlerdi. O dönemde Müslüman Türk gruplarının sayısı da fazla
değildi. Daha sonraki dönemde Ġslâmiyeti kabul eden Türk toplulukları, kadının toplum
içinde ve devlet yönetiminde arka planda kalmasına iliĢkin örnekler yer almasına rağmen
Türkmenlerde bu alanda bir değiĢiklik yaĢanmamıĢtır. Eski Türk Devletlerinde olduğu
gibi, Türkmen boylarında da kadın etkin role sahiptir. Kadın hem aile içinde çadırın genel
iĢleyiĢinden sorumludur, hem de her konuda eĢine yardımcı olmaktadır.379 Türkmen
kadınının aile içindeki bu durumu kabile ve boy yönetiminde de kendini göstermektedir.
Nurberdi Han‟ın dul eĢi, Yusuf ve Mahdum Kuli Hanların anneleri Gülcemal‟in, Merv‟in
Ruslarla savaĢmasındaki etkisi buna örnek gösterilebilir.380 Ocak 1884‟te son defa toplanan
Türkmen meclisine Gülcemal Hanım baĢkanlık etmiĢtir.381
378
Necef, a.g.e., s.293.
379
Hayit, a.g.e, . s.114.
380
Elizabeth E. Bacon, Esir Orta Asya, Çev: Tansu Say, Tercüman 10001 Temel Eser, tarihsiz. s.114 ; Hayit,
a.g.e, s.114.
381
Saray, a.g.e. , s.354, ; Merv‟in iĢgali sonrasında Ruslar tarafından kendisi için inĢa edilen ev bugün
Bayram Ali bölgesinde müze olarak kullanılmaktadır. Herman, a.g.e, s. 11.
114
öğrenme sürecinde önce Farslar sonra da Araplar‟ın etkili olması onların kültürlerinin az
veya çok Türkler üzerinde etki etmesine sebep olmuĢtur. Bu etki yerleĢik hayata geçen
Türkler üzerinde özellikle mektep ve medrese kültürünün yaygın olduğu bölgelerde fazla
olmuĢ. BaĢkurt, Kazak, Kırgız ve Türkmen gibi konar-göçer Türk topluluklarında daha az
etkili olmuĢtur. Türkmenler de kadının toplumsal hayatta eski yerini korumasının belki en
büyük sebebi eski hayat tarzının devam etmesi diyebiliriz.
XIX. yüzyılda Merv‟in askeri yapısı konu baĢlığı, Merv‟de bütün yüzyıl boyunca
tek Türkmen boyunun, hanedanın ve devletin hüküm sürmemesi nedeni ile problemdir.
Biz, bu dönem içerisinde Ģehirde hakimiyet ve düzenli siyasi yapı kurmuĢ olan Merv
Tekelerini inceleyip, Ģüphesiz ortak yönleri bulunan, seyahatnamelerde aktarılan
Türkmenlerin askeri nitelikleri ile sınırlı kalacağız. Merv Tekelerinin akrabaları olan Ahal
Tekeleri de, Tekelerin askeri niteliklerini tarif etme bağlamında önemli bilgi kaynağıdır.
Siyasi ve coğrafi olarak Merv Tekelerinden farklı olan bu halkın Merv Tekeleri ile aynı
soydan, yaplardan, hatta aynı ailelerden olabilmeleri, bu kitlenin askeri geleneklerine dair
bilgilerin, Merv Tekelerinin askeri özelliklerini tarif etmek için kullanımı mümkün kılar.
olmasın diye kılıçlarını yan taraflarında değil, sırtlarında taĢırlardı.382 Yıpratma savaĢı
yapan Tekelerin arazi bilgilerine Ġranlılara karĢı maharetle kullandıkları, top kullanmakta
yetenekli oldukları görülüyor.383 Ġranlıların bozgununa doğru saldırıları artıran
Türkmenlerin, Ġranlıların hareket tarzını süratle kavrayıp, buna göre vaziyet aldıklarını
söyleyen yazar, gittikçe daha atik, daha pervazsız saldırdıklarını ifade eder.384
382
Blocqueville, a.g.e., s.79.
383
Blocqueville, a.g.e., s.35-38.
384
Blocqueville, a.g.e., s.39.
385
Bigi, a.g.e. , s.74.
386
Marvin, a.g.e., s.124.
387
Burnes, Travels II, s.260.
388
Burnes, Travels II, s.248.
389
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.34-35.
390
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.120-121.
116
Mac Gahan, Tekeleri ayırmaksızın Türkmenlerin cesaretinden söz eder.391 Yer yer
Türkmenlerin Ruslara karĢı cesareti ve biniciliklerini tarif eden yazar392 bu taifenin
Rusların toplarına karĢı korkusuzca saldırdığını aktarır, saldırılarını “her biri birkaç
canavar yutmuĢ ejder gibi kan püskürürdü” benzetmesi ile aktarması dikkat çekicidir.
Saldırırken attıkları naralar beraberinde bulunduğu Rus askerleri ile birlikte –anlaĢılan odur
ki- yazarı da ürkütmüĢ gibidir.393
Conolly‟e göre Türkmenler, üstün yetenekli süvarilere sahip olsa da etkili karĢılık
verebilecek düzenli birlikleri yoktur.395
391
Mac Gahan, Ġ. A. , Hive Seyahatnamesi ve Tarihi, Musavver, çev. Kolağası Ahmed, Akademi Kitabevi,
Ġzmir, 1995. , s.237.
392
Mac Gahan, a.g.e., s.228.
393
Mac Gahan, a.g.e., s.232-233.
394
Curtis, a.g.e., s.43.
395
Cihan, a.g.e. , s.169.
396
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164.
117
Askeri görev ve rütbeleri, Merv Tekeleri için ve muhtemelen ilgili vakitte yaĢayan
birçok Türkmen toplulukları için çapul-yağma faaliyetlerinden bağımsız düĢünülmesi
mümkün görünmüyor. Bununla birlikte Merv‟de var olan Yasavul teĢkilâtı düzenli bir ordu
görünümündedir.
Merv Tekelerinde zikredilmesi evvelâ icap eden askeri yetkili Ģüphesiz Han‟dır.
Eğer Han, yetenekleri buna el veriyorsa, konumu itibariyla doğal olarak ordunun komutanı
olurdu. Lâkin yaĢı veya baĢka bir sebepten ötürü bu görevi yürütemeyecek durumda ise
meclis tarafından, serdarlar arasından bu görevi yürütecek askeri bir lider seçilirdi.
O‟Donovan, bu geleneğin diğer Türkmenler için de geçerli olduğunu aktarır. Rusya ile
Ahal Tekeler arasında devam eden savaĢ boyunca Mahdum Kuli Han askeri yetkilerini, bu
bağlamda hiçbir yetkiye sahip olmayan, ancak meĢhur askeri yetenekleri ile komutan
seçilen Dıkma Serdar‟a devretmiĢtir. Onunla Mahdum Kuli Han arasındaki iliĢki, Fransa-
Rusya savaĢı397 sırasında General Motke ile Ġmparator William arasındaki iliĢkiyi
anımsatır.398 O‟Donovan, Dıkma Serdar‟ı399 gördüğünü de aktarır. Kendisi ile yaptığı
görüĢmede kendisinin askeri, politik ve coğrafi konulardaki bilgisini beklentilerinin çok
üstünde bulur.400
397
Fransa-Pırusya SavaĢı (Almanca; Deutsch- Französischer Krieg, Fransızca; Guerre Franco-Allemande de
1870. 19 Temmuz 1870- 10 Mayıs 1871 tarihleri arasında Fransız Ġkinci Ġmparatorluğu ile Prusya Krallığı
arasında yapılan savaĢ Fransa‟da genellikle 1870 SavaĢı olarak adlandırılır.
398
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.163.
399
(Tıkma) Dıkma Serdar Mamed Nazaroğlu, 13 yaĢından itibaren savaĢlara iĢtirak etmiĢtir, 15 yaĢında iken
Ġranlılar tarafından esir edilmiĢ ve 6 ay sonra kaçmıĢtı; Henüz 17 yaĢında iken YüzbaĢı oldu. 1843 yılında
MeĢhed‟e giren Türkmen kıtalarının baĢkumandanı oldu. 1867‟de Türkmen savaĢçılarını Haydarabad‟a
(Ġran)sevketti. 1869‟da Kızıl-Su(Krasnowodosk)‟da Ruslarla savaĢtı, 1872-79‟da Ahal Teke Vahasında
Ruslara karĢı verilen savaĢta kumandanlardan biriydi. Tıkma Serdar, 1879‟da oğlu Ak Verdi‟yi, esirlerin
serbest bırakılmasını görüĢmek için General Lazarov‟a gönderdi. Temmuz 1879‟da sözde Rusya‟nın
hizmetine girmek için bizzat General Lazarov‟un huzuruna çıktı. Rus birlikleri arasında kısa bir süre
kaldıktan sonra firar etti. 1879 yılında Gök Tepe Kalesi Kumandanı oldu. General Skobelleff dahi Tıkma
Serdarın ününden ve cesaretinden korkuyordu. Anonim bir Ģair, onun hakkında Ģöyle yazıyordu; ‟‟O‟nun
cesareti Turan‟ın bir sembolüdur. SavaĢlarda bakıĢları ile bir kurda benziyordu‟‟. ; Hayit, a.g.e., s.108-109.
400
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.117-120.
118
Avrupa‟daki subaylar sınıfına benzetir. Meclis, savaĢ halinde bu sınıftan birini komutan
seçebilirdi.401 SavaĢlarda cesur bir savaĢçı olarak nam salan kimselere komutan olarak
görevlendirilmeye hak iddia etmeksizin “batur” ünvanının verilmesi,402 savaĢta baĢarı
gösteren herkesin serdar sınıfına dahil edilmediğine iĢaret eder.
Blocqueville‟nin anlatımında serdar seçimi bir usule bağlıdır. Ona göre her kabile
kendi oyu ile, savaĢı idare edecek bir „‟serdar‟‟ tayin ederdi. Serdarın tecrubeli bir savaĢçı
olabileceği gibi on kiĢi tarafından seçilen herhangi bir kimsenin de serdar olabileceğini
aktarır. Bu kimse tarafından verilen emirler anında yerine getirilirdi. Yazar, kendisinin
esareti sırasında savaĢçı ve çapulcu olarak büyük ün salmıĢ Mehmet ġeyh ve Aman Seyyid
isimli iki serdar tanıdığını anlatır.404
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi serdarın savaĢa dair tecrubesi büyük ölçüde yağma -
çapul faaliyetlerine dayanmaktadır. Serdarların yağma hareketleri organizasyonu da, ordu
toplama ve komuta etme anlamında Tekelerin askeri pratiklerinin gelĢmesinin dikkat çeken
bir öğesi olduğu görülüyor. Blocqueville‟nin anlatımında serdarın bir haberci ile sefere
çıkacağını ve karargâhının yerini bildirdiğini, serdarın ününe göre bir kalabalığın
toplandığını, Serdarın açıkladığı plâna tamamıyla uyulduğunu görüyoruz.405
BaĢı ünvanlı bir yetkiliden sözeder. Bu Ģahsın ismi Kara Han idi ve Murgab nehri kıyısında
Ersarı haydutlarını kontrol eden devriyeleri organize ediyordu.407 O‟Donovan, bir baĢka
yerde bu ünvanlı görevlinin Merv kuzeyindeki bir hisarı üs olarak kullandığı, hisarın
adının „‟Kara ġeytan Kala‟‟ olduğu, TohtamıĢ boyunun Karavul BaĢı‟nın burada Ersarı
haydutlarının hareketlerini takip edip sınırın bu yönündeki her yere devriyeler
düzenlediğini aktarır. Bu görevlinin adı yada lâkabı „‟Kara ġeytan‟‟dır. Daha evvel de
ifade ettiğimiz gibi, yazarın „‟ToktamıĢ kabilesi Karavul-BaĢı‟‟ ifadesi ile ÖtemiĢ
kabilesinin de bir Karavul-BaĢı olabileceği akla gelmektedir. Yazar, eserinde bu yönde bir
bilgi vermez. Lâkin çizmiĢ olduğu haritada KuĢid Han Kala, Porsa Kala harabelerinin
yanında belirttiği gibi Har Köyünde de bir kale iĢareti görünmekte, baĢkaca kale - hisar
görünmemektedir. Bkz. Ek-14-
407
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.269.
408
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.372.
409
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164.
410
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.267.
120
Türkmenlerin askeri anlamda nerede ise bütün nitelikleri gibi savaĢ taktiklerini de
çapullardan ayırmak mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte kaynaklar
incelendiğinde savaĢ taktiği olarak tanımlayabileceğimiz bazı hususlar göze çarpmaktadır.
Bu taktikler için, Teke Türkmenlerinin savaĢını bizzat görme imkânına sahip olmuĢ
seyyah, Blocqueville‟ye öncelikle yer vermek yerinde olacaktır. Tekelerle Ġran‟ın giriĢtiği
savaĢı tarifinden, Tekelerin bir süre düĢmanı taciz edip moralini bozduğu, sonra bütün
kuvveti ile saldırdığı anlaĢılıyor. Bunun dıĢında Merv Tekelerinin topları kullanma becerisi
ile Ġran ordusunun ehliyetsizliği göze çarpıyor.411
Yazar, bunun dıĢında da Merv Tekelerinin savaĢ taktikleri hakkında değerli bilgiler
verir. Ona göre bu kabilenin savaĢta belli bir yürüyüĢ nizamı olmamasına rağmen “çok
dikkatli ve akıllı” savaĢmaktaydılar. BoĢ yere tehlikeye atılmaktan çekinir, mümkün
olduğunca yakın boğuĢmaya girmez, önce düĢmanın hazırlığını bozmak için taciz edici
saldırılar yapar, pusu kurarak ansızın hücüm ederlerdi. Bir saldırıyı püskürtmek veya bir
mevkiyi savunmak zorunda kalırsa Ģiddetli naralar atar ve havaya avuç avuç kum
saçarlardı. Bu eylemin amacı, bir toz bulutu oluĢturmak sureti ile sayılarını düĢmana çok
göstermektir.413
O‟Donovan, Merv Tekelerinin belli bir savaĢ taktiğine iĢaret etmez, Ona göre bu
kabilenin askeri unsurları surların ardında çok iyi savaĢabilse de düzenli bir seferin
411
Blocqueville, a.g.e., s.38-41.
412
Blocqueville, a.g.e., s.38.
413
Blocqueville, a.g.e., s.79.
121
Mehmet Emin Efendi‟nin tarif ettiği çapul icrasında bazı savaĢ taktikleri göze
çarpmaktadır. BaĢlarındaki serdara azami bağlılık gösteren akıncı grubu, düĢmana
yaklaĢtıkça ihtiyata çok önem vermekte, daima izlerden anlayan birkaç kiĢiyi öncü
gönderip düĢmanın sayısı ve durumu hakkında bilgi toplamaktaydı. Uzun süren keĢif
faaliyetleri azami dikkatle yapılmaktaydı. Yazara göre keĢif faaliyetlerinin ardından
düĢmana saldırılmaz, beklenirdi. „‟Türkmenlerin birdenbire savaĢa koyulmaları çok
nadirdir‟‟ diyen yazar, kimi zaman iki düĢman grubun birbirinden haberdar olmasından
sonra dahi savaĢa tutuĢmayıp beklediğini, savaĢa giriĢince de yeri göğü inleten naralar
attıklarını anlatır.415 Rus Yazar O.A. Mihaylov, Türkmenlerin serdarlar komutasında,
yanlarına fazla yiyecek almadan sefere çıktığını, hafiflik ve süratin bu grubun en önemli
savaĢ taktiği olduğunu aktarır.416
Türkmenlerle birçok kez çatıĢmaya girmiĢ olan Rus General Grodekoff, bu ulusun
gün ıĢığından korktuğunu, avlarına Ģafaktan önce veya gün batımından hemen sonra
saldırdıklarını, gündüzün düĢmanlarına saldırmalarının pek nadir olduğunu aktarır. Eğer
baĢarı Ģansı yüksek değilse asla çatıĢmaya girmezlerdi. ġiddetli çatıĢmalara girmekten
çekinir, direniĢ gördüklerinde geri çekilmeyi yeğlerlerdi.417 Kuzey Ġran‟da, 1840‟lı yıllarda
bulunan Ġngiliz diplomat William Richard Holmes‟in Türkmenlerin savaĢ taktikleri ile
ilgili düĢünceleri benzerlik gösterir. Ona göre de Türkmenler, savaĢtan kaçmanın mümkün
olduğu vakitler asla saldırmazlar, çok sayıda olduklarında ise mukavametin faydası yoktur.
AteĢli silâhlara ve özellikle topa karĢı derin bir korku duyarlardı.418
Tekeler, Rusya ve Ġran‟ın saldırıları ile bir savunma taktiği olarak patlayıcı ve
toplara dirençli kaleler inĢa etmeyi de öğrenmiĢlerdir.419 Rus General Markozoff‟un da
ifade ettiği bu ateĢli silâhlardan çekinme ifadesi420 1860‟larda aĢılmıĢ görünüyor. Zira
Blocqueville, Türkmenlerin topları maharetle kullanabildiğinden sözeder. Türkmenlerin
zamanla bu silâhı tanıyıp aĢina oldukları ve harp aracı olarak kullandıkları düĢünülebilir.
414
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164.
415
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.32-35.
416
Necef,a.g.e., s.292.
417
Marvin, a.g.e., s.125.
418
Cihad Cihan, a.g.e., s.169.
419
Marvin, a.g.e., s.343.
420
Marvin, a.g.e., s.125.
122
Türkmenler Rus saldırıları ile beraber patlayıcılara dayanıklı surlar inĢa etmeyi
öğrenmiĢtir. Lâkin bu husus pek lehlerine sonuç vermemiĢ, Göktepe savaĢında yaptıkları
toprak bentlerin altında katliama maruz kalmalarına neden olmuĢtur.423 Curtis‟e göre Ahal
Tekeliler Gök Tepe Kalesini inĢa etmeyip çevresindeki dağlara yayılsalar ve bir gerillâ
harbi yürütselerdi Ruslara karĢı daha baĢarılı olabilirlerdi.424
421
Joseph Pierre Ferrier, Caravan Journeys and Wandering in Persia, Afghanistan, Turkistan, and
Beloochistan; with Historical Notices of the Contries Lyina Between Russia and India, London, John
Murray, 1856, s.86.
422
Vambery,a.g.e., s.74.
423
Göktepe savaĢları için bkz. Hayit,a.g.e., s.106-15; Togan,a.g.e., s. 135-7.
424
Curtis, a.g.e., s.57.
123
incelediğimiz dönemde hasımları olan Rusya ve Ġran gibi düzenli ordu ve modern silâhları
olan devletlere karĢı da uygulanması en faydalı harp biçimi bu olmalıdır.
4.3.4. Ordu
XIX. yüzyılda Merv‟de ordudan ziyade bu bölüm Merv Tekelerinde orduya mahsus
olmak durumundadır. Zira Tekelerden evvel bölgede bulunan Sarık‟ların askeri
yapılanması ve Ģehri idare biçimlerine dair bilgi bulunmadığı gibi bu boyun bağımsız bir
idare teĢkil ettiği ve dolayısı ile kendi ordusunun varlığı da iddia edilemezdi. Her ne kadar
Burnes, bölgeden geçerken dahil olduğu kervanın ticari ürünlerini teftiĢ eden bir “Yüz-
BaĢı‟dan sözetse de bu askeri yetkili Hive Hanlığına tabiydi425 ve o tarihte (1832) Merv
ahalisi ağırlıklı olarak Sarık kabilesi mensuplarıydı.426 O‟Donovan, Merv Tekelerinin ordu
teĢkili ve teĢkilâtı hakkında önemli bilgiler verir. Ona göre savaĢ zamanı meclis, hakimiyet
altındaki eli silâh tutan bütün erkekleri silâh altına alırdı. Askeri talim, erkeklerin bireysel
silâh kullanma ve askeri egzersizlerine dayanıyordu. Bütün nüfus silâhla talim etmiĢ
olduğu için büyük bir kuvvet toplamak zor değildi. Kethüdalar ve Serdarlar dıĢında
derecelendirilmiĢ askeri rütbeler yoktu.427
425
Burnes, Travels, II, s.25.
426
Burnes, Travels, II, s.23.
427
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164.
428
Blocqueville, a.g.e., s.80.
429
Özcan, A. (1994). Osmanlı Askeri Teşkilatı, Osmanlı Devleti Medeniyeti, Ġstanbul s.357. ; Ġhsanoğlu, E.
(1999). Osmanlı Devleti Tarihi, C.I, Ġstanbul, s.337
124
O‟Donovan, Merv‟de Yasavul BaĢı ünvanlı iki subay tarafından idare edilen bir tür
polis gücünden sözeder. Bu düzenli birliğin görevi, meclisin emirlerini icra etmek, bunun
yanında Buhara ve MeĢed‟den gelen kervanların güvenliğini sağlamaktı. ÖtemiĢ ve
ToktamıĢ kabilelerinin birer “Yasavul-BaĢı” vardı. O‟Donovan, kendisinin Merv‟e
varıĢında bin kiĢiden mürekkeb olan bu kuvvetin kendi giriĢimleri ile ikibin kiĢiye
çıkarıldığını iddia eder. Bu birlikte görevli kimseler, daima hazır olmaları için KoĢud Han
Kala yakınlarında, kendilerine ait bir bölgede çadırlarını kurmuĢlardı. Seyyah “Yasavul”
kelimesinin, “yas=dövmek” “avul=köy” kelimelerinden oluĢtuğunu, ancakbu görevlilerin
karakterlerinin isimleri gibi saldırganlık içermediğini bildirir. Herhangi bir zamanda
ihtiyaç olduğunda bu birlikleri göreve çağırmak için bir Tellâl görevli idi. Bu kimselerin de
gelirlerini yağma-akın yoluyla temin ettikleri anlaĢılıyor.430 Aynı amaca matuf ve aynı ismi
taĢıyan subayın yönetimi altında Hive‟de de bir iç güvenlik teĢkilâtı vardı.431
Curtis, Rusya‟nın Merv‟i iĢgali sonrası Türkmenlerden müteĢekkil bir bir milis
kuvveti kurduğunu, bu kuvvetin Rus subaylarının denetiminde olduğunu aktarır. Rusların
bu birliği kurmaktaki amacı, Türkmen kabileleri içindeki en tehlikeli ve zaptolunmaz
kimseler için iĢ sağlayıp, bunları kontrol etmektir. Tüfek ve suvari kılıcı ile silâhlandırılan
bu birliklerin üniformaları milli bir “hilât” veya uzun elbise, koyun derisinden bir “Ģako”,
belinde parlak renkli geniĢ bir kuĢak ve Rus çizmelerinden ibaret idi. Aylık 12.50 $ maaĢ
aldıklarını bildirdiği bu birliklerin kendi atlarını ve azıklarını kendilerinin temin ettiğini,
hükümetin bunlara sadece mühimmat ikmalinde bulunduğunu anlatır. Yazar, bu
kuvvetlerin Ruslar tarafından deneneceği, güvene lâyık olduklarını tecrube ettiği milisleri,
düzenli süvari alaylarına dönüĢtürmeyi planladığını değerlendirir.432
430
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164-167.
431
Hayit, a.g.e, . s.103.
432
Curtis, a.g.e., s.44-45.
125
halinde sahaya 50.000 atlı çıkarabilirlerdi.433 Aynı tarihlerde (1881) Merv‟de bulunan
O‟Donovan‟a göre Tekelerin askeri gücü 60 veya 70 bindir.434DerecelendirilmiĢ rütbelere
hiçbir kaynakta tesadüf edilmese de Serdarlar, YasavulbaĢları ve “batur”lar bu ordunun
subayları, Han (veya Ġhtiyar Han) ise bizzat ordunun komutanı idi. Lâkin modern
teçhizattan noksan, askeri taktik bilmeyen bu toplumun ordusu 1855‟te Hive Hanlığını,
1861‟de Ġranlıları yense de435 nihayet Göktepe savaĢında yenilen Ahal Tekelilerin ardından
Rusya‟ya boyun eğmek durumunda kalmıĢtır.
4.3.5. Silâhlar
433
Marvin, a.g.e., 278.
434
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.500.
435
Marvin, a.g.e., s.441.
436
Blocqueville, a.g.e., s.79.
437
Blocqueville, a.g.e., s.49.
438
Blocqueville, a.g.e., s.38-39.
126
Ġngiliz subayı Valentine Baker, 1873 yılında Kelât kalesine saldırıp esir edilen
Merv Tekeleri‟nin silâhlarını görmüĢ, bu silâhların klasik doğulu cimitler (kısa kılıç) ve
çift namlulu, ağızdan doldurmalı, yivsiz tüfekler olduğunu nakletmiĢtir. Bu tüfekler
bölgedeki Kürtlerin ve Türkmenlerin olağan silâhları idi. Yaygın kullanılan bu tüfekler
genellikle Rus yapımı idi. Barutun üzerine bir parça paçavra yerleĢtiriyorlar ve kurĢunları
sıkıca bastırarak dolduruyorlardı. Silâh, namlu yukarıda olacak Ģekilde omuz üstünde
taĢınırdı. Yerel üretim olan barut, çok ince ve taneli olsa da yerliler bunun Ġngiliz barutu
kadar iyi olduğunu düĢünüyorlardı. Ayrıca bu yıllarda genel olarak Tekeler, bir mızrak, bir
kılıç ve çoğunlukla Birmingham yapımı çift namlulu tüfekler ile silâhlanıyorlardı. 1873
yılında Rusların ilerlemesi üzerine Merv Tekelerinin Han‟ı KoĢud Han, Hive ve
Afganistan‟dan otuz-kırk kadar top almıĢ ve Merv‟i tahkim etmeye baĢlamıĢlardı.441
O‟Donovan, gördüğü bu topların Ġran‟dan 1861‟de ele geçirildiğini aktarır. Baker‟in
görmediği bu toplar hakkında malumat kaynağı meçhüldur. Rus istihbarat subayı Albay
Kostenko‟nun 1880‟de yayınladığı raporda Merv‟de 32 top bulunup bu topların Merv
liderlerine dağıtıldığını, her birinin bu toplardan 2-3‟er tane aldığını aktarır. Rus subayın
aktardığına göre bunların 30‟u Ġranlılardan, ikisi Hive‟den alınmıĢtır. Ayrıca Tekeler kendi
barutunu yapabiliyor, kurĢunlarını ise Ġran‟lı ve Afganlardan alıyorlardı.442
439
Burnes, Travels II, s.385.
440
Burnes, Travels II, s.64-65.
441
Cihan, a.g.e., s.175.
442
Marvin, a.g.e., s.278.
443
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.328.
444
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.310.
127
445
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.234.
446
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.258.
447
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.273.
448
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.145-148.
449
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.148.
450
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.153.
128
Sonuç olarak XIX. yüzyılda Merv Tekeleri ve yer yer bu gruptan ayrılmakta,
kaynaklardaki ifadeler nedeniyle güçlük çektiğimiz Türkmenlerin ok, yay, kılıç, mızrak,
hançer, fitilli ve sonraları çakmaklı tüfekler, tabancalar ve toplar olmak üzere çeĢitli
silâhlar kullanmıĢ olduğunu görüyoruz.454 Yüzyılın ilk yarısında bölgeyi ziyaret eden
seyyahların söz ettiği ok, yay, mızrak gibi silâhlar zamanla kullanılmaz olmuĢ, kılıç ise
önemini korumuĢtur. Fitilli tüfekler zamanla yerini çakmaklı tüfeklere bırakmıĢtır. Mehmet
Emin Efendi‟nin Tekeler hakkındaki tespitleri bu bakımdan önemlidir. “Ġnsan zekâsının en
üst derecesi bunlarda görülür.” Ģeklinde, dikkat çekici bir ifade ile övdüğü bu kabilenin
Ruslarla savaĢlarda, Rusların ateĢli silâh kullandığını görünce hemen bu silâhlardan temine
gayret ettiklerini aktarır. Ona göre, Tekeler bu silâhların yapımına, tamir ve kullanmasına
öylesine çabuk alıĢmıĢlardır ki, gören bunların birkaç asırdan beri bu silâhları kullandığını
sanır.455
451
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.148-150.
452
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.205.
453
Curtis, a.g.e., s.67-68.
454
Ovez A. Gündogdiyev, “Türkmenlerde SavaĢ Sanatı ve Silâhlar (VI – XVI. YY)” Türkler Ansiklopedisi,
Çev. Alesker Aleskerov, C. XIX, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2004, s.221-223.
455
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.87.
129
Pek çok alanda olduğu gibi hukuk alanında da XIX. yüzyılda Merv Hukuk Sistemi
Ģeklinde yekvücut bir olgudan söz edilemez. Bu durum, bütün yüzyıl boyunca Ģehrin tek
hanedan ve kabile tarafından yönetilmemiĢ olmasıyla ilgili olduğu gibi, konumuzun esasını
teĢkil eden Merv Tekelerinde de hukukun, kaynaklara göre pek kurumsallaĢmamıĢ
görünmesi ile alâkalıdır. Bununla beraber Merv toplumu bütünüyle hukuk kavramından
yoksun da değildi. Ġncelediğimiz kaynaklarda birtakım yargı organları, yargılama usulleri
ve cezaların infaz Ģekilleri göze çarpıyor. Merv‟de hukuk bahsinden evvel Türkmenlerde
hukuk bahsine değinmek, sonrasında yer vereceğimiz, ilgili dönemde Merv‟e mahsus
hususlar için bir çerçeve sunma adına faydalı olacaktır.
456
Ġbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, 3. baskı, Ġstanbul, 1984, s.233.
457
Necef, a.g.e., s.293.
130
“yazıya geçirilmemiĢ ama değiĢmeyen ve her yerde uyulması zorunlu olduğuna inanılan
geleneksel yasalar” olarak tanımlarken, Türkmen hukuk sisteminin özünü ifade etmiĢtir.
Vambery, Türkmenlerin davranıĢlarını düzenlemede din buyruklarının etkisini reddetmez,
ama ona göre bunlara bağlılıkları töreden sonra gelirdi.458
458
Vambery, a.g.e., s.71.
459
Cihan, a.g.e., s.217.
460
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.168.
461
Marvin, a.g.e., s.132-33.
462
Marvin, a.g.e., s.134.
131
yaparlardı.463 Tekelerin ÖtemiĢ ve ToktamıĢ bölümlerini yöneten Hanlardan her biri kendi
kabilesine mensup kimseleri yargılarlardı. Bir höyük üzerinde kurulan mahkemeye bu iki
Han sıra ile baĢkanlık etmekteydi. O‟Donovan, Hanların yargılama yaptıkları sırada teknik
bilgi gerektiren konularda Molla Safa isminde, hukuk eğitimi almıĢ bir kadıdan yardım
aldığını aktarır.464Sözkonusu hukuk, ġer‟i hukuk olmalıdır.
O‟Donovan, Kafkasyalı bir subay esirin firarına yardım ettiği için Kadcar Han‟ın
oğlunun da göndere bağlanarak yukarıda anlatılan gibi 48 saat güneĢe maruz bırakıldığını,
Merv‟de cezayı alanın kimliğine bakılmaksızın cezaların infaz edildiğini anlatır.
(Günümüzde bile bu geliĢmiĢlik seviyesinde toplum sayısı oldukça azdır) Ġran‟da yaygın
olan „‟falaka‟‟ Merv‟de bilinmiyordu. KiĢisel kavgalar pek az olup nadiren Kadı veya
Han‟ın önüne getirilirlerdi. Genellikle bu tür meseleler bir yumruk veya bıçak darbesi ile
olay yerinde çözülürdü. Cinayet davalarında dahi, eğer öldürülen kimsenin karısı veya
yakın bir akrabasının talebi yok ise katilin cezalandırılması yönünde bir adım
atılmazdı.466O‟Donovan‟ın, Merv halkının hukuka riayetine dair verdiği bir bilgi bilhassa
463
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 161.
464
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.329.
465
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.330.
466
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.162-267.
132
dikkat çekicidir. Aktardığına göre “vahĢi haydutlar dahi, onların yasalarına göre hukuki bir
cürüm iĢlediklerinde, bu konuda Kadı‟nın verdiği karara hemen boyun eğiyorlardı.467
Ġran Elçisi Baghur Han‟ın etkisi ile Serahs‟a göç etmek isteyen bir kısım Salur
Türkmeni, O‟Donovan‟ın anlattığına göre Merv Hükümeti tarafından gönderilen Yasavul
birlikleri tarafından yakalanarak geri getirilmiĢ ve sopa ile cezalandırılmıĢlardı.468 Bu
örnekten Merv‟de bulunan kimi unsurların Merv‟den ayrılmasının suç teĢkil ettiğini
düĢünebiliriz.
