Professional Documents
Culture Documents
Kapak:
Çizgi Tanıtım Hizmetleri Ltd. Şti.
Baskı:
Erkam Matbaası
İkitelli Org. San. Bölg. Turgut Özal Cd. No: 117/4 Başakşehir/İst
T. 0212 671 07 00 • F. 0212 671 07 17
ISBN 978-605-89387-2-4
Copyright©Süleymaniye Vakfı 2010
Bu eserin tüm hakları Süleymaniye Vakfı’na aittir.
Yayıncının izni olmaksızın tümüyle veya kısmen yayınlanamaz,
kısmen de olsa fotokopi, film vb. tekniklerle çoğaltılamaz ve
elektronik ortamlarda yayınlanamaz.
TARİKATÇILIĞA
BAKIŞ
Gözden Geçirilmiş
Yedinci Baskı
kur’an sohbetleri
www.kurandersi.org/com/net
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah’a ve bu Elçi’ye inandık ve boyun eğdik”
derler. Sonra onun ardından bir kısmı sırt
çevirir. Onlar inanmış değillerdir.
Aralarında karar versin diye Allah’a ve
Elçisine çağrıldıkları zaman, bakarsın ki,
onların bir kısmı yan çiziyor. Hâlbuki haklı
olsalar, içten boyun eğerek gelirler.
Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüpheye
mi düştüler? Ya da Allah’ın ve Elçisi’nin
kendilerine haksızlık edeceğinden mi
korkuyorlar? Hayır, onlar zâlim kimselerdir.
Aralarında hüküm versin diye Allah’a
ve Elçisine çağrılan müminlerin sözü
sadece; “başüstüne, derhal” demeleri olur.
Umduklarına kavuşacak olanlar onlardır.
Kim Allaha ve Elçisine boyun eğer, Allah’tan
korkar ve çekinirse işte başaracak olanlar
onlardır.”
(Nur 24/47-52)
Önsöz • 7
ÖNSÖZ
Bismillahirrahmanirrahim
(İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla)
Her şeyimizi Allah’a borçluyuz. O ne yaparsa güzelini yapar. El-
çisi Muhammed, ailesi ve ona yürekten inananlar, hep destek gör-
sünler ve mutlu olsunlar.
Bir Şeyh Efendi ve etrafında yer alan hocaların bazı görüşleri
bana soruldu, yanlış buldum. Onlardan birine1 dedim ki; sizin bana
ulaşan görüşlerinizde yanlışlıklar buluyorum, bir araya gelelim de
bunları bana izah edin. O da konuyu kendilerine yazılı olarak iletme-
mi ve yapacakları bir hazırlıktan sonra görüşmemizin uygun olacağı-
nı söyledi. Bunun üzerine onlara bir yazı gönderdim.
Altı ay sonra, Şeyh Efendi ve tarikatın ileri gelen hocaları ile
uzun bir görüşme yaptık. O görüşmeyi küçük ilavelerle yazılı hale ge-
tirdim. Bu yazı büyük bir ilgi gördü. Elden ele dolaştı. Fotokopi ile
çoğaltıldı. Bazı dergiler ve gazeteler kısmen veya tümüyle bastılar.
Türkiye’de ve Avrupa’da kitapçık olarak yayımlayanlar oldu.
Bu kitap, yukarıdaki görüşmenin yanında başka birkaç şeyhe ve
yapılan itirazlara verdiğimiz cevaplardan oluşmaktadır. Burada bir-
den fazla şeyhin görüşüne yer verildiğinden Şeyh Efendi ifadesi ile
kast edilenin kim olduğunu öğrenmek için bölümün dipnotlarına bak-
mak gerekir.
İkinci baskı gözden geçirilmiş, “Müslümanları Batıran Şirk” bö-
lümüne, II. Abdulhamid’in ulema ile ilgili bazı tespitleri ve Osmanlı
Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girme kararı ile ilgili belgelerde
yer alan bir kısım ifadeler eklenmiştir.
Üçüncü baskı da gözden geçirilmiş, Kitabın sonunda yer alan
İÇİNDEKİLER
Önsöz....................................................................................7
1 - Tasavvuf.......................................................................... 11
2 - Ölüden Yardım İsteme...................................................... 12
3 - Aracılık (Vesile Ve Tevessül)............................................... 22
4- Her Müslüman Evliyadır..................................................... 28
5 - Evliyânın Yardımı.............................................................. 36
6 - Şeyhin Manevi Yardımı (Himmeti)...................................... 38
7 - Yüzü Suyu Hürmetine Dua................................................ 40
8 - Olağanüstü Yollarla Yardım............................................... 41
9 - Müslümanları Batıran Şirk................................................. 61
10 - Şehitlerin Savaşması........................................................ 85
11- Görünmez Erenler (Rical’ül-Gayb)...................................... 89
12 - Yüce ve Alçak (Süflî) Ruhlar............................................. 94
13 - Kur’an’da Allah’ın Elçileri................................................ 96
14 - Gaybı Bilmek................................................................ 102
15 - Şeyhlere Vahiy............................................................. 114
16 - Nebiye Mirasçı Olmak................................................... 118
17 - Mucize......................................................................... 123
18 - Kerâmet....................................................................... 124
19 - İstidrâc......................................................................... 129
20 - Gizli İlimler (İlm-İ Ledün - İlm-İ Bâtın).............................. 132
10 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
1 - TASAVVUF 2
Mürit- Her şeyden önce şunu öğrenelim. Sen tasavvufu
kabul ediyor musun, etmiyor musun?
Bayındır- Sizce tasavvuf nedir?
Mürit- Bizim tasavvuf anlayışımızı sana okuyayım. İmam
Rabbanî Hazretleri Mektûbât’ında şöyle buyurur:
“Şunu bil ki, şeriatın üç bölümü vardır; ilim, amel ve ihlas.
Bu üç bölümün hepsi gerçekleşmedikçe şeriat gerçekleşmez.
Şeriat gerçekleşti mi, Allah Teâlâ’nın rızası kazanılmış olur.
Bu rıza, dünya ve ahiret mutluluklarının tamamından üstündür.
ِ ورِ ضوان ِمن
الل اَ ْكبر
ُ َ َّٰ ْ َ ٌ َ ه
“Allah’ın rızası her şeyden büyüktür.” (Tevbe 9/72) Şeri-
at, dünya ve ahiretin tüm mutluluklarını garantilemiştir. Şeria-
tın ötesinde ihtiyaç karşılayacak bir istek kalmaz.
Tarikat ve hakikat ki, sufiler bunlarla öne çıkmışlardır,
üçüncü bölümü oluşturan ihlası olgunlaştırma hususunda şeri-
atın emrindedirler. Bu iki şeyden her birinin gayesi şeriatı mü-
kemmelleştirmektir. Şeriatın ötesinde bir şey yoktur3.”
Bayındır- Ama sizin yaptıklarınız buna uymuyor.
Mürit- Bizim ona aykırı bir şeyimiz yoktur.
Bayındır- Siz, Kur’an’ın açık ifadelerine aykırı şeyler yapı-
yorsunuz. Biz sadece onlara karşı çıkıyoruz. Yoksa Allah’a he-
sap veremeyiz.
2. Bu bölümdeki görüşler Mahmut Ustaosmanoğlu (Mahmut Efendi) ve
ekibi ile yaptığımız görüşmede dile getirilmiştir.
3. İmam Rabbânî, Mektûbât, (Arapça) 36. Mektup, c. I, s.50.
12 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
Bunu size duyuralı çok oldu ama bu konuda siz de bir şey
bulamadınız. Çünkü olmayan şey bulunamaz.
Mürit- Aclûnî’nin Keşf’ül-Hafâ adlı kitabında var ya. Onun
kitabında olması bizim için yeterlidir. Aclûnî büyük bir hadis
âlimidir. O da İbn-i Kemâl’in el-Erbaîn’inden almış.
Bayındır- Aclûnî o kitabı, halk arasında hadis diye bilinen
sözlerin doğrusu ile asılsız olanını ayırmak için yazmıştır. Bu
sebeple o kitapta çok sayıda uydurma hadis vardır. Aclûnî, ki-
tabının başında Hafız ibn-i Hacer’in şu sözünü nakleder:
“Aslı olmayan hadisi kim naklederse Buhârî’nin rivayet et-
tiği, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin şu sözünün kap-
samına girer: “Kim benden söylemediğim bir şeyi nakle-
derse cehennemde oturacağı yere hazırlansın.”6
Aclûnî, kitabına aldığı hadislerin kaynaklarını verir. Bu söz-
le ilgili olarak sadece “İbn-i Kemal Paşa’nın el-Erbaîn’inde böy-
le geçmiştir.” der. İbn-i Kemal’in el-Erbaîn’ine baktığımızda da
hadis diye söylediği o söz için hiçbir kaynak göstermediğini gö-
rürüz7. Yavuz Sultan Selim’in Şeyhülislam’ı İbn-i Kemâl, Nebi
aleyhisselamı görmüş olamayacağına göre, aslı astarı olmayan
bu söze hadis diyenlerin “cehennemde oturacakları yere hazır-
lanmaları” gerekir.
3 - ARACILIK
(Vesile ve Tevessül) 17
Vesile, birini diğerine yaklaştıran şey, aracı; tevessül de bir
şeyi vesile yapmak, aracı koymak demektir.
Bazı tarikatlarda veli ve şeyh ruhlarının Allah ile kul arasın-
da vesile ve vasıta olduğu kabul edilerek dua sırasında onların
ruhaniyetinden yardım istenir.
Şeyh Efendi- Sen vesileyi kabul etmiyorsun. Vesileye dair
delilimiz vardır. Bir zatın gözleri âmâ olmuştu. Muhammed sal-
lallahu aleyhi ve selleme geldi, ona dua etmesini söyledi. O da:
“Abdest al, iki rekat namaz kıl ve “Ya Rabbi elçini vesi-
le ederek senden şifa istiyorum.” diye dua et, buyurdu.
O şahıs bu dua ile beraber “Ya Rabbi Elçinin hakkımdaki
şefaatini kabul et.” dedi. Bu sahih hadistir. Bu hadisi kabul et-
mezsen biz de seni kabul etmeyiz.
Bayındır- Bu hadis, Tirmîzî’de, İbn Mâce’de ve Ahmed b.
Hanbel’in Müsned’inde geçer.
“Gözleri kör bir adam Muhammed sallallahu aleyhi ve sel-
leme gelir ve şöyle der:
- Allah’a dua et, bana şifa versin. Allah’ın Elçisi buyurur ki,
-İstersen dua ederim, istersen durumuna sabredersin
daha iyi olur. Adam;
“Dua et” der.
17. Bu bölümdeki iddialar Mahmut Ustaosmanoğlu (Mahmut Efendi) ve eki-
bi ile yaptığımız görüşmede ortaya atılmıştır.
Aracılık (Vesile ve Tevessül) • 23
اس َت ْغ َفر اس َت ْغ َفروا الل و ولو انهم ِاذ ظلموا انفسهم جا ۧؤك ف
َ ْ َ َ ّٰه ُ ْ َ َ ُ ۤ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ۤ ُ َ َ ْ ْ ُ َّ َ ْ َ َ
.يما ۪
ً الل َت َّو ًابا َرح
َ ّٰول َل َو َج ُدوا ه
ُ َل ُه ُم الر ُس
َّ
“... Onlar kendilerini kötü duruma düşürdüklerinde
sana gelseler; Allah’tan bağışlanma dileselerdi, bağış-
lanmaları için sen20 de dua etseydin o zaman, Allah’ın
tevbeleri kabul ettiğini ve merhametli olduğunu görür-
lerdi.” (Nisa 4/64)
Onlar Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme geliyorlar,
o da Allah’tan onları bağışlamasını istiyor. İşte insanlar da evli-
yaullaha gelir, onlar da Allah’ın onları bağışlamasını ister. Çün-
kü evliya Peygamberin varisidir. Peygamberin yaptığını onlar
da yaparlar.
Bayındır- Bilirsiniz, tevbe dönüş yapmak demektir. Kişi-
nin yaptığı günahtan pişmanlık duyup bir daha işlememeye
karar vermesi tevbedir. Allah’tan bağış dilemesi de istiğfardır.
Bu, onun tek başına yapacağı bir iştir. Onun için Kur’an’da,
tevbe ile ilgili emirler, doğrudan günahı işleyenlere yöneliktir.
Çünkü bizde, Hıristiyanlar gibi günah çıkarma yoktur. Tevbe
için bir hocanın yanına gitmek de gerekmez.
20. Ayetin asıl meali “Resul de onların bağışlanması için dua etseydi” şeklin-
dedir. “Sen de onların bağışlanması için dua etseydin” yerine böyle den-
mesi, Arap edebiyatındaki iltifat sanatından dolayıdır. Türkçede iltifat sa-
natı olmadığından âyete, cümlenin akışına göre anlam verilmiştir.
Aracılık (Vesile ve Tevessül) • 25
ون
َ اَل َي ْس َم ُع.ۙون َ ين َس َب َق ْت َل ُه ْم ِم َّنا ا ْل ُح ْس ٰنٓىۙ اُوۨ ٰلٓ ِئ َك َع ْن َها ُم ْب َع ُد ۪ ِ
َ ا َّن ا َّلذ
اَل َي ْح ُزنُ ُهم.ۚون
ُ َ يس َهاۚ َو ُه ْم ۪في َما ْاش َت َه ْت َا ْن ُف ُس ُه ْم َخ ِال ُد َ َحس
۪
.ونَ وع ُد ۪ ِٓ
َ ُيه ُم ا ْل َم ٰلئ َك ُةۜ ٰه َذا َي ْو ُم ُك ُم ا َّلذي ُك ْن ُت ْم ت ُ ا ْل َف َز ُع اْالَ ْك َب ُر َو َت َت َل ّٰق
26. Asr-ı saadet, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin elçilik görevini yü-
rüttüğü döneme denir.
27. Bu konular için bkz. Abdulaziz Bayındır, Duada Evliyayı Aracı Koyma
ve Şirk, İstanbul 2001.
30 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
اؤاُۧ ين َا ٓس ۪ ِ ۙ ِ ات وما ِفي اْالَر ِ وللِ هّٰ ِ ما ِفي السمو
َ َ ض ل َي ْجزِ َي ا َّلذ ْ َ َ َ ٰ َّ َ َ
َ ين َي ْج َت ِن ُب
ون ۪
َ اَ َّلذ.ۚين اَ ْح َسنُوا بِا ْل ُح ْس ٰنى
۪ ِ
َ ب َِما َعم ُلوا َو َي ْجزِ َي ا َّلذ
اح َش ِا اَّل ال َّل َم ۜم ِا َّن َر َّب َك َو ِاس ُع ا ْل َم ْغ ِفر ِةۜ ُه َو ِ ال ْث ِم وا ْل َفوِ َْكب ِائر ا
َ َ َ َ َ َٓ
ونِ ُِكم ِا ْذ اَ ْن َشاَ ُكم ِمن اْالَر ِض و ِا ْذ اَ ْن ُتم اَ ِج َّن ٌة ۪في بط اعلم ب
ُ ْ َ ْ َ ْ ُْ ََُْ
.۟اُ َّم َه ِات ُك ۚم فَلاَ ُت َز ُّكٓوا َا ْن ُف َس ُك ۜم ُه َو َا ْع َلم ب َِم ِن َّات ٰقى
ُ ْ ْ
“Göklerde ve yerdeki herşey Allahındır. Bu, kötü
yapanları yaptıklarına karşılık cezalandırsın; güzel ya-
panları da daha güzeli ile karşılasın diyedir. Güzel ya-
panlar, günahların büyüklerinden ve fuhuş çeşitlerin-
den28 kaçınanlardır; diğer günahlar başka. Senin Rab-
binin affı geniştir.” (Necm 53/31-32)
En büyük günah olan şirke düşmemiş, ama diğer büyük
günahları işlemiş olduğu için günahı ağır basanlar cehenneme
giderler ama yine de takva sahibi sayılırlar. Allah Teâlâ şöyle
buyurur:
28. Fuhuş çeşitleri diye tercüme ettiğimiz kelime fevâhiş’tir; fuhuş’un çoğulu-
dur. Arapçada çoğul en az üçü gösterir. Kur’an’a göre zina ve erkek er-
keğe ilişki fuhuştur. Üçüncüsü kadın kadına yaşanan sevicilik olabilir.
