You are on page 1of 301

B a şla n g ıcın d a n Z am a n ım ıza Kadar

n p .. 1 • nn -I •
lurkıye i arım
XVII. Asır
lî?.. ;
d:

K İT A P L A R I

i'

Sadece Okumak İçindir


Ücreti Yoktur
İnceledikten Sonra Siliniz ve Bulursanız Satın Alınız

Levent Şahverdi Arşivi


r r -ı •• 1 • r-pı • *| •
Türkiye 1 arını
için Neler Dediler...

"Tarihim iz hakkında eski nazariye ve bilgiler esaslı deği­


şikliklere uğram ıştır... Bunları, tarihim ize yeni vesikaların
ışığında ilm i bir gözle bakmasını bilen insanlar bize, haber
verecektir. Şim di 'Türkiye Tarihi’ bu vazifeyi yerine getiriyor.”
ŞEVKET RADO (H ayat)

"Türkiye’de bugüne kadar Türk tarihi böyle umumî bir eser­


de toplanmamıştır; bu sebeple eser büyük bir em ek mahsu­
lüdür... M üelliften, bugüne kadar yazılan O sm anlı tarihleri­
nin çok fevkinde eserler bekleyebiliriz. Bu cihet, kendisi için
büyük bir başarı, Türkiye ve Türk  lem i için ise büyük bir
kazançtır.”
DOÇ. DR. Ş E R İF B A Ş T A V (T ü rk K ü ltü rü )

"Eksikliği uzun zamandır duyulan bir eser, nihayet doğdu...


Türk tarihini, klâsik usuller dışında, modern ilim zihniyetiyle
ilk defa olarak ele alan 'Türkiye Tarihi’, öteden beri duydu­
ğumuz büyük bir boşluğu, mevzuun azametine lâyık bir şe ­
kilde doldurmuştur.”
H A M D İ V A R O Ğ L U (C u m huriye t)

"Bu derece kıymetli ve muazzam bir 'Türkiye Tarihi'ni ya­


yınlama teşebbüsünden dolayı Hayat M ü e sse se si’ni ve müel­
lifi tebrik ederiz.”
A H M E T H A M D İ B A Ş A R (B a rış D ünyası)

\ BMîunmasai-
n.

7.5 LİRA
Levent Şahverdi Arşivi
Başlangıcından Zamanımıza Kadar

TÜRKİYE
TARİHİ
T. YILMAZ ÖZTUNA

8. CİLT

Hayat
KtTAPLARt

Levent Şahverdi Arşivi


HAYAT KİTAPLARI 37

TARİ H
SERİSİ I (C ilt 8 )

Kapak Resmi!
tstanbul, Sultanahmed Camti

Bu kitap, RAYAT YAYINLARI k 9,


adına Tifdruk M atbaacılık Sanayii A.
M atbaası'nda, 1965 yılında b a s ılın i|tib

Levent Şahverdi Arşivi


Yedinci Kitap

XVI. ASRIN SO N U

;(1566-.1595)

(Devam)

Levent Şahverdi Arşivi


TÜRKİYE - İRAN SAVAŞI — KAFKASYA'NIN
VE BATI İRAN'IN FETHİ (1578- 1590)

S erdâr-ı E k re m F erh ad P aşan ın G ü rcistan S eferi


(30 T em m uz • 30 E kim 1587)

30 tem m uz 1587’de Serdâr-ı E krem Vezir F erhad Paşa,


büyük ordusuyla E rzu ru m ’dan aynidı. K ars’a, oradan Tiflis’
in güneybatısında Tom anis'e geldi (24 ağustos). Çıldır bey­
lerbeyisi Çerkeş İskender Paşa-zâde Ahmed Paşa ile K ars bey^
lerbeyisi Dîvâne H ızır Paşa, önden gidiyorlardı. Daha sonra
Diyâr-ı B ekr beylerbeyisi H usrev Paşa ile Şam beylerbeyisi
Sokollu-zâde H aşan P aşa geliyçr, Serdâr-ı E krem b u n la n ta­
k ip ediyordu. Yol boyunca G ürcü h ü k ü m d arcık lan gelip baglı^
h k la n n ı sunuyorlardı. Tiflis’e uğrayarak O rdu, 11 eylülde Go^
r i ’ye geldi. Tiflis’in kuzeybatısında olan Gori, b ir beylerbeyi­
lik m erkeziydi. Eski Gori beylerbeyisi P o tu r Ali Paşa da Ör*
d u ’da idi. 13 eylülde G ori’ye büyük b îr kale yapılm aya baş^
landı. Kale, 27 günde, 10 ekim de bitti. Varaza-oğlu M ahm ud
H an (P aşa), Gori b eylerbejisi oldu (2 ekim ). 7 ekim de Fet«
h ad Paşa, Gori’den ajm ldı ve 30 ekim de, 1587-88 kışım geçiı^
m ek üzere E rzu ru m ’a döndü. Gori kalesine "H asanâbâd" adi
verildi ve Trabzon beylerbeyisi Ç erkeş H aydar Paşa, b ir m ik­
t a r askerle kalede bırakıldı. Tom anis d e b îr eyalet m erkez!
yapıldı ve Sem ender Paşa beylerbeyi oldu. Gori ile Tom anis
arasm d a bulunan Tiflis’in b ey lerb e^si, Ö m er P aşa idi. D aha
güneyde. Hızır P aşa’nm beylerbeyilik yaptığı Revân uzam-
y ordu. Aras nehrinin güneyinde de Vezir (İâfer P aşa’nın Azer«
baycan (T ebriz) beylerbeyiliği bulunuyordu. K afkasya'm n d b
ğer OsmanlI eyaletlerine gore d ah a küçük eyaletlere ayrıb
m asının sebebi, yeni elde edilen bu ülkelerin Safevîler’e k a rşi
savunulm asım kolaylaştırm ak içindir.

Levent Şahverdi Arşivi


s TÜRKİYE TARİHİ

F erh ad P aşa'nın Gence S eferi (21 T em m uz • 8 K asım 1588)


F erhad Paşa’nm 1587 G ürcistan seferi Erzurum -Gori ara­
sında 3 ay, 1 gün sürm üştü. 1588’de çıktığı Erzurum -G ence
seferi 3 ay, 19 gün devam etti. Şah Abbas, 13 nisan 1588’de,
F erhad Paşa E rzu ru m ’dan harek et etm eden 3 ay, 8 gün önce,
H o rasan ’a gitm ek üzere tah t şehri Kazvîn’den ayrılm ıştı. Bu,
O sm anlılar’ın işini çok kolaylaştırdı. Ancak özdem iroğlu’n u n
ölüm ünden sonra F erhad Paşa, m ühim işler başaram adı. Yok­
sa Doğu T ürkleri'nin İra n ’ın en geniş ülkesi olan H orasan’ın
en büyük kısm ını (H erât dahil) ele geçirm elerinden faydala­
n arak , Osm anlIlar, İra n ’a büyük d arbeler indirebilirlerdi.
"B üyük" diye anılan Doğu T ürk hakanı II. Abdullah, 100.000
kişilik ordusuyla Şiîler’in kutsal şehri M eşhed’i (eski Tûs);
m u h asara etm işti. Azerbaycan’dan sonra H orasan’ı da tam a­
m en kaybeden b ir İran , dünyanın ikinci devleti vasfım değil,
büyük devlet sıfatını bile m uhafaza edemezdi. Abdullah H an,
II I. M urad’a ü st üste iki defa fevkalâde elçiler göndererek,
İra n 'ı o rtad an kaldırm ak teklifinde bulunm uştu (H am m er,
V II, 196). Ancak Divân, S ünnî T ürk âlem i o rtasına girm iş
b u Şîî T ü rk devletinin siyasî m evcudiyetim o rtad an kaldır^
m ak fırsatın ı yakalayam adı. Bu fırsat, Safevîler’i iki cephe^
d en vurm a fırsa tı da b ir daha ele geçmedi. Çünkü 1599’d a
T ü rk istan (Doğu T ü rk ) Özbek im paratorluğu büyük devletler:
arasın d an çıktı ve İra n ’a kafa tu tacak gücünü tam am en kaya
b etti. Gerçi H indistan T ürk (T im uroğulları) im paratorluğu
d a Şiî Safevîler’in büyük düşm anıydı. F akat Tim uroğulları,
ancak Afganistan ve H o rasan ’ın b ir kısm ını İra n ile çekişiyor­
lard ı ve m esafe bakım ından, Safevîler’I can evlerinden vurs
m aların a im kân yoktu. Üstelik T im uroğullan’nm büyük ho^:
defi İra n ’da fü tu h a t yapm ak değil, H ind kıtasım birleştir­
m ek ti (X V II. asrın sonlarında b irleştird iler). ı
F erhad P aşa’nın b u Gence seferi, Orduy-ı H üm âyûn ile
sefere k atılan büyük tarihçi Selânikî M ustafa E fendi'den başi
k a H arîm î’nin Genctne-i Feth-i Gence adlı m onografisinin d e
konu su n u teşk il eder. F erhad Paşa, değil özderairoğlu ile.
L ala M ustafa P aşa ile bile m ukayese edilebilecek b ir kuman-i
d an değildi. O rta b ir askerdi. B üyük teşebbüslere girip baJ
şını belâya sokm ak, pek yaklaşan sadâretine engel çıkarm ak
istem iyordu. Şah Abbas gibi çok büyük b ir h ü k ü m d an n İra n 'ı
to parlam asına fırsa t verm esi, b undan dolayıdır. II I. M urad,
serdâr-ı ekrem inin k arak terin i, düşm an o rdusunu arayacak
yerde sefer m evsim ini kale inşaatıyla geçirdiğini biliyordu,
"T ek ra r sefer tedârükünde olup, b u def’a düşm en-i dîn

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU «

ü stü n e varıp kıtâl eyliyesin; kal’a yapm akla mukayycd


olm ıyasın!" ferm anını alan Ferhad Paşa, Safevîler’in elinde
b u lunan en yakın şehre, Gence’ye yürüm eye m ecbur oldu.
II I. M urad bu em rinde, Serdâr-ı E krem ’e, düşm anı bulup
m eydan m uharebesi yapm asını yazıyordu. Gence’nin fethi, bü­
yük b aşa n olm akla beraber, Safevîler’e baş eğdirecek stra te ­
jik h areket değildi.
Gence, Aras’ın kuzeyinde Safevîler’in elinde kalan birkaç
şeh rin en m ühim m i idi. Bu büyük tarih î T ürk şehri, T ürk
asıllı en büyük m esnevi (m anzum ro m an ) şairi Nizâmî’nin
vatanı d m
25 tem m uzda Orduy-ı Hüm âyûn, K ars’a geldi. B urada
III; M urad’ın b ir hatt-ı hüm âyûnu vâril oldu. Padişah. Ser-
dâr-ı E krem ’e şu veya bu kale fethiyle uğraşm am asını. Şah
A bbas’ın Doğu T ürkleri’ne karşı H orasan’da olduğunu, tah t
şehri Kazvîn’in boş bulunduğunu bildiriyor, derhal Kazvîn
üzerine yürüm esini em rediyordu. Bu hatt-ı hüm âyûn, as­
k erlik kaidelerine tam am en uygundu. Kazvîn’i kaybeden bir
İr a n ’ın artık nefes alm asına im kân yoktu. Ancak Ferhad Pa­
şa, Safevîler’in ta h t şehrine gitm ekten son derecede ü rk tü .
Pek kuvvetli ihtim alle P aşa’dan cesaret alan Yeniçeriler;
— Pâdşâh H azretleri kendisi gelsin, bile (b e rab e r) gide­
lim! în ş â ’Allaah gelecek sene Kazvîn’e gideriz! şeklinde nüm a­
yiş yaptılar. Bu hal, devlet teşkilâtının artık tam am en çığı­
rın d an çıktığını gösteren b ir m isaldir. Ancak iki hafta kad ar
so n ra İstan b u l’dan gelen ikinci b ir ferm an, Kazvîn’e yürü­
m ek em rinin iptal edUdiğini, Gence’ye gidilm esini em rediyor­
d u ki, bunun sebebi m alûm değildir. F erhad Paşa’nın askerî
kabiliyetine güvenilm em esi ve ordunun tehlikeye atılm ak is­
tenm em iş olm ası h atıra gelebilir. Bu ferm an F erhad P aşa'
yı, padişah iradesi dinlem em iş olm aktan ve netice itibariyle
b aşını kaybetm ekten k u rtard ı. 16 gün K ars’ta kalan Paşa
10 ağustosta h areket etti. O rdu önce kuzeye doğruldu. G ori'
ye gelindi. Sonra K ür ırm ağının güney k ıy ılan takip edil­
di, Tiflis geçildi ve eylülün ilk günü K arabag eyaletinin mer«
kezi olan büyük Gence şehrine vanldı. E rzurum 'dan çıkıl­
dığından beri 42 gün geçm işti. Ancak şehri savunamaya'cakla-
n n ı anlayan Safevîler, kaleyi boşaltm ış, çekilip gitm işlerdi.
Aynı gün büyük T ürk şehri işgal edildi. 3 eylülde F erhad Pa­
şa, Aras’ı güneye doğru atlayıp m üşkül b ir sefere girişm em ek
ve vakit geçirip E rzurum 'a dönm ek için, Gence'de büyük b ir
kale inşa ettirm eye başladı. Şirvan beylerbeyisi Câfer, T rab;
zon beylerbeyisi Ferhad, E rzurum beylerbeyisi Hızır, H aleb

Levent Şahverdi Arşivi


10 TÜRKİYE TARİHİ

beylerbeyisi Haşan, Gori beylerbeyisi M ustafa, O rdu’da bulu­


nan beylerbeyiler arasındaydılar. Gence, yeni bir beylerbeyi-
liğin, K arabağ eyaletinin m erkezi yapıldı. H aydar Paşa, bey­
lerbeyi oldu. Bu sırada Gence kalesinin inşaası da bitti. Kale
sû rların ın genişliği 3, yüksekliği 20, çevresi 3.800 zirâ idi.
43 kulesi, 7 dem ir kapısı vardı.
Gence’de 3.000 asker bırakılıp E rzu ru m ’a dönm e hazırlığı
yapılıyordu ki, Aras boyunda Safevîler'in asker topladıkları
haberi geldi. Şirvan beylerbeyisi Câfer Paşa, 30.000 askerle
Safevîler’in üzerine gönderildi. 29 eylülde iki ordu karşılaştı.
Safevîler’in başında, eski Gence beylerbeyisi Ziyâdoğlu Meh­
m ed H an bulunuyordu. Osm anlılar, Safevîler’i kolayca dağıt­
tı. Düşman, O sm anh kılıcından fazla, Aras nehrinden zarar
g ürdü. K urtulm ak için can attığı nehirde binlerce kişi boğul­
du, Bu su retle Safevî ordusunun yan sı öldü. Câfer Paşa, zafer­
den az so n ra 2 ekim de öldü. H asta olduğu halde orduya ku­
m anda etm iş, bu hal, ölüm ünü çabuklaştırm ıştı. Yerine ve-
zâret (m areşallik ) pâyesiyle H aleb beylerbeyisi H aşan Paşa,
Ş irvan beylerbeyisi oldu.
Gence kalesi 37 günde, 9 ekim de bitti. 15 ekim de şehirden
çıkıldı. Bu su retle F erhad Paşa, Gence’de 44 gün kalm ış olu­
yordu. Tiflis yoluyla E rzu ru m ’a dönerken, Tiflis kalesini de
ta m ir ve tahkim etti. 8 kasım 1589’da O rdu, Erzurum kışlağı­
n a vardı. Şah Abbas’m sulha razı olduğu haberi gelince, tofH
1ar atılıp donanm a yapılarak kutlandı. Dünyanın ikinci dev­
letini, dünyanın birinci devletine baş eğmeye sevkeden se­
b ep ler neydi? Safevîler, en büyük ve zengin eyaletlerini hangi
ş a rtla n n tazyikıyla T ürkiye’ye bırakm aya razı oluyordu? Bu
n o k talar üzerinde biraz durm ak faydalıdır.
Vezir Câfer Paşa, 8 yıl Tebriz beylerbeyisi olarak Azerbay­
can ’ı elinde tu tm u ştu . Azerbaycan, O sm anlılar için çok belâlı
b ir ülkeydi. B urasım elde tutm ak, hiç şüphesiz, M acaristan’ı,
B udin beylerbeyiligini elde tu tm ak tan çok daha zordu. Çün­
k ü O sm anlı T ü rkleri için E rtu ğ ru l sancağı (B ilecik) neyse,
Safevî T ü rk leri için de Azerbaycan oydu. Safevîler, Azerbay-
can ’m E rd eb il şehrinden türem işler, Tebriz şehrini tah t şeh­
r i yapm ışlardı. Ancak Şah Tahm asb, Osmanlı istilâsı karşı­
sın d a ta h t şehrini Tebriz’den Kazvîn’e nakletm işti. G ürcüler,
S ünnî T ü rk ler ve küçük K afkas kavim leriyle m eskûn Kaf­
kasya’nın, K ü rtler ve A raplar’la m eskûn B atı tra n eyaletle­
rin in kaybı, İra n için yıkıcı değildi, sadece zararlıydı. F akat
A zerbaycan’ın kaybı, yıkıcı olabilirdi. Tam am en T ü rk ler’den
m üteşekkil olan Safevî ordusunun en m ühim kısm ı Azerbay­

Levent Şahverdi Arşivi


X V I . ASRIN SO NU 11

can'dan, diğer kısm ıysa Hâmse, H em edân gibi TürTclerle m es­


kûn eyaletlerden elde ediliyordu. 1589’da Câfer P aşa’m n 15.000
kişilik ordusuyla Safevî ordusunu im ha derecesinde yenm esi,
Şah'ı sulha zorlayan son Osm anh ham lesi oldu. Bu m eydan
m uharebesinde, Safevî ordusuna kum anda eden 15 handan
çoğu ölm üştü.
Meselenin bir cephesi budur. Fakat üzerinde pek d u ru l­
m am ış ikinci b ir cephesi de vardır. Bu da Doğu T ürkleri’nin,
Şeybânî H anları’nın T ü rk istan ’dan yaptıkları baskıdır. Bu
m ü th iş baskı olm asaydı. Şah Abbas çapında bir adam ın pek
ağır şartlarla sulha yanaşm ası, pek az m uhtem el bir şeydi.
H iç olmazsa bunun için daha pek çok Osm anlı kanı dökm ek
icap ederdi, özbekler. Doğu T ürkleri, H erât gibi dünyanın en
büyük şehirlerinden birini Safevîler’den alm ışlardı. Şab Ab-
b a s ’ın H erât’ı geri alm ak için yaptığı teşebbüsler, Tebriz için
yaptıkları gibi, hiçbir netice verm edikten başka, İra n ’ın en
büyük eyaleti olan H orasan’ın (450.000 km ’) tam am ı, geçid
olm akla beraber Doğu T ürkleri’nin eline düştü. Doğu T ü rk
(T ü rk istan ) hakanı Abdullah H an’ın oğlu Abdülm ü’m in H an,
4 aylık bir m uhasaradan sonra. B atı H orasan’ın m erkezi ve
Ş îîler'in kutsal şehri M eşhed’i (eski Tûs) de aldı. B ütün
Şîîler kılıçtan geçirildi. M eşhed’den sonra H orasan’ın bütün
şehirleri, N îşâbûr, Sebzevâr, Isferâyîn vs., Ö zbekler’in eline
geçti. Bunun üzerine Şah Abbas, am an diledi. İran'ın uzun
y ıllar bir sulh devresine m uhtaç olduğunu anlam ıştı. Gerçek­
ten bu sulh yıllarını yaşayıp toparlanan Iran, gerek Osmanlı-
lar'd an , gerek Özbekler’den, kaybettiği ülkelerin m ühim b ir
kısm ını geri alacaktır.

O sm anh-Safevi S ulh M üzakereleri (14 E k im 1589 • 21 M art 1590)

1588-89 kışını E rzu ru m ’da geçiren F erhad Paşa, 1589


sefer m evsim inde askerî harekâta girişm edi. Çünkü sulh m ü­
zakereleri başlam ak üzereydi. 14 ekim 1589’da H aydar Mir-
za'm n, H asankale’deki Osm anlı ordugâhına gelmesiyle müza­
kereler, gerçek bir safhaya girm iş oldu. Bu H aydar Mirza,
öldürülen tran veliahdi Hamza M irza’nın iki oğlunun kUçüğU
idi Bu çocuk şehzadeyi Dîvân, rehine olarak yıllardan beri
am cası Şah Abbas’tan istiyordu. Zira Safevîler’in Osm anh-
la r ’ı sulh m üzakereleriyle uyutm asını önlem ek ancak bu şe­
kilde kabildi. Dîvân. Osmanlı ordusu E rzu ru m ’dan çekilir çe­
kilm ez Ş ah’ın istirdat harekâtına başlayacağından çekiniyor­
du. Ancak H aydar Mirza, am cası için gerçek b ir tehdit u n su ru

Levent Şahverdi Arşivi


12 TÜR KİYE TARİ h I

olabilirdi. Çünkü İra n ’da hâlâ bu şehzadenin ta ra fta rla rı var­


dı. Babası Ham za M irza’m n veliahtken ölmesi, birçok Safevî
ilerigeleninde, ancak veliahdin oğlunun tah ta geçebileceği fik­
rin i doğurm uştu. Bilhassa Şah Abbas’ın m ütehakkim , h a ttâ
zalim tabiatini beğenmeyen feodal T ürk beyleri. H aydar Mir-
za’yı tutuyorlar, çocuk bir Ş ah’ın saltanatında feodal hakla­
rını koruyacaklarını um uyorlardı.
H asankale’ye gelen H aydar Mirza heyetinin başında ger­
çekte E rdebil valisi Ü stad ı M ehdîkulu Han Çavuşlu bulunu­
yordu. H aydar M irza’nın lalası Şahkulu Halîfe ile M ehdîku­
lu Sultan, Alikulu Sultan, Tabib Ebû-Tâlib, diğer m urahhas­
lardı. Heyet, 600 kişiydi. Önceden Ali Han, .Ferhad P aşa’ya
gönderilerek. H aydar Mirza heyetinin Kazvîn’den E rdebil’e
geldiğini ve oradan da Osm anlı sınırına doğru hareket etti­
ğini bildirm işti. Serdâr-ı E krem 2. Vezir F erhad Paşa, başku­
m andanlık um um î karargâhının dışında Şehzade’yi karşıladı.
K ucağına alarak atından indirdi. Çocuk şehzadenin elini ö p ­
tü . Şah İsm ail’in to rununun to ru n u şerefine to p lar atıldı.
K u rb an B ayram ı'm n ilk günü olan 20 ekim de F erhad Paşa,
Safevî heyetine, güm üş tab ak lar ve billûr b ardaklarla bir zl^
yafet verdi. 10 kasım da Serdâr-ı E k rem ’in, H aydar M irza’nın
E rz u ru m ’da olduğu hakkındaki arîzası Dîvân’da okundu. Dî­
vân, Şehzade’nin derhal İstan b u l’a yollanm asını em retti.
14 ocak 1590’da, savaş bittiği için serdârlık sıfatı kalkm ış
olan 2. Vezir F erhad Paşa, 28 ocakta da H aydar Mirza, Safevî
m u rah h asları ve kalabalık m aiyet m ensuplan, İstan b u l’a gel­
di. Büyük tarih çi Selânikî M ustafa Efendi, H aydar M irza’ya
m ih m an d ar tâyin edildi. Vefâ M eydanı'ndaki P ertevpaşa Sa­
rayı, Şehzade’nin ikam etine tahsis olundu. F enerbahçe’de S o
kollu’nun oğlu H aşan Paşa, Ü sküdar’da Yeniçeri Ağası ve
Kapdân-ı Deryâ Uluç-Hasan P aşa tarafından karşılanan Hay­
d a r M irza’yı görm ek için, kadm iı, erkekli İstanbul halkı, y o t
la ra üşüşm üştü. K alabalıktan heyet çok yavaş yol aldığı için.
Şehzade ancak yatsı vakti P ertevpaşa Sarayı’n a varabildi (So-
lânikî, 261-2). Dîvân, Şehzade ve m aiyetine m asraf olarak gün­
de b ir yük (100.000) akça (1 m ilyon TL.) nakit güm üş para,
100 koyun, 100 kelle şeker, 100 ölçü m um , yeteri k ad a r sebze,
m eyve vs. tahsis etti. E rtesi gün (15 ocak) başm urahhas Meh-
dikulu Han, Sadrâzam Koca Sinan P aşa’ya itim atnam esini
verdi.
H aydar M irza, 29 ocakta III. M urad H an tarafından çok
b ü yük m erasim le kabul edildi. D ünyam n ikinci devletinin ve
T ürkiye’nin kendisiyle eşit saydığı tek devletin h ay a tta bu lu ­

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 13

nan tek şehzadesinin rehine olarak İstan b u l’a gönderilm esi,


p restij bakım ından, O sm anhlar için büyük m âna taşıyordu.
H aydar Mirza, Dîvân-ı H üm âyûn’un toplantı salonu olan Kub-
bealtı önünde Vezîr-i âzam Koca Sinan Paşa, 2. Vezir Ferhad
Paşa ve diğer vezirler tarafından karşılandı. Şehzade, dinlen­
m ek üzere K ubbealtı’na davet edildi. Sinan ve Ferhad Paşa-
la r ’ın arasına konan bir tah ta o turtuldu. K arşılarında da
başm u rah h as M ehdîkulu H an’la diğer iki Safevî m urahhası
o tu rd u lar. Şim diye k adar hiçbir devletin elçileri bu şerefe
lâyık görülm em işlerdi. M ehdîkulu H an'ın nutkundan sonra,
altın tabaklarda yem ek yendi. Şehzade ve m urahhaslara mulı-
teşem hıl'atler giydirildi. B undan sonra Arz OdasTna gidildi.
III. M urad, — şim di Topkapı Sarayı Hazine D airesi’nde bu­
lu nan — som altından tah tın a oturm uş olduğu halde Şehza-
d e’yi ve m urahhasları kabul etti. M ehdîkulu Han, Şah Abbas'
ın nâm esini verdi. Nâmeyi Sinan Paşa, B aşm urahhas’ın elin­
den alarak, "Taht-ı C ihân'ın eşiğine" koydu. Sinan Paşa'nın
B aşm u rah h as’a; "Ağız cevâbınız (şifahen söyleyeceğiniz) var­
sa buyurun!" dem esi üzerine M ehdîkulu Han, uzunca bir nut­
ka başladı (konuşm anın Türkçe cereyan ettiği, İran 'ın sa­
ray ve ordu dilinin Türkçe olduğu hatırlanm alıdır.).
B aşm urahhas, şahının sulh istediğini, Osm anlı fütuhatı­
nın tam am ını tanıdığını, Ş ah’ın P adişah’ın saltanat süren di­
ğer k u llan arasm da bulunduğunu söyledi. Bu olay, Osm anlı
şevketinin en yüksek noktası sayılır. Çünkü şim diye kad ar
b ü tü n Avrupa hük ü m d arlan , Almanya im paratoru, Rusya
çarı, İngiltere kıraliçesi, F ransa kıralı vs., Padişah'ın kendi­
lerinden hukukan üstün en büyük hü k ü m d ar olduğunu kabul
etm işler ve bu m ealde resm î vesikalara imza koym uşlardı.
Ancak İran, böyle bir şeyi şim diye kad ar kabul etm e d i^ gibi.
K anunî bile Şah’ı kendisiyle eşit tek hük üm dar saym ıştı.
Şim di Şah Abbas’ın "ubûdîyet"inden bahsedilm esi, Safevîler*
in. Doğu ve Batı T ürkleri arasında ne derecede bunaldıkları­
nı gösterir. Şah Abbas’a, Safevîler’in eski gücünü bulm ak tır-
satınm verilm esindeki büyük tarih î m esuliyet, bu devir Os-
m anlı siyasetini idare eden devlet adam larına aittir.
Ş ah Abbas’ın III. M urad’a gönderdiği pek m uhteşem
hediye ve peşkeşler de bugün padişaha takdim edilm iştir. Bu
hediyelerin başlıcaları şöyledir (Selânikî, 262-3): m urassâ cilt­
li üç K u r’ân, m inyatürlü b ir Şeh-Nâme, hepsi m inyatürlü ve
pek zengin şekilde tezhipli Hâmse-i Nizâmt-i Gencevt, Yû-
sııf-u Zelîhâ, Külllyât-t Hâkaant-i Ştrvânî, Dtvân-ı Hâftz-t Şî-
rûıî, M ahzenu’l-Esrâr, R ubâ’îyât-t Hayyâm, Heft-Manzar-t Hâ-

Levent Şahverdi Arşivi


14 TumiYE 1ARIHI

tift, Cemşıd-u H urşıd, Şevâhidtı’n-Niibüvve, KiUlîyât-t Ehlî,


Hulâsatıı'l-Ahyâr, KüUîyât-t Şeyh S â ’dî-i Şîrâzt, Kitâb-t Mu-
rakkaa'; atlas otağ, 4 em salsiz seccade, altın işlemeli kum aş­
lar, altın sofra takım ı, porselen, çini, altm eşya vs.
O sm anh şairleri bu vesileyle birçok şiirler yazm ışlar, Hay­
d ar M irza’ya kasideler sunup caize alm ışlardır.

T ü rkiye İle İra n A rasındaki 12 Y ıllık S av aşa S on V eren


ts ta n b u l M uahedesi (21 M a rt 1590)
21 m art 1590 İstanbul m uahedesi, 12 yıldan 14 gün eksik
b ir zam andan beri am ansız şekilde devam eden Türkiye-lran
savaşına son verdi. Muahedeyi, Hoca Sâdeddin Efendi kalem e
aldı (m etin: M ütışe'âtu'sSelâttyn, II, 249-52). İstanbul Mua­
hedesi, K anunî devrinde 29 mayıs 1555’te im zalanan Amasya
M uahedesi'nden sonra, ikinci Osmanlı-Safevî suUı andlaşm a-
sıdır. Amasya sulhu, 1578’e kadar 23 yıl sürm üştü.
tstan b u l M uahedesi, O sm anlılar'ın bütün fütuhatım ta­
nıyordu. E n büyük kısm ı özdem iroğlu O sm an Paşa tarafından
yapılan b u fü tu hat, 590.000 km^yi buluyordu. Kuzey K afkas­
ya, Dağıstan, Revân (bugünkü E rm enistan), Doğu G ürcistan,
Şirvan (Kuzey Azerbaycan), Tebriz (Güney Azerbaycan), Ar­
delân (K ü rd istan ), K irm ânşâh, L ûristan, H ûzistan (tra n Ara­
b istam ) ülkeleri, (jsm anlı’ya geçiyordu. Iran, S ünnî tab'asına
saygı gösterm eyi, Sünnî büyüklerine dil uzatm am ayı ka­
bul ediyordu. Revân beylerbeyisi H ızır P aşa’nın başkanlığın­
daki b ir Osm anlı heyeti ile Ş ah’m tâyin edeceği m urahhaslar,
sınun tam b ir şekilde tesbit edeceklerdi. E sirler m übadele
edilecekti. Alamut (K ahkaha) kalesinde bulunan Kuyucu Mu­
ra d ve Hüseyin P aşalar serb est bırakılacak, O sm anlılar da
K orkm az H an Şam lı, Ş ahruh Han, M ehdîkulu H an Şamlı gi­
b i Safevî beylerbeyilerini ve E b u ’l-Mâsûm Sultan gibi sancak
beylerini salıvereceklerdi.

İsta n b u l S u lh u ’n d a n S o n ra O sm anlı-Safevi M ün aseb etleri


(1591 - 1593)
İstan b u l S ulhu'nu imzalayan başm urahhas M ehdîkulu
H an, Kazvîn’e dönünce Şah Abbas tarafın d an başı kestirildi
(Târîh-t  ’lem-Arây-t Abbâst, 297-8). Dîvân, bu hâdiseden te­
lâşa düştüyse de. Şah, K ara Ahmed S ultan Şam lı’yı elçi ola­
ra k göndererek sullıa sadık olduğunu bildirdi. 30 ağustos
1591’de yeni Iran büyükelçisi, İstan b u l’a geldi. 8 eylülde II I.
M urad tarafın d an kabul edildi,

Levent Şahverdi Arşivi


XVI ASRIN SONU IS

Safevî büyük elçisi, O zbekler’e, Doğu T ürkleri’ne karşı


O sm anh yardım ı istediyse de, O sm anh siyasetinin tem elleri­
ne aykırı olan bu istek reddolundu- Ancak az aşağıda görü­
lecek olan Ceylân m eselesinde Safevî nokta-i n azan kabul
edildi. Şah Abbas, İstan b u l’daki yeğeni H aydar M irza’nm
lalasım da değiştirm ek istiyordu. F akat Dîvân, buna m üsaa­
de etm edi. Bu m üddet içinde Revân ve Nahcuvân beylerbeyisi
H ızır Paşa, Safevî m uralıhaslanyla beraber kuzey sım n n ı
tesb it etm iş, sınır, yer yer nişan ta şla n konarak belli edil­
m işti. Güney sm ırm ı da tesbit etm esi için Hızır Paşa, Bağdad
beylerbeyiliğine nakledildi. H em edân’m çok yakm larıoda olan
N ihâvend kalesi, O sm anlılar’daydı. Bu şehrin çevresi iki tara f
arasm d a m ünakaşa konusu olduysa da, sonunda O sm anhlar'
da bırakılm ası kararlaştırıldı.
Böylece Şah Abbas, hem en bütün Osm anlı taleplerini k a r­
şılam ış oluyordu. Şah Abbas, İra n 'a iç huzurunu sağlam ak.
Doğu T ürkleri'nden H orasan'ı alm ak için tam 34 yıl uğraş­
tı. 34 yıl sonra, belki eskisinden güçlü b ir S aferi devleti o r­
taya çıktı ve Şah Abbas, 1624 başlannda, Osm anh devletine
teveccüh etti. Zaten daha 1603’te, Osm anlı fü tu h atın ın m ühim
b ir kısm ı elden çıkm ış ve İra n ’a iade edilm işti,
T ürkiye-iran sulhunu daha başlarken bozacak gibi görü­
nen en ciddî mesele. Ceylân m eselesi oldu. Geylân, H azar De­
nizi’nin güneybatı kıyılarında, küçük (14.180 km'>, fakat oF
dukça nüfuslu bir İran eyaletidir. Tam am en tra n lıla rla m es­
kûn olan bu eyalette T ürk yoktur. Merkezi Reşt şehridir. R eşt
şehrinin H azar üzerindeki limanı, şimdi "Pehlevî" denen En-
zeli’dir. Geylân ülkesi, E rdebil ile Kazvîn, yani Safevîler'in
k u tsal şehri ile tah t şehri arasına girm iş vaziyetinden dolayı,
stra te jik durum u önem liydi. B urada 1359 yılından beri Kâr-
kiyâîler denen S ünnî/Ş âfiî m ezhebinden Iran h bir hanedan
h üküm sürüyordu. Bu hanedan, T im uroğullan’ndan sonra
Safevîlcr’i de m etbu tanım ak suretiyle hayatını koruyabilm iş­
ti. Bu küçük devletin kıratları, birçok İslâm hanedanı gibi,
Hazret-i Ali’den indikleri iddiasında idiler. Son h üküm dar
olan K ârkiyâ Hân-Ahmed Kiyâ, hanedanının 12.'si olUp 1536’
da, Şah Tahm asb ve K anunî çağında tah ta çıkm ıştı. T ürkçe
ve Farsça şiirler yazar, ud çalar, beste bestelerdi. Şah Tah­
m asb, saltanatının 31. yılında, 1567'de bu zatı yakalatıp Kaz­
vîn yakınlarındaki H aşan S abbâh’ın yaptırdığı m eşhur Alamut
(K ahkaha) kalesine attırd ı. Ancak hanedanı ilga etm edi. Hân-
Alımed’in oğlu K ârkiyâ M uham m ed Kiyâ, 1577’ye kadar 10
yıl, babasım u nâibi sıfatıyla saltanat sürdü. Hân-Ahmed, 1577'

Levent Şahverdi Arşivi


1* TÜR KİYE TARİHİ

de A lam ut'tan kurtuldu, Şah T ahm asb’ın ölüm ünden sonra


çıkan b uhrandan faydalanarak te k ra r Geylân'a gelip ülkesi­
nin idaresini oğlunun elinden aldı. Bu hal 1590’a k adar 13 yıl
böylece devam etti. Bu tarih te Hân-Ahmed, 60 yaşından fazlay­
dı ve tah ta çıkışının üzerinden 54 yıl geçmiş bulunuyordu.
Hân-Ahmed, Safevî tazyiki üzerinde 1590’da Şirvan’a sığındı
ve siyasî m ülteci sıfatıyla İstan b u l’a gelm ek istedi. Osman-
L lar’a tâbi olarak ülkesini Safevîler’den geri alm ak üm ldin-
deydi. Zaten K anunî devrinde de b ir ara Geylân’ın b ir kısm ı
T ürkiye’ye tâb i olm uştu. Ancak 1590’da, Osmanlı-Safevî sulhu
gerçekleşm iş bulunuyordu. Bu m eseleden dolayı Dîvân’m ye­
niden savaşa girişm esi düşünülem ezdi.
Hân-Ahmed, 1593’ün ilk günlerinde İstan b u l’a geldi. 1593’
te B ağdad’a, oradan Gence’ye gitti, 1595’te İstan b u l’a geri dön­
dü, 1600 haziranm da 70 yaşını geçkin olarak İstan b u l’da öldü.
Hân-Ahmed, daha 3 eylül 1591’de İstan b u l’a bir elçi gön­
derdi. Bu sırad a kendisi, siyasî m ülteci ve Şirvan beylerbeyisi
Vezir H aşan Paşa’m n m isafiri olarak Ş am ahı’da bulunuyor­
du. Bu sırad a Geylân’m nihaî şekilde İra n ’a katılm ış olm asına
rağm en III. M urad, eylül sonlarında bu elçiyi kabul etti. An­
cak Dîvân elçiye, vaktiyle Osmanlı-Safevî savaşı sırasında ve
Geylân Safevîler tarafından istilâ edilm eden önce Osmanlı-
la r ’a tâbi olm aları icap ettiğini söyleyip savdı. B unun üzeri­
n e Hân-Ahmed, Ş am ahı’dan İstan b u l’a geldi ve 12 ocak 1593'
te huzûr-ı hüm âyûna kabul olundu. Fakat o da hiçbir netice
elde edemedi. M ihm andarlığına m eşhur tarihçi Selânikî Mus­
tafa Efendi tâyin olundu. 3 ay İstan b u l’da kaldı. 4 nisan
1593’te İstan b u l’dan aynidı. K erbelâ’da 15 kişilik m aiyetiyle
o tu rm ak üzere kendisine tahsisat verildi (günde 285 akça =
1.710 TL.). F akat orada da ra h at durm adı. İstan b u l’a dönüp
b u ra d a öldü.
Hân-Ahmed’in İstan b u l’dan ayrılm asından 43 gün sonra
Büyük Şehir, Şehzade H aydar M irza’nın m uhteşem sünnet
düğününe şahit oldu (17 mayıs 1593). Düğüne Sadrâzam Si­
nan Paşa, bü tü n vezirlerle beraber katıldı. Selânikî M ustafa
E fendi de davetli olup, düğünü bize anlatm ıştır. Sünnet, So­
k o llu ’nun K adırga Lim anı’ndaki sarayında oldu.
Böylece Türkiye-Almanya savaşının başladığı bu yıllarda,
Osmanlı-Safevî m ünasebetleri durgunluk devresine girdi. Bü­
yük Şah Abbas, Osmanlı teşkilâtını taklit ederek İra n ’a m er­
keziyetçi b ir idare getirm ek işine girişti. Feodaliteyi, eskisine
nispetle geniş şekilde ilga etti. Orduyu, O sm anlılar’da oldjuğu
gibi, hü k ü m d arm şahsına bağh bir teşekkül haline getirdi.

Levent Şahverdi Arşivi


, X V I. ASRIM SONU 17

Donanm a kurm aya çalıştı. Fakat İran 'ı Türkiye gibi bir de­
nizci devlet 3'apanıadı. Esasen İran ve H indistan Türk im para­
to rlu k ları da Türkiye gibi büyük bir deniz kuvvetine sabip ol­
saydı, tarihin akışı değişebilirdi. Çünkü Avrupalılar, Hindis­
ta n ’a ve Asya’ya m üdahale edemezlerdi.

Levent Şahverdi Arşivi


VI
BÜYÜK TÜRK - ALMAN SAVAŞININ İLK
SAFHASI (1592- 1595)
Bosna Beylerbeyisi Telli Haşan Paşa’nın Akınlan
(1592 Yazı)

npÜRK-ALMAN m ünasebetleri, Bosna beylerbeyisi Telli Ha-


san Paşa'nın akm lanyla bozulmaya yüz tu tlu . Almanya'
nın H ırvatistan sınırındaki um um î valisi N adasdy’nin y arattı­
ğı huzursuzluğu cezalandırm ak üzere H aşan Paşa, Türkiye-
Almanya sınırını geçti, N adasdy’nin kum andasındaki orduyu
yendi, 12 top, 7 sancak, 1.000 esir, birçok ganim etle Bosnasa-
ray ı’na döndü. Bu m uharebede 2.000 düşm an askeri öldü ve
binlercesi yaralandı. 7 ekim 1592’de bu esirler ve ganim etler
İstan b u l’a geldi ve Almanya sefarethanesinin önünden alayla
geçirildi. İm p arato r II. Rudolf, durum dan ü rk tü . Asırlarca
devam edecek olan m eşhur "Türk çanı’’ âdetini ihdas etti.
B una göre, im paratorluğun bütün kiliselerinde günde üç de­
fa, sabah, öğle ve akşam zam anı «Türk çanı» çalacak ve m ü­
m inleri T ü rk ler’e karşı T a n n ’nm yardım ını yakarm ak için
duaya çağıracaktı (Lavisse-Rambaud, V, 864; H am m er, V II,
264). Gene bu ekim ayı içinde İm parator, İstanbul'daki bü­
yükelçisi vasıtasıyla Dîvân’a, sulhun H aşan Paşa tarafından
ihlâl edildiğini, Alman topraklarının tevil kabul etm iyecek şe­
kilde çiğnendiğini, binaenaleyh yıllık vergisini bundan böyle
İsta n b u l’a göndermeyeceğini bildirdi. Büyükelçi Pezzen’in bu
beyanı Dîvân’da, âzam i şekilde soğuk karşılandı. Bosna bey­
lerbeyisi gibi Budin beylerbeyisi de sım r faaliyetlerini ve akın-
larını arttırm ıştı. Budin eyaletine bağlı Gyula (T ürkçe: Göle)
sancak beyi H aşan Bey, Eğri (E ger) şehrini yağm alam ış ve
ele geçirdiği ganim eti İstan b u l’a gönderm işti.
Bosna eyaleti, m untazam an sınırlarım genişletiyordu. 1435'
te bir alay beyinin m erkezi olan Bosnasarayı, 1463’te sancak

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 19

merkezi olm uştu. 147ü’de H ersek sancağı kuruldu. Sancağın


ilk m erkezi Foça idi. 1537'de Dalmaçya’da KIis, 1538’de Sla-
vonya’da Pozega ve 1552'de Zecesanski sancakları kuruldu. Li­
ka ırm ağı üzerindeki topraklar da K rka sancağı adı altında
birleştirildi. K anunî devrinde bütün bu sancaklar, Bosna bey-
İcrbeyiligi adı altında toplandı. Eyaletin m erkezi B osnasarayı
iken, 1550 yıllarında Banyaluka'ya nakledildi. Banyaluka 140
km. daha kuzeybatıda olduğu için, beylerbeyinin burada o tu r­
ması, askerî m aksatlara daha uygun düşüyordu. Ancak eya­
letin en büyük şehri ve k ü ltü r m erkezi olarak B osnasarayı
mevkiini m uhafaza etti. 1592 nisanında Bihaç sancağı kurul­
du ki, H ırvatistan’dan m ühim bir kısmı içine alıyordu. Aynı
yıl, Sisak ve Zagreb ile çevresi, yani H ırvatistan’ın tam am ı,
eyalete katıldı. 1600’den itibaren Bosna beylerbeyilerine ve­
zir (m areşal) rütbesi verilmeye başlandı ki, bu kadar geniş
b ir eyaleti idare eden beylerbeyinin hakkıydı.
Bildin beylerbeyiliğine gelince, artık burası gerçek bir
devlet ehem m iyetindeydi. Budin beylerbeyisinin sulh halin­
de em rinde bulunduğu askeri kuvvetler bile, birçok Avrupa
kiralının ordusundan fazlaydı. 1587 yazında B udin’e (B uda­
p eşte) gelen tm p a ra to r’un elçisi Jurkovics Ferencz, beylerbe­
yi Sinan Paşa’ya bir mesele üzerinde yalan söylemek gafletin­
de bulunm uştu. Pa.şa: "Köpek, dem işti; sen yalan söylüyor­
sun. arşidukan da yalan söylüyor, im paratorun da!’’, im pa­
rato rlu k h arp şûrası başkanı Ungrad David, Paşa’ya bir nâm e
göndererek bu harekelini p ro testo etti. Fakat bizzat im p ara­
to r ’la eşiti gibi m uhabereye alışm ış olan Budin Beylerbeyisi,
b u nâm eye hiçbir kıym et verm edi (T akats. Türkçe trc., 303-4).

K ulpa B ozgunu (20 H aziran 1593)


Bosna beylerbeyisi Telli Haşan Paşa, A lm anlar'm büyük
b ir orduyla "Türk sınırını geçmek niyetinde olduklarını Dî­
v ân’a bildirm iş, yardım istem işti. Sadrâzam Kanijeli Siyâvuş
Paşa, adam larından Kirli Haşan Paşa’yı Rumeli beylerbeyisi
yaptı ve Bosna Beylerbeyisi’ne im dada gönderdi. Fakat Kirli
H aşan Paşa daha yoldayken, Koca Sinan Paşa tek rar sadrâ­
zam oldu. Kirli Haşan P aşa’yı azletti, yerine, T ürk tarihinin
en korkak askerlerinden ve vatan hainlerinden olan ve Os­
manlI tarihçileri tarafından ’‘M uhannes’’(*) diye anılan oğ­
lu Mehmed Paşa’yı Rumeli beylerbeyisi yaptı. Sinan Paşa-zâ-
(*) Arapça’da «kadın buylu, bâm erd, kancık, gayetle korkak, alçak» de­
m ektir.

Levent Şahverdi Arşivi


20 TÜRKİYE TARİHİ

de M ehmed P a şr’nın, B osna’ya yardım a gilmeye hiçbir niyeti


yoktu. Böylece Telli Haşan Pa.şa, büyük Alman ordusuna kar­
şı, kendi kuvvetleriyle kaldı. Kirli H aşan P aşa’ya vezirlik ve­
rilerek Tım ışvar beylerbeyiliğine gönderildi.
Sinan P aşa’nın, bir ev m eselesinden dolayı Bosna beyler­
beyisi Telli H aşan Paşa ile dargınlığı vardı. Sinan Paşa, Os­
manlI tarihinin en kindar adam larından olduğu ve kinini ta t­
m in etm ek için birçok defalar en büyük millî m enfaatleri
çiğnediği için, Telli Haşan P aşa’ya karşı tutum unu anlam ak
kolaylaşır. İstiyordu ki, geçen yılki zaferle kendine vezâret
yolunu açan düşm anı, bir bozgunla m ahvolsun ve namı kal­
m asın. Ancak bu işin devletin başına 13 yıl süren bir Alman
savaşını açabileceğini düşünm üş m üdür, burasını kestirm ek
zordur.
Telli H aşan Paşa, 10.000 askeriyle Bosna beylerbeyiliğinin
kuzey sınırında. Kulpa çayı kenarında düşm anı bekliyordu
ki, düşm an sınırı geçip T ürk topraklarına zarar vermesin.
A lm anlar’ın m aksadı T ürkiye’ye savaş açm ak değil, geçen yıl-
ki Türk akınına karşılık b ir akın yapm ak ve yeni Türk akın-
larını önlem ekti. H aşan Paşa, Dîvân'dan çoktan yardım iste­
diği için, Sofya’dan geleceğini sandığı askerin yolda ve eriş­
m esinin gün m eselesi olduğunu sanıyordu. P aşa’nın bulun­
duğu aynı m evkide vaktiyle, 22 eylül 1575’te, H aşan P aşa’dan
önceki bir Bosna Beylerbeyisi, 2.000 asker ve 7 topla, Kar-
niyol um um î valisi H erbert von A uersberg’in ordusunu yok
etm iş ve Alman başkum andanı da m uharebe m eydanında kal­
m ıştı (Lavisse-Ram baud, V, 864). H aşan Paşa, 18 yıl önceki
bu h atırad an cesaret alıyordu. P aşa’nm m aiyetinde Klis san­
cak beyi M ustafa ve H ersek sancak beyi Mehmed Beyler bu­
lunuyordu ki, bu iki genç sancak beyi kardeşti ve T ürk aris­
tokrasisinin en tanınm ış şahsiyetlerinden sayılıyorlardı. Çün­
kü Sokollu’nun halefi olan Sadrâzam Ahmed P aşa’nın oğul­
la n olduktan başka, anneleri de K anunî’nin tek kızı Mihri-
m ah Sultan ile Sadrâzam Dam at Rüstem P aşa’nın kızlan Ay­
şe H am m -Sultan’dı. Yani M ustafa ve M ehmed Beyler, K anu­
n î’nin kızının kızının oğulları oluyorlardı. Bu sultan-zâdeler,
akıncılıktan yetişm iş gayet değerli askerlerdi. M ehmed Bey,
uzun zam an Özdem iroğlu’nun m aiyetinde de bulunm uş, h at­
tâ Özdemiroğlu cephede ölünce mühr-i hüm âyûnu o alıp İs­
ta n b u l’a, ikinci derecede dayısı olan III. M urad’a getirm işti.
H aşan P aşa’nın yanında tzvornik sancak beyi Gazi Koca Me-
m i Bey ve daha 3 sancak beyi, cem an 6 sancak beyi (tü m ­
general) vardı.

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 21

H aşan Paşa, 19 haziranda K ulpa (K upa) çayı kenarında


Sisak (Sissek, Türkçe: Şişka) kasabasına geldi ki, Zagreb’in
45 ve T rieste’nin 200 km. gUneydoğusundadır. E rtesi gün,
40.000 kişilik düşm an ordusu göründü. N ispet d ö rtte birdi.
B ir T ürk askerine 4 Alman askeri düşüyordu. Gazi Koca Me­
m i Bey, bu nispeti tehlikeli bulup m uharebeyi kabul etm e­
meyi, Sofya’dan gûya yolda olan yardım kuvveti gelincej'e ka­
d ar güneye çekilmeyi tavsiye etti. N ispeti fazla bulm ayan H a­
şan Paşa, bu tavsiyeyi kabul etm edi ve taarru z em rini verdi.
T ü rk ler’in büyük kahram anlıkla vuruşm asına rağm en m u­
harebe tam bir bozgunla neticelendi. H aşan Paşa ile M ehmed
ve M ustafa Beyler, 7.000 askerle beraber şehit düştü. 3.000
T ürk askeri düşm an kılıcından kurtulabildi. B irkaç T ürk to­
pu, A lm anlar’ın eline geçti. Böylece Koca Sinan Paşa'nın ki­
nine hedef olm ak bahtsızlığına uğram ış olan Telli H aşan
Paşa, tarih sahnesinden çekildi. M uharebenin geçtiği 1001
hicri yılına bazı Osm anh tarihçileri «bozgun yılı» dem ekte­
d irler (Peçevî, II, 128-9; Naîmâ, I, 81-3).

A lm anya’ya H a rp İlâ n E dilm esi (4 T em m uz 1593)

K ulpa bozgunundan 14 gün sonra Almanya’ya harp ilân


edildi. Bozgun haberi Dîvân’a gelir gelmez bu acele k arar
alındı. III. M urad, İkinci Vezir Ferhad Paşa, Hoca Sâdeddin
Efendi, Şeyhülislâm Bostan-zâde M ehmed Efendi, savaşa mu­
haliftiler. Sinan Paşa, serhad halkından sahte m ektuplar ge­
tirtm ek suretiyle Dîvân’ı tahrik ediyor, harp k a ra n alm aya
uğraşıyordu (Peçevî, II, 132-33; Solak-zâde, 617). H am m er’e
göre Sinan P aşa’nın savaş isteğinin sebebi, Almanya bü­
yükelçisi Pezzen’den haraç istem esi ve Büyükelçi'nin im para­
toruna d anıştıktan sonra bu teklifi reddetm esidir. Bu bir se­
bep olm akla beraber Paşa, serdâr-ı ekrem olarak büyük za­
ferler kazanacağını ve sadâret m akam ını hayatının sonuna
kadar m uhafaza edip rakiplerini ezeceğini üm id ediyordu. Bu
Sinan Paşa’nın üçüncü sadâretiydi ve ikide bir azledilip ik­
tidardan uzaklaştırılm aktan bıkm ıştı. Paşa bu sıralarda 80
yaşına yaklaşm akla beraber ihtiras ve kin duygulan zayıfla­
mamış, bilâkis son haddini bulm uştu. Lala M ustafa ve Özde­
miroğlu Osman Paşalar gibi en büyük rakiplerinin ölüm ünü
göl inekle bahtiyar olm uştu. Şim di eskilerden. K anunî devrine
yeiişenlerden kendinden başka kim senin kalm adığını sanıyor,
iktidara yaklaşm ak isteyen her devlet adam ını, şahsı haklan-
ııa tecavüz etm iş sayıyordu.

Levent Şahverdi Arşivi


Î2 TÜRKİYE TARİHİ

Almanya ile Türkiye, 25 yıl, 4 ay, 16 günden beri sulh ha­


lindeydiler. Im p arato r’un Türkiye ile savaşm ak için en küçük
b ir arzusu yoktu. Türk akın hareketlerini önlemeyi ve akınla-
ra karşılık vermeyi istiyordu. Fakat bunun b ir savaş sebebi
olm ayacağını sanıyordu. Çünkü çeyrek asırdan beri bu akın­
la r devam edip gidiyordu. Bu serhad hayatının bü tü n tafsi­
lâtı, büyük M acar tarihçisi T akats’ın Macaristan T ü rk Âle-
m i’nden Çizgiler adlı nefis eserinde tasvir edilm iştir. H a ttâ
son Bosna olaylarından ürken İm parator, B aron Poppel von
Lobkovvitz ile yıllık vergisini yollam ak istem iş, fakat bu dip ­
lom at, M acaristan’da Kornom şehrinde d u rd u ru la rak Viyana'
ya iade edilm iştir. İstan b u l’daki Almanya büyükelçisi Pezzen
de Yedikule’ye gönderilm iştir. Bu 4 tem m uz günü toplanan
h arp m eclisinde Hoca Sâdeddin Efendi, Sinan P aşa’ya şu
sözleri söylem iştir;
— Paşa H azretleri, d â ’îniz, bu Devlet-i Alîye'nin gazavât-u
fü tû h ât târihin itm am a erişdirm ek üzereyim . tn ş â ’AlIahü-
Ta alâ bununla itm âm edeyim ki, pâdşâhım ızın bir. ednâ kulu
olan Ferhâd Paşa, Şâh-i Acem’in bu k adar m em âlikin alıp,
â'k ıb et nûr-i dîdesini (Şehzade H aydar M irza’yı) rehin ver­
m ekle sulb-u salâh oldu. Kâfirin (Alm anya’nın) dahi iki yıl­
lık haracı geldi. Ağzımız tadıyla târihim izi itinâm a erişdire-
lim Hemân lütfedin, yeniden bir türce açılm asın (Peçevî,
11, 1.33).
Hayattaki en büyük rakibi Ferhad P aşa’dan bahsedilm esi
üzerine çılgına dönen Koca Sinan Paşa, âdeti olduğu üzere
şöyle palavra savurm uştur:
— Yok Efendi, öyle yazma. İllâ inşâ’Allahü-Ta’âlâ böyle
yazasın ki, .sa’âdetlû pâdşâhım ızın bir ednâ kulu (F erhad Pa­
şa ) Acem diyarında bu kad ar fUtûhâtdan sonra oğlun (yeğeni
H ay d ar M irza) aldı getirdi; b ir kulu (Sinan Paşa) dahi Beç
K ıralı (Almanya im p arato ru ) üzerine varıp m em leketi gaa-
ret-u hasâretden sonra, kıralı eli bağlı Astâne-i pâdşâhîye
gönderdi yazasın!
Bu palavra, vaktiyle Sinan Paşa’nın Ş ah’ı zincire vurup
İsta n b u l’a getireceği palavrasının aynıdır. Hayret edilir ki,
Sinan Paşa bu defa da karşısm dakileri aldatm aya m uvaffak
olm u ştu r. Hoca Sâdeddin Efendi, P aşa’nın şarlatanlığım çok
iyi bildiği için yukarıdaki iddiasını şu sözlerle reddetm iştir;
— E stağfiru’llaah-i T a’âlâ Paşa H azretleri! Bu sözünüz
kemâl-i gurûrdan nâşîdir. Ben bu sözün â ’kıbet şe’âm etinden
pek k o rkarım (Peçevî, II, 133).

Levent Şahverdi Arşivi


,^vl. ASRIN SO NU ÎJ

SâdeckIin E fendi, ask e r olm am akla beraber, büyük bir


siraset ve devlet adam ı olm ak sıfatıyla, harbin neüccsıni
avııen g ö rm üştür. B ütün nüfuzuna rağm en h arp m eclisinde
a iıı basam am ış olm ası h ayrete değer. Diğer vezirler, başlan-
ııın korkusundan fazla ağız açam am ışlardır. Çünkü, S ınaa
Paşa, birkaç yobazdan "gazaya m ânî’ olanların küfrüne (d in ­
den sapıttığına) m üta'allik ietvâlar" alm ıştı (M üneccim başı,
111. 565). Sâdeddin E lendi ilmiye sınılından olduğu ve bu
sım fa hiçbir şekilde idam cezası verilemediği için, istediği
gibi konuşabilm iştir. Bu 1593 senesi her bakım dan Türkiye
tarihinde bir dönüm noktasıdır. Atlas Okyanusu ve B altık
Denizi ile H azar ve Hind O kyanusu kıyılarına erişm iş tari­
hin o zam ana kadar görm ediği azam ette bir im p arato rlu k ,
bu yıldan itibaren yaJnız toprak kaybetm ekle kalm am ış, pek
m etin olan iç yapısının da çürüm eye başladığı anlaşılm ıştır,
ik tid arın fikrine m uhalif olanların küfürle itham edilm eye
ve bu hususta letvâ bile alınm aya başlanm ış olm ası, bu dö­
nüm noktasını sembolize edebilecek k udrette bir olaydır.
15 gün sonra, 19 tem m uzda Sadrâzam ve Serdâr-ı E krem
Koca Sinan Paşa, sarayından başkum andanlık ordugâhında­
ki otağına geçti. Eski sadrâzam 2. Vezir F erhad Paşa sad âret
kcıvmakamı (sadrâzam vekili) olarak İstan b u l’da kaldı. Si­
nan Paşa, ordugâha geçtikten 10 gün sonra O rdu hareket et­
ti ve sefer başladı.

Koca Sinan Paşa’nın Almanya Üzerine Seferi


(29 Temmuz 1593 • 10 Ocak 1594)
29 tem m uz 1593’te İstan b u l’dan ayrılan Orduy-ı H üm â­
yûn, 37 günde, 4 eylülde B elgrad’a geldi. İstan b u l’dan 12.000
Yeniçeri ve sair Kapıkulu askeriyle hareket edilm işti. Bel-
g ıa d ’da, beylerbeyilerin kum andasında Rumeli tım arlı sipa-
lıilen, yani T ürk ordusunun aslını teşkil eden sınıf, orduya
kaideli. B elgrad’da 10 gün kalındı ve 14 eylülde yürüyüşe ge­
çildi, 27 eylülde Essek’te Drava nehri kuzeye doğru geçildi,
l-.ssek'te toplanan harp meclisi, A lm anlar’ın elindeki Bespi-
ıvm (V eszprem /W eszprim ) ve Palota kalelerini alm ayı ka-
raı laştırdı. Sinan P aşa’nın oğlu olan Rumeli beylerbeyisi Meh­
m ed Paşa, Budin beylerbeyisi Sokoliu-zâde H aşan P aşa’yı ve
8 ağır m uhasara topunu getirm ek üzere B udin’e gönderildi.
Bespircm , Îstolni-B elgrad’ın 35 ve B udapeşte’nin 95 km. gü-
ııc‘>batısında, B alaton G ölü'nün 10 km . kuzeyinde b ir M acar
şehridir. Kale, T ü rk ler’e 3 gün dayanıp 6 ekim de teslim ol­

Levent Şahverdi Arşivi


24 T Ü R K İ Y E TA R İH İ

du Bildin beylerbey'iligıne uağlı Diı sancak nıerkcvi yapıldı.


Ana taralından Sokollu’nun yeğeni olan büyük tarihçi Peçevî
ordudaydı ve bu fethe bizzat katılm ıştır (II. 136). Bu çevre­
de olan Palota kalesi, iki gün kendini savundu. 14 ekim de
fethedildi Bir kazâ olarak Bespireın sancağına bağlandı. İki
küçıik kalenin fethiyle yetinen ve tstan b u l’da Viyana'ya gidip
İm p a ra to r’u zincire vuracağından bahseden Sinan Paşa, kış­
lam ak üzere B udin’e (B udapeşte) çekilmeye k arar verdi.
Orduy-ı Hüm âyûn, Budin kışlağına doğru yol alırken bü­
yük bir Alman ordusu, T ü rk ler’in Budin eyaletine bağlı m ü­
him sancak m erkezlerinden tstolni-B elgrad’ı kuşatm aya baş­
ladı. Seksenlik Sinan Paşa, büyük düşm an ordusunun bizzat
üzerine yürüyeceğine, Sokollu-zâde Haşan Paşa’yı, 20.000 as­
k e r gibi düşm anınkinden çok daha az b ir kuvvetle İstolni-
B elgrad’m im dadına gönderdi. Sokollu’nun oğlu, korkusuz
b ir askerdi, fakat iyn bir kum andan değildi. K urm aylanm n
tavsiyelerini dinlem eyerek kendi bildiği gibi taarruza geçince
ord u su bozuldu. "Bre gaaziler, gayret vaktidir" diye kaçan
askerini önlemeye çalıştıysa da bozguna mâni olam adı, 6.000
şehit veren Haşan Paşa, 44 topunu da düşm ana bırakm ak
m ecburiyetinde kaldı. Bizzat kendisi de yaralanıp 14.000 as­
keriyle B udin’e can attı. Boş yere uğranılan bu bozgun
çevredeki birçok küçük kalenin A lm anlar’ın eline düşm esine
sebep oldu. B unların arasm da Güleg ve Neograd gibi oldukça
önem li kasabalar da vardı. Acele İstolni-B elgrad’a gelen Tir­
yaki Haşan P aşa’nın askeri dehası, bu m ühim şehri düşm an
istilâsından k urtardı. Fakat iki küçük kale alan Sinan Paşa,
10 küçük Türk kalesini A lm anlar’a verm iş oldu ve 1593 son­
b ah arın d a sefer m evsim inin bilançosu, bu hesapla kapandı.
Alman ordularının başında, Stirya um um î valisi Teuffenbach
bulunuyordu. Sinan Paşa, kalelerini pek üstün düşm an kuv­
vetlerine teslim eden k u m andanlan idam ettirdi. B unların
en m ühim m i, Neograd alay beyi Karaferyeli Mehmed Bey’dir.
Koca Sinan Paşa, 8 kasım da B udin’e varm ıştı. .Ancak Ye­
niçeriler, liyakatli kum andanlara bile itaat etm ez hale gelmiş­
lerdi. Liyakatsizlik ve korkaklığını bildikleri Sinan P aşa’yı
zorlayarak, kışı B eigrad’da geçirmeye razı ettiler. Bu sefer
O rdu, B udin’den kalkıp Belgrad yolunu tu tlu . 10 ocak 1594'
te B elgrad’a geldi.
S in an P aşa B eigrad’d a (10 O cak • 5 Mayıs 1594)

Sinan Paşa, B eigrad’da 3 ay, 26 gün geçirdi. 6 nisanda


şehirden ordugâha geçtiği için bu m üddetin son 29 günü sefer

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 25

hali sayılır. Bu m üddet içinde, zerre k adar utanm adan İstan ­


b u l'a Rıdvan Ağa adındaki b ir yaverini göndererek zafer-nâ-
m e yolladı ve iki kale aldığından bahsetti. B ir sahtekârlık ö r­
neği olan bu zafer-nâm ede, düşm anın eline geçen 10 küçük
kaleden bahis bile yoktu. Bu 10 küçük kaleye karşılık Alman­
la r’dan ancak b ir o rta büyüklükte, b ir de küçük kale alın­
m ıştı. Ancak yalanının tez zam anda ortaya çıkacağım bildiği
ve A lm anlar’dan kale alm anın İstan b u l’da palavra atm aya
benzem ediğini anladığı için, em rinde kâfi büyüklükte bir o r­
du olduğu halde, İstan b u l’dan acıklı bir dille asker istedi.
Serdâr-ı E k rem ’in bu halini büyük tarihçi Naîm â, şu alaylı
ifadeyle an latm aktadır (1, 94-5):
''İstim dâd-ı Sadr-ı â ’zam ve İm dâd-ı Pâdşâh-i Mu’azzam:
Sinân Paşa bu kâr-ı m üşkile iştigaal ile nâr-ı m uhârebeyi iş’âl
etdigine nâdim oldu. Ammâ 'b ir iş başaram adan ferâgat mu-
h âld ir’ deyü ahvâli der-i devlete defa’ât ile arz edip hazîne ve
ask er lüzûm unu î’lâm etm işdi... Sinân Paşa, (sefere) çıkdığı-
n a peşîm ân ve bir m aslahat görülm eyeceğine câzim-u hay­
ra n olup, b i’l-â’hıre serhad üm erâsına ve kılâ hükkâm ına ve
ask er â ’yânı ile rüesâsına ve meşâyih-u ulem âsına m ahzar et­
dirip (m ek tu p lar yazdırıp) der-i devletde olan â ’yân-u erk ân a
m ek tû b lar gönderdikde, m atlûb olan hazîne ve ask er irsâlin-
dc istî’câl olunup ol zam âna dek yeniçeri ağ alan pâdşâhdan
gayri ile sefere gitm ek kaanûn değil iken. Lala M ehmed Ağa
bu def’a (Sinan P aşa’nın yanından sefere) m e’m û r oldu’’.
Sinan Paşa, İstan b u l’dan Yeniçeri Ağası Lala M ehmed ve
Cebeeibaşı İbrahim Ağalar kum andasında ask er ve p aran ın
gelm esinden önce, 5 m ayısta B elgrad’dan hareket etti. B ir
gün önce Alman orduları, iki büyük T ürk kalesini, Budapeş-
le-Viyana arasındaki m eşhur Estergon ile H atvan’ı m uhasa­
raya başlam ışlardı. E stergon’u m uhasara eden ordunun ba­
şm da İm p arato r II. R udolf’un kardeşi Arşidük M athias, H at-
v an ’ı m uhasara eden ordunun başında da Slirya um um î valisi
T culfenbach bulunuyordu.' Hatvan, B udapeşte’nin 65 kra. ku-
zcydoğusundadır.

ü rtlu n u n B elgrad’d a n Y anıkkale’ye G elm esi


(5 Mayıs - 7 Ağustos 1594)
B elgrad'dan kalkan O rd u ’da Sivas beylerbeyisi M ahm ud
Paşa, Dulkadır (M araş) beylerbeyisi M ahmud Paşa, R akka
(U rla) beylerbeyisi Ah Paşa, Bosna beylerbeyisi Mihalıçlı Ah­
med Paşa, Rumeli beylerbeyisi Mehmed Paşa, Anadolu beyler­
beyisi Satırcı Mehmed Paşa ve Budin (M acaristan) beyleıbe-

Levent Şahverdi Arşivi


76 TÜRKİYE TARİ Hİ

yısı Sokoliu-zâde Haşan Haşa Duamuyorciu. Sokoliu-zâde, en


önde gidiyor, Dulkadır Beylerbeyisi de artçıya kum anda edi­
yordu. Bu büyük ordunun yürüvüşe geçtiğini öğrenen Arşi­
dük M athias ve Teulienbach, telâşlanm ışlardı. Çünkü ne
tergon, ne de Hatvan kalesi düşürülem em işti. Arşidük, E ster-
gon'a karşı 6 um um î hücum vaptırm ış. hirbirinden netice
alam am ıştı (H am m er. VII, 270)
SokoIlu-zâde Haşan ve Sınan Paşa-zâde Menmed Paşalar,
H atvan'ı kurtarm ak için bu kaler’e doğru tâirüdüler. H aşan
Paşa, düşm anın yaklaşm asını sağlamak ve top menziline so­
kup hırpalam ak için, sahte bir çekilm e hareketi yaptı. As­
kerliğin en basit kaidelerinden haberi olmayan M ehmed Paşa,
bu m anevrayı gerçek bir bozgun sanıp atını d örtnala kaldır­
dı ve kaçmaya başladı. Paşalarının kaçtığını gören asker de
b ir şey olm uştur dive onun peşine takıldı. D urum un kötüleş­
tiğini gören H atvan’ın kahram an sancak beyi S analioglu T ir­
yaki Arslan Bey, kaleden bir huruç hareketi yaptı. İki ateş
arasm d a kalacağım anlayan Teul'fenbach, bozgun halinde m u­
hasarayı kaldırıp çekildi. Alm anlar öyle âni bir şekilde kaçtı­
la r ki, bütün to p lan T ü rk ler’in eline geçti. Arslan Bey, a rtık
çok üstü n ve büvâik bir Alman ordusunu bozmuş, Sinan Pa-
ş a ’nın yapamadığını yapm ış bir asker sıfatıyla beylerbeyilik
bekliyordu. Fakat öyle olm adı. Sahte zafer-nâm eler hazırlat­
m aya alışm ış olan Sinan Paşa, derhal İstan b u l’a bir "H atvan
zater-nâm esi” gönderdi. Az kalsın Türk ordusunu m ahvede­
cek olan oğlu M ehmed Paşa'yı, zaferin tek âmili olarak göster­
di. [II. M urad bu yalana kandı ve Mehmed Paşa'ya vezirlik
(m areşallik ) rütbesi verdi. Ancak tarih, Sinan Paşa'm n sahte­
kârlığına kanm am ıştır (Peçevî, II, 142-3).
17 haziranda Yeniçeri ağası Lala Mehmed Ağa, 18.000 Ka­
pık u lu askeri ve hazine ile gelip orduya katıldı. Lala Mehmed
Ağa, Sokollu-zâdeler’den pek değerli bir kum andandır Son­
ra d a n sadrâzam olm uştur. S erdârların yanında ilk sefere ka­
tılan yeniçeri ağası bu Lala Mehmed Ağa’dır. Gerek Naîmâ,
gerek Peçevî bu “b id 'a t’M belirtirler. O zamana kadar yeniçe­
r i ağası, padi.şahla beraber sefere çıkardı. S erdârlarla sefere
çık an yeniçeri kuvvetlerine sekbânbaşı gibi diğer yeniçeri ge­
n eralleri kum anda ederlerdi. Ancak k a n u n î’nin öldüğü 28 yıl­
d an beri padişahlar (I I. Selim ve III. M urad) sefere çıkm az
olm uşlardı. Avrupa h ü k ü m d arla n gibi saraylarında oturuyor­
lard ı. Bu defa Sinan P aşa’m n ıs ra n üzerine l l l . M urad kanu­
n u bozup, yeniçeri ağasım sefere yollam ıştır.
İsta n b u l’dan 2 ay, 27 günde gelen Lala M ehmed Ağa, çok

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONI 37

değerli b ir kum andan olduğu için, Sinan Paşa tarafm dan se­
vilm iyordu. Orduya vardıktan 33 gün sonra, 20 tem m uzda Si­
nan Paşa tarafm dan azledildi. Lala M ehmed Ağa gibi Sokollu-
zâdeler’den olan Peçevî: "(S inan P aşa) Yemişçi H aşan Ağa
ki, kendinin hem-cinsi Arnavud âdem îsi idi, (yeniçeri ağalığı­
n ı) an a erzânî g ö rd ü ” (II, 145) diyor. S onradan dam at ve
sadrâzam olan bu Yemişçi H aşan Ağa, son derece değersiz
b ir adam dır
Sinan Paşa, 17 tem m uzda Tata, 29'da S enm arton kale­
lerini aldı. Arşidük M athias, büyük ordusuyla T ata civarında
olduğu halde, ü stü n T ürk ordusuyla karşılaşm aya cesaret ede­
m edi (H am m er, V II, 271-2). Bu Tata, B udapeşte'nin 55 km .
kuzeybatısındadır.

Yanıkkale’nin Muhasara ve Fethi (7 Ağustos ■ 27 Eylül 1594) '


Orduy-ı H üm âyûn, 7 ağustosta M acarlar’ın "Györ", A t
m anlar'ın "R aab", T ü rk ler’in "Y am k" dedikleri m ühim şeh­
rin önüne geldi. Viyana’m n an a h ta rı sayılan b u büyük kale,
B udapeşte’nin 110 km . kuzeybatı, Viyana’nm 100 ve Slovak­
y a’nm m erkezi B ratislava’nm 60 km . güneydoğusundadır. Ya­
nık, vaktiyle K anunî tarafın d an fethedilm iş, fak at m uhafaza
olunam am ıştı. Bu defa 51 gün süren m uhasaraya, T ürk o r­
dusu safhalarında, büyük tarihçi Peçevî İbrahim Efendi de
katılm ıştır.
Im p a ra to r’un kardeşi Arşidük M athias, 100.000 kişilik
muazzam b ir orduyla T una’nın kuzey kıyısında bulunuyor,
uzaktan T ürk m uhasarasını seyrediyor, fak at m eydan m u h ^
rcbesini göze alam adığı için karşı yakaya, Slovakya’dan Ma­
caristan 'a geçem iyordu. Bu 100.000 kişilik o rd u yalnız Al-
m an lar’dan m üteşekkil değildi. İspanyol, Fransız, Papalık, Leh
alayları da vardı. H attâ b îr de Rus ücretli birliği bulunu­
yordu.
Arşidük M athias, taarru za cesaret edem eyince, T ürkler,
k öprü k u ru p karşı yakaya geçtiler ve büyük b ir m eydan m u­
harebesi başladı. 13 eylülde geçen bu m eydan m uharebesi,
kesin T ürk zaferiyle bitti. Binlerce ölü veren düşm an, bozgua
halinde kaçtı. Bizzat başkum andan Arşidük M athias d a y ara­
landı. Düşm anın 400 topu, bütün cephane ve ağırlıkları. T u­
na üzerindeki 10 kadırga ve 600 kayığı, T ü rk ler’in eline geçti»
Yanıkkale m üdafilerinin önünde kazanılan bu zafer, kaledekî-
let üzerinde büyük bir tesir yaptı. B ununla beraber kale daha
iki hafta dayandı.

Levent Şahverdi Arşivi


28 TÜRKİYE TARİHİ

Zaferin kazanılm asında birinci derecede rol sahibi, bun­


dan önceki bahsim izde tra n savaşlarındaki yararlıklarını gör­
düğüm üz Kırım hanı Gazi G iray'dır. Gazi Giray, 11 ağustosta
K ırım ’dan Yanıkkale önlerine gelerek Orduy-ı H üm âvûn’a
katılm ıştı. Gazi Giray, 40.000 atlı ile gelmişti.
27 eylülde Yanıkkale, teslim oldu. Teslim şartlarına göre
Kont H ardek, 10.000 askeriyle çekilip gitti. Kaledeki 290 top
ve bütün ağırlıklar T ü rk ler’in eline geçti. S onradan Kont H ar­
dek ve m aiyetindeki kum andanlar, İm p arato r tarafından, bir
m ahzene kapatılıp üzerlerine duvar örülm ek suretiyle idam
edilm işlerdir. Yanıkkale, yeni bir eyalete m erkez yapıldı ve
Avusturya sınırında, Viyana’nm yanıbaşındaki bu eyalete ilk
beylerbeyi olarak îşk o d ra sancak beyi Osman Paşa tâyin edil­
di. Budin defterdârı Miskkedisi Mehmed Efendi, yeni eyale­
tin tahririne, yani sayım ına m em ur edildi. 29 m art 1598’de
te k ra r A lm anlar’a geçinceye kadar Yanık, 3,5 yıl bir beylerbe-
yilik m erkezi olarak kaldı. Büyük tarihçi PeçevJ, bu Yanık
fethinde bizzat b u lunm uştur (II, 146-54; Naîmâ, I, 96-9; Mü-
neccim bası, III, 570-1; Alî, K ünhü’l-Ahbâr; H aşan Bey-zâde;
Selânikî; Solak-zâde, 620; H am m er. VII. 2721.

1594 S o n b a h a r H a re k â tı (27 E ylül - 3 K asım )

Y anıkkale m uhasarasının son günlerinde Gazi Giray Han


da. Papa kalesini m uhasaraya başlam ıştı. Papa, Yanıkkale'
nin 38 ve B udapeşte’nin 115 km. güneybatısındadır Gazi Gi­
ray. 2 ekim de bu kaleyi fethetm iştir. Sinan Paşa, iki eyalet
feth ettiğ in i ileri sürebilm ek için burasım da b ir eyalet m er­
kezi yapm ış ve beylerbeyiliğine Segedin sancak beyi td ris
Bev’i getirm iştir. Ancak Dîvân, bu eyaletin lüzum suz olduğu­
na k arar vererek az sonra P apa’yı sancak m erkezi yapm ıştır.
Sinan Paşa, 16 ekim de Kornom kalesini m uhasaraj-a baş­
ladı. Tuna üzerindeki bu kale. Yamk’ın 35 km. kuzeydoğusun-
d ad ır. M uhasara 8 gün sonra, m evsim in ilerlediği bahanesiy­
le kaldırıldı, 20 ekim de de Gazi Giray Han. K ırım ’a hareket
etti. 28 ekim de B udin’e gelen Sinan Paşa, tım arh sipahileri
y erlerine gönderdi ve 5 gün sonra, B eigrad’da kışlam ak üzere
B u d in ’den ay nidı. Bu arada kendi oğlunu Rumeli eyaletin­
den Budin eyaletine, Sokollu-zâde H aşan Paşa’yı da Budin
eyaletinden R um eli’ne nakletti.
Böylece 1594 kasım ayı başlarken, T ürkler büyük bir ba­
ş a n kazanm ış. Arşidük M athias’ın 100.000 kişilik ordusım u
bozm uş, Yanık gibi pek m ühim b ir kaleyi alm ış, Türk-Al-

Levent Şahverdi Arşivi


XV I. ASRIN SONU 29

m an sm ın n ı Viyana’nın 75 km. yakınlarında tesbit etm iş­


lerdi (Lavisse-Ram baud, V, 809). Ancak gene kasım ayı gi­
rerken, Erdel, Eflâk ve Bogdan voyvodalıkları Türkiye'ye is­
yan etm işler ve savaşın seyri, T ürkler aleyhine dönm üştür.
Bu 1594 kasım ayı, Osmanlı devletinin duraklam a tarihi ola­
rak kabul edilebilir. Bundan sonra Türkiye, daha 175 yıl dün­
yanın birinci devleti durum unu m uhafaza etm ekle beraber,
dünyam n geri kalan bütün devletlerinin toplam ından ü stü n
seviyesini kaybetm iştir. Daha 175 yıl, hiçbir devlet tek başına
T ürkiye’yi yenmeye m uktedir olam am ış, fakat bu m üddet
içinde koalisyon halinde harekete geçen birkaç büyük devlet,
T ü rk ler’e büyük zararlar yerm eyi başarm ıştır. Bu tarih ten
sonra gittikçe daha değersiz devlet adam ları ik tid ar m evkile­
rine yükselm eye başlam ış ve im paratorluğa büyük zararlar
verm işlerdir. Padişah otoritesi azalmış, ordu düzeni bozulm uş
ve büyük devlet adam ları gittikçe daha az sayıda ve daha
seyrek ortaya çıkm aya başlam ıştır. Fakat im paratorluğun
k ay n ak lan ve em rine hazır tuttuğu ülkeler ve kuvvetler o de­
recede çeşitli ve m uazzam dır ki, bu akıl alm az m iras, yene ye­
ne bitirilem em iştir. K anuni Sultan Süleym an H an’ın Sigetvar
önlerinde ölüm ünden tam 28 yıl, 2 ay geçmişti ki, Erdel, Ef­
lâk ve Boğdan voyvodalıklarının, netice itibariyle tam bir he­
zim etle biten fakat T ü rk ler’i çok u ğ raştıran ısyanlan başla­
m ıştır.

E rd el, B oğdan ve E flâk V oyvodalıklarında İsy an ın


B aşlam ası (5 K asım 1594 • 6 O cak 1595)
K ıbrıs seferi vesilesiyle H ıristiyan devletleri arasında
kurulan P apa’nm mânevî him ayesindeki M ukaddes Ittifa k ’ın
bir yenisi, 5 kasım 1594’te aktedildi. T ü rk ler’e karşı olan bu
M ukaddes İttifak, 1592’de papalık tahtına otu ran V III. C16-
m ent tarafından iki yıllık bir faaliyet neticesinde tem in edilfr
bildi. İttifak, Osm anlı T ürkleri’ne karşıydı ve H ıristiyanlık
ru h u n a ay k ın olm akla beraber, M üslüm anlar’a da açıktı. Os­
manlI devletine karşı Avrupa ile işbirliği yapm ak isteyen Müs­
lüm an d erietler, h attâ Osm anlı im paratorluğunun ta b ’ası olan
H ıristiyan ve M üslüman kavim ler, ittifaka girm ekte serbest­
ti. Papa, bu hususu tem in etm ek için tran , H abeşistan, h a ttâ
M ısır gibi yerlere, m isyoner kisvesi altında elçiler gönderm iş­
ti. Ancak b aşa n sağlanan yerler, Osmanlı im paratorluğuna
çok sıkı tâbiiyet bağlarıyla bağlı olan Erdel (T ransilvanya),
Boğdan (M oldavya) ve Eflâk (R om anya) prenslikleri oldu.
B unlardan Erdel Macar prensliğinin mezhebi K atolik ve Pro­

Levent Şahverdi Arşivi


30 TURKITE TARİHİ

testan olup, O rtodoks Rom enler azınlıklaydı. Diğer iki prens­


lik, Latin Romen ırkından ve O rtodoks m ezhebinden olup,
küçük b ir Katolik azınlığı da vardı. Erdel'in iç bağımsızlığı,
diğer iki prenslikten fazlaydı. Boğdan ve E flâk'ın iç bağım­
sızlığı tam am en sınırlı olup, bu prensliklerin voyvodaları. Dî­
vân tarafından istendiği şekilde değiştirilirdi. Eflâk ve Boğ-
d an'da saltan at süren belirli bîr hanedan yoktu. Dîvân, key-,
finin istediği H ıristiyan ta b ’asını Eflâk ve Boğdan’a prens
tâyin ederdi. Erdel için vaziyet böyle değildi. Divân, Ş i i r l i
b irkaç M acar hanedanından prens seçmeye m ecburdu. Eflâk
ile Boğdan’m ikisine birden O sm anhlar, «Memleketeyn = tk i
M em leket” derlerdi.
Papa, Erdel, Eflâk ve Boğdan beylerini M ukaddes Ittı-
fa k ’a aldı. Almanya tabiatiyle tttifa k 'ın birinci devleti mev­
kiinde olup, Türkiye ile h a rp halinde bulunan ve Almanya
gibi H absburg hanedanı tarafından idare edilen tspanya da
İttifa k ’a dahildi. Holanda, Belçika, Güney İtalya, Ispanya’ya
ait ülkelerdi. Papa, Rusya'yı bile bu ittifaka alm ak için Mos­
kova'ya elçi gönderm işti. Papalık ve Malta gibi T ü rk ler’le dai­
m î savaş halinde olan devletlerin Ittifak 'a girdiklerini söyle­
m ek bile lüzum suzdur. Erdel prensi, Sigism und B athory idi
ki, T ürkiye’nin sabık Lehistan kıralı ve Erdel prensi Stefan
Batfaory’nin yeğeni idi. Katolik m ezhebindendi. E flâk’ta Mi-
haı Viteazul, Boğdan’da Araon Tiranul bulunuyordu. Bu
pren sler O rtodoks’tu. B unlardan Mihai, gayetle m uhteris, za­
lim , m uktedir b ir şahsiyet olup çok geniş hayalleri vardı. Ba­
ğım sız büyük b ir Rom anya kurm ak hulyasındaydı. Diğer iki
p re n sin hayalleri daha sınırlı idi. Bağımsız b irer devletin hü­
kü m d arı olm ak istiyorlardı. Mihai, T ürkler’den k urtulabilir­
se, m üttefikleri olan Boğdan ve Erdel beylerini yok edip b u
ülkeleri de alm ayı kuruyordu.
Bu prensliklerin asırlard an beri bağlı oldukları Türkiye'
ye isyan etm eleri kolay b ir iş değildi. Üç prenslikte de kuv­
vetli b irer "T ürk p artisi" (H am m er, VII. 274) olup, "boyar"
denen asilzadelerin çoğu, T ürkler'i tutuyor ve A lm anlar’dan
n efret ediyordu. İsyana hazırlanan voyvodalar, bu boyarlan
ik n a etm ek için çok u ğ raştık lan halde, bir kısm ım iknaa m u­
vaffak olam am ışlardı. Çünkü netice itibariyle Türk idaresi,
prensU klerde tam bir vicdan hürriyeti, asayiş ve huzur sağlı­
yordu. H içbir zaman bağımsız olm am ış olan bu prenslikler
b u defa bağım sızlıklarını kazanacak yerde Alman nüfuzuna
düşerlerse, m utaassıp Katolik ve milliyetçi Alman olan İm ­
p arato r, T ü rk ler’in gösteregeldikleri m üsam ahayı asla gös-

Levent Şahverdi Arşivi


XVI ASRIN SONU 31

term czdi. Ancak âsi voyvodalar, lü rk idaresinin her vıl daha


kötüleştiğini, bilhassa Sinan Paşa'nm ülkelerim tam m âna­
sıyla haraca kesip soyduğunu ileri sürüyorlardı. Boğdan Voy­
vodası: "Şim diki Türkler, adaletleriyle harpsiz fütuhat yapan
geçen nesillerin T ü rk ler’i değildir!" sözüyle, tarihî bir gerçeği
söylem işti. Boğdan’ın 1455’te 1,5 milyon TL. olan yıllık nakdî
vergisi (aynca aynî vergiler de vardı), 1538’de 9 milyon TL.,
1573’te 60 milyon TL.’na çıkm ıştı. Bu artış, nüfusun fazlalaş­
m ası ve ziraat ve ticaretin Türk idaresinin sağladığı huzur­
dan m ütevellit gelişmesiyle izah edilebilirse de, bilhassa Si­
nan Paşa, bu vergi dışmtla voyvodaları şahsı nam ına haraca
kesm eye kalkışm ıştı. Paşa, Prens Aaron’dan 750 milyon TL.
gibi görülüp işitilm em iş bir meblâğ istedi. Prens, tereddüt
etti. Fakat Paşa, beyliği ilga ederek alelâde bir beylerbeydik
yapacağı ve başına bir Türk paşası getireceğini söyleyince, bu
şakasız tehdit karşısında, halkı soymak suretiyle istenen m eb­
lâğı tem in etti ve İstan b u l’a gönderdi. Sinan Pa.şa’m n bundan
sonraki bahsim izde anlatılacak olan serveti, bu gibi yollardan
elde edilm iştir Bu yüzden halk Aaron’a "T iranul = Zalim ” lâ­
kabını taktı ve prens, bu lâkapla tarihe geçti.
Eflâk ve Boğdan'ın m erkezlerinde bulunan ve görevleri
voj'vodalann harekâtını gözlemek olan Yeniçeriler de halka
gittikçe kötü m uam ele yapıyorlar, hattâ halkın gözü önünde
prenslerine küfür edip, saraylarının cam larını kınyorlardı.
Sinan P aşa’nın oğlu olup Osmanh tarihlerinde "M uhannes =
Alçak” diye anılan Vezir Mehmed Paşa, babasının gelecek vıl
E flâk’a gelip prenslik idaresini ilga edeceğini söyleyip Mihai
V iteazul’u tehdit etm işti Bu tehditten son derece ürken ve
Sinan Paşa’yı gayet iyi tanıyan M ihaî’yi kesin şekilde isyana
sevkeden sebep budur. Boğdan voyvodası Aaron da aynı teh­
dit altındaydı. H attâ başını kesmek üzere Bogdan’a gelen Ma­
raş beylerbeyisi Mustafa Paşa’yı yakalatıp öldürtm üştü. Bu
hareketinden sonra, her gün Türk ordusunun gelip başını
kesm esini bekler olm uştu.
E rdel’e gelince, bu Macar ülkesinin voyvodası, çok sert
bir m ücadeleden sonra 27 ağustos I594’te Türkiye’ye isyan
kararını aldı. T ürk partisinin biiliin ilerigelenleri im ha edildi.
İsyan etm ek istem edikleri için öldürülen boyarlar arasında
7 namlı asilzade bulunuyordu Bunlardan başlıcalan K ıral
B athory’nîn yeğeni Prens B althazar Bathory, eski Erdel voy­
vodası Franz K endi’nin (ölüm üt 1.558) oğlu Prens Gabriel Ken­
di ve bu prensin am ca oğullan Prens Franz ve Prens Alexan-
clre Kendi, bu sonuncusunun dam adı ve Erdel başbakanı Ko-

Levent Şahverdi Arşivi


32 TÜRKİYE TARİHİ

vacscczi’d ir (M akkai, H ist.de Transylvanie, 191). Asi voyvo­


da, Prens Sigism und Bathory, h er iki m ânada iktidarsız, tec­
rübesiz b ir gençti. P rag’a bir heyet gönderm iş ve gûya bağım ­
sız bir devlet olarak İm p arato r'la ittifak m uahedesi im zala­
m ıştı. Bu Spire M uahedesi’ne göre T ü rk ler’den fethedilecek
M acar topraklarıyla geniş bir Erdel m eydana getirilecek,
B athory, bizzat Im p a ra to r’un hak iddia edip kullandığı “Ma­
caristan K ıralı’’ unvanını alacaktı. Ancak kıral olduktan son­
ra, İm p arato r’u m etbuu tanıyacaktı. H absburg hanedanı erkek
tarafın d an sönerse, bu hanedanın hükm ü altında bulunan es­
ki M acaristan kırallığı toprakları (Slovakya vs.), E rdel’e ge­
çecekti. Bu suretle P ro testan lar’ın çoğunluk olduğu E rdel’de,
azınlıkta kalan K atolikler’in oyunuyla, K atolik siyaseti havası
esmeye başladı. P rotestanlar, m üthiş b ir baskıya m aruz kal­
dılar ki, b u n lan n hem en hepsi şiddetli T ürk ta ra fta n idiler.
S pire M uahedesi’nin Erdel için en büyük süksesi, A rşidüşes
M aria-C hristina'nın genç P rens’le izdivacı oldu. M am afih b u
izdivaç, P ren s’in iktidarsızlığının anlaşılm ası sebebiyle, 3 yıl
sonra boşanm ayla neticelendi (M akkai, 192). İzdivacından
b ir ay sonra, 1595 eylülünde Erdel Prensi, T ü rk ler’e karşı E f­
lâk kuvvetleriyle birleşm ek için, E flâk’a geçti (M akkai, 194).
S pire M uahedesi’nin enteresan bu m addesi de, T ürkler, E r­
del isyanını b astırdıkları takdirde, İm p arato r’yn, âsi prens
ve m aiyeti için Almanya’da m alikâneler tahsis etm eyi taah­
h ü d ü idi ki (H am m er, V II, 276), m uahedenin tek isliyen
m addesi de bu olm uştur.
13 kasım 1595'te, Sinan Paşa, B eigrad’da kış uykusunda
iken, voyvodalıkların isyanı fiilî şekilde başladı. Eflâk ve Bog-
d an ’daki T ürk ve Rum azınlığın m ühim b ir kısm ı kılıçtan ge­
çirildi. B ükreş'te yaşayan ve ticaretle uğraşan 4.000 Türk, ta­
m am en öldürüldü. Y erköyü'nün 4.000 T ürk ahalisi de aynı akı­
bete uğradı. Yerköyü (Rom ence: G iurgiu), Tuna'nın kuzeyin­
de, Eflâk to p rakları içinde olm asına rağm en, E flâk’a ait de­
ğildi. Bu T ürk kasabası, R usçuk’la karşı karşıj'a ve B ükreş’in
50 km. güneybatısındadır. 1595 yılının ilk günü Mihai Viteazul,
İb râ il’e, taarru z etti. K aradeniz kıyılan ve Tuna deltası voyvo­
daların idaresinde değil, doğrudan doğruya T ürk idaresinde
olduğu için, İbrâil (Rom ence: B raila) de b ir Türk kalesiydi.
E flâk to p rak ları içinde ve Tuna dirseğinin batı kıj'isı üzerinde­
ki bu kalede K araçavuş M ehmed Bey’in kum andasında küçük
b ir T ürk birliği vardı. M ehmed Bey, 16 günlük b ir savunm a­
dan sonra askeriyle çekilip gitm ek şartıyla teslim oldu. Asi
R om enler, İb râil şehrini yaktılar. 6 ocakta Mihai, Silis trç’ye

Levent Şahverdi Arşivi


XVI ASRIM SONU 33

taarru z etti. Fakat sancak beyi M ustafa Bey'in karşı taarruzu


ii/erine 4.000 ölü vererek kaçtı. Mamafih Silistre şehrinin bü­
yük kısmı yandı. Silistre, Dobruca üe Deliorman arasında,
T u n a’nın güney kıyısı üzerinde bir Türk şehridir.
Silistre hâdisesinden 10 gün sonra III. Sultan Murad öl­
dü Bu suretle 1594-95 kışı, Türkler için acıklı olaylarla geçti.
Sinan P aşa’nın yüzünden onbinlerce T ü rk ’ün kanı aktı. Olay­
ların bundan sonrasının, VIII. K itab’ım ızm II. bahsinde gö­
receğiz (Naîm â, I, 103-6: Peçevî, II, 156-62; Müneccimbaşı,
III, 582-4; Solak-zâde, 622-3; Selânikî; Alî, Künhii'l-Ahbâr; Ha­
şan Bey-zâde).

Levent Şahverdi Arşivi


Vll

lll. MURAD TÜRKİYESİ'NİN İÇ MESELELERİ


(1574- 1595)
2. Vezir D am at Piyâle P aşa'n ın ü lü ın ii (21 O cak 1578)

'■pÜRK tarihinin en büyük denizcilerinden olan Damat Pi-


vale Paşa, 3 haziran 1573’te 220 parçalık bir donanm a ile
İsta n b u l’dan son deniz seferine çıkm ıştı. Yanında Kıhç-Ali
Paşa da vardı, İtalya’nın Pulya sahillerini vurdu ve Akdeniz’i
dolaştı. Venedik ile sulh yapılması üzerine geri döndü. 4 vıl
h içbir sefere çıkm adı. III. Murad, Piyâle Paşa son seferinden
dönerken tah ta oturm uştu. Yeni hüküm dar, eniştesi Sokollu'-
yu sadâret, diğer eniştesi Piyâle Paşa’yı da 2. vezirlik m akam ­
larında bıraktı. 14 yıl kapdân-ı deryâ, ondan sonra ölüm üne
k ad a r 10 yıla yakm da 3. ve 2. vezirlik yapan Piyâle Pa.şa, 21
ocak 1578’de şan ve şeref içinde öldü. 2 yıl daha yaşasaydı,
S okollu’nun ölüm ü üzerine vezîr-i âzam olacaktı. Sokollu’nun
bacanağı ve m uhalifi olan büyük denizci, K asım paşa’daki ca-
m iinin yanındaki türbesine gömüldü. Genç yaşlarda ölen 7 oğ­
lu ile 4 kızı da orada göm ülüdür. Ayrıca E yüp’te, K ilidü’l-
B ah ir’de ve Sakız’da birer cami, İstan b u l’da M ercan’da m ek­
tep ve çeşm e yaptırm ış, Ü sküdar’daki Tunusbağı’nı da o tan­
zim ettirm iştir.
Piyâle’den 4 gün sonra, 25 ocak 1578'de, Piyâle P aşa’nın
zevcesi Gevherhan S u lta n ’ın halası olan M ihrim ah Sultan
öldü. K anunî’nin tek kızı olan bu prenses, Osmanlı tarihinin
en zengin kadını olm akla m eşhurdur. Sadrâzam Damat Rüs-
tcm Paşa ile evlenmiş, zevci ve annesi H urrem Haseki-Sul-
ta n ’la beraber büyük çapta siyasî en trik alara girişm iştir. Ba­
basının ölüm ünden sonra, ağabeyi II. Selim ’in de ölüm ünü
gürm üş, yeğeni III. M urad’ın ilk yıllarında vefat etm iştir.
Kızı Ayşe H anım -Sultan, önce Sokollu’dan sonra sadrâzam
olan Ahmed Paşa, sonra da m eşlıur tarihçi ve edip Ahmed

Levent Şahverdi Arşivi


XVI ASRIN SONU 3S

Feridun Paşa ile evlenm iştir. Ayşe H am m -Sultan’ın Ahmed


P aşa’dan olan çocukları, nesli devam eltirm işieıd ır.

B udiu B eylerbeyisi Vezir S okollu M ustafa P aşa’n ın


İd am ı (10 E kim 1578)
Bu sıralarda Sokollu Mehmed Paşa, Kapıkulu ocaklarına
ve m ühim m akam lara yerleştirdiği akraba ve m ensuplarına
dayanarak, II. Selim devrindeki kudretinden kaybetm iş ol­
m akla beraber, diktatörlüğüne devam ediyordu. Sokollu nun
bu ak rab a ve m ensuplarından biri de, am casının oğlu Budin
beylerbeyisi M ustafa Paşa idi. Oğlu H aşan Paşa Şam (Suriye),
M ustafa P aşa’m n kardeşi Derviş Paşa da Diyâr-ı Bekr bey­
lerbeyileri »diler. M acaristan kırallan n m saraym da o tu rarak
geniş beylerbeyiligini idare eden M ustafa Paşa, çok değerli
b ir devlet adam ıydı. Ancak Sokollu ile el altından, fakat deh­
şetli bir ik tid ar m ücadelesine girişen kayınbiraderi III. Mu­
rad, çok tak d ir ettiği Feridun Bey’i (P aşa) bile, Sokollu p ar­
tisinden olduğu için, 2 yıl önce nişancılıktan uzaklaştırm ıştı.
M ustafa Paşa da, bu m ücadeleye kurban gidecekti.
Sokollu M ustafa Paşa, 12 yıl, 3 ay, 7 günden beri Budin
beylerbeyisi idi. Eyalette büyük bir nüfuz kazanm ıştı. 3 ağus­
tos 1.566’da Sokollu’nun haksız yere idam ettirdiği Sifâlî Ars­
lan P aşa’nm yerine beylerbeyi olm uş, II. Selim ’in saltanatı bo­
yunca m akam ını m uhafaza etm işti. III. Murad, £m îr-i Âhûr
Ferlıad Ağa vasıtasıyla 10 ekim 1578’de M ustafa Paşa'yı idam
ettirm iş ve yerine, Sokollu’nun düşm anlarından başdefter-
d a r (m aliye n az ın ) Üveys P aşa’yı B udin’e yollam ıştır. Üveys
Paşa, İlmiyeden yetişm iş, Tire kadısı iken, Veliaht-Şehzade
M urad’ın idare ettiği Manisa sancağı d efterd an , efendisi pa­
dişah olunca şıkk-ı sânî d efterdarı (m aliye m ü steşarı), niha­
yet b aşdefterdar tâyin edilm işti (Peçevî, II, 6-7). M ustafa
P aşa’nın idam ı, Sokollu'nun âkıbetini işaret eden çok m ühim
b ir hâdise olduğu halde, ihtiyar sadrâzam istifa edip hayatını
k u rtarm ay ı tercih edeceğine, m akam ına sım sıkı yapışm ıştır.
Ancak am ca oğlunun idam ından tam 1 yıl, 2 gün sonra, Sokol-
lu da öldüi'ülm üştür.

Sadrâzam Damad Sokollu Mehmed Paşa’mn Öldürülmesi


(12 E kim 1579)
Sokollu Mehmed Paşa, Boşnak devşirm esi olarak saraya
girm iş, tahsil ve terbiye görm üş, birçok saray hizm etinde
b u lunduktan sonra, B arbaros H ayreddin P aşa’nm yerine, hiç

Levent Şahverdi Arşivi


36 TÜRKİYE TARİHİ

anlam adığı kapdân-ı deryâlık m akam ına getirilm iş, bu m a­


kam da 4 yıl kalm ıştı. Kapdân-ı deryâ olunca kendisine beyler­
beyilik rütbesi verilm işti. Sonra çeşitli beylerbeyiliklerde bu­
lunm uş, vezirliğe yükselmiş, Veliaht-Şehzade Selim ’in büyük
kızı tsm ihan S u ltan ’la evlenmiş, K anunî’nin son sadrâzam ı
olm uştur. Kayınpederi II. Selim tah ta geçince, yeni hüküm ­
darı sindirecek tedbirlere baş vurm uş ve onun bütün salta­
natı boyunca tam bir d ik tatö r olarak im paratorluğu idare et­
m iştir. Siyasî hayatı, bundan önceki bahislerim izde anlatıl­
m ıştır. III. Murad tahta çıkınca, eniştesini yerinde bırakm ak
m ecburiyetinde kalm ıştır. Ancak bu devirde Sokollu aleyhin­
deki parti çok kuvvetlenm iş ve bu parti, alttan alta bizzat
padişah tarafından desteklenm iştir. Padişahın hocası m üstak­
bel şeyhülislâm Sâdeddin Efendi gibi m usahibi tsfendiyâroğ-
lu Vezir Şemsî Paşa da, III. M urad’ı Sokollu aleyhinde ikaz
etm ekten geri kalm am ışlardır Şemsî Paşa bir defasında hü­
küm dara: "Vezîr-i â ’zamınıza inanm an (inanm ayınız); size
arz eylediği ahvâli doğru söylemez; halkın işleriyle bi’z-zât
m ukayyed olmanız, işleri vezire bırakm am anız m ünâsibdir’*
dem iştir. Ancak Sokollu, yıllar boyunca birçok ta ra fta r ve bü­
yük bir servet edinm işti. Son yıllarda geliri senede şim diki
rayiçle 600 milyon TL.’na yükselm işti. Ölüm ünde bıraktığı
servet, 9 m ilyar TL. olarak tahm in edilm iştir.
Sokollu gibi bir devletlinin devrinde yaşayan birçok tarih ­
çi, şüphesiz bu veziri göklere çıkarm ışlardır. Fakat Alî gibi
çok büyük ve Sokollu’yu şahsan çok iyi tanıyan bir tarihçi
de. onu yerin dibine batırm ış ve şiddetle tenkid etm iştir. So­
k ollu’nun yeğeni olan büyük tarihçi Peçevî İbrahim Efendi
bile, tarihinde yer yer Sokollu’yu tenkid etm iştir. Peçevî, ese­
rini Sokollu’dan çok sonra yazdığı için bu tenkidleri yapabil­
m iştir. Sokollu'nun hayatında kalem e alsaydı, bu türlü dav­
ranabileceği şüpheliydi. Büyük tarihçi, eserinin bir yerinde,
kendisinin de m ensup olduğu Sokollu-zâdeler'den şöyle bah­
seder:
"Kendi akraba ve m ü te’allikaatın ileri çekdiğinden gay­
ri... bu silsile-i celîlede (Sokollu-zâdeler’den) iki(*) sâhib-
devlet vezîr-i âzam olm uş ve beş devletlü dahi vezâret rü tb e­
sine erm işdir(**) ve on kim sene vardır ki beylerbeyilik unvâ-

(*) Aslında 3: Sokollu Mehmed, Lala Kara Mustafa ve Lala Mehmed


Paşalar.
<*•1 S o k o llu ’n u n a m c a o ğ u l la n M u s ta fa , b u n u n k a rd eg l D erv iş,
d iğ e r am c a o ğ lu F e rh a d . S o k o llu 'n u n o ğ u lla n H a şa n ve İ b r a h im P a ş a ­
la r. K a ra M u s ta f a P a ş a n ı n ağ a b e y i 2. V ezlı H u sre v P a ş a s a y ılm a m ış tır.

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 37

nın b u lm uşdur; üm erâ (sancak beyleri) ve şâir â ’yân mazbû-


tum uz değildir”.
M odern tarihçiler de Sokollu'yu um um iyetle göklere çı­
karm ayı âdet edinm işler, bu husustaki klişe fıkraları biribirle­
rinden alm ışlar, fakat olayların akışı içinde Sokollu'nun d u ru ­
m unu incelemeye lüzum görm em işlerdir. Çok garip bir.davra-
nışla devrin Türk Cihan devletinin em salsiz kudretinden do­
ğan bütün b aşarılan Sokollu’ya izafe edilmiş, bazı başarısız­
lıklarsa, devrin padişahlanna, bilhassa II. Selim ’e yüklenm iş­
tir. Halbuki Sokollu’nun iktidar yıllarındaki başarıların çoğu,
II. Selim ve kısmen III. M urad’ın Sokollu'ya karşı tutum ları,
hiç olm azsa b aşa n konularında Sokollu’nun m uhaliflerini
desteklem eleriyle kazanılm ıştır. K ıbrıs fethi şeref ve inis­
yatifi, doğrudan doğruya II. Selim ’e aittir. K ıbrıs’ın fethi gibi
son derece lüzumlu bir teşebbüsü baltalam ak, hiç olm azsa
bu teşebbüsün devletin hayatî m enfaatlerine dahil olduğunu
kavnyam am ak, şüphesiz Sokollu’ya şeref vermez. Diğer bütün
işlerde bu böyle olm uştur. Inebahtı bozgununun birinci dere­
cede sorum lusu Sokollu olduğu gibi, Astırhan fethi ve Don-
Volga kanalı gibi son derece m ühim bir işi üçüncü sınıf ve
m aliyecilikten yetişm iş bir devlet adam ına vermesi de,
Sokollu’nun büyük diplom atlık ve dâhi devlet adamlığıy­
la alâkası olmadığını gösterir. Ancak K anunî devrinde ye­
tişm iş vezirler arasında Sokollu, orta çapta bir devlet adam ı
ve kum andan olarak kabul edilebilir. Zeki olduğu kadar kur­
naz, haris ve icabında zalim olm asını bilmesi. Yeniçeri Ocağı'
na dayanarak birtakım devlet adam larıyla beraber m uhalifle­
rin e ve bizzat iki hüküm dara cephe alması sayesinde, 14 yıl 3
ay, 15 gün gibi uzun m üddet iktidarda kalm ıştır. Mesele çı­
karm ak tan hoşlanm ayan ve daha tahta oturduğu günlerde
Yeniçeri patırdısıyla gözü korkutulan II. Selim, Sokollu'yu
azletmeyi düşünm em iştir. III. Murad düşünm üş, fakat tat­
bikine kalkıştığı takdirde Yeniçeri ayaklanm asından ve So­
kollu tara ftarların ın hoşnutsuzluğundan çekinm iştir. Fakat
son zam anlarda Sokollu'nun Budin beylerbeyisi olan am ­
ca oğlu Vezir M ustafa Paşa’yı, belirli hiçbir suçu yokken idam
ettirm esi, Feridun Paşa'yı İstanbul’dan uzaklaştırm ası ve ikin­
ci derecede daha bazı tedbirler alm ası, ihtiyar S adrâzam ’ın
nüfuzunu çok kırdığı gibi, âkıbetini de belli etm iştir.
III. M urad, eniştesini açıkça azletm ek yerine, bir suikast
tertib in i daha uygun görm üştür. Sokollu, 12 ekim 1579 gü­
nü Dîvân toplantısından çıkarken, yanına sonradan bir Boş­
nak derviş olduğu anlaşılan bir adam yaklaşm ış. Sadrâzam ,

Levent Şahverdi Arşivi


38 TÜRKİYE TARİHİ

kendisinden sadaka isteyecek veya istida verecek zannıyla


bir an durm uş, iakat kalbinin üzerine öldürücü bir hançer
darbesi yem iştir. Bu suikasdin III. M urad’m tertibi olduğu,
hem en hem en m uhakkaktır. Dervişin deli olduğu iddia edil­
m işse de, bu iddia, daha o devirde kimseyi inandıram am ış,
ta k a t padişaha dil uzatılm aktan da çekinilm işlir. Bir dela
Sokollu hayatını kaybedince de Yeniçeri Ocağı, lüzum suz bir
ayaklanm a yerine, işbirliği yapacak yeni vezirler aram ayı ter­
cih etm iştir.
Sokollu, vur-ulduktan sonra daha birkaç saat yaşamış, he­
kim lerin b ü tü n ihtim am larına rağm en, yatsı vakti ölm üştür.
K aatili, fena halde hırpalanm ış ve yaralanm ış, ertesi gün de
p arçalan arak ö ldürülm üştür.
Türkiye tarihinin en tanınm ış sim alarından b iri olan Da­
m at Sokollu M ehmed P aşa’nın,. hem II. Selim ’in büyük kızı
olan îsm ilıan S ultan’dan, hem de daha önceki zevcesinden
çocukları olm uştur. Sokollu-zâdcIer günüm üze kadar gelm iş­
lerd ir. tsm ih an Sultan, Sokollu’nun ölüm ünden sonra bü­
yük kahram an Özdemiroğlu Osman Paşa ile evlenmek iste­
m iş, fakat bu m üm kün olam ayınca, Budin beylerbeyisi Ka-
laylıkoz Ali Paşa ile evlenm iştir. Vezir Sokollu M ustafa P aşa’
dan sonra Üveys Paşa, sonra da bu Ali Paşa, Budin beyler­
beyisi olm uştu.

Alım cd P a şa ’nın S ad âre ti (13 E k im 1S79 • 28 N isan 1580)

S okollu'nun ölüm ünün ertesi günü 2. Vezir Ahmed Paşa,


vezîr-i âzam oldu. Ahmed P aşa’ya "dam at" da denm ekledir;
çünkü K anunî’nin tek kızı M ihrim ah S u ltan ’la Rüstem Pa-
ş a ’nm kızları olan Ayşe H anım -Sultan’la evliydi (ancak son­
ra k i asırlard a ham m -sultanlarla evlenenlere "d am at” unva­
nı verilm em iştir). Ahmed P aşa’nm ölüm ünden sonra bu Ay­
şe H anım -Sultan, m eşhur tarihçi ve edip Ahmed F eridun Pa-
şa ile evlenm iştir. Ahmed P aşa’dan olan çocukları vasıtasıyla
nesli devam etm iştir. Sultan İbrahim devri sadrâzam larından
"C uvânkapıcıbaşı” denen Sem in M ehmed Paşa, bu ailedendir.
Ahmed Paşa, Sokollu’nun m uhaliflerindendi. K anunî dev­
rin in pek m eşhur b aşdefterdârı (maliye bak an ı) İskender Çe-
ie b i’nin yetiştirm esi olan b u vezir, Osmanlı tarihinin silik şah-
siyetlerindendir. Ne sadâretinde, ne de önceki görevlerinde
h içb ir olayda parlayam am ış, ancak siyasî ve askerî b ir h ata
d a yapm adığı için, devamlı şekilde kıdem alm ış, Dam at Piyâ­
le P aşa’nın ölümüyle onun yerine 3. vezirlikten 2. vezirliğe

Levent Şahverdi Arşivi


XVI ASRIN SONU 39

getirilm iş, nihayet sadrâzam olm uştur. Mevkiini kaybetm e­


m esinde, K anunî'nin pek nüluzİLi ve Türkiye tarihinin en zen­
gin kadını olan kızı M ihrim ah S ultan’ın dam adı olm asının ve
bıı vesileyle birçok devlet adam ıyla hrsımlık kurm asının rolü
m ühim dir.
Ahmed Paşa, 6 ay, 16 gün sonra 28 nisan 1580'de öldü.

K ıbrıs F âtih i Lala K ara M ustafa P aşa’nın «Vekil-i S altan at»


U nvanıyla S a d â re ti (28 N isan - 7 A ğustos 1580)
2. Vezir Lala M ustafa Paşa, Ahmed Paşa’nın yerine geçti.
Ancak 111. Murad, Osmanlı tarihinde çok garip bir olay ola­
rak, kendisini "vezîr-ı âzam" veya "sadrâzam ” unvam taşı­
m aksızın birinci vezirliğe ve Dîvân-ı Hüm âyûn başkanlığına
tâ \in etti. Daha K anunî devrinden beri sadâret m akam ını
gözleyen M uştala Paşa, bundan çok m üteessir oldu. Buna
sebep, serdâr-ı ekrem olarak İran cephesinde bulunan ve Ah­
m ed Paşa’nın ölüm ü üzerine 3. vezirlikten 2. vezirliğe yük­
selen Koca Sinan P aşa’yı kuşkulandırm am aktı. Zira bu iki
paşa birbirlerinin can düşm anı idiler ve biribirlerini o rtad an
kaldırm ak için, ikisi de sadâret m akam ına yükselmeyi bek­
liyorlardı. l l l . M urad’ın sadâret unvanım m uvakkaten de ol­
sa ilgası, daha önceleri çok muvazeneli olan Saray ve H ükü­
m et salâhiyetlerinin artık Saray’a doğru kaydığını gösteren
belli başlı hâdiselerden biridir. Bundan sonra Saray, gittikçe
la /la devlet idaresine hâkim olm uş ve hüküm etin nüfuzu za-
\ılİn m iştir. Bu, devletin inhitat sebeplerindendir. Bu işin so­
rum luluğu şüphesiz m uhteris vezirlerindir.
Lala M ustafa Paşa, 3 ay, 9 gün sonra öldü. Bu suretle
Osm anh tarihinin büyük vezirlerinden ve askerlerinden biri
daha tarihe intikal etti ve m eydan, değersiz devlet adam larına
açıldı. Koca Sinan Paşa, sadrâzam oldu. Kısa m üddet önce
Rumeli beylerbeyiliğinden vezir olan Siyâvuş Paşa, sadâret
kaym akam lığına (vekilliğine) getirildi.

K oca S inan P aşa'm n tik S ad âre ti (7 Ağustos 1580 • 6 A ralık 1582)


Büyük rakibinin ölüm ünden 18 gün sonra, 25 ağustosta,
m ühr-i hüm âyûn, Tiflis civanndaki ordugâhta Koca Sinan
Paşa ya verildi. Istanbul-TiFIis yolunun 18 günde alınm ış ol­
m ası kayda değer. Sinan Paşa, binbir entrika çevirerek, 22
tem m uz 1581’de serdârlığı bırakıp İstan b u l’a geldi Lala Mus­
tafa P aşa’nın ölüm ünden Sinan Paşa nın İstan b u l’a gelmesi­

Levent Şahverdi Arşivi


40 TÜRKİYE TARİHİ

ne kadar geçen 11 ay, 16 gün zarfında Siyâvuş Paşa, kaym a­


kamlık sılâtını m uhafaza etti.
Sınan Paşa’nm bu ilk sadâreti 2 yıl, 4 ay sürdü. 2. Vezir
Kanijeli Siyâvuş Paşa ydrine geçti. III. M urad, Sinan Paşa gi­
bi entrika çevirm ekte üstad olan bir şahsın İstan b u l’da, Üs­
k ü d a r’daki sarayında oturm asını bile tehlikeli gürdü;
— İstanbul zahiresine sıklet vermesin, M alkara otlu, su­
lu yerdir, anda k arâr eylesin! şeklindeki P aşa’yı istiskal eden
irâdesij'le, M alkara’daki çiftliğinde oturm asını m ünasip gör­
dü. Sinan P aşa’nın bu ilk sadâretinde, Türkiye tarihinin en
büyük düğünü sayılan Veliaht-Şehzade M ehm ed’in sünnet
düğünü olm uştur.

