You are on page 1of 225

Jr

rnznmi�E
AHADEffii
İstanbul 2016
niZAffii�E Al{AOEffii
Fıkıh Serisi: 4
yayin@semerkand.com
ISBN: 978-605-159-225-1

Yazar : Ömer Nasuhi Bilmen

Hazırlayan : Prof. Dr. Abdullah Kahraman

Editör: Prof. Dr. Kemal Y ıldız

Redaksiyon : Dr. Hüseyin Okur

Dr. Yakup Sevimli

İmla Tashihi : Nedret Topçu

Kapak : Yusuf Poyraz

İç Düzen: M. Vehbi Ümit

Baskı : Elma Basım

Halkalı Cad. No:164 B4 Blok

Sefaköy/Küçükçekmece/İstanbul

Tel:0212 697 30 30

(yaygın dağıtım)

Ağustos 2016, İstanbul

1. Baskı

© Bu eserin tüm yayın hakları


Semerkand Basım Yayın Dağıtım A.Ş. 'ye aittir.

GENEL DAGITIM
B POZİTİF TÜRKiYE: Eyüpsultan Mah. Esma Sokak. No. 3 Samandıra-Sancaktepe-lstanbul
U o•omM Tel: 0216 564 26 26 Faks: 0216 564 26 36 online satış: www.semerkandpazarlama.com
mEF::::a CL AVRUPA EROL Medien GmbH Kölner Str. 256 51 1 49 Köln
ıuı;ıı M • 0 ' • •Tel: 02203/369490Fax: 02203/3694910www.semerkandonline.de
ÖMER NASUHİ BİLMEN

FIKIH İLMİ &

İSLAM HUKUKU
TERİMLERİ SÖZLÜGÜ

Sadeleştiren ve Yayına Hazırlayan

Prof. Dr. Abdullah Kahraman

~
mzAmi�E
AHAaEmi
İÇİNDEKİLER

Giriş ............................... ............................................................................................................................... 7

Müellif Hakkında ...................................................................................................... .......................... 7

Eserleri ...................................................................................................................................................... 8

Eser Hakkında ............................................................ ......................................................................... 10

İslam Hukuk Literatüründe Istılah Çalışmaları ................................................................ 11

İSLAM HUKUKU T ERİMLERİ SÖZLÜGÜ

A .................................................................................................................................................................. 21

B .................................................................................................................................................................. 39

C .................................................................................................................................................................. 49

D .................................................................................................................................................................. 57

E ........................................................................................... ....................................................................... 65

F .................................................................................................................................................................. 11

G .................................................................................................................................................................. 11

H .................................................................................................................................................................. 81

I .................................................................................................................................................................... 99

i .................................................................................................................................................................. 103

K ................................................................................................................................................................ 111
6 .İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

L ................................................................................................................................................................ 129

M ...................................................................................... ......................................................................... 131

N ................................................................................................................................................................ 159

0 .............................................. ......................... .......... ............................................................................... 165

Ö ................................................................................................................................................................ 167

R ................................................................................................................................................................ 111

s ................................................................................................................................................................ 177

ş ................................................................................................................................................................ 185

T ................................................................................................................................................................ 193

U ................................................................................................................................................................ 205

Ü ..................................................................................... ........................................................................... 207

V ............................................................................................................................................... ................. 209

Y ................................................................................................................................................................ 211

Z ................................................................................................................................................................ 219
GİRİŞ

Müellif Hakkında

Ömer Nasuhi Bilmen, 1883 'te Erzurum'un Salasar köyünde doğmuştur.


Babası Hacı Ahmed Efendi, annesi Muhibe Hanım'dır. Küçük yaşta iken ba­
basının vefatı üzerine Erzurum Ahmediyye Medresesi müderrisi ve nakibüleş­
raf kaymakamı olan amcası Abdürrezzak İlmi Efendi 'nin himayesinde yetişir.
Amcasından ve Erzurum müftüsü Narmanlı Hüseyin Efendi'den dersler okur.
İki hocası da yakın aralıklarla vefat edince İstanbul'a gider ( 1 908) ve Fatih
dersiamlarından Tokatlı Şakir Efendi' nin derslerine devam edip icazet alır
( 1909). Ayrıca Ders Vekaleti 'nce açılan imtihanı kazanarak dersiamlık şeha­
detnamesi alır ( 1 9 1 2). Bu arada Medresetü'l-kudat'ı da bitirir ( 1 9 1 3). Arapça
ve Farsça'yı çok iyi bilen, Türkçe ile birlikte üç dilde şiir yazabilen Ömer
Nasuhi Bilmen, dönemin yaygın öğrenilen dillerinden biri olan Fransızca'ya
da merak sarar ve bu dili de tercüme yapacak kadar öğrenir.

Eylül 1 9 12'de Beyazıt dersiamı olarak göreve başlar. Temmuz 19 13 'te


Fetvahane-i Ali müsevvid mülazımlığına tayin edilir. Bir yıl sonra başmüla­
zımlığa terfi edip Ağustos 1 9 1 5 'te Hey'et-i Te' lifıyye üyesi olur. 18 Ma­
yıs 1 9 1 6 'da Darülhilafe Medresesi Kısm-ı Ali f ıkıh müderrisliğine, Nisan
1 9 1 7'de Mahkeme-i Temyiz Şer'iyye Dairesi terekeye müteallik İ'lamat tel­
his mümeyyizliğine nakledildiyse de Mayıs 1 920' de tekrar Hey' et-i Te' lifıyye
üyeliğine getirilir. 1 922 yılında Meclis-i Tedkikat-ı Şer'iyye üyeliğine nak­
ledilir ve aynı yıl bu dairenin kaldırılması üzerine dersiamlığa devam eder.
8 · İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ SÖZ L Ü G Ü

1 923 'te Salın Medresesi kelam müderrisi olur; fakat bu medrese de bir yıl
sonra kapatılır. 14 Şubat 1 926'da İstanbul Mütfülüğü müsevvidliğine, 1 6
Haziran 1 943 'te d e İstanbul mütfülüğüne getirilir. 3 0 Haziran 1 960 tarihin­
de Diyanet İşleri başkanlığına tayin edilir ve henüz bir yılını doldurmadan 6
Nisan 1 96 1 'de emekliye ayrılır. Uzun memuriyet hayatı boyunca öğretmenlik
hizmetinde de bulunan Ömer Nasuhi Bilmen, Darüşşafaka Lisesi'nde yirmi
yıla yakın bir süre ahlak ve yurttaşlık dersleri okutmuş, İstanbul İmam-Hatip
Okulu'nda ve Yüksek İslam Enstitüsü'nde usı11-i fıkıh ve kelam dersleri ver­
miştir. Hayatının sonuna kadar ilmi çalışmalarını sürdürmüş ve sekiz ciltlik
tefsirini emekli olduktan sonra yazmıştır. 12 Ekim 1 97 1 'de İstanbul' da vefat
eden Ömer Nasuhi Bilmen Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği 'ne defnedilmiştir.

Beş yıl süreyle bulunduğu Hey'et-i Te'lifıyye üyeliği Ömer Nasuhi Bil­
men'e tam bir hukuk formasyonu kazandırmıştır. Burada derleyip tanzim etti­
ği malzemeyi Hukük-1 İsliimiyye ve Istıliihiit-ı Fıkhiyye Kiimusu adlı eserinde
değerlendirmiştir. Bu çalışma yayımlandığı zaman akademik çevrelerde bü­
yük bir yankı uyandırmıştı. Onun Türkiye çapında tanınmasını sağlayan diğer
önemli bir eseri de Büyük İsliim İlmihali' dir.

Ömer Nasuhi Bilmen, eski dersiamlardan Cumhuriyet döneminde telifte


meşgul olan birkaç alimden biridir. Kendisi Erzurum ağzı ile konuştuğu halde
eserlerinde kullandığı üslup ağdalı fakat mükemmel denecek kadar sağlamdır.
Gençlik döneminde yazdığı Türkçe ve Farsça şiirlerinde de duygu, düşünce ve
ölçü açısından oldukça başarılıdır.

Eserleri

Hayatının büyük bir kısmını telifte geçiren ve temel İslami ilimler alanın­
da çok sayıda eser veren Ömer Nasuhi Bilmen'in başlıca eserleri şunlardır:

1.Hukuk-ı İsliimiyye ve Jstıliihiit-ı Fıkhiyye Kiimusu: Bu eser, mezhepler


arası mukayeseli sistematik bir İslam hukuku kitabı olup Latin harflerinin ka­
bulünden sonra Türkiye' de İslam hukuku sahasında kaleme alınmış ilk ve en
muhtevalı eserdir. İlk olarak İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından
basılan eserin (1-VI, İstanbul 1 949-1 952) daha sonra sekiz cilt halinde birçok
baskısı yapılmıştır. 1

Semerkand Yayınlan, alanında uzman akademik bir heyetin kontrolünde, aslına sadık kalı­
narak eserin sadeleştirme çalışmalarına başlamıştır.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S ÖZ L Ü G Ü . 9

2. Büyük İslam İlmihali: Akaid hakkında özet bilgilerle başlayan kitapta


ibadetle (temizlik, abdest, gusül, kadınlarla ilgili konular, namaz, oruç, ze­
kat, hac ve umre gibi .. ) ilgili konulara geniş yer verilmiş ve fıkıh kitapların­
da "Kerahiyyet ve İstihsan" başlığı altında ele alınan yeme, içme, giyim ve
alışverişle ilgili dini hükümler açıklanmıştır. Eserin son kısmı İslam ahlakına
ve siyere ayrılmıştır. Önce fasiküller halinde neşredilen (İstanbul 1 94 7- 1 948)
kitap daha sonra tek cilt olarak birçok defa basılmıştır.2

3. Kur 'an-ı Kerfm 'in Türkçe Meal-i Alfsi ve Tefsiri (1-VIII, İstanbul 1963-
1 966): Eserde önce süreler ve muhtevaları hakkında kısa bilgi verildikten son­
ra ayetlerin meali yer almakta, ardından her ayetin sade bir üslupla izah ve
tefsiri yapılmaktadır. 3

4.Büyük Tefsir Tarihi (1-11, Ankara 1 955- 1 96 1 ): İki kısımdan oluşan ese­
rin birinci kısmı usül-i tefsire, ikinci kısmı ise tefsir tarihine ayrılmıştır. Bu
kısımda önce "mümtaz tabaka" diye adlandırdığı ashabı ele alan müellif, daha
sonra, vefat tarihlerine göre on dört tabakaya ayırdığı müfessirler hakkında
bilgi vermektedir. il. cildin sonunda 663 tefsir kitabıyla bunların müelliflerini
ihtiva eden alfabetik bir liste vardır. Bunu kırk altı tefsire ait ek bir liste takip
etmekte, daha sonra da Kur'an-ı Kerim' le ilgili çeşitli ilimlere dair 489 kitabı
ve bunların müelliflerini kapsayan bir liste yer almaktadır.4

5. Kur 'an-ı Kerfm 'den Dersler ve Öğütler (İstanbul 194 7). 5


6. Sitre-i Fethin Türkçe Tefsiri (İstanbul 1953, 1 972).6
7.Hikmet Goncaları (İstanbul 1963): 500 hadisin tercüme ve izahını ih­
tiva etmektedir. 7

8. Muvazzah İlm-i Kelam (İstanbul 1 955): Geniş bir girişle altı bölüm

ve sonuç kısmından oluşan eserde başlıca itikadi ve kelami konular yanında


İslam inançlarına ters düşen bazı modern felsefi akımlar da tenkit edilmeye
çalışılmıştır. 8

2 Eser, Semerkand Yayınları tarafından, üzerinde titiz bir sadeleştirme çalışması yapılarak
2005 yılında neşredilmiştir.
3 Semerkand Yayınlan tarafından eserin sadeleştirme çalışmaları devam etmektedir.
4 Eser, Semerkand Yayınları tarafından Eylül 2014'te basılmıştır.
5 Eser Semerkand Yayınları tarafından da neşredilmiştir (Aralık 20 1 0).
6 Eser Semerkand Yayınları tarafından da neşredilmiştir (Haziran 2010).
7 Eser Semerkand Yayınları tarafından da neşredilmiştir (Haziran 201 0).
8 Eser Semerkand Yayınları tarafından da neşredilmiştir (Ekim 201 5).
10 . i s LAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ

9. Mülehhas İlm-i Tevhid Akaid-i İslamiye (İstanbul 1 962, 1 973).9


ıo. Yüksek İslam Ahlakı (İstanbul 1 949, 1 964).
11. Dinf Bilgiler (Ankara 1 959): Diyanet İşleri Başkanlığı'nda çeşitli gö­
revler için yapılan imtihanlara girecek kimseler için sorulu cevaplı olarak ha­
zırlanmış bir eser olup tefsir, hadis, kelam, usül-i fıkıh, vakıf, feriiiz ve siyer
konularını ele almaktadır. 10

Ayrıca, İstanbul'un tarihini, fethini ve Fatih Sultan Mehmed'i anlattığı


İstanbul ve Fatih adlı eseriıı ile İslam ' ın üstünlüğünü, diğer dinler gibi tahrif
edilmediğini delilleriyle ve karşılaştırmalı olarak anlattığı İslam 'ın Diğer Din­
lere Üstünlüğü adlı 12 çalışmaları da Semerkand Yayınları 'nca neşredilmiştir.
Beyanülhak, Sırat-ı Müstakim ve Sebflürreşad mecmualarında çeşitli ma­
kaleleri yayımlanan Ömer Nasuhi Bilmen'in ayrıca gençlik yıllarında Farsça
olarak yazıp Türkçe'ye çevirdiği Nüzhetü '/-Ervah (İstanbul 1 968) adlı bir di­
vançesiyle 1 3 1 322'de ( 1 904) yazdığı İki Şükufe-i Taaşşuk (bk. Ahmet Selim
Bilmen, s. 99- 1 68) adlı bir romanı da vardır. Bu roman Semerkand Yayınları
tarafından, İki Aşk Çiçeği ismiyle Ekim 2007' de neşredilmiştir.

Eser Hakkında

Çalışma, Ömer Nasuhi Bilmen'in Hukuk-ı İslamiyye ve Istılah<it-ı Fıkhiy­


ye Kamusu adlı eserinin ıstılahlar kısmının yeniden düzenlenmesinden oluş­
turmaktadır. Müellifin dili bugüne göre anlaşılması zor Osmanlıca ifadeler
taşımaktadır. Bu da her bilim dalından insanın bu metni anlamasını engel­
lemektedir. Bu sebeple çalışmada, metnin anlamını bozmadan sadeleştirme
yoluna gidilmiştir. Bazı yerlerde motamot sadeleştirmenin de anlama zorluğu
meydana getirdiği anlaşılmış, bu kısımlarda fıkıh/hukuk diline uygun ifade­
ler kullanılarak metnin orijinalinde kısmen tasarrufta bulunulmuştur. Bilmen,
kitabını münhasıran bir kavramlar sözlüğü tarzında hazırlamadığı için bazı
kavramların altında sözlük boyutunu aşabilecek açıklamalar yapmıştır. Biz
bunları genel olarak dipnota taşıyarak metinde sözlük özelliğine daha uygun
bilgileri bıraktık. Dolayısıyla dipnotlarda (AK) rumuzu olmayan yerler Ömer
Nasuhi Bilmen'e, (AK) rumuzu taşıyan kısımlar ise bize aittir.

9 Eser Semerkand Yayınları tarafından da neşredilmiştir (Mart, 2008)


ıo Eser Semerkand Yayınları tarafından neşredilmiştir (Haziran, 20 1 5)
ıı Semerkand Yayınları, İ stanbul, Kasım 2007.
12 Semerkand Yayınları, İ stanbul, Mart 2008.

13 Eser Semerkand Yayınları tarafından neşredilmiştir (Nisan 201 2).


İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S ÖZ L Ü G Ü . 1 1

Bilmen'in çalışması, Latin harflerinin kabulünden sonra Türkiye'de İs­


lam hukuku alanında yazılan ilk ve en geniş muhtevalı çalışma olup klasik
fıkıh literatürünün sistem ve bütünlüğünü büyük ölçüde korumuş olmasıyla da
bu türün son örnekleri arasında yer almaktadır. Eser otuz ana bölümden mey­
dana gelmiş ve bu bölümler de kendi arasında alt bölümlere ayrılmıştır. Her
bölümün başında konuyla ilgili terimlerin tarifi ve kısa açıklaması yapılmak­
tadır. Sayıları 1400 'e yaklaşan bu terimler, esere lstılahiit-ı Fıkhiyye Kamusu
adının verilmesini haklı kılacak niteliktedir. Müellif, eserin önsözünde fık­
hın ibadetler, vakıf, vasiyet, miras gibi değişik dallarında Türkçe bazı eserler
bulunmakla beraber İslam hukukunun bütün konularını içeren kitapların yok
denecek ölçüde az olduğunu, Türkçe'ye çevrilen bazı fıkıh kitaplarının da ya
çok muhtasar ya da düzensiz şekilde kaleme alındığını söyleyerek bu alanda
kapsamlı bir eserin telifine olan ihtiyacı dile getirir. İslam hukukunu hakkıyla
bilen insanların çok azaldığı bir dönemde yazılan eser, hem müslümanların
çeşitli dini ve hukuki problemlere karşı İslam hukukunun çözümlerini öğren­
me ihtiyacını gidermiş hem de Türk hukuk tarihi ve İslam hukukunun klasik
doktrinini araştıracak hukukçular için önemli bir kaynak teşkil etmiştir.

Hukuk-ı İslamiyye ve lstılahdt-ı Fıkhiyye'nin sadece ıstılahlar kısmından


meydana gelen bu çalışma, özellikle bu alanda çalışmaya başlayanlara, genel
olarak hukuk ve İslam hukuku ile ilgilenenlere kavramların anlaşılmasında cid­
di anlamda rehberlik edecektir. Faydayı artırmak ve bazı kavramlar arasında
Latin alfabesinde yer almayıp Arapça ve Osmanlıca'da yer alan bazı harflerden
dolayı meydana gelebilecek karışıklığı önlemek amacıyla, her bir terimin Arap­
ça ya da Osmanlıca orijinal halleri çalışmada parantez içerisinde gösterilmiştir.

İslam Hukuk Literatüründe Istılah Çalışmaları

İslam hukukuna dair ıstılah çalışmalarının, temel fıkıh kitaplarının tedvi­


ninden sonraki dönemde başladığını söyleyebiliriz. Bu konuda Ebfı Mansur Mu­
hammed el-Ezheri'nin (v. 370/980) ez-Zahir, İbn Fürek'in (v. 406/1015) el-Hudud
fi '/-Usul ve İbn Faris'in (v. 395/1 004) Hilyetü 'l-Fukahd adlı eserlerini ilklerden
zikredebiliriz. Fıkıh ıstılahlarına dair çalışmalar, usul, füru ve mezheplerin kul­
landıkları kavramlara yönelik olmak üzere üç kısımda tahlil edilebilir. Bu sebep­
le yapılan çalışmaların bazıları sadece usuli ve kelamı ıstılahlara yönelikken ba­
zıları da sadece fürü-i fıkıh kaynaklarında geçen garib, az kullanılan kavramları
muhtevi olmuştur. Ayrıca müslümanların yaşadığı coğrafyaların gitgide artması,
1 2 . İ S L A M H U K U K U T E R i M L_ E_ İ_ S _Ö_Z_L_u·_ G_- _ü_
R_ _
_______ _ _

farklı kültür ve dillerle karşılaşma ve hatta fıkıh dilinin o kültüre aktarımı ve


buna mebni olarak yeni kavramların oluşumu üstelik ölçü, tartı ve alan ölçüle­
rinin değişime uğraması gibi sebeplerle bu kavramların ifade ettiği anlamların
tekrar gözden geçirilmesi gerekli görülmüştür. Ömer Nasuhi Bilmen'in çalışma­
sının, bir anlamda sahadaki yetersizliği kapatmak ve zamansal olarak gelinen
noktada terimlerin manalarına atfedilen anlamları, kullanılan dil açısından ifade
etmek için telif edildiği anlaşılır. Aşağıda da bir kısmına dağineceğimz üzere
fıkhi ıstılahlara dair çalışmalar, bazan müstakil çalışmalar halinde olmuşken ha­
zan da bir füru eserin şerhi ve kavramlarının analizi şeklinde de olabilmiştir.
İsimlerini vereceğimiz bazı çalışmalar hadis kitapları üzerine yapılmış çalışma­
lar olmakla birlikte, ilgili eserlerdeki fıkıh bablarının konularını takip ederek
işlenmesi sebebiyle fıkhi ıstılah çalışmaları arasında sayılmıştır. Çalışmamız es­
nasında tespit edebildiğimiz bazı fıkıh ıstılah çalışmalarını şöyle özetleyebiliriz:

Ebu Mansur Muhammed el-Ezberi (v. 370/980): ez-Zahir

Arap dil alimi, edip ve fakih olan Ebu Mansı1r Muhammed b. Ahmed
b. Ezher el-Ezheri el-Herevi, bugünkü Afganistan'ın kuzeybatısında yer alan
Herat'ta doğdu. Tahsilini Herat ve Bağdat'ta yaptı. Şafii fıkhının usul ve
fürüunu inceleyerek dil yönünden diğer mezhep imamlarından üstün bulduğu
İmam Şafü'nin kitaplarında geçen nadir ve garlb kelimeleri derledi. Fıkıh ve
dil çalışmalarının yanında tefsir, hadis, şiir, tarih ve diğer ilimlerle de ilgilenen
Ezberi bu alanlarda da eserler verdi. Herat'ta vefat etti. Onun ez-Zahirfi Gari­
bi Elfazi 'ş-Şafii adlı eseri, İmam Şafü'nin en yakın arkadaşı ve talebesi olan
İsmail b. Yahya el-Müzeni'nin İmam Şafü'nin kitaplarından kısaltarak mey­
dana getirdiği Muhtasarü '/-Müzeni adlı eserinde geçen garlb ve nadir kelime­
lerin açıklamalarını ihtiva eder. Bir fıkıh lugatı niteliğindedir. 1 4 Kendisinden
sonra onun metodunu belirgin bir şekilde takip edenler arasında, el-Muğrib fi
Tertibi '/-Mu 'rib adlı eseriyle Mutarrizi'yi (v. 6 1 0/ 1 2 1 3) ve e/-Misbtihu '/-Münir 'i
ile de Feyyümi'yi (v. 77011 3 68-69) zikredebiliriz. 1 5

14 Eser Muhammed Cebr el-Elfı tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır (Küveyt


1 399/ 1 979). Selahattin Kıyıcı, Ezheri ve onun bu eseri üzerinde bir doktora çalışması
yapmıştr (bk. Selahattin Kıyıcı, Muhammed el-Ezherf, Hayatı ve ez-Zdhir fi Garibi Elfd­
zi 'l-İmdm eş-Şdjif [doktora tezi, 1 985], Atatürk Üniversitesi İ lahiyat Fakültesi, s. 42- 1 17).
15 (bk. Selahattin Kıyıcı, "Ezheri", Muhammed b. Ahmed, DİA, 1 2/65).
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ . 13

İbn Faris (v. 395/1 004): Hilyetü 'l-Fukaha


Küfe dil mektebi dil ve edebiyat alimlerinden Ebü'l-Hüseyin Ahmed b.
Faris er-Razi el-Kazvini el-Hemedani Kazvin'de doğmuştur. Bir müddet Kaz­
vin'de öğrenimini sürdürdükten sonra tehsil için Zencan, İsfahan, Hemedan ve
Bağdat gibi ilim merkezlerinde birçok alimden dil, edebiyat, Kur'an ilimleri
ve hadis başta olmak üzere değişik alanlarda öğrenim görmüştür. Rey'de vefat
etmiştir. İbn Faris önceleri Şafü iken ömrünün sonlarına doğru Maliki olmuş­
tur. Onun fıkıh terimleri sözlüğü mahiyetindeki eseri Hilyetü 'l-Fukaha'dır.
Müzeni'nin, hocası İmam Şafü'nin kullandığı terimleri topladığı el-Muhtasar
adlı kitabının şerhi olan eser, fıkıh terimlerinin lugavi ve etimolojik açıkla­
malarını ihtiva etmektedir. Bundan dolayı bazı kaynaklarda Şerhu Muhtasa­
ri '/-Müzeni adıyla da geçer. Yöntem olarak Ezheri'nin ez-Zahir'ine benzer.

İbn Fôrek (v. 406/1 0 1 5): el-Hududfi '/-Usul


Tam adı Ebu Bekir Muhammed b. Hasan b. Fürek el-İsfahiini en­
Nisabı1ri'dir. İsfahan'da doğmuştur. Tahsiline İsfahan'da başlayan İbn Fürek
sonraları tahsil için Bağdat ve Basra'ya gitmiştir. İbn Fı1rek kelam, fıkıh, usül-i
fıkıh, tasavvuf, tefsir, tabakat ve nahiv ilimlerinde eser vermiş çok yönlü bir
alimdir. 1 20 civarında eser telif eden İbn Fı1rek'in eserleri fıkıh ıstılahlarıyla
bilineni, el-Hududfi '/-Usul adlı eseridir. Yaklaşık 1 30 kelam ve fıkıh terimini
açıklayan risale Mukaddime fi Nüket min Usuli 'l-Fıkh adıyla (Beyrut 1 342)
yayımlanmıştır. İbn Fürek kelamcı kişiliğiyle ön planda olması sebebiyle ese­
rinin önemli bir kısmını kelam ıstılahlarına tahsis ve yer yer fakihlerle usul­
cülerin ortak kullandıkları terimleri kelam cihetiyle tarif etmeye çalışmıştır.
Onun fıkha dair tarifini zikrettiği ıstılahlar ise tamamen usı11 - i fıkha aittir.

Ebü'l-Velid el-Baci (v. 47411081): Risale fi 'l-Hudud

Endülüs Miiliki fakihlerinin önde gelenlerinden Ebü'l-Velid Süleyman b.


Halef et-Tücibi el-Baci, aslen Batalyevsli'dir. Kurtuba'da tahsil görmüştür.
Hicaz'da hadis ve fıkıh okumuş, daha sonra Bağdat'a giderek üç yıl da fı­
kıh, hadis, kelam ve akli ilimlerle iştigal etmiştir. Dımaşk, Halep ve Mısır'a
da giden Baci, on iki yıl kaldığı doğuda hadis, fıkıh, kelam, cedel, usul ve
edebiyatta derin bir malumata sahip olarak Endülüs'e dönmüştür. Meriyye'de
(Almeria) vefat etmiştir. Baci'nin fıkıh ıstılahlarına dair olan eseri Risale
14.İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

fi 'l-Hudud' dur. Fıkıh usulü kitaplarında geçen terimlere dairdir. 16 Yetmiş beş
adet keliim ve uslıl-i fıkha dair kavramı inceleyen Baci bazı kavramları uzun
uzadıya açıklarken bazılarını da gayet muhtasar bir şekilde geçmiştir. O, kimi
zaman hocalarının ve Maliki ulemasından çağdaşlarının kavramlara dair tarif­
lerini zikrettikten sonra bunları yeterli görmeyip ilavelerde de bulunmuştur. 17

Hubbi: Şerhu Garibi Elfazi '/-Müdevvene

Eserin tahkikini yapan Muhammed Mahfilz'a göre, müellifi hakkındaki


bilgiler çok azdır. Hatta sadece "Hubbi" mahlasıyla bilinmektedir. Hicri III.
ya da IV. asırlarda yaşadığı tahminen edilen Hubbi eserinde, Sahnı1n'un (v.
240/854) telif ettiği, Malik b. Enes ve ona ait ilim halkasının fıkhi görüşlerini
bir araya getirmek amacıyla tedvin edilen kitaplar arasında ilk sırada yer alan
el-Müdevvenetü '/-Kübra adlı eserde geçen fıkhi kavramları açıklamıştır. Harf
sırasına göre tertip ettiği eserde Müdevvene'nin konu başlıklarını esas almıştır.

Mahmud b. Zeyd el-Lamişi (v. 522/ 1 1 28): Beyanü Keşfi '/-Elfaz

Kaynaklarda hakkındaki bilgiler oldukça azdır. Semerkand'ın güneyinde


Fergana vadisinde bulunan Lamiş köyünde doğmuştur. Semerkand civarında
yaşamış, keliim ve fıkıh ilimleri ile uğraşmış bir Hanefi-Matüridi alimidir.
Beyanü Keşfi '/-Elfaz adlı eseri, usulcü ve fıkıhçılar tarafından sıklıkla kullanı­
lan kavramları şerheden bir çalışmadır. Usul-i fıkıh konularının tertibi üzerine
ve kısmen de kendi tasarrufu doğrultusunda tertip etmiştir. 1 8

Necmeddin en-Nesefi (v. 537/ 1 1 42): Tılbetü '!-Talebe fi 'l-Istılahiiti 'l­


Fıkhiyye
Hanefi fakihi, muhaddis, müfessir, kelamcı olan Ebı1 Hafs Necmeddin
Ömer en-Nesefi es-Semerkandi, Buhara yakınlarındaki Nesef (Nahşeb) şeh­
rinde doğdu. Karahanlılar döneminin önde gelen alimlerinden biridir. Semer­
kand' da vefat etmiştir. Onun, Tılbetü '!-Talebe fi 'l-Jstılahiiti 'l-Fıkhiyye adlı
eseri, öğrencilere yardımcı olmak üzere kaleme alınmış bir fıkıh terimleri söz-

16 Cevdet Abdurrahman Hilal tarafından (Revista del lnstituto Egipcio de Estudois lslami­
cos en Ma drid: Mecelletü'l-Ma 'hedi'l-Mısrf li'd-Diriisdti'l-İsldmiyye, il, Madrid 1 954,
s. 1 -37), daha sonra da Nezih Hamil.de tarafından Kitdbü'/-Usul fi 'l-Hudud (Beyrut
1 392/1 973) adıyla yayımlanmıştır.
17 (bk. Ahmet Özel, "Baci", DİA, 4/4 1 4-41 5).
18 bk. Muhammed Hasan Mustafa Şelebi, "Beyiinü Keşfı'l-Elfıiz" Mecelletü '/-Bahsi'l-İlmf
ve't- Türdsi'l-İsliimf, Ciimiatü Ümmi'l-Kurii, Mekke 1 398, s. 245-267.
İ S L A M H U K U KU T E R İ M L E R İ SÔZ L Ü Ô Ü • 15

lüğüdür. Müellif eserin mukaddimesinde, pek çok kimsenin Hanefi fakihleri­


nin eserlerinde zikrettikleri, anlaşılması zor yahut ince nükteleri bulunan ke­
lime ve kavramların anlamlarını açıklayan bir şerh yazması hususunda ricada
bulunması üzerine telif ettiğini söylemektedir. Eser, fıkıh bablarına göre tertip
edilmiştir. Hanefi fürfı-i fıkıh kitaplarında geçen pek çok kavramın lugavl yö­
nünü incelemekte ve yer yer ayet, hadis ve istişhad olarak da şiire başvurmak­
tadır. Çok sayıda yazma nüshası bulunan eserin birçok baskısı yapılmıştır. 1 9

Kadı İyaz (v. 54411 1 49): Meşariku '!-Envar ala Sıhdhi '!-Asar

Maliki kadısı, hadis, fıkıh ve dil alimi olan Ebü'l-Fazl İyaz b. Musa
el-Yahsubl, Sebte'de (Ceuta) dünyaya gelmiştir. Endülüs, Mürsiye (Murcia)
ve Kurtuba'ya (Cordoba) ilim tahsili için yolculuklar yapmıştır. Sebte ve Gır­
nata'da uzun yıllar kadılık görevinde bulunmuştur. Merakeş'te vefat etmiş­
tir. Kaynaklarda çoğu hadis, usı'.'ıl-i hadis ve tarih sahasında olmak üzere kırk
civarında eser kaleme aldığı belirtilmektedir. Ayrıca ricalü'l-hadis, kıraat ve
Kur'an ilimleri, fıkıh ve usı'.'ıl-i fıkıh, kelam, ensab, Arap dili ve edebiyatı alan­
larında da söz sahibi olduğu belirtilen Kadı İyaz, devrinin hadis imamı diye
anılmıştır. Onun fıkıh ıstılahları alanında sayılabilecek eseri, Meşariku '!-En­
var ala Sıhdhi '!-Asar' dır. Buhari ve Müslim'in el-Camiu 's-Sahih 'leri ile Ma­
lik'in el-Muvatta'ında geçen garib kelimeleri açıklamak ve hatalı yazılan ke­
limeleri düzeltmek maksadıyla alfabetik olarak düzenlenmiştir. 20

Mutarrizi (v. 6 1 0112 1 3): el-Mugrib fi Tertibi'!-Mu 'rib

Ebü' l-Feth Burhaneddin el-Mutarrizi, Harizm'in merkezi Cürcaniye'de


(Gürgenç) doğmuştur. Harizmşahlar Devleti'nin parlak döneminde yaşamış­
tır. Türk asıllı olduğu tahmin edilmektedir. Birçok alimden dil, edebiyat, söz­
lük, fıkıh, tefsir, mantık alanında dersler almış ve "halifetü'z-Zemahşeri" diye
tanınmıştır. Harizm'de vefat etmiştir. Fıkıh terimleri sözlükleri arasında ismi
zikredilen el-Muğrib fi Tertibi '!-Mu 'rib adlı eseri, usı'.'ıl-i fıkıh ve füru ala­
nında terimleşen kavramlardan ziyade, Hanefi fıkıh kitaplarında geçen gar'ib
kelime ve tabirlerin açıklandığı geniş bir sözlük çalışmasıdır. Zemahşeri'nin

19 İ stanbul 1 3 1 1 ; nşr. Halil el-Meys, Beyrut 1 986; nşr. Halid Abdurrahman el-Ak, Beyrut
1 4 1 6/ 1 995, 1 997, 1 999; nşr. Muhammed eş-Şafii, Beyrut 1 997.
20 Çeşitli baskıları yapılan eseri (1-II, Fas 1 328; I-II, Kahire 1 332; I-II, Tunus 1 333) son olarak
Ahmed Yeken el-Bel'amşl Rabat'ta neşretmiştir (I-II, 1403/1 982) (bk. M. Yaşar Kandemir,
"Kadl İyaz, DİA, 2411 1 7).
1 6 . İ S LAM HUKUKU TERİMLER İ SÖZLÜGÜ

Esasü '/-Belaga sında olduğu gibi kelimeler köklerinin ilk iki harfine göre al­
'

fabetik sıralanmış, kökü üç harften fazla olanlarda son harf de alfabetik dizi­
me tabi tutulmuştur. Önceden açıklanan kelimelerde atıf yapılmak suretiyle
tekrardan kaçınılmıştır. Lisanü '/-Arab ve e/-Kamusü 'l-Muhft gibi sözlüklerde
yer almayan manaları içermesi eserin önemini artırmaktadır. el-Mugrib, ayet,
hadis, şiir, sahabe ve fukaha kavilleri, muarreb kelimeler, Farsça kelimeler,
yer adları, şahıs isimleri ve emsale dair açıklamaların yoğun şekilde geçme­
siyle ansiklopedi niteliği taşıyan bir eserdir. 21

Battal b. Ahmed b. Süleyman er-Rakbi (v. 630/ 1232): en-Nazmü '/­


Müsta'zeb fi Şerhi Garibi 'l-Mühezzeb.
Yemen'de yaşamıştır. Kabilesine nisbetle Rakbi denilmiştir. Habeşistan
asıllı olduğu rivayet edilmektedir. Rakbi eserinin mukaddimesinde, meşhur
Şafii fakihi Ebı'.'ı İshak eş-Şirazi'nin (v. 476/ 1 083) el-Mühezzeb'inde gördüğü
garib kelimelerin açıklanmaya olan ihtiyacından söz etmiş, üzerine yapılan
çalışmaların bu ihtiyacı gidermediğini ve bu sebeple böyle bir çalışma yaptı­
ğını ifade etmiştir. Çalışması el-Mühezzeb'deki kavramları açıklamaya yöne­
lik olanların en iyilerindendir. Bundan başka el-Mühezzeb'deki garib kelime
ve kavramları açıklamaya yönelik pek çok telif yapılmıştır. Bazıları şöyledir:

Ebu Abdullah Muhammed b. Ali el-Kali (v. 630/1232): el-Laktu 'l­


Müstağreb min Elfazi 'l-Mühezzeb.

İmadüddin Ebü'l-Mecd İsmail b. Batiş (v. 650/ 1 252): el-Muğnffi 'l-İnbti


an Garibi 'l-Mühezzeb ve '!-Esma.

Ebu Zekeriyya Yahya en-Nevevi (v. 676/ 1277):

Meşhur Şafii fakihlerinden Nevevi'nin fıkıh ıstılahlarına dair iki eseri


bilinmektedir. Bunlardan Tehzfbü '/-Esma ve 'l-Lugi'ıt adlı eseri, Ebı'.'ı İshak eş­
Şirazi'nin et-Tenbfh'i ile şerhettiği el-Mühezzeb, ihtisar ettiği Ravzatü �-Ttili­
bfn, Müzeni'nin el-Muhtasar, Gazali'nin el-Vasft ve e/-Vecfz gibi eserlerinde
geçen isim, nadir kullanılan kelimeler, ıstılah ve fıkhi lafızları açıklamak üze­
re kaleme alınmıştır.

21 el-Muğrib, ilk defa Hindistan'da basılmış (1-II, Haydariibiid 1 328) daha sonra Mahmud
Fiihüri - Abdülhamid Muhtar (1-II, Halep 1399/1979) ve Diirü'1-Kitiibi 'I-Arabi' de (ts.) neş­
retmiş, M. Sadi Çöğenli doktora çalışması olarak tahkikini yapmıştır ( 1 986, Atatürk Üni­
versitesi İ slami' İ limler Fakültesi).
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 17

Onun aynı sahadaki diğer çalışması ise Tahriru Elfdzi �-Tenbih (et-Tahrirfi
[Şerhi] Elfdzi �-Tenbih, Tahrirü �-Tenbih) adlı eseridir. Ebfı İshak eş-Şirazl'nin
et-Tenbih'indeki nadir kullanılan kelimeleri ve fıkhi ıstılahları açıklamak mak­
sadıyla yazılmış olup eserde kelimeler kitapta geçtiği sıraya göre şerhedilmiş­
tir. Şafii fakihi Hamza b. Ahmed b. Ali el-Hüseyni'nin eser üzerinde el-izah
ala Tahriri �-Tenbih adlı bir çalışması vardır. Abdülgani ed-Dakr da kitabı tah­
kik ederek Tahriru Elfdzi �-Tenbih ev Lugatü 'l-Fıkh adıyla yayımlamıştır. 22

Nevevi'nin ıstılahlar hakkında yaptığı bir diğer çalışma ise Dekdi­


ku 'l Minhdc'dır. Eser üzerinde çalışma yapan İyaz Ahmed el-Gavc, metnin
-

ona aidiyetini çeşitli yönlerle ispat ettikten sonra Nevevi'nin Minhdc adlı
eserinde de bu çalışmasına değindiğinden söz etmektedir. Minhdc'da geçen
fürfı-i fıkıhla alakalı kavramları açıklayan orta hacimli bir eserdir. 23

Muhammed b. Ebü'l-Feth el-Ba'li (v. 709/1309): el-Mutii' ala Ebw:ibi '/-Mukni'

Muhammed el-Ba'li Ba' lebek'te doğmuş, Kahire'de vefat etmiştir. Dı­


maşk Camii'nde Hanbeli mezhebinde olanlara uzun süre imamlık yapmış,
Sadriyye Medresesi'nde hadis dersleri okutmuştur. Sonraları Hanbeli mez­
hebinin fıkıh dersleri okutulan medreselerde ders vermiştir. Takıyyüddin
es-Sübki, Ba'li'den ilim öğrenenler arasındadır. Onun fıkıh terimleri saha­
sında önemli sayılabilecek eseri, meşhur Hanbeli fakihi, Muvaffakuddin İbn
Kudame el-Makdisi'nin (v. 620/1223) Hanbeli uleması tarafından hayli rağbet
görmüş, birçok şerh, haşiye ve ihtisar çalışmasına konu olmuş el-Mukni' adlı
eserinin üzerine kısmen şerh mahiyetinde olan ve daha ziyade fıkıh bablarına
göre el-Mukni 'de geçen kelimeleri, kavram ve gramatik açıdan tahlil ettiği
el-Mutii' ala Ebvabi'l-Mukni' adlı eseridir.24

Feyyômi (v. 770/ 1 368-69): el-Misbdhu '/-Münir

Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muhammed el-Feyyfımi el-Hamevi Irak'ın Fey­


yfım kasabasında doğmuştur. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. lrak'tan
Kahire'ye giderek devrinin en büyük alimi kabul edilen Ebfı Hayyan el-En­
delüsi'nin yanında öğrenimini tamamladığı ve Suriye'nin Hama şehrine yer­
leşip burada imam-hatiplik yaptığı bilinmektedir. Hama'da vefat etmiştir

22 Dımaşk, 1 408, Diirü'l-Kalem.


23 tah. İyılz Ahmed el-Gavc, Beyrut, 1 996, Diiru İ bn Hazın.
24 Muhammed b. Ebü'l-Feth el-Ba'li, el-Mutii ' ala Ebvabi'l-Mukni', Beyrut, 1 98 1 , Mektebe­
tü'l-İ sliimi.
18 • İSL A M HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ

Feyyfıml'nin, Mutarrizi'nin el-Muğrib fi Tertibi '/-Mu 'rib adlı eserine benzer


nitelikte bir fıkıh sözlüğü çalışması bulunmaktadır. el-Misbdhu '/-Münir fi
Garibi 'ş-Şerhi 'l-Kebfr li 'r-Rafif isimli bu eserinde Şafü fıkhının önemli kay­
naklarından biri ve Gazall'nin el-Veciz adlı eserinin şerhi olan Rafü'nin (v.
62311 226) Fethu 'l-Azfz fi Şerhi '/-Veciz adlı kitabındaki garlb kelimeleri açık­
lamıştır. Müellif kelimeleri, Zemahşeri'nin Esasü l-Belaga 'sında olduğu'

gibi kök harflerine göre birinciden başlayarak son harfine doğru sıralamıştır.
el-Misbtıhu 'l-Münfr'i daha önce kaleme aldığı geniş bir eserden özetlediğini
söyleyen Feyyümi, kelimelerin sözlük anlamlarının yanında fıkhi manalarını
da zikretmiş, bu arada bazı sarf ve nahiv meselelerini de açıklamıştır. 25

İbn Arafe (v. 803 / 1 40 1 ): Hududü İbn Arafe

Tam adı Ebü Abdullah Muhammed b. Arafe el-Vergammi et-Tünisi olan


İbn Arafe, Tunus şehrinde doğmuştur. Maliki fakihlerindendir. Kuzey Afri­
ka' da Maliki mezhebinin önde gelen simalarından olan ve fetvaları, eserleri,
talebeleri vasıtasıyla İslam dünyasında ve özellikle Kuzey Afrika'da İslami te­
fekkürün gelişmesine önemli katkısı bulunan İbn Arafe Tunus'ta vefat etmiştir.
Onun tanınmasında en büyük katkıyı sağlayan, el-Muhtasar fi 'l-Fzkh adlı beş
ciltten meydana gelen eserdir. Fıkıh ıstılahlarıyla ilgil olan meşhur eseri Hu­
dudü İbn Arafe (Kitabü 'l-Hudud, el-Hududü 'l-Fzkhiyye) ise el-Muhtasar'daki
fıkhi terimlere ait tarifi.erin derlenmesiyle meydana gelmiştir. Muhammed b.
Kasım er-Rassa' tarafından yazılan el-Hidayetü 'l-Kafiyetü 'ş-Şafiye li-Beyani
Hakdiki İbn Arafe adlı şerhiyle birlikte yayımlanmıştır.26 İbn Arafe Hudud'un­
da fıkıh babları tasnifini takip etmiştir. On iki varaktan oluşan eserin bir yaz­
ma nüshasında gözlemlediğimiz üzere,27 "taharet, necaset, ma-i tahür, vudü,
gusül, hayız, nifas" gibi temel başlıklara yer vermiştir. Örneğin namaza ait
kavramlarda sadece, vakit, salat, ezan, imam, salatü' l-cum'a, salatü'l-havf,
salatü'l-ideyne yer vererek zekat bahsine geçmiştir.

25 Eser ilk defa Kahire'de ( 1 278), daha sonra da çeşitli yerlerde basılmıştır. Abdülazim eş­
Şiniivi tarafından yapılan harekeli baskısı en sıhhatli olanıdır. Hızır el-Ceviid'ın gerçek­
leştirdiği neşir de Beyrut'ta 1 987 yılında neşredilmiştir (bk. Hüseyin Elmalı, "Feyyı1mi,
Ahmed b. Muhammed, DIA, 12/5 1 6).
26 Fas 1 3 1 6; Tunus 1 350/193 1 ; Muhammediye 1 4 1 2/ 1 992; nşr. Muhammed Ebü'l-Ecfiin,
Beyrut, 1 993, Diirü'l-Garbi'l-İ sliimi.
27 el-Mektebetü' l-Ezheriyye, nr. 304722. Temellük kaydı Muhammed b. İ sa Elbii el-Kadiri, is­
tinsah tarihi ise 1 1 06 hicri olarak gözükmektedir (bk. Sa'd Gurab, "İ bn Araf', DİA, 1 9/3 1 7).
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 19

Seyyid Şerif el-Cürcani (v. 8 1 6/1 4 1 3): et-Ta 'rifat

Meşhur Arap dili, kelam ve fıkıh alimlerinden olan Ebü'l-Hasan Ali b.


Muhammed b. Ali es-Seyyid eş-Şerif el-Cürcanl el-Hanefi, Cürcan yakın­
larındaki Takü'de doğmuştur. Başta Arap dili ve edebiyatı olmakla beraber
felsefe, mantık, astronomi, matematik, mezhepler tarihi, fıkıh, hadis, tefsir,
tasavvuf gibi dini ve akli ilimlerin hemen hepsine dair telif, şerh ve haşiye tü­
ründe eserler vermiştir. Şiraz'da vefat etmiştir. Onun et-Ta 'rifat isimli terimler
hakkındaki meşhur eseri, başta kelam ve dile usule ait pek çok kavramı ihtiva
etmektedir. Alfabetik sıraya göre tertip edilmiştir.

Musannifek (v. 875/1470): el-Hudud ve 'l-Ahk<imü 'l-Fıkhiyye

Tam adı Aiaeddin Ali b. Muhammed el-Bistami eş-Şahrlıdl'dir. Horasan'a


bağlı Bistam kasabası yakınlarındaki Şahrlıd köyünde doğmuştur. Genç yaşta
eser telif etmeye başladığı için Musannifek (küçük yazar) lakabıyla tanınmış­
tır. Sultan il. Murad zamanında Anadolu'ya geçerek Konya' da ve Bursa'da­
ki Sultaniye Medresesi'nde müderrislik yapmıştır. Fatih Sultan Mehmed'in
sadrazamı Mahmud Paşa'nın daveti üzerine İstanbul'a gitmiş ve burada vefat
etmiştir. Eyüp Kabristanı 'na defnedilmiştir.

Musannifek velud bir müelliftir. Başta medresede okutulan sarf ve nahiv


eserleri olmak üzere hemen hemen tüm alanlarda eser telif etmiştir. Onun fı­
kıh ıstılahlarında dair eseri, el-Hudud ve 'l-Ahkamü 'l-Fıkhiyye'dir. Hanefi fı­
kıh kitaplarının sistematiği dikkate alınarak fıkıh bablarına göre düzenlenmiş­
tir. Fıkıh terimleri sözlüğü tarzında yazılmakla birlikte zaman zaman konuyla
ilgili fıkhi hükümler de zikredilmiştir. Ele aldığı kavramlar olarak oldukça
azdır. Örneğin taharet başlığı altında abdest, gusül gibi temel ana kavramlara
işaret edip bu kavramlara dair füru hükümlere değinmiş ve teyemmüm bah­
sine geçmiştir. Buna rağmen hemen hemen bütün fıkıh bablarını ele almış ve
öz tarifler vermiştir. 28

Kasım b. Abdullah el-Konevi er-Rumi (v. 885/1480): Enfsü 'l-Fukaha fi


Ta 'rifati 'l-Elfazi 'l-Mütedavileti beyne 'l-Fukah<i

Bağdatlı İsmail Paşa'nın verdiği bilgiye göre müellifin vefat tarihi 978 'dir
(1570-7 l ). Kasım b. Abdullah el-Konevl'nin eserinde Molla Hüsrev'in (v.

28 bk. nşr. A dil Ahmed Abdülmevcı1d - Ali Mahmud Muavvaz, Beyrut 1 4 1 1 / 1 9 9 1 , Diirü '1-Kü­
tübi'l-İ lmiyye (bk. M. Kamil Yaşaroğlu, "Musannifek", DİA, 3 1 /239-340).
20 • iS LAM H UKUKU TE Ri ML ERi SÖZLÜGÜ

885/1 480) Dürerü'l-Hükkam 'ından yaptığı bolca alıntılar da bu bilgiyi doğrular


mahiyettedir. Son dönem teracim kitaplarında, müellif hakkında sadece ismi
ve eseri zikredilmiş, eserin ona aidiyetini teyit edecek mahiyette de baş ve son
kısmından nakillerde bulunulmuştur. Kasım b. Abdullah eserin mukaddime­
sinde, gerek başlangıç gerekse ileri seviyede olsun fün1-i fıkıh sahasından telif
edilen eserlerde çokça anlaşılmayan kelime olduğunu ve bu sebeple eseri telif
ettiğinden söz etmektedir. Fıkıh bablarına göre telif ettiği eserinde, daha önce
yazılmış tarifat türü fıkıh ıstılahı çalışmalarından istifade etmiş, sözlüklere
referansta bulunmuş, ayet ve hadislerden istifade etmiştir. 29

İbnü'l-Mibred (v. 909/1 503): ed-Dürrü'n-Nakffi Şerhi Elfazi'l-Hırakf

Bir Hanbeli fakihi ve muhaddis olan Ebü'l-Mehiisin Cemaleddin Yusuf


b. Hasan b. Ahmed el-Makdisi Dımaşk'ta dünyaya gelmiştir. Hanbeli mezhe­
binin gelişimine önemli katkılarda bulunan Beni Kudame ailesine mensuptur.
Kur'an, tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf, nahiv, tıp ve tarih gibi ilimleri okumuş ve
özellikle hadis konusunda temayüz etmiştir. Dımaşk'ta vefat etmiştir. İlmi ve
eserleriyle kendi çağdaşları arasında seçkin bir mevkie sahip olan İbnü'l-Mib­
red, usul ve füruda Hanbeli mezhebinin görüşlerine sıkı sıkıya bağlı olmuştur.
Onun fıkıh sözlüğü mahiyetindeki eseri, ed-Dürrü'n-Nakifi Şerhi Elfazi'l-Hı­
rakf30 Hanbeli mezhebinde yazılmış ilk temel metinlerden biri olan Hırakl'nin
el-Muhtasar 'ındaki garib kelimelerle fıkıh terimlerinin açıklandığı bir eser
olup tanımlar sırasında ayet ve hadisler yanında Arap şiirinden de deliller ge­
tirilmiştir. Usül-i fıkıh, mantık ve dil terimlerine de yer verilen eser, fıkıh bab­
larına göre düzenlenmiş bir nevi fıkıh terimleri sözlüğüdür.

Zekeriyya el-Ensari (v. 92611 520): e/-Hududü'/-Enfka ve't-Tarifatü'd­


Dakfka
Şafii fakihlerinin meşhurlarından olan Ebu Yahya Zeynüddin Zekeriyya
el-Ensan el-Hazrec!, Mısır'da doğmuştur. Ezher'de okumuş ve 150'yi aşkın
alimden dört mezhep fıkhı ve Arap dili ve edebiyatı, hat, astronomi, hesap,
cebir, tıp gibi ilim dallarında ders okuyup icazet almıştır. Şafii fıkhında oto­
rite seviyesine ulaşınca çeşitli eserleri medreselerde okutulmuştur. Kahire' de
vefat etmiş, İmam Şafii'nin kabrinin yakınına defnedilmiştir. Pek çok saha-

29 bk. Kasım b. Abdullah el-Konevi er-Rumi, Enisü'l-Fukahafi Ta 'rifati 'l-Elfazi'l- Mütedavi­


le beyne 'l-Fukaha (tal ı. Yahya Murad), Beyrut 2004, Darü'l-Kütübi'l-İ lmiyye.
30 nşr. Rıdvan Muhtar b. Garbiyye, 1-III, Cidde 1 4 1 1 /1 99 1 .
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü .2 1

da eser kaleme alan Zekeriyya el-Ensarl'nin fıkıh ıstılahları alanındaki eseri,


el-Hududü 'l-Enfka ve 't-Tarifatü 'd-Dakfka'dır. Yaklaşık 200 fıkıh teriminin
açıklandığı bir risaledir.3 1

Zeynüddin İbn Nüceym (v. 970/1563): Hududü 'l-Fıkh

Hanefi fakihlerinden Zeynüddin b. İbrahim b. Muhammed el-Mısri Kahi­


re'de doğmuştur. Döneminde Mısır' ın önde gelen Hanefi alimlerinden biri ol­
muş, eserleri kendisinden sonra yapılan pek çok çalışmaya kaynaklık etmiştir.
Kahire'de vefat etmiştir. Hududü 'l-Fıkh adlı eseri, fürü-i fıkha dair bazı temel
kavramları incelediği muhtasar bir çalışmadır; er-Resailü 'z-Zeyniyye adıyla
meşhur Resailü İbn Nüceym el-İktisadiyye içinde basılmıştır. 32

Ebü'l-Beka el-Kefevi (v. 1 09511 684): el-Külliyyat

Osmanlı alimlerinden olan Kefevi'nin hayatı hakkında fazla bilgi yoktur.


Aslen Kırımlı ' dır. Tahsilini Kefe' de tamamlamış ve uzun süre burada müftülük
yaptıktan sonra davet üzerine İstanbul'a gitmiştir. Ayrıca Birgi ve Filibe kadı­
lığında bulunmuştur. İstanbul'da vefat etmiş ve Eyüp Sultan Türbesi yanına
defnedilmiştir. Onun el-Külliyyat ya da Külliyyatü Ehi 'l-Bektı ismiyle tanınan
ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya ithaf edilen eser, başta Kur'an ve hadis
olmak üzere İslami ilimlerde kullanılan terimleri açıklamak üzere kaleme alın­
mış bir sözlüktür. Otuz bir fasıldan meydana gelen eserin yirmi dokuz faslında
-köklerine bakılmaksızın- ilk harfleri aynı olan kelimeler, daha sonraki harfleri
arasında alfabetik bir sıra takip edilmeden kaydedilip açıklanmaktadır. Açıkla­
malar sırasında kelimelerin gramer, felsefe, mantık, fıkıh, hadis, tefsir, kelam
gibi ilimlerde ifade ettiği manalar üzerinde durulmuş, bunların eş anlamlılarıy­
la olan mana ve kullanım farklarına işaret edilmiştir. Ayrıca çeşitli mezheplerin
anlayışları tartışılarak muhaliflere cevaplar verilmiş ve tercihler yapılmıştır. 33

31 Beyrut 1 4 1 1 11 99 1 , Dfuü'l-Fikri'l-Muasır.
32 bk. Beyrut 1 999, Dfuü's-Selam.
33 Eser ilk defa 1 253 'te ( 1 837) Bulak'ta basılmış, daha sonra yine Bulak'ta ( 1 255, 1 2 8 1 ),
ayrıca İ stanbul ( 1 278, 1286) ve Tahran' da ( 1284, 1286) çeşitli baskıları yapılmıştır. Adnan
Derviş ile Muhammed el-Mısri eseri el-Külliyylit adıyla tenkitli olarak neşretmişlerdir (1-V,
Dımaşk 1 975- 1 976; 1981-1 982); daha sonra bu neşir tek cilt halinde de basılmıştır (Beyrut
1 412/1 992, 1 4 1 3 / 1 993). M. Halil Çiçek, Ebü'l-Bekô el-Kefevi'nin Külliylit'ında Tefsir ve
Kur 'an İlimleri adıyla bir doktora tezi hazırlamıştır (Selçuk Ü niversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 1 992) (bk. Hulusi Kılıç, "Ebü'l-Beka el-Kefevi", DİA, 1 01298).
22 • i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü

Muhammed A'la b. Ali et-Tehanevi (v. 1 1 58/1 745'ten sonra): Keşşafü


Jstılahati 'l-FünCın ve 'l-U/Um
Tam adı Muhammed A'la b. Ali b. Muhammed Hamid et-Tehanevl'dir.
Hindistan ' da Delhi şehri yakınlardındaki Tehane'de (Tahane) doğmuştur.
Arapça ve dini ilimleri babasından tahsil ettikten sonra başka hocalara gitme­
miş, mantık, hikmet, felsefe, tıp, hey' et, hesap, hendese gibi ilimlere dair top­
ladığı eserleri okuyarak kendini yetiştirmiştir. Bu arada terimlere merak saran
Tehanevi her ilmin özel terimleri bilindiği takdirde ilim ve fenlerin tahsilinde
hocalara "teberrüken" ihtiyaç kalacağını düşünerek bütün ilimleri kapsayan
bir terimler ansiklopedisi telif etmeye karar vermiştir. Eserin müsveddesi
1 158 'de ( 1 745) tamamlanmıştır. xvııı. yüzyılın ortalarında vefat eden müel­
lifin kabri Tehane 'dedir. Müellif eserinde ilimleri çeşitli bakımlardan tasnife
tabi tutmuş, haklarında ansiklopedik bilgi vererek bunları üç ana başlık altın­
da toplamıştır. ı. Arap dili ve edebiyatıyla ilgili ilimler (sarf, nahiv, belagat,
beyan, bedi, aruz, kafiye, hat, inşa, muhadariit gibi). 2. Şer'i ilimler (keliim,
tefsir, kıraat, hadis, fıkıh ve ahliik gibi). 3. Hakiki (akli) ilimler (mantık, hik­
met, ilahiyyiit, matematik ve tabii i limler). Ayrıca fizik, kimya, tıp, veteri­
nerlik, ziraat ve astronomiyle birlikte rüya tabiri, sihir, tılsım ve simya gibi
birçok ilim de bu başlığın altına girmiştir. Elli beş kadar ilim konusu, çeşitli
bölümleri, amacı ve faydası, diğer ilimler arasındaki yeri, öğretim notları gibi
yönleriyle tanıtılmıştır. Eserde 3045 terim açıklanmıştır. Fıkın usul ve fürı1una
dair pek çok kavramı da ihtiva etmektedir. 34

***

Tafsilatını vermeye çalıştığımız bu eserlerin yanında, Kadı Ebu Bekir


b. Arabi'nin (v. 543/1 1 48), Kayrevanlı Maliki fakihlerden ve mezhep fıkhına
dair yazdığı er-Risale eseriyle meşhur olan Ebu Muhammed Abdullah b. Ebu
Zeyd' in (v. 386/996) er-Risale'sinin üzerine yazdığı Şerhu Garibi 'r-Risale 'si,
eserde geçen garib ve nadir kullanımda olan kelimeleri şerheden bir fıkıh söz­
lüğü çalışması mahiyetindedir.

34 Keşşaf ilk defa, Aloys Sprenger ile William Nassau Lees'in nezareti altında Mevlevi M.
Vecih, Mevlevi Abdülhak ve Mevlevi Gulam Kadir'in tashihleriyle Bengal Asya Cemiyeti
tarafından iki cilt olarak Kalküta'da basılmıştır ( 1 278/1 862) (bk. Nasuhi Ünal Karaarslan,
"Keşşafü Istılahati'l-Fünı1n ve'l-Ulı1m", DİA, 25/330).
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü .23

İbn Ebü Zeyd el-Kayrevani'nin (v. 3 86/996) er-Risale'si üzerine yapılan bir
başka çalışma da Ebu Abudullah Muhammed b. Mansur b. Hamame el-Mağ­
ravi'nin (v. 386/996), Gurerü'!-Makale fi Şerhi Garfbi'r-Risale adlı çalışması­
dır. Kadı Ebu Bekir b. Arabi'nin (v. 543 / 1 1 48) çalışmasına benzer özellikler ta­
şıyan eserde, er-Risale'de geçen garib kelimeler lugavi olarak şerhedilmiştir.

Garib kelimeleri açıklama hususunda pek çok çalışma yapılmıştır. Bunla­


rın ekserisi Muvatta üzerine olmuştur. Bazıları şöyledir:

Ebu Abdullah Asbağ b. Ferec el-Mısri (v. 225/839), Tejsfru Garfbi'l-Muvatta,

Abdülmelik b. Habib es-Sülemi el-Endelüsi (v. 238/852), Tejsfru Gari­


bi 'l-Muvatta,35

Ahmed b. İmran b. Selame (h. 11.), Tejsfru Garfbi'l-Muvatta,

Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Sid el-Batalyevsi (v. 52 1 /1 1 27),


Şerhu Garibi'l-Muvatta.
***

Muasır çalışmalar arasında, Muhammed Amim İhsan el-Müceddidi


el-Birketi'nin, harf sırasına göre göre etrtip ettiği ve füru ve usul kavramları­
nın pek çoğuna yer vermeye çalıştığı, et-Tarifatü'1-Fıkhiyye adlı eserini36 ve
usul-i fıkıh ıstılahları arasında önemli bir çalışma olan Abdülkerim b. Alevi
en-Nemle'nin eş-Şamil fi Hududi ve Ta 'rifati Mustalahiiti İlmi Usuli'l-Fıkh
adlı çalışmasını37 ve yine sahasında yazılmış mufassal çalışmalardan Refik
el-Acem'in Mevsuatü Mustalahati Usuli'l-Fıkh'ını,38 Halid Ramazan Ha­
san'ın Mu 'cemü Usuli'l-Fıkh'ını,39 Halef Muhammed el-Muhammed'in Mus­
talahiitü İlmi Usuli l-Fıkh 'ını,40 Mahmud Hamid Osman'ın el-Kamusü'l-Mü­
'

beyyen fi Jstılahiiti'l-Usuliyyfn'i,41 Kutub Mustafa Sanu'nun Mu'cemü Mus-

35 Riyad 20 1 1 , Mektebetü Abyekiin.


36 Muhammed Amim İhsan el-Müceddidi el-Beki, et-Ta 'rifı:itü 'l-Fıkhiyye, Beyrut 2003, Dii­
rü'l-Kütübi 'I-İlmiyye.
37 Abdülkerim b. Alevi en-Nemle, eş-Şamil fi Hududi ve Ta 'rifati Mustalahı:iti İlmi Usu-

li'l-Fıkh, Riyad 2009, Mektebetü'r-Rüşd.


38 Refik el-Acem, Mevsuatü Mustalhı:iti Usuli'l-Fıkh, I-11, Beyrut 1 997, Mektebetü Lübnan.
39 Halid Ramazan Hasan, Mu'cemü Usuli'l-Fıkh, Mısır, ts., Diirü'r-Ravda.
40 Halef Muhammed el-Muhammed, Mustalahı:itü İlmi Usuli'l-Fıkh, Beyrut 2004, Mektebetü

Reyyan.
41 Mahmud Hamid Osman, el-Kı:imusü'l-Mübeyyenfi Istılı:ihı:iti'l-Usuliyyin, Riyad 2002, Dii­
rü'z-Ziihim.
24 • İ SLAM HUKUKU TERi M LERİ SÖZLÜGÜ

talahtiti Usuli 'l-Fıkh'ı,42 Heysem Hilfü'in, Mu'cemü Mustalahi 'l-Usul'ini, 43


Muhammed SankCır Ali'nin el-Mu 'cemü 'l-Usulf adlı eserini,44 usul ve füru ıs­
tılahlarından daha çok dört mezhep içinde kullanılan şahıs ve kitap ve benzeri
terminolojilere değinen Muhammed İbrahim el-Hifnavi'nin el-Fethu 'l-Mübf
f i Ta'rifi Mustalahtiti 'l-Fukahti ve 'l-Usuliyyfn adlı çalışmasını,45 aynı minval­
de Meryem ez-Zafırl'nin Mustalahiiti 'l-Mezahibi 'l-Fıkhiyye'sini,46 Muham­
med Revvas Kal'aci'nin Mu'cemü Lugati l-Fukahii 'sını,47 Sa'di Ebu Ceyb' in
'

el-Kamusü 'l-Fıkhf'sini48 ve dört mezhep arasında mukayeseler yaparak fıkhi


ve usull kavramları açıklayan gayet başarılı ve hacimli bir çalışma olan Abdur­
rahman Abdülmün'im'in Mu 'cemü 'l-Mustalahdt ve 'l-Elfazi 'l-Fıkhiyye'sini,49
Mehmet Erdoğan' ın Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü50 ile Nezih Hammad'ın
İktisadi Fıkıh Terimleri Sözlüğü5 1 adlı çalışmalarını örnek gösterebiliriz.

Bu çalışmanın hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen Dr. Ahmet


Ekşi ve Dr. Hüseyin Okur'a teşekkür ederim.

Prof. Dr. Abdullah KAHRAMAN

42 Kutub Mustafa Samı, Mu ' cemü Mustalahati Usüli'l-Fıkh, Beyrut 2000, Darü'l-Fikr.
43 Heysem Hilal, Mu' cemü Mustala hi'l- Usül (tah. Muhammed Tunci), Beyrut 2003, Da­
ru'l-Cil.
44 Muhammed Sankür Ali, el- Mu 'cemü'l- Usüli, Menşüriitü 't-Tayyar, Beyrut 2007.
45 Muhammed İbrahim el-Hifnavi, el-Fethu'l- Mübifi Ta 'rifi Mustalahdti 'l-Fukahii ve'l-Usü-
liyyin, Kahire 2009, Darü's-Selam.
46 Meryem ez-Zafıri, Mustalahiiti 'l-Meziihibi'l-Fıkhiyye, Beyrut 2002, Daru İ bn Hazın.
47 Muhammed Revvas Kal'aci, Mu'cemü L ugati 'l-Fukahii , Lübnan 1 988, Darü'n-Nefiiis.
48 Sa'di Ebu Ceyb, el- Kiimüsü 'l-Fıkhi, Dımaşk 1 988, Darü'l-Fikr.
49 Abdurrahman Abdülmün'im, Mu 'cemü'l- Mus tala hii t ve 'l-Elfazi'l-Fı khiyye, Kahire, ts.,
Darü'l-Fazilet.
50 Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Ensar Neşriyat, İ stanbul, 20 1 3 .
51 Nezih Hammad, İktisadi Fıkıh Terimleri (çev. Recep Ulusoy), İ z Yayıncılık, İ stanbul, 1 996.
İS LAM H U KU KU
TE RİMLE Rİ SÖZLÜ GÜ
A

ABD (�): Köle, hürriyetten mah­ ABD-İ ME'SUR (J_,......t. �) : Düşma­


na esir düşmüş olan köledir.
rum ve başkasının mülküne giren er­
kek insan. Çoğulu, "abid"dir.52 ABD-İ ME'ZUN (.'..ıJ �t. �): Mutlak
olarak ticarette bulunmasına veya
ABD-İ DAL (JL.b �): Kasıtsız ola­
bir bedel karşılığında azat olması
rak yolunu kaybederek barınağına ve
için çalışmasına açıkça veya işa­
ikametgahına gidemeyen köledir.
ret yoluyla müsaade olunan köle­
ABD-İ MAHCUR (J� � ): Ev­ dir. "Me'zi'ın-ı kebir" ve "me'zi'ın-ı
lenme ve ivazlı işlemler gibi tasar­ sagir" kısımlarına ayrılır. Efendisi
ruflardan engellenmiş olan köledir. tarafından, "Bana şu kadar meblağ
Böyle bir kölenin yapacağı nikah, ödemek üzere hürsün" denilen bir
alışveriş, karşılıksız borç (karz) köle, kabule bağlı olmaksızın işaret
verme ve rehin bırakma efendisinin yoluyla kazanmaya izinli olur. Buna
önceden icazeti olmayınca geçersiz göre, o meblağı kazanıp efendisine
(batıl) olur. verince azat olur. Hatta o meblağı
efendisinin engel olmadan elini uza­
52 Kulluk demek olan "ubudiyyet" esasen tıp alabileceği bir yere bırakmasıyla
kendini alçak tutmak ve alçak gönüllü da azat olur. Buna "tahliye" denir ki
olmak manasına gelir. Hürriyetini kay­
engelleri kaldırmak demektir.
betmiş olan şahıs da kendini alçak tut­
maya ve alçak gönüllü olmaya arzetmiş ABIK (J:İ): Efendisinden, bir kor­
ve efendisine boyun eğmeye mecbur
kusu, meşakkatli işlerde çalıştırılma
olacağından kendisine, "abd" yani "kul"
denilmiştir. endişesi olmaksızın sırf arzusuna
28 • İ S L A M H U K U KU T E R İ M L E Rİ S ÔZ L Ü ÖÜ

uyarak itaat dairesinden çıkıp kaçan mudur. Yahut şahitlerin iyiliklerinin


köledir. Efendisi tarafından kiralan­ kötülüklerine galip olmasıdır.
mış, emanet veya ödünç verilmiş
ADEDİ C.p�) : Sayılan şeydir. Çoğu­
kimsenin yanından kaçan köle de
lu, "adediyyat" tır. Buna, "ma'dı1d" da
"abık" hükmündedir. Bir kölenin
denir.54 Ceviz, yumurta, karpuz gibi.
böyle bir şekilde inat ederek kaçma­
sına da "ibak" denir. ADEDİYYAT-1 MÜTEFAVİTE
(�J\A::... ..::.J 4.)�) : Adet ve fertleri ara­
ACİR (r.-İ): Bir şeyi kiraya veren sında kıymetçe farklılık bulunan ve
kimsedir. Buna "mucir" ve "mükri" sayı ile satılan şeylerdir ki, hepsi de
de denir. kıyemiyyattandır. Karpuzlar, kavun­
lar gibi.
ADALET (4.11.lı> ): Doğruluk, baskı ve
zulümden beri, istikametle nitelen­ ADEDİYYAT-1 MÜTEKARİBE
miş ve yapılması lazım gelen şeyleri (�.Jl.4.::..o ..::.J 4 .).lı>) : Adet ve fertleri ara­
yapmaya bağlı (alışık) olmak anla­ sında kıymetçe mühim farklılık bu­
mına gelir. 53 lunmayan ve sayı ile satılan şeylerdir
ki hepsi de misliyattandır. Ceviz ve
ADALET-İ ŞÜHUD (.)� 4.11...ls>) : yumurta gibi.
Şahitlik yapacak kimselerin büyük
ADET (ö.)�) : Nefislerde yerleşik, selim
günahlardan kaçınması ve küçük
tabiatlarca makbul olan, tekrar eden
günahlarda ısrarcı olmaması duru-
durumlardan ibarettir. Örf ile eş an­
53 Adaletle nitelenmiş olan zata "adil" denir. lamlı gibidir. Adete "teamül" de denir.
Çoğulu, "udı1l"dür. Adaletin zıddı zulüm­
dür. Yani, "gadr"dır, haksızlıktır, hakka te­ ADETLERİN VAKFI (_jiJ �).)�):
cavüzdür ve bir şeyi olması gereken yerin İki sayıdan her birinin ortak böleniy­
ve konumun dışına koymaktır.
le bölünmesinden meydana gelen ha­
Adalet, iki çeşittir. Biri, güzelliği akıl ge­
rici taksim. Mesela, 1 5 ile 1 O sayıla­
reği olup hiçbir zamanda ve hiçbir yerde
yürürlükten kaldırılamayan (neshedileme­
rının ortak bölenleri 5 sayısıdır. Bun­
yen) ve değiştirilemeyen adalettir. İyiliğe lardan 1 5 sayısı beş ile bölününce
karşı iyilik yapmak gibi. Diğeri de şer'-i harici taksim 3 eder. Yine 1 O sayısı
şerif ile bilinen adalettir ki bazı zamanlar­
da 5 ile taksim edilince harici taksim
da şari'-i mübin tarafından neshedilmesi
ve değiştirilmesi mümkün olmuştur. Cina­
2 eder. Bu halde 3 sayısı 1 5 'in, 2 sa­
yetlere ait diyet ve kısas gibi bir kısım ce­ yısı da 1 O'un vafkı olur. 55
zalar böyledir. Nitekim geçmiş ümmetler
hakkındaki bazı cezalar, İ slam şeriatında 54 Çoğulu, "ma'dı1dat"tır.
bir hikmetten dolayı değiştirilmiştir. 55 Bu iki sayı arasında "muvafakat bil-
İ S LA M H U K U K U T E R İ M L E R İ SÖZ L ÜG Ü • 29

ADİLE {4.b\.&.): Ashab-ı feraizin pay­ kabahati veya bir cinayeti affedip,
larıyla payda eşit olur veya ashab-ı
örtüp suçu işleyeni hesaba çekmeyen
feraizin payları paydadan az olursa
kimsedir.
da aralarında asabe bulunarak geri
kalanı almakla yine paylarıyla payda AFÜV (p) : Lugatta "silmek" anla­
arasında eşitlik bulunur. mındadır. Bu yönüyle bir şahsı affet­
mek, onun irtikap ettiği bir kusuru,
ADL (J�): Doğruluk, istikamet ve bir cürmü silmek ve ortadan kaldır­
eşitlik manasındadır. Adaletle nitelen­
mak, onu yapılmamış gibi saymak
miş olan zata da mübalağa maksadıy­
demektir. Affedilen şahsa "ma'füv­
la, "adil" denir; "adil şahid" denilmesi
vün anlı" denir.
gibi. Adaletle hükmetmeye, şahitleri
tezkiye etmeye ve bazı şeyleri eşit bir AFÜV ANİ'L-CERAHA (y _p
halde tutmaya da "ta'dll" denir.56 4->-l.r.JI): Hakkında cinayet yapılmış
olan kimsenin, yaralanmadan dolayı
ADL (�) : Sözlükte "menetmek" sahip olduğu kısas, diyet veya "hü­
anlamına gelen adi, terim olarak bir
kümet-i adl" hakkını almayı talep et­
kadının kocaya varmasına zulmen
meyip caniyi bağışlamasıdır.
engel olmaktır. Örneğin kendisine
denk ve münasip olan biriyle evlen­ AFÜV ANİ'L-KAT' {� I y p ) :
meye karar veren bir kadını, mehr-i Bir uzvu kesilmiş olan kimsenin, bu
misliyle evlendirmekten velisinin sebeple sahip olduğu kısas veya di­
kaçınması bir "adl"dir. yet hakkını caniden düşürmesidir.

