Professional Documents
Culture Documents
TBK m. 420 uyarınca ceza koşulu Borçlar Kanunundaki bu hüküm uyarınca ya her iki
taraf için aynı kapsam ve koşulla belirlenmiş̧ olmalı ya da işçinin lehine olması halinde
geçerli sayılacaktır. Böylece, bu konudaki Yargıtay içtihadıTBK m. 420 ile pozitif
düzenlemeye dönüşmüştür.
Yargıtay’a göre işçinin aleyhine daha fazla miktarda cezai şartınöngörülmüş olması
halinde, daha düşük olan işveren aleyhindeki cezai şartıngözönünde tutulması ve bunun
üzerindeki kısmın geçersiz sayılması gerekir.
TBK m. 182 ile hakime fahiş bulunan cezai şartın tenkisi yetkisi verilmiştir.
Kural işçi aleyhine cezai şart kararlaştırılmaması ise de bunun tek istisnası eğitim
karşılığı cezai şarttır. Yurt dışınabüyük masraflar yapılarak eğitim içingönderilen ve dönüşte
“mecburî hizmet” adı altında belirli bir süre çalışma yükümlülüğü getirilen kişilerin bu
sürenin dolmasından önce sözleşmeyi haklı neden olmaksızın sona erdirmesi ile ilgili olarak,
sözleşmedekararlaştırılan cezai şart, tek yanlı cezaî şartın işçiyi bağlamayacağı gerekçesiyle,
geçersiz sayılmamalıdır.
II. SÖZLEŞMENİN FESİH BİLDİRİMİ İLE SONA ERDİRİLMESİ
A. FESİH BİLDİRİMİ
Taraflardan birinin sözleşmeyi sona erdiren irade beyanına “fesih bildirimi” denir.
Belirsiz süreli iş sözleşmelerinde, sözleşmenin karşı tarafa süre vererek fesih bildiriminde
bulunabilirken, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmeleri ise haklı nedenin varlığı halinde derhal
sona erdirilebilir.
Fesih bildirimi tek taraflı irade beyanıdır. Fesih bildirimi, iş sözleşmesini belirli bir
sürenin geçmesiyle veya derhal sona erdiren, karşı tarafa yöneltilmesi gerekli tek taraflı bir
irade beyanıdır.
Fesih bildiriminde bulunma hakkı, kural olarak her iki tarafa da tanınmıştır. Fesih
bildirimine ilişkin irade beyanının karşı tarafa bildirilmesi yeterli olup beyanın geçerliliği
karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. Zira fesih bildirimi tek taraflı bozucu yenilik doğuran bir
haktır. Fesih beyanı belirli ve açık bir şekilde yapılmalıdır. İrade beyanından iş sözleşmesini
sona erdirme isteği anlaşılmalıdır. Fakat bu fesih beyanının örtülü olarak kullanılamayacağı
anlamına gelmez.
Örneğin, işyerine turnike sistemine kart gösterme sureti ile girilmesi durumunda işçinin
kartının işveren tarafından iptal edilmesi nedeni ile işyerine giriş yapamaması
Fesih bildirimi, kural olarak, şarta bağlı olamaz. Ancak özellikle süreli fesih bildirimi
ile sözleşmenin sona erdirilmesi hallerinde, şartın yerine getirilmesi karşı tarafın arzu ve
iradesine bırakılmış ve karşı taraf bunu derhal yerine getirmemişse, o takdirde şartlı fesih
bildirimi geçerli sayılır.
Fesih bildiriminin hüküm doğurma anı
TBK m. 11/2
Borçlar Hukuku esaslarına göre yenilik doğuran bir irade beyanı karşı tarafa ulaşma
anından itibaren hukukî sonuç doğurur.
Hukukumuzda baskın görüş olarak aynı sonuç benimsenir fakatözellikle İş Kanununda
düzenlenen iş sözleşmelerinin sona erdirilmesine ilişkin fesih bildirimine ulaşma anından
itibaren hükümdoğurmasıhükmününuygulanamayacağı, bu konuda bildirimin
karşıtarafçaöğrenilmesi anının esas alınması gerektiği de önesürülmüştür.
Her iki taraf da iş sözleşmesini feshetmişse sözleşmeyi önce kimin feshettiğinin
belirlenmesi gerekir. Fesih beyanı karşı tarafa ulaşmakla hüküm ve sonuçlarını doğurduğuna
göre, fesheden tarafın bildirimi karşı tarafa ulaşmakla iş sözleşmesi sona erer ve artık bu
aşamadan sonra diğer tarafın feshinin bir önemi kalmaz.
Fesih bildirimi şekli
İş Kanunu m. 109
“Bu Kanunda öngörülen bildirimlerin ilgiliye yazılı olarak ve imza karşılığında
yapılması gerekir. Bildirim yapılan kişi bunu imzalamazsa, durum o yerde tutanakla tespit
edilir. Ancak, 7201 sayılı Kanun kapsamına giren tebligat anılan Kanun hükümlerinegöre
yapılır.”
7021 sayılı Tebligat Kanunu m. 7/A
“…Birinci fıkra kapsamı dışında kalan gerçek ve tüzelkişilere, talepleri hâlinde elektronik
tebligat adresi verilir. Bu durumda bu kişilere tebligatın elektronik yolla yapılması zorunludur.
…Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşincigünün
sonunda yapılmış sayılır.”
B. SÜRELİ FESİH BİLDİRİMİ
Süreli fesih bildirimi, kural olarak, belirsiz sürelisürekli iş sözleşmeleriiçinsöz
konusudur.
Süreli fesih bildirimi, belirsiz süreli iş sözleşmesini belirli bir sürenin geçmesiyle sona
erdiren bir irade beyanıdır. Bu nedenle fesih bildiriminin karşı tarafa varmasından bildirim
süresinin bitimine kadar iş sözleşmesi taraflarının hak ve borçlarında bir değişiklik olmaz. İşçi
eskisi gibi işinigörür, işveren de ücreti ödemeye devam eder. Ancak, bildirim suresiiçinde
haklı bir fesih nedeni ortaya çıkarsasürenin sonu beklenmeden sözleşme derhal feshedilebilir.
İş Kanunu m. 17’de belirsiz süreli iş sözleşmesinin bildirimli fesih ile sona erdirilmesi
halinde bildirim süreleri düzenlenmiştir.
“Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir.
İş sözleşmeleri;
a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçiiçin, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta
sonra,
b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçiiçin, bildirimin diğer tarafa yapılmasından
başlayarakdört hafta sonra,
c) İşibirbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçiiçin, bildirimin diğer tarafa yapılmasından
başlayarak altı hafta sonra,
d) İşiüç yıldan fazla sürmüş işçiiçin, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra,
Feshedilmişsayılır.Busüreler asgari olup sözleşmeler ile artırılabilir.”
İşçi iş güvencesine tabi olması halinde işveren geçerli bir neden göstermek zorunda
iken, iş güvencesi kapsamında dışındaki işçiler için ise işverenin herhangi bir neden gösterme
zorunluluğu yoktur.
TBK kapsamındaki işçiler için ise bildirim süreleri Kanunda özel olarak düzenlenmiştir.
TBK m. 432
“Belirsiz süreli hizmet sözleşmelerinin feshinden önce, durumun diğer tarafa bildirilmesi
gerekir.
Hizmet sözleşmesi; bildirimin diğer tarafa ulaşmasındanbaşlayarak, hizmet süresi bir yıla
kadar sürmüş olan işçiiçin iki hafta sonra; bir yıldan beş yıla kadar sürmüş işçiiçindört hafta ve beş
yıldan fazla sürmüş işçiiçin altı hafta sonra sona erer.
Bu süreler kısaltılamaz; ancak sözleşmeyle artırılabilir.”
İş Kanunundaki fesih bildirimi süreleri fesih bildiriminin karşı tarafa varmasından
başlayarak hesap olunur.
Yargıtay’a göre, işverenişçinin raporlu olduğusüreiçinde fesih bildiriminde bulunmuşsa
fesih bildirimi rapor süresiiçinde hukuki sonuç doğurmaz ve ancak rapor süresinin bitiminde
fesih gerçekleşmiş olur (BK, m.432/6)
Kanundaki bildirim sürelerinin arttırılması
Kanunda düzenlenen süreler nisbi emredicidir, iş sözleşmesi ya da toplu iş sözleşmesi
ile arttırılabilir
Yargıtay’a göre ise, nispi emredicilik nedeniyle, artırılan sürelerişçi yararına olarak
uygulanacağından, işçinin ihbar tazminatı ödemek zorunda kaldığı durumda sözleşme ile
artırılan süre değil yasal süre uygulanır.
Kanundaki sürelerin işçi ve işvereniçindeğişik olarak artırılmasının geçerli sayılıp
sayılmayacağı konusunda yapılan tartışmalarBorçlar Kanununda yer verilen yeni bir
düzenleme ile sona ermiştir.
TBK m. 432/5
Borçlar Kanununa göre, fesih bildirim sürelerinin her iki taraf için de aynı olması
zorunludur; sözleşmede farklı süreleröngörülmüşse, her iki tarafa da uzun olan fesih bildirimi
süresi uygulanır.
Tarafların yasal sürenin altında kararlaştırdıklarısürenin yerine ise Kanundaki asgari süre
uygulanır.
Yargıtay: Tarafların bildirim süresine ilişkin süreleri arttırma yetkisi sınırsız değildir, bu
halde üst sınır ihbar ve kötünüyet tazminatlarının toplamı kadar kabul edilmelidir.
