Professional Documents
Culture Documents
YÖKDİL Sosyal Bilimler Kelime Listesi
YÖKDİL Sosyal Bilimler Kelime Listesi
AWORDS
VITAL
YÖKDİL SOSYAL
VOCABULARY LIST
www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
evidence
evidence (n): kanıt, delil
drug
drug (n): ilaç | uyuşturucu
www.remzihoca.com 2
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
research
research (n): araştırma
researcher (n): araştırmacı
lack
lack (n): eksiklik
lack (v): eksik olmak, yoksun olmak
lacking (adj): eksik
region
region (n): bölge
regional (adj): bölgesel
3 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
in a region: bir bölgede
Preposition
in the region of: aşağı yukarı, civarında, yaklaşık
purpose
purpose (n): amaç
maintain
maintain (v): devam ettirmek | bakım yapmak | ifade etmek
maintenance (n): bakım | nafaka
www.remzihoca.com 4
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
in maintenance: bakımda Preposition
improve
improve (v): gelişmek
improvement (n): gelişme
allow
allow (v): izin vermek | olanak sağlamak, mümkün kılmak
5 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
allow time: zaman tanımak
Collocation
allow access: erişimine izin vermek
cause
cause (n): sebep
cause (v): sebep olmak
almost
almost (adv): neredeyse, yaklaşık, hemen hemen
www.remzihoca.com 6
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
● Almost all of the passenger in the bus were asleep when the accident happened.
Kaza meydana geldiğinde otobüsteki yolcuların neredeyse hepsi uyuyordu.
● By the time my father retires, he will have worked for almost thirty years.
Babam emekli olduğunda, neredeyse otuz yıl çalışmış olacak.
● It is almost impossible to learn a foreign language in a short time.
Yabancı bir dili kısa bir sürede öğrenmek neredeyse imkansızdır.
come up with
come up with (pv): (çözüm yolu vs) bulmak
determine
determine (v): belirlemek, karar vermek
determination (n): kararlılık, karar
determined (adj): kararlı
7 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
obvious
obvious (adj): bariz, açık, net
obviously (adv): bariz, açık, net bir şekilde
hardly
hardly (adv): neredeyse hiç, zar zor
barely (adv): neredeyse hiç, zar zor
scarcely (adv): neredeyse hiç, zar zor
Not: hardly, barely scarcely zarfları eş anlamlıdır ve şekil olarak olumlu görünmelerine
rağmen olumsuz bir anlamları vardır. Daima olumlu cümlede kullanılır ama cümle olumsuz
çevrilir.
www.remzihoca.com 8
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
occur
occur (v): meydana gelmek, olmak
rely on
rely on (pv): bel bağlamak, güvenmek, muhtaç olmak
reliance (n): güvenme, bağımlı olma
reliable (adj): güvenilir
unreliable (adj): güvenilmez
● Plants rely on the soil, water, and the sun for energy.
Bitkiler enerji için toprağa, suya ve güneşe muhtaçtır.
● This organization relies entirely on voluntary donations.
Bu organizasyon tamamen gönüllü bağışlara bel bağlamıştır.
● Jack hardly ever relies on other people for help.
Jack, yardım için diğer insanlara neredeyse hiç güvenmez.
● Increasing reliance on solar energy will save both jobs and lives.
Güneş enerjisine olan bağımlılığı arttırmak, hem iş hem de hayat kurtaracaktır.
● It seems that our sense of direction is not always reliable.
Yön duygumuz her zaman güvenilir değil gibi görünüyor.
● He's the last person I would ask help from, because he is completely unreliable.
Yardım isteyeceğim son kişi o, çünkü tamamen güvenilmez.
9 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
concern
concern (n): endişe
concern (v): endişelendirmek | ilgilendirmek
concerned (adj): endişeli | ilgili
concerning (adj): endişe verici
concerning (prep): ...ile ilgili
decline
decline (n): azalma | gerileme, çöküş
decline (v): azalmak | reddetmek | gerilemek
declining (adj): azalan | gerileyen
www.remzihoca.com 10
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
Synonyms (decline: azalmak): fall, decrease, drop, decline, shrink, diminish, lessen
Synonyms (decline: reddetmek): refuse, reject, turn down, decline
Synonyms (decline: gerilemek): deteriorate, fade, weaken, decline, worsen
Synonyms (decline: azalma): fall, decline, reduction, decrease, drop
ancestor
ancestor (n): ata
counterpart
counterpart (n): emsal, muadil, denk
Açıklama: başka bir yerde aynı değerde olan, aynı amacı olan kişi veya eşya
11 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
consume
consume (v): tüketmek, kullanmak
consumption (n): tüketim
consumer (n): tüketici
rapid
rapid (adj): hızlı
rapidly (adv): hızlıca
www.remzihoca.com 12
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
invest
invest (v): yatırım yapmak
investment (n): yatırım
investor (n): yatırımcı
behave
behave (v): davranmak
behaviour (n): davranış
13 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
violence
violent (adj): şiddetli, şiddet içeren
violence (n): şiddet
violently (adv): şiddetli bir şekilde
● He was eventually sentenced to five years in prison for that violent crime.
