Professional Documents
Culture Documents
rnznmi�E
AHADEffii
İstanbul 2016
niZAffii�E Al{AOEffii
Fıkıh Serisi: 4
yayin@semerkand.com
ISBN: 978-605-159-225-1
Sefaköy/Küçükçekmece/İstanbul
Tel:0212 697 30 30
(yaygın dağıtım)
1. Baskı
GENEL DAGITIM
B POZİTİF TÜRKiYE: Eyüpsultan Mah. Esma Sokak. No. 3 Samandıra-Sancaktepe-lstanbul
U o•omM Tel: 0216 564 26 26 Faks: 0216 564 26 36 online satış: www.semerkandpazarlama.com
mEF::::a CL AVRUPA EROL Medien GmbH Kölner Str. 256 51 1 49 Köln
ıuı;ıı M • 0 ' • •Tel: 02203/369490Fax: 02203/3694910www.semerkandonline.de
ÖMER NASUHİ BİLMEN
İSLAM HUKUKU
TERİMLERİ SÖZLÜGÜ
~
mzAmi�E
AHAaEmi
İÇİNDEKİLER
Eserleri ...................................................................................................................................................... 8
A .................................................................................................................................................................. 21
B .................................................................................................................................................................. 39
C .................................................................................................................................................................. 49
D .................................................................................................................................................................. 57
E ........................................................................................... ....................................................................... 65
F .................................................................................................................................................................. 11
G .................................................................................................................................................................. 11
H .................................................................................................................................................................. 81
I .................................................................................................................................................................... 99
i .................................................................................................................................................................. 103
K ................................................................................................................................................................ 111
6 .İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
L ................................................................................................................................................................ 129
N ................................................................................................................................................................ 159
Ö ................................................................................................................................................................ 167
R ................................................................................................................................................................ 111
s ................................................................................................................................................................ 177
ş ................................................................................................................................................................ 185
T ................................................................................................................................................................ 193
U ................................................................................................................................................................ 205
Y ................................................................................................................................................................ 211
Z ................................................................................................................................................................ 219
GİRİŞ
Müellif Hakkında
1 923 'te Salın Medresesi kelam müderrisi olur; fakat bu medrese de bir yıl
sonra kapatılır. 14 Şubat 1 926'da İstanbul Mütfülüğü müsevvidliğine, 1 6
Haziran 1 943 'te d e İstanbul mütfülüğüne getirilir. 3 0 Haziran 1 960 tarihin
de Diyanet İşleri başkanlığına tayin edilir ve henüz bir yılını doldurmadan 6
Nisan 1 96 1 'de emekliye ayrılır. Uzun memuriyet hayatı boyunca öğretmenlik
hizmetinde de bulunan Ömer Nasuhi Bilmen, Darüşşafaka Lisesi'nde yirmi
yıla yakın bir süre ahlak ve yurttaşlık dersleri okutmuş, İstanbul İmam-Hatip
Okulu'nda ve Yüksek İslam Enstitüsü'nde usı11-i fıkıh ve kelam dersleri ver
miştir. Hayatının sonuna kadar ilmi çalışmalarını sürdürmüş ve sekiz ciltlik
tefsirini emekli olduktan sonra yazmıştır. 12 Ekim 1 97 1 'de İstanbul' da vefat
eden Ömer Nasuhi Bilmen Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği 'ne defnedilmiştir.
Beş yıl süreyle bulunduğu Hey'et-i Te'lifıyye üyeliği Ömer Nasuhi Bil
men'e tam bir hukuk formasyonu kazandırmıştır. Burada derleyip tanzim etti
ği malzemeyi Hukük-1 İsliimiyye ve Istıliihiit-ı Fıkhiyye Kiimusu adlı eserinde
değerlendirmiştir. Bu çalışma yayımlandığı zaman akademik çevrelerde bü
yük bir yankı uyandırmıştı. Onun Türkiye çapında tanınmasını sağlayan diğer
önemli bir eseri de Büyük İsliim İlmihali' dir.
Eserleri
Hayatının büyük bir kısmını telifte geçiren ve temel İslami ilimler alanın
da çok sayıda eser veren Ömer Nasuhi Bilmen'in başlıca eserleri şunlardır:
Semerkand Yayınlan, alanında uzman akademik bir heyetin kontrolünde, aslına sadık kalı
narak eserin sadeleştirme çalışmalarına başlamıştır.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S ÖZ L Ü G Ü . 9
3. Kur 'an-ı Kerfm 'in Türkçe Meal-i Alfsi ve Tefsiri (1-VIII, İstanbul 1963-
1 966): Eserde önce süreler ve muhtevaları hakkında kısa bilgi verildikten son
ra ayetlerin meali yer almakta, ardından her ayetin sade bir üslupla izah ve
tefsiri yapılmaktadır. 3
4.Büyük Tefsir Tarihi (1-11, Ankara 1 955- 1 96 1 ): İki kısımdan oluşan ese
rin birinci kısmı usül-i tefsire, ikinci kısmı ise tefsir tarihine ayrılmıştır. Bu
kısımda önce "mümtaz tabaka" diye adlandırdığı ashabı ele alan müellif, daha
sonra, vefat tarihlerine göre on dört tabakaya ayırdığı müfessirler hakkında
bilgi vermektedir. il. cildin sonunda 663 tefsir kitabıyla bunların müelliflerini
ihtiva eden alfabetik bir liste vardır. Bunu kırk altı tefsire ait ek bir liste takip
etmekte, daha sonra da Kur'an-ı Kerim' le ilgili çeşitli ilimlere dair 489 kitabı
ve bunların müelliflerini kapsayan bir liste yer almaktadır.4
8. Muvazzah İlm-i Kelam (İstanbul 1 955): Geniş bir girişle altı bölüm
2 Eser, Semerkand Yayınları tarafından, üzerinde titiz bir sadeleştirme çalışması yapılarak
2005 yılında neşredilmiştir.
3 Semerkand Yayınlan tarafından eserin sadeleştirme çalışmaları devam etmektedir.
4 Eser, Semerkand Yayınları tarafından Eylül 2014'te basılmıştır.
5 Eser Semerkand Yayınları tarafından da neşredilmiştir (Aralık 20 1 0).
6 Eser Semerkand Yayınları tarafından da neşredilmiştir (Haziran 2010).
7 Eser Semerkand Yayınları tarafından da neşredilmiştir (Haziran 201 0).
8 Eser Semerkand Yayınları tarafından da neşredilmiştir (Ekim 201 5).
10 . i s LAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ
Eser Hakkında
Arap dil alimi, edip ve fakih olan Ebu Mansı1r Muhammed b. Ahmed
b. Ezher el-Ezheri el-Herevi, bugünkü Afganistan'ın kuzeybatısında yer alan
Herat'ta doğdu. Tahsilini Herat ve Bağdat'ta yaptı. Şafii fıkhının usul ve
fürüunu inceleyerek dil yönünden diğer mezhep imamlarından üstün bulduğu
İmam Şafü'nin kitaplarında geçen nadir ve garlb kelimeleri derledi. Fıkıh ve
dil çalışmalarının yanında tefsir, hadis, şiir, tarih ve diğer ilimlerle de ilgilenen
Ezberi bu alanlarda da eserler verdi. Herat'ta vefat etti. Onun ez-Zahirfi Gari
bi Elfazi 'ş-Şafii adlı eseri, İmam Şafü'nin en yakın arkadaşı ve talebesi olan
İsmail b. Yahya el-Müzeni'nin İmam Şafü'nin kitaplarından kısaltarak mey
dana getirdiği Muhtasarü '/-Müzeni adlı eserinde geçen garlb ve nadir kelime
lerin açıklamalarını ihtiva eder. Bir fıkıh lugatı niteliğindedir. 1 4 Kendisinden
sonra onun metodunu belirgin bir şekilde takip edenler arasında, el-Muğrib fi
Tertibi '/-Mu 'rib adlı eseriyle Mutarrizi'yi (v. 6 1 0/ 1 2 1 3) ve e/-Misbtihu '/-Münir 'i
ile de Feyyümi'yi (v. 77011 3 68-69) zikredebiliriz. 1 5
fi 'l-Hudud' dur. Fıkıh usulü kitaplarında geçen terimlere dairdir. 16 Yetmiş beş
adet keliim ve uslıl-i fıkha dair kavramı inceleyen Baci bazı kavramları uzun
uzadıya açıklarken bazılarını da gayet muhtasar bir şekilde geçmiştir. O, kimi
zaman hocalarının ve Maliki ulemasından çağdaşlarının kavramlara dair tarif
lerini zikrettikten sonra bunları yeterli görmeyip ilavelerde de bulunmuştur. 17
16 Cevdet Abdurrahman Hilal tarafından (Revista del lnstituto Egipcio de Estudois lslami
cos en Ma drid: Mecelletü'l-Ma 'hedi'l-Mısrf li'd-Diriisdti'l-İsldmiyye, il, Madrid 1 954,
s. 1 -37), daha sonra da Nezih Hamil.de tarafından Kitdbü'/-Usul fi 'l-Hudud (Beyrut
1 392/1 973) adıyla yayımlanmıştır.
17 (bk. Ahmet Özel, "Baci", DİA, 4/4 1 4-41 5).
18 bk. Muhammed Hasan Mustafa Şelebi, "Beyiinü Keşfı'l-Elfıiz" Mecelletü '/-Bahsi'l-İlmf
ve't- Türdsi'l-İsliimf, Ciimiatü Ümmi'l-Kurii, Mekke 1 398, s. 245-267.
İ S L A M H U K U KU T E R İ M L E R İ SÔZ L Ü Ô Ü • 15
Kadı İyaz (v. 54411 1 49): Meşariku '!-Envar ala Sıhdhi '!-Asar
Maliki kadısı, hadis, fıkıh ve dil alimi olan Ebü'l-Fazl İyaz b. Musa
el-Yahsubl, Sebte'de (Ceuta) dünyaya gelmiştir. Endülüs, Mürsiye (Murcia)
ve Kurtuba'ya (Cordoba) ilim tahsili için yolculuklar yapmıştır. Sebte ve Gır
nata'da uzun yıllar kadılık görevinde bulunmuştur. Merakeş'te vefat etmiş
tir. Kaynaklarda çoğu hadis, usı'.'ıl-i hadis ve tarih sahasında olmak üzere kırk
civarında eser kaleme aldığı belirtilmektedir. Ayrıca ricalü'l-hadis, kıraat ve
Kur'an ilimleri, fıkıh ve usı'.'ıl-i fıkıh, kelam, ensab, Arap dili ve edebiyatı alan
larında da söz sahibi olduğu belirtilen Kadı İyaz, devrinin hadis imamı diye
anılmıştır. Onun fıkıh ıstılahları alanında sayılabilecek eseri, Meşariku '!-En
var ala Sıhdhi '!-Asar' dır. Buhari ve Müslim'in el-Camiu 's-Sahih 'leri ile Ma
lik'in el-Muvatta'ında geçen garib kelimeleri açıklamak ve hatalı yazılan ke
limeleri düzeltmek maksadıyla alfabetik olarak düzenlenmiştir. 20
19 İ stanbul 1 3 1 1 ; nşr. Halil el-Meys, Beyrut 1 986; nşr. Halid Abdurrahman el-Ak, Beyrut
1 4 1 6/ 1 995, 1 997, 1 999; nşr. Muhammed eş-Şafii, Beyrut 1 997.
20 Çeşitli baskıları yapılan eseri (1-II, Fas 1 328; I-II, Kahire 1 332; I-II, Tunus 1 333) son olarak
Ahmed Yeken el-Bel'amşl Rabat'ta neşretmiştir (I-II, 1403/1 982) (bk. M. Yaşar Kandemir,
"Kadl İyaz, DİA, 2411 1 7).
1 6 . İ S LAM HUKUKU TERİMLER İ SÖZLÜGÜ
Esasü '/-Belaga sında olduğu gibi kelimeler köklerinin ilk iki harfine göre al
'
fabetik sıralanmış, kökü üç harften fazla olanlarda son harf de alfabetik dizi
me tabi tutulmuştur. Önceden açıklanan kelimelerde atıf yapılmak suretiyle
tekrardan kaçınılmıştır. Lisanü '/-Arab ve e/-Kamusü 'l-Muhft gibi sözlüklerde
yer almayan manaları içermesi eserin önemini artırmaktadır. el-Mugrib, ayet,
hadis, şiir, sahabe ve fukaha kavilleri, muarreb kelimeler, Farsça kelimeler,
yer adları, şahıs isimleri ve emsale dair açıklamaların yoğun şekilde geçme
siyle ansiklopedi niteliği taşıyan bir eserdir. 21
21 el-Muğrib, ilk defa Hindistan'da basılmış (1-II, Haydariibiid 1 328) daha sonra Mahmud
Fiihüri - Abdülhamid Muhtar (1-II, Halep 1399/1979) ve Diirü'1-Kitiibi 'I-Arabi' de (ts.) neş
retmiş, M. Sadi Çöğenli doktora çalışması olarak tahkikini yapmıştır ( 1 986, Atatürk Üni
versitesi İ slami' İ limler Fakültesi).
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 17
Onun aynı sahadaki diğer çalışması ise Tahriru Elfdzi �-Tenbih (et-Tahrirfi
[Şerhi] Elfdzi �-Tenbih, Tahrirü �-Tenbih) adlı eseridir. Ebfı İshak eş-Şirazl'nin
et-Tenbih'indeki nadir kullanılan kelimeleri ve fıkhi ıstılahları açıklamak mak
sadıyla yazılmış olup eserde kelimeler kitapta geçtiği sıraya göre şerhedilmiş
tir. Şafii fakihi Hamza b. Ahmed b. Ali el-Hüseyni'nin eser üzerinde el-izah
ala Tahriri �-Tenbih adlı bir çalışması vardır. Abdülgani ed-Dakr da kitabı tah
kik ederek Tahriru Elfdzi �-Tenbih ev Lugatü 'l-Fıkh adıyla yayımlamıştır. 22
ona aidiyetini çeşitli yönlerle ispat ettikten sonra Nevevi'nin Minhdc adlı
eserinde de bu çalışmasına değindiğinden söz etmektedir. Minhdc'da geçen
fürfı-i fıkıhla alakalı kavramları açıklayan orta hacimli bir eserdir. 23
gibi kök harflerine göre birinciden başlayarak son harfine doğru sıralamıştır.
el-Misbtıhu 'l-Münfr'i daha önce kaleme aldığı geniş bir eserden özetlediğini
söyleyen Feyyümi, kelimelerin sözlük anlamlarının yanında fıkhi manalarını
da zikretmiş, bu arada bazı sarf ve nahiv meselelerini de açıklamıştır. 25
25 Eser ilk defa Kahire'de ( 1 278), daha sonra da çeşitli yerlerde basılmıştır. Abdülazim eş
Şiniivi tarafından yapılan harekeli baskısı en sıhhatli olanıdır. Hızır el-Ceviid'ın gerçek
leştirdiği neşir de Beyrut'ta 1 987 yılında neşredilmiştir (bk. Hüseyin Elmalı, "Feyyı1mi,
Ahmed b. Muhammed, DIA, 12/5 1 6).
26 Fas 1 3 1 6; Tunus 1 350/193 1 ; Muhammediye 1 4 1 2/ 1 992; nşr. Muhammed Ebü'l-Ecfiin,
Beyrut, 1 993, Diirü'l-Garbi'l-İ sliimi.
27 el-Mektebetü' l-Ezheriyye, nr. 304722. Temellük kaydı Muhammed b. İ sa Elbii el-Kadiri, is
tinsah tarihi ise 1 1 06 hicri olarak gözükmektedir (bk. Sa'd Gurab, "İ bn Araf', DİA, 1 9/3 1 7).
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 19
Bağdatlı İsmail Paşa'nın verdiği bilgiye göre müellifin vefat tarihi 978 'dir
(1570-7 l ). Kasım b. Abdullah el-Konevl'nin eserinde Molla Hüsrev'in (v.
28 bk. nşr. A dil Ahmed Abdülmevcı1d - Ali Mahmud Muavvaz, Beyrut 1 4 1 1 / 1 9 9 1 , Diirü '1-Kü
tübi'l-İ lmiyye (bk. M. Kamil Yaşaroğlu, "Musannifek", DİA, 3 1 /239-340).
20 • iS LAM H UKUKU TE Ri ML ERi SÖZLÜGÜ
31 Beyrut 1 4 1 1 11 99 1 , Dfuü'l-Fikri'l-Muasır.
32 bk. Beyrut 1 999, Dfuü's-Selam.
33 Eser ilk defa 1 253 'te ( 1 837) Bulak'ta basılmış, daha sonra yine Bulak'ta ( 1 255, 1 2 8 1 ),
ayrıca İ stanbul ( 1 278, 1286) ve Tahran' da ( 1284, 1286) çeşitli baskıları yapılmıştır. Adnan
Derviş ile Muhammed el-Mısri eseri el-Külliyylit adıyla tenkitli olarak neşretmişlerdir (1-V,
Dımaşk 1 975- 1 976; 1981-1 982); daha sonra bu neşir tek cilt halinde de basılmıştır (Beyrut
1 412/1 992, 1 4 1 3 / 1 993). M. Halil Çiçek, Ebü'l-Bekô el-Kefevi'nin Külliylit'ında Tefsir ve
Kur 'an İlimleri adıyla bir doktora tezi hazırlamıştır (Selçuk Ü niversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 1 992) (bk. Hulusi Kılıç, "Ebü'l-Beka el-Kefevi", DİA, 1 01298).
22 • i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü
***
34 Keşşaf ilk defa, Aloys Sprenger ile William Nassau Lees'in nezareti altında Mevlevi M.
Vecih, Mevlevi Abdülhak ve Mevlevi Gulam Kadir'in tashihleriyle Bengal Asya Cemiyeti
tarafından iki cilt olarak Kalküta'da basılmıştır ( 1 278/1 862) (bk. Nasuhi Ünal Karaarslan,
"Keşşafü Istılahati'l-Fünı1n ve'l-Ulı1m", DİA, 25/330).
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü .23
İbn Ebü Zeyd el-Kayrevani'nin (v. 3 86/996) er-Risale'si üzerine yapılan bir
başka çalışma da Ebu Abudullah Muhammed b. Mansur b. Hamame el-Mağ
ravi'nin (v. 386/996), Gurerü'!-Makale fi Şerhi Garfbi'r-Risale adlı çalışması
dır. Kadı Ebu Bekir b. Arabi'nin (v. 543 / 1 1 48) çalışmasına benzer özellikler ta
şıyan eserde, er-Risale'de geçen garib kelimeler lugavi olarak şerhedilmiştir.
Reyyan.
41 Mahmud Hamid Osman, el-Kı:imusü'l-Mübeyyenfi Istılı:ihı:iti'l-Usuliyyin, Riyad 2002, Dii
rü'z-Ziihim.
24 • İ SLAM HUKUKU TERi M LERİ SÖZLÜGÜ
42 Kutub Mustafa Samı, Mu ' cemü Mustalahati Usüli'l-Fıkh, Beyrut 2000, Darü'l-Fikr.
43 Heysem Hilal, Mu' cemü Mustala hi'l- Usül (tah. Muhammed Tunci), Beyrut 2003, Da
ru'l-Cil.
44 Muhammed Sankür Ali, el- Mu 'cemü'l- Usüli, Menşüriitü 't-Tayyar, Beyrut 2007.
45 Muhammed İbrahim el-Hifnavi, el-Fethu'l- Mübifi Ta 'rifi Mustalahdti 'l-Fukahii ve'l-Usü-
liyyin, Kahire 2009, Darü's-Selam.
46 Meryem ez-Zafıri, Mustalahiiti 'l-Meziihibi'l-Fıkhiyye, Beyrut 2002, Daru İ bn Hazın.
47 Muhammed Revvas Kal'aci, Mu'cemü L ugati 'l-Fukahii , Lübnan 1 988, Darü'n-Nefiiis.
48 Sa'di Ebu Ceyb, el- Kiimüsü 'l-Fıkhi, Dımaşk 1 988, Darü'l-Fikr.
49 Abdurrahman Abdülmün'im, Mu 'cemü'l- Mus tala hii t ve 'l-Elfazi'l-Fı khiyye, Kahire, ts.,
Darü'l-Fazilet.
50 Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Ensar Neşriyat, İ stanbul, 20 1 3 .
51 Nezih Hammad, İktisadi Fıkıh Terimleri (çev. Recep Ulusoy), İ z Yayıncılık, İ stanbul, 1 996.
İS LAM H U KU KU
TE RİMLE Rİ SÖZLÜ GÜ
A
ADİLE {4.b\.&.): Ashab-ı feraizin pay kabahati veya bir cinayeti affedip,
larıyla payda eşit olur veya ashab-ı
örtüp suçu işleyeni hesaba çekmeyen
feraizin payları paydadan az olursa
kimsedir.
da aralarında asabe bulunarak geri
kalanı almakla yine paylarıyla payda AFÜV (p) : Lugatta "silmek" anla
arasında eşitlik bulunur. mındadır. Bu yönüyle bir şahsı affet
mek, onun irtikap ettiği bir kusuru,
ADL (J�): Doğruluk, istikamet ve bir cürmü silmek ve ortadan kaldır
eşitlik manasındadır. Adaletle nitelen
mak, onu yapılmamış gibi saymak
miş olan zata da mübalağa maksadıy
demektir. Affedilen şahsa "ma'füv
la, "adil" denir; "adil şahid" denilmesi
vün anlı" denir.
gibi. Adaletle hükmetmeye, şahitleri
tezkiye etmeye ve bazı şeyleri eşit bir AFÜV ANİ'L-CERAHA (y _p
halde tutmaya da "ta'dll" denir.56 4->-l.r.JI): Hakkında cinayet yapılmış
olan kimsenin, yaralanmadan dolayı
ADL (�) : Sözlükte "menetmek" sahip olduğu kısas, diyet veya "hü
anlamına gelen adi, terim olarak bir
kümet-i adl" hakkını almayı talep et
kadının kocaya varmasına zulmen
meyip caniyi bağışlamasıdır.
engel olmaktır. Örneğin kendisine
denk ve münasip olan biriyle evlen AFÜV ANİ'L-KAT' {� I y p ) :
meye karar veren bir kadını, mehr-i Bir uzvu kesilmiş olan kimsenin, bu
misliyle evlendirmekten velisinin sebeple sahip olduğu kısas veya di
kaçınması bir "adl"dir. yet hakkını caniden düşürmesidir.
asabesinden olan erkeklerdir. Mev icabına göre bir veya birden fazla
la'l-ataka unvanını alan şahıs, erkek yerde meydana getirilen bir mali mü
olabileceği gibi kadın da olabilir. essesenin baş memuru demektir.
Çünkü bir köleyi azat eden, erkek
Öşür ise "onda bir" anlamına gelir.
olsun olmasın onun mevla'l-atakası
Fakat ıstılahta onda bir anlamında
dır. Fakat mevla'l-atakanın erkek ol
kullanılmaz. Şöyle ki aşirin muhte
mayan asabesi, asabelik yoluyla azat
lif miktarlarda tahsil ettiği vergiler
edilen köleye varis olamaz.
"sadakalar" manasında bir cins ismi
ASHAB-1 FERAİZ (�1) '"-:"'L>...,,, i ): olarak kullanılır. Bu bakımdan onda
Mirastan hisseleri nas tarafından ta bire öşr denildiği gibi yirmide bire,
yin olunan varislerdir. Bunlar dördü kırkta bire de öşr adı verilir.
erkek, sekizi kadın olmak üzere on
Aşir, böyle bir vergiyi tahsile memur
iki kimsedir.
olan zat demektir. Yoksa ticaret mal
ASHAB-1 RED (�.J '"-:"'L>...,,,İ) : Neseb larından onda bir oranında vergi alan
cihetiyle ashab-ı feraizden olan ve bir memur demek değildir. Alacağı
kendilerinden başka asabe bulunma vergi, ekseri öşr, nısf-ı öşr 1 /2, rub'u
dığı takdirde hem belirli payları alan (dörtte bir) öşr oranında olacağından
hem de geri kalan paylara red yo bu alaka ile kendisine aşir denilmiş
luyla hak kazanan kimselerdir. Koca tir. Çoğulu, "uşşar"dır.
(zevc) veya kadın (zevce) ile beraber
ATIK (�) : Azat edilmiş olan köle
bulunan kız gibi.
veya cariye. Çoğulu, "utekıl"dır. Bu
ASL-1 MESELE (4..1;_. j..&>İ ): Bir mi nunla birlikte azatlı cariyeye "atlka"
ras meselesinde hisselerin paydaları da denir ki çoğulu, "ataik"tir. 66
olan ve hisseleri kapsayan miktardır.
AVARIZ AKÇESİ ( '-:?" �İ V""')_y):
AŞIR (� ) : Uzunluğu ve genişliği Vaktiyle bir mahalle veya köy aha
birer kasaba miktarı olan yerdir ki lisinin belirli ihtiyaçlarına, mesela
otuz altı zira-i mi'marl eder. Bu, bir fakirlerin cenazelerine, fakir kız
kafizin onda birine eşittir. Aşir, yüz ların çeyizlerine sarfedilmek üzere
de bir manasında da kullanılır.
66 "Atik" kelimesi, esasen cömert (kerim)
AŞİR (,..;. ıs. ): Lugatta "onuncu" anla ve güzel olan veya zaman, mekan veya
mına gelir. Istılahta, ticaret malların rütbe itibariyle kıdemli bulunan şey de
dan sadaka yani zekat adıyla alına mektir. Azatlı kimse de hürriyet, şeref ve
cak vergiler için memleket dahilinde saygınlığına nail olacağı yönüyle "atik"
namını almıştır.
36 • i S L A M H U KU K U T E R İ M L E R İ S ÖZLÜ Ô Ü
BAC Cc4): Halktan alınan öşr, ha için devam eden münakaşaya "ce
raç, tacirlerden alınan temettü, re del" denildiği gibi, bu yolda getirilen
sim (gelir vergisi) ve gümrük vergisi delile de "iknai delil", "ilzami delil"
gibi vergilerden ibarettir. Büyük bir adı verilir.
hükümdarın kendisinden daha aşağı BAGİ (.j-4): Haklı, hakkı yerine
mertebedeki hükümdarlardan aldığı getiren bir devlet başkanına (veliy
aidata da "bac" adı verilmiştir. yü'l-emr) veya yardımcısına karşı
BARS/MÜBAHASE (�� �): İki bir tevile, yani kendisince doğru
veya daha fazla kimsenin, bir mese görülen bir delile dayanarak isyan
le hakkında mütalaaya kalkışıp bir edip itaat dairesinden çıkan kimse.
tarafın iddiasını ispata kalkışmasına Bununla beraber "müslümanların
karşı diğer tarafın itirazcı bir vaziyet öldürülmesini, mallarının müsade
almasıdır. Böyle bir itiraza karşı o resini, zürriyetlerinin esir edilmesini
işin bizzat kendisine uygun ve hak heli'ıl görmeyen güç sahibi" anlamına
kı ortaya çıkarmaya hizmet edecek da gelir. Çoğulu, "buğat"tır. Bağile
şekilde verilecek cevaba "tahkiki ce rin genel topluluğuna "ehl-i bağy",
vap" denir. Aksine o işin bizzat ken "fıet-i bağiyye" de denir.
disine uygun olmayıp sırf hasmı ve BAGY (�): Lugatta "talep ve ka
itirazcıyı susturmak maksadıyla ve zanma" manasındadır. Sonra lugat
rilecek cevaba "cedeli cevap", sahi örfünde, "haksızlık ve zulm gibi ic
bine de "müci'ıdil" denilir. Böyle sırf rası heli'ıl olmayan bir şeyi istemek"
hasmı düşürmek ve mağlup etmek manasında meşhur olmuştur. Bu ke-
40 • i S LA M H U KU KU T E R i M L E R i S ÖZLÜ G Ü
limenin zulüm, haddi aşma, fesada BEDEL-İ RAKABE (�J J�): Köle
koşma, günahlara dalmak ve haktan veya cariyenin şahsının yerine geçen
ayrılma manalarında kullanılması da kıymeti veya kendisine karşılık ve
bu bakımdandır. rilmesini üstlendiği azat olma veya
Fıkıh ıstılahı olarak bağy, "kamu oto azat olmasını belli bir miktar para
ritesinin (veliyyü'l-emr) itaat dairesin ödemeye bağlayan anlaşma (kitabet)
den bir yoruma dayanarak haksız yere bedelidir.
çıkarak zorbalık yapmak" demektir. BENÜ'L-AHYAF (.jl::>-)1 1 _,:.:): Ana
BA'L (�): Koca (zevc). Çoğulu bir erkek ve kız kardeş. 68
"bu 'Ule"dir. BENÜ'L-A'YAN (��)'\ \_,:.:): Ana
baba bir erkek ve kız kardeşler.69
BATIL ( jk 4): Şartlarını, rükünlerini
ve vasıflarını tamamen veya kısmen BENÜ'L-ALLAT (..:..ı ')W I _,:.:): Baba
taşımayan fiildir. Aslen ve vasfen bir erkek ve kız kardeşler. 70
meşru olmaz. Mümeyyiz olmayan
BERAET (-.Sl_r.): Bir şahsın zimme
bir çocuğun alışverişi ve hibesi gibi.
tinin bir şeyin zorunlu ve bağlayıcı
BATN (�): Karın, nesil, sülale. Ço olmasından beri olması ve iddia edi
ğulu "butfm"dur. Bir kimsenin evlat len hak ile meşgul olmaması. Buna,
ve torunları kendisine nazaran birer "beraet-i zimmet" de denir.
butundur. Şöyle ki sulbünden gelen Beraet tabiri, bir şahıs hakkında id
evladı birinci batnı, evladının evladı dia edilen bir suçtan beri olduğuna
ikinci batnı, bunların evladı da üçün veya kendisine isnat edilen suçun
cü batnı teşkil eder. haddizatında bir suç teşkil etmediği
ne dair hakim tarafından verilen hü
BAYİ ( � 4): Bir malı başkasına satan
küm manasında da kullanılmaktadır.
kimsedir. Başkasından bir malı satın
alan şahsa da "müşteri" denir. "Şira", BERİD (�_r.): 1 2 mil, yani 48.000
"iştira" da satın almaktan ibarettir. zira-i mi 'maridir.
bin zira-i mi'maridir ki orta yürüyüş kiralamak üzere birine vefaen (geri
ile dört saatlik bir mesafe eder. almak şartıyla) satıvermesidir. Mese
la, bir kimse evini 1 000 liraya vefaen
BEY' (c:.J Malı mal ile değişmektir.
satıp aylık 1 O lira ücretle müşteriden
İki kısma ayrılır: Mün'akid ve gayri
kiralasa bu, bir bey' bi'l-istiğlal mu
mün'akid. Bunların da kendi arala
amelesi olur.
rında şu kısımları vardır.
BEY'-İ Bİ'L-VEFA ( ..ts }4 �): Bir
A) Mün'akid
malı, semenini geri verince iade et
1. Sahih
mek üzere bir kimseye satmaktır.
2. Fasit
Satan satış bedelini müşteriye geri
3. Nafiz
3a) Lazım verince müşteri de satın almış olduğu
3b) Gayr-i lazım malı satana iade eder. Bu muamele,
4. Mevkuf
müşterinin satın aldığı maldan fayda
lanması bakımından sahih alışveriş
B) Bey' Gayr-i Mün'akid. Batıl bey' hükmündedir. İki tarafın bunu feshe
demektir. muktedir olması bakımından da fiisit
Bey', mebi' itibariyle de şu dört kıs alışveriş hükmündedir. Müşterinin bu
ma ayrılır: şekilde satın aldığı şeyi başkasına sa
tamaması yönüyle de rehin hükmün
a) Bey' -i mutlak
dedir ve rehin olma yönü galiptir.71
b) Bey'-i sarf
c) Bey' -i mükayaza BEY'-İ FASİD (..L..ı lS �): Esasen sa
d) Bey'-i selem. hih olup vasfı itibariyle sahih olma
BEY'-İ BAT (..:.ı4 �): Kesin satış yan, yani bazı harici vasıfları bakı
demektir ki bey' bi'l-vefü ile bey' mından meşru olmayan alışveriştir.
bi'l-istiğlalin zıddıdır. Bazan da "bey' Bedelin gayri mütekavvim bir mal
bi'l-hıyar"ın zıddı olarak kullanılır. olması gibi.
BEY'-İ BATIL (J14 �): Kendisin BEY'-İ GAYR-İ LAZIM (İj \' � �):
de in'ikad şartları tamamen veya Kendisinde muhayyerliklerden biri
kısmen bulunmadığı için asla sahih bulunan nafiz alışveriştir. Yalnız mu
olmayan alışveriştir. Hiçbir hüküm hayyer olan taraf onu feshedebilir.
ifade etmez. Laşe gibi mütekavvim
olmayan bir şeyi satmak gibi.
71 Vefa, "yapılan ahde, verilen söze riayet
BEY' Bİ'L-İSTİGLAL(J� \1 4 �) :
etmek" demektir. Bu bey'e, "bey' bi-şar
Bir kimsenin bir malı bizzat kendisi ti'l-vefıi" da denir.