İş arama izni
İş K m. 27
“Bildirim süreleriiçindeişveren, işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iş arama iznini iş
saatleri içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. İş arama izninin süresigünde iki
saatten az olamaz ve işçi isterse iş arama izin saatlerini birleştirerek toplu kullanabilir. Ancak iş
arama iznini toplu kullanmak isteyen işçi, bunu iştenayrılacağıgünden evvelki günlere rastlatmak ve bu
durumu işverene bildirmek zorundadır.
İşveren yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa o süreyeilişkinücretişçiyeödenir.
İşveren, iş arama izni esnasında işçiyiçalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir çalışmakarşılığı
olmaksızın alacağıücrete ilaveten, çalıştırdığısüreninücretiniyüzdeyüz zamlı öder.”
İş sözleşmesinin bildirimli olarak feshedilmesi halinde iş arama izni verilir, bildirim
sürelerine ilişkin ücretin verilmesi yolu ile fesihte ise iş arama izni verilmesi gerekmez. Aynı
şekilde belirli süreli iş sözleşmelerinde bildirimli fesih olmadığı için iş arama izni verilmesi
gerekmez.
İşçi yeni bir iş bulmuşsa iş arama izni verilir mi?
Öğretiye göre, iş arama izni işçinin yeni bir iş bulması amacına yönelikolduğunagöre
zaten yeni bir iş bulmuş olan işçiye bu iznin verilmesi gerekmez.
Yargıtay bu durumda da işçiye iş arama izni verilmesi gerektiğigörüşündedir.
f. 2: İşveren yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa o
süreyeilişkinücretişçiyeödenir.
f. 3: İşveren, iş arama izni esnasında işçiyiçalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir
çalışmakarşılığı olmaksızın alacağıücrete ilaveten, çalıştırdığısüreninücretiniyüzdeyüz zamlı öder.
Yeni iş arama izninin kullandırılmaması halindeki yaptırım kanunda çelişkilidir.
Öğretide f. 3’ün uygulanması ve işçiye %100 zamlı ücret ödenmesi gerektiği ifade
edilmektedir.
Bildirim süresine ait ücretin peşin olarak ödenmesi
İş Kanunu m. 17/5
“İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir.”
Öğretideki baskın görüşe göre bu durumda dahi bildirim süresi işçinin çalıştığı sürenin
hesabında göz önünde tutulmalıdır. Yargıtay ise yıllardan beri işverenin işçinin
ücretinipeşinödeyereksözleşmeyi feshettiğini bildirmesiyle sözleşmenin derhal sona ereceği
yolundaki aksi görüşü benimsemiştir.
İş Kanunu m. 17/son
“Bu maddeye göre ödenecek tazminatlar ile bildirim sürelerine ait peşin ödenecek ücretin
hesabında 32 nci maddenin birinci fıkrasında yazılan ücrete ek olarak işçiyesağlanmış para veya para
ile ölçülmesimümkünsözleşme ve Kanundan doğan menfaatler de gözönünde tutulur.”
Bildirim sürelerine ilişkin ücretin peşin olarak ödenmesinde işçinin son brüt ücreti
üzerinden ödenir.
İhbar tazminatı
İş Kanunu m. 17/4
“Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek
zorundadır.”
İhbar tazminatı ödenmesi için bildirim sürelerine uyulmaması yeterlidir, ayrıca zararın
doğmuş olmasıaranmaz.
Yargıtay’a göre de, fesih bildirimi süresi bölünemeyeceğinden işçi tarafından
Kanundakinden daha az süre verilerek yapılan fesih, süre vermeden yapılan fesih niteliğinde
olup bu durumda davacı işveren ihbar tazminatına hak kazanır.
7036 sayılı Kanun ile İş Kanununa Ek m. 3 eklenmiştir. İş Kanunu Ek m. 3 uyarınca
ihbar tazminatının zamanaşımı 5 yıldır. Belirtelim ki, 7036 sayılı Kanunla yapılan düzenleme
sadece 4857 sayılı İş Kanunu kapsamındaki işçileri değil, diğer iş kanunlarına tabi işçileri de
kapsamaktadır. Dolayısıyla Basın İş Kanunu, Deniz İş Kanunu ya da Borçlar Kanunu
kapsamındaki tüm işçilerin ihbar tazminatı alacakları beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
İş Kanunu Geçici m. 8
“Ek 3 üncü madde, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra sona eren iş sözleşmelerinden
kaynaklanan yıllık izin ücreti ve tazminatlar hakkında uygulanır.
Ek 3’üncü maddede belirtilen yıllık izin ücreti ve tazminatlar için bu maddenin yürürlüğe
girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri, değişiklikten önceki hükümlere tabi
olmaya devam eder. Ancak, zamanaşımı süresinin henüz dolmamış kısmı, ek 3 üncü maddede
öngörülensüreden uzun ise, ek 3 üncü maddede öngörülensüreningeçmesiylezamanaşımısüresidolmuş
olur.”
İş K m. 17/son
“Bu maddeye göre ödenecek tazminatlar ile bildirim sürelerine ait peşin ödenecek ücretin
hesabında 32’nci maddenin birinci fıkrasında yazılan ücrete ek olarak işçiye sağlanmış para
veya para ile ölçülmesi mümkün sözleşme ve Kanundan doğan menfaatler de gözönünde
tutulur.”
İhbar tazminatı, işçinin fesih bildirimi süresineilişkingün sayısı ile kıdem tazminatına
esas tutulan (giydirilmiş) bir günlükücretininçarpılması suretiyle hesaplanır. İhbar tazminatı
için faiz temerrüt tarihindenitibaren yürütülür. Ancak, Yargıtayagöre, davalının dava
tarihinden öncetemerrüdedüşürüldüğünün belirlenememesi halinde bu tazminat için dava
tarihinden itibaren yasal faize karar vermek gerekir, bu konuda kıdem tazminatında olduğu
gibi mevduata uygulanan en yüksek faize hükmedilemez. Buna karşılık, ihbar tazminatı fark
alacağının toplu iş sözleşmesinden kaynaklanması halinde, 6356 sayılı Kanunun 53.
maddesinde öngörülen en yüksekişletme kredisi faizinin yürütülmesi gerekir.
İŞ HUKUKU DERSİ
II. HAFTA NOTU
Süreli Fesih
İş sözleşmesi
İş Kanunu m. 17
“Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi
gerekir. İş sözleşmeleri;
a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından
başlayarak iki hafta sonra,
b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa
yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,
c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa
yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,
d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta
sonra,
Feshedilmiş sayılır.
Bu süreler asgari olup sözleşmeler ile artırılabilir.
Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek
zorundadır.
İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir.
İşverenin bildirim şartına uymaması veya bildirim süresine ait ücreti peşin ödeyerek
sözleşmeyi feshetmesi, bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddesi hükümlerinin uygulanmasına
engel olmaz. 18 inci maddenin birinci fıkrası uyarınca bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci
maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesinin, fesih hakkının kötüye
kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat
ödenir. Fesih için bildirim şartına da uyulmaması ayrıca dördüncü fıkra uyarınca tazminat
ödenmesini gerektirir.”
Söz konusu hüküm hem işçi hem de işveren için geçerlidir. Kanunda işçinin kıdemine
göre değişen ihbar süreleri öngörülmüştür.
Örneğin işçinin kıdemi 4 ay ise ve bildirim süresine uymamışsa (sözleşmenin belirsiz
süreli olduğu kabulünde) vermesi gereken ihbar tazminatı 2 haftalık ücretine ilişkindir. Önemle
ifade etmek gerekir ki bu süreler asgaridir, taraflarca arttırılabilir.
İş sözleşmesi feshedilirken ihbar süresine uyulmamasının en önemli sonucu ihbar
tazminatı ödenmesidir. Bildirim süresine uyulmaması feshi geçersiz ya da haksız kılmaz.
Bir diğer fesih türü ise haklı nedenle fesihtir ve bu fesih olağanüstü bir fesih halidir. Haklı
nedenle fesih halinde sözleşme olağanüstü bir sebeple, iş ilişkisinin devamının taraflardan
beklenemeyecek şekilde zarar görmesi halinde söz konusudur. Bu halde taraflar bildirim süresi
vermek zorunda değildirler. Haklı nedenle fesih işçi ve işveren açısından İş Kanunu m. 24 ve
m. 25 de düzenlenmiştir.
Örneğin; işçinin işverenin kendisine ya da bir yakınına hakarette bulunması işveren için
bir haklı nedenle fesih nedenidir. Aynı şekilde işverenin işçi üzerine yürümesi ya da hakarette
bulunması işçi için de haklı nedenle fesih sebebidir.
İş kanunu m. 18 vd. maddelerinde iş güvencesi düzenlenmiş ve iş güvencesi
kapsamındaki işçilerin iş sözleşmelerinin feshedilmesi zorlaştırılmıştır.
İş güvencesi kapsamında olmak için gerekli olan şartlar kanunda sayılmıştır. Örneğin
işçinin iş güvencesi kapsamında olması için işyerinde en az 30 işçi çalışmalıdır. Bu kapsamda
nispeten büyük işletmelerde çalışan işçiler iş güvencesi kapsamına alınmıştır. Aynı zamanda
işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışması gerekmektedir.
İşçinin bildirimli fesih hakkını kullanması halinde herhangi bir sebep gösterme
zorunluluğu yoktur. İşveren feshinde ise bu durum biraz daha farklıdır. İş güvencesi kapsamı
dışındaki işçinin iş sözleşmesinin işverence feshinde herhangi bir neden gösterilmesine gerek
yokken, iş güvencesi kapsamındaki işçinin iş sözleşmesinin feshinde ise fesih geçerli bir nedene
dayanmalıdır.