Rus iĢgali sonrasında bölgeyi gezen Curtis, Rus yönetiminin yerel konuların
icrasına müsaade ettiğini, Rus Hükümeti ile yerel meclislerin arasında bağ görevi gören
“aksakal”ın adliye iĢleri ile de ilgilendiğini aktarır. Rus görevlileri, merkezi otoriteye karĢı
gelmediği ölçüde bu görevliye müdahale etmezlerdi. Ancak, genel olarak Rus istilâsı
sonrası yazara göre yargı, Rus ve Yerli diye ikiye ayrılmıĢ olup eğer ki davacılar iki farklı
ırktan olursa Rus yargısı ile yargılama yapılırdı. Bütün kararların resmi danıĢmanları
vasıtası ile ülke konseyinin önerisiyle soruĢturma yapıp ona göre karar veren askeri valiye
temyiz olunabileceğini aktaran yazar, askeri valinin siyasi bir durum olmadıkça nadiren
yargıya müdahale ettiğini belirtir. Ona göre Rus yöneticiler, yerel gelenekler, miras
472
hakları, mal hakları ve yerlilerin dini adetleri dikkatli biçimde tanınmaktaydı. Fakat,
burada yazarın kendi aktarımları ile çeliĢkiye düĢtüğü kanaatindeyiz. Çar II. Alexander,
467
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.167.
468
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.336.
469
Marvin, a.g.e., s.131-132.
470
Vambery, a.g.e., s.71.
471
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.85.
472
Curtis, a.g.e., s.47.
133
üzerinde pamuk yetiĢtirilen ve bizzat kendisine tapulanan 200 bin dönümlük araziyi473
acaba hangi yerlinin mal hakkına saygı duyarak elde etmiĢtir?
473
Curtis, a.g.e., s.68.
474
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.406-407.
134
135
5. BÖLÜM
EKONOMĠ VE TĠCARET
Merv Tekelerinin XIX. yüzyılda Rus iĢgalinden önce kaynaklara yansıyan gelir
kaynakları, tarım, hayvancılık, halıcılık, yağma - çapul faaliyetleri, deri ticareti,
kervanlardan alınan vergiler, esir ticareti ve fidye gelirleridir. Rus iĢgali sonrası Merv‟de
siyasi yapı gibi sosyal yapı ve ekonomik yapıda da köklü değiĢiklikler olmuĢtur. Bu
bölümde Merv Tekelerinin ve Rus döneminde Ģehrin ticari faaliyetlerine ve ekonomik
yapısına seyahatnameler ıĢığında bakacağız.
475
Necef,a.g.e., s.309.
476
Bacon,a.g.e., s.53.
477
Necef,a.g.e., s.118.
478
Necef,a.g.e., s.320.
136
O‟Donovan, Merv‟de, Eğri Güzar mevkiinde bulunan büyük bir köyün Hive‟ye ve
oradan Rusya‟ya büyük miktarlarda inek derisi ihracatı yapıldığını aktarır. Ham deriyi
ihraç eden Tekeler, karĢılığında Rusya‟dan tabaklanmıĢ deri ithal ederlerdi. Tekeler
tarafından çizme, terlik, kılıç kemeri ve askeri teçhizat üretiminde kullanılan bu Rus derisi
çok sağlamdı. Bir tarafı doğal renginde olan bu derinin diğer yanı, birbirini dik açılarla
kesen çapraz çizgilerle desenli ve parlak kırmızı renktedir. Buhara ve Afgan sınırındaki
kimselerin kullandığı uzun binici çizmelerin de derinin kırmızı yanı dıĢarıya doğru
verilirken Mervliler derinin kahverengi yanını dıĢarıya tutmayı tercih ederdi. Yazar, bunun
sebebini, Tekelerin aĢırı parlak renklerin teĢhirini kadınsı bulması olarak açıklar.480
479
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.324-334.
480
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.373.
481
Blocqueville, a.g.e., s.82.
137
5.2. Halıcılık
Halıcılık, halı ticareti veya halı sanayi Türkmenistan‟ın kökleĢmiĢ en eski ticaret
mesleklerinden biri olarak bilinmektedir. Türkmen halısının ünü o kadar yaygındır ki, daha
XVII-XVIII. yüzyıllarda Avrupa burjuva sınıfının önde gelen temsilcilerinin malikâne ve
Ģatolarını süslemekteydi. Sadece Avrupa piyasasında değil, Yakın Doğu‟da da Türkmen
halısı en gözde halı olarak rağbet görmekte idi. Halıcılık sanayi birçok meslek dallarının
ayakta kalmasını, geliĢmesini sağlayan bir meslek konumundaydı. Hayvancılık, yün
üretimi, tarama, iplik, boyacılık, yün taranmasındaki teknik araçlar gibi birçok meslek
halıcılık çevresinde toplanmıĢlardır. K. Bode, halı sanayini Türkmenlerin en büyük uğraĢ
alanlarından biri olarak tanıtarak, halıcılığın Türkmenistan‟da ilkel düzeyde de olsamakine
(teknoloji) kültürünü getirdiğinin altını çizmektedir. Türkmen halılarının en ünlüsü,
iĢlemeleri ve motifleri ile dikkat çeken Teke Gölü Ġran, Rusya, Orta Asya veAfganistan
pazarlarında da en çok rağbet gören halılardı. Her yörenin ve kabilenin kendisine özgü
motifleri ve tarzı yabancılar tarafından fark edilmese de Türkmenlerce hemen ayırt
edilebilirdi. Teke halısı, yani Teke Gölü ince dokuması ve sade iĢlemeleri ile daha çok
göze hitap etmekteydi. Yukarıda halı sanayinin birçok mesleğin geliĢiminde öncü
olduğunu belirtmiĢtik. Kaynaklarda halıcılık yanında torba, mafraçı, çuval, çarık ve bir
çeĢit yünden yapılmıĢ çanta olan “horcun” (heybe) yapıldığı da belirtilmektedir. Aynı
zamanda Türkmenler tarafından “palas” denilen kilim de yapılmaktaydı. XIX. yüzyılın
ortalarında bu ürüne artan taleple Merv‟de bu ürünün üretiminde önemli geliĢme
yaĢanmıĢtır. 1890 yılında Merv‟de binden fazla imalathanenin bulunuĢu ürüne talebin ne
boyutta olduğu hakkında fikir verir mahiyettedir.482Bu halıların dokunması zanaati daha
çok Türkmen kızları tarafından ifa edilirdi. Türkmen kızları, vakitlerinin çoğunu nakiĢ
iĢleyerek ve dokumayla geçirirdi. Bir kızın ilk düĢündüğü Ģey çeyizinin hazırlanmasıydı.
Bunun için ilk önce birkaç güzel halı dokur ve nakıĢlı giyecekler hazırlar, eğer vakti kalırsa
diğer kızkardeĢleri ile beraber satmak için halılar ve heybeler dokurdu.483
482
Necef, a.g.e., s.313-15.
483
Bacon, a.g.e. , s.63.
138
Blocqueville de bu ürünün imalâtı ile ilgili önemli bilgiler verir. Ġfade ettiğine göre
Merv‟de havaların güzel olduğu mevsimlerde kadınlar açık havada basit bir dokuma
tezgâhı kurarlardı. Bu tezgâh yere sağlamca gömülmüĢ dört direkten ve yatay olarak
uzatılmıĢ iki kalın kiriĢten ibarettir. Çözgü iplikleri kiriĢin üzerine bağlanır ve halı
dokunmaya baĢlanırdı. Yazarın, genellikle üç metre uzunluğunda, birbuçuk metre eninde
olarak boyutlarını bildirdiği bu halılar sık sık düğümlenirdi ve renkleri katiyen solmazdı.
Halı bahsinde Blocqueville son olarak her kabilenin ve boyun kendisine mahsus bir desen
örneği olduğunu ve bu modelin anadan kıza aktarıldığını anlatır.486
Türkmen halılarının kalitesi, çözgü ve atkı ipleri ile düğümlerine göre farklılık
göstermektedir. Türkmenler genellikle Türk düğümü ve Ġran düğümü (Sine düğümü)
kullanmıĢlardır. Ayrıca çözgü ve atkı ipliklerinin kalınlıkları da farklılık göstermektedir.
484
Vambery, a.g.e., s.77.
485
Bigi, a.g.e., s.74.
486
Blocqueville, a.g.e., s.60.
487
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.352-53.
139
Türkmen halılarında boylara göre değiĢen dm²‟de 800 ilâ 15000 fark düğüm kullanılmıĢtır.
Her düğüm sırasında kullanılan atkı sayısı, kalitesi, bükümü, boyalı ve boyasız olması
önem taĢımaktadır. Ayrıca Türkmen halıları renk açısından da farklılıklar göstermektedir.
En çok kullanılan renk kırmızıdır.488 Türkmen halılarındaki desenleri inceleyen kimi
yazarlar, Türkmen halılarının, Ġslâmiyet öncesi Türklere ait kabartma resimleri ile büyük
benzerlik taĢıdığını vurgular. Bu halılarda bulunan hayvan motifleri daha figüratif bir
yapıdadır. Koç boynuzu, boğa kafası vs. gibi motifler o denli ince iĢlenmiĢtir ki güçlükle
sezilebilmektedir. Bu durum Türkmen halılarının iĢleme, motif ve estetik bakımdan ne
denli geliĢmiĢ olduğunu gösterir.489
Yüzyılın sonunda Merv‟e giden Curtis, bütün nüfusun giyim ürünlerinin baĢta
Moskova olmak üzere diğer Rus Ģehirlerinden geldiğini söyler. Sürü sahipleri sürülerinin
yününü sattıklarında evde dokumadan daha çok para kazanabiliyorlardı. Rus makine
ürünleri de ev yapımı ürünlerini taklit etmekteydi. Kasaba pazarında pek az yerli üretim
ürünler satılmakta olduğunu aktaran yazar, yerli nakıĢ örnekleri satın almak isteyen bir
turistin epeyce araması gerektiğini, arasa dahi Moskova‟dan gelen taklit bir ürünle
aldatılmasının muhtemel olduğunu aktarır.490
5.3. Atlar
Merv‟de bir süre bulunan Blocqueville, Merv‟de gördüğü Türkmen atlarını güzel
bulmaz. Ona göre Türkmenlerin sahip oldukları atların pek azına güzel denilebilirdi ve
bunun sebebi ise bu kabilenin sürekli komĢuları ile savaĢ halinde olması idi. Yazar, Teke
atlarının Arap atları ile melezlenmiĢ bir tür olduğunu, Teke atı dıĢında bölgede Yarkent
488
Cihan, a.g.e., s.371-372.
489
Necef,a.g.e., s.314.
490
Curtis, a.g.e., s.37.
140
bölgesinden geldikleri için Yorga ismi verilen atlar bulunduğunu aktarır. Teke atlarının
boyları yüksek ve göğüsleri nispeten dardır. Dimdik tuttukları baĢları zarif, boyunları çok
kuvvetlidir. Seyyah, bu atın kulaklarının geyik gibi hareketli olduğunu, gözlerinin canlı,
bakıĢlarının zekice olduğunu ifade eder. Burunları hafif kavisli ve burun delikleri geniĢtir.
Cidav nahiyesi düz ve bütünüyle yapıları mütenasip fakat sadece sağrı kısmı bir parça
düĢüktür. Bu atın bacakları uzun, ince zarif, bununla birlikte güçlüdür. Yeleleri yoktur,
kakül Ģeklinde bir tüy demeti alınlarına dökülür. Kuyrukları büyük ve gösteriĢlidir. Yazar,
bu atların yelelerinin bulunmayıĢının, zaman zaman tüylerinin kırpılmasından olabileceğini
belirtir. Yorga atı diye adlandırılan cins ise, güçlü, orta büyüklükte, sık ve uzun yeleli bir
tür idi.491
Mehmet Emin Efendi‟ye göre ise, muhtemelen Merv Tekelerinin kullandıkları olan
Teke atları gayet yüksek cüsseli, güzel ve gösteriĢlidirler. Hive‟de yetiĢtirilen Teke atları
ile Türkmen atlarının karıĢımı olan atlar daha makbuldur. Yabu ismi verilen baĢka bir tür
at ise kıymetsiz kabul edilirdi.493
491
Blocqueville, a.g.e., s.75-76.
492
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.332-333.
493
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.36.
141
bölgede gelenek olduğunu ifade etmek için Burnes, Timur‟un Çin, Hindistan, Ġran ve
Türkiye‟deki fetihlerinde, bu ülkelerin en iyi atlarını baĢkenti Semerkant ve doğduğu yer
olan ġehr-i Sebz‟e getirmiĢ olduğu bilgisini verir. Burnes‟e göre tam da burada, doğunun
en iyi atları Özbeklerin Karabeer Kabilesinin elindedir. Nadir ġah‟da Timur‟un bu
politikasını taklit etmiĢtir, Hindistan‟dan Ġran sınırına kadar pek çok ünlü at cinsi bu fatihe
atfolunmaktadır. Bu cinslerin en ünlüsü, küçük bir hayvan olmasıyla beraber
Merv‟dedir.494
Türkmen atının görünüĢü ve fiziki özellikleri hakkında da bilgi veren Burnes‟e göre
bu hayvan büyük ve kemikli idi. Bu hayvanın estetik görünüĢünden ziyade gücü ve
dayanıklılığı dikkat çekici idi.495
Baker, bu atların baĢka bir soydan ziyade Ġngiliz safkanına veya yarıĢ atına
benzediğini ve hemen hemen aynı boyda olduğunu aktarır. Seyyah, bu atların yelesi
olmadığı düĢüncesinin yanlıĢ olduğunu, ağır ve kalın baĢlığın yeleyi aĢındırdığını,
494
Burnes, Travels II, s.271-72.
495
Burnes, a.g.e., s.271.
496
Marvin,a.g.e., s.167.
497
Ferrier, a.g.e. s.94-95.
498
Marvin,a.g.e., s.167.
142
Blocqueville, Teke cinsi atların son derece dayanıklı, çok hızlı koĢabilen ve kolay
idare edilebilen atlar olduğunu ifade edip, Merv bölgesinde bu atın yavaĢ yavaĢ
kaybolduğunu, lâkin Ahal ve Sarık kabileleri arasında değerini koruduğunu anlatır. Yorgo
cinsi atlar ise çok süratli koĢabilmektedir.500
Türkmen atının dayanıklılığına vurgu yapan Burnes, eğitimli bir atın Avrupa ve
Arap atlarından üstün olduğunu, lâkin güzellikten yoksun olduğunu aktarır.501 Çapul için
eğitilen bir at ile bir Türkmen‟in 600 millik bir mesafeyi 6 ya da 7 günde kat edebileceğini
hesaplamıĢtır.502 Sheil‟de hız bağlamında aynı kanaattedir. Nerede ise aynı hız ve
dayanıklılık verdiği rakamlara yansır. Naklettiği olayda „‟Topçu Sınıfının baĢı General
Habibullah‟ın malı olan bir at Tahran‟dan Tebriz‟e gidip dönmüĢ, tekrar Tebriz‟e gitmiĢ,
bu yolculuk 12 gün sürmüĢtür. Bu mesafe 94 fersah veya yaklaĢık 140 ligdir(ya da 420
mil), ama bundan üç gün çıkarılmalıdır. Çünkü her seyahatten sonra atın 24 saat
dinlenmesine izin verilmiĢ olmalıdır. Günümüzde Tahran-Tebriz arası 624 km. dir ve kat
edilen mesafe 1872 km. eder. Yani bu at 12 günde 1872 km. yol yapmıĢtır.503
499
Cihan, a.g.e., s.240.
500
Blocqueville, a.g.e., s.76.
501
Burnes, a.g.e., s.35.
502
Burnes, Travels II, s.274.
503
Cihan, a.g.e., s.242.
143
504
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.332.
505
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.201.
506
Marvin, a.g.e., s.166.
507
Vambery, a.g.e., s.420-21.
508
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.36.
509
Burnes, Travels II, s.272.
510
Marvin, a.g.e., s.169-170.
511
Ferrier, a.g.e., s.95.
144
Blocqueville, Türkmenler için at bakımının sonu gelmez bir uğraĢ olduğunu aktarır.
Bir Türkmen, atına gözü gibi bakar ve son derece titiz ilgi gösterirdi.512 Yazara göre
Türkmenler atlarını ya çapula katılacakları zaman, ya da Herat‟a yolculuk edecekleri
zaman nallarlardı, bunun dıĢında nallamazlardı. Diğer zamanlarda, atın taĢsız yollarda pek
az aĢınan tırnaklarını kesmekle yetinirlerdi. Yaz aylarında hayvanların üstüne keçe örtülür
ve böylece hayvanlar güneĢten korunurlardı. Hayvanın baĢını ve boynunu korumak için de
bir örtü kullanılırdı.513Zaman zaman at kılları kırpılırdı. Taylara kızgın demirle dağlanarak
damga vurulurdu.514
Yazar, at eğitim ve beslenmesi ile ilgili bilgileri bir arada verir. Ona göre
Türkmenler, Ġranlıların iddia ettiği gibi koyun yağı yedirmezlerdi.515 Mehmet Emin Efendi
aksini iddia etmektedir.516 Taylar tamamen serbest bir Ģekilde büyür ve kısraktan ayrılınca
kendilerine yem olarak kıyılmıĢ yonca gibi yeĢil otlar, kepek ve ince samanla karıĢtırılıp
kaynatılmıĢ yiyecekler, piĢirilmiĢ bakla, karpuz ve kavun kabuğu gibi Ģeyler yedirilirdi.
Taylara erken yaĢta çocuklar binmeye baĢlar, böylece hayvan yorulmamıĢ, çocuk da at
sürmeyi öğrenmiĢ olurdu. Taylar, daha doğrusu genç atlar ikibuçuk-üç yaĢına gelince
binilmeye baĢlanır. Bu yaĢlarda yem olarak arpa, darı, kıyılmıĢ saman verilir. Bazen de
samanla karıĢık kepekle bulamaç yapılırdı. Çapula veya sefere çıkmadan evvel Türkmen,
hayvana arpa ve darı yerine buğday ve ekmek veya arpa ve darı hamuru yedirirdi.
Türkmen atı yaz – kıĢ dıĢarıda kalırdı. KıĢın atların üstüne, boynunu ve göğsünü
örterek dizlere kadar uzanan ve arkadan yine dizlere sarkan, keçeden bir örtü örtülürdü.
512
Blocqueville, a.g.e., s.78.
513
Blocqueville, a.g.e., s.77-78.
514
Blocqueville, a.g.e., s.76.
515
Blocqueville, a.g.e., s.76.
516
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.36.
145
Ayrıca hayvanları kıĢın Ģiddetli rüzgârdan korumak için çukurlar kazılır ve bu çukurların
içinde biriken kar yığınları kürekle kaldırılırdı.517
Mehmet Emin Efendi‟ye göre Türkmenlerin at bakımı tuhaf ve dikkat gerektiren bir
iĢtir. Çapula çıkacak Türkmen, atını üç ay evvelden itibaren eğitmeye baĢlardı. Öncelikle
atlarını semirtmek için yonca gibi besleyici otlar verirlerdi. Yazar, Blocqueville‟nin aksini
iddia ettiği kuyruk yağının ata bu aĢamada, samanın içine karıĢtırılarak verildiğini aktarır.
Ona göre bu yem, atların içini temizleyip karnını çeker. Etin sağrısını üstünde toplar.
Böylece „‟saman tavı‟‟ denilen yalancı semizlik kaybolup at sağlam etiyle kalır. Atlar
böylece seferin zorluklarına alıĢtırılır, üç-dört gün yolda yürütülen hayvan dayanıklılık
özelliği kazanırdı.518
517
Blocqueville, a.g.e., s.76-77.
518
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.36.
519
Burnes, Travels II, s.34-35.
520
Burnes, Travels II, s.18.
521
O‟Donovan Merv Oasis II, s.446.
522
Ferrier, a.g.e., s.94.
146
tekrar eder. Çayıra bırakıldığı dönem harici her gün idman ettirilir, bu Ģekilde hayvan 25
yıl güçten düĢmeyecektir. Hayvana terli iken su içirdikten sonra dörtnala koĢturma
geleneğini de gözlemlemiĢtir. Türkmenlerin, eğer bu önlem olmazsa hayvanın
ateĢleneceğini ve eyerin bulunduğu yerden hayvanın mesanesinin patlayacağını iddia
ettiklerini bildirir. Hayvanın kıĢın dıĢarıda bırakıldığı bilgisini yineleyen yazar,
Blocqueville‟den farklı olarak geceleri hayvanın çevresine kar yığıldığını anlatır. Ona göre
bu Ģekilde durması hayvanın ahıra kapatılmasından daha sağlıklıdır.523 Conolly,
Blocqueville‟nin atın sefer dıĢında nallanmaması bilgisini teyid eder.524
Baker, hayvanların yürüyüĢ eğitimi ile ilgili olarak, atın doğal olarak güzel
yürüdüğünü, ancak bu doğal güzel yürüyüĢün genellikle bir Türkmen zevki olan hızlı rahat
yürüyüĢ, yani „‟hafif ve hızlı bir yürüyüĢ olan rahvan‟‟ veya „‟bağlantısız‟‟ yürüyüĢ
yaptırmak amacıyla, tayın ön ve arka bacaklarının her iki yanda birlikte bağlanması adeti
ile bozuluyordu. Bu yürüyüĢte at yaklaĢık olarak saatte 5 mil yol alıyor, ani akınlar yavaĢ
bir dörtnala gidiĢle yapılırken, uzun seyahatlerde rahvan yürüyüĢ tercih ediliyordu.528
Türkmen atının bakımının önemine dikkat çeken Charles Marbin, Rus Generali
Lomakin‟in 1879‟da Ahal Vadisine düzenlediği seferde bulunan Kazak birliklerinin kendi
midillileri ile Tekelerden ele geçirdikleri devasa atları değiĢtirdiklerini, ancak Kazakların
atları ihmal etmesi ile hayvanların kısa sürede hastalanıp öldüğünü aktarır. Ona göre de bir
Türkmen, atına hanımından, hatta kendinden çok ihtimam göstermekteydi.529
523
Ferrier, a.g.e., s.97.
524
Marvin, a.g.e., s.174.
525
Blocqueville, a.g.e., s.76.
526
Tırıs yürüyüĢ; Atın yapısına en uygun yürüyüĢtür. Ġki bacak sesiyle, sallantılı olmayan bir yürüyüĢle
karakterize edilir. Yüksek tırıs ve alçak tırıs gibi Ģekilleri vardır.
527
Rahvan yürüyüĢ: Vücüdun bir yarımındaki ayaklar havada iken diğer yarımdakiler yerdedir. Sallantılı bir
yürüyüĢtür. Ġki bacak sesi iĢitilir.
528
Cihan, a.g.e.,s.245.
529
Marvin, a.g.e., s.176.
147
Burnes‟e göre Türkmenlerin iyi bir atı sattıkları nadiren görülürdü.531Ferrier‟e göre
yağma ve akınlarda gücü ve dayanıklılığına dair güçlü kanıtlar gösteren bir Türkmen atı
kabileden, silâh zoru haricinde asla ayrılmazdı. Ġran ġah‟ı, Horasan Valisi ve kimi Özbek
liderleri haricinde Asya‟da pek az kimse gerçek ve safkan Türkmen atına sahipti. Onlar da
bu atları satın almamıĢ, ya kabile Ģefleri tarafından hediye edilmiĢ, ya da saldırılarda ele
geçirilmiĢlerdi. Ona göre bu durum Türkmen‟in soylu bir ata verdiği değerin göstergesidir.
Zaman zaman satma lütfunda bulundukları en iyi cinsten bir kalite aĢağı atlar ise 120
paund ile 160 paunddan aĢağı bir fiyata satın alınamazdı. Bunlardan cins olarak adi, ama
yinede kullanıĢlı ve güzel bir at 40 ilâ 48 paunda bulunabilirdi. Avrupa‟da kötü olarak
düĢünülmeyip Türkistan‟daki fiyatının 3-4 katına satılacak adi bir hayvan ise 234 Ģiline
bulunabilirdi.532 Fraser‟e göre ise safkan atlar, 150-200 sterlinden aĢağı satın
alınamayacaktır. Dikkate değer güzellik ve nesep özelliklerine sahip kimi atlar için 350-
400 sterlin talep edildiğine Ģahitlik ettiğini aktarır. Adi iĢlerde çalıĢtırılmaya elveriĢli,
ancak bir nesep özelliği olmayan, hiçbir meĢhur Türkmen at cinsine bağlı olmayan atlar
çok daha düĢük fiyatlara alınabilecekken, iyi Yabu cinsi atlar dahi 30-40 sterline
satılmaktaydı. Albay Valentine Baker, bir Türkmen atı tüccarının kendisine, 10 gün içinde
1000, 3 ay içinde 15.000 Teke atını, Hindistan‟da süvari birliklerinin kullanımı için uygun
olmak üzere, her bir at için 20 sterline bulabileceğini söylediğini aktarır.533 Böylece
Türkmenlerin, safkan ve iyi özellikteki atlarını asla satma eğiliminde olmadıklarını, ancak
530
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.332-333.
531
Burnes Travels II, s.277.
532
Ferrier, a.g.e. , 95-96.
533
Marvin, a.g.e., s.170-171.
148
sıradan atların ticaretinin Teke toplumu için iyi bir gelir kaynağı olduğu sonucunu
çıkarabiliriz.
Bu hususta en çarpıcı tasviri Seyyah Mehmet Emin Efendi yapmaktadır. Ona göre
Türkmen için “anasından yarı at yarı insan olarak doğmuĢ” dense yeridir. Türkmenin
kendisinden ziyade atına önem verdiğini ifade eden yazar, iyi bir atın sosyal statü gösterisi
olduğunu “Türkmenlerin en büyük süsü at sayılabilir. Avlunun önünde bir at bağlamak
ululuk ve büyüklük iĢaretidir.” cümleleriyle aktarır. Anlatımına göre Türkmen, sürekli
taĢıdığı kılıcı kadar atı ile de iftihar eder. Bu ikisi Türkmenin en çok sahip olmak
isteyeceği Ģeylerdi. Yazara göre bu ikisine sahip olan kimse bütün dünyanın kendisine ait
olacağına inanırdı.534
Rus Albay Grodekoff, Merv‟in iĢgalinden önce söylediği “Türkmen ile atı
birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Eğer atını ondan alırsanız, artık komĢularını yıldırma
gücü kalmayacaktır. Bu yüzden, eğer Merv‟i ele geçirirsek Tekelere parasal vergiler
yüklememizin yanında onların elinden bütün en iyi kısrak ve aygırları da almalıyız. O vakit
yenilmezlikleri kalmaz.”537sözü, atın Türkmenle nasıl yekvücut olduğunu göstermesinin
yanında Türkmenin gücünün atlarının iyiliğine bağlı olduğunu da bildirmektedir. Curtis,
Rus iĢgali sonrası gittiği Merv‟in atlarının Orta Asya‟nın en iyileri olduğunu anlatır.
Aktardığına göre Ruslar, burayı iĢgal ettiklerinde Mervlilerin silâhlarıyla birlikte bu binek
hayvanlarına da el koyma politikasını ciddiyetle tartıĢmıĢlardır.538 Böyle bir el koymanın
gerçekleĢtiğine dair bilgi yoksa da, Marvin‟de Merv‟in iĢgalinden önce bunun
olabileceğini öngörür ve bu durumun Rus Ordusuna Ġngilizler karĢısında sağlayacağı
534
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.35-36.
535
Blocqueville, a.g.e., s.78-79.
536
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.426.
537
Marvin,a.g.e., s.162-163.
538
Curtis, a.g.e., s.66.
149
avantaja dikkat çeker.539 General Ferrier‟in de görüĢü buna yakındır. Ona göre –hanımları
ve çocuklarından daha çok özen gösterdikleri atları- olmazsa Türkmenler Ġran içlerine bu
kadar sık akın etme cüreti gösteremezlerdi. Ata kötü davranmak onların gözünde bir
günahtı ve bu suçu iĢleyen kimse bütün kabilenin ayıplamasını üstüne çekerdi. Bir korsan
için gemi ne ifade ediyorsa, at da Türkmen için o idi ve talihi bu hayvana bağlıydı.
Eyerinin üstünde Türkmen‟in kendini kalesinde hissettiğini anlatan yazar, at üstünde
savaĢan Türkmenlerden hiçbir kabilenin kendisini bir Ģehrin surları ardında savunma
gönüllülüğü göstermediğini aktarırken540henüz Göktepe savaĢı vuku bulmamıĢtır. BinbaĢı
Abbott, Türkmenlerin asla kısrağa binmediğini, kısrağa binmenin uygunsuz olduğunu
düĢündüklerini yazar.541
Seyyahların verdiği bilgiler Merv‟de atın askeri, ticari, siyasi, sosyal ve kültürel bir
varlık olduğunu ortaya koymaktadır. Mervlilerin at ticareti yapmakla beraber iyi cins
atlarını satmadıkları anlaĢılmaktadır. Uzun bir tarihi süreç sonrasında, çeĢitli türlerin
çaprazlanması ile Ahal ve Merv bölgesinde Teke Türkmenlerine özgü bir at türü ortaya
çıkmıĢtır. Mervliler bu atın bakımı ve eğitiminde kendilerine has metodlar
kullanmaktaydı. Bu metodlarla eğitilen ve beslenen atın en önde gelen özelliğinin
dayanıklılık olduğu görülüyor. Bu atlari Mervliler için çapul faaliyetinin icrasında yeri
doldurulamaz araçlar olduğu gibi, bu topluluğun savaĢ kudretinin de bağlı olduğu
vasıtalardır.
539
Marvin, a.g.e., s.176.
540
Ferrier,a.g.e., s.93-94.
541
Marvin,a.g.e., s.167.
542
Faruk Sümer, Oğuzlar, Türk Dünyası AraĢtırmaları Vakfı Yayını, 1999, s.463.
150
Merv Tekeleri her ne kadar tarımsal faaliyetlerle diğer göçebe Türkmenlere nazaren
daha çok meĢgul olsalar da yağma-alaman-çapul geleneğini terk etmiĢ değillerdi. Bu
geleneğin XIX. yüzyılda günlük hayatta ve kültürdeki yeri ile bütün canlılığı ile ayakta
olduğunu seyahatnamelerde görürüz. Çapul meselesi Türkmenler için ticari bir faaliyet
olmakla beraber bir gelenek, Ruslar için neredeyse bütün Hazar Ötesinin iĢgal edilme
bahanesi, görünüĢe göre Ġranlılar ve tüccarlar için korku kaynağıdır. Ancak bu faaliyet
bölgede ve yüzyılda sadece Türkmen ulusuna has bir olay olmayıp zaman zaman bölgedeki
bütün unsurlarca, yetenekleri kabilince icra edilmekteydi.544
Türkmenlerin yağma – çapul faaliyetlerinin temelini daha iyi görebilmek için XIX.
yüzyıl Türkmen tarihine kısaca göz atmak gerekir. XIX. asrın baĢlarından itibaren Orta
Asya‟daki otorite boĢluğunu doldurmaya çalıĢan Hive Hanlığı ve Ġran, Türkmenlerin
büyük bir kuvvet haline gelmesini engellemek için Türkmenlerin üzerine sürekli seferler
düzenlemiĢ ve onlara ağır zayiatlar verdirmiĢlerdir. 1830 – 1860‟lı yıllar Türkmenlerin Ġran
ve Hive devletleri arasında varlıklarını koruma mücadelesi ile geçmiĢtir. 1855 yılında Hive
hükümdarı Muhammed Emin Han ani bir baskınla Türkmenlere büyük kayıp verdirmiĢtir,
ancak bu hükümdarın öldürülmesiyle Hive ordusu geri çekilmek zorunda kalmıĢtır. 4 ay
sonra babasının intikamını almak isteyen yeni Hive hükümdarı Abdullah Han yeniden
Türkmenler üzerine saldırmıĢ, ancak ordusu Türkmenler tarafından bozguna uğratılmıĢtır.
