Professional Documents
Culture Documents
TRUVA YAYINLARI®
TRUVA YAYINLARI®
Yayın No: 139
Truva / Siyaset: 40
Devriye
Orta Doğu'da Siren Sesleri
Yazarı: Prof. Dr. Mahir Kaynak
DEVRiYE
Orta Doğu'da Siren Sesleri
PROF. DR MAHlR KAYNAK
ÔNSÔZ/9
Schröder/ 13
Yeni Yıl/ 15
lran/ 17
lç Politika / 19
Şartları Hazırlamak/ 22
Zor Tercih/25
Bayramlar/ 26
Fantezilerim/ 28
liderlik/ 30
O da Bilmez/ 32
Hedef lran mı?/ 34
Değişen Ne?/ 37
Seçilerek Atanmak/ 39
Yüzeyde Değil/ 41
Hasmım Sen Belirle/ 43
Saddam'm Akıbeti/ 45
Geleceği Yaşamak/47
Medeniyetler Savaşı mı?/ 50
Mal Varlığı/ 52
Tecrit Politikası/ 54
Tepki Tedbir Değildir/ 56
Siyaset Sörf müd,:ır?/ 59
Hamas'm Ziyareti/ 61
Bu Bir Operasyondur/ 63
Dar Sokaklar/ 65
Başarı Nedir?/ 67
6•MAHİR KAYNAK
Kıbrıs Sorunu/ 69
Irak'a Müdahale/ 72
Siyasal Boşluk/ 74
Çelişkiler/ 76
Kızgınlık ya da Bilgelik/ 78
ilişki mi?/ 80
Yenilerek Kazanmak/ 82
Nükleer Siyaset/ 85
Son Kale/ 87
Resmin Çerçevesi/ 89
Gün Dönümü/ 91
Terörle Mücadele/ 93
Farklı Bakmak/ 95
Bahar/ 97
Tercih/ 100
Lider Yetiştirmek/ 102
Soyut Düşünmek/ 104
Genele Bakmak/ 106
Tırmanma/ 108
Öngörememek/ 111
Tutarsızlık Var mı?/ 113
lslam Karşıtlığı/ 115
Zorba Demokratlar/ 117
Büyük Küçük/ 119
Zayıf Halka/ 121
Amacımız Var mı?/ 123
Belge/ 126
Hoşgörünün Anlamı/ 128
Adının Önemi Yok/ 130
Laiklik/ 132
Oyunun Adı/ 134
Güvendiğimiz Dağlar/ 137 •
Piyasadaki Hareketlilik/ 139
Soykırım Yasası/ 141
İçeriği Ne Olacak?/ 143
Hangi Aşamadayız?/ 145
Kriz Yönetimi/ 147
Devlet Krizi/ 149
7 • DEVRİYE
Avrupa/ 233
Gönderelim mi?/ 235
Rol ve İş/ 237
Lübnan'm Gizledikleri/ 239
Kaybeden Taraf İsrail/ 240
Asıl Hedef Suriye/ 240
BM Gücü ve Çatışma Riski/ 241
Herkes Yalan Söylüyor/ 242
Terörü Anlamak/ 242
Duruluk/ 244
Devriye/ 247
Her Şey Mümkün! / 249
Savunma/ 251
Kınama/ 253
Çıkmaz Sokak/ 255
Devlet Kurmak/ 257
Papa'nın Sözleri/ 259
ÔNSÔZ
Yeni Yıl
Yeni yılın önemli siyasi değişiklikler getireceği beklentisi yay
gın. Koltukta uyuklarken neler olacağını rüyamda gördüm. Gerçek
ten şok edici olayların cereyan edeceği anlaşılıyor.
Yurt gezilerinden birinde bir çocuk başbakanı protesto ediyor.
Elindeki pankartta "muhabbet kuşlarından ÖTV alınmasın" yazıyor.
Babası, yüksek ÖTV'yi bahane ederek, çok istediği kuşu almıyor
muş. Başbakan maliye bakanından bu sorunu çözmesini istiyor, a
ma bunun imkansız olduğu anlaşılıyor. Hem IMF'nin karşı çıkaca
ğından endişe ediliyor hem de muhalefetin bunu kullanması ve zo
runlu ihtiyaçlardan bir sürü vergi alınırken muhabbet kuşlarının
vergi dışı kalmasını polemik konusu yapacağı düşünülüyor. Maliye
bakanı, bunun yerine işletmelere alınan otomobillerin vergi dışı bı
rakılmasının daha doğru olacağını, bunun müteşebbisler için bir
16 • M A H İ R K A Y N A K
lran
Son günlerde İran'la ABD ve İsrail arasında, silahlı bir çatışma
ya dönüşmesi de mümkün olan, bir gerginlik yaşandığı söyleniyor
ve savaşla ilgili senaryolar üretiliyor. Her ihtilafın bir uzlaşmayla so
nuçlanması ihtimali varken bu konu tüm kapılan kapalı tutuyor.
Çünkü Iran, lsrail'i ortadan kaldırma dışındaki her seçeneği redde
diyor. Böyle bir çatışmada tarafların nükleer silahlar kullanmasının
da söz konusu olabileceği söyleniyor.
Herhangi bir çatışmada kimsenin nükleer silah kullanacağını
sanmıyorum. Daha doğrusu buna izin verilmeyecektir. Bunun dı-
18 • M A HİR K A YN A K
şındaki bir çatışma da, İsrail ile İran arasındaki mesafe nedeniyle
mümkün görünmüyor. ABD'nin lran'a müdahalesi, özellikle Rus
ya'nın taraf olacağı uluslararası sorunlara neden olur. Bugünkü iliş
kiler göz önüne alınırsa ABD'nin, Rusya'ya rağmen böyle bir müda
halede bulunması beklenemez.
Türkiye ile yapılan görüşmeler İsrail ya da ABD'nin lran'a mü
dahalesinde destek sağlamak amacı taşımıyor. Asıl konu Irak'ta
oluşması muhtemel bir iç savaşta İran'ın izleyeceği tutum ve buna
karşı alınacak tedbirlerle ilgili olabilir. Irak'ın bugünkü durumu
çevre ülkeleri olayın içine çekecek her türlü senaryonun hazırlan
masına uygun görünüyor. Daha açık bir ifadeyle herkes bu olaya
karışmaya mecbur kalabilir.
Genel görünüm tartışılan konuların, yani İsrail veya ABD mü
dahalesinin uzak bir ihtimal olduğunu buna karşılık, Türkiye de da
hil tüm çevre ülkelerin bir çatışmaya girme riskinin yüksek olduğu
nu gösteriyor. Böyle bir durumda Türkiye ile lran'ın karşıt konum
da olacakları beklenir.
Kürt oluşumunun İsrail destekli gösterilmesinin gerçek muha
tabının İran olduğu söylenebilir. Bu durum Türkiye'de de tepki do
ğurmakla birlikte asıl etkisini İran üzerinde gösterecek ve bu oluşu
ma karşı lran'm olumsuz bir tavır göstermesine neden olacaktır. Bu
nun bir çatışmaya dönüşmesi son d<;,rece kolaydır. Tartışılan konu
muhtemelen böyle bir çatışmaya kimin, nasıl müdahale edeceğidir.
lran'la İsrail arasındaki güç gösterileri burada başlayacak bir çatış
manın iki ülke arasındaki bir savaşa dönüşmesini engellemek için
caydırıcı rol oynayabilir.
Irak'taki iç çatışmanın birinci aşamasında savaş yerel güçler
arasında geçecek, ama taraflar dışarıdan desteklenecektir gibi görü
nüyor. Eğer herhangi bir ülke bu çatışmaya müdahale ederse başka
birinin de olaya karışması kaçınılmaz hale gelecektir.
19 • D E V R İ Y E
lç Politika
Önümüzdeki günleri değerlendirenler genellikle iç aktörlerin
davranışlarına bakıyor, gelişmeleri dar bir açıdan analiz ediyor. Oy
sa dünya şartlarındaki değişmeler çok daha etkili ve belirleyici dina
mikler içeriyor.
Bir deprem uzun süreli birikimlerin yarattığı gerilimlerin sonu-
20 • M AHİR K A YN A K
Şartları Hamlamak
İnsanları bir şeye inandırmak ya da bir davranışa ikna etmek
için ya nasihat edilir ya da neyin doğru olduğu anlatılır. Eğer yete
rince güçlü iseniz zor kullanırsınız. Ama bunlar çoğunlukla etkili
olmaz. Nasihatler kulak arkası edilir, zorla yaptırılanlardan kaçılır.
En etkili yol insanların yapacakları işe kendisinin karar verme
sini sağlamaktır. Uygun şartları hazırlarsanız karşınızdaki sizin iste
diğiniz gibi davranır, ama buna kendisinin karar verdiğini düşün
düğü için davranışını ısrar ve inatla sürdürür.
Şu sıralarda Çin konusunda çizilen tablo herkesi bir karar al
maya zorlayacak gibi görünüyor. Çok yüksek bir büyüme hızına
ulaşan bu ülke, yirmi yıl i_çinde, büyüklük olarak ABD ekonomisini
geçecek, en yüksek dış ticaret hacmine ulaşan ülke konumuna gele
cek, diğer süper güçleri tedirgin edecek bir askeri potansiyele sahip
olacak. Bu noktaya ulaşırken doğal kaynaklan bir hortum gibi eme
cek, dünyada, başta enerji olmak üzere, tüm hammadde kaynakla
rında kıtlığa neden olacak.
Ucuz işçilikle ürettiği mallar tüm dünya piyasalarına egemen
olacak, bu rekabet nedeniyle tüm dünyadaki işçi ücretleri ya düşe
cek ya da frenlenecek.
Kimse bu tabloya kayıtsız kalamaz. Çin tüm ekonomik denge
leri alt üst etmekle kalmayacak, sınırsız insan kaynaklarım askeri
açıdan teçhiz ederek insanları derin bir güven bunalımına sokacak.
Daha şimdiden lran'dan başlayıp diğer lslam ülkelerine de yayılan
işbirlikleri zaten yeteri kadar korkutucu hale getirilen lslam fobisini
derinleştirecek.
Liberal ekonomiyi kutsallaştıran ve başka bir modelin düşünül
mesinin bile günah olduğunu savunanlar ne yapacaklar? Bunu do
ğal bir olay sayıp sonuçlarına mı katlanacaklar; yoksa yeni bir mo
del arayışına mı girecekler?
23 • D E V R İ Y E
Zor Tercih
Herkes önündeki seçenekler arasından en uygun olanı seçer.
Bizim böyle bir şansımız yoktur. Çünkü birimizin uygun gördüğü,
göklere çıkardığı bir seçenek diğeri için bir felakettir. İyiyi seçme
şansı olmayan, talihsiz bir ülke görünümündeyiz.
Gündemimizde bir şeyler inşa etmek, yapmak yoktur. Hepimiz
bir kurtarıcı rolündeyiz ve tek işimizin bizi yok etmek isteyenlere
karşı mücadele olduğunu düşünürüz. Bu konuda tek desteğimiz
inançlarımız ve vatan sevgimizdir. Ama şanssızlıklar ve ihanetler ya
kamızı bırakmaz. Bölücülüğe karşı verdiğimiz mücadeleyi dünyada
eşi görülmemiş bir başarıyla sonuçlandırsak bile desteklediklerimiz
daha ciddi bir bölücü olarak karşımıza çıkar. Dost bildiklerimiz kal
leş, düşmanlarımız acımasızdır. Yıllarca ortak düşmana karşı göğsü
müzü siper ettiğimiz müttefikimiz ABD, bir vefasızlık anıtı gibi, bizi
bölmek isteyenlerle birliktedir ve onların hamisi konumuna gelmiş
tir. Yıllardır kapısını aşındırdığımız AB, bin dereden su getirerek,
bizi dışlamaya çalışmaktadır.
İçimizde bunun sebebini bilenler de vardır. Eğer fert başına
milli gelirimiz on bin dolar olsa tüm sorunlarımız çözülebilirdi. O
zaman kimse bizi bölmeye, yok etmeye cesaret edemezdi. Geriliği
mizin sebebi de bellidir. Cehaletten daha başka sebep aramaya ge
rek var mı? Bir Amerikalı, Saddam'm kimyasal silahlarından korun
mak için gaz maskesi alsa, Vietnam'm yerini bile bilmese, 1 1 Eylül'ü
bir avuç İslamcı teröristin yaptığına inansa bile cahil sayılamaz. Bu
sefer olaya tersinden bakar, cahil olsalardı bu kadar zengin olabilir
ler miydi deriz. Okumuşlarımız iş bulamıyorsa, eğittiklerimizden
25 • DEVR İ YE
Bayramlar
Birçoğumuzun bayramların eski tadının kalmadığını düşün
düğünü biliyorum. Bayramlar da, yaşlı insanlar gibi, eskilerden
çizgiler taşıyor, ancak benzerlik genç bir insanla yaşlanmışı ara
sındaki kadar. Bir zamanlar erkeklerin aklını başından alan genç
bir kızın yerini, saygı duyulan yaşlı bir kadın almış ve benzerlik
sadece adında kalmış.
Her şeyin olduğu gibi kalmasını istemek zamanı durdurmaya
çalışmaktan farksız. Aslında yaşam biçimimizdeki değişmeleri
zevkle seyrediyorum. Her şey aynı kalsaydı ve sadece ben genç
bir insandan yaşlı birine dönüşseydim çok üzülürdüm. Şimdi
kendimi zamanın ayrılmaz bir parçası gibi hissediyorum ve kos
koca bir evrenin benimle birlikte değiştiğini görerek tüm bu de
ğişmenin belki de benim için gerçekleştiğini hayal etmek gibi bir
lükse kapılabiliyorum .
İnsanlar yaşarken bir yol inşa eder gibi davranıyorlar. Hem gi
deceğimiz yere ulaşan yolu yapıyoruz hem de üzerinden gidiyoruz.
Bazılarımız sıradan bir işçi gibi çizilen projeyi gerçekleştirmeye çalı
şıyor, bir avuç insan da bu yolun projesini çiziyor.
Projeyi insanların çizmediğini düşünenler de var. Onlara göre
bizim görevimiz ilahi bir projeyi hayata geçirmek. Yönetici konu-
27 • D E V R İ Y E
Fantezilerim
Genel kanıyla uyuşmayan düşünceler taşımak, bir ölçüde, nor
mal sayılır. Ama eğer olaylan başkalarının gördüğünün tam tersi
olarak algılarsanız bu sadece bir fantezidir. Geçmişe baktığımda bir
çok fantezilerim olduğunu görüyorum ve bunların bir bölümünü si
ze de aktarmak istiyorum.
Soğuk Savaş yıllarında askerlerin Doğu Bloğu'na yönelik hesap
lan, olası bir saldırıya karşı yaptıkları planlar bana çok komik görü
nürdü. Böyle bir savaşta asıl çatışmanın blok içinde olacağını, Rus
askerlerinin peykleriyle, ABD askerlerinin Batı Avrupalılarla çatışa
cağını, bunun iki tarafın savaşından çok bir kaos olacağını düşünür
düm. Eğer böyle bir çatışma gerçekleşseydi tarihin en komik savaşı
olurdu.
1980 Darbesi'ne giden yıllarda Belçika menşeli silahların Bul
garistan üzerinden, hem de yüz binlere varan sayıda, Türkiye'ye
gelmesi kimseyi rahatsız etmiyordu. Etrafımdaki insanlara, "Belçi
ka'ya bir telefon edip bu silahlan nereye gönderdiklerini sorsak. "
diyordum, ama kimse dinlemiyordu. Madem silahlar Bulgaris
tan'dan geliyordu, demek ki operasyonun arkasında Ruslar vardı.
Öküz altında buzağı aramaya gerek yoktu. Doğu Bloğu ülkeleri
nin ABD hayranı olduğunu ve gerçek yerlerinin öteki taraf olması
gerektiğini biliyordum, ama Batı Avrupa daha karmaşık ilişkiler
içinde görünüyordu.
Çok rütbeli, bol madalyalı generalleri, hangi ülkeden olursa ol-
29 • D E V R İ Y E
liderlik
Ülkemizde muhalefet eksiliğinden söz ediliyor. Bir sürü sorunu
olan bir yerde etkili bir muhalefetin ortaya çıkmaması yadırganıyor.
Ülkemizde neden güçlü iktidarlar oluşabiliyor da ona denk bir karşı
görüş gelişemiyor?
iktidarların nasıl ortaya çıktığım anlarsak muhalefetin neden
oluşmadığının sebeplerini de bulabiliriz. Mesela 1980 Darbesi son
rasında, halkın önemli bir bölümünün desteklediği ve bir süre nere
deyse bir ideoloji haline dönüşen Özalcılık nasıl ortaya çıktı? Ne
darbe öncesi ne de ANAP'ın kuruluş aşamasında tartışılmayan libe
ral ekonomik düzen ve dışa açılma nasıl oldu da halktan bu kadar
destek gördü? Halk, hiçbir ekonomik içeriği olmayan söylemlerin
peşine takılıyor, bir partiyi iktidara getiriyor ve sonra iktidarın şap
kasından çıkardığı tavşanı çok beğeniyor.
"Ekonomik içeriği yok" sözüme itirazlar olabilir ve baştan aşağı
halkın geçim sıkıntılarından, gelir adaletsizliğinden söz edildiği ileri
sürülebilir. Orta direk kimin icadıdır diye sorulabilir. Benim sözünü
ettiğim slogan değil programlardır.
31 • DE VRİ Y E
O da Bilmez
Herkes Ağca'nın sırlarının peşinde. Konuşması için milyon do
larlar teklif ediliyor. Oysa onun anlatacağı yeni hiçbir şey yok. Ağca
kendisi için hazırlanmış bir düzine anıdan birinin altına imza atacak
ve kamuoyu bir yerlere götürülecek. En güçlü olan senaryosunu pi
yasaya sürecek. Söylediklerinin geçmişle ilgisi sadece birkaç bilinen
olayla sınırlı olacak, diğerleri geleceği şekillendirmek için düzenlen
miş hikayelerden oluşacak. Onu yeni bir gelişmenin bir yerlerine
yerleştirmeleri ve inanılmaz olaylarla ilgilendirmeleri daha cüretkar
bir tavır olabilir.
1 2 Eylül'e giden yolda bazı karanlık eylemlerde rol alan, daha
sonra papa suikastında başrol oyuncusu olan bu kişiden öğrenile-
33 • D E V R İ Y E
mazdı. Eğer bir sır varsa bu eteklerde değil tepede tezahür ederdi.
Her şey 12 Eylül'e götürüyorsa büyük sır orada olmalıydı. Oysa ora
sı bütün berraklığıyla ortadaydı, ama arka planı hakkında kimse bir
şey bilmiyordu.
Ruslar akılsızdı. Komünizmi on yıla varmadan terk edecekleri
nin farkında bile değillerdi. Doğu Bloğu'ndaki ülkelerin içerden fet
hedildiklerini anlamadılar. Türkiye'yi komünist yapmaya çalıştılar.
Üstelik siyasi ilişkilerini en üst düzeye çıkardıkları bir yönetimin al
tını oyduklarını bilerek böyle bir işe giriştiler.
Amerikalılar geri zekalıydı. Komünizm tehdidi altındaki bir müt
tefiklerinin ekonomik sıkıntısını gidermek için bir kaç yüz milyon
dolar vermediler. Şimdi milyarlarca doları gözü kapalı veriyorlar'
Avrupalılar Türk düşmanlığını o zaman da yapıyordu. Ne ka
dar kaçak terörist varsa hepsini bağırlarına bastılar, yedirdi, içirdi,
sonra bize geri gönderdiler ve hepsi toplumun en üst katmanlarında
yer aldı.
Kaçanlarla kovalayanları birbirinin düşmanı sandık. Oysa yan
yana geldiklerinde sarmaş dolaş oldular. Şimdi bir kaçağın sırlarını
merak ediyorsunuz. Kovalayanlar size her şeyi anlatabilir, ama onla
rın bildikleri de o kadar sınırlı ki bir sürü çelişkiden başka bir şey
elde etmeniz mümkün değil.
Ben hiçbir şeyi merak etmiyorum. 1 2 Eylül'ü yaptıranlar kadar
iyi bildiğime inanıyorum. Ne olmuş diye araştırmayın. Çünkü yeni
den aldatılmak üzeresiniz. Sır, nasıl olmuş olabilir, sorusunun ceva
bındadır.
Değişen Ne?
Geçmişte en önemsiz siyasi olaylar bile ekonomik göstergeleri
etkilerken; bugünlerde borsa, faiz, döviz üçgenine sıkıştırılan eko
nomimiz hiçbir şeyden etkilenmiyor. Yaşadığımız büyük ekonomik
krizi bir Anayasa kitapçığının fırlatılmasına bağlamıştık ve eğer sa
yın cumhurbaşkanı kitabı fırlatmayıp, "Lütfen şuna bakar mısınız?"
deseydi böyle bir felaketle karşılaşmayacağımıza inanıyorduk. AB ile
müzakerelere başlamanın ekonomimize büyük bir ivme kazandırdı
ğını düşünüyorduk. Ama bugünlerde hiçbir olay ekonomik göster-
gelerin seyrini etkilemiyor. Ne AB ile ilişkilerde giderek ümitsizle
şen süreç, ne kuş gribi, ne de hükümeti devirmek için düğmeye ba
sıldığı iddiaları en küçük olumsuz bir etki yaratmıyor.
Bazıları bunu istikrarlı bir hükümeti varlığına ve güçlü bir al
ternatifin olmayışı nedeniyle ekonomik politikaların süreceği bek
lentisine bağlıyor. Düğmeye basılma iddiaları ciddiye alınmıyor, da
ha doğrusu düğmeye basan parmakların gücünden şüphe duyulu
yor. Bazı olumsuz ekonomik gelişmelerin, mesela kuş gribi ve ben
zerlerinin etkilerinin sınırlı ve geçici olduğu, cari açığın finanse edi
lebildiği sürece sorun yaratmayacağı düşünülüyor. Kısaca özetlersek
geçmişte önemli sonuçlar yaratacak gelişmelerin bugün sıradan hale
gelmesi hükümete duyulan güvene bağlanıyor.
Uzun vadeli politikalar değişken veriler üzerine oturtulamaz.
Yani bugün Türkiye'ye yönelik ekonomik yaklaşım ya kısa vadelidir
ya da uzun vadede de önemli bir değişiklik olmayacağı hesaplan
maktadır. Bu nedenle ülkeye giren yabacı sermayenin miktarından
çok niteliği önem kazanmaktadır.
Cari açığın finansmanı kısa vadelidir. Derhal geri alınabilir.
Eğer ülkenin üretim kapasitesini artıracak yatırımlar yapılsaydı bu
nun geri dönüşü zor olurdu. Ancak her iki gruba da girmeyen ve fi
nans piyasalarına yönelik satın almalar başka bir yaklaşımı gerekli
38 • M A H İ R K A Y N A K
Seçilerek Atanmak
Bu yazının amacı ne iktidarı. veya geçmiş iktidarları eleştir
mek ne de onları küçümsemektir. Sadece iktidar olgusunu irde
lemek istiyorum. Bir heyetin ülkeyi idare ettiğini iddia edebilme
si için üç alanda etkili olması gerekir. Ekonomi, medya ve bü
rokrasi başka güçler tarafından kontrol ediliyorsa, iktidarın seçil
miş olması ona yönetim gücü sağlanın. Bu durumda iktidarın
seçilerek atandığı söylenebilir. Atayanlar ise bu üç gücü kontrol
edenlerdir.