42 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü
n Altın ve gümüşten başka bir malı, diğer 73 İn'ikad olan bey'dir ki bey'a mahsus icab
bir mal ile değiştirmektir. ve kabulün birbiriyle ilişkili olmasına denir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 43
BEY'-İ SARF ( .jrP <'.'.1-): Nakdi nak BEY'-İ TEVLİYE (� y <'.'.1-): Bir kim
de satmak. 74 Örneğin gümüşü altına senin almış olduğu bir malı kendi
ve altını gümüşe satmaktır ki buna sine kaça mal olmuş ise onu söyle
"para bozma" denir. Bir altını verip yerek tam o kadara satmasıdır. 1 00
de 100 kuruş gümüş para almak gibi. kuruşa aldığını söyleyerek yine 100
Sarf kelimesi, sözlükte "bozmak, dö kuruşa satması gibi.
nüştürmek (tahvil) ve değiştirmek"
BEY'-İ VAZIA (�.J <'.'.1-): Bir kim
manasındadır. Bununla meşgul olana
senin bir malı kendisine kaça mal
"sarraf' ve "sayrafı" denir.
olduğunu söyleyerek ondan noksana
BEY'-İ SAHİH ( � <'.'.1-): Zatı ve satmasıdır. Bir malı 100 liraya almış
vasfı itibariyle meşru olan alışveriş olduğunu söyleyerek 90 liraya sat
tir. Buna bey'-i caiz de denir. Zaten ması gibi.
meşruiyet, lcab ile kabulün hukuka
uygun bir şekilde birbirine bağlan BEYAN/AÇIKLAMA (0�): Lugatta
masıyla meydana gelir. Vasfen meş "açığa çıkarmak" demektir. Bildirme
ruiyet, tarafların rızalarıyla ve bede (ilam) ve açıklama (tebyin) mana
lin belirlenmesiyle gerçekleşir. sında da kullanılmaktadır. Istılahta
'
"Söz olsun iş olsun vuku bulan şey-
BEY'-İ SELEM (� <'.'.1-): 75 Peşin den muradın ne olduğunu o şeyle
para veya peşin verilen başka bir mal ilgisi, münasebeti bulunan bir söz
ile veresiye bir mal satın almaktır. veya fiille açığa çıkarmaktır. Mesela,
Selem, sözlükte "öne almak (tak "Namazınızı kılınız" emrini Resül-i
dim)" anlamındadır.76 Bu nedenle Ekrem kendi fiilleriyle, yani kıldık
seleme "selef' de denir. Ancak selef ları namazlar ile beyan etmiş ve bu
tabiri "karz-ı hasen" manasında da
hususta, "Namazı benim nasıl kıldı
kullanılmaktadır. Bu bakımdan se
ğımı gördüğünüz gibi kılınız " diye
lem tabirinden daha geneldir ve Irak
emir buyurmuştur.
ehlinin lugatıdır.
BEYAN-1 TAGYİR (� .:.ı�): Sö
74 Sikkeli veya sikkesiz altını altına veya
zün evvelinin gerektirdiği manayı,
gümüşü gümüşe ve tersine olarak sat
maktır. bundan muradın ne olduğunu diğer
75 Vadeliyi vadeliye satmaktır. bir lafız ile izhar ederek değiştir
76 Peşin para veya mal veren müşteriye, mektir. Tahsis, istisna, sıfat, gaye,
"sahibü's-selem" denir. Veresiye mal ve
recek olan satıcıya da, "müslemün ileyh"
bedel denilen şeyler, birer "beyan-ı
denir. Böyle satın alınan mala, "müsle tağyir" demektir. Mesela, "Alışveriş
mün fih" ve peşin verilen paraya ve mala
da, "re'sü'l-mali selem" denir.
44 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü
helal faiz haramdır"77 ibaresindeki ması farz idi, daha sonra bu farziyet,
'
ilk cümle, yani, "Alışveriş helaldir" şer'i bir delil ile neshedilmiştir.
cümlesi, faiz suretiyle yapılan bir
BEYAN-1 TEFSİR (� .Jl:!): Ken
alışveriş muamelesini de kapsamak
disinde kapalılık (hara) bulunan bir
tadır. "Faiz haramdır" cümlesi ise bu
şeyi izah etmektir. Şöyle ki, kendile
kapsamı değiştirerek (tağyir ederek)
rinde kapalılık (hara) bulunup müc
alışverişin helalliğini faiz (ribıi) yo
mel, müşkil, hafı gibi kısımlara ayrı
luyla olmayan alışveriş işlemlerine
lan sözler, bu beyan-ı tefsir sayesinde
tahsis kılmıştır. Aynı şekilde, "Şu
açıklanmış olur. Mesela, "Zekatınızı
paranın beş yüzü müstesna olmak veriniz"79 mealindeki bir emir, müc
üzere hepsi Zeyd'e aittir" sözünde meldir, miktarı muayyen değildir.
de istisna, bir beyan-ı tağyirdir, "Şu Resfıl-i Ekrem Efendimiz'in, "Mal
paranın hepsi Zeyd'e aittir" ibaresi larınızın kırkta birini zekat olarak
nin gerektirdiği anlamı (mfıcebini) veriniz" 80 mealindeki emirleri ise
değiştirmiştir. zekatın miktarını tayin ettiğinden bu
BEY AN-1 TAKRIR (_r..,.Z .Jl:!): Bir hususta bir beyan-ı tefsirdir.
sözü, mecaz ve hususilik ihtimalini BEYAN-1 ZARURET (ö.JJ� .Jl:!):
kesecek bir şey ile pekiştirmektir. Bir şeyi lafzi olarak açıklamak için
Mesela, "Kanatları ile uçan kuşlar da vazedilmemiş bir şey ile bir nevi
sizin gibi birer ümmettir" 78 sözünde izah etmektir. Bu beyanın bir kısmı
ki "kanatları ile uçan" vasfı, bir pe mantfık hükmündedir, bir kısmı da
kiştirmedir. Bu vasıf kuşlardan meca ihtiyaç anındaki sükfıttan ibarettir.
zi bir mana kastedilmediğini gösterir. Mesela, "Vefat edip sadece annesiyle
babası bulunan bir kimsenin tereke
BEYAN-1 TEBDİL (J.� .Jl:!): Fer'i
sinin üçte biri annesinindir" denilse,
hükümlerden olan ve ebediliği gös bu terekenin geri kalanı da babası
teren bir kayıt ile kayıt altına alın nındır, denilmiş olur. Aslında bu son
mamış olan şer'I bir hükmün aksine söz, kelamda zikredilmeyen şeydir
ondan sonra gelen şer'i bir delilin (meskfıt-i anlı). Fakat bağlamı (si
delalet etmesidir. Buna "nesh" de yakı), cümle itibariyle örfen mantfık
denir. Bu halde sonra olan şer'i de hükmünde bir beyan-ı zaruretten
lile "nasih", bununla kaldırılan şer'i ibarettir. Yine, buluğ çağına gelmiş
hükme de "mensfıh" denilir. Mesela, bekar bir kızı, babası bir şahısla ev-
önceleri ana babaya vasiyet yapıl-
79 Bakara 2/1 1 0.
77 bk. Bakara 2/275. 80 bk. Ebfı Davud, Zekat, 5; İbn Mace,
78 bk. En'am 6/38. Zekat, 4.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R i S Ö Z L Ü (; Ü • 45
BİR (_r.): Lugatta, "sevap, hayır, lu cağından artık onun baliğ sayılma
tuf, ihsan, ibadet, taat, doğru sözlü ması uygun değildir.
olmak" manalarını ifade eder. Istı Kadınların gelişme ve erginleşmesi
lahta, "Bir kimsenin yeminine sadık erkeklerden daha hızlı olduğundan
kalmasıdır. Lutuf ve ihsan sahibine erkeklerin buluğ yaşı bir sene fazla
ve yemininde sadık olana da "bar" olmuştur. İmameyn'e göre gerek er
denir. Çoğulu, "ebrar"dır. Baba ve kek ve gerek kızlar için buluğ yaşı
anaya hizmet ve ihsanda bulunma nın sonu on beştir. Bu yaşa ulaşan bir
ya da "birr-i valideyn" denir. Zıddı, şahıs, kendinde buluğ alametleri gö
"ukuk"tur ki hukuka riayet etmemek rülmese bile hükmen biiliğ sayılarak
ten ve hukuku zayi etmekten ibarettir. hakkında o yolda hükümler geçerli
olur. Çünkü bu yaşta olanlar genel
BUHTEC (&.): Pişirilmekle kabarıp
de ve yaygın olarak buluğa ererler.
ekşiyerek sarhoşluk vermeye müsait Bununla beraber insanların ömürle
bir hale gelen yaş üzüm suyu. Şara ri kısa olduğundan kendilerinin bu
bın tortusundan damlatma (takdir) süreden daha fazla tam ehliyetten
suretiyle elde edilen ve "arak" adı mahrum tutulmaları uygun görü
verilen rakı da buhtec hükmündedir. lemez. Bu görüş, fetvaya esas olan
BULÜG Ct:,A): Lugatta "varma ve (müfta bih) görüştür, Mecelle'de de
bu kabul edilmiştir. Üç imama göre
kavuşma" demektir. Istılahta, çocuk
de buluğ yaşının sonu on beştir (bk.
luk çağının son bulmasıdır. Buluğ
"HACR" ve "İKRAH").
çağına eren erkeğe "baliğ", kadına
da "baliğa" denir. BURHAN (0\...ı. _r.): Kati olan delil. Ke
sin olan öncüllerden (mukaddimat-ı
Buluğun başlangıcı kızlarda dokuz,
yakiniyye) oluşması ve mantıki kıya
erkek çocuklarda on iki yaşın bitimi
sın şartlarını taşıması sebebiyle neti
dir. Bulı'.'ığ yaşının son sınırı, İmam-ı
ce hakkında kesin bilgi ifade eder.
Azam'ın son ve en meşhur kavline
göre ihtiliim (rüyalanma), hamile BÜR' ( �_r.): Bir yarığın, bir yaranın
bırakma ve meni gelmesi gibi bir veya kesilmiş bir uzvun tamamen
sebeple biiliğ olmayan erkekler için veya kısmen iyileşip kapanması.
on sekizdir. Hayız, ihtilam, hamile Bu bakımdan "bür-i tam" ve "bür-i
kalma gibi bir sebeple buluğu ortaya nakıs" kısımlarına ayrılır. Esasen
çıkmayan kızlar için de on yedidir. "hür" kelimesi bir şeyin başkasın
Çünkü bu yaştaki bir insan reşid ola- dan ayrılıp hiilis bir halde bulunması
i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 47
CABİ-İ VAKF {....iJi &.�): Vakfın geli riyle caiz değildir. Çünkü ilahi emre
rini toplamaya memur edilen kimsedir. muhalefeti gerekli olmakla uhrevi
Vakfın tahsildarı sayılır. Vakfın girdi mesuliyete sebeptir.
lerini toplamaya da "cibayet" denir.83 CAMEKİYYE (��): Vakfın geli
CAİFE {:W� ): Karın boşluğuna ka rinden görev sahiplerine verilmesi dü
dar nüfuz eden yaradır. Göğüste, zenli olarak verilen aylık bağıştır. Bu,
arkada, karında açılan yaralar gibi. bir yönüyle ücret ve bir yönüyle de
Karın boşluğuna nüfuz etmeyen bir hediye mahiyetindedir. Elbise parası
yaraya da "gayr-i caife" denir. Elde, adıyla verilen paralar bu kabildendir.
ayakta, boyunda meydana gelen ya Camekiyye, vazifenin aylık kısmın
ralar gibi. dandır. Yıllık kısmına da "ata" denilir.
recede şüf'adar bulunur. Çünkü bir CEDD-İ FASİD (..t... l.9 �) : Ölüye nis
akarın müşterek hissedarları, o akara betinde anne dahil olan dededir. An
bitişik akarları olanlardan daha çok nenin babası, babanın anasının baba
hak sahibidirler. Şüf'a hakkı evvela sı (ebü'l-üm, ebü ümmi'l-eb) gibi ki
o hissedarlara ait olur. zevi' 1-erhiimdandır.
84 Cariye, esasen denizde seyretmesi itiba CELD (�): Lugatta deri üzerine
riyle gemi manasındadır. Cariyeler de vurmaktır. Her bir vuruşa "celde" de
efendilerinin emir ve hizmetleri dairesin
de hareket edecekleri yönüyle bu namı
nir. Deri ile yani kamçı gibi deriden
almışlardır. Bununla birlikte hür kadınla yapılmış bir şey ile vurmak manası
ra da "cariye" denildiği olmuştur. Vakıf na da gelir. Fıkıh ıstılahı olarak celd,
lar gibi menfaati kamu (amme) hakkın "muhsan olmayan mükellef zinakar
da devam eden bir sadakaya da "sadaka-i
cariye" denilir.
erkek veya kadının belirli organları
85 Zorba, baskın çıkan (galip) ve kibirli na özel bir şekilde değnek veya kam
(mütekebbir) kimseye "cebbar" denilir. çı ile vurmaktır." Bu ceza, suçlunun
"Cübar" da heder olmak, tazmini lazım cildi, yani derisi üzerine tatbik edil
gelmeksizin telef olmak manasındadır.
"Cebr" lafzı, ıslah ve telafi manasına da
mesi yönüyle "celde" adını almıştır.
gelir. Nitekim, "cebr-i mafat" denir. Ceb
rin zıddı ihtiyardır. Kerahatin zıddı da
CEM'-İ MÜNEKKER (� �) :
rızadır. Bir vaz' ile sınırsız çokluğu ifade
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ · 51
CERH-İ MÜHLİK ( .!.l4- (_?.) : Ki şi olan büyük ordulara "asker-i azim"
nin ölmesine sebep olan yaradır. adı verilir.
CERH-İ ŞÜHÜD (.)� (_?. ): Şahit CEZA ( ..ı?.) : Mücazat, mükafat, bir
lerin fiisık (günahkar) olduğunu ve işe aynıyla karşılıkta bulunmak. Ta
adil olmadıklarını iddia etmek ve or atin sevabı, masiyetin de azabı ve
taya koymaktır. 86 cezası gibi. Ceza tabiri, Türkçe'de
daha çok "yaptırım" (ukubet) mana
CEV ARİH ((_).?.") : Yırtıcı kuşlara,
sında kullanılmaktadır. Bu anlamıy
vahşi hayvanlara ve insanların el ve
la ceza, "suç işleyenlerin hakkında
ayak uzuvlarına denir. Tekili, "cari
uygulanan yaptırım" demektir. Ceza
he"dir. Bu, dişiye de erkeğe de de
hapis, darp ve hareket serbestisinden
nilebilir.
engelleme vb. şekilde uygulanır.
CEYŞ (�) : En az 400 nefer süvari
"İctiza" bir kimseden ceza ve müka
ve piyadeden oluşan bir askeri kıta.
fat istemektir. "İcza" da bir şeyin
Bunun devlet başkanına veya gazi
başkasının yerine yeterli olmayacak
lere ait olması arasında fark yoktur.
şekilde geçmesidir. "Tecziye" de bir
Çoğulu, "cüyi'ış"tür. 1 2.000 kişilik
şeyi parçalamak ve parçalara ayır
bir kuvvet, bir "ceyş-i azim" sayılır.
maktır. Varlığı veya yokluğu bir şar
Bu kadar ve daha çok kuvvete sahip
ta bağlanan ve onunla ilişkilendirilen
şeye de "ceza" denir. "Bir kimse dü
Bu iki kısma ayrılır. Bir kısmı, "cerh-i
86
rüst olursa yükselir" denilmesi gibi
mücerred"dir ki şahide belirli bir şekilde
Allah hakkını veya bir kul hakkını içer
ki yükselmek dürüst olma şartına
meyen şekilde yergide bulunmaktır. "Bu bağlı bir cezadır.
şahitler rasıktırlar. Bunlar yalan yere şe
hadet eden kimselerdir" denilmesi gibi. CİHAD (��): Lugatta, "imkanı ve
Aleyhinde şahitlik yapılan kimse, sırf bu gücü sonuna kadar harcamak, ceh
bu cerhi hakime gizlice haber verir ve
detmek, bir işte aşırlık göstermek"
şahitler getirerek ispat ederse hakim, cer
hedilen şahitlerin şehadetlerini reddeder.
demektir. Herhangi bir hususta faz
Evvelce tezkiye edilmeleri etkili olmaz. lasıyla çalışmak manasına da gelir.
İkinci kısım, "cerh-i mürekkeb"dir ki bu,
ya belirli bir Allah hakkını veya bir kul
Istılahta cihad, "Hak yolunda mey
hakkını kapsayan cerhtir. "Bu şahitler bir dana gelecek savaşlarda, can mal, dil
şahsı kasten öldürmüşlerdir. Veya yalan ve diğer vasıtalarla çalışarak imkan
yere şehadet için şu kadar para almışlardır" ve gücü sarfetmek demektir. "Müca
denilmesi gibi. Aleyhinde şahitlik yapılan
kimse, bu cerhi beyyine ile ispat ederse bu
hede" de çalışmak ve cenk etmek an
şahitlerin şehadetleri reddolunur. lamındadır. Nefsiyle veya kendisine
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 53
CU'L ALE'L-CİHAD (� �
.)�\): Gazada bulunmak üzere alı
nıp verilen ücrettir. Cihadına yardım
olmak üzere mücahidlere verilen
bahşişe de, "cuul" denilmiştir. Sulh
karşılığında verilen bir nevi tazmi
nat manasında da kullanılmaktadır.
D
DAİN (�b ): Alacaklı, bir vade ile ala da lugat yönündeki delaletiyle dela
cak sahibi, bir kimsenin zimmetinde let eder. Çünkü öf demekte eziyet
alacağı olan şahıs. Buna, "garim" de vermek vardır. Bu eziyet, öf deme
denir. Çoğulu, "gurema"dır.87 nin yasaklanması için re'y ve kıyas
yoluyla değil, belki lugatın delale
DAL (JL.,.;): Yolunu şaşırmış insan. Giiib tiyle bir illettir. Bu illet, dövmede ve
olmuş, yerinden uzak düşmüş yitik hay sövmede de ziyadesiyle vardır. Bina
vana da bilhassa "dalle" adı verilir. enaleyh bu ortak illet dolayısıyla "öf
demek" yasak olduğu gibi dövmek
DAL Bİ'D-DELALE (4.l\l...U 4 Jb):
de sövmek de yasaktır.
Aralarındaki ortak ve lugat bakımın
dan anlaşılan bir illet vasıtasıyla asıl DAL Bİ'L-İBARE (•):-�4 Jb): Dela
vazolunduğu mananın gereğine dela let-i mutabıkıyye veya tazammuniyye
let eden lafızdır. Mesela, "Anana ba ile ya da iltizamiyye ile sevkedildiği
bana öf deme! " sözü, ebeveyne karşı manaya ibaresiyle delalet eden lafız
"öf' diye usanç göstermenin yasak dır. Mesela, "Zekat, müslümanlann
lığına ibaresiyle delalet ettiği gibi, fakirlerine verilir, hiçbir zengine ve
dövmenin ve sövmenin yasaklığına rilemez" ibaresi, zekatın yalnız müs
lüman fakirlere verileceğine delalet-i
87 "Medyun" da borçlu, ödünç almış kim
mutabıkıyye ile delalet eder. Zengin
sedir ki, buna "medin" de denir. Borç
vermeye "idfıne", borç edinmeye de "is olan kişiye verilemeyeceğine de dela
tidfıne" denilir. "Müdfıyene" de karşılıklı let-i tazammuniyye ile delalet eder.
borç edinmek, birbirine borç para ver Zekat hususunda fakirler ile zenginler
mek yerinde kullanılmaktadır.
58 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
arasında fark bulunduğuna da dela alışveriş ile faiz arasında fark bu
let-i iltizamiyye ile delalet eder. lunduğuna delalet-i mutabıkıyye ile
delalet ettiği gibi, alışverişin helı11,
DAL Bİ'L-İKTİZA ( .. Wci� � Jb): faizin haram olduğuna da yine dela
Şer'an kendisine ihtiyaç olan bir ge let-i mutabıkıyye ile delı1let etmiş
rekliliğe delalet eden lafızdır. Başka olur. Bir malın Zeyd'e verilmesini
bir ifade ile: "Vazolunduğu manadan veya verilmemesini isteyen bir kim
önce ispatına şer'an lüzum ve ihti seye karşı, "Bu malı hiçbir şahsa ver
yaç bulunan bir medlUle delalet eden mem" sözü de bu malın Zeyd' e de
ibaredir." Mesela, bir kimse bir şahsa verilmeyeceğine delı1let-i tazammu
hitaben, "Köleni şu kadar kuruşa be niyye ile işaret yoluyla delalet eder.
nim namıma azat et" deyip o şahıs da "Evladın nafakaları baba (mevlüdün
azat etse köle, o kadar kuruş karşı leh) üzerinedir" ibaresi de çocukların
lığında o kimse namına azat edilmiş neseplerinin babalarından sabit ola
olur. Çünkü bu sözle, "Köleni şu ka cağına delı1let-i iltizamiyye ile işaret
dar kuruşa bana sat, sonra onu benim yoluyla delı11et eder. Çünkü babanın
namıma azat et" denilmiş olur. "Kö "mevlüdün leh" olması, nesebin ken
leni azat et" emri bir muktezidir (ge disinden sabit olmasını gerekli kılar.
rektirici). Kölenin satılması da muk
tezıldır. Bu mukteza olmadıkça böy DAMAN (.JW ) : Başkasının üzerin
le bir emrin manası hükümsüz kalır. deki vacip bir hakkı taahhüt etmek,
bir şeyin misilliyattan ise mislini
Artık öyle bir emrin doğru olması
ve kıyemiyattan ise kıymetini ver
için evvelce bir muktezanın varlığına
mektir. O şeye de "mazmun" denir.
lüzum ve ihtiyaç vardır. Binaenaleyh
Daman, kefil olmak anlamındadır.
o emir, bu muktezaya iktiza yoluyla
Kefile "damin" denir.88
delı1let etmekte bulunmuştur.
DAMİA' (wb): Başa veya yüze isa
DAL Bİ'L-İŞARE (ö).!N� Jb): Üç
bet eden ve kendisinden akmadan
nevi delaletten biriyle sevkedildiği
göz yaşı kadar kan çıkmış olan yara.
mananın haricinde bir manaya, yani
söylenince asli maksat olmayan bir 88 Tazmin de bir kimseyi susturma (ilzam)
yoluyla borçlu etmek ve bir şeyi hakkına
manaya delalet eden lafızdır. Mese
göre/borçlu olarak (garameten) ödemek
la, "Allah Teı1la, alışverşi helı11 , fai manasındadır. Tazmini kabul etmeye de
zi haram kılmıştır" ibaresi, alışveriş "tazammun" denilir. Tazammun bir şeye
ile faiz arasında fark bulunduğunu şamil olmak, onu kapsamak yerinde de
kullanılır. "Zımn" da bir şeyin içerisi ve
beyan için sevkolunmuştur, bundan
arası demektir. Nitekim, "Bu mesele, bu
asıl murat budur. O halde bu ibare, kaidenin zımnında mündemiçtir" denilir.
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 59
dir. Mesela, "Emanetleri sahiplerine san" lafzının tam mahiyeti olan "ko
iade etmek dinen lazım mıdır?" soru nuşan canlı"ya delaleti gibi.
su, bir matlilb-i haberiyi içermekte
dir. "Şüphesiz Allah, size emanetleri DELALET-İ TAZAMMUNİYYE
ehline vermenizi emreder . .. "92 ayet-i (� 4.J')I)): Bir lafzın vazolundu
kerimesi de bu hususta bir delildir. ğu mananın bir cüzüne delaletidir.
Bu delil doğru bir şekilde değerlendi "İnsan" lafzının yalnız canlıya veya
rilirse emanetlerin sahiplerine iadele sadece konuşana delaleti gibi.
rinin gerekli olduğu anlaşılmış olur.
DERB (..._,.J)): Lugatta büyük sokak,
Delilin çoğulu "edille"dir. Deliller, mahalle, kale kapısı veya herhan
"şer'i deliller" (edille-i şer'iyye) ve gi bir geniş kapı demektir. Çoğulu
"akli deliller" (edille-i akliyye) ol
"dirab" ve "dürilb"dur. Örfen der
mak üzere iki kısma ayrılır. Edille-i
bend, yani harp ülkesinin (darüharp)
şer'iyye dört tane (edille-i erbaa)
girişidir. Bu giriş aynı zamanda İs
olup bunlar; Kitap, Sünnet, icma-ı
lam ülkesi ile harp ülkesi arasındaki
ümmet ve kıyas-ı fukahadan ibarettir.
sınırı oluşturur.
DELALET (4.l')I)): Söylenilen bir sö
DEVERAN (.Jl.Jp): Bir şeyin diğer
zün -nasıl bir manaya konulduğunu
bilenlerce- anlaşılır olmasıdır. Dela bir şeye varlık ve yokluk bakımın
let lafzı, bir şeyin varlığını veya yok dan yakın olmasıdır. Mesela, akıl ve
luğunu gösteren alamet anlamında buluğ mevcut olunca mükellefiyet de
da kullanılır. mevcut, bunlar yok olunca mükelle
fiyet de yok olur.
DELALET-İ İLTİZAMİYYE (4.l')I)
�l_rll): Bir lafzın vazolunduğu ma DEYR (r.)) : Hıristiyanların mabed
nanın gerektirdiğine (lazımına) dehi lerine verilen bir isimdir. Çoğulu,
letidir. "İnsan" lafzının, bilme ile "edyar"dır.
yazmaya kabiliyetli bulunmaya dela
DEYN (:r.)): Borç alma (istikraz), tü
leti bu kabildendir. Bu kabiliyet, in
sanın manasının tamamı veya cüz'ü ketme ve helak etme (istihlak), satın
değil, belki mahiyetinin gereğidir. alma ve kefalet gibi bir sebeple zim
mette yani bir şahsın uhdesinde sabit
DELALET-İ MUTABIKIYYE (4.l')I) olan şeydir. Mesela borç alınan 100
�Lla.o): Bir lafzın vazolunduğu ma kuruş bir deyn olduğu gibi, helak
nanın tamamına olan delaletidir. "İn- edilen (tüketilen) ve ölçü veya tartıy
92 Nisa 4/58. la alınıp satılan herhangi bir mal da
İ S LA M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü · 61
sahibine karşı tüketenin zimmetinde Batıl veya Tahrif Edilmiş Dinler: İn
sabit bir deyndir.93 sanlar tarafından icat edilmiş veya
daha sonra değiştirilmiş olmakla bi
DEYN-İ HAİL (JL>- ıJ..::ı ): Vadeli iken
rer i!ahi din olma mahiyetinden mah
müddeti bitip ödeme vakti gelen bor
rum olan dinlerdir. İs!amiyet haricin
çtur.
de kalan dinler bu kısma dahildirler.
DEYN-İ MUACCEL (� ,J..::ı ):
DİN-İ İSLAM ((>l... l ıJ..::ı): Bütün pey
Derhal verilmesi lazım olan borçtur.
gamberlerin sonucusu, en faziletli ve
Peşin para ile alınan bir malın zim
en şereflisi olan Muhammed Musta
mete ilişen bedeli gibi.
fa Efendimiz'in [sallallahu aleyhi ve
DEYN-İ MÜECCEL (�_;.. ,J..::ı ) : Bir sellem] Allah Teala tarafından bütün
müddetle tecil edilmiş olan borçtur. insanlık alemine tebliğine memur ol
Bir sene müddetle ödünç verilen duğu din-i mübindir. Hükümleri, bü
para gibi. tün insanlığa yöneliktir ve kıyamete
kadar bakidir.
DİN (,J..::ı ): "Taat, adet, yol, alamet,
şan, ceza, mükafat" manalarını ifade DİNAR (_,l�::ı): 1 0 şer'i dirhem halis
eder. Istılahta, "Allah Teala'ya kulluk gümüş kıymetinde sayılan altındır.
yolu" demektir. Dindar olana, "müte Bir miskal ağırlığında altın sikkeye
deyyin" denir. "Diyanet" de "emanet, de dinar denir. Çoğulu "denanir"dir.94
istikamet, itaat ve dini hükümlere ri
ayet" demektir. Dinler, başlıca şu iki
94 1 dinar, Mekkeliler'e göre 24 ve Iraklı
kısma ayrılır:
lar'a göre 20 kırat ağırlığındadır. Diğer
Hakiki Dinler: Peygamberler tara bir itibar ile dinar, şeriata göre 1 00 arpa,
örfe nazaran 80 şaire yani arpa ağırlığın
fından insanlara tebliğ edilmiş olan
dadır. Malikiler'e göre 1 dinar 72 orta
i!ahi dinlerdir. Bunlara ulviyetlerine büyüklükte arpa miktarıdır. Her dinar,
dayanarak, "semavi dinler" de de zekat hususunda 10 dirheme karşılık ge
nilir. Bunların sonuncusu ve en mü lir. Hanbeliler'e göre dinar, miskalden
küçüktür. Dinarlardan zekat nisabı, 25
kemmeli İslam dinidir.
beş dinar ile 1 dinarın yedide ikisiyle 1
93 Aynı şekilde, bir akdin karşılığı olup dinarın dokuzda biri kadardır.
meydanda mevcut olmayan şu kadar ku Örfte zaman zaman dirhemlerin değişi
ruş veya sayılabilenlerden şu kadar yu me uğraması yüzünden dinar ile dirhem
murta deyn olduğu gibi, meydanda mev ler arasındaki bu oran değişmiştir. Me
cut olan akçenin ve misliyyattan bir şe sela bir aralık 1 dinar, 1 8 dirhem sayıl
yin mesela, bir yığın buğdayın mülkiyete mıştır. Zamanımızda da altın fiyatlarının
geçmesinden evvel muayyen bir miktarı artması üzerine bu oranda daha büyük bir
da deyn kabilindendir. değişim meydana gelmiştir.
62 • i SLAM HU KUKU TERi ML ERi SÖZLÜG Ü
DİRHEM-İ CEYYİD (� ("""" J ::.): Bo DİRHEM-İ ÖRFİ ().r- \"""" J::.) : On altı
zuk ve mağşuş (karışık) olmayan dir kırattan ibarettir. Bazı zevata göre
hemdir ki dirhem-i halis demektir. zekatta, mehirde, diyetlerde ve sair
hususlarda her beldenin örfi dirhemi
DİRHEM-İ HALİS (_,.aJL>. (""""J::.) : Sırf
muteberdir. Şu kadar var ki bu dir
gümüşten ibaret olup başka bir ma
hem, şer'! dirhemden noksan olma
den ile karışık olmayan dirhemdir.
malıdır, olursa şer'! dirhem muteber
DİRHEM-İ MAGŞUŞ (_}� \"""".;::>) : olur. Örfi dirhem, 1 6 kırattan ve her
Sırf gümüşten ibaret olmayıp başka kırat 5 arpa ağırlığından ibaret oldu
bir maden ile karışık olan dirhemdir ğuna göre örfi dirhem, şer'! dirhem
ki dirhem-i züyfıftan daha geneldir. den büyüktür. Çünkü 1 şer'! dirhem
Zekat ve diyet gibi hususlarda gü 70 arpa ağırlığında olduğu halde 1
müşü, karıştırılmış maddesine galip örfi dirhem 80 arpa ağırlığında olur.
olan dirhemler, halis dirhemler hük Fakat örfi dirhemin her kıratı 4 arpa
mündedir. Bu cihetledir ki vaktiyle ağırlığında değerlendirildiğine göre
83 ayarında, yani yüzde seksen üç şer'! dirhem, örfi dirhemden büyük
oranında halis bulunan bütün gü tür. Zira bu takdirde 1 şer'! dirhem
müşler ve Osmanlı sikkeleri, halis 70 arpa ağırlığında olduğu halde, 1
dirhemler hükmünde tutulmuştur dirhemi örfi 64 arpa ağırlığında olur.
(bk. DİYET).95
"Darphane-i Amire usulünce 1 kırat,
95 1 937 Ağustosunda Maliye Vekaieti Nü 4 buğday sayılmıştır. Bu 4 buğday
kud İ şleri Umum Müdürlüğü'nden Diya ise ağırlıkça, fukahanın 5 arpa say
net İ şleri Riyaseti'ne yazılan cevabi bir
dıkları şer'! kırata eşit bulunmakta
tezkirede şöyle denilmiştir:
dır." 3 1 2 örfi dirhem 1 kilodur.
"Eski gümüş mecidiyelerde 1 9 gram 966
santigram (ki 6 dirhem, 226 kesir) ve
gümüş Cumhuriyet liralarında 9 gram
960 gram (ki 3 dirhem, 1 05 kesir) halis a'şari" yahut "gram" denilmiştir. Onluk
gümüş bulunduğu Darphane ve Damga dirhemin yani gramın kısımlarına da
Matbaası Müdürlüğü'nün bildirmesin "öşr-i dirhem" veya "desigram, aşir-i dir
den anlaşılmıştır." hem" yahut "santigram, mi'şari dirhem"
Türkiye'de yüzey ölçülerine (mesaha), ya da "miligram" denilmiştir.
kilelere, cedid vezinlere dair 20 Cema Yine, 1 000 grama da, "vukye-i a'şari"
ziyeliihir 1 283 ve 14 Eylül 1 285 tarihli yahut "kilogram" adı verilmiştir. Bu hal
kanunnameye nazaran ağır şeylerin mik de bir vukye-i a'şarinin ağırlığı, dört de
tarlarını tayin için dört derece ısıda bu rece ısıda bulunan bir damıtılmış sıvının
lunan damıtılmış sıvının, ziram onda biri onda bir mükaab miktarının ağırlığına
(aşir-i zira) mükabının ağırlığı birim (va eşit olur. "Ö şr" onda bir, "aşir" yüzde bir,
hid-i kıyasi) kabul edilip buna "dirhem-i "mi'şar" da binde bir demektir.
i SLA M H UKUKU TERi M LERİ SÖZ LÜGÜ • 63
ECR (,.�1): Mükafat. Ecire verilecek müşterek ecir sayılır. Çünkü bu işi
ücret ki iki kısma ayrılır: Ecr-i mü görmeye salahiyeti vardır.
semma: Akid zamanında tarafların EDA ( .. bİ): Emirle vacip olan şeyin
belirledikleri ücret. Bir evin bir aylık yani, me'mı1run bihin aynısını hak
kirası olan 50 lira gibi. Ecr-i müsem sahibine teslim etmektir. Mesela, be
ma, ecr-i misile eşit veya ondan fazla lirli vakitte kılınması emrolunan bir
veya noksan olabilir. Ecr-i misil: Ki namazı o vakitte kılmak bir edadır.
ralanan ile kiralayanın dahli olmadan Gasbedilmiş bir malı aynen sahibine
bilirkişinin takdir ettiği ücret iade de bir edadır.