Bu muharebeler sonrasında Hive Hanlığı artık Türkmen topraklarına saldırmaya cesaret
edememiĢtir. Bununla birlikte saldırılar bütünüyle sona ermemiĢ, büyük zayiatlar vererek
durdurdukları Hive saldırılarından sonra Ġran saldırıları baĢlamıĢtır. Rusya ile yaptığı iki
savaĢı kaybetmesi üzerine 1813 Gülüstan ve 1828 Türkmençay antlaĢmaları neticesinde
Ġran bölgede büyük toprak ve nüfuz kaybetmiĢ, yeni topraklar edinme amacı çerçevesinde
Türkmen topraklarına düzenlediği bir seri sefer ile buralarda katliamlar icra etmiĢtir. Bu
seferlere karĢı duran Tekeler ve Tekelerin yanında kimi Türkmen boyları 1845 ve 1848
543
Vambery, a.g.e., s.74.
544
Cihan, a.g.e., s.297-98.
151
Uzun bir varlık mücadelesi akabinde Türkmenler, Merv‟in iĢgaline kadar 1860 –
1884 yılları arasında özgür yaĢayabilmiĢlerdir. 1865 yılında Teke Türkmenlerinin (Ahal)
önderi Nurberdi Han sonu gelmez aĢiret kavgalarından yorulup Merv‟e yerleĢmiĢ, böylece
lidersiz kalan Ahal bölgesinde tam bir anarĢi hali yaĢanmıĢtır. Bu tarihten Türkmen
topraklarının Rus iĢgaline uğradığı döneme kadar bölgedeki Türkmenlerin had safhada
alamancılık yaptıkları düĢünülmektedir. Çünkü komĢularının yıllardır devam edegelen
baskıları karĢısında kazandıkları zaferlerle özgüvenlerine kavuĢan Türkmenlerin
bilinçaltlarında yatan kızgınlık ve intikam duygularının etkisi, alamana çıkmalarına etken
olmuĢtur.546
Merv ahalisi geniĢ ölçüde çevresindeki kabileleri, devlet, ve mümkün olan herkesi
yağmalıyorsa da aynı zamanda yağmalanıyordu da. Fırsatını bulan Ersarı, Sarık ve Salur
kabileleri zaman zaman Mervlileri yağmalıyorlardı.548 O‟Donovan‟ın Merv‟de bulunduğu
süre içerisinde Ruslardan sonra Mervlileri en çok tedirgin eden siyasi teĢekkül Ersarılar
olarak görünüyor. Ersarı baskınlarını önlemek ve önceden tespit etmek için Merv‟de bir
hisar vardı ve bu iĢle görevli subay, bu hisardan sınır bölgelerine devriyeler
gönderiyordu.549 Öte yandan Ġran‟ın sınır eyaletlerinden Tekeler üstüne yapılan akınlar az
değildi. O‟Donovan, Deregez Hanı‟nın gelirinin büyük kısmının akınlardan geldiğini,
akınların da neredeyse günlük ve karĢılıklı olduğunu aktarır.550 Seyyah, Muhammedabad‟a
varıĢından evvel Deregezliler tarafından yapılan bir akında Tekelerden 15.000 koyun ele
geçirildiğini ve dağıtıldığını nakleder. Yazarın tespitine göre her iki taraf da bu uygulamayı
yürekten onaylıyordu. Bunun dıĢında Türkmen liderlerinin, kamu tarafından uzun bir
süredir sağlıklı bir erkek için en saygın ve kabul gören bu uğraĢı engellemesi mümkün
değildi.551 Blocqueville, Ġran‟da yaĢayan Kürtler ve ġahseverlerin de yağmacılıkla meĢgul
olduklarını aktarır. Bunun dıĢında Ġran‟da herhangi bir köyden bir kimsenin, etrafına üç beĢ
kiĢiyi toplayıp komĢu köylere baskın yaptığını, bu yüzden köylerin etrafının duvarlarla
çevrili olduğunu aktarması, bu faaliyetlerin ne Mervlilere, nede Türkmenlere has
olmadığını, bölgede ilgili zamanda genel bir uygulama olduğunu göstermesi bakımından
önemlidir.552
547
Didar Annaberdiyev, a.g.m. , s. 513 – 530.
548
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.173.
549
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.372.
550
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.30-31.
551
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.36.
552
Blocqueville, a.g.e., s.19-20.
153
yapılmıĢsa, buna duyulan hayranlık eylem için duyulabilecek herhangi bir ahlâki kınamayı
tamamen bastırıyordu.553 Bu konuyu doğrular nitelikte olup Rus yazar Leonid
Konstantinoviç Artamonov ile Arminius Vambery tarafından Teke Türkmenlerine atfen
nakledilen atasözü “Eğer düĢmanın babanın çadırına saldırırsa, sen de katıl ve beraber
yağmala” Ģeklindedir.554 Bunlar dıĢında Merv‟de yetiĢkinler arasında adi hırsızlık oldukça
nadirdi. Yağmacılık bir saygınlık ve Ģöhret kaynağı olarak düĢünülmekte idi.555 Ayrıca bu
akınlar ciddi bir geçim kaynağı olarak görülüyordu. Bunlar aleyhinde söz söyleyen
O‟Donovan, „‟bu baskınlar olmazsa nasıl geçineceklerini‟‟ sual eden bir Mervli‟den
sözeder.556
553
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.167.
554
Annaberdiyev, D. “XIX. Yüzyıl Seyahatnamelerinde ve Askeri Anlatılarında Türkmenlere Atfedilen
Atasözleri”, Türk Dünyası Ġncelemeleri Dergisi, XII (KıĢ 2012), s.513 – 530.
555
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.167.
556
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.278.
557
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.73.
558
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.376.
559
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.33.
560
Marvin, a.g.e., s.203.
561
Bigi, a.g.e., s. 73-74.
154
bu Ģehrin yağma uğraĢı her Ģeyden önce geleneksel, sonra ekonomik bir uğraĢ gibi
görünüyor.
O‟Donovan‟a göre bir Türkmen, eğer üst sınıfın yediği yiyeceklere yeterince sahip
olunca tam bir tembellik halini tercih eder. Gençler dahi, kâr ve hoĢnutluk sağlayan
„‟çapul‟‟ ve „‟alaman‟‟ yapmaya dahi çıkmayacaktır. Ona göre Türkmenler, aslında
savaĢmaya muhtaç değildi, ihtiyaçlarını pekâlâ baĢka yollardan temin edebilirlerdi. Ancak
o kasten, beraberinde gelebilecek bütün riskleri de göze alarak, tarlalarda sürekli çalıĢmak
veya endustriyel uğraĢı yerine akıncılık yapmayı tercih eder. Zengin bir Türkmen bir
akında asla öne doğru fırlamaz, çünkü hizmetinde, kendisinin teçhiz ettiği ve onun için
yağmacılık yapan gençler bulunmaktaydı.562
Hazırlık aĢamasında göze çarpan ilk vakıa çapula karar verilmesi ve bu harekât için
liderin seçimidir. Mehmet Emin Efendi, “çapul-çapavul yapmak lâzım geldiğinde 200-300
veya daha az bir atlı bir yere toplanıp”563 ifadesini kullanırken, çapulun neden lâzım
geldiği, bu ihtiyacın ortaya çıkıĢına neden olan Ģartların neler olduğu konusunda bilgi
vermeyi ihmal etmiĢ görünüyor. Yazara göre bu topluluk, içlerinden en gözüpek, en cesur
ve en tecrubeli kimseyi serdar seçer ve bu iĢlemden sonra topluluğun tamamı bu kimsenin
emrine tabi olurdu. Ardından serdarın talimatı ile herkes sefer hazırlığını görmeye
baĢlardı.564 Yazarın anlattıklarında, sefere çıkacak kimseler bir davete icabet etmeksizin,
562
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.348-349.
563
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.31.
564
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.31.
155
hasıl olan çapul ihtiyacı üzerine toplantı yapmakta ve bu toplantıda kendilerine bir lider
seçmektedirler. „‟Serdarın vereceği talimata göre herkes sefer hazırlığı görür‟‟ ibaresindeki
talimat, seferin günü olabilir. Hazırlıklardan kasıt, silâh, teçhizat, erzak ve atların bakımı
olmalıdır. Kaynaklarda çapul-alaman için yapılan en ciddi hazırlığın atların eğitimi olduğu
görülüyor. Yine aynı yazara göre, hazırlıklarını tamamlayan topluluk belli bir günde ve
yerde toplanırdı. Burada bir molla zafer için dua ederdi. Akıncıların yakınları da bu
merasime iĢtirak eder. Yola çıkıldıktan sonra ilk gün az yol gidilir, bu yolculukta serdar
kafileyi düzene sokardı. Sonraki günlerde yürünen mesafe azar azar artırılmaktaydı. Hedef
bölge veya düĢman memlekete yaklaĢtıkça tedbirli davranmak esas olurdu.565 Tehlike
arzeden topraklara girildikten sonra serdarın emri ile öncü birlikler gönderilir, eğer izler
tespit edilirse bu izlerin ait olduğu birliğin durumu değerlendirilirdi. Bunun dıĢında çapul
birliği kendini gizlemek için azami gayret gösterirdi. DüĢman tespit edildikten sonra dahi,
konumu ve mahiyeti iyice tahkik edilmedikçe harekete geçilmezdi.566
565
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.31-32.
566
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.34-35.
567
Blocqueville, a.g.e., s.80.
568
Blocqueville, a.g.e., s.76-77.
156
BaĢı‟nın 350 kiĢilik bir alaman grubunu Ġran sınırına akına göndermek üzere olduğunu,
akıncı grubunu cesaretlendiren YüzbaĢı‟nın gruba, yapmak üzere oldukları iĢin iyi bir iĢ
olduğunu, altın ve tillaların KızılbaĢ ülkesinden hasat edilmesi gerektiğini söylediğini
aktarır. Okudukları duanın “Fatiha Suresi” olduğu bilgisini veren yazar, alaman grubunun
genellikle yola çıktıktan sonraki 10. günde yağma yapıp geri dönmeyi umduklarını
söyler.569 Yağma hazırlığı bağlamında at eğitiminden de sözeden yazar, hayvanların uzun
süre su ve yiyecekten mahrum bırakıldıktan sonra olabildiğince sıkı bir idmana tabi
tutularak yeni bir yağmaya hazırlık yapıldığını, atlara asla yeĢillik yedirilmeyip kuru
yiyecekler verildiğini anlatır.570
Vambery‟ye göre, bir mollanın duasını alma iĢi yağma tasarlanır tasarlanmaz
yapılırdı. Ona göre de topluluğun oluĢması Blocqueville‟nin iĢaret ettiği gibi davete icabet
Ģeklindedir. Baskın planının gizli tutulması ve sadece serdarın bilgisi dahilinde olması
bilgileri de aynıdır. Serdar, mollaların hayır duasını aldıktan sonra yola çıkardı. Herbiri
daha evvel belirlenmiĢ bir yerde geceleyin ve farklı yollar kullanılarak buluĢurlardı.571
Ferrier‟in alaman hazırlığı konusunda verdiği bilgiler daha ayrıntılı görünüyor. Ona
göre, akın yapmaya karar veren bir lider kendi renklerini içeren bir sancağı-bayrağı bir
mızrağa bağlayarak çadırının önüne dikerdi. Bir tellâl bütün iyi Müslümanları, Peygamber
adına bu bayrak altında saf tutup Ġranlı kâfirlere yapılacak akına katılmaya davet ederdi.
Bu akına dahil olmak isteyenler mızraklarını bu bayrağın yanına dikerlerdi. Seferin lideri
gerekli sayıya ulaĢtığını düĢündüğünde, bir ay sonra o gün sefere çıkılacağını ilân ederdi.
Bu bir ay atların eğitimi için zorunludur. Bu bir ay içinde atların altı paundluk kuru ot veya
yonca, yaklaĢık üç paund arpa veya tahıl yediğini, hayvanı zayıflatan bu perhizin eğitimin
ilk adımı olduğunu, atın hergün bütün hızıyla yarım saat koĢturulduğunu ve bu idmandan
sonra bir süre yemlenmediğini ve pek az su verildiğini aktarır. Eğer su içmeye istekli
görünürse bu diyete bir süre daha devam edilir, ancak idman asla bir ayı geçmezdi. Bir
ayın sonunda yola çıkan Türkmen, yanına yukarıdaki gibi eğitilmiĢ atın dıĢında birde yabu
cinsi adi bir hayvan alırdı. Türkmen avulundan çıkarken bu ata biner, Ġran topraklarına
kadar da bu hayvanı kullanırdı. Eğitimli hayvan yularsız ve eyersiz olarak grubu takip
eder, taylığından beri köpek gibi sahibini takibe alıĢtırıldığı için asla gruptan ayrılmazdı.
Yazara göre ilk gün yaklaĢık 12 mil, ikinci gün 15, üçüncü gün 18, dördüncü gün 21 mil
569
Burnes, Travels II, s.35-36.
570
Burnes, Travels II, s.35-36.
571
Vambery, a.g.e., s.74.
157
yol alınırdı. Bu noktada Türkmenler, saldırı için kullanacakları ata bir günlük yiyecekleri
olmak üzere 4-5 paund arpa unu, iki paund mısır unu ve iki paund ince kıyılmıĢ kuyruk
yağını iyice yoğurup, küreler halinde yedirirlerdi. Bu yiyecek dıĢında hayvana ot ya da
saman yedirmezlerdi. Bu yeme çok düĢkün olan atlar dört gün bu yiyecekle beslenince
güçlerinin zirvesine eriĢirlerdi.
Bu sırada, kötü ihtimaller halinde güvenle geri çekilebilecekleri doğal bir gizlenme
yeri bulup orada yerleĢirlerdi. Yağma grubu ve atları yeterince dinlenince 3-4 kiĢiyi
çevreden geçmek üzere olan bir kervanın bulunup bulunmadığının tahkiki için
gönderirlerdi. Bu kimseler bazen zararsız yolcular kılığında kervanlara dahil olup kervanın
ticari değeri ile ne derece korunduğu hakkında bilgi toplarlardı. Türkmenler, bu bağlamda
istihbaratı daha çok Ġran sınırındaki köylerde yaĢayıp iletiĢim halinde oldukları, dolayısıyla
ödeme yaptıkları kimselerden edinirlerdi. Bu sırada grubun büyük kısmı boĢ durmayıp 4-5
kiĢilik gruplara ayrılarak Ġranlı köylüleri kaçırma iĢiyle uğraĢır, akĢamları bütün grup
buluĢup gelen haberlere göre değerlendirme yaparlardı.572
572
Ferrier, a.g.e., s.83-85.
573
Vambery, a.g.e., s.74-75.
158
kontrol ederler.574 Mehmet Emin Efendi, malların eĢit olarak bölündüğünü, yalnız, serdara
bir hisse fazla verildiğini aktarır.575
O‟Donovan, Deregez‟de bir Teke akınına Ģahit olduğunu, yaklaĢık 150 atlı
Türkmenin dağınık gruplar halinde, Ģahinler gibi yuvarlaklar çizerek döndüklerini, 60
kadar sığır çalan grubun ardından Han‟ın 300-400 atlı gönderdiğini aktarır. Tekelerin bir
kısmı süvariler için uygun olmayan yollardan sığırları çöle kaçırırken, grubun büyük kısmı
geri çekilenleri korumak için savaĢmaktaydı. Yazar, 1880 yılında Tekelerin artık insan
kaçırmadığını, daha çok at, sığır ve deve çaldıklarını aktarır.576
Blocqueville, çapulun icrası ve ganimet paylaĢımı ile ilgili olarak, bir çapulda
Türkmenlerin eline ne geçerse yağmalayacağını, ele geçirilen esirlerden karĢı koyanların
ve gelmemek için direnenlerin öldürüleceğini söyler. Serdarın ganimetten aldığı payın
diğerlerinden fazla olduğunu söyleyen yazar, bu konuda bir oran vermez. Eğer paylaĢımda
anlaĢmazlık çıkarsa gaspedilen mal yada hayvan satılıp bedeli bölüĢtürülürdü. Ganimetten
dönen savaĢçılar, zafer naraları atıp havaya kurĢun sıkarlardı. Çadırlarından çıkan yakınları
savaĢçıları karĢılamaya koĢardı. Yazar, bir hafta sonra erkeklerin yeni bir sefere iĢtirak
ettiğini veya bir seferden döndüğünü anlatırken seferlerin sıklığını vurgulamaktadır.579
574
Vambery, a.g.e., s.75.
575
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.35.
576
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.32-33.
577
Burnes, Travels II, s.35.
578
Burnes, Travels II, s.37.
579
Blocqueville, a.g.e., s.80.
159
adamların ise en iyi atlarına binip saldırılacak yerleĢim yeri veya kervana kasırga hızı ile
saldırdığını, ellerine mal ve insan adına ne geçerse kaçırdıklarını ve birkaç dakika içinde
iĢlerini bitirdiklerini açıklar. 120-130 mil uzağa, yedek atlarını bıraktıkları yere değin
durmadıklarını aktarır. Esirler, bazen çalınan atlarla, bazen atın eyerine bağlanarak
götürülürdü.580 Akında bir aile üyesini kaybeden Türkmen ailesine de ganimetten pay
verilirdi.581
Merv Ģehri ve bölgesi bir vahadır ve XIX. yüzyılda Murgab Nehri üzerinde, ilgili
kısımlarda tarif ettiğimiz bend ve sulama kanalları ile sulanmakta, yaygın Ģekilde tarımsal
faaliyet yürütülmekte idi. Blocqueville, Merv toprağının ürün vermeye müsait, yumuĢak ve
nemli olduğunu, ancak Tekelerin her yıl sulama kanallarını temizlemek zorunda
olduklarını yazar. Yazara göre Türkmenler tarla sürmek için ucuna sivri bir demir parçası
geçirilmiĢ hafif bir saban kullanmakta idiler. Çift süren kimse, ucuna saban demiri ve
saban ökçesinin bulunduğu saban okunu bir eliyle tutardı. Yazara göre toprak bu Ģekilde
bütünü ile alt üst olmayıp bu iĢlem sadece toprağın yüzeysel olarak çizilmesini
sağlayabilirdi. Saban çoğu kez, boyunlarına keçe sarılmıĢ iki at tarafından çekilirdi.
Keçenin üstüne boyunduruk konulmuĢ ve saban kayıĢları buna bağlanmıĢtı. Dizginleri
tutan adam atı idare ederdi.
580
Ferrier, a.g.e., s.85-86.
581
Marvin, a.g.e., s.187.
160
O‟Donovan‟a göre, eğer bir kimse Merv‟de kendi hesabına tarım yapmak isterse
bunun için ekilebilecek pek çok boĢ arazi vardı. Fakat bunu yapmak isteyen genç erkek,
ekim için ve ekimle hasat arasında, henüz doğal olarak hasat etmemiĢ ve bir gelir
sağlamamıĢ olduğu için kendisi için gerekli kaynağı bulmakta çok zorlanırdı. Yazar,
Merv‟de böyle kimselerin nadir olduğunu aktarır. Ona göre bir Türkmen, ancak evlendiği
zaman kendi hesabına bir çiftçi olmaya baĢlayabilirdi. Evlenince fiyatı 75 kran ile 10 kran
arasında değiĢen ikinci el bir ev satın alacak, bu evi ToktamıĢ ve ÖtemiĢ kabilelerinden,
bağlı oluĢuna göre Novur veya AlaĢa kanallarından ayrılan ikincil su hendeklerinin birinin
yakınına inĢa ederdi. Daha sonra da kendisinin bağlı bulunduğu oymak ya da Yap‟ın
yaĢadığı bölge içinde olmak kaydıyla, tarımını üstlendiği arazi için küçük bir su kanalı
kazmaya koyulurdu.582
Merv‟de pek çok kabak türü vardı. Su kabağı diye adlandırılan bir cins kabak barut
kabı, çelim veya su testisi olarak kullanılabilmekteydi. Yazar, bu tür kabakların çok büyük
ve sağlam olduklarını vurgular. Merv‟de havuç da yetiĢtirilip bu ürün hem çığ, hem de
piĢirilerek tüketilmekteydi. Yazar, bunlar dıĢında üretimi yapılan tarım ürünlerinin soğan
ve taneleri çok sert olan, güçlükle piĢirilebilen bir cins fasulye olduğunu yazar. Türkmenler
bu fasulye tanelerini avlarda mermi olarak da kullanabilmekteydi. Susamdan elde edilen
yağ, yemeklerde ve kıĢın çadırların aydınlatılmasında kullanılmakta idi. Yazar, Merv‟de
582
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.351.
161
tahıl üretiminin belli bir arazi üzerinde, düĢman saldırısını tahrik etmeyecek, ancak zaruri
ihtiyacın karĢılanabileceği kadar yapıldığını aktarır.583
Burnes, 1832‟de Merv‟den geçerken Merv Bentının, Buhara Han‟ı ġah Murat
tarafından 45 yıl evvel yıkıldığını, Bentın önceleri Murgab suyunun büyük bölümünü Merv
Ģehrine yöneltip burayı bolluk ve zenginlik ülkesine dönüĢtürmüĢ olduğunu, kendisinin
bölgeden geçtiği sırada ise sadece yakın Türkmen yerleĢkelerini, yani „‟oba‟‟larını
sulamakta olduğunu aktarır. Her ürünün burada bolca yetiĢtiğini ve Türkmenlerin sulama
ile tarım yaptığını bildiren yazar, ürünler hakkında ayrıntılı bilgi vermez. Tarif ettiği ürün,
diğer kaynaklarda da rastlanılan, Lâtince ismi „‟Holcus sorghum‟‟ olan süpürge darısıdır.
Yerliler bu ürüne „‟cuvare‟‟ adını verirlerdi. Yazar, bu ürünün ekilmemiĢ arazide bolca
bulunduğunu, sığır ve deve yemi olarak değerlendirildiğini aktarır.584Kendisinin Merv‟den
geçtiği 1832 yılında su kanallarının faaliyette olmadığı anlaĢılıyor. Tarlaların sadece
Murgab Nehri kıyısında bulunduğunu, Türkmenlerin bu tarlalarda harika buğday, cuvare
ve çok güzel kavunlar yetiĢtirdiklerini söyler.585
değirmenle bu bitkinin yağını çıkarırlardı.588 Mervliler, boyu bir fit, en kalın yerinden
yarıçapı bir inç‟in 4/3‟ü kadar olan yabani havucu pilâva karıĢtırırlar, ancak yazara göre bu
ürünü ekmezlerdi. O‟Donovan, bu ürünün tarımının yapılması halinde yararlı olacağını,
tadının kırmızı havuçtan güzel olacağını söylerken, Türkmenlerin asla havuç, Ģalgam ve
diğer sebzeleri ekmediği bilgisini verir.589 Blocqueville‟nin bahsettiği havuç da bu
olmalıdır. Conolly de Türkmenler arasında sebzenin bilinmediğini aktarır, ancak boy veya
Ģehir adı vermez.590 Mervlilerin sıklıkla tükettiği bilgisine O‟Donovan‟dan ulaĢtığımız bir
ürün de yabani lâlenin, Mervlilerin tabiri ile „‟Lale Gül‟‟bitkisinin soğanımsı köküdür. Bu
bitkinin boyu ikibuçuk-üç fite ulaĢabiliyor, çiçeği de bir su bardağını andırıyordu.
Soğanlarının ebadı, küçük boy soğanla çapı üç inç olanlar arasında değiĢiklik gösteriyordu.
Yazar, ürünün çiğ tüketildiğini, tadının yumuĢak Ģekerli kestaneye benzeyip fındığı da
anımsattığını aktarır. Çok miktarda yediği halde bir rahatsızlık yaĢamamıĢtır.591
Su kabağı bahsi Blocqueville gibi O‟Donovan‟da da benzer biçimde yer alır. Yerli
Türkmenlerin „‟kedou‟‟ diye adlandırdıklarını aktaran yazar, bu bitkilerin devasa
boyutlara, bazen dört galonluk su testisi boyutuna ulaĢabildiklerini, Blocqueville‟nin
tarifindeki gibi genellikle ibrik olarak kullanıldıklarını, küçük türlerinin barut boynuzu
veya tütün saklama kabı olarak kullanıldığını söyler.592
Yazar, kavunu Merv‟in az sayıdaki ihraç ürünleri arasında sayar. Bunun yanında
karpuz da yetiĢtirilmekteydi. Kavun olgunlaĢtığı vakit parlak altın sarısı renginde ve
genellikle 14-15 inç yüksekliğinde olurdu. Çok Ģekerliydi ve yazara göre en sıcak
mevsimde dahi içi serin olurdu. Türkmenler bu ürünü yemeden önce bir an kaynar suya
daldırır, bu Ģekilde daha serin olacağına inanırlardı. Yıl içerisinde tüketilmeyen ürünün
kabukları kalın yerinden soyulur, dilimlenip güneĢte kurutulur, bu Ģekilde elde edilen
ürüne “kak” adı verilirdi. Yazar, bu Ģekilde kurutulmuĢ kavunun tadının taze kurutulmuĢ
incire çok benzemekle beraber kesinlikle daha lezzetli olduğunu söyler. Bu kurutulmuĢ
parçalar uzun iplere geçirilip kaba tütün topları gibi ikiye katlanırdı. Bu ürün Merv‟in
Ġran‟a ihraç ettiği pek az üründen biriydi.593 Ġçi pembe renkte çekirdekleri siyah olan
588
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.307.
589
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.236.
590
Blocqueville, a.g.e. , s.81.
591
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.238.
592
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.325.
593
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.307)25-26.
163
Merv bağlarında elma, armut, erik, Ģeftali, nar, iğde, dut ve üzümün bulunduğunu
aktaran dönemin Rus kaynakları, Merv üzümünün çok meĢhur olduğunu, bunlardan kızıl
üzüm, gelin parmak, monti, bidane ve Ģarap yapımında kullanılan kara üzümün baĢlıcaları
olduğunu aktarır.598
Rus iĢgali sonrası her alanda yaĢanan değiĢiklikten tarım da nasibini almıĢtır.
Curtis, iĢgal sonrası ziyaret ettiği Merv‟deki tarım faaliyetleri hakkında önemli bilgiler
verir. Yazar, Ģehrin tarımsal niteliğini “sulama kanalları ile bölünmüĢ geniĢ buğday, yulaf,
594
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.336.
595
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.237.
596
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.307-308.
597
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.326.
598
Necef,a.g.e.,s.227.
599
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.101.
600
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.309-310.
164
yonca tarlaları, kayısı, Ģeftali ve kiraz ağaçları, üzüm bağları” olarak tarif eder.601 Ona göre
demiryolu hattı boyunca yeni Rus Ģehirleri oluĢturulmuĢtur. Bütün eski önemli Ģehirlere
bitiĢik yeni bir Rus Ģehri inĢa olunmuĢtu, isteyen her Rus bu Ģehirlere yerleĢip bir iĢle
meĢgul olabilir, fakat yerlilerin oturduğu Ģehirlerde iĢ yapamazlardı. Yeni gelen Ruslar
yeni bir Ģehir kurabilir, fakat yerliler tarafından ekilip biçilen bir araziyi satın alamazlardı.
Göçmen Rusların sembolik bir fiyata satın alabileceği milyonlarca dönüm tarım arazisi
vardı. Ancak yazar, bunun için yeni bir sulama sistemi icap ettiğini aktarır. Rus Hükümeti
bu yöndeki giriĢimleri desteklemekteydi. Rus Ġmparatoru, bizzat Merv‟de pamuk
endustrisinin teĢvikine örnek olması için büyük bir çiftlik kurdurmuĢtur.602 Curtis, Rus
müteĢebbis ve idarecilerinin, Rusya‟nın pamuk üretimiyle kendi ihtiyaçlarını karĢılaması
ve bu üründe dıĢa bağımlılığın önlenmesi için önemli giriĢimleri olduğunu aktarır. Bu
üretim için seçilen „‟tarla‟‟ Türkistan‟dır. Yazara göre Ruslar tarafından Türkistan‟da da
pamuk üretiminin baĢarısı Almanya ve Ġngiltere‟nin Güney Afrika‟da teĢebbüs ettiğinden
çok daha fazlaydı. XIX. yüzyılın sonunda Türkistan tarımsal nüfusunun yarısı pamuk
üretimi yapmakta ve Rus fabrikaları tarafından tüketilen ham pamuğun yarısı bu kaynaktan
temin edilmekteydi.603 Yerliler, deve ve öküzlerle toprağı sürmekte idiler. Bu iĢ için at da
kullanılmaktaydı.604 Dönemde bölgede çiftçilikle uğraĢan kiĢi sayısını 135.000 olarak
verir, yerli -Rus sayısı hakkında bilgi vermez. En çok yetiĢtirilen ürün pamuktur. Bunun
yanında buğday, çavdar, arpa, süpürge darısı, pirinç, kavun, karpuz, her çeĢit sebze, üzüm,
Ģeftali, kayısı ve böğürtlen de yetiĢtiriliyordu. Yazar, Merv vahasını o dönemde
Türkistan‟da tarım yapılan birçok alan içinde nüfusu en yoğun ve toprağı en verimli yer
olarak tanımlar. Ruslar vahaya çoğu kavak, dut ve akasya olmak üzere 3 milyondan fazla
ağaç dikmiĢti.605
Yazar, Merv‟de pamuk üretimi ve Çar II. Alexandır‟ın giriĢimi hakkında da bilgi
verir. Yazara göre Merv, iklim ve toprağının özellikleri dikkate alınarak pamuk üretimi
için bilhassa seçilmiĢ ve iĢgalin gerçekleĢtiği 1880‟lerin baĢında, iĢgalden hemen sonra
tonlarca pamuk tohumu BirleĢik Devlet‟lerden ithal edilip yerli çiftçilere dağıtılmıĢtı.
Tarihi sulama kanalları, Rus hükümeti‟ne bağlı mühendisler tarafından dikkatle elden
geçirilip yeniden inĢa edilmiĢ, Murgab Nehri‟ndeki su miktarının elverdiği ölçüde
601
Curtis, a.g.e., s.42.
602
Curtis, a.g.e., s.36.
603
Curtis, a.g.e., s.37.
604
Curtis, a.g.e., s.40.
605
Curtis, a.g.e., s.66.
165
geniĢletilmiĢtir. Böylece ekilebilir araziye dahil edilen 200 bin dönüm arazi Çar II.
Alexsandır‟ın üzerine tapu edilerek buraya örnek bir çiftlik kurulmuĢtu. Yazar, çiftliğin
yönetim merkezinin Merv‟in yaklaĢık 10 mil doğusunda, Bayram Ali harabelerinin hemen
güneyindeki, yine bu adla anılan demiryolu istasyonunun yanında olduğunu aktarır. Yazara
göre bu çiftlik asla kâr etmemekte idi ve hesap açıklarını karĢılamak için her yıl bu çiftliğe
50.000 $ gerekiyordu. Çiftlikte Rus, Kırgız, Teke, Afgan ve diğer yerlilerden oluĢan 300
iĢçi bir Rus denetmenin kontrolunda çalıĢmaktaydı. Kolonizatörlere pamuk yetiĢtirmeyi
öğretmek için pek çok Amerikalı uzman çalıĢtırılmaktaydı. Ekili 150.000 dönüm araziden
dönüm baĢına ortalama 500 libre pamuk hasat edildiğini aktaran yazar, bu rakamın Çar‟a
ait 200.000 dönüm araziden mi, yoksa toplam arazinin pamuk ekili kısmından mı hasat
edildiği konusuna açıklık getirilmez. Bu arazinin büyük kısmı kiraya verilmiĢ, bir kısmı
hisselere bölünüp dağıtılmıĢ, kalan kısmı ise mülk denetmeni tarafından Türkistan
çiftçilerini eğitmek için bir model olarak ve deneysel amaçlarla ekilip biçilmekteydi.
Yazar, pamuk üretimi için satın alınan makinelerin daima pratik fayda sağlamadığı
bahsiyle israfa neden olduğunu düĢündüğünü ifade eder.606
Curtis‟in Rusların Türkistan‟da pamuk üretimi ile ilgili verdiği bilgiler Merv‟le
ancak kısmen ilgilidir. Dönemde Türkistan‟da yapılan pamuk hasadının BirleĢik
Devletler‟den sonra ikinci sırada olduğunu, yıllık hasadın Mısır ve Hindistan‟ı geride
bıraktığını aktarır. Türkistan‟a ilk Amerikan pamuk tohumlarını ve yeni tarım metodlarını
getiren, ilk Türkistan Genel Valisi Kaufman‟dır. Moskova ve diğer büyük Rus
Ģehirlerindeki fabrikatörleri, yerli çiftçilerin teĢviki için kullanmıĢtır. Dönemde pamuk
tohumu, yağ endüstrisi alanında da giriĢimler olduğunu aktaran yazar, yerlilerin, üretilen
bütün yağı tükettiğini, bu ürünün atık kısmının ise develer için, herhangi bir yeĢillikten
daha çok besleyici değer taĢıyan yem olarak değerlendirilmekte olduğunu yazar.