Bütün iktidarlar bu konudaki zayıflıklarını hemen fark eder ve
bir yandan ekonomik güç elde etmeye çalışırken diğer yandan med
ya ve bürokrasi üzerinde kontrol sağlamak isterler. Yöneten güç bu
konuda çok hassastır. Bürokrasiyi kontrol çabası kadrolaşma, eko-
nomik güç sağlama hesapları yolsuzluk iddialarıyla karşılanır ve
ekonomik gücü olmayanın medyayı kontrolü zaten söz konusu ola
maz. Demokrasinin bu olduğu, çeşitli grupların etkinliğinin çoğul
culuğu sağladığı, eğer ekonomi ve medyada tekelleşme yoksa, tek
bir odağın egemenliğinden söz edilemeyeceği ve demokrasinin ger-
çekleştiği söylenir. Yönetim çeşitli grupların karşılıklı etkileşimi
içinde gerçekleşir.
Sorun iktidar ile onu yönetime taşıyanlar arasındaki uyumun
bozulmasıdır. Bu bozulma sanıldığı gibi ideolojik farklılıklardan
kayı1aklanmaz. İdeoloji sadece halkı yönlendirmek için kullanılan
bir araçtır ve bu aracın zaman içinde farklılaşması zaten konjonktü
rün bir gereğidir. Gücü elinde tutanlar Ecevit'in solunu da İslamcı
görünümlü bir heyeti de iktidara taşıyabilirler. Seçilenlerle seçtiren-
40 • M A H İ R K A YN A K
YÜZeyde Değil
Ekonomiyi rakamlarla ifade etmek ve bu alandaki gelişmeleri
rakamları yorumlayarak izlemek sağlıklı bir yol değildir. Bakış açı
mızı belirleyen teorik çerçeve belli bir yapıya göre şekillenmiştir ve
bu yapı değişmişse tüm analizlerimiz yanlış sonuçlar verir.
Bugün genel bir sorun karşısındayız ve bunun nasıl çözüleceği
teorik olarak bilinmemektedir. Teknolojideki gelişmeler mal ve hiz
metlerin giderek daha az sayıda insan tarafından üretilmesine im
kan verirken çalışacak insan sayısı artmaktadır. Geçmişte sanayideki
teknolojik ilerleme nedeniyle işsiz kalanlar hizmetlerde kullanılır
ken bugün bu sektörde de hızlı bir teknolojik gelişme yaşanmakta
ve istihdamın üst sınırına yaklaşılmaktadır.
Bu durumu daha ciddi boyutlara taşıyan başka bir gelişme de
küreselleşme tarafından tetikleniyor. Çin gibi kalabalıl� ülkeler sa
dece ucuz emekle mal üretmekle kalmıyor, giderek bazı hizmetlerin
de ülke ekonomileri dışında üretilmesi mümkün hale geliyor. Hin
distan iletişimi ve yazılımı kendi ülkesi sınırları içine taşıyor.
Bir ikilem içindeyiz. Bir yandan mal ve hizmet üretimini artıracak
teknolojiye sahip olurken diğer yandan bunları satın alacak kişilerin
gelir elde etme imkanları ortadan kalkıyor. Şöyle bir fantezi üretebili
riz: Dünyadaki tüm malların birkaç yüz bin kişi tarafından üretilmesi
mümkün olsa bunları diğerlerine ne sebeple ve nasıl vereceğiz?
42 • M A H İ R K A Y N A K
Saddam'ın Akıbeti
Her gün bir sürüsünü çözdüğüm ya da çözdüğümü zannetti
ğim matematik problemlerinden biri karşısında bocalayıp duran bir
öğrenci gibiyim. Saddarıfın akıbetini düşündüğüm zaman birbirine
tamamen karşıt iki sonucun aynı derecede muhtemel olduğunu fark
ediyorum.
Mahkeme hakiminin Kürt oluşu tam beklediğim gibi, ama çıka
cak kararın ne olacağını kestiremiyorum. Eğer bir Kürt-Sünni Arap
çatışması isteniyorsa idam kararı verilir ve bu infaz edilir. Ama se
naryo farklıysa ve Kürtlerle Sünni. Arapların, Şiilere karşı bir cephe
de bütünleştirilmesi isteniyorsa Saddam, - idam dışında bir cezaya
çarptırılır ve mahkemeden bir kahraman olarak ayrılması sağlanır.
Her iki ihtimali de destekleyen veriler var, ama ağır basan tarafın
ikincisi olacağım gösteren işaretler giderek artıyor. Hakimle Saddam
46 • M A H İ R K AY N A K
arasındaki söz düellosu, hakimin sert tavrı, tarafsız bir yargılama ya
pıldığı intibamı uyandırmak için yapılan bir gösteriyi andırıyor.
Böylece sanıkla hiçbir yakınlık duygusu içinde olmadığı gösterilmek
isteniyor ve herkese, çıkan sonucun adil bir yargılamaya dayandığı
düşüncesi yerleştirilmeye çalışılıyor. Mahkemeden bir idam kararı
çıksa bile Talabani'nin bu cezanın infazına engel olması aynı sonucu
yaratacak gibi görünüyor.
Büyük siyasi sonuçlar yaratacak bir yargılamada herhangi bir
adalet kaygısının olmaması ve kararın gelecekteki siyasi gelişmeler
için bir zemin oluşturması anlaşılabilir. Ülkemizde çok daha küçük
boyutlu siyasi hesaplarda ve yaygın olarak adaletin kullanıldığı ya
da böyle bir izlenimin olduğu düşünülürse bu davanın tamamen si
yasi kriterlere göre yürütülmesi sürpriz sayılmaz .
Olaylara hukuk açısından bakmanın yanlış olacağını zaten bili
yorum. Bağımsız bir adaletin sadece kanunlarla sağlanamayacağını,
bunun köklü geleneklere ve oturmuş bir devlet yapısına bağlı oldu
ğunun farkındayım. Bu konuda ciddi sorunları olan ülkemizde,
Kurtlar Vadisi dizisiyle, son adalet duygusu kırıntılarının yok edildi
ğini, herkesin kendi kutsal saydığı hedefler için tüm kuralları çiğne
mesinin kahramanlık sayıldığını gözlüyorum. Bir ülkenin geleceği
nin devletin kurumları ve onları yönetenlerin belirlemediğinin, bi
reysel kahramanların ve onların değerlendirmelerinin geleceğimizin
teminatı olduğunun insanların kafasına nakşedilmek istendiğini gö
rüyorum. Artık ne politik dehalara ne de strateji ustası komutanlara
ihtiyacımız yok. Onlar bir süs eşyası gibi koltuklarını doldururken
bireysel kahramanlar ülkenin tüm sorunlarını çözeceklerdir.
Gelişmeleri hukuka dayanarak tahmin edemiyorsak bu konu
da siyasetin neler getireceğini araştırmalıyız. lrak'ta Kürtlerle Sün
niler arasında bir yakınlaşma sağlanmasının daha muhtemel oldu
ğunu ve Saddam'ın idam edilmemesinin daha güçlü bir olasılık
47 • D E V R İ Y E
Geleceği Yaşamak
Mal varlığı, ihale iptalleri gündemin baş köşesine oturmuşken
yazımın bir fantezi sayılması ihtimalini göz ardı etmiyorum. Ama
bir anda bütün bunların çok anlamsız olduklarını, bu konularda
ulaşılacak sonuçların ülkenin geleceği üzerinde hiçbir etkisinin ol
mayacağını düşünmekten kendimi alamıyorum.
1 1 Eylül'den beri dünyadaki sorunun petrolün nihai kontro-
48 • M A H İ R K A Y N A K
lüne yönelik olmadığını, bunun amaca giden yolda taktik bir aşa
ma sayılması gerektiğini , asıl hedefin petrol sonrası dönemin
planlanması olduğunu söyleyip duruyorum. Başkan Bush'un son
"Birliğin Durumu" konuşmasında petrole bağımlı olduklarım, a
ma bunu teknolojiyle aşacaklarını söylemesi hem tahminlerimi
doğruluyor hem de uğraştığımız konuların ne kadar anlamsız ol
duğunu gösteriyor.
Bu dönüşüm bir insan için orta, ama tarih açısından kısa bir
sürede gerçekleşecek gibi görünüyor. Bunun hayatın tüm alanların
da köklü değişikliklere sebep olacağı, yeni bir çağın başlangıcı sayı
lacağı kesin.
Bu etkiler, sanıldığı gibi, sadece ekonomik alanla sınırlı kalma
yacak insanların düşüncelerini hatta inançlarını da e tkileyecek.
lnançların maddi dünyadan bağımsız olduğuna inanıldığı için, bu
konuda bir tartışmaya girmeyeceğim. Sadece Müslümanların maddi
şartlarında büyük değişiklikler yaratacağını ve onları güçsüzlükleri
ni pekiştireceğini söylemekle yetineceğim.
Petrolsüz bir Orta Doğu düşünüyorum ve onu değerli kılacak
şeyin ne olacağını kestirmeye çalışıyorum, ama hiçbir şey bulamıyo
rum. Bir avuç zengini Batı'ya göç etmiş, deve ve hurmalarından baş
ka bir şeyi olmayan ve geçmişte sömürüye dayanarak elde edilen
gelirlerini kaybetmiş, sefalet içindeki insanların yaşadığı bir yer. Pet
rol gelirlerini sömürü olarak adlandırmamı yadırgayabilirsiniz, ama
hiçbir gayrete dayanmayan, sadece Tanrı'nın armağanı olan bu zen
ginliği ve geliri nasıl tanımlayacağız? Onların bindiği otomobilleri
yapan, kim olursa olsun, ter dökerken hiçbir zahmetin eseri olma
yan refahları sömürü değil midir?
Atalarından kalan varlıkları hovarda bir mirasyedi gibi tüketen
insanların durumuna düşecekleri şüphesiz. Ancak kaybedilenler sa
dece maddi değerlerden ibaret kalmayacak. Kimse onların ne var-
49 • D E V R İ Y E
Mal Varlığı
Ülkemizde siyasi iktidarların uyguladıkları politikalar eleştirilse
bile bu önemli bir sonuç yaratmaz. İktidarların sonunu getiren ge
nelde yolsuzluk ithamlarıdır . . . Bu konudaki iddialar eskiden beri
bilinse bile günü geldiğinde kamuoyuna yansıtılır ve iktidar aleyh
tarı bir kampanyaya dönüşür. Ancak iktidardan şikayet bundan
kaynaklanmaz. Uygulanan politikalar bazı güç odaklarınca kabul
edilemez bulunur, ama tartışmalar yolsuzluklar üzerinden yapılır.
Yolsuzlukla suçlanmayan çok az siyasetçi vardır. İleri sürülen
iddialar doğruysa yolsuzluk yapmayan siyasetçi parmakla sayılacak
kadar azdır.
Aslında iktidarların gücünü maddi çıkarları için kullanmalarını
engelleyecek tedbirler vardır ve bunlar birçok ülkede yürürlüktedir.
Ancak yolsuzluk kapısı açık bırakılır. Bazıları buradan geçer ve is
tendiği an önü kesilir. Geçmeyenler de geçtikleri iddiasıyla yıpratı
lır. Aklandıkları zaman iş işten geçmiş olur. Yani "Deli Dumrul ku
ralı" uygulanır ve geçenden bir akçe, geçmeyenden iki akçe alınır.
Neden iktidarların uyguladıkları politikalar gündeme getirilip
bu konudaki eleştiriler halka yansıtılmaz da yan yollara sapılıp yol
suzluk üzerinden amaca ulaşılır, sorusu akla gelebilir. Bunun cevabı
halkın olaylara bakış açısında saklıdır. Bütün siyasetçiler propagan
dalarını güncel olaylar ve vaatler üzerine inşa ettikleri için şikayet
53 • D E V R İ Y E
Tecrit Politikası
Sıradan bir karikatürist dünyada büyük çalkantılara neden ola
biliyor ve lslam dünyası ile Batı arasında aşılması güç duvarlar öre
biliyor. Son olayların ilk yorumu böyle özetlense bile ulaşılan nokta
planlı bir operasyona işaret ediyor. 1 1 Eylül'den sonra çatışma Müs
lümanlarla ABD arasında iken gerginlik yön ve nitelik değiştiriyor
ve Avrupa, hiçbir ciddi neden olmadan, İslam dünyasıyla karşı kar
şıya getiriliyor.
ABD'nin lslam'la çatışmayı tehlikeli bulduğu için yeni bir düş
man yaratıp kendisini olayların dışına atamaya çalıştığı değerlendi
rilmesinin de doğru olduğunu sanmıyorum. Bunun tüm İslam ale
mini dışlamak ve onları kesin bir tecride mahkum etmek amacını
taşıdığını sanıyorum.
55 • D E V R İ Y E
Harnas'ın Ziyareti
Bir eylemin getirisi yapılmasıyla yapılmaması arasındaki farkla
ölçülür. Eğer bu fark pozitifse yapılanın isabetli, negatifse zararlı ol
duğu söylenir. Bu ziyaret iktidara yönelik olarak ABD ve lsrail'le ya
kın olduğu biçimindeki eleştirileri dengeler. Ziyaretin partiyle sınırlı
tutulması ve hükümeti programa katmaması eleştirilerin önlenmesi
amacını taşır.
Ziyaret ülkemizin doğrudan taraf olduğu bir sorunla ilgili değil
dir ve dünya genelindeki konumumuzun bir gereği olarak yapıldığı
söylenmektedir. Bunun özellikle lslam dünyasında olumlu etkiler
yaratacağı ve onların desteğini artıracağı düşünülmektedir.
Ancak bu getirilere karşılık ödenecek bedeller de vardır. Türki
ye geleceğini birlikte kurmayı düşündüğü ve şu anda bir sınav dö
neminde olduğu AB ile farklı bir yol izlemeyi göze almıştır. Bu ay
rışma AB tarafından not edilecek ve Türkiye'nin ilerde de farklı bir
çizgi izlemesi ihtimali göz önünde tutulacaktır.
Bu ziyaretin Türkiye'nin tek başına aldığı bir kararın sonucu
olmaması da mümkündür. Rusya, Batı ile lslam dünyası arasındaki
giderek gerginleşen ilişkiler karşısında doğacak boşluğu doldurma
yönünde bir siyaset izlemeye başlamış ve Hamas'a olumlu mesajlar
vermiştir. Bu politikanın Hamas'la sınırlı olmadığı, tüm lslam ale
mini kucaklayacak bir tavrın sergileneceği anlaşılmaktadır. lnisiya
tifi Rusya'ya bırakmak istemeyen ABD, :slam politikasını giderek
yumuşatmakta ve belki de Türkiye kanalıyla bu politikayı geliştir
mek istemektedir. Türkiye bu konuda bir köprü olarak düşünül
müş olabilir.
62 • M A H İ R K A Y N A K
Bu Bir Operasyondur
Hamas'm Türkiye ziyareti isabetli olup olmadığı açısından
değerlendirilebilir ve zaten tartışmalar bu konudadır. Ancak ola
yın biçimi, yaratacağı sonuçlar başka bir açıdan da bakılmasını
gerektiriyor.
Bu ziyaretin çok dar bir çevrede kararlaştırıldığı, kısa sürede
oluştuğu intibamı ediniyoruz . . . Dışişleri bürokrasisinin, devletin
diğer ilgili kurumlarının kararın oluşmasında rol oynayıp oyna
madığı bilinmiyor. Bu durumun en önemli göstergesi uygulanan
protokolün belirsizliği, yapılacak şeylerin anında kararlaştırılmış
olması. . . Cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanının süreç için
de müdahale etmek zorunda kaldıklarına ilişkin ve doğru olması
muhtemel haberler.
Olayı incelerken bir hata yaptığımı fark ediyorum. Özellikle
vurguladığım ABD'deki ikilı siyasi yapıyı, yani Bush yönetimi ile
küresel sermaye taraftarlarının farklı yaklaşımlarını göz ardı edip
ABD'nin ziyareti başından beri desteklemiş olduğunu düşündüğü
mü söylemem yanlıştı. Bugünkü ABD yönetimi operasyonun tarafı
değil muhatabı olmalıydı.
Bu ziyaret Filistin-lsrail ilişkilerine önemli bir katkı sağlamazdı,
ama Türkiye'nin konumunu etkileyebilirdi. Olayın sembolik değeri,
Türkiye'nin duruşunu konusundaki ipuçları yanında çok önemsiz
kalıyordu. Türkiye , neredeyse tek hedef olarak ilan ettiği AB'yi
64 • M A H İ R K A Y N A K
Dar Sokaklar
Türkiye, son yıllarda, büyük değişimler yaşıyor. Bunların doğ
ruluğunu ya da yanlışlığını tartışmayı bir yana bırakıp bizi nasıl bir
yola soktuğunu irdelememiz gerekir. Geçmişte bir şeyler satın al
mak için para biriktiren ve zor zamanlar için bir tarafa üç beş kuruş
atan insanlar artık tasarrufa gerek duymuyor. Herkes borçlu hale
geliyor ve gelirini önceden harcıyor. Hane halklarının tasarrufları
bankalarda birikip ekonominin kullanacağı bir fon oluştururken
şimdi bu insanlar fon kullanır hale geliyor. Bunun toplam tasarruf
miktarını aşağılara çektiğini düşünüyorum. Bu durum aynı zaman
da insanların hareket alanını daraltıyor ve onları borcunun kölesi
haline sokuyor.
Geçmişte gelişmeyi fabrika, baraj ve benzerlerinin inşasıyla so
mutlaştıran insanlar artık kendilerinin de çok iyi kavrayamadıkları
soyut kavramlarla ekonomiyi değerlendiriyor. Borsanın ne işe yara-
66 • M A H İ R K A Y N A K
Başan Nedir?
Yaygın kanı ABD'nin Irak operasyonunun başarısız olduğu hat
ta bir fiyaskoyla sonuçlanacağı biçiminde. Çünkü herkes kendine
göre bir hedef tanımlıyor ve bu hedefe varılmadığını düşündüğü
için harekatın başarısızlığına hükmediyor. Bunlara göre ABD, Irak'ta
yandaşı olan istikrarlı bir yönetim kurmak istiyordu ve bir direniş
beklemiyordu. Oysa çatışmalar giderek şiddetleniyor ve istikrarın
sağlanması imkansızlaşıyordu. Dünya kamuoyunda ciddi bir ABD
karşıtlığı oluşmuş, işkence sahneleri herkesin yüreğini burkacak dü
zeye varmıştı. ABD'nin katlandığı maliyetleri sineye çekmek zorun
da kalacağı ve bunları karşılamasının bir uzun süre alacağı, hatta
68 • M A H İ R K A Y N A K
Kıbrıs Sorunu
Türkiye'nin, kuruluşundan beri, en önemli dış politika sorunu
Türk-Yunan ilişkileri olmuştur. Türkiye Yunanistan'ı ülkesine yöne
lik en ciddi tehdit odağı sayarken karşı taraf da benzer duyguları,
belki de daha büyük oranda hissetmiştir. Aslında ülkeyi yönetenle
rin böyle bir tehditten söz edildiğinde "geçiniz" demesi gerekirken,
hem halkın davranışlarında hem de yönetenlerin kararlarında, nere-
70 • M A H İ R K A Y N A K
Irak'a Müdahale
Türkiye'nin Irak'a müdahale zorunda kalacağım uzun zaman
dan beri söylüyorum. Son zamanlarda yabancı gazetelerde bu konu
da haberlerin çıkması olasılığın güçlendiğini gösteriyor.
Şüphesiz bu müdahale için gerekli şartlar oluşturulacak ve biz
müdahalenin kaçınılmaz olduğunu düşüneceğiz. Birilerinin haksız
ve çıkarlarımızı tehdit eden davranışlarının barışçı yolları tamamen
tıkadığını, başka çaremizin kalmadığını söyleyeceğiz. Üstelik sözle
rimizin yanlış bir yanı da olmayacak.
Biz şartlarının gereğini yerine getireceğiz, ama o şartları kimin,
ne amaçla hazırladığını tartışmayacağız. Bu konudaki düşüncelerimi
önceden ifade etmeye ve ulaşılmak istenen hedeflerin ne olduğunu
irdelemeye çalışacağım.
Amaç bölgenin kendi içinde çatışmasını sağlamak ve İran'la
Türkiye'yi karşı saflarda bulundurmaktır. Bunun yolu mezhep fark
lılığının çatışmaya dönüşmesini sağlamaktır. Irak'ta başlayacak bir
mezhep çatışmasının bunun ilk kıvılcımı olabileceği hesaplanmış
olabilir. Son zamanlarda bir provokasyon olduğu çok açık olan kut
sal mekanlara saldırılar ve bunu izleyen çatışmalar sürecin başlatıl
dığına işaret etmektedir.
Irak'taki direnişte Sünnilerle Şiiler arasındaki çatışmalarda
Kürtlerin dışarıda tutulması, direnişçilerin onları karşı safta görme
mesi anlaşılamaz. Üstelik Kürtler hem ABD'nin işbirlikçisi hem de
İsrail'in desteklediği bir grup olarak gösterilmektedir ve buna rağ
men taraf sayılmamaktadır.
Türkiye'nin hassas yanının Türkmenler olduğu ve onlara yöne
lik bir saldırının kamuoyunda şiddetli tepkiler yaratacağı ve devle
tin bunlara kayıtsız kalmayacağı bilinmektedir. Böyle bir saldırı
olursa bundan kimin sorumlu tutulacağı izlenecek politikanın temel
göstergesi sayılmalıdır. Eğer saldırının sorumlusu olarak Kürtler
73 • D E V R İ Y E
Siyasal Boşluk
İktidara yönelik eleştiri ve suçlamalar birçok kişinin aklına ikti
dar partisinde bir çözülmenin olup olmayacağı sorusunu getiriyor.
Bir binanın bir taşının düşmesinin ya da bir yanının hasar görmesi
nin bir yıkıntıya neden olması uzak bir ihtimalken en küçük bir
sarsıntının partiyi yerle bir edebileceği düşünülüyor.
Sorun güncel siyasal tartışmaların ötesinde siyasal yapımızla
ilgili son derece olumsuz çağrışımlara neden oluyor. Dünya ölçe
ğinde büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemde önemli roller
oynaması gereken bir ülkede, karar verici konumdaki yapının,
küçücük operasyonlarla sahneyi terk edebileceği hesaplanırken
yerinin nasıl doldurulacağına dair spekülasyonlardan öte bir çö
züm görünmüyor. Bu durum aslında gerçek anlamda bir siyasi
partinin olmadığı, hatta ülkeye egemen bir gücün de bulunmadı
ğı anlamını taşıyor. Ülkeyi yöneten ve yönlendirenleri kapsaması
gereken ve sağlam temellere dayalı bir siyasi yapı yerine kısa sü
rede bir araya gelen ve ne ülkenin gelecekle ilgili tasavvurlarını
ne de dünya üzerindeki konumunu temsil etmeyen gruplar ikti
dara gelebiliyor , ama güçlü bir rüzgarla sökülen bir çadırdan da
ha dayanıklı olamıyor.
Bu durum sadece bugünün iktidarıyla sınırlı değil. Var olan
partilerden herhangi birinin daha farklı olması mümkün görünmü
yor. Son seçimler var olan partilerin tümünü ya eledi ya da anlamsız
hale getirdi. Şu anda da onlardan herhangi birinin ülkeye egemen
75 • DEVR İ Y E
Çelişkiler
Fehriye Erdal olayı bizim açımızdan çözülmüş görünmesine
rağmen bir çelişkiler yumağını andırıyor ve bu konuda sorulacak
bir yığın soru cevapsız kalıyor.