Her Müslüman Evliyadır • 31
ين ثُم َلنُ ْح ِضر َّن ُهم َح ْو َل َج َه َّنم ۪ فوربِك لنحشرنهم والشي
اط
َ ْ َ َّ َ َ َّ َ ْ ُ َّ َ ُ ْ َ َ َ ّ َ َ َ
.ۚيع ٍة َا ُّي ُهم َا َش ُّد َع َلى الر ْح ٰم ِن ِع ِت ًّيا ۪ ِ ِ
َ ثُ َّم َل َن ْنزِ َع َّن م ْن ُك ّ ِل ش.ِۚجث ًّيا
َّ ْ
َو ِا ْن ِم ْن ُكم ِا اَّل.ين ُهم َا ْو ٰلى ب َِها ِص ِل ًّيا ثم لنحن اعلم بِال ۪ذ
ْ ْ َ َّ ُ َ ْ َ ُ ْ َ َ َّ ُ
۪ ِ
ين َّات َق ْوا َ ثُ َّم نُ َن ِ ّجي ا َّلذ.ۚان َع ٰلى َر ّب َِك َح ْت ًما َم ْقض ًّيا َ َوارِ ُد َهاۚ َك
.يها ِج ِث ًّيا ۪ و َن َذر الظَّ ِال ۪م
َ ين فَ ُ َ
“Rabbine and olsun, onları29 şeytanlarıyla beraber
toplayacak, ardından alevli ateşin çevresinde diz çök-
türeceğiz. Sonra her bir kümeden Rahman’a en güçlü
baş kaldıranları çekip ayıracağız. Cehennemde kızar-
mayı en çok kimin hak ettiğini iyi biliriz. Sizden30 ora-
ya uğramayacak31 yoktur. Bu, Rabbinin uygulamayı üst-
29. Bunlar, şu âyetin kapsamına girenlerdir: “Onların (İyi kimselerin) arka-
sından gelenler, arzularına uyarak namazı ihmal ettiler. Onlar yakın-
da yanlışlarıyla yüzleşeceklerdir.” (Meryem 19/59)
30. Meryem 59. Âyetin kapsamına girenlerinizden…
31. Ayette geçen vârid = َوارِ دsu başına giden” (Müfredât) kelimesinden hare-
ketle, ayette, cehenneme girmekten değil, çevresinde toplanmaktan söz
edildiği, zaten; “Sonra diz çöktürerek cehennemin çevresine getirece-
ğiz” âyetinin bunu gösterdiği iddia edilir. Cehennem sözlükte, tutuşturul-
muş ateş demektir (Müfredât). Dolayısıyla ahiretteki cehennemin içi, ce-
hennemlerle dolu olacaktır. Vârid = وارِ د, َ cehennem ile birlikte kullanı-
lınca suya gider gibi cehenneme gidenleri ifade eder. Bir âyet şöyledir:
ِ ِ
ود
ُ ار َوب ِْئ َس ا ْلوِ ْر ُد ا ْل َم ْو ُر َّ َي ْق ُد ُم َق ْو َم ُه َي ْو َم ا ْلق َي َامة َفأَ ْو َر َد ُه ُم
َ الن
“Firavun kıyamet günü halkının önüne düşecek, suya götürür gibi
onları ateşe götürecektir. Başına varılan su ne kötü sudur!” (Hud
11/98)
Bu kelime, cehenneme girme anlamına da kullanılmıştır. İlgili âyetlerden
biri şudur:
الل َح َص ُب َج َه َّنم أَ ُنتم َل َها َوارِ ُدون ِ َّون ه ِ ون ِمن ُد َ إ َِّن ُك ْم َو َما َت ْع ُب ُد
ْ َ
“Siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehenneme atılacak şeylerdir.
32 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
ِ ّٰون ه
.ًۜالل َف َق ْد َخ ِسر ُخ ْسرا ًنا ُمب۪ ًينا ِ ان و ِليا ِمن ُد َّ َو َم ْن َي َّت ِخ ِذ
َ َ ْ ًّ َ َ الش ْي َط
“Kim Şeytanı, Allah ile arasındaki veli sayarak ona
tutunursa açıkça kaybetmiş olur.” (Nisa 4/119)
ُّ ات ِا َلى
ِالنور ِ اَ هّٰلل و ِلي ا َّل ۪ذين ٰامنُوا ي ْخرِ جهم ِمن الظُّ ُلم
َ َ ُْ ُ ُ َ َ ُّ َ ُ
ِ
النورِ ا َلى ِ
ُّ وت يُ ْخرِ ُجو َن ُه ْم م َن ِ
ُ ين َك َف ُر ۤوا َا ْول َياۤ ُۨؤ ُه ُم ال َّطا ُغ ۪
َ َوا َّلذ
َ يها َخ ِال ُد
.ون ۪
َ النار ُه ْم ف
َّ اب
ِ
ُ الظُّ ُل َمات اُوۨ ٰلۤئ َك َا ْص َح
ِ
الشي َطا ُن الل َل َق ْد َا ْر َس ْل َناۤ ِا ٰلى اُ َم ٍم ِمن قب ِلك فزين لهم ِ َّٰت ه
ْ َّ ُ ُ َ َ َّ َ َ َ ْ َ ْ ۤ
.اب َا ۪ليم ِ
ٌ َا ْع َما َل ُه ْم َف ُه َو َول ُّي ُه ُم ا ْل َي ْو َم َو َل ُه ْم َع َذ
ٌ
“Allah’a and olsun, senden önceki topluluklara da
elçiler gönderdik. Ama şeytan onların işlerini kendileri-
ne güzel göstermişti. Bugün onların velisi odur. Onlar
için acıklı bir azap vardır.” (Nahl 16/63)
Müminler birbirlerinin velisidirler.
اب ُه َو ا ْل َح ُّق ُم َص ِّد ًقا ِل َما َبي َن ِ َوا َّل ۪ذ ۤي َا ْو َحي َناۤ ِا َلي َك ِم َن ا ْل ِك َت
ْ ْ ْ
ين ۪ ِ ۪ ۪ ِ ِ ّٰي َدي ِه ِا َّن ه
َ اب ا َّلذ َ ثُ َّم اَ ْو َر ْث َنا ا ْلك َت.الل بِع َباده َل َخب۪ ٌير َبص ٌير َ ْ َ
ظ ِالم ِل َن ْف ِس ۪ه َو ِم ْن ُهم ُم ْق َت ِص ٌد َو ِم ْن ُهم اصطفينا ِمن ِعب ِادنا ف ِمنهم
ْ ْ ٌ َ ْ ُ ْ َ َ َ ْ َََْ ْ
.الل ٰذ ِل َك ُه َو ا ْل َف ْض ُل ا ْل َكب۪ ير ِ ّٰات ب ِِا ْذ ِن ه
ِ ساب ٌِق بِا ْل َخير
ُ َْ َ
“Sana vahyettiğimiz bu Kitap gerçeğin kendisidir.
Kendinden öncekileri de doğrulamaktadır. Allah kul-
larından, kesinkes haberdardır ve onları görmektedir.
Sonra bu Kitab’ı kullarımız içinden seçtiklerimize bı-
raktık. Onlardan kimi kendini yanlışa sürükler, kimi
orta yolu tutturur, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda
öne geçmek için yarışır. İşte faziletin büyüğü budur.”
(Fatır 35/31-32)
5 - EVLİYÂNIN YARDIMI 32
Bazı kimseler evliya sayılarak Allah ile insanların arasına
konuyor. Daha sonra onlar, birer aracı ilah haline getirilerek
insanlar din adına sömürülüyor. Çünkü dini kullanmadan sö-
mürü yapmak zordur.
İnsanlar onları Allah’ın özel dostu sayarlarsa Allah’a ait
bazı özellikleri onlara vermek zor olmaz. Sonra sıra, Allah’ı in-
sanlardan uzak göstermeye ve onları, haşa onun özel kalem
müdürü gibi kabul ettirmeye gelir. Bunu da başardılar mı onla-
rı şirke sokmuş olurlar. Artık insanlar Allah yerine o aracılara
yalvarmaya, onlardan yardım istemeye başlarlar.
Şeyh Efendi- Abdülkadir Geylânî hazretleri bir şiirlerinde
buyururlar ki:
الس ۤو َء َو َي ْج َع ُل ُكم ِ
ُّ َو َي ْكش ُف يب ا ْل ُم ْض َطر ِا َذا َد َع ُاهُ اَ َّم ْن يُ ۪ج
ْ َّ
.ون
َ َما َت َذ َّك ُر ِ ُّٰخ َل َفاۤء اْالَر ِض ء ِا ٰله مع ه
ًالل َق ۪ليلا َ َ ٌ َ ْ َ
“Darda kalmış kişi dua ettiğinde duasını kim ka-
bul ediyor da o sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün
hâkimleri yapıyor? Allah ile beraber başka bir ilah mı
var? Bilginizi ne kadar az kullanıyorsunuz.” (Neml 27/62)
Güç yetirilemeyen konularda Allah’tan başkasından yar-
dım istenir, o da yardıma koşarsa artık kim Allah’a sığınma ih-
tiyacı duyar?
Şeyh Efendi- Abdülkadir Geylani’ye inanmıyorsan seninle
konuşacağımız bir şey yoktur.
Bayındır- Abdülkadir Geylani’ye inanmak imanın şartla-
rından değildir ama Kur’an’a inanmak imanın şartlarındandır.
Bana göre bu zatlarla ilgili bilgilerin çoğu uydurmadır. Yu-
karıdaki şiir de öyledir. Allah’ın Nebisi için hadis uyduranlar
Abdülkadir Geylani için, Mevlâna için, İmam Rabbânî için niye
bir şeyler uydurmasınlar?
Ama Abdülkadir Geylani’nin kendisi gelip bu sözü söyle-
se, bir bildiği vardır demez, tereddütsüz reddederiz. Çünkü biz,
Abdülkâdir Geylani’den değil, Kur'an’dan hesaba çekileceğiz.
38 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
الض ِر
ّ ُّ َ ون ِه َفالَ َي ْم ِل ُك
ون َك ْش َف ِ ُق ِل ادعو ْا ا َّل ِذين َزعمتم ِمن د
ُ ّ َُْ َ ُ ْ
ِ ِ
ون ِإ َلى َر ّبِهِ م
ُ َ ون َي ْب َت ُغ
َ ين َي ْد ُع َ أُو َلـئ َك ا َّلذ.ًنك ْم َوالَ َت ْحوِ يال ُ َع
ون َع َذ َاب ُه إ َِّن
َ ون َر ْح َم َت ُه َو َي َخا ُف َ ا ْل َو ِسي َل َة أَ ُّي ُه ْم أَ ْق َر ُب َو َي ْر ُج
.ورا
ً ان َم ْح ُذ
َ اب َر ّب َِك َك
َ َع َذ
“De ki: “Allah ile aranızda var saydıklarınızı yardı-
ma çağırın; görürsünüz ki, sıkıntınızı ne gidermeye güç-
leri yeter ne de başka tarafa çevirmeye. Onlar; o yardı-
ma çağırdıklarınız34 da kendilerini rablerine daha çok
yaklaştıracak vesile ararlar.35 Onun ikramını bekler,
azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı kaçınılma-
sı gereken şeydir.” (İsra 17/56-57)
Siz şeyhinizin ahirette size şefaat edeceğine de inanıyor-
sunuz. Eğer şeyhler müritlerini hem dünyada hem de ahirette
kurtarabilirlerse onlar için şeyhlerini memnun etmek her şey-
den önemli olur. Artık Allah’a yalvarma gereği ortadan kalkar.
Bu batıl bir yoldur. Eğer hak yola gelmezseniz sonunuzun
çok kötü olacağından endişe ederim.
.ين ۪ ِ ِ
َ اُ ْد ُعوا َر َّب ُك ْم َت َض ُّر ًعا َو ُخ ْف َي ًة ا َّن ُه اَل يُح ُّب ا ْل ُم ْع َتد
“Rabbinize için için yalvararak gizlice dua edin. O,
taşkınlık edenleri sevmez.” (Araf 7/55)
Bu ve benzeri dualar, sonradan uydurulmuştur. Böyle bir
dua ne Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemden, ne sahabe-
den, ne tabiînden, ne de imamların birinden aktarılmıştır. Al-
lah hepsinden razı olsun. Bu, ancak cahillerin ve bazı tarikatçı-
ların yazdığı tılsımlarda bulunabilir.”36
36. Ali b. Muhammed b. Ebî’l-İzz ed-Dimaşkî, (öl. 792 h./1390 m.) Şerh’ül-
akîdet’it-Tahâviyye, Beyrut, 1408/1988, c.I, s.295-297.
Olağanüstü Yollarla Yardım • 41
ات ِ ّٰيل ه
ِ َ۪و اَل َت ُقولُوا ِل َم ْن يُ ْق َت ُل ۪في َسب
ٌ الل اَ ْم َو
.ونَ َب ْل َا ْح َياۤ ٌء َو ٰل ِك ْن اَل َت ْش ُع ُر
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin; onlar
diridirler, ama siz anlayamazsınız.” (Bakara 2/154)
Bu, bizim anlayacağımız bir dirilik değildir. Eğer öyle ol-
saydı, Hamza’nın şehit olmasına Muhammed sallallahu aleyhi
ve sellem o kadar üzülür müydü? Çağırınca gelse, zaman za-
man çağırır, hasret giderirdi.
Abdullah b. Mes’ud diyor ki; “Biz Resulullah sallallahu
aleyhi ve sellemin Hamza’ya ağladığı kadar bir şeye ağladığını
görmedik. Onu kıbleye doğru koydu, cenazesinin başında dur-
du ve sesli olarak hıçkıra hıçkıra ağladı.”38
Hamza’yı şehit eden Vahşî, yıllar sonra müslüman olunca
Muhammed ondan kendisine görünmemesini istemişti.39
Şehitler konusuna tekrar değineceğiz.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ölünce, Allah on-
dan razı olsun, Ebu Bekir önemli bir konuşma yapmıştı. Abdul-
lah b. Abbas’ın bildirdiğine göre, şöyle demişti:
“Bakın! Sizden kim Muhammed sallallahu aleyhi ve selle-
me kulluk ediyorsa işte Muhammed ölmüştür. Kim de Allah’a
kulluk ediyorsa şüphesiz o diridir, ölmez. Allah Teâlâ buyuru-
yor ki:
َ الر ُس ُل اَ َف ۨا ِئ ْن َم
ات اَ ْو ِِ ِ
ُّ ول َق ْد َخ َل ْت م ْن َق ْبله ٌ َو َما ُم َح َّم ٌد ِا اَّل َر ُس
ِكم َو َم ْن َي ْن َق ِل ْب َع ٰلى َع ِقبي ِه َف َل ْن َي ُضر ق ِتل انقلبتم على اعقاب
َّ َْ ْ ُ َ ْ َ ۤ ٰ َ ْ ُ َْ َ ْ َ ُ
.ين ِ َّ الل
َ ۪الشاكر ُ ّٰالل َش ْيـًٔا َو َس َي ْجزِ ي هَ ّٰه
“Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de nice
elçiler gelip geçti. O ölür veya öldürülürse gerisin geri-
ye mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse Allah’a
bir zarar veremez. Allah şükredenlere mükafat verecek-
tir.” (Al-i İmrân 3/144)
Abdullah b. Abbas diyor ki, “Ebu Bekir okuyuncaya kadar
Allah’ın böyle bir âyet indirdiğini sanki hiç kimse bilmiyordu.
Artık insanlardan kimi dinlesem bu âyeti okuyordu. Saîd b. el-
Müseyyeb de bana, Ömer’in şöyle dediğini bildirdi:
“Vallahi Ebu Bekir’in o âyeti okuduğunu işitince öyle ol-
dum ki, kendimden geçtim. Ayaklarım beni taşıyamaz oldu.
Ayeti okuduğunu duyunca yere yığıldım. Nebi sallallahu aleyhi
ve sellem gerçekten ölmüştü.”40
Şu iki âyet de Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile il-
gilidir:
.ون
َ ِت َوإ َِّن ُه ْم َم ّي ُِت
ٌ إ َِّن َك َم ّي
“Sen öleceksin; onlar da öleceklerdir.” (Zümer 39/30)
.ون ِ ّٰون ه
َ الل ٰا ِل َه ًة َل َع َّل ُه ْم يُ ْن َص ُر ِ و َّات َخ ُذوا ِمن ُد
ْ َ
.ون
َ ون َن ْص َر ُه ْم َو ُه ْم َل ُه ْم ُج ْن ٌد ُم ْح َض ُر َ يع ۪
ُ اَل َي ْس َتط
“Belki yardımları dokunur diye Allah ile aralarına
ilahlar koyup, onlara tutundular. Onlar, bunlar için ha-
zır asker oldukları halde, Bunların onlara yardıma güç-
leri yetmez.” (Yasin 36/74-75)
48 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
ِ ّٰون ه
.الل ٰا ِل َه ًة ِلي ُكونُوا َل ُهم ِع ًّزا ِ و َّات َخ ُذوا ِمن ُد
ْ َ ْ َ
ِ
.ون َع َليهِ م ض ًّدا ِ ِ
ك سيكفرون بِعبادتهِ م ويكون
ْ ْ َ ُ ُ َ َ ْ َ َ َ ُ ُ ْ َ َ ََّ لا
Kendileri için bir güç olsun diye, Allah ile araları-
na koydukları ilahlara tutundular. Aksine onlar bunla-
rın kulluğunu tanımayacak ve bunlara ters düşecekler-
dir. (Meryem 19/81-82)
İşte şirk budur. Yani Allah’a yakın bilinen kimseleri yalnız
Allah’a ait bazı özelliklere sahip görüp yardımını istemek şirktir.
Mürit- Allah istese Hamza’ya bu özellikleri veremez mi?
Bayındır- Allah’ın gücü her şeye yeter ama Allah’ın gücü
ile delil getirilmez. Bunca âyet varken Hamza’ya özel bir güç
verildiğini kim iddia edebilir? Bakın, Allah’ın elçileri de dahil
hepimiz Allah’ın kulu, yani kölesiyiz. Allah da bizim Rabbimiz,
yani Efendimizdir. Kölenin efendisi karşısında hiçbir yetkisi ol-
maz. Bu sebeple elçiler de dahil hiçbir insanın Allah karşısında
bir yetkisi olmaz. Allah’ın verdiği yetkiler olursa o başka. Hele
yukarıdaki âyetlerde olduğu gibi Allah’ın kimseye yetki verme-
diğini açıkça belirttiği bir konuda bazılarını yetkili saymak affe-
dilemeyecek bir suç olur.