AFi {ıj l.&. ): Yapılan bir kusuru, bir AFÜV ANİ'L-KISAS (y _p


if WI): Öldürülenin velisinin veya
hums" yani beşte bir oranında tevafuk
vardır. Çünkü 1 0, beşin humsu ( l /S ' i) 3, bizzat hakkında cinayet işlenmiş
I O'un humsu ( l /S ' i) 2 'dir. olan kimsenin, sahip olduğu kısas
56 Ş ahitleri tezkiye edenlerin tamamına hakkını düşürmesidir.
"adele" iki veya daha çok şey arasında
bir eşitlik, bir denge ve bir birlik meyda­ Caniyi bir bedel karşılığında affeden
na getirmeye de "muadele" denir.
veliye de "ma'füvvün leh" denir. Bu
"Adil ve ıdl" da misi ve nazir vezinde
takdirde afüv, "fazilet ve ihsan" an­
ve miktarda eşitlik demektir. "İtidal" ise
bir şeyin uygun, sınır ve üslupça uygun, lamına gelir. Öldürülenin velisinin
nicelik ve nitelik itibariyle orta bir halde veya bizzat mağdurun (mecniyyün
bulunmasıdır. "Udu!" da yoldan sapmak, aleyh) icap eden kısası veya di­
haktan ayrılmak ve geriye dönmek ma­
yet hakkını iskat etmesine de "afüv
nasındadır. "Ma'dil ve ma'dül" da dönüp
varacak ve sapacak yer demektir. ani 'l-cinaye" denilir.
30 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü

p): Vakfiyelerdeki akçelerin kıymetleri


AFÜV ANİ'Ş-ŞECCE (� 1 :_r:-
Mağdurun (mecniyyün aleyh) cani zamanlarına göre farklıdır. 57
üzerine lazım gelen kısas, diyet veya AKD (...W>) : Evlenme, hibe, vasiyet,
"hükümet-i adl" hakkını almayı talep alışveriş gibi şer'! (hukuki) bir mu­
etmeyip caniyi bağışlaması demekdir. ameleyi iki tarafın yüklenmeleri ve
AHFAD (�L.i.>1): Evladın ila nihaye taahhüt etmeleridir. Akid kab ile ka­
evladıdır. Yani oğulların ve kızların bulün mutabakatından ibarettir. Ayrı­
çocukları ve bu çocukların çocukları ca "kab ile kabulün, ilgili oldukları
demektir. Tekili, "hafıd"dir ki Türk­ şeyde sonucu ortaya çıkacak şekilde
çe'de torun denilir. birbirine meşru surette bağlanması­
dır" diye de tarif edilir. Böyle bir iş­
AHİR (�� ): Başkasının nikahlı leme "mün'akid" denir. Bunun böyle
hanımıyla gayri meşru ilişkide bu­
lunma çirkinliğini irtikap eden fikir 57 Akçe, ilk önce Sultan Orhan tarafından
726 ( 1 326) tarihinde Bursa' da basıl­
kimse demektir. Ahir tabiri, lugatta
mıştır. Bu akçe, vaktiyle çeyrek miskal
fısk, fücur ve gayri meşru cinsel iliş­ (rub'-i miskal) ve ayarda %90'dan ibaret
ki manasını ifade eden "#" kelime­ imiş. Fatih ve Bayezid sultanlar zama­
sinden alınmıştır. nından itibaren bu akçenin hem vezni
hem de ayarı sürekli değişmiştir.
AHKAM-ı NİKAH Cc� r l5:>- ı): Eski akçelere nazaran bir dirhem gümüş
Nikahın akdedilmesine bağlanan 2x3/4 akçeye eşit imiş, bazı akçeler de
bir şer'! dirhemin yirmi beşte ikisine eşit
mehir ve nafaka gibi hukuki sonuçlar
olmuştur.
ve semereler.
1 1 50 ( 1 737) ve 1 1 55 ( 1 742) tarihlerin­
de kullanılmış akçelerin gümüş paraya
AHZ (..i.>1): Bir kimsenin bir şeyi al­
kıyasla kıymetleri 1 1 1 O ( 1 699) ve 1 143
ması, tutması, tahsil edip kendine ait ( 173 1 ) tarihlerinde kullanılan akçelerin
kılması. Alız bazan meşru şekilde, aynısı imiş. O tarihte dört farklı kıymette
bazan da zorbalık ve baskı yoluyla, tedavül etmiş olan akçelerin birinin 1 927
tarihlerindeki gümüş rayicine nazaran
gasp veya hırsızlık suretiyle olur.
nakdi evrak (kağıt para) ile dengi 8,5-
6 tara raddesinde bulunduğu Darphane
AKÇE (�İ): Hesap ve feraiz ıstılahı
Damga Müdürlüğü 'nün bir müzekkere­
olarak bir paranın üçte biridir. Akçe sinden anlaşılmaktadır.
tabiri, dilimizde nakit, para, meb­ 1 234 ( 1 8 1 9) tarihinden sonra akçe kesil­
lağ, servet manalarına geldiği gibi, memiştir. Vaktiyle Osmanlı sikkelerinde
vaktiyle tedavülde bulunan küçük birim (vahid-i kıyasi) akçe iken il. Sul­
tan Süleyman zamanına denk gelen 1 099
gümüş sikke manasında da kullanıl­
( 1 688) tarihinde kuruş üzerine kurulu
mıştır. Bir kese akçe, 500 kuruştur. usul kabul edilmiştir.
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ . 31

meydana gelmesine de "in'ikad" de­ İslam hukukunda bir cinayetten do­


nilir. Mesela, bir nikfilı muamelesi, layı icapeden diyeti vermeye "akl"
iki tarafın 'icab ve kabulüyle mey­ denildiği gibi, bizzat diyete de "akl"
dana gelir. Akid yapanlardan birine adı verilmiştir. Çoğulu, "ukı1l"dür.58
"akid", ikisine "akideyn", daha faz­ Bununla beraber diyet verilmesi, kan
lasına çoğul sigasıyla "akidı1n" de­ dökülmesini engelleyecek bir yaptı­
nir. Hakkında akid yapılan şeye de rım gücü mesabesinde olduğundan
"ma'kı1dün aleyh" denilir. bu münasebetle de diyete "akl" de­
nilmiş olması düşünülmüştür. İnsa­
AKD-İ NİKAH (c_LS::; �) : İki tarafın
nın hareketlerini tanzim ve kendisini
nikahı üstlenmeleri ve taahhüt etme­
fena şeylerden engellemesi yönüy­
leridir. Bu husustaki icab ve kabulün
ledir ki insandaki yüksek bir kuvve­
birbirine bağlanmasından ibarettir.
te de "akl" denilmiştir. Bir caninin
Buna "nikah kıymak" denir. Akid, esa­
akilesi tarafından ödenen diyete de
sen lugatta "düğmelemek ve düğme"
"ta'kule" denir. Çoğulu, "teakil"dir.
bağlamak anlamındadır, "hissi akid"
ve "manevi akid" gibi kısımlara ayrılır. ALAMET ( �')!.&>): Lugatta, "emare
ve nişane" anlamındadır. Istılahta,
AKIB ( ._Qs.): Bir kimseye babaları
kendisine bir hükmün varlığı bağlı
yönünden mensup olan şahıstır. Şöyle
ki bir kimsenin sulbünden gelen ev­ olmayıp yalnız bir hükmü bildiren,
ladı kendisinin akibi olduğu gibi er­ ona delalet eden şeydir. Mesela bir
kek evladının evladı da akibidir, fakat kimse, "Hanemi gelecek haziran ayı
kız evladının evladı kendisinin akibi başından itibaren bir sene müddet­
değildir. Çünkü onlar babaları yönün­ le kiraya verdim" dese haziran ayı
den başka sülaleye mensupturlar.
58 Esasen "akl" lafzı, tutmak (imsak) ve
AKİLE (ati.&>): Diyeti yüklenip öde­ kendini tutma manasındadır. Devenin
yen asabe, aşiret, divan ehli vesaire­ ayağını büküp bilekçesini koluna bağla­
dir. Bunlar, kendi efradından birinin maya "akl" denir. Devenin dizlerini bağ­
ladıkları ipe ve bir sene içinde deve ve
hata benzeri (şibh-i amd) veya hata
koyundan verilmesi lazım gelen zekata
suretiyle yapdığı cinayetin diyeti­ da "ikal" denilir.
ni veya "gurre" denilen tazminatını Vaktiyle Arabistan'da geçerli bir adete
ödemekle mükellef tutulur. Diyeti göre caninin akilesi, diyet develerini,
yüklenenlerden her birine "akil" de­ öldürülenin velisinin (veliyy-i cinayet)
hanesi önüne geceleyin götürüp bağla­
nir. Bunların oluşturduğu topluluğa
dıklarından bu diyet develerine de, "akl"
da "akile" denir. Bu, "cemaat-i akile"
denilmiştir. Sonra mutlak olarak diyetle­
manasındadır. Çoğulu, "avakil"dir. re bu ad verilmiştir.
32 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

bu kira hükmünün müddeti için bir AMME HUKUKU (_} � �� ) : Bir


"emare" olur. toplumu oluşturan re'rtlerin sahip ol­
ALİC (� ): Güçlü, kuvvetli, iri dukları ortak güç ve yetki ile o fertleri
yarı, iş ehli, kendini savunmaya, te­ idare ve himaye eden devlet arasın­
cavüzleri defetmeye gücü yeten kim­ da gözetilmesi gerekli münasebetleri
sedir. Çoğulu, "uh1c"dur. düzenleyen hukuk ilminin bir dalı.
Bununla birlikte şahıslar ile devlet
AMDEN CERH (c_r. 1-4.&-) : Bir insa­ arasındaki münasebetleri ve alakaları
nı gerek yaralayıcı alet ile ve gerekse gösteren ve şahısların devlete karşı sa­
başka bir şey i le haksız yere kasten hip oldukları yetkileri ve yapmakla yü­
yaralamaktır. kümlü bulundukları vazifeleri tayin ve
tanzim eden, bu şekilde hukuk ilminin
AMDEN KATL (j=-9 1 -4.&-): Öldürül­
bir şubesini oluşturan usul ve kaidele­
mesi meşru olmayan bir insanı, ya­
rin ve bir kısım mesele ve hükümlerin
ralayıcı aletlerden biriyle kasten öl­
tamamına da "amme hukuku" denil­
dürmektir.
mektedir. Ammenin zıddı "hiissa"dır.
ALET-İ CARİHA (� J� d..l \ ): Bede­
AN'ANE (�) : Lugatta" nakledilen
nin parçalarını birbirinden ayıran
şeyler, ağızdan ağıza nakledilen söz"
alet anlamına gelir. "Siliih"tan daha
demektir. Istılahta, "bir haberin veya
geneldir. Kılıç, kama, süngü, mız­
bir hadis-i şerifin 'an fülanin an fülan ... '
rak, kurşun, balta, keskin taş, keskin
diye nakledilmesidir" demektir.
ağaç, keskin cam ve ateş gibi şeyler
aliit-ı ciiriha sayılır. Gerek demirden ANVE (öy ): Zor kullanarak ezerek
ve gerekse bakır, tunç, gümüş gibi ve yok ederek galip gelmek. Bu şe­
bir şeyden olsun yani hangi madde­ kilde meydana gelen fethe "anveten
den yapılmış olursa olsun vücudu feth" denir. Bununla birlikte bu keli­
parçalayan, delen her şey, alat-i ciiri­ me, zıt anlamlı kelimelerdendir. İtaat
ha hükmündedir. ve boyun eğme manasında da kullanı­
lır. Bu halde de anveten "fetih, sulh ve
AMME ( '-..�1): Etin kesilip beyin ile
yumuşaklıkla (rıfk) feth" demek olur.
kemik arasındaki derinin meydana
çıktığı bir yaradır. Kemiğin altında, ARAZİ-İ HARACİYYE (�1)
beynin üstünde bulunan bu deriye �I_?) : Müslümanlar tarafından sa­
"ümmü'r-r'es" ve "ümmü'd-dimağ" vaş yoluyla (anveten) zabt ve fethe­
denir. Bu yaraya "me'mı1me" de de­ dildiği halde eski gayri müslim ahali
nilmiştir. elinde bırakılan veya dışarıdan ge-
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü • 33

tirilen gayr-i müslim ahaliye temlik imkanı bulunmayan sahipsiz arazi.6 1


edilen ya da sulh yoluyla fethedilip Mevat (ölü) denilen yerlerden olup
de bir vergi koyularak gayri müslim kamu otoritesinin izniyle ihya edi­
ahalisine terkolunan arazidir. 59 len arazidir. İmam Ebfi Yusuf'a göre
arazi-i mevat, arazl-i öşriyyeye kom­
ARAZİ-Yİ MEMLEKET (�1) şu ise öşriyye, arazi-i haraciyyeye
�): Müslümanlar tarafından vak­
tabi ise haraciyye olur. Fetvaya esas
tiyle fethedilip de kimseye temlik
(müfta bih) olan da budur. İmam Mu­
edilmeksizin süresiz müslümanların
hammed'e gelince bu arazinin mahi­
geneli için bırakılan arazidir. Vak­
yeti, kendisini sulayan suya tabidir.
tiyle arazl-i öşriyye veya haraciy­
Şöyle ki haraç suyu ile sulanıyorsa
yeden iken daha sonra sahiplerinin
haraciyye, öşür suyu ile sulanıyorsa
tamamen yok olmasıyla beytülmale
öşriyye olur.
intikal eden arazi de bu kabildendir.
Şam, Mısır gibi yerlerin birçok ara­ ARAZİ-İ MUHTEKERE (lr"'I)
zisi, daha sonra "arazi-i memleket" ö� ) : Ödünç alan tarafından üzeri­
haline gelmiştir. Arazl-i memlekete ne bina yapılmak veya ağaç dikilmek
"arazi-i emiriyye", "arazi-i milliye", üzere yıllık bir meblağ karşılığında ki­
"arazi-i havz" adı da verilir.60 raya verilmiş arazidir. Kiracısı takdir
edilen kira bedelini her sene arazi sa­
ARAZİ-İ MEMLUKE ("-5� �1)):
hibine vererek o araziyi elinde tutar.62
Arazi-i memleketten sayılan, beytül­
ma!e ait iken daha sonra bir bedel ARAZI-İ ÖŞRİYYE (�� �ı)):
karşılığında hükumetten satın alın­ Vaktiyle müslümanlar tarafından fet­
mış olan arazidir. Bunlara "sırf mülk hedilerek ya mücahitlere veya diğer
arazi" de denir. müslümanlara temlik edilmiş arazi­
dir. Cezlretü' l-Arab ile Basra arazisi
ARAZİ-İ MEVAT (..::.ıl_,.. lr"'i)): Yer­
bu kabildendir.
leşim yerinden uzakta olup herhangi
bir şekilde kendisinden yararlanma
61 İsliim diyarında bir kimsenin mülkü veya
59 Vaktiyle Şam ve Mısır arazisi, ariizi-i vakfı ve bir kasabanın veya köyün mera-
hariiciyyeden olduğu gibi Seviid-ı Irak sı veya baltalığı veya mezarlığı olmadığı
yani Basra hariç olmak üzere Bağdat ile halde, imarlı yerin en uzağından uzak
Kfıfe köyleri de bu kabildendi. bulunur. Şöyle ki kasabanın veya köyün
60 Üç mezhep imamına (eimme-i seliise) göre en kenarındaki hanelerden yüksek sesle
Seviid-ı Irak, ariizi-i memleket kabilinden- seslenen kimsenin sesi işitilmeyecek ka-
dir. Bu arazi umum müslümanlar namına dar uzak olur.
bir vakıf mahiyetinde bırakılmıştır. 62 Bu bir istihkar muamelesi demektir.
34 • i SLAM HU KUKU TERi M L ERi SÖZLÜÖÜ

ARİYET (�).�)63: Ariyet ıstılahta, benin büyük kısmını erkekler oluştu­


"Menfaati birine meccanen yani bir rur. Çünkü güç ve yardım etme ehli
bedel mukabilinde olmaksızın dö­ olanlar erkeklerdir.65 Terim olarak
nülebilir olmak üzere derhal temlik asabe, "ashab-ı feraiz ile beraber bu­
olunan maldır." "Meccanen" kaydıy­ lundukları halde onların paylarından
la icare, "derhal" kaydıyla vasiyyet, geri kalan terikeden almaya hak ka­
"dönülebilir olmak" kaydıyla da hibe zanan ve ashab-ı feraiz bulunmadığı
tariften hariç kalmıştır. takdirde terikenin tamamını alan ya­
kınlar" demektir. İki kısma ayrılır.
ASABE (6......as-) : Sözlükte baba tara­
fından olan yakındır. Bir ve birden ASABE Bİ-NEFSİHİ ( � �) :
fazla erkeğe ve kadına denir. 64 Asa- Ölüye yakınlıkta kadınların dahil
olmadığı erkek kimselerdir. Baba,
63 Ariyet tabiri "ya" nın şeddeli ve şedde­ oğul, babanın babası (ceddü'l-eb) ve
siz şekliyle de okunur. Bu lafız, "teavür"
oğlun oğlu (ibnü'l-ibn) gibi.
kelimesinden masdar ismi olan "are"
kelimesine aittir. "Teavür" ise tenavüb,
ASABE Bİ-GAYRİHİ (·� �):
tenavül, yani "nöbetleşme ve birbirinden
alma" manasındadır. Ariyet verilen şey,
Ölünün asabeden olan erkek kardeş­
veren ile alan arasında nöbetle kullanıl­ leriyle beraber bulunan kız kardeşle­
ması sebebiyle bu adı almıştır. ridir.
Bir de ariyetin süratle gidip gelmek ma­
nasına olan "are"den alındığı görüşün­ ASABE MAA GAYRİHİ (<'.:" �
de olanlar da vardır. Yahut ariyet, "ara, •y-}-): Asabeden olmayan bir kadın
ya'ri" fiilinden bir isimdir, meccanen ve­ ile beraber bulundukları takdirde
rilip bedelsiz olduğu için bu ismi almıştır.
asabeden olan kadınlardır. Bunlar
Bazı zatlara göre de ariyet "ar" lafzına
aittir. Ar, "ayıb" demektir. Ariyet mal
ölünün kızıyla beraber bulunan ana
istemekte bir nevi zillet ve ayıp bulundu­ baba bir (li-ebeveyn) veya baba bir
ğundan ariyet, "ar"a nisbet edilmiştir. Fa­ (li-eb) kız kardeşleridir.
kat bu nisbet, pek doğru görülmemiştir.
64 Böyle bir yakınlığa, "usfıbet" denildiği ASABE-İ NESEBİYYE (� �):
gibi, bir kimseyi asabe kılmaya, bir şahsa Ölüye neseben yakınlığı olan kimse­
asabe mirası vermeye de "ta'sib" denilir.
lerdir. Bunlar binefsihl asabe, bigay­
Asabe tabiri esasen kuvvet ve şiddet ma­
nasını içermektedir. Baba tarafından olan
rihl asabe, maa gayrihl asabe kısım­
birtakım akraba arasında bir irtibat mey­ larına ayrılırlar.
dana geleceğinden ve bir müdafaa kuvveti
geçerli olacağından kendilerine bu ad ve­ ASABE-İ SEBEBİYYE (� � ):
rilmiştir. Nitekim sinirlere "a'sab" denil­ Mevla'l-ataka ile onun bi-nefsihi
mesi de beden parçalarını kaplaması ve
takviyesine hizmet etmelesi itibariyledir. 65 Asabe lafzı da cemaat manasındadır.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü . 35

asabesinden olan erkeklerdir. Mev­ icabına göre bir veya birden fazla
la'l-ataka unvanını alan şahıs, erkek yerde meydana getirilen bir mali mü­
olabileceği gibi kadın da olabilir. essesenin baş memuru demektir.
Çünkü bir köleyi azat eden, erkek
Öşür ise "onda bir" anlamına gelir.
olsun olmasın onun mevla'l-atakası­
Fakat ıstılahta onda bir anlamında
dır. Fakat mevla'l-atakanın erkek ol­
kullanılmaz. Şöyle ki aşirin muhte­
mayan asabesi, asabelik yoluyla azat
lif miktarlarda tahsil ettiği vergiler
edilen köleye varis olamaz.
"sadakalar" manasında bir cins ismi
ASHAB-1 FERAİZ (�1) '"-:"'L>...,,, i ): olarak kullanılır. Bu bakımdan onda
Mirastan hisseleri nas tarafından ta­ bire öşr denildiği gibi yirmide bire,
yin olunan varislerdir. Bunlar dördü kırkta bire de öşr adı verilir.
erkek, sekizi kadın olmak üzere on
Aşir, böyle bir vergiyi tahsile memur
iki kimsedir.
olan zat demektir. Yoksa ticaret mal­
ASHAB-1 RED (�.J '"-:"'L>...,,,İ) : Neseb larından onda bir oranında vergi alan
cihetiyle ashab-ı feraizden olan ve bir memur demek değildir. Alacağı
kendilerinden başka asabe bulunma­ vergi, ekseri öşr, nısf-ı öşr 1 /2, rub'u
dığı takdirde hem belirli payları alan (dörtte bir) öşr oranında olacağından
hem de geri kalan paylara red yo­ bu alaka ile kendisine aşir denilmiş­
luyla hak kazanan kimselerdir. Koca tir. Çoğulu, "uşşar"dır.
(zevc) veya kadın (zevce) ile beraber
ATIK (�) : Azat edilmiş olan köle
bulunan kız gibi.
veya cariye. Çoğulu, "utekıl"dır. Bu­
ASL-1 MESELE (4..1;_. j..&>İ ): Bir mi­ nunla birlikte azatlı cariyeye "atlka"
ras meselesinde hisselerin paydaları da denir ki çoğulu, "ataik"tir. 66
olan ve hisseleri kapsayan miktardır.
AVARIZ AKÇESİ ( '-:?" �İ V""')_y):
AŞIR (� ) : Uzunluğu ve genişliği Vaktiyle bir mahalle veya köy aha­
birer kasaba miktarı olan yerdir ki lisinin belirli ihtiyaçlarına, mesela
otuz altı zira-i mi'marl eder. Bu, bir fakirlerin cenazelerine, fakir kız­
kafizin onda birine eşittir. Aşir, yüz­ ların çeyizlerine sarfedilmek üzere
de bir manasında da kullanılır.
66 "Atik" kelimesi, esasen cömert (kerim)
AŞİR (,..;. ıs. ): Lugatta "onuncu" anla­ ve güzel olan veya zaman, mekan veya
mına gelir. Istılahta, ticaret malların­ rütbe itibariyle kıdemli bulunan şey de­
dan sadaka yani zekat adıyla alına­ mektir. Azatlı kimse de hürriyet, şeref ve
cak vergiler için memleket dahilinde saygınlığına nail olacağı yönüyle "atik"
namını almıştır.
36 • i S L A M H U KU K U T E R İ M L E R İ S ÖZLÜ Ô Ü

yardım ve saireden meydana gelen AVARIZ-1 SEMAVİYYE (__,..; )y­


meblağlara bu ad verilmiştir. Önce­ �Jl-... ) : İnsanın fiili, irade ve terci­
den her mahalle ahalisinden fevkala­ hi olmaksızın meydana gelip vücüb
de olarak alınan vergiye de bu isim ehliyetini ve eda ehliyetini tamamen
verilmişti. veya kısmen ortadan kaldıran en­
gellerden ibarettir. Bunaklık (ateh),
AVARIZ-1 MÜKTESEBE (__,..;)y unutma, hastalık ve ölüm gibi.
�): İnsanın fiili, irade ve tercihi
ile meydana gelip ehliyetine az çok AVARIZ VAKIFLARI (__,..;) y­
tesir eden engellerdir. Cehalet, sar­ .ŞfoJ): Gelirleri bir köy veya ma­
hoşluk ve tehdit/zorlama (ikrah) gibi. halle ahalisinin ihtiyaçlarına sarfe­
dilmek üzere tesis edilmiş vakıflar­
AVAİD-İ VAKIF (......iiJ J.:1\y-): Vakfın dır. Köydeki fakir kimselerin, teçhiz
artıcı gelirinden (nema) ve vakfa ait
ve tekfınine (cenaze masraflarına),
girdilerden ibarettir ki iki kısma ay­
hastaların tedavisine, fakir kızların
rılır. Bir kısmı "aviiid-i şer'iyye"dir
çeyizlerine, su yollarının tamirine
ki vakfın meşru surette hasıl olan ge­
sarfedilmek üzete vakfedilmiş pa­
lirinden ibarettir. Vakfın şer'! masraf­
ralar veya vakıf mahallar bu cümle­
larına sarfedilir. Diğer bir kısmı da,
dendir.
"aviiid-i örfıyye"dir ki alakadarların
vakıf namına verdikleri bağışlardan AVLİYYE (4.)y-) : Ashiib-ı feriiizin
ve diğer şeylerden ibarettir. Şöyle toplam paylarının meselenin payda­
ki bir vakfın mesela arazisini ekip sından fazla olmasıdır.67
biçenlerin vakıf için her sene bir
AYAR C4� ) : Vezin, "derece, merte­
şey bağış olarak vermeleri eskiden
be, altın ve gümüş gibi şeylerin saflık
beri alışılagelmiş ise bu alınıp vak­
derecesi, sikkelerin tam vezinli ol­
fın işlerine sarfedilir. Fakat bunla­
ması, terazilerin doğru olması, saatin
rın mütevelli namına yağ, yumurta,
doğru gitmesi" demektir.
zahire gibi bir şey vermeleri rüşvet
olacağından caiz olmaz. Şu kadar AYN (�) : Dışarıda mevcut, muay­
var ki vakıf arazisinin hasılatından yen, müşahhas olan şeydir. Çoğu­
bir miktarının, mesela onda birinin lu, "a'yan"dır. Mesela bir kitap, bir
mütevelliye verilmesi eskiden beri hane, bir at, meydanda mevcut mu-
biliniyor ise mütevelli bunu alabilir
ve bu, mütevelli hakkında "aviiid-i 67 Bu tabir, sözlükte kaldırmak, galip gel­
mek, zulme meyletmek manasına olan
örfıyye"den sayılır.
"avl" lafzından alınmıştır. Böyle bir me­
seleye "iiile, farize-i kiisıra" da denir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 37

ayyen bir miktar akçe veya bir mik­


tar buğday ve ev eşyası "ayn"dır.

AZİMET (�f") : Kulların özürlerine


dayanmaksızın baştan itibaren meşru
kılınan hükümlerdir. Sefer halinde
ramazan-ı şerif orucunun tutulması
gibi.
B

BAC Cc4): Halktan alınan öşr, ha­ için devam eden münakaşaya "ce­
raç, tacirlerden alınan temettü, re­ del" denildiği gibi, bu yolda getirilen
sim (gelir vergisi) ve gümrük vergisi delile de "iknai delil", "ilzami delil"
gibi vergilerden ibarettir. Büyük bir adı verilir.
hükümdarın kendisinden daha aşağı BAGİ (.j-4): Haklı, hakkı yerine
mertebedeki hükümdarlardan aldığı getiren bir devlet başkanına (veliy­
aidata da "bac" adı verilmiştir. yü'l-emr) veya yardımcısına karşı
BARS/MÜBAHASE (�� �): İki bir tevile, yani kendisince doğru
veya daha fazla kimsenin, bir mese­ görülen bir delile dayanarak isyan
le hakkında mütalaaya kalkışıp bir edip itaat dairesinden çıkan kimse.
tarafın iddiasını ispata kalkışmasına Bununla beraber "müslümanların
karşı diğer tarafın itirazcı bir vaziyet öldürülmesini, mallarının müsade­
almasıdır. Böyle bir itiraza karşı o resini, zürriyetlerinin esir edilmesini
işin bizzat kendisine uygun ve hak­ heli'ıl görmeyen güç sahibi" anlamına
kı ortaya çıkarmaya hizmet edecek da gelir. Çoğulu, "buğat"tır. Bağile­
şekilde verilecek cevaba "tahkiki ce­ rin genel topluluğuna "ehl-i bağy",
vap" denir. Aksine o işin bizzat ken­ "fıet-i bağiyye" de denir.
disine uygun olmayıp sırf hasmı ve BAGY (�): Lugatta "talep ve ka­
itirazcıyı susturmak maksadıyla ve­ zanma" manasındadır. Sonra lugat
rilecek cevaba "cedeli cevap", sahi­ örfünde, "haksızlık ve zulm gibi ic­
bine de "müci'ıdil" denilir. Böyle sırf rası heli'ıl olmayan bir şeyi istemek"
hasmı düşürmek ve mağlup etmek manasında meşhur olmuştur. Bu ke-
40 • i S LA M H U KU KU T E R i M L E R i S ÖZLÜ G Ü

limenin zulüm, haddi aşma, fesada BEDEL-İ RAKABE (�J J�): Köle
koşma, günahlara dalmak ve haktan veya cariyenin şahsının yerine geçen
ayrılma manalarında kullanılması da kıymeti veya kendisine karşılık ve­
bu bakımdandır. rilmesini üstlendiği azat olma veya
Fıkıh ıstılahı olarak bağy, "kamu oto­ azat olmasını belli bir miktar para
ritesinin (veliyyü'l-emr) itaat dairesin­ ödemeye bağlayan anlaşma (kitabet)
den bir yoruma dayanarak haksız yere bedelidir.
çıkarak zorbalık yapmak" demektir. BENÜ'L-AHYAF (.jl::>-)1 1 _,:.:): Ana
BA'L (�): Koca (zevc). Çoğulu bir erkek ve kız kardeş. 68
"bu 'Ule"dir. BENÜ'L-A'YAN (��)'\ \_,:.:): Ana
baba bir erkek ve kız kardeşler.69
BATIL ( jk 4): Şartlarını, rükünlerini
ve vasıflarını tamamen veya kısmen BENÜ'L-ALLAT (..:..ı ')W I _,:.:): Baba
taşımayan fiildir. Aslen ve vasfen bir erkek ve kız kardeşler. 70
meşru olmaz. Mümeyyiz olmayan
BERAET (-.Sl_r.): Bir şahsın zimme­
bir çocuğun alışverişi ve hibesi gibi.
tinin bir şeyin zorunlu ve bağlayıcı
BATN (�): Karın, nesil, sülale. Ço­ olmasından beri olması ve iddia edi­
ğulu "butfm"dur. Bir kimsenin evlat len hak ile meşgul olmaması. Buna,
ve torunları kendisine nazaran birer "beraet-i zimmet" de denir.
butundur. Şöyle ki sulbünden gelen Beraet tabiri, bir şahıs hakkında id­
evladı birinci batnı, evladının evladı dia edilen bir suçtan beri olduğuna
ikinci batnı, bunların evladı da üçün­ veya kendisine isnat edilen suçun
cü batnı teşkil eder. haddizatında bir suç teşkil etmediği­
ne dair hakim tarafından verilen hü­
BAYİ ( � 4): Bir malı başkasına satan
küm manasında da kullanılmaktadır.
kimsedir. Başkasından bir malı satın
alan şahsa da "müşteri" denir. "Şira", BERİD (�_r.): 1 2 mil, yani 48.000
"iştira" da satın almaktan ibarettir. zira-i mi 'maridir.

BAZİK (J�4): Ateşte veya güneşte Bugün uzunluk ölçülerine göre


pişirilip üçte ikisinden noksan mikta­ berid, 4 fersah, yani 30.000 otuz =

rı giden ve sarhoş edici bir hale gelen


68 Bunlara, "evliidü'l-ümm" ve her birine
üzüm öz suyu. "ah li-ümm, uht li-ümm" denir.
69 Bunların her birine, "ah li-ebeveyn, uht
BAZIA' (�4): Deri ile beraber etin li-ebeveyn" denir.
de kesilmesiyle oluşan yara. 70 Bunların her birine, "ah li-eb, uht li-eb"
denilir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü · 41

bin zira-i mi'maridir ki orta yürüyüş kiralamak üzere birine vefaen (geri
ile dört saatlik bir mesafe eder. almak şartıyla) satıvermesidir. Mese­
la, bir kimse evini 1 000 liraya vefaen
BEY' (c:.J Malı mal ile değişmektir.
satıp aylık 1 O lira ücretle müşteriden
İki kısma ayrılır: Mün'akid ve gayri
kiralasa bu, bir bey' bi'l-istiğlal mu­
mün'akid. Bunların da kendi arala­
amelesi olur.
rında şu kısımları vardır.
BEY'-İ Bİ'L-VEFA ( ..ts }4 �): Bir
A) Mün'akid
malı, semenini geri verince iade et­
1. Sahih
mek üzere bir kimseye satmaktır.
2. Fasit
Satan satış bedelini müşteriye geri
3. Nafiz
3a) Lazım verince müşteri de satın almış olduğu
3b) Gayr-i lazım malı satana iade eder. Bu muamele,
4. Mevkuf
müşterinin satın aldığı maldan fayda­
lanması bakımından sahih alışveriş
B) Bey' Gayr-i Mün'akid. Batıl bey' hükmündedir. İki tarafın bunu feshe
demektir. muktedir olması bakımından da fiisit
Bey', mebi' itibariyle de şu dört kıs­ alışveriş hükmündedir. Müşterinin bu
ma ayrılır: şekilde satın aldığı şeyi başkasına sa­
tamaması yönüyle de rehin hükmün­
a) Bey' -i mutlak
dedir ve rehin olma yönü galiptir.71
b) Bey'-i sarf
c) Bey' -i mükayaza BEY'-İ FASİD (..L..ı lS �): Esasen sa­
d) Bey'-i selem. hih olup vasfı itibariyle sahih olma­
BEY'-İ BAT (..:.ı4 �): Kesin satış yan, yani bazı harici vasıfları bakı­
demektir ki bey' bi'l-vefü ile bey' mından meşru olmayan alışveriştir.
bi'l-istiğlalin zıddıdır. Bazan da "bey' Bedelin gayri mütekavvim bir mal
bi'l-hıyar"ın zıddı olarak kullanılır. olması gibi.

BEY'-İ BATIL (J14 �): Kendisin­ BEY'-İ GAYR-İ LAZIM (İj \' � �):
de in'ikad şartları tamamen veya Kendisinde muhayyerliklerden biri
kısmen bulunmadığı için asla sahih bulunan nafiz alışveriştir. Yalnız mu­
olmayan alışveriştir. Hiçbir hüküm hayyer olan taraf onu feshedebilir.
ifade etmez. Laşe gibi mütekavvim
olmayan bir şeyi satmak gibi.
71 Vefa, "yapılan ahde, verilen söze riayet
BEY' Bİ'L-İSTİGLAL(J� \1 4 �) :
etmek" demektir. Bu bey'e, "bey' bi-şar­
Bir kimsenin bir malı bizzat kendisi ti'l-vefıi" da denir.
42 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü

BEY'-İ GAYR-İ MÜN'AKİD (� C:: lemeksizin başkasına satması gibi.


�): Kendisinde in'ikad şartları ta­ Satışlarda en çok geçerli olan budur.
mamen veya kısmen bulunmamakla BEY'-İ MEVKUF (..J}y c::): Başka
batıl olan bey'dir. Mesela akıl hasta­ şahsın hakkıyla ilişkili olup nafiz ol­
sında in'ikad şartlarından olan tasarruf ması, o şahsın iznine bağlı bulunan
ehliyeti bulunmadığından onun alım alışveriştir. Bey' -i fuzı111 gibi. Fuzı111
satımı mün'akid olmaz, batıl olur. ise, başkasının hakkında bir şer'i
BEY'-İ LAZIM (ij 'l c::): Hıyar-ı izne dayanmaksızın tasarrufta bulu­
şart, hıyar-ı rü'yet gibi muhayyer­ nan kimsedir.
liklerden birini taşımayan nafiz alış­ BEY'-İ MUTLAK (J.ik.. c:: ): Alışıl­
veriştir. İki taraftan yalnız biri bunu mış şekilde daima yapılan satış mua­
feshedemez. melesidir. Bir malı bir bedel mukabi­
BEY'-İ MUKAYAZA (�LA.. c::) : linde derhal satmakla meydana gelir.
Nakit kabilinden olmayan bir malı, BEY'-İ MÜN'AKİD (� c::):73
diğer bir mal ile değiştirmektir.72 Mebi' ile semende hukuki sonucu
Buna, "trampa" denir. Bir kitabı di­ görülecek şekilde birbirine bağlan­
ğer bir kitap ile değişmek gibi. masıyla meydana gelir. Bu hukuki
BEY'-İ MURABAHA (�1_,,.. c:: ): Bir sonuçtan maksat da satanın semene,
kimsenin almış olduğu bir malı, ken­ satın alanın da mebie sahip olmasıdır.
disine kaça mal olduğunu söyleyerek BEY'-İ NAFİZ (.lit.; c::): Başkasının
ondan fazla bir bedel ile başkasına hakkıyla ilişkili olmayan alışveriştir.
rıza yoluyla satmasıdır. Bir malı 1 00 Üzerine derhal mülkiyet bağlanır.
liraya aldığını söyleyerek 1 1 O liraya Nefaz ise bir şer'1 tasarrufun hukuki
satmak gibi. Böylece 1 O lira kar et­ sonuç doğurmasıdır. Binaenaleyh
miş olur. başkasının hakkıyla ilişkili bulunma­
BEY'-İ MÜSAVEME ( �JL... c::): Bir yan böyle münakid bir alışveriş he­
kimsenin almış olduğu malı kendisi­ men mülkiyet ifade eder. Yani satan,
ne kaça mal olduğunu söylemeksizin semene, satın alan da satılan şeye
bir bedel ile başkasına rıza yoluyla sahip olur.
satmasıdır. Bir tacirin elindeki bir
malı kaç liraya almış olduğunu söy-

n Altın ve gümüşten başka bir malı, diğer 73 İn'ikad olan bey'dir ki bey'a mahsus icab
bir mal ile değiştirmektir. ve kabulün birbiriyle ilişkili olmasına denir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 43

BEY'-İ SARF ( .jrP <'.'.1-): Nakdi nak­ BEY'-İ TEVLİYE (� y <'.'.1-): Bir kim­
de satmak. 74 Örneğin gümüşü altına senin almış olduğu bir malı kendi­
ve altını gümüşe satmaktır ki buna sine kaça mal olmuş ise onu söyle­
"para bozma" denir. Bir altını verip yerek tam o kadara satmasıdır. 1 00
de 100 kuruş gümüş para almak gibi. kuruşa aldığını söyleyerek yine 100
Sarf kelimesi, sözlükte "bozmak, dö­ kuruşa satması gibi.
nüştürmek (tahvil) ve değiştirmek"
BEY'-İ VAZIA (�.J <'.'.1-): Bir kim­
manasındadır. Bununla meşgul olana
senin bir malı kendisine kaça mal
"sarraf' ve "sayrafı" denir.
olduğunu söyleyerek ondan noksana
BEY'-İ SAHİH ( � <'.'.1-): Zatı ve satmasıdır. Bir malı 100 liraya almış
vasfı itibariyle meşru olan alışveriş­ olduğunu söyleyerek 90 liraya sat­
tir. Buna bey'-i caiz de denir. Zaten ması gibi.
meşruiyet, lcab ile kabulün hukuka
uygun bir şekilde birbirine bağlan­ BEYAN/AÇIKLAMA (0�): Lugatta
masıyla meydana gelir. Vasfen meş­ "açığa çıkarmak" demektir. Bildirme
ruiyet, tarafların rızalarıyla ve bede­ (ilam) ve açıklama (tebyin) mana­
lin belirlenmesiyle gerçekleşir. sında da kullanılmaktadır. Istılahta
'
"Söz olsun iş olsun vuku bulan şey-
BEY'-İ SELEM (� <'.'.1-): 75 Peşin den muradın ne olduğunu o şeyle
para veya peşin verilen başka bir mal ilgisi, münasebeti bulunan bir söz
ile veresiye bir mal satın almaktır. veya fiille açığa çıkarmaktır. Mesela,
Selem, sözlükte "öne almak (tak­ "Namazınızı kılınız" emrini Resül-i
dim)" anlamındadır.76 Bu nedenle Ekrem kendi fiilleriyle, yani kıldık­
seleme "selef' de denir. Ancak selef ları namazlar ile beyan etmiş ve bu
tabiri "karz-ı hasen" manasında da
hususta, "Namazı benim nasıl kıldı­
kullanılmaktadır. Bu bakımdan se­
ğımı gördüğünüz gibi kılınız " diye
lem tabirinden daha geneldir ve Irak
emir buyurmuştur.
ehlinin lugatıdır.
BEYAN-1 TAGYİR (� .:.ı�): Sö­
74 Sikkeli veya sikkesiz altını altına veya
zün evvelinin gerektirdiği manayı,
gümüşü gümüşe ve tersine olarak sat­
maktır. bundan muradın ne olduğunu diğer
75 Vadeliyi vadeliye satmaktır. bir lafız ile izhar ederek değiştir­
76 Peşin para veya mal veren müşteriye, mektir. Tahsis, istisna, sıfat, gaye,
"sahibü's-selem" denir. Veresiye mal ve­
recek olan satıcıya da, "müslemün ileyh"
bedel denilen şeyler, birer "beyan-ı
denir. Böyle satın alınan mala, "müsle­ tağyir" demektir. Mesela, "Alışveriş
mün fih" ve peşin verilen paraya ve mala
da, "re'sü'l-mali selem" denir.
44 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü

helal faiz haramdır"77 ibaresindeki ması farz idi, daha sonra bu farziyet,
'
ilk cümle, yani, "Alışveriş helaldir" şer'i bir delil ile neshedilmiştir.
cümlesi, faiz suretiyle yapılan bir
BEYAN-1 TEFSİR (� .Jl:!): Ken­
alışveriş muamelesini de kapsamak­
disinde kapalılık (hara) bulunan bir
tadır. "Faiz haramdır" cümlesi ise bu
şeyi izah etmektir. Şöyle ki, kendile­
kapsamı değiştirerek (tağyir ederek)
rinde kapalılık (hara) bulunup müc­
alışverişin helalliğini faiz (ribıi) yo­
mel, müşkil, hafı gibi kısımlara ayrı­
luyla olmayan alışveriş işlemlerine
lan sözler, bu beyan-ı tefsir sayesinde
tahsis kılmıştır. Aynı şekilde, "Şu
açıklanmış olur. Mesela, "Zekatınızı
paranın beş yüzü müstesna olmak veriniz"79 mealindeki bir emir, müc­
üzere hepsi Zeyd'e aittir" sözünde meldir, miktarı muayyen değildir.
de istisna, bir beyan-ı tağyirdir, "Şu Resfıl-i Ekrem Efendimiz'in, "Mal­
paranın hepsi Zeyd'e aittir" ibaresi­ larınızın kırkta birini zekat olarak
nin gerektirdiği anlamı (mfıcebini) veriniz" 80 mealindeki emirleri ise
değiştirmiştir. zekatın miktarını tayin ettiğinden bu
BEY AN-1 TAKRIR (_r..,.Z .Jl:!): Bir hususta bir beyan-ı tefsirdir.
sözü, mecaz ve hususilik ihtimalini BEYAN-1 ZARURET (ö.JJ� .Jl:!):
kesecek bir şey ile pekiştirmektir. Bir şeyi lafzi olarak açıklamak için
Mesela, "Kanatları ile uçan kuşlar da vazedilmemiş bir şey ile bir nevi
sizin gibi birer ümmettir" 78 sözünde­ izah etmektir. Bu beyanın bir kısmı
ki "kanatları ile uçan" vasfı, bir pe­ mantfık hükmündedir, bir kısmı da
kiştirmedir. Bu vasıf kuşlardan meca­ ihtiyaç anındaki sükfıttan ibarettir.
zi bir mana kastedilmediğini gösterir. Mesela, "Vefat edip sadece annesiyle
babası bulunan bir kimsenin tereke­
BEYAN-1 TEBDİL (J.� .Jl:!): Fer'i
sinin üçte biri annesinindir" denilse,
hükümlerden olan ve ebediliği gös­ bu terekenin geri kalanı da babası­
teren bir kayıt ile kayıt altına alın­ nındır, denilmiş olur. Aslında bu son
mamış olan şer'I bir hükmün aksine söz, kelamda zikredilmeyen şeydir
ondan sonra gelen şer'i bir delilin (meskfıt-i anlı). Fakat bağlamı (si­
delalet etmesidir. Buna "nesh" de yakı), cümle itibariyle örfen mantfık
denir. Bu halde sonra olan şer'i de­ hükmünde bir beyan-ı zaruretten
lile "nasih", bununla kaldırılan şer'i ibarettir. Yine, buluğ çağına gelmiş
hükme de "mensfıh" denilir. Mesela, bekar bir kızı, babası bir şahısla ev-
önceleri ana babaya vasiyet yapıl-
79 Bakara 2/1 1 0.
77 bk. Bakara 2/275. 80 bk. Ebfı Davud, Zekat, 5; İbn Mace,
78 bk. En'am 6/38. Zekat, 4.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R i S Ö Z L Ü (; Ü • 45

lendireceğini söylediği halde o sükı1t diği ve şer'i bir delilinin de gerektir­


etse bu sükı1t, evlenmeye onay ver­ mediği, sonradan icat edilen şeylerdir.
mekten ibaret olur. Aslında bu sükı1t,
İslam mezheplerinden birine aidiyet
açıklama yapmak için konulmuş bir
iddiasında olup Ehl-i sünnet Ve'l­
şey değildir. Fakat söze ihtiyaç bu­
cemaat'in akidelerine aykırı itikadda
lunduğu durumda meydana geldiğin­
bulunan şahsa da "mühtedi'" denir.
den bir beyan-ı zaruret sayılır.
BİKR (�): Kocaya varmamış olan
BEYNUNET-İ KÜBRA (.ş.r.5 ��):
kızdır. Çoğulu "ebkar"dır. Bikr, ha­
Mutlak olarak üç talak ile meydana
kiki ve hükmi kısımlarına ayrılır.
gelen ayrılıktır. Buna "beynünet-i
kat'iyye" de denilir. Bu şekilde ayrı­ BİKR-İ HAKİKİ (� �): Erkek
lan eşlerin hülle olmaksızın yeniden ile asla cinsel ilişkide bulunmamış
evlenmeleri mümkün değildir. olan kızdır. Kocaya varmamış ol­
makla beraber hiçbir sebeple beka­
BEYNÜNET-İ SUGRA (.ş_;....,, ��):
reti zail olmamış olan bir kız, bikr-i
Bir veya iki talakı bain ile meydana
hakiki olduğu gibi kocaya vardığı
gelen ayrılıktır. Eşler ancak yeni bir
nikah akdiyle tekrar evlenebilirler. halde zevcinin mecbüb81 veya innin82
olmasından dolayı kendisine tekar­
BEYT-İ MAL-İ MÜSLİMİN (JL. � rüb vuku bulmaksızın zevcinden
� ): İslam hükümetinin maliye talak veya vefat sebebiyle ayrılan bir
hazinesi demektir ki bu, bütün müs­ kız da bikr-i hakiki sayılır. Yüksek
lümanlara aittir. bir yerden atlamak veya çok hayız
görmek veya uzun bir müddet evlen­
BEYYİNE (4.): Delil, şahit, bir da­
meksizin yaşamak veya cerahat gibi
vayı ispat için ibraz edilen hüccet,
bir sebeple bekaret zarı zail olan bir
vesika anlamındadır. Adaletli kimse­
kız da yine bikr-i hakiki olur.
lerin şehadetlerine "beyyine-i adile"
denilir. Hakkın ortaya çıkmasına ve BİKR-İ HÜKMİ (� �): Teker­
tecellisine hizmet ettiği için şahitliğe rür etmemek ve hakkında zina haddi
"beyyine" adı verilmiştir. (cezası) icra edilmiş olmamak şar­
BİA (�): Hıristiyanlara ait kilisedir. tıyla zina fiilinde bulunduğu malum
Çoğulu, "biya"'dır. olan kızdır.
81 Mecbı1b: Erkeklik organı veya husyeleri
BİD'AT (�J.:): Din hususunda kesilmiş.
sahabe-i kiram ile tabiinin takip etme- 82 İ nnin: İktidarsız, kısır.
46 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

BİR (_r.): Lugatta, "sevap, hayır, lu­ cağından artık onun baliğ sayılma­
tuf, ihsan, ibadet, taat, doğru sözlü ması uygun değildir.
olmak" manalarını ifade eder. Istı­ Kadınların gelişme ve erginleşmesi
lahta, "Bir kimsenin yeminine sadık erkeklerden daha hızlı olduğundan
kalmasıdır. Lutuf ve ihsan sahibine erkeklerin buluğ yaşı bir sene fazla
ve yemininde sadık olana da "bar" olmuştur. İmameyn'e göre gerek er­
denir. Çoğulu, "ebrar"dır. Baba ve kek ve gerek kızlar için buluğ yaşı­
anaya hizmet ve ihsanda bulunma­ nın sonu on beştir. Bu yaşa ulaşan bir
ya da "birr-i valideyn" denir. Zıddı, şahıs, kendinde buluğ alametleri gö­
"ukuk"tur ki hukuka riayet etmemek­ rülmese bile hükmen biiliğ sayılarak
ten ve hukuku zayi etmekten ibarettir. hakkında o yolda hükümler geçerli
olur. Çünkü bu yaşta olanlar genel­
BUHTEC (&.): Pişirilmekle kabarıp
de ve yaygın olarak buluğa ererler.
ekşiyerek sarhoşluk vermeye müsait Bununla beraber insanların ömürle­
bir hale gelen yaş üzüm suyu. Şara­ ri kısa olduğundan kendilerinin bu
bın tortusundan damlatma (takdir) süreden daha fazla tam ehliyetten
suretiyle elde edilen ve "arak" adı mahrum tutulmaları uygun görü­
verilen rakı da buhtec hükmündedir. lemez. Bu görüş, fetvaya esas olan
BULÜG Ct:,A): Lugatta "varma ve (müfta bih) görüştür, Mecelle'de de
bu kabul edilmiştir. Üç imama göre
kavuşma" demektir. Istılahta, çocuk­
de buluğ yaşının sonu on beştir (bk.
luk çağının son bulmasıdır. Buluğ
"HACR" ve "İKRAH").
çağına eren erkeğe "baliğ", kadına
da "baliğa" denir. BURHAN (0\...ı. _r.): Kati olan delil. Ke­
sin olan öncüllerden (mukaddimat-ı
Buluğun başlangıcı kızlarda dokuz,
yakiniyye) oluşması ve mantıki kıya­
erkek çocuklarda on iki yaşın bitimi­
sın şartlarını taşıması sebebiyle neti­
dir. Bulı'.'ığ yaşının son sınırı, İmam-ı
ce hakkında kesin bilgi ifade eder.
Azam'ın son ve en meşhur kavline
göre ihtiliim (rüyalanma), hamile BÜR' ( �_r.): Bir yarığın, bir yaranın
bırakma ve meni gelmesi gibi bir veya kesilmiş bir uzvun tamamen
sebeple biiliğ olmayan erkekler için veya kısmen iyileşip kapanması.
on sekizdir. Hayız, ihtilam, hamile Bu bakımdan "bür-i tam" ve "bür-i
kalma gibi bir sebeple buluğu ortaya nakıs" kısımlarına ayrılır. Esasen
çıkmayan kızlar için de on yedidir. "hür" kelimesi bir şeyin başkasın­
Çünkü bu yaştaki bir insan reşid ola- dan ayrılıp hiilis bir halde bulunması
i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 47

anlamındadır. Bu münasebetle hasta­


lıktan iyileşmeye ve nekahet halinde
bulunmaya da "hür'" denilmiştir.

BÜZU' (�): Nikah anlamındadır.


Kadının cinsel organını ifade etmek
için de kullanılır. "Mübazaa" da cin-
sel ilişkiye girmek demektir.
c

CABİ-İ VAKF {....iJi &.�): Vakfın geli­ riyle caiz değildir. Çünkü ilahi emre
rini toplamaya memur edilen kimsedir. muhalefeti gerekli olmakla uhrevi
Vakfın tahsildarı sayılır. Vakfın girdi­ mesuliyete sebeptir.
lerini toplamaya da "cibayet" denir.83 CAMEKİYYE (��): Vakfın geli­
CAİFE {:W� ): Karın boşluğuna ka­ rinden görev sahiplerine verilmesi dü­
dar nüfuz eden yaradır. Göğüste, zenli olarak verilen aylık bağıştır. Bu,
arkada, karında açılan yaralar gibi. bir yönüyle ücret ve bir yönüyle de
Karın boşluğuna nüfuz etmeyen bir hediye mahiyetindedir. Elbise parası
yaraya da "gayr-i caife" denir. Elde, adıyla verilen paralar bu kabildendir.
ayakta, boyunda meydana gelen ya­ Camekiyye, vazifenin aylık kısmın­
ralar gibi. dandır. Yıllık kısmına da "ata" denilir.

CAİZ (;�): Yapılması geçerli (sa­ CANİ ( ıj � ): Kendisinden cinayet


hih) veya mubah olan herhangi bir sadır olan şahıstır. Kendisi üzerine
fiil veya akiddir. Bazan bir fiil, bir cinayet vuku bulan kimseye de "me­
akid, sahih olduğu halde caiz olmaz. cniyyün aleyh", "men aleyhi'l-cina­
Mesela, cuma namazı için ezan oku­ ye" denilir.
nurken namaza koşmayan mükellef CAR-i MÜLASIK (�')l. J�): Bir
bir müslümanın yapacağı bir satış akara bitişik akarı bulunan komşu­
muamelesi dünyevi ahkam itibariyle dur. Bir akarın duvarı altındaki yere
sahihtir. Fakat uhrevi ahkam itiba- ortak olan komşu ise o akarın ken­
83 Çoğulu, "cibayat"tır. disinde ortak sayılarak birinci de-
50 • i SLAM HUKUKU TERi M LERi SÖZLÜGÜ

recede şüf'adar bulunur. Çünkü bir CEDD-İ FASİD (..t... l.9 �) : Ölüye nis­
akarın müşterek hissedarları, o akara betinde anne dahil olan dededir. An­
bitişik akarları olanlardan daha çok nenin babası, babanın anasının baba­
hak sahibidirler. Şüf'a hakkı evvela sı (ebü'l-üm, ebü ümmi'l-eb) gibi ki
o hissedarlara ait olur. zevi' 1-erhiimdandır.

CARİH (c)�) : Cerheden, yarala­ CEDD-İ SAHİH (� � ): Ölüye


yan, bir kimsenin başından ve yü­ nisbetinde araya kadınların girme­
zünden başka herhangi bir uzvunda diği dededir. Babanın babası, baba­
yara meydana getiren şahıstır. Bu nın babasının babası (ebü' l-eb, ebü
şekilde yaralanan kimseye de "mec­ ebi'l-eb) gibi. Bu kimseler ashab-ı
ruh" veya "cerih" denir. Cerihin ço­ feriiizdendir.
ğulu "cürhii"dır.
CEDDE-İ SAHİHA (� ts o�): Ölü­
CARİYE (�).:�· ): Bir kimsenin köle­ ye nisbetinde cedd-i lasid dahil olma­
si (memluke) olan genç veya ihtiyar yan ninedir. Ölüye nisbeti gerek kadın­
kadındır. Çoğulu, "cevari"dir.84 lar ve gerek erkekler ve gerek her ikisi
vasıtasıyla olsun farketmez. Annenin
CEBR/İCBAR U-:�I ·.rf':') : İkrah.
annesi (ümmü'l-ümm), annenin an­
Cebredene, "mücbir" denir. Velayeti nesinin annesi (ümmü ümmi'l-ümm),
altındaki kimseler hakkında tasarru­ babanın annesi (ümmü'l-eb), babanın
fu geçerli olan veliye, "veliyy-i müc­
babasının annesi (ümmü ebi'l-eb) gibi.
bir" denir. 85
Bunlar ashab-ı feriiizdendir.

84 Cariye, esasen denizde seyretmesi itiba­ CELD (�): Lugatta deri üzerine
riyle gemi manasındadır. Cariyeler de vurmaktır. Her bir vuruşa "celde" de­
efendilerinin emir ve hizmetleri dairesin­
de hareket edecekleri yönüyle bu namı
nir. Deri ile yani kamçı gibi deriden
almışlardır. Bununla birlikte hür kadınla­ yapılmış bir şey ile vurmak manası­
ra da "cariye" denildiği olmuştur. Vakıf­ na da gelir. Fıkıh ıstılahı olarak celd,
lar gibi menfaati kamu (amme) hakkın­ "muhsan olmayan mükellef zinakar
da devam eden bir sadakaya da "sadaka-i
cariye" denilir.
erkek veya kadının belirli organları­
85 Zorba, baskın çıkan (galip) ve kibirli na özel bir şekilde değnek veya kam­
(mütekebbir) kimseye "cebbar" denilir. çı ile vurmaktır." Bu ceza, suçlunun
"Cübar" da heder olmak, tazmini lazım cildi, yani derisi üzerine tatbik edil­
gelmeksizin telef olmak manasındadır.
"Cebr" lafzı, ıslah ve telafi manasına da
mesi yönüyle "celde" adını almıştır.
gelir. Nitekim, "cebr-i mafat" denir. Ceb­
rin zıddı ihtiyardır. Kerahatin zıddı da
CEM'-İ MÜNEKKER (� �) :
rızadır. Bir vaz' ile sınırsız çokluğu ifade
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ · 51

etmek için konulmuş olan lafızdır. seçkin (mütemeyyiz) arazi parçaları


Üç ve üçten fazlaya da delalet eder. için kullanılmıştır. Bunun miktarı,
Rical (JG:- J), nisa ( ..L...; ) lafızları gibi. beldelerin örfüne göre değişir. Bazı
beldelerde l cerib, l 0.000 zira mik­
CENİN (� ): Henüz anasının rah­
tarıdır. Bazılarınca da 1 cerib, 3600
minde bulunan çocuktur. Cenin lafzı
zira karedir. Türkiyede bir dönüm,
esasen örtme ve gizleme manasını
1 600 zira-i mi'mari kare yer demek­
hissettiren "cen" ve "icnan" madde­
tir. Türkiyemiz'de arazinin yüzeyi­
lerinden alınmıştır. Bu bakımdan he­
nin ölçülebilmesi için her bir kenarı
nüz anasının rahminde yani ana kar­
1 0 zira-i a'şariden ibaret bir karenin
nında oğlan yatağı denilen mahalde
kapladığı miktar yer, birim alınıp
bulunan çocuğa cenin denilmiştir.
buna "murabba'-ı a'şari" yahut "ar"
CENIN-İ GAYR-İ MÜSTEBi­ ve 10.000 zira-i a'şari kare (murab­
Nİ'L-HİLKA (ül.>JI � _r.i:- � ) : ba') yere de "cerib" yahut "hektar"
Organları henüz belirmemiş olan ce­ denilmiştir.
nindir. Bu, alaka, kan parçası mesa­
CERH <c_.� ): Esasen "ayıplı/kusurlu
besindedir.
hale getime ve eksiltme" anlamında-
CENIN-İ MÜSTEBINİ'L-HİLKA dır. Bir kimse hakkında sövüp sayma-
(ül.>JI � � ) : Yaratılışı ve or­ ya, tenkit ve ayıplamada bulunmaya
ganları belirmiş olan cenindir. ve şahitlerin şehadetlerini hiikimin
reddedip düşürmesine de cerh denir.
CENIN-İ GAYR-İ TAM HİLKA (� Bir şahidin şehadetini redde sebep
ül.>JI i l; _r.i;-): Azası kısmen teşekkül olacak bir kusurunu meydana çıkar­
etmiş olan cenindir. maya da cerh denilmiştir. Yara da in­
CENIN-İ TAM HİLKA ( i l; � sanda bir ayıp, bir eksiklik teşkil ede­
ül.>Ji): Azası tamamıyla teşekkül et­ ceğinden bunu meydana getiren fiile
miş olan cenindir. de cerh denilmektedir. Bununla bir­
likte cerh, yaralanmak manasında da
CENIN-İ zi HAYAT (ö� .s) :_r..;:-) : Ana­ kullanılmaktadır. Fıkıh ıstılahı olarak
sının rahminde canlanmış olan cenindir. ise cerh, "baş ve yüz dışındaki uzuv­
"Cenin-i gayr-i zi hayat" ise henüz ken­ lardan herhangi birini yaralamaktır."
disine ruh üflenilmemiş olan (canlılık
belirtileri bulunmayan) cenindir. CERH-İ MÜSHIN (� (.?.): Yaralı
olan şahsın bir gün veya daha az bir
CERiB ('-:-"-!?.): Lugatta "vadi" anla­ müddet yaşaması düşünülemeyecek
mındadır. Sonra dönümlük yerler ve şekilde aldığı yaradır.
52 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

CERH-İ MÜHLİK ( .!.l4- (_?.) : Ki şi­ olan büyük ordulara "asker-i azim"
nin ölmesine sebep olan yaradır. adı verilir.

CERH-İ ŞÜHÜD (.)� (_?. ): Şahit­ CEZA ( ..ı?.) : Mücazat, mükafat, bir
lerin fiisık (günahkar) olduğunu ve işe aynıyla karşılıkta bulunmak. Ta­
adil olmadıklarını iddia etmek ve or­ atin sevabı, masiyetin de azabı ve
taya koymaktır. 86 cezası gibi. Ceza tabiri, Türkçe'de
daha çok "yaptırım" (ukubet) mana­
CEV ARİH ((_).?.") : Yırtıcı kuşlara,
sında kullanılmaktadır. Bu anlamıy­
vahşi hayvanlara ve insanların el ve
la ceza, "suç işleyenlerin hakkında
ayak uzuvlarına denir. Tekili, "cari­
uygulanan yaptırım" demektir. Ceza
he"dir. Bu, dişiye de erkeğe de de­
hapis, darp ve hareket serbestisinden
nilebilir.
engelleme vb. şekilde uygulanır.
CEYŞ (�) : En az 400 nefer süvari
"İctiza" bir kimseden ceza ve müka­
ve piyadeden oluşan bir askeri kıta.
fat istemektir. "İcza" da bir şeyin
Bunun devlet başkanına veya gazi­
başkasının yerine yeterli olmayacak
lere ait olması arasında fark yoktur.
şekilde geçmesidir. "Tecziye" de bir
Çoğulu, "cüyi'ış"tür. 1 2.000 kişilik
şeyi parçalamak ve parçalara ayır­
bir kuvvet, bir "ceyş-i azim" sayılır.
maktır. Varlığı veya yokluğu bir şar­
Bu kadar ve daha çok kuvvete sahip
ta bağlanan ve onunla ilişkilendirilen
şeye de "ceza" denir. "Bir kimse dü­
Bu iki kısma ayrılır. Bir kısmı, "cerh-i
86
rüst olursa yükselir" denilmesi gibi
mücerred"dir ki şahide belirli bir şekilde
Allah hakkını veya bir kul hakkını içer­
ki yükselmek dürüst olma şartına
meyen şekilde yergide bulunmaktır. "Bu bağlı bir cezadır.
şahitler rasıktırlar. Bunlar yalan yere şe­
hadet eden kimselerdir" denilmesi gibi. CİHAD (��): Lugatta, "imkanı ve
Aleyhinde şahitlik yapılan kimse, sırf bu gücü sonuna kadar harcamak, ceh­
bu cerhi hakime gizlice haber verir ve
detmek, bir işte aşırlık göstermek"
şahitler getirerek ispat ederse hakim, cer­
hedilen şahitlerin şehadetlerini reddeder.
demektir. Herhangi bir hususta faz­
Evvelce tezkiye edilmeleri etkili olmaz. lasıyla çalışmak manasına da gelir.
İkinci kısım, "cerh-i mürekkeb"dir ki bu,
ya belirli bir Allah hakkını veya bir kul
Istılahta cihad, "Hak yolunda mey­
hakkını kapsayan cerhtir. "Bu şahitler bir dana gelecek savaşlarda, can mal, dil
şahsı kasten öldürmüşlerdir. Veya yalan ve diğer vasıtalarla çalışarak imkan
yere şehadet için şu kadar para almışlardır" ve gücü sarfetmek demektir. "Müca­
denilmesi gibi. Aleyhinde şahitlik yapılan
kimse, bu cerhi beyyine ile ispat ederse bu
hede" de çalışmak ve cenk etmek an­
şahitlerin şehadetleri reddolunur. lamındadır. Nefsiyle veya kendisine
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 53

karşı savaş edenlerle mücahede ve Kadınların, yolcuların, ölülerin muh­


muharebede bulunan bir müslümana taç oldukları eşyayı hazırlamaya,
da "mücahid" denir. tertip ve tanzim etmeye de "teçhiz"
denilir.
CİHAT (..::.ı � ): İmamet, hitabet,
müezzinlik, kayyımlık, müderrislik, CİNAYET (��): Sözlük anlamı
vaizlik, hafız-ı kütüblük gibi vakıf ağaçtan meyveyi düşürmektir. "İc­
müesseselerine ait hizmetlerdir. Te­ tina" gibi. Sonra insanların cüret
kili cihettir. Zaruri ve gayri zaruri gösterip yaptıkları herhangi bir şer­
kısımlara ayrılır. re isim olmuştur. Bu bakımdan ci­
nayet, "Azarlamayı ve sorgulamayı
CİHAT-1 GAYR-İ ZARURİYYE gerektiren herhangi bir cürüm (suç)"
(�..>__,__,...; __d:- ..::.ı � ): Vakfın tali dere­ demektir. Buna göre insanların can­
cede yararlarından olan hizmetlerdir. larına, uzuvlarına, kuvvetlerine, mal­
Cibayet, hazin-i kütüblük hizmetle­ larına, ırzlarına yönelik işlenen her
ri gibi. Bir vakfın gayri zaruri olan yasak fiil, bir cinayettir. Ancak canlı
imaretleri de bu kabildendir. Bir vak­ ve cansız mallara ilişkin cinayetler,
fın geliri müsait olmadığı takdirde "gasp, nehb, sirkat, itlaf' gibi isim­
zaruri hizmetlere öncelik verilir. lerle anılır.
CİHAT-1 ZARURİYYE (..::.ı � Fıkıh ıstılahı olarak cinayet, "kısas
�..>__,__,...; ) : Vakfın başlıca yararlarından veya tazminatı gerektirecek şekilde
olan, başka bir tabir ile vakfın başlı­ insanın canı veya bedenine yönelik
ca gayesini temin eden hizmetlerdir. işlenen her türlü haksız fiil" demek­
Mescidlere nazaran imamet, hitabet tir.
müezzinlik hizmetleri gibi.
CİNAYET ALE'L-BEHİME (��
CİHAZ (.;�): Kocaya varan kadın �\ Js-): Bir hayvan hakkın­
için hazırlanması adet olan eşyadır. da gasp veya itlaf suretiyle vuku
Elbise, sergi, yatak takımı ve takılar­ bulan cinayettir. Çoğulu "cinayet
dan oluşur (Kelime günümüzde "çe­ ale 'l-behaim"dir.
yiz" şeklini almıştır).
CİNAYET-İ BEHİME (4. ��):
Yolcunun erzakına, eşya ve mühim­ Bir hayvanın basması, çarpması, ısır­
matına, ölünün kefenine de "cihaz" ması, sıçraması, ön ayağını vurması,
denir. Çoğulu "echize"dir. "Cehaz" arka ayağını tepmesi veya kuyruğunu
lafzı da hem zikredilen şeylere hem çarpmasıyla meydana gelen cinayet­
de kadınların cinsel organına denir. tir. Çoğulu, "cinayetü'l-behaim"dir.
54 • i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü

CİNAYET ALE'R-RAKİK (J.ı'- �l.:..:-­ dürtmek suretiyle oluşmasına sebe­


JJ)1): Köle veya cariye hakkında biyet verdiği cinayettir.
vuku bulan cinayettir. CİNAYET-İ RAKİB (�IJ �L:..:-- ) : Bir
CİNAYET MA DÜNE'N-NEFS (�l.:..:-­ kimsenin binmiş olduğu hayvan vası­
�I 0J:J \...) : İnsana organları, insani tasıyla meydana getirdiği cinayettir.
özellikleri gibi canı dışında yönelik
CİNAYETLERİN TEDAHÜLÜ
olarak işlenen cinayettir. Yaralama,
(.j>- 1..ı.; .!.l);:L:..:-- ) : Farklı farklı cina­
kesme, organlardan birini işlevsiz
yetlerin yalnız bir cinayet gibi sayıla­
bırakmak suretiyle meydana getirilir.
rak bunlardan yalnız birinin kısas ve
Buna "cinayet fi 'l-etraf' da denilir.
diyet gibi bir cezaya çarptırılmasıdır.
CİNAYET Fİ'N-NEFS (_) �l.:..:-­
CİNS (� ): Sözlükte "eşyadan bir
�1): İnsanı yaşamaktan mahrum
sınıf, bir kısım" demektir. "Nevi"den
bırakan cinayettir ki haksız yere
daha geneldir. Mesela "deve" hay­
vuku bulan bir öldürme hadisesinden
vanlardan bir cinstir. "Tüylü deve"
ibarettir.
ise deve cinsinden bir nevidir.
CİNAYET-İ HAİT (.kil>. �L:..:--) : Bir Fıkıhta ise cins, kapsadığı efradı
duvarın yıkılarak bir kimsenin telef arasında maksat bakımından fahiş
olmasına sebebiyet vermesidir. farklılık olmayan şeydir. İnsan gibi
CİNAYAT-1 MÜCTEMİA (..:..ı 4 L:..:-­ ki bunun nevileri erkekler ile kadın­
�): Bir şahsın bir anda bir fiil ile lardır. Bunların arasında ise fazla bir
yapmış olduğu farklı cinayetlerdir. farklılık yoktur. İnsanlık mahiyetin­
Atılan bir kurşun ile birkaç kimsenin de tamamen ortaktırlar. Fakat insan,
öldürülmesi gibi. at, deve, koyun ve diğer hayat sahibi
mahluklar ise aralarında maksat bakı­
CİNAYAT-1 MÜNFERİDE (..:..ı 4L:..:-­ mından büyük farklılık bulunduğun­
Ö:J)wo ): Bir şahsın başka bir şahsa iş­
dan başka başka cinslerdir. Mantıkta
lediği cinayetlerdir.
ise bunların hepsi bir cins sayılır. Her
CİNAYAT-1 MÜŞTEREKE (..:..ı 4 L:..:-­ biri ise canlı cinsinin bir nevidir.
�_;:.!..o) : İki veya daha fazla kimsenin
CİNS-İ NAFAKA (ü4; � ): Para,
bir şahıs hakkında birlikte işlemiş ol­
et, ekmek, un, yağ ve giyim eşyası
dukları cinayettir.
gibi şeylerdir. Ticaret eşyası, akar,
CİNAYET-İ NAHİS C..r·>- lj �L:..:--) : hayvanlar, ev eşyası ise nafaka cin­
Bir şahsın bir hayvana vurmak veya sinden olmayan mallardandır.
İ SLAM H U KUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 55

CİZYE (�?.) : Gayri müslimlerin "Ceile" ve "ciale" de "cu'Ul" anla­


mükellef olan erkeklerinden sene­ mındadır.
de bir defa alınan şahsi bir vergidir.
Buna "haracü'r-rüus" da denir. CÜND (�): "Asker, çeri ve yardım­
cı" manasındadır. Tekili, "cündi",
Esasen cizye, "ivaz ve yeterlilik" ma­
çoğulu, "cünud ve ecnad"dır.
nasına gelir. Müslümanların zimmeti­
ne, ahd ve emanına nail olan ve müs­ CÜNHA (� ): Masiyet, cinayetten
lümanların lehinde ve aleyhindeki aşağı mertebede kabahattir (yüz kı­
birçok hukuka iştirak eden gayri müs­ zartıcı suç).
lim tebaadan alınan cüz'i bir vergidir.
CÜRH-CİRAHA (�1?.-c_?.) : Baş
Nail oldukları nimet ve salahiyete bir
ve yüz dışındaki uzuvlardan birin­
nevi bedel olmak üzere yeterli görül­
de meydana gelen yaradır. Çoğulu
düğünden cizye adını almıştır.
"cüruh, cirah, cirahat"tır.
Bununla birlikte "cizye" lafzı ceza
manasına da gelir. Ceza ise hem CÜRM (r?. ): Günah, yapılması ya­
mükafat hem de mücazat yani ceza sak olan şey. Buna "cerime" de denir.
(ukubet) anlamına gelir. Taatin se­ Çoğulu, "ceriiim" <lir. Cürüm sayılan
vabına, "ceza" denildiği gibi kötü­ herhangi bir fiili irtikap edene de
lüğün/günahın (masiyet) cezasına da "mücrim" denir.
"ceza" denir.
CÜZAF ( ...J I_?. ): Götürü pazarlık
CU'L (�): Hizmet karşılığında usulü yani, bir şeyi tartmaksızın, ölç­
verilen ücrettir. Abıkı yani efendi­ meksizin tahmin ile satıp almak. Bir
sinden kaçmış olan köleyi efendisine yığın buğdayı şu kadar kuruşa almak
yani sahibine geri döndürmek üzere veya saymaksızın gösterilen bir avuç
şahit göstererek yakalayan kimsenin para ile şu kadar buğdayı almak gibi.
bu hizmeti karşılığında hak ettiği üc­ Buna "mücazefe" denir.
rete de "cuül" denir.