Sonunda bu şiddet içeren suçtan beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.
● The wind shook the house violently.
Rüzgar evi şiddetle sarstı.
● He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
Siyahların eşit haklar için olan savaşlarını şiddet içermeden kazanabileceklerine inanıyor-
du.
ancient
ancient (adj): eski, eski çağ, antik
describe
describe (v): tasvir etmek, tanımlamak, betimlemek, tarif etmek, anlatmak
description (n): tasvir, tanım, betimleme, tarif
www.remzihoca.com 14
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
● Can you describe to me the difference between black tea and green tea?
Bana siyah çay ile yeşil çay arasındaki farkı anlatabilir misin?
● He accurately described what happened there.
Orada olanları tam olarak anlattı.
● The beauty of the scenery is beyond description.
Manzara güzelliğini anlatmaya kelimeler yetmez.
● Witnesses provided detailed descriptions of the robbers.
Görgü tanıkları soyguncular hakkında ayrıntılı açıklamalar yaptı.
competition
compete (v): yarışmak, rekabet etmek
competition (n): yarışma, rekabet
competitor (n): yarışmacı, rakip
competitive (adj): rekabetçi
● Many high school students compete to get into the best universities.
Birçok lise öğrencisi en iyi üniversitelere girmek için yarışır.
● He got a prize for winning the competition.
Yarışmayı kazandığı için bir ödül aldı.
● All the competitors are trying to get their piece of the pie.
Tüm yarışmacılar pastadan bir dilim almaya çalışıyorlar.
● If your prices were competitive, we would place a large order.
Fiyatların düşük olsaydı, büyük bir sipariş verirdik.
claim
Preposition
claim (v): iddia etmek | talep etmek | can almak
claim (n): iddia | talep
15 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
● He claims to be a socialist, and yet he has two houses and a Rolls Royce.
Sosyalist olduğunu iddia ediyor, ancak iki evi ve bir Rolls Royce'u var.
● He claimed that he had discovered a new comet.
Yeni bir kuyruklu yıldız keşfettiğini iddia etti.
● The typhoon claimed many lives.
Tayfun birçok can aldı.
● There is no scientific basis for these claims.
Bu iddiaların bilimsel bir temeli yoktur.
● She has a claim on her deceased husband's estate.
Ölen kocasının mülkünde bir talebi var. (onun olduğunu iddia ediyor)
certain
certain (adj): kesin, emin | belli, belirli, bazı
certainly (adv): kesinlikle, elbette
uncertain (adj): belirsiz, karasız
certainty (n): kesinlik
uncertainty (n): belirsizlik
www.remzihoca.com 16
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
● I'm almost certain that Jack will get into the university of his choice.
Jack'in istediği üniversiteye gireceğinden neredeyse eminim.
● Certainly he is handsome and intelligent, but there is something about him that I can't like.
Kesinlikle yakışıklı ve zeki, ama onun hakkında sevemediğim bir şey var.
● The uncertainty about the weather has had a definite effect upon the Englishman's character.
Hava durumu hakkındaki belirsizliğin İngilizlerin karakteri üzerinde kesin bir etkisi oldu.
agree
agree (v): anlaşmak, aynı fikirde olmak
agreement (n): anlaşma
disagree (v): aynı fikirde olmamak
disagreement (n): anlaşmazlık
● Even though I disagree with what you say, I fully acknowledge your right to say it.
Söylediklerine katılmıyor olmama rağmen, bunu söyleme hakkını tamamen onaylıyorum.
● Even though we disagree on many things, there are some things we agree on.
Pek çok konuda hemfikir olmamamıza rağmen, üzerinde anlaştığımız bazı şeyler var.