Merhum Sabancı herhangi bir yerde bulunabilir ve eylem ger
çekleştirilebilirdi, ama iş dünyasının en iyi korunan binasının en
özel yerinde suikasta uğradı. Amacın bir kişinin ortadan kaldırılma
sı değil bir mesaj olduğu anlaşılıyordu. En iyi korunan yerde bile
kimse güvenlik içinde değildi. Yani Sabancı bir hedef değildi ve bir
mesaja aracılık etmesi için seçilmişti.
Cinayeti işlediği iddia edilen kişiler ön kapıdan, kimliklerini bı
rakarak ve görüntüleri tespit edilerek binaya giriyor, ama gizli bir
yerden çıkıyordu. Çıktıkları yerden neden girmemişlerdi?
Cinayetten dakikalar sonra failler tespit edildi. Güvenlik güçleri
tek bir olasılık üzerinde hareket etti ve sadece bu kişileri aradı. Ka
muoyuna verilen bilgiler bir araştırmanın sonucunu değil önceden
yazılmış bir senaryonun okunmasını andırıyordu. ilk gün söylenen
lerin hiçbir bölümünün sonradan değişmediği görüldü.
77 • D E V R İ Y E
Kızgınlık ya da Bilgelik
Bilge kişinin dünyası kendisiyle sınırlı değildir. O, kendisini,
aşkın bir amacın aracısı olarak görür ve bu nedenle hiçbir şeyi bi
reyselleştirmez. Oysa kızgınlık bireysel bir davranıştır. Kişi kendi
dışındakileri yargılar, haksız olduğunu düşünür, kızgınlığı bir ceza
landırmadır.
Olayın arka planında kişinin rolünü nasıl tanımladığı yatar.
Eğer amacınızı kendi başarınız olarak tanımlamışsanız sizi engelle
. yen her şeyi haksız ve yanlış bulursunuz. Siz olayların üstünde de
ğil, olayın konusu haline gelmişsinizdir. Başarı ya da başarısızlığı,
kazanıp kazanmadığınıza göre değerlendirirsiniz.
Bilge kişi için kazanmak ya da kaybetmek söz konusu değildir,
çünkü o kendini hiçbir zaman bir taraf olarak görmez. Bu, olayları
79 • DE V R İ Y E
llişki mi?
Türkiye'de, üç ayrı alanda, ciddi gelişmeler yaşanıyor. Van sav
cısının iddianamesi, ekonomideki olumsuz sinyaller, lran'a yönelik
operasyon beklentisi. Biz bunları birbirinden bağımsız olaylar ola
rak algılıyoruz ve her birini çözmeye çalışıyoruz. Acaba bunlar ger
çekte tek bir operasyonun parçaları olabilir mi? Hepsi tutarlı bir
modele mi ait yoksa tesadüfler onları yan yana mı getirdi?
Biz genel olarak model kurmaktan hoşlanmayız . Güneydo-
81 • DE V R İ Y E
Yenilerek Kazanmak
Genel kanı ABD'nin Irak'ta bir bataklığa saplandığı ve hedefle
rine ulaşmasının zor olduğu biçiminde. Çünkü insanlar zaferi, he-
83 • D E V R İ Y E
Nükleer Siyaset
Savaş, tarih boyunca, siyasi hedeflere ulaşmak için bir araç ola
rak kullanıldı. Bugün de farklı bir konumda değiliz. Ancak bu ara
cın, gelişen teknolojiyle birlikte, nitelik ve şekil değiştirmesi kaçınıl
mazdı. ilk akla gelen büyük nükleer kapasiteye sahip ABD ve Rus
ya'nın bu silahı kullanması olmakla birlikte bunun gerçekleşmeye
ceğini, ama nükleer silahların kullanılması ihtimalinin arttığını söy
leyebiliriz. Nükleer silah peşinde koşanlar bir laboratuarda kobay
olarak kullanıldıklarının farkında değiller.
Bazı sorulara cevap arayarak nasıl bir tabloyla karşılaşabileceği
miz konusunda bir senaryo yazabiliriz. İngiltere'nin nükleer araştır
malara hız verdiği ve bu konuda ABD'nin önüne geçtiği iddiası ger
çek midir ve bu ne anlama gelir? Kamuoyunun yapışık ikizler saydı
ğı ABD ile İngiltere acaba farklılaşıyor mu? İngiltere ABD'nin sağla
dığı nükleer caydırıcılığı yeterli görmüyor mu; yoksa bu şemsiyenin
altından çıkıp kendi kalkanım mı oluşturmak istiyor? Her iki du
rumda da ABD ile lngiltere'yi hala yapışık ikizler s;ıyabilir miyiz?
ABD'nin nükleer teknoloji konusunda Hindistan'la işbirliği
yapmasının amacı nedir? Bu işbirliği kime karşıdır? İran'ın, tüm
dünyanın karşı çıkmasına rağmen nükleer programını sürdürme
si ve belki de silah yapacak yeteneğe kavuşması nasıl bir sonuç
yaratır?
Sınırlı bir nükleer savaşın çıkabileceğini, ama bunun büyük
güçler arasında olmayacağını, Pakistan ve Hindistan arasında böyle
bir çatışmanın muhtemel olduğunu düşünüyordum. Ancak şimdi
Orta Doğu'da sınırlı bir nükleer savaş daha büyük bir olasılık olarak
görünüyor.
Böyle bir çatışma dünyada radikal değişikliklere neden cilur.
Nükleer silahların imha gücü herkes tarafından somut olarak algıla
nır ve bu silahlara sahip ABD ve Rusya üstünlüklerini ispatlamış
86 • M A H İ R K A Y N A K
dütlerim daha çok artıyor. Dünyada çatışan güçlerden biri askeri di
ğeri ekonomik gücü ön plana çıkarırken ikisi arasındaki yarışın ke
sin belirleyici olacak bu ihtimali göz ardı edemiyorum.
Son Kale
Merkez Bankası'nın ele geçirilen son kale olduğu doğrudur, a
ma bunun iktidarın başarısı olarak yorumlamak gerçekçi görünmü
yor. Ayrıca son kale sayılan Merkez Bankası'mn ele geçirilmesi, sa
vaşın bittiği anlamına gelmiyor. Taktik bir başarı sayılması gereken
bu kazanım galibiyette önemli rol oynayabilir, ama kesin bir zafere
daha epeyce yol olduğu da göz ardı edilmemelidir.
Küresel sermayenin siyasal bir aktör haline gelmesi ve dünyayı
yönetme iddiasını taşıması dünyadaki çatışmanın biçiminde ve me
totlarında radikal değişikliklere neden oldu. Orduları olmayan bu
yeni güç savaşı ekonomi alanına taşıdı ve parayı stratejik silah hali
ne dönüştürdü. Artık düşmanın üzerine bomba yağdınlmıyor, eko
nomik ve stratejik savunma tesisleri imha edilmiyor; ama parasal
operasyonlarla ekonomisi kontrol altına almıyor, bunun yarattığı
imkanlarla kitleler medya kanalıyla yönlendiriliyor. Bu savaş artık
karşı tarafı imha edip teslim almak yerine kontrol etmeyi hedefliyor.
Türkiye bu büyük mücadelede küresel sermaye safında yer alı
yor ve bir çelişkiyi yaşıyor. Küresel sermaye açısından önemi, onun
değerli bir parçası olmasından değil, küresel sermayeyle çatışan ulus
devletlerin, yani ABD'deki Bush yönetimi, Rusya ve benzerlerinin
önemli bir stratejik alanı sayılmasından kaynaklanıyor.
Geçmişteki savaşları izlemek ve değerlendirmenin kolaylığı ar
tık yok. Çatışan tarafların kuvvetlerini bir haritada gösterip, hareka
tın seyrini izleyip sonuç hakkında tahminde bulunamıyoruz. Bir ta
raf klasik silahlar kullanıyor, Afganistan'ı, Irak'ı işgal ediyor, İran' a
yönelik planlar hazırlıyor, diğer taraf ekonomilerin köşe başlarını
88 • M A H İ R K A Y N A K
Resmin Çerçevesi
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün Harp Akade
misi'nde yaptığı konuşma, gerektiği şekilde algılanırsa, bir devrim
niteliğindedir. Bugüne kadar olayları ideolojik çerçevede değerlen
diren askerlerimiz olaylara farklı bir yönden bakılarak değerlendiril
mesiyle daha doğru sonuçlar alınacağını kendilerinden birinden
duymuş oldular. Yazımın amacı ideolojinin değerlendirilmesi değil
dir. Olaylara yaklaşımın, kullanılan metodun yanıltıcı olacağını be
lirtmek istiyorum.
Bir olaya önce dost ya da düşman olarak bakılması, daha sonra
ayrıntılarının incelenmesi doğru sonuçlara ulaşmamızı engelleyen
en önemli metot hatasıdır. Her gelişme önce hiçbir değer yargısında
bulunmadan, herhangi bir ön yargıya dayanmadan, bizimle hiçbir
ilgisi yokmuş gibi incelenmeli, özellikle olayların nasıl bir sonuca
varacağı bilinmeden ona bir sıfat verilmemelidir.
Bir hareketin rengi onun kimliğini çoğunlukla belirtmez. Tür
kiye'de sol hareketler, sonuç olarak, kapitalizme hizmet etmiş, gi
derek globalleşmenin kapısını aralamıştır. 1 2 Eylül harekatı, ya
pay bir anarşiyi önlemek amacıyla yapıldığı iddiasını aşan sonuç
lar yaratmış, Türkiye'nin global ekonomiyle bütünleşmesinin baş
langıcı olmuştur. Bu sonuçların iyi ya da kötü olması önemli de-
90 • M A H İ R K A Y N A K
Gün. Dönümü
Bugünün baharın başlangıcı mı, yoksa siyasal gelişmelerin işa
ret fişeği mi olacağım yazıyı yazarken bilmiyordum. Kuzey Irak'ta
bir Kürt devleti kurulacağını, bunun engellenemeyeceğini, tavrımızı
buna göre belirlememiz gerektiğini on beş yıl önce yazmıştım. An
cak bir konuda yanıldım ve PKK'nın tasfiye edilip, gücün aşiret ya
pısının elinde olacağını yine o tarihlerde söyleyerek çok aceleci dav
randığımı anladım.
Şu anda bir belirsizlik içinde olduğumuz açıkça görülüyor. Gü
neydoğudaki olayları yönlendiren aktörün kim olduğunu bilmiyo
ruz. Bazılarına göre her taşın altında PKK varken başkaları bunun
uluslararası bir komplo olduğunu söylüyor ve arka plana herkes is
tediği gücü yerleştiriyor. ABD, AB ülkeleri, İsrail ön planda olsa bile
Rusya'yı ya da lran'ı itham edenler de var. Sadece eski baş aktör Su
riye emekliye ayrılmış, köş�sinde dinleniyor, hatta onun hedef hali
ne geldiği de söyleniyor.
92 • M A H İ R K A Y N A K
Terörle Mücadele
En güçlüleri de dahil, birçok ülkenin genelkurmay başkanların
katıldığı toplantının amacının küresel terörle mücadele olduğunu
bilmesek "Acaba uzaylıların istilasına karşı çare mi arıyorlar1 " diye
bilirdik. Tüm dünyayı karşısına alan, herkesin korkulu rüyası hali
ne gelen küresel terörü kim yapıyor sorusu da herhangi bir anlam
ifade etmiyor. Hemen bir sürü adı var, kendisi yok adamlar önümü
ze sürülüyor ve tüm dünyayı titretenlerin bunlar olduğu söyleniyor.
Terörizm bilinen kavramlarla, yani teknolojik yeterlilik, teröristlerin
94 • M A H İ R K A Y N A K
Farklı Bakmak
Bilginin bir zenginlik olduğu tartışılmaz. Ama onun gerçekleri
anlamakta bir engel olabileceği, her şeyi daha önce öğrendiklerimi
zin çerçevesinde yorumladığımız zaman, yol gösterici olmak bir ya
na, bizi sınırladığını fa rk edemeyiz. Bilgilerimiz geçmiş deneylerimi
ze dayanır, ama hayatta hiçbir şey bir öncekinin tekrarı değildir. Ba
zı dönemlerde büyük değişimler yaşanır ve böyle zamanlarda bilgi
nin sınırlayıcı özelliği daha belirgindir.
Yaşadığımız çağ, sadece Türkiye için değil tüm insanlık için bü-
% • M AH İ R KAYNAK
yük bir dönüşümün yaşanacağı bir zaman dilimi olacak gibi görü
nüyor. Dünyada var olan ekonomik yapının sürdürülemez bir nok
taya doğru uzandığı, bunun nasıl çözüleceğinin bilinmediği bir yer
deyiz. Kendisini en güvenli sayması gereken büyük güçler en fazla
risk taşıyan yerler konumuna geliyor.
Eğer bu teşhisimiz doğruysa; istikrar, büyüme, denge kavram
ları anlamsız hale gelir. Var olanı açıklayan bilgiler yeni oluşumları
anlamamızda yardımcı olamadıkları gibi bizi yanlış kararlar verme
ye sürükler.
Bunlar bir fantezidir, büyük değişimleri öngörsek bile bizim ya
pacağımız bir şey yoktur, dünyanın sorunlarım çözmek bize mi kal
dı denebilir. Oysa kastım dünyanın sorunlarım çözmek değil, "yaşa
nacak süreçte nispeten güvenli bir adacık oluşturabilir miyiz," soru
suna cevap aramaktı.
Bir başka yanılgımız soyut kavramlarla düşünmek ve bunların
gerçek hayattaki karşılıklarını anlamaya çalışmamaktır. Mesela Tür
kiye büyük bir cari açık veriyor ve borçlanıyor diyoruz. Alacaklının
yurtdışındaki finans kurumlan olduğu belli, ama nihai borçlunun
kim olduğunu biliyor muyuz? Eskiden kredi almak aslanın ağzın
dayken neden şimdi bankalar borç verecek adam arıyorlar, ama ay
nı kolaylığı firmalara sağlamıyorlar? Bu bankaların bir tercihi mi,
yoksa başka bir şey yapmaları zaten mümkün değil mi? Eğer öyley
se bir bankayı yöneten kişinin hiçbir bilgiye sahip olmasına gerek
olmadığım, şartların onun nasıl davranacağım belirlediğini, en yete
neksiz kişiyle en bilgilinin benzer davranışlar sergileyeceğıni söyle
yebilir miyiz? Bugünkü süreç cari açığı olmanın bir gereği mi?
Şöyle düşünebiliriz: Dışardan yüz liralık mal aldık ve bunu ih
racatla karşılayamadık yani cari açığımız oldu. Bu yüz liralık malı
alacak gelir yurtiçinde oluşmaz ve bunun krediyle karşılanması ge
rekir. O zaman tüketiciye kredi vermek bir zorunluluktur. Yani cari
97 • D E V R İ Y E
Bahar
Yaşlı bir insan, dallarında kalan son birkaç yaprak nedeniyle
hala hayatla bağlarım sürdüren bir ağaç gibiyken bahatı nasıl algı-
98 • M A H İ R K A Y N A K
Tercih
Bir ülkede siyasal iktidarın savaşa, barışa, her türlü anlaşma
yapmaya yetkili olması, ama para politikasını belirleyememesinin
sebebi nedir? En hayati kararlar devlet tarafından verildiği halde pa
ra politikasını neden özerk kurumlara bırakıyoruz?
Gerçekte merkez bankalarının özerkliği onların bağımsızlıkları
anlamını taşımaz. Onlar devleti de aşan bir gücün emrine verilirler.
Bugün dünyada paranın egemen olduğu bir alan vardır ve bunlar
devletlerin üstünde bir etki ve role sahiptir. ,
Para nitelik değiştirmiştir. Artık ne kıymetli bir madene en
dekslidir ne de, bir ara söylendiği gibi, onu çıkaran ülkenin ekono
mik gücünü yansıtır. Hatta onun bir ülkeyle bağlantısı tamamen sa
naldır ve mesela, doların ABD ile bağları giderek anlamsızlaşmakta
dır. Dolar tüm dünyada kabul görürken onun karşılığının ABD'nin
üretim gücü olduğu söylenemez . ABD dünyada dolaşan dolarların
karşılığım mal olarak ödeyemez.
Para otoriteleri kaliteli bir gazete parçasından başka bir şey ol
mayan paraları, biraz mürekkep ve bir parça kağıt masrafına katla
narak çıkarabilmekte , inanılmaz ölçüde satın alma gücü yaratabil
mektedir . Çoğu zaman, buna bile gerek kalmadan, bir takım ra
kamların yazıldığı sayfalar büyük servetleri ifade edebilmektedir.
Japonya, Çin gibi üretici ülkelerin, petrole sahip beleşçilerin
dış ticaret fazlaları finans kurumlarının hesaplarında birikmekte
ve bunlar tarihin kaydetmediği bir güç haline dönüşmektedir.
Artık ülkelerin işgalinde orduların rolünü bu paralar almakta,
medya, siyasi partiler bu kaynaklar kanalıyla oluşturulmakta ve
yönlendirilmektedir.
Bunların rolünün abartıldığı, devletlerin organize bir güç olma
larına karşılık bunların merkezi bir yönetime tabi olmadığı, siyasi
bir projelerinin bulunmadığı söylenebilir. Ama bir devlet organizas-
1 01 • D E V R İ Y E
Lider Yetiştirmek
Liderlerin konumlarını üstün yeteneklerine, yaptıklarının ola
ğanüstülüne bağlamak genel eğilimimizdir _ Şüphesiz herkes lider
olamaz, ama liderlik vasıflarına sahip kimselerin bu konuma gelme
leri de sadece kendilerinin eseri değildir. Bir kimsenin önüne güçlü
bir büyüteç koyup halka sunmazsanız en yetenekli kişiyi bile lider
yapamazsınız. Lider, her zaman, olduğundan daha büyük görünür.
Lider üretilir. O , heykel yapmaya uygun bir mermer kitlesi gi
bıdir ve ancak bir heykeltıraşın elinde görkemli konumuna ulaşabi
lir. Usta heykeltıraşlar çamurdan da heykel yapabiliriz havasındadır.
Günlük hayattaki benzerlerinin yüzüne bile bakmayacağınız kişileri,
kısa süre için bile olsa, büyük adam haline getirebilirler.
İnsanlar genelde heykelin büyüsüne kapılırlar ve arkasındaki
eli pek fazla merak etmezler. Konuşulan, beğenilen heykeldir. Onu
yapan unutulur gider.
Son günlerde Güneydoğu'da gelişen olayları, nedense, bir hey
keltıraşın stüdyosundaymışım gibi izledim ve yeni bir lider yaratılı
şına tanık olduğumu düşündüm. Çünkü önyargılıydım ve uzun za
mandan beri Kürtlere yeni bir lider arayacaklarının farkındaydım. . .
Öcalan bir çatışma döneminin önderiydi ve onu siyasal faktörlerin
ağır bastığı bir dönemde ihya etmenin zorlukları vardı. Lider üretim
merkezinin, eskiyi düzenlemek yerine, yenisini çıkarmasının daha
kolay olacağını düşünüyordum.
Başlangıçta Leyla Zana'nm adı öne çıkarıldı, ama ona fazla şans
1 03 • D E V R İ Y E
Soyut Düşünmek
Ülkemizi yönetenler, ister siyasetçi, ister bürokrat olsun, soyut
düşünceye yabancıdır. Onların tanıdıkları, geçmişte ilişki kurdukla
rı kişilere görev verme eğiliminde olması sadece kayırma ile açıkla-
. namaz. Onlar için insan somut bir varlıktır ve ancak dokunarak al
gılanır. Oysa devlet yönetiminde insan bir dosyadır ya da öyle ol
malıdır. Göreve getireceğiniz kişinin önce niteliklerini belirler sonra
bir dosya taramasıyla uygun kişiyi seçersiniz. Türkiye'de işler böyle
yürümez ve "kendisini tanırım, iyi çocuktur," sözü tek kriterdir.
Benzer bir tavır sadece devlet yönetimiyle sınırlı değildir. Mese
la medya arkadaş gruplarının kontrolündedir ve iyi ilişlileriniz yok
sa, sırf dosyanız incelenerek bir yere gelmeniz çok zordur. Bu tavrı
sağlam referanslarla işe almak olarak yorumlamak yanlıştır. Bu kay
gı sadece bir örtü olarak kullanılır asıl motif kendini güvende his
setmek ihtiyacıdır. İnsanlar dokunmadığını algılamaz, algılamadığı
na güvenmez.
105 • D E V R İ Y E
Genele Bakmak
Çoğumuz olayları birbirinden ayrık, bağımsız olarak düşünü
rüz. Ekonomi, diğer gelişmelerin dışında, kendi dinamikleriyle geli
şir, iç politika siyasetçilerin doğru ya da yanlış kararlarıyla şekille
nir. Bazen bu olaylar arasında ilişki kurulsa bile bu yaklaşım genel
bir modele dönüşmez.
Mesela ekonomideki gelişmeler olumlu olarak algılanmakta ve
bunun sebebi olarak iktidarın uyguladığı politikalar gösterilmekte
dir. Sırf ekonominin sınırlan içinde kalırsak bir başarıdan söz edile
bilir ve gelecek için iyimser bir tablo çizilebilir. Ancak şu soru ce
vapsız kalır: 200 1 yılında yaşadığımız kriz dünyanın onayladığı bir
1 07 • D E V R İ Y E
Tırmanma
Son günlerde terör tırmanıyor ve bildiğim.i z tepkiler sergile
niyor. Bir yandan teröre lanet yağdırılırken diğer yandan önlem
ler alınmaya çalışılıyor. Ne olaylarda ne de tepkilerde alışık olma
dığımız bir yan yok. Teröristler yakalanıp adalete teslim edilecek,
güvenlik güçleri terör yuvalarını dağıtacak ve halk devletinin ar-
1 09 • D E V R İ Y E
kasında tek bir vücut haline gelecek. Geçmişte teröre karşı ben
zersiz bir mücadele verip başarı kazanan ülkemiz aynı başarıyı
yeniden gösterecek.
Bu yaklaşım aynı zamanda terörü nasıl anladığımızı da gösteri
yor. Terörün hedefi teröristin hedefiyle aynıdır ve terörist bertaraf
edilince onun amacına ulaşması da engellenmiş olur.
Bu yaklaşım tamamen yanlıştır. Terörün hedefiyle teröristin he
defi arasında hiçbir bağ yoktur. Bazen bu amaçlar arasında tam bir
zıtlık da olabilir. Mesela sol bir terör, yarattığı tepkiler nedeniyle ,
solun tasfiyesi için kullanılabilir. Günümüzde lslam'la birlikte anı
lan terör onun güçlenmesini değil dünya ölçeğinde dışlanması, in
sanların kapitalist toplumdaki yalnızlığına karşı sığınabilecekleri Is
lam düşüncesini bir alternatif olmaktan çıkması sonucunu doğura
caktır. Bunlar günümüzün siyasal proJelerinin ötesindedir ve asıl a
maç değildir.