ECİR (ff-1): Bir işi yapmak için eme EDA-İ ŞEHADET (•.)I+!- .. bl): Bir
ğini (kendini) kiraya veren kimsedir. kimsenin haberdar olduğu şey hak
EciR-İ HAS (..,.., \.:.:. ff-1): Yalnız kira kında mahkemede bilfiil şehadette
layana çalışmak üzere tutulan ecirdir bulunması.
(işçi). Aylıklı hizmetkar gibi. Buna EF'AL-İ HİSSİYYE (4:-> JWI): Var
"ecr-i vahd" da denir. olmaları için yalnız his ve müşahe
EciR-İ MÜŞTEREK (.!l� ff-1): denin yeterli olduğu fiillerdir. Mese
Kiralayandan başkasına çalışma la hırsızlık, adam öldürme, zina gibi
mak şartıyla kayıtlı olmayan işçidir. fiillerin gerçekleşmesi için şer'i şe
Hammal, terzi, saatçi, iskele kayıkçı riften bir takım kaidelerin elde edil
sı, köy çobanı gibi. Böyle bir kimse, mesine ihtiyaç yoktur.
başkasına bilfiil iş görmese de yine
66 • İ S L A M H U KUKU T E R İ M L E R İ S ÖZLÜ Ö Ü
EHL-İ VAKF (._.üJ �\): Vakfın ge ELFAZ-1 SARIHA-İ TALAK (J;,Ll.Jİ
lirinden fiilen hisse alan kimselerdir. J')U, t?"'-r' ): Yalnız kadını boşa-
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü · 67
bir beldeye ticaret için giden tacirle (evkaf nezareti) veya müdüriyeti ta
rin ellerindeki altın, gümüş ile ticaret rafından idare edilen vakıflardır ki
eşyası yani uruz da "emval-i zahire" iki kısımdır:
den sayılır.
Birinci kısım: Osmanlı hükümdar
ERŞ C..Y.)) : Yaralanan ve kesilen larıyla onların çocuklarına ve yakın
uzuvlardan dolayı verilmesi lazım akrabalarına ait vakıflardır. Bunların
gelen diyettir98 • mütevellilikleri hükümdar olacak
zatlara şart kılınmış olup bu hususa
ERŞ-İ GAYR-İ MUKADDER (.})
vakıf bakanları vekil kılınagelmiştir.
.J...l.i. .r.f:- ): Uzuvlara ait, miktarı şer'an
belirlenmemiş olup bilirkişinin (ehl-i İkinci kısım: Vakıf yapanların zürri
vukuf) takdir ve tayinine bırakılmış yetlerinden ve yakın akrabalarından
bulunan diyettir. Buna, "hükümet-i olup mütevelli olmaları şart kılınan
adi" de denir. kimselerin hayatta kalmaması sebe
biyle evkaf idareleri tarafından zapt
ERŞ-İ MUKADDER {.J...1.i. Jı)) :
ve idare olunan vakıflardır.
Uzuvlara mahsus olup miktarı şer'an
belirlenmiş bulunan diyettir. EVKAF-1 MÜLHAKA (� ..jljJI):
Evkaf idarelerinin nezaretleri altında
ESARET (ö.JL..İ): Bir savaş sonucun
olarak hususi mütevellileri tarafın
da veya başka bir şekilde mağlubiyet
dan idare olunan vakıflardır.99
eseri olarak düşman eline düşme ve
hürriyetten mahrum kalma hali. Zıd EVLAD (�'l!JI): Oğullar ve kızlar. Bir
dı, "hürriyet"tir. insanın bizzat kendisinden türeyen
evladına "evlad-ı sulbiyye" denir.
ESiR (.r.-"İ): Savaşta canlı olarak ele
geçirilen savaşçı. Çoğulu, "üsera'', 99 Vaktiyle birtakım vakıfların nezaretle
"üsara"dır. ri, vakıfları tarafından sadaret, meşihat,
fetva emaneti, Anadolu veya Rumeli
EVKAF-1 MAZBÜTA (.U.� .....; ı.; Jı): sadareti makamlarına veya darüssaade
Doğrudan doğruya vakıflar bakanlığı ağalığına veya vilayetlerin kadılıklarına
şart kılınmıştı. Bilahare bu gibi vakıfların
98 Erş lafzı, esasen "fesad" manasındadır. nezareti de evkaf nezaretine veya ona ha
Sonra eşyadaki noksanları ifade etmek lef olan evkaf müdüriyetlerine verilmiş
te kullanılmıştır. Bu münasebetle diyete, tir. Böyle lehine şart kılınmış kimseleri
"erş" denildiği gibi kusuru açık olan bir bulunan vakıflarda, evkaf idarelerinin,
malın bahasından indirilen miktara da tasarruflarının meşru olabilmesi için bu
"erş" adı verilmiştir. Erş kelimesi "niza, lehine şart koşulanlardan vekalet almala
ihtilaf, rüşvet, hulk, tırmalamak, fışkırt rı icap eder. Çünkü mütevellilik (tevliyet)
mak ve diyet istemek" manalarına da gelir. ve nezarette vekalet geçerlidir.
70 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü
FARAK (J}): 36 rıtl, yani 4680 dir FARZ-1 KİFAYE (�Li.5 __,..;)) : Mü
kelleflerden bir kısmının yapmasıyla
hemlik bir miktardır. ı o ı
diğerlerinden farziyeti düşen vazife
FARİS (._,...J I.!): Atlı ve süvari demek dir. Cenaze namazı gibi.
tir. Ata binen İslam mücahidi.
FASİD (.ı...... 1.! ): Aslında meşru olduğu
halde gayri meşru bir şeyle beraber
ıoo "Fida" lafzı, sözlükte "verme, esirgeme bulunması sebebiyle meşruiyetten
den vermek, başkasını kendisine tercih çıkan fiildir. Aslen caiz olduğu halde
etme (isar) ve bedel vermek" manalarını
vasfen caiz olmaz. Meçhul bir şeyi
ifade eder.
ı o ı Çoğulu, "efrak"tır. Bazılarına göre 1 fa
satmak gibi.
rak, 1 6 rıtldır. Medine-i Münevvere'de
üç sa' yani 3 1 20 ve 2080 dirhem ağırlı
FASL, FİSAL (JL..a! �): Fitam gibi
'
ğında hasılat kaplayan bir ölçeğe de farak sütten kesmek anlamındadır.
denilmektedir.
72 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
sonlandırmak. 102
haviile edilen kimseye "mefrfığun leh",
ferağ olunan müstegal veya müsakkafa
"mefrfığun bih" denir. Bu haviile karşı
lığında ferağ yapanın lehine ferağ yap
tığı kimseden aldığı bedele de "bedel-i
102 Merhı1nu rehniyetten kurtarmaktır. "Fü ferağ" denilir.
kuk", "iftikak" kurtarmak manasındadır. 105 Farz, sözlükte "takdir, beyan, vakit belir
"Fikak" da rehni veya esiri kurtarmak anla leme ve bir şeyin parçası" manasındadır.
mındadır. Aynca malı rehin olmaktan kur "Sünnet ve kıraat" manasında da kulla
tamaya sebep olan şey manasına da gelir. nılmaktadır.
ISLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 73
Terim olarak, varis için takdir edil FESH <e:...s) : Lugatta, "zafiyet, ce
miş olan nasip ve ödenmesi nas ile halet, re'y ve tedbiri bozmak, bir
açıkça beyan olunan herhangi bir şeyi elden atmak, bir akdi ve ahdi
fariza demektir. 106 Fen1iz tabiri, va bozmak, azayı yerinden ayırmak"
rislerin hisselerini bildiren ilim ma gibi manaları ifade eder. Nikah ıstı
nasında da kullanılmaktadır. lahı olarak fesh, "kocanın sebebiyeti
olmaksızın yalnız kadın tarafından
FERSAH (t:---j ): 3 mil, yani 1 2.000
meydana gelmesine sebebiyet veri
zira-ı mi 'maridir. Çoğulu, "ferasih"tir.
len yahut koca tarafından meydana
Normal yürüyüşle bir saatlik yol yani
gelmekle beraber aynı sebebin ka
5544 metredir. İmam-ı Azam'dan ri
dın tarafından da meydana gelmesi
vayet edildiğine göre, yolculuk mesa
mümkün bulunan ayrılma"dır.
fesi üç konaklama mesafesinden veya
1 8 ya da 1 5 fersahtan ibarettir. Fetva FETH (�): Bir beldeyi veya bir
ya esas olan da 1 8 fersahtır. Çünkü bu ülkeyi sulh ya da baskı ile ele geçir
miktar, normal yürüyüş ile üç günlük mektir.107
mesafeye denktir. Bugün uzunluk
FETVA-FÜTYA (�-.şp): Bir me
ölçülerine göre 1 fersah, 3 mil, yani selenin halledilmesi ve açıklanması
7500 zira-ı mi'maridir ki orta yürü kapsamında meydana gelen sorunun
yüş ile bir saatlik mesafedir. cevabıdır. Şer'i meselelere dair sual
lerin cevaplarına genellikle, "fetva"
FESAD-1 İ'TİBAR ().�·I .)W): İd
ve "fütya" denilmiştir. ıos Fetvanın
dia edilen bir meselenin kıyasa konu
çoğulu, "fetava" ve "fetavi"dir.
olması ve aksine var olan bir nastan
dolayı yasak olmasıdır. FEVR/İVEDİLİK (J_,.9): Emredilen
şeyi ilk imkan anında eda etmektir.
FESAD-1 VAZ' (c::-"'J .)W): Bir illet
Böyle bir şeye "fevri" denir. Karşıtı
(sebep) üzerine onun gerektirdiği şe
"terahi"dir ki emredilen şeyin hemen
yin zıddının icap etmesidir. Mesela,
edası gerekmeyip sonradan yapılma
bir şey hakkında haramlığı gerektirir
sının da yeterli olmasıdır.
gibi görülen bir illet üzerine o şeyin
helalliği gerekli olsa bu, bir "fescld-ı 107 Bu kelime esasen kapalı bir şeyi açmak
vaz"'dan ibaret olur. ve bir işgali gidermek manasındadır, hem
maddiyatta, hem de maneviyatta kullanılır.
106 Fariza da, "takdir olunmuş şey, miktarı Kapıyı fethetmek, kalpleri fethetmek gibi.
belirli miras hissesi, yüce Allah tarafın 108 Bunlar, genç ve kuvvetli manasına olan
dan ödenmesi kesin olarak beyan buyu "feta" maddesinden alınmışlardır. Çünkü
rulan vazife" manasındadır. Bağış "atıy fetva ile de bir meselenin hükmü beyan
ye" manasına da gelir. edilmiş; müşkil bir olay halledilmiş olur.
74 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
FEY C:�): Lugatta, rücu yani dönmek aynıdır. Zira fıkıh, ameli meselelerle
demektir. Güneşin doğudan batıya ilgili şer'i hükümleri tafsili delille
doğru dönmeye başlayan gölgesine riyle bilip kavramaktır. O halde bu
de "fey" denilmiştir. Bu, bir "zeval" ahkamı böylece bilmeye, "fekahet"
vaktidir. Tam bu zeval anında güne ve bu ahkamı böylece bilen zata da
şe karşı dikilmiş bir şeyin yere düşen "fakih" denir. Çoğulu, "fukaha"dır.
gölgesine de "fey-i zeval" denir. Batı Fıkıh ilmini tahsil etmeye de "tefek
şa kadar olan gölgeye de "fey" denilir. kuh" denir.
Haraç, cizye, ticaret vergisi, gayri Fıkıh ilmi ise, ameli hükümlerle ilgi
müslimlerden savaşmadan alınan sulh li şer'i hükümleri her birine mahsus
(musalaha) bedelleri ve onlardan tam detaylı (mufassal) deliller ile bildi
olarak alınan diğer mallar da "fey"' ren bir ilimdir. Bununla beraber fıkıh
adıyla anılır. Beytülmalde mevcut ilmi, "İbadetlere, muamelata ve ce
olan herhangi bir mala da fey denilir. zalara (ukı1bata) ilişkin şer'i mesele
lerin tamamı" diye de tarifolunabilir.
FIKDAN (01...ill ) : Fıkdan, fukı1d ke
limeleri de fakd gibi "kaybetme, İmam-ı Azam hazretleri fıkhı, "4.ÜJI
kaybolma, var olduktan sonra yok �Lo.J 4-JLo �I �..,...... " 109 diye tarif
olmak" manalarını ifade eder. Bun etmiştir. Bu tarife göre fıkha inanç
ların zıddı, "vücı1d" ve "vicdan"dır. (itikad) ve ahlak meseleleri de dahil
bulunmaktadır. Ancak, bu meseleler,
FIKIH (w): Lugatta, "bilmek, an
zamanla çok genişleyip gelişmiş, ko
lamak, bir şeyi şuurlu bir halde id
nuları başka başka olmuş olmakla
rak etmek, bir şeyin künhüne vakıf "
fıkhın tarifine "J-11 � 1..r4 "amel
olmak, kapalı bir şeyin hakikatine
yönünden" kaydı ilave edilmiştir.
nüfuz edebilmek, kendisine hüküm
Böylece itikada ve ahlaka dair konu
bağlanan gizli bir manaya muttali ol
lar fıkhın kapsamından çıkarılmıştır.
mak" gibi anlamlara gelir.
Binaenaleyh, bugün fıkıh ilmi, kelam
Istılahta fıkıh, "İnsanın amel yönün ilmi ve ahlak ilmi birer müstakil ilim
den lehine ve aleyhine olan şer'i hü halinde bulunmaktadır.
kümleri bir meleke halinde bilmesi"
FISK-I ŞÜHlJD (.)�I J,-i): Şeha
demektir. Diğer bir tarife göre fıkıh
detlerinin kabulüne mani olacak gay-
ibadat, ukı1bat (ceza) ve muamelata
ait şer'i hükümleri her birine ait de
1 09 Biz bunu günümüz ifadesiyle, "Kişinin
taylı (mufassal) delillerle bilmekten
hak ve vazifelerini bilmesidir" şeklinde
ibarettir. Bu iki tarif, sonuç itibariyle tercüme ediyoruz.
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 75
GABN (�) : Sözlükte "hile, aldat GARRE (ö_}'): Aybını veya başka
mak, bir şeyin miktarını eksiltmek" sının iddetlisi olduğunu saklayarak
anlamındadır. Terim olarak iki kısma kendisine evlilik teklifinde bulunan
ayrılır. Biri, "gabn-i :fühiş"tir ki ticaret erkeği aldatan kadın demektir.
mallarında yirmide bir, hayvanlarda
GALLE-İ VAKIF (W,;J �): Vakfın
onda bir, akarda beşte bir, dirhemde
girdileri (varidat) ve ürünleri (mah
kırkta bir veya daha fazla aldanmak
süliit) demektir. Buna "rey-i vakıf'
tır. Mesela bir ev hakiki kıymeti 1 000
da denir. Vakıf bahçelerinin meyve
lira olduğu halde 1 200 liraya veya
leri, vakıf akarlarının kiraları, vakıf
daha fazlaya satılsa veya 795 liraya
paralarının karları bu cümledendir.
veya daha aşağı bir fiyatla alınsa bu
işlemde fahiş bir gabn bulunmuş olur. GANİM (�LÇ. ): Savaşta hazır bulu
Diğeri, "gabn-i yesir"dir ki gabn-ı nup ganimete nail olan, zafer kazan
:fühişteki derecelerden noksan bir mış İsliim mücahidi demektir.
miktarda aldanmaktır. Mesela, hakiki
GANAİM-İ GAYR-İ MAKSUME
kıymeti l 000 kuruş olan bir hayvan
(�_,_A.. � � �):Düşmandan gani
1 050 kuruşa veya 950 kuruşa satılıp
met olarak alınıp da henüz taksim
alınsa birgabn-iyesirbulunmuşolur. 1 1 0
edilmemiş ve dağıtılmamış olan mal
GADR (JJS.) : Hıyanet, ahdi ve anlaşma lardır.
hükümlerini bozmak anlamındadır.
GANAİM-İ GAYR-İ ME'LUFE (� �
�yıl. � ) : Harp sebebiyle düşman
ı ıo Böyle bir muamelede aldanmış olan şah
sa, "mağbı1n" denir. dan baskı yapılarak (mağlup edile-
78 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
rek) veya barış yoluyla alınan gayri GASIP ( '-:--" l&>) : Başkasının malını
menkul mallardan, yani düşman top elinden veya tasarrufu dairesinden
raklarından ibarettir. zorbalık yoluyla haksız yere açıkça
alan kimsedir. ı ıı
GANAİM-İ HALİSE (�\.>. � � ):
"Enfal" denilen ganimet mallardır. GAYR-İ MENKUL (J_,A;.. _d-): Akar
Mücahid askerlerden bir kısmına denilen hane, dükkan, arsa gibi baş-
ganimet (tenfil) olarak verilir (bk.
TENFIL).
hür bir insanı alıp kaçırmaya sözlükte
ka yere nakli mümkün olmayan şey önce hıyanet yoluyla bir şey almak
dir. Mülk arsa üzerindeki binalar, demektir.
ağaçlar da o arsaya tabi olarak gayr-i
GURM-GARAMET (�1�-� ) : Bir
menkuldür.
kimsenin üzerine edası lazım gelen
"Akar" fıkıhta, "gayr-i menkul" de şeydir. Borç ve diyet gibi. "Garim"
mektir. İnsanlar arasında ise kiraya de borçlu kimsedir. Dayine yani ala
verilip gelir getiren şeylere denir. caklı olan kimseye de, "garim" denir.
Çoğulu, "gurema ve "gar:lim"dir.
GAZA-GAZVE (.J)'-1)' ): Savaşmak
maksadıyla düşmana doğru yönel GURRE (ö�): Düşürülen bir cenin
mek, sefere çıkmak, gayri müslimler den dolayı verilmesi gereken mali
ile savaşmaktır. Tekili, "gazve", ço tazminattır. Bunun miktarı Hanefi
ğulu, "gazavat"tır. ler' ce500, Şafiiler' ce600dirhemdir. 1 14
rim olarak alınıp buna "ölçek" yahut HABER-İ AHAD (-l>İ _r.>-): Bir zatın
litre denilmiştir. Litrenin onda birine veya iki üç gibi belli sayıda zatların
"zarf' yahut desilitre ve ölçeğin yüz yine bir zattan veya iki üç gibi belli
misli hacme de "keyl-i a'şari" ve sayıda zatlardan naklettiği haberdir.
yahut "hektolitre" adı verilmiştir. 1
İ stanbul kilesi = 4 şinik, 1 şinik 2 Böyle ahad yoluyla Resül-i Ek
=
verilene bağlanmasında hem şeklen olarak getirip veriniz " hadis-i şerifi
hem de manen şüphe bulunur. de mütevatir olarak nakledilmiştir.
Bazı muhaddisler bir kısım hadisle ile itham edilen bir raviden naklolu
ri başka başka noktalardan bakarak nan hadistir.
"hasen, sahih hadis" diye yadederler.
HADİS-İ MEVKUF (..J_,.9_,... �..b-):
Hasen olan hadis-i şerifler de "li
Sahabe-i kiramdan birinin kavline
zatihl hasen" ve "li-gayrihi hasen"
veya fiiline yahut takririne ait olan
kısımlarına ayrılır. Şöyle ki: Ravi
ve bütün ravileri zikredilerek naklo
sinin yalnız zabtında bir nevi kusur
görülüp başka kusur bulunmazsa "li lunmuş haberdir.
zatihi hasen" olur. Ravinin adaletin HADİS-İ MEVZU (er"_,... �..b-) :
de, zabtında ve senedinin kesintisiz Resul-i Ekrem namına gerçeğin ak
oluşunda bir nevi noksan bulunursa sine olarak uydurulmuş hadistir. Di
veya esasen zayıf hadis iken zaafı ri ğer bir tabir ile bir kimse tarafından
vayet kanallarının çokluğu ile olursa herhangi bir maksatla tertip edilerek
"li-gayrihi hasen" sayılır. Nebiyy-i Zişan tarafından beyan
HADİS-İ MAKTU ( � �..b-): Te buyurulmuş gibi gösterilen hadis
beu't-tabiinden birinin kavline veya tir. Buna "muhtelak hadis" de denir.
fiiline ait olmak üzere kendilerine Buna cüret etmek büyük bir günahtır.
bir rivayet silsilesiyle varmış olan
HADİS-İ MUALLAK (J.L-..o �..b-) :
haberdir.
Bir muhaddisin baş taraftaki ravi
HADİS-İ MERFU <u ./' �..b- ): Se lerden bir ikisini, yani kendi şeyhini
nedi, Resül-i Ekrem Efendimiz'e ve şeyhinin şeyhini terk ile onlardan
açıktan veya hükmen ulaşan hadistir. sonraki raviden işitmiş gibi bir tarz
Mesela, "Resülallah şöyle buyurdu'', da rivayet ettiği hadistir. Mesela bir
"Nebiyy-i Zişan'dan şöyle işittim" zat bir hadisi İmam Malik'ten, o da
diye rivayet edilen hadisler açıkça Re Nafı'den işitmiş olduğu halde o ha
sul-i Ekrem'e dayanan birer "merfü disi "Nafi' dedi ki" diye rivayet etse
hadis"tir. "Biz Resülullah zamanında bu bir "muallak hadis" olur.
şöyle yapardık", "Şöyle yapmak sün
HADİS-İ MUALLEL (jL-.- �..b-) :
nettir" tarzında rivayet edilen haber
Hakkında tenkidi (kadh) gerektire
ler de hükmen merfü hadistir.
cek kusurlardan kurtulmuş görül
HADİS-İ METRUK (!.!_,_;..- �..b-): mekle beraber, gerçekte sahihliğine
Güvenilir (sika) ravilerden hiçbirinin dokunabilecek gizli bir kusur (illet)
rivayetine aykırı olmamakla beraber ve bir tenkit sebebi bulunan hadistir.
yalan söyleme, günahkarlık (fısk), Böyle bir hadisin illetini bulan mu
gaflet veya çok hata (kesret-i galat) haddise de "muallil" denir.
i SLAM HUKUKU TERİ M LERİ SÖZLÜGÜ • 85
Hak, esasen "mutabakat ve muvafa Hak, bir şeyi sabit ve vacip kılmak
kat" (anlaşma ve uygunluk) demek manasına gelir. "Filan davasını hak
tir. Bu anlamda hak, bir şeyi hikmeti etti" denilmesi gibi.
gereğince icat eden zata ve hikmetin
gereğince yaratılmış olan şeylere
denir. Bu yönüyle Allah Teala'ya
116 Hak kelimesi, sözlere, inançlara, dinlere
"Hak" denildiği gibi, Allah Teala'nın ve mezheplere vasıf olup bunların doğ
her fiiline de "Hak" denilir. ruluğunu ifade etmek için kullanılır. Ör
neğin hak mezhep, hak din, hak söz vb.
Hak, İ slam, Kur'an, vahiy, hikmet,
hariçte olanın inanca uygun olmasına,
yardım etmek, yardımcı olmak, des "hak" denilmektedir. "Sıdk" (doğruluk)
teklemek, büyük iş (emr-i azim), tabiri ise bilhassa yaygın olarak kullanı
düzgün niyet manalarında kullanıl lan sözleri ifade etmek için kullanılmak
maktadır. tadır. "Hak itikad" (doğru inanç), "sadık"
yani doğru söz gibi.
88 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
Hak, mal ve mülkü ifade etmek için na ait bir gayri menkuldeki yoldan
kullanılır. "Şu filanın hakkıdır" de geçiş hakkını ifade eder. Bu yol, ya
nilmesi gibi. umumi, ya da kendisine veya üçüncü
Hak, bir kimseye faydalı ve ondan şahsa ait özel bir yol olabilir.
zararı engelleyici olan şey manasına HAKK-1 ŞEFE ( � J>-): Sahibi bu
gelir. lunmayan sulardan herkesin sahip
Hak, bir akarın irtifaklarına (mera olduğu içebilme hakkıdır.
fık) denir. Mesela; bir eve tabi olan
HAKK-1 ŞİRB ( "":"'_,..!. J>-): Umumi
şeylerden olup ondan ayrılamayacak
veya hususi bir ırmaktan bir tarlayı,
olan şeye denir. Yol hakkı (hakk-ı ta
bağı veya bahçeyi veya hayvanları
rik), atık suyu tahliye hakkı (hakk-ı
sulamak için zamanı ve miktarı ma
mesil) gibi.
lum belirli pay ve haktır.
Hak, bir kimseye özgü olan manevi
güçtür. Kişi bu güç sayesinde tasar HAKİKAT (� ): Bir şeyin zatı ve
ruf salahiyetini veya sahiplik (mali mahiyeti demektir. Kesin olarak ve
kiyet) vasfını kazanır. Başka bir tabir manen sabit olan ve mahallinde yer
ile "hak", bir şer'i (hukuki) yetkidir. leşik bulunan şeye de denir. Istılahta,
İnsanlar bununla bazı şeyleri icra ve "esasen vazedilmiş olduğu manada
talep etmeye yetkili olurlar. Bu an kullanılıp başka bir manaya nakledil
lamda "hak"ın çoğulu, "hukılk"tur. memiş bulunan söz" demektir. Kar
Bu haklardan bahseden ilme de "hu şıtı (zıddı) mecazdır. Mesela, "salat"
kuk ilmi" denir. lafzı lugat bakımından "dua" mana
sında hakikattir, "namaz" manasında
HAKK-1 MESIL (J:.-4 J.>-): Bir evin mecazdır. Ancak dini terim olması
veya başka bir yerin suyu ve selinin bakımından bu lafız, dua manasında
başkasının mülküne akmasıdır. Buna mecaz, namaz manasında hakikattir.
damlalık hakkı da denir. Mesil, su
yun aktığı ve geçip gittiği yerdir. 1 1 7 HAKİKATEN DEYN (.:y..) � ) :
Borç alınan para ve kira bedeli gibi.
HAKK-1 MÜRUR (;Jf" J.>-): Mürılr,
merre fiilinin masdarı olup, "geç HAKİM (r5l>): Bir şeye olumlu
mek, gitmek ve uğramak" demektir. veya olumsuz olarak hükmeden ve
Mürılr hakkı, bir kimsenin kendi ev, karar veren zattır. Şer'i hükümlerde
arsa, bahçe ve arazi gibi gayri men asıl hakim olan Allah Teala' dır. Akıl
kulüne ulaşabilmek için, başkası- da bazı şeylerin iyi (hasen) ve kötü
(kabih) olduğuna hükmeder veya şa-
1 1 7 Teshil "akıtmak" manasında da kullanılır.
İ S LA M H U K U K U T E R İ M L E R 1 S ÖZ L ÜGÜ • 89
hayata hizmet eden hayvanlardır. Bun "Hırz bi-gayrihi" ise esasen eşya
lara "hayvanat-ı ünsiyye" de denir. saklamak üzere hazırlanmış ve izin
siz girilmesi yasak olmayıp içerisi
HAYVANAT-I SAİME (..::.ı l,;l_r.>
ne konulacak malların yanı başında
WL...) : Senenin yarısından fazlasında
muhafızı bulunan herhangi yerdir.
meralarda otlamak suretiyle barınan
Mescidler, yollar, sahralar bu kısım
ve kendilerinden süt ve döl alınması
hırzdan sayılır.
veya kendilerinin semizlenip yağlan
ması için beklenen koyun, sığır, deve HITBE (� ) : Bir kadının nikahına
gibi hayvanlardır. Bunlara "hayva talip olmaktır. Evlenmeyi talep eden
nat-ı siiiyye" de denilir. erkeğe "hatıb'', evlenmesi istenilen
kadına da "mahtübe" denir.
HECİN (�): Babası Arap atı, anası
Acem atı olan attır. Babası Arap, anası HIYANET ("-.;l:>-): Güveni kötüye
cariye olan veya babası anasından ha kullanarak hilekarlıkta bulunmaktır.
yırlı bulunan şahsa da "hecin" denir. 125 Güveni kötüye kullanan şahsa hile
baz veya hain ve mübalağa kalıbıyla
HIML (�) : Bir deve yükü, 300
"hiiine" denir. Çoğulu, "havene"dir.
men, yani 78.000 dirhemlik bir mik
Emanet bir maldan haksız yere bir
tardır. Çoğulu, "ahmal"dir.
miktar almak veya böyle bir malı
HINS ( � ): Günah manasındadır. saklayıp inkar etmek bir hıyanettir.
Yapılan bir yemine riayet etmeyip
HIYAR (J l:> ): Muhayyerlik demek
aksine hareket etmektir. Yemine ri
tir. Bir akdi geçerli kılmak (tenfiz)
ayet etmeyip aksini yapan şahsa da
ile fesih arasında seçme hakkına sa
"hiinis" denir.
hip olmaktan ibarettir. Kendisinde
HIRZ Ü?): Bir malın adet olduğu böyle muhayyerlik bulunan kimse,
şekilde muhafazasına mahsus yerdir. yaptığı bir akdi diğer tarafın rızasına
hacet kalmaksızın bozabilir. 126
HIRZ Bİ-NEFSİHİ ( � j_;-> ) : Eşya
saklanmak üzere hazırlanıp içerisine HIYAR-I AYB (� J l:>): Bir şey
izinsiz girilmesi yasak olan herhangi de mevcut olan bir kusurun akidden
bir yerdir. Evler, dükkanlar, çadırlar sonra ortaya çıkmasından dolayı akid
gibi. Sandıklar, kasalar da bu hü yapanlardan biri için sabit olan mu-
kümdedir.
126 Hıyar lafzı esasen, "ihtiyar"dan masdar
1 25 Hanbeli fakihlerine göre hecin atı, hem ismi olup iki işin hayırlısını talep mana
anası hem de babası Arap atı olmayan at sındadır. Bu salahiyeti haiz olan kimseye,
tır. "Mukrif' gibi. "muhayyer ve men lehü '!-hıyar" denilir.
94 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
zünde yürüyen her canlı için kulla ITK-1 KÜL (JS �) : Bir köle veya
nılırken daha sonra amme tarafından cariyeyi tamamen azat etmektir. Bir
dört ayaklı canlı mahlukat için kul efendinin müstakil olarak sahip ol
lanılmıştır. duğu kölesine "Seni azat ettim" de
mesi gibi.
Üçüncüsüne de "menkfıl-i ıstılah!"
denir. Fakihler ve edebiyatçılar ile ITK-1 MUALLAK (Jh.. � ): Bir
ilim, fen ve sanat erbabının kullan şarta bağlamak (ta'lik) suretiyle ya
dıkları bazı tabirler, bu "menkfıl-i ıs pılan azattır. Bir kimsenin kölesine,
tılah!" cümlesindendir. "Şu işi yaparsan hürsün" demesi gi
bidir ki köle o işi yapınca azat olur.
ITK (� ): Azat etmek, kölede şer'i
bir kuvvetin, bir ehliyetin ve yetki ITK-1 MUZAF (wL.a..o �): Bir za
gücünün sabit olması. Başka bir ta mana, bir vaktin girmesine veya
rifle, efendinin kölesi üzerinde olan çıkmasına izafe edilen azattır. "Sen
sahip olma (malikiyet) hakkının özel gelecek ayın başında hürsün" denil
şekilde düşmesinden ibarettir ki köle mesi gibidir ki o ayın başında azat
bu sayede azat olarak hürriyete ka hadisesi meydana gelir.
vuşur. Bununla birlikte "ıtk" kelime
ITK-1 MÜBHEM (� � ): Farklı
si, "i 'tak" manasına da kullanılır.
sayıdaki kölelerden belirlemeden bi
ITK ALA MAL (JL. J.s- � ): Bir rini veya birkaçını azat etmektir.
köle veya cariyenin kitabet şeklinde
ITK-1 MÜNECCEZ (� �): Bir
olmaksızın cins ve miktarı belli bir
şarta bağlı veya bir zamana izafe edil
mal veya belli bir hizmet karşılığın
meksizin derhal vuku bulan azattır.
da azat edilmesidir. Buna "ıtk ala
Bir kimsenin kölesine hitaben, "Seni
cu' l" da denir.
azat ettim" demesi gibidir ki bununla
ITK-1 CÜZ (L>?. � ): Bir kölenin köle derhal hürriyetine kavuşur.
tayin edilmeksizin bir parçasını azat
ITK-1 MÜŞTEREK (.!.l_r.!...o �): İki
etmektir. Bu halde İ mam-ı A zam'a
veya daha fazla kimsenin malik ol
göre azat eden, o parça ile ne miktar
dukları bir köleyi azat etmeleridir.
kastettiğini açıklamaya mecbur olur.
'"Itk-ı ba'z" hakkında da hüküm ITK-1 SEHM (r+-" �) : Bir kölenin
böyledir. İ ki ortaktan birinin kendi tayin edilmeksizin bir hissesini azat
hissesini azat etmesi de "ıtk-ı ba'z" etmektir. Bu halde İ mam-ı Azam'a
kabilindendir. göre altıda biri, İ mameyn' e göre ta
mamı azat edilmiş olur.
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 101
İARE (öJl,ç.l): Ariyet (ödünç) ver İBRA-İ AM (İt,ç. .. 1..r.1): Bir kimsenin
mektir. 1 33 zimmetini bütün haklardan ve dava
lardan temize çıkarmaktır.
İBAHİYYET (�4!): Haramların
mubah olduğu kanaatinde olmak İBRA-İ İSKAT (.1.LA..... I .. 1..r.1): Bir kim
veya bazı ibadetlerin yükümlülüğü senin zimmetindeki düşürülebilir
nün düştüğünü iddiaya cüret göster olan bir hakkı veya bütün hakları
mektir. Böyle bir iddiada bulunan düşürmek veya böyle bir hakkın bir
taifeye "ibahiyye" denir. Bunlardan kısmını indirmektir.
her birine de "ibahi" denilir. İBRA-İ İSTİFA ( .. l...i:::.... 1 .. 1..r,\): Bir kim
İBANE (".;41): Bain olarak yapılan senin zimmetindeki bir hakkın alın
boşamadır. mış ve kabzedilmiş olduğunu itiraf
etmektir ki bir nevi ikrar demektir.