İşverence yapılan fesihlerde iş güvencesindeki işçiler için fesih hakkında bir sınırlama
yapılmıştır. Geçerli neden iş güvencesi kapsamındaki işçiler için söz konusudur. Kanunda iş
güvencesi kapsamındaki işçilerin iş sözleşmelerinin ancak geçerli neden ile feshedilebileceği
ifade edilmiştir. Elbette ki işverenin haklı nedenle fesih hakkı saklıdır. Haklı neden dışında
belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinde süreli fesih mevcuttur. İş güvencesindeki işçiler için
bir sınırlama mevcuttur. Bu halde süreli fesih hakkı ancak feshin geçerli olması halinde söz
konusu olur.
Geçerli neden, haklı neden gibi iş ilişkisinin devamını çekilmez kılmaz. Geçerli nedenler
haklı neden mertebesine ulaşmayan sebeplerdir. Kanunda geçerli neden oluşturabilecek
durumlar tasniflenmiştir. Bu kapsamda işçinin yetersizliğinden kaynaklanan nedenler, işçinin
davranışlarından kaynaklanan nedenler ile işletme gereklerinden kaynaklanan nedenler geçerli
neden olarak ifade edilmiştir.
“İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan
kimselere işveren vekili denir.”
İş Kanunu m. 18/son
“İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin
bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren
vekilleri hakkında bu madde, 19 ve 21 inci maddeler ile 25 inci maddenin son fıkrası
uygulanmaz.”
• İşyerinin bütününü sevk eden ve işçi alma ve işçi çıkarma yetkisi bulunan
işveren vekilleri
İşyerinin bütününü yöneten işveren vekillerinden başka, işçi alma ve çıkarma
yetkisine sahip olan işveren vekillerinin, her iki yetkiyi birden birlikte kullanmaları
halinde iş güvencesi kapsamı dışında kaldıkları sonucuna varılmalıdır.
Belirtelim ki, Kanunda işe alma ve çıkarma yetkisinden söz edilmesi karşısında
işveren vekilinin hem işe almada hem de işten çıkarmada tam yetkili olması gerekir.
Bunlardan birinin tek başına verilmiş olması yeterli olmaz.
İşyeri İş Kanunu m. 2
“İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar
ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir.”
Maddi unsurlar (bina, makine vs) +maddi olmayan unsurlar (know-how, marka, alacak
vs) +işçi mal ve hizmet üretme amacı ile bir araya gelirse bu halde işyeri.
İşletme nedir?
İşletmede ekonomik bir amaç mevcuttur. Ekonomik bir birlik çerçevesinde örgütlenmesi
halinde söz konusudur. İşletme işyerinden ya daha büyüktür ya da aynı ölçüdedir. İşverenin tek
bir işyeri varsa bu halde işyeri hem işletme hem de işyeridir.
Bir işverenin bir genel müdürlüğü mevcut, bir satış mağazası bir de fabrikası mevcut;
Genel müdür ve genel müdür yardımcılarıàiş güvencesi kapsamı dışındadır
Fabrikanın bütününü yönetmeye ve işçi alma ve çıkarma yetkisi olan fabrika müdürü bu
halde iş güvencesi kapsamı dışındadır. Fakat her fabrika müdürünün işçi alma ve çıkarma
yetkisi olmayabilir. Bu halde eğer fabrika müdürünün işçi alıp çıkarma yetkisi varsa kapsam
dışındadır. Fakat böyle bir yetkisi yok ya da son söz genel müdürlükte ise bu halde iş güvencesi
kapsamında olacaktır.
* İşçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışması gerekir
Tüm bu şartları taşıyan işçi iş güvencesi kapsamındadır ve iş sözleşmesi geçerli nedenle
feshedilmelidir.
İŞ HUKUKU III. HAFTA DERS NOTU
İş güvencesi kapsamındaki işçilerin iş sözleşmelerinin sona ermesi
İş Kanunu m. 18 vd. maddelerine göre iş güvencesi kapsamındaki işçinin iş sözleşmesi
işverence ancak geçerli nedenlerin olması halinde feshedilebilir. Şüphesiz eğer haklı neden
varsa bu halde işveren iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilir.
İş Kanunu m. 18
“Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin
belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından
ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak
zorundadır. (Ek cümle: 10/9/2014-6552/2 md.) Yer altı işlerinde çalışan işçilerde kıdem şartı
aranmaz.
Altı aylık kıdem hesabında bu Kanunun 66 ncı maddesindeki süreler dikkate alınır.
Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:
a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma
saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak.
b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.
c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip veya yükümlülüklerini yerine
getirmek için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta
başlatılmış sürece katılmak.(1)
d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi
görüş ve benzeri nedenler.
e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu
sürelerde işe gelmemek.
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt
bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık.”
Kanunda söz konusu geçerli nedenlere bir örnek verilmemekte fakat Kanun
gerekçesinde geçerli fesih sebeplerine örnekler verilmiştir.
“İşçinin yeterliliğinden ve davranışlarından kaynaklanan geçerli sebepler 25 inci maddede
belirtilenlerin dışında kalan ve işyerlerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen
sebeplerdir. Bunlara örnek vermek gerekirse:
İşçinin Yetersizliğinden Kaynaklanan Sebepler:
• Ortalama olarak benzer işi görenlerden daha az verimli çalışma;
• gösterdiği niteliklerden beklenenden daha düşük performansa sahip olma,
• işe yoğunlaşmasının giderek azalması;
• işe yatkın olmama;
• öğrenme ve kendini yetiştirme yetersizliği;
• sık sık hastalanma;
• çalışamaz duruma getirmemekle birlikte işini gerektiği şekilde yapmasını devamlı
olarak etkileyen hastalık, uyum yetersizliği, işyerinden kaynaklanan sebeplerle
yapılacak fesihlerde emeklilik yaşına gelmiş olma halleridir.
Bunun dışında işçinin yetersizliği ya da davranışları nedenli geçerli nedenlerin fesih
sebebi olabilmesi için aynı zamanda işyerinde olumsuzluklara yol açması gerekir.
Bunun dışında yine yetersizlik ve davranışlardan kaynaklanan nedenler hakkında
Yargıtay’ın kararlarında yer verdiği karşılaştırmalı hukuktan gelen bir uygulama vardır:
olumsuz öngörü
Olumsuz öngörü, en genel biçimiyle, işçinin geçmişteki durum, tutum ve davranışına
bakarak bundan geleceğe yönelik çıkarımda bulunmaktır.
İşçi sık sık hastalık yaşayabilir ama işçinin bu durumunun gelecekte de devam edeceği
öngörülüyorsa bu halde sık sık hastalanma geçerli neden olabilir. Fakat eğer işçi tedavi olmuşsa
bu halde bu geçerli nedenle fesih sebebi yapılamayacaktır.
Yarg 9. HD 2019 yılında verdiği bir karar
İşçi sağlık raporları alıyor. Bazı istirahat zorunlulukları da var. Bu işçiye ilişkin olarak
işyerinde iş değişikliği yapılıyor. Depo bölümünde çalışan işçinin işyeri hekiminin tespiti ve
raporlardan da sürekli ayakta duramayacağının, kolunu zorlayamayacağı anlaşılması nedeni ile
işçi üretim müdürlüğüne görevlendiriliyor. Fakat işçi rapor almaya ve fizik tedaviye devam
ediyor. Bu durumun da işyerinde olumsuzlara, işleyişte olumsuzluklara neden olması nedeni
ile işçiden m. 19 uyarınca (işçinin davranışlarından ve yetersizliğinden kaynaklanan geçerli
fesih nedenleri halinde işçi savunması alınmalıdır) işçinin savunması da alınıyor. İşçi
savunmasında ağrılarının devam ettiğini ve doktorun da fizik tedavi alması gerektiğini
söylediğini, menüsküs yırtılmasının olduğunu, uzun süre ayakta kalamayacağını ve
çömelemeyeceğini, fazla mesaiye ve gece çalışmasına da katılamayacağı ifade ediyor. Bu
anlamda işçinin bu durumunun devam edeceği, iyileşmeyeceği, sık sık hastalanacağına ilişkin
bir öngörü mevcut. Yargıtay olumsuz öngörüden de hareketle olayda işçinin yetersizliğinden
kaynaklanan geçerli neden olduğuna karar veriyor.
İşçinin ortalama bir işçiden daha az verimle çalışması
Bu durumun tespiti için performans değerlendirilmeleri yapılmaktadır.
Performans değerlendirmeleri nasıl yapılacak?
İşçilere bu performans kriterlerinin bildirilmesi gerektiği de yargı kararlarında kabul
edilmektedir. Aynı şekilde Yargıtay’a göre objektif kriterler belirlenmeli, işyerine özgü
performans standartları belirlenmeli, performans kriterleri makul ve gerçekçi olmalıdır.
Bu koşulların, Yargıtay uygulamasında feshin geçerli olması için arandığı görülmektedir.
Bu anlamda işçinin performansı için kendisinden ne beklendiğini bilmesi gerekir.
İşçinin Davranışlarından Doğan Sebepler:
25 inci maddede belirtilen derhal fesih için öngörülen sebepler niteliğinde olmamakla
birlikte, işçinin iş sözleşmesine aykırı davranışları bulunabilir.