Terörün siyasi amacı yaratacağı etkilerle değil doğuracağı so
nuçlarla değerlendirilmelidir. Birkaç gencin etrafa molotof kokteyli
atıp Öcalan'a özgürlük istemesi onun dört duvar arasında kalmasını
pekiştirir. Eğer ulaşılacak tek sonuç buysa ve onun konumunu hiç
bir biçimde daha iyiye götürmeyecekse eylemlerin asıl hedefinin bu
olduğunu söylemek zorundayız.
Terör eyleminin hedefini yaratacağı sonuçlara bakarak değer
lendirerek ülkemizde tırmanan terörün arka planındaki siyasi proje
yi anlamamız mümkün olur. Eğer terör yaygınsa ve tüm toplumda
bir güvensizlik duygusu yaratacaksa bunun siyasi iktidara yönelik
olduğu anlaşılır. Eylemin türü aynı zamanda hangi kimliğin ön pla
na çıkarılmak istendiği sorusuna da cevap verir. Eğer eylem kutsal
mekanlara yönelirse dini kimliğin, milli değerlere yönelirse milliyet
çi kimliğin öne çıkarılmak istendiği anlaşılır. Karadeniz bölgesinde
ki eylemler milli duyarlığı hedef almaktadır ve milliyetçi eğilimlerin
1 10 • 1.\ı! A H İ R K A Y N A K
öngörememek
Siyasetçiler parlak nutuklarla başarılarını sergilerken bir haber
gündemi tümüyle değiştirir. Bir yerde çıkan silahlı çatışmada bir
düzine militan öldürülmüştür ve bu olay herkesi olduğundan farklı
bir yere taşır. Böyle bir gelişme öngörülmemiştir. Kaldı ki eğer si
lahlı çatışma yerine örgütün silah bırakma karan açıklansaydı bu da
yadırganmazdı. Çatışmanın nedenlerini kolaylıkla açıklayan uzman
lar, bunun için de sağlam gerekçeler bulabilirdi. Eğer birbirine ta
mamen zıt gelişmeleri aynı ölçüde doğal sayıyorsanız bunun tek an
lamı ülkedeki siyasi şartlar hakkında hiçbir fikriniz olmadığıdır. Bo
yutları, kimin tarafından yönetildiği, amacının ne olduğu bilinme
yen, ama bilindiği sanılan bir örgüt ülkedeki gelişmelere yön vere
bilmekte siyasetin önceliklerini belirleyebilmektedir.
Ülkeyi yönetenlerin programlarına virüs girmiş gibi hiçbir şey is
tendiği biçimde olmamaktadır. Bir yanda ciddi bir sorun olduğu göz
lenirken, her zaman beklenen ve en küçük bir olumsuzluğu bahane
sayan ekonomik göstergeler olaylan hiç duymamış gibi davranmakta,
ekonominin kutsalları olan borsa ve döviz bildiğini okumaktadır.
Oysa bunlar tepe taklak olsa ne güzel gerekçeler sıralanacaktı. "Terör
ekonomiyi vurdu" başlığını atamayan gazeteler hayıflanıyor olmalılar.
Ama, hiç değilse, turizmdeki gerilemenin sebepleri arasında sayıla
rak, ileride yapılacak yorumlar için açık kapı bırakılmış oldu.
Halk demokrasilerde yönetimi seçer ve yönetenler halkın istek
leri doğrultusunda hareket eder. Demokrasinin kutsal kitabı böyle
yazar. Gerçek yöneticiler de hiçbir zaman bu kurala karşı çıkmaz.
Çünkü, tarih boyunca, kutsala saldırmamayı, ama onu kendi iste
dikleri biçimde kullanmayı öğrenmişlerdir. Halkın önüne konan
sandıktan, kimi seçerse seçsin, kendilerinin çıkmasını kolaylıkla be
cerebilmektedirler. Hatta demokrasiye ara verildiğinde üniformala
rını giyip gelebilmektedirler.
1 12 • M A H İ R K A Y N A K
İslam Karşıtlığı
Avrupa'da giderek artan İslam karşıtlığı genellikle sosyo-kültü
rel nedenlerle açıklanıyor. Farklı inanç ve kültüre sahip Avrupalılar,
son zamanlarda Müslümanlara atfedilen terör eylemlerinin de etki
siyle, İslam karşıtı bir çizgiye doğru hızla ilerliyor. Bu bakış açısına
göre olayları tahrik eden, bu sonucu isteyen herhangi bir güç yok ve
kendiliğinden gelişen ortam b u çatışmayı yaratıyor.
Bunun tersini düşünmek, yani gelişmelerin birilerinin uygula
dığı politikanın sonucu olduğunu söylemek komploculuk sayılıyor.
Bu ithamı göze alarak gelişmeleri şöyle açıklayabiliriz: Gelinen
nokta aslında bir çatışmanın ürünüdür. Avrupa'nın bir güç odağı
olmasına razı olamayanlar, yani ABD ve Rusya bir yandan onu eko
nomik bir kuşatma altına alırken diğer yandan İslam dünyasıyla
bağlarım kesmektedir. İslam dünyası dini açıdan değerlendirilme
mekte, sahip olduğu petrol nedeniyle oyunun bir parçası olmakta
dır. Avrupa, enerji fiyatlarını kontrol edemediği sürece , ABD ve
Rusya'nın bu konudaki politikalarına uymak zorunda kalacaktır.
Mesela artan petrol fiyatları Avrupa'nm uzun süredir gerçekleştirdi
ği büyümesini frenleyecek, yaşlanan nüfusun gerektirdiği sosyal
destek fonlarının azalmasına yol açacaktır. Petrol fiyatlarındaki artış
iktisadi nedenlerle açıklanamaz. Kısa sürede ne talepte bu fiyat sevi
yesini haklı çıkaracak artış vardır ne de arz cephesinde ciddi bir da-
ralma söz konusudur. Artan petrol fiyatları bir yandan Bush yöneti
mini destekleyen Amerikan petrol endüstrisi diğer yandan Rusya'yı
güçlendirmektedir. Bedel ödeyenler ise, diğer petrol ithal eden ül-
keler yanında, Uzak Doğu'daki gelişen ekonomiler ve Avrupa'dır. 1-
116 • M A H İ R K A Y N A K
Zorba Demokratlar
Ülkemizin en zorba ve totaliter kesimini liberal demokratlar, en
tutucu kesimini de devrimciler oluşturuyor. Demokratlar kendi dü
şünceleri dışındaki hiçbir şeyi kabul etmiyor ve karşısındakini de
mokrat olmamakla itham ediyor. Dinsizlikten bile kötü bir suçla
mayla tüm hayat damarlarınızı kesiyor ve sizi bir kenara atıyorlar.
Yıllarca askeri disiplin altında yaşadım, kısa bir süre tek parti
dönemini ve demokrasiyi ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan
başbakanımızı astığımız yılları biliyorum. Liberal demokratların
baskısından daha ağırım yaşadığımı sanmıyorum. Üstüne lslamcı
bir şal örttükleri zaman bile demokrasiyi savunanlar kadar baskıcı
bir yönetimi hatırlayamadığımı söyleyebilirim.
Askerler davranışları kontrol eder. Üniforma dışında kıyafet
giyemezsiniz. Düşünceler için farklı bir ölçü geçerlidir. Adını
koymadan her şeyi söyleyebilirsiniz . Mesela komünistim deme
den sosyalist düşünceyi savunabilir, İslamcıyım demeden dindar
lık yapabilirsiniz.
Demokratlar için ise tam tersi geçerlidir. Onlarda kıyafet ser
best, içerik kesinlikle tek tiptir. Ekonomide liberal, siyasette de
mokrat dedikleri cinsten olacaksınız. Demokrasiyi seçim sandığına
indirgedikleri ve onu kontrol etmenin, istedikleri seçim sonuçlarını,
hiç yanılmadan gerçekleştirebildikleri için, onu kutsallaştırmışlar ve
118 • M A H İ R K A Y N A K
mak için neden yoktur. İnsanların bir özelliği vardır. Kırk yıl belli
bir düşünceyi tekrarlayıp onları belli bir biçime soktuğunuzu dü
şünseniz bile bir gün biri çıkıp onun aklına uyan tek bir söz söylese
bütün düşünce kalıpları yıkılır ve insanlar bu sözün arkasına takılır
lar ve yeni bir hapishanenin inşa süreci başlar.
Yeni bir şey söylemek istiyorsanız liberal demokratların, daha
doğrusu egemen görüşün dışına çıkmanız gerekir. Egemen olma
yanlar her zaman yeniliklere açık olurlar. Mesela İslamcılar, henüz
iktidar olmadıklarında, özgür düşünceye çok açıklardı. Liberal de
mokrasiyle uzlaştıktan sonra farklı olanları dışlamaya, yasak ve en
gellemeler koymaya başladılar.
Şu sıralarda yeni bir sözünüz varsa, en uygun ortam, gücünü
kaybetmekte olan bürokrasidir. Size söz hakkı tanıyacaklardır. İkti
dar olurlarsa yeni bir muhalefet arayın.
Büyük Küçük
Dünyanın çok büyük sorunları var. ABD'nin, El Kaide adındaki
hayalet bir örgütle başı dertte. Onu bertaraf etmek için neredeyse
tüm dünyada operasyonlar yapmak, savaşa girmek zorunda kalıyor
ve dev zannedilen bu ülkenin nasıl bocaladığını görüyoruz. Türki
ye, lideri hapiste olan ve hiç kimsenin sahiplenmeye cesaret edeme
diği bir terör örgütü ile başa çıkmak için bir savaşı bile göze almış
görünüyor.
Henüz bu dev boyutlu sorunlara çare bulunamamışken İran
nükleer bir güç olma iddiasıyla ortaya çıkıyor. Geçmişte eli kanlı
katiller olduğuna inandığımız komünistlerin elinde binlercesi bu
lunurken nükleer silahlar bizi bu kadar korkutmamıştı, ama şim
di olası bir bomba yüzünden ciddi bir panik yaşıyoruz. Eğer İran
nükleer silahlar yaparsa dünyanın sonu gelir mi diye sormadığı
mız kaldı.
120 • M A H İ R K A Y N A K
nüyoruz. Basma yansıyan haberler iki ila üç yüz bin askerin, PKK'ya
karşı güney sınırlarına yığıldığından söz ediyor. Terörle mücadele
nin hiç de kolay olmadığım anlıyoruz.
Eskiden tüm küçük saydıklarımızın büyüdüğünü ve gerçek ak
törler konumuna geldiğini görüyoruz İran dünyanın geleceğini be
lirliyor , terör örgütleri tüm kurulu düzenleri sarsıyor. AB bu karma
şa içinde dağılma sinyalleri veriyor, ABD çaresizlik içinde.
Petrol fiyatları, herhangi bir gücün isteği doğrultusunda değil,
tamamen oluşan şartların sonucunda artıyor. Büyükler, derenin
akıntısına kapılan bir yaprak gibi, bilmedikleri yerlere doğru sürük
leniyor. Küçükler efendi olmanın keyfini yaşıyor. Dünyanın gelece
ği, belki de, Afganistan'daki bir mağarada ya da bir hayçlut devletin
karargahında belirleniyor.
Ama ben bir sorunun cevabım bulamadım. Buluttan nem ka
pan borsamız neden Güneydoğu'ya bu kadar asker kaydırılırken, si
yasette büyük değişmeler beklenirken gayet sakin gözüküyor? Belki
de gördüğümüz ya da bize gösterilen her şey bir illüzyondan ibaret
ve görünenden çok farlı şeylerin olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Si
hirbazın şapkasından tavşan çıkarsa şaşırmayın. Çünkü, şu anda,
bir sirkte gibiyiz ve usta illüzyonistlerin oyunlarını seyrediyoruz.
Zayıf Halka
Bir zincirin taşıma kapasitesini en zayıf halkası belirler. Şu anda
Türkiye'de en zayıf halka, aşırı yük nedeniyle, kopma aşamasında
dır. Gelecek projemiz AB ile bütünleşmek ve liberal ekonomiyle ge
lişerek halkın desteğini sürdürmek olarak belirlenmişti. AB ile bü
tünleşmek siyasi yapımızı değiştirecek, bürokratların etkisini en alt
düzeye indirecekti. Dinin baskı altında olduğunu düşünen kesim
ler, AB'nin sağlayacağı özgürlük ortamında, bu baskıdan kurtula
caktı. Farklı kültürel değerlere sahip olanlar da rahatlayacaklardı.
1 22 • M A H İ R K A Y N A K
li var mı7 Gelecekte geçerli olacak bir ekonomik model neleri içer
melidir7 Diyerek sürdürüyor sorularını. Ben şahsen Türkiye'nin glo
bal anlamda hedeflerinin ne olduğunu bilmiyorum. Acaba var da
biz mi bilmiyoruz, yoksa gerçekten yok mu?
Bir insanın amaçları çapını belirler. Ufku alacağı bir ev ya da
otomobille sınırlı olanların arkalarında bir iz bırakmaları beklene
mez. Türkiye'nin çözmeye çalıştığı sorunlara ve övündüğü başarıla
rına bakarak çapını belirleyebiliriz. Bizim ufkumuz Asala tehdidi,
Yunan megalo-ideası, PKK terörü, Suriye'nin Hatay iddiası, gericile
rin cumhuriyete yönelik tehditleri ve benzerleriyle sınırlıdır. Ekono
mide, elimizdeki milli gelir cetveliyle ne kadar uzayıp kısaldığımızı
ölçüyoruz. Markaları ve modelleri başkaları tarafından belirlenen,
önemli parçalarını dışardan ithal ettiğimiz malları satarak ne ölçüde
ilerlediğimizi anlıyoruz.
Bu şartlar altında bir hedefimiz olmasına gerek var mı? Sorun
ları başkaları çıkarıyor, bilgiyi onlar üretiyor, başarının ne olduğunu
onlar tanımlıyor.
Asıl ÜZüldüğüm şey bu problemleri büyük dertler olarak gör
mek, ulaştığımız yerleri başarı saymaktır. Eğer ülkeyi yöneten birisi
olsaydım bu sorunları ciddiye bile almazdım. Ne yaptınız diye so
ranlara da "hiçbir şey" derdim.
Hiçbir şey derken haksızlık ettiğim, kat ettiğimiz mesafenin çok
büyük olduğu söylenebilir. Başarı yapılabileceklerle yapılanlar ara
sında mesafeyle ölçülür. Çeyrek yüzyılda bir terör sorununu çöze
memek ve başladığı yere geri dönmek başarı değildir. Üstelik katla
nılan fedakarlıklarla ulaşılan yer mukayese edildiği zaman bir yer
lerde yanlış yapıldığı daha iyi anlaşılır.
Çoğunluk aksini düşünse de ben ülkemizin karşılaştığı sorun
ların çok büyük olmadığı, önündeki fırsat ve imkanların sorunların
dan daha fazla olduğu kanaatindeyim. Her ülke birçok sorunla kar-
1 25 • D E V R İ Y E
Belge
ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın ziyaretinin iki önemli konusu ol
duğu ifade ediliyor. Birincisi gündemimizin demirbaşı haline gelen
PKK, diğeri Stratejik Vizyon Belgesi. Irak'm geleceği ve lran konusu
da konuşulanlar arasında.
PKK konusu yaptığımız her görüşmenin baş konusu olmakla
birlikte önemli olduğunu düşünmüyorum. Bu konu söze başlarken
"Nasılsınız, iyi misiniz, çocuklar da iyi mi?" Sorusuna dönüştü. Ko
nuşulmazsa saygısızlık olacağı düşünüldüğü için muhataplarımız bu
konuyu gündeme getiriyorlar. Gerçekte PKK konusu, mesela ABD
açısından, çözülmüş durumda. Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunun
aşiret temelinde yapılanması ve Güneydoğu Anadolu'da gücün aynı
zümrelerin elinde kalmasına karar verilmiş olduğu anlaşılıyor. PKK
yandaşlarının, başka biri tarafından kullanılmasını engellemek için,
bu yapının içinde eritilmesine çalışılıyor. ABD ve Kürt egemenleri
husumetin Türkiye ile PKK arasında kalmasını, kendilerinin PKK
yandaşlarının hamisi olmasını istiyor. Aynca Türkiye'nin askeri ha
rekatı için, PKK'nın iyi bir mazeret olacağı düşünülüyor. Bu nedenle
her türlü beyanattan PKK ifadesini çıkararak olaylan izlemeye çalışı
yorum. Hal hatır sorma hiçbir konuşmanın içeriğine dahil değildir.
Stratejik Vizyon Belgesi , Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri ta
nımlamak amacından, çok iç kamuoyunu gelecekteki operasyonlara
hazırlamak amacını güdüyor. Bölgedeki her operasyon, bir lslam ül
kesini muhatap alacağı için, en büyük tepkinin İslamcı kamuoyun
dan geleceği hesaplanıyor. Bu tepkileri kontrol etmek için İslami
duyarlığı fazla olduğu düşünülen AKP tabanı, hükümet kanalıyla,
bu eylemlere ortak ediliyor.
İzlenen stratejinin akıllıca planlandığı gözleniyor. Hedefin PKK
olduğu söylenerek ulusalcıların, hükümetin iştirakiyle İslamcıların
tepkileri hafifletiliyor.
127 • D E V R İ Y E
Hoşgörünün Anlamı
Demirbaş sorunlarımızdan biri de laiklik ve dine hoşgörüyle
yaklaşılması gerektiği konusunda. Bazıları herkes inançlarında ve
onu yaşamakta özgür olmalı derken, diğerleri dinin kapsayıcı oldu
ğunu ve tüm yaşamı kontrol altına alacağını söylüyor. Laiklere göre
din tartışılamayan doğrular içerir oysa laik düşünce tartışmaya açık
tır ve bu toplumun daha iyiye ulaşmasının bir gereğidir.
Laik kesimin iddiası doğru değildir ve değer yargısı içeren her
düşünce bir inançtır. Mesela kapitalizmim temel varsayımları insan
ların bencil olduğu ve doğadaki· gibi bir tasfiye sürecinin işlediği,
güçlülerin yani yeteneklilerin yeteneksizleri tasfiye edeceği biçimin
dedir. Böylece, doğada olduğu gibi, en iyiler ekonomiyı ve toplumu
yönetecektir. Toplumsal olaylar bireysel davranışların sonucu ve
adeta aritmetik toplamıdır. Hep iyiler ve güçlüler kazanırsa toplum
ve insanlık gelişebilir.
Bunun tersi varsayımlar yapılabilir ve mesela bireylerin toplu
mun içinde bir anlam ifade ettiği ve gelişmiş toplumların içinde in
sanların yeteneklerini sergileyebileceği söylenebilir. Geri kalmış bir
ülkede belli bir tezgahın başında çalışan bir işçinin gelişmiş bir eko
nomideki aynı tezgahta çalışan ve fizik üretimi aynı olan işçiden da
ha düşük bir hayat standardında yaşamaya mecbur oluşu bireysel
yeteneklerle açıklanamaz. Öyleyse önce toplum, sonra birey denebi
lir. Bu bildiğimiz sosyalist düşünce değildir, sömürüye atıfta bulun
maz ve eşitlik iddiası taşımaz . . . Yani değer yargısı içeren her düşünce
diğerinden görünüm olarak farklı olsa bile içerik olarak farksızdır.
1 29 • D E VR İ Y E
Mesela bir ülkede bir isyan olduğu zaman yapacağınız tek şey
vardır o da isyancılara nefretinizi dile getirmektir. Birisi kalkıp ola
yın niteliğini araştırırsa hoşgörüyle karşılanmaz. Olayın ne olduğu
nu yönetenler zaten bilmektedir ve her yeni yaklaşım davaya ihanet
olarak algılanır.
Düşüncenin özgürleştirilmesi son derece zordur ve insanlar i
nanç özgürlüğüyle yetinmek zorundadır.
Laiklik
Dinin siyasetteki rolü giderek artıyor mu; yoksa siyasetçiler sa
dece inanç özgürlüğünü savunarak doğal bir görevlerini mi yerine
getiriyor? Dindarların siyasi problemlere çözüm ararken inançlara
atıfta bulunması dinin siyasete alet edilmesi mi sayılmalıdır; yoksa
tüm inançların insan davranışlarını belirleyen bir çerçeve oluştur
ması yadırganmaması gereken bir durum mudur? Zaten herkesin
aynı şeyi yaptığı mesela solcuların kendi ideolojileri içinde sorunları
çözmeye çalışmasıyla dindarların dini referansları kullanması ara
sında bir fark yok mu? Eğer böyleyse din dokunulmaz ve eleştirile
mez vasfını sürdürebilir mi?
Sorunun kaynağı buradadır ve dindarlar ürettikleri siyasi çö
zümleri dinin bir gereği ya da ona uygun tek çözüm olduğunu söy-
133 • DEV R İ YE
Oyunun Adı
Türkiye siyaset oyununda henüz dama aşamasında. Taşları bir
birinin aynı, izlenecek strateji ve taktikleri sınırlı olan bu oyunu
aşıp satranca başlayamadı. Başarının şartını herkesin, tornadan çık
mış gibi, aynı olmasında görüyor. Belirlediği bir vatandaş türünden
farklı olanları tehlike ve tehdit olarak algılıyor. Oysa böyle bir or
tamda kazanılan başarının da fazla bir anlamı yok. Çünkü hiçbir
135 • D E V R İ Y E
Güvendiğimiz Dağlar
Güvendiğimiz dağlar yoğun bir kar yağışı altında giderek beya
za bürünüyor ve tüm renklerini kaybederek beyaz bir sayfaya dönü
şüyor.
AB'nin gündemimizin tek maddesi olduğu günlerde bile bunun
gerçekleşmeyeceğini, asıl sorunun AB'nin öngörüldüğü biçimde
gerçekleşmesinin imkansız denecek kadar zor olmasından kaynak
landığını düşünüyor ve söylüyordum. Sloganım "Olmayacak bir ye
re girilmez." biçimindeydi.
Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen politikacılar sonbahar
yaprakları gibi dökülüyor ve geriye çıplak gerçek, yani şekilden ib
ret bir AB ile ne yapacağına karar verememiş bir Türkiye kalıyor.
Son olarak Blair'in uğradığı seçim yenilgisi Türkiye ile ilgili
projenin gerçek sahibi olan lngiltere'yi bambaşka bir kulvara taşıya
cak gibi görünüyor. Karşılaştığı problemlere Londra'da çare arayan
ların gideceği yer kalmıyor. AB, bütünleşme yerine, parçalanma sü
recine giriyor. Bu dağılma belki dışardan fark edilemez ve bütünleş
me sürecinin devam ettiği izlenimi yaratılabilir; ama AB'nin siyasi,
ekonomik ve ideolojik bir bütün olması ihtimali giderek azalıyor.
llk bakışta lngiltere'nin konumunda bir değişiklik olmadığı ve
ABD ile paralelliğinin devam ettiği söylenebilir, ama bir sorunun da
cevabının verilmesi gerekir: Hangi ABD? Bugüne kadar küresel ser
mayeyle birlikte davranan İngiltere ulusalcı ABD'ye mi yönelecek?
Siyasi analizlerde, belki de fazla teknik ayrıntıları olduğu için,
ekonomik faktörler ya ihmal edilir ya da yüzeysel olarak ele alınır.
Bugünü kurulacak yeni siyasi ve stratejik dengeyle sınırlı tutmak,
dünya ekonomisinin alacağı yeni şekli ihmal etmek sağlıklı bir so
nuca varmamızı engeller. Bugün dünya ekonomisinin motor gücü
haline gelmiş olan uluslararası sermayenin konumu ve gideceği yön
önemli ölçüde etkili olacak; ama bugüne kadar olduğu gibi bu para-
138 • M A H İ R K A YNAK
mak çok rahattı, ama deniz bitti. Şimdi sıra aydınlarımızda. Bakalım
ne üretecekler?