V eliaht-Şehzade M ehm ed’in S ü n n et D üğünü


(29 Mayıs - 24 T em m uz 1582)

XVI. asır T ürk zenginlik, ihtişam ve debdebesini gösteren


bu tarih î düğün, İstan b u l’un F eth i’nin 129. yıldönüm ü olan
29 m ayısta başladı ve tam 56 gün sürerek 24 tem m uzda bitti.
Bu sırada V'eliaht-Şehzade 16 yaşını 3 gün geçmiş olm asına
rağm en henüz sünnet olm am ıştı. Şehzade, 4. Vezir C errah
M ehmed Paşa tarafından sünnet edildi. Bu hizm etinden dola­
yı III. M urad’dan 10.000 duka (5 milyon TL.), 30 top kum aş,
som altından leğen ve ibrik, değerli- hıl’atler gibi şahane in­
san lar aldı. İstan b u l’da bulunan bütün büyükelçiler, elçiler,
siyasî m üm essiller, Türki.stan Hakanı ve Fas S ultam 'nm fev­
kalâde elçileri, düğüne katıldı. Düğüne bütün devlet adam ları,
m em urlar, asker, halk, hasılı İstan b u l’da bulunan herkes da­
vetliydi. Bu iş için o zam an "Atm eydanı’’ denen şim diki Sul-
tanalım ed Meydanı tahsis edildi. O zaman Sultanahm ed Ca­
mii olmadığı için, meydan bugünkünden genişti. Rumeli bev­
lerbeyisi İbrahim Paşa (m üstakbel sadrâzam ), "düğüncüba­
ş ı” unvanıyla m erasim ve eğlencelerin düzenlenm esine m em ur
oldu. Sokollu’nun dam adı olan Anadolu beylerbeyisi C âler
Paşa, "şerbetçibaşı” yapıldı. Yapılacak inşaata Kapdân-ı Der­
yâ Kılıç-Ali Paşa, asayişe de Yeniçeri ağası (m üstakbel sad­
râzam ) Ferhad Paşa nezaret etti. Bizzat III. Murad, Topkapı
S aray ı’ndan, Atm eydanı’nın kenarında olan M akbul IbrahiıTi
P aşa Sarayı’na geçerek düğünü açtı; Hemen arkasından Ve­
liaht-Şehzade geliyordu ki, altın iplikle işlenm iş ipekli bir el­
bise giymişti. K avuğundaki sorguçta iki siyah tüy, sağ kula­
ğında son derece değerli bir yakut küpe, sağ elinde çok iri
b ir zü m rü t yüzük vardı. Kılıcının kabzasına, en değerli taşlar

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 41

kakılm ıştı. Veliahd in, babasının elini öpm esi üzerine m ehıer
takım ı çalmaya başladı ve artık 56 gün m ehter, ince saz, kö­
çekçe takım ı gibi musiki topluluklarının sesi kesilmedi.
Gerçek büyüklükleriyle şekerden 9 fil, 17 aslan, 19 pars,
22 at, 21 deve, 4 zürafe, 9 denizkızı, 8 ördek, 11 leylek, 25 şa­
hin, 8 tu rn a yapılm ıştı. Aynca 15 at, şekerlem e taşıyordu.
Hepsi halka dağıtıldı. Sıra, vezirlerin düğün hediyelerini tak­
dim e geldi. Sadrâzam Sinan Paşa 4Ü.000 duka (20 milyon TL.)
değerinde atlar ve m urassâ at takım ları, 2. Vezir Siyâvuş Pa­
şa 20.000 duka (10 milyon TL.) değerinde at ve kum aş, 3. Ve­
zir Mesih Paşa 30.000 duka (15 milyon TL.) değerinde 4 at ve
150 takım elbise, 4. Vezir Cerrah Mehmed Paşa 15.000 duka
(7.5 milyon TL.) değerinde atlar, köleler, cariyeler, kum aşlar
ve güm üş eşya, Kâhyabey (iş içleri bakanı) Osman Ağa 10.000
duka (5 milyon TL.) değerinde güm üş yemek takım ları, Çer­
keş ve Gürcü köleleri sundular. Yalnız bu hediyelerin tutarı
115.000 duka (67,5 milyon TL.) tutm aktadır. Diğer devlet
adam ları, hattâ zengin tacirler, arm atö rler de hediye vermi.ş-
lerdir.
Düğün devam ettiği m üddetçe her gece 1.000 ekm ek,
1.000 tepsi pilâv, 20 sığır ve bu m iktarda diğer yiyecek, hal­
ka ikram edildi. Sığırlar, boynuzları da dahil, bütün olarak
kızartılıp dağıtılıyordu. T ü rk ler’den sonra yabancılar da he­
diyelerini takdim ettiler. Almanya, Fransa, Lehistan, Venedik,
T ürkistan, İran büyükelçilerinin hediyeleri dikkati çekiyordu.
Fakat Fas fevkalâde elçisinin sunduğu hediyeler, hepsini göl­
gede bıraktı. Bu hediyelerin başlıcalan, altın tellerle işlenm iş
2 hah, incilerle işlenm iş bir m ücevher kutusu, 4 ipek secca­
de, em salsiz bir pırlantayla süslü bir sorguç, baştan başa m ü­
cevherler takılm ış at takım ları, top top kum aşlardı. Bu hedi­
yelerden başka Fas’ın yıllık vergisi olan 40.000 duka (20 mil-
j'on TL.) da Hazine’ye teslim edildi. Almanya îm p a ra to ru ’nun
gönderdiği hediyelerin değeri 40.000 duka (20 milyon TL.),
Venedik Doçu’nun gönderdikleri 8.000 duka (4 milyon TL.)
tutuyordu.
Geceleri atılan fişekler, şehri gündüze çeviriyordu. T ürk
deniz kuvvetlerinin hazırladığı bu fişekler atıldıktan sonra,
yüzlerce m etre yükseklikte rengârenk dağlar, kaleler, gemi­
ler, filler ve buna benzer şeyler vücuda getiriyordu ki, XVI.
asır Türk teknik ve sanatının derecesini gösterm esi bakım ın­
dan m ühim dir. Sokollu’dan dul kalan padişahın kızkardeşi
İsm ihan S u ltan ’ın 900 kölesi, çeşitli danslar yapıyor ve m ito­
lojik konuları işleyen oyunlar oynuyorlardı. 16-17 haziran ge-

Levent Şahverdi Arşivi


4? TÜRKİYE TARİHİ

ccsi atılan muazzam bir fişek, bütün seyredenleri hayran


bıraktı Gökyüzü, tabiî renkleriyle ve çeşitli ağaçlarıyla tam
bir orm an m anzarasıyla doldu. 7 tem m uzda Veliaht-Şehzade,
sünnet edildi. 22 tem m uzda III Murad, oğluyla beraber Top-
kapı SarayTna döndü. İki gün sonra da düğün bilti. Belki da­
ha devam edecekti. Fakal 2 gün önce doğm uş bir şehzadesinin
ölüm ü üzerine III. Murad, düğüne son verilmesini em retti.
Yeniçeri Ocağı yasasının esaslı m addelerinden biri, bu
düğün sırasında bozuldu. Düğünde hüner gösteren bir gruba
Sullan M urad ne şekilde m ü kâfatlandınlm alannı istedikleri­
ni sorunca. Yeniçeri OcağTna yazılmak dilediler Her hangi
bir kanun, gelenek ve örfün değiştirilm em esi için en büvük
ihtim am ları gösteren K anunî’nin torunu, bu dileği kabul etti.
Yeniçeri ağası Ferhad Ağa, bu irâdenin kanuna aykırı oldu­
ğunu söylemeye cesaret etti. Padişah, bu cesaretinden dola­
yı Ferhad Ağa’yı cezalandırm ayı aklından geçirm edi, tak at
irâdesini teyid etti. Bunun üzerine III. M urad’m m üstakbel
sadrâzam ı, ağalıktan istifâ etti. Padişah, yerine gelen Yusuf
Ağa'ya em rini tekrarladı ve icra ettirdi. Böylece zaten bozul­
m aya başlam anın bütün alâm etlerini gösteren Ocak, bu bid’-
atle daha fazla sarsılm ış oldu.
Türkiye tarihinin cn m uhteşem düğünü sayılan bu sün­
net düğünü için bk. Ham m er, VII, 146-65; Nev’î, Kastde-t Sû-
r/ye, T. Olgun nş. İstanbul, 1937; Solak-zâde, 603-4; Peçevî,
II, 71; M üneccimbaşı, III, 549; Taşköprülü-zâde, Tııhleıu'l-
Ahbâb; Âlî, K ü n h ü ’l-Ahbâr; Selânikî).

K an ijeli D am at Siyâvuş P aşa’m n İlk S a d â re ti


(6 A ralık 15«2 - 25 T em m uz 1584)

Siyâvuş P aşa’nın ilk sadâreti, 1 yıl, 7 ay, 20 gün sürdü.


Sivâvuş Paşa, henüz 1580’de vezir ve aynı yıl içinde Sinan Pa-
şa'nın sad âretinde 2. vezir olm uştu. II. Selim ’in kızlarından
F atm a S u ltan ’la evli olduğu için, Sokollu'nun ve Piyâle Paşa’
nın bacanağı olur. Fatm a Sultan, Paşa’nın sadâretinden önce
ölm üştür. Sinan Paşa, İran cephesinden İstan b u l’a gelince­
ye k ad ar b ir yıla yakın sadâret kaym akam lığında bulunm uştu.
Siyâvuş Paşa sadrâzam olduktan birkaç gün sonra. 5 ay
önce yeniçeri ağalıgın'dan istifa eden Ferhad Ağa, Rumeli
beylerbeyiliğine getirildi (29 aralık 1582). Ferhad Paşa, bun­
dan tam 3 ay sonra da vezir ve serdâr oldu (28 m art 1583).
D am at Ahmed Feridun Pasa, bugünlerde İstan b u l’da öldü
(16 m art 1583).

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 43

N ûr-B ânû V âlide-Sultan’ın Ö lüm ü (7 Aralık 1583)


7 aralık 1583’te III. M urad’ın annesi Nûr-Bânû Vâlicle-
Sultan öldü. K anunî’nin gelini ve II. Selim ’in zevcesi olan
Vâlide-Sultan’ın Fâtih Cam ii’ndeki cenaze nam azına oğlu III.
M urad da katıldı. Vâlide-SuItan, Ayasofya bahçesindeki Mi­
m ar Sinan yapısı II. Selim T ürbesi’ne göm üldü. Ü sküdar da
jap tırd ıg ı Eski-Vâlide Camii, lıastane, m edrese, m ektep, ima­
ret, çe.şme, han ve başka hayratı vardır.

, V eliahd-Şehzade’nin «Sancağa Çıkması» (17 A ralık 1583)


Veliahd-Şehzade Mehmed, sünnetinden 1 yıl, 5 ay, 11 gün
sonra, ‘’Saruhan tahtında oturm ak üzere sancağa çıktı" Yani
M anisa sancak beyliğine tâyin edildi. 17 yaşını 6 ay, 23 gün
geçmişti. Daha önceki şehzadelere nazaran geç sancağa çıka­
rılan V eliahd’e, 2.000 atlı ve yaya asker, 1.500 kişilik m aiyet
halkı, bu arad a hocaları, lalaları, yâver ve m âbeyincileri, cari-
yeleri, m üşavirleri refakat ediyordu. Kapdân-ı Deryâ Kıhç-Ali
Paşa nın bastardasına binen Veliahd’i, Sadrâzam , diğer vezir­
ler, ulem â ve ilerigelenler, m erasim le uğurladılar. Padişahın
hocası Sâdeddin Efendi, V eliahd’e, nasıl davranm ası icap etti­
ğine dair nasihat ve dua etti.
Ö zdem iroğlu O sm an P a şa ’nın S a d â re ti (25 T em m uz 1584 •
30 E kim 1585)
25 tem m uz 1584’te, Özdem iroğlu’nu sadârete getirm eye
k arar vermiş olan III. Murad, eniştesi Siyâvuş P aşa’yı azletti.
Paşa, m alikânesine çekildi. Bu suretle Özdem iroğlu’nun, 1 yıl,
3 ay, 6 gün sürecek sadâreti başladı. Siyâvuş Paşa, Özdemir­
oğlu’nun ilk fırsatta sadârete getirileceğini biliyordu. Bunu
önlem ek için çok çalıştı. Özdem iroğlu’nun ayyaş olduğu ifti­
rasını ortaya yaydı. Özdem iroğlu’nun Dîvân’a arz ettiği askerî
terfileri yerine getirm edi. Bu suretle subayların Özdem iroğlu'
na vadini yerine getirm em iş olm ası dolayısıyla cephe alacak­
larım sanıyordu. Diğer vezirler de, özdem iroğlu gibi otoriter,
büvük, pek m eşhur bir şahsiyetin başlarına gelmesini istem i­
yor. sönük şahsiyetleriyle aşağılık kom pleksine kapılıyorlardı.
Fakat vezirlerin oyunu ters netice verdi. İstan b u l’da soluğu
alan subaylar. Dîvân toplantısından çıkan vezirlere ağır sözler
sövlediler "illâ Osman Paşa H azreti’ne k at’â bir bârid kelâm "
etm ediler. Bu suretle artık Siyâvuş P aşa’nın m evkiini m uha­
fazasına im kân kalm adı. Osman Paşa, İstanbul'a geldikten
birkaç gün sonra vezîni âzam oldu. Mesih Paşa 2., C errah
Mehmed Paşa 3., Ferhad Paşa 4. vezirliğe yükseldi.

Levent Şahverdi Arşivi


44 TÜRKİYE TARİHİ

tsm ih a n S u lta n ’ın Ö lüm ü (7 Ağustos 1585)


7 ağustos 1585’te, 111. Selim ’in büyük kızı Ism ihan (ya­
hut E sm âhân) Sultan öldü. Sultan, Sokollu’dan dul kaldık­
tan sonra Kalaylıkoz Ali Paşa ile evlenm işti. Bir çocuk dün­
yaya getirirken öldü. Doğurduğu M ahmud Bey adındaki ço­
cuk an cak ' 50 gün yaşadı. Sultan, Ayasofya’daki babasının
türbesine göm üldü.

I II. M u rad ’a Yeni B ir S a lta n a t T ah tın ın S u n u lm ası


(23 E ylül 1585)
Mesih P aşa’nın 6 yıllık Mısır beylerbeyiliği zam anında
halk, bu vezirden şikâyetçi olm uştu. Halefi olan Vezir Ha­
şan Paşa da iyi bir idare kuram adı. İm paratorluğun en önem ­
li eyaletini ıslah etm ek üzere. Vezir İbrahim Paşa, beylerbeyi
ve m üfettiş olarak M ısır’a gönderildi. 61 yıl önce K anunî’nin
vezîr-i âzami Damat Makbûl İbrahim Paşa da M ısır’ı ıslah
için gönderilm iş ve parlak bir başarıyla dönm üştü. Bu seferki
İb rah im Paşa da, III. M urad’ın büyük kızı Ayşe S u ltan ’la ni­
şanlıydı. Kendisini bizzat Kapdân-ı Deryâ Kılıç-Ali Paşa, do­
nanm ayla İskenderiye’ye bıraktı.
İbrahim P aşa’nın M ısır’da ne gibi idari ıslahat yaptığı
m alûm değildir. Fakat eyaleti soyarcasına m al ve para top­
ladığı biliniyor. B unlar halktan değil, pek zengin olan M emlûk
beylerinden toplanm ıştı. Bu beyler, binlerce feddan m ünbit
araziye m aliktiler ve bazan vergilerini ödem em ek veya ek­
sik ödem ek gibi yollara sapıyorlardı. İbrahim Paşa bunlara
öyle bir şekilde davrandı ki, uzun yıllar için devlete serkeşlik
yapacak halleri kalmadı.
İbrahim P aşa’nın M ısır’dan İstan b u l’a getirdiklerini Os­
m anlI tarihçileri anlata anlata bitirem ezler. Paşa, 2,5 yıl Mı­
s ır ’da kalm ıştır. III. M urad’ın büyük kızı olan nişanlısı Ayşe
S u lta n ’la evlenm ek üzere İstan b u l’a gelirken, padişaha sundu­
ğu hediyelerin başında, m eşhur saltanat tahtı vardır. H alen
T opkapı Sarayı Hazine D airesi’nde teşhir edilen bu m uhte­
şem taht, III. M urad’dan O sm anoğullan’mn düşm e tarih i
olan 1922’ye kadar, hüküm darların cülûs (tah ta o tu rm a) ve
b iat (sad ak at yemini kabûl etm e), bazan da m uâyede (bay­
ram tebriki) törenlerinde kullanılm ıştır. Son olarak II. Ab-
dülm ecid, 1922’de halife olduğu zaman, bu tah tta biat m era­
sim i yapılm ıştır. Bugün de görüldüğü gibi taht, baştan ba.şa
kalın altın levhaların birleştirilm esiyle yapılm ıştır. Selânikî,
ta h tta k i altının ağırlığını 80.000 m iskal olarak kaydediyor ki,
80.000 duka altınına eşittir (40.000.000 TL.). Bu altın levhalar

Levent Şahverdi Arşivi


XVI ASRIN SONU 45

Derviş Bey adında bir sanatkâr tarafından eritilip birleştiril­


m iştir. Tahta kakılm ış olan m ücevherler ise, devrin en büyük
kuyum cusu İbrahim Bey’in eseridir. Yeşil züm rütler, san gök
yakutlar, mavi firuzeler göz kam aştırm aktadır. Bunların için­
de güvercin yum urtası büyüklüğünde olanlar vardır. Bu mü­
cevherlerin değer tahm ini şim diye kadar yapılm am ıştır.
S altanat tah tından başka İbrahim P aşa’nın getirdiği hazi­
ne 2.173.500 duka (1.086.750.000 TL. kadar) tutuyordu. Bu eş­
yanın bir kısm ı şöyledir (H am m er, VII, 171-3): 100 genç köle,
17 Habeş köle, 17 Zenci harem ağası, 9’unun koşum ları inci ka­
kılm ış altından olmak üzere 63 Arap atı, bir fil, bir zurafe,
79 parçadan m üteşekkil altın bir tuvalet takım ı, 3 çift küpe,
m urassâ ciltli 2 K ur’ân, kum aşlar, m ücevherler vs.
9 haziran 1586’da İbrahim Paşa, Ayşe S u ltan ’la evlendi ve
Osm anlı tarihinin ikinci "Dam at İbrahim Paşa’’sı oldu. Sağ­
dıç olan Kıhç-Ali Paşa, Ayşe S ultan'a 50.000 duka (25 milyon
TL.) değerinde düğün hediyesi verdi. S u ltan ’ın çeyizinin de­
ğeri 300.000 duka (150 milyon TL.) tutuyordu ki, şimdiye ka­
d ar hiçbir S u ltan’a 100.000 dukanın (50 milyon TL.) üzerinde
çeyiz verilm em işti. Atm eydam ’ndaki Makbûl İbrahim Paşa Sa­
rayı, evlilere tahsis edildi.

M esih P aşa’m n S ad âreti (30 E kim 1583 - 14 N isan 1386)


özdem iroğlu’nun 30 ekim 1585’te Tebriz yakınlarındaki
ordugâhında ölmesi üzerine. Vezir Cağaloğlu Sinan Paşa, sa­
dâret kaym akam ı oldu ve l aralıkta mühr-i hüm âyûnu Is-
tan b u l’a getirip III. M urad H an’a verdi. 31 günden beri açık
bulunan sadâret m akam ına 2. Vezir Mesih Paşa getirildi. Es­
ki sadrâzam Kanijeli Siyâvuş Paşa, 2. vezir oldu, 80 küsur
yaşında bulunan Mesih Paşa, 14 nisan 1586’da istifa etti. Sadâ­
reti, Özdem iroğlu’nun ülüm tarihinden itibaren 5 ay, 14 gün­
dür. E rtesi gün eski sadrâzam Siyâvuş Paşa, ikinci defa sadâ­
re t m akam ına yükseldi. Mesih Paşa’mn istifa sebebi, reîsül-
k ü ttâ b ’ı (dış işleri bakanı) değiştirm ek istem esine III Mu-
rad 'ın m uvafakat etm em esidir. Bunu geleneğe aykırı bulan
ve padişahların hüküm et işlerine m üdahalesi olarak gören ih­
tiyar vezir, istifa etm iştir.
K an ijeli Siyâvuş P a şa ’n m 2. S ad âre ti (14 N isan 1586 -
2 N isan 1589)
K anijeli’nin bu 2. sadâreti, 2 nisan 1589’a kadar 2 yıl,
11 ay, 18 gün sürdü. İk tidardan düşm esine sebep olan Bey­
lerbeyi Vak’ası, az aşağıda anlatılacaktır.

Levent Şahverdi Arşivi


4t TÜRKİYE TARİHİ

K apdân-ı D eryâ Kılıç-AIi P aşa'n ın Ö iüınü (21 H aziran 1587)


Kapdân-ı Deryâ Kılıç-Ali P aşa’nın 80 yaşlarında ölmesiy­
le, T ürk denizcilik tarihinin büyük devri kapanm ıştır. Kemal
R eis’le başhyan bu büyük devir, yüz yıl kadar sürm üştür. Kı-
lıç-AIi Paşa, 15 yıldan az fazla b ir zam andan beri, Donanmay-ı
H üm âyûn’un başında bulunuyordu. Vârisleri kendisinden ön­
ce öldüğü için 560.000 duka (280 milyon TL.) tutan s e r\c ti,
H azine’ye alınm ıştır. Kılıç-Ali Paşa, B arbaros’un yanında de­
nizciliğe başlam ış, bilhassa T urgut’un m uavini olarak şöhret
yapm ış, birçok açık deniz m uharebesi kazanm ış, büyük ga­
nim et elde etm iş, devrinin en zengin adam larından biriydi.
Ölüm üne kadar zinde kalm ıştır. Ölümüne, bâkire olan bir
canyeyle bir gece önce zifafa girmesi sebep olm uştur. Asıl
adı ‘‘Uluç-Ali’’ iken, II. Selim tarafından ‘‘Kılıç-Ali’’ şeklinde
değiştirilm iştir. Mimar S inan’a yaptırdığı Tophane'deki m uh­
teşem camiinin yanındaki türbesine göm ülm üştür. Tophane’
nin büyük kısmı o zam ana kadar denizken, Kılıç-Ali Paşa ta­
rafından kuru tulm uştur. Kılıç-Ali Paşa, devrinin en büyük
hayır sahiplerinden biri olarak tanınm ıştı. B ir ihtiyaç sahibi­
nin arzusu yerine getirilm eden Paşa’nın sarayından çevrildiği
t'aki değildi. Binlerce fakir, Paşa’dan m untazam aylık alırdı.
Zevcesi Selime H atun, P aşa’dan önce ölm üştür. O da büyük
hayır sahiplerindendi. Bir cami de yaptırm ıştır. B arbaros
m ektebinin son büyük denizcisi olan Kılıç-Ali Paşa, en büyük
gem ileri kolaylıkla inşa edebilecek tarzda tersanelerde ıslahat
yapm ış, donanm ayı h er zaman yeni, tanı donatım lı, savaşa
hazır, dünyanın birinci deniz kuvveti olarak elde tu tm u ştu r.
1580'de Almanya büvükelçisinin rahibi olarak İstan b u l’a gelen
Schtveigger, Paşa’yı şöyle tavsif ediyor: ‘‘İhtiyar m uharip,
12.000 duka (6 milyon TL.) değerinde koşum larla süslü atı­
nın üzerinde, mübalâğasız, genç, tığ gibi bir delikanlı edasıyla
rah atça o turuyordu" (Reyssbeschreihung nach Constautino-
pel, lb-1). ,

M im ar K oca S inan'ın Ö lüm ü (9 N isan 1588)


Kıhç-AH Paşa’nın ölüm ü üzerinden henüz 9 ay, 18 gün
geçmişti ki, Türk Hakanlığı, büyük bir kaybın acısıyla daha
çalkandı. M imar Koca Sinan, 97 yaşını 10 ay ve 11 gün geçmiş
olarak ölm üştü. Ölümüne kadar bugünkü bayındırlık bakan­
lığı dem ek olan hassa m im arbaşılığını m uhafaza eden Sinan’­
ın eserlerinden, ileride bahsedeceğiz. Hicrî takvim le 101 va-
şında ölen Sinan, 11, Bâvezid Yavuz Selim, Kanunî Süley­
m an, 11. Selim ve nihayet III. M urad devirlerini, 5 kuşaklan

Levent Şahverdi Arşivi


XVI ASRIN SONU (7

5 padişahı görm üşfür. 2 defa evlenmiş, çocuğu olm am ışlır.


Çok cöm ert olduğu için, ölüm ünde borç bırakan Sinan, Sü-
leyınaniye Camii’nin kenarındaki mütevazı türbesinde gömü­
lüdür. Çaldıran, Merc-i Dâbık, Rîddânîye, Mohaç zaferlerinde,
Tebriz, Haleb, Şam, Kahire, Belgrad, Rodos, Budin, Bağdad
feiilılerinde istihkâm subayı olarak bulunm uştur. Böylece
Anadolu, İran, Mısır, Mezopotamya, Arabistan, M acaristan ve
B alk an lar’daki çeşitli m edeniyetlere ait binlerce eseri görüp
inceliyen Sinan’ın ufku, yalnız İtalya’yı gören büyük Röne­
sans m im arlarından daha geniş olm uştur. B abinger’in Miche-
langelo ile eşit olduğunu söylediği Sinan, bize göre insanlığın
bugüne k ad a r yetiştirdiği m im arların en büyüğüdür Kendi
dikte ettirip yazdırdığı T ezkiretu’l-Bıınyân’da, yaptığı eser­
leri şöyle sayar; 81 cami, 50 m escit, 55 m edrese, 19 türbe 14
im aret, 33 saray, 16 kervansaray, 8 köprü, 7 baraj, 6 depo,
32 hamam, 3 hastane, çeşm eler, sebiller, m ektepler vs Aya-
solya, Topkapı Sarayı gibi büyük eserlerdeki tam ir, onarm a
ve yenitlen inşaları, bunların dışındadır. İki eserinde aynı
jılânı kullanm am akla ünlüdür.

B eylerbeyi V ak’ası (2 N isan 1589)


Osmanlı tarihinde, Siyâvuş P aşa’nın düşm esiyle netice­
lenen "Beylerbeyi V ak’ası’’nın sebebi, "ak ça” denilen güm üş
paran ın değerinin 1584-89 yılları arasında 9ö50 nispetinde dü­
şürülm esidir. Akçadaki güm üş m iktarının yarı yarıya düşü­
rülm esi, Osm anh m alî ve İktisadî tarihinin dönüm nokiala-
rından biridir. 1584-89 yıllarına kadar 1 akçanm şimdiki sa-
tınalm a gücü aşağı yukarı 10, hattâ XVI. a s n n başlarında ve
O l talarında 12 TL. iken, bu tarihten sonra 5 TL. kadardır.
Hızla yaklaşan siyasî, idari ve askerî inhitat, bu suretle iki
üç yıl önce, kendisini bir İktisadî krizle haber verm iştir. Hü­
küm et şüphesiz akçanın değerini 91150 nispetinde veya başka
b ir nispette düşürebilirdi. Fakat d ü şü rü r düşürm ez, devlet­
ten aldıkları parayla geçinenlerin m aaşlarında ve um umî eş­
ya fiyatlarında düşm e nispetinde bir ayarlam aya gitmesi lâ­
zımdı. Bu ayarlam a yapılam adı ve bu yüzden, İstan b u l’da ya-
şıy anlann en serkeşi olan Yeniçeri Ocağı kazan kaldırdı Bu
i.svan ve ilerideki başka olaylar yüzünden gerekli zamlar va-
pıldı. Fakat devletten para alanların ellerine geçen paranın
satm alına değeri, asla 1589’dan önceki seviyeye erişem edi. Bu­
gün de (1965) erişem em iştir.
Y eniçeriler bu tarihten önce de birçok defalar tatsız olay­
lar çıkarm ışlar, Fâtih ve Yavuz gibi pek o to riter ve kelime­

Levent Şahverdi Arşivi


43 TÜRKİYE TARİHİ

nin bütün m ânalaııyla pek kuclrclli hüküm darlara bile kafa


tutm uşlaı dı. Ancak ilk dcla 2 nisan 1589 Beylerbeyi Vak’ası n-
da Topkapı Sarayı’nı basm ış ve padişahtan kelle istem işler­
dir. Bli lariluen sonra Y eniçeriler’in "kelle isterü k !” nidası,
Osmanlı tarihinin klâsik bir deyimi olm uştur.
Kelleleri istenenler, akça ayarlam ası işinde hiçbir m esuli­
yeti olmıyan B aşdefterdâr (m aliye bakanı) Mahmud Efendi
ile Muhâsib Doğancı Mehmed P aşa’dır. Malî krizin gerçek
n ı e s L i l i i olan Siyâvuş Paşa, kendisini kurtarm ıştır. III. Murad,
S aray ’da savunm a tertibatı aldırm ış ve istenen kelleleri ver-
mevi reddetm iştir. Ancak vezirler, padişaha kellelerin âsile­
re verilmesini tavsiye ve bu tavsiyelerinde ısrar etm işlerdir.
Bu zaraılı tavsiye olmasaydı ve III. M urad âsileri tedib edebil-
seydi, Osmanh tarihinde çok zararlı bir safhanın açılması ön­
lenmiş, biç olmazsa geciktirilm iş olurdu. Zira bundan bövle
Yeniçeriler, 2,5 asra yakın, gerçek bir siyasî kuvvet olarak
devlet işlerine karışm ışlar, hüküm etin otorotesini zedelemiş­
ler ve netice itibariyle im paratorluğun çökm esinde ve dağıl­
m asında belki en büyük âmil olm uşlardır.
III. M urad Han, Mahmud Efendi ile akçanın ıslahına me­
m u r elm iş olduğu .Mehmed Paşa’nın günahsız kellelerini âsi­
lere verdi Ancak başta sadrâzam ve şeyhülislâm olmak üzere
Dîvân üyelerinin çoğunu azletti ki, isvandan bunları m esul
tu ttu ğ u anlaşılır.

K oca Sinan P aşa’nın 2. S ad âre ti (2 N isan 1589 -


1 A ğustos 1591)
Azledilen Siyâvuş P aşa’nın yerine Koca Sinan Paşa 2.
defa olarak sadrâzam , Müejyed-zâde A bdülkadir Şeyhî Efen­
d i’nin yerine Bostân-zâde Mehmed Efendi şeyhülislâm, Damat
İbrahim Paşa’nm verine Serdâr-ı Ekrem Ferhad Paşa 2. vezir.
Cerrah Mehmed Paşa’nm yerine eski Budin beylerbeyisi Yu­
suf Paşa, Rumeli bevlerbeyisi oldu Ancak bu değişiklikler Dî-
vân-ı H üm âyûn’da bozuk düzen giden işleri düzeltemedi Si­
nan Paşa gibi zararlı bir şahsın tekrar iktidara yükseltilme.'^i,
büsbütün hatalı bir ış oldu Sinan Paşa’mn bu 2. sadâreti, 2
yıl, 3 ay, 29 gün sürdü.

Şehzade A hm ed’in Doğum u (18 N isan 1590)


Mani.sa'da Saruhan tahtında bulunan Veliaht-Şehzade
M ''hrned’iıs ilk çocuğu. 18 nisan I59fl’da doğdu ve 'Ahm ed’’
aıiı verildi. Veliahd'in lalası olan Mehmed Paşa ‘Hâkaan-ı

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 49

Rûm = Roma İm p arato ru " lâfzını, ebced hesabıyla tarih dü­


şü rdü ("Hâkaan-ı R ûm ”, Osmanlı hüküm darlarının kullandık­
ları unvanlardan b iridir). İleride ‘T. Ahmed" sanıyla tahta
geçen Şehzade’nin annesi H andan H atu n ’dur.

M arm ara-S akarya K analı M eselesi (M art-N isan 1591)


Sakarya-M arm ara kanalı projesi K anunî devrinde ete alın­
mış, h attâ Mimar Sinan gönderilerek kanalın keşfi yapınıl­
m ış ve kazılacak yerler tesviye edilm işti. III. M urad devrin­
de Dîvân, bu işi tek rar ele aldı. 6 m art 1591’de, kanalın açıl­
m ası hakkında ferm an çıktı. Ancak 36 gün sonra, 11 nisanda
çıkan başka b ir ferm an, ilk em ri iptal etti. Böylece İzmit Kör-
fezi’nin Sapanca Gölü yoluyla Sakarya ırm ağına bağlanma.sı
projesi gerçekleşemedi. Anadolu beylerbeyisi Sokoliu-zâde Ha­
şan Paşa’ya, bu işe m em ur edilen eski Budin (M acaristan)
defterdarı Ahmed Efendi ve yardım cısı Dîvân-ı Hümâyûn kâ­
tiplerinden M ustafa E fendi’ye bütün kolaylıkları gösterm esi
em redilm işti. 30.000 işçi yazıldığı halde, proje yüzüstü bırakıl­
dı. İş bununla da kalmadı, Vezîr-i âzam Sinan Paşa, yanında
2. Vezir Ferhad Paşa ve Anadolu kazaskeri Ali Efendi olarak,
S apanca’daki büyük şantiyeye geldi. Fakat birkaç gün sonra,
işçilerin dağıtılm ası ve gönderilen m alzemenin İstanbul’a iade­
sine k arar vekildi.
Bu güzel proje, aynı ciddiyetle iki defa daha, IV. Mehmed
ve «—Süveyş K analı’nı da açtırm ak istiy e n — III. M nsiata
zam anlarında ele alındı. Fakat gerçekleştirilem edi. Bugün de
gerçekleştirilm iş değildir.

F erh ad P a şa ’nın S ad âre ti (1 Ağustos 1591 - 4 N isan 1592)


1 ağustos 1591’de Sinan Paşa azledildi ve yerine 2. Vezir
Ferhad Paşa, sadrâzam oldu. Büyük tarihçi Selânikî IVtusıala
Efendi, yeni vezîr-i âzam in rûz-nâmeciJiğine (günlük notları­
nı tutm aya) m em ur oldu, Sinan P aşa’nın 2. sadâretinden az­
linin sebebi de, âdet edindiği üzere padişaha yalan söyleme­
sidir. Bu defa da Yeniçeri Ağası’m azlettirm ek için, III Mu­
ra d ’a. Y eniçerüer’in ağalarını istem ediklerini söylem iştir. Fer­
had P aşa’nın sadâreti, 8 ay. 4 gün sürm üştür.

K anljeli Siyâvuş P aşa'nın 3. S ad âre ti (4 N isan 1592 - 28 Ocak 1593)


Siyâvuş Paşa’nın bu son sadâreti 9 ay, 24 gün sürdü 3
sadâretinde 5 yıl, 5 ay, 1 gün iktidarda kalm ıştır Bu delaki
sadrâzam lığının en m ühim dahilî hâdisesi, 26 ocak 1593'teki

Levent Şahverdi Arşivi


SO TÜRKİYE TARİHİ

sipahi is\'anıdır ki, 2 gün sonra P aşa’nın iktidardan düşm esiy­


le neticelenm iştir.
Y eniçeriler'e özenen S ipahiler’in bu isyam da, 3 ayda bir
aldıkları m aaşlarının bir kısm ının geç verilm esinden doğdu.
Saray ününe gelen Sipahiler, Yeniçeriler gibi kelle istediler.
İslenen kelleler, Sadrâzam Siyâvuş Paşa’nm, B aşdefterdâr
E m îr Paşa'm n, hattâ Harern-i H üm âyûn'u idare eden K elhudâ
K adın’ın başlarıydı. III. Murad: "şu bî-cdebleri sürsünler,
inâd ederlerse v u rsunlar” diye irâde etti. S aray’daki asker,
âsilerin üzerine yürüdü.. 357 ölü ve yaralı veren Sipahiler da-
.ğıklılar.
Bunun üzerine Siyâvuş P aşa’nın "uğursuz” okluğu riva­
yetleri yayıklı. İkinci sadâreti Yeniçeri isyanı ile biten P aşa’
nın bu son sad âreti de Sipahi isyanı ile kapandı.

K oca Sinan P aşa'nın i. S a d â re ti (28 Ocak 1593 - 16 Ştrltat 1595)


M alkara’daki m alikânesinde fırsat gözliyen Koca Sinan
Paşa, te k ra r iktidara geldi. Seksenlik Sadrâzamı, 3 şubatta İs­
tanbul'a gelip büyük bir ihtirasla iktidar m akam ına olurctu.
Bu detaki sad âreti 2 yıl, 19 gün sürdü. H i. M urad’m ölü­
m ünden 31 gün sonra III. M ehmed tararından azledildi. Fer­
had Paşa, 2. dela sadrâzam oldu. Sinan Pa,şa’nın bu sadra­
zamlığı, Almanya savaşı ile ünlüdür ki, bundan önceki bah­
simizde ele ahnm ıştı.

I II. S ultan M urad H an’ın Ö lüm ü (15/16 O cak 1595


G ecesi), Ş ahsiyeti ve S a lta n a t Devri
III. M urad Han, 15/16 ocak 1595 gecesi, m esane hastalı­
ğından Topkapı S arayı’nda öldü. 48 yaşını 6 ay, 13 gün geçi­
yordu. H üküm darlık m üddeti 20 şal, I ay, 2 gündür. Ondan
ünce de 14 yıl, 8 ay, 10 gün Manisa sancak beyi olarak S aru­
han tahtında oturm uştur.
III. M urad, Osm anoğuU an’nın en bilginlerinden biridir.
Arapça ve Farsça’yı pek iyi bildiği gibi, devrinin ilimlerine de
vâkıf, h attâ bazılarında m ütehassıstı. 4 Dîvân bırakm ıştır ki,
ikisinde Türkçe, diğer ikisinde Arapça ve Farsça şiirlerini
toplam ıştır. "M urâdî" mahlasını kullanan 111. Murad, iyi bir
şaird ir. FiUûhât-ı Sıyâm adını verdiği tasavvuf üzerine bir
eser de kaleme alm ıştır.
i t i . Murad, O sm anoğullan içimle kadın iptilâsı ile ünîü-
d ü ı. Bu hususta sonradan torununun oğlu Sultan İbrahim

Levent Şahverdi Arşivi


XVI ASKIN SONU SI

hile onu geçem em iştir. M üneccim başı’na güre (III, 531) 41


kacimcian 130 çocuğu olmuş, ancak bunların çoğu doğarken \e-
\a küçük yaşta ölm üştür. Onun için III. M urad’ın ölüm ünde
ancak 19 şehzadesi vc 26 kızı vardı. B unların büyük kısmı da
küçük çocuklardı. 26 sultanın çoğu bülûğ çağına erm eden öl­
müş, ancak Ay.şe, Falm a, Hüm â, Hadice, Fahriye ve Mihı im ah
S ultanlar evlenme çağma gelebilm iştir. Şehzadelerinin akıbe­
tini, ÎİI. Mehmed devrinde göreceğiz.
K anunî devrinde S aray’da nasıl bir H urrcm Haseki-Sul-
tan varsa, III. Murad devrinde ele b ir Safîye Haseki-Sullan
\a rd ir. III, Mehmed tahta geçince vâlide-sultan olan hu ka­
dının şahsiyetinden, ileride bahsedeceğiz. Ancak oğlunun dev­
rinde eriştiği nüfuz derecesiyle ölçülürse. Safîye Haseki-Sul-
ta n ’ın, zevci 111. M urad devrinde daha sınırlı bir siyasî rolü
olduğu anlaşılır. Safîye Haseki-Sultan, S okollu’nun zevcesi
olan görüm ccsi İsm ihan Sultan ve Harem-i H üm âyûn'u idare
eden Canledâ Kadın ve Raznş^'e Kadın gibi nüfuz sahibi
hanım larla birleşerek, kudretli bir parti teşkil etm iştir,
111. M urad devrinde Türkiye kudretinin zirvesine eriş­
mişse de„ sonraki asırlarda açıkça orlaya çıkan gerileme \e
çükm e sebepleri, bu devirde teşekkül etm iştir, Sokollu'nun
uzun diktatörlüğünün tepkisi olmak üzere Saray, hüküm et
işlerine gittikçe daha fazla m üdahaleye başlamış, bunu ünli-
yccek kudretli vezirler yctişmeıni.şlîr. III. M urad’ın son de­
virlerinde Dîvân-ı Hüm âyûn üyesi olan vezirlerle Kanunî dev­
ri vezirleri mukayese edilirse., gittikçe daha az değerde, hat­
tâ değersiz, hattâ Sinan Paşa gibi devlete birçok defalar hıva-
nel etm ekten çekinm iyen sım aların Divân’a doldukları görü­
lür. Üstelik bu Dîvân,, devlet işlerinde eskisi gibi naü.stakil ve
kudretli bir teşekkül de değildir ve padişah, hattâ Saray ka­
d ınlan tarafından işlerine m üdalıale edilm ektedir
Hüküm et idaresi gibi, im paratorluğun direklerinden biri
olan ilmiye sınıfı da bozulmaya başlam ıştır Bu sınıfın başı
olan ve bugünkü anlav'işımıza göre adalet, eğitim ve divanet
işleri bakanlıklarını nefsinde birleştiren şevhulislâm, IH . Mu­
rad devrine kadar azledilemezken, hu devirde o da vezirler
gibi azledilen alelade bir m em ur derekesine düşm üştür.
Eyalet idaresi de eskisi gibi iyi değildir. Eskiden uzun
m üddet bir eyaleti idare eden kudretli beylerbeyiler yerine,
bir hiç yüzünden, en küçük b ir sivasî entrikayla her an a/le-
dileceğinden korkan beylerbeviler vardır Bir eyaletin bir yıl
içinde birkaç beylerbeyi gürdüğü ohnu.şiur.

Levent Şahverdi Arşivi


S2 TÜRKİYE TA Rİ h İ

Aşağıda açıklanacağı gibi, askerî teşkilât da bozulnıuş-


tu r Türk ordusunun esasını teşkil eden tım arlı sipahi sınıfı
ehem m iyetten düşm üş, buna karşılık o zam ana kadar bir
ağır piyade tüm eni olan yeniçeri sınıfı, ordunun en kudretli
sınıfı haline gelmeye başlam ıştır. Üstelik bu sınıf da bozul­
m uştur. Devşirme kanunlarına riayet edilm em eye başlanm ış­
tır. Eskiden yeniçerilerin yalmz büyük generalleri Türk aslın­
dan olabilirdi. Gerisi tam am en devşirm eydi ve Isp a rtalıla r’
dan, ilkçağdan beri görülm em iş bir disiplinle yetiştirilir ve
yaşarlardı. III, Murad devrinde, devşirm e olmıyan birçok İs­
tanbullu, iltim asla yeniçeri yazılmaya girişm iş, eski disip­
linden eser kalmamış, hattâ bu sınıf, tam am en siyasî bir
k u d ret kazanarak, asıl görevini ikinci dereceye itm iş, dev­
letin başına belâ olmaya başlam ıştır. Tım arlı sipahisinden
sonra en m ühim askerî sınıf olan akıncı sınıfı da, III. Mu-
ra d ’ın ölüm ünden birkaç ay sonra, Sinan Paşa'nın yüzünden
âdeta m ahvolm a derecesine gelm iştir. Donanma, eski kudre­
tini m uhafaza etm ekle beraber, eskisi gibi faaliyet gösterm e­
m iş, Akdeniz gezintileriyle yetinmiş, büyük am iraller yetişm e­
m iştir. K aradaki akıncı sınıfına denizde karşılık olan korsan
(deniz kom andosu) sınıfı da inhitata uğram ış, İstanbul'dan
değil. Cezâyir beylerbeyisinden em ir alan bir teşekkül haline
gelm iştir.
İm p arato rlu kta eski asayiş ve huzur da kalm am ış, bilhas­
sa Anadolu’da sert tepkiler gösteren "celâlîler" türem iştir.
H uzurun bozulmasıyla, ziraat, sanayi ve ticaret eski aktivite-
sini kaybetmiş, vergi geliri düşm üş, malî ve İktisadî kriz baş­
lamış, eski refah ve saadet devri kaybolm aya yüz tu tm u ştu r.
Her zaman ağzına kadar dolu olan ihtiyat hâzinesi gittikçe
boşalm ış, hüküm et bazı fevkalâde zam anlarda müzayaka çek­
meye başlam ıştır.
Ulemâ sınıfının eski otoritesi kalmadığı ve hüküm et ida­
resi gittikçe daha değersiz vezirlerin eline düştüğü için, fikir
ve vicdan hürriyeti zarar görmüş, iktidarda bulunanlarm fik­
rine aksi fikir taşıyanların kâfir olduklarına dair fetvalar alı­
nıp verilmiş, m uhalifler zulüm görm üş ve tedhiş edilm iştir.
Uğursuzluğundan dolayı azledilen sadrâzam lar görülm üştür.
H üküm et işlerine gittikçe daha fazla m üdahalesi padişa­
hın lehine değil, aleyhine olm uştur. II. Selim gibi devrine gö­
re anorm al sayılacak derecede hüküm et işlerine kanşm ıyan
bir hüküm dardan sonra Saray partisi sert bir tepki göster­
m iş. 111. M urad, reîsülküttâbı (dış işleri bakanı) değiştirm ek
isiıyen sadıâzam ım istilaya m ecbur edecek derecede hüküm e­

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 53

tin teknik işlerine m üdahale etm iştir. Bunun üzerine padişah­


ların p restiji zedelenm iş ve azalm aya başlam ıştır Halk, ya­
pılan h atalardan padişahı mesul tutm aya ve her şeyi padi­
şahın şahsına bağlam aya alışm ıştır. O zam ana kadar âdeta
m ukaddes b ir varlık olan Osm anoğulları, XVII. asırda bazan
kendilerine hakaret edilen, hattâ öldürülen şahıslar haline
gelm işlerdir. O sm anoğulları hanedanının prestijinin günlük
siyasete karışm aları yüzünden zedelenmesi, im paratorluğun
birliğini bozan en m ühim âm illerden birini teşkil etm iştir Es­
kiden gözü kapalı tatbik edilen padişah ferm anlarına kulak
asm ıyan devlet adam ları görülm eye başlam ış ve ileride gittik­
çe daha fazla arta rak im paratorluğun dağılm asına sebep ol­
m uştu r.
Eşiğinde bulunduğum uz XVII. asır, henüz T ürkler için
XVI. asır hariç, belki tarihlerinin en iyi asrıdır. Fakat her
sahada daha az büyük adam yetişm eye başlam ış, hele asker,
am iral, devlet ve siyaset adam ı olarak gerçek bir deha sahibi
olanlar, gittikçe daha nadir yetişir, yahut hiç yetişm ez ol­
m uştu r. .<
Belki kısaca çizdiğimiz bu tablo, henüz dünyanın geri ka­
lan bütün devletlerinin kudretine eşit k udrette olan tarihin
görm ediği azam ette bir im paratorluk için m übalâğalıdır. Bel­
ki bu tablo III. M urad devrine tastam am uym am aktadır. Fa­
kat söylediğimiz inhitat sebeplerinin hepsi bu devirde iyiden
iyiye filiz verm iş ve ilerideki asırlarda, yukarıda verilen tablo
tam am en gerçekleşm iştir.
Osm anh devleti duraklam a devrinin başı olarak Sokollu’
nun ölüm tarihini (1579) alm ak, H am m er’den beri (V II, 229)
âd et olm uş ve bu AvusturyalI tarihçi taklid edilerek, m ektep
k itap ların a kadar girm iştir. H albuki bu tarih, gerçeklere uym a­
m ak tad ır. D uraklam a devri olarak bir tarih kabulü gerekiyor­
sa bu, bundan önceki bahsim izde anlattığım ız gibi ancak 1595
veya birkaç yıl öncesi olabilir. Çünkü büyük İktisadî kriz,
A nadolu’da huzursuzluk, Almanya savaşında başarısızlık, Av­
ru p a ’daki tâbi devletlerin ayrılm ası veya isyanı, hep bu tarih ­
lere raslam aktadır. Sokollu sanıldığı gibi büyük bir devlet ada­
mı değildir ve öyle olsaydı bile, bir şahsın hayatının sona e r­
mesi, bir devletin tarihinde m erhale teşkil edemez. Geıiiş bir
im paratorluğun duraklam a devresine girm esi için, birçok
faktörün birleşm esi lâzım gelir. H am m er devrindeki tarihçi­
lik şahısları birinci dereceye alan bir tarihçilik olduğu için,
devrine göre m azur görülebilir. Fakat bugün böyle bir şey
im kânsızdır.

Levent Şahverdi Arşivi


54 TÜRKİYE TARİHİ

III. M urad devri sonlarında yeniçeri sınıfının diğer askerî


sınıflara nazaran ehem m iyet kazanm ası, ilerisi için çok za­
rarlı olm uştur. XVI. asrın son yıllarına kadar en önem li sınıf
tım arlı sipahisi (süvari), sonra akıncı (atlı kom ando), topçu,
denizde de levent, korsan (deniz akıncısı), azab (deniz piya­
desi I sınıflan idi. im p arato rlu k bu sınıflarla, bilhassa tım arlı
sınahisinin yaptığı büyük fütuhatla kurulm uştu. III. M urad
ta h ta çıktığı zaman, 1574’te, yeniçeri mevcudu 13.599 kişiydi.
21 yıl sonra, 1595’te, aynı hüküm darın ölüm ünde bu sayı
26.000 küsura çıktı. Yani %100 b ir a rtış oldu. Üstelik eski ka­
lite ve disiplin de kalm adı. K ışlalarında talim yapan yeniçeri­
ler, siyasetle uğraşm ak üzere, İstanbul m eydanlarına ve so­
kaklarına çıktılar. Diğer sınıfların İstanbul dışında bulun­
m aları yüzünden bu durum önlenem edi. 1597’de. III. M urad'
ın ölüm ünden ancak 2 yıl sonra, yeniçeri mevcudu 30.000 kü­
su ra yükseldi (Uzunçarşılı, K apıkulu Ocakları, 1, 613-20). Bun­
dan sonra ıslahatçı padişahların ve sadrâzam ların en miihinn
meşgalesi, bu fazlalığı tasfiye elm ek oldu. Kimisi geçici ola­
rak buna m uvaffak oldu, kimisi bu yolda baş vprdi. Buna
karşılık bilhassa Sinan P aşa’nm kötü idaresi yüzünden tı­
m arlı sipahisi sayısı azaldı. III. M urad tahta geçliği zaman
yalnız Rum eli tım arlı sipahisi 40.000 kişiyken, aym hüküm da­
rın ölüm ünde 8.000’e düştü. Sipahi tım ar ve zeam etleri, şuna,
bu n a verilmeye başlandı, tım ar kanunları bozuldu (H am m er,
V II, 233). Anadolu sipahisi de daha iyi durum da değildi Ana­
d o lu ’da bazan isyan derecesini bulan huzursuzluk, birçok tı­
m arı bozdu. B u suretle devletin kara ordusunun esasını teş­
kil eden sipahi sınıfı ehem m iyetini kaybetti. Türkler, tım ar
istem ek yerine İstan b u l’a gelip yeniçeri ocağına vazılmavı da­
h a elverişli bulm aya başladılar. T ım arların terkediürıesi ziraî
b u h ran doğurdu ve devlet gelirini azalttı. Üstelik sipahiler tı­
m arların ın geliriyle geçindikleri, devletten hiçbir m aaş alma­
dıkları halde, yeniçeriler m aaşlı askerdi, övle anlar oldu ki,
sayısı bazan 100.000’i bulan veniçerilere m aaş vermek, devletin
en m ühim gailesi haline geldi. Üstelik doymak bilmez üir jun-
ta teşkil eden yeniçeriler, m aaşları dışında maddî m entaat
elde edebilm ek için, akla gelebilecek her türlü sivasî e n trık a ja
baş vurdular.
Beylerbeyi Vak’asTnda yeniçerilerin tarih te ilk defa ola­
ra k kelle istem eleri, siyasî baskı yoluvla m enfaat elde etm eye
çalıştıkları görüldü. Devlet, yeniçeri sınıfını tatm in etm eye
h içb ir zaman m uvaffak olam adı Tâ bu sınıf kanlı bir şekil­
de 1826’da o rtadan kaldırılıncaya kadar.

Levent Şahverdi Arşivi


XVI tS R IN SONU 5S

D cvicliii leuavülcte bulunan esas parası "akça" denen


ve IH . M urad devrine kadar şim diki param ızla 10 TL., akça-
da yapılan %5ü güm üş düşüklüğünden sonra 5 TL. kadar sa-
tınalm a gücü olan güm üş paraydı. Altın çok yüksek salınalm a
gücüne (600 TL. kad ar) sahip bir para olduğu için fazla kul­
lanılm az, büyük alım satım larda ortaya çıkardı, İşle XVI as­
rın sonlarından itibaren devlet, esas parası olan akçaya sahip
çıkam adı. D arphaneden tam ayar olarak çıkan akça, el değiş­
tird ik çe güm üş m iktarından kaybediyor ve büyük huzursuz­
luklara sebep oluyordu. Bu işi yapan, İsta n b u l’daki Yahudi-
ler'di (H am m er, V II, 235). Ellerine geçen akçayı yanlarından
törpüleyip tozundan yeniden güm üş elde ediyorlardı.
Gerek padişahın, gerek Dîvân’m eski otoritesi kalm am ıştı.
E yaletlerde beylerbeyilerin otoritesi de azaldı. H er yıl Mısır
eyaletinden m erkeze gönderilen 800.000 altm (480 milyon
TL.), 1589 aralığında 600.000 altına düştü. İstan b u l’dan başka
K ahire, Bağdad gibi birkaç büyük şehirde bulunan yeniçeri
birlikleri de, İstan b u l’daki arkadaşları gibi hareket etm eye,
beylerbeyileri tehdide başladı.
III. M urad H an ’ın saltanatı X. hicri asrın bitim ine ve XI.
a s n n başlam asına tesadüf eder. 19 ekim 1591 günü, 1 mu­
h arrem 1000 hicri günüydü. Gerek Naîm â, gerek K âtib Çele­
bî, büyük tarihlerine, 1 m uharrem 1000 gününden itibaren
başlam ışlardır. Papa'nm takvim de yaptığı gregoryen ıslahatı
da 1582 yılındadır. Bu suretle milâdî takvim 10 gün ileri alın­
m ış ve bu 10 gün, hiçbir zaman yaşanm am ıştır. Bugüne ka­
d ar m ilâdî takvim de yeni bir ıslahat yapılm am ıştır.
Böylece 111. M urad H an devrinde im paratorluk zirvesini
bu lm u ştu . Artık bu zirveden inilmeye başlanacaktı. Zenginli­
ğin, büyüklüğün, kud retin âzam i derecesine erişilm iş ve bun­
lar, yavaş yavaş kaybedilm eye hazırlanılm ıştı. Bu öylesine
m uazzam bir m irastı ki, asırlarca yene yene bitirilem iyecekti.
H am m er şöyle diyor (V II, 290): " III. M urad’ın ölüm ün­
d e im p arato rlu k . Atlas Okyanu.su’ndan K afkaslar’a, H abeşis­
ta n ’dan T u n a’ya k adar uzanıyor ve tam 20 eski kıralhğm ara­
zisini kaplıyordu". Ç renard da şöyle diyor (87-9): "Fas, i'ür-
kiye’ye vergi veriyordu. T ürkler, Istanbul-Paris yolunun aşa­
ğı y u k an o rtasında olan Viyana’ya erişm işlerdi. Lehistan,
T ürkiye’ye ait sayılıyordu. Lehistan kırallan n ı padişah tavın
ediyor, bu devlet hem İstanbul'a, hem de İstan b u l’un alelâde
b ir tâbii olan K ırım ’a yıllık vergi ödüyordu". 1590 sıralarında
M om basa Şeyhi bile T ürkiye’ye tâbi olm uş, Kenya kıyılan
T ürk hâkim iyetine girm işti (A. VVerner, Mombasa, lA, 410a).

Levent Şahverdi Arşivi


56 TÜRKİYE TARİHİ

İm paratorluğun geliri m uazzam dı. Avrupa kırallarm dan


fazla geliri olan devlet adam lan, h attâ tacir ve arm a tö rler az
değildi. Sokollu’nun yıllık geliri Peçevî’ye göre 1.000.000 d u ­
ka (600 milyon TL.) idi. B ütün serveti şim diki rayiçle 9 m il­
yar TL. tahm in ediliyordu.
I II. Mui-ad Devri Ş eyhülislâm ları
III. M urad devri şeyhülislâm ları şunlardır; Konyah Hâ-
m id Mahmud Efendi (1574-1577), onun ölüm ü üzerine Kadı-
zâde Ahmed Şem seddin Efendi (1577-1580), onun ölüm ü üze­
rine Mâlııl-zâde M ehmed Efendi (1580-1582), onuıi istifası üze­
rine Çivi-zâde Hacı Mehmed Efendi (1582-1587), onun ölüm ü
üzerine Müeyyed-zâde Abdülkadir Şeyhî Efendi (1587-1589),
Osnıanlı tarihinde ilk şeyhülislâm azli olmak üzere onun azli
üzerine Bostan-zâde Mehmed Efendi (1589-1592), onun azli
üzerine Bayram-zâde Hacı Zekerîyâ Efendi (1592-1593), onun
ölüm ü üzerine tek rar Bostan-zâde (1593-1598). En fazla ma­
kam ını m uhafaza eden iki defada 7 yıl, 9 ay, 28 gün olm ak
üzere Bostan-zâde ise de, 2. şeyhülislâm lığının son yılları, III,
M ehmed devrine tesadüf etm iştir (I. H. Dânişm end, Krono­
loji, ril, 523-5).
I II . M urad D evri İlerigelenlerl
Bir kısmı K anunî devrinden kalm a, bir kısm ı yeni yetiş­
m e olmak üzere, III. Murad ın Türkiye tahtında oturduğu 20
yıl içinde im paratorluk, çeşitli alanlarda büyük adam lar gör­
m üştü r. B unların sayısı K anunî çağındaki kadar olm am akla
beraber, gene de III. M urad devri büyük şahsiyetler bakım ın­
dan Türk tarihinin nadir tesadüf edilen devrelerindendir. Bu
20 vılı kısmen veya tam am en yaşamış yahut şöhretlerinin ilk
devresini bu m üddet içinde yapm ış büyük şahsiyetler arasın­
da bilhassa şunlar sayılabilir: Asker olarak Moskova Fâtihi
Devlet Giray Han, Kıbrıs Fâtihi Sadrâzam Lala M ustafa Paşa,
K afkasya Fâtihi Sadrâzam Özdemiroğlu Osman Paşa, Lala
M ehmed Paşa, denizci olarak Piyâle, Kılıç-Ali ve Ram azan
Paşalar, m im aride Sinan ve M ehmed Ağa, resim de Seyyid Os­
m an, tarih te Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi, Âlî, Selâ-
nikî, şiirde Nev’î, Bâkî, Rûhî, genç Nef’î, Şeyhülislâm Yahyâ
Efendi, m usikide Şeyh Abdülali ve H atîb Zâkirî H aşan Efen­
diler.
III. M urad D evrinde T ürkiye ^im p a ra to rlu ğ u
1592 yılında Büyük Türk Hakanlığı, sınırlarının en ge­
niş şekline erişm iştir. Bu tarihte önce Lehistan’daki Türk hi­

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 57

m aye rejim i sona erm iş, sonra birkısım topraklar daha kay­
bedilerek sın ırlar az da olsa b ir gerilem e gösterm iştir.
K anunî’nin 1566’da bıraktığı devlet 1.998.003 krn"si Av­
ru p a ’da, 4.169.177 km "si Asya’da, 8.725.720 km"si A frika’da
olm ak üzere 14.892.900 km"yi buluyordu. II. Selim zam anında
Kuzey Tunus (60.000 km*), Kıbrıs (9.251 km*), Sum atra ada­
sının kuzey doğusu ile M alaya’nın günej'inden bir kısmını içi­
ne alan Açe (200.000 km ') devlete katıldı ve takriben 15.162.
151 km"ye erişildi. III. M urad devrinde yapılan fütuhat mu­
azzam oldu. Asya kıtasında Doğu G ürcistan, Erm enistan, Şir­
van (Kuzey Azerbaycan), Güney Azerbaycan (H azar sahil­
leri hariç), Ardelân (K ü rd istan ), K irm ânşâh, Lûristan, Hû­
zistan: Avrupa kıtasında Dağıstan ve Kuzey Kafkasya fethe­
dildi. 696.937 km ' büyüklüğündeki Lehistan (Polonya) kırallı-
ğı himaj'eye alındı ki, asıl L ehistan’dan başka Litvanya büyük-
dukahğım , yani Litvanya, Beyaz Rusya ve Doğu U krayna’yı
içine alıyordu. Keza 3.051.699 km ' kadar bir büyüklük arze-
den Fas im paratorluğu da himayeye alındı. Kenya, Tangan-
yika, Mozambik kıyılan, Zengibar adaları. Doğu S udan’da ba­
zı ülkeler, keza Türk him aye vej'a hâkim iyetine girdi. Bu su­
retle devletin büyüklüğü Asya’da 4.815.832 k m '’yi, A vrupa’d a
2.848.940 km '’yi (Lehistan hariç 2.152.003 km '), Afrika’d a
12.237.419 km*’yi (Fas hariç 9.185.720 km*) buldu. 3 kıtadaki
toplam 19.902.191 km ' (Fas im paratorluğu ile Lehistan kıral-
lığı-Litvanya büyük-dukahğı hariç 16.153.555 km ') tu tm a k ta­
dır. Bu, Osmanlı devletin âzam î genişliğini, aynı anda eld,e
tu tu la n en geniş sınırı teşkil eder. F akat Osm anlı T ürkleri’nin
şu veya bu devirde ellerinde tu ttu k la rı veya him ayelerini
kabul ettirdikleri ülkelerin hepsi bu sınırların içine girm em ek­
tedir. Bu sın ırlar dışında kalıp da O sm anlılar’ın şu veya bu
devirde ellerinde tu ttu k ları veya him aye ettikleri yerler şöy-
ledir;
A frika’da Yavuz devrinde fethedilen Nubya ve K assala
eyaletleri dı.şmda kalan Doğu Sudan (1.245.663 km ') ve Ugan­
da (243.382 km*) ki her ikisi de Sultan Aziz devrinde, XIX .
asır ortaların d a Türkiye him ayesine girm iştir ve K anarya
A dalan’nın en doğudaki adası Lanzarote ile M adeira’nın bir
kısmı (1.000 km '); Asya’da gene S ultan Aziz devrinde T ürkiye'
ye tâbi olan Doğu T ü rk istan ’ın b ir kısm ı (800.000 km '), a y n ­
ca İra n ’da Hâmse ve H em edân eyaletleri ile Geylân eyaletinin
üçte biri (63,453 km '), Isfahân, Yezd, Kazvîn, Rey (T ah ran )
eyaletlerinden parçalar (50.000 km '); Avrupa’da İtalya’da ve
F ran sa’da O tranto, Korsika adası, Elba adası, Gozo adası.

Levent Şahverdi Arşivi


58 TÜRKİYE TARİHİ

kısm en Malla adası, Reggio, Mcssina, Toıılon, Nice gibi çeşitli


lim anlar (hepsi 17.722 kııT), Balear adalarının bir kısmı ve I»-
p a n \a kıyılarında bazı yerler (5.000 knT, uzun yıllar T ürkiye’
ye tâbi olan Endülüs DağlarTnı saym ıyoruz), A vusturya’da
bazı yerler (Styria, C arintia eyaletleri, Liechtenstein ve başka
yciicr, hep.si 30.000 km ‘), Rusya’da Gorky, Moskova eyaletle­
rinden ve diğer eyaletlerden parçalar (300.000 km ’) ve Kazan,
A stırhan, Çuvaşistan (320.000 km '), tngiltere, İrlanda, İzlan­
da adalarında bazı liman ve küçük adalar (3.000 km ’). Bun­
ların kıtalara bölünüp toplanm ası şöyledir: Afrika 1.49ü I' i5
km ^ Asya 913.453 km ’ ve Avrupa 685.722 km ’, Bunları Mİ.
M urad devrindeki en geniş sınırlara katarsak, O sm anlIların
şu veya bu zam anda A frika’da 13.727.464, Asya’da 5.729 285,
A vrupa’da 3.543.662 km’ ve cem ’an 22.991.411, takriben 23 mil­
yon km ’ tu tan ülkelerde hüküm sürdükleri anlaşılır. Tabiî bu
y erler arasında asırlarca, hattâ 6 asırdan fazla O sm anlılar’m
elinde kalan ülkeler olduğu gibi, çok kısa m üddet, birkaç vıl,
ay. h attâ hafta ellerinde kalan yerler de m evcuttur. Gene de
akıncıların ve korsanların eriştikleri bütün yerler bu hesaba
dahil değildir. 'Verdiğimiz yüzölçüm ü rakam ları, bazı ülkeler
için taslam an gerçeğe uym akta, bazı ülkeler için az veya çok
tak rib i olm aktadır. Fakat bu vaziyet, neticeye, yani toplam ­
lara tesir edecek ehem m iyette değildir.

Levent Şahverdi Arşivi


VIN

1592'DE DÜNYA DEVLETLERİNİN UM UM Î


SİYASÎ M ANZARASI

I^Ü N Y A devletlerinin um um î siyasî m anzarasını 1592 yılına


göre tesbit ediyoruz. Bu yıl, Türkiye’nin toprak bakım ın­
dan en büj'ük genişlik gösterdiği yıldır. 1592’de Lehistan,
T ü ık im paratorluğu him ayesinden ajm lm ıştır. Esasen 1592’
den itibaren T ürk Osmanlı devleti, içte m ühim b u h ran lara
doğru gitm ektedir. Böylece K anunî Sultan Süleym an’ın ölü­
m ünden 26 yıl sonra, im p arato rlu k âzam i genişliğine kavuş­
m uş ve bu genişliği kaybetm eye başlam ıştır. Aşağıda verdiği­
miz rakam lar, hele Avrupa dışı ülkeler için, tabiatiyle hayli
tahm ine dayanm aktadır Yoksa ciddî nüfus sayım lan, ancak
XIX asırda başlam ıştır ve bugün (1965) dahi birçok ülkeler­
de (Iran, Afganistan, Çin, H abeşistan vs.) tarih boyunca hiç­
bir nütus sajnmı yapılm am ıştır. Aşağıda Asya kıtası dışında
n ü lii.su 50.000’i geçen, daha doğrusu geçtiği tahm in edilen
bürün şehirleri gösterdik. Asya kılası için böyle bir im kân
bulam adık Çünkü bu hususta yapılabilecek bir tahm inin da­
yanacağı doneler hem çok azdır, hem de Asya’da bu çağ­
da Avrupa’dakilerle kıyas kabul etmiyecek kadar kalabalık
yüzlerce şehir vardır. Bugün (1965) için bile Çin'deki nüfusu
50 000’i geçen şehirlerin bir lislesi elim izde değildir O nun
için aynı şevi 1586 yılı içm yapamamamız, m azur göriilebilır.
VI. kitabım ızın sonunda, 1520-1566 yıllarında dünyada
"büyük devlet" sayılan hüküm etlerin hüküm darları için b ir
liste verm iştik. Şimdi aşağıda, 1566-1600 yılları için aynı şeyi
yapıyoruz. Yalmz "büyük devlet = grande puissance" mahıve­
lindeki devletleri nazarı itibara aldığımız unutulm am alıaır.
Verdiğimiz rakam lar, 1586-1600 yıllarına ait tahm inî rakam ­
lardır. Fakat devlet sın ırlan için, 1592 yılı esas alınm ıştır Bu
ydda büyük devtcl şifalını taşıyan dünya devletleri, güç ve
ehem m iyet sırasivle şunlardır ;

Levent Şahverdi Arşivi


60 TÜRKİYE TARİHİ

Türkiye
İran
H indistan
Çın
Ism an va
Almanva
Fransa
İn g iltere
Türkistan
Güne\ Hindistan
Venedik
Rusya
Bu 12 devlet dışında Lehistan (Polonya) ile Fas da bü­
yük devlet m ahiyetindedir. Fakat bu iki devlet, 1592’de T ür­
kiye im paratorluğuna bağh olup, tam istiklâllerini kaybet­
m işlerdi. i
Türkiye ve en büyük H ıristiyan devleti olan Ispanya, bü­
yüklüklerinin zirvesindedirler ve önce hafif, sonraki asırlar­
da hızlı bir inhitata nam zet bulunm aktadırlar. İran Türk im­
paratorluğu, dünya devletleri arasında Türkiye’den sonra 2.
gelm ektedir ve Büyük Şah Abbas devrinde, hafif de olsa yük­
selm esine devam etm ektedir. H indistan Türk im paratorluğu­
na (T im urogullan) gelince, bu devlet, büyük bir azimle H ind
kıtasının birliğini yapm aya çah.şm aktadır (X V II. asrın sonla­
rın a doğru bunu b aşarır) ve yükselm e hızı, tra n ’ınkinden çok
daha fazladır. Netekim XVII. asrın ortalarında İra n ’ı 3. lü­
ğe d ü şürüp dünyanın 2. devleti olacaktır. Çin, Uzak-Doğu’nun
rakipsiz büyük devletidir. Almanya, duraklam a devresindedin
Henüz Fransa ve İsveç’ten büyük darbeler yem em iştir. F ran­
sa ile İngiltere, yükselm e çağındadırlar. Asrın sonlarında
F ran sa'd a IV. H enri, İngiltere'de 1. Elizabeth, devletlerini
A vrupa’nın gerçekten m ühim siyasî teşekkülleri haline yük­
seltm işlerdir. Ispanya’nın bu iki devlete karşı nispetsiz olan
üstünlüğü, gittikçe m uvazene bulm aktadır. İngiltere ve Fran­
sa, deniz güçlerini a rttırm a ve söm ürge edinm e yolundadırlar.
Venedik, hafif de olsa inhitatına devam etm ektedir. K ıb n s’ı
kay b ettik ten sonra bütün gücüyle G irit’e sarılm ıştır. XV. as­
rın o rtala n n d a en güçlü ve zengin H ıristiyan devleti olan Ve­
nedik Cum huriyeti, bu durum unu iyiden iyiye kaybetm iş du­
ru m d ad ır, fakat daha 1715’e kadar büyük devletler arasındaki
yerini koruyacaktır. Rusya, hafif bir yükselme devresindedir
ve Kuzey Asya'da, S ibirya’da yayılmaya çalışm aktadır Henüz
B altık Denizi’ne, hele K aradeniz’e çıkm ak üm idi yoktur, fakat

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRİN SONU 61

H azar Denizi’nin kuzeyine (A stırhan) erişm iş ve Volga hav­


zasını hükm ü altında birleştirm iştir. IV. tv an ’dan sonra, uzun
sürecek b ir kargaşalık devresine girm iştir. Güney H indistan
devletleri içinde Adilşah T ürk im paratorluğu, büyük zengin­
liğine rağm en, kuzeyden T im urogullan’ndan gelecek darbe­
lere karşı fazla dayanıklı görünm em ektedir. T ürkistan im pa­
rato rlu ğ u (Doğu Türk H akanlığı), Abdullah H an’la, son par­
lak devresini yaşam aktadır. 1599’da ilk defa olarak büyük
devletler arasından ebediyen çıkan, sın ırlan daralan, parça­
lanan, büyük b ir m edenî inhitat devresine giren Doğu T ürk
Hakanlığı, bir kara devleti olm anın bütün m ahrum iyeüerini
duym aktadır. Lehistan, büyük bir kara devletidir. 1592’de T ür­
kiye ile tâbüik-m etbuluk bağım koparm ış ve tsveç kırallığı ile
b irleşm iştir. Fas (Mağrib-i Aksâ) Arap im paratorluğu, Kuzey­
b atı Afrika’nın m ühim kısmını elinde tutm aktadır, fiilen ol­
m asa bile hukukan Türkiye’ye bağlıdır. Portekiz, 1578 T ürk
darbesinden az sonra Ispanya’ya katılm ış ve büyük devletler
arasından ebediyen silinm iştir.
1. TÜRKİYE İMPARATORLUĞU (B aşkenti: İstanbul):
Devrin hüküm darları: II. Selim (1566-1574), oğlu III. M urad
(1574-1595), bunun oğlu III. M ehmed (1595-1603).
Yüzölçümü: 19.902.000 km ’
N üfusu: 100.000.000
Avrupa’da 2.849.000 km’ (bunun 697.000 km ”si Lehistan Kıral-
hğı), Asya’da 4.816.000 km ’, A frika’da 12.237.000 km ’ (bunun
3.052.000 km ’’si Fas İm paratorluğu). İm paratorluğun kapla­
dığı sahalar için, III. M urad devrinin sonuna bakınız.
T ürkiye’nin Avrupa ve A frika’daki büyük şehirleri: İstanbul
1.200.000. K ahire 750.000, Fas 275.000 (F as’ta), Cezâyir 200.000,
E dirne 200.000, Tunus 150.000, İskenderiye 125.000, Budin
120.000, Krakovi 120.000 (L ehistan’da), Belgrad 110.000, Mer-
râkeş 90.000 (F as’ta), Akmescid 85.000, Miknâse 80.000 (F as’
ta), Bosnasarayı 80.000, Bagçesarayı 70.000, Bükreş 60.000,
Selânik 60.000, Varşova 60.000 (L ehistan’da), takriben 50.000
civarında nüfuslu şehirler: Eğri (1596’da fethedilm iştir). Ke­
fe, Istolni-Belgrad, Yaş, Kayrevân, Kanije, Peç, Filibe, Silistre,
Sofya, Suçava, Targovişte, Tımışvar, Babadağı (T ürkiye’nin
Asya şehirleri bu listeye alınm am ıştır). İstanbul, dünyanın en
kalabalık şehri idi.
Devrin Fas S ultanları: S â’dî Şerifleri hanedam ndan I. Abdul­
lah (1557-1574), oğlu III. M uhammed (1574-1576), I. Abdul­
lah ’ın kardeşi I. Abdülmelik (1576-1578) (bu hüküm darla be­

Levent Şahverdi Arşivi


it TÜRKİYE TARtHI

raber im p arato rlukta Osmanlı biınavesi baslar), bum tn k ar­


deşi II, Alımed ( 1578-1603).
Devrin Lehistan K ırailan : II. Sigism und (1548-1572) (Yagel-
lon hanedanı), Henri (İ572-1574) (Capet-VaEoLs hanedanı),
Stephan (1574-1586) (B athory hanedanı), IIL Sigism und
(1586-1632) (İsveç kıralı: 1592-1604) (Vasa hanedanı).
T ürkiye’nin bu devirde 100 milyon olarak tahm in ettiğim iz
nüfusunun 9 m ilyonunu Fas, 7 m ilyonunu Lehistan teşkil et­
m ektedir. Fas, aym adı taşıyan ülkeden başka, bugünkü Mo­
ritanya, Mali, Senegal, î.spanyol Sahrâst'nr da içine alıyordu.
Lehistan Kıratlığı ise, 1939 sınırlarıyla Lehistan’ı, Lityanya'yı,
Beyaz Rusy'a’yı, Danzig'r, I>oğu P rusya’yı ihtiva ediyordu. Le­
histan ve Fas devletleri dışında Osmanlı îm p ara to rlu |u n ıın
1600 yıllarına doğru nüfusunu 84 milyon tahm in ediyoruz. Bir
m üddet sonra kaybedilen Kafkasya ve Batı İran, bu 84 m il­
yonun içindedir.
2. İRAN TÜRK SAFEVİ İMPARATORLUĞU (Kazvîn, 1587’den
sonra İsfahan):
1. Tahm asb (1524-1576), oğlu II. Is_mail (I576-Î577), bunun
kardeşi M uham m ed H udâbende (1577-1587), bunun oğlu I.
Abbas’ (1587-1628).
Yüzölçümü: 1.621.000 km '
Nüfusu: 15.000.000
Y ukarıda verifen rakam lar, Türkiye’ye kap tırılan Batı İra n ’la
K afkasya’yı içine alm am akta, Batı A fganistan’ı atm akladır. I.
Abbas, XVII. »sır başlarında B atı İra n ’la K afkasya’yı T ürki­
ye'den geri alacak ve im paratorluk bu suretle hayli büyüye­
cektir.
3. HİNDİSTAN TÜRK İMPARATORLUĞU
(TİMUROĞÜLLARI) (Agra):
I. Şah E kber (1556-1605) (H üm âyûn Ş ah’ın oğlu ve B âbur
Şaiı’m to ru n u ).
Yüzölçümü: 3.674.000 km '
N üfusu: 120.0002)00
B ugünkü P akistan, Doğu Afganistan, Ncııal ve 20° arzına k a­
d a r H indistan,
4. ÇIN İ m p a r a t o r l u ğ u (P ekin):
Ming hanedanından Çta-Çing (Sih-Tsung) (1521-1566), oğhr
Çing (1566-1573), bunun oğlu Wan-li (Şen-Tsung) (1573-1619).
Yüzölçüm ü: 12.268.000 km '
N üfusu: 80.000.000

Levent Şahverdi Arşivi


XVI ASRIN SONU 6>

Çin'den başka tâbi M ançurya, tâbi Kore, tâbi Tibet, Formoza,


Sahalit), Güneydoğu Sibirya, tâbiiyet yoluyla Büyük Moğolis­
tan (Iç M oğolistan, Dış Moğolistan, B u r\^tislan vs. ki, Cen-
gizliîer’in B udist olan dallarının elindeydi).
5. TÜRKİSTAN İMPARATORLUĞU (DOGU TÜRK
HAKANLIĞI) (S em erkand):
Cengizliler’in Cuci U lusu’ndan Seybânî (S ıban) hanedanından
İskender H an (1561-1583), oğlu II. Abdullah Han (1583-1598),
bunun oğlu Abdülm ü’min Han (1598-1599), İskender H an'ın
yeğeni II. Pir-M uhammed Han (1599), Cuci Ulusu'nun Caniler
(A stırhan H a n la n ) hanedanından Bâkıy-M uhammed Han
(1599-1605).
Yüzölçümü: 5.513.000 knT
Nüfusu: 12.000.000
Batı T ürkistan, Güney Türkistan ve Doğu TürkistanTn bir
kısmı. Aslında Şeybâniler’den ayrı olan Doğu T ü rk istan ’daki
Çağatay Hanlığı ile H arzem ’deki Hıyve Hanlığı da yukarıdaki
hesaba dahil edilm iştir.
6. GÜNEY HİNDİSTAN TÜRK İMPARATORLUĞU
(.4’DİL-ŞÂHLAR) (fiîcâpûr):
Gûyâ II. S ultan M urad'dan inen I. Ali Adil-Şah (1557-1579),
yeğeni II. İbrahim Âdil-Şah (1579-1626).
Yüzölçümü: 453.000 km ’
Nüfusu: 22.000.000
Trivankıır ve M adras’taki tâbi Hindû devletleri, yııkandaki
Iıesaba dahildir. Devletin yavıldığı arazi için, JV. cildin so­
nundaki Güney H indistan bahsine (s. 248) ve haritalara bk.
7. İSPANYA KIRALLJGI (Toledo, sonra M adrid):
H absburglar’dan II. Felipe (1556-1598) ve oğlu İII. Felipe
( 1598-1621 ).
Yüzölçümü: 24.575.000 km ’
Nül usu: 33.000.000
Türkiye’den geniş topraklara malik tek devlet olan Ispanva,
nüfus bakım ından, Türkiye ve öbür büyük Asya devletlerin­
den geridedir. Bu tarih te Portekiz kırallığı, bütün söm ürge­
leriyle beraber Ispanya’ya dahildir. Devlet, bugünkü sınırlar­
la aşağı yukarı şu to p rak la n içine alm aktadır: İspanya, Porte­
kiz ve adaları, Roussillon, tki-Sicilya (Sicilya ve Napoli kıral-
lıkları), Sardunya, Franche-Comtö, Artois. Belçika (Lifege ha­
riç), Lüksenburg, Holanda, Milano (Avrupa to p rak lan :
825.000 knT, 19.000.000 nüfus), A sja’da Fitipınlcr, Portekizli­

Levent Şahverdi Arşivi


64 TÜRKİYE TARİHİ

le r ’e ait 3 H indistan limanı, Afrika’da Kanarya Adaları, Pre-


siclios. Oran, Gine A dalan, St. Helena, Yeşilburun Adaları, bü­
tün Güney Amerika (P ortekiz’e ait Brezilya dahil). Kuzey
Am erika’da Meksika, Florida, Kaliforniya, Teksas, O rta Ame­
rika, Antil Adaları.
Büyük şehirler: Napoli 270.000, Lizbon 210.000, Milano 200.000,
A m sterdam 190.000, Salam anca 165.000, M adrid 150.000, Bur-
gos 100.000, Sevüla 100.000, Anvers 90.000, Palerm o 85.000,
G ranada 80.000, Mexico 80.000, Toledo 75.000, Gand 60.000, Bru-
ges 50.000, Brüksel 50.000, Oran 50.000, Valladolid 50.000.
8. ALM.ANYÂ İMPARATORLUĞU (Viyana):
İspanya gibi H absburglar’dan 1. Ferdinand (1556-1564), oğlu
H . Maximilien (1564-1576), bunun oğlu II. Rudolf (1576-1612).
Yüzölçümü: 659.000 km ’
N üfusu: 17.500.000
Büvük şehirleri: Viyana 130.000, H am burg 80.000, Berlin
50.000, d ra z 50.000, Linz 50.000, Prag 50.0000.
Almanya, 500 kadar devletçikten m üteşekkil bir federasyondu.
Doğrudan doğruya Im p arato r’un hükm ü altında bulunan top­
ra k la r Avusturya arşidukahğı ve dukalıkları, Bohemya kıral-
lıgı (Moravya, Silezya dahil), Slovakya, Kuzeydoğu İtalya idi,
Salzburg ayrı bir devletti. Bu doğrudan doğruya İm p arato r’a
ait toprakların toplam ı 259.000 km ' olup, nüfusu 6,5 m ilyonu
geçiyordu. Geri kalan Almanya’da yüzlerce devletçik bulunu­
yordu. B unlar, tâbiiyet yoluyla im paratora bağlı idiler. Bu dev­
let icrin en m ühim leri 4 elektörlük ve 12 dukalıktı. Kıratlık­
tan küçük, büyük-dukalıktan büyük olan 4 elektörlük ve m er­
kezleri şunlardı: B randenburg (B erlin), Bavyera (R atisbon =
R egensburg), Saksonya (D resden) ve Palatina (M annheim ).
12 dukalık: VVurtemberg (S tu ttg a rt), M eklem burg (Schwe-
rin ), Luneburg (Luneburg), Brunswick (Brunsvvick), Lothrin-
gen (L orraine) (N ancy), Hoistein (G ottorp), Lauenburg (La-
u enburg), Sachsen-VVeimar (VVeimar), Berg (Solingen), Juli-
eıs (Ju licrs), Sulzbach (Sulzbach), Neuburg (N euburg). Dinî
cevieılerden şu 4 başpiskoposluk m ühim di ve bunların ilk üçü
e.elvtör seviyesinde ve hukukunda idiler: Kolonya, Mayence,
T rıer ve Salzburg (A vusturya'da). Diğer devletler arasında
şan ları .saymak m üm kündür; Liege (B elçika’da), Basel (İsviç­
re de), Spire, O snabrück, Paderborn, Worms, S trasburg (Al-
sae e’da), Eichsfeld, VVurzburg, Augsburg, Bamberg, Eich-
sıoedt, Freisingen, Passau, D onauslaut, Trente piskoposluk­
ları (dinî devletler), Baden markiliği, Hessen-Cassel, Hessen-
D arm stadt langıavlıkları, Nassau, Anhalt, Hohenzollern-Sig-

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 65

m aringen, Hohenzollern-Hechingen, Anspach, B ayreuth prens­


likleri, Mark (Altena), Ysenburg, M ansfeld, Bentheim , Solms,
Schvvardzenburg, Oldenburg, Ost-Frise, Lippe, Waldeck, Re-
uss-Schleiz, Schwarzburg-Sond., Schwarzburg-Rud., Sayn,
Fürstenberg, Honau-Lichtenberg, Hohenlohe, H ohenstein,
R othenfels, VValdburg, Sponheim kontlukları, W eingarten,
Ochsenhausen, Zwiefalten, M archtal, Brix, Freisburg, Ellvvan-
gen m anastırları (abbaye, dinî devletçik), N urnberg, Ham ­
burg, Brem en, Goslar, Strasburg, Aachen, Besançon (F ran­
sa’da), Dortm und, L ippstadt, W etzlar, Haguenau, F rankfurt,
Offeld, Zell, Isny, Memmingen, Biberach, Stockach, Rottweil,
Reutlingen, Ulm, Gmünd, Hail, Rothenburg, F ürth, Schvvein-
fu rt. Friedberg, VVetzlar, Kolonya, W orms, K aufbeuren, Augs-
burg serbest şehirleri (b u n lar cum huriyettir). Bazı devletçik­
lerin nüfusu birkaç yüz, h attâ lOO’ün altında idi (H indistan'
daki devletçikler gibi).
9. FRANSA KIRALLIĞI (P aris);
Capet-Valois-Angouleme hanedanından IX. Charles (1560-
1574), kardeşi III. H enri (1574-1589), Capet-Bourbon haneda­
nından *IV. H enri (1589-1610).
Yüzölçümü: 1.142.000 km '
Nüfusu: 15.000.000
Büyük şehirleri; Paris 450.000, Lyon 90.000, Marsilya 90.000.
N antes 50.000.
P aris’in nühısu 1590’a doğru 200.000 iken, 1600’e doğru 450.000’
e, I. François devrindeki nüfusuna çıkm ıştır. Nüfus eksilip
fazlalaşm ası, iç savaşlar ve IV. H enri’nin iç savaşlara nihayet
vermesiyle ilgilidir.
Asıl Fransa 469.000 km'. K anada söm ürgeleri de 673.000 km ’
idi. Kanada deyince, bugünkü ülkenin ancak Yeni İskoçya,
Yeni Brunsw ick eyaletleri, Quebec eyaletinin güneyi. Prens
Edvvard Adaları, Saint-Pierre ve Miquelon adacıkları ile bir
kısım N ew foundland kıyıları anlaşılm alıdır. B ütün bu geniş
arazide yaşıyanların toplam ı 100-150 bin arasında idi.
F ran sa’nın Roussillon, Franche-Comte, Artois eyaletleri he­
nüz Ispanya’ya, Alsace ve L orraine ise Almanya’ya aitti.
10. I n g i l t e r e KIRALLIGI (L ondra):
T udor hanedanından I. Elizabeth (1558-1603).
Yüzölçümü: 347.000 km '
Nüfusu: 5.900.000
Büyük şehirleri; En büyük H ıristiyan şehri olan Londra
550.000, İrla n d a’da Dublin 70.000, B ristol 50.000.

Levent Şahverdi Arşivi


M T O M IT E TARİHİ

KıraHık, Ingiltere, Galler ve İrla n d a’dan ibaretti, îskoçya ay­


r ı kırallıktj (1603 te birleşm e olacaktır). İngiltere ve G aller’
in nüfusu 4,1, trla n d a ’nm ki 1,8 m ilyondu. İrlan d a’nın en bü­
yük kısmı K atolik’ti. Ingiltere, söm ürge olarak Nevvfound-
Jand adasının (K anada) en büyük kısm ını elinde tutuyor, An-
tiller’de de T rinidad’a sokulm ak istiyordu.
11. VENEDİK CUMHURİYETİ (Venedik);
XVI. asır doçları (cum hurbaşkanları) şunlardır: M. Barbarı-
e o (1485-1501), L. Loredano '( 1501-1521), A. Grim ani (1521-
1523), A. G ritti (1523-1539), C. Lando (1539-1545), F. Donado
(1545-1553), M.-A. Trevisani (1553-1554), F. Venieri (1554-1556),
L. Priuli (1556-1567), P. Loredano (1567-1570), L. Mocenigo
(1570-1577), S. Venieri (1577M578), N. Da Ponte (1578-1585), L.
Cicogna (1585-1606).
Yüzölçümü: 55.000 km’
Nüfusu; 3.800.000
Büyük şehirleri: Venedik 250,000, Verona 60.000, Brescia
50.000. Devlet, Venedik eyaletinden başka. Doğru Lombardi-
ya (M antua h ariç), Dalmaçya, K orfu ve G irit’i içine alıyordu.
1570’te K ıbrıs’ı kaybetm işti.
12. RUSYA İ m p a r a t o r l u ğ u (M oskova):
Ç arlar: Rurik hanedanından IV. M üthiş Ivan (1533-1584, çar
= im parator: 1547, daha önce büyük-duka), I. Feodor (1584-
1598), Türk ashndan Godunov hanedanından I. Boris (1598-
1605).
Yüzölçümü: 5.000.000 km’
Nüfusu: 7.000.000
Büyük şehri; Moskova 170.000
UrallarT doğuya doğru atlam ış. Batı S ibirya’nın b ir kısm ını
eline geçirm işti. Kuzey Denizi’ne iyiden iyiye, H azar Denizi'ne
çok az çıkm ıştı. Henüz B attık ve K aradeniz’den çok uzak bir
k a ra devleti idi.
13. DÎGER AVRUPA DEVLETLERİ:
İsveç Kırallığı; 1.058.000 km ’, 2350.000 nüfus, başkenti Stock­
holm (70.000). Büyük devletler arasına girmeye uğraşan kı­
ratlık, Finlandiya, Karelya, Estonya, Letonya (Ösel adası ha­
riç )’yı da içine alıyordu; fakat asıl İsveç’in Gotland, Göte-
borg-Bohus, Halland, Malmöhus, K ristianstad, Blebinge vilâ­
yetleri, D anim arka’ya aitti.
Papıalık: 45.000 km ’, 1.900.000 nüfus, başkenti Roma (110.000).
O rta İtalya’yı içine alan bir Latin îtalyan devletiydi. Hem Ti­

Levent Şahverdi Arşivi


XVt ASRIN SOMU «7

ren Denizi’ne, hem A driyatik’e sahili vardı. XVI. a s n n papala­


rı şunlardır: VI. Alessandro (1492-1503), 111. Pius (1503), II,
Julius (1503-1513), X. Leo (1513-1521), VI. H adrianus <1521-
1523), VH. Cleroentius (1523-1534). 111. Paulus (1534-1549), III.
Julius (1549-1555), II. M arcelius (1555), IV. Paulus (1555-
1559), IV, Pius (1559-1565), V. Pius (S a in t) (1565-1572), X III.
G rcgorius (1572-1585), V. Si.\tus (1585-1590), V ll. U rbanus
(1590), XIV. G regorius (1590-1591), IX. Innocentius (1591),
V lll C lem enüus (1591-1605).
Savoıe Dukalığı: 43.000 km*, 1.700.000 nütus, başkenti Torino
55.000. Bir Italyan devleti olup, bugün F ransa'ya ait olan Sa-
voıe ve Nice'ten başka Piem onte’yi içine alıyordu. Büyüm ek
istidadındaydı (XIX. a sn n sonlarına doğru İtalyan birliğini,
bu devlet ve hanedan yapacaktır).
D anim arka Kırallığı; 559.000 km', 1.55Ü.Ü00 nütus, başkenti
Kopenhag 50,000. Norveç kıralhğını, Günej' İsveç’i, İzlanda'yı,
F ar Öer ad alan m , Osel adasını, Schlesvvig’i de içine alıjTtrdu.
İsviçre C um huriyeti; 40.000 km‘, 1.300.000 nüfus. N üfusu
50.000’i geçen hiçbir şehri yoktu. Bugünkü devletten az daha
küçüktü. XV. asır sonlannda Almanya’dan aynlm ıştı.
Toskana Büyük-Dukahğı: 21.000 km*, 850.000 nüfus, başkenti
Floransa 100.000. Bir Italyan devleti idi.
Ceneviz C um huriyeti; 14.000 km ‘, nüfusu 775.000, başkenti
Genova 100.000. Ligury^a ile K orsika’yı içine alan bir Italyaa
devleti.
İskoçya Kırallığı; 79.000 km*, 750.000 nüfus, başkenti Edin-
burgh 50.000, Glasgovv 60.000, 1603’te bu kırailığın başındaki
S tu art tao ed a o ı, İn g iltere’m n de başına geçer ve iki kıralhk
birleşir.
Modena Chıkalığı: 6.000 km ‘, 280.000 nüfus. Bir Italyan dev­
leti.
P arm a Dukalığı: 4.000 km ', 230.000 nüfus. Bir İtalyan devleti.
F eırara Dukalığı: 2j630 km', 140.000 nüfus. B ir İtalyan devleti,
M alta: 316 km '. IOOjODÜ nütus. Saint-Jean askerî tarikatine
ait devlet.
Lucca Oukaüğı: UOO km', 852100 nüfus. Bir Italyan devleti.
İtalya'da San M arino C um huriyeti (61 km ', 42)00 nüfus). F ran­
sa ile İtalya arasın d a Akdeniz kıyısında Monaco Prensliği
(3 km', 4,000 nüfus). Fransa ile Ispanya arasında Pireneler*
de Andorra K alalan Prensliği (452 km ', 1.000 nüfus).
14 DİGER AFRİKA DEVLETLERİ:
H abeşistan Kırallığı: 1.000.000 km ', 3,000.000 nüfus. Bol Müs­
lüm an ve Putperest tab ’ası olm akla b erab er b ir O rto d o k s/

Levent Şahverdi Arşivi


<8 TÜRKİYE TARİHİ

Yâkubî devleti. Henüz denizlere (Kızıldeniz ve H ind Okya­


nusu, Umman Denizi) çıkam am ıştı.
A frika’nın Mali-Çad-Nijerya sahasında birkaç M üslüman Zen­
ci kırallığı vardı. Fakat bunlar, fiilen olm asa bile ismen Fas
veya Türkiye im paratorluklarının tâbii idiler. Onun için nü­
fus ve yüzölçümleri, Türkiye’ye katılm ıştır. B unlann en mü­
him m i, B ornu kırallığı idi. Daha güneye doğru olan bütün
O rta ve Güney Afrika’da P utperest Zenciler yaşıyorlardı. Bun­
lar hemen hemen devlet derecesine yükselebilen hiçbir siyasî
teşekküle m alik değillerdi. Beyazlar için tam am en m eçhul
olan bu ülkelerin büyüklüğü 13 milyon km ’’yi geçiyordu. Bu
to p raklarda oldukça bol nüfus, 1600’e doğru 22 milyon kişi
yaşadığı ileri sü rü lrtek ted ir.
15 OKYANUSYA;
B ütün Okyanusya kıtası, yani Avustralya, Yeni Gine, Yeni Ze­
landa, Havay adaları ve bütün küçük adalar, Beyazlar’a meç­
huldü. Bu topraklarda devlet derecesine yükselm iş siyasî te­
şekküller yoktu. Avustralya ve Yeni Gine yerlileri Zenci, asıl
çoğunluğu teşkil eden diğer adalardaki yerliler E sm er ırk lar­
dandı. Yüzlerce ayrı dil konuşuyorlardı. 9 milyon km "den
büyük olan Okyanusya kıtasında 1600’e doğru 2 milyon nü­
fus yaşadığı tahm in edilm ektedir. B unlann içinde bir tek be­
yaz yoktu. Fakat Beyazlar, Asya ile Amerika arasında Pasi­
fik ’i geçmeye başlam ışlardı. B ununla beraber güneye, asıl
adaların toplu bulunduğu denizlere inem iyorlardı.
16. KUZEY AMERİKA;
Kuzey Am erika’nın bir kısm ı Fransa, İngiltere, bilhassa Is­
panya’nın elinde bulunm akla beraber, 18 milyon km ”yi ge­
çen büyük kısmı henüz Beyazlar için m eçhul ülkelerdi. Bu
to p rak lard a takriben 2,5 milyon Kızılderili yaşıyordu. Bu
to p rak lar, bugünkü A.B.D., Kanada, Alaska ve G rönland’dan
ib arettir. Bugünkü A.B.D.’nin ancak Florida, Texas ve Kali­
forniya to p ra k la n îspanyollar, K anada'nın St. Law rence kıyı­
la n Fransızlar, Netvfoundland İngiliz ve F ransızlar tarafın d an
açılm ıştı. G rönland’a D anim arkab gem iciler ugruyorlardı. Bu^
n a m ukabil O rta ve Güney A m erika’nın tam am ı Ispanya’nın
elindeydi. Ancak Amazon bölgesine henüz Beyazlar sokulam a-
m ışlardı.
17. DİGER ASYA DEVLETLERİ:
Japonya İm paratorluğu: 374.000 km ”, 14.000.000 nüfus.
Siyam Kırallığı; 745.000 km ’, 3.900.000 nüfus (Siyam ve Laos).
Birm anya Kırallığı: 678.000 km', 3.500.000 nüfus.

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SO N U <9

Annam Kırallığı: 334.000 km ', 4.400.000 nüfus.


Kam boç Kırallığı: 181.000 km ', 950.000 nüfus.
Îndonezya-Malezya Devletleri: 1.600.000 km', 5.500.000 nüfus.
Y u k an d a sayılan 5 Uzak Doğu devleti, B udist veya buna ben­
zer Uzak Doğu dînlerine sâlikti. tndonezya-M alezya devletle­
rinin hem en hepsi ise M üslüm an’laşm ıştı. Kuzey S am atra’da-
ki Açe sultanlığı, Türkiye’ye tâbi idi.
K utb-Şahlar (G ülkende): 295.000 km ’, 10.000.000 nüfus. Güney
H in d istan ’ın Âdil-Şahlar'dan sonraki en m ühim T ürk devleti
idi. H anedan K arakoyunlu im paratorluk hanedanından ini­
yordu. Güney H indistan’ın diğer M üslümtm devletleri: Nizâm-
Ş ah lar (A hm ednagar) ve Berîd-Şahlar (B îd ar): 200.000 km ’,
7.000.000 nüfus. tm âd-Şahlar, 1572’de T im u ro ^ lla rı’na katıl­
m ıştı. G ucarat im paratorluğu da gene bu yıllarda Timuroğul-
la n tarafından ilhak edilm iş bulunuyordu.
Kuzey Asya’da, Sibirya’da, m ilyonlarca km* büyüklüğündeki
to p rak lard a 1,5 milyon k ad ar insan yaşıyordu. B atı Sibirya'
d a T ürk S ibir Hanlığı vardı. O rta ve Doğu S ibirya’da Samo-
yedler, Tunguzlar, Y akut T ürkleri ve başka Ural-Altay kavim-
leri, kabile hayatı yaşıyorlardı. XVII. a s n n başlarında Rus­
ya, b ü tü n b u geniş ve ıssız ülkeye hâkim olm aya başhyacaktır.
1600’de dünyanın takribi nüfusu 548.000.000 idi. Bu nüfus, şu
şekilde k ıtalara dağılıyordu: Asya 350.000.000 (yüzde 63,6)«
Avrupa 122.000.000 (yüzde 22,4), Afrika 60.000.000 (yüzde
10,9), Kuzey Amerika 9.500.000 (yüzde 1,8), Güney A m erika
5.000.000 (yüzde 0,9) ve Okyanusya 2.000.000 (yüzde 0,4),

Levent Şahverdi Arşivi


N E T İ C E

XVt! ASRIN EŞİĞİNDE TÜRKİYE: ZİRVEYE


ERİŞME VE SONRASI
X V II. a sn n eşiğinde Türkiye’nin olduğu gibi bütün T ü rk ’
lüğün kaderi de çizilm işti. Küçük Türk devletlerini saym asak
bile, 5 T ü rk im paratorluğu, dünya servet, kudret ve gücünün
yan sm d an fazlasım elinde tutuyordu. XVI. asra bazı baiıb
tarüıçilerin "T ürk Asrı" veya "l6ınunî Süleyman A sn" dem e­
leri bu sebepledir. Bu 5 T ürk im ptu?torluğu, ehemm iyet sı-
ra la rm a ’göre O sm anoğullan'm n Türkiye im paratorluğu, Sa-
fevîterTn İran im paratorluğu, Tim uroğuU an'nm H indistan
im paratorluğu, Şaybanlılar'm T ürkistan im paratorluğu ve
Adîl-Şahlar'm Güney H indistan im paratorluğu idi. Ayrıca bi­
re r ktraUık d u rum unda olan Kasım , Si bir, Kazak, Harzem,
Çağatay h an b k lan ile H indistan’daki birkaç T ürk devleti de.
önem li sah alar kaplıyordu (VI. cildin sonundaki haritaya ba­
kınız). Bu T ürk devletlerinin hem en hepsi zirvelerini bulm uş­
lardı. Yalnız Tim uroğullarTnm H indistan im paratorluğu daha
gelişm e halinde olup, zirvesini bir asır sonra bulacaktır.
İndonezya ile Kanarya A dalan, Gine Körfezi ile Moskova,
H azar Denizi ile Baltık Denizi arasında uzanan, Büyük Okya­
nu s hariç, dünyanın bütün büyük denizlerine çıkm ış bir T ür­
kiye im paratorluğunun kaderi ne olabilirdi? F âtih’in emeli,
Anadolu'da F ırat’ı, R um eli’nde T una’yı tutm ak, sonra Doğu
Avrupa ve İtalya'ya yayılm aktı. Ancak F âtih’ten sonra gelen
h ü k ü m d arlar, F ırat ve T una’yı iyice tutabilm ek için, bu ak ar­
suların ötesindeki ülkelerin de fethedilm esini lüzumlu gördü­
ler. T una ötesinde M acaristan ve Fırat ötesinde Doğu Anado­
lu ve Irak fethedildi. Akdeniz’de m utlak deniz üstünlüğü için
F âtih, İtaly a’nın hiç olm azsa güneyini fethetm eyi kâfi görü­
yordu. Oıvdan sonra gelenler, bu iş için bütün Kuzey Afrika'
nın fethinin gerektiğini anladılar. Kızıldeniz’le Atlantik ara­
sındaki bü tü n Kuzey Afrika fethedildi. K anunî’den sonra öy­

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 71

le b ir duıum hasıl oldu ki, eldeki im paraloıluğu uzun


m üddet tutabilm eyi sağlam ak için, daha uzak teşebbüs­
lere girişm ek lüzumu kendini gösterdi ve daha uzak teşebbüs­
lere girişildi. Ancak bu sefer de son fethedilen ülkeler nasıl
elde tutulacaktı? Bunun için, bu ülkelerin de ötesinin fethi lâ­
zımdı. Türkiye devleti öyle b ir durum a geldi ve o derecede şiş­
ti ki, eldeki toprakları uzun m üddet m uhafaza edebilm ek için,
belki çepçevre dünyayı çevirm ek icap edecekti. TarUıte böyle
b ir şey yapılam am ış olduğuna göre im paratorluk, en dış ülke­
lerden başlam ak üzere bir tasfiyeye gitmeye âdeta m ahkûm ­
du. Ancak bu tasfiye nerede duracaktı? Henüz bugünkü mâ­
nada millet m efhum u teşekkül etm em işti. H ıristiyan ve Müs­
lüm an devletler, elde bulundurdukları, şu veya bu şekilde ele
geçirdikleri ülkeleri, tabiî m ülkleri ve halklarını da, hangi
m illet ve dinden olursa olsun ta b ’aları sayıyorlardı. Onun
için XVII. a s n n eşiğinde, hattâ sonraki asırlarda denemezdi
ki, Türkiye, T ü rk ler’le, hiç olmazsa M üslüm anlar’Ia m eskûn
ülkeleri m uhafaza edip gerisini bıraksın. Çünkü Avrupa dev­
letleri de gittikçe daha fazla H ıristiyan olmıyan ülkelere yayı­
lıyorlardı. Böylece Türk im paratorluğunun ilk tasfiye em are­
lerinin göründüğü XVII. asrın eşiğinde, cihan siyasetinin ana
h atları ve h attâ birtakım alelâde tesadüflerdir ki. şu veya bu
noktada devletin gerilem esini hazırladı. Türkiye’nin istikba­
li için çok değerli olan ülkeler üzerinde ısra r edilm ediği hal­
de, az ehem m iyetli ülkelerin elde tutulm ası için bazan büyük
fed akârlıklar göze alındı.
Cihan tarihinin bu m üstesna im paratorluğunun tasfiyesi
güç oldu. 3 asır Türkiye’nin düşm anlan, im p arato rlu k tan ül­
keler koparm ak için çalıştılar. Şu veya bu ülke, birçok defa­
lar alınıp verildi. Ancak XVI. asrın m irası o derecede m uaz­
zamdı ki, Türkiye im paratorluğu 1876’da bile 13 müyon, 1908’
de bile 9 milyon km "den büyük ülkeleri, doğrudan doğruya
veya dolayısıyla elinde tutuyordu. Anca'k 1918’de im parator­
luk tam am en dağıldı.

BİBLİYOGRAFYA
IX . K itab'ın sonunda verilecektir.

Levent Şahverdi Arşivi


72 TÜRKİYE TARİHİ

^ *•

Levent Şahverdi Arşivi


XV I. ASRIN SONU

Levent Şahverdi Arşivi


74 TUm cIVE TARİHİ

! A \ / T y i '{ I
^ /| , * 7 x ;fc
- ? 'î \
I V / ’ ç ■ ■ ■ •'> •■ >
•■ A ~ -v < J - ... i

k'w.'\'"; '''i'

- f?*-' '

\ ~U, ‘i

Levent Şahverdi Arşivi


XV I. ASRIN SONU 75

W ^ \ SoHu™ \ ‘‘

i Kü.,yl, J

Levent Şahverdi Arşivi


76 TÜRKİYE TARİHİ

Levent Şahverdi Arşivi


X V I. ASRIN SONU 77

Levent Şahverdi Arşivi


Sekizinci Kitap

XVII. ASRIN BASLARI

(1 5 9 5 - 1 6 4 0 )

Levent Şahverdi Arşivi


Başlangıç: V III. K itab’ın Plânı

I. III, M ehmed Devrinde Türkiye’nin İç Meseleleri (1595-


1603)
II. T ürkiye-A lm anya Savaşı (1595-1603) — Eğri Sefer-1
Hümâyûnu', Haçova ve K anije Zaferleri
Iir. Türkiye - Almanya Savaşı’nın Son Safhası (1603 -1606)
— S itvatorok M uahedesi
IV. T ü rk iy e -îra n Savaşı (1603 1619)
V. 1. Ahmed D evrinde Türkiye’nin İç Meseleleri (1603-
1617)
VI. Türkiye ve Lehistan (1617 -1621) — H otin Sefer-i Hü-
m âvûnu
V II. 1 M ustafa ve 11. Osman Devirlerinde Türkiye’nin tç
Meseleleri (1617- 1623) — Genç Osman Faciası ve Ne­
ticeleri
V III. IV M urad Devrinde Türkiye’nin İç Meseleleri (1623-
1640)
IX. Türkiye İran Savaşı (1624- 1639) — Revân ve Bağdad
Seter-i H üm âyûnları
X. 1640’ta Dünya Devletlerinin Umumî Siyasî M anzarası
Netice: XVII. Asır O rtalan n d a Türkiye
Bibliyografya; IX. kitabın sonunda verilecektir.
Cetvel 1; O sm anoğulları (V: III. Mehmed, 1. Ahmed, I. Mus­
tafa, II, Osman ve IV. M urad)
H arita 1: 1640’ta Avrupa.

Levent Şahverdi Arşivi


I
III. MEHMED DEVRİNDE TÜRKİYE'NİN
İÇ MESELELERİ (1595 - 1603)

III. MehmcfTin Tahta Oturması (27 Ocak 1595)

III. Sultan Mehmed Han, babasının ölüm ünden tam on


b ir gün sonm , M anisa’dan İstan b u l’a gelip O sm anoğuU an'nın
«Cihan Saltanatı» denen Büyük Türk Hakanlığı tahtına o tu r­
du. III. Mehmed, büyükbabasının babası olan K anunî S ultan
Süleym an’ın son günlerinde doğm uştu. Sonuncu seferine (Si­
getvar) çıkan ihtiyar Kanunî, yolda, torunu Şehzade M urad’ın
b ir oğlu olduğunu haber alm ıştı. Şehzade M urad (III. Mu­
ra d ), ilk oğluna, büyükbabasının isim vermesini rica etm iş.
K anunî de, II. M urad’m oğlu Fâtih Sultan M ehm ed’i düşü­
nerek, torununun oğluna «Mehmed» adını koym uştu. B abası
öldüğü anda M anisa’da, Saruhan TahU’nda oturan III. Sul­
tan Mehmed, 27 yaşını 7 ay ve 12 gün geçiyordu, f il. M urad’ın
ölüm ü, yeni hüküm dar İstan b u l’a gelinceye kad ar -geleneğe
uyularak- gizli tutuldu. Artık vâlide-sultan olan Safîye Ha-
seki-Sullan, bu işe bilhassa ihtim am gösterdi. S adâret kay­
m akam ı Ferhâd Paşa bile padişahın ölüm ünü haber alam adı.
Sadrâzam Koca Sinan Paşa, Almanya cephesindeydi. Esasen
zevci III. M urad zam anm da yeter derecede nüfuz kazanan
Safîye Vâlide-Sultan, harem-i hüm âyûn kethüdası Canfedâ
H atun ve B âbussâde Ağası m eşhur M acar Gazanfer Ağa’y a
dayanarak, H arem ’den Saray’a, Saray’dan Dîvân’a doğru ya­
yılan büyük b ir nüfuz elde etm eye başladı. Bu hususta büyük
kaynanası H urrem H aseki-Sultan’ı gölgede bıraktı.
M anisa'dan at üzerinde Mudanya'ya gelen III. Mehmed
Han, oradan Kırkık Ali Reis’in iki kadırgasıyla S arayburnu’na
çıktı. Kendisine saltanat m üjdesini getiren Ferhâd Aga’ya ve-
zâret (m areşal) rütbesiyle im paratorluğun en önem li eyaleti
olan Mısır beylerbeyiliğini verdi. 20.000 duka (12 milyon TL.)

Levent Şahverdi Arşivi


X V II ASRIN BAŞLARI 13

bahşiş ihsan etti. Bîat töreninde önce babasının hocası olan


Hoca Sâdeddin Efendi’nin biatini kabûl etti Aynı gün III.
M urad’ın cenaze m erasim i yapıldı Bizzat padişahın katıldığı
cenaze namazını Şeyhülislâm Bostan-zâde Mehmed Efendi
kıldırdı. III Murad. Ayasofya Camii avlusunda babası II Se­
lim 'in türbesinin yanında inşa hâlinde olan türbesine gömül­
dü Her iki türbenin m im an Sinan’dır. M uhteşem çinileriyle
ü nlüdürler.
E rtesi 28 ocak günü. İstanbul’un görüp geçirmediği olay
kalm am ış olan halkı. ıztırapla uvandı III Mehmed, 19 erkek
kardeşini bogdurm uştu Devletin anayasası dem ek olan Fâtih
Kaanûn-Nâttıesi'nin m eşhur m addesi gereğince «nizâm-ı
â ’lem içün» idam ettirilen bu 19 şehzadenin çoğu çok küçük
çocuklardı En küçükleri daha süt emen bebeklerdi En bü­
yükleri, M ustafa. Bâyezid, Abdullah. Selim, Cihangir. M ahm ud
adlı şehzadelerdi Şehzade M ustafa ancak 17 vaşında, diğer­
leri daha küçüktü Hepsinden büvük olan Şehzade Osm an,
24 şubat 1587’de 14 yaşlarında ölm üştü Şevhultslâm 'ın 19
şehzadenin ay n ayn cenaze namazım kıldırm ası, onbinlerce
Istan b u llu ’yu m atem içinde bıraktı Hep.si b abalan III Mu-
ra d ’ın ayak ucuna göm üldüler Şehzadelerin büyüğü olan
M ustafa çok değerli bir gençti, şairdi Babasının ölüm ünü
işitir işitmez, 12 gün sonraki akıbetini sezmiş, şu bevti söy­
lem iştir:
N âstyem de kâııb-i kudret ne yazdî bilm edim
Âh kim bû gütşen-1 â’lem de hergiz gülm edim
III. M ehmed'in tahta oturduğunun üçüncü gününde, cü­
lûs bahşişi dağıtıldı. Bahşişin tu ta n 1360.000 duka (şim diki
rayiçle takriben 680 milyon TL ) idi Bunun tam yarısı Yeni­
çeri O cağına verildi (H am m er VII, 294; Naîmâ l, 107-8;
Solak-zâde 621-2: Müneccimbaşı III, 578)
Birkaç gün sonra da Istanbul’da o turm akta devam eden
Şah Abbas'ın yeğeni Havdaı Mirza huzura çıkıp 111 Meh­
m ed’in elini öptü Kendisine, am casının K atvîn’den yeni yol­
ladığı elçi Kerim Han refakat edivordu.
Bu suretle III M ehm ed’in saltanat devri başladı Büyük
bir lyı nivetle tahta o tu ran eenç hüküm dar kardeşlerinin
idam ıyla hhvayı bulandırdıktan sonra, im paratorluğunun git­
gide bozulan iç ve dış siyasetinin karanlıklarına daldı Ata­
ları gibi onlara benzer bir kudret gösterem edi Gittikçe a r­
ta n huzursuzluklara çare bulunam adı. 111. M ehmed'in şu m ıs­
raları, tatbik ed ilem ed i:

Levent Şahverdi Arşivi


84 ' tU R K IY E TARİHİ

Y okdtırur zulm e rızâm ız adle biz mâilleriz


Gözleriz H a kk’ın rızâsın em rine kaailleriz
Â'rifiz âytne-ı â’lem-nüm âdır gönlüm üz
Rüzgârın cümbüşünden sanm ayın gaafilteriz
Pûte-î aşk içre Adlı kaal edelden kalbim iz
Gıll-ıı gtşdan hâliyiz â'lem de sâfî-dilleriz

Ferhâd Paşa’mn 2. Sadâreti (16 Şubat - 7 Temmuz 1595)


m . Mehmed, tah ta o tu rd u k tan 20 gün sonra, 16 şubatta,
cephede bulunan Sadrâzam Koca Sinan P aşa’yı azletti. Sadâ­
ret kaym akam lığında bulunan F erhâd Paşa 2. defa vezîr-i
âzam oldu. Sinan P aşa’m n 3. sadâreti, 1 yıl, 11 ay, 19 gün
sürdü.
Sinan Paşa, âdeti olduğu üzere, bu azli soğukkanlılıkla
karşılam adı. İstan b u l’daki sipahilere p ara ve hab er gönderip
22 nisanda onları ayaklandırdı. Devlet Almanya’nın ve m ü tte­
fiklerinin karşısında tehlikeli b ir savaş içindeyken İstanbul
sokaklarında m uhteris vezirlerin önayak olduğu askerî patır-
dılar işitildi. Fakat ihtiyar vezirin bu yeni ihaneti, hiçbir ne­
tice vermedi. 5 gün sonra Ferhâd Paşa, bundan sonraki ba­
histe incelenecek olan Almanya seferine çıktı.

Koca Sinan Paşa’nın 4. Sadâreti


(7 Temmuz - 19 Kasım 1595)
Sinan Paşa, azledildikten sonra İstan b u l’a çağırıldı ve yıl­
da 300.000 akça (1,5 milyon TL.) tahsisatla, M alkara’daki meş­
h u r m alikânesinde oturm aya m em ur edildi. Oğlu Vezir Meh­
med Paşa da azledildi. Damad İbrahim Paşa 2., Cerrah Meh­
m ed Paşa 3., Halil Paşa 4., H aşan Paşa 5. vezir oldu. Bostan-
zâde şeyhülislâm, Abdülbâki ve Ebussuud-zâde Efendiler de
kazasker idiler. Ancak Sinan Paşa, hem en yeni hüküm ete cep­
he aldı ve binlerce altın dağıtarak Ferhâd Paşa aleyhinde
en trik alar tertip ettirdi. 7 tem m uzda Ferhâd Paşa azledildi
ve Sinan Paşa, 4. defa iktidara geldi. Ferhâd Paşa’nm bu 2.
ve sonuncu sadâreti ancak 4 ay, 19 gün sürdü. H er iki sadâ­
retinin toplam ı 1 yıl, 22 gündür.
Ferhâd Paşa, R usçuk’taydı ve azli haberini geç aldı. Az­
linden 11 gün sonra Sinan Paşa, İstan b u l’dan sefere çıkm ak
üzere ayrıldı. Sinan Paşa’nm Türk akıncı kuvvetlerinin im­
hası ve E stergon’un düşm esiyle neticelenen bu feci seferi,
bundan sonraki bahsim izde ele alınacaktır.

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI B5|

Sinan Paşa, 4 ay, 13 gün süren bu 4. sadâretinde, hayatta


bulunan en büyük rakibi F erhâd P aşa’nın başını yemek için,
elinden gelen hiç b ir şeyi esirgem edi ve sonunda gayesine ulaş­
tı. 9 ekim 1595’te F erhâd Paşa, idam edildi. S adâret kaym a­
kam ı 2. Vezir Damad İbrahim Paşa, B ostancıbaşı Ferhâd Ağa
vasıtasıyla Ferhâd P aşa’yı tevkif ettirdi. E rtesi gün de Çavuş-
b aşı Çoban Süleym an Ağa vasıtasıyla Yedikule’de boğdurttu.
E ski vezîr-i âzam ve serdâr-ı ekrem , E yüpsultan’daki tü rb e­
sine göm üldü (H am m er, VII, 301-3).

Lala Mehmed Paşa’mn Sadâreti (19 • 28 Kasım 1595)


Sinan Paşa, Almanya seferindeki feci başarısızlıkları üze­
rin e azledildi. Lala Mehmed Paşa, sadrâzam oldu. Çok değerli
b ir ask er olan ve Almanya cephesinin ıslahı için büyük üm it­
ler bağlanan Lala M ehmed Paşa, Manisa eşrafından birinin
oğluydu. III. M ehm ed'in dadısının kızıyla evlenm iş ve b u
h ü k ü m d ar M anisa’da veliaht-şehzade olarak bulunurken,
onun lalası olm uştu. S adârete tayininden 9 gün sonra ölm esi,
gerçek b ir talihsizlik teşkil etti. Ancak b ir defa Dîvân-ı H ü­
m ây û n ’a (b ak anlar k u ru lu ) başkanlık eden Lala M ehmed
P aşa hastalanınca, 2. Vezir Damad İbrahim Paşa te k ra r sa­
d â re t kaym akam ı oldu. Paşa ölünce de, M alkara’da bulunan
Koca Sinan Paşa, te k ra r ik tid a r m evkiine getirildi.

Koca Sinan Paşa’nm 5. ve Sonuncu Sadâreti


(28 Kasım 1595 • 3 Nisan 1596)
Koca Sinan P aşa’nın bu defaki sadâreti 4 ay, 5 gün sürdü
ve devlet, 20 yıldan beri tü rlü ihanetlerine uğradığı bu ihti­
y ar vatan haininden, ancak tabiî ölüm üyle kurtulabildi.
Sinan P aşa’nın en büjöik ihanetlerini irtik âp edip azle­
dildikten sonra te k ra r ik tid a r m evkiine getirilm esi, Paşa'yı
çok iyi tanıyan Selânikî M ustafa E fendi’nin anlattığı gibi, halkı
h ay ret ve üm itsizlik içinde bıraktı. 5 sadâretinde 7 yıl, 4 ay,
25 gün ik tid ard a kalan Sinan P aşa’yı H am m er şöyle tavsif
ediyor (V II, 314): «M edeniyet düşm anı sert b ir A rnavut
olan Sinan Paşa, şairlere ve bilginlere karşı çok soğuk dav­
ranırdı». III. M ehm ed’in bizzat çıkm aya k arar verdiği sefer-i
hüm âyûnu hazırlarken ölen Sinan Paşa, 80 yaşını geçm işti.
Şu halde Yavuz devrinin ilk yıllarında doğm uş, K anunî’nin,
II. Selim ’in, III. M urad’ın b ü tü n saltanatları m üddetince ya­
şam ış, III. M ehmed devrinde ölm üştür. 5 kuşaktan 5 padişah
devrini idrak eden Sinan Paşa, II. Selim devrinden itibaren

Levent Şahverdi Arşivi


•4 TURKIYK TiMilHV

birinci derecede ro i oynam aya başlam ış, III. M urati ve III.


M ehmed devirlerinde 5 defa vezîr-i âzam olm aştur. Bu rnevk»
ken d isi için ideal sayan ve buraya erişm ek için en büyük
ihanetleri, zulüm leri ve ahlâksızlıkları göze alan S inan Paşa,
h a in lip nispetinde korkak, ahlâksızlığı nisp etinde iktidarsız
b ir adam dı. Hayatını, inaparatorluğun bayatında ağursuz bir
dönüm noktası teşkil eden Almanya savaşı Ue tam am lam ış­
tır Sırf şahsî ihtirası uğruna, hiçbir siyasî, askeri ve i k t i s a t
sebep olmaksızın, Almanya Im p aratoru'nu zincire vurup la-
ta n b u l’a getireceği iddiasıyla açtığı bu seferin ilk safhaları,
b u n d an önceki bahsim izde ele alm m ıştı. Hayli feci olan bun­
dan sonraki safhaları da, daha sonraki bahislerim izde görü­
lecek ve f i t . M urâd devrinde grrîşiten bu savaş, oğlu III. Meh­
m ed devrinde de bitiritem iyerek, ancak torunu 1. Ahm ed dev­
rin d e son batacaktır.
^ ş a ’mn bütün siyasî ve askerî hayatı gozohiintte bulun-
dUrufnrsa, E ğri sefer-r hüm âyûnunun arifesinde öhnesinrn çok
m es’u t b ir olay teşkil ettiğine hüfcmolunabifir. B ütim şafrfer,
ftışa'm n son derece afeyhrnde m anzum eler yazarak, bu me­
su t ofaya ta rih düşürm üşlerdir, işte Paşa'yı 2ff yıFdan beri
çok yakmdaiT tanıyan b ö jü k tarih î ÂR'nin b irkaç m ısraı r
...... merâ-i gidi
Adâvetî ulem â zümresine bı-şek idi.
Gerçi m ürd oldu gitdi ol m urdâr
Kitİn> içinde azâb^f nârım gar fMecmâ'tt’l-Bahreyn’den.
V . T . T . K . ZahttM n, 339).

D evrin şalrlerih d ea E m ia Bey de, S elâıû k rn m naJdettip.


şu m ısraları yazarak F aşa'm n ölüm üne ta rih dü şü rd ü :
VâstI4 Berza Sinan Pâsây-t hod-râr-t tmSâ
S ilti ö m rü ztdm üâ yetmişda daksan yâşsaa
Maısür nefs eim tşd t kesrA erzmâ her M -kaım
K a sa ederdi bîr faktynm e k m e 0 n i âşar»
K alb t süttm dâ vcrk îdi inç cerahfsmvdan eseer
Bakmaz Mî kim sem n gözden akan kan vâşma
H erkesi •toprak basinâ» der idi târih dedim
•M'âta aldû ise td bed-aitd toprak bâşumr

S in an Paşa., IstanbuA’d a Panraakfcapr’d aki tü rb esin e gö-


BioldD (H aîm â t. 142) T a n m asır koca tmpıaıratorluğu tü rlü
aekiBerde soyarak elde ettiği servete rağm en Hazine've ofstn
b o rcu n u ödemiyecek derecede tıynetsiz olan bu adam ın bv-

Levent Şahverdi Arşivi


X V I). ASRIM « A f U R I «7

tü n serveti, H azine’ye alındı. îş te bu serretin kısa b ir fo tc s i


(H am m er, V II, 315'“
leOblOSO sduka aıııın (bugünkü satm alm a gücü aşağı yaı-
k a n 300 m ilyon TL.), 2.900.000 güm üş akça (ta k rib e n 14,S
milyoB TL.), 29 çekm ece p ırlan ta, züm rüt, yafcot A-e lârûzc,
20 çekmece adberced, 61 çekm ece inci, 20 mıskal altın tozu,
15 m d t e ^ i b , 2 p ırlan ta gerdanlık, 30 parça roza d m ası, 7
takım altın üzerine m ücevher kakm alı sofra takım ı, 16 aUtn
üzerine m ücevher kakm alı bilezik, 20 altın ibrik, 1 mücev-
herJi satran ç takım ı, 120 müceA'lıerti kem er, ^ mücevlaerli
kalkan, 140 m ücevherli m iğfer, 16 m ücevherli ve 30 İncili eğer,
34 altın üzengi, 2 m ücevherli at örtüsü, 16 m ücevherİKat zırhı,
yüzlerce m ücevherli altın tabak, kılıç, yatağan, hançer, pala,
bozdoğan, 100 k antardan fazla çeken güm üş tabaklar, vazo­
la r vs.. 600 sam ur k ü rk , 600 vaşak k ü rk , 30 siyah tilki k ü rk ü ,
LD75 top ipekli ve sırm alı (a ltın iplik çekilm iş) kum aş, 900
çeşitli kü rk , 1.000 p arça elbise, b ü jü k m iklarda m isk, an b er,
öd ağacı, sandal ağacı, abanozdan yapılm ış eşya, H indistan.
Çin ve T ürkistan antikaları, binlerce p arça m obilya ve halt,
binlerce at, pek çok çiftlik, arsa, saray, konak, ev, köle ve ca­
riye.
S u m allarla Devlet Hazinesâ’nin küçüm senem ez b îr zen­
ginliğe erişUği m uhakkakttır.
Sinara P aşa’ıun <bu sorauncıa sadâretinde IstanbttTda su lh
nmahedesaraira rehinesi ufarak bulunan SaEevî p ren si H aydar
Mirza da 21 aralık J595’te öldü. Türkiye’de geçildiği 6 yıi, 2
ay, 8 günün sora 5 yit, 16 ay, 24 gününü İstan b u l’d ak i s a ra ­
yında yaşıyan H aydar Mirza, 15 yaşındaydı. E yüpsultaû’d a
111. M ehm ed tarafm d an yaptırılan tü rb esin e gam ülm üştür.