İBNİYYE (�l): Bir kimsenin oğlu
İBRA-İ HAS C...r"' l>- .. 1..r.1): Bir kimse
nun öz kız evladı.
nin zimmetini belirli bir haktan, hu
İBRA ( .. 1..r.1): Bir kimseyi bir davadan susi bir davadan veya bir kısım hak
ve bir haktan temize çıkarmak, onun lardan temize çıkarmaktır.
hakkında davada ve hak talebinde
İBZA (t_�I): Bir kimsenin karı ta
bulunmaktan vazgeçmektir.
mamen kendisine ait olmak üzere
başkasına sermaye vermesidir. 1 34 Bir
1 33 Bir malın menfaatini bir kimseye, o malı
geri alabilmek üzere derhal; meccanen 134 Bu sermayeye "bizaa" bunu veren kim
temlik etmektir. seye "mübzi"', bunu alan şahsa da "müs-
1 04 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
şahsa karın tamamı kendisine ait ol İCARE-İ FASİDE (ii..l..... l! ı:>.J�I): İ n'i
mak üzere sermaye vermek suretiyle kad şartlarını bulundurduğu halde
yapılan bir akid ise bir "karz" mua sıhhat şartlarını tamamen veya kıs
melesidir. men bulundurmayan icaredir. Bu, as
len meşru olduğu halde vasfen meşru
İCAB ('-;-'�\): Bir akdi yapmak için değildir. Binaenaleyh böyle bir ica
ilk söylenilen sözdür. Akid ve tasar reyi kiraya veren ile kiralayandan
ruf bu sözle ispat olunur. Mesela bir
herhangi biri feshedebilir.
mal sahibinin müşteriye, "Bu malımı
şu kadar kuruşa sana sattım" demesi İCARE-İ GAYR-İ LAZIME (ı:>.;�I
bir icabdır. Bununla müşteri için satın 4-oj '1 �) : Kendisinde şart, ayıp,
almak salahiyeti ispat edilmiş olur. rü 'yet,gabn ve vasf gibi muhayyer
liklerden biri bulunan icaredir.
icAB-ı NiKA.u (cıs::; '-:-'�ı): Nikahı
meydana getirmek için ilk söylenilen İCARE-İ LAZIME (4..j'l ı:>.J �I):
sözdür. Nikah icab ile ispata başla Şart, ayıp ve rü 'yet (görme) mu
nılmış olur. hayyerlikleri taşımayan sahih icare.
Kiraya veren ile kiralayandan biri,
İCAR (J�I): Kiraya vermektir. Me bir özre dayanmadıkça bunu feshe-
sela bir dükkanı bir sene müddetle şu
demez.
kadar kiraya vermek bir icar muame-
lesidir. İCARE-İ GAYR-İ MÜN'AKİDE
(ii..fu.:.... � ı:>)�I): İn'ikad şartları
İCARE (ii.J�I): Sözlükte ücret mana nı tamamen veya kısmen taşımayan
sına olduğu gibi bir şeyi kiraya ver
icaredir ki buna "icare-i batıla" da
mek manasında da kullanılır. Istılah
denir.
ta, cins ve miktar bakımından malum
bir menfaati, malum bir bedel karşı İCARE-İ MEVKÜFE (�;y ı:>.J�\):
lığında satmaktır. Yani o menfaati Başkasının hakkı ile ilişkili olup
belirli bir zaman için başkasına tem sonradan icazet vermedikçe geçerli
lik veya mubah kılmaktır. Bu bedel, (nafiz) olmayan icaredir. Fuzüli tara
bir eşya olabileceği gibi bir menfaat fından yapılan icare gibi.
de olabilir. Yeter ki kiralanan menfa
İCARE-İ MÜN'AKİDE (ı:>.J�I
atin cinsinden olmasın. Bir evi diğer
İ
ö..fu.:....) : n'ikad şartlarını tamamen
bir ev karşılığında kiralamak gibi.
taşıyan icaredir.
haren kiraya vermektir. Akid zama İCARE-İ TAVİLE ( 4.i:}o t>1 l.:- I):
nında kiranın başlangıcı söylenmezse Uzun bir müddetle yapılan icaredir.
kira, iciire-i münecceze kabul edilir.
İCARE-İ VAHİDE ( o..l>-lj t>1 l.:- I): Bir
İCARE-İ MÜSANEHE şeyin menfaati mukabilinde alınan
�Lo): Yıllık olarak yapılan iciire belirli ücrettir.
dir. Bir evin bir sene müddetle kiraya
verilmesi gibi. İCARE-İ v AHİD ELİ EVKAF (t>1l.:-I
....J l.9JI J ö...L>- I J): Mütevellileri veya
İCARE-İ MÜŞAHERE evkaf idareleri tarafından ay veya
örıl!... ): Aylık olarak yapılan icare sene gibi birer kısa müddet tayiniy
dir. Bir evi bir aylığına kiraya ver le geçici süreyle kiraya verilen vakıf
mek gibi. müsakkafat ve müstegallattır. Bu
İCARE-İ MÜZAFE (.ül.,a.,o t>1 l.:- I): gibi vakıflarda ferağ ve intikal geçer
Bir şeyi belirli bir vakitten itibaren li değildir.
kiraya vermektir. Mesela bir hane İCARE-İ ZEMİN (�j t>1l.:-1): Bir
yi gelecek ayın birinden itibaren bir
arsa namına alınan kira bedeli.
sene müddetle şu paraya kiraya ver
mek bir icare-i müzafedir. Bazan bir İCARETEYN (� 1l.:-1): Bir şeyin
şeyde icare-i münecceze ile icare-i menfaati mukabilinde kısmen peşin
müzılfe cemedilmiş olur. Bir dük ve kısmen muayyen zamanlarda ve
kanı akid zamanından itibaren bir rilmesi şart koşulan kira bedeli.
sene müddetle Zeyd'e, o sene bittik
ten sonra da yine şu kadar müddetle İCARETEYNLİ EVKAF (J �1l.:-- \
Amr' a kiraya vermek gibi. ....J l.9JI): İ careteyn ile yani peşin ve
vadeli kira ile kiraya verilen vakıf
İCARE-İ NAFİZE (ö..i.9'U t>1l.:-1): Ge lardır. 1 36
rekli şartları taşımakta olup başka
sının hakkıyla ilişkili bulunmayan
icaredir. Bunun zıddı, "icare-i gayr-i
nafize"<lir. 136 Peşin alınan kira bedeli bir icare-i muac
cele (peşin kira) olduğu gibi bir müddetle
İCARE-İ SAHIHA (� t>1l.:-I): mesela, seneden seneye alınan kira bedeli
İn 'ikad ve sıhhat şartlarını tamamen de icare-i müecciledir. Böyle bir vakfın
kiracısına, "bi'l-icareteyn mutasamf' de
bulunduran icaredir. 1 3 5 nir. Bu mutasamf, bu vakfı kendi namına
başkasına kiraya verirse, kendisine de
135 Şüyü'-i asil ve füsid kılan şart taşımamak meşhur kullanımla, "mücir" denir. İ care
üzere m§.lum bir menfaati m§.lum bir be teynli vakıflarda ferağ, intikal ve başkası
del karşılığında temlik etmekten ibarettir. na kiralama muameleleri geçerlidir.
1 06 • i SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ
İCMA (t_�I): Lugatta "ittifak, kasd" lehine şart koşulan vakfın mütevel
anlamındadır. Istılahta, "Aynı asırda lileri bulunduğu halde kendilerine
yaşayan İ slam müctehidlerinin şer'i birer muayyen miktar maaş tahsis
bir hüküm üzerinde ittifak etmeleri edilerek vakıf işlerine müdahale et
dir." Buna "icma-ı ümmet" de denir. tirilmeyip evkaf daireleri tarafından
Akil bir hüküm üzerindeki ittifaka ve idare olunan vakıflardır. 1 37
bilinmesi yalnız sarih nakle dayalı olan
İDDET (ö�) : Lugatta sayı manasına
şeyler hakkındaki ittifaka "icma" adı
olan "aded"den alınmış olup "say
verilmez. Alemin sonradan meydana
ma, sayıp dökme, müddet" manaları
gelmesine, kıyametin vukuuna dair it
nı ifade eder. Istılahta, "Bir erkeğin
tifaklar buna örnek verilebilir. Sıradan
veya bir kadının ayrıldıktan sonra be
insanların (avamın) bir şey hakkındaki
lirli bir müddet başkasıyla evleneme
ittifakları da İcma sayılmaz.
yip beklemede bulunması" demektir.
İCTİHAD (.)�\): Fer'iyyata, yani Buna göre "iddet-i rical" (erkek id
ibadet ve muamelata ait bir şer'i deti) ve "iddet-i nisa" (kadın iddeti)
hükmü delilinden çıkarmak (istin kısımlarına ayrılır. Fakat iddet tabiri
bat) için bütün gücü sarfetmektir. mutlak olarak zikredilince çoğunluk
Bu gibi fer'i hükümleri delillerinden la kadın iddeti kastedilir. Böyle bir
istinbat eden zata "müctehid" denir. müddet beklemeye "i'tidad" denildi
Asli hükümlerde, yani itikadi mese ği gibi bu durumda bekleyen kadına
lelerde ictihad geçerli değildir. Onlar da "mu'tedde" denilir. Böyle bir ka
kesin olan hükümlerdendir. dın, talakın nevilerine göre "mu'ted
de-i ric'iyye" (rici talak iddeti bekle
İCTİHAD-1 ÖRFI C j f' .)� \ ) : Hük
yen) ve "mu'tedde-i baine" adını alır.
mü örf ile sabit bir asıl nazarı itibara
alınmak suretiyle gerçekleşen icti İDDİA ( .. �.)\): 1 38 Bir kimsenin bir şey
haddır. Zıddı "ictihad-ı şer'i" dir ki için iddiada ve davada bulunmasıdır
bunda hükmü şer'an sabit olan bir ki bu iddia hak olacağı gibi batıl da
asıl ve bir esas nazarı itibara alınır. olabilir.
İFLAS (.r"JÜ\): Bir kimsenin malı deli olarak bir meblağ takdir olunur.
tükenip muhtaç olması, 1 39 eli boş Kiralayan (müste'cir), artık kira ak
kalması demektir. Böyle bir şahsa, dini yenilemeye muhtaç olmaksızın
"müflis" denir. Bir şahsın iflasına her sene o takdir edilen meblağı arazi
hakim tarafından hüküm verilmesine sahibine vererek üzerindeki binaları
de "teflis" denir. nı, ağaçlarını saklar. Bu muamele,
bazı yerlerde kıyasa muhalif olarak
İFKAD (.)W\): Bir şeyi kaybettirmek
kabul edilerek bir teamül hükmünü
manasındadır. Gaib (kayıp) olan bir
almıştır. 1 40
şeyi araştırmaya da "iftikad" ve "te
fekkud" denilir. İHSAN (.Jl.a>-l): İhsan kelimesi,
'\:.r..a.>-" lafzından alınmıştır. "Hısn"
İFTA (�bl): Fetva vermek, bir kim
ise "müstahkem, yüksek, ulaşılmaz
seye müşkil bir hususu açıklamak
yer" demektir. Böyle bir yere girip de
ve izah etmek ve şer'i bir meselenin
korunmaya sözlük açısından "ihsan"
hükmünü sözlü ve yazılı olarak açık
denir. Sonra bu kelime, müslüman
lamaktır.
olma, hürriyet, evlenme ve başından
İGARE (ö)s·l): Bir malı başkasından geçerli (sahih) bir nikah geçmiş ol
cebren ve alenen çabukça almak de mak manalarında da kullanılmıştır.
mektir. Buna "şebhum" ve "çapul" İ slam hukukunda "ihsan" ise "şer'i
da denir. had" (ceza) icra edilebilmesi için bu
lunması şer'an lazım gelen bazı vasıf
İHKAK-1 HAK (� Jl.h-1): Bir şeyin ların bir şahısta bulunmasıdır ki iki
hak olduğunu delillerle ispat etmek kısma ayrılır:
veya bir şeyin hak olduğuna hükmet
mek demektir. İHSAN-1 KAZF ( Jl.9 .Jl.a>-1): Bir
kimsede akıl, buluğ, hürriyet, müslü
İHKAR us�;>\): Bir yeri, üzerinde manlık, zina yapmamış olma vasıfla
bina yapmak veya ağaç dikmek üze rının bir arada bulunmasıdır.
re alıkoyma şeklinde kiralamaktır.
Şöyle ki üzerinde kiracısı (müste'cir) İHSAN-1 RECM (�J .Jl.a>-1): Bir
tarafından bina yapılacak veya ağaç kimsede şu yedi vasfın bir arada bu
dikilecek olan arazinin yüzölçümü lunmasıyla gerçekleşir: Akıl, buluğ,
tayin edilir ve her arşını için kira be- hürriyet, müslümanlık, sahih nikah
ile evlenmiş olma, hanımının da bu
139 Mallarının fülfıse yani pula, mangıra dönü
şerek sıfru'l-yed olması. "Fels" pul, man 140 Zemin-i mukataalı vakıflar bu kabilden
gır, kıymetsiz paradır. Çoğulu, "fülfıs"tur. dir. Bu muameleye "istihkar" da denir.
1 08 • İSLAM H UK UKU TE Rİ MLERİ SÖZLÜGÜ
ile yapılan ikrahtır. Mükrehin rızası elindeki malı satın almak istemek
nı ortadan kaldırır ve tercih hakkını gibi ki o malın o kimseye aidiyetini
bozar. Ancak asıl tercih hakkı (ihti zımnen ikrardır.
yar) yine sabit bulunur.
IKTA (t_l..k.9 1): Memleket arazisinden
İKRAR ()}\): Sözlükte ispat etmek, bazı parçaların yani çiftliklerin ver
sallantıda olan bir şeyi yerinde dur gilerini beytülmalden vazife alma
durmak ve bir şeyi itiraf etmek an ya hakkı olan bazı kimselere kamu
lamındadır. Istılahta bir kimsenin otoritesinin yönlendirmesi ve tahsis
kendisiyle ilgili olup başkasına ait etmesidir. Böylelikle bunların vergi
bulunan bir hakkı haber vermesidir. lerini tahsil etme yetkisi o kimselere
Mesela bir kimsenin, kendisinin veya ait olur.
vekilinin elinde bulunan bir malın fi
İKTA-1 MEVKUFE (4..9;Y' t_l..k.9 1 ):
lan şahsa ait olduğunu haber vermesi
Kamu otoritesi tarafından beytül
bir "ikrar"dır. Zıddı, inkardır.
malden yararlanma hakkı olan bir
İKRAR-1 AM (i� )}\): Birtakım zata, temlik suretiyle verilmiş veya
şeylerin tamamı hakkında yapılan beytülmalden kanuni cevaz dairesin
ihbardır. Bir kimsenin, "Elimde bu de satın alınmış, yahut kamu otorite
lunan az çok her mal falanındır" de sinin müsaadesiyle mülkiyet olarak
mesi gibi. ihya edilerek maliki tarafından vak
fedilmiş arazidir.
İKRAR Bİ'L-KİTABE ("-:l:SJ� )}\):
Yazı ile yapılan ikrardır. Borç senet iLA ( ..�!): Lugatta, "yemin etmek"
leri ve hüccetleri bu ikrara girer. anlamındadır. Istılah olarak, "ha
nıma yaklaşmamak üzere yapılan
İKRAR-1 HAS Cr:•\.:.:. )}\): Belirli yemindir" ki üç kısma ayrılır. İla,
bir şey hakkında yapılan ikrardır. Bir yapan kocaya "mfıli", ila olunan ha
kimsenin, "Bu kitap falan zatındır" nıma da " mfıla minhıi" denir.
demesi gibi.
ILA-İ MEÇHUL (J� .. �1): Belirli
İKRAR-1 SARIH (�J""' )}\): Baş bir müddetle veya ebedilik kaydıyla
kasına ait bir hakkı açıkça itiraf et kayıtlanmaksızın yapılan iladır. "Ye
mektir. Bir kimsenin, "Falan zata bin min olsun ki ben seninle cinsel ilişki
kuruş borcum vardır" demesi gibi. de bulunmayacağım" denilmesi gibi.
İKRAR-1 ZIMNİ ( � )}\): Bir iLA-İ MUVAKKAT (ciy ..�1): Dört
söz veya muamele zımnında, delalet
ay ve sekiz ay gibi bir müddetle ka
yoluyla olan ikrardır. Buna, "dela
yıtlı olan iladır.
leten ikrar" da denir. Bir kimsenin
I JO . iS LAM H UKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ
İLA-İ MÜEBBED (-4y ��D: Hanı kile arpa yine 1 kile arpa mukabilin
ma ebediyen yaklaşmamak üzı;!re ya de veresiye olarak satılamaz. Bu bir
pılan iladır. ribadır ve haramdır. Bu haram hük
münün ictihadi illeti, arpadaki "cin
İLADAN FEY C:) ı:.ı��l): Hanım
siyet" ile "ölçü ile alınıp satılma"
hakkında yapılan yaklaşmama ye
vasıflarıdır. Artık buna kıyasen 1 kile
mininden dönmektir. Fiilen ve bazı
darının da 1 kile darı mukabilinde
durumlarda sözlü olarak yapılır.
veresiye olarak satılmasının haram
İ'LAM ( (>�1): Bir şeyi başkalarına olduğu sonucuna varırız. Çünkü arpa
bildirmektir. Usulü dairesinde ya hakkındaki hükme illet olan "cinsi
zılıp alt tarafı hakim tarafından im yet ve ölçülebilir" olma vasfı, darıda
zalanan, mühürlenen ve bir hükmü da mevcuttur. İ şte bunlar bu illette
içeren yazılı vesika manasında kul ortak olduklarından aynı hükme tabi
lanılmaktadır. 1 43 bulunurlar. Bu halde arpa asıl, darı
da fer' olmuştur.
İLCA (��ı): Sevketmek, bir şeyı
yapmaya mecbur etmektir. Birtakım Mutlak olarak "illet" lugatta "değiş
olayların meydana gelmesine sebep tirici şey" anlamındadır. Fukahaya
olan şeylere "ilcaat-ı zemane" denir. göre illet, bir hükmün sübütu ilk ev
vel kendisine nisbet ve izafe olunan
İLHAD c�wl): Hak yolundan yüz
vasıftır. Mesela, satış akdi, müşteri
çevirip küfür cihetlerinden birine
için mülkiyetin sübütuna illettir.
meyletmektir. Sahibine "mülhid" de
nir. Küfrünü saklaması ile saklama İLM-İ FERAİZ (�1) � ): İ slam
ması ve önceden ulühiyyet ve risaleti hukukunun mühim bir kısmını teşkil
tasdik edip etmemesi farketmez. Bi eden ve mirasa (irs) ait bulunan birta
naenaleyh "ilhad" kavramı, nifak, ir kım meselelerin ve kaidelerin tedvin
tidad ve inkar mefhumlarından daha edilmiş şeklidir. Bu, "ölünün terike
kapsamlıdır. sine ait haklardan ve terikenin belirli
hisseler (sehim) üzere taksiminden
İLLET-İ KIYAS (U"'L:! � ):
Şer'i
bahseden bir ilimdir" diye de tarif
hükmü nas ile sabit olan bir şeyin
olunur. Bu haklardan maksat, ölünün
kapsamına giren vasıflardan olup bu
cenaze ve defin işlerinden (teçhiz ve
şer'i hükme ictihad yoluyla sebep ve
tekfin), borçlarının ödenmesinden,
alamet kabul edilen şeydir. Mesela, 1
vasiyetlerinin yerine getirilmesin
den sonra kalan kısmı varisleri ara
1 43 Nitekim "ilan" tabiri de bir şeyi teşhir et
mek ve başkalarına açıklamak demektir. sında taksimden ibarettir. Buna "il-
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ . 1 1 1
İMAN (0�1): İnanmak, itikad etmek, İRSAD-1 GAYR-İ SAHİH (_d- .)L.,.,J!
İ slam dininde katiyyen sabit olup "za � ): Beytülmale ait bir mülkün,
ruriyyat-ı diniyye" denilen esasları ve kamu otoritesi (veliyyü'l-emr) ta
hükümleri kalben tasdik etmek ve kav rafından veya onun müsaadesiyle
rayıp teslim olmaktır. Bu şekilde tas başkası tarafından beytülmalden ya
dik eden kimseye de "mümin" denir. rarlanma hakkı olmayan bir kimse
ye tahsis edilmesidir. Milli araziden
İMARET (ö..>L..l): Beylik ve kuman
bir parçanın vergisini vakıf ve tahsis
danlık.
gibi ki iptali caizdir.
İMARET ALE'L-CİHAD (� ö..>L.. l
İRSAD-1 SAHİH ( � .)l.,., J!): Bey
.)�\): Harp için kumandan tayin
tülmale ait bir mülkün menfaatini
edilmesi ve bu kumandanlık ma
kamu otoritesinin veya onun müsaa
kamı. Bu imaret iki kısımdır: Biri
desiyle başka bir zatın beytülmalden
"imaret-i hassa"dır ki yalnız orduyu
istifade hakkı olan kimselere tayin ve
idareye, harp işlerini yönetmeye ait
tahsis etmiş olmasıdır. Cami, medre
bulunan imarettir. Diğeri "imaret-i
se vesair müslümanların maslahatına
amme" <lir ki harbi idare, ganimet
tahsis edilmesi gibi.
mallarını taksim, barış akdi gibi bü
tün cihad işlerini kapsayan imarettir. ISA ( .. �ı): Vasiyet manasına geldi
ği gibi vasi tayin etmek manasına da
144 Feriiiz ilmini bilen zata, "farazi" ve
gelir. Buna "tavsiye" de denir. Yani
"feriiizi" denildiği gibi varislerin hissele
rini takdir ve tayin eden hakime de "fa bir şeyin yapılmasını birine sipariş
rizi" denilir. etmek ve ısmarlamak demektir.
145 Bununla davalı, aleyhine hüküm verilen
(mahkfımün aleyh) kimse olur.
1 12 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü
İSTİHKAK (JlA.,...:,.... 1 ): Bir hakkın katılması veya hiçbir dine bağlı olma
talep edilmesi ve bir şeyin bir şahsa yıp sırf inkara sapması demektir. Bu
ait bir hak olduğunun ortaya çıkması duruma "riddet" de denir ki esasen
anlamına gelir. İstihkak iki kısımdır: hakkı yerine getirmekten kaçınmak
İ stihkak-ı mubtil: Mülkü tamamen manasını ifade eder. Böyle bir hare
iptal eder. Mesela, bir şahıs hürriyete kette bulunan yani, İ slam dinini ter
kavuşunca onun üzerinde başkaları keden şahsa da "mürted" adı verilir.
nın malikiyet hakkı iptal olur. İSTİARE (ö).••.:.... 1): A riyet almak an
İ stihkak-ı nakil: Bir mülkü bir şa lamındadır. 146
hıstan diğer bir şahsa nakleder. Alım
satım muamelesi neticesindeki istih
İSTİ'CAR (.;�1): Kiralamak anla
kak gibi. mına gelir. Mesela bir evi içinde bir
sene oturmak veya bir şahsı bir ay
İSTİHSAN (.JL>..:.... 1 ): Usulcülerin istihdam etmek üzere kiralamak bir
terminolojisinde, "hafi (kapalı) kı isti' car muamelesidir.
yas" demektir. Bu kıyasın illetine
ve bu illetin belirlenme tarzına mü
İSTİFTA ( .. �1): Fetva istemek ve
bir meselenin şer'! hükmünü müftü
ctehidler çabucak nüfuz edemez, bu
den sormak demektir. Böyle bir hük
kıyasın illetinin tespiti için tetkike ve
derin araştırmaya ihtiyaç duyarlar. mü sorana da, "müstefti" denir.
Fıkıh ıstılahı olarak ise istihsan, celi
kıyasa karşı ve muarız olan herhan 146 Bir malın menfaatini meccanen istimlak
gi bir delildir ki hafi kıyastan daha etmek ve bir malın menfaatinin mecca
kapsamlıdır. Mesela, fıkıhta bazı nen temlik edilmesini istemektir. İ mam
hükümler, celi kıyasa muhalif görül Şafii ile İ mam Ahmed'e, İ mam Kerhi'ye
ve Zlihiriyye'ye göre ariyet, bir nevi
düğü halde hadis veya icma gibi bir menfaati veya intifaı mubah (serbest)
delil ile sabit olur ve "Bu hüküm is kılmaktan ibarettir.
tihsanen sabittir" denilir. Şafii fukahasınca iare, intifanın mubah
kılınmasını içeren bir akiddir ki ma'kı1-
İRTİDAD (.>IX.;l): Lugatta "dönmek dün aleyh olan malın aynı baki olmak
ve rücu etmek" manasındadır. Is üzere yalnız menfaati ibaha edilmiş olur.
tılahta, İ slam dinini kabul ettikten İ bn Hazm'ın tarifine göre de ariyet, bazı
;lA...a.l ıJ ��\) denilse ".JL.;\ J5" tisna edilen şeylerin aynı cinsten oldu
sözü kendisinden istisna edilen (müs ğu istisnadır. "Her hibe caizdir, kasırla
tesna minh), ";lA...a.l ıJ ��\" sözü rın hibeleri müstesna" (�':ı'I;� � J5
de istisna edilen (müstesna) olur. ..:r.r"'WI) ibaresinde olduğu gibi.
İ stisna da beyan-ı tağyir kabilinden
İSTİ'RAZÜ'L-CEYŞ ( � 1_.,...:... l
olup "istisna muttasıl" ve "istisna
�\): Komutanın orduyu teftiş ve
münkatı"' kısımlarına ayrılır.
kontrol etmek istemesi ve resmi ge
İSTİSNA' ( t_l:...,a;:... I ): Sözlükte, "sanat çit yaptırılması.
ve işi istemek" anlamındadır. Terim
İŞHAD (.:ı4-!-1): Bir kimseyi bir husus
olarak da bir şeyi yapmak üzere sa
hakkında şahit tutmak ve bir olayı
nat ehliyle mukavele yapmaktır. O
ona şehadet edecek kimseye gösterip
şeyi yapana, "sani '" yaptırana "müs
anlatmak demektir. Buna "istişhad"
tasni '", yapılan şeye de "masnu"'
da denir. Ancak istişhad, şahit talep
denir. Kumaşı ve diğer gerekli mal
etmek manasında da kullanılır.
zemeleri ondan olmak şartıyla bir
terzi ile bir kat elbise dikmesi için İ'TAK (J�): Arap atlarının güzel ve
mukavele yapmak gibi. İstisna' , bir cevad olan kısmıdır. Tekili, "atik"tir.
nevi olmayan şeyi (ma'dum) satmak
demektir. Fakat insanların ihtiyacına
İ'TAK (J�I): Azat etmek, yani kö
lede şer'i bir kuvvet, bir ehliyet ve
dayanılarak kıyasa aykırı olarak (is
sahiplik gücü ispat eylemektir. Baş
tihsanen) caiz görülmüştür.
ka bir ifadeyle köle üzerindeki sahip
İSTİSNA-İ MÜNKATİ' (� � l:!::...ı l): lik hakkını özel şekilde düşürmektir.
İ stisna edilen şeyler ile kendisinden Bununla köle hürriyete kavuşur, ve
istisna edilen şeylerin aynı cinsten layete, şahitliğe, diğer tasarruflara ve
olmadığı istisnadır. Başka bir tabir kendi üzerinde başkalarının tasarru
ile "cümlenin baş tarafı, ondan is funu defetmeye güç bulmuş olur. 1 47
tisna edilen şeyleri kapsamaz." "Her
hibe caizdir, gasp müstesna" (� J5
İ'TAK-1 CEBRi (-ş_r.:- J�I): Sahibi
nin rızasına bakılmaksızın hakimin
�\ ':ı'I)�) ibaresinde olduğu gibi.
hükmüyle bir kölenin azat edilmesidir.
Esasen, kendisinden istisna edilen
(müstesna minh) hibe, istisna edilen
(müstesna olan) gasbı kapsamaz.
147 İ 'tılk tabiri, esasen kuvvet ihdas etmek ma
İSTİSNA-İ MUTTASIL (J.a::.o �\.:.!::... \) : nasındadır. Köleliği düşürülen bir şahıs,
İstisna edilen şeyler ile kendisinden is- bütün hukuki tasarruflara güç bulmuş ola
cağından bu düşürmeye "i'tılk" denilmiştir.
1 16 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L ERİ S Ö Z L Ü G Ü
KABUL (J_r.9): Bir tasarrufu yapmak KADİM (r-:..ı.i): Bulunduğu halin ak
için ikinci olarak söylenen sözdür. sini veya evvelini görmek suretiyle
Akid kabul sözüyle tamam olur. Mal evvelini bilen kimsenin olmadığı
sahibinin, "Şu malımı sana şu kadar şeydir. Bir kadim kamuya zarar ve
kuruşa sattım" demesi üzerine müş rici olmadıkça, bulunduğu hal üzere
terinin, "Ben de onu o şekilde satın bırakılır. Nitekim vakıflarda kadim
aldım" veyahut yalnız "Kabul ettim" teamüle riayet olunur.
demesi gibi.
KADI (ş..; l.9 ): Hakim. İ nsanlar ara
KABUL-İ NİKAH <c� J_r.9): Nikahı sında meydana gelen davaları şer'!
inşa için ikinci olarak söylenilen söz hükümlerine uygun olarak çözüme
dür. Nikah akdi kabul ile tamam olur. kavuşturmak için kamu otoritesi (ve
Mesela, nikahta erkeğin "Seni tezev liyyü'l-emr) tarafından tayin olunan
vüc ettim" sözü icab, sonra kadının, zat. Ancak, "hakim" tabiri kadı tabi
"Ben de nefsimi sana tezvic ettim" rinden daha umumidir. Çünkü hakim
sözü kabuldür. Bilakis, evvela kadı unvanı, kadıya verildiği gibi veliy
nın, "Ben nefsimi sana tezvic ettim" yü'l-emre de verilir.
sözü icab, daha sonra erkeğin "Ben de
seni tezevvüc ettim" sözü kabuldür. KADR-İ MARUF NAFAKA (-.şJ.ıi
� JJ.r-): Kıt kanaatin üstünde,
KABZA (�): Dört parmak mikta israfın altında bulunan nafakadır.
rıdır. 149 Herkesin durumuna göre normal bir
149 Çoğulu, "kabaz:lt"tır. halde takdir olunur.
1 18 • İ S L A. M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
KAFiZ ()::ii ) : 1 2 sa' miktarı ı kile, 144 ber, bir kere de bunlardan arındırılmış
zira miktarı yer, 1 ceribin onda biri, olarak değerlendirilir. Yani kendisine
yani 360/3600 zira kare. Kafız, hem kıymet biçilir, aradaki fark ne ise o,
ölçülen hem de yüzey ölçü birimidir. bu binaların veya ağaçların, "kiiimen
kıymet"i olur. Mesela, bir arsanın
KAİDE (ö�\j): Birçok tikelin (cüz'iy kıymeti üzerindeki bina ile beraber
yiitın) kendisine tatbik olunan kesin bu binadan soyutlanmış olduğu halde
(kat'i) ve tümel (külll) hüküm de ise 500 lira olarak tespit edilse bu bi
mektir. Çoğulu, "kaviiid"dir. Mesela, nanın kiiimen kıymeti 500 lira olur. 150
"Kelamda aslolan hakikat anlamıdır"
sözü, bir külll kaidedir. Biz birçok KANAT (öl;.;): Yerde su akıtacak
sözü bu kaideye tatbik ederek onların boru, künk ve karizdir. 1 5 1 .
hakiki manalarına göre hükmederiz. KARABET ("-:!)): Yakınlık ve hısımlık
KAİF ( ._.i;\j): Sözlükte izleri ve şüp demektir. İki kısma ayrılır: Bunlardan
heleri araştıran ve takip eden kimse biri usul ile füru arasındaki yakınlığın
dir. Istılahta, Hak Teala'nın kendisine oluşturduğu "karabet-i viliidet"tir. Di
vermiş olduğu bir özellik ve bir kabi ğeri ise "karabet-i gayr-i viliidet"tir
liyet sayesinde nesepleri sahibine ait ki diğer akraba arasındaki karabettir.
kılan yani, hangi şahsın hangi şahsa "Karabet-i gayr-i viladet" de iki tür
nesep bakımından bağlı olduğunu, lüdür. Biri, "kariibet-i muharrime"dir
karışma anında, cismani alametler ki nikahı haram kılan akrabalıktır.
yoluyla tayin edebilen kimsedir. Kardeşlerin, amcaların, dayıların ya
kınlıkları buna örnek verilebilir. Di
KAİMMAKAM-1 MÜTEVELLİ ( � \j ğeri "karabet-i gayr-i muharrime" dir
Jp i\1.. ) : Bazı hususlarda mütevel ki nikahı haram kılmayan yakınlıktır.
li yerine geçmek, mütevelliye ait iş Amca, hala, dayı, teyze çocukları ara
leri görmek üzere hakim tarafından sındaki akrabalık gibi.
atanan kimsedir. Bu vakfın gelirini
korumak için giiib olan mütevellisi KARABET-İ NESEBİYYE (�!)
yerine geçici olarak tayin edilen kay �): İki veya daha fazla kimse ara
yım bu kabildendir. sında nesep itibariyle olan yakınlık
ve hısımlık demektir.
KAİMEN KIYMET (� wı.;): Bi
naların veya ağaçların bulundukları 150 Binaların böyle kaimen kıymetine "meb
yerde olan kıymetleridir. Bunu tayin niyyen kıymet" de denir. Ağaçların kiii
men kıymetine de "nabiten kıymet" denir.
için, bunların bulundukları yer; bir
151 Çoğulu, "kanevat" ve "kana"dır. Süngüye
kere bu binalar veya ağaçlar ile bera- de "kanat" denir.