Piyasadaki Hareketlilik
Adı piyasadaki hareketlilik olsa da gelişmeler sınırlı kalacak gi
bi görünmüyor. Dövizdeki. arnş, borsadaki. düşüşün iç nedenleri ol
sa da dünyadaki büyük mücadelenin yansımalarını da içeriyor.
2001 krizi döviz çıkışı ile tetiklendi; oysa bugün döviz çıkışı
bir başlangıç değil gelişmelerin bir sonucu olacak gibi görünüyor.
Bugün karşılaştığımız ekonomik sorunun birinci nedeni konjonktü
rel değil yapısaldır. Bankaların otomobil, konut ve genellikle beyaz
eşya ve elektronik cihaz alımında kullanılan tüketici kredileri iç ta
lebin yapısında hızlı bir değişime sebep oldu. Bu kredileri ödeyenler
diğer mallara yaptıkları harcamaları kıstılar. Gelirde bir artış olma
dığı için bu talep değişimi geleneksel olarak alınan mallara yapılan
harcamaları azalttı. Bu sektörlerdeki daralmanın yarattığı işsizlik ve
gelir azalması bir yandan kredi geri ödemelerini sınırlandırırken di
ğer yandan genel bir daralma eğilimi yarattı. Bu sürecin devam ede
ceği ve genele yayılacağı anlaşılıyor.
Olaya bir de siyasi etkenler katılırsa süreç daha ciddi bir boyut
kazanabilir. Dış ve iç nedenlerin üst üste gelmesiyle gelişmelerin so
run haline dönüşmesine neden olabilir. İran aslında başlı başına bir
sorun değil daha büyük bir sorunun uç noktası sayılmalıdır. Genel
olarak dünyada var olan ekonomik ilişkiler ağı sürdürülemez hale
gelmekte, bazı ülkelerin dış ticaret fazlası vermesini zorunlu kılan
modelin değişmesi gerekmektedir. Bugün Çin ve Japonya'nın eko
nomisinin fazla, ABD'nin de açık vermesi bir zorunluluktur. Eğer
ABD dış ticaret açığını kapatırsa başka bir ·ülke ya da ülkeler grubu
o rolü üstlenmek zorundadır. Bu, söz konusu ülkelerin üretim yapı
sının bir sonucudur ve kısa sürede değiştirilemez.
140 • M A H İ R K A Y N A K
Soykırım Yasası
Fransa'da Ermeni Soykırımını inkar edenlere ceza verilmesini
öngören teklif ülkemizde ciddi bir tepkiye neden oldu. Ben böyle
bir teşebbüsten memnun oldum. Yanlış olmaktan da öte ilkel bir
zihniyeti ifade eden bu tasarı bizi değil onları zor bir duruma sokar
ve bizi hasım olarak alan bir ülkenin böyle bir anlamsızlığa sürük
lenmesi bizi mutlu etmelidir.
İnsanları ya da ülkeleri değerlendirirken hepimiz onların sahip
oldukları şeylere bakarız. Milli gelirleri, doğal kaynakları, nüfusları
onların sıralamadaki yerlerini belirler. Bu doğru bir yaklaşım değil
dir. Asıl belirleyici olan bir ülkeyi temsil eden ve yöneten kişilerin
zihniyeti, düşünce kapasitesi ve dünyayı nasıl algıladıklarıdır. Fran
sa böyle bir tasarıyı, kanunlaştırmasa bile, tartışmaya açmakla, dün
ya genelindeki yarışta arka sıralarda kalacağının işaretini vermiştir.
Böyle bir kanun bize ciddi bir zarar vermez, ama Fransa'nın kalitesi
hakkında net bir kanaate sahip olunmasına katkıda bulunur.
Bir ülkenin bir konuda ilkel başka bir konuda ileri olması
mümkün değildir. Akıl her konuyu aynı kapasiteyle değerlendirir.
Fransızlar böyle bir kanunun olabileceğini düşünüyorlarsa onların
strateji, ekonomi, uluslararası siyasette ileri bir performans sergile
mesi mümkün değildir.
Üyesi olduğu ve önderlerinden biri kabul edildiği AB'nin ana
yasasını reddetmesi, ama beğenmedikleri şeyleri değiştirmek için
herhangi bir teşebbüslerinin bulunmaması nasıl yorumlanabilir?
Nasıl bir AB istediklerini kim biliyor?
142 • M A H İ R K A Y N A K
İçeriği Ne Olacak?
Önümüzdeki günlerde iç siyasette hareketli günler yaşamamız
sürpriz sayılamaz. Erken seçim talepleri, cumhurbaşkanlığı seçimi
ve asıl önemlisi bunların arka planındaki dünyadaki gelişmeler böy
le bir beklentiyi destekliyor.
Bugüne kadar iç politikada kullanılan araçlar ideolojiyle sınırlı
kaldı. Taraflar somut sorunların nasıl çözüleceğine ait projeler üret
mediler ve bunları tartışmadılar. Taraflar din, milliyetçilik, laiklik
gibi konuları ön plana çıkardılar. Kimse iktidara taşıdığı partinin
sorunları nasıl çözeceğini bilmiyordu. AKP'ne oy verenler onun kü
reselci eğilimleri savunacağından haberdar bile değildi. Hatta bu
partide yer alan, milletvekili olanlar bile dini duyarlılık ve demokra
si dışında bir beklenti içinde değillerdi. AB siyasi bir proje olmaktan
çok, bu beklentilerini karşılayacak bir ortam olarak algılanıyordu.
Uygulanan ekonomik model ve bunu tamamlayan uluslararası ko
num önceden planlanmış olmaktan çok şartlara uyumun bir sonucu
gibi görünüyordu.
Bugün ülkemizdeki siyasi partilerin hemen hepsinin ideoloji
si hakkında , doğru ya da yanlış, bir şeyler söylemek mümkün , a
ma onların dünyayı nasıl algıladıklarını, sorunların niteliği konu
sunda ne düşündüklerini, hangi çözümleri önerdiklerini, kendi
leri de dahil, kimse bilmiyor. Hepsi "Geleceğiz ve gerekeni yapa
cağız." diyorlar.
144 • M A H İ R K AYN A K
Hangi Aşamadayız?
Danıştay'a yapılan saldırı sonrasında bir taraf bunun bir komp
lo olduğunu ispatlamaya çalışırken daha geniş bir cephe laik cum
huriyetin tehlikede olduğunu söylüyor. Tek bir olay, nereden baktı
ğınıza bağlı olarak, çok farklı anlamlar taşıyor. Bu durum henüz ta
raflardan hiçbirinin çatışmanın sonucunu tahmin edemediğini ve
bir uzlaşma arayışı içinde olmadığını gösteriyor.
Olayların sadece ideolojik boyutu tartışılırken gerçek çatışma
nın siyasal olduğu ve bunu tüm dünyadaki gelişmelerle bağlantılı
olduğu göz ardı ediliyor. Siyasal iktidar saldırının bir komplo oldu
ğunu ispatlarsa kazanacağını düşünüyor. Oysa eğer çatışma bu bo
yutta ise, yani Türkiye'nin bölgede oynayacağı rolle ilgili bir operas
yon söz konusu ise, bir tek başarı sonucu etkilemez ve yeni hamle
lere hazır olmak gerekir.
Asıl sorun bölgedeki gelişmelerde Türkiye'nin rolünün ne ola
cağı ve bu rolü hangi siyasi kimlikle oynayacağıdır. Bugüne kadar
Ilımlı İslam modeli desteklenirken değişen şartlar yeni bir kimliği
mi gerektirmektedir? İslam kimliği bugünkü şartlarla uyumlu mu-
146 • M A H İ R K A Y N AK
Kriz Yönetimi
Bir krizi yönetmenin en iyi yolu önce onu doğal mecrasına çek
mektir. Bugün karşılaştığımız ya da karşılaşacağımız olaylar sorun
ların kendisi değil onun tezahürleridir. Yani Danıştay kimsenin has
mı değildir ve ona yapılacak saldırıyla çözülecek bir sorun yoktur.
Daha açık bir ifadeyle önce sorunlar oluşur daha sonra toplu
mu geren olaylar ortaya çıkar. İktidar iki konuda gereken tavrı ser
gileyememiştir. İzlediği politikalara ülke içinden ve dışından oluşan
itirazları doğru değerlendirememiş, girişeceği bir mücadelede müt
tefiklerinin ve karşıtlarının güçlerini hesap ederek bir strateji çize
memiştir. O da kendisini olayın görünen yüzüne hapsederek müca
delesini bu alanla sınırlamıştır.
İktidarın ideolojisi, herkesin algıladığı biçimiyle siyasal İslam,
148 • M AHİR K A YNAK
Devlet Krizi
Yaşadığımız olaylar yüzeysel gelişmeleri aşan boyutlar içeriyor
ve bir devlet krizine işaret ediyor. Yıllardır çözülmeyen ve çözülme
sine çalışılmayan bir sorun, ağaç gövdesindeki bir çatlak gibi, arada
bir derinleşiyor ve tüm yapıyı tehdit eden konuma geliyor. Siyaset
çiler devletin kendilerinden ibaret olduğunu ve bunun halkın oyla
rıyla belirlendiğini düşünüyor ve söylüyor. Oysa halkoyu kolayca
yönlendirilebiliyor ve bu yönlendirme genellikle ülke dışındaki güç
odaklarının kontrolünde gerçekleşiyor. Gelişmelere yön veren ve bi
re bir belirleyen 200 1 krizi, doğal bir süreç olmaktan çok, bir ope
rasyon niteliğinde ve izleyen siyasi tablonun belirleyicisi durumun-
1 50 • M A H İ R KAY NAK
öndersiz Savaş
Türkiye'de kıyasıya bir mücadele olduğunun görüyoruz, ama
tarafları temsil eden bir lider ortada yok. Herkes sadece savaşıyor.
Kimin, neyin peşinde olduğunu, nereye varmak istediğini kimse bil
miyor. Gazeteleri okumaya gerek bile yok. Ne yazacaklarını önce-
. den bilebiliyorsunuz. Olayların çözüldüğü, zanlıların yakalandığı
152 • M A H İ R K A Y N A K
Dolmuş
Otobüs terminali mahşer yerini andırıyordu. Bulunduğu yerde
huzur bulamayanlar gidecek yeni bir yerin daha güvenli ve huzurlu
1 54 • M A H İ R K A Y N A K
Kurtanlacak mıyız?
ABD Başkanı Bush, West Point Askeri Akademisi'nde yaptığı
konuşmada Türkiye'yi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, komü
nizmden ABD'nin kurtardığını söyledi. Biz savaş sonrasında nüfuz
bölgelerinin bir pazarlık ve bunun sonucundaki uzlaşmayla belir
lendiğini, bu nedenle hangi ülkenin komünist hangisinin demokra
tik sistemle yönetileceğinin önceden belirlendiğini, bu konuda ül
kelerin bir seçim şansının olmadığını düşünüyorduk. Demek ki
böyle bir şey yokmuş ve ülkelerin nasıl yönetileceğine kendileri ve
onları destekleyen güçler birlikte karar vermişler. Eğer ABD desteği
olmasaymış Türkiye komünist olabilirmiş. Bush'un yarım asır sonra
hatırlattığı bu olay hem konuşmanın yapıldığı yer hem de içeriği
açısından önemli. Askerlere geçmişte kurtardığınız bu ülkeyi yeni
den kurtarmak zorunda kalabilirsiniz mesajı verilirken, mücadele
edilecek şeyin ideoloji olduğu da vurgulanıyor. ABD başkanlarının
konuşmaları, bizdeki uygulamalardan farklı olarak, rasgele yapıl
maz ve siyaset planlayıcılarının hazırlıklarına dayanır. Bu nedenle
neyin, nasıl kurtarılacağını düşünmemiz gerekir.
Konuşmada teröre vurgu yapılmasına rağmen, terörizm siyasal
bir sistem değildir, amaçlanan sisteme ulaşmak için kullanılan bir
metottur. Bu nedenle bertaraf edilecek şey terörle amaçlanan rejim
dir ve bunun siyasal lslam olduğu bilinmektedir. Ancak rejim de bir
örtüden ibarettir ve bunun arka planındaki somut hedeflerin ne ol
duğunun anlaşılması gerekir. Bizim sistem sorunu olarak algıladığı
mız şey, onlar açısından dünyada yeni dengenin nasıl kurulacağı ve
bunun dayanacağı ekonomik modeldir. Bu modelin en önemli te
melini enerji oluşturmaktadır. Bizim İslam dünyası olarak algıladığı-
1 57 • DEVR İ Y E
Çeteleşme
Ülkemizde günaşırı yeni bir çete yakalanıyor ve bunların he
men hepsi askerlerle ilişkilendiriliyor. Bazı yorumcular 28 Şubat sü
reciyle günümüz arasında benzerlik kuruyor ve demokrasiye yöne
lik yeni bir komplodan söz ediyor.
Bu analizlerin hiçbirine katılmıyorum ve silahlı kuvvetlerin ter
tiplerin bir parçası değil hedefi olduğunu düşünüyorum. 28 Şubat'a
yol açan tüm çalışmalar, mesela Batı Çalışma Grubu'nun faaliyetleri
kurum içinde gerçekleşmiş, silahlı kuvvetler tavrını görevli ve yetki
li kişiler aracılığıyla ve resmen beyan etmişti. Bugünkü süreç tama
men farklı ve çeteler kurum dışında faaliyet gösteriyor
Her yeri silah ve mühimmatla dolu olan ve buna yasal olarak
sahip olan ordunun, eğer bir eylem yapmak isterse, bunları kullan
mak dururken, hücre evlerinde stok yapması ve bunları kendi per
soneliyle ilişkili hale getirmesi anlaşılamaz.
Durum şöyle özetlenebilir: Türkiye'nin yabancılara pazarlandı
ğına ve devletin tehlikede olduğuna, buna gerekli tepkinin gösteril
_ mediğine inanan bazı gruplar, vatan kurtarıcılığına soyunmuş ve
çok sayıda örgüt içinde toplanmıştır. Dünya ölçeğinde siyasi analiz
yapmamakta, Kurtlar Vadisi ve Çılgın Türkler zihniyetiyle sorunun
çözülebileceğine inanmaktadırlar. Yapılanların bir bumerang etkisi
yapacağını ve kendi amaçlarına aykırı sonuçlar doğacağının farkın
da değiller.
Türkiye'nin bugünkü manzarası doğal sürecin bir sonucu değil,
başarılı dış operasyonların eseridir. 28 Şubat, Fazilet Partisi'nin ka
patılması ve o günkü iktidarın bilgisizliği nedeniyle 2001 krizi ile
noktalanan ekonomik operasyon bu sürecin kilometre taşlarıdır. 28
159 • DEVR İ YE
Uzun Vade
Güncel olayların çekiciliği, yarattığı heyecan ve endişeler uzun
vadedeki eğilimlerin göz ardı edilmesine neden olur. Herkes olayla
rı en ince ayrıntılarına kadar tartışırken bunun nasıl bir eğilimin işa
reti olduğunu fark edemez. Oysa güncel olaylar bir sel gibidir, geri
ye sadece kum ve molozlar kalır.
Yaşadıklarımız uzun vadeli gelişmelerin ipuçlarını veriyor mu 7
Hangi değerlerin egemen olacağı, çatışmaların ne için yapılacağı ve
hangi araçların belirleyici olacağını biliyor muyuz"? Ülkemiz dünya
ölçeğindeki gelişmelerden mi etkileniyor, yoksa sadece iç dinamik
ler mi belirleyici rol oynuyor"? Uzun vadeli öngörülere ihtiyaç var
mı; yoksa karşılaştığımız sorunları çözerek bütünü istediğimiz yöne
çevirebilir miyiz?
Şu anda egemen görüş çatışmaların hem amacının hem de ara
cının ekonomik güç olduğu yönünde. Geçmişte tek belirleyici oldu
ğu sanılan askeri güç ve bu alanda üstünlük sağlamak için yapılan
ittifaklar çok anlamlı sayılmıyor. Tüm karşılaştırmalarda iktisadi
faktörler göz önüne alınıyor ve bu güç rakamlarla ifade ediliyor.
Geçmişte asker sayısı, silahların kapasite ve miktarıyla yapılan karşı
laştırmaların yerini ekonomiyi anlatan sayılar alıyor. Mesela Çin'in
geleceğin en büyük gücü olacağı bu eğilimler ölçülerek hesaplanı
yor ve üstüne bir de nüfus faktörü eklenerek geleceğin egemeni tah
min ediliyor.
Bu genel eğilimden ülkemiz de payını alıyor ve ekonominin tek
belirleyici olduğu genel bir kanıya dönüşüyor. Üstelik ekonomi ni-
1 61 • DEV R İ YE
Kıyamet Senaryosu
Bir süreden beri kısık sesle dile getirdiğim, bazen ima ettiğim
bir gelişmeyi İran dini lideri Hamaney somut olarak ifade etti. "Eğer
İran ile ilgili olarak yanlış bir hareket yaparsanız, bölgedeki enerji
sevkiyatı ciddi biçimde tehlikeye girer." sözleri bir kıyametin haber
cisi gibiydi.
lran'ın tavrı hesapsız bir davranış gibi görünmüyordu. ABD'nin
askeri üstünlüğünü dengeleyecek kozları vardı ve bu tüm Batı alemi
için bir yıkım anlamı taşıyordu. Petrolün dünya ekonomisindeki ro
lü bir insanın damarlarındaki kan gibiydi ve bunun yokluğu, bir or
ganın kaybının ötesinde ölüm demekti. lran bir çatışmanın galibi
yetle sonuçlanacağını düşünmese bile bölgedeki bir yangının tüm
dünyayı- ekonomik yıkıma götüreceğini anlamıştı. Sözleri şöyle yo
rumlanabilirdi: "Beni denize itmeyin, hep birlikte boğuluruz."
Çatışmanın İran'la sınırlı kalmayacağı, tüm bölgeye yayılacak
bir karmaşanın dünya petrol arzının üçte ikisini etkileyeceği düşü
nülüyor ve bunun aylar içinde tüm dünyayı ekonomik bir kaosa sü
rükleyeceği hesaplanıyordu.
Bu tablo İran'ın, tek başına, dünyayı istediği yere götürebileceği
anlamını taşımıyordu. Onu destekleyecek ya da en azından engelle
meyecek başka bir güce ihtiyaç vardı. Mesela Rusya böyle bir yıkımı
1 63 • D E V R İ Y E
Quo Vadis?
Ekonomide son gelişmeler nereye gidiyoruz sorusunu gündeme
taşıdı. İktidar durumda herhangi bir anormallik olmadığını, dünya
da gözlenen ve her zaman beklenen olayların ülkemize de yansıdı
ğını ve durumun kısa sürede normale döneceğini söylüyor. Bu
iyimser görüşe katılmayı çok isterdim, ama durumun farklı olduğu
kanısındayım.
Ekonomideki bir dönüşüm üç farklı biçimde olabilir. En zarar
sızı bir denge düzeyinden başka birine geçmektir, mesela kur ve fi
yatlarda bir yükseliş gözlenir, ama yeni denge burada kurulur. Bu
durumda endişe edilecek bir şey yoktur. Ya da değişim bir sürecin
işaretidir ve etkileri giderek küçülen bir süreç vardır. Bu durum de
nizden çıkan bir insanın konumuna benzer, yürüdükçe sahile yak-
1 65 • D E V R İ Y E
Operasyon
Tıpta operasyon ameliyat anlamında kullanılır. Bünyede bulun
ması zararlı hale gelen bir doku operasyonla çıkarılır. Zerkavi'nin
öldürülmesi sistem dışındaki bir kişinin bertaraf edilmesinden çok
bir bütünün gereksiz hale gelen bir parçasının yok edilmesi anlamı
nı taşıyor.
Bana göre terör sistem dışı aktörlerin eylemi değil, sistemin
kullandığı bir araçtır. Bu sistem dışı aktörlerin hiç olmadığı anlamı
167 • D E V R İ Y E
lçi Nasıl?
Görünüşü ve ilişkileriyle İslamcı kanattan sayılan bir gencin
çağlayanı andıran sözlerini hem hayret hem de hayranlıkla izliyo-
1 69 • D E V R İ Y E
önleyici Politika
Genel anlayış her ülkeyi yönetenlerin başkalarının davranışları
na tepki gösterdiği ve kendi çıkarları yönünde uygun davranışlar
sergiledikleri biçimindedir. Kimse dünya için bir gelecek tasavvuru
na sahip değildir. Eğer kimse bir projeye sahip değilse gelecek, kar
şılıklı tepkilerin şekillendirdiği, bir plana uygun olmayan ve tesadü
fi sayılacak biçimde oluşur. 1 1 Eylül ve onu izleyen gelişmeler ön
ceden hazırlanmış bir planın ürünü değildir. Terörist bir grubun
davranışı olayları tetiklemiş ve öngörülmeyen bir sürü gelişme sade
ce tepki sonucu oluşmuştur.
Dünyadaki İslamcı hareketler ve onların yaptığı söylenen ey
lemler kontrol edilemeyen, kendi iç dinamiklerinden kaynakla
nan ve herhangi bir projenin ürünü olmayan gelişmelerdir. İn
sanların dini ya da etnik kimlikleri nedeniyle ansızın çatışmaya
girmelerini kim önceden bilebilir? İçlerindeki uyumakta olan
farklılık ansızın gün yüzüne çıkmış ve bir çatışma nedeni haline
gelmiştir. Birçok şey önceden kestirilebilir, hava durumunu tah
min edebilirsiniz hatta depremler için bile belli sınırlar içinde bir
öngörüde bulunabilirsiniz, ama kimin ne zaman ve ne için çatışa
cağını kimse bilemez. Bazen ideoloji başka bir zaman din ya da
soyları için savaşabilirler. Birisi çatışmayı başlatır diğerleri de, hiç
istemedikleri ve öngörmedikleri halde, çaresiz çatışmanın bir ya
nında yer alırlar . Her zaman bir haksızlık ya da farklılık vardır ve
bunlar çatışmayı başlatır.
Eğer dünyaya böyle bakmaz ve gelişmelerin bir aklın ve proje
nin ürünü olduğunu söylerseniz komplocu olursunuz. Dünya kendi
çıkarları için mücadele edilen bir yerdir ve birinin çıkarı diğerine
zarar verebileceği için bir çatışma. yaşanmaktadır.
Çatışmaya kimin sebep olduğu sorusunun cevabı basittir: Karşı
taraf. İran nükleer silah yapmak istemeseydi ABD sorun çıkarmaya-
1 72 • M A H İ R K A Y N A K
Ekonomik Vizyon
Bir ülkenin ekonomiye bakışı genel politikasının en önemli
ayağıdır. Sayın Başbakan İSO toplantısında yaptığı konuşmada bu
konuda net mesajlar verdi. Türkiye küresel ekonominin bir parça
sıydı ve bunu sürdürmeye kararlıydı. Ekonomik ufku bir bölgeyle
sınırlandırılmazdı ve ülkemiz tüm dünyayla ilişki kurmak ve küre
selci politikanın bir parçası olmak kararından şikayetçi değildi. Hiç
bir şey düz bir çizgi izlemediği gibi ekonomide de bazı dalgalanma
lar olabilirdi. Bunlar doğal karşılanmalı ve izlenen politikadan vaz
geçmek için bir sebep sayılmamalıydı.