B a flu d İbraM ra Faşa’n Hfc S a d teed (3 N İsm • 27 E U ra

Sman P aşa om k ü m ü y le, Damad İbrahim P aşa’m n


gözle beklediği ik tid a r m akam ı açılch. 2. vezir sıfatıyla İb ra ­
him Pasa, vezîr-i âzam oldu, İlk sad âreti 6 ay, 24 g ö a sü rd ü
ve Eğri sefer-i hüm âyûım nun bundan sonraki bahsim izde e le
alınacak olan çeşitli safhalarıyla geçtL
Genç ve h a ris İbrahim Paşa, Eeatıâd P aşa’n ın tdaosımiia
S ia a a Paşa ü e iş b iri^ i yapm ış, fa k at son sad âretin d e & m e
Paşa ile d e bozuşm uş, padişahın a s a h a b a bâr ö z kızkardeşi
Ayşe Sultan ü e evli olm asm a güvenerek ih tiy ar K a a n ’a ka£a
tutm aya başlam ıştır. M aam aflh U L Aiehraed’iti euştfflinB
fazla teAneccühü yoktu. Daha faria kaynanası Safîyle V âlide-

Levent Şahverdi Arşivi


88 TÜRKİYE TARİHİ

Sultan tarafın d an him aye ediliyordu. İbrahim Paşa, sadâret


m ührünü, Ayasofya Cam ii'nde Sinan P aşa’nın cenaze nam azı
Hoca Sâdeddin Efendi tarafm dan kıld ın lırk en teslim alm ış­
tır. Cenaze nam azı b iter bitm ez b ü tü n ileri gelenler, cenaze
henüz m usallâ taşında iken İbrahim P aşa’yı tebrik etm işler­
dir. Bu sıralard a Almanya cephesi kötü b ir d urum dadır ve
bu durum un ıslahı için bizzat III. Mehmed, sefere çıkm aya
h azırlanm aktadır.

Cağaloğlu Sinan Paşa’nın Sadâreti (27 Ekim • 5 Aralık 1596)


Damad İb rahim Paşa, III. M ehm ed’in Eğri seferinin so­
n u n d a kazanılan büyük Haçova m eydan m uharebesinin gece­
sinde azledildi. E rtesi sabah Cağaloğlu Sinan Paşa, 1 ay, 9
gün için vezîr-i âzam oldu. 3. vezir olarak T ürk ordusunun
öncüsüne kum anda eden Sinan Paşa, zaferde büyük b ir rolü
olm am asına rağm en, III. M ehm ed’in huzuruna çıkıp: «Bu yüz
aklığına kulunuz sebep oldum!» iddiasında bulunm uş, T ür­
kiye tarihinde pek sık tesadüf edilm iyen b ir şekilde, sadâre­
tin kendisine verilm esini istem iştir. Büyük zaferin gerçek
kahram anı olan Hoca Sâdeddin Efendi de, Cağaloglu'nu hi­
m aye etm ekten fazla İbrahim P aşa’yı sevmemesi yüzünden,
b u isteği desteklem iş, III. Mehmed razı olm uştur. Azlinden
h aberi olm ayan Dam ad İbrahim Paşa, m uharebe sahrasının
diğer tarafın d a m eşgulken, Cağaloğlu, tebrik kabûlüne baş­
lam ış, ancak ertesi sabah m ühr-i hüm âyûn İbrahim Paşa’dan
alınarak yeni sahibine em anet edilm iştir.
Cağaloglu Sinan Paşa, 36 yıl önce, büyük Cerbe deniz
m uharebesinde Piyâle Paşa tarafından esir alınım ştı. O za­
m an henüz 13 yaşında olduğuna göre, sadrâzam lığında 49 ya­
şında bulunm ası icap eder. Asıl adı Scipione Cicala olan
Cağaloğlu’nu n babası, vikont derecesinde bir asilzade ve
Charles-Ouint ile II. Felipe’nin am irallerindendi. Aslen Cene­
vizli olan aile, Sicilya’nın Messina şehrine yerleşm işti. Sinan
P aşa’nın annesinin adı Lucrezia’dır. «Yusuf Sinan» adı veri­
lerek M üslüman olan genç Italyan asilzadesi, Piyâle Paşa
tarafın d an K anuni’nin sarayına verilmiş, orada E n d eru n ’un
b ü tü n derecelerini geçerek tahsil ve terbiyesini tam am lam ış­
tır. Derece derece yükselm iş. Iran cephesinde ve kapdân-ı deryâ
o larak - daim a b aşa n gösterm em ekle beraber - hizm et etm iş­
tir. O rta derecede bir general, biraz daha iyi b ir am iral ola­
ra k ün kazanan Cağaloğlu, K anunî’nin tek kızı 'Mihr-i Mâh
S u ltan ’ın R üstem P aşa’dan olan kızıyla evlenerek Hanedan
ve Saray’la sıkı ilgi k urm uştur. Bu evlenmeden I574’te bir

Levent Şahverdi Arşivi


XVII ASRIN BAŞLARI 89

erkek çocuk doğmuş, K anunî'nin kızının kızının oğlu olan bu


çocuk, 1599’da M ahm ud Paşa adıyla, 25 yaşında Şirvan (K u­
zey Azerbaycan) beylerbeyiliğine getirilm iştir. Sinan P aşa’nm,
bugün hâlâ adını taşıyan (Cağaloğlu) sem tteki sarayı ünlüy­
dü. Sinan P aşa’nın Carlo Cİicala adındaki M üslüman olm ıyan
kardeşi, ağabeyi ikbale erişince N akşa dukalığına getirilm iş­
tir. B u dukalık, Ege Denizi’nin güneyindeki K iklad adaların­
dan ib aret olup Dîvân tarafından başına «duka» ımvanıyla
b ir H ıristiyan'ın getirilm esi âdetti.
Cağaloğlu, iktidara, gelir gelmez 3 gün süren b ir ordu
yoklam ası yaptırdı. 30.000 askerin orduda bulunm ası icap
ederken bulunm adığı anlaşıldı. B u n lan n hepsinin dirlikleri
kesildi, yani o rd udan ihraç olundular. B unların içinde haklı
sebeplerle m uharebe m eydanm da bulunam ıyan çok sayıda
tım a rh sipahisi vardı. B irçok subay, m uharebe b aşlar başla­
m az em ir alm aksızın geri çekildikleri için idam edildi. Mu­
harebe m eydam nda kaçan eski H abeş beylerbeyisi Sohrâb
Paşa, kadın elbisesi giydirilip eşek üzerinde B elgrad sokak­
larından geçirildikten sonra başı vuruldu. Savaşa bizzat gel­
m eyip kardeşi Fetih Giray’ın idaresinde em rolunandan daha
küçük b ir birlik gönderen K ırım hanı II. Gazi Giray azledildi
ve yerine kardeşi Fetih Giray h an yapıldı.
Gazi Giray gibi çok büyük b ir şahsiyetin, savaşa katıl­
m am a sebebi dikkate alınm ıyarak azledilm esi K ırım 'da -ile­
rid e anlatılacak - m ühim b ir buhrana sebep oldu. F akat çoğu
tım arlı sipahisi olan ve b ir kısm ı rakiplerinin, tım a r ve zeâmet-
lerine konm ak istiyenlerin iftirasına uğnyan 30.000 m eslek­
ten askerin tek geçim k ay naklan olan ordudan tardedilm eleri,
Celâlî ihtilâlinin en büyük sebeplerinden birini teşkil etti.
S avaşm aktan başka b ir m eslekleri olm ıyan bu h arb adam -
la n , Anadolu’ya dağılarak ve hareketlerini siyasî b ir renge
boyıyarak geniş çapta eşkıyalığa başladılar. Bu yüzden Ca-
ğaloğlu’nun iktid arı m uhafaza etm esine im kân olm adı. 5 ara­
lıkta, İstan b u l’a 17 günlük m esafeye gelmiş olan III. M ehmed,
H arm anlı konağında Cağaloğlu’nu azletti ve eniştesi İbrahim
Paşa'yı te k ra r ik tid ara getirdi.

Damad İbrahim Paşa’nın 2. Sadâreti (5 Aralık 1596 - 3 Kasım 1597)


Bu suretle Dam ad İbrahim P aşa’nın 10 ay, 29 gün süre­
cek olan ikinci sadâreti başladı. Rakibi Cağaloglu'nu Gelibo­
lu ’ya süren İbrahim Paşa, kendisi cepheye gitm iyerek Vezir
Satırcı M ehmed P aşa’yı serdâr-ı ekrem yapıp Almanya sava-

Levent Şahverdi Arşivi


9» T U R M Y E TARİ W

ŞLTia gönderdi, m evkiinde kalabilm ek için en trik alara giriştL


B ilhassa kaynanası Safîye Vâlide-Sultan’a güveniyordu. Ba
sıralarda S afire Vâtide-Sultan, o zam ana kadar T ikkiye ta ri­
hinde görülm em iş ve ancak kendisinden sonra küçük gelini
K ösem M âhpeyker Vâhde-Sulta» ta ra fın d a n aşılacak bir n ü ­
fuz derecesine erişm işti, K anunî’nin ataların d an m evrus de­
hası, c ^ u 11. Selim ’de göririmemiş, onun oğlu Illf. M urad’da
izime raslanmaamış, onun oğlu. IH. Mehmccl’deyse Samamen
kaybolm uştu. Ancak 111. Mehmaed’i a oğlu k. Ahmed'deıii itrbaı-
ECBı Osm anoğullaıu’nda devlet a d a m lıp kahitiyeü tek ra r yük­
sek dereceye çıkacak ve a ra d a bir t k OsunaBı ve kV. Nkırad
gibi hükümdarlıaFda deha derecesini buiacaktuî.
VâitidE-SMİtan ohar ohnaz, Safiye Suteara’iı» göanıKjk taks»
satT 3^0S8i akçaya (tSjSOO TL.) yüÂsehiKmiştk Ayrıca 6> avcfia
h ir 303.9SB akç» (1 3 milyara t L ) taiısiisaC ahıyoırduı B ü yd
sanrac h a iki tahsisata, yüfık ) nailyon ak ça ( 5 snüyoa İL .)
ckleodS. Bu su retle Vâhde-SıatitanfiB hedâyeter dlışmda ehrrc
geçen p a ra juEda 2.6>8@tâ8d akçaya f 13,4 m.%«m T L .) yükseldi.
B u suretfe Fraunsa’d a CiatheırİEie de Mecücis’moç
) , Elizaheth’in h âkhn «digfaıg»» b u ydlardia. Türkiye''clie de, aym
derecede olımanBakla beraber, b ir kadınım, fevkalâde siy aa
nüfuz kazandığı, vezirtevin azlimde ve nasbımda rey salühi «d-
duğu görüldü.
tbraıhim Raşa, Haçunıa Zafer-Mâmesi'ıuie ra k ib i Caığateğ-
feı’mı fazEa öven N işancı t â m Ali Çelehi'nim yertrae büvük
ed îb R eîsüfküttâb O^çu-zâde M ebmed-Şah Ç etetâ’yi getirdi.
Sâ«kddim Efendi’nin c^kr M ehmed E fendi’yi Anadolu kazasr
keclig^denı azletti ve Sâdedddni E fendi’yle a ra sı açıb olmı
M ekke kadısı Yahyâ Efienddı’yi b u m akam a getirdi. RunmcIS
kazaskeri olam büyük şair B âkî Efendi de, şeybuılsslâımı oio-
biiİFBek için, Hoca SâdeddİHi’m aleyhine IbcaMmı P aşa’yı desr
tekledL
Sâdeddüm E fendi’nin geçici olarak siyasî müEuaunu kay*-
betm esi, o rd u d a yapm ak istediği büyük ıslahata ertgei ofdü.
H oca Efendi, K apıkulu OcakVarı’nın, bilhassa Y eniçeriler’ih
aleyhine tım arlı sipahisine K anunî devrindeki ehemmiVec ve
gücünü kazandırm ak, m üm künse Yeniçeri OcağTnı söndür­
m ek istiyordu. Bu proje, çeyrek asır sonra başka bir çatlişah
hocası, Ömer Efendi tarafından ele alınacak ve II. O sm an’ın
şehit edilmesiyle som bulacaktır.
H aydar M irza’nm ölüm ünden dolayı amcası Şnlı Ahbas:'h
tâziyetlerini bildiren llh. Mehmecl,,,,Haçcn'a zaterirrin bütün
tatsilâtunı d a yazarak büyük Safevî şahına gözdağı vermek

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRİN BAŞLARI »1

İsledi. Türkiye’nin bütün doğu siyaseti, birkaç yıl önce Öz-


derniroglu O sm an Paşa'nm İra n ’d an yaptığı muazzam î-uttı-
h atı korum ak noktasında toplanıyordu. Artık İran’dan yeni
ülkeler to p a n lm a s m a imıkân olm adığı arelaşıJmışîı. Ancak
d ahilde gittikçe kuvvetlenen ve sarayını, ordusunu, eyaleite-
rin i Osmanla tarzına göre teşk ilâtlan d ın p ıslah eden Şah At>-
bas, kaybettiklerini geri alm ak için, m ünasip ânı kollam ak­
taydı.
Uzak Batı (M ağribu’l-Aksâ) yahut A tlantik siyasetine ge­
lince, feu to o l^d e D îvân’m (bütün gayreti, ttiiyiik F as Sultan­
lığı üzeıtndcİDİ m etbuluk hakkım kaytoetmemefcti. Cezâyir we
Tunus a itık tamaıraiyle emmdyetle ohıp. im eyaletlere z a ra r
verebileoek hiçbir Avrupıa devleti kalmamaşla. F as Sultam ,
m etbuu mufâMıaımu 111. M ehm ed’e tazitnıleriııi arzetm ek ü ze­
re b ir elçi yolladı ve yıliık veıgisini d e Divân, ra ­
h a t b ir m e fe ald ı. A tlantik kıyılanna yeni kuvvetler gönder­
m ek için v e â ıie ıin e n kiâçük arzusu yoktu. Anadolu, G eli^
fııttaasayla çalkanm aya başladığı şu a n d a e n büyük p re b l^ a ,
Almanya savaşıma şeıcfli td r son vorm ektea ibaretti. Tür-
kiye’nİB Aimanya'dzio b a ş M ır al™»» C irit'e teveccüh miace-
ğioden âoorkao V eım hk C um huriyeti d e, fialyoz Capello «ast-
tasıyla tünhi hediyeler ssmorak Dîvân’ı ve a r tık Divân’idaa
daha fiazla nüfuz kazammış M an & ra y 'ı hoş tu tm a k ta aecie
ettL T ürkçe km ıuşaa F raa sa fiiâyükel^si d e , tic a rî iaıtiyas-
iarın ı kaybetuacntek için,, B a ç m a zaferinden dolayı t e t i k ­
lerini b ild irip göze gânueye çahştı..

H am a ffaşalmu Sadteetf <3 Kmmm 15*7 • 9 tOıam lS9t)


3 kasım 1597’d e D am ad îbratrim Paşa, çeşitli siyasî e stri-
kalarım n neticrsi ty ^rak ariedûâi ve ifa sa n Paşa, 5 ay, 6 gCT
sürecek ola-n sad âretin e başîadı. f i l . MehmMI d e v r i n i , dâfaa
önceki cle\ II Jerdeti «nam sa d a ıe t rnöddetterine tesatSM edfflo-
memesi, hüküm et bünyesinin artık çok zayıflam asından ve
pekaz gerçek ik tid a r ve kahihyet sahibi ved tlcn e rasİanm a-
sıodandır.
Haşan P aşa’nın sadârete tâyini, 2, Vezir C errah M ehm ed
Paşa nın atlanm asıyla m üm kün oldu. 111, M ehmed. C errah
M ehm ed P aşa’yı kabiliyetsiz bulm uştu. F akat 5 ay so n ra o n u
sadrâzam yapm ası şaşılacak şeydir. B asan Paşa, E ğri s rfe râ
hüm ây û n u sırasHida İstan b u l m uhafızhğnrda, b ir çeşit saltanM
n âip l^ in d e bulunmıışTu. Falcat sad â ret m akam iRâa, mubaÎTB-
h k ta gösterdiği b a sa n ve zekâyı göstereTnedi. A ıte d ik ^ i güm
( f nisan 1596), İstan b u l’d a Y eni.C am î’in tem el a tm a tövom

Levent Şahverdi Arşivi


92 TÜRKİYE TARİHİ

yapılm ıştı. Cami, Safîye Vâlide-Sultan tarafın d an inşa ettirili­


yordu. M imarı, M im ar S inan’ın talebesi olan Dâvud Ağa’dır.
Ancak Dâvud Ağa ertesi yıl (1599) ölünce. Dalgıç Ahmed
Çavuş (sonradan Paşa), ü stadının yaptığı plânı bozm aksızın
inşaaata devam etti. İn şaat çok yavaş gitm iş ve Safîye Sul­
tan 1605’te ölünce yüzüstü b ırakılm ıştır. 56 yıl sonra H adice
T urhan Vâlide-Sultan, oğlu IV. M ehmed devrinde 1661’de
in şaata devam ettirm iş ve bugünkü cam i ve m üştem ilâtı,
8 şu b at 1664’te biterek ibadete açılm ıştır.
9 nisan 1598’de H aşan P aşa’nın azledilm ekle kalm ayıp
Y edikule’de hapsedilm esi ve 2. Vezir C errah M ehmed P aşa’-
nın ik tid ara gelmesi, şeyhülislâm tâyini m eselesinden doğdu.
B ostan-zâde M ehmed Efendi ölm üş ve m eşihat m akam ı açıl­
m ıştı. Bu m akam ı yıllardanberi bekliyen Hoca Sâdeddin
E fendi III. M ehmed, gene yıllardan beri şeyhülislâm olm ak
istiyen büyük şair Rum eli K azaskeri Bâkî Efencli de S adrâ­
zam tarafın d an tutuluyordu. H aşan Paşa, Bâkî E fendi’nin
m eşihati için üç defa ıs ra r etm iş, üçünde de padişah sadrâ­
zam ın arzını geri çevirm iştir. Sonunda Sâdeddin Efendi şey­
hülislâm olunca hem o, hem de III. M ehmed, H aşan P aşa’nın
esasen kö tü olan idaresini bahane edip sadrâzam ı düşürm üş­
lerdir. H aşan Paşa, V âlide-Sultan’ın devlet işlerine karıştığını
ve rüşvet aldığını ileri sü rü p H anedan’a da dil uzattığı için,
azlinden 6 gün sonra, 15 nisanda sabaha karşı Y edikule’de
b o ğ d u rulm uştur. İdam kararım büyük soğukkanlılıkla dinle­
miş, tabiî b ir şekilde ağır ağır son nam azını kılmış, kelime-i
şehâdet getirip cellâdı görevini yapm aya çağırm ıştır. III. Meh­
m ed, K azasker B âkî ve K azasker Karaçelebî-zâde, İbrahim
P aşa’m n te k ra r ik tid a ra getirilm esine ta ra fta r oldukları hal­
de. Sâdeddin E fendi’nin ısrarıyla, padişahı sünnet eden ve
eniştesi olan D am ad C errah M ehmed Paşa, uzun zam andan
b e ri beklediği sad âret m ü h rü n e kavuşm uştur.

Damad Cerrah Mehmed Paşa’nm Sadâreti


(9 Nisan 1598 - 6 Ocak 1599)
İstan b u l’u n hâlâ b ir sem tine adını veren Damad Cerrah
M ehm ed P aşa’m n sadâreti 8 ay, 27 gün sürdü ve bu m üddet
içinde Almanya ile savaş, bütün şiddetiyle devam etti Dev­
le t işlerini göremiyecek, h a ttâ Dîvân’a gidemiyecek derecede
hastalan m ası üzerine azledildi ve Damad İbrahim Paşa tek­
r a r vezîr-i âzam oldu. Alm anya’ya karşı başkum andanlığında
b a ş a n gösterem iyen Serdâr-ı E krem Vezir Satırcı Mehmed

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI 93

Paşa da azledildi. İbrahim Paşa, aynı zam anda serdâr-ı ek­


rem sıfatıyla cepheye harekete hazırlandı.

D am ad İb ra h im P aşa’m n 3. S ad âre ti
(6 O cak 1599 - 10 T em m uz 1601)

Damad İbrahim P aşa’nın bu defaki sadâreti, ölüm üne


k ad a r 2 yıl, 6 ay, 5 gün sürdü. 3 sadâretinin toplam ı 4 yıldan
2 gün eksiktir. H er 3 sadâreti de III. Mehmed devrine Tas­
lam akta ve bu padişahın saltanat m üddetinin yansına yakı­
nını işgal etm ektedir.
İbrahim P aşa’nın bu en uzun sonuncu iktidarının ilk m ü­
him dahilî olayını, eski serdâr-ı ekrem (Almanya cephesi baş­
kum andanı) Vezir S atırcı Mehmed P aşa’nın 6 tem m uz 1599’da
B elgrad’da idamı teşkil etti. Fakat bu 2,5 yıl içinde geçen
en ehem m iyetli hâdise, şüphesiz Celâli ihtilâlinin Anadolu öl­
çüsünde bir yaygınlık gösterm esi ve İbrahim Paşa hüküm e­
tinin bu ihtilâlin gerçek sebeplerine eğilecek yerde iktidarsız,
h a ttâ vatan hainliği sabit vezirler ve beylerbeyiler eliyle is­
yanları bastırm ak istem esi ve bu yüzden ihtilâlin daha da
genişlem esidir.
Anadolu ihtilâlini bastırm aya Dîvân, 4 ağustos 1599’da,
akla gelebilecek en değersiz, en korkak, en iktidarsız ve en
hain adam ı, 3. Vezir Mehmed P aşa’yı m em ur etti. Babası
Koca Sinan P aşa’nın ak ıllan d u rduran servetinin H azine’ye
alınm asından sonra büyük b ir m alî m üzakaya geçiren Meh­
m ed Paşa, babasının eski düşm anı İbrahim Paşa tarafından
Dîvân’a alındı ve bu göreve tayin edildi. Osmanlı tarihlerinde
«m uhannes ibni m uhannes = kahpe oğlu kahpe» gibi bir lâ­
kabla anılan Mehmed Paşa, şim diye kadar savaş m eydanla­
rın d an kaçm asıyla ün kazanm ıştı.

Celâli İh tilâ lin in B aşlam ası

Celâlî ihtilâlini işte bu şahıs bastıracaktı. Aslında kuv­


vet zoruyla Celâlîler'e baş eğdirm ek de bir hayli su götüren
birşeydi. Çünkü ihtilâl, oldukça sağlam iktisadi, hattâ m illi
sebeplere dayanıyordu. Yavuz’un son zam anlarında 1519’da
Bozoklu Celâl Bey adında bir sipahi subayı Anadolu'da ayak-
Lanmıştı. Osmanlı tarihçileri, bu tarih ten sonra Anadolu’daki
b er ayaklanm aya «Celâlîlik», ayaklananlara da «Celâlî» dem iş­
lerdir. Şim di Celâlî hareketinin başında «Kara-Yazıcı» diye
üıdü olan Kılıçlı Ali oğlu Abdülhalim Bey adında eski bir
subay bulunuyordu. M ehmed Paşa'nın «celâlîler üzerine ser-

Levent Şahverdi Arşivi


94 TÜRKİYE TARİHİ

d â ı » olm asından 2 ay önce Abdülhalim Bey. Anadolu’da ih­


tilâl bayrağını açm ış ve A nkara'dan U rfa’ya kadar uzanan ge­
niş bölgede binlerce gayri m em nunu idaresi altında toplam ış­
tı. Anadolu'nun diğer bölgeleri, hattâ Kuzey Suriye gibi bol
T ürk nüfusuyla m eskûn yerler de ihtilâle katılm aya hazırdı.
Abdülhalim Bey’in başlıca yardım cıları, kardeşi Deli H aşan
Ağa, AmasyalI Deli Zülfikar, Ankaralı Kalenderoglu Mehmed,
Malalyalı K arakaş Ahmed, Tekeli (AntalyalI) Mehmed, Bağ­
dadi] Uzun Halil. Tokatlı Agaçdan Pîrî, Kalındudak M ahmud,
K öprülü S an Şâban, Adanalı Sevindik, Sıvaslı Kara Said,
Hüseyinoğlu İshak gibi şahıslardı. Bunlardan m ühim bir kıs­
mı, Haçova zaferinden sonra haklı veya haksız suretle «esâ­
m isi d efterden silinen» ve «dirlikleri kesilen» tım ar ve zeam et
sahibi sipahi subaylanydı. Bir kısmı da Türkm en aşiret bey­
leriydi. im paratorluğu kuran ve cihan devleti hâline getiren
tım arlı sipahisi sınıfının İstanbul’da bulunam am ak yüzünden,
tsta n b u l’da toplanan K apıkulu O cakları, bilhassa Y eniçeriler
lehine birçok hak ve m enfaatlerini kaybetm eleri, h attâ tım ar­
la n ellerinden alınarak sürünm eye m ahkûm edilm eleri, ihti­
lâlin başlıca sebebidir. Daha birkaç yıl önceki nizam, asayiş,
huzur, refah ve bolluğa alışan Anadolu halkı da, Dîvân’ı git­
tikçe daha fazla doldurm aya başhyan birbirinden liyakatsiz
devlet ad am lan ve vezirlerden, «beylerbeyi* denen eyalet a s­
keri um um î valilerinden nefret ediyordu. M em nuniyetsizliğia
en yüksek ve m üreffeh sım tlara kadar yayıldığı, Rumeli ka­
zaskerliği gjbi vezir rütbesine eşit bir rü tb e taşıyan ve ule-
m â ’nm şeyhulislâm ’dan sonra gelen iki num aralı şahsiyeti
olan büyük şair B âki’nin şu beyitlerinden a n laşılm ak tad ır:
Zahm-t dilden kan akar bü çeşm-t gtryan bt-haber
Garka verdi â’lem i bir katre um m an bi haber
Yâr-t bi-pervâ Celâli gibi hat kaldırdı baş
M eınlekctdâ fitne peyda oldu Sullan bt-haber
(Bâkî, Divân, S .N . Ergun nş., 340, gazel, b. I ve 2).
Tabii ber vatandaş, idam cezası verilemiyen ulem â sını­
fın a m ensup Bâkî gibi huzursuzluğun hesabını padişahtan
soram ıyordu. Ancak vezirlere ve beylerbeyilere açıkça sövü­
lü p sayıüyordu. B ir vezirin, halk nezdinde, bir kuşak önce­
sinin sancak beyi derecesinde haysiyet ve itib a n kalm am ıştı.
V ezirlerin bü tü n baskısına rağmen geleneksel T ürk fikir ve
vicdan hürriyeti yok edUememişti. Bâkî ve bu sıralarda pek
genç olan Nef'î gibi dehasından em in olm anın verdiği korku­
suzlukla haykıran ş a irle r.. Selânikî, Peçevî, Hoca S âdeddin,
Ali gibi büyük tarihçiler eksik değildL

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 95

Anadolu’daki huzursuzluğu gerçek bir ihtilâl halinde teş­


k ilâtlandıran Kara-Yazıcı Abdülhalim Bey, ihtilâl reisini şah­
sen tanıyan Peçevî’ye göre (II, 252) Sivas beylerbeyiliğinin
b ir sancağında sancak beyi vekili iken, haksız yere azledil­
m iş ve zeâm eti başkasına verilm işti. Selânikî de, Şam ’da Ye-
» içeriler’in halktan para toplam ak istem eleri karşısında hal­
k ın ayaklandığını. Beylerbeyi Hacı İbrahim Paşa’nın 17 Ye-
n içeri’yi astırarak halkı teskin edebildiğini yazıyor. Bu olay,
beylerbeyilerin bile ihtilâlin sebeplerini kavradıklarını gös­
te rir. N etekim Sinan Paşa-zâde M ehmed P aşa'dan az ünce
A nadolu’yu yatıştırm ak için gönderilen eski H abeş beylerbe­
yisi AmasyalI Budak Bey-zâde Hüseyin Paşa, Anadolu’ya ge­
lince birçok devlet adam ını azlederek yerlerine Celâlî reis­
lerini tayin etm işti. B unun üzerine Dîvân tarafından azledi­
len Hüseyin Paşa'nın yerine, Mehmed Paşa getirildi. Meh­
m ed P aşa’nın tıynetini bilen Hüseyin Pûşa, Dîvân’m İstan b u l’a
dönm ek em rini savsaklıyarak U rfa’ya geldi ve Abdülhalim
Bey’e de, M ehmed Pa.şa’nm yeniçerilerine ezilmemek için
U rfa’ya çekilm esini tavsiye etti. Osm anh tarihçilerinin «mu­
hannes ibni m uhannes», «menhus ibni mcnhûs», «serdSr-ı
bî-âr» diye andıkları Mehmed Paşa, 1599 ağustosunun son
günlerinde Anadolu’ya geçtiği zaman, im paratorluğun beşiği
olan bu ülke kardeş kanına boyanm aya hazırlanıyordu. Bu
sıralard a Damad İbrahim Paşa, B udin’de ve Almanj-a cephe­
sindeydi.
M ehmed Paşa, gösteriş kabilinden yüzlerce m asum un ka­
nına girdikten sonra, Kara-Yazıcı Abdülhalim Bey’e yenildi.
Çorum Kadısı, Şeyhülislâm, yani sadrâzam dan sonra devletin
ikinci şahsiyeti olan S un’ullah Efendi’nin yeğeniydi. Amca­
sına yazdığı m ektupta Mehmed Paşa’nm zulüm ve e.şkıyalıkta
Celâlîler'e rahm et okuttuğunu, bu adam ın Anadolu'dan alın­
m ası lüzum unu bildirdi. İstan b u l’a gelen Sivas beylerbeyisi
M ahm ud Paşa da Mehmed P aşa’nın Anadolu'yu kana boya­
dığım bildirince Dîvân, Paşa'yı azledip İstanbul'a çağırdı.
Abdülhalim Bey’e Önce Amasya, sonra Çorum sancak beyliği
verildi (Peçevî, II, 253; K âtib Çelebî, Fezleke, I, 186; M ustafa
Akdağ, Celâlî İsyanları, 192, 198, 199, 200).
Mehmed P aşa’nın cezalandırılm ası yoluna gidilmedi. Bin­
lerce kişinin kanına girm esinin Dîvân’dan aldığı em irlerin
icabı olduğunu söyliyen «Serdâr-ı bî-âr», hâlâ daha binlerce
kelle kesilm eden bu işin sonu gelmiyeceğini iddia ediyordu.
Ancak Şeyhülislâm Sun'ullah E fendi’nin baskısıyla Dîvân,
M ehmed P aşa’nın sözlerine kulak asm adı. Dîvân'da bazı ve­

Levent Şahverdi Arşivi


06 T Ü R K İY E TARİHİ

zirler, S un’ullah Efendi’nin Çorum kadısı olan yeğeninin Ka­


ra-YazıcTdan rüşvet aldığım ileri sürerek ŞeyhulislâmT leke­
lemeye kalktılarsa da, bu iftira da b ir netice vermedi. Ancak
Celâlî meselesi askıda kaldı. Anadolu’da birçok sancağın (vi­
lâyetin) gerçekte Celâlî idaresinde olduğu, hükm ünü A tlantik
kıyılarında ve Volga boylarında geçiren Dîvân’ın b u sancak­
larda hiçbir nüfuzu olmadığı, hergün biraz daha iyi anlaşılı­
yordu.
Bu arada 7 şubat 1600’de, Celâlîler’e ta ra fta r olan eski
Anadolu um um î m üfettişi Hüseyin Paşa, Dîvân’ın em riyle
tevkif edilip U rfa’dan İstan b u l’a getirildi ve işkenceyle öld ü ­
rüldü. Böylece Celâlî ihtilâlinin birinci safhası bitti. Çorum
sancak beyi olan Abdülhalim Bey, Dîvân’m üzerine asker sev-
kedeceğini biliyor, fakat şim dilik ilk hareketi İstanbul'dan
bekliyordu.

Ş eyhülislâm H oca S âdeddin E fe n d i’n in ÖlUmU (2 E k im 1599)

Peygam ber’in doğduğu 12 rebîülevvel gününe tesadüf


eden 2 ekim 1599 günü 63 yaşında ölen Sâdeddin Efendi, Ya­
vuz’un m eşhur nedim i H aşan Can Çelebi’nin oğlu ve en ünlü
Osm anlı ulem â ailelerinden birinin atasıdır. Onun neslinden
pekçok şeyhülislâm , kazasker, m üderris ve kadı yetişm iştir.
III. M urad’ın ve oğlu 111. M ehmed’in başhocası olduğu için
«Hâce-i Sultânî» ve kısaca «Hoca» ve «Hoca Efendi» diye
anılan Sâdeddin Efendi, şeyhülislâm da olunca, bu iki gö­
revi nefsinde birleştirenlere m ahsus «Câmî’u ’r-Riyâseteyn»
sanım alm ıştır. H am m er'in «Osmanh edebiyatına şeref veren
en büyük dehalardan biri» dediği (V II, 373) bu büyük ta­
rihçi ve deylet adam ı. Şeyhülislâm Ebussuud Efendi ve Ka-
ram ânî M ehmed Efendi gibi devrinin en büyük bilginlerin­
den ders görüp m edrese tahsilinin bütün derecelerini tam am ­
ladıktan sonra, hızla yükselm iş ve en önemli mevkilere geç­
m iştir. Yalnız İbrahim P aşa’nın düşm anlığı yüzünden 5 ara­
lık 1596 gününden başhyarak 1 yıl, 4 ay açıkta kalm ıştır.
III. M urad devrinden itibaren büyük bir nüfuz kazanmış ve
şeyhülislâm olm adan, birçok şeyhülislâm ve sadrâzam ın nü­
fuzunu gölgede bırakm ış, zaman zaman III. M urad’ın ve III.
M ehm ed’in b ir num aralı m üşaviri derecesine yükselm iştir.
Sokollu’nun düşm esini hazırlıyanlardan biri de odur. Ingil­
te re ve F ran sa’yı Ispanya’ya karşı destekliyerek Batı Akde­
niz ve Atlantik siyasetinde birinci derecede rol oynam ıştır.
M edreseden arkadaşı olan Şeyhülislâm Bostan-zâde Mehmed
Efendi ile geçinem em ekle beraber Safîye Vâlide-Sultan’la iyi

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 97

geçinmesini bilm esi sayesinde, iç ve dış siyasette fikirlerinin


çoğunu tatb ik mevkiine koyabilm iştir. III. M ehm ed’e ilk bîat
eden şahsiyet olan Hoca Efendi, bir iki anlaşm azlık devresi
hariç, padişah üzerindeki nüfuzunu da ölünceye k adar m uha­
faza etm iştir. H attâ bir ara III. Mehmed, hocasına danışıl­
m adan hiçbir k arar verilm em esini irâde etm iş, bu yüzden
Sinan ve İbrahim Paşalar gibi en m uhteris vezirler bile, Sâ­
deddin E fendi’ye m uhalefet etm ekten çekinm işlerdir. Sâded­
din Efendi, kendisinden 9 yaş büyük olm akla beraber şeyhü­
lislâm olam ıyan Rum eli Kazaskeri büyük şair Bâkî (Abdül­
b âk î Efendi) ile de rekabet etm iş ve büyük sanatkârın me­
şihat m akam ına yükselm esine m âni olm uştur. En büyük hiz­
m etini, bundan sonraki bahsim izde ele alınacağı üzere. Eğri
sefer-i hüm âyûnunda yapm ış ve T ü rk ler’in tarih bojrunca
kazandıkları en büyük m eydan m uharebelerinden biri olan
Haçova zaferinin kazanılm asında kesin şekilde en büyük rolü
oynam ıştır. Sâdeddin Efendi olm asaydı zafer kazanılm ak b ir
yana, T ürk ord usunun büyük bir bozguna uğrayacağı m u­
hakkaktı.
Ancak İb rahim P aşa’nın Haçova zaferinin gecesi azlini
sağlam ası üzerine, dam adını koruyan Vâlide-Sultan’ın ağır
basm asıyla azledildi ve b ir m üddet sarayından çıkm adı. Oğlu
M ehm ed Efendi, Anadolu kazaskerliğinden azledildi. H a ttâ
şeyhülislâm olm ak üzere bulunduğunu sanan büyük şair Bâ­
kî, eski arkadaşını M ekke kadısı olarak A rabistan’a sürm ek
istedi. Fakat III. Mehmed, hocasının bu derece hırpalanm a­
sına m üsaade etm edi (K âtib Çelebî, Fezleke, I, 95; Naîm â,
I, 168-9). B ir buçuk yıl geçmeden de İbrahim ve H aşan Paşa­
la r ile Bâkî ve Karaçelebî-zâde H üsâm eddin E fendiler’in m u­
halefetine rağm en şeyhülislâm oldu. III. M ehmed Oldu mollaa
Hâce S â ’deddîn tarihini düşürerek, hocasının şeyhülislâm ol-
m asm a ne k ad ar m em nun kaldığını gösterdi. 1 yıl, 5 ay, 17
gün, ölüm tarih ine kadar, m eşihatta kaldı. Bu m üddet içinde
gerçek nüfuz C errah M ehmed P aşa'da ve onun yerine geçen
D am ad İb rah im P aşa’da değil, Sâdeddin E fendi’de idi. B u
m ü d d et içinde Hoca Efendi, büyük b ir faaliyet gösterdi. Ser-
dâr-ı E krem S atırcı M ehmed Paşa onun em riyle hareket edi­
yordu. îç ve dış siyaset H oca’m n elindeydi. Ü stelik h er cum a
günü nam azdan sonra Ayasofya Camii’nde halkla konuşuyor
ve halkın so ru larına cevap verm ek suretiyle um um î efkârla
tem asm ı kaybetm iyordu. III. M urad'ın ru h u için Ayasofya
Cam ii’n de okunacak m evlide gitm ek üzere saraym da ab d est
alırk en fenalaştı. F akat gene cam ie gitti. Mevlidin sonunda

Levent Şahverdi Arşivi


9» TÜRKİYE TARİHİ

kalb sektesinden öldü. Oğullarını yanına çağırâığı halde, on­


lar yetişem eden ruhunu teslim etti. Cenazesi, hemen bütün
İstanbul halkının katılm asıyla kaldırıldı. Halefi Sun'ullah
Efendi tarafından Fâtih Camii’nde namazı kıldırıldı. Eyüp-
su ltan ’da yaptırdığı m edresenin bahçesine gömüldü. Nâgehan
geçdi Hocâ Sâ'deddtn m ısraı, ölüm üne tarih tir.
Bu suretle, bir çeyrek asır im paratorluğun m ukadderatın­
da başlıca rol oynıyan büyük bir şahsiyet tarihe intikal etti.
Hem devlet adam ı, hem de tarihçi olarak pek değerli bir
insan olan Hoca Sâdeddin Efendi, aynı zam anda nesih,
sülüs ve tâlik’te iyi bir h attat, Türkçe, Arapça ve Farsça'da
iyi bir şairdi. Arapça ve F arsça’dan büyük ve değerli eserleri
de T ürkçe’ye çevirm iştir. Fakat günüm üze kadarki ününü
sağlıyan eseri, Tâcu't-Tevârîh adlı 2 büyük ciltlik eseridir.
1. cildinde kuruluşundan F âtih’in ölüm üne kadarki Osm anlı
tarih in i inceliyen bu eser, II. cildinde II. Bâyezid devrini ve
Selîm -N âm e adlı zeylinde kısaca Yavuz devrini ele alır Bu
eser, Hoca’nın ölüm ünden yarım asır geçmeden İtalyanca'ya,
sonra Fransızca’ya, Lehçe'ye, Latince’ye, İngilizce'ye, Abnan-
ca’ya, M acarca’ya çevrilm iştir. 1520'ye kadar gelen Osm anh
tarih in in en m ühim m ehazlarından biri olarak bu devre üze­
rin d e çahşan bütün tarihçiler tarafından kullam lm ıştır.
S onradan şeyhülislâm lığa kadar yükselen birçok pek de­
ğerli talebe de yetiştiren Hoca Efendi, kütüphane, m edrese,
ham am , fırın, m escit gibi hayır eserleri de yaptırm ış, oğul­
ların a m uhteşem bîr saray, pek zengin bir hususî kütüphane
ve m ühim bir servet bırakm ıştır. Oğullarından M ehmed Efen­
di, daha bayatında Rumeli kazaskeri, E s’ad Efendi ise Ana­
dolu kazaskeri olm uşlardır. Hoca E fendi’nin, M ustafa Paşa
adında bir beylerbeyinin kızından 5 oğlu olm uştur. B unlar­
dan M ehmed ve E s’ad E fendiler ■ilk ve ikinci oğu llan - şey­
hülislâm , 4. ve 5. oğlullan Abdülaziz ve Sâlih Efendiler kazas­
k e r olm uşlar, o rtancaları M üderris Mes’ud Efendi, babasının
hayatında ölm üştür. H oca’nın cenazesini, bu d ö rt oğlu taşı­
m ıştır. T o n ın lan arasında pekçok şeyhülislâm ve kazasker
v ard ır ki, bir kısm ı T ürkiye Tarihi’nin IX. cildinde geçecek­
tir.
Kartblî Ku-ah I. Swimon’un Tevkifi (2 Arabk 1600)
G ürcistan'da Türkiye’ye tâbi küçük hüküm darlardan
K arth ii kıralı I. Swimon, 2 aralık 1600’de tevkif edildi ve Ye-
d ikule’ye gönderildi. Tebriz beylerbeyisi Vezir Câfer Paşa ile
Gence beylerbeyisi Ali Paşa, Svvimon’u yakalayıp İstan b u l’a

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN B A Ş U R I 99

şevkettiler. Sebep, bu h ü k ü m d an n Gori kalesini T ü rk ler’den


alm ak istem esiydi. Sw im on’u m ağlûp eden Câfer Paşa, Go-
ri'yi de k u rtard ı. Svvimon, Türkçe ru b âi yazacak derecede
T ürk k ü ltü rü n e vâkıf b ir adam dı (Naîm â, I, 230).

Esther Kira’nm İdam Edilmesi (1 Nisan 1600)

Y arım asır k ad ar b ir zam andan beri bazı Y ahudiler, Sa­


ray ’a çatm ışlar ve kom isyonculuk gibi işlerle büyük p ara ka­
zandıktan başka, siyasi işler üzerinde m üessir o ld u k lan
iddiasıyla rü şv et de alım ya başlam ışlardı. Son zam anlarda
E sth e r K ira ad h b ir ayahûdîye-i acûze», H arem ’de Safîye Vâ-
lide-Sultan’ın em rinde bulunm akla, çeşitli en trik alard an bü­
yük b ir servet elde etm işti. Güm üş ak ç alan toplayıp kenar­
ların ı yontarak piyasaya süren bu kadın, İstanbul halkının
n efretim kazanm ıştı. N ihayet bu yontulm uş noksan akçalar
sipahilere de dağıtılınca bunlar ayaklanıp, sadâret kaym aka­
m ı H alil P aşa’dan E sth e r’in başını istediler. Bu sırada tesa­
düfen Dîvân-ı H üm âyûn önünden geçen E sth er, sipahiler ta ­
rafın d an parçalandı. E rtesi günü 4 oğlu da tevkif edilip asıl­
dı. Yalnız küçük oğlu M üslüm an olup canını k u rtard ı. E sth er
de son zam anlarda aleyhindeki cereyanları öğrenince Fatm a
adını alıp gûya M üslüm an olm uştu (N aim â, I, 230-1).

RumeU Kazaskeri AbdOlbâld Efendi’nin ÖlUmU (7 Nisan 1600)

7 nisan 1600’de, arkadaşı ve rakibi Sâdeddin E fendi’den


6 ay, 6 gün sonra, ondan 9 yaş büyük olan Rum eli kazaskeri
M ahm ud Abdülbâkî Efendi, yani büyük şair Bâkî öldü. 73
yaşındaydı. Böylece K anunî devrine erişip daha o devirde
şö h ret yapm ış olan son devlet ve sanat adam larından biri de
tarih e k arıştı. Sırasıyla Haleb, Mekke, M edine, iki defa İstan ­
bu l kadısı, iki defa Anadolu ve üç defa Rumeli kazaskeri
olan Bâkî, birkaç defa tayin edilm ek üzere bulunduğu şeyhü­
lislâm lığa yükselem eden öldü. Şahsiyetinden VI. cildim izde
(s. 246-7) bahsedilen H am m er’in «adı, T ürk edebiyatı d u rduk­
ça duracaktır» dediği (V II, 374) büyük şairin cenaze nam azım
Şeyhülislâm S u n’ullah E fendi kıldırdı ve cenazesi m usallâ
taşında iken, m erhum şairin şu ünlü beytini o k u d u :
K adrini seng-i musallâda bilip ey B âkıy
D urup el bağUyalar karşına yâran saf saf

Levent Şahverdi Arşivi


100 TÜRKİYE TARİHİ

Anadolu’da Celâli İhtilâlinin İkinci Saflıası :


A bdiilhalim Bey’in T ek rar A yaklanm ası ve Ö ldürülm esi
25 nisan 1600’de Bağdad beylerbeyisi Sokollu-zâde H aşan
Paşa ile 6. Vezir Hacı İbrahim Paşa, Celâlî serdârlığına tâyin
edildiler. Zira Amasya sancak beyliği verilen Abdülhalim Bey,
te k ra r ayaklanm ıştı. Paşalar, Celâlî reisinin üzerine yürüdü­
ler. Fakat Abdülhalim Bey'in artık başlı başına b ir ordu m a­
hiyetini alan kuvvetlerine 23 eylül 1600’de Kayseri yakınla­
rın d a yenildiler.
H aşan Paşa, ertesi yıl tek ra r Celâlîler'in üzerine yürüdü.
12 ağustos 1601’de geçen feci kardeş m uharebesinde Abdül­
halim Bey’in 30.000 kişilik ordusunun üçte ikisini im ha etti.
Canik Dağları’na kaçan ve «Halim Şah» denen Abdülhalim
Bey, birçok ihtilâlcinin âkıbetine uğnyarak, m uhalifi olan a r­
kadaşları tarafından 1602 ocağında öldürüldü. İhtilâlciler,
A bdülhalim ’in kardeşi Deli H aşan Bey’i Celâlî reisi seçtiler.
Böylece Celâlî ihtilâlinin ikinci safhası, devletin zaferiyle
kapandı. Fakat ihtilâli yaratan sebeplerin hiçbiri izale edile­
mediği için bu zafer, geçici b ir b aşa n olm aktan ileri gide­
m edi.
Dış Münasebetler
Türkiye, Almanya ve m üttefikleri ile giriştiği, III. M elt
m ed ’in bütün saltanat devresini kaplıyan savaş sırasında,
doğuda ve batıda sulhu korum aya gayret etti. B ununla be­
raber, Şah Abbas’ın tecavüzüyle, III. M ehm ed'in son aylann-
da tra n ile de savaş başladı. 1. Ahmed, iki cephede, iki büyük
devletle savaşan bir Türkiye’ye vâris oldu.
III. Mehmed, M üteferrika M utahhar Ağa’yı IV. H en ri’ye
fevkalâde elçi olarak göndererek F ransa ile dostluğu devam
ettird i. K ıral’a değerli taşlar kakılm ış b ir de kıbç yolladı.
Lehistan, Alman-Türk savaşm da tarafsızdı. H er ilü tara fm
zaferinden de Urküybrdu. H angi ta ra f savaşı kazanırsa, ilk
iş olarak Lehistan-Litvanya üzerinde nüfuz kurm aya kalkışa­
caktı. B ununla beraber T ü rk ler’in Lehistan’ın bağım sızlığına
saygı gösterecekleri, bundan önceki tutum larıyla d a sabitti.
Alm anya’nın em elleri, daha karanlıktı. Almanya ve tspanya
ile savaş bü tü n şiddetiyle devam ederken, aym hanedam n
(H ab sb u rg lar) elinde olan bu iki büyük K atolik devlet, et-
ra fla n n a b ir sü rü ikinci derecede devleti de toplam aya m u­
vaffak oldular. Floransa, Papalık, Malta, Ceneviz, Türkiye
ile savaş hâlinde olan Alm anya-tspanya’m n m üttefiki devlet­
lerdi. Cenevizliler, Sakız adaşım bile ele geçirm ek istediler.

Levent Şahverdi Arşivi


X V )I. ASRIN BAŞLARI lO f

Bracciano D ukası’m n kum anda ettiği, Amiral M arco Antonio


Calefato ve General B artolom eo de M ontaut’nun da bulun­
duğu Ceneviz donanm ası, Sakız’a çık artm a yaptı. Ancak deh­
şetli zayiat verip çekilip gitti. General B artolom eo da ölüler
arasındaydı.
İra n ’ı sulha saygılı kılm ak için, doğuda T ürkistan H akan­
lığı ile sıkı m ünasebetleri devam ettirm ek ve Safevîler’i h er
iki cepheden tehdit altında bulundurm ak şarttı. T ürkistan
için de durum aymydı. Türkiye’den korkm ıyan b ir İran, T ü r­
k ista n ’a yürüm ekten çekinm ezdi. Doğu T ürk H akam Abdul­
lah Han, 1598 şubatında bir elçi daha yollıyarak, Türkiye ile
olan m ünasebetlerini sıkı tu ttu . Ancak «Büyük» denen II.
Abdullah H an’ın 1598 ocağında, yani elçisinin İstan b u l’a va­
rışından b ir ay önce ölmesi, T ürkistan H akanlığı’m büyük
b ir kriz devresine soktu. B irkaç yıl sonra büyük devletler ara­
sından bile çıkan T ü rk istan ’ın bu hâli. Şah Abbas’a geniş b ir
nefes aldırdı. Doğu T ürkleri’nin tehlikesi o rtad a n k alk ar kalk­
maz, O sm anlılar’ın üzerine yürüdü ve Tebriz’i alarak, yeni
b ir T ürkiye-lran savaşını açtı. Şah, O sm anlılar’ı tesir altında
bırakm ak için, K ara H an adlı fevkalâde elçisini zengin hediye­
lerle yolladı. H orasan’ı, M eşhed ve H erât şehirleri dahil ol­
m ak üzere ö zb ek ler’den geri aldığım hab er verdi. H orasan'­
dan m ahrum kalan Doğu Türkleri, M âverâünnehir’e çekildi­
ler.
1597’de H indistan T ürk hakam E k b er Ş ah’ın fevkalâde
elçisi Seyyid M uham m ed, III. M ehmed tarafm d an kabûl edil­
di. Son yıllarım yaşam akta olan E kber Şah, O rta H indistan’ı
fethetm iş, yeryüzünde ancak Türkiye ve îra n tarafından geçi-
lebilen b ir güç derecesine erişm işti.

Yemişçi Haşan Paşa’mn Sadâreti (10 Temmuz 1601 • 4 Ekim 1603);


' 10 tem m uz 1601’de III. M ehm ed’in en fazla ik tid ard a ka­
lan sadrâzam ı olan D âm ad İbrahim Paşa, B elgrad’da öldü.
Rum eli beylerbeyisi Lala M ehmed Paşa, serd âr kaym akam ı.
Yemişçi H aşan Paşa da vezîr-i âzam oldu. İbrahim P aşa’m n
cenazesi B elgrad’dan İstan b u l’a getirildi ve Şehzâde Camii av­
lusuna göm üldü. İbrahim Paşa, en b a ş a n h geçen bu oldukça
uzun 3. sadâretinde, Sinan P aşa’nın çığırından çıkardığı Or­
d u ’yu nispeten inzibat altm a alm ayı başarm ıştır.
Yemişçi H aşan Paşa, 22 tem m uzda sadâret görevine baş­
ladı. S adâret m üddeti, III. M ehmed’in son günlerine kadar,
2 yıl, 2 ay, 25 gündür. İb rah im P aşa’m n yerine serdâr-ı ek­

Levent Şahverdi Arşivi


102 TÜR KİYE TARİHİ

rem sıfatıyla Almanya cephesine harekete hazırlanan ve de­


ğersiz b ir ask er ve devlet adam ı olan Yemişçi H aşan Paşa'ya,
İb rah im P aşa’dan dul kalan III. M uradTn büyük kızı Ayşe
S ultan verildi. III. M ehmed gibi Safîye V âlide-Sultan’ın kızı
olan Ayşe S ultan bu sıralard a 31 yaşlarındaydı.

Sokollu-zâde Haşan Paşa’mn Öldürülmesiyle Celâli İhtilâll’nln


Üçüncü Safhasınm Açılması (20 Nisan 1602)
Abdüllıalim Bey Kara-Yazıcı’nm yerine Celâlî reisi olan
kard eşi Deli H aşan Bey, ağabeyinin öcünü alm ak için, So-
köllu-zâde’nin üzerine yürüdü. T okat yakınlarında Celâlîler’e
yenilen Sokollu-zâde, Tokat kalesine kapandı. H aşan Bey,
H aşan P aşa’yı kapandığı kalede kuşattı. 20 nisan sabahı Paşa,
kale b u rçların d a dolaşırken, Celâlîler’den b ir keskin nişancı­
nın attığı tüfek kurşunuyla vuruldu. B u su retle Sokollu’nun
b ü yük oğlu, babasından 23 yıl sonra, onun gibi öldürüldü.
B unun üzerine Divân, D iyarbekir beylerbeyisi H usrev P aşa’ya
vezâret rütbesiyle «Celâlîler üzerine serdârlık» verdi. Diğer
tartıftan Hâfız Ahmed P aşa’yı T okat’a gönderdi. Ancak Hâfız
A hm ed P aşa d a Deli H asan’ın işini bitirem edi. Dîvân-ı H üm â­
y û n ’u n 3. Veziri, H aşan Bey'in 20.000 Celâlî'si ile başa çıka-
m ayıp T okat kalesine kapandı. Deli H aşan, K ütahya’ya, Ana­
dolu beylerbeyiliğinin m erkezine yürüdü. F akat şehri ala­
m adı. K ışlam ak üzere A fyonkarahisarı'na çekildi (N aîm â, I,
295-6).

Celâli thtUâlI’nIn İstanbul’a da Sıçraması (6 Ocak 1603)


Deli H aşan Bey, A fyonkarahisan’nda kışlarken, Celâli
ihtilâli İstan b u l’a da sıçradı. Yemişçi H aşan P aşa’nın padi­
şah a azlettirdiği eski şeyhülislâm S un’ullah Efendi • ki Celâ­
lîler'i savunan bir zat olduğu yukarıda belirtilm işti - sipahi­
leri ayaklandırdı. Hüseyin Halîfe, Poyraz O sm an ve K âtib
Cezmi ad ların d a üç subayın liderliğinde sipahiler, halkın nef­
re tin i kazanan ve Almanya cephesinde bulunan Yemişçi’nin
azlini istiyorlardı. D am adını -kızı Ayşe S u ltan ’ın da baskı­
sıyla- şiddetle savunan Safîye Vâlide-SuItan, sadrâzam ın az-
ledilm em esi için oğlu III. M ehm ed’i ikna etti. İstan b u l’d a
Y em işçi’ye vekâlet eden ve onun adam ı olarak tanınan sa­
d â re t kaym akam ı Vezir S aatçi H aşan Paşa azledildi; yerine
Y em işçi’nin m uhaliflerinden Vezir Güzelce M ahm ud P aşa
kaym akam oldu. Ancak sipahiler, Yemişçi’nin azlinde ıs ra r
ettiler. III. M ehmed, gene eniştesini azil yoluna gitm ekten

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 103

çekindi. Daha fazla, böyle ayaklanm alarla asilerin söz geçirir


hâle gelm elerini istem iyordu. M uhalifleri tatm in etm ek için,
ihtilâlin teşvikçisi olan eski şeyhülislâm Sun'ullah Efendi’yi
tek ra r m eşihate getirdi, Hoca Sâdeddin E fendi’nin oğlu olan
Şeyhülislâm Mehmed Efendi de, kardeşi Anadolu K azaskeri
E s ’ad Efendi de azledildi. Es’ad Efendi’nin yerine, İstanbul
kadısı Ebulm eyâm in M ustafa Efendi kazasker oldu. Ancak
ihtilâl, her zaman olduğu gibi, hazırlıyan şahsın, S un’ullah
E fendi’nin kontrolünden çıkm ıştı. Esasen asiler. Yemişçi, cep­
heden İstan b u l’a geldiği zaman âkıbetlerinden korkuyorlar­
dı. Yemişçi’nin zulüm lerini padi.şahın yüzüne karşı anlatm ak
için «ayak dîvânı» istediler. «Ayak dîvânı», T ü rk ler’de daha
İslâm dininden önce var olan çok eski bir m üesseseydi H a­
k a n ’ın ta b ’ası olan her Türk, tek başına veya toplu halde,
vatandaşın yüksek m enfaatlerini ve devletin haysiyetini ihlâl
eden m eselelerde, hakana şahsen şikâyette bulunm ak hak­
kını haizdi.
III. Mehmed, Topkapı Sarayı avlusuna altın tahtını kur­
d u rd u ve «zorba elebaşıları» denen sipahi subaylarını huzu­
ru n a kabûl ederek dinledi. Subaylardan Hüseyin Halîfe pa­
dişahın yüzüne karşı devlet idaresinin aksaklıklarını ve Ye­
m işçi’nin zulüm lerini, bir hüküm dara karşı kullanıldığı tak­
dirde ağır sayılacak tâbirlerle anlattı. H attâ padişahın anası­
nın. Yemişçi gibi zalim leri himaye ettiğini söylem ekten çe­
kinm edi. Poyraz Osman ve K âtib Cezmi de söz aldılar ve
zalim vezirlerin ve beylerbeyilerin Anadolu halkına reva gör­
dükleri zulüm lerden m isaller verdiler. B âbussaâde Ağası Ma­
car Gazenfer Ağa ile D ârussâde (K ızlar) Ağası Habeş Osm an
Ağa'nın rüşvetle mevki ve rütbe sattık la n n ı anlattılar. III.
Mehmed, her iki ağanın da derhal idam edilm elerini irâde
etti (G azanfer Ağa, şimdi Belediye Müzesi olan Saraçhaneba-
şTndaki zarif .nedreseyi yaptıran şah ıstır). Bunun üzerine
âsiler, padişah lehinde tezahürat yaparak Saray’dan çıktılar.
B undan sonra cesaret bulan Şeyhülislâm S un’ullah Efen­
di, Sadrâzam Dâmad Yemişçi H aşan Paşa’nın katlinin caiz ol­
duğuna fetva verdi. Fetvayı, her iki kazaskere de im zalattı.
B unu haber alan Yemişçi, İstan b u l’a 20.000 duka (12 mil von
TL.) göndererek, sipahilerin devlet idaresinde söz sahibi ol­
m alarından esasen endişe içinde bulunan Yeniçeri Ocağı nın
ileri gelen su baylanna dağıttırdı. B irkaç gün sonra da İstan­
b u l’a gelen Yemişçi, Atm eydanı’nda (Sultanahm ed M eydanı)
bulunan ve şimdi zevcesi Ayşe S ultan’a ait olan İbrahim paşa
S aray ı’na indi. Fakat sipahilerin, fetva hükm ünü tatbik etm ek

Levent Şahverdi Arşivi


104 TÜRKİYE TA Rİ Hİ

İçin sarayı basm aları üzerine, arka kapıdan sıvışarak Yeni­


çeri OcağTna sığındı. Y eniçeriler’den başka topçu, cebeci
gibi diğer K apıkulu O cak lan ’nı, h attâ Tersane leventlerini
ayaklandırm ak için harekete geçti. Diğer taraftan III. Meh-
m ed ’e gönderdiği bir arizada, Şeyhulislâm ’ın hilâfet m aka­
m ına göz diktiği gibi m antık dışı bir iftirad a bulundu. Bu
baskı karşısında sadâret kaym akam lığı m akam ım m uhafaza
etm ek te olan Vezir Güzelce M ahm ud Paşa, istifa etti. Sipa­
hilerin azınlıkta kaldığını gören III. Mehmed, S un’ullah Efen­
d i’yi azletti. Anadolu kazaskeri Ebulm eyâm in M ustafa Efen­
di, şeyhülislâm oldu. Yeniçeriler, cebeciler, topçular, top ara­
bacılar, lâğım cılar, leventler, acem i oğlanları, bostancılar,
hasılı sipahiler dışında ne k ad a r askerî sınıf varsa, şuursuz
b ir k itle psikolojisiyle sipahilerin karargâhı olan K urşunlu
H an 'ı b astılar. B inlerce sipahi, b u arada Poyraz Osm an, Öküz
M ehm ed, Hüseyin Halîfe, B urnaz M ehmed, Kazzaz Ali gibi
âsi subaylar öldürüldü. N âm ık K em al’in ünlü rom anının
k ah ram an ı olan K âtib Cezmi, b ir tab u tu n içine saklanarak
Ü sk ü d ar’a geçti. F akat Anadolu’da, parasım alm ak isteyen
u ş a k la n tarafın d an katledildi.
İstan b u l celâlîlerini im ha eden ve gerçek reisleri olan
Şeyhülislâm S u n’ullah E fendi’yi -h ak k ın d a idam hükm ü ve­
rilm esi kanunen im kânsız olduğu için - R odos'a süren Ye­
m işçi, b ir an için im paratorluğa hâkim göründü. Anadolu ce-
lâlîlerinden de öç alm ak istiyordu. Eski sadrâzam C errah
M ehm ed Paşa'yı Anadolu serdârı tayin etti. F akat bu yam an
işi gözü kesm iyen C errah Paşa, istifa etti. Yerine diğer b ir
eski sadrâzam , Cağaloğlu Sinan Paşa 8 m a rt 1603’te Celâlî­
le r’e k arşı Anadolu serdârı oldu. Ancak uzun yıllar Anadolu’­
d a ve Ira n cephesinde bulunduğu, m erhum Hoca Sâdeddin
E fen d i’nin K apıkulu O cak lan ’nı o rtad an kaldırm ak projesi­
n in tesirini m uhafaza ettiği için Celâlî problem inin Yemişçi’­
nin siyasetiyle halledilm iyeceğini, aksine çok daha sert tep­
kilere sebep olacağım k estiren Cağaloğlu, Celâlîler’in reisi
Deli H aşan Bey'Ie anlaşm ak yolunu tu ttu . Dîvân ve III. Meh­
m ed, bu hal şekline razı oldular. Deli H asan’a, vezâret rü tb e ­
siyle B osna beylerbeyiliği verildi. İstediği k ad ar m aiyetle der­
h al Anadolu’dan ayrılıp görevi başına gitm esi ferm an edildi.
Deli H aşan Paşa, S erd âr Lala M ehmed P aşa'nın m aiyetine
katılm ak üzere 10.000 Celâlî ile M acaristan’a harek et etti.
C elâlîler’e katılm ış olan K ın m hanı Gazi Giray’ın kardeşleri
Selâm et, Şâhin ve M ehm ed G iraylar da, h ak lan n d a k i idam
ferm an ları ip tal edilerek affedildiler. O nlar d a Almanya cep-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 105

besine gönderildi. Ancak Yemişçi gihi vezirlerin Anadolu’daki


zulüm lerinin devam edeceğini haklı olarak ileri süren b irta­
kım Celâlîler, bu furyaya katılm adılar. Bölükbaşı Uzun H alil
ve K arakaş Ahmed’i kendilerine reis seçen Celâlîler, kuvvet­
lerini dağıtm adılar ve Almanya cephesine gitmeyi kabûl et­
m ediler. Anadolu beylerbeyisi D ârendeli Nûh P aşa’ya, vezâ-
retle Celâlîler üzerine serdârlık verildi ve kuvvetleri esaslı
şekilde azalan asilerin tenkili em redildi. B ir m üddet için Ce­
lâlî ihtilâli, eski genişliğini kaybetti (N aîm â, I, 306 v. dd.;
Solak-zâde, 674 v.d.; M üneccim başı, III, 609 v.d.).

Veliaht-Şehzade Mahmud’un İdamı (7 Haziran 1603)

7 haziran 1603’te Veliaht-Şehzade M ahm ud idam edildi.


16 yaşm daki şehzadenin ölüm üyle ta h t yolu, 13 yaşındaki
kardeşi Şehzade Ahm ed’e açıldı. Veliaht-Şehzade, babası III.
M ehm ed’in devletin beşiği olan Anadolu’nun ihtilâl içinde
çalkandığım görüp yem eden içm eden kesilecek derecede m ü ­
teessir olduğunu anlam ış, babasm dan kendisine Anadolu
serdârhgını verm esini istem iş, şuna buna Celâlîler’i yalnız
sertlikle degü, aynı zam anda O sm anoğlullan’m n p re stijin i
k ullan arak yum uşak m uam ele ile yoîa getireceğini söylem iş­
tir. B ütün b u n lar III. M ehmed'e, Veliaht-Şehzade’nin Yavuz
ve daba nice şehzade gibi babasım n tah tın a göz diktiği, Ana­
d olu’dan İstan b u l'a gelip ta h ta oturm aya heveslendiği şek­
linde ak settirilm iştir. Veliaht-Şehzade’nin annesi olan hase­
kinin vâUde-sultan obnasım istem iyen b irtak ım H arem ka­
d ın lan , bu propagandayı çok üeri götürm üş, III. M ehm ed’in
hayatına k arşı suikast hazırlandığı şekline sokm uşlardır. Ve­
liaht-Şehzade M ahm ud’ım ihtiyatsız konuşm a ve h arek etleri
k arşısında d o stlan , h a ttâ kardeşi Şehzade Ahmed, ikazda b u ­
lunm uşlarsa da, son derece ateşU ve kabiliyetli b ir delikanh
olan Veliaht, bunlara kulak asm am ıştır. S onradan S ultan Ah­
m ed padişah olımca, ağabeyinin durum unu şöyle an latm ıştır:
«H er zam ân ileri geri söyledikçe m en’ ederdim . Z îrâ S a’âdetlû
P âdşâh’ın bî-huzûr olduğunu görürdüm . M üfîd olmazdı».
VeUaht-Şehzade M ahm ud, Şehzade C am ü’ne göm ülm üş­
tü r. Bu su retle III. M ehm ed’in ölüm ünden 6 ay, 13 gün önce
hiç beklenm iyen bu olay, m üstakbel I. Ahmed’e ta h t yolunu
açm ıştır. Bu k ad ar zameuı sabredebUseydi, Şehzade M ahm ud,
ta h ta çıkacaktı.

Levent Şahverdi Arşivi


106 TÜR KİYE TARİHİ

M aikoçoğlu Yavuz Ali P aşa’nın S ad âre ti (4 E kim 1603 •


26 T em m uz 1604)

4 ekim 1603’te Vezîr-i âzam Yemişçi Haşan Paşa niha­


yet azledildi. Devletin başını çeşitli iç ve dış m eselelerde be­
lâya sokan bu zalim, değersiz ve hain vezir, başım k u rta­
ram adı ve 12 gün sonra, 16 ekim de, BostancıbaşTnm başla­
rın d a bulunduğu 10 cellât tarafından kem entle boğuldu. Aym
gün Mısır beylerbeyisi Maikoçoğlu Yavuz Ali Paşa, sadârete
getirildi. Ali P aşa’nın ölüm üne kadar 9 ay ve 23 gün sürecek
olan sadâreti, III. M ehmed'in son ve 1. Ahmed’in ilk aylarına
tesadüf eder. Birçok akıncı beyi yetiştirm ekle m eşhur Mal-
koçoğlulları’ndan olan Ali Paşa'ya, sert karakterinden dolayı
«Yavuz» denm iştir. 1601 tem m uzundan, yani 2 yıl, 3 aydan
b eri vezir pâyesiyle, devletin en önem li eyaleti olan M ısır’ın
beylerbeyisi idi. Ali Paşa, K ahire’den gelinceye kadar, eski
sadrâzam lardan Cerrah Mehmed Paşa kaym akam olmuş, fa­
kat 13 kasım da yaşlı ve hasta bulunduğundan emekliye ay­
rılarak , yerine Vezir Kasım Paşa getirilm iştir (N aim â, I,
334-40;Solak-zâde, 680-1). Dîvân vezirlerinden dördü. H usrev,
Piyâle, İbrahim ve Ali Paşalar, yerine Pîrî Bey’i vekil bıra­
k arak K ahire'den ayrılan Yavuz Ali Paşa'yı karşılam ak üzere
K onya'ya gitm işlerdir.

Eğri Fâtihl III. Sultan, Mehmed Han’ın Ölümü (21 Arabk 1603)
Eğri Fâtihi III. Sultan Mehmed Han, 21 aralık 1603 günü
sabahın erken saatlerinde öldü (N aim â, 1, 365-6; Solak-zâde,
682; M üneccimbaşı, III, 614-5). Tarihçiler, büyük oğlunun ida­
m ına pişm an olup vicdan azabına tutulup hastalandığını ya­
zıyorlar. Annesi Safîye Vâlide-Sultan’ın ekseriyetle zararlı te­
sirinden kurtulam am akla beraber, III. Mehmed, babası III.
M urad ve büyükbabası II. Selim 'in sefere çıkm am ak gelene­
ğini bozup Eğri seferine çıkm ış, «Eğri Fâtihi» unvanıyla ta­
rih e geçm iştir. Doğu dillerine, edebiyat ve ilim lerine tam
m ânasıyla vâkıf olan f l l . Mehmed, «Adlî» m ahlasıyla kuvvetli
şiirler yazm ıştır.
III. Mehmed devrinde iktidara gelen sadrâzam lar, bu
bahsim izde görüldü. Devrin şeyhulfşlâm ları şunlardır: Bos­
tan-zâde M ehmed Efendi’nin 4 yıl, 8 ay, 21 gün süren ve
ölüm üyle biten 2. m eşihatı (11 tem m uz 1593 • 1 nisan 1598),
Câm î’u ’r-Riyâseteyn Hoca Mehmed Sâdeddin Efendi’nin ölü­
m üyle biten 1 yıl, 6 ay, 1 günlük m eşihatı (1 nisan 1598 -
2 Ekim 1599), Şeyhülislâm E bussuud E fendi’nin am ca oğlu

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 107

olan Anadolu K azaskeri C âler E fendi'nin oğlu Hacı M ustafa


S un ’ullah E fendi’nin 1 yıl, 10 ay, 1 gün süren ilk m eşihatı
(2 ekim 1599-2 Ağustos 1601), H oca Sâdeddin E fendi’nin bü­
yük oğlu Mehmed E fendi’nin 1 yıl, 5 ay, 3 gün süren ilk m e­
şihatı (2 ağustos 1601 - 4 ocak 1603), S un’ullah E fendi’nin
i ay, 5 gün süren 2. m eşihatı (4 ocak - 8 şubat 1603), Ebul­
m eyâm in M ustafa E fendi’inin 1 yıl, 3 ay, 28 gün süren ve
I. Ahmed devrine kadar uzanan ilk m eşihatı (8 şubat 1603 -
8 haziran 1604) (N aîm â, I, 369 v.d.; Dânism end, Kronoloji,
III, 525-7).
III. M ehmed devri kapdân-ı deryâları şunlardır: Cağal­
oğlu Yusuf Sinan P aşa’nın III. M urad devrinden gelen ve 3
yıl, 11 ay, 14 gün süren ilk kapdanlığı (12 tem m uz 1591 -
25 haziran 1595), Dâm ad Halil P aşa’nın 2 yıl, 9 ay, 13 gün sü­
re n kapdanlığı (25 haziran 1595 - 8 nisan 1598), Cağaloğlu’nun
I. Ahmed devrine k adar uzanan ve 6 yıl, 9 ay, 16 gün süren 2.
kapdanlığı (8 nisan 1598 -24 ocak 1605). Cağaloğlu’nun iki
kapdanlık m üddetinin yekûnu tam 10 yıl ve 9 aydır.

III. Mehmed’in ölümünde Devletin Sınırlan


III. M ehm ed’in ölüm ünde, Lehistan-Lîtvanya kırallığı
T ürkiye him ayesinden ayrılm ıştı. Güney Azerbaycan (T ebriz)
da, bu kitabım ızın IV. bahsinde anlatılacağı gibi, tra n tara­
fından geri alındı. Fakat b ir m üddet sonra Lehistan-Lîtvanya
kırallığı gene T ürk him ayesini gösterişte olsun kabûl eder
gibi olacak, Tebriz ise, birçok defalar alım p verilecek, fakat
daha çok tra n tarafında kalacaktır. III. M ehm ed’in ölüm ün­
de, T ürkiye’nin Açe (Kuzey S um atra ve M alaya'da bazı top­
ra k la r) Sultanlığı ile Doğu Afrika kıyılarındaki m etbuluğu,
sözde de olsa, oldukça zayıflamış, kopacak dereceye gelmiş­
tir. Buna karşılık O rta Afrika’daki Zenci devletlerinin çoğu,
T ürkiye’yi lâfzan da olsa m etbu tan ım aktadırlar. Fas ve ona
bağlı Afrika ülkelerinde T ürk m etbuluğu zayıflam ış, fakat
henüz kopm am ıştır. U m m an’da da durum aynıdır. D oğrudan
doğruya Osmanlı idaresindeki ülkelerde ise, Güney Azerbay­
can hariç, h içbir to p rak kaybı yoktur. İm paratorluk, tam
b îr duraklam a devresine girm iştir. F akat henüz gerilem e dev­
resinden uzaktır. Roma im paratorluğu III. asrın ikinci sülü­
süne girerken ne durum daysa, III. M ehmed devri Büyük T ürk
Hakanlığı da aynı vaziyettedir. M üesseselerdeki kargaşalık
ve yer yer bozulm a, birinci sınıf devlet adam ları ve askerle­
rin gittikçe daha az yetişm esi, bazan b ü tü n b ir Dîvân-ı H ü­

Levent Şahverdi Arşivi


10 8 TÜRKİYE TARİHİ

m âyûn üyeleri içinde b ir tek birinci sm ıf şahsiyete raslanm a-


m ası, esasen DîvânTn nüfuzunun Saray ad am lan lehine ehem ­
m iyetli şekilde azalm ası artık pek belirli bir hâle gelmiş.
K anunî devri kuşağı tam am en tarihe intikal etm iştir. Buna
rağm en sanat, h attâ ilim, eski parlaklığım m uhafaza etm ek­
ted ir.

Levent Şahverdi Arşivi


II

T Ü RK İYE-A LM A N Y A SAVAŞI (1595- 1603) -


EĞKİ SEFER-I HÜMÂYÛNU, HAÇOVA ve
KANİJE ZAFERLERİ

Sadrâzam Ferhâd Paşa’nm Seferi ve Eflâk Meselesi (1595)

27 nisan 1595'te Dâvudpaşa ordugâhına çıkan Sadrâzam


ve Serdâr-ı E krem F erhâd Paşa 1 m ayısta hareket etti. 2. Vezir
D âm ad İb rah im Paşa, İstan b u l’da sadâret kaym akam ı olarak
kaldı. F erhâd P aşa’nm m aiyetinde sadece 10.000 Yeniçeri var­
dı. Asıl ordu, cephedeydi. 10 kadırgayla Tuna üzerinden Rus-
ç u k ’a da top ve cephane sevkedildi. F erhâd Paşa, 12 m ayısta,
11 gün içinde E d irn e’ye vardı. Paşa, İstan b u l’dan gönderile­
cek ask er ve m alzemeyi bekliyordu. Ancak kaym akam ı Dâ­
m ad İb rah im P aşa’nın ihanetine uğram ıştı. Sinan Paşa ta ra ­
fından büyük b ir rüşvetle elde edilen İbrahim Paşa, F erhâd
P aşa’m n isted ik lerini.yollam adıktan başka, 111. S ultan Meh-
m ed ’e, Sadrâzam 'ın ask er tarafm dan istenm ediğini, serdârlık-
tan alm m azsa bir ihtUâl kopacağını telkin ediyordu. Bu en­
trik a la r dönerken, Almanya cephesi ve Tuna Beylikleri’nin
isyanlan, kötü bir durum da bulunuyordu. İsyanın ru h u olan
E flâk voyvodası M ihai’ye büyük ölçüde Alman ve Erdel yar­
dım ı gelmiş, o rd u su bir rivayete göre 70.000 kişiye yüksel­
m işti.
F erhâd Paşa, E dirne’ye geldikten 2 gün sonra, 14 m a­
yısta, Eflâk ve B oğdan'm dahili m uhtariyetini ilga ettiğini,
b u ülkelerin bundan böyle b irer eyalet olarak idare oluna­
cağım ilân etti. Eski Şirvan (Kuzey Azerbaycan) beylerbeyisi
C âfer Paşa Boğdan ve Anadolu beylerbeyisi Satırcı M ehm ed
Paşa, Eflâk beylerbeyisi oldu. Y enişehir sancak beyi M ehmed
Bey, her iki eyaletin tahririne, yani sayım a m em ur oldu. An­
cak bu eyaletler âsilerin elindeydi. Bu k ararların hiçbiri tat-

Levent Şahverdi Arşivi


110 TÜR KİYE TARİHİ

bik edilem edi. Voyvoda Mihai, T una’yı güneye doğru atlıya-


rak, birçok T ürk kasabasını tah rip bile etm işti.
Diğer taraftan Alm anlar, 1 tem m uzda E stergon’u m uhasa­
raya başladı. 50.000 yaya ve 20.000 atlıdan m üteşekkil İm pa­
rato rlu k ordusuna Prens M ansfeld kum anda ediyordu. Maiye­
tinde 3 İtalyan ve birçok Alman prensi bulunuyordu. Bu or­
duda A lm anlar'dan başka İtalyan, İspanyol, Çek, Belçika ve
H olanda birlikleri de vardı. Almanlar, geçen yıl da E ster­
gon’u m uhasara etm işler, fakat düşürem em işlerdi. Kaleyi,
Lala M ehmed P aşa’nın akrabası olan sancak beyi K ara Ali
Bey savunuyordu. M uhasara başladığı günlerde F erhâd Paşa,
A lm anlar’ın üzerine yürüm ek için, T una’yı kuzeye doğru geç­
miye hazırlanıyordu. 8 tem m uzda R usçuk’ta köprü kurul-
m ıya başlandı ve iki gün sonra Rumeli beylerbeyisi Sokoliu-
zâde H aşan Paşa, Voyvoda M ihai’den aldığı 500 esir ve
4.000 kelle ile R usçuk’ta F erhâd P aşa’ya katıldı. B u sıralarda
Sinan Paşa, F erhâd P aşa’yı azlettirm eye m uvaffak olm uştu
(7 tem m uz). Sadrâzam ve serdâr-ı ekrem olduktan 9 gün son­
ra , 16 tem m uzda Dâvudpaşa ordugâhına çıktı ve iki gün sonra
d a hareket etti. İstan b u l’da gene 2. Vezir Dâm ad İbrahim
Paşa, sad âret kaym akam ı idi. 28 tem m uzda E d irn e’den de
h arek et eden Sinan P aşa’ya ertesi gün, F erhâd Paşa'dan alı­
n an sadâret m ü h rü teslim edildi.

Estergon Muharebesi ( 4 - 7 Ağustos 159S)


Sinan Paşa, Edim e-R uscuk yolunda, rakibi Ferhâd Pa-
şa ’yı nasıl o rtad an kaldırabileceği hakkında p ro jele r yaparak
ilerlerken, Estergon önlerinde son derece şiddetli m uharebe­
le r başlam ıştı. Sinan Paşa’nın oğlu S erdâr Vezir M ehmed Pa­
şa - ki korkaklık ve hainlikte babasına bile rahm et okutm akla
m eşh u rd u r - oldukça m ühim kuvvetlerle B udin'e (B udapeşte)
kap an ıp kalm ıştı. K orkusundan 40 km. ötesindeki Estergon'-
u n im dadına gitm iyordu. Estergon sancak beyi, büyük zayiata
uğram ış, dış kalesi, b arut ve su deposu, düşm an eline geç­
m iş, küçücük kuvvetiyle 70.000 düşm ana karşı koymaya uğ­
raşıyordu. B ir bardak suya bir duka (300 TL.) ödendiği, ga-
û le rin susuzluklarını giderm ek için soğuk m erm erleri yala­
dıkları görülüyordu. M uhasaranın çok acıklı olan safhala­
rın ı, E stergon müdafUeri arasın d a sipahi subayı olarak bu­
lunan büyük tarihçi Peçevî İbrahim Efendi eserinin II. cil­
dinde an latm ak tadır. Mehmed P aşa’nın 40 km. öteden kım ıl­
dam am ası, gazileri çileden çıkarm ış, fakat azim lerini zayıf-
latm am ıştır. M ehmed P aşa’nın m aiyetinde Budin (M acaris­

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. A S n iN BAŞLARI 111

ta n ) beylerbeyisi Vezir Sofu Sinan Paşa, Tım ışvar (Tem eş­


var) beylerbeyisi Mihalıçlı Ahmed Paşa. Sigetvar beylerbeyisi
m eşhur Tirvâki H aşan Paşa, Haleb beylerbeyisi Çerkeş Mah­
m ud Paşa ve Yanık (R aab/G yör) beylerbeyisi Arnavut Os­
m an Paşa bulunuyordu. Ancak Budin'deki askerin sayısı
30.000'e bile erişm iyordu. Yanık beylerbeTOSi Osman Paşa,
acele E stergon’a yürünm esini, yoksa değil E stergon’un. Ya-
nık'ın, h attâ Budin'in tehlikeye gireceğini Ueri sürm üşse de,
S adrâzam ’ın oğlu, tehdit ederek P aşa’yı su stu rm u ştu r. Ancak
M uhannes M ehmed P aşa'nın otoritesi o derecedeydi ki, Os­
m an Paşa, S erd â r’ı dinlem eyip Estergon yakınlarm a kad ar
sokulm uş, bir kısım düşm an kuvvetlerini üzerine çekm ek su­
retiyle Estergon m üdafilerinin yükünü hafifletm iştir.
4 ağustosta başhyan Estergon m uharebesi, ertesi gün d e
b ü tü n şiddetiyle devam etm iştir. 6 ağustosta m uharebe, h er
iki tarafm da silâh tutam ıyacak derecede yorgun olm ası yü­
zünden hafiflem iş, fakat 7 ağustosta en yüksek şiddet d ere­
cesine erişm iştir. Bugün sabalıa karşı, m aiyetindeki paşala­
rın zoruyla S erdâr M ehmed Paşa, E stergon’u m uhasara eden
Alman ord u su n a taarruz etm iştir. Peçevî’nin «serdânm ız ola­
cak yâdgâr» diye alay ettiği Mehmed Paşa, Estergon subay-
la n içinde bulunan aynı büyük tarihçinin yazdığına göre,
düşm an alaylarını görünce, korkusundan kusm aya başlam ış­
tır. M uhannes Mehmed Paşa, düşm an alaylarının kalabalık-
lığmı görünce ricat em ri vermiş, fakat Osman Paşa: «Bu se­
fihin sözün işitm ekden (em rini dinlem ekten) ölm ek yeğdir!*
diyerek em ri dinlem em iş ve askeriyle taarruza geçm iştir. Bu
sırad a Peçevî’nin de dahil olduğu bir alay Estergon gazisi,
dışarıdaki T ürk taarruzunu desteklem ek için, kaleden çık­
m ıştır. B unu gören ve ricat em rine kulâk asılm ıyacağını an-
lıyan M ehmed Paşa, kendinden geçip cesaret bulm ak için,
rak ı içmeye başlam ıştır. S erdârları rakı içerken T ürk ordusu,
korkunç bir vuruşm aya girişm işti. S erdâr, rakıyı fazla kaçır­
dığı için atın d an yere düşm üş, m aiyeti lânetler ederek onu
tek başına bırakıp taarruza katılm ıştır. Düşman tabyalarım
söken O sm anhlar, Tepedelen mevkiine geldikleri zaman, şid­
detli b ir to p ateşiyle fena halde hırpalanm ış, O sm an P aşa’m n
şehit olm ası üzerine de bozulm uşlardır. Ancak bütün ihtivat-
larm ı B udin’den gelen T ü rk ler’i püskürtm ek için kullanan
P rens M ansfeld, E stergon’dan hurûc eden gazilere fazla kuv­
vet ayıram adığı için E stergonlular, düşm ana büyük, zayiat
verdirerek tabyalarım zaptetm iş, toplarını battal hâle getir­
m işlerdir. Bu sırada çem enlerin üzerinde kendine gelen Meb-

Levent Şahverdi Arşivi


112 TÜRKİYE TARİHİ

m ed Paşa, atın a atlayıp d örtnala kaçm ıya başlam ıştır Os­


manlI tarihçilerinin tâbiriyle «avrat gibi şaşıp... kaçarken
aslaa ard ın a bakm az ve B udin’e varm ayınca atının dizginini
çekmez» olan «Serdâr-ı Bî-âr»ı bazı subaylar: «Allah’dan kor­
kun, kaçm an, â ’dâ sizi komaz!» diye durdurm ak istem işlerse
de, netice çıkm am ıştır. Tiryâki H aşan Paşa, Lala Mehmed
Paşa, Isfendiyâroğlu M ahm ud Paşa (Şem sî P aşa’m n oğlu),
Peçevî İb rah im Efendi gibi değerli kum andanların sayesinde
T ürk ordusunun bazı ağırlıkları B udin’e getirilebilm iş, fakat
büyük kısm ı düşm anın elinde kalm ıştır. Sofu Sinan Paşa ile
M ihalıçh Ahmed Paşa, T ürk ordusu çekilirken vuruşm aya
devam ettik leri için, ordu im ha edilm ekten k u rtu lm u ştu r.
1.500 T ürk çad ın , 27 bayrak ve 39 top. Prens Meınsfeld’in
eline geçm iştir (N aîm â, I, 132-8; M üneccim başı, III, 584-5;
H am m er, VII, 306 v.dd.).
Estergon-Budin arasın d a M ehmed P aşa’nın korkaklığı
jöizünden bu facialar olurken, babası Sinan Paşa da Eflâk
âsilerine karşı aym derecede feci neticeler veren harekâtına
devam ediyordu. O Sinan Paşa ki, 2 yıl önce, devlet adam la­
rın ın aklı başında olanlarının m uhalefetine rağm en, hiçbir
sebep olm aksızın, m uhaliflerinin katli vâcip olduğuna d air
fetv âlar alıp Almanya tm p a ra to ru ’n u (T ü rk le r’e göre Beç =
Viyana K ırah ) zencire vurup İstan b u l’a getireceğini üeri sü­
re rek Almanya’ya savaş açtırm ıştı.

Sinan Paşa’nın Eflâk Harekâtı (11 Ağustos • 2 Eylül 1595)


1 ağustosta R usçuk’a gelen Sinan Paşa, ordunun başına
geçti. Tuna üzerinden getirtilen 7 kadırga dolusu to p ve cep­
hane de aym gün R usçuk’a vardı. 19 ağustosta Paşa, T una’nın
kuzey kıyısına, Yerköyü’ne geçti. 23 ağustosta Yerköyü’nden
kuzeye doğru h areket etti. R um eli beylerbeyisi Sokolhı-zâde
H aşan Paşa önden gidiyor, sağ kola Eflâk (R om anya) bey­
lerbeyisi Satırcı M ehmed Paşa, sol kola Sivas beylerbeyisi
H aydar P aşa kum anda ediyordu. Şam beylerbeyisi Ayas Paşa-
zâde M ustafa Paşa - ki Sinan P aşa’nın ağabeyinin oğludur • da
ordudaydı. E rtesi gün, 24 ağustosta Argeşo ırm ağı da geçildi
ve B ü k reş’in banliyölerinden K alugeran’a varıldı.
B urası tam am en batak bir araziydi. Voyvoda Mihai, aı^
tık zerre k adar korkm adığı T ü rk ler’i burada kıstırdı. Arazi
keşfi yaptırm am ış olan Sinan Paşa, etrafındaki askerin bat­
tığını görünce, korkarak kaçm ıya başladı. Ancak ricat yolu
da keşfedilm ediği için Ayas Paşa-zâde M ustafa ve H aydar

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 113

P aşalar’la Niğbolu sancak beyi Hüseyin Bey, balağa saplanıp


boğuldular. S atırcı M ehmed Paşa yaralandı. Peçevî’nin ifa­
desiyle «Serdâr-ı m ağrûr (Sinan Paşa) atından dûr, kulla­
rın d an m ehcûr ve batağa batıp piyâde ve m eksûr, hayretin­
den gâh kalkıp gâh durur, gâh o tu ru p yürürken». Deli H aşan
ad ın d a b ir ask er tarafından sırtlan arak m aalesef hayatı kur­
tarıldı. Bu Haşan, sonradan «Batakçı Haşan» diye arkadaş­
ları arasm d a ün kazandı. Bu büyük zayiata rağm en Mihai,
T ü rk ler'i im haya m uvaffak olam adı, 12 top bırakıp kaçtı.
Aynı gece, Y eniçeriler’in dikkatsizliği yüzünden T ürk ordu­
sundaki b a ru t fıçılan ateş aldı ve tüyler ü rp ertici tarraka-
larla patlam aya başladı. Gökyüzü, güneş çıkm ış gibi aydın­
landı. Bım u gören M ihai’nin ordusu, T ürkler kim bilir gene ne
m ucize y ap tılar korkusuyla darm adağım k su re tte kaçm ıya
başladı. Bu kaza yüzünden Sinan Paşa, m ağlûp olm aktan
k u rtu ld u ve B ükreş şehri, T ürkler'e karşı m üdafaasız kaldı.
O rdusu dağılan Mihai. bü tü n E flâk’ı boşaltıp E rd el’e (Tran-
silvanya) kaçtı. Ancak durum dan em in olm ıyan Sinan Paşa,
iki gün bekledi ve akm cılann, düşm andan eser olm adığını
bU dirm eleri üzerine B ükreş’e yürüm eye cesaret etti. Sancak
beylerinin im p arato rları yendikleri zam andan ancak b ir ku­
şak geçm işti. Şim di sadrâzam lar, asi voyvodaların karşısında
titriy o rlard ı.
26 ağ u stosta K alugeran'dan hareket eden Koca Sinan
Paşa, 28 ağ u sto sta B ükreş’e girdi. I eylülde, B ükreş’in cam ie
çevrilen büyük kilisesinde cum a namazı kılındı. E rtesi gün
B ükreş şehri, b ir sûrla çevrilm eye başlandı ve B ükreş’in 75
km . kuzeybatısında bulunan Targovişte’ye akıncılar gönderil­
di. Eflâk voyvodalannm oturduğu bu şehir, Transilvanya
Alpleri'nin güney yam acındadır ve kuzey yam acı, Erdel bey­
liğine a ittir. B ütün Eflâk işg£il edilirken, E stergon kalesi de
A lm anlar’ın eline düşüyordu.

Estergon’un Düşmesi (2 Eylül 1595)


2 ay, 2 günden b eri 70.000 kişilik Alman ve m üttefikleri
ordusuna karşı koyan ve T ürk tarihinin en parlak savunm a
savaşlarından birini veren Estergon gazileri, ta k a tla n n ın so­
nuna gelm işlerdi. B aşkum andan Prens Mansfeld, E stergon
önünde ölm üş, düşm an ordusunun başkum andanlığım , İm pa­
ra to r II. R udolf'un kardeşi Arşidük M atthias - ki 17 yıl sonra o
da im p arato r olacaktır - alm ıştı. Estergon üzerine 42 Alman
m uhasara topu günde 2.000 gülle yağdırıyordu. Gaziler, 40
km. ötede B udin’de bulunan Sinan Paşa-zâde M ehmed Paşa*

Levent Şahverdi Arşivi


11 4 TüH KIYE TAIHHI -

dan ard ard a im dat istem işler, fakat cevap dahi alam am ışlardı.
E stergon m üdafileri arasın d a bulunan Peçevî’nin ifadesine
göre «,şiddet-i harâretden m erm erleri yalıyan ve «bir k atra
su> de)FÜp cân verip cân alan elsiz ve ayaksız» yarah ve sa­
k at gazilerin yanında eli silâh tutabilen asker de gittikçe aza­
lıyordu. 7 ağustosta • Peçevî'nin akrabası olan - Anadolu bey­
lerbeyisi Lala Mehmed Paşa, düşm an hatlarını yararak dışa­
rıd an kaleye gtrmi.ş, fakat Estergon'a ancak 1.40Q asker soka-
İHimişti. Ehş kale, barut ve su d ep o lan , çoktan A hnanlar'm
etine geçmiş, Estergon sancak beyi K ara Ali Bey şehit o Ihhiş,
y erine Seyyid Bey gelnüştL B u dıırum da bilhassa Y oüçeri
sınıfındaıı olan m üdafUer yılgınlık g ö s te rin c e başladılar. H a^
t â S ir« n alay beyi H ü s c io Bey'i zorla kale kapasın-
d ışa n atarak, teshin m üzakeresine gtrişm esim ş ifle d ile r.
H üseyin Bey, yanm a m urahhas' sıfatıyla Peçevi'yi dn-istem iş.
hüyük tarih çi d e Arşidok M atthias ile m üzakereye m em u r ol-
n n ^ tu r. M üzakere sonnnda A rşklük, T ürkler'in üzerlerinde
taşıyabilecekleri h er türkü eşya ile kaleden çıkıp gitmekeriıû
k abul ettL Zira Alman o r ^ s u , dehşetli zayiat verm iş, ilk
başkum andanım bile kaybetm işti. Çoğu yarah ve sak a t olan
gaziler. Tuna üzerintkeo gem iye binip E stergon'u kanlı yaş­
lar d ö kerek terk e ttilcr. Budapeşte>-Viyana yohmıla bulunan
ve her taşı Türk kanı, teri ve göz yaşıyla sulanan T ü rk a k ın a
beylerinin başlıca m erkezi olan bu m âruf kale, b undan tam
52 yıl, 13 gün önce. K anunî S u lta n -S û lc tn a o tarafından E s­
terg o n sefer-i hüm âyûnunda fethedilm iştL Alman işgali 10 yü,
1 ay. l gün sürm üş, Estergtm , 3 ekim 1605’te, Peçevî’nin ya­
k ın akrab ası olan S adrâzam Lala M ehmed P aşa tarafındiuı
geri atınm ışiır. Lala Paşa, E stergon'u turakarak ayrılan ga­
ziler arasuıdaydı ve beylerbeyi = paşa rütbesinde bulunan tek
generaldL E&ıergou'un bir cbem m iyeti de, bütün M acaristan
katoliklerinm başı olan başpiskoposun bu şehirde oturm asıy-
d ı Türk hâkim iyeti devrinde de başpiskopos, m ükellef şato­
sunda o tu ru r, biitün K atolik M acarlar’ın dini, hattâ m edeni
işlerini görürdü.
AvusturyalI büyük taribçf H arnm er şöyle cRyor (V II, 308):
«Türkler, E stergon’u aldıkları zaman, şehrin bütün eski eser-
lerine saygı gösterm işler, şatolannı. h attâ şatolardaki tablo­
ları, bütün hâkim iyetleri m üddetince aynen m uhafaza etm iş­
lerd i. Fakat Alm anlar, T ürkler'den aldıklan şehre girer gir­
m ez vağtnaya başlayıp bütün tarihi eserleri tah rip ettiler.»
6 gün sonra, Vişgrad kalesi de Alm anlar'a teslim oldu.
K ale kum andam O sm an Ağa, B udin yeniçerilerinin eski ku-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. Âsnm m ş la ri iis

m andam ydı. Arşidük M atthias’lan büyük b ir rüşvet alınca


kaleyi teslim etti ve M üslüm an dininden çık arak K atolik
oldu.
S in an P a şa ’n ın E flâk H arek â ij (13 E ylül - 23 E k im 1595)

Sinan Paşa, B ükreş’te 16 gün kaldı ve 13 eylülde, şehir­


den ay nidı. K uzeybatıda Targovişte üzerine yürüdü. S atırcı
Mdhmed Paşa, Eflâk beylerbeyisi sıfatıyla 2.000 askerle Bük­
re ş’te bırakıldı. Sinan Paşa çekildikten sonra SatırcTnın b u
k ad ar kuvvetle ilk fırsa tta te k ra r Eflâk’a girecek bîan Voy-
vuda M ihai’ye karşı koyam ıyacafı, çok açık b ir keyfiyetti.
Sinan Paşa'nın 100.000 kişilik ordusundan ancak Z.OOO'ini Sa-
tırcı’ya verebilm esi, karakterini g ö ^ e rir. 5 günde, 18 eylülde
Targovişte’ye gelen Sinan Paşa, m ukavem et görm eden şehre
girdi. Ü stün T ü rk ordusuna ezilmek niyetinde olm ıyan ve çok
zeki b ir adam şö h reti kazanan Voyvoda Mihai, esasen bü tü n
ülkeyi terkederek, isyan ortaklarından Erdel Voyvodası'm n
to p rak ların a sığınm ıştı.
E flâk ve B oğdan'da kale yoktu. T ürk him aye rejim inin
şartların a göre bu Romen prensliklerinde kale inşa edilemez­
di. O nun için Sinan Paşa, B ükreş’ten sonra Targovlşte’d e d e
b ir kale yaptırdı. İn şaat 30 gün sürdü. Trabzon beyleıbeyisi
H aydar Paşa-zâde Ali Paşa, Targovişte m uhafızı (m üstahkem
mevki kum andanı) oldu; Amasya sancak beyi Koçu Bey, Ali
P aşa’ya yarduncı v e rild i 29 gün Taıgovişte’de kalan .Sinan
Paşa, 17 ekim de şehirden ayrıldı. Eflâk, tam am en asilerden
tem izlenm iş, üstelik dahilî m uhtariyeti d e kaldırılarak b ir
beylerbeyilik yapılnuştL Ancak bu, geçici bir b aşan y d ı Er-
iterdeki asiler, E flâk’a el atm ak için, P aşa’nın ülkeden tam a­
m en çekilm esini bile beklonediler.
S adrâzam ’ın bütün h arek âtın ı ülkedeki casusları vasıta­
sıyla günü gününe, hattâ saati saatine tak ip eden Mihai, Si­
nan Paşa, Targovişte’den ayrılır ayrılm az Eflâk’a girdi T ürk
ordusunu, icainnda kaçabilm ek için, 24 saatlik m esafeden ta­
kip ediyordu. Sadrâzam , Targovişte’den ay n îd ık tan b h gün
sonra, şehri top ateşine tu ttu . S inan Paşa, b irkaç bin kişiyn
Targovişte’ye im dada gönderdiyse de, bu kuvvet baskına
radı ve-bozuk!u. B unun üzerine Sinan Paşa, dehşete kapıla­
rak b ir an önce B ükreş'e varabilm ek için cebrî yüriiyüşe geç­
ti. Koca o rd u n u n asilerden kaçm ası Mihai’nm raâneyiyatını
çok kuvvetlendirdiği gibi, T ürk ordusunun m ânevi d u ru m u ­
nu da berb ad ettL N itekim 2 gün sonra, 19 ekim de Mihai,
b aşk en ti Targovîşle’ye girdi. Ş ehri savunan 3.500 T ü rk ’ten AO

Levent Şahverdi Arşivi


11* TÜRKİYE TARİHİ

Paşa, Koçu Bey ve diğer yüksek rütbeli subaylar, «hafif ateş­


te çevrile çevrile kızartıldılar ve o akşam Mihai ve m aiyeti
tarafın d an kemâl-i iştiha ile eklolundular». Diğer T ürkler,
kazığa o turtuldu. Bu suretle Kazıklı Voyvoda'dan, 1,5 aşra
yakın bir zam andan beri, R om enler’in b arb arlık ta b ir nebze
geriye gitm edikleri anlaşıldı. Esasen hepsi vahşî olan B alkan
kavim ciklerini bu gibi alışkanlıklardan alıkoyan T ürk idare­
siydi. H ortlak ve vam pir hikâyelerinin bü tü n dünyaya Eflâk
çevresinden yayılm ası tesadüf değildir.
Sinan Paşa, Targovişte-Bükreş yolunu cebrî yürüyüşle
4 günde aldı (giderken aynı yol 5 günde alınm ıştı). 21 eylülde
R om anya’nın en büyük şehri olan B ükreş’e geldi. Ancak Voy­
voda Mihai nereden çıkar korkusundan burada 2 gün kalabil­
di. 22 eylülde h areket ederek ertesi gün Tuna üzerinde Yer-
köyü'ne vardı. Bu kasaba, T una'nın karşı yakasında olm asına
rağm en, E flâk’a değil, Rumeli beylerbeyiliğine aitti. Yerkö-
y ü ’nün karşısında, T una’nın güney kıyısında, Rusçuk şehri
vardır, işte XVI. asır Osm anh tarihinin büyük facialarından
b iri bu Yerköyü-Rusçuk köprüsü üzerinde geçti ve XV-XVI.
yüzyıllarda Türk fütuhatının büyük yapıcısı olan akıncı (ko­
m ando) sınıfı, bugünlerde b u rad a ortad an kalkarcasına im ba
edildi.

Akıncılar’ın İmhası (27 Ekim 1595)


Sinan Paşa, Y erköyü’ne erişir erişm ez karşı yakaya, Rus-
çu k ’a geçti. O rdunun, topların ve ağırlıkların geçmesi 3 gün,
3 gece sürdü. Orduyu korum aya m em ur akıncı sınıfı, en son
geçecekti. Mihai, ordunun karşı yakaya geçmesini bekledi.
A kıncılarla başbaşa kalınca, 70.000 kişi olduğu söylenen kuv­
vetleriyle taarruza geçmeyi gözü kesti. Ancak akıncıların can
verm eden silâh teslim etm em elerinin ocak nizam larından ol­
duğunu bildiği için, köprüyü top ateşine tutm akla işe girişti.
Yüzlerce m etrelik köprü üzerindeki akıncıları T una’ya dök­
tü k ten sonra, geri kalanını kılıçtan geçirecekti. Bu faciada
Sinan Paşa, birinci derecede m esuldür. H attâ bütün m esuli­
yet o na a ittir Şöyle ki: Asker, bilhassa akıncılar, büyük ga­
nim et alm ışlardı, iktidarını her zaman için servetine borçlu
olan Sinan Paşa, bu ganim etten beşte bir devlet hissesi ve
bilhassa serd âr payının kaçırılm am ası için, köprü başlarına
tah sild arlar koym uştu. Böyle bir iş, savaş sahasında bulunan
b ir orduya şimdiye kadar yapılm ış değildi. Sinan Paşa’m n
şahsî icadıydı. Tahsildarlar, köprüden geçen her askerin eş-
yasım yoklayıp, hazine ve serd âr payım aldıktan sonra ge-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II ASRIN BAŞLARI 117

çiriy'orlardı. M ihai’nin gittikçe yaklaştığı ve ordunun T una’nın


iki 3'akasında ikiye ayrılm asının çok tehlikeli olduğu P aşa’ya
b irk aç defa ih tar edildiyse de, m al hırsına kapılan seksenlik
sadrâzam kulak asm adı. Düşm an to p la n köprü üzerine gülle
yağdırm aya başladığı zam an Paşa em rini geri alarak, son sü­
ra tle geçilmesini bildirdiyse de, iş işten geçti. B irkaç isabet
alan köprü çöktü. Binlerce ve binlerce akıncı, sonbahar .coş­
kunluğuyla kaynaşan «kanlı Tuna deryâsının» dalgalanna gö^
m üldü. Henüz geçemiyen birkaç bin akıncı da im ha edildi.
Bu suretle «akıncı tâifesinin ekseri karşı yakada bulunm akla,
hiç ferd halâs olmayıp, ol zam ânda akıncı kökü kesilip m ün-
k a n z oldu». Ve «bir m ertebe m usibet ve h asâret oldu ki. b ir
asrd a nazîri vâkT ve b ir târîhde böyle inhizâm şâyî’ olma-
mışdı».
Osm anlı inhitatının m ühim sebeplerinden b iri olarak tı­
m arlı sipahisi, yani Türk ordusunun esasım teşkil eden sü­
vari sınıfının. K apıkulu Ocakları, bilhassa Y eniçeriler lehine
ehem m iyetini kaybetm esini gösterm iştik. Bu köprü faciasıy­
la, devşirm e olm ıyan ve T ürk ashndan gelen ikinci b ir askerî
sınıf, «akıncı» denen atlı kom ando sınıfı da o rtad a n kalktı.
XVII. asırd a akıncılık, geçen iki asırdaki ehem m iyetine göre
tam am en ikinci, h a ttâ üçüncü dereceye düştü. Bu iş, K ın m
a tlıla n n a verilir oldu. Bu suretle XVII. asırd a K ın m a tlıla n ,
Osmanlı ordusunun vazgeçilemez bir un su ru olm ak dere­
cesinde ehem m iyet kazandı. B unun m ah zu rlan , ilerideki ba­
hislerim izde görülecektir.
Diğer ihanetlerine rah m et okutan bu son m arifetinden
fazla bir teessüı eseri gösterm iyen Sinan Paşa, R usçuk’ta
oyalanır ve k öprü faciası iktidardan düşm em e sebep olu r m u
diye düşünürken, 31 ekim de başka bir facia oldu. Yerköyü ka­
lesi, M ihai’nin eline geçti. Kale, karşı yakadaki « serdânn gö­
züne karşı» 3 gün m uhasara edildikten sonra düştü. T ü rk
askeri kılıçtan geçirildi. T ürk k ad ın lan ve ço cu k lan esir alın­
dı. Ordu "yapdıgın rezâleti görl" diye Sinan P aşa’nın aleyhin­
de tezahüratta bulunup h ak a ret ettiyse de, seksenlik ihtiyar,
buna ehem m iyet verm edi. Bu suretle 179 yıl önce, 1416’da
Çelebi Sultan Mehmed tarafından kurulan Yerköyü kalesi ve
kasabası düşm anın eline geçti. Bu kale, Eflâk voyvodalanm
itaat altın d a tu tm ak için y aptınim ıştı. Mihai, T ü rk ler’le alay
edercesine, Yerköyü’nde ele geçirdiği 40 T ürk topunu karşı
yakadaki Rusçuk üzerine çevirip bu Türk şehrine hayli gülle
yağdırdı. Sinan Paşa, gülle menzili dışına çıkm ak için, Rus-
ç u k ’un güneyine çekildi. Ancak 3 kasım da Mihai, Yerköyü’n ü

Levent Şahverdi Arşivi


118 TÜR KİYE TARİHİ

yerle b ir ettik ten sonra birden çekilip gitti. Kuzeydoğuda


II. Gazi G iray H an’ın Bogdan’a girm iş ve üzerine yürüm ekte
olduğunu haber alm ıştı.
Bundan sonran Sinan Paşa’ya iiuat eden subay kalm adı.
Ordu, sadrâzam dan izin alm ak lüzum unu bile duym adan,
kışlam ak için şuraya buraya dağıldı. 8 kasım da Sinan Paşa,
serd âr kaym akam lığını m uhaliflerinden Sokoliu-zâde H aşan
P aşa’ya b ırak arak R usçuk’tan ayrıldı. R usçuk-îstanbul yolun­
d a sebep olduğu faciaları ne şekilde tevil edeceğini, iktidarda
kalm a yollarının ne olduğunu, m uhaliflerini nasıl korkuta­
cağını veya satın alacağını düşündüğünü, Osmanlı tarihçileri
uzun uzun an latm ak tad ır (K âtib Çelebi, Fezleke ve Peçevî
esas kaynaklanm ızdır; ayrıca: Naîmâ, I. 169-72; Müneccim-
başı, III, 5824; Solak-zâde, 622 v.dd.; 'Harnm er, VII, 303-6;
Dânişm end, III, 151-9).
Sinan Paşa, R usçuk’tan ayrıldıktan II gün sonra azledil­
di. Sebep o l d u ^ faciaların onda biri kad ar suç işliyen paşa­
ların hayatlarını m uhafaza edem edikleri XVI. asırda Paşa,
M alkara’daki m eşhur m alikânesine çekildi. Tek endişesi, be­
şinci defa nasıl iktidara gelebileceği hususundaki düşünce­
siydi. Bu inanılm az iş de oldu. Sinan Paşa’nın halefi, çok de­
ğerli bir adam olan Lala M ehmed Paşa, ancak 9 günlük bir
sad âretten sonra öldü. Sinan Paşa te k ra r sadrâzam oldu 4 ay,
5 gün sonra, bu m akam da iken, seksen küsur vaşında ece­
liyle öldü ve T ürk tarihinin en aşağılık şahsiyetlerinden biri,
b u su retle uzun siyasî hayatım kapattı.
T ürk tarihinin en uğursuz yıllanndan olan bu 1595 yılı
sona ererken, diğer bir asi voyvodalık Erdel de, Türkler'den
epey to p rak koparm ıştı. Arad, Lippa, Lugos, Jenö Csanad,
P ankota gibi m ühim kaleler Türkler'den alındı Bu suretle
E rdel sm ın bir Türk eyaletinin m erkezi olan Temeşvar’a
k ad a r geldi, yani 100 km kadar batıya kavdı Hepsinden mü­
him olan Tem eşvar da kuşatıldıysa da, düşm edi (M akkai,
H ist. de Transyivanie, 192 karşısındaki harita ve 195).

Eğri Sefer-i Hümâyûnu (20 Harinuı 22 Aralık 1596)


Bu suretle artık savaşın kazanılm ası bizzat padişahın
b ir sefere çıkm asına bağh kalıyordu H l Mehmed annesi
Safîye Vâlide-Sultan’m m uhalefetine rağmen oabasım n ve
büyük babasının Sokollu’nun zoruyla terketm iş oldukları se­
fere çıkm a geleneğini canlandırdı. K anunî’nin 30
yıldao beri, hiçbir padişah, ordusuna bizzat başkum andanlık

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 119

etm em işti. III. M ehmed'in 6 ay, 2 gün sürecek olan parlak


seler-i hüm âyûnunun başlam asından 2 ay, 17 gün önce
Sinan Paşa ölm üş, Dâmad İbrahim Paşa sadrâzam olm uştu.
Sinan Paşa hayatta olsaydı, padişahın seferini bile ne ya­
p ar vapar, hezim etle neticelendirirdl.
Padişahın setere çıkm asım Sinan Paşa da istiyordu. Çüm
kü Almanya savaşını yürütem iyeceğini tam am en akü kesm iş­
ti. O rtada bir önceki kuşaktaki gibi çok büyük b ir kum an­
dan da yoktu. Olsa bile Sinan Paşa, böyle b ir kum andam a
b aşansm ı görm ektense, devletin b a ttı^ n ı görm eyi tercih
ederdi. Fakat III. M ehmed’i sefere çıkm aya ikna etm ek şe­
refi, tam am en Hoca Sâdeddin Efendi’ye aittir. İstan b u l’d a
Vezir Haşan Paşa'm n kaym akam sıfaUyla kalm ası. S adrâzam
Dâmad İbrahim P aşa’mn. Hoca Sâdeddin E fendi'nin, R um eli
ve Anadolu kazaskerleri E fendiler'in, hüküm dara refakat e t­
m eleri k ararlaştırıldı. Sefere, Türkiye’nin savaş hâlinde bu­
lunduğu Almanya ve Ispanya'nın düşm am 1. E lizabeth’in
büyükelçisi S ir Edıvard B urton d a katıhyordu (b u zat,
1597'de, seferden döner dönm ez 30 yaşında ölm üş ve Heybeli
Ada'va göm ülm üştür; kabiliyetli bir cUplomatU).
Selânikî’ye göre 111. M ebm ed’in sefere götürdüğü «ordu
hâzinesi» nde 183 milyon duka (9.435.000.000 TL.) tu tarın d a
altın ve güm üş para vardı. İstanbul'daki hâzinede d e 22 m il­
yon duka (13,2 m ilyar TL.) bırakılm ıştı. Şu halde bu sırada
devletin elinde bugünkü satınalm a gücüne göre aşağı y u k an
22.635 000.000 TL. bulunduğu anlaşılır.
B ütün sınır beylerbeyileri. h attâ padişaha nâm e yazm a­
ları âdet olm ayan sancak beyleri, gönderdikleri arîzalarla,
III. M ehmed'i setere davet etm işlerdi. Bunun üzerine S ultan
M ehmed Han, 20 haziran 1596 günü Dâvudpaşa ordugâhına
çıktı ve ertesi gün buradan hareket etti. Safîye Vâlide-Sultan,
oğlunu H alkalı’ya kadar teşyi etti. 10 günde Edirne'ye v an id ı
ve bu rad a 4 gün ( 1 - 5 tem m u /) kaimdi. 7 günde Filibe’ye ge­
lindi ve bu rad a da 4 gün geçirildi (12-16 tem m uz). 4 gün
sonra Orduy-ı H üm âyûn Sofya'da (20 tem m uz), 10 gün sonra
(30 tem m uz) Niş te, 10 gün sonra da (9 ağustos) B eigrad'da
idi. N ış'te iken Bosna beylerbevisi Vezir Ahmed Paşa’m n Klis
yak ın lan n d a yendiği A lm anlar'dan aldığı 2.000 kelle, 300 esir
ve 30 sancak geldi 111. Mehmed, B eigrad’da H ünkâr Tepe-
s i’nde kurulan otağında 11 gün kaldı; Belgrad balkının çıl­
gın tezahüratıyla karşılandı ve ordusuna geçit resm i yaptı­
rarak seyretti. III. Mehmed, E stergon’un düşm esinden m esul
tu ttu ğ u Sinan Paşa'm n hain oğlu M enhûs M ehmed P aşa’m n

Levent Şahverdi Arşivi


120 TÜR KİYE TARİHİ

vezirlik rütb esin i kaldırdı ve m allarını - sonsuz zarara uğrat­


tığı - H azine’ye aldı. F akat 3 gün sonra Cağaloğlu Sinan P aşa’
nın şefaati ile affedilen M ehmed Paşa, vezir rütbesiyle Bel-
g rad m uhafızı oldu. Ancak H azine’ye alınan m allan gen ve­
rilm edi. 3 gün içinde cereyan eden b iribirinin zıddı bu hare­
ket, devlet idaresinde istik ra r un su ru n u n artık kaybolduğunu
gösterm ektedir.
21 ağustosta Ordu, Sava nehrini geçerek B elgrad’dan
ayrıldı. K aram an (K onya) beylerbeyisi Hızır Paşa, m uhasara
altın d a olan T ım ışvar’a yardım etm ek üzere, Tım ışvar bey­
lerbeyisi Câfer P aşa’ya gönderildi. 25 ağustosta Ordu, Pe-
terv a rad in ’e geldi. T una’nın k arşı yakasındaki Novi Sad’a
geçmek için k ö prü kuruldu. 600 zirâ (a rşın ) uzunluğundaki
b u büyük köprüyü ku rm ak vazifesi Sinan Paşa-zâde Mehmed
P aşa’ya verilm iş ve b u iş için önden yola çıkarılm ıştı Ancak
köprüyü kurm aya m em ur ask e r M ehmed Paşa’yı görünce
üzerine yürüyüp linç etm ek istem iş, Paşa da canım zor kur­
ta ra ra k soluğu B elgrad'da alm ıştı. B unun üzerine Yeniçeri
Ağası Veli Ağa k öprüyü yaptırdı. 26 ağustosta S alankam en'de
h a rb divam toplandı. Divan 2 gün m üzakere etti. Sinan Pa­
şa ’m n 2 yıl önce alam adığı K ornom kalesi veya kuzeydoğu­
daki Eğri kalesi üzerine gitm ek ş ık la n m üzakere edildi Ne­
ticede çok d aha ehem m iyetli olan E ğri'nin fethedilm esi ka-
ra rla ş tın ld ı. 30 ağustosta Tuna'yı geçen Orduy-ı Hüm âyûn,
M acar Ovası’n a ayak bastı.
Orduy-ı H üm âyûn, M acar Ovası’nda kuzeye doğru Tuna
ve Tisa n ehirleri arasm d a yol alırken, 3 eylülde H atvan ka­
lesi düştü. B udin’in 45 km . kuzeydoğusunda bulunan bu kale,
A lm anlar’a "vire ile’’ teslim olm uştu. Yani o zam anın devlet­
le r hukukuna göre kaledeki T ürkler, yan lan n d a taşıyabildik­
leri k adar eşya Ue serbestçe çıkıp gitm ek hakkını haizdiler-
F ak at Alm anlar, kaleye girdikten sonra bütün T ü rk ler’i, k a­
d ın lar ve çocuklar da dahil dtm ak üzere kılıçtan geçirdiler.
23 nisan 1544’te K anuni’nin fethettiği bu kalenin âkıbetl,
T ü rk ler arasın d a üzüntü yarattı. Cağaloğlu Sinan Paşa, 10.000
askerle H atvan’m im dadına gönderilm işse de, zam anında ye-
tişem em işti.
Eğri Muhasarası ve Fethi (24 Eylül • 12 Ekim 1596)
7 eylülde Ordu, T isa’nm batı kıyısı üzerindeki Segedin
şehrindeyken, Rumeli beylerbeyisi SokoIlu-zâde H aşan Paşa
katıldı. Altın ve çelik zırhlar içindeki Rumeli tım arlı sip ah id ,
III. M ehm ed’in önünde m uhteşem bir geçit resm i yaptı. Hat»

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 121

van katliâm ı, Segedin'de T ürk O rdusu tarafından öğrenildi.