İ S LAM H U KUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 1 19
KARİNE (�)): Bir şeyin varlığını ahalisinden elli kişinin özel şekilde
gösteren emare. 1 52 yemin etmeleridir.
KARZ (IJ"")): Ödünç verilen mal KAT'-1 TARİK (�> &): Yol ke
demektir. Bir kimsenin nakit veya sicilik. İslam ülkesinde ( diirülisliim)
ölçülen cinsten bir malını daha sonra müslümanların veya zimmilerin mal
benzerini (mislini) almak üzere bir larını ellerinden baskıyla ve açıktan
şahsa vermesine de "karz" ve "ikraz" almak, hayatlarına kastetmek, hal
denir. 1 53 Faizsiz olarak verilen borca kı korkuya düşürmek için birtakım
da "karz-ı hasen" adı verilmiştir. kimselerin veya kuvvet ve ezici güç
sahibi bir şahsın yolları tutmasıdır.
KASABA (�): 6 zira miktarıdır. 154
Bu yüzden halk, gelip gitmekten çe
KASM (�): B irden fazla kadın kinerek yollar kesilmiş olur.
la evli olan erkeğin, iktidarı altın
KAT'-1 UZV (� &): Bir kimse
da olan şeylerde, sohbet ve beraber
nin bir uzvunu veya uzvu mesabesin
yaşamak için geceleme hususunda
de bulunan kaş ve kirpik gibi bir şe
hanımları arasında adalet ve eşitliği
yini kesip itlaf etmekten ibarettir. El,
temine riayet etmesidir.
ayak gibi uzuvları kesmek; göz, diş
KASAME (d.... Ll ): Esasen güzellik ma gibi uzuvları çıkarmak; kaşları, kir
nasında isimdir. "Sabihu'l-vech" olan pikleri yolmak kat' dan sayılmıştır.
insana "kaslın" denir. "Kasem" gibi
KATl'-1 TARİK (�> 2'\j): İnsanla
yemin manasında da kullanılmaktadır.
rın mallarını baskıyla ellerinden al
"İksam" ise yemin etmek manasında
mak üzere yol kesicilik eden şahıstır.
dır. İsliim hukukunda "kasiime", katili
Bu şekilde yolları kesilen kimseler
bilinmeyen ve üzerinde öldürme ese
den her birine "maktüun aleyh" de
ri bulunan bir cesedin bulunduğu yer
nildiği gibi, alınan mala da "maktüun
leh" denir. Bu hadisenin cereyan etti
1 52 Çoğulu, "karain"dir. Kuvvetli karineye,
"karine-i katia" denir.
ği yere de "maktüun fih" adı verilir.
Bu şekilde ödünç verene, "mukriz",
KATl'-1 UZV (� 2-L;): Bir kim
1 53
bir kimseyi şer'i hükümle zorunlu Istılahta, "Bir şeyin talep edilmesi
tutması" anlamına da gelir. 1 55 hakkında (alacak hakkı konusunda)
zimmeti zimmete ilave etmektir." Yani
KAZF (J.19): Lugatta "mutlak olarak
bir malın veya bir şahsın istenmesi hu
atmak" manasındadır. Hukuk ıstılahı
susunda kendi zatını başkasının zatına
olarak bir kimseye ayıplama ve sövme
ilave ederek o başkasının hakkında
maksadıyla zina isnat etmekten ibarettir.
lazım gelen isteme hakkını kendisi de
KAZF Bİ'L-KİNAYE (�l:SJ4 ...; .19 ): üstlenmek ve taahhüt etmektir. 1 56
Bir kimseye kinai bir tabir ile zina
KEFALET Bİ'D-DEREK (;.J\.45
isnat etmekten ibarettir. Bir kadına
!l.J..U4): Satılan malın sahipli çıkması
hitaben, "Ey tacire ! " veya "Kocanı
durumunda, bu mal müşterinin elin
rezil ettin" denilmesi gibi.
den alınınca malın bedelinin müşte
KAZF-1 SARIH (e::.r" ...;.19 ): Zinayı riye iadesine kefil olmaktır. Ayrıca
açıkça ifade eden bir lafız ile yapılan bir kimsenin şahsını müşteriye tes
kaziftir. "Fülan zanidir" denilmesi gibi. lime kefil olmak anlamına da gelir. 1 5 7
KAZİF ( ...;� L!): Bir kimseye zina isnat KEFALET Bİ'N-NEFS (_,...A:J 4 ;.J\.45):
eden şahıstır. Kendisine zina isnat Bir kimsenin şahsını mahkemeye
edilen kimseye, "makzfif ', zina isna veya belirli bir yere getirmeyi ve tes
dında kullanılan lafza da "makzüfün lim etmeyi taahhüt etmektir. Buna,
bih", kazfın vuku bulduğu mekana "kefalet bi'l-vech" de denir.
da "makzufan fih" denir.
KEFALET Bİ'L-MAL (JW4 ;.J\.45):
KEFAET (�\.45): Lugatta "eşitlik ve Halihazırda mevcut veya zimmette
münasebet" demektir. Benzerlik ve sabitbirmalınedasınakefıl olmaktır. 1 58
denkliği haiz olan kimseye "küfüv"
Kefalete, "zeamet", "kabiile", "hamiile"
denilir. Çoğulu "ekfü"dır. F ıkıh dilin 156
KEFALET-İ MUZAFE (ül..a... 4.ll.6): bir şahsa başka bir şahsın kefil olma
Müstakbel bir zamandan itibaren sı demektir. 1 6 ı
muteber olmak üzere yapılan kefa
KEFARET-İ KATL (J:.' ;;1\..6) : Bazı
lettir. "Ben filanın borcuna gelecek
öldürme suçlarından dolayı verilecek
ayın başından itibaren kefilim" de
diyetlerden başka, yerine getirilmesi
nilmesi gibi.
gereken bir kerarettir. Bir mümin kö
KEFALET-İ MÜECCELE leyi azat etmekten, bu bulunmadığı
�__;... ): İleriye dönük bir tarih belir takdirde peşpeşe iki ay oruç tutmak
terek yapılan kefalettir, "Filanın bor tan ibarettir. 1 62
cunu filan vakitte ödemek üzere kefil
oldum" gibi. Ayrıca belirli bir müd
KEFİL (J:.45): Kendi zimmetini başka
sının zimmetine ilave eden kimsedir.
detten sonra muteber olmak üzere
1 63 Başkasına ait olup ikrar edilen veya
yapılan kefalet de aynı anlama gelir.
edilmeyen bir borcun edasını üstlenen
"Filanın borcunu ödemeye veya ken
kimse gibi. Kefile, "damin, garlın,
disini teslime bir aya kadar kefilim"
zaim, kabil" ve "sabir" de denir.
denilmesi gibi ki kefalet, bu sözden
itibaren bir ay geçtikten sonra başlar. 1 60 16 1 İ şte fıkıhta, "müteselsil kefalet" bu suretle
meydana gelir. Nitekim Maliki kitapların
KEFALET-İ MÜNECCEZE (4.ll.6 dan Şerhu Ebü'l- Berekdt'ta buna işaret
;;�): Bir şarta veya bir zamana olunmuştur. Yoksa aynı haktan dolayı asi
bağlı olmayan kefalettir. Bir borcun lin kefile kefaleti fazladan bir kefalet oldu
ğundan buna kefıilet-i müteselsile denmez.
edasına derhal kefil olmak gibi.
162 Kefıiret maddesi esasen "örtmek" ve "giz
KEFALET-İ MÜŞTEREKE (4.ll.6 lemek" manasını ifade eder. İ şlenilmiş
günahları hiç işlenilmemiş mesabesinde
4.S';:..:... ): Bir hakkın edasına veya bir
örtmeye ve gizlemeye "tekfır-i zünfıb"
şahsın teslimine iki veya daha fazla denilmesi bu değerlendirmeye göredir.
kimselerin birlikte kefil olmalarıdır. Fıkıhta kefıiret, dinin belirli yasakları
nı ihlal eden kimsenin hem ceza hem de
KEFALET-İ MÜTESELSİLE (4.ll.6 Allah'tan mağfiret dilemek maksadıyla
�): B ir haktan dolayı kefil olan yükümlü tutulduğu köle azat etme, oruç
tutma, fakiri doyurma ve giydirme gibi
160 O bir ay içinde kefilden, kefaleti dolayısıy mail veya bedeni nitelikli ibadetlerin genel
la borç talep edilemez. Çünkü bu müddetin adıdır. Bir yönüyle ibadet, bir yönüyle de
zikredilmesi, bu talebi tehir içindir. Hatta, ceza mahiyetindedir. Kefıiret-i kati, kefıi
"Ben bir aya kadar kefilim, ondan sonra ret-i zıhar, kefıiret-i yemin, kefıiret-i fıtr,
kefaletten beriyim" denilse kefalet oluş kefıiret-i cinayiiti '!-hac adıyla beş kısımdır.
maz. Zira bir aydan evvel kefalet meydana 1 63 Başkasının üzerine lazım gelen veya gel
gelmiş olmayacaktır, ondan sonra ise kefa meyen bir talep hakkını (alacak hakkını/
letten beri olunduğu açıklanmıştır. mutalebe) kendisi için taahhüt eyleyen.
1 24 • i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü
KELA ( ..')IS): Ot, sapı olmayan ve bi KEYLİ (J-:5): Herhangi bir ölçekle öl
tince yerlere serilen bitki. 164 çülebilen ·şeydir. 1 65 Buğday ve arpa gibi.
KENİSE (L::;S) : Esasen yahudi ile KIN (}): Rakik yani köle ve cari
hıristiyanların mabedlerine verilen ye demektir. Dişi kalıbı, "kınne"dir.
bir isimdir. Bu isim daha sonra hıris Bazılarınca da "kın", alınıp satılması
tiyan mabedlerine tahsis edilmiştir. caiz olmayan köle demektir. "Mü
Çoğulu, "kenais"tir. debber" gibi.
KENZ (;:5): Define demektir. Yer KIRAT-1 ÖRFİ (}f" .11� ): Bazı
altında gömülü olup sahibi bilinme fukahanın beyanına göre beş, bazıla
yen altın, gümüş sikkeler ile silahlar, rının beyanına göre de dört orta bü
yüklükte arpa ağırlığından ibarettir.
aletler, ev eşyası gibi mal ve eşyadan
Bu fark, ülkelerin farklılığına veya
ibaret olup üç kısma ayrılmıştır.
örfün değişmesine dayanır. Kıratlar
KENZ-İ CAHİLİ (�� _;:5): Üze hafif tartı ölçülerinden olup elmas
rinde Cahiliyye simgesi bulunan, gibi kıymetli eşya ve cevher tartısın
yani, üzerinde put resmi veya gay da kullanılır. Bir kırat ise 0,200046
ri müslim hükümdarlardan birinin gram yani 1 kırat, 1 gramın milyonda
resmi mevcut olan gömülü sikke ve iki yüz bin kırk altısına denktir.
benzerleridir.
KIRAT-1 ŞER'İ (/� .11� ) : Beş
KENZ-İ İSLAM (i')L.. ! _;:S): Üzerin adet orta büyüklükte arpa ağırlığın
de İslam simgesi ve alameti bulunan dan ibarettir.
yani üzerinde kelime-i şehadet yazılı KIRBA (�}): Süt veya su tulumu, 50
veya müslümanlara aidiyeti malum men, yani, 1 3 .000 dirhemlik veya 32
bir nakşı içeren gömülü sikke ve okkalık bir kap. Çoğulu, "kıreb" ve "kı
benzerleridir. rebat"tır. Bazı mahsullerin vergilerini
alma hususunda bu ölçü dikkate alınır.
KENZ-İ MÜŞTEBEH ( � _;:S): Hu
susi bir alameti olmayan veya darbı ve KISAS (...,.,. L.ai ): Esasen eşitlik mana
nakşı karışık olup müslümanlara mı, sını hissettirici olup "bir şeyin izine
gayri müslimlere mi aidiyeti anlaşıla tabi olmak ve onun bir benzerini/
mayan gömülü sikke ve benzerleridir. dengini getirmek" demektir. Cürm
ile ceza arasında denklik (müma
164 Ağaçları kapsamaz. Mantar da ot hük selet) olması istendiğinden bu özel
mündedir. Deve dikeni denilen otun sapı, cezaya "kısas" denilmiştir. Şöyle ki:
kök ile dallar arasındaki kısmı olup bir
derece yerden yükseldiği için fukahaca 165 Buna, "mekil" de denir. Çoğulu, "keyliy
ot sayılmayıp ağaç sayılmıştır. yat" ve "mekiliit"tır.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 1 25
Kısas, şer'an katili maktule karşı KISMET-İ A'YAN (.J�I 4.....,..j) : Menkul
lık öldürmek veya yaralanmış veya
veya gayri menkul eşyalardaki şayi hak
kesilmiş olan bir organ karşılığında
ları tayin ve tahsis etmekten ibarettir.
yaralayan ile kesenin ona denk olan
organını yaralamak veya kesmektir. KISMET-İ CEM' (� �): Müş
terek eşyaların kısımlara bölünerek
KISAS Fİ'L-ETRAF () V"' L.ai
bunların her birinde şayi olan his
..-91)> )fi): Yaralı veya kesilmiş bir
organ karşılığında yaralayan ile ke selerin birer kısmında cemedilmiş
senin denk organını yaralamak veya olmasından ibarettir. Üç kimse ara
kesmektir. sında ortak olan otuz koyunu onar
onar üçe taksim gibi ki hisseler onar
KISAS Fİ'N-NEFS (�\ d V"'L.ai):
koyunda cemedilmiş olur.
Katili maktulün canı karşıİığında öl
dürmektir. KISMET-İ GANİMET (� �):
KISASEN KATL (j.:j L,.. L,ai ): Kasten Savaşta düşmandan alınan malların
katil olan bir şahsın şartları dairesin İslam ülkesinde gaziler arasında kesin
de öldürülmesidir. olarak taksim edilmesi ve dağıtılma
Üzerine kısas icrası icap eden şahsa sıdır. Buna "kısmet-i mülk" de denir.
"men aleyhi' l-kısas" denir. Hakkın
KISMET-İ inA' (e-41 �): Gani
da kısas hükmü bilfiil icra edilmiş
met mallarını küfür diyarında (da
olan şahıs veya organa da "muktas
sun minh" denilir. rülharpte) gazilere payları oranında
geçici olarak dağıtmaktır. Gaziler,
KISMET (�): Taksim etmek ve
bu malları İslam diyarına (darülis
bir şeyi bölmek demektir. Yani, farklı
lam) getirince hepsini tekrar bir yer
kimselerin bir şeydeki şayi hisselerini
de toplarlar, sonra bunları aralarında
bir ölçü ile tayin ve tahsis etmeleridir. 1 66
Aşağıdaki şekilde kısımlara ayrılır: yeniden taksim ederler.
kün olur. Ortak bir evde ortakların zerini aralarındaki ictihadla sabit olan
belirli vakitlerde nöbetleşe ikamet illet birliği sebebiyle diğer bir şeyde
etmeleri gibi. (fer' de) re 'y ve ictihad neticesi olarak
ortaya çıkarmaktır. Mesela, buğdayın
KISMET-İ RIZA ( .. L,.;.J 4..-9 ) : Ortak
faiz cereyan eden (ribevi) mallardan
ların kendi rızalarıyla yaptıkları tak
olduğu nas ile sabittir. Bir miktar buğ
simdir. 167
day, o miktardan fazla bir buğday ile
KISMET-İ TEFRİK CY._,.A; 4..-9) : Or satılamaz. Bu, asıldır. Bunun ictihaden
tak bir aynın taksim olunup her cü illeti ise ölçü ile alınıp satılması (key
zünde şayi olan hisselerin birer kıs liyet) ile cinsiyettir. Bu illet ise pirinç
mında tayin edilmesinden ibarettir. te ve darıda da vardır. Bu da fer'dir.
Bir arsanın ikiye taksimi gibi. Buna Binaenaleyh buğdaya kıyas ile pirin
"kısmet-i ferd" de denir. cin ve darının da füiz cereyan eden
(ribevi) mallardan olduğuna re'y ile
KISSİS (�): Hıristiyanların ilim hükmedilir. Bu, bir kıyas meselesidir.
ve dinde reisleri olan kimsedir ki,
"keşiş" denilir. Kıyasta "asl"a "makisun aleyh",
"fer"'e de "makis" denir. Kıyas-ı
KITAL-MUKATELE (.ü;�-Jl:i):
fukaha, cüz'i meseleden cüz'i me
Muharebe ve hasımlaşma (muhasa
seleye delil getirme (istidlal) yolu
me) demektir. Bünyesi savaşa daya
olduğundan mantıktaki "temsil" ka
nıklı olduğu halde savaşmaya doğru
bilinden sayılabilir.
dan başvuran veya hazır olan kimse
ye "mukatil" denilir. 168 KIYEMI (�): Çarşı ve pazarda
benzeri (misli) bulunmayan, yahut
KIYAS-1 FUKAHA ( .. � ı..r" l:-9 ): Bir
bulunsa da fıyatça farklı olan şey
şeyde (asıl) sabit olan hükmün ben-
dir. Yazma kitaplar, el yapımı kap
167 Bu kişiler kendi aralarında nza ile taksim lar, hayvanlar, karpuz ve kavun gibi
ederler veya hepsinin nzası ve müracaa meyveler bu kabildendir. 169
tıyla hakim taksim eyler.
1 68 Burada yer alan şu iki madde fıkıhla KIYMET (�): Bir malın tam değeri
doğrudan alakalı olmadığından dipnota
demektir.
alınmıştır: 1 2 1 . Lihak (JW): Yetişmek,
kavuşmak, bir taifeye gidip katılmak, KİNAYE (�l:S): Hakikat olsun me
iltihak edip tabi olmak. "Lühfık" da bu
manadadır. Yetişip tabi olana da "Iahik"
caz olsun kendisiyle ne kastedildiği
ve "mülhak" denilir. 1 22. Lika (.W): kapalı olan lafızdır. Kullanımı bıra
Görmek, yetişmek, tesadüf etmek, karşı kılmış ve terkedilmiş olan hakikatler
lamak demektir. "Tilkii" da "hiza", "mu
vazi" manasındadır. 169 Çoğulu, "kıyemiyyat"tır.
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 1 27
birer kinaye olduğu gibi, kullanımı KİSVE (ö_,...5) : Elbise yani giyilecek
yaygın olmayan mecazlar da birer şey demektir.
kinayedir. Mesela, bir kimse zevce
sine, "Benden kapan (tesettür et), git
KİTAP ( '"7'l::5) : Lugatta mektup, yani
ailene katıl" dese bu sözleri, niyetine "yazılmış şey" demektir. Fukahaya
göre boşamadan kinaye olur. "Sen göre, "Birtakım bablardan, fasıllar
hainsin" sözü de böyledir. dan oluşmuş, fıkhi meseleleri içeren
yazıların bir araya getirilmiş şeklidir."
KİRA ( .. 1_,.5): Ücret manasına olduğu Usulcülere göre de kitap, "Kur'an-ı
gibi icare manasında da kullanılır. Mübin'dir ki Hatemü' l-Enbiya Efen
Buna, "mükarat" da denir. "İktira" da dimiz'e Allah tarafından Cibril-i
"bir şeyi kira ile tutmak" demektir. 170 Emin vasıtasıyla vahiy ve inzal buy
Malikiler çoğunlukla "icare" lafzını rulmuş olan ve mana ile nazm-ı ce
insanların, elbiselerin, kap kaçak gibi
lilden ibaret bulunan Kur'an ayetleri
bazı eşyanın menfaatleri hakkında
nin bir araya getirilmiş şeklidir."
ki akidlerde kullanılırlar. "Kira" ve
"ikra" tabirlerini de hayvan ve gemi KİTABET (�l::S') : Efendi ile kölesi
gibi bazı araçların icaresi hakkında arasında bedel verme yoluyla geçer
kullanırlar. li olan bir akiddir. Buna "mükatebe"
de denir.
KİRDAR u�_,$): Bir kimsenin veliy
yü'l-emr tarafından ziraat için ken Başka bir ifadeyle köleyi zilliyet açı
disine havale edilmiş olan arazi üze sından şimdi ve mülkiyet açısından
rinde yaptığı binaya, diktiği ağaçlara ileride azat etmektir. Yani köleyi,
denir. Ayrıca kişinin kendi mülkün borçlandığı bedeli ödemesi anında
den naklederek tarla haline getirmek azat olmak üzere şimdiden tasarruf
üzere o arazinin çukurlarına ve ya hürriyetine, mülk edinebilme (hakkı
rık yerlerine doldurduğu topraklara
temellük) hakkına kavuşturmaktır.
da kirdar denir. Buna bazı yerlerde
Köle bu sayede kendi hesabına çalı
"hakk-ı karar" adı verilmiştir. Bir
şıp kazanır, kitabet bedelini ödeyince
arazinin tarla haline getirilmesi için
kölelikten kurtulur.
çukurlarına doldurulan topraklara
"kibs" denir. Bir yeri sürüp aktarmak KİTABET-İ BATILA (�4 �l::S') : Ku
ve ziraata elverişli bir hale getirmeye ruluş (in'ikad) şartlarını taşımayan
de "kirab" denir. mükatebedir ki bununla kitabet hü
kümleri sabit olmaz. Teslimi imkan
1 10 Böyle bir şeyi kira ile tutan şahsa,
dahilinde olmayan veya leş (meyte)
"mükri" denir. "Mükari" de ev ve hayvan
gibi bir malı kiraya veren kimsedir. gibi maldan sayılmayan bir bedel
1 28 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
mukabilinde yapılan kitabet bu ka iken bir sebepten dolayı çirkin görü
bildendir. len şeydir. Nehyedilmiş olan günler
de oruç tutmak gibi.
KİTABET-İ FASİDE (ö..L.,... \.; �l.:5):
Fasid şartla yapılan mükatebedir ki KUDRET (öJJ..9) : İktidar ve kuvvet
filsid olarak kurulmuş olur. Mesela, demektir. Bu, bir şeyi yapabilmek
iki taksitte ellişer liradan yüz lira ve için bulunması gereken güç ve ka
rilmek ve bir taksit zamanında veril biliyetten ibarettir. Fiille beraber
mediği takdirde on lira daha ödemek bulunup onda etkili bulunan kudrete
şartıyle yapılan bir kitabet bu kabil "istitaat" ve "kudret maalfiil" denir.
dendir ki bu bedelin ödenmesi halin Bu, fiilde etkili ve bu yönüyle fiilin
de azatlık gerçekleşir. sebebinden sayılmıştır.
LAFZ-1 AM (İL&. .1:...i.J ) : Gayri mahsur LAFZ-1 MUTLAK (J.l.k... .1:...i.J ) : Kapsa
yani, sayısız müsemmaları kapsamı mı sınırlandırılmamış ve cüzleri tayin
na alan ve aynı cinsten birçok fertle edilmemiş (cinsin tamamını bütün
re birden delalet eden lafızdır. Kavın, cüzleriyle kapsayan) lafızdır. Has laf
cemaat, rical, nisa lafızları gibi. zın fertlerindendir. Mesela, "üç gün"
denilse bundan belirsiz üç gün kaste
LAFZ-1 HAS (.r:•I>- .1:...i.J) : Bir manaya
dilmiş olur. "Bir kitap okudum" de
münferiden -başlı başına- vazolunan
nilse bundan kitap cinsinden herhangi
lafızdır. Zeyd, Amr, insan, erkek, ka
bir kitap okunduğu ifade edilmiş olur.
dın lafızları gibi.
Bunlar, birer mutlak lafızdır.
LAFZ-1 MENKUL (J� .1:...i.J) : Bir
münasebet ve alakaya dayalı olarak
LAFZ-1 MÜŞTEREK (!l� .1:...i.J) : İki
veya daha çok manaya ayn ayn va
vazolunduğu şeyin haricinde bir ma
zedilmiş lafızdır. Mesela "ayn" lafzı
nada kulanılması karinesiz olarak
anlaşılan lafızdır. hem göz hem de altın ve mahiyet
gibi manalara vazedilmiştir.
LAFZ-1 MUKAYYET (� .1:...i.J) : Bir
vasıf ile kayıtlanıp cinsine ait fertle LAKİT ( .k:i]): Sözlükte "melkı1t"
rin tamamını kapsamaktan ve cinsi (kaybolmuş) manasında, "mutlak su
nin her ferdine şamil olmaktan çık rette yerden kaldırılmış şey" demek
mış olan lafızdır. Mesela, "peşpeşe tir. Daha sonra "menbüz veled" yani
üç gün" denilse üç günün "peşpeşe" atılmış çocuk manasında kullanılma
vasfıyla kayıtlanmış ve sınırlandırıl sı yaygın olmuştur. Çünkü yere atılan
mış olduğu anlaşılır. şeyler adet gereği yerden kaldırılır.
1 30 • i S L A M H U K U K U T E R i M L E R i S Ö Z L Ü (; Ü
Himayeye layık bir şey ise himaye !arına dair galip bir zan meydana
edilir. Bir yere atılan çocuk da oradan getiren hal karinesi veya fiil karinesi
kaldırılacağı için kendisine durumu demektir. Bu durum ortaya atılan id
nun sonucu itibariyle "lakit" adı ve diayı takviye eder.
rilmiştir. Bir şeye akıbetine göre ad
LİAN (.:ıW): Lugatta, lanetleşmek
verilmesi sözlükte yaygın bir şeydir.
yani iki kişinin birbirine lanet edi
Yaş üzüme "hamr", ölecek bir halde
vermesi demektir. Buna, "mülaane,
bulunan bir canlıya da "meyyit" ismi
telaun, iltian" da denir. Istılahta,
verilmesi gibi. Lakit ıstılahta, ailesi
"Koca ile karısının hakim huzurun
tarafından bir yere atılmış diri veya
da şer'i usulüne uygun olarak dörder
ölü çocuk" demektir. Bu durum ço
defa şehadette bulunduktan sonra la
ğunlukla ya ihtiyaç veya zina töhme
net ve gazap okumalarıdır."
tinden kaçmak saikiyle olur.
MA-İ HARAÇ (�_,..>- ..Lo ) : Seyhun, mıştır. 171 Istılahta yaratıldığı günden
Ceyhun, Dicle, Fırat nehirleriyle Arap beri yer altında yerleşik olarak bu
lunan birtakım parça ve cisimlerden
olmayan kavimler tarafından vaktiy
ibarettir ki başlıca üç kısma ayrılır:
le kazılıp daha sonra müslümanların
ellerine geçmiş olan nehirlerdir. Bu a) İzabe, yani ateşte eriyebilen ma
İmam Ebfı Yusuf' a göredir. Çünkü denlerdir. Altın, gümüş, demir, bakır,
bu ırmaklar üzerine köprü kurulur ve kurşun gibi.
bu şekilde himaye altında bulunurlar. b) İzabeye kabiliyeti olmayan yani
Fakat İmam Muhammed'e göre bun erime imkanı bulunmayan madenler
lar, kimsenin himayesi altında olma dir. Kireç, alçı, yakut, zümrüd gibi.
yan denizler mesabesinde olmakla c) Mayi (sıvı) halinde bulunan ma
öşüre ait sulardan (miyah-ı öşriyye) denlerdir. Su, tuz, zift, cıva, neft gibi.
sayılırlar. Haraç arazisi dahilindeki
çeşmeler, kuyu suları da "ma-i ha MAGNEM (� ): Ganimet demektir.
raç"tır (haraç suyu). Çoğulu, "mağanim"<lir.
MAGSÜBÜN MİNH (4,;...o '-:"'�): gibi. Zıddı "gayr-i mahrem veya na
Elindeki veya tasarrufu dairesindeki mahrem"dir. Mahrem, "hürmet, ihti
bir malı başkası tarafından zorbalıkla ram (saygı)" manasına da gelir.
ve açıkça alınan kimsedir.
MAKLÜAN KIYMET (� l>-fo):
MAHDÜD (.)J...1.:>...A) : Sınırları belirle Arsa üzerindeki bir binanın veya
nebilen akardır. Arsa, tarla gibi. Had, ağacın yıkılmasından, koparılmasın
"iki şey arasındaki sınır" demektir. dan veya sökülüp atılmasından son
Çoğulu, "hudüd"dur. raki kıymetinden ibarettir.
MAL-İ NA.Mi (..f° t.; JL.): Artma özel MASLAHAT (w..a...) : Bir işin yara
liğine sahip olan maldır. Nema, şer'-i rına, hayırlı oluşuna, sebep (bais ve
şerifte iki kısma ayrılır: Biri, hakiki saik) olan şeydir. Dini ve dünyevi kı
nemadır ki bir malın doğum, çiftleş
sımlara ayrılır. Zıddı "mefsedet"tir.
me ve neslin artması ve ticaret yoluyla
artmasıdır. Diğeri, takdiri nemadır ki MASLAHAT-! DİNİYYE (4.::....L,a..
bir malın artırılmasına güç ve imkan �.>) : Zihni, hurafelerden ve batıl
bulunmasıdır. Sahibinin elinde veya fikirlerden soyutlamak, fikri geliştir
sahibinin yardımcısının ( naib) elinde mek, nefsi tezkiye etmek, ahlakı ol
bulunan nakitlerin tedavül yoluyla gunlaştırmak ve terbiye etmek, ruhu
artmaya kabiliyetinin olması gibi. güzel inançlar ve güzel ameller ile
MANİ' ( � L. ): Bir şey ile ondan hedef süsleyip kemale erdirmektir. Bu ga
lenen şey arasına girip aralarını ayı yelere hizmet eden her şey dini mas
ran durumdur. Mesela evlilik, eşlerin lahatı içermektedir.
birbirleri hakkında şahitlik etmeleri
MASLAHAT-I DÜNYEVİYYE (�
ne engeldir. 175
��.>) : Dünyevi işlerin düzenli hale
1 74 Mütekavvim, sözlükte "kıymetli" demektir. gelmesini (intizamını) temine hizmet
Kanlık (zevciyet) hali, kocanın (zevc)
1 75
eden, birtakım zararlı şeylerin meyda-
şehadetiyle onun kabulü arasına girerek
bununla zevcinin lehine hükmedilmesine
mani olur. Çoğulu, "meviini"dir. 1 76 Yoldan geçip gidene "giibir-i sebil" denir.
] 34 • İ S LA M H U K U K U TERi M L E Rİ SÖZL ÜG Ü
na gelmesine mani olan, sosyal haya nin cürmünü ikrar etmesi için hapis
tın refah ve saadetine vesile olan her veya dayak ile sıkıştırılması gibi.
hangi bir şeydir. İmam Malik hazretleri, maslahat-ı
mürsele ile amel etmiştir.
MASLAHAT-1 HACİYYE (�
�l>-): İnsanların zaruret derecesine MASLAHAT-! TAHSİNİYYE (�
ulaşmayan ihtiyaçlarıyla ilgili olan �): Bir zaruret veya hacetten
herhangi bir maslahattır ki bunun dolayı değil, sırf evla olanı tercih ve
kaybedilmesi halinde cemiyetin ha insanın değerini yüceltme kabilin
yatında meşakkat yüz gösterir. Ziraat den olan maslahattır. Bazı haşaratın
ortakçılığı (müzaraa), selem, istis ve insan tabiatının nefret edeceği pis
na' , bey bi 'l-vefli gibi muamelelerin olan şeylerin (habais) haram olması
bu maslahata dayanır.
meşruiyeti bu gibi maslahatlara da
yanmaktadır. MASLAHAT-1 ZARÜRİYYE (�
MASLAHAT-1 MERDÜDE (W,,a..
�JJ_,....b) :
Nefsi, dini, aklı, nesli ve
malı korumaya hizmet eden herhan
•�J�_,..) :
Şeriatın iptal va ilga ettiği
gi bir şeydir. Mesela, evlenmek, nesli
maslahattır. Mesela, Iaiz (riba) ve sar
koruma, cihad da dini koruma masla
hoşluk veren şeyler nasla haramdır.
hatına dayalı olarak meşru kılınmış
Artık para kazanmak maslahatına da
tır. Sarhoşluk veren şeylerin haram
yanarak bunları irtikap etmek asla caiz
kılınması da aklı, malı ve şerefi mu
görülemez. Böyle bir maslahat mer
hafaza gibi maslahatlara dayalıdır.
duttur; bunun zararı karından fazladır.
MA'SÜMÜ'D-DEM (r..UI İ �): Kı
MASLAHAT-1 MU'TEBERE (� sası gerektiren bir cinayette bulun
ö�): Bir hükmü vaz ve ispat husu mamış olan müslüman veya zimmi
sunda şer'-i şerifin itibar ettiği illet demektir.
ve maslahattır. Kumarın ve sarhoş
luk veren şeylerin yasaklanması bu MA'TÜH (•_,:....) : 1 77 Aklı kıt, anlayışı
maslahatla ilgilidir. zayıf, saçma sapan konuşan ve işleri
ni düzenli yürütemeyen kişi demek
MASLAHAT-1 MÜRSELE (� tir. Böyle bir hale, ateh yani bunaklık
�_,..) : Şer'-i şerif tarafından itibar denir. 1 78
veya iptal edildiği bilinmeyen, zikre
dilmeden bırakılmış (mesküt-i anlı) ı77 Şuuru karışık olan kimsedir.
olan maslahattır. Bazı hususlarda bir 178 Aklın noksanlığından ibarettir. Şu kadar
var ki ma 'tuh, onun bunun hakkında, deli
delil olarak kabul edilir. Hırsızlık
(mecnun) gibi dövme ve küfretme eyle
gibi bir cürümle suçlanan bir kimse- mi yapmaz.