Bir şeyin parçasıysanız bütünün kaderini paylaşmak zorunda
kalırsınız. Küresel ekonomiyle bütünleşmek onun, en azından görü
nür gelecekte, dünya üzerinde egemen bir görüş olacağını kabul et
mek anlamına gelir. Eğer bu anlayış değişirse ve ulusal ya da bölge
sel ekonomik alanlar oluşursa uygulanan politikalar başarısızlığa
uğrar. Öyleyse küreselci ekonomik görüşün geleceğini tartışmak ül
kemizi tartışmakla aynı şeydir.
Bir ülkede borsanın bulunması ve onun dünyadaki gelişmeler
den etkilenmesi küresel ekonominin bir parçası olduğu anlamını
taşımaz. Mesela Rusya'da da borsanın dünyadaki dalgalanmadan
etkilenmesi ve onunla birlikte düşüp yükselmesi Rusya'nın küresel
ekonomiyle bütünleşme politikası izlediği anlamını taşımaz. Rus-
ya, Putin'in gelişiyle birlikte, küresel ekonomiyle bağlarını kopar
dı. Küresel ekonominin kontrolüne girmek bir yana kendisi dünya
ekonomisine yön veren bir aktör olmak iddiasında. Dünya enerji
1 74 • M A H İ R K A Y N A K
öneri
Herkes uygulanan politikaların yanlışlığını söyler, ama yerine
neyin konması gerektiğinden söz etmez. Eleştiriler bir bütünün par
çalarına yöneliktir, ama bu parçaları yan yana getirerek tutarlı bir
politika oluşturulamaz. Bir kamyon motorunu araba şasisine monte
ederek güçlü bir araç elde edemeyiz. Bir bütünün tüm parçalarının
birbiriyle uyumlu olması gerekir.
Türkiye'de her politika bireysel olarak savunulmakta, bunların
birbirini desteklemesine ve belli amaca yönelik olmasına özen gös
terilmemektedir. Oysa bir ülkenin dünyaya yaklaşımı tutarlı olmak
zorundadır ve bu sağlanamazsa, bireysel olarak her birinin doğru
olması bir anlam ifade etmez.
Bir ülkenin dünyaya bakışının en önemli ayağını iktisat politi-
kası oluşturur. Türkiye dünya ile bütünleşmek ve küresel ekonomi
nin bir parçası olmak istediğini her fırsatta ifade etmektedir. Bu du
rum siyasi açıdan küresel politika izleyen bir odakla bütünleşmemi
zi gerektirir. Türkiye küresel bir politikanın öncülüğünü yapacak
güce sahip olmadığı için bir başkasıyla birlikte hareket etmek zo
rundadır. Bunu bir eleştiri olarak ya da bağımsız olmak adına söyle
miyorum. Sadece bu tavrın konumuzla bağdaşmadığını düşünüyo
rum.
1 76 • MAH İ R K A Y NAK
Bilanço
Son ekonomik dalgalanmaların hayatın doğal akışının bir sonu
cu mu olduğu, yoksa bir projenin aşaması mı olduğu tartışılmıyor.
Uzun vadeli analizler, ekonomik hayatın siyasetin önemli bir aracı
olduğu biçimindeki görüşler komplo teorisi olarak kabul edildiği
için güncel değerlendirmeler yeterli sayılıyor.
Bir politika değerlendirildiği zaman yapılması gereken şey, uy
gulamalar için ödenen bedellerle elde edilenlerin mukayese edilme
sidir. Uygulanan politikaların sonucunun enflasyonun düşürülmesi,
istikrarın sağlanması, geleceğin tahmin edilebilir hale gelmesi oldu
ğu söyleniyor. Bunun için hangi bedellerin ödendiğinden ve bu be
dellerin gelecekteki etkilerinin ne olacağından söz edilmiyor. Mese
la devlet, bir işletme gibi, bilanço çıkarsa ve aradan geçen altı yılın
başlangıcındaki varlıklarını ve alacaklarını bir tarafa, borçlarını di
ğer tarafa yazıp bugünküyle mukayese etse nasıl bir sonuçla karşıla
şırız? Bir yandan borçlarımız artarken diğer yandan varlıklarımızda
178 • M A H İ R K A Y N A K
bir azalma oluyorsa aradaki fark nereye gitmiştir? Bazı kişilerin ser
vetlerindeki büyük artış, faaliyet karlarından oluşmuyorsa, kimlerin
kayıplarıyla karşılanmıştır7
Ekonomiyi piyasanın yönlendirdiği, her şeyin aleniyet ve eşitlik
içinde yapıldığı, kimsenin kayrılmadığı söylenir. Bir işletmenin de
ğeri, borsadaki hisse senetlerinin değer kazanmasıyla birkaç katına
çıkabilir. Elde edilen kazanç bir faaliyet sonucu oluşmamıştır, ama
haksızlığından söz edilemez. Ancak bir soru cevapsız kalır: Eğer pi
yasa şartlarını belirleyen bir güç varsa ve bu güç belli bir strateji izli
yorsa, sonuç onun istediği biçimde oluşuyorsa bunu kabullenmek
ten başka çare yoktur mu diyeceğiz? Daha açık bir ifadeyle taraflar
dan birinin bir stratejisi varken diğer taraf olan biz, oluşan şartları
olduğu gibi kabul mü edeceğiz?
Ben bugün karşılaştığımız ekonomik tablonun doğal bir geliş
me olmadığını aksine uygulanan stratejinin bir aşaması olduğunu
düşünüyorum. Birinci aşamada devlet varlıklarını elden çıkarmış, a
ma karşılığında maddi bir şey elde etmemiş, ekonomik göstergele
rin düzeldiği biçimindeki söylemle yetinmiştir. Bu sırada özel teşeb
büsün varlıklarında önemli bir artış görülmüştür. Bu, onların uygu
lanan politikayı bütün güçleriyle desteklemesine neden olmuştur.
lkinci aşamada onlar elde ettiklerini kaybedecek ve gerçek aktörler
ipleri ellerine alacaktır.
Aradaki kademeleri göz ardı eder sonuca bakarsak şöyle bir
tabloyla karşılaşırız: Türkiye uluslararası piyasadan borçlanmıştır ve
bunun alacaklısı dış finansörler, borçlusu halktır. Sağlanan kaynak
ların çok küçük bir kısmı üretim kapasitesini artırmakta, diğerleri
tüketim harcamalarında ya da, konut gibi, sonuç olarak tüketim sa
yılacak işlerde kullanılmıştır.
Eğer tüketiciler borçlarını ödeyemezlerse ya da onların ödeme
takvimleri alacaklıların talepleriyle uyuşmazsa aracı konumunda
1 79 • DEVR İ Y E
Yeni Oluşumlar
Ülkemizde yeni siyasi yapılanmalar için çalışmalar yapıldığı
herkes tarafından biliniyor. Ancak bunun nasıl gerçekleşeceğini tah
min etmek mümkün değil. Çünkü bu konuda gayret gösterenlerin
temel bir eksikliği olduğu gözden kaçmıyor.
Yeni yapılanmada sadece kişi adlarından söz ediliyor. Ne ide
oloji ne de uygulanması düşünülen politikalardan söz eden kimse
yok. Ülkenin iyi idare edilemediğinin söylenmesi hiçbir yöne işaret
etmiyor. İktidar genel bir söylemle ve başarısızlıkla itham ediliyor,
ama hangi somut politikanın neresinde yanlışlık olduğu ve bunun
nasıl düzeltileceği söylenmiyor. Daha açık bir ifade ile yarış kişiler
arasında geçiyor ve herhangi bir görüş ya da çözüm önerisi yok.
1 80 • M A H İ R K A Y N A K
Değiştirmemek
Hükümet izlediği ekonomik politikayı değiştirmeyeceğini ve
aynen devam etmesini sağlayacak bütün tedbirleri almak kararında
olduğunu söylüyor ve büyük bir hata yapıyor. Bir politikanın hedef
leri ile kullanılan araçlar aynı şey değildir. Dalgalı kur rejimi bir
araçtır, ama bu bizde bir hedef olarak algılanıyor. Sabit kur rejimine
182 • M A H İR K AY N A K
yanın en güçlü ordusuna ABD sahiptir, ama ülkeyi bir gün bile ida
re edemez. Buradan özelleştirmeye karşı olduğum sonucunu çıkar
mayın. Sadece bir durum tespiti yapıyorum.
Yaşanan ve yaşanacak krizlerin önemli bir sonucu göz ardı edil
di. Bu süreçte bazı firmalar tasfiye edildi bazıları ayakta kaldı. Bu
tasfiye başarısızların elenmesinden mi ibaretti; yoksa herkes birbiri
ne benzemekle beraber bazıları siyasi açıdan uygun görülmediği
için mi tasfiyeye uğramıştı? Önümüzdeki süreçte yeni bir tasfiye ya
şayacak mıydık?
Yanılmayı çok isterim, ama tasfiye sırasının son zamanlarda
önemli kazanımlar elde etmiş olan iktidara yakın kesimlerin geldiği
ni sanıyorum.
llginç bir sonuçla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
Devletin ekonomik gücünü sınırlandırılarak bürokrasiyi etkisizleş
tirmek ve bunu gücünü artıracağını zanneden kesimlerin desteği ile
gerçekleştirmek, daha sonra da kullanılanları devre dışına çıkararak .
tek egemen konumuna gelmek.
İslamcı holdingler hatalarının bedelini ödedi ve yok oldular.
Hortumcu dediklerimiz öylesine becerikli idilerdi ki bir avuç olma
larına rağmen ekonomiyi batırabildiler. Önümüzdeki dönemde
kimlerin günah keçisi olacağını biliyor musunuz?
Her zaman olduğu gibi yeni ve beyaz bir sayfa açılacak, bu se
fer Türkiye'ye gerçekten sermaye akacak ve ülke ekonomisini bu işi
bilenler yönetecek. Hızlı vatanseverlerin küçük bir bölümü arpalık
lara giderken diğerleri tartışmalarını sürdürecek, ama seslerini kim
se duyrnayacak.
Dama bildiği için satranç oynamaya kalkanlar yenilirler ve sırt-
larına yaptıkları ve yapmadıkları her şeyin günahı yüklenir.
Ekonomik politikanızı ve geminin tayfalarını değiştirin. Yarın
çok geç olacak.
1 84 • M A H İ R K A YNA K
Mesajların Anlamı
Gazetelerde küçük bir yer bulabilen bir haberi belki de gereğin
den fazla önemsedim. Rusya lideri Putin Irak'ta öldürülen diplomat
ların katillerinin bulunup cezalandırılmasını emretti. Bu sıradan bir
öç alma ve cezalandırmadan mı ibaretti; yoksa daha kapsamlı bir
tavrın işareti miydi? Bu tavırdan iki farklı anlam çıkarılabilir: Birinci
si ABD'nin savaştığı direnişçilerin Rusya'nın da hasmı olduğunu ve
bu direnişin destekçisi olmadığını ifade etmek istemiş olabilir, ikin
cisi çıkarlarını korumak için sınır ve kural tanımayacağını söylemek
tedir. Bu iki mesaj birbiri ile çelişmez ve ABD'nin bu mesaja cevap
vermemesi de Rusya'nın tavrının anlayışla karşılandığını gösterir.
Bu durumda hem ABD'yi hem de Rusya'yı karşısına almaktan
çekinmeyen güç kimdir sorusuna cevep bulmak gerekir. Ülkesinde
ki terör eylemlerine, arka bahçesindeki Gürcistan, Ukrayna ve Kır
gızistan gibi çok önemli ülkelerdeki rekli devrimler karşısında so
ğukkanlı davranan ve ABD yönetimiyle çatışmaktan kaçınan Rus
ya'nın bu olay karşısındaki sert tavrı nasıl açıklanabilir?
Bu sorular cevaplandırılmadan dünyada çatışan tarafları tanım
lamak mümkün değildir. Rus ve Amerikan yönetimlerini karşısına
alan, Sünni olmaları nedeniyle İran'la bağdaştırılamayan, herhangi
bir Avrupa ülkesiyle ilişkisine dair bir bilginin bulunmadığı ancak
Suudilerin ve Suriye'nin desteğinden söz edilen bu direnişin ulusla
rarası boyutu bunlardan mı ibarettir?
Rusya'nın enerji oyununda büyük taraf olmak için uyguladığı
ve Türkiye'nin bir geçiş koridoru olması planlanan girişimiyle son
günlerde adından sıkça söz edilen Büyük Karadeniz Projesi arasın
daki ilişki nedir? Karşı taraf Rusya'nın dünyaya açılan kanallarını
kontrol etmek mi istemektedir? Eğer böyleyse karşı taraf kimdir?
Renkli devrimlerin bu güzergah üzerinde bulunması sadece bir te
sadüf müdür?
185 • D E V R İ Y E
Yan Etkiler
Ekonomideki. dalgalanmaların etkin bir müdahaleyle duruldu
ğu ve dengenin yeniden sağlandığı söyleniyor. Geçici bir rahatsızlık
sonucu ekonominin yükselen ateşi düşürülmüş ve hastalık· bile sa
yılmayacak bir olumsuzluk son ermiştir, deniyor.
Uygulanan tedavi daha önce denenen ve başlangıçta olumlu so
nuçlar verdiği söylenen bir metot. Yani döviz kurlarındaki yükseliş
bir yandan piyasaya döviz sürerek diğer yandan faiz hadlerini artıra
rak durdurulmuş ve hastalığın tedavi edildiği söylenmiştir. 200 1
krizine götüren yolda da başlangıçta aynı metot uygulanmış, kur
baskı altına alınırken faiz hadlerindeki artışın önü açılmıştır. Şüphe
siz iki dönem birbiriyle tam bir benzerlik taşımamaktadır. Özellikle
ekonomik büyüklükler arasında ciddi farklar vardır ve önceki kriz
de çok daha küçük miktarlar söz konusudur. Ancak nitelikleri ara
sında büyük benzerlikler vardır ve tedavi metotları da aynıdır.
O zaman da tedavinin yanlış olduğunu ve tam tersi bir yolun
izlenmesi, yani döviz fiyatlarının önünün açık tutulması, ama faiz
artışlarının engellenmesi gerektiğini söylüyordum. Bugün de aynı
şeyi tekrarlıyorum. Böyle durumlarda faiz hadlerindeki artışın yan
etkileri çok büyüktür ve ekonominin tümünü kapsayacak olumsuz
luklar yaratır. Reel faiz hadlerindeki yükseliş ülke dışına aktarılan
kaynaklan büyütür. Bütçedeki faiz harcamalarını artırır. Ekonomi
deki daralma iki yönlü olarak vergi gelirlerini azaltır. Bir yandan da
ralan üretim nedeniyle diğer yandan maliyetlerdeki artış yüzünden
1 87 • DEVR İ YE
bu yol akla bile getirilmez. İzlenen yol yüksek faiz, düşük kar had
lerini öngörmektedir. Benim önerdiğim yol tam tersini ifade etmek
te ve üretim sektöründe üstü açık bir kar imkanını vermekte, ama
faiz hadlerinin dünya ortalaması civarında tutulması anlamına gel
mektedir.
Dünya şartları izin vermese bile bu yolun, üstü kapalı bir bi
çimde uygulanmasının, en azından düşünce sistemimizi etkilemesi
nin mümkün olduğunu düşünüyorum.
Özet
Ekonomi hakkında bir özet yapıp bir süre bu konuya ara ver
meyi düşünüyorum. Türkiye'de meleğin dişi mi erkek mi olduğunu
tartışmak serbesttir, ama Hıristiyanlığı tartışamazsınız. Yani model
içinde kalmak şartıyla istediğinizi söyleyebilirsiniz, ama uygulanan
model bir tabudur ve onun dışına çıkmak ideolojik bir sapma ola
rak algılanır.
Türkiye'nin uyguladığı ekonomik model bir tercihin ürünü de
ğil bir mecburiyettir. Hangi görüşü temsil ederse etsin herkes aynı
çerçeve içinde kalmak zorundadır, farklar ayrıntıdadır. Yenecek
olan yoğurttur, ama her yiğidin yeme biçimi farklı olabilir.
Ekonomideki oyun alanımız uluslararası sermaye piyasasıdır, a
ma ülkemizin bu alandaki payı küsurat bile sayılmayacak düzeyde
dir. Böyle bir durumda hiçbir biçimde etkili olamayacağımız bir
alanda, edilgen bir konumu kabul ederek hareket etmek zorunda
yız. Ayrıca, bir çoğunun zannettiği gibi, yabancı fonların ülkemize
geliş amacı kar sağlamak değildir. Çünkü ülkemizden sağlanan kar
lar, genel bilanço içinde, ihmal edilebilir düzeydedir. Bu fonları kul
lananların, sağlanan kar açısından, Türkiye kalemine baktıklarım
bile sanmıyorum. Trilyonlarca dolara yön veren bu piyasada birkaç
milyar dolar sadece bir küsurattır.
1 89 • DE V R İ Y E
maktadır? Kısa sürede katlanarak artan ve aynı hızla düşen bir bor
sanın işlevi ona atfedilen midir, yoksa başka bir şey midir? Bir ku
rum kendisinden beklenen görevi yapmıyor, ama işlevini sürdürü
yorsa ne işe yaradığı merak edilmez mi?
Kısacası ben Türkiye'deki ekonomik olayların salt ekonomi
mantığıyla açıklanamayacağını, siyasi amaçların daha etkili ve belir
leyici olduğunu gözlemliyorum. Havanda su dövmek yerine çoğun
luğun ilgilendiği alana dönmeyi ve ekonomiyi her televizyon kanalı
nın köşesindeki borsa ve döviz haberlerine bakarak değerlendiren
lere bırakıyorum. Ama o rakamların hiçbir anlamının olmadığını da
söylemeden geçemeyeceğim.
Kanlı Sınırlar
ABD Ordu dergisinde çıkan bir makale ülkemizde yankı uyan
dırdı ve tedirginlik yarattı. Yazının öngördüğü yeni yapılanmayı tar
tışmanın fazla bir anlamı yok. Eğer bu görüş gerçekleştirilmek iste
nirse, öngörülenlerden biraz farklı bir sınır çizilmesi, bizim açımız
dan, durumu değiştirmez. Olayı ayrıntılar düzeyinde değil, bakış
açısıyla değerlendirmek gerekir.
Bölgedeki istikrarsızlığın nedeninin Birinci Dünya Savaşı'ndan
sonra İngiltere'nin çizdiği sınırlar olduğu doğrudur. Ancak değişen
şartlar eski dengenin korunamayacağını ve yeni bir yapılanmanın
1 93 • D E V R İ Y E
Black Hawk
Irak'ta ulaşımda güvenliği sağlamak için bir örgüt kurulduğu,
ABD menşeli bu kuruluşta Türk emekli subay, istihbaratçı ve sivil
yöneticilerin de görev alacağı açıklandı. Temelde her türlü güvenli-
1 97 • D E V R İ Y E
Yeni Kavramlar
Günümüzde hedefi ve tarafları iyi bilinmeyen bir mücadele ya
şanıyor ve bu süreç içinde yeni kavramlarla karşılaşıyoruz. Bir asker
savaşta ölür, yaralanır ya da esir düşer. Şimdi kaçırılan asker kavra
mı dilimize girmeye başladı. Gerçekte herhangi bir nedenle savaş
dışında kalan asker sorumluluk taşımaz. Ona kötü muamele yapıla
maz ve bir pazarlıkta bedel olarak sunulamaz. Filistinliler ve onu
destekleyenler asker kaçırdıklarını açıkça ifade ediyor ve fidye isti
yorlar. Aynca intihar bombacıları sivil kişilere yönelik eylemleri
meşru bir mücadele biçimi olarak görüyor.
İsrail tarafı bu kural dışı davranışlara benzer biçimde karşılık
veriyor ve sivil halkın kayıplarını olağan karşılayan bir tavır sergili
yor. Her iki taraf da mücadelede hiçbir sınır ve kural tanımadığını
açıkça ilan ediyor. Eğer çatışma bu ikisi arasında cereyan etseydi ve
üçüncü bir taraf olmasaydı bir iç mesele olarak görülebilirdi, ama
olayın bu kadar basit olmadığını görmek gerekiyor.
Filistin tarafının İsrail askerlerini, bir askerin kabul edilebilir
akıbeti dışında bir muameleye maruz bırakması İsrail'in eylemlerine
gerekçe hazırlıyor ve ilk bakışta acaba bu bir İsrail oyunu mu soru
sunu akla getiriyor. Karşı taraftan birilerini ayarlayıp bir kaçırma se
naryosu hazırlamış ve bunu kendi operasyonlarına gerekçe olarak
kullanmış olabilir mi diyoruz. Geçmişte tüm İsrail operasyonlarında
benzer provokasyonları eylemlerinin gerekçesi olarak kullandığını
hatırlayarak böyle bir sonuca varmak mümkün. Ama bu sefer geliş
melerin farklı bir boyuta taşınacağını ve her iki tarafı da kullanan
bir başka gücün olduğu da söylenebilir.
Orta Doğu'da yaygın bir çatışmanın tohumları atılıyor ve bu ça
tışmanın hiçbir kural tanımadan yapılmasının alt yapısı hazırlam
yor. Yani savaş sadece askerler arasında olmayacak ve taraflar has
mına zarar vereceğini düşündüğü her eylemi yapacak. Aynca taraf-
200 • M A H İ R K A Y N A K
Sudan Sebepler
Bir İsrail askerinin kaçırılmasıyla başlayan olaylar giderek tır
manıyor ve tüm dünyayı etkileyecek boyutlara ulaşıyor. Barış ve is-
201 • D E V R İ Y E
tikrarın pamuk ipliğine bağlı olduğu, bir kişi yüzünden büyük bir
yangının çıkabileceği görülüyor.
Olaylara ya böyle bakarız ya da sebeplerin daha farklı ve önem
li olduğunu, gördüklerimizin sadece birer bahane olarak kullanıldı
ğını söyleriz. Filistinliler'in Türkiye'nin üç katı savunma bütçesi
olan İsrail ile, askeri açıdan boy ölçüşmeye kalkmasının akılcı olma
dığını, sadece kendilerine verilen bir rolü oynadıklarım ve yangının
başlatacak bir kıvılcım olarak kullanıldıklarını söyleriz.
Tırmanan PKK terörünün, bir generalin istifa sına sebep olan
olayların bu gelişmeyle bir ilgisinin olmadığını, her birinin ken
dine özgü nedenleri olduğunu düşünürüz. Ya da hepsini bir bü
tünün parçaları sayar, bunları yan yana getirerek resmin tamamı
m oluştururuz.
Genel olarak PKK terörünün durması ya da tırmanması, bir
gün kabuğuna çekilen örgütün başka bir gün herhangi bir sebebi
olmadan, saldırıya geçmesi bizi şaşırtmaz. "Teröristtir, ne yapsa
yeridir. " der, geçeriz. Gerçi her şeye bir kulp takılabilir ve eylem
siz kalan militanların dağılmasını engellemek için yeniden saldı
rıya geçtiklerini söyleyerek sorulacak soruları cevaplandırmış
oluruz.