Bunlara örnek olarak,
ü işverene zarar vermek ya da zararın tekrarı tedirginliğini yaratmak;
ü işyerinde rahatsızlık yaratacak şekilde çalışma arkadaşlarından borç para istemek;
ü arkadaşlarını işverene karşı kışkırtmak;
ü işini uyarılara rağmen eksik, kötü veya yetersiz olarak yerine getirmek;
ü işyerinde iş akışını ve iş ortamını olumsuz etkileyecek bir biçimde diğer kişilerle
ilişkilere girmek;
ü işin akışını durduracak şekilde uzun telefon görüşmeleri yapmak;
ü sık sık işe geç gelmek ve işini aksatarak işyerinde dolaşmak;
ü amirleri veya iş arkadaşları ile ciddi geçimsizlik göstermek, sıkça ve gereksiz yere
tartışmaya girişmek gibi haller verilebilir.
İşçinin yetersizliğinden veya davranışlarından kaynaklanan sebepler ancak işyerinde
olumsuzluklara yol açması halinde geçerli sebepler olarak feshe neden olabilirler.
Haklı nedenle fesihte iş sözleşmesinin sürdürülmesi çekilmez hale gelir. Dolayısı ile de
işçi ya da işveren iş sözleşmesini derhal feshedebilir. Geçerli nedenle fesihte işverenin bir
geçerli nedene dayanma zorunluluğu bulunmaktadır fakat bu halde sözleşme derhal sona ermez.
Geçerli nedenle fesihlerde esasen süreli bir fesih mevcuttur. İş güvencesi kapsamındaki işçinin
iş sözleşmesinin süreli feshe konu olması için işverenin geçerli nedene dayanması gerekir.
Haklı nedenle fesihler İş Kanunu m. 24 ve m. 25’te düzenlenmiştir. Haklı nedenlerin
varlığı halinde iş sözleşmesinin sürdürülmesi ilgili taraftan beklenemez. Fakat geçerli nedenle
fesihlerde böyle bir durum söz konusu değildir. Geçerli nedenle fesihler haklı neden ağırlığına
ulaşmamakla birlikte işyerinde olumsuzluklara yol açan nedenlerdir.
İş Kanunu m. 25 uyarınca belirli sayılardaki devamsızlıklar haklı nedendir.
Bu sayı altındaki devamsızlıklar ya da sık sık işe geç gelmeler geçerli nedenle fesih
olabilir. Önemli olan işçi davranışı ya da yetersizliğinden kaynaklanan nedenlerde olumsuz
öngörü bulunması ve bu durumun işyerinde olumsuzluklara neden olmasıdır.
Yargıtay geçerli nedenle yapılan fesihlere ilişkin kararlarında geçerli nedene ilişkin
olarak aşağıda yer alan ifadelere yer vermektedir:
İşçinin iş sözleşmesini ihlal edip etmediğinin tespitinde, sadece asli edim yükümlülükleri
değil; kanundan veya dürüstlük kuralından doğan yan edim yükümlülükleri ile yan yükümlerin
de dikkate alınması gerekir. Sadakat yükümü, sözleşmenin taraflarına sözleşme ilişkisinden
doğan borçların ifasında, karşı tarafın şahsına, mülkiyetine ve hukuken korunan diğer
varlıklarına zarar vermeme, keza sözleşme ilişkisinin kapsamı dışında sözleşme ile güdülen
amacı tehlikeye sokacak özellikle karşılıklı duyulan güveni sarsacak her türlü davranıştan
kaçınma yükümlülüğünü yüklemektedir…
… İş sözleşmesinin işçinin davranışı sebebiyle geçerli bir şekilde feshedilebilmesi için,
işçinin kendisine verilen ihtardan sonra bir defa daha yükümlülüğünü ihlal teşkil eden
davranışta bulunması gerekir. İşçiye verilen ihtardan sonra yeni bir yükümlülük ihlali meydana
gelmemişse, sırf ihtara konu olan davranışa dayanılarak iş sözleşmesi geçerli bir şekilde
feshedilemez. Çünkü ihtarın verilmesiyle işveren, ihtara konu olan davranış sebebiyle iş
sözleşmesini feshetme hakkından örtülü olarak feragat etmiş bulunmaktadır.
Davranış sebebiyle fesih, ancak, sözleşmeyi sona erdirmeye oranla daha hafif bir çare
söz konusu olmadığında gerekli olur. Ölçülülük ilkesinin ihtardan başka diğer bir aracı da
çalışma yerinin değiştirilmesidir. Çalışma yerinin değiştirilmesi feshe oranla daha hafif çare
olarak gündeme gelen bir araçtır. Ancak bu tedbirin uygulanabilmesi, işveren açısından
mümkün olması ve kendisinden haklı olarak beklenebilmesi koşuluna bağlıdır. İşçinin başka
bir çalışma yerinde çalıştırılması imkânı söz konusu değilse ölçülülük ilkesi ve ultima ratio
prensibi uyarınca İş Kanunu'nun 22.maddesi uyarınca değişiklik feshi düşünülmelidir.
İşverenin yönetim hakkı kapsamında verdiği talimatlara işçi uymak zorundadır. İşçinin
talimatlara uymaması, işverene duruma göre iş sözleşmesinin haklı ya da geçerli fesih hakkı
verir. İş Kanunu'nun 25'nci maddesinin II'nci bendinin ( h ) fıkrası, işçinin yapmakla görevli
bulunduğu görevleri, kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesini, bir haklı fesih
nedeni olarak kabul etmektedir. Buna karşılık, yukarda da ifade edildiği üzere, İş Kanunu'nun
gerekçesine göre, işçinin “işini uyarılara rağmen eksik, kötü veya yetersiz olarak yerine
getirmesi” geçerli fesih nedenidir ( Dairemizin 17.03.2008 gün ve 2007/27680Esas, 2008/5302
Karar sayılı ilamı )..”
“İşçinin, işverenin başka bir işçisine sataşması 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 25/II, d
hükmü uyarınca haklı fesih nedeni sayılmıştır. Sataşma niteliğinde olmadığı sürece, diğer
işçilerle devamlı ve gereksiz tartışmaya girişmek, iş arkadaşları ile ciddi geçimsizlik göstermek
geçerli fesih nedenidir. Buna karşılık bir darp veya hakaret söz konusu olmaksızın işçinin,
Kanun'un gerekçesinde de belirtildiği gibi "amirleri veya iş arkadaşları ile ciddi geçimsizlik
göstermesi, sıkça ve gereksiz yere tartışmaya girişmesi" gibi davranışlarda bulunması,
işyerinde olumsuzluklara yol açması halinde, geçerli bir fesih nedenidir. Gerçekten işçinin
işverenle, işveren vekilleriyle veya diğer işçilerle geçimsizliği işyerinin normal işleyişine zarar
veriyorsa işveren süreli fesih hakkını kullanabilir. İş Kanunu'nun 25'inci maddesi kapsamında
değerlendirilecek ağır sözleri, işçi, işverenin veya vekilinin tahrikleri sonucu söylemesi, geçerli
fesih nedeni sayılmalıdır. İş Kanunu'nun 25'inci maddesi kapsamında değerlendirilecek ağır
sözleri, işçi, işverenin veya vekilinin tahrikleri sonucu söylemesi, ya da tahrik kapsamında
savunma sınırlarını aşarak darp veya hakarette bulunması geçerli fesih nedeni sayılmalıdır.”,
9. HD., 24.09.2018, E. 2018/6582, K. 2018/16484
İşverenin kendi işçileri ile yerine getirdiği işi, aldığı bir işletmesel kararla dışarıdan
hizmet almak suretiyle yerine getirmesi de, kural olarak, bir geçerli neden oluşturur. Kuşkusuz
bu durumda da işverenin feshin son çare olması ilkesine uyması ve öncelikle bu karar
sonucunda çalıştırılma zorunluluğu ortadan kalkan işçilerin çalıştırılabilecekleri başka bir iş
olup olmadığını araştırması gerekir.
Geçerli bir fesih sebebi mevut olduğu durumda işverenin fesih hakkını ne kadar sürede
kullanması gerektiği düzenlenmemiştir. Fakat öğretide ve yargı kararlarında işverenin makul
süre içinde fesih hakkını kullanması gerektiği ifade edilmektedir.
Yargıtay, 19. maddede sadece m. 25/II’ye dayanarak yapılan haklı sebeplerle fesihte
savunma alma zorunluluğu öngörülmediğini, bu itibarla 25. maddenin diğer bentlerine
dayanılarak yapılan fesihlerde işçinin savunmasının alınması gerektiğini belirtmektedir.
YİBGK. 19.10.2018, E. 2017/9 K. 2018/10, RG 9.5.2019, 30769
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, m. 25/I, (b) uyarınca sağlık sebebi ile
yapılacak haklı nedenle fesihlerde, m. 25/son’da bu maddeye göre yapılacak fesihlere ilişkin
atıf yapılan maddeler arasında 19. maddeye yer verilmediğinden, işçinin savunmasının
alınmasına gerek olmadığı yönünde karar vermiştir.
Bir diğer uyulması gereken prosedür ise Kanunda yer almamakla birlikte gerekçede yer
alan “feshin son çare olma ilkesi-ultima ratio” ilkesidir. Esasen bu ilke ölçülülük ilkesine
dayanmaktadır. Bu anlamda somut olay bakımından iş sözleşmesinin feshinin gerekli olması
gerekir. Bu anlamda başka bir çare olup olmadığı araştırılmalıdır. İşveren iş sözleşmesini
feshetmeden önce başka çarelere başvurmalıdır. Bu anlamda fesih öncesi diğer çareleri
denemeli ve en son feshe başvurmalıdır.
Bir diğer deyişle işveren, alacağı daha hafif başka önlemlerle feshi engelleyebilecekse
öncelikle bu çareleri denemeli, eğer alınan önlemle bu olumsuz durum ortadan kaldırılamıyorsa
sözleşmeyi feshetmelidir.