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 1 35
MEBI' (t:::"" ): Satılan şey. Bey'in asıl mutbik: Bir ay veya bir sene içinde
maksadı olan ve satışta belirlenen aklı gelip giden kimsedir. 180
eşya. 119
MECUS (._,....Y':"-4 ): Ateşe tapan, ışık MEFHÜM-İ GAYE (�ts- r_n.io): Bir
gaye ile sınırlanmış ve ona bağlan
ile karanlığı iki yaratıcı; hayır ve şer
mış olan bir hükmü o gayenin son
kaynağı tanıyan müşrik bir kavimdir.
rasında yok kabul etmektir. Mesela,
Mecus mezhebine mensup olan şah
"Güneş batıncaya kadar oruç tutu
sa "mecfıs'i" denir.
nuz" denilse orucun vücfıbu güneşin
ME'CÜR (J�l.): Kiraya verilen batışına kadar devam eder, ondan
şeydir. Buna "mu' cer, müste 'cer, sonrasını kapsamaz, denilmiş olur.
mükra, müktera, müstekra" da denir. Bir mal bir kimseye bir ay müddetle
ariyet (ödünç) verilmiş olsa bu ariyet
MEDED (�_ı_.): Muharebe meydanın
hükmü, o aydan sonra geçerli olmaz.
daki mücahidlere yardıma koşup ka
Bu mefhuma, "mantfık-i işaret" de
tılan cemaat demektir. Çoğulu, "em
denilir ve bunun, alimler arasında
dad"dır. Bu kelime, esasen "yardım,
üzerinde ittifak edilen bir mefhum
nusrat" ve "cemaat" anlamına gelir.
olduğunu söyleyenler de vardır.
Yardımcı olmaya "imdad", yardım
istemeye de "istimdad" denir. MEFHÜM-İ HASR (.J""2> İ_n.io): Bir
hükmün yalnız bir şeye veya bir şah
MEFHUM (i_n,io): Bir lafzın söylen
sa ait olmasına (kasr) ve tahsisine
diği anda doğrudan ifade etmediği
delaletten ibarettir. Mesela, "Fazilet
bir şeyin hükmüne delaletidir. Me
li Zeyd'dir" (..l:j j..b l.4l l) denilse fazi
sela bir kimse, "Şu kitabımı sattım"
let vasfı yalnız Zeyd'e tahsis edilmiş
dese bu söz, o kitaptaki mülkiyet
olur.
hakkının o kimseden çıktığına dela
let eder. Mefhum, mefhfım-i mutaba MEFHÜM-İ İNNEMA (k;I i_n.io):
kat ile mefhfım-i muhalefet kısımla İnnema, yani "ancak" edatı ile be
rına ayrılır. yan olunan şey hakkındaki hükmü
ondan başkasına vermemektir. Me
MEFHÜM-İ ADET (�...t&- İ_n.io): Bir
sela, "Ameller ancak niyetlere gö
sayıya tahsis edilen hükmün baş
redir" (..:.ıl:=J� Jw�I k;I) denilince
ka sayılara verilmediğine delaletten
amellerin hükmü, herhalde niyete
ibarettir. Mesela, kadınların adetleri
bağlı olduğu ve niyetsiz bir amelin
için üç kuru yani hayız veya temizlik
hükümsüz ve kıymetsiz bulunduğu
diye bir sayı tahsis edilmiş olduğun
anlatılmış olur.
dan adetin iki "kuru" ile tamam ol
mayacağı ve adet için dört "kuru" da MEFHUM-İ İSTİSNA ( ..l:....a.::... 1 i�):
icap etmeyeceği anlaşılmıştır. İstisna edilene (müstesna) verilen
i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 137
MEKFÜLÜN LEH (.J J_,A..) : Bir birdir. Belirli bir müddet zikredilme
malın edasını veya bir şahsın teslimi miş ise vefat veya boşama halinde
ni kefilinden talep ve davaya hakkı peşin hale gelir. Bir mehrin tamamı
olan kimsedir. 1 8 1 vadeli (müeccel) olabileceği gibi bir
kısmı da vadeli olabilir.
MEGAZi (..şjl.A..) : Gazve (savaş)
manasına gelen "mağza" veya "mağ MEKRUH (·....ı� ): Terkedilmesi ter
zftt" kelimelerinin çoğuludur. Bu cih edilip işlenmesi hakkında kesin
tabir, çoğunlukla gazilerin menkıbe bir yasak (nehiy) bulunmayan fiildir.
leri manasında kullanılır. "Siyer" ve Bu türden fiillerin terkedilmesi övül
"şehname" gibi. müş, yapılması ise kötülenmiştir.
MENKUL (Jfo): Bir yerden diğer MERSAD (.:ıL,,, y): Vakfın tamira
bir yere nakli mümkün olan şeydir. tından doğan borçtur. Yani tamirata
Nakitleri, ticaret mallarını, hayvan muhtaç olduğu halde geliri olmayan
ları, kile ile ölçülen ve tartılan şeyleri ve tamirata yetecek bir peşin ücretle
kapsar. Vakıf arsaları ve milli arazi de kiralanmayan bir vakıf yeri ileride
nin üzerindeki mülk binalar, ağaçlar (verdiğini almak için) vakfa müraca
ve asma çubukları da menkul sayılır. at etmek üzere kendi malından tamir
eden bir kiracının bu yüzden o vakıfta
MERAFIK (J,!ly ): 1 84 Bir şeyin ta
olan alacağıdır. Bunu ya kira bedel
mamlayıcı unsurlarından, müşte
milatından olup "kendisine ihtiyaç lerine mahsup suretiyle veya vakfın
görülen şeyler" demektir. Bir evin su diğer gelirinden taksitli olarak almak
yolları gibi. suretiyle öder. Bu şekilde yapılan za
ruri tamirata da "mersad" denilir.
MEREMMET-İ GAYR-İ MÜSTEH
LEKE (� ..d:- 4..y): Binalardan MERSÜM ( İ.J-"J° ): Resmi ve ade
ayırıp alınabilen tamirattır. Bir binaya te uygun şekilde yazılan vesikadır.
yeniden ilave edilen bir bina gibi. Ca Borç senedi, makbuz ilmühaber ve
mekanlar, takılan camlar, avluya döşe ticaret erbabının defterlerindeki ka
nilen mermer taşlar da bu kabildendir. yıtlar gibi.
MEREMMET-İ MÜSTEHLEKE (4..J° MESALİH-İ MESCİD (� eJL.a.. ) :
� ): Binalardan ayırıp alınama Mescidden hedeflenen gayenin ger
yan tamiratlardır. Boya, sıva, bostanı
çekleşmesi var olmalarına bağlı bu
sulama gibi.
lunan kimseler ile diğer gerekli şey
MERHALE (.;J;...y ): Bir konaklık lerdir. İmam, hatip, müezzin gibi ha
mesafedir, yani bir yolcunun normal deme-i hayrat ile mescidin aydınlat
bir yürüyüş ile bir günde katedeceği ma ve abdest suları bu cümledendir.
bir yol ki sekiz saat ile takdir edil
mişdir. Çoğulu, "merahil"dir. "Bu MESELE (d.1!:-.): Kendisine birtakım
gün uzunluk ölçülerine göre bir mer tikeilerin (cüz'iyyiitın) tatbik olundu
hale, 8 fersah, yani 60.000 altmış = ğu tümel (külll) önermelerdir. Mese
bin zira-i mi'maridir1 85 ki orta yürü la, "Şartlarını taşıyan bir vakıf bağla
yüş ile sekiz saatlik bir mesafe eder." yıcılık (lüzum) ifade eder" denilse bu,
"Şartlarını taşıyan her vakıf bağlayı
1 84 Sözlükte "mirfek"in çoğulu olup dirsek
manasındadır.
cılık ifade eder" tarzında bir mesele
1 85 Zira-i mi'mari: Kalfa ve marangozların olup aynı zamanda tümel bir önerme
kullandıkları yirmi dört parmaktan ibaret "kaziyye-i külliye"dir. Buna göre
bir uzunluk ölçüsü.
i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ö Ü . 14 1
MEVAŞI SADAKASI (..r"' �..ı..,., �lyı) : bir mazeretine bağlı olarak aylık üc
Saime olup müslümanİara ait bÜlunan retinin bir miktarıyla mesela yarısıy
hayvanlardan senede bir defa zekat me la hizmetini ifa etmekten affetmektir.
muru vasıtasıyla belirli bir oran dahi Bir nevi emekliliğe sevk demektir. 189
linde alınan vergidir. MİKYAS (_,.... � ): Nisbet, derece,
MEVKUF (......;_;_,.): Bir hüküm ifade miktar, mizan, ölçü aleti. 190
etmesi, başkasının izin ve icazetine MİL (J:.-): 4000 zira-i mi'maridir.
muhtaç olan fiil veya akiddir. Mese Çoğulu, "emyiil"dir. Bugün uzunluk
la bir kimse başkasının malını, onun ölçülerine göre 1 mil, 2500 zira-i
izni olmadan (fuzuli') satarsa satış mi 'maridir ki orta yürüyüş ile yirmi
muamelesinin müşteriye mülk ifade dakikalık bir mesafedir.
etmesi, sahibinin icazetine bağlı olur.
MİRAS-İRS ( ..!.ı.Jl-..!.ıl.r." ) : Bir ölünün
MEVLA (.)yı ) 188 : Azat edilmemiş terikesinden yakınlarına intikal eden
bir köle veya cariyenin sahibi, efen mal demektir. Buna "tiras" da denir.
disi anlamına gelir. Esasen, "mem İ rse hak sahibi olan kimseye "varis",
lı1künü azat etmiş olan zat ve azat varise intikal eden mala "mevrı1s"
edilmiş köle" anlamına gelir. Çoğulu, varisine malı intikal eden ölüye "mü
"mevali"dir. Mevlii kelimesi, lugatta verris" birini bir ölüye varis kılmaya
"nasır" (yardım eden), "seyyid, asa da "tevris" denilir. Varisin çoğulu
be, komşu, amcazade, veliyyü' l-emr" "verese"dir. Bir ölünün terikesine
manalarını ifade eder. Azat edenle halefıyet yoluyla sahip olmaya "ve
azat edilen kimseler arasında vela,
raset" ve "tevarüs" denilir. 191
yardımlaşma geçerli olacağından
hem kölesini azat eden sahibe (malik) M İSKAL (JlA!..o ) : kırat, yani 1 00
20
1 dinar, 100 arpa ağırlığında bulundu MİSLİ CJ!-4): Çarşı ve pazarda fiyat
ğundan miskal ile ağırlık olarak birdir. farklılığını gerektiren bir farklılık
Şu kadar var ki dinar, altından yapılan bulunmaksızın kendi gibisi bulunan
sikkedir. Zekatın nisabı, altından 20
şeydir. Kile ile ölçülen terazi ile tar
miskal, gümüşten 200 dirhemdir. 192 tılan şeyler, ceviz ve yumurta gibi
192 Yürülükten kaldırılan Fetvahane-i sayı ile alınıp satılan ve fertleri de
A li' den vuku bulan bir soruya Darphane
ğer olarak birbirine yakın olan şeyler
Müdüriyeti'nden 1 3 1 5 ve 1 320 tarihle
rinde verilen cevapta şöyle denilmiştir: bu kabildendir. Ancak başka bir cins
"20 miskal altının sikkeli altın liralardan ile karışmış olan ve ölçekle satılan
karşılığı 1 3,5 lira ile 1 lira çeyreğidir. 200 (mekilat) misli değildir. Tartı ile sa
dirhem gümüşün mukabili de rfıic olan gü tılan (vezni) altın veya gümüşten ya
müş paralardan 26,5 gümüş mecidiyedir."
İstanbul Müftülüğü'nün suali üzerine
pılmış kaplar da misli olamaz. ı93
Darphane-i Milli Müdüriyeti'nden yazılan
135 sayılı bir cevapta da şöyle denilmiştir:
Mİ'YAR G�): Bir şeyin kıymetini,
"2 1 Kanunusani 1 926 tarih ve 97 numa
saflık derecesini anlamak için kulla
ralı tezkire zeyli <lir: nılan alet.
20 kırat altının 1 miskal ve 1 4 kırat gümü
şün 1 dirhem adlandırılmasına bakılarak MİYERE (ör.) : Kumaş, meta ve yi
nisap olarak alınan 20 miskal altının tu yecek gibi şeylerdir.
tarı 1 200 ve 200 dirhem gümüşün dahi
547 kuruş olduğu ve evrak-ı nakdiyye MİZAN (.Jl_r..-) : Bir şeyin derecesi
ile şimdiki kıymeti ise piyasanın dalga
ni, ağırlığını gösteren alet ve terazi.
lanmasına tabi bulunduğundan 28 Kanu
nusani 1 926 tarihindeki piyasaya göre 20 Çoğulu, "mevazin"dir. ı94 İ sliim hu
miskal hiilis altının 96 lira 84 kuruştan kukunda nakitlere, diğer tartılar ile
ve 200 dirhem tam ayarlı gümüşün dahi ölçülen mallara ve sıvılara, mesafe
19 lira 69 kuruştan ibaret bulunduğunu
beyan ve bilvesile saygılarımı sunarım lere, yüzey ölçülerine ait birtakım
efendim. 3 1 -1 - 1 926 Darphane-i Milli ölçütler vardır. Bunlar terikelerin
Müdüriyeti namına- Muhasebeci." taksiminde, diyet ve başka adla ve
Türkiye'de orta ağırlık ölçüsü sayılan 1
rilen tazminatlarda, zekat ve kefaret
miskal, 1 ,5 dirheme denktir. 1 dirhem 4
denge, 1 denk 4 kırata, 1 kırat 4 buğdaya gibi vecibelerde, öşür ve haraç gibi
eşittir. Bu halde 1 miskal, ağırlık olarak vergilerde, alım satım gibi muamele
96 buğdaya eşit demektir. 1 miskal yani lerde, binaların, yolların ve arazinin
1 şer'i dirhem ve 1 dirhemin on binde
dört bin iki yüz seksen beşi, 1 ,4285 yani miktarlarını tayin hususunda vesair
1 gram ile 1 gramın on binde 4285 'ine şeylerde kullanılmaktadır. Başlıcala
eşittir. 7 miskal yani 1 O şer'i dirhem, rı aşağıda yazılıdır.
28,05 gram, yani 28 gram ile 1 gramın
yüzde beşi yani 5 santigramdır. Dirhem,
miskal, denk, kırat gibi ölçüler, altın, gü 193 Çoğulu "misliyyat"tır.
müş ve mücevherat gibi kıymetli şeyleri 194 Vezin de "tartmak, miktar" ve "nahiye"
tartmakta kullanılmaktadır. manasındadır.
1 44 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
(sulh) şartlarını bildiren ve iki düşman Aslı itibariyle ebedi olarak dokunul
tarafca kabul edilerek imza edilen bel maması gereken (kanı masum olan)
ge. Buna "ahidname" de denir. Bunun bir kimseyi kasten öldürmek veya
la birlikte ahidname tabiri, daha çok yaralamaktan ibarettir. Ö ldürme, ya
bir taraftan verilen ahid ve enamı ifade ralama veya kesmeden dolayı kısas
eden belgeye denilmektedir. yapılmasını sabit kılan şey demektir.
MUARAZA (W Jı...... ) : Hasmın ortaya Caniler hakkında tatbiki icap eden
koyduğu delile dokunmayıp yalnız cezaya, uslandırma ve işkenceye de
bu delilin gereğine aykırı, o delilin "muceb-i cinayet" (ta'zib) denilir.
bozuk olduğunu ispat eden diğer bir MÜDA' ( (:y ): Bir malın ihale edi
delil getirmektir. Mesela iki delilden len muhafazasını kabul eden kimse
biri bir şeyin cevazını, diğeri de caiz
dir. Buna, "müstevda"' da denir.
olmadığını gerektirse bir "muaraza"
meydana gelmiş olur. MÜDIHA ( �y) : Et ile baş kemiği
arasındaki zar gibi olan derinin yırtı
MUARAZA Bİ'L-KALB (W )ı......
lıp kemiğin meydana çıktığı yara.
--..JAJ L ):
Hasmın delilini aynen kendi
aleyhine delil olarak getirmektir. MUDİ' ((:yı): Bir malın muhafaza
sını başkasına havale eden kimsedir.
Buna "müstevdi '" de denilir.
195 Bir şeyin devamlı (peşpeşe) üç sene kira
ya verilmesi de onun muaddün li'l-istiğliil MUFAVVİZE (W_,A...) : Evlenme işini
olduğuna delildir. Bir kimse, kendisi için
velisine havale (tefviz) edip mehirden
yaptırmış olduğu bir şeyin muaddün li'l-is
tigliil olduğunu insanlara haber verir ve bahsetmeyen kadındır. "Tefviz" lugat
bildirirse o şey muaddün li'l-istiğliil olur. yönünden "süre vermek" manasında-
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ö Ü . 1 45
dır. Mehrin tayin edilmemesi ve adı dir. Buna "muhtiilün aleyh" de denir.
nın konulmaması (tesmiye) bir süre
MUHAL ÜN BİH ( � Jt.-. ): Havale
verme demek olduğundan mehir tes
olunan ve havale edenin zimmetinde
miye edilmeksizin veya mehir olma
bulunan borç.
dığı söylenerek yapılan bir nikah işine
"tefviz" denilmiştir. İki kısma ayrılır: MUHALÜN LEH ( .J Jt.-. ): Dilindir.
Yani asıl borçluda alacağı olan kim
Tefvizü'l-bud': Bir kimsenin vela
sedir. Buna "muhtal'' da denir.
yet-i icbar altında bulunan bir kızı
bir şahısla mehir olmaksızın evlen MUHARREMAT ( ı..::..ı L..__,,....) : Nikahı
dirmesi veya bir kadının mehirsiz geçici veya ebedi olarak haram olan
evlendirilmesi için velisine izin ver kadınlardır.
mesi demektir. MUHARREMAT-1 ŞER'İYYE
Tefvizü'l-mehr: Bir kimsenin bir ka (�_,...!. ı..::..ı L.. __,,....) : İ sliim şeriatının
dınla kendisinin, o kadının, onun ve engelleyip haram kıldığı şeylerdir.
lisinin yahut bir yabancının dileyece Adam öldürme, hırsızlık gibi.
ği bir mehir üzerine evlenmesidir. MUHARRİCÜ'L-HADİS ( (...f"'-"
·
MUHADDİS (..!.>J.><..A) : Hadis ilminin �..l>JI): Bir hadisi isnadsız olarak
usul ve fürüunu bilen zattır. nakleden zattır.
MUKADDİME (4... ..W ): Birtakım me MUKİR (_}..) : İ krar eden kimsedir.
selelerin ve konuların güzelce anla MUKRİF (...J_}..) : Anası Arap atı, ba
şılması için ilgili oldukları bir kısım bası da Acem atı olan beygirdir. Ba
başlangıç bilgilerinden ibarettir. Mü bası köle, anası aslen hür olan şahsa
nazara ilmi ıstılahl olarak mukaddi "mukrif' denilir.
me, delilin doğruluğunun kendisine
bağlı olduğu şeydir. Mesela mantıki MUNAKKILE (4.U:..): Kemiğin kırılıp
kıyastaki küçük önerme (suğra) ve yerinden oynaması veya ufanmış ol
büyük önermeden (kübra) her biri bir masıyla baş veya yüzde oluşan yara.
delil mukaddimesidir.
MÜNASSAF (.......i..a;. ): Pişirilmekle
MUKARRÜN BİH ( � _;.. ) : Başkası yarısı giden ve kuvvetlenerek sarhoş
na ait olduğu itiraf edilen hak. 197 Bir edici bir hale gelen yaş üzüm suyudur.
196 Bir malının menfaatini başkasına mecca 198 Bir malın kendisine ait olduğu itiraf olu
nen temlik eden kimsedir. nan bir insan veya vakıf gibi.
1 97 Bir kimsenin alakadar olup başkasına ait 1 99 Kira şartıyla olan mukataa muamelesi sa
bulunduğunu haber verdiği haktır. hihtir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 1 47
MURDI' (�y): Çocuğa hali hazır MÜSI (..r"y ): Bir malı veya menfaati
da süt veren kadındır. 200 vefatından sonraya izafetle bir şahsa
veya bir hayır hizmetine teberru yo
MURDIA (� y): Sütanne demek
luyla tahsis ve temlik eden kimsedir.
tir. 20 1
MUSRİF-İ VAKIF (....iiJ J f"'2-4): Mü
MUSA BİH ( � �y ) : Vasiyet edilen
tevellisinin tasarruflarını murakabe
mal veya menfaat.
altında almak üzere tayin edilen kim
MUSA LEH ( .J ..r"y ): Kendisine va sedir. Buna "nazır-ı vakıf' da denir.
siyet olunan şahıs veya hayır hizmeti. Ancak musrifın vazife ve salahiyeti
MUSADDIK (J..L,a.o): Nakit ve tica bulunduğu yerin örf ve adetine göre
ret eşyası kabilinden olan malların değişebilir. Vakfın malını muhafaza
zekatlarını hükümet memuru sıfatıy eden veznedar ve ambar memuru
la toplayan ve tahsil eden kişidir. gibi kimselere de "musrif' denir.
MÜDAFAA (wi..Lo): Hasmın iddiası nir. Bunu kabul etmeyen veya aksini
na karşı koymak anlamındadır.205 iddia eden kimseye de "sail" denilir.
Bir meseleyi sırf anlatıp doğruluğu
MÜDAFAA-İ MEŞRUA (&-91..Lo
nu ve yanlışlığını üstlenmeyen kim
;;.,.,J_r.,.) : Haksız yere vuku bulan bir
seye de "nakil" adı verilir.
tecavüze veya suikasta karşı meşru
bir şekilde karşı koyup onu defetme MÜDEBBER (r...Lo) : Azat olması efen
ye çalışmaktır. disinin vefatına bağlı bulunan köle de
MÜDDEA (�..Lo ) : Müddeinin dava mektir. Dişi kalıbı, "müdebbere"dir.
ettiği şeydir. Mesela bir kimse bir MÜDEBBİR (,�..Lo): Kölesinin azadı
şahıstan 100 lira alacağı olduğunu nı kendisinin vefatına bağlamış yani,
dava etse bu 100 lira "müddea" olur. "Ben öldüğüm zaman azat ol" demiş
Buna, "müddea bih" de denir. olan efendi.
MÜDDEA ALEYH ( � if..Lo ): Ken MÜESSESAT-1 HAYRİYYE (..:.ıL...y
disinden hakimin huzurunda bir hak �..;::>- ): Mescid, medrese, mektep, kü
talep edilen şahıs. 206 tüphane, han, zaviye, ribat, imaretha
MÜDDEİ (if..Lo ): Bir şeyi dava eden, ne, çeşme, köprü, kuyu, hastahane ve
bir hakkın kendisine ait olduğunu ha mezarlıklar gibi vakfedilmiş ve kamu
kimin huzurunda talep eden kimse. 207 ya faydalı eserlerdir. Bunlara "vakf
li 's-sebil" de denir.
MÜDDEİ, MUALLİL (jLı-- if..Lo):
Bir meseleyi üstlenerek hakkında MÜEVVEL (JJy): Delalet ettiği
delil getiren kimseye, adab ilmi teri farklı manalardan bazıları zannı de
mi olarak "müddei" ve "muallil" de- lil ile ve galip re'y ile tercih edilen
müşterek (ortak olan) lafızdır. Me
205 Bir borcu, "leyte, lealle" ile yani "bugün sela, "kur"' lafzı, hayız ve temizlik
yann" diyerek ertelemede bulunmak ma
nasında da kullanılmaktadır.
arasında müşterektir. Bundan temiz
206 Bu talebi terke gücü yetmeyip husumete lik veya hayız manası tercih edilirse
mecbur bulunur. Bu durumdaki kimseler iki bu bir müevvel lafız olur.
kişi olursa "müddea aleyhima" daha fazla
olursa "müddea aleyhim" denilir. Müddei MÜFADAT-1 ÜSERA ( .. ı_,....i öbLl..o ) :
ile müddea aleyhe "mütedaiyfın" da denir. Savaşan iki grubun esirlerini karşı
207 Dilerse bu talebini terkedebilir. Müddei,
lıklı değişmeleridir.
insanların örfünde, iddia ettiği şey hak
kında hücceti olmayan kimseye de denir.
MÜFAREKAT (..:.ı l!JLl..o) : Lugatta iki
Çünkü böyle bir kimseye beyyine ikame
etmedikçe hakim, "müddei" adını verir, şeyin veya iki kişinin birbirinden ay-
ikame ettikten sonra ise "muhik" adını alır.
1 50 • İ S L A M H U K U K U T E Rİ M L E Ri SÖzL üô Ü
raa"' denilmektedir.
N
bir şahıs namına yazılması gibi. Bu, rulmak üzere atanan kimsedir. Bazı
muvazaa (gizli anlaşma) yoluyla ya yerlerde mütevelliye nazır denilmesi
pılmış bir ikrar demektir. de meşhurdur. Artık bu gibi yerlerde
nazırı mevcut olan bir vakfa ayrıca
NAKZ-1 ABD (� �): Anlaşma bir mütevelli de atanmaz.
hükümlerini bozmak ve verilen söz
de durmamaktır. 227 NECM ( �): Yıldız demektir. Bir za
manlar yıldızların doğuşuyla vakitler
NAS (�): Söyleyen tarafından ni tayin edilegeldiği için giren vakitle
çin söylendiğinin belirtilmesi ha re ve vakti gelen borçlara, vazifelere
sebiyle manası, zahirden daha açık mecaz yoluyla "necm" denilmiştir.
olan lafızdır. Mesela, ilmin şeref ve Binaealenyh İslam hukukunda bir
faziletini bildirmek isteyen bir zat, borcun taksitlerini ödemek için gelen
"Bilenler ile bilmeyenler bir olurlar belirli vakte ve vakti giren belirli bor
mı?" dese bu söz, bilmek ile bilme ca ve bilhassa mükatebin efendisine
mek arasındaki farkı ifade hususun ödemeyi üstlendiği kitabet bedelinin
da nas olur. Tevile ihtimali olmayan her taksidine "necm" denilir.
söze ve delile de nas denir.
NEFER (__.A;): Üçten ona kadar olan
NAŞİZE (;;_r.l;): Kocasının hanesin erkekleri ifade etmek için kullanılır.228
den izni olmaksızın çıkıp kendisini
NEFİR (_r.:A;): Lugatta "cemaat" anla
kocasından haksız yere meneden ka
mına gelir. Istılahta "canlarına, mal
dındır. Bu çıkış, hakikaten olabilece
larına, çoluk çocuklarına saldırmak
ği gibi hükmen de olabilir.
üzere düşmanın gelmekte olduğunu
NAZIR (_);l;): Vasinin yapacağı ta belde halkına haber vermek" anlamı
sarruflara nezarette bulunmak üzere na gelir. Bu halde o belde ahalisin
mfısi veya hakim tarafından tayin olu den gücü yeten müslümanlar üzerine
nan zattır. Buna "müsrif' de denilir. cihad farz olur. Çoğulu, "enfür"dır.
için seferberhaline gelmesi demektir. 229 dır. İşte bu bir "nefs-i vücüb"dan iba
Bu, umumi bir seferberlik demektir. rettir ki daha eda zamanı gelmeden
de sabittir.
NEFİR-İ HAS c__,.., 1>- �): Muharebe
için yalnız bir kısım fertlerin sefer NEFY (�): Sürgün. Suçlu olanların
ber haline gelmesi demektir. Kısmi bulundukları yerlerden bir müddet
seferberlik halidir. Bu, fazla kuvvet için başka yerlere ve beldelere uzak
toplanmasına lüzum görülmediği laştırılmalarından ibarettir.
takdirde üstlenilir. Mesela, sınırların NEFY-İ MÜLK ( � �): Bir malın
birinde zuhur eden bir harp hadisesi başkasına aidiyeti h �ber verilerek
ni bertaraf etmek için o sahada bulu kendisine ait olmadığının itiraf edil
nan İslam kuvveti yetmediği takdirde mesidir. "Elimde bulunan bütün mal
diğer fertlerin silah altına alınmasına larım hanımımındır, benim bunlarla
lüzum görülmez. asla alakam yoktur" denilmesi gibi.
Bu, hibe mahiyetinde bir ikrardır.
NEFL-NAFİLE (.w\,;- �): Lugatta
"fazla" manasındadır. Gazilere tah NEHİY ( �): Kendisiyle kesinlik ve
sis edilen mallar da paylarından fazla üst makamdan gelip buyurma (is
olduğu için bu adı almıştır. Nitekim ti ' la) yoluyla bir fiilin terk edilmesi
farzlar üzerine fazladan yapılan iba istenilen sözdür. "Yalan söyleme",
detlere de "nafile" denilmiştir. "Nef "Hırsızlık yapma" sözleri gibi. Bu
l"in çoğulu olan "enfül" lugat itiba şekilde hitap eden zata "nahl" denir
riyle "ganimetler" anlamına gelir. ki, bunlardan kesin ve amirane bir
sıfatla menetmiş olur. Bu gibi terke
NEFS-İ VÜCUBNücubôn Kendisi dilmesi ve kendisinden çekinilmesi
('-:"� J �): Sebebinin var olma istenilen bir şeye de "menhiyyün
sından itibaren herhangi bir vakitte, anlı" denilir. Çoğulunda menhiyyat
bir fiili yapmanın veya bir malı eda ve memnuat tabirleri kullanılır.
etmenin gerekli olmasıdır. Mesela,
her mükellef olan insan için namaz NESEME (�): Nefis, insan ve her
şeyin iptidası anlamına gelir. Istılah
kılmak, zekat vermek esasen lazım-
ta, "azat edilmek üzere satın alınan
229 Buna, düşmanın bir İ slam beldesine ansı
köle" demektir. Çoğulu, "nesem"-
zın hücum ettiği ve bu düşmanı bir kısım dir. Binaenaleyh azat edilmek için
İ slam kuvvetlerinin defedemeyeceği tak alınmış olan köleyi azat etmeye "ıt
dirde müracaat olunur ve bunun dairesi ku 'n-neseme" denilir. Vasinin, musi
ihtiyaca göre genişler; İ slam aleminin
(vasiyet eden) namına bir köle alıp
mümkün olduğu kadar doğu ve batısına
kadar yayılır. azat etmesi gibi.
1 62 • İ SLAM HUKUKU TERİ MLERİ SÖZLÜGÜ
NESİL (�): Bir kimsenin aba ve NİKAH-1 FASİD (..L... L; c_K;): Sıhhat
ecdadına denildiği gibi sulbünden şartlarını taşımayan nikahtır. Şahitsiz
gelen evlat ve torunlarına da denilir. 230 akdedilen nikah gibi.
NİKAH-1 NAFİZ (..i..! L; c�): Sıhhat velayet altında bulunan bir şahsın
şartlarını tamamen taşıyıp hiçbir evlenmesi hususunda velayete sahip
kimsenin icazetine bağlı bulunma olan diğer bir şahsın sözünün geçer
li olmasıdır. Çocuklar, akıl hastaları
yan nikahtır. "Lazım" ve "gayr-i la
(mecnunlar), bunaklar (matuhlar) bu
zım" kısımlarına ayrılır.
velayet altında bulunurlar.
NİKAH-1 SAHİH ( � c_�): Sıh
NİSAB ('-;-'L.a.;): Zekat gibi bazı ve
hat şartlarını tamamen taşıyan nikah
cibelerin, hırsızlık cezası gibi bazı
tır. "Nafiz" ve "gayr-i nafiz" kısım
cezaların gerektiğine alamet olmak
larına ayrılır.
üzere şari'-i hakim tarafından belir
NİKAH-1 ŞİGAR (JL;....;. c�): İki ka lenen miktar. Zekata nazaran 20 mis
dının mehir belirlenmeksizin birbi kal altının nisab olması gibi.
rine karşılık olmak üzere iki erkekle NİSAB-1 SİRKAT (.ü.r" '-:-'L,a.;): Ça
evlendirilmesi demektir. Mesela, iki lındığında hırsızlık cezasını gerek
erkek, birbirine kız kardeşlerini bu tirecek mal miktarıdır. Bu miktar
suretle evlendirecek olsa bir nikah-ı Hanefiler'e göre 1 dinar veya halis
şigar meydana gelmiş olur. Esasen gumüşten yapılmış 1 O dirhem veya
"şigar" ve "şügfır" lafızları, lugatta kıymetçe bu miktar maldır.
"boşluk" (hulüv) manasındadır. Hü
kümdarı olmayan bir beldeye "belde-i NİSAB-1 ŞEHADET (ö.:ı� '-;-'L,a.;):
şagire" denilir. Böyle bir nikah da me Bir olay hakkında şehadetleri mak
bul olacak kimselerin miktarı de
hir olmadığından bu ismi almıştır.
mektir. Mesela borç hakkında iki
NİKAHTA VELAYET-İ İCBAR (c_� erkek veya bir erkek iki kadının ge
J�\ "-:�J o.:ı): Razı olsa da olmasa da rekli olması gibi.
dan olan gediklere de "adi gedikler" NUSRET (ö�): Yardım, avn, inayet
adı verilmiştir. 233 ve imdat manasındadır. Yardım iste
meye de "intisar" denir.
NOKSAN-1 ARZ (__,..;;\ ıJl..,aA;) : Bir
yerin üzerine ekin ekilmeden veya NÜKUL ANİ'L-YEMİN (.y:- JŞ,
bina yapılmadan evvel değeri olan �I): Bir müddei veya müddea aley
kira bedeliyle ekin ekildikten veya hin kendisine yöneltilen ve teklif edi
bina yapıldıktan sonra değeri olan len yemini yapmaktan kaçınması ve
kira bedeli arasındaki miktar. 234 yüz çevirmesidir. Böyle yemin yap
maktan kaçınan kimseye "nakil" denir.
233 Gediklerden bazıları 1 277 senesinden
evvel sahipleri tarafından vakfedilmiş, NÜZUL ANİ'L-VEZAİF (y J_,_;
bazıları da mülkiyet üzere kalmıştır. 1 277 U;U:;_,JI): Mütevelli, nazır, cabi gibi
senesi Zilhiccesinin 8. gününden itibaren,
gerek kalemler ve şer'i mahkemeler tara
vakıf hizmet yönleri (cihat) sahip
fından ve gerek evkaf hazinesi tarafından lerinin uhdelerindeki hizmetlerden
yeniden gedik olarak senet verilmesi ira başkalarına verilmek üzere istifa et
de ile kesin olarak yasaklanmıştır. 1 247
tarihinden sonraki tarih ile senet ve kaydı meleri demektir.235 Bir ciheti başka
olup da bu tarihten önce tarih ile senedi sına ferağ etmek de nüzfılden sayılır.
veya kalem ve sicillerde kaydı bulunma
yan gediklere kesinlikle itibar olunamaya
cağı da hususi bir nizamname gereğidir.