Merv‟deki bütün çiftliklerle bağlantılı Amerikan kompresleri, çırçır fabrikaları ve yağ
fabrikaları vardı.607
606
Curtis, a.g.e., s.69-70.
607
Curtis, a.g.e., s.71.
166
sonucunu doğurmuĢtur. Tekelerin Ģehre hakim olması ile yeni bir bend inĢa edilip mevcut
olan sulama kanalları aktif hale getirilmiĢ, yeni sulama kanalları kazılarak vahada yoğun
bir tarımsal üretim baĢlatılmıĢtır. Bu tarımsal üretim Tekelerin göçebe eğilimlerini de
dizginlemiĢtir. Zira Tekelerin Merv‟de çadırlarda yaĢamayı sürdürmekle beraber herhangi
bir yere göçtüklerine veya yarı göçebe yaĢantı sürdüklerine dair bilgi yoktur. Büyük
nüfusları da geleneksel Türkmen idari anlayıĢının geliĢtirilmesini, yeni Ģartlara göre
Ģekillendirilmesini zorunlu kılmıĢ, böylece kimi idari kurum ve usuller oluĢturulduğu gibi
kimi geleneksel Türkmen yönetici kisvelerinin niteliğinde bariz değiĢiklikler yaĢanmıĢtır.
Bu siyasi ve sosyal değiĢikliklerin tarımsal faaliyetle uğraĢın neticesi olduğu
kanaatindeyiz.
5.5.2. Hayvancılık
Fraser‟e göre atlar hariç tutulacak olursa Türkmenlerin sahip oldukları en değerli
varlıkları develeriydi. Türkmenler tarafından ve genel olarak Horasan‟da temel olarak
kullanılan üç tür deve olduğunu kaydeden yazar, tek ve çift hörgüçlü olanların en çok
bulunduğunu, çift horgüçlü olanın hecin devesi olup hızlı ve güçsüz olduğunu belirtir. Yük
hayvanı olarak kullanılmaya müsait olmayıp fiyatı da diğerlerinden ucuz idi. 80 ilâ 100
Ġran rupisine satıldığını aktarır. Tek hörgüçlü olan daha yaygın olarak kullanılıp 450-700
libre arası yükü, boyutu ve gücüne göre taĢıyabilmektedir. Fiyatı 120 ilâ 140 Ġran rupisi
arasında değiĢmekteydi. Üçüncü cins, önceki iki cinsin karıĢımı olmasına rağmen her
ikisinden daha çok tercih edilirdi. AĢırı sabırlı, uysal ve güçlü olan bu hayvan, oldukça
608
Necef, a.g.e., s.324-325.
609
Blocqueville, a.g.e., s.82.
610
Blocqueville, a.g.e., s.56.
168
611
Marvin, a.g.e. , s.152.
612
Burnaby, a.g.e. , s.261.
613
Marvin, a.g.e., s.155.
614
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.339.
615
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.333.
616
Cihan, a.g.e., s.232.
169
O‟Donovan, Merv‟de bir yabancının, hatta Türkmen‟in dahi dolaĢmasının pek tekin
olmadığı, bu kiĢinin köpeklerin saldırısı riski altında bulunduğunu söyler.617 Burnes,
Murgab kıyısındaki Türkmenlerin sayısız sürülerinin güdülmesinde çoban köpeklerinin
önemine değinir. Ona göre çok uysal görünen bu hayvanlar, bir yabancıya karĢı çok vahĢi
idiler. Kaba tüylü ve görünüĢlerinden çoban köpeği cinsinde olduklarını değerlendirdiği bu
hayvanların fiyatlarının Türkmenler arasında dahi çok yüksek olduğunu kaydeder.618
Fraser de Türkmenlerin sürülerini gütmek ve korumak için büyük cins bir çoban köpeği
beslediklerini yazar. Ona göre bu hayvanlar olmadan Türkmenlerin sürülerini hırsızlardan
korumaları imkânsızdı. Ayrıca Türkmenler, kuĢ avlamak için birde av köpeği
kullanmaktaydı.619 Ayrıca bir Göklan kampında çadırdan çıkan yazar, 5-6 köpeğin
saldırısına uğramıĢ, yaĢlı bir Türkmen kadını tarafından kurtarılmıĢtır. Köpeğin,
Türkmenlerin sürüleri gibi obaları ve çadırlarının da güvenliğine yardımcı olduğunu
aktarır.620
617
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.132.
618
Burnes, Travels II, s.24.
619
Marvin, a.g.e., s.157.
620
Marvin, a.g.e., s.99.
621
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.305.
622
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.319.
170
Esir alma, insan kaçırma, köle pazarlarında satma veya esir edilen kimsenin
ailesinden fidye talep etme çapul-yağma ile birlikte düĢünülmesi gereken bir konu olmakla
beraber, XIX. yüzyıl Merv toplumunun, Hazar ötesi Türkmenlerinin ve nerede ise bölgede
yaĢayan bütün toplulukların az-çok meĢgul olduğu bir uğraĢtı. Merv Tekeleri bu fiilin de
failleri olmakla beraber yer yer kurbanlarıdır. O‟Donovan‟a göre, köle ticaretinin yapıldığı
Hive ve Buhara pazarlarının Rus iĢgali sonrası kapatılması, bu ticaretin ele geçirilen
kimsenin yakınlarından fidye talep edilmesi Ģeklinde evrilmiĢtir. 1880‟lerde bölgede
bulunan O‟Donovan, Türkmenlerin evlerinde köle kullanmadığını, kaçırılanların fidye
temin etmek için kaçırıldığını aktarır. Ancak ona göre bu da pek gelir getiren bir faaliyet
değildi. Çünkü sınır köylerinden kaçırılan kimseler pek zengin olmadığından kaçırılan
kiĢinin ailesi ve yakınları tarafından küçük bir meblâğın ödenmesi için dahi uzun bir
zaman geçebiliyor, bu süre içerisinde esirin yiyecek-içecek giderleri, ödenen fidyeden
pahalıya malolabiliyordu. Zaman zaman Tekeler, Deregez‟de esir edilen soydaĢlarını
ellerindeki Ġran‟lı esirlerle değiĢtirebiliyorlardı.623 Bigi de, Türkmenlerin köle ticareti
yaptıklarını doğrular, kavim ismi belirtmez. Ona göre çapullar da mallarla birlikte Ġran
köylerinden kız, erkek, çocuk ne bulurlarsa esir ederlerdi. Esirleri Hive ve Buhara
pazarında sattıkları gibi kızlarla kendileri de evlenirlerdi.624
ġecere-i Terakime de, Türkmenlerin esir alma, fidye ve köle ticareti ile ilgili yer
alan bilgiler, bu uygulamanın XIX. yüzyıl Hazar Ötesi‟nin güvenliksizliğine
atfedilemeyeceğine iĢaret etmektedir. Eserin, Türkmen kabilelerinin teĢekkülü ile ilgili
olan bölümünde; “Ve sonra birbiri ile düĢman olup vuruĢurlardı. Esir alırlardı.
Kendilerinden artan esirleri Maveraünnehir bezirgânlarına satarlardı” ibareleri yer
almaktadır. Ayrıca eserde Sultan Mahmut‟un babası Sebük Tekin‟in de Türkmenlerce esir
edilip tacire satıldığı ifade olunmaktadır. “Becene ilinin Toymaduk adlı bir padiĢahı vardı.
O, ordu ile gelip Salur ilini vurup Salur Kazan Alp‟ın anası Çaçaklı‟yı rehin alıp gitti. Üç
yıldan sonra kethüdası EnkeĢ‟i çok mal ile gönderip Çaçaklı‟yı geri aldı.” Ġfadelerinden de,
623
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.34-35.
624
Bigi, a.g.e., s.74.
171
625
Ebülgazi Bahadır Han, (ġecerei Terakime) Türklerin Soy Kütüğü, Hazırlayın: Muharrem Ergin, Ġstanbul
Tarihsiz, s.56 – 57.
626
Vambery, a.g.e., s.90.
627
Vambery, a.g.e., s.91) Bacon,a.g.e, s.63.
628
Blocqueville, a.g.e., s.44.
629
Blocqueville, a.g.e., s.87.
630
Blocqueville, a.g.e., s.82.
631
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.295-296.
632
Blocqueville, a.g.e., s.85.
172
olduğunu söylediği için fidyesi oldukça yüksek (2000 paund) tutulmuĢtu. Yazar, bu esirin
her türlü iĢkenceye maruz bırakıldığını, zincirlendiğini, kıĢ aylarında soğukta uyumaya
zorlandığını, fidyesinin ödenmesi için onu daha çok teĢvik etmek için karnının üzerine
yanan kömür parçaları bırakılarak sonra yaranın kaynar su ile temizlendiğini aktarır.
Anlatımına göre Türkmenler, bazen de acılarının hafiflemesi için kendisine uyuĢturucu da
vermiĢ ve bu kimse uyuĢturucu müptelâsı olmuĢtur.633 Bu askerin varlığını, 1877‟de
Hive‟de bulunmuĢ olan Fred Burnaby‟nin eserinde de teyid etmemiz mümkündür.
Burnaby, Hive‟de görüĢtüğü Rus Albay Ivanoff‟un kendisine, Ceyhun‟u geçen silâhlı bir
Türkmen çetesini yakalayıp askeri mahkemede yargıladıktan sonra astıklarını,
Türkmenlerin elinde, Merv‟de tutsak bulunan bir Rus askerinin asılmadığını, fakat
kendisini subay olarak tanıtan bu asker için fidye olarak büyük bir meblâğ talep ettiklerini,
kendisinin bu parayı ödeyemeyeceğini söylediğini aktarır.634 Fidyesi ödenmeyen tutsak
asla serbest bırakılmazdı.635 O‟Donovan‟ın aktarımlarının ne derece gerçeği yansıttığını
tespit etmemiz imkânsızdır. Lâkin Blocqueville böyle bir iĢkenceden sözetmez. Fraser,
Türkmenlere esir düĢen bir kimsenin anılarından aktarırken, Türkmenlerin köleyi sürü
çobanlığı, tarım iĢlerine yardım etme gibi iĢlerde kullandıklarını, ona az yiyecek
verdiklerini fakat baĢka bir kötülük yapmadıklarını aktarır. Kölenin, genel olarak
Türkmenlerin kölelere iyi davrandıklarını kabul ettiğini söyler.636 Blocqueville ise
kölelerin aile üyesi sayıldığını, umuma açık toplantılara (meclis) katılma ve orada özgürce
fikrini açıklama hakkına sahip olduklarını aktarır.637
633
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.315.
634
Burnaby, F. (1876). A Ride to Khiva : Travels and Adventures in Central Asia, London, Paris & New
York, Third Edition, s.350.
635
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.293.
636
Marvin, a.g.e., s.199.
637
Blocqueville, a.g.e., s.54.
173
satıĢtan elde ettikleri kârı da efendilerine getirirlerdi. Wolff, bunun sebebini kölelere sual
etmekten geri durmaz. Aldığı cevap, kaçmaları halinde yeniden köle yapılabilecekleri,
efendilerinin kendilerine iyi davrandığı, çölün havasını sevdikleri, nihayetinde kendi
özgürlüklerini satın alabilecekleri, Ġranlı Kralların kendilerine kölelerden daha kötü
davrandığı Ģeklindedir.638 Merv‟de esir bulunup fidyesi ödenmemiĢ kimseler, çalıĢıp kendi
fidyelerini ödeme hakkına ve imkânına sahipti. O‟Donovan, fidyelerini ödeyebilmek için
çizme imalâtçılığı yapan iki Ġranlı köleden sözeder.639
638
Marvin, a.g.e., s.248.
639
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.385.
640
Cihan, a.g.e., s.350-51.
641
O‟Donovan,Merv Oasis II, s.349.
174
O‟Donovan‟a göre Merv‟de düzenli bir meslek icra edenlerin sayısı azdı. Resmi
hizmet görenlerin Yasavul-BaĢı (dönemde iki tane vardır; Ana Murat Kafur, Yağmur Han),
Benti Bentındaki su iĢleri yöneticisi ve Sarık-Ersarı baskınlarını gözetlemekle görevli
Karavul-BaĢı olarak sayar. Bu kimseler iĢlerinden dolayı oldukça meĢgul olsalar da
kazançları ancak kendilerinin ve ailelerinin giderlerini karĢılayacak kadardır. Sürekli
çalıĢanlar, ya sabahtan itibaren tarlada çalıĢırlar veya ayakkabı imalâtçılığı, yün eğiriciliği
veya bunun gibi iĢler yaparlardı. Ancak yazar, bu ve benzeri iĢlerle iĢtigal edenlerin
sayılarının az olduğunu söyler. Ona göre bir adam kırk yaĢını geçince iĢlerini ailenin genç
üyelerine bırakırdı. Bu kimseler ancak baskınlarda ve savunma savaĢlarında gençlere
iĢtirak etmeyi kendilerine görev bilirlerdi. Fakat genel olarak olgun bir yaĢa gelmiĢ
kimseler tam bir avare yaĢamı sürmekte olup, yegâne amaçları kusursuz tembelliklerini
sürdürebilmek için gerekli para ve imkânı sağlamak olurdu. O‟Donovan‟ın kaydettiğine
göre eğer Merv‟de bir Türkmeninbirden çok erkek çocuğu var ve bunlara ekip-biçtiği
tarlada veya ineklerine çobanlık yapmada verecek iĢi yoksa, bunları Buhara‟dan MeĢed‟e
giden kervanlarda deve sürücüsü olarak çalıĢtırabilirdi. Ya da daha zengin çiftçilerin
tarlalarında günlüğü iki krandan çalıĢabilirlerdi. Merv‟de, vahanın batı yakasındaki DaĢ
Robat (Ribat?) bölgesinde bolca bulunan ılgın çalılarını kesmeyi kendilerine meslek
edinmiĢ kimseler vardı. Bu çalılar bazen doğal haliyle, kimi zaman da yıkılıp kömüre
dönüĢtürüldükten sonra satılırdı. Yazar, kömüre dönüĢtürülmüĢ çalıların taĢımada kolaylık
sağladığı gibi fiyatının da daha yüksek olduğunu aktarır.
Ailenin bayan üyeleri daha çok ev iĢleri ile meĢgul olurlardı. Yemek piĢirme, su
getirme iĢlerinin yanında kıyıları nakıĢlı baĢlıklar, kilimler, gömlekler, heybeler ve
rengârenk çoraplar imal ederlerdi. Kadın ve erkekler tarafından giyilen pamuk ve ipek
175
elbiseleri bu iĢle bilhassa uğraĢan kimseler tarafından imal edilirdi. Kadınlar kendi
giysilerini üretir, kumaĢlar pazardaki tüccarlardan satın alınırdı. Halı-kilim üreticiliği de
yazarın kadınların mesleği olarak zikrettiği uğraĢlardandır.642
O‟Donovan, Merv‟in kuzeyindeki Har köyünde Sapook Usta, yani çizme imalatçısı
bir kimseden bahsedip, zengin bir kiĢi olduğunu ekler.643Serbest bırakılan esirlerin traĢ
edilmesi bahsi ile berber ve Türkmenlerin traĢ olma adetlerinden söz eder. Sözünü ettiği
berber bir Merv Tekesidir. Kullandığı usturanın aĢırı büyük ve olağandıĢı görünümünden
el yapımı olduğuna kanaat eder. Bilevlemek için kılıcın keskin yanını kullanmaktadır.
Yazarın aktardığına göre Merv‟deki Türkmenler, daima saçlarını kökünden traĢ edip
baĢlarının tepesinde bir tutam saç bırakırlardı. Bu dahi her zaman bırakılmazdı. Ġranlılar ise
tam aksine alınlarından enselerine kadar olan kısmı traĢ edip baĢlarının her iki yanındaki
saçı kulaklarına doğru bırakırlardı. Berberden sonra her misafir, zeminde yatırılıp üzerinde
yürünmesini de içeren, yazarın tuhaf bulduğu bir uygulamaya tabi tutulurdu. Bazan de traĢ
olan kiĢi oturtulup omuzlarında çıplak ayakla gezinilir, bu uygulama istenilen yumuĢama
oluĢuncaya kadar sürdürülürdü.644
O‟Donovan, Merv‟de resmi nitelikteki belgeler yazmakla ünlü, “Hoca” lâkaplı bir
kâtipten söz eder. Bu kimse yanında sürekli, Seyyid olduğunu teyid eden, Mekke ġerifi,
Buhara ve Hive Hanları ile diğer doğulu hükümdarların imzalarını taĢıyan belgeler taĢırdı.
Önemli bir belge hazırlanması icap ettiği vakit, daima kendisine baĢvurulurdu.646
642
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.350-352.
643
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.372.
644
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.385.
645
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.153.
646
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.366.
176
öğrenmeye gayret ettiklerini aktarır. Merv‟de müĢterisinin arzusuna göre saf gümüĢü
altınla veya akik taĢlarıyla süsleyerek zarif takılar yapan sanatkârlar vardı. Ġçlerinden bazı
kimseler silâh tamir eder ve gayet maharetle çakmaklı tüfekleri tadil ederek iğneli tüfek
haline getirirdi. Ayakkabı imalâtçıları yazara göre çok maharetliydi, su geçirmeyen
çizmeler ve pabuçlar imal edebilirler. Bunlar iç taraftan dikildikleri için çok sağlam
olurlardı. Bir kısım insanlar ise koyun derisini iĢleyerek bundan kıĢ aylarında kullanılan
kürkler yaparlardı.647
5.8. Vergiler
Kimi kaynaklara göre beĢyüz bin nüfusu olan XIX. yüzyıl Merv‟inde, amme
iĢlerinin görülmesi ve kamu görevlilerinin maaĢlarının ödenmesi için vergilendirmeye
ihtiyaç duyulmuĢtur. Bununla birlikte geliĢmiĢ bir kamu hazinesi ve vergi anlayıĢının
oluĢmadığı söylenebilir.
geçen her deve için 25 kran, her at ya da katır yüklü eĢyadan 10 kran olmak üzere tahsil
edilen vergiden karĢılanmaktaydı. O‟Donovan, savaĢ zamanı zorunlu hizmet ve kale
inĢaatında çalıĢmak dıĢında bir kamu zorunluluğunu görmediğini söyler. Kabile ve Yap
liderleri, kabilesi mensuplarından herhangi bir ücret almaksızın, Ģahsi mal varlıkları ile
geçiniyorlardı. Yazara göre, herhangi bir Ģekilde sabit vergi Türkmen düĢüncesine yabancı
idi. Merv‟e kesin olarak tabi olan Salurlarlardan dahi herhangi bir vergi talep edilmez,
649
meclisin emirlerine uymaları istenirdi. Yazar, Yahudi tüccarlardan alınan verginin her
pazar kurulan gün için yarım frank olduğunu belirtir.650Ġran‟a bağlı DuĢak‟ta bulunan 200
Mervli çiftçi Kelât hanının kendilerine sağladığı su karĢılığı olarak hasatlarının 1/10‟unu
bu Han‟a vergi olarak ödüyorlardı. Bu kimselerin gerçek evleri Merv‟de idi, DuĢak‟a
sadece ekim ve hasat vakti geliyorlardı.651
Burnes, 1832‟de bir kervana dahil olarak Merv‟den geçmekte iken, kervanları
Hive‟ye tabi bir yüzbaĢı vekili tarafından durdurulmuĢ ve vergiye tabi tutulmuĢtu. O
yıllarda Merv‟de hakim kabile Sarık Türkmenleri idi. YüzbaĢının yanında Sarık kabilesinin
Aksakal‟ı ve bir kısım Türkmenler vardı. YüzbaĢı kervandaki ticari ürünlerden 40/1 i
oranında vergi almıĢtı.653
649
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.164-165.
650
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.129.
651
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.91-92.
652
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.331.
653
Burnes, Travels II, s.25.
178
Merv‟deki Teke yönetiminin, bağımsız bir nitelik arzetmekle beraber kendisine has
bir para biriminin olmadığı görülüyor. AlıĢveriĢte kullanılan paralar bu topluluğun
çevresindeki siyasi örgütlenmelerin darpetmiĢ olduğu ve bir Ģekilde Merv‟e ulaĢmıĢ çeĢitli
para birimleri idi.
O‟Donovan ise 1881 yılında Merv‟de, Ġran, Buhara ve bazen de 21 kran değerinde
Rus Ġmparatorluğu parasının kullanıldığını bildirir. Yazar, Türkmenler tarafından 10
gümüĢ para için kullanılan “bejocci” teriminin muhtemelen Ceneviz ve Venedikli
tüccarlardan kalma olduğunu düĢünmektedir. Kran (gümüĢ) bir franka eĢit kıymette idi,
bunun yanında “pannabat” isimli yarım gümüĢ para da vardı. Buhara paraları, tanesi 22
krana eĢit altın para ve üç tanesi iki krana eĢit “tenge” isimli paralardı. „‟Kara Pul‟‟ adı
taĢıyan bakır paralar ise kullanımda değildi. Merv‟de tedavülde oldukça az altın vardı,
azlığının sebebi Merv halkının altının değeri ile ilgili ön yargılarıdır. Çok miktarda gerçek
gümüĢ para ile bir miktar damgalanmamıĢ gümüĢ paraları da para olarak kullanılmaktaydı.
Yazar, bu gümüĢ paralarının sadece Merv yerli parası olarak kullanıldığını, her iki para
cinsinin de sonu gelmez ağız dalaĢlarının sebebi olduğunu bildirir.655 Merv‟de yarım kran
beĢ peni değerinde idi.656 Merv‟de tahrif edilmemiĢ madeni paraya tesadüf etmek zordu.
GümüĢ paralar kadınların süslenmelerine ilâveten kullanılmaktaydı. Bir fidye gönderilecek
olduğu vakit bu para esir düĢmüĢ kimsenin hanımı veya bayan bir akrabasının giysileri
üzerinden temin ediliyordu.657
654
Blocqueville, a.g.e., s.82.
655
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 328-29.
656
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.324.
657
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.386.
179
yaklaĢık değerinin 16.34 kopek veya 5.5 peni olduğunu söyler. Bir yüzünde hükümdarın
ismi diğer yüzünde Ģehrin ismi ya da basıldığı tarih vardı. Tilla adı verilen altın para daha
küçük ve inceydi. Hive‟de büyüğü 18 tenge değerinde iki çeĢit tilla vardı. Merv‟in aksine
Hive‟de bakır veya demirden çeka ya da pul adı verilen paralar da kullanımdaydı.
Hokand‟da 40 pul bir tenge değerindeydi. Buhara‟da bir tenge 44 ilâ 64 pul ederken,
Hive‟de bolluğuna göre 35 ilâ 70 pul ederdi. Buhara tillası 24 ilâ 28 tenge değerindeydi.658
Kendilerine ait para birimleri olmayan Merv Tekeleri çeĢitli biçimlerde irtibat halinde
oldukları Buhara, Hivei Ġran ve Afganistan‟da kullanılan para birimleri, bunun dıĢında
gümüĢ parçaları kullanmaktaydılar. Hive‟ye giren Felemenk Dukası, Acem gümüĢü gibi
yabancı sikkeler toplanarak darphaneye getirilip Hive sikkesine çevrilirken659 Mervlilerin
demir - bakır haricinde her ulusun parasını kullanmaya hazır oldukları anlaĢılıyor.
O‟Donovan‟a göre Merv Tekelerinin kâğıt para ile tanıĢmaları, Rusların Göktepe-
Bami arasındaki ikmal hatlarına saldırıp bir miktar Rus rublesi ele geçirmeleri ile
gerçekleĢmiĢtir. Ele geçirdikleri bu paralar Merv‟deki Yahudi tüccar tarafından 10 rubleye
2 kran ödenerek satın alınmıĢtı.660
658
Schuyler, a.g.e. , s.201.
659
Erdoğan, a.g.e. , s.126.
660
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.229.
180
181
6. BÖLÜM
662
Necef, a.g.e., s.298.
663
Marvin, a.g.e., s.133.
183
gün ölünün öldüğü vakitte çadırda toplanıp ağlıyorlar. Hatta çok ilginçtir ki bu arada
yapmakta oldukları iĢlerini, yani silâhın temizlenmesi, yünün arınması ve aĢındırılması
veya örülmesi gibi faaliyetlerini devam ettiriyorlar‟‟ bilgisini verir.664 Vambery‟nin
aktarımlarında eski Türk inançlarının Ġslâmi motif altında devam ettiğine iĢaret eden bir
baĢka husus, ilgili bölümde yer vermiĢ olduğumuz, kutsal kabul edilen ölünün gömüldüğü
yer üzerine yapılan tepelerdir. Vambery, bu tepelerin oluĢumunu tarif ederken, „‟Ünlü bir
Batır (bahadır, kahraman) öldüğünde mezarı üzerinde „‟yoska‟‟ adıyla tepe yapılmaktadır.
Her Türkmen merasime katılarak mezarın üzerine enaz yedi kürek toprak atmalıdır. Bu
tepeler 20-30 fit yüksekliğinde ve 60 fit çapındadır. Düzlük alanlarda bu tepeler hemen
göze çarpmaktadır. Türkmenler bu tepelere, tepede gömülü kiĢinin adıyla hitap ederler”
ifadelerini kullanır.665 Bir tür anıtkabir görünümünde olan bu tepeler, (Kurgan/Tümülüs)
yani „‟yoska‟‟lar Hunlardan beri Türk kültürünün önemli yapıtları konumundadır. Ġslâm
dinini kabul ettikten sonra oluĢan türbe kültürü, eski Türklerdeki „‟yoska‟‟, tepe mezar
kültürü doğrultusunda geliĢmiĢ Türklerin dini hayatında kendine belli bir yer edinmiĢtir.
Türkmenlerdeki kabire duyulan saygı, bunun eski Türklerden kalan tarihi bir
simgesidir.666Merv‟de bu yoskalardan çok miktarda bulunmakla beraber667 Tekelerin 1877-
78‟de ölen liderleri KuĢid Han‟ın bir yoskada gömülü olmaması ve kaynaklarda böyle bir
defin iĢleminin yer almaması, bu uygulamanın Merv‟de o tarihte devam etmediğini akla
getirmektedir. Ancak, mezarlara saygı hususuna sıkça tesadüf edilir.668
664
Necef, a.g.e., s.300.
665
Marvin, a.g.e., s.273.
666
Necef, a.g.e., s.300.
667
Sobti, a.g.e., s.262-265.
668
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.176.
184
kâğıtların deriden yapılmıĢ üçgen Ģeklinde bir mahfazanın içine veya yine üçgen Ģeklinde
iki parçalı gümüĢ yaprakların arasına konulması‟‟ ifadeleri ile anlatır. Bu üçgen Ģeklindeki
muska, kuĢak veya takkenin köĢesine, gömleğine veya elbisesinin içine dikilerek
taĢınmaktaydı. Yazar, Merv‟de çocukların üzerinde pek çok muska ve nazara karĢı,
gümüĢle kaplanmıĢ kuĢ pençesinin bulunduğunu, atların, develerin ve koyunların
boynunda muskalar olduğu gibi, çadırlarda da bir ya da birden çok nazarlık bulunduğunu
söyler. Eğlence bölümünde ele alacağımız, Blocqueville‟nin aktardığı “Hüda Yolu” Ģöleni
yazara göre dini nitelikte bir Ģölendi ve yılda bir kere yapılırdı. Bu Ģölenin amacını
Allah‟ın büyüklüğünü bir kere daha duymak, aile fertleri ile hayvanların hastalıktan
korunması, her türlü teĢebbüste, bilhassa akınlarda kabile halkına zafer ihsan etmesi için
Allah‟ın lütfunu dilemek olarak aktarır. Merv Tekeleri, seferlerin çoğu kez kâfirler üzerine
yapılması dolayısıyle bu faaliyetleri hayırlı ve uğurlu bir hizmet olarak görüyorlardı.669
Ferrier, Türkmenlerin dinleri ile ilgili olarak Sünni ve Müslüman oldukları bilgisini
tekrarlar. Ona göre, Ġranlıların ġii olması dolayısıyla onları köle yapma haklarının
olduğunu ve bu eylemin Tanrı tarafından hoĢ görüleceğini düĢünmektedirler. Ancak yazar,
bunu sadece bahane olarak öne sürdükleri kanaatindedir. Sadece sözde Müslümanlar,
aslında büyük günahkârlar oldukları, çoğunun dua bilmediği ve asla dua etmediğini, oruç,
abdest ve Kur‟an‟ın yasak ettiği etlerden uzak durmaya pek az özen gösterdiklerini yazar.
Ona göre aralarında bulunan pek az molla da kendileri gibi cahildir.670
O‟Donovan, Merv Tekelerinin namaz kılma usulleri ile ilgili verdiği bir ayrıntı da,
namaz kılarken silâhlarını çıkarmamalarıdır. Yazara göre bu uygulama, evden uzakta
olmalarına mahsustu. Evde olduklarında kılıç ve kemerlerini çıkardıklarını kaydeden
yazar, bozkırda hemen harekete geçme gerekliliği ihtimali dolayısıyla hiç kimse silâhını bir
an olsun çıkarmaz ve ani geliĢebilecek bir çarpıĢmaya kendisini uygunsuz kılabilecek her
türlü eylemden uzak dururdu.675 O‟Donovan‟ın aktarımları, Ferrier‟in, dua bilmedikleri ve
dinle ilgilerinin bulunmadığı bilgileri ile çeliĢmektedir. Ferrier‟in verdiği bilgilerde
Türkmenler tabirinin kullanılıp, boy ve yer adı belirtilmemiĢ olması dolayısıyla Merv
Tekelerini kastetmediği sonucuna varabiliriz.
824 yıl önce vefat ettiğinin kitabede yazılı olduğunu ve Ģahsa bütün Türkmenlerin saygı
duyduğunu aktarır. Türkmenlerden biri hastalanırsa bu zatın ruhundan yardım isteyeceğini,
bir kimsenin atı veya devesi hastalanırsa da Ģifa bulacağı inancı ve ümidi ile kabrin
çevresinde döndürüldüğünü kaydeder. Ona göre Türkmenlerin camileri yoktu. Ġbadetlerini
çadırda veya çölde, abdest almadan ve yere örtü sermeden yaparlardı. Aralarında pek az
molla veya vaazcı vardı. Dinin bu insanlar arasında pek az saygınlığı vardı, bunlar
Peygamber‟in sadece aciz takipçileriydi.677Sözünü ettiği Türkmenler, o dönemde Serahs‟ta
yaĢayan Salur Türkmenleridir.678
677
Burnes,Travels II, s.49.
678
Burnes,Travels II, s.43.
679
O‟Donovan, Merv Oasis I, s.237-239.
680
O‟Donovan, Merv Oasis I, s.130.
681
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.177.
187
inĢa edilmiĢ, beĢ kubbeli bir kiliseden sözeder.682Bu kilisenin, iĢgal sonrası Ģehirde iskan
olunan Ruslar için inĢa edildiği anlaĢılıyor.
Yazar, Merv‟den ayrıldığı Ramazan ayında kendisine eĢlik eden grubun kendisi ile
birlikte Ramazan orucu dinlemeden yemek yediğini, grubun en dindarı olan Kadcar Han‟ın
bu ziyafete katılmadığını söyler.685Bu durumun sebebi, kendisine eĢlik eden kimselerin
Ġslâm dinine göre seferi sayılmaları ve istemeleri halinde oruç tutmayabilecekleri olabilir.
Saitli denilen mevkide verdikleri molada ise yaklaĢık 50 kiĢilik gruptan sadece üç kiĢi
“Ramazan‟ın katı yasaklarını terk edip çay içmekte ona eĢlik etmiĢti.”686
682
Curtis, a.g.e., s.61.
683
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.130.
684
Erdoğan, a.g.e. , s.40.
685
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.452.
686
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.443.
188
O‟Donovan‟ın tarif ettiği Merv toplumunun din anlayıĢ ve yaĢayıĢı günümüz Türk
toplumunu andırmaktadır. Dini yaĢayıĢ biçimleri ve dereceleri kiĢiden kiĢiye göre
değiĢebilmektedir. Ġslâm dininden olmayan kimselere hoĢgörü ile yaklaĢıldığı, katı dini
uygulamaların olmadığı açıktır. Lâkin bu hoĢgörünün Ġranlılara gösterildiğini söylemek,
Merv toplumu ve ilgili dönemde yaĢayan Hazar ötesi Türkmenlerinin tamamına yakını
için, çok zordur.