Gerekçede;
“Bu uygulamaya giderken işverenden beklenen feshe en son çare olarak bakmasıdır. Bu
nedenle geçerli sebep kavramına uygun yorum yaparken sürekli olarak fesihten kaçınma
olanağının olup olmadığı araştırılmalıdır.”
Bu kapsamda eğer işyerinde fazla çalışma varsa bunları kaldırmak, işçinin rızası ile
çalışma süresinin kısaltılması, bunun için mümkün olduğu ölçüde esnek çalışma biçiminin
belirlenmesi, işi zamana yayarak ve işçileri başka işlerde görevlendirerek, işçiyi yeniden
eğiterek sorunu aşmaya çalışması gibi. Eğer işveren tüm bu çareleri denemesine rağmen yine
de yeterli olmuyorsa bu halde fesih yolu kullanılmalıdır.
İhtar da feshin son çare olması ilkesi çerçevesinde başvurulması gereken bir tedbirdir.
Somut olayın özelliğine göre fesihten önceki bir tedbir olarak ihtardan da yararlanılması
gerekir. Zira işçi ihtar edilerek işyerinde olumsuzluğa sebep olduğunu öğrenme imkanı elde
eder ve kendini düzeltmek için işçiye bir fırsat verilmiş olur. Ancak işçiye verilen ihtarın
ardından çok uzun bir süre geçtikten sonra önceki ihtarın sonraki davranış ile ilişkilendirilmesi
mümkün olamaz.
İhtarla ilgili olarak 158 sayılı ILO sözleşmesi kapsamında çıkarılan 166 sayılı Tavsiye
kararında birtakım hükümler bulunmaktadır.
Söz konusu Tavsiyeye göre,
ü işçinin davranışının fesih için geçerli bir sebep oluşturabilmesi için bunun en az
bir defa tekrarlanması ve
ü ancak bundan sonra geçecek makul bir süre içinde fesih hakkının kullanılması,
Geçersiz feshin sonuçları (ya geçerli bir neden yoktur ya da m. 19’daki usule
uyulmamıştır ya da feshin son çare ilkesine uyulmadığı tespit edilirse) à m. 21
b) İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka
bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.
II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri: (vb ifadesi nedeni ile
maddede sayılan hususlar sınırlı değildir)
a) İşveren iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri
hakkında yanlış vasıflar veya şartlar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek
veya sözler söylemek suretiyle işçiyi yanıltırsa.
Örnek: İş ilanında Avrupa Birliği ülkeleri ile yapılan ihracat ve ithalat nedeni ile
pazarlama elemanı aranıyor ibaresi var ve işçi de aldığı işte dilini kullanacağı gibi hususları
düşünmüştür. Fakat iş sözleşmesinin ardından işverenin yalnızca Anadolu şehirlerinde çalıştığı
anlaşılmıştır. Bu halde işçi iş sözleşmesini yanılma nedeni ile feshedebilir.
b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde
sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.
Her ne kadar maddede yer almasa da psikolojik tacize uğrayan işçi de iş sözleşmesini
haklı nedenle feshedebilir.
İşveren veya işveren vekili tarafından işçiye ve ailesine küfredilmesi, hakaret edilmesi,
sarkıntılıkta ve cinsel tacizde bulunulması gibi sözler ve davranışlar da madde kapsamına girer.
c) İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı
verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır,
sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse yahut
işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnad veya ithamlarda bulunursa.
Yargıtaya göre, sataşma niteliğindeki davranışlar tehdit ve hakaret içeren sözler
söyleme, etkili eylemde (darp) bulunma gibi davranışlar olarak ortaya çıkar. Sataşmanın varlığı
için söylenen söz ya da yapılan davranışın suç teşkil etmesine gerek yoktur.
d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması
ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.
e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun
olarak hesap edilmez veya ödenmezse,
I- Sağlık sebepleri:
a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye
düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa yakalanması veya engelli hâle gelmesi durumunda, bu
sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla
sürmesi.
b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak
sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı
asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.
d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine
sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu
maddeleri kullanması.
f) İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir
suç işlemesi.
g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına
iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda
üç işgünü işine devam etmemesi.
ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi,
işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka
eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba
uğratması.
Kanunda yapılan bu düzenleme ile çalışma koşullarında yapılacak değişiklikler iş sözleşmesinin feshi
ile bağlantılı olarak yeni esaslara bağlanmıştır. Kanunun gerekçesinde belirtildiği üzere, bu madde ile
amaçlanan, olumsuz bazı durumlarda sözleşmenin işveren tarafından doğrudan feshi yerine, çalışma
koşullarında değişiklik yapılarak iş ilişkisinin sürdürülmesinin sağlanmasıdır. Ancak, işverence yapılacak
değişikliği işçinin kabul etmemesi, fakat işverenin bu sonucu benimsememesi halinde 22. maddede tanınan
olanağı kullanarak, çalışma koşullarındaki değişikliğin geçerli bir sebebe dayandığını ya da fesih için başka
bir sebebin bulunduğunu açıklamak suretiyle iş sözleşmesini feshetmesidir.
Görüldüğü gibi madde çalışma koşullarını esaslı olan ve olmayan olarak ikiye ayırmıştır. Öğretide
maddenin bu biçimiyle işverene, esaslı olmayan sözleşme hükümlerini, bir diğer deyişle sözleşmeyi tek
taraflı olarak değiştirme hakkı verdiği belirtilmektedir. Gerçekten hüküm iş sözleşmesine dahil bir hakkı,
esaslı olmaması kaydıyla işverene tek taraflı olarak değiştirme yetkisi tanımakta, işçiye de buna uyma
yükümlülüğü yüklemektedir.
Maddede geçen esaslı değişiklik deyiminden ne anlaşılması gerektiği konusunda ise her somut olaya
göre sonuca ulaşmak gerekmektedir. Bir görüşe göre esaslı olmayan değişiklik önemsiz değişikliklerdir.
Bir başka görüşe göre ise, dürüstlük kuralları ve makul anlayış ölçülerine göre değişikliğin reddi doğru
olmayacaksa yapılmak istenen değişiklik esaslı değildir ve işverenin yetkileri içinde sayılması gerekir.
Yargıtaya göre, “İş sözleşmesinin esaslı unsurları olan işçinin iş görme borcu ile bunun karşılığında
işverenin ücret ödeme borcu, çalışma koşullarının en önemlileridir. Bundan başka, işin nerede ve ne zaman
görüleceği, işyerindeki çalışma süreleri, yıllık izin süreleri, ödenecek ücretin ekleri, ara dinlenmesi,
evlenme, doğum, öğrenim, gıda, maluliyet ve ölüm yardımı gibi sosyal yardımlar da çalışma koşulları
arasında yerini alır. İşçiye özel sağlık sigortası yapılması ya da işverence primleri ödenmek kaydıyla
bireysel emeklilik sistemine dahil edilmesi de çalışma koşulları kavramına dahildir”. Dolayısıyla bu
koşullardaki değişiklikler işçinin durumunu ağırlaştırıyorsa Yargıtaya göre esaslı değişiklik söz konusu
olacaktır.
Tüm bu açıklamalar göz önünde tutulduğunda, işçinin yapacağı iş, işini yaptığı yer, çalışma süresi ve
ücretindeki aleyhe değişiklikler, kural olarak, esaslı tarzda değişiklik niteliğindedir.
İş Kanununun 22. maddesi, çalışma koşullarında esaslı bir değişikliğin işçinin kabulü ile
yapılabilmesi düşüncesine dayalıdır. Maddedeki, işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul
edilmeyen değişikliklerin işçiyi bağlamayacağı ifadesiyle, işçinin suskunluğunun kabul anlamını
taşımayacağı açık olarak ortaya konulmuştur. Buna karşı, Yargıtayca, aksi yöndeki bir görüşe benzer
şekilde, ikramiye, yemek yardımının ve servis uygulamasının kaldırılmasına tüm işçilerin karşı çıkmayarak
kabulü ile bunun işyeri uygulaması haline geldiği sonucuna varılmıştır. Öğretide de, işçinin suskunluğunun
değişikliğin kabulü anlamını taşımayacağı kural olarak benimsenmekle birlikte, işçinin, iş görme edimini
çalışma koşullarında işverence yapılan değişiklikle ortaya çıkan yeni koşullara hiç itiraz etmeden uzunca
bir süre yerine getirmesi halinde, dürüstlük kuralları gereğince, değişikliği kabul etmiş sayılacağı görüşü
öne sürülmüştür.
Yargıtayın yukarıda belirtilen kararına ve öğretideki görüşe karşılık, Yargıtayca verilen sonraki
kararlarda, isabetli olarak, iş sözleşmesinde iki maaş tutarında kararlaştırılan ikramiyenin işverenin tek
taraflı tasarrufu ile bir maaşa indirilerek ödenmesine devam olunmasının kabul edilemeyeceğine
hükmedilmiştir.
Buna karşılık bizce de isabetli olan bir kararına göre, işçinin işverence tek taraflı olarak ücretin
düşürülmesi biçiminde yapılan değişikliğe karşı çıkmamış olması ve suskun kalması bu değişikliği kabul
ettiği anlamına gelmez; aynı şekilde bordroların ihtirazi kayıtsız imzalanması ya da ücret düşürülmesi
gerekçesi ile fesih yoluna gidilmemesi işçi aleyhine yorumlanamaz.