Gedikler yüzünden onun üzerinde karar
kıldığı (müstakarri) akarın mutasarrıfları
nın tasarruf hakkı haleldar olmuş ve hatta
kendileri bilinemez bir hale gelmiş oldu
ğundan gedik sahiplerinin mülk sahihle
rine belirli bir bedel vererek bu mülkleri
temellük etmeleri ve bu suretle gedik
lerin ilga edilmesi 22 Rebiülevvel 1 3 3 1
tarihli bir kanun ile kabul edilmiştir.
Birtakım mülk veya vakıf akarların esa
sen gayri meşru surette ihdas edilmiş
olan bu gediklere tabi tutulması garip
karşılanmalıdır.
234 Mesela bir tarlanın ziraattan evvel kira
bedeli 1 000, ziraattan sonra ise 800 kuruş
olsa, noksan-ı arz 200 kuruş olur. Fetva
ya esas olan budur. Fakat bazı fukahaya
göre böyle bir tarlanın ziraattan evvel sa
tıldığı kıymeti ile ziraattan sonra satıldığı
kıymeti arasındaki farklılık ne ise nok 235 Bu başkasına, "mefruğun leh ve menzu
san-ı arz ondan ibaret bulunmuş olur. lün leh" denir.
o
RACİL (�U: Yaya ve piyade de RAHİLE (Ü:>-11): Esasen binek deve
mektir. Deve, katır, merkep gibi düş demektir. Genel olarak binek hayva
manı korkutmayacak ve ürkütmeye nı manasında da kullanılır.
cek hayvanlara binenler de ganimet
RAHİP (�11): Hırıstiyan taifesin
lerden hisse almak hususunda "racil"
den abid olan kimse demektir. 23 ?
sayılırlar.
RAKABE (�1): Köle ve cariye de
RADA' (t_W 1): Lugatta "süt emmek"
mektir. Çoğulu, "rikab, rakabat" ve
demektir. Rad', radaa, irtida' da bu
"rükub"dur. Esasen boyun ve boyun
manadadır. "İrda"' da emzirmektir.
kökü demek olan rakabe, esirlerin
"Müradaa', rıda"' da iki çocuğun bir
boyunlarına kement takılması sebe
memeden süt emmesidir. Bu halde
biyle şahıstan kinaye olarak kullanıl
çocuklardan her biri diğerinin "ra
mıştır. Yahut parçanın (cüz'ün) adı
di''"olur. Istılahta rada' , en az dokuz
nı, bütüne (külle) vermek kabilinden
yaşında veya daha yaşlı bir kadının
bir mecazdır. 238 Köle veya cariyeyi
sütü özel vaktinde bir çocuğun mide
azat etmeye, kölenin boynundaki
sine girmesi demektir.
esaret halkasını çözüp gidermeye de
RADİ' (�1): Süt emen çocuk ve bir "fekk-i rakabe" denilir.
kadından süt emen çocuklardan her
237 Çoğulu, "rehabib"dir. Rehb ise "korku"
biri demektir.
ve "haşyet" anlamındadır.
238 Ancak her şeyin zatına ve aslına da "ra
RAHİN (�11):Hakikaten veya hük kabe" denilmesi yaygındır. "Rakabe-i
men borçlu olup rehin veren kimsedir. vakf' gibi.
1 72 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü
RAKABE ETMEK ( �1 �..ı): Bir dan "razh" adıyla birer miktar mal
vakfın gelirini aslına katmak demek alan kimselere de "ehl-i razh" denilir.
tir. Şöyle ki vakfedilen bir paranın
bir mikdarı kasıt ve kusur olmadan
RECM (�..ı): Lugatta öldürme, küf
retme, kovma (tart), terk, iftira (büh
zayi olsa bu noksan gelirinden hakim
tan), lanetleme, sövüp sayma, dost"
görüşüyle tamamlanmadıkça mürte
ve "arkadaş" manalarını ifade eder.
zikasına bir şey verilmeyebilir. Bu
Atılan taşa da "recm" denir ki çoğu
hale fetva diliyle "mürtezikanın va
lu "rücum"dur. Istılahta recm, "muh
zifelerini rakabe etmek" denir.
san" olan ve zina fiilini işleyen erkek
RAKİK (J::i..ı ): Köle ve cariye de ve kadını özel şekilde taşlayarak öl
mektir239. Savaş ülkesinden alınan dürmektir.
esirler "rakik" sayılırlar ise de bunlar
İslam ülkesine sokularak koruma al
REDDİYYE (�.)..ı) [Feraiz]: Ashab-ı
ferfüzin paylarının toplamı mesele
tına alınmadıkça kölelikle nitelendi
nin paydasından az olması. Payda
rilmezler. 240
dan baki kalan miktarda yine ashab-ı
RAZH (� ..ı): Savaşta, hizmetleri ferfüzden hak sahibi olanlara payları
görülen kadınlara, çocuklara, kölele oranında geri verilir/reddolunur.
re ve zimmilere ganimet mallarından
verilen bir miktar maldır. Bu miktar
REHN-İ BATIL (Jk4 ,:/'..ı): Aslen sa
hih olmayan rehindir. Mal olmayan
savaşanların paylarından alındığı
bir şeyi rehin vermek ve doğrudan
için onların ganimetten alacakları
tazmine konu olmayan bir şey241 mu
pay azalır. Bu miktarı tayin, devlet
kabilinde rehin almak gibi.
başkanına (veliyyü' l-emre) aittir.
"Razh" kelimesi lugatta, az bir şey REHN-İ FASİD (...L... li ,:/'..ı): Aslen sa
vermek ve az bir miktarda verilen hih olup vasfen sahih olmayan, yani
şey anlamına gelir. Kendileri savaş aslında kurulup ancak bazı harici va
çı ve mücahidlerden sayılmadıkları sıfları itibariyle gayri meşru bulunan
halde savaşta bazı hizmetleri görül rehindir. Taksim edilmemiş ortak bir
düğünden dolayı ganimet malların- malı veya başkasının hakkı bulunan
239 Hem bir hem de birden fazlayı ifade et
malı rehin vermek gibi.
mek için kullanılır. Çoğulu, "erikka"dır.
Esir olanlara düştükleri zaaf ve dayanık
REHN-İ SAHİH (� ,:/'..ı): Sıhhat
sızlık/incelikten (rikkat) dolayı "rakik" şartlarını taşıyan rehin akdidir. 242
denilmiştir.
240 Bunlardaki "rık", memlfıkiyetten ayrıl 241 Bi-nefsihi mazmun olmayan.
mıştır. 242 Bir başka ifadeyle aslen ve vasfen sahih
İ S L A M H U KU K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü • 1 73
REHİN (�J): Sözlükte "sabit, daim rıtl, 1 28 dirhem ile 1 dirhemin yedi
ve herhangi bir sebepten dolayı bir de dördü ağırlığında bir ölçüdür. 243
şeyi hapsetmek ve bekletmek" an
lamındadır. Fıkıhçıların terminoloji
RİBA (�J): Sözlükte mutlak fazla
lık demektir. Istılahta, "Karşılığında
sinde, "Bir malı tamamen veya kıs
bir bedel olmadan tartılabilen (vez
men alınması mümkün olan bir mali
ni) veya ölçülebilen (keyli) bir malı
hak karşılığında, hak sahibinin veya
aynı cinsten miktarı fazla bir mal ile
başkasının elinde, mal sahibinin rı
değişmektir." Ayrıca cinsleri farklı
zasıyla hapsetmek ve bekletmektir."
olup vezni, keyli veya metre ile (zi
Böyle hapsedilen mala "merhün" de
rai) veya sayı ile satılma (adedi) hu
nildiği gibi "rehin" de denilir. Çoğu
susunda aynı olan iki şeyden birini
lu, "rühun" ve "rihan"dır.
diğeri karşılığında veresiye olarak
RE'SÜ'L-MAL (JWI V"'U: Sermaye, değiştirmek de ribadır. Bu bakımdan
bir ticaret, bir şirket için kullanılan riba, "riba-i fazl" ve "riba-i nesle"
asıl mal demektir. adıyla iki kısma ayrılır. Mesela on
yüzlük altın, on bir yüzlük altın ile
REYB ("-:--'..J): Şek, "şüphe, ihtiyaç"
değiştirilse fazla olan bir altın, bir
anlamındadır. Çoğulu, "rüyub"dur.
bedel (ivaz) karşılığında olmadığın
Zamanın sıkıntı veren, üzücü olay
dan riba olur. Kendisinde riba cari
larına da "reybü'l-menun" denir.
olan mallara, "emviil-i ribeviyye"
"Rlbe" şüphe ve töhmet demektir.
denilir. Buğday, arpa, nakitler gibi.
RIK (JJ): Lugatta, kulluk yani ubU
diyyet demektir. Istılahta, hükmi bir
niteliktir ki insan bununla başkasının 243 Bir de ntl-ı Hicazi veya Medine vardır
ki 195 dirhem ağırlığındadır. Bu halde
mülkü olmaya konu olur. Diğer bir
5 ntl-ı Hicazi ile 1 ntl-ı Hicazi'nin üçte
tarif ile nk, esir edilen savaşçı hak biri, 8 rıtl-ı Iraki'ye denk bulunmuş olur.
kında sabit olan manevi bir sıfattır ki Rıtl-ı Iraki, 20 istir, yani, 1 30 dirhem
bu yüzden hürriyetlerini kaybetmiş ağırlığında olduğu halde rıtl-ı Hicazi, 30
olurlar. istar, yani, 1 95 dirhem ağırlığındadır. Bu
oran şu şekilde gösterilir:
RITL (Jk J): 1 30 dirhemlik bir ölçek Irakiler'e göre 1 sa'= 8 rıtl x 20 istiir =
tir ki 1 sa'ın sekizde birine denk ge 6,5 dirhem = 1 040 dirhem.
lir. Buna rıtl-ı Bağdadi ve rıtl-ı Iraki Hicaziler'e göre bir sa' = 5xl /3 ntl x 30
istar = 6,5 dirhem = 1 040 dirhem.
denir. Bazı zevatın beyanına göre bu
Bir de ntl-ı Şami vardır ki bu da 1 2 okıy
yeden, yani 480 dirhem ağırlığında bir
olan rehin akdidir. ölçüden ibarettir. Çoğulu, "ertiil"dir.
1 74 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
RİBA-İ FAZL (J-.a..il l �.J): Tartılabilen RİBH (c:u): Ffüde ve kar demektir. 244
veya ölçülebilen şeyleri kendi cinsle
riyle peşin olarak fazlasıyla değiştir RİC'AT-RÜCU' (lf..J 4......::-.J ): Lugat
mektir. l dirhem gümüşü 1,5 dirhem ta, "bir şeyi reddetmek, geri dönmek
gümüş ile derhal değişmek gibi. ve döndürmek" anlamındadır. Nikah
ıstılahı olarak, "Talak-ı ric'iden son
RİBA-İ NESİE (�1 �.J): Bir cinsten ra iddet içinde henüz var olan nikahı
olan iki şeyin birini diğeri mukabilin
sözlü olarak veya fiilen devam ettir
de veresiye alarak satmaktır. Ayrıca
mekten ibarettir." Bu şekilde evlilik
başka başka cinslerden olup tartılır,
devam ettirilmiş olur.
ölçülür veya metre ile ölçülür ya da
sayılabilir olma hususunda aynı olan RİC'AT-İ FİİLİYYE (� 4......::-.J ) : Ha
nefıler'e göre sıhriyet haramlığını
iki şeyden birini diğeri karşılığında
(hürmet-i müsahare) gerektiren fiil
veresiye olarak değiştirmektir ki mik
lerden biriyle meydana gelen rücu
tarları eşit de olsa yine caiz olmaz.
dur. Talak-ı ric'iden sonra iddet için
RİBAT (.1�.J): Sınırboyunda düşma de meydana gelecek cinsel yaklaşım
nın hücumu düşünülen mevzide sırf veya şehvetle sarılma gibi.
İsliim yurdunu muhafaza ve müdafaa
RİC'AT-İ KAVLİYYE ("-::]_,! 4......::-.J ):
maksadıyla ikamet etmek. Esasen ri
Hususi lafızlardan biriyle yapılan
bat, devam etmek demektir. Herhan
rücudur. Bu lafızlar ya açık (sarih)
gi bir şeyi bağlamak ve zabt için kul
veya kinai olur. "Sana müracaat et
lanılan ipe ribiit denildiği gibi, bağ
tim", "Sen benim zevcemsin" denil
ve at sürüsü anlamına da gelir. Hu
mesi gibi.
dudda bağlı bulunan süvari atlarına,
"ribiitü 'l-hayl" denilmesi bu bakım
RİDDET (•�.J): İsliim dininden dön
mek, küfre düşmektir (bk. İRTİ
dandır. İmarethanelere, tekkelere,
DAD).
yolcular için yapılmış olan kervansa
raylara da "ribiit" adı verilmiştir. RİKAZ (jl5.J) : 245 Yaratılıştan yer al
tında bulunan madenler ile gömülü
İsliim'ı takviye, müslümanları düş
olan hazineler.
manlarının şerrinden kollamak ve
muhafaza etmek maksadıyla sınır 244 Mesela 1 00 kuruşa alınan bir mal, 1 1 0
boyularında ikamet etmeye "murabı kuruşa satılsa bu 1 0 kuruş "ribh" olur.
Çoğulu, "erbiih"tır. "İ rbah" da bir mal
ta" denir. Bu maksatla hududda de
dan kar temin etmektir.
vamlı ikamet eden İslam mücahidle 245 Lugatta, tesbit manasına olan "rekz"den
rine de "murabıtin" denilir. alınmış olup "merkı1z" manasında kulla
nılmıştır.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 1 75
SA' (t_L,..,) : 1 040 dirhem buğday veya SAGIR (�) : Henüz buluğ çağına
arpa alır bir ölçektir. 8 Bağdadi ntla ermemiş çocuk demektir. Mümeyyiz
denktir. Buna "sa'-ı Iraki" de denir. ve gayri mümeyyiz kısımlarına ayrı
Hanefıler'e göre muteber olan da bu lır. "Sagir-i mümeyyiz" alışverişi an
dur. Irak'ta teamül bu şekilde cari ol layan, yani satmanın mülkü ortadan
muştur. Bir de, sa-ı Hicazi yani sa'-ı kaldırdığını, satın almanın da mülkü
Haremeyn vardır ki 5 Bağdadi rıtl ile elde ettirdiğini bilen ve gabn-i fühişi252
1 rıtlın üçte bir miktarıdır. Bu tak gabn-i yesirden ayırabilen çocuktur.
dirde bir sılı, 693 1/3 altı yüz doksan "Sagir-i gayr-i mümeyyiz" ise satışın
üç dirhem ile bir dirhemin üçte biri
ağırlığında bulunmuş olur.251 ise 1 rıtl-ı Bağdadi yani Iraki ile bu rıtlın
üçte biridir.
25 1 Bununla birlikte bu hususta fukahanın Buna cevaben deniliyor ki, sa'-ı Medi
farklı açıklamaları görülmektedir. Özetle ne, Abdülmelik b. Mervan zamanında bu
deniliyor ki: Sa', İmam-ı Azam ile İ mam miktar olarak belirlenmiştir. Halbuki daha
Muhammed'e göre 8 rıtl-ı Iraki'dir. Fa ewel Hz. Ömer'in sa'ı, 8 rıtl-ı Bağdadi
kat İmam Ebu Yusuf' a göre 5 Bağdadi miktarında idi. Hz. Ömer'in sa'ı ile amel
rıtl ile bir rıtlın üçte biri miktarındadır. ise Abdülmelik'in sa'ı ile amelden evladır.
Diğer üç mezhep imamının görüşü de Diğer bir görüşe göre İ mam Ebu Yusuf
böyledir. Çünkü Hz. Peygamber zama tarafından bir sa' 5 Hicazi rıtl ile 1 Hicazi
nında sa'-ı Medine bu miktarda idi. 8 rıtl rıtlın üçte biri miktarıdır. Bu miktar rıtlı
miktarı olan sa' ile teamül cereyanı, şer'i Hicazi ise, aşağıda da görüleceği üzere, 8
örf üzerine fazladan ve sonradan olan 1 rıtl-ı Bağdadi'ye eşittir. Bu halde İ mam
litrenin onda biridir. Bu sa', Irak'ta Hac Ebu Yusuf, diğer Hanefi imamları ile
cac tarafından icat edimiştir. Fıtır sadaka aynı görüşte bulunmuş olur.
sı ile benzerlerinde muteber olan ise eski 252 Onda beş aldanmak gibi. Açık ve herkes
sa'dır. Şöyle ki, 1 sa', 4 müddür. Her müd çe malum olan bir gabin.
1 78 • İ SLAM H UKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ
SEKER (�): Pişirilmeyip kendi ken bir senedindeki raviler, Resül-i Ek
dine kaynayan, katılaşıp sarhoş edici rem' e kadar üç, diğer senedindeki ra
viler de dört zat olsa, birinci sened ali
bir hale gelen yaş hurma suyudur.
olur ve onunla yapılan isnada da "ali
SEMEN (�): Satılan şeyin bedeli isnad" denir. Diğeri de senedi nazil
dir. Zimmetle ilişkilendirilmesi ve ve isnadı nazil olur.
zimmette yer alması sahih olur. Me
Ali senedin ricali, güvenilir kimse
sela bir kimse bir kitabı 1 00 liraya
lerden (sikat) olunca kıymeti büyük
satın alsa, bu 1 00 lira o kitabın seme
ve tercihe şayan olur. Çünkü ravile
ni olur. Bu bedel, derhal verilmezse
rin adedi azalınca yanılma ve unut
zimmete taalluk etmiş bir borç olur.
ma ihtimali de azalır ve hadisin kuv
SEMEN-İ MÜSEMMA (� �): veti artar. Bu yönüyle muhaddisler
Alışveriş esnasında tarafların karşı ali senedleri araştırmış, buna pek bü
lıklı rızayla belirledikleri bedeldir. yük ehemmiyet vermişlerdir. İmam
Bu bedel satılan malın hakiki kıyme Malik ve İmam Buhari gibi tabiin
devrinde yaşamış zatların rivayet et
tine eşit olabileceği gibi ondan çok
tikleri hadislerin senedleri, onlardan
veya noksan da olabilir.
sonraki muhaddislerin rivayet ettik
SENED (...l:....,..) : Sözlükte "itimat edilen, leri hadislerin senedlerinden daha an
sığınılan yer" ve "dayanak" demektir. olduğundan kıymetleri de o oranda
Terim olarak "hüccet" ve "burhan" büyük bulunmuştur.
anlamındadır. Davacı bu hüccet ve
SEKRAN (01.,S:... ) : Sarhoş ediciler
burhana dayandığı için buna "sened"
den birinin kullanılmasıyla sarhoş
denilmiştir. Çoğulu, "senedat"tır.
olan kimsedir. "Sekr", kullanılan bir
SENED (...l:....,..) [Hadis]: Lugatta "mu sarhoş edicinin beyne yükselen bu
temet, istinatgah" anlamındadır. Istı harlarının tesirinden meydana gelen
lahta, bir hadisi rivayet eden zatların özel bir durumdur. Dilimizde buna
tamamıdır. Bir hadisin ravilerinin "sarhoşluk" denir.
isimlerini zikrederek rivayet etmeye SELEB ( � ): Bir kimsenin üzerin
de "isnad" denir. deki elbisesi, silahı, parası ve bindiği
hayvan ile bunun üzerindeki eşyası
İki senedi, yani iki tariki ve iki ravi
dır. Başka hayvan ile onun üzerinde
silsilesi bulunan bir hadisin bu iki se
ki malları, "seleb"den sayılmaz. 257
nedinden hangisinin ricali daha az ise
o, "ali sened", diğeri de "nazil sened"
257 Seleb, mesliib (soyulmuş) manasında
adını alır. Mesela, bir hadis-i şerifin kullanılır, çoğulu, "esliib"dır.
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜÖÜ • 181
dan ibarettir. İcabına göre darp ve ha SİYER (..r.""') : "Siyret"in çoğuludur. 260
pis gibi yollardan biriyle uygulanır. Siyer tabiri tarihçiler tarafından en
Siyaset mefhumu, bir bakıma ta'zir fazla Peygamber-i Zişan Efendi
den daha kapsamlıdır. Bu bakımdan miz'in vasıflarından, menkıbelerin
siyaset, İslam hukukunda şöyle ta den ve yüksek mücahedelerinden
rif edilmektedir: "Devlet başkanı bahseden kitaplara verilen bir un
nın halk üzerindeki emir ve nehyi", vandır. Buna göre "Kitabü's-Siyer"
"Adaba, maslahatlara, malların inti tarihin hususi bir şubesi mesabesinde
zamına riayet için konulmuş kanun", bulunmuş olur. Hukuk kitaplarında
"İnsanları, dünya ve ahirette kurtu cihada ait konuları ve hükümleri içe
luşlarına sebep olacak bir yola irşad ren kısma, "Kitabü' l-Cihad" denildi
ile insanlığın yararına çalışmak." ği gibi, "Kitabü's-Siyer" de denilir.
SİYASET-İ ADİLE (4.J�� d..... �): İn SUGUR (Jyo;): Sınırboyu, derbend
sanların haklarını zulüm ve doğru ağızları ve düşmanın hücumundan
yoldan sapmış kimselerin elinden kur korkulacak açık mevziler demektir.261
taran siyasettir ki şeriattan sayılmıştır. SULBİYYE (�): Bir kimsenin öz
SİYASET-İ AMME (4..o � ��): Bü kız evladı.
tün toplumun yarar ve intizamı için SULH MUSALARA (WL.,a,. �):
zorunlu olan bir kısım ahkamdan Davalaşmanın (mubasame) zıddı
ibarettir. dır. 262 Istılahta iki tarafın (davacı
SİYASET-İ HASSA (;,..., t.,.:. ��): "müddei" ile davalının "müddea
Bazı suçlular hakkında, gerekirse öl aleyh") rızalarıyla anlaşmazlığı or
dürmek suretiyle olsun, vuku bulacak tadan kaldıran akid.
engelleme ve uslandırma demektir. SÜFTECE (�): Bir nevi poliçe
demektir. Bir beldede verilen bir pa
SİYASET-İ ŞER'İYYE (�f- ��) :
Beşeriyetin yarar ve intizamı için ranın, bir ödüncün bir ödeme emriyle
şer' -i şerifin kabul ve gerekli kıldığı diğer beldede alınmasıdır. Bir kimse '
bulunduğu bir beldede bir tacire bir Usul terimi olarak ise sünnet, Nebiyy-i
miktar para verip ondan aldığı öde Zişan hazretlerinden sudur eden söz
me mektubuyla bu parayı gideceği ler ile bilerek yapılan (kasti) fiillerden
diğer bir beldedeki bir tacirden veya ve takrirlerden herhangi biridir.
başka birinden alacak olsa bir süfte
Resulullah'ın mübarek sözlerine "sün
ce muamelesi meydana gelmiş olur.263
net-i kavliyye", fiillerine "sünnet-i fı
SÜKNA (� ): İkametgah yani iliyye", yapıldığını gördüğü bir şeye
menzil, hane ve oda gibi içinde otu karşı sükut edip ret ve inkar buyurma
rulacak yerdir. Böyle bir yerde oturt ması da "sünnet-i takririyye"dir. Sün
maya da "iskan" denir. netin çoğulu "sünen"dir.
ŞAKİK (J.:.Ll) : Ana baba bir kardeş akdedilmesi şahidin varlığına bağlıdır.
demektir. Ana baba bir erkek kardeşe, ŞART-1 CA'Lİ (� .1. _,.!.): Mükellef
"ahi şakik", ana baba bir kız kardeşe tarafından üzeri�e açıkça veya işaret
"uhti şakika li-ebeveyn", amcaya da yoluyla bağlanmış (ta'lik) olan şarttır.
"ammi şakik" denir. Bu öncelikle şart edatı ile yapılır. Ör
ŞAKİKA (•;;_:; •.):Ana baba bir kız neğin bir kimsenin hanımına hitaben '
müşterek bir malın bedelinden dolayı si 1 000, diğerinin sermayesi 500 lira
müşterinin zimmetinde bulunan ala olabilir. 27 1
caklarındaki ortaklıkları gibi. Böyle
ŞİRKET-İ MUDAREBE
biralacağa, "deyn-imüşterek" denir.269
"-ul.,a... ) : Bir taraftan sermaye, diğer
ŞİRKET-İ EMVAL (Jlyl 4.5_,...!) : Ta taraftan çalışma ve iş olmak üzere
rafların ortaya sermaye olarak bir akdedilen şirket. Sermaye sahibine,
miktar mal koyup ya birlikte veya "rabbü'l-mal" çalışana da, "müda
ayrı ayrı ya da bu yönü şart etmeden rib" denilir.
alıp satmak üzere kurdukları şirket ŞİRKET-İ MÜFAVAZA
tir. Elde edilen kar, ortaklar arasında w_,Li.o): Ortaklar arasında hem ser
bir oran dahilinde taksim edilir. mayenin miktarı hem de kardan
ŞİRKET-İ İBAHA (4.>�I 4.5_,...;) : Mu hisseleri eşit olmak üzere akdedilen
bah olan şeyleri, yani mülkiyet al şirkettir. 272
tına alınmamış sular, kendiliğinden
271 İ nan, ortaya çıkmak manasındadır. Diz
yetişenP0 otlar ve av hayvanları gibi gin manasını da ifade eder. Bu şirkete
aslında kimsenin mülkü olmayan inan denilmesi, ya bazı mallarda şirke
şeyleri alıp sahiplenme hususunda tin ortaya çıkmasından veya bu şirket
sebebiyle ticaretin dizgini elde edilmiş
herkesin hak sahibi olması. olmasından dolayıdır. Şöyle de deniliyor
ki: Bir hayvana binen, onun dizginini bir
ŞİRKET-İ İHTİYARİYYE (4.5_,...; eliyle tutar, diğer eliyle de başka iş yapa
�}::=>- \ ): Ortakların fiilleriyle mey bilir. Bu şirkette de ortaklardan her biri,
dana gelen ortaklıktır. İki kimse tara sermayenin bir kısmında inan tasarrufu
fından ortak olarak alınan bir evdeki nu ortağına havale eder, bazısında etmez.
Bu yönüyle buna bu ad verilmiştir.
ortaklık gibi.
272 İ miim-ı A zam ile İ mam Muhammed'e
göre bu şirkette ortakların tasarrufları da
ŞİRKET-İ İNAN (0� 4.5_,...!) : Ticaret
eşitlik üzere olması şarttır. Binaenaleyh
gibi bir maksatla iki veya daha fazla ortaklardan birinin alıp satabileceği bir
kimse tarafından sermaye konularak şeyi diğerleri de alıp satabilmelidirler. Bu
akdedilen bir şirkettir. Bu şirkette halde bir müslüman, bir gayri müslim ile
şirket-i müfiivazada bulunamaz. Çünkü
ortakların arasında tam eşitlik şartı
bir gayri müslim, şarap, domuz gibi şey
bulunmaz. Mesela, birinin sermaye- leri alıp satabileceği halde bir müslüman
alıp satamaz. İ mam Ebfı Yusuf'a göre ta
269 Tek bir sebepten dolayı olmaksızın, borç sarruflarda eşitlik şart değildir.
lunun zimmetinde bir şahsa veya fark Müfüvaza şeklinde şirketi kuranlara
lı şahıslara ait olan borçlara da "deyn-i "müfüvizln" denir. Müfüvaza lafzı ya
gayr-i müşterek" denir. "tefviz" den türemiştir ve eşitlik manasını
270 Hüda-yı niibit. ifade eder; ortaklar ticaret mallarının hep-
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 191
ŞİRKET-İ MÜLK ( ..!.lL "5_r,) : Bir sını da içerir. 275 Terim olarak şüfa,
malın birden fazla kişiye, mülk edin satılan veya bedel (ivaz) şartıyla hibe
edilen bir akarı veya o hükümde olan
me yollarından biriyle ait olmasıdır. 273
bir malı müşteriye veya lehine hibe
ŞİRKET-İ VÜCÜH (·�J "5_r,): yapılana (mevhUbün lehe), kaça mal
•
Birden çok kimsenin sermayeleri olmuş ise o miktar ile müşteriden
olmadığı halde kendi itibarlarıyla veya bayiinden veya mevhUbün leh
veresiye mal alıp satmaları ve karını ten cebren alıp temellük etmektir. Bu
aralarında taksim etmeleri suretiyle bakımdan şüfa sahibi kendi mülküne
akdedilen bir şirkettir. Buna, "şir böyle şüfa ile aldığı malı katmış olur.
ket-i mefülis" de denilir. 274 Şüfa, şüfaya konu olan malı temel
lük manasında da kullanılmaktadır.
ŞÜF'A (�): Şef ( � ) kelimesin
den alınmıştır. Şef kelimesi sözlükte ŞÜF' ADAR (.;b ......A..!. ): Satılan veya
tekin zıddıdır. Yani çift anlamındadır. ivazla hibe edilen akarda şüf'a hakkı
Bu bakımdan çoğul ve ilave mana- olan kimsedir. 276 Satılan akarda his
sinde birbirine bütün tasarrufları havale
sesi olan veya o akara bitişik akarı
etmesi yönüyle buna bu ad verilmiştir bulunan kimse gibi.
veya yayılma ve ortaya çıkma manasını
ifade eden "fevz" ve "feyezan" lafzından ŞÜPHE (�): Sabit olmadığı hal
alınmıştır. Bu şirket, bütün tasarruflarda de sabite benzeyen şeydir. Başka bir
ortaya çıkma ve yayılma üzerine kurul tarif ile, haram mı helal mi olduğu
duğundan bu adı almıştır. Ve ihtimal ki yakinen bilinmeyen şeyden ibarettir.
böyle bir şirket, feyiz ve berekete vesile
olacağı için böyle isimlendirmiştir. ŞÜPHE-İ AKD (� �): Şekil ola
273 İ htiyari ve gayri ihtiyari kısımlarına ay
rak var olan bir nikah akdinden doğan
rılır. Şöyle ki: Satın alma, bağışı kabul,
vasiyet gibi ortakların fiilleriyle sabit şüphedir. Buna "şüphe-i nikah" da
olan şirket, "şirket-i ihtiyariyye" dir. Mi denir. Şahitsiz olarak kıyılan bir nika
rasçılık gibi veya malların birbirinden hın helalliği hakkındaki şüphe gibi.
kolaylıkla ayrılamayacağı şekilde birbi
rine karışması gibi bir sebeple meydana
gelip ortakların fiilleriyle sabit olmayan 275 Çünkü bir şeyin diğer bir şeye zam ve
şirket de, "şirket-i gayr-i ihtiyariyye"dir. ilavesini anlatmaktadır. Şefaat kelimesi
Bir hanede veya birbirine karışmış olan de bundandır. Çünkü bununla bir arka
bir miktar zahirede iki kimsenin hisse çıkma meydana geliyor ve şefaat eden
sahibi olması gibi ki bunlara "şerik" ve ile hakkında şefaat olunan kimse birleş
"müteşarik" hissedar denir. miş oluyor. Nitekim şefaat-i nebeviyye
274 Bu şirket, vecahet ve itibar sahipleri ta sayesinde günahkarlar abidler zümresine
rafından akdedileceği için, "şirket-i vü katılıp onlarla çift olacaktır.
cuh", sermayeleri bulunmadığı için de, 276 Akara temellüke salahiyeti bulunan kim
"şirket-i meralis" adını almıştır. sedir.
1 92 • İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ
TALAK-1 FAR (;t; J':>\1): Bir kimse zamana bağlamadan hemen meyda
nin maraz-ı mevtinde (ölüm hastalığı na gelen talaktır.
esnasında) yapmış olduğu talaktır.
Daha çok hanımının mirasa sahip ol TALAK-1 RİC'I (�_; J':>\1 ): Taraf
masını engelleme gayesi taşır. ların fiilen karı koca hayatı yaşadık
tan sonra erkeğin yeni nikah akdine
TALAK-1 FUZULi/Yetkisiz Temsil gerek kalmadan iddet süresi içinde
cinin Boşaması (J� J':>\1 ) : Asil eşine dönebildiği boşamadır. Boşa
veya vekil olmayan bir şahsın yap manın ric'i sayılabilmesi için birinci
tığı talaktır. "Filanın hanımı boş ol veya ikinci talak olması, boşamanın
sun! " denilmesi gibi. bir bedel karşılığında yapılmaması
gerekir. Bu şartlar altında boşama sa
TALAK-1 (SÜNNi) HASEN (J':>\1
rih veya kinayeli lafızlarla yapılmış
:_r->-) : Erkeğin kendisiyle cinsel iliş
olsa bile talak kural olarak ric'idir.
kiye girdiği hanımını, bir temizlik
döneminde ilişkiye girmeden bir ric'i TALAK-1 SARiH (�J""' J')\1 ): Sarih
talak ile boşamak ve iddetinin bitimi lafızlardan biriyle yapılan talaktır.
ne kadar temizlik durumlarına göre İster ric'i ister bain olsun meydana
ve adetten kesilmiş bir kadın ise ayla gelmesi için niyete bakılmaz.
ra dağıtarak birer kere daha boşama
TALAK-1 SÜNNi (� J':>\1) : Azarla
sıdır. Üç boşama (talak) sayısı, böyle
mayı gerektirmeyecek şekilde mey
ayrı ayrı yapılarak tamamlanmış olur.
dana gelen talaktır. "Sünni hasen" ve
Cariyeler hakkında bu şekilde yapıla
"sünni ahsen" kısımlarına ayrılır.
cak iki talak da aynı hükümdedir.