CU'L ALE'L-CİHAD (� �
.)�\): Gazada bulunmak üzere alı­
nıp verilen ücrettir. Cihadına yardım
olmak üzere mücahidlere verilen
bahşişe de, "cuul" denilmiştir. Sulh
karşılığında verilen bir nevi tazmi­
nat manasında da kullanılmaktadır.
D

DAİN (�b ): Alacaklı, bir vade ile ala­ da lugat yönündeki delaletiyle dela­
cak sahibi, bir kimsenin zimmetinde let eder. Çünkü öf demekte eziyet
alacağı olan şahıs. Buna, "garim" de vermek vardır. Bu eziyet, öf deme­
denir. Çoğulu, "gurema"dır.87 nin yasaklanması için re'y ve kıyas
yoluyla değil, belki lugatın delale­
DAL (JL.,.;): Yolunu şaşırmış insan. Giiib tiyle bir illettir. Bu illet, dövmede ve
olmuş, yerinden uzak düşmüş yitik hay­ sövmede de ziyadesiyle vardır. Bina­
vana da bilhassa "dalle" adı verilir. enaleyh bu ortak illet dolayısıyla "öf
demek" yasak olduğu gibi dövmek
DAL Bİ'D-DELALE (4.l\l...U 4 Jb):
de sövmek de yasaktır.
Aralarındaki ortak ve lugat bakımın­
dan anlaşılan bir illet vasıtasıyla asıl DAL Bİ'L-İBARE (•):-�4 Jb): Dela­
vazolunduğu mananın gereğine dela­ let-i mutabıkıyye veya tazammuniyye
let eden lafızdır. Mesela, "Anana ba­ ile ya da iltizamiyye ile sevkedildiği
bana öf deme! " sözü, ebeveyne karşı manaya ibaresiyle delalet eden lafız­
"öf' diye usanç göstermenin yasak­ dır. Mesela, "Zekat, müslümanlann
lığına ibaresiyle delalet ettiği gibi, fakirlerine verilir, hiçbir zengine ve­
dövmenin ve sövmenin yasaklığına rilemez" ibaresi, zekatın yalnız müs­
lüman fakirlere verileceğine delalet-i
87 "Medyun" da borçlu, ödünç almış kim­
mutabıkıyye ile delalet eder. Zengin
sedir ki, buna "medin" de denir. Borç
vermeye "idfıne", borç edinmeye de "is­ olan kişiye verilemeyeceğine de dela­
tidfıne" denilir. "Müdfıyene" de karşılıklı let-i tazammuniyye ile delalet eder.
borç edinmek, birbirine borç para ver­ Zekat hususunda fakirler ile zenginler
mek yerinde kullanılmaktadır.
58 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

arasında fark bulunduğuna da dela­ alışveriş ile faiz arasında fark bu­
let-i iltizamiyye ile delalet eder. lunduğuna delalet-i mutabıkıyye ile
delalet ettiği gibi, alışverişin helı11,
DAL Bİ'L-İKTİZA ( .. Wci� � Jb): faizin haram olduğuna da yine dela­
Şer'an kendisine ihtiyaç olan bir ge­ let-i mutabıkıyye ile delı1let etmiş
rekliliğe delalet eden lafızdır. Başka olur. Bir malın Zeyd'e verilmesini
bir ifade ile: "Vazolunduğu manadan veya verilmemesini isteyen bir kim­
önce ispatına şer'an lüzum ve ihti­ seye karşı, "Bu malı hiçbir şahsa ver­
yaç bulunan bir medlUle delalet eden mem" sözü de bu malın Zeyd' e de
ibaredir." Mesela, bir kimse bir şahsa verilmeyeceğine delı1let-i tazammu­
hitaben, "Köleni şu kadar kuruşa be­ niyye ile işaret yoluyla delalet eder.
nim namıma azat et" deyip o şahıs da "Evladın nafakaları baba (mevlüdün
azat etse köle, o kadar kuruş karşı­ leh) üzerinedir" ibaresi de çocukların
lığında o kimse namına azat edilmiş neseplerinin babalarından sabit ola­
olur. Çünkü bu sözle, "Köleni şu ka­ cağına delı1let-i iltizamiyye ile işaret
dar kuruşa bana sat, sonra onu benim yoluyla delı11et eder. Çünkü babanın
namıma azat et" denilmiş olur. "Kö­ "mevlüdün leh" olması, nesebin ken­
leni azat et" emri bir muktezidir (ge­ disinden sabit olmasını gerekli kılar.
rektirici). Kölenin satılması da muk­
tezıldır. Bu mukteza olmadıkça böy­ DAMAN (.JW ) : Başkasının üzerin­
le bir emrin manası hükümsüz kalır. deki vacip bir hakkı taahhüt etmek,
bir şeyin misilliyattan ise mislini
Artık öyle bir emrin doğru olması
ve kıyemiyattan ise kıymetini ver­
için evvelce bir muktezanın varlığına
mektir. O şeye de "mazmun" denir.
lüzum ve ihtiyaç vardır. Binaenaleyh
Daman, kefil olmak anlamındadır.
o emir, bu muktezaya iktiza yoluyla
Kefile "damin" denir.88
delı1let etmekte bulunmuştur.
DAMİA' (wb): Başa veya yüze isa­
DAL Bİ'L-İŞARE (ö).!N� Jb): Üç
bet eden ve kendisinden akmadan
nevi delaletten biriyle sevkedildiği
göz yaşı kadar kan çıkmış olan yara.
mananın haricinde bir manaya, yani
söylenince asli maksat olmayan bir 88 Tazmin de bir kimseyi susturma (ilzam)
yoluyla borçlu etmek ve bir şeyi hakkına
manaya delalet eden lafızdır. Mese­
göre/borçlu olarak (garameten) ödemek
la, "Allah Teı1la, alışverşi helı11 , fai­ manasındadır. Tazmini kabul etmeye de
zi haram kılmıştır" ibaresi, alışveriş "tazammun" denilir. Tazammun bir şeye
ile faiz arasında fark bulunduğunu şamil olmak, onu kapsamak yerinde de
kullanılır. "Zımn" da bir şeyin içerisi ve
beyan için sevkolunmuştur, bundan
arası demektir. Nitekim, "Bu mesele, bu
asıl murat budur. O halde bu ibare, kaidenin zımnında mündemiçtir" denilir.
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 59

DAMİGA (�1.)): Derinin yırtılması dairesinde bulunan yerler. Müslü­


ve beynin yaralanması şeklinde başa manlar bu yerlerde emniyet ve güven
veya yüze isabet eden yara. Bu yarada, içinde yaşarlar.
"ümmüddimağ" denilen deri yırtılmış, DARÜRRİDDE (ö.) )1 Jb): Mürtedler­
beyin yaralanmış olur. Bu yaradan den oluşan bir taifenin istila ederek
sonra hayatın devamı genelde müm­ hakimiyetleri altına aldıkları yerlerdir.
kün olmadığından bu aslında "şecce"
yani yara değil, bir öldürme demektir. DARÜZZİMMET (4.. ll l Jb): Müslü­
manların ahdini, emanını ve himaye­
DAMİYE (4.::-o b ): Başa veya yüze isa­
sini kabul etmiş olan gayri müslimle­
bet edip kendisinden göz yaşı mikta­
re ait yerler. Vaktiyle idare muhtari­
rı kan çıkıp akan yaradır.
yetine kavuşan bir kısım eyaletler bu
DANİK-DENK (�b): 1 dirhemin al­ kabildendir.
tıda biridir. Çoğulu, "devanik"tir. 1
DAVA {ı.ş_y.))89: Bir kimsenin bir
denk, 8 habbe ile 1 habbenin beşte
ikisine denk sayılmaktadır. hakkı hakimin huzurunda başkasın­
dan talep etmesi.90
DARÜLADL (J..WI Jb): Bir kamu
otoritesinin yönetimi, adalet ve haki­ DEF'-İ DAVA (ı.Şy.) t9.)): Müddea
miyeti dairesinde bulunan herhangi aleyh tarafından müddeinin (davacı)
bir İslam beldesi. davasını bertaraf edecek bir dava or­
taya konulmasıdır.91
DARÜLBAGY (�I Jb): İsyancıla­
rın idaresi ve hakimiyeti altında bu­ DELİL (}.h): Üzerinde doğru bir
lunan bir İslam beldesi. değerlendirme yapılınca haber cin­
sinden istenen bir sonuca (matlCıb-i
DARÜLEMAN (.:.ıL..\r ı Jb): İslam
haberi) ulaşmayı mümkün kılan şey-
ordusu tarafından fethedilip içinde
zimmilerin ikamet ettirildiği belde­ 89 Sözlükte "dua, talep, niyaz, temenni,
dir. İslam hükümetinin himayesi ve nida ve rağbet" manasındadır. Davanın
çoğulu "deavi"dir. Bir kimsenin çekişme
hakimiyeti altında bulunacağından
(münazaa) halinde bir şeyi kendine izafe
İslam ülkesine dahildir. etmesi örneğin, "Bu mal benimdir!" de­
mesi de bir davadır.
DARÜLHARP ('-:'_rJI ).)): Müslü­
90 Dava şöyle de tarif edilmiştir: Başkasının
manlar ile aralarında barış ve anlaşma elinde veya zimmetinde olan bir şeye ait
bulunmayan gayri müslimlerin ülkesi. hak sahipliğini (istihkak) bir insanın ken­
dine izafe etmesi. Mesela, "Şunun elin­
DARÜLİSLAM (r')L., )'1 ) .)): Müs­ deki şu mal benimdir" demek böyledir.
lümanların eli altında ve hakimiyeti 91 Esasen "def" tabiri, bir şeyi zor ile öteye
savmak ve bertaraf etmek manasındadır.
60 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

dir. Mesela, "Emanetleri sahiplerine san" lafzının tam mahiyeti olan "ko­
iade etmek dinen lazım mıdır?" soru­ nuşan canlı"ya delaleti gibi.
su, bir matlilb-i haberiyi içermekte­
dir. "Şüphesiz Allah, size emanetleri DELALET-İ TAZAMMUNİYYE
ehline vermenizi emreder . .. "92 ayet-i (� 4.J')I)): Bir lafzın vazolundu­
kerimesi de bu hususta bir delildir. ğu mananın bir cüzüne delaletidir.
Bu delil doğru bir şekilde değerlendi­ "İnsan" lafzının yalnız canlıya veya
rilirse emanetlerin sahiplerine iadele­ sadece konuşana delaleti gibi.
rinin gerekli olduğu anlaşılmış olur.
DERB (..._,.J)): Lugatta büyük sokak,
Delilin çoğulu "edille"dir. Deliller, mahalle, kale kapısı veya herhan­
"şer'i deliller" (edille-i şer'iyye) ve gi bir geniş kapı demektir. Çoğulu
"akli deliller" (edille-i akliyye) ol­
"dirab" ve "dürilb"dur. Örfen der­
mak üzere iki kısma ayrılır. Edille-i
bend, yani harp ülkesinin (darüharp)
şer'iyye dört tane (edille-i erbaa)
girişidir. Bu giriş aynı zamanda İs­
olup bunlar; Kitap, Sünnet, icma-ı
lam ülkesi ile harp ülkesi arasındaki
ümmet ve kıyas-ı fukahadan ibarettir.
sınırı oluşturur.
DELALET (4.l')I)): Söylenilen bir sö­
DEVERAN (.Jl.Jp): Bir şeyin diğer
zün -nasıl bir manaya konulduğunu
bilenlerce- anlaşılır olmasıdır. Dela­ bir şeye varlık ve yokluk bakımın­
let lafzı, bir şeyin varlığını veya yok­ dan yakın olmasıdır. Mesela, akıl ve
luğunu gösteren alamet anlamında buluğ mevcut olunca mükellefiyet de
da kullanılır. mevcut, bunlar yok olunca mükelle­
fiyet de yok olur.
DELALET-İ İLTİZAMİYYE (4.l')I)
�l_rll): Bir lafzın vazolunduğu ma­ DEYR (r.)) : Hıristiyanların mabed­
nanın gerektirdiğine (lazımına) dehi­ lerine verilen bir isimdir. Çoğulu,
letidir. "İnsan" lafzının, bilme ile "edyar"dır.
yazmaya kabiliyetli bulunmaya dela­
DEYN (:r.)): Borç alma (istikraz), tü­
leti bu kabildendir. Bu kabiliyet, in­
sanın manasının tamamı veya cüz'ü ketme ve helak etme (istihlak), satın
değil, belki mahiyetinin gereğidir. alma ve kefalet gibi bir sebeple zim­
mette yani bir şahsın uhdesinde sabit
DELALET-İ MUTABIKIYYE (4.l')I) olan şeydir. Mesela borç alınan 100
�Lla.o): Bir lafzın vazolunduğu ma­ kuruş bir deyn olduğu gibi, helak
nanın tamamına olan delaletidir. "İn- edilen (tüketilen) ve ölçü veya tartıy­
92 Nisa 4/58. la alınıp satılan herhangi bir mal da
İ S LA M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü · 61

sahibine karşı tüketenin zimmetinde Batıl veya Tahrif Edilmiş Dinler: İn­
sabit bir deyndir.93 sanlar tarafından icat edilmiş veya
daha sonra değiştirilmiş olmakla bi­
DEYN-İ HAİL (JL>- ıJ..::ı ): Vadeli iken
rer i!ahi din olma mahiyetinden mah­
müddeti bitip ödeme vakti gelen bor­
rum olan dinlerdir. İs!amiyet haricin­
çtur.
de kalan dinler bu kısma dahildirler.
DEYN-İ MUACCEL (� ,J..::ı ):
DİN-İ İSLAM ((>l... l ıJ..::ı): Bütün pey­
Derhal verilmesi lazım olan borçtur.
gamberlerin sonucusu, en faziletli ve
Peşin para ile alınan bir malın zim­
en şereflisi olan Muhammed Musta­
mete ilişen bedeli gibi.
fa Efendimiz'in [sallallahu aleyhi ve­
DEYN-İ MÜECCEL (�_;.. ,J..::ı ) : Bir sellem] Allah Teala tarafından bütün
müddetle tecil edilmiş olan borçtur. insanlık alemine tebliğine memur ol­
Bir sene müddetle ödünç verilen duğu din-i mübindir. Hükümleri, bü­
para gibi. tün insanlığa yöneliktir ve kıyamete
kadar bakidir.
DİN (,J..::ı ): "Taat, adet, yol, alamet,
şan, ceza, mükafat" manalarını ifade DİNAR (_,l�::ı): 1 0 şer'i dirhem halis
eder. Istılahta, "Allah Teala'ya kulluk gümüş kıymetinde sayılan altındır.
yolu" demektir. Dindar olana, "müte­ Bir miskal ağırlığında altın sikkeye
deyyin" denir. "Diyanet" de "emanet, de dinar denir. Çoğulu "denanir"dir.94
istikamet, itaat ve dini hükümlere ri­
ayet" demektir. Dinler, başlıca şu iki
94 1 dinar, Mekkeliler'e göre 24 ve Iraklı­
kısma ayrılır:
lar'a göre 20 kırat ağırlığındadır. Diğer
Hakiki Dinler: Peygamberler tara­ bir itibar ile dinar, şeriata göre 1 00 arpa,
örfe nazaran 80 şaire yani arpa ağırlığın­
fından insanlara tebliğ edilmiş olan
dadır. Malikiler'e göre 1 dinar 72 orta
i!ahi dinlerdir. Bunlara ulviyetlerine büyüklükte arpa miktarıdır. Her dinar,
dayanarak, "semavi dinler" de de­ zekat hususunda 10 dirheme karşılık ge­
nilir. Bunların sonuncusu ve en mü­ lir. Hanbeliler'e göre dinar, miskalden
küçüktür. Dinarlardan zekat nisabı, 25
kemmeli İslam dinidir.
beş dinar ile 1 dinarın yedide ikisiyle 1
93 Aynı şekilde, bir akdin karşılığı olup dinarın dokuzda biri kadardır.
meydanda mevcut olmayan şu kadar ku­ Örfte zaman zaman dirhemlerin değişi­
ruş veya sayılabilenlerden şu kadar yu­ me uğraması yüzünden dinar ile dirhem­
murta deyn olduğu gibi, meydanda mev­ ler arasındaki bu oran değişmiştir. Me­
cut olan akçenin ve misliyyattan bir şe­ sela bir aralık 1 dinar, 1 8 dirhem sayıl­
yin mesela, bir yığın buğdayın mülkiyete mıştır. Zamanımızda da altın fiyatlarının
geçmesinden evvel muayyen bir miktarı artması üzerine bu oranda daha büyük bir
da deyn kabilindendir. değişim meydana gelmiştir.
62 • i SLAM HU KUKU TERi ML ERi SÖZLÜG Ü

DİRHEM-İ CEYYİD (� ("""" J ::.): Bo­ DİRHEM-İ ÖRFİ ().r- \"""" J::.) : On altı
zuk ve mağşuş (karışık) olmayan dir­ kırattan ibarettir. Bazı zevata göre
hemdir ki dirhem-i halis demektir. zekatta, mehirde, diyetlerde ve sair
hususlarda her beldenin örfi dirhemi
DİRHEM-İ HALİS (_,.aJL>. (""""J::.) : Sırf
muteberdir. Şu kadar var ki bu dir­
gümüşten ibaret olup başka bir ma­
hem, şer'! dirhemden noksan olma­
den ile karışık olmayan dirhemdir.
malıdır, olursa şer'! dirhem muteber
DİRHEM-İ MAGŞUŞ (_}� \"""".;::>) : olur. Örfi dirhem, 1 6 kırattan ve her
Sırf gümüşten ibaret olmayıp başka kırat 5 arpa ağırlığından ibaret oldu­
bir maden ile karışık olan dirhemdir ğuna göre örfi dirhem, şer'! dirhem­
ki dirhem-i züyfıftan daha geneldir. den büyüktür. Çünkü 1 şer'! dirhem
Zekat ve diyet gibi hususlarda gü­ 70 arpa ağırlığında olduğu halde 1
müşü, karıştırılmış maddesine galip örfi dirhem 80 arpa ağırlığında olur.
olan dirhemler, halis dirhemler hük­ Fakat örfi dirhemin her kıratı 4 arpa
mündedir. Bu cihetledir ki vaktiyle ağırlığında değerlendirildiğine göre
83 ayarında, yani yüzde seksen üç şer'! dirhem, örfi dirhemden büyük­
oranında halis bulunan bütün gü­ tür. Zira bu takdirde 1 şer'! dirhem
müşler ve Osmanlı sikkeleri, halis 70 arpa ağırlığında olduğu halde, 1
dirhemler hükmünde tutulmuştur dirhemi örfi 64 arpa ağırlığında olur.
(bk. DİYET).95
"Darphane-i Amire usulünce 1 kırat,
95 1 937 Ağustosunda Maliye Vekaieti Nü­ 4 buğday sayılmıştır. Bu 4 buğday
kud İ şleri Umum Müdürlüğü'nden Diya­ ise ağırlıkça, fukahanın 5 arpa say­
net İ şleri Riyaseti'ne yazılan cevabi bir
dıkları şer'! kırata eşit bulunmakta­
tezkirede şöyle denilmiştir:
dır." 3 1 2 örfi dirhem 1 kilodur.
"Eski gümüş mecidiyelerde 1 9 gram 966
santigram (ki 6 dirhem, 226 kesir) ve
gümüş Cumhuriyet liralarında 9 gram
960 gram (ki 3 dirhem, 1 05 kesir) halis a'şari" yahut "gram" denilmiştir. Onluk
gümüş bulunduğu Darphane ve Damga dirhemin yani gramın kısımlarına da
Matbaası Müdürlüğü'nün bildirmesin­ "öşr-i dirhem" veya "desigram, aşir-i dir­
den anlaşılmıştır." hem" yahut "santigram, mi'şari dirhem"
Türkiye'de yüzey ölçülerine (mesaha), ya da "miligram" denilmiştir.
kilelere, cedid vezinlere dair 20 Cema­ Yine, 1 000 grama da, "vukye-i a'şari"
ziyeliihir 1 283 ve 14 Eylül 1 285 tarihli yahut "kilogram" adı verilmiştir. Bu hal­
kanunnameye nazaran ağır şeylerin mik­ de bir vukye-i a'şarinin ağırlığı, dört de­
tarlarını tayin için dört derece ısıda bu­ rece ısıda bulunan bir damıtılmış sıvının
lunan damıtılmış sıvının, ziram onda biri onda bir mükaab miktarının ağırlığına
(aşir-i zira) mükabının ağırlığı birim (va­ eşit olur. "Ö şr" onda bir, "aşir" yüzde bir,
hid-i kıyasi) kabul edilip buna "dirhem-i "mi'şar" da binde bir demektir.
i SLA M H UKUKU TERi M LERİ SÖZ LÜGÜ • 63

DİRHEM-İ RAİC ( � IJ r-"'J:> ): Halk DİRHEM-İ ZÜYUF (..JY-j r-"'J:>):


arasında halis dirhemler gibi alınıp
Kendisine bakır veya başka bir ma­
verilen dirhemdir. Gerek ceyyid ve den karıştırılarak saflık vasfını kay­
gerek züyılf olsun farketmez. betmiş olan kalp ve mağşuş dirhem­
DİRHEM-İ ŞER'İ (if_r- r-"'J:>): 14 kı­ dir. Bu, riiic olsa da hırsızlık nisabın­
rattan ibarettir. Zekatta, mehirde, di­ da itibara alınmaz. Bu hususta İmam
yetlerde, hırsızlığın nisabında mute­ Ebıl Yusuf hazretleri farklı görüşte­
ber olan da bu dirhemdir.96 1 şer'i dir­ dir. Ona göre riiic olan ve çalınan 1 O
heminin 1 4 kırat miktarında olduğun­ mağşuş dirhemden dolayı hırsızlık
da icma vardır. Hatta Hz. Peygamber cezası lazım gelir.
zamanında Mekke-i Mükerreme'de DİVAN-1 A'MAL (Jwi ı:.>IY-:>): Ver­
dirhemlerin 6 denkten, yani 14 kırat­ gilere (rüsuma), hukuka, şehirler ile
tan ibaret olduğu ve şer'an buna itibar kasabaların, mezraların ve diğerle­
olunageldiği de bazı kitaplarda ayrı­ rinin ahvaline, bunların ne şekilde
ca açık şekilde yazılmaktadır. 356,5 fethedilmiş olduğuna dair malumatı
şer'i dirhem 1 kilodur. içeren sicillerdir.

DiVAN-1 İSTİFA ( .. �ı ıJIY-:>): Bey­


96 Hz. Peygamber zamanında 1 0, 12, 20
tülmale mahsus gelirleri ve masrafla­
kırat ağırlığında üç türlü dirhem varmış.
Bunlar Hz. Ömer zamanında toplanmış, rı içeren sicillerdir.
üçünün ortası olan 14 kırat, 1 İ slam dir­
hemi olarak kabul edilmiştir. Diğer bir DİVAN-1 MEZALİM (r-ll.12.. ı)\Y-:>):
rivayete göre Asr-ı saadet'te dört türlü Halk arasında meydana gelen bir kı­
dirhem kullanılmıştır: sım suçları ve yolsuzlukları engelle­
Birincisi: Dirhem-i Beğali ki 8 danik mek için bazı idari ve siyasi tedbirler
yani denktir, Bu, "re'sü' l-Beğal" denilen
almaya izinli ve yetkili olan zevatın
bir krala nisbet edilmiştir.
İ kincisi: Dirhem-i Taberi ki 4 denktir. Bu memuru bulundukları kurumdur.
da Taberistan'a nisbet edilmiştir.
Üçüncüsü: Dirhem-i Mağribi ki üç denktir.
nivAN-1 UMMAL (Jw ı:.>IY-:>): Dev­
Dördüncüsü: D irhem-i Yemeni ki, 1 denk
let memurlarının tayinlerine, azil­
ağırlığındadır. lerine (memurluktan alınmalarına),
Hz. Ömer bunlardan en raic olan dirhem-i terceme-i hallerine (özgeçmişlerine)
Begali ile dirhem-i Taberl'yi birleştirerek ait sicillerdir.
ortası olan 6 denki 1 İ slam dirhemi ola­
rak kabul etmiştir. Bu iki rivayet, netice nivANÜ'L-cüvuş (J-.r.':' ı:.ııY-:>) :
itibariyle birdir. Çünkü 6 denk, 14 kırat
İslam mücahidlerinin adlarını, ne­
demektir. Bu birleştirme işinin Emevller
devrinde vaki olduğu da rivayet edilmiştir. seplerini, ırklarını, kabilelerini ve
64 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

her birine idaresine yetecek miktar­ DİYET-İ MUGALLAZA (� �.)):


da verilecek maaşları ve vazifelerini Şibh-i amd (kasıt benzeri) suretiyle
içeren sicillerdir. Bunlarda kayıtlı vuku bulan bir öldürmeden dolayı
olanlara "ehl-i divan" denir. verilmesi lazım gelen diyettir. Bu di­
yet, diyetler deve cinsinden verilece­
DivA.Nü'S-SALTANA (4.:.k.Uı .:ııy...)): ği zaman dikkate alınır.
İslam hükümetinin idari, askeri ve
mali işlerine ait malumat ve kayıtla­ DUHUL (J_,.>-.)): Kocanın hanımına
rı içeren defterlerden ve sicillerden yaklaşması ve cinsel i lşkiye girme­
oluşur. İlk önce Hz. Ömer' in hilafeti sidir. Zifaf olma durumu. Kendisine
zamanında "divan" unvanıyla böyle kocası tarafından yaklaşılan hanıma
bir müessese kurulmuştur. "medhülün biha" denildiği gibi yak­
laşılmayan hanıma da "gayr-i me­
DİYET (�.)): Cinayet sebebiyle mağ­ dhı1lün biha" denilir.
dura (mecniyyün aleyh) veya varis­
lerine bir nevi tazminat mahiyetinde
verilmesi icap eden maldır. Bir diğer
ifade ile diyet, öldürmek suretiyle
vuku bulan cinayette maktulün canı­
na bedel ve uzuvlarda yapılan cina­
yette de yaralanan veya kesilen uzva
bedel cani veya cani ile akilesi üze­
rine lazım gelen belli miktar maldır.
Çoğulu, "diyat"tır.

Mağdurun velisinin kısas icrasiyle


intikam almaya kalkışmayıp diyet
almakla yetinmesi haline "ittida"
denir. Üzerine diyet ödemesi lazım
gelen şahsa "men aleyhi'd-diye", di­
yeti hak eden kimseye de "men le­
hü' d-diye" denilir.

DİYET-İ KAMİLE (ll.. l5 �.)): Öldü­


rülen şahsın canına bedel caniden
veya cani ile beraber akilesinden alı­
nan tam diyettir.
E

ECR (,.�1): Mükafat. Ecire verilecek müşterek ecir sayılır. Çünkü bu işi
ücret ki iki kısma ayrılır: Ecr-i mü­ görmeye salahiyeti vardır.
semma: Akid zamanında tarafların EDA ( .. bİ): Emirle vacip olan şeyin
belirledikleri ücret. Bir evin bir aylık yani, me'mı1run bihin aynısını hak
kirası olan 50 lira gibi. Ecr-i müsem­ sahibine teslim etmektir. Mesela, be­
ma, ecr-i misile eşit veya ondan fazla lirli vakitte kılınması emrolunan bir
veya noksan olabilir. Ecr-i misil: Ki­ namazı o vakitte kılmak bir edadır.
ralanan ile kiralayanın dahli olmadan Gasbedilmiş bir malı aynen sahibine
bilirkişinin takdir ettiği ücret iade de bir edadır.
ECİR (ff-1): Bir işi yapmak için eme­ EDA-İ ŞEHADET (•.)I+!- .. bl): Bir
ğini (kendini) kiraya veren kimsedir. kimsenin haberdar olduğu şey hak­
EciR-İ HAS (..,.., \.:.:. ff-1): Yalnız kira­ kında mahkemede bilfiil şehadette
layana çalışmak üzere tutulan ecirdir bulunması.
(işçi). Aylıklı hizmetkar gibi. Buna EF'AL-İ HİSSİYYE (4:-> JWI): Var
"ecr-i vahd" da denir. olmaları için yalnız his ve müşahe­
EciR-İ MÜŞTEREK (.!l� ff-1): denin yeterli olduğu fiillerdir. Mese­
Kiralayandan başkasına çalışma­ la hırsızlık, adam öldürme, zina gibi
mak şartıyla kayıtlı olmayan işçidir. fiillerin gerçekleşmesi için şer'i şe­
Hammal, terzi, saatçi, iskele kayıkçı­ riften bir takım kaidelerin elde edil­
sı, köy çobanı gibi. Böyle bir kimse, mesine ihtiyaç yoktur.
başkasına bilfiil iş görmese de yine
66 • İ S L A M H U KUKU T E R İ M L E R İ S ÖZLÜ Ö Ü

EF'AL-İ ŞER'İYYE (�_r, JWI): EHLİYET (�İ): Leh ve aleyhe olan


Varlıkları birer şer'i hükme bağlı şer'i tekliflerin yöneltilmesine ve va­
bulunan filllerdir. Örneğin namaz, cip olmasına salahiyetli bulunmaktır.
oruç, alışveriş (bey'), kira akdi (ica­ "Ehliyet-i vücüb" ve "ehliyet-i eda"
re), hibe fiilleri şer'i şartlar dairesin­ kısımlarına ayrılır.
de birer şer'i fiil olurlar. EHLİYET-İ EDA (�bİ �İ): Mü­
EHL-İ ADL (J� j;>İ): Adaletle nite­ kellefin, kendisinden şer'an mute­
lendirilen kimseler. "Buğat"ın zıddıdır. ber olacak şekilde fiillerin meydana
gelmesine salahiyettar olmasıdır.
EHL-İ BAGY (� j;> İ): Asiler top­ "Kamil ehliyet" ve "kasır ehliyet"
luluğu. olmak üzere iki kısma ayrılır. Me­
sela, akıl ve baliğ bir insan, kamil
EHL-İ BEYT (� j;-1): (Vakıf terimi
ehliyete sahiptir. Kendisinden evlen­
olarak) Bir kimseye, babası tarafın­
me, alışveriş, kiralama gibi fiillerin
dan İslamiyet devrine ilk yetişmiş
meydana gelmesine salahiyeti vardır.
olan en üst dedesine kadar neseben
Mümeyyiz bir çocuk veya bir ma'tüh
bitişen insanlardır. Bu en üst dedenin
(bunak) ise kasır (kısıtlı) ehliyet sa­
müslüman olması şart değildir. "Al",
hibidir. Kendisinden meydana gelen
"cins" de bu manada kullanılır.
fiillerin bir kısmı geçerli (sahih) ve
EHL-İ oiv AN (.JIJ:!� j;>İ): Bir sancak muteber olur, bir kısmı olmaz.
altında hareket eden ve bir divanda
EHLİYET-İ vücirn ( '-:"'y.J �İ):
kayıtlı bulunan, belirli bahşişleri,
Mükellefin kendi lehine ve aleyhine
hediyeleri (atıyye) alan kimselerin
ait, meşru hakların vücı1buna salahi­
oluşturduğu topluluktur. Bu heyet, o
yettar bulunmasıdır. Mesela insanlar,
divanda kayıtlı olan bütün şahısların
varis ve miras bırakan (müverris)
akılesi sayılır.
olma haklarının yüklenilmesine sa­
EHL-İ EMANET (;\;L..İ �İ): Hıyanetten lahiyetli bulunmaktadırlar.
uzak ve itimada şayan olan kimsedir.
ELFAZ-1 KİNAYE-İ TALAK (J;,Ll.Jİ
EHL-İ UKUBET (�_,A>- j;>İ): Yaptık­ J')U, '4l:S): Talak için konulmadığı
ları yasak işlerden dolayı haklarında halde hem talakta kullanılan hem de
ceza düzenlenmesi mümkün olan başka manalara ihtimali olan lafız­
akıl baliğ kimselerdir. lardır. "Bırakmak, terketmek" gibi.

EHL-İ VAKF (._.üJ �\): Vakfın ge­ ELFAZ-1 SARIHA-İ TALAK (J;,Ll.Jİ
lirinden fiilen hisse alan kimselerdir. J')U, t?"'-r' ): Yalnız kadını boşa-
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü · 67

makta kullanılan lafızlardır. "Boşa­ nun eman olduğuna kanaat getirdik­


mak, tatlik etmek" gibi. leri takdirde emana nail olurlar.97

EMAN (0L.I): Korkusuzluk ve endi­ EMAN Bİ'L-KİTABE (�l.::SJ � 0L.I):


Savaşanlara (ehl-i harbe) emanname
şeden uzak olmak manasındadır. Zıd­
gönderilmek suretiyle verilen eman­
dı, "havf (korku)" tır. Korkusuz, en­
dır. Şu kadar var ki bu emannameyi
dişeden beri, hayatı korunmuş kim­
gönderen zatın emin, müslüman ve
seye de "emin, amin" denir. Bununla
diğer şartları taşıyan bir kimse oldu­
birlikte itimat edilen, haksızlık ve hı­
ğu malum olmalıdır. Bu, açık delil
yanetten beri, güvenilir ve başkasına
(beyyine) ile bilinmedikçe eman ger­
itimat eden kimseye de "emin" denir.
çekleşmiş olmaz.
Bu aileden olarak "emanet" kelime­
si de "bir zatın emin ve itimat edilen EMAN-1 HAS C..r' L> 0L.I): Müslü­
olması" manasına geldiği gibi, "emin manlardan şartlarını taşıyanan her­
bir zatın korumasına tevdi edilen hangi bir ferdin düşmandan herhangi
şey" manasına da gelir. "Emaneti eda bir şahsa veya bir taifeye vermiş ol­
duğu emandır.
etti" denir ki "kendisine tevdi edilmiş
olan şeyi sahibine iade etti" demektir. EMAN-1 MUTLAK (Jlh... 0L.1): Müd­
Savaş ıstılahı olarak eman, "emniye­ det ile sınırlandırılmayan emandır.
te ulaşması hakkında düşmana veri­
EMAN-1 MUVAKKAT (...:...iy 0L.I):
len söz veya yapılan işaret"ten iba­
Muayyen bir müddetle verilen eman­
rettir. "İsti'man" da eman istemek ve
dır. Bu eman, müddetin son bulma­
emana nail olmak demektir. sıyla sona erer. Bir kaleyi kuşatan bir
EMAN-1 AMM ( i � 0L.I): Bütün düş­ İslam kumandanının o kale içindeki
mana verilen genel bir emandır. Bu düşmana vermiş olduğu on, on beş
bir dostluk ve barış mahiyetindedir. günlük bir eman bu kabildendir.
Buna göre bu emanı verme yetkisi, EMAN-1 MÜEBBED (�_;.. 0L.I): Bu,
yalnız devlet başkanı ile yardımcısı­ "muvadaa ve musalaha" demektir.
na aittir. İki tarafın biribirine karşı savaşma­
mak üzere silahlarını terketmeleri ile
EMAN Bİ'L-KİNAYE (4:�� 0L.1):
Emanı kapalı bir ifade ile bildiren ve 97 Parmakla semaya doğru işaret edilmesi
anlatan bir tabir ve bir işaret ile veri­ de bu kabildendir. Bu işaret, "Sen gökle­
ri yaratanın hakkı için benden eminsin"
len emandır. "Geliniz, korkmayınız"
veya, "Sana gökleri yaratan yüce Allah' ın
diye hitap edilmesi gibi ki bu şekilde zimmetini, ahd ve emanını veriyorum"
kendilerine hitap edilen şahıslar, bu- gibi bir manayı kapalı şekilde anlatır.
68 • i S L A M H U K U K U T E R i M L E R i S Ö Z L Ü (; Ü

meydana gelir. Savaşan bir kavmin böylece istenilen fiile "me'mı1rı1n


zimmet akdini (zimmi' olarak yaşa­ bih", kendisinden böyle bir fiil isteni­
mayı) kabul etmesi de bu kabildendir. len kimseye de "memur" denilir.

EMAN-1 SARİH (e:.r" 0l.ol): Bir EMR-İ MUKAYYET (� rİ): Ken­


kimseye karşı, "sana eman verdim, disiyle istenilen fiilin bir vakitle ka­
siz eminsiniz, size bir zarar yoktur" yıtlı bulunduğu emirdir. Bu türden
gibi bir tabirle verilen emandır. emirlerin vaktinden sonra yapılma­
sı ya kaza sayılır veya gayri meşru
EMANET (6.;L..İ ): Lugatta, "emin ol­
bulunur. Mesela, namaz hakkındaki
mak" anlamındadır. Istılahta, "Emin
emir mukayyettir. Vaktinden sonra
sayılan veya emin kabul edilen kim­
kılınan bir namaz, kaza olur. Bir akid
senin yanında başkasına ait bulunan
hakkındaki icabın (teklifin) belirli
maldır." Çoğulu, "emanat"tır.
mecliste kabul edilmesine dair olan
EMANNAME - KİTABÜ'L-EMAN emir de mukayyettir. O meclisten
(0Lo\fl '-:"'l:S- �� 0Lol): Eman verildi­ sonraki kabul, meşru ve akdin sıhha­
ğini bildiren belge. tini gerektirici olmaz.

EMARE (ö.Jl.ol): Sözlükte, "alamet, EMR-İ MUTLAK (Jlk..o rl): Ken­


nişan, eser" anlamına gelen emare, disiyle istenilen fiilin, belirli bir va­
öncüllerinden biri veya her ikisi de kit ile kayıtlı bulunmadığı emirdir.
zanni bir kıyas olması hasebiyle ne­ Zekat ve fitre hakkındaki emirler
tice hakkında zanni bilgi ifade eder. gibi. Umumilik, hususilik ve tekrar
karineleri taşımayan emirler de bu
EMİN (0:-°İ): Doğru, dürüst, kendisi­ kabildendir.
ne emniyet ve itimat olunan kimse.
EMVAL-İ BATINA (ö� Jlyİ): Sa­
EMİR (.)::""'İ): Komutan, devlet başka­ hiplerinin ikametgahlarında veya
nı (veliyy-i emir) tarafından bir hu­ ticarethanelerinde bulunan ve bu ba­
susa, mesela askeri sevk ve idareye, kımdan gizlenebilen altın, gümüş ile
savaş işlerine bakmaya tayin edilen ticaret eşyasından ibarettir.
kişi. Buna "emirü'l-ceyş" denilir.
EMVAL-İ ZAHİRE (ö _,.,ı,\.1. Jlyİ):
EMR/EMİR (__,... ! ): Kendisiyle, kesinlik Gizlenmesi mümkün olmayan mal­
ve üst makamdan gelip buyurma (is­ lardır. Ekinler, meyvelar, "mevaşi'"
ti' la) yoluyla bir fiilin yapılması iste­ ( saime) denilen hayvanlar gibi. İs­
nilen sözdür. Bir fiili kesin şekilde ve lam ülkesinde bir memleketten diğer
buyurma yoluyla isteyen zata "amir" bir memlekete, bir beldeden diğer
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZ L ÜG Ü • 69

bir beldeye ticaret için giden tacirle­ (evkaf nezareti) veya müdüriyeti ta­
rin ellerindeki altın, gümüş ile ticaret rafından idare edilen vakıflardır ki
eşyası yani uruz da "emval-i zahire"­ iki kısımdır:
den sayılır.
Birinci kısım: Osmanlı hükümdar­
ERŞ C..Y.)) : Yaralanan ve kesilen larıyla onların çocuklarına ve yakın
uzuvlardan dolayı verilmesi lazım akrabalarına ait vakıflardır. Bunların
gelen diyettir98 • mütevellilikleri hükümdar olacak
zatlara şart kılınmış olup bu hususa
ERŞ-İ GAYR-İ MUKADDER (.})
vakıf bakanları vekil kılınagelmiştir.
.J...l.i. .r.f:- ): Uzuvlara ait, miktarı şer'an
belirlenmemiş olup bilirkişinin (ehl-i İkinci kısım: Vakıf yapanların zürri­
vukuf) takdir ve tayinine bırakılmış yetlerinden ve yakın akrabalarından
bulunan diyettir. Buna, "hükümet-i olup mütevelli olmaları şart kılınan
adi" de denir. kimselerin hayatta kalmaması sebe­
biyle evkaf idareleri tarafından zapt
ERŞ-İ MUKADDER {.J...1.i. Jı)) :
ve idare olunan vakıflardır.
Uzuvlara mahsus olup miktarı şer'an
belirlenmiş bulunan diyettir. EVKAF-1 MÜLHAKA (� ..jljJI):
Evkaf idarelerinin nezaretleri altında
ESARET (ö.JL..İ): Bir savaş sonucun­
olarak hususi mütevellileri tarafın­
da veya başka bir şekilde mağlubiyet
dan idare olunan vakıflardır.99
eseri olarak düşman eline düşme ve
hürriyetten mahrum kalma hali. Zıd­ EVLAD (�'l!JI): Oğullar ve kızlar. Bir
dı, "hürriyet"tir. insanın bizzat kendisinden türeyen
evladına "evlad-ı sulbiyye" denir.
ESiR (.r.-"İ): Savaşta canlı olarak ele
geçirilen savaşçı. Çoğulu, "üsera'', 99 Vaktiyle birtakım vakıfların nezaretle­
"üsara"dır. ri, vakıfları tarafından sadaret, meşihat,
fetva emaneti, Anadolu veya Rumeli
EVKAF-1 MAZBÜTA (.U.� .....; ı.; Jı): sadareti makamlarına veya darüssaade
Doğrudan doğruya vakıflar bakanlığı ağalığına veya vilayetlerin kadılıklarına
şart kılınmıştı. Bilahare bu gibi vakıfların
98 Erş lafzı, esasen "fesad" manasındadır. nezareti de evkaf nezaretine veya ona ha­
Sonra eşyadaki noksanları ifade etmek­ lef olan evkaf müdüriyetlerine verilmiş­
te kullanılmıştır. Bu münasebetle diyete, tir. Böyle lehine şart kılınmış kimseleri
"erş" denildiği gibi kusuru açık olan bir bulunan vakıflarda, evkaf idarelerinin,
malın bahasından indirilen miktara da tasarruflarının meşru olabilmesi için bu
"erş" adı verilmiştir. Erş kelimesi "niza, lehine şart koşulanlardan vekalet almala­
ihtilaf, rüşvet, hulk, tırmalamak, fışkırt­ rı icap eder. Çünkü mütevellilik (tevliyet)
mak ve diyet istemek" manalarına da gelir. ve nezarette vekalet geçerlidir.
70 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü

B inaenaleyh torunlar, evlad-ı sulbiy­


yeden sayılmaz. Evladın tekili "vele­
d"dir. Bu tabir doğumdan (veladet)
türemiş olduğundan dolayı oğlanı
da kızı da kapsar. Ve genel bir tabir
olduğundan bir kişiye de cemaate de
söylenir.

EVLAD-1 BUTUN (0� �';JJ\): Bir


kimsenin kızlarından ve kızlarının
erkek ve kız evladından ibarettir.

EVLAD-1 ZUHUR (;� � ';J JI): Bir


kimsenin kendi erkek ve kız evla­
dıyla oğullarının erkek ve kız evladı
demektir.

EYYİM (r-:t): Kocasız kadındır. Ge­


rek bakire ve gerek dul olsun; büyük
ya da küçük yaşta olsun farketmez.
Çoğulu "eyama"dır.
F

FEDA-FİDA ( ..1..1.9): Düşmandan alı­ FARZ (__,..;} ): Yapılması şari'-i mü­


nan esirleri bir mal ile veya İslam bin tarafından emrolunduğu kesin
delille sabit olan herhangi bir vazi­
esirleri ile değişmektir. ı oo
fedir. Farz-ı ayın ve farz-ı kifüye kı­
FARK (J}): Asılda bulunup illet sımlarına ayrılır.
olmada katkısı olan bir vasfın, fer'
sayılacak bir şeyde bulunmamasını FARZ-1 AYIN (� __,..;j): Her bir
beyandan ibarettir. Bu halde o asıl mükellef için yapılması farz olan va­
,

zifedir. Beş vakit namaz gibi.


bu fer' için makisün aleyh olamaz.

FARAK (J}): 36 rıtl, yani 4680 dir­ FARZ-1 KİFAYE (�Li.5 __,..;)) : Mü­
kelleflerden bir kısmının yapmasıyla
hemlik bir miktardır. ı o ı
diğerlerinden farziyeti düşen vazife­
FARİS (._,...J I.!): Atlı ve süvari demek­ dir. Cenaze namazı gibi.
tir. Ata binen İslam mücahidi.
FASİD (.ı...... 1.! ): Aslında meşru olduğu
halde gayri meşru bir şeyle beraber
ıoo "Fida" lafzı, sözlükte "verme, esirgeme­ bulunması sebebiyle meşruiyetten
den vermek, başkasını kendisine tercih çıkan fiildir. Aslen caiz olduğu halde
etme (isar) ve bedel vermek" manalarını
vasfen caiz olmaz. Meçhul bir şeyi
ifade eder.
ı o ı Çoğulu, "efrak"tır. Bazılarına göre 1 fa­
satmak gibi.
rak, 1 6 rıtldır. Medine-i Münevvere'de
üç sa' yani 3 1 20 ve 2080 dirhem ağırlı­
FASL, FİSAL (JL..a! �): Fitam gibi
'
ğında hasılat kaplayan bir ölçeğe de farak sütten kesmek anlamındadır.
denilmektedir.
72 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

FATM, FİTAM (rl..k.i �): Çocuğu FERAG CeJ)103: Vakıflarda ferağ,


sütten kesmektir. Sütten kesilecek "Bir kimsenin vakıftaki (müstagallat
çağa giren çocuğa da "mufüm" denir. veya müsakkafüttaki) tasarruf hakkı­
FAZIHA (�): Ayıp, yüz kızartıcı, nı başkasının uhdesine terk ve havale
rüsvaylık, rezilane iş. Sır kabilinden etmesi" demektir. 104
olan kötü hallerin ifşa olması. Buna FERAG ANİ'L-CİHAT (� eJ
"fezahat" de denir. Çoğulu, "feza­ ..:..ı � I): Bir kimsenin uhdesindeki
yih"tir. hizmetlerden el çekerek (kasr-ı yed)
FEDAİ DİYET (�� .. 1..u): Bir kölenin onları başkasına terketmesidir. Haki­
işlediği bir cinayetten dolayı ödeme­ min onayı ile geçerli olur.
si gereken diyeti efendisinin üstlene­ FERAG Bİ'L-İSTİGLAL CeJ
rek diyet alacaklısına ödemesidir. J")\;.;;....:J�): Vakıf olan müsakkafat
FEDDAN (01..U): Bir çift öküz ile sü­ ve müstegallattan birini mutasarrıfı
rülüp ekilebilen yerdir. Çoğulu, "fe­ yine kendisi kiralamak üzere başka­
dadin"dir. Feddan, esasen ziraatta sına vefaen ferağ etmektir.
kullanılan bir çift öküz ve çift deni­
FERAG-1 KAT'İ ( � eJ): Bir şart
len ekin aleti demektir. Mısırlılar'ca
bulunmaksızın yapılan ferağdır ki
1 feddan, dört yüz kasaba miktarı tar­ derhal kesin şekilde terk ve havale­
laya denir. Her kasaba ise 6 zira ile 1
den ibarettir.
ziram altıda ikisi miktarı sayılmıştır.
FERAİZ (..,.4) 1 )): Farz lafzından tü­
remiş olan "fariza"nın çoğuludur. ıos
FEKK-İ HACR (_r.-> CÜ): Hacri or­
tadan kaldırmak, hacredilmiş kişiye
tasarruf izni vermek ve tasarruflarına 103 Sözlükte "boşaltmak, bir işten kurtulmak,
müsaade etmektir. bir işi terketmek" manasındadır. Ferağ,
hukuk bakımından bir kira mahiyetinde­
FEKK-İ REHN (�J CÜ): Rehni iza­ dir. Çünkü menfaati temlikten ibarettir.

le etmek, borcu verip rehin akdini


104 Haviile eden kimseye "fliriğ'', uhdesine

sonlandırmak. 102
haviile edilen kimseye "mefrfığun leh",
ferağ olunan müstegal veya müsakkafa
"mefrfığun bih" denir. Bu haviile karşı­
lığında ferağ yapanın lehine ferağ yap­
tığı kimseden aldığı bedele de "bedel-i
102 Merhı1nu rehniyetten kurtarmaktır. "Fü­ ferağ" denilir.
kuk", "iftikak" kurtarmak manasındadır. 105 Farz, sözlükte "takdir, beyan, vakit belir­
"Fikak" da rehni veya esiri kurtarmak anla­ leme ve bir şeyin parçası" manasındadır.
mındadır. Aynca malı rehin olmaktan kur­ "Sünnet ve kıraat" manasında da kulla­
tamaya sebep olan şey manasına da gelir. nılmaktadır.
ISLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 73

Terim olarak, varis için takdir edil­ FESH <e:...s) : Lugatta, "zafiyet, ce­
miş olan nasip ve ödenmesi nas ile halet, re'y ve tedbiri bozmak, bir
açıkça beyan olunan herhangi bir şeyi elden atmak, bir akdi ve ahdi
fariza demektir. 106 Fen1iz tabiri, va­ bozmak, azayı yerinden ayırmak"
rislerin hisselerini bildiren ilim ma­ gibi manaları ifade eder. Nikah ıstı­
nasında da kullanılmaktadır. lahı olarak fesh, "kocanın sebebiyeti
olmaksızın yalnız kadın tarafından
FERSAH (t:---j ): 3 mil, yani 1 2.000
meydana gelmesine sebebiyet veri­
zira-ı mi 'maridir. Çoğulu, "ferasih"tir.
len yahut koca tarafından meydana
Normal yürüyüşle bir saatlik yol yani
gelmekle beraber aynı sebebin ka­
5544 metredir. İmam-ı Azam'dan ri­
dın tarafından da meydana gelmesi
vayet edildiğine göre, yolculuk mesa­
mümkün bulunan ayrılma"dır.
fesi üç konaklama mesafesinden veya
1 8 ya da 1 5 fersahtan ibarettir. Fetva­ FETH (�): Bir beldeyi veya bir
ya esas olan da 1 8 fersahtır. Çünkü bu ülkeyi sulh ya da baskı ile ele geçir­
miktar, normal yürüyüş ile üç günlük mektir.107
mesafeye denktir. Bugün uzunluk
FETVA-FÜTYA (�-.şp): Bir me­
ölçülerine göre 1 fersah, 3 mil, yani selenin halledilmesi ve açıklanması
7500 zira-ı mi'maridir ki orta yürü­ kapsamında meydana gelen sorunun
yüş ile bir saatlik mesafedir. cevabıdır. Şer'i meselelere dair sual­
lerin cevaplarına genellikle, "fetva"
FESAD-1 İ'TİBAR ().�·I .)W): İd­
ve "fütya" denilmiştir. ıos Fetvanın
dia edilen bir meselenin kıyasa konu
çoğulu, "fetava" ve "fetavi"dir.
olması ve aksine var olan bir nastan
dolayı yasak olmasıdır. FEVR/İVEDİLİK (J_,.9): Emredilen
şeyi ilk imkan anında eda etmektir.
FESAD-1 VAZ' (c::-"'J .)W): Bir illet
Böyle bir şeye "fevri" denir. Karşıtı
(sebep) üzerine onun gerektirdiği şe­
"terahi"dir ki emredilen şeyin hemen
yin zıddının icap etmesidir. Mesela,
edası gerekmeyip sonradan yapılma­
bir şey hakkında haramlığı gerektirir
sının da yeterli olmasıdır.
gibi görülen bir illet üzerine o şeyin
helalliği gerekli olsa bu, bir "fescld-ı 107 Bu kelime esasen kapalı bir şeyi açmak
vaz"'dan ibaret olur. ve bir işgali gidermek manasındadır, hem
maddiyatta, hem de maneviyatta kullanılır.
106 Fariza da, "takdir olunmuş şey, miktarı Kapıyı fethetmek, kalpleri fethetmek gibi.
belirli miras hissesi, yüce Allah tarafın­ 108 Bunlar, genç ve kuvvetli manasına olan
dan ödenmesi kesin olarak beyan buyu­ "feta" maddesinden alınmışlardır. Çünkü
rulan vazife" manasındadır. Bağış "atıy­ fetva ile de bir meselenin hükmü beyan
ye" manasına da gelir. edilmiş; müşkil bir olay halledilmiş olur.
74 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

FEY C:�): Lugatta, rücu yani dönmek aynıdır. Zira fıkıh, ameli meselelerle
demektir. Güneşin doğudan batıya ilgili şer'i hükümleri tafsili delille­
doğru dönmeye başlayan gölgesine riyle bilip kavramaktır. O halde bu
de "fey" denilmiştir. Bu, bir "zeval" ahkamı böylece bilmeye, "fekahet"
vaktidir. Tam bu zeval anında güne­ ve bu ahkamı böylece bilen zata da
şe karşı dikilmiş bir şeyin yere düşen "fakih" denir. Çoğulu, "fukaha"dır.
gölgesine de "fey-i zeval" denir. Batı­ Fıkıh ilmini tahsil etmeye de "tefek­
şa kadar olan gölgeye de "fey" denilir. kuh" denir.

Haraç, cizye, ticaret vergisi, gayri Fıkıh ilmi ise, ameli hükümlerle ilgi­
müslimlerden savaşmadan alınan sulh li şer'i hükümleri her birine mahsus
(musalaha) bedelleri ve onlardan tam detaylı (mufassal) deliller ile bildi­
olarak alınan diğer mallar da "fey"' ren bir ilimdir. Bununla beraber fıkıh
adıyla anılır. Beytülmalde mevcut ilmi, "İbadetlere, muamelata ve ce­
olan herhangi bir mala da fey denilir. zalara (ukı1bata) ilişkin şer'i mesele­
lerin tamamı" diye de tarifolunabilir.
FIKDAN (01...ill ) : Fıkdan, fukı1d ke­
limeleri de fakd gibi "kaybetme, İmam-ı Azam hazretleri fıkhı, "4.ÜJI
kaybolma, var olduktan sonra yok �Lo.J 4-JLo �I �..,...... " 109 diye tarif
olmak" manalarını ifade eder. Bun­ etmiştir. Bu tarife göre fıkha inanç
ların zıddı, "vücı1d" ve "vicdan"dır. (itikad) ve ahlak meseleleri de dahil
bulunmaktadır. Ancak, bu meseleler,
FIKIH (w): Lugatta, "bilmek, an­
zamanla çok genişleyip gelişmiş, ko­
lamak, bir şeyi şuurlu bir halde id­
nuları başka başka olmuş olmakla
rak etmek, bir şeyin künhüne vakıf "
fıkhın tarifine "J-11 � 1..r4 "amel
olmak, kapalı bir şeyin hakikatine
yönünden" kaydı ilave edilmiştir.
nüfuz edebilmek, kendisine hüküm
Böylece itikada ve ahlaka dair konu­
bağlanan gizli bir manaya muttali ol­
lar fıkhın kapsamından çıkarılmıştır.
mak" gibi anlamlara gelir.
Binaenaleyh, bugün fıkıh ilmi, kelam
Istılahta fıkıh, "İnsanın amel yönün­ ilmi ve ahlak ilmi birer müstakil ilim
den lehine ve aleyhine olan şer'i hü­ halinde bulunmaktadır.
kümleri bir meleke halinde bilmesi"
FISK-I ŞÜHlJD (.)�I J,-i): Şeha­
demektir. Diğer bir tarife göre fıkıh
detlerinin kabulüne mani olacak gay-
ibadat, ukı1bat (ceza) ve muamelata
ait şer'i hükümleri her birine ait de­
1 09 Biz bunu günümüz ifadesiyle, "Kişinin
taylı (mufassal) delillerle bilmekten
hak ve vazifelerini bilmesidir" şeklinde
ibarettir. Bu iki tarif, sonuç itibariyle tercüme ediyoruz.
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 75

ri meşru bir masiyetle ve kötü bir hal


ile şahitlerin nitelenmiş olmalarıdır.

FÜRU ((!}): Alt soy. Yani erkek ve


kız evlat ile bunların sonsuza kadar
evlat ve torunlarıdır. Tekili "fer"'dir.

FÜTÜH Cc..P): "Açmak ve açılmak"


anlamındadır. "Zafer, nusret, ha­
kikatleri keşf ve ortaya çıkarmak"
manalarında da kullanılır. Çoğulu,
"fütı'.'ıhat"tır.

FUZÜLÜ'L-GANAİM (�L:.;J\ J_,....2j ) :


Ganimet mallarının belirleme ve da­
ğıtımından sonra geriye kalan az bir
miktar maldan ibarettir ki fakirlere
dağıtılır.
G

GABN (�) : Sözlükte "hile, aldat­ GARRE (ö_}'): Aybını veya başka­
mak, bir şeyin miktarını eksiltmek" sının iddetlisi olduğunu saklayarak
anlamındadır. Terim olarak iki kısma kendisine evlilik teklifinde bulunan
ayrılır. Biri, "gabn-i :fühiş"tir ki ticaret erkeği aldatan kadın demektir.
mallarında yirmide bir, hayvanlarda
GALLE-İ VAKIF (W,;J �): Vakfın
onda bir, akarda beşte bir, dirhemde
girdileri (varidat) ve ürünleri (mah­
kırkta bir veya daha fazla aldanmak­
süliit) demektir. Buna "rey-i vakıf'
tır. Mesela bir ev hakiki kıymeti 1 000
da denir. Vakıf bahçelerinin meyve­
lira olduğu halde 1 200 liraya veya
leri, vakıf akarlarının kiraları, vakıf
daha fazlaya satılsa veya 795 liraya
paralarının karları bu cümledendir.
veya daha aşağı bir fiyatla alınsa bu
işlemde fahiş bir gabn bulunmuş olur. GANİM (�LÇ. ): Savaşta hazır bulu­
Diğeri, "gabn-i yesir"dir ki gabn-ı nup ganimete nail olan, zafer kazan­
:fühişteki derecelerden noksan bir mış İsliim mücahidi demektir.
miktarda aldanmaktır. Mesela, hakiki
GANAİM-İ GAYR-İ MAKSUME
kıymeti l 000 kuruş olan bir hayvan
(�_,_A.. � � �):Düşmandan gani­
1 050 kuruşa veya 950 kuruşa satılıp
met olarak alınıp da henüz taksim
alınsa birgabn-iyesirbulunmuşolur. 1 1 0
edilmemiş ve dağıtılmamış olan mal­
GADR (JJS.) : Hıyanet, ahdi ve anlaşma lardır.
hükümlerini bozmak anlamındadır.
GANAİM-İ GAYR-İ ME'LUFE (� �
�yıl. � ) : Harp sebebiyle düşman­
ı ıo Böyle bir muamelede aldanmış olan şah­
sa, "mağbı1n" denir. dan baskı yapılarak (mağlup edile-
78 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

rek) veya barış yoluyla alınan gayri GASIP ( '-:--" l&>) : Başkasının malını
menkul mallardan, yani düşman top­ elinden veya tasarrufu dairesinden
raklarından ibarettir. zorbalık yoluyla haksız yere açıkça
alan kimsedir. ı ıı
GANAİM-İ HALİSE (�\.>. � � ):
"Enfal" denilen ganimet mallardır. GAYR-İ MENKUL (J_,A;.. _d-): Akar
Mücahid askerlerden bir kısmına denilen hane, dükkan, arsa gibi baş-
ganimet (tenfil) olarak verilir (bk.
TENFIL).
hür bir insanı alıp kaçırmaya sözlükte

GANAİM-İ ME'LÜFE (�_,JL � � ): gasp denilirse de ıstılahta gasp denilmez.


Gasp yerine, "iğtisab" da kullanılır.
Savaş esnasında düşmandan baskı
Malikiler'e göre terim olarak gasp, baş­
yapılarak (mağlup edilerek) alınan kasının malını zorbalık ederek ve saldırıp
menkul mallardır. haddi aşmak (teaddi) suretiyle haydutluk
(hirabe) yapmadan almaktır. "Haydutluk
GANİMET-MAGNEM (�-y) : (hirabe)" kaydıyla yol kesiciler tarif dışı
Savaşta, savaş esnasında veya sava­ bırakılmıştır. Çünkü yol kesicilik de söz­
şan iki ordunun karşılaşması sırasın­ lük bakımından bir gasp ise de özel hü­
kümlere tabi olduğundan ıstılah itibariyle
da gazilerin kuvveti ile baskı yapıla­
gasp değildir.
rak (mağlup edilerek) alınan maldır.
Şafüler'e göre gasp, sözlükte bir şeyi
Çoğulu, "ganaim, meganim"dir. zulüm yoluyla almaktır. İ sliim hukuku ta­
biri olarak, istiladan yani başkasının hak­
GANAİM-İ MAKSUME ( �� kına zulüm ve haddi aşarak el koymaktan
4... � ) :
Beşte biri beytülmale alın­ ibarettir.
dıktan sonra, gerisi dağıtılan ganimet Hanbeliler'e göre de gasp, müslümanlar­
mallardır. la savaş halinde bulunan ülke vatandaşı­
nın dışında başka bir şahsın, örfen istila
GASP ( �): Sözlükte başkasına ait sayılan bir fiil ile bir kimsenin hakkına
bir şeyi kullanmak için düşmanlık ve haksız yere zorla musallat olmasıdır.
Harbinin istilası, gasp değildir, o istila
zorbalık yoluyla alıvermektir. O şe­
ettiği bir mala sahip olur.
yin mal olup olmaması arasında fark
Hırsızlık, yağma, bir şeyi zimmete ge­
yoktur. çirme (ihtilas) da gasp değildir. Çünkü
Terim olarak, bir kimsenin mütekav­ bunlarda zorbalık ve istila yoktur. Gasbın
mücahereten yani açıktan açığa olması
vim ve muhterem bir malını açıkça,
da şart olarak gösterilmektedir.
işaret veya adete göre izni olmaksı­ 112 Mesela bir kimsenin emin elde bulunan
zın haksız yere elinden veya tasarruf bir malı, kendisinin tasarruf dairesinde
dairesinden almaktır. ı 1 1 bulunmuş olur. İ şte bu malı başkası­
nın haksız yere zorbalıkla alması da bir
ıı l Gasbın sözlük manası, terim manasından gasptır ki o kimsenin elini kasretmiş yani
geneldir ve daha kapsamlıdır. Mesela, bu malında tasarruftan engellemiş olur.
i SLAM HUKUKU TERiM LER i SÖZLÜGÜ • 79

ka yere nakli mümkün olmayan şey­ önce hıyanet yoluyla bir şey almak
dir. Mülk arsa üzerindeki binalar, demektir.
ağaçlar da o arsaya tabi olarak gayr-i
GURM-GARAMET (�1�-� ) : Bir
menkuldür.
kimsenin üzerine edası lazım gelen
"Akar" fıkıhta, "gayr-i menkul" de­ şeydir. Borç ve diyet gibi. "Garim"
mektir. İnsanlar arasında ise kiraya de borçlu kimsedir. Dayine yani ala­
verilip gelir getiren şeylere denir. caklı olan kimseye de, "garim" denir.
Çoğulu, "gurema ve "gar:lim"dir.
GAZA-GAZVE (.J)'-1)' ): Savaşmak
maksadıyla düşmana doğru yönel­ GURRE (ö�): Düşürülen bir cenin­
mek, sefere çıkmak, gayri müslimler den dolayı verilmesi gereken mali
ile savaşmaktır. Tekili, "gazve", ço­ tazminattır. Bunun miktarı Hanefi­
ğulu, "gazavat"tır. ler' ce500, Şafiiler' ce600dirhemdir. 1 14

GEDİK ( 4...15) : Bir kısım esnafa ve


sanata mahsus olup daimi surette kal­
mak üzere kiralanmış mülk veya va­
kıf bir dükkan veya benzeri bir akar
içinde kiracının malıyla ve mülk sa­
hibinin veya mütevellinin izniyle ya­
pılmış bazı binalardan, dolaplardan,
raflardan ve içerisine konulmuş olan
gerekli aletlerden ibarettir. 1 13

Vakıf musakkafütta (han, dükkan


gibi) kiracıları tarafından mütevelli­
lerin izniyle karar üzere yapılmış raf­
lar, dolaplar ve benzerleri birer ge­
dik olup bunlara "kirdar" da denilir.

GULÜL (Jfa): Ganimetlerden çal­


mak, ganimet mallarından taksimden
1 14 Gurre, esasen "her şeyin ön tarafı" demek­
113 Gediklerden bir kısmının müstakarrün tir. Bu bakımdan kameri aylann ilk günle­
fihi, yani içine konulduğu dükkan vesa­ rine, "gurre-i şehr" denilmiştir. Köle cariye
ire vakıf olur. Bu halde bu vakıf dükkan ve mallann en güzidelerine, "gurretü'l-em­
vesaireye de örfte, "mülk" denilir. Mülkü val" denir. Güzel ve parlak yüze "vechi
yanmış olan bir gediğe de örfte "miistah­ eğar", açık nurani alına "cebhe-i ğarra"
las gedik" denilir. denilir ki aynı harflerden türemişlerdir.
H

HABBE (�) : 1 dirhemin kırk sekiz­ hu aleyhi vesellem] başka zatlardan


de birine eşit bir miktardır. ' 1 5 Türki­ mesela, sahabe-i kiramdan rivayet
ye' de sıvıları ve hububatı hacim ola­ edilen sözdür. Eser kelimesi de saha­
rak ölçmek için öşr-i zirai mükaab binin veya selefin sözü makamında
yani 1 desimetre mükaab "küb" bi- kullanılmıştır.
'

rim olarak alınıp buna "ölçek" yahut HABER-İ AHAD (-l>İ _r.>-): Bir zatın
litre denilmiştir. Litrenin onda birine veya iki üç gibi belli sayıda zatların
"zarf' yahut desilitre ve ölçeğin yüz yine bir zattan veya iki üç gibi belli
misli hacme de "keyl-i a'şari" ve­ sayıda zatlardan naklettiği haberdir.
yahut "hektolitre" adı verilmiştir. 1
İ stanbul kilesi = 4 şinik, 1 şinik 2 Böyle ahad yoluyla Resül-i Ek­
=

rem'den rivayet edilen bir habere de


kutudur. Bu halde 1 kile 3 7 ölçek, 1
"hadis-i ahad" denir. Nebiyy-i Ek­
kutu 4,625 ölçek olur.
=

rem' den bir zatın rivayet ettiği bir ha­


HABER (r.>-): Herhangi bir zattan dis-i şerifi, o zattan bir cemaatin nak­
rivayet olunan sözdür. Hadis ilmi letmesi de haber-i iihad kabilindendir.
ıstılahı olarak haber, sünnet ve ha­
Tevatür şartlarını taşımayan bir ha­
dis tabirlerinin eş anlamlısıdır. Buna
bere de "haber-i ahad" denilmiştir.
"eser" de denir. Bazı zevata göre
Bu itibarla, meşhur haber de esasen
haber, Resı11-i Ekrem'den [sallalla-
ahad haber kabilindendir.
115 Çoğulu, "habbat" ve "hubı1b"dur. Habbe, lu­ Ahad haberin ravileri pek sınırlı ol­
gatta "buğday, arpa gibi mahsulllerin dane­
lerine ve herhangi bir şeyin parçasına" denir. duğundan onun kendisinden haber
82 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

verilene bağlanmasında hem şeklen olarak getirip veriniz " hadis-i şerifi
hem de manen şüphe bulunur. de mütevatir olarak nakledilmiştir.

HABER-İ MEŞHUR (J� y:>-): İ lk HACB (�): Sözükte "engellemek"


başta ikiden fazla, fakat sınırlı sayıda anlamındadır. Terim olarak, "Belirli
kişiler tarafından rivayet edilmiş iken bir şahsın terikeden payını diğer bir
daha sonra ikinci ve üçüncü asırlarda şahsın varlığına bağlı olarak tamamen
şöhret bulup yalan üzere ittifakları veya kısmen engellemek" demek­
düşünülmeyen bir cemaat tarafından tir. Bu halde tamamen engellemeye
naklolunan haberdir. Buna "müstefiz "hacb-i hırman", kısmen engelleme­
haber" de denir. ye, "hacb-i noksan" denildiği gibi
hacbeden şahsa "hacib'', hacbolunan
Bu şekilde nakledilegelen bir hadis-i
şahsa da "mahcfıb" denir. Kölelik ve
şerife "meşhur hadis" denilir. Resül-i
din ayrılığı gibi bir sebeple mirastan
Ekrem' e ulaşmasında ilk ravilerin
engellenen şahsa da "mahrum" denir.
sınırlı sayıda olmasına dayanılarak
şeklen bir şüphe var ise de daha son­ HAD (..L>): Lugatta "engellemek" an­
ra meşhur olup ümmet tarafından lamındadır. İ nsanları girip çıkmaktan
kabul edilip benimsenmesine dayalı engellediği için kapıcı ve gardiyana
olarak manen şüphe yoktur. da "haddad" denilmiştir. Bir şeyin
mahiyetini tarif ve tayin eden şeye
HABER-İ MÜTEVATİR (}ip y:>-):
de had denir. Çoğulu "hudfıd"dur.
Yalan söylemek üzere ittifaklarını
Gayri menkullerin bitiş noktalarına,
aklın caiz görmediği bir cemaatin
yani sınırlarına da "hudfıd" denilir.
verdiği haberdir. Böyle mütevatir
Çünkü bunlar gayri menkullerin yani
olarak rivayet olunan bir hadis-i şe­
arazinin sahalarını tayin eder ve baş­
rifin Resülullah'a ulaşmasında, yani
kalarına karışmalarını engeller.
onun mübarek sözü olduğunda ne
şekil ne de mana bakımından şüphe İ şte bu münasebetle bir kısım ceza­
bulunmaz. Buna "mütevatir hadis" lara da "hudfıd" adı verilmiştir. Zira
unvanı verilir. bu cezalar, mazarratları (zararlı olan
şeyleri) bütün beşeriyete dokunan
Mesela, Kur'an-ı Kerim'in bir ilahi
birtakım fena hareketlerden insanları
kelam olmak üzere Hz. Peygamber
engeller. Hadler, suçlular (mücrim)
tarafından ümmetine tebliğ edildiği
hakkında birer ceza olduğu gibi dı­
böyle mütevatir surette nakil oluna­
şarıdan bakan diğer insanlar için de
gelmiştir. Zekatın miktarını beyan
birer ibret ve uyanma vesilesi teşkil
eden, "Mallarınızın kırkta birini zekat
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 83

eder ve ammenin menfaatlerini kap­ layı bu suçu işleyen hakkında tatbik


samış bulunur. edilecek cezadır. Bu ceza, muhsan ve
muhsane olanlar hakkında recimden,
HADD-İ HAMR (_r-> ..1>-): Az veya
"muhsan" sıfatını haiz olmayanlar
çok miktarda kendi tercihiyle şarap
hakkında da sopadan ibarettir. Bu so­
denilen sarhoş edici sıvının içilme­
paların adedi, hür erkek ve hür kadın
sinden dolayı tatbiki icap eden ceza­
hakkında yüz, köle hakkında da ellidir.
dır. Hür erkek ve hür kadın hakkında
seksen, köle hakkında da kırk sopa HADEME-İ EVKAF (..Jl.9_,İ &--l>):
( celde) vurularak tatbik edilir. Buna Vakıfların hizmetlerini gören kimse­
"hadd-i şürb" de denir. lerdir. İmamlar, hatipler, müezzinler,
müderrisler ve mütevelliler bu cüm­
HADD-İ KAZF ( ..J..i.9 ..1>- ):
Bir muh­
ledendir.
san veya muhsaneye yani mükellef,
hür, müslüman, zinadan nefsini ko­ HADİS (�..1>-) : Lugatta "söz, haber,
rumasıyla bilinen bir kimseye, adalet sonradan meydana gelen şey" anla­
diyarında ayıplama ve sövme kastıy­ mındadır. Istılahta, Resul-i Ekrem' in
la zina isnat eden mükellef bir şahıs buyurmuş olduğu herhangi mübarek
hakkında tatbik edilecek cezadır. Bu­ bir sözdür. Sünnet-i nebeviyye ma­
nun miktarı hür erkek ve hür kadın nasında da kullanılmaktadır. Birçok
hakkında seksen, köle hakkında da nevileri vardır. Çoğulu, "ehıidis"tir.
kırk değnek vurulmasıdır.
HADİS-İ GARİB (�� �..1>-): Züh­
HADD-İ SEKR (� ..1>- ):
Şaraptan ri ve Katade gibi rivayet ettikleri ha­
(hamrdan) başka sarhoş edici içecek­ disler birçok zevat tarafından topla­
lerden birinin, kendi tercihiyle içil­ nan meşhur imamların birinden yal­
mesinden meydana gelen sarhoşluk­ nız bir kişinin rivayet ettiği hadistir.
tan dolayı gereken cezadır ki miktarı Böyle meşhur imamlardan nihayet
şarap içme cezası gibidir. iki veya üç kişinin rivayet ettiği ha­
dise de "aziz hadis" denilir.
HADD-İ SİRKAT (4.9 .r" ..1>- ): Şartla­

rı mevcut ve usulü dairesinde sabit HADİS-İ HASEN (� �..1>-): Sa­


olan bir hırsızlıktan dolayı sarik yani hih hadis ile garib hadis arasında bir
hırsız hakkında organ kesme suretiy­ mertebeye yerleşen hadistir. Ravile­
le uygulanacak bir cezadır. ri arasında yalan söylemekle itham
edilen kimse bulunmaz ve bu hadisin
HADD-İ ZİNA (\,;j ..1>-):
Şartları dahi­
benzeri diğer kanallardan da rivayet
linde sabit olan zina rezaletinden do-
edilmekle kendisi şaz sayılamaz.
84 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

Bazı muhaddisler bir kısım hadisle­ ile itham edilen bir raviden naklolu­
ri başka başka noktalardan bakarak nan hadistir.
"hasen, sahih hadis" diye yadederler.
HADİS-İ MEVKUF (..J_,.9_,... �..b-):
Hasen olan hadis-i şerifler de "li­
Sahabe-i kiramdan birinin kavline
zatihl hasen" ve "li-gayrihi hasen"
veya fiiline yahut takririne ait olan
kısımlarına ayrılır. Şöyle ki: Ravi­
ve bütün ravileri zikredilerek naklo­
sinin yalnız zabtında bir nevi kusur
görülüp başka kusur bulunmazsa "li­ lunmuş haberdir.
zatihi hasen" olur. Ravinin adaletin­ HADİS-İ MEVZU (er"_,... �..b-) :
de, zabtında ve senedinin kesintisiz Resul-i Ekrem namına gerçeğin ak­
oluşunda bir nevi noksan bulunursa sine olarak uydurulmuş hadistir. Di­
veya esasen zayıf hadis iken zaafı ri­ ğer bir tabir ile bir kimse tarafından
vayet kanallarının çokluğu ile olursa herhangi bir maksatla tertip edilerek
"li-gayrihi hasen" sayılır. Nebiyy-i Zişan tarafından beyan
HADİS-İ MAKTU ( � �..b-): Te­ buyurulmuş gibi gösterilen hadis­
beu't-tabiinden birinin kavline veya tir. Buna "muhtelak hadis" de denir.
fiiline ait olmak üzere kendilerine Buna cüret etmek büyük bir günahtır.
bir rivayet silsilesiyle varmış olan
HADİS-İ MUALLAK (J.L-..o �..b-) :
haberdir.
Bir muhaddisin baş taraftaki ravi­
HADİS-İ MERFU <u ./' �..b- ): Se­ lerden bir ikisini, yani kendi şeyhini
nedi, Resül-i Ekrem Efendimiz'e ve şeyhinin şeyhini terk ile onlardan
açıktan veya hükmen ulaşan hadistir. sonraki raviden işitmiş gibi bir tarz­
Mesela, "Resülallah şöyle buyurdu'', da rivayet ettiği hadistir. Mesela bir
"Nebiyy-i Zişan'dan şöyle işittim" zat bir hadisi İmam Malik'ten, o da
diye rivayet edilen hadisler açıkça Re­ Nafı'den işitmiş olduğu halde o ha­
sul-i Ekrem'e dayanan birer "merfü disi "Nafi' dedi ki" diye rivayet etse
hadis"tir. "Biz Resülullah zamanında bu bir "muallak hadis" olur.
şöyle yapardık", "Şöyle yapmak sün­
HADİS-İ MUALLEL (jL-.- �..b-) :
nettir" tarzında rivayet edilen haber­
Hakkında tenkidi (kadh) gerektire­
ler de hükmen merfü hadistir.
cek kusurlardan kurtulmuş görül­
HADİS-İ METRUK (!.!_,_;..- �..b-): mekle beraber, gerçekte sahihliğine
Güvenilir (sika) ravilerden hiçbirinin dokunabilecek gizli bir kusur (illet)
rivayetine aykırı olmamakla beraber ve bir tenkit sebebi bulunan hadistir.
yalan söyleme, günahkarlık (fısk), Böyle bir hadisin illetini bulan mu­
gaflet veya çok hata (kesret-i galat) haddise de "muallil" denir.
i SLAM HUKUKU TERİ M LERİ SÖZLÜGÜ • 85

HADİS-İ MU'DAL (� ..:.:-l>- ) :


HADİS-İ MUTTASIL (� ..:.:-l>-) :
Sahabe-i kirama varıncaya kadar
Bütün ravileri sırasıyla zikredilmek
ravilerden iki veya daha fazlası zik­
üzere nakledilen hadistir.
redilmeyip düşürülmüş olan hadistir.
Bu da usulcülere göre "mürsel"dir. HADİS-İ MUZTARİB ( '-:"__,.h..a... ..:.:-l>-) :
Birbirine metin veya sened itibariyle
HADİS-İ MUAN'AN (� ..:.:-l>- ): Se­ muhalif olmak üzere iki suretle riva­
" "
nedinin bir veya birkaç yerinde ,y
yet edilen hadistir. Bu durum,
kullanılan hadistir. Mesela, "�...l.>­
- Hadisin metninde veya isnadında
� '.)l.i ._r.I ,y ..ı.ll> ,y �" diye rivayet
öne alma (takdim) ya da tehir,
edile� hadistir. Buna "an'ane yoluyla
rivayet" de denir. Böyle bir rivayette - Hadise ilave veya ondan eksiltmekle,
bulunan zata da "muan'in" denir. - Ravisinin yerine başka ravi veya
metninin yerine başka metin koy­
HADİS-İ MUHARREF
makla meydana gelir.
...;/"-" ):
Metninde veya senedinde
yazı ya da şekil bozulmamakla be­ HADİS-İ MÜBHEM (t+:-4 ..:.:-l>-) :
raber bir veya birden çok harfinin Ravisinin zikredilen adı, künyesi, la­
harekesi değiştirilip ve bu sebeple kabı, sıfatı, sanatı veya nesebi güve­
başka bir kelimeye dönüştürülmüş nilir raviler (sikat) arasında meçhul
olan hadistir. bulunan hadistir. Böyle bir hadis, ra­
visinin bilinen ismi zikredilmedikçe
HADİS-İ MÜNKATI' (� ..:.:-l>-) :
kabul olunmaz.
Tebeu't-tabiin tarafından vasıtaları
terk ile Resül-i Ekrem'e [sallallahu ..:.:-l>-) :
HADİS-İ MÜDELLES C.,,.J ...1..o
aleyhi vesellem] ulaştırılarak nakledi­ Ravilerinden birinin ismi, hadis
len hadistir. Mesela, böyle bir zatın imamlarının uzmanlarından başkası­
tabiini ve sahabiyi zikretmeksizin, nın bilemeyeeği kadar "an'aneden"
"Resülullah (s.a.v) şöyle buyurmuş­ düşürülerek, o vasıta mevcut de­
tur" diye naklettiği bir hadis "mün­ ğilmiş gibi bir tarzda rivayet edilen
katı "'dır. Usulcülere göre münkatı' hadistir. "Tedlis" diye isimlendiri­
hadis de "mürsel" demektir. len bu şekilde rivayet, mekruhtur ve
zemmedilmiştir. Bu şekilde rivayette
HADİS-İ MUSAHHAF
bulunana da "müdellis" denir.
� ): Metninde veya senedinde
yazım şekli bozulmamak üzere yalnız HADİS-İ MÜDREC (c..ı...1..o ..:.:-l>-) :
bir harfinin veya birden çok harfinin Metnine veya senedine hariçten bir
noktası değiştirilmiş olan hadistir.
86 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü

şey eklenmiş ve sokulmuş olan ha­ HADİS-İ SAHİH (� �.J.>. ) :


distir. "Müdrecü'l-metin" ve "müd­ Adaleti ve zabtı tam olan zatlar ta­
recü' l-isnad" kısımlarına ayrılır. rafından şaz ve muallel (kusurlu)
olmayan, kesintisiz (muttasıl) bir se­
HADİS-İ MÜNKER (? �.J.>.): Za­
ned ile naklolunan hadistir.
yıf bir ravinin rivayetine muhalif ola­
rak ondan daha zayıf bir ravinin riva­ "Sahih li-aynihi" ve "sahih li-gay­
yet ettiği hadistir. Zayıf bir ravinin tek rihi" kısımlarına ayrılır. Şöyle ki:
başına rivayet ettiği hadise de "mün­ Ravilerinin adalet ve zabtında hiçbir
ker" denir. Bu halde güvenilir (sika) kusur bulunmazsa "li-aynihi" olur.
ravinin rivayetine "ma'n1f' denilir. Ravilerinin adaletinde ve zabtında
bir nevi kusur görülmekle beraber
HADİS-İ MÜRSEL (j-..r �.J.>. ): başka kanallarla da rivayet edilmiş
Tabiinden, yani sahabe-i kirama ye­ veya başka sahih bir hadis ile teyit
tişmiş zatlardan birinin, sahabi ismi­ edilmiş ise "li-gayrihi sahih" olur.
ni zikretmeksizin (senedi) Resül-i
Ekrem'e kadar ulaştırıp isnad ettiği HADİS-İ ŞAZ (�L!. �.J.>. ): Makbul
hadistir. Mesela Hasan-ı Basri bir ha­ olan bir ravinin kendisinden daha
dis-i şerifi İmam Ali ' den işitmiş ol­ makbul bir ravinin rivayetine aykırı
duğu halde onu zikretmeksizin: "JL; şekilde rivayet ettiği hadistir. Bu hal­
"
.uıı J_,.,.J yani "Resül-i Ekrem şöyle de daha makbul ravinin rivayet etmiş
olduğu hadise "mahfuz" denilir.
buyurdu" diye rivayette bulunsa, bu
mürsel hadis olur. Böyle kendisinden HADİS-İ ZAİF (� �.J.>. ): Sahih
rivayet edilen ile ravi arasındaki va­ olma şartları taşımayan hadistir. Me­
sıtayı terketmeye "irsal" denir. sela, ravileri arasında yalancılık, ada­
letsizlik, çok hata yapmak (kesret-i
HADİS-İ MÜSNED (..l..:-4 �..1.>-):
galat), bid'at ve cehalet gibi özel­
Görünürde (zahiren) kesik olmayan
likleriyle bilinen bir kimse bulunan
(muttasıl) bir sened ile ve nihayet
veya şazhktan ve nekrelikten (mün­
sahabe-i kiramdan bir zat vasıtasıyla
kerlik) kurtulmuş bulunmayan hadis­
Resül-i Ekrem'e ulaşan ve isnad olu­
tir. Muallak, mürsel, mu'dal, münka­
nan hadistir. tı' , müdelles, muallel, şaz, münker,
Hadis kitaplarından bazılarına "müs­ metruk olan hadisler bu kabildendir.
ned" adı verilmiştir. Çoğulu, "mesani­
HAFIZU'L-HADİS (�..WI .k.9L>.):
d"dir. İmam-ı Azam 'ın ve İmam Ah­
Hadis ilminin usul ve fürı1unu ezber­
med b. Hanbel'in müsnedleri vardır.
leyen ve bir görüşe göre yüz bin ha-
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜÔÜ • 87

disi senedleriyle beraber ezberlemiş Hak, sübut, uygunluk ve var olanın


olan zattır. gerçekleşmesi demektir. Zihinler ile
görünen şeyler (ayan), iç alem ve dış
HAFİ (_;> ): Sigasından değil, bir
alem (enfüs ile afak), bilgi ile bilinen
arızadan dolayı manası kapalı kalan
şey arasındaki uygunluk "hak" keli­
lafızdır. Mesela "sarik" lafzı yanke­
mesi ile ifade edilir. 1 1 6
sici (tarrar) ile kefen soyucuya (neb­
baş) nazaran hafidir. Yankesici de Hak, hikmetin gereğine göre meyda­
kefen soyucu da hırsızdır. Fakat bun­ na gelen hüküm manasına gelir. "Bu
lar, başka birer isimle ifade edildik­ karar haktır" denilmesi gibi.
leri için "sarik" yani hırsız tabirinin Hak, halledilmiş, ayrılmış ve hükmü
bunları içerecek şekilde kullanılması verilmiş olan herhangi bir işe denir.
hafi bulunmuştur. Kader ve kaza gereğince meydana
gelmiş olaya, "emr-i Hak" denir.
HAK (J.> ): Bu tabir, birçok anlam­
ları içerir. Zira hak lafzı, çeşitli açı­ Hak, adalet anlamına gelir. "Hak yeri­
lardan bakıldığında farklı anlamları ni buldu" denilmesi buna örnek veri­
ifade etmek için kullanılır. Bunların lebilir. Bu yönüyle adalet sahiplerine,
bir kısmı şöyledir: "ehl-i hak" denir. Bu manada "hakka­
niyet" tabiri de kullanılmaktadır.
Hak, gerçekte sabit olup inkarı
mümkün olmayan şey demektir. Al­ Hak, vacip ve gerekli olmak anlamı­
lah Teala'nın varlığı sabit, Rab oluşu na gelir. Mesela "Şöyle yapılması bir
kesin olması yönüyle Celil isimlerin­ haktır" denildiğinde bu, bunun yapıl­
den biri de "Hak"tır. ması gereklidir, anlamına gelir.