Mürit- Ama bu zat, bir başka yerde Hamza’nın yardıma
geldiğini bizzat görmüş. Diyor ki, “Cin diyebileceğim bir yara-
tık beni elimden tuttu ve götürmeye çalıştı. Çok bunaldım. Bir-
den istimdad ile “Ya Hamza!” dedim. O şanlı sahabi benim da-
vetime icabet etti ve adeta odanın içinde beliriverdi. Cin onu
görünce korkudan geri geri gitti ve duvardan süzülerek gözden
kayboldu.”43
الض ِر
ّ ُّ َ ون ۪ه فَلاَ َي ْم ِل ُك
ون َك ْش َف ِ ُق ِل ادعوا ا َّل ۪ذين َزعمتم ِمن د
ُ ْ َُْْ َ ُ ْ
ون ِا ٰلى َر ّبِهِ مَ ون َي ْب َت ُغ
َ ين َي ْد ُع ۪ ِ
َ اُوۨ ٰلۤئ َك ا َّلذ. ًَع ْن ُك ْم َو اَل َت ْح ۪ويلا
ُ
ون َع َذ َاب ُه ِا َّن
َ ون َر ْح َم َت ُه َو َي َخا ُف َ ا ْل َو ۪سي َل َة اَ ُّي ُه ْم اَ ْق َر ُب َو َي ْر ُج
.ورا
ً ان َم ْح ُذ َ اب َر ّب َِك َك َ َع َذ
“De ki: “Allah ile aranızda var saydıklarınızı yardı-
ma çağırın; görürsünüz ki, sıkıntınızı ne gidermeye güç-
leri yeter ne de başka tarafa çevirmeye. Onlar; o yardı-
ma çağırdıklarınız44 da kendilerini rablerine daha çok
yaklaştıracak vesile ararlar.45 Onun ikramını bekler,
وني َما َذا َخ َل ُقوا ِم َن ۪ الل َار ِ ِ ِ َ ُق ْل َار َايتم ما َت ْدع
ُ ّٰون م ْن ُدون ه ُ َ ُْْ َ
اب ِم ْن َقب ِل ٍ وني ب ِِك َت ۪ ات ۪ايت ِ اْالَر ِض اَم َلهم ِشر ٌك ِفي السمو
ْ ُ َ ٰ َّ ْ ُْ ْ ْ
َو َم ْن اَ َض ُّل ِم َّم ْن.ين ِ۪ ِ ٍ ِ ِ ٍ ه َذاۤ اَو اَ َث
َ ارة م ْن ع ْلم ا ْن ُك ْن ُت ْم َصادق َ ْ ٰ
يب َل ُۤه ِا ٰلى َي ْو ِم ا ْل ِقي َم ِة َو ُهم ِ ّٰون ه
ِ ي ْدعوا ِمن ُد
ْ ٰ ُ الل َم ْن اَل َي ْس َت ۪ج ْ ُ َ
َ َع ْن ُد َعاۤ ِئهِ ْم َغ ِاف ُل
.ون
“De ki, Allah ile aranıza koyup yardıma çağırdık-
larınıza baktınız mı? Gösterin bana, onlar yeryüzünde
neyi yaratmışlardır? Yoksa göklerde payları mı var? Sa-
mimi iseniz bana bu konuda, daha önce gelmiş bir ki-
tap veya bir bilgi kalıntısı getirin bakalım.”
Kıyâmet gününe kadar kendine cevap veremeyecek
bir kimseyi Allah ile arasına koyarak yardıma çağıran-
dan daha sapık kimdir? Oysa bunlar onların çağrısının
farkında değillerdir.” (Ahkâf 46/4-5)
Müşrikler, ilahlarının gücünü Allah’tan aldığını hayal eder-
lerdi. Ama bu, dayanaksız bir iddiaydı. Müşriklerle ilgili şu
âyetleri biraz düşünmek gerekir.
الس ْم َع ِ ِ ِ ِ
َّ الس َماۤء َو اْالَ ْرض اَ َّم ْن َي ْمل ُك
َّ ُق ْل َم ْن َي ْر ُز ُق ُك ْم م َن
ِت ِم َن ِ و اْالَبصار ومن ي ْخرِ ج ا ْلحي ِمن ا ْلمي
َ ِت َويُ ْخرِ ُج ا ْل َم ّي ّ َ َ َّ َ ُ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ
52 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
َف ٰذ ِل ُكم.ون
َ اللُ َف ُق ْل اَفَلاَ َت َّت ُق
ّٰون ه
َ ُا ْل َح ِّي َو َم ْن يُ َد ّب ُِر اْالَ ْم َر َف َس َي ُقول
ُ
ون
َ الضلاَ ُل َف َا ّٰنى ُت ْص َر ُفَّ اللُ َر ُّب ُك ُم ا ْل َح ُّق َف َما َذا َب ْع َد ا ْل َح ِّق ِا اَّل
ّٰه
“Desen ki: “Size gökten ve yerden rızık veren kim?
İşitmeye ve gözlere hâkim olan kim? Ya ölüden diriyi çı-
karan, diriden de ölüyü çıkaran kim? Kimdir o bütün iş-
leri çekip çeviren? “Allah’tır” diyeceklerdir. De ki: “Hiç
çekinmez misiniz?”
Sizin gerçek Rabbiniz olan Allah işte budur. Hakkın
ötesi sapıklık değildir de ya nedir? Nasıl oluyor da hal-
den hale sokuluyorsunuz? (Yunus 10/31-32)
Müşrikler Kâbe’yi tavaf ederken şöyle derlerdi:
ِ ّٰون ه
الل َما َلم يُ َن ِّز ْل ب ِ۪ه ُس ْل َطا ًنا َو َما َلي َس َل ُهم ِ ون ِمن ُد
ْ ْ ْ ْ َ َو َي ْع ُب ُد
ٍين ِم ْن َن ۪صير ِ۪ ِ ِ ۪
َ بِه ع ْل ٌم َو َما لل َّظالم
“Allah ile aralarına koydukları öyle şeye kul olur-
lar ki, Allah onun hakkında bir belge indirmemiş olur.
Onunla ilgili bir bilgileri de bulunmaz. Bu zâlimlerin
yardımcısı olmaz.” (Hacc 22/71)
Mürit- Bu zat o çağrıdan sonra “Adeta Hamza odada be-
liriverdi.” diyor. Bir de şöyle bir hatırasını anlatıyor: “Eski bir
dostumun hanımı rahatsızdı. Çare aramadıkları yer kalmamış-
tı. İçinde Bedir Savaşı’na katılan sahabelerin isimleri de bulu-
nan bir dua mecmuasını vereyim diye kendilerine gittim. Gele-
ceğimden kimsenin haberi yoktu.
Ben merdivenlerden çıkarken bacımız trans48 halinde imiş.
Cinler ona, “Hoca geliyor; fakat biz onun hakkından da geli-
riz” diyorlarmış. Kapıyı çaldım. Arkadaşım beni görünce çok
şaşırdı.
“-Bu dua mecmuasını bacımız üzerinde taşısın, mutlaka
faydası olur, cinler yanına sokulamazlar.” dedim ve geçtim sa-
lona oturdum.
Sonra arkadaşım, bu dua mecmuasını hanımının üzerine
koymuş. Trans halindeki bacımız, “Nasıl, Hamza geldi diye ka-
çıyorsunuz değil mi?” diye bağırmaya başlamış.”49
Şimdi bütün bunlar yalan mı?
48. Trans Fransızca’dan dilimize geçmiş bir kelimedir. Anlamı şudur: Ken-
dinden geçme, uyaranlara karşı duyarlığın yok olduğu ve çevrede olup bi-
tenlerin algılanmadığı bir tür uyku durumu.
49. Küçük Dünyam-2, Zaman Gazetesi 28 Kasım 1996.
54 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
b- Ruhânîlerin hayatı
Mürit- Ben hâlâ tatmin olmuş değilim. Bildiğim kadarıyla
beş çeşit hayat vardır.
Birincisi bizim hayatımızdır.
İkincisi Hızır ve İlyas aleyhimesselâmın hayatıdır. Bir va-
kitte pek çok yerde bulunabilirler. İsterlerse bizim gibi yerler,
içerler.
Üçüncüsü İdris ve İsa aleyhimesselâmın hayatıdır. Bu, me-
lek hayatı gibi nurani bir hayattır.
Dördüncüsü şehitlerin hayatıdır.
Beşincisi kabirdekilerin hayatıdır.
Şehitler hayatlarını Allah yolunda feda ettikleri için Allah
da onlara berzah âleminde, dünya hayatına benzer, fakat ke-
dersiz, zahmetsiz bir hayat ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş
bilmez, daha iyi bir yere gitmiş bilirler. Çok mutlu olurlar. İşte
şehitlerin efendisi olan Hamza da böyle bir hayat yaşamakta-
dır. Kendine sığınan insanları koruması, dünya ile ilgili işlerini
görmesi ve gördürmesi mümkün olabilir50.
Bayındır- Allah yolunda öldürülmüş olanların aslında diri
oldukları doğru, ama Allah Teâlâ, “Siz onu anlayamazsınız.”
dediği halde anladığınızı iddia etmeniz nasıl bağışlanabilir? Şe-
hitlerle ilgili ayrı bir bölüm gelecektir.
50. Said Nursî, Mektubat, 1. Mektup, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1994,
c.I, s. 347.
Olağanüstü Yollarla Yardım • 55
c- Ölüm ve uyku
Mürit- Kabir hayatı konusunda ne diyeceksin?
Bayındır- Allah Teâlâ ölüm ile uykuyu aynı sayarak şöy-
le buyurur:
51. İsa’ya uyanlar, onu Allah’ın oğlu sayıp müşrik olan Hıristiyanlar değil,
onu Allah’ın peygamberi sayan müslümanlardır.
Olağanüstü Yollarla Yardım • 57
اهم ِلي َت َساۤ َءلُوا َبي َن ُهم َق َال َقاۤ ِئ ٌل ِم ْن ُهم َكم َل ِب ْث ُتم وكذ ِلك بعثن
ْ ْ ْ ْ ْ َ ْ ُ َََْ َ ٰ َ َ
َقالُوا َل ِب ْث َنا َي ْو ًما َا ْو َب ْع َض َي ْو ٍم
“Birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçle-
rinden biri: “Ne kadar kaldınız?” dedi. “Bir gün, belki
de daha az kaldık” dediler.” (Kehf 18/19)
Ölümle ilgili âyet de şudur:
وش َها َق َال اَ ّٰنى ِ اَو َكا َّل ۪ذي مر ع ٰلى َقري ٍة و ِهي َخ ِاوي ٌة ع ٰلى عر
ُُ َ َ َ َ َْ َ َّ َ ْ
اللُ ِمائَ َة َع ٍام ثُم َب َع َث ُه َق َال َكم ّٰاللُ َب ْع َد َم ْو ِت َها َفاَ َم َات ُه ه
ّٰيُ ْح ۪ي ٰه ِذ ِه ه
ْ َّ
ت َي ْو ًما اَ ْو َب ْع َض َي ْو ٍم َق َال َب ْل َل ِب ْث َت ِمائَ َة َع ٍام َفا ْنظُر ُ َل ِب ْث َت َق َال َل ِب ْث
ْ
ط َع ِام َك َو َشراب َِك َلم َي َت َس َّن ْه َوا ْنظُر ِا ٰلى ِح َمارِ َك َو ِل َن ْج َع َل َك َ ِا ٰلى
ْ ْ َ
ِ
وها َ اس َوا ْنظُ ْر ِا َلى ا ْلع َظ ِام َك ْي َف نُ ْن ِش ُز َها ثُ َّم َن ْك ُس ِ ٰاي ًة ِللن
َّ َ
.الل َع ٰلى ُك ّ ِل َشي ٍء َق ۪دير َ َّٰل ْح ًما َف َل َّما َت َب َّي َن َل ُه َق َال اَ ْع َل ُم اَ َّن ه
ٌ ْ
Şuna da bakmaz mısın53? Tavanları çökmüş ve du-
varları üzerlerine yıkılmış bir kente uğramıştı da “Al-
lah burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek?” demiş-
ti. Allah onu orada yüz yıl süreyle öldürdü, sonra dirilt-
ti. “Ne kadar kaldın?” diye sordu. “Bir gün kaldım; bel-
ki bir günden de az” dedi. Allah dedi ki: “Yok, tam yüz
52. Kehf suresi 18/25
53. Bu ayet, bir önceki ayetin başındaki “Görmedin mi?” ifadesine bağlı (at-
fedilmiş) olduğu için meale “Şuna da bakmaz mısın?” ilavesini yaptık.
Olağanüstü Yollarla Yardım • 59
Yüz sene ölü kalıp dirilen ile 309 sene uykuda kalanlar ora-
da, “Bir gün veya bir günden az.” kaldıklarını sanıyorlar.
İşte kabir hayatını anlamak isteyenler bu âyetlerden ders
alabilirler.
Uyuyan kişi, vücudundan nasıl habersizse ölü de haber-
sizdir. Uyuyanın ruhu gelip tekrar aynı bedene gireceği için
beden diri kalıyor. Ölenin ruhu geri dönmeyeceğinden beden
ölüyor. Ahirette yeniden yaratılan bedene gelen ruh kendini
uykudan uyanmış gibi hissediyor ve
55. Telbiye, hac veya umre için ihrama giren kişilerin okuduğu şu zikirdir:
Lebbeyk Allahumme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-
hamde v’en-nimete leke v’el-mülk, lâ şerîke leke.
56. Buhârî, Cenâiz, 20.
57. İhram, hac veya umreye niyet edip telbiye getirdikten sonra bu ibadet-
lerle ilgili yasakların başlaması anlamına gelir. Erkeklerin ihram süresin-
ce başlarını örtmeleri yasaktır.
Müslümanları Batıran Şirk • 61
اعر ِ ام يقولون ش.ون ٍ اه ٍن ول مجن ِ َف َذ ِّكر َفماۤ َا ْن َت ب ِِنعم ِت رب َِك ب َِك
ٌ َ َ ُ ُ َ ْ َ ُ ْ َ ََ ا َّ َ ْ َ ْ
.ين ۪ ِ ِ۪ ِ ۪
َ ُق ْل َت َر َّب ُصوا َفانّي َم َع ُك ْم م َن ا ْل ُم َت َر ّبِص.َن َت َر َّب ُص بِه َر ْي َب ا ْل َمنُون
ون
َ ُ اَ ْم َي ُقول.ون َ طا ُغ َ اَ ْم َت ْا ُم ُر ُه ْم اَ ْحلاَ ُم ُه ْم ب ِٰه َذاۤ اَ ْم ُه ْم َق ْو ٌم
.ين ِ۪ ِ ِ۪ ِ ٍ ۪ َ َُت َق َّو َل ُه َب ْل اَل يُ ْؤ ِمن
َ َف ْل َي ْا ُتوا ب َِحديث م ْثل ۤه ا ْن َكانُوا َصادق.ون
“Durma, öğüt ver; Rabbinin nimeti sayesinde sen,
ne bir kâhinsin ne de bir deli.
Yoksa şöyle mi diyorlar: “O bir şairdir, başına gele-
cekleri bekliyoruz.”
De ki: “Bekleyin, zaten ben de sizinle beraber bek-
leyenlerdenim.”
Yoksa bunu kendilerine akılları mı emrediyor. Ya
da onlar azgın bir takım mıdırlar?
64 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
َو ِا َّن.ون
ٍ ُ ماۤ َا ْن َت ب ِِنعم ِة رب َِك بِمجن.ون
ْ َ َّ َ ْ
ِ
َ َ ۤن َوا ْل َق َلم َو َما َي ْس ُط ُر
َف َس ُتب ِصر.يم ٍ و ِا َّن َك َلع ٰلى ُخ ُل ٍق َع ۪ظ.ون ٍ َُل َك اَلَجرا َغير ممن
ُ ْ َ َ َْ َْ ً ْ
ِا َّن َر َّب َك ُه َو اَ ْع َلم ب َِم ْن َض َّل َع ْن. ِباَيّ ُِكم ا ْل َم ْف ُتو ُن.ون َ َويُ ْب ِص ُر
ُ ُ
َو ُّدوا َل ْو.۪ين ِ ِ ۪ ِ۪
َ فَلاَ ُتط ِع ا ْل ُم َك ّذب.ين َ َسب۪ يله َو ُه َو اَ ْع َل ُم بِا ْل ُم ْه َتد
.ون َ ُُت ْد ِه ُن َف ُي ْد ِهن
“Nun; kaleme ve yazdıklarına yemin ederim, sen
Rabbinin nimeti sayesinde cinlerin etkisinde değilsin.
Sana, tükenmek bilmeyen kesin bir ödül vardır. Sen
gerçekten büyük bir ahlaka sahipsin. Yakında sen de
görürsün, onlar da görürler; hanginizin fitne içinde ol-
duğunu.
Doğrusu senin Rabbin, yolundan sapanın kim oldu-
ğunu iyi bilir; o, yola gelenleri de iyi bilir. O halde ya-
lanlayanlara boyun eğme.
İstedikleri şudur: Keşke yağcılık yapsan da onlar da
yağcılık yapsalar.” (Nûn 68/1-9)
ون ِا َّن ُه ّ ِ َك َف ُروا َل ُي ْز ِل ُقو َن َك ِباَ ْب َصارِ ِه ْم َل َّما َس ِم ُعوا
َ ُالذ ْك َر َو َي ُقول
.ين ۪ ِ ِ ِ
َ َو َما ُه َو ا اَّل ذ ْك ٌر ل ْل َعا َلم.َل َم ْجنُو ٌن
“Rabbinin hükmüne katlan da sakın balığın yuttuğu
(Yunus) gibi olma, hani o nefesi içinde düğümlenmişken
yalvarıp yakarmıştı. Eğer ona Rabbinden bir nimet yetiş-
miş olmasaydı (balıkla beraber) boş bir yere fena bir hal-
de atılacaktı. Ama Rabbi onu seçip iyilerden yaptı.
O inkâr edenler, Kur’an’ı dinledikleri zaman ner-
deyse seni gözleriyle devireceklerdi. “O delidir” diyor-
lardı.
Oysaki Kur’an, herkes için bir öğütten başka bir şey
değildir.” (Nûn 68/48-52)
Bu ayetler Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme daima
güven tazeletiyordu. Bu anlamda çok ayet vardır. Allah Teâlâ,
geçmiş elçilerin çektiği sıkıntıları dile getirerek de onu teselli et-
miştir. Yoksa o büyük işi nasıl başarabilirdi?