● The meeting was called off as there was no hope of agreement on either side.
İki tarafın da anlaşma umudu olmadığından toplantı iptal edildi.
● Most disagreements in a marriage result from the wife talking too much and the husband
not listening enough.
Evlilikteki çoğu anlaşmazlık kadının fazla konuşması ve kocanın yeterince dinlememesin-
den kaynaklanır.
believe
believe (n): inanmak
belief (n): inanç
believer (n): inanan
17 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
believable (adj): inanılabilir
unbelievable (adj): inanılmaz
access
access (n): erişim
accessible (adj): erişilebilir
inaccessible (adj): erişilemez
www.remzihoca.com 18
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
● A bridge gives access to the island.
Adaya bir köprü erişim sağlıyor.
● All students have access to the library.
Bütün öğrencilerin kütüphaneye erişimi var.
● The shopping district is easily accessible from our house.
Alışveriş bölgesine evimizden kolayca ulaşılabilir.
● The slightest damage to a CD or DVD could make the information on the disc inaccessible.
Bir CD veya DVD'ye en ufak bir hasar, diskteki bilgileri erişilemez kılar.
manage
manage (v): yönetmek | başarmak
management (n): yönetim
manager (n): yönetici
argue
argue (v): tartışma | ileri sürmek
argument (n): tartışma | iddia, argüman
19 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
argue constantly: sürekli tartışmak
get into argument: tartışmaya girmek
settle argument: tartışmayı çözmek Collocation
heated argument: hararetli tartışma
put forward argument: bir iddia öne sürmek
Not: argue ve arguement ileri sürmek, iddia anlamındayken “that SVO” ile kullanılabilir.
● After they argued, they didn't speak to each other for a week.
Tartıştıktan sonra bir hafta boyunca birbirleriyle konuşmadılar.
● Jack and Mary's relationship was very volatile and they argued constantly.
Jack ve Mary'nin ilişkisi çok dengesizdi ve sürekli tartışıyorlardı.
● Columbus argued that he could reach India by going west.
Columbus, batıya giderek Hindistan'a ulaşabileceğini ileri sürdü.
● The argument lasted a long time because nobody would admit to being in the wrong.
Tartışma uzun sürdü çünkü kimse yanlış olduğunu kabul etmedi.
● Jack and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room.
Jack ve Mary, John odaya girdiğinde, hararetli bir tartışmanın ortasındaydı.
● It is not a convincing argument.
İkna edici bir argüman değil.
employ
employ (v): iş vermek | kullanmak
employment (n): istihdam
employer (n): işveren
employee (n): işçi
unemployment (n): işsizlik
unemployed (adj): işsiz
www.remzihoca.com 20
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
● Seasonal work is one type of temporary employment.
Mevsimlik iş bir tür geçici istihdamdır.
● The job applicant did not meet the expectations of the employer.
İşe başvuran, işverenin beklentilerini karşılamadı.
● Employees who successfully sell more make more money.
Başarılı bir şekilde daha fazla satış yapan çalışanlar daha fazla para kazanıyor.
● After the Great Depression, about 25 percent of working Americans were unemployed.
Büyük Buhran sonrası, çalışan Amerikalıların yaklaşık yüzde 25'i işsiz kaldı.
● This increase in unemployment is a consequence of the recession.
İşsizlik oranındaki bu artış, durgunluğun bir sonucudur.
inhabitant
inhabit (v): bir yerde yaşamak, ikamet etmek
inhabitant (n): yerli, sakin
familiar
familiar (adj): aşina, tanıdık
familiarity (n): aşinalık
unfamiliar (adj): aşina olmayan, yabancı
● The school was familiar to him as he had been there when he was younger.
Okul, gençken orada bulunduğu için ona tanıdık geldi.
21 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
● You should look up all unfamiliar words in a dictionary.
Aşina olmadığınız tüm kelimelere bir sözlükten bakmalısınız.
precise
precise (adj): tam, eksiksiz, isabetli
precisely (adv): tam olarak, eksiksiz şekilde
precision (n): hassaslık, isabet
afford
afford (v): (maddi) gücü yetmek, karşılamak
affordable (adj): makul fiyatlı
unaffordable (adj): pahalı
● I can't afford to buy a new bike, so I'll have to manage with this old one.