Hak, esasen "mutabakat ve muvafa­ Hak, bir şeyi sabit ve vacip kılmak
kat" (anlaşma ve uygunluk) demek­ manasına gelir. "Filan davasını hak
tir. Bu anlamda hak, bir şeyi hikmeti etti" denilmesi gibi.
gereğince icat eden zata ve hikmetin
gereğince yaratılmış olan şeylere
denir. Bu yönüyle Allah Teala'ya
116 Hak kelimesi, sözlere, inançlara, dinlere
"Hak" denildiği gibi, Allah Teala'nın ve mezheplere vasıf olup bunların doğ­
her fiiline de "Hak" denilir. ruluğunu ifade etmek için kullanılır. Ör­
neğin hak mezhep, hak din, hak söz vb.
Hak, İ slam, Kur'an, vahiy, hikmet,
hariçte olanın inanca uygun olmasına,
yardım etmek, yardımcı olmak, des­ "hak" denilmektedir. "Sıdk" (doğruluk)
teklemek, büyük iş (emr-i azim), tabiri ise bilhassa yaygın olarak kullanı­
düzgün niyet manalarında kullanıl­ lan sözleri ifade etmek için kullanılmak­
maktadır. tadır. "Hak itikad" (doğru inanç), "sadık"
yani doğru söz gibi.
88 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

Hak, mal ve mülkü ifade etmek için na ait bir gayri menkuldeki yoldan
kullanılır. "Şu filanın hakkıdır" de­ geçiş hakkını ifade eder. Bu yol, ya
nilmesi gibi. umumi, ya da kendisine veya üçüncü
Hak, bir kimseye faydalı ve ondan şahsa ait özel bir yol olabilir.
zararı engelleyici olan şey manasına HAKK-1 ŞEFE ( � J>-): Sahibi bu­
gelir. lunmayan sulardan herkesin sahip
Hak, bir akarın irtifaklarına (mera­ olduğu içebilme hakkıdır.
fık) denir. Mesela; bir eve tabi olan
HAKK-1 ŞİRB ( "":"'_,..!. J>-): Umumi
şeylerden olup ondan ayrılamayacak
veya hususi bir ırmaktan bir tarlayı,
olan şeye denir. Yol hakkı (hakk-ı ta­
bağı veya bahçeyi veya hayvanları
rik), atık suyu tahliye hakkı (hakk-ı
sulamak için zamanı ve miktarı ma­
mesil) gibi.
lum belirli pay ve haktır.
Hak, bir kimseye özgü olan manevi
güçtür. Kişi bu güç sayesinde tasar­ HAKİKAT (� ): Bir şeyin zatı ve
ruf salahiyetini veya sahiplik (mali­ mahiyeti demektir. Kesin olarak ve
kiyet) vasfını kazanır. Başka bir tabir manen sabit olan ve mahallinde yer­
ile "hak", bir şer'i (hukuki) yetkidir. leşik bulunan şeye de denir. Istılahta,
İnsanlar bununla bazı şeyleri icra ve "esasen vazedilmiş olduğu manada
talep etmeye yetkili olurlar. Bu an­ kullanılıp başka bir manaya nakledil­
lamda "hak"ın çoğulu, "hukılk"tur. memiş bulunan söz" demektir. Kar­
Bu haklardan bahseden ilme de "hu­ şıtı (zıddı) mecazdır. Mesela, "salat"
kuk ilmi" denir. lafzı lugat bakımından "dua" mana­
sında hakikattir, "namaz" manasında
HAKK-1 MESIL (J:.-4 J.>-): Bir evin mecazdır. Ancak dini terim olması
veya başka bir yerin suyu ve selinin bakımından bu lafız, dua manasında
başkasının mülküne akmasıdır. Buna mecaz, namaz manasında hakikattir.
damlalık hakkı da denir. Mesil, su­
yun aktığı ve geçip gittiği yerdir. 1 1 7 HAKİKATEN DEYN (.:y..) � ) :
Borç alınan para ve kira bedeli gibi.
HAKK-1 MÜRUR (;Jf" J.>-): Mürılr,
merre fiilinin masdarı olup, "geç­ HAKİM (r5l>): Bir şeye olumlu
mek, gitmek ve uğramak" demektir. veya olumsuz olarak hükmeden ve
Mürılr hakkı, bir kimsenin kendi ev, karar veren zattır. Şer'i hükümlerde
arsa, bahçe ve arazi gibi gayri men­ asıl hakim olan Allah Teala' dır. Akıl
kulüne ulaşabilmek için, başkası- da bazı şeylerin iyi (hasen) ve kötü
(kabih) olduğuna hükmeder veya şa-
1 1 7 Teshil "akıtmak" manasında da kullanılır.
İ S LA M H U K U K U T E R İ M L E R 1 S ÖZ L ÜGÜ • 89

ri'-i mübinin hükmündeki hikmetleri lan bir yerde yalnızca bulunmaları­


dikkatle gözetleyebilir. dır. İki kısma ayrılır:
HAKİMÜ'L-HADİS ( �..1.>JI r5l>) : HALVET-İ SAHİHA (� ö)>) :
Rivayet edilmiş olan bütün hadisleri Koca ile kansının hiçbirinde yaklaş­
metinleriyle, senedleriyle, ravileri­ maya mani bir sebep bulunmadığı hal­
nin tarihleriyle, cerh ve ta'dilleriyle de birbiriyle bir arada bulunmalarıdır.
ezberleyen zattır. Zannolunduğuna
göre hakim, yalnız İ mam Buhari' dir. HALVET-İ FASİDE (ö..ı...... l.9 ö_#):
Çünkü "Buhari'nin bilmediği bir ha­ Koca ile karısının herhangi birinde
dis, hadis değildir" sözü, alimler ara­ yaklaşmaya mani bir sebep olduğu
sında yaygındır. halde birinin diğeriyle bir arada bu­
lunmasından ibarettir.
HALİF (....A.l l> ): Bir kimse ile yemin­
leşen kimse. Yaklaşmaya mani olan şeyler, "hissi
HALILE (�) : Bir erkeğe hanım­ maniler", başka bir tabir ile "hakiki
lık veya cariyelik yoluyla helal olan maniler" ile "tabii maniler" ve "şer'i
kadın demektir. Çoğulu "haliiil"dir. maniler" kısımlarına ayrılır. Mesela,
Böyle bir erkeğe de "halil" denir. kocanın halvet esnasında hasta bu­
lunması hissi bir manidir. Halvet es­
HALIT (.la).>-): Su hissesi ve yol his­
nasında akıllı (akıl) üçüncü bir şah­
sesi gibi bir mülke ait haklarda ortak
sın bulunması da tabii bir manidir.
olan kimsedir. Mesela bir ırmakta su
Koca ile kadından birinin ramazan-ı
hissesi bulunan iki kimse birbirinin
şerifte oruçlu bulunması veya kadı­
halitidir.
nın hayız veya nifas halinde olması
HALITAN (0Lk).>): Karışık olarak da şer'i engellerden sayılmıştır.
azca pişirilmiş olan hurma ile kuru
üzüm suyundan ibarettir. Bu mad­ HAMİL (J..a l>) : Gebe olan kadındır.
denin ekşiyip 1 1 8 kuvvetlenmiş olup Gebe olmayan kadına da "hiiil" denir.
olmaması arasında fark yoktur.
HAMiS (� ): Büyük ordu demek­
HALVET (ö_#): Koca ile karısının tir. Vaktiyle ordular, "mukaddime,
izinleri olmadıkça üçüncü bir şahsın kalb, meymene, meysere, saka" na­
göremeyeceğinden emin bulunduk- mıyla beş kısımdan oluşması yönüy­
le "hamis" adını almıştır.
ı ı s Bu kelimenin orij inalinde geçen "işti­
dad" sözcüğü "aşın gitmek, haddi aşmak
HAMR (� ): Kendi kendine yanı
gibi anlamlara" gelmektedir. Herhalde
bir madde ekşiyince çoğalıp taştığı için pişirilmeksizin kaynayıp kabaran, iş-
böyle bir kelime kullanılmış.
90 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü

tidad eden, yani kuvvetlenip sarhoş HARAC-1 MUKASEME (c_l.;>­


edici bir hale gelen yaş üzüm suyu­ �L.i.): Arazinin hasılatından yerin
dur. Köpüğünü atmış olsun, olmasın kaldırabilme gücüne göre alınacak bir
farketmez. Bu tarif, İ mameyn ile vergidir. Bu haraç, hasılatla ilgilidir.
diğer müctehidlere göredir. İ mam-ı Bir sene içinde hasılat çok olursa bu
A zam'a göre böyle bir üzüm suyu
haraç da tekerrür eder. Fakat mahsulat
köpüğünü atmadıkça had cezası hu­ mevcut olmayınca bu vergi alınamaz.
susunda şarap (hamr) sayılmaz.
HARAC-1 MUVAZZAF (....41Y' c_I.;>-):
HAMULE (.dJ.r->): Yük çeken deve, Arazi üzerine her dönüm başına sene­
at vesaireye denir. Üzerinde yük bu­ lik maktü olarak muayyen bir miktar
lunsun veya bulunmasın farketmez. meblağ olarak alınacak bir vergidir.
İnsanların eza ve cefasına tahammül
Buna, "harac-ı vazife" adı da verilir.
eden kimseye de "hamül" denir. Bu vergi, zimmete bağlanır ve arazi­
HAPİS (ı..r.>") : Tutmak, tevkif etmek, den sadece fiilen faydalanmakla değil,
tutuklamak, meneylemek, bir şahsı faydalanma imkanı olmakla da ger­
veya bir malı bir mevkide nezaret altın­ çekleşir. Binaenaleyh böyle bir araziyi
da bulundurmaktır. Bu bakımdan hapis, sahibi kasten atıl bırakacak olsa hara­
"habs-i nefs" ve "habs-i ayn" kısımla­ cını yine vermekle yükümlü bulunur.
rına ayrılır. Hapsin zıddı tahliyedir. HARAM (i l?): İ şlenilmesi şari'-i
Hapsedilen şahsa veya mala "mahbus'', mübin tarafından menedildiği kati
hapsedilen yere de "mahbis", "hapisha­ delille sabit olan söz ve fiillerdir.
ne" veya "tevkiflıane" denir. "Li-aynihi haram" ve "li-gayrihi
Gaziler için at ve kamu (amme) haram" kısımlarına ayrılır. Şöyle ki
için akar ve ağaç vakfedilmesine de bizzat kendisi haramlığın kaynağı
"habs" ve "hubüs" denir. Piyadelere olana "li-aynihi haram" denir. Sarhoş
de süvarilerden geri kaldıkları için, eden maddeler gibi. Bizzat kendisi
"hubus" denilmiştir. "Mahbes" de haramlığa kaynak olmayıp başka bir
"habs" anlamındadır. Tam bir günlük sebepten dolayı haram olan bir şey
habs, uzun bir hapis sayılır. de "li-gayrihi haram"dır. Başkasının
malını izni olmaksızın yemek gibi.
HARAÇ (c_I.;>-): Lugatta "kira" ve
"gaile" manasındadır. Istılahta, haraç HARB-MUHAREBE (4.:JL:..... -�?):
arazisinden ve ihya edilen bir kısım Savaşmak, düşman ile cenk etmek.
mevat araziden belirli yüzölçümüne Çoğulu, "hun1b ve muharebat"tır.
(mesaha) göre beytülmal namına alı­ Cengaver ve bahadır kimseye de
nan vergidir ki iki kısma ayrılır: "harb-mihrab" denir. "Mihreb ve
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 91

mihrab" kelimeleri de "şiddetli sava­ HATTATI ()'l.b:.): Şam'da miktarı


şan bahadır kimse" demektir. ekinciler arasında malum bir dönüm­
lük yerdir.
Hatiplerin, cami-i şerifte hutbe oku­
dukları makama da "mihrab" denilir. HATAEN CERH <c..r:- �l.b:.): Bir in­
Sanki (mihrab), şeytan ile heva ve sanı kasıtlı olmaksızın yanlışlıkla ya­
heves ile muharebe edilecek, insan­ ralamaktır. Av zanniyle atılan bir kur­
ların diyanetini ve ahlakını korumak şunla bir insanın yaralanması gibi.
ve savunmaya çalışılacak yerdir.
HATA HÜKMÜNDE CERH (•� l.h>.
"Muharabe, hirab, tehiirüb, ihtirab" c_..r:-): Kasıtlı olmayan bir fiil ile mey­
kelimeleri de "birbiriyle cenk ve sa­ dana gelen yaralamadır. Buna "hata
vaş edip savaşmak" anlamındadır. mecrasına cari cerh" de denir. Bir kim­
HARBi (-ş...r-) : Müslümanlar ile ara­ senin kastı olmaksızın arkasındaki yükü
larında dostluk ve barış antlaşması düşerek bir şahsı yaralaması gibi.
bulunmayan gayri müslimlere ait
HATAEN KATL (j::.! �l.b:. ): Bir insa­
ülke ahalisinden her biri. Dişil kalıbı,
nı kasıtlı olmaksızın yanlışlıkla öl­
"harbiye"<lir.
dürmektir.
HARİÇ (cJl>): Bir eşyayı elinde bu­
HATA MECRASINA CARİ KATL
lundurmayan ve onun üzerinde mülk
(j::.! '-,?Jl::- 4.:-... l_r.-.o l.b:.) : Kasıtlı olma­
sahiplerinin tasarrufları gibi tasarruf­
yan (gayri ihtiyari) bir fiil ile meyda­
ta bulunmayan kimse. ı ı9
na gelen öldürmedir. Bir hamalın ar­
HARİSA (�)>-) : Kan çıkmaksızın kasındaki veya elindeki yükün kaza­
yalnız deri yırtılmasından ibaret olan en düşerek bir insanı öldürmesi gibi.
başa veya yüze mahsus yaralar.
HAVAİC-İ ASLİYYE (�İ � ly-):
HAŞİME (�1..>) : Başa veya yüze Bir kimsenin hayatta oldukça muh­
isabet eden ve kemik kırılması da taç bulunduğu bir takım şeylerden
bulunan yara. ibarettir.
1 19 Mesela bir şahsın elinde bulunan bir malı,
HAVALE (4.liy-): ııo . Istılahta, "Bir
bu mala el koymadığı halde, "benimdir"
diye dava eden bir kimseye "hariç" denir. zimmet borcunu (deyn) bir zimmet­
Bir maide eşit derecede tasarrufta bulu­ ten diğer bir zimete, yani bir zattan
nan iki kimseden her biri zilyed sayılır. diğer bir zata nakletmesidir. Artık o
Fakat tasarrufları eşit derecede olmayıp
da birinin tasarrufu daha kuvvetli ve daha 1 20 Sözlükte mutlak nakil ve tahvil mana­
açık ve baskın bulunursa bu zilyed sayı­ sındadır. Eşyada (ayn) ve borçta (deyn)
lıp diğeri hariç kabul edilir. kullanılır.
92 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

borç, zimmetine nakledilen ikinci şa­ HAVALE-İ MÜBHEME ( ..Jly


hıstan istenir. �): Borcun peşin veya vadeli ol­
masına dair açıklama bulunmayan
HAVALE-İ CAİZE (öJ� ..Jly): havil.ledir.
Sıhhat şartlarını taşıyan havil.ledir. 1 2 1
HAVALE-İ LAZİME (4-oj'� .,.J\y):
HAVALE-İ FASİDE (ö..ı...... L; .,.J\y): Bütün taraflarca kabul edilip şartla­
Sıhhatşartlarınıtaşımayan hava�1ed"ır. 122 rını taşıyan havil.ledir.
HAVALE-İ GAYR-İ MÜBHEME HAVAŞi (.,5�\y): Usul ve fürudan
(� _.r.? .,.d.J\y): Borcun peşin veya olmayan akraba demektir. Kardeşler,
vadeli olmasına dair açıklama bulu­ amcalar, dayılar vesair yakınlar gibi.
nan havaledir. Babalar, dedeler, analar, nineler ise
HAVALE-İ MUKAYYEDE ( .. Jly usuldendir. Oğullar, kızlar, torunlar
ö..W...) : Asıl borçlunun, havil.leyi ka­ da fürudan ibarettir.
bul eden kişinin zimmetindeki veya
HAVL-İ HAVELAN (.:.ı';; y Jy): Bir
elindeki tazmin edilebilen veya edil­
kameri senenin geçmesidir. Mesela
meyen malından verilmek üzere ya­
ticaret mallarından zekat verilmesi­
pılan havil.ledir. 123 nin lüzumu için havl-i havelan, yani
HAVALE-İ MUTLAKA ( .. Jly bir kameri senenin geçmesi lazımdır.
� ): Asıl borçlunun, havil.leyi ka­ HAYIZ (*" ): Lugatta, "akmak" ve
bul eden kişinin bir malından veril­ "cereyan" anlamındadır. Fıkıh ıstılahı
mekle kayıtlı olmayan havaledir. 124
olarak, kadınlardan doğum sebebiyle
olmaksızın sağlık (sıhhat) hallerinde
121 Muhalün ileyhin satılacak bir malının se­ ve belirli vakitlerde rahim yoluyla
meninden verilmek üzere mukayyed olan akıp gelen, yaratılıştan olan bir kandır.
bir hava!edir ki bu caiz olabilir.
122 Muhilin satılacak bir malının bedelinden Diğer bir itibar ile hayız, vasıfları
(semen) verilmek üzere kayıtlı olan havale
belli bir kan sebebiyle meydana ge­
gibi ki muhalün aleyh, bunun ifasına güç
yetirememesi yönüyle bu havale fiisiddir. len ve bu kanın muayyen müdde­
Çünkü muhiilün aleyh, muhilin mülkünde tince devam edip bir kısım dini ve
izni olmadıkça tasarrufta bulunamaz. ailevi vazifelerin ve tasarrufların ic­
123 Bir şahsın zimmetindeki 1 000 kuruş
rasını erteleyen şer'! bir engeldir.
borçtan veya elindeki emanet veya gas­
bedilmiş (mağsup) bir maldan verilmesi
HAYVANAT-! EHLİYYE (...:..ı \.;\_r.-­
kaydıyla yapılan haviile gibi.
124 Muhilin muhalün aleyhte alacak malı bu­ �İ): Koyun, sığır, deve, at gibi insan­
lunsun veya bulunmasın farketmez. ların nezdinde beslenilen ve medeni
İ S L A M H U K U K U T E R i M L E R i S Ö Z L Ü (; Ü • 93

hayata hizmet eden hayvanlardır. Bun­ "Hırz bi-gayrihi" ise esasen eşya
lara "hayvanat-ı ünsiyye" de denir. saklamak üzere hazırlanmış ve izin­
siz girilmesi yasak olmayıp içerisi­
HAYVANAT-I SAİME (..::.ı l,;l_r.>
ne konulacak malların yanı başında
WL...) : Senenin yarısından fazlasında
muhafızı bulunan herhangi yerdir.
meralarda otlamak suretiyle barınan
Mescidler, yollar, sahralar bu kısım
ve kendilerinden süt ve döl alınması
hırzdan sayılır.
veya kendilerinin semizlenip yağlan­
ması için beklenen koyun, sığır, deve HITBE (� ) : Bir kadının nikahına
gibi hayvanlardır. Bunlara "hayva­ talip olmaktır. Evlenmeyi talep eden
nat-ı siiiyye" de denilir. erkeğe "hatıb'', evlenmesi istenilen
kadına da "mahtübe" denir.
HECİN (�): Babası Arap atı, anası
Acem atı olan attır. Babası Arap, anası HIYANET ("-.;l:>-): Güveni kötüye
cariye olan veya babası anasından ha­ kullanarak hilekarlıkta bulunmaktır.
yırlı bulunan şahsa da "hecin" denir. 125 Güveni kötüye kullanan şahsa hile­
baz veya hain ve mübalağa kalıbıyla
HIML (�) : Bir deve yükü, 300
"hiiine" denir. Çoğulu, "havene"dir.
men, yani 78.000 dirhemlik bir mik­
Emanet bir maldan haksız yere bir
tardır. Çoğulu, "ahmal"dir.
miktar almak veya böyle bir malı
HINS ( � ): Günah manasındadır. saklayıp inkar etmek bir hıyanettir.
Yapılan bir yemine riayet etmeyip
HIYAR (J l:> ): Muhayyerlik demek­
aksine hareket etmektir. Yemine ri­
tir. Bir akdi geçerli kılmak (tenfiz)
ayet etmeyip aksini yapan şahsa da
ile fesih arasında seçme hakkına sa­
"hiinis" denir.
hip olmaktan ibarettir. Kendisinde
HIRZ Ü?): Bir malın adet olduğu böyle muhayyerlik bulunan kimse,
şekilde muhafazasına mahsus yerdir. yaptığı bir akdi diğer tarafın rızasına
hacet kalmaksızın bozabilir. 126
HIRZ Bİ-NEFSİHİ ( � j_;-> ) : Eşya
saklanmak üzere hazırlanıp içerisine HIYAR-I AYB (� J l:>): Bir şey­
izinsiz girilmesi yasak olan herhangi de mevcut olan bir kusurun akidden
bir yerdir. Evler, dükkanlar, çadırlar sonra ortaya çıkmasından dolayı akid
gibi. Sandıklar, kasalar da bu hü­ yapanlardan biri için sabit olan mu-
kümdedir.
126 Hıyar lafzı esasen, "ihtiyar"dan masdar
1 25 Hanbeli fakihlerine göre hecin atı, hem ismi olup iki işin hayırlısını talep mana­
anası hem de babası Arap atı olmayan at­ sındadır. Bu salahiyeti haiz olan kimseye,
tır. "Mukrif' gibi. "muhayyer ve men lehü '!-hıyar" denilir.
94 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

hayyerliktir. Mutlak surette satılan HIYAR-1 ŞART (.1__,...;. Jl:>-): Akid


bir malın ortaya çıkan eski ayıbından yapanlardan birinin veya her birinin
dolayı müşteri için sabit olan muhay­ akdi muayyen bir müddet içinde fe­
yerlik gibi. sih veya izinle geçerli kılabilme hu­
susunda muhayyer olmasıdır.
HIYAR-1 BULUG (t_r. Jl:>- ): Baliğ
olmakla velayet altından kurtulan bir Hıyar-ı şart, bey', icare, kısmet, ke­
şahsın, hakkındaki nikahı kabul veya falet, havfile gibi feshedilebilen la­
feshettirebilme salahiyeti demektir. zım akidlerde sahihtir. Nikah, talak,
Buna, "hıyar-ı idrak" da denilir. ikrar, yemin, nezir gibi fesholunama­
yan akidlerde sahih değildir. Vekfilet,
HIYAR-1 ITK (� Jl:>-): Azat edil­
vasiyet, hibe, vedia, ariyet gibi gayr-i
miş bir cariyenin, efendisi tarafından
lazım akidlerde de sahih değildir.
yapılmış olan nikahı devam ettirme
Rehinde mürtehin için hıyar-ı şart da
veya fesh etme hususunda yetkili
böyledir. Çünkü rehin, mürtehin için
olmasıdır. Buna "hıyar-ı ataka" da
lazım değildir, dilerse bunu rahine
denir.
iade edebilir.
HIYAR-1 NAKD (.ıA; Jl:>-): Satılan
HIYAR-1 TAGRIR (_r.fa J l:>): Akid
bir şeyin semeni muayyen bir za­
yapanlardan birinin diğeri tarafından
manda satana verilmek veya satın
aldatılarak bir malı gabn-i fahiş ile
alacak şahsa iade edilmek, semen sa­
satmasından veya satın almasından
tana verilmediği veya satın alacağa
dolayı satış muamelesini fesih husu­
iade edildiği takdirde satış muame­
sunda muhayyer olmasıdır.
lesi olmamak üzere yapılan pazarlık­
tan ileri gelen muhayyerliktir. HIYAR-1 TA'YIN (� Jl:>-): Kı­
yemi' mallardan olan ve pahaları ayrı
HIYAR-1 RÜ'YET (4.oJJ Jl:>-): Bir ayrı beyan olunan iki veya üç şeyden
şey hakkında görülmeden yapılan bir
dilediğini müşterinin almak veya di­
akidden dolayı akid yapanlardan biri
lediğini satıcının vermek üzere mu­
için görüldüğü zaman sabit olan mu­
hayyer olması demektir.
hayyerliktir. Mesela bir malı görme­
den satın alan kimsenin onu gördü­ HIYAR-1 TEFRİK (.Y._}; Jl:>-): Ha­
ğünde yani onun satın alınmasındaki nımın, ayrılma hususunda muhay­
asıl maksadı bildiren hal ve mahal­ yerliği yani, bazı sebeplerden dolayı
line vakıf olduğunda muhayyer ol­ nikahı ortadan kaldırma ve yok edip
masıdır. Onu böyle görünce dilerse etmemekte serbest bulunması de­
kabul eder, dilerse reddeder. mektir.
İ S L A M H U K U K U T E R i M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü • 95

HIYAR-1 VASIF (�J Jl.z>): Bir HUDÜD-İ ŞER'İYYE (�r. �J...1.> ) :


akidde bulunması şart kılınan veya Kamunun maslahatı için yani ce­
örfen şart kılınmış, rağbet edilen bir miyete ait kötülükleri def ve men­
vasfın mevcut olmaması sebebiyle faatleri celp için yerine getirilmesi
akid yapanlardan biri için sabit olan icap eden ve miktarları şer'an belli
muhayyerliktir. Sağılır diye satılan bulunan hadlerdir. Bunlar hadd-i sir­
bir ineğin sütten kesilmiş olması gibi. kat, hadd-i sekr, hadd-i hamr, hadd-i
kazf, hadd-i zina ile yol kesicilere
HİDAD-İHDAD (�l...1.> - �l...1.>1): Koca­ mahsus hadden ibarettir. Bunlara
sından vefat veya hain talak ile ayrıl­ "hudı1d-i halise" denildiği gibi "hu­
mış olan mükellef, müslüman bir ka­
kukullah" da denir.
dının iddeti içinde süslenme ve koku
sürünmekten kaçınması demektir. HUDÜDDA VELAYET-İ İSTİFA
( .. �ı �'lJ .��J...l> ): Hırsızlık ve şarap
HİKMET (�) : Sözlükte "fayda,
içme gibi haddi gerektiren suçları işle­
maslahat, bir şeyin yapılmasına ve
yen mükellef şahıslar hakkında gere­
icat edilmesine sebep ve hedef olan
ken şer'i hadleri tatbik etme yetkisidir.
şey (gar illet)" anlamına gelen hikmet,
Bu yetki, amme namına hareket eden
"eşyanın hakikatlerini olduğu gibi
veliyyü'l-emr ile hakimlere aittir.
bilmek ve muktezasına göre hareket
etmek" demektir. Çoğulu "hikem"dir. BUL '-MUHALEA (Wl>.... - &-) :
Bir mesele hakkında şer'i hüküm ile Nikah mülkiyetini hanımın kabulüne
hedeflenen maddi ve manevi fay­ bağlayarak özel lafızlardan biriyle
da, kamu yararı (maslahat-ı amme) ortadan kaldırmaktır. Muhalea, be­
o hükmün şer'i hikmetlerindendir. del (ivaz) karşılığında olup olmamak
Bunlara "hikmet-i teşriiyye" denir. itibariyle iki kısımdır. Mutlak olarak
hul' denildiği zaman, bu ifade şer'an
HİSSE-İ ŞAYİA (�L!. <--....a>- ) :
Ortak
bir örfi hakikat olarak bedel karşılı­
bir malın her parçasına şamil olan
paydır. Hisse, sehim ve nasip anla­ ğındaki muhaleaya ait kılınır.
mındadır. 127 HÜCCET (�): Delil, ister kesin ol­
HİYAZE (ö.J l:>-): 128 Sahipsiz veya sun ister olmasın mutlak olarak delil
herkes için alınması mubah olan bir anlamına gelir. Bu manada senetler,
malı alıp kendi mülküne katmaktır. vesikalar, mahkemelerden verilen
bir kısım ilamlar birer "huccet" tir.
127 Çoğulu, "hises"tir.
HUSUMET-MUHASAME (.._.,l>....-
128 Bir şeyi almak ve mülkiyete geçirmek
(ihraz). 4...y.a>-) : Anlaşmazlık, mücadele, çe-
96 • İ SLAM HUKUKU TERi M LERİ SôZLÜGÜ

kişme ve davada bulunmak. Birbiriy­ etmektir. Mesela, "Bu kitap Zeyd'in­


le husumette ve davada bulunmaya dir" denilse kitap Zeyd'e olumlu yol­
da, "ihtisam ve münazaa" denir. 129 la isnat edilmiş olur. Aksine, "Bu ki­
tap Zeyd'in değildir" denilse olum­
HULÜV (}> ): Bir kişinin bedel al­
suz olarak isnat edilmiştir. Bir şeye
ması caiz olmayan bir hakkından bir
bağlanan esere de "hüküm" denilir.
bedel karşılığında vazgeçmesidir. Bir
Çoğulu "ahkam"dır.
akarın evvelce el konulmuş ve ma­
lum bir bedel ile kiralanmış bulun­ Şer'i hükümler inanca (itikada) ait
masına karşılık olan mücerret menfa­ olursa "asli hükümler", ibadete ve
atten ibarettir. Mesela, bir kimse için muamelata ait bulunursa "fer'i hü­
kiralamış olduğu mülk veya vakıf bir kümler" adını alır. F er'i hükümler,
dükkandan dolayı sabit olan yarar­ "mükelleflerin fiillerine iktiza, yani
lanma hakkına "hulüv" denir. 130 talep veya seçme hakkı vererek (tah­
yir) veya vaz' yoluyla bağlanan ilahi
HÜKMEN DEYN (lf-� �): Mis­
hitabın eseridir" diye tarif olunur.
liyle veya kıymetiyle tazmin edilen
eşya gibi. Gasbedilmiş veya rasid HÜKÜMET-İ ADL (J� 4...� ): Be­
bey' ile teslim alınmış bir mal bu ka­ lirlenmemiş bir erş demektir. Yani
bildendir. miktarı şer'an muayyen olmayıp bi­
lirkişinin (ehl-i vukuf) usulü daire­
HÜKÜM (� ): Lugatta karar ver­
sinde takdir ve tayin edeceği diyettir.
mek, bir şeyi diğer bir şeye olumlu­
Buna "hükmü '1-adl" de denir.
luk veya olumsuzluk suretiyle isnat
HÜKÜMETÜ'L-ELEM (r3�1 4..o� ):
129 Hasım tabiri de husumet manasına geldi­
Yarası iyileşip kapanmış ve eseri kal­
ği gibi hasim manasına da gelir. Hasimin
çoğulu, "husema"dır.
mamış olan kimsenin çekmiş olduğu
130 Emsal ücretten daha aşağı bir bedel ile acı ve ıstırapların neden olduğu mane­
tutulan bir akar mutasarrıfına "hizmet" vi zararlara karşılık bilirkişilerce tak­
namıyla verilen meblağa da "hulüv" dir edilen tazminat. Buna "erş-i elem",
denilir. Bu meblağ da ücret olacağından
yani acı bedeli de denilmektedir.
akar vakıf ise mütevellisinin bu meblağı
vakfa sarfetmesi lazım gelir. Bu anlamda
HÜRMET-İ GALIZA/AGIR HA­
"hulüv", sahibine hiçbir hak bahşetmez.
Bazan gediklere de hulüv adı verilir. Peş­
RAMLIK (� 4..or- ): Hür kadın
temallık ve hava parası adıyla verilen ve bakında üç, cariye hakkında iki talak
haddi zatında bir rüşvet mahiyetinde bu­ ile meydana gelen haramlıktır. Buna
lunan meblağlar da bir "hulüv" demektir "hürmet-i kübra, beynfınet-i kübra,
ki veren kimseye kiraladığı akar üzerinde
beynfınet-i mugalliiza" da denilir.
bir hak vermez, müddetin bitiminde akan
tahliye etmesi gerekir.
İ S LAM H UKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 97

HÜRMET-İ HAFİFE/HAFİF HA­ insani haklara tamamen sahip olma


RAMLIK (� d... y>-): Bir veya iki halidir. Başkasının mülkü olmaktan
talak ile meydana gelen haramlıktır. kurtulmuş, insani haklara tamamen
Buna "hürmet-i suğra, beym1net-i
sahip olan kimseye "hür" denir. Ço­
suğra" da denir.
ğulu, "ahrar"dır. 1 31
HÜRMET-İ MÜEBBEDE ( ��_;.. d...?) :
Hükmü devam edip duran haramlıktır.
HÜSÜN (..:.,..-.>): Bir şeyin dünyada
Nikahı hiçbir zaman caiz olmayan ka­ övgüye, ahirette sevaba konu olma­
dınlar hakkındaki haramlık böyledir. sıdır. İ badet ve taat gibi. Bir şeyin
Bunlar hakkındaki haramlık sebebi tabiata uygun olmasıdır.
asla ortadan kalkmadığından evlenme
yasağı ebedi olarak devam eder. Bir
şahsa göre, kız kardeşiyle evliliği gibi.

HÜRMET-İ MUSAHERE (d...?


ö_,...ı> l,a...) : Sıhriyyet sebebiyle meyda­
na gelen haramlıktır. Bu durum nika­
hın sıhhatine engel olur.

HÜRMET-İ MUVAKKATE (d...?


öY') : Belirli bir zaman için geçer­
li olup daha sonra ortadan kalkan
haramlıktır. Nikahı bazı sebeplere
dayalı olarak bir müddet için yasak
olan kadınlar hakkındaki haramlık­
tır. O sebeplerin ortadan kalkmasıyla
haramlık da kalkmış olur. Bir şahsa
nazaran başkasının iddet bekleyen
hanımıyla evlenme yasağı iddetin
bitmesiyle ortadan kalkar.

HÜRMET-İ RADA' (tW.J d...y>- ): Bir


131 Esasen başka şeyler ile karışmaktan kur­
çocuğa süt vermekten meydana ge­
tulmuş ve halis olan şeye "hür" denilir.
len haramlıktır. Bu yasak nikahın sa­ Buna göre başkasının mülkü yani köle
hih olmasına engel olur. (memlük) olmayan bir şahıs da başkala­
rının esaret bağından kurtulmuş olacağı
HÜRRİYET (�? ): Esaretten uzak, yönüyle "hür" namını almıştır.
1

İ lim erbabının ittifak ettiği bu ikinci


ISKAT-1 CENİN (� 1LL.1): Henüz
anasının rahminde bulunan bir çocuğun anlam, özel bir ıstılah olmuştur.
düşürülmesidir. Anasının rahminden Bir lafzın sözlük anlamıyla ıstılahl
vakitsiz düşen çocuğa da "sıkt" denir. manası arasında bir ilişki (müna­
iRS (l.l""__r ): Hanım (zevce) demektir. sebet) bulunursa, bu ıstılah! tabire
Çoğulu "urüs"tur. "menkul", bulunmazsa "mürtecel"
adı verilir. Diğer taraftan başlangıçta
ISBA' (t;"'!): Parmak. Karınları biribi­ birkaç manada kullanılmış olan bazı
rine bitişik altı arpaya eşit miktardır. 132 lafızların daha sonra ilk anlamların­
da kullanılmaları terkedilmiştir. Bu
ISTILAH (c_')\.k..,., 1 ): Lugatta "ittifak"
lafızlara da "menkul" denir. Lafızla­
anlamına gelir. İ lim dilinde, "Belirli
rın anlamlarındaki bu değişimi yapan
bir topluluğun veya bir meslek erba­
ya şer' -i şerif ya örf-i anı ya da örf-i
bının bir lafzı lugat manasından çıka­
has olmuştur. Birincisine "menkCıl-i
rarak başka bir anlamda ittifakla kul­
şer'i" denir. Mesela, "salat" lafzı lu­
lanmaları" demektir. Mesela "ilim"
gatta "dua" anlamına gelmektedir.
lafzı, lugatta "mutlak olarak bilmek"
Daha sonra şeriat tarafından duayı
manasına gelmektedir. Sonra bu la­
da içine alan "erkan-ı ma'lCıme ve
fız, "bir konuya dair birtakım tedvin
efal-i mahsfıse" şeklindeki namaz
edilmiş meselelerin ve kaidelerin
manasına nakledilmiştir.
tamamı" manasında kullanılmıştır.
İkincisine, "menkı11-i örfi" denir. Ni­
1 32 Çoğulu, "esabi"dir. 1 ,925 cm. tekim, "dabbe" lafzı, esasen yeryü-
1 00 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

zünde yürüyen her canlı için kulla­ ITK-1 KÜL (JS �) : Bir köle veya
nılırken daha sonra amme tarafından cariyeyi tamamen azat etmektir. Bir
dört ayaklı canlı mahlukat için kul­ efendinin müstakil olarak sahip ol­
lanılmıştır. duğu kölesine "Seni azat ettim" de­
mesi gibi.
Üçüncüsüne de "menkfıl-i ıstılah!"
denir. Fakihler ve edebiyatçılar ile ITK-1 MUALLAK (Jh.. � ): Bir
ilim, fen ve sanat erbabının kullan­ şarta bağlamak (ta'lik) suretiyle ya­
dıkları bazı tabirler, bu "menkfıl-i ıs­ pılan azattır. Bir kimsenin kölesine,
tılah!" cümlesindendir. "Şu işi yaparsan hürsün" demesi gi­
bidir ki köle o işi yapınca azat olur.
ITK (� ): Azat etmek, kölede şer'i
bir kuvvetin, bir ehliyetin ve yetki ITK-1 MUZAF (wL.a..o �): Bir za­
gücünün sabit olması. Başka bir ta­ mana, bir vaktin girmesine veya
rifle, efendinin kölesi üzerinde olan çıkmasına izafe edilen azattır. "Sen
sahip olma (malikiyet) hakkının özel gelecek ayın başında hürsün" denil­
şekilde düşmesinden ibarettir ki köle mesi gibidir ki o ayın başında azat
bu sayede azat olarak hürriyete ka­ hadisesi meydana gelir.
vuşur. Bununla birlikte "ıtk" kelime­
ITK-1 MÜBHEM (� � ): Farklı
si, "i 'tak" manasına da kullanılır.
sayıdaki kölelerden belirlemeden bi­
ITK ALA MAL (JL. J.s- � ): Bir rini veya birkaçını azat etmektir.
köle veya cariyenin kitabet şeklinde
ITK-1 MÜNECCEZ (� �): Bir
olmaksızın cins ve miktarı belli bir
şarta bağlı veya bir zamana izafe edil­
mal veya belli bir hizmet karşılığın­
meksizin derhal vuku bulan azattır.
da azat edilmesidir. Buna "ıtk ala
Bir kimsenin kölesine hitaben, "Seni
cu' l" da denir.
azat ettim" demesi gibidir ki bununla
ITK-1 CÜZ (L>?. � ): Bir kölenin köle derhal hürriyetine kavuşur.
tayin edilmeksizin bir parçasını azat
ITK-1 MÜŞTEREK (.!.l_r.!...o �): İki
etmektir. Bu halde İ mam-ı A zam'a
veya daha fazla kimsenin malik ol­
göre azat eden, o parça ile ne miktar
dukları bir köleyi azat etmeleridir.
kastettiğini açıklamaya mecbur olur.
'"Itk-ı ba'z" hakkında da hüküm ITK-1 SEHM (r+-" �) : Bir kölenin
böyledir. İ ki ortaktan birinin kendi tayin edilmeksizin bir hissesini azat
hissesini azat etmesi de "ıtk-ı ba'z" etmektir. Bu halde İ mam-ı Azam'a
kabilindendir. göre altıda biri, İ mameyn' e göre ta­
mamı azat edilmiş olur.
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 101

ITKNAME (4.. �) : Azat edilmiş olan


köle veya cariyeye azat edildiğini ifa­
de etmek üzere verilen vesikadır.

IYNE (� ) : Riba, faizli işlemdeki


fazla miktar demektir. Bir kimsenin
bir malı bir şahsa bir bedel ile vere­
siye olarak satıp o malı, o mecliste, o
şahıstan, o bedelden noksan ile peşin
olarak satın alması manasına da gelir.
.

İARE (öJl,ç.l): Ariyet (ödünç) ver­ İBRA-İ AM (İt,ç. .. 1..r.1): Bir kimsenin
mektir. 1 33 zimmetini bütün haklardan ve dava­
lardan temize çıkarmaktır.
İBAHİYYET (�4!): Haramların
mubah olduğu kanaatinde olmak İBRA-İ İSKAT (.1.LA..... I .. 1..r.1): Bir kim­
veya bazı ibadetlerin yükümlülüğü­ senin zimmetindeki düşürülebilir
nün düştüğünü iddiaya cüret göster­ olan bir hakkı veya bütün hakları
mektir. Böyle bir iddiada bulunan düşürmek veya böyle bir hakkın bir
taifeye "ibahiyye" denir. Bunlardan kısmını indirmektir.
her birine de "ibahi" denilir. İBRA-İ İSTİFA ( .. l...i:::.... 1 .. 1..r,\): Bir kim­
İBANE (".;41): Bain olarak yapılan senin zimmetindeki bir hakkın alın­
boşamadır. mış ve kabzedilmiş olduğunu itiraf
etmektir ki bir nevi ikrar demektir.
İBNİYYE (�l): Bir kimsenin oğlu­
İBRA-İ HAS C...r"' l>- .. 1..r.1): Bir kimse­
nun öz kız evladı.
nin zimmetini belirli bir haktan, hu­
İBRA ( .. 1..r.1): Bir kimseyi bir davadan susi bir davadan veya bir kısım hak­
ve bir haktan temize çıkarmak, onun lardan temize çıkarmaktır.
hakkında davada ve hak talebinde
İBZA (t_�I): Bir kimsenin karı ta­
bulunmaktan vazgeçmektir.
mamen kendisine ait olmak üzere
başkasına sermaye vermesidir. 1 34 Bir
1 33 Bir malın menfaatini bir kimseye, o malı
geri alabilmek üzere derhal; meccanen 134 Bu sermayeye "bizaa" bunu veren kim­
temlik etmektir. seye "mübzi"', bunu alan şahsa da "müs-
1 04 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

şahsa karın tamamı kendisine ait ol­ İCARE-İ FASİDE (ii..l..... l! ı:>.J�I): İ n'i­
mak üzere sermaye vermek suretiyle kad şartlarını bulundurduğu halde
yapılan bir akid ise bir "karz" mua­ sıhhat şartlarını tamamen veya kıs­
melesidir. men bulundurmayan icaredir. Bu, as­
len meşru olduğu halde vasfen meşru
İCAB ('-;-'�\): Bir akdi yapmak için değildir. Binaenaleyh böyle bir ica­
ilk söylenilen sözdür. Akid ve tasar­ reyi kiraya veren ile kiralayandan
ruf bu sözle ispat olunur. Mesela bir
herhangi biri feshedebilir.
mal sahibinin müşteriye, "Bu malımı
şu kadar kuruşa sana sattım" demesi İCARE-İ GAYR-İ LAZIME (ı:>.;�I
bir icabdır. Bununla müşteri için satın 4-oj '1 �) : Kendisinde şart, ayıp,
almak salahiyeti ispat edilmiş olur. rü 'yet,gabn ve vasf gibi muhayyer­
liklerden biri bulunan icaredir.
icAB-ı NiKA.u (cıs::; '-:-'�ı): Nikahı
meydana getirmek için ilk söylenilen İCARE-İ LAZIME (4..j'l ı:>.J �I):
sözdür. Nikah icab ile ispata başla­ Şart, ayıp ve rü 'yet (görme) mu­
nılmış olur. hayyerlikleri taşımayan sahih icare.
Kiraya veren ile kiralayandan biri,
İCAR (J�I): Kiraya vermektir. Me­ bir özre dayanmadıkça bunu feshe-
sela bir dükkanı bir sene müddetle şu
demez.
kadar kiraya vermek bir icar muame-
lesidir. İCARE-İ GAYR-İ MÜN'AKİDE
(ii..fu.:.... � ı:>)�I): İn'ikad şartları­
İCARE (ii.J�I): Sözlükte ücret mana­ nı tamamen veya kısmen taşımayan
sına olduğu gibi bir şeyi kiraya ver­
icaredir ki buna "icare-i batıla" da
mek manasında da kullanılır. Istılah­
denir.
ta, cins ve miktar bakımından malum
bir menfaati, malum bir bedel karşı­ İCARE-İ MEVKÜFE (�;y ı:>.J�\):
lığında satmaktır. Yani o menfaati Başkasının hakkı ile ilişkili olup
belirli bir zaman için başkasına tem­ sonradan icazet vermedikçe geçerli
lik veya mubah kılmaktır. Bu bedel, (nafiz) olmayan icaredir. Fuzüli tara­
bir eşya olabileceği gibi bir menfaat fından yapılan icare gibi.
de olabilir. Yeter ki kiralanan menfa­
İCARE-İ MÜN'AKİDE (ı:>.J�I
atin cinsinden olmasın. Bir evi diğer
İ
ö..fu.:....) : n'ikad şartlarını tamamen
bir ev karşılığında kiralamak gibi.
taşıyan icaredir.

tebzi"' denilir. Bu halde karın tamamı İCARE-İ MÜNECCEZE (ı:>.;�I


sermaye sahibine ait olur. •�): Bir şeyi icare akdi anından iti-
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 1 05

haren kiraya vermektir. Akid zama­ İCARE-İ TAVİLE ( 4.i:}o t>1 l.:- I):
nında kiranın başlangıcı söylenmezse Uzun bir müddetle yapılan icaredir.
kira, iciire-i münecceze kabul edilir.
İCARE-İ VAHİDE ( o..l>-lj t>1 l.:- I): Bir
İCARE-İ MÜSANEHE şeyin menfaati mukabilinde alınan
�Lo): Yıllık olarak yapılan iciire­ belirli ücrettir.
dir. Bir evin bir sene müddetle kiraya
verilmesi gibi. İCARE-İ v AHİD ELİ EVKAF (t>1l.:-I
....J l.9JI J ö...L>- I J): Mütevellileri veya
İCARE-İ MÜŞAHERE evkaf idareleri tarafından ay veya
örıl!... ): Aylık olarak yapılan icare­ sene gibi birer kısa müddet tayiniy­
dir. Bir evi bir aylığına kiraya ver­ le geçici süreyle kiraya verilen vakıf
mek gibi. müsakkafat ve müstegallattır. Bu
İCARE-İ MÜZAFE (.ül.,a.,o t>1 l.:- I): gibi vakıflarda ferağ ve intikal geçer­
Bir şeyi belirli bir vakitten itibaren li değildir.
kiraya vermektir. Mesela bir hane­ İCARE-İ ZEMİN (�j t>1l.:-1): Bir
yi gelecek ayın birinden itibaren bir
arsa namına alınan kira bedeli.
sene müddetle şu paraya kiraya ver­
mek bir icare-i müzafedir. Bazan bir İCARETEYN (� 1l.:-1): Bir şeyin
şeyde icare-i münecceze ile icare-i menfaati mukabilinde kısmen peşin
müzılfe cemedilmiş olur. Bir dük­ ve kısmen muayyen zamanlarda ve­
kanı akid zamanından itibaren bir rilmesi şart koşulan kira bedeli.
sene müddetle Zeyd'e, o sene bittik­
ten sonra da yine şu kadar müddetle İCARETEYNLİ EVKAF (J �1l.:-- \
Amr' a kiraya vermek gibi. ....J l.9JI): İ careteyn ile yani peşin ve
vadeli kira ile kiraya verilen vakıf­
İCARE-İ NAFİZE (ö..i.9'U t>1l.:-1): Ge­ lardır. 1 36
rekli şartları taşımakta olup başka­
sının hakkıyla ilişkili bulunmayan
icaredir. Bunun zıddı, "icare-i gayr-i
nafize"<lir. 136 Peşin alınan kira bedeli bir icare-i muac­
cele (peşin kira) olduğu gibi bir müddetle
İCARE-İ SAHIHA (� t>1l.:-I): mesela, seneden seneye alınan kira bedeli
İn 'ikad ve sıhhat şartlarını tamamen de icare-i müecciledir. Böyle bir vakfın
kiracısına, "bi'l-icareteyn mutasamf' de­
bulunduran icaredir. 1 3 5 nir. Bu mutasamf, bu vakfı kendi namına
başkasına kiraya verirse, kendisine de
135 Şüyü'-i asil ve füsid kılan şart taşımamak meşhur kullanımla, "mücir" denir. İ care­
üzere m§.lum bir menfaati m§.lum bir be­ teynli vakıflarda ferağ, intikal ve başkası­
del karşılığında temlik etmekten ibarettir. na kiralama muameleleri geçerlidir.
1 06 • i SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ

İCMA (t_�I): Lugatta "ittifak, kasd" lehine şart koşulan vakfın mütevel­
anlamındadır. Istılahta, "Aynı asırda lileri bulunduğu halde kendilerine
yaşayan İ slam müctehidlerinin şer'i birer muayyen miktar maaş tahsis
bir hüküm üzerinde ittifak etmeleri­ edilerek vakıf işlerine müdahale et­
dir." Buna "icma-ı ümmet" de denir. tirilmeyip evkaf daireleri tarafından
Akil bir hüküm üzerindeki ittifaka ve idare olunan vakıflardır. 1 37
bilinmesi yalnız sarih nakle dayalı olan
İDDET (ö�) : Lugatta sayı manasına
şeyler hakkındaki ittifaka "icma" adı
olan "aded"den alınmış olup "say­
verilmez. Alemin sonradan meydana
ma, sayıp dökme, müddet" manaları­
gelmesine, kıyametin vukuuna dair it­
nı ifade eder. Istılahta, "Bir erkeğin
tifaklar buna örnek verilebilir. Sıradan
veya bir kadının ayrıldıktan sonra be­
insanların (avamın) bir şey hakkındaki
lirli bir müddet başkasıyla evleneme­
ittifakları da İcma sayılmaz.
yip beklemede bulunması" demektir.
İCTİHAD (.)�\): Fer'iyyata, yani Buna göre "iddet-i rical" (erkek id­
ibadet ve muamelata ait bir şer'i deti) ve "iddet-i nisa" (kadın iddeti)
hükmü delilinden çıkarmak (istin­ kısımlarına ayrılır. Fakat iddet tabiri
bat) için bütün gücü sarfetmektir. mutlak olarak zikredilince çoğunluk­
Bu gibi fer'i hükümleri delillerinden la kadın iddeti kastedilir. Böyle bir
istinbat eden zata "müctehid" denir. müddet beklemeye "i'tidad" denildi­
Asli hükümlerde, yani itikadi mese­ ği gibi bu durumda bekleyen kadına
lelerde ictihad geçerli değildir. Onlar da "mu'tedde" denilir. Böyle bir ka­
kesin olan hükümlerdendir. dın, talakın nevilerine göre "mu'ted­
de-i ric'iyye" (rici talak iddeti bekle­
İCTİHAD-1 ÖRFI C j f' .)� \ ) : Hük­
yen) ve "mu'tedde-i baine" adını alır.
mü örf ile sabit bir asıl nazarı itibara
alınmak suretiyle gerçekleşen icti­ İDDİA ( .. �.)\): 1 38 Bir kimsenin bir şey
haddır. Zıddı "ictihad-ı şer'i" dir ki için iddiada ve davada bulunmasıdır
bunda hükmü şer'an sabit olan bir ki bu iddia hak olacağı gibi batıl da
asıl ve bir esas nazarı itibara alınır. olabilir.

İDA' Ce.ı:ı): Bir malın muhafazasını


137 Köprülü, Çakalzade ve Şehid Mehmed
başkasına açıktan veya işaret yoluyla
Paşa vakıfları gibi. Bu mütevellilerin
ihale etmektir. Buna, "istida'" da denir. hıyanetleri sabit olmadıkça böyle vakfa
müdahaleden menedilmeleri şer'an caiz
İDARESİ MAZBUT EVKAF (ı..r").)\ değildir.
._;t.;J\ J,�): Vakfiyeleri gereğince 138 Sözlükte "birbirini defetmek (tedafu')"
manasındadır.
i S LAM H U KU K U T E R i M L E Rİ S ÖZLÜ Ö Ü • 1 07

İFLAS (.r"JÜ\): Bir kimsenin malı deli olarak bir meblağ takdir olunur.
tükenip muhtaç olması, 1 39 eli boş Kiralayan (müste'cir), artık kira ak­
kalması demektir. Böyle bir şahsa, dini yenilemeye muhtaç olmaksızın
"müflis" denir. Bir şahsın iflasına her sene o takdir edilen meblağı arazi
hakim tarafından hüküm verilmesine sahibine vererek üzerindeki binaları­
de "teflis" denir. nı, ağaçlarını saklar. Bu muamele,
bazı yerlerde kıyasa muhalif olarak
İFKAD (.)W\): Bir şeyi kaybettirmek
kabul edilerek bir teamül hükmünü
manasındadır. Gaib (kayıp) olan bir
almıştır. 1 40
şeyi araştırmaya da "iftikad" ve "te­
fekkud" denilir. İHSAN (.Jl.a>-l): İhsan kelimesi,
'\:.r..a.>-" lafzından alınmıştır. "Hısn"
İFTA (�bl): Fetva vermek, bir kim­
ise "müstahkem, yüksek, ulaşılmaz
seye müşkil bir hususu açıklamak
yer" demektir. Böyle bir yere girip de
ve izah etmek ve şer'i bir meselenin
korunmaya sözlük açısından "ihsan"
hükmünü sözlü ve yazılı olarak açık­
denir. Sonra bu kelime, müslüman
lamaktır.
olma, hürriyet, evlenme ve başından
İGARE (ö)s·l): Bir malı başkasından geçerli (sahih) bir nikah geçmiş ol­
cebren ve alenen çabukça almak de­ mak manalarında da kullanılmıştır.
mektir. Buna "şebhum" ve "çapul" İ slam hukukunda "ihsan" ise "şer'i
da denir. had" (ceza) icra edilebilmesi için bu­
lunması şer'an lazım gelen bazı vasıf­
İHKAK-1 HAK (� Jl.h-1): Bir şeyin ların bir şahısta bulunmasıdır ki iki
hak olduğunu delillerle ispat etmek kısma ayrılır:
veya bir şeyin hak olduğuna hükmet­
mek demektir. İHSAN-1 KAZF ( Jl.9 .Jl.a>-1): Bir
kimsede akıl, buluğ, hürriyet, müslü­
İHKAR us�;>\): Bir yeri, üzerinde manlık, zina yapmamış olma vasıfla­
bina yapmak veya ağaç dikmek üze­ rının bir arada bulunmasıdır.
re alıkoyma şeklinde kiralamaktır.
Şöyle ki üzerinde kiracısı (müste'cir) İHSAN-1 RECM (�J .Jl.a>-1): Bir
tarafından bina yapılacak veya ağaç kimsede şu yedi vasfın bir arada bu­
dikilecek olan arazinin yüzölçümü lunmasıyla gerçekleşir: Akıl, buluğ,
tayin edilir ve her arşını için kira be- hürriyet, müslümanlık, sahih nikah
ile evlenmiş olma, hanımının da bu
139 Mallarının fülfıse yani pula, mangıra dönü­
şerek sıfru'l-yed olması. "Fels" pul, man­ 140 Zemin-i mukataalı vakıflar bu kabilden­
gır, kıymetsiz paradır. Çoğulu, "fülfıs"tur. dir. Bu muameleye "istihkar" da denir.
1 08 • İSLAM H UK UKU TE Rİ MLERİ SÖZLÜGÜ

vasıfları taşıması, bu vasıfların bu­ Istılahta, bey' ve icare gibi herhangi


lunmasından sonra da aralarında cin­ bir akdin karşılıklı rıza ile ortadan
sel ilişki vuku bulmuş olması gerekir. kaldırılmasıdır. 142 Mesela bir alışve­
riş akdinde satan, "Ben bu satış mu­
İHRAZ (jly>l): Bir malı "harz" deni­ amelesini ikale ettim" deyip müşteri
len korunaklı bir yere koymak anla­ de, "Kabul ettim" dese aralarında bir
mındadır. Düşmandan alınan bir ma­ ikale meydana gelmiş ve satış mua­
lın, alanlarca korunaklı olan ülkele­ melesi bozulmuş olur.
rine sokmalarıyla ihraz edilmiş olur. 1 4 1
İKRAH (ol_,.51): Sözlükte bir kimse­
İHTİSAB MEMURLUGU (...., L;:;... I yi istemediği bir sözü söylemeye
_,&.}JJ-4t.) : Bir nevi belediye zabıtası, veya bir işi yapmaya zorlamaktır.
ahlak zabıtası mahiyetinde bir kurum Terim olarak, bir kimseyi tehdit ve
memurluğudur. Bu memuriyeti üstle­ korkutma ile rızası olmaksızın bir
nen zata, "muhtesib" memuriyetinin sözü söylemeye veya bir işi işlemeye
niteliğine de "velayet-i hisbe" denir. haksız yere sevketmektir. Kendisine
böyle baskı yapılan kimseye, "mük­
İHTİLAS c_,... ")\::>.l ): Bir malı sahibi­ reh" baskı yapılan şeye, "mükrehün
nin elinden veya evinden gafletinden aleyh", mükrehin korkmasını ge­
yararlanarak süratle kapıp almaktır. rektiren ve rızasını ortadan kaldıran
İ sim hali "hulse"dir. şeye de, "mükrehün bih" denir. İ k­
rahta bulunan şahsa da, "mükrih" ve
İHTİTAF (._jlk::>- 1 ): Bir malı sahibi­
"mücbir" denir.
nin elinden veya hanesinden açıkça
kapıp kaçmak demektir. Bu kelime İKRAH-İ GAYR-İ MÜLCİ (� ol_,.51
sürat ifade eder. Şimşeğe, "berk-i �) : Canı yok etme, organ kesme­
hatif' (göz kamaştıran, kapıp götü­ ye sebep olmayıp yalnız gam ve ele­
ren şimşek) denilmesi bu sebepledir. mi gerektirecek derecedeki darp ve
hapis gibi şeyler ile yapılan ikrahtır.
İHYA (.. l:>-1): Bir araziyi imar etmek
Mükrehin rızasını yok ederse de ihti­
ve onu ziraata elverişli bir hale ge­ yarını bozmaya sebep olmaz.
tirmektir.
İKRAH-İ MÜLCİ (� ol_,.51): Canı
İKALE (4..l li l): Sözlükte ortadan kal­ yok etme, organ kesme veya bunlar­
dırmak ve düşürmek anlamındadır. dan birine sebep olacak şiddetli darp
141 "İhraz" lafzı maddi veya manevi bir şeyi
kazanıp elde etmek manasında da kulla­ 142 Alışverişi (bey'i) ikiile, sahih ve lazım
nılmaktadır: "İhriiz-ı ganiiim" ve "ihriiz-1 olan bir bey' akdini feshetmekten ve or­
zafer" gibi. tadan kaldırmaktan ibarettir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü • 1 09

ile yapılan ikrahtır. Mükrehin rızası­ elindeki malı satın almak istemek
nı ortadan kaldırır ve tercih hakkını gibi ki o malın o kimseye aidiyetini
bozar. Ancak asıl tercih hakkı (ihti­ zımnen ikrardır.
yar) yine sabit bulunur.
IKTA (t_l..k.9 1): Memleket arazisinden
İKRAR ()}\): Sözlükte ispat etmek, bazı parçaların yani çiftliklerin ver­
sallantıda olan bir şeyi yerinde dur­ gilerini beytülmalden vazife alma­
durmak ve bir şeyi itiraf etmek an­ ya hakkı olan bazı kimselere kamu
lamındadır. Istılahta bir kimsenin otoritesinin yönlendirmesi ve tahsis
kendisiyle ilgili olup başkasına ait etmesidir. Böylelikle bunların vergi­
bulunan bir hakkı haber vermesidir. lerini tahsil etme yetkisi o kimselere
Mesela bir kimsenin, kendisinin veya ait olur.
vekilinin elinde bulunan bir malın fi­
İKTA-1 MEVKUFE (4..9;Y' t_l..k.9 1 ):
lan şahsa ait olduğunu haber vermesi
Kamu otoritesi tarafından beytül­
bir "ikrar"dır. Zıddı, inkardır.
malden yararlanma hakkı olan bir
İKRAR-1 AM (i� )}\): Birtakım zata, temlik suretiyle verilmiş veya
şeylerin tamamı hakkında yapılan beytülmalden kanuni cevaz dairesin­
ihbardır. Bir kimsenin, "Elimde bu­ de satın alınmış, yahut kamu otorite­
lunan az çok her mal falanındır" de­ sinin müsaadesiyle mülkiyet olarak
mesi gibi. ihya edilerek maliki tarafından vak­
fedilmiş arazidir.
İKRAR Bİ'L-KİTABE ("-:l:SJ� )}\):
Yazı ile yapılan ikrardır. Borç senet­ iLA ( ..�!): Lugatta, "yemin etmek"
leri ve hüccetleri bu ikrara girer. anlamındadır. Istılah olarak, "ha­
nıma yaklaşmamak üzere yapılan
İKRAR-1 HAS Cr:•\.:.:. )}\): Belirli yemindir" ki üç kısma ayrılır. İla,
bir şey hakkında yapılan ikrardır. Bir yapan kocaya "mfıli", ila olunan ha­
kimsenin, "Bu kitap falan zatındır" nıma da " mfıla minhıi" denir.
demesi gibi.
ILA-İ MEÇHUL (J� .. �1): Belirli
İKRAR-1 SARIH (�J""' )}\): Baş­ bir müddetle veya ebedilik kaydıyla
kasına ait bir hakkı açıkça itiraf et­ kayıtlanmaksızın yapılan iladır. "Ye­
mektir. Bir kimsenin, "Falan zata bin min olsun ki ben seninle cinsel ilişki­
kuruş borcum vardır" demesi gibi. de bulunmayacağım" denilmesi gibi.
İKRAR-1 ZIMNİ ( � )}\): Bir iLA-İ MUVAKKAT (ciy ..�1): Dört
söz veya muamele zımnında, delalet
ay ve sekiz ay gibi bir müddetle ka­
yoluyla olan ikrardır. Buna, "dela­
yıtlı olan iladır.
leten ikrar" da denir. Bir kimsenin
I JO . iS LAM H UKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ

İLA-İ MÜEBBED (-4y ��D: Hanı­ kile arpa yine 1 kile arpa mukabilin­
ma ebediyen yaklaşmamak üzı;!re ya­ de veresiye olarak satılamaz. Bu bir
pılan iladır. ribadır ve haramdır. Bu haram hük­
münün ictihadi illeti, arpadaki "cin­
İLADAN FEY C:) ı:.ı��l): Hanım
siyet" ile "ölçü ile alınıp satılma"
hakkında yapılan yaklaşmama ye­
vasıflarıdır. Artık buna kıyasen 1 kile
mininden dönmektir. Fiilen ve bazı
darının da 1 kile darı mukabilinde
durumlarda sözlü olarak yapılır.
veresiye olarak satılmasının haram
İ'LAM ( (>�1): Bir şeyi başkalarına olduğu sonucuna varırız. Çünkü arpa
bildirmektir. Usulü dairesinde ya­ hakkındaki hükme illet olan "cinsi­
zılıp alt tarafı hakim tarafından im­ yet ve ölçülebilir" olma vasfı, darıda
zalanan, mühürlenen ve bir hükmü da mevcuttur. İ şte bunlar bu illette
içeren yazılı vesika manasında kul­ ortak olduklarından aynı hükme tabi
lanılmaktadır. 1 43 bulunurlar. Bu halde arpa asıl, darı
da fer' olmuştur.
İLCA (��ı): Sevketmek, bir şeyı
yapmaya mecbur etmektir. Birtakım Mutlak olarak "illet" lugatta "değiş­
olayların meydana gelmesine sebep tirici şey" anlamındadır. Fukahaya
olan şeylere "ilcaat-ı zemane" denir. göre illet, bir hükmün sübütu ilk ev­
vel kendisine nisbet ve izafe olunan
İLHAD c�wl): Hak yolundan yüz
vasıftır. Mesela, satış akdi, müşteri
çevirip küfür cihetlerinden birine
için mülkiyetin sübütuna illettir.
meyletmektir. Sahibine "mülhid" de­
nir. Küfrünü saklaması ile saklama­ İLM-İ FERAİZ (�1) � ): İ slam
ması ve önceden ulühiyyet ve risaleti hukukunun mühim bir kısmını teşkil
tasdik edip etmemesi farketmez. Bi­ eden ve mirasa (irs) ait bulunan birta­
naenaleyh "ilhad" kavramı, nifak, ir­ kım meselelerin ve kaidelerin tedvin
tidad ve inkar mefhumlarından daha edilmiş şeklidir. Bu, "ölünün terike­
kapsamlıdır. sine ait haklardan ve terikenin belirli
hisseler (sehim) üzere taksiminden
İLLET-İ KIYAS (U"'L:! � ):
Şer'i
bahseden bir ilimdir" diye de tarif
hükmü nas ile sabit olan bir şeyin
olunur. Bu haklardan maksat, ölünün
kapsamına giren vasıflardan olup bu
cenaze ve defin işlerinden (teçhiz ve
şer'i hükme ictihad yoluyla sebep ve
tekfin), borçlarının ödenmesinden,
alamet kabul edilen şeydir. Mesela, 1
vasiyetlerinin yerine getirilmesin­
den sonra kalan kısmı varisleri ara­
1 43 Nitekim "ilan" tabiri de bir şeyi teşhir et­
mek ve başkalarına açıklamak demektir. sında taksimden ibarettir. Buna "il-
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ . 1 1 1

mü'l-mevaris, kitabü'l-mevaris" de İMARET-İ VAKIF (--A.9J ..:..ı..> W.):


denilmiştir. 1 44 Vakfedilen şeyin vakfedildiği zama­
nındaki hali üzere bulundurulması
İLTİKAT (J.. Ll.::J i ): Bir çocuğu atılmış
veya şartlı bir hale getirilmesi ıçın
olduğu yerden alıp kaldırmaktır. Onu
icap eden tamiratı yapmaktır.
alıp kaldırana "mültekıt" ve
"lakıt" denilir. İMZA-İ KAZA ( .. L.a.9 .. L.a.oı): Hakim
tarafından verilen hükmü fiilen infaz
İLZAM (il)I): Hakimin bir hususa
ve icra etmektir.
hükmetmesidir. Davalının ikrarı üze­
rine aleyhine verilen hükme, "ilzam" İNFAK (JLi;i): Nafaka vermek, bir
denilmesi de yaygındır. 1 45 malı bir yere sarfetmek demektir.

İMAN (0�1): İnanmak, itikad etmek, İRSAD-1 GAYR-İ SAHİH (_d- .)L.,.,J!
İ slam dininde katiyyen sabit olup "za­ � ): Beytülmale ait bir mülkün,
ruriyyat-ı diniyye" denilen esasları ve kamu otoritesi (veliyyü'l-emr) ta­
hükümleri kalben tasdik etmek ve kav­ rafından veya onun müsaadesiyle
rayıp teslim olmaktır. Bu şekilde tas­ başkası tarafından beytülmalden ya­
dik eden kimseye de "mümin" denir. rarlanma hakkı olmayan bir kimse­
ye tahsis edilmesidir. Milli araziden
İMARET (ö..>L..l): Beylik ve kuman­
bir parçanın vergisini vakıf ve tahsis
danlık.
gibi ki iptali caizdir.
İMARET ALE'L-CİHAD (� ö..>L.. l
İRSAD-1 SAHİH ( � .)l.,., J!): Bey­
.)�\): Harp için kumandan tayin
tülmale ait bir mülkün menfaatini
edilmesi ve bu kumandanlık ma­
kamu otoritesinin veya onun müsaa­
kamı. Bu imaret iki kısımdır: Biri
desiyle başka bir zatın beytülmalden
"imaret-i hassa"dır ki yalnız orduyu
istifade hakkı olan kimselere tayin ve
idareye, harp işlerini yönetmeye ait
tahsis etmiş olmasıdır. Cami, medre­
bulunan imarettir. Diğeri "imaret-i
se vesair müslümanların maslahatına
amme" <lir ki harbi idare, ganimet
tahsis edilmesi gibi.
mallarını taksim, barış akdi gibi bü­
tün cihad işlerini kapsayan imarettir. ISA ( .. �ı): Vasiyet manasına geldi­
ği gibi vasi tayin etmek manasına da
144 Feriiiz ilmini bilen zata, "farazi" ve
gelir. Buna "tavsiye" de denir. Yani
"feriiizi" denildiği gibi varislerin hissele­
rini takdir ve tayin eden hakime de "fa­ bir şeyin yapılmasını birine sipariş
rizi" denilir. etmek ve ısmarlamak demektir.
145 Bununla davalı, aleyhine hüküm verilen
(mahkfımün aleyh) kimse olur.
1 12 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü

İ'SAR (;wl): "Usur"dan alınmış esere zihnin intikaline de "istidlal"


olup iftikar yani fakirlik demektir. denir. Güneşin yeryüzündeki ışığın­
Sahibine "mu'sir" denilir. dan güneşin doğmuş olduğunu anla­
mak gibi.
İSMET (� ): Menetmek, koru­
mak. Malın, canın korunmasını ge­ İSTİDLAL Bİ-ADEMİ'L-MEDARİK
rektiren özel bir nitelik. Masiyetler­ (!..l) .WI i� J'::ı' ..ı.::... I ): Varlığına delil
den imkan dahilinde kaçınma mele­ bulunmayan herhangi bir şeyi nefy
kesi. Yapılması güç dahilinde bulu­ ve inkar etmektir ki doğru bir delil
nan günahlardan kaçınma yeteneği. getirme (istidlal) tarzı değildir. Çün­
kü delilin yokluğu medlıllün (hak­
İSMET-İ MUKAVVİME (� kında delil getirilen şeyin) yokluğu­
4-o _;.. ) : Şahsi dokunulmazlık. Buna nu gerektirmez.
tecavüz edilmesi kısas veya mali taz­
minatı gerektirir. İSTİFA-İ KISAS (-.r'L,aj .. �\): Kı­
sas hakkındaki hükmün fiilen yerine
İSMET-İ MÜESSİME (�L �) : getirilmesinden ve cani hakkında
Şahsi dokunulmazlıktır ki buna teca­ kısas cezasının tatbik edilmesinden
vüzde bulunmak günahı celbeder. ibarettir.
İSRAF ( ..Jl.r"I): Bir şeyi layık olan İNTİHAR ( '-:"'�\): Bir şehirde veya
yerde münasip olan miktardan fazla köyde bulunan bir şeyi cebren ve
sarfetmektir. Sahibine "müsrif' denir. açıkça almaktır. "Nehb" de bu mana­
da kullanılır. Bununla birlikte dileye­
İSTAR ().:..... !): Lugatta, "dört adet"
nin kapıp aldığı ganimet malına da,
demektir. Istılahta, "dört buçuk
"nehb" denir. Bunu böyle dileyenin
miskale" denir. Aslında 6,5 dirhem
kapıp alması ise "intihab"dır.
miktarında kullanılmıştır ki 1 rıtlın
yirmide, 1 mennin kırkta birine eşit İRTİHAN (0�)): Bir hakkın alın­
bulunur. Çoğulu, "esatir"dir. masını temin için rehin almaktır.
İSTİBDAL-İ VAKF (..AJ Jl� l): Bir İSTİHAZE (WL>..::.... !): Kadınlarda
vakfı bir mülk ile veya para (nukud) bir hastalık sebebiyle tenasül organı
ile değiştirmektir ki şartları dairesin­ yoluyla akan kandır. Buluğ yaşından
de caizdir. evvel ve menopoz (iyas) yaşından
sonra gelen kanlar da istihazaden sa­
İSTİDLAL (J':Lı.::... 1 ): Delile bakmak
yılır. Kendisinden böyle bir kan ge­
ve onu değerlendirmektir. Eserden
len kadına "müstehaza" denir.
müessire veya bilakis müessirden
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • } 13

İSTİHKAK (JlA.,...:,.... 1 ): Bir hakkın katılması veya hiçbir dine bağlı olma­
talep edilmesi ve bir şeyin bir şahsa yıp sırf inkara sapması demektir. Bu
ait bir hak olduğunun ortaya çıkması duruma "riddet" de denir ki esasen
anlamına gelir. İstihkak iki kısımdır: hakkı yerine getirmekten kaçınmak
İ stihkak-ı mubtil: Mülkü tamamen manasını ifade eder. Böyle bir hare­
iptal eder. Mesela, bir şahıs hürriyete kette bulunan yani, İ slam dinini ter­
kavuşunca onun üzerinde başkaları­ keden şahsa da "mürted" adı verilir.
nın malikiyet hakkı iptal olur. İSTİARE (ö).••.:.... 1): A riyet almak an­
İ stihkak-ı nakil: Bir mülkü bir şa­ lamındadır. 146
hıstan diğer bir şahsa nakleder. Alım
satım muamelesi neticesindeki istih­
İSTİ'CAR (.;�1): Kiralamak anla­
kak gibi. mına gelir. Mesela bir evi içinde bir
sene oturmak veya bir şahsı bir ay
İSTİHSAN (.JL>..:.... 1 ): Usulcülerin istihdam etmek üzere kiralamak bir
terminolojisinde, "hafi (kapalı) kı­ isti' car muamelesidir.
yas" demektir. Bu kıyasın illetine
ve bu illetin belirlenme tarzına mü­
İSTİFTA ( .. �1): Fetva istemek ve
bir meselenin şer'! hükmünü müftü­
ctehidler çabucak nüfuz edemez, bu
den sormak demektir. Böyle bir hük­
kıyasın illetinin tespiti için tetkike ve
derin araştırmaya ihtiyaç duyarlar. mü sorana da, "müstefti" denir.
Fıkıh ıstılahı olarak ise istihsan, celi
kıyasa karşı ve muarız olan herhan­ 146 Bir malın menfaatini meccanen istimlak
gi bir delildir ki hafi kıyastan daha etmek ve bir malın menfaatinin mecca­
kapsamlıdır. Mesela, fıkıhta bazı nen temlik edilmesini istemektir. İ mam
hükümler, celi kıyasa muhalif görül­ Şafii ile İ mam Ahmed'e, İ mam Kerhi'ye
ve Zlihiriyye'ye göre ariyet, bir nevi
düğü halde hadis veya icma gibi bir menfaati veya intifaı mubah (serbest)
delil ile sabit olur ve "Bu hüküm is­ kılmaktan ibarettir.
tihsanen sabittir" denilir. Şafii fukahasınca iare, intifanın mubah
kılınmasını içeren bir akiddir ki ma'kı1-
İRTİDAD (.>IX.;l): Lugatta "dönmek dün aleyh olan malın aynı baki olmak
ve rücu etmek" manasındadır. Is­ üzere yalnız menfaati ibaha edilmiş olur.
tılahta, İ slam dinini kabul ettikten İ bn Hazm'ın tarifine göre de ariyet, bazı

sonra bu dinden dönmektir. Yani esa­ şeylerin menfaatlerini ibahadan ibarettir.