Generalin özel yaşantısının mesleği açısından sakıncalı görül
mesi mümkündür ve bunun alacağı sicillere yansıması, günü gel
diğinde terfiinin engellenmesi, eğer bunun için zaman varsa
önemsiz bir görevde bekletilmesi mümkünken ve normal süreç
bu şekilde işlerken onu istifaya zorlamanın başka bir sebebi ol
ması gerekir. Özel hayatının bir bahane olarak kullanılmış olması
daha akla yakındır.
Gelişmeleri birbirinden ayrık olarak düşünmek yerine bir bü
tün olarak değerlendirirsek şöyle bir sonuca varabiliriz: Orta Do
ğu'da kontrollü bir gerginlik yaşanmaktadır. Hamas ve İsrail bu ger-
202 • M AHİR KA Y N AK
Kimler Çatışıyor?
Genelde savaşlar yanlış bir davranışın, münferit bir olayın so
nucu olarak algılanır. Birinci Dünya Savaşı bir Sırp gencinin bir ve
liahdı öldürmesiyle başlamış; ama tüm dünyada haritalarının değiş
mesi, imparatorlukların tasfiye edilmesi ve yepyeni bir dünyanın
kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Bugün de benzer bir senaryo karşısın
dayız ve bir İsrail askerinin kaçırılması tüm Orta Doğu'yu kaplaya
cak bir çatışmanın başlangıcı olmaktadır.
Tartışmalar kimin haklı kimin haksız olduğu üzerinedir ve
taraflardan biri iddialarının doğruluğuna kitleleri inandırırsa yap
tıkları kabul görecektir. Bu bakış açısı tamamen yanlıştır ve her
savaş tesadüfen değil bilinçli bir hesabın sonucudur. Bugünkü
çatışmaların senaryosu önceden yazılmıştır. Sonuçları hakkında
öngörüler vardır.
Bir projenin beklendiği şekilde bitmesinin hiçbir garantisi
yoktur. Taraflardan biri kendi planına uygulamaya koyduktan
sonra karşısındaki tarafın hamlelerine cevap vermek durumunda
dır ve yaptığı yanlış bir hesap, beklenmedik bir tavır başarısızlığı
na neden olabilir.
Herkes savaş için bir neden arar ve kendisinin sorun olarak
gördüğü şeyi savaş sebebi sayar. En büyük yanılgı burada başlar. Si
zin sorun olarak gördüğünüz şey karşınızdaki için hiçbir anlam ifa
de etmeyebilir ve siz kendi yargılarınız ıçinde debelenirken karşı
nızdaki hedeflerine ulaşır.
Eğer bugün tarafların İsrail ve Filistinliler olduğunu düşünüyor
ve olaylan onların iddialan çerçevesinde değerlendiriyorsanız ne ge
lişmeleri izleyebilir ne de sonucu tahmin edebilirsiniz. Şüphesiz bu
çatışmadan İsrail'in beklediği şeyler vardır, ama sonucu onun bu
hesaplarıyla sınırlı tutmak görüş alanım daraltır. 1973 Arap-İsrail
savaşında İsrail'in kazançları olmuştur, ama dünya ekonomisindeki
204 • M A H İ R KAYNAK
Sınır Ötesi
Türkiye'nin PKK'ya karşı olası sınır ötesi harekatı gündemin ilk
maddesini oluşturuyor, ama bu konudaki belirsizlikler henüz aşıl
mış değil. Bizi ilgilendiren şey böyle bir harekata uluslararası tepki
lerin ne olacağıyla sınırlı. Yani hedefimiz ve ne yapacağımız konu
sunda bir tereddüt yok.
Güneydoğu'daki olaylar başladığı günden beri devletin bakışıy
la benim analizim birbirinden tamamen farklıydı ve bu farklılık de
vam ediyor. Sorunu açıklığa kavuşturmak için şu soruların cevap
landırılması gerekir: PKK sınıfsal mı, yoksa etnik bir oluşum mu
dur? Eğer etnik bir hareket ise potansiyel yandaşları tüm Kürtlerdir
ve belirli bir dönemde aralarındaki görüş ayrılıkları nedeniyle farklı
cephelerde bulunsalar bile bütünleşmelerini engelleyen kalıcı bir se
bep yoktur ve şartlar değişince farklılıklar ortadan kalkar, aynı cep
hede birleşirler. Bugün benzer bir tablo karşısındayız ve PKK ile
Güneydoğu ve Kuzey Irak'taki devlet yanlısı saydığımız kitleler ara
sında bir sınır çizemiyoruz. Kuzey Irak'ta PKK'nın lojistik desteği
nin Barzani yönetimi tarafından sağlandığı söyleniyor. Bu söylenti
doğru değilse bu desteğin kimin tarafından sağlandığı bilinemez ha
le geliyor.
Güneydoğu'da yaşayanların ne olduğu, hangi politik çizgiyi
sürdürdükleri belirsiz. DTP'nin PKK'nın bir uzantısı olduğu doğ
ruysa bizim her türlü imkanımızı kullanarak desteklediğimiz, içle
rinden seçtiğimiz kişilere para ve silah vererek korucu yaptığımız
büyük bir kitle taraf mı değiştirdi? Daha açık bir ifadeyle PKK'nın
toplumsal tabanının ne olduğunu ve onu taraftarlarıyla karşıtların-
206 • M A H İ R KAYNAK
Amacı Ne?
İsrail'in ne yapmak istediğini Lübnan'daki operasyonlarına baka
rak anlayabileceğimizi sanıyorum. Bir askerin kaçırılmasıyla başlayan
çatışmalar bu olayla açıklanamayacak hedeflere doğru yayılıyor. Lüb
nan'ın alt yapısına yönelik saldırılar gelecekle ilgili ipuçları veriyor.
İsrail, Güney Lübnan'da güvenli bir kuşak oluşturma çabasında. Bu
kuşak Hizbullah tehdidini etkisiz kılmakla sınırlı görünmüyor.
Lübnan'da estirilen şiddetin bir yandan toplumun diğer kesim
lerinin Hizbullah'ı bir sorun kaynağı olarak görmesi ve ona karşı ta
vır almasına sebep olacağım düşünüyor diğer yandan güvenli bir
bölge oluşturmayı ve eğer çatışma Suriye'ye de sıçrarsa, İsrail'in ku
zeyini karadan yapılacak saldırılara karşı menzil dışına taşımayı
amaçlıyor. Suriye'nin çatışmanın bir tarafı olması durumunda, hava
hakimiyeti İsrail tarafında olacağı için, karadan yapılacak saldırıları
etkisizleşti.rmeyi planlıyor.
Orta Doğu'daki Şii varlığı sadece İsrail için bir sorun değil. Böl
genin petrol zengini yönetimleri lran'ın etkisini bir tehdit olarak gö
rüyor ve muhtemelen İsrail'in tavrım, açıkça olmasa bile, memnuni
yetle karşılıyor. Arap Yarımadası'nın petrol zengini doğu yakası, Şi
iler'in etkin olması yanında, egemen güçlere yönelik olumsuz tavrın
kolayca zemin bulabileceği yerler olarak gözüküyor.
ABD için iki seçenek söz konusu: İrnn'la anlaşarak ve Şiiliği
kullanarak bölgeyi kontrol etmek; mümkün ama riskli bir alternatif.
208 • M A H İ R KAYN AK
Çok güçlü bir İran'm ABD ile birlikte hareket edeceğinin hiçbir ga
rantisi yok. İkinci seçenek İran'ı olabildiğince sınırlamak ve müm
künse parçalamak. Petrol fakiri Türkiye'yi de bölgede kontrol edile
bilir bir müttefik haline getirmek. Şimdiki projenin bu olduğunu
düşünüyorum.
Bu nedenle kimin haklı kimin saldırgan olduğunu tartışmak
yerine nasıl bir yapı oluşturulmak istendiğini sorgulamak daha an
lamlı olacaktır. Benim vardığım sonuçlar beğenilmeyebilir ve ama
cın başka olduğu söylenebilir, ama trajik savaş sahnelerinin görün
tüleriyle yetinmenin hiçbir yaran yok.
ABD'nin PKK'ya yönelik politikasının ne olduğu da terörle mü
cadele çerçevesinde tartışılamaz. Yıllardır ABD'yi bu konuda çifte
standart uygulamakla itham ettik, ama ne bir sonuç alabildik ne de
ne yapılmak istendiğini tartıştık. Liderini bize teslim edip örgüte
karşı kayıtsız kalmasının ne anlama geldiğini sorgulamadık. Her
hangi bir tavrın iyi mi kötü olduğunu tartıştık ve herkesi itham et
tik, ama olan bitenin sonuçlarıyla ilgilenmediğimiz için Kuzey Irak'
ta bir Kürt oluşumuyla karşılaştık ve onun ülkemizin Güneydoğu
sunu etkilemesini seyretmek zorunda kaldık. Biz terörle ilgileniyor
duk ve bundan etkileniyorduk onlar da terör yaptılar. Ama arka
plandaki somut yapılanmalara, siyasi projelere bakmadık bile. Terör
yoksa mesele yok dedik.
ABD'nin politikasının PKK ile çatışmak yerine onu kontrol et
mek ve oluşturduğu Kürt yapısının içinde eritmek olduğunu anla
madık. Desteksiz bıraktığı PKK'yı yok etmek yerine kullanmanın
daha akıllıca olduğunu düşünüyor ve onu, oluşturduğu Kürt yapı
lanmasıyla bütünleştiriyordu. Sansasyona meraklı basınımız PKK'ya
mal edilen eylemdeki korucu parmağını görmedi bile. Toplumu
yönlendirecek bir eylem gerektiğinde birisi yapıyordu, ama kim ol
duğunun önemi yoktu. Biz PKK deyip geçiyorduk.
209 • D E V R İ Y E
Haritalar
Son günlerde basma yansıyan bazı haritalar tedirginlik yaratı
yor. Bir yandan toprak bütünlüğümüzü kimsenin bozamayacağını
söylerken diğer yandan acaba sınırlarımızı daraltacak bir eylemle
karşılaşır mıyız, endişesini taşıyoruz. Gerçekte haritalar her zaman
değişmiştir ve bundan sonra da değişecektir; ama biz bu değişiklile-
rin aleyhimize olacağını düşünürüz ve aksini hayal bile etmeyiz.
Haritalar değişince önce kabulleniriz sonra alışırız daha sonra
da bunların en büyük savunucusu oluruz. Bölgemizdeki ülkeler bi
zim için olması gereken biçimdedir ve statükonun değişmesine asla
sıcak bakmayız. Herkesin toprak bütünlüğünden yana olduğumuzu
söylerken gerçekte bize yönelecek bir bölme eyleminin korkusunu
yaşarız. Herkes tarih okur ve sınırların sürekli değiştiğini bilir, ama
bundan sonra hiçbir şeyin değişmemesi gerektiğini savunur. Bunun
boş bir temenni olduğunu, zamanı gelince yepyeni bir yapıyla karşı
laşacağımız gerçeğini kabule yanaşmaz. ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın
haritalar değişecek sözünü olağanüstü bir haber olarak algılar.
Değişikliğin nasıl olacağını basında çıkan haritalara bakarak
210 • M A H İ R K AY N A K
kestirmeye çalışırız. Bize göre birileri böyle bir şeye karar verirse ya
par. Yeni harita bizi küçültüyorsa endişeleniriz. Büyütmesi ise aklı
mızın ucundan bile geçmez. Kendimizi hep ameliyat masasındaki
bir hasta gibi görür ve doktorun kolumuzu mu, yoksa bacağımızı
mı keseceğini anlamaya çalışırız. Bir cerrah ya da onun yardımcısı
rolünü kendimize yakıştırmayız.
Dünyadaki gelişmeleri, sorunları izlemek ve bir değerlendirme
yaparak geleceği tahmin etmek gibi bir alışkanlığımız yoktur. Bölge
mizde büyük bir çatışmanın olacağına daır her türlü belirti varken
ve bunun sonucunda yeni bir harita ortaya çıkacağı belliyken biz te
levizyonların köşesindeki döviz ve borsa rakamlarına bakarak eko
nomiye yön veririz ve büyük çatışmaya ebedi bir barışın olacağı bir
dünyaya göre hazırlanırız. Allı pullu binamızın, temelleriyle ilgiien
mediğimiz için, en küçük bir sarsıntıda yıkılabileceğini ve üstteki
güzelliklerin hepsinin toprağa karışacağını düşünmeyiz.
Bize göre siyasetin ülkeyi güçlü kılmak, dünyadaki gelişmelere
hazırlıklı olmak gibi bir hedefi yoktur. Sağcı, solcu, dindar, laik,
milliyetçi gibi saflara ayrılıp insanların manevi dünyasında huzur
içinde olması sağlamaya çalışır, bir de ceplerine üç beş kuruş fazla
para koyarsak devlet olmanın gereklerini yerine getirmiş oluruz.
Haritalar değiştirilmek istenirse nasıl davranacağımızı Kurtlar Vadi
si'nden ve Çılgın Türkler'den aldığımız ilhamla hallederiz. Dünya
nın en iyi gömlek ve havlularını yapar, bunları satar, aldığımız si
lahlarla kendimizi savunuruz.
Bana göre haritaların değişmesinde hiçbir sakınca yoktur ve
Türkiye bu konuda çaresiz değildir. Sadece bu duruma uygun bir
tavır sergilememektedir. Dünyadaki ülkeleri risk sıralamasına tabi
tutsak biz en az riskli ülkelerden biri oluruz. Böyle bir ülke başkala
rının çizdiği haritalara bakarak geleceğini görmek yerine kendisi bir
harita çizmelidir. Barzani'nin kendine göre bir harita çizip televiz-
211 • D E V R İ Y E
Kını Kazanacak?
Bir çatışmanın etkisi farklı koşullarda açıklanması güç değişik
likler gösterir. Bosna'da yüzbinlerle ifade edilen ölü sayısı ve gözle
nen vahşet Lübnan'dakini önemsememizi gerektirebilir. Bosna'da
her gün yaşanan trajedinin Lübnan'daki küçük bir benzeri tüm
dünyayı ayağa kaldırdı. Oysa öncekiler ne kadar az ilgi çekmişti.
Amacım lsrail'in yaptığı insanlık dramını küçültmek değil, ama
duygularımızın bile bize ait olmadığına, acılarımızın şiddetini, mut
luluğumuzun yoğunluğunu başkalarının belirlediğine ve bizim gibi
sıradan insanların her şeyimizle belirlenen konumda olduğumuza
işaret etmek istiyorum.
Biz olayları duygularımızla algılarken başkalarının derin hesap
lar içinde olduğunu çoğunlukla göz ardı ederiz. Olayların arkasında
sürüklenen konumda olmamak için bir yol buldum. Beynimi arala
rından su bile sızmayan i�i bölmeye ayırdım ve birine duygularımı
diğerine aklımı koydum. Biriyle gözyaşı dökerken diğeriyle duygu
larından tamamen arınmış olarak olayları izlemeye çalıştım.
212 ° M A H İ R K A Y N A K
Sitem
Değer verdiğim bir dostum "Kim Kazanacak?" başlıklı yazım
nedeniyle sitem etti. Küçücük çocukların can verdiği bir çatışmada,
bu insanlık trajedisini bir yana bırakıp, savaşın galibini aramamın
yakışıksız olduğunu söyledi. Teşhisimin yanlışlığının veya doğrulu
ğunun hiçbir önemi yoktu ve itirazı bu noktada değildi. Böylesine
bir acının yaşandığı bir ortamda hala siyasi analizler yapmamı bana
yakıştıramıyordu.
Belki de tavrımı bir yakınının cenazesine katılıp orada günlük
olaylan konuşanlara benzetmişti. Bunları tartışmanın, en azından,
zamanı değildi.
214 • M A H İ R K A Y N A K
Mesut Yılmaz
Yazılarımda genellikle kişilerden söz etmem ve sadece politi
kaları tartışırım. Yazımın başlığının bir isim olması onun siyasi
bir anlayışın simgesi olmasından kaynaklanıyor. Onun hakkında
ki ilk beyanatım Özal'ın cumhurbaşkanı olup olmayacağının tar
tışıldığı günlere rastlar. Özal'ın cumhurbaşkanı olmayacağını,
olursa yerini Mesut Yılmaz'ın alacağını, ama dünya görüşlerinin
çok farklı olduğunu ve Yılmaz'ın ANAP'ı Özal'ın çizgisinden fark
lı olarak ABD ekseninden Avrupa çizgisine taşıyacağını söylemiş
tim. Olacakları doğru tahmin edememiştim, ama sonuç bekledi
ğim gibi oldu.
AB karşıtı değilim, ama onun siyasi bir güç ve dünya dengele
rinde etkin bir aktör olacağını hiçbir zaman düşünmedim. AB'yi
oluşturanlar iki konuda hata yapıyordu. Ekonomilerinin güçlü ol
duğunu sanıyor, ama ekonominin damarlarında dolaşan kan olan
enerjinin ABD ve Rusya'nın kontrolünde olduğunu göz ardı ediyor
lardı. İkincisi dünyada barışın kural değil istisna olduğunu, askeri
gücün her zaman devreye girip var olan dengeleri alt üst edeceğini
hesaplamıyorlardı. Demokrasi ve insan haklarından başka söyleye
cekleri bir söz yok gibi davranıyorlardı.
AB'nin geleceğini karartan çok daha önemli bir faktör vardı. ln
giltere onun bir parçası değil onu kontrol eden bir güç olma iddi
asındaydı. Herkes yeni bir dünya gücü olarak AB'ye bakarken ben,
İngiltere'nin küresel sermaye ile anlaşarak ve onun hareket üssü
olarak neler yaptığım izliyordum. Bana göre içinde İngiltere'nin ol
duğu bir AB gerçekleşemezdi. Eğer yeni bir denge oluşacak ve Av
rupa bunun içinde bir aktör olarak yer alacaksa, birliğin üç temeli
olmalıydı. Bunlar Almanya, Fransa ve Türkiye idi. Türkiye stratejik
ve askeri bir üs olarak yapılandırılmalıydı.
Bu tercihim değil böyle bir yapının nasıl kurulabileceği konu-
217 • D E V R İ Y E
Bazen...
Arada sırada kullandığım bir sözü tekrar etmek istiyorum: "Ye
nilmek güzeldir. " Her zaman doğru olmasa bile yenilginin kendine
özgü faydaları vardır. Yenilen arkasında kin ve intikam duyguları
bırakmaz. Galip geldiğini düşünen, ulaştığı yeri, kendi hedefiymiş
gibi algılar ve onu değiştirmeye çalışmaz. Aksine bu durumun savu
nucusu haline gelir.
Genel kanı, ABD'nin Irak'ta hedeflerine ulaşamadığı ve arkasın
da küçültücü bir yenilgi bırakarak çekileceği yönünde. Eğer hedefin
Irak'm var olan sınırları içinde demokratik bir ülke haline getirmek
olduğunu düşünüyorsanız bu yargınız doğrudur, ama eğer proje
başka ise ve asıl amaç bölünmüş bir Irak oluşturmaksa neden başa
rısız olsun?
Eğer bir ülkeyi yönetenlerden hoşnut değilseniz onu değiştir
meye çalışırsınız. Ama ülkenin, yöneten kim olursa olsun, sizin için
bir sorun olacağını düşünüyorsanız o zaman onu değiştirmekten
başka bir çareniz kalmaz.
Savaşın nihai amacının galip gelme olduğunu düşünenler bunu
algılayamaz. Sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı'nda ABD, görünüşte
hasmı olan İran'a, İrangate skandalı olarak adlandırılan süreç için-·
de , silah sağlamıştı ve bunun başkanın bilgisi dahilinde yapıldığı
anlaşılmıştı . ABD müttefikinin zafer kazanmasını istemiyordu.
Acaba savaşın tek amacının zafere ulaşmak olduğunu düşünür
ken yanılıyor muyuz? Amaç yeni bir yapı oluşturmak ve buna ulaş
mak için kazanmak kadar kaybetmek de gerekli olabilir mi?
219 • DEVR İ Y E
ABD Irak'ı terk ederken arkasında bir değil üç tane galip grup
olacak. Kürtler kendi devletlerini kuracak, şiilerle sünnilerin bir
arada yaşamaları mümkün olmayacak ve ayrışacaklar. ABD de, tari
hin en büyük gücü unvanını taşımasına rağmen. bir avuç direnişçi
nin iradesine boyun eğip çekilecek. Bir yanda eski Irak'ı oluşturan
insanlar sokaklarda gösteriler yapıp zaferi kutlarken ABD'nin siyaset
planlayıcıları da bir şampanya patlatacak ve sırada kim var diyecek.
ABD yönetimindeki iki isim bir bahse de girebilirler. Birisi yeni
dolar milyarderleri listesine şiilerin önderinin gireceğini söylerken
diğeri bunun bir Kürt olacağında ısrar edebilir. Bunlardan biri
önemli bir iş başarmanın tadını çıkarmaya kalkabilir, ama diğeri SS
CB'nin dönüşüm sürecinde önemli rolü olduğu için onu küçümse
yebilir, ama çaylakların cesaretini kırmamak gerektiğini düşünerek
sessiz kalabilir. Deneyimli olanı kutlama faslını bitirip yeni projeyi
tartışmaya başlar. Ona göre adına Suriye denen ülkenin de yeniden
şekillendirilmesi gereklidir. Yönetime Sünni bir grubu getirmekle
yetinmeli midir, yoksa onun da parçalanması ve bir yerlere eklen
mesiyle yeni bir yapı mı oluşturulmalıdır, konusunda tartışma baş
lar. Kıdemli siyasetçi, tarihte ilk defa iki ülke arasındaki sınırı bir
demiryolu hattı ile belirleyen İngilizlere hayranlık duymaktadır.
Herhalde cetveli almaya üşendikleri için hazır bir çizgiyi kullanmış
olmalıdır diye düşünür. Aklına bir muziplik gelir ve bir sınırı bir
evin yatak odasının ortasından geçirip karı kocayı ayırsam insanlar
bunu da kutsar ve bu sınırı korumak için can verirler mi diye düşü
nür. Sonra bu fantezisinden vazgeçer ve telgraf direklerinin yeni sı-·
nır olması konusunda anlaşırlar. Direklerin her iki tarafındakiler de
sevinç içindedir, çünkü yeni devletlerini kurma başarısını göster
mişlerdir.
Orta Doğu'da insani trajedilerin en üst boyutta yaşandığı bir
dönemde olayları hafife alıp sınır tartışmaları yaptığım için kendimi,
sizden önce ben kınıyorum. Söylemek istediğim şey insan olmanın
220 • M A H İ R KAYNAK
Bakış Açısı
Dünyanın herhangi bir yerinde bir terör eylemi gerçekleştirilir
se hemen terör örgütlerinin isimlerı gündeme taşınır, bunların biri
sinin esas aktör olduğu konusunda genel bir mutabakat oluşur. Şu
anda da lngiltere'de önlenen terör eyleminin El-Kaide'nin eseri ol
duğu bu analizlerin ortak kanısı haline geliyor.
Bu bakış açısına göre sistem dışı davranan, motifleri çoğunlukla
intikam ya da Batı aleyhtarlığı olan terör örgütleriyle dünyanın say
gın devletleri karşı karşıyadır ve savaş bunlar arasında cereyan et
mektedir. Yıllardır tüm dünyaya kök söktüren El-Kaide'nin izi bu
lunamamış, çağı değiştiren eylemleri yaptığına inanılan gizli servis
ler bunlara sızamamış, özellikle dünyayı yönettiği kabul edilen Ya
hudiler bile bunlarla başa çıkamamıştır. "Böbürlenme padişahım,
senden büyük Allah var." sözünü doğrularcasına dünyanın efendile
rini dize getiren, onları tüm dünyada savaşmaya mecbur eden, bü
yük ABD üniversitelerinden mezun olmamış , eğitimsiz insanların
oluşturduğu hayalet örgütler pervasızca eylem yapmaktadır. Ne ula
şılan teknolojik düzey, ne de sistemin kullandığı büyük beyinler bu
sıradan insanların sergilediği üstünlükle başa çıkamamaktadır. T e
röristin yeni bir tarifi de şöyle yapılabilir: İmkansızı başaranlara te
rörist denir.