Söz konusu 22. maddede belirlenen usule göre, çalışma koşullarında yapılacak esaslı bir değişiklik
ancak durumun işçiye yazılı olarak bildirilmesi ve işçinin bunu kabulü ile gerçekleştirilebildiğinden ve
burada işçiye bildirimden söz edildiğinden, işverence yapılacak değişiklik önerisinin işçilere ilan gibi genel
bir duyuru şeklinde değil, her bir işçiye ayrı olarak yapılması gerektiği sonucuna varılmalıdır.
Yeni Koronavirüs Pandemi (Covid19 Salgını) Sürecine Özgü Bir Uygulama: Geçici Fesih
Yasağı ve Ücretsiz İzin Uygulaması
1. Genel olarak
2019 yılının sonunda önce Çin’in Wuhan Eyaletinde başlayan, ardından tüm dünyaya yayılan ve 2020
yılının Mart ayından itibaren Türkiye’de de görülen yeni koronavirüs (Covid19) salgını Dünya Sağlık
Örgütü tarafından pandemi olarak nitelendirilmiş, bu dönem diğer hukuk alanlarında olduğu gibi İş Hukuku
alanında da özel tedbirler alınmasını gerekli kılmıştır. Pandemi ile birlikte salgının önlenmesi amacıyla
idari makamlarca bazı işyerlerinin geçici olarak kapatılması kararı alınmış, belirli yaşın üstündekiler ile
kronik hastalıkları olanların sokağa çıkması yasaklanmış, haklarında yasak kararı olmayanların da gerekli
olmadıkça evde kalmaları tavsiye edilmiştir. Böyle bir ortamda pek çok işverenin işleri olumsuz etkilenmiş,
bazı işverenler yasak kapsamında olmamakla birlikte ya çalışanlarının sağlığını korumak amacıyla ya da
ürününe olan talebin azalması sebebiyle faaliyetini durdurmak veya çalışma sürelerini azaltmak zorunda
kalmışlardır.
Bu olağanüstü koşullar karşısında Hükümet de bir yandan işverenlerin mali açıdan
sürdürülebilirliğini kolaylaştıracak diğer yandan da işçilerin iş sözleşmelerinin devamlılığını sağlayacak
bazı tedbirlere başvurmuştur. Bu bağlamda işverenlerce kısa çalışma yapılması teşvik edilmiş, ancak kısa
çalışmadan yararlanabilmek için de yararlanılan dönemde ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırılık sebebiyle
yapılan fesihler hariç işçilerin işten çıkarılması yasaklanmıştır (4447 s.lı K. geç. m.23).
Yukarıdaki fesih yasağının sadece kısa çalışma yapan işverenlere yönelik olması, dolayısıyla da
kapsamının sınırlı olması sebebiyle bir de İş Kanununa geçici 10. madde eklenmiş ve daha genel bir fesih
yasağı öngörülmüştür. Buna göre ise “Bu Kanunun kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın her türlü iş
veya hizmet sözleşmesi, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay süreyle 25 inci maddenin
birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde ve diğer kanunların ilgili hükümlerinde yer alan ahlak ve iyi niyet
kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler, belirli süreli iş veya hizmet sözleşmelerinde sürenin sona
ermesi, işyerinin herhangi bir sebeple kapanması ve faaliyetinin sona ermesi, ilgili mevzuatına göre yapılan
her türlü hizmet alımları ile yapım işlerinde işin sona ermesi halleri dışında işveren tarafından
feshedilemez” (geç. m.10/1). Yine aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca, “Bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere işveren işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne
ayırabilir. Bu madde kapsamında ücretsiz izne ayrılmak, işçiye haklı nedene dayanarak sözleşmeyi fesih
hakkı vermez”. Nihayet maddede Cumhurbaşkanına birinci ve ikinci fıkrada yer alan üç aylık süreleri her
defasında en fazla üçer aylık sürelerle 30/6/2021 tarihine kadar uzatma yetkisi de tanınmıştır (geç.
m.10/son).
Belirtelim ki, her ne kadar geç. m.10’da “bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay
süreyle” denilmek suretiyle fesih yasağı kural olarak üç ay ile sınırlandırılmışsa da Cumhurbaşkanına
tanınan fesih yasağı ve ücretsiz izin süresini uzatma yetkisi çerçevesinde fesih yasağı önce bir ay, ardından
bir ay daha uzatılmış, daha sonra iki ay ve akabinde iki ay daha uzatılmıştır. Son olarak da 21.05.2021
tarihine kadar uzatılmıştır.
İş Kanunu m. 120
“25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç diğer
maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.”
Geçici madde 6
“Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna
ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş
Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır.”
Uzun süredir Kıdem Tazminatı Fonu kurulmasına ilişkin çalışmalar olmakla birlikte
henüz ilgili Fon kurulmamıştır, bu nedenle de 1475 sayılı İş Kanunu m. 14 yürürlükte ve
uygulanmaktadır.
Yargıtaya göre, kıdem tazminatına hak kazandırmayan bir nedenle sözleşmesi sona
eren işçinin kıdemi daha sonraki çalışma döneminde kıdem tazminatına hak kazanarak işten
ayrılmasında hesaba katılmaz.
-İş sözleşmesinin belirli nedenlerle sona ermesi:
Bu nedenler 1475 sayılı Kanun m. 14’te düzenlenmiştir. Buna göre;
-kanunda yazılı fesih halleri ve
-fesih olmamasına rağmen kıdem tazminatına hak kazandıran bir diğer hal de işçinin
ölümüdür.
Belirli süreli iş sözleşmelerinde iş sözleşmesinin sürenin sonunda kendiliğinden sona
ermesi halinde işçi kıdem tazminatına hak kazanamaz.
1)İş kanunu m. 25/II dışındaki fesih hallerinde işçi kıdem tazminatına hak
kazanır. Bu anlamda işçi, işverenin iş sözleşmesini ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı davranış
nedeni ile feshetmesi dışındaki haklı nedene dayanan fesihlerde kıdeme hak kazanır.
25/II dışındaki fesihlerà m. 25/I sağlık sebepleri,
m. 25/III zorlayıcı nedene dayalı fesihler
m. 25/IV tutukluluk veya gözaltı nedenine dayalı fesihler
(tutukluluk veya ihbar süresinin ihbar süresini aşması halinde)
m. 18 anlamında iş güvencesi kapsamındaki işçinin iş sözleşmesinin
geçerli nedenle feshedilmesi halinde bu neden m. 25/II dışında neden olması
nedeni ile bu halde de işçi kıdeme hak kazanır.
2) İşçinin iş sözleşmesini m. 24’e dayanarak haklı nedene dayanarak feshetmesi
halinde işçi kıdem tazminatına hak kazanır.
ü -İşçi yaşlılık aylığına hak kazanırsa ve yaşlılık aylığı almak için; malullük
aylığına hak kazanır ve malullük aylığı almak için; Kurumdan toptan
ödeme almak için iş sözleşmesini feshederse kıdem tazminatına hak
kazanabilir.
İşçinin yaşlılık aylığına hak kazanması ile iş sözleşmesini yaşlılık aylığı almak amacı
ile sona erdirmesi halinde işçi kıdem tazminatına hak kazanır. Yargıtay kararlarına göre
işverenin kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğü işçi tarafından yaşlılık, malullük aylığı ya da
toptan ödemeye hak kazandığına ilişkin SGK ya yaptığı başvuru belgesinin işverene verilmesi
ile doğar.
ü Yaş dışındaki yaşlılık aylığına hak kazanma şartlarını sağlayan işçilerin iş
sözleşmelerini sona erdirmesi halinde
Yaşlılık aylığına hak kazanmak için gerekli olan şartlar: yaş koşulu, belirli bir süre
sigortalı olmak ve belirli miktarda prim ödeme
Fakat 1999 yılında yapılan bir Kanun değişikliği ile yaşlılık aylığına hak kazanma
bakımından yaş şartını yükseltilmiştir. Bu kanun değişikliği öncesinde kişiler çok
erken yaşlarda emekli olabilmekteydiler. Demografik değişiklikler de dikkate
alınarak 1999 yılında yapılan değişiklik ile yaşlılık aylığına hak kazanmak için
gerekli olan yaş şartı yukarı çekilmiştir. Bu nedenle de kıdem tazminatına hak
kazanmak da güçleşmiştir. Kanun koyucu da yaşlılık aylığına hak kazanma
bakımından yaş şartının yükseltilmiş olmasına karşılık, kıdem tazminatına hak
kazanmamanın zorlaştırılmaması için işçinin yaş dışındaki sigortalılık süresi ile
prim koşullarını sağlaması halinde işçinin kıdem tazminatına hak kazanacağını
düzenlemiştir.
Eylül 2020’ye kadar Yargıtay’ın iş hukukuna bakan daireleri 9.HD ve 22. HD’ydi.
2020’de 22. HD kapatılmış ve 9. HD iş hukuku davalarına bakan tek daire olmuştur.
9. HD iş hukukundan doğan uyuşmazlıklara bakmakla görevli tek daire olduktan sonra
yapılan ve 9. HD ve 22. HD arasında var olan içtihad farklılıklarını değerlendirdiği toplantı
sonrasında ilke kararları olarak paylaşmıştır.
Yaş dışındaki şartları sağlamasına dayanarak iş sözleşmesini fesheden işçi iş
sözleşmesini feshetmesi ve kıdem tazminatını almasının ardından başka bir işyerinde çalışmaya
başladı. Bu işveren yanında 7 yıl daha çalıştı ve iş sözleşmesini yaşlılık aylığına hak kazanması
nedeni ile feshederek işverenden kıdem tazminatı talebinde bulundu.