Fakat ariyetin bir ibaha olması tercih edil­
sen müslüman olan veya daha sonra
memektedir. Çünkü ariyet, ibahiidan ibaret
İ slam dinini kabul etmiş bulunan bir olsa idi ariyet veren (muir), bunu başka­
şahsın sonradan dönüp başka bir dine sına iare edemezdi. Halbuki ariyetin mu'ir
tarafından başkasına iaresi bizce caizdir.
1 14 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü

İSTİLA (�� l) : Lugatta "galibiyet İSTİRDAD (.)b_;....l ): Verilen şeyi geri


ve üstünlük" anlamındadır. Istılahta, almak istemek, başkasının eline ge­
bir kavmin mallarını veya ülkesini çen bir malı, bir yeri geri almak.
diğer bir kavmin galip gelerek elde
İSTİRKAK (J\j_;...... !) : Bir şahsın köle
etmesi demektir.
veya cariye olmasını istemek, bir
İSTILAD (.)�l): Cariyeyi üm­ kimseyi köle (rakik) edinmektir.
mü '1-veled kılmaktır. Şöyle ki efendi
İSTİS'A (�t.-.::...1): Kölenin sa'yini
(mevla), cariyesinin kendi yatağında
yani çalışıp kazanmasını istemek,
doğurduğu veya hamile bulundu­
çalıştırmaktır. Kitabete kesilen veya
ğu çocuk hakkında, "Bu bendendir"
kısmen azat edilen bir kölenin kitabet
diye ikrar ve itirafta bulunsa istiladda
bedelini veya geride kalan kısmına
bulunmuş ve çocuğu kendi nesebine
ait kıymeti ödeyebilmek için ücretle
katmış olur.
bir işte çalıştırılması, bir "istis 'a" dır.
İSTİLHAK (J\,,...l;;,....l): Cariyeden do­ Kölesinin say' etmesini yani kazanç
ğan çocuğun nesebini iddia etmektir. sahasına atılmasını isteyen kimseye
Şöyle ki bir efendi (mevla), yatağına "müstes'l'', say' etmesi istenilen kö­
almış olduğu cariyesinin doğurdu­ leye de "müstes'a" denir. Dişi kalıbı
ğu çocuk hakkında, "Bu bendendir" "müstes' at"tır.
diye ikrar etse istilhakta bulunmuş,
İSTİSHAB ("-:"\.:......a:.. 1):
Geçmişte
o çocuğu kendi nesebine ilhak etmiş
sabit olan bir şeyin -değiştiği bilin­
(katmış) olur.
mediğinden- halen de sabit ve baki
İSTİMT A' (tl.::.o.:.... 1 ): Faydalanmak ve olduğunu söylemekten ibarettir. Me­
yatağına almak (istifraş) manasında sela, on sene evvel hayatta olduğunu
kullanılmaktadır. bildiğimiz bir kimsenin vefatı hak­
kında bir bilgi bulunmayınca bugün
İSTİNKAH ( c.K.::.... I ): Nikahlanmak de sağ olduğunu söyleriz ki bu bir
ve nikah talebinde bulunmak anla­ "istishab" meselesidir.
mına gelir.
İSTİSNA (�l:....,.:..::.. I ): Bir kısım şeylerin
İSTİNZAL (JI_;::... ! ): Düşmandan hükmüne dahil olan bazı şeyleri "\il"
teslim olmasını, hakkında verilecek gibi bir edat ile hariç bırakmaktır.
herhangi bir hükme muvafakat etme­ Bu hariç bırakılan şeylere "müstes­
sini istemektir. Buna, "inzal" de de­ na", öbür kısım şeylere de "müstes­
nir. B izzat düşmanın kendi hakkında na minh" denir. Mesela, "Akıl has­
böyle bir muamele yapılmasını iste­ talarından ve çocuklardan başka her
mesi de bu kabildendir. insan mükelleftir" (\il ...A.1.5:.. .JL;I JS
İ S L A M H U KU K U T E R İ M LE R İ S Ö Z L Ü Ö Ü . 1 1 5

;lA...a.l ıJ ��\) denilse ".JL.;\ J5" tisna edilen şeylerin aynı cinsten oldu­
sözü kendisinden istisna edilen (müs­ ğu istisnadır. "Her hibe caizdir, kasırla­
tesna minh), ";lA...a.l ıJ ��\" sözü rın hibeleri müstesna" (�':ı'I;� � J5
de istisna edilen (müstesna) olur. ..:r.r"'WI) ibaresinde olduğu gibi.
İ stisna da beyan-ı tağyir kabilinden
İSTİ'RAZÜ'L-CEYŞ ( � 1_.,...:... l
olup "istisna muttasıl" ve "istisna
�\): Komutanın orduyu teftiş ve
münkatı"' kısımlarına ayrılır.
kontrol etmek istemesi ve resmi ge­
İSTİSNA' ( t_l:...,a;:... I ): Sözlükte, "sanat çit yaptırılması.
ve işi istemek" anlamındadır. Terim
İŞHAD (.:ı4-!-1): Bir kimseyi bir husus
olarak da bir şeyi yapmak üzere sa­
hakkında şahit tutmak ve bir olayı
nat ehliyle mukavele yapmaktır. O
ona şehadet edecek kimseye gösterip
şeyi yapana, "sani '" yaptırana "müs­
anlatmak demektir. Buna "istişhad"
tasni '", yapılan şeye de "masnu"'
da denir. Ancak istişhad, şahit talep
denir. Kumaşı ve diğer gerekli mal­
etmek manasında da kullanılır.
zemeleri ondan olmak şartıyla bir
terzi ile bir kat elbise dikmesi için İ'TAK (J�): Arap atlarının güzel ve
mukavele yapmak gibi. İstisna' , bir cevad olan kısmıdır. Tekili, "atik"tir.
nevi olmayan şeyi (ma'dum) satmak
demektir. Fakat insanların ihtiyacına
İ'TAK (J�I): Azat etmek, yani kö­
lede şer'i bir kuvvet, bir ehliyet ve
dayanılarak kıyasa aykırı olarak (is­
sahiplik gücü ispat eylemektir. Baş­
tihsanen) caiz görülmüştür.
ka bir ifadeyle köle üzerindeki sahip­
İSTİSNA-İ MÜNKATİ' (� � l:!::...ı l): lik hakkını özel şekilde düşürmektir.
İ stisna edilen şeyler ile kendisinden Bununla köle hürriyete kavuşur, ve­
istisna edilen şeylerin aynı cinsten layete, şahitliğe, diğer tasarruflara ve
olmadığı istisnadır. Başka bir tabir kendi üzerinde başkalarının tasarru­
ile "cümlenin baş tarafı, ondan is­ funu defetmeye güç bulmuş olur. 1 47
tisna edilen şeyleri kapsamaz." "Her
hibe caizdir, gasp müstesna" (� J5
İ'TAK-1 CEBRi (-ş_r.:- J�I): Sahibi­
nin rızasına bakılmaksızın hakimin
�\ ':ı'I)�) ibaresinde olduğu gibi.
hükmüyle bir kölenin azat edilmesidir.
Esasen, kendisinden istisna edilen
(müstesna minh) hibe, istisna edilen
(müstesna olan) gasbı kapsamaz.
147 İ 'tılk tabiri, esasen kuvvet ihdas etmek ma­
İSTİSNA-İ MUTTASIL (J.a::.o �\.:.!::... \) : nasındadır. Köleliği düşürülen bir şahıs,
İstisna edilen şeyler ile kendisinden is- bütün hukuki tasarruflara güç bulmuş ola­
cağından bu düşürmeye "i'tılk" denilmiştir.
1 16 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L ERİ S Ö Z L Ü G Ü

İ'TAK-1 MAHZUR (J� J�\):


Gayri meşru bir şey için mesela, put­
lar adına yapılan azattır.

İ'TAK-1 MENDUB ('-:"J...l:..o J�I): Al­


lah rızası için yapılan azattır.

İ'TAK-1 MUBAH (el:-- J�\): Bir


şeye niyyet edilmeksizin yapılan
azattır.

İ'TAK-1 SARIH (�_,....., J�I): Azat


için konulmuş, sarih lafızlardan bi­
riyle yapılan azattır. "Seni azat et­
tim" ifadesi gibi.

İ'TAK-1 VACİB ( � IJ J�I): Adam


öldürmeden, zıhardan, yeminden,
oruç bozmadan kaynaklanan keffıret
olarak yapılması icap eden azattır.

İYAL (JL:>-): Bir kimsenin nafaka yü­


kümlülüğü altında bulunan insanlar­
dır. Kendisinin hanesinde bulunsun­
lar ya da bulunmasınlar farketmez.
"Haşem" de iyal anlamındadır.

İ Zİ N (0�1): Sözlükte salıvermek anla­


mına gelir. Mubah kılmaya, müsaade
etmeye, bildirmeye ve hacri kaldır­
maya da "izin" denilir. Terim olarak
"bir şahıs hakkındaki hacri kaldır­
mak, engelleme hakkını düşürmek ve
tasarrufta bulunmasına müsaade ver­
mek demektir. Kendisine böyle izin
verilen şahsa da, "me'zı1n" denir. 1 48

148 Me'zünün leh demektir. Bu izin, İ mam


Züfer ile İ mam Şiifıi'ye göre vekil (tev- kil) ve niiib kılmadır (iniibe).
K

KABUL (J_r.9): Bir tasarrufu yapmak KADİM (r-:..ı.i): Bulunduğu halin ak­
için ikinci olarak söylenen sözdür. sini veya evvelini görmek suretiyle
Akid kabul sözüyle tamam olur. Mal evvelini bilen kimsenin olmadığı
sahibinin, "Şu malımı sana şu kadar şeydir. Bir kadim kamuya zarar ve­
kuruşa sattım" demesi üzerine müş­ rici olmadıkça, bulunduğu hal üzere
terinin, "Ben de onu o şekilde satın bırakılır. Nitekim vakıflarda kadim
aldım" veyahut yalnız "Kabul ettim" teamüle riayet olunur.
demesi gibi.
KADI (ş..; l.9 ): Hakim. İ nsanlar ara­
KABUL-İ NİKAH <c� J_r.9): Nikahı sında meydana gelen davaları şer'!
inşa için ikinci olarak söylenilen söz­ hükümlerine uygun olarak çözüme
dür. Nikah akdi kabul ile tamam olur. kavuşturmak için kamu otoritesi (ve­
Mesela, nikahta erkeğin "Seni tezev­ liyyü'l-emr) tarafından tayin olunan
vüc ettim" sözü icab, sonra kadının, zat. Ancak, "hakim" tabiri kadı tabi­
"Ben de nefsimi sana tezvic ettim" rinden daha umumidir. Çünkü hakim
sözü kabuldür. Bilakis, evvela kadı­ unvanı, kadıya verildiği gibi veliy­
nın, "Ben nefsimi sana tezvic ettim" yü'l-emre de verilir.
sözü icab, daha sonra erkeğin "Ben de
seni tezevvüc ettim" sözü kabuldür. KADR-İ MARUF NAFAKA (-.şJ.ıi
� JJ.r-): Kıt kanaatin üstünde,
KABZA (�): Dört parmak mikta­ israfın altında bulunan nafakadır.
rıdır. 149 Herkesin durumuna göre normal bir
149 Çoğulu, "kabaz:lt"tır. halde takdir olunur.
1 18 • İ S L A. M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

KAFiZ ()::ii ) : 1 2 sa' miktarı ı kile, 144 ber, bir kere de bunlardan arındırılmış
zira miktarı yer, 1 ceribin onda biri, olarak değerlendirilir. Yani kendisine
yani 360/3600 zira kare. Kafız, hem kıymet biçilir, aradaki fark ne ise o,
ölçülen hem de yüzey ölçü birimidir. bu binaların veya ağaçların, "kiiimen
kıymet"i olur. Mesela, bir arsanın
KAİDE (ö�\j): Birçok tikelin (cüz'iy­ kıymeti üzerindeki bina ile beraber
yiitın) kendisine tatbik olunan kesin bu binadan soyutlanmış olduğu halde
(kat'i) ve tümel (külll) hüküm de­ ise 500 lira olarak tespit edilse bu bi­
mektir. Çoğulu, "kaviiid"dir. Mesela, nanın kiiimen kıymeti 500 lira olur. 150
"Kelamda aslolan hakikat anlamıdır"
sözü, bir külll kaidedir. Biz birçok KANAT (öl;.;): Yerde su akıtacak
sözü bu kaideye tatbik ederek onların boru, künk ve karizdir. 1 5 1 .
hakiki manalarına göre hükmederiz. KARABET ("-:!)): Yakınlık ve hısımlık
KAİF ( ._.i;\j): Sözlükte izleri ve şüp­ demektir. İki kısma ayrılır: Bunlardan
heleri araştıran ve takip eden kimse­ biri usul ile füru arasındaki yakınlığın
dir. Istılahta, Hak Teala'nın kendisine oluşturduğu "karabet-i viliidet"tir. Di­
vermiş olduğu bir özellik ve bir kabi­ ğeri ise "karabet-i gayr-i viliidet"tir
liyet sayesinde nesepleri sahibine ait ki diğer akraba arasındaki karabettir.
kılan yani, hangi şahsın hangi şahsa "Karabet-i gayr-i viladet" de iki tür­
nesep bakımından bağlı olduğunu, lüdür. Biri, "kariibet-i muharrime"dir
karışma anında, cismani alametler ki nikahı haram kılan akrabalıktır.
yoluyla tayin edebilen kimsedir. Kardeşlerin, amcaların, dayıların ya­
kınlıkları buna örnek verilebilir. Di­
KAİMMAKAM-1 MÜTEVELLİ ( � \j ğeri "karabet-i gayr-i muharrime" dir
Jp i\1.. ) : Bazı hususlarda mütevel­ ki nikahı haram kılmayan yakınlıktır.
li yerine geçmek, mütevelliye ait iş­ Amca, hala, dayı, teyze çocukları ara­
leri görmek üzere hakim tarafından sındaki akrabalık gibi.
atanan kimsedir. Bu vakfın gelirini
korumak için giiib olan mütevellisi KARABET-İ NESEBİYYE (�!)
yerine geçici olarak tayin edilen kay­ �): İki veya daha fazla kimse ara­
yım bu kabildendir. sında nesep itibariyle olan yakınlık
ve hısımlık demektir.
KAİMEN KIYMET (� wı.;): Bi­
naların veya ağaçların bulundukları 150 Binaların böyle kaimen kıymetine "meb­
yerde olan kıymetleridir. Bunu tayin niyyen kıymet" de denir. Ağaçların kiii­
men kıymetine de "nabiten kıymet" denir.
için, bunların bulundukları yer; bir
151 Çoğulu, "kanevat" ve "kana"dır. Süngüye
kere bu binalar veya ağaçlar ile bera- de "kanat" denir.
İ S LAM H U KUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 1 19

KARİNE (�)): Bir şeyin varlığını ahalisinden elli kişinin özel şekilde
gösteren emare. 1 52 yemin etmeleridir.

KARZ (IJ"")): Ödünç verilen mal KAT'-1 TARİK (�> &): Yol ke­
demektir. Bir kimsenin nakit veya sicilik. İslam ülkesinde ( diirülisliim)
ölçülen cinsten bir malını daha sonra müslümanların veya zimmilerin mal­
benzerini (mislini) almak üzere bir larını ellerinden baskıyla ve açıktan
şahsa vermesine de "karz" ve "ikraz" almak, hayatlarına kastetmek, hal­
denir. 1 53 Faizsiz olarak verilen borca kı korkuya düşürmek için birtakım
da "karz-ı hasen" adı verilmiştir. kimselerin veya kuvvet ve ezici güç
sahibi bir şahsın yolları tutmasıdır.
KASABA (�): 6 zira miktarıdır. 154
Bu yüzden halk, gelip gitmekten çe­
KASM (�): B irden fazla kadın­ kinerek yollar kesilmiş olur.
la evli olan erkeğin, iktidarı altın­
KAT'-1 UZV (� &): Bir kimse­
da olan şeylerde, sohbet ve beraber
nin bir uzvunu veya uzvu mesabesin­
yaşamak için geceleme hususunda
de bulunan kaş ve kirpik gibi bir şe­
hanımları arasında adalet ve eşitliği
yini kesip itlaf etmekten ibarettir. El,
temine riayet etmesidir.
ayak gibi uzuvları kesmek; göz, diş
KASAME (d.... Ll ): Esasen güzellik ma­ gibi uzuvları çıkarmak; kaşları, kir­
nasında isimdir. "Sabihu'l-vech" olan pikleri yolmak kat' dan sayılmıştır.
insana "kaslın" denir. "Kasem" gibi
KATl'-1 TARİK (�> 2'\j): İnsanla­
yemin manasında da kullanılmaktadır.
rın mallarını baskıyla ellerinden al­
"İksam" ise yemin etmek manasında­
mak üzere yol kesicilik eden şahıstır.
dır. İsliim hukukunda "kasiime", katili
Bu şekilde yolları kesilen kimseler­
bilinmeyen ve üzerinde öldürme ese­
den her birine "maktüun aleyh" de­
ri bulunan bir cesedin bulunduğu yer
nildiği gibi, alınan mala da "maktüun
leh" denir. Bu hadisenin cereyan etti­
1 52 Çoğulu, "karain"dir. Kuvvetli karineye,
"karine-i katia" denir.
ği yere de "maktüun fih" adı verilir.
Bu şekilde ödünç verene, "mukriz",
KATl'-1 UZV (� 2-L;): Bir kim­
1 53

ödünç alana da, "müstakriz" adı verilir,


ödünç almaya, "iktiraz" da denir. "Teka­ senin bir uzvunu veya uzvu mesabe­
rüz" de iki kimsenin birbirinden ödünç sinde bulunan kaş ve kirpik gibi bir
alması demektir. "Kıraz, mükaraza" ise şeyini kesip itlaf eden şahıstır. Böy­
"mudarebe" manasındadır.
le bir uzvu kesilen kimseye "mak­
Bir ödünç karşılığında alınan fazlalığa,
fazla miktara "rıbh" ve "Iaiz" denir.
tüu '1-uzv", kesilen uzva da "uzvu
1 54 Çoğulu, "kasabat"tır. maktı1" denir.
1 20 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

KATİL (_J.;Li): B ir canlıyı öldüren, velliye vakıfta tasarruf salahiyeti de


onun ruhunu cesedinden ayırmaya havale edilmiştir.
doğrudan katılan şahıstır. Öldürülen KAZA ( .. L;ı;): Emirle vacip olan şe­
canlıya "maktul" ve "katil" denir. yin benzerini (mislini) hak sahibine
Katil tabiri, vasıf olarak kullanılınca teslim etmektir. Mesela belirli bir
kadına da denir, isim olarak kullanıl­
vakitte tutulacak bir orucu o vakitten
dığı takdirde ise kadın için "katile"
sonra tutmak bir kazadır. Gasbedilen
denilmek lazım gelir.
bir malın mislini veya kıymetini sa­
KATL (p): Cesetten ruhu yok eden hibine teslim de bir kazadır.
müessir fiildir. Başka bir tarife göre
KAZA ( .. L;ı;): Sözlükte "hüküm, ah­
katı, hayatın yok olmasında adeta et­
kam, imza, takdir, yaratma, infaz,
kili olan fiilin ismidir.
vahiy, ferağ, ölüm, iş, bir olayı sözlü
KAVED <�;): Mutlak olarak kısas veya fiili olarak ayırma ve kesme,
anlamındadır. Bununla birlikte çok bir hakkı sahibine ödeme, ilave ve
kere "kısas fı'n-nefs" manasında gerekli kılma ve bir şeyi bağlayıcı
kullanılır. Katilin boynuna ip takı­ kılma, arzu edilen şeye gönülden ve
larak kısas sahasına götürülmesi yö­ isteyerek nail olmak" gibi anlamla­
nüyle kısasa "kaved" denilmiştir. ra gelir. İslam hukuk terimi olarak
kaza, özel bir yetkiden ibaret olan
KAVL Bİ-MUCEBİ'L-İLLE (J_,;
hakimlik yapmak yani davaları hal­
�I �.r-!): Hükümde ihtilaf baki
ledip karara bağlamaktır.
olmakla beraber iddiacının getirdiği
ve bununla karşı tarafı mağlup ettiği KAZA-İ İLZAM (rl)I .. L,a;): Hakimin
şeyi kabul etmekten ibarettir. "Geti­ yargılamayı özel şekilde bitirip karar
rilen delil, aslında doğrudur, fakat bu verdikten sonra, "Şöyle hüküm, kaza
delil, iddiayı ispata yeterli değildir veya ilzam ettim, iddia edilen şeyi da­
ve iddia edilen hüküm bununla sabit vacıya ver" gibi sözleriyle dava konu­
olmaz" denilmesi gibi. su olan şeyi davalıya zorunlu kılması­
dır. Buna, "kaza-i istihkak" da denilir.
KAYYIM-1 VAKIF (.....ü_, �): Müte­
velli demektir. Çoğulu, "kuvvam"- KAZA-İ TERK (.!.\; .. L.a;): Davacı­
dır. Bir de kayyım, "Kendisine vak­ nın iddiasını ileri sürmesini haki­
fın korunması, toplanıp ayrılması min, "Hakkın yoktur, davalaşmadan
havale edilmiş kimse" demektir ki engellenmişsin" gibi sözlerle engel­
bu halde mütevellisinin idaresi altın­ lemesi. Ayrıca kaza, "özel velayet
da bulunmuş olur. Mütevellinin sala­ üzerine bağlanan hükümdür veya zo­
hiyeti ise daha geniştir. Çünkü müte- runlu tutmaya yetkili olan kimsenin
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ö Ü . 12 1

bir kimseyi şer'i hükümle zorunlu Istılahta, "Bir şeyin talep edilmesi
tutması" anlamına da gelir. 1 55 hakkında (alacak hakkı konusunda)
zimmeti zimmete ilave etmektir." Yani
KAZF (J.19): Lugatta "mutlak olarak
bir malın veya bir şahsın istenmesi hu­
atmak" manasındadır. Hukuk ıstılahı
susunda kendi zatını başkasının zatına
olarak bir kimseye ayıplama ve sövme
ilave ederek o başkasının hakkında
maksadıyla zina isnat etmekten ibarettir.
lazım gelen isteme hakkını kendisi de
KAZF Bİ'L-KİNAYE (�l:SJ4 ...; .19 ): üstlenmek ve taahhüt etmektir. 1 56
Bir kimseye kinai bir tabir ile zina
KEFALET Bİ'D-DEREK (;.J\.45
isnat etmekten ibarettir. Bir kadına
!l.J..U4): Satılan malın sahipli çıkması
hitaben, "Ey tacire ! " veya "Kocanı
durumunda, bu mal müşterinin elin­
rezil ettin" denilmesi gibi.
den alınınca malın bedelinin müşte­
KAZF-1 SARIH (e::.r" ...;.19 ): Zinayı riye iadesine kefil olmaktır. Ayrıca
açıkça ifade eden bir lafız ile yapılan bir kimsenin şahsını müşteriye tes­
kaziftir. "Fülan zanidir" denilmesi gibi. lime kefil olmak anlamına da gelir. 1 5 7

KAZİF ( ...;� L!): Bir kimseye zina isnat KEFALET Bİ'N-NEFS (_,...A:J 4 ;.J\.45):
eden şahıstır. Kendisine zina isnat Bir kimsenin şahsını mahkemeye
edilen kimseye, "makzfif ', zina isna­ veya belirli bir yere getirmeyi ve tes­
dında kullanılan lafza da "makzüfün lim etmeyi taahhüt etmektir. Buna,
bih", kazfın vuku bulduğu mekana "kefalet bi'l-vech" de denir.
da "makzufan fih" denir.
KEFALET Bİ'L-MAL (JW4 ;.J\.45):
KEFAET (�\.45): Lugatta "eşitlik ve Halihazırda mevcut veya zimmette
münasebet" demektir. Benzerlik ve sabitbirmalınedasınakefıl olmaktır. 1 58
denkliği haiz olan kimseye "küfüv"
Kefalete, "zeamet", "kabiile", "hamiile"
denilir. Çoğulu "ekfü"dır. F ıkıh dilin­ 156

ve "daman" da denir. "Gariimet" de edası,


de kefüet, koca ile kansının birbirine
lazım olan şey ve böyle bir şeyi eda ma­
bazı hususlarda eşit ve denk olmaları nasındadır; kefalet yerinde de kullanılır.
veya kadının şerefçe kocasından alt 1 57 Kefiilet bi'd-derek, kefiilet bi'l-mal ile
seviyede bulunmasıdır. kefiilet bi'n-nefs kısımlarına ayrılmıştır.
"Derek" ve "derk" lafızları ise lugatta
KEFALET (;.J\.45): Sözlükte, "birleş­ "bir kimsenin ardından yetişmek, ona ka­
tirmek ve ilave etmek" anlamındadır. vuşmak" anlamındadır.
158 Bu yönüyle mala kefalet, "kefiilet bi '1-ayn"
155 Dinen belirlenen vaktinde yerine getiril­ ile "kefiilet bi' d-deyn" kısımlarına ayrılır.
meyen bir ibadetin bu vakit haricinde ifa Deyn yani borç, zimmette sabit bir vasıf
edilmesine de "kaza" denilir. "Kazıyye" de ise de kabzedildikten sonra kendisinden
"hükümet" manasındadır. Kazanın çoğulu, istifade olunacak bir ayn olacağı için o da
"akzıye", kazıyyenin çoğulu da, "kaziiya"dır. bu değerlendirmeye göre mal sayılmıştır.
1 22 • İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ

KEFALET Bİ'T-TALEB (4.JLlS KEFALET-İ MUACCELE (4.JLlS


�4): Borçluyu teftişe ve onun �): Bir şeye, kefalet akdinin ya­
bulunduğu yeri göstermeye kefil ol­ pıldığı andan itibaren kefil olmaktır.
maktır. Borçluyu getirip hazır bulun­ Yahut bir şeye peşinen eda olunmak
durma hususunda kefalet bi' l-vech üzere kefalette bulunmaktır.
ile ortaktır. Şu kadar var ki kelalet
KEFALET-İ MUALLAKA (4.JLlS
bi'l-vech yalnız borçlular hakkında
W.....) : Kefalete elverişli bir şar­
geçerlidir. Kefalet bi 't-taleb ise yal­
ta bağlanmış olan kefalettir. "Filan
nız mala kefalete ve borçlulara kefa­ kimse başka yere çıkıp giderse bu
lete mahsus değildir. Kısas, had gibi borcuna ben kefilim" denilmesi gibi.
bedeni hakları da kapsar.
KEFALET-İ MUKAYYEDE (4.JLlS
KEFALET Bİ'T-TESLİM (4.JLlS ö� ) : Bir şeyin talep edilmesine
�4): Eşya (a'yan) kabilinden belirli şartlar doğrultusunda kefil ol­
olan bir malın teslimine kefil olmak­ maktır. "Filan kimse borcunu verme­
tır. O mal mevcut oldukça kefil onu den vefat ettiği takdirde o borca ben
teslime mecburdur. Telef olduğu tak­ kefilim" denilmesi gibi.
dirde kefil borcun kendisinden talep
KEFALET-İ MUTLAKA (Ulk.. 4.JLlS):
edilmesinden kurtulur.
Erteleme, peşin hale getirme ve tak­
KEFALET-İ MEŞRUTA sit şartı zikredilmeksizin yapılan ke­
4.1:._,_r..,.) : B ir şart ile kayıtlı olmak falettir. Buna, "kelalet-i mürsele" de
üzere yapılan kefalettir. O şart, bili­ denir. "Ben filanın borcuna kefilim"
nen ve meşhur bir şart olunca kefalet denilmesi gibi.
sahih ve şart muteber olur. Meşhur
KEFALET-İ MUVAKKATE (4.JLlS
ve bilinir olmayınca kefalet sahih
ö_,,,. ) : Belirli bir zaman için yapılan
olur fakat şart muteber olmaz. ı59
kefalettir. "Filanın borcunu edaya
veya şahsını teslime bugünden şu
1 59 Mesela bir kimse alacaklıya (dilin) hita­ güne kadar kefilim" diye yapılan ke­
ben, "Bu alacağını filan tacirin üzerine
haviile etmem şartıyla, ben senin filan şa­
falet buna örnektir. O günden sonra
hıstaki alacağına kefilim" deyip alacaklı kefalet ortadan kalkar.
ile tacir de kabul etse, bu kefalet sahih,
şart da muteber olur. Bunu alacaklı veya olmaz. Çünkü bu şartı yerine getirmek,
tacir kabul etmeyince de o kimseye bir ilk kefil ile alacaklının (mekfülün lehin)
şey lazım gelmez. Fakat, "Filan ve filan gücü dahilinde değildir. Bu bakımdan bu
şahısların da alacağın şu miktarına kefil şart batıldır yani hükümsüzdür. Artık on­
olmaları şartıyla ben alacağına kefilim" lar bu kefaletten kaçınsalar da o kimse bu
dese kefalet sahih olur, bu şart muteber kefaleti üstlenmiş olur.
İ S LA M H U KU KU T E R İ M L E Rİ S ÖZ L ÜG Ü • 1 23

KEFALET-İ MUZAFE (ül..a... 4.ll.6): bir şahsa başka bir şahsın kefil olma­
Müstakbel bir zamandan itibaren sı demektir. 1 6 ı
muteber olmak üzere yapılan kefa­
KEFARET-İ KATL (J:.' ;;1\..6) : Bazı
lettir. "Ben filanın borcuna gelecek
öldürme suçlarından dolayı verilecek
ayın başından itibaren kefilim" de­
diyetlerden başka, yerine getirilmesi
nilmesi gibi.
gereken bir kerarettir. Bir mümin kö­
KEFALET-İ MÜECCELE leyi azat etmekten, bu bulunmadığı
�__;... ): İleriye dönük bir tarih belir­ takdirde peşpeşe iki ay oruç tutmak­
terek yapılan kefalettir, "Filanın bor­ tan ibarettir. 1 62
cunu filan vakitte ödemek üzere kefil
oldum" gibi. Ayrıca belirli bir müd­
KEFİL (J:.45): Kendi zimmetini başka­
sının zimmetine ilave eden kimsedir.
detten sonra muteber olmak üzere
1 63 Başkasına ait olup ikrar edilen veya
yapılan kefalet de aynı anlama gelir.
edilmeyen bir borcun edasını üstlenen
"Filanın borcunu ödemeye veya ken­
kimse gibi. Kefile, "damin, garlın,
disini teslime bir aya kadar kefilim"
zaim, kabil" ve "sabir" de denir.
denilmesi gibi ki kefalet, bu sözden
itibaren bir ay geçtikten sonra başlar. 1 60 16 1 İ şte fıkıhta, "müteselsil kefalet" bu suretle
meydana gelir. Nitekim Maliki kitapların­
KEFALET-İ MÜNECCEZE (4.ll.6 dan Şerhu Ebü'l- Berekdt'ta buna işaret
;;�): Bir şarta veya bir zamana olunmuştur. Yoksa aynı haktan dolayı asi­
bağlı olmayan kefalettir. Bir borcun lin kefile kefaleti fazladan bir kefalet oldu­
ğundan buna kefıilet-i müteselsile denmez.
edasına derhal kefil olmak gibi.
162 Kefıiret maddesi esasen "örtmek" ve "giz­
KEFALET-İ MÜŞTEREKE (4.ll.6 lemek" manasını ifade eder. İ şlenilmiş
günahları hiç işlenilmemiş mesabesinde
4.S';:..:... ): Bir hakkın edasına veya bir
örtmeye ve gizlemeye "tekfır-i zünfıb"
şahsın teslimine iki veya daha fazla denilmesi bu değerlendirmeye göredir.
kimselerin birlikte kefil olmalarıdır. Fıkıhta kefıiret, dinin belirli yasakları­
nı ihlal eden kimsenin hem ceza hem de
KEFALET-İ MÜTESELSİLE (4.ll.6 Allah'tan mağfiret dilemek maksadıyla
�): B ir haktan dolayı kefil olan yükümlü tutulduğu köle azat etme, oruç
tutma, fakiri doyurma ve giydirme gibi
160 O bir ay içinde kefilden, kefaleti dolayısıy­ mail veya bedeni nitelikli ibadetlerin genel
la borç talep edilemez. Çünkü bu müddetin adıdır. Bir yönüyle ibadet, bir yönüyle de
zikredilmesi, bu talebi tehir içindir. Hatta, ceza mahiyetindedir. Kefıiret-i kati, kefıi­
"Ben bir aya kadar kefilim, ondan sonra ret-i zıhar, kefıiret-i yemin, kefıiret-i fıtr,
kefaletten beriyim" denilse kefalet oluş­ kefıiret-i cinayiiti '!-hac adıyla beş kısımdır.
maz. Zira bir aydan evvel kefalet meydana 1 63 Başkasının üzerine lazım gelen veya gel­
gelmiş olmayacaktır, ondan sonra ise kefa­ meyen bir talep hakkını (alacak hakkını/
letten beri olunduğu açıklanmıştır. mutalebe) kendisi için taahhüt eyleyen.
1 24 • i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü

KELA ( ..')IS): Ot, sapı olmayan ve bi­ KEYLİ (J-:5): Herhangi bir ölçekle öl­
tince yerlere serilen bitki. 164 çülebilen ·şeydir. 1 65 Buğday ve arpa gibi.

KENİSE (L::;S) : Esasen yahudi ile KIN (}): Rakik yani köle ve cari­
hıristiyanların mabedlerine verilen ye demektir. Dişi kalıbı, "kınne"dir.
bir isimdir. Bu isim daha sonra hıris­ Bazılarınca da "kın", alınıp satılması
tiyan mabedlerine tahsis edilmiştir. caiz olmayan köle demektir. "Mü­
Çoğulu, "kenais"tir. debber" gibi.

KENZ (;:5): Define demektir. Yer KIRAT-1 ÖRFİ (}f" .11� ): Bazı
altında gömülü olup sahibi bilinme­ fukahanın beyanına göre beş, bazıla­
yen altın, gümüş sikkeler ile silahlar, rının beyanına göre de dört orta bü­
yüklükte arpa ağırlığından ibarettir.
aletler, ev eşyası gibi mal ve eşyadan
Bu fark, ülkelerin farklılığına veya
ibaret olup üç kısma ayrılmıştır.
örfün değişmesine dayanır. Kıratlar
KENZ-İ CAHİLİ (�� _;:5): Üze­ hafif tartı ölçülerinden olup elmas
rinde Cahiliyye simgesi bulunan, gibi kıymetli eşya ve cevher tartısın­
yani, üzerinde put resmi veya gay­ da kullanılır. Bir kırat ise 0,200046
ri müslim hükümdarlardan birinin gram yani 1 kırat, 1 gramın milyonda
resmi mevcut olan gömülü sikke ve iki yüz bin kırk altısına denktir.
benzerleridir.
KIRAT-1 ŞER'İ (/� .11� ) : Beş
KENZ-İ İSLAM (i')L.. ! _;:S): Üzerin­ adet orta büyüklükte arpa ağırlığın­
de İslam simgesi ve alameti bulunan dan ibarettir.
yani üzerinde kelime-i şehadet yazılı KIRBA (�}): Süt veya su tulumu, 50
veya müslümanlara aidiyeti malum men, yani, 1 3 .000 dirhemlik veya 32
bir nakşı içeren gömülü sikke ve okkalık bir kap. Çoğulu, "kıreb" ve "kı­
benzerleridir. rebat"tır. Bazı mahsullerin vergilerini
alma hususunda bu ölçü dikkate alınır.
KENZ-İ MÜŞTEBEH ( � _;:S): Hu­
susi bir alameti olmayan veya darbı ve KISAS (...,.,. L.ai ): Esasen eşitlik mana­
nakşı karışık olup müslümanlara mı, sını hissettirici olup "bir şeyin izine
gayri müslimlere mi aidiyeti anlaşıla­ tabi olmak ve onun bir benzerini/
mayan gömülü sikke ve benzerleridir. dengini getirmek" demektir. Cürm
ile ceza arasında denklik (müma­
164 Ağaçları kapsamaz. Mantar da ot hük­ selet) olması istendiğinden bu özel
mündedir. Deve dikeni denilen otun sapı, cezaya "kısas" denilmiştir. Şöyle ki:
kök ile dallar arasındaki kısmı olup bir
derece yerden yükseldiği için fukahaca 165 Buna, "mekil" de denir. Çoğulu, "keyliy­
ot sayılmayıp ağaç sayılmıştır. yat" ve "mekiliit"tır.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 1 25

Kısas, şer'an katili maktule karşı­ KISMET-İ A'YAN (.J�I 4.....,..j) : Menkul
lık öldürmek veya yaralanmış veya
veya gayri menkul eşyalardaki şayi hak­
kesilmiş olan bir organ karşılığında
ları tayin ve tahsis etmekten ibarettir.
yaralayan ile kesenin ona denk olan
organını yaralamak veya kesmektir. KISMET-İ CEM' (� �): Müş­
terek eşyaların kısımlara bölünerek
KISAS Fİ'L-ETRAF () V"' L.ai
bunların her birinde şayi olan his­
..-91)> )fi): Yaralı veya kesilmiş bir
organ karşılığında yaralayan ile ke­ selerin birer kısmında cemedilmiş
senin denk organını yaralamak veya olmasından ibarettir. Üç kimse ara­
kesmektir. sında ortak olan otuz koyunu onar
onar üçe taksim gibi ki hisseler onar
KISAS Fİ'N-NEFS (�\ d V"'L.ai):
koyunda cemedilmiş olur.
Katili maktulün canı karşıİığında öl­
dürmektir. KISMET-İ GANİMET (� �):
KISASEN KATL (j.:j L,.. L,ai ): Kasten Savaşta düşmandan alınan malların
katil olan bir şahsın şartları dairesin­ İslam ülkesinde gaziler arasında kesin
de öldürülmesidir. olarak taksim edilmesi ve dağıtılma­
Üzerine kısas icrası icap eden şahsa sıdır. Buna "kısmet-i mülk" de denir.
"men aleyhi' l-kısas" denir. Hakkın­
KISMET-İ inA' (e-41 �): Gani­
da kısas hükmü bilfiil icra edilmiş
met mallarını küfür diyarında (da­
olan şahıs veya organa da "muktas­
sun minh" denilir. rülharpte) gazilere payları oranında
geçici olarak dağıtmaktır. Gaziler,
KISMET (�): Taksim etmek ve
bu malları İslam diyarına (darülis­
bir şeyi bölmek demektir. Yani, farklı
lam) getirince hepsini tekrar bir yer­
kimselerin bir şeydeki şayi hisselerini
de toplarlar, sonra bunları aralarında
bir ölçü ile tayin ve tahsis etmeleridir. 1 66
Aşağıdaki şekilde kısımlara ayrılır: yeniden taksim ederler.

A) Kısmet-i A'yan KISMET-İ KAZA (�Wü �): Or­


a) Kısmet-i cem' taklardan bazılarının talebi üzerine
Kısmet-i rıza
ı. hakim tarafından cebren ve hükmen
2. Kısmet-i kaza yapılan taksimdir.
b) Kısmet-i tefrik
B) Kısmet-i Menafi' KISMET-İ MENAFİ' (�l:...o �):
Müşterek menfaatleri tayin ve tah­
166 Mesela ölçülen şeylerdeki (mekilat) şayi sisten ibaret olup kıyemi mallarda
hisse ölçüyle (keyl), metre ile ölçülenler­
geçerli olur. Bu durumda aslı baki
deki (mezn1at) şayi hisse zira ile ayırt ve
ifraz edilir.
olup kendileriyle faydalanma müm-
1 26 • İ S L A M H U KU K U T E R İ M L E Ri S Ö Z L Ü G Ü

kün olur. Ortak bir evde ortakların zerini aralarındaki ictihadla sabit olan
belirli vakitlerde nöbetleşe ikamet illet birliği sebebiyle diğer bir şeyde
etmeleri gibi. (fer' de) re 'y ve ictihad neticesi olarak
ortaya çıkarmaktır. Mesela, buğdayın
KISMET-İ RIZA ( .. L,.;.J 4..-9 ) : Ortak­
faiz cereyan eden (ribevi) mallardan
ların kendi rızalarıyla yaptıkları tak­
olduğu nas ile sabittir. Bir miktar buğ­
simdir. 167
day, o miktardan fazla bir buğday ile
KISMET-İ TEFRİK CY._,.A; 4..-9) : Or­ satılamaz. Bu, asıldır. Bunun ictihaden
tak bir aynın taksim olunup her cü­ illeti ise ölçü ile alınıp satılması (key­
zünde şayi olan hisselerin birer kıs­ liyet) ile cinsiyettir. Bu illet ise pirinç­
mında tayin edilmesinden ibarettir. te ve darıda da vardır. Bu da fer'dir.
Bir arsanın ikiye taksimi gibi. Buna Binaenaleyh buğdaya kıyas ile pirin­
"kısmet-i ferd" de denir. cin ve darının da füiz cereyan eden
(ribevi) mallardan olduğuna re'y ile
KISSİS (�): Hıristiyanların ilim hükmedilir. Bu, bir kıyas meselesidir.
ve dinde reisleri olan kimsedir ki,
"keşiş" denilir. Kıyasta "asl"a "makisun aleyh",
"fer"'e de "makis" denir. Kıyas-ı
KITAL-MUKATELE (.ü;�-Jl:i):
fukaha, cüz'i meseleden cüz'i me­
Muharebe ve hasımlaşma (muhasa­
seleye delil getirme (istidlal) yolu
me) demektir. Bünyesi savaşa daya­
olduğundan mantıktaki "temsil" ka­
nıklı olduğu halde savaşmaya doğru­
bilinden sayılabilir.
dan başvuran veya hazır olan kimse­
ye "mukatil" denilir. 168 KIYEMI (�): Çarşı ve pazarda
benzeri (misli) bulunmayan, yahut
KIYAS-1 FUKAHA ( .. � ı..r" l:-9 ): Bir
bulunsa da fıyatça farklı olan şey­
şeyde (asıl) sabit olan hükmün ben-
dir. Yazma kitaplar, el yapımı kap­
167 Bu kişiler kendi aralarında nza ile taksim lar, hayvanlar, karpuz ve kavun gibi
ederler veya hepsinin nzası ve müracaa­ meyveler bu kabildendir. 169
tıyla hakim taksim eyler.
1 68 Burada yer alan şu iki madde fıkıhla KIYMET (�): Bir malın tam değeri
doğrudan alakalı olmadığından dipnota
demektir.
alınmıştır: 1 2 1 . Lihak (JW): Yetişmek,
kavuşmak, bir taifeye gidip katılmak, KİNAYE (�l:S): Hakikat olsun me­
iltihak edip tabi olmak. "Lühfık" da bu
manadadır. Yetişip tabi olana da "Iahik"
caz olsun kendisiyle ne kastedildiği
ve "mülhak" denilir. 1 22. Lika (.W): kapalı olan lafızdır. Kullanımı bıra­
Görmek, yetişmek, tesadüf etmek, karşı­ kılmış ve terkedilmiş olan hakikatler
lamak demektir. "Tilkii" da "hiza", "mu­
vazi" manasındadır. 169 Çoğulu, "kıyemiyyat"tır.
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 1 27

birer kinaye olduğu gibi, kullanımı KİSVE (ö_,...5) : Elbise yani giyilecek
yaygın olmayan mecazlar da birer şey demektir.
kinayedir. Mesela, bir kimse zevce­
sine, "Benden kapan (tesettür et), git
KİTAP ( '"7'l::5) : Lugatta mektup, yani
ailene katıl" dese bu sözleri, niyetine "yazılmış şey" demektir. Fukahaya
göre boşamadan kinaye olur. "Sen göre, "Birtakım bablardan, fasıllar­
hainsin" sözü de böyledir. dan oluşmuş, fıkhi meseleleri içeren
yazıların bir araya getirilmiş şeklidir."
KİRA ( .. 1_,.5): Ücret manasına olduğu Usulcülere göre de kitap, "Kur'an-ı
gibi icare manasında da kullanılır. Mübin'dir ki Hatemü' l-Enbiya Efen­
Buna, "mükarat" da denir. "İktira" da dimiz'e Allah tarafından Cibril-i
"bir şeyi kira ile tutmak" demektir. 170 Emin vasıtasıyla vahiy ve inzal buy­
Malikiler çoğunlukla "icare" lafzını rulmuş olan ve mana ile nazm-ı ce­
insanların, elbiselerin, kap kaçak gibi
lilden ibaret bulunan Kur'an ayetleri­
bazı eşyanın menfaatleri hakkında­
nin bir araya getirilmiş şeklidir."
ki akidlerde kullanılırlar. "Kira" ve
"ikra" tabirlerini de hayvan ve gemi KİTABET (�l::S') : Efendi ile kölesi
gibi bazı araçların icaresi hakkında arasında bedel verme yoluyla geçer­
kullanırlar. li olan bir akiddir. Buna "mükatebe"
de denir.
KİRDAR u�_,$): Bir kimsenin veliy­
yü'l-emr tarafından ziraat için ken­ Başka bir ifadeyle köleyi zilliyet açı­
disine havale edilmiş olan arazi üze­ sından şimdi ve mülkiyet açısından
rinde yaptığı binaya, diktiği ağaçlara ileride azat etmektir. Yani köleyi,
denir. Ayrıca kişinin kendi mülkün­ borçlandığı bedeli ödemesi anında
den naklederek tarla haline getirmek azat olmak üzere şimdiden tasarruf
üzere o arazinin çukurlarına ve ya­ hürriyetine, mülk edinebilme (hakkı
rık yerlerine doldurduğu topraklara
temellük) hakkına kavuşturmaktır.
da kirdar denir. Buna bazı yerlerde
Köle bu sayede kendi hesabına çalı­
"hakk-ı karar" adı verilmiştir. Bir
şıp kazanır, kitabet bedelini ödeyince
arazinin tarla haline getirilmesi için
kölelikten kurtulur.
çukurlarına doldurulan topraklara
"kibs" denir. Bir yeri sürüp aktarmak KİTABET-İ BATILA (�4 �l::S') : Ku­
ve ziraata elverişli bir hale getirmeye ruluş (in'ikad) şartlarını taşımayan
de "kirab" denir. mükatebedir ki bununla kitabet hü­
kümleri sabit olmaz. Teslimi imkan
1 10 Böyle bir şeyi kira ile tutan şahsa,
dahilinde olmayan veya leş (meyte)
"mükri" denir. "Mükari" de ev ve hayvan
gibi bir malı kiraya veren kimsedir. gibi maldan sayılmayan bir bedel
1 28 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

mukabilinde yapılan kitabet bu ka­ iken bir sebepten dolayı çirkin görü­
bildendir. len şeydir. Nehyedilmiş olan günler­
de oruç tutmak gibi.
KİTABET-İ FASİDE (ö..L.,... \.; �l.:5):
Fasid şartla yapılan mükatebedir ki KUDRET (öJJ..9) : İktidar ve kuvvet
filsid olarak kurulmuş olur. Mesela, demektir. Bu, bir şeyi yapabilmek
iki taksitte ellişer liradan yüz lira ve­ için bulunması gereken güç ve ka­
rilmek ve bir taksit zamanında veril­ biliyetten ibarettir. Fiille beraber
mediği takdirde on lira daha ödemek bulunup onda etkili bulunan kudrete
şartıyle yapılan bir kitabet bu kabil­ "istitaat" ve "kudret maalfiil" denir.
dendir ki bu bedelin ödenmesi halin­ Bu, fiilde etkili ve bu yönüyle fiilin
de azatlık gerçekleşir. sebebinden sayılmıştır.

KİTABET-İ MÜŞTEREKE (�l.:5 KUDRET-İ MÜMEKKİNE (öJJ..9


45�) : İki kimsenin müştereken �): Bir şey yapabilmek için insa­
sahip oldukları bir köle veya cari­ nı yetkin ve muktedir kılan; aletlerin
ye hakkında bir akid ile yaptıkları ve sebeplerin selametinden ibaret
mükatebedir. bulunan kudrettir. Bu, her vacibin
edasının şartıdır.
KİTABET-İ SAHIHA (� �l.:5):
Şartları belli ve kesin bir bedel üzeri­ KUDRET-İ MÜYESSİRE (öJJ..9
ne yapılmış kitabet akdi. ö.r::-4) : Bir şeyi kolaylıkla yapabil­
meye vesile olan kudrettir. Bu kudret
KİTABET-İ ŞIKS (� �l.:5): Bir bir kısım mali vecibelerin vücubu ve
kölenin bir kısmını, mesela yarısını
zimmette devamı için şarttır. Mesela,
kitabete kesmektir.
zekatın vücı1bu bu kudretin vücudu­
KİTABİ (.f.l.:5): Esas itibariyle se­ na bağlıdır.
mavi bir dine, indirilmiş bir kitaba
KÜFR (_...i5) : Esasen örtmek ve giz­
inanan gayri müslim kimse demektir.
lemek manasındadır. Istılahta, Allah
Dişi kalıbı, "kitabiyye"dir. Geneline
Teala'nın varlığını veya birliğini ya­
"Ehl-i kitap" denilir. Yahudiler ile hı­
hut ilahi şeriatlardan ya da nebi ve
ristiyanlar bu cümledendir.
resı11 hazretlerinden herhangi birini
KUBUH (�): Bir şeyin aklen ve inkar etmektir.
şer'an çirkin olup dünyada kötüle­
KÜRA' (�.}"): At, deve, katır, eşek,
meye, ahirette azaba veya azarlan­
fil ve üzerine yük yüklemeye alıştı­
maya konu olmasıdır. Küfür ve hür
rılmış olan öküz gibi hayvanlardır.
kimseyi satmak gibi. Böyle bir şey,
Çoğulu, "ekari"dir.
li-aynihi "kabih"tir. Bir de "li-gay­
rihi kabih" vardır ki aslında meşru
L

LAFZ-1 AM (İL&. .1:...i.J ) : Gayri mahsur LAFZ-1 MUTLAK (J.l.k... .1:...i.J ) : Kapsa­
yani, sayısız müsemmaları kapsamı­ mı sınırlandırılmamış ve cüzleri tayin
na alan ve aynı cinsten birçok fertle­ edilmemiş (cinsin tamamını bütün
re birden delalet eden lafızdır. Kavın, cüzleriyle kapsayan) lafızdır. Has laf­
cemaat, rical, nisa lafızları gibi. zın fertlerindendir. Mesela, "üç gün"
denilse bundan belirsiz üç gün kaste­
LAFZ-1 HAS (.r:•I>- .1:...i.J) : Bir manaya
dilmiş olur. "Bir kitap okudum" de­
münferiden -başlı başına- vazolunan
nilse bundan kitap cinsinden herhangi
lafızdır. Zeyd, Amr, insan, erkek, ka­
bir kitap okunduğu ifade edilmiş olur.
dın lafızları gibi.
Bunlar, birer mutlak lafızdır.
LAFZ-1 MENKUL (J� .1:...i.J) : Bir
münasebet ve alakaya dayalı olarak
LAFZ-1 MÜŞTEREK (!l� .1:...i.J) : İki
veya daha çok manaya ayn ayn va­
vazolunduğu şeyin haricinde bir ma­
zedilmiş lafızdır. Mesela "ayn" lafzı
nada kulanılması karinesiz olarak
anlaşılan lafızdır. hem göz hem de altın ve mahiyet
gibi manalara vazedilmiştir.
LAFZ-1 MUKAYYET (� .1:...i.J) : Bir
vasıf ile kayıtlanıp cinsine ait fertle­ LAKİT ( .k:i]): Sözlükte "melkı1t"
rin tamamını kapsamaktan ve cinsi­ (kaybolmuş) manasında, "mutlak su­
nin her ferdine şamil olmaktan çık­ rette yerden kaldırılmış şey" demek­
mış olan lafızdır. Mesela, "peşpeşe tir. Daha sonra "menbüz veled" yani
üç gün" denilse üç günün "peşpeşe" atılmış çocuk manasında kullanılma­
vasfıyla kayıtlanmış ve sınırlandırıl­ sı yaygın olmuştur. Çünkü yere atılan
mış olduğu anlaşılır. şeyler adet gereği yerden kaldırılır.
1 30 • i S L A M H U K U K U T E R i M L E R i S Ö Z L Ü (; Ü

Himayeye layık bir şey ise himaye !arına dair galip bir zan meydana
edilir. Bir yere atılan çocuk da oradan getiren hal karinesi veya fiil karinesi
kaldırılacağı için kendisine durumu­ demektir. Bu durum ortaya atılan id­
nun sonucu itibariyle "lakit" adı ve­ diayı takviye eder.
rilmiştir. Bir şeye akıbetine göre ad
LİAN (.:ıW): Lugatta, lanetleşmek
verilmesi sözlükte yaygın bir şeydir.
yani iki kişinin birbirine lanet edi­
Yaş üzüme "hamr", ölecek bir halde
vermesi demektir. Buna, "mülaane,
bulunan bir canlıya da "meyyit" ismi
telaun, iltian" da denir. Istılahta,
verilmesi gibi. Lakit ıstılahta, ailesi
"Koca ile karısının hakim huzurun­
tarafından bir yere atılmış diri veya
da şer'i usulüne uygun olarak dörder
ölü çocuk" demektir. Bu durum ço­
defa şehadette bulunduktan sonra la­
ğunlukla ya ihtiyaç veya zina töhme­
net ve gazap okumalarıdır."
tinden kaçmak saikiyle olur.

LAZIM (ij�): Muhayyerlik hakla­ LU'B ( �): Oyun demektir. Çoğulu


"leib"dir. "Lu'biyyat" da denir.
rından soyutlanmış olan bir akiddir.
Bu akde bağlanan sonucun kaldı­ LUKATA (4..bAJ ) : Sözlükte alıp kaldır­
rılması mümkün değildir. Mesela mak manasına olan "lakit" lafzından
bir kimse, tercih sahibi (muhayyer) alınmıştır. Gfüb ve düşürülmüş bir
olmamak üzere bir malını bir şahsa mala da adete göre alınıp saklanıldı­
şartları dairesinde satsa bu muamele ğı için, "lukata" adı verilmiştir.
lazım olur; artık bunu bozmaya sala­
hiyeti olamaz. Bunun zıddı, "gayr-i Lukata, "canlı ve cansız yitik mal,
lazım" dır ki kendisinde muhayyer­ sahibi bilinmeyen yere düşmüş mal"
lik bulunan akid demektir. veya "yolunu şaşırmış hayvan, zayi
olmaya maruz, korunmayı hak eden
LEBEN-İ FAHL (� �): Bir erke­ (masum) bir mal" diye tarif olun­
ğin cinsel yaklaşımı neticesi olarak muştur. Bunlar sonuçta birdirler.
bir kadında meydana gelen süttür.
Bu süt her ikisinin özel maddelerin­ Lukatayı kaldıran kimseye, "!akit"
den kaynaklanır. ve "mültekit" denildiği gibi bu yol­
daki harekete de "iltikat" denir. Bu
LEHV (�): Oyun, eğlence, çalgı de­ bakımdan lukatayı, "zayi olan bir
mektir. Gafil olmaya, insanı gafil nef­ şeyi mülkiyetine geçirmek (temel­
sinin heveslerine meyledecek şekilde lük) için değil, sahibi namına koru­
bırakan şeylere de "lehviyyat" denir. mak için alıp kaldırmaktır" diye de
tarif etmişlerdir. Bu, aynı zamanda
LEYS (...:..._,J): Öldürülen bir kimsenin
velilerinin iddialarında doğru olduk- "iltikat"ın da tarifidir.
M

MA-İ HARAÇ (�_,..>- ..Lo ) : Seyhun, mıştır. 171 Istılahta yaratıldığı günden
Ceyhun, Dicle, Fırat nehirleriyle Arap beri yer altında yerleşik olarak bu­
lunan birtakım parça ve cisimlerden
olmayan kavimler tarafından vaktiy­
ibarettir ki başlıca üç kısma ayrılır:
le kazılıp daha sonra müslümanların
ellerine geçmiş olan nehirlerdir. Bu a) İzabe, yani ateşte eriyebilen ma­
İmam Ebfı Yusuf' a göredir. Çünkü denlerdir. Altın, gümüş, demir, bakır,
bu ırmaklar üzerine köprü kurulur ve kurşun gibi.
bu şekilde himaye altında bulunurlar. b) İzabeye kabiliyeti olmayan yani
Fakat İmam Muhammed'e göre bun­ erime imkanı bulunmayan madenler­
lar, kimsenin himayesi altında olma­ dir. Kireç, alçı, yakut, zümrüd gibi.
yan denizler mesabesinde olmakla c) Mayi (sıvı) halinde bulunan ma­
öşüre ait sulardan (miyah-ı öşriyye) denlerdir. Su, tuz, zift, cıva, neft gibi.
sayılırlar. Haraç arazisi dahilindeki
çeşmeler, kuyu suları da "ma-i ha­ MAGNEM (� ): Ganimet demektir.
raç"tır (haraç suyu). Çoğulu, "mağanim"<lir.

MA-İ ÖŞÜR (� .. Lo): Yağmur sula­ MAGSÜB ( '":-'� ): Başkasından


haksız yere zorbalıkla ve açıkça alı­
rıyla harac arazisi haricindeki dere,
kuyu, çeşme sularıdır. Bir kimsenin nan şeydir. 1 72
velayeti altında bulunmayan deniz
1 7 1 Esasen bir şeyin istikrar üzere duracağı
suları da bu kabildendir. yer demektir. Çoğulu, "ma'din"dir.
ı 72 Bunun terim olarak mağsüb sayılabilme­
MADEN (0..loo...o) : Lugatta ikamet ma­ si için mütekavvim ve muhterem bir mal
nasına olan "adn" maddesinden alın- olması lazımdır. Gasb lafzı, "mağsüb"
manasında da kullanılır.
1 32 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

MAGSÜBÜN MİNH (4,;...o '-:"'�): gibi. Zıddı "gayr-i mahrem veya na­
Elindeki veya tasarrufu dairesindeki mahrem"dir. Mahrem, "hürmet, ihti­
bir malı başkası tarafından zorbalıkla ram (saygı)" manasına da gelir.
ve açıkça alınan kimsedir.
MAKLÜAN KIYMET (� l>-fo):
MAHDÜD (.)J...1.:>...A) : Sınırları belirle­ Arsa üzerindeki bir binanın veya
nebilen akardır. Arsa, tarla gibi. Had, ağacın yıkılmasından, koparılmasın­
"iki şey arasındaki sınır" demektir. dan veya sökülüp atılmasından son­
Çoğulu, "hudüd"dur. raki kıymetinden ibarettir.

MAHKÜMÜN ALEYH (Hükmün MAKZIYYÜN ALEYH ( � �):


Muhatabı) ( � iş.,._,.): Kendi filiine Aleyhine hükmolunan kimse. Buna,
şari'-i mübinin hitabı bağlanan mü­ "mahkümün aleyh" de denir.
kellef insandır. MAKZIYYÜN BİH ( "-! � ): Haki­
-
MAHKÜMÜN BİH (Hükmün Ko­ min mahkümün aleyhe zorunlu kıl­
dığı şeydir. Buna "mahkümün bih"
nusu) ("-! iş.,._,.): Kendisine şari' -i
de denir. Mesela Zeyd, Amr'dan 100
mübinin hitabı bağlanan fiildir. Yani,
lira dava edip bunu beyyine ile ispat
mükellef bir kimsenin bu hitaba göre
etse ve hakim de bu 100 lirayı Amr' ın
yapacağı şeydir. Mesela, biz namaz
vermesine hükmetse Zeyd, makzıy­
ve zekat ile mükellefiz. İşte bizim fi­
yün leh; Amr, makzıyyüna aleh; bu
ilimiz olan bu namaz ve zekat, birer
100 lira da makzıyyün bih olur.
"mahkümün bih"tir.
MAKZIYYÜN İLEYH (.ı.:JI �):
MAHKÜNÜ'D-DEM ( İ ..ı..l l 0 �) :
Lehine hükmolunan kimse. Buna,
Hayatı korunmuş, öldürülmesi ya­
"mahkümün leh" de denir.
sak olan kimsedir. Zıddı, "muba­
hü 'd-dem"dir. MAL (J L..) : İnsanın tabiatı kendisine
meyledip de ihtiyaç vakti için de­
· ).
MAHREC-İ FURÜZ ( r;_J.;J. c..r-o ·
polanabilen (iddihar) yani toplanıp
varislere taksimi icap eden terikedir. 1 73 saklanabilen şeydir. Menkul ve gayri
menkul, mütekavvim ve gayri müte­
MAHREM ( İ� ): Akrabalık yakın­
kavvim kısımlarına ayrılır. Leş gibi
lığından dolayı nikahı haram olan
şeyler, insan tabiatının meyline konu
kimsedir. Bir kıza nazaran kardeşi
olmadığından mal değildir. Menfaat­
1 73 Bu bir birimdir (viihid-i kıyasi). Varis­ ler de saklanamamaları yönüyle Ha­
lere göre eşit kısımlara ayrılmış bir adet nefiler' e göre mal sayılamaz. Fakat
halinde bulunur ve bu şekilde meselenin Şafüler'e göre mal sayılır.
tashihi meydana gelmiş olur.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 1 33

MAL-1 MÜTEKAVVİM ( İ_;:... JL.): MANTÜK (J }a:..-) : Bir lafzın söylen­


Şer'an akidlere konu olması ve fay­ diği anda ifade ettiği hükme delalet
dalanılması mubah şeydir. Örfen de etmesidir. Mesela, "Şu kitabı satın
mülkiyet altına alınan (muhrez) mal aldım" denilse bu lafzın mantılku o
demektir. Binaenaleyh mal-ı müte­ kitabın satın alınmış olmasıdır.
kavvim iki manada kullanılmaktadır. 174
MARAZ-1 MEVT (..::..ı_,... vP_,,.. ) : Has­
Mesela besmele ile kesilmiş bir koyu­
tayı zayıf düşürüp kendisinde ölüm
nun eti şer'an mubah olduğundan bir
korkusu bulunan hastalık demektir.
mütekavvim maldır. Denizdeki balık,
havadaki kuş ise mülkiyet altına alın­ Araya sıhhat girmeden bu hastalık
madıkça (gayri muhrez) bulundukça kişiyi ölüme götürür.
gayri mütekavvim olup bunlar avla­
MA'REKE (.C__,......) : Harp meydanı
nılmak ile mülkiyete geçirilince (ih­
demektir. Çoğulu, "mearik"tir.
diz) birer mütekavvim mal olur. İhraz,
"sahibi olmayan mubah bir şeyi meşru MARRE (öJL.): Kamuya ait yollardan
surette ele geçirmek" manasındadır. gelip geçenlerdir. 1 76

MAL-İ NA.Mi (..f° t.; JL.): Artma özel­ MASLAHAT (w..a...) : Bir işin yara­
liğine sahip olan maldır. Nema, şer'-i rına, hayırlı oluşuna, sebep (bais ve
şerifte iki kısma ayrılır: Biri, hakiki saik) olan şeydir. Dini ve dünyevi kı­
nemadır ki bir malın doğum, çiftleş­
sımlara ayrılır. Zıddı "mefsedet"tir.
me ve neslin artması ve ticaret yoluyla
artmasıdır. Diğeri, takdiri nemadır ki MASLAHAT-! DİNİYYE (4.::....L,a..
bir malın artırılmasına güç ve imkan �.>) : Zihni, hurafelerden ve batıl
bulunmasıdır. Sahibinin elinde veya fikirlerden soyutlamak, fikri geliştir­
sahibinin yardımcısının ( naib) elinde mek, nefsi tezkiye etmek, ahlakı ol­
bulunan nakitlerin tedavül yoluyla gunlaştırmak ve terbiye etmek, ruhu
artmaya kabiliyetinin olması gibi. güzel inançlar ve güzel ameller ile
MANİ' ( � L. ): Bir şey ile ondan hedef­ süsleyip kemale erdirmektir. Bu ga­
lenen şey arasına girip aralarını ayı­ yelere hizmet eden her şey dini mas­
ran durumdur. Mesela evlilik, eşlerin lahatı içermektedir.
birbirleri hakkında şahitlik etmeleri­
MASLAHAT-I DÜNYEVİYYE (�
ne engeldir. 175
��.>) : Dünyevi işlerin düzenli hale
1 74 Mütekavvim, sözlükte "kıymetli" demektir. gelmesini (intizamını) temine hizmet
Kanlık (zevciyet) hali, kocanın (zevc)
1 75
eden, birtakım zararlı şeylerin meyda-
şehadetiyle onun kabulü arasına girerek
bununla zevcinin lehine hükmedilmesine
mani olur. Çoğulu, "meviini"dir. 1 76 Yoldan geçip gidene "giibir-i sebil" denir.
] 34 • İ S LA M H U K U K U TERi M L E Rİ SÖZL ÜG Ü

na gelmesine mani olan, sosyal haya­ nin cürmünü ikrar etmesi için hapis
tın refah ve saadetine vesile olan her­ veya dayak ile sıkıştırılması gibi.
hangi bir şeydir. İmam Malik hazretleri, maslahat-ı
mürsele ile amel etmiştir.
MASLAHAT-1 HACİYYE (�
�l>-): İnsanların zaruret derecesine MASLAHAT-! TAHSİNİYYE (�
ulaşmayan ihtiyaçlarıyla ilgili olan �): Bir zaruret veya hacetten
herhangi bir maslahattır ki bunun dolayı değil, sırf evla olanı tercih ve
kaybedilmesi halinde cemiyetin ha­ insanın değerini yüceltme kabilin­
yatında meşakkat yüz gösterir. Ziraat den olan maslahattır. Bazı haşaratın
ortakçılığı (müzaraa), selem, istis­ ve insan tabiatının nefret edeceği pis
na' , bey bi 'l-vefli gibi muamelelerin olan şeylerin (habais) haram olması
bu maslahata dayanır.
meşruiyeti bu gibi maslahatlara da­
yanmaktadır. MASLAHAT-1 ZARÜRİYYE (�
MASLAHAT-1 MERDÜDE (W,,a..
�JJ_,....b) :
Nefsi, dini, aklı, nesli ve
malı korumaya hizmet eden herhan­
•�J�_,..) :
Şeriatın iptal va ilga ettiği
gi bir şeydir. Mesela, evlenmek, nesli
maslahattır. Mesela, Iaiz (riba) ve sar­
koruma, cihad da dini koruma masla­
hoşluk veren şeyler nasla haramdır.
hatına dayalı olarak meşru kılınmış­
Artık para kazanmak maslahatına da­
tır. Sarhoşluk veren şeylerin haram
yanarak bunları irtikap etmek asla caiz
kılınması da aklı, malı ve şerefi mu­
görülemez. Böyle bir maslahat mer­
hafaza gibi maslahatlara dayalıdır.
duttur; bunun zararı karından fazladır.
MA'SÜMÜ'D-DEM (r..UI İ �): Kı­
MASLAHAT-1 MU'TEBERE (� sası gerektiren bir cinayette bulun­
ö�): Bir hükmü vaz ve ispat husu­ mamış olan müslüman veya zimmi
sunda şer'-i şerifin itibar ettiği illet demektir.
ve maslahattır. Kumarın ve sarhoş­
luk veren şeylerin yasaklanması bu MA'TÜH (•_,:....) : 1 77 Aklı kıt, anlayışı
maslahatla ilgilidir. zayıf, saçma sapan konuşan ve işleri­
ni düzenli yürütemeyen kişi demek­
MASLAHAT-1 MÜRSELE (� tir. Böyle bir hale, ateh yani bunaklık
�_,..) : Şer'-i şerif tarafından itibar denir. 1 78
veya iptal edildiği bilinmeyen, zikre­
dilmeden bırakılmış (mesküt-i anlı) ı77 Şuuru karışık olan kimsedir.

olan maslahattır. Bazı hususlarda bir 178 Aklın noksanlığından ibarettir. Şu kadar
var ki ma 'tuh, onun bunun hakkında, deli
delil olarak kabul edilir. Hırsızlık
(mecnun) gibi dövme ve küfretme eyle­
gibi bir cürümle suçlanan bir kimse- mi yapmaz.
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 1 35

MEBI' (t:::"" ): Satılan şey. Bey'in asıl mutbik: Bir ay veya bir sene içinde
maksadı olan ve satışta belirlenen aklı gelip giden kimsedir. 180
eşya. 119

MEBTÜTE (�?,): Kocasından üç


ı so Bazan deli olup hazan da ayılan ve delili­
talak ile ayrılmış olan kadın. Henüz
ği aralıksız devam etmeyen kimse.
iddet içinde bulunan böyle bir kadına
Mutbik (�): "İ tbak" kelimesinden
"mu'tedde-i mebtüte" adı verilir.
alınmıştır. Bir şeyi tamamen örtüp kap­
layan, bir şeyden asla ayrılmayan şey
MECAZ (j� ) : Aralarındaki bir
demektir. Bu bakımdan sahibinden ay­
münasebet ve alakadan dolayı va­ rılmayan bir deliliğe (cinnet), "cüni'ın-ı
zedilmiş olduğu manadan başka bir mutbik", zaman zaman ayrılan deliliğe
anlamda kullanılmış olan lafızdır. de "cüni'ın-ı gayr-i mutbik" denilmiştir.
"Hüma-yi mutbika" ve "hüma-yı gayr-i
Mesela, "vasiyet" lafzının miras,
mutbika" tabirleri de bu kabildendir.
hibe, sadaka manasında kullanılması
Cüni'ın-ı mutbıkin süresi, İmam Ebi'ı Yu­
mecazdır. Boynun "�./' bütün be­ suf'tan bir rivayete göre senenin çoğunu
den manasında kullanılması da bu kapsayan ve dönüp dolaşan deliliktir. Di­
kabildendir. Zıddı hakikattir. ğer bir rivayete göre bir gün ve bir gece­
den fazla olan deliliktir. Çünkü bu kadar
MECLİS-İ NİKAH (cts:; �): uzayan bir delilikle namazların kazası
düşer. Diğer bir rivayete göre de tam bir
Nikah akdi için toplanılan mahal.
aydır. İ mam-1 A zam'ın bir görüşü de böy­
ledir. İ mam Muhammed'den gelen bir ri­
MECLİS-İ KAZA (�l...a! � ) : Haki­
vayete göre, bir aydan az devam eden bir
min davaları yürüttüğü yer, mahkeme. delilik uzun bir delilik sayılmaz. Nitekim
bir kimse borcunu acilen veya yakın za­
MECNUN (0�): Deli demektir. İki manda ödeyeceğine yemin etse bir aydan
kısma ayrılır: Mecnıln-ı mutbik: De­ evvel ödeyince yeminini yerine getirmiş,
liliği en az bir ay veya bir sene ara­ bir aydan sonra ödeyince yemini bozul­
muş olur. Ve bir ayı kaplayan bir delilik
lıksız devam eder. Mecnıln-ı gayri
ile o aya rastlayan ramazan-ı şerif orucu
düşer. Bundan noksanı ise böyle değildir.
1 79 Bey'den asıl maksut olan da budur. Çün­ Ancak İmam Muhammed' den gelen diğer
kü intifa, ancak eşyalar (a'yan) ile olur. bir görüşe göre bu süre tam bir senedir.
Semen (bedel) ise malların mübadelesine İ mam-ı Azam'ın bir görüşü de böyledir.
vasıtadır. Bunun içindir ki bir kişi, belli bir Çünkü bu kadar uzayan bir delilik ile
kitabı 1 00 kuruşa satsa bu kitap, bu satış zekat ve diğer bütün ibadetler düşer. Bir
muamelesinde belirli hale gelir (taayyün de böyle dört mevsimi kaplayan bir süre
eder), onu müşteriye vermek lazım gelir. içinde ayılmayınca bunun asıl akılda bir
Bunun semeni olan 1 00 kuruş ise belirli afet olduğu bilinerek delinin deliliği sabit
hale gelmez (taayyün etmez); herhangi bir olur. Buna göre, tasarruflarda tercih edilen
1 00 kuruş semen olarak verilebilir. de İ mam Muhammed'in bu görüşüdür.
136 . t S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

MECUS (._,....Y':"-4 ): Ateşe tapan, ışık MEFHÜM-İ GAYE (�ts- r_n.io): Bir
gaye ile sınırlanmış ve ona bağlan­
ile karanlığı iki yaratıcı; hayır ve şer
mış olan bir hükmü o gayenin son­
kaynağı tanıyan müşrik bir kavimdir.
rasında yok kabul etmektir. Mesela,
Mecus mezhebine mensup olan şah­
"Güneş batıncaya kadar oruç tutu­
sa "mecfıs'i" denir.
nuz" denilse orucun vücfıbu güneşin
ME'CÜR (J�l.): Kiraya verilen batışına kadar devam eder, ondan
şeydir. Buna "mu' cer, müste 'cer, sonrasını kapsamaz, denilmiş olur.
mükra, müktera, müstekra" da denir. Bir mal bir kimseye bir ay müddetle
ariyet (ödünç) verilmiş olsa bu ariyet
MEDED (�_ı_.): Muharebe meydanın­
hükmü, o aydan sonra geçerli olmaz.
daki mücahidlere yardıma koşup ka­
Bu mefhuma, "mantfık-i işaret" de
tılan cemaat demektir. Çoğulu, "em­
denilir ve bunun, alimler arasında
dad"dır. Bu kelime, esasen "yardım,
üzerinde ittifak edilen bir mefhum
nusrat" ve "cemaat" anlamına gelir.
olduğunu söyleyenler de vardır.
Yardımcı olmaya "imdad", yardım
istemeye de "istimdad" denir. MEFHÜM-İ HASR (.J""2> İ_n.io): Bir
hükmün yalnız bir şeye veya bir şah­
MEFHUM (i_n,io): Bir lafzın söylen­
sa ait olmasına (kasr) ve tahsisine
diği anda doğrudan ifade etmediği
delaletten ibarettir. Mesela, "Fazilet­
bir şeyin hükmüne delaletidir. Me­
li Zeyd'dir" (..l:j j..b l.4l l) denilse fazi­
sela bir kimse, "Şu kitabımı sattım"
let vasfı yalnız Zeyd'e tahsis edilmiş
dese bu söz, o kitaptaki mülkiyet
olur.
hakkının o kimseden çıktığına dela­
let eder. Mefhum, mefhfım-i mutaba­ MEFHÜM-İ İNNEMA (k;I i_n.io):
kat ile mefhfım-i muhalefet kısımla­ İnnema, yani "ancak" edatı ile be­
rına ayrılır. yan olunan şey hakkındaki hükmü
ondan başkasına vermemektir. Me­
MEFHÜM-İ ADET (�...t&- İ_n.io): Bir
sela, "Ameller ancak niyetlere gö­
sayıya tahsis edilen hükmün baş­
redir" (..:.ıl:=J� Jw�I k;I) denilince
ka sayılara verilmediğine delaletten
amellerin hükmü, herhalde niyete
ibarettir. Mesela, kadınların adetleri
bağlı olduğu ve niyetsiz bir amelin
için üç kuru yani hayız veya temizlik
hükümsüz ve kıymetsiz bulunduğu
diye bir sayı tahsis edilmiş olduğun­
anlatılmış olur.
dan adetin iki "kuru" ile tamam ol­
mayacağı ve adet için dört "kuru" da MEFHUM-İ İSTİSNA ( ..l:....a.::... 1 i�):
icap etmeyeceği anlaşılmıştır. İstisna edilene (müstesna) verilen
i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 137

hükmün başkalarını kapsamadığına MEFHÜM-İ SIFAT (ü..,.. İ J+io): B ir


delalet etmesinden ibarettir. Mesela, nitelik (vasıf) ile tahsis edilen bir şey
"Zeyd'den başka faziletli yoktur" ('ıl hakkındaki hükmün o vasıf ile vasıf­
"'4j 'ı/1 j...<> l.9) denilse, faziletli olma vas­ lanmamış olan şeylere verilmeme­
fı Zeyd'den başkasına verilmemiş olur. sidir. Mesela, "Buluğ çağına gelmiş
MEFHÜM-İ MUHALEFET ( İJ+io akıl insanlar alışverişe ehildir" de­
ü.l� ): Bir ibarede zikredilmeyen nilse buluğ ve akıl vasfını taşımayan
(meskCıt-i anlı) şeyin söylenilen insanların, alışverişe ehil olmadıkları
(mantılk) ve mezkur olan şeye olum­ anlaşılır.
luluk ve olumsuzluk itibariyle hük­ MEFHÜM-İ ŞART ( .k__,,;, iJ+io) : Bir
men aykırı olmasıdır. Buna "deli­ şarta bağlanan bir hükmü, o şartın
lü '1-hitab", "tahsisü'ş-şey bi'z-zikr" bulunmaması halinde uygulamamak
de denilir ve sekiz kısma ayrılır. demektir. "Bu kitabı gelirse filan
MEFHÜM-İ LAKAP ( � \J+io) : zata ver" denilmesi gibi.
Bir cinsi veya şahsı ifade eden is­ MEFKÜD (,)fo): Mekanı, yaşadı­
min hükmünü bunların kapsamadığı ğı ve öldüğü bilinmeyen giiib kim­
şeylere vermemektir. Mesela, "Bu sedir. Buna, "gaybet-i münkatıa"'
mal, erkeklere veya Zeyd'e helal­ ile "giiib" adı da verilir. Böyle bir
dir" denilse, bu malın kadınlara ve kimseye, hem beldesinden ayrılıp
Zeyd'den başkasına helal olup ol­ kaybolmuş olması hem de alaka­
maması kelamda zikredilmemiş darlar tarafından araştırı lması sebe­
(meskut-i anlı) olur. biyle, "mefkfıd" denilmiştir. Çünkü
MEFHÜM-İ MUTABAKAT (İ� mefkfıd ve fakid tabirleri lugat itiba­
�\.k...) : Bir ibarede zikredilmeyen riyle kaybetmek, yok olmak ve araş­
(meskı1t-i anlı) şeyin mantılk olan şeye tırmak manalarını ifade eder. "Fakd"
olumluluk (ispat) veya olumsuzluk lafzından türemişlerdir.
(nefy) itibariyle uyumlu olmasıdır. MEKFÜLÜN ANH ( ;.;s. J� ): Borcu­
Buna "nassın delaleti", "fahve '1-hitab" nun edası veya şahsının teslimi husu­
veya "lahnü'l-hitab" da denir. Mesela, sunda kefalet yapılmış olan kimsedir.
"Anne babana öf deme!" mantukuna, Buna "asil" de denir. "Medyfın" gibi.
"Onlara darp ve şetm etme!" meskı1t-i
anha tamamen uygun düşer. Birinin MEKFÜLÜN BİH ( "-! J�) : Kefilin
yapılması yasak olduğu gibi diğerinin edasını veya teslimini taahhüt ettiği
de yapılması yasaktır. şeydir. Buna "mazmun" da denir.
138 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

MEKFÜLÜN LEH (.J J_,A..) : Bir birdir. Belirli bir müddet zikredilme­
malın edasını veya bir şahsın teslimi­ miş ise vefat veya boşama halinde
ni kefilinden talep ve davaya hakkı peşin hale gelir. Bir mehrin tamamı
olan kimsedir. 1 8 1 vadeli (müeccel) olabileceği gibi bir
kısmı da vadeli olabilir.
MEGAZi (..şjl.A..) : Gazve (savaş)
manasına gelen "mağza" veya "mağ­ MEKRUH (·....ı� ): Terkedilmesi ter­
zftt" kelimelerinin çoğuludur. Bu cih edilip işlenmesi hakkında kesin
tabir, çoğunlukla gazilerin menkıbe­ bir yasak (nehiy) bulunmayan fiildir.
leri manasında kullanılır. "Siyer" ve Bu türden fiillerin terkedilmesi övül­
"şehname" gibi. müş, yapılması ise kötülenmiştir.