687
Necef, a.g.e., s.301.
688
Blocqueville, a.g.e., s.61-62.
189
Mehmet Emin Efendi, boy-kabile ve yer adı belirtmeksizin, Türkmenler için bazı
hayvanların hal ve hareketlerinin takvim, termometre ve barometre yerine geçer dese de
buna pek açıklık getirmez. Akabinde, Türkmenlerin bir tarafa sefer edecek olmaları
halinde, güneĢin batıĢından sonra Zuhal yıldızının göründüğü semte dikkat ettiklerini, eğer
bu yıldız sağ tarafta görünürse seferi hayırlı, solda görünürse uğursuz saydıklarını aktarır.
Yazara göre bu yıldızın ilgili semtin tam üstünde olması büsbütün tehlike iĢaretiydi.
Yolculuğun hayırlı olması için değirmen taĢı gibi bir ekmek yaparak yola gidenlerle onları
uğurlayanlar arasında bölüĢtürüldüğünü, bunun, seferin kaza ve belâsına karĢı bir sadaka
olduğuna inanıldığını söyler.691
derilerin ateĢin yarattığı hava akımıyla öteye beriye sallandığını kaydeder. Bu derilerin
anlamını sorduğunu, ancak Türkmenlerin bunlara gizemli bir önem atfedip anlamlarını
açıklamaktan kaçındıklarını nakleder. Yazarın tahmini, bu derilerin Türkmenlerin ataları
olan Ġskitlerden kalma bir gelenek olduğu üzere Müslümanlık öncesi bir dinin eski
kalıntıları olduğu yönündedir. Türkmen çadırının kapısının yanında, dört - beĢ inç² keten
ya da patiskadan dikilerek oluĢturulan cebin, gezen ruhların cömertliklerini kabul etme
amacına matuf olduğunu ve bu cebin „‟tarum‟‟ diye adlandırıldığını bildirir. Naklettiğine
göre, Türkmen çadırının eĢiğinin üstünde bazen bir at nalı çivilenmiĢ olabilirdi.
O‟Donovan, bu üç olgunun Türkmenler arasında yaygın temel batıl uygulamalar olduğu
bilgisini verir.692
Yazar, Türkmenlerle beraber Merv harabelerini ziyareti sırasında grubun iki büyük
tuğla ve fayans kırıklarından oluĢan moloz yığınının yerliler tarafından „‟Sultan Sencer‟in
düĢmanları‟‟olarak adlandırıldığını ve burada icra edilen bir uygulamayı aktarır. Yazara
göre Türkmenlerden hiçbiri bu düĢmanların kimliği hakkında bilgi sahibi değildi.
Türkmenler bu yığınların 50 yard uzağında durup, ardından her biri son süratle bunlara
doğru koĢuyor, yığınlardan birine ateĢ ediyordu. Silâhı dolu olmayan Türkmen, yazarın
naklettiğine göre atından inip eline bir tuğla parçası geçiriyor, Sultan‟ın düĢmanlarına bu
tuğla parçasını küfürler eĢliğinde fırlatıyordu.693
Yazar, Merv harabelerini gördüğü ilk gün onları ziyaret etmek istese de dahil
bulunduğu Türkmen grubunu buna razı edemez. Grup, vaktin çok geç olduğu, harabeler ve
çevresinin çok kötü bir üne sahip olduğu, orada hayaletlerin, „‟div‟‟lerin ve değiĢik türlerde
kötü ruhların bulunduğunu söyleyip itiraz etmiĢtir. Ayrıca Tekelerin ilgili tarihte
düĢmanları olan Ersarı Türkmenlerinden haydutların harabelerde gizlenip, gelip geçen
kervanları yağmaladıkları da Türkmenler tarafından harabelerin ziyaret edilmemesinin
gerekçesi olarak sunulmuĢtur.694
692
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.141.
693
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.252.
694
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.203.
191
hayalet ve cinlerin dıĢarıda olup öteye beriye gittiklerini bilmiyor olman mümkün mü?
Eğer ıslık çaldığını duyarlarsa senin onları çağırdığını düĢünürler ve Bismillâh, biz onların
aramızda olmasını hiç arzu etmeyiz‟‟ demiĢtir. Ayrıca yazar, ıslık çalmanın bir saygı ihlâli
olarak algılandığını, baĢkalarının yanında ıslık çalmanın uygun bir davranıĢ olarak
görülmediğini öğrenmiĢtir.695
Vambery, çölde Türkmenlerle seyahat ederken bir tepede iki adet terk edilmiĢ
mahve görmüĢ, Türkmenlerden bunların sahiplerinin çölde telef olduğunu öğrenmiĢ ve bu
vesile ile, bir insanın üzerine oturarak kullandığı eĢyanın Türkmenlerce kutsal kabul
edildiğive onu harap etmenin günah sayıldığı bilgisini edinmiĢtir.696 Ayrıca yazar,
GümüĢtepe yakınlarında bulunan bir duvarın „‟Ġskender Seddi‟‟ diye anıldığını, kılavuzu
olan Kızıl Ahund‟un bu duvarın Ġskender‟in emriyle cinler tarafından inĢa edildiğini,
Ġskender‟in salih Müslümanlardan olup, cin ve perilerin kendisine boyun eğdiğini, O‟nun
emir ve fermanlarını yerine getirdiklerini söylediğini aktarır. Ġskender, ölümsüzlük suyunu
(Ab-ı Hayat) araĢtırmak aracıyla karanlıklar ülkesine gitmiĢtir.697 Ġskender‟e islâmi vasıf
ve kutsiyet atfedilmesi bağlamında, O‟Donovan‟ın seyahatnamesinde de bilgiler vardır.
Merv‟deki harabe Ģehirlerden biri Türkmenler tarafından „‟Ġskender Kala‟‟ adıyla
bilinmekteydi. Yazara göre Türkmenler, Büyük Ġskender‟in Hindistan‟a giderken, burada
kamp kurduğuna inanılmaktaydı. Türkmen bir molla, O‟Donovan‟a, Ġskender‟in, Merv‟in
yıkılacağı kehanetinde bulunmuĢ olduğunu, onun büyük bir Peygamber olduğunu
söylemiĢtir. Yazar itiraz edip, Ġskender‟in Makedonyalı olması ile ilgili sözler söyleyince,
Türkmen molla öfkelenmiĢ, yazara, kendisinin bir „‟gâvur‟‟ olduğunu görmenin zor
olmadığını, genel olarak olayların doğrusunu bilmede pek yetersiz olduğunu, Ġskender‟in
büyük bir Peygamber olduğunun gayet iyi bilinen bir gerçek olduğunu ve Süleyman Ġbn-i
Davud‟dan hemen sonra geldiğini söylemiĢtir.698
695
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.263-264.
696
Vambery, a.g.e, s.115.
697
Vambery, a.g.e, s.89.
698
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.249.
192
kimi zaman da, gerek seyyahın yazdığı eseri ilginç kılmak, gerekse Oryantalist uslubun
gereği olarak bu toplumu küçümsemek gibi saiklerle alaycı ifadelere tesadüf
edilebilmektedir. Merv halkının adet ve adaplarının Hazar Ötesi Türkmenleri ile benzerlik
ve farklılıklarını ortaya koyabilmek için bu bölümde iĢleyeceğimiz bahsin,
seyahatnamelerde diğer Türkmen topluluklarından söz ederken ne Ģekilde nakledildiğine
de imkân dahilinde yer vermeye gayret göstereceğiz. Ayrıca Merv‟e dair bilgi veren
seyyahların eserlerinde yeterince tasvir edilmeyen hususlarda da, ilgili konunun diğer
Türkmenlere dair bilgi veren seyahatnamelerde iĢlenmiĢ olması halinde, bu bilgilere, yer
ve kabile ismi belirterek baĢvurmaya gayret göstereceğiz.
Merv halkının ve Türkmenlerin karakteri ile ilgili dikkat çeken bir unsur da
misafirperverlikleridir. Ġstanbul‟dan Orta Asya‟ya ziyareti sırasında Merv yakınlarında bir
Türkmen avulunda misafir edilen Mehmet Emin Efendi, Türkmenlerin
misafirperverliklerinden övgü ile söz edip, misafirlikle ilgili kimi Türkmen adetleri
hakkında bilgi verir; „‟Muhammet Kurban Mahdum, (ġeyh kabilesinin Aksakalı) benim
hakkımda Türkmenlerin en son derece saygısını ifade etmek üzere geliĢim Ģerefine bir
koyun kestirdi. Koyun etinden piĢirilen yemeği önümüze getirdiler. Koyun kimin Ģerefine
kesilmiĢ ise kafasını onun önüne koymak adet olduğundan, bize dahi o Ģekilde davrandılar.
Türkmenlerin ve hatta çölde oturan ahalinin misafirperverliği meĢhurdur. Hangi din,
mezhep, millet ve kabileden olursa olsun, bir yolcu bir Türkmen‟in avulundan içeri
girdimi,artık onun canı da malı da o ailenin muhafazası ve himayesi altındadır. Bir kere bir
Türkmen hanesine misafir olduktan sonra, artık diğer seferlerde de hep o Ģahsın hanesine
inmelidir. BaĢka bir haneye misafir olmak, evvelki hane için pek büyük bir hakaret sayılır.
Hatta ilk hane sahibi bu hakarete tahammül edemeyerek eski misafirinin canına kastettiği
dahi vakidir”. 699
O‟Donovan eserin pek çok yerinde Mervlilerin misafirperverlikleri ile ilgili bilgi
verir. Baba Kalesi isimli köyde köyün yaĢlılarının öne çıkıp atlarının üzengilerini
tuttuklarını ve „‟hoĢ geldin, safa geldin‟‟ karĢılama ifadelerini kullandıklarını söyler. Atın
üzengisini tutmak, Doğu ülkelerinde eyerleri sıkılmayan attan sol ayakla inilmesi
durumunda eyerin atın altına kayması suretiyle binicinin düĢmesi tehlikesini önlemeye
699
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.24.
193
yönelik bir adet olduğunu aktaran yazar, genellikle kiĢinin hizmetçisi tarafından yapılan
eyer tutma iĢleminin ev sahibi tarafından icrası, onun misafirin hizmetinde olduğunu
kibarca göstermesi anlamında olduğunu aktarır. 700 Her köyde misafir için hazırlanmıĢ, köy
liderine ait bir ev bulunduğunu belirtir.701 Misafirin çok ve iĢtahla yemesi ev sahibini
702
memnun ederdi. Bir baĢka yerde yabancıların genellikle Kethûdalar tarafından
ağırlandığını, kendilerine ikram edilen kesmiĢ deve sütü, kızarmıĢ ekmek, yağsız koyun eti
gibi yiyeceklerin karĢılığında, yiyeceklerin en az iki katı pahasında hediye beklendiğini,
ancak parası olmayan dilencilerin de onlar kadar iyi ağırlandığını yazar. 703
Blocqueville, çadıra misafir kabul usulünü tarif eder. Ona göre çadıra misafir gelen
Türkmen, kapının önünde duran kalın keçeyi kaldırır, içeri girerken eğilir, bir süre
durduktan sonra tekrar doğrulurdu. Birkaç saniye yukarıya, çadırın tepesine bakardı. Bu,
belki de kadınlara çenelerini örtme fırsatı vermek içindi. Herhangi bir hareket yapmaksızın
çadır halkını selâmlar. Selâmlar alınıp verildikten, ana babanın, hısım akrabanın, eĢin
dostun sağlığı sorulduktan sonra ev sahibi misafire halının üzerinde, yanıbaĢında bir yer
gösterirdi. Kadınlar hemen sofra bezini yere serip misafire ekmek, su veya ayran, meyve
ikram ederlerdi. Misafirin kendisine takdim edilen yiyecekten birkaç lokma alması nazik
bir davranıĢ sayılırdı. 704
700
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.179-180.
701
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.179.
702
O‟Donovan, Merv Oasis II, S.179-180.
703
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.162.
704
Blocqueville, a.g.e., s.65-66.
705
O‟Donovan, a.g.e., s.260.
194
için koyun kesme adetinden O‟Donovan da sözeder, „‟bu adetin icrası ağırlanan misafirin
önemi ile de ilgilidir‟‟bilgisini ekler. 706 Misafirliğin süresi enaz on saattir, yazar evini terk
etmek bilmeyen misafirleri ile ilgili serzeniĢlerini sık sık dile getirir.707 Yenilen yemekten
misafire de sunma zorunluluğunun, yazarı, ziyareti ve kısmi esareti sırasında zora sokan
misafir ağırlama usullerinden biri olduğu görülüyor. Eserinde sık sık evini dolduran
kalabalıkları doyurma zorunluluğundan ve bunun getirdiği külfetten bahseder. 708
Öte yandan yazar, Mervlilerin gelen misafirin sosyal statü ve ekonomik durumuna
bakmaksızın misafir ağırlama konusunda istekli davrandıklarını aktarmaktadır. Gördüğünü
söylediği bir kısım medeniyete mugayir hareketi anlattıktan sonra yazar, aĢağıdaki satırları
–Mervlilerin lehine- kaleme almıĢtır; „‟Bu sayfalarda Türkmenlerin acaipliklerini epeyce
vurgulasam da, bunların yanında bölgelerinden geçen beĢ parasız „‟fakir‟‟ veya fakir
seyyah‟a karĢı kimse bunlardan daha cömert davranamazdı. Sadece zenginliği ile nam
yapmıĢ biri aralarına girdiği vakit, bütün tamahkâr içgüdüleri meydana çıkar. Hiç Ģüphem
yokki, eğer aralarına Buhara yolunda çıplak ayaklı bir seyyah olarak gelmiĢ olsa idim, her
türlü misafirperverlikle taltif edilirdim ve onlar kendilerini çaydan mahrum etme pahasına
çay ve Ģekeri bana ikram ederlerdi. Ancak bahsettiğim, bir baĢkasını bir baĢka Ģeyde
mahrum etme içgüdüleri sadece aralarına bir kodaman geldiği vakit ortaya çıkıyor.
Vahadan karĢıya geçen Hint fakirleri görmüĢtüm ve garanti ederim ki bu kimseler
gayrımüslim olmalarına karĢın onların yiyecek ve kalacak yer temini bağlamında
gördükleri muamele ile Tekelerin kendi oymakdaĢlarının gördüğü muamele tamamen
709
aynıdır‟‟. Yazar, Merv‟de seyahati sırasında uğradığı bir köyde, kendilerini yaĢlı bir
kimsenin ağırladığını, bu yaĢlı kimsenin ayırt etmeksizin bütün yabancıları ağırlama
görevini üstlendiğini, bunun karĢılığında ayni veya nakdi olarak küçük bir bedel aldığını
710
aktarır. Ġlgili köylülerin misafir ağırlama iĢini sistemleĢtirerek bir yandan adetlerini
devam ettirdikleri ve bir yandan da günlük iĢlerinin aksamamasını temin ettikleri
görülüyor.
706
O‟Donovan, a.g.e., s.339.
707
O‟Donovan,a.g.e., s.394.
708
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.344.
709
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.403.
710
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.235.
195
Koyun eti yeme adabından da sözeden yazar, bu etin piĢirilmeden önce mümkün
olduğunca uzun süre bekletildiğini, Türkmenlerin, etin kokusunun Avrupalılara çok ağır
gelebilecek derecede olmasını tercih ediyor gördüklerini aktarır. Ona göre bu et, kemikleri
ile beraber küçük parçalara ayrılıp bir kabın içine konur, ortaya çıkan et suyu ise kısmen
ekmek parçaları ile doldurulmuĢbir tabağa doldurulurdu. Bunun üzerine de et konurdu. Her
birinin içinde, yazarın “büyük ve kaba” olarak tarif ettiği birer tahta kaĢığın bulunduğu,
yukarıda tarif ettiğimiz bir ya da birden çok tabak misafirlerin ortasına konurdu.
Naklettiğine göre, her bir misafir kaĢıkla yarım düzine kadar et suyu içtikten sonra kaĢığı
yanındakine verir, parmakları ve baĢparmağı ile tabaktan ekmek lokmaları ve etleri çıkarıp
yemeye koyulurdu. Yazar, bu öğünün zengin bir Türkmen ailesinin sıradan öğünü
olduğunu söyler.715 Merv Tekelerinin et yeme adabı ile ilgili olarak, Türkmenlerin etleri
nadiren kemiklerinden sıyırdığını, kemikleri üzerindeki etlerle beraber çatırdatarak
yediklerini aktarır. Zira diĢlerinin harika durumda olduğunu ve görünüĢe göre de
yaĢlandıkça bozulmadıklarını gözlemlemiĢtir.716 Yazara göre Mervliler, her türden eti
kaynatarak yer, etleri kızartmayı onları heba etmek olarak görürlerdi. Osmanlı Türkleri ve
Ġranlıların aksine, tipik Türk yemeği olarak görülen “kebap” veya “ĢiĢlik” (ĢiĢe geçirilmiĢ
et) Merv‟de nadiren yenirdi.717 Ayrıva O‟Donovan, sofrada geleneksel olarak bağdaĢ
kurularak oturulduğu bilgisine yer verir.718
çocuklardan ayrı bir yerde yemek yerlerdi. Ġçinde ekmek parçalarının bulunduğu çorbadan
birkaç kaĢık alınır, ardından herkes elini uzatıp çorbanın içinden yakalayabildiği parçaları
alırdı. Elden ele geçen bir tahta kaĢıkla, yazar, çömlekteki yiyeceğin son damlasına kadar
yendiğini aktarır. Ona göre, Türkmenler yemek yerken aceleci idiler ve yemekte pek
konuĢulmazdı. Yemekten sonra Türkmenlerin parmaklarını yaladığını, ellerin, yağlı olan
bileklere kadar iyice oğuĢturulduğunu, ardından da cildin yumuĢak ve parlak olması için
yüzlere sürüldüğünü söyleyen yazara göre, daha sonra Türkmenler, elleriyle çizmelerini
yağlarlardı. Bu adet dolayısıyla, bir Türkmenin çizmelerine bakılmak sureti ile evinde
piĢen aĢın az ya da çok olduğu, yağlı olup olmadığı hakkında fikir edinilebilirdi.719 Bu
Ģekilde çizmeleri yağlama iĢlemi O‟Donovan tarafından da aktarılır.720 Bu yağlama
faslından sonra dua edilirdi. Blocqueville, bu merasimi, ailenin en yaĢlısının ellerini ileriye
doğru uzatıp, baĢını hafifçe yukarıya kaldırıp “Bismillâh, Errahman, Errahim,
Allahuekber” Ģeklinde dua etmesi, duaya iĢtirak edenlerin dedua bitince çenelerini
sıvazlamaları Ģeklinde tarif eder, erkeklerin bu sıvazlama hareketini sakalının sonuna kadar
sürdüğünü aktarır. Yemek törenine dair Blocqueville‟nin son bahsi, üzerinde sofra kurulan
ve ekmeğin muhafazasında kullanılan sofra bezinin yemekten sonra kaldırılıp katlanması,
yemekten sonra nargileye benzeyen “çelim” içilmesidir.721 O‟Donovan da yemek
duasından sözeder. Ona göre Türkmenler çölde veya evde bu töreni asla ihmal etmezlerdi.
O‟Donovan‟ın tarif ettiği duada, duanın sessiz okunması, sonunda „‟Elhamdulillâh‟‟
denilmesi, duadan sonra sağ ve sol elle sakalın sıvazlanması, bundan sonra da sağ-sol
omuz üzerine, namazda selâm verir gibi bakılması öğeleri dikkat çekicidir.722
Türkmenlerin yemek yeme adapları ile ilgili, bu iki kaynak dıĢında da, kimilerinde yer ve
kabile belirtilmeksizin, kimilerinde de belirtilerek verilen bilgiler vardır. Hemen hepsinde
O‟Donovan ve Blocqueville‟nin tarifleri ile ortak noktalar göze çarpar. Vambery,
GümüĢtepe Yomutlarının Allah rızasını kazanmak için hacıları yedirmeye hevesli
olduklarını söyler. Bu yönde kendisinin de davetler aldığını, reddetmesi halinde ısrarcı
olunduğunu ifade eder. Söylediğine göre, dirsekleriyle vurarak, dürterek kaldırmaya
çalıĢmak adetlerindendi. Bu yöndeki ısrar ve zorlama, sevginin büyüklüğüne, birlikte
yemek yemeye duyulan isteğin Ģiddetine yorulduğu için genelleĢmiĢ durumlardı. Yazarın
birkaç kere katıldığını aktardığı bu tür davetlerde çadırın önüne birkaç küçük kilim parçası,
eğer davet sahibi biraz daha özen gösteriyorsa, birkaç halı açılıyor, davetliler bunların
719
Blocqueville, a.g.e, s.57-58.
720
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.386.
721
Blocqueville,a.g.e., s.57-58.
722
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.179-180.
198
BinbaĢı Abbott‟un Merv‟li üst düzey din görevlisi ile yediği yemeğe –ki koyun
kuyruğu yağı olduğu anlaĢılıyor- dair verdiği bilgiler, birkaç ayrıntı dıĢında O‟Donovan‟la
aynıdır. Abbott‟un da sofra bezinin kirliliğinden bahsedip yıkanmasının bu toplumda
uygunsuz görüldüğü bilgisini vermesi, bu uygulamanın, Türkmenler arasında yaygın
olduğunu düĢündürüyor. En azından bu adetin Merv‟de de yürürlükte olduğuna dair açık
bir kanıttır. Abbott, yemiĢ olduğu pilâvın metal kaplarda ikram edildiğini aktarır. Elle
yeme adetini aynen O‟Donovan ve Blocqueville gibi tarif eder. Yemek duasında, önceki
seyyahlardan farklı olarak Fatiha okunduğunu, duadan sonra yağlı ellerle sakalın
sıvazlandığını söyler.725
çadırın giriĢ kapısının önüne tüfekli bir nöbetçi konurdu. Çadırın içinden kendisine belli bir
iĢaret verilen bu nöbetçi tüfeğini ateĢlerdi. Yazar bu davranıĢın sebebini, Türkmenlerin bir
silâh sesinin, gürültünün veya korkunun doğumu kolaylaĢtıracağına inanmaları olarak
açıklar. Yazara göre doğan çocuk eğer kız ise anne - baba tebrik edilir ve ziyaretçilere
pasta, simit ve çörek dağıtılırdı. Doğan çocuğun erkek olması halinde ise çadırın giriĢine
beyaz bir kumaĢ parçası asılırdı. Çocuk, altına kil serilmiĢ bir hamağın içine konulurdu.727
Mehmet Emin Efendi, kabile ve yer adı belirtmeksizin XIX. yüzyıl Türkmenlerinde
çocuk sahibi olma, doğum ve ad koymakla ilgili adet, algı ve uygulamalardan sözeder.
Dönemin Türkmen kabilelerinin adet ve inançlarının birbirine yakınlığı, Merv
Türkmenlerinin bu yöndeki uygulamalarının da yazarın aktarımları kapsamında
olabileceğini düĢündürmektedir. Mehmet Emin Efendi, Türkmenler nazarında çok evlâdın
en büyük servet ve kudret kabul edildiği tespitini yapmıĢtır. Çok evlât ve torun sahibi
olmak, Türkmen toplumunda bir iftihar kaynağıydı. Bilhassa erkek evlât doğurmak
727
Blocqueville, a.g.e., s.69.
728
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.411.
200
kadınlar için büyük bahtiyarlık kaynağıdır. Erkek çocuğun doğumu, yazara göre
Türkmenlerde bayram sevincine vesile oluyordu. BahĢılar (Türkmen kavimleri arasında
dolaĢıp saz çalan, Ģiirler, ağıtlar, destanlar söyleyen, dualar eden ve halk arasında saygı ve
itibar gören gezici sanatkârlar)729, gelip çocuğun kavim - kabilesine, adet ve ahlâkına
uygun Ģiirler söylerlerdi. Bu törenin sonunda yazar, doğan çocuğun kılıcı keskin bir
Bahadır olması için dualar edildiğini söyler. Türkmenlerde her ailede yalnız birkaç ismin
babadan oğula ve toruna intikal ettiğini, bu nedenle yeni doğan çocuğa bu isimler dıĢında
isim takılmadığını kaydeder. Türkmenlerde, çocuğa gösterilebilecek en büyük sevgi ve
saygı, ona en büyük atasının isminin verilmesiydi. Zira yaĢlılığın en büyük saygı saiki
olup, emir ve idare daima en yaĢlının elinde olduğu anlayıĢı hakimdir. Bu kural
çerçevesinde, babasının veya dedesinin adını almıĢ olan çocuk, yazara göre kendi ismiyle
değil, ismini almıĢ olduğu kimsenin ismiyle çağırılırdı. Bu durumu yazar, “çocuk babasının
ismini almıĢsa „‟Ata Can‟‟ veya „‟Baba Can‟‟, büyük babasının ismini almıĢ ise „‟Dede
Can‟‟ diye isimlendirilirdi” Ģeklinde açıklar. Bunun sebebi ise yazara göre, yaĢlının
isminin bir çocuğa verilerek canlı tutulması, çocuğa da uzun bir ömür dilenmesidir.
çadırlarda yaĢamakla birlikte, yerleĢik hayat sürenler kadar toprağa bağlı olmasının,
kültürlerinde göçebe Türkmen gruplarından farklılaĢmaya yol açtığını söylemek gerekir.
Merv Tekelerinin öncesinde Ģehre hakim olan ve Ģehirde yaĢayan Türkmen kabilelerinin
vaziyetleri hakkında, incelediğimiz seyahatnamelerde, karĢılaĢtırma ve değerlendirme
yapmaya elverecek derecede bilgi bulunmamaktadır.
annesinin vefat haberini öğrenir. Baba Han‟ın yas adabı gereği üç gün boyunca kendisini
kapalı kapılar ardında hapsettiği, sosyal yaĢamdan el etek çektiğini söyler. Türkmenler
arasında bir bayanın ölümü halinde, erkeklerin cenazelerinde değiĢmez alıĢkanlık olduğu
üzere gürültülü törenlere rastlanmadığı bilgisini verir. Aile kadınları kendi aralarında yas
tutar, merhumun yakın akrabaları toplumdan geri çekilirdi.735
O‟Donovan‟ın Merv‟e dair yazdığı eserde sadece bir bahiste yas tutma gelenekleri
ile ilgili bilgi verilir. Lâkin GümüĢtepe Yomut Türkmenlerinin adetleri hakkında yazdıkları
arasında bütün gördüğü Türkmen kabilelerini kapsayıcı ifadeler göze çarpar.
Mehmet Emin Efendi‟nin, „‟Türkmenlerin her kavim ve kabileye ait ayrı bir
mezarlığı yoktur, ölen kiĢi rastgele bir yerde derince bir mezarda gömülür‟‟ ifadeleri, Merv
Tekeleri için uygun düĢmemektedir. Lâkin onun verdiği kimi bilgiler Merv Tekelerinin
735
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.381.
736
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.242.
203
adetlerine benzemektedir. Ona göre, mezarın üzerinde tepe Ģeklinde birçok toprak yığıp,
eğer gömülen savaĢta hayatını kaybetmiĢ ise, tepenin üzerine birde beyaz bayrak
dikerlerdi. Araplarda olan ölüye sesle ağlama adeti yazara göre Türkmenlerde de vardı.
Ölünün avuluna yakınlarından ve komĢularından birçok hatun toplanır, içlerinden en iyi
söz söyleyen birisi mevtanın iyi kiĢilik özelliklerini sayıp dökerdi. Diğerleri ise nakarat
makamında uzun uzadıya feryad ederlerdi.737
Vambery‟e göre, yas süresi oldukça uzundu. Bir yıl boyunca her gün ölünün öldüğü
vakitte çadırda toplanılıp ağlandığını, bununla beraber günlük iĢlerini de yapmaya devam
ettiklerini aktarır.738 Ancak, bu uygulamanın Merv‟de varlığına dair bir bilgi yoktur.
Taraflar arasında Ģartlar ve baĢlık parası konuĢulup anlaĢmaya varıldıktan sonra bir
mollanın çağırıldığını ve bu mollanın sözü bağladığını, düğün için de müsait bir gün tespit
737
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.50.
738
Necef, a.g.e., s.300.
204
edildiğini aktarır. Damat adayı kızın yurduna - çadırına hediyeler ve niĢan merasiminde
kesilmek üzere koyun gönderirdi.
Damadın evine doğru yolculuk, yazar tarafından, gelinin, damadın yakın akrabaları
ile beraber kafilenin baĢında olduğu Ģeklinde tarif edilir. Gelin, devenin üzerinde ciddi bir
eda ile oturup ciddiyete aykırı bir hareket yapmamaya dikkat ederdi. Geline rafakat eden
kadınlar, yurda ulaĢınca, bekleyenlerin meraklarını gidermek için gelinin peçesini kaldırıp
onu serinletir gibi yaparlardı. Gelin alayına eĢlik eden süvariler, alay erkek evine varmadan
205
alaya katılır, erkek evine vardığında da silâh sesleri ve bağrıĢmalar duyulurdu. Gelin
yürürken önüne çocuklar için birkaç çörek atılır, çocuklar bu çörekleri kapıĢmak için neĢeli
çığlıklarla büyüklerin arasına dolaĢırlardı. Damadın çadırına kabilesi halkı birikirdi.
Yazar, gelinin kadınlar tarafından çadırın sağ tarafından getirilip erkeğin çadırına
sokulduğunu, çadırın arka tarafına oturtulan gelini kadınların tebrik edebildiğini, ancak
erkeklerin bu çadıra giremediğini ifade eder. Erkekler de bu iĢlemden yemek vaktine
değin, güreĢ, at yarıĢı ve çeĢitli oyunlarla meĢgul olurlardı. AkĢam ise çelim ve çay içilir,
müzik dinlenirdi. Ġlk ondört gün boyunca çadırın bir köĢesinde gergef, oya, nakıĢ gibi
çeĢitli el iĢleri ile uğraĢan kadına bu müddet zarfında kocasının akraba ve arkadaĢları
refakat eder, erkeklerin ziyaretine ve tebrik etmesine yine müsaade edilmezdi. Birçok
kaynak gibi Blocqueville‟de Merv‟deki düğünün burada bitmediğini, bu ondört günden
sonra gelinin tekrar baba ocağına geri götürüldüğünü ve bir ilâ birbuçuk yıl arasında
burada kaldığını, bu vakitte de dokuma yaparak halı, kilim, heybe, çuval ve diğer ev
eĢyasını hazırladığını yazar. Bu süre içerisinde damat zaman zaman gelip gelini görebilirdi.
Bu sürenin sonunda damat ve akrabaları gelip, süslü bir deve ile gelini tekrar alıp damadın
çadırına götürürlerdi. Bu vesileyle tertip edilen eğlenceye katılım yalnız aile çevresi ile
sınırlıdıydı.
Söz konusu bekleme süresi, yazara göre kiĢinin mali durumu ile de ilgili olup, mali
durumu müsait olmayan Türkmenler bu süreyi uzun tutmazlardı. Zira böyle ailelerde
damat adayı, kızın baĢlık parasını ancak taksitler halinde ödeyebilirdi. Kızın ailesi bu
paranın tamamı ödeninceye kadar kızı yanında tutar, paranın ödenmesi iĢlemi çok gecikirse
kızlarını baĢka bir talibe verebilirlerdi. Fakat gelin adayı bir fırsatını bulup baba evinden
kaçar, damadın çadırına ulaĢabilirse, artık anne ve babasının baĢlık parasının ödenmemiĢ
kısmını talep etme hakkı ortadan kalkardı. Yazar, Türkmenlerin birden çok kadınla
evlenmelerini servetleri ile iliĢkilendirir, her kadın için ayrı bir çadır kurulması gerekse de
bir çadırda iki kadının bulunmasının genel uygulama olduğunu aktarır.739
739
Blocqueville, a.g.e., s.66-69.
206
gelenekler hakkında da bilgi veren yazar, Türkmenlerin daha batıdaki dindaĢlarına nispeten
kur yapmalarının daha kolay olduğunu, zira evlenmeye niyetli olduğu kızı görmek için her
gün fırsatı olduğunu aktarır. Çünkü Türkmen kadınları yüzlerini peçeyle örtmezlerdi.
Yazar bu bilgileri verdikten sonra evliliğe karar kılan bir adamın, eĢ olarak almaya niyet
ettiği kızın babasını ziyaret ettiğini ve eğer zengin ise genç kız için babasına 40 paund
ödediğini aktarır. Yazarın eserinde, Merv‟de düğün töreni ile ilgili ayrıntılı bilgi yer almaz.