Bu halde değerlendirilmesi gereken ilk hal iş sözleşmesini bu şekilde (yaş dışındaki
yaşlılık aylığına hak kazanmak için gerekli şartları sağlayan) fesheden işçinin bir başka
işyerinde çalışmaya başlaması hakkın kötüye kullanılması teşkil eder mi? Yoksa dürüstlük
kuralına uygun mudur?
İşçinin yaş dışındaki emeklilik şartlarını sağlaması nedeni ile iş sözleşmesini sona
erdirerek kıdem tazminatı talep etmesi ve iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından bir başka
işyerinde çalışmaya başlaması halinde bu durumun hakkın kötüye kullanılması anlamına gelip
gelmediği konusunda Eylül 2020 öncesinde yeknesaklık bulunmamaktaydı.
Yargıtay 9. HD. ilk başlarda işçinin yaş dışındaki yaşlılık aylığına hak kazanmak için
gerekli şartları sağlaması nedeni ile iş sözleşmesin feshetmesinin ardından başka bir işyerinde
çalışmaya başlamasının hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğini, kıdem tazminatı talebinin
reddedilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Daha sonra işçinin iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından başka bir işyerinde işe
başlamasının hakkın kötüye kullanılması teşkil etmediği, işçinin kıdem tazminatına hak
kazanacağını ifade etmiştir. Fakat 2015 yılında verdiği kararda ise işçinin iş sözleşmesinin sona
ermesinden önce görüşmelere başlaması ve iş sözleşmesi imzalamasını hakkın kötüye
kullanılması teşkil ettiğine karar vermiştir.
Yarg. 22 HD: 2013 yılında bu hakka dayanarak iş sözleşmesini fesheden işçinin 5 gün
sonra tekrar çalışmaya başlaması halinde bu kıdeme engel değildir
Öğretide ise işçinin kıdeme hak kazanması için çalışma hayatından çekilmesi
gerektirmediği ifade edilmişti. Bu nedenle de kıdem alıp ayrılsa da başka bir işte çalışabilir.
Aksi görüş yasal düzenleme amacına aykırıdır. Zira yasa koyucu amacı işçinin çalışma
hayatından uzaklaşması değildir. Bu yorum anayasal çalışma hakkına aykırıdır.
Yargıtay 9. HD Eylül 2020:
Yaş dışındaki emeklilik koşullarını sağlayan ve işyerinden ayrılan işçinin başka bir
işverene ait işyerinde çalışmaya başlaması; ayrılmadan önce iş sözleşmesi yapması ya da
görüşmelere başlaması hakkın kötüye kullanılması teşkil etmez.
Yargıtay:
İş sözleşmesini yaş dışındaki emeklilik koşullarını sağlayan ve işyerinden ayrılan
işçinin başka bir işyerinde çalışmaya başlaması halinde yaş dahil emeklilik sebebi ile iş
sözleşmesini sona erdirip kıdem tazminatına hak kazanabilir.
Fakat Yargıtay’a göre daha önce yaş dışındaki şartları sağlaması nedeni iş
sözleşmesini fesheden işçinin tekrar yaş dışındaki emeklilik şartlarını sağlaması nedeni ile
kıdem tazminatı alma hakkını kullanamaz. Bu anlamda işçi bu hakkını (yaş dışındaki emeklilik
şartlarını sağlayarak kıdeme hak kazanma) ancak 1 kez kullanılabilir.
ü Sendika yöneticisinin iş sözleşmesini feshetmesi
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu m. 23
“İşçi kuruluşunda yönetici olduğu için çalıştığı işyerinden ayrılan işçinin iş sözleşmesi
askıda kalır. Yönetici dilerse işten ayrıldığı tarihte iş sözleşmesini bildirim süresine uymaksızın
veya sözleşme süresinin bitimini beklemeksizin fesheder ve kıdem tazminatına hak kazanır.
Yönetici, yöneticilik süresi içerisinde iş sözleşmesini feshederse kıdem tazminatı fesih
tarihindeki emsal ücret üzerinden hesaplanır.
(2) İş sözleşmesi askıya alınan yönetici; sendikanın tüzel kişiliğinin sona ermesi,
seçime girmemek, yeniden seçilmemek veya kendi isteği ile çekilmek suretiyle görevinin sona
ermesi hâlinde, sona erme tarihinden itibaren bir ay içinde ayrıldığı işyerinde işe başlatılmak
üzere işverene başvurabilir. İşveren, talep tarihinden itibaren bir ay içinde bu kişileri o andaki
şartlarla eski işlerine veya eski işlerine uygun bir diğer işe başlatmak zorundadır. Bu kişiler
süresi içinde işe başlatılmadığı takdirde, iş sözleşmeleri işverence feshedilmiş sayılır.
(3) Yukarıda sayılan nedenler dışında yöneticilik görevi sona eren sendika
yöneticisine ise başvuruları hâlinde işveren tarafından kıdem tazminatı ödenir. Ödenecek
tazminatın hesabında, işyerinde çalışılmış süreler göz önünde bulundurulur ve fesih anında
emsalleri için geçerli olan ücret ve diğer hakları esas alınır. İşçinin iş kanunlarından doğan
hakları saklıdır.”
Kıdem tazminatı almak amacı ile iş sözleşmesinin feshi halinde ihbar süresi tanınmalı
mı?
Belirsiz süreli iş sözleşmeleri haklı sebeple ve süreli fesih olmak üzere iki şekilde sona
erdirilebilir. Belirsiz süreli iş sözleşmelerinde, sözleşmenin karşı tarafa süre vererek fesih
bildiriminde bulunabilir.
Bir diğer fesih türü ise haklı nedenle fesihtir ve bu fesih olağanüstü bir fesih halidir.
Haklı nedenle fesih halinde sözleşme olağanüstü bir sebeple, iş ilişkisinin devamının
taraflardan beklenemeyecek şekilde zarar görmesi halinde söz konusudur. Bu halde taraflar
bildirim süresi vermek zorunda değildirler.
İşçinin evlilik sebebiyle fesih, yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan
ödeme almak amacıyla sözleşmenin sona erdirilmesinde işçi tarafından bildirim sürelerine
uyularak sözleşmenin feshi söz konusudur. İşçi bildirim sürelerine uymadan bu sebeplerle iş
sözleşmesini feshetmesi halinde işçi ihbar tazminatı ödemekle yükümlü olur, kıdem tazminatı
hakkını ise kaybetmez.
ü İşçinin ölümü
1475 sayılı İş Kanunu m. 14/14
“İsçinin ölümü halinde yukarıdaki hükümlere göre doğan tazminat tutarı, kanuni
mirasçılarına ödenir.”
Yargıtay, kusurlu davranışı ile kendi ölümüne sebep olan işçinin bu davranışı işveren
bakımından haklı neden oluşturursa işçi kıdem tazminatına hak kazanamaz. Öğretide
bu karar eleştirilmektedir.
Kamu kurumlarında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin olduğu hallerde kıdemin
hesabı
İş Kanunu m. 112
Mevsimlik işte çalışan işçinin kıdemi
Yargıtayca, mevsimlik işlerde kıdem ve ihbar süresinin her yıl çalışılan veya çalışılmış̧
gibi sayılan sürelerin toplanarak bulunması gerektiği ve sözleşmelerinde hüküm olmadıkça her
mevsimdeki çalışmanın bir tam yıl sayılamayacağı kabul edilmiş̧ bulunmaktadır.
Mevsimlik işlerde işverence işçiye yeni mevsimde işe alınmayacağı ihbar edildiği
takdirde, iş sözleşmesi mevsimin bitimiyle son bulur. Aksi halde yeni mevsime kadar iş
sözleşmesi askıya alınmış ve yeni mevsim başladığında işçi işe alınmazsa iş sözleşmesi yeni
mevsimin başında bozulmuş olur, işçi ihbar tazminatı ile kıdem tazminatına hak kazanır.
Tazminatların hesaplanmasında iş sözleşmesinin askıya alındığı tarihteki ücret esas alınır.
Kısmi süreli işçinin kıdemi
Yargıtay verdiği kararlarda isabetli olarak, kısmi süreli olarak çalışan işçinin
kıdeminin belirlenmesinde, işçinin tüm sözleşme süresinin esas alınmasını kabul etmiştir.
İşyerinin devrinde kıdem tazminatından sorumluluk
1475 sayılı İş Kanunu m. 14/2
“İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş̧ veya fasılalarla yeniden akdedilmiş̧
olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler
gözönüne alınarak hesaplanır. İşyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir
işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri
veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır. 12/7/1975
tarihinden, itibaren işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş
kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden işverenlerin bu
sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret
seviyesiyle sınırlıdır...”
Kıdem tazminatının hesaplanması
1475 sayılı İş Kanunu m. 14/1
“…işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen
tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan
süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.”
30 günlük süre iş sözleşmesi ya da toplu iş sözleşmesi ile arttırabilir, zira bu süreler
nisbi emredicidir. Kıdem tazminatının hesabında işçinin son giydirilmiş brüt ücreti dikkate
alınır. Giydirilmiş ücrette işçiye temel ücreti dışında sağlanan para veya para ile ölçülebilen
yardımlar dikkate alınır.
1475 sayılı İş Kanunu m. 14/9
1475 sayılı İş Kanunu m. 14/10
Sosyal sigorta primi işveren payı kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmaz. Aynı
şekilde asgari geçim indirimi de kıdem tazminatının hesabında giydirilmiş̧ ücrete dahil edilmez.
Kıdem tazminatı tavanı:
1475 sayılı Kanun m. 14/6
“Ancak, toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının
yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuruna 5434 sayılı T.C.
Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik
ikramiyesini geçemez.”