MEHR C+• ): Hanımın nikah akdi ile Kerahet, "kerahet-i tahrimiyye" ve


hak ettiği maldır. Kadın bu malı koca­ "kerahet-i tenzihiyye" kısımlarına ay­
sından alır. Mehre, "sadak, nihle, aliiik, rılır. Harama yakın olan bir kerahet,
farize, sadaka, atiyye" adı da verilir. kerahet-i tahrimiyyedir. Helftle yakın
olan bir kerahet de kerahet-i tenzihiy­
MEHR-İ MİSİL (j!.- ft" ) :
Hanımın yedir yani tenzihen mekruhtur.
babası yönünden, olmadığı takdir­
de belde ahalisinden akid tarihinde, MEKS ( �) : Ticaret mallarından
yaş, güzellik, bekaret gibi vasıflarda öşr ve bac adıyla alınacak olan ver­
akran ve emsali kadınların mehridir. gidir. Bu vergileri toplamaya memur
Bizzat akid ile vacip olduğundan as­ olan kimseye de "mekkas" (gümrük­
lolan da bu mehr-i misildir. çü) adı verilmiştir. Öşr veya bacı top­
lamaya da "meks" denir. Meks tabiri
MEHR-İ MUACCEL (� ft<): Pe­
esasen "bir şeyin eksikliğini, bir şe­
şin verilmesi şart kılınmış olan me­
yin diğerinden eksik bir fiyatla alın­
hirdir.
masını ve zulüm ve haddi aşmayı"
MEHR-İ MÜSEMMA (� ft<): ifade eder. Tacirlerden alınacak vergi
.
Kadın ve erkeğin az veya çok olarak ile onların mallarına noksanlık gele­
adını koyup tayin ettikleri mal veya ceğinden dolayı bu vergiye "meks"
karşılıklı alınıp verilebilecek olan adı verilmiştir. 1 82
menfaattir.

MEHR-İ MÜECCEL (�.,;.. ft" ) :


182 Bu memuriyet, gayri meşru bir şekilde
Daha sonra verilmesi şart olan me- toplanılması haline bakılarak şer'-i şe­
rifin diliyle zemmedilmiş ve bu sebeple
181 Kefaletin menfaati bu kimseye ait olur. Buna bazı kişiler mekkiis olmaktan kaçınmış­
"mazmünün leh" de denir. "Dilin" gibi. lardır.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 1 39

MELHAME (�): Büyük savaş MENEA (�): Kuvvet ve cemaat. Bu


vakası ve harp sahası demektir. Harp kelime hem isim hem masdar hem de
sahalarına "mevati'nü'l-harb" denir. "man'i" in çoğulu olabilir. Çoğul ol­
MEMLUK (!l_,.L..,. ) : Bir kimsenin duğuna göre, "Bir şahsın himayecisi
mülkünde olan şey demektir. Dişi ka­ ve aşireti olan kimseler" demek olur
ki o şahsa başkalarının tecavüz etme­
lıbı, "memluke"dir. "Mal-i memluk,
lerine mani olurlar. En az dört veya on
arazi'-i memluke" gibi. Fakat bu tabir,
kişiden oluşan bir kuvvete sahip olan
bilhassa bir kimsenin mülkünde bulu­
kimseye "zi menea, sahibi menea" de­
nan köle ve cariye gibi erkeği de dişi­
nir. Menea-i mümtenia da "kuvvetli,
yi de kapsar.
şevketli" (menea sahibi) demektir.
MEN (.:,,... ) : Esirleri bir lutuf olarak
MEN ALEYHİ'N-NAFAKA ( � 0-4
bedelsiz salıvermek, düşmanın düş­
ü..i:J I ): Nafaka vermekle yükümlü olan
man ülkesine (darülharp) dönüp git­ kimsedir. Buna "münfık" de denir.
mesine bedelsiz müsaade etmektir.
Bu kelime esasen lutuf ve ihsan, kes­ MEN LEHÜ'L-İSTİGLAL ( .J :r
me ve minnet manalarına da gelir. Ve J")\;..;:...., �1): Vakfın gelirleri kendisine
özel bir ölçü birimidir. tevcih edilmiş kişi veya kişilerdir.

MEN (C:-- ): Bir delilin mukaddimele­ MEN LEHÜ'N-NAFAKA (.J 0-°


rinden birini kabul etmeyip hakkında ü..i:.l l ): Nafaka almaya hak kazanan
delil istemektir. Buna "münakaza" kimsedir.
da denir. Bir hususta böyle yalnız de­ MEN LEHÜ'S-SÜKNA (� 1 .J :r):
lil istemekle yetinilirse ona "mücer­ Vakıf olan bir binada oturup ikamet
ret men'i" denir. Fakat onu teyit için etmesi kendisine vakıf tarafından vak­
bir söz ilave edilirse "men'i maasse­ fiye şartı olarak konulmuş kimsedir. 183
net" adını alır. Bu senedi izah için bir
söz de ilave edilirse, ona da "tenvir-i MENDUP ('-:"'_,.x....) : Yapılması tercih
senet" denilir. edilmiş ve övülmüş olmakla beraber
terki hakkında yasak bulunmayan
MENBÜZ (�_r:-- ) : Bazı zevata göre ve dinde daima tutulmuş bir yol ol­
hemen doğmasınının ardından bir mayan fiildir. Buna "müstehap" da
yere atılmış çocuktur. Lakit ise böy­ denir. Nafile namaz kılmak, nafile
le değildir. Lakit, kendi yararlarını olarak sadaka vermek gibi.
(mesalih), mesela yiyip içmesini biz­
183 Sükna için mi yoksa istiğlal için mi vak­
zat idareden aciz bir halde bulunan
fedildiği bilinmeyen bir akar istiğlale
herhangi erkek veya kız çocuğudur. hamlolunur.
1 40 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R i S Ö Z L Ü (; Ü

MENKUL (Jfo): Bir yerden diğer MERSAD (.:ıL,,, y): Vakfın tamira­
bir yere nakli mümkün olan şeydir. tından doğan borçtur. Yani tamirata
Nakitleri, ticaret mallarını, hayvan­ muhtaç olduğu halde geliri olmayan
ları, kile ile ölçülen ve tartılan şeyleri ve tamirata yetecek bir peşin ücretle
kapsar. Vakıf arsaları ve milli arazi­ de kiralanmayan bir vakıf yeri ileride
nin üzerindeki mülk binalar, ağaçlar (verdiğini almak için) vakfa müraca­
ve asma çubukları da menkul sayılır. at etmek üzere kendi malından tamir
eden bir kiracının bu yüzden o vakıfta
MERAFIK (J,!ly ): 1 84 Bir şeyin ta­
olan alacağıdır. Bunu ya kira bedel­
mamlayıcı unsurlarından, müşte­
milatından olup "kendisine ihtiyaç lerine mahsup suretiyle veya vakfın
görülen şeyler" demektir. Bir evin su diğer gelirinden taksitli olarak almak
yolları gibi. suretiyle öder. Bu şekilde yapılan za­
ruri tamirata da "mersad" denilir.
MEREMMET-İ GAYR-İ MÜSTEH­
LEKE (� ..d:- 4..y): Binalardan MERSÜM ( İ.J-"J° ): Resmi ve ade­
ayırıp alınabilen tamirattır. Bir binaya te uygun şekilde yazılan vesikadır.
yeniden ilave edilen bir bina gibi. Ca­ Borç senedi, makbuz ilmühaber ve
mekanlar, takılan camlar, avluya döşe­ ticaret erbabının defterlerindeki ka­
nilen mermer taşlar da bu kabildendir. yıtlar gibi.
MEREMMET-İ MÜSTEHLEKE (4..J° MESALİH-İ MESCİD (� eJL.a.. ) :
� ): Binalardan ayırıp alınama­ Mescidden hedeflenen gayenin ger­
yan tamiratlardır. Boya, sıva, bostanı
çekleşmesi var olmalarına bağlı bu­
sulama gibi.
lunan kimseler ile diğer gerekli şey­
MERHALE (.;J;...y ): Bir konaklık lerdir. İmam, hatip, müezzin gibi ha­
mesafedir, yani bir yolcunun normal deme-i hayrat ile mescidin aydınlat­
bir yürüyüş ile bir günde katedeceği ma ve abdest suları bu cümledendir.
bir yol ki sekiz saat ile takdir edil­
mişdir. Çoğulu, "merahil"dir. "Bu­ MESELE (d.1!:-.): Kendisine birtakım
gün uzunluk ölçülerine göre bir mer­ tikeilerin (cüz'iyyiitın) tatbik olundu­
hale, 8 fersah, yani 60.000 altmış = ğu tümel (külll) önermelerdir. Mese­
bin zira-i mi'maridir1 85 ki orta yürü­ la, "Şartlarını taşıyan bir vakıf bağla­
yüş ile sekiz saatlik bir mesafe eder." yıcılık (lüzum) ifade eder" denilse bu,
"Şartlarını taşıyan her vakıf bağlayı­
1 84 Sözlükte "mirfek"in çoğulu olup dirsek
manasındadır.
cılık ifade eder" tarzında bir mesele
1 85 Zira-i mi'mari: Kalfa ve marangozların olup aynı zamanda tümel bir önerme
kullandıkları yirmi dört parmaktan ibaret "kaziyye-i külliye"dir. Buna göre
bir uzunluk ölçüsü.
i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ö Ü . 14 1

örneğin Zeyd'in, Amr' ın ve başkala­ elinden alınarak başkasına kiralana­


rının şartları dairesinde yapacakları maz. 1 86
vakfın da bağlayıcılık ifade edeceği Müske tabiri hazan "kirdar"ı da kap­
anlaşılmış olur. "Bey' (alım-satım) sayacak bir manada kullanılır. Şöyle
caizdir, icare (kira işlemi) meşrudur, ki bir kimsenin kiraladığı bir bostanda
hibe menduptur" gibi sözler de böyle yaptığı nadasa, tamirata ve topladığı
tümel önerme (kazıyye-i külliye) ma­ çiftçilik aletlerine ve yetiştirdiği seb­
hiyetinde birer meseledir. zelere ve yoncalara da "müske" denir.
MESNUN (.J_,:.-.): Peygamber-i Zi­ Kirdar manasına olan müskenin bi­
şan Efendimiz tarafından farz ve nalar ve ekilip biçilen alanlar gibi
vacip olmaksızın hazan terkedilmek bazı kısımları birer mütekavvim mal
üzere bir ibadet kabilinden olarak ya­ olduğundan bunlarda alım satım ve
pılmış olan fiillerdir (bk. SÜNNET). mirasçılık geçerli olabilir.

MESULİYET ( "-:)_;..... ) : Bir şahsın MEŞFÜ' ( � ): 1 87 Kendisinde


mükellef olduğu veya üstlenerek ye­ şüfa hakkı bulunan akardır. Mese­
rine getirdiği şeylerden dolayı sor­ la satılan bir mülk dükkan hissesi, o
guya maruz kalması ve icabına göre dükkanda hissesi olan kimseye karşı
mükafat veya ceza görmesidir. bir mülk-ü meşfu'dur.

MESULİYET-İ DÜNYEVİYYE ( "-:)_;-. MEŞFÜUN BİH ( � � ): Şefiin


.i:_r.i.)) : Bir insanın dünyada üstlendiği şüf a hakkına sahip olmasına sebep
şeylerden dolayı sorguya çekilerek olan mülktür. Kısmen satılan mülk
cezalandırılmasıdır. bir evdeki satılmayan bir şayi hisse
gibi ki bu hisse sebebiyle sahibine o
MESULİYET-İ UHREVİYYE ( "-:)_;.....
satılan kısma karşı şüfa hakkı mey­
.i:J_,>-İ): Bir mükellefin dünyada yap­
dana gelir.
mış olduğu şeylerden dolayı ahiret
iileminde suale ve cezaya maruz kal­
masıdır. 1 86 Bu istihkaka, "meşed" ya da "müske"
denir. Meşed, kuvvet manasına olan şid­
MEŞEDD-İ MÜSKE (� ..l.!...) : Baş­ detten alınmıştır, "müske" de temessük
kasına ait bir araziyi sürüp aktarmak, edilecek vesika demektir. Bu araziyi bu
şekilde ıslah edecek kimsenin elinde bu
onun su yollarını açarak ıslah etmek
hususa dair istinat ve temessük edeceği
üzere o arazide bir kimseye verilmiş kuvvetli bir vesika bulunacağından buna
olan ziraat ve çiftçilik hakkıdır. Bu "meşedd-i müske" denilmiştir.
arazi, kirası verildikçe o kimsenin 1 87 Satılmakla veya ivaz şartıyla hibe edil­
mekle.
1 42 • İ S L A. M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

MEVAŞI SADAKASI (..r"' �..ı..,., �lyı) : bir mazeretine bağlı olarak aylık üc­
Saime olup müslümanİara ait bÜlunan retinin bir miktarıyla mesela yarısıy­
hayvanlardan senede bir defa zekat me­ la hizmetini ifa etmekten affetmektir.
muru vasıtasıyla belirli bir oran dahi­ Bir nevi emekliliğe sevk demektir. 189
linde alınan vergidir. MİKYAS (_,.... � ): Nisbet, derece,
MEVKUF (......;_;_,.): Bir hüküm ifade miktar, mizan, ölçü aleti. 190
etmesi, başkasının izin ve icazetine MİL (J:.-): 4000 zira-i mi'maridir.
muhtaç olan fiil veya akiddir. Mese­ Çoğulu, "emyiil"dir. Bugün uzunluk
la bir kimse başkasının malını, onun ölçülerine göre 1 mil, 2500 zira-i
izni olmadan (fuzuli') satarsa satış mi 'maridir ki orta yürüyüş ile yirmi
muamelesinin müşteriye mülk ifade dakikalık bir mesafedir.
etmesi, sahibinin icazetine bağlı olur.
MİRAS-İRS ( ..!.ı.Jl-..!.ıl.r." ) : Bir ölünün
MEVLA (.)yı ) 188 : Azat edilmemiş terikesinden yakınlarına intikal eden
bir köle veya cariyenin sahibi, efen­ mal demektir. Buna "tiras" da denir.
disi anlamına gelir. Esasen, "mem­ İ rse hak sahibi olan kimseye "varis",
lı1künü azat etmiş olan zat ve azat varise intikal eden mala "mevrı1s"
edilmiş köle" anlamına gelir. Çoğulu, varisine malı intikal eden ölüye "mü­
"mevali"dir. Mevlii kelimesi, lugatta verris" birini bir ölüye varis kılmaya
"nasır" (yardım eden), "seyyid, asa­ da "tevris" denilir. Varisin çoğulu
be, komşu, amcazade, veliyyü' l-emr" "verese"dir. Bir ölünün terikesine
manalarını ifade eder. Azat edenle halefıyet yoluyla sahip olmaya "ve­
azat edilen kimseler arasında vela,
raset" ve "tevarüs" denilir. 191
yardımlaşma geçerli olacağından
hem kölesini azat eden sahibe (malik) M İSKAL (JlA!..o ) : kırat, yani 1 00
20

hem de azat edilen köleye "mevla" arpa ağırlığındadır. 1 miskal, ağırlık


(memlük) denir. Aralarındaki fark olarak 1 dirhem ile 1 dirhemin yedi­
için azat edene "mevla-i alii" azat edi­ de üçüne eşittir. Binaenaleyh 7 mis­
lene de "mevla-i esfel" denilir. kal, 1 O şer'i dirhem ağırlığındadır.
Çoğulu, "mesakil"dir.
MEYYİT (�): Ö lmüş, kendisinde
yara ve darp izi gibi öldürme alameti Miskalin bu miktarda bir iktisadi ağırlık
bulunmamış olan kimsedir. ölçüsü olduğu, öteden beri amme tara­
fından kabul edimişir. Hanefiler'e göre
ME'ZUNİYET-İ DAİMEYE SEVK
(J_,.... "-!. wı� ;_;.J.)t.): İmamet ve mü­ 1 89 Bu tabir de son zamanlarda Türkiye'de
ezzinlik gibi bir hizmet sahibini, faz­ evkaf ıstılahları arasına girmiştir.
1 90 Mukayese de "kıyas, vezin, tahmin, tak­
la ihtiyarlığına veya görülen dil.imi
dir" ve "ölçme" demektir.
191 Birden çok kişinin birbirinden miras ye­
1 88 Efendi, seyyid demektir. mesine de "müvarese" denilir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ö Ü . 1 43

1 dinar, 100 arpa ağırlığında bulundu­ MİSLİ CJ!-4): Çarşı ve pazarda fiyat
ğundan miskal ile ağırlık olarak birdir. farklılığını gerektiren bir farklılık
Şu kadar var ki dinar, altından yapılan bulunmaksızın kendi gibisi bulunan
sikkedir. Zekatın nisabı, altından 20
şeydir. Kile ile ölçülen terazi ile tar­
miskal, gümüşten 200 dirhemdir. 192 tılan şeyler, ceviz ve yumurta gibi
192 Yürülükten kaldırılan Fetvahane-i sayı ile alınıp satılan ve fertleri de­
A li' den vuku bulan bir soruya Darphane
ğer olarak birbirine yakın olan şeyler
Müdüriyeti'nden 1 3 1 5 ve 1 320 tarihle­
rinde verilen cevapta şöyle denilmiştir: bu kabildendir. Ancak başka bir cins
"20 miskal altının sikkeli altın liralardan ile karışmış olan ve ölçekle satılan
karşılığı 1 3,5 lira ile 1 lira çeyreğidir. 200 (mekilat) misli değildir. Tartı ile sa­
dirhem gümüşün mukabili de rfıic olan gü­ tılan (vezni) altın veya gümüşten ya­
müş paralardan 26,5 gümüş mecidiyedir."
İstanbul Müftülüğü'nün suali üzerine
pılmış kaplar da misli olamaz. ı93
Darphane-i Milli Müdüriyeti'nden yazılan
135 sayılı bir cevapta da şöyle denilmiştir:
Mİ'YAR G�): Bir şeyin kıymetini,
"2 1 Kanunusani 1 926 tarih ve 97 numa­
saflık derecesini anlamak için kulla­
ralı tezkire zeyli <lir: nılan alet.
20 kırat altının 1 miskal ve 1 4 kırat gümü­
şün 1 dirhem adlandırılmasına bakılarak MİYERE (ör.) : Kumaş, meta ve yi­
nisap olarak alınan 20 miskal altının tu­ yecek gibi şeylerdir.
tarı 1 200 ve 200 dirhem gümüşün dahi
547 kuruş olduğu ve evrak-ı nakdiyye MİZAN (.Jl_r..-) : Bir şeyin derecesi­
ile şimdiki kıymeti ise piyasanın dalga­
ni, ağırlığını gösteren alet ve terazi.
lanmasına tabi bulunduğundan 28 Kanu­
nusani 1 926 tarihindeki piyasaya göre 20 Çoğulu, "mevazin"dir. ı94 İ sliim hu­
miskal hiilis altının 96 lira 84 kuruştan kukunda nakitlere, diğer tartılar ile
ve 200 dirhem tam ayarlı gümüşün dahi ölçülen mallara ve sıvılara, mesafe­
19 lira 69 kuruştan ibaret bulunduğunu
beyan ve bilvesile saygılarımı sunarım lere, yüzey ölçülerine ait birtakım
efendim. 3 1 -1 - 1 926 Darphane-i Milli ölçütler vardır. Bunlar terikelerin
Müdüriyeti namına- Muhasebeci." taksiminde, diyet ve başka adla ve­
Türkiye'de orta ağırlık ölçüsü sayılan 1
rilen tazminatlarda, zekat ve kefaret
miskal, 1 ,5 dirheme denktir. 1 dirhem 4
denge, 1 denk 4 kırata, 1 kırat 4 buğdaya gibi vecibelerde, öşür ve haraç gibi
eşittir. Bu halde 1 miskal, ağırlık olarak vergilerde, alım satım gibi muamele­
96 buğdaya eşit demektir. 1 miskal yani lerde, binaların, yolların ve arazinin
1 şer'i dirhem ve 1 dirhemin on binde
dört bin iki yüz seksen beşi, 1 ,4285 yani miktarlarını tayin hususunda vesair
1 gram ile 1 gramın on binde 4285 'ine şeylerde kullanılmaktadır. Başlıcala­
eşittir. 7 miskal yani 1 O şer'i dirhem, rı aşağıda yazılıdır.
28,05 gram, yani 28 gram ile 1 gramın
yüzde beşi yani 5 santigramdır. Dirhem,
miskal, denk, kırat gibi ölçüler, altın, gü­ 193 Çoğulu "misliyyat"tır.
müş ve mücevherat gibi kıymetli şeyleri 194 Vezin de "tartmak, miktar" ve "nahiye"
tartmakta kullanılmaktadır. manasındadır.
1 44 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

MUADDÜN Lİ'L-İSTİGLAL (...u.... MUASKER (_,s:_......) : Ordugah yanı


J�".>U): Kiraya verilmek üzere askerlerin biriktiği ve toplandığı yer
hazırlanmış şeydir. Kiraya verilmek demektir.
üzere yapılmış han, ev, dükkan, ha­ MUBAH (c.�): Şari'-i mübinin na­
mam gibi akarlar ile kira arabaları ve­ zarında yapılıp yapılmaması eşit olan
sair nakliye vasıtaları gibi menkuller­
fiildir. Herhangi helal bir yiyeceği
den ve hayvanlardan olan şeylerdir. 1 95
yiyip yememek gibi. Bir şeyi mubah
MUAHEDE (ö.u.L....) : Taraflar arasında görmekle veya bir yiyeceğin yenil­
savaşı bitirmeyi amaçlayan mukavele. mesine, bir malın alıp kaldırılmasına
verilen müsaadeye de "ibaha" denir.
MUAHEDENAME-KİTABÜ'L-MUA­
HEDE (ö.u.ı.......l l �L:S-4... L; ö.u.L-... ) : Barış MÜCİB-İ KISAS C..r· L..a.9 �y):

(sulh) şartlarını bildiren ve iki düşman Aslı itibariyle ebedi olarak dokunul­
tarafca kabul edilerek imza edilen bel­ maması gereken (kanı masum olan)
ge. Buna "ahidname" de denir. Bunun­ bir kimseyi kasten öldürmek veya
la birlikte ahidname tabiri, daha çok yaralamaktan ibarettir. Ö ldürme, ya­
bir taraftan verilen ahid ve enamı ifade ralama veya kesmeden dolayı kısas
eden belgeye denilmektedir. yapılmasını sabit kılan şey demektir.
MUARAZA (W Jı...... ) : Hasmın ortaya Caniler hakkında tatbiki icap eden
koyduğu delile dokunmayıp yalnız cezaya, uslandırma ve işkenceye de
bu delilin gereğine aykırı, o delilin "muceb-i cinayet" (ta'zib) denilir.
bozuk olduğunu ispat eden diğer bir MÜDA' ( (:y ): Bir malın ihale edi­
delil getirmektir. Mesela iki delilden len muhafazasını kabul eden kimse­
biri bir şeyin cevazını, diğeri de caiz
dir. Buna, "müstevda"' da denir.
olmadığını gerektirse bir "muaraza"
meydana gelmiş olur. MÜDIHA ( �y) : Et ile baş kemiği
arasındaki zar gibi olan derinin yırtı­
MUARAZA Bİ'L-KALB (W )ı......
lıp kemiğin meydana çıktığı yara.
--..JAJ L ):
Hasmın delilini aynen kendi
aleyhine delil olarak getirmektir. MUDİ' ((:yı): Bir malın muhafaza­
sını başkasına havale eden kimsedir.
Buna "müstevdi '" de denilir.
195 Bir şeyin devamlı (peşpeşe) üç sene kira­
ya verilmesi de onun muaddün li'l-istiğliil MUFAVVİZE (W_,A...) : Evlenme işini
olduğuna delildir. Bir kimse, kendisi için
velisine havale (tefviz) edip mehirden
yaptırmış olduğu bir şeyin muaddün li'l-is­
tigliil olduğunu insanlara haber verir ve bahsetmeyen kadındır. "Tefviz" lugat
bildirirse o şey muaddün li'l-istiğliil olur. yönünden "süre vermek" manasında-
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ö Ü . 1 45

dır. Mehrin tayin edilmemesi ve adı­ dir. Buna "muhtiilün aleyh" de denir.
nın konulmaması (tesmiye) bir süre
MUHAL ÜN BİH ( � Jt.-. ): Havale
verme demek olduğundan mehir tes­
olunan ve havale edenin zimmetinde
miye edilmeksizin veya mehir olma­
bulunan borç.
dığı söylenerek yapılan bir nikah işine
"tefviz" denilmiştir. İki kısma ayrılır: MUHALÜN LEH ( .J Jt.-. ): Dilindir.
Yani asıl borçluda alacağı olan kim­
Tefvizü'l-bud': Bir kimsenin vela­
sedir. Buna "muhtal'' da denir.
yet-i icbar altında bulunan bir kızı
bir şahısla mehir olmaksızın evlen­ MUHARREMAT ( ı..::..ı L..__,,....) : Nikahı
dirmesi veya bir kadının mehirsiz geçici veya ebedi olarak haram olan
evlendirilmesi için velisine izin ver­ kadınlardır.
mesi demektir. MUHARREMAT-1 ŞER'İYYE
Tefvizü'l-mehr: Bir kimsenin bir ka­ (�_,...!. ı..::..ı L.. __,,....) : İ sliim şeriatının
dınla kendisinin, o kadının, onun ve­ engelleyip haram kıldığı şeylerdir.
lisinin yahut bir yabancının dileyece­ Adam öldürme, hırsızlık gibi.
ği bir mehir üzerine evlenmesidir. MUHARRİCÜ'L-HADİS ( (...f"'-"
·
MUHADDİS (..!.>J.><..A) : Hadis ilminin �..l>JI): Bir hadisi isnadsız olarak
usul ve fürüunu bilen zattır. nakleden zattır.

MUHAKEME (wl-o ): Müddeinin MUHİK (� ): Sağlam, dayanıklı,


müddea aleyhi, hakimin huzuruna sabit olan şey demektir. Mesela, ke­
davet edip onunla davalaşmada bu­ sin söz için "muhik söz" ve sağlam
lunmasıdır. iddia için "dava-yı muhikka" denilir.

MUHALLİL (jl.-.. ) :Beynfınet-i MUHİL (�) : Borcunu başkasına


kübra ve iddetten sonra boşanan ka­ havale eden kimsedir.
dının kendisini evlendirdiği ikinci MUHKEM (� ): Müfesserden
kocasıdır. Bu kadının kendisini bo­ daha kuvvetli olan sözdür. Neshe de
şamış olan evvelki kocasına da "mu­ ihtimal yoktur. Mesela, "Bir kimse­
hallelün leh" denilir. Helalliğin mey­ ye kayın validesi ebediyen haramdır,
dana gelmesine sebep olan ikinci bir cihad kıyamete kadar devam edecek­
nikah ile cinsel yaklaşma da tahlil tir" sözleri, birer muhkemdir ki bun­
muamelesinden ibarettir. larda nesih cari olamaz.
MUHALÜN ALEYH (� Jt.-.): MUHSAN (� ): Akıllı, buluğ ça­
Kendi üzerine havaleyi kabul eden, ğına gelmiş, hür, müslüman ve iffet-
borcu ödemeyi taahhüt eden kimse-
1 46 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

1i olan erkektir. B u niteliklere sahip şahsın borçlu olduğunu haber verdiği


olan kadın da "muhsana"dır. Bu ni­ şu kadar lira gibi.
telikleri taşıyan bir erkek ile bir ka­
dın, birbiriyle ve sahih bir nikah ile MUKARRÜN LEH ( .J _;.. ): Ken­
evlenip cinsel ilişkide bulunmuş ol­ disine ait bulunan bir hak, başkası
malarıyla da recim için gerekli olan tarafından itiraf olunan hakiki veya
"muhsan"lığı taşımış olurlar. manevi şahıs. 198

MUHTESİB ( � ): Memleket da­ MUKATAA (�\.i.): Üzerinde mülk


hilinde bir kısım düzenleri temin ve binalar veya ağaçlar meydana geti­
muamelelere nezaret vazifesini yük­ rilmiş olan bir vakıf arsa için tayin
lenmiş olan bir memurdur. Bir nevi edilmiş olan yıllık ücret. Buna "ica­
belediye zabıtası ve ahlak zabıtası re-i zemin, bedel-i hakr" de denir.
memuru demektir. Bu husustaki mukaveleye de "hakr"
denilir. 199
MUİR(..r.:-"" ): Ariyet veren kimsedir. 196
MUKATAALI VAKIFLAR ( J �\.i.
MUKADDERAT ( ..::.ı lJ..W ): Ölçü, tar­
).iiJ ): Arsası mukataalı vakıf, bina­
tı veya sayı ile tayin ve takdir olunan
ları veya ağaçları mülk veya vakıf
şeylerdir. Ölçü, tartı, sayı ve metre
olan müsakkafat ve müstegallattır.
ile alınıp satılan malları kapsar.

MUKADDİME (4... ..W ): Birtakım me­ MUKİR (_}..) : İ krar eden kimsedir.
selelerin ve konuların güzelce anla­ MUKRİF (...J_}..) : Anası Arap atı, ba­
şılması için ilgili oldukları bir kısım bası da Acem atı olan beygirdir. Ba­
başlangıç bilgilerinden ibarettir. Mü­ bası köle, anası aslen hür olan şahsa
nazara ilmi ıstılahl olarak mukaddi­ "mukrif' denilir.
me, delilin doğruluğunun kendisine
bağlı olduğu şeydir. Mesela mantıki MUNAKKILE (4.U:..): Kemiğin kırılıp
kıyastaki küçük önerme (suğra) ve yerinden oynaması veya ufanmış ol­
büyük önermeden (kübra) her biri bir masıyla baş veya yüzde oluşan yara.
delil mukaddimesidir.
MÜNASSAF (.......i..a;. ): Pişirilmekle
MUKARRÜN BİH ( � _;.. ) : Başkası­ yarısı giden ve kuvvetlenerek sarhoş
na ait olduğu itiraf edilen hak. 197 Bir edici bir hale gelen yaş üzüm suyudur.

196 Bir malının menfaatini başkasına mecca­ 198 Bir malın kendisine ait olduğu itiraf olu­
nen temlik eden kimsedir. nan bir insan veya vakıf gibi.
1 97 Bir kimsenin alakadar olup başkasına ait 1 99 Kira şartıyla olan mukataa muamelesi sa­
bulunduğunu haber verdiği haktır. hihtir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 1 47

MURDI' (�y): Çocuğa hali hazır­ MÜSI (..r"y ): Bir malı veya menfaati
da süt veren kadındır. 200 vefatından sonraya izafetle bir şahsa
veya bir hayır hizmetine teberru yo­
MURDIA (� y): Sütanne demek­
luyla tahsis ve temlik eden kimsedir.
tir. 20 1
MUSRİF-İ VAKIF (....iiJ J f"'2-4): Mü­
MUSA BİH ( � �y ) : Vasiyet edilen
tevellisinin tasarruflarını murakabe
mal veya menfaat.
altında almak üzere tayin edilen kim­
MUSA LEH ( .J ..r"y ): Kendisine va­ sedir. Buna "nazır-ı vakıf' da denir.
siyet olunan şahıs veya hayır hizmeti. Ancak musrifın vazife ve salahiyeti
MUSADDIK (J..L,a.o): Nakit ve tica­ bulunduğu yerin örf ve adetine göre
ret eşyası kabilinden olan malların değişebilir. Vakfın malını muhafaza
zekatlarını hükümet memuru sıfatıy­ eden veznedar ve ambar memuru
la toplayan ve tahsil eden kişidir. gibi kimselere de "musrif' denir.

MUSAHERE (ö_,>l,a.,.): Bir aileden MUT'A (�): Lugatta, "mutlaka is­


kız almak suretiyle meydana gelen tifade olunacak şey, yeterli azık ve
damatlık, kayınvalidelik, kayınpe­ faydalandırmak" manalarını ifade
derlik gibi hısımlıktır. Buna "sıhriy­ eder. Istılahta, koca tarafından boşa­
yet" de denir. dığı hanımına verilecek üç veya beş
parça elbiseden ibarettir. Ü ç parça
MUSALİH( � L,a.,. ): Sulhuyapankişi. 202 olursa bir baş örtüsü, bir gömlek, bir
MUSALEH ANH ( � �L,a.,. ): 203 Şah­ de çarşaftır. Beş olursa üçe, bir enta­
si bir hak olarak dava ve talep edilen ri ile diğer bir elbise de ilave olunur.
şeydir. Allah haklarından dolayı ise Bununla birlikte koca bunların ken­
sulh sahih değildir. dilerini veya kıymetlerini vermekte
serbesttir. Kocanın, hanımına bakma
MUSALEH ALEYH ( � �L,a.,. ):
helalliği, cinsel birleşme helalliği
Sulh bedeli demektir ki mal ve men­
gibi menfaatlerinden istifadeyi hak
faat olabilir.
etmesine "mülk-i mut'a" denilmiştir.
Bunun karşıtı "mülk-i rakabe"dir. 204
204 Bu iki mülk arasında bir yönden genellik
200 Süt vermeye de "irda"' denilir. (biri diğerini de kapsayan bir ilişki), di­
201 Ücret ite sütanne tutan kimseye de "müs­
ğer yönden özellik (umum ve husus min
tardı"' denir. Kendisi için sütana tutulan vechin) vardır. Şöyle ki mülk-i rakabe,
çocuğa da "radi"' denilir. çoğunlukla mülk-i müt'ayı gerektirir. Fa­
202 Binaenaleyh asaleten, vekaleten veya ve­ kat mülk-i müt'a, mülk-i rakabeyi gerek­
layeten müddei ya da müddea aleyh sıfa­ tirmez. Mesela bir kimse, bir cariye satın
tıyla musalehada bulunan kimseye denir. alsa onun rakabesine yani zatına sahip
203 Müddea bih olan yani dava edilen şeydir. olacağı gibi menfaatlerine de sahip olur.
1 48 • İS LAM HUKUKU TE RiML ERİ SÖZLÜGÜ

MU'TAK (._:;;:.,.)... : Efendisi tarafından MÜBAŞARETEN KATL (j:i ö_,.!.�):


azat edilmiş olan köledir. Dişi kalıbı, Bir şahsın bir kimseye kasten veya
"mu' teka"dır. hataen bizzat vurup öldürmesidir.

MUTALLAKA (ül.6..o) : Kocasından MÜBAŞİR (..,.!-�): Bir şeyi bizzat


boşanmış kadın. meydana getiren kimsedir.

MUTALLAKA-İ BAİNE p.;.;4 İ..ilk.. ) : MÜCAHEDE (ö..l.ıl>�): Muharebe,


Kocasından bilin taliik ile ayrılmış savaş, nefs-i emmare ile mücadele­
olan kadın. de bulunup ona ağır, meşakkatli ge­
len, fakat şer'an talep edilen şeyleri
MUTALLAKA-İ RİC'İYYE (İ..ilk.. yüklemektir. Bu yolda hareket edene
� .>): Kocasından ric'I taliik ile bo­ "mücahid" denir.
şanmış olan kadın.
MÜCMEL (� ): Manası anlaşıla­
MUTALLİK (J..\.b) : Hanımını boşa­ mayacak derecede kapalı olup anla­
yan erkek.
şılması ancak söyleyenin beyanına
MU'TEMİL (�): Çalışmaya güç bağlı bulunan lafızdır. Kullanılması
yetirebilen fakirdir. Böyle kişinin işi­ az olması yönüyle garip sayılan la­
ni ve sanatını güzelce yapıp yapama­ fızlar ve farklı (müteaddit) manalara
ması durumu değiştirmez. vazedilmiş olan lafızlar ve kendisi
ile söyleyenin ne kastettiği anlaşıl­
MU'TİK (._:;;:.,.... ): Mülkünde bulunan
mayan lafızlar bu kabildendir. Mese­
köle veya cariyeyi azat etmiş olan
la, hırsı çok, sabrı az kimse manasına
kimsedir.
olan "heh1"' (�) lafzı, garip lafız­
MÜBANE (4,;�): Bilin talak ile bo­ lardan olmakla mücmeldir. "Ribii"
şanmış olan kadındır. (4.>) lafzı da bu cümledendir.
MÜBAREZE (öj.>�): Birbirinin MÜD (..ı.. ) : Iraklılar'a göre, 2 Irak rıt­
dengi sayılacak iki savaşçının savaş lı yani 260 dirhemlik bir kaptır. Hi­
meydanına atılarak savaşmaya yö­ cazlılar 'a göre 1 Hicaz rıtlı ile 1 rıtlın
nelmeleri demektir. üçte biri miktarıdır. Bu fark, rıtılla­
MÜBAŞERETEN İTLAF (ö_,.!.� ra nazarandır. Yoksa haddizatında 1
._jJ'.;1): Bir şeyi başkasının fiili araya müd, bir sa'ın dörtte birine eşit yani
girmeksizin bizzat itlaf etmektir. Te­ 260 dirhemlik bir ölçüdür.
lef edene, "fliil-i mübaşir" denir.
Maliki kitaplarında deniliyor ki 1
müd, iki orta avuç dolusudur, ağırlık
Fakat bir kadınla evlense onun yalnız
bazı menfaatlerine sahip olur, rakabesine olarak 1 sa'ın dörtte birine eşittir.
sahip olamaz.
İSLAM HU KUKU TERİ M L E Rİ SÖZLÜGÜ • 1 49

MÜDAFAA (wi..Lo): Hasmın iddiası­ nir. Bunu kabul etmeyen veya aksini
na karşı koymak anlamındadır.205 iddia eden kimseye de "sail" denilir.
Bir meseleyi sırf anlatıp doğruluğu­
MÜDAFAA-İ MEŞRUA (&-91..Lo
nu ve yanlışlığını üstlenmeyen kim­
;;.,.,J_r.,.) : Haksız yere vuku bulan bir
seye de "nakil" adı verilir.
tecavüze veya suikasta karşı meşru
bir şekilde karşı koyup onu defetme­ MÜDEBBER (r...Lo) : Azat olması efen­
ye çalışmaktır. disinin vefatına bağlı bulunan köle de­
MÜDDEA (�..Lo ) : Müddeinin dava mektir. Dişi kalıbı, "müdebbere"dir.
ettiği şeydir. Mesela bir kimse bir MÜDEBBİR (,�..Lo): Kölesinin azadı­
şahıstan 100 lira alacağı olduğunu nı kendisinin vefatına bağlamış yani,
dava etse bu 100 lira "müddea" olur. "Ben öldüğüm zaman azat ol" demiş
Buna, "müddea bih" de denir. olan efendi.
MÜDDEA ALEYH ( � if..Lo ): Ken­ MÜESSESAT-1 HAYRİYYE (..:.ıL...y
disinden hakimin huzurunda bir hak �..;::>- ): Mescid, medrese, mektep, kü­
talep edilen şahıs. 206 tüphane, han, zaviye, ribat, imaretha­
MÜDDEİ (if..Lo ): Bir şeyi dava eden, ne, çeşme, köprü, kuyu, hastahane ve
bir hakkın kendisine ait olduğunu ha­ mezarlıklar gibi vakfedilmiş ve kamu­
kimin huzurunda talep eden kimse. 207 ya faydalı eserlerdir. Bunlara "vakf
li 's-sebil" de denir.
MÜDDEİ, MUALLİL (jLı-- if..Lo):
Bir meseleyi üstlenerek hakkında MÜEVVEL (JJy): Delalet ettiği
delil getiren kimseye, adab ilmi teri­ farklı manalardan bazıları zannı de­
mi olarak "müddei" ve "muallil" de- lil ile ve galip re'y ile tercih edilen
müşterek (ortak olan) lafızdır. Me­
205 Bir borcu, "leyte, lealle" ile yani "bugün sela, "kur"' lafzı, hayız ve temizlik
yann" diyerek ertelemede bulunmak ma­
nasında da kullanılmaktadır.
arasında müşterektir. Bundan temiz­
206 Bu talebi terke gücü yetmeyip husumete lik veya hayız manası tercih edilirse
mecbur bulunur. Bu durumdaki kimseler iki bu bir müevvel lafız olur.
kişi olursa "müddea aleyhima" daha fazla
olursa "müddea aleyhim" denilir. Müddei MÜFADAT-1 ÜSERA ( .. ı_,....i öbLl..o ) :
ile müddea aleyhe "mütedaiyfın" da denir. Savaşan iki grubun esirlerini karşı­
207 Dilerse bu talebini terkedebilir. Müddei,
lıklı değişmeleridir.
insanların örfünde, iddia ettiği şey hak­
kında hücceti olmayan kimseye de denir.
MÜFAREKAT (..:.ı l!JLl..o) : Lugatta iki
Çünkü böyle bir kimseye beyyine ikame
etmedikçe hakim, "müddei" adını verir, şeyin veya iki kişinin birbirinden ay-
ikame ettikten sonra ise "muhik" adını alır.
1 50 • İ S L A M H U K U K U T E Rİ M L E Ri SÖzL üô Ü

rılması, ayrı düşmesi anlamındadır. münasebetle aleme sükun veren, fit­


Fıkıh ıstılahı olarak, "evlilik bağının neyi yatıştıran sulha da "mübadene"
çözülmesiyle koca ile kadının birbi­ denilmiştir.
rinden ayrılması" demektir. Çoğulu,
MÜHA YEE (ö�4-.o): Menfaatleri tak­
"müfiirekat"tır. Evli çiftlerin birbirin­
simden ibaret olup zaman ve mekan
den ayrılması ya boşama (talak) ile
bakımından mühayee türlerine ay­
veya nikahın feshi ile meydana gelir.
rılır. Mesela ortak bir hanede bir ay
Müfiirekat tabiri ise bunların ikisini
bir ortağın, bir ay da diğer ortağın
de kapsar. Bu hususta, "firkat" tabi­
oturması "zaman bakımından müha­
ri de kullanılmaktadır. Boşamaya ve
yee"dir. Bu hanenin bir kısmında bir
nikahı feshetmeye ait meseleler, İ s­
ortağın diğer kısmında da diğer orta­
lam hukukunda çoğunlukla "Kitabü 't­
ğın oturması da "mekan bakımından
Talak" bölümünde toplanılmıştır.
mühayee"dir.
MÜFESSER (_,.-4.. ) : Tefsir edilip
MÜHAYEE (�4-.o): Lugatta birkaç
açıklanması sebebiyle manası nastan
kimsenin bir şey üzerinde rıza ile it­
daha açık olan sözdür. Nesihten baş­
tifak etmeleridir. Terim olarak men­
ka bir şeye ihtimali bulunmaz. Mese­
faatleri taksimden ibarettir. Mesela
la, "Seni azat ettim" sözü bir nastır.
iki kimse, ortaklaşa sahip oldukları
"Seni kölelikten azat edip hürriyete
araziden nöbetleşe birer sene istifa­
kavuşturdum" sözü de müfesserdir.
deye karar verseler mühayeede bu­
MÜFTA BİH (� ._;.A... ) : Bir mesele lunmuş olurlar. 20s
hakkında kendisiyle fetva verilen
MÜHDERÜ'D-DEM (r..ll l J..ı+o): Kanı
şer'i hüküm demektir. Veya bir olay
heder olup kısası, diyeti gerektirme­
hakkındaki farklı fıkhi görüşlerden
yen şahıs demektir. Küfür diyarında
birini tercih ile kendisiyle fetva ve­
gayri müslimler arasında bulunan ve
rilen görüş.
onlara atılan kurşunla telef edilen bir
MÜFTİ (�): Fetva veren ve şer'i müslüman gibi.
meselelerin hükmünü açıklamaya me­
mur olan zattır. Çoğulu, "mefüti"dir.
208 Mühayee iki kısımdır. Biri, zaman bakı­
MÜHADENE-HÜDNE (4.i�-4.i.)4-.o ): mından mühiiyeedir. Ortak bir evde bir
Savaşanlar ile bir bedel karşılığında sene ortaklardan biri, bir sene de diğeri
veya bedel olmadan yapılan barış oturmak gibi. Diğeri de mekan bakımın­
dan mühayeedir. Müşterek bir evin bir kıs­
akdi. Bu kelimeler esasen sükun, ra­ mında ortaklardan biri, diğer kısmında da
hat, asayiş manalarını ifade eder. Bu öbürü belirli müddetle ikamet etmek gibi.
İ S L A M H U K U KU T E R İ M L E Rİ S Ô Z L Ü G Ü . ı s ı

MÜKABERE (ö_r.K.): Bir ilmi' mese­ MÜKELLEF ( � ): Kendisine şa­


le hakkında doğruyu ortaya koymak ri' -i hakim tarafından bir şey yapmak
için değil, belki sırf hasmı mağlup veya yapmamak külfeti yüklenen
etmek ve düşürmek için münazarada akıllı kimsedir. Bu külfeti yüklemeye
bulunmaktır. Bu, çok kötülenmiş bir de "teklif' denir. Bir kimseyi gücü­
davranıştır. nün üzerinde bir şeyle mükellef tut­
maya da "teklif-i ma ıa yutak" denir.
MÜKATEB (�K.): Efendisiyle ki­
tabet akdi yapmış olan köle. Dişi ka­ MÜLK (.!.il.o): İnsanın sahip oldu­
lıbı, "mükiitebe"dir. ğu ve kendisinde özel olarak ve ba­
ğımsız şekilde tasarruf salahiyetinin
MÜKATİB (�K.): Kölesiyle kita­
bulunduğu şeydir. Mülk eşya veya
bet akdi yapmış efendi.
menfaat kabilinden olabilir. Mesela
MÜKATEBETÜ'L-ME'ZUN (�K. bir miktar para bir mülk olduğu gibi
0J�Wı): Ticaret yapmasına izin veri­ menfaat de bir mülktür.
len bir köleyle kitabet akdi yapmak. MÜLK-İ MUKAYYED (� .!.il.o):
Ancak bu köle, borçlu bulunduğu Miras ve satın alma gibi mülk edin­
takdirde alacaklılar kitabeti reddede­ me sebeplerinden biriyle kayıtlı olan
bilirler. Bu caizdir. mülkiyettir. 209
MÜKATEBETÜ'L-MÜKATEB (�K. MÜLK-İ MUTLAK (J..lk.. .!.il.o): Mi­
��\): Kendisiyle kitabet akdi ya­ ras ve satın alma gibi belirli bir kim­
pılmış bir kölenin kendi kölesiyle kita­ seden mülk edinme sebeplerinden
bet akdi yapması demektir. Bu caizdir. biriyle kayıtlı olmayan mülkiyet.2 1 0

MÜKATEBETÜ'S-SAGİR MÜMANAA (4....; � ): Bir tarafın yani


µı): Efendinin henüz baliğ olma­ muallilin ispat ettiği şeyi diğer tara­
yan kölesiyle kitabet akdi yapması fın yani sailin delilsiz kabulden ka­
demektir. Bu durumda eğer köle akıl çınmasıdır. Ayrıca belirli bir mukad­
yani kitabetin ne olduğunu anlaya­ dimeyi menetmek anlamına da gelir.
bilecek ve alışveriş yapabilecek ye­
teneğe sahip ise kitabet sahih olur, 209 "Bu haneyi filandan satın aldım" veya "Fa­
değilse sahih olmaz. lan bana hibe etti, bu bakımdan bu benim
mülkümdür" diye yapılan bir iddia da,
MÜKATEBETÜ'L-VASİ "mukayyed mülk" davasıdır. Buna, "mülk
bi-sebebin" de denir. Meşhur olan görüşe
�_,JI): Vasinin vesayeti altındaki
göre miras davası, mülk-i mutlak davasıdır.
yetime ait köleyle kitabet akdi yap­ 210 "Bu hane benimdir" denilse bir mutlak
ması. Bu caizdir. mülk iddiası olur.
1 52 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

MÜMATALE (4.1.kko ) : Borcu ve bor­ MÜNAKEHE (�� ) : İki kimsenin


cun vadesini bugün yarın diye uzatıp nikah akdi yapması anlamındadır.
durmaktır. Buna "metal" de denir. Çoğulu, "münakehat"tır.
Uzatana ise "mümatil" denir. Borcu­
MÜNAZARA (ö_);�): İki şey ara­
nu ödemeye gücü olduğu halde tehir
sındaki nisbet hakkında, iki tarafın
edip duran kimse demektir.2 1 1
doğruyu ortaya koymak için basiret­
MÜMTEDDETÜ'D-DEM le düşünmesi ve mütalaada bulunma­
i...ll l ): Kendisinden sürekli kan gelen sıdır. Bir şeyin caiz veya caiz olma­
kadındır. Böyle bir kadın kendisinin ması hususunda tarafların mütaalada
ayda veya iki üç ayda bir gördüğü bulunması buna örnektir.
hayız günlerini unutmuş bulunursa
MÜNASEHA ("->..... � ): Sözlükte na­
"mütehavyire" adını alır. Hayız gör­
kil değiştirme/dönüştürme anlamın­
meye başlamış olduğu halde, gebelik
dadır. Istılahta, "Bir ölünün terikesi
veya menopoz sebebi olmadan bir
henüz taksim edilmeden varislerin­
arızaya dayalı uzun bir müddet adet­
den biri veya birkaçı da vefat edip
ten kesilen bir kadına da "mümted­
o terikeden paylarının kendi varis­
detü 't-tuhr'' denir.
lerine intikal etmesidir. Tamamının
MÜNAKAZA (��): Bir delilin miras meselesi birden yapılır. Böyle
mukaddimelerini açıklayıp tayin et­ bir olayda bir mal bir kimseden di­
meden diğer bir delil ile aynı delilin ğer kimseye intikal ettiği veya vefat
asılsız (batıl) olduğunu ispat etmek­ edenlerden her biri için yapılacak
tir. Bu şekildeki itiraza "münazara" mesele, kendisinden evvelki ölünün
yani adab ilmi ıstılahı olarak "nakz" meselesini değiştireceği için bu hu­
da denir. Mesela, bir maddede iddia­ susta yapılacak fıkıh ve hesap işle­
cının delili geçerli olduğu halde hü­ mine de "münaseha" adı verilmiştir.
küm geciktiği veya devr ve teselsül
MÜRAFAA (WI_,... ) : Dava edilen şeyi
veya iki zıt şeyin bir araya gelmesi
çözmek için tarafların hakimin huzu­
gibi özel bir bozukluklukla (fesad),
runda iddia ve savunmalarını sunmak
iddiacının delili iptal edilse bu bir
üzere hazır bulunmaları, duruşma.
"münakaza" olur. Bu halde iddiacı­
nın delilini bozanın (münakız) getir­ MÜRAHEKA (wl_,... ): Buluğ yaşına
diği delile "şahid" denilir. yaklaşmak demektir. Fukaha, buluğ
yaşının başlangıcına ulaştığı halde
211 "Metal" de bir şeyi, mesela borcu uzatıp
henüz baliğ olmayan şahsa, haki­
durmaktır ki bir zarurete dayalı olmayın­
ca zulüm sayılır. katen veya hükmen baliğ oluncaya
İ S L A M H U KU K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü • 1 53

kadar erkek ise "mürahik", kız ise MÜRTES (...:.;r):


Savaş safında
"mürahika" derler. (iken) yaralanıp henüz ruhunu tes­
MÜRAVEDA (W _,ı__,..): Düşmanla
_
lim etmeden savaş meydanı dışına
müzakere ve barış görüşmesi yap­ nakledildikden ve biraz yiyip içtik­
mak demektir. Bu kelime lugatta, ten, konuştuktan, uyuduktan veya
müdara etmek (başkalarının fikirle­ ilaç kullandıktan ya da aklı başında
rine uyarcasına hareket etmek), bir olarak üzerinden bir namaz vakti
kimseyi bir hile ile veya baskıyla geçtikten sonra ölen İ slam mücahidi
ikna etmek anlamına gelir. demektir. Hakkında tamamen şehid
hükümleri geçerli değildir. "Mürtes"
MÜRDİ', MÜRDİA (�r c!'y): kelimesi esasen zafiyeti ve eskiyip
Bir çocuğu emziren veya emzirmiş işe yaramaz bir hale gelmeyi ifade
bulunan kadın demektir. Çoğulu eden "res"ten alınmıştır. Masdarı,
"meradi "'dir. "irtisas"tır.
MÜRETTEBAT-1 VAKFİYYE (..:..ı l;..r° MÜRTEZİKA (�:} y): Askeri divan­
�J): Bir kimseye ilmi, düzgün hali da kayıtlı olup kendilerine beytül­
(salahı) veya fakirliğinden dolayı bir malden uygun miktar maaş tahsis
hizmet karşılığı olmadan vakfın ge­ edilmiş olan askerlerdir (ehl-i cihad).
lirinden verilen şeydir ki buna örfte Zamanımızdaki muvazzaf erler gibi.
"zeviiid" denir. Mesela fakirlere şart
koşulan bir gelir, düzenli zevaid ka­ MÜRURÜZAMAN (ıJL.j JJy): Bir
bilindendir. olay hakkında davanın dinlenmesine
engel teşkil edecek bir müddetin o
MÜRTECCEL (�r ): Bir alaka bu­ hadise üzerinden geçmiş olmasıdır.
lunmaksızın vazolunduğu şeyin hari­ Zaman aşımı.
cinde doğru bir kullanım ile kullanı­
lan lafızdır. Mesela, "Süreyya" lafzı, MÜRÜVVET (öJJ" ) : İnsaniyet, him­
belirli bir yıldızın adı olup herhangi met, haya ve insanlık şerefine layık
bir şahsa ad olarak kullanılır. Bunla­ olmayan şeyleri terketme. 212 Mürüv­
rın arasında ise bir alaka yoktur. vet, nefse ait edeplerden ibarettir ki
bunlara riayet edilmesi, insanı güzel
MÜRTEHİN (�r): Hak sahibi sı­ ahlaka ve güzel adetlere sevkeder.
fatıyla rehin alan kimsedir. Bir şey
mukabilinde rehin olarak alıkonulan
şeye de "mürtehen" denir. 212 Bir kimsenin kendi zamanında ve meka­
nındaki emsalinin mubah olan ahliik ve
tavrıyla ahlaklanması bir mürüvvet halidir.
1 54 • i S LAM HUKUKU TERİM LERİ SÖZLÜGÜ

MÜSADAKA ALE'L-İSTİHKAK müstegallat ile tavansız olan ve gai­


(Jlb..::.... :J\ � 4.i�L.a..) : Belirli bir lesi alınan şeyler kastedilmiş olur.
hakkın kime ait olduğu hakkında iki Bağ ve bahçeler gibi.
kimsenin ittifak etmesidir. 21 3
MÜSEMMEN (� ): Semen karşılı­
MÜSAKAT (.:..ı ı..; L. ): Bir taraftan ğında satılmış veya bedeli tayin edil­
ağaçlar, diğer taraftan da bakım ve su­ miş olan şeydir.
lama olmak üzere yapılan şirket. Elde
MÜSENNAT (öl:...... ) : Su bendi, su
edilen meyve ve ürün ortaklar arasın­
arklarının kenarları. 2 1 6
da bir oran dairesinde taksim edilir.2 1 4
MÜSKITAT-1 KISAS
MÜSELLES ( ..:.J;... ): Pişirilmekle
ifl.a!): Kısası düşüren ve ortadan
üçte ikisi giden ve katılaşıp sarhoş
kaldıran sebeplerdir. Sulh, cinnet,
edici bir hale gelen yaş üzüm suyu­
ölüm gibi.
dur ki buna "tıla" da denir.
MÜSKITAT-1 HUDÜD (.1l1A.._.
MÜSEKKAFAT-1 VAKFİYYE
�_,..c.-) : Had cezalarını düşüren ve or­
(�J .:..ı l.A.A...-.) : Tavanlı binaları ihtiva
tadan kaldıran sebeplerdir. Zina hak­
eden vakıf ve müstegallat demektir.
kındaki ikrardan dönmek gibi.
Han, hane, mağaza gibi.21 5 Müste­
gallat, müsekkarattan daha geneldir. MÜSKİR (�): Yenilip içilmesiyle
Bununla beraber çok kere müstagal­ insana sarhoşluk veren şeydir. Çoğu­
lat tabiri müsakkarata zıt (mukabil) lu, "müskirat"tır.
olarak kullanılmaktadır. Bu takdirde
MÜSLE (il!.. ) : Başkalarına ibret ol­
213 Mesela vakfiye gereğince, kendisine va­ mak için bumunu, kulağını ve diğer
kıf gelirinden şu kadar pay verilmesi icap bazı organlarını kesmek, gözleri­
eden Zeyd, bu payın hiçbir kimseye ait ol­ ni oyarak kendisini çirkin bir şek­
mayıp yalnız Amr'a ait bir hak olduğunu,
le sokmak gibi bir şekilde düşmana
karşılığında bir bedel olmaksızın samimi
şekilde ve Amr'ın tasdikiyle birlikte iddia ceza vermektir. İbret alınacak cezaya
ve ikrar etse, aralarında "müsadaka" mey­ "mesı1le" denir. Çoğulu, "mesülat"tır.
dana gelir. Zeyd'in bu ikrarı yalnız kendi
hakkında muteber olduğundan o pay Zeyd MÜSLİM ( � ): İ slam dinine men­
hayatta olduğu müddetçe Amr'a verilir. sup olan kimse.
Fakat Zeyd ile Amr'dan hangisi evvel
vefat etse o pay, Zeyd'den sonra kendi le­
MÜSTAHIKK-1 KISAS (J>..:-o
hine şart koşulan (meşrfıtun leh) yöne ait ifl.a!): Bir caniyi kısas suretiyle ce­
olur, bunlardan hayatta olana verilemez. zalandırma hakkına sahip olan kimse.
214 Buna "muamele fi'l-esmar" da denir. Yonca
gibi, üzüm çubukları gibi bir seneden fazla
yerde kalan bitkiler ağaçlardan sayılır.
215 Tekili "müsakkaf''tır. 216 Çoğulu, "müsenneyiit"tır.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . } 55

MÜSTAHIKKU'L-KAL' OLAN KIY­ letin ülkesine eman ile yani müsaade


MET (� ı'..ı':J JI c:W I J>.::.-o) : Bir bi­ ile giren kimse demektir. Müslüman,
nanın veya ağacın maklfıan kıymetin­ zimmi veya harbi olsun farketmez.
den söküp yıkma ücreti çıkarıldıktan
MÜSTESNA EVKAF (..J\.iJ\ ..;=--) :
sonra geri kalan miktardır.2 1 7
Evkaf idarelerinin nezaretleri ve mü­
MÜSTEAR (Jt...;_. ): Ariyet anlamın­ dahaleleri olmaksızın yalnız müte­
dadır ki, buna "müar" da denir. vellileri tarafından idare olunan va­
kıflardır.220
MÜSTECERÜN FiH (� _r.--L ):
Ecirin icare akdi ile yüklendiği iş. MÜSTEVLEDE (ö...ll_.f-4 ): Ümmü'l-ve­
led yani, çocuğunun nesebi efendisin­
MÜSTE'CİR (_r.--L ): Bir şeyi ki­
den sabit olan cariye.22 1
ralayan kimsedir. Buna, "müstekri,
mükteri'" de denir. MÜŞA' (el.!....) : Şayi hisseleri ihtiva
eden ortak şeydir. Mesela, iki kimse
MÜSTEGALLAT-İ VAKFİYYE
arasında yarı yarıya ortak olunan bir
(�J ..:.ı")\;.;_.): Müessesat-ı hayriy­
mal bir müşa'dır. Başka bir tarifle, or­
yenin idaresi için gerekli olan gelir­
tak bir maldaki yarı, dörtte bir ve altı­
leri temin etmek üzere vakfedilmiş
da bir gibi şayi hisselerden herhangi
şeylerdir. Bunlar akar olacağı gibi
biridir. Hisselerden her biri bu malın
bağ, bahçe, nakit para da olabilir. Va­
parçalarına yayılıp şamil bulunur.
kıf gedikleri de bu kabildendir. Teki­
li, "müstegal"dır. MÜŞKİL (�): Kendisinden ne
kastedildiği, düşünülmeden biline­
MÜSTEiR (�): Ariyet alan.2 1 8
meyecek derecede kapalı olan la­
MÜSTE'MİN ( 0-"L )2 1 9: Fıkıh ıstıla­ fızdır. Bu kapalılık ya manasındaki
hı olarak müste'min, başka bir mil- incelikten, derinlikten veya kendisin-
217 Mesela, bir binanın maklüan kıymeti
220 Zeynelabidin, Mevlana Celaleddin, Hacı
500, yıkılma ücreti de 1 00 takdir edilse,
Bayram-ı Veli ve Gazi Evrenos Bey'e ait
müstahıkku'I-kal' olan kıymeti 400 lira
vakıflar gibi.
etmiş olur. Bu kıymete, "ma'müren bi'l­
221 Bu efendi, kendisinin ister tamamına ve
kal' kıymet" de denir.
ister bir kısmına sahip olsun ve kendi­
218 Bir malın menfaatini, o malı geri vermek
sinin gerek hakikaten ve gerek hükmen
üzere meccanen temellük eden kimsedir.
sahibi bulunsun farketmez. Efendisi­
219 Hem eman isteyen hem de emana nail
nin babası, cariyenin hükmen sahibidir.
olan şahıs demektir. Bu kelime, ism-i
mefül sigasıyla "müs'temen" diye de Efendisinin yatağından (onunla ilişkiye
okunabilir. Bu takdirde kendisine eman girip bunu) ikrar ederek çocuk doğurmuş
verilmiş kimse manasını ifade eder. Buna olan cariyeye "ümmü'l-veled" denir ki
"amin" de denilir. çoğulu "ümmühatü'l-evlad"dır.
1 56 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

deki bir bedii istiareden ileri gelmiş MÜTESEBBİB ( � ): Bir şeyin


bulunur. Mesela, gusülde iyice yı­ meydana gelmesine adetin cereyanı­
kanmakla (tetahhur) emrolunmuşuz. na göre sebep olan ve bir işi meyda­
Bu yıkanma ağzın içini de kapsar na getiren kimsedir. Bir şahsın içine
mı? Bunda kapalılık (işkal) vardır. düşüp telef olduğu bir kuyuyu açan
Düşünme neticesinde anlaşılıyor ki kimse gibi.
ağzın içini de kapsamaktadır. Keza­
lik, "Gümüşten şişe bardaklar" ta­ MÜTEŞABİH (�L!.::..) : Ümmetin fert­
birinde bir işkal vardır. Bir bardak, leri için kendisiyle ne murat edildiği­
ni anlamak ümidi kalmamış olan la­
şişeden olunca artık nasıl gümüşten
fızdır. Bazı mübarek surelerin evvel­
olabilir? Düşünce neticesinde anlıyo­
lerindeki "Elif-Lam-Mim, Ta-Ha"
ruz ki bunda bedii bir istiare var, bu­
gibi huruf-ı mukattaa, "yedullah, ve­
nunla bardağın gümüş kadar beyaz,
chullah" (Allah'ın eli, Allah'ın yüzü)
sırça kadar da şeffaf olduğuna işaret
gibi tabirler bu cümledendir.
edilmiş oluyor.
MÜTETAVVİA (�_,k::..) : Askeri di­
MÜŞTEREK-İ MA'NEVİ (.:!�
vanın dışında olup sırf Allah rızası
-s_,:.,... ) : Farklı manaları kapsayan bir
için cihada katılan müslümanlar.222
ğ enel manaya bir vaz' ile konulmuş
olan lafızdır. Mesela "hayvan, ağaç" MÜTEVELLİ (Jp): Vakfın işlerini
lafızları her canlıyı ve her çeşit ağacı ve yararlarını (�esalih) şer'i hüküm­
kapsamaktadır. ler ve vakfiye şartları dairesinde ida­
re etmek üzere tayin olunan kimsedir
MÜTAREKE (�).:... ): Düşman ile ki iki kısma ayrılır.
sulh yapmak üzere savaşmayı geçici
Birincisi, vakıfın şartının gereği müte­
olarak terketmek.
velli olması. Diğeri, hakim tarafından
MÜTEBAYİAN (.J��): Bir malı tayin edilen mütevellidir.223 Mütevel­
satan ile alan. Bu ikisine "akideyn" liye "mütekellim ale'l-vakf' da denir.
de denir. Yaptıkları alım satım mua­ MÜVACERE (ô_r:-1_,.-): İ nsanlar hak­
melesine de "mübayaa" denilir. kındaki icareye denir. Ecir (işçi) ile
MÜTELAHİME (�*-4): Başa veya 222 Şehir, köy ve badiye ahalisidir. Bunlara
yüze isabet eden derin yaradır. Yara­ "gönüllü fertler" denir.
nın bu ismi alması için deri ile be­ 223 Diğeri, meşrutiyet şeklinde olmayan mü­
raber epeyce de et kesilmiş olması tevellidir ki mütevelliliği boş (münhal)
bulunan bir vakfa, lehine şart koşulan
gerekir.
kimsesi bulunmaması sebebiyle hakim
tarafından tayin edilen mütevellidir.
İ S L .\ M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü • 1 57

kiralayan (müste'cir) arasındaki ica­


re akdine de müvacere denir.

MÜVADEA (4.>;.)l_yo) : Mütareke de­


mektir. Barış anlaşması yapmak ve
barış içinde olmak demektir. Bu la­
fız, esasen terk manasına olan "ve­
di '"den alınmıştır. Bu bakımdan sa­
vaşı terketmeye de "müvadea" denir.

MÜZAHİR (rılk...) : Hanımını mah­


remlerinden birinin arkası, sırtı veya
karnı gibi bir uzvuna benzeten şahıs­
tır. Hakkında bu şekilde benzetme
yapılan hanıma, "müzaherün minha"
denildiği gibi, ziharda kullanılan ta­
birlerden her birine de "müzaherün
biha" denilir.

MÜZARAA (4.>;Jro) : Bir tarafın ara­


zi diğer tarafın da amel yani ziraat
yapmakla katıldığı şirket. Hasılatı
aralarında yarı veya üçte bir, üçte iki
gibi birer parçası şayi suretiyle tak­
sim olunur. Müzaraaya "muhabere,
münakale" de denir. 224

224 Müzaraa, zeri' maddesinden alınmıştır.


Zeri' ise sözlükte "tohum ekmek" mana­
sındadır. Buna, "ziraat" da denir. Tohum
ekene "zari tohum ekilecek yere "mez­
�',

raa"' denilmektedir.
N

NAFAKA (�): Lugatta "çıkmak, NAFİZ (..üL;) : İ cazet gibi başkası­


gitmek, sarfetmek" manalarını ifade nın hakkına bağlı bulunmayan mu­
eder ve "bir insanın ailesine sarf ve ameledir. Şartlarını ve rükunlarını
infak ettiği şeye" denir. Fıkıh ıstılahı taşıyan bir akid, nafiz bir akiddir ki
olarak yiyecek, giyecek, mesken ile kendisinde muhayyerlik bulunup
bunlara tabi olan şeylerden ibarettir. bulunmaması bakımından, "lazım"
Örfen nafaka sadece yiyeceğe denir. ve "gayr-i lazım" kısımlarına ayrılır.
Bu itibar iledir ki diğerleri nafaka Bunun zıddı, "gayr-i nafız"dir.
üzerine atfolunarak nafaka, kisve
NAKİT (...IA.;) : Altın ve gümüşten iba­
ve mesken (sükna) denilir. Çoğulu,
rettir. Çoğulu, "nuküd"dur225• Kağıt
"nafakat" ve "nifak"tır. Nafaka tabiri
ve madeni paralar, rayic oldukları
sadaka yerinde de kullanılır.
vakit nakit hükmündedir.226
NAFAKA-İ MAKZİYYE (� lı.i;):
NAM-1 MÜSTEAR ().....:._. İ L;) : Baş­
Nafaka hakkı olan şahsın müracaatı
kasına ait bir şeyin, gerçeğe aykırı
üzerine hakim tarafından tayin olu­
olarak bir şahsa izafe edilip onun
nan nafakadır. Bu şekilde nafaka tayin
ismiyle yadolunmasıdır. Bir kimse­
edilmesine "kazaen takdir" denilir.
ye ait olan bir hakkın, senette başka
NAFAKA-İ MARZİYYE (�f' lı.i;):
Nafaka alacak kimse ile nafaka ve­ 225 Altın ve gümüş, sikkeli olsun olmasın se­
recek kimsenin aralarında rıza ile ta­ meniyyet için olduğundan nakiddir.
yin ettikleri nafakadır. Böyle rıza ile 226 Kesada uğradıkları zaman da ticaret malı
(urfız) ve meta kabilinden olarak kıyemi
nafaka tayinine "rızaen takdir" denir.
olurlar.
1 60 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

bir şahıs namına yazılması gibi. Bu, rulmak üzere atanan kimsedir. Bazı
muvazaa (gizli anlaşma) yoluyla ya­ yerlerde mütevelliye nazır denilmesi
pılmış bir ikrar demektir. de meşhurdur. Artık bu gibi yerlerde
nazırı mevcut olan bir vakfa ayrıca
NAKZ-1 ABD (� �): Anlaşma bir mütevelli de atanmaz.
hükümlerini bozmak ve verilen söz­
de durmamaktır. 227 NECM ( �): Yıldız demektir. Bir za­
manlar yıldızların doğuşuyla vakitler
NAS (�): Söyleyen tarafından ni­ tayin edilegeldiği için giren vakitle­
çin söylendiğinin belirtilmesi ha­ re ve vakti gelen borçlara, vazifelere
sebiyle manası, zahirden daha açık mecaz yoluyla "necm" denilmiştir.
olan lafızdır. Mesela, ilmin şeref ve Binaealenyh İslam hukukunda bir
faziletini bildirmek isteyen bir zat, borcun taksitlerini ödemek için gelen
"Bilenler ile bilmeyenler bir olurlar belirli vakte ve vakti giren belirli bor­
mı?" dese bu söz, bilmek ile bilme­ ca ve bilhassa mükatebin efendisine
mek arasındaki farkı ifade hususun­ ödemeyi üstlendiği kitabet bedelinin
da nas olur. Tevile ihtimali olmayan her taksidine "necm" denilir.
söze ve delile de nas denir.
NEFER (__.A;): Üçten ona kadar olan
NAŞİZE (;;_r.l;): Kocasının hanesin­ erkekleri ifade etmek için kullanılır.228
den izni olmaksızın çıkıp kendisini
NEFİR (_r.:A;): Lugatta "cemaat" anla­
kocasından haksız yere meneden ka­
mına gelir. Istılahta "canlarına, mal­
dındır. Bu çıkış, hakikaten olabilece­
larına, çoluk çocuklarına saldırmak
ği gibi hükmen de olabilir.
üzere düşmanın gelmekte olduğunu
NAZIR (_);l;): Vasinin yapacağı ta­ belde halkına haber vermek" anlamı­
sarruflara nezarette bulunmak üzere na gelir. Bu halde o belde ahalisin­
mfısi veya hakim tarafından tayin olu­ den gücü yeten müslümanlar üzerine
nan zattır. Buna "müsrif' de denilir. cihad farz olur. Çoğulu, "enfür"dır.

Savaşa çıkılmasını ilan ve talep eden


NAZIR-1 VAKIF ( ......i!J _); l;): Müte­
kimseye "müstenfir" denir. Harbe
vellinin vakıf hakkındaki tasarruf­
sürüklenip götürülenlere de "nefr"
larına nezaret etmek ve mütevelli
adı verilir.
için vakıf işlerinde görüşüne başvu-
NEFİR-İ AM (i� _r.:A;): Harp mıntı­
227 Antlaşmayı feshetmeye ve bozmaya kasında bulunan bütün fertlerin harp
"nebz-i ahd" da denir. "Nebz" kelime­
si lugatta "atmak, bildirmek" ve "az bir 228 Mutlak olarak cemaat ve nefis manasın­
şey" manasına da gelir. da da kullanılmaktadır.
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 161

için seferberhaline gelmesi demektir. 229 dır. İşte bu bir "nefs-i vücüb"dan iba­
Bu, umumi bir seferberlik demektir. rettir ki daha eda zamanı gelmeden
de sabittir.
NEFİR-İ HAS c__,.., 1>- �): Muharebe
için yalnız bir kısım fertlerin sefer­ NEFY (�): Sürgün. Suçlu olanların
ber haline gelmesi demektir. Kısmi bulundukları yerlerden bir müddet
seferberlik halidir. Bu, fazla kuvvet için başka yerlere ve beldelere uzak­
toplanmasına lüzum görülmediği laştırılmalarından ibarettir.
takdirde üstlenilir. Mesela, sınırların NEFY-İ MÜLK ( � �): Bir malın
birinde zuhur eden bir harp hadisesi­ başkasına aidiyeti h �ber verilerek
ni bertaraf etmek için o sahada bulu­ kendisine ait olmadığının itiraf edil­
nan İslam kuvveti yetmediği takdirde mesidir. "Elimde bulunan bütün mal­
diğer fertlerin silah altına alınmasına larım hanımımındır, benim bunlarla
lüzum görülmez. asla alakam yoktur" denilmesi gibi.
Bu, hibe mahiyetinde bir ikrardır.
NEFL-NAFİLE (.w\,;- �): Lugatta
"fazla" manasındadır. Gazilere tah­ NEHİY ( �): Kendisiyle kesinlik ve
sis edilen mallar da paylarından fazla üst makamdan gelip buyurma (is­
olduğu için bu adı almıştır. Nitekim ti ' la) yoluyla bir fiilin terk edilmesi
farzlar üzerine fazladan yapılan iba­ istenilen sözdür. "Yalan söyleme",
detlere de "nafile" denilmiştir. "Nef­ "Hırsızlık yapma" sözleri gibi. Bu
l"in çoğulu olan "enfül" lugat itiba­ şekilde hitap eden zata "nahl" denir
riyle "ganimetler" anlamına gelir. ki, bunlardan kesin ve amirane bir
sıfatla menetmiş olur. Bu gibi terke­
NEFS-İ VÜCUBNücubôn Kendisi dilmesi ve kendisinden çekinilmesi
('-:"� J �): Sebebinin var olma­ istenilen bir şeye de "menhiyyün
sından itibaren herhangi bir vakitte, anlı" denilir. Çoğulunda menhiyyat
bir fiili yapmanın veya bir malı eda ve memnuat tabirleri kullanılır.
etmenin gerekli olmasıdır. Mesela,
her mükellef olan insan için namaz NESEME (�): Nefis, insan ve her
şeyin iptidası anlamına gelir. Istılah­
kılmak, zekat vermek esasen lazım-
ta, "azat edilmek üzere satın alınan
229 Buna, düşmanın bir İ slam beldesine ansı­
köle" demektir. Çoğulu, "nesem"-
zın hücum ettiği ve bu düşmanı bir kısım dir. Binaenaleyh azat edilmek için
İ slam kuvvetlerinin defedemeyeceği tak­ alınmış olan köleyi azat etmeye "ıt­
dirde müracaat olunur ve bunun dairesi ku 'n-neseme" denilir. Vasinin, musi
ihtiyaca göre genişler; İ slam aleminin
(vasiyet eden) namına bir köle alıp
mümkün olduğu kadar doğu ve batısına
kadar yayılır. azat etmesi gibi.
1 62 • İ SLAM HUKUKU TERİ MLERİ SÖZLÜGÜ

NESİL (�): Bir kimsenin aba ve NİKAH-1 FASİD (..L... L; c_K;): Sıhhat
ecdadına denildiği gibi sulbünden şartlarını taşımayan nikahtır. Şahitsiz
gelen evlat ve torunlarına da denilir. 230 akdedilen nikah gibi.