21 eylülde E ğri önlerine varıldı. AlmanlarTn «Erlau», Ma-
carlarTn «Eger», T ürkler'in «Eğri» dedikleri bu Kuzey Ma­
caristan kalesi, 48° arzındadır. 40 km. kuzeydoğusunda Mis-
kolcz şehri bu lunur. E ğri'den itibaren M atra D ağlan'nın ya­
m açları başlar ve Büyük M acar Ovası (Alföld) biter. Az ku­
zeyde M acar to p ra k la n yerini Slovak to p rak ların a bırakır.
24 eylülde m u h asarasına başlanan E ğri kalesi, A lm anlar’m
elindeki M acar kalelerinin en m ühim m idir. K anunî devrinde
Vezîr-i âzam K ara Ahm ed Paşa gibi büyük b ir a sk e r tarafın ­
dan 39 gün m u h asara edildiği halde düşürülem iyen b u ehem ­
m iyetli m ü stahkem mevki, K anunî’nin son seferi olan Sigetvtır
sefer-i hüm âyûnunda da bahis konusu olm uş, fa k at SigetvarTn
feth i tercih edilm işti. Kaleyi, Im p a ra to r’u n akrabasm dan Paul
Nyary savunm aktadır.
E ğri’yi T ürkler, beş koldan k u şattılar. Bu kollara Vezîr-i
âzam D âm ad İb rahim Paşa, Vezir C errah M ehm ed P aşa (eski
sadrâzam ). Vezir Câfer Paşa, Rum eli beylerbeyisi Vezir S o ­
kollu-zâde H aşan P aşa ile Yeniçeri Ağası Velî Ağa kum anda
ediyordu. Cağaloğlu Sinan Paşa, açıkta, A lm anlar’m herhangi
bir yardım kuvvetine k arşı gözcü bırakılm ıştı. T ü rk ler’in 23
büyük m uhasara topu o şekilde ateşleniyordu ki, top sesi b ir
an bile susm uyor ve gülleler, b irb iri ard ın d an Eğri kalesine
yağıyordu. 25 eylülde altıncı b ir kol d a kaleye taarru za baş­
ladı, Bu kola O rdu'ya henüz katılan B udin m uhâfızı Anadolu
beylerbeyisi Sokollu-zâde M ehm ed Paşa ile H aleb beylerbe­
yisi Çerkeş M ahm ud Paşa kum anda ediyordu. 4 ekim de dış
kale düştü. 6.000 Alman kılıçtan geçirildi. 3 k at sû r ile çev­
rili dış kalenin düşm esi, düşm an savunm asını büyük ölçüde
sarstı. E rtesi gün iç kaleye taarru za geçildi ve 12 ekim de
Eğri fethedildi.
18 günJük T ürk m uhasarasm a dayanam ıyacagım anlıyan
General Nyary, 9 kişilik m aiyetiyle gelip am an diledi. Szolnok
sancak beyi B ektaş Bey ile E ğri’ye gönderildi. «Vire Ue» tes­
lim üzerinde anlaşıldı. Ş ehre önce M ehter-i H üm âyûn Takım ı,
yer ve gökü inleten avazelerle girdi. A rdından Anadolu tı­
m arlı sipahisi ile Beylerbeyi H aşan Paşa, sonra Y eniçeriler
ile ağ alan Sarıkçı (D estârî) M ustafa Ağa (Velî Ağa bir gün
önce Rumeli beylerbeyisi olm uştu) geliyordu. Eğri, yeni b ir
eyalete m erkez yapıldı. E rzurum beylerbeyisi Sofu S inan
M ehmed Paşa, ilk Eğri beylerbeyisj oldu. K anuni devrinde
alm am ıvan böyle ünlü bir kalenin 18 günde fethedilm esi II I.
M ehm ed’in prestijini geniş ölçüde a rttırd ı ve bundan böyle

Levent Şahverdi Arşivi


122 TÜR KİYE TARİHÎ

«Eğri Fatihi» diye anılır oldu. E ğri’den çıkıp giden Alman­


lar, yolda K ırım süvarileri ve akıncılar tarafından d u rd u ru ­
lup S.OOO’i kılıçtan geçirildi. Bu, H am m er’in de kabûl ettiği
gibi, az önce Alm anlar’ın H atvan’da am an verm iş oldukları
T ü rk ler’e yaptıklarının haklı karşılığıydı. Ancak generallere
ve yüksek rütbeli subaylara III. Mehmed. Islâm ’dan önceki
eski Türk geleneğine uyarak «bindiğim at ve kuşandığım kı­
lıç hakkı içün» diye am an verdiğinden bunlara dokunulm adı.
Çekilip Almanva'ya gittiler. B irkaç gün sonra Hatvan da geri
alındı. Almanlar çekilirken Hatvan kalesini tahrip etm işlerdi.
K aram an (K onya) beylerbeyisi Câfer Paşa, yeniden kaleyi
inşa etm ekle görevlendirildi. 18 ekimde, cam ie çevrilip "Ki­
lise Camii” denen şehrin en büyük m âbedinde lll. Mehmed’in
ve Hoca Sâdeddin Efendi’nin de bulunduğu bir cem aatle
cum a namazı kılındı (M ünşe'âtu'sSelâttyn'deki Eğrt F eth-
N âm est (II, 101-2) ile Kâtib Çelebî’nin Fezteke'si (c. 1) ve
Peçevî (II, 193 v.dd.) ile Selânikî (basılm am ış kısım ) esas
kaynaklanm ızdır; aynca; Naîm â, I, 144-53; Solak-zâde, 630
v.dd.; M üneccimbaşı, III, 587-9; Harnm er, VII, 319-24; Dâniş­
m end, Kronoloji, lİ I , 163-70).

B irinci H açova M uharebesi (22 E kim 1596)


Bu sıralarda İm p a ra to r’un kardeşi Ardişük M asim ilien’in
kum andasındaki Alman ve m üttefikleri ordusu, Eğri've yak­
laşıyordu. O rduda, âsi voyvoda Sigism und Bathorv nın ku­
m andasındaki Erdelliler de vardı. 4. Vezir Câter Paşa l.SOOO
askerle, Alman ordusuna iyice yaklaşm ıştı. Yaklaşan Atman
o rd u su n u E ğri’yi m uhasaradan kurtarm ıya çelen ehem m iyet­
siz b ir kuvvet sanan Sadrâzam İbrahim Paşa Câler Pasa va
ta a rru z em retti. Câfer Paşa, düşm anın “asker i dervâ m isâl”
ile geldiğini bildirdiyse de, lâf anlatam adı. Bunun üzerine Câ­
fe r Paşa, aldığı em ri yerine getirm ek için, çılgınca bıı taar­
ruzda bulundu. Yanında yeni Rumeli beylerbeyisi Velî Paşa
d a vardı. Ancak lO.OOO’den fazla asker, bu çılgınlığa katılm ak
istem edi, E ğri’ye döndü. Bu hâdise, artık askerin canı istediği
zam an em ir dinlediğini gösterm ek bakım ından m ühim dir.
T ü rk o rdusunun en önem li üstünlüğü şim diye kadar disipli­
ninde olduğu için, ortad an disiplin m efhum u kalkınca, aşağı
y u k an aym silâhlara sahip olan A vrupahlar’ın, savı üstünlü­
ğüne m alik oldukça T ü rk ler’i alt edecekleri açıkça ortaya çı­
kıyordu.
Bunun üzerine "şeref-i vezâreti k u rtarıp bed-nâm olm a­
m ak içün” k ahram an Câfer Paşa, 4.500 kadar askerle Arşidük

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 123

M axim ilien’in alaylarına daldı. Velî Paşa, im ha edilm enin m u­


hakkak olduğunu görünce, Câfer Paşa'ya ricat teklif etti. Tek­
lifini kabûl ettirem eyince de, bir kısım askerle E ğri’ye doğ­
ru çekilip gitti. Yalnız kalan Câfer Paşa "nece R üstem âne er­
likler edip’’ büyük b ir cesaretle “arslan lara hased ettirecek ”
şekilde döğüştü. Almanlar, 22 ekim akşam ına k ad a r süren
b u m uvazenesiz vuruşm ada yüzlerce T ürk'ü kılıçtan geçirdi­
ler. Gece karanlığı basınca Câfer Paşa, b ir avuç askeriyle düş­
m an hatların ı yarıp E ğri’ye döndü. Câfer P aşa’nın izni olm a­
dan m uharebe m eydanından ayrılan Velî Paşa, ancak 11 gün
sü ren Rum eli beylerbeyili^nden azledildi. Sokollu-zâde, tek­
r a r Rum eli beylerbeyisi oldu.
Büyük Haçova m eydan m uharebesinden 4 gün önce geçen
ve 1.000. Yeniçeri, 100 tım arlı sipahisi’nin şehit düşm esi, 43 to­
pu n kaybedilm esiyle neticelenen b u küçük çaptaki m eydan
m uharebesi, 4 gün sonraki m uharebe gibi, Tisa nehrinin batı
kıyısında Haçova veya H açovası denen m evkide cereyan e tti
(M acarca: Keresztes-m ezoe). E rtesi sabah (23 ekim ), İb ra ­
him Paşa’m n başkanhğm da h arb divam topitm dı. D üşm am n
çok büyük b ir kuvvet teşkU ettiği anlaşılnuştı. E ğri sefer-i
hüm âyûnu ve Haçova zaferinin ru h u olan Hoca Sâdeddin E fen­
di, Istanbul-Sofya yolunda h er sabah önce padişahın huzu-
rım a girm iş, 111. M ehm ed'in vereceği günlük em irler üze­
rin d e m üeessir olmıya çalışm ıştı. Sofya'da hum m aya yakala­
n arak ağır şekilde hastalanan büyük devlet adam ı ye bUgin,
E ğri m uhasarası sırasında kendine gelip fetih ten sonra iyi­
leşti. H asta zam anlarm da da nüfuzunu kullanm aktan geri
kalm adı. Toplanan h arb divam nda da, m akaralarını herhangi
b ir hâdiseyle kaybetm em ekten başka hiçbir gerçek endişeleri
olm ıyan ekseri vezirler, E ğri’nin fethedüdiğini, bunun büyük
b ir başarı olduğunu, bu kalenin K anim i devrinde bile alına­
m adığını, düşm an o rdusunun bırakılıp İstan b u l'a dönülm esi­
nin m ünasip olacağını savundular. Sâdeddin Efendi söz aldı.
Ezcümle, böyle bir k ararın askerlik kaidelerine tam am en
aykırı olduğunu, düşm an üzerine gidilmezse, bım dan dolayı
m aneviyatı güc kazanacak olan düşm tm ın bizim üzerim ize
geleceğini, esasen m ücbir b ir sebebe dayanm aksızın b ir kale­
nin fethi kâfidir diye şim diye k ad a r hiçbir O sm anoglu’nun
düşm andan yüz çevirm ediğini, düşm an ordusunu im ha etm e­
den ne savaşın kazanılabileceğini, ne sulh yapılabileceğini söy­
ledi. Vezirlerden biri, R um eli beylerbeyisi Sokollu-zâde Ha­
şan P aşa’nın düşm an üzerine yollanm asını, kendilerinin £ğ-
r i ’de kalm alarım teklif etti. Sâdeddin Efendi: "B u iş, dedi;

Levent Şahverdi Arşivi


124 T Ü R K İY E .T A R İH İ

fu veya bu paşanın işi değil, padişahın işidir." H oca’m n ko­


nuşma gücü karşısında etkilenen vezirlerden aksi fikri sa­
vunm akta ısrar eden çıkm adı; iş, padişahın k ararına kaldı.
Hoca Efendi, daha divan dağılm adan m eclisten çıkıp, diğer
vezirlerden önce III. M ehm ed’in otağına girdi. H arb divanı­
nın düşm an üzerine yürüm ek k a ra n aldığını söyliyerek son­
radan vezirlerin padişahı kandırm alarını önledi ve em rivaki
yaparak, düşm an üzerine yürünm ek irâdesini aldı.
E rtesi sabah (24 ekim ) erkenden Orduy-ı Hüm âyûn, baş­
ta III. Mehmed ve hem en yanıbaşında Hoca Efendi olm ak
üzere, E ğri’den, düşm an ordusunun bulunduğu Hâçova’ya
hareket etti. Sofu Sinan Paşa, beylerbeyi olarak Eğri'de kal­
dı. Sadrâzam Dâmad İbrahim Paşa, Anadolu beylerbeyisi
Lala Mehmed P aşa’yı büyük bir kuvvetle E ğri’de bırakm ak
istedi. Hoca Efendi m üdahale etti; büyük bir kuvvetin ordu­
dan ayrılm asının az sonraki m uharebe için zaıf alâm eti ol­
duğunu, m uharebe kazam lırsa E ğri’de az veya çok kuvvetin
bulunm asının hiçbir ehem m iyeti olamıyacağım, kaybedilirse,
hiçbir kuvvetin düşm anın E ğri’yi istirdadım engelliyemiye-
ceğini an lattı. Sadrâzam kabul ve Lala Paşa, kuvvetleriyle
Orduy-ı H üm âyûn’a iltihak etti. Gece III. Mehmed, Hoca’yı
çağırdı. O rduyu serdâr-ı ekrem sıfatıyla S adrâzam ’a teslim
edip kendisinin İstan b u l’a dönm esinin mi, ordunun başında
m uharebeye katılm asım n mı yüksek devlet m enfaatlerine uy­
gun olacağını sordu. Yani eğer m uharebe kaybedilirse ken­
disinin o rduda bulunm asm ın m ahzurlu olacağını, çünkü pa­
dişahın kum anda ettiği b ir ordunun yenilm esinin mânevi ba­
kım dan serd ârın kum anda ettiği ordunun yenilm esinden çok
daha ağır tesirler yapacağım im a etti. Hoca Efendi, padişah
olm azsa ordunun büsbütün gevşiyeceğini bildiği için, ordu­
nun başında kalm asından başka b ir ihtim alin hatıra bUe
getirilem iyeceğini uzun boylu anlatarak, Haçova zaferini ha­
zırlam ış oldu.

Haçova Meydan Muharebesi (26 Ekim 1596)


E rtesi sabah, 25 ekim cum a günüydü. H er iki tarafın
azam etli kuvvetleri, H açova’da karşı karşıya yerlerini aldı­
lar. ö n cü ler, biribirlerini görüyorlardı Düşm an ordusuna, Al­
m anya İm p arato ru II. R udolf'un kardeşi Arşidük M aximilien
k u m anda ediyordu. Erdel prensi âsi Sigism und -Bathory de
or.dudaydı. Düşm an tarafının esas kuvvetini çeşitli Alman
devletlerinin askeri teşkil etm ekle beraber, bol sayıda İs­
panyol, Erdelli M acar, Papalık, Floransa, Leh, Çek, Slovak,

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 125

îtalyan, H olanda ve Belçika alayları, h a ttâ Fransız gönüllüleri


vardı.
D üşm anın 100 topu, Feth-Nâme-i Eğri’ye göre 300.000 as­
keri vardı. Ancak bu sayı m übalâğalı değilse bile, hepsinin
m uharip olm asına im kân yoktur. O zam anın Avrupa ordula-
n n d a âd et olduğu üzere, m ühim kısm ının uşak, satıcı gibi
kalabalıktan m üteşekkil olduğu m uhakkaktır. H attâ Avrupa
ordularıyla beraber binlerce fâhişeden m ürekkep bir kadın­
la r topluluğunun da savaş m eydanına kadar yol alm ası, sık
görülen hâdiselerdendi. Türkler, 60.000 tım arlı sipahisi, 55 000
K apıkulu (Yeniçeri vs.), 25.000 K ırım atlısı, takriben 140.000
kişiydi. Gazi GirayTn kardeşi Fetih Giray H an’ın son günlerde
O rduy-ı H üm âyûn’a katılabilm esi, T ürkler için gerçek bir
talUı eseri oldu. Türk ordusunun önünde K ın m iılar’la Cağal-
oğlu’nu n kum anda ettiği tım arlılar bulunuyordu. Bunlar, düş­
m anla ilk tem ası yaptılar. 6.000’e yakın zayiat veren, bu ara­
da D itm ar von Koenigsberg ve Bavyeralı F ronsberg gibi ku­
m andanlarım kaybeden düşm an öncüsü, geri çekildi. Gece,
h er iki tarafın da endişesi içinde geçti. Tım arlı sipahiler, at­
larından inmeyi bile tehlikeli görüp atlarının üzerinde uyu­
dular.
E rtesi sabah (26 ekim ) iki taraf harb vaziyeti alıp biri­
birine yanaştı. Merkezde III. Sultan Mehmed Han vardı. Ba­
şının üzerinde Sancak-ı Şerif dalgalanıyordu. Padişahın he­
m en sağında Sadrâzam Dâmad İbrahim Paşa, onun sağında
da diğer vezirler, solda padişahın yanında Hoca Sâdeddin
Efendi, onun solunda Rumeli ve Anadolu K azaskerleri Efen­
diler yer alm ıştı. Sağ kanada Anadolu beylerbeyisi Mehmed
Paşa, Anadolu tım a rh la n ile, sol kanada Sokollu-zâde H aşan
Paşa, Rumeli tım a rh la n Ue kum anda ediyordu. Y eniçeriler
ve diğer K apıkulu Ocakları, m erkezde. Padişah ve Sadrâ-
zam ’ın kum andası altındaydı. Ancak III. Mehmed, a ta la n
gibi büyük b ir kum andan olm adığı ve şim diye k adar hiçbir
büyük m uharebe görmediği için, k a n a tla n ve birlikleri idare
edecek değildi. H er kanat, kum andanının em rine göre vuru-
şacaktı. Şimdiye kadar kazanılan Türk zaferlerinin en büyük
âm illerinden biri, kum anda birliği, bu defa T ürk ordusunda
yoktu. Ancak bu birlik karşı tara fta da m evcut olmadığı için,
şanslar eşitti. H attâ T ü rk ler’in lehindeydi. Çünkü k arşı ta­
ra fta üstelik biribirinin dilinden anlam ıyan çeşitli m illetlere
m ensup alaylar vardı.
3. Vezir Cağaloğlu Sinan Paşa ile Fetih Giray’ın K ınm iı
atlıları, öncü olarak ilk saflarda yer alm ışlardı. Gerideki ağır-

Levent Şahverdi Arşivi


12* T in H IT E T M IH t

b k la n ve ordu hâzinesini M üteferrika ağası Yûnus Bey ko­


ruyordu. Büyük tarihçi Peçevî İbrahim de, m uharip subay
olarak T ü rk ordusunun sol kanadm daydı. Bu m uharebede
usu l dışı olarak, m uharebe Anadolu’da geçiyorm uş gibi Ana­
dolu U m arlılan sağ kanadda yer alm ıştı.
Büyük m eydan m uharebesi, Alm anlar’ın taarruzuyla baş­
ladı. Türk o rd u su sarsıldı. Almanlar, o rta kanada girdi. Ar­
şid ü k ’ün em irleri hilâfına, T ürk o rta kanadındaki çadırları
yağm alanuya ba.sladılar. 111. M ehmed geri çekildi, otağına
girdi. Sadrâzam , (» ta kanadın arkasına sığındı. A lm anlar,
T ü rk cephane sandıklarm ın üzerine çıkm ış dans ediyorlardı.
İLL Mdmned, otağına çekildi. S ırtın a Peygam ber’in bnrka-i
şerifin i giyip eline m ızrağım aldı. İbrahim Paşa, padışafam
dııawun y a n d a kesip, ü ıtiy a to ı geri çekUmesi k a p ettiğini,
kesin b ir ask erî tavsiye olarak ü e ri sürdü. E sir düşerek b ü ­
tü n T ürk im p aratorluğunun başm ı büyük bir belâya sokm ak
islem iy « ı 111. -M ehmed, ric’a te hazırlanırken, babasının 60
y a ş m ^ k i bocası Sâckddin E fendi, padişahın atın ın gem le­
rin e yapiştı:
— Pâdşâhım , dedi; nereye gidersiz? Çengin hali b u d u r,
hâtır-ı şerifiniz hoşça tutun. Lâzım olan, yerinizde sâ b h ve
ber-k arâr olm akdır. Peygam berim iz’in m û ’cizeleriyle, nusxat-u
zafer bizdediri
Hoca’m n bu m üdahalesi olm asaydı veya b irk aç dakika
grcikseydi, yalnız T ürk tarkbim n en büyük zaferlerinden biri
kaybedUm iş ohnıyacak, belki savaş kaybedOecek,
İk m ci Viyana’dan 87 yıl önce devlet büyük b ir felâkete uğ­
rayacaktı. M eydan nm harebelerinde y u rd kazam hp devlet bat-
t ^ ı m tarih te h içbir m fllet, T ürkler k ad a r büem ez.
Orduy-ı H üm âyûn vârzı Şeyh Hızır Efendi, 100 m üridiyle
ön safhaJara atılm ıştı. Şeyh ve m üritleri, ellerinde kılıç,
Kur'âıfdsm âyetler okuyarak askeri teşci ediyorlar, kaçan-
larra özerine Peygam ber’in lânetîni davet ederek beddualar
yağdırıyorlardı. Bu derviş-gazilerin hem en hepsi, ön safta bu-
lo n d o k lan için şehit oldn (zaferden sonra naaşları İstanbul'a
nakledilerek muazzam b ir askeri ve dinî törenle cenazeleri
k a ld m ld ı). B u hengâm ede III. M ehm ed'i dim dik atının üze­
rinde, Hoca E fendi'nin onun yam başm da atm m gem terinî
tu tm u ş gören akıncılar ve K ın m atlıları, zaferi kazandığım
san an düşm ana dehşetli b ir şekilde taarm za geçtiler.
Neye uğradığını anlıyam ıyan Arşidük, birliklerine hâkim ola­
m ad ı. "K âfir kaçdıV’, "N em çd u su u h l’’ avazekriyle çalkala­
n a n T ü rk ter, y arım saat içinde 2ÛJOOO d ü ^ n a n atlısım Haçova

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. A t t I M BAŞLARI 127

ovasının kenarındaki bataklığa sürüp yok ettiler. 50.000 düş­


m an da m uharebe m eydanında kaldı. 100 top, T ü rk ler’in eli­
ne geçti. Topçusunu, süvarisini kaybeden ve piyadesi büvük
zayiat veren Arşidük, ric’ate başladı. Prens Sigism und da
onu takip etti. Düşman ordugâhında 10.000 duka altım <6
m ilyon TL.) ve birçok değerli ganim et ele geçti. B ütün
Haçova, onbinlerce düşm an ölüsüyle dolm uştu. Türk zayi­
atı birkaç binden fazla değildi. Kaçan düşm anın bir kısm ı
d a T ürk süvarileri tarafından esir edildi. Bu suretle O sm anh
fü tu h at tarihinin son büyük meydan m uharebesi kesin şe­
kilde kazanılm ış oldu. Fetih G iray’la Cağaloğlu, öncü kum an­
danları olarak büyük b aşa n gösterdiler. Cağaloğlu Sinan Pa­
şa, şim diye k ad ar hiçbir savaşta bu kad ar iyi kum anda etm e­
m işti.
O rdunun m erkezi bozuldu diye, diğer kan atlar ve öncü
yerinde sabitken hüküm dara rica t tavsiye edecek kad ar telâş­
lı b ir sadrâzam m bulunduğu Türk ordusu, elbette böyle bü­
yük b ir zaferi değerlen direm ezdi. Geçm işte kazam lan ve ilk
Osm anlı hakanları gibi en büyük çapta askerterin kum anda
ettiği meydan m uharebelerinde de bazı cenahlar şu veya tm
şekilde sarsılm ış, zaviat verm iş ve bozulm uş, fakat sonunda
düşm an yok edilm işti. Ancak m uharebe m eydanına hâkim
olan Türk hakanı, düşm anı takip etm iş, boş ve m üdafaasız
ülkelerine girm iş, sulh şartlarını istediği gibi d ik te edebil­
m işti. H açova’d an sonra, kazanılan zaferle sarhoş olan vezir­
lerin bütün endişesi, bir gün önce İstan b u l’a dönm ekten iba­
re t kaldı. Değil ülke fethetm ek, yıllarca süren savaşa son
verm ek ve en iyi şartlarla sulh elde edebilm ek bile düşünü-
lemedi. Bu husus, daha o zaman aklı başında olanları m ü­
teessir etm iştir. İşte m eydan m uharebesine katılm ış olan
büyük tarihçi Peçevî şöyle d iy o r;
"Haçova zaferi, Mohaç zaferinden daha küçük b ir gazâ
değildi Ancak ol gazâda S a ’âdetlû Pâdşâh (K anunî). Budin’e
geldiği ve memâlik-i küffârı seby-u gaaret ettirdiği, bu gazâ-
clan artık d ır. Eğer bundan dahi S a’âdetlû pâdşâhim ızı ( I II.
M dım ed'i) B udin’e götürselerdi. (düşm an elindeki) cem i’ ser-
had kal’alan bırakılır ve tasarruf-ı Islâm ’a girerdi, fiâri ol
kış B eigrad’da kışlatm ış o lsalar ve evvel-bahârda «azîm etim iz
Bec’dir 1Viyana’d ır)» deseler, Nemçe kâfirleri, Eflâk ve B<^-
dan gibi haraca kesilmek mufcarı-erdi. Takdir bod bu nuk-
dâr im iş" (II. 202).
Büyük tarihçinin m ütalâaları askerî, siyasî ve U rih! ba-

Levent Şahverdi Arşivi


128 TÜRKİYE TARİHİ

bakım dan o derecede yerindedir ki, cüm lelerini ayrıca tefsir


etm ek bile fazladır.
Haçova zaferi için m ehazlarım ız: Sefâniki’nin gayrimat*
bu kısım ları; K âtib Çelebi, Fezleke, I, 90 v.dd.; Peçevî, II,
195-203; Solak-zâde, 634 v.dd.; M üneccim başı, III, 590 v.dd.;
Naîm â, I, 155-68; H am m er, VII, 328 v.dd.; D ânişm end, III,
172-7.
H am m er’in "Sâdeddin'in cesaret ve tesiriyle kazam lan ve
M ohaç ve Ç aldıran'la m ukayese edilen parlak zafer"
(V II, 329) dediği H açova’dan sonra. Viyana yolu T ü rk ler’e
açıktı. Ancak orduda deha sahibi tek adam Hoca Sâdeddin’di
ve o da birçok vezirden iyi askerlikten anlam asm a rağm en,
m eslek itibariyle kum andan değildi. Türkiye’de K anunî nesli
tam am en tarih e karışm ış, büyük devlet adam ı, general ve
am iral kalm am ıştı. B u yüzden Haçova ile bitm esi icap eden
'A lm anya savaşı, daha yıllarca sürdü. 2 kasım da Orduy-l H ü­
m âyûn, H açova’yı terk e tti ve ertesi gün E ğri’ye geldi. Haç*
ova’da ele geçirilen topların büyük kısm ı, 5.000 askerle be­
rab er, E ğri m uhafızı Sofu Sinan P aşa’ya verildi. 4 gün Eğ-
r i ’de kalan III. M ehmed, 7 kasım da harek et etti. O rdu, Tisa’
nın batı kıyısını takip ederek güneye iniyordu. Bu suretle
Szolnok ve Segedin'den, Tisa’nm Tuna ile birleştiği yere,
Novi S ad’a gelindi. B urada Tuna geçildi. Novi S ad'm k arşı­
sındaki P etervaradin’e varıldı. Sava da aşıldı ve B elgrad’a
gelinip bu rad a 2 gün konaklandı. M orava geçilip N iş’e, Sof­
ya’ya, M eriç aşılıp Filibe’ye, oradan E dirne'ye gelindi. III.
Mehmed, 21 aralık ta Dâvudpaşa'ya geldi ve ertesi gün İs­
tan b u l’a girdi. Bu suretle Eğri-Istanbul yolu 45 günde alın­
m ış oldu. Vâlide-Sultan ve ileri gelenler, hüküm darı Dâvud­
p a ş a ’da karşıladılar. III. M ehm ed’i ve H am m er’in "E ğri se­
ferin in bütün ruhu" diye tavsif ettiği Hoca Sâdeddin Efen­
d i’yi (V II, 332) karşılıyanlar arasında, kızkardeşleri sultan­
lar, Bağdad beylerbeyisi Vezir Hızır Paşa, Tebriz beylerbeyisi
Vezir M ahm ud Paşa, Kaym akam Paşa ve ulem â’nın Ueri ge­
lenleri bulunuyordu. İstan b u l’a giriş çok m uhteşem oldu.
Y ollara halılar ve şallar döşenm işti. "E ğri F âtihi’’ diye anı­
lan Haçova galibi III. M ehmed Han, ancak ikindi üzeri Top-
kapı SarayTna Vcurabildi. B üyükbabasının babası K anunî’nin
son Sigetvar seferinden tam 30 yıl geçmişti. B undan sonra
d a T ürkiye yeni b ir sefer-i hüm âyûnu ancak 25 yıl sonra,
III. M ehm ed’in torunu III. O sm an’ın Lehistan seferiyle gör­
dü.
İsta n b u l’da 111. M ehm ed, B âkî’Dİn p arlak şiirleriyle t«b-

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI 129

rik edilirken, Almanya’da ve âsi voyvodalıklarda, Eğri nin


düşm esi ve Haçova zaferi, ağır yankılar yaptı. Haçova’da E r­
del voyvodasının yediği darbe artık üç âsi prensliğin T ürki­
ye’den ayrılm ak için esasen sadece kendileri tarafından bes­
lenilen üm ide son verdiği gibi, savaş daha uzam akla beraber,
Almanya’nın galip çıkabilm esi ihtim allerini büsbütün o rta ­
dan kaldırdı. Ancak Almanya’yı tam am en yenebilm ek için,
daha birkaç yıl beklemek, K anije zaferini kazanm ak icap edi­
yordu (M akkai, Hist. de Transyivanie, 195-6). Neticeyi gören,
esasen büyük kısm ı T ü rk ler’i seven ve A lm anlar’dan nefret
eden Erdel M acarları, prensleri Sigism und’u Türk hakimiye­
tini yeniden kabûl etm esi için zorladılar. Fakat cezadan kur-
tulam ıyacağını bilen âsi voyvoda kabûl etm edi ve T ürk taraf­
tarların ın lideri olan başbakanı Josika’yı idam ettird i (A ym
Eser, 196). Lehistan hüküm etinin başındaki B aşbakan Za-
m oyski’nin de Türk tara f d a n olm ası ve A lm anlar’ın geçici
bazı b a şa n la n karşısında bile Alman vaadlerine asla kapıl-
m am ası, im paratorluğun Türkiye karşısındaki savaşını daha
da üm itsiz b ir durum a sokuyordu. Zira Türkiye karşısında
serb est kalan bir Almanya’nın ilk işi, L ehistan'la uğraşm ak
olacaktı. Diğer taraftan Türkiye’de artık büyük bir hüküm ­
dar, büyük çap ta devlet, siyaset adam larıyla kum andanlar
ve am iraller yoktu am a, bunlar Alm anya'da da m evcut de­
ğildi. Gerek İm parator, gerek etrafındakiler, bir sürü siyasî
ve askerî hata yapıyorlardı. C harles - O uint’in karşısına
çıkm aya cesaret edemediği T ürk ordusuna karşı büjdik
b ir m eydan m uharebesi vermeyi kabûl etm ek, askerî hata­
ların en büyüğüydü. Almanlar, E ğri’yi alan III. M ehm ed’in
İstan b u l’a dönm esini bekleyip büyük ordularım im ha ettir-
m eseydiler, Türk başarısı pek belirli sın ırlan aşamazdı. Haç-
ova’dan sonra Avrupa’da savaşın Alm anlar ve m üttefikleri
tarafın d an kazanılabileceği üm idini devam ettiren bir tek
aklı başında hüküm dar, ask er ve devlet adam ı kalm adı. Er-
del’de prensin baskısı, T ürk taraftarla rın ı alt edem edi. Si­
gism und, 17 m art 1599’da tah ttan feragate m ecbur oldu. 33
yaşındaki âsi prensin yerine am casının oğlu K ardinal Andras
B athory, tah ta çıktı ve hızla T ü rk ler’le anlaşm a yollannı ara-
m ıya başladı. Yeni prens, Lehistan’da B aşbakan Zamoyski'*
nin yanında yetişm iş. Alman boyım duruğuna k arşı tek çare­
n in T ü rk himayesi olduğuna inanm ış b ir adam dı (Mak­
kai, 197).
Savaşın kazanılabilm esi için Dîvân, K ırım ’dan gereği gibi
faydalanm ak m ecburiyetindeydi. H albuki bu iş h er zam an

Levent Şahverdi Arşivi


130 TÜRKİYE TARİHİ

yapılam ıyordu. K ın m ’ın başm da bu sırada, tarihinin belki


en büyük hanı olan II. Gazi Giray bulunuyordu. Gazi Giray,
İran cephesinde Özdem iroğlu’nun m aiyetinde büyük hizm et­
ler gördükten sonra han olm uş, Almanya cephesinde de bü­
yük başarılar kazanm ış, Yanıkkale’nin fethinde birinci dere­
cede rol oynam ıştı. Boğdan’ın beylerbeyilik şeklinde bir Kı­
rım prensine verilm esi hakkındaki teklifi reddedilince gü­
cendi. Dîvân, bu suretle Kırım sınırım K arp atlar’a dayamayı
m ünasip görm edi (Peçevî, II, 174). Bunun için Gazi Giray,
Eğri seferine bizzat katılm adı. Az bir kuvvetle kardeşi ve
veli£ihdi Kalgay Fetih Giray H an ’ı yolladı. Maamafih Fetih
Giray Han, Haçova zaferinin en başarılı kum andanlarından
biri olm asını bildi. B ununla beraber yeni sadrâzam Cağaloğlu
Sinan Paşa, 8 yıl, 5 aydan beri tah tta olan Gazi G iray’ı az­
letti; Fetih Giray’ı han yaptı. Ancak 3 ay sonra Cağaloğlu dü­
şünce, Gazi Giray tek ra r han oldu.

Vezir S atırc ı Mehmed Paşa’mn S erdârlığı Zamanmda Almanya


Cephesi (9 Haziran 1597 - 6 O cak 1599)
Almanya cephesine serd âr tayin edilen genç vezir S atırcı
M ehmed Paşa, 9 haziran 1597’de Dâvudpaşa ordugâhına geç­
ti. 5. Vezir’i, sadrâzam , şeyhülislâm , vezirler ve diğer ileri
gelenler uğurladılar. III. Mehmed, şahsî serveti olmıyan Sa-
tırcı Mehmed P aşa’ya, 10.000 duka (6 milyon TL.) ihsan etti.
2 ay, 4 gün sonra Belgrad'a vardığı zam an (13 ağustos 1597),
Rumeli beylerbeyiliğine ikinci defa olarak getirilen Velî Paşa
ve Bosna beylerbeyisi Hâfız Ahmed Paşa tarafm dan karşı­
landı. Anadolu beylerbeyisi Ahmed ve Budin beylerbevisi
Mihalıçlı Mehmed Paşalar da serdâra katıldı. Serdâr. Belg­
ra d ’da 23 gün kalıp 5 eylülde hareket etti. Serdâr, Budin’e
yaklaşırken. Almanlar, Y anıkkale’yi (R aab/G yör) m uhasara
ediyorlardı, Fakat Yanıkkale’deki Türk kuvvetlerinin şiddetli
b ir hurucu üzerine 2.000 zayiat veren Almanlar, 2 ekim de m u­
hasarayı kaldırıp kaçtılar. Böylece Estergon'u alm ış olan Al­
m anlar, Viyana’nm kapısı olan Yanık’ı ele geçirem ediler S er­
dâr, Budin’den önce Tata kalesine yürüdü. K om orno’nun
güneydoğu ve E stergon’un güneybatısında, Budin-Yanık yo­
lundaki bu kale, A lm anlar’ın eline düşm üştü. 8 ekim de ku­
şatıldı. 11 ekim gecesi Alm anlar teslim oldu. Serdâr, burada
8 gün kaldı ve 20 ekim de hareket etti. 23 ekim de Serdâr,
Rûm (Sivas) beylerbeyisi M ahmud, Rakka (U rfa) beylerbe­
yisi Ali ve Adana beylerbeyisi Ramazanoglu Mehmed Paşa-
la r’ın T ım ışvar’a hareketini em retti. Zira, bu eyalet m erkezi

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 131

çok m ühim kalenin, âsi Erdel voyvodası Sigism und tarafın ­


dan yeniden kuşatıldığı öğrenilm işti.
Serdâr, 1 kasım günü Vaç (Almanca; W aitzen) kalesine
geldi. Burası Budin (B u d ap eşte)’in 25 km. kuzeyinde ve Tu-
na'nın doğu kıyısı üzerindedir. B urası da AlmanlarTn eline
düşm üştü. Ancak düşm an, Türk ordusunu görünce, kaleyi
bırak ıp açığa çekildi. 50.000 kişilik Alman ordusu, siperler
kazıp m üdafaa durum una geçti. Satırcı Mehmed Paşa, taarruz
etti. Ancak açık sahrada meydan m uharebesi vermiye cesa­
ret edem iyen ve bir yıl önceki Haçova felâketinin tesirinde
bulunan Almanlar, T ü rk ler’e 3.000 zayiat verdirerek siperle­
rinden çıkm adılar. Siper vuruşm aları b ir hafta sü rd ü ve son
üç gün çok şiddetlendi. Yeniçeriler, kışın soğukta savaşamı-
yacak lan m söyleyip S erd â r’ı işi tatlıya bağlam ası için zor­
ladılar. Budin beylerbeyisi Kadı-zâde Ali Paşa, Diyâr-ı B ekr
beylerbeyisi Kuyucu M urad Paşa ve Budin kadısı H âbil Efen­
di gibi zekâ ve iktidarlarıyla tanınm ış T ürk devlet ad a m la n
m üzakereye giriştiler. Fakat A lm anlar’ı siperlerinden çıkar­
m ak veya herhangi b ir tâviz koparm ak m üm kün olm adı. Bu­
nun üzerine S erdâr, B udin’e dönm eye k arar verdi. Bu su­
retle B udin'in kuzeyi, A lm anlar’dan tem izlenm em iş oluyor­
du. O rdu, 9 aralık ta B elgrad’a döndü. Genç S erdâr, bu sefe­
rinde Alman ordusunu yok edem em işse de, T ata’yı alm ış ve
Yanık ile T ım ışvar’ı k u rtarm ıştı. Ancak Almanlar, T ü rk ler’in
hiç üm id etm edikleri b ir anda, bahardan önce, b ir sürpriz
darbesi hazırlıyorlardı.
Satırcı M ehmed Paşa, bu kısm î b aşan sm ı sonradan gös­
terem edi. Çünkü üzerinden Sâdeddin E fendi’nin kontrolü
kalktı. F ilhakika şeyhülislâm olan Hoca Efendi, S erd â r’m bu
ilk seferindeki bütün hareketlerini tâkip etm iş, gerekli em ir­
leri verm iş. Alman ordusunu bırakıp B elgrad’a dönm esi üze­
rine de şiddetle azarlıyan b ir m ektup gönderm işti (m ektu­
bun sureti: Naim â, I, 197-201). T ürk ordusunun b ir san k lı
tarafın d an idare edilm esi netice itibarıyla iyi olm uşsa da,
m ahiyet bakım ından acıklıdır.

Yanıkkale’nin Düşmesi (29 Mart 1598)


T ü rk ler’in Yanık, AlmanlarTn Raab, M acarlar’ın Györ
dedikleri m ühim şehir, Budapeşte-Viyana yolunun aşağı yu­
karı tam ortasındadır. Son derece m üstahkem b ir kalesi var­
dı. Raab (M acarca R aba) çayının b atı kıyısında, küçük Ma­
car OvasTnda, T una’nın birkaç kilom etre güneyindedir. Bu­

Levent Şahverdi Arşivi


132 T Ü R KİYE TARİHİ

radaki T ürk garnizonu, 80 km. k adar güneydoğuda b ir san­


cak m erkezi olan tstolni-B elgrad’dan (M acarca; Szekesfeher-
var, Almanca; F ünfkirchen) besleniyordu. Kalenin yıllık ih­
tiyacı için, tstolni-B elgrad’dan yılda 200-300 kağnı dolusu er­
zak ve malzeme gelmesi şarttı. Alman ordusuna kum anda
eden Prens von Schıvarzenberg ve yardım cısı General Palfy,
bundan faydalanm ayı d ü ^ n d ü le r (H am m er, VII, 343-4). Ka­
ledeki ask er Yahyâ Ağa adında b ir Yeniçeri subayının ku-
m andasındaydı. Bu adam , gece ve gündüz sarhoş olup, as­
k er üzerinde en küçük b ir nüfuzu yoktu. Kaleyi m uhafazaya
m em ur 4.000 askerin çoğu bu yüzden evlenip çoluk çocuk
sahibi olm uşlar, h attâ m ühim kısmı kaleden ayrılıp civar
kasabalarda yerleşm işlerdi. Almanlar, Viyana’mn ancak 90
km . ötesinde olan kalenin bu halini, çok iyi biliyorlardı. Von
Schw arzenberg, Türkçe'yi iyi konuşan Alman atlılarım , Türk
ask eri gibi giydirip kaleye yolladı. B unlar gûya tstolni-Belg-
rad 'd an kağnılarla m ühim m at getiriyorlardı. Kalenin çoğu
sarhoş olan m uhafızları, T ürkçe konuşan bu atlılara kale ka­
pılarım açm akta bir m ahzur görm ediler. Kalede, savaş içinde
bulunan b ir sın ır kalesinde alınm ası m u tat tedbirlerden hiç­
b iri alınm am ıştı. Netekim A lm anlar’ı içeri alırken köprüyü
zam anm da kaldırm akta geciktiler. Pusuda olan Alm anlar,
sü ra tle yetişerek köprüyü geçtiler ve kalenin açık kapısından
girdiler. Yamk beylerbeyisi M ahm ud Paşa, iki eline iki kılıç
alıp şehit düşünceye k ad ar vuruştu. Alman kılıcından kur­
tulan 300 T ürk askeri, kalenin b aru t m ahzenine sığındılar ve
b a ru t fıçılarına ateş verdiler. Kendileriyle beraber yüz­
lerce Alman da havaya uçtu . F akat Yamk gibi m ühim b ir
kale, düşm am n eline geçti ve âd etâ E ğri’nin fethinden hasıl
olan fayda A lm anlar’m lehine denge kazanm ış oldu. Kalede
4.000 k ad a r ask er bulunm ası lâzım dı. F akat çoğu söylediği­
m iz gibi civar kasabalara dağılm ış o ld u k tan için, Alman bas­
kınında kale içinde ancak bin T ürk askeri bulunuyordu. B un­
ların hem en hepsi şehit oldu. Ancak 5 kişi kaçarak felâketi
h ab e r verebildi. B u suretle Yanık’ın ikinci defa T ürk haki­
m iyetinde kalm a m ü d d eti ancak 3 yıl, 6 ay, 2 gün sürdü.
T ürk idaresinin ne k ad a r bozulduğum ı gösteren b ir mi­
sal, Yanık m u h afızlan kum andanı Yahyâ Aga’nın 25.000 duka
(15 mUyoD TL.) gibi o rü tb ed e b ir subay için m eşru yollarla
elde edilm esi kabil olm ıyan bir serveti çıkm asıdır. Bu p ara
da, Yahyâ Ağa’m n sarhoş başı gibi, düşm anın eline düşm üş­
tü r. İdarenin bozukluğunu gösteren diğer b ir m isal, S atırcı
M ehm ed P aşa’nın bü tü n b a h a n B eigrad’da geçirm esi ve h a­

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 133

rek et için gûya İstan b u l’dan malzeme ve ask er beklem esidir.


S erdâr, ancak 18 haziranda B elgrad’dan aynlabildi. Fakat 18
gün köprü inşa etm ek, tam 45 gün de Kırım H am ’m bekle­
m ekle oyalandı. Bu ihm aller, 1598 yılı için savaşın A lm anlar’ın
lehine gelişm esine sebep oldu. Gazi Giray Han, 29 ağustosta
B elgrad’m az kuzeyinde S erdâr ile birleşti. Bu sırada P apa
kalesi A lm anlar’ın eline geçmiş ve Polata kalesi de m uhasara
edilm işti. B unlar m ühim kaleler değildi. Fakat inisyatifin
düşm anın elinde olduğunu gösteriyordu. S erdâr, S em endire
sancak beyini B udin B eylerbeyisi’ne katılm ak için gönderdi.
Kendisi, Gazi Giray'la beraber E rdel cephesine yürüm eye
k arar verdi.
30 ağustosta B eçkerek’te toplanan h arb divanı, Tım ışvar’a
k ad ar sokulm ak cüretinde bulunan âsi Erdel voyvodasım n
üzerine yürüm eye ve bu ülkedeki Türk partisini m anevî ba­
kım dan kuvvetlendirm eye k arar verdi. Bunım üzerine E rdel’
in en m ühim şehirlerinden V arat (Almanca: G rossw ardein,
Rom ence: O radea M are)'a yürünm esi m ünasip görüldü. Gazi
Giray Han, h arb divanında bu kale fazla dayanm ak kudretini
haizse, bundan vazgeçilmesini, seyyar düşm an kuvvetlerinin
üzerine gidilm esini söyledi. F akat divandaki b irk aç kişi, b ir
iki top atılarak fethin m üm kün olacağım söylediler. II. Gazi
Giray gibi büyük b ir ask e r b u m ütalâaya inanm adıysa da Ser-
d â r’ın em rinden çıkm adı. B unun üzerine "Jism ond-i la’în ’’in
M acaristan’a yakın b u en m ühim kalesinin fethi k ararlaştı­
rıldı. V arat, K örös çayı üzerinde, D ebreçin’in 50 km . gimey*
doğusundadır. 8 eylülde Çanad (C sanad), 2 gün sonra da Arad
şehirleri alındı. Arad, Tım ışvar’ın 40 km. kuzeyinde m ühim
b ir şdhirdir. Erdelliler, kaleyi savunam ıyacaklan için, T ürk­
le r yaklaşınca askerlerini çekip gitm işlerdi. 27 eylülde Or-
duy-ı H üm âyûn, V arat’a erişti.
T ürk o rd u su V arat önlerindeyken. Alman o rd u su da B u­
din üzerine yürüyordu. N itekim T ürkler daha V arat'ı ku şat­
m aya başlam adan Alm anlar, 28 eylülde B udin'i m uhasara et­
tiler. Yamk ve E stergon gibi B udin'in kuzey ve b atısm daki en
m ühim iki kalenin A lm anlar’» eline geçmesi ye S erd â r’ın
esas düşm am n üzerine yürüyeceğine âsi E rdel V oyvodası'»
tercih etm esi, A lm anlar’a, B udin’i m uhasara cüretini verm iştL
M üstakbel im p arato r Arşidük M atthias'ın kum anda ettiği Al­
m an ordusu, 80.000 kişiye yakındı ve 40 m uhasara topu ge­
tirm işti. D urâm bu m erkezdeyken, Sigism und’dan çok daha
tehlikeU b ir adam olan diğer b ir âsi voyvoda. E flâk (R om an­
ya) p ren si M ihai de, fırsatı yakaladığım anladı ve b ir m ü d ­

Levent Şahverdi Arşivi


134 TÜR KİYE TARİHİ

d etten beri sakin durm asının acısını çıkartm ak istedi Bos­


na beylerbeyisi Hâfız Ahmed Paşa ile Adana beylerbeyisi Ra-
m azanoğlu M ehmed Paşa, M ihai’ye karşı Tuna yalılarını ko­
ru m ak la vazifeliydiler. Mihai, 20.000 kişiyle ansızın T una’yı
atladı. N ehrin güney kıyısı üzerindeki N iğbolu’ya geçip 3.000
T ürk askerini kılıçtan geçirdi. D üşm ana ancak 2 saat karşı
koyabilen Ahmed Paşa, güneydoğuya, Tırnova’ya kaçtı. O rada
e tra ftan gelen askeri toplayıp, Niğbolu kalesini düşürm eye
çalışan M ihai’nin üzerine yürüdü. Mihai, T una’yı atlayıp kaç­
tı. Bu Niğbolu olayı, eylülün o rtasın d a geçm iştir. M ihai’nin
yeniden hareketine, SatırcTnın a ta le ti sebep olm uştur.
2 ekim de V arat kalesinin m uhasarası başladı. Böyle bü­
yük b ir kalenin m uhasarası, hem Diyân-ı H üm âyûn’un kale
m uhasarasıyla uğraşılm ayıp düşm anın seyyar kuvvetlerinin
aranılm ası hakkındaki em rine, hem de Gazi G iray’ın ikazla­
rın a m ugayirdi. O rduda büyük m uhasara to p la n da yoktu.
Ancak iyi b ir ask er olm ıyan ve genç olduğu için tercübe de
edinem iyen Satırcı, neticede başını belâya sokacak olan m u­
hasaraya, sefer m esvim ini boş geçirdiği iddiasına m aruz kal­
m am ak için başlam ıştı. Bu suretle, ancak 3 m uhasara topuyla
kale kuşatıldı. K uşatm ada T ürk ordusunda, Peçevî de bulu­
nuyordu. S atırcı’nın üm idi, 150 km. kuzeybatıda kalan E ğri’-
den m uhasara toplarının gelmesiydi. Ancak to p lar yetişm e­
den yağan şiddetli yağm urlar, araziyi bataklığa çevirdi. "Türk
askerinin h arek et edebilm esi bile m üm kün olam adı. Gazi
G iray vaziyeti görünce, ordusuyla bütün E rd el’in altını üs­
tü n e getirm eye m u k ted ir olduğunu, bunu yaparsa kalenin de
kendiliğinden düşeceğini söyledi. F akat S erdâr, nedendir bi­
linmez, H an ’a izin verm edi.
N eticede Alm anlar 2 kasım da Budin, T ürkler de 3 ka­
sım da V arat m uhasarasını kaldırm ıyâ m ecbur oldular.
Almanlar, B udin’in 8.000 evini top ateşiyle yerle bir ettik ­
leri halde, ne B udin’i, ne de T una’nın karşı yakasındaki ban­
liyösü olan P eşte’yi alam adılar. P eşte’yi, İran savaşlarında
da büyük b a şa n gösteren Szolnok sancak beyi Kulaksız Os­
m an Bey savunuyordu. T ü rk ler’in zayiatı ağırdı. Istolni-
B elgrad m uhafızı S em ender Paşa ile M araş beylerbeyisi Sinan
Paşa şehit düştü. Bosna beylerbeyisi ihtiyar Tiryâki H aşan
P aşa ile Sem ehdire sancak beyi M ehmed Bey yaralandı. F akat
A lm anlar'ın zayiatı dehşetli oldu. B unu gören, kışın yaklaş­
tığını farkeden ve galiba S atırcı M ehmed P aşa’nın yetişm ek
üzere bulunduğu hakkında asılsız b ir habere inanan Arşidük

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 135

M atıllias, ricat em ri verdi (bu zat, bu tarih ten 14 yıl sonra


im p arato r olacaktır).
A lm anlar’ın neticesiz Budin m uhasarası 34, T ürkler'in
neticesiz V arad (V arat) m uhasarası da 32 gün sürdü. Sâded­
din Efendi, SatırcTya gayet ağır bir m ektup göndererek as­
kerlik dersi verdi. Büyük bilgin diyordu ki:
"E rdelistân içine gürûh gürûh asâkir-i îslâm îye ve cü-
nûd-i Osmâniye ve efvâc-ı Tatarîye gönderip ve akınlar sal­
m akla zirâ’a t ve se r’in ve asl-u fer'in yakıp yıkıp hânedân-
la n n vîrân ve hânm ânların tâlân edeler ve Budin ve Eğri
ve İstolni-Belgrad taraflarını m uhâfaza etm ede fikr-u m ülâha­
zadan hâlî olmıyasız deyü te’kıyd ile hatt-ı hüm âyûn gönde­
rilm iş iken u lu ’l-emrin m uhalefeti şe’âm eti ile bir iş görül-
m eyip kal'a-gîrlik esbâbını kayırm adan üç top ile V arat gibi
düşvâr k al’aya sarkıp mebde-i nüzûlden m üntehây-ı rıhlete
dek bârân-u gil m üslim în alayların zebûn ve serhadler hıfzına
m ukayyed olunm am akla B udin’i ve etrâfını vîrâm u m ağbûn
etm iye sebep olup V arat altında asker-i Islâm ’ı eğleyip Ta­
ta r ’ı dahi habs ve ılgar (a k ın ) taleb edenleri yasağ Ue tebs
edip E rdelistân içi sâlim-u eym en kalıp Erdel Voyvodası hâib
ve askerim iz gaalib iken fu rsa tı fevt edip m em leketleri âsû-
de o lm ağın...’’ (Naîm â, 205-6; V arat m uhasarasını Naîm â çok
tafsilâtlı verm ektedir; I, 194-213).
4 kasım da Orduy-ı Hüm âyûn, V arat önlerinden ayrıldı.
K uşuçuşu 130 km. batıda olan Szolnok’a ancak 16 günde ge­
lindi. Dönüş çok m üşkül oldu. Toplar, bataklıklara göm ülü­
yor, pa.şalar, askeri teşvik için top çekiyorlardı. M üstakbel
sadrâzam Vezir Kuyucu M urad Paşa, Vezir Sofu Sinan Paşa,
H aleb beylerbeyisi M ahm ud Paşa, top çekenler arasındaydı.
H attâ bu m anzarayı seyreden Peçevî’ye: "B unu (b u hâdiseyi)
târihinize koyun ve levh-i dUe yazıp nişânlayın ki. S a’âdetlû
Pâdşâhım ız’ın iki veziri ve bir beylerbeyisi boyunduruğa girip
to p çekerler. Tûl-i m üddet Ue unutulm asın!” ifPeçevî, II. 218)
dem işlerdir. Peçevî bu sırada 25 yaşında bir subaydı. O zam an­
dan tarihini yazmıya başladığı veya m alzeme topladığının Or­
d u ’ca bilindiği, yukarıdaki anekdottan anlaşılm aktadır. B ura­
da 20 kasım da, batak arazide yürüm ekten yılan ve B udin’e
gitm ek istem iyen Yeniçeriler ayaklandı. Âsiler, serdârın ota­
ğına bücum edip S atırcı’yı yaraladılar. H albuki B udin’e 80
km . kalm ıştı. Fakat ertesi gün, Budin m uhasarasım n kaldı­
rıldığı m üjdesi erişti. "B udin’i Cenâb-ı R abbü’l-Â’lem în’e ıs-
m arlıvarak Belgrad kışlağına dönen” S erdâr sevindi. Segedin
yoluyla 8 aralıkta Ordu, B elgrad’a geldi. B irlikler, kışlaklara

Levent Şahverdi Arşivi


136 TÜRKİYE TARİHİ

dağıldı. III. M ehm ed’in em riyle Gazi Giray Han da K ırım ’a


dönm edi ve S om bor’da kışladı. (Naîm â, I, 204; Münşeâlu's-
Selâttyn, II, 118-9). B elgrad’a gelenler arasında bulunan asrın
büyük tarihçisi Peçevî, bu kad ar m uazzam bir ordunun bir
kale bile alam adan avdet ettiğini, acıklı bir dille anlatm ak­
tad ır. Vezir S atırcı Mehmed Paşa, B elgrad’a vardıktan 29
gün sonra, 6 ocak 1599’da azledildi. Aynı gün Vezîr-i âzam Cer­
ra h M ehmed Paşa da azledildigi için, eski sadrâzam Dâmad
İb rah im Paşa, hem serdâr-ı ekrem , hem sadrâzam oldu. Sa-
tırc ı’nın serdârlık m üddeti, 1 yıl, 6 ay, 27 gündür.

Verîr-i âzam ve Serdâr-ı Ekrem Dâmad İbrahim Paşa’nm


Uyvar Seferi (15 Mayıs - 26 Kasun 1599)
İb rah im Paşa, yeniden sadrâzam olduktan 4 ay, 10 gün
sonra, 15 m ayı» İ599’da D âvudpaşa ordugâhına geçti. Eski
serdâr-ı ekrem Satırcı M ehmed Paşa, Belgrad'daydı. 2. Vezir
Kapdân-ı Deryâ Halil Paşa, sadâret kaym akam ı olarak İsta n ­
b u l’da kaldı. Yeniçeri Ağası Tırnakçı H aşan Ağa da o rd u ­
daydı. Bu, Osm anlı tarihinde s e rd â n n yanında cepheye giden
ikinci Yeniçeri ağasıdır. III. M urad devrinden önce Yeniçeri
A ğalan, ancak h ü küm dara refakat ederler, serd âr ile giden
Y eniçeriler’e sekbânbaşı veya başka b ir Yeniçeri generali ku­
m anda ederdi. 22 m ayısta D âvudpaşa'dan hareket eden Or-
duy-ı H üm âyûn, 11 günde, 2 haziranda E dirne’ye geldi. 38
gün sonra da Belgrad'a varıldı. Serdâr-ı Ekrem , B elgrad’a
gelm eden 4 gün önce, 6 tem m uzda, önden gönderilen Tırnakçı
H aşan Ağa, eski serd âr Vezir Satırcı M ehmed P aşa’yı aldığı
em ir m ucibince idam ettird i. Genç vezirin büyük suçu, em­
rindeki orduyu gereği gibi kullanam am asıydı. B ir de dostu
Gazi Giray H an'a, Niğbolu sancağını verm eyi vâdetm iş, fak at
K ırım HanTna Tuna güneyinde sancak verilm esi Dîvân ta ra ­
fından m ünasip görülm em işti.
14 gün B eigrad’da kalan İbrahim Paşa, 24 tem m uzda ha­
rek et etti. İnce D onanm a d a Tuna üzerinden B udin’e gidi­
yordu. Yolda kışı cephede geçiren II. Gazi Giray, Orduy-ı
H üm âyûn’a katıldı. Belgrad-Budin yolu 1 ay, 25 günde alındı.
9 gün B udin’de kalan İb rah im Paşa, 27 eylülde T una’yı geçe­
re k karşı yakadaki P eşte’de otağ kurdu. 3 gün sonra Peşte*
den de kuzeye hareket etti. H açova’nın tesirini m uhafaza et­
m ek te olan Alman ordusu, o rtad a görünm edi. 11 ekim de İb­
rah im Paşa, Vaç’ta (W aitzen) idi. A lm anlar sulh istediler.
İb rah im Paşa, Diyâr-ı B ekr beylerbeyisi K uyucu Koca M urad
Paşa, sad â ret kethüdası (iç işleri bakam ) M ehm ed Ağa ve

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 137

Gazi Giray’ın adam larından Ahmed Ağa’yı, sulh m üzakere­


lerine m em ur etti. 13 ekim de m üzakerelere Ciğerdelen'de
(P ark an y ) devam edildi. Ancak A lm anlar’ın hiçbir taviz ver­
m ek niyetinde olmadığı anlaşıldı. E rtesi gün Sadrâzam , akın­
cılara kuzeye yürüm e em rini verdi. 16 ekim de Sadrâzam Uy­
var önlerine vardı. İki gün burada kalıp 18 ekim de geri dön­
meye başladı. 26 ekim de Peşte’ye geldi. 3 kasım da, uzun za­
m andan beri K ırım ’dan uzak olan Gazi Giray Han, Orduy-ı
H üm âyûn’dan ayrıldı.
İbrahim P aşa’m n b ir gösterişten ibaret kalm asına rağ ­
m en A lm anlar’ı epey k orkutan bu seferine Osmanlı tarih le­
rin d e ” Uyvar Seferi” denm ektedir. T ü rk ler’in "Uyvar” dedik­
leri, pek m üstahkem kalesiyle tam nan şehrin adı A lm anca'da
‘‘N euhausel”, M acarca’da "Ersek-U jvar”, Slovakça’da " N o v ğ
Zam ky”dir. B udapeşte'nin 80 km . kuzeybatısında ve Bratis-
lava’nın 80 km. gUneydoğusundadır. T una’nın kollarından
N k ra üzerindedir. Slovakya’da k alm ak tad ır (şim di Çekoslo­
vakya'da). T ürk O rdusu, Tuna dirseğini P eşte’den itib aren
doğu ve kuzey yakasını takip ederek Uyvar’a gelm iştir.
18 kasım I599’da Eflâk Voyvodası Mihai, elçi gönderip
yeniden kulluğa kabûlünü istediyse de, kulak asılm adı. Çün­
kü E flâk’tan başka Boğdan ve E rdel’i de ele geçirip k u d retli
b ir Rom anya kırallığı kurm ak istiyen bu m u h teris adam ın
niyetleri biliniyordu. Bir ara arzusunu gerçekleştirm ek üzere
olan Mihai, ihtirasıyla m üttefiki A lm anlar’ı da ü rk ü tm ü ş ve
1600’de Alm anlar tarafından öldürülm üştür. Böyle b ir şahsın
ortad an kalkm ası, T ü rk ler’in te k ra r 3 prenslik üzerindeki ha-
kim ivetlerini kurm alarını kolaylaştırm ıştır.
İbrahim Paşa, 31 günde P eşte’den B elgrad’a geldi (26
kasım 1599). Bu suretle sefer de bitm iş oldu. İstan b u l’dan
h areketinden Belgrad kışlağına dönm esine k adar geçen m üd­
det 6 ay, 5 gündür. Paşa, 1600 yılım n 22 haziranm da seferi
ha) ilân ettiyse de, ancak 14 a ^ s t o s t a B elgrad’d an hareket
ettiği için, bu şehirde tam 8 ay, 18 gün geçirdi.

Dâmad İbrahim Paşa’mn Kanije Seferi


(14 Ağustos - 30 Kasun 1600)
İb rah im Paşa, 14 ağustosta, 3 ay, 17 gün sürecek olan
ikinci seferi için B elgrad'dan ayrıldı. 22 ağustosta E ssek’e
(M acarca: Eszek, Sırpça: Osiyek) geldi. Aym gün eski B udin
beylerbeyisi Tiryâki H aşan Paşa, orduya katıldı. H aşan Paşa,
Peç yakınlarında B aranyavar’d a b ir Alman o rdusunu yok et-

Levent Şahverdi Arşivi


138 TÜRKİYE TARİHİ

m isti. E ssek'te toplanan h arb divanında, K anije’nin felhedil-


m esini teklif etti. İbrahim Paşa, Estergon'u geri alm ak ni­
yetindeydi. F akal kendisinden çok daha büyük bir asker olan
ihtiyar T iryâki’nin teklifini kabûl etm ek akıllılığını gösterdi'.
O rdu E ssek'te iken, artık kendisini eskisi gibi Türkiye'nin
Eflâk voyvodası saydığını iddia eden M ihai'nin elçisi ve gön­
derdiği yıllık vergi geldi. Çok zeki olan âsi Voyvoda, savaş
tahinin artık A lm anlar'dan yüz çevirdiğini kavram ış, Alman
o rdusunun geçen yıl İbrahim P aşa’ya karşı meydan m uha­
rebesi verm ekten çekinm esinin tesirinde kalm ıştı. Üstelik
artık Alm anlar tarafından da tutulm adığını anlam ıştı. Al­
m anlar, Voyvoda’m n Erdel gibi en fazla ihtiras besledikleri
b ir ülkeye bile göz koyduğunu görünce, M ihai’ye cephe al­
m ışlardı. Alm anya’nın desteklem ediği bir Eflâk prensinin,
T ü rk ler’e k arşı isyanını devam ettirm esi, m addeten im kân­
sızdı. Ancak Dîvân, ne bahasına olursa olsun T ü rk ler’e çok
z a rar veren M ihai’yi o rtadan kaldırm ak kararındaydı. Bunun
için önce büyük düşm an olan Alm anlar'a baş eğdirm eyi bek­
liyordu. T ü rk ler’in M ihai’ye karşı teşebbüse geçmesine lüzum
kalm adı. Pek kanlı ve zalim b ir adam olan Mihai, ham isi Al­
m an lar tarafın d an öldürüldü.
İbrahim Paşa, 5 eylülde, 3 günlük b ir m uhasaradan son­
ra teslim olan Babofca kalesini aldı. Drava boyundaki bu ka­
le, birkaç yıl önce A lm anlar’ın eline geçmişti. Tiryâki H aşan
Paşa, B abofça’da O rdu’dan ayrıldı. İbrahim Paşa, Tiryâki’yi
Budin m uhafızlığına tayin etm işti. Budin m uhafızı Rumeli
beylerbeyisi Lala M ehmed Paşa (m üstakbel sadrâzam ). Or­
d u ’ya katılm ak üzere B udin’den ayrıldı. K anije’ye gelirken,
A lm anlar'dan iki de kale fethetti. Orduy-ı Hüm âyûn, 10 eylül­
de K an ije’ye vardı ve 2 gün sonra, tam 40 gün sürecek olan
K anije m uhasarası başladı.
T ü rk ler’in "K anije”, M acarlar’ın "Nagy-Kanisza”, Alman-
la r’ın "G ross-K anisa” dedikleri bu son derece m üstahkem
kalesiyle m eşh u r m ühim şehir, B alaton Gölü ile Drava nehri
arasın d ad ır. Vaktiyle T ürkler'de iken, A lm anlar’ın eline geç­
m işti.

Kanije Muhasarası ve Fetfa] (12 Eylül - 22 Ekim 16M)


M uhasaranın 13. gününde, 24 eylülde K anije barut m ah­
zeninin uçurulm ası, kalenin fethini tem in eden en m ühim
hâdisedir. Bu hâdise, T ürk m illetinin kahram anlık destan­
ları arasm d a yer alm ıya lâyıktır. Şöyle ki: K anije’de esir ola­
ra k 170 'Türk vardı. B unların içinde T ürk kadın ve çocuk-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 139

la n da bulunuyordu. Alm anlar, m uhasara başlayınca bunları


b aru t m ahzeninin yanına toplu olarak hapsedip, kalede her­
hangi bir sabotaj ihtim alini b erta raf etm ek istediler. Tabiî
T ü rk ler’in kendi hayatlarını, kadm lannı ve çocuklarım feda
ederek depoyu ateşliyeceklerini tahm in etm ediler. F akat ak­
la getirilm iyen bu ihtim al vuku buldu. T ürkler, m uazzam
m ahzeni ateşlediler ve hepsi havaya uçtular. Ancak Alm anlar,
b aru tsu z kaldılar ve bütün Alman topları sustu. T ü rk ler’e
yalnız tüfek ateşiyle m ukabele etm eye başladılar. 7 ekim de
100 top taşıyan 40.000 kişiUk bir Alman o rdu sunun K anije’ye
gelmesi, T ü rk ler’in d u ru m u n u sarstı ve K anije'nin fethini ge­
ciktirdi. Lorraine dukası Prens Philippe Em m anuel Mer-
coeur’ün kum anda ettiği bu ordu, T ü rk ler’e taarruza geçti.
Y eniçeriler kaçtılar. F akat tım arlı sipahisi düşm ana şiddetle
karşı koydu. Ağır zayiat veren Alman ordusu, K anije’yi m u­
kad d eratın a terk e tti, çekilip gitti.
22 ekim de Kanije, teslim olm aya k a ra r verdi. Teslim
şartların a göre, kalede bulunan 76 top dışında Almanlar, is­
tediklerini arab alara yükleyip götürebileceklerdi. Öyle oldu.
Alm anlar, H am m er’in hayranlıkla anlattığı gibi, çocuk beşik­
lerine ve tavuk kafeslerine kad ar herşeylerini aldılar Sü­
kûnetle kendilerini seyreden Türk ordusu arasından geçip
g ittiler. H attâ T ürkler, Alm anlar m allarını taşıyabilsinler diye,
kendilerine birkaç deve hediye ettiler.
K anije’nin düşm esi üzerine, civardaki birkaç kale de ken­
diliğinden teslim oldu. Bu suretle A lm anlar’dan Eğri ve Ka­
n ije gibi çok m ühim iki kale fethedilm iş, fakat E stergon ve
Yanık gibi çok m ühim iki kale de kaybedilm işti. İbrahim
Paşa. K anije’yi eyalet m erkezi yaptı. Peç, Sigetvar, Osek,
Şikloş sancaklan Budin eyaletinden alınarak, bu yeni eyalete
bağlandı Köstendil sancak beyi Arnavut H aşan Bey, ilk Ka­
n ije beylerbeyisi oldu (Tiryâki Haşan Paşa değil!). K anije've
5.000 askere yakın bir garnizon tahsis edildi. Az sonra ll>
rahim Paşa, bu eyalete daha tecrübeli bir şahsı getirm ek is­
tedi. Eski Budin beylerbeyisi ihtiyar Tiryâki Gazi H aşan Paşa,
ikinci K anije beylerbeyisi oldu. K anije’de, bir haftada büvük
b ir cami inşa edildi, Bu m ühim fetih. İstan b u l’da ve diğer
şehirlerde üç gün, üç gece şenlik yapılarak kutlandı.
12 gün K anije’de kalan İbrahim Paşa, 3 kasım da hare­
ket etti. Ordu kışlağa çekildi. İbrahim Paşa. B elgrad’a geldi.
16ÜI V l l l tem m uzunun ilk günü sefer hali ilân edip cepheve
harekele hazırlandı Fakat 9 gün sonra 10 tem m uzda, henüz
genç denecek bir yaşta öldü. Osm anlı tarihinin bu 2 numa-

Levent Şahverdi Arşivi


140 TÜRKİYE TARİHİ

rali Dâmad İbrahim P aşa’sı, aynı adı ve sanı taşıyan ilk ve


son paşa kadar ünlü değilse de, pek de iyi başlam am ış olan
siyasî ve askerî hayatını, K anije’yi fethederek ve orduya m üm ­
kün m ertebe düzen vererek, şerefle tam am ladı Boşnak olan
İbrahim Paşa, 111. M urad’ın Safîye Vâlide-Sultan’dan olan
büyük kızı Ayşe S ultan’la evliydi. Bu Sultan, az sonra, İb­
rahim Paşa’nın değersiz halefi Yemişçi H aşan Paşa ile evlen­
m iştir (İb rah im Paşa'nın 2. seferi ve K anije’nin fethi için
başlıca m ehazlarım ız: Peçevî, 11, 223-36; Solak-zâde, 651-64;
K âtib Çelebî, Fezleke, I; Naîm â, 1, 213-30 ve 234-44; Münec-
cim bası, III, 599 v.dd.; Harnm er, V III, 349-61; D ânism end, III,
191-207).

Vezîr-i âzam ve Serdâr-ı Ekrem Dâmad Yemişçi Haşan


Paşa’nm Sefere Çıkması (9 Ağustos 1601)
İbrahim Paşa, B elgrad’da öldükten-tam bir ay sonra ha­
lefi Yemişçi H aşan Paşa, 9 ağustos 1601’de İstan b u l’dan ser­
d â r ı ekrem (başkum andan) sıfatıyla hareket etti. Yemişçi,
önce İbrahim P aşa’nın yerine B elgrad’da serd âr kaym akam ı
olan Rumeli beylerbeyisi m eşhur Lala Mehmed Paşa’ya
sçrdâr-ı ekrem lik verdirerek kendi setere çıkm ak isteme^li.
Ancak Yemişçi’ye şiddetle m uhalif olan Şeyhülislâm S un’ul­
lah Efendi (E bussuud E fendi’nin yeğenidir), III. Mehmed'e
sadrâzam duru rken başkum andanlığı diğer bir paşaya verme­
nin m ahzurlarını anlattı. Yemişçi, sefere çıkm aya m ecbur
oldu. Ancak bir punduna getirip şeyhülislâm ı padişaha az­
lettird i. Yerine İstan b u l’da 7; Vezir Halil P aşa’yı kaym akam
b ırak tı. Yemişçi, cebrî yürüyüşle B elgrad’a geldi ve 6 eylülde
S ava’jT geçerek B elgrad’m karşı yakadaki banliyösü olan
Zem lin’e (Z em un) geçti. F akat binbir bahane Ue buradan
kım ıldam adı ve K anije’yi geri alm ak üzere gelen büyük Al­
m an ord u su karşısında Tiryâki H aşan P aşa’yı yalnız bıraktı.
A lm anlar, K an ije’ye ilerlerken, Eflâk voyvodası Mihai de
öldürülm üş bulunuyordu (19 ağustos 1601).
M ihai’nin Almemlar tarafm dan bir suikast neticesi öldü­
rülm esinin sebepleri, İm p a ra to r’un, Voyvoda’nın Eflâk. Boğ­
dan, h attâ E rd el’i birleştirip "Rom anya kıralı’’ olm ak husu­
sundaki ih tirasından ürkm esi ve M ihai’nin, bu ihtirasında Al­
m an lar’dan yardım göremiyeceğini anlıyarak vergisini yolla­
yıp te k ra r Dîvân’a itaatin i arzetm esidir. Mihai’nin bu anor­
m al ih tirası T ü rk ler’in çok işine yaradı. Çünkü E flâk’ın kanlı
voyvodası, 28 ekim İ599’da E rdel’e girip prensin ordusunu
bozm uş, E rd el’i b ir an için ele geçirm iş, fakat böylece âsi

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 141

prenslikler arasındaki işbirliğine son verm işti. Mihai ölür öl­


mez Mahmud Paşa, E flâk’a girdi ve bütün ülkeyi işgal etti.
K ıbrıs beylerbeyisi Şâban Paşa da, İnce Donanma ile Tuna
deltasından ilerledi. Eflâk, Boğdan ve Erdel, itaatlerini ar-
zettiler. Böylece üç âsi prenslik tek ra r Türk hakim iyetine
girdi. Almanlar, büyük bir darbe yemiş oldular. İm parator,
son üm it olarak, kardeşinin kum andasındaki büyük bir ordu
ile Kanije'yi alm ak ve savaşın büsbütün aleyhinde gelişme­
sini önlem ek istedi.
K anije m uhasarası başladığı zaman, Türkiye-Almanya sa-
va.şı, 9 yıldan beri devam ediyordu. Türkiye, Almanya'nın m üt­
tefikleri olan Ispanya, Papalık, Toskana, Malta, Ceneviz gibi
devletlerle de harb halindeydi. Üç âsi prensliğin itaat altına
alınm ası, Eğri ve K anije’nin fethi, H açova'da Alman ordu­
sunun imhası, savaşı Alm anlar için kazanılması im kânsız hale
getirm işti. Fakat Estergon ve Yanık’ı kaybeden Türkler, Im-
p a ra to r’u şartlarını kabûl ettirerek sulha zorlıyam am ışlardı.
İki tara tta n da oldukça kapalı şekilde sulh isteği ileri sürül­
m üş, hattâ m üzakereler yapılm ışsa da, bir netice alınam a­
m ıştı. H am m er’in kaydettiğine göre (V III, 6 ), Türkiye tari­
hinde son 166 yıldan beri Türkler, hiçbir savaşta, hiçbir dev­
letten sulh istem em işler, teklifin karşıdan gelmesini bekle­
m işler, 166 yıldan beri ilk defa olarak 1599’da Gazi Giray
H an ’ı, Almanya ile sulh m üzakerelerine m em ur etm işler­
dir. Ancak bu m üzakelerden bir netice çıkm adı.

Arşidük Ferdinand’ın Kanije Muhasarası ve Tiryâki Haşan


Paşa’mn Kanije Zaferi (9 Eylül - 18 Kasım 1601)
Almanlar, T ü rk ler’e iki taraflı b ir darbe vurm ak için, iki
ordu tertip ettiler. Biri tstolni-B elgrad’ı, diğeri K anije’yi
T ü rk ler’den alm akla görevlendirilen bu iki ordudan ehem m i­
yetlisi, ikincisiydi. Arşidük Ferdinand (m üstakbel im parator:
1619-1637) tarafından kum anda ediliyordu. 23 yaşındaki genç
A rşidük’ün 100.000 askeri ve 47 ağır m uhasara topu vardı.
Ordu, başta Almanlar olm ak üzere İtalyan, İspanyol, Maltız,
Papalık, h attâ gönüllü M acar ve Fransız birliklerinden mü­
teşekkildi. Papalık kuvvetleri 10.000 kişi olup, bizzat Papa
V Ill. C lem entius’un yeğeni Aldobrandini tarafından kum anda
ediliyordu. Bu kuvvetlere karşı Kanije beylerbeyisi yetm iş­
lik Tiryâki Haşan Paşa. 9.000 askeriyle karşı koyacaktı. Ka­
n ije ’de 100 Türk topu vardı. Fakat bunlar Alm anlar’ınki gibi
m uazzam m uhasara to p lan değil, kale toplarıydı. Ha.san Paşa,
III. M urad’ın veliahtliğinde, M anisa’da Şefazade’nin başmu-

Levent Şahverdi Arşivi


142 TÜRKİYE TARİHİ

sâhibi idi. Sonradan birçok beylerbeyiliklerde. b ir ara Bu­


din beylerbeyiliginde bulunm uştu. Tecrübesi, askerlik dehası,
fevkalâde zekâ ve kurnazlığı, soğukkanlılığı ve cesaretiyle,
devrinin en iyi Türk kum andanıydı. A lm anlar’m bu çapta bir
T ürk askerinin savunduğu K anije üzerine gitm eleri, kendi­
leri için gerçek bir talihsizlik oldu. Çünkü Tiryâki Haşan Pa­
şa, üstelik M acarca bilir, ülkenin şartların a son derecede vâ­
kıf bir şahsiyetti.
Almanlar, 9 eylülde K anije önlerine geldiler ve günde
1.000 ilâ 2.000 gülle atm ak suretiyle kaleyi döğm eye başladı­
lar. Birkaç gün önce Arşidük Ferdinand, K anije çevresini
5.000 kişilik bir birlikle keşfettirm işti. Haşan Paşa, bu bir­
liği yalnız tüfek ateşiyle karşıladı. Büyük düşm an birlikleri
kaleyi sararken de yalnız tüfek ateşiyle karşılık gördü Alman­
lar, T ü rk ler’de top veya cephane yok sanarak iyice kaleye
yaklaştıkları zaman, 100 topuna aynı anda ateş em ri veren
Tiıyâki H aşan Paşa. Alm anlar'a ilk büyük zayiatı verdirdi Bu
beklemediği dehşetli ateşle sarsılan Arşidük Ferdinand. bir­
liklerini geriye çekti ve yeniden h areket düzenine soktu. Fa­
kat Tiryâki H aşan Paşa, hiçbir zam an düşm ana inisyatifi kalk­
tırm adı, Birçok defa en beklenm edik anlarda, bilhassa gece­
leri, huruç hareketi yaptı. Şaşkına dönen Almanlar, siperler
kazıp sığınmaya m ecbur oldular. Arazi bataklık olduğu için,
A lm anlar’m durum u pek iyi değildi.
Devamlı atış sonunda T ü rk ler’in baru tu tükendi. Fakat
K an ije’de Uzun Ahmed adında barut yapm asını bilen bir ye­
niçeri vardı. Tirvâki Paşa, hemen bir barut im alâthanesi kur­
d u rd u ve bol m iktarda barut yapılmaya başlandı. Bu işler
olurken Sadrâzam ve Serdâr-ı Ekrem Dâmad Yemişçi Haşan
Paşa. B elgrad’ın Sava nehrinin öte tarafında kalan banliyösü
Z em un’da idi. Zemun ile Kanije arası 265 km. olup, düz ova­
da yalnız Drava suyu geçilmek suretiyle eylül içinde Tiryâki
H aşan Paşa’nm im dadına yetişm ek m üm kündü. Çünkü mu­
hasara 9 eylülde başlam ış ve iki veva üç gün sonra Serdâr-ı
E krem tarafından haber alınm ıştı. Üstelik Serdâr-ı E krem ’in
em rindeki Orduy-ı Hüm âyûn, zaten yürüyüş hâlindeydi ve
h arek et edem em esi için hiçbir sebep yoktu Bütün bunlara
rağm en Yemişçi. K anije’yi m ukadderatına terketti ve yerin­
den bile kım ıldam adı ki. Sinan P aşa’dan beri bu derece açık
b ir hıyaneı görülm em işti. Nitekim Almanlar, her an Orduv-ı
H üm âvûn vetişır endişesindevdiler Tirvâki H aşan Paşa Ka-
ranence- Osman adındaki akıncı subavıvla tam üç deta Ye-
mışçTye m ektup gönderip, K anije'nın pek kritik olan mu­

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 143

hasara safhalarını anlattı ve acele yardım istedi. Yemişçi,


ilk m ektubu aldığı zaman derhal K anije'ye geleceğini bildir­
di. N itekim Belgrad-Kanije yolunun tam ortasında bulunan
Osiyek'e k adar geldi. Fakat Osiyek’te, Lorraine D ukası'm n
kum andasındaki ikinci Alman ordusu tarafından kuşatılan
Îstolni-B elgrad'ın düştüğünü, kaledeki T ürkler'in kılıçtan ge­
çirildiğini, T ürk kadın ve çocuklarının esir alındığını öğrendi.
Bunun üzerine Yemişçi, Osiyek’e K anije’den daha uzak olan
Istolni-B elgrad’a yürüm ek bahanesiyle, K anije’ye gelm ekten
vazgeçtiğini Tiryâki H aşan Paşa'ya bildirdi. Bu, açık b ir ba­
hane teşkil ediyordu. Çünkü henüz düşm em iş K anije kalesini
k u rtarm ak varken zaten düşm üş ve içindeki T ürk askeri ta­
m am en kılıçtan geçirilm iş Istolni-B elgrad’a gitm ek, büsbütün
lüzum suz b ir işti. N itekim bu bahaneyle Yemişçi, koca Or-
duy-ı H üm âyûn’u Güney M acaristan'da oyaladı ve tstolni-
B elgrad’ı geri alm ak için teşebbüse girişm edi. Esasen yak­
laşan kış içinde kale m uhasarası da im kânsızdı. Tiryâki Ha­
şan Paşa, yalnız başına kaldı. A lm anlar’dan ürken ve her­
hangi bir m ağlûbiyet sonunda mevkiini kaybedeceğini bilen
Yemişçi, Arşidük F erdinând’ın hiçbir zam an gerçekleşm iyen
en büyük endişesi olarak kalm akla yetindi.
Tiry'âki H aşan Paşa, S adrâzam ’m K anije’ye gelemiyeceği
hakkındaki ikinci feci m ektubunu gizli tu ttu . Sahte bir m ek­
tup yazdırarak, bunu alenen askere okudu. Bu sahte mek­
tupla Sadrâzam gûya, K anije’ye yetişm ek üzere olduğunu bil­
diriyordu. Bu sırada Osiyek’te Drava’ya kuzeye doğru geçen
Yemişçi, Kapoş suyunu da atlıyarak Îstolni-Belgrad güneyine
geldi. Fakat Lorraine D ukası’m n taarruzuna uğrıyarak geri
çekildi. Budin beylerbeyisi M angırkuşu M ehmed Paşa ile ket­
hüdası M ehmed Bey şehit düştü. L orraine Dukası, bu şehit­
lerin başlarını kestirip K anije’ye yolladı. Arşidük Ferdinand,
kesik başlan , K anije gazilerinin önünde teşhir etti. T ü rk ler’
in mâneviyatı kırıldığı gibi. Alm anlar’ın m âneviyatı da yük­
seldi. Ancak Tiryâki H aşan Paşa, askerine hitap ederek, Meh­
m ed Paşa ile Mehmed K ethudâ’nın kırk yıllık dostu olduğu­
nu, teşhir edilen başların onlara ait olm adığını, esasen Al-
m an lar’ın, koca S adrâzara’m ordusunu yenm ek hadleri ol­
m adığım söyledi. Paşalarına gözü kapalı inanan T ürk askeri,
T iryâki’nin sözlerini gerçek olarak kabûl etti. Tam bu sırad a
Papa'nm yeğeni A ldobrandini’nin b ir T ürk tüfeğinin k u rşu ­
nuyla vurulup ölmesi, Alm anlar’ın sevincini yarıda bıraktı
vc P apa’ya olan inançlarını sarstı. K anije gezileri, olayı ’’fâl-i
h ay r” ad dettiler.

Levent Şahverdi Arşivi


144 TÜRKİYE TARİHİ

Tiryâki H aşan Paşa, bu arada kaledeki düşm an esirleri­


nin yanlış m alûm at telkin edildikten sonra K anije’den kaç­
m alarına göz yum m ak, T ürk şehitlerinin koynuna gûya Sad­
râzam ’a yazılmış ve K anije’nin vaziyetini pek parlak göste­
ren m ektuplar koymak suretiyle, düşm anın m âneviyatını iyi­
den iyiye sarstı. H aşan Paşa, m uhasaranın Peygam ber’in doğ­
duğu 12 rebîülevvel gecesi başladığı için H ıristiyanlar’a uğur­
suz geleceğini söylüyor. Arşidük Ferdinand ise, H aşan Pa-
şa ’nın başını kesecek askere 40 köy ihsan edeceğini ilân etti­
riyordu. O rdudaki M alta alayının kum andanı ise: "kılıca gel­
dikte bizim hâlim iz bellidir, topsuz T ü rk ler’e karşı duram a­
yız” rap o ru n u verip, Arşidük'e piyade m uharebesi kabûl et­
m em esi tavsiyesinde bulunuyordu. Günde 2.000 gülle yiyen
K anije kalesinin durum u kötüydü. S û rlar yer yer delik deşik
olm uştu. Kalede birkaç yüz Türk sivili vardı. B unlar gece as­
k er dinlenirken, sûrların en tehlikeli yerlerini tıkam aya, onar­
m aya çalışıyorlardı. Diğer tara ftan ham m adde tükendiğin­
den 5. bölük subaylarından Uzun Ahmed, her gün daha az
b aru t imal ediyordu. Yiyecek iyiden iyiye azalm ıştı. Ancak
T ü rk şehitlerinin üzerinde bulduğu sahte m ektuplara kanan
Arşidük Ferdinand, K anije’nin bahara kadar erzak ve m ühim ­
m atı olduğunu sanıyordu. M ektuplardan birinde Tiryâki Pa­
şa, Yemişçi’ye bahara kadar K anije’ye zahm et edip gelme­
m esini. buna lüzum olm adığım , k ^ irin nasıl olsa soğuktan
kırılacağını yazmıştı. Çünkü Sadrâzam 'ın K anije'den pek uzak
olm am asına rağm en b ir türlü gelmemesi Alm anlar'a cesaret
veriyordu. Bu m addî olduğu derecede psikolojik olan savaşın
T ü rk ler için tek m üsbet tarafı, Alman ordusundaki Macar
birliklerinin, T ü rk ler’le döğüşm ek istem em eleri, nişan alır gi­
bi yapıp havaya kurşun sıkm alarıydı. Bir m üddet sonra Al­
m anlar bu işin farkına vardılar ve m âneviyatlan bozuldu.
Arşidük, m uhasaraya kışın da devam etm ek ve önünde
büyük zayiat verdiği K anije’yi behem ehal alm ak kararınday­
dı. D urum u gittikçe kötüye giden Tiryâki, K arapençe’yi tek­
r a r kalenin gizli bir yerinden çıkarıp S adrâzam ’a gönderdi.
Sadrâzam , tstolni-B elgrad’dan güneye doğnı iniyordu. Mo-
h aç’ta Kayapençe’nin m ektubunu aldı. Istolni-B elgrad’dan
sonra K anije’nin düşm esi neticesinde m akam ını koruyamıya-
cağını anlıyan Yemişçi, K anije’ye gitmeye k arar verdi Ku­
zeybatıya doğru ilerlem iye başladı. Peç’e, oradan Sigetvar’a
geldi. Ancak kasım ayı gelmiş, soğuklar başlam ıştı. M acar
Ovası’na yer yer kar düşüyordu. Yeniçeriler ayaklandılar ve
B elgrad’a dönm ek istediklerini, bu m evsim de seferin olmı-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 145

yacağını söylediler. Asiler tarafından otağı başına yıkılan


Serdâr-ı Ekrem , ''K an ije’yi Cenâb-ı B ârî’ye ısm arlayıp" vani
T a n n ’ya havale edip, Belgrad kışlağına doğru çekilmeye baş­
ladı. Bu su retle Tiryâki H aşan Paşa, gerçekten yapayalnız
kaldı. Çünkü şim diye k ad a r Alm anlar, Orduy-ı H üm âyûn her
an g ö rü n ü r endişesindeydiler. Serdâr-ı E krem 'in B elgrad’a
döndüğünü h ab er a lır almaz, tam m ânasıyla pervasızca hare­
k ete başhyacaklardı. Bunu anlıyan ve Almanlar, Orduy-ı Hü-
m âyûn’un B elgrad’a döndüğünü öğrendikleri an partiyi kay­
bedeceğini kestiren Tiryâki H aşan Paşa, son kararını verdi ve
tam b ir bu ru c yaparak düşm anı dağıtm aktan başka çare ol­
m adığım id rak etti. Bu iş derhal yapılm ak .icap ediyordu.
Çünkü henüz Alm anlar, Serdâr-ı E krem ’i, K anije’ye pek va-
km olan Sigetvar’da sanıyorlardı. Yemişçi’nin 3 gün Siget-
varida kalıp çeküdiğm i öğrenem em işlerdi ve k o rk u lan son
derece artm ıştı. Ü stelik k ar gittikçe daha kesif şekilde düş­
m eye ve kalın tab ak a lar hasıl etm iye başlam ıştı. Bütün sular
donm uştu. Alm anlar, çadırlarında zorlukla barınıyor ve keı>
dilerine ta h ta b arak alar inşa ediyoritırdı.

Kanije Zafetl (18 Kasım 1601)


K anije m uhasarasının başladığı tam 2 ay ve 8 gün olm uş­
tu. 17 kasım günü Arşidük Ferdinand. soğuktan yılıp kaçan
efradın gittikçe artm asından ve Yemişçi’nin Sigetvar'dan üze­
rine doğru geldiğini sandığından dolayı çok telâşlı ve üzün­
tülüydü. Tiryâki H aşan P aşa’nın ise b aru tu da, erzakı da bit­
m işti. Şehit olm ak veya zafer kazanm ak ihtim allerinden baş­
ka bir ihtim al yoktu. M uhasaranın bir gün daha devamı bile
çok tehlikeliydi. K anije Ovası, göz alabildiğine, bembeyaz kar
tabakasıyla örtülüydü. Tiryâki, akıncı subaylarından Kara
Öm er Ağa’yı, 300 kişiyle kaleden çıkarttı. Çadırları ve bara­
kaları içine sığm an düşm an bu beklenm edik huruç hareke­
tiyle çok sarsıldı ve zayiat verdi. Tiryâki, toplarını ateşlıye-
rek elindeki en son gülleleri de düşm ana fırlattı. Arşidük Fer­
dinand. karargâhını T ürk top menzilinin dışına çekm ek su­
retiyle m uhasarayı geriye alm ak m ecburiyetinde kaldı Ancak
17-18 kasım gecesi Tiryâki. 300 kişiye ilâve olarak daha 500
gaziyi kaleden çık arttı. M ehter takım ını da sûrların üzerin­
den çaldırtm aya başladı Serdâr-ı E krem ’in yetiştiğinden şüp­
hesi kalm ıyan A rşidük' Ferdinand, gecelik kıyafetiyle otağını
tcrkedip atına binerek kaçmıva başladı. "S erdâr H azretleri
yetm işdir!" diye bağırarak gece karanlığında düşm anı tü re ­
ten T ürkler, ilk ham lede düşm anın ağırlıklarım , bütün erzak.

Levent Şahverdi Arşivi


14i T Ü R KİYE TARİHİ

m ühim m at, cephane ve b aru tu n u ele geçirdiler. K anije topçu


kum andanı İncekara, AlmanlarTn bütün toplarım zaptetti.
Düşm an ordugâhı tam am en T ü rk ler'in eline geçti. Fakat H a­
şan Paşa’nm em riyle olduğu gibi bırakıldı ve K anije'de eli
silâh tu tan bü tün T ürkler düşm anı takibe başladı. Yalnız bu
17-18 kasım gecesi T ürkler, K anije’ye 18.000 düşm an kellesi
getirdiler.
E rtesi 18 kasım günü, düşm an siperleri tam am en işgai
edildi. O gün öğleye kad ar yeniden 30.000 düşm an kellesi Kani-
je'ye getirildi. Tam m ânasıyla perişan olan ve T ürk akıncıları­
nın takibi altında kaçan büyük Alman ordusunun pek küçük
b ir kısmı, b ir avuç döküntü hâlinde K anije’nin ancak 50 km .
ötesinde olan A vusturya’ya can atabildi. K ara Ö m er Ağa, düş­
m anı bir m üddet A vusturya’da da takip etti. 80.000 zayiat ve­
ren Almanlar, b ir tek to p ve tüfek bile götürem ediler. Üzer­
lerinde Im p a ra to r’un arm ası bulunan korkunç büyüklükte
47 m uhasara topu, 14.000 tüfek, 60.000 çadır, 14.000 kazm a ve
kürek, binlerce araba dolusu yiyecek, giyecek, ilâç, b a ru t ve
silâh T ü rk ler’in eline geçti. Ancak en büyük ganim et, Arşi­
dük F erdinand’ın, m üstakbel im paratorun otağm daydı. B ir
altın ve bir güm üş tah t, 12 kürsü, m ücevherler, altınlar, ordu
hâzinesi olduğu gibi H aşan Paşa tarafından teslim alındı. Öğle
vakti A rşidük’ün otağına giren, onun altın tah tın a o tu ran ve
m aiyetini karşısında o tu rta n Paşa, kısa b ir hitabede bulundu
ve şü k ü r m akam ında hem en oracıkta m aiyetiyle beraber bir
nam az kıldı.
Kara Öm er Ağa, 3.000 atlıyla A vusturya’ya dalm ıştı. Bu
zater neticesinde K anije’nin tam bir yıllık yiyecek ve diğer
ihtiyaçları ele geçirildiği gibi, 3.000 kadar köy de Alman hâki­
m iyetinden Türk hâkim iyetine geçti. Büyük tarihçi Peçevî bu
m u hasara sırasında Yemişçi'nin ordusunda bulunduğu için,
zalerin safhalarını çok iyi takip etm iştir.
K ara Ö m er Ağa’ya, Peç sancak beyliği verildi. Tiryâki
H aşan Paşa ise, o yaşa kadar erişem ediği vezirlik <m areşal­
lik ) rütbesiyle taltif edildi. Paşa, büyük zaferini kazandıktan
sonra, B elgrad’a dönm ekte olan Yemişçi’ye yetişti. O siyek'te
bulu ştu lar. Yemişçi, ihtiyar Tiryâki'yi çok büyük törenle kar­
şıladı. 47 büyük Alman topu, B elgrad’a nakledildi. B unlar k a­
le topu değildi. Ancak m uhasarada kullanıiabUirlerdi.
III. Sultan Mehmed, büyük Alman ordusunun im hasıyla
neticelenen bu hiç beklemediği zaferden çok sevindi. İstan­
b u l’da şenlik yapılm asını irâde etti. T iryâki H aşan Paşa’ya ve­
zir rütbesi, haslar, m urassâ kılıç, m uhteşem şekilde donatıl­

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BASLARI 147

m ış üç at, üç h ıl'at ve b ir hatt-ı hüm âyûn gönderdi. Hatt-ı


hüm âyûnunda; “B er-hurdâr olasın, sana vezâret verdim ; ve
senin ile m ahsûr olan (a sk er) kullarım ki... m â’nen oğıılla-
rım d ır, yüzleri ak ola... Makbûl-i hüm âyûnum olm uşdur. Cüm­
lenizi Hakk-ı T a’âlâ H azretleri’ne ısm arladım " (N aîm â, I,
279) diyordu. T ü rk ler’de padişah duası alanın iki cihanda
aziz olacağına ve daha büyük bir bahtiyarlık olm ıyacagına
d air tslâm ’dan önceki çağlardan gelen bir inanış mevcut bu­
lunduğu için H aşan Paşa, hatt-ı hüm âyûnu okurken sevinç­
ten ağladı. Vazifesini yapm akla iktifa ettiği halde padişahın
kendisine 70 yaşında vezirlik verm esini garipsedi ve çok bul­
du. Bu vesileyle söylediği ve N aîm â’da bulunan sözler. H aşan
Paşa’mn, askerî dehası yanında, gerçekten büyük bir insan
olduğunu gösterm ektedir. Zira artık vezirlik, rütbesi. K anunî
devrindeki değerini m uhafaza etm iyordu (B arb aro s’a bile bu
rü tb en in verilmediği h atırlan ab ilir). Kelimenin en dolu mâ­
nasıyla aşağılık adam ların bu rütbej'e eriştikleri oluyordu.
Tiryâki H aşan Paşa, K anije zaferinden 10 yıl sonra, 1611’de,
I. Ahmed devrinde Budin (M acaristan) beylerbeyisi olarak
takriben 80 yaşında öldü. K anije’nin ondan sonra gelen kah­
ram anı Peç sancak beyi K ara Ö m er Bey’in ölüm tarihini bil­
m iyoruz. Naîm â bu Öm er Bey hakkında "her dili bilirdi" de­
m ek ted ir ki, akıncı kum andanlarının seviyesini gösterm esi
bakım ından m ühim dir (K anije için en büyük tafsilât Naîmâ*
dadır; i, 254-81; Fezleke ve Peçevî de m ühim dir; Solak-rJde
ile M üneccim başTndaki satırlar ehem m iyetsizdir; aynca:
Harnm er, V III, 9-14 ve Dânişm end, III, 209-12; daha geniş bib­
liyografya için, ileride verilecek um um î bibyografyaya bakı­
nız).

Istolnl • Beigrad’uı Türklcr’ce Muhasarası ve tstirdâdı


(12 Temmuz • 6 Ağustos 1602)
Yemişçi Haşan Paşa, 1602 baharında Belgrad’da seferî
hâle geçti, 12 tem m uzda, 9 ay önce A lm anlar’ın eline düşen
büyük İstolni-Belgrad şehri önlerine geldi Peçevî de Türk
ordusundaydı. 25 günlük şiddetli bir m uhasaradan sonra 6
ağustosla şehir istirdâd edildi Orduya Yemişçi kum anda et­
m ekle beraber, kaleyi fetheden, Rumeli beylerbevisi Lala Meh­
med P aşa’dır. Bilhassa Rumeli sipahilerinden Ahm ed'in kah­
ram anca kaleye bayrak dikm esi. Kont Isolani’yi teslim e mec­
b u r etm iştir.
Orduy-ı Hüm âyûn, bu başarıdan sonra 55 km kuzeydo­
ğudaki B udin’e geldi. Yemişçi, P eşte’den güneydoğuya doğru

Levent Şahverdi Arşivi


148 TÜRKİYE TARİHİ

İnerek Erclel’e yol almıya başladı. General B asta’m n kum an­


dasında bir Alman ordusu E rd e l’e girmiş, Prens Moses-Sze-
kely. S adrâzam ’dan im dat istem işti. Halbuki bu, ikinci dere­
cede bir olaydı. Geçen yılki büyük bozgunun intikam ını al­
m ak istiyen İm parator, kardeşi (m üstakbel im p ara to r) Arşi­
dük M athias’ın kum andasındaki büyük bir orduyu B udin’in
kuzey banliyölerine kadar sürm üştü. Yemişçi’nin B udin’i bü­
yük Alman ordusuyla karşı karşıya bırakıp E rd el’e teveccüh
etm esi, askerlikten zerre kadar nasibi olmadığını gösteren
birçok olaydan biridir. Zira Yemişçi, Peşte’den hareket eder­
ken, Alman toplarının sesleri duyulm ıya başlam ıştı. Nitekim
Budin beylerbeyisi Kadı-zâde Ali Paşa'nın bütün ısrarlarına
rağm en çekilip giden Yemişçi henüz uzaklaşm ıştı ki Alman­
lar, B udin’in T una’nın karşı yakasındaki kısmı olan Peşte'yi
aldılar ve eylülün ılk haftası içinde B udin’i m uhasaraya baş­
ladılar Bunun üzerine Yemişçi, m ecburen Erdel yolundan
döndü. Fakat Rumeli beylerbeyisi Lala Mehmed Paşa’yı 80.000
kişilik Alman ordusunun karşısına bırakıp, kendi Belgrad
kışlağına çekildi (18 eylül). Lala P aşa’nın ordusunda Peçevî
de bulunuyordu. Yemişçi’nin korkaklıktan başka hiçbirşey-
le izah edilemiyecek olan bu hareketinden Almanlar fevkalâde
cesaretlendilerse de. Lala Mehmed ve Kadı-zâde Ali Paşalar
gibi büyük bir asker ve büyük bir idare adam ının başında
bulunduğu Budin teslim olm adı. Arşidük M athias, beklem e­
diği derecede sert savunm a karşısında büyük zayiat verdi.

Budin Zaferi (18 Kasım 1602)


27 eylülde Lala Mehmed Paşa nın yaptığı huruç hareketi.
Alman ordusunu bozdu. H uruç edenler arasında, yaşı seksene
yaklaşan Budin kadısı Hâbil Etendi de vardı ve kendi eliyle
b ir düşm an askerini öldürdü Kaleden düşm ana doğru bayır
aşağı yuvarlanan içi dem ir parçası ve barut dolu fıçılar, bin­
lerce düşm anı öldürdü Bu silâh, eski BuÜin beylerbeyilerin­
den Dev Süleym an Paşa tarafından icad edilm işti. Türk silâh
tarih i üzerinde hiçbir ciddi tetkik yapılmadığı için, nasıl iş­
lediği hakkında bilgimiz yoktur. Bunun üzerine çok büyük
zayiat vermiş olan Arşidük M athias, 2 aydan fazla süren b ir
m uhasaradan sonra, 18 kasım da Budin önlerinden çekilip
Viyana’ya döndü.
.111. Mehmed, Lala P aşa’yı 3. vezirliğe yükseltti ve ser­
dâr yaptı.

Levent Şahverdi Arşivi


XV İİ. ASRIN BAŞLARI 149

1603 H arek â tı (11 M ayıs - 21 E vlül)


II Gazi Giray Han, 1602-3 kışını M acaristan’ın Peç şeh­
rinde. büyük tarihçi Peçevî ile beraber geçirdi. Ancak 11 m a­
yıs 1603’te. yani tam sefer m evsim inde, K ırım ’a çekilip gitti.
Sebebi. Yemişçi’nin devlet ihaneti sayılacak bir entrikasıydı.
Yemişçi, hiçbir başarı kazanam adığı Almanya seferinde. Lala
Mehmed P aşa’nın m uvaffakiyet gösterip sadrâzam olacağın­
dan korkuyordu. II. Gazi Giray gibi büyük bir askerin de var-
dım ıvia Lala M ehmed Paşa, serd âr sıfatıyla birçok şey yapa­
bilirdi Peçevî’nin yakın akrabası olan 3. Vezir Lala M ehmed
Paşa, Rumeli beylerbeyisi M urad P aşa’yı Budin m uhafızlı­
ğına. Bosna beylerbeyisi eski Celâlî - Deli H aşan P aşa’yı da
Osiyek m uhalızhgm a getirdi. Kendisi, B udin’in karşı yaka­
daki banliyösü Peşte’de düşm anı bekliyordu. Almanlar, 50.000
askerle Peşte'ye yaklaşıyorlardı. Düşm an, 14 tem m uz sabahı
beklenm edik bir şekilde taarruza geçti. Derviş Paşa, 5.000
Yeniçeri ve Anadolu’dan getirilen 6.000 eski Celâlî ile b erab er
-ço ğ u T una’da boğulm uştur şehit düştü. 18 tem m uzda Deli
H aşan Paşa karşı taarruza geçti. A lm anlar’dan 8.000 kişi öl­
düğü halde, geri çekilm ediler. 22 tem m uzda bir m uharebe
daha oldu. Netice alam ıyan Almanlar, geri çekildiler Ser­
d â r Lala Mehmed Paşa da 21 eylülde Belgrad kışlağına gitm ek
üzere B udin’i terketti. 2 ay, 8 gün B udin’de kalan Orduy-ı
H üm âyûn, hiçbir netice elde edemedi. Budin-Belgrad yolunu
15 günde alan Serdâr, 6 ekim 1603’te kışlağına vardı. Bu gün­
lerde İran ile yeniden savaş başladı ve Tebriz ile Revân kay­
bedildi ki, IV. bahsim izde ele alınacaktır. Gene aynı günlerde
Yemişçi, yalnız m akam ım değil, pek değersiz olan başını d a
kaybetti ki, 1. bahsim izde anlatılm ıştı. O rdu’nun B elgrad’a
varm asından tam 2,5 ay sonra III. M ehmed öldü ve yerine
oğlu 1 Ahmed tah ta geçti (V. bahsim ize bakınız). III. M urad
devrinden kalan Almanya savaşı, 111. M ehm ed’in bütün sal­
tan at m üddetini doldurduktan sonra, l. Ahmed devrinde d e
devam etti ki, bundan sonraki III. bahsim izde, bu savaşın
saflıalarını anlatm ıya devam edeceğiz. İki h üküm dar devrin­
deki Almanya savaşı bahsinin arasında, III. M ehm ed’in 8 yıl,
11 ay. 5 gün, yani 9 yıldan 25 gün eksik süren saltanatı sıra­
sında, Türkiye hakanlığında yaşıyan, sahalarının en değerli
şahsiyetlerini anm ak istiyorum .

III. Mehmed Devrinin Büyük Şahsiyetleri


III M ehmed’in saltanat sürdüğü 9 yıl içinde T ürkiye’de
yaşıyan gerçeklen büyük şahsiyetler, asker ve bestekâr ola­

Levent Şahverdi Arşivi


150 TÜRKİYE TARİHİ

rak [I. Gazi Giray Han, tarih çi ve devlet adam ı olarak Şey­
hülislâm Hoca Sâdeddin Efendi, şair ve devlet adam ı
olarak m üstakbel şeyhülislâm Yahyâ Efendi, asker olarak
Sadrâzam Sokoliu-zâde Lala M ehmed Paşa ile Tiryâki H aşan
Paşa ve onun kethudâsı olan İskender Paşa, denizci olarak
M urad Reis, m im ar olarak M ehmed Ağa, b estek âr olarak Zâ­
k irî H aşan Efendi, şair olarak Nev’î, Bâkî, R ûhî ve N ef’î, tarilv-
çi olarak Alî, Selânikî ve genç Peçevî’dir. Bu şahsiyetlerin bir
kısm ı III. M ehmed devrinin tam am ını, b ir kısm ı ilk yıllarım
yaşam ış, b ir kısım da ilk şöhretlerini bu çağda yapm ışlardır.
Gene bu devirde Türkiye dışı T ürk âlem inde T ü rk istan ’da
1. Abdullah Han, İra n ’da I. Şah Abbas, H in distan’d a A bdür­
rah im H an K arakoyunlu, büyük şahsiyetlerdir.

Levent Şahverdi Arşivi


MI

TÜRKİYE - ALM ANYA SAVAŞI'nın SON


SAFHASI (1603 - 1606) —
SİTVATOROK MUAHEDESİ

Sadrâzam Malkoçoglu Yavuz AU Paşa'nm Serdâr-ı


Ekremliği (2 Şubat - 26 Temmuz 1604)
S erd âr 3. Vezir Lala M ustafa Paşa, 1603-4 kışını B elgrad’
da geçirdi. Yemişçi'nin yerine sadrâzam olan M ısır beyJer-
beyisı MalkoçpğIu Yavuz Ali Paşa, ancak 29 aralık 1603’te
K ahıre'den İstan b u l’a geldi. Bu sırada 1. Ahmed, henüz 3 gün­
lük padişahtı. Ali Paşa, 1604 sefer m evsim i için serdârlığı
Lala M ehmed Paşa'dan kendi üzerine aldı. 2 şu b atta Ali Pa-
şa'nın serdârlığı, 3 gün sonra da eski sadrâzam Cağaloğlu
Sinan Paşa’nm İran üzerine serdârlığı ilân edildi. Ancak Aü
Paşa. 3 hazirana kad ar D âvudpaşa ordugâhında kaldı ve bu­
gün hareket etti. Paşa, Vezir Sofu Sinan P aşa’yı sad âret
kaym akam lığına getirm işti. Fakat I. Ahmed, Ali Paşa Dâvud­
p aşa'dan hareket ettiği gün Vezir Hâfız Ahmed P aşa’yı kay­
m akam yaptı.
I ay, 18 günde Istanbul-B elgrad yolu alındı ve 21 tem m uz­
da Ali Paşa, B elgrad’a vardı. Lala Mehmed Paşa'dan başku­
m andanlığı devir ve teslim aldı. Ancak 5 gün sonra, 26 tem ­
m uzda B eigrad’da öldü. 5 ağustosta Lala M ehmed Paşa, hem
sadrâzam , hem serdâr-ı ekrem oldu.

Vetîr-1 âzam ve Serdâr-ı Ekrem Sokollu-zâde Lala Mehmed


Paşa'mn Seferi (5 Ağustos-23 Kasım 1604)
Lala Mehmed Paşa gibi, bütün hayatını Alman serhad-
dinde geçiren devrin en iyi askerlerinden birinin sadrâzam
ve serd âr olm ası, O rdu’da sevinç yarattığı gibi, A lm anlar’d a
da telâş uyandırdı. Lala Paşa, derhal B elgrad’dan B udin’e

Levent Şahverdi Arşivi


152 TÜRKİYE TARİH İ

geldi ve 25 eylülde geçen yıl Alm anlar’ın eline düşm üş olan


P eşte’yi geri aldı. Düşman, m uharebeyi kabûl etm eden Peş-
te ’yi boşaltıp kaçm ıştı. K açarken kaleye lâğım lar koymuş
ve fitili ateşlem iş, fakat T ürkler tam zam anında yetişerek
fitili söndürm üşlerdir. Lala Paşa, A lm anlar’ın yıktığı büyük
Budin-Peşte köprüsünü yeniden yaptırdıktan sonra, Vaç (Al­
m anca; W aitzen) kalesine yürüdü. B udin’in az kuzeyinde ve
T una’nın dirsek yaptığı yerde, doğu kıyısında bulunan kale,
16 ekim günü alındı. Almanlar, Peşte gibi Hatvan ve Vaç
kalelerini de savunm aksızın T ü rk ler’e bırakıp gittiler H er
üç kaleden çekilen düşm an askeri, E stergon’a gitti. Lala Pa­
şa da, 18 ekim de E stergon’u kuşatm ıya başladı.
9 yıl önce A lm anlar’ın eline geçen Estergon, 18 kasım a
k ad ar 31 gün m uhasara edildi, fakat alınam adı. Şiddetli Yağ­
m u rlard an sonra k ar düşm eye de başlam ası üzerine Serdâr-ı
E krem , m uhasarayı gelecek yıla bırakm ak üzere B udin’e dön­
dü. General B asta’nın kum andasındaki Alman seyyar ordusu
da yakınlarda bulunduğu için, Türk ordusunun iki ateş ara­
sında kalm ak ihtim ali vardı. Almanlar, E ğri’nin terki karşı­
lığında E sterg o n’u vereceklerini ve sdlh yapacaklannı bildir­
diler. Lala Paşa, yakın akrabası Peçevi’yi, Alman m urahhas­
ları ile b erab er İstan b u l’a gönderdi. Fakat Şeyhülislâm Sun'
ullah Efendi, E ğri’nin geri verilm esinin hatıra bile getirile­
m iyeceğini söyleyince, sulh işinden netice çıkm adı Bu sıra­
da Serdâr-ı Ekrem , B udin’den Belgrad kışlağına gelmiş bu­
lunuyordu. Bu suretle 1604 seferi, Peşte, H atvan ve Vaç’ın
geri alınm ası ve A lm anlar’ın inisyatifi kaybetm eleriyle, Türk­
le r’in lehine kapandı. Bu 1604 yılında asıl büyük savaşlar
Almanya cephesinde değil, tran cephesinde geçti ki, bundan
sonraki bahsim izde incelenecektir
Lala M ehmed Paşa, birkaç ay B elgrad’da kaldıktan sonra,
9 şu b atta İstan b u l’a hareket etti. İstanbul'a gelerek ilk defa
olm ak üzere I. Ahmed’le görüştü.

Lala Mehmed Paşa’nın İstanbul’dan Estergon’a Gelmesi


(16 Mayıs • 29 Ağustos 1605)
Lala Paşa, 16 m ayısta Dâvudpaşa karargâhına geçti ve 21
m ayısta b uradan hareket etti. 3 ay, 9 gün sürerecek olan ts-
tanbul-E stergon yolunu alm ıya başladı. Sofu Sinan Paşa, tek­
r a r sad âret kaym akam ı olm uştu. Yeniçeri Ağası Hüseyin Ağa
d a S adrâzam ’la hareket etti. l. Sultan Ahmed sadrâzam ına
Almanya ile sulh yapm ak için tam salâhiyet verm işti. Çünkü
İra n savaşı gittikçe kızışıyordu.

Levent Şahverdi Arşivi


X V H . ASRIM BASLARI 153

Bu sıralard a E rd el’in m ühim kısmı General B asta’nın


kum andasındaki Alman ordusunun işgalindeydi. Ancak Istvan
BocskayTn idaresindeki Erdelli M acarlar, Alm anlar'a şiddetle
m ukavem et ediyorlardı. 14 haziranda İstan b u l’a Bosckay’ın
adam ları geldi ve E rd el’in düşm andan tem izlenm esini iste­
diler.
Lala Paşa, 1 ay, 24 günde B elgrad’a vardı (14 tem m uz)
ve 6 gün burada kalıp 20 tem m uzda Sava’yı geçerek Zem un’a
ayak bastı. 10 gün Zem un'da son ask erî hazırlıklar yapıldı.
30 tem m uzda hareket edildi. Drava geçildi. K uşuçuşu 350 km.
olan Zem un-Estergon yolu tam bir ayda alındı. Orduy-ı Hü­
m âyûn, 29 ağustosta E stergon önlerine geldi ve m uhasara
başladı.

Estergon’un Muhasarası ve Fethi (29 Ağustos > 3 Ekim 1605)


E stergon m uhasarası 1 ay, 5 gün sürdü ve çok şiddetli
oldu Lala M ehmed P aşa’nın en büyük başarısı olan ve netice
itibariyle Türk-Alman savaşm m Türkiye'nin lehine bitm esine
ve Almanya’m n sulhu kabûl etm esine, T ürkiye'nin İra n ile
k arşı karşıya kalm asına zemin hazırlıyan E stergon'un fethi,
yıllardan beri devam eden büyük savaşm son m ühim hâdi­
sesidir. E stergon’u, Alman hizm etine girm iş bir Fransız olan
D am pierre K ontu savunuyordu. Kont, T ü rk ler yaklaşır yak­
laşm az kaledeki bütün M acar askerlerini dışarıya çık arttı.
Çünkü M acarlar'ın T ürkler’e olan dostluğu ve A lm anlar’a
karşı düşm anlığı biliniyordu. K anije m uhasarasm da M acar
birliklerinin T ü rk ler’e karşı tek kurşun atm adıkları da unu­
tulm am ıştı. E stergon'dan çıkarılan M acarlar, A vusturya'ya
gidecek yerde, Lala M ehmed P aşa’nm ordusu na katılm ayı ter­
cih ettiler. E sasen S adrâzam 'ın ordusunda d a b ir m ik d ar
E rdelli M acar vardı.
Lala Paşa, E stergon çevresindeki üç kaleye, V işgrad
(W issegrad), Tepedelen (Saint-Thom as) ve Ciğerdelen (Par-
k an y )’e, 3 beylerbeyini şevketti. Ciğerdelen, E stergon’un k a r­
şısında, T una’nın kuzey kıyısında idi (bugün E stergon, Ma­
ca rista n ’da, fakat Ciğerdelen Ç ekoslovakya'dadır). 8 eylülde
Bosna beylerbeyisi H usrev Paşa, V işgrad’ı feth etti. 10 yıl önce
A lm anlar’a geçen diğer 3 kalenin, Estergon, Tepedelen ve
Ciğerdelen’in m uhasarası devam etti. Büyük tarih çi Peçevî,
yakın akrabası Lala M ehmed P aşa’hm yâveri olarak E stergon
önündeydi. 19 eylülde Tepedelen de alındı ve bu kaleyi savu­
nan 4.200 düşm an askeri kılıçtan geçirildi. 29 eylülde E ster-
Sion varoşunun fethi, a rtık E stergon’un âkıbetini de belli ettL

Levent Şahverdi Arşivi


154 TÜRKİYE TARİHİ

Lala Paşa, geçen yılki başarısız Estergon m uhasarasın­


dan iyi ders alm ış, gayet hazırlıklı olarak gelmişti. Bosna Bev-
lerbeyisi’ni B udin’e göndererek 25 m uhasara topu 30 000
gülle, 10.000 kental b aru t getirtm işti. Estergon m uhasarası
sırasında Papa ve Ciğerdelen de fethedildi. Bu suretle Dam-
p ierre K ontu’nun savunm a im kânları büsbütün azaldı 3 ekim
sabahı, vire şartlarını görüşm ek, yani kaleyi kencliliöınden
teslim etm ek üzere T ü rk ler’den m urahhas isledi Serdâr-ı
E krem , akrabası ve yâveri olup M acarca’yı konuşmak ve
okum ak suretiyle çok iyi bilen Peçevî İbrahim Elendi'vı ki
bu sıralard a 31 yaşındaydı- m urahhas tayin etti Konr un
ancak 5.400 askeri kalm ıştı. B unların sağ salim çekilip git­
m elerini istiyordu. Bu şart. Lala Paşa tarafından kahûl ediidi.
Ancak Fransız gönüllüleri, Almanya’ya gitmek verine Türk
hizm etine girm ek istedi. Paşa, bunları da Türk orıUısuna
aldı. Bu suretle aynı gün, 3 ekim de Türk O rdusu tekrar
E stergon'a girdi. Böylece E stergon’daki Alman işgali tam
10 yıl, 1 ay ve 1 gün sürm üş oldu. K anunî’nin fethi olan hu
çok m ühim kale ve bütün M acaristan başpiskoposunun o tu r­
duğu tarih î şehir, T ürk akıncılarının bu unutulam az üssü,
T ürk idaresine döndü. 10 yıl önce E stergon’u, pek kahram an­
ca bir m üdafaadan sonra aynı Lala Mehmed Paşa düşm ana
teslim etm iş ve gene yanında bulunan 21 yaşındaki Peçevî’ye
birgün bu kaleyi te k ra r alacağım sövlem işti Sözünü tıntu.
Peçevî bunu: "Cenâb-ı R abbu’l-Â'lemîn ol m ahalde du'âm ız
kabûl etm iş im iş; ayniyle nece istem iş isem, öylece rırzî kıldı’’
(II, 306) şeklinde ifade eder. Estergon fethinde Ayasofya
Vâızı Efendi de bulunm uş ve askeri teşci etm ekte büvük
hizm eti görülm üştür.
Lala Pa.şa, E stergon fethi m üjdesini İstan b u l’a bildirm ek
için hem en Peçevî, K apıcıbaşı Hızır Ağa ve Kara Haşan Ça­
v u ş’u gönderdi. F etihte bulunan süvarilerin yevmiyesine gün­
de 2 akça (10 TL.), yayalarm kine 1 akça zam yaptı. Estergon
K atedrali, yeniden cam i oldu.