Müslümanlar, her an değişen ve gelişen olaylar karşısın-
da kendilerine ve dinlerine olan güvenlerini diri tutmak için
Kur’an’ı düşünerek okumak zorundadırlar. Bunu yapmadıkları
için inandıkları değerlere olan güvenleri azalmış, nefislerini ıs-
lah etme adına kendilerini hakir saymış, kimi şahısları da oldu-
ğundan büyük görmeye ve onlar için hayali makamlar uydur-
maya koyulmuşlardır.
Sonra da bu şahısların kendilerine manevi yardım yapa-
cağına inanmışlardır. Bu inanç, toplumu kanser gibi sarmış ve
Birinci Dünya Savaşı’nda o koskoca gövde tarihe gömülmüş-
tür. Geride kalanlar, o yanlış inancı terk etmemektedirler.
66 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
ّٰالل اَل يُ َغ ّي ُِر َما ِب َق ْو ٍم َح ّٰتى يُ َغ ّي ُِروا َما ِباَ ْن ُف ِسهِ ْم َو ِا َذاۤ اَ َر َاد ه
ُالل
ِ
َ ّٰا َّن ه
.الٍ ون ۪ه ِمن و ِ ِب َقو ٍم سوءا فَلاَ مرد َله وما َلهم ِمن د
َ ْ ُ ْ ْ ُ َ َ ُ َّ َ َ ًۤ ُ ْ
“Bir millet kendinde olanı bozmadıkça Allah onlar-
da olanı bozmaz. Allah bir millete ceza vermek istedi
mi artık onun önüne geçilemez. Zaten onların ondan
başka bir koruyucuları da yoktur.” (Ra’d 13/11)
Mürit- Yönetimde bozulma olduğu doğru.
Bayındır- Bana göre asıl suç âlimlerindir. Onlar, Kur’an’a
yöneleceklerine eski âlimlerin eserlerine saplanıp kalmışlar-
dır. Eğer Kur’an’ı anlamaya çalışsalardı zorunlu olarak hadisle-
ri de anlarlardı. Çünkü hadisler Kur’an’ın açıklamasıdır. Açık-
lama ile açıklananı bir arada okumak, konuyu doğru anlama-
yı sağlar. Eski âlimler, ancak o zaman doğru anlaşılır ve eser-
leri ufuk açıcı olurdu. Yaşadığı çağı Kur’an’a göre yorumlayan-
lardan örnek, Kur’an’ı o çağa uydurmak isteyenlerden de ib-
ret alınırdı.
Olayları Kur’an’a göre yorumlama zorunluluğunu duyan
âlim, her türlü yeniliğe açık olur. Bilimsel, teknik ve sosyal ge-
lişmeleri doğru yorumlar. Müslümanlar da bir başka arayış içi-
ne girmezler. Ama onlar, Kur’an’a, sünnete ve çevresine ka-
palı, çağın gerisinde bir ilim anlayışı ile kendi intiharlarını ha-
zırlamışlardır.
Sultan II. Abdulhamid’in bu konu ile ilgili çok acı hâtıraları
nakledilir.
Japon İmparatorluk ailesine mensup bir Prens, kendisini
ziyarete gelir. İmparatorundan özel bir mektup getirir. Ondan
Müslümanları Batıran Şirk • 67
ات َوا ْل ُه ٰدى ِم ْن َب ْع ِد َما ِ ون ماۤ َا ْنز ْل َنا ِمن ا ْلبي َِن
َ َ َ ين َي ْك ُت ُم
۪ ِ
َ ا َّن ا َّلذ
َّ َ
.ونَ ُاللُ َو َي ْل َعنُ ُه ُم اللاَّ ِعن ِ اس ِفي ا ْل ِك َت
ّٰاب اُوۨ ٰلۤ ِئ َك َي ْل َعنُ ُه ُم ه ِ بيناه ِللن
َّ ُ َّ َّ َ
59. Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, İstanbul 1980, s.101-103.
68 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
يما َن ُهم ِبظُ ْل ٍم اُوۨ ٰلۤ ِئ َك َل ُهم اْالَ ْم ُن ال ۪ذين امنوا ولم يلبِسوا ۪ا
ُ ْ َ ۤ ُ ْ َ ْ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ
.ون
َ َو ُه ْم ُم ْه َت ُد
“İnananlar ve imanlarını şirkle67 örtmeyenler var ya
işte güven onların hakkıdır; doğru yolu tutturanlar on-
lardır.” (En’am 6/82)
Birinci Dünya Savaşı’nda Müslümanlarla savaşan İngiliz,
Fransız, İtalyan ve Yunanlılar da zafer için Allah’a dua etmi-
yorlar mıydı sanki. Ama onlar, Hıristiyan oldukları için Allah’ın
yanında İsa’yı da çağırıyorlardı. Üstelik onların kutsal kitabı
bunu teşvik ediyor.
Matta İncil’ine göre İsa çarmıha gerilip defnedildikten üç
gün sonra kabrinden çıkmış, 11 havarisine görünmüş ve şöy-
le demiştir:
“Gökte ve yeryüzünde bütün iktidar bana verilmiştir.
Şimdi gidin, bütün ulusları öğrenci yapın. Onları Babam,
Ben ve Kutsal Ruh adına vaftiz edin. Sizlere buyurduğum
her şeyi tutmalarını onlara öğretin. İşte dünyanın sonuna
kadar ben her an sizlerle beraberim.”68
67. Ayette şirk diye tercüme edilen kelime “zulüm” dür. Bu anlam hem bir
önceki ayetten, hem de Lokman suresinin 13. ayetindeki “Şirk gerçek-
ten büyük bir zulümdür.” ifadesinden anlaşılmaktadır.
68. Metin sadeleştirilmiştir. Elimizdeki nüshadaki ifadeler şöyledir. “Ve on
bir şakirtler Celil’e İsa’nın onlara emr etdigi dağa vardılar. ve Onu gö-
rünce ona secde kıldılar. Lakin bazısı şüphe etdiler. Ve İsa yanlarına ge-
lüb anlara hitaben dedi ki, semada ve zeminde bütün hükumet bana ve-
rildi. İmdi gidiniz, cümle milletleri şakird ediniz. Onları Peder ve Ben ve
Ruh’ul-Kudüs ismine vaftiz ediniz. Ve size emrettiğim şeylerin cümlesini
74 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
69. Fahrüddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr, Matbaa-i Amire, 1307, c.1 s.553.
78 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
الس ۤو ِء َو َا َخ ْذ َنا
ُّ ين َي ْن َه ْو َن َع ِن
۪ ۪ ِ
َ َف َل َّما َن ُسوا َما ُذ ّك ُروا ب ِۤه َا ْن َج ْي َنا ا َّلذ
ٍ اب ب ۪ـ ٍ ظ َل ُموا ب َِع َذ
َ ين ۪
َف َل َّما َع َت ْوا َع ْن.ون
َ يس ب َِما َكانُوا َي ْف ُس ُق َٔ َ ا َّلذ
ِ۪ ِ
.ينَ ٔ َما نُ ُهوا َع ْن ُه ُق ْل َنا َل ُه ْم ُكونُوا ق َر َد ًة َخاسـ
“Ne zaman ki, kendilerine verilen öğüdü dikkate
almadılar, kötülüğe karşı mücadele verenleri kurtar-
dık. O yanlışı yapanları da, yoldan çıkmalarına karşı-
lık kötü bir azaba çarptırdık. Yapılan engellemelere baş
Müslümanları Batıran Şirk • 79
َو َع َّلم ٰا َد َم اْالَ ْس َماۤ َء ُك َّل َها ثُم َعر َض ُهم َع َلى ا ْل َم ٰ ۤل ِئ َك ِة َف َق َال
ْ َ َّ َ
ِ۪ ِ ِ ِ ۪
َقالُوا ُسب َحا َن َك اَل.ين
ْ َ اَ ْنب ُِۧؤني ِباَ ْس َماۤء ٰ ۤه ُۨؤ اَلۤء ا ْن ُك ْن ُت ْم َصادق
َق َال َياۤ ٰا َد ُم.ِع ْلم َل َناۤ ِا اَّل َما َع َّل ْم َت َنا ِا َّن َك اَ ْن َت ا ْل َع ۪ليم ا ْل َح ۪كيم
ُ ُ َ
۪ ِ ِ ِ
اَ ْنب ِْئ ُهم ِباَ ْس َماۤئهِ م َف َل َّماۤ اَ ْنباَ ُهم ِباَ ْس َماۤئهِ م َق َال اَ َلم اَ ُق ْل َل ُكم انّي
ۤ ْ ْ ْ ْ َ ْ ْ
80 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
َف ُق ْل َنا َياۤ ٰا َد ُم ِا َّن ٰه َذا َع ُد ٌّو َل َك َو ِل َز ْو ِج َك فَلاَ يُ ْخرِ َج َّن ُك َما ِم َن
َو َا َّن َك اَل.يها َو اَل َت ْعرى ۪ ِا َّن َل َك َا اَّل َتج.ا ْلجن ِة َفت ْش ٰقى
ٰ َ وع ف
َ ُ َ َّ َ
الشي َطا ُن َق َال َياۤ ٰا َد ُم فوسوس ِالي ِه.يها َو اَل َت ْض ٰحى ۪
َ َت ْظ َم ُۨؤا ف
ْ َّ ْ َ َ َ ْ َ َ
.خ ْل ِد َو ُم ْل ٍك اَل َيب ٰلى
ُ َه ْل اَ ُدل َُّك َع ٰلى َش َج َر ِة ا ْل
ْ
“Bak Adem! Bu, senin de eşinin de düşmanıdır. Sa-
kın sizi bahçeden çıkarmasın, yoksa mutsuz olursun.
Orada ne acıkacak, ne de çıplak kalacaksın; susuzluk
çekmeyecek ve güneşte kalmayacaksın.”
Sonra Şeytan ona vesvese verdi ve dedi ki:
Müslümanları Batıran Şirk • 81
ِ ط ِف َقا ي ْخ ِص َف
ان َع َليهِ َما ِ
ْ َ َ َفاَ َكلاَ م ْن َها َف َب َد ْت َل ُه َما َس ْو ٰا ُت ُه َما َو
.ِم ْن َو َر ِق ا ْل َج َّن ِة َو َع ٰصى ٰا َد ُم َر َّب ُه َف َغ ٰوى
ۤ
“İkisi de o ağaçtan yedi. Sonra kendilerine ayıp yer-
leri göründü. Hemen bahçenin yaprağıyla örtünmeye
koyuldular. Adem Rabbine baş kaldırdı da yolunu şa-
şırdı.” (Taha 20/121)
İşte Âdem’in başına gelenler. Hiçbir âlim onun şartlarına
sahip olamaz. Öğretmeni Allah Teâlâ ve kaldığı yer güzel bir
bahçeydi. Ne kötü insanlar vardı, ne de ekonomik sıkıntılar.
Ama ebediyet ağacı ve çökmesi olmayan saltanat arzusu nasıl
Âdem’i isyana sürüklemiş ve şaşırtmışsa ünlü olma ve dünyalık
arzusu da nice âlimi, isyana sürükler ve şaşırtır. Çünkü Allah’ın
verdiği ve vermeyi vaadettiği ile yetinen çok az insan vardır. İn-
san hep daha çoğunu ister. Allah’la bütünleşmeyi ve daha da
ileri gitmeyi hedefleyenler bile vardır.70
İlim, helâl mala benzer. Helâl malıyla kötülük yapanlar
gibi ilmiyle halkı saptıranlar da vardır. Gerçek âlim, doğru dav-
ranan, karşı koyulacağını bile bile doğruları söylemekten çe-
kinmeyen âlimdir. Doğruları bilen çoktur ama söyleyen azdır.
Yoksa bunlar kimsenin bilmediği şeyler değildir.
Mürit- Müslümanların Batı karşısında kesin yenilgi aldı-
70. Bu konuda, “Duada Evliyayı Aracı Koyma ve Şirk” (İstanbul 2001) adlı
kitabımızın “Biz bilmeyiz, büyükler bilir” ve devamı bölümlerine bakıla-
bilir.
82 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
ون ِم ْن َقب ِل ُكم اُوۨ لُوا َب ِقي ٍة َي ْن َه ْو َن َع ِن ا ْل َف َس ِاد ِ ان ِمن ا ْل ُقر فلول ك
َّ ْ ْ ُ َ َ َ ََ َ ْ ا
ظ َل ُمواَ ين ۪ ِ ِ ۪ ِ ِ ِ
َ في اْالَ ْرض ا اَّل َقليلاً م َّم ْن َا ْن َج ْي َنا م ْن ُه ْم َو َّات َب َع ا َّلذ
ان َر ُّب َك ِلي ْه ِل َك ا ْل ُقرى َ َو َما َك.ين ۪ ِ ۪
َ َماۤ اُ ْترِ ُفوا فيه َو َكانُوا ُم ْجرِ م
ٰ ُ
َ ِبظُ ْل ٍم َواَ ْه ُل َها ُم ْص ِل ُح
.ون
“Sizden önceki dönemlerde birikimli olanlar o yer-
deki bozulmaya karşı çıksalardı olmaz mıydı? Kendile-
rini kurtardığımız az kimse dışında bunu yapan olmadı.
Yanlış yapanlar, şımartıldıkları şeyin arkasını bırakma-
dı ve günahkârlar haline geldiler. Yoksa senin Rabbin,
bozulmaya karşı koyan bir halkı varken, zalimlik edip
şehirleri yok edecek değildir. (Hud 11/116-117)
Şehitlerin Savaşması • 85
10 - ŞEHİTLERİN SAVAŞMASI
Mürit- Savaşlara katılan şehit ruhları için ne diyeceksin?
Bunu düşmanlar bile kabul ediyor. Şehitler ölmediğine göre bu
olamaz mı? Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
11 - GÖRÜNMEZ ERENLER
(rical’ül-gayb)
Mürit- Sen şimdi üçler, yediler, kırklar, kutuplar ve gavsla-
rı da mı kabul etmiyorsun?
Bilmez misin, velîlerin üstün vasıflı olanlarına “evtâd” (di-
rekler) denir. Onların üstünde “revâsî” (dağlar) vardır. Bir fela-
ket zamanında kullar evtâda yönelir, evtâd da revâsîye yönelir.
Revâsîyi Kutup idare eder.
Kutuptan sonra gelen iki kişiye “imâmân” denir. Bunlar-
dan birine “imam-ı yemîn”, diğerine “imam-ı yesâr” adı verilir.
İmam-ı yemîn kutbun hükümlerine, imam-ı yesâr da hakikati-
ne mazhardır. Kutup ölünce onun yerini imam-ı yesâr alır. Ku-
tup ile iki imam, üçleri oluşturur.
Kutup en büyük velîdir. Bütün erenlerin başı, Allah’ın iz-
niyle kâinatta tasarruf sahibidir.
Gavs: Darda kalındığında sığınılan ve istimdâd edilen yani
yardım istenilen kutuptur. Darda kalan sûfîler, “Yetiş ya Gavs!”
diye gavsa sığınırlar. Gavs, istimdad edene yardım elini uzatır.
Abdülkadir Geylânî, “Gavs-ı a’zam” lakabıyla ünlüdür.
Ancak bütün bu sığınma ve istimdâdlar, zahirde gavsa ise
de hakikatte Allah’adır. Çünkü âlemde yegane mutasarrıf Al-
lah Teâlâ’dır. Ondan başka fail-i mutlak yoktur. “Gavs” olarak
bilinenler, esmâ ve sıfât-ı ilahî mazharıdırlar.
Bunlardan başka, sayıları bir rivayette sekiz, diğer bir ri-
vayette kırk olan “nücebâ” ile, sayıları on ya da üç yüz olan
“nukabâ” denilen ve insanların iç dünyalarından haberdar olan
şahsiyetler vardır.
90 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
خر َل ُكم ا ْلب ْحر ِل َت ْجرِ َي ا ْل ُف ْل ُك ۪ف ِيه ِباَ ْمرِ ۪ه َو ِل َتب َت ُغوا اَ هّٰللُ ا َّل ۪ذي س
ْ َ َ ُ َ َّ َ
ات ِ خر َل ُكم ما ِفي السمو َ ِم ْن َف ْض ِل ۪ه َو َل َع َّل ُك ْم َت ْش ُك ُر
َ ٰ َّ َ ْ َ َّ َو َس.ون
ات ِل َق ْو ٍم ٍ لي ِ ۪ ِ ِ
َ ٰ َيعا م ْن ُه ا َّن في ٰذل َك ا
۪ ِ
ً َو َما في اْالَ ْرض َجم
ِ
.ونَ َي َت َف َّك ُر
“Gemiler emriyle yürüsün, siz de ikramından pay
arayasınız diye denizi hizmetinize veren Allah’tır. Bel-
ki şükredersiniz.
Göklerde ve yerde olan her şeyi hizmetinize o ver-
miştir. Düşünen bir toplum için bunda esaslı dersler
vardır.” (Câsiye 45/12-13)
Allah’ın musahhar kılması ile denizde, göklerde ve yerde
olan her şeyden yararlanırız. Onlar tüm insanlara musahhar kı-
lınmıştır. Bunlara karşılık Allah’ın bizden istediği bir teşekkür,
yani şükürdür. Bugün bu nimetlerden gayrimüslimler daha çok
yararlanmaktadır.
Musahhar kılma, kimi şahıslara ayrıcalık tanıma değildir.
Sizin durumunuz, topraklarından geçen ana yola köprü yapı-
lan köy halkının durumu gibidir. Açılışı yapan yetkili; “Köprü
emrinizdedir.” deyince, onu kendi malları sanmış, geçiş ücre-
ti koymuş ve ödemeyeni geçirmemişlerdir. Bu suçtur. Çünkü o
köprü yalnız o köyün değil, o yoldan geçen herkesin hizmetin-
dedir, herkese musahhar kılınmıştır.