Yeni çiftin yerleĢeceği çadır, yani “ak ev” tabirinin, evin keçe kaplamasının henüz ateĢin
dumanı ile kararmamıĢ olması dolayısıyla evin, yani çadırın renginden kaynaklandığını
ifade eder. Nikâh iĢlemini ise „‟bir mollanın Ģahitler huzurunda kızın babasına, kızını
damada verme hususunda istekli olup olmadığını sorması, akabinde Kur‟an‟dan bazı
kısımlar okunması ve yeni evli çiftin yalnız bırakılması” olarak açıklar. Yazara göre bu
tören yeni kurulan çadırda yapılmakta olup, törene çiftin yakın akrabaları da iĢtirak
ediyordu.
Yazar, kurulan bu yeni ailenin ekonomik düzeninden de söz eder. Yazara göre,
ebeveynlerinin maddi desteği ve kendi biriktirdiği para ile evlenen Türkmen, 75 ilâ 100
kran arasında değiĢen fiyatlarda olan yeni bir çadır alıp, bu çadırı, ToktamıĢ yadaÖtemiĢ
kabilelerinden hangisine bağlı olduğuna göre, Novur veya AlaĢa kanallarından birinden
ayrılan ikincil su hendeklerinden birinin yakınına kurardı. Daha sonra da kendisinin bağlı
bulunduğu „‟tire‟‟ ya da „‟yap‟‟ ın yaĢadığı bölge içinde olmak kaydıyla tarımını üstlendiği
arazi için küçük bir su kanalı kazar, böylece kurulan yeni aile, tarımla ekonomik hayata
dahil olurdu.742
740
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.412-413.
741
Bigi, a.g.e., s.76.
742
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.351.
207
Konu ile alâkalı bilgi veren bir diğer seyyah, Mehmet Emin Efendi‟dir.Bu yazarın
verdiği bilgilerde Blocqueville ve O‟Donovan‟da tesadüf edilmeyen hususlar, bu iki yazarı
teyid eder nitelikte ve bunlarla çeliĢir mahiyette konular vardır.
Evlenen gencin babasının çadır kurma zorunluluğu O‟Donovan gibi Mehmet Emin
Efendi‟nin naklettiği bilgiler arasındadır. Bu çadırın kurulması da bir eğlence sebebiydi.745
Düğünlerde erkekler kendi aralarında at yarıĢı düzenlerlerdi.746
743
Vambery, a.g.e., s.77.
744
Nikâh sırasında ödenmesi gereken mal veya paraya mihr-i muaccel, bir süre sonra veya ölüm ya da
boĢanma halinde verileceği taahhüt edilen para miktarı veya altına mihr-i müeccel denir.
745
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.38-40.
746
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.43.
208
gerçekleĢirdi. Ancak bir Türkmen kızının baĢlık parasının çok yüksek olduğunu, bu
meblâğı ödeyemeyen aĢığın ise sevdiği kızı „‟atının arkasına atıp‟‟ kaçırdığını söyler. Bu
durumda damadın kimi bayan akrabalarının gelinin akrabaları ile evlendirildiğini ve
meselenin böylece çözüldüğünü aktarır. Ancak bu kaçırma da damadı baĢlık parası
yükünden kurtarmazdı. BaĢlık parası meblâğı at ve deve cinsinden hesap edilir, damat eğer
zenginse meblâğ hemen orada ödenirdi. Yazara göre bu durumun aksi, yani damadın fakir
olması daha yaygındı. Bu durumda ise damat kendisini borçlarını ödemeye adar ve bu
duruma onur meselesi olarak bakılırdı. Bu borcu ödemek için, yazar, bu Türkmen gencinin
akınlara katıldığını, bu konuda baĢarı göstermesi halinde bir hayduta dönüĢeceğini ve
KızılbaĢ tutsak almanın bu Türkmen ailesinin hayata tutunmasının zorunluluğu olacağını
aktarır. Burnes de, kızın yeniden baba evine döndüğünü, çeyizini dokuyacağı bir yılın
ardından da damadın evine temelli yerleĢtiğini söyler.750
Merv toplumu büyük ölçüde toprağa bağlı bir yaĢantı sürse de sabit ikametgâhlara,
duvardan evlerde yaĢamaya karĢı büyük bir itirazları vardı. O‟Donovan‟a göre Merv‟de
Tekelerden önce bulunan Sarıklar, muhtemelen Buhara ile olan yakın iliĢkileri dolayısıyla
Tekelerden daha az göçebe tabiata sahiptiler.751
750
Burnes, a.g.e., s.47-48.
751
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.57-135-196.
752
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.124-345.
753
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.305.
754
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.181-248-318.
210
O‟Donovan, Merv‟de bir kimsenin politik olarak kendisinden üstün bir kimseye,
kendisi ile iletiĢim kurmak için verdiği “zat” isimli bir tür hediyeden sözeder. Bu hediye
ona göre Merv‟e has olmayıp doğu ülkelerinde yaygın bir gelenekti.760 Bu kavram hediye
veya bahĢiĢ anlamında da kullanılmaktaydı.761Yazara Merv pazarındaki Yahudi tüccarlar
tarafından hediye edilen bir çanta dolusu gümüĢ kran, bu “zat” anlayıĢı kapsamında
görülebilir.762Merv‟den ayrılıĢı sırasında Merv Meclis BaĢkanı diyebileceğimiz Kılıççı
Aksakal‟ın O‟Donovan‟dan hediye isteme uslubu, hediyenin anlam ve mahiyetine ıĢık
tutar cinstendir. Yazara göre bu kimse öncelikle, yazarın atını uzun uzun övmüĢtür -ki bu
Merv‟de bir nesneyi sahibinden hediye olarak istemenin baĢlangıcıydı. Yazar, bu imaları
anlamamazlıktan gelince Aksakal kendisine, kendisinin Merv önde gelenlerine verdiği
hediyeleri hatırlatıp; “Bana ne verdin?” sorusunu yöneltmiĢ, yazar bu soruya, herhangi bir
Ģey vermediği yönünde cevaplayınca Aksakal, “o halde bana ne vereceksin? Para istemem,
ancak atını seve seve hediye olarak kabul edebilirim, zira onu çok istiyorum” demiĢtir.763
Bu olay Merv‟de, hediyenin talep edilebileceğinin yanında hak olarak görüldüğünü
göstermektedir.
755
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.283.
756
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.297-298.
757
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.424.
758
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.285.
759
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.284
760
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.214.
761
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.463.
762
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.331.
763
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.379-380.
211
6.3. Eğitim
Eğitim bahsi XIX. yüzyıl Merv seyahatnamelerinde çok sınırlı yer alır. Kaynaklara
göre Rus iĢgali öncesi Ģehirde düzenli eğitim kurumlarının ve eğitim sisteminin varlığından
sözetmek mümkün görünmüyor. Merv‟de eğitim adına kaynaklarda tesadüf edilen bilgiler,
okuma-yazma eğitimi ve medreselerde icra edilen dini eğitimle sınırlıdır. Bunun dıĢındaki
eğitim faaliyeti, çocuğun aileden öğrendiği bilgileri kapsamaktadır.
O‟Donovan 1881 yılında Merv‟de dini eğitim veren bir medresenin var olduğunu
söyler. Bu medrese Merv‟deki Yahudi yerleĢkesi yakınında olup kilden inĢa edilmiĢ,
gösteriĢsiz ve büyük bir yapı idi. Medresenin yöneticisi, bilginliği ile Türkmenler arasında
764
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.456.
765
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.444-445.
766
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.307.
767
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.269.
212
büyük üne sahip olan Hoca Nefes isimli bir kimse idi. O‟Donovan, burayı ziyaretinde, bu
kimsenin kendisinden dikkatle uzak durduğunu söyleyip, sebebinin dini olduğunu
söyler.768 Burada Merv‟deki din görevlisi adayları öğrenim görmekteydi.769Ancak yazarın
verdiği bilgilerden Merv Tekeleri arasında okuma-yazma bilmenin nadir bir Ģey olduğu
görülüyor. Toplumda „‟molla‟‟ ünvanını taĢıyan Ģahıslar, sadece bu becerileri ile bu
ünvanı taĢıyabiliyorlardı. Mollalar mektup yazarak ve hesap yaparak geçimlerini
sağlayabiliyorlardı.770
Curtis ise, her yerleĢkede kerpiçten bir cami ve din adamlarının eğitim gördüğü bir
medrese olduğunu söyler. Bizce, Curtis‟in verdiği bu bilgi tamamen yanlıĢ olmamakla
beraber abartılıdır. Zira, baĢka hiçbir kaynakta her yerleĢkede kerpiçten cami ve
768
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.152.
769
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.366.
770
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.408.
771
Blocqueville, a.g.e., s.61.
213
medresenin bulunduğundan söz edilmez. Ona göre burada eğitim gören din adamları
dıĢında kabilelerde okuma yazma bilen kimse bulunmayıp bunların da edebi bilgileri
genellikle sadece Kur‟an‟ı okumakla sınırlıydı.772 Bunun dıĢında Rus iĢgali sonrası Ģehirde
iskan edilen Rus çocuklarının devam ettiği öğretmen okulundan bahseder.773
Vambery, Türkmenlerin ancak binde birinin okuma yazma bildiğini yazar. Kabile
ve yer ismi vermese de konunun geçtiği kısım GümüĢtepe ile ilgilidir.774 GörünüĢe göre
yazar, Mollaların eğitici kimliklerinden de Ģüphelidir. Ona göre, „‟mollalar taĢıdıkları
bilimsel nitelikleri nedeniyle değil, aksine, sevgi ve sevecenlikleri ile tanınmaları, sahip
olduklarına inanılan kimi ruhsal ve gizli güçlerinin hayallerle dolu zayıf kalplerine korku
ve dehĢet düĢürmeleri nedeniyle, Türkmenler arasında Aksakallılardan daha saygın ve
etkilidirler. Hive ve Buhara‟da öğrenim gören bu mollalar, ikiyüzlülük ve aldatma sanatını
lâyıkıyla öğrendiklerinden, iĢin baĢında, ancak eblehleri kandırabilecek olan çeĢitli tavır ve
hareketlerle halkın saygı ve sevgisini kazanarak keselerini doldurduktan sonra hemen
sıvıĢırlar. Bu nedenle bunların nüfuzu da sürekli değildir‟‟.775
ĠĢgal sonrası Merv‟deki eğitim sistemi ile ilgili incelediğimiz kaynaklarda Curtis‟in
bahsettiği Rus öğretmen okulu dıĢında bilgi bulunmamakla beraber, Rusların Türkmenlere
yönelik eğitim alanında politikalarına dair Rus kaynakları aydınlatıcıdır. Ruslar iĢgal
sonrasında Türkmen bölgelerinde Rus idari yönetiminin tesisinin yanında eğitim amaçlı
faaliyetlerdde bulunmuĢlardır. Merkez AĢgabad olmak üzere Türkmenlerin yaĢadığı kimi
önemli kentlerde Rus ve Türkmen dillerinde. Bu okullarda eğitim dili Rusça olup bunlara
772
Curtis, a.g.e., s.44.
773
Curtis, a.g.e., s.62.
774
Vambery, a.g.e., s.76.
775
Vambery, a.g.e., s.74.
776
Mehmet Emin Efendi, a.g.e., s.48-49.
214
ancak az sayıda zengin Türkmen çocuklarının devam ettiği, genelde Türkmenlerin medrese
öğretimini tercih ettiği anlaĢılıyor.777
6.4. Sağlık
XIX. yüzyıl Merv toplumu, Rus iĢgali öncesine kadar dünyanın kalanından
neredeyse tamamen izole bir toplum olduğu için modern tıbbi kurumlardan ve eğitimli
doktorlardan sözetmek mümkün görünmüyor. Bununla beraber geleneksel doktor, ilâç ve
tedavi usullerinin varlığı seyahatnamelere yansımıĢtır.
Yazar, ismini belirtmediği bir hastalığın tabip tarafından tedavi edilme usulünu,
tabibin hastanın baĢında belli bir yeri ağzıyla emmesi ve ardından kötü bir ustura ile baĢın
muhtelif yerlerinin çizilmesi, çizilen yerlere de hacamat için sırayla boynuz çekilmesi
olarak tarif eder. Yazara göre Türkmen tabipler koldan kan almayı bilmiyorlardı.
Türkmenler arasında sıraca illeti ile Ġran‟da lepra adı verilen cüzam hastalığı çok
yaygındı. Ayrıca, her ne kadar çadırları su geçirmez olsa bile toprak üzerinde
777
Necef, a.g.e., s.287-288.
778
Blocqueville, a.g.e., s.75.
779
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.379.
215
bileği gibi, kemiğin deri dıĢında pek az Ģeyle kaplandığı yerlerde kendini gösteriyordu.
Hastalığın ilk belirtisi ilgili yerlerin birinde küçük bir sivilcenin oluĢmasıydı. Ardından bu
sivilce siyah bir baĢ verip bu baĢta iki küçük çengel belirir. Yazarın aktardığına göre, bu
yaralar yavaĢ yavaĢ geliĢip vücudu ele geçirir ve açık sarı renkte, bir kemanın E teli
kalınlığında ve yarım inç uzunluğunda bir uç verirdi. Yazar, bu hastalığın tedavisinin, bu
kurtçukların iki günde bir, kırılmalarını önlemek için, yavaĢça çekilerek bir kirpi dikenine,
ince bir dala veya bu nitelikte ince bir Ģeye sarılmaları Ģeklinde açıklar. Çekilen kurtçuk
kurudukça canlı sarı rengini kaybedip gerçek bir violin teline benzer. Muhtemelen yazarın,
bu hastalığı geleneksel tedavi yöntemleriyle tedavi edenlerden edindiği bilgilere göre,
kurtçuğun çekilirken kırılmasının çok ciddi sonuçları olabilirdi. Bu durumda her iki el ve
ayak ĢiĢer, kurtçuğun yolu irinlenirdi. ġiddetli acı ile geçen bir haftanın sonunda bu yaratık
vücuttan bütünü ile atılır ve yara iyileĢirdi. Ancak hastanın bünyesi olabildiğince kuvvetli
değilse, hastalığın sonuçlarından biri olarak hasta el ve ayaklarını kaybedebilirdi.
Uygulanan tedavilerden biri olan hergün bu kurtçuğun yarım inç dıĢarı çıkarılması bir ay
veya altı hafta sürebiliyordu. Ancak yazarın öğrendiğine göre, daha kısa sürede tedavi
sağlayan baĢka bir yol da uygulanabilmekteydi. Bu iĢlem birkaç saat sürmekte ve yaranın
ağzı etrafına gümüĢ madeni paranın bastırılması ile kurdun çıkarılmasını içermekteydi.
Yazara göre bu kurtçuğun çıkarılmasını iĢ edinmiĢ kimseler de vardı. Bu hastalığın Güney
Buhara‟da çok yaygın olmakla beraber Merv‟de görülmediğini söyleyen yazara göre bunun
sebebi Mervlilerin genellikle akarsu kullanması idi. Buhara sakinlerinden akarsu
kullananlar, kuyu suyu kullananlar veya kullandıkları suyu kaynatanlar asla bu hastalığa
yakalanmıyordu.785
785
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 312-314.
217
Yazar, tedavinin sonuç verdiğini, birkaç gün görme gücünün azaldığını, sonrasında
kendisini iyi hissettiğini ifade eder.786
O‟Donovan, elinde bir avuç deve tüyü bulunan bir Türkmen kadının, ateĢlenen
kızını tedavi etme amacıyla kendisinden sihir yapma talebinde bulunduğunu ve orada
bulunan Aman Niyaz Han‟ın bu sihrin yöntemini kendisine öğrettiğini söyler. Öğrendiğini
aktardığına göre, bu deve yünü Kur‟an‟dan ayetler ve birtakım mırıltılar eĢliğinde, bir iğ
vasıtasıyla kısa bir örgü Ģeklinde örülürdü. Elde edilen sicim üç kere katlanılarak tekrar
eğirilirdi. Ardından bu Ģeridin üzerine yedi düğüm atılır, her düğüm atılmadan önce
düğüme kuvvetlice üflenir. Yazar, bu Ģekilde bir tür bilezik haline getirilen yünün hasta
kimsenin bileğine takılması gerektiğini, her gün bu düğümlerden birinin üflenerek
çözüldüğünü, yedinci düğüm çözüldüğünde yünün küre haline getirilip nehre atıldığını
aktarır. Böylece örgü ile birlikte hastalığın da atıldığına inanılıyordu.787
6.4.2. Ġlâçlar
786
Blocqueville, a.g.e., s.74-75.
787
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 319-320.
788
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.438.
789
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.388-389.
790
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.328.
218
Merv ahalisi yer sakızına her derde deva bir ilâç olarak bakmakta idiler. Bu sakız
tedavi için yaralara sürülür, küçük parçaları sinirlilik tedavisi, daha büyük parçaları ise
ateĢlenme tedavisi için kullanılırdı. Yazar, bu maddenin Türkmenler tarafından Deregez
dağlarının eriĢilmez yerlerinden temin edildiğini, parçacıklara ulaĢmak için onlara ateĢ
edip düĢürdüklerini aktarır. Ağırlığı sekiz onstan küçük bir parça yer sakızı Yahudi tüccar
Matthi tarafından iki franka satılmaktaydı.791Yahudi Tüccar ve doktor Matthi‟nin
deposunda çok çeĢitli ilâçlardan büyük miktarda vardı.792
O‟Donovan, Mervlilerin ilâç olarak kendisinden sık sık “arak derman”, yani arak
istediklerini söyler. Ancak yazara göre bu kimselerin bir hastalığı yoktu, bütün amaçları
ödeme yapmadan sarhoĢ olabilmekti.793
791
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.267-268.
792
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.379.
793
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.393.
219
7. BÖLÜM
KÜLTÜR
7. 1.Giyim
Seyahatnamelerde yer yer Merv Türkmenlerinin giyimleri ile ilgili ayrıntılı bilgilere
tesadüf edilmektedir. Seyyahların verdiği bilgilerden, Mervlilerde giyim konusunun bir
sosyal statü göstergesi olduğu, bunun yanında kimi kıyafetlerin kiĢinin bağlı olduğu
kabileyi simgeleyebildiği anlaĢılmaktadır. Bunun dıĢında erkek kıyafetlerinin daha sade,
kadın kıyafetlerinin ise, takılarla birlikte renkli ve gösteriĢli olduğu söylenebilir. Merv‟e
dair kıyafet tasvirlerini Türkmen genelinden ayırmak mümkün görünmemektedir.
Kaynaklardan aktardığımız kıyafet tasvirlerinin tamamı diğer Türkmen topluluklarında da
mevcuttur.
Blocqueville‟nin Merv‟den erkek giyimine dair verdiği bilgiler, nerede ise eserinde
yer alan bütün konular gibi bir arada ve derli topludur. Bu niteliği ile yazarın eseri,
incelediğimiz bütün seyahatnamelerden ayrılır. Anlattığına göre Türkmenler, dizlere kadar
inen ve bel kısmı bir kuĢakla bağlanan geniĢ bir Ģalvar giyerlerdi. Gömlekleri yakasız olup,
sağ tarafı boylu boyunca açıktı. Bu gömlek Ģalvarın üzerinden kalçalara kadar uzanırdı.
Bunun üzerine bir veya birkaç tane, önü açık, göğüste birbiri üstüne gelen cübbeler
giyerlerdi. Yazar, bu elbiselerin bel kısmından, yün veya pamuktan yapılmıĢ bir kemerle
bağlandığını aktarır. Elbiselerin yenleri uzun ve geniĢtir. Türkmenlerin baĢlarında hiç saç
olmadığını, baĢlarına küçük bir takke geçirip bunun üzerine “kalpak” adı verilen, koni
Ģeklinde, yukarıya doğru darlaĢan bir baĢlık taktıklarını söyler. Bu “kalpak” kuzu veya
koyun derisinden olup yazara göre Buhara‟da imal edilmekteydi. Ayakkabılar ise terliğe
benzer bir tarzda yapılmıĢ olup, tabanı deve veya at derisinden mamül idi. Türkmenlerin
kıĢın veya ata binerken daima giydiklerini aktardığı çizmeyi “Kazak” çizmesi olarak
tanımlar, deriden mamüldur. Bu çizme giyilmeden önce keçe gibi bir dokumanın ayaktan
baĢlanıp diz kapağına kadar dolandığını, bunun üzerine de yumuĢak fakat oldukça kalın,
keçeden bir çorabın giyildiğini söyler. Çizmenin dikiĢi içtendi ve bir demir parçasıyla
220
O‟Donovan Merv pazarı bahsinde pazarda gördüğü kıyafetlere dair bilgiler verir.
Yazar, uzun, kırmızı renkli ve kaba Buhara ipeğinden mamül, siyah ve sarı çizgili, “kırmızı
don” adı verilen ceketin o dönemde Türkmenlerde yaygın olduğunu söyler. Türkmenlerin
“duyungi çokman” adını verdikleri, açık kahverengi, ince deve yününden mamul uzun
elbise bunun üzerine giyilmekteydi. Türkmenler gömleğe “keyuk”, kuĢağa “guĢaklı”,
beyaz kumaĢ pantolona “balak” geniĢ parmaklıklı, kırmızı renkli Rus derisinden mamül
terliğe ise “çokoi” adını veriyorlardı. Çorap, yazara göre Türkmenlerde nadiren giyilir,
terlikle birlikte asla giyilmezdi. O‟Donovan da binici çizmelerinin giyilmeden önce ayak
ve ayak bileklerinin banta benzer bir sargı ile sarıldığını söyleyip, bu sargının Türkmenler
tarafından “dolok” diye adlandırıldığını ilâve eder. Soğuk havalarda Türkmenler, “kusgun”
olarak adlandırdıkları çok büyük bir palto giyerlerdi. Kimi zaman bunun yerine “yapundja”
isimli, koyun yününden, kalın örtü de kullanılırdı. Yazara göre, kusgun, yapundja ve
kepenek kelimeleri Türkmenler tarafından, kalın bir dıĢ elbise kasdedilerek birbirinin
yerine kullanılabilirdi.795
O‟Donovan, Merv vahasının batısında mukim, ÖtemiĢ kabilesi lideri Aman Niyaz
Han‟ın kızıl, çizgili, belinden kuĢakla bağlanmıĢ, ipekten, uzun elbisesinin altında yine
ipekten mamul, değiĢik renklerde parlakça boyanmıĢ bir baĢka cübbenin olduğunu,
yanındaki kimselerin de aynı Ģekilde giyinmiĢ olup, renklerin yeĢil ile alev kırmızısı
arasında değiĢiklik gösterdiğini söyler. Ayrıca Türkmenlerde hançer de geleneksel erkek
giyiminin bir parçasıydı.796 Öte yandan yazar, Mervlilerin kullandıkları Rus derisi binici
çizmelerinin kırmızı yanlarının dıĢarı çevrilmediğini söyleyip, sebebini Teke
Türkmenlerinin aĢırı parlak renklerin teĢhirini kadınsı bulmaları olarak açıklar.797 Merv
liderinin parlak kıyafetleri ile Tekelere yönelik yazarın bu tespiti arasında çeliĢki
görünmektedir.
Merv‟deki Türkmen tire veya yaplarının, elbiselerinin rengi, bunları giyiĢ Ģekilleri
ve kuĢaklarını bağlama biçimleri ile birbirinden ayrılmaları mümkün olup, O‟Donovan‟a
794
Blocqueville, a.g.e., s.49.
795
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 141-142.
796
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 127.
797
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 373.
221
göre Türkmenler ilk bakıĢta bir kimsenin hangi yap‟a bağlı olduğunu anlamakta hiç zorluk
çekmiyorlardı. Örneğin, kuĢağın acaip biçimde düğümlenip, Ģapkanın takılıĢ biçiminin
Sultan Aziz Tiresini iĢaret ettiğini, Burkuz kabilesinin de kendisine has kılıç kemeri takma
Ģekli olduğunu aktarır. Yazar, bu farkları anlamayı hiçbir zaman baĢaramamıĢtır.798 Ahal
Tekelerle Merv Tekeleri de giydikleri börklerden birbirinden ayırt edilebiliyorlardı. Yazara
göre Mervlilerin kullandıkları “börk”, küçük, Aziz Andrew haçı Ģeklinde, gruplanmıĢ sıralı
haç süslemesi ile kaplanmıĢken, Ahal Tekelilerin “börg”ü dikine sıralanmıĢ sıradan çarpı
iĢaretleri ile süslüydü.799
Burnes, 1832 yılında Murgab nehri kıyısında gördüğü bir Türkmen obasında
erkeklerin giydiği baĢlıklara “tilpak” adı verildiğini, bütün Türkmenlerin bu baĢlığı
taktığını söyler. Bu baĢlık kare veya koni biçiminde, bir fit uzunluğunda olup, türbandan
daha güzel duruyor, yazara göre Türkmen grubuna askeri ve disiplinli bir grup imajı
veriyordu. “Çapkan” ismi verilen palerinleri kırmızı, yeĢil ve sarının en parlak
tonlarındadır. Burnes, O‟Donovan‟ın aksine Türkmenlerin parlak renklere pek düĢkün
olduğunu söyler.800 Ġki yazarın farklı tespitleri, Merv‟i gördükleri farklı zamanlarda Ģehirde
farklı kabilelerin yoğunlukla ikâmet ediyor olmasından kaynaklanıyor olabilir. 1832‟de
Merv nüfusunu yoğun olarak Salur Türkmenleri oluĢtururken, 1881‟de Merv‟de Teke
Türkmenleri hakimdi.
Bigi, Türkmen giyimini “Kazan BiĢmeti” (içi pamuklu kıĢlık elbise), “Buhara
Camesi” (kadifeden dokunmuĢ uzun elbise) olduğunu, baĢlarına da koyun derisinden gayet
büyük bir börk taktıklarını söyler.801
798
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.160-161.
799
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.283.
800
Burnes, Travels II, s.23.
801
Bigi, a.g.e., s.74.
222
ve yün pantolon dıĢında biĢey giymezdi. Kimileri uzun, kahverengi ve yünden mamül palto
giyerken, Türkmen ve Özbeklerin milli kıyafeti olan, dizlerinin biraz altına kadar uzanıp
belden kuĢakla bağlanmıĢ birçok cübbe, pamuk veya ipekten mamul gömlek ve pantolon
giyerdi. Bu cübbelerin kumaĢının pamuk ve ipek karıĢımı olduğu, mavi, mor, kırmızı ve
yeĢil çizgili oldukları bilgisini verir. Ancak üst sınıflar ve bilhassa, Göklan ve Yamud
Türkmenlerinin zenginleri daha çok Ġran giysilerini tercih ederdi. Teke kabileleri deve
yününden mamül cübbeler, Özbek tarzı çizmeler giyerdi. Conolly‟e göre ise Türkmenler,
evde ya yalınayak gezinir, ya da bir telle ayak baĢparmaklarına bağlanan bir terlik
giyerlerdi. Abbott ise, Türkmen baĢlıklarını Ġran Ģapkaları kadar güzel bulmaz, “hafifçe
koni biçiminde, siyah koyun derisinden” olarak tarif eder. Ayrıca Merv‟de din adamlarının,
küçük, karakoyun yünü ile püsküllü bir baĢlık üzerine sıkı bir sarık giydiklerini ve bunun
kendilerine tuhaf bir görünüm verdiğini söyler.802
Rus iĢgali sonrası Merv‟i ziyaret eden Curtis, Türkmenlerin elbiselerinin gözalıcı
olup, giyenin maddi durumuna göre değiĢiklik gösterdiğini söyler. Ona göre sıradan bir
Türkmen, dar bir pantolon, kıĢın Çinlilerin giydiklerini andıran bir çizme giyerdi. Çorap
giymez, ancak ayaklarını soğuktan korumak için bir parça yün Ģeridi ayaklarına sararlardı.
Zengin Türkmenler ise yaz aylarında genellikle terlik giyerdi. Yakaları açık olan gömleği
canlı renklerdeydi ve bunun üzerine giyilen parlak renkli kumaĢ cübbe dizlerine değin
ulaĢırdı. Bunun üzerine de eski moda, kapitone kumaĢa benzer, uzun ve parlak renkli bir
elbise giyilirdi. Yazar, bu elbisede en çok kullanılan renklerin sarı, pembe, mavi, kırmızı
ve yeĢil olduğunu aktarır. Bu elbisenin Çin usulü, geniĢ ve sallanan kolları vardı. Ayrıca
yazar, zengin Türkmenlerin pamuk yerine elbisesinde ipek tercih ettiğini ifade eder.
BaĢlarında, genellikle koyun ve kuzu derisinden, çok tüylü, ağır, sıcak ve yağlı görünümlü
kocaman Ģapkalar olduğunu söyleyen yazar, Ģapkanın biçiminin silindir, isminin de”Ģako”
olduğunu söylerken diğer seyyahlarla çeliĢir. Bellerindeki renkli kuĢaklar, yazara göre
kıymetli eĢyalarını saklama amacına da hizmet etmekteydi.803
802
Marvin, a.g.e., s.128-129.
803
Curtis, a.g.e., s.33-34.
223
aktarılmakla yetinilmiĢtir. Ancak gerek Merv, gerekse diğer Türkmen kadınlarının takıları
bölgeyi gören seyyahların daha ziyade dikkatini çekmiĢ görünüyor.
Blocqueville‟nin aktardığına göre Merv‟de çocuklar, yaz ve kıĢ sadece ipekten yada
pamuklu kumaĢtan mamül bir gömlek giyerlerdi. Bu gömlekler, çocuğun ailesinin maddi
804
Blocqueville, a.g.e., s.50.
805
Blocqueville, a.g.e., s.52.
806
Burnes, Travels II, s.24.
807
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.262.
808
Vambery, a.g.e., s.76-77.
224
durumuna göre gümüĢ yapraklarla veya baĢka Ģeylerle süslenirdi. Çocukların baĢlarında
iğne oyası ile süslenmiĢ bir takke bulunurdu. Takkenin üzerinde gümüĢ bir levha dikilir,
levhanın ortasında yükselen küçük bir halkanın içinden bir demet saç dıĢarıya taĢardı.
Takkenin aĢağı kısmında da küçük gümüĢ levhalar sarkardı. Yazar, çocukların on yaĢına
kadar bu takkeyi giydikleri bilgisini verir. Ona göre, kız çocuklar da erkek çocuklar gibi
giyiniyor olup, fark sadece elbiselerinin ayaklarına kadar uzamasıydı. Kız çocukların
saçları iki bölük halinde Ģakaklarından aĢağıya sarkardı. BaĢlarının ortasına topuz yapılan
diğer bir kısmı enselerine inerdi. Yazar, ayrıca kızların baĢlarının ortasında bir kısım saç
bırakılarak kalanının traĢ edildiğini, oniki yaĢına gelince de saçlarının yıkandığını aktarsa
da bu bilgi bizce kendi içinde çeliĢkilidir.809 Blocqueville, Merv‟de kız çocuklarının da
takke taktığını ancak bu takkenin erkek çocukların taktıkları takkeden farklı olduğunu
söyler. Ona göre aralarındaki fark, kız çocukların kullandıkları takkelerin yünden veya
siyah iplikten yapılmıĢ, kordon ve püsküller takılmıĢ olmasıdır. Takkeye takılmıĢ olan bu
kordon ve püsküller, omuza ve sırta doğru sarkardı. Kızlar, bu takkeleri diğer süs eĢyaları
ve takılarla birlikte ancak onbeĢ yaĢından onyedi yaĢına kadar giyerlerdi.810
Seyahatnamelerde Merv kadını veya Türkmen kadını ile ilgili bölümlerin önemli
bir kısmı Türkmen kadınının süslenmeyi sevmesi, takıları veya çok takı takması ile ilgilidir
tespiti yanlıĢ olmaz. Kadının ailede ve toplumda yeri, uğraĢları veya giyimi konularının
hepsi, süsleme ve takı bahisleri kadar incelediğimiz seyahatnamelerde yer almaz.
Blocqueville, Merv‟de kadınların süslenmeleri ve takıları ile ilgili geniĢ bilgi verir.
Ona göre Türkmen kadınlarının saçları çok sık ve kısaydı, bu yüzden saç örgülerini keçi
tüyleri ve kordonlarla uzatır, bunları cam boncuklar ve gümüĢ takılarla süslerlerdi.
Merv‟de peruk yada takma saç bilinmezdi. Perçemlerini yanaklarının iki yanından,
809
Blocqueville, a.g.e., s.83.
810
Blocqueville, a.g.e., s.53.
811
Blocqueville, a.g.e., s.52. ; O‟Donovan, Merv Oasis II, s.205.