Hayatım boyunca anlatılan terörist hikayelerinden birine bile
inanmadım. Bazı kişiler terör eylemleri yapıyordu ve bunları hep
221 • D E V R İ Y E
çok soru var ki' Mesela geçmişte sizinle paylaştığım bir soruyu ha
tırlatayım: Öcalan herhangi bir örgütlenmesinin bulunmadığı, dev
let himayesinin söz konusu olmadığı hatta hiç tanınmadığı Kenya'ya
neden gitti? Siz olsanız gider miydiniz?
Bu açıdan baktığımda lngiltere'deki başarısız denilen terör eyle
minin bu şekilde sonuçlanmasının planlandığı yani teşebbüs aşama
sında kalmasının öngörüldüğünü düşünüyorum ve eğer teşhisim
doğruysa yarım kalmış bir eylem söz konusu değil, aksine tamam
lanmış bir operasyon karşısındayız.
Ekonomik açıdan fazla anlamlı bulmadığım borsa ve döviz kur
larına her terör eyleminden sonra mmlaka bakarım ve faydalı ipuç
ları bulurum.
Dünya Savaşı
Son günlerde tırmanan gerginliğin yeni bir dünya savaşına yol
açabileceği endişesi yaygınlaşıyor ve ABD yönetimine yakın kişilerce
de dile getiriliyor. Durum Birinci Dünya Savaşı öncesine benzetili
yor ve bir veliahdın öldürülmesinin zincirleme tepkilerle büyük bir
savaşa yol açmasına benzer bir sürecin yaşanabileceği söyleniyor.
İddiaların bir yanı doğru diğer yanı yanlış. Günümüzün büyük
bir değişim öncesinin tüm şartlarına sahip olduğu ve yeni bir dünya
düzenin kurulacağı doğru, ama bunun bazı etkilere yönelik tepki
lerle gelişen olayların sonucu olacağı yanlış.
Hiçbir büyük savaş öngörülmeyen olayların zincirleme etkile
riyle çıkmaz. Birinci Dünya Savaşı'nın hedefleri, muhtemel tarafları
ve beklenen sonuçları önceden biliniyordu ve amacı, izleyen yüzyıla
biçim verecek petroldü. Tarafları da İngiltere ve Almanya idi biz ise
savaşın konusuyduk.
Bugün için değerlendirmelerimi, uzun bir süreden beri, şöyle
223 • DEVR İ Y E
Muhasebe
İngiltere'deki teşebbüs düzeyinde kaldığı söylenen terör eyle
mine İngilizlerin şüpheyle baktığı, olayın abartıldığını düşündüğü
konuşuluyor. Ben olayın teşebbüs aşamasında kalmadığını, zaten
psikolojik bir yönlendirmeyi amaçlayan operasyonun tamamlanmış
sayılması gerektiğini yazmıştım. Bu durumda İngiltere'deki şüphe
ile benim söylediklerim arasında bir fark kalmıyor.
Sonuçları açısından değerlendirildiğinde, İngiliz kamuoyu ,
Müslümanlara karşı olumsuz tavrın güçleneceğini düşünürken, ben
225 • D E V R İ Y E
bölgeye karşı kayıtsızdır. Aktif rol oynayan lngiltere ile ABD arasın
daki ilişkilerin tam bir uyum içinde olduğu ortak bir yargıya dönüş
müştür, ama bence asıl sorgulanması gereken budur. Bu sorgulama
ülkeler düzeyınde değil, iktidarlar açısından yapılmalıdır. Benim ka
naatim Blair ile Bush yönetiminin aynı frekansta olmadıklarıdır. Bu
nedenle eylem Bush yönetimi veya İngiltere'deki Blair karşıtı güçler
ya da bu ikisinin ortak operasyonu olabilir. Önümüzdeki günlerde,
bölgedeki operasyonlarda, Fransa-ABD yakınlaşmasının bugünkü
İngiltere-ABD ortaklığının yerini alması halinde ve bunun özellikle
Suriye'ye yönelik operasyonlarda görülmesine şaşırmayacağım.
Bu olayın ayrıntılarıyla ilgilenmemin başka bir nedeni de var.
Geçenlerde emekli bir general, görevlileri dikkatli olmaya davet
için, bir kaç bomba attırdığını söylediği zaman, bölgede provokas
yon olduğunu düşündüğüm birçok eylemi hatırladım. Olayı gerçek
leştirenlerin kendilerince masum sayılan gerekçeleri olabilirdi, ama
siyasi düzeyde analiz yapıldığı zaman bugün karşılaştığımız manza
ranın temelinde bu masum sayılan eylemler yatmaktaydı.
Aslında önemli bir sorun karşısındayız. Bir politika izlerken
halka, daha doğrusu bu politikayı uygulayanlara açıklamalar yap
mak, olaylan anlatmak mı gerekir; yoksa birkaç eylemle onları iste
nilen yöne yönlendirmek mi daha doğrudur? Bugün izlenen yol bu
dur, ama ben bunun doğru olmadığını ve olabildiğince geniş bir
kadroya bilgi vermek gerektiğini düşünüyorum. Dar alanda pasla
şanlar itiraz ediyor ve "Anlayan vardı da anlatmadık mı?" diyorlar.
Tuzak
İs.rnil'le Hizbullah arasındaki savaşta kimin kazandığı tartışı
lırken bir konu göz ardı ediliyor. Bir süreden beri savaş kavra
mında büyük bir değişme gözleniyor. Savaşın çatışan tarafların
orduları arasında yapılacağı ve sivilleriµ, en azından ilkesel ola-
227 • D E V R İ Y E
öngörü
Önceden göremediğiniz ve çözüm için teorik bir model oluş
turamadığınız bir sorunu başarıyla çözmeniz, imkansız olmasa bi
le, zordur. Birinde başarılı olsanız bile bir başkasında, kazandıkla
rınızın hepsini birden kaybedebilirsiniz. Mesela bir soru soralım
ve buna cevap arayalım: Ülkesi işgal edilen Iraklılar ABD ile mü
cadele ederken, halkın ortasına bomba atmalı mıdır? Batı ile ihti
lafları olan kimseler metroları, halkın yoğunlukla yaşadığı yerleri
bombalamalı mıdır?
Bu sorunun iki cevabı var. Karşı taraf insafsızca sizi sömürüyor,
özgürlüklerinizi elinizden alıyor, inançlarınıza ve değerlerinize saygı
göstermiyorsa onunla her yola baş vurarak mücadele etmek en do
ğal hakkınızdır. Sıradan halk bunu desteklediği ve sonuçlarından
faydalandığı için hedef olması doğaldır.
Aslında sorun bir ahlak ve hukuk sorunu değildir. Bu yol başa
rı şansının olup olmadığı açısından da irdelenmelidir. Benim kana
atim izlenen yol karşı tarafın rahatsız olduğu ve korktuğu bir yol
değildir. Mücadele edenler, bilerek ve istenerek, bu yola sevk edil
mektedir. Batı dünyası modern silahlar, üstün teknolojiler peşinde
koşarken onunla mücadele edenlerin sadece vatanseverlik, inançla
ra bağlılık ve onun için her türlü fedakarlığa hazır olmakla yetinme
si ve başarı şansının kendi tarafında olduğuna inanması aymazlıktan
öte bir anlam taşımaz.
Bir insan savaş aracı olarak neyi kullanıyorsa onu tüketir. Bir
taraf çatışmada silahlarını kullanıp onu tüketirken öbür taraf vatan
severliğini, inançlarını kullanırken onu tükettiğinin farkına varmaz.
En üstün ideallere sahip olanlar, bir süre sonra, hiçbir değer yargısı
olmayan ölüm makinelerine dönüşür. Giderek kendisi gibi düşün
meyen, inançlarını paylaşmayan herkesi düşman olarak görür ve
çevresini tasfiyeye başlar. Tek kişi kalıncaya kadar.
23Ü • M AH İ R K A Y N A K
Nasıl Yönetiliyoruz?
Dünyayı yöneten ekibin lideri ile randevuma giderken epey he
yecanlanmıştım. Konforlu, ama saraya hiç benzemeyen bir büroya
alındım. Karşımda sıradan bir bürokratı andıran orta yaşlı birisi, gü
zel ve etrafı çiçeklerle süslenmiş bir masada oturuyordu. Masasında
çocukları ve karısına ait olduğu anlaşılan bir fotoğraf vardı. Biraz
başarılı olduğuna inananların sevgililerinden ve metreslerinden söz
etmelerinin doğal olduğu bir ortamda bu resmi yadırgadım. Dünya
yı yönettiği söylenen bu insanın başında ne bir taç vardı ne de elin
de asası. Yerlerimizi değiştirsek kimse bu değişikliğin farkına bile
varmazdı.
hareket eden, yönetimde söz sahibi olan kişiler vardır. Ama bunlar
şatafa tlı bir hayat süren krallar ya da şöhretli önderler değildir çoğu
zaman. Arada sırada bu rolü oynamak zorunda kalan üyelerimiz
bundan pek hoşlanmazlar.
Avrupa
Dünyada birçok sıcak gelişmeler varken Avrupa'nın geleceğini
tartışmak çok anlamlı sayılmayabilir. Bunu eski bir hastalığımın
depreşmesi de sayabilirsiniz. Geçmişte hem ülkemizde hem de dün
yadaki olayları Avrupa ile ABD'nin karşılıklı konumlarıyla açıklıyor
ve bu nedenle istihzaya varan tepkilerle karşılaşıyordum. Ülkemiz
de darbe yapan ve kahraman sayılan kimselerin gerçekte bu büyük
rekabetin bir aracı ve maşası olduklarını düşünüyor ve hiçbir geliş
meyi iç dinamiklerle açıklamıyordum. Araplarla İsrail arasında çı
kan her savaşın ileri sürülen gerekçelerini ciddiye almıyor ve ulaşı
lan sonucun dünya ekonomisini nasıl etkilediğini anlamaya çalışı
yordum.
Bana göre büyük gµçlerin dışındaki hiçbir ülke bir aktör değil
di ve onlara atfedilen her davranışın arkasında büyükler arasındaki
234 • M AHİR K A Y N A K
Gönderelim mi?
Lübnan'a gönderilecek barış gücüne katılma karan gündemin
ilk sırasında. Destekleyenlerin çok güçlü bir gerekçesi var. Bölgede
etkin olmak isteyen ülkemizin, bu görevin dışında kalması, hem
kendi güvenliğimiz hem de bölgedeki rolümüz açısından kabul edi
lemez.
Bu konuda karar vermek için gönderilecek askeri güçten ne
beklendiğinin gerçekçi olarak tespiti gerekir. Cevap vereceğimiz ilk
soru Lübnan'da çatışan tarafların kimler olduğudur. Savaştan en
çok zarar gören Lübnan olmasına rağmen onun çatışmanın tarafı ol
duğu söylenemez. İsrail, kimin hazırladığı bilinmeyen asker kaçır
ma provokasyonu ile, Lübnan'a değil Hizbullah'a savaş açmıştır ve
asıl amaç bölgedeki İran etkisini ortadan kaldırmaktır.
236 • M A H İ R K A Y N A K
Rol ve lş
Çalıştığınız iş yerinde etrafın temiz olmasının iyi olacağı söyle
nebilir ve sizden temizlik yapmanız istenirse işyerindeki konumuza
ve rolünüze bakarak bunu reddedebilirsiniz. Bu size önerilen işin
gereksiz olduğu anlamına gelmez, ama konumunuzla size önerilen
iş arasında bir uyum olmadığı için talebi geri çevirirsiniz.
Şu anda Lübnan'a asker gönderilmesi tartışmalarında sadece
görevin gerekli olduğu, askerlerimizin orada bulunmasının hem bi-
238 • M A H İ R K A Y N A K
Lübnan'ın Gizledikleri
lsrail'in asıl hedefi nedir, savaş stratejisi neyi amaçlıyor? Kaybe
den taraf kim? Barış gücünü bekleyen riskler neler? Ruslar neden
sessiz? Türkiye ne yapmalı? İşte bu soruların yanıtları. . .
24Ü • M A H İ R K A Y N A K
Terörü Anlamak
30 Ağustos'ta iki konunun gündemin ön sıralarındaki yerini
koruduğunu gözledik. Terör ve irtica, tehdit değerlendirmesinde,
ön sıradaydı.
Yıllardır terörün doğru değerlendirilmediğini, sistemli bir anali
zin yapılmadığını düşünüyorum. Bu mücadele metoduna terör adı
nın verilmesi olayları tarafsız analiz etmemizi engelleyen en önemli
sebeplerden birisi. İçinde barındırdığı olumsuzluk duygusal tepkiler
vermemize neden oluyor ve soğukkanlı bir değerlendirme yapma-
243 • DEVRİYE
Duruluk
Bazı insanlar duru, berrak bir su gibidir. Sözlerinden ne kastet
tiğini, ı,e düşündüğünü kolayca anlarsınız. Bazıları ise bulanık bir
su gibidir. Her cümleleri kendi içinde tutarlı, ama diğer sözleriyle
taban tabana zıt olabilir. Bunlarla tartışmak da mümkün değildir.
245 • D E V R İ Y E
Çünkü fikrin tümünü değil her cümleyi ayı ayrı tartışır. Bir sözleri
nin diğerleriyle çelişmesi bir sorun değildir onlar için.
Türkiye'nin ne düşündüğünü anlayamıyorum. Birbiriyle çelişen
bir sürü düşünce arka arkaya sıralanıyor. Sözlerin tumturaklı olma
sı, halkın hoşuna gidecek şeylerin söylenmesi yeterli sayılıyor.
Dış politikamızın milli çıkarlara dayalı olduğu ve her davranışı
mızın bu yönde olacağı söyleniyor ve hemen arkasından dünyada
barışı sağlamak, çocukların ölmesini engellemek için ne gerekirse
yapacağımız ilan ediliyor. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu
kimse bilmiyor.
Bir gün farklılıkların zenginlik olduğu, başka bir gün ve fark
lı şartlarda bunun ayrışma nedeni olduğu söylenebiliyor, ama in
sanları bir arada tutan ya da ayrıştıran nedenin tanımını kimse
yapamıyor.
Üstelik milli çıkar tanımı o kadar ucuzlatılıyor ki kendinizi
bir işportacının karşısında zannediyorsunuz. Alacağınız bir kredi,
satacağınız bir mal, gelecek turistlerin sayısı ve harcayacakları pa
ranın miktarı milli çıkarlarınızın bir ölçüsü olabiliyor. Bazen öl
çümüz ortak bir tarih oluyor ve zamanın düz bir çizgi izleyeceği-
ni ve günümüzde her şeyin geçmişin bir tekrarı olması gerektiği
ni düşündüğümüz sanılabiliyor. İstediğimiz zaman ortak kültürü,
dilediğimizde din kardeşliğini, o da olmazsa komşuluğumuzu bir
yakınlık sebebi sayabiliyoruz. Bazen bunu o kadar ileri götürüyo
ruz ki komşuların birbiriyle savaşmayacaklarını söyleyebiliyoruz
ve ben de Güney Amerika kıtasında savaşacak düşman aramaya
başlıyorum.
Savaşmayan asker, askerlerin ölmediği çatışma arıyoruz. Bizim
teröristlerimiz hain ve kalleş oluyor ve pusu kurup askerlerimizi şe
hit ediyor. Hain olmayan teröristin nasıl olacağını, bunları nereden
bulacağımızı merak ediyorum.
246 • M A H İ R K A Y N A K
Devriye
Güneydoğu'dan aldığımız haberler birbirine benziyor. "Devriye
görevini yapan birliğimiz pusuya düşürüldü ya da yola döşenen ma
yının uzaktan kumandayla patlatılması sonucu askerlerimiz şehit ol
du. " Olayların bu şekilde cereyan etmesine rağmen biz metodumu
zu değiştirmiyoruz ve devriye çıkararak terörist arıyoruz. Ölenler
askerlik görevini yapmakta olan gençlerimizdir ve kısa sürede terör
le mücadele metotlarını öğrendiği varsayılıyor.
Olayların başladığı günden beri bu mücadelede yanlış bir yol
izlendiğini düşünüyorum. Kullanılacak birlikler mutlaka profesyo
nellerden oluşmalıdır ve askerlik görevini yapanlar bu işte kullanıl
mamalıdır. Uygulamanın hem etkinlik açısından hem de psikolojik
olarak olumsuz sonuçlar yaratacağım düşünüyorum. Eğer askerler
bu mücadelede kullanılırsa her askere gidenin bu riski taşıdığı dü
şünülür ve gelen şehit haberleri bu endişeyi pekiştirir.
Geçmişte özel timlerin kullanılması yoluna gidildi, ama polis
içindeki bu güçlerin siyasi etkilerle hareket ettiği, ideolojik yönleri
nin profesyonel kimliklerinin önüne geçtiği görüldüğü için, uygula
madan vazgeçildi. Terörle mücadele birimlerinin Silahlı Kuvvetler
bünyesinde oluşturulması ve profesyonel bir kadro olarak örgütlen
mesiyle bu olumsuzluk aşılabilir.
Asıl önemli yanlışlık devriye sistemidir. Teröristlerin yeri ·bi
linmemekte, ama olmaları muhtemel yerlere asker gönderilerek
aranmaktadır. Temas sağlandığında çatışma çıkmakta ve taraflar
kayıp vermektedir. Oysa temel kural şu olmalıdır: Terörist aran
maz . Yeri ve sayısı bilinir ve oraya hareket ve ateş gücü yüksek
birlikler gönderilir.
Devriye, göreve çıktığı andan itibaren, uygun yerlere yerleşti
rilen gözlemciler kanalıyla tespit e dilir, sayılan, araçları, gidiş
yönleri teröristlere bildirilebilir. Eğer olayın uluslararası boyutları
248 • M A H İ R KAYNAK
Savunma
Herkes bir düşünceyi, bir inancı, sınırları ya da başka bir şeyi
savunarak kendini yücelmiş hisseder. Oysa savunmak yenilgiyi ka
bul etmektir. Savunan bir insanın en büyük beklentisi var olanı ko
rumaktan ibarettir, ama savunmanın her zaman başarılı olacağının
bir garantisi de yoktur. Karşımda sadece savunan birisi olsa onunla
mücadele ne kadar kolay olurdu! Istediğim hatayı yapabilirdim, a
ma o hiçbir zaman bulunduğu konumdan bir adım öteye gidemez
ve ben, tesadüfen de olsa, uygun bir hamle yaparak, mevzilerinden
birini ele geçirirdim.
Hepimiz bir şeyleri savunuyoruz. Sınırlar değişmez, ideolojimiz
ilk günkü gibi kalacaktır, inançlarımızdan ödün vermeyiz diyoruz
ve bunun bir kahramanlık, bir fazilet olduğunu düşünüyoruz. Bir
çok değişikliğin bir yenilginin sonucu olarak kabul edildiğini, bu
değişikleri yaşayanların duruma ağlayarak katlandıklarını unutuyor,
bunları ölümüne savunuyoruz. Bugün kutsal saydığımız sınırların
gözyaşları ile çizildiğini gözardı ediyoruz.
Savunmanın alternatifi saldırı değil yeniden inşadır. Ülkede he
men herkesin bir şeyleri savunması ama yeni bir şey inşa edecek
projesinin olmaması bir güvensizliğin ve korkunun ifadesidir. Her
mücadelenin, büyük ihtimalle, yenilgiyle sonuçlanacağı, en iyi so
mıcun var olanı korumak olduğu şuur altında öylesine yerleşmiş ki
kimse bu çerçevenin dışına çıkamıyor.
252 • M A H İ R K A Y N A K
Kınama
Hayatımızın her aşamasında kızdığımız, yanlış olduğunu dü
şündüğümüz davranışlar vardır ve bunları, gücümüz yeterse zor
la durdururuz ama genellikle kınarız. Bütün hayatını bir şeyleri
kınayarak ve lanetleyerek geçiren yazarlar, bu yolla siyasi kariye
rini sürdüren politikacılar vardır ve bunlar çoğunluktadır. Çö
züm olarak ileri sürdükleri şey karşısındakinin bu tavrından vaz
geçmesinden ibarettir. Tartışmalar haklılık ve haksızlık üzerine
dir ve şüphesiz karşı taraf her zaman haksızdır. Onlara göre dün
ya bir mahkemedir ve haklı olanın hakkı teslim edilmelidir. Kay
bettikleri zaman haksızlığa uğradıklarını ve her şeyin kötüye git
tiğini söylerler.
Mesela, bazıları için, liberalleşme ve bunun doğal sonucu olan
küreselleşme iyidir ve aksini savunanlar insanları mutsuz yapacak
bir yolu izlemektedir. Gerçekte yanlış olan bu bakış açısıdır yani
önce iyi olan bir yol seçilip bunun gerçekleşmesine çalışmak hayal
kurmakla eşdeğerdir. Liberalleşme bir projedir ve daha önceleri de
denenmiştir, ama bu mümkün olan tek proje değildir. Diğer proje-
254 • M A H İ R K A Y N A K
Çıkmaz Sokak
Bir savaş kınamalarla ya da taraflardan birinin haksızlığını ispa
ta çalışmakla durdurulabilir mi? Terör olayları karşısındaki tavrımız
sıradanlığı aştı ve bayağılığa dönüştü. Önümüzdeki günlerde benzer
bir olayla karşılaşırsak kimin ne söyleyeceğini ezbere biliyorum.
Yetkililer kınayacak, başsağlığı ve acil şifa dileklerini sunacak ve
suçluların en kısa sürede bulunacağını söyleyecekler. Aslında failler
önceden bilindiği için kim yaptı sorusuna gerek kalmayacak ve ya
zarlarımız PKK üzerine çeşitlemeler yaparak sütunlarını dolduracak.
Bu tavır güvenlik güçlerimize de büyük bir rahatlık sağlayacak ve
olayın ne faili ne de hedefi konusunda uzun boylu düşünmeye ge
rek kalmayacak.
Olayları sadece kullanılan araç ve uygulanan metotlarla değer-
256 • M AH İ R K AY N A K
Devlet Kurmak
Devletleri halkın ya da bir kadronun kurduğunu inanılır. Oysa
bugün dünyada var olan iki yüze yakın bağımsız devletin pek azı
bu şekilde kurulmuştur. En son bağımsızlık örneği olan SSCB'nin
dağılmasından sonra ortaya çıkan devletlerin hemen hiçbirinin ba
ğımsızlığında ne halkının ne oralarda var olan kadroların rolü yok
tur. Bir sabah uyandıklarında bağımsız olduklarını görmüşlerdir.
Üstelik bağımsız devlet olmanın herhangi bir ön şartı da yok-
258 • M AHİR K A Y N AK
Papa'nıiı Sözleri
Birisi yanlış olduğunu düşündüğümüz ya da saldırı niteliğin
de bir şey yaparsa ona hemen tepki gösteririz. Tavrımızı cesareti-
260 • M A H İ R K A Y N A K