TALEB-İ MÜVASEBE (�ly � ) :
TALAK-1 MUALLAK/Şarta Bağlı Bir akarın satıldığını haber alan bir
Talak (J.L.... J')\1 ): Bir şeye bağlama hissedarın veya halitin veya bitişik
suretiyle yapılan talaktır. "Şu işi ya komşunun, o haberi aldığı mecliste
parsan boş ol" denilmesi gibi. Buna hemen şüf'ayı talebe delalet eden bir
"yemin bi 't-talak" da denir. söz söylemesidir. Mesela, "Ben o satı
lan akarın şüf' adanyım" demesi gibi. 283
TALAK-1 MUZAF/Zamana Bağlan
mış Talak ( ....; L.,a... J ')\1): Bir zamana TALIA (�) : Casus. Düşmanın du
izafe edilen talaktır. "Yarından itiba rumlarından haberdar olup mensup
ren boş ol!" denilmesi gibi.
283 Müviisebe, bir şeye hemen atılmak ve
TALAK-1 MÜNECCEZ/Hemen Olu kalkışmak anlamındadır. Şüf'a talebi de
şan Talak (� J')\1 ): Bir şarta veya derhal olmak lazım geldiğinden ona böy
le denilmiştir.
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ o 1 97
olduğu tarafa haber vermek üzere nık bir kimsenin korumak istediği
gönderilen şahıs. bir malını gafletinden yararlanarak
bir hile ile çalan şahsa "tarrar" denir.
TALIK (J::lb ) : Serbest kalma, yolu
Tarrar, hırsız hükmündedir.
açılmış tahliye edilmiş esir. Çoğulu,
"tuleka"dır. TASARRUF-1 MÜLLAK (.J_,..a.i
.!.l')l. ): Bir şeyde meşru ve geçerli
TA'LİK (J:.1.....;) : Bir cümlenin kapsa
(nafiz) bir şekilde asıl olarak yapılan
dığı mananın meydana gelmesini, di
tasarruftur. B ir kimsenin sahip oldu
ğer bir cümlenin kapsadığı mananın
ğu hanesini tamir etmesi ve arazisini
meydana gelmesine şart edatı ile bağ
ekmesi, hayvanına binmesi ve elbi
lamaktır. Mesela bir kimse kölesine,
sesini giyinmesi gibi.
"Filan işi görürsen azat ol" dese, azat
olmanın meydana gelmesini o işin TASHIH-İ MESELE (.ili_. �)
görülmesine bağlamış olur. O iş gö [F eraiz] : Varislerin hisselerini hiç
rülünce azat durumu meydana gelir. biri hakkında kesir olmayacak şe
Buna, "ta'lik-i şart" da denir. kilde ve mümkün mertebe en az bir
miktardan göstererek terikeyi taksim
TA'N-1 ŞÜHÜD (.)� �): Bir ola
edilebilir bir hale sokmaktır.
ya şehadet edenlerin bu şehadette
yalancı olduklarına dair davalı tara TATLIK/BOŞAMA (J:ik;): Erkeğin
fından ortaya konulan iddiadır. 284 karısını boşaması ve aradaki evli
lik bağını usulüne uygun bir şekilde
TARIK-İ AM (i� J:_)>) : Sınırsız sa
sonlandırması dır.
yıda insanın serbestçe gidip gelmek
te oldukları yoldur. Bu yolun çıkar TA 'ZIR (_r.j-'Y): Zıt anlamlı tabir
veya çıkmaz yol olması arasında bir lerdendir. Lugatta "men, red, icbar,
fark yoktur. aşağılama, uslandırma, hak üzere ol
mak" manalarını ifade ettiği gibi "ta
TARİK-İ HAS (_l"" l>- J:_)>) : Sınırlı
sarruf, yardım etme, takviye, saygı
sayıda kimselerin mülkü olan ortak
duyma ve tazim" manalarını da ifa
sokaktır. Bazı çıkmaz sokaklar yani
de eder. İslam hukukunda ta'zir ise
tarik-i gayr-i nafize, tarik-i has kabi
hakkında belirli bir ceza ve şer'i had
lindendir.
bulunmayan suçlardan dolayı tatbik
TARRARİYYET (�)_)>) : Yankesici edilecek uslandırma (te'dib) ve ceza
lik demektir. Yankesiciye, yani uya- dan ibarettir.
TA'ZIR-İ EVSAT (..k.....ıJ I _,:__;.ü): Sos TEBZIR (_,:�): Bir şeyi layık ol
yal mevkileri orta halde bulunan mayan yerde sarfetmektir. Yapana,
kimseler hakkındaki ta'zirdir. Hem "mübezzir" denir.
mahkemeye celp ve ihtar suretiyle TE'CİL-İ DEYN (:r..) �t): Borcun
hem de hapis suretiyle yapılabilir. verilmesini belirli bir vakte bağla
mak veya borcu tehir etmektir. Böyle
TA'ZIRÜ'L-EŞRAF (J_,..!.\i l _,:�) :
Yöneticiler (ümera), yüksek tüccar, olan borca, "deyn-i müeccel" denir.
köy ayanı gibi üst düzey kimseler hak Peşin olan borca, "deyn-i muaccel"
kındaki ta'zir. Bir vasıtayla bilgi ver denir. Ödeme zamanı gelen deyne
mek suretiyle veya mahkemeye celp de, "deyn-i hal" denir. Deynin ço
edilerek yüzüne ihtar suretiyle yapılır. ğulu, "düyfın"dur. "Ecel" de belirli
vakit demektir.
TEADDÜD-İ ZEVCAT (..:...ı \::- Jj .)...\.Aj) :
TEDAHÜL (j>-1..G): İki sayıdan bi
Bir kimsenin nikahı altında birden
rinin diğeriyle tamamen bölünebilir
çok kadının bulunması demektir.
olmasıdır. Üç ile dokuz sayıları gibi.286
Bunun müslümanlarca azami sınırı
dörttür. TEDAHUL-İ İDDETEYN (j>-1..G
��) : İddet beklemekte iken bir
TEARUZ-İ BEYYİNAT (U""J'u..i şüpheye dayalı olarak kendisiyle cin
..:...ı � ): 285 Delillerden her birinin, di
sel ilişkiye girilen bir kadın hakkında
ğerini çürüttüğünü ispat eder bir
yeniden lazım gelen iddetin evvelki
halde bulunmasıdır. Artık bunlardan iddet ile karışması demektir.
hiçbiriyle amel olunamayacağından
hepsi de düşmüş olur. 286 Çünkü dokuz sayısı üç ile bölünebilir.
Bu küçük sayı, o büyük sayının böleni
285 B eyyinelerin her yönüyle denkleştirilme ve parçasıdır. O büyük sayı da bu küçük
si ve karşılaştırılması (teadül ve tekabül). sayının katları ve emsalidir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 1 99
TEDBİR (.r.!J.i): Bir tür azat etme ta'zirdir. Uslandırrna (te'dib) ise hafif
dir ki efendinin, kendisinin vefatına ceza ile ıslah ve terbiye etmektir.
bağlı olarak kölesini azat etmesi de TEFVIZ: (bk. MUFAVVİZE)
mektir. Esasen tedbir, işlerin akıbet
TEFVIZ-İ TALAK (J'.JU. �_,A;): Ko
lerini düşünerek icabına göre hare
canın talakı hanımına temlik ve hava
kette bulunmaktır. Bu münasebetle
le etmesi veya talakı vekiline veya el
bir kimsenin ahirette sevaba nailiyet
çisine veya hanımının velisine havale
için ölümüne bağlı olarak yapmış ol
etmesidir. Üç kısma ayrılır:
duğu azata da "tedbir" denilmiştir.
TEFviz-i AM Cr� �_,A;): Bütün
TEDBİR-İ MUALLAK (J.L... .r.!J.i): zamanları gösteren bir zaman zarfı
Bir şarta bağlanmış olan tedbirdir. ile yap ılan tefvizdir. "Ne vakit diler
"Sen şu işi yaparsan müdebbersin" sen kendini boşa!" denilmesi gibi.
denilmesi gibi.
TEFVIZ-İ MUKAYYED (�_,A;
TEDBİR-İ MUKAYYED (� .r.!J.i): �): Bir zaman ile kayıtlanmış olan
Efendinin bir vasıf ile kayıtlı olan ve tefvizdir. "Kendini yarın boşa!" de
fatına bağlı "tedbir"dir. "Ben bu has nilmesi gibi.
talığımdan ölürsem sen hürsün deme
TEFVIZ-İ MUTLAK (J.11... �_,A;):
si" gibi.
Bir vakit ile kayıtlı olmayan tefvizdir.
TEDBİR-İ MUTLAK (J.11... .r.!J.i): Kocanın hanımına hitaben, "Kendini
Başka bir şart aranmaksızın efendinin boşa!" demesi gibi.
ölümüne bağlanmış olan "tedbir"dir. TEHALÜF (......;J l..ü) : Hasımlardan her
Efendinin, "Ben öldüğüm zaman sen birinin yemin etmesidir. Ahitleşmek,
hürsün" demesi gibi. taahhüdde bulunmak manasını da
TEDBİR-İ MUZAF (..JL,a... .r.!J.i): Bir ifade eder.
vaktin girmesine veya çıkmasına izafe TEHARÜC (c..;L>..;) : Varislerden bi
edilen "tedbir"dir. "Sen gelecek ayın rinin veya birkaçının terikeden belli
başından itibaren müddebbersin" de bir miktar mal alarak mirastan çekil
mesi gibi. mesi için diğer varisler ile anlaşma
TE'DİBEN TA'ZIR (_r.jN ��t;): Akıl yapmasıdır.
olduğu halde henüz mükellefiyet ça TEKABBÜL (J:Z): Kabul etmek, bir
ğında bulunmayan bir çocuğun yaptığı işi taahhüt ve yüklenmektir. B ir evin
bir suçtan dolayı hakkında uslandırma yapılmasını, bir elbisenin dikilmesi
ve terbiye etmek maksadıyla yapılan ni deruhte etmek gibi.
200 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
TELKİN-İ RÜCU' (if..J �): Zina TENFiL-İ AM (r� �): Bütün ga
rezaletini ikrar eden bir şahsa hakim zilere yapılan "tenfil"dir.
tarafından "Belki aranızda bir nikah
TENFiL-İ HAS (_r"'L,:. �): Devlet
vardı. . . " veya "Bu olay bir şüpheye
başkanı tarafından savaşa teşvik için
mebni vuku bulmuş olmasın!" ya da
bir kısım gazilere fazla pay veya bazı
"Bir rüya görmüş olmayasın!" gibi bir
şeyler tahsis etmek ve vermektir.
şekilde sorulan sorudur.
TENFİZ ( i_.i·.; ): Bir hakimin verdiği
TENAKUZ (.J.a..9 \.;.,; ):287 Bir hakkı dava
hükmü diğer bir hakimin yeniden (is
eden şahıstan kendi iddiasına zıt,
tinafen) yaptığı tetkik neticesinde usu
onun batıl olmasını gerektirecek bir
lüne uygun görerek tasdik etmesidir.
sözün veya fiilin veya sükutun mey
dana gelmesidir. Mesela, bir kimse, TEMASÜL ey�): İki sayının bir
"Bu mal benimdir!" dediği halde birine eşit olmasıdır. Beşin beşe eşit
sonra, "Bu mal falanındır" dese288 te olması gibi.
nakuzda bulunmuş olur.
TE'MİN-İ'TİMAN (0�1-.,:r.olı): Bir
TENAZU' Bİ'L-EYDİ (.ş� '1 � t_.>\.;.,; ): kimseyi bir şey üzerine emin kılmak
Bir mal üzerinde farklı kimselerin anlamındadır. "Te'min" kelimesi, bi
zilyedlik iddiasında bulunması. risine eman vermek, bir şahsı eman
üzere kılmak manasında da kullanılır.
287 Sözlükte birbirini defetmek (tedafü') an TERCİH (�_;): Vasfen birbirine
lamındadır. benzer olan iki delilden birinin diğe
288 Bir malı satın aldığı halde dönüp, "Bu
rine üstün olduğunu ispat etmektir.
mal zaten benimdir" diye mülkiyet iddi
asında bulunsa veya bir malın satıldığı
Böyle benzer delillerden birini diğe
nı gördüğü halde süküt edip daha sonra, rine tercihe güç yetirebilen zatlara da
"Bu mal benimdir" diye müşteriden dava "ashab-ı tercih" denilir.
eylese, tenakuz hali meydana gelir.
İ S L A M H U KU K U T E R İ M L E R İ S Ö Z LÜ G Ü • 201
TERCiH-İ BEYYİNE (4, �j): Ha TESAMU' (t"W): İştihar yani meş
sımlar tarafından ikame edilen şahit hur olmak demektir29 1 •
lerden bir kısmının diğer bir kısmına
TESCİL-İ İSTİBDAL(Jl�l �):
tercih edilerek ona göre hüküm veril
Bir istibdalin bozulması mümkün
mesidir. Mesela ölmüş bir kimsenin,
olmamak üzere sıhhatine (geçerli
sağlıklı iken bir şeyi ikrar etmiş oldu
liğine) hakim tarafından hükmedil
ğuna dair ikame edilecek bir beyyine,
mesidir. Artık bu istibdal muamelesi
hasta iken ikrar etmiş olduğuna dair
feshedilemez.
olan beyyine üzerine tercih olunur.
TESCİL-İ VAKF (...._,.ü , �): Bir
TERHİN (0:" j): Bir malı, bir hak
vakfın lüzumuna yetkili olan bir ha
mukabilinde rehin vermek ve hap
kimin usulü dairesinde hükmetmesi
setmektir.
demektir. Tescil tabiri sözlükte bir
TERİKE ('5;): Sözlükte terk laf i'lamı sicile yazmak anlamındadır.
zından alınmış olup terkedilmiş şey
TESEBBÜBEN CERH (c.?. �):
manasındadır. Terim olarak, "Vefat
Bir kimsenin yaralanmasına sebep
eden bir kimsenin kendisine ait ol
olmak demektir. Yani bir şeyde bir
mak üzere terketmiş olduğu mal"
insanın adete göre yaralanmasına yol
dan ibarettir. 289
açan bir fiili meydana getirmektir.
TERMİM (r-:";) : Meremmet etmek, Kamuya ait bir yolda müsaadesiz ka
yani tamir ve ıslahta bulunmak de zılan bir kuyuya birinin düşüp yara
mektir. Meremmetler iki kısımdır. lanması gibi.
TESALÜH (� L..a;) : Musaleha, barış mek manasındadır. Bir İslam hukuku te
rimi olarak, "iştihar" (meşhur olmak) iki
ma ve anlaşma. 290 türlüdür. Biri, "şöhret-i hakikiyye" dir ki
tevatür ile hasıl olur. Diğeri de "şöhret-i
hükmiyye" dir ki iki adil erkeğin veya adil
289 Binaenaleyh bir ölünün nezdinde emanet bir erkek ile iki adil kadının şehadet laf
olarak bulunmuş olan şey, onun terike zıyla haber vermeleriyle meydana gelir.
sinden sayılmaz. 292 Bir şeyde başka bir şeyin adetin cereyanı
290 Davalaşmanın yani muhasamenin zıd üzerine telefine yol açacak bir işi meyda
dıdır. Barışma yani müsaleme manasını na getirmektir. Bunu böyle yapan şahsa,
ifade etmektedir. "mütesebbib" denir.
202 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
TEVA (ı.Şy): Sözlükte telef ve helak 294 Şöyle ki 1 O sayısı 4 sayısına bölünür,
sonra da 4 sayısı harici bölme olan 2 sa
olmak anlamına gelir. Istılahta hava yısına bölünür.
le edilen borcun havaleyi kabul eden 295 Sözlükte farklı şeylerin birbiri ardınca
UKUBET (�p ): Ceza ve azap an kullanılır. Gasp yoluyla meydana ge
lamına gelir. Vurma, hapis, organ len bir cinsel ilişkiden dolayı diyet
UKR (.fa-): Mutlak mehir manasına satılanlar (mekllat) ile diğer tartı ile
gelse de daha çok mehr-i misil anla satılanlardan (mevzı1nat) başka olan
mında kullanılır. Şöyle ki, hür bir kadı kitap, meta ve kumaş gibi şeylerdir.
nın mehr-i misline ''ukr" denildiği gibi Uruz tabiri hazan yalnız hayvan ve
bir cariyenin güzelliği ve efendisi iti akar karşılığı olarak da kullanılır.
bariyle denkleri olan cariyelere naza USUL (J_,,..., ı ) [Feriiiz]: Üst soy. Yani
ran hak edeceği mehre de ''ukr" denilir. babalar ile analar ve sonsuza kadar
Bazı zevata göre cariyelerin ukrları ba dedeler ile ninelerdir. "Usul"ün tekili
kire iseler kıymetlerinin onda biri, dul "asl"dır. Bu kelime, lugatta temel ve
iseler yirmide biri oranındadır. esas anlamındadır. Asaleti olan zata
Bununla beraber "ukr" tabiri, çoğu "asil, zi asalet, sahib-i asalet" denilir.
kere kendisiyle şüphe ile cinsel iliş
kiye girilen kadına, mehrine denk
USUL (J_,,...,I ): "UsUl" "asl"ın çoğu
ludur. Asıl, maddi veya manevi olan
olarak verilen tazminat manasında
206 • İ S LAM HUKUKU TERİML E R İ SÖZLÜGÜ
fından emredildiği sübllt veya dela Bunun tersi, "vakf-ı gayr-i fuzfı.li"dir.
let bakımından zanni delil ile sabit VAKF-1 GAYR-İ LAzlM (.r."- .....ÜJ
olan vazifedir. Her namazda Fatiha-i �j'�): Vakıf, hakim veya vakıfın va
şerife'nin okunması gibi. "Vacib" risi tarafından fesih ve ibtali sahih
ve "vecibe" tabirleri hazan farz ma olan vakıftır. Vakf-ı fuziili gibi.
nasında kullanılır. Namaz bir veci
bedir, borcu ödemek bir vecibedir, VAKF-1 İRSADi (..ş.)l.,.:. Jl .....AiJ): Bey
denilmesi gibi. tülmale ait olan bir mülkün rakabesi
(aslı) yine beytülmale ait olmak üze
VAKF-1 EHLi (�İ .....ÜJ): Sınırlı bir re menfaatinin kamu otoritesi (veliy
topluluğa297 (kavme) ait olan vakıftır. yü'l-emr) tarafından veya onun mü
VAKF-1 FUZULi CJ� .....ÜJ): Bir saadesiyle başka bir zat tarafından,
kimsenin malik olmadığı bir şeyi, bir kimseye tahsis edilmesi demek
diye yapılan vekalet. Buna "vekalet-i len bir cinayet işlediği takdirde diye
mürsele" de denir. tini efendisi verir, vefat edip derecesi
daha önde olan varis bırakmayınca
VEKALET-İ MUZAFE (ül.,.2... 4..l l5.,,) :
da mirasına efendisi sahip olur.
Belirli bir vakitten itibaren başlaması
şart kılınan vekalettir. "Gelecek ayın "Velı1-yi ataka", kölenin hürriyet ni
başından itibaren seni şu hususa ve metine kavuşması dolayısıyla ortaya
kil ettim" diye yapılan vekalet gibi. çıktığından buna "vela-yi nimet" de
denilir. 307
VEKİL (J:S.,, ) : Kendisine başkası
tarafından bir iş havale edilen kim VELA-Yİ MEVKUF (J_,;_,... ..�.,,) :
sedir. 305 Azat edeni belli olmayan köle hak
kındaki velıldır.
VEKİL-İ MÜSAHHAR (� J:S.,,) :
Mahkemeye gelmekten ve vekil VELA-Yİ MÜVALAT (ö�I_,... ..�.,,) :
göndermekten kaçınan ve celp edilip Nesebi meçhul olan bir şahsın şartları
mahkemeye getirilmesi mümkün ol dahilinde başka bir şahıs ile akdetmiş
mayan bir davalı (müddea aleyh) na olduğu bir veladan ve bir yardım
mına hukukunu muhafaza için bakim laşma bağından ibarettir. Bu velı1-
tarafından atanan vekil. 306 ya talip olan ve nesebi bilinmeyen
şahsa, "mevla-i esfel'', bunu kabul
VELA (..�.,,) : Mirasçı olma sebebi
eden kimseye de "mevlı1-yi ala, mev
sayılan bir hükmi yakınlıktır. Esasen
le'l-müvıllat" adı verilir. "Müvalat"
vela, "tasarruf, muavenet" ve "mu
tabiri, esasen "velılyet"ten alınmış
habbet" demek olup "yakınlık (kurb)"
olup "muvasale (bitiştirme), musada
manasına olan "vely" kelimesinden
ka" (karşılıklı dostluk) ve "tenasur"
alnmıştır.
(yardımlaşma) manalarını ifade eder.
VELA-Yİ ATAKA (.ü� ..�.,, ) : Efendi
VELA-Yİ NAFİZ (.ltt; ..�.,,) : Azat ede
ile kölesi arasında azat neticesi ola
ni belli olan köle hakkındaki velıldır.
rak meydana gelmiş bir veladan, bir
yardımlaşmadan ibarettir. Azat edi- VELAYET-İ CERAİM (�l_r.- ��J):
Halk arasında meydana gelen suç
305 Bu işi kendisine havale edene, "müvekkil'', lar ve yolsuzluklar hakkında idari,
o işe de "müvekkelün bih" ve "müvekke
siyasi bir kısım tedbirler alınmasına
lün fih" denir. "Tevkil" de "vekil tayin et
mek" demektir. Vekil tabiri erkeğe de kadı verilen izin ve yetkidir. Buna, "velı1-
na da müfrede de çoğula da itilik olunur.
306 Onun huzurunda dava görülür ve hüküm 307 Kölesini azat eden kimseye de "mev
verilir. la'l-atlika, mevla'l-atik" adı verilir.
214 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ SÖZLÜGÜ
yet-i mezalim" de denir. B u vazifeyi tır veya bir merkep yüküne de "vesk"
deruhde eden zata da, "vali-i cerılim, denilir. Bir hadis-i nebevide "Beş ves
vılli-i mezalim" unvanı verilmiştir. kten noksanda zekat yoktur" 309 diye
buyrulmuştur. Beş vesk ise 1 000 kilo
VELAYET-İ NEDB ('-:-'..Li �'ı/J): Sırf
ve eski okka ile 780 okka eder. Bu
kendisini hicabdan koruma ve kötü
miktar, Kufeliler'e göredir. Basralı
ahlaka nisbet olunmaktan muhafa
lar'a göre 1 vesk, 75 sa' , yani 78.000
za için evlenme işini velisine hava
dirhem miktarıdır.3 1 0
le eden akıllı ve buluğa ermiş kadın
hakkındaki velayettir. Buna, "vela VEZAİF-İ ŞAGİRE (•� u;U;J):
yet-i istihbab" da denir. Boş kalan veya işlevsiz bırakılan va
zifeler demektir.
VELAYET-İ NİKAH (c.� �'ı/J): Bir
şahsın evlendirilmesi hususunda di VEZNİ ( jjJ): Tartılan şeydir. Yağ,
ğer bir şahsın sahip olduğu velayet bal, şeker gibi. Buna "mevzun" da
ve salahiyet demektir ki, "velayet-i denir.31 1 Vezin hem tartmak hem de
icbar" ile "veliiyet-i nedb" kısımları tartacak şey anlamındadır.3 12
na ayrılır.
VÜCÜB ('-:-'�J): Bir şeyin şer'an
VELAYET-İ KISAS (...r' L.ai �'ı/J): zimmete bağlı olmasıdır.
Kısas ettirmek hakkına sahip olmak
VÜCÜB-İ EDA (�bi '-:-' �J): Sebe
tır. Bu hakka sahip olan kimseye,
binin var olmasından sonra belirli
"veliyyü kısas, men lehu'l-kısas, ve
bir zamanda bir fiili yapmanın veya
liyyü katil, veliyyü cinaye" denir.
bir malı ödemenin gerekli olması
VELİME (4=JJ): Evlenme dolayısıy dır. Mesela mükellef için her namaz
la verilen ziyafet. vaktinde namaz kılması, servet sahi
bi için de her on iki ay tamamından
VESİKA (4..�J): Özel bir ispat ve bil
itibaren zekat vermesi gerekir. Öte
diri (i'lam) için tanzim edilen evrak
yandan vadesi dolmuş bir borcun da
tır. 308
ödenmesi gerekir. Bütün bunlar eda
VESK (J.....J ): Altmış sa' yani 62.400 nın vücı1bundan ibarettir.
dirhem miktardır. Bu miktarı kapla
yan kileye de denir. Bir deve, bir ka- 309 Müslim, Zekat, 1 .
3 1 0 Vesk kelimesi, lugat itibariyle tart etmek,
308 Ahde ve muhkem şeye de vesika deni cemetmek, bir şeyi biriktirip yüklenmek
lir. Çoğulu, "vesı1ik"tir. Bir şeyi takviye manalarını ifade eder.
etmeye, açıklamaya ve sabitlemeye de 3 ı ı Çoğulu, "vezniyyiit" ve "mevzüniit"tır.
"tevsik" denir. 312 Çoğulu, "evziin"dır.
İ S L A M H U K U KU T E R İ M L E R İ S ÖZ L Ü G Ü · 21 5
YED (J.;): El, nimet, minnet, kuvvet, YEVM (r _,:): Gün, genel olarak vakit
kudret, miilikiyet, cemaat, ön taraf ve güneşin doğuşundan batışına ka
manalarını ifade eder. "Filan şey fila dar geçen süre. Şer'an, ikinci fecrin
nın yedindedir" demek, onun mülkün doğuşundan güneşin batışına kadar
dedir demek olur. Çoğulu, "eyadi"dir. olan vakittir. Çoğulu, "eyyam"dır.
YED-İ ADİL (J�\s. -4):3 1 3 Rehin ak YEMİN (�): Bir kimsenin bir işi
dinde tarafların veya hakimin güve yapıp yapmaması veya bir olayın
nip rehni teslim ettiği akıllı kimsedir. doğru olup olmaması konusundaki
söylediği sözünü Allah'ın adını veya
YE'S C_,...� ): Bir şey hakkında ümit
sıfatını zikrederek kuvvetlendirme
siz olmak, olması talep edilen bir
si. Ayrıca sözün bir şeye bağlanarak
şeyin gerçekleşeceğinden ümidi kes
(ta'lik) takviye edilmesi de yemin
mektir. Mesela savaşta kazanmaktan
anlamına gelir.314 Mesela, "Vallahi
ümidi kesmek.
şu iş şöyledir" sözü bir yemin olduğu
3 1 3 Adil sayılan kimsenin eli, nezdi, şahsı de
mektir ki emanet kendisine tevdi olunur.
3 1 4 Sözlükte kuvvet demektir. İ slam hukuk
Rehin bahsinde adilden maksat, rahin ile
mürtehinin veya hakimin güvenip rehni terimi olarak ant içmek yani bir haberin
tevdi ve teslim ettiği akıllı kimsedir. Ger iki tarafından birini Allah Tealii'nın mü
çekte bu kimsenin adaletle nitelenmesi barek ismini zikrederek veya bir şeye
ile nitelenmemesi arasında fark yoktur. bağlayarak takviye etmektir.
218 . İ S L A M H U KU K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü
ZERİ' (c;J� ) : Metre ile ölçülen şey zetmek demek olduğundan kötülen
dir. Çoğulu, "zeriyyat" tır. Buna miştir. Bu benzetmeye "zıhar" denil
"mezru" da denir.3 18 Bez, kumaş gibi. mesi, bunun çoğunlukla "zahra" yani
arkaya izafetle yapılması ve "zahrlar"
ZEVC (c__,j): Koca, yani bir kadının
arasında diğer organlardan daha çok
nikahına sahip olan erkek demektir.
benzerlik bulunması itibariyledir.
Çoğulu, "ezvac"dır.
Zİ RAHM (�J -.>� ): Lugatta "yakın
ZEVCE (�__,j): Karı, yani bir erke
lık sahibi" demektir. Terim olarak
ğin nikahı altında bulunan kadın de
'
vücılb ehliyeti bu zimmet sayesinde olan arşındır. Bunun karesi 576 par
meydana gelir. Zimmet, ahd ve borç maktır.Türkiye' de bu arşına zira-i
manasında da kullanılmaktadır. mi 'mari denir ki yüzey ölçülerinde
ve mimari sanatlarda kullanılmakta
ZİMMET (d...o� ): Lugatta "ahd, eman,
dır. Parçaları (cüzleri) şöyledir:
zaman" ve "hak" manalarını ifade
eder. Ahdi bozmak, zemmedilmeyi 1 Zira-i mi'mari = 24 parmak.
gerektirdiği için ahde, zimmet de 1 Parmak = 1 2 hat = 3 , 1 5 santim.
nilmiştir. Çoğulu, "zimem"dir. İs
1 Hat = 1 2 nokta = 0,263 santim.
liim zimmetine, ahd ve emanına sa
1 Kadem = 1 2 parmak.
hip bulunan gayri müslimlere "ehl-i
zimmet" denir. Bunların erkeklerine, 1 Kulaç = 5 kadem.
"zimni", kadınlarına da, "zimmiye" 1 Kulaç = 2x l /2 zira-i mi'mari. Ku
denilir. Müslümanlarla savaş halin laç, hafriyatta kullanılmaktadır.
de bulunan bir devletin vatandaşının 1 Zira-i mi'mari=0,758 metre, yani
(harbi) veya bir topluluğun İsliim'ın 758 mm.
ahd ve emanını yani, tabiiyyetini ka
bul etmesine de "akd-i zimmet" denir. ZİRA-İ HAŞİMİ KÜBRA (�Lı. e.J�
.ş_?.):Zira-i sevdadan beş parmakla
ZİNA (L;j): Şer'i bir akde dayanmak bir parmağın üçte ikisi kadar uzun bir
sızın irade ile yapılan haram cinsel arşındır. Bunu Haşimiyye'ye ilk nak
ilişki. Bunu yapan erkeğe "zani'', leden, Mansılr'dur. Buna "ziyadiyye"
kadına da "zaniye" denir. Bu haram de denir. Çünkü Ziyad bununla arz-ı
cinsel ilişki, kendi iradesiyle olma sevadı ölçmüştür. Ehvaz ahalisi de
yan erkeğe, "mezniyyün bih", kadına bunu kullanmışlardır.
da "mezniyye" ve "mezniyyün biha"
denilmesi yaygın bir kullanımdır. ZİRA-İ HAŞİMİ SUGRA (�Lı> e.J�
.ş_;.-.., ) :
Zira-i sevdadan iki parmak
ZİRA Ce.J�) : Lugatta "bilek, kol" ile bir parmağın üçte ikisi miktarı
anlamındadır ki dirsek ucundan orta uzun bir arşındır. Bunu ilk icat eden,
parmağın ucuna kadar olan kısımdır. Biliil b. Ebıl Bürde'dir. Bu bakım
Istılahta, "bu miktara eşit olan uzun dan buna, "zira-i B iliiliyye" de denir.
luk ölçüsü" demektir. Buna Türk Bunun Ebıl Musa el-Eş'ari hazretle
çe' de "arşın" denir. Çoğulu, "ezrıl"" ri tarafından kullanılmış olduğu da
ve "ziraat"tır. Farklı türleri vardır. rivayet edilmiştir. Basra ve Kılfe 'de
kullanılmıştır.
ZİRA-İ AMME (d...o � ej�): Altı kab
za, yani yirmi dört parmak miktarı
222 • i SLAM HUKUKU TERİMLERi SÖZLÜGÜ
680 mm.
Ömer'in emriyle arz-ı sevadın yüzey
1 Endaze = 8 rubu = 2 kiralı. Bir ki ölçümünde kullanılmıştır.
ralı ise 2,9 santimdir.
ZİRA-İ SEVDA ( .. 1.:ı_,.... eJ�): Bir kol
1 Endaze 0,650 metre, yani 650
= uzunluğunda bulunan bir arşındır.
onda bir ziradır. Bunu ilk icat eden Harunürreşid' dir.
Maiyetinde bulunan siyah bir köle-
ZİRA-İ KİSRA (1 r..S.r-5 e)� ): 7 kabza,
yani 28 parmak miktarı olan arşındır.
320 "20 Cemaziyelı1hir 1 286 ve 14 Eylül
Buna "zira-i melik" de denir. Bu,
1285 tarihli kanunnamede zikredildiği
zira-i kirbasiye eşittir. üzere Türkiye'de yüzey ölçümlerinin,
kilelerin ve tartıların birimlerine esas ol
ZİRA-İ MESAHA (�L. eJ�): Yedi mak üzere daire-i nısfü'n-neharin dörtte
kabza ile bir dikili parmak miktarı birinin 1 0 milyon parçasından birine eşit
olan arşındır ki arazide kullanılır. Bu bir uzunluk alınıp buna "metre" yahut
"zira-i a'şari" denilmiştir.
zira, Türkiye'deki zira-i mi'mar'iden
1 zira-i mi'mari, 0,758 metre, yani 658
bir kabza ile bir parmak miktarı bü
ziranın onda biridir. 1 000 zira-i a'şari
yüktür. uzunluğa "mil-i a'şari" yahut "kilometre"
ve 1 0.000 zira-i a'şari uzunluğa da "fer
ziRA-İ MIZANİYYE c�ı..r.o eJ�)= sah-ı a'şari" yahut "miryametre" denil
Bu, zira-i sevda ile 2 arşın ve 1 ar miştir. Bir saat = 5685 metre (zira-i a'şari)
şının üçte ikisiyle bir parmağın üçte dir. 1 metre = l zira-i mi'mari, 7 parmak,
7 ve 9 hattır. 1 metre 1 endaze, 4 çeyrek,
ikisi uzunluğunda bir arşındır. Bunu =
0,7 kirahtır.
İ S LAM H UK U KU T E R İ M L E R İ SÖZLÜG Ü • 223