Uyvar’ın Fethi (Ekim 1605)


Lala Paşa, büyük b ir ask er olduğunu, Estergon fethedil­
dikten sonra bu başarıyla yetinm em ekle gösterdi. Tiryâki Ha­
şan P aşa’yı Palota ve V espirem (W eszprim ) kalelerine gön­
derdi. E stergon’un düşm esiyle m aneviyatları bozulan Alman­
lar, her iki kaleyi de savaşm adan teslim ettiler. Diğer taraf­
tan Erdel prensi Bocskay (B oçkay)’ın kum andasındaki bir
T ürk-E rdel ord usu Uyvar (N euhausel) üzerine yürüdü. Viyn-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 155

n a ’nın 100 km. doğusjm da ve T una’nın kuzeyinde, şim di Çe-


kosiovakva da bulunan Uyvar, pek m üstahkem kalesiyle ün­
lüydü Boçkay, UyvarTn m uhasarasına başladı. Lala Paşa,
E sierg o n ’u alır alm az Sinan ve B ektaş PaşalarT, Sirm iya,
Sem endire, Alacahisar ve T ırhala sancak beylerini, Kırım ve
Çerkeş süvarilerini Uyvar’a gönderdi (Uyvar, E stergon'un 50
km. kadar kuzeybatısındadır). Kale, Boçkay'a teslim oldu.
Lala Paşa, UyvarTn fethini öğrenir öğrenm ez, kaleyi devir
ve teslim alm ak için, Tiryâki H aşan P aşa’yı gönderdi. Mus­
tafa Paşa’nın yerine eski beylerbeyi ve büyük idare adam ı
Kadı-zâde Ali Paşa'yı te k ra r Budin beylerbeyiliğine getirdi.
Niğbolu. Silistre, Çirm en, Vize ve S em endire sancak beyle­
rine, sulha k ad a r askerleriyle B udin'de kalm alarım em retti.
Z ira bu seferde fethedilen b ir seri m ühim kaleler A lm anlar
tarafın d an geri alınırsa, sulh işi daha yıllarca uzayabUirdi.
Yeğeni S arhoş İbrahim P aşa’yı K anije beylerbeyisi yaptı. Meş­
h u r Celâli Deli H aşan P aşa’ya da evvelce Bosna eyaletinin
yerine Tım ışvar (Tem eşvar) eyaletini verm işti. Bu te d b ir­
ler, Almanya’yı sulha zorladı. Böylece yıllardan beri süregelen
Almanya savaşında d u ru m u n Türkiye lehine değişm esini kesin
şekilde sağlıyan, Lala P aşa oldu. Sulh, a rtık son derece yak­
laşm ıştı.
Sarhoş İbrahim Paşa’nm Avusturya Seferi (Ekim 1603)
Lala Paşa, AlmanlarT tam am en ezm ek için, onları öz
y urdlarında, A vusturya'da da vurm aya k a ra r verdi. Avustur­
ya'yı tahribe m em ur T ürk ordusunun başına, K anije beyler-
beyısi S arhoş İbrahim P aşa geçti. Lala P aşa’nın kızkardeşi-
nin oğlu olan İbrahim P aşa’nın, 20.000 atlısı vardı. E rdelli
M acar ve Kırım atlıları, bu sayıya dahildi. İbrahim Paşa,
geçen iki yıl da ü stü ste S tirya yarım adasına akın yapm ış
(kuzeybatı ucunda T rieste lim anının bulunduğu y an m ad a d ır)
ve düşm ana büyük z a rar vermiş, V enedik’in 100 km . ötesine
kadar sokulm uştu. Bu defa da Stirya, K arniol ve Güney
K a rin ıh ıa’yı, Adriyatik ile Drava arasındaki ülkeleri çiğnedi.
Raba suyunu geçip Doğu A vusturya’ya da girdi. B u a rad a
Avusıurva-M acaristan sınırındaki S teinam anger (M acarca:
Szom bathely) şehrini aldı. B irçok kasabayı tah rip etti. 20.000
seçkin esirle döndü.
Lala Mehmed Paşa’mn Erdel Prensi Boçkay’a Orta Macar
Kıratlığı Tacını Giydirmesi (20 Kasım 1605)
Lala M ehmed Paşa, bütün MacarlarT devlete iyice bağla­
m ak için, E rdel prensi Istvan Bocskay’a (Iştv a n Boçkay)

Levent Şahverdi Arşivi


15* ' TURIOVE tA R IH I

"O rta M acar K ıralı" unvanını vermeyi k ararlaştırd ı. Macar-


la r’ın en büyük kısm ı, başta Budin olm ak üzere, Kanije, Tı-
m ışvar. Eğri beylerbeyiliklerinde, doğrudan doğruya T ürk
idaresinde yaşıyorlardı. Daha az sayıda M acar, gene padişa­
hın ta b ’ası olarak E rdel (Transilvanya) prensliğinde, nihayet
d ah a azı da, Almanya im p a ra to rlu ^ n d a , bilhassa Slovakya
çevresinde yaşıyordu. Eski Büyük M acaristan kıralhğınm
başk en ti olan Budin, T ürkler'in elindeydi. M acaristan kıralhk
tacı da, T ürkiye H akam 'nın m uhteşem tacının bir taşını teş­
kil ediyordu. Ancak I. F erdinand'dan itibaren Almanya im­
p arato rları, "Bohem ya ve M acaristan K ıralı” geçiniyorlardı.
T ü rk diplom asisi, İm p a ra to r’u n ne Almanya im paratoru, ne
M acaristan kıralı unvanlarını hiçbir zam an kabûl etm em iş
ve diplom atik vesikalarda hiçbir zam an kullanm adığı gibi bu
unvanların kullanıldığı vesikaları da resm en kabûl etm em iş­
tir. Almanya, daha teknik tâb irle "B atı R om a" im paratorluğu
unvanı O sm anhlar’a göre, F âtih ’ten itibaren, Osm anlı hüküm -
d a rla n n d a d ır ve K anunî’nin açıkça ileri sürdüğü gibi, tek
R om a im parato rluğunun tek im p arato ru Avrupa’da, Türkiye
h akam olan zattır. Türkiye H akanı yalnız Doğu R om a'nm
değil, b ü tü n Rom a im paratorluk tacım n sahibidir. Hele Al­
m anya h ü k üm darının M acaristan kıralı sıfatı büsbütün saç­
m adır, çünkü M acaristan fiilen Türkiye’nin elindedir. Alman­
ya im paratorlarm iD unvanları arasın d a bulunan “K udüs Kı­
ra lı" sanı gibi m ânâsız b ir unvandan ib are ttir. Türkiye, Alman­
ya im p arato ru n u n ancak Bohem ya kıralı, Avusturya arşidu-
kası gibi unvanlarım kabûle şayan görm üştür. BUindiği gibi
Bohem ya kıralhğı tacı, T ü rk fethinden önce. M acaristan kı­
ra lı olan zâta aitti.
Lala M ehm ed P aşa’m n E rdel prensine verm ek istediği un^
van, "M acaristan k ırah " unvam değil -çünkü bunu ancak
pad işah k u llan abilir - "M acar kırah", daha doğrusu "O rta Ma­
c a r kıralı" unvanıdır. Böylece, Türkiye hakanının hukukuna
tecavüz etm eksizin, bu unvam haksız olarak kullanan im pa­
ra to ru n p restijin e d arbe indirm eyi ve M acarlar’ı büsbütün
T ü rk ler’e ısındırm ayı düşünm üştür. Serdâr-ı ekrem ler, baş-
k u m an d an lık lan ulevam ettiği m üddetçe, sonradan Dîvân’da
ve padişah huzurunda hesap verm ek şartıyla padişah salâ­
hiyetleriyle m ücehhez oldukları, m eselâ vezir (m areşal) rüt­
besi tevcih edebildikleri, h arb Uân edip sulh kabûl edebil­
dikleri, padişahın tuğrasıyla dam galı açık kâğıtlara padişah
ağzından istedikleri em ri yazabildikleri gibi, kıralhk tevcih
edebilir, h ü k ü m d a rla n azledebilir, değiştirebilir, h attâ bir

Levent Şahverdi Arşivi


X V U . ASRIM BAŞLARI 157

hanedanı tam am en düşürebilirlerdi. Lala P aşa’nın kullandığı


salâhiyet de budur.
Lala P aşa’nm kıralhk ferm anı, 22 ekim de bir Türk su­
bayı tarafından Prens Bocskay’a verildi. Bilindiği gibi Avru­
p a ’da ancak Almanya im paratoru ve Doğu’da tslâm im pa­
rato rları kirallık tevcih edebilirler. B ir prensi kıralhk dere­
cesine yükseltm ek, ancak im parator titrin i taşıyan bir hüküm ­
d arın elindedir (BatTda bazan P apalar da aynı şeyi yapm ış­
lard ır). K ıral titrini taşıyan hüküm dar, bir prensi ancak kı-
rallık ve elektörlükten sonra gelen en yüksek hüküm darlık
derecesi olan büyük - dukalığa yükseltebilir. Meselâ Ispanya
kıralı gibi pek azam etli bir hüküm dar, kıralhk derecesinde ye­
ni b ir tac ihdas edemez veya bir prensf bu seviyeye yükselte-
mez. A vrupa’daki kıralhk taçları, yüzyıllardan beri belirli sa­
yıdadır ve bu sayıyı arttırm ak hakkı, yalnız Batı Roma im pa­
ra to ru sayılan Almanya im paratorunun elindedir. Bu hukukî
durum h atırlanırsa. Prens Bocskay’ın Lala P aşa’nın tevcihin­
den duyduğu sevincin derecesi anlaşılabilir. M acarlar da,
kendi m illiyetlerinden b ir prensin kıralhk tacı taşım asından
tabiatiyle g u ru r duym uşlardır.
Prens Bocskay’a kıralhk ferm anının verildiği S arospatak
kasabası bugün M acaristan’ın en kuzeydoğusunda kalm akta­
dır. Tokay’ın az kuzeydoğusundadır ve Çekoslovakya ile Rus­
ya (U krayna) sınırına pek yakındır. Yeni kiralın tac giyme
töreni ise, R akos (R akoş) sahrasında yapılm ıştır. Bu ova
şim di Sovyetler B irliği’nin Ukrayna C um huriyeti’nin en ba­
tısın d a kalm aktadır. Ungvar (U zhorod) ve M unkacs (M uka-
çevo) şehirleri arasında, K arp atlar’ın güney eteklerindedir.
Bu ovadan, T una’nın kollarından olan b ir ırm ak akar.
Rakos sahrasında tac giyme töreni, 20 kasım günü ya­
pıldı. B ütün T ürk ordusu, Erdel ordusu, her ta ra fta n geİen
binlerce Macar, ovayı doldurm uştu. Avrupalı ressam lara konu
olan bu törende Lala Paşa, to p sesleri arasm d a yeni O rta
M acar KıralTnın, huzurunda üç defa diz çöktükten sonra el
öpm esini kabûl etm iş, kıralhk tacım bizzat Bocskay'ın başına
koym uş, beline m urassâ bir kılıç kuşatm ış, te k ra r elini öp­
tü rm ü ştü r. K ıral Bocskay; "H âlâ biz P âdşâh’a kul olduk,
dem iştir; aicça ile alınan kul ekseriyâ darb-u tâ ’nîf bavfından
kerhen kulluk eder; am m â biz, abid-i ihsân olduğum uz cihet-
den, ez-dil-u cân kemâl-i itâ ’at-u m eserret ile kulluk ederiz."
Lala M ehmed Paşa, K ıral Bocskay’ı 10 yıllık vergiden
affetm iş, Alm anlar’dan alınan birçok kaleyi onun idaresine
verm iş, yalnız Lippa ve Jenoe (Y anova) kalelerini Tım ışvar

Levent Şahverdi Arşivi


İS I TÜRKİYE TARİHİ

beylerbeyiliğine bağlam ıştır. Peçevî, bu tac giydirm e tö re­


n inde bizzat bulunm uştur. Bu suretle Güney Slovakya (şim ­
di Çekoslovakya’da), yani T atra dağlarının bütün güneyi Kı-
ral Bocskay’a verilmiş, dolayısıyla T ürk hâkim iyetine geçmiş­
tir. B unların arasında Kosice (K assa) şehri de vardır. Tac
giyme töreninden sonra yeni Kıral, S âdrâzam ’ın m aiyetinde,
E rdel'in bütün ileri gelenleri ile beraber, Rakos sahrasının
280 km. güneybatısında kalan B udin’e gelm iştir.
Lala Paşa, B elgrad’a geldi. 16 m art I606'da İstan b u l’a
vardı. Rumeli beylerbeyisi Tiryâki H aşan P aşa’yı, B elgrad’d a
serd ar kaym akam ı sıfatıyla bıraktı. İstan b u l’da I. Ahmed’in
büyük iltifatlarıyla karşılandı. Ancak 3 ay, 6 gün sonra İs­
ta n b u l’da ö ldü ve Türk-Alman sulhunu görem edi (Lala Pa-
şa ’nın Estergon seferi için; Fezleke, I; Naîm â, I, 412-25; Pe­
çevî, II, 301-8; Solak-zâde, 690 (ehem m iyetsiz), Müneccim-
başı, III, 622-3; H arnm er, V III, 81 v.dd.; Dânism end, IH .
237-44).
Sitvatorok Muahedesi ve 13 Yıllık Büyük Türkiye - Almanya
Savaşı’nm Sonu (11 Kasım 1M6)
S itvatorok M uahedesi, uzun zam andan beri devam eden
h e r iki tarafın sulh arzularını gerçekleştirdi. Türkiye, İran
ile başbaşa kalabilm ek için sulh istiyordu. Esasen Almanya'­
dan toprak talebi yoktu. Lala Mehmed Paşa'nın son seferin­
de, Güney Slovakya da fethedilm iş. Eğri ve K anije’nin alın­
m asıyla T ü rk sınırlarında epey terakki kaydedilm işti. Alman­
y a’ya gelince, savaşı kaybettiğini çoktan anlam ıştı. 13 yıllık
savaşa büyük üm itler bağlam ış, bu uğurda m uazzam feda­
kârlıkları göze alm ış, iflâsın eşiğine gelm işti. Lala Mehmed
P aşa’nın ikinci bir seferi, İm paratorluk için felâket olabi­
lirdi. T ürkler'in son fütuhatını tanım ak suretiyle şerefli bir
sulh, Almanya için nim et olacaktı. T ürk diplom asisi de, es­
kisi gibi se rt değildi. Y um uşaklık gösteriyor, eğilm em ek ve
tâviz verm em ek şartıyla sulh istediğini belirtiyordu. İran ile
Alman savaşından d ah a büyük ça p ta bir savaş devam eder­
ken Lala M ehmed P aşa’nın son seferinde kazandığı başarılar,
V iyana’yı bü sb ütün -ürkütm üştü. Beklenm edik bir Türkiye -
İra n sulhunda T ürkler, A lm anlar’a dehşetli zararlı olabilir­
lerdi, İki tarafın bu karşılıklı d u ru m u m uvacehesinde, sulh
m üzakereleri başladı. M üzakereleri İstan b u l’dan Lala Meh­
m ed Paşa idare ediyordu.
H am m er’in işaret ettiği gibi (V III, 73) bu sulh m üzake­
relerin d e Türkiye, tarihinde ilk defa olarak eski üstünlük

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN B A Ş U M I 159

nazariyesini bırakıyor, Avrupa devletler hukukuna uyuyor,


yani karşı tarafı vasal olarak değil, eşit olarak tanıyordu.
Bu T ürk üstünlüğünün hukukî delili olan ve birçok taıih-
çiye Almanya İm p a ra to ru ’nun Türkiye HakanTnın tâbii ol­
duğu fikrini veren (H am m er de bunların arasın d ad ır) tm pa-
r a to r’un yıllık vergi ödem esi şartından D«vân-ı H üm âvûn
vazgeçecek gibi görünüyordu. Gerçekten bu şart, tm p ara­
t o r ’u, b ir ülkesini T ü rk ler’e bırakm aktan fazla üzüyordu.
Lala Paşa, ölüm ünden 8 gün önce tm p a ra to r’a ve kardeşi
A rşidük M athias’a (m iiıtakbel im p ara to r) iki m ektup gön­
derm iş, sulh m üzakereleri için m urahhas olarak Vezir Kuyu­
cu Koca M urad Paşa ile kâhyası M ehmed Ağa’yı yola çıkar­
dığım bildirm işti. M urad Paşa ile Im p a ra to r’un m urahhas­
ta n arasın d a sulh konferansının esasları üzerinde m utaba­
k a t hasıl olduktan sonra, asıl Türk m u rah h aslan yola çı-
k an ld ı. B unlar, B aşm urahhas Budin beylerbeyisi Vezir
Kadı-zâde Ali Paşa, kethudâsı Ahmed Efendi, seksenlik Bu­
din kadısı Hâbil Efendi ve Budinli Nasreddin-zâde M ustafa
Efendi idi. K onferansın toplanacağı Sitvatorok (Z sitvatorok)
mevkii, B udin’in az kuzeybatısında, Estergon Ue K om am o
arasında. Tuna kıyısında, Z sitta suyuBun T una’ya döküldüğü
yerdedir. T ürk m urahhas heyeti, E stergon’dan b ir nehir ge­
misiyle S itvatorok’a gelmiş, K om arno’dan da Alman im pa­
ra to rlu k m urahhas heyeti harek et etm iştir. Alman başm u-
rahhası Baron von M ollard’d ır ve daha 5 m urahhas vardır.
M üzakerelerden im p ara to r, kardeşi ve halefi Arşidük Mat-
h ias’ı m esul tu tm u ştu r. Arşidük önce N adasdy’nin başkan­
lığında VVessprim Piskoposu, Paul Nyari ve Gallo gibi gene­
ralleri E stergon’a gönderm işse de Türkler, m u rah h aslan oya-
hyarak m üzakereye girişm em işlerdi. Bunun üzerine kesin
konferansın, E stergon’un pek az batısındaki S itvatorok'ta
açılm ası k ararlaştırılm ıştı.
Kont N adasdy'nin (aslen M acar’d ır) ölüm ü üzerine Ar­
şidük M athias, B aron von M ollard’ı, E rlau B aşpiskoposu'nu,
Dr. Pezzen’i, Kont Althan’ı ve G eneral E rdoedy’yi m urahhas
yaptı. Diyâr-ı Bekr beylerbeyisi -m üstakbel sadrâzam Ku­
yucu Koca M urat Paşa, son ando Türk başm urahhashğından
alındı. Yerine, M acaristan işlerine vukufuyla tanınm ış büvük
idare adam ı Budin beylerbeyisi Vezir Kadı-zâde Ali Paşa ge­
tirildi. Fakat Kadı-zâde Ali Paşa'nın kayınpederi olan Vezir
Kuyucu M urad Paşa, Budin'de bulunuyor ve serd âr
sıfatıyla m üzakereleri uzaktan takip ediyordu. General
Gallo'nun 5. defa olarak konferans hazırlıkları için M urad

Levent Şahverdi Arşivi


160 TÜRKİYE TARİHİ

Paşa’yı Budin'de ziyaretinden sonra, 15 haziran 1606’da 32


günlük bir m ütareke üzerinde anlaşm ıya vanidı ve ateş ke­
sildi. 20 ekim 1606'da S itvatorok K onferansı açıldı ve m uahe­
denin imzalandığı 11 kasım a kadar 22 gün sürdü. T ürk m u­
rahhaslarına, 1.000 sipahi refakat ediyordu.
M eşhur Sitvatorok M uahedesi, şartları 20 yıl (1626'ya
k ad ar) devam etm ek ve bu tarih te yenilenm ek üzere, 17 m ad­
de hâlinde aktedildi. M uahedenin en m ühim şa rtla n şun­
la rd ır :
Son büyük savaşın çıkm asına kad ar Almanya’m n T ür­
kiye’ye ödediği yıllık vergi ilga edilm iştir. H am m er’e göre
(V III, 108) m uahedenin her iki taraf için de en m ühim olan
şartı budur. Yalnız Almanya, savaş tazm inatı olarak T ürki­
ye’ye 67.000 duka (40 milyon TL.) ödiyecektir. H er iki ta ra f
da savaşta m ilyonlarca duka sarfettikleri için, bu tazm inat
ancak sembolik m ahiyettedir. İm parator, her üç yılda bir, di­
lediği değerde eşyayı, hediye olarak padişaha gönderecektir.
Padişah ile İm p arator, yazışm alarda biribirlerine eşitleri gibi
h itap edeceklerdir. Bu m adde, verginin ilgasından doğan ta­
biî bir netice sayılm akla beraber, m uahedeye İm p arato r’un
3 yılda bir padişaha hediye göndereceği şartının konulm ası,
bilhassa m uahedenin m etninde Padişah’ın tm p a ra to r’a "oğ­
lu gibi şefkatle m uam ele edeceği" ibaresinin geçmesi, henüz
iki h üküm dar arasında tam bir eşitlik havası teşekkül ede­
m ediğini gösterir. Bu m uahedeye kadar İm parator, T ürk
protokolünde sadrâzam la eşitti ve sadrâzam la biribirlerine
"kardeşim " diye hitap ederlerdi. Bu eşitliğin tabiî bir neti­
cesi olarak Türkiye, Almanya hüküm darının im parator sıfa­
tını kabûl edecek ve bundan böyle İm p arato r'a "kıral" diye
h itap edilm iyecektif. Bize göre bu m adde, verginin ilgası
m addesinden de m ühim dir. Çünkü Fâtih ve bilhassa K anunî’­
nin çok ehem m iyet verdikleri Avrupa’daki tek im paratorluk
tacının, yani Roma tacının Türkiye H akanı olan zâtın başın­
da olduğu iddiasının iflâsı dem ektir. S itvatorok’ta Türkiye,
A vrupa’da iki im paratorluk tacı olduğunu. Batı Roma tacının
Almanya im paratoruna. Doğu Roma tacının da Türkiye ha­
kanına ait bulunduğunu kabûl etm ektedir (Almanya im para­
to ru n u n resm î unvam esasen "Roma İm paratoru" idi) Mua­
hede, I. Ahmed'le II. Rudolf arasında aktedilm iş olmayıp,
b u hü k ü m d arların halefleri için de m uteberdir. Sınır anlaş­
m azlıkları, T ürk tarafında Budin beylerbeyisi, Alman tara­
fın d a ise Yanık (R aab) kum andanı olan zatlar arasm da hal­
ledilecektir. M uahede, İspanya K ıralı’na da açık bırakılm ışsa

Levent Şahverdi Arşivi


X V II ASRIN BAŞLARI 161

da T ü r k iy e ile Is p a n y a a r a s ı n d a h iç b ir z a m a n su lh y a p ıla ­
m a m ı ş t ı r ( A lm a n y a ile I s p a n y a ’nın b a şın d a , biri ChaıTes-
O u in t'in k a r d e ş in d e n , d iğ eri o ğ lu n d a n g e le n a y n ı H a b s b u r g
h anedanı b u lu n m a k ta d ır).
İ ş te S in a n P aşa'n ın d e v le t in b a ş ı n a s a r d ığ ı 13 yıl, 4 ay,
8 g ü n lü k b ü yü k T ü r k iy e -A lm a n y a s a v a ş ı, bu S it v a t o r o k M u a­
h e d e s i ile 11 k a sım 1606’da so n b u lm u ş t u r . M u a h e d e . 12 n is a n
1663'te T ü r k iy e y e n id e n A lm a n y a 'y a h a rb ilân e d in c e y e k a d a r
56 yıl, 5 ay, 1 g ü n y ü r ü r l ü k l e k a lm ıştır .
Sitvatorok Sulhu ile Türkiye. Avrupa’da nispeten uzunca
b ir sükûn devresine girer Almanya ile 57 yıl savaş olmıya-
caktır Venedik’le savaş ancak 39 yıl sonra çıkacaktır. Rusya
ile yapılan savaşlar, ikinci derecede olaylar hâlindedir. An­
cak Lehistan ile VI. bahsimizin m evzuunu teşkil edecek bir
savaş vardır. Bu m üddet içinde Türkiye, 1639’a kadar İran'la
devamlı savaş halindedir ve büyük askerî ve siyasî olaylar
BatTda değil, Doğu’da, İran cephesinde geçer. Avrupa’da Otuz-
yıl Savaşı'nın çıkm asının da, Türk-Avrupa m ünasebetlerinin
durgunluk safhasına girm esinde büyük payı m evcuttur. Sitva-
to ro k 'tan itibaren başhyan bu durgunluk safhasının eşiğinde
A vrupa'nın siyasî durum unun k arak teristik ve tipik buldu­
ğumuz noktalarına dokunm akta, Türkiye tarihini cihan ta­
rihi çerçevesi içinde anlam ak bakım ından büyük fayda var­
dır. Önce T ürkiye’nin m u h tar eyaletlerinden biri olan ve
hüküm darına T ürkler'in kıral payesini verdikleri Erdel
(Transilvanya) prensliğinin durum unu gözden geçirip, sonra
Avrupa devletlerinin vaziyetine tem as edeceğiz.

Erdel Prensliği’nin Durumu


M acar Bocatius, 1606’da, Sitvatorok M uahedesi’nin imza­
landığı yılda, şöyle yazıyordu: "H absburg zulm üne karşı is­
yan eden M acar asilzadelerinin büyük bir kısm ında 'Türk-
le r’e karşı itim at o derecede kuvvetlidir ki, eğer Bocskay,
T ü rk ler’den ayrılarak İm p arato r ile anlaşacak olsa, bu ha­
reketi, m uhakkak hayatına mal olur ve M acarlar tarafın d an
ö ld ü rü lü r" (Decei, tsl. Ans., IV, 301 b). Erdel, T ürk tâbiiye­
tinde rah at ve iç işlerinde tam am en bağımsız bir halde yaşı­
yordu. Alm anlar ise bilâkis girdikleri M acarlar’la m eskûn
to p rak ları savaş m eydanı hâline getiriyor, m em leketi fakir­
leştiriyorlardı. B irçok M acar asilzadesinin topraklarına ve
m allarına, K atolik olm adıklarını ileri sürerek m uhakem esiz
el koym uşlardı. II. Rudolf, M acarlar’ın din m evzuunda hiç­
b ir taleplerini değil kabûl etm ek, h a ttâ dinlem iyeceğini res­

Levent Şahverdi Arşivi


162 TÜRKİYE TARİHİ

m en ilân etm işti (M akkai, Hist. de Transyivanie, 205-6). 1557


de doğup 1604’te E rdel tahtına oturan Prens Istvan Bocskay,
Alman düşm anı ve T ürk dostu olarak tanınm ıştı. 11 kasım
1604’te Kassa (K osice) şehrinin M acar olan halkı, İm para­
to r ’un tâbiiyetinden çıkm ış, kapılarım Erdel P rensi’ne aç­
m ıştı 23 haziran 1606 Viyana anlaşm asıyla Almanya, M acar­
la r’la m eskûn Tokay, Partium , Bereg ve Ugocsa vilâyetlerini
E rd e l’e bırakm ıya m ecbur oldu. Bu suretle Türkiye toprak­
ları, esaslı bir şekilde Slovakya’ya, Bohem ya’ya, A vusturya’ya,
L ehistan’a doğru sokuldu. General B asta’nın kum andasındaki
Alman ordusunun E rdel’de Bocskay’a yenilm esi, tm p a ra to r’u
Viyana anlaşm asını im zalamıya zorlam ıştı. Erdelliler. Avus­
tu ry a ve Bohemya topraklarında a t oynatıyorlardı (Aym
Eser, 207). Ancak birkaç ay sonra Bocskay ölünce II. Rudolf,
E rd el’e bıraktığı to p rak ların bir kısmııu geri aldı. 53 yaşm da
ölen Türkiye’nin O rta M acar K ıralı’nın yerine, Rakoczi Zsig-
m ond (1606-1608). onun yerine de T ürkler’in "Deh K ıral’’
dedikleri zalim Bathory Gabor (1608-1613) geçti. Bu yeni
h ü küm darın T ürkler tarafından nasıl tahtından indirildiği,
V. bahsim izde anlatılacaktır.

Almanya’da Durum
Almanya için pek uğursuz olan, buna karşılık İsveç’i bü­
yük devletler arasına sokan ve Fransa'nın gerçek büyüklü­
ğünü yapan Otuzyıl S av aşlan ’nıo eşiğinde Alman İm para­
torluğu, m ezhep kavgaları içindeydi, im p ara to r II. Rudolf,
Charles O uint’in tek erkek kardeşi ve halefi I. F erdinând’ın
toru n u idi. Ataları gibi m utaassıp K atolik’ti. Ancak m etbûu
olduğu Alman devletlerin ehemm iyetli bir kısmı Katolik de­
ğil, P ro testan ’dı. P rostestan m ezhepleri arasında da dehşetli
b ir kavga vardı. Bilhassa R eform ist P ro testan ’la Evanjelist
P ro testanlar, biribirlerinden nefret ediyorlardı (Sebiller,
Otuzyıl Savaşı Tarihi, Türkçe trc., I, 71). S ebiller şöyle di­
y or (I, 77): ‘‘Avusturya kudretini doğuda ve batıda aşağı
tu tan iki hayırlı baskı, T ü rk ler’le P rotestanlar idi. Fakat bu
iki baskının zorundan kurtulm asına im kân verilince Avus-
luı-ya, bütün korkunçluğuyla yeniden ayağa kalkıyordu."

Ispanya'da Durum
Otuzyıl Savaşı'nın eşiğinde. Almanya’nın aynlm az m üt­
tefiki Ispanya’nın durum u da parlak değildi. Müfrit vc mu­
taassıp Katolik siyaset, henüz A vrupa'nın en kudretli H ıris­

Levent Şahverdi Arşivi


XVII. ASRIM BAŞİARI 1S3

tiyan devleti olan İspanj'a'mn da gücünü Fransa ve İngiltere


lehine azaltıyordu. İspanya da, Almanya gibi Hasbsburg Al­
man hanedanının elindeydi. Tahtta, Charles-Ouûıt'in oğlu ve
Ispanya'daki halefi II. Felipe’nin oğlu ve halefi III. Felipc
(Philippe) bulunuyordu. 1610’da Araplariın son döküntüleri.
Don Juan de Mendoza tarafmdan Cebelitarık'tan gemilere bin­
dirilmiş, Türk Kuzey Afrikası'na gönderilmişti. Portekiz’e
de sahip olan Ispanya’da artık yalmz Katolik vardı. Müslü­
man Araplar’dan, Yahudileriden, esasen ciddî bir kuvvet teş­
kil etmiyen Protestan temayüllülerden kurtulmuştu. Fakat bu
Katolik birli^, devlete pek pahalıya mal olmuş, serveti, zi­
raatı, sanayii ve ticareti çok zarar görmüştü. Üstelik nüfusu
ehemmiyetli şekilde azalan ülkedeki Katolikler de rahat de­
ğillerdi. İspanya eyaletlerinden yalmz bir tanesinin Enkizis-
ymı mafakmnesi, 16 yıl içinde 20.000 kişiyi, Katolik imamna
aykın inanç beslemek suçuyla diri diri ateşte yaktırmışn
(Michelet, Hist. de ta R ivolution Française, Türkçe trc.. E,
24>. Bu ölçüde bir vahşet, değil Islâm dünyasmda. Uzak Do­
ğu’da bile meçhuldü.
III. Felipe'nin 1598'de babasımu tahtına oturmasıyla,
Lerma dukası Don Francisco Gomez’in kanlı devri başladı.
Bütün makamlar, İspanya başbakam olan bu adamm akra­
baları, yakınlan ve adamlan tarafından paylaşıldı. Zevcesi,
Kıraliçe*nin baş nedimesi, amcası Enkizisyon Başhâkimi, kar­
deşi Valencia kıral nâîbi, kayınpederi Napoli kıral nâibi, da-
m atlan amiral oldu.' Çok pis yollardan b inilm iş serveti, 44
milyon duka p b i akıllara durgunluk veren bir meblâğ tutu­
yordu (Larisse-Rambaud, Hist. Generale, V. 651). Bu para,
bti^ünkfi rayiçle 26,4 mil>^r TL. eder. Ispanya'dan çok daha
zengin bir devlet olan Türkiye’nin başbakam Sokollu Meh­
med Paşa'nm servetinin 9 milyar TT. kadar tdduğu ve Sokol-
lu'mm bu serveti devrinde emsalsiz sayıldığı hatırlanırsa,
tspa^ra Başbakam’mn kırallıgın ülkelerini ne derece soy­
duğa hakkında daha iyi bir fikir edinilebilir. IIİ. Felipe dev­
rinde de tspanya’mn en büyük düşmanlan Türkiye, Fransa
ve tngfltere i £ (A ym Eser, 652). 16I0’dan önce Türkiye’nin
Ispanya’daki en Imyük dayanak noktası, icabında 90.000 ki­
şiyle çete savaşı yapabilecek olan Endülüs Müslümanlan idi.
Ispanya, bir Türk, IngUiz veya Fransız çıkartması sırasında
bu Müslümanlar'ın ayaklanınalanndan korkuyordu. Bu Müs-
himaıüar’iD hepsi, köylüleri bile, çalışkan, yüksek seviyeli,
sanatkâr ve zengjndL Sefil Kastilya köylüsüyle tam bir tezat
teşkil ediyorlardı. Bu yükselmiş azınlığı Cervantes, şöyle ta­

Levent Şahverdi Arşivi


164 TÜRKİYE TARİHİ

rif ediyor; "Istan y a’yı kem iren bu k urtların ilmi, bizim var­
lığımızı çalarak zenginleşm ektirl" (Aym Eser, 652). 1609
eylülünden 1610 tem m uzuna kadar süren 10 ay içinde Va­
lencia, Endülüs, Murcia, Kastilya, Aragon ve Katalonya eya­
letlerindeki bütün Araplar, Ispanya’dan atıldı. Henüz Ispan­
ya'yı terketm em iş, yok edilm em iş veya Katolik yapılm am ış
olan bu son M üslüman kitlesi, hayvan sürülerine uygulanan
şartlard an daha kötü şa rtla r altında, dehşetli zulüm lerle de­
nize doğru sürüldü. Yüz binlercesi, denize erişem eden Is­
p an y a’nın kara toprakları üzerinde can verdi. Valencia dağ­
larına çıkan 40.000 Arap çetecisi, dehşetli şekilde boğazlandı.
Az b ir kısmı esir olarak satıldı. Nihayet bir kısmı Cebelitâ-
rık ’a kadar getirilerek Kuzey Afrika’ya, T ürkler’in şefkatli
ve vefalı him ayesine bırakıldı. Bu suretle İspanya, en iyi
çiftçi, san atk âr ve sanayici olan 600.000 tab'asını kaybetti.
Kendi kendini fakirliğe ve geriliğe sürükledi. A raplar’dan bo­
şalan tezgâhlar işletilem edi. T opraklardan bir kısmı, XIX.
asra kadar boş ve işlenm em iş şekilde kaldı. Bu olayın İspan­
ya için pek felâketli olan tarih î neticelerini kestirem iyen Is-
panyollar, bu zulmü, III. Felipe devrinin en büyük başarısı
olarak alkışladılar. Cervantfes gibi bir dâhi bile şöyle diyor­
du; "kahram anca b ir hal çaresil Tam bir T an n ilhâm ı!”. An­
cak olaya dışarıdan bakan tarafsız m üşahitler böyle düşün­
m üyorlardı. Ispanya ve Almanya’yı yenerek Avrupa’nın birin­
ci devleti olm ıya hazırlanan F ransa’nın büyük başbakanı
K ardinal Richelieu bu çılgınca sürgünü öğrenince şöyle de­
di: "T arihin yüzyıllardan beri kaydettiği en barbarca plânı
İspanya yürürlüğe koydu." III. Felipe, 31 m art 1621’de ölüp
tah tın ı 16 yaşındaki oğlu IV. Felipe’ye bıraktığı zaman, Ispan-
y a’m n tarih î m ukadderatı çizilmiş oluyor, devlet, 1,5 asır­
dan beri m uhafaza ettiği en kudretli H ıristiyan devleti olm ak
vasfını kaybetm ek üzere bulunuyordu. XVII. a s n n başların­
da Ispanya tarihinin ana h a tla n , A raplar’ın sürgünü ve im ­
hası, T ü rk ler’e, F ransızlar’a ve tngilirier'e karşı kin d ar ve
lüzum suz b ir düşm anlık, bu devletlere k arşı yapılan devamlı
sav aşlan n verdiği İktisadî sarsm tı, Enkizisyon’un vicdan ve
fik ir hürriyetini yok etm esi, rüşvet ve hırsızlıktan ib aretti.
T ürkiye dahil, dünyam n en geniş arazisine sahip olan bu dev­
let, üzerinde güneş batm ıyan bu muazzam im paratorluk, bü­
yük darbeler yem enin eşigindeydi.
Ispanya, iç politikasm da olduğu kadar, dış politikasında
da akılsızdı. III. Felipe, babası II. Felipe’nin Batı Avrupa’yı
ele geçirm ek projesinden vazgeçmiş değildi. F ransa kıralı-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 1«5

çesi, yani X III. Louis’nin zevcesi Anne, III. Felipe’nin kızıy­


dı. XIV. Louis, bu izdivaçtan doğm uştur. Yani ana tarafın­
dan III. Felipe’nin torunu ve Charles-Ouint'in torununun to­
ru n u d u r. III. Felipe'nin diğer bir kızı da, Almanya im parato-
riçesi olup, III. F erdinand'ın (1637-1657) yani K anije’de Tir­
yâki H aşan P aşa’ya yenilen zâtın zevcesi ve I. Leopold’ü n
(1657-1705) anasıdır. Bu suretle III. Felipe’nin diğer bir to­
ru n u da, istikbalde Almanya tahtına oturacaktı. Ancak Al­
m an desteği Ispanya’ya hiçbir siyasî fayda sağlıyamadıgı gi­
bi, Fransa hanedanı ile akrabalık da, F ran sa’nın İspanya aley­
hine büyüm esine engel teşkil etm edi. IV. Felipe (1621-1665)
de babasının yolundan gitti. Büyük Avrupa hanedanlarıyla
ak rab alık bağları kurarak, A vrupa'da nüfuz kazanm ıya boş
yere çalıştı, ö n ce X III. Louis’nih kızkardeşi ve XIV. Louis’nin
halası E lisabeth ile, o ölünce, eniştesi Almanya im p arato ru
III. F erdinand’ın kızı Maria-Anna ile evlendi. Bu sonuncusu,
IV, Felipe’nin kızkardeşinin kızı, yani yeğeni oluyordu (K a­
to liklik'te yeğenle evlenmek yasak değildir, fakat n ad ird ir).
İlk izdivaçtan doğan M aria-Theresa, XIV. Louis ile evlenip
Fransa kıraliçesi oldu. İkinci izdivaçtan, IV. Felipe’nin ha­
lefi II. Carlos (1665-1700) doğdu. Gene ilk izdivaçtan doğan
M argaret-Theresa ise, İm p arato r I. Leopold’ün ilk zevcesi ol­
du. II. Carlos da, önce XIV. Louis’nin (1643-1715) kardeşinin
kızı Marie-Louise’le evlendi. Gerek XIV. Louis, gerek İm para­
to r I. Leopold, II. C arlos’un kayınbiraderi idiler (Pirerme, II,
557-8; Langer, World History. 441, 444, 462).
in . Felipe’nin Ispanya’nın son Müslümanlar’ımn serve­
tine el koyması da devleti mali müzayakadan kurtaramadı.
Ispanya’yı terketmek için kendilerine 72 saat mühlet verilen
600.000 Arap’tan canlı olarak Cezâyir'e varabUen 150.000 ka­
dar talihli, bilâkis Cezâyir beylerbeyiliğinin iyi Türk vatan­
daştan olarak Ispanya'ya karşı iyi hizmetler gördüler (Piren-
ne, II, 561). III. Felipe devri, yalnız Ispanya tarihinin değil,
bütün cihan tarihinin en kanlı çağlanndan biri oldu (A ym
Eser, II, 617).
İspanya, Asya'da da sömürge edinmiye başladı. Daha
1564'te Filipmler'i işgal etmişti. Böylece Filipinler, Avrupa­
lIlar tarafından işgal edilen ilk Asya ülkesi olarak tarihe geç­
ti. 1602’de 800 İspanyol ailesi Filipinler’de oturuyor ve ülkeyi
soyuyorlardı. Ancak Filipinler'e daha önce iktisadi şekilde
el atan Çinliler, Ispanyollar'ın gelişiyle imtiyazlanm kaybet­
mediler. îspanyollar’dan fazla ticaret gemileri olduğu için,
onlardan daha çok para kakmıyorlardı. Oyie bir an geldi ki.

Levent Şahverdi Arşivi


İM m K l T E T A im H

tspanycRlar, Çin kolonisinin kazancını kıskanmıya başladı­


lar. Sonunda Filipinler'c yerieşmiş 20jOOO ÇinK'nın toptan kı­
lıçtan geçirilmesiyie, bu mesele de lalledildi (Pirenne, (I,
533).
Holanda ve Belçika’da Durura
Holanda ve Belçika, Ispanya’ya ait ülkelerdi. Ancak
IbO^da III. Felipe, Holanda’nın bağımsızlığını tanımak mec­
buriyetinde kaldı. Belçika, Ispanya toprağı olmakta deımn
etti.
Bağımsızlığını kazanır kazanmaz büyük devletler arasına
girmek için büyük bir enerji gösteren Holanda, İsviçre gibi,
federal bir cumburiyetti. İç işlerinde muhtar 7 eyaletten iba­
retti. Bu 7 eyalet, İspanya kiralını hükümdar tanıyordu. Oran-
ge faanedanmdan WîHem (Almanca: Wîlhelm, Fransızca:
Cıriflaume) “stathoudcr" yani devlet başkanı seçilince. Ispan­
ya'dan aynimak, kıral ohnak istemiş, fakat II. Felipe, Ho­
landa ihtilâlini bastınnıştı. IVülera d’Orange’m oğlu Maurice
de Nassau da 1584’te Ispanya'ya karşı ayaklanmış, fakat ba­
ğımsızlık elde edememişti (Pirenne, II, 474-5). Ancak 25 yıl­
lık bir mücadeleden sonra 1609'da ülkenin b^m sızhğm ı IH .
Felîpe'ye tamttı. Maurice de Nassau, 41 yıl Holanda’nm ba­
şında kaldı (1584-1625). 1609’dan sonra, kıral unvanını taşı­
mamakla beraber, ülkenin gcrçrfc hükümdan ve Holanda dev­
letinin hakiki kunıcusu oldu.
Holanda'mn Ispanya'dan ayrılması, Holandalılar’m de­
niz ticaretiyle zenginleşmeleri sayesinde mümkün cdabildi.
Holanda, açık deniz ticaretinde Portekiz'den boşalan yere
geçti. Iz^ftere deniz ticareti henüz Holanda'mnkinden çıdc
daha ehemmiyetsizdL 1609*da kumlan Amsterdara Miüî Ban­
kası, Avmpa'hm en kndretii malî müessesesi oldu ve en bü-
jrâk Avrupa devletlerine inle kredi a^m ya başlaıh. tspan-
ya’mn Battık Drarîzi'yle bütün ilgisi kesildi. Baltık ticareti
de, Holanda'nın etine geçti. 1594'te kurulan Hîndîstaa Kum­
panyası, İndonezya’da Cava adaşıma kıyılannda biıkaç yer
ele geçirerek buralara yerieşti. 1596’da Güney Ammîka’ya
bir Halanda keşif heyeti gönderüdL Holandalılar, Japonya’ya
kadar gittiler ve Japonya'ya ayak basan ilk Avnrpahlat'âan ol­
dular. Portekiz’den b o ^ â n Hind Okyanusu doıiz ticaretinm
bütün nimetlerini, bu küçük ülke toplannya başladı. Amster-
dam, Avrupa'ma para piyasası (ddu. İlk ticari seferierm ge­
tirdiği kâr, dafaa büyük teşebbüslere nemin hazniadı. Seylan
«e Malaya kıyılarında Hıdanda tk aret evteri kuruldu. Hnıd

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI T«7

O kyanusu’ndaki son Portekiz ticaret ve savaş gemileri, in­


safsızca vuruldu ve im ha edildi. Bu suretle H olanda, şim di
P ortekiz'i ele geçirm iş olan Ispanya’dan, intikam alm ış olu­
yordu. 1600 yılında Ingilizler d e b ir H indistan ticaret şirketi
k u rm uşlardı. F akat bu kum panyanın kapasitesi, H olanda'
nınkinden çok küçüktü. 8 yıl içinde, 1602’de, H olanda Hin­
distan Kum panyasTnın serm ayesi şim diki rayiçle 2 m ilyar
TL.’na yükseldi (Pirenne, II, 476). İ610’da Cava’da ilk ticarî
söm ürge teşkilâtı yapıldı. 1614’te A m erika’ya da el atıldt.
M anhattan adası üzerinde NieuTv-Amsterdam, yani şim diki
New York şehri, m ütevazı bir kasaba hâlinde kuruldu. H in­
distan K um panyası ile Am sterdam B ankası, devlet içinde
devlet teşkil edecek bir güc kazandı ve H olanda’nm bütün
siyasetine hâkim oldu (P irenne, 11, 477). S tathouder
devle) başkanı olarak M aurice de N assau’nun yerine geçen
kardeşi Fciedricb H einrich (162S-1647) de, 22 yıllık hüküm eti
zam anında, ağabeyinin verim li yolundan yürüdü. 1621’âen
itib aren H olanda’yı, dünyam n büyük devletleri arasın d a say­
m ak lâzım dır.
9 nisan 1609’da III. Felipe’nin fermanıyla, bağım sızlık ka­
zanan 7 birleşik H olanda eyaleti, bu su retle 10 B elçika eyale­
tinden ayrılm ış oluyordu. B u tarih e k ad a r 17 ey alri, birlikte
id are edilm iştL Kuzeydeki zengin H olanda, P ro testan b ir
cum huriyet teşkil ediyordu. K atolik olan B elçika’nın F landre
ve B ra te n t eyaletlerinden İspanyol zulm ünden kaçan Fla­
m anlar. H olanda nüfusunu a rttırıy o r ve ülkeyi zenginleştiri­
yordu. Anvers limanı d a Holancte’ya verildiği için K atolik
Belçika gittikçe zenginliğini, hürriyetini, fikirde, ilim de, sa­
n atta. ticarette edindiği eski m evkiini kaybediyordu. Esasen
1602’de O ldenbam evelt’in H indistan K um panyası'm kurm ası
ve 1609’da H olanda’mn Anvers lim anım dia alıp Escaut neh­
rin i kapatm ası, Belçika’m n istikbalini k ö rletm işti (Lavisse-
R am baud. V, 202-3).
IV. Felipe (1621-1665), ta h ta geçtiği yıl ölen Arşidük Ah
b c r t’İD yerine, halası İn fan te Isabela’yı saltanat nâibesi ola­
ra k Belçika’ya gönderdi. B elçika’nın H absburglar’m Alman­
ya dalından b ir saltanat naibinin yerine İspanya dalından b ir
nâibe tarafından idareye başlanm ası, Belçika için daha da h a ­
y ırs a oldu (Pirenne, II, 473; Langer, 444, 462).

İBgUterc’de Durum
III. M ehm ed’den birkaç ay önce, İngiltere’nin büyük hü-
k ü m tla n 1. Elizabetb, 3 nisan I603'te öldü. Devletine büyük

Levent Şahverdi Arşivi


16B T Ü R K İ Y E TA Rİ Hİ

güc kazandıran bu kıraliçeyle lu d o r hanedanı da son buldu.


I. E lizabeth'in başını kestirdiği eski Fransa ve İskoçya kıra-
liçesi M ary'nin oğlu İskoçya kıralı VI. Jam es "1 Jam es” sanıy­
la İngiltere tahtına çıktı. S tuart hanedanı iktidara geldi i Eli­
zabeth'in ne çocuğu (evlenm em işti), ne kardeşi, ne yeğeni ne
kuzen ve kuzini vardı. 1. Jam es (1603-1625), I. E lizabeth’in
büyükbabası olan VII. H enry’nin (1485-1509) kızı, yanı EUza-
b e th ’in halası Prenses M argaret’in 2. zevcinden doğan kızı
M argaret Douglas ile Matthevv S tu a rt’ın oğlu H enry S tu art'm ,
Mary S tu a rt'ta n doğan oğluydu. Böylece I. E lizabeth’in can
düşm anının oğlu, tskoçya’dan İngiltere'ye geldi ve Londra
tah tın a o tu rd u (Langer, World Hisîory, 371).
I. E lizabeth’in 45 yıllık saltanatından sonra, İngiltere ta­
rihinde yeni bir devir açıldı (Lavisse-Ram baud, V. 261). 37
yaşındaki 1. Jam es, hemen doğum undan beri İskoçya kıralı
idi. Şimdi, İngiltere ve İrlanda kıralhk ta d a rın ı da işgal et­
miye başlıyordu (Aym Eser, 587). Annesi Mary S tuart, koyu
K atolik’ti. I. Jam es’in İngiltere kıralı olarak ilk irâdelerin­
den biriyse, K atolikler’in daha sıkı b ir baskı altına alınm ası
oldu. K atolikler’in, devlet hizm etinde bulunm aları yasaklan­
dı. Katolik m em urlar azledildi. Bu suretle K atolik azınlık,
m edenî ölüm e m ahkûm edildi. K atolikler, reşit olmıyan ço-
cuklarım n m allarını bile idare edem iyeceklerdi. Avukatlık
ve hekim lik gibi b ir kısım serbest m eslekleri icra etm eleri
de yasaklanınca, tam am en yok edilm ek tehlikesijde karşı kar­
şıya geldiler (A ym Eser, 594-5). I. Jam es’in garip k ararların ­
dan biri de, L ondra’da yeni bina inşa etm eyi yasaklam ası
oldu. Yeni inşaat yaptırm ak istiyenlerden, m uazzam b ir p ara
alınıyordu. B ütün bu garipliklere rağm en, devlet hâzinesi
yirie boştu (A ym Eser, 600). İrlan d a’da çıkan büyük O’Dog-
herty isyanı, güçlükle ve büyük kan dökülerek b astırıldı.
1608’de Chichester, kanlı İrlanda siyasetine başladı. 1610’dan
itibaren adanın "U lster" denen kuzeydoğusunda yaşıyan İr­
landalIlar, zorla tehcir edildi veya P rotestan olm ıya zorlandı.
B uraya İngilizler yerleştirildi. Böylece adanın tarih î ve ırkî
coğrafyası, tam am en değişti.' İrce gittikçe unutuldu, adanın
batı kıyılarına doğru çekildi. Yerine İngilizce geçmiye baş­
ladı. B ütün bunlara rağm en İrla n d a’da ihtilâl ateşi hiçbir
zam an söndürülem edi ve XX. asra kad ar devam e tti (A ym
Eser, 620; Pirenne, II, 482).
I. Jam es devrinde Katoliklik, biraz daha im ha edildi.
Yalnız 1603’te 6.000 K atolik ağır şekilde m ahkûm oldu. 1605’te
kıralm ve hanedan üyelerinin bulunduğu b ir anda Parlâm en­

Levent Şahverdi Arşivi


X V II ASRIN BAŞLARI 169

to ’yu uçurm ak kom plosuyla itham edilen Katolik tngilizler,


tam am en kanun dışı sayıldılar. K atolikler’in çocukları zorla
ailelerinden alındı ve P rotestan olarak büyütülm ek üzere,
m em leketin çeşitli ve belirsiz yerlerine gönderildi (Pirenne,
II 593). 1. Jam es’in yerine geçen oğlu 1. Charles (1625-1649)
devrinde Katolik mezhebi, İngiltere. İskoçya ve G aller’de im­
ha edilm iş durum daydı. Ulster dışındaki bütün İrlanda, Ka­
tolik mezhebini herşeye rağm en bugüne kadar m uhafaza
etti 1. Charles, IV, H enri’nin kızı, X III Louis’nin kızkardeşi
ve XIV Louis’nin halası olan H anriette'le evlendi (IVorld
History, 433).
Ingiltere, XVII. asrın başlarında, deniz ticaretini ilerlet­
m ek suretiyle, gelecek büyüklüğünü hazırladı. V atandaşa,
bilhassa denizaşırı teşebbüs sahalarını en liberal şekilde'açık
tutm ası, ticaret şirketlerine, yabancı ülkelerde hüküm ranlık
hakkı tanım ak derecesinde liberal bir siyaset takip etm esi,
devleti gittikçe zenginleştirdi. Bu suretle tam am en devletin,
kiralın ve büyük asillerin elinde toplanan Ispanya’nın ser­
veti azalırken, burjuvada toplanan Ingiltere’nin serveti, a rt­
tıkça arttı. Ingiltere, Atlas O kyanusu ticaretinin yandan faz-
lasım tem sil etm iye başladı, tspanyollar’ı, P ortekizliler’i, hat­
tâ H o lan d ah lar’ı ve F ransızlar’ı,, Atlantik nim etlerinden uzak­
laştırm ak , hiç olm azsa m üm kün olabildiği derecede az ni-
m etlendirm ek için, devamlı ve enerjik bir gayret harcadı.
B ilhassa Ispanyol ticaretine çok büyük darbeler vurdu. Is­
p an y a’yı çökerten devletçilik karşısında Ingiltere’nin özel
teşebbüs gücü, zafer kazandı (Pirenne, II, 485). XVII. asır­
da yeniden başhyan Ingiltere-Ispanya savaşı, iki İktisadî sis­
tem in çarpışm ası şeklinde m ütalâa olunabilir.
Latince ilim dili olarak Avrupa’da önce Ingiltere’de XVII.
asır başlarında terkedildi. İngilizce, m ahdut dini birkaç konu
dışında, her sahada kullanılan dil oldu. William S hakespeare
(1564-1616), insan tefekkürünün şahikaları olan piyeslerini
yazarak, Ingiliz edebiyatını zirvesine çık arttı ve bütün Avru­
p a edebiyatlarını etkiledi (Pirenne, II, 486).

Fransa’da Durum
IV, H enri (1589-1610), Capet hanedanının B ourbon dalın­
dan ilk hüküm dar olarak F ransa tah tın a oturdu. 27 şubat
1594’te P ro testan mezhebini bırakarak Katolik oldu. 17 ey­
lül 1595’te Papa ile de anlaştı ve F ran sa’daki son P rotestan
üm itleri söndü (Lavisse-Ram baud, V, 277). B una rağm en Pro-

Levent Şahverdi Arşivi


179 T u m U Y E TARItH

testanlar’ın vatandaş olarak Fransa'da yaşama hakkı tanındı


ve 13 nisan 1598 Nanles Fermanı ile resmen teyid edildi. Pit>-
testanlar'a bir takım haklar tanıması bakımından ileri bir
hamle olan bu ferman, Protestanlar’ı da, Katolikler’i de mem­
nun etmedi. Katolikler, Fransa’da ProtestanJar’ın yaşamasına
muarızdılar. Protestanlar da, Katolikler’le tamamen eşit ol­
mak istiyorlardı. Fransa Protestanları, Cenevre ve Amster-
dam gibi dış merkezlere bağlıydılar. Paris'te Protestanlar çok
güçsüzdü. Nantes fermanı gerçi Protestanlar’ın kendi kilise­
lerinde serbestçe âyin ve ibadet yapmasına müsaade ediyor,
fakat bir şehirde Protestanlar’ın toplu olarak belirli mahalle­
lerde oturmaları gibi kayıtlar koyuyordu. Protestaolar’ın
üniversitelerde, mekteplerde, hastanelerde çahşnaaları ser­
bestti. Fakat gene de birçok hastane, d e^ l Protestan doktor,
Protestan hasta bile kabûl etmek istemiyordu. Bir şahıs,
Protestan olduğu için mirastan mahrum edilemiyecekti. Ni­
hayet Protestanlar’a emniyet vermek için, “sûrete” denen
birtakım malıaller ihdas edildi. La Rochelle, Saumur. Mon-
tauban gibi Protestanlar’m çoğunluk okhıklan kasabalarda,
birer Protestan garnizon bulundurulacaktı. Naiites Fermânı,
Fransa’da mezhep birliği olmadığını resmen ilân ediyordu.
Katolikler, ferman yayınlandığı fin d en itibaren Protestanlar’ı
yok etmeyi düşünmeye başladılar. Protestan Fransızlar ise,
tam bir hukukî eşitlik istiyorlar ve bu isteklerini vatandaşlık
haklan yerine kendUerinjn Katolikler gibi dinden sapıtmış
kimseler d ^ il, gerçek iman sahipleri olmalarına dayandır­
mayı üeri sürüyorlardı (Lavisse-Rambaud, V, 282-4).
IV. Henri, huzur içinde saltanat sürmedi. 10 yıl içinde
8 suikasde maruz kaldı, hepsinden kurtuldu (A ym Eser, 292).
Türkiye'nin Avrupa'mn öbür ucundaki kudreti, Fransa’yı, Al-
manya'nm kara, Ispanya’nın deniz kuvvetlerinden koruyr»^
du (A ym Eser, 296). Türkiye'nia bu garantisi oimasaydı, iV.
Henri'nin Uk yıllarında Fransa’nın ilti büyük Habsinırg dev­
leti aıasmda bağımsızlığım kaybetmesi mulıakkaktı. Sonun­
da 1610’da yapılan 9. suikast muvaffak oldu. Haklı olarak
"Büjöik" diye anılan IV. Henri öldü. Henüz çocuk olan bü­
yük oğlu XIII. Louis (1610-1643) kıral oldu (Aym Eser, 298),
Annesi Marie de Medicls, nâibeliği ele aldı. Kendi gibi Ital­
yan olan başbakan Concini ile Fransa’ya hûkmetmiye baş­
ladı. 1614’te Millet Meclisi (£ tats Gâıeraıız) son defa top­
lantıya çağrıldı. Bu Meclis, artık b u m i^ 175 yıl sonra, Fransa
thtüâti’nin eşiğinde tr^üanacaktır (Pirenne, 11. 583).
İV. Henri, iç savaşların harab ettiği Fransa'yı kalkındır­

Levent Şahverdi Arşivi


X V U . ASKIN BAŞUMI 171

mak için büyük çaba harcadı. Parayla devlet memuriyetleri


ve asalet unvanları satmak derecesinde müzayaka çeken Ki-
rai, muktedir nazın Sully’nin sayesinde az zamanda mâliye­
sini kalkındırdı. Buna rağmen tam bir merkeziyetçUik ku­
rulamadı. Eyalet valileri müstakil davranıyor, asker besli­
yor, unvan ve memuriyet satıyorlardı. Makamlarım oğulla­
rına miras bırakan valiler az değildi. İç savaşlar yüzündeo
yalnız şehirler zarar görmemiş, köçler de perişan olmuş,
nüfus azalmış, ziraat gerUemişti. Köylü, toprağını bırakmış,
eşkıyalığa başlamıştı (Pirenne, II, 488-9). IS£9’da tahta çı­
kan IV. HenTİ, Fransa’nın iç ve dış borçlanmn şimdiki rayiç­
le 9 milyar TL. rdduğunu görmüştü. Sully’nin sayesinde,
1609'da. bu borçların büyük kısmı ödoıdi. Üstelik 360 mil­
yon TL. tutannda bir ihtiyat hâzinesi teşkil edildi (Aym Eser,
U, 491). Fransa’da ilk muntazam yollan ve kanatlan, IV.
Henri yaptırdı. Manş Denizi ve Gaskonya Körfezi ile Akde­
niz, bu kanallar vasıtasıyla birleştiriIdL Ispanya’dan ithalâ­
tın fazlalığı ve ihracatın azlığı yüzünden dışarı altın ve gü­
müş çıkarken, Fransa’da iyi bir ticaret dengesi vardı.
1608’de Ouebec kuruldu ve ilk Fransız göçmenleri Kanada'ya
yerleşmiye başladı, tnpltere ve Türkiye ite imzalanan ticaret
muahedeleri, Fransa'yı gittikçe kalkındırdı ve zenginleştirdi.
IV. Henri’nin Medicis hanedanından Marie ile evlenmesi,
Ftoransa’yı Fransa’ya tekrar yaklaştırdı. Este hanedamnın
sönmesi üzerine Ferrara'nm Phpa tarafından ilhakına Fransa,
yardım etti. Papa, IV. Henri’ye rainnetdar kaldı (Aym Eser,
n , 492-3).
Fransa, Ingiltere ve Holanda gibi, ilerleme yoluna girmiş­
ti. Fakat kötü gelenekler henüz yok cdüememişti. Valmz I6fl^
da sadece Bordeauz Parlâmentosu tarafından 600 zavathniB
büyücülükten mahkûm ofanası ve ekserisinin diri diri yakı­
larak gûya cezatandıniması, henüz Fransız toplumunun ne
seviyede olduğunu gösterebilir,
Lehistaa (Dsfanyal’da Dceım
Sigismund Vasa, aslen isveçli ve Protestan olmakla be­
raber, Lehistan (Polonya) k m h ohınca, mecburen Katolik
mezhebini kabûl etti. Fakal bu. İsveç’te büyük menmuınyetr
ûzlik yarattı. Az scmra Lehistan kıraUığına ilâveten İsveç ki-
rab da <ddu ve Türkiye tâbiiyetinden aynidı. Ancak Katolik
otraası yüzünden, I598'de tsveç kiEalbgmdaD foagate mec­
bur edildi. ^gi»nıınd, tsveç kıratlığını bu defa zoria ride et­
mek isteyince, aynı hanedan tarafmdan idare edilen İsveç

Levent Şahverdi Arşivi


172 TÜRKİYE TARİHİ

İle Lehistan arasında savaş çıktı. Lehistan, büyük devletler­


den sayılıyordu. İsveç, henüz büyük devletler arasına girm e­
m işti.
Bu suretle İsveç’le Lehistan arasında birkaç fasılayla ya­
rım asır k ad a r sürecek olan savaş başladı. Bu savaş, Doğu
Avrupa tarihinin m ühim hâdiselerinden biridir. Çünkü neti­
ce bakım ından bundan yalnız Rusya faydalanm ış, İsveç ve
Lehistan gibi iki kudretli kom şusundan ve düşm anından kur­
tu lan O rtodoks Rusya, gelişm e fırsatı bulm uştur. Üstelik
S igism und’un Rusya tah tın a da göz dikm esi ve oğlu Vla-
dislav’ı Rusya ç a n ilân ederek M oskova’ya girm esi, Lehler'in
boşu boşuna enerjilerini tüketm ekten başka netice verm edi.
T o p rak lan m , m ezheplerini ve geleneklerini m üstevli K atolik
L ehler’e k arşı savunm ak durum unda kalan Rusya’da m illî
şu u r teşekkül etti ve yabancı işgali, Rusya’nın uyanm asına,
iç anlaşm azlıklarını bırakıp millî birliğe doğru gitm esine se­
bep oldu (Lavisse-Ram baud, V, 714-5).
Rusya’da Dunun
"M üthiş’’ diye anılan ve tarihin en kanlı desp o tlan n d an
biri olan ilk Rusya ç a n IV. Ivan'ın (1533-1584) ölüm ünden
sonra Rusya, büyük iç savaşlara sahne oldu (Pirenne, II, 504;
Langer, World History, 417). IV. Ivan’ın yerine, 1560’ta ölen
Anastasia Rom anov’tan olan oğlu Theodore (1584-1598) geç­
ti. S onra kayınbiraderi T ürk aslından Boris Godunov çar
oldu ve 1605’te öldürülünceye kadar 7 yıl saltanat sürdü. IV.
îv a n ’ın 7. zevcesinden doğan D em etrius ta h ta çıkanldıysa da,
aynı yıl içinde yerini Vassili Şuisky’ye (1605-1610) bıraktı.
1613’te Romanov hanedanından ilk çar olan 1. Mihaylo (1613-
1645) tah ta geçinceye kadar, h a ttâ bu hüküm darın ilk za-
m an İan n d a R usya’da iç savaşlar sürüp-gitti.
R uslar, h e r tü rlü k ü ltü rd en m ahrum , tam am en iptidaî
b ir m illettiler (Pirenne, II, 630). 1601-1604 veba salgını,
500.000 R us'un telef olm asıyla neticelendi (Lavisse-Ram baud,
V, 761). Leh istilâsı bu yıllara rasladı ve Rusya tarihinin
fe tre t devri (S m utnoe V rem ia) başladı. Lehistan kıralı
Sigism und’un yalnız Leh askerleri değil. Alman, Ingiliz, Iskoç,
Skandinav ve B altıklı ücretli birlikleri de Rus top rak ların ı
işgal etti (Aynı Eser, 171). Üstelik R us halkı da kendi dev­
letlerin e k arşı isyan hâlindeydi. Moskova P atriki Hermoge-
n o s’u hapsedip açlıktan öldürdüler. M oskova’da Lehler, halk­
ta n 7.000 kişiyi kılıçtan geçirdi. Rusya tarihinde bu yıllara
"K ö tü Y ıllar’’ (Likholietie) da denm ektedir. Ülkede yakılma-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 173

dik şehir, kasaba ve köy, yağma edilm edik kilise, işkence


edilm edik köylü, tecavüz edilm edik kadın kalmadı. Rus o r­
dusu Moskova’yı L ehler’den geri aldığı zaman, şehirde, Leh­
ler tarafından kokm asın diye tuzlanm ış binlerce Rus ölüsüyle
karşılaştı (Aym Eser, 774-6). Koca ülkede esasen Moskova’dan
başka şehir adına lâyık yerleşme m erkezi yoktu. Rusya, bir
köylüler devletiydi.
Kıral Sigism und’un oğlu Vladislav, Rusya çarlığından
feragat etti. Philaretos, Rostov başpiskoposluğundan Mosko­
va patrikliğine getirildi (Aym Eser, 780). Fakat Leh-Rus sa­
vaşı ve Vladislav’m Rusya tahtı üzerindeki iddiası, ancak
1635 Polianka Sulhu ile son buldu. Bu m uahede ile iki devlet,
savaştan önceki durum u kabûl ettiler. Lehistan, İsveç ve
Rusya ile yaptığı devamlı savaştan bitik halde çıktı. Güney
kom şusu Türkiye’nin insafı sayesinde topraklarını koruya­
bildi tsveç ve Rusya, L ehistan’dan daha kudretli devletler
olarak anılm ıya başlandı (A ym Eser, 782).

Dünyanın Umumî Vaziyeti


XVII. asır başlarında Japonya’nın durum una bir göz
atm ak da ilgi vericidir. Japonya, diğer ülkelere nispetle lazla
nüfuslu, içine kapanık bir im paratorluktu. Büyük devletler
arasında değildi. 1590’da Osaka’nın kudretli prensi Hideyoşi,
kendini bütün Japon derebeylerine efendi olarak kabûl et­
tirdi. Japonya’nın en büyük limanı olan Sakai, HideyoşTye
aitti. "Şogun” unvanını aldı ve nüfuzu im paratorunkini göl­
gede bıraktı. Askerî kudrete dayanan ik tid ar yıllarında, iç hu­
zuru sağladı. Bu sıralarda İspanyol ve Portekiz m isyonerleri
Japonya’ya gelm işler, iyi kabûl görm üşlerdi. Bu m isyonerle­
rin Katolik propagandasını önlemek, Japonlar’m aklından
bile geçmedi. Fakat m isyonerlerle görüşe görüşe Hideyoşi,
Jap o n y a’daki vicdan hürriyetinin tabiî birşey olm adığını ve
A vrupa’da emsali bulunm adığını, Saint Barthölem y faciasını,
Enkizisyon m ahkem elerini, H ıristiyanlar’ın Afrika’dan Ame­
rik a ’ya yüz binlerce Zenci’yi avlayıp götürdüklerini öğrendi.
Bunun üzerine Jap o n lar’ın ahlâkım bozm asınlar diye, tacir­
ler hariç, bütün A vrupalılar’ı ülkeden çıkarttı. Büyük devlet
adam ı, 1598’de öldü. Derebeyleri, onun ölüm üyle şiddetli bir
tepki gösterdiler ve eski feodal haklarını elde ettiler. Osaka
prensleri, üstünlüklerini kaybetti. 1615’te bu üstünlük, Tokyo
prenslerine, Tokugawa hanedam ndan Prens Leyasu’ya geçti.
1615’ten 1860’a kadar Tokyo, Japonya’nın başkenti oldu Bu
m ü d d et içinde bir ara, hiçbir nüfuzları olm ıyan impa-

Levent Şahverdi Arşivi


174 TURKIVE T M tH I

ra to rla n n o tu rd u k tan K yoto şehri üstünlük kazandıysa da,


az sonra üstünlük tek rar Tokyo’ya geçti. İm p arato rlarla, yu-
kai'ida anılan p rensler, aynı hanedanın çeşitli dallarına m en­
sup tu lar. Japonya, kısa bir hariçle tem astan sonra, kapılarım
XIX . asır ortalarına kad ar te k ra r bütün yabancılara kapattı.
Çok eskiden Çin’den gelen tesirlerle orijinal b ir m edeniyet
yaşıyan Japonlar, X. asırdan beri m atbaayı da biliyorlardı
(Pirenne, II, 534-5).
XVII. asır b aşlan n d a bazı Avrupa m ütefekkirlerinin mil­
letlerarası teşkilâta dair yazdıktan ve düşündükleri nazarî
m eseleler, bugün bizim için ilgi çekicidir. Meselâ IV. H enri’
nin kudretli başbakanı Sully'ye göre H ıristiyan devletlerin
a ra la n n d a savaşm alan caiz d e b id ir. Savaş, ancak Türkiye'ye
karşı yöneltilecek bir silâh olm alıdır. Esasen Türkiye’ye karşı
birleşebilirlerse, H ıristiyan devletleri daha iyi anlaşacaklar,
a ra la n n d a savaş çıkm ıyacaktır (Pirenne, II. 515),
Cruce'nin 1615’te P aris’te yayınladığı esere göreyse, dün­
ya m illetleri, Venedik’e yolhyacaklari m u rah h aslan vasıta­
sıyla, devletlerarası bir teşkilât kurm alıdırlar, Böylece ara­
larındaki anlaşm azlıklann büyük kısm ını konuşarak hallet­
m ek m üm kün olabilir. Bir H ıristiyan birliği hayal eden SuUy’
den az sonra C rucö'nin projesi, daha Ugi çekicidir. Çünkü bir
çeşit birleşm iş m illetler tasavvur etm ektedir. Aym m ütefek­
k ire göre H ıristiyan devletlerin arasındaki anlaşm azhklarda
Papa, Hıristiyan ve M üslüman devletler arasındakiler için
T ürkiye’nin dostu olan Fransa Kıralı hakem olm alıdır. Ve­
nedik'te toplanacak m urahhaslara, tem sil ettikleri devletlerin
h ü k ü m darlarının itibarına göre bir protol sırası verilm elidir.
Bu sıra şöyle olm alıdır: Papa, Türkiye Padişahı, Almanya Im-
p aıato ru , Fransa Kıralı, tspanya Kıralı, tra n Şalıı. Çin Fağfu­
ru, Kırım Hanı. Rusya Çarı, tngiltere Kıralı. îskoçya Kıralı,
Lehistan Kıralı, Danim arka Kıralı. İsveç füralı, Japonya İm ­
p arato ru , Fas Sultanı... Müellifin bu protokol sırasına esas
olarak ortaya attığı fikirler de, b ir hayli gariptir (P irenne. II,
516-7).
Pirenne, X VII. asır başlarında Türkiye ile İra n ’ı, şöyle
tasvir ediyor (I I, 522-5):
"XV I. a s n n sonunda O sm anlı İm paratorluğu, b ü tü n im­
p arato rlu k ların en kudretlisidir. Rusya’nın büyük kısm ına
hâkim o lan K ın m H an lan , padişaha tâbidir. Lehistan Kıralı.
Almanya İm p arato ru , Rusya Ç a n , O sm anh h ü k ü m d an n a ver­
gi ö d em ek te ^ rler. E flâk’ta. Boğdao’da,. E rdel'de, Besarabya’
da, padişahın tayin ettiği pren sler vardır. 1567’de A vusturya'ya

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI 175

yapılan b ir akında Türkler, 90.000 esir ele geçirm işlerdir.


İn ebahtı bozgununun vuku bulduğu 1571 yılında Moskova'yı
yakm ışlar ve 100.000 Rus, satılm ak üzere İstanbul esir pa­
zarlarına sevkedilm iştir. Dîvân-ı Hüm âyûn, O rta A vrupa'm a
h er işine, en m utlak şekUde karışm akta ve sözünü geçirm ek­
tedir. Dîvân, 1574’te Lehistan kıralı yaptırdığı H enri, F ransa
kıralı olunca, 1574’te kendi adam larından Istvan Bathory'yi
Lehistan tah tın a o tu rtm u ştu r. 1587'de o da ölünce, Sigism und
Vasa’yı Lehistan tahtına çıkartm ış, H absburglar'ın doğru­
d an doğruya veya vasıtah şekilde Lehistan’a m üdahalesini
önlem iştir. F ransa K ırah ile m üttefik olan Padişah, O rta Av­
ru p a m eselelerinin en büyük hakem i du ru m u n a gelm iştir.
Padişah, F ran sa K ıralı’na, b atır için olduğu pek belli bir lû-
tu t gösteriyordu. İstan b u l’da, İra n ve H indistan şa h la n m a
elçileri, F ran sa elçisinden önde geliyordu. B ütün Avrupa ve
Asya devletleri, büyük bir askerî kudrete dayanan Türkiye'
nin üstünlüğünü kabûl etm işlerdi... İnebahtı’nda im ha edUen
T ürk donanm ası yeniden yapıldı. Bu donanm a, K ıbrıs’ı aldı,
Venedik'in denizdeki haşm etine son verdi, hattâ F as’ı him a­
ye altına aldı. İngilizler ve H olandahlar, O kyanuslar’da gezer­
ken, pek iyi teşkilâtlanm ış olan T ürk donanm ası da, Akde­
niz’e hâkim di. H ıristiyan a rm a tö rler Zenci esir satışıyla zen­
ginleşirken, T ürkler, Beyaz esir satarak servet kazanıyorlardı.
T ürk donanm asının faaliyeti karşısında H ıristiyanlar’ın Ak­
deniz’deki sahaları her yıl biraz daha darlaşıyordu. K arade­
niz, fiilen A vrupalılar’a kapalıydı. 1536 im tiyazlan sayesinde
Fransız gem ileri, Türk himayesi altında Suriye lim anlarına
gidip gelebiliyorlardı. H indistan-îstanbul ticaretinden yalnız
Bağdad B eylerbeyisi’nin aldığı güm rük 250.000 duka (150 mil­
yon TL.) idi... I. Sultan Ahm ed’in hâzinesinde 50 milyon
duka (30 m ilyar TL.) vardı ki, bu sonsuz ve m ukaye­
se edilemiyecek derecede üstün m eblâğa bir II. Felipe, bir
XIV. Louis, hiçbir zam an m alik olam am ışlardır... Avrupa’da
Rusya, Lehistan, Venedik, Alman3'a, Asya’da ise Iran, T ürki­
ye'nin yollanın kesiyorlardı. Iran ile Venedik ve Almanya
arasm da Türkiye’nin aleyinne m ünasebetler hiçbir zam an
eksik değildi. Dîvân-ı Hüm âyûn, bu Şîî-Katolik ittifakına,
F ran sa ile birleşerek ve Avrupa P rotestanları’nı himaye ede­
rek cevap veriyordu... T ürk ordusu, dünyanın en m ükem m el
topçusuna sah ipti... Türkiye’nin zenginliği, h er zam an için
muazzam dı. İstanbul, gerçek b ir cihan devletinin tah t şeh­
riydi. P adişah’ın elçileri, Delhi’de olduğu gibi Isfahân’da da
Avrupa elçilerinden önce geliyordu... İra n im paratorluğuna

Levent Şahverdi Arşivi


176 TÜRKİYE TARİHİ

gelince, 600.000 nüfuslu başkenti Isfahan, dünyanın en güzel


şehirlerinden biriydi... Şahlar, kendileri gibi Türk olan ordu
ve kum andanlara dayanıyorlardı... XVII. yüzyılda tran lüks
sanayii ve güzel sanatlardaki faaliyeti itibariyle Batı ile yan-
yana yürüyordu İktisadî canlılığı fevkalâdeydi Batı yolları
üzerindeki Tebriz’le H indistan yolundaki Kâşân, yüzbinler-
ce insanın yaşadığı şehirlerdi Sulam a kanallarıyla düzenle­
nen ziraat, h ür ve az vergi ödiyen köylüye, Avrupa köylüsün­
den çok daha üstün bîr durum kazandırıyordu Devlet yük­
sek sınıflan bile esirgemiyen bir vergi sistem i sayesinde,
m uazzam bir gelire sahipti."
İşte hem en önüm üzdeki IV. bahiste inceliyeceğimiz Tür-
kiye-lran savaşı, bu derecede muazzam, dünyanın birinci ve
ikinci devletleri arasında cereyan ediyordu ki, Türkiye aym
anda. Almanya ve tspanya gibi iki büyük devlet ve Papalık,
Toskana, M alta gibi bir sürü küçük devletle de savaş hâlin­
deydi.

Levent Şahverdi Arşivi


IV
TÜİKtYE - İRAN SAVAŞI (1603 -1618)
Yeni TUrldye-trao Savaşı’nın tik Safhan
(2* Eylül 15 Kasım IMS)
Türkiye-îran Savaşı. 26 eylül 1603’te Safevîler'in Tebriz'e
taarruzuyla başladı. Böylece iki büyük devlet aranndakı sulh,
ancak 13 yıl, 6 ay, 6 gün sürmüş oluyordu. Bu müddet içinde
Büyük Şah Abbas, Doğti Türk Hakanlığı tahtında oturan Şey-
bânîler’İD büyük devletler arasından çıkmasıyla. Horasan’ı
Doğu Türkleri’ndeh geri almıştı. Safevi devletinin iç bünye­
sini, Osmânb örneğine göre yaptığı ıslahatla kuvvetlendirmiş,
Türkiye'nin Ispanya'dan sonra Almanya ve müttefiklerivle
de büyük bir savaşa girişmiş olmasım, en büyük fırsat say­
mıştır. Bu durumda Şab İsmail’in torununun oğlu, Yavuz'un
torununun torunu olan III. Mehmed’in saltanatının son ay-
lannda, Osmanb devletine savaş açmıştır.
Şab Abbas, Osmanlı devletini yenmenin ve 111. Murad
devrinde ele geçirdikleri Kuzey ve Güney Kafkasya ile Batı
İran’ın geri alınmasının, kolay bir iş olmadığını kavnyacak
derecede büyük bir asker, devlet ve siyaset adamıydı. Avru­
pa’da geniş bir savaş içinde bulunan Türkiye’nin doğuda
yenilmesinin şartlarını iyice hazırlamak lâzımdı. Bunun için,
Türkiye’nin Avrupa'daki düşmanlarıyla müşterek hareket et­
mek lâzımdı. Şah Abbas da öyle yaptı. Şah, Hüseyin Ali Bey
Bayatlı’yı, Avrupa’ya gönderdi. Kendisine, Sir Antony Sher-
ley refakat ediyordu. Sherley, 1. Elizabeth’in ticari mOnas^
betler kurmak için İran’a gönderdiği bir İngiliz diplomatıvdı.
Hüseyin Ali Bey, Almanya, Papalık, Venedik. İngiltere, tskoç-
ya, İspanya, Fransa, Lehistan, Toskana gibi başlıca Avrupa
devletlerini Osmanhlar aleyhinde birleştirmek göreviyle yola
çıkmıştı.
Şah'ın ittifak teklifi, Osmanlı baskısı karşısında bunalan
Avrupa’da hararetle karşılandı. Papa, Nicolao di Melo’yu, İm-

Levent Şahverdi Arşivi


ir< TÜ RK İY E TARİHİ

parator, Zalokemeny ve von der Jabel’i, İspanya Kıralı da


Alfonso Cordero'yu [sfahân’a gönderdi. Şah, Şalıkulu
Prag'a tmparator'a göndererek, müzakerelerin ikinci stOfaa-
sını açtı. III. Felipe’nin fevkalâde elçisi Antonio de Gouvea’mn
İsfahan'a gelmesiyle, kesin anlaşmaya varıldı. Ispanya ve Por­
tekiz kıralı III. Felipe, Satevîler’i Hind denizlerinde rahatsız
etmemeyi, Kuzey Afrika’da Türkler'e baskı yapmayı, lAlman-
ya’yı desteklemeyi kabûl ediyor. Şah da Osmanlı devletire
savaş açmayı taahhüt eyliyordu. Şah’ın, Hüseyin Ali Bey’i
Ingiltere, tskoçj’a, Fransa, Lehistan, Rusya, Hotenda .gibi
Türkiye’ye savaş açmaları az muhtemel ülkelere tantıfar gön­
dermesi, Osmanh devletine karşı beslediği ihtiraam derece­
sini gösterir. Hindistan TimuroğuUan'ndan Ekber Şah’ın oğ­
lu ve halefi Cihangir Şah'm elçileri bfle, İsfahan'da, Osmanlı
devletlerine karşı ittifak müzakere ediyorlardı (Hanuner,
VIII, 3R; Lavisse-Rambaud, V. 871; Grenard, 93). Hüseyin Ali
Bey'i Papa, 2 defa bizzat kabûl etnûş (1606) ve t^ eıru a tı
müzakere için kardinallerini görevlendirmiştL Şah, bunlarla
da katmamış, Suriye, Anadolu, Irak, Kafkasya gibi Osmanh
ülkelerine ajanlar göndermiş, Şiî propagandası yaptırarak
PatüşahHalife’nin otoritesini zedelemek istemiştir.
Yıllarca süren bu çalışmalardan sonradır ki Şah, 26 ey­
lül 1603’te Tebriz’e bir sürpriz taarruzu yapmıya cesaret ede-
bılcU. Tebriz’de beylerbeyi olarak 111. Mehmedün eski lalası
Zencirkıran Ali Paşa vardı. Revân beylerbeyisi. Şerif Meh­
med Paşa idi. Şah, 14 eylülde İsfahan'dan hareket etti, Kaz-
vîn’e geldi, ordusunu topladı, Eakat Osmanlı üzerine sefere
çıkacağım kimseye sö y l^ cd i. Erdebil beylerbeyisi Zülfikar
Han da, kuvvetleriyle Kazvîn’de Şah’a katılmıştı.
OsmanlIlar, Şah'm niyetlerinden az çok gafildi. Hattâ
Türkıye-Iran sı^ u o u n reMnesi ve garantisi olarak İstanbul’da
bulunan Şah’m ye^ni Haydar Mirza’mn ölümü üzerine Os­
m a n l I elçisi Çavuşbaşı Mehmed Ağa. Kazvîn'e gitmiş ve Hay-
dar Mirza’nm yerine Şah Abbas’m büyük oğlu Veliahd Safi
Mirza'yı İstanbul’a ç ak m ıştı. Bu gaflet atmosferi içinde Şah,
26 eylülde Tebriz önlerinde göriindû ve şehri derhal işgal
etti. Beylerbeyi Ali Paşa, Tebriz kalesine kapandı. 3 gün son­
ra. 29 eylülde kaleden çıkarak Safevî ordusunun üzerine
yürüdü. Ancak iki kuvvet arasuıda çek büyük deı^esızlik var-
^ Kahramanca savaşmasma rağmen Ali Paşa, esir düşlû.
Şah Abbas, huzuruna getirilen Paşa'mn vüzüıfc karşı katea-
ııaniıgına hayran okfağunu ve tebrik ettiğiaî söylemekten
çekinmedi. Nahcuvân beylerbeyisi Mahmud Paşa ile Ahtska

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN B A Ş U R I 179

beylerbeyisi Halil Paşa şelût oldu. Bunlardan Mahmud Paşa,


157* ocağında Şehr-i Zor (Kerkük) beylerbeyisi olan ve o za­
mandan beri İran sınırında hizmet gören tsfendiyâr (Candar)
prensidir. Vezir Musâhib Şemsî Ahmed Paşa’mn büyük oğ­
ludur. tsfendiyâroğuUan, Mahmud Paşa’mn oğhı Yahşi Pa-
şa’dan yürümüştür. Mahmud Paşa’mn bir kardeşi, Mehmed
Emin Paşa, sonradan vezir olmuştur.
Osmanh mağlûbiyetini çabuklaştıran husus, Demircioğlu
adlı bir subaym 100 kadar askerle emir almaksızın muharebe
'meydaıunı bırakması ve Osmanlılar’ın mâneviyatını bozması­
dır. Bu bozgunu müteakip Tebriz kalesine kapanan OsmanlI­
lar, ümitsiz bir savunmada bulımdular. 22 gün sonra kale,
SaFevîler’in eline düştü, özdemiroğlu'nun son fethinden beri
18 yıl, 28 gündür Osmanblar’da olan bu büyük Türk şehri,
Ilhanhlar'm, Celâyirliler’in, Karakoyunlular'ın, Akkoyunlu-
lar'm, nihayet Safavüer'in tarihî taht şehri. Şah Abbas’a
geçti. Zaten Tebriz yakınlarında Sofyân’da (Sûfîyân) geçen
ve üç beylerbeyinin kaybıyla neticelenen meydan muharebe­
sinden sonra, başsız kalan bir avuç Osmanlı askerinin kaleyi
daha fazla savunmasına askerlik bakımından imkân yoktu.
Safevî ordusuımn başmda bizzat Şah Abbas bulunuyordu. Ka­
le kendiliğinden tesüm olduğu halde. Şah, Osmanhlar’ı ted­
hiş etmek ve almayı tasariadığı diğer Osmanh kalelerinia
mânevî gücünü kırmak için, devletler hukukuna riayet etme-
dL Serbestçe çekilip gihneteri icap eden Osmanh askerim
kılıçtan geçirdi. Kadınlarım ve kızlanm fâhişc olarak umum­
hanelere gönderdi.
Tebriz’in düşmesi üzerine. Güney Azerbaycan’ın en büvük
kısmı Safevîler'e geçti Hay. Selmâs. Rterâ^. Çulla, Ordubâd,
Cuvânşîr gibi kaleler. Şahla tesUm oldu. Üsıeftk Batı İran'da
Türkiye’ye tâfai olaa Kürt beylerinden bir kısım da Şah’ı
metbû tamdığıiB Oâır etti ve Ossnanb bâkiımyetiDden çıkU.
Şah, 23 ekimde Nahcuvâ» iû^rine vüriidü. Beylerbeyi Şer3
Mehmed Paşa, çokta» kaleyi boşaltıp kuzeye çekilmişti. 26
ekimde Şsdt, ÜMhcuvân’ı da aldı. Böylece Safevîler, Aras neh-
rîmn kuzeyine de atlanaş ohlu Şah. Çerag Sultan Ustaclu'yu
Nahcovân v a l^ yaptı ve bemen Aıas’ı kuzevbatıva doğru
takip ederek Revân önlerine geitü. Şerh Mehmed Paşa, bu­
raya çekilmiştk 15 kastında şehre giren Şah, kaleyi muhasa­
raya başladı. K atann, 6 ay. S gön sürecek olan mubasama»
İIL M^ımed devrinde» t. Ahmed devrine kaldı. Safevîler,
Gimev Azerbaycan’tfaı d d e ettikleri kolav başarıyı, Revân’da
da kazanamadılar. Aym günlerde, 2t aralık I663'te İÜ . Mehmed

Levent Şahverdi Arşivi


1*0 TÜRKİYE TARİHİ

Öldü ve yerine oğlu I. Ahmed geçti. Bu sıralarda Şah, Revân


önlerinde acıkh günler geçiriyor, Şerif P aşa’m n üç hurûcuyla
m ühim zayiata uğruyordu. Ancak savaşın devamı için, İstan ­
b u l’dan büyük kuvvetlerin gelmesi şarttı. Fakat Ş ark S erdârı
olan Cağaloğlu Sinan Paşa, Ü sküdar’dan hareket etm eden
tam bir hafta önce, savunm a kudretini yitiren Revân, Safe-
vîler’in eline düştü.

Revân’m Düşmesi (8 Haziran 1604)


8 haziran 1604'te, ancak 500 askeri kalan Şerif M ehmed
Paşa, Şah’a vire ile teslim oldu. Ş ah’m Tebriz kalesinden
getirdiği Osm anlı to p lan , Revân sû rlan n d a tah rip etm edik
yer bırakm am ıştı. Revân’daki birkaç bin Osmanlı, önce K ars’a,
o radan İstan b u l’a gitti. Aslen Isfahşnh olan Şerif M ehmed
Paşa ise, İra n ’da M eşhed’de yerleşti, te k ra r Şîî oldu ve ölün­
ceye kadar İm am Ali Rızâ T ürbesi’nin m ütevelliliğini yaptı.
Şerif M ehmed Paşa’yı çok uzun b ir savunm aya zorlıyan Re­
vân beylerbeyisi Hızır Paşa-zâde M ehmed Paşa, K ars’a çekil­
di. Bu suretle Revân’daki Osmanlı hâkim iyeti bu defa 21 yıl
sürm üş oldu. Revân’ın düşm esi üzerine, birkaç G ürcü prensi
ve Ş irvan’daki (Kuzey Azerbaycan) Şü T ürkm en beyi, Ş ah’ı
m etbû tam dı. Bu suretle Aras kuzeyindeki Osm anlı to p rak ­
ları, yani Güney Kafkasya, geniş ölçüde tehlikeye girdi. Re­
vân beylerbeyiliğine E m îr Gûne’yi getiren Şah, K ür ırm ağı
havzasına yöneldi. B irçok Gürcü toprağı, O sm anhlar’dan Sa-
fevîler’e geçti.

Cağaloğlu Sinan Paşa’nın Doğu Seferi


(15 Haziran - 8 Kasım 1604)
Sadrâzam Malkoçoğlu Yavuz Ali Paşa, Almanya üzerine
serd âr olurken, eski sadrâzam Cağaloğlu Sinan Paşa da, 5
şu b at I604’te İran üzerine serd âr yapıldı. 15 m ayısta Ü sküdar
ordugâhına geçen Paşa, ancak 15 haziranda hareket edebildi.
2 ay, 24 günde H asankale’ye geldi (9 eylül). Bu sırada Yavuz
Ali Paşa ölm üş, yerine sadrâzam olan Lala Mehmed Paşa,
Almanya seferine çıkm ıştı. 8 kasım da Cağaloğlu, K a rs’a gel­
di. B irkaç ay önce Şah Abbas, K ars’a kadar sokulup büyük
tah rib a t yapm ıştı. Cağaloğlu Sinan Paşa'nın oğlu Mahmud
Paşa, Şirvan (Kuzey Azerbaycan) beylerbeyisi olarak H azar
kıyılarm daydı. C ağaloğlu,. Şirvan'a gitm ek istedi. F akat as­
ker, kış geldiğini, sefer olamıyacağım söyleyip diretti, ^ a n
Paşa, orduyu kışlaklarm a dağıttı- K üçük b ir kuvvetle Van’a

Levent Şahverdi Arşivi


XVII. ASKIN B A Ş U R I it i

geldi. Ancak Şah, Van yakınlarına kadar sokulunca Erzu­


rum ’a çekildi. Van’ı alamıyan Safevîler, Tebriz'e döndüler.
Bu suretle 1604 yılı, Osmanlılar için hiçbir netice ver­
meden geçti. Cağaloglu, 1605 yılını da Doğu Anadolu'da ciddî
hiçbir hareket yapmadan geçirdi. Ağustosta Güney Azerbay­
can’ı geri almak niyetiyle Tebriz üzerine yürüdü,

Urmiye Bozgunu (9 Eylül 1605)


9 .eylülde Osmanlı ve Safevî orduları, Urmiye Gölü kıyı­
larında karşılaştı. Cağaloglu düşmanı bozarsa, Tebriz geri
alınmış sayılabilirdi. Ancak öyle olmadı. Bizzat Şah Abbas'ın
kumanda ettiği 50.000 kişilik düşman ordusu, üç kol hâlinde
OsmanlI lar’ın üzerine yürüdü. Cağaloglu, Şah’m kumanda
ettiği Safevi orta kanadını düşman ordusunun tamaim sanıp
diğer iki kanadı göremedi. Sayı üstünlüğüne malik olduğunu
zannedip gafil bir taarruza kalktı. Serdâr'm yamnda 16 beyler­
beyi ve 24 sancak beyi vardı. Safevî ordusu esasb şekilde
sarsılmışken, Erzurum beylerbeyisi Köse Sefer Paşa, zaferi
kazandığını sanarak derinlemesine düşman saflarına daldı.
Diğer kanatlarını muharebeye süren Şah, Sefer Paşa’mn kuv­
vetlerini ezdi. Yaralanıp atından düşen Paşa, Şab’ın huzuruna
götürüldü. Kahramanlığına hayran olan Şah Abbas, Paşa’ya
Şiî olup hizmetine girmesini teklif etti. Sefer Paşa: "Lâ'net
sana ve senin mezhebini kabûl edene!" diyerek Safevi hü­
kümdarına hakaret ettiği için, derhal şehit edildi. Sefer Pa­
şa kuvvetlerinin ezildiğim gören Cağaloglu, bütün toplarım
muharebe meydanında bırakarak, bozulmuş askeriyle bera­
ber kaçtı. Van'a geldi. 30.000 kişiyle Van’da bulunan Haleh
beylerbeyisi Canbuladoğlu Hüsejûn Paşa’yı, vaktinde orduya
katılmadığı için idam ettirdi. Haleb’de amcasına vekâlet eden
Canbuladoğlu’nun yeğeni Ali Bey, bu haksız idam üzerine
isyan bayrağını açarak Celâlîler’e katıldı. Urmiye bozgunun­
dan çok müteessir olan Cağaloglu Sinan Paşa, 2 aralık 1605'te
teessüründen Diyarbakır’da öldü, ölümünden az önce yaptığı
son hizmet, Sinan Paşa-zâde Vezir Muhannes Mehmed Pa-
şa'yj .son beylerbeyiliğinden azletmek oldu. İstanbul’a çağrı­
lan Türkiye tarihinin bu ünlü vatan haini idam edildi.

Vezir DeU Ferhâd Pa«a’nın Serdâr Olınan (25 H adran 1606)


l.-Ahmed, Almanya ile Sitvatorok sulhunun imzalanmak
üzere, olduğunu görünce, bizzat yeni sadrâzam Derviş Pa-
şa'mn İran üzerine gitmesini istemiştL Fakat türlü sebep-.

Levent Şahverdi Arşivi


1B2 T u m rc TMHM

leric padişahı aklatan Derviş Paşa, Veeir Ddi Ferhâd Paşa’yı


serdâr yaptırdı. Bu sırabırda tran saıaşı derecesinde devleti
uğraştıran ınesele, Anadolu'daki Celâli ihtüâUydi ki, hiçbir za­
man kazanm ada bir genişlik hasıl etmiş tmlunuyordu. Ce­
lâli meselesi, bundan sonraki V. bahsimizde ele almacaktır.
İran savaş, 1610 yıhna kadar nisbî bir durgunluk devre­
sine girdi. Devlet, daha çok Celâli ihtilâlini söndürmeye çalı­
şıyordu. Güney Azerbaycan’ı ve Batı İran’ın büyük kısmım
Ösmanhlar’dan alan, Aras’ı kuzeye doğru geçerek Nahcuvân,
Revân ve kısmen GürCTstan*a da hâkim olan Şah Abbas; Van
ve Kars tarafiarma y a p t ^ başansrz alanlardan sonra, taar­
ruz ^ c n n ü yitmmşti. Türkiye artık Ahnanya üe sulh yap-
tığı îçm , tran’m vaziyeti krîtîktL Onun için Şah, Türkiye’nin
daîmâ savaş hâlinde bnhmdağa Ispanya’yı Osmanhlar’a kar-
ş geniş ça p ta bir harekete geçmesi için kışkırtmak istedL
lâD^da Ahnanya tmpaıatomhm da tekrar sa ^ şa sokmayı is­
temedi. Bîr Safevî sefaret heyeti Viyana'ya geldi. Ertesi yıl
(1616) bir heyet daha V ^ n a 'y ı ziyaret etti. Ancak hiçbir ne­
tice ahunadı. Almanya, henüz 1606’da aktettîgi Sîtvatorok sul­
huna bcnacak vaziyette degfldi (Takats, Macaristan Türk
AicmCnden ÇtzgOcr, 365).
DeB F eıtâd Paşa'nm serdâriık devresinde. Kuyucu Mu­
rad Paşa'mn CelâH ihtîtâ&ın bastırdıktan sonra İran üzerine
serdM o ld s ^ taıBıe <29 msan 1616) kadar, büyük ölçüde
bir askeri harekât olmadı. Fakat umumî durum, Safevüerla
khîncyıfi. 6 tennnuz 1666*âa Ceaıce'ıÜD de Safevüer^n eline
gegmc â . Iranhn Kör nehrine âı^aaıması ve ^ rv a n ’ı tehdit
etmesiyle neficelendL 27 haziran ISOrde Mkû-Nuhs yolu üze­
rindeki ŞemMn da SafcvStf’e te^üm oldn. Bu suretle Iran,
Kür uehıim aşnnş ve ^rvanhn mühim b îf kısmım ele geçir-
mişd.
9 a iriw Keomca M ı n d I M ş f n S e rM n E h r a d i l
<29 N b » Uf9 - S H am n t « l )
Sadrâzam Kuyucu ââuzad Paşa, sen lâr^ ekrem sıfatıyla
29 oisaa lâlO ’da D skikiar’a BBÇti. 24 m ayısta tisk ü d ar’ıhnı
hareket e tâ . G ürcü âfcbm eri Psış». sadâret kaym akam ı ola­
rak İstanbul’da kaldı. 3 ay, 24 g ü n ^ yavaş vavaş ilerliyen
O n i i ^ HümâyÛB. 16 e y lü lü firm m m ’a geldL ^ ı , A lnuaya
Ue sulh hâlinde, Celâlîler’i ezmiş bir Osmanh demetinden
ürküyasda. K aanni â e Ş A Tahmasb .arasm ıla httzalanan
Amasya nraahedesl esas olcnak üzere bîr solba razı oldugo-
BD M klirdL fin. £ il. M urad d e o isd e Ozdemîn^hı Osman

Levent Şahverdi Arşivi


XVU . A « M U Ş U d l Mİ

Paşa'nın yaptığı bütün muazzam fütuhatın terkedilmcsi, Ha­


zar kıyılarının ve Kafkasya'nın bırakılması deınektL Osman­
lIlar, Şah Abbas'ın İU . Mİorad’la yaptığı sulhun esas olmasını
istiyorlardı. Bu da. Şah Abbas'ın İm savaşta Osmanhlar'dan
kopardığı Güney Azerbaycan'ın mühûn bir kısnu, Günâstan
ve Bat» İran’ın büyük parçalan, Nahcuvân ve Revân'ın Tür-
kiye’}^ iade edilmesi demekti İd, Şah'ın bunu kabûl etme­
sine imkân yoktu. Kuyucu Murad Paşa, Tebriz’i ahnak su­
retiyle Şab'ı LU- Murad devrintkki sulha razı etm dr niye­
tindeydi. Fakat tür mıkdaz fedakâriık yetponya da faazuvlı.
l i l . Murad ftevrmde, Ozdemiıo|iıı zamanındaki l ı » ı savaş-
larrada da b u lu n d u ^ Safevîkr’e esir düşüp yıRarca ttao'da
kaldığı için, Saleviler’in k u d r e t i ı û ve Doğu savaşlanma
ratıcılığını iyi biliyordu. Zaten yaşı çoktan yetmişi geçmişti.
Almanya’dan sonra İran Ue de sulhu teinin etmek filurindey-
di. Uzun sai'aşbr ve isyanlarla yıpicoıımş bîr TGıtiye'nin bu­
na ihtiyacı vardı.
İşte Erzurum’a gelen üıtiyar Sadrâzam, Amasya sulhu
esaslarım teklif edeaı Şab’m elçisi Şenseddiaı Mefaoned Aka
ile karşılaşti. Askerî baskı görm e^kçe Şah’ın sn lte ymıaşnoı-
yac^juu anladı. Erzuznua'dan Kars'a geW. Buradan Şah'a bir
elçi göndeıei'ek sıdk niyetİDde samîıı^ olup «dmad^rm star-
durdu. Şah, s a m ^ criarak sulh istediğini, ancak felhetti|^
yerleri iade etmesmm bahis mevzmı oimadığiBa, ^ nçctine
delil olaıak padişab için 21 kiki ağırlığıw«ia som altıiMtarı fair
çekmece ve lAflO mıskal a ^ ıc r gbodcsdipm taildiıdi. Kayma,
Çaldıran-iioy-Seİmâs yoluyla lefarûfe vardı. Ş e ^ b c ^ tla a
Şah Abbas. ordusuyla peri ç e k S ^ 11 kasun l â l i ’de Tebriz
çevresimde Acıçay'da iki ordu karşılaştı. Srievîler suyun bir
kıyısında, Osmanhlar karşı kıyBmdaıydıİEBâ Her iki taraf,
arada su bulunduğu halde tam 5 gün. 5 peçe karşı fcarşrya
kaldı ve taarruza cesaret edemedL Kııyucu, Şah'ı meydan
muharebesinde yeasey£. Tebriz başta olmriı üzere bu savaş­
ta Osmanhlar’m kaybettiği tiketerm ç«ğı«uı peri
Fakat tâ ka.sımda, geri çekilme em ri verdL Bu çekUmenin
sebebi, Şah'm Paşa'ya elçi göndererek, şu anda iki tarafın cim­
de bulunan araainin sahîp A -ğ i^ n nif m>-gî yani "statü puo=alâ
hâlitû'' şaruyla sulh ûtemesâ ve padişah», işgal etti|^ ûlkele-
rin acabohk getiri m aiyetinde ofanak ü z o e ydda 200 yfflk
ipek vermeyi teklif etmesidb-. Soan ş%bcB km nnıtıarriıe
v e r^ , İrarn içinde kışın e ^ n d e bnşna belâya x>kmak is t»
miyen ihtiyar Knyucu, buana özeznıe bu te k S i kabûâ e t ^
çefc&IL

Levent Şahverdi Arşivi


İM TURKİTE TARİHİ

D iyarbekir'e gelen Kuyucu M urad Pâşa, elindeki Safev!


k u m andanlarının hepsini sulh arzusuna delil olarak Ş ab’a
gönderdi. Şah da, aynı şekilde sulh istediğini belirtm ek için,
Osm anlı kum an danlannı D iyarbekir'e yolladı. Arkadan sulh
m üzakereleri için Safevî elçileri D iyarbekir’e geldi ve M urad
Paşa tarafından İstan b u l’a yollandı. M urad Paşa, padişaha b ir
n âm e yazarak, y u k an d a belirtilen statü quo esası ve İra n ’ın
ipek şeklinde vılhk haraç verm esi şartıyla sulh yapılm asını,
kendisinin sulh akdine kadar Safevîler’i baskı altında tu t­
m ak için, cephede kalacağım bildirdi. Kışı D ivarbekir’de ge­
çire n M urad Paşa, 5 ağustos l â l i ’de bu şehirde öldü. Diyar-
b ek ir (Güneydoğu Anadolu) beylerbeyisi Vezir N asûh Paşa,
sadrâzam ve serdâr-ı ekrem oldu.

9 Yıllık Tiirfclye-tran Savaşı'na Son Veren İstanbul


Muahedesi ( » Kasım 1612)
N asûh Paşa, selefi M urad Paşa Ue b erab er D iyarbekir'de
bulunuyordu. Şab Abbas’ın kesin sulh isteğiyle gelen elçile­
rin i yanm a alıp, sadrâzam sıfatıyla 27 eylül İ612’de İstan­
b u l’a geldi. Ş ah'ın elçUeri, K azasker Kadı Han, Isfahân ka­
dısı Muizz-i Isfahân! ve Kazvin kadısı Hüseyn-i Yezdi idi EK
çUer, 200 yük ipek tu tarın d ak i yıllık hm acı da beraberlerin­
de getirm işlerdi. Bunun 100 yükü, altın (z er) ve güm üş (sim )
telle işlenm iş şahane ipekli kum aşlardı Elçiler padişaha ge­
tird ik le ri hediyelerle b erab er 17 ekim de l. S ultan Ahmed’in
hu zu ru n a çıktılar. Kadı Han, huzura çıkm adan önce gördüğü
m uhteşem askeri törenin karşısında şaşırıp 1 Ahmed’e: "Pâd-
şâhım , dedi; Şâh Abbâs senin kulundurl" Başka söz söyli-
yem eden huzurdan ayrıldı ve Sadrâzam Nasûh Paşa ile sulh
m üzakerelerine başladı.
20 kasım 1612’de, 9 yıl, 1 ay, 24 gün önce çıkm ış olan
T ürkiye-tran savaşına son veren İstanbul Muahedesi im zalan­
dı. İstan b u l M uahedesi’nin başlıca m addeleri şunlardır:
Anadolu'daki Osmanlı-Sâfevi sın ın . K anunî ile Şah Tah-
m asb arsesında im zalanan Amasya M uahedesi’nin çizdiği sı­
n ır oluyordu ki, bugünkü Türkiye-lran sım n n d an pek az fark-
h d ır. Irak tarafındaki güney sın ın , esaslr şekilde batıya ab-
nıyor, O sm anlüar, B atı İra n ’daki to p rak la n n ın büvük kıs­
m ım kaybediyorlardı. Kuzeyde Revân (bugünkü E rm enistan),
Nahcuvân, K arabağ, Güney ve Kuzey Azerbaycan’ın hem en
tam am ı Sİdevîler’e geçiyor. G ürcistan’ın büyükçe bir kısım,
Kuzey K afkasya ve Dağıstan, O sm anhlar’da kahyordu. Bağdad

Levent Şahverdi Arşivi


XVII ASRIN S A S U R I 1S5

beylerbeyisi M ahm ud Paşa ile Van beylerbeyisi Mehmed Paşa


ve İra n ’a fevkalâde elçilikle gönderilen tncili Çavuş, sınır
anlaşm azlıklarım m üzakere edecekler ve teferruatlı bir sınır
çizeceklerdi. İra n ’da Sünni büyüklerine küfür edilm iyecekti.
Şîî hacılar Bağdad ve Basra yoluyla değU, H aleb ve Şam yo­
luyla hacca gideceklerdi (I ra k ’ta Ş îiler’in büyük bir azınlık
olduğu h atırlan m alıdır). "N asûh Paşa M uahedesi’’ de denen
b u İstanbul Sulhu imza edildikten sonra Sultan Ahmed H an,
Safevî elçilerini bir defa daha huzuruna kabûl etti.
Bu sulh, ancak 2 yıl, 6 ay, 2 gün sürdü. 22 m ayıs 1615’te
Türkiye, sulh şartların a riayet etm ediği için, istem ediği hal­
de, İra n ’a h arb ilân etm ek m ecburiyetinde kaldı.
Bu İstanbul M uahedesi ü e O zdem ir Osm an Paşa ve baş­
ka kum andanların 1579-1590 yıllarında SafevUer’den aldıkları
B atı Iran ve K afkasya topraklarının (570.000 km*) büyük kıs­
mı (400.000 km*’si) İra n ’a aide edilm iştir. Osm anlIlar, Urtniye
ve Gökçe Göl çevresini, H azar’m güneybatı kıyılarım , Aras
ve K ür havzalarının doğusunu kaybetm işlerdir. Bu, Cİsman-
k la r’ın ilk esaslı to p rak kaybıdır. T erkettikleri ülkeler ileri--
de birkaç defa daha alııiıp verilm işse de, esas itibariyle İra n ’­
da kalm ıştır.

Sadrâzam Dâmad Kara Mehmed Paşa’mn Serdâr-ı EkremUğl


(22 Mayıs 1615 • 17 Kasım 1616)
22 mayıs 161S’te Sadrâzam D âm ad K ara M ehm ed Paşa,
serdâr-ı ekrem sıfatıyla İstan b u l’a geçti. Bu, İra n ’a yeniden
savaş açılm ası dem ekti. Osm anlı devleti, savaş açm akta hak­
lıydı. Çünkü büyük ülkeler terkederek sağladığı İstanbul
M uahedesi hüküm lerine Şah Abbas riayet etm em iş, ipek şek­
linde ödenecek ilk yıllık vergisini gönderdikten sonra, b ir
daha h araç yollam am ıştı. Üstelik Şah Abbas, b inbir baha­
neyle Osmanlı elçisi İncili Çavuş’u oyalam ış, iki yıldan fazla
b ir zaman geçtiği halde Türkiye’ye hareketine m üsaade et­
m em iştir.
Gürcü Mehmed P aşa’yı sadâret kaym akam ı o la ra k İs­
tanbul'da bırakan Kara M ehmed Paşa, 11 haziranda Üskü­
d a r’dan ayrıldı Eylülde H aleb'e geldi. Sefer m evsimi geçtiği
için asker, kışlaklara dağıtıldı. Sadrâzam ’ın üzerine geldiğini
öğrenen Şah Abbas, İncili Çayuş'u, elçisi K asım Bey ve yıllık
haracıyla beraber İstan b u l’a yolladı. Şah, S ultan Ahm ed’e,
son derece büyük bir hüküm dar olduğu için haraca kesilm e­
nin nefsine ağır geldiğini, yoksa savaş istem ediğini bUdiri-

Levent Şahverdi Arşivi


İM 1VM H YE T M IM I

yordu. Ancak bu m azeret kabûl edilm edi. Kasım Bey. huzura


çık an im ad ı ve tevkif edildi. 7 ay H aleb’de kalan K ara Meh-
m ed Paşa, 18 nisan 1616'da hareket etti. 1 ay, 17 günde Ha-
leb-dcaı K ars'a g d d i. Paşa. 100.600 kişUik ord u su n u n 4.300'üflt
K ars'ta b ırak tı. S efe r f^ şa , K ars beylcı-beyisi vc M araş bey-
leıbeyisi H aşan Paşa d a K ars m uhafızı (m üstahkem m e tid
k ınnandaıu) oldu. 11 eylülde Dâm ad K ara M ehmed Paşa,
K ars’m giineydogusundaid Revân’a gekli ve m uhasarajıa baş­
ladı.
R evân’ı, E m ir G i ^ Han. yam tstazıbul’d a Em irgân sem­
tin e adım veren k um andan savaaayordu. G eçen yı) Ş ah Ab-
b a s’m GUrcâstra'a y « |d ^ sefere k ^ ı l ı k ohnak üzere Meh­
m ed Paşa, R evân’j alm ak, Safevîler’e G ürcistan’ı güneyden
kapatm ak istiyordu. Ancak Şah, Revân'm 115 km. güneydo­
ğ usunda Naiıcuvân’daydı ve b u yüzden O sm anlılar’ın d u ru ­
m u k ıitîk tL M uhasara s u a s n d a Ş ah ’la Sadrâzam arasın d a
câçUer te a ti edüIdL Ancak su lh için anlaşm aya varılam adı.
B ilâkis M ^ n e d Paşa, sulh üm idiyle Ş ah ’m 4 günlük m ü ta re ­
ke teklifini k abûl e tti ki, b u m üddet içinde, esasen ço k kuv­
vetli b ir «lan R evân’ın O sm anh toplarıyla tah rip
edilm iş sûrları tam ir olundu. Şah, Revân m uhasarası kaldırıl­
m ak ve İstanbul M uahedesi’ne göre verilecek haracın yarıya
indirilm ek şartlarm ı teklif etm iş, bu şartlar Mehmed Paşa
taın fm d an iyi k arşılannnşb. Ancak 4 günlük m ütareke elde
ed ip R evân’ın dayanacağını ve O sm anlılar'm kış yaklaştığı
içİB çekilip gidecekierm i anlı yan Ş ah Abbas, sözünden dön­
dü. B unun üzerine Mehmed P aşa m uhasaraya devam e td .
F akat kalenin d ü ş m iy e o ^ anlaşıldığı için, 5 kasım da m u­
h asa ra kaldırıldı. Böylece Revân kuşatm ası, 1 £iy, 24 gün sür­
dü. Tekeli M ehm ed Paşa küçük b ir meydan m uharebesinde
SafevOer’e IBOO'den fazla zayiat verdirdiyse de, O sm anhlar,
k a r içinde E rzurum 'a dönerlerken, 4flÛ0’e yakın ask er ve
binlerce hayvan donarak öldü. Revân m uhasarası kaldırıldık­
ta n 12 gün sonra K ara M ehmed Faşa, azledildi. Kapdân-ı Der­
yâ Dâmad Halil Paşa, sadrâzam oldu. ı

Sadrâzam D âaud Hrill Paşa’nın Serdâr-ı Ekrem liği


(İS Haziran 1(17)
Yem Sadrâzam , 15 haziran 1617’d e serdâr-ı ekrem sıfa­
tıyla Ü sk üdar'daki başkum andanlık otağına geçti Bu sırada
VI. b a h s im iz i ele alınacak olan Lehistan savaşı deram edi­
yordu. V ezir Sofu M ehmed Paşa, sadâret kavmv3V:amı <baş-
bAkan vekili) o larak İstanbul’d a kalm ıştı. Halil Paşa, üıyar-

Levent Şahverdi Arşivi


X V U . A SM H H Ş U R t 1«7

b c k ir’e geldi ve kış y a k la ştı^ için, 1617-18 kışını burada ge­


çirm eye k a ra r verdi. B u sırada 22 kasım da L Ahmed ötm üş,
büyük oğlu S ultan O sm an b erta raf edilerek b ir enlrikayM
kardeşi 1. M ustafa ta h ta oturtulm uş, ancak d d i olduğu an­
laşılınca. 26 şu b at 1618'de h ared ü erek . I I . O sm an padişah
(üm uştu. fiu olaylar sııa sm d a S adrâzam ve Serdâr-ı Ekriam
H alil Paşa, O iyaıbekir kışlağm daydı. Dîvân’m em riyle Kı­
rım ham II. Cânîbey Giray, K afkasya üzerinden İra n top­
ra k la r uıa girdi. 40.060 atbyla Safevîler'in G »ıce ve Nabcu-
vân eyaletlerini a ltü st ettL Biğrük m ık ta ıd a e s n ve ganim et
alarak, Serdâr-ı E krem ’le b irle şm d t üzere D iy arb d d r’e gMdi.
K ışı geçirm ek üzere K ırım m r^ısunu, D iy aıb ek k ’in l&S km.
güneydoğu sım daki Dicle ü z ^ in d e C eâret-Ib n i Ö m er (C izre)’e
yolladı. B atu m beylerbeyisi Ö m er P aşa da. Safevi istüâsın-
d an ülkeyi k o rum ak için G ürcistan’a göoderiIdL Ş ab Abbas,
sulh istediyse de, T. Ahmed, sam im iyetine inanmadığıı b u tek­
lifi reddetm işti.
Halil Paşa, V an yakınlarında K tn m banı II. Cânîbey’le
birleşerek, 16-18 m ayısta Diyarbefcir’den Ira n seferine çık­
tı. 3 ay a y akm zam andan b e ri tM dta crfan İ L O sm an, am cası
I. M ustafa H altt ^ a ’)ır, sadrâzm nitk ve serdâr-ı d rreralik
m akam liannda b ırakm ıştı. B u sıralarda K m m pem dieıindeıı,
m üstak b el kalgay (v e ü aid ) Ş âbin Ginqr, m ıd ıa râ ıe d e S a­
fevîler'e e sir otm uş, b ir m ü d d et Şah A bbasûn yanında yaşa-
ım ştı. Şah, O sm aıüılar’a kaırşı suUı isteğm e d ^ i l (darak ^
h in Cbkay'ı serbest b n a k tı. Ş ahin veda e tm e ^ özere
Şah’m hıiMinma M inan ŞMı Abfaas, O a n a so ^ D , ken­
disini kumamdan o b z a k te k ra r İra n 'a gömdetirse SafevikT'c
kılıç çek ip çekım yeceğini so rd u . Ş âhm G iray, h iç te ıe ^ in t et­
m eden, ilk fırs a tta Safevîler’le savaşacağını söyledL K an d e ­
m ek ten zerre k adar ç e k im n ija ı Safevi Şahı, bir a n tereddüt
e ttik te n so n ra, Ş âtun Giray’ı tebessüm ederek n ğ a rta d r

PüM Şikeste Boi^ mu (M Eyütt Itt» )


Halil Paşa ile Kırım H anı, Güney Azerbaycan’a girdiler
ve H azar Denizi kıyılarına, Safevîler’in kutsal şehri E rdebil’e
kadar sokuldular. Erdebil yakınlarında Pül-i Şikeste (K ırık-
kü p rü ) mevkiinde iki T ürk ordusu, O sm anlılar ve Safevîler
karşı karşıya geldi. Tebriz’i ihtiyaten boşaltan Safevî o rd u ­
suna Azerbaycan beylerbeyisi K araçay Han kum anda ediyor­
du. Şah, Tebriz’e gelmiş, fak at O sm anlılar'ın yaklaştığını du­
yunca geri çekilm işti. İki tara f arasında birkaç defa elçi
teati edildiyse de, sulh şartları üzerinde anlaşm aya varılam a­

Levent Şahverdi Arşivi


ut TUBKIYE TARİHİ

dı. O sm anhlar ve K ırım lılar büyük ganim et alm ışlardı va


b ü tü n endişeleri, bu ganim eti m uhafaza etm ekti. K araçay
Han, hiç beklenm edik b ir anda, sürpriz baskım şeklinde
taarru za geçti (10 eylül 1618). 15.000 şehit ve yaralı, 500 esir
veren O sm anhlar, bozuldu. Halil Paşa, rica t etti. 3 beylerbeyi
şehit ve 2’si esir düştü. Ancak H alil Paşa, b ir m ik tar uzak­
laştık ta n sonra ordusunu düzeltm eyi başardı. Bu şekilde mey­
d an m uharebesi kaybederek dönerse hem sulh üm idinin kal-
m ıyacağım , hem de başını kaybedeceğini düşündü Safevî­
ler'in g u ru ru n a m ü th iş b ir d arb e indirm ek üzere, E rdebil’i
ta h rib etm eye k a ra r verdi.
Ancak E rd ebil’e b ir konaklık m esafe kalm ışken. Şah Ab-
b as'ın sulh isteyen elçileri geldi. Şah, 800 k atar deve vükü
erzak göndererek, O sm anlılar’m Azerbaycan’da beslenm ek
için tah rib a t yapm alarım da önlem ek istem iş, üstelik S adrâ­
zam ’a ağ ır hediyeler yollanuştı.

ErdcbU M uahede^ (26 Eylül 1618)


B unun üzerine Pül-i Şikeste bozgunundan tam 16 gün
so n ra Halil Paşa, 26 eylül 1618'de Osm anh-Safevî sulhunu
im zaladı. B u sulhun İstan b u l M uahedesi’nden tek farkı, Sa-
feviler’in p adişaha yolhyacaklari 200 yük ipek şeklindeki ha-
racm 100 yüke indirilm iş olm asm dan ib a re ttir. 6 yıl önce İs­
tan b u l M uahedesi’nin kabûl ettiği sınırlar, aynen m uhafaza
ediliyor, e sirle r İade olım uyordu. 2 yıl önce R evân'da K ara
M ehm ed P aşa’n m kabûl ettiği sulh şartltun da aym ydı. 1618
k asu n m d a H alil Paşa, kışlam ak üzere T okat’a geldi.
29 eylül 1619’da, doğuda sulh yapıp Avrupâ’d a fü tu h a ta
çıkm ak İsteyen II. S u ltan Osm an, Osm anh-Safevi sulhunu ta s­
dik ettL B u sulh, ancak 5 yıl k ad a r dürdÜ. 1624 yılım n ilk
günlerinde Safevîler’in B ağdad’ı ele geçirm eleriyle, T ü rk iy e-
ir a n savaşı, görülm edik b ir ça p ta büyüdü ve ehem m iyet ka­
zandı. B u safha, IX . bahsim izde ele alınacaktır.