NIKZ-1 VAKF (�J .lZ): Asıl vakfın NİKAH-1 FUZULitYetkisiz Temsilci­


taş, kereste, kireç gibi döküntüleri nin Kıydığı Nikah (J_,....iıj c_K;): Asil,
demektir ki bunlar vakfın rakabesin­ veli, vekil veya elçi (resul) olmayan
den sayılır. 23 1 bir şahsın başkası namına yapmış ol­
duğu nikahtır.
NİFAK (JLA;): Bir kimsenin zahiren
müslüman göründüğü halde kalben NİKAH-1 GAYR-İ LAZIM (� c_K;
küfür üzere olmasıdır. Böyle bir şah­ ij'j):Nafiz olmakla beraber feshe­
sa "münafık" denilir. dilmesi mümkün olan, yani muhay­
yer olanın feshetme tehlikesine ma­
NİFAS (,_,... LA; ): Çocuk doğurma hali­
ruz bulunan nikahtır.
dir. Bu halde görülen kana da "nifas"
denilir. Bu halde bulunan bir kadına NİKAH-1 GAYR-İ NAFİZ (� CK;
da "nüfesa" adı verilir. .l;�): Sıhhat şartlarını taşımakla be­
raber nikah sahibinin veya velisinin
NİKAH (c_�): Evlenmeden ve ev­
icazetine bağlı bulunan nikahtır.
lenme akdinden ibarettir. Yani kasten
Buna "nikah-ı mevkuf' da denir.
kadından cinsel yönden faydalanmayı
(milk-i müt'a) ifade eden bir akiddir. NiKA.u-ı LAZIM (r j'j c_K;): Nafiz
Bu akid ile bir aile kurulur ve bir erkek yani fesih muhayyerliği taşımayan
ile bir kadın arasında birtakım haklar ve fesih tehlikesine maruz bulunma­
meydana gelerek bunların birbirinden yan nikahtır.
meşru şekilde istifadeleri caiz olur.
NİKAH-1 MUVAKKAT (..:.jyı c_K;):
NİKAH-1 BATIL (J1� c_�): Üzeri­ Belirli bir zaman için veya bilinme­
ne asla nikah hükümleri bina edilme­ yen bir müddet ile kayıtlı olarak ya­
yen nikahtır. Başkasının hanımıyla pılan nikahtır.
bilerek evlenme gibi.
NİKAH-1 MUT'A(� c_K;): "Müt'a",
"temettu"' veya "istimta"' gibi bir ta­
230 Nesil tabiri, bir rivayette kızların evladını bir ile bir müddet için yapılan nikah­
da kapsar. Çoğulu, "ensal"dir. tır.232
231 Düstur'un ikinci cildinde vakıf müste­
gallat ve müsakkafıit muameleleri hak­ 232 Muvakkat nikah ile müt'a nikahı arasında
kında 9 Cemaziyelahir 1287 tarihli bir şöyle bir fark vardır: Muvakkat nikah bü­
nizamname vardır. tün hukuki şart ve sonuçları ile evlenme-
İ SLAM HU KUKU TERİ M LERİ SÖZLÜ Ô Ü • 1 63

NİKAH-1 NAFİZ (..i..! L; c�): Sıhhat velayet altında bulunan bir şahsın
şartlarını tamamen taşıyıp hiçbir evlenmesi hususunda velayete sahip
kimsenin icazetine bağlı bulunma­ olan diğer bir şahsın sözünün geçer­
li olmasıdır. Çocuklar, akıl hastaları
yan nikahtır. "Lazım" ve "gayr-i la­
(mecnunlar), bunaklar (matuhlar) bu
zım" kısımlarına ayrılır.
velayet altında bulunurlar.
NİKAH-1 SAHİH ( � c_�): Sıh­
NİSAB ('-;-'L.a.;): Zekat gibi bazı ve­
hat şartlarını tamamen taşıyan nikah­
cibelerin, hırsızlık cezası gibi bazı
tır. "Nafiz" ve "gayr-i nafiz" kısım­
cezaların gerektiğine alamet olmak
larına ayrılır.
üzere şari'-i hakim tarafından belir­
NİKAH-1 ŞİGAR (JL;....;. c�): İki ka­ lenen miktar. Zekata nazaran 20 mis­
dının mehir belirlenmeksizin birbi­ kal altının nisab olması gibi.
rine karşılık olmak üzere iki erkekle NİSAB-1 SİRKAT (.ü.r" '-:-'L,a.;): Ça­
evlendirilmesi demektir. Mesela, iki lındığında hırsızlık cezasını gerek­
erkek, birbirine kız kardeşlerini bu tirecek mal miktarıdır. Bu miktar
suretle evlendirecek olsa bir nikah-ı Hanefiler'e göre 1 dinar veya halis
şigar meydana gelmiş olur. Esasen gumüşten yapılmış 1 O dirhem veya
"şigar" ve "şügfır" lafızları, lugatta kıymetçe bu miktar maldır.
"boşluk" (hulüv) manasındadır. Hü­
kümdarı olmayan bir beldeye "belde-i NİSAB-1 ŞEHADET (ö.:ı� '-;-'L,a.;):
şagire" denilir. Böyle bir nikah da me­ Bir olay hakkında şehadetleri mak­
bul olacak kimselerin miktarı de­
hir olmadığından bu ismi almıştır.
mektir. Mesela borç hakkında iki
NİKAHTA VELAYET-İ İCBAR (c_� erkek veya bir erkek iki kadının ge­
J�\ "-:�J o.:ı): Razı olsa da olmasa da rekli olması gibi.

ye, kan koca hayatı yaşamaya ve aile kur­


NİSEB-İ A'DAD (.:ıl�I �): Adetler
maya yönelik bir evlilik işlemidir. Sadece arasında temasül, tedahül, tevafuk
süreli olarak yapılmaktadır. On günlüğü­ veya tebayün suretiyle olan muka­
ne, bir yıllığına veya beş yıllığına evlen­ yesedir. İ ki adet arasında mutlaka bu
mek gibi. Halbuki müt'ada hem bu süre
dört nisbetten biri bulunur.
çok daha kısadır hem de evlenmek değil,
para veya mal teklif edilerek cinsel isti­
NİZAMLI MEVKUF GEDİKLER
fade hedeflenmiştir. Bunun için muvak­
kat nikahtaki süre kaydı rasid şart olarak
(}s::: J.5 ..Jj r J.4l12.;): il. Sultan Mah­
kabul edilir ve kişi nikahı süreli de yapsa mud vakıflarıyla Haremeyn-i Muhte­
süre dikkate alınmaz evlilik normal olarak remeyn vakıflarından olan gedikler­
yani ebediyen yapılmış gibi devam eder. dir. Bunlardan başka diğer vakıflar-
Halbuki müt'a baştan haramdır (AK).
1 64 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

dan olan gediklere de "adi gedikler" NUSRET (ö�): Yardım, avn, inayet
adı verilmiştir. 233 ve imdat manasındadır. Yardım iste­
meye de "intisar" denir.
NOKSAN-1 ARZ (__,..;;\ ıJl..,aA;) : Bir
yerin üzerine ekin ekilmeden veya NÜKUL ANİ'L-YEMİN (.y:- JŞ,
bina yapılmadan evvel değeri olan �I): Bir müddei veya müddea aley­
kira bedeliyle ekin ekildikten veya hin kendisine yöneltilen ve teklif edi­
bina yapıldıktan sonra değeri olan len yemini yapmaktan kaçınması ve
kira bedeli arasındaki miktar. 234 yüz çevirmesidir. Böyle yemin yap­
maktan kaçınan kimseye "nakil" denir.
233 Gediklerden bazıları 1 277 senesinden
evvel sahipleri tarafından vakfedilmiş, NÜZUL ANİ'L-VEZAİF (y J_,_;
bazıları da mülkiyet üzere kalmıştır. 1 277 U;U:;_,JI): Mütevelli, nazır, cabi gibi
senesi Zilhiccesinin 8. gününden itibaren,
gerek kalemler ve şer'i mahkemeler tara­
vakıf hizmet yönleri (cihat) sahip­
fından ve gerek evkaf hazinesi tarafından lerinin uhdelerindeki hizmetlerden
yeniden gedik olarak senet verilmesi ira­ başkalarına verilmek üzere istifa et­
de ile kesin olarak yasaklanmıştır. 1 247
tarihinden sonraki tarih ile senet ve kaydı meleri demektir.235 Bir ciheti başka­
olup da bu tarihten önce tarih ile senedi sına ferağ etmek de nüzfılden sayılır.
veya kalem ve sicillerde kaydı bulunma­
yan gediklere kesinlikle itibar olunamaya­
cağı da hususi bir nizamname gereğidir.
Gedikler yüzünden onun üzerinde karar
kıldığı (müstakarri) akarın mutasarrıfları­
nın tasarruf hakkı haleldar olmuş ve hatta
kendileri bilinemez bir hale gelmiş oldu­
ğundan gedik sahiplerinin mülk sahihle­
rine belirli bir bedel vererek bu mülkleri
temellük etmeleri ve bu suretle gedik­
lerin ilga edilmesi 22 Rebiülevvel 1 3 3 1
tarihli bir kanun ile kabul edilmiştir.
Birtakım mülk veya vakıf akarların esa­
sen gayri meşru surette ihdas edilmiş
olan bu gediklere tabi tutulması garip
karşılanmalıdır.
234 Mesela bir tarlanın ziraattan evvel kira
bedeli 1 000, ziraattan sonra ise 800 kuruş
olsa, noksan-ı arz 200 kuruş olur. Fetva­
ya esas olan budur. Fakat bazı fukahaya
göre böyle bir tarlanın ziraattan evvel sa­
tıldığı kıymeti ile ziraattan sonra satıldığı
kıymeti arasındaki farklılık ne ise nok­ 235 Bu başkasına, "mefruğun leh ve menzu­
san-ı arz ondan ibaret bulunmuş olur. lün leh" denir.
o

OKIYYE (4Jİ): Şer'an ve lugatan 40 1 tonilato = 4 çeki, 1 kantar, 3 7 ,4


dirhem miktarıdır. Bu, Hicazlılar'ın okka.
okiyyesidir. Bazı yerlerde 7 veya 9 1 tonilato = 1 7 kantar, 3 1 okka, 1 83
miskale de denir. Halk arasında "okıy­ dirhem.
ye" ve "kıyye" diye kullanılan ağırlı­ 1 dirhem = 3,2,7,3625. Yani 3 gram,
ğın miktarı, beldelere göre değişir.
2 desigram, 7,3625 miligram.
Türkiye'de ağırlık birimi ölçüleri
şöyledir:
1 okka = 400 dirhem = 1 ,282,945.
Yani, 1 kilogram 282 gram 945 mi­
ligram.
1 batman = 6 okka = 7,697,680. Yani
7 kilogram 697 gram 670 miligram.
1 kantar = 44 okka = 56,449,6. Yani
56 kilogram, 449 gram, 6 desigram.
1 çeki = 1 76 okka = 225,798. Yani
225 kilogram, 798 gram.
1 tonilato236 = 1 000 kilogram = 1 000
vukye-i a'şarl.

236 Tonilato: Gemilerin alabileceği yükü be­


lirtmekte kullanılan, 1 tona eşit birim.
..
o

ÖRF ( Jf') : Akılların şehadeti ile


yaygınlık kazanıp insan tabiatı icabı
kabul edilen herhangi güzel şeydir.
Her tarafta geçerli ve koyucusu belli
olmazsa "umumi örf', bir yere mah­
sus, belirli bir topluluğa ait bulunur­
sa "has örf' adını alır.
p

PARA (•J4): Hesap ve feraiz ıstılahı


olarak, bir kuruşun kırkta biridir ki,
3 akçeye denktir. Para tabiri, mutlak
olarak nükud, servet ve sikke mana­
sında da kullanılır.

PUL (JY.): Hesap ve feraiz ıstılahı


olarak, bir akçenin üçte veya dörtte
biridir. Mutlak paraya, mangıra, fü­
lüse ve yuvarlak maden parçasına da
"pul" denir.
R

RACİL (�U: Yaya ve piyade de­ RAHİLE (Ü:>-11): Esasen binek deve
mektir. Deve, katır, merkep gibi düş­ demektir. Genel olarak binek hayva­
manı korkutmayacak ve ürkütmeye­ nı manasında da kullanılır.
cek hayvanlara binenler de ganimet­
RAHİP (�11): Hırıstiyan taifesin­
lerden hisse almak hususunda "racil"
den abid olan kimse demektir. 23 ?
sayılırlar.
RAKABE (�1): Köle ve cariye de­
RADA' (t_W 1): Lugatta "süt emmek"
mektir. Çoğulu, "rikab, rakabat" ve
demektir. Rad', radaa, irtida' da bu
"rükub"dur. Esasen boyun ve boyun
manadadır. "İrda"' da emzirmektir.
kökü demek olan rakabe, esirlerin
"Müradaa', rıda"' da iki çocuğun bir
boyunlarına kement takılması sebe­
memeden süt emmesidir. Bu halde
biyle şahıstan kinaye olarak kullanıl­
çocuklardan her biri diğerinin "ra­
mıştır. Yahut parçanın (cüz'ün) adı­
di''"olur. Istılahta rada' , en az dokuz
nı, bütüne (külle) vermek kabilinden
yaşında veya daha yaşlı bir kadının
bir mecazdır. 238 Köle veya cariyeyi
sütü özel vaktinde bir çocuğun mide­
azat etmeye, kölenin boynundaki
sine girmesi demektir.
esaret halkasını çözüp gidermeye de
RADİ' (�1): Süt emen çocuk ve bir "fekk-i rakabe" denilir.
kadından süt emen çocuklardan her
237 Çoğulu, "rehabib"dir. Rehb ise "korku"
biri demektir.
ve "haşyet" anlamındadır.
238 Ancak her şeyin zatına ve aslına da "ra­
RAHİN (�11):Hakikaten veya hük­ kabe" denilmesi yaygındır. "Rakabe-i
men borçlu olup rehin veren kimsedir. vakf' gibi.
1 72 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü Ô Ü

RAKABE ETMEK ( �1 �..ı): Bir dan "razh" adıyla birer miktar mal
vakfın gelirini aslına katmak demek­ alan kimselere de "ehl-i razh" denilir.
tir. Şöyle ki vakfedilen bir paranın
bir mikdarı kasıt ve kusur olmadan
RECM (�..ı): Lugatta öldürme, küf­
retme, kovma (tart), terk, iftira (büh­
zayi olsa bu noksan gelirinden hakim
tan), lanetleme, sövüp sayma, dost"
görüşüyle tamamlanmadıkça mürte­
ve "arkadaş" manalarını ifade eder.
zikasına bir şey verilmeyebilir. Bu
Atılan taşa da "recm" denir ki çoğu­
hale fetva diliyle "mürtezikanın va­
lu "rücum"dur. Istılahta recm, "muh­
zifelerini rakabe etmek" denir.
san" olan ve zina fiilini işleyen erkek
RAKİK (J::i..ı ): Köle ve cariye de­ ve kadını özel şekilde taşlayarak öl­
mektir239. Savaş ülkesinden alınan dürmektir.
esirler "rakik" sayılırlar ise de bunlar
İslam ülkesine sokularak koruma al­
REDDİYYE (�.)..ı) [Feraiz]: Ashab-ı
ferfüzin paylarının toplamı mesele­
tına alınmadıkça kölelikle nitelendi­
nin paydasından az olması. Payda­
rilmezler. 240
dan baki kalan miktarda yine ashab-ı
RAZH (� ..ı): Savaşta, hizmetleri ferfüzden hak sahibi olanlara payları
görülen kadınlara, çocuklara, kölele­ oranında geri verilir/reddolunur.
re ve zimmilere ganimet mallarından
verilen bir miktar maldır. Bu miktar
REHN-İ BATIL (Jk4 ,:/'..ı): Aslen sa­
hih olmayan rehindir. Mal olmayan
savaşanların paylarından alındığı
bir şeyi rehin vermek ve doğrudan
için onların ganimetten alacakları
tazmine konu olmayan bir şey241 mu­
pay azalır. Bu miktarı tayin, devlet
kabilinde rehin almak gibi.
başkanına (veliyyü' l-emre) aittir.
"Razh" kelimesi lugatta, az bir şey REHN-İ FASİD (...L... li ,:/'..ı): Aslen sa­
vermek ve az bir miktarda verilen hih olup vasfen sahih olmayan, yani
şey anlamına gelir. Kendileri savaş­ aslında kurulup ancak bazı harici va­
çı ve mücahidlerden sayılmadıkları sıfları itibariyle gayri meşru bulunan
halde savaşta bazı hizmetleri görül­ rehindir. Taksim edilmemiş ortak bir
düğünden dolayı ganimet malların- malı veya başkasının hakkı bulunan
239 Hem bir hem de birden fazlayı ifade et­
malı rehin vermek gibi.
mek için kullanılır. Çoğulu, "erikka"dır.
Esir olanlara düştükleri zaaf ve dayanık­
REHN-İ SAHİH (� ,:/'..ı): Sıhhat
sızlık/incelikten (rikkat) dolayı "rakik" şartlarını taşıyan rehin akdidir. 242
denilmiştir.
240 Bunlardaki "rık", memlfıkiyetten ayrıl­ 241 Bi-nefsihi mazmun olmayan.
mıştır. 242 Bir başka ifadeyle aslen ve vasfen sahih
İ S L A M H U KU K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü • 1 73

REHİN (�J): Sözlükte "sabit, daim rıtl, 1 28 dirhem ile 1 dirhemin yedi­
ve herhangi bir sebepten dolayı bir de dördü ağırlığında bir ölçüdür. 243
şeyi hapsetmek ve bekletmek" an­
lamındadır. Fıkıhçıların terminoloji­
RİBA (�J): Sözlükte mutlak fazla­
lık demektir. Istılahta, "Karşılığında
sinde, "Bir malı tamamen veya kıs­
bir bedel olmadan tartılabilen (vez­
men alınması mümkün olan bir mali
ni) veya ölçülebilen (keyli) bir malı
hak karşılığında, hak sahibinin veya
aynı cinsten miktarı fazla bir mal ile
başkasının elinde, mal sahibinin rı­
değişmektir." Ayrıca cinsleri farklı
zasıyla hapsetmek ve bekletmektir."
olup vezni, keyli veya metre ile (zi­
Böyle hapsedilen mala "merhün" de­
rai) veya sayı ile satılma (adedi) hu­
nildiği gibi "rehin" de denilir. Çoğu­
susunda aynı olan iki şeyden birini
lu, "rühun" ve "rihan"dır.
diğeri karşılığında veresiye olarak
RE'SÜ'L-MAL (JWI V"'U: Sermaye, değiştirmek de ribadır. Bu bakımdan
bir ticaret, bir şirket için kullanılan riba, "riba-i fazl" ve "riba-i nesle"
asıl mal demektir. adıyla iki kısma ayrılır. Mesela on
yüzlük altın, on bir yüzlük altın ile
REYB ("-:--'..J): Şek, "şüphe, ihtiyaç"
değiştirilse fazla olan bir altın, bir
anlamındadır. Çoğulu, "rüyub"dur.
bedel (ivaz) karşılığında olmadığın­
Zamanın sıkıntı veren, üzücü olay­
dan riba olur. Kendisinde riba cari
larına da "reybü'l-menun" denir.
olan mallara, "emviil-i ribeviyye"
"Rlbe" şüphe ve töhmet demektir.
denilir. Buğday, arpa, nakitler gibi.
RIK (JJ): Lugatta, kulluk yani ubU­
diyyet demektir. Istılahta, hükmi bir
niteliktir ki insan bununla başkasının 243 Bir de ntl-ı Hicazi veya Medine vardır
ki 195 dirhem ağırlığındadır. Bu halde
mülkü olmaya konu olur. Diğer bir
5 ntl-ı Hicazi ile 1 ntl-ı Hicazi'nin üçte
tarif ile nk, esir edilen savaşçı hak­ biri, 8 rıtl-ı Iraki'ye denk bulunmuş olur.
kında sabit olan manevi bir sıfattır ki Rıtl-ı Iraki, 20 istir, yani, 1 30 dirhem
bu yüzden hürriyetlerini kaybetmiş ağırlığında olduğu halde rıtl-ı Hicazi, 30
olurlar. istar, yani, 1 95 dirhem ağırlığındadır. Bu
oran şu şekilde gösterilir:
RITL (Jk J): 1 30 dirhemlik bir ölçek­ Irakiler'e göre 1 sa'= 8 rıtl x 20 istiir =
tir ki 1 sa'ın sekizde birine denk ge­ 6,5 dirhem = 1 040 dirhem.

lir. Buna rıtl-ı Bağdadi ve rıtl-ı Iraki Hicaziler'e göre bir sa' = 5xl /3 ntl x 30
istar = 6,5 dirhem = 1 040 dirhem.
denir. Bazı zevatın beyanına göre bu
Bir de ntl-ı Şami vardır ki bu da 1 2 okıy­
yeden, yani 480 dirhem ağırlığında bir
olan rehin akdidir. ölçüden ibarettir. Çoğulu, "ertiil"dir.
1 74 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

RİBA-İ FAZL (J-.a..il l �.J): Tartılabilen RİBH (c:u): Ffüde ve kar demektir. 244
veya ölçülebilen şeyleri kendi cinsle­
riyle peşin olarak fazlasıyla değiştir­ RİC'AT-RÜCU' (lf..J 4......::-.J ): Lugat­
mektir. l dirhem gümüşü 1,5 dirhem ta, "bir şeyi reddetmek, geri dönmek
gümüş ile derhal değişmek gibi. ve döndürmek" anlamındadır. Nikah
ıstılahı olarak, "Talak-ı ric'iden son­
RİBA-İ NESİE (�1 �.J): Bir cinsten ra iddet içinde henüz var olan nikahı
olan iki şeyin birini diğeri mukabilin­
sözlü olarak veya fiilen devam ettir­
de veresiye alarak satmaktır. Ayrıca
mekten ibarettir." Bu şekilde evlilik
başka başka cinslerden olup tartılır,
devam ettirilmiş olur.
ölçülür veya metre ile ölçülür ya da
sayılabilir olma hususunda aynı olan RİC'AT-İ FİİLİYYE (� 4......::-.J ) : Ha­
nefıler'e göre sıhriyet haramlığını
iki şeyden birini diğeri karşılığında
(hürmet-i müsahare) gerektiren fiil­
veresiye olarak değiştirmektir ki mik­
lerden biriyle meydana gelen rücu­
tarları eşit de olsa yine caiz olmaz.
dur. Talak-ı ric'iden sonra iddet için­
RİBAT (.1�.J): Sınırboyunda düşma­ de meydana gelecek cinsel yaklaşım
nın hücumu düşünülen mevzide sırf veya şehvetle sarılma gibi.
İsliim yurdunu muhafaza ve müdafaa
RİC'AT-İ KAVLİYYE ("-::]_,! 4......::-.J ):
maksadıyla ikamet etmek. Esasen ri­
Hususi lafızlardan biriyle yapılan
bat, devam etmek demektir. Herhan­
rücudur. Bu lafızlar ya açık (sarih)
gi bir şeyi bağlamak ve zabt için kul­
veya kinai olur. "Sana müracaat et­
lanılan ipe ribiit denildiği gibi, bağ
tim", "Sen benim zevcemsin" denil­
ve at sürüsü anlamına da gelir. Hu­
mesi gibi.
dudda bağlı bulunan süvari atlarına,
"ribiitü 'l-hayl" denilmesi bu bakım­
RİDDET (•�.J): İsliim dininden dön­
mek, küfre düşmektir (bk. İRTİ­
dandır. İmarethanelere, tekkelere,
DAD).
yolcular için yapılmış olan kervansa­
raylara da "ribiit" adı verilmiştir. RİKAZ (jl5.J) : 245 Yaratılıştan yer al­
tında bulunan madenler ile gömülü
İsliim'ı takviye, müslümanları düş­
olan hazineler.
manlarının şerrinden kollamak ve
muhafaza etmek maksadıyla sınır 244 Mesela 1 00 kuruşa alınan bir mal, 1 1 0
boyularında ikamet etmeye "murabı­ kuruşa satılsa bu 1 0 kuruş "ribh" olur.
Çoğulu, "erbiih"tır. "İ rbah" da bir mal­
ta" denir. Bu maksatla hududda de­
dan kar temin etmektir.
vamlı ikamet eden İslam mücahidle­ 245 Lugatta, tesbit manasına olan "rekz"den
rine de "murabıtin" denilir. alınmış olup "merkı1z" manasında kulla­
nılmıştır.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 1 75

RİSALET (�L...J): Sefaret, elçilik ve RUMANİ (.jl.o J): Bu da Şam' da mik­


bir kimsenin tasarrufta izni ve dahli tarı belli bir dönümlük yer demektir.
olmaksızın bir şahsın sözünü baş­
RÜCU ANİ'Ş-ŞEHADE (� ty:-J
kasına tebliğ etmesidir ki o kimseye
ö.)4--!J I ): Bir kimsenin yapmış olduğu
"resill", o şahsa da "mürsil", o kendi­
şehadetten dönmesi.246
sine gönderilene de "mürselün ileyh"
denir. Vekil, bir muameleyi başkası RÜKNÜ'L-BEY' (�\ (.;5J): Bey ' in
için yerine getirmeye bizzat ve doğ­ mahiyetini oluşturan malı mal ile de­
rudan giriştiği halde resfıl, böyle bir ğiştirmektir. Satıştaki icap ve kabul
muameleyi doğrudan yerine getire­ ile teatiye de "rüknü'l-bey"' denir.
meyip vazifesi yalnız mürsilin sözü­
nü tebliğden ibaret bulunur.
RÜKÜN ((.;5J): Bir şeyin var olması
kendisine bağlı olan şeydir. Başka
RİVAYET (�IJJ): Bir sözü veya bir bir tabir ile bir şeyin mahiyetini oluş­
olayı nakletmektir. "Filan şöyle dedi" turan her bir parçaya rükün denir.
veya "demiş", "şöyle bir vaka oldu" Mesela alışveriş akdinin rüknü kab
veya "olmuş" tabirleri birer rivayettir. ve kabuldür. Bunlar bulunmayınca
Rivayet edene "ravi" ve "nakil" denir. alışveriş de bulunmaz247 •
Ravinin çoğulu "rüvat" tır. Hadis ilmi
RÜŞD (-1..!.J): 248 Dine ve dünyaya za­
ıstılahı olarak, bir hadis-i şerifi sened­
rar verip vermeyecek şeyleri bilmek-
lerini zikrederek nakleden zattır.
246 Mesela, "yalan yere şehadet ettim", veya
RUHSAT (�J): Kulların özürleri­ "yanlış şehadette bulundum" diye şeha­
ne dayanılarak kendilerine bir kolay­ detini iptal etmek istemesidir ki bu, ispat
edilen şeyi çürütmek demektir.
lık ve müsaade olmak üzere ikinci 247 Rükünler, "asli rukün", "ziiid rukün" kı­
derecede meşru kılınan hükümlerdir. sımlarına ayrılır. Asli rükün, kendisi bu­
Sefer halinde ramazan-ı şerif orucu­ lunmayınca diğer bir şey veya hükmüm
muteber olmadığı rükündür. Mesela ima­
nun tutulmaması gibi.
na göre kalben tasdik bir asli rükündür.
Bu tasdik bulunmayınca iman da mute­
Yapılan tehdide ve baskıya dayana­
ber olmaz.
rak birinin malını telef etmek de bu
Ziiid rükün, kendisinin bulunmamasından bir
kabildendir. Bu durumda yapılan it­ şeyin veya bir hükmün muteber olma­
laf hakkında şer'! bir ruhsat bulun­ ması lazım gelmeyen rükündür. N itekim
imana göre ikrar bir rükündür. Ancak
muş olur. Bir olayda azimet ile ruhsat
ikrarın bulunmamasından ötürü imanın
birleşince azimet yolunu tutmak tak­ bulunmaması icap etmez.
va nişanesi olarak nitelendirilmiştir. 248 Din ve dünya hayatının düzgün olmasıdır.
1 76 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

tir.249 Malını muhafaza hususunda


temkinli davranarak sefahattan ve
israftan kaçınan kimseye, "reşid"
denir. İşlerini güzelce idare edebi­
lecek şekilde buluğa eren kimse de,
"reşid" adını alır.

RÜŞVET (ö.PJ): Sözlükte "bir şahsa


gördüğü iş karşılığında verilen üc­
ret ve ayak teri" demektir. Örfte bir
ihtiyaca ve bir maksada kavuşmak
için verilen mal veya yapılan her­
hangi bir muameledir. Rüşvet tabiri,
"reşa" kelimesinden alınmıştır. Reşa
ise kendisiyle kuyudan su çıkarılan
ip demektir. Rüşvet de bir maksadın
meydana gelmesine sebep olduğu
için bu adı almıştır. 250

249 Hakk'a ve Kur'an'a da "rüşd" denir. "Re­


şed" de hayır, rahmet ve hidayet demektir.
"Reşad" da kuvvetli akıl sahibi olmaktır.
250 Reşv (_,..:. J): Rüşvet demektir. Rüşvet ve­
rene "raşi", rüşvet alana "mürteşi", rüşvet
isteyene "müsterşi", rüşvet almağa "ir­
tişa", rüşvet istemeğe "istirşa", bir şahsa
şerrini defetmek için biraz mal vermeye
de "müraşat" denir. "Müraşat", müsaade
ve müsamaha manasını da ifade eder.
Rüşvete, "musanaa"' da denir. Hakim­
lere verilen bir kısım hediyelere ve bah­
şişlere de "minhatü'l-hükkam" denir ki
bunlar da maksada bir nevi tasannu yani
kurnazlık suretiyle kavuşmaya sebep ol­
duğundan rüşvet hükmündedir.
s

SA' (t_L,..,) : 1 040 dirhem buğday veya SAGIR (�) : Henüz buluğ çağına
arpa alır bir ölçektir. 8 Bağdadi ntla ermemiş çocuk demektir. Mümeyyiz
denktir. Buna "sa'-ı Iraki" de denir. ve gayri mümeyyiz kısımlarına ayrı­
Hanefıler'e göre muteber olan da bu­ lır. "Sagir-i mümeyyiz" alışverişi an­
dur. Irak'ta teamül bu şekilde cari ol­ layan, yani satmanın mülkü ortadan
muştur. Bir de, sa-ı Hicazi yani sa'-ı kaldırdığını, satın almanın da mülkü
Haremeyn vardır ki 5 Bağdadi rıtl ile elde ettirdiğini bilen ve gabn-i fühişi252
1 rıtlın üçte bir miktarıdır. Bu tak­ gabn-i yesirden ayırabilen çocuktur.
dirde bir sılı, 693 1/3 altı yüz doksan "Sagir-i gayr-i mümeyyiz" ise satışın
üç dirhem ile bir dirhemin üçte biri
ağırlığında bulunmuş olur.251 ise 1 rıtl-ı Bağdadi yani Iraki ile bu rıtlın
üçte biridir.
25 1 Bununla birlikte bu hususta fukahanın Buna cevaben deniliyor ki, sa'-ı Medi­
farklı açıklamaları görülmektedir. Özetle ne, Abdülmelik b. Mervan zamanında bu
deniliyor ki: Sa', İmam-ı Azam ile İ mam miktar olarak belirlenmiştir. Halbuki daha
Muhammed'e göre 8 rıtl-ı Iraki'dir. Fa­ ewel Hz. Ömer'in sa'ı, 8 rıtl-ı Bağdadi
kat İmam Ebu Yusuf' a göre 5 Bağdadi miktarında idi. Hz. Ömer'in sa'ı ile amel
rıtl ile bir rıtlın üçte biri miktarındadır. ise Abdülmelik'in sa'ı ile amelden evladır.
Diğer üç mezhep imamının görüşü de Diğer bir görüşe göre İ mam Ebu Yusuf
böyledir. Çünkü Hz. Peygamber zama­ tarafından bir sa' 5 Hicazi rıtl ile 1 Hicazi
nında sa'-ı Medine bu miktarda idi. 8 rıtl rıtlın üçte biri miktarıdır. Bu miktar rıtlı
miktarı olan sa' ile teamül cereyanı, şer'i Hicazi ise, aşağıda da görüleceği üzere, 8
örf üzerine fazladan ve sonradan olan 1 rıtl-ı Bağdadi'ye eşittir. Bu halde İ mam
litrenin onda biridir. Bu sa', Irak'ta Hac­ Ebu Yusuf, diğer Hanefi imamları ile
cac tarafından icat edimiştir. Fıtır sadaka­ aynı görüşte bulunmuş olur.
sı ile benzerlerinde muteber olan ise eski 252 Onda beş aldanmak gibi. Açık ve herkes­
sa'dır. Şöyle ki, 1 sa', 4 müddür. Her müd çe malum olan bir gabin.
1 78 • İ SLAM H UKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ

ortadan kaldırdığını, satın almanın !erde ve kabileler arasında dolaşarak


da mülkü elde ettirdiğini bilmeyen, bu vergiyi tahsil eder.
gabn-i fühişi gabn-i yeslrden ayırt
SAK ( � ): İlam, hakimin dava edi­
etmeye güç yetiremeyen çocuk de­
len muameleye ve olaya ve bu husus­
mektir.
taki hükmüne dair tanzim etmiş oldu­
SAHİB-İ LEBEN (� <-:--> L,., ) Süt ğu vesikadır. Çoğulu, "sukuk"tur.
emziren yani onda sütün oluşmasına
SALAH (c')L,., ): Fesadın zıddıdır.
sebep olan kadının kocası demektir.253
Kendi içinde hali düzgün (müstaki­
SAHİB-İ MAİDE (ö�L. <-:--> L,., ) : Ha­ mü'l-hal) olan kimseye "salih" denir.
nesindeki yemeğinden nafaka ala­ Diğer bir tarife göre salih, Allah'ın
caklısının yetecek miktarda alması ve kulların haklarını yerine getiren
mümkün olan kimsedir. kimsedir.

SAHİBÜ'L-MEKASİM SARİH (�r" ): Hakikat olsun me­


r-- LW I): Ganimet mallarını müca­ caz olsun kendisinden ne kastedildiği
hidler arasında tayine ve dağıtma­ açıkça anlaşılan lafızdır. "Şu malı sat­
ya memur olan kişi yani, "kassam-ı tım, şu eve ayak basmam" sözleri gibi.
ganiiim" demektir.
SARİK (J.JL....) : Hırsız başkasının
SAHİH (� ): Şartları, rükünleri malını gizlice alan kimsedir. Çoğulu,
ve vasıfları tam olan fiildir. Bunları "sürrak"tır. Böyle alınan mala "mes­
böyle bir arada bulundurma haline ruk'', kendisinden malı böyle gizlice
de "sıhhat" denir. Mesela mükellef alınan kimseye "mesrukun minh",
bir kimsenin kendi malını usulü dai­ bir malın böyle alındığı, çalındığı
resinde birine satması, sahih bir alış­ yere de "mesrukun fih" denir.
veriş muamelesidir. Böyle şartlarını
SAVMEA (4......J""' ) : Rahiplerin in­
ve rükünlerini taşıyan bir akde de
sanlardan ilişkiyi kesip inzivası için
"sahih akid" adı verilir.
tesis edilmiş olan hücrelerdir. Çoğu­
SAİ (,t'L): Mevaş'i denilen hayvan­ lu, "sevami"'dir. Bunların hakkında
ların vergilerini bulundukları yerler­ "b'ia" (kilise) hükmü geçerlidir.
de toplamak üzere tayin edilen bey­
SA'Y-SİAYE (�L...... - �) : Kölenin
tülmal memurudur. Bu memur, köy-
kölelikten kurtulması için mal ka­
zanmasıdır. Mesela, mükatebin kita­
253 Bir kadının sütü, kocasının kendisine
cinsel yaklaşımı sebebiyle oluştuğu için bet bedelini ödeyebilmesi için çalış­
koca için bu tabir kullanılmıştır (AK). ması bir "siaye"dir. Say' lafzı, lugat-
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 1 79

ta mutlak olarak amele, iş görmeye, SEBİY (� ): Genel olarak esir an­


çalışmaya, bir maksat uğrunda koşup lamına gelir. Muharebede düşman
durmaya denir. Fıkıhta, sadakaları tarafından diri olarak elde edilen
tahsile memur olan kişiye, "sai" de­ herhangi bir kadın veya çocuk mana­
nilir. Çoğulu, "sücit"tır. sında kullanılır. Çoğulu, "sebaya"dır.
SAYD (�): Av ve av avlamak. Bir Böyle kadınlardan ve çocuklardan
şekilde elde edilebilen, insandan ka­ ibaret olan ve kişinin ardına katılan­
çan ve ürken yabani hayvan. Buna lara "sürüh" adı verilir.
dilimizde "av" denir. 254 Istıyad, avcı­ SEBY-SİBA (��-�): İstirkak yani
lık demektir. esir alma manasındadır. Esir alınan
SEBEP (.__.....,) : Lugatta "bir gaye­ şahıs manasına da gelir; "mesbiy"
ye ulaştıran yol, vasıta, urgan" ve gibi. Bu tabir, çoğunlukla savaşanla­
"kapı" anlamındadır. Istılahta, "Bir rın esir alınan çoluk çocukları hak­
hükme konulmuş ve tesir edici olma­ kında kullanılır.
dığı halde sadece bir yol teşkil eden SEFİH (�): Malını beyhude ve fay­
şeydir." Mesela bir hırsıza yol gös­ dasız yere sarfeden ve masraflarında
teren, onun hırsızlığına sebep olur.255 israf ve savurganlık (tebzir) ile ma­
SEBK (�) : Resmi vesikanın mese­ melekini telef ve zayi eden kimsedir.
la, bir il'amın belirli bir usul daire­ Bu duruma, "sefeh, sefiihet" denir.256
sinde tanzim edilmesidir. SEHM (� ): Hisse, varislerden her
birinin terikeden hakkı olan yarım
254 Eti yenilir olsun veya olmasın ya da esa­ (nısf), üçte bir (sülüs), dörtte bir
sen ürkücü olsun veya daha sonra ürken (rubu') gibi belirli miktar mal. Ço­
olsun farketmez. Bu bakımdan arslan, ğulu, "sihiim"dır. Nas ile açıkça veya
kaplan, tilki gibi hayvanlar avdan sayıl­ açık olmayan şekilde miktarları ta­
dığı gibi daha sonra ürküp insanlardan
yin edilmiş olan hisselere "sihiim-ı
kaçan deve, sığır da avdan sayılır.
255 Sebep için yapılan bu tarif fıkhi açıdan mefrüza" denilir.
eksik gözükmektedir. Onun yerine şöy­
le bir tarif yapılabilir: Hükmün varlığı­ 256 "Sefih"in çoğulu, "süfehii"dır. Heviisına
nı gösteren bir emaredir. Bu bakımdan uyup şer' -i şerifin hükümleri gereğin­
sebep, illeti de içerisine almaktadır. Bu ce amel etmeyen kimse de "süfehii"dan
manaya göre her illet, sebeptir fakat her sayılır. Ebleh ve kazanç yolunu bileme­
sebep illet değildir. Şer'! hükmü göste­ yip alışverişlerinde aldanan kimse de
ren şey ile hüküm arasında, mantıki bir "sefih"tir. Malını şer uğrunda harcayan
münasebet varsa, ona hem sebep hem de bir şahıs, hacredileceği gibi bütün malı­
illet denir. Şayet mantıki bir münasebet nı hayra sarfedip de fakir ve eli boş (sif­
yoksa ona da sadece sebep denir (AK). rü'l-yed) kalacak kimse de hacredilebilir.
1 80 • İ S L A M H U K U K U T E R i M L E R İ S Ö Z L Ü (; Ü

SEKER (�): Pişirilmeyip kendi ken­ bir senedindeki raviler, Resül-i Ek­
dine kaynayan, katılaşıp sarhoş edici rem' e kadar üç, diğer senedindeki ra­
viler de dört zat olsa, birinci sened ali
bir hale gelen yaş hurma suyudur.
olur ve onunla yapılan isnada da "ali
SEMEN (�): Satılan şeyin bedeli­ isnad" denir. Diğeri de senedi nazil
dir. Zimmetle ilişkilendirilmesi ve ve isnadı nazil olur.
zimmette yer alması sahih olur. Me­
Ali senedin ricali, güvenilir kimse­
sela bir kimse bir kitabı 1 00 liraya
lerden (sikat) olunca kıymeti büyük
satın alsa, bu 1 00 lira o kitabın seme­
ve tercihe şayan olur. Çünkü ravile­
ni olur. Bu bedel, derhal verilmezse
rin adedi azalınca yanılma ve unut­
zimmete taalluk etmiş bir borç olur.
ma ihtimali de azalır ve hadisin kuv­
SEMEN-İ MÜSEMMA (� �): veti artar. Bu yönüyle muhaddisler
Alışveriş esnasında tarafların karşı­ ali senedleri araştırmış, buna pek bü­
lıklı rızayla belirledikleri bedeldir. yük ehemmiyet vermişlerdir. İmam
Bu bedel satılan malın hakiki kıyme­ Malik ve İmam Buhari gibi tabiin
devrinde yaşamış zatların rivayet et­
tine eşit olabileceği gibi ondan çok
tikleri hadislerin senedleri, onlardan
veya noksan da olabilir.
sonraki muhaddislerin rivayet ettik­
SENED (...l:....,..) : Sözlükte "itimat edilen, leri hadislerin senedlerinden daha an
sığınılan yer" ve "dayanak" demektir. olduğundan kıymetleri de o oranda
Terim olarak "hüccet" ve "burhan" büyük bulunmuştur.
anlamındadır. Davacı bu hüccet ve
SEKRAN (01.,S:... ) : Sarhoş ediciler­
burhana dayandığı için buna "sened"
den birinin kullanılmasıyla sarhoş
denilmiştir. Çoğulu, "senedat"tır.
olan kimsedir. "Sekr", kullanılan bir
SENED (...l:....,..) [Hadis]: Lugatta "mu­ sarhoş edicinin beyne yükselen bu­
temet, istinatgah" anlamındadır. Istı­ harlarının tesirinden meydana gelen
lahta, bir hadisi rivayet eden zatların özel bir durumdur. Dilimizde buna
tamamıdır. Bir hadisin ravilerinin "sarhoşluk" denir.
isimlerini zikrederek rivayet etmeye SELEB ( � ): Bir kimsenin üzerin­
de "isnad" denir. deki elbisesi, silahı, parası ve bindiği
hayvan ile bunun üzerindeki eşyası­
İki senedi, yani iki tariki ve iki ravi
dır. Başka hayvan ile onun üzerinde­
silsilesi bulunan bir hadisin bu iki se­
ki malları, "seleb"den sayılmaz. 257
nedinden hangisinin ricali daha az ise
o, "ali sened", diğeri de "nazil sened"
257 Seleb, mesliib (soyulmuş) manasında
adını alır. Mesela, bir hadis-i şerifin kullanılır, çoğulu, "esliib"dır.
İ SLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜÖÜ • 181

SERİKAT-İ MUHTELİFE (ör' Sevm-i nazar: Satın alınması isteni­


ül::>...o) : Gerek bir kimseye ve gerek
len bir malı görmek veya başkasına
başka başka kimselere ait olup farklı göstermek üzere satın alacak kimse­
koruma yerlerinde bulunan malların nin istemesi demektir. 258
çalınması. SEYYİB (�): Kadın görmüş yani
SERİKAT-İ MÜŞTEREKE (ör' evlenmiş erkektir. Erkek görmüş
45;:.!....) : Birkaç şahsın birlikte yap­ yani evlenmiş kadına da "seyyibe"
mış oldukları hırsızlıktır. denir. 259

SERİKAT-İ MÜTTAHİDE (ör' SIHR (-*"" ) : Hanımın anası, babası


ö...b.:.o): Başka başka kimselere ait gibi bütün aynı kandan gelen mah­
olduğu halde bir koruma mahallinde remdir. Çoğulu "ashar"dır.
bulunan malların çalınması. siAYE-i DAMAN (ı:.>L-P �L.ı.....,,) : Ka­
SERİYYE (�r'): Dörtten veya yüz­ zancı efendisinin mülkü sayılmayan
den dört yüze kadar olan asker müf­ ve yalnız kendi borcunu ödemek için
rezesi demektir. Çoğulu, "seraya"dır. kölenin çalışmasıdır. Mesela mükateb
Seriyye lafzı ya geceleyin yürüyüş köle efendisine karşı yalnız ödeme ta­
demek olan "sera"dan veya kıymet­ ahhüdünde bulunduğu kitabet bedeli­
li şey demek olan "seriy"den yahut ni ödemek için çalışır. Ümmü veledin
seçilmiş manasına olan "istira"dan siayesi de bu kabildendir.
alınmıştır. Seriyyeleri oluşturan erler, SİAYE-İ MÜLK (..!il.. �\.....) : Kazan­
çoğunlukla geceleyin yürüyüp gün­ cı efendisinin mülkü sayılan kölenin
düzleri saklandıkları veya bahadır ve çalışması. Müdebber gibidir ki bu­
güzide fertlerden seçildikleri için bu nun kazancı efendisine aittir.
adı almışlardır.
258 Böyle satın alma talebinde bulunana,
SEVM ( i.,,... ) : Talep manasındadır. "müsavim bi'ş-şira", bakmak talebinde
İki kısma ayrılır: bulunan kimseye de "müsavim bi'n-na­
zar" denilir. Bunlara "bayi ve müşteri"
Sevm-i şira: Bir kimsenin malını sa­ denilmesi mecazdır.
Aslında Arapça'da da "seyyib" (�) dul
tılığa çıkarması ve satılacak malının 259

anlamındadır. Fakat Kur'an'da beki�n kar­


fiyatını belirlemesidir. Buna, "sev­ şıtı olarak da kullanılmıştır (Tahrim 66/5).
mü'l-bayi" de denir. Türkçe'de dul tabiri, evlenmiş ve eşinden
boşanma veya eşinin ölmesi gibi bir sebep­
Sevmü'l-müşteri: Bir malı belirli bir le ayrılmış kimseyi ifade eder. Zaten evli
fiyata satın almayı istemektir. olan erkek ve kadın dul adayı olduğu için
burada tarif ona göre yapılmıştır (AK).
1 82 • i S LA M HUKUKU TERİM L ERİ SÖZLÜGÜ

SİCİL (�): Vesikaları, i 'lamları, dairesini genişletmesine veya ölüme


mukaveleleri yazmaya mahsus resmi sebep olmasına denir.
defterdir ki çoğulu "sicillat"tır. Bir
vesikayı mesela bir vakfiyeyi böyle
SİRKAT (:ü.r"): Çalmak ve başkası­
nın malını gizlice almaktır. Miktarı
resmi bir deftere yazıp imza etmeye
az olsun, olmasın, cezayı gerektirsin
de "tescil" denir. Bazan lazımı zik­
gerektirmesin farketmez. Buna, "se­
redip melzumu kastetme kabilinden
rika" da denir.
olarak hakimin verdiği hükme de
tescil denilmektedir. Çünkü bu hü­ SİRKAT-İ KÜBRA (ı.Ş_r.S :ü .r"): Yol
küm, bir sicile kaydedilecektir. An­ kesmekten ve yol kesicilikten ibaret­
cak "vakf-ı müseccel" tabiri hem si­ tir (bk. KAT'-I TARİK).
cilde kayıtlı vakıf hem de lüzumuna
hükmedilmiş vakıf yerine kullanılır. SİRKAT-İ SUGRA (ı.Ş� :ü.r"): Sı­
radan ve küçük yani adi hırsızlık. Bu
SİCİL (� ): Nikaha, talaka, vak­ türden hırsızlığın cezayı gerektiren
fa, ikrara, alışverişe ve diğer hukuki kısmı ise şöyle tarif edilir: "Mükellef
işlemlere dair mahkemede cereyan bir şahsın en az hırsızlık nisabı ka­
eden ifadelerin ve hükümlerin zapte­ dar, değersiz ve çabuk bozulmayan
dilip yazılmış olduğu defter. Çoğulu, mütekavvim bir malı korunmakta
"sicillat"tır. Mahkemede böyle bir bulunduğu yerden gizlice alıp dışarı
muameleyi tesbite ve yazmaya da çıkarmaktır. Kendisinin bu malda bir
"tescil" denilir. hakkı olmadığı gibi bunda bir mülk
şüphesi de bulunmaz."
SİLM (�): Barışmak demektir,
müsalemet gibi. Silm tabiri, "müslü­ SİYASET (4..... l:--- ) : Siyaset, işleri ida­
manlık, emn" ve "selamet" manasına re etmek ve her işi güzelce düzeltme­
da gelir. Buna "selm" de denir. ye kalkışmaktır. Kapsamlı ve emi­
yetli bir mahiyete sahiptir. Hükümet,
SİMHAK (J>..-.-) : Başa veya yüze
memleket idaresi, ceza ve hususiyle
isabet eden bir yaradır. Bu yarada et
idam cezası manasında kullanılmak­
kesilmiş, et ile baş kemiği arasındaki
tadır. Siyasete ait bir şeye "siyasi"
ince zar gibi deri görünmeye başla­
denir. Çoğulu "siyasiyat"tır. Siyaset
mış olur. Bu ince deriye de, "sim­
erbabına da "siyasiyylin" denir.
hak" denir.
İslam hukukunda siyaset, "Ta'zirden,
SİAA YET Fİ'L-CİNAYE (J �l.r"
yani had cezasının bir altında bulu­
��1): Yapılan bir cinayet neticesin­
nan bir uslandırma (te'dib) ve ceza-
de meydana gelen yarık veya yaranın
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 1 83

dan ibarettir. İcabına göre darp ve ha­ SİYER (..r.""') : "Siyret"in çoğuludur. 260
pis gibi yollardan biriyle uygulanır. Siyer tabiri tarihçiler tarafından en
Siyaset mefhumu, bir bakıma ta'zir­ fazla Peygamber-i Zişan Efendi­
den daha kapsamlıdır. Bu bakımdan miz'in vasıflarından, menkıbelerin­
siyaset, İslam hukukunda şöyle ta­ den ve yüksek mücahedelerinden
rif edilmektedir: "Devlet başkanı­ bahseden kitaplara verilen bir un­
nın halk üzerindeki emir ve nehyi", vandır. Buna göre "Kitabü's-Siyer"
"Adaba, maslahatlara, malların inti­ tarihin hususi bir şubesi mesabesinde
zamına riayet için konulmuş kanun", bulunmuş olur. Hukuk kitaplarında
"İnsanları, dünya ve ahirette kurtu­ cihada ait konuları ve hükümleri içe­
luşlarına sebep olacak bir yola irşad ren kısma, "Kitabü' l-Cihad" denildi­
ile insanlığın yararına çalışmak." ği gibi, "Kitabü's-Siyer" de denilir.

SİYASET-İ ADİLE (4.J�� d..... �): İn­ SUGUR (Jyo;): Sınırboyu, derbend
sanların haklarını zulüm ve doğru ağızları ve düşmanın hücumundan
yoldan sapmış kimselerin elinden kur­ korkulacak açık mevziler demektir.261
taran siyasettir ki şeriattan sayılmıştır. SULBİYYE (�): Bir kimsenin öz
SİYASET-İ AMME (4..o � ��): Bü­ kız evladı.
tün toplumun yarar ve intizamı için SULH MUSALARA (WL.,a,. �):
zorunlu olan bir kısım ahkamdan Davalaşmanın (mubasame) zıddı­
ibarettir. dır. 262 Istılahta iki tarafın (davacı
SİYASET-İ HASSA (;,..., t.,.:. ��): "müddei" ile davalının "müddea
Bazı suçlular hakkında, gerekirse öl­ aleyh") rızalarıyla anlaşmazlığı or­
dürmek suretiyle olsun, vuku bulacak tadan kaldıran akid.
engelleme ve uslandırma demektir. SÜFTECE (�): Bir nevi poliçe
demektir. Bir beldede verilen bir pa­
SİYASET-İ ŞER'İYYE (�f- ��) :
Beşeriyetin yarar ve intizamı için ranın, bir ödüncün bir ödeme emriyle
şer' -i şerifin kabul ve gerekli kıldığı diğer beldede alınmasıdır. Bir kimse '

bir kısım yüce hükümler.


260 Siyret ise esasen tarikat, haslet, heyet ve
SİYASET-İ ZALİME (WU:; ��) : bir nevi hareket manalarını ifade eder.
Halkın hukukuna aykırı olan bir siya­ 261 Tekili, "suğr"dur ki lugatta dağınık ve
farklı farklı şey manasına gelir.
settir ki, şer' -i şerifçe yasaklanmıştır.
262 Esasen halin düzgün (istikiimetü'l-hfil)
olması manasına olan "saliih" kelimesiy­
le ilgilidir.
1 84 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

bulunduğu bir beldede bir tacire bir Usul terimi olarak ise sünnet, Nebiyy-i
miktar para verip ondan aldığı öde­ Zişan hazretlerinden sudur eden söz­
me mektubuyla bu parayı gideceği ler ile bilerek yapılan (kasti) fiillerden
diğer bir beldedeki bir tacirden veya ve takrirlerden herhangi biridir.
başka birinden alacak olsa bir süfte­
Resulullah'ın mübarek sözlerine "sün­
ce muamelesi meydana gelmiş olur.263
net-i kavliyye", fiillerine "sünnet-i fı­
SÜKNA (� ): İkametgah yani iliyye", yapıldığını gördüğü bir şeye
menzil, hane ve oda gibi içinde otu­ karşı sükut edip ret ve inkar buyurma­
rulacak yerdir. Böyle bir yerde oturt­ ması da "sünnet-i takririyye"dir. Sün­
maya da "iskan" denir. netin çoğulu "sünen"dir.

SÜNNET ("-:....): Lugatta "adet, yol,


tarz" demektir. Fıkıhta, "Resfıl-i Ek­
rem Efendimiz [sallallahu aleyhi vesel­
lem] tarafından farz ve vacip olmak­
sızın bazen terkedilmek üzere de­
vamlı yapılmış olan herhangi bir fiil
ve harekettir. Bu fiil ve hareket, iba­
det kabilinden ise "sünnet-i Huda",
Resı1l-i Ekrem'e mahsus yüce adet
(adet-i seniyye) kabilinden ise "sün­
net-i zeviiid" adını alır.

263 Bu muamele de daha çok yol tehlikesini


veya yük zahmetini bertaraf etmek için
yapılır. Bu, havale manasında bir nevi
ödünç borç para verme (ikraz) muame­
lesidir. Menfaat elde etme düşüncesine
dayanan ve ödeme mektubu yazmak
şartıyla yapılan bir karz mahiyetinde ol­
duğundan bazı fukaha tarafından mekruh
veya gayri caiz görülmüştür. Fakat böy­
le bir mektup yazmak şartıyla olmadan
ikraz yapılır, borç alan da (müstakriz)
böyle bir ödeme mektubu yazarsa bunda
sakınca yoktur. Akçeyi poliçe etmeye,
"seftece" de denir.
ş

ŞAKİK (J.:.Ll) : Ana baba bir kardeş akdedilmesi şahidin varlığına bağlıdır.
demektir. Ana baba bir erkek kardeşe, ŞART-1 CA'Lİ (� .1. _,.!.): Mükellef
"ahi şakik", ana baba bir kız kardeşe tarafından üzeri�e açıkça veya işaret
"uhti şakika li-ebeveyn", amcaya da yoluyla bağlanmış (ta'lik) olan şarttır.
"ammi şakik" denir. Bu öncelikle şart edatı ile yapılır. Ör­
ŞAKİKA (•;;_:; •.):Ana baba bir kız neğin bir kimsenin hanımına hitaben '

kardeş.264 "Filan yere gider isen boş ol!" demesi


gibidir ki o yere gidildi mi talak hük­
ŞART (.1._,.!.): Lugatta "gerekli olan münün şartı bulunmuş olur. Bu şart
alamet" manasındadır. Çoğulu "şürı1t" gerçekleşmedikçe talak vaki olmaz.
ve "şerait"tir. Istılahta hükmün var
olması kendisine bağlı olan şeydir. Bazan da şart edatı bulunmaksızın
Şartın bulunmaması, hükmün de bu­ şart anlamı içeren bir lafızla yapılır.
lunmamasını gerektirir. Fakat şartın Bir kimsenin hanımına hitaben, "Fi­
bulunması, hükmün bulunmasını ge­ lan yere gittiğinde benden boşsun!"
rektirmez. Mesela nikahın sahih ol­ demesi gibidir ki, "Gider isen . . . " ma­
masında şahitlerin varlığı şarttır. Şa­ nasını içermektedir. Bu ikinci şekle
hit, nikaha tesir edici değildir. Şahit "delaleten şart" adı da verilir.
bulunduğu halde nikah akdedilmeye­ Ca'li şart, bir de "şart-ı ta'liki" ve
bilir. Fakat bir nikahın sahih surette "şart-ı takyidi" adıyla iki kısma ay­
rılmıştır.
264 Buna, "uht lehüma ve li-ebeveyn uht" da
denilir.
1 86 • iSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ

ŞART-1 HAKİKİ ( � .1.r.) : İşin abdest muslukları gibi. Medrese mü­


aslında veya şeriat (hukuk) naza­ derrislerine, imamlar ile hatiplere ve
rında kendi üzerine başka bir şeyin müezzinlere "erbab-ı şeiiir" de denir.
varlığı bağlanan şartıdır. Bu şart bu­ ŞEBHUN (ıJ�): Gece baskını,
lunmadıkça o şey hakkındaki hüküm gece baskınıyla düşmanın mallarını
sahih (geçerli) olmaz. Nikaha naza­ yağmalamak demektir.
ran şahitlerin varlığı gibi.
ŞEC (� ): Bir kimsenin başını veya
ŞART-1 TAKYIDI (-ş.ı __:;� .1 .r.): Şart yüzünü yaralama fiilidir. Bu yarayı
edatı zikredilmeksizin asıl akdi bir açan şahsa "şac'', bu yarayı alan kim­
şart ile kayıtlamaktan ibarettir. Ka­ seye de "meşcı1c" denir.265
yıtlanan şeye "meşrut", "mukayed
bi 'ş-şart", o kayda da "şart" denir. Bu ŞECCE (� ): Başa veya yüze isabet
şart çoğunlukla "üzerine'', "şartıyla" eden yaradır. Çoğulu, "şicac"dır.
lafızlarıyla ifade edilir ve sahih ve !a­
ŞEDD-İ VAKIF ( ......ü_, �): Vakfın iş­
sit kısımlarına ayrılır.
lerini ve özel durumlarını denetleyen
ŞART-1 TA'LIKİ (� .1.r.): Bir ve gözetleyen, mesela mescidlerin
cümlenin içeriğinin meydana gel­ açılıp açılmadığını, temizliklerine
mesini diğer bir cümlenin içeriğinin dikkat edilip edilmediğini araştır­
meydana gelmesine bağlamaktır. mak üzere mescidlere devam eden
Bağlanan cümleye "muallak bi'ş­ kimsedir. Bunlara "evkaf müfettiş­
şart", kendisine bağlanılan cümleye leri ve murakıbları" denir. Bir de
de "muallakün aleyh" veya sadece namaz vakitlerini ilan eden mesela
"şart" denir. Kendisine bağlanılan namaz vakti girince, "es-Saliitü ya
şartın varlığı riskli (ala hatari'l-vü­ mü'minin" (Namaza ey müminler!)
cı1d) olur. Yani, henüz yok olduğu diye nidada bulunan kimseye de
halde ileride meydana gelebileceği "şedd-i vakf' denilmiştir.
umulursa ta'lik durumu gerçekleşir,
ŞEHADET (ö.)�): Bir kimsenin bir
aksi halde gerçekleşmez.
şahısta olan hakkını ispat için "şeha­
ŞEAİR-İ VAKIF (......ü_, JL.....!.) : Mevcut det" lafzıyla hakimin huzurunda ve
bulunmamaları vakfın işlevsiz kal­
masını gerektiren kimseler ile vakfi­ 265 Şec kelimesi, esasen geminin suları yara­
ye gereği olan diğer şeylerdir. Mes­ rak denizde akıp gitmesi demektir. Başta
cidlere nazaran imamlar, hatipler, veya yüzde deriyi ve eti yararak kemiğe
doğru sirayet eden yaralara da bu münase­
müezzinler, aydınlatma, tefrişat ile
betle "şec" ve "şecce" denilmiş olmalıdır.
İ S LA M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü • 1 87

hasmın karşısında meydana gelen ŞEHİD (�): Allah yolunda yapılan


doğru ihbardır. 266 bir muharebe esnasında veya isyan­
ŞEHADET Bİ'T-TESAMU' (ö�lg..!. cı (ehl-i bağy) ile veya yol kesiciler
: ile savaş sırasında haksız yere öldü­
L:" L:J4) Bir kimsenin insanlardan
işittiği bir olay hakkında mahkemede rülen, buluğ çağına gelmiş ve temiz
bulunan herhangi bir müslüman. Bu
şehadette bulunması . Mesela bir ki­
hem dünya hem de ahiret hükümleri
şinin, "Ben bu yerin vakıf olduğunu
itibariyle şehid olduğundan kendisi­
güvenilir kimselerden işittim" diye
ne "hakiki şehid" denir.
şehadet etmesi bu kabildendir.
Bir de "hükmi şehid" vardır ki bu da
ŞEHADET Bİ'T-TEVATÜR (ö�lg..!. boğulma, yangın veya garip olarak
;ıy.l4): Bir hadise hakkında, bir top­ ölen ya da tahsili yolunda yahut ak­
luluk tarafından yapılan ve tevatür ciğer zarı iltihabı (zatülcenb) gibi bir
derecesine ulaşan şahitliktir. hastalık neticesinde ölen herhangi bir
müslümandır. Bunlar şehid sevabına
ŞEHADET Fİ'L-CİNAYE (.} ö�lg..!.
. nail olacakları için yalnız ahiret hü­
�l:::J I ): Bir cinayet hakkında mahke­
kümleri bakımından şehid sayılırlar.
mede yapılan şahitliktir.
Fakat dünya hükümleri bakımından
ŞEHADET-İ HİSBE (� ö�lg..!. ) : şehid olmadıklarından yıkanmadan
Bazı hususlardan dolayı Hak defrıo lunmazlar.
Teala'nın rızası için, talep olmadan Şehid tabiri, huzur manasına olan
gidip şehadette bulunmaktır. "şühüd"dan veya "şehadet"ten alın­
ŞEHADET ALE'Ş-ŞEHADE (ö�lg..!. mıştır. Hak yolunda hayatını feda
ö�4-!JI ._fa.): Bir hadise hakkında şa­ eden bir mücahid, bu şerefli ölüm
· sayesinde Hak Teala'nın manevi hu­
hit olan kimsenin bu husustaki şeha­
zuruna nail olacağı veya mücahidin
detine başkasının şehadet etmesidir.
bu şanlı ölümünde melaike-i kiram
ŞEHADET-İ ZUR (J__,j ö�lg..!.) : Yalan hazır bulunacağı için kendisine "şe­
yere ve hakikate aykırı olarak yapı­ hid" unvanı verilmiştir.
lan şahadettir.
ŞEHVET (ö�): Nefsin hevasına uy­
mak, bir şeyi sevip ona meyletmek
266 Bu davacının bu müddea aleyhte (dava
konusunda), "Karz yönünden şu kadar demektir. Buna "iştiha" da denir. 267
alacağı olduğuna şahitlik ederim" denil­
267 Çoğulu, "şeheviit"tır. "Teşehhüb" de bir
mesi gibi. Böyle bir ihbarda bulunana kimseden bir şeyi peyder pey arzu ve ta­
"şahit", lehine şahitlik edilen kimseye lep etmektir. Pek şehvetli kimseye, "şeh­
"meşhı1dün leh'', aleyhine şahitlik edilen vani" denir. Görenlerin kalben ısınmasını
şahsa "meşhüdün aleyh", şahitlik edilen ve alışmasını (istinas) celbeden şeye de,
hususa da "meşhüdün bih" denilir. "şehiy" denilir.
1 88 • i SLAM HUKUKU TERi M LE Ri SÖZLÜG Ü

ŞER'-ŞERİAT (4..ıu._,...!. -�): Esasen Ahkam-ı şer'iyye, denilince, ilahi


şer', şir'a, meşrea kelimeleri, insanı bir kanun hükümleri manasını anlamak
ırmağa, bir su kaynağına götüren yol lazımdır ve bununla asıl Kur'an'a,
anlamındadır. Daha sonra bu tabir, dini hadise, icmaa açıkça dayanan hü­
hükümleri ifade etmek üzere kullanıl­ kümler kastedilmiş olur. İslam mü­
mıştır. Çünkü dini hükümler de insan­ ctehidlerinin kıyas ve ictihadları ile
ları sosyal ve manevi hayatın varlığını istinbat ettikleri hükümler ise "fıkhi
ve devamını sağlayan bir feyiz ve yük­ hükümler" ve "fer'i-ameli mesele­
selişe ulaştıracak ilahi bir yoldur. ler" diye anılır. Ancak bunlara da
"Şer"' lafzı, ortaya çıkarmak ve açık­ şer'! esaslara dayanmaları yönüyle
lamak (izhar vebeyan) manalarını da "şer'! hükümler" denir.
ifade eder. Bu kelime, şeriat vazet­ Fıkhi hükümler ve fıkhi meseleler,
mek manasında da kullanılmaktadır. esasen fürfıata ait, ictihada dayanan
Bununla birlikte şeriat tabiriyle eş hükümlerden ve meselelerden iba­
anlamlı olarak da kullanılır. rettir. Ancak bu tabirler, hem nas ve
Din dilinde "şeriat'', Ceniib-ı Hakk'ın icmaa dayanan şer'! hüküm ve mese­
kulları için vazetmiş olduğu dini, leleri hem de ictihad ve kıyasa dayalı
dünyevi hükümlerin tamamıdır. Bu hükümleri ve meseleleri kapsayan ge­
itibarla şeriat, din ile eş anlamlı olup nel bir isim olarak kullanılmaktadır.
hem "asli hükümler" (ahkam-ı asliy­
ye) denilen inanç ( itikad) hükümle­ ŞEYHU'L-HADİS ( ��I �) : Ha­
rini hem de "fer'i-ameli hükümler" dis ilminde kamil üstat olan ve ken­
(ahkam-ı fer'iyye-i ameliye) denilen disinden hadis rivayet olunan zattır.
ibadet, ahlak ve muamelatı kapsar. Buna "imam" da denir.

Bununla birlikte "şeriat" tabirinin ŞİAR ()......!. ) : Muharebe zamanların­


yalnız fer'! hükümleri ifade etmek da birbirini tanıyıp bilmek için asker­
üzere kullanılması daha yaygındır. lerin kendi aralarında tayin etdikleri
Şeriat kelimesinin çoğulu "şerai "'<lir. parola veya alamet. Ashiib-ı kiramın
Sonuç olarak şeriat, genel anlamda, birçok savaşta şiarları, "Emit! Emit!"
"Bir peygamber tarafından tebliğ edil­ yani, "Öldür! Öldür!" kelimesi idi.
miş olan ilahi kanun" demektir. Bu Düşmanı perişan edip sindirmeyi ba­
kanunun asıl koyucusu olan Cenab-ı şarmalarını uğurlu saymak için bunu
Hakk'a, "şiiri'-i mübin" denir. Bu ka­ şiar edinmişlerdi.268
nunu insanlara tebliğ etmiş olan pey­
268 İnsanların gömleğine ve mutlak olarak
gambere de "şiiri"' unvanı verilir. bedenine temas eden elbisesine ve at kıs­
mının çuluna da "şiiir" denir.
İ S LAM H U KUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 1 89

ŞİBH-İ AMD (� �): Öldürülmesi ŞİRKET-İ AKD (� 45r-): İki veya


meşru olmayan bir insanı, yaralayıcı daha fazla kimse arasında bir akidle
aletlerden sayılmayan bir şey ile kas­ (İcab ve kabul) meydana gelen şir­
ten öldürmektir. Buna "şibhü'l-hata" kettir. Kazanılacak kar aralarında
da denir. ortak edilmek üzere yapılır. "Şirket-i
akd, şirket-i inan, şirket-i müfüvaza"
ŞİRB-İ HAS (._,.., \.>. '-:" r-):
Sınırlı sa­
kısımlarına ayrılır. Bunlardan her biri
yıda şahısların tarlalarını sulamak
de "şirket-i emval, şirket-i amal" ve
için bir sudaki su alma (şirb) hakla­
"şirket-i vücüh" nevilerine ayrılır.
rıdır. Sayıları nihayet yüzden ibaret
olan şahıslar, sınırlı sayıda (mah­ ŞİRKET-İ A'MAL (Jwl 45__,.!.): Tarafla­
dut) sayılır. Fakat kamunun istifade rın kendi amellerini yani çalışmalarını
ettiği ırmaklardan su almak, şirb-i sermaye edip başkalarından iş almak
has kabilinden değildir. Esasen şirb, maksadıyla kurdukları şirkettir. Meyda­
"bir sudaki nasib ve hisse" demektir. na gelen kazancı da aralarında taksimde
"Şirb" kelimesi, sözlükte hayvan ve bulunurlar. Buna "şirket-i ebdan, şir­
cansız için, duran veya akan bir su­ ket-i sanayi, şirket-i takabbül" de denir.
dan hisse anlamındadır. İki mimarın, iki terzinin veya bir mimar
ile bir boyacının ortak olmaları gibi.
ŞİRKET (45_,,..!-) : Sözlükte "ortak­
lık" ve "ortak olmak" anlamındadır.
ŞİRKET-İ CEBRİYYE (�� 45_,,..!-) :
Ortakların fiilleriyle değil, başka bir
Terim olarak bir şeyin birden fazla
sebeple meydana gelen şirkettir. Mi­
kimselere tahsis edilmesi ve o kim­
rasçılık veya birbirinden ayrıştırıl­
selerin o şey ile imtiyaz elde etme­
ması güç olan malların kendi kendi­
si demektir. Bununla birlikte şirket
lerine karışmalarıyla meydana gelen
tabiri, böyle bir tahsise sebep olan
ortaklık gibi.
şirket akdi yerinde de yaygın olarak
kullanılmaktadır. ŞİRKET-İ AYN (� 45r-): Belirli,
mevcut ve ortaklık kurulabilecek
Şirket sahiplerinden her birine "şerik,
bir maldaki ortaklıktan ibarettir. İki
müşterik" ve "müşarik" denir. Şirke­
kimsenin satın almış oldukları bir
tin sermayesi olan mala da, "mal-i
evdeki ortaklıkları gibi.
müşterek, mal-i müşterekün fih" de­
nir. Ortaklığa da "iştirak" denir. ŞİRKET-İ DEYN (:r..) 45r-): İki veya
daha çok kimseye ait olup bir se­
Şirketler başlıca "şirket-i mülk, şir­
bepten dolayı bir şahsın zimmetinde
ket-i akd" ve "şirket-i ibaha" kısım­
sabit olan alacaktaki ortaklıktan iba­
larına ayrılır.
rettir. İki kimsenin satmış oldukları
1 90 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

müşterek bir malın bedelinden dolayı si 1 000, diğerinin sermayesi 500 lira
müşterinin zimmetinde bulunan ala­ olabilir. 27 1
caklarındaki ortaklıkları gibi. Böyle
ŞİRKET-İ MUDAREBE
biralacağa, "deyn-imüşterek" denir.269
"-ul.,a... ) : Bir taraftan sermaye, diğer
ŞİRKET-İ EMVAL (Jlyl 4.5_,...!) : Ta­ taraftan çalışma ve iş olmak üzere
rafların ortaya sermaye olarak bir akdedilen şirket. Sermaye sahibine,
miktar mal koyup ya birlikte veya "rabbü'l-mal" çalışana da, "müda­
ayrı ayrı ya da bu yönü şart etmeden rib" denilir.
alıp satmak üzere kurdukları şirket­ ŞİRKET-İ MÜFAVAZA
tir. Elde edilen kar, ortaklar arasında w_,Li.o): Ortaklar arasında hem ser­
bir oran dahilinde taksim edilir. mayenin miktarı hem de kardan
ŞİRKET-İ İBAHA (4.>�I 4.5_,...;) : Mu­ hisseleri eşit olmak üzere akdedilen
bah olan şeyleri, yani mülkiyet al­ şirkettir. 272
tına alınmamış sular, kendiliğinden
271 İ nan, ortaya çıkmak manasındadır. Diz­
yetişenP0 otlar ve av hayvanları gibi gin manasını da ifade eder. Bu şirkete
aslında kimsenin mülkü olmayan inan denilmesi, ya bazı mallarda şirke­
şeyleri alıp sahiplenme hususunda tin ortaya çıkmasından veya bu şirket
sebebiyle ticaretin dizgini elde edilmiş
herkesin hak sahibi olması. olmasından dolayıdır. Şöyle de deniliyor
ki: Bir hayvana binen, onun dizginini bir
ŞİRKET-İ İHTİYARİYYE (4.5_,...; eliyle tutar, diğer eliyle de başka iş yapa­
�}::=>- \ ): Ortakların fiilleriyle mey­ bilir. Bu şirkette de ortaklardan her biri,
dana gelen ortaklıktır. İki kimse tara­ sermayenin bir kısmında inan tasarrufu­
fından ortak olarak alınan bir evdeki nu ortağına havale eder, bazısında etmez.
Bu yönüyle buna bu ad verilmiştir.
ortaklık gibi.
272 İ miim-ı A zam ile İ mam Muhammed'e
göre bu şirkette ortakların tasarrufları da
ŞİRKET-İ İNAN (0� 4.5_,...!) : Ticaret
eşitlik üzere olması şarttır. Binaenaleyh
gibi bir maksatla iki veya daha fazla ortaklardan birinin alıp satabileceği bir
kimse tarafından sermaye konularak şeyi diğerleri de alıp satabilmelidirler. Bu
akdedilen bir şirkettir. Bu şirkette halde bir müslüman, bir gayri müslim ile
şirket-i müfiivazada bulunamaz. Çünkü
ortakların arasında tam eşitlik şartı
bir gayri müslim, şarap, domuz gibi şey­
bulunmaz. Mesela, birinin sermaye- leri alıp satabileceği halde bir müslüman
alıp satamaz. İ mam Ebfı Yusuf'a göre ta­
269 Tek bir sebepten dolayı olmaksızın, borç­ sarruflarda eşitlik şart değildir.
lunun zimmetinde bir şahsa veya fark­ Müfüvaza şeklinde şirketi kuranlara
lı şahıslara ait olan borçlara da "deyn-i "müfüvizln" denir. Müfüvaza lafzı ya
gayr-i müşterek" denir. "tefviz" den türemiştir ve eşitlik manasını
270 Hüda-yı niibit. ifade eder; ortaklar ticaret mallarının hep-
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ • 191

ŞİRKET-İ MÜLK ( ..!.lL "5_r,) : Bir sını da içerir. 275 Terim olarak şüfa,
malın birden fazla kişiye, mülk edin­ satılan veya bedel (ivaz) şartıyla hibe
edilen bir akarı veya o hükümde olan
me yollarından biriyle ait olmasıdır. 273
bir malı müşteriye veya lehine hibe
ŞİRKET-İ VÜCÜH (·�J "5_r,): yapılana (mevhUbün lehe), kaça mal

Birden çok kimsenin sermayeleri olmuş ise o miktar ile müşteriden
olmadığı halde kendi itibarlarıyla veya bayiinden veya mevhUbün leh­
veresiye mal alıp satmaları ve karını ten cebren alıp temellük etmektir. Bu
aralarında taksim etmeleri suretiyle bakımdan şüfa sahibi kendi mülküne
akdedilen bir şirkettir. Buna, "şir­ böyle şüfa ile aldığı malı katmış olur.
ket-i mefülis" de denilir. 274 Şüfa, şüfaya konu olan malı temel­
lük manasında da kullanılmaktadır.
ŞÜF'A (�): Şef ( � ) kelimesin­
den alınmıştır. Şef kelimesi sözlükte ŞÜF' ADAR (.;b ......A..!. ): Satılan veya
tekin zıddıdır. Yani çift anlamındadır. ivazla hibe edilen akarda şüf'a hakkı
Bu bakımdan çoğul ve ilave mana- olan kimsedir. 276 Satılan akarda his­
sinde birbirine bütün tasarrufları havale
sesi olan veya o akara bitişik akarı
etmesi yönüyle buna bu ad verilmiştir bulunan kimse gibi.
veya yayılma ve ortaya çıkma manasını
ifade eden "fevz" ve "feyezan" lafzından ŞÜPHE (�): Sabit olmadığı hal­
alınmıştır. Bu şirket, bütün tasarruflarda de sabite benzeyen şeydir. Başka bir
ortaya çıkma ve yayılma üzerine kurul­ tarif ile, haram mı helal mi olduğu
duğundan bu adı almıştır. Ve ihtimal ki yakinen bilinmeyen şeyden ibarettir.
böyle bir şirket, feyiz ve berekete vesile
olacağı için böyle isimlendirmiştir. ŞÜPHE-İ AKD (� �): Şekil ola­
273 İ htiyari ve gayri ihtiyari kısımlarına ay­
rak var olan bir nikah akdinden doğan
rılır. Şöyle ki: Satın alma, bağışı kabul,
vasiyet gibi ortakların fiilleriyle sabit şüphedir. Buna "şüphe-i nikah" da
olan şirket, "şirket-i ihtiyariyye" dir. Mi­ denir. Şahitsiz olarak kıyılan bir nika­
rasçılık gibi veya malların birbirinden hın helalliği hakkındaki şüphe gibi.
kolaylıkla ayrılamayacağı şekilde birbi­
rine karışması gibi bir sebeple meydana
gelip ortakların fiilleriyle sabit olmayan 275 Çünkü bir şeyin diğer bir şeye zam ve
şirket de, "şirket-i gayr-i ihtiyariyye"dir. ilavesini anlatmaktadır. Şefaat kelimesi
Bir hanede veya birbirine karışmış olan de bundandır. Çünkü bununla bir arka
bir miktar zahirede iki kimsenin hisse çıkma meydana geliyor ve şefaat eden
sahibi olması gibi ki bunlara "şerik" ve ile hakkında şefaat olunan kimse birleş­
"müteşarik" hissedar denir. miş oluyor. Nitekim şefaat-i nebeviyye
274 Bu şirket, vecahet ve itibar sahipleri ta­ sayesinde günahkarlar abidler zümresine
rafından akdedileceği için, "şirket-i vü­ katılıp onlarla çift olacaktır.
cuh", sermayeleri bulunmadığı için de, 276 Akara temellüke salahiyeti bulunan kim­
"şirket-i meralis" adını almıştır. sedir.
1 92 • İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ

ŞÜPHE-İ İŞTİBAH (o�\ �):


Bazı ahkamın devam etmesinden
kaynaklanan bir şüphe demektir.
Bazen şübhe-i akd ile birleşir. (bk.
ZİNA CEZASI).