225
çeneden aĢağıya doğru salarlardı. Saçlarının kalan kısmı iki örgü halinde omuzlarından
aĢağıya sarkardı.
Yazar, Türkmen kadınlarının takılarını ayrı ayrı tarif eder. Ona göre kullandıkları
küpeler saf gümüĢten yapılmıĢ olup üçgen Ģeklindeydi. Üzerlerinde altınla arabesk motifler
iĢlenmiĢti. Ortalarına ise sarı veya kırmızı renkte akik taĢı konulmuĢtu. Üçgenin alt
tarafından sarkan beĢ santimetre uzunluğundaki zincirlerin ucunda küçük, ince, eĢkenar
dörtgen Ģeklinde gümüĢ varaklar sallanırdı. Üçgenin yukarı kısmında, üzerinde küçük bir
gümüĢ zincirin lehimlendiği bir çengel bulunurdu. Olta iğnesine benzeyen çengel kulak
deliğine geçirilirdi. GümüĢ zincirin yukarıdan, yazar tarafından ayrıca tarif edilen baĢlığa
raptedildiğini söyleyip, bunun sebebini, takriben 200 gram ağırlığında olan küpelerin
yükünün tamamen kulaklara asılmasını engellemek olarak açıklar.
Yazara göre, bilezikler genellikle oval Ģeklinde olup tek parçadan yapılmıĢlardı.
GeniĢlikleri farklıydı ancak genellikle iki veya üç parmak eninde olurlardı. Oval Ģeklin bir
tarafındaki aralıktan bilezik, sabun da kullanılarak bileğe geçirilirdi. GümüĢten mamül olan
bu bileziğin ağırlığı 200 ilâ 300 gram civarında olurdu ve üzerine, diğer bütün takılarda
olduğu gibi altın motifler iĢlenip akikler yerleĢtirilmiĢti.
Yazar, diğer bütün süs eĢyaları gibi gerdanlıkların da ananevi Ģekilde yapıldığını
söylerken, imalâtının geleneksel metodlarla, Ģeklinin de dönemin Merv Tekelerinin
kültürünün öngördüğü Ģekilde olduğunu kastetmiĢ olmalıdır. Bu gerdanlık eski motiflerle
süslenirdi. Yazar, bu gerdanlığın genellikle boynu çevreleyen ve eğilip bükülebilen bir
çemberden ibaret olduğunu söyler. Yan tarafında açılıp kapanmasını sağlayan bir sürgü, alt
tarafında ise, göğse doğru uzanan, el büyüklüğünde, sanatkârane süslenmiĢ ve dilimlere
bölünmüĢ madeni bir levha asılıydı. Yazar, baklava dilimi Ģeklinde tarif ettiği bu dilimlerin
her birinin üzerinde yuvarlak veya dört köĢeli bir akik taĢının yerleĢtirildiğini söyler. Bu
levhanın altında zincirler, zincirlerin ucunda ise küçük ve yassı gümüĢ yapraklar vardı.
Yazarın, “hamaylı” olarak aktardığı üçgen biçiminde, üstü küçük gümüĢ plakalarla
süslü, meĢinden bir bağa takılı mahfazada Türkmen kadınları, muska, tılsım ve Kur‟an
ayetlerini saklarlardı. Kenarları çentikli bu üçgenin ucu aĢağıya bakar. Ağırlığının takriben
500 gram olduğunu aktaran yazar, bu takının da gümüĢten olup altın ve akikle iĢlemeli
olduğunu söyler.
226
“Giydiği, nerede ise dizlerine kadar uzanan, ipek, koyu mor renkteki gömlek
büyük bir gümüĢ ok ile boynuna sıkıca bağlanmıĢtı. Boynundaki, Newfoundland
köpeklerininkine benzeyen büyük boyunluktan aĢağı sarkan birçok, oymalı, altın iĢlemeli
ve akik taĢı ile bezenmiĢ plakalar Ģeklinde, Yahudilerin üst düzey Hahamlarının thummim
ve urimininden813 pek farklı olmayan zincir vardı. Bileklerindeki büyük bilezikler de yatay
akik taĢları ile bezenmiĢti. Gömleğinin göğüs ve karın bölgesi birbirine yakın asılmıĢ
büyük gümüĢ paralarla öylesine süslüydü ki-ona göğüs zırhı giyiyormuĢ görüntüsü
veriyordu. BaĢındaki sade gümüĢ iĢi baĢlık, altında renkli örtüyü gösteriyor, baĢlığın
çevresini Alman askerlerinin kasklarındaki gibi çiviler çeviriyordu”.814
812
Blocqueville, a.g.e., s.52.
813
Mormon mezhebinin kurucusu olan Joseph Smith'e Moroni isimli bir melek tarafından verildiğ iddia
edilen iki taĢın adıdır.
814
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.261-262.
227
Merv‟de yiyecek ve yemek çeĢitlerine dair bilgiler, bazen pazarda yer alan
yiyecekler, bazen Türkmenlerin alıĢkanlıkları, bazen de ayrıntılı yemek tarifleri Ģeklinde
seyahatnamelerde yer almaktadır. Yemek bahsinde, Merv‟de tüketilen yiyeceğin, kiĢinin
ekonomik durumuna göre değiĢiklik göstermesi, yemekle ilgili alıĢkanlıkların ifadesi ve
yenilen ürünlerin tamamına yakınının vahada üretilmiĢ olması hususları dikkate değerdir.
815
Burnes, Travels II,s.24.
816
Vambery, a.g.e . , s.77.
817
Blocqueville, a.g.e. , s.56-57.
228
Merv‟de kesilen bir hayvanın sakatat kısmının çocuklara ait olduğunu söyleyen
yazar, çocukların, bağırsakları yıkamadan ve temizlemeden kömür ateĢi üzerinde
kızarttıklarını, bütün günü bu uğraĢla geçirdiklerini söyler.818
Yazara göre Türkmenler koyun derilerini de yiyecek olarak kullanırlardı. BaĢka bir
iĢte kullanılmayacak koyun derileri ekĢimsi bir tat alıncaya kadar bekletilirdi. Yazar, bu
bekletme iĢleminin koyunun kıllarının deriden ayrılmasını kolaylaĢtırma amacıyla
yapıldığını söyler. Deriler Ģeritler halinde kesilerek kömür ateĢinin üzerinde kızartılır, çok
yağ kaybetmemeleri için bu kızartma iĢlemi kısa tutulurdu. Yazar, bu yiyeceğin
hazırlanmasını “yorucu, zahmetli, sıkıntılı” kelimeleriyle tanımlar.819
818
Blocqueville, a.g.e. , s.56.
819
Blocqueville, a.g.e. , s.59.
820
Blocqueville, a.g.e. , s.82.
821
Blocqueville, a.g.e. , s.83.
229
Yazar, pilâvın yapımı hakkında da bilgi verir. Bu yiyeceğin ana maddesi arpa veya
pirinçti. Evvelâ bu tahıl suda kaynatılır. Ardından kaynatılan tahıl küçük bir ince bez
üzerine boĢaltılır. Bu bez altına konulan kabın içine sular süzülmektedir. Tahıl bu aĢamada
ancak üçte iki oranında piĢmiĢtir. Daha sonra tekrar kabın içine konulup ağır ateĢte
piĢirilen tahıl, bu Ģekilde sudan mümkün olduğunca arındırılmaya çalıĢılırdı. En sonunda
ise “kunci yağ” bu yemeği terbiye etmek amacıyla kullanılır. Yazara göre Türkmenler pek
nezih bir pilâv yapmak isterlerse, pirincin içine doğranmıĢ et ve bir avuç kadar kurutulmuĢ
erik koyarlardı. KurutulmuĢ erik bu amaçla yaygın olarak kullanılırdı. Bu pilâvda her
tahılın tane tane görülebildiğini aktaran yazar, eğer Avrupa‟daki gibi pirinç lâpası Ģeklinde
bir pilâv hazırlanacak olursa bu pilâvın tamamen bozulmuĢ olarak düĢünüleceğini
822
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 339-341.
230
Yazara göre, bu yiyecekten daha yaygın olarak daha ucuz olan “unaĢi” isimli
yemek piĢirilirdi. Bu yiyecek hazırlanırken de “çapati”deki gibi hamur çarĢaflar halinde
hazırlanır, ancak bu hamurlar yağ içinde değil, “gattuk” adı verilen sütün ekĢimiĢ ve
pıhtılaĢmıĢ hali içinde kaynatılırdı. “Gattuk” isimli yiyecekte hammadde olarak koyun
veya inek sütü kullanılırken, bu yiyeceğin deve sütü kullanılarak imal edilenine “evlim”
adı verilip daha besleyici olduğu düĢünülüyordu.825
823
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 333-334.
824
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 235.
825
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 341-342.
826
O‟Donovan, Merv Oasis II, s. 343.
827
Marvin, a.g.e. , s.109.
231
ikiye katlanarak kenarları birleĢtirilir, bu Ģekilde yarım saat kadar fırında piĢirilirdi. Yazara
göre bu yemek, geleneksel olarak sarımsak miktarının çok olması dıĢında, Türkmenler
arasında bulunabilecek en lezzetli yemeklerden biriydi.828
Burnes, 1832 yılında Serahs‟ta, çapı iki fit ve en kaba undan mamul, içine
genellikle bal kabağı parçaları konan ekmeklerin daima taze tüketildiğini söyler. Ona göre
et, devasa bir Rus kazanında bir koyunun neredeyse tamamının kaynatılması, kazanın içine
soğanların da atılması Ģeklinde hazırlanırdı.831
Yarım saat sonra kapağı açılıp, bu yiyecek farklı katmanlar halinde servis edilirdi. En alt
tabakada et yağında yüzen pirinç, sonraki katman havuçlar, sonrada en üstte bulunup
yemeğe ilk baĢlanılan etler bulunurdu.832 BinbaĢı Abbott da Merv‟li bir din görevlisi ile
yediği pilâvın aĢırı yağlı ve sıcak tüketildiğini aktarır.833
O‟Donovan‟a göre bir Türkmen eğer sıralı öğünlerinden birini yemiyor, tömbeki
veya afyon çekmiyor, ilgili bölümde tarif edeceğimiz gaugenasse veya enfiye
kullanmıyorsa genel olarak ağzını meĢgul edecek bir Ģeyin olmasından hoĢlanırdı. Bu
yüzden cebi genellikle kurutulmuĢ bezelye ile kuru üzüm (kıĢniĢ) karıĢımı ile dolu olup
sürekli bunlardan tüketirdi. Ġran içerisinden getirilen ve yazara göre Merv‟de hayli pahalı
olan fıstığın (piste) maliyetini karĢılayabilenler bunu tüketirdi. DiĢlerin meĢgul edilmesinin
yolları, yazara göre ya kavrulmuĢ tahıl yemek, veya kavun çekirdekleriydi.834 O‟Donovan,
Merv‟deki yetiĢkin Teke kabilesi mensuplarının tamamının üst orta diĢlerinin ikisinin
ortasında, diĢin ilk çeyreğine kadar inen köĢeli bir çentiğin olduğunu ve bunun diĢleri sivri
ve testereli kıldığını söyler, sebebini Mervlilerin kavun ve karpuz çekirdeklerine
düĢkünlükleri olarak açıklar. Bu çekirdekler, kısmen ekim amacıyla, kısmen de boĢ
vakitlerde yenmek üzere biriktirilip güneĢte kurutulurdu. Bir tarafları oval, diğer yanları
keskin olan bu çekirdekler yenilirken çekirdeğin yuvarlak kısmı alt diĢlerden birinin
üzerine yerleĢtirilir, keskin tarafına üst diĢlerle baskı uygulanırdı. Çekirdeği kırmak için
uygulanan baskı, at üstünde dahi sürekli bu tohumları yiyen Türkmenlerin diĢlerindeki
testere Ģeklinin, yazara göre sebebidir. Tohumun yuvarlak kısmı alt diĢlere yerleĢtirildiği
için, bu Ģekil sadece üst diĢlerde mevcuttu. Yazar, bu durumun öncelikle ırsi olduğunu
düĢünmüĢ, çocuklarda böyle bir durumun sözkonusu olmadığını fark edince ırsi olmadığını
anlamıĢtır.835
7.4. Ġçecekler
Merv‟de tüketilen baĢlıca içecekler siyah ve yeĢil çay, deve sütünden yapılan “çal”,
arak ve Ģarap olarak sıralanabilir. Bilhassa çay tüketiminin oldukça yoğun olduğu ve bu
ürün çevresinde bir kültürün oluĢtuğu görülüyor. ġehirde tüketilen alkolü içecekler ise
Ģehirdeki Yahudi tüccar tarafından üretilip satılmakta idi.
832
Marvin, a.g.e. , s.110-111.
833
Marvin, a.g.e. , s.107.
834
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.349.
835
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.236-237.
233
O‟Donovan‟ın Merv‟de çay tüketimi ile ilgili verdiği bilgiler nispeten daha
ayrıntılıdır. Yazarın eserinde çay bahsi, genellikle Türkmenlerin sürekli çay içmelerinden
sızlanması Ģeklinde yer alır. Ona göre her Türkmen, yanında yeĢil çay ile dolu bir poĢet
taĢırdı. Ola ki bir eve misafir olarak çağrılır, evin sahipleri çay demleyemeyecek kadar
fakir olursa, misafir sıcak su ister, kendisi ve ev sahibi için çay demlerdi. Yazara göre,
Merv‟de o dönemde Ģeker sadece zengin kimseler arasında görülmesi mümkün bir gıda
olup bu kesim arasında bile lüks olarak algılanırdı. Kullanılan Ģeker genellikle beyaz ve
yumru Ģeklindeydi, ancak kristalleĢtirilmiĢ Ģekerlemeye de sık sık tesadüf edilmekteydi.
ġeker o dönemde Merv‟e Buhara‟dan getirilmekteydi. Çayın demlendiği çaydanlık ise
kaplanarak süslenmiĢ, yaklaĢık bir fit yüksekliğinde bakır bir ibrik idi. Bu ibrik su ile
doldurulup ocağın üstüne yerleĢtirilir, kaynadığı zamanda içine bir avuç dolusu yeĢilçay
atılırdı. Yazarın verdiği bilgiler arasında bulunan, her Türkmenin yola çıktığı vakit yanında
5 inç çapında, 4 inç derinliğinde, Çin porseleninden mamul çay kabını da getirmesi Merv
toplumunun çaya olan düĢkünlüğünün göstergesidir. Bu çay fincanının dıĢ kısmı beyaz, iç
kısmı grimsi zeytin rengindeydi. Bu kaplar, yarı küre biçiminde, uzun saplı bir tavaya
benzeyen tuhaf bir deri kılıf içinde, binicinin eyerinin yanında asılı vaziyette taĢınırdı. Çay
içme adabından da sözeden O‟Donovan‟ın bu konuda verdiği bilgiye göre, misafirler halka
düzeninde oturur, önünde 2-3 kap bulunan ev sahibi bu kapları komĢularına, onların kıdem
yada mevki sırasına göre sunardı. Eğer varsa, Ģeker genellikle ev sahibinin cebinde
bulundurulur ve bir kimseyi özel olarak onurlandırmak isteyen ev sahibi bir kütle Ģekeri
alıp halkanın içindeki ilgili kimseye uzatırdı. Yazara göre gelen bütün misafirlere
kesinlikle bu Ģekilde muamele edilir, Ģeker asla herkesin eriĢebileceği bir yere
bırakılmazdı. Yazar bunun sebebini, eğer Ģeker ortada bırakılacak olursa bu Ģekerin hemen
yok olacağı, Türkmenlerin Ģekere aĢırı düĢkün olduğu sözleriyle açıklar. Çay için
836
Blocqueville, a.g.e. , s.58-59.
234
kullandıkları Ģeker miktarını “fincanın yarısı” olarak tarif eder.837 Burnes de Türkmenlerin
Ģekere düĢkünlükleri konusunda aynı fikirdedir.838
O‟Donovan, Merv‟de çay içme adabı ile ilgili de ilgi çekici bilgiler verir. Ona göre
bir Türkmen, çayını katlanabileceğince sıcak içerdi. Fincandaki çayı biten kimse
fincanının, adabı muaĢeret kuralları gereğince bir baĢkası tarafından doldurulmasını isterdi.
Fincanı, bileğini ani biçimde döndürerek, döner vaziyette kilimin üzerine atar ve yazara
göre bu hareketi yapan kimsenin, yaptığı harekete karĢın aldırmaz bir duruĢu vardır.
Uzaklardan bir yabancı veya seçkin bir kimse gelirse, çay içtiği kabı, ağzı aĢağı gelecek
Ģekilde kilim üzerine bırakmak sureti ile artık çay içmek istemediğini iĢaret etmez ise
kendisine sürekli çay ikram edilmeye devam edilirdi.
Türkmenler arasında tüketilen içeceklerden biri de “çal” adı verilen, deve sütünden
yapılan içecek idi. Burnes, bu içkinin Türkmenlerin yegâne içkisi olduğunu söyler. Sütün
su ile karıĢtırıldığı, kaymağının da çekildiği bilgisini verdiği bu içkinin acı olduğunu,
ancak tadının kötü olmadığını yazar. Ona göre Türkmenler ve Özbekler kısrak sütü ile
mayalanmıĢ içkiler içerlerdi, ancak bu içkiler Buhara‟da bilinmeyip bu Ģehirle Rusya
arasında yaĢayan Kırgız ve Kazaklara özgüydü. Sütün akıĢkan kısmının insanlar tarafından
daha makbul bulunduğunu aktaran yazar, bu içkiyi ekĢi ve keskin bulmuĢtur.840 Ayrıca
yazar, kısrak sütü (kımız) ve bozanın (darı içkisi) Ceyhun nehrinin güneyindeki
Türkmenlerce bilinmediğini, Türkmenler harika bir içecek olan deve sütünü içtiklerini
aktarır.841Merv‟de kımız içildiğine dair seyahatnamelerde hiçbir bilgi yoktur.
837
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.310-311.
838
Burnes Travels II, s.16.
839
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.312.
840
Burnes, Travels II, s.16.
841
Burnes, Travels II, s.260.
235
Blocqueville, bu içkinin yapımı hakkında bilgi verir. Ona göre deve sütü kırbalarda
veya küplerde mayalanıyor, mavimsi, berrak bir görünüm kazanırdı. Ona göre bu içkinin
tadı limon gibi ekĢi ve içimi mide bulandırıcıydı.842O da Burnes gibi bu içkinin
Türkmenlerin yegâne içkisi olduğunu ifade eder.843 O‟Donovan‟a göre bu içkinin adı “deve
çal” idi ve yazar bu içkiyi bir tür kımız olarak tanımlar. Bu içkinin sıcak havalarda oldukça
serinletici olduğunu, taze içildiğini, köpüklü olduğunu ve Merv‟de yaygın olarak
tüketildiğini söyler. Verdiği bilgiler arasında içkinin kesilmiĢ deve sütü olduğu ve ekĢiliği
de vardır.844
842
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.129.
843
Blocqueville, a.g.e. , s.59.
844
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.269-342.
845
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.326.
846
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.129.
847
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.130-234-285-318-326.
848
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.129.
849
Burnes, Travels II, s.260.
236
XIX. yüzyıl Merv kenti gerek bu yüzyılda Hazar Ötesi Türkmenlerinin musiki ile
ilgileri sözkonusu olunca “baksı” ve “dutar” kavramları ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle
öncelikle bu kavramlara dair bilgi vermek yerinde olacaktır.
O‟Donovan, Teke ve diğer Türkmen boyları arasında icra edildiğini gördüğü tek
enstrümanın Ortaçağ uduna tam olarak benzeyen “dutar” olduğunu söyler. Bu aletin
gövdesi yarım daire Ģeklinde olup üzerindeki tellerin genellikle ipekten, bazen de at
kılından olduğunu ifade eder.852 Bu çalgı aleti Kürtler tarafından da kullanılmaktaydı.853
850
Mustafa Arslan, “Türkmenistan‟da Destan Dünyası”, Türkler, c.XIX, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları,
2002, s.872-877.
851
Vambery, a.g.e. , s.76.
852
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.303.
853
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.457.
237
Blocqueville‟nin Merv‟de müzik kültürü ile ilgili verdiği bilgiler daha kapsamlıdır.
Ona göre Merv Tekelerinin neredeyse tamamının dutar çaldığını söylemek mübalâğa
sayılmazdı. KıĢın bu sazın çalındığı çadırda yer bulamayanlar kürklere bürünüp çadırın
dıĢına çömelir, böylece çalgı bitinceye kadar dinlerdi. Blocqueville, Türkmenlerin bildiği
tek müzik aleti olarak tanımladığı dutarın, mandoline benzediğini, ancak boyun kısmının
uzunca olduğunu aktarır. Bu çalgının oval Ģeklindeki gövdesi genellikle dut ağacından
oyulurdu. Üzerinde delikler bulunan teknenin üstüne bükülmüĢ ipekten teller bulunan bir
köprü vardır. Yazara göre çalgıcı, dutarın tellerini kendisi yapardı. Bu teller çabuk aĢındığı
için bazen bir müzik Ģöleni esnasında birkaç kere değiĢtirilmeleri gerekebilirdi. Dutarın
sesi, yazara göre hafif ve yumuĢaktır. Blocqueville‟nin bu çalgının icrasına dair verdiği
bilgilerde, günümüz bağlama çalma usulü dikkate alındığında, benzerlikler açısından
dikkat çekicidir. Ona göre çalgıcı bağdaĢ kurarak oturur, sol eliyle dutarın boyun kısmını
kavrar, enstrümanın gövde kısmını ise göğsüne dayayarak sağ kolunun dirseği ile
sıkıĢtırırdı. Bu sırada çalgıcının bilek ve kolu nispeten serbest kalır ve çalgıcı tırnakları ile
tellere dokunup elini aĢağı yukarı hareket ettirmek sureti ile müzik icra ederdi. Bu sazı
çalarken asla teller çekilmezdi.
Blocqueville‟ye göre Ġranlıların aksine Türkmenler, göğüs sesi ile Ģarkı söylerler,
Ġranlıların boğazlarından gelen ince nameleri zevksiz ve kaba bulurlardı.
Yazara göre dutarı icra eden “baksı” veya halk ozanı, toplum içinde sevilip sayılan,
itibarlı bir kimse idi. Giyimi ve tarzı ile toplum içinde ayırt edilebilirdi. Sakalı, kiĢisel
tercihine göre, bazen fevkalede bakımlı, bazen de kısa ve toplu olurdu. Giysileri temiz ve
kısmen de genel giyimden farklılık gösterirdi. BaĢındaki börk her zaman son moda ve
çizmeleri son derece zarif olurdu. Bu ozan gittiği her yerde dostça karĢılanır, ilk çay ve
çelim kendisine ikram edilirdi. Sohbet esnasında da ilk söz kendisine verilirdi. Bunun
dıĢında, bu müzisyenin sanatının icrasından iyi bir gelir elde ettiğini aktaran yazara göre,
yine de istememesi halinde dutar çalmayabilirdi. Sözkonusu müzisyenin sazını çalması için
davet etmenin de belli usulleri olduğu anlaĢılıyor. Yazara göre, kendisine ihtiyaç
duyulduğu zaman iki-üç atlı çadırına gider, o akĢam teĢrifinin mümkün olup olmadığını
sorar, gidiĢ ve dönüĢ için atın hazır olduğunu bildirip icra ettiği sanatın takdir edildiğini ve
hediye de alacağını ima ederdi.
238
Baksı, sanatını icra etmek üzere davet edildiği çadırda çok iyi muamele görürdü.
Bkz. Ek.19.“Çayın en iyisi ve Ģekerlisi” tabirini kullanan Blocqueville‟nin bu tabirinden
Türkmenlerin, önceki bölümde vurguladığımız Ģekere düĢkünlükleri de anlaĢılmaktadır.
Dutarının tellerini hazırlamada herkes bu sanatçıya yardım ederdi. Bu tellerin çok uzun ve
bükülebilir ipek olduğu bilgisini veren yazara göre, uygun teller bulunup saza takıldıktan
sonra baskı, kendisine refakat eden müzisyen arkadaĢlarıyla bir süre sazlarını ayarlardı. Bu
iĢlemden sonra iki baskı, yazarın tarifi ile “dizleri birbirine değecek Ģekilde karĢıya
oturur”856, çalınan müzik hazırda bulunanlar tarafından sessizce dinlenirdi. Kalabalık
çalınan müziğe dair takdirlerini parça bitmeden de ifade etmekten kaçınmazdı. Zaman
zaman baskıya çay ve çelim ikram olunurdu. Baksılar, sanatlarını icra ederken, yazara göre
mütemadiyen baĢlarını sağa ve sola sallarlardı. Öyle ki, gün ıĢıyıncaya kadar süren müzik
Ģöleninin sonuna doğru baskılar bu hareketten ötürü adeta sarhoĢa dönerlerdi. ġölenin
sonunda hane sahibi ve dinleyiciler sanatçıya hediyeler verir, baskı eğer ortaya konan
hediye ve parayı beklentilerinin altında bulursa gün yükselinceye kadar çalmaya devam
edeceğini “ilân ederdi”. Ev sahibi bu durumda daha çok para ödeyip sanatçıyı memnun
ederdi. Ev sahibinin, çağırdığı sanatçıya tatmin edici ücret ödememesi toplumda ayıplanma
nedeniydi. Yazara göre Türkmenler bu müzik törenlerinde sık sık üzerlerinde bulunan
bütün parayı hediye olarak baksıya verirlerdi. Yazar, kendisinin Merv‟de bulunduğu sırada
Ģehirde meĢhur Car Oğlan ve Abdurrahman isimli baskıların maddi durumlarının gayet iyi
olduğunu aktarır.
854
Blocqueville, a.g.e. , s.70-72.
855
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.318.
856
Burnes‟in tarif ettiği oturuĢ biçimi de aynen bu Ģekilde olmakla birlikte o, bu kiĢilerden birinin çalgı çalan,
diğerinin de Ģarkı söyleyen olduğunu yazar. (Marvin, a.g.e. , s.114).
239
“Müzisyenler kendileri için getirilmiĢ olduğu aĢikâr olan bir parça keçenin üstüne
oturup çalmaya baĢladılar. BaĢlangıçta düĢük, cenaze töreni havasında çalan bu kimseler
yavaĢ yavaĢ hızı arttırdılar. Yeteneği göstermenin temel Ģartı, nota dizisini olabildiğince
hızlı çalabilmekti. Çalınabilecek en hızlı Ģekilde çaldıktan sonra ritim tekrar yavaĢlıyordu.
Bu tona karga düdüğün icracısı tarafından monoton bir gürültü Ģeklinde eĢlik
olunmaktaydı. Parmaklar hızlandıkça çalgıcıların heyecanlandıkları görünüyor, ayaklarını
kaldırıp her saniye daha hızlı çalıyorlardı. Bu dönme, eğilip kalkma ve çalma iĢlemi,
çalgıcılar bütünüyle yorgun düĢene değin devam etmiĢti. Performansları sona erince
oturdukları yere geri döndüler. Fakat görünüĢe göre yeteri kadar nefeslenir nefeslenmez
yeniden çalmaya baĢlamak onlar için bir gurur meselesi idi. Açıkça söylemek gerekirse,
ortada ezgi denilebilecek bir Ģey yoktu, yalnızca evvelâ keskin bir hüzün içeren, ardından
da keskin bir ses dizisinin sıkça tekrarı olan notaların tekrarından ibaretti. Sağa doğru, sola
doğru, sağdan dönerek, arkaya dönerek, dönerken de çaldıkları müzik aleti ayaklarına
857
Blocqueville, a.g.e. , s.72-73.
858
Blocqueville, a.g.e. , s.68.
240
değecek kadar eğilerek çaldılar. Zaten ikinci çalgıcı hiçbir surette çaldığı homurtu sesini
değiĢtiremedi. Neticede bir gösteri kabul edilemez derecede kötü değildi, en azından
Türkmenler arasında iken o vakte kadar Ģahit olduğum ilk ciddi müzikal gösteri bu
idi”.859O‟Donovan, bunun dıĢında Merv‟de bir telüstüvane gördüğünü söylese de, bu
enstrümanın Türkmenler arasında bilinmediğini, muhtemelen ilk kez görüldüğünü, Yahudi
tüccarlar tarafından MeĢed veya Buhara pazarından satın alınmıĢ olduğunu ifade eder.860
Yazar, eserinde, her ne kadar Merv‟de bulunmasalar da Teke kabilesi mensubu bir
baksıden aktardığı savaĢ türküsünün Ġngilizce sözlerini aktarmıĢtır. Bahsolunan halk
türkülerinin içeriği hakkında fikir verir nitelikte olabilecek sözler Ģu Ģekildedir.
859
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.301-303.
860
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.286.
861
Burnes, Travels II, s.50.
241
Blocqueville‟ye göre Türkmenlerin dansa benzeyen bir halk oyunları yoktu. Çalgı
ve Ģarkıdan sonra Türkmenler tarafından en sevilen eğlence satranç oyunuydu. Satranç
tahtası çevreden yapılmıĢ ve üzerine kareler çizilmiĢ bir bez idi. Satranç taĢları ise, bıçakla
yontulmuĢ kaba Ģekillerdi. Türkmenler sefere çıktıklarında dahi satrançlarını birlikte
taĢırlardı.863O‟Donovan, Merv‟de satrançla ilgili bilgi vermez, ancak Yomut
Türkmenlerinin yaĢlılarının bu oyunu gayet güzel oynadıklarını anlatır.864
862
Burnes, Travels II, s.99.
863
Blocqueville, a.g.e. , s.73.
864
O‟Donovan, Merv Oasis I, s.198.
242
Yazarın “Hüda yolu” adını verdiği bir baĢka Ģenliğin daha çok dini nitelikli bir
kutlama olduğu görülüyor. Yazara göre dini bir bayram havası taĢıyan Ģenliğin gayesi,
Allah‟ın büyüklüğünü bir kere daha duymak, aile efradını ve hayvanları hastalıktan
koruması, akınlarda ve her türlü teĢebbüste kabile halkına zafer ihsan etmesi için Allah‟ın
lütfunu dilemekti. Ona göre Merv‟de herkes Hüda yolu Ģenliğine maddi gücü elverdiği
ölçüde hazırlanırdı. Bu Ģenliğin hazırlanmasına zengin bir aile öncülük ediyorsa, hergün
on-onbeĢ koyun kurban edilir, yemek piĢirme iĢinde herkes yardımcı olurdu. ġenliğin
hazırlanmasına öncülük eden, ziyafeti veren hane sahibinin çadırı önüne serilen kilimler
üzerinde yemekler yenirdi. Ziyafetin sonunda davetlilerin en yaĢlısı bir dua okur, bu Ģenliği
düzenleyen ev sahibi ve katkıda bulunanlara Allah‟ın sıhhat, afiyet vermesi, yuvasına
bolluk bahĢetmesini dilerdi.866
O‟Donovan, Ahal Tekelerin son siyasi lideri Mahdum Kuli‟nin de dahil olduğu
Türkmen grubu ile birlikte Merv harabelerine yaptığı geziden dönerken, Türkmenler
tarafından icra edildiğini aktardığı tuhaf bir eğlenceye tanık olmuĢtur. Yazara göre
yolculuk sırasında ne zaman düzgün bir zemine ulaĢacak olsalar, gruptan biri bir haykırıĢ
koparıyor ve atını son sürat sürmeye baĢlıyor, grubun kalanı sanki ona yetiĢmek bir onur
meselesi imiĢçesine onu takip ediyor ve böylece bir yarıĢ baĢlamıĢ oluyordu. Her bir
865
Blocqueville, a.g.e. , s.54-55.
866
Blocqueville, a.g.e. , s.63.
243
kimsenin son sürat at sürerken bir nesne belirleyip, silâhını omzundan çıkarıp ateĢ etmesi
bekleniyor, ardından silâhını yeniden omzuna asıp kılıcını çeken kiĢi önündeki yarıĢçıya
yetiĢmeye çalıĢıyor, ona yetiĢince bu iki kiĢi kılıçla birbirlerine hamle yapıyorlardı. Yazara
göre bu grup bir köyün içine atlarıyla dalarak sahte bir baskın gösterisi de yapmıĢtı. Bu
gösteri her ne kadar sahte olsada, yazar, köylülerin incitilmemesine çok özen
gösterilmediğini aktarır. Ġçinde bulunduğu gruptan bu sahte akınların geleneksel bir
eğlence olduğunu öğrenmiĢtir.867
Açıkça savaĢ talimi olduğu görülen bu eğlencenin bir amacının da, o dönemde
Ersarı Türkmenlerinin baskınlarına maruz kalma tehlikesi bulunan Merv Tekelerine bağlı
obalara, bir baskın halinde nasıl davranacaklarını hatırlatıp onları teyakkuzda tutmak
olabilir. Bunun dıĢında yazarın, at üzerinde dört nala koĢan kimselerin belirledikleri
hedeflere ateĢ etmeleri Blocqueville‟nin at yarıĢına dair verdiği bilgilerle örtüĢmektedir.