Levent Şahverdi Arşivi


I. AHMED DEVRİNDE TÜRKlYE^nin
İÇ MESELELERİ (1603-1617)

I. Sultan Ahmed’in Tahta Geçmesi (21 Aralık 1603)


I. S ultan Ahmed, babası IH . Sultan M ehm ed’in Topkapı
Sarayı’nda öldüğü gecenin sabahı, 21 aralık 1603’de, Veliaht
D airesi'nden çıkarak ta h ta oturdu. III. M ehmed, 37 yaşım
6 ay, 26 gün geçe ölm üştü. Oğlu I. Ahmed, babasının yerine
geçtiği zam an 13 yaşım 8 ay, 4 gün geçiyordu. Babası Mani­
sa'd a sancak beyi iken doğmuş, henüz bülûğ yaşına gelme­
diği için, ne sünnet olm uş, ne d e sancak beyi olarak Mani­
sa’ya gönderilm işti (b ab ası III- Mehmed, ancak 17,5 yaşında
iken M anisa'ya yollanm ıştı).
I. Ahmed’in ta h ta geçeceği, ancak 6 ay, 13 gün önce belli
oldu. Ç ünkü bu tarih e k ad a r ağabeyi Şehzade M ahm ud ve-
liahtti. S ultan Ahm ed'den 2-3 yaş büyük olan Veliaht-Şehza­
de’nin, kendi tecrübesizliği ve annesi hasekinin akılsızca ha­
reketleri yüzünden idam olunm asıyla tah t, biç beklenm edik
şekilde Sultan Ahm ed'e açıldı. Bu suretle Fâtih S ultan Meh­
m ed'in ilk cülûsundan beri O sm anoğuU an'nın tah tın a ikinci
b ir çocuk çıkm ış oldu. S ultan Ahmed, III. M ehm ed’in 4; oğlu
elarak d o l u ş t u . K endinden küçük b ir Şehzade M ustafa da
vardı ki (I. Sultan M ustafa), S ultan Ahmed, kardeşi hakkınr
da devletin anayasası m ahiyetinde olan Fâtih Kaanûn-NâmesV
ni tatb ik etm edi ve hayatm a dokunm adı. III. M ehm ed'in,
Veliaht-Şehzade M ahm ud’dan d a büyük olan ilk iki oğlu. Şeh­
zade Selim 'le Şehzade Cihangir, 15’e r yaşlarında, babalarm ın
h ay atlan n d a ecelleriyle ölm üşlerdi.
Bu suretle 1. Ahmed ta h ta çıktığı zam an, Osmanogulla-
n ’ndan kendinden başka tek erkek, kardeşi Şehzade M ustafa
idi ve otom atik şekilde veliahtliğe yükseldi. Babası gibi çok
d in d ar olan 1. Ahmed, m ükem m el b ir tabsU görm üştü. GenÇ

Levent Şahverdi Arşivi


T»0 T Ü R KİY E TARİHİ

yaşına rağm en iyi Arapça ve Farsça öğrenm işti. "B ah tı” m ah­
lasiyle yazdığı şiirlerini tophyan bir dîvânı vardır. Şiirleri ta­
savvufa, aşka, kahram anlığa, h attâ siyasete ve m illî hislere
aittir.
1. Ahmed'in 14. padişah olarak 14 yaşında tah ta geçip
14 yıl saltanat sürdüğü ve iki defa 14 yani 28 yaşında öldüğü
eskiden beri tekrarlanm ıştır. III. M ehmed’in öldüğü duyul­
m adığı için, bunu Sultan Ahmed, sadâret kaym akam ı Vezir
Kasım P aşa’ya: "Sen ki Kasım P aşa’sın, babam Allah em ­
riyle vefât eyledi ve ben taht-ı saltan ata cülûs eyledim. Şehri
m uhkem zabt eyliyesin, b ir fesâd olursa senin başın kese­
rim !" hatt-ı hüm âyûnunu göndererek bildirm iştir. Biat m e­
rasim inden hemen sonra, III. M ehmed’in cenaze töreni yapıl­
m ış ve Ayasofya Camii avlusunda babası 111. M urad ve bü­
yükbabası II. Selim 'in türbelerinin yanına inşa olunan türbeye
göm ülm üştür. Sadrâzam M alkoço^u Yavuz Ali Paşa, 1. Ah-
m ed ’in cülûsundan ancak 8 gün sonra İstan b u l’a varm ıştır.
K aym akam Kasım Paşa, 2. vezir olm uştur.
T ahta geçtikten 19 gün sonra Sultan Ahm ed Han, büyük-
aoası Safîye Vâüde-SultanT, Eski S aray’a nakletti. Böylece
zevci 111. M urad’ın daha şehzadeliğinde nüfuz kazandıktan
sonra oğlu III. M ehm ed’in bütün saltanat devri boyunca gö­
rülm em iş derecede büyük ve çok defa zararb b ir siyasî nü­
fuz edinm iş olan Safîye Vâlide-Sultan'm siyasetle ilgisi ke­
sildi. Şim di Üniversite Merkez BinasTmn yerinde, Beyazıt’ta
olan Eski Saray, eski padişah zevcelerinin yaşadıkları b ir
yerdi. L. Ahmed’in büyükanasm ı Topkapı S arayı’nda m uhafaza
etm eyip siyasetle ilgisini kesm esi, genç hüküm darın ilk ha­
yırlı kararları arasındadır. Aslen İtalyan olan ve Venedik’in
K orfu valisi büyük asillerden B affa’nın kızı bulunan Safiye
Vâlide-Sultan, çocuk yaşm da Türk korsanları tarafm dan Ad­
riy atik ’te ele geçirilm iş ve M anisa'ya Veliaht-Şehzade Mu-
ra d ’m saraym a hediye edilm işti. Safiye Vâlide-Sultan, İstan­
bul'un bir sarayına sürüldüğü zaman, 54 yaşlarındaydı.
I. Ahmed, tah ta o tu rd u k tan 33 gün sonra, 23 ocak I604’te
de sünnet oldu. Bu m ünasebetle im paratorlukla şenlik ya­
pıldı.
Sokoliu-zâde L ala M ehm ed P a şa ’nın S ad râzam ve Serdâr-ı
E krem ligi (26 T em m uz 1604 - 21 H aziran 1606)

Sadrâzam ve Serdâr-ı ekrem Malkoçoğlu Yavuz Ali P aşa’


nın, henüz Almanya cephesine varm adan 26 tem m uz 1604'te
B elgrad’da ölm esi üzerine, 5 ağustosta sadâret ve serdâr-r

Levent Şahverdi Arşivi


• X V U . ASKIN U Ş L A K I IS I

ekrem lik, SokoHır-zâde Lala M ehm ed Paşa'ya verildi. Bu su­


retle Lala P aşa’nın 1 yıl, 10 ay, 26 gün süren ve pek m üsbet
faaliyetle geçen ik tid a n başladı. Yavuz Ali Paşa ancak 9 ay,
11 gün sad â rette kalm ıştı. F akat K ahire’den İstan b u l’a gelip
görevine başladığı 6 ay, 28 gün olm uştu. Lala Mehmed Paşa.
Yavuz Ali Paşa'yla b erab er B elgrad’daydı ve Sadrâzaro’ın
ölüm ü üzerine serd âr kaym akam ı unvanıyla Orduy-ı Hümâ-
y ü a ’uD başına geçm işti. İstan b u l’da sadâret kaym akam ı ola­
ra k Vezir Hâfız Ahmed Paşa kalm ıştı. 1. Ahmed ve başlıca
m üşaviri olan Hâce-i S ultânî M ustafa Efendi, önce Hâfız Ab-
m ed Pâşoîyı sadrâzam ve serdâr-ı ekrem yapm ak istem işlerse
d e Paşa kabûl etm em iş, bım un üzerine m ühr-i hüm âyûn, dev­
ri» büyük kum andanı olan Lala Paşa'ya gönderilm işti. Lala
Pa.şa’nın Almanya’yı sulha zorlıyan başarılı seferleri, II I .
bahsim izde anlatılm ıştı.
Lala Paşa'nın sadâretinde, S u ltan A hm ed-H an'ın ilk ço­
cuğu Şehzade O sm an (II. O sm an) 3 kasım I604'te doğdu Bu
su retle Şehzade M ustafa'nın verine Şehzade Osm an, veliaht
oldu, tik çocuğu doğduğu zam an S ultan Ahmed, 143 yaşını
16 gün geçmişti. Şehzadenin annesi, M âhfîrûz H aseki’dir.
Lala Paşa'nın sadâretinde devlet Almanya ve m üttefik­
leriyle Avrupa’da, pek kudretli İra n ’la Asya’da büyük bîr sa­
vaş içindeyken, Anadolu’da d a Celâlî ihtilâli, ateşli çağlarım
yaşıyor ve her iki savaş derecesinde im p a ra to r lu ^ u ğraştırı­
yordu. Nasûh Paşa. Celâlî serd ân olarak Anadolu’da bulunu­
yor, fakat değil G arb serdârı Lala M ehmed Paşa derecesinde.
Ş ark ( tr a n ) serd ân Cağaloğlu Sinan Paşa derecesinde bile
b aşa n kazanam ıyordu. Esasen ihtilâlin hüküm sürdüğü Ana­
dolu bölgelerinde kim in Celâlî olduğu, kim in Celâlîler'i tu t­
tuğu, kimin tutm adığı devlet tarafından iyice tâyin edilem i­
yordu. Birçok bölge. Celâlîler'in zulm ünden yakınıyor, bîr ta­
kım sancaklarsa, Celâlî idaresini sancak beylerinin ve bevler-
beyilerin idaresine tercih ediyorlardı. Dîvân, Nasûh Paşa'nın
b ir yıldanberi bir iş göremediğini anlayınca, Anadolu beyler-
beyîsi R ejdehân Ali P aşa’ya K ütahya’dan çıkıp Nasûh Paşa
ile birleşm esi em rini verdi. Celâlîler, Uzun H alil’in reisliğin­
de, Afyon’un doğusunda Bolvadin’de kuvvetlerini toplam ış­
lar. kasabanın az güneyinde E ber Gölü’ne dökülen çayın üze­
rindeki köprünün başını tutm uşlardı. 12 kasım 1605 günü,
Osmanlı ordusu da köprünün diğer başına geldi. Uzun Halil,
Osmanlı ordusunu köprüden geçirm edi ve tam am en bozdu.
S erd âr Vezir Nasûh Paşa, canını zor k u rtarıp güneydoğuda
Seydişehir’e kadar kaçtı. Sorum luluğu Anadolu beylerbeyisi

Levent Şahverdi Arşivi


1»2 TÜRKİYE TARİHİ

Al) Paşa'nın üzerine atıp zavallı adam ın başını kestirdi. H e­


m en İstanbul'a gelip Dîvân’a ve Padişah’a işin içinden
çıkam adığını itiraf etti. Anadolu’da eski iyi idare kurulm a­
dıkça Celâlîler'le uğraşm anın boşuna olduğunu söyledi. Bu­
nun üzerine 1. Ahmed, Anadolu’yu yakından tanım ak için B ur­
sa ya gitti Birkaç gün kalıp ilk 6 Osmanlı hüküm danm n tü r­
belerini ziyaret etti. Mimari eserlerini gezdi. Bu tu ristik
geziden sonra, kış içinde İstan b u l’a döndü. Bosna, sonra Te-
m eşvar beylerbeyisi olan eski Celâli reisi Vezir Deli H aşan
Paşa da, bu sırada kardeşiyle beraber B elgrad’da idam edil­
di. Devlet işlerinden bunalan Sultan Ahmed, Hâfız Ahmed
Paşa yerine Hızır Paşa'yı sadâret kaym akam lığına getirdi ve
Sadrâzam Lala Mehmed Paşa'yı, İran cephesine gönderm ek
üzere İstanbul’a çağırdı. Almanya fena halde ezilm iş ve sulh
şartların ı kabûl edeceğini belli etm işti.
1605 yılının .sonlarına doğru İstan b u l’da tü tü n içilmeye
başlandı. Bu su retle kahvenin İstan b u l’a girişinden tam 51
yıl sonra, tü tü n de dünyanın en kalabalık şehrine girdi ve
kahve derecesinde muazzam bür rağbet gördü. Am erika’ya
m ahsus bir bitki olan tü tü n ü İnm lizler, K ızılderililer’den öğ­
renm işler. Avrupa’ya, bu arad a İstanbul’a getirm işlerdi; Tü­
tü n ü n sigara şekli henüz bilinmeyip, çubukla içiliyordu.
Lala Paşa, 16 m art 1606'da İstanbul’a geldi, Sitvatorok
sulhunu hazırlıyan diplom atik faaliyete girişti. Ancak 3 ay,
6 gün sonra 21 haziranda öldü. Büyük kum andan, sadâret
kaym akam ı ve ilk fırsa tta sadrâzam olm ak isteyen Kapdân-ı
Deryâ Vezir Derviş M ehmed P aşa’m n entrikalarıyla çok bu­
nalm ıştı. Lala Paşa, te k ra r Almanya cephesine gitm ek ve sulh
şartlarım dikte etm ek istiyordu. Ancak Derviş Paşa'm n Sul­
tan Ahmed üzerindeki tesiri yüzünden Kuyucu M urad Paşa,
Alm anya’ya gönderilm iş, pıadişah. Iran savaşım da aym ba­
şarıyla bitirm ek üzere, Lala P aşa’ya doğuya hareket etm esini
söylem işti. Bu yüzden m üteessir olan Lala Paşa, beyin kana­
m asından öldü. Yakın akrabası Sokollu Mehmed Paşa’nın
E yü p su ltan ’daki türbesine göm üldü. Derviş Paşa tarafından
zehirletildiği de rivayet edilm iştir. B unun üzerine Derviş Pa­
şa sadrâzam olm uş, fakat Iran cephesine kendi gitm iyerek,
4 gün sonra. Vezir Deli Ferhâd P aşa’yı serd âr yapm ıştır.

D erviş M ehm ed P aşa’m n S a d â re ti (21 H aziran • 9 A ralık 1606)


Böylece Derviş P aşa’nın 5 ay, 18 günlük sadâreti başladı.
Deli Ferhâd Paşa, Iran üzerine serdâr olm uş, Garb serdârı
K uyucu M urad Paşa da, Sitvatorok M uahedesi’ni m üzakere

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 193

ediyordu. Celâlî işi askıdaydı. Bilhassa Cağaloğkı’nun ölme­


den az önce CanbLiladoğlu Hüseyin P aşa’yı haksız yere idam
cllirm esi, ihtilâlin Haleb ve çevresine de yayılm asına sebep
olm uştu. Kilisli olan C anbuladoğullan’ndan Hüseyin Paşa,
H aleb beylerbeyisi idi. II. Selim devrinde Kilis sancak beyi
olan Kasım oğlu C anbulad Bey’in oğluydu ve Yavuz’un fet­
hinden beri Kilis, C anbuladlar'ın elindeydi (bu aile şim di
L übnan’da yaşam akta olup, Dürzi mezhebini ve Arap dilini
benim sem iştir). Hüseyin Paşa’nın ölüm ü üzerine yeğeni Ali
Paşa, H aleb’de isyan bayrağım açtı. Dîvân, Ali P aşa’yı am ca­
sının yerine Haleb beylerbeyisi yaptı. F akat P aşa’yı isyandan
vazgeçiremedi. Lübnan’ın Dürzi şeyhi Mâ’noğlu F ahrüddin
de Ali Paşa ile birleşti. K atolik’liği kabûl eden F ahrüddin,
Papa ile m ünasebete girişip yardım istediği için, bu bölgedeki
ihtilâl, ehem m iyetli bir hal aldı.
Lübnan ve Kuzey Suriye de Celâlî ihtilâline katıldığı ay­
larda, 11 kasım 1606’da Sitvatorok sulhu imza edildi. 28 gün
sonra Derviş Paşa, m akam ıyla beraber başını da kaybetti
(9 aralık). Halk, Derviş P aşa’nm düşm esini ve Kuyucu Mu­
rad P aşa’nın Almanya serdârlığından sadrâzam olm asını, bü­
yük sevinçle karşıladı.

K uyucu M u rad P a şa ’m n S adrazam lığı (9 A ralık 1606 •


S Ağustos 1611) ve Celâli İh tilâ lin i S ön d ü rm esi

Kuyucu M urad P aşa’nın 4 yıl, 7 ay, 27 günlük ik tid a r dev­


resi başladı. Seleflerinden çok büyüİc b ir otoriteyle sadâret
m akam ına o tu ran ihtiyar S erd â r’m ik tid ar m üddeti, Sokollu
M ehmed P aşa’m n öldüğü 27 yıldanberi geçen en uzun sadâ­
re ttir.
Kuyucu Koca M urad Paşa, çok sert, fakat iyi b ir kum an­
dan, m üzakere m asasında sabırlı b ir diplom at, tecrübeli bir
devlet adam ı olarak tanınm ış ihtiyar b ir vezirdi. Birçok de­
falar Budin beylerbeyisi sıfatıyla M acaristan’ı M acar tarihçi­
lerinin m edihlerine lâyık b ir kudretle idare eden Vezir Kadı-
zâde Ali Paşa, M urad P aşa’nın dam adıydı. M urad P aşa’m n
"K uyucu’’ lâkabı, 21 yıl önce, Özdem iroğlu’nun m aiyetinde
K aram an (K onya) beylerbeyisi olarak Safevîler’le çarpışır­
ken atından düşüp kuyuya yuvarlanm asından kalm adır (bk.
T ürkiye Tarihi, V II, 275). Safevîler tarafından kuyudan çıka­
rılıp esir edilen M urad Paşa, b ir m üddet sonra İra n ’dan dön­
m ü ştü r. Sadrâzam lığında Celâlîler’i kuyulara doldurttuğun­
dan dolayı "K uyucu” dendiği rivayeti yakıştırm adan ibaret­

Levent Şahverdi Arşivi


194 TÜRKİYE TARİHİ

tir. Ç ü n k ü " K uyucı.ı” lâ k a b ı, s a d ıâ z a m lığ m d a n ç o k ö n c e d ir .


" K o c a ” d e n ilm e s i, ih tiy a r lığ ın d a n d o la y ıd ır .
Almanya’yla sulh yapm ış olan M urad Paşa, İran işinden
önce Anadolu ve Suriye’nin birçok bölgesine yayılmış, âdeta
devlet içinde devlet k . m uş olan Celâlîler’i temizlem ek isti­
yordu, Celâlîler’i yok etm enin en sağlam yolu, onları isyana
süı-ükliy;cn sebepleri ortadan kaldırm aktı. Fakat bu, tam b ir
duraklam a devresine girm iş olan Osmanlı devleti için son
derece zor bir işti. B ir defa zulüm den kaçınan, aklı başında,
m u k ted ir beylerbeyiler, sancak ve alay beyleri, subaşı ve voy­
vodalar, kadı ve nâibler bulm ak icabediyordu. Dîvân-ı Hü­
m âyûn’a doğru dürüst kubbe veziri bulam ıyan b ir devletin
böyle b ir kadro bulup ıslahat yapması im kânsızdı. Ondan
sonra, tım arları alınıp ordudan çıkarılm ış subayları tatm in
etm ek, onların etrafına toplanm ış işsiz güçsüz takım ına iş
bulm ak lâzımdı. Celâlîler’in m ühim bir kısm ı haklı sebepler­
den, şu veya bu vezirin, beylerbeyinin, sancak beyinin, h a ttâ
kadının zulm ü yüzünden ayaklanm ış, fakat zam anla çapula
alışıp ihtilâlci hüviyetinden çıkarak tam b ir eşkıya olm uş­
lardı. İçlerinde çok kıyıcı olanlar, köy ve kasaba yakanlar,
devletin tarafını tutan halkı kılıçtan geçirenler, birkaç altın
için adam öldürenler vardı. M urad P aşa’ya göre Celâlîler’i o
şekilde imha etm ek lâzımdı ki, b ir daha kim se devlete karşı
ayaklanm aya yüreklenm esin. B abasının Anadolu ihtilâli yü­
zünden üzüntü içinde öldüğünü bilen Sultan Ahmed, sadrâ­
zama bu hususta tam salâhiyet verdi. Bu suretle, belki başka
çare olm am akla beraber, onbinlerce Anadolu T ü rk ü ’nü kılıç­
ta n geçirm ek azmiyle M urad Paşa, Ü sküdar’dan hareket etti.
H am m er, Almanya savaşının devlete Celâlî ihtilâli derece­
sinde insan ve para kaybettirm ediğini yazm aktadır (V III,
112). Celâlîler’in Safevîler tarafından teşvik görm esi ve içle­
rin e Şîî u n su rların katılm ası, meseleyi daha da ağırlaştırı­
yordu.
Kuyucu M urad P aşa’nın sadrâzam olm asından 1 ay, 9 gün
sonra, büyük Celâlî reislerinden Kalenderoglu Mehmed Ağa,
Anadolu’nun en büyük şehirlerinden biri olan M anisa’yı zab-
te tti (17 ocak 1607). Üzerine Anadolu beylerbeyisi B alıkesirli
H üseyin Paşa, eski Anadolu beylerbeyisi Ahmed Paşa ve Sa-
ruh an (M anisa) sancak beyi Hacı Bey gönderildi. Aydın’da
T ürk Yusuf Paşa, K ırşehir'de Meymun Bey, Silifke’de Muslu
Çavuş, H aleb’de Canbuladoğlu Ali Paşa, büyük Celâlî reisleri
olarak K alenderoğlu'nun yanında yer alıyorlardı. Ira k ’ta da
Uzun Ahmed oğlu M ehmed türem iş, vuruşm ada Nasûh Paşa

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 19S

yaralanm ış ve beylerbeyilerden Velî Paşa ölm üştü. Bazı K ü rt


ve Arap kabilelerinin de Celâlîler’i desteklem esi, Anadolu’da
T ürkm en oym aklarının da aym şeyi yapm ası, m eselenin
kaç cepheli b ir problem olduğunu ortaya koyar. Aydın’a
hâkim olan T ü rk Yusuf Paşa, Üveys P aşa’m n kâhyası (yar­
dım cısı) idi. Beylerbeyilik verilm esine rağm en, isyan bayra­
ğını açm ış. Aydın kalesini takviye ve tahkim etm işti. Konya-
Adana yolunda Çemşîd, h a ttâ B ursa yakınlarında Kınalı adlı
Celâlîler türem işti. Ancak hepsinin ehem m iyetlisi, H aleb bey­
lerbeyisi C anbuladoglu Ali Paşa Ue m ütefikı Lübnan’ın Dürzî
şeyhlerinden E m îr Mâ’noğlu F ahriiddin’di. 15 haziran 1607’de
serdâr-ı ekrem sıfatıyla Ü sküdar’a geçen M urad Paşa da, önce
b u âsileri o rtad an kaldırm ak niyetindeydi. Ancak h er tara fa
İra n seferine çıkacağım yaym ıştı. Çünkü devlet içinde devlet
olarak vasıflandırabileceğim iz büyük Celâli reislerinin İstan ­
b u l’da tara ftarla rı, h a ttâ Saray’da ve Dîvân’da adam ları vardı.
M urad Paşa, 17 gün Ü sküdar’da son hazırlıklarım yaptı
ve 2 tem m uz 1607’de hareket etti. İra n seferine gideceği hu­
susunda ısra r ediyor, h a ttâ K alenderoğlu M ehmed Bey’e An­
k ara sancak beyliğim vererek onu M anisa’dan çıkm aya ve dev­
lete itaat ettirm eye m uvaffak oluyordu. Kalenderoğlu, An­
k a ra ’da doğm uştu. F akat elinde devletin sancak beyi olduğu­
na d air m enşûru bulunm asına rağm en A nkara halkı, hem ­
şehrisini şehre alm adı ve eski b ir Celâlî’yi kabûl edemiyecek­
lerini S adrâzam ’a bildirdi. B unun üzerine Kalenderoğlu, An­
k ara kalesini m uhasara etti. AnkaralIlar, M urad P aşa’dan im­
d at istediler. Paşa, K aram an (K onya) beylerbeyisi Tekeli (An-
talyalı) M ehmed P aşa’yı A nkara’ya gönderdi. F akat Tekeli,
K alenderoğlu’n a bozuldu. Ancak Konya’dan Adana'ya h are­
k et eden b ir kuvvet, b u çevrede eşkıyalık yapan Celâlîler’den
Cem şîd’i yendi ve Cemşîd, b ir daha ortaya çıkm am ak üzere
kayboldu.
M urad Paşa, 3 ay, 22 günde, yolda bü tü n Celâlîler’i te-
m izliyerek Adana üzerinden 23 ekim 1607’de O ruç Ovası’n a
geldi. O rduda, Rum eli beylerbeyisi yaşı 80’e yaklaşm ış K anije
kahram anı Vezir Tiryâki H aşan Paşa da bulunuyordu. Canbu-
lacloğlu ile M â’noğlu, Oruç ovasında Osmanlı ordusuyla kar­
şılaştılar. Asiler am an dileyip sulh istedilerse de, uzaklaşır
uzaklaşm az gene bildiklerini okuyacaklarından em in olan Mu­
ra d Paşa, kabûl etm edi. M uharebe başladı. 26.000 Celâli kılıç­
tan geçirildi. E m îr Fahrüddin, Lübnan dağlarına, Canbulad-
oğlu, Kilis’e kaçtı. O radan H aleb’e geldi. Ancak "bir gece ge­
çird ik ten sonra, yaklaşan M urad P aşa’nm karşısında Eskişe­

Levent Şahverdi Arşivi


19< T Ü R KİYE TARİHİ

h ir’e gitti. Amcası H aydar Bey’i İstanbul'a gönderip Dîvân'


dan affını istedi. İsteği kabûl edildi. Tem eşvar beylerbeyisi
olarak M acaristan’a gönderildi. Ancak Celâlîler hakkında pek
iyi niyetler beslem iyen M urad Paşa, Canbuladoğlu'nu Belg­
ra d ’da idam ettirdi. H aleb halkının m ağlûb Canbuladoğlu’nu
yuhalam ası ve kadınların su ratın a çam ur fırlatm ası, şehir­
deki 1.000 Celâlî’nin halk tarafından öldürülm esi, Celâlîler’in
halk tabakaları arasında sevilmediğini, bilâkis iyiden iyiye
nefret edildiklerini gösterir.
M urad Paşa, 30 ekim de Kilis'e ve 9 kasım da H aleb’e gel­
di. C anbuladoğulları’nın bü tü n m allarını H azine’ye aldı. B ir
takım Celâlîler, Haleb kalesine kapanm ış, m ukavem et ediyor­
lardı. 13 kasım da, can lan n a dokunulm am ak şartıyla teslim
oldular. Ancak M urad Paşa, bunların savaşılan b ir devletin
askeri olmadığını, âsi ve eşkıya olduklarını ileri sürüp, am an
verm edi, hepsini kılıçtan geçirdi. H aleb’e Dişlek Hüseyin Pa-
şa’yı beylerbeyi yaptı. Rumeli beylerbeyisi K anije kahram am
Vezir Tiryâki H aşan P aşa’yı, kubbe veziri olarak İstan b u l’a,
Dîvân-ı H üm âyûn üyeliğine tayin etti. Tiryâki’nin yerine Hü­
seyin Paşa, Rumeli beylerbeyisi oldu. Ş am ’a, Ayntab'a, Bi­
recik'e ask er gönderen Kuyucu, oradaki Celâlîler’i de tem iz­
ledi. Kendisi, kışlam ak üzere- H aleb’e çekildi. 17 nisan 1608’de
H aleb dışında ordugâha geçtiyse de, ancak 15 haziranda ha­
rek et etti. Bu suretle H aleb’de 6 ay, 6 gün kalm ış oldu. Bu
m üddet içinde eski sadrâzam Cağaloğlu Sinan P aşa’nın oğlu
M ahm ud P aşa’yı Bağdad beylerbeyisi yaptı ve bu şehrin ba­
şına belâ kesilen Celâli reislerinden Uzun Ahmed oğlu Mus­
ta fa ’yı o rtad an kaldırm akla görevlendirdi. B u M ustafa, az ön­
ce ölen ağabeyi M ehm ed’in yerini alm ıştı.
M urad Paşa, H aleb’de kışlarken, A nkara halkı tarafın d an
şehre sokulm ıyan Kalenderoğlu, B ursa’ya girdi ve kendi ken­
dini sancak beyi ilân ederek şehre hâkim oldu. Üzerine gelen
N akkaş H aşan P aşa’yı ve az sonra büyük m im ar Dalgıç A lt
m ed P aşa’yı m ağlûb etti. M im ar Sinan'ın en değerli talebe­
sinden olan Ahmed Paşa, K alenderoğlu Ahmed P aşa’ya yenil­
diği Manyas m eydan m uharebesinde yaralandı ve öldü. K a­
lenderoğlu, M urad P aşa’m n H aleb’de Celâlîler'e am an ver­
m em esinden ürkm üş ve âkıbetini sezmişti. B ir âsinin im p a­
rato rlu ğ u n üç tah t şehrinden birine hâkim olm ası üzerine
M urad Paşa, Yusuf P aşa’yı Ü sküdar m uhafızhğm a getirdi ve
dikkatli olm asını em retti. İstan b u l’dan B aşdefterdar (m aliye
b ak am ) Vezir Ekm ekçi-zâde Ahmed Paşa, K uyucu’ya asker,
m ühim m at ve p ara getirm ek üzere yola çıktı. Kalenderoğlu,

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 197

P aşa’nın üzerine gelm esinden şüphelenerek hızla B u rsa’yı


lerk etti. İsp a rta yoluyla Konya çevresine geldi. 23 haziran­
da Haleb-M araş yolunu 8 günde alm ış olan M urad Paşa, Ka-
lenderoğlu’nun 20.000 Celâlî ile yaklaştığım öğrendi. K ansu
Bey'in kum andasındaki M ısır birlikleriyle E m îr Yusuf-zâde
E m îr H üseyin'in kum andasındaki T rablusşam birlikleri, Ma-
r a ş ’a gelerek Orduy-ı H üm âyûn’a katıldı.
İh tiy ar Sadrâzam , Kalenderoğlu Ahmed Paşa ile muaviıir
leri K ara Said ve Uzun B irâder M eym ûn’un 20.000 Celâlî ve
20 toptan ibaret kuvvetini, M araş'ın kuzeybatısında, GökSun
yakınlarında, Alacaçayır’da yakaladı. C elâlîler'i kolayca im ha
etti. Ancak b irk aç bini hayatını k u rtarıp , Ş ah’a asker yazıl­
m ak üzere İran 'a çekilip gitti. Bu sırada B ağdad’dan, Cagal-
oğlu M ahm ud P aşa’dan gelen haber de, Ira k ’ın Celâlîler’den
tem izlendiği ve reisleri Tavîloğlu M ustafa’nın öldürüldüğü
m erkezindeydi. B unun üzerine M urad Paşa, G öksun’dan ku­
zeydoğuya ilerledi. G iresun’un güneyindeki Ş ark îk arah isar’a
(Ş eb in k arah isar) geldi. 2 eylülde, İra n ’a sığınm ak üzere bu­
lu nan Uzun Bölükbaşı M eym ûn’un 6.000 Celâlî’sini bu rad a
yakaladı ve im ha etti. 3 ay, 16 günde, yolda asayiş tedbirleri
alarak Ş eb inkarahisar’dan İstan b u l’a geldi (18 aralık 1608).
İstan b u l’dan çıktığı tam 1 yıl, 5 ay, 17 gün olm uştu. Daha Ce­
lâlî olarak Aydın’da Y usuf Paşa ve Silifke’de M uslu Çavuş
vardı. S ultan Ahmed, son Celâlîler’i de tem izlem esi için Mu­
ra d P aşa’m n 1608-9 kışım Anadolu’da geçirm esini istem işti.
F akat Dîvân’da aleyhinde en trik a la r döndüğünü öğrenen ih­
tiy ar Sadrâzam , kışı İstan b u l’da geçirm eye k a ra r verdi.
M urad Paşa, 1609’da sefere çıkam adı. 24 m ayıs 1610’a ka­
d a r 1 yıl, 5 ay, 7 gün İstan b u l’d a kaldı. Silifke’de eşkıyalık
yapan M uslu Çavuş’u İçel (Silifke) sancak beyi yaptı. İyi hiz­
m et ederse K aram an (K onya) beylerbeyiliğine getirileceğine
in an an M uslu Bey, K uyucu’nun em riyle, K onya’ya, K aram an
beylerbeyisi Z ülfikar P aşa’m n yam na gitti. Z ülfikar Paşa,
S adrâzam ’d an aldığı em ir m ucibince, azılı Celâlî reisini öl­
d ü rttü . A ydın'daki Y usuf Paşa da, affedilerek İstan b u l’a ça­
ğırıldı. tra n seferine yollanacağım sanan ve M urad P aşa’nm
a f ferm âm na inanan Y usuf Paşa, Ü sküdar’a gelir gelmez öl­
dü rüldü.
Bu arad a Almanya ile Türkiye arasında, 28 m art 1608’de,
S itvatorok M uahedesi’nin tefe rru a tın a ait Uyvar M uahedesi
im zalandı. Aym yıl, M ısır beylerbeyisi K ulkıran M ehmed Pa­
şa, ülkedeki M emlûk aslından sancak beylerinin halktan ka­
nunsuz olarak a ld ık lan vergi, resim ve p a ra la n n ahnmasın»

Levent Şahverdi Arşivi


T9B TÜRKİYE TARİHİ

yasakladı (MıSır eyaletine m erkezden nadiren sancak beyi


yollanır, ülkedeki T ürk asıllı eski M em lûk beylerinden sancak
beyi tayin ed ilirdi). Aynı beylerbeyi, M ısır’da, S ina’da ve Gü­
ney F ilistin’de birçok inşaat, hayır eseri, askerî tesisat yap­
tırd ı. Arîş, Hân-Yûnus, H abrîn kalelerini yeniden inşa ettirdi.
Cam iler, im aretler, vakıflar kurdu. 4,5 yıllık çok başarılı b ir
beylerbej'ilikten İstan b u l’a döndüğü zam an Vezir K ulkıran
M ehmed Paşa, Sultan Ahm ed’in kızı Gevherhan S ultan’la ev­
lendirilerek m ükâfatlandırıldı.
1609 ağustosunda, K âbe ö rtülerinin h er yıl bundan böyle
K ah ire’den değil, İstan b u l’dan M ekke’ye gönderilm esine baş­
landı. Yavuz’dan beri, halife-padişahın adım n işlendiği bu
ö rtü ler, K ahire’de M ısır kadısının nezaretinde hazırlanır, Mı­
s ır beylerbeyisi tarafından, K âbe’ye örtülm ek üzere M ekke
Ş erîfi’ne gönderilirdi. B u defa bu iş İstan b u l’da yapılm aya
başlandı ve I. Cihan Savaşı’na k adar böylece devam etti. İs­
tan b u l’d an gönderilen ilk örtü , 1.060 arşın kum aştan yapılm ış
ve 48.000 dirhem ipekle işlenm işti. Kâbe ö rtülerinin İstan ­
b u l’dan şevkine başlanm asının sebebi, son yıllarda K ahire’­
den gönderUen örtülerin sanat bakım ından kusurlu olduğu­
nu n anlaşılm ası dolayısıyladır. 7 tem m uz 1610’da da, gene Ka­
h ire ’den gönderilm ekte olan Ravza-ı M utahhara, yani Hazret-i
Peygam ber’in M edine’deki kabrinin örtüsü, İstanbul'dan yol-
lanm ıya başlandı. İlk örtüye 910 arşın kum aş harcandı ve
ö rtü 17.692 m ıskal altın sırm ayla işlendi.
Gene 1609 yılım n 8 ekim inde, Sultanahm ed C am ü’nin
arsası kazılm aya başlandı ve 4 ocak 1610'da tem el atm a tö­
re n i yapıldı. S ultanahm ed Camii’nin yerinde, Sokollu Meh­
m ed P aşa’m n p ek m uhteşem sarayı vardı. S ultan Ahmed H an,
bu sarayı İb rah im Han-zâdeler denen Sokollu’nun vârislerin­
den satın alarak yıktırdı ve yerine cam iini inşa ettirm eye
başladı. K arşısındaki tb rah im p aşa Sarayı’na dokunulm adı.
T em elatm a törenine, bizzat padişah katıldı ve altm b ir kaz­
m ayla toprağı kazdı. Cam iin inşa edildiği saha, en kesif şe­
kilde Bizans eserleriyle dolu olduğu için, sonsuz arkeoloji
eserinin ebediyen yeraltında kaldığı sanılm aktadır.
1607 aralığında K ırım hanlarının en büyüklerinden biri,
belki birincisi olan ve 20 yıl K ırım tahtm d a kalan II. Gazi
G iray öldü. Aynı zam anda büyük b ir bestekâr, sâzende, bil­
gin, Arapça, Farsça, Çağatayca, bilhassa O sm anlıca’da yük­
sek b ir şair olan (bfc. Türkiye Tarihi, VI, 260) "Gazaşâ" mah-
lash II. Gazi Giray Han, Dîvân’a kafa tutm ak istiyen K ın m
asilzadeleriyle bugünkü R usya’nın büyük bir kısm ını elinde

Levent Şahverdi Arşivi


X V II, ASRIN BAŞLARI 199

tu tan Kırım Hanlığı’nı, E rzurm n veya K aram an eyaletinden


farksız görm ek istiyen Dîvân'ı iyi idare etm iştir. îç bağımsız­
lığını koruyarak, İran ve Almanya cephelerinde devlete çok
büyük hizm etler etm iştir. 1591’de Moskova önlerinde yara­
landığı zaman kendisine "B ora" lâkabı verilm işti. Han olm a­
dan ünce, Özdem iroğlu'nun m aiyetinde büyük çapta b ir
kum andan olarak yetişm iş ve bir ara Sarevıler’e esir de düş­
m üştü. Moskova'yı fethettiği için "T ahtalan” diye tarihe ge­
çen 1. Devlet Giray in oğullarından olan Gazi Giray, büyük
tarihçi Peçevî İbrahim E fendi’nin şahsî dostuydu ve b ir kışı
onunla beraber M acaristan’da Peçevî’nin m alikânesinin bu­
lunduğu Peç şehrinde geçirm işti. Bu kış içinde Peçevî’ye ki-
tâb et (nesir yazm ak), tâlik yazıyla hattatlık, kam ış kalem
yontm ak gibi hünerler öğretm iştir. Son defa Almanya sava­
şına bizzat katılm am ış, 1604’te, büyük oğlu Kalgay (V eliaht)
T oktam ış Giray'ı gönderm işti. Sinan P aşa’mn akıncı ocağım
söndürm esi üzerine Kırım atlıları, kom ando sınıfı olarak,
Osm anh ordusunun vazgeçilemez b ir unsuru olmak derece­
sinde ehem m iyet kazanm ışlardı. Bu hâdise. Gazi Giray’ın za­
m anına raslar.
Kuyucu M urad P aşa’mn iktidarı zam anında ölen büyük
devlet adam larından biri de, 24 yıl Yem en’de kaldığı için ta­
rih e "Y em enli’’ diye geçen Vezir H aşan P aşa’dır. 1580 hazi­
ranında, III. M urad devrinde Yemen beylerbeyisi olan Paşa,
1607’de ölm üştür. 1604’e kad ar pek az görülm üş b ir m üddet
olan 24 yıl Yemen’de beylerbeyilik eden H aşan Paşa, arzusu
üzerine İstan b u l’a alınm ış, 1605 tem m uzu o rtalarında im pa­
ratorluğun en m ühim eyaleti sayılan M ısır’a tayin edilm iş,
2 yıl geçmeden 1607 mayısı sonunda İstan b u l'a gelmiş ve
aynı yılın kasım ayı ortalarında b u rad a ölm üştür (J. H. Mordt-
m ann, tslâm Ans., V, 330a-b).
M üstakbel sadrâzam K ara M ehmed Paşa da, bu sıralarda
S ultan Ahmed’in 3 yaşındaki bir kızıyla nişanlanarak dam at­
lığa nam zet oldu. 1610’da Halil P aşa’nın yerine kapdân-ı der­
yâ olan K ara M ehmed Paşa, "Öküz” veya "Oğuz” diye anı­
lır. Babasının İstanbullu b ir nalbant olduğu rivayet edilm ek­
ted ir. Son defa M ısır’a gitmiş, eyaletin İstan b u l’a gönderdiği
2 yıllık verginin tu ta n olan 1.200.000 dukayı (720 milyon TL.)
donanm ayla İskenderiye’den getirm işti.
Kuyucu M urad Paşa, bütün bu işler arasında 29 nisan
1610’da Ü sküdar ordugâhına geçti ve 24 m ayısta hareket etti.
Bundan önceki IV. bahsim izde görüldüğü gibi. Güney Kaf­
kasya’nın hem en hem en tam am ını İra n ’a kaptırm ış olan Os-

Levent Şahverdi Arşivi


200 T Ü R KİY E TARİHİ

nıanhlar, m üm kün olabildiği derecede kârlı bir sulh yapm ak


istiyorlardı. M urad Paşa da, İran üzerine sefere çıkm ıştı.
T ebriz’e kadar gitti. O radan D iyarbekir’e geldi ve bu şehirde
5 ağustos 1611'de öldü. İstan b u l’dan hareketinden 1 yıl, 2 ay,
12 gün geçmişti. Yaşı 75’den fazlaydı. Cenazesi İstan b u l’a geti­
rilip, yaptırm ış olduğu türbeye göm üldü. 1535 yıllarında do­
ğan M urad Paşa, devrin büyük asker ve devlet adam larından
sayılır. Çok kan dökm ekle beraber, Celâlî ihtilâlini söndür­
meyi başarm ıştır. Ancak ihtilâlin sebepleri izale edilemediği
için, ilerideki çağlarda Anadolu’da buna benzer kaynaşm a­
lar ve isyanlar eksik olm am ış, fakat hiçbir zam an K uyucu’-
dan önceki genişliğe ulaşam am ıştır. M urad Paşa, 1560’dan
1565’e k adar Yemen beylerbeyisi M ahm ud Paşa’m n kethüdası,
yani yardım cısı olarak ilk şöhretini yapm ış, 1565’te M ısır’da­
ki sancaklardan birine tayin edilmiş, K anunî’nin son yılıyla
II. Selim devrinde ve III. M urad’ın ilk yıllarında, Sokollu’
nu n sadâreti boyunca M ısır’da kalm ış, Arap ülkelerini iyice ta­
nım ış, 1576’da Yemen beylerbeyiliğine getirilm iştir. Sonra çe­
şitli beylerbeyiliklerde bulunm uş, Özdem iroğlu’nun m aiyetin­
de Diyâr-ı B ekr beylerbeyisi olarak savaşmış, Safevîler’e esir
düşüp İra n ’da yaşamış. Ira n ve Anadolu işlerini iyice öğren­
m iş, 1603 şubatında, III. M ehm ed’in son zam anlarında Ru­
m eli beylerbeyisi, 12 ekim 1605’te 4. vezir pâyesiyle Dîvân-ı
H üm âyûn üyesi, 1606 m ayısında Almanya üzerine serd âr
(başk u m an d an ) olm uş, M acaristan işlerine vukuf kesbetm iş,
dam adı B udin beylerbeyisi Kadı-zâde Ali Paşa'nın yardım ı
ve Lala M ehmed P aşa’nın direktifleriyle S itvatorok sulhunu
m üzakere etm iştir. Osm anlı tarihçileri um um iyetle yaş mev­
zuunda m übalâğa ettikleri için M urad P aşa’yı 90 yaşında öl­
m üş gösterirler. M em uriyet tarihlerinden anlaşıldığına göre,
ölüm ünde 76 yaşında olduğunu ileri sürm ek, m âkul görün­
m ektedir. N akşbendî olan M urad Paşa, haftada b ir defa
K tır’ân okum ayı âdet edinm işti.

D âm ad N asûh P a şa ’n ın S ad âre ti (S A ğustos 1611 - 17 E k im 1614)


Böylece Dâmad N asûh Paşa'nın 3 yıl, 2 ay, 13 gün süre­
cek olan sadâreti başladı. Paşa, Diyâr-ı B ekr (Güneydoğu
Anadolu) beylerbeyisi olarak, Amid (D iyarbakır) şehrinde
K uyucu M urad Paşa ile b erab er bulunuyordu. M urad P aşa’
m n üzerinde bulunan Iran serdâr-ı ekrem liği (başkum andan­
lığı) de N asûh Paşa'ya geçti. K uyucu’nun ölüm ünün İstan ­
b u l’a bildirilm esi ve S ultan Ahmed’in N asûh P aşa’ya sadâret
verm esi, 22 ağustostadır.

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 201

A lm anja m eselesinden sonra Celâli m eselesini de halle­


den bir Türkiye’nin idaresini ele alan Nasûh Paşa'nın en bü­
yük meselesi İran savaşm a son verm ekti. 1 yıl, 1 ay, 23 gün
İra n cephesinde kalan Sadrâzam , 27 eylülde İstanbul'a geldi.
20 kasım da, bundan önceki IV. bahsim izde ele alınan İstan­
bul veya N asûhpaşa M uahedesi im zalandı. Böylece geçici
olarak İran savaşı da durdu,
1612 yılının 27 tem m uzunda. Sultan Ahmed H an’ın, Ve­
liaht-Şehzade Osman (II. Osm an) ve Şehzade M ehm ed’den
sonraki 3. oğlu. Şehzade M urad (IV. M urad) doğdu. Annesi
Kösem M âhpeyker H aseki (m üstakbel Vâlide-Sultan) idi. Ge­
ne bu yıl içinde Cağaloğlu M ahm ud Paşa, III. M ur^d’ın kız­
larından, yani Sultan Ahmed'in halalarından biriyle evlendi.
Kapdân-ı Deryâ K ara M ehmed Paşa ile Sultan Ahmed’in bü­
yük kızının nikâhları kıyıldı. Sadrâzam N asûh Paşa da Ahmed
H a n ’ın kızlarından biriyle nişanlandı. Daha birkaç sultan dü­
ğünü oldu. Sulh ve huzura kavuşan İstanbul, h attâ taşra hal­
kı, epey eğlendi. Sultan Ahmed, E dirne’yi ziyarete gitti. 1612
yılının son günü hareket eden padişaha Sadrâzam Dâmad
N asûh Paşa, Şeyhülislâm M ehmed Efendi (H oca Sâdeddin’in
oğlu), 2. Vezir Dâvud Paşa 3. Vezir Yusuf Paşa, 4. Vezir Ha­
lil Paşa, Rumeli ve Anadolu K azaskerleri Efendiler refak at
etti. Hoş bir kış seyahati oldu. Avlanıldı. E dirne’nin tam ire
m uhtaç binaları onarıldı. F akirlere geniş ölçüde yardım ya­
pıldı. E dirneliler sevindiler ve eğlendiler. S ultan Ahmed'le
N asûh Paşa biribirlerinin karşısında cirit oynadılar, padişah
kazandı. Devrin en iyi sporcularından sayılan Sultan Ahmed’
in cirit oynam ası, ata binm esi, ok atm ası, yay çekmesi, kılıç
savurm ası tak d ir topladı. İlim, şiir ve m usiki m eclisleri ku­
ruldu. Devamlı savaşlardan, ihtilâl ve isyanlardan, asayişsiz­
lik ve huzursuzluktan bunalan halk, yeniden iyi devirlerin gel­
diğine inandı. B aşlarında genç, dindar, büyük b ir hü k ü m d ar
bulunduğu için şükretti. 21 av partisinde cem ’an 1.200
geyik, 100 k ü su r yırtıcı kuş ve diğer hayvanlar vuruldu. Ba­
h a r geldi. 1613 yılının 15 nisanında Ahmed Han, yolda avla­
n arak Gelibolu’ya gitti. Tekirdağ’da bütün m aiyetini bırak­
m ası ve Gelibolu’ya sadece 4 subayla ayak basm ası, halkı
d aha da coşturdu. Rum eli Fâtihi Veliaht-Şehzade Gazi Sü­
leyman P aşa’nın Bolayır’daki türbesini ziyaret etti. T ü rk ler’i
A vrupa k ıt’asına geçiren O rhan Gazi’nin şanlı büyük oğlu­
nun ru h u n a Fatiha okudu. Sandukayı yeniletti ve üzerine ta­
m am en altın işlenm iş m uhteşem b ir ö rtü ö rttü rd ü . Çanak­
kale BoğazTnı geçerek Çanakkale'yi ziyaret etti. Top ateşle­

Levent Şahverdi Arşivi


J02 T Ü R KİYE TARİHİ

riyle selâm landı. Aynı gün G elibolu’ya döndü. Büyük Türk


şair ve m utasavvıfı Yazıcıoğlu’nun kabrini ziyaret etti. O
gün, Pcygam ber’in doğum gününe rashyordu. Padişahın ka­
tıldığı büyük b ir törenle Mevlid okundu. Sultan Ahmed, tek­
ra r Bolayır’a döndü. Süleym an P aşa’nın sandukasının aya­
ğına kılıcını bırakıp çekildi. F akirlere büyük ölçüde sadaka
dağıttı. T ekirdağ’a geldi. Mehmed Giray H an’la görüştü. 14
m ayıs 1613’te İstan b u l’a döndü. Trakya seyahati lam 4 ay,
14 gün sürm üştü. Derhal S ultanahm ed Camii inşaatına ko­
şan genç hüküm dar, cam iinin bir hayli ilerlediğini görerek
sevindi. H içbir savaşa çıkm adığı halde, halk arasında büyük
ve sam im î b ir prestij elde ederek Topkapı Sarayı’na girdi.
B u seyahatinden o da, m illet de o derecede m em nun kalm ıştı
ki, İstanbul'da ancak 6 ay, 20 gün oturabildi. 3 aralık 1612’de
te k ra r yolda avlana avlana E d irn e’ye gitti ve kışı orada ge­
çirdi. 1613 ballarında İstan b u l’a döndü. 3 gün D âvudpaşa’da
kaldı. Büyük oğ ullan Veliaht-Şehzade O sm an’la Şehzade Meh­
m ed, babalarını karşılam ak için buraya gelm işlerdi. Ahmed
Han, yanında m inim ini şehzadeleri olduğu halde ordu bir­
liklerini, tersaneyi. Eski S aray’ı, S ultanahm ed ve diğer cam i
ve b inalar inşaatını teftiş etti. Topkapı Sarayı’na indi. 1613
yazında içki yasağı ilân etti. İçkiden aünan resim ler kaldırıl­
dı, m eyhaneler kapatıldı, M üslüm an dininden olanların iç­
m eleri yasaklandı. B undan önce de birkaç defa içki yasağı
ilân edilm iş, fakat az sonra vazgeçilmişti. Bu defa da öyle
oldu.
1612’de, büyük devletler arasına girm eye hazırlanan H o
landa'nın elçisi Haga, İstan b u l’a geldi. Dîvân, Ispanya'ya
karşı olan um um î siyaseti çerçevesinde, tâbii olan F as’a,
F ransa ve İn g iltere’ye yaptığı yardım ı, H olanda’ya da yap­
m ak kararını verdi. 6 tem m uz 1612’de H olanda’ya "kapitü­
lasyon” denen ticari haklar bahsedildi. Bu haklar şim diye
k ad a r yalnız F ran sa’ya ve İngiltere’ye verilm işti. Böylece Ho-
landalılar da, kendi bayraklarını taşıyan ticaret gem ileriyle
T ürkiye’nin Akdeniz’in en büyük kısm ını, Karadeniz, Kızıl-
deniz, Ege, M arm ara’nın tam am ını içine alan sahalardaki
lim anlarına serbestçe girip çıkm a hakkını elde ettiler. S ultan
Ahmed, E d irn e Saray-ı H üm âyûnu’nda Im p arato r’un elçisi
N egroni’yi de kabûl ederek, Almanya’ya karşı dostça hislerini
bildirdi.
1614 ağustosunda, "K azak” denen ve Kırım H anlığı'na
tâb i olan UkraynalIlar, Sinop'u bastılar. UkraynalIlar, Har»
kov’dan Don nehrini güneye doğru kayıklarıyla inerek, kai»

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 303

palı b ir T ürk golü olan K aradeniz’e çıkm ışlar, güneye doğru


b u denizi geçerek b ir gece böyle b ir şeyi akıllarından geçir-
m iyen S inoplular’] basm ışlardır. B ir hayli ganim et tophyan
korsanlar, T ü rk donanm ası tarafından tevkif edilm eden yurd-
Jarına dönm ek için telâş etm işler, fakat m uvaffak olam am ış­
lard ır. K aradeniz’e m em ur T ürk donanm asının am irali olan
Şakşakî İbrahim Paşa, k o rsan lan K aradeniz'de aram ak gibi
sonu şüpheli b ir işe girişm em iş, doğruca 60 gemisiyle K ara­
deniz’in kuzeyine çıkm ış, Kerç Boğazı’nı geçip, gene b ir T ürk
gölü olan Azak Denizi’ne girm iş. Bu denizin kuzeydoğuj'a
doğru uzanan körfezinin sonuna, yani Don nehrinin dökül­
düğü yere gelip, k o rsa n la n beklem iye başlam ıştır. Ukrayna­
lIlar, bu rad an n ehir yoluyla m em leketlerine gitm ek m ecburi­
yetinde oldukları için, başka yollan yoktu. İbrahim Paşa,
k o rsan lar Don nehrinin ağzına varınca hepsini yakalayıp
kılıçtan geçirm iş, aldıkları esirleri ve ganim etleri S inop’a
iade etm iştir. K aradeniz kapalı b ir göl sayıldığı için bu olay
İstan b u l’da şaşkınlık yaratm ış, Sultan Ahmed, N asûh Paşa'yı
sorguya çekmiş. Paşa işi örtbas edip ehem m iyetsiz göster­
m ek istem iştir. P aşa’nın 2 ay sonraki idam ında, padişaha ya­
lan söylemek suretiyle çağının en ağır suçunu işlemesi, esas
sebep olm uştur.
N asûh P aşa’nın ik tid ar yıllarındaki Türk Akdeniz siya­
setini, bu bahsim izin sonunda ele alacağız. Gene bu yıllarda,
E rdel (T ransilvanya) m eselesi bahis mevzuu olm uştur.
Bu sıralarda E rdel tahtında, T ü rk ler’in "Deli K ıral” de­
dikleri zalim B athory G abor (1608- 1613) vardı. Bu prensin
sebep olduğu huzursuzluğu giderm ek ve yerine Bethlen Ga-
b o r’u tah ta o tu rtm ak için Dîvân, K anije beylerbeyisi İskender
Paşa’yı görevlendirdi. İskender P aşa’nın 80.000 kişiyle E rd el’e
girm esi, Dîvân’m bu meseleye verdiği ehem m iyeti gösterir.
O rduda Özi beylerbeyisi M acaroğlu Ali Paşa, Eflâk ve Boğdan
Voyvodaları, b ir de K ınm birliği vardı. İ9 eylül 1613’te De-
m irk ap ı’dan ülkeye giren İskender Paşa, E rdel’in en ücra
köylerine k adar beyannam eler dağıttı. Padişahın, prensin de­
ğiştirilm esi hakkındaki irâdesi halka tebliğ edildi. B athory
kaçmak istediyse de, V arat (O radea M are) şehrinde yakalanıp
öldürüldü. İskender Paşa, Kolozsvar (Rom ence: C lu j)’da, ya­
ni E rd el’in en kalabalık şehrinde, Erdel Diyet Meclisi’ni to p ­
lantıya çağırdı. B ethien’i prens seçtirdi. Yanova ve Lipova
şehirlerini çevreleriyle beraber E rdel’den ayırarak, doğrudan
doğruya Tım ışvar (Tem eşvar) beylerbeyiliğine kattı. B ethlen'
in saltanatı (1613- 1629), E rdel için bir altm devri oldu. 33

Levent Şahverdi Arşivi


204 T Ü R KİY E TARİHİ

yaşında ve P ro testan m ezhebinde olan Prens, Erdel Belg-


ra d ı’nda b ir küçük üniversite, b ir m atbaa, b ir kütüphane
açtı (A. Decei, îslâ m Ans., IV, 301 b; Makkai, H ist. de Transyl-
vanie, 218, 220). İskender Paşa, b ir m üddet daha E rd e l’de
kalıp ülkenin m eseleleriyle uğraştı. Aynı günlerde Eflâk pren­
si de değiştirildi ve R adu M ihnea, T ürk birliklerinin refaka­
tin d e B ükreş’te ta h ta oturtuldu. B ethien Gabor, önce B udin’e
gelerek Beylerbeyi’ni ziyaret etti. Sonra E dirne ve İstan b u l’a
geldi, padişahın eteğini öperek prensliğini tasdik ettirdi.
17 kasım 1614’te Sadrâzam Dâm ad N asûh Paşa, idam
edildi. Padişahın henüz çocuk olan büyük kızı Ayşe S ultan’la
“s û rî” şekilde evlendikten sonra büsbütün nüfuz kazanan
Paşa, D ram alı b ir A rnavut’tu. İkbale erince gururlanm ış. H o­
ca Sâdeddin E fendi'nin oğlu olan Şeyhülislâm M ehmed Efen­
di, padişahın hocası Hâce-i Sultânî M ustafa Efendi gibi bü­
yük devlet ad am lan , kendisine cephe alm ışlardı. Rüşvet ve
nüfuz ticaretiyle m uazzam b ir servet toplıyan N asûh P aşa’
n ın b ü tü n m allan ve parası, H azîne’ye alındı. B ıraktığı ser­
vetin kısa listesi şöyledir: ,
1.500.000 duka altını (bugünkü*rayiçle tak rib en 750 mil­
yon TL.), 1.018 m urassâ (m ücevherli) kılıç ki bunlardan yal­
nız b irin e 50.000 duka (25 m ilyon TL.) değer biçilm iştir, İra n
ve M ısır h alılan , ipekli, sırm alı kum aş ve kadifelerle dolu
m ahzenler, 1.100 binek atı (400’ü safkan Arap kısrağı), 40
ç ift som altın d an üzengi, 1.800 deve, 4.000 yük beygiri, 6.000
sığır, 500.000 koyun, çiftlikler, konaklar, cariyeler, köleler,
a n tik alar vs.
N asûh P aşa’nın garip b ir h arek eti de, İstanbul'daki bU-
tü n köpekleri kayıklara doldurtup k arşı yakaya, Ü sküdar’a
salıverm iş olm asıdır.

Dâmad öküz Kara Mehmed Paşa’nm Sadâreti


(17 Ekim 1614 • 17 Kasım 1616)
N asûh P aşa’nın m illetçe m em nuniyetle karşılanan düş-
m eşinden sonra, D âm ad ö k ü z K ara M ehm ed Paşa, sadrâzam
oldu. Bu ilk sadâreti 2 yıl, 1 ay, 1 gün sürdü. M uktedir b ir
devlet adam ı olan M ehm ed P aşa’m n babası, m uhtem elen
U lukışla’dan İstan b u l’a gelip K aragüm rük’te öküz nalbantlı­
ğıyla hayatını kazanan K ara H aşan (veya H üseyin) Ağa'dır.
E rtesi yıl M ehmed Paşa, IV. bahsim izde anlatılm ış olan İra n
seferine çıktı.
M ehmed Paşa, İran cephesindeyken, 1616’da, Boğdan’da

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 20S

kaynaşm alar oluyordu. Bu kaynaşm alar, a rtık pek yaklaşan


Türkiye-Lehistan savaşının ciddî belirtileriydi. Son zam an­
lard a Boğdan (M oldavya) voyvodası Mogila ölm üş, Dîvân-t
Hüm âyûn, yerine Ştefan Thom za'yı tayin etm işti. B unun üze­
rine M ogila'nm dul zevcesi, L ehistan’a gitti ve dam adı olan
Leh asilzadelerinden Sam uel K orecky’den, oğullarından biri­
nin Boğdan tah tına çıkarılm ası için yardım istedi. Korecky,
Leh ve U kraynalılar’dan m üteşekkil b ir kuvvetle Boğdan’a
geldi. Voyvoda Thom za’yı koğdu, yerine eski voyvoda Mo-
gila’nın oğullarından, yani kayınbiraderlerinden birini ta h ta
çıkardı. D urum u düzeltm ek üzere Boğdan’a giren eski sad­
râzam SokoIlu-zâde Lala M ehmed P aşa’nın yeğeni Sarhoş
İb rah im Paşa, âsilere yenildi. B unun üzerine Dîvân, İstan ­
b u l’da bulunan eski Eğri beylerbeyisi İskender P aşa’yı, Bos­
na beylerbeyiliğine ve Boğdan serdârhğına getirdi. - İleride
anlatılacağı gibi - devrinin en iyi kum andanlarından olan İs­
k en d er Paşa, h içbir sızıltıya yer verm eden, en kısa ve kesin
şekilde isyanı b astırdı. Asi kuvvetleri im ha etti. Eski voy­
voda Thom za'yı ta h ta o tu rttu . Leh hetm anı Korecky'yi, ka­
yınvalidesi olan eski Bogdan prensesini, bım un kızı olan ve gü­
zelliği b ü tü n Doğu A vrupa'da ünlü bulunan zevcesini, iki ka­
yınbiraderini, 500 UkraynalI askerle b erab er esir edip hep­
sini İstan b u l'a yolladı. İskender Paşa'ya vezir (m areşal) pâ-
yesi verildi (N aîm â, II. 148-50; Peçevî, II, 346-7; Harnm er,
V III, 216-7; Engel, Hist. de Moldavie, 255). Bu olay, 1616 ni-
sam nda geçm iştir.
M ehmed Paşa'nın bu ilk sadâreti sırasında h ü n k âr yâver-
lerinden b ir çavuş, elçi olarak Paris'e, X III. Louis'ye gönde­
rildi. Dîvân, çeşitli sebeplerden F ransızlar'm eline geçmiş 28
T ü rk esirinin serbest bırakılm asını istiyordu. Gene bu sırada
F as S ultam 'nın gönderdiği elçiler, I, S ultan Ahm ed'e tâzim-
lerin i arzettiler ve hüküm darlarının padişahı m etbu tanım ak­
ta devam ettiğini bildirdiler. 1 tem m uz 1615'te Viyana'da,
Türkiye ile Almanya arasm da, S itvatorok M uahedesi'ni teyid
eden b ir anlaşm a im zalandı ve 9 eylülde I. Ahmed tarafm d an
tasd ik edildi. S itvatorok'ta T ürk m urahhasları arasm da bu­
lu nan ve yaşı 90'a yaklaşan Kadı H âbil Efendi, devrinin ta­
nınm ış diplom atı sıfatıyla, İstan b u l'a gitm ekte olan Alman
elçileriyle B elgrad'da görüştü ve Otuzyıl Savaşı'm n eşiğinde
olan Alm anlar'a, T ürk dostluğunun faydalarını anlattı. H âbll
E fendi ile g ö rüştükten sonra Almanya büyükelçisi Czem in,
İsta n b u l’da K aym akam Vezir Ekmekçi-zâde Ahmed Paşa'ya
itim at-nâm esini verdi ve A eylül 1616’da Ahmed H an’ın huzu­

Levent Şahverdi Arşivi


aO< T Ü R KİYE TARİHİ

ru n a çıkarak im paratorunun hediyelerini sundu. İm parato­


ru n yolladığı hediyelerin tu ta rı 50.000 altın (25 m ilyon TL.)
tutuyordu. Ahmed Han, m em nun oldu ve Büyükelçi’ye elini
ö p tü rd ü . Bu sıralarda E rdel’e bağlı Arad ve Lippa gibi çok
m ühim iki kale bu prenslikten alınıp doğrudan doğruya Tı-
m ışvar beylerbeyiliğine bağlandığı için, Almanya telâş etm işti.
Sultan Ahmed, sulh isteğini teyid etti ve N akşa dukası Gas-
p ard G ratiani’yi, C zernin'in yanına katarak, hediyelerle be­
ra b e r Viyana’ya İm p a ra to r’a gönderdi (10 haziran 1617). An­
cak B üyükelçi'nin Istanbul-V iyana seyahati pek ra h at geç­
medi. Budin beylerbeyisi Kadı-zâde Ali Paşa, 3 M üslüm an ca­
riye satın alıp Almanya'ya götürm ek isteyen Büyükelçi’yi
B udapeşte’de tevkif ettird i ve uzun m üddet bırakm adı. Ca­
riyeler alındıktan ve Im p arato r’un Beylerbeyi’ne elçilerini bı­
rakm ası için rica eden m ektubu geldikten sonra Ali Paşa,
Czernin’i uğurladı (tafsilât için: H am m er, V III, 226-33).

D âm ad H alli P aşa’nm S ad âre ti (17 K asım 1616 - 18 O cak 1619)

Revân’ı alam ıyan ve İra n ’la sulhu tem in edemiyen Dâmad


ö k ü z M ehmed Paşa azledildi ve onun gibi eski kapdân-ı der­
yalardan olan Dâmad Halil Paşa, sadrâzam oldu. S adâret de­
ğişikliği, Orduy-ı H üm âyûn Revân seferinden dönerken, E r­
zurum yakınlarında oldu. Halil P aşa’nın bu ilk sadâreti 2 yıl,
2 ay, 1 gün sürdü. 18 ocak 1619’da -V II. bahsim izde görü­
leceği üzere - Öküz M ehmed Paşa te k ra r sadrâzam oldu. Bu
sırada tah tta II. Osman bulunuyordu. Böylece Halil Paşa,
I. Ahm ed’in son, I. M ustafa’nın ilk saltanatının tek ve II. Ös-
m an ’ın ilk sadrâzam ı oldu. Halil Paşa, III. M urad devrinde
Beylerbeyi V ak’asTnda 2 nisan 1589’da âsiler tarafından p ar­
çalandığını gördüğüm üz Rumeli beylerbeyisi M ehmed P aşa’
nın kardeşidir. Sadrâzam olm adan önce kapdân-ı deryâlık za­
m anındaki faaliyeti, az aşağıda gözden geçirilecektir.
Halil P aşa’nm sadâretinde, 9 haziran 1617’de S ultanah­
m ed Camii ibadete açıldı. İnşaat 7 yıl, 5 ay, 6 gün sürm üş­
tü. Törende I. Ahmed, vezirler ve ileri gelenler bulundu. Ser-
m im ar M ehmed Ağa’nın bu büyük şaheseri, 6 m inareli tek
cam i olm akla ünlüdür. İnce ve zarif m inarelerinden dördün­
de üçer, ikisinde ikişer şerefe vardır. Kubbesi 43 m etre yük­
seklikte ve 23,5 m etre çapındadır. K ubbenin dö rt yam nda
d ö rt yarım kubbe m evcuttur. Cami, pencerelerinin çokluğu,
fevkalâde iyi ışık alm ası, mavi çinileriyle pek ünlüdür. Muh­
teşem kapısındaki oymalcu-, Evliyâ Çelebî’nin babasının ese­
rid ir.

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 207

I. S u ltan A hm ed Ç ağında K uzey A frika ve Akdeniz


T ürkiye’nin Akdeniz siyasetini vc Kuzey Afrika’daki du­
rum u, VII. cildim izin 227. sayfasında bıraktığım ız yerden
takip edeceğiz.
Bu çağda Cezayir ve Tunus beylerbeyilerinin ve Fas Sul-
tan ı’nm en büyük m eşgalelerinden birini, Ispanya’dan kovulan
son M üslüman m ültecilerin yerleştirilm esi teşkil etti. Bu iş,
başarıyla yapıldı. Esasen hepsi çalışkan, uyanık, sanat ve mes­
lek sahibi olan Ispanya’nın sabık efendileri, daha önceki
vatandaşları gibi Kuzey Afrika’ya derhal intibak ettiler. Di­
ğer bir mesele, F ransızlar’m bile en m odern vasıtalarla, ülke­
nin bağım sızlığına kadar hiçbir zam an tam m ânasıyla ita a t
altına alam adıkları güneydeki Kabîliye dağlık bölgesindeki
kaynaşm aların teskiniydi. B ütün Kabîliye'yi ele geçiren ve âsi­
leri cezalandıran T ürkler, buna da m uvaffak oldular.
VII. cildimizin 202. sayfasında 1613’e kadar gelen Cezâ-
yir beylerbeyilerini saym ıştık. 1613’te ilk defa vezir pâyesi
verilen beylerbeyi olan M ustafa Paşa azledildi. Yerine Şeyh
Hüseyin Paşa getirildi. Ancak 4 yıl sonra, 1617’de M ustafa
Paşa tek ra r beylerbeyi oldu. M ustafa P aşa’m n bu 3. ve so­
nuncu beylerbeyiliği birkaç ay sürdü. Yerine getirilen Süley­
m an Paşa da b irkaç aydan fazla iş başında kalam adı. 1617’
nin son günlerinde Hüseyin Paşa, 2. defa beylerbeyi oldu.
Hüseyin Paşa te k ra r beylerbeyi olduğu zaman I. Ahmed öl­
m üş, I. M ustafa kısa bir saltan attan sonra tah ttan indirilm iş,
II. Osm an'ın hüküm darlığı başlam ıştı. Hüseyin Paşa, 1620’de
azledildi. İki beylerbey iliğinin toplam ı 7 yıldır. Ondan sonraki
beylerbeyiler Hoca Şeref Paşa (1620-1622) ve Hızır Paşa
(1622-1625)’dır. Daha sonrasını, IV. M urad devrinde (V III.
bah is) ele alacağız.
Tunus'a gelince, 1591’de beylerbeyilik devri son bulur ve
dayılık devri başlar. Beylerbeyiler, İstan b u l’dan gönderilen
am irallerdi. Dayılarsa, 'Tunus’taki Yeniçeri ocağının kendi
araların d an seçtikleri ve tasdikim Dîvân-ı H üm âyûn’dan is­
tedikleri kum andanlardır. Dîvân, seçilen dayıyı tasdik edip
tayin ferm anı gönderm ediği zam anlar, buhranlı b ir devre baş­
lardı. T unus’tak i Yeniçeri ocağı da, Cezâyir’deki gibi devşirm e
değil, Anadolu’dan gelen gönüllülerden m üteşekkildi. E sasen
İstan b u l’daki Yeniçeri ocağında da gittikçe devşirm e nisbeti
azalıyordu, İlk Tunus dayısı İbrahim Dayı, basit b ir bölük-
başı (yüzbaşı) idi. Y eniçeriler bu küçük rütbeli subayı "dayı**
unvam yla kendilerine kum andan seçm işler ve b ü tü n ik tid a n
ona verm işlerdi. İstanbul'dan gönderilen beylerbeyi, sarayın­

Levent Şahverdi Arşivi


208 T Ü R KİYE TARİHÎ

da O turm akta devam ediyordu. Fakat teşrifat işleri dışında


h içb ir iktid arı yoktu. Arada b ir beylerbeyilerle dayılar hırlaş­
tıkları zaman, eyalette kan gövdeyi götürürdü. 1593’te İb ra­
him Dayı, ancak 2 yıldan beri görevinde bulunduğu halde,
aleyhinde bir havanın estiğini hissetti. Tası tarağı toplayıp
hac bahanesiyle M ekke’ye gitti. B ir daha da T unus’a adım
atm adı. M emleketi olan R odos’a gidip hayatının geri kalan
kısm ını orada geçirdi. Yeniçeriler, bölükbaşılanndan M usa’yı
yerine dayı seçtiler. 1594’te o da hacca gitti. F akat selefi gibi
akıllılık edemedi. T unus’a geri döndü. Yerini alm ak isteyen
bölükbaşılardan K ara O sm an’la m ücadeleye başladı. 1599 baş­
larında K ara Osman, Musa DayTyı yendi. Musa, Cezayir’e
gitti. K ara Osman, dayı oldu. Musa Dayı’nın iktidarı, 6 yıla
yakındır.
Dayılar arasında bu m ücadele olurken, Tunus beylerbe­
yisi Hüseyin Paşa idi. 1595’te azledildi. Dîvân, yerine M ısır
defterdarı, yani bir m aliyeci olan Niksarlı Ahmed P aşa’yı,
beylerbeyi olarak T unus’a gönderdi. Ancak 1597 başlarında o
da azledildi. Dayılar, yani askerî kum andanlar, ekseriya m es­
lekten am iral olan beylerbeyilerin üzerinde b ir nüfuz kazan­
m ak için m ücadeleye giriştiler. Tunus, birçok sancağa (vilâ­
yete) ayrılm ıştı. En m ühim m i, m erkez sancağı idi. İşte Tunus
m erkez sancağının beyi olan zat, gittikçe nüfuz kazanm ıya
başladı ve beylerbeyinden boşalan sahaları doldurdu. Bey­
lerle dayıların m ücadelesi 1661'e kadar sürdü. Bu tarih te
beyler, dayıları b erta raf etm ekle kalm adılar, ileride görüle­
ceği gibi, beylerbeyileri de ortadan kaldırdılar. Dîvân, Tunus
sancak beylerini, beylerbeyi tayin etmiye başladı.
Tunus, Sicilya ve Malta ile karşı karşıya olduğu için,
Türkiye’nin daim î şekilde savaş halinde bulunduğu İspanya
(Sicilya bu devlete a itti) ve Malta, Tunus için az çok teh­
like teşkil ediyordu. Meselâ 1605’te M alta Şövalyeleri, ada­
larının batısında olan H am âm et K örfezi’ne girdiler ve Hamâ-
m et lim anını yaktılar.
3. dayı olan K ara Osman Dayı, 1610’daki ölüm üne kad ar
11 yıl ik tidarda kalm ayı başardı. 1597’de Ahmed P aşa’nın ye­
rin e İzm ir sancak beyi M ustafa Paşa, Tunus beylerbeyisi ol­
du. Ondan sonra 1609’a k ad ar M ehmed Paşa, bu tarih te Sü­
leym an Paşa, beylerbeyi oldu. B unların, dayıların yanında
pek az nüfuzları vardı. 1596’dan beri Tunus m erkez sancak
beyi olan Ram azan Bey de nüfuz kazanm ıya başladı. Beylerle
dayıların m ücadelesini, IV. M urad devrinde, Türkiye’nin iç
olayları kısm ında (V III. bahis) ele alacağız.

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 309

Bu devirde Tunus donanm ası, Cezâyir donanm ası kad ar


olm am akla beraber, Akdeniz’de büyük faaliyet gösteriyordu.
1613-1621 arasındaki 8 yılda Tunus lim anına 447 Holanda,
193 Fransız, 120 İspanyol, 60 İngiliz, 56 Alman gemisi zapte-
dilip getirildi. Açık denizde batırılan H ıristiyan gemileri, bu
sayıların dışındadır. Tunus ve Cezâyir, Avrupa’nın en büyük
şehirleri derecesinde geniş, kalabalık, zengin, faal şehirlerdi.
Cezâyirliler, Atlas O kyanusu’nda da büyük çapta faaliyet gös­
teriyorlardı.
Cezâyir ve Tunus derecesinde ehemm iyetli olmıyan 3.
Kuzey Afrika T ürk beylerbeyiliği, Trablusgarb idi. Bu eyalette
de 1603 sonlarına doğru dayılar türedi ve beylerbeyiler üze­
rin d e nüfuz kazandı. İlk dayı. Sefer Dayı’dır. Az aşağıda gö­
rüleceği üzere Sefer Dayı, 1614'e kadar 11 yıl T rablusgarb’in
(Libya) başında kaldı. Büyük zulüm ler yaptı. Dîvân, üzerine
donanm a göndererek Sefer Dayı'yı astırdı. 1617'de İstan b u l’
dan gelen Şerif Paşa, 1626’ya kadar 9 yıl, yeni dayılarla uğraş­
m aya m ecbur oldu. Bu tarih te Yeniçeriler ayaklandılar, bey­
lerbeyini b ir gemiye koyup İstan b u l’a gönderdiler. Ramazan
Dayı adında ihtiyar bir subayı başlarına geçirdiler. Fakat Ye­
niçeriler’e lâf anlatam ıyan Ramazan Dayı istifa etti. Aynı yıl
içinde Sakızlı M ehmed adında bir subay dayı oldu. 1631 başla­
rına k adar 5 yıla yakın iktidarda tutunabildi. Bu tarih te zehir­
letilerek öldü. Turgut P aşa’mn türbesine gömüldü. Dîvân,
Mehmed Dayı’yı son zam anlarında beylerbeyi yaptı ve Meh­
m ed Paşa oldu. Yerine akrabasından Sakızlı Osman Paşa, bey­
lerbeyi tayin edildi. 29 nisan 1672’ye kad ar tam 42 yıl beyler­
beyi olarak kaldı. Bu m üddet, bütün Osm anh tarihinde aynı
beylerbeyilik m üddeti için rek o r teşkil eder.
Trablusgarb beylerbeyiliğinin bundan sonraki durum u,
IV. Mehmed devrinde, IX . K ita b ’ın VII. bahsinde ele alına­
caktır.

K apdân-ı D eryâ D âm ad H alil P a şa ’nın Akdeniz S eferi


(13 M ayıs - 28 K asım 1614)

M üstakbel sadrâzam Kapdân-ı Deryâ Dâmad Halil Paşa*


nın 1614’te 5 ay, 16 şün süren Akdeniz seferi m ühim dir. T ür­
kiye, daim î su rette Ispanya, Papalık, Toskana (F loransa) ve
Malta ile savaş halindeydi. 1608'de M altalılar, K ıbrıs sularına
kadar sokuldular. 10 büyük M alta kadırgası, bu sularda Mı-
sır-Anadolu seferleri yapan Türk ticaret gem ilerinin yolunu
kesmek üzere av bekliyordu. Bu kadırgalardan birine T ürk­
ler "K ara Cehennem ” adını verm işlerdi. Fressinet adlı F ran­

Levent Şahverdi Arşivi


sız asıllı b ir kaptanın idare ettiği devrinin bu dev gem isinde
90 top vardı. H ıristiyanlar "Kızıl K adırga" diyorlardı. Atlas
Okyanusu seferleriyle tanınm ış m eşhur am iral M urad Reis,
bu sıralard a Mora sancak beyi idi. Malta filosunun K ıbns
açıklarında av beklediğini haber alır alm az filosuyla düşm ana
doğru gitti. Dehşetli bir savaştan sonra düşm an filosundan
4 kadırga batırılm ak ve diğer 6’sı ele geçirilm ek suretiyle im­
ha edildi. Fakat ihtiyar M urad Reis şehit düştü ve Rodos'a
götürülüp m eşhur türbesine güm üldü. 50’si şövalye olm ak
üzere 500 Hıristiyan, esir alındı. Gerisi öldü veya boğuldu,
160 top, 2.000 tüfek ve büyük m ühim m at, T ürkler'in eline geç­
ti. Ganim et, Kapdân-ı Deryâ Halil Paşa tarafından İstanbul'a
getirildi. S ultan Ahmed, Paşa’ya vezirlik payesi verdi. İn ti­
kam alm ak istiyen M alta Üstâd-ı Âzami, Tunus kıyılannı yağ­
m alam ak için 5 kadırga gönderdi. F akat K ara Sinan Reis’in
filosu kadırgaların yolunu kesti ve hepsini ele geçirdi. Amiral
Inghiram i’nin Floransa filosu, M altalılar’dan daha bahtlı çık­
tı. 4 T ü rk gem isini ele geçirerek 1 Ekim 1608’de Livorno li­
m anına getirdi. Bundan cesaretlenen Toskana, Amiral Beau-
regard adında Fransız asıllı bîr denizcinin kum andasındaki
donanm asını, îskenderiye-lstanbul seferi yapan T ürk gemile­
rin i vurm ak üzere Doğu Akdeniz’e gönderdi. Bu am iral, 2 yıl
önce 8 kadırgayla Ege Denizi’nin en kuzeyinde Kavala’nm
karşısındaki Taşoz adasına kadar sokulm ıya m uvaffak olmuş,
fak at M urad Reis tarafından yakalanarak gem ilerinin çoğunu
kaybetm iş, hayatını zor kurtarm ıştı. Bu defa daha talihli oldu.
70Ö esir ve 2 milyon duka (1 m ilyar TL.) değerinde olduğu
iddia edilen ganim etle Livorno’ya döndü. E rtesi yıl, teşeb­
b ü sü n ü daha ileri götürdü. Lübnan'ın âsi em îri F ahreddin’i
desteklertlek üzere, donanm asıyla Sayda lim anı önlerine geldi.
E m îr F ah red d in’le görüştü. Fakat dönüşte M ustafa R eis’in
kum andasındaki Türk filosu tarafından K ıbrıs'la îçel arasın­
daki denizde yolu kesildi. 5 kadırgası b atan M ustafa Reis, m u­
h areb e m eydanını terketti ve Magosa lim am na sığındı (ha­
ziran 1610). Dönüşte Toskana donanm ası, tek başına seyre­
den bir Türk kadırgasıyla karşılaştı. K adırga zaptedildi. 150
T ü rk şehit ve 300’ü esir oldu. Gemideki 40.000 altın (20 mil­
yon TL.) değerindeki eşya düşm anın eline geçti. Bu olaylarla
aynı zam anda, Amiral Venonge’u n kum andasındaki M alta
donanm asıyla Sainte-Croi.\ M arkisi'nin kum andasındaki Na­
poli (Ispanyol) donanm ası, 6 haziran 1610’da B odrum açık­
larındaki Istanköy adasını bastı. B odrum ’la karşı karşıya
olan Istanköy kasabası yakıldÜL Fakat kale düşm edi. Dönüşte

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 311

m üttefik donanm a A rnavutluk kıyılarına gelmek istediyse de,


bunu öğrenen T ürk Donanm ası, tedbir aldı. M üttefik donan­
ma, niyetinden vazgeçerek döndü. îş te Kapdân-ı Deryâ Halil
Paşa’nın Akdeniz seferi, hem düşm anın bu akınlarına cevap
verm ek, hem de T rablusgarb’in İstan b u l’un em irlerini sav-
sakhyan kum andanı Sefer Dayı’yı o rtadan kaldırm ak niyetiy­
le açıldı. Zira 1613’te b ir Sicilya filosu te k ra r Ege'nin batı
kıyılarına, Sisam ve Sakız adalarına kadar sokulm uş, 7 T ürk
ticaret gem isini ele geçirm işti.

M a lta S eferi (13 M ayıs - 28 K asım 1614)

Halil Paşa, 13 mayıs 1614’te İstan b u l’dan -B arb aro s’un


türbesi önünde yapılan a n ’anevî askerî ve dinî törenden son­
ra - ayrıldı. 1 ay, 24 gün sonra M alta’ya geldi ve adaya asker
çıkardı. T ü rk D onanm ası'nda 45 kadırga vardı. B ütün kasa­
balar ve köyler tahrib edildi. Büyük m iktarda esir ve gani­
m et alındı. 4 gün sonra 10 tem m uzda Donanmay-ı Hüm âyûn,
Trablusgarb lim anında dem irledi. Sefer Dayı’nın zulüm leri,
birçok defalar Dîvân’a şikâyet edilm işti. Rodos sancak beyi
Memi Reis, bilhassa bu adam ın ortadan kaldırılm ası için Ha­
lil P aşa’yı teşvik ediyordu. Paşa, Dayı’yı şehrin kapısının
ününde astırd ı ve 75.(>00 duka (37,5 milyon TL.) tutarındaki
m allarını H azine’ye aldı. 8 gün T rablus'ta kalıp 18 tem m uzda
hareket etti. 11 günde M ora’nm güneybatı ucundaki Navarin
lim anına geldi. Bu çevrede eski Isp a rtalıla r’ın torunları sayı­
lan, dikkafalılıklanyla m eşhur M aynotlai’ı cezalandırdı, yıl­
lardan beri ödem edikleri vergileri topladı. Fakat bu cezalan­
dırm a seferinde, Dum yât (M ısır’da liman bahriye sancak
beyi Memi Bey şehit düştü. N avarin’den M ora'nın güneydo­
ğu açıklarına 'Türkler'in "B arakreis” dedikleri Sapienza ada­
sına geldi. B urada H ıristiyan korsan gemileriyle başarılı bir
vuruşm a oklu. Donanmay-ı Hüm âyûn, 28 kasım 1614’te İstan ­
bul'a döndü.

Siyasî Münasebetler
Bu çağın dış ticaret ve Akdeniz siyasetinde hususiyetle­
rinden biri, H olanda’nın da Akdeniz'de birinci derecede ticari
işlere girişm esidir. O zam ana kad ar Akdenizde bayrak gez­
diren ticaret gem ileri, Türk, İspanyol, Fransız, XVI. a s n n
sonlarından itiŞaren İngiliz ve tabiî Venedik’ti. Türk gemi­
lerinden sonra Akdeniz’de en büyük ticarî faaliyet V enedik’e
ailü . X V II. asırda Türkiye’nin de, Venedik’in de ticaret hac­

Levent Şahverdi Arşivi


212 T Ü R KİY E TARİHİ

mİ küçüldü. F ransa’nın, İ n g ilte r e ’n in ve b u a sır d a Akdeniz’e


sokulan H olanda’nınki fevkalâde büyüdü. İ s p a n y a ve Ceneviz
ticareti, gittikçe sınırlı bir sa h a y a itildi.
Akdeniz kıyılarının üçte ikisi T ü rk h â k im iy e tin d e olduğu
için, Türkiye’nin m üsaadesi, hiç olmazsa h o şg ö r ü r lü ğ ü ol­
m aksızın, bu denizde büyük çapta ticaret y'apmak m üm kün
değildi. N itekim Türkiye ile daim î sa v a ş h â lin d e bulunan Is­
p an y a’nın A k d en iz ticareti, Ispanya-ltalya seferlerine m ün­
h a sır kalm ıştı ve bu sularda da İspanyol ve m üttefikleri İtal­
yan gem ileri T ürk korsanları tarafından -p e k geniş çapta
olm ak ü zere- vuruluyordu. B ütün hayatı, h attâ m evcudiyeti
Akdeniz ticaretine dayanan Venedik, Türkiye ile sulh hâlin­
de olduğu zaman, büyük kazançlar sağlıyor ve büyük devlet­
ler arasındaki m evkiini m uhafaza ediyordu. XV. asrın son­
ların a k ad ar en kudretli H ıristiyan devlet, Venedik Cumhu­
riyeti idi. Bu tarihte, Aragon ve Kastilya devletlerinin birleş­
m esi üzerine teşekkül eden İspanya, V enedik’i ikinci dere­
ceye itti. Sonradan Almanya, Fransa, İngiltere ve H olanda da,
k u d ret, zenginlik ve ehem m iyet bakım ından tek er teker Ve­
n edik’i geçtiler. Ancak I. Ahmed devrinde Venedik, henüz Le­
h istan ve Rusya gibi Doğu Avrupa devletlerinden daha ehem ­
m iyetli mevkıdeydi. Portekiz bağım sızlığını kaybetm iş, Ispan­
y a ’ya katılm ıştı. Holanda, denizlerde Portekiz’den açılan yeri
doldurdu.
Söylediğimiz gibi Türkiye’nin m üsaadesi olm aksızın Ak­
deniz ticaretin in nim etlerini toplam ak hem en hem en im kân­
sızdı. V enedik’in en büyük kâbusu Türkiye ile savaştı, Türk-
le r’le savaştan, toprak ve gemi kaybından fazla, ticaretinin
d urm ası yüzünden korkuyordu. Şunu hem en hatırlatalım ki,
daha bu çağda A tlantik ticaretinin hacm i Akdeniz’inkini geç­
m em işti. Elim izde kesin istatistik ler olm am akla beraber
X V II. asrın başlarında Akdeniz ticaret hacm inin, dünyam n
geri kalan b ü tü n denizlerinin ticaret hacm ine hiç olm azsa
denk olduğu ileri sürülebilir. Daha önceleri b u denge, Akde­
niz'in çok daha lehindeydi ve dünya deniz ticaretinin m utlak
ağırlığı b u denizdeydi.
6 tem m uz 1612’de Divân-ı Hüm âyûn, H olanda’ya "ahid-
nâm e" denilen serbest ticaret m üsaadesi bahşetti. B una göre
H olanda gem ileri, kendi bayraklarıyla K aradeniz dışındaki
b ü tü n T ü rk lim anlarına uğrayıp ith alât ve ih racat yapabile­
ceklerdi. tngUizler gibi % 3 güm rük ödiyeceklerdi. Fransız vc
V enedik gem ileri ise, aynı iş için % 5 güm rük resm i ödüyOT-
lardı. İngiltere ve H olanda’nm Akdeniz ticaretinin Venedik

Levent Şahverdi Arşivi


X V II A S R IN B A Ş U R f 213

ve F r a n s a ’n ın k i k a u a r b ü y ü k olm am ası yüzünden Dîvân, he­


nüz Akdeniz'e so k u la n bu devletleri teşvik etm ek üzere güm­
rü k indirim i yapm ıştır.
1607 ağustosunda M ustafa Çavuş fevkalâde elçi olarak
L o n d ra’ya geldi ve kasım sonuna k ad a r 4 aya yakın İngilte­
re'n in tah t şehrinde kaldı. I. Jam es tarafın d an kabûl edildi.
B u T ürk diplom atı, b undan önce de 5 defa V enedik’e, b ir de­
fa İra n ’a, 3 defa K ırım ’a elçi veya hüküm et kom iseri olarak
gitm işti. B ir defasında da 1604-6 yıllarında Trablusgarb, Tu­
nus ve Cezâyir beylerbeyilerini ziyaret eden F ran sa’m n İstan ­
bul büyükelçisi de B reves’in yanında bulunm ak üzere Kuzey
A frika’ya gitm işti (A. N. K urat, T ü r k - İngiliz M ünasebetleri,
164-5).
M ustafa Çavuş, L ondra’ya gitm ek üzere, İstan b u l’dan
M arsilya’ya k ad ar deniz yolculuğu yaptı. M arsilya’dan P aris’e
geldi. IV. H enri tarafından kabûl edildi. D iplom atik m isyonla
In g iltere’ye gitm esi F ransa’yı telâşlandırm ıştı. F ransa başba­
k anı Puissieux, Londra'daki büyükelçileri de la B roderie’ye,
T ü rk diplom atının harekâtını günü gününe ra p o r etm esini
yazdı. Çağdaş İngiliz vesikalarına göre M ustafa Çavuş "zeki,
konuşkan, to p luluktan hoşlanan, becerikli’’ b ir diplom attı. B u
sırad a Kıral, L ondra’da olm adığı için, M ustafa Çavuş, bu şe­
hirdeki ikam etini uzattı. T ürk diplom atının m isyonuyla Ve­
nedik de alâkadar oluyordu. N itekim V enedik’in L ondra’daki
balyozu (büyükelçisi) Zorzi, M ustafa Çavuş’u ziyaret edip
siyasî m eseleler üzerinde görüştü (A ym Eser, 169-70).
M ustafa Çavuş, 20 kasım 1607’de m erasim le I. Jam es ta­
rafından kabûl edildi. K abûl töreninde, b u sırada Dîvân’dan
izin alarak L ondra’ya gelen Boğdan (M oldavya) voyvodası
P rens Sim eon Movila da M ustafa Çavuş’a refak a t etm ek su­
retiyle bulundu. Ancak Voyvoda, L ondra’da iken 24 eylül
1607’de Dîvân tarafından azledildi. I. Jam es, kendi parasıyla
satın aldığı 30’a yakın T ürk esirini cemile olm ak üzere Mus­
tafa Çavuş’a teslim etti. B unlar, Çavuş’la b erab er İstan b u l'a
gelip hürriyetlerine kavuştular (Aynı Eser, 170-1).
Venedik ve F ran sa’dan sonra İstan b u l’d a daim î elçi b u ­
lu n d u ran devlet İngiltere oldu. İlk İngiltere büyükelçileri S ir
W illiam H arborne (1583-88), Edvvard B arton (1588-91’de
m aslahatgüzar, 1591 - 97’de büyükelçi), S ir H enry Lello
(1597-1607) ve S ir Thom as Glover (1607-1611 )’dir.
Son M üslüm anlar’ın da Ispanya’dan sürülm esi, bu devlet­
le Türkiye'nin sulh yapm aları işine daha uzun yıllar için en­
gel teşkil elti. II. Bâyezid devrinden b eri Türkiye’yi işgal eden

Levent Şahverdi Arşivi


21 4 T Ü R KİYE TARİHİ

Ispanya M üslüm anlan, te k ra r günün en aktüel mevzuu oldu.


B u çalışkan, san a tk â r kitle, h er beş on yılda b ir bütün ser­
vetleri ellerinden alındığı halde, az zam anda te k ra r p a ra ka­
zanıyor, eski servetlerini elde ediyordu. Valencia eyaletinde-
kiler zorla Katolik yapılm ıştı. Pazar günleri m ecburen kilisec e
gidiyor, fak at evlerinde gizlice K tır’ân okuyup nam az kılıyor­
lardı. Ispanya’ya göz açtırm ıyan T ürk donanm asının gönüllü
casuslarıydılar. Ispanya kıyılarının en zayıf, en faydalı yer­
lerini devamlı şekilde Cezâyir’e bildiriyorlardı. I. Jam es ta h ta
geçince, selefi I. E lizabeth’in am ansız düşm anlığını terketti ve
henüz en büyük H ıristiyan devleti olan Ispanya’ya yanaşm ak
istedi. İspanya M üslüm anları’nın Cezâyir Beylerbeyisi’ne gön­
derdikleri bazı m ektupları tesadüfen ele geçiren I. Jam es, bun­
ları, b ir cemile olm ak üzere, I I I . Felipe’ye yollam ak şerefsiz­
liğini irtikâb etti. Bu olay, I I I . Felipe’ye daha önce anlattığı­
mız Ispanya’daki son M üslüm anlar’ı ve sözde Katolik olm uş
A raplar’ı im ha etm ek veya Kuzey A frika’ya gönderm ek için
vesile teşkil etti. Bu suretle İspanya ile Portekiz’in Müs-
lü m an lar tarafından fethinden 899 ve Ispanya’daki son Müs­
lüm an devletinin düşm esinden 112 yıl sonra, İspanya ile
P ortekiz’de b ir tek M üslüm an kalm adı. Ispanya’dan şehit edil­
m eksizin çıkabilen küçük b ir azınlık, 150.000 M üslüman, Ce­
zâyir, daha az Tunus ve daha az Fas'a yerleştirildi. Bir kısmı
Anadolu’ya geldi. Adana, Tarsus ve Tarblus.şam ’a iskân edil­
diler. Bazıları, İstan b u l’da G alata’da yerleştiler (M ühim m e,
L X X V I I I , 441).
1610 eylülünde başka b ir T ürk diplom atı. Hacı İbrahim
Ağa, fevkalâde elçi olarak L ondra’ya gönderildi ve I. Jam es’in
h u zu ru n a çıktı. Türk diplom atı, Türkiye im paratorluğuna
erişem eyip Batı A i'nıpa’ya sığınmış Ispanya A raplan’ndan
b irk aç aileyi büyük em eklerle toplayıp 'Türkiye’ye getirdi ki,
b u çağ T ürkiye’sinin insanlık ve şefkat siy ıseti için parlak
b ir m isaldir (K urat, 174-5). Bu İbrahim Ağa, 1618’de II.
Osm an zam anında b ir defa daha L ondra’ya gelip 1. Jam es ve
Ingiltere devlet adam larıyla çeşitli siyasî m eseleleri görüştü.
1606’da Türkiye him ayesindeki Fas im paratorluğunda
kargaşalık çıktı. Cezâyir’den gelen M ustafa Paşa, kendini sal-
lan at nâibi ve Mevlây Zeydân’ı sultan ilân etti. Türk him a­
yesinden sıyrılm ak istiyen eski sultan Mevlây M uham m ed
Şeyh, Ispanya’ya gidip siyasî m ülteci olarak 111. Felipe’ye,
M üslüm anlık ve Araplık’ın bu en büyük düşm anına sığındı.
1609 tem m uzunda M ustafa P aşa’yı şehit ettiler. F as’ta birden
fazla sultan ortaya çıktı. B unlardan biri Türkiye’yi m etbu ta-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 215

nivor, diğeri lanımıyorcİLi. Fakat şu veya bu suretle Fas im-


paralorluğu üzerindeki Türk m etbulııgu, daha uzun yıllar
sü ıd ü (A. Cour, E ıahlissem cnt des Cherijs du Maroc el les
Turcs, Paris, 1904, 149 v. dd ).

I. S u ltan A hmed H a n ’ın n iiim ü (21/22 K asım 1617 G ecesi)


1. Sultan Ahmed Han, 21 kasım ı 22 kasım a bağlıyan gece
(1617) öldü. B irkaç hafta h asta yalm ışlır. H astalığının ateşli
b ir karın hastalığı olduğu sanılm aktadır. 27 yaşını ancak 7 ay,
4 gün geçiyordu. O zam ana kadar hiçbir Osm anlı hakanı bu
k ad ar genç ölm em işti. S altanatı 14 yıldan ancak 28 gün ek­
siktir
:>ultan Ahmed, babası III. M ehmed, onun babası III. Mu­
rad ve onun babası II. Selim ’den sonra, yani K anunî’den
beri, devlet işleriyle ilk defa ciddî şekilde ve kabiliyet göste­
rerek uğraşan hüküm dardır. Çocuk yaşında gösterdiği zekâ
ve kavrayış, sonradan oğullan II. Osman ve IV. M urad’da de­
ha derecesini bulm uş ve bu iki hüküm dar da babaları gibi
çocuk denecek yaşta büyük kabiliyet gösterm işlerdir. I. Ah­
m ed, zevk ve eğlencelerinde m utedil olup, bu bakım dan da
K anunî’den sonra gelen üç padişaha benzemez. Çok dindardı
ve hiç içki içmezdi. Yavuz gibi son derece sade giyinir, h attâ
çok değerli kum aşlar kullanm azdı. Diğer bir meziyeti, büyük­
babası, bilhassa babası zam anındaki H arem ’in fevkalâde nü­
fuzuna, daha tahta geçer geçmez büyü kanası Safîye Vâlide-
S u lian ’ı Eski Saray'a göndererek son verm esidir. Onun hü­
küm darlığı boyunca, hiç bir Saray kadınının nüfuzu bahis
konusu olm am ıştır. Nihayet, Fâtih Kaanûn-Nâmesi'nin belki
devletin bütünlüğü için hayatî bir değer taşıyan, fakat şüphe­
siz çok çirkin bir âdet olan kardeş katline cevaz veren ünlü
m addesini tatbik etm em esi ve kendisinden sonra şehzade kat­
linin artık bir istisna hükm üne girm esi. Sultan Ahmed’in me­
ziyetleri arasındadır. Ancak tek kardeşi Şehzade M ustafa’yı
idam ettirm em esini, tahta çıktığı anda kendinden başka
hanedanın hiç bir erkek üyesi olm am asına, yani henüz
şehzadesi doğm am asına ve Şehzade M ustafa’nın aklî d u ru ­
m unun bozuk, binaenaleyh şer’an saltanatı kaabil olm am a­
sına bağlamak da m üm kündür. Zira Sultan Ahmed, oğulları
II. Osman ve bilhassa IV. M urad derecesinde olm am akla be­
raber, sert ve icabında devletin yüksek m enfaatleri için kan
dökm ekten çekinm iyen bir şahsiyetti. Buna karşılık S ultan
Ahmed, babası III. M ehm ed’in yaptığı gibi b ir tek defa olsun
sefere çıkm am ıştır. M aamafih XVII. asırda artık geçen asır­

Levent Şahverdi Arşivi


21 6 T Ü R KİY E TARİHİ

daki gibi bizzat ordularının başına geçen Avrupa hüküm dar­


larının sayısı da belirli şekilde azalm ıştır. Buna karşılık Ah­
m ed Han, İstanbul'da her fırsa tta halk arasm da dolaşm ış.
B ursa, E dirne, Çanakkale gibi yakın yerlere de gitm iştir. Ga­
yet kuvvetli, çok iyi binici, atıcı, avcı ve silâhşördü ki bu m e­
ziyetleri oğullan II. O sm an’la IV. M urad’a, fevkalâde b ir şe­
kilde gelişerek intikal etm iştir. E d irn e’de b ir şeşberi 30 m et­
re yüksekliğindeki b ir b u rçtan aşırıp 500 m etre m esafeye fır­
latm aya m uvaffak olm uş, şeşberin düştüğü yere b ir sütun
dikilerek olay ebedîleştirilm iştir (R if’at Osman, Edirne Sa­
rayı, 28).
Sultan Ahm ed’in en nüfuzlu m üşaviri, başhocası Hâce-i
S ultânî M ustafa Efendi idi. Hoca Sâdeddin E fendi’nin oğul­
la n olan Şeyhülislâm M ehmed ve Şeyhülislâm E s’ad Efendi­
ler de nüfuzlu m üşavirleri arasındadır. K endisinden sonra
kısa m üddet kardeşi I. M ustafa padişah oldu. Sonra sırasıyla
tah ta üç oğlu, II. Osman, IV. M urad ve Sultan İbrahim geç­
tiler. Osm anoğulları, Ahmed H an ’ın en küçük oğlu olan Sul­
ta n İb rah im ’den yürüm üştür.
"B ah tî” m ahlasiyle klâsik ve tekke tarzında güzel şiirler
yazan l. Ahmed. S ultanahm ed Camii ile adını ölüm süzleştir-
m iştir. Çağdaşı E rm eni tarihçisi Grigor, onun hakkında şöy­
le yazm aktadır: "Sultan Ahmed sulhsever, şefkatli, dindar
ve H ıristiyanlar’a karşı m uhabbeti! bir padişahtı" (Grigor,
K ronoloji, H. D. Andreasyan trc.. Tarih Dergisi, X III, 29).
Sultan Ahmed devrinin şeyhülislâm ları şunlardır: Ebul-
m eyâm in M ustafa E fendi’nin III. M ehmed devrinden devam
eden 1 yıl, 3 ay, 28 günlük ilk m eşihati (6 şubat 1603 - 8 hazi­
ra n 1604), Şeyhülislâm Ebussuud E fendi'nin yeğeni olan Hacı
M ustafa Sun’ullah E fendi’nin 2 yıl, 1 ay, 20 günlük 3. meşi­
h ati (8 haziran 1604-28 tem m uz 1606), Ebulm eyâm in M ustafa
E fendi’nin 3 ay, 26 gün süren ve ölüm üyle biten 2. meşi­
h ati (28 tem m uz 1606 - 23 kasım 1606, 2 m eşihatinin toplam ı:
1 yıl, 24 gün), S un’ullah Efendi’nin 1 yıl, 6 ay, 12 gün süren
4. m eşihati (23 kasım 1606 - 5 haziran 1608, 4 m eşihatinin top­
lam ı: 5 yıl, 7 ay, 7 gün, hacca gitm iş ve azlinden 3 yıl, 10 ay,
5 gün sonra 10 nisan 1612’de Istanİm l’da 60 yaşında ölm üş­
tü r ) , Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin E fendi’nin büyük oğlu o la n
M ehmed Efendi’nin 7 yıl, 27 gün süren ve ölümüyle biten
2. m eşihati (5 haziran 1608 - 2 tem m uz 1615, 2 m eşihatinin
toplam ı: 8 yıl, 6 ay, 1 gün), Mehmed Efendi'nin kardeşi o la n
H acı M ehmed E s’ad E fendi’nin 6 yıl, 10 ay, 20 gün süren ilk
m eşihati (2 tem m uz 1615 - 21 mayıs 1622). E s’ad E fendi’nin

Levent Şahverdi Arşivi


XVII ASRIN BAŞLARI 217

bu m eşihati, 1. Ahm ed’in son yıllarını, I. M ustafa’nın ilk saltsı-


natıyla II. O sm an’ın saltanatının tam am ını içine alm akta ve
I. M ustafa’nın 2. saltanatı içinde son bulm aktadır. Yerine
Şeyhülislâm Zekerîyâ E fendi’nin oğlu olan büyük şair Yahyâ
Efendi şeyhülislâm olm uştur.
1. Ahmed devrinin kapdân-ı deryaları şunlardır; III. Meh­
m ed devrinden kalan Sadrâzam Cağaloğlu Sinan Paşa (1598-
1605, 2 kapdanlığının toplam ı; 10 yıl, 9 ay). Kaya Paşa-zâde
K ubâd M ustafa Paşa (1605- 1606), Sadrâzam Derviş M ehmed
Paşa (1606 içinde 5 ay, 24 gün) Cafer Paşa (1606- 1608), Sad­
râzam Dâmad Hâfız Ahmed Paşa (1608- 1609), Sadrâzam Dâ­
m ad Halil Paşa (1609-1610), Sadrâzam Dâm ad Öküz K ara
M ehmed Paşa (1610-1613), te k ra r Halil Paşa (1613-1616, iki
kapdanlığının toplam ı; takriben 4 yıl). Halil Paşa'dan sonra
T unus beylerbeyisi îstanköylü Ahmed P aşa’nın oğlu olan Çe­
lebî Güzelce Ali P aşa’m n ilk kapdanlığı başlar ve I. M ustafa
devrine k ad a r devam eder.
I. Ahmed devrinde 7 şahıs b aşd efterd âr (m aliye bakam )
olm uştur. E n ünlüleri Vezir Ekm ekçi-zâde Ahmed P aşa’d ır ki,
7,5 yıl devletin m âliyesini idare etm iştir (1606- 1613). Ah­
m ed P aşa’m n selefi Tophâneli M ahm ud P aşa’dır ki, 4. defa
d efterd âr iken 1606 haziranında ölm üştür. 4 defterdarlığının
toplam ı 6 yıl, 3 a v d ı r
t. Ahmed devnnue Ham za Paşa, Hızır Efendi, Okçu-zâde
Şâh M ehmed Efendi ve H ükm î H aşan Efendi, nişancı olm uş­
lard ır. B unlardan H ızır Efendi 8 yıldan fazla m akam ında kal­
m ıştır (1604- 1613). Selefi III. M ehmed devrinden kalan
Ham za Paşa, 4 defada 9 yıl, 3 ay nişancılık yapm ıştır. H aşan
E fendi’nin nişancılığı 4 yıl, 2 aydır. Okçu-zâde’nin 5 nişanlığı
içinde 3.’sü I. Ahmed devrine raslar. Bu zat 5 defada ancak
3 yıl, 2 ay nişancılık etm iştir.
1. Ahmed devrinin sahalarında en ileri gitm iş büyük şah­
siyetleri, ask er olarak Vezir Tiryâki Haşan Paşa ve S adrâ­
zam Sokollu-zâde Lala M ehmed Paşa ile Vezir İskender Paşa,
am iral olarak M urad Reis, asker ve bestekâr olarak II. Gazi
Giray, devlet adam ı ve şair olarak Şeyhülislâm Zekerîyâ Efen-
di-zâde Şeyhülislâm Yahyâ Efendi, şair olarak Rûhî ve
Nef’î, şair ve edebiyat tarihçisi olarak Atâyî, tarihçi olarak
Peçevî, bestekâr olarak Zâkirî H aşan Efendi, m im ar olarak
M ehmed Ağa'dır. Bu büyük şahsiyetlerin bir kısmı I. Ahmed
devrinde ölmüş, bir kısmı da ilk şöhretlerini bu devirde yap­
m ışlardır. Gene I. Ahm ed’le çağdaş olarak Türkiye dışı T ürk

Levent Şahverdi Arşivi


213 T Ü R KİYE TARİHİ

â l e m i n d e İ r a n ’d a Ş a h Büy ü l v A b u a s S a l o v î , H i n d i s t a n ’d a H ân -ı
H ânân A bd ii r ra h iı n H an, büyük şa hs iy et l er di ı
1. Ahmed devrinde Güney ve Kuzey Azerbaycan, Revân
(şim diki E rm enistan), Batı İran eyaletleri (Ardelân, L ûrislan,
H ûzistan ve K in nanşah), cem ’an 400.000 km* toprak, İran'a bı­
rakıldı. Kuzey S um atra (Açe) ve Malaya yanraadasm ın bazı
kıyılarındaki nazarî Türk tâbiiyeti de son buldu (200.000 kın*
k ad a r). F as’taki Türk tâbiiyeti geniş ölçüde sarsıldı. Fakat
B atı Afrika’nın büyük kısm ını elinde tutan bu im paratorluk
henüz padişaha tabi sayılıyordu. Buna karşılık Doğu Afrika
kıyılarındaki Türk m etbuluğu iyice zayıfladı yahut ortadan
kalktı. Gene de Osmanlı devletinin tâbi ülkelerle beraber ge­
nişliği 18 milyon km*’yi buluyordu.

Levent Şahverdi Arşivi


VI
TÜRKİYE ve LEHİSTAN (1617 -1 6 2 1 )-HOTİN
SEFER İ HÜMÂYÛNU
T ürkiye ile L ehistan (P olonya) A rasında B assa M uahedesi
(27 E ylül 1617) -

1616’da resm en Lehistan kırallıgınm olm asa bile b ir kt-


sım Leh asillerinin B oğdan’daki ayaklanm ayı T ü rk ler’e karşı
desteklem eleri, Türkiye ile Lehistan'ın arasını bozan ilk m ü­
him olay oldu. İskender P aşa’nın b u ayaklanm ayı nasıl bas­
tırdığını ve L ehliler’i ezdiğini y u k an d a görm üştük. K ınm lı-
la r’ın L ehistan’a yaptıkları akınlar da devam ediyordu. İş b ir
savaşa dökülm ek üzereyken, iki tarafın da arzusu üzerine 27
eylül 1617’de Bassa M uahedesi imzalandı. Bu tarih, 1. Ah­
m ed ’in ölüm ünden 2 ay kad ar önceye raslar. Muahede,
D niestr kıyılarına gelen ve yam na Erdel, Boğdan ve E flâk
voyvodalarım da alan Vezir İskender P aşa’dan çekinen Leh
başkum andanı Zolkieıvsky’nin isteği ve İskender P aşa'm n
kabûlü üzerine düzenlendi. Türkçe ve Lehçe nüshaları teati
edilen bu m uahedeye göre Lehistan, K ırım ’a yıllık haraç ver­
m ekte devam edecek ve D niestr (Türkçe: T urla) nehrini Leh­
liler hiçbir zam an geçem iyeceklerdi (H am m er, V III, 218-9).

N akşa D ukası G raziani’nin B oğdan V oyvodası O lm ası


( 4 Ş u b a t 1619)

Vezir İskender Paşa, ö zü beylerbeyisi olarak Lehistan


sınırını koruyordu. Özü, K aradeniz'in kuzey kıyısı üzerinde
b ir lim andır (Rusça: Ocsakov). Odesa ile Nikolayev arasında­
d ır (şim di U krayna’da). İskender Paşa, son zam anlarda Leh
tahriklerinin arttığını görüyor, L ehistan’ın baskı altında imza­
ladığı Bassa M uahedesi'ni ilk fırsatta çiğneyeceğini biliyordu.
T ürkiye’nin Nakşa (Güney Ege’deki K iklad A dalan) dukası
İtalyan asıllı Graziani, İskender P aşa’nın adamıydı. Bu zatı.

Levent Şahverdi Arşivi


220 T U R KIY E TARİHİ

Boğdan Voyvodası y ap lııd ı (4 şubat 1619). Bu suretle Le­


h istan sınırındaki b u Rom en prensliğinde, Lehliler'in nüfuz
edem iyecekleri bir prens bulunacaktı. Ancak çok m uhteris
b ir adam olan Graziani, P aşa’nın bütün üm itlerini boşa çı­
kardı. T ü rk ler’e sadık olm ak şöj'le dursun, Lehistan hesabı­
na casusluk yapm ıya ve Lehliler’! kışkırtm aya başladı. E rdel
voyvodası ve O rta M acar kıralı Bethlen Gabor, G raziani’nin
ihanetini delilleriyle beraber Dîvân-ı H üm âyûn’a bildirince
Dîvân, bu adam ı azletti. Ancak Lehliler’e güvenen Graziani,
ask er toplam aya kalkışarak m etbuu T ü rk ler’e karşı ayaklan-
m ıya girişti. B ir taraftan da İskender Paşa ile Lehistan’ın
arasını bulm aya çalışıyor görünerek T ü rk ler’i aldatm ıya uğ­
raşıyordu. Ancak T ü rk ler’i kandıram ıyacağım anlayınca, kor­
k arak Lehistan’a sığındı. İskender Paşa, Özü’den hareket et­
ti. Kuzeybatıya doğru D niestr ve P ru t nehirlerini geçti. Boğ-
d a n ’ın en büyük şehri olan Yaş’a yaklaşırken, âsi G raziani’nir»
kuvvetleriyle birleşm iş Leh ordusunun bu civarda kendisini
beklem ekte olduğunu öğrendi.

Y aş M eydan M uharebesi (20 E ylül 1620)

Dîvân, L ehistan’ın Boğdan’a devamlı m üdahalelerini kes­


m ek için, dost olm ayı tercih ettiği, uzun yıllar tâbiiyetinde
yaşam ış L ehistan kırallığına bir ders verm ek icab ettiğine
in anm ışp. Bu sırada ta h tta II. Osman bulunuyordu. Genç
hü k ü m d ar, Lehistan seferini, Leh işlerine vukufuyla tanın­
m ış olan Vezir İskender P aşa’ya verdi. Özü beylerbeyiliğin-
den Silistre beylerbeyiliğine getirilen P aşa’ya serdârlık (baş­
ku m an d an lık ) tevcih edildi. Behem ehal Lehistan üzerine yü­
rü m ek icab ediyordu. Çünkü Lehliler, daha geçen yıl imza­
ladıkları sulhu bozm uşlardı. Bassa M uahedesi’ni teyiden
1619’da H o tin ’de aktedilen m uahedeye. B aşkum andan Stanis-
las Zorawinsky ve m üstakbel Lehistan kiralının babası olan
Sobiesky im za koym uşlardı. T ürkler de, ellerinde esir bulu­
n an en değerli Leh generallerinden Koniecpolsky’yi (1591 -
1649) serbest bırakm ışlardı. Bu general yurduna dönünce 31
yaşında başkum andan olm uş ve bu sıfatla Otuzyıl Savaşı’na
katılm ıştır. B ütün b u n lar b ir netice vermeyince Dîvân, Eflâk
Voyvodası’m, G raziani’nin yerine Bogdan’a tayin etti. Kırım'
h an ı Cânîbey Giray’a, Rumeli beylerbeyisi Yusuf P aşa’ya,
N iğbolu sancak beyi Tiryâki Mehmed Paşa'ya, Vidin sancak
beyi M ihaloğlu Koca H ızır P aşa’ya, İskender P aşa’yla birleş­
m eleri için em ir gönderdi. Cânîbey Giray, kardeşi Kalgay (ve­
lia h t) Devlet Giray, daha b ir K ın m prensi ve Nogay kabî-

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI 221

leşinin başı olan K antem ir Mirza ile beraber gelip S erd â r’a
katıldı.
T ürk ordusunda Serdâr, m erkezdeydi. Öncüye K ırım Ha­
nı, sağ kanada Yusuf Paşa, sol kanada Mehmed Paşa, artçı­
ya H ızır Paşa kum anda ediyordu. Hızır P aşa’nın artçısıyla
asıl ordu arasında K ör Hüseyin P aşa’nın birlikleri vardı.
Meydan m uharebesi, İskender P aşa’nın taarruzuyla başladı
(20 eylül). 10.000 ölü veren düşm an, m uharebe m eydanını
terk etti. F akat kaçm adı; biraz geride te k ra r toplandı. Leh
B aşkum andanı, eski m uahedelerin T ü rk ler’in lehinde bütün
şartların ı kabul edeceğini ileri sürerek sulh istedi. Bu su re t­
le ord u su n u k u rtarm ak ve Lehistan’ın istilâsına engel olm ak
istiyordu. Derhal 100.000 duka (60 milyon TL.) savaş tazm i­
n atın ı S erd âr'a göndereceğine, K ıral’ın da padişaha yıllık bir
vergi vererek III. M urad devrinde olduğu gibi Türkiye’ye
tâb i olacağına söz veriyordu. İskender Paşa, bu teklifleri ka­
bul etm ek istedi Fakat K antem ir Mirza, bu tekliflerin m ü­
ce rre t lâf olduğunu, Türk ordusu çekilir çekilmez Lehliler’in
gene bildiklerini okuyacaklarını söyliyerek Paşa’yı caydırdı.
Bunun üzerine İskender Paşa, düşm an ordusunu takibe
başladı. Büyük zayiat veren düşm an, 8 gün T ü rk ler’in önün­
den kaçarak 7 ekim 1620'de D niestr kıyılarına erişti. Nihaî
vuruşm a b u rad a oldu.

D niestr (T u rla ) M eydan M uharebesi (7 E k im 1620)

Zaten büyük zayiat verm iş olan Leh ordusu, nehri geç­


m eden tam am en im ha edildi. B aşkum andan ZoIkiewsky, ne­
h ird e boğuldu. Bu suretle İskender P aşa’nın bu seferinde
60.000 kişilik Leh ordusu yok edilm iş oldu. 120 top ve yüzler­
ce arab a m ühim m at T ürkler'in eline geçti, ö len ler arasında,
âsi voyvoda Graziani de vardı. Yalnız 400 Leh askeri nehri
geçip kurtulabildi (H am m er, V III, 260, not 1). T ürk ordusu
12.000 Osmanlı, 30.000 Kırım lı olm ak üzere 42.000 kişiydi ve
zayiatı birkaç yüzü geçmiyordu. 100' den fazla Leh generali
ve asilzadesi esir edilerek İstan b u l’a gönderildi.
Bu seferden birkaç ay sonra, 1621 başlannda, K anije’de
Tiryâki H aşan Paşa'nın kethüdası (yardım cısı) olarak ilk
ask erî şöhretini yapm ış olan İskender Paş? öldü.
Bu Türk zaferi, Lehistan’ın büyük düşm anı Rusya'yı se­
vindirdi. Esasen Rusya, uzun zam andan beri Türkiye’yi bir
Lehistan seferi açmıya kışkırtıyordu. H attâ Dîvân, R usva’nın
elindeki T ürk ülkeleri olan Kazan ile A stırhan’ı Osm anh d e v

Levent Şahverdi Arşivi


1
* * TÜ RK İYE TARİHİ

letine bırakm asını, bu yapılırsa Lehistan’ın R usya’ya karşı


b ü tü n hareketlerine garanti vereceğini biidirdi (A. N. K urat,
R usya Tarihi, 235).
1620-21 kışını Lehistan, büyük b ir kriz içinde geçirdi.
1621 yazında T ürkler’in Lehistan’a geleceğinden şüphe yok­
tu. H a ttâ T ürk ordusuna bizzat padişahın kum anda edeceği’
söyleniyordu. H er tü rlü şartı kabul etm ek yetkisiyle İstan ­
b u l’a gönderilen Leh sefaret heyeti, K üçükçekm ece’den geri
çevrildi ve İstan b u l’a sokulm adı. Lehistan, İngiltere'nin ara­
cılığını istedi. İstan b u l’daki İngiltere büyükelçisi S ir John
Eyre, Dîvân’a L ehistan’ın sulh istediğini bildirdiyse de, re d ­
dedildi. L ehistan m eselesi, Osm anlı devlet adam lan n ın ara­
sında d a görüş a y n lık la n doğurdu. B ir kısm ı, Lehistan’ın
sulh tekliflerinin kabulünü, b ir kısm ı d a padişahın bizzat se­
fere çıkm ıyarak işi b ir serdâra, sadrâzam a, yahut Tiryâki Ha­
şan P aşa’nın yetiştirdiği çok değerli b ir kum andan olan ve
devrin en iyi askeri bulunan İskender P aşa’ya havale etm esi­
ni istiyorlardı. Ancak II. Osman, devlete K anunî devrindeki
gücünü kazandırm ak, büyük fü tu h at yapm ak istiyordu. Hoca
Sâdeddin E fendi’nin oğlu olan Şeyhülislâm E s’ad Efendi'yi
dinlem iyeerk, sefere çıkm ıya k a ra r verdi. Bu suretle büyük­
babası III. M ehm ed’in Eğri sefer-i hüm âyûnundan tam 25
yıl sonra, Osmanlı tarihinde b ir sefer-i hüm âyûn daha o rta ­
ya çıktı.
II. Osm an, 29 nisan 162Ede Dâvudpaşa ordugâhında
otağ ı hüm âyûnunu k u rd u rd u ve sefer hâli başlam ış oldu. 22
gün içinde son hazırlıklarını tam am ladı. Eski Sivas beylerbe­
yisi Vezir P ir M ehmed Paşa, sadâret kaymıakamı (ba.şbakan
vekili) ve İstanbul m uhafızı (saltan at nâibi) olarak İstanbul'
da kalacaktı.
8 m ayısta II. Osman, Dâvudpaşa’ya gelip ordunun başına
geçti. Y eniçeriler’e zerre kad ar itim adı olm adığı için, bü tü n
o rtaları (tab u rla rı) önünden geçirterek yoklam a yaptırdı.
Şim diye k ad a r b ir hüküm darın ordu yoklam asını kontrol et­
tiği vâki olm am ıştı. Yeniçeri ağaları (generalleri) esasen çe­
kindikleri padişaha gücendiler.