ŞÜPHE-İ MÜLK (..!il.. �): Ma­


halde sabit olan şüphedir. Helalliğe
mani delil bulunduğu halde buna
bakılmayarak sırf haramlığa aykırı
görülen bir delilin varlığından mey­
dana gelir. Buna "şüphe-i mahal" de
denir. Mahallin helalliğine dair bir
şer''i hüküm şüphesi sabit olması ba­
kımından buna "şüphe-i hükmiyye"
de denilmiştir. 277

277 Fıkıh bilginleri, "şüpheden sanığın ya­


rarlanması" ilkesinden hareketle şüpheyi
değişik kısımlara ayırmışlardır. Bunlar­
dan biri de "mülk şüphesi"dir. Bu şüphe­
ye, "hükümde şüphe" de denir. Kuvvetli
delile dayalı olarak bir fiil veya işlemin
haram olduğu sonucuna varılmakla bir­
likte aksi yönde bir delil veya görüşün
bulunması sebebiyle ortaya çıkan şüphe­
dir. Süreli evlilik, bfıin taliikla boşadığı
eşi iddet beklerken onun kız kardeşiyle
evlenme gibi hakkında alimlerin ihtilaf
ettiği her türlü evlilik ve cinsel ilişki bu
kapsama girmektedir. Bu tür şüphe zina
haddinde, kadının evlenme akdinin veya
meşrfı ilişkinin mahalli olmaya elveriş­
li olup olmadığı bağlamında gündeme
geldiğinden "mahal şüphesi" veya "milk
şüphesi" diye anılır. Hükümde şüphenin
hırsızlık ve diğer hadlerle ilgili örnekleri
de vardır. Delillerin farklılığı sebebine
dayandığı için objektif bir nitelik taşıyan
bu şüphe türünde tarafların iyi niyetli
olup olmaması, yani işlem veya fiilin ya­
sak olduğunu bilip bilmemesi sonucu et­
kilememektedir (bk. H. Mehmet Günay,
'"Şüphe" DİA, XXXIX, 263-265).
T

TEAMÜL (J-W): Bir şeyin fazlaca TAGRİR (r.fa): Aldatmak. 278


kullanılmasıdır. Başka bir tabir ile
TAHAKKUK (�): Bir şeyin doğ­
bir şey hakkındaki muamelenin adet
ru ve geçerli olduğunun (sıhhatinin)
haline gelmiş bulunmasıdır. Bir iki
ortaya çıkması, mahiyetinin olduğu
kimsenin kullanmasıyla teamül mey­
gibi anlaşılması demektir. "Şu haber
dana gelmez.
tahakkuk etti" yani haberin gerçekli­
TA'DIL-İ ŞÜHUD (�� J...ı..ü) : Bir ği ortaya çıktı, denilmesi gibi.
olay hakkında şehadet eden kimse­
TAHAMMÜL-İ ŞEHADET (�
lerin, şehadete ehil ve adil kimseler
ö�(+.!.): Bir kimsenin hakkında şahit­
olduklarına dair karar verilmesi.
lik etmesi istenilecek hususa hakim
TAFİH (4.ili): Hakir olan, örfen olması ve ona dair şahitlik yapabile­
ehemmiyetsiz sayılan, başkaları ta­ cek bir bilgi birikimine sahip bulun­
rafından alınması hususunda müsa­ masıdır.
maha gösterilen şey demektir. Yaş
TAHciR (�): Başkaları tarafın­
otlar, ağaç üzerindeki meyveler gibi.
dan el konulmaması için arazinin et­
Bir şeydeki kıymetsizliğe, adiliğe,
rafının taş veya çitle çevirmektir.
ehemmiyetsizliğe "tefühet" denir.
TAHKİK (�): Bir şeyin hakika-
TAGRİB (�fa): Sürgün. Suçlu
olanların bulundukları yerlerden bir
278 Aldatana, "giirr" aldanana, "mağrür" de­
müddet için başka yerlere ve belde­
nir. "Gurur" da bir kimsenin kendi kendi­
lere uzaklaştırılmalarından ibarettir ne aldanmasıdır.
1 94 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

tini öğrenip kesin olarak anlamak kaldırarak almayı mümkün olacak


demektir. "Şu meseleyi tahkik ettim" bir durumda bulundurmaktır.
denilmesi gibi.
TAHRİC (�fa): Lugatta "çıkar­
TAHKİM (�): Bir hükmü bir mak" anlamındadır. Istılahta, "Mü­
kimseye havale etmektir. Davacı ile ctehidlerin dayandıkları naslara, kai­
davalının aralarındaki davayı hallet­ delere, asıllara uygulayarak şer'i hü­
mesi için kendi rızalarıyla bir zatı kümleri çıkarmaktır." Şöyle ki: Bir
hakim edinmeleridir. Bu zata "ha­ fıkıh mezhebine tabi olup o mezhep
kem" ve "muhakkem" denir. 279 imamının dayandığı nasları, illetleri
TAHKİM-İ HAL (JL> �): Dava­ ve sebepleri öğrenerek o mezhepte
laşma (mürafaa) esnasında mevcut açıkça ifade edilmemiş olan herhan­
olup iki taraftan birinin lehine şeha­ gi bir meselenin hükmünü o mezhep
det ve delalet eden mevcut durumu dairesinde bulup ortaya çıkarmaya
hakem kılarak ona göre hüküm ver­ "tahric" denir. Bu işlemi yapan ve ta­
mektir. Bir şeyin bugünkü haline na­ yin eden zata "muharric" ve "tahric
zaran onun geçmişte de bu hal üzeri­ sahibi" denir.
ne olduğuna hükmedilmesi gibi. Bu, TAHRİR-İ RAKABE ( �_; ..r.,,...,...;) :
"istishab" kabilindendir. Köleyi veya cariyeyi azat etmektir.
TAHLİF (�): Davacı ile davalı­ Daha çok halisen, livechillah, yani
dan birine yemin verdirmektir. 280 sadece rıza-yı Hak için vuku bulan
azatlarda kullanılır. "Tahrir" lafzı,
TAHLİL (�): Ağır haramlığı esasen "tahlis" manasını ifade eder.
(hürmet-i galiza) ortadan kaldırarak Köleyi esaretten kurtarmak ve ken­
önceki koca için yeni nikahın helal disinde hürriyeti ispat edeceği için
olmasına vesile olan bir muameledir. "tahrir" denilmiştir.
Buna "hulle" de denir.
TAHSİS (�): Umumilik ifade
TAHLİYE (�): 281 Bir şeyi teslim eden (anım) bir sözü kapsadığı fert­
almaya mani olan şeyleri ortadan lerden bazılarına -hakikaten veya
hükmen bitişik (muttasıl) olan müs­
Bir dava için farklı zatlar da hakem tayin
279
takil bir kelam ile- ait kılmaktır ki bu
edilebilir.
280 "Half, hilf' ve "halif' ant içmek, ye­ beyan-ı tağyir kabilindendir. Mesela,
min etmek manasındadır. Yemin edene, namaz her müslümana farzdır, bulu­
"hiilif', yemin edilen şeye "mahlfıfün ğa ermemiş müslümanlara farz değil­
aleyh", yemin ettirmeye ve yemin iste­
dir, denilse bu farziyet, yalnız baliğ
meye de, "istihliif' denilir.
281 Sözlükte boşaltmak, halas etmek demektir. olan müslümanlara hasredilmiş olur.
İ S L A M H U K U KU T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü • 1 95

TAKLİT (�): Başkasının fiil ve lik döneminde ilişkiye girmeden bir


ric'i talak ile boşamasıdır. İddeti
hareketlerine tabi olmaktır. Istılahta
sona erinceye kadar bir daha boşan­
taklit, bir delil olmadığı halde sırf
mış olmaz.
hakka isabet etmiş (muhik) olduğuna
inanmakla bir zata intisap edip ona TALAK ALA MAL (J\.A � J'.)U;.) :
tabi olmaktan ibarettir. Mesela, belir­ Bir mal mukabilinde yapılan boşa­
li bir müctehide tabi olmanın gerekli madır.
olması için bir delil yoktur. Fakat bir TALAK-1 BAİN (J� J»): Hanıma
kimse, ictihada hakkıyla muvaffak yaklaşmadan evvel meydana gelen
olan İslam alimlerinden herhangi bi­ veya yaklaşmadan sonra kesin bo­
rine ictihadında hakka isabet etmiş şamayı ifade eden kinai bir lafız ile
görerek tabi olabilir ki bu, meşru bir yapılan boşamadır. Ayrıca sarih bir
taklitten ibarettir. lafız ile yapılıp da sarahaten veya
işareten üç sayısıyla veya bir bedel­
TAKSİT (�): Borcu farklı ve be­
le yapılan boşama da hain talaktır.
lirli vakitlerde parçaparça ödemektir.282
Bir de kesin boşamaya işaret eden
TAKYİD (.ı _4.i): Bir tasarrufu, bir
_
bir nitelik (vasıf) ile nitelenen veya
akdin aslını şart edatı olmaksızın bir bir şeye benzetilen talak da haindir.
şarta, bir kayda bağlamaktır. Bağla­ Bilin talak evliliği hemen sona erdi­
nan şeye, "meşrut, mukayyed bi' ş­ rir. "Bilin" kelimesi, "beym1net"ten
şart", o kayda da "şart" denir. Bu türemiş bir isimdir. Beynfınet ise
şart "üzere veya şartıyla" lafızları ile "firkat" gibi ayrılmak manasındadır.
ifade olunur. "Bu malı, şu şeyi rehin TALAK-1 BİD'l (..f' � J'.)U, ) : Azar­
vermek üzere sattım" denilmesi gibi. lamayı gerektirecek şekilde yapılan
TALAK (J'.)U. ) : Lugatta "boşanmak, talaktır. Kadını ya hayız halinde veya
hissi veya manevi bir kayıttan kurtul­ kendisiyle ilişkiye girilmiş bir temiz­
mak" anlamındadır. Fıkıh ıstılahı ola­ lik içinde birden fazla olmak üzere
rak, "nikah akdini özel lafız ile derhal boşamaktır. Bir temizlik içinde bir de­
veya gelecekte ortadan kaldırmak ve fada veya ayrı ayrı birden fazla yapı­
yok etmektir." Talak, talak-ı ric'i ve lan talaklar bu kabildendir. Bid'i talak
talak-ı bain kısımlarına ayrılır. kötülenmiş ve yasaklanmış olmakla
beraber yapıldığında geçerlidir.
TALAK-1 (SÜNNI) AHSEN (J'.)U.
�\): Erkeğin kendisiyle cinsel TALAK Bİ'L-KİNAYE (�lSJ� J» ) :
ilişkiye girdiği hanımını, bir temiz- Kinayeli tabirlerden biriyle yapılan
talak.
282 Çoğulu, "tekasit"tir.
1 96 . i s L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

TALAK-1 FAR (;t; J':>\1): Bir kimse­ zamana bağlamadan hemen meyda­
nin maraz-ı mevtinde (ölüm hastalığı na gelen talaktır.
esnasında) yapmış olduğu talaktır.
Daha çok hanımının mirasa sahip ol­ TALAK-1 RİC'I (�_; J':>\1 ): Taraf­
masını engelleme gayesi taşır. ların fiilen karı koca hayatı yaşadık­
tan sonra erkeğin yeni nikah akdine
TALAK-1 FUZULi/Yetkisiz Temsil­ gerek kalmadan iddet süresi içinde
cinin Boşaması (J� J':>\1 ) : Asil eşine dönebildiği boşamadır. Boşa­
veya vekil olmayan bir şahsın yap­ manın ric'i sayılabilmesi için birinci
tığı talaktır. "Filanın hanımı boş ol­ veya ikinci talak olması, boşamanın
sun! " denilmesi gibi. bir bedel karşılığında yapılmaması
gerekir. Bu şartlar altında boşama sa­
TALAK-1 (SÜNNi) HASEN (J':>\1
rih veya kinayeli lafızlarla yapılmış
:_r->-) : Erkeğin kendisiyle cinsel iliş­
olsa bile talak kural olarak ric'idir.
kiye girdiği hanımını, bir temizlik
döneminde ilişkiye girmeden bir ric'i TALAK-1 SARiH (�J""' J')\1 ): Sarih
talak ile boşamak ve iddetinin bitimi­ lafızlardan biriyle yapılan talaktır.
ne kadar temizlik durumlarına göre İster ric'i ister bain olsun meydana
ve adetten kesilmiş bir kadın ise ayla­ gelmesi için niyete bakılmaz.
ra dağıtarak birer kere daha boşama­
TALAK-1 SÜNNi (� J':>\1) : Azarla­
sıdır. Üç boşama (talak) sayısı, böyle
mayı gerektirmeyecek şekilde mey­
ayrı ayrı yapılarak tamamlanmış olur.
dana gelen talaktır. "Sünni hasen" ve
Cariyeler hakkında bu şekilde yapıla­
"sünni ahsen" kısımlarına ayrılır.
cak iki talak da aynı hükümdedir.
TALEB-İ MÜVASEBE (�ly � ) :
TALAK-1 MUALLAK/Şarta Bağlı Bir akarın satıldığını haber alan bir
Talak (J.L.... J')\1 ): Bir şeye bağlama hissedarın veya halitin veya bitişik
suretiyle yapılan talaktır. "Şu işi ya­ komşunun, o haberi aldığı mecliste
parsan boş ol" denilmesi gibi. Buna hemen şüf'ayı talebe delalet eden bir
"yemin bi 't-talak" da denir. söz söylemesidir. Mesela, "Ben o satı­
lan akarın şüf' adanyım" demesi gibi. 283
TALAK-1 MUZAF/Zamana Bağlan­
mış Talak ( ....; L.,a... J ')\1): Bir zamana TALIA (�) : Casus. Düşmanın du­
izafe edilen talaktır. "Yarından itiba­ rumlarından haberdar olup mensup
ren boş ol!" denilmesi gibi.
283 Müviisebe, bir şeye hemen atılmak ve
TALAK-1 MÜNECCEZ/Hemen Olu­ kalkışmak anlamındadır. Şüf'a talebi de
şan Talak (� J')\1 ): Bir şarta veya derhal olmak lazım geldiğinden ona böy­
le denilmiştir.
İSLAM HUKUKU TERİMLERİ SÖZLÜGÜ o 1 97

olduğu tarafa haber vermek üzere nık bir kimsenin korumak istediği
gönderilen şahıs. bir malını gafletinden yararlanarak
bir hile ile çalan şahsa "tarrar" denir.
TALIK (J::lb ) : Serbest kalma, yolu
Tarrar, hırsız hükmündedir.
açılmış tahliye edilmiş esir. Çoğulu,
"tuleka"dır. TASARRUF-1 MÜLLAK (.J_,..a.i
.!.l')l. ): Bir şeyde meşru ve geçerli
TA'LİK (J:.1.....;) : Bir cümlenin kapsa­
(nafiz) bir şekilde asıl olarak yapılan
dığı mananın meydana gelmesini, di­
tasarruftur. B ir kimsenin sahip oldu­
ğer bir cümlenin kapsadığı mananın
ğu hanesini tamir etmesi ve arazisini
meydana gelmesine şart edatı ile bağ­
ekmesi, hayvanına binmesi ve elbi­
lamaktır. Mesela bir kimse kölesine,
sesini giyinmesi gibi.
"Filan işi görürsen azat ol" dese, azat
olmanın meydana gelmesini o işin TASHIH-İ MESELE (.ili_. �)
görülmesine bağlamış olur. O iş gö­ [F eraiz] : Varislerin hisselerini hiç­
rülünce azat durumu meydana gelir. biri hakkında kesir olmayacak şe­
Buna, "ta'lik-i şart" da denir. kilde ve mümkün mertebe en az bir
miktardan göstererek terikeyi taksim
TA'N-1 ŞÜHÜD (.)� �): Bir ola­
edilebilir bir hale sokmaktır.
ya şehadet edenlerin bu şehadette
yalancı olduklarına dair davalı tara­ TATLIK/BOŞAMA (J:ik;): Erkeğin
fından ortaya konulan iddiadır. 284 karısını boşaması ve aradaki evli­
lik bağını usulüne uygun bir şekilde
TARIK-İ AM (i� J:_)>) : Sınırsız sa­
sonlandırması dır.
yıda insanın serbestçe gidip gelmek­
te oldukları yoldur. Bu yolun çıkar TA 'ZIR (_r.j-'Y): Zıt anlamlı tabir­
veya çıkmaz yol olması arasında bir lerdendir. Lugatta "men, red, icbar,
fark yoktur. aşağılama, uslandırma, hak üzere ol­
mak" manalarını ifade ettiği gibi "ta­
TARİK-İ HAS (_l"" l>- J:_)>) : Sınırlı
sarruf, yardım etme, takviye, saygı
sayıda kimselerin mülkü olan ortak
duyma ve tazim" manalarını da ifa­
sokaktır. Bazı çıkmaz sokaklar yani
de eder. İslam hukukunda ta'zir ise
tarik-i gayr-i nafize, tarik-i has kabi­
hakkında belirli bir ceza ve şer'i had
lindendir.
bulunmayan suçlardan dolayı tatbik
TARRARİYYET (�)_)>) : Yankesici­ edilecek uslandırma (te'dib) ve ceza­
lik demektir. Yankesiciye, yani uya- dan ibarettir.

TA'ZIR-İ AHİSSA (L:.:-1 _r.j-'Y): Sos­


284 Makbul sebeplere yakın olan bir ta'na,
yal durumları düşük, alt tabakadan
"tecrih-i şühı1d" da denir.
1 98 • i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S ÖZ L Ü G Ü

sayılan kimseler hakkındaki ta'zirdir TEBAYÜN (0:�): İki sayı arasında


ki hem mahkemeye celple ihtar sure­ birden başka ortak bölen bulunma­
tiyle hem de hapis ve darp suretiyle masıdır. Dokuz ile on sayıları gibi.
yapılabilir. Çünkü bu iki sayının büyüğü küçü­
TA'ZIR-İ EŞREFİ'L-EŞREF (_r._,;.ü ğüne bölününce kesir bire düşer.
.......;_,..!.\i l .......;_,..!- 1 ): Ulema, üst düzey TEBVİE (�.r.ö): Evli cariyenin efen­
kimseler (eşraf) gibi zevat hakkında disi veya efendisinin aile efradı tara­
yapılacak ta 'zir. Sırf bildirmek sure­ fından istihdam edilmeyip kocasına
tiyle yapılır. hanesinde teslim edilmesi demektir.

TA'ZIR-İ EVSAT (..k.....ıJ I _,:__;.ü): Sos­ TEBZIR (_,:�): Bir şeyi layık ol­
yal mevkileri orta halde bulunan mayan yerde sarfetmektir. Yapana,
kimseler hakkındaki ta'zirdir. Hem "mübezzir" denir.
mahkemeye celp ve ihtar suretiyle TE'CİL-İ DEYN (:r..) �t): Borcun
hem de hapis suretiyle yapılabilir. verilmesini belirli bir vakte bağla­
mak veya borcu tehir etmektir. Böyle
TA'ZIRÜ'L-EŞRAF (J_,..!.\i l _,:�) :
Yöneticiler (ümera), yüksek tüccar, olan borca, "deyn-i müeccel" denir.
köy ayanı gibi üst düzey kimseler hak­ Peşin olan borca, "deyn-i muaccel"
kındaki ta'zir. Bir vasıtayla bilgi ver­ denir. Ödeme zamanı gelen deyne
mek suretiyle veya mahkemeye celp de, "deyn-i hal" denir. Deynin ço­
edilerek yüzüne ihtar suretiyle yapılır. ğulu, "düyfın"dur. "Ecel" de belirli
vakit demektir.
TEADDÜD-İ ZEVCAT (..:...ı \::- Jj .)...\.Aj) :
TEDAHÜL (j>-1..G): İki sayıdan bi­
Bir kimsenin nikahı altında birden
rinin diğeriyle tamamen bölünebilir
çok kadının bulunması demektir.
olmasıdır. Üç ile dokuz sayıları gibi.286
Bunun müslümanlarca azami sınırı
dörttür. TEDAHUL-İ İDDETEYN (j>-1..G
��) : İddet beklemekte iken bir
TEARUZ-İ BEYYİNAT (U""J'u..i şüpheye dayalı olarak kendisiyle cin­
..:...ı � ): 285 Delillerden her birinin, di­
sel ilişkiye girilen bir kadın hakkında
ğerini çürüttüğünü ispat eder bir
yeniden lazım gelen iddetin evvelki
halde bulunmasıdır. Artık bunlardan iddet ile karışması demektir.
hiçbiriyle amel olunamayacağından
hepsi de düşmüş olur. 286 Çünkü dokuz sayısı üç ile bölünebilir.
Bu küçük sayı, o büyük sayının böleni
285 B eyyinelerin her yönüyle denkleştirilme­ ve parçasıdır. O büyük sayı da bu küçük
si ve karşılaştırılması (teadül ve tekabül). sayının katları ve emsalidir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 1 99

TEDBİR (.r.!J.i): Bir tür azat etme­ ta'zirdir. Uslandırrna (te'dib) ise hafif
dir ki efendinin, kendisinin vefatına ceza ile ıslah ve terbiye etmektir.
bağlı olarak kölesini azat etmesi de­ TEFVIZ: (bk. MUFAVVİZE)
mektir. Esasen tedbir, işlerin akıbet­
TEFVIZ-İ TALAK (J'.JU. �_,A;): Ko­
lerini düşünerek icabına göre hare­
canın talakı hanımına temlik ve hava­
kette bulunmaktır. Bu münasebetle
le etmesi veya talakı vekiline veya el­
bir kimsenin ahirette sevaba nailiyet
çisine veya hanımının velisine havale
için ölümüne bağlı olarak yapmış ol­
etmesidir. Üç kısma ayrılır:
duğu azata da "tedbir" denilmiştir.
TEFviz-i AM Cr� �_,A;): Bütün
TEDBİR-İ MUALLAK (J.L... .r.!J.i): zamanları gösteren bir zaman zarfı
Bir şarta bağlanmış olan tedbirdir. ile yap ılan tefvizdir. "Ne vakit diler­
"Sen şu işi yaparsan müdebbersin" sen kendini boşa!" denilmesi gibi.
denilmesi gibi.
TEFVIZ-İ MUKAYYED (�_,A;
TEDBİR-İ MUKAYYED (� .r.!J.i): �): Bir zaman ile kayıtlanmış olan
Efendinin bir vasıf ile kayıtlı olan ve­ tefvizdir. "Kendini yarın boşa!" de­
fatına bağlı "tedbir"dir. "Ben bu has­ nilmesi gibi.
talığımdan ölürsem sen hürsün deme­
TEFVIZ-İ MUTLAK (J.11... �_,A;):
si" gibi.
Bir vakit ile kayıtlı olmayan tefvizdir.
TEDBİR-İ MUTLAK (J.11... .r.!J.i): Kocanın hanımına hitaben, "Kendini
Başka bir şart aranmaksızın efendinin boşa!" demesi gibi.
ölümüne bağlanmış olan "tedbir"dir. TEHALÜF (......;J l..ü) : Hasımlardan her
Efendinin, "Ben öldüğüm zaman sen birinin yemin etmesidir. Ahitleşmek,
hürsün" demesi gibi. taahhüdde bulunmak manasını da
TEDBİR-İ MUZAF (..JL,a... .r.!J.i): Bir ifade eder.
vaktin girmesine veya çıkmasına izafe TEHARÜC (c..;L>..;) : Varislerden bi­
edilen "tedbir"dir. "Sen gelecek ayın rinin veya birkaçının terikeden belli
başından itibaren müddebbersin" de­ bir miktar mal alarak mirastan çekil­
mesi gibi. mesi için diğer varisler ile anlaşma
TE'DİBEN TA'ZIR (_r.jN ��t;): Akıl yapmasıdır.
olduğu halde henüz mükellefiyet ça­ TEKABBÜL (J:Z): Kabul etmek, bir
ğında bulunmayan bir çocuğun yaptığı işi taahhüt ve yüklenmektir. B ir evin
bir suçtan dolayı hakkında uslandırma yapılmasını, bir elbisenin dikilmesi­
ve terbiye etmek maksadıyla yapılan ni deruhte etmek gibi.
200 . i S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

TEKADDÜM (r..ıA.:;): Gerçekleşme­ TENFiL (�): Devlet başkanının


si muhtemel bir zararın defedilmesi (veliyyü'l-emrin) veya emirin gör­
için ilgililere önceden yapılan tavsi­ düğü lüzuma binaen fazla bir pay, bir
ye ve tembih demektir. bahşiş veya muayyen bir para vermek
üzere mücahidleri savaşa özendirmesi
TEKADDÜM-İ AHD (� r...LZ) : Bir
ve teşvikte bulunmasıdır. Bu şekilde
olaydan sonra takibat yapılmaksızın
gazilere tahsis edilen ve verilen mal­
muayyen bir vaktin geçmesi, zaman
lara da "enfül" denir. Tekili, "nefl"dir.
aşımı.

TELKİN-İ RÜCU' (if..J �): Zina TENFiL-İ AM (r� �): Bütün ga­
rezaletini ikrar eden bir şahsa hakim zilere yapılan "tenfil"dir.
tarafından "Belki aranızda bir nikah
TENFiL-İ HAS (_r"'L,:. �): Devlet
vardı. . . " veya "Bu olay bir şüpheye
başkanı tarafından savaşa teşvik için
mebni vuku bulmuş olmasın!" ya da
bir kısım gazilere fazla pay veya bazı
"Bir rüya görmüş olmayasın!" gibi bir
şeyler tahsis etmek ve vermektir.
şekilde sorulan sorudur.
TENFİZ ( i_.i·.; ): Bir hakimin verdiği
TENAKUZ (.J.a..9 \.;.,; ):287 Bir hakkı dava
hükmü diğer bir hakimin yeniden (is­
eden şahıstan kendi iddiasına zıt,
tinafen) yaptığı tetkik neticesinde usu­
onun batıl olmasını gerektirecek bir
lüne uygun görerek tasdik etmesidir.
sözün veya fiilin veya sükutun mey­
dana gelmesidir. Mesela, bir kimse, TEMASÜL ey�): İki sayının bir­
"Bu mal benimdir!" dediği halde birine eşit olmasıdır. Beşin beşe eşit
sonra, "Bu mal falanındır" dese288 te­ olması gibi.
nakuzda bulunmuş olur.
TE'MİN-İ'TİMAN (0�1-.,:r.olı): Bir
TENAZU' Bİ'L-EYDİ (.ş� '1 � t_.>\.;.,; ): kimseyi bir şey üzerine emin kılmak
Bir mal üzerinde farklı kimselerin anlamındadır. "Te'min" kelimesi, bi­
zilyedlik iddiasında bulunması. risine eman vermek, bir şahsı eman
üzere kılmak manasında da kullanılır.

287 Sözlükte birbirini defetmek (tedafü') an­ TERCİH (�_;): Vasfen birbirine
lamındadır. benzer olan iki delilden birinin diğe­
288 Bir malı satın aldığı halde dönüp, "Bu
rine üstün olduğunu ispat etmektir.
mal zaten benimdir" diye mülkiyet iddi­
asında bulunsa veya bir malın satıldığı­
Böyle benzer delillerden birini diğe­
nı gördüğü halde süküt edip daha sonra, rine tercihe güç yetirebilen zatlara da
"Bu mal benimdir" diye müşteriden dava "ashab-ı tercih" denilir.
eylese, tenakuz hali meydana gelir.
İ S L A M H U KU K U T E R İ M L E R İ S Ö Z LÜ G Ü • 201

TERCiH-İ BEYYİNE (4, �j): Ha­ TESAMU' (t"W): İştihar yani meş­
sımlar tarafından ikame edilen şahit­ hur olmak demektir29 1 •
lerden bir kısmının diğer bir kısmına
TESCİL-İ İSTİBDAL(Jl�l �):
tercih edilerek ona göre hüküm veril­
Bir istibdalin bozulması mümkün
mesidir. Mesela ölmüş bir kimsenin,
olmamak üzere sıhhatine (geçerli­
sağlıklı iken bir şeyi ikrar etmiş oldu­
liğine) hakim tarafından hükmedil­
ğuna dair ikame edilecek bir beyyine,
mesidir. Artık bu istibdal muamelesi
hasta iken ikrar etmiş olduğuna dair
feshedilemez.
olan beyyine üzerine tercih olunur.
TESCİL-İ VAKF (...._,.ü , �): Bir
TERHİN (0:" j): Bir malı, bir hak
vakfın lüzumuna yetkili olan bir ha­
mukabilinde rehin vermek ve hap­
kimin usulü dairesinde hükmetmesi
setmektir.
demektir. Tescil tabiri sözlükte bir
TERİKE ('5;): Sözlükte terk laf­ i'lamı sicile yazmak anlamındadır.
zından alınmış olup terkedilmiş şey
TESEBBÜBEN CERH (c.?. �):
manasındadır. Terim olarak, "Vefat
Bir kimsenin yaralanmasına sebep
eden bir kimsenin kendisine ait ol­
olmak demektir. Yani bir şeyde bir
mak üzere terketmiş olduğu mal"
insanın adete göre yaralanmasına yol
dan ibarettir. 289
açan bir fiili meydana getirmektir.
TERMİM (r-:";) : Meremmet etmek, Kamuya ait bir yolda müsaadesiz ka­
yani tamir ve ıslahta bulunmak de­ zılan bir kuyuya birinin düşüp yara­
mektir. Meremmetler iki kısımdır. lanması gibi.

TESAFFUH-İ CEYŞ (� �): TESEBBÜBEN İTLAF (..J�I �):


Mücahidler için zararlı olacak şa­ Bir şeyin telef olmasına sebep ol­
hıslardan ordunun tasfiye edilmesi maktır. 292
demektir.
291 Sözlükte, başkasından işitilip nakledil­

TESALÜH (� L..a;) : Musaleha, barış­ mek manasındadır. Bir İslam hukuku te­
rimi olarak, "iştihar" (meşhur olmak) iki
ma ve anlaşma. 290 türlüdür. Biri, "şöhret-i hakikiyye" dir ki
tevatür ile hasıl olur. Diğeri de "şöhret-i
hükmiyye" dir ki iki adil erkeğin veya adil
289 Binaenaleyh bir ölünün nezdinde emanet bir erkek ile iki adil kadının şehadet laf­
olarak bulunmuş olan şey, onun terike­ zıyla haber vermeleriyle meydana gelir.
sinden sayılmaz. 292 Bir şeyde başka bir şeyin adetin cereyanı
290 Davalaşmanın yani muhasamenin zıd­ üzerine telefine yol açacak bir işi meyda­
dıdır. Barışma yani müsaleme manasını na getirmektir. Bunu böyle yapan şahsa,
ifade etmektedir. "mütesebbib" denir.
202 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

TESEBBÜBEN KATL (j::i �) : Bir TEVAFUK (J.!ly): İki sayıdan bi­


rinin diğeriyle bölünemeyip üçün­
insanın ölmesine sebebiyet vennektir.
cü bir sayı ile bölünebilmesidir. Bu
Yani bir şeyde bir şahsın adet olduğu
üçüncü sayı, o iki sayının ortak böle­
üzere telef olmasına götürücü bir se­
ni olur. 4 ile 1 O sayıları gibi ki bunla­
bep olan bir fiil meydana getinnektir.
rın ortak böleni 2 sayısıdır.294
Kamuya ait bir yol üzerinde açılan bir
kuyuya bir kimsenin düşüp ölmesi gibi. TEVATÜR (jly):295 Yalan üzerine
TESEBBÜBEN SİRKAT (d.ir" �): birleşme ve ittifakları aklen mümkün
Birkaç şahsın birden koruma ma­ olmayan bir topluluğun hisse dayalı
halline gizlice girip aldıkları malları bir şeyi haber vermeleridir. Böyle bir
içlerinden birine yükleyerek dışarı habere, "mütevfttir" denir. Sırf akli
çıkarmaları suretiyle olan hırsızlıktır. bir mesele üzerinde bir topluluğun
ittifakı, fikir ve kanaat bakımından
TESLİM-İ ŞÜF'A (� �): Şüf'a
müttefik olmaları tevatür sayılmaz.
hakkını kullanmayıp bundan feragat
etmek ve yapılan satış muamelesine TEZKİYE-İ ŞÜHUD (�-*' t;s5_,;;) : Bir
razı olmaktır ki bununla şüf'a hakkı olay hakkında şehadet eden kimse­
düşer. lerin, bu şehadete ehil olduklarının
başkalarından gizlice ve alenen so­
TEŞHİR (�): Bir suçlunun yü­
rularak tespit edilmesidir. Bu bakım­
zünü karaltarak veya kendisini bir
dan tezkiyeler, "aleni tezkiye" ve
eşeğe tersine bindirerek şehir içinde
"gizli tezkiye" kısımlarına ayrılır. 296
dolaştırmaktır. Bu gibi şahısları hal­
ka ilan etmeğe "tecris" de denir. ederek inkar edip bunu muhil ile muha­
lün lehin ispat edememeleridir. Diğeri
TEŞHİR-İ SİLAH (c_')L.. �): Bir
de, muhalün aleyhin müflis olarak vefat
şahsa karşı öldürme veya yarala­ edip muhalün bihe kefili bulunmaması­
ma kastıyla silah çekmektir. Üzeri­ dır. İmameyn'e göre tevanın bir sebebi
ne böyle silah çekilen kimseye de, daha vardır ki o da muhalün aleyhin ifla­
sına hükmedilmiş olmasıdır. Böyle teva
"müşteherün aleyh" veya "meşhurun
gerçekleşince borç, yine muhilin zimme­
aleyh" denilir. tine döner.

TEVA (ı.Şy): Sözlükte telef ve helak 294 Şöyle ki 1 O sayısı 4 sayısına bölünür,
sonra da 4 sayısı harici bölme olan 2 sa­
olmak anlamına gelir. Istılahta hava­ yısına bölünür.
le edilen borcun havaleyi kabul eden­ 295 Sözlükte farklı şeylerin birbiri ardınca

denalınmasınınimkansızolmasıdır.293 ortaya çıkması demektir.


296 Şahitlerin şehadete ehliyetini haber veren
293 İ mam-ı Azam'a göre bu iki sebeple olur: kişiye "müzekki", tezkiye olunan şahide
Biri, muhalün aleyhin havaleyi yemin de "müzekka" adı verilir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R i S Ö Z L Ü (; Ü • 203

TÖHMET (4): Suçlama. Bir kim­


seyi var olması halinde ceza ve he­
saba çekmeyi gerektiren bir suç ile
suçlamaktır. Bir kimseyi suçlama­
ya "itham" ve "ittiham" denildiği
gibi töhmetli şahsa da "müthem" ve
"müttehem" denir.

TULÜU GALLE (4.U. u-11 ): Vakfın


gelirinin meydana gelmesi demek­
tir. Vakfına göre değişiklik gösterir.
Şöyle ki: Ekilen-biçilen şeylerin
(mezrfıat) gelirinin ortaya çıkma­
sı, ekinlerin yetişip dane bağlaması
veya mütekavvim bir hale gelmesiy­
le olur. Meyvelerden ibaret olan bir
gelirin ortaya çıkması, meyvelerin
yetişip afetten emin bir hale gelme­
siyle olur. Kira bedellerinden ibaret
bulunan bir gelirin doğması bu be­
dellere ait taksit zamanının gelme­
siyle olur.
u

UKUBET (�p ): Ceza ve azap an­ kullanılır. Gasp yoluyla meydana ge­

lamına gelir. Vurma, hapis, organ len bir cinsel ilişkiden dolayı diyet

kesme, öldürme veya taşlama (recm) makamında verilen bedele de "ukr"

ile yapılabilir. Çoğulu, "ukı1bat"tır. denilir. Gebe kalmayan kadına "akir"

"İkab" ve "muakabe" lafızları da aza­ denildiği gibi, çocuk yapamıyan er­

ba, ta'zibe mahsus tabirlerdir. Ceza, keğe de "akir" denir.

suçun hemen arkasından geldiği için URUZ (._,..;J/) : "Araz"ın çoğuludur.


cezaya "ukubet" adı verilmiştir. Nakitlerden, hayvanlardan, ölçü ile

UKR (.fa-): Mutlak mehir manasına satılanlar (mekllat) ile diğer tartı ile

gelse de daha çok mehr-i misil anla­ satılanlardan (mevzı1nat) başka olan

mında kullanılır. Şöyle ki, hür bir kadı­ kitap, meta ve kumaş gibi şeylerdir.

nın mehr-i misline ''ukr" denildiği gibi Uruz tabiri hazan yalnız hayvan ve
bir cariyenin güzelliği ve efendisi iti­ akar karşılığı olarak da kullanılır.

bariyle denkleri olan cariyelere naza­ USUL (J_,,..., ı ) [Feriiiz]: Üst soy. Yani
ran hak edeceği mehre de ''ukr" denilir. babalar ile analar ve sonsuza kadar
Bazı zevata göre cariyelerin ukrları ba­ dedeler ile ninelerdir. "Usul"ün tekili
kire iseler kıymetlerinin onda biri, dul "asl"dır. Bu kelime, lugatta temel ve
iseler yirmide biri oranındadır. esas anlamındadır. Asaleti olan zata
Bununla beraber "ukr" tabiri, çoğu "asil, zi asalet, sahib-i asalet" denilir.
kere kendisiyle şüphe ile cinsel iliş­
kiye girilen kadına, mehrine denk
USUL (J_,,...,I ): "UsUl" "asl"ın çoğu­
ludur. Asıl, maddi veya manevi olan
olarak verilen tazminat manasında
206 • İ S LAM HUKUKU TERİML E R İ SÖZLÜGÜ

temel, esas, istinatgiih demektir. Ter­


cihe şayan (riicih), delil ve kaide ma­
nalarında da kullanılmaktadır.

USUL-İ FIKIH İLMİ (.ı..ül l J _rc l � ):


Fıkhi bilgilerin esası, istinatgiihı olan
bir ilimdir. Bu ilimle şer'i hükümle­
rin detaylı (mufassal) ve muayyen
delilleri ile hikmetleri bilinir. Dini
hükümler, bu muayyen, müşahhas
deliller vasıtasıyla istinbat ve ispat
olunur. Buna "hikmet-i teşriiyye
ilmi" de denilmiştir.

UZUV (�) : Bedeni oluşturan her­


hangi bir parçadır. Çoğulu, "azii"dır.
Bir cemiyet ve topluluğu oluşturan
fertlerden her birine de mecazen
"uzuv" denir. Bedenin uzuvlarına
mensup olan, cansız kabilinden bu­
lunmayan, büyüyüp gelişmeye müs­
tait görülen şeye de "uzuv" denir.
Çoğulu, "uzviyyat"tır.
••

ÜCRET (•_r.- 1): Menfaat bedelidir.


Mesela, bir evin içinde oturulması
veya bir şahsın istihdam edilmesi
suretiyle meydana gelen menfaat
mukabilinde verilen ücrettir. Buna,
"kira" da denir.
v

vACİP (�IJ): Şari'-i mübin tara­ sidir ki sahibinin icazetine bağlıdır.

fından emredildiği sübllt veya dela­ Bunun tersi, "vakf-ı gayr-i fuzfı.li"dir.

let bakımından zanni delil ile sabit VAKF-1 GAYR-İ LAzlM (.r."- .....ÜJ
olan vazifedir. Her namazda Fatiha-i �j'�): Vakıf, hakim veya vakıfın va­
şerife'nin okunması gibi. "Vacib" risi tarafından fesih ve ibtali sahih
ve "vecibe" tabirleri hazan farz ma­ olan vakıftır. Vakf-ı fuziili gibi.
nasında kullanılır. Namaz bir veci­
bedir, borcu ödemek bir vecibedir, VAKF-1 İRSADi (..ş.)l.,.:. Jl .....AiJ): Bey­
denilmesi gibi. tülmale ait olan bir mülkün rakabesi
(aslı) yine beytülmale ait olmak üze­
VAKF-1 EHLi (�İ .....ÜJ): Sınırlı bir re menfaatinin kamu otoritesi (veliy­
topluluğa297 (kavme) ait olan vakıftır. yü'l-emr) tarafından veya onun mü­

VAKF-1 FUZULi CJ� .....ÜJ): Bir saadesiyle başka bir zat tarafından,

kimsenin malik olmadığı bir şeyi, bir kimseye tahsis edilmesi demek­

sahibinin izni almaksızın vakfetme- tir. Buna "tahsisat kabilinden vakıf'


da denir ve irsad-ı sahih ile irsad-ı
gayr-i sahih kısımlarına ayrılır.
297 Şöyle ki yüzden aşağı miktarda olan bir
cemaate sınırlı topluluk (kavm-i mah­
VAKF-1 LAZIM (�j'� .....ÜJ ): Vakıf
sur), yüz ve yüzden fazla miktardaki bir
cemaate de -İmam Ebıi Yusuf'tan rivayet veya hakim tarafından feshedilmesi
olunduğuna ve Mecelle' de kabul edildiği­ caiz olmayan vakıfdır. Lüzumuna
ne göre- sınırsız topluluk (kavm-i gayr-i usulen hükmolunan herhangi bir va­
mahsur) denir. Bu konuda "sayılabilen"
kıf gibi.
ve "sayılamayan" tabirleri de kullanılır.
210 . iS L A M H U KUKU T E R İ M L E R İ SÖZLÜGÜ

VAKF-1 MARİZ C �r .....iiJ ): Bir


.. leceğe ait ve bir vakit ile kayıtlanmış
kimsenin maraz-ı mevtinde yapmış olmayan vakıftır.
olduğu vakıftır ki vasiyet hükmünde
VAKF-1 MÜŞA' ( t_L!... .....iiJ ): Bir
olup terikesinin üçte birinden mute­
kimsenin başkasıyla müştereken ma­
ber olur.
lik olduğu bir yerdeki şayi hissesini
VAKF-1 MUALLAK (� .....iiJ ): Bir vakfetmesidir ki şartları dairesinde
şarta bağlamak suretiyle yapılan va­ sahihtir.
kıftır ki sahih değildir. "Fülan işim
VAKF-1 MÜŞTEREK (.!l_r-- .....iiJ ):
görülürse şu mülküm vakfolsun" de­
İki veya daha fazla kimsenin ortakla­
nilmesi gibi.
şa malik oldukları bir malı vakfetme­
VAKF-1 MÜSAKKAFAT ve MÜS­ Ieridir ki usulü dairesinde sahih olur.
TEGALLATTA FERAG Bİ'L-VEFA
VAKFİYE (�J): Vakfa dair vakı­
(�Lt_,J� �} oJ.j� J .::..ı l.ii._. .....iiJ ):
fın açıklamasını, şartlarını içeren
Bir kimsenin tasarrufunda bulunan
vesikadır. Hakimin tescilini içerince
hane, bahçe gibi vakıf bir şeyi zim­
"vakfiye-i müseccel" adını alır.
metinde olan borcu ödeyince ken­
disine reddedilmek üzere bu borcu VAKIF (.....iiJ ): Bir mülkün menfa­
mukabilinde alacaklısına ferağ etme­ atini halka tahsis edip aynını Allah
sidir. Bu, kısmen rehin hükmündedir Tea!a'nın mülkü hükmünde olarak
(bk. BEY' B İ'L-VEFA). temlik ve temellükten ebediyen me­
netmektir. Bu tarif, İmameyn' e göre­
VAKF-1 MUVAKKAT (ciy ...A;J ): dir. İmam-ı Azam'a göre vakıf, bir
Bir vakit ile kayıtlanmış vakıftır ki
mülkün aynı, sahibinin mülkü hük­
sahih değildir. "Şu akarım bir ay münde kalmak üzere menfaatinin bir
veya bir sene şu cihete vakıf olsun" yöne tasadduk edilmesidir.
denilmesi gibi.
Vakfeden zata "vakıf', vakfedilen
VAKF-1 MUZAF (....! L.a..o ...A;J ): Gele­ şeye "mevkuf, mahalli vakıf' bir
cek bir zamana ait kılınmak suretiy­ aynın menfaati kendisine vakıf ve
le yapılan vakıftır ki sahih değildir. tahsis edilen şahsa veya mahalle
Fakat maba'delmevte, yani ölümden de "mevkufun aleyh, meşrı1tun leh,
sonraya bağlı olarak yapılan bir va­ masarif-i vakıf' denilir. Bunlara
kıf, vasiyet hükmünde olup sahihtir. "mürtezika, ehl-i vezaif' de denir.
VAKF-1 MÜNECCEZ (� ...A;J ): Vakıf tabiri, mevkuf manasında da
Derhal yapılan, yani şarta bağlı, ge- kullanılmaktadır. Çoğulu, "evkaf'
İ S L A M H U KU K U T E R İ M L ER İ S Ö Z L Ü G Ü . 21 1

ve ''vukuf 'tur. Vakfa ihtibas, tahbis, VASİYYET-İ MUKAYYEDE (�J


teshil de denilmektedir. ö� ) : Belirli bir hadise, vakit veya
mekan ile kayıtlanan vasiyettir. "Şu
VASİ (�J): Bir kimsenin malların­ yolculuğumda veya şu beldede ölür­
da veya çocuklarının işlerinde tasar­
sem terikemin 1/3 'ü (sülüsü) şu hiz­
ruf etmek üzere tayin (nasb) edilen
mete vasiyet olsun" denilmesi gibi.
kimsedir. Kendisine "müsa ileyh"
denildiği gibi haiz olduğu sıfata da VASİYYET-İ MUTLAKA (�J
"vesayet" denilir. ü1.k.. ): Belirli bir olay, vakit veya
mekan ile kayıtlanmayan vasiyettir.
VASİYET (�J): Lugatta "bir işi bi­ "Malımın dörtte birini şu hizmete
rine ısmarlama" demektir. Çoğulu,
vasiyet ettim" denilmesi gibi.
"vesaya"dır. Terim olarak, "Bir malı
veya menfaati ölümden sonraya iza­ VASİYET-İ MÜRSELE
fetle bir şahsa veya bir hayır cihetine �r):Vasiyet edilen mal veya men­
teberru yoluyla yani meccanen tem­ faatin (müsa bih) miktarının bilinme­
lik etmektir. "298 si. 300 Bir şahsa 1 0.000 kuruş vasiyet
edilmesi gibi.
VASİYYET-İ GAYR-İ MÜRSELE
( �r � �J ) : Vasiyet edilen şeyin VASİYY-İ MANSUB ('-;-'_,...a:..o �J):
(müsa bih) miktarının bilinmemesi. 299 Bir kimsenin herhangi bir hususu için
Bir şahsa terikenin üçte birini vasiyet hakim tarafından tayin olunan vasi­
gibi. dir. Buna "vasiyyü' l-kadı" da denilir.

VASİYYET-İ MUALLAKA (�J VASİYY-İ MUHTAR ().::>._,. �J):


ül......o) : Bir şarta bağlanmış olan vasi­ Bir kimse tarafından vefatını müte­
yettir. Vasiyet-i mukayyede kabilin­ akip terikesinde veya sair işlerinde
dendir. "Şu hastalığımdan ölürsem tasarruf etmek üzere tayin olunan
şu malım filana vasiyet olsun! " de­ vasidir. 301
nilmesi gibi.
VAZİFE (�J): Sözlükte bir insan
için her gün takdir edilen yiyecek
298 İzah: "ölümden sonraya" kaydıyla hibe
gibi derhal vaki olan teberrular hariç kal­ 300 Vasiyet edilen bu malın miktarı malum
dığı gibi, "teberru yoluyla" kaydıyla da olup ancak 1 /3 (sülüs), 1 /4 (rubu') gibi
bir malı satmak veya kiraya vermek gibi bir kesir ile kayıtlı değildir.
ivazlı işlem (muavezat) hariç kalmıştır. 301 Buna, "vasiyyü'l-meyyit" denildiği gibi
299 Vasiyet edilen bu malın miktarı malum varislerin hallerine nazaran "vasiyyü'l-eb,
olmayıp 1 /3 (sülüs), 1/4 (rubu') ve 1 /6 vasiyyü' l-ah" veya "vasiyyi zevi'l-er­
(südüs) gibi bir kesir ile kayıtlıdır. ham" da denilir.
212 . İ S LA M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

veya erzak demektir. F ıkıh ıstılahı muameleyi kapsayan vekalet de aynı


olarak, "Vakfın gelirinden verilen anlama gelir. Buna "vekıllet-i mufav­
maaş ve tayinat." Bu maaşı veya vaze" de denir. "Bütün işlerime bak­
tayinatı alan kimselere "mürtezika, mak üzere sana vekıllet verdim" gibi.
ehl-i vezaif' denir.302
VEKALET-İ DEVRİYYE (�p 4.llSJ):
VAZİFELERDE TA'LIKU'T-TAKRİR Vekil her azledildikçe yenilenen
veya TA'LIKU'T-TEVCİH (o.)) �J vekalettir. "Seni ne vakit azledersem
J.::.L..; �.,::) 1 J.::.L..; 4-J.r..;:JI): Vakıf gö­ vekilim olmak üzere şu işime tevkil
revleri hakkındaki yönlendirmelerin ettim" diye yapılan bir vekalet gibi.
(tevcih) hakim tarafından yapılması
VEKALET Fi'D-DEM cr..uı J 4-ltsJ):
demektir ki sahihtir. Mesela hakimin
Kısas davalarında davacı (müddei)
bir zata hitaben, "Şu vazifenin sahibi
veya davalı (müddea aleyh) tarafından
ölürse veya şöyle bir vazife boşalırsa
bir kimsenin vekil tayin edilmesidir.
onu sana tevcih ettim" demesi gibi.
VEKALET-İ HASSA (...._., \.>. �lSJ):
VEDİA (�.)J): Lugatta terkedilmiş
Belirli bir konuyla sınırlı olmak kay­
manasındadır. Istılahta, "Bir veya
dıyla yapılan vekalet akdidir. 304 Mu­
birden çok kimseye korunması için
ayyen bir malı satmaya vekalet gibi.
emanet bırakılmış olan maldır."
VEKALET-İ MUALLAKA (4.llSJ
VEKALET (4.llSJ):303 Istılahta veka­
�): Bir şarta bağlanan vekalet.
let, "Bir kimsenin, kendisinin de ya­
"Filan kimse aleyhimde dava açarsa
pabileceği muamelattan bir işini baş­
onunla müdafaada bulunmaya ve­
kasına havale etmesi ve onu kendi
kilimsin" gibi bir ifadeyle yapılan
yerine koyması" demektir.
vekalet bu kabildendir.
VEKALET-İ AMME (4..- � 4.llSJ):
VEKALET-İ MUKAYYEDE (4.llSJ
Genel anlam ifade eden bir tabir ile
ö�): Bir şarta bağlı veya bir vakit
yapılan vekalettir. Ayrıca birden çok
ile kayıtlı olan vekalet.
302 Yapılması lazım olan herhangi bir hizme­
VEKALET-İ MUTLAKA (4.llSJ
te vazife denildiği de yaygındır. Çoğulu,
"veziiif'tir. ü.Lk..o): Bir şarta bağlı ve bir kayıtla
303 Sözlükte "koruma, yeterlilik, zaman, itimat, kayıtlı bulunmayan vekalettir. Ör­
gözetlemek, teslim" ve "havale etmek" ma­ nek: "Seni şu hususa tevkil ettim"
nalarına gelir. "Sen benim malımın vekili­
sin" demek, muhafızısın demektir. "Hakk'a
tevekkül et" demek, Cenab-ı Hakk'a itimat 304 Husus ifade eden bir söz ile yapılan, sınır­
et ve işlerini havale et demektir. lı ve belirli hususa ait bulunan vekalettir.
İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü . 21 3

diye yapılan vekalet. Buna "vekalet-i len bir cinayet işlediği takdirde diye­
mürsele" de denir. tini efendisi verir, vefat edip derecesi
daha önde olan varis bırakmayınca
VEKALET-İ MUZAFE (ül.,.2... 4..l l5.,,) :
da mirasına efendisi sahip olur.
Belirli bir vakitten itibaren başlaması
şart kılınan vekalettir. "Gelecek ayın "Velı1-yi ataka", kölenin hürriyet ni­
başından itibaren seni şu hususa ve­ metine kavuşması dolayısıyla ortaya
kil ettim" diye yapılan vekalet gibi. çıktığından buna "vela-yi nimet" de
denilir. 307
VEKİL (J:S.,, ) : Kendisine başkası
tarafından bir iş havale edilen kim­ VELA-Yİ MEVKUF (J_,;_,... ..�.,,) :
sedir. 305 Azat edeni belli olmayan köle hak­
kındaki velıldır.
VEKİL-İ MÜSAHHAR (� J:S.,,) :
Mahkemeye gelmekten ve vekil VELA-Yİ MÜVALAT (ö�I_,... ..�.,,) :
göndermekten kaçınan ve celp edilip Nesebi meçhul olan bir şahsın şartları
mahkemeye getirilmesi mümkün ol­ dahilinde başka bir şahıs ile akdetmiş
mayan bir davalı (müddea aleyh) na­ olduğu bir veladan ve bir yardım­
mına hukukunu muhafaza için bakim laşma bağından ibarettir. Bu velı1-
tarafından atanan vekil. 306 ya talip olan ve nesebi bilinmeyen
şahsa, "mevla-i esfel'', bunu kabul
VELA (..�.,,) : Mirasçı olma sebebi
eden kimseye de "mevlı1-yi ala, mev­
sayılan bir hükmi yakınlıktır. Esasen
le'l-müvıllat" adı verilir. "Müvalat"
vela, "tasarruf, muavenet" ve "mu­
tabiri, esasen "velılyet"ten alınmış
habbet" demek olup "yakınlık (kurb)"
olup "muvasale (bitiştirme), musada­
manasına olan "vely" kelimesinden
ka" (karşılıklı dostluk) ve "tenasur"
alnmıştır.
(yardımlaşma) manalarını ifade eder.
VELA-Yİ ATAKA (.ü� ..�.,, ) : Efendi
VELA-Yİ NAFİZ (.ltt; ..�.,,) : Azat ede­
ile kölesi arasında azat neticesi ola­
ni belli olan köle hakkındaki velıldır.
rak meydana gelmiş bir veladan, bir
yardımlaşmadan ibarettir. Azat edi- VELAYET-İ CERAİM (�l_r.- ��J):
Halk arasında meydana gelen suç­
305 Bu işi kendisine havale edene, "müvekkil'', lar ve yolsuzluklar hakkında idari,
o işe de "müvekkelün bih" ve "müvekke­
siyasi bir kısım tedbirler alınmasına
lün fih" denir. "Tevkil" de "vekil tayin et­
mek" demektir. Vekil tabiri erkeğe de kadı­ verilen izin ve yetkidir. Buna, "velı1-
na da müfrede de çoğula da itilik olunur.
306 Onun huzurunda dava görülür ve hüküm 307 Kölesini azat eden kimseye de "mev­
verilir. la'l-atlika, mevla'l-atik" adı verilir.
214 . İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R İ SÖZLÜGÜ

yet-i mezalim" de denir. B u vazifeyi tır veya bir merkep yüküne de "vesk"
deruhde eden zata da, "vali-i cerılim, denilir. Bir hadis-i nebevide "Beş ves­
vılli-i mezalim" unvanı verilmiştir. kten noksanda zekat yoktur" 309 diye
buyrulmuştur. Beş vesk ise 1 000 kilo
VELAYET-İ NEDB ('-:-'..Li �'ı/J): Sırf
ve eski okka ile 780 okka eder. Bu
kendisini hicabdan koruma ve kötü
miktar, Kufeliler'e göredir. Basralı­
ahlaka nisbet olunmaktan muhafa­
lar'a göre 1 vesk, 75 sa' , yani 78.000
za için evlenme işini velisine hava­
dirhem miktarıdır.3 1 0
le eden akıllı ve buluğa ermiş kadın
hakkındaki velayettir. Buna, "vela­ VEZAİF-İ ŞAGİRE (•� u;U;J):
yet-i istihbab" da denir. Boş kalan veya işlevsiz bırakılan va­
zifeler demektir.
VELAYET-İ NİKAH (c.� �'ı/J): Bir
şahsın evlendirilmesi hususunda di­ VEZNİ ( jjJ): Tartılan şeydir. Yağ,
ğer bir şahsın sahip olduğu velayet bal, şeker gibi. Buna "mevzun" da
ve salahiyet demektir ki, "velayet-i denir.31 1 Vezin hem tartmak hem de
icbar" ile "veliiyet-i nedb" kısımları­ tartacak şey anlamındadır.3 12
na ayrılır.
VÜCÜB ('-:-'�J): Bir şeyin şer'an
VELAYET-İ KISAS (...r' L.ai �'ı/J): zimmete bağlı olmasıdır.
Kısas ettirmek hakkına sahip olmak­
VÜCÜB-İ EDA (�bi '-:-' �J): Sebe­
tır. Bu hakka sahip olan kimseye,
binin var olmasından sonra belirli
"veliyyü kısas, men lehu'l-kısas, ve­
bir zamanda bir fiili yapmanın veya
liyyü katil, veliyyü cinaye" denir.
bir malı ödemenin gerekli olması­
VELİME (4=JJ): Evlenme dolayısıy­ dır. Mesela mükellef için her namaz
la verilen ziyafet. vaktinde namaz kılması, servet sahi­
bi için de her on iki ay tamamından
VESİKA (4..�J): Özel bir ispat ve bil­
itibaren zekat vermesi gerekir. Öte
diri (i'lam) için tanzim edilen evrak­
yandan vadesi dolmuş bir borcun da
tır. 308
ödenmesi gerekir. Bütün bunlar eda­
VESK (J.....J ): Altmış sa' yani 62.400 nın vücı1bundan ibarettir.
dirhem miktardır. Bu miktarı kapla­
yan kileye de denir. Bir deve, bir ka- 309 Müslim, Zekat, 1 .
3 1 0 Vesk kelimesi, lugat itibariyle tart etmek,
308 Ahde ve muhkem şeye de vesika deni­ cemetmek, bir şeyi biriktirip yüklenmek
lir. Çoğulu, "vesı1ik"tir. Bir şeyi takviye manalarını ifade eder.
etmeye, açıklamaya ve sabitlemeye de 3 ı ı Çoğulu, "vezniyyiit" ve "mevzüniit"tır.
"tevsik" denir. 312 Çoğulu, "evziin"dır.
İ S L A M H U K U KU T E R İ M L E R İ S ÖZ L Ü G Ü · 21 5

VÜCUH-İ VAKF (......ü_, •y.J): Bir vak­


fın lehine şart koşulan (meşn1tün lehi
olan) hizmetlerdir. Üç kısma ayrılır:

1. Yalnız fukaradan ibaret olur.


2.Evvela zenginlerden, sonra fukara­
dan ibaret olur. Evvela vakıfın evla­
dına, daha sonra fukaraya şart koşul­
muş (meşrut) vakıflarda olduğu gibi.
3. Fukara ile zenginlerden ibaret bu­
lunur. Mescidler, kütüphaneler, kab­
ristanlar, köprüler gibi vakıflar bu
kabildendir ki bunlardan fakirler de
zenginler de yararlanabilirler.
y

YAKAZA (�): Uyanıklık hali. YESAR (J�): "Yüsür"den alınmış


olup istiğna, zenginlik demektir. Sa­
Uyanık kimseye de "yakziin" denir,
hibine "mfısir" denir.
"ikaz" da uyandırmaktır.

YED (J.;): El, nimet, minnet, kuvvet, YEVM (r _,:): Gün, genel olarak vakit
kudret, miilikiyet, cemaat, ön taraf ve güneşin doğuşundan batışına ka­
manalarını ifade eder. "Filan şey fila­ dar geçen süre. Şer'an, ikinci fecrin
nın yedindedir" demek, onun mülkün­ doğuşundan güneşin batışına kadar
dedir demek olur. Çoğulu, "eyadi"dir. olan vakittir. Çoğulu, "eyyam"dır.

YED-İ ADİL (J�\s. -4):3 1 3 Rehin ak­ YEMİN (�): Bir kimsenin bir işi
dinde tarafların veya hakimin güve­ yapıp yapmaması veya bir olayın
nip rehni teslim ettiği akıllı kimsedir. doğru olup olmaması konusundaki
söylediği sözünü Allah'ın adını veya
YE'S C_,...� ): Bir şey hakkında ümit­
sıfatını zikrederek kuvvetlendirme­
siz olmak, olması talep edilen bir
si. Ayrıca sözün bir şeye bağlanarak
şeyin gerçekleşeceğinden ümidi kes­
(ta'lik) takviye edilmesi de yemin
mektir. Mesela savaşta kazanmaktan
anlamına gelir.314 Mesela, "Vallahi
ümidi kesmek.
şu iş şöyledir" sözü bir yemin olduğu
3 1 3 Adil sayılan kimsenin eli, nezdi, şahsı de­
mektir ki emanet kendisine tevdi olunur.
3 1 4 Sözlükte kuvvet demektir. İ slam hukuk
Rehin bahsinde adilden maksat, rahin ile
mürtehinin veya hakimin güvenip rehni terimi olarak ant içmek yani bir haberin
tevdi ve teslim ettiği akıllı kimsedir. Ger­ iki tarafından birini Allah Tealii'nın mü­
çekte bu kimsenin adaletle nitelenmesi barek ismini zikrederek veya bir şeye
ile nitelenmemesi arasında fark yoktur. bağlayarak takviye etmektir.
218 . İ S L A M H U KU K U T E R İ M L E R İ S Ö Z L Ü G Ü

gibi, "Şu iş şöyle değilse kölem azat


olsun" denilmesi de bir yemindir.3 1 5

YEMİN-İ GAMUS ('-"'.rS- �):


Geçmiş zamanda yapılmış veya ya­
pılmamış bir iş hakkında yalan yere
yapılan yemindir.

YEMİN-İ İSTİHZAR (J�I �):


Bazı davalarda hakkın ortaya çıkma­
sını temin etmek için delil getiren
davacıya yöneltilen yemindir.

YEMİN-İ LAGV (yJ �): Bir kim­


senin bir şey hakkında zannına göre
yaptığı yemindir ki o şey haddizatın­
da zannedildiğinin aksinedir.

YEMİN-İ MERDUDE (ö.:ı_,.:ı.r4 �):


Müddea aleyhin kendisine yöneltilen
yeminden kaçınması üzerine müd­
deiye yöneltilen yemindir.

YEMİN-İ MÜN'AKIDE (ö...lk..:..o �):


Geleceğe yönelik bir işi yapmak
veya yapmamak üzere yapılan ye­
mindir. Yemini bozmaya da yemin­
de sadık olmamaya da "hins" denir.
Yaptığı yemini yerine getirmeyen ve
onun uhdesinden çıkmayan şahsa da
"hanis" denilir.

YEMİN-İ SABR (f."""' �): Bir müs­


lümanın malını elinden almak için
yalan yere ve kasten yapılan yemin­
dir.

3 1 5 Hak Tealii'nın mukaddes ismine yapılan


yemine, "kasem" de denir.
z

ZABITA (�W. ) : Kaide anlamında­ dadır. Fıkıh ıstılahında, "Bir malın


dır.3 16 belirli bir miktarını belirli bir zaman
sonra hak eden bir kısım müslüman­
ZAFER (p): Düşmana galip gel­ lara Hak Teala'nın rızası için tama­
mektir. Bu kelime, esasen "bir şeye men temlik etmekten ibarettir."
pençe atmak, tırnak takmak" mana­
sındadır. 3 1 7 ZENDEKA (.ü�j): Allah ' ın varlığını
inkar, Cenab-ı Hakk'a ortak koşmak
ZAHİR (r-l.1 ): Sadece ibaresi işitil­ ve haşri veya hikmet-i ilahiyyeyi
mekle manası bilinen, yani düşünül­ tasdik etmemek manalarında kulla­
meye muhtaç olmadan söyleyenin nılmaktadır. Sahibine "zındık" denir.
maksadı anlaşılan sözdür. Mesela, Çoğulu, "zenadık" ve "zenadıka"dır.
"Alışveriş helaldir" sözü zahirdir. Bazı alimlere göre zındık hem din­
siz olan hem de zamanın ebedlliğine,
ZAT-1 LEBEN (.r.J ..::..ı l �) : Süt sahibesi
malların ve hanımların ortak olduğu­
olan, göğüslerinde süt bulunan kadın
na inanan şahıstır.
demektir.
ZERARİ C.Ş)J�) : Hanımlar ile ço­
ZEKAT (ö\5j): Lugatta, "artma, te­
cuklardan ibarettir. Tekili, "zürri­
mizleme" ve "güzel zikir" anlamın-
yet"tir. Bu lafız, lugatta nesil, oğul
3 1 6 Bir şeyin rabt ve zabtına memur olan veya ile kız ve mecazen babayı ifade et­
hizmet eden şeye de "zabıta " denir. Çoğu­
mek için kullanılır. Bir çoğulu da
lu, "zaviibıt"tır.
317 Fevz ve necat, maksada vüsıll manasında "zürriyat"tır.
da kullanılır.
220 • İ S L A M H U K U K U T E R İ M L E R i S ö z L ü (; ü

ZERİ' (c;J� ) : Metre ile ölçülen şey­ zetmek demek olduğundan kötülen­
dir. Çoğulu, "zeriyyat" tır. Buna miştir. Bu benzetmeye "zıhar" denil­
"mezru" da denir.3 18 Bez, kumaş gibi. mesi, bunun çoğunlukla "zahra" yani
arkaya izafetle yapılması ve "zahrlar"
ZEVC (c__,j): Koca, yani bir kadının
arasında diğer organlardan daha çok
nikahına sahip olan erkek demektir.
benzerlik bulunması itibariyledir.
Çoğulu, "ezvac"dır.
Zİ RAHM (�J -.>� ): Lugatta "yakın­
ZEVCE (�__,j): Karı, yani bir erke­
lık sahibi" demektir. Terim olarak
ğin nikahı altında bulunan kadın de­
'

"Terikeden 1/3 (sülüs), '!ı (rubu')


mektir. Çoğulu, "zevcat"tır. Bununla
gibi belirli payı olmayan ve asabe
birlikte Arap dilinde "zevc" lafzı, eş
olarak terikeden pay alamayan her­
manasına olarak hem erkeğe hem de
hangi bir yakın" demektir. Çoğulu,
kadına denilir. Evlenmeye ve karı
"zi erham"dır.
koca olmaya da "tezevvüc, tenek­
küh" ve "izdivac" denir. Zİ KARABET (�I} -ş�): Bir kimseye
babası veya anası tarafından İslam'a
ZIHAR-MÜZAHERE (• r-\.12...-J 4J'ı ) :
ilk önce yetişmiş olan büyük dedesi­
Lugatta "iki şey arasında bir mutaba­
ne kadar mensubiyeti olan herhangi
kat ve benzerlik meydana getirmek
bir şahıstır. Bunda mahrem olanlar
demektir. Arka manasına olan "zah­
ile olmayanlar, erkekler ile kadınlar,
r"dan alınmıştır. "Zahr" kelimesi
yakınlar ile uzaklar eşittir. Ana baba
'

çok kere edeben batın (karın) ve cin-


ile evlada karabet namı verilemez.3 1 9
sel organlar anlamında da kullanılır.
Nikah ıstılahı olarak zıhar, "Kocanın Z'İR (µ ): Sütanne demektir.
karısını nesep, süt emme veya ev­
ZİLYED (.ı.:JI -ş�): Sözlükte el sahibi
lilikten doğan (müsaheret yoluyla)
demektir. Istılahta "bir eşyaya bilfiil
ebediyyen mahremi olan bir kadının
el koyan (vaz-ı yed eden), yahut bir
kendisince bakılması caiz olmayan
eşyada ona sahip olan kimselerin
arkası, karnı, uyluğu gibi bir uzvuna
tasarrufları gibi tasarrufu sabit olan
benzetmesidir."
kimse" demektir.
Hanımın boynunu veya yarı, üçte bir
gibi yaygın bir parçasını belirtilen
ZİMMET (4..o � ): İnsanda bulunan
manevi bir vasıftır. İnsan, lehine ve
uzuvlardan birine benzetmek de bu
aleyhine olan şeylere ancak bu va­
kabildendir. Bu, helali harama ben-
sıfla ehil olur. Demek ki insanlarda

3 1 8 Çoğulu, "mezrfiiit"tır. 319 "Zi ehram, zi ensiib" da bu manadadır.


İ S LA M H U K U K U T E Ri M L E Rİ S ÖZ L ÜÔ Ü • 22 1

vücılb ehliyeti bu zimmet sayesinde olan arşındır. Bunun karesi 576 par­
meydana gelir. Zimmet, ahd ve borç maktır.Türkiye' de bu arşına zira-i
manasında da kullanılmaktadır. mi 'mari denir ki yüzey ölçülerinde
ve mimari sanatlarda kullanılmakta­
ZİMMET (d...o� ): Lugatta "ahd, eman,
dır. Parçaları (cüzleri) şöyledir:
zaman" ve "hak" manalarını ifade
eder. Ahdi bozmak, zemmedilmeyi 1 Zira-i mi'mari = 24 parmak.
gerektirdiği için ahde, zimmet de­ 1 Parmak = 1 2 hat = 3 , 1 5 santim.
nilmiştir. Çoğulu, "zimem"dir. İs­
1 Hat = 1 2 nokta = 0,263 santim.
liim zimmetine, ahd ve emanına sa­
1 Kadem = 1 2 parmak.
hip bulunan gayri müslimlere "ehl-i
zimmet" denir. Bunların erkeklerine, 1 Kulaç = 5 kadem.
"zimni", kadınlarına da, "zimmiye" 1 Kulaç = 2x l /2 zira-i mi'mari. Ku­
denilir. Müslümanlarla savaş halin­ laç, hafriyatta kullanılmaktadır.
de bulunan bir devletin vatandaşının 1 Zira-i mi'mari=0,758 metre, yani
(harbi) veya bir topluluğun İsliim'ın 758 mm.
ahd ve emanını yani, tabiiyyetini ka­
bul etmesine de "akd-i zimmet" denir. ZİRA-İ HAŞİMİ KÜBRA (�Lı. e.J�
.ş_?.):Zira-i sevdadan beş parmakla
ZİNA (L;j): Şer'i bir akde dayanmak­ bir parmağın üçte ikisi kadar uzun bir
sızın irade ile yapılan haram cinsel arşındır. Bunu Haşimiyye'ye ilk nak­
ilişki. Bunu yapan erkeğe "zani'', leden, Mansılr'dur. Buna "ziyadiyye"
kadına da "zaniye" denir. Bu haram de denir. Çünkü Ziyad bununla arz-ı
cinsel ilişki, kendi iradesiyle olma­ sevadı ölçmüştür. Ehvaz ahalisi de
yan erkeğe, "mezniyyün bih", kadına bunu kullanmışlardır.
da "mezniyye" ve "mezniyyün biha"
denilmesi yaygın bir kullanımdır. ZİRA-İ HAŞİMİ SUGRA (�Lı> e.J�
.ş_;.-.., ) :
Zira-i sevdadan iki parmak
ZİRA Ce.J�) : Lugatta "bilek, kol" ile bir parmağın üçte ikisi miktarı
anlamındadır ki dirsek ucundan orta uzun bir arşındır. Bunu ilk icat eden,
parmağın ucuna kadar olan kısımdır. Biliil b. Ebıl Bürde'dir. Bu bakım­
Istılahta, "bu miktara eşit olan uzun­ dan buna, "zira-i B iliiliyye" de denir.
luk ölçüsü" demektir. Buna Türk­ Bunun Ebıl Musa el-Eş'ari hazretle­
çe' de "arşın" denir. Çoğulu, "ezrıl"" ri tarafından kullanılmış olduğu da
ve "ziraat"tır. Farklı türleri vardır. rivayet edilmiştir. Basra ve Kılfe 'de
kullanılmıştır.
ZİRA-İ AMME (d...o � ej�): Altı kab­
za, yani yirmi dört parmak miktarı
222 • i SLAM HUKUKU TERİMLERi SÖZLÜGÜ

ZİRA-İ KADIYE (�t; eJ�): Zira-i ilk vazeden, Halife Me'mı1n'dur.


sevdadan bir parmak ile bir parmağın Meskenlerin, sokakların, ırmakların,
üçte ikisi miktarı noksan bir arşındır. derelerin yüzey ölçümlerini tayin hu­
Buna "zira-i dur" da denilir. Bunu ilk susunda kullanılmıştır. 320
koyan, Kadı İbn Ebı1 Leyla'dır. Kel­
vaz ahalisi tarafından kullanılmıştır.
ZİRA-İ ÖMRİYYE (�� eJ�): Bu
1 zira, 1 kabza ve bir dikili baş par­
ZİRA-İ KİRBASi ('-!""' �_? eJ�): 7 mak uzunluğunda bir arşındır. Bunu
kabza, yani 28 parmak miktarı olan ilk vazeden zat, Hz. Ömer'dir. O, ar­
arşın ki bezlerde ve kumaşlarda kul­ şınların en uzunu ile en kısasını ve
lanılır. Türkiye'de buna karşı "çarşı orta olanını toplayarak bunların orta­
arşını" denir ki zira-i mi'mariden 1 sını -üçte birini- almış, buna 1 kab­
parmak, 1 6 hat, 6 nokta noksandır. za ile bir dikili baş parmak miktarı
ilave etmiş, sonra bunun iki tarafını
1 Çarşı arşını 0,680 metre, yani
kalay ile kapatmıştır. Bu arşın, Hz.
=

680 mm.
Ömer'in emriyle arz-ı sevadın yüzey
1 Endaze = 8 rubu = 2 kiralı. Bir ki­ ölçümünde kullanılmıştır.
ralı ise 2,9 santimdir.
ZİRA-İ SEVDA ( .. 1.:ı_,.... eJ�): Bir kol
1 Endaze 0,650 metre, yani 650
= uzunluğunda bulunan bir arşındır.
onda bir ziradır. Bunu ilk icat eden Harunürreşid' dir.
Maiyetinde bulunan siyah bir köle-
ZİRA-İ KİSRA (1 r..S.r-5 e)� ): 7 kabza,
yani 28 parmak miktarı olan arşındır.
320 "20 Cemaziyelı1hir 1 286 ve 14 Eylül
Buna "zira-i melik" de denir. Bu,
1285 tarihli kanunnamede zikredildiği
zira-i kirbasiye eşittir. üzere Türkiye'de yüzey ölçümlerinin,
kilelerin ve tartıların birimlerine esas ol­
ZİRA-İ MESAHA (�L. eJ�): Yedi mak üzere daire-i nısfü'n-neharin dörtte
kabza ile bir dikili parmak miktarı birinin 1 0 milyon parçasından birine eşit
olan arşındır ki arazide kullanılır. Bu bir uzunluk alınıp buna "metre" yahut
"zira-i a'şari" denilmiştir.
zira, Türkiye'deki zira-i mi'mar'iden
1 zira-i mi'mari, 0,758 metre, yani 658
bir kabza ile bir parmak miktarı bü­
ziranın onda biridir. 1 000 zira-i a'şari
yüktür. uzunluğa "mil-i a'şari" yahut "kilometre"
ve 1 0.000 zira-i a'şari uzunluğa da "fer­
ziRA-İ MIZANİYYE c�ı..r.o eJ�)= sah-ı a'şari" yahut "miryametre" denil­
Bu, zira-i sevda ile 2 arşın ve 1 ar­ miştir. Bir saat = 5685 metre (zira-i a'şari)
şının üçte ikisiyle bir parmağın üçte dir. 1 metre = l zira-i mi'mari, 7 parmak,
7 ve 9 hattır. 1 metre 1 endaze, 4 çeyrek,
ikisi uzunluğunda bir arşındır. Bunu =

0,7 kirahtır.
İ S LAM H UK U KU T E R İ M L E R İ SÖZLÜG Ü • 223

nin kolu uzunluğunda bulunmuş, bu ZÜRRİYET (�.;�): Bir kimsenin ev­


bakımdan bu adı almıştır. Binalarda, lat ve ahfadı veya nesli demektir.
Nil sularının derecelerini tayinde,
tüccar tarafından bezlerin ölçülerin­
de kullanılmıştır.

ZİRA-İ YUSUFİYE (�Y.. �.)�):


Zira-i sevdadan bir parmağın üçte
ikisi miktarı noksan bir arşındır.
Bunu ilk koyan, İmam Ebü Yu­
suf'tur. Bağdat'ta kadılar tarafından
binaların yüzey ölçümlerinin tayini
için kullanılmıştır.

ZUR (.;Jj): Yalan. Gerçeğin aksi olan


şey. Allah'ın dışındaki şey. Yalan yere
şahitlik edene "şahid-i zür" denir.

ZÜHÜK (JJAj): Helak olmak, batıl


olmak ve bozguna uğramak, ruhun
bedenden alakasının kesmesi ve
okun nişandan dışarı çıkması.

ZULÜM (r-11) : Sözlükte, "zulmet"­


ten alınmıştır. Esasen bir şeyi ken­
dine mahsus yerden başka bir yere
koymak anlamına gelir. Terim olarak
bir kimsenin meşru hakkına tama­
men veya kısmen tecavüzde bulun­
mak demektir. Bir kimsenin malını
gasbetmek veya bir alacağını noksan
vermek veya vaktinde vermekten ka­
Bir kimsenin zulmüne isteyerek veya
çınmak bir zulümdür.321 mecburiyet sebebiyle boyun bükme­
ye "ızziliim" ve "inziliim", bir kimseye
32 1 Bir kimseye zulmetmeye "ziliim ve zulmetmeye ve bir kimsenin bir zulmü
muziileme" de denir. Zulmedene "zalim" kendine isnat eylemesine ve bir zalimin
ve "zelfım'', zulüm olunana "mazlum", zulmünden şikayet eylemeye "tezallüm'',
bunun tecavüz edilmiş olan hakkında da bir kimseyi zulme nisbet etmeye de "taz­
"mazlime" ve "zuliime" denilir. lim" denilir.

You might also like