Yeni bir bisiklete gücüm yetmez, bu yüzden bu eskisiyle idare etmem gerekecek.
www.remzihoca.com 22
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
former
former (adj): önceki, eski
formerly (adv): önceden, eskiden
find out
find out (pv): bulmak, keşfetmek, öğrenmek
● I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road.
Bu yolun bakımından kimin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyorum.
● I was really disappointed when I found out that I hadn't passed the exam.
Sınavı geçmediğimi öğrendiğimde gerçekten hayal kırıklığına uğradım.
bring up
bring up (pv): çocuk yetiştirmek | gündeme getirmek | kusmak
● He was brought up by his grandfather because both of his parents had died in a car
accident.
Dedesi tarafından büyütüldü, çünkü her iki ebeveyni de araba kazasında ölmüştü.
● You picked a bad time to bring up that topic.
Bu konuyu gündeme getirmek için kötü bir zaman seçtin.
23 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
result
result (n): sonuç, netice
go through
go through (pv): yaşamak, geçirmek, deneyimlemek
www.remzihoca.com 24
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
break out
break out (pv): patlak vermek, başlamak
● A fire broke out last night and three houses were burnt down.
Dün gece bir yangın çıktı ve üç ev yandı.
● A war broke out between the two countries.
İki ülke arasında bir savaş patlak verdi.
experience
experience (n): tecrübe, deneyim
experience (v): tecrübe etmek, yaşamak, geçirmek
experienced (adj): tecrübeli, deneyimli
inexperienced (adj): tecrübesiz, deneyimsiz
tradition
tradition (n): gelenek
traditional (adj): geleneksel
traditionally (adv): geleneksel olarak
● Historians say that this tradition dates back to at least 2,000 BC.
Tarihçiler bu geleneğin M.Ö. 2.000 yıllarına dayandığını söylüyor.
25 www.remzihoca.com
YÖKDİL SOSYAL VOCABULARY LIST
● It is traditional to wear black to a funeral.
Bir cenazede siyah giymek gelenekseldir.
● Many ethnic groups traditionally give money as a wedding gift.
Birçok etnik grup geleneksel olarak düğün hediyesi olarak para verir.
require
require (v): gerektirmek
requirement (n): gereklilik
required (adj): gerekli
www.remzihoca.com 26
YDS DERSLERİ
Çeviri, kelime, okuma çalışmaları ve soru çözüm stratejileri ile
seviyeniz ne olursa olsun sizi YDS’ye eksiksiz hazırlayacak internetin
olduğu her yerden istediğiniz zaman ulaşabileceğiniz online eğitimler
sunuyoruz.
YÖKDİL DERSLERİ
Sosyal Bilimler, Sağlık Bilimleri ve Fen Bilimleri alanlarına yönelik
çeviri, kelime, okuma çalışmaları ve soru çözüm stratejileri ile
seviyeniz ne olursa olsun sizi YÖKDİL’e eksiksiz hazırlayacak internetin
olduğu her yerden istediğiniz zaman ulaşabileceğiniz online eğitimler
sunuyoruz.
ÇEVİRİ DERSLERİ
İster sınav için ister akademik kariyeriniz için katılabileceğiniz
Akademik Çeviri Dersleri ile kısa sürede İngilizce'den Türkçe'ye çeviri
bilginizi geliştirebilirsiniz. Çeviri dersleri aracılığıyla çeviri bilginizin
yanı sıra hem okuma-yazma becerinizi hem de kelime bilginizi ileri
seviyeye taşıyabilirsiniz.
KİTAPLAR
YDS ve YÖKDİL’e yönelik titizlikle hazırladığımız kitaplarımızı, internete
erişiminizin olmadığı zamanlarda YDS ve YÖKDİL sınavlarına eksiksiz
hazırlanmak için rehber olarak kullanabilirsiniz.
ONLINE UYGULAMALAR
İnternete bağlanabilen tüm cihazlarda rahatça kullanabileceğiniz
İngilizce öğrenme uygulamalarımızla, öğrenmeyi hem zevkli hale
getiriyor hem de bireyselleştiriyoruz. Üstelik tüm uygulamalarımızı
online derslere katılan kullanıcılara ücretsiz sunuyoruz.
Rh Pozitif Yayıncılık Danışmanlık ve Eğitim, Öğretim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.
Ertuğrulgazi Mahallesi Ceylanbeyli Sk. No:29 Pk:26140 Tepebaşı | Eskişehir
0(850) 532 74 74 | 0(532) 365 01 08
iletisim@remzihoca.com
www.remzihoca.com