L eh istan Sefer-i H üm ây û n u (21 M ayıs 1621 - 25 O cak 1622)

Bu suretle II. O sm an’ın İstan b u l’dan hareketinden İstan­


b u l'a dönüş gününe kad ar tam 8 ay, 5 gün sürecek olan Le­
h istan veya H otin sefer-i hüm âyûnu başladı. 21 m ayısta Or­
du, yürüyüşe başladı. B ir m üddet önce Şah Abbas’ın gönder-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 223

d iğ i 4 fil d e, ü z c r lc ıin e M e h tc r h â n c i H ü n ıâ y û n ’u n k ö s le r i
y ü k le n e r e k o r d u y la b e r a b e r g ö tü r ü lü y o r d u . 10 g ü n d e H dir-
n c 'j e v a r ıld ı v e b u r a d a 16 g ü n k a lın d ı (31 m a y ıs-1 6 h a z ir a n ).
26 g ü n d e E d ir n e -İ sa k ç ı y o lu a lın d ı. 100.000 k iş ilik Or-
d u y-ı H ü m â y û n , 12 te m m u z d a İsa k r ı'v a v a r d ı. D e v a m lı y a ğ a n
y a ğ m u r la r b a ta k lık la r m e y d a n a g c ;ir d iğ i iç in , b ilh a ssa B a l­
k a n la r a ş ılır k e n z a h m e t ç e k ild i v e liL'. van z a y ia tı o ld u . îs a k -
ç ı ’d a T u n a ü z e r in d e k ö p r ü k u r u la c a k ı D o b r u c a ’d an B e sa -
ra b y a 'y a g e ç ile c e k ti. 10 g ü n iç in d e 22 te m m u z d a , b izz a t I I .
O s m a n ’ın n e z a r e t e tt iğ i k ö p r ü in ş a a tı b itti. P a d işa h , o r d u y u
ö n ü n d e n g e ç ir te r e k b ir y o k la m a d a h a y a p tır d ı. B ir p a d iş a h ın
ilk s e fe r in d e h er a s k e r e 1.000 a k ç a (5.000 T L .) d a ğ ıtm a k g e ­
le n e k ti. t s a k ç ı’d a b u g e le n e k y e r in e g e tir ild i. G e n e t s a k ç ı’d a ,
O rd u 'd a b u lu n a n R u m e li k a z a sk e r i b ü y ü k b ilg in T a şk ö p r ü -
lü -zâ d e K e m â le d d in E fe n d i ö ld ü . Ş e y h ü lis lâ m o lm a k iç in -
b u n d a n so n r a k i b a h s im iz d e g ö r ü le c e ğ i g ib i - V e lia h t • Ş e h z a d e
M e h m e d ’in id a m ın a fe tv â v e r e n K e m â le d d in E fe n d i, X V I I .
y ü z y ıl T ü rk y a z a r la r ın ın e n ü n lü le r in d e n b ir id ir . E s k i G a la ta
k a d ıs ı M olla AH E fe n d i, R u m e li k a z a sk e r i o ld u . B u z a t, b ir
H a b e ş ’ti ve O sm a n h u le m â sı iç in d e n a d ir g a y r i T ü r k le r ’d e n
b ir id ir . D ü r ü st, fa k ir le r e ç o k m e r h a m e tli, y a b a n c ıla r a ç o k
s e r t o lm a k la ta n ın m ış , G a la ta k a d ılığ ın d a A v r u p a h la r ’a k a n
k u s tu r m u ş , A n a d o lu k a z a sk e r i o lm u ş tu . Ş e y h ü lis lâ m E s'a d
E fe n d i, b ir H a b e ş ’in k a z a sk e r o lm a .sın a m u h a lifti. F a k a t I I .
O s m a n ’a sö z g e ç ir e m e d i. 24 te m m u z d a e sk i sa d r â z a m K ap -
d ân -ı D ery â H a lil P a şa , b ir filo y la îs a k ç ı’ya g e ld i v e b ir ç o k
L eh e sir i g e tir d i. 27 te m m u z d a II. O sm a n , îs a k ç ı'd a b ir k a le
y a p ılm a s ın ı is te d i; h e m e n in ş a a ta ba.şlandı, 17 g ü n îs a k ç ı ’d a
k a lın d ık ta n so n r a 29 te m m u z d a T u n a g e ç ilip B e s a r a b y a ’y'a
a y a k b a sıld ı. B e sa r a b y a , Ö zü b e y le r b e y iliğ in e b a ğ lı b ir ü lk e y ­
d i. 8 a ğ u s to s ta E flâ k v o y v o d a sı R a d u l Ş e r b a n , 6.000 R o m e n ’le
g e lip O rduy-ı H ü m â y û n ’a k a tıld ı. 12 te m m u z d a a k ın c ıla r , L eh
o r d u s u n u n IJ o tin ’d e to p la n m a k ta o ld u ğ u n u b ild ir d ile r . B u ­
n u n ü z e r in e B e sa r a b y a ü lk e s i k u z e y b a tıy a d o ğ r u b a ş ta n b a ş a
g e ç ile r e k H o t in ’e d o ğ ru y ü rü d ü (P r ııt ile D n ie s tr = T u rla
a r a sın d a ü lk e, B e s a r a b y a ’d ır, şim d i R u s y a ’ya a it t ir ) . 20 a ğ u s­
t o s la K ırım h a m C â n îb ey G iray, O r d u ’d an b ir k a ç g ü n ile r id e
L eh to p r a k la r ın a g ird i. 24 a ğ u s t o s ta II. O sm a n , a sk e r i te k e r
le k e r ö n ü n d e n g e ç ir te r e k 3 a y iç in d e 3, d e fa a s k e r y o k la m a s ı
y a p tır d ı ve b ö y le bir itim a ts ız lığ a a lış m a m ış o la n O cak a ğ a ­
la n , p a d iş a h a d iş b ile m e y e b a şla d ı.
II. O sm a n , B o ğ d a n v o y v o d a sı A le k s a n d r ’ı a z le tti v e y e r i­
n e e s k i voyvG ila Ş te fa n T h o m z a ’y ı g e tir d i. B o ğ d a n V o y v o d a sı,

Levent Şahverdi Arşivi


jî4 T Ü R KİYE TARİHİ

Ozü beylerbeyisi Hüseyin P aşa’nın em rine verilip ileri gön­


derileli. 5.000 kişilik bir Leh birliğini bozup geri döndüler. 33
jründc İsakçı - Hotin yolu alındı ve 1 eylülde H otin önlerine
gelindi. D niestr’in güney kıyısı üzerindeki bu çok m üstahkem
j^eh kalesi, Podolya, h attâ Galiçya’nm kapısıydı. H otin düşer­
ce, D niestr ile K arpatlar arasındaki Güney Podolya, Osman-
lılar’a geçmiş olurdu. Bugün Sovyetler B irliği’nin Ukrayna
Cumlıuriyeti’nde kalan H otin, 48,5° arzındadır (a.şağı yukarı
Viyana ve Paris ile aynı arz üzerinde).
L eh ordusu, H otin’de toplanm ıştı. K ıral III. Sigism und,
jjglu ve Veliaht-Prens V ladislas’ı H otin’e gönderm işti. F akat
d ü şm an ordusuna, Lehistan şansölyesi (başbakanı) ve Litvan-
ya büyük dukalıgı um um î valisi Chodkievvicz kum anda ed iy o r
du. Veliaht, D niestr'in kuzey kıyısı yakınlarındaki Kam aniçe
(Kamenec Podolsk) kalesine çekilm işti ki, aşağı yukarı Ho-
tin’in karşısındadır. III. Sigism und, savaşı daha yakından ta­
kip etm ek için, V arşova’dan eski başkent K rakovi’ye gelmişti.
leh ordusu, 102.000 kişiydi. Bunun 12.000’i UkraynalI, 8.000’i
/dman’dı. T ürkler acele edem edikleri için, H otin’de b u derece
büyük b ir kuvvetin toplanm ası kaabil oldu. Kuzeydoğudan
gelen Ukrayna birlikleri H otin’e vardığı gibi. V eliaht de, kuv­
vetlerini D niestr'den geçirerek H otin’e yolladı.
Orduy-ı H üm âyûn’un H otin önlerine geldiğinin ertesi
günü (2 eylül), K ırım hanı Cânîbey Giray da H otin’e vardı
ve padişahın elini öptü. D niestr kıyısına kad ar uzanan T ürk
sağ kanadında Diyâr ı Bekr, Anadolu, Karam'an (K onya), Si­
vas, sol kanadında Şam ve Haleb beylerbeyileri vardı. K ırım
Ram ile Boğdan Voyvodası da sol kanattaydı. M erkezde, Ka­
pıkulu askeriyle II. Osman bulunuyordu.

H oiln M uhasarası (3 E ylül - 6 E k im )


3 eylülde ilk vuruşm alar oldu ve Bosna Beylerbeyisi şe-
bit düştü. Böylece 1 ay, 3 gün sürecek olan H otin m uhasa­
rası başladı. 8 eylülde 'Türkler, ilk um um î taarruzlarım ("yü­
rüyüş” ) yaptılar. 1.000 asker, 32 bayrak, 2 sancak, 12 top kay­
beden ve b ir tabyasını bırakan düşm an, şiddetle karşı koy­
du, Yeniçeriler tabya zaptedilir edilmez yağmacılığa ko­
yuldukları için fazla başarı kazam lam adı. II. Osman, Kırım
Nogaylan’m n reisi K antem ir M irza’yı birkaç ay önce ölen
Vezir İsk en d er P aşa’nın yerine Özü beylerbeyisi yaptı ve
akına m em ur etti. K antem ir Paşa, Lehistan içlerine daldı.
2500 esir ve büyük ganim etle döndü.

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 225

E rtesi gün, 9 eylülde ikinci um um î taarruz da bir netice


vermedi. 2 gün sonra, 11 eylülde, üçüncü yürüyüş yapıldı. Ge­
ne bir netice çıkm adı. K aram an beylerbeyisi Doğancı Ali Pa­
şa, D niestr'in kuzey yakasına geçip H otin kalesini nehrin öte
tarafın d an da bom bardım ana başlam ıştı. Kam aniçe - H otin
yolunu kesen K ırım lılar, H otin’e yardım gelmesine engel ol­
d u lar ve 100 m ühim m at arabasını ele geçirdiler. 4 gün son­
ra, 15 eylülde dördüncü yürüyüş yapıldı. Askeri cesaretlen­
dirm ek ve teşvik etm ek için II. Osman, çok m ahzurlu olm a­
sına rağm en, bizzat ordunun başına geçti ve ileri saflarda
um um î taarru zu idare etti. Bir gün önce Budin beylerbeyisi
Vezir K arakaş Mehmed Paşa gelmişti. 15 eylül taarruzunun
kahram anı, K arakaş Mehmed Paşa oldu. Son derece kanlı
geçen bu taarru zda iki taraf da büyük zayiat verdi. K ara­
kaş Paşa, bir an için durum a hâkim gibi göründü. Fakat et­
rafındaki asker hızla eriyordu. Sadrâzam Hüseyin Paşa, ka­
leyi fetheder de sadrâzam olur endişesiyle, K arakaş P aşa’ya
yardım cı birlikler gönderm edi. Fırsat kaybedildi. Göğsüne
iki kurşun yiyen K arakaş Paşa, şehit oldu.
Binlerce şehit veren ve S adrâzam ’ın seyirci kalm asın­
dan cesaretlerini yitiren O sm anhlar, geri çekildiler, tki gün
sonra II. Osman, Hüseyin Paşa’yı azletti ve 2. vezirlikle, Dni-
e s tr’in kuzey yakasına gitm esini em redip m uharebe meyda­
nından uzaklaştırdı. D iyârı B ekr beylerbeyisi Vezir Dilâver
Paşa, sadrâzam oldu. 21 Eylülde, D niestr üzerine kurulm ası
tam am lanan köprüden 30 topla karşı yakaya geçen Hüseyin
Paşa, Doğancı Ali P aşa’yı m aiyetine alarak, bu sahildeki mu-
harabeyi idareye başladı. Süleym an P aşa’ya Diyâr-ı Bekr, Yu­
suf P aşa’ya E rzurum beylerbeyiliklerini veren ve Bâki Paşa­
yı d efterd ar yapan II. Osman, son yürüyüş için hazırlıklara
girişti.
23/24 eylül gecesi 800 Ukrayna kazağı, D niestr’in karşı ya­
kasındaki Hüseyin P aşa’nın karargâhını bastı. K aram an bey­
lerbeyisi Doğancı Ali Paşa şehit oldu. Bolu Sancak Beyi ya­
ralandı. Sabık Sadrâzam Hüseyin Paşa, atına atlayıp kaçı­
yordu ki, ö zü beylerbeyisi K antem ir Paşa (M irza) yetişti ve
düşm anı bozarak vaziyeti ku rtard ı. Bu olayın geçtiği gecenin
sabahı, 24 eylülde. Sultan Osman Han, beşinci yürüyüş (um u­
m î taarru z) için em ir verdi. Rumeli tım arlıları ve Kırım atlı­
ları büyük başarı kazanm ak üzereyken Yeniçeriler âdeta sa­
vaşm ak istem iyerek gevşeklik gösterdiler. Bu yüzden hiçbir
netice alınam adı. II. Osman. Y eniçeriler’in kasden bu şe­
kilde h areket ettiklerini anlam ıştı. B undan sonraki bahsimiz-

Levent Şahverdi Arşivi


22* T Ü R KİY E TARİHİ

ele anlatılacağı gibi, hüküm darla Yeniçeri ocağının arası, her


gün biraz daha açılıyordu. II. Osman, 26 eylül akşam ı 100
Yeniçeri'nin başını vurdurduysa da bu, ocağın padişaha biraz
daha kinlenm esinden başka b ir netice verm edi. Y eniçeriler,
kahram anlık gösterenlere padişahın iltifat etm ediğini veya
b ir altın (600 TL.) bahşiş vererek hakaret ettiğini ileri sürü­
yorlardı. Bu suretle m uharebe m eydanında bu ocağın, m aaş­
ları dışında alacakları paraya göre vuruşacakları açıkça o rta­
ya atılm ış oluyordu.
3 gün sonra, 27 eylülde II. Osman, altıncı ve sonuncu
um um î taarru z em rini verdi. Sultan Osman, askerini on saf
halinde düzenleyip biribiri ardından taarruza geçirtti. F akat
âd eta savaşmıyan Y eniçeriler’in tutum u karşısında tım arlılar
ve K ın m h la r’ın m âneviyatı sarsıldı. Büyük kayıp veren
T ürkler, karanlık basarken geri çekildiler. Bu suretle 25 gün
süren H otin m uharebeleri bitti. Ancak m uhasara, daha bir­
kaç gün devam etti. E rtesi gün, 28 eylülde II. Osman, harb
divanını toplantıya çağırdı. H üküm darın baskısıyla divan,
m uhasaraya devam etmiye. ve kale düşürülm ese bile Lehis­
ta n ’ı sulha zorlam ak için geniş çapta akınlara girişilm esine
k a ra r verdi. K ın m N ûreddini, Lehistan içlerine büyük b ir akı­
na gönderildi. 100.000 esir alınıp T ürk ordugâhına getirildi
ve orad an Türkiye’ye sevkedildi. II. Osman, kışı H otin önle­
rinde ve L ehistan’da geçireceğini ilân edince, büyük zayiat
veren Lehliler üm itlerini kaybettiler. H otin’e giden bütün
yollar T ürk ler tarafından tutulduğu ve hem en bü tü n Leh o r­
dusu H o tin ’de olduğu için, Lehliler’in d urum u parlak olm ak­
tan uzaktı. Hem en 29 eylülde Lehliler, iş işten geçmeden sulh
istem iye k a ra r verdiler.
Lehliler, Eflâk voyvodası Radul S erhan’a 100 kişilik b ir
hej'et göndererek sulh için padişah nezdinde tavassutunu is­
tediler. B ir h afta içinde sulh m üzakereleri bitirildi ve 6 ekim­
de H otin M uahedesi aktedilerek Türkiye-Lehistan savaşı son
buldu. B irkaç gün önce Leh başbakanı ve başkum andanı ih­
tiy ar Chodkievvicz, yorgunluktan ölm üştü. Lehliler, kötü du­
rum daydılar. Ancak II. O sm an’ın durum u da iyi değildi. Kışı
H otin önlerinde geçirm ek, bundan önceki hiçbir sefer-i hü­
m âyûnda göze alınm am ış ş a rtla n kabul etm ek dem ekti. Ye-
n içeriler’in tutum uysa, günden güne kötüleşiyordu. Bu du­
rum da genç ve tecrübesiz h ü küm dann, Türkiye’nin çok le­
hinde şa rtla n kabul eden Lehistan’a karşı savaşı sürdürm ek
istem esi m âkul değildi. Lehistan Kıralı, vaktiyle padişaha tâ­
bi bir tah tta oturduğu için, II. O sm an’ın m uhatabı olarak

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BASLARI «7

kabul edilmedi. Sadrâzam Dilâver Paşa, III. Sigis-mund’a bir


nâm e yazarak, sulhun kabul edildiğini bildirdi (nâm enin su­
reti: M ünşe'âtii’s-Selâttyn, II, 523-5).

H o tin M uahedesi (6 E k im 1621)

H otin M ualıedesi’nin başlıca şa rtla n şöyledir:


K anunî devrinde Lehistan’la yapılan m uahede esas alın­
m ıştır. Sınır, aynı sınır olacak, yalnız o zam andan beri Leh-
lile r’in sınır boyunda yaptıkları kaleler yıkılacaktır. Kırım
Hanı, Boğdan ve Erdel V oyvodalan, Lehistan’a, Lehistan’ın
Ukrayna K azaklan da K ırım ve Boğdan’a akın yapmıyacak-
lard ır. Buna karşılık K ın m Hanı, Lehistan’ın güney toprakla­
rın d an T ürkiye’nin M acar eyaletlerine asker geçirm ek iste­
diği zaman, önceden hab er verilm ek şartıyla Lehistan bu is­
teği kabul edecek, fakat K ınm iılar, Leh topraklarından ge­
çerken en küçük b ir tah rib a t yapm ıyacaklardır. Bu m adde­
nin, L ehistan’ın bağımsızlığıyla uyuşm adığı ortadadır. Lehis­
tan KıralTnın derhal İstan b u l’a padişah katına ağır hediyeler
gönderm esinin ve bu hediyelerin tek taraflı olm asının, Lehis­
ta n ’ın Türkiye'ye tâbi değilse bile, Türk nüfuzunda bir kıral-
lık şeklinde anlaşılabileceği açıktır. Diğer taraftan Lehistan,
K ırım H anı’na yılda 40.000 duka (24 milyon TL.) vergi vere­
cek tir ki, önce de m evcut olan, fakat Lehistan’ın birçok yıl­
lar ihm al ettiği bu m adde, Rusya gibi bu Doğu Avrupa dev­
letini de, Türkiye’nin tâbiinin tâbii derekesine indirm ektedir.
Nihayet L ehliler’in kahram anca savundukları ve T ü rk ler’in
düşürm eye m uvaffak olam adıkları pek m üstahkem Hotin ka­
lesinin Türkiye’ye terki, sulh m addelerinin Lehistan bakım ın­
dan en ağırlarından biridir. H otin, B oğdan’a katılacaktır (b ir
m üddet sonra doğrudan doğruya T ürk topraklarına katılm ış­
tır).
Bu suretle II. Osm an, Y eniçeriler’in gayretsizliği, ordu­
daki bazı kum andanlar arasındaki am ansız rekabet yüzün­
den H otin’i düşürem em ekle beraber, Lehistan gibi büyük bir
Avrupa devletine baş eğdirm iş oldu. III. M urad’ın son yılla­
rın d a T ü rk tâbiiyetinden çıkan Lehistan - Litvanya, yeniden
T ü rk nüfuzuna düştü. İm p arato rlu k ta şenlikler yapılm ası,
şairlerin kasideler yazm aları, yersiz değildi. Nef'î, en parlak
eserlerinden biri olan
Aferin ey rüzgârın şeh su vâ rî safderi
Arşa as şim dengerû tiğ-î Süreyyâ-gevheri

Levent Şahverdi Arşivi


338 T Ü R KİY E TARİHİ

m atlâh kasidesini, II. O sm an’ın Lehistan sefer-i hüm âyûnun­


dan dönüşü m ünasebetiyle yazm ıştır.
II. Osman ve Orduy-ı Hüm âyûn, 9 ekim de H otin önlerin­
den ayrıldı. Bu suretle H o tin ’de 1 ay, 8 gün geçirilm iş olu­
yordu. Ocağın ilk günlerinde E dirne’ye varıldı ve b u rad a
birkaç gün kalındı. 12 ocakta E d irn e’den hareket eden II.
Osman Han, 13 gün sonra, 25 ocak 1622’de çok büyük törenle
İstan b u l’a girm iştir. İstanbul, üç gün üç gece donatılm ış ve
şenlikler yapılm ıştır. Sefer-i hüm âyûn, tam 8 ay, 5 gün sür­
m üştür.
Lehistan sefer i hüm âyûnu için başlıca m ehazlarım ız:
Fezleke, II, 1 v. dd.; Peçevî, II, 376-80;’ Naîm â, II, 188-208;
Solak-zâde, 701-3; M üneccim başı, III, 647-50; F eridun Bey, II,
523-5; R avzatu’l-Ebrâr, 537 v. dd.; H aşan Bey-zâde (yazm a);
Harnm er, V III, 272-84; Dânism end, III, 280-90; U zunçarşıh,
III; Zinkeisen, III, 732-44; lorga, III, 444 v. dd. (daha geniş
bibliyografya, X . K itab’ın sonundaki um um î bibliyografyada­
d ır),

Levent Şahverdi Arşivi


VII
I. MUSTAFA ve II. OSMAN DEVİRLERİNDE
TÜRKİYE'NİN İÇ MESELELERİ (1617-1623)
— GENÇ OSMAN FACİASI VE NETİCELERİ
I. S u ltan M u stafa’n ın T ah ta Ç ıkm ası (22 K asım 1617)

I. Sultan Ahmed H an’ın öldüğü gecenin sabahı (22 ka­


sım 1617), kardeşi Şehzade M ustafa, *’I. Sultan M ustafa H an”
adıyla O sm anoğuUan’nın "Cihan S altan atı” denen tah tın a çı­
karıldı. Çıkarıldı diyoruz, çünkü bu cülusun m ahiyeti ve se­
bepleri, hâlâ az çok karanlıktır. Zira I. Ahm ed’in büyük
oğlu Veliaht-Şehzade O sm an’ın, babasının yerine geçmesi lâ­
zım dı. Şimdiye k ad a r Osm an Gazi’den beri, hep babanın ye­
rin e oğul geçmişti. Şu veya bu sebepten I. Ahmed’in kardeşi
Sultan M ustafa’yı hay atta bırakm ış olm ası, onun veliahtliği
şeklinde anlaşılam azdı. Ancak henüz 13 yaşında olan Veliaht-
Şehzade Osman, b ir Saray entrikasıyla atlatılarak, tah ta
am cası 25 veya 25,5 yaşındaki Şehzade M ustafa o tu rtu ld u
(1592’de doğm uştur, ayı ve günü ve annesinin adı bilinm i­
y o r). E n trik an ın başında Kösem M âhpeyker H aseki’nin bu­
lunduğu anlaşılıyor. O sm anh tarihinin bu en m uhteris kadı­
nı, 3 oğlunun büyüğü ölan Şehzade M urad’ı (IV. M urad) tah ­
ta geçirtm ek istiyordu. Ancak Şehzade M urad’ın ağabeyleri
Veliaht-Şehzade Osm an ve Şehzade Mehmed, hayattaydılar.
Bu iki şehzade. Kösem H aseki'den doğm am ıştı. Kösem, rakî-
besi olan S ultan O sm an'ın annesi ve I. Ahm ed'in baş-hasekisi
M âhfîrûz H aseki’den de ürküyor, bu hanım ın vâlide-sultanlığa
yükselm esini istem iyordu. S ultan M ustafa’nın annesi olan
ad ın ı bilm ediğim iz Vâlide-Sultan (I II. M ehm ed’in zevcesi ve
I. Ahmed’in yengesi) İse, nisbeten yaşlı, üvey oğlu I. Ah­
m ed ’in zam anında E ski Saray’a sürülerek nüfuzunu kaybet­
m iş b ir kadındı. Yani K ösem H aseki için nisbeten daha teh­
likesizdi.

Levent Şahverdi Arşivi


230 T Ü R KİYE TARİHİ

B İZ , şim dilik elimizde iddiayı destekliyen hiçbir m üsbet


vesika olmadığı için, I. Ahmed’in O sm anogulları’nın veraset
şeklini değiştirdiğini kabul etm iyor, Sultan M ustafa’nın, gayri
m eşru olarak entrikayla, m eşru Veliaht-Şehzade O sm an’ın
hakkı çiğnenm ek suretiyle tah ta oturtulduğunu ileri sü rü ­
yoruz. Binaenaleyh I. Ahmed’den hem en sonra, babadan bü­
yük oğula geçen, "ordre et droit de prom ogeniture” denen ve
bütü n Avrupa .hanedanlarında uygulanan sistem in bozuldu­
ğu iddia edilemez. Olayları takib edersek, ortaya şöyle bir
m anzara çıkar: I. M ustafa’dan sonra tahta, m eşru veliaht olan
Şehzade Osman (II. O sm an) geçti. Onun yerine -I. Mustafa-
nın kısa b ir 2. saltanatından sonra - kardeşi IV. M urad, onun
yerine de kardeşi Sultan İbrahim geçti. Çünkü ne II. Os­
m an ’ın, ne IV. M urad’ın, öldükleri anda şehzadeleri yoktu. Av­
ru p a ’da olduğu gibi, m ecburen oğul olmayınca kardeş, tah ta
yükselm iş oldu. Sultan İb rah im ’in yerine büyük oğlu IV.
M ehmed padişah oldu. Ancak IV. M ehmed 1687’de hal’ edilin­
ce yerine büyük oğlu Şehzade M ustafa (II. M ustafa) değil,
kardeşlerinin büyüğü olan Şehzade Süleym an (II. Süleym an)
h ü k ü m d ar oldu. IV. M ehm ed’in hal’i sırasm da kim in, yani
oğlunun mu, kardeşinin mi padişah olacağı üzerinde kısa b ir
tered d ü t geçirildiği m alûm olduğuna göre, henüz "ekber-i e v
lâ d ” yani hanedanın en yaşlı erkek üyesinin tah ta oturm ası
gelenek ve kanunu teessüs etm em iş olduğu anlaşıldı. Bu usul,
ancak 1687’de kesin şekilde teessüs etti ve O sm anoğullan’-
nın I924’te düşm elerine kad ar sürüp gitti. Onun içindir ki. II.
A bdülham id’den, 1909’dan sonra tah ta hep yaşlı veya yaşlıca
za tla r o tu rm u ştu r.
I. Ahmed öldüğü zam an O sm anoğullan’ndan hayatta olan
şehzadeler, kardeşi M ustafa ile oğuUarı Osm an, M ehmed, Mu­
ra d , Süleymcuı, Kasım . Bâyezid ve İb rah im ’den ibaretti. En
küçükleri olan Şehzade İbrahim , henüz 2 yaşındaydı. Bu şeh­
zadelerden M urad, Kasım ve İbrahim , aym anneden. Kösem
M âhpeyker H aseki’den doğm uşlardı. Osmanlı tarihinin bu e n
m ühim kadınım n, ayrıca kızları da vardı. Veliaht - Şehzade
O sm an’ın annesi M âhfîrûz H aseki’dir. II. Osm an padişah o-
lunca veliahtliğe yükselen Şehzade M ehmed’in annesini bil­
m iyoruz. Kösem değildir. M âhfîrûz H aseki olm ak ihtim ali
vardır. 1. Ahm ed’in b u n lar dışında birkaç şehzadesi d ah a ol­
m uşsa da, babalarının hayatm da ve pek küçükken ölmüş-
k r d ir .
Sultan M ustafa, ağabeyinin saltanatı boyunca h er an,
cellât tehdidi altında yaşam ış, şuuru bozulm uştur. Şuuru

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI 231

bozuk olanın tslâm şeriatine ve T ürk töresine göre hakan


ve halife olm ası im kânsızdı. Bu şuur bozukluğunun 1. Ah­
m ed ’in hayatında bilinip bilinmediği veya derecesinin kesti­
rilip keslirilm ediği m alûm değildir. Ancak Sultan M ustafa,
O sm anoğulları’ndan gelip geçen bütün şehzade ve sultanla­
rın arasında, "deli” denecek tek şahıstır. Tedavisi im kânsız
derecede şu uru bozuktu. Kadınları yam na yaklaştırm adığı
için, çocuğu da olm adı.
Osm anlı h ü küm darlarının - E m îr S üleym anla Musa Çe­
lebi sayılm am ak suretiyle - 15,’si olan M ustafa H an’ın 3 ay,
4 gün süren ilk saltanatı, bu m üddet içinde iki cülûs o l d u ^
için, Hazine’ye çok zarar verdi, tki cülûs bahşişinde 6 milyon
duka (3,6 m ilyar TL. eder) dağıtıldı. Kösem S ultan’ın Ocak
A ğalan'nı elde etm ek için büyük servetler dağıtm ası, netice
verm edi. K ösem ’in, zekâsından ve sertliğinden çok çekindiği
üvey oğlu II. Osman tah ta geçirilm ek üzere Sultan M ustafa,
h a l’ edildi.
Boğaz’da gezerken "balık kullarına" altın serpecek d ere­
cede m uvazenesizlikler gösteren genç hüküm dar, ^ y h u lis lâ m
E s’ad E fendi’nin "M uhtellu’ş-şu’û r olanın hilâfeti câiz olmı-
yacağına" d air fetvâsıyla tah ttan indirildi. S adâret kaym aka­
m ı Vezir Sofu M ehmed P aşa’nın teşebbüsüyle bu iş, hiçbir
gürü ltü ve sızıltı olm adan gerçekleştirildi. Zira K apıkulu
Ocakları, te k ra r cülûs bahşişi alacakları için, böyle birşeyi
m enfaatlerine gayet uygun görm üşlerdi. Bu suretle ağabeyi­
nin padişah olduğu II yaşından beri, ağabeyinin h er şehzade­
si doğdukça hakkında devletin anayasası m ahiyetinde olan
Fâtih Kaanûn-Nâmesi’nin tatbikim bekliyen, Saray’daki dai­
resinden çıkam ıyarak gittikçe bunalıp aklını bozan zavallı
Sultan M ustafa, tek ra r dairesine döndü.
II. Osman, am casının ta h ta geçirilerek hakkının çiğnen­
m esine çok kızm ıştı. Bazı a şın hareketlerinde, bu kızgınlığın
tesirlerini görm ek m üm kündür. Tahta geçer geçmez yazdığı
b ir hatt-ı hüm âyûnunda, babadan oğuta geçen O sm anoğullan
tah tı kanununun çiğnendiğini ehem m iyetle zikretm ek suretiy­
le, hislerini ve fikirlerini açıklam ıştır. II. Osm an uzun m üd­
det tah tta kalabilseydi, şüphesiz yerine kardeşlerinden biri
değil, oğullarının büyüğü padişah olurdu. Ancak genç hüküm ­
d ar şehit edildiği zaman, yaşıyan hiçbir çocuğu yoktu.
II. S u ltan O sm an H a n ’ın T a h ta G eçm esi (26 Ş u b a t 1618)
"Genç" denen II. Osman 16. padişah olarak atalarının
tah tın a otu rd u ğ u zam an, 13 yaşını ancak 3 ay ve 24 gün geç­

Levent Şahverdi Arşivi


232 T Ü R KİYE TARİHİ

m işti. Sünnet olm uştu. Annesi M âhîrûz (veya M âhfîrûze) H a­


seki, vâlide-sultan oldu. 1. M ustafa'nın annesi Vâlide-Sultan,
te k ra r Eski Saray'a gönderildi.
II. Sultan Osman, veliaht olarak doğan birkaç Osm anh
hüküm darından biridir. Babası I. Ahmed padişah olduğu za­
m an, II. Osm an'ın padişah olduğu yaştan ancak 4 ay, 10 gün
büyüktü. Buna rağm en büyük kabiliyet gösterm iş, devlet iş­
lerini az zam anda m ükem m elen kavram ıştı. Bu kabiliyet II.
O sm an’da çok daha fazla gelişmiş durum dadır. II. Osman,
aklına koyduğu m eseleleri tatbik etm ek için bütün im kân­
ları kullanacak kad ar iradeli, fakat kanun ve gelenekte, yani
nazariyatta irâdesi T anrı’dan hem en sonra gelen Türk haka­
nının, p ratik te salâhiyetleri hayli sınırlı olduğunu kavrıyamı-
yacak derecede tecrübesiz b ir gençti.
II. O sm an’ın ortaya attığı fikirler, Türkiye’nin yenileşme,
h a ttâ inkılâp tarihinin ilk safhasını teşkil eder. Tatbik edile­
bildiği tak d ird e bu fikirlerin devlete yeni bir ru h ve yeni bir
ham le gücü vereceği de inkâr edilemez, im paratorluğun bü­
tü n azam etine rağm en İçtim aî bünyede b ir donm a, bir kısır­
laşm a olduğu da ortadadır. M üesseseler ve İçtim aî sınıfların
yarım asır öncesiyle basit bir m ukayesesi, aynı sınırları m u­
hafaza etm ekte olan devletin iç bünyede ne derecelerde bo­
zulduğunu açıkça ortaya koyar. Az aşağıda anlatılacak olan
"Hâiİe-i Osm âniye”, bu bozukluğun ne kadar derinlere kök
saldığını gösterir, ilk bakışta çocuk denecek yaşta bir gen­
cin, atalarının yapmıya yüreklenem edikleri ıslahatı düşün­
m esi, h attâ tatb ik alanına koym ak istem esi, hayrete değer gö­
rü n ü r. Ancak tetkikler, bu fikirlerin, esasta II, O sm an’a ait
olm akla beraber, b ir takım m üşavirler tarafından geliştiril­
diğini ortaya koym aktadır. Bu m üşavirlerin başm da, T ürki­
ye tarihinin b ir num aralı sarıklı inkılâpçısı olan Ömer Efen­
di gelm ektedir ki, padişahın baş hocası (hâce-i sultânî) idi.
O sm anoğullan’m n korkusuz adam lar oldukları, bu şekil­
de, dünyanın ve tarihin birinci hanedanından doğm ak im ti­
yazının şu uru içinde yetiştirildikleri m uhakkaktır. Bir II. Os­
m a n ’da, kardeşi olan b ir IV. M urad’daki cesaret, şüphesiz
alelade b ir şey değildir ve böyle bir yetiştirilm enin neticesi­
dir. II. O sm an’ın babası ve kardeşi gibi fevkalâde bir silâh­
şor, süvari ve sportm en olduğu, üstelik büyük b ir .fizik güce
sahip bulunduğu bilinm ektedir. Bu vasıflar, derin bir tahsil,
terbiye ve k ü ltürle bezenm iştir. II. Osman da, kendinden ön­
ce gelen bü tü n şehzadeler gibi devrin en iyi hocalarından ders
görm üş, T ürkçe’yi, A rapça’yı, Farsça'yı, edebiyatlarıyla, çağı­

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 233

nın ilimleriyle çok iyi öğrenm işti. "F â ris” ve "Fârisî,, mahla-
siyle yazdığı şiirlerini toplıyan Dîvân’ı elim izdedir. Bu eser,
büyük bir k ü ltürün ve iyi bir sanat kabiliyetinin m ahsulüdür.
Şu gazel, çocuk yaştaki bir genç adam için, m ükem m el bir
şiirdir:
N evruz olıcak diller şâd ohnıya yaklaşdt
Dilde gam-u gussâ berbâd oimtya yaklaşdt
Vtrâne gönül varsâ cevr-û gam-ı dilberder
M üjde sana ol m ülk âbâd oimtya yaklaşdt
Üstâda çtktp dilber, öğrendi vejâ resm in
 ’ştklara lutfâ m û ’tâd olmıya yaklaşdt
Seyr-î güle çtkdtkdâ ol ruhleri gülrengim
Kârt dil-i zârm feryâd olmıya yaklaşdt
Çok â’şık-u m eftû n û var sen gibi Ş îrîn ’in
Fâris kulun am m â Ferhâd olmıya yaklaşdt
II. Osman, yapm ak istediği reform larda ilk m uhalefet
hareketleriyle karşılaşınca şaşalam ış ve şu beyti söylem iştir:
N iyyetim hıdm et idî saltanat-û devletim e
Çalışır hâsid-ü bedhâh, aceb nekbetim e
II. O sm an’ın Batı kü ltü rü olduğu da ileri sürülm üştür.
II. Osman devrinde İstan b u l’da bulunan 3 Fransız elçisinin
rap o rların a dayanarak II. O sm an’dan bir asır sonra bu pa­
dişah hakkında 2 ciltlik Fransızca bir eser (H istoire d ’Os-
m an) yazan M adame de Gomez, genç hüküm darın m ükem ­
mel Latince, Yunanca ve İtalyanca bildiğini, bu dillerde ya­
zılmış klâsik eserleri okuduğunu yazm aktadır. Bu rivayeti
teyid edecek bir Türk vesikası, henüz elimize geçm em iştir.
E ğer bu rivayet gerçekse, II. O sm an’ın geniş ufkunu izah
edebilm ek biraz daha kolaylaşır.
II. Osman, tah ta geçtikten 4 ay, 12 gün sonra, 9 tem m uz
1618’de, başhocası Hâce i Sultânı Ö m er E fendi’ye m eşihat
payesi verdi. Bu pâye, ilmiye sınıfında yalnız şeyhülislâm a
m ahsus olup, vezire karşılık olan kazasker pâyesinden. ü stü n
ve sadâret pâyesiyle eşitti. Bu suretle im p arato rlu k ta sadrâ­
zam ve şeyhulislâm ’dan başka, eşit pâye taşıyan üçüncü bir
şahsiyet ortaya çıktı.
Bu olay, Osm anh tarihinde ancak 2 defa daha görülm üş­
tü r. Diğer iki olay da XVII. yüzyıldadır. Biri, IV. M ehmed
devrinde K azasker Karaçelebî-zâde Abdülaziz E fendi’nin he­
nüz şeyhülislâm olm adan (sonradan şeyhülislâm o lm u ştu r)
b u pâyeyi alm asıdır. Diğeri de II. M ustafa devrinde. Şey-

Levent Şahverdi Arşivi


234 T Ü R KİY E TARİHİ

hulislâın Feyzullah E fendi’nin büyük oğlu K azasker Fethul-


lah Efendi’dir. Sonradan XIX. yüzyıl ortalarına doğru Mısır
valilerine de, sadâret pâyesi verilm iş ve im paratorluğun yı­
kılm asına kadar bu usul devam etm iştir.
11. Osman, bu görülm em iş ve kanuna aykırı davranışıy­
la aynı günde, sadâret kaym akam ı Vezir Sofu Mehmed Pa-
şa’yı azletti. Yerine, eniştesi olan eski sadrâzam lardan Dâ­
m ad Öküz K ara M ehmed Paşa, sadâret kaym akam ı oldu.
Sadrâzam Dâmad Halil Paşa, serdâr-ı ekrem olarak, Iran
cephesindeydi. Sofu M ehmed P aşa’m n azlinin sebebi, kanu­
nu çiğniyerek I. M ustafa’yı ta h ta çıkarm ası, II. O sm an’ın
hakkını tanım am ası, üç ay içinde iki defa cülûs bahşişi verU-
m esine sebep olarak H azine’yi zaı-ara sokm asıdır.
Bu olaylardan 2 ay, 18 gün sonra, IV. bahsim izde görül­
düğü gibi. Iran ile sulh im zalanm ıştır (26 eylül 1618).

D âm ad Öküz K ara M ehm et P a şa ’n m 2. S a d â re ti


(18 O cak - 23 A ralık 1619)

18 ocak 1619’da II. Osman, 2 yıl, 3 ay, 2 günden beri ik­


tid ar m akam ında bulunan Dâmad Halil P aşa’yı azletti ve Dâ­
m ad Öküz K ara M ehmed P aşa’yı sadârete getirdi. Halil Pa­
şa, ileride IV. M urad devrinde te k ra r sadrâzam olacaktır.
M ehmed Paşa, I. Ahmed devrinde de sadrâzam olmuş, de­
ğerli bir ask er ve devlet adam ıydı. Bu defaki sadâreti 11 ay, 6
gün sürdü, iki sadâretinin toplam ı 3 yıl, 7 gündür. Bu suretle
değerli b ir am iral ve kum andan olan Dâmad Halil Paşa, I.
Ahm ed’in son, I. M ustafa’nın tek ve 11. Osm an'ın ilk sadrâ­
zamı oldu.

G üzelce Ali P aşa’nın S ad âd eti (23 A ralık 1619 - 9 M art 1621)

II. Osman, 23 aralık 16!9'da Dâmad Öküz K ara Mehmed


Paşa yı azletti. Kapdân-ı Deryâ Güzelce Çelebi Ali Paşa, sad­
râzam oldu. Ali Paşa, T unus beylerbeyilerinden Istanköylü
Ahmed P aşa’nın oğludur. Babasının yanında denizci olarak
yetişen Ali Paşa, pek genç yaşta Dumyât (M ısır’da) sancak
beyi, sonra Yemen beylerbeyisi, Tunus beylerbeyisi, kubbe
veziri ve kapdân-ı deryâ olm uştu. Ali Paşa, m uhteris, kindar
b ir adam dı. 2 defada 3 yıla yakm kapdân-ı deryâlık yapm ıştı.
K indarlığını, selefi K ara Mehmed Paşa’nın servetini m üsadere
e ttirip Hazine’ye alm akla gösterdi. Haleb beylerbeyisi olan
M ehm ed Paşa, bir m üddet sonra H aleb'de öldü. Genç padişab

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASSIN BAŞLARI 23S

Üzerinde gittikçe nüfuz kazanan Ali Paşa, kendisini sadâre­


te tayin ettiren Hâce-i Sultânî Öm er Efendi ve D ârüssaâde
ağası Hacı M ustafa Ağa ile uğraşm ıya başladı. 11. O sm an’ın
en nüfuzlu m üşavirlerinden, gayetle akıllı bir adam olan Mus­
tafa Ağa yı, M ısır’a sürdürdü. Üstelik onun servetini de Ha­
zine’ye aldı. Ömer E fendi’yi M ekke’ye sürdürm ek niyetindey-
ken, ölüm ü bu işe engel oldu. B aşdefterdâr (Maliye nazırı)
Bâkî P aşa’nm da servetini H azine’ye aldı ve Cezayir’e sürdü.
Ali P aşa’nın sadâreti böylece 1 yıl, 2 ay, 17 gün devam etti.
Vezir İskander P aşa’nm Lehliler’e karşı bundan önceki bah­
sim izde anlatılan zaferleri, bu m üddet içinde kazanılm ıştır.

V eliaht - Şehzade M ehm ed'in td a m ı (12 O cak 1621)

II. Osman tah ta geçince, oğlu olm adığı için, kardeşleri­


nin büyüğü olan Şehzade Mehmed. veliaht oldu. Veliaht-Şeh­
zade, 3 kasım 1604’te I. Sultan Ahm ed’in 2. oğlu olarak doğ­
m uştu. Ağabeyi II. O sm an’dan ancak 4 ay ve 3 gün küçüktü.
Onun gibi çok iyi yetiştirilm iş, cesur, kültürlü, zeki bir genç­
ti. Hakkı çiğnenm ek suretiyle üstelik aklen zayıf olan am ca­
sının tah ta geçirilm esini unutm ayan II. Osman, Lehistan se­
ferine çıkmıya k arar verdikten sonra, arkasında böyle kud­
retli bir veliaht bırakm ak istemedi. Deli olan am casına bir
kıym et verm iyordu. Çünkü Islâm şeriatine ve Türk töresine
göre aklen zayıf olanın halifeliği ve hakanlığı im kânsızdı (F a­
kat bu im kânsız durum , 1,5 yıl sonra gerçekleşecektir). An­
cak II. Osman, İstan b u l’dan uzaklaşır uzaklaşm az, her za­
m an için bir Saray entrikasını m üm kün görüyordu. Henüz
16 yaşında olmıyan (15 yaşını 10 ay ve 5 gün geçm işti) Veli­
aht-Şehzade M ehmed’in ortadan kaldırılm asına k arar verdi.
Ancak bu kolay bir iş değildi. Kanunî gibi bir hüküm dar bile
oğullarını o rtad an kadırabilm ek için uzun yıllar uğraşm ış,
sonsuz m uhalefetlere karşı koym uştu. II. Osrrtan, kayınpederi
olan Şeyhülislâm Es'ad Efendi’den (Hoca S âdeddinln 2, oğ­
lu). kardeşinin idamı için fetvâ istedi. Damadı II. O sm an’ın
eninde sonunda başm ı belâya sokacağından emin olan ve
durum u dikkatle takip eden E s’ad Efendi, bu teklifi nefretle
reddetti. II. Osman, devletin bir num aralı kanun ve din ada­
m ının reddinden üm itsizliğe kapılmadı. Devletin şeyhülislâm ­
dan sonra gelen ikinci kanun ve din adam ına. Rumeli kazas­
keri Taşköprülü-zâde Mehmed Kemâleddin Efendi’ve baş­
vurdu. Kemâleddin Efendi, asrının yüzsuyu sayılan büvük
b ir bilgin ve müellifli. Şeyhülislâm olm ak için ihtirası var­

Levent Şahverdi Arşivi


23* T Ü R KİY E TARİHİ

dı. Ancak gene de padişahın teklifini reddetti. Aklına koydu­


ğunu yapm ak için hiçbir şeyden çekinm ediği birçok olayla
ortaya çıkan Osman Han, K azasker’! tehdit etti. Kemâleddin
E fendi, fetvâyı vermezse hem mevkiini kaybedeceğini, hem
de padişahın bu fetvâyı sonunda şu veya bu kazaskerden
alacağını anladı. K aranlık bir ifadeyle ve "suçlu ise" kaydını
koyarak, Veliaht-Şehzade M ehm ed’in idamı için fetvâ verdi.
Bunun üzerine II. Osman, 12 ocak 1621’de kardeşinin ida­
m ını em retti. Cellâtlar, Veliaht-Şehzade’nin dairesine girdi­
ler. Genç Veliaht, durum u anladı: "Osmân, dedi; Allaah’dan
dilerim ki ömr-ü devletin berbâd olup beni öm rüm den nece
m ahrûm eyledinse, sen dahi behrem end olm ıyasın!’’. B ütün
tarihçiler, bu bedduanın yerini bulduğunu kabul etm işlerdir.
Islâm ’dan önceki en eski Türk devletlerinden beri riayet
edilen b ir Türk töresine göre hanedan üyelerinin kanı kutsal
olduğu için, ibrişim kem end atılıp boğulm ak suretiyle, kanı
akıtılm aksızın, Veliaht-Şehzade Mehmed öldürüldü. Geriye
II. O sm an’ın 5 erkek kardeşi kalm ıştı. B unların büyüğü olan
ve Kösem M âhpeyker H aseki’den doğan Şehzade Murad, ve­
liahd oldu. M üstakbel IV. M urad bu tarih te henüz 8 yaşını
ancak 5 ay ve 16 gün geçtiği için, şim dilik ağabeyi II. Osman
için b ir teh d it un su ru değildi.

Boğaz’ın D onm ası ve İs ta n b u l’d an Ü sk ü d ar’a Yaya G eçilm esi


(9 şu b a t 1621)

Bu suretle şehzade katillerini asla hoş görm iyen halkın


nefretini kazanan II. Osman, Veliahd-Şehzade’nin idam ından
b ir ay geçmeden H alic’in ve İstanbul BoğazTnın donm asıyla,
uğursuzluğuna inanılan bir h üküm dar haline geldi. Gerçek­
ten 24 ocakta. Şehzade M ehm ed’in ölüm ünden 12 gün sonra
İstan b u l Halici baştanbaşa dondu ve G alata ile İstanbul ara­
sı yaya geçildi. Tarihinin en şiddetli kışlarından birini yaşıyan
İstanbul, 16 gün sonra, 9 şu b atta Boğaz’ın da donduğunu gör­
dü. Ü sküdar'la İstanbul arasını 3Âirüyerek geçenler oldu. Bo-
ğaz'ın donm ası, bütün tarih çağları içinde ancak birkaç defa
vukubulduğu ve İstan b u l’un F ethi’nden beri böyle bir şey gö­
rülm ediği için birçok İstanbullu, kıyam etin yaklaştığına hük­
m etti. Büyük şair N eşâtî:
B e m eded dondu bin otuzda soğttkdan deryâ
ve Hâşimî:
Y ol oldû Ü sküdar’a bin otuzda A kdeniz dondu

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 237

m ısralarını, bu görülm em iş olaya tarih düşürdüler. Daha bir­


çok şair m anzum eler yazıp tarih ler düşürdü. Gemiler İstan ­
bul lim am na gelemediği için kıtlık da başladı. Şubat ayında
etin okkası 15 akçaya (75 TL.) ve zahire fiatları da buna
benzer şekilde yükseldi.

O hrili H üseyin P a şa ’nın S ad âre ti (9 M a rt ■ 17 E ylül 1621)

Bu olaylar üzerine padişah kadar sadrâzam ın da uğur­


suzluğuna hükm edildi. 9 m artta, Boğaz’ın donm asından b ir
ay geçmeden Sadrâzam îstanköylü Ahmed Paşa-zâde Güzelce
Çelebî Ali Paşa öldü. 4. Vezir Ohrili Hüseyin Paşa, 6 ay, 9
gün sürecek olan sadâretine başladı. II. O sm an’ın ünlü Le­
h istan seferi, bu sadrâzam ın zam anında başladı.

II. O sm an’ın C ihangirlik ve R eform P ro je le ri ve Ş ahsiyeti

Rivayete göre II. Osman, Lehistan’ı eskiden olduğu gibi


T ürk tâbiiyetine alm ak (bundan önceki bahsim izde görüldü­
ğü üzere buna az çok m uvaffak olm u ştu r), B altık Denizi’ne
çıkm ak, bu rad a bir donanm a inşa etm ek istiyordu, tsveç
büyük devletler arasına henüz girm em işti ve Almanya im pa­
rato rlu ğ u n u ezmeye hazırlanıyordu. Az aşağıda anlatılacağı
üzere Alman P rotestanları, Katolik im paratorlarının kendile­
rini yok etm esine engel olm ak üzere Dîvân’dan yardım iste­
m işler, Dîvân da Erdel P rensi’nin Almanya’ya savaş açm asına
izin verm işti. Onun için II. Osm an'a M adame de Gomez
tarafın d an isnâd edilen bu p ro je tatb ik kabiliyetinden m ah­
ru m bir şey değildi. Otuzyıl Savaşı’nın başladığı bu yıllarda
A vrupa’da yeni b ir T ürk ham lesi için, daha iyi b ir zam an
yakalanam azdı. Zira Türkiye’nin en büyük düşm anları olan
Almanya ile İspanya, F ransa ve İsveç’le sonu kendileri için
felâketli olacak uzun b ir savaşa girişm işlerdi. Fransa ve ts­
veç, büyüklüklerinin eşiğine adım atm ış, Ispanya'da in h itat
iyice olgunlaşm ıştı. Fâtih, O rtodoks m ezhebini Türk him aye­
sine alm ış, torununun oğlu K anunî ise kendi zam anında
K atoliklik’ten kopan P rotestan m ezheplerini K atolikler’e
k arşı savunarak zaferlerine birinci derecede yardım cı olm uş­
tu . K anunî’nin torununun torununun oğlu olan II. Osm an,
P rb testan lar’ı, hiç olm azsa im paratorlarına baş kaldırm ış du­
ru m d a olan Almanya P ro testan lan 'n ı, bu im p arato rlu k tak i
P ro testan devlet ve devletçikleri T ürk him ayesine alm ayı
düşünm üş olabilir. B altık’ta kurulacak b ir T ürk donanm ası.

Levent Şahverdi Arşivi


338 T Ü R KİYE TARİHİ

Cezayir beylerbeyiliğinin Atlas O kyanusu’nda bulundurduğu


kudretli filolarla birlikte, O kyanus’ta iyi bir denge sağlıya-
bilirdi. Çünkü İngilizler, Fransızlar, Holandalılar, îspanyol-
1ar ve onların tâbii olan Portekizliler, açık denizlerde biribir-
İcriyle ülüm kalım m ücadelesi yapıyorlardı. Amerika to p rak ­
larının henüz yüzde biri bile kolonize edilm em işti. II. Osman,
Türk-Osm anh İçtimaî bünyesinin daha sağlam olduğu b ir
devirde hüküm dar olsaydı, Avrupa’yı çenber içine alm ak
m üm kün olabilirdi. Ataları, daha m ahdut im kânlarla, buna
benzer çok büyük işler başarm ışlardı. İskender’i, Sezar’ı,
T im ur’u, Yavoız’u okuya okuya hülyalara dalan genç T ürk
hakanı herhalde çok büyük işler peşindeydi. Ancak başm da
bulunduğu devlet, olgunluk devresini atlam ış ve ham le kabi­
liyetini az veya çok yitirm işti.
Bu projelerin az çok gerçekleşebilm esi için, O rdu’nun
tam am en padişahın ellerinde itaatkâr, disiplinli, aldığı em ri
düşünm eksizin yerine getirir bir savaş makinesi olm ası lâ­
zımdı. Aslında durum , bunun tam aksiydi. Ordu, Fâtih, Ya­
vuz, K anunî gibi, şahıslarına hayran olduğu başkum andanla­
rına bile zaman zam an itaatsizlik etm işti. II. Osman zam anın­
da XVI. yüzyıl Türk ordusunun düzeni, akıncı sınıfının he­
m en hemen ortadan kalkm ası, tım arlı sipahilerin azalm ası,
yeniçerilerin fevkalâde artm ası, Kırım atlılarının ordunun
vazgeçilemez bir parçası halinde ehem m iyet kazanm ası gibi
faktörlerle, tam am en altüst olm uştu. İstan b u l’daki Kapıkulu
O caklan, doymak bilmez b ir milis hâline gelmişti. H er olayı,
kendilerine tem in edeceği m enfaate göre m uhakem e ediyor­
du. T ürkiye’nin tek avantajı, bu sırada Avrupa’da da İsveç
dışında hiçbir devletin disiplinli bir ordusu olm am asıydı.
H attâ Avrupa ordularındaki düzensizlik, T ürk ordusundaki
durum dan çok daha kötüydü. Böyle bir orduyla da belki bir­
çok işler başarm ak kabildi. Ancak başkum andan olan hüküm ­
darın, ordusuyla tam am en kaynaşm ası ve anlaşm ası lâzım­
dı. HâiIe-i Osm âniye'de görüleceği gibi, O sm anogullan'nın
artık eski itibarları kalm am ıştı. Türk hakanı, ordu ve halk
tabakaları nezdindeki eski adetâ kutsal mevkiini kaybetm iş­
ti. II. O sm an'ın gençlik ve tecrübesizlikten doğan bir seri
hatası, orduyu sertlik ve gururla yola getirebileceğini sanm a­
sı, durum u büsbütün altüst etti. Dehasından şüphe edilemiye-
cek b ir şahsiyet olan II. Osman, bir on yaş daha geç tah ta
çıksa, hele şehzadeliğini eski Osmanlı prensleri gibi orduların
ve vilâyetlerin başında geçirebilseydi şüphesiz X V II. yüzyıl
Tüıkiyesı, çok bahtlı günler yaşardı.

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 239

İkide b ir am casının kanun çiğneyerek tah ta geçirilm esi


suretiyle 3 ay içinde iki defa cülûs bahşişi aldıklarını söyle­
yip orduyu gücendirm esi, ordunun kanunî zam larını bile
verm ek istem em esi. Ocak ağalarına itim at etm eyip alelâde
b ir albay gibi birlikleri yoklam ası, en küçük bir disiplinsiz­
liği birçok ask er ve subayı öldürterek cezalandırm ası, II. Os­
m an ’la ordunun, hiç olm azsa K apıkulu O caklan’nın arasım
açtıkça açtı. Genç hüküm dar, halkın inançlarına ve hislerine
de ehem m iyet vermedi. İktidara değerli sadrâzam lar getire­
mediği gibi, hiçbir sebep olm aksızın kardeşini öldürtm esi
de, m illetle arasını açtı. Lehistan seferine güneşin tutuldu­
ğu 21 mayıs günü çıkm ası, hareketini bir gün geciktirm ek
zahm etine katlanam am ası, büyük dedikodulara yol açtı. Zi­
ra bütün dünyanın itikad ettiği üzere o çağlarda güneş tutul­
m ası çok uğursuz b ir olaydı ve hiçbir önemli işe böyle bir
gün başlanam azdı. II. O sm an’ın uğursuz sayılan bir günle
alay etm esi, m illetin hislerini incitti. H er hüküm dar, her li­
der, m illetinin hislerine, inanışlarına saygı gösterm ek mec­
buriyetindedir. Kendisi inanm asa bile, inanır gibi davrana­
rak büyük kitleleri kırm am ak icap eder. Çünkü hiçbir şahıs,
m illetin üzerinde değildir. 21 mayıs 1621’de Dâvudpaşa ordu­
gâhında cum a namazıyla beraber küsûf namazı da kılındık­
tan sonra, ordunun hareketini bir gün geciktirm ekten hiç­
b ir zarar hasıl olmazdı. Ordu düşm an ülkesinde ve savaş
m eydanında olmadığı gibi, Lehistan da devleti tehdit edici
güçte b ir devlet değildi. Bu 21 mayıs üstelik hicri aylardan
cum âde’l-âhıra’nın son günüydü. "Selh” denen ayın son gün­
leri büyük işlere girişm em ek de devrin âdetiydi. Küsuf gibi
b ir olaya ehem m iyet vermeyen II. O sm an’ın tabiatiyle ayın
son gününü aklından bile geçirm esi beklenem ezdi. Ancak Bo-
ğaz’ın donm asından, yüzyıllardan beri görülm em iş şiddette
b ir kıştan sonra güneşin tutulduğunu da gören halk, büyük
b ir felâket geleceğine iyiden iyiye inandı. XVII. asırda bulun­
duğum uz hiçbir zam an unutulm am alıdır.
Türkiye Hakanı olan genç hüküm darın kudretli ilmiye
sınıfıyla da arası iyi değildi. II. O sm an’a karşı m em nuniyetsiz­
lik, ulem â’m n başı olan Şeyhülislâm E s’ad E fendi’den baş­
lıyordu. Hoca Sâdeddin E fendi’nin bu m uktedir ve bilgin oğ­
lu, gelenek dışı olarak padişahın kızıyla evlenm esine istem i­
yerek razı olm uş, Veliaht-Şehzade'nin idam ına fetvâ verme­
diği halde sözünün dinlenm em esine kırılm ıştı. Kanun dışı o-
larak kendisinden başka Hâce-i Sultânî Öm er E tendi’ye de
m eşihat pâyesinin verilmesi, nüfuzunun, h a ttâ salâhiyetleri­

Levent Şahverdi Arşivi


240 T Ü R KİYE TARİHİ

nin sınırlandırılm ası üzerine, büsbütün gücendi. Fakat padi­


şaha açıkça cephe almayı da devletin m enfaatlerine uygun
görm edi. Bundan başka II. Osman, birçok ulem â'nın arpa­
lıklarını ellerinden alarak, ilmiye sınıfı arasında geniş bir
m em nuniyetsizlik yarattı. OsmanoğullarTnın h er zaman im­
p aratorluğun en cöm ert adam ı olm asına alışm ış olan çeşitli
sınıflar, yeni padişahın cim riliğini iyi karşılam adı.

D ilâver P a şa ’n ın S ad âre ti (17 Eylül 1621 - 19 Mayıs 1622)

Bundan önceki bahsim izde anlatıldığı üzere Sadrâzam


Ohrili Hüseyin Paşa, H otin m uhasarasındaki ihanetinden do­
layı azledildi. 2. Vezir olarak cezadan kurtuldu. Yerine geti­
rilen Diyâr-ı Bekr beylerbeyisi Dilâver Paşa, Hüseyin Paşa'
dan daha m uktedir bir adam değildi. Devlet adam ı kıtlığı ve
tecrübesizlik, II. O sm an’ı yanlış tayinler yapmıya sürüklüyor-
du. Dilâver Paşa’nın sadâreti, Hâile-i Osm âniye’de şehit edilin-
cej'e k adar (19 mayıs 1622) 8 ay ve 2 gün sürdü.

A vrupa’d a Otuzyıl S avaşı’nın B aşlam ası

Hâile-i Osm âniye’nin safhalarım anlatm adan önce, II. Os­


m an devrine rashyan Avrupa’daki Otuzyıl Savaşı’nın Türkiye
ile ilgili bahislerine bir göz atm ak lâzımdır. Savaşın gelişmesi
ve neticeleri. Sultan İbrahim çağında anlatılacaktır.
Otuz Yıl Savaşı’m, m erkezi P rag’da olan Bohemya Pro­
testan ları çıkardı. 1618 tem m uzunda tm p a ra to r’a açıkça baş
kaldırdılar. Bohemya’dan Katolik rahipleri kovdular ve der­
hal vicdan hürriyetinin büyük tem silcisi olan ve K atolikler’e
karşı P rotestanlar'ı tutan Türk H akam ’ndan yardım istem ek
üzere bir elçilik lıeyetini yola çıkardılar (B. S. Baykal, Y eni
Zamanda Avrupa Tarihi, 26). Dîvân-ı Hüm âyûn, doğrudan
doğruya Almanya’ya savaş açm aya yanaşm adı. F akat Protes-
ta n la r’ı ezmiş b ir im p a ra to r’un Türkiye için ne derecede teh­
likeli olacağım kestiren Dîvân, "O rta M acar K ıralı” pâyesini
verdiği E rdel (Transilvanya) prensi B ethlen G abor’a, Alman­
ya’yla savaşm ak için izin verdi. N orm al b ir zam anda böyle
b ir izin, Almanya'nın Türkiye’ye savaş açm asına sebep olur­
du. Fakat büyük düşm anlarla sarılm ış olan İm parator, üze­
rin e b ir de T ürkler'i çekm em ek için, buna göz yum du.
E rdel P rensi’nin yenilm esinin ülkesinin A lm anlar’ca is­
tilâsına yol açacağını ve bu takdirde Erdel, T ürk im parator­
luğunun b ir parçası olm ak hasebiyle savaşa girm ek icap ede­
ceğini düşünen Dîvân, B ethlen G abor’u T ürk birlikleriyle de

Levent Şahverdi Arşivi


y v i l . A S R (" BAŞLARI 241

d e s t e k le d i. B ilh a s s a c id d î b ir t'- p ç u su o lm ıy a n P r e n s ’e to p ç u
b ir lik le r i g ö n d e r d i. O sm a n h ta r ih in d e e m s a li o lm a m a k ü ze ­
re , b ir b e y le r b e y i ( o r g e n e r a l) g ib i ço k y ü k se k r ü tb e li b ir T ü rk
k u m a n d a n ın ın id a r e s in e v e r ile n T ü rk k u v v e tle r i, P r e n s'in
e m r in e g ir d i. O za m a n a k a d a r E rd e) p r e n sle r i, b e y le r b e y ile -
r in e m r in d e sa v a ş ır la r d ı. B c th ie n G a b o r, G a ra m çaj'i k e n a r ın ­
d a İm p a r a to r lu k o r d u su n u y e n d i A lm an o r d u s u n a , W a llen s-
te in k u m a n d a e d iy o r d u . B u n u n ü z e r in e b ü tü n S lo v a k y a , m e r ­
k e z i B r a tis la v a (P r e s s b u r g ) o lm a k ü z e r e T ü rk -M acar o r d u s u
ta r a fın d a n işg a l e d ild i. V iy a n a ’nın 40 k m . y a k ın la r ın a k a d a r
ile r liy e n T ü rk -M a ca r o r d u su k a r ş ıs ın d a , e s a s e n B o h e m y a â s i­
le r iy le b a şa ç ık a m ıy a n İm p a r a to r , h a y a tın ın en m ü ş k ü l a n la ­
r ın ı y a şa d ı (N a îm â , II , 194; P e ç e v î, II, 351; D e c e i, İ s l âm Ans.,
IV , 302a; M a k k a i, Hi s t. de Tr a ns v l v ame , 225; L a v isse-R a m -
b a u d , V , 5 2 1 ).
B o h e m y a k ır a lh k tâ c m ı H a h sb u r g la r 'd a n k o p a r m a k ba­
h is m e v z u u o lu r k e n , İm p a r a to r , k e n d in i to p la d ı. M a c a r la r ’ı
v e T ü r k le r ’i V iy a n a ö n le r in d e n ve A v u stu r y a to p r a k la r ın d a n
a tt ı. B o h e m y a â s ile r in i y e n d i. O la y la r şö y le g e liş ti: B e th le n
G a b o r, P r o te sta n m e z h e p le r in in k u r ta r ıc ıs ı r o lü n ü iy ic e b e­
n im s e m iş , îm p a r a t o r ’a k a r şı k a z a n d ığ ı z a fe r le r le s a r h o ş o l­
m u ş tu . 25 A ğ u sto s 1620'den b e r i D îv â n 'm k e n d is in i " M a ca r
K ır a lı” p a y e s iy le a n m a s ı, p r e n si b ü sb ü tü n g u r u r a sü r ü k le d i.
1621 te m m u z u n d a U y v a r'd a y e n i b ir A lm a n o r d u su n u b a ş­
k u m a n d a n la r ı G en e r a l B o u q u o y ile b e r a b e r y o k e tm e s i
v e S lo v a k y a ve A v u stu r y a ’d a n so n r a M o ra v y a to p r a k la r ın a
d a g ir m e s i, b ir a n için A v r u p a ’da n a z a r la r ın E r d el P r e n s i’n e
ç e v r ilm e s in e se b e p o ld u . A n ca k T ü rk -M a ca r o r d u su n u n Mo-
rava ır m a ğ ın ı g e ç tiğ i bu g ü n le r d e İm p a r a to r , B o h e m y a â s ile ­
rin i e z m iş v e B e th le n G a b o r ’un k u z e v b a tıd a k i B o h e m y a P ro ­
te s ta n la r ı ile b ir le ş m e s in e v e s ile v e r m e m iş ti. İm p a r a to r b ira z
d a h a g e c ik s e v e y a B o h e m y a lı Ç ek le r d a y a n a b ils c y d i, T ü r k
h â k im iy e ti b u g ü n k ü b ü tü n Ç e k o slo v a k y a 'y ı iç in e a lm ış o la ­
c a k tı.
İ m p a r a to r , 8 k a sım 1620 A k d a g ıh e y d a n m u h a r e b e s in d e ,
250 ö lü gib i e h e m m iy e ts iz b ir za y ia t v e r e r e k . P r o te sta n o r d u ­
su n u im h a e tt i. B u s u r e t le O rta A v ru p a ta r ih in in m u k a d d e ­
ra tı d e ğ iş ti Ç e k le r ’iıı v e S lo v a k la r ’ın d a h a tam 300 vıl A lm a n
h â k im iy e tin d e y a şa m a la r ı te m in e d ilm iş o ld u Pra.e’a s ir e n
A lm a n la r, g ö r ü lm e m iş zuH i.m lerle M oravya, S ile z v a v e B o lıem -
y a ’yı ta h rip e ttile r ( L a v ısse -R a m b a u d , V , 5 2 2 ). Bu ü lk e le r d e
P r o te sta n la r ın b ü tü n m a lla r ın a cl k o n d u . B a zı ta r ih ç ile r e l
k o n a n m e n k u l v e g a y r im e n k u lle r in d e ğ e r in i ş ü p h e s iz m ü b a -

Levent Şahverdi Arşivi


24Î TÜR KİYE TARİHİ

lâgalı olarak 90-100 milyon filorin (27-30 m ilyar TL.) tahm in


elnıektedirler. P ro lestan lar’a ait toprakların d ö rtte üçü elle­
rinden alınarak K atolikler arasında paylaşıldı. P rotestan köy­
lüler, topraksız kaldı. Bu servetten Almanj'a fazla bir k âr te­
m in edemedi. Çünkü m üsadereye m em ur edilen kom iserler,
elde ettikleri m eblâğın en büyük kısm ım kendi hesaplarına
geçirdiler ve Viyana’ya küçük kırın tılar yollam akla yetindi­
ler. Bilhassa Katolik iken yeni P rotestan m ezhebine girenle­
re am an verilm eyip hepsi öldürüldü. Yalnız Prachalitse gibi
b ir kasabada 1.600 sivil P rotestan kılıçtan geçirildi. Bu k a t­
liâm , birkaç saat içinde yapıldı. M artin von H u erta adındaki
b ir albay, Katolik olmayı reddeden birkaç bin P rotestan’ı so­
payla dövdürterek ö ldürttü. Katolik olm ak istem iyen Protcs-
tan lar'ın kadın ve kızlan. Alman neferlerine dağıtıldı. B unlara,
koca ve babalarının gözleri önünde tecavüz edildi. Küçük ço­
cuklar, annelerinin gözleri önünde aç bırakılm ak suretiyle
ağlatıla ağlatıla öldürüldü. En bahtlı anneler, K atolikliği ka-
bCı! ederek çocuklarını geri alabildiler. Nihayet 31 tem m uz
1627 tarihli im parator irâdesiyle, Katolik olm ak istem iyen
bütü n Çek ve AlmanlarTn Bohemya, Moravya ve Silezj'a’yı
terketm esi istendi. 30-W bin aile, P rotestan Alman devletleri­
ne göçtü. Bohemya ve Moravya, nüfusunun en büyük kısm ım
kaybetti. Avusturya to p rak la n da fakirlikten nasibini bol bol
aldı. Almanhk geriledi, im p arato rlu k çözüldü. Im p arato r'u n
nüfuzu azaldı. Fransa, Ingiltere, Kolanda, tsveç gibi Alman­
ya d ü şm an lan bu d u rum dan bol bol faydalandılar (Lavisse-
R am baud, V, 522-4).
Im p arato r’un geçici olan bu zaferi sırasında Bethien Ga-
bor, 31 aralık 1621 Nikolsburg M uahedesi’ni im zalam ak zo­
ru n d a kaldı. Zaferlerinin meyvelerini toplam ak kabiliyetini
gösterem edi. Fakat Slovakya topraklarından başka Silezya’
daki Oppeln ve R atibor prensliklerinin E rd el’e katıldığım
İm p a ra to r’a kabûl ettirm eyi başardı (M akkai, 227; Lavisse-
R arabaud, V, 525-6). Bu iki prenslik, Oder nehri üzerindedir
ve bugün Polonya'dadır. Oppeln, B reslau’m 80 km . güneydo­
ğusunda, R atibor da O ppeln’in güneydoğusundadır. Bu suret­
le T ürkiye’nin sınırları Oder'e, Avrupa'nın tam ortasında 51*
arz ve 17° tulüne kadar dayandı. Bu sıralarda II. Osman d a
Boğdan prensliğinin T una’nm kuzeyinde kalan b ir kısım top­
rağını, Reni şehri ile çevresini bu prenslikten alm ış, doğru­
dan doğruya ilhak etm işti (Decei, tslâm Ans., V, 5 6 ^ ).
Belhlen Gabor, bu başarıdan cesaretlendi ve kendisini
d ah a büyük kuvvetlerle desteklem esi için Dîvân’a başvurdu.

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIM KAŞLARI 243

Ancak Hâile-i Osm aniye'nin en karışık günlerini yaşıyan Dî­


vân, böyle birşeye yanaşm adı. Az sonra tekrar bozulan İm ­
p a r a to ru n durum undan T ürkler, faydalanam adılar. Halbuki
b u sıralard a Avu'*turya to p rak la n m üdafaasızdı ve W a)dstein
benüz büyük zaferlerini kazanarak İm p arato r’a geniş b ir ne­
fes aldırm am ış bulunuyordu. B ethlen Gabor, îm p a ra to r’un
ilk fırsatta Silezya’daki iki prensliği elinden alacağını biliyor­
du. Bu prenslikleri savunm asına im kân yoktu. 1623 sonbaha­
rın d a bu prensliklerin yerine kendisine A lm anlar'ın elinde
bulunan M acarlar’la m eskûn to praklardan bir parçanın ve­
rilm esini Viyana’ya teklif etti. Zira Alman idaresinde Macar-
1ar, pek acıktı günler yaşıyorlardı Bethlen G abor, P rotestan
A lm anlar’la işbirliği yaparak durum unu kuvvetlendirm eyi de
unutm adı.
B erlin’e B randenburg E lcktörü’ne bir elçilik heyeti gön­
derdi. EJektör’ün kızkardeşi Prenses K atberina von Hohen-
zollem 'î istedi. 1626’da bu evlenm e gerçekleşti. Bu suretle
E rdel h ü k ü m d an yalnız Prusya hanedanı ile değil, İngiltere,
D anim arka. İsveç ve birçok Aİman hanedanı ile de akraba d u ­
ru m u n a geldi Esasen İm p arato r’a karşı kazandığı zaferler ve
P ro testan m ezheplerin koruyucusu rolü sayesinde, büyük Av­
ru p a hüküm darları derecesinde ün yapm ıştı Erdel'de. hiçbir
Avrupa ülkesinde görülm em iş bir vicdan hürriyeti ve azın­
lık lara karşı m üsam aha havası hüküm sürüyordu (M akkai,
228, 231). Bu hava, şüphesiz T ürkler’in geleneksel vicdan hür­
riyeti prensiplerinin eseriydi Türk im paratorluğunda her
azınlık, en geniş hürriyet içinde yaşarken. Avrupa’da kan
gövdeyi götürüyor, hüküm darlar, a y n m ezhepteki vatandaşr
lan n a her türlü m uameleyi reva görüyorlardı. Türk hâkim i­
yetinde M acarlar bu su retle bahtivar bir öm ür geçirirlerken.
Alman idaresinde yaşıyan birkaç vüz bin M acar’ın yaşadığı
hayat, bir Cehennem havalıydı. Büyük tarihçi hiaîmâ bunu
çok iyi tasvir etm ektedir Naîmâ (1, 402-4). 'Türk ve Alman
idareleri altında yaşıyan azınlıkları m ukayese etm ekte. Alman
idaresinde vaşıyan M acarlar’m acıklı hallerini anlatm aktadır
ki, çağdaş Batı kaynaklan da Türk tarihçisinin ifadelerini
teyid etm ektedir Naîmâ ezcüm le şöyle diyor:
"M acar üm erâsı (asilleri! Nemçe’nin (Alm anya’n ın ) edâ-
nîsi yanında bile re ’âvâdan hor ve bakıyr idi. Farazâ yolda
geçerken kakm a çalıp ve ardından gelirken şafokasın k atd ın p
yüzüne tükürm ek gibi evzâ ederlerdi.. Macar beğ-zâdelerin-
tten Boçkavi ıB ocskai! nâm bir bahâdır kâfir kendi benT
nev’i â ’yânını cem ’ edip: ‘(A lm anlar ın> laht-ı ta sa rru tla n o d a

Levent Şahverdi Arşivi


244 T Ü R K İ Y E TARİHİ

m ağlûb vc hetk-i ırz-u nâm ûs ile ne zam âna dek menkCıb


oluruz? El-ham dili’llaahi Ta’âlâ pâdşâhân-ı Âl-i Osmân, ka­
dîm den evliyây-ı nî'm etim iz olup, Yanoş Kıral (Zapolya),
Cennet-mekân Sultân Süleym ân Hân âstânesine ilticâ etm ek­
le, m ülkü (E rd el), ale'l-inkırâz evlâd-u ahfâdı elinde bâkıy
kalm ışdır. Biz dahi selefimize (Zapolya’ya) ıktidâ ile ol süd-
de-i kavîyeye istinâd edip â ’dâm ızdan (A lrnanlar’cİan) inti-
kaam alsak!..." dedikde, Boçakayi’nin bu kelâm ını â ’yân-ı be-
nî-nev'i (Alman idaresindeki M acarlar), hak ve sâye-i himâ-,
ye-i sultanîye duhûl ile mâl ve iyâl sıyânetini hâllerine evfak
(en m uvaffak) bulup, ittifâk ile m ezbûru kıralhğa ihtiyâr ve
kendülerce serd âr etm ek üzere sene-i m ezkûre hilâlinde serdâ­
ra m ektûblar gönderip "pâdşâhm dostuna dost ve düşm enine
düşm en olup kulluğunu kabûl ve zîr-i cenâh-ı him âyetlerine
duhûl ile kadîm i â ’dâm ız olup ıktizây-ı zarûretle taht-ı hük­
m ünde olduğum uz Nemçe küffârına kılıç koyup Pâdşâh-ı îs-'
lâm ’a cân ve baş ile hıdm eti ta ’ahhüd ederiz; hakıykat-i hâ­
limize vukuufdan sonra âstâne-i devlete arz olundukda" ilti-
m âsı m evkı’-i kabûlde vâki' olup serdâra "m ünâsib olduğu
vech üzre m u ’âhede eyliyesin” deyü ferm ân buyurulm akla m ü­
şarünileyh serd âr dahi dil-hâhî üzre cevâb gönderm eğin, Nem­
çe’ye ızhâr-ı adâveti m üekkid ve M acarlu’dan kendiye tâ b î’
olanlar yevmâ fe-yevmâ m ütezâyid oldu".
S itvatorok M uahedesi’ne rağm en Türkiye’nin tm p a ra to r’u
hâlâ sadrâzam la eşit saydığına, yani K anunî devrindeki p ro ­
tokole uyduğuna d air elimizde birçok vesika vardır. B unlar­
dan biri. Sadrâzam Dâmad Nasûh P aşa’nın im p a ra to r Mathi-
a s ’a yazdığı 26 ekim 1612 tarihli m ek tu p tu r ki, îm p a ra to r’a
"d o stu m ” diye hitab etm ektedir (tercüm esi; H am m er, V III,
415-20). Otuzyıl SavaşTmn sebebi olan Çekler’in îm p a ra to r’a
isyanında Çekler, Heinrich B itter başkanlığında bir elçilik he­
yetini İstan b u l’a gönderm işler, Dîvân’dan vicdan hürriyeti na­
m ına yardım istem işler ve eski Bohemya kıratlığı ihya edilip
H ab sb u rg lar’dan istirdad olunursa, bu kıratlığın padişaha tâbi
olup yıllık vergi vereceğini bildirm işlerdir (H am m er, V III,
246). I. Sultan M ustafa’nın cülûsunu haber vermek için Avru­
p a ’ya gönderilen fevkalâde elçi padişah yâverlerinden M ustafa
Çavuş, Venedik’e geldiği zaman, Avrupa’da yaklaşan büyük
fırtınayı Venedik doçu ve senatörleriyle m üzakere etm işti. 4 ay
sonra II. O sm an’ın cülûsunu bildirm ek üzere V enedik’e gelen
M ehmed Çavuş da bu m üzakerelere devam etti. II. Osman,
Şeyhülislâm E s’ad Efendi’nin telkiniyle, V enedik’i destekliye-
ceğini ve İspanya ile sulh yapm ıyacağını bildirm işti. Bu, İs-

Levent Şahverdi Arşivi


X V « . ASRIN BAŞLARI 24S

pan y a’nın bir buçuk asırdan beri T ürkler tarafından Akdeniz


ticaretinden gittikçe daha fazla m ahrum edilm ek siyasetine
devam olunacağını gösterdiği için m ühim di.

Dış M ünasebetler

Fas S ultam ’nın Şeyh Abdülaziz adlı fevkalâde elçisi İs­


ta n b u l’a gelip hüküm darının yeni padişaha (II. Osm an) tâbi
olm akta devam ettiğini bildirm esi de, Dîvân’a ra h at bir nefes
aldırdı. Şeyh Abdülaziz, çok zengin hediyeler getirm işti. Iran
elçisi Kasım Han da, Şah Abbas'ın sulh hâlinde yaşam ak a r­
zusunu teyid etti. Dîvân, Safevî büyükelçisine, Şah'ın B asra
K örfezi’ndeki Osm anh hukukuna aykırı davranışlarından şi­
kâyet etti. Şah, II. O sm an’a m uahedeyle taah h ü t ettiği yıllık
haracı olan 100 yük ipekten başka 4 fil, b ir gergedan, 45 p arça
pek değerli kürk, 32 altın iplikle işlenm iş, 26 kadife, 9 ipek el­
bise, 45 sarık ve buna benzer hediyeler gönderm işti. Bu sıra­
lard a Safevî tâbiiyetinden Osm anh tâbiiyetine geçen H ûzistan
(İra n A rabistam ) eyâletinin güneyindeki Arap şeyhliklerinin
yeni d u rum unu tanıyan Şah Abbas, bu iş b ir Osm anh tahriki­
nin neticesi olmadığı için savaş sebebi saym ayacağım bil­
diriyordu. T ü rk istan ’daki T ürk devletleriyle olan m ünasebet­
ler de iyiydi. Bu sırada Doğu Türk âlem inin en büyük hüküm ­
darı, Şeybânîler’in yerine geçen ve onlar gibi Cuci U lusu’ndan
olan Cânîler'den îm am kulu Han (1611-1642) idi. Cengiz’in 18.
k u şaktan torunu olan bu hüküm darın oğullarından Ali Mu-
ham m ed Han, 1618’de Safevîler’le yaptığı bir vuruşm ada ye­
nilm iş ve esir düşm üştü. 8 yıl İra n ’da esir kaldıktan sonra,
1626’da babasının bir m ektubuyla beraber İstan b u l'a gelm işti.
Bu sırada Osmanlı-Safevî savaşı yeniden başladığı için, işbirli­
ği teklif ediyordu. Cânîler, M âverâünnehir, Fergana, Belh ve
B edahşân’ı, yani B atı T ü rk istan ’ın en büyük kısm ını ellerinde
tutuyorlardı. H arzem 'de. Doğu T ürkistan'da, K azakistan’da
hepsi Cuci Ulusu’ndan inen hanların idaresinde, daha az ehem ­
m iyetli başka Türk devletleri bulunuyordu.

Kapdân-ı Deryâ Halil Paşa’nın İtalya Seferi (1620 Yazı)


Güzelce Ali P aşa’nın sadrâzam olm ası üzerine II. Osm an,
eski sadrâzam Dâmad Halil Paşa'yı 3. defa kapdân-ı dervâ
yaptı (23 aralık 1619). Bu değerli am iral, I. Ahmed devrinde
an latılan Akdeniz seferlerine benzer bir başarıyı, 1620 yazında­
ki seferinde de kazandı. Donanmay-ı H üm âyûn'u İstan b u l’dan
M ora’nın güneybatı kıyısındaki T ürk üssü N avarin’e getirdi.

Levent Şahverdi Arşivi


246 TÜR KİYE TARİHİ

B uradan Yunan (lyonya) Denizi’ni kuzeye doğru geçti. Otran-


to Boğazı’nda A driyatik’e geldi. Dıraç üssünde b ir m üddet kal­
dı. 2 İtalyan gemisini ele geçirdi. Hiç beklenm edik b ir tarzda
doğudan batıya doğru Adriya Denizi’ne geçerek M anfredonia
K örfezi’ne girdi ve İtaly a’ya asker çıkardı. Ispanya’ya ait
M anfredonia lim anını aldı ve tahrip etti. Şehrin kalesi, Türk-
le r’e ancak 3 gün dayanabildi. Kale ateşe verildi. Halil Pa.şa, bu
zaferini, hususî bir m ektupla şeyhi olan devrin en büyük m u­
tasavvıfı, şair, bestekâr ve bilgin Üsküdarlı Aziz M ahmud Hü-
dâyî E fendi’ye bildirdi.

A lm anya ile M ünasebetler

Türkiye, Otuzyıl S av aşlan ’ndan pekaz faydalanabildi. Dev­


let bünyesi eskisi gibi sağlam olsaydı bu savaşa Türkiye’nin
m üdahalesi, Almanya’nın mahvıyla neticelenirdi. Halbuki, iç
m eselelerine iyice dalm ış olan Osmanlı hüküm eti, küçük ba­
şarılar ve m enfaatlerle yetindi. Bu arada Almanya’nın m üşkül
durum undan faydalanan Budin beylerbeyisi K arakaş Mehmed
Paşa, ânî bir hücum la B udapeşte’nin kuzeydoğusunda. T una’
nın doğu kıyısı üzerindeki Vacz (Almanca: Waitzen, Türkçe;
Vac veya Vaç) kalesini aldı. 2 ağustos 1620’de Mollard B aronu'
nun yerine İstanbul büyükelçisi olan Gallo, im paratoru nâm ı­
na bu olayı şiddetle protesto etti. Dîvân, kulak asm adı. Yarım
asırdan beri Almanya m eselelerinde en büyük diplom at sayı­
lan ve bu sırada yaşı lOO’e yaklaşm ış bulunan Belgrad kadısı
Hâbil E fendi’ye İm p arato r II. Rudolf hususî bir m ektup gön­
derdi ve Türkiye’nin Alm anya’nın zor durum undan faydalanıp
savaş çıkarm am asını rica etti im parator, âsi Ç ekler'in ve
P rotestan Alm anlar’ın İstan b u l’a gönderdikleri elçilik hevet-
lerinin bağımsız devletlerin tem silcileri gibi resm en ve törenle
kabûl edilm elerini de devamlı şekilde protesto ediyordu II Os­
m an, bu durum dan faydalanam adı. Daha kuvvetli olan ve ile­
rid e Türkiye’nin Avrupa’daki varlığını tehdit edecek bulunan
Almanya yerine, mevcudiyeti Rusya ve Almanya’ya karşı Tür­
kiye için bir garanti olan Lehistan üzerine vürüdü. Halbuki bu
sıralarda Aşağı Avusturya, Yukarı Avusturya. Bohemya. Mo­
ravya. Silezya gibi Habsburg im paratorluğunun en değerli
eyaletlerine hâkim olan Protesianlar padişaha 30 000 ekü (9
m ilyon TL.) haraç yollam ışlar vardım istem işlerdi Kendini
Bohemya (Çekoslovakya) kıralı ilân eden (bu kııalhk tâcı,
İm p a ra to r’a a i tti) Friedrich II Osman'a 1.000 duka (600 000
TL.) değerinde yakutlarla süslü bir saat, avnca güm üş boru­
lardan yapılm ış bir org, 72 saat. 3 büvük ayna ve daha birçok

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BASLARI 247

lıc(li\eier g ö n d e r m i ş , k e n di s in i d e s t e k l e m e s i şa rt ıy la B o h e m y a
k ı r a l h ğ m ı n p a d i ş a h a tâbi vergi v eri r bir devlet ulaea gın ı bil­
d i r m i ş t i ( H a r n m e r , V l l l , 268-9).

II/ULE-İ OSMANİYE ve N E TİC E L E R İ

II. S u 'la n ü.snıan H an'ın T ürkiye’nin Y enileşm e T arih in in İlk


Safhasını Teşkil E den R eform T a sa rd a n

11. buUaıı Usıııan, Lehistan seterinden İstan b u l’a döndü­


ğü zaniiiiı. urıparaıurluğun en nüfuzlu sim aları şunlardı: İran
savaşiaıında tanınm ış olan Sadrâzam Dilâver Paşa, Hoca Sâ-
deddin’in şeyhülislâm olan 2. oğlu M ehmed E s’ad Efendi (ki
II. Osıııan’m kayınpederiydi), onun gibi m eşihat pâyesinı ta­
şıyan ve genç hüküm darın bir num aralı m üşaviri olan Hâce-i
Sultânı Ömer Etendi, eski sadrâzam 2. Vezir Kapdân-ı Deryâ
Dâmad Halil Paşa (kı padişahın em ştesiydi), Rumeli kazaskeri
Molla Ali Elendi (ki istisnaî bir durum olarak bir H abeş'ti),
Anadolu kaz.askeri Musa Etendi (ki em salinin arasında bilgi­
sizliğiyle temayüz etm işti), D ârussaâde ağası Süleyman Ağa,
Yeniçeri ağa.sı Ali Ağa, B aşdetterdâr V'ezir Bâkî (veya Abdül-
bâki) Paşa Nişancı Vezir Ispartalı M ustafa Paşa, Vezir Mere
Hüsevın Paşa'nın (m üstakbel sadrâzam ) yerine 1622 başların­
da Mısır beylerbevisi olan Vezir Bâbur Paşa, onunla beraber
tâyin olunan bevleroeyiler, yani Sivas beylerbeyisi -m üstakbel
sadrâzam- Tayvâr Mehmed Paşa, E rzurum beylerbeyisi meş­
h ur Abaza Mehmed Paşa, Du’.kadır (M araş) beylerbeyisi Kala-
vun Mehmed Paşa, R.akka (U rla) beylerbeyisi Bostan Paşa,
eski kazaskerlerden m üstakbel şeyhülislâm büyük şair Yahvâ
Efendi. Harem i H üm âvûn’da hiç bir kadının siyasî nüfuzu
yoktu
Geçen kışın, tarih te görülm em iş bir şiddette geçmesi yür
zünden Anadolu ve Rum eli'nde mahsul durum u çok kötü ol­
muş, İsianbul da vıvecek herşeyin fiatı esaslı şekilde artm ış,
halk zarara uğram ıştı İhtilâllerin birçoğunun kıtlık senelerin­
den hemen sonraya rastladığı bilinm ektedir (Fransız Büvük
İhtilâli de b ö y led ir) Halk iyilik ve kötülük, hattâ semavî oıav-
la n bile padişahtan bildiği ve onu sorum lu tutm aya alıştığı
için H Osman üstelik seleflerinden hiçbirinde görülm iveıı
ve cimrilik derecesine varan tutum luluğuyla, m illetin sem pa­
tisini az veva çok ölçüde kaybetm işti Ancak Osmanoğlu ol­
m ası dülavısıvla prestiji verilidedir ve T a n n ’dan sonra yeryü-

Levent Şahverdi Arşivi


248 T Ü R K İ Y E TA Rİ Hİ

7ünün cn büyük şahsiyeti olduğu hakkındaki inanç sarMİma-


m ıştır Yani prestiji kendi şahsına değil, m ensup okluğu ha­
nedana dayanm aktadır. K anunî’den, 56 yıldan beri gelen 6 pa­
dişahın şüphesiz en m uktediri olm asına rağmen, tecrübesizli­
ği ve değil seleflerinin, XIX. yüzyıl başlarına. 11. M ahm ud'a
kad ar haleflerinin bile akıllarından geçirseler ağza almava ce­
saret edem edikleri derecede radikal reform lar düşünm esi ve
bunları tatb ik a kalkışm ası, kendisini hiç olm azsa belirli taba­
kalarda sevilmiyen adam hâline getirm iştir. Lehistan seterin­
den döndükten sonra yanına sadece bir cellâtla b ir veya iki
subay alıp gûya m ütenekkiren (kıyafet değiştirerek, daha doğ­
ru su geyriresm i) alelâde b ir zabıta âm iri gibi geceleri sokak­
ları, m eyhaneleri dolaşm ası, uygunsuzluğunu gördüklerinin
hem en başını vurdurm ası, padişahlarını Tanrı ile milleti ara­
sında bir mevkide görm eye alışm ış ve böyle görmek isteyen
halkı şaşırtm ıştır. Uygunsuz takım ından çoğunun Yeniçeri ve
diğer Kapıkulu ocaklarına m ensup nefer ve subaylar olması,
bu ocak m ensuplarının idam ları için hususi kanunlar olduğu
ve kendi ocakları içinde icra edildiği halde II. O sm an'ın so­
k ak ta yakaladığı Yeniçeri'yi; "B re H otin’de er m eydanından
kaçan sen m iydin?" diye öldürtm esi, h üküm dara sadık olan
ocak ağalarını bile m üteessir etm iştir.
Çok derinlere inilm ek istenirse, K anunî’den hem en sonra
bazı devlet adam larının, ezcümle Hoca Sâdeddin E fendi’nin
K apıkulu O cak lan’nın ıslahından üm it kestikleri ve birşeyler
yapm ak istedikleri görülür. Hâce-i Sultânî Ömer E fendi’nin,
şahsen tanım ış olm ası lâzımgelen Sâdeddin Efendi’nin fikir­
lerinden m ülhem olabileceği de düşünülebilir. Ancak Türkiye’
nin yenileşm e tarihinde ilk ciddî ham le şüphesiz II. O sm an’ın
şahsında kendini gösterir. O tarih ten bugüne kadar Türkiye’
de daim a iki fikir, m uhafazakârlık ve inkılâpçılık karşı karşı­
ya gelmiş, padişahlar - II. Abdülham id hariç • daim a inkılâpçı
fik ri tutm uşlar, h attâ bu p artin in liderliğini yapm ışlardır. Her
iki parti de sonsuz hatalara düştüğü için, bu iki fikri XVII.
asırdan beri gayet güzel muvazene halinde tu tan İngiltere’de
olduğu gibi b ir dem okrasi doğam am ıştır. Osmanlı im parator­
luğunda b ir anavatan m efhum u olm am ası, Avrupa devletleri­
nin yaptığı gibi devletin anavatan ve çeşitli derecelerde sö­
m ürgeler şeklinde m ütalâa edilm em esi, esasen fikir akım ları­
nı dengeli ve tesirli b ir şekilde kullanm ayı im kânsız kılivordu.
II. O sm an'dan hemen sonra ıslahat fikrinin K âtib Çelebi ve
Koçi Bey gibi m ütefekkirleri yetiştiği halde, bu fikirler, mil­
lete m al edilem em iştir.

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI 249

II. Osman, bazı halefleri gibi yalnız orduda değil, topye-


kûnû m üesseselerde reform yapmıya kalkışm ış, acele ettiği
için., partiyi kaybetm iştir, II, O sm an’ın yapm ak istediği re­
form ların karakteri sathî değil, radikaldir. Meselâ K apıkulu
O cakları’nı ıslah değil, ilga etm ek, yerine Anadolu, Surive ve
M ısır T ü rk leri’nden m üteşekkil yeni, yalnız askerlikle uğraşan,
padişahın em irlerine m utlak şekilde bağlı bir ordu kurm ak
istiyordu. Bu şekilde Saray, H arem , ilmiye teşkilâtlarını yeni­
den kurm ak, yeni kanunlar çıkarm ak, h attâ kıyafet inkılâbı
yaparak daha p ratik giyinmek ve giyindirm ek niyetindeydi.
H arem ve Saray teşkilâtında yapacağı ıslahatta m üşaviri, Pe-
çevî’ye göre gayet aydın b ir şahsiyet olan D ârussaâde ağası
Süleym an Ağa idi.
E s’ad E fendi'nin m u k ted ir ellerinde olan ilmiye sınıfı, çe­
kim ser, fak at K apıkulu Ocakları, açıkça m uhalifti. Padişahın
birçok kere Yeniçeri o rtalarını (tab u rla rın ı) bizzat teftiş edip
yoklam a yapm ası. Yeniçeri subaylarına birliklerinin önünde
son derece ağır sözler söyleyip azarlam ası, h attâ askerlik de­
ğerlerini reddederek hakaret etm esi, hiç beğenmediği böyle
b ir ordunun kıdem zam larını vermemesi, K apıkulu O cakları
ile 1 num aralı Yeniçeri sayılan padişahın arasını iyiden iyiye
açtı. Hele II. O sm an’ın Haleb beylerbeyisine ve sair ilgililere
Anadolu, Suriye ve M ısır T ürkleri’nden ask er yazdırm ak için
gizli b ir ir â d e gönderm esi ve Saray’da adam ları olan Yeniçeri-
le r’in bunu öğrenm eleri, anlaşm azlığı en vahim durum a getir­
di. II. Osman, Cezayir ve Tunus beylerbeyilerine b irer hatt-ı
hüm âyûn göndererek, donanm alarını Lübnan kıyılarında top­
lam alarını bildirdi. B ütün bunlardan, II. O sm an'ın bir takım
şeyler, fakat esaslı, o tarihe kadar görülm em iş şeyler yapacağı
anlaşılıyordu. Şüphesiz yapacağı reform un safhaları kendi ka­
fasında olgunlaşm ış, bunları en yakın m üşavirleriyle görüş­
m üştü. Fakat biz ancak, bu reform lardan dışarıya sızabilen-
lere vâkıfız. II. O sm an’ın Lübnan’da birkaç kazâya hâkim olan
âsi Em ir F ahreddin’i tepelemek için asker toplattırm ak iste­
diğini ileri sürm esi şüphesiz açık b ir bahane olduğu gibi, hac­
ca gideceğini ilân etm esi de böyledir. Zira değil kendinden
önce gelenler içinde, kendinden sonra gelen padişahlar içinde
bile hacca gitmiş tek kişi yoktur. Hicaz fatihi olan Yavuz bile
Hicaz to p raklarına ayak basm am ıştır. Zam anım ıza kadar, 700
yıldan beri Hicaz’a ayak basan Osm anoğulları, Sultan Cem’le,
saltan attan düştükten sonra VI. Mehmed V ahîdeddin’den iba­
re ttir ve bunların yalnız ilki haccetm iştir. 408 yıl halifelik tit-
rin i taşıyan bir H anedan için belki bu durum ilk b akışta tu ­

Levent Şahverdi Arşivi


250 TÜRKİYE TARİHİ

haf görünür Fakat o zamanın ulaştırm a im kânlarıvla bir pa­


dişahın aylarca seyahati göze alıp devlet işlerini bırakm ası
im kânsızdı ve şehzadelerin de bulundukları yerlerden haccet­
m ek için ayrılm alarında büyük m ahzurlar vardı.
Cezâyir ve T unus’un A vrupa’ya kan kusturan kudretli do­
nanm alarıyla beraber Donanmay-ı H üm âyûn'u almış, Anado­
lu, Suriye ve Mısır eyaletlerinde T ürkm enler’den askeı vaz-
mış, bu eyaletlerdeki tım arlı sipahileri de yanına katm ış bir
II. O sm an’ın, İstan b u l’a gelince Kapıkulu O cakları’na istediği­
ni yaptıracağı m uhakkaktı. Yani tasarladığı reform , taibikı
m üm kün olmıyan birşey değildi. Zira Kapdân-ı Deryâ 2. Vezir
Halil Paşa’ya 80.000 duka (48 milyon TL.) göndererek, Donan-
may-ı H üm âyûn’un eksiklerini en kısa zam anda tam am lanm a­
sını ve Cezâyir-Tunus filolarıyla birleşm ek üzere Lübnan kıyı­
larına hareketini em retm işti.
Meydana getireceği yeni, disiplinli, m odern orduyla II.
Osman, Avrupa’yı altü st etmeyi düşünüyordu. Zira Avrupa
devletleri, henüz Türkiye’yi tehdid edebilecek güce enşem e-
m ekle beraber, son çağlarda ciddî terakkiler kaydetm işlerdi.
Reform un yalnız askerî sahada olmıyacağını kaydetm iştik.
II. O sm an’ın düşünm ek değil, tatbikına başladığı bir reform
da, H anedan’ın geleceğiyle ilgiliydi. XVI. yüzyılda padişahlann
S aray’da yetiştirilm iş çeşitli kavim lerden cariyelerle evlenme­
leri, XIV. ve XV. yüzyıllarda olduğu gibi başka hanedanlann
prensesleriyle evlenmeyi terketm eleri, II. O sm an’a göre m ah­
zurluydu. Ancak padişah veya padişahlığa namzel şehzadele­
rin İstan b u l’un tanınm ış ailelerinden kız alm ası, o zam anın
siyasî ve İçtim aî şartlarına göre daha da m ahzurluydu. İstan­
b u l’da padişaha akraba şahısların ve ailelerin türem esi zarar­
lıydı. II. Osman, bu m ahzuru vârit görm em iş olacak ki, önce
III. M urad’ın dam adı olan güzelliği bütün İstan b u l’da m eşhur
D âm ad Pertev P aşa’nın kızıyla evlendi. Adını bilmediğimiz bu
Hanım -Sultan, ana tarafından Osmanoğlu idi. Sonra, Es’ad
E fendi’nin gene güzelliğiyle ünlü kızı Ukayle H atun’u istedi.
Şeyhülislâm , birçok m ahzur görm üş olacak ki, kızını II. Os­
m an ’a verm ekte çekingen davrandı. Ancak tabiatiyle padişa­
hın irâdesine karşı gelemediğinden, II. Osman, Hoca Sâded-
d in ’in torunuyla da evlendi. Biz şahsen hiç tereddüt etmiyo­
ruz ki, 11. Osman, bu hanım lardan şehzade doğunca onu veli­
ah t ilân edecek ve hayattaki 5 kardeşinin saltanat hakkını kal­
dıracaktı. Bir rivayete göre II. Osman, Ukavle H arun’u şehza­
deliğinde görüp çok beğenmiş ve evlenince de im paratonçe
ilân etm işti. Ancak herhalde "H aseki-Sultan" unvanını verdiği

Levent Şahverdi Arşivi


XVII. ASRIN BAŞLARI 2S1

bu zevcesinin hukukî durum unu H arem dı.şmda ilân ettirm e­


m iş olacaktır. Zalen kadınların devlet işlerine karışm asına şid­
detle m uarızdı. Bilindiği gibi O sm anoğulları’nda hiçbir padi­
şah zevcesi im paratoriçe m evkiinde değildir ve olam am ıştır.
B atılılar'ın H u rrem ’i ve benzerlerini bu sıfatla anm aları fan­
tezi kabîlindendir. Tek im paratoriçe, eğer hayattaysa, padi­
şahın annesi (vâlide-sultan) idi. Ukayle H atun'un nikâhı,
600.000 duka (360 milyon TL.) m ihr ile kıyılm ıştır.
IJ Osman ın İstanbullu tanınm ış ailelerden ik i kızla ev­
lenm esi şaşkınlık yaratm ış ve çok geleneksever olan İstanbul
halkı tarafından pek de iyi karşılanm am ıştır. Bu sıralarda II.
Osman, hacca gideceğini resm en ilân etm iş ve hazırlıklara baş­
lam ıştır Kavınpederi Es'ad Efendi’nin bu tasavvurundan vaz­
geçmesi için verdiği öğüt, m üessir olm am ıştır. Hâce-i Sultânî
Öm er Efendi’nin, kardeşi K arakaş E fendi’yi Mekke kadılığı­
na kabûl etm ek istem iyen Mekke Ş erîfi’nden öç alm ak için
padişahı Hicaz’a sürüklem ek istediği gibi bir rivayet varsa da,
biz II. O sm an’ın reform projeleri içinde bu rivayeti pek zayıf
görüyoruz. B ütün bu olaylar olurken, başlarına gelecekleri an-
lıyan Yeniçeriler, II. Osman aleyhinde ateşli b ir propagandaya
girişm işlerdi. Padişahın haksızlıklarını büyük m übalâğalarla
anlatıyorlardı. F akat propaganda malzemesi olarak seçilen
m evzular, esas itibariyle doğruydu. Meselâ yüzyıllardan beri
verilmesi âdet olan bahşişleri padişahın askerinden esirgem iş
olduğu doğruydu. H otin seferinde 100 Yeniçeri'yi korkaklıkla
itham edip öldürtm üş olduğu doğruydu. F akat tabiatiyle aynı
padişahın aynı seferde yaralanan gazileri hastahane çadırla­
rın d a ziyaret ettiği saklanıyordu. İlm iye sınıfının salâhiyet­
lerini kıstığı, ş e r’î kanunların bazılarını tatb ik ten m enettiği,
âd eta görevlerini fetvâ ve ibadet işlerine in h isar ettirdiği
doğruydu. Veliaht-Şehzade M ehmed gibi son derece değerli
b ir prensi h içbir suçu yokken öldürttüğü doğruydu. K apıkulu
em eklilerinden 2.000 kişinin, kendisi H otin seferindeyken P ir
M ehmed Paşa'dan sonra İstanbul m uhafızı, yani saltanat nâibi
olan Vezir Nişancı Ahmed Paşa’ya kafa tu ttu k ları için em ek­
li m aaşını kestirdiği doğruydu. B irçok subayın ulufesini kıs­
tığı, yani m aaşını tenzil ettirdiği doğruydu. H afif elbiseler gi­
yip, bindiği ata hafif koşum lar tak tırarak şim diye kadar gö­
rülm em iş bir kıyafette halkın önünden geçtiği doğruydu.
Hâile-i Osmâniye hakkında b ir eser yazmış olan Yeniçeri su­
baylarından Sefer oğlu Solak Hüseyin Nev’î ’nin ifadesine gö­
re “S a ’âdetlü Pâdşâh, Yeniçeri ve (K apıkulu olan) Sipâhi tâ-
ifesin kırıp E trâ k ’den (T ü rk ler’den) segbân ve T ürkm ân’dan

Levent Şahverdi Arşivi


252 T Ü R KİYE TARİHİ

(T ü rk m en ler’den) cündî yazm ak hevâsına düşüp Anadol sem­


tine geçmiye hâzır ve âm âde" olduğu doğruydu. Anadolu köy­
lüsünden yaya ve göçebe T ürkm enler ve Mısır M em lûkleri’n-
den atlı ask er yazıp bu yeni orduyla başta Yeniçeriler olmak
üzere belki bütün K apıkulu O caklan'nı söndürm ek istediği
doğruydu. Anadolu’daki beylerbeyilere bu şekilde asker yaz-
m a la n için ferm an gönderdiği doğruydu. Bir ara İstan b u l’da­
ki K apıkulu Ocakları içinde b ir iş göremiyeceği düşüncesiyle
ta h t şehrini b ir m üddet için B u rsa’ya nakletm ek istediği doğ­
ruydu. Dinî tö renlere atala rı derecesinde riayet etm eyip mil­
letinin hislerini incittiği doğruydu. Şüphesiz haksız olm akla
b erab er m utaassıp m uhitlerde "dinsiz” diye anıldığı doğruy­
du. Yapacağı reform lara karşı koydukları takdirde, Yeniçeri
Ocağı gibi ilmiye sınıfı ileri gelenlerini de "kıracağı” nı bizzat
ulem â’dan birkaçının yüzüne karşı haykırdığı doğruydu. Niha­
yet şüphesiz dindar b ir adam a, hele bir halifeye, dünya Müslü-
m a n la n ’nm başı olan şahsa yakışm ayack bir şekilde, fikir­
lerine aykırı b ir fetvâyı bütün devlet adam larının gözü önün­
de yırtıp yere attığı doğruydu.

S u lta n O sm an’ın 10 M ayıs 1622 Gecesi G ördüğü T arih î Rüya

Sultan Osman Han, tatbikına kalkıştığı devletin bünyesi­


ni esastan değiştirecek ve m uhtem elen başarıldığı takdirde
faydalı olacak olan reform larının ne derecelere kadar m üşkül
b ir iş olduğunu kavram ıştı. 10 m ayıs gecesi gördüğü m eşhur
rüya, kendi nefsiyle m üthiş bir m ücadele hâlinde olduğunu,
yapm ıya kalkıştığı reform un doğru olup olmadığı hakkında
şu u raltın d a da olsa b ir tereddüt duyduğunu gösterir.
Sultan Osman, rüyasında arkasında zırh olarak savaş kıya­
fetinde tah tın d a oturm uş, K tır’ân okum aktadır. Birden
k arşısında Hazret-i Peygam ber zuhur etm iş, arkasından zırhı
ve elinden Ktır'ân'ı alarak yüzüne bir tokat atm ıştır Dehşete
düşen S ultan Osman, şefaatini dilem ek için ayaklarına kapan­
m ak istem işse de Peygamber m üsaade etm em iştir. Bu m üt­
hiş rüyanın tesirinden, titriyerek uyanan Sultan Osman. Ömer
E fen d i’ye, S adrâzam ’a, Şeyh Aziz Mahmud H üdâyî’ye rüyayı
an latm ak tan kendini alakoyam am ıştır. Şeyh ve Sadrâzam ,
İsta n b u l’dan ayrılm asım n m ahzurlu olduğu. Hoca ise, din ve
devlete hayırlı projeleri üzerinde tereddüde düştüğü için Pey-
g am b er’in gazabına uğnyacagı şeklinde tefsirde bulunm uşlar­
dır. 12 m ayısta Sultan Osman, E yüpsultan’ı ziyaret ederek
k u rb a n la r k estirm iş ve sadaka dağıtm ıştır. Üsküdarlı Şeyh
Aziz M ahm ud H üdâyî Efendi, İstan b u l’dan ayrılm asının bü­

Levent Şahverdi Arşivi


X V tl. ASRIN BAŞLARI 253

yük ve felâketli olaylara sebep olacağını söyliyerek II. Os­


m an'a uzun boylu ve m ânalı şekilde nasihat etm işse de genç
hüküm dar, babasının da şeyhi olan büyük m utasavvıfın söz­
lerine kulak asm am ıştır.

Hâile-i O sm aniye’nin B irinci G ünü: 18 M ayıs 1622

Osmanh tarihçileri, Türkiye tarihinde gerçekten emsalsiz


olan Genç Osman faciasına "Hâile-i Osm âniye" dem ektedir­
ler. Bu dehşetli hâile (facia), 18 mayıs sabahının erken saatle­
rinden itibaren patlak verm iş ve tesirleri, yıllarca koca im pa­
ratorluğu altü st etm iştir.
18 mayıs sabahı güneş doğarken padişah tuğları, Ü sküdar
sahrasına dikildi. Gerçi halk, günlerden, hattâ haftalardan
beri padişahın hacca gideceğini biliyordu. Fakat tuğlar dikil­
m ek suretiyle bu iş, resmen ilân edilm iş oldu. Eski sadrâzam
Ohrili Hüseyin Paşa, saltanat nâibi olarak İstan b u l’da kala­
caktı. II. Osman, Edirne m uhafızlığına Vezir Gürcü M ehmed
P aşa’yı, B ursa m uhafızlığına da Vezir Topal Receb Paşa’yı ge­
tirm işti ki, bu iki vezir de sonradan sadrâzam olm uşlardır.
Kapdân-ı Deryâ 2. Vezir Dâmad Halil Paşa, Donamnay-ı Hü-
m âyûn’u L übnan’a götürm ek üzere II. O sm an’dan hareket em ri
bekliyordu. II, Osman, en güvendiği Y eniçeriler’den 500’ünü,
ve Kapıkulu S ipahileri’nden (tım arlı sipahilerle karıştırm a-
m ahdır!) 1.000’ini, 40 m üteferrika, 30 Divân-ı H üm âyûn (ba­
kanlar k u rulu) kâtibi ve sair Saray m ensuplarıyla b erab er
götürecekti Sadrâzam , D efterdar, Nişancı gibi padişahın gü­
vendiği büyük devlet adam ları da sefere katılıyorlardı. 1.500
Kapıkulu askerinin dışında kalan on binlerce asker, İstan b u l'
da bırakılıyordu. Halbuki padişahın sefere çıkışında bunların
berab er götürülm esi, yüzyıllardan beri gelen b îr âdetti. II.
O sm an’ın, 1.500 asker dışında bu ocaklara hiçbir itim adı ol­
madığı anlaşılıyor.
Tuğların Ü sküdar’daki dikildiğinden bir iki saat geçm işti
ki, Yeniçeriler "kazan kaldırm ış" bulunuyorlardı. Süleymani-
ye’de toplanan Yeniçeriler, m untazam b ir yürüyüşle Atmey-
danı (S ultanahm ed M eydanı)’na geldiler. Ellerinde Şeyhülis­
lâm E s’ad Efendi’den aldıkları "pâdşâhlara hac lâzım değil­
dir. Yerinde o tu ru p adi eylemek evlâdır. Caiz ki b ir fitne zu-
h û r eyliye!" fetvası vardı. R icaut'nun (II, 481) işaret ettiği
gibi, değil padişahın, büyük devlet m em urlarının bile, aylar­
ca işlerini bırakıp hacca gitm eleri caiz değildir. E s’ad Efendi,
son ana kadar dam adını ikaz etm iş, fakat II. O sm an’ın niye­
tinden vazgeçmiyeceği belli olunca, m uhalif durum unu açığa

Levent Şahverdi Arşivi


254 T Ü R KİY E TARİHİ

vurm uştu. Kanuna aykırı ve görülm em iş bir şey olarak hoca­


sı Ö m er Efendi’ye m eşihat payesi verm esinden, yüzyıllardan
beri devam eden şeyhülislâm lık salâhiyetlerini kısm asından,
h areketleri hakkında kendisiyle danışm am asından dolayı d a­
m adına k ın lan E s’ad E fendi’ye ehemm iyet verm iyerek ve ya­
pacağı reform lara inanm ış veya inandırılm ış b ir ilmiye m en­
subunu m eşihat m akam ına getirm eyi ihm al ederek II. Os­
m an, büyük b ir hata işlem işti. Yavuz gibi b ir adam ın bile en
önem li m eselelerde şeyhülislâm a danıştığı bir devlette, b u
m üesseseyi b ir kenara itm ek istem ek şüphesiz tecrübesizlik
eseriydi. II. O sm an’dan çok daha olgun ve terübeli b ir h üküm ­
d ar olan II. M ahm ud (II. O sm an’ın kardeşinin torununun to­
ru n u o lu r), aynen onun gibi, hem de daha büyük b ir cesaretle
İstan b u l'd a, K apıkulu O cakları’m n yanıbaşında yeni bir ordu
(Asâkir-i M ansûre) kurm uş ve bu orduyla, kan ve ateşle Yeni-
çeriler'i ortad an kaldırm ıştı. F akat II. M ahmud, bu işi tam IS
yıl, en büyük dikkatlerle hazırlam ış. Yeniçeri ağalarının (ge­
n erallerinin) çoğunu elde etm iş, ocağın en m ühim m evkilerine
kendi adam larını yerleştirm işti. II. O sm an’da böyle bir dikkat
ve hazırlık safhasını görm üyoruz. Ancak II. O sm an’ın yeryü­
zünün m u tlak şekilde en kudretli ve en büyük devlet başkanı
olduğu, II. M ahm ud’unsa ard ard a gelen m ağlûbiyetler vc b a­
şarısızlıklardan ders alm ayı bildiğini de unutm am ak lâzım dır.
18 mayıs çarşam ba günü öğle üzeri, İstan b u l’da norm al
hayat durm uştu. K apıkulu O caklan’nın Sultanahm ed Meyda-
n ı’n da toplandığını ve h er taraftan bu istikam ete aktığım gö­
ren halk, evlerine çekilm iş, bütün çarşılar ve dükkânlar kapan­
m ıştı. Otağ-ı hüm âyûnun bu gün Ü sküdar’a geçirilm esi k a ra r­
laştırılm ışken, Topkapı Sarayı’nın yolları kesilm iş olduğu
için, m üm kün olm adı. Aziz M ahm ud H üdâyî, hac niyetinden
vazgeçmesi ve yum uşak davranarak askeri yatıştırm asını tav­
siye ederken II. Osman, kayınpederi Es’ad E fendi’nin fetva­
sını yırtıp âsilere küfürler ediyordu. Halbuki bu durum da
b ile vaziyeti k u rtarm ak m üm kündü. Çünkü Kapıkulu Ocakla­
rı âsî du ru m u n a düşm em ek için, subaylarının ikazıyla silâhsız
olarak S ultanahm ed’de toplanm ışlardı. Padişahlarına istekleri­
n i bildirm eye hazırlanıyorlardı. O rtada II. O sm an’ın düşürül­
m esini isteyen kim se yoktu. Padişahın hac sevdasından vaz­
geçm esi ve kendisini devletin gelenekleri ve kanunları d ışına
sevkeden kim selerin idam ı isteniyordu.
K apıkulu askerinin 11. Osmtm’a verilm esini kararlaştır­
dık ları arizada şöyle deniyordu: "Pâdşâhm bu tarîk ile Hi­
caz'a gitm esi, m ücerred bizden i'râz-u nefrete m ebni olup bir

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 255

gayri m ûcibi yokdur. Nizâm-ı â'lem içim pâdşâhlar, hacc-ı


şerifi terk edegelm işlerdir. Düşmen zuhûru ve â ’dânm şerr-ü
şû ru ihtim ali var iken meraâlik-i m ahrûsayı koyup gitmek ha­
tâd ır. Bu kârdan ferâgat olunm ak gerekdir!” (Naîm â, II, 213).
Diğer taraftan Ocak Ağaları, E s’ad Et'endi’dcn padişahı
k an u n ve geleneklere m ugayir işler yapm ak hususunda teşvik
edip devletin bünyesini ve m illetin m enfaatlerini bozanların
k atli vâcip olduğu hususunda fetvâ alm ışlardı. Fetvâ şöyleydi:
"Suâl: Pâdşâh-ı C ihânbân’ı a z d ın p B eytü’l-Mâl-i Müsli-
m în ’i (devlet hâzinesini) telef etd irip bunca fitne ve fe tâ rete
sebeb olan kişilere şe r’an ne lâzım gelir? - El-cevâb; Katil lâ­
zım gelir!’’.
Fetvâ parçalam ayı âdet hâline getiren II. Osman, bu de­
rece k ritik b ir durum da bu fetvâyı kendisine getiren ulem a’
n m önünde kâğıdı yırtıp yüzlerine attı. Bu sıralarda Donan-
m a ’dan kaçan bazı levendler ve azablar (deniz piyadesi) da
S ultanahm ed m eydanına gelm işler, çıkacak kargaşalıkta ne
gibi m enfaatler saghyabileceklerini düşünm iye başlam ışlardı.
K apıkulu O cakları arasında h e r zaman rekabet vardı. II. Os­
m a n ’ın bu ocaklann en kudretlisi olan Y eniçeriler’den fayda­
lanm ayı düşünm ek istem eyişi, çok büyük b ir h atad ır ve fe­
lâketine sebep olm uştur. Tabiî sadrâzam ve vezirler de hiçbir
te d b ir alm am ışlardır. Âsiler, fe trân ın yırtılm asından sonra,
II. Osman üzerinde m üessir olduğunu bildikleri Hâce-i Sul­
tân ı Öm er E fendi’nin sarayına gitm işler, padişaha nasihat et­
m esini söylemek istem işlerse de. Efendi bu sıralarda sarayın­
d an kaçmış bulunuyordu. Bunun üzerine sarayı yağma edil­
m iştir. B undan sonra aynı m aksatla ve daim a silâhsız olarak
âsilerden bir grup, S ad râ zam Dilâver Paşa'nın sarayına git­
ti. Halbuki Dilâver Paşa da sarayında değildi. Sadrâzam ın
m uhafızları sarayı savunm uşlar ve silâhsız yeniçerilerden bir­
kaçını okla öldürm üşler ve iş, tam am en çığırından çıkm ıştır.
Yeniçeri generallerinden Çavuşbaşı Çahcı-zâde, âsilerin silâh­
lanm alarını önlem ek istem işse de, taş yağm uruna tu tu la rak
kaçırılm ıştır. Yeniçeri ağası Ali Ağa, yanında birkaç çorbacı
(b in b aşı) olduğu halde âsilere nasihat etm ek istem iş, fak at
Ç avuşbaşı'ndan daha başarrh olam am ıştır. .
Akşama doğru II. Osman durum un veham etini kavra­
m ıştı. Birkaç saat önce bu anlayışı gösterseydi, Türkiye ta ri­
hinin en feci olaylarından birini önlem ek m üm kün olacaktı. U-
lem â’dan birkaçını Saray’a çağıran II. Osman, âsilerin istek­
lerini sorm uş, şu cevabı alm ıştı: "Kul tâifesi (K apıkulu O-
cak ları), P âdşâh’ın Anadolu sem tine geçdiğine râzî değillerdir

Levent Şahverdi Arşivi


256 TÜRKİYE TARİHİ

ve birkaç kişilerin mansıbcla olduğun istem ezler; Hâce Efen­


di ile D âru’s-Sa'âde Agası’nın ncfy olduğun isterler”. II. Os­
man: "Varın söyleyin, K abe’ye gitm ekden feragat eyledim;
am m â anları, m ansıblanndan bile ref elnıem ” şeklinde ce­
su r bir cevap vermiş, yani seferinden -herhalde durum yatı-
şıncaya kadar- vazgeçmiş, fakat hocasıyla D ârussaâde AğasT-
nın sürülm elerini değil, azillerini bile kabCıl etm em iştir. Bu
anda bile, bu iki şahsın İstanbul'dan uzaklaştırılm ak su re­
liyle meselenin y atıştın im ası ihtim ali vardı. Fakat 11. Osman,
bu im kânı kullanm am ıştır.