Mürit- Üçler, yediler, kırklar, kutuplar ve gavslar sıradan
insanlar değil ki. Büyük nebilerin yerine, onlardan bedel kişi-
lerdir.
92 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
ات َو اْالَ ْر َض َو اَل َي ُۧؤ ُد ُه ِح ْفظُ ُه َما َو ُه َو ِ و ِسع ُكر ِسيه السمو
َ ٰ َّ ُ ُّ ْ َ َ
.ا ْل َع ِلي ا ْل َع ۪ظيم
ُ ُّ
“Onun hakimiyeti gökleri de kaplar yeri de. İkisini
de korumak ona ağır gelmez. O yücedir, uludur.” (Baka-
ra 2/255)
ين ِ
ُ ۪الر ُس ِل ا اَّل ا ْل َبلاَ ُغ ا ْل ُمب
ُّ َف َه ْل َع َلى
“Elçilere apaçık tebliğden başka ne düşer?” (Nahl
16/35)
اس َب ۪شيرا َو َن ۪ذيرا َو ٰل ِك َّن اَ ْك َثر ِ وماۤ اَرس ْل َنا َك ِا اَّل َكاۤ َّف ًة ِللن
َ ً ً َّ َ ْ َ َ
ون
َ اس اَل َي ْع َل ُم ِ الن
َّ
“Biz her elçiyi sadece kendi halkının diliyle gönde-
ririz ki, onlara açık açık anlatsın.” (İbrahim 14/4)
ِا َّتب ِْع َماۤ اُ ۧو ِحي ِا َلي َك ِم ْن َر ّب َِك اَل ۤ ِا ٰل َه ِا اَّل ُه َو َواَ ْعرِ ْض َع ِن
ْ َ
ين ۪
َ ا ْل ُم ْشرِ ك
“Rabbin’den sana ne vahyedildiyse ona uy. Ondan
başka ilah yoktur, müşriklerden de yüz çevir.” (En’am 6/106)
3) Müjdeleme ve uyarma:
98 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
َف ِا ْن اَ ْعر ُضوا َف َماۤ اَ ْر َس ْل َنا َك َع َليهِ م َح ۪في ًظا ِا ْن َع َلي َك ِا اَّل ا ْلبلاَ ُغ
َ ْ ْ ْ َ
“Yüz çevirirlerse çevirsinler. Seni onlara bekçi gön-
dermedik. Sana düşen sadece tebliğdir.” (Şura 42/48)
2) Elçinin vekillik görevi yoktur.
Ne halka karşı Allah’ın vekilliğini, ne de Allah’a karşı hal-
kın vekilliğini yapar.
Vekilimiz Allah şöyle buyurur:
ٍ اط مس َت ۪ق
يم ٍ ِ ِ ۪ ِ
ْ ُ َوا َّن َك َل َت ْهد ۤي ا ٰلى ص َر
“Sen kesinlikle doğru yolu gösterirsin.” (Şura 42/52)
4) Elçi baskı yapamaz.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ت ُّٰق ْل َ آل َا ْم ِل ُك ِل َن ْف ۪سي َن ْف ًعا َو اَل َض ًّرا ِا اَّل َما َ ٓش َاء ه
ُ اللُۜ َو َل ْو ُك ْن
۬وء ِا ْن اَ َنا
ُ الس ٓ ُّ ت ِم َن ا ْل َخ ْيرِ ۚ َو َما َم َّس ِني ُ اَ ْع َل ُم ا ْل َغ ْي َب اَل ْس َت ْك َث ْر
َ
َ ُِا اَّل َن ۪ذ ٌير َو َب ۪ش ٌير ِل َق ْو ٍم يُ ْؤ ِمن
. ۟ون
“De ki: “Allah’ın yarattığı dışında kendim için, ya-
rarlı veya zararlı bir iş yapmaya gücüm yetmez; Eğer
gaybı bilseydim, daha çok malım olur, bana bir kötü-
lük dokunmazdı. Ben, inanan bir toplum için sadece bir
uyarıcı ve bir müjdeciyim, o kadar.” (Araf 7/188)
Nebiler bu durumda ise ya diğer insanlar ne durumda olur?
102 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
14 - GAYBI BİLMEK
Gayb, duyulardan uzak olan ve kişinin hakkında bilgisi ol-
mayan şeye denir.81
Allah’tan başkasının bilemeyeceği şeylere gayb-ı mutlak
denir.
Bir başka kişinin bildiği şey gayb-ı mutlak olmaz. Mesela
içinizden geçeni ben bilmem ama siz bilirsiniz. O, bana göre
gayb olur, size göre olmaz.
Şeyhler gaybı bildiklerini iddia ederler. Hatta daha ileri gi-
derek kıyametin ne zaman kopacağını, yarın ne olacağını ve
nerede öleceğini bildiğini söyleyenler bile vardır. Şimdi bu ko-
nuda Kur’an’ın nasıl hiçe sayıldığına bir örnek verelim:
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
82. Tasarruf yetkisi iddiası Kur’an’a temelden karşıdır ve Allah’a ortak koş-
madan başka bir şey değildir. Bu konu Görünmez Erenler başlığı altında
incelenmiştir.
83. Abdülaziz ed-Debbâğ, el-İbrîz, (Tercüme: Celal Yıldırım) İstanbul 1979,
c. I, s. 521-522.
104 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
84. Celâl Yıldırım’ın el-İbrîz tercümesine yazdığı önsözün kısa bir özeti.
106 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
ون َو ِم ْن َا ْه ِل ا ْل َم ۪د َين ِة َ اب ُم َن ِاف ُقِ َو ِم َّم ْن َح ْو َل ُكم ِم َن اْالَ ْعر
َ ْ
اق اَل َت ْع َل ُم ُهم َن ْح ُن َن ْع َل ُم ُهم ِ مردوا ع َلى
ِ النّ َف
ْ ْ َ ُ ََ
“Çevrenizdeki kimi çöl Arapları münafıktır. Medine
halkından da münafıklığa iyice alışmış olanlar vardır.
Sen onları bilmezsin, onları biz biliriz.” (Tevbe 9/101)
Şeyh Efendi- Bir konuda araştırma yapılırken konu ile il-
gili bütün detaylar toplanmazsa doğru sonuca ve hakikate ula-
şılamaz. Bir âyet-i kerimeyi delil olarak ileri sürüp o konuda-
ki başka âyetleri nazar-ı dikkate almamak nâkıslıktır, kusurdur,
suçtur, manevi bakımdan da büyük tehlikedir. Evet, En’am su-
resinin 50. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruluyor:
ِ۪ ِ ِا ِ
ت اَ َح َد َع َشر َك ْو َكبا
ً َ ُ وس ُف لَب۪يه َياۤ اَ َب ِت انّي َراَ ْي ُ ُا ْذ َق َال ي
َق َال َيا ُب َني اَل َت ْق ُص ْص.ين ۪ ِ الشمس و َا ْل َقمر ر َايتهم ۪لي س
َّ َ اجد َ ْ ُ ُ ْ َ َ َ َ َ ْ َّ َ
و
ِ ان ِللاْ ِ ْنس
ان َ َّ يدوا َل َك َك ْي ًدا ِا َّن
َ الش ْي َط ُ ُر ْء َيا َك َع ٰل ۤى ِا ْخ َو ِت َك َف َي ۪ك
ِ يك َر ُّب َك َويُ َع ِّل ُم َك ِم ْن َت ْا ۪و
يل َ ۪ َو َك ٰذ ِل َك َي ْج َتب.ين ٌ َ۪ع ُد ٌّو ُمب
وب َك َماۤ اَ َت َّم َها ِ ِ ِ ِ ۪
َ اْالَ َحاديث َويُت ُّم ن ْع َم َت ُه َع َل ْي َك َو َع ٰل ۤى ٰال َي ْع ُق
.َع ٰلى َا َب َو ْي َك ِم ْن َقب ُل ِا ْبر ۪هيم َو ِا ْس ٰح َق ِا َّن َر َّب َك َع ۪ليم َح ۪كيم
ٌ ٌ َ ٰ ْ ۤ
“Yusuf babasına: “Babacığım! Rüyamda on bir yıl-
dızı, güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm” demişti.
Babası dedi ki; “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşleri-
ne anlatma, sana tuzak kurarlar; şeytan insanın apa-
çık düşmanıdır.”
“Rabbin seni rüyandaki gibi (elçi) seçecek, sana
olayları yorumlamayı öğretecek; daha önce, ataların
İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi, sana
ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Rabbin bilir,
dğru karar verir.” (Yusuf 12/4-6)
11 yıldız Yusuf’un 11 kardeşi, güneş ve ay da anne-baba-
sı diye yorumlanmıştı.92 Günün birinde bunlar onun karşısında
saygıyla eğileceklerdi. Yakub bunu bekliyordu.
ِا اَّل َم ِن ْار َت ٰضى ِم ْن.َع ِالم ا ْل َغي ِب فَلاَ يُ ْظهِ ر َع ٰلى َغيب ۪ ِۤه اَ َح ًدا
ْ ُ ْ ُ
لي ْع َلم اَ ْن.ول َف ِا َّن ُه َي ْس ُل ُك م ْن َبي ِن َي َد ْيه َوم ْن َخ ْلفه َر َص ًدا
ِ ۪ ِ ِ ِ ِ ٍ رس
ُ َ
َ َ ْ
اط ب َِما َل َد ْيهِ م َو َا ْح ٰصى ُك َّل
ْ َ َق ْد َا ْب َل ُغوا رِ َس اَال ِت َر ّبِهِ ْم َو َا َح
.َشي ٍء َع َد ًد
ْ
“Allah bütün gaybı bilir. O, seçtiği elçi dışında kim-
seye gaybını açmaz. Onun da önüne ve arkasına gözcü-
ler diker. Böylece o elçi, Rablerinin gönderdiklerini me-
leklerin ulaştırdığını, onların yanında olanın tamamı-
nı aldığını ve her şeyi bir bir kavradığını bilmiş olur.”
(Cin 72/26-28)
95. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İst. 1936, c.
II, s. 1861-1862.
114 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
15 - ŞEYHLERE VAHİY 96
Vahiy, fısıldama ve gizli konuşma anlamlarına gelir. Allah
nebiler seçer ve insanlara duyurmak istediği sözlerini, Cebrail
aleyhisselam aracılığı ile onlara vahyeder. Cebrail’in konuşma-
sını o nebiden başkası duymadığı için ona vahiy denir.
Vahiy ilham anlamına da gelir. Çünkü ilham, Allah’ın in-
sanın içine doğurduğu şeydir. O da gizlidir ama kişiseldir; hiç
kimseye duyurulması gerekmez. Müslüman kâfir herkes ilham
alabilir. Bu konu ileride gelecektir.
Vahiy denince, çoğunlukla nebilere gelen vahiy anlaşılır.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile nebilik bitmiş ve böy-
le bir vahyin kapısı kapanmıştır.
Şeyh Efendi- Allah bazı şeyleri şeyhlere vahyeder. Allah
Teâlâ Musa’nın annesine vahyetmedi mi? Ayette şöyle buyru-
luyor:
وسى َا ْن َا ْر ِض ۪ع ِيه واوحينا ِالى ا ِم م
ۤ ٰ ُ ُّ ۤ ٰ َْۤ َ َْ َ
“Musa’nın annesine onu emzir diye vahyettik.” (Ka-
sas 28/7)
ٍ ائ ِح َج
اب ِ اللُ ِا اَّل َو ْحيا َا ْو ِم ْن َو َ ٓر ّٰان ِل َب َشرٍ َا ْن يُ َك ِّل َم ُه ه
َ َو َما َك
ً
ۜ ُ وحي ب ِِا ْذ ِن ۪ه َما َي َ ٓش
. اء ِا َّن ُه َع ِلي َح ۪كيم ِ او ير ِسل رسول في
ٌ ٌّ َ ُ َ ًَ ْ ُ ْ َ َ ُ ا
“Allah hiçbir insanla konuşmaz; ama vahiy ile per-
de arkasından yahut emrettiklerini izniyle vahyettirdiği
bir elçi göndermesi şeklinde olursa başka. O, yücedir,
doğru karar verir.” (Şûrâ 42/51)
Bu üç çeşit vahiyden birincisi her insana olur. Musa aley-
hisselamın annesine ve Meryem validemize gelen vahiy budur.
Buna ilham deriz. Perde arkasından olan vahiy de daha çok rü-
yalar şeklindedir. Yusuf aleyhisselamın ve Kıralın rüyasında ol-
duğu gibi Allah, bazı bilgileri bize rüyada ulaştırır. Bunlar için
müslüman olmak şart değildir.
Nebilere gelen vahiy bunların üçüncüsüdür. Onlar vah-
yi, insanlara tebliğ etmek ve uygulamak için aldıklarından her
116 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
ِا اَّل َم ِن ْار َت ٰضى ِم ْن.َۙع ِالم ا ْل َغي ِب فَلاَ يُ ْظهِ ر َع ٰلى َغيب ِ۪هٓ اَ َح ًدا
ْ ُ ْ ُ
لي ْع َلم َا ْن.ۙول َف ِا َّن ُه َي ْس ُل ُك م ْن َبي ِن َي َد ْيه َوم ْن َخ ْلفه َر َص ًدا
ِ ۪ ِ ِ ِ ِ ٍ رس
ُ َ
َ َ ْ
اط ب َِما َل َد ْيهِ م َو َا ْح ٰصى ُك َّل
ْ َ َق ْد َا ْب َل ُغوا رِ َس اَال ِت َر ّبِهِ ْم َو َا َح
.َشي ٍء َع َد ًدا
ْ
“Allah bütün gaybı bilir. O, seçtiği elçi dışında kim-
seye gaybını açmaz. Onun da önüne ve arkasına gözcü-
ler diker. Böylece o elçi, Rablerinin gönderdiklerini me-
leklerin ulaştırdığını, onların yanında olanın tamamı-
nı aldığını ve her şeyi bir bir kavradığını bilmiş olur.”
(Cin 72/26-28)
Nebi, çok değerlidir. Allah Teâlâ, son nebisi ile ilgili olarak
şöyle buyurmuştur:
Bu Nebî, müminler için kendi canlarından değerli-
dir, eşleri de analarıdır. (Ahzâb 33/6)
Allah Teâlâ, bu yüce makama getirdiği kişiler dışında hiç
kimseye nebî dememiştir. Nebîlik görevi muhammed aleyhis-
selam ile sona ermiştir.
“Muhammed, erkeklerinizden birinin babası değil-
dir ama Allah’ın resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Al-
lah her şeyi bilir.” (Ahzab 33/40)
Resul elçi anlamındadır. Elçi, kendinden bir şey katma-
dan birinin sözünü diğerine ulaştırmakla görevli kişidir100. Elçi-
lik, nebi olmayan kişilerin de üstlenebileceği bir görevdir. Allah
Teâlâ, Mısır Kralının Yusuf aleyhisselama gönderdiği elçiye re-
sul ()الر ُسول,
َّ demiştir. Bununla ilgili âyet şöyledir:
ول َق َال ْار ِج ْع ِا ٰلى ُ وني ب ِ۪هۚ َف َل َّما َ ٓج َاء ُه الر ُس ۪ و َق َال ا ْلم ِل ُك ا ْئت
ُ َ َ
َّ
…ن ۜ َّ النّ ْس َو ِة ال ّٰ۪تي َق َّط ْع َن َا ْي ِد َي ُه
ِ ال ُ َر ّب َِك َف ْسـ َ ْل ُه َما َب
ٔ
“Kralın resulü geldiğinde Yusuf dedi ki: “Efendine
dön de sor bakalım, ellerini kesen kadınların derdi ney-
miş?..” (Yusuf 12/50)
Demek ki, her resul nebî değildir ama her nebi resul olmak
zorundadır. Çünkü kendine verilen kitabı tebliğ etmezse nebi
olmasının bir anlamı olmaz. Allah Teâlâ İsmail aleyhisselam ile
ilgili olarak şöyle buyurur:
100. M
ecelle m. 1450. (Risalet, bir kimse tasarrufta dahli olmaksızın bir ki-
mesnenin sözünü diğere tebliğ etmektir. Ol kimseye resul ve ol kimes-
neye mürsil ve diğerine mürselun ileyh denir.)
120 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
ين ِ
ُ ۪الر ُس ِل ا اَّل ا ْل َبلاَ ُغ ا ْل ُمب
ُّ َف َه ْل َع َلى
“Resullere apaçık tebliğden başka ne düşer?” (Nahl
16/35)
.ۚين ۪
َ وح ا ْل ُم ْر َسل
ٍ َُك َّذ َب ْت َق ْو ُم ن
“Nuh kavmi resulleri yalanladı.” (Şuara 26/105)
ين ِ
َ اد ا ْل ُم ْر َسل
ٌ َك َّذ َب ْت َع
“Ad kavmi resulleri yalanladı.” (Şuara 26/123)
.ۚين ۪ ٍۨ
َ َك َّذ َب ْت َق ْو ُم لُوط ا ْل ُم ْر َسل
“Lût kavmi resulleri yalanladı.” (Şuara 26/160)
Nuh kavmine Nuh, Ad kavmine Hûd, Lût kavmine de Lût
aleyhisselam nebi ve resul olarak gönderilmişti. Diğer resuller,
Nuh, Hûd ve Lût aleyhimusselama inen ayetleri tebliğ eden re-
sullerden başkası olamaz.