Şu an için bu tavan 7.401, 68 TL’dir. Bu anlamda işçinin giydirilmiş ücreti daha fazla
olsa da bu anlamda kıdem tazminatının hesabında en fazla dikkate alınacak olan miktar bu
tavandır.
örneğin;
İşçinin son brüt ücreti 3000 TL
Ayda brüt 150 TL yemek yardımı
Ayda 180 TL yol yardımı
Yılda 3 defa ücreti tutarında ikramiye
Son ayda da evlenme yardımı
Son ayda brüt 450 TL fazla çalışma ücreti ödenmiş
Evlenme yardımı (arızi olduğu için) ve fazla çalışma ücreti (o ay yapılan fazla çalışma
karşılığı olması nedeni ile) kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.
İşçinin hak kazanacağı kıdem tazminatı hesabında öncelikle işçinin 30 günlük ücreti
hesaplanmalıdır.
Yılda toplam verilen ikramiye 3x3000=9000 TL 365 gün için 1 güne tekabül eden
ikramiye tutarı
9000:365x30=739,50 TL
Kıdem tazminatı için esas alınacak bir aylık ücreti 3000+739,50+150+180=4069, 50
TL’dir. İşçinin kıdeminin 10 yıl olması halinde ise bu miktar 10 ile çarpılacaktır.
İşçinin kıdeminin örneğin 10 yıl 6 ay olması halinde, 1 yıldan artan süreler için
(örneğimizde 6 ay) bulunan kıdeme esas 30 günlük ücrete oranlanarak kıdem tazminatı
hesaplanır.
Kıdem tazminatından damga vergisi kesintisi yapılır.
Zamanaşımı
İş Kanunu Ek madde 3
Kıdem tazminatının zamanaşımı süresi 5 yıldır. Ek madde 3 öncesinde ise kıdem
tazminatının zamanaşımı süresi 10 yıl olarak kabul edilmekteydi. Kanun koyucu ilgili hükmün
yürürlüğü öncesinde işlemeye başlayan kıdem tazminatları için bir geçiş hükmü getirmiştir.
ARA DİNLENMESİ
Madde 68
“Günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenekleri ve işin gereğine
göre ayarlanmak suretiyle işçilere;
a) Dört saat veya daha kısa süreli işlerde onbeş dakika,
b) Dört saatten fazla ve yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat dahil) süreli işlerde yarım
saat
c) Yedibuçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat ara dinlenmesi verilir.
Bu dinlenme süreleri en az olup aralıksız verilir.
Ancak bu süreler, iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak
sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir.
Dinlenmeler bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir.
Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz.”
Kanunda işyerindeki çalışma süresine göre asgari olarak ara dinlenme süreleri
düzenlenmiştir. Taraflar iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi işyeri iç yönetmelikleri ile ara
dinlenme sürelerini Kanunda düzenlenen sürelerden daha fazla belirleyebilirler. Fakat
Kanundaki sürelerden daha az kararlaştırma yapamazlar.
İşçi bir günde en fazla 11 saat çalıştırılırsa, bu saat sınırı sonrasındaki çalışmalar kanuna
aykırı çalışmalardır.
Yargıtay: 11 saati aşan çalışmalarda ara dinlenmenin en az 1,5 saat olarak verilmesi
gerektiğini ifade etmektedir. Çalışma sürelerine ilişkin hesaplamaları bu hususu dikkate alarak
yapar.
GECE ÇALIŞMASI
İş Kanunu m. 69
“Çalışma hayatında "gece" en geç saat 20.00'de başlayarak en erken saat 06.00'ya kadar
geçen ve her halde en fazla onbir saat süren dönemdir.
Bazı işlerin niteliğine ve gereğine göre yahut yurdun bazı bölgelerinin özellikleri
bakımından, çalışma hayatına ilişkin "gece" başlangıcının daha geriye alınması veya yaz ve kış
saatlerinin ayarlanması, yahut gün döneminin başlama ve bitme saatlerinin belirtilmesi
suretiyle birinci fıkradaki hükmün uygulama şekillerini tespit etmek yahut bazı gece
çalışmalarına herhangi bir oranda fazla ücret ödenmesi usulünü koymak veyahut gece
işletilmelerinde ekonomik bir zorunluluk bulunmayan işyerlerinde işçilerin gece çalışmalarını
yasak etmek üzere yönetmelikler çıkartılabilir.
İşçilerin gece çalışmaları yedi buçuk saati geçemez. Ancak, turizm, özel güvenlik ve
sağlık hizmeti yürütülen işlerde işçinin yazılı onayının alınması şartıyla yedi buçuk saatin
üzerinde gece çalışması yaptırılabilir.
Gece ve gündüz işletilen ve nöbetleşe işçi postaları kullanılan işlerde, bir çalışma haftası
gece çalıştırılan işçilerin, ondan sonra gelen ikinci çalışma haftası gündüz çalıştırılmaları
suretiyle postalar sıraya konur. Gece ve gündüz postalarında iki haftalık nöbetleşme esası da
uygulanabilir.
Postası değiştirilecek işçi kesintisiz en az onbir saat dinlendirilmeden diğer postada
çalıştırılamaz.”
Gece çalışmasına gece çalışma koşulları da daha zor olması nedeni ile Kanunda özel bir
önem verilmiştir. Bu anlamda çalışma süreleri gece çalışması olması halinde daha farklı olarak
düzenlenmiştir. Esas olarak bu husus aynı zamanda Anayasal dinlenme hakkının da bir
sonucudur. İş Kanunu m. 69/1’de gece çalışmasının hangi zaman dilimleri arasında yapılan
çalışmalar olduğunun tanımı yapılmıştır.
“Çalışma hayatında "gece" en geç saat 20.00'de başlayarak en erken saat 06.00'ya kadar
geçen ve her halde en fazla onbir saat süren dönemdir.”
Fakat f.2 uyarınca da gece çalışma tanımı işlerin niteliklerine göre gece çalışmalarına
ilişkin düzenlemeler yapılabilir.
Postalar Halinde İşçi Çalıştırılarak Yürütülen İşlerde Çalışmalara İlişkin Özel Usul Ve
Esaslar Hakkında Yönetmelik m. 7
Gece çalışması kural olarak en fazla 7, 5 saat olabilir. Bu süreyi aşan gece çalışmaları
kanuna aykırı bir çalışma olacaktır. Yargıtay’a göre haftalık çalışma saati süresi 45 saati aşmasa
da gece çalışması 7,5 saati aşarsa bu aşan süreler için fazla çalışma ücreti ödenmelidir.
Çalışma sürelerine ilişkin m. 63’e göre günlük çalışma süresi 11 saati aşamayacaktır.
Kural gece çalışmasının 7,5 saat olması olmakla birlikte bazı işlerde ise işçinin rızası ile
daha fazla gece çalışması yapılabilme imkânı tanınmıştır.
Ancak, turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti yürütülen işlerde işçinin yazılı onayının
alınması şartıyla yedi buçuk saatin üzerinde gece çalışması yaptırılabilir.
Nitelikleri dolayısıyla sürekli çalıştıkları için durmaksızın birbiri ardına postalar halinde
işçi çalıştırılarak yürütülen işlerde posta sayısı 24 saatlik süre içinde en az üç̧ işçi postası
çalıştırılacak şekilde düzenlenir. Ancak turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti yürütülen
işlerde ve bu işlerin yürütüldüğü işyerlerinde faaliyet gösteren alt işveren tarafından yürütülen
işlerde düzenleme 24 saatte iki posta olacak şekilde yapılabilir.
Gece Çalıştırma Yasağı
Ø İş K m. 73 Sanayie ait işlerde 18 yaşın doldurmamış çocuk ve genç işçiler çalıştırılamaz.
Ø Gece çalışması 7,5 saati geçemez. Fakat turizm, sağlık ve güvenlik işlerinde ise işçinin
yazılı rızası ile 7,5 saatten fazla çalışılması mümkündür.
Sağlık, turizm ve güvenlik işlerinden ne anlaşılması gerektiği Yönetmelik’te ifade
edilmiştir.
Postalar Halı̇ nde İşçı̇ Çalıştırılarak Yürütülen İşlerde Çalışmalara İlı̇ şkı̇ n Özel Usul Ve
Esaslar Hakkında Yönetmelik m. 7
Ø Kadınlar gece 7,5 saatten fazla çalışamazlar, fakat yazılı rızalar varsa turizm, sağlık ve
güvenlik işlerinde çalışabilirler.
Ø Kadın işçiler gebe olduklarının doktor raporu ile tespitinden itibaren doğuma kadar,
emziren akdin işçi ise doğum tarihinden itibaren 1 yıl süre ile gece çalışması yapmaz.
TELAFİ ÇALIŞMASI
İş Kanunu m. 64
ü Zorunlu nedenlerle işin durması,
ü ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya
ü benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması
veya tamamen tatil edilmesi ya da
önemli ölçüde altında çalışılma: Bu ifade kısmi süreli çalışmayı düzenleyen m. 13’de de
yer almaktadır. Bu ifade tanımını Çalışma Süreleri Yön bulmuştur. Telafi çalışması
içinde normal çalışma süresinin 2/3’den az olarak kabul edilmesi gerektiği ifade edilir.
ü işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde,
işveren dört ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir.
Cumhurbaşkanı bu süreyi iki katına kadar artırmaya yetkilidir.
Bu çalışmalar fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmaz.
Telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile günde üç saatten
fazla olamaz. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz.
Telafi çalışması bu uygulamayı gerektiren nedenlerden önce veya sonra yapılabilir
Yasal veya sözleşmelere dayalı tatil günlerinde