Hâile-i O snıâniye’ııin İkinci Günü; 19 Mayıs 1622

19 mayıs sabahı, başta Yeniçeriler olm ak üzere Kapıkulu


Ocakları, on binleri aşan bir kalabalık hâlinde F âtih’te toplan­
dılar. Fâtih Camii’nde sabah namazı kılındı, O radan yürüyüşe
geçilerek S ultanahm ed’e gelindi. Âsilerin davetiyle ilmiye sı-
nıfın birçok m ensubu da Sultanahm ed Camii’nde toplanm ıştı.
Gelenlerin başında Şeyhülislâm Hoca-zâde E s’ad ile eski ka­
zaskerlerden büyük şair Yahyâ Efendi vardı. Bunlar, Ocak
Ağaları, yani K apıkulu generalleriyle cam iin içinde m üzakere­
ye başladılar. Ulem â’nın, askerin m üfrit isteklerini yum uşat-
mıya çalıştığı vc kısmen m uvaffak olduğu görüldü. P adişahtan
6 şahsın başının istenm esine k arar verildi. Bunlar, Sadrâzam
Dilâver Paşa, Hâce-i Sultânî m eşihat pâyeli Ömer Efendi, Dâ­
russaâde ağası Süleyman Ağa, eski İstanbul m uhafızı ve kay­
m akam ı Nişancı Vezir Ahmed Paşa, B aşdefterdâr Vezir Bâkî
Paşa ile Sekbanbaşı Nasûh Ağa’dır. Sekbanbaşı demek. Yeni­
çeri ağasından sonra bu ocağın cn büyük bir generali dem ekti.
N asûh Ağa, isyana şiddetle m uhalif olduğu için başı isteniyor­
du. Bu istek, ulem â’dan 12 kişinin ittifakıyla tasdik edildi:
bunlar, E s’ad ve Yahyâ Efcncliler’den başka, N akıybülcşrâf
G ubârî Efendi, Ayasofya hatîb ve vâızı Öm er Efendi, Sultan­
ahm ed hatîb ve vâızı Bostan-zâde Mehmed Efendi’nin oğlu
M ehmed Efendi, büyük şair Azmî-zâde Haleti Efendi, Kadı-zâ-
de Feyzi Efendi, Derviş Efendi ve M ustafa Efendi idi. K arar,
Feridun ve Halil Çelebiler tarafından kaleme alındı. Ulemâ,
padişahı "azdırdığına” kesin şekilde kani oldukları Hâcc-i
S ultânî ile D ârussaâde Agası’mn yok edilm esini istiyordu. An­
cak diğer 4 şahıs üzerinde tereddüt gösterdiler. E s’ad ve
Yahyâ Efendiler, bu 4 şahıstan vazgeçilmesini istedilerse de,
ağalara söz anlatam adılar. Bu Ocak A galan’na göre SaJrâ-
zam ’ın suçu, silâhsız Y eniçeriler’i ok yağm uruna tu ttu rm ası,
D efterd âr’ın suçu askere güm üşü eksik akça vermesi. Nişan­

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI 257

cı’nm suçu emekli suba34ann m aaşlarını kesmesi, Sekbanbaşı’


nın suçuysa Yeniçeri Ocağı’nı savunacağı yerde körü körüne
Nişancı P aşa’nın (devlet bakanı) em rine itaat etmesiydi.
Ulemâ’dan b ir heyet, hazırlanan arîzayı Topkapı Sara-
yı’na gidip II. O sm an’a sundu. Genç hüküm dar, kâğıdı oku­
du k tan sonra: "katli taleb olunan âdem leri verm em !" dedi.
Uleınâ’nın sözcüsü ile Türk H akanı arasında şu konuşm a
geçti:
— Pâdşâhım , istediklerini ver, yoksa hâl harâb olur.
Cem ’îyet, azîm cem ’îyetdir. Ehven-i şerreyn ih tiy â n lâzım dır.
— Mukayyed olman, anlar başsız askerdir, tez dağılır.
— Kul tâifesi cem ’îyet etdiklerinde istediklerin alırlar;
ecdâd-ı izâm ınızdan alagelm işlerdir. M ukaddem ce olm ak ev­
lâdır.
— Bu fitne erbabını siz (ulem â) tahrik etm işe benzersiz.
Evvel sizi kırarım , bâdehu anları. Ol tâifenin tedârükü gö-
rü lm ü şd ü r (N aîm â, II, 216).
Padişahın gururunu ve vaziyetin veham etini kavrıyan
devlet adam ları, II. O sm an’ı ikaz etm ek istem işler, eski sad­
râzam Ohrili Hüseyin Paşa: "Pâdşâhım , bu kulunu (beni)
dahi isteseler veriniz; hem ân sen sağ ol!" diyerek sonunda
h ü küm darın hayatının da tehlikeye gireceğini im a etm işse
de, dinletem em iştir. II. Osman, aracı olarak gelen ilmiye m en­
suplarını gönderm eyip Saray’da tevkif ettirm iştir. B unların
gelm esini sabırsızlıkla bekliyen âsiler, gelm em eleri üzerine
daha çok coşm uşlar, fakat Saray’a girm ekte tered d ü t etm iş­
lerdir. Saray’da b aşta bostancılar olm ak üzere m ükem m el
silâhlanm ış binlerce asker bulunduğu sanılm ıştır. F akat böyle
birşey bile yoktu. N itekim Ayasofya m inarelerine çıkıp Sa­
ra y ’ın içini gözliyen âsiler, o rtada asker nam ına birşey gö­
rem ediklerini söyliyerek. Y eniçeriler’in son tereddüdünü de
kırm ışlardır.
Bunun üzerine on binlerce âsi, Saray’ın dış kapısına da­
yandı. Kapılar, şüphesiz ihanet eseri olarak açıktı. Asker,
en küçük m ukavem et görm eden dış avluya doldu. Yeniçeri­
ler ve sipahiler silâhlıydı. Acem ioğlanlan, cebeciler, topçu­
lar, toparabacılar ve lâğım cılar silâhsız gelm işlerdi; bunlar,
Saray’da ele geçirebildikleri silâh ve sopalarla silâhlandılar.
K apıkulu O caklan’nın arasına binlerce çapulcu da karış­
m ıştı. B unlar gûya İstanbul halkını tem sil ediyorlardı. As­
ker, bunları başlarından savm ak için, b ir vuruşm a sırasında
kendilerine ayakbağı olacaklarını söyleyip S aray’dan çıkm a­
larını istedi. Fakat çapulcular: "Asker-i İslâm kandaysa biz

Levent Şahverdi Arşivi


358 T Ü R KİYE TARİHİ

de andayız. A.sâkir-i İslâm ’sız bize dirlik haram dır. Dirilir-


-sek bite 1b e ra b e ı) ve kırılırsak büe olııruzî” diyerek ne ba­
hasına olursa olsun yağmaya katılm ak kararında oldukları­
nı bildirdiler. Âsiler, ikinci kapıdan da bostancılar çıkar kor­
kusuyla, fakat en küçük bir m ukavem et görm eden geçip
ikinci avluya doldular O radan üçüncü kapıdan geçip, üçün­
cü avluya girdiler. Üçüncü avludaki harem ağaları kaçıştılar.
Saray âdetâ boşalm ış, herkes bir deliğe girmiş, en büyük kı­
sımsa daha geceden Saray’ı terketm işti. Bu sırada H Os­
m an'ın tevkif ettirdiği ilmiye sözcüsü N akıybüleşrâf G ubârî
Efendi görünüp: "Bizim sözüm üz geçmedi; siz kendiniz gi­
rip söylen!’’ diyerek âsileri kışkırttı.
Bunun üzerine Sultan Osman, âsiler tarafından "ayak
dîvânT’na davet edildi. Yani İslâm ’dan önceki devirlerden ge­
len bir geleneğe göre Türk Hakanı, tab ’ası tarafından yüz-
yüze konuşm aya çağırıldı. Ancak II. Osman, âsilerle konuş­
mayı gururuna yediremediği için son hatasını yaptı ve ayak
dîvânı teklifini reddetti. Âsilerin arasında. Eski Saray’daki
Vâlide-Sultan, yani I. M ustafa’nın annesi tarafından elde edil­
m iş ad am lar vardı. Vâlide-Sultan, bu adam ları dam adı olan
K ara Dâvud Paşa vasıtasıyla elde etm işti. İşte bu adam lardan
biri, binlerce kişinin arasında: “S ultân M ustafâ H ân’ı iste­
riz!" diye bağırdı. Bu şahsın kim olduğu anlaşılam adı. Fakat
b irkaç kişinin aynı sözü tekrarladığı ve birkaç dakika sonra
bu sözün n ak arat gibi dillere düştüğü görüldü. K itle psikolo­
jisi ve ihtilâllerin nasıl çığırından çıkarıldığını anlam ak için
bu olay, gayetle k arak teristik b ir hâdisedir. Çünkü Sultan
Osman hal’edilse bile yerine hiçbir suretle saltanatı caiz ol-
m ıyan deli am casını geçirm ek, akıl alır işlerden değildi Or­
tad a m eşru veliaht olarak. Sultan O sm an'ın kardeşi Şehza­
de M urad bulunuyordu. Ancak kalabalığa k an sa n ajanlar,
Veliaht-Şehzade tarafından değil, Sultan M ustafa’nın annesi,
kızkardeşi ve eniştesi tarafından elde edilm işlerdi. Bir tek
akıllı çıkıp da, deli olduğu için tah ttan indirilen bir padişa­
hın nasıl te k ra r cülûs edeceğini, Veliaht-Şehzade’nin hakkı­
nın nasıl yeneceğini soram adı. H er işi bilir ve akl-ı evvel ae-
çinen ulem â efendiler, cesaret edip de bu şuursuz kitleve söz
söyliyemediler.
II. Osm an, kendinden ancak 4 ay küçük kardeşi Veli-
ahd-Şehzade M ehm ed’i öldürttüğü halde, b ir delinin tekrar
ta h ta oturtulabileceğini aklından geçirmediği için, amcası
S ultan M ustafa’ya dokunm am ıştı. Veliaht-Şehzade Murad ise
b u ş u a d a henüz 10 yaşına bile gelmemiştik Böyle bir çocuğun

Levent Şahverdi Arşivi


XV II ASRIN BAŞLARI 2S9

tah ta geçirilebileceğini de um m am ış, o rtad a padişah olarak


kendinden başka kimseyi görem em işti.
Asiler, Sultan M ustafa’nın bulunduğu dairenin kurşun
kubbesini delip ip sark ıtarak içeri girdiler. B irkaç zenci harem
ağası âsileri oklıyarak uzaklaştırm ak istediyse de, derhal öl­
d ürüldüler. S ultan M ustafa, şaşkın ve perişan, binlerce âsinin
arasında dairesinden çıktı. 11. Osman, bu andan itibaren ih­
tilâlin tam am en çığırından çıktığını, o rtada kanun, gelenek,
ahlâk, sadakat kalmadığını anlam ıştı. Ü sküdar'da Aziz
M ahm ud H üdâyî’nin tekkesine sığınmış olan Sadrâzam Dilâ­
ver P aşa’yı çağırttı. Dilâver Paşa, kayıkla S arayburnu'na çık­
tı. II. Osman, Paşa ile beraber D ârussaâde ağası Süleym an
Aga’yı âsilere teslim ederek ihtilâli yatıştırm ak istedi. Asiler,
iki zavallıyı derhal parçaladılar. İşte tam bu anda Şeyhülis­
lâm Es'ad Efendi cesaret edip: “Yoldaşlar, dedi; gelin S ultân
M ustafâ Hân dursun! Sultân Osmân, istediğimizi verdi (ve)
dahi kimi isterseniz Pâdşâh’dan alıverelim " (N âîm â, II, 219).
Âsiler, ulem â’ya a rtık Sultan M ustafa’dan başka padişah ka­
bûl etm iyeceklerini nazikâne, fakat kesin bir ifadeyle bil­
dirdiler.
Böylece Dilâver Paşa'nın sadâreti 8 ay, 2 gün sürdü. Hâ­
ile-i O sm aniye’deki sorum luluğu çok büyüktür. Çünkü h er
tedbirde kusur etm iş, S aray’ı m üdafaasız bırakm ış ve hiçbir
iş görem em iştir.
Bu sırada Sultan M ustafa, E s’ad E fendi’nin atına bindi­
rilm işti. Topkapı Sarayı emin olmadığı için âsiler, onu Eski
S aray’a yani Beyazıt’a götürm ek istiyorlardı. Annesi olan Vâ-
lide-Sultan da Eski S aray’daydı.

II. O sm an'ın H a il ve 1. M u stafa’nın 2. C ülusu (19 M ayıs 1622)


S ultan M ustafa, H arem ’deki dairesinden alınıp önce Arz
Odası’na götürüldü. Ev kıyafetiyleydi. Dışarıya çıkabilm esi
için ‘ferâce" denen bir çeşit cübbe giymesi lâzımdı. Asiler,
ulem âdan b ir ferâce istedilerse de. Sultan M ustafa’ya m uha­
lif olan ulem âdan kim se ferâcesini vermedi. Arz O dası’nda
ulem â ile âsiler arasında Sultan M ustafa’nın tah ta geçirilm e­
si üzerinde şiddetli b ir m ünakaşa oldu. Ulemâ, âsilere; “ Yol­
daşlar, peşîm ân olursuz, gelin S ultân M ustafâ H ân d u rsu n
(cülûsundan vazgeçilsin)!’’ dediler, şu u ru bozuk olduğu
için şer'an tah ta geçemij'eceğini, üstelik II. O sm an’ın hal’ı
için o rtad a bir fetvâ ve bu fetvâ istenecek olursa verilm esi
için sebep olm adığını söylediler. İşin sarpa sardığını anlıyan.

Levent Şahverdi Arşivi


260 T Ü R K İY E TARİHİ

yem bir cülûs bahşişinden vazgeçmiyen, Sultan O sm an’ın


kendilerini cezalandıracağından da korkan âsiler, ulem â’yı
kılıç çekmek suretiyle tehdid ettiler. Bir kısım ulemâ korkup
biat etti. Fakai bir kısmı, tam bir saat âsilerle m ünakaşa et­
ti Kaf-zâde Etendi, kendisine kılıç çeken bir kabadayıdan
korkup oracıkta öldü Bunun üzerine ulem â, Sultan M usta­
fa ’ya biat etmeye m ecbur oldu. Bir Yeniçeri subayı olup
Genç Osman oİayını kaleme alan Sefer oğlu Solak Hüseyin
Nev’î şöyle diyor; "Kul tâifesi ile ulem â arasında çok nizâ’
vü cidâl vâki’ oldu; â ’h ıru ’l-emr Yeniçeri ve Sipâhî, ulem â­
yı kılıç ile bî’at etd ird iler”.
Böylece "Genç” diye anılan II. Osman H an’ın 4 yıl, 2 ay,
21 gün süren saltanatı sona erdi. I. Sultan M ustafa’nın 2. sal­
tanatı başladı. Ancak Sultan Mustafa yeniden padişah oldu­
ğundan haberdar mıydı, belli değildir.
Fâtih Sultan M ehmed’in 1451’deki 2. cülûsundan beri
Osmanlı tarihinde yeni bir ikinci defa tahta geçme görülü­
yordu ve bundan sonra da bir daha görülm iyecekti.
Sultan M ustafa, henüz II. Osm an’ın bulunduğu Topkapı
Sarayı’ndan alınıp, annesinin bulunduğu Eski Saray’a (Beya­
zıt’ta şimdiki Üniversite Merkez Binası) götürüldü. Ancak bu
sarayın m uhafızlarına em niyet olunm adığından âsiler, zavallı
padişahı oradan da alıp Y eniçeriier’in kum andanlık binasının
yanındaki O rta Camii’ne getirdiler. Sultan M ustafa, annesi
Vâlide-Sultan’la beraber Orta Camii’ne geldiği zaman, gün
sona ermek üzereydi, akşam ezanı okunm uştu.
Sultan Mustafa. Topkapı Sarayı’ndan çıkarıldığı zaman
bir kısım âsiler de Tersane, Galata ve B abacâfer zindanlarını
basm ışlar, kadırgalardaki m ahkûm larla beraber ipten kazık­
tan kurtulm uş bütün suçluları serbest bırakm ışlardır. Baş­
d efterd âr Bâkî P aşa’nın, Hâce-i Sultânî Ömer Efendi'nin oğlu
İstan b u l kadısı Hoca-zâde Abdullah Çelebî’nin, yeni Yeniçeri
ağası Kara Ali Ağa'nın konaklan da yağm alandı. İstanbul,
b ir terö r havası içindeydi.
II. Osman, son âna kadar m ukavem et fikrinden vazgeç­
medi. S aray b u rnu’ndan gemiyle M udanya’ya gitm ek, B ursa’
da taht kurup âsilerin hakkından gelmeyi k ararlaştırd ı Fa­
k at âsiler, bütün deniz vasıtalanna elkoym uşlardı. Sultan
Osm an, S aray b um u'nda hiçbir vasıta bulam adı. M aiyetinden
ve vezirlerden çoğuna, evlerine gitmeleri için izin verm işti.
Yanında Bostancıbaşı Sofu Mahmud Ağa ile birkaç kişi kal­
m ıştı II Osman eskj sadrâzam Ohrili Hüseyin Paşa'vı Dilâ-
veı Paşa nın yerine sadrâzam yaptı. Fakat O hrili'nın bu 2.

Levent Şahverdi Arşivi


X V II ASRIN BAŞLARI 2«1

sadâreti, ancak bir gün devam etli ve az aşağıda görüleceği


gibi, ertesi gün âsiler tarafından parçalandı. II. Osman, kapı-
cıbaşılardan (m âbeyncilerden) Kara Ali Aga’yı da Yeniçeri
ağası tayin etti. Ali Ağa, daha önce çavuşbaşı ve kâhyabey
olarak yüksek Yeniçeri kum andanlıklarında bulunm uş, fa­
kat padişaha çok bağlı olduğu için ocağın nefretini kazanm ış­
tı, Güneş b attıktan sonra Sultan Osman, Hüseyin Paşa’nın
ısrarların a uyarak, Yeniçeri Ocağı’na iltica etmeyi kararlaş­
tırdı. Vaziyete göre, yapacak başka birşey de kalm am ıştı.
Yeniçeriler, başkum andanlarını nasıl karşılayacaklardı? Bü­
tün mesele, bu soru üzerinde düğüm leniyordu.
Sultan Osman, gece yansına yakın saatlerde Ağa K apısı’
na vardı. Yanında Sadrâzam Hüseyin Paşa, B ostancıbaşt
M ahm ud Ağa, Hüseyin Paşa’nın tezkirecisi (özel kalem m ü­
d ü rü ) Sıdkı Çelebi ve daha birkaç kişi vardı. Peçevî, bu sı­
rad a geçen olayları, bu Sıdkı Çelebî’den dinliyerek tarihine
geçirm iştir (II, 384).

Hâile-1 O sm aniye’nin 3. G ü n ü : 20 Mayıs 1622


II. Osman, m aiyetiyle b erab er Ağa K apısı’na geldiği za­
m an Yeniçeri Ağası K ırkçeşm eli K ara Ali Ağa, O rta Camii’n-
de Sultan M ustafa’nın yanındaydı. Sultan O sm an'ın geldiğini
öğrenince derhal Ağa Sarayı’na koşup padişahın eteğini öptü.
II. O sm an’la Yeniçeri Ağası arasında m üzakere başladı. Yeni-
çeriler’in taltif edilerek elde edilm esi ve diğer K apıkulu O-
cak ları’ndan ayrılm ası. Sultan M ustafa'nın ellerinden alınm a­
sı kararlaştırıldı. K arara göre h er Yeniçeri’ye 50 duka
(30.000 TL.) ihsan verilecek, yüksek rütbeli subaylar ayrıca
m ükâfatlandırılacak, bundan böyle de bütün yeniçerilerin
üniform ası değiştirilerek "iskerled" denen al çuhadan ünifor­
m a giyeceklerdi ki, b u çuha, devrin en lüks kum aşları arasın­
da sayılıyordu. Ayrıca K apıkulu sipahisine de 10 akça (gün­
de 50 TL.) gibi büyük bir zam vâdedilecekti. Ali Ağa, böylece
isyanın yatışacağını S ultan O sm an’a vâdettiği zaman, vakit
gece y an sın ı çoktan geçmişti. Sabaha karşı Ağa, 25 odabaşını
(b in b aşı) çagınp, padişahın vaatlerini bildirdi. O dabaşılar
ses çıkarm adılar ve kabûl eder göründüler. Fakat derhal O-
cak m en su p lan na bu vaatlerden b ir netice çıkm ıyacağını. Sul­
ta n O sm an’a bu kad ar cefa edildikten sonra te k ra r padişah
olursa ocaklarım söndüreceğini bildirdiler.
Nitekim sabah nam azından hem en sonra Ali Ağa, O rta
Cam ü önünde Y eniçeriler’e hitab ederek Sultan O sm an’ın va-

Levent Şahverdi Arşivi


262 T Ü R KİYE TARİHİ

adlerini bildirm ek isteyince, askerin kanacağından korkan


odabaşılar: "hem ân urun, söyletm en!” diyerek, Ali Ağa’nın
konuşm asına mâni oldular. Ali Ağa ancak; "Yoldaşlar, pâd-
şâhınız (S u ltan M ustata) m übarek ola. am m â hâli belli (d e­
li); Sultân Osm ân da K apı’ya geldi, ocağınıza sığındı” diye­
bildi. N utku y an d a kaldı. Derhal âsiler tarafından “kılıç üşii-
rü lerek" şehid edildi.
B unun üzerine âsiler, Sultan O sm an’ı Ağa K apısı'ndan
alarak O rta Camii’ne götürm eye k arar verdiler. Bu nakil sıra­
sında Sultan O sm an’a reva görülen hakaretler, Türk tarih i­
nin yüzkarası sayfalardır. Peçevî, bu nakli, konağının pence­
resinden seyrederek bize an latm ıştır (11, 385). Naîmâ şöyle
diyor (II, 227);
"H attâ bâ’zı bî-edeb eşkıyâ: "Cânım Osmân Çelebî, mey-
hâne basıp Yeniçeri ve Sipâhî’yi taş gemisine koymak ve der-
yâya atm ak o lur m u?” derlerdi. Altuncuoğlu nâm bir habîs
vü şakıy, ...edebden hâriç şütûm edicek (edince) M erhûm
(S ultan O sm an): “edebsiz m el’û n ...” der idi. (Âsilerden) ki­
mi dahi: “ Ecdâd-ı izâmmız (şanlı atalarınız) bu kâr-hâneyi
(im p arato rlu ğ u ) segbân ile mi zabt eldiler? Bu kal’aları A-
ra b la r ve B ostâncılar ile mi aldılar? Segbân tuğyânından A-
nadolu h arâb oldu" deyü nece sözler dediler. Bu tarîk ile
Sultân O sm ân'ı O rta Câm î’e götürdüler.”
Mihalıçlı Haseki S an Mehmed Ağa. Sultan O sm an'ın
m uhafazasına m em ur oldu. Bu sıralarda âsiler, yeni yeni ko­
n ak lar yağm a ediyorlardı. Âsilerin eskiden şahsen kin besle­
dikleri birçok şahsın eşya ve parasına elkonuldu. Halk b ir
tara ftan bu m anzarayı, bir taraftan bir O sm anoğlu’na lâyık
görüleceğini akıllarından bile geçirm edikleri hakaretlere uğ-
rıyan S u ltan O sm an’ın halini, kanlı gözyaşları dökerek seyre­
diyor, öğreniyor, biribirine anlatıyordu. Âsiler bu andan
itib aren b ü tü n itibarlarım kaybetm işler, m illetle karşı karşı­
ya gelm işlerdi.
Sadrâzam O hrili Hüseyin Paşa, S ultan Osm an, Ağa Sa-
rayı'ndan çıkarılırken kaçmıya m uvaffak oldu; birkaç ehem ­
m iyetsiz kılıç sıyrığı alm ıştı. K açarken: "Y oldaşlar, pâdşâhı-
mız ocağınıza sığındı; m ürüvvet sîzindir; pâdşâhınızı bu ha­
k arete lâyık görm en" (N aîm â, II, 225) diye bağırm ası meş­
h u rd u r. Ancak âsiler, Süleym aniye’de Paşa’yı te k ra r yakala­
yıp başını kestiler, ikinci sadâreti 24 saat kadar sürm üş,
esasen bu sıralarda âsiler, Dâvud P aşa’yı sadrâzam yapm ış­
lardı.

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 3«3

D âm ad K ara D âvud P aşa’nın S ad âre ti (20 M ayıs 1622)

Dâmad K ara Dâvud Paşa, Sultan M ustafa’nın ana-baba


b ir kızkardeşiyle evli olduğu için, Sultan M ustafa’nın annesi
Vâlide-Sultan’ın, yâni kaynanasının icra, daha doğrusu cürüm
âletiydi. Sultan M ustafa’nın kanunsuz ve akıl alm az bir şe­
kilde tek rar padişah yapılm asında birinci derecede rolü var­
dır. Eski Saray’daki Kösem M âhpeyker Haseki tarafından da
desteklenm iş olması kuvvetle m uhtem eldir. Sultan O sm an’ın
saltan atta kalm ası, Kösem ’in hayatını Eski Saray'da tam am ­
lam ası dem ekti. Sultan M ustafa’nın saltanatının ise geçici
olduğundan ve sonunda tahtın oğlu Veliaht-Şehzade M urad’a
kalacağından em indi.
Dâvud Paşa, kapdân-ı deryalık ve 4. vezirlik yapm ış de­
ğersiz, hain bir Boşnak devşirm esiydi. Türkiye tarihinin en
lekeli sim alarından biridir. İşte âsiler. Sultan M ustafa, O rta
Cam ii’ne getirildikten az sonra bu Dâvud P aşa’yı sadrâzam
ilân etm işlerdi. II. Osman, O rta Camii’ne getirildiği zaman,
Sultan M ustafa gibi Vâlide-Sultan ve dam adı Dâvud Paşa da
buradaydı. II. O sm an’ın cam ie getirildiğini ve yolda hakaret­
lere m âruz kaldığım öğrenen birtakım asker. Sultan Osm an
lehine tezahürat yapmıya ve padişaha suikast yaprhak niye­
tinde olanları tehdid etm eye başladı. Böylece birkaç saat için­
de aklı başına gelen ve b ir delinin padişahl)kta uzun m üddet
kalam ıyacağm ı anlıyan askerle, ne bahasına olursa olsun Sul­
tan O sm an’ı yok etm iye kararlı asker arasında şiddetli m üna­
k aşalar oldu. Dâvud Paşa, II. Osm an tek ra r tah ta geçerse akı­
betinin yaman olduğunu bildiği için, tah ttan indirilm iş hakanı
o rtad an kaldırm ak üzere fırsat gözlüyordu. P aşa’nın adam ları.
Sultan O sm an'a am an verilirse bütün âsilerin hakkından ge­
leceğini etrafa yayıyorlardı. Âsilerden bir grup cam iin önün­
de toplanm ış: "Zinhâr Sultân O sm an’a sû-i kasd olunm ıya,
vücûdüne zarar erişm iye; bir kılına hatâ geldiğine rızâm ız
yokdur; şim dilik Sultân M ustafâ Hân pâdşâhdır; Sultan Os­
m ân m ahbûs dursun; sonra nece iktizâ ederse öyle olsun"
(N aîm â, II, 227) şeklinde tezahürat yapıyor, M ustafa H an ’ın
“şim dilik” padişah olduğunu bağırıyorlardı.
Dâvud Paşa, Sultan O sm an’ın sağ ve salim olduğunu gös­
term ek m ecburiyetinde kaldı. Padişah pencereden görünün­
ce, dışarıdaki tezahürat biraz sükûnet buldu. Sultan M u stafa)
ise, gürültülerden telâşlanm ış, annesinin teskin etm ek iste­
m esine rağm en garip hareketler yapıyordu. Amcasının duru­
m u n u cam idekilere gösteren Sultan Osman: "G örün hey derd-

Levent Şahverdi Arşivi


264 TUR KIYE t a r i h i

menciler, dedi; pâdşâh eldiğiniz âdemi! Be-v’AIlaah inkılâ’-ı


nesle (hanedanın yıkılm asına) sebeb oluruz. Bu devletin in-
kırâzına sebeb olup kendi ocağınızı söndürürsüz, yakında pe-
şîm ân olursuz” (Naîmâ, II, 227-8; Peçevî, II, 386). Bu sözleri
dinleyenler içinde istem iyerek ihtilâl seline kapılan askerin
ağladığı görüldü. Osman Han, başı açık, perişan bir vaziyet­
teydi. Yeniçeri generallerinden biri olan Turnacıbaşı, başın­
dan başlığını çıkarıp hüküm dara uzattı: "Pâdşâhım , dedi;
pâkcedir, m übârek başınız çıplak durm asın, sarın". Birkaç
söz daha söylediği takdirde Sultan O sm an’ın askeri kazana­
cağından ürken Dâvud Paşa, adam ı olan CebecibaşTna, yani
ordunun levazım sınıfının başı olan generale bir işaret çaktı.
Cebecibaşı, hiç kim senin üm id etm ediği ânî bir hareketle
S ultan O sm an’ın boynuna ibrişim bir kem end attı. Kem end
boyna dolandı. Fakat çok kuvvetli olan Sultan Osman, ke­
m endin boynunun önüne gelen ucunu yakalıyarak hızla çek­
ti. Kemend CebecibaşTmn ellerinden kaydı. Osman Han,
kem endi boynundan çıkarıp attı. Dehşet içinde kalan bazı
yüksek rütbeli subaylar: " n ’eylersiz? Şimdi taşra m ü n ’akis
olursa (dışarıdan duyulursa) cümlemizi k ırarlar" diye bağır­
dı. Sultan Osman, Dâvud P aşa’ya: "Be hey zâlim, dedi; ben
sana n ’eyledim? ik i def’a mûcib-i katil cürm ünü afv edip öl­
dürm edim , m ansıb verdim . Bana adâvetin nedir?’’. Ocak
ağalarına da: "bu zâlim beni komaz, ö ld ü rü r” dedi. Ağalar:
"yok pâdşâhım , ne ihtim âldir? M übârek hâtırınızı hoş tutun.
O rtalık b ir m ıkdâr sükûn bulsun, yine pâdşâhım ız, hünkâ­
rım ız sizsiz (sîzsiniz). H âşâ ve kellâ sana k u llan n kıya ve
ihâneti lâyık göre!" şeklinde cevap verdiler.
Sultan O sm an’ın gittikçe ta ra fta r topladığım gören Vâli­
de-Sultan, Ocak A ğalan'na: "Ah Ağalar, dedi; siz bilmezsiz,
bu ne yılandır. Bundan sağ k u rtu lu r ise bizden ve sizden
b ir zîrûh (canlı) kom az". Dâvud Paşa'nın em ri üzerine Ce-
becibaşı, ikinci defa kem end attı. Fakat bu defa kem end Os­
m an H an ’ın boynuna deymeden. Ocak Ağalan tarafın d an ha­
vada yakalandı. Sultan Osman, yanı başında d u ru p b ü tü n
harek etlerin i gözliyen m uhafızı Haseki S an M ehmed Ağa’ya,
S ultan M ustafa'yı göstererek: "anın hükm ü nâfiz olu r m u?
dedi; ol dîvânedir; kendi ism ini bilmez. Aç şu pencereyi,
ben dahi kullarım a söyliyeyim". Pencere açıldı. Sultan Os­
m an, yum uşak, dokunaklı b ir konuşm a yaptı. H areketlerin­
den pişm an olduğunu. Ocak ağalarının askerlik şereflerine
sığındığım , kendisine hakaret edilmeye m üsaade etm ek su­
retiyle ocaklarının şereflerine halel getirm em elerini söyledi.

Levent Şahverdi Arşivi


X V II AŞRIN BAŞLARI 265

N utku yer 3^cr kesiliyor, her kafadan bir ses çıkıyordu. Ses­
ler arasında artık kendisini istem ediklerini haykıranlar, "se­
ni hilâfete kabûl etmeyiz, am m â katline dahi rızâmız yok­
d u r” diyenler, lehinde İıulunanlar vardı. Osman Han, şu an­
da Sultan M ustafa’yı alt edemiyeceğini anladı.
Nihayet, Yedikule’ye götürülm em esini, Sultan M ustafa’
nın Topkapı Sarayı’ndaki dairesinde hapsedilm esini istedi.
Dâvud Paşa'nın işaretiyle Cebeeibaşı, üçüncü kem endi de
attı. Fakat Haseki Mehmed Ağa, kem endi havada yakalıyarak
padişaha değdirm edi. Bu sırada vakit, öğle ile ikindi arasıy­
dı. Günlerden cum a olduğu için hutbe. Sultan M ustafa’nın
adına okunm uştu. Dâvud Paşa, Sultan M ustafa ile Vâlide-
S u ltan ’ı alıp Topkapı Sarayı’na götürdü. Sultan O sm an’ı, en
ja k ın adam larının m uhafazasında cam ide bıraktı.

S ultan O sm an’ın Ş ehit E dilm esi (20 Mayıs 1622 A kşam ı)


Dâvud Paşa, Topkapı Sarayı’ndan Orta Camii’ne döndü.
Y anında Yeniçeri ağası Derviş Ağa vardı. En itim ad ettiği
adam larından olan Cebeeibaşı ile K alenderi K ilindir )uğrusu
adlı subayı, Sultan Osm an’ı Yedikule’ye nakle m em ur etti. Ha­
kanın Yedikule'ye naklini görmek için güzergâha biriken
halk, tarihçilerin kaydettiklerine göre, görülm em iş bir kala­
balık teşkil ediyordu. Sultan Osman, Yedikule’ye getirildiği
zaman gürieş henüz batm am ıştı. Dâvud P aşa’nın emriyle, Sul­
tan O sm an’ı Yedikule’ye getiren binlerce asker dağıldı. Cebe-
cibaşı ile K alenderuğrusu, yanlarına 8 cellât alarak. Sultan
O sm an’ın bulunduğu zindana girdiler Dâvud Paşa’nın em ri
m ucibince, yarının neler getireceği meçhul olduğundan.
Sultan Osm an’ın işi hemen o akşam bitirilecekti. Sultan Os­
m an, günlerdenberi perişan vaziyetteydi. Fakat nefsini son
nefesine k ad ar savunm aya, boynunu cellâdın kem endine
uzatm am aya kararlıydı.
On cellâdın ilk hücum u bir netice vermedi. "Osmân Hân,
dilâver yiğit idi; bunları zebûn e td i” (Naîm â, II, 230) Ol­
dukça uzun süren bir vuruşm adan sonra Sultan Osman, yum­
ruklarıyla cellâtlardan üçünü yere serdi. Diğerleri geri çekil­
diler. "G ayretlu g en çarslan olan Şâh-i Cihân”ı (Naîm â, 11 2.31)
silâhsız alt edem iyeceklerini anlam ışlardı. Baltayla hücum
edip bir om uzunu yaraladılar. Bundan faydalanan "Cebcci-
başı dedikleri bî-dîn (dinsiz) kem end a tıp ” Osman H an’ı şe-
hid etti.
Şehit hakanın cenazesi, o gece Yedikule’den Topkapı

Levent Şahverdi Arşivi


U6 T Ü R KİYE TARİHİ

SarayTna taşındı ve ertesi gün yapılacak cenaze törenine ha­


zırlandı.
Türkiye tarihinde Genç Osman vak'ası gibi bir vahşet ve
m illî fâcia olm am ıştı. H am m er’in işaret ettiği gibi (V III, 312)
bu, Bizans im paratorlarının tahtlarından indirildikten sonra
vahşi bir şekilde öldürülm elerine benzem ektedir. İm p arato r
Andronikos K om ninos’un tah ttan indirildikten sonra tokat­
lanm ası, dişlerinin kırılıp saçlarının kesilmesi, bir elinin ke­
silip b ir gözünün çıkarılm ası ve daha burada zikredilemiye-
cek derecede hakaret ve işkencelere m aruz kalm ası gibi bir
vahşet 11. O sm an’a uygulanm am ışsa bu, T ürk ve Bizans mil­
letlerinin m edenî seviyelerinden ö türüdür. Bu seviye farkına
H am m er d e işaret etm ektedir (V III, 313). İm p arato r Andro­
nikos, İstanbul yakınlarında su sedleri yaptırm ıştı. II. Os­
m an da, zam anla kurum uş olan bu sedleri, bir baraj hâlin­
de ihya etm işti (T ürk Ansiklopedisi, Baraj m addesi).
H al’inden bir gün sonra şehid edilen II. Sultan Osman,
17 yaşını ancak 6 ay ve 18 gün geçmişti. Naîmâ, bu büyük
hüküm darı şöyle tavsif etm ektedir (II, 231): "Merhûm-i meb-
rû r bir âftâb-tal’at pâdşâh-i sâhib-zuhûr, Osmân-hayâ, Ömer-
salâbet, vâlâ-himmet, Hayder-m ehâbet bir hâkaan-ı cuvân-
bah t idi. F ârisü ’l-hayi, tâ h irü ’z-zeyl, esliha ve âlât istî’mâlin-
de m ahir, şecâ’at ve fürûsîyetde akranı nâdir, m ahbûbu’l-
likaa, sabîhu'l-vech, m elîhü’l-edâ idiler. Gâhîce şi’ir söyleyip
"F ârisî” tahallus ederlerdi. Unfuvân-ı şebâbda tahta cülûs
edip bir m ücerreb-rûzgâr, â ’kıl-i sadâkat-kâr karine (m üşavi­
re ) m uvaffak olmayıp, mizâcgîr ve ahm ak kurenâya m üsadif
olduklarından m â’a d â ...”. Böylece büyük tarihçi, haklı ola­
rak II. O sm an’ın yaş kifayetsizliğinden gelen tecrübesizli--
ğine işaret etm ekte, fakat yapm ak istediği işlerin kötü m ü­
şavirlerin tesiri olduğunu söylemekle, devletin, ıslahata olan
ihtiyacını ve II. O sm an’ın dehasını kavrıyam am ış görünm ek­
tedir. Biz N aîm â’dan 2,5 asır sonra tarihim izi yazdığımız için,
im paratorluğun yıkılm asından çıkan derslerle II. O sm an’ın
dehasını değerlendirebilecek durum dayız.
İngiltere büyükelçisi Thom as Roe, II. O sm an’ı şöyle an­
latm ak tad ır: "M ağrur, âlîcenab ve çok cesur genç b ir hüküm ­
dardı. H ıristiyanlar’ın can düşm anlarından biriydi. Ataları­
nın zaferlerine gıpta etm ekte, büyük projeler yapm akta, ata­
larının derecesine erişm ek için bıkıp usanm adan çalışm ak­
taydı”.
Yukarıda anlattığım ız gibi, m illetin yüzyıllardan beri ina­
nıp alışageldiği gelenekleri hiçe saym ası, zam anında güneşin

Levent Şahverdi Arşivi


X V II ASRIN BAŞLARI 347

tutulm ası, İstanbul Boğazı’mn donm ası, çok şiddetli bir kış
olup Anadolu ve R um eli’nde pek kötü m ahsul alınması, za­
hire liatlarm m görülm em iş derecede yükselmesi, bedestenin
iki deta yanm ası, üç gün süren bir sağnakta İstanbul’u n bir­
çok m ahallelerini sular basm ası, halkın genç hüküm darın
uğursuzluğuna hükm etm esine sebep olmuş, babası gibi mil­
letçe sevilm em iştir M uktedir m üşavirleri, iyi vezirleri olm a­
dığı doğrudur Zira Türkiye’nin İdarî kadrosunda bulunan şa­
hıslar, çoktan beri, böyle bir im paratorluk için sayıca ve key­
fiyetçe yetersizdi.
Osm anh tarihinde görülm em iş bir olay olarak bir padi­
şahın öldürülm esinde sorum luluk oğlunun yerine nâibe-i saE
tan at olarak hüküm süren Vâlide-Sultan’la dam adı olan S ad­
râzam Dâvud Paşa’dadır Bunlar, işi olup bitliye getirm ek için
en kısa zam anda harekete geçm işlerdir Çünkü âsilerin en
m ü lritleri bile, padişahın hayatına dokunulm asına ta ra fta r
değildi.

II. Sultan Osman’ın Cenazesinin Kaldırılması (21 Mayıs 1622)


Osman H an’ın cenazesi, şehid edildiği gecenin sabahı (21
m ayıs), sabah nam azından sonra, Topkapı Sarayı’ndan kah
d ınldı. Damadının öldürülm esine ve hakaret görmesine, hat­
tâ tah ttan indirilm esine şiddetle m uhalif olduğu için Şeyhü­
lislâm Hoca-zâde Es’ad Efendi’nin verine Yahvâ Efendi, şey­
hülislâm oldu Sultan O sm an’ın cenaze nam azını, Yahyâ E-
fendi kıldırdı. 69 yaşını geçmiş olan büyük şair ve devlet ada­
mı m üessir ve heyecanlı bir dua vaptı Bütün devle» adam ­
larının ve halkın katılmasıyla cenaze, S ultanahm ed Camii av­
lusuna getirildi. Babası I. Ahmcd’in türbesine göm üldü.

HâiIe-i Osmâniye’nin İlk Akisleri: 22 Mayıs 1622


Hâile-i Osm âniye’nin ilk akisleri, cenazenin ertesi günü,
22 mayıstan itibaren patlak verdi. O sabah, cülûs bahşişi da­
ğıtıldı Bahşişin tutarı 1.5 milyon duka (900 milyon TL ) idi.
Sultan O sm an’ın katliyle Y eniçerüer'in, hele diğer Ka­
pıkulu O caklan'nın fazla bir alâkası yoktu. Bu facia Dâvud
P aşa’yla ad am lannın işiydi Ancak Yeniçeriler, padişahın
hayatını korum adıkları için sorum luydular. Halk, cinavet
k arşısında nefretini gösterm iye başladı, tik defa Sipahiler,
b u lekeden kurtulm ak için. 22 m avısta bir gösteri düzenledi­
ler Toplu halde Sadrâzam Dâmad Kara Dâvud Paşa nın sa­
rayı önüne gidip. Sultan O sm an'ın hesabını sorm ak istedi-

Levent Şahverdi Arşivi


268 T Ü R KİYE TARİHİ

1er: "Sultân Osm an'ı ne sebeb ile katleyledin? Biz sana em â­


net verdik!” şeklinde nüm ayiş yaptılar. Fakat Paşa: "Pâd-
şâh-i â ’lem Sultân M ustafâ Hân ferm ânı ile kati eyledim!"
deyince çekilip gittiler. Çünkü Sultan M ustafa’yı, Kapıkulu
askeri tahta geçirm işti (N aîm â, II, 234-5).
Yeryüzünün birinci şahsiyeti sayılan Türkiye hakanının
feci şa rtla r içinde öldürülm esi, bütün dünyada büyük akis­
ler yaptı (A vrupa’daki akisleri için bk. T ürk Dili ve Edehıyatt,
X II, 211, 3, 5, 6). Türkiye’deki akislerse, çok sert tepkiler hâ­
linde oldu ve yıllarca, im paratorluğun en m ühim meselesi
olarak kaldı. Yalnız İstan b u l’da değil. Kapıkulu askerinin bu­
lunduğu bütün şehirlerde halk, açık veya kapalı şekilde bun­
lara hakaret ediyor, bir Yeniçeri sokaktan geçerken yere tü­
kürm ek gibi p rotesto hareketleri yapıyordu.
Hâile-i Osmaniye, Türk tarihinin Kerbelâ vak’asıdır. T ürk
tarihinin en feci olaylarından biridir. Bundan 75 yıl kadar
önce m eşhur tarihçi ve tü rk çü Necib Asım Bey, henüz basıl­
m am ış olan Evliyâ Çelebî’nin bu facianın m enfur tafsilâtıyla
dolu yazma sayfasını yırtıp im ha etm iş ve kendisine itiraz
edenlere: "tarihim iz için bu sayfa, kara bir lekedir; bunu
nesillere gösterm ek doğru olm adığından, sayfayı y ırttım ” de­
m iştir (Evliyâ Çelebî, facia sırasında 11 yaşındaydı).
Millet padişah öldürülm esini hiçbir zaman hazm etm em iş-
tir. Sultan Osm an'ın öldürülm esini tasvib eder bir tek ifade,
b ir tek im a elimizde yoktur. N aîm â’nın naklettiği (II. 231)
bir m ersiyenin buraya aldığımız ilk ve son k ıt’aları, m âşerî
vicdanın bu facia karşısında ne derecede ürperdiğini gösterir:
Bir şâh-i â'lt-şân iken
Şâh-î Cihân'â kıydılar
Gayretin genç arslan iken
Şâh-î Cihân’â kıydılar
Eşrât-ı şâ’atdir bu dem
Rûz-î K ıyâm et’dir bu dem
K u u l’aa nedâm etdir bu dem
Şâh-î Cihân’â kıydılar

D âvud P a şa ’n ın D üşm esi ve M ere H üseyin P aşa’nın S ad âre ti


(13 H aziran 1622)

Dâvud Paşa, m akam ını ancak 24 gün m uhafaza edebildi.


Artık yıllarca iktidarda kalacağını sanan bu padişah katili,
24 günü en şiddetli bir m uhalefet ve ihtilâl havası içinde

Levent Şahverdi Arşivi


XV II ASRIN BAŞLARI il,-»

geçirdi. Dâvud Paşa’nın düşm esine, 22 haziran gecesi S aıay ’


daki 5 şehzadeye yahut j'alnız Veliaht-Şehzade M urad'a sui­
kast 3'apıJacağı rivayeti sebep oldu, tçoğlanlan, Vâlide-Sul-
tan'la S adrâzam ’m em riyle suikasdi gerçekleştireceğini söyle­
dikleri K apıağası’nı parçaladılar, suikast akim kaldı. Ertesi
gün, 12 haziran sabahı Yeniçeriler, Dâvud Paşa’ya: "Sultân
O sınân’ın acısı yüreğim izde iken, bu şeh-zâdelere de gadr mi
etm ek islersiz?” şeklinde bağırdılar (Naîm â, II, 235). Veliaht-
Şehzade M urad, bu sırada 10 yaşındaydı. Kendisine suikast
yapmıya niyetlenenleri hatırında tutm uş ve 10 yıl sonra im­
paratorluğun m utlak hâkim i olduğu zaman, bunların hepsini
ö ld ü rtm ü ştü r.
Dâvud Paşa, iktidarda kalabilm ek için herkese iyi m uam e­
lede bulunuyor. Ocak Ağaları’na dalkavukluk ediyordu. "Kaa-
til-i pâdşâh” deyü bed-nâm ve kendiden tab aâ’-i hâss-u â ’m nef­
ret etm ekde mânend-i mübtelây-ı cüzâm, mebguuz-ı enâm oldu
ve bu töhmet-i şenî’a belâsiyle cümleye m ağlûb ve ifrât-ı mü-
dârâ ve tem ellük ile bir m ertebe rezîl oldu ki, tenfîz-i ah­
kâm dan kaldı. Ve vak’a vaktinde Sultân M ustafâ’yı bulm ağa
delâlet eden Derviş Ağa’ya yençeri ağalığı verilm işdi; sonra
Tım ışvar eyâleti verilip atdan düşüp boynu altında kaldı.
Bu hâl-i m û risü ’l-melâl üzre birkaç gün m ü rû r eyledi" (N aî­
m â, II, 236). Böylece Dâvud Paşa, sokak serserilerine varın­
caya k adar herkese m ansıb vermiş, evkaf ve maliye gelirle­
rini dağıtm ış, devlet idaresi tam m ânasiyle çığırından çıkm ış­
tır. Şeyhülislâm Yahyâ Efendi, dam adını iktidarda bıraktığı
tak d ird e oğlunun tahtının tehlikeye gireceğini Vâlide-Sultan’a
söylemiş, Vâlide de telâşlanm ıştır. Bu durum dan, Mısır bey­
le rbeyiliğinden azledilerek İstan b u l’a gelmiş olan Vezir M ere
Hüseyin Paşa faydalanm asını bilmiş, nizamı iade edeceği hu­
susunda ileri gelenleri kandırm ış, Dâvud P aşa’nın yerine tâ-
lib olm uştur. M ere Hüseyin Paşa, Türkiye tarihinin en değer­
siz vezirlerinden biridir. S erdâr Vezir Satırcı Mehmed P aşa’
nın aşçılığından yükselerek vezirliğe kad ar çıkm ıştır. Aslen
A rnavut’tu r ve T ürkçe’yi iyi konuşam am aktadır. Maiyetinde­
ki A rnavutlar’a idam a gönderdiği adam ları "M ere!” diye tes­
lim ettiği için, bu lâkabla am lagelm iştir ("m ere” Arnavut­
ç a ’da "alın!, götürün!" d em ektir). Hüseyin Paşa, Mısır hal­
kından kendi hesabına 300.000 altın (180 milyon TL.) toplat­
m akla o ülkeyi harab ettikten sonra, İstan b u l’da da zulm e
başlam ış ve "halkın ciğerlerin kebâb eyleyip bed-nâm ” ol­
m uştur. Asileri şiddetle ezmek için bu m erham etsiz adam ı
ik tid ara yükseltenler, pişm an olm uşlardır.

Levent Şahverdi Arşivi


270 T Ü R KİYE TARİHİ

Mere Hüseyin Paşa. 13 haziranda Dâvud Paşa’nın verine


sadrâzam olm uş ve 8 tem m uza kadar ancak 25 gün iktidar­
da kalabilm iştir.

S u ltan a h m e d V ak’ası (21 H aziran İ622)

S adâret değişikliğinden 8 gün sonra, 21 haziranda geçen


bir olav b ü tü n İstanbul halkını tesiri altında bıraktı ve Sul­
tan Osman faciasının sorum lularının m utlaka cezalandırıl­
m aları yoluna gidilm ekten başka çare olm adığı anlaşıldı. Bu
gün, bir sipahi, S adrâzam ’ın dağıttığı parayı paylaşm ak için
b irb irin e giren askerin arasına dalarak; "Kanı benim Osm ân
H â n ’ımı n ’eylediniz?” diye üzerlerine saldırdı. Neye uğradığı­
nı şaşıran askerden üçünü yaralayıp M ülâzımbaşı Yahyâ Bey’i
yani sipahilerin yüksek subaylarından birini öldürdü. "K anı
Sultân O sm ân’ı n ’eylediniz?" diye nâra atarak saldırışına de­
vam eden bu halk kahram anı, beş kişiyi daha, ağır şekilde
yaraladı. Arkasına yüzlerce asker takıldı. Birçoğunu yarala­
yıp öldüren kahram an. Sultanahm ed Camii’ne sığındı; m ina­
relerden birinin şerefesine çıktı. Gelenlerin üzerine ok yağ-
d ın p çoğunu perişan etti. Bu suretle 80 askeri öldürüp yara­
ladıktan sonra ele geçirilip kafası kesildi.
Sultanahm ed Vak’asTndan 3 gün sonra, 24 haziranda
Sultan M ustafa, eski usul üzere cum a selâm lığına çıktı. Sul­
tan O sm an’ın yaptığı kıyafet inkılâbı terkedildi; te k ra r eski
kıyafetler kabûl edildi. II. Osman, giyimi hafifletm iş, daha
p ra tik bir hâle sokm uş, fakat bu, halkın hoşuna gitm em iştL
Gene II. Osman, "tâc-ı horâsânî" denen Kuzey ve Doğu Türk-
le ri’nin giydikleri kırınızı kum aştan külâh giymeyi âdet edin­
m işti (d ’Öhsson, II. 135).
30 haziranda Mere Hüseyin P aşa’nın, Sultan O sm an’ı tu­
tan ilmiye sınıfını cezalandırm ak için bazı evkaf gelirlerini
H azine’ye alm ası, im paratorluktaki yüzlerce içtim âi hayır
eserinin ve âbidenin parasız, bakım sız kalm asına ve mahvol­
m asına sebep oldu.
Mere Hü,seyin Paşa, 7 tem m uz gecesi Yeniçeri ağası Deli
Derviş Ağa'yı azledip M udanya’ya sürdü. K apıkulu askerinin
b ir kısmını şu veya bu bahaneyle İstan b u l’dan çıkarttığı için,
aleyhindeki m em nuniyetsizlik Fazlalaştı. 8 tem m uz sabahı
K apıkulu Ocakları, sadrâzam ın değiştirilm esi için Nâibe-i Sal­
tan at Vâlide-Sultan’a heyet gönderdiler. Vâlide-Sultan. teklifi
kabû) etti. Dâmad Kara Dâvud, G ürcü Mehmed ve Ictk eli
M ustafa P aşalar’d an hangisini sadârete m ünasip gördükleri­

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI 171

ni sordu. "Biz, dediler; pâdşâha "fülânı vezir eylesin” diyem e­


yiz; herhangi kulun dilerse vezir eylesin. Hemân Mere Hüse-
jin Paşa'yi m â’zûl eyleyip kati eylesin”.
Bu, Osm anh tarihinde bir kadının b ir devlet işi için pa­
dişah nam ına resm en ve yüzyüze ilk konuşm asıdır. Mere
Hüseyin Paşa azledildi ve Lefkeli M ustafa Paşa, sadrâzam
oldu.

Lefkeli M ustafa P a şa ’nın S ad âreti (8 T em m uz - 21 Eylül 1622)

K ıbrıs’ta Lefke’de doğan M ustafa Paşa'nın zevcesi. Sul­


tan M ustafa’nın dadısıydı. 4. Vezirlikten sadrâzam olm uştur.
Âciz b ir adam dı. Mere Hüseyin Paşa, saklanm ak suretiyle
hayatını k u rtardı ve yeni entrikalara hazırlandı. Diğer taraf­
tan âsiler. Sultan O sm an’ın en büyük m üşaviri olan Hâce-i
Sultânî Ö m er E fendi’nin, sadâret kaym akam ı Vezir Ahmed
P aşa’nın, Kâhya (içişleri bakanı) Hüseyin Bey’in, K ara Ali,
N asûh ve Ayas Ağalar’ın, saklandıkları yerlerden çıkarılıp
idam edilm elerini istiyorlardı.
M ustafa P aşa’nın sadâreti, 2 ay, 14 gün sürdü. 21 eylül­
de azledildi. Ocak Ağaları, nâibc-i saltanat olan Vâlide-Sul­
ta n ’a gidip; "biz bu veziri istemeyiz, dem işlerdi; gaayetle
m ülayim dir”. Bunun üzerine 2. Vezir Gürcü Mehmed Paşa,
sadrâzam oldu. I. Sultan Ahmed devrinde iki defa sadâret
kaym akam lığı eden Mehmed Paşa, tecrübeli bir vezirdi.

G ürcü M ehm ed P a şa ’nın S ad âre ti (21 Eylül 1622)

M ehmed Paşa 21 eylülde ik tid ara geldiği zaman, II. Os­


m an faciası bütün im paratorluğa yayılan bir m em nuniyetsiz­
lik doğurm uş bulunuyordu. Anadolu’dan, halkın yeniçerile­
re karşı çok fena m uam ele ettiği haberleri geliyordu. K atille­
rin cezalandırılm am ış olması, halkı daim î b ir gazab hâlipde
tutuyordu. Bu arada 1 ekim de Vezir Dâmad Receb P aşa’nın
donanm ayla K aradeniz’den 500 Kazak esiriyle İstan b u l’a
gelmesi, halkı bir m üddet meşgul etti. Fakat 17 kasım da Er­
zurum beylerbeyisi Abaza M ehmed P aşa’nın Sultan O sm an’ın
intikam ını alm ak üzere isyan ettiği haberi, bütün İstan b u l'a
yayıldı. Bu, Anadolu’d a son haftalar içindeki hareketlerin en
m ühim m iydi.
G erçekten Anadolu, Hâile-i Osmâniye ile kan ağlıyordu.
Anteb kadısı Abdülbâkî Efendi, m enfur cinayeti ilk p ro testo
eden taşralıdır. Efendi, Sultan O sm an’ın Y eniçeriler’i yok et­

Levent Şahverdi Arşivi


272 T Ü R KİYE TARİHİ

m ek için çalıştığını, onun yolunda gitm ek icab ettiğini bir


fetvâ ile ileri sü rüp Anteb (Ayntab) çevresindeki yeniçerile­
ri ö ld ü rttü . Trablusşam beylerbeyisi Maraşlı Seyfoğlu Yusuf
Paşa da, eyaletindeki yeniçerileri kılıçtan geçirtti. Fakat A-
baza M ehmed P aşa’nın E rzurum ’da ihtilâl bayrağını açması,
bunların hepsini u n u ttu ran cok m ühim b ir hâdise oldu. A-
baza Mehmed Paşa, m eşhur Celâli, Haleb beylerbeyisi Can-
buladoğlu Ali Paşa’nın hazinedarıydı. 15 yıl önce, efendisinin
kuvvetlen Kuyucu M urad Paşa tarafından im ha edilirken esir
düşm üştü. Çok -ıcrç, pek yakışıklı bir delikanlıydı. O zaman
Yeniçeri ağası ol m m üstakbel sadrâzam Dâmad Halil Paşa,
şefaat etti. Celâliler hakkında zerre kadar iyi niyet beslemi-
yen Kuyucu, her nasılsa Halil Ağa’nın arzusunu yerine geti­
rip genç Abaza Mehmed Ağa’nın hayatını bağışladı. Halil Pa­
şa, M ehm ed’i oğlu gibi yetiştirip terbiye etti. Kapdân-ı der­
yâ olunca kalyon kaptanı (deniz binbaşısı) yaptı ve uzun yıl­
lar askerî hizm etlerde kullandı. Sadrâzam olunca, Abaza
M ehm ed’i beylerbeyi (orgeneral) rütbesiyle D ulkadır (M araş)
eyaletine gönderdi.
Sultan Osman, reform ları için ta ra fta r ararken, Celâlîlik’
ten yetişm e Mehmed Paşa'yı gözünden kaçırm adı. Lehistan
seferine çıkarken, genç beylerbeyini M araş’tan aldı ve en mü­
him eyaletlerden biri olan E rzurum ’a yolladı. Sultan Osman
şehid edildiği zam an Abaza Mehmed Paşa, henüz 35 yaşın­
da yoktu. Gayetle cesur, zeki, hilekâr, yakışıklı, zevk sahibi
b ir adam dı. K onuşm asının, giyim kuşam ının, koşum larının
güzelliğiyle ünlüydü. Mehmed Paşa, Sultan O sm an’ın Ana­
dolu köylüsünden ve göçebelerinden asker yazmıya m em ur
ettiği beylerbeyilerdendi. Bu işi zevkle yapıyordu. Efendisi­
nin feci ölüm ünü haber alınca, işine devam etti. Bir Batı ri­
vayetine göre S ultan O sm an’ın dul zevcesi E s’ad Efendi’nin
kızı Ukayle H atu n ’la m ektuplaşıyor ve şehit hüküm darın in­
tikam ını almayı, onun reform larını gerçekleştirm eyi tasar­
lıyordu. H erhalde İstan b u l’da kendisini destekliyen birçok
devlet ve Saray adam ı vardı. Abaza Paşa, Anadolu’daki bey-
lerbeyiler, sancak beyleri ve kadılarla faal bir şekilde m ek­
tuplaşıyor, kendi davasına ta ra fta r kazanm ıya çalışıyordu.
B ir çok valinin kendisini desteklem ek istediği anlaşılm akta­
dır. Büyük tarihçi Peçevî İbrahim Efendi, bu sırada Divâr-ı
B ekr eyaleti d efterdârı olduğu için, Sultan O sm an’ın şeha-
detinden hem en sonra Anadolu’daki m anzarayı iyi tasvir et­
m ek ted ir (II, 391). Büyük tarihçinin anlattığına göre Abaza
Faşa, bulduğu Y eniçeri’yi "sen dahi kaatil-i pâdşâh-i devrân­

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRİN BAŞLARI 373

sın” diyerek öldürtm eye başlam ıştır. Doğu Anadolu'nun ku­


zey kesim i Abaza P aşa’nın elinde olduğu gibi, güney kesimi
de Diyâr-ı B ekr beylerbeyisi (ki Peçevî bunun m aiyetindedir)
Vezir Dâmad Hâfız Ahmed P aşa’nın, m üstakbel şehit sadrâ­
zam ın elindedir. İki beylerbeyi, İstan b u l’daki m ürteei hükü­
m eti ne şekilde düşüreceklerini m üzakere etm ektedirler. Hâ-
fız Ahmed Paşa, Anadolu’daki bütün beylerbeyileriiiin asker­
lerini toplıyarak Ü sküdar’a gitmesi, Sultan O sm an’ın katil­
lerinin yok edilm esi ve Sultan M ustafa’nın tah ttan indirile­
rek Veliaht-Şehzade M urad’ın tahta geçirilm esi fikrindedir.
F akat Abaza Mehmed Paşa, bütün beylerbeyilerin ıttitakm a
k ad ar bekliyem em iş ve zamansız ihtilâl bayrağını açmak su­
retiyle, davayı zayıflatm ıştır. Ancak Mehmed Paşa'nın bir
em ri vâkıyle baş kaldırm ış olmak ihtim ali çok kuvvetlidir.
Çünkü paşalarının kendileri hakkındaki niyetlerini bilen Ye­
niçeriler ayaklanarak segban ve tım arlıları ortadan kaldır­
m ak istem işler, fakat azınlıkta oldukları için, Abaza Paşa
tarafın d an yok edilm işlerdir.
Bu sırada Anadolu’da yalnız valiler değil, halk da Sultan
O sm an’ın intikam ının alınm asını istem ekte ve Sultan Mus­
ta fa ’nın saltanatının gayri m eşru olduğunu; "zîrâ devlet Vâ­
lide elindedir, Pâdşâh zevi’l-ukuulden (akıl sahiplerinden)
değildir” diyerek ileri sürm ektedir. Eski E rzurum bcylcrbe-
yisi olup bu şehirde emekli hayatı yaşıyan Hüseyin P aşa’nın
şefaatiyle canlarını Abaza’nın elinden kurtarabilen birkaç
Yeniçeri, 17 kasım da. Sultan O sm an’ın şehid edilm esinden
tam 4 ay, 28 gün sonra îstarıbul’a gelip Dîvân’a çıkm ışlar,
Abaza P aşa’nın köylüden ve göçebeden asker yazdığını bil­
dirm işlerdir. Dîvân’m tavsiyesiyle Abaza P aşa’nın velinimeti
Halil Pnşa, bu işten vazgeçmesi için E rzu ru m ’a bir m ektup
gönderm iş, fakat tesiri olm am ıştır. Zira Abaza Paşa, hem cu
bütün Anadolu’ya, im paratorluğun beşiğine dayanm aktadır.
Abaza Paşa D estâm 'm n şu m ısraları, halkın tam am en ihtilâli
desteklediğini gösterm ektedir:
Ala kanla yatar ol m ızük teni
Mecrııh edip uçurdular câinın
“‘Gaazi Sultân Osmân Hân’ın kanım
Ölünce çalışır alırım ” demiş.

Yeniçeriler’i kırm ak gerekdir

Ö ldüıdülcı yeryüzünün H altje’sin

Levent Şahverdi Arşivi


274 T Ü R KİYE TARİHİ

Kapıkulu Sipahisi'nin 2. Ayaklanması (31 Aralık 1622)


Kakıkulu Sipahileri, 7 ay, 10 gün sonra, 31 aralık 1622’de
Sultan O sm an’ın kan davası için te k ra r ayaklandılar. Toplu
halde Dîvân-ı H üm âyûn’a gidip "taşrada kuzât (kadılar) ve
r e ’âyâ (halk) bize ‘‘kaatil-i S ultân” deyü tâ ’n ederler; elbette
kim kati eldiyse hakkından gelinsin” (Naîmâ, II, 247) dedi­
ler. Aynı gün Yeniçeriler de O rta Camii’nde toplandılar. Söz
alan subaylar; "herkes bize "pâd.şâh kaatili” diye hakaret
eder; biz P âdşâh’ı Ocak’a em ânet etm iştik; kim ler katline
âmil olduysa hakkından gelinsin; biz pâdşâh kaatili değiliz"
dediler. “T aşrada gezecek hâlim iz kalm adı; bizim pâdşâh
katlinde su n ’umuz yok iken bu töhm eti kabûl etm eyiz” de­
diler. "Eğer Pâdşâh ferm ân eylediyse kendi bilir ve illâ kaa­
tili kati eylesin; bühtandan (iftirad an ) halâs olalım ” dedi­
ler. Bu istekler, Saray’a iletildi.
Bu sırada Abaza Paşa gittikçe güc kazanıyordu. Mevlevi
tari katinin başı olan Mevlânâ torunlarından F erruh Çelebî
(m eşihati: 1591-1630) de Abaza Paşa’yı destekliyordu. Tam
32 yıldan beri .bu kudretli tarikatin başında bulunan Konya
Çelebîsi’nin desteği, Abaza Paşa’ya büyük bir mânevi güc ka­
zandırm ıştı.
Sultan M ustafa’nın hâliyse, yürekler acısıydı. S altanat
yükünün altında iyice ezilmişti. Yeğeninin ölüm ünü unut­
m uş, Saray dairelerinin kapılarım vuruyor, Sultan O sm an’ı
arıyor; “Osmân, gel beni bu bârdan halâs eyle!” diye bağı­
rıyordu. Bayram tebrikinde padişahın yalnız ilmiye sınıfına
ayağa kalkıp diğer sınıfların tebrikini tahtında oturduğu
halde kabûl etm esi kanun ve gelenekti. Sultan M ustafa’nın
bü tü n gelenleri ayakta karşılam ası ve oturm ayı reddetm esi
de deliliğini açığa vurm uştur. B ununla bpraber sultanın bu
hareketini tevazuu ile açıklam ak isliyen gafiller de eksik
olm am ıştı.
Türkiye tarihi için pek uğursuz olan bu 1622 m ilâd yılı
biterken, yılın son aylarında, bazı sevindirici olaylar da geç­
m em iş değildi. 12 ekim de Kapdân-ı Deryâ Halil P aşa’nın Do-
nanmay-ı H üm âyûn ile Akdeniz’den İstanbul’a dönm esi se­
vinçle karşılanm ış, getirdiği esirler ve ganim etler teşhir edil­
m işti. Şah Abbas da. Ağa Rr/.â’yı fevkalâde büyükelçilikle
yollayıp Sultan M ustafa’nın 2. saltanatını tebrik etm iş, yıllık
ipek haracını, ayrıca değerli hediyeler gönderm işti. İran bü­
yükelçisinin 80 kişilik maiyeti, Saray’da I.OOO Yeniçeri ve
400 kapıcı (m âbeynci) tarafından karşılandı. S ultan M uşta-

Levent Şahverdi Arşivi


X V II ASRIN BAŞLARI 375

fa ’nın yeni cülûsuııu bildirm ek üzere, Viyana’ya ve V enedik’e


çavuşlar (h ü n k âr yaverleri) gönderildi.
1622 yılımn son günleri yaklaşırken, Abaza Paşa ihtilâli
de, Anadolu’da gerçek bir tasviple karşılanm ıştı. Dîvân, Pa-
.şa’yı Sivas’a tayin ettiğini, derhal E rzurum ’u bırakıp Sivas'a
gitm esini bildirm iş, E rzu ru m ’a eski Diyâr-ı Bekr beylerbeyisi
M ustafa Paşa’yı yollamak istem işti. Fakat Abaza Paşa, 17 ka­
sım da. E rzu ru m ’dan çıkm ak niy'elinde olm adığım ve M ustafa
P aşa’yı şehre kabûl etmiyeceğini bildirdi. 23 aralıkta Yeniçe­
riler, telılikenin nereden geldiğini anlayıp toplu halde Dîvân'a
gittiler ve Abaza işinin halledilm esini istediler. Abaza'nın
Kapdân-ı Deryâ Vezir Dâmad Halil Paşa ve Sadrâzam Gürcü
Mehmed Paşa tarafından tutukluğunu iddia etliler (Sadrâ-
zam ’ın kard;'şi Hüseyin Paşa, Abaza P aşa’nın kayınpederi
idi). Sonra Halil P aşa’yı bulup, eski evlâtlığını himaye et­
m ekten vazgeçnıc.'ini dostça tavsiye ettiler. Büyük Yeniçeri
generallerinden Çeteci Ali Ağa (K âhyabey) gelip, Yeniçeviler’e
dağılm alarını söyledi. Fakat ertesi gün tek rar toplanıp is­
teklerini tekrarladılar. Bunıın üzerine Vâlide-Sullan, bir h a ttı
hüm âyûn yayınlıyarak, Abaza’nın E rzu ru m ’dan azlcdiîdiğini
ve Dâmad Halil P aşa’nın bu işle hiçbir ilgisi olmadığını bil­
dirdi. îş, bu hatt-ı hüm âyûnu tatbika, yani Abaza’yı Erzu­
ru m ’dan oynatmıya kalıyordu.
Bu şekilde, m ilâdın 1623. yılı başladı. Yeni yılın ilk günii
S ipahiler, 3. nüm ayişlerine hazırlanıyorlardı.

S ip ah iler’in 3. ve 4. N üm ayişleri (1 ve 2 Ocak 1623)

Sipahiler, bu defa Şeyhülislâm Yahyâ Efcndi’yc gidip.


S ultan C sm an'ın katillerinin idamı için fetvâ istediler İhtiyar
Şeyhülislâm, S ipahiler’i m ahirâne bir şekilde atlattı.
E rtesi sabah, 2 ocak 1623 günü Sipahiler, topluca Dîvân-ı
H üm âyûn önüne geldiler. "Biz O rta Câmî’de em ânet verm iş
iken ne tem essük ile kati olundu?" diye nüm ayiş yanlılar Bu
sırada Sultan Mustafa dan bir hatt-ı hüm âvûn geldi Âsilere
okunan bu hatt-ı hümâvûnd.r; “S altân O sm ân’ı ben "kati o-
lunsLin" demedim: Dâvûd Paşa öldürdü; kaâtilleri kim ise
haklarından gelinip kati olunsun" deniyordu. Bu hattın, nü­
m ayişten korkan Vâlide-Sulmn tarafından vazdırıldıgı veva
bazı Saray m ensupları taralından vazdırtıldığı ve Sultan
M u stala’nm haberi bile olmadığı m uhakkaktır Zira Sultan
Osman ın katli için S ultan M ustafa’dan hatt-ı hüm âvûn alın-
n u şu . H attın okunm ası üzcri.ee sipahilerin "tez kaatilleı t-u-

Levent Şahverdi Arşivi


276 TÜR KİYE TARİHİ

lu nsun” dive bağınşınalan üzerine, katillerin aranm asına baş­


landı. Başta Dâvud Paşa olm ak üzere katiller, çoktan sak­
lanm ışlardı.
Aynı gün Ahî-zâde Hüseyin Efendi Rumeli, Bostan-zâde
Yahyâ Efendi de Anadolu kazaskerliklerine getirildi.
Akşama doğru, Sultan Osm an’ın katillerinden Cebcciba-
şı Kara Mczak Çavuş ele geçirildi. Şehit hüküm darın Yedikıı-
le’ye giderken yolda susayıp su içtiği çeşm enin önünde hain
başı uçuruldu.
Sipahiler, işin kıvam ına geldiğini görüp arkasını bırak­
m adılar. E rtesi sabah (3 ocak) erkenden gene toplu halde
Divân-] Hüm âyûn önlerine geldiler. Y eniçeriler’in ekseriyeti
tarafından da destekleniyorlardı. 5 ocakta, baş katil Dâmad
Dâvud Paşa’nın saklandığı yer, Hamza Bey adındaki bir si­
pahi subayının E yüp’teki evinin samanlığı basıldı. Saray’a,
oradan Yedikule’ye götürüldü. K atillerden K alender(K ilin­
d ir )-Uğrusu denen uğursuz da ele geçirilip Yedikule’ye sevk-
edildi. E rtesi gün, 6 ocakta, Dâvud P aşa’nın zevcesi olan Sul­
tan, Cellâtbaşı Süleyman U sta’ya büyük bir rüşvet verdi. Ace­
le etm em esini, Paşa’yı padişah ferm anıyla kurtaracağını söy­
ledi. Böylece III. M ehm ed’in kızı, I. Ahm ed’in kızkardeşi, II.
O sm an’ın halası olan Sultan, yeğeninin katili olan kocasını
koruyordu. I. M ustafa ile aynı anadan olan bu S ultan’ın adı­
nı bilmiyoruz. O gün (6 ocak), bir cum a idi. Cuma nam azın­
dan sonra Yeniçeri Ağası, Dâvud Paşa’nın tevkif edilip hab-
solunduğunu, artık idam edilip edilmiyeceğini padişahın bi­
leceğini, idam ında ısrar etm enin hanedana saygısızlık olduğu­
nu söyledi. Fakat rüşvet yediği m uhakkak olan Ağa’nın n u t­
ku, p rotesto sesleriyle kesildi. Bununla beraber gerek yeni­
çeriler, gerek sipahiler Dâvud Paşa’nın idamı için şim dilik
nüm ayiş ve baskı yapm am ayı kararlaştırdılar.
E rtesi sabah (7) toplanan Dîvân-ı Hüm âyûn (bakanlar
k u ru lu ), Dâvud Paşa'nın idamı için karar verdi. Sadrâzam
Gürcü Mehmed Paşa -ki Sultan Osman taraftarlarındandı ve
yeni rejim den nefret ediyordu- bu idam gerçekleşm eden hal­
kın sükûn ve huzur bulmıyacağını, bir padişah katilinin
idam dan kurtulm asının gayetle tehlikeli neticeler doğura­
cağını söyledi. Böylece Sultan O sm an'ın kan dâvası için ayak­
lanm ış olan Anadolu'nun da elinden ihtilâl sebebi alınıp ya­
tışacağını ilâve etti
Halk, "Padişah K atili” diye andığı Dâvud Paşa’nın Yedi-
kule yolundaki çeşm ede idam ını istiyordu- Yedikule’ye gider­

Levent Şahverdi Arşivi


X V II. ASRIN BAŞLARI 277

ken Sultan O sm an’ın susayıp bu çeşm eedn b ir tas su içmesi,


halk üzerinde unutulm az b ir intiba bırakm ıştı. Çeşme başı­
na getirilen Padişah Katili ise, ceplerinden Sultan M ustafa'
nın hatt-ı hümâfyûnunu, Rumeli ve Anadolu K azaskerleri’nin
fetvâlarım çıkarıp, bunların hükm ünü icra etm ekten başka
bir suç işlemediğini söylüyordu. Çeşme önünde, Saray’dan
rüşvet alanlarla bu işin derhal bitirilm esini istiyen subaylar
arasında dehşetli, her an. silâhlı şekle dökülm iye hazır bir
m ünakaşa başladı. Ocak Ağalan, Cellâtbaşı Süleyman Usta'
ya "vur, öldür, bre ne beklersin?” diye bağırırlarken, diğer
grup da "vurm a” diyorlardı. Dâvud Paşa'dan m enfaat bek­
liyen bir grup Yeniçeri, bu kargaşalık içinde Paşa’yı ata bin­
dirip O rta Camii’ne götürdüler. Böylece pedişahın hattı ve
Dîvân’m em ri, icra edilemedi. "K öpekler gibi soluyup” O rta
Cam ii’ne zor can atan Dâvud Paşa, Yeniçeri neferleri tarafın­
dan sadrâzam m uam elesi görm iye başladı ve neferlerden bir­
kaçına en yüksek kum anda m evkilerini dağıttı.
Olayı öğrenep Sadrâzam , Süleym an Usta’yı ve ilgilileri
sorguya çekti. Sorgu, kazaskerler tarafından bizzat zabta ge­
çirildi. H erkes em rin icra edilem em esi m esuliyetini birbiri
üzerine atıyordu. Dîvân dağıldıktan sonra sarayına gelen
Mehmed Paşa, adam larından gayetle gözü pek bir yiğit olan
kapıcılar kethüdası Rahîki-dâm âdı Ahmed Ağa adlı subayı,
Dâvud P aşa’nın işini bitirm eye m em ur etti. Ahmed Ağa, ya.-
nına 200 asker alıp O rta Camii’ni bastı. Yeniçeri zo rbalan
dağıldılar. Dâvud Paşa, tek ra r tevkif edilip Yedikule'ye gön­
derildiği zaman, karanlık iyice basm ıştı.

P âd işâh K atili E ski S ad râzam D âm ad K ara D âvud P aşa’n m td a m ı


(8 O cak 1623)
E rtesi sabah (8 ocak) Ahmed Ağa^ Yedikule’de Dâvud
Paşa ile K aJenderuğrusu’nu boğduriup "lâşe-i habîslerini”
denize attırd ı, Hâile-i O sm âniye’de menfi rol oynıyan daha
birkaç kişi, bu arada Budin (M acaristan) beylerbeyisi Vezir
Derviş Paşa ve Köstendil sancak beyi Meydan Bey, idatn
edildi. Bu suretle Dâvud Paşa, sadâretten uzaklaştırıldıktan
6 ay, 26 gün sonra, lâyık olduğu âkıbeti buldu. Bu, G ürcü
M ehmed Paşa için gerçek bir başanydı. Ancak dam adından
sonra oğlunun da m ukadder akıbetinin uzak olmadığını hisse­
den Vâlide-Sultan, yaşT seksene vakJaşan Mehmed Paşa'yı de­
virm ek için, Y eniçerller’i kışkırtm aya başladı.

Levent Şahverdi Arşivi


37# T Ü R KİYE TARİHİ

M ere H üseyin P aşa’nın 2. S ad âreti (5 Ş u b at 1623)

Gürcü Mehmed Paşa’nın sadâreti, 5 şubat 1623’e kadar


ancak 4 ay, 14 gün sürdü. Bir ihtilâl devri için, uzunca bir ik­
tid ar sayılabilir. Mehmed Paşa’yı düşürm ek için yalnız Vâli­
de-Sultan, yani Nâibe-i S altanat değil, e.ski sadrâzam Mere
Hüseyin Paşa da çalışıyordu. îkisi de yeniçeri ve sipahilere
büvük rüşvetler dağıttılar. 5 şubat günü Dîvân toplantısından
çıkan Mehmed Paşa. Kapıkulu zorbalarının aleyhte nüm a­
yişleri ve tahkir edici sözleri üzerine, sarayına gitm ekten
vazgeçti; derhal Saray ı H üm âvûn’a gidip mühr-i hüm âyûnu
V âlide-Sultan’a vererek istifa etti. Vâiide-Sultan; "Kul kimi
isterse m ühür ana verilsin" şeklinde şilâhî bir irâde gönderdi
ki. devlet m ekanizm asının artık aşiret devleti şekline girdiği­
ni gösteren m isallerden biridir Bunun üzerine zorbalar, şef­
leri Mere Hüseyin Paşa’yı seçtiler. Mere Hüseyin, selefi Meh-
m ed Paşa’yı B ursa’ya, devrin en değerli adam larından olan
eski sadrâzam Kapdân-ı Deryâ Dâmad Halil Paşa’yı da Mal­
k a ra ’ya sürdü. Dâmad Vezir Receb Paşa, kapdân-ı deryâ oldu.
Bu suretle norm al idareyi kurabilm eye m uktedir İki devlet
adam ı da, İstan b u l’dan uzaklaştırıldı. Devlet idaresi, Mere
H üseyin’in değersiz ellerine bırakıldı. Bazı aklı başında olan­
lar. Mehmed P aşa’nın istifası üzerine Halil Paşa’yı sadârete
getirm ek istem işlerse de. Paşa, bu vaziyette sadâreti kabûl et­
m enin hiçbir işe yaram ıyacağını söyleyip reddetm işti.
13 m artta E rzurum ’dan gelen bir kuriye. ihtilâlin azam et
kesbcttigini Dîvân önünde anlattı. Abaza Mehmed Paşa, ver­
gileri kendi hesabına topluyordu.. 15.000 ki.şilik bir ordusu
v ardı M araş beylerbeyisi Yusuf Paşa ile Sivas beylerbeyisi
-m üstakbel sadrâzam- Tayyâr Mehmed Paşa ve daha birçok
beylerbeyi ve sancak bevi, İstanbul’dan değil, E rzu ru m ’dan
e m ir alıyorlardı Abaza Paşa. E rzurum ’dan Ankara'ya gelmiş,
k atılan beylerbeyilerle beraber kuvveti 40.000 kişiyi bulm uş­
tu Yolda rastladığı Yeniçeri'yi öldürtm üştü. Ankara kalesi,
Abaza’ya m ukavem et etm iş hunun üzerine Abaza. B ursa’va
ve oradan b ah a n beklemek üzere Niğde've çekilm işti Mavıs-
ta Abaza üzerine Celâlî serd ân olan eski sadrâzam lardan
Cağaloglu Sinan Paşa’nın oğlu ve anne anne tarafından ha­
nedana m ensup Vezir Mehmed Paşa, B evpazan’na kadar
ilerlem iş, fakat bir şey yapam adan B ursa’va dönm üştür Is-
ta n b u l’daki ulem â’nın da Abaza’yı destekledikleri anlaşılı­
yordu.

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI 279

Dış M ü n ase b etle r


Dış nıünasebeller de karışıklı. Polonya ile sulhun tefer-
rü a u askıda kalm ıştı. Zbaravv prensi Christophe, fevkalâde
Leh elçisi olarak K am aniçe’de beklerken, Hâile-i Osmâniye
vuku bulm uştu. Mere Hüseyin Paşa’nın İstan b u l’daki Leh el­
çisi Korecky'yi savaş taraftarlığıyla itham edip idam e ttir­
mesi, m ünasebetleri iyiden iyiye bozdu. Özü beylerbeyisi No-
gay K antem ir Paşa da, sulha ta ra fta r değildi ve Lehistan’dan
daha büyük m enfaatler koparm ak fikrindeydi. Dîvân’dan
izin alır almaz ordugâhım Varşova’da kuracağı haberini gön­
d erip Lehliler'i tehdid ediyordu. Buna rağm en Zbaravv Prensi,
yolda Bogdan ve Eflâk Voyvodaları ile görüşerek, 1622 yılı
kasım ının ilk haftasında İstan b u l’a geldi.
Leh sefaret heyeti m uhteşem di. 300 kü su r kişiden m üte­
şekkildi. B unların içinde L ehistan’ın en büyük asilzadeleri ve
devlet adam ları vardı. Z barau’sky, Rus büyükelçisi ile bera­
b er huzura kabûl edildi, iki diplom at, huzura girm eden ünce,
biribirleriyle dehşetli bir m ünakaşaya tutuşup h akaretler sa­
vurdular. Rusya, Lehistan’ın Türkiye ile sulh yapm asını is­
tem iyordu. Leh heyeti, uzun zaman İstan b u l’da kaldı. Sürekli
m üzakerelerden ve Sir Thom as Roe'nun aracılığından sonra
18 şubat 1623’te II. O sm an’ın akdettiği H otin M uahedesi’nitı
hüküm lerine uyularak 19 maddelik İstanbul Muahedesi akte-
dildi. Sulhtan az sonra Leh sefaret heyeti İstan b u l’dan hare­
ket etti. Birkaç gün sonra da, en büyük iki düşm anının, Tür­
kiye ile L ehistan’ın anlaştıklarım hüsranla gören Rus sefa­
ret hej'eti Moskova’ya döndü.
. 1622 ağustosunun sonlarında, Erdel prensi Bethlen Ga­
b o r’un temsilcisi, Thurn Prensi ile beraber İstan b u l’a geldi.
Prens, Almanya ile m ünasebetlerinde Dîvân’dan direktif is­
tiyordu. Budin Beylerbeyisi’nin 30,000 Türk askeriyle yardı­
mını (aleb ediyor. Almanya ile savaşa girişm enin m ünasib
olacağım ileri sürüyordu. Bu sırada İstan b u l’da bulunan dip­
lom atların en faali olan Ingiltere büyükelçisi Sir Thom as
Roe, Erdel'i desteklem esi için Dîvân’a tesir etm eye çalışı­
yordu. Kendini Bohemya kıralı ilân etm iş olan Bavyera
prensi Friedrich ise bu sılatım n Dîvân tarafından tanınm a­
sı ve İm p arato r’a karşı desteklenm esi için ateşli bir faaliyete
girişm işti. Nisan ayında. Leh ve Rus elçilik heyetleriyle avnı
günlerde İstan b u l’dan ayrılan Erdel heyeti, Dîvân tarafın^flan.
Almanya’ya karşı desteklenm e vaadi aldı. 8 tem m uz 1623'te
İm p a ra to r’un büyükelçisi Kurz von Senftenau geldi ve T ür­

Levent Şahverdi Arşivi


38 0 T Ü R KİYE TARİHİ

kiye’nin Almanya’ya karşı herhangi bir harekete girişm em esi


veya böyle bir hareketi desteklem em esi için çahşm ıya, baş­
ladı. Viyana’da bulunan Türk elçisi Ahmed Bey de, von Senf-
tenau ile beraber İstan b u l’a dönm üştü, im p arato r, Sitvato­
rok M uahedesi’ne riayet edilm ediğinden, birçok Alman kale­
lerinin T ürkler tarafından işgal edildiğinden şikâyet ediyor­
du. Von Senftenau, L ustrier von Liebenstein’ı İstan b u l’da
daim î elçi bırakarak, Viyana’ya döndü.
Fransa büyükelçisi Cesy K ontu ve Venedik büyükelçisi
G iustinani de diplom atik faaliyet içindeydiler. İzm ir’de ye­
niçerilerin Fransız ve Venedik ticaret gem ilerine el koym a­
ları, Dîvân ile uzun m üzakerelere girişm elerine sebep oldu.

K em ankeş K âra Ali P a şa ’nın S a d â re ti (30 Ağustos 1623)

30 ağustos 1623’te Mere Hüseyin Paşa iktidardan düştü.


2. sadâreti 6 ay ve 23 gün sürdü. H er iki sadâretinin toplam ı
7 ay, 18 gündür, ihtilâlin iş başına getirdiği anorm al, gayetle
zalim, kaba, cahil, m uhteris bir adam olan Mere Hüseyin
Paşa, Dîvân toplantılarında bir beylerbeyini sopayla döğdür-
terek ölüm üne sebep olm ak, bir kadıya dayak attırm ak gibi
o zam ana kadar Türkiye tarihinde görülm em iş işlere girişti.
H erkesin nefretini kazandı. Fâtih Cam ii’nde, Şeyhülislâm
Yahyâ E fendi’nin de katılm asıyla toplanan ulem â, şimdiye
k ad ar bir kadıya dayak atılm asının görülüp işitilm em iş bir
şey olduğunda birleşti ve M ere’nin katli vâcib olduğuna dair
fetvâ imzaladı. M ere’den rüşvet alan Yeniçeriler, Fâtih Ca­
m ii’ne geldiler. Ulemâ’ya dağılm alarını ihtar ettiler. Ulemâ,
bu, ihtara kulak asm adı. Bunun üzerine Yeniçeriler, ulem â­
yı zorla camiden çıkardılar Olay sırasında İlmiyeden birkaç
kişi yaralandı ve öldü Zorla camiden çıkartm ak hâdisesi de
şim diye kadar Türkiye tarihinde görülm em işti. Bunun üzeri­
ne Abaza Mehmed Paşa yı desteklem iye k arar veren ulemâ,
M ere’ye ve Yeniçeriler’e karşı şiddetli bir m uhalefete girişti.
Fâtih Camii olayından çok m üteessir olan halk, ilmiye sını­
fını tutuyordu. Mere, m uhaliflerini sokakta öldürtüp denize
attırm ak gibi hareketlerle m uhalefeti korkutacağını sanıyor­
du. Ulemâ’mn ileri gelenlerinden birkaç kişiyi de sürm üş­
tü. Sipahiler de m uhalifler arasındaydılar ve soygun furya­
sında Yeniçeriler’den daha az pay alm ış olm aktan dolayı mü­
teessirdiler Mere. Y eniçeriler’e sipahileri kanlı bir şekilde
sindirm ek için yeniden m ansıblar, rüşvetler dağıttı. Ancak
sadrâzam ın niyetini öğrenen sipahiler, ayaklandılar. Yeniçeri

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI S81

ketlıuclâsı Lâdikli Bayram Ağa (m üstakbel sadrâzam ). Yeni­


çeri subaylarım topladı. Sipahilerle kanlı bir olay çıkardık­
ları takdirde bütün kuvvetlerin yeniçerilere karşı vaziyet
alacağım söyledi. Bunun üzerine Yeniçeriler, sipahilerle kav­
gadan vazgeçerek, sadrâzam ın değiştirilm esi için onlar, ule­
m â ve bütün halkla işbirliği yapm ıya k arar verdiler. M ere’
nın dağıttığı rüşvetler boşa gitti. B undan sonra Mere H ü­
seyin Paşa, mühr-i hüm âyûnu Vâlide-Sultan’a göndererek is­
tifa etti ve hayatını tehlikede görerek kaçıp saklandı.
4. Vezir Ispartalı Kem ankeş K ara Ali Paşa, sadrâzam
oldu. Diyâr-ı Beki ve Mısır beylerbeyiliklerinden kubbe vezi­
ri olan Ali Paşa, Sultan M ustafa’yı tah ttan indirm enin zamanı
geldiği hususunda ulem â ve halkla aynı fikirdeydi. Eski sad­
râzam lardan Dâmad Halil ve G ürcü M ehmed Paşalar, bu iş
için Ali Paşa yı teşvik ediyorlar, tah ta çıkacak olan Veliaht-
Şehzade M urad’ın annesi Kösem M âhpeyker Haseki de el al­
tından büyük faaliyet gösteriyordu. H erkes ihtilâle karşı
cephe alm ıştı. Öyle ki. S ultan O sm an’ın birinci m üşaviri Hâ­
ce-i Sultânî Ö m er Efendi bile, b ir yıldan beri saklandığı yer­
den çıkıp faaliyet gösterm iye başladı. Fakat Kâbe şeyhliği
vazifesiyle M ekke’ye gönderildi. Oğlu Abdullah Efendi’ye Me­
nem en kadılığı verildi. İstan b u l’a gelen M ısır beylerbeyisi
Vezir B âbur M ehmed Paşa da en dikkafah askerlere para da­
ğıtarak, saltanat değişikliğinin gürültüsüz geçmesini tem ine
çalışıyordu. İstanbul kadısı H aşan Efendi, B âbur Paşa'nın
kardeşiydi ve Mere Hüseyin P aşa’nın zulm üne m aruz kaldığı
için, ihtilâlcilere düşm andı.
Bu sırada (29 nisan 1623), 13 yıldan beri Kırım ham olan
Cânîbey Giray da azledilip Rodos’a sürüldü. Ondan önceki
han olan III. Mehmed Giray, Kırım tahtına geçirildi ve kar­
deşi Şâhin Giray, kalgay oldu. Fakat ertesi yıl Cânîbey Giray
yeniden Kırım hanı yapıldı. Ancak birkaç ay iktidarda ka­
labildi 1624 yılında III. Mehmed Giray, 3. defa Kırım hanı
oldu I627’ye kadar tahtta kalan bu han, bu tarih te yerini
tek ra r Cânîbey G iray’a bıraktı.

1. S ultan M ustafa H a n ’ın 2. Defa T a h tta n İn d irilm esi


(10 Eylül 1623)

Yeni sadrâzam Ali Paşa, 11 günlük b ir m üzakere ve ça-


lışmatlan sonra. Sultan M ustafa’nın tah ttan indirilm esi için
herkesle mııiabık kaldı Ancak 1.5 vıl içinde yeniden bir cü­
lûs haiısışı verilmesi meselesi, devlet adam larını d ü şündürü­

Levent Şahverdi Arşivi


382 T Ü R KİYE TARİHİ

yordu. Cülûs bahşişi 2 milyon duka (1,2 m ilyar TL.) tutuyor­


du. Bu meblâğ, Hazine'de mevcut değildi. K apıkulu Ocakİan,
cülûs bahşişi istem iyeceklerine söz verdiler. Zaten Hâile-i Os-
m âniye’den beri epey zenginleşm işler, bazıları m ühim ser­
vetler ele geçirm işlerdi. Buna rağm en IV. M urad tahta çıkın­
ca, birkaç gün önce verdikleri sözü unutan K apıkulu Ocak­
ları cülûs bahşişi istem işler, yeni bir ihtilâlden korkan Dîvân
ve Saray da, altın saray eşyasından sikke kestirip askerin a r­
zusunu yerine getirm iştir.
Bu sırada Sultan M ustafa, Dâvudpaşa SarayTndaydı 9 ey­
lülde Topkapı Sarayı’na getirildi Ertesi gün eski dairesine
gönderilm ek suretiyle tah ttan indirildi. Nâibe-i Saltanat olan
ve akılsızlık ve ihtirasıyla gayet kötü bir rol oynıyan Vâlide-
S ultan, tek ra r Eski Saray’a gönderildi. Kösem M âhpeyker
Vâlide-Sultan, Türkiye tarihinin bu en bâriz kadın siması,
çocuk olan oğlu IV. M urad için nâibe-i saltanat oldu. Bu sı­
ra la rd a Sultan M ustafa’nın annesi Vâlide-Sultan 50 yaşlarına
yakla.şıyordu. Kösem Vâlide henüz 28 yaşlarında genç bir
kadındı. T ahttan indirilen 1. M ustafa, 31 yaşındaydı; tahta ge­
çen yeğeni IV. M urad 11 yaşını ancak 1 ay. 15 gün geçiyordu.
H ay atta 4 kardeşi vardı; Veliaht-Şehzade Süleyman, Şehzade
Kasım , Şehzade Bâyezid ve Şehzade İbrahim . K asım ’la İbra­
him , K ösem ’den doğm uşlardı. En küçükleri İbrahim , ancak
8 yaşındaydı.
fl. O sm an'ın 2 şehzadesiyle b ir kızı doğm uşsa da,
doğum larından âz sonra ölm üşlerdi Onun için Osmanogul-
la rı’ndan, başka şehzade yoktu. Sultan Mustafa, daha 15 vıl,
4 ay, 10 gün yaşamış ve IV. M urad’ın son zam anlarında 20
ocak 1639’da 47 yaşında Topkapı Sarayı’ndaki dairesinde öl­
m üştü r. 2. saltanatı 1 yıl. 3 ay, 22 gün, her iki saltan.niının
toplam ı ise 1 yıl, 6 ay, 26 gündür Sultan M ustafa’nın hal’i
için. Şeyhülislâm Yahyâ Efendi fetvâ verm iştir Hiç çocuğu
olm am ıştır Hâile-i Osm âniye’den sonra şuuru tam mâna-
siyle bozulm uştu. 1. Ahmed’in kardeşine m erham eti, hu za­
vallının iki defa tah ta çıkıp facialara sebep olması neticesini
verm iştir.
I. Ahmed’in II. Osman ve Veliaht-Şehzade M ehmed'den
sonraki 3. oğlu olan IV. Sultan Murad Han. 27 temmuz 1612
de Boğaziçi'nde İstavroz has bahçesinde doğm uştur. Ağabeyi
II. O sm an’dan sonra İstan b u l’da doğan 2 padişahtır vc bun­
dan sonraki bütün padişahlar da İstanbul’da doğm uşlardır.
IV. M urad, en büyük Türk hüküm darlanndandır. Kendisin­
den 7 yıl, 8 ay, 24 gün büyük olan ağabeyi II. Osman gibi

Levent Şahverdi Arşivi


XVII ASRIN BAŞLARI 2S3

pek genç yaşında büyük bir istidat ve zekâ gösterm iştir. "Mu-
râ d î” mahlasiyle güzel şiirler yazmış ve "Şah M urad" mahla-
sijle güzel parçalar bestelem iştir. İlk yılları, Türkiye tarih i­
nin en m uhteris ve zeki kadınlarından biri olan annesi Kö­
sem M âhpeyker Vâlide-SultanTn nâibeliği ve gerçekte Ocak
Ağalan nın diktatörlüğü altında geçm iştir.
1. M ustafa’nın 2 saltanatıyla II. O sm an’ın hüküm darlığı
m üddeti olan 5 vıl, 9 ay, 18 gün içinde Türkiye’nin, sahaların­
da şöhret yapmış en mühim şahsiyetleri olarak şu şah ıslan
gösterm ek m üm kündür: Devlet adam ı olarak II. Sultan Os­
m an Han, asker olarak Vezir İskender Paşa, devlet adam ı
ve şair olarak Şeyhülislâm Yahyâ Efendi, şair olarak Nef'î,
şair ve bilgin olarak Atâyî, tarihçi olarak Peçevî İbrahim
Efendi, bestekâr olarak H atîb Zâkirî Haşan Efendi, m im ar
olarak Mehmed Ağa. Türkiye dışı Türk âlem inde en bâriz
şahsiyetler de İran'da Büyük Şah Abbas ve H indistan’da
Hân-ı H ânan A bdürrahim T ürkm en'dir.
Bu m üddet içinde sadrâzam olanlar, bu bahsim izde gö­
rüldü. Şeyhülislâm larsa Hoca Sâdeddin-zâde Hacı M ehmed
E s’ad Efendi ile Ankaralı Bayram-zâde Hacı Zekerîyâ-zâde
Yahyâ E fendi’dir. H er ikisi de şeyhülislâm oğlu olan bu
şeyhülislâm lar, XVII. a sır Türkiye tarihinin büyük devlet
adam larıdır. E s’ad Etendi, 1. Ahmed devrinde şeyhülislâm
olm uş, l. M ustafa’nın ilk saltanatıyla II. O sm an’ın hüküm ­
darlığı m üddetince bu m akam da kalm ış ve l. M ustafa’nın 2.
saltan atın d a istifa etm iştir. Meşihat m üddeti 6 yıl, 10 ay ve
20 gündür. IV. M urad devrinde, halefi Yahyâ E fendi’d en
hem en sonra bir defa daha şeyhülislâm olm uştur. Büyük
şair Yahyâ Efendi ise, 1. M ustafa’nın son ve IV. M urad’ın
ilk şeyhülislâmı olmuş, bu ilk m eşihati 1 yıl, 4 ay, 14 gün
sürm üş, yerini tek rar E s’ad E fendi’ye bırakm ıştır. Yahvâ
Elendi, IV M urad’ın hocalarındandır. Şeyhülislâm olduğu
zaman, 71 yaşındaydı Es’ad E lendi’den 17 yaş büyüktür.
E s’ad Efendi şeyhülislâm olduğu zaman yaşı 45’di.
Bu m üddet içinde m üstakbel sadrâzam Istanköylü Ah­
med Paşa-zâde Çelebi Güzelce Ali Paşa, m üstakbel sadrâ­
zam Dâmad Kara Dâvud Paşa, tekrar Çelebi Ali Paşa, eski
sadrâzam Dâmad Halil Paşa (3. defa). Softa M ustafa Paşa,
4. defa Halil Paşa, m üstakbel sadrâzam Dâmad Receb Paşa,
kapdân-ı deryâ olm uşlardır.
Devrin b aşdefterdârlan (m aliye b ak a n la n ) Rizeli Ab­
dullah Paşa-zâde Haşan Paşa, Vezir Yahnikapan Abdülkerim
Paşa, Abaza Mehmed Paşa tarafından öldür lülen Vezir Kala-

Levent Şahverdi Arşivi


284 ^ T Ü R KİYE TARİHİ

vun Yusuf Paşa, tek ra r H aşan Paşa, 2. defa Vezir Abdülbâki


Paşa, 3. defa H aşan P aşa’dır, H aşan Paşa 3 defada 3,5 yıl
başdefterdârlık etm iştir Abdülkerim ve Abdülbâki Paşalar,
IV. M urad devrinde tek ra r bu m akam a getirilm işlerdir.
Devrin nişancıları Hükm î H aşan Efendi, Vezir Ahmed Pa­
şa, 4 defa bu m akam a gelen Okçu-zâde Şah-Mehmed Efendi,
Vezir Ispartalı M ustafa Paşa, 5. defa Ok'çu-zâde’dir. S adâret
kaym akam lığına kadar çıkan ve II. O sm an’ın en hararetli
taraftarların d an olan Ahmed P aşa’nın nişancılığı 3 yıl, 7 ay­
dır. Okçu-zâde, 5 defada ancak 3 yıl, 2 ay nişancı olm uştur.
En büyük Osmanlı m ünşilerinden sayılan Okçu-zâde, 1630’da
67 yaşında ölm üştür.
Iç idaredeki büyük gerilemeye m ukabil, I. Ahmed’in
bıraktığı im paratorluk, sınırlarını aynen m uhafaza etm iş,
h attâ Almanya cephesinde genişlemiş, üstelik Lehistan-Lit-
vanya’yı -eskisinden daha zayıf bağlarla olm akla beraber- ge­
ne Türk nüfuzuna alm ıştır.
Hâile-i Osmâniye ve neticeleri bahsindeki başlıca m ehaz­
larım ız şunlardır; Naîmâ, II, 208-63; Fezleke, II, 4 v. dd.; Pe­
çevî, II, 380-98; Solak-zâde, 703-36; M üneccimbaşı, III, 650-7;
R a vzatu’l-Ebrâr, 535-55; H aşan Bey-zâde, yazma; Tûğî, M.
Sertoglu neşri; Solak Sefer oğlu Hüseyin Nev’î, Sebeb-i Ha-
lâs-t Sultân M ustafa Hân, Danon neşri; Yahyâ Ef., V ak’a-i
Sultân Osmân Hân, yazma; M adame de Gomez, H istoire d ’Os-
man, 2 cilt, Paris, 1734; H am m er, V III, 284-376; lorga. III,
448 v.dd.; Uzunçarşılı, III; Dânişmend, III, 290-324 (daha ge­
niş bilgi için. U m um î Bibliyografya'yz bakınız).

Sekizinci Cildin Sonu

Levent Şahverdi Arşivi


İÇİNDEKİLER

Yedinci Kiap: XV I. ASRIN SONU ( 1 566-1595) (devam ) (5-77)


V. T Ü R K İY E-İR A N SAV AŞI — K A F K A S Y A 'n m ve BATI İR A N 'ın FETHİ (1578-
1 5 9 0 ) (7 -1 7 )
Se r cI â r -i Ekrem F erlıâd P a ş a ’n ı n G ü rcistan Seferi (7) — F erlıâd P a ş a 'n ın G e n ce
Seferi (8) — O sm an lı-S afevî Sulh M ü zak ereleri (10) — T ürkiye ile İran A ra­
sındaki 12 Y ıllık Savaşa Son Veren İstanbul M uahedesi (14) — İstanbul Sul-
h u 'n d a n Sonra O sm a n lı-S afc v i M ü n aseb etleri (14).

VI. B Ü YÜ K TÜ RK -A LM AN S A V A Ş IN IN İL K S A FH A SI ( 159 2-1 595) ( 18-33)


Bosna B eylerbeyisi Te lli Haşan P a ş a 'n ın A kınlan (18) — Kulpa Bozgunu (19)
— A lm an y a 'y a H arp İlân E dilm esi (21) — Koca Sinan P a ş a 'n ın A lm anya Üze­
rin e Seferi (23) — Sinan Paşa B eig ra d 'd a (24) — O rdunun B e lg ra d 'd a n Y anık-
k a le 'y e G elm esi (25) — Y a n ık k a le 'n in M uhasara ve F ethi (27) — 1594 Son­
bahar H arçkâtı (23) — E rdol, Boğdan ve Eflâk V o y v o d a lık la rın d a İsyanın Baş­
lam ası (29).

VII. III. M U RA D T Ü R K İY E S İ'n in İÇ M E SE L E L E R İ (1 5 7 4 -1 5 9 5 ) (3 4 -5 8 )


2. V ezir D â m a d P iyâle P a ş a 'n ı n Ö lüm ü (34) — B udin B eylerbeyisi V ezir Sokol-
lu M u s t a f a P a ş a 'n ın idam ı (35) — Sadrâzam D â m ad S ckollu M ehmed P a ş a 'n ın
Ö ld ü rü lm esi (35) — A h m e d P a ş a 'n ın S a d â re ti (38) — K ıb r ıs F a tih i Lala K ara
M ustafa P a ş a 'n ın «V ekil-i S altan at» U nvan ıy la S adâreti (3 9 ) — Koca Sinan
P a ş a 'n ın ilk Sadâreti (39) — V eliah t-Ş eh zad e M eh m e d 'in Sünnet Düğünü (40)
— K anijeli Dâm ad Siyâvuş P a ş a 'n ın İlk S a d â r e t i (42) — N ûr-B ânû Vâlide-Sul-
lan 'ın Ö lüm ü (43) — V elia h t-Ş eh z a d e 'n in «Sancağa Ç ıkm ası» (4 3 ) — Özde-
rr.iroğlu O s m a n P a ş a 'n ı n S a d â r e t i (43) — Ism ih an S u lta n 'ın Ö lü m ü ( 4 4 ) — III,
M u ra d 'a Yeni bir S altan at T ah tın ın Sunulm ası (44) — M esih P a ş a 'n ın S a d â re ll
(45) — K anijeli Siyâvuş P a ş a 'n ın 2. S a d â re ti (45) — Kapdand D eryi K ıl ıç - A l I
P a ş a 'n ın Ö lü m ü (46) — M im a r Koca S in a n 'ın Ö lü m ü (46) — B e y le rb e y i V a k'a *
sı (47) ^ Koca Sinan P a ş a 'n ın 2. S a d â re ti (48) — Şehzade A h m c d 'in Doğu­
mu (48) — M a rm a ra - 'a k a r y a Kanalı M eselesi (49) — F e rlıâd P a ş a 'n ın Sadâ­
reti (49) — K a n i j e l i S i y â v u ş P a ş a ' n ı n 3. S a d â r e t i ( 4 9 ) — K o c a S i n a n P a ş a ' n ı n 3.
Sadâreti (50) — III. S u llan M urad H a n 'ın Ö lüm ü, Şahsiyeti ve S altan at Devri
(50) — III. M u r a d D e-ri Şeyhülislâm ları (56) — III. M u r a d D e v r i İ l e r i g e l e n -
leri (56) — III. M u r a d D ev rin d e T ü rk iy e İm p arato rlu ğ u (56).

V III. 1592'de D Ü N YA D E V L E T L E R İN İN U M U M Î S İY A S İ M A N Z A R A S I (5 9 -6 9 ).
1. Türkiye İ m p a r a t o r l u ğ u (6 1 ) — 2. I r a n - T ü r k S a f e v î İ m p a r a t o r l u ğ u (6 2 ) —
3. Hindistan Türk imparatorluğu (T im u ro ğu lla rı ) ( 6 2 ) — 4. Çin İm paratorluğu

Levent Şahverdi Arşivi


286 TÜR KİYE TARİHİ

(62) — 5. T ü r k îs to n İrnpnratorluğu (Doğu Türk H ak an lığ ı) (63) — 6. G ü n e y


H in d ista n T ü rk Irr-paratorluğu ( Â d il-Ş e h !o r) ( 6 3 ) — 7 , İsp a n y a K ırallığı ( 6 3 ) — -
8, A lm a n y a İm paratorlugLi (64) — 9. F r a n s a K ı r a l l ı ğ ı (65) — 1 0 . I n n i U e r e K ı-
raliiğ ' (65) — II. V e n u c l ik C u m h u r i y e t i (66) — 12 Rusya İm p a ra to rlu ğ u (66)
— 13. D iğer A v ru p a Devle!leri (66) — 14 D iğer A trık a D evletleri (67) — 15.
Okyonusya (68) — 16. K uzey A m e r i k a (68) — 17. D iğer A sya D evletleri (6 9 ),
H-
N E TİC E: XV II. A s r ın E şiğ in d e T ü r k iy e ; Zirveye E rişm e ’e S o n r a s ı (70-1)

BİBL İY O G RA FY A ; I X . K I t a b ' ı n So n u n d . -ı v e r i l e c e k t i . - (71)

H arita 2: T ü rk iy e Im p a rato rlu ğ '.ı'n u n Balkan E yaletleri (72) — 3; T ü rkiye Im-


p a ra lo rlu ğ u 'n jn Doğu A vrupa E yaletleri (73) — 4: Tü rk iy e Im p arato rlu ğ u 'n u n
A nadolu E yaletleri (74) — 5: Tü rk iy e Im p arato rlu ğ u 'n u n Kafkas ve Iran Eya­
letleri (75) — 6; T ürkiye İm p arato rlu ğ u nun A rabi.stan E yaletleri (76) — 7:
T ü rk iy e Im p arato rlu ğ u 'n u n A frik a Eyaletleri (77).

S E K İZ İN C İ K İTA P ; X V II. A SR IN B A ŞL A R I (1 5 9 5 -1 6 4 0 ) (7 9 -2 8 4 )
Başlangi{; V lll. K ita b'ın Plân: ( 8 1 ).
I. III. M EH M ED DEVRİNE T Ü R K İY E 'n in İÇ MESELELERİ (1 5 9 5 -1 6 0 3 ) (8 2 -1 0 8 ).
III . M e h m e d 'in T ahta O tu -m a s ] (82) — F e rh â d P a ş a 'n ın 2. S ad â re ti ( 3 4 ) — K o ca
S i n a n P a ş a ’n ı n 4 . S a d â r e t ; (84) — Lala M e h m e d P a ş a 'n ı n S a d â re ti (35) — Ko­
ca Sinan P a ş a 'm n 5. ve S o n u n c u S adâreti ( 8 5 ) — tiâm ad İbrahim P a ş a 'n ın İlk
S adâreti ( 8 7 ) — C ağ elo ğ iu S in an P a ş a 'n .n Sadâreti (88) — Dâm ad İbrahim Pa-
ş a 'n ın 2. S a d â re ti ( 8 9 ) — H a ş a n P a ş a 'n ın S a d â re ti ( 9 1 ) — D âm ad C errah M eh­
m ed P a ş a 'n ın Sadâreti (92) — Dâın..-d Ib ratıirn P a ş a 'n ın 3. S adâreti (93) —
C elâli ihtilâlinin başlam ası (93) — Şeyhülislâm Hoca S ârleddin E fe n d i'n in ö l ü ­
mü (96) — K arth ii K ;rah I. S w i m o n ' j n T evkifi (98) — E sther K iıa'n ın İdam
E d ilm esi (99) — R um eli K a z a s k e ri-A b d ü lb â k î E fen d in in Ö lü m ü (99) — A nado­
l u 'd a C elâli İh tilâ lin in İkinci Safhası; A b d ü ll.alim B e y 'in Tekrar A y-sklanm ası v a
Ö ld ü rü lm esi (100) — Dış M ü naseL 'eıleı (100) — Y cm işyi H assn P a ş a 'n ı n Sa­
dâreti (101) — S ok o liu -zâd e H a ş a n P a ş a 'n ın Ö ld ü rü lm e siy le Celâli Ih tilâ li'n in
İsta n b u l'a d a Sıçram ası (102) — V ehalu-Ş ehzade M a h m u d 'u n İdam ı (105) —
M a l k o ç o ğ l u Y a v u z Ali P a ş a ' n ı n S a d â r e t i (106) — E ğ - i F a t i h i I II . S u l t a n M e h m e d
H a n 'ın Ö lü m ü (106) — III . M e h m e d ' i n Ö l ü m ü n d e D e v l e t i n S ı n ı r l a r ı ( 1 0 7 ) .

II. T U R KİY E -A LM A N Y A SAVAŞI (1 5 9 5 -1 6 0 3 ) — EĞRİ SEFER-İ H ÜM ÂYÛNU, H A-


Ç O V A va K A N İJE ZAFERLERİ (1 0 9 -1 5 0 ).
Sadrâzam F e r h â d P a ş a 'n ın Seferi ve E flâk M eselesi (109) — E stergon M uhan^
besi (110) — Sin-a n P a ş a ' m n E f l â k H arekâtı (112) — E sierg o n 'u n D üşm esi
(113) — S i n a n P a ş a ' n ı n Et!â',< H a r e k â t ı (115) — .A k ın u ılar'ın i m h a s ı (116) —
Eğri Sefer-î H ü m â y û n u (118) — Eğri M u h a sa ra s ı ve f e t h i ( i 20) — B irinci H v
çova M uharebesi (i2 2 ) — Haçova M eydan M ı.tia 'eb c si (124) —
V ezir S atırcr M ehmed P a ş a 'n ın S erdârlığı Z an ıın ın d a A lm anya Ce.oha-
si (130) — Y an ık k ale'n iiı D üşm esi (1 3 !) — V ezîr-i âzam ye Ser-
dâr-ı Ekrem Dâm ad İ b ra h im P a ş a 'n ın U yvar Seferi ( 1 3 6 ) — D âm ad İbrahim
P a ş a 'n ın K anije Seferi (137) — K aniie M uhasarası ve F ethi (135) — V eı?t-I
â z a m ve Serd âr-ı E k re m D â m a d Y em işçi H a ş a n P a ş a 'n ın S efere Ç ık m a sı (140) —
A rşidük F erd in â n d 'ın K a n i j e M u h a s a r a s ı v e T i r y â k i H a ş a n P a ş a ’n ı n K a n i j e Z a f e r i

Levent Şahverdi Arşivi


XV II. ASRIN BAŞLARI 2S;

(141) — K an ije Zaferi (145) — Istcln i-B e lg ra d 'm T ü rk le r'ce M uhasarası ve


İstirdadı (147) — B udin Zaferi ( 1 4 8 ) — 1 6 0 3 H arek âtı (149) — III. M e h m e c
D ev rin in B ü yük Şah siy etleri (149).

III. T Ü R K İY E A L M A N Y A S A V A Ş I'n ın SO N SA FH A SI ( 1 6 0 3 -1 6 0 6 ) — SİTVATO -


■OK M U A H E D E S İ (1 5 1 -1 7 6 ).
Sadrâzam M alk o ço ğ lu Yavuz Ali P a ş a 'n ın Serdâr-ı E k rem liği (151) — Vezîr-i
Szam ve Serdâr-ı Ekrem S o k o llu -z â d e Lala M e h m e d P a ş a 'n ın S e feri ( 1 5 1 ) — La­
la M e h m e d P s . a ' n ı n İsta n b u l'd a n E s te rg o n 'a G elm esi (152) — E sterg o n 'u n M u­
hasarası ve Fethi (153) — L Y v ar'ın Fethi (154) — Sarhoş İbrahim P a ş a 'n ın
A vusturya Seferi (155) — Lala M ehm ed P a ş a 'n ın Erdel Prensi B o ç k a y 'a O rta
M a c a r K ırallığı T a c ın ı G i y d irm e si (155) — S iv ato ro k M u a h e d e s i ve 13 Y ıllık
Büyük T ü rk iy e-A lm any a S a v a ş ı ’n n Sonu (158) — Erdel P re n slig i'n in D urum u
(161) — A lm an y a 'd a D urum (162) — Isp a n y a 'd a D urum (162) — H elanda
ve B e lçik a'd a D urum (166) — İ n g ilte re 'd e D u r u m (167) — F ra n sa 'd a D urum
(169) — Lehistan (P o lo n y a )'d a D urum (171) — R u sy a 'd a D urum (172) —
Dünyayam n Umumî Vaziyeti (173),

IV . T Ü R K İY E -İR A N S A V A Ş I (1 6 0 3 -1 6 1 8 ) (1 7 7 -1 8 8 )
Yeni T ürkiye-iran S a v a şı'n ın İlk S a f h a s ı (177) — R ev â n 'ın D üşm esi (180) —
C ağ alo g lu S in an P a ş a 'n ın Doğu S eferi (180) — U rm iy e B ozg u nu ( 1 8 1 ) — Vezir
Deli Ferhâd P a ş a 'n ın Serdâr O lm ası (181) — Sadrâzam Kuyucu M urad Paşa'
nın S erd âr'ı E k rem liğ i (182) — 9 Y ıllık T ü rk iy e -İra n S a v a şı'n a Son V eren İs­
tanbul M uahedesi (184) — Sadrâzam Dâm ad K ara M ehmed P a ş a 'n ın Serdâr-ı
E k rem liğ i ( 1 8 5 ) — Sadrâzam D â m a d H alil P a ş a 'n ı n S e r d â r - ı E k r e m l iğ i ( 1 8 6 ) —
P ü l -i Ş i k e s t e B o z g u n u (187) — E rd eb il M uahedesi (188).

V . I. A H M E D D EV R İN D E T Ü R K İY E 'n in İÇ M E SE L E L E R İ (1 6 0 3 -1 6 1 7 ) (1 8 9 -2 1 8 ).
I. S u l t a n A h m e d ' i n T a h t a G e ç m e s i ( 1 8 9 ) — S o k o llu -z â d e Lala M e h m e d P a ş a 'n ı n
Sadrâzam ve Serdâr-ı E krem liği (190) — D erviş M ehmed P a ş a 'n ın S adâreti
(192) — Kuyucu M urad P a ş a 'n ın S adrazam lığı ve Celâlî İhtilâlini Söndürm esi
(193) — D â m a d N a sû h P a ş a 'n ın Sadâreti (200) — D âm ad Ö küz K ara M ehmed
P a ş a 'n ın Sadâreti (204) — Dâm ad H alil P a ş a 'n ın Sadâreti (206) — I. S u l t a n
Ahm ed Ç ağında K uzey A frik a ve A k d e n iz (207) — K apdân-ı Deryâ, p â m a d Ha­
lil P a ş a ' n ı n A kdeniz Seferi (209) — M alta Seferi (211) — Siyasi M ünasebet­
ler (211) — I. S u l t a n M e h m e d H a n ' ı n Ö l ü m ü (215).

V I. T Ü R K İY E v c LEH İST A N (1 6 1 7 -1 6 2 1 ) — H O TİN S E F E R İ H Ü M Â YÛ N U (21 9 -


228)
T ü rk iy e ile L e h i s t a n (P o lo n y a) A rasın d a Bassa M uahedesi (219) — N akşa Du­
kası G ra z ia n i'n in Boğdan Voyvodası O lm ası (219) — Yaş M eydan M uharebesi
(220) — D niostr (T urla) M eydan M uharebesi (221) — L e h i s t a n Sefer-i H ü m â ­
yûnu ( 2 2 2 ) --- H otin M u h a sa ra s ı (224) — H otin M u a h ed e si ( 2 2 7 ) .

V II. I. M U ST A FA v e II. O S M A N D EV İR L E R İN D E T Ü R K İY E 'n in İÇ M E SF L E L E R İ


( 1617-1 623) — G E N Ç O S M A N FA C İA SI v e N ETC ELERİ (2 2 9 -2 8 4 )

I. S u l t a n M u s t a f a ' n i i ı T a h t a Ç ı k m a s ı (229) — II. S u ltan O sm an H anın Ta l ıt a


Geçm esi (231) — Dâm ad Oküz Kara M ehmed P a ş a 'n ın 2. S a d â r e t i (234) —

Levent Şahverdi Arşivi


283 T Ü R KİYE TARİHİ

G ü z e l c e Ali P a ş a ’n ı n S a d â r e t i (234) — V eliaht-Ş ehzade M e h m e d 'in İdam ı (235)


— B o ğ az'ın D o n m a sı ve Ü s k ü d a r'a Y aya G eçilm esi (236) — O h r ili H ü s e y in Pa-
ş a 'n ın S ad â re ti (237) — II. O s m a n ' ı n C i h a n g i r l i k v e R e f o r m P ro jeleri ve Ş ah si­
yeti (237) — D ilâver P a ş a 'n ın S adâreti (240) — A v ru p a 'd a O tuzyıl S a v a ş ı'n ın
B aşlam ası (240) — Dış M ü n a s e b e t le r (245) — Kapdân-ı Deryâ Halil P a ş a 'n ı n
İtalya S eferi (245) — A lm anya ile M ü n a s e b e t l e r (246) — HÂİ LE- İ O S M Â N İ Y E
v e N E T İ C E L E R İ : II. S u l t a n O s m a n H a n ' ı n T ü r k i y e ' n i n Y e n i l e ş m e T a r i h î n i n İ l k S a f ­
h a s ın ı Teşkil Eden R eform T asarıları (247) — S u lta n O s m a n 'ın 10 M ay ıs 1622
Gecesi G ö rd ü ğ ü T arih î Rüya ( 2 5 2 ) — H â i le - i O s m â n i y e ' n i n B i r i n c i G ü n ü : 18 M a­
yıs 1622 (253) — H â i le - i O s m â n i y e n i n ikinci G ü n ü : 19 M ayıs 1622 (259) —
H âile-i O s m â n a y e ' n i n Ü ç ü n c ü G ü n ü ; 2 0 M a y ıs 1 6 2 2 (261 ) — D âm ad K ara Dâvud
P a ş a 'n ın Sadâreti (263) — Sultan O s m a n 'ın Şehit E d ilm esi (265) — II. S u l ­
tan O s m a n 'ın Cenazesinin K aldırılm ası (267) — H â i le - i O s m â n i y e ' n i n İlk A k is­
leri (267) — D âv u d P a ş a 'n ın D ü şm esi ve M e re H ü sey in P a ş a 'n ın S a d â re ti ( 2 6 8 )
— S u ltan ah m ed V ak 'ası (270) — Lefkeli M ustafa P a ş a 'm n S adâreti (271) —
G ürcü M ehm ed P a ş a 'n ın Sadâreti (271) — K ap ık u lu S ip a h is i'n in 2. A yaklan­
m ası (274) — S ip a h ile r'in 3. ve 4. N üm ayişleri (275) — Padişah K atili Eski
Sadrâzam D â m a d K ara D âvud P a ş a 'n ın idam ı (278) — Dış M ü n a s e b e tle r (279)
— Kem ankeş K a ra A lf P a ş a 'n ı n Sadâreti (280) — I. S u l t a n M u s t a f a H a n 'ın 2.
Defa T a h tta n İn d irilm esi (281).

İÇ İN D E K İL E R (2 8 5 -8 )
RESİM LER ( I — X V I )

Levent Şahverdi Arşivi


:a

E
E
Ü
:3

•5
ıs

E
«3

£
«3n

TÜRKİYE TARİHİ: VIII

Levent Şahverdi Arşivi


0
Levent Şahverdi Arşivi
n

II
s «
£s
I 5

Levent Şahverdi Arşivi


Sultanahmed
C a m ii'n in
yandan gSrCnCşC. Sultanahmed
C a m ii'n in b ir
iç görünüşü;
m inber ve m ihrab.

Levent Şahverdi Arşivi


Levent Şahverdi Arşivi
Sultanahmed Cam ii: şahane mavi
ç in ile r ve harikulScle pencereler.

Levent Şahverdi Arşivi


I. Sultan Ahm ed Han (1 6 0 3 -
1 6 1 7 ). III. M ehm ed'in oğludur.

Levent Şahverdi Arşivi


I. Sultan Mustafa. I. A hm ad 'in k ard eşid ir. 1 6 1 7 - 1 8 ve 1 6 2 2 - 2 3 arasında ik i
defa tahta geşm iştir.

Levent Şahverdi Arşivi


II. Sultan Osm an Han ( 1 6 1 8 - 1 6 2 2 ). «Genç» diye a n ılır. İlk büyük ıslahatçı
p adişahtır.

Levent Şahverdi Arşivi


IV. Sultan M u rad Han ( 1 6 2 3 - 1 6 4 0 ). I. A hm ed'in o ğ u lların dand ır. X V II ve XV III.
y ü zy ılla rd a k i p adişahların an büyüğüdür.

Levent Şahverdi Arşivi


>
X

E
5

İl
s ü
i i
■§ J

Levent Şahverdi Arşivi


öl
■3

'^

Levent Şahverdi Arşivi


Topkapı Sarayı:
Tanzim ata kadar
T ü rk - O sm anh
hakanları burada
otu rm u şlard ır.
Topkapı Sarayı'nın d am larından Tophane'nin görünüşü.

Levent Şahverdi Arşivi


c
9
X

0
Levent Şahverdi Arşivi
^-'■5

v 4

Levent Şahverdi Arşivi


T opkapı Sarayı: Mustafapaşa Köşkü'nün içinden b ir görünüş.

/
0

Levent Şahverdi Arşivi

You might also like