Nebiye Mirasçı Olmak • 121
17 - MUCİZE
Elçilerin mucizeleri vardır. Mucize, bir şahsın Allah’ın ne-
bisi ve elçisi olduğunun ispat belgesidir.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin mucizesi Kur’an-ı
Kerim’dir. Kur’an ile tanışan herkes onu getirenin Allah’ın el-
çisi olması gerektiğini anlar. Çünkü o, insanın yazabileceği bir
kitap değildir. Bu, tıpkı İsa aleyhisselâmın Allah’ın izniyle ölü-
leri diriltmesi, kuş heykeli yapıp Allah’ın izniyle üfürünce can-
lı hale gelmesi; Salih aleyhisselâmın Allah’ın izniyle kayadan
bir deve çıkarması gibi hiç bir insanın benzerini yapamayaca-
ğı şeydir. Ama o kuş uçup gider, dirilen kişi tekrar ölür ve deve
kesilirse, bunlar ondan sonra gelenler için mucize olma özelli-
ğini yitirmiş olur.
Kur’an’ın mucizeliği süreklidir. Onu dünyanın neresinde,
kim ne zaman okur ve manasını anlarsa onun ancak Allah’ın
sözü, onu getiren kişinin de Allah’ın elçisi olabileceğini kavrar.
Allah Teâlâ Kur’an’ı korumayı bizzat üstlendiği için onun mu-
cizeliği kıyamete kadar devam edecektir. Kur’an var oldukça
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin Allah’ın elçisi olduğu-
na inanma mecburiyeti de var olacak ve yeni bir elçiye ihtiyaç
kalmayacaktır.
Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme varis olacak âlimin
yapacağı şey, insanları Kur’an’a çağırmaktır. Eğer Kur’an’ın
dışında başka bir şeye çağırırsa yoldan çıkmış olur.
124 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
18 - KERÂMET
Mürit- Sen kerâmeti inkâr mı ediyorsun?
Bayındır- Hayır, kerâmeti inkâr etmiyorum, bazı rastlantı-
ları ve uydurma hikâyeleri kerâmet adı altında mucize gibi kul-
lanmanızı yadırgıyorum. O yalanları, Allah’ın özel dostu oldu-
ğunuzun delili sayıyor, çevrenizdekilerle birlikte batıyorsunuz.
Kerâmet, değerli olmak demektir.101 Allah Teâlâ insanı
değerli (kerâmetli) yarattığını ve birçok şeyi onun emrine ver-
diğini açıklamıştır.
اهم اهم ِفي الب ِر والبحرِ ورزقن ولقد كرمنا ب ۪ني ادم وحملن
ْ ُ َْ َ َ َ ْ َْ َ ّ َْ ْ ُ َ ْ َ َ َ َ َ ٰ ۤ َ َ ْ َّ َ ْ َ َ َ
. ًاهم َع ٰلى َك ۪ثيرٍ ِم َّم ْن َخ َل ْق َنا َت ْف ۪ضيلا ات وفضلن ِ ِمن ال َّطيِب
ْ ُ َ ْ َّ َ َ َّ َ
“Âdemoğullarını değerli (kerametli) kıldık. Onları
karada ve denizde taşıdık. Onlara temiz ve lezzetli rı-
zıklar verdik. Yarattığımız birçok şeyden dea üstün kıl-
dık.” (İsra 17/70)
İnsanoğlunun dışında, gideceği yere başkaları tarafından
taşınan varlık yoktur. En büyük ikrâm, şirkten uzak bir imandır.
يما َن ُهم ِبظُ ْل ٍم اُوۨ ٰلۤ ِئ َك َل ُهم اْالَ ْم ُن ال ۪ذين امنوا ولم يلبِسوا ۪ا
ُ ْ َ ۤ ُ ْ َ ْ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ
.ون
َ َو ُه ْم ُم ْه َت ُد
“İnanan ve imanlarına şirk102 bulaştırmayanlar var
101. Mütercim Asım, Kamus Tercümesi, c. IV, s.464,465.
102. A
yette şirk diye tercüme edilen kelime “zulüm” dür. Bu anlam hem bir
önceki ayetten, hem de Lokman suresinin 13. ayetindeki “Şirk gerçek-
ten büyük bir zulümdür.” âyetinden anlaşılmaktadır.
Kerâmet • 125
ين ِِ
َ ان َح ًّقا َع َل ْي َنا َن ْص ُر ا ْل ُم ْؤمن
َ َو َك
Mü’minlere yardım üzerimize borçtur. (Rum 30/47)
126 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
اب َل ُكم اَ ۪نّي ُم ِم ُّد ُكم ِباَ ْل ٍف ِم َن َ اس َت َج َ ُِا ْذ َت ْس َت ۪غيث
ْ ون َر َّب ُك ْم َف
ْ ْ
ۚوب ُكم وما جعله الل ِال بشرى و ِلتطم ِئن ب ِ۪ه قل.الملٓ ِئك ِة مر ِد ۪فين
ْ ُ ُ ُ َّ َ ْ َ َ ٰ ْ ُ َّْ َ ٰ َ ُ ْ َ َ َ َ َ َ ُ هّٰ ُ ا
.۟الل َعز۪ ٌيز َح ۪كيم ِ ِۜ ّٰوما النصر ِا اَّل ِمن ِع ْن ِد ه
ٌ َ ّٰالل ا َّن ه ْ ُ ْ َّ َ َ
“Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da “ard arda
bin melekle sizi destekliyorum” diye cevap vermişti. Al-
lah bunu, sırf size müjde olsun ve yürekleriniz yatışsın
diye yapmıştı. Zafer sadece Allah katındandır103. Allah
güçlüdür, doğru karar verir.” (Enfal 8/9-10)
Allah’ın yardımı gelince şımarmadan şükretmek gerekir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
۪ۜد َين ُهم ا َّل ِذي ْار َت ٰضى َل ُهم َو َليب ِّد َل َّن ُهم ِم ْن َب ْع ِد َخ ْو ِفهِ م اَ ْم ًنا
ْ ْ َُ ْ ُ
ِ ٓ ِ
ون ب۪ي َشيـًاۜ َو َم ْن َك َفر َب ْع َد ٰذل َك َفاُو۬ ٰلئ َك ۪
َ َي ْع ُب ُدو َنني اَل يُ ْشرِ ُك
َ ْٔ
.ون ِ هم ا ْل َف
َ اس ُق ُُ
“Allah, içinizden inanan ve iyi iş yapanlara söz ver-
di; öncekileri hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne
hâkim kılacak, razı olduğu dini onlar için kökleştire-
cek ve korkularının ardından güven ortamı meydana
getirecektir. Bunlar Allah’a kulluk ederler ve ona hiçbir
şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra da görmezlik eden-
ler yoldan çıkmış olurlar.” (Nur 24/55)
Kerâmet iddiasında bulunanlar Allah’ın onları, dünyada
kayırdığına Ahirette de kayıracağına inandıklarından kendileri-
ni üstün görürler. Bu dünyada onlar gibi nice şımarıklar vardır.
Şu âyetler, şımarıkların acı sonunu gösterir:
“Onlara şu iki adamı örnek ver: Birine iki üzüm
bağı vermiş, etrafını hurma ağaçlarıyla çevirmiş; orta-
sını ekinlik yapmıştık. Bağların ikisi de ürün vermişti,
bir kusuru da yoktu. İkisinin arasından akıttığımız bir
de ırmak vardı. Adam güzel bir gelir sağlamış ve arka-
daşıyla konuşurken demişti ki:
“Benim malım seninkinden çok, adamlarım daha
güçlü.”
Adam bahçesine giriyor; kendini yüce104 görerek di-
yordu ki; “Buranın harap olacağını sanmam. Kıyame-
tin kopacağını da sanmam ya; kopsa da Rabbimin hu-
104. B
akara 34’te “direnme ve büyüklenmenin” zalimlik sayılması sebebiyle
âyetteki ظ ِالم ِلّ َن ْف ِس ِه
ٌ َ
sözüne bu meal verilmiştir.
128 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
19 - İSTİDRÂC
İstidrâc, basamak basamak çıkarma veya indirme demek-
tir. Terim olarak kişiyi, arzusuna göre adım adım bir noktaya
kadar götürüp beklemediği bir felakete atmak anlamında kul-
lanılır. Ama kişi, bu gidişin kendi yararına olduğunu zanneder.
Allah Teâlâ, uyarıda bulunmadan kulunu bu hale sokmaz.
O, şöyle buyurur:
يهم َح ّٰتى يُبي َِن َل ُهم َما وما كان الل ِلي ِضل قوما بعد ِاذ هد
ْ َّ ْ ُ ٰ َ ْ َ ْ َ ً ْ َ َّ ُ ُ َّٰ َ َ َ ه
.ون
َ َي َّت ُق
“Bir toplumu yola gelmiş saydıktan sonra, sakına-
cakları şeyi açıkça bildirmeden Allah onları yoldan çık-
tıklarını onaylayacak değildir.” (Tevbe 9/115)
Sapıtanlar, uyarıları dikkate almayanlardır.
.ين
ٌ ۪الر ْح ٰم ِن نُ َق ّي ِْض َل ُه َش ْي َطا ًنا َف ُه َو َل ُه َقر ِومن يعش عن ِذكر
َّ ْ ْ َ ُ ْ َ ْ َ َ
.ون
َ ون َا َّن ُه ْم ُم ْه َت ُد
َ يل َو َي ْح َس ُب ِ ۪السب ِ
َّ َوا َّن ُه ْم َل َي ُص ُّدو َن ُه ْم َع ِن
“Kim Rahman’ın Zikri’ni (Kur’ân’ı) bulanık görür-
se başına bir şeytan sararız; onun arkadaşı olur. Onlar
bunları yoldan çevirirler ama bunlar doğru yolda ol-
duklarını sanırlar.” (Zuhruf 43/36-37)
Rahman’ın Zikr’i, Kur’an’dır. Siz de birçok âyeti görmez-
likten geliyor ama kendinizi hak yolun öncüleri sanıyorsunuz.
Önemli olduğu için Allah’ın Elçisi’ne varis olma konusu ile
zikrin ne olduğuna tekrar değineceğiz.
132 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
20 - GİZLİ İLİMLER
(İlm-i Ledün - İlm-i Bâtın)
İlm-i ledün, Allah tarafından verildiği iddia edilen özel bil-
gi anlamında kullanılır, ilm-i bâtın da öyledir. Kimi şeyhlere
böyle bir ilim verildiği iddia edilir. Bu iddia onların kutsallaştı-
rılmasına yol açar.
Şeyh Efendi- Manevi yolu iyi bilen ve salikleri o yola ulaş-
tırabilen bir şeyh aramak şeriatın emirlerindendir.105
Bayındır- Eğer doğru yolu gösterecek ve örnek olacak bir
öğretmene ihtiyaç olduğunu söylemek istiyorsanız doğrudur.
Her insanın bir terbiyeciye, bir ustaya ve öğretmene ihtiya-
cı vardır.
Şeyh Efendi- Şeyhlerin sahip olduğu ilim ilm-i bâtındır.
Bu herkese verilmemiştir. Allah ondan razı olsun, Ebu Hurey-
re şöyle demiştir: “Ben Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem-
den iki kap dolusu ilim aldım. Bunlardan birini size naklettim.
Diğerini de nakletmiş olsaydım boynumu vururdunuz.”106 İşte
bizim ilmimiz bu ilimdir.
Bayındır- Ebû Hureyre’nin nakletmediği ilmi kimden aldı-
nız? Kaynağı, delilleri ve dayanağı olmayan şey nasıl ilim ola-
bilir?
Şeyh Efendi- Kehf suresinde Hızır’la arkadaşlığı anlatılan
Musa, olayların gerçek yüzünü göremediği için itiraz etmişti.
Hızır aleyhisselamın ilm-i ledünnü olduğu için işin iç yüzüne
105. Ruhu’l-Furkan, c. II, s. 63.
106. Buharî, İlim, 42.
Gizli İlimler (İlm-i Ledün - İlm-i Bâtın) • 133
22 - SEZGİ (Feraset)
Mürit- Yukarıda bir hadis-i kudsî geçmişti; onu niye atla-
dın? Allah Teâlâ buyuruyor ki; “...O abid ve zahid kulumu sev-
diğim zaman onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tu-
tan eli, yürüyen ayağı olurum; benimle görür, benimle işitir,
benimle söyler, benimle tutar, benimle yürür.”
Sonra öyleleri var ki, kimsenin fark edemediği şeyleri fark
edebiliyor, kişinin aklından ve içinden neler geçtiğini doğruya
yakın biçimde bilebiliyor. Peki, bu nedir?
Bayındır- Bu ferasettir. Ferâset, ayrıntılara bakarak bir
görüş, tahmin ve kavrayışla doğruyu yakalamaktır.115
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, “Müminin ferase-
tinden çekinin, çünkü o Allah’ın nuruyla görür.”116 buyurmuş-
tur. Hadisi şu âyetlerle birlikte düşündüğümüzde konu iyice an-
laşılabilir.
115. M
ütercim Asım, Kamus Tercümesi. Kelime Arapça’da firâset diye ses-
lendirilir.
116. Tirmizî, Hicr suresinin tefsiri, 6.
Sezgi (Feraset) • 141
َ َف ِا َّما َت ْث َق َف َّن ُه ْم ِفي ا ْل َح ْر ِب َف َش ِّر ْد بِهِ ْم َم ْن َخ ْل َف ُه ْم َل َع َّل ُه ْم َي َّذ َّك ُر
. ون
Sezgi (Feraset) • 143
وهم اب حتٓى ِاذٓا اثخنتم ۜ ِ الر َق ِ ف ِاذا ل ۪قيتم ال ۪ذين كفروا فضرب
ْ ُ ُ ُ ْ َ ْ َ َ ّٰ َ ّ َ ْ َ َ ُ َ َ َ َّ ُ ُ َ َ َ
اقۙ َف ِا َّما َم ًّنا َب ْع ُد َو ِا َّما ِف َ ٓد ًاء َح ّٰتى َت َض َع ا ْل َحر ُب َ َف ُش ُّدوا ا ْل َو َث
ْ
اللُ اَل ْن َت َصر ِم ْن ُه ۙم َو ٰل ِك ْن ِليب ُل َو۬ا َب ْع َض ُكم ُ ك َو َل ْو َي َ ٓش
ّٰاء ه ۛۜ َ َا ْو َز َار َهاۚۛ ٰذ ِل
ْ َْ ْ َ
.الل َف َل ْن يُ ِض َّل اَ ْع َما َل ُهم ِ ّٰيل ه
ِ ۪ين ُق ِت ُلوا ۪في َسب ۪ ۜ ٍ بِبع
ْ َ ض َوا َّلذ َْ
(Savaşta) Kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onları
yere serinceye kadar boyunlarını vurun. Sonra (aldığı-
nız esirlerin) bağını sıkı tutun. Daha sonra onları karşı-
lıklı veya karşılıksız serbest bırakın. O savaş, ağırlıkla-
rını bırakıncaya kadar böyle yapın… (Muhammed 47/4)
Bedir’de Müslümanlar canla başla savaşarak düşmana ağır
bir darbe indirdiler. Ama geri çekilen düşmanı takip edip da-
ğıtmadılar. Üstelik onlardan kalan ganimeti ve birkaç esiri alıp
döndüler. Allah Teâlâ bu davranışı kınayan şu âyetleri indirdi:
ون َل ُۤه اَ ْسرى َح ّٰتى يُ ْث ِخ َن ِفي اْالَ ْر ِض َ ان ِل َنب ٍِّي اَ ْن َي ُك
َ َما َك
ٰ
.اللُ َعز۪ ٌيز َح ۪كيم
ّٰال ِخ َر َة َو ه
ٰ ْيد اُ ۪اللُ يُر
ّٰالد ْن َيا َو ه
ُّ ون َع َر َض َ يد ُ ُ۪تر
ٌ
.اب َع ۪ظيم ۪ ِ َّٰلو اَل ِكتاب ِمن ه
ٌ ٌ يماۤ َا َخ ْذ ُت ْم َع َذ
َ الل َس َب َق َل َم َّس ُك ْم ف َ ٌ َ ْ
“Hiçbir nebi, savaş meydanında ağırlığını iyice koy-
madan esir alma hakkına sahip değildir. Siz dünya ma-
lını istiyorsunuz. Allah ise sizin için Ahireti istiyor. Al-
lah güçlüdür, doğru karar verir. (Zafer sizin olacak
144 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
23 - İLHAM
İlham, Allah’ın, kulunun kalbine bir şey doğurmasıdır121.
Sezgi de bu anlamda kullanılır.
MÜRİT - İlhama inanıyor musun? Her ne kadar başkasını
bağlamasa bile ilham vardır.
Bayındır- Şüphesiz ilham vardır. Eğer Allah’ın ilhamı ol-
masa insanoğlu ilerleyemez. Bütün ilmi gelişmeler ve keşifler
Allah’ın ilhamıyla olur. Ama ilham şeyhlere veya Müslümanla-
ra has değildir. Kâfirler de ilham alır.
Bu kelime Kur’an’da yalnız bir yerde geçer. Allahu Teâlâ
şöyle buyurur:
.يها
َ َق ْد اَ ْف َل َح َم ْن َز ّٰك.يها
َ ور َها َو َت ْق ٰو
َ َفاَ ْل َه َم َها ُف ُج
.يها
َ اب َم ْن َد ّٰس
َ َو َق ْد َخ
Nefse, kötülüğünü ve iyiliğini ilham122 edene yemin
olsun, kendini geliştiren umduğunu elde eder. Kendini
pis işlere sokan da kaybeder.123 (Şems 91/8-10)
a- İsyankarlığı ilham
İsyankârlık, kişinin Allah’a, insanlara veya kendine kar-
ان َر ّب ِ۪ه
َ َو َل َق ْد َه َّم ْت ب ِ۪ه َو َه َّم ب َِها َل ْو اَل ۤ َا ْن َر ٰا ُب ْر َه
“Kadın Yusuf’u gerçekten istiyordu. Rabbinin bür-
hanını görmeseydi Yusuf da onu isterdi...”