867
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.256-257.
868
Blocqueville, a.g.e. , s.75.
869
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.283.
870
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.283.
244
hazırlık yaptığını aktaran yazara göre, bu hazırlıklar oldukça uzun bir zaman alırdı. YarıĢta
Türkmenler hiçbir zaman atlarını bütün kuvvetlerini tüketecek kadar yormazlardı. Atın
üzerinde, sağ omuzları hafifçe geride eğik bir Ģekilde otururlardı. Atlarını süratle
koĢturmak zorunda kaldıklarında ise bütün ağırlıklarını üzengiye verirlerdi. Ellerinde sapı
ağaçtan, 20-30 cm. uzunluğunda meĢin bir kamçı bulunurdu.871 Her nekadar at yarıĢı
bahsinde olmasa dahi O‟Donovan da Türkmenlerinat sürme tarz ve yetenekleri ile ilgili
ifadelerine göre, Türkmen atlıları nadiren düzlükte hızlı at sürebilse de atlarının yanı sıra
asılabiliyor, tek üzengi üzerinde durabiliyor ve düĢmeyi umursamadan dört nala giden atın
altına girebiliyorlardı.872 Blocqueville, yarıĢın sonunda birinci olan biniciye, yarıĢa
hakemlik eden kimsenin iki-üç metre uzunluğunda, beyaz veya pamuklu basmadan bir
kumaĢ verdiğini, bu kimsenin elinde havaya kaldırdığı bu kumaĢ parçası ile yarıĢın
baĢladığı yere dönerek zaferini ilân ettiğini anlatır. Aynı Ģahıs baĢka bir yarıĢa daha iĢtirak
etmek isterse, bu kumaĢ parçasını atının baĢına, boynuna veya dizginlerine bağlardı. Bir
binici atını çok yormamak için en fazla iki veya üç yarıĢa katılırdı.873
871
Blocqueville, a.g.e. , s.78.
872
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.199.
873
Blocqueville, a.g.e. , s.78.
874
(O‟Donovan, Merv Oasis II, S.191.
875
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.342-343-446-452.
876
Blocqueville, a.g.e. , s.83.
877
Burnes, Travels II, s.20.
245
Türkmenler taneleri çok sert olan ve güçlükle piĢirilebilen bir tür yeĢil fasulyeyi
avlarda mermi olarak kullanırdı.878 Ancak O‟Donovan tarafından Merv‟de kuĢ avlama
yöntemine yönelik verilen bilgilerden bu iĢ için ateĢli silâha ihtiyaç duymadıkları
anlaĢılıyor. Ona göre Türkmenlerde avcılık, yaygın bir uğraĢ değildi. Merv civarında bolca
bulunan av hayvanları pek avlanmazdı. Ayrıca genel olarak sülün ve kekliklere ateĢ
edilmezdi. Anlattığına göre, bir grup atlı gezerken bir parça kapalı alan içeren toprak
görünce, bir düzine kadar sülün ya da keklik yakalayacaklarını bilirlerdi. Daha sonra kısa
aralıklarla dizilip bir hat oluĢtururlar, böylece kuĢları kovalarlardı. KuĢlar ancak iki kere
havalanır, üçüncü seferde yorgunluktan yere düĢen hayvanlar attan inen biniciler
879
tarafından canlı yakalanırdı. Türkmenler av kuĢlarını yolmuyor, derisini tüyleri ile
beraber çıkarıyorlardı.880
878
Burnes,Travels, a.g.e. , s.81.
879
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.342-343.
880
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.452.
881
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.342-343.
882
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.343.
883
Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.81-82-83.
246
7.6. Müptelâlıklar
Türkmenler, bir tür susuz nargileye benzeyen bir alet ile tütün(tömbeki) içiyorlardı.
Buna “çilim-çelim” (trm:tütün) veya “kaliyan”(frs.kalyan: nargile)
887
deniliyordu. Blocqueville, Türkmenlerin yemekten sonra adet olduğu üzere içtiği çelimi
nargileye benzetir. Ona göre çelimin su kabı camdan değil tahtadan idi. Bu kap kabak
Ģeklinde olup bazen de kabaktan oyulurdu. Yukarı boyun kısmında iki delik bulunur, içici
bu deliklerden birinden dumanı çekerken diğerini parmağıyla açıp kapamak suretiyle
duman miktarını ayarlardı. Yazara göre Türkmen, çelimden üç-dört nefes çeker, dördüncü
nefes ciğerinin elverdiği ölçüde uzun olurdu. Çelimi yanındaki arkadaĢına uzatan içicinin
bakıĢları mahmurlaĢır, bir süre sonra kendine gelirdi. Buhara‟dan gelen tömbeki oldukça
sertti. Ġçilmeden önce elde ufalanıp çelim adıyla tarif olunan aletin lüle kısmına doldurulan
tömbeki, yanan bir odun parçasıyla veya yanmıĢ kömürle yakılırdı.
884
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.328.
885
Blocqueville, a.g.e. , s.83.
886
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.338.
887
Cihan, a.g.e. , s.472.
247
Merv‟de kadınların tütün veya tömbeki kullanmaları, yazara göre nadirdi. Ancak bu
alıĢkanlık erkekler arasında yaygındı. Gömleklerinin yan tarafında bu maddeye mahsus cep
de vardı. Gece uyuyamayan erkekler kalkıp çelimini alır, çadırlara rahatça girerek ateĢ
arardı. Çadırına gece girilen kimse bundan rahatsız olmaz, sadece gelenin kimliğini
öğrenmekle yetinirdi.888
Burnes, Murgab kıyısında Hoca Abdullah isimli büyük bir Türkmen obası
yakınından geçen kervanlarının oba sakinleri tarafından ziyaret edildiğini, yanlarında
getirdikleri lezzetli kavun ve karpuzlar karĢılığında kendilerinden tütün istediklerini
aktarır.889
Merv‟de bir takım uzunluk ölçüleri kullanılmakla beraber bu ölçü birimlerinin hiç
birinin net uzunluklar olmadığı anlaĢılıyor. On iki hayvanlı takvimi kullanan Mervlilerin
tarihi hesapları da seyahatnamelere göre tutarlı değildir.
Mehmet Emin Efendi, Türkmenlerin yolların uzaklıklarını saat, kilometre veya mil
gibi ölçülerle hesap etmeyi bilmediklerini aktarır. Uzaklıklar daha çok kuyuların
bulunduğu yerlere göre tayin edilirdi. Bunun dıĢında “menzil” olarak adlandırılan uzunluk
893
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.268-325.
894
Blocqueville, a.g.e. , s.59.
895
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.350.
896
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.127.
897
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.234.
898
Bacon, a.g.e. , s.116
249
ölçüsü bir devenin gece yarısından gün doğuncaya kadar ve sonra da öğle öncesinden
ikindi sonrasına kadar yürüdüğü mesafe idi. Bu hesaba göre Hive ile Gürgan arası otuz
menzil ve Krosnvodsk‟a ile Hive arası yirmi altı menzil kabul edilip Rus hesabına göre
yediyüzelli verst‟ti.899 O‟Donovan da Merv‟de uzunluk ölçüsü olarak “menzil” in
kullanılmakta olduğunu aktarır, lâkin, ona göre “menzil” kelimesi, bir kervanın yolda mola
verdiği iki yol arasındaki mesafe olup uzunluğu 15 ilâ 16 mil arasıdır. Çarlık Rusyasında
kullanılan verst‟in 1067 metre olduğu düĢünülürse Mehmet Emin Efendi‟nin aktardığı
“menzil” yaklaĢık 20 kilometredir.900
Yazar, bunun dıĢında Merv Tekelerinin “ağaç” olarak adlandırdıkları birde ölçü
birimi kullandıklarını söyler. Bu ölçü biriminin bir saatlik hızlı yürüyüĢ mesafesine,
yaklaĢık dört mile tekabül eden Ġran fersahına tekabul ettiği düĢünülmektedir. Ancak
yazara göre bir Türkmen “ağaç”ı at üstünde bir saatte alınan mesafe anlamına gelmekteydi,
çünkü Merv‟de kimse yaya yolculuk yapmazdı. Dolayısıyle bu mesafe yaklaĢık beĢ mil
kadardır, çünkü Türkmen atı yürüyüĢüyle bir saatte yaklaĢık beĢ mil yol alınırdı. Yazar
“bir odun parçası” anlamına geldiğini aktardığı “ağaç”ın, ölçü birimi olarak kullanımının
899
Mehmet Emin Efendi, a.g.e. , s.74.
900
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.448 ; Mehmet Emin Efendi, a.g.e, s.74.
901
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.418
902
ġecere-i Terakime, s.37.
250
Rusya‟da verstleri gösteren mesafelere mavi ve beyaz direkler dikme gibi bir gelenekten
ortaya çıkmıĢ olabileceğini söyler.903
O‟Donovan, tıpkı mesafe anlayıĢı gibi Merv Tekelerinde zaman hesabının da net
olmadığını söyler.Ona göre Merv halkı geçmiĢ bir olayın oniki mi, yirmi mi yoksa otuz yıl
önce mi gerçekleĢtiğini söyleyemezdi. Oniki yılın her birine bir hayvan adı verirlerdi. Bu
yılları oluĢturan aylar güneĢe değil aya endeksliydi. Yazar bu yılların isimlerini; 1-
Sıçan(fare) 2- Siğur(sığır) 3- Barse(ayı) 4- TauĢan(yabani tavĢan) 5- Lüü(balık) 6-
Yılan(yılan) 7- Yılkı(kısrak) 8- Koi(kaplumbağa) 9- Bigin(kertenkele) 10- Çakikah(baykuĢ
11- Ġt(köpek) 12- Domuz(domuz) olarak kaydeder. Merv‟de yaĢı sorulan bir Türkmen
hangi hayvanın himayesi(yılı) altında doğduğunu hatırlamaya çalıĢacaktır. Yazara göre kiĢi
örneğin “Ben domuz yılında doğdum” diyebilir ve ardından kaç tane domuz yılı geçtiğini
hesap edip yaĢını söyleyecektir. O‟Donovan, bir Türkmen‟in, kendi hayatının uzunluğu
haricinde zamanla ilgili pek az fikri olduğunu söyler. Yazar, kendisinin Ģehirde bulunduğu
1881‟den yaklaĢık yüz yıl önce yıkılmıĢ olan Bayram Ali kentinin ne zaman yıkıldığını
sormuĢ, sadece bir molla 98 cevabını verebilmiĢti. Diğer cevaplar 2000 ile 500 yıl arasında
değiĢiklik göstermekteydi.904
903
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.418-419.
904
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.417-418.
905
Burnes Travels II, s.99.
906
Cihan, a.g.e. , s.480.
907
O‟Donovan, Merv Oasis II, s.186-187-298.
251
SONUÇ
Seyahatname türü eserler tarih ilmine kaynak olarak kullanılacağı zaman bu tür
eserlerin eleĢtirel süzgeçten geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü, seyyahlar bazen ilgi
çekmek veya yazmıĢ oldukları eserin cazibesini artırabilmek için mübalâğaya kaçmıĢlardır.
Hatta seyahatnamelerin bir kısmında, diğer eserler veya önceki seyyahlardan alınan
pasajlar, seyyahın kendi intibaı veya görüĢü gibi aktarılabilmiĢtir. Ayrıca seyyahın
hakkında bilgi verdiği ülkeye dair önyargıları da eserini etkilemektedir.908
908
Özdemir, E. (2010). Rus ĠĢgalinden Önceki Dönemde Türkistan‟a Gelen Batılı Seyyahlar ve Türkistan
Tarihine Kaynak Olarak Seyahatnameler, History Studies, 2(2), 118.
252
baĢlatmıĢtır.909 Ġngiltere, Rusya‟nın Türkistan‟ı istilâsına karĢı aktif bir tutum almaktan
uzak olmuĢ, uyguladığı pasif politikaya “mastery inactivity”, yani “ustaca faaliyetsizlik”
adını vermiĢtir. Bu politik tutum Ruslar‟ın iĢgallerini önleyememiĢ, Türkistan kademe
kademe Rus istilâsına uğramıĢtır. 1884‟te Rus hakimiyetini tanıyan Merv Ģehri bu iĢgal
halkasının son zinciri olarak görülebilir.
XIX. yüzyıl Merv Ģehri, Merv Ģehrinin ünlü olmasını sağlayan pek çok özellikten
nasiplenmemiĢ görünüyor. 1785 yılında Murgab üzerinde bulunan set Buhara Emiri Emir
Masum tarafından yıkılmıĢ, böylece vaha tarıma elveriĢsiz hale getirilmiĢ, Ģehrin sakinleri
de Buhara‟ya nakledilmiĢtir. XIX. yüzyılın ilk yarısını Hive - Buhara Hanlıkları ile Ġran
ġahlığının egemenliği altında geçiren Ģehir, göçebe Türkmen kabilelerinin uğrak yeri
olmuĢ, bu kabilelerden Teke kabilesinin Ģehirde üstünlük kurması ile bir tür hükümet
teĢekkül etmeye baĢlamıĢtır. Teke kabilesi, döneme dair kaynaklardan anlaĢıldığına göre,
Türkmenler‟e atfedilen yağmacılık, esir ticareti ve fidye cürümlerini ziyadesiyle icra eden
bir topluluktur. Ancak, bu tür hayat tarzının sebeplerini tespit etmek için Teke kabilesinin
ve Türkmenlerin tarihine kısaca göz atmak gerekir.
XIX. asrın baĢlarından itibaren Orta Asya‟daki otorite boĢluğunu doldurmak için
uğraĢan Hive Hanlığı ve Ġran ġahlığı, Türkmenler‟in büyük bir kuvvet olmasına engel
olmak için bu ulus üzerine sürekli seferler düzenlemiĢ ve onlara ağır zayiatlar
verdirmiĢlerdir. 1830 - 1860‟lı yıllar Türkmenlerin Ġran ve Hive devletleri arasında
varlıklarını koruma mücadelesi ile geçmiĢtir. 1855 yılında Hive hükümdarı Muhammed
Emin Han ani bir baskınla Türkmenlere ağır kayıp verdirmiĢtir. Fakat bu hükümdar
Türkmenler tarafından öldürüldükten sonra Hive ordusu geri çekilmek zorunda kalmıĢtır.
Bu olaydan dört ay sonra babasının intikamını almak üzere Türkmenler üzerine sefer
düzenleyen yeni hükümdar Abdullah Han da Türkmenler karĢısında baĢarı sağlayamamıĢ,
ordusu bozguna uğratılmıĢtır. Bu iki muharebe sonrası Hive Hanlığı Türkmen topraklarına
saldırmamıĢtır.
909
Emin Özdemir, a.g.m.
253
Türkmen topraklarına yönelen Ġran, Türkmenlerin üzerine seri seferler baĢlatarak büyük
katliamlara giriĢmiĢtir. Bunun üzerine Teke Türkmenleri kimi Türkmen boylarının da
desteği ile Ġran hücumlarına karĢı durmuĢlardır. 1845 ve 1848‟de Ġran tarafından
gönderilen kuvvetler Türkmenler tarafından yenilmiĢ; bu yenilgilerin oluĢturduğu nüfuz
kaybını telâfi etmek için Ġran‟ın Horasan valisi Cafer Kuli Han‟ın önderliğinde Ġran ordusu
yeniden Türkmenler üzerine harekete geçmiĢtir. Bu sefer Nurberdi Han komutasındaki
Türkmen birlikleri tarafından, 1858 yılında, Garrıgala mevkiinde bozguna uğratılmıĢtır.
Yeni Horasan valisi Hamza Mirza‟nın 1861‟de tekrar ettiği saldırı ise KoĢud Han
önderliğindeki Merv Tekeleri tarafından imha ve esir edilmiĢtir.
Uzunca bir süre kendilerine yönelen tehlikeleri bertaraf etme mücadelesi veren
Türkmenler, 1861‟deki Ġran seferi sonrasında, Rusya‟nın Merv‟i iĢgaline kadar Merv
bölgesinde bağımsız bir yönetim tesis etmiĢlerdir.910 1865 yılında Ahal bölgesindeki Teke
Türkmenlerinin önderi Nurberdi Han, Türkmen aĢiretlerinin bitmek bilmez kavgalarından
dolayı Merv Ģehrine yerleĢmiĢ; böylece baĢsız kalan Ahal bölgesinde anarĢi yaĢanmıĢtır.
Türkmen topraklarının Rusya tarafından istilâsına kadar devam eden ve Türkmenler‟in hiç
bir kuvvete tabi olmadan, serbest bir hayat tarzını benimsedikleri bu dönemde had safhada
alamancılık yaptıkları düĢünülmektedir. Zira komĢularının yıllarca süren baskıları
karĢısında zaferlerle özgüvenlerine kavuĢan Türkmenlerin bilinçaltlarında yatan öfke ve
intikam duyguları çapullarla kendini göstermiĢtir. Bununla beraber, uzun süren
mücadeleler ve Türkmenlerin yaĢadıkları toprakların olumsuz koĢulları, hayatlarını idame
ettirebilmek için alamancılığı Türkmenler açısından kaçınılmaz kılmıĢtır.911
XIX. yüzyılda kimi kaynaklarda nüfusu beĢyüz bin olarak gösterilen Merv‟in bir
Ģehir sayılıp sayılamayacağı tartıĢmalıdır. ġehir kavramı, tarihi olmaktan çok sosyolojik ve
coğrafi bir kavramdır. Coğrafi tanımında nüfus unsuru öne çıkmakta ise de, sosyolojik
olarak Ģehir, fonksiyonlarıyla önem kazanır. ġehrin en önemli iĢlevi, bir “idare yeri”
olmasıdır. Tarihçi A. Toynbee‟ye göre ise Ģehir, mensuplarının gıda ile ilgili üretim
yapmadıkları iskân yeridir. Türk tarihi için geçerli Ģehir tanımına, Ģehrin etrafında koruma
duvarı olması, Ģehirde pazar olması, Ģehirde idari yapılanmanın bulunması hususlarının da
dahil edilmesi yerindedir.912 Bu kıstaslara göre ilgili zamanda Merv‟in Ģehir olarak
tanımlanması eksiktir. Merv‟de, yukarıda bahsettiğimiz gibi, bir idari yapılanma vardı. 50
ilâ 200 çadır arasında değiĢen sayıda çadırdan oluĢan köyler - obalar, baĢlarında bulunan
Kethüda isimli yöneticilere; bu kethüdalar, birkaç kabilenin bağlı bulunduğu Kethüdalara
ve bu kethüdalar da Tekelerin ÖtemiĢ veya ToktamıĢ boy beyine bağlı idi. Merv‟de KuĢid
Han zamanında tek elde toplanan yönetim daha sonra bölünmüĢtür. Merv‟de pek çok surlu
Ģehir harabesi olmakla beraber ne Teke yönetim merkezi, ne de obalar sur içinde kurulu
değildi. KuĢid Han‟ın inĢa ettirdiği kale veya Rusların Merv‟e yaklaĢması ile inĢa edilen
kale, içinde halkın yaĢam sürdüğü yerleĢim yeri olmaktan uzak savunma yapılarıydı ve
yönetim merkezi de dahil olmak üzere Merv hayatı, surların dıĢında devam etmekteydi.
912
Baykara, T. (2002). Sosyal Yapı ve ġehir Hayatı, Yeni Türkiye Dergisi, 45, 421-438.
255
Ayrıca Merv‟de pazarlar da vardı. Böylece nüfus, idari yapı ve pazarın bulunuĢu Merv‟i
Ģehir olarak tanımlamaya elvermekle beraber, surun içinde kurulu olmaması, Merv‟in
kendine mahsus bir özelliği olarak görülebilir. Tuncer Baykara‟nın “nüfusu çeĢitli
etkenlerle çoğalan yerleĢim yeri”913 olarak tanımladığı kasaba, ilgili dönemde Merv‟i tarif
etmekten uzaktır.
Sünni Müslüman olan Merv Tekelerinin dini yaĢantısı için kaynaklarda yer alan
bilgiler “Merv‟de inanç ve ibadet kiĢiden kiĢiye değiĢebilmekle beraber komĢu devlet ve
topluluklarda görülmeyen bir dini hoĢgörü vardı” Ģeklinde özetlenebilir. ġehirde var olan
Yahudiler hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmuyorlardı. Yahudilerin, ticaretin yanı sıra sağlık
alanında da etkili oldukları görülüyor.
913
Baykara, T. (2002). Sosyal Yapı ve ġehir Hayatı, Yeni Türkiye Dergisi, 45, 421-438.
256
Türkmen kabilelerinin adet ve kültürleri ile Merv Tekeleri arasında paralellik kurmaya
imkân vermektedir. Bununla beraber, seyahatnamelerin, gerek Türkmenlerle, gerekse Merv
ahalisi ile ilgili verdiği her türlü bilgiye kuĢkuyla yaklaĢmak gerekir. Çünkü pek çok
seyyah Türkmenler hakkında bilgi verirken ön yargılı davranmıĢtır denilebilir. Rus asker
ve seyyahların ön yargısı, 1717 yılında Alexandr Bekoviç - Çerkasskiy komutasındaki
3500 askerin, aralarında Türkmenlerin de bulunduğu Hive Hanlığı tarafından öldürülmesi
ile açıklanabilir. Ġngiliz Hükümeti tarafından 1838 yılında keĢif amacıyla gönderilen
Charles Stoddart‟ın Buhara Han‟ı Nasrullah tarafından tutuklanması, Stoddart‟ı kurtarmak
amacıyla Ġngiliz yönetiminin bölgeye gönderdiği Arthur Conolly‟nin de aynı suçla
tutuklanması ve her iki Ġngiliz görevlisinin 1841 yılında idam edilmeleri olayları da Batılı
seyyahların önyargılarını açıklayabilir.914
Dönemin Merv Ģehrini ve Merv toplumunu anlamak için, Ģehrin coğrafi konumu
dolayısı ile ulaĢımın zorluğunu ve dolayısı ile izole bir toplumu ihtiva ettiğini göz önünde
bulundurmak icap eder. Hazar denizi kıyılarında veya Batı Türkistan Hanlıklarında
yaĢayan Türkmenlere nazaran Merv Tekelerinin diğer dünya ulusları ile irtibatlarının çok
daha az olduğunu söylemek yanlıĢ olmaz.
914
Didar Annaberdiyev, a.g.m., s. 513- 530.
257
KAYNAKÇA
Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi,
KahramanmaraĢ,
Ferrier, J. P. (1856). Caravan Journeys and Wandering in Persia, Afghanistan, Turkistan,
and Beloochistan; with Historical Notices of the Contries Lying Between Russia
and India, London, John Murray,
Gündogdiyev, O. A. (2004). Türkmenlerde Savaş Sanatı ve Silâhlar (VI – XVI. YY),
Türkler Ansiklopedisi, Çev. Alesker Aleskerov, C. XIX, Ankara: Yeni Türkiye
Yayınları, 221-223.
Hayit, B. (2004). Türkistan Devletlerinin Milli Mücadele Tarihi, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
Hermann, G. The Archaeological Park “Ancient Merv” Turkmenistan Draft Five Year
Management Plan, Head of the Unesco Office Tashkent, ty.
Illiyev, M. (2003). 1873-1924 Döneminde Türkistan Türkmenlerinde Siyasi, Sosyal ve
Kültürel Hayat, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ġslâm Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı, Ankara,
Jumabayev, H. (2004). Hadiste Merv Ekolü, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Uludağ
Üniversitesi, Sosyal bilimler Enstitüsü, Hadis Bilim Dalı, Bursa.
Kafesoğlu, Ġ. (1984). Türk Milli Kültürü, 3. baskı, Ġstanbul, 233.
Karadağ, G. (2006). Avrupalı Gezginlerin Seyahatnamelerine Göre 19. Yüzyılda Batı
Türkistan Hanlıkları, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
Ana Bilim Dalı, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Afyon.
Köymen, M. A. (1947). Büyük Selçuklular Ġmparatorluğunda Oğuz Ġstilâsı, A.Ü. Dil Tarih
Coğrafya Fakultesi Dergisi, 5, 569-620.
Köymen, M. A. Büyük Selçuklular Ġmparatorluğunda Oğuz Ġsyanı, A.Ü. Dil Tarih
Coğrafya Fakultesi Dergisi, 5(2), s.159-173.
Kubilayhan, E. (2013). Afganistan’da Sovyet Nüfuzu ve İşgali (Etkileri ve Sonuçları),
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih,(Genel Türk Tarihi) Ana
Bilim Dalı, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Ankara,
Kurat, A. N. (1949). Rusya Tarihi, Ankara.
Mac Gahan, Ġ. A. (1995). Hive Seyahatnamesi ve Tarihi, Musavver, çev. Kolağası Ahmed,
Ġzmir: Akademi Kitabevi.
Mamedov, M. A. ve Muradov, R.G. (1998). Arhitektura Turkmenistanai Karatkaya
Istoridya, Moskova.
Mantayev, T. Bir Tarih Kaynağı Olarak Muravyev ve Velihanov’un Eserleri, Ġzmir.
259
Marvin, C. M. (1881). The Queen of the World, London, W.H. Allen & Co.
Mehmet Emin Efendi, (1986). İstanbul’dan Orta Asya’ya Seyahat, haz. Rıza Akdemir,
Ankara.
Murghab, D. (2010). Badghis District Narrative Assessment, By the Stability Operations
Information Center (SOIC) Camp Julien, Kabil.
Necef, E. N. (2003). Hazar Ötesi Türkmenleri, Ġstanbul: Kaknüs Yayınları.
O‟donovan, E. (1882). The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo Place,
London.
Özcan, A. (1994). Osmanlı Askeri Teşkilatı, Osmanlı Devleti Medeniyeti, Ġstanbul.
Özdemir, E. (2010). Rus ĠĢgalinden Önceki Dönemde Türkistan‟a Gelen Batılı Seyyahlar
ve Türkistan Tarihine Kaynak Olarak Seyahatnameleri, History Studies, 2(2), 113-
126.
Özgüdenli, O. G. (2004). “Merv”, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXIX, . 221-223.
Pugaçenko, G. A. (1960). Köne Marı, AĢgabad.
Saray, M. (1996). Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, TTK, Ankara.
Saray, M. (1998). Hive Hanlığı, Ġslâm Ansiklopedisi, C.18, Ġstanbul: Diyanet Vakfı
Yayınları, s.167-170.
Saray, M. (1999). Türk Devletlerinde Meclis (Parlamento), Demokratik Düşünce ve
Atatürk, AKDTYK, Atatürk AraĢtırma Merkezi, Ankara, S.23.
Sayan, Y. (2004). Merv: Mimari, Ankara, TDV Yayınları, TDVİA, XXIX, s. 223-225.
Schuyler, E. (2007). Türkistan: Batı Türkistan, Hokand, Buhara ve Kulca Seyahat Notları,
Paradigma Yayınları, Ġstanbul.
Sobti, M P. (2005). Urban Metamorphosis and Change in Central Asian Cities after the
Arab Invasions, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Georgia Institute of Techonology,
Atlanta.
Sümer, F. (1992). Oğuzlar. Ġstanbul: Türk Dünyası Arastırmaları Vakfı Yayınları.
Togan, A. ve Velidi, Z. (1981). Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, C.I, 2.baskı,
Ġstanbul: Enderun kitabevi.
Tucker, N. “Into Russian Turkistan”, 1872-1917, English Travel Literature and the
Creation of the Russian Orient.
Uslu, R. (1997). Hicri I – II. Yüzyıllarda Horasan Tarihi, BasılmamıĢ Doktora Tezi,
Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġslâm Tarihi ve Sanatları Ana Bilim
Dalı, Ġslâm Tarihi Bilim Dalı, Ġstanbul.
260
Vambery, A. (2009). Bir Sahte Derviş’in Orta Asya Gezisi, Çev. Abdurrahman
SemipaĢazade Abdulhalim, haz. N. Ahmet Özalp, Bayrak Matbaası, Ġstanbul.
Vurgun Yılmaz, S. (2013). Seyahatnamelerin IĢığında Ondokuzuncu Yüzyılda Merv ġehri,
History Studies, 5(3), 241-254.
Vurgun Yılmaz, S. (2013). XIX.Yüzyılda Kongratlar Döneminde Hive ġehri”,
International Periodical fort he Languages, Literature and History of Turkısh or
Turcic,, Ankara, 8(7), 765-781.
YetiĢgin, M. (2002). Rusların Türkmen Topraklarını İstilâları, Türkler, c.18, Ankara: Yeni
Türkiye Yayınları.
Yılbat, B. (2002). XIX. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Türkmenistan Tarihi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih (Genel Türk Tarihi) Ana Bilim Dalı,
BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
261
EKLER
262
O‟DONOVAN, Edmond, The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo
Place, London, 1882.
263
‟WHC Nomination Documentation File name;886 pdf Unesco Region ; ASĠA AND
PACĠFĠC. Site name; State Historical and Cultural Park „‟Ancient Merv‟‟
264
Gâvur Kala‟da halen ayakta kalabilmiĢ bir sur örneği. Kimi bölgelerde halen ayakta kalmıĢ
olan Merv‟in savunma duvarı örnekleri. Tamamı kerpiçten yapılmıĢ bu duvarlar yüzyıllar
boyunca ayakta kalmıĢtır.
SOBTĠ, Manu P. Urban Metamorphosis and Change in Central Asian Cities after the Arab
Invasions, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Georgia Institute of Techonology, Atlanta, 2005.
265
‟WHC Nomination Documentation File name;886 pdf Unesco Region ; ASĠA AND
PACĠFĠC. Site name; State Historical and Cultural Park „‟Ancient Merv‟‟
266
SOBTĠ, Manu P. Urban Metamorphosis and Change in Central Asian Cities after the Arab
Invasions, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Georgia Institute of Techonology, Atlanta, 2005.
Solda tarihi Ģehir Gâvur Kala ve sağda Sultan Kala arasından geçen Razik Kanalının
havadan görünümü. ġehirler birbirlerine yukarıda da görüldüğü gibi oldukça yakın inĢa
ediliyor ve Ģehrin dıĢ mahallelerinin nasıl yeni Ģehrin duvarları içinde olduğunu, böylece
aynı yerde birbirine müteakip Ģehirlerin nasıl inĢa edildiği görülüyor.
267
Justin Barton – Paul WORC WORDH, Muti Scalar GIS at Merv, Türkmenistan, Bringing
it All Togather, Proceedings of the 36 th Conferance, Budapest, 2008.
Merv‟in tarihi Ģehirlerinin haritası Gâvur Kala ve Hisarı Erk Kala‟yı, bunun batısında ise
kuzeydoğu köĢesinde ki ġehriyâr Ark, yani Hisar ve kuzey ve güneydeki dıĢ mahalleleriyle
Ġslami dönem Sultan Kala Ģehri görülüyor.
268
EK-7. Krokiler
Kroki-1
O‟DONOVAN, Edmond, The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo
Place, London, 1882.
Kroki-2
O‟DONOVAN, Edmond, The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo
Place, London, 1882
269
Charles MARVĠN, Merv, The Qeen of the World, London, W.H. Allen & Co. , 1881.
271
O‟Donovan, Edmond, The Merv Oasis II; Smith, Elder, & Co. , Waterloo Place,
London,1882.Travels,and,Adventures
273
O‟DONOVAN, Edmond, The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo
Place, London, 1882. s.203.
275
O’DONOVAN, Edmond, The Merv Oasis, C. I ve II, Smith, Elder, & Co. , Waterloo Place, London, 1882. s.203.
276
Uzunluk Ölçüleri
CĠHAN,Cihad, XIX. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Hazar Ötesi Türkmenleri (Sosyal, Siyasi
ve Kültürel Durum), BasılmamıĢ Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yakın Çağ Bilim Dalı, Ankara, 2010.
281
ÖZGEÇMĠġ
KiĢisel Bilgiler
Soyadı, adı : ġAHSĠ, Resul
Uyruğu : T.C.
Doğum tarihi ve yeri : 31. 12. 1985 – Kalkandere / RĠZE
Medeni hali : Bekar
Telefon :-
Faks :-
e-mail : remzisahsi@hotmail.com