Günah karşısında insan önce irkilir, sonra ya vazgeçer ya
da günaha dalar. İşte insanı irkilten, Allah Teâlâ’nın “(Nefse)
isyankârlığını ilham etmesi”dir. Merhameti sonsuz Rabbimiz
günah işleyecek olana son bir ihtarda bulunarak “İsyana giri-
yorsun, dikkat et.” demiş olur. İsyandan sonra da bir iç sıkıntı-
sı vererek kişiyi tevbeye teşvik eder.
Bu irkilmenin Müslüman olmayan insanlarda da olduğunu
aşağıdaki âyetlerden anlayabiliriz. Önce âyetlerin inişine sebep
olan olaya bakalım.
Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme eziyet eden Ebu
Cehil, Ebu Leheb, Ebu Süfyan, Velîd b. Muğîre, Nadr b. Ha-
ris, Ümeyye b. Halef ve As b. Vail bir araya geldi ve dediler ki,
“Hac zamanında Arap heyetleri gelip bize Muhammed hakkın-
da soru soruyorlar, her birimiz bir başka cevap veriyoruz. Biri-
miz deli, diğerimiz kâhin, bir başkamız da şairdir diyor. Cevap-
ların farklı olmasından dolayı Araplar, bunların hepsinin yan-
lış olduğu sonucunu çıkarıyor. Gelin, Muhammed’e bir tek isim
vermek üzere anlaşalım.”
Birisi dedi ki, “O şairdir.” Velid b. Muğîre; “Ben Ubeyd b.
148 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
. ثُم َن َظر. ثُم ُق ِت َل َكي َف َق َّد َر. َف ُق ِت َل َكي َف َق َّد َر.ِا َّن ُه َف َّكر َو َق َّد َر
َ َّ ْ َّ ْ َ
124. Fahrüddin er-Razî, c. VIII, s.347.
İlham • 149
.ين ِ۪ ۪
َ ين َك َف ُروا َل ْو َكانُوا ُم ْسلم
َ ُر َب َما َي َو ُّد ا َّلذ
“Zaman olur kâfirler, keşke müslüman olsalar, diye
arzu duyarlar.” (Hicr 15/2)
Kâfirler hep kuşku içinde olurlar.
وب ُهماَل َي َز ُال ُب ْنيانُ ُهم ا َّل ۪ذي َب َن ْوا ر۪ يب ًة ۪في قلوبِهِ م ِال ان تقطع قل
ْ ُ ُ ُ َ َّ َ َ ْ َ ۤ َُّ ُ ْ ا َ ُ َ
“Kurdukları binalar, kalpleri parçalanıncaya ka-
dar, içlerinde bir kuşku olarak kalmaya devam eder.”
(Tevbe 9/110)
b- Takvâyı ilham
Takvâ, nefsi fenalıktan korumak demektir. Kişi, Allah’a
karşı, insanlara karşı ve kendine karşı fenalık yapmamalıdır.
Böyle bir davranış onu dünyada töhmet altına girmekten, ahi-
rette de cehennem azabından korur. Günahlardan kaçınmanın
ve sevap işlemenin neticesi budur. İnsan, takvaya götüren dav-
ranışlarının neşesini içinde duyar. İşte bu neşe Allah’ın ilhamı-
dır. Takvâya uygun davrananlarda görülen iç huzur ve kararlı-
lık Allah’ın ilhamıyla oluşur.
Hadis-i şerifte konunun çok güzel izahı vardır. Vabısa b.
Mabed diyor ki, Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme git-
tim buyurdu ki; “İyilikten ve günahtan sormak için mi gel-
din?”
Bunun üzerine parmaklarını bir araya getirerek göğsüne
vurdu ve üç kere şöyle dedi: “Nefsine danış, kalbine danış
Vabısa! İyilik, nefsin yatıştığı, kalbin yatıştığı şeydir. Gü-
nah da içe dokunan ve göğüste tereddüt doğuran şeydir.
İsterse insanlar sana fetva vermiş, yaptığını uygun bulmuş
olsunlar.”125
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş-
tur: “Seni işkillendiren şeyi bırak, işkillendirmeyene geç.
Çünkü doğruluk iç huzuru verir, yalan da şüphe ve tered-
düt doğurur.”126
İçe doğan her şey ilham değildir, şeytan vesvesesi de olabi-
lir. Çünkü şeytan “İnsanlara vesvese veren, onların içini
karıştıran” (Nas 114/5) bir varlıktır. Şeytan Allah’tan Kıyamet
gününe kadar yaşama garantisi alınca şöyle demişti:
125. Sünen-i Dârimî, Büyû’, 2.
126. Tirmizî, Kıyame, 60.
İlham • 151
ثُم.ط َك ا ْل ُم ْس َت ۪قيم
َّ َ َ َق َال َفب َِماۤ اَ ْغ َو ْي َت ۪ني اَلَ ْق ُع َد َّن َل ُه ْم ِص َرا
ل ِتي َّن ُهم ِم ْن َبي ِن َا ْي ۪ديهِ م َو ِم ْن َخ ْل ِفهِ م َو َع ْن َا ْي َم ِانهِ م َو َع ْن
ْ ْ ْ ْ ْ َ ٰ َا
اخر ْج ِم ْن َها َم ْذ ُۧؤ ًما قال.اكر۪ ين ِ َشماۤ ِئ ِلهِ م و اَل َت ِج ُد َا ْك َثرهم َش
ُ ْ َ َ َ ُْ َ َ ْ َ
.ين ۪ ِ ِ
َ ورا َل َم ْن َتب َِع َك م ْن ُه ْم اَلَ ْم َلـ َٔ َّن َج َه َّن َم م ْن ُك ْم اَ ْج َمع
ً َم ْد ُح
“Beni azdırmana karşılık and olsun senin doğru yo-
lunun üstüne oturacağım. Sonra onlara, önlerinden ar-
kalarından, sağlarından sollarından sokulacağım. On-
ların çoğunun şükretmediğini göreceksin.”
Allah Teâlâ buyurdu ki; yerilmiş ve kovulmuş ola-
rak çık oradan. Onlardan kim sana uyarsa cehennemi
sizin hepinizle dolduracağım.” (A’raf 7/ 16-18)
Şeytan, bu yetkiyle elçiler de dâhil herkese sokulur ve on-
ları yanlış davranışlara yöneltmeye çalışır. Allah Teâlâ şöyle
buyurur:
127. G
ünümüz tasavvufçuları buna nefs-i mülhime diyorlar. Mülhime, ilham
eden anlamına gelir. Nefis ilham etmez, ilham alır. Bu sebeple kendine
ilham edilen anlamına mülheme kelimesi kullanılmalıdır.
Şefaat • 153
24 - ŞEFAAT 128
Şefaat, bazı müminleri bağışlaması için, ahirette Allah’tan
istekte bulunma anlamında kullanılır.
Mürit- Biz burada Şeyh Efendi ile iyi geçiniyoruz ki, belki
ahirette eteğinden tutarız, belki bize faydası dokunur.
Bayındır- Yani size şefaat edeceğini mi söylüyorsunuz?
Şeyh Efendi- Neden olmasın? Büyük Şeyh Mustafa İsmet
Garibullah kuddise sirruhu hazretleri Risale-i Kudsiyye’sinde
şöyle buyurdu: Ebu Bekir’e varıncaya kadar bütün silsileden
yardım istemeyi adet et. Resulullah sallallahu aleyhi ve selle-
me vararak ondan da yardım iste. Şeyhini şefaatçi, aracı kıl ki,
seni sevinçle doldursun129.
Bayındır- Şeyh şefaat yetkisini kimden alıyor? Allah han-
gi şeyhe böyle bir yetki vermiştir?
Her namazın arkasından okuduğumuz Ayet’el-kürsî’de;
Mürit- Biz her şeyi Allah rızası için yaparız. Çünkü “Al
lah’ın rızası her şeyden büyüktür.” (Tevbe 9/72)
Bayındır- Allah’ın şirk saydığı şeyleri yaparak onun rızası
kazanılır mı? Siz ne Kur’an’a uyuyorsunuz ne de aklınızı kulla-
nıyorsunuz. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ون اَ ْن يُ ْح َشر ۤوا ِا ٰلى َر ّبِهِ م َلي َس َل ُهم ِم ْن َ ين َي َخا ُف ۪ ِ ِ
َ َواَ ْنذ ْر بِه ا َّلذ
ْ ْ ْ ُ
ون
َ يع َل َع َّل ُه ْم َي َّت ُق ۪ ِ ِ۪
ٌ ُدونه َول ٌّي َو اَل َشف
Şefaat • 155
ات َج َزاۤ ُء َسي َِئ ٍة ب ِِم ْث ِل َها َو َتر َه ُق ُهم ِذ َّل ٌة َما
ِ وا َّل ۪ذين َكسبوا الس ِيـ
َٔ ّ َّ
ْ ْ ّ ُ َ َ َ
ِ ِ
وه ُهم ق َط ًعا م َن ا َّلي ِل ِ
الل م ْن َعاص ٍم كانما اغشيت وج ِ ِ ِ ِ
َّٰل ُه ْم م َن ه
ْ ْ ُ ُ ُ ْ َ ْ ُ ۤ َ َّ َ َ
َ يها َخ ِال ُد
.ون ۪
َ النارِ ُه ْم ف َّ اب
ِ ِ
ُ ُم ْظل ًما اُوۨ ٰلۤئ َك َا ْص َح
“Kötü işlerle uğraşanların cezası o kötülüğün bir
kat fazlasıdır. Alçaklık her yanlarını sarar. Allah’tan
koruyacak kimseleri de olmaz. Yüzleri sanki gecenin
karanlık parçaları ile örtülmüş gibidir. İşte bunlar ce-
hennem ateşi için arkadaş olanlardır. Hep orada kala-
caklardır.” (Yunus 10/27)
Durum böyle iken Şeyh Efendi kimi kimden kurtaracaktır.
Allah, haşa haksızlık yapmasın diye devreye girecek ve müridi-
ni ona karşı koruyacak öyle mi? Bu ne büyük bir sapıklıktır!...
Ensar’dan Ümmü’l-alâ diyor ki, muhacirlere kur’a çekilin-
ce bize Osman b. Maz’ûn düştü. Onu evlerimize yerleştirdik.
Sonra ölümüne sebep olan hastalığa tutuldu. Vefat edince yı-
kandı ve kendi elbiseleri içine kefenlendi. Muhammed sallal-
lahu aleyhi ve sellem içeri girdi. O sırada dedim ki, “Ebu’s-
Sâib130! Allah sana rahmet eylesin. Allah’ın sana gerçekten
ikramda bulunduğuna şahidim.” Bunun üzerine Muhammed
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Allah’ın ona ikram
ettiğini ne biliyorsun?” Dedim ki, “Babam sana kurban ey
Allah’ın Elçisi, Allah ya kime ikram eder?” Muhammed sal-
lallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki, “Evet ona kaçınılmaz ger-
çek geldi. Vallahi onun için hep hayırlar bekliyorum. Ama
ben Allah’ın Elçisi olduğum halde nasıl karşılanacağımı
vallahi bilmiyorum.”
.ين
ٌ ۪الر ْح ٰم ِن نُ َق ّي ِْض َل ُه َش ْي َطا ًنا َف ُه َو َل ُه َقر ِومن يعش عن ِذكر
َّ ْ ْ َ ُ ْ َ ْ َ َ
.ون
َ ون َا َّن ُه ْم ُم ْه َت ُد
َ يل َو َي ْح َس ُب ِ ۪السب ِ
َّ َوا َّن ُه ْم َل َي ُص ُّدو َن ُه ْم َع ِن
25 - RABITA
Bayındır- Bir de rabıtanız var.
Şeyh Efendi- Evet doğru. Rabıta bir müridin, mürşid-i
kâmilinin ruhâniyetiyle beraber, suretini kalp gözünün önüne
getirerek hayal etmesi ve kalbiyle ondan yardım istemesinden
ibarettir.132
Bayındır- Daha iyi anlamak için soruyorum, mürit şeyhini
yükseklerde görüyor, onun birçok yetkiye sahip olduğunu dü-
şünüyor, kendisini de düşük seviyede sayıyor. Sonra şeyhinin
hayalini karşısına getiriyor ve ondan yardım istiyor. Bunu şey-
hinin yanında yapmıyor değil mi?
Şeyh Efendi- Doğru. Bak! Bu işi biz uydurmadık. Halid-i
Bağdâdî Hazretleri, Risale-i Halidiye’sinde şöyle buyurur:
“Rabıtanın en üstün derecesi, iki gözün arasında olan ha-
yal hazinesi ile mürşidin ruhaniyetinin yüzüne hatta iki gözü-
nün arasına bakmaktır. Zira orası feyiz kaynağıdır. Ondan son-
ra mürşide karşı kendini alçaltarak, son derece tevazu ile yal-
varmak ve onu Mevlâ ile kendi arana vesile kılmak üzere, mür-
şidin ruhaniyetinin hayal hazinesine girip oradan kalbine ve
derinliklerine yavaş yavaş indiğini düşünüp, senin de yavaş ya-
vaş oraya aktığını ve indiğini hayal ederek, şeyhini, kendi nef-
sinden geçinceye kadar hayal gözünden kaybetmemektir.”133
Bayındır- Aman Allahım! Söyler misiniz bana, bunu neye
dayandırıyorsunuz?
ان َر ّب ِ۪ه
َ َو َل َق ْد َه َّم ْت ب ِ۪ه َو َه َّم ب َِها َل ْو اَل ۤ اَ ْن َر ٰا ُب ْر َه
“(Yusuf aleyhisselâm kasıtsız olarak, elinden gel-
meyerek) ona (Züleyha’ya) meyletti. Rabbisinin burha-
nını (delilini) görmeseydi, (o meyline göre hareket ede-
bilirdi).” (Yusuf 12/24)
134. Tuvalet ihtiyacını gidermek.
135. Ruhu’l-Furkan, c.II, s.76.
162 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
. ان َر ّب ۪ ِۜه
َ َو َل َق ْد َه َّم ْت ب ۪ ِۗه َو َه َّم ب َِهاۚ َل ْو َ آل اَ ْن َر ٰا ُب ْر َه
“Kadın Yusuf’u gerçekten istiyordu. Rabbinin bür-
hanını görmeseydi Yusuf da onu isterdi ...” (Yusuf 12/24)
Keşşaf Tefsiri, âyette geçen bürhan kelimesinin ne anlama
geldiğini açıkladıktan sonra şöyle devam ediyor:
Ayette geçen bürhan şu şekillerde de açıklanmıştır:
Yusuf aleyhisselâm bir ses duydu, “Aman kadına yaklaş-
ma!” diye, ama aldırmadı. İkinci kez duydu, demini bozma-
dı. Üçüncü kez duydu, beriye çekildi ama Yakub aleyhisselâmı
parmaklarını ısırmış halde görünceye kadar bir şeyden etkilen-
medi...”
Keşşaf’ta bu görüş sahipleri için aynen şu ifadeler yer alı-
yor:
136. M
utezile, bir kelâm mezhebidir. Vasıl b. Ata ve taraftarları kurmuştur.
İnsanın kendi fiillerinin yaratıcısı olduğunu, Allah’ın bu konuda kimseye
karışmadığını savunurlar. Birçok konuda farklı görüşleri vardır.
137. Ruhu’l-Furkan, c. II, s. 65,66.
Rabıta • 163
138. M
ahmut b. Ömer ez-Zemâhşerî, el-Keşşâf, c. I, s. 467, el-Matbaat’üş-
Şarkiyye.
139. Ruhu’l-Furkan, c. II, s.66.
164 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
26 - İBADET
ول
َ الن ُب َّو َة ثُ َّم َي ُق
ُّ اب َوا ْل ُح ْك َم َو ِ ّٰان ِلب َشرٍ َا ْن ي ْؤ ِتيه ه
َ اللُ ا ْلك َت َُ ُ ما ك
َ َ َ َ
الل َو ٰل ِك ْن ُكونُوا َر َّب ِاني َ۪ن ب َِماِ ّٰون ه
ِ ادا ۪لي ِمن ُد ِ ِ ِ
ّ ْ ً ل َّلناس ُكونُوا ع َب
.ون
َ اب َوب َِما ُك ْن ُت ْم َت ْد ُر ُس ِ َ ُك ْنتم ُتع ِّلم
َ ون ا ْلك َت ُ َ ُْ
“Allah bir kimseye Kitap, hikmet ve nebîlik versin,
o da tutsun halka; “Allah’tan önce bana kul olun” de-
145. Kotku, Tasavvufî Ahlak, c. II, s. 248.
146. Kotku, Tasavvufî Ahlak, c. II, s. 250.
147. Kotku, Tasavvufî Ahlak, c. II, s. 245, 3. paragraf.
168 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
ين ِ
ُ إ َِّيا َك َن ْع ُب ُد وإ َِّيا َك َن ْس َتع
“(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız sen-
den istianede bulunuruz.” Deseniz bile söylenenlerde hem
Allah’tan başkasına ibadet var, hem de Allah’tan başkasından
istiane.
Mürit- Çok ağır bir ithamda bulundunuz. Beş vakit nama-
zını kılan, gece teheccüd namazına kalkan, bu kadar zikirler
yapan, İslam’a hizmet için müesseseler kuran bu insanları o şe-
kilde itham edemezsiniz?
Bayındır- Sizi Allah’ın açık ayetlerine çağırıyorum. Beni
suçlayacağınıza kendinizi düzeltmeye çalışsanız daha iyi olmaz
mı? Biraz düşünseniz sizin en büyük dostunuz olduğumu kolay-
lıkla anlarsınız. Bana karşı çıkacağınızı ve sert tavırlar koyaca-
ğınızı bile bile düştüğünüz bu kötü durumu size göstermek için
elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
Mürit- Bunca kâfirler var, niye onlarla mücadele etmiyor-
sun da, Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmak zorun-
da olduğu şu günlerde bize saldırıyorsun? Bu kadar iyi işler ya-
pan insanları yok etmekle ne elde edeceksin?
İbadet • 169
َو َل َق ْد اُ ۧو ِحي ِا َلي َك.ون َ اه ُل ِ الل َت ْامرو ۪نّي اَعب ُد اَيها ا ْلج ِ
ْ َ َ َ ُّ ُ ْ ۤ ۤ ُ ُ ُّٰق ْل اَ َف َغ ْي َر ه
ين ِم ْن َقب ِل َك َل ِئ ْن اَ ْشر ْك َت َلي ْحب َط َّن َع َم ُل َك َو َل َت ُكو َن َّن ۪ ِ
َ َ َ ْ َ َوا َلى ا َّلذ
َو َما َق َد ُروا.ين ِ َّ الل َفاعب ْد و ُكن ِمن ِ ِ
َ ۪الشاكر َ ْ َ ُ ْ َ ّٰ َب ِل ه.ين َ ۪م َن ا ْل َخاسر
ِ ِ ۪ ۪
ات ُ الس ٰم َو ً الل َح َّق َق ْدرِ ه َو اْالَ ْر ُض َجم
َّ يعا َق ْب َض ُت ُه َي ْو َم ا ْلق ٰي َمة َو َ ّٰه
َ ات ب َِي ۪م ِين ۪ه ُس ْب َحا َن ُه َو َت َعا ٰلى َع َّما يُ ْشرِ ُك
.ون ٌ َم ْطوِ َّي
“De ki: “Ey cahiller! Allah’tan başkasına kulluk et-
memi mi istiyorsunuz?”
170 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
ادوا َلي ْف ِتنُو َن َك َع ِن ا َّل ۪ذ ۤي اَ ْو َحي َناۤ ِا َلي َك ِل َت ْف َترِ َي َع َلي َنا َغير ُه و ِان ك
َْ ْ ْ ْ َ ُ َ ْ َ
َو َل ْو اَل ۤ َا ْن َثب ْت َنا َك َل َق ْد ِك ْد َت َتر َك ُن ِا َليهِ م. ًَو ِا ًذا اَل َّت َخ ُذو َك َخ ۪ليلا
ْ ْ ْ َّ
ات ثُم ِ وة و ِضع َف ا ْلمم ِ ِ ِ ۪
َّ َ َ ْ َ ا ًذا اَلَ َذ ْق َنا َك ض ْع َف ا ْل َح ٰي. ًَش ْي ًئا َقليلا
.اَل َت ِج ُد َل َك َع َلي َنا َن ۪صيرا
ً ْ
“Başka bir şey uydurup üzerimize atasın diye sana
sıkıntı verip az kalsın vahyettiğimiz şeyden seni ayıra-
caklardı. O zaman seni dost edinirlerdi.
Eğer seni sağlam duruşlu yapmasaydık az da olsa
onlara meyledecek gibi olurdun.
Meyletseydin sana hayatın iki kat cezası ile birlik-
te ölümün de iki kat cezasını tattırırdık. Sonra bize kar-
şı sana yardım edecek birini de bulamazdın.” (İsra 17/73-75)
Allah’ın nebisi bile tehlikeye düşecek gibi olduğuna göre
çok dikkat etmemiz gerekmez mi?
Mürit- Tamam, bunları anladık. Şimdi sen yukarıdaki ağır
iddianı ispatla bakalım.
Bayındır- Allah’ın her nebisine söylediği şu söze tekrar ba-
kalım:
.ين ِ ِ ِ
َ َ۪لئ ْن اَ ْش َر ْك َت َل َي ْح َب َط َّن َع َم ُل َك َو َل َت ُكو َن َّن م َن ا ْل َخاسر
“Şirke düşersen amelin kesinkes yanar ve sen kay-
bedenlerden olursun.” (Zümer 39/65)
172 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
A- ŞİRK
Şirk, Allah’a ait bazı özellikleri kimi varlıklarda da görerek,
onları bu özelliklerde Allah ile ortak saymaktır. Buna inanan,
öncelikle onları Allah’a yakın bilir ve Allah ile birlikte onlara da
köle olur. Çünkü Allah’a, bunların aracılığı ile yaklaşabilece-
ğine ve isteklerini ona ulaştırabileceğine inanır. O, Allah’ı bir
kral, bunları da onun yakınları gibi görür.
Mürit- Bizim yaptığımızın nesi şirk? Sen esas onu anlat.
Bayındır- Bakın, “İbadet” sözlükte taat anlamına gelir.
Taat boyun eğmek demektir, daha çok “emre uymak ve izin-
den gitmek.” anlamında kullanılır.148 Türkçe’de buna kulluk de-
nir.
Abd ( )عبدkul, yani köle anlamına gelir.
İnsanlar, güçlerinin yettiğini kendilerine köle etmeğe, güç
yetiremediklerine de köle olmağa yatkındırlar. Krallar halkı,
kendi köleleri gibi görmek istemişler, kayıtsız şartsız boyun eğ-
dirmeğe çalışmışlardır. Kur’an’da bunun örnekleri vardır:
Firavun halkı toplamış ve şöyle haykırmıştı:
149. Y
usuf aleyhisselam köle olarak Mısır’ın bir yetkilisine satılmış, o yetki-
linin karısı Züleyhâ Hz. Yusuf’a aşık olmuş ve beraber olmak istemişti.
O sırada olanları anlatan ayet şöyledir:
“Evinde bulunduğu kadın onu kendine çağırdı, kapıları sıkı sıkı ka-
padı ve “gelsene” dedi. Yusuf: “Günah işlemekten Allah’a sığını-
rım, doğrusu senin kocan benim rabbimdir; bana iyi bakmıştır.
Zâlimler iflah olmazlar ki.” dedi. (Yusuf 12/23)
174 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
B- İSTİÂNE
Mürit- Bir de istiâne vardı.
Bayındır- Gelelim istianeye: İstiane, yardım istemek de-
mektir. Fatiha suresini her okuyuşumuzda “iyyâke nestaîn,
اياك نستعينderiz. Yani “Allah’ım yalnız senden yardım iste-
riz” demektir. Bu konu daha önce anlatılmıştı. Burada Şeyh
Efendinin bir sözünü tekrarlamak yerinde olur. Şöyle demişti:
“Siz ne derseniz deyin, biz Allah ile kullar arasında
evliyâullahın ve meşâyih-i izâm hazerâtının ruhlarının vası-
ta olduğuna inanırız. Onların ruhaniyetinden istimdâd eder,
istiânede bulunuruz.”
İbadet • 175
وسى ِل ۪مي َق ِات َنا َو َك َّل َم ُه َر ُّب ُه َق َال َر ِّب اَرِ ۪ني اَ ْنظُر ٰ َو َل َّما َجاۤ َء ُم
ْ ۤ
اس َت َقر َم َكا َن ُه ِا َلي َك َق َال َل ْن َتر ۪يني َو ٰل ِك ِن ا ْنظُر ِا َلى ا ْل َجب ِل َف ِا ِن
َّ ْ َ ْ ٰ ْ
وسى ِ ۪
ٰ َف َس ْو َف َت ٰريني َف َل َّما َت َجلّٰى َر ُّب ُه ل ْل َج َب ِل َج َع َل ُه َد ًّكا َو َخ َّر ُم
.ين ِ۪ ِ اق َق َال سبحا َن َك ُتب
َ ت ا َل ْي َك َو َا َن ۨا َا َّو ُل ا ْل ُم ْؤمن
ُ ْ َ ُْ َ َص ِع ًقا َف َل َّماۤ َا َف
“Musa, tayin ettiğimiz vakitte (Sînâ dağına) gelip
de Rabbi onunla konuşunca “Rabbim, bana kendini
göster, seni göreyim.” dedi. (Rabbi) “Sen beni asla gö-
remezsin. Fakat şu dağa bak, eğer yerinde durabilirse
sen de beni göreceksin.” buyurdu. Rabbi o dağa tecel-
li edince dağı paramparça etti. Musa da baygın düştü.
Ayılınca dedi ki; Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim,
sana tevbe ettim ve ben inananların ilkiyim.” (Araf 7/143)
154. B
u bölümdeki iddialar Mahmut Ustaosmanoğlu (Mahmut Efendi) ve
ekibi ile yaptığımız görüşmede ortaya atılmıştır.
178 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
Allah bir dağda tecelli ettiğine göre bir insanda tecelli ede-
mez mi?
Bayındır- Allah dağa tecelli ettiği zaman dağ parçalandı,
Musa da baygın düştü.
Şeyh Efendi- İşte şeyh dağ yerinde, mürit de Musa
aleyhisselâm makamındadır.155
Bayındır- Bu ne biçim delil getirme, ne biçim bir kıyas-
tır? Allah Teâlâ dağda tecelli etmedi ki, dağa tecelli etti. Yani
dağda gözükmedi, dağa gözüktü. Allah’ın insana tecelli etme-
yeceği, yani bu dünyada bir insana gözükmeyeceği yukarıdaki
âyette açıkça belirtilmiştir.
Ayete aykırı olmasına rağmen farz edelim ki, sizin dediği-
niz doğrudur ve Allah dağa tecelli etmemiştir de dağda tecelli
etmiştir. Siz kendinizi dağa nasıl kıyaslarsınız? İnsan dağa ben-
zer mi? Böyle kıyaslara kıyas maâl fârık, yani ilgisiz şeyleri bir-
birine benzetmek denir. İnsanla dağ arasında nasıl bir benzer-
lik buluyorsunuz ki, bir âyetin dağ ile ilgili hükmünü insana ta-
şıyorsunuz.
Bir an için benzetmenin doğru olduğunu kabul etsek bile
varılacak hüküm, böyle bir tecelliden sonra şeyhin parçalanıp
yok olması olmaz mı? Çünkü Allah’ın tecellisinden sonra dağ
paramparça olmuştur. Ama böyle olmuyor, şeyhin alnı bu te-
celli ile Allah’ın aynası durumuna geliyor ve herkes şeyhin al-
nında Allah’ı görmeye başlıyor.
Şeyh Efendi- Allah şeyhleri korur. Allah’ın gücü buna yet-
mez mi?
Bayındır- Allah’ın gücünün yetmediği ne var ki; ama biz
155. M
üridin, şeyhi önünde cezbeye gelip baygın düşmesi böyle bir şartlan-
madan dolayı olsa gerektir.
Allah'ın Gözükmesi (Tecelli) • 179
28 - GİYİM KUŞAM
Mürit- Bütün bunları söylüyorsunuz ama gayrimüslimler
gibi elbise giyiniyorsunuz.
Bayındır- Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin zama-
nında Müslümanlarla gayrimüslimlerin ayrı elbiseler giydiğine
dair bir bilgi yoktur. Müslüman olan hiçbir gayrimüslime elbi-
sesinin modelini değiştirmesi söylenmemiştir. Ebu Cehil hangi
modelde elbise giyiniyorsa Müslümanlar da o modelde giyini-
yorlar ve bunu asla bir mesele yapmıyorlardı. Fıkıh kitapların-
da da kadın ve erkek için bir elbise modeli yoktur. Hiçbir mez-
hebin böyle bir görüşü yoktur. Onun için bu iddianın tutarlı bir
tarafı yoktur.
Bazı elbiseler vardır ki, bir üniforma olmuştur. Askerin ve
polisin üniforması gibi gayrimüslimlerin üniforması haline gel-
miş elbiseler olabilir. Yani bir elbise kafirlik simgesi haline gel-
miş olabilir. İşte o zaman onu giymek caiz olmaz. Asker ve po-
lis kıyafetleri zaman zaman değiştiği gibi gayrimüslimlerin sim-
gesi haline gelen elbiseler de zaman zaman değişebilir. Fıkıh
kitaplarımızda bu simgelerle ilgili hükümler vardır.
Simge bir ihtiyaçtan doğmuştur. İslam toplumunda yaşa-
yan gayrimüslimler içki içebilir, domuz eti yiyebilir ve domuz
besleyebilirler. Şarap içtiğini gördüğünüz kişi eğer Müslümansa
suçüstü yakalar hâkim önüne çıkarırsınız. Fakat Hıristiyan’sa
çıkaramazsınız. İslam devletleri, bir karışıklık olmasın diye gay-
rimüslimlere, özel bir başlık veya belli renk ve biçimde kuşak
giyinme zorunluluğu getirmişlerdir. O devirde bir Müslüman
tutar, aynı başlığı veya aynı kuşağı giyinirse Müslümanları al-
182 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
160. B
u bölümdeki iddialar Mahmut Ustaosmanoğlu (Mahmut Efendi) ve
ekibi ile yaptığımız görüşmede ortaya atılmıştır.
184 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış
30 - İSLAM’IN YAYILIŞI
Mürit- Sen tarikatları yerin dibine sokuyorsun ama İslam
tarikatlar sayesinde yayılmıştır. Büyük âlim Muhammed Ha-
midullah da tarikatlara karşı iken İslam’ın sufiler sayesinde ya-
yıldığını görünce fikrinden vazgeçti. Tarikatları ortadan kaldır-
makla ne elde edeceksin?
Bayındır- Muhammed Hamidullah’ın öğrencisi ve be-
nim hocam olan Salih Tuğ, ondan şu sözü nakletti: “İslam
Avrupa’da hızla yayılıyor, ama tarikatların etkisiyle yayıldığı
için hiç bir varlık gösteremiyor. Bu insanlara keşke Kur’an’ı
öğretebilsek.”
Hatırlarsanız başta şöyle demiştik:
“Bizim karşı çıktığımız, sadece Kur’an’a açıkça aykırı olan
şeylerdir. Eğer bunlar Hanefî, Şafiî, Mâlikî, Eş’ârî, Maturîdî
gibi herhangi bir mezhebin görüşüne aykırı olsaydı bunu gö-
zümüzde büyütüp sert tavır ortaya koymazdık. Mütevâtir161 ol-
mayan hadis-i şeriflere aykırı bulsaydık üzerinde bu kadar dur-
mazdık. Siz Kur’an-ı Kerim’in çok açık ifadelerine aykırı şeyler
söylüyorsunuz. Bunlar karşısında susarsak hesap gününün tek
yetkilisi olan Allah’a, bunun hesabını veremeyiz.”
Mürit- Açık âyetlerine kim karşı çıkar?
Bayındır- Lütfen başa dönmeyelim. Baştan da öyle dedi-
niz ama konulara tek tek girince Kur’an’dan ne kadar uzakla-
şıldığı ortaya çıktı.
161. M
ütevâtir hadis, yalan söylemek için bir araya gelmiş oldukları düşünü-
lemeyecek topluluklar zinciri tarafından bize ulaştırılan hadistir. Bunun
Peygamberimizin sözü olduğunda şüphe olmaz.
İslam'ın Yayılışı • 185
SONUÇ
Son olarak şunun bilinmesini isterim ki, benim karşı çık-
tığım sadece Kur’an’a açıkça aykırı olan sözler ve davranışlar-
dır. Bu davranışlar hangi ad altında yapılırsa yapılsın, bunlara
karşı çıkmak her Müslümana farzdır. Muhammed aleyhissela-
mın yolunda gitmenin gereği budur.
Bir hocanın etrafında toplanıp cemaat oluşturmak, Kur’an
ve sünnete uygun olarak İslam’ı yaşamak sadece takdir edile-
cek bir davranıştır.
Tutar da o hocaya manevi makamlar tanır, onu Allah ile
kendi aranıza koyarak insanları ona bağlanmaya çağırır, Allah’ı
ikinci sıraya koyarsanız bunu kabul etmek mümkün olmaz.
Her türlü aşırılıktan uzak olarak Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellemin gösterdiği gibi yaşamalı, dünyamızı ve ahire-
timizi tehlikeye sokmamalıyız.
Bu tartışmalarda Allah rızasından başka bir gaye düşünül-
memiştir. İnsan olduğumuz için hata yapmış olabiliriz. Allah
rızası için sizden talebimiz şudur: Gördüğünüz hataları lütfen
Kur’an ve sünnet ışığında tenkit ediniz ve doğrunun ortaya çı-
karılmasına, İslam âleminin, düşülen bu bataklıktan sağ sâlim
çıkmasına yardımcı olunuz.
Hidayet elinde olan Rabb’imizden, bizi Kur’an’a döndür-
mesini niyaz ederiz.
Başarı Allah’tandır.
Kaynaklar • 187
KAYNAKLAR
Kur’an-ı Kerim.
Abdulaziz Bayındır, Duada Evliyayı Aracı Koyma ve Şirk, İstanbul
2001.
Abdullah b. Yusuf ez-Zeylaî, (öl. 762 h.) Nasb’ur-Râye li Ehâdîs’il-
Hidâye, Kahire.
Abdülaziz ed-Debbâğ, el-İbrîz, (Tercüme: Celal Yıldırım) İstanbul
1979.
Ahmed b. Hacer el-Heytemî, Tuhfet’ül-Muhtâc bi Şerh’il-Minhâc,
(Şirvânî ve Kasım el-İbâdî haşiyeleriyle birlikte.
Ahmed b. Hanbel, Musned, İstanbul 1402/1982.
Ahmed Naim, Mukaddime, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih
Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1979.
Ali b. Muhammed b. Ebî’l-İzz ed-Dimaşkî, (öl. 792 h./1390 m.)
Şerh’ül-akîdet’it-Tahâviyye, Beyrut 1408/1988.
Bedreddin el-Aynî, Umdet’ül-Kârî fî şerhi Sahîh’il-Buhârî, İstanbul
1308.
Cerîde-i İlmiyye, Muharrem 1333 tarihli nüsha, Sayı 7.
Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî el-Kurtubî, el-Cami’ li
Ahkâm’il-Kur’an, Beyrut 1408/1988.
Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid, Sünen-i İbn Mace.
Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb en-Nesai, es-Sünen.
Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Tefsîr’ut-Taberî, Beyrut
1412/1992.
Ebu Davud, Süleyman b. Eş’as es-Sicistani el-Ezdi, Sünen-i Ebi Davud.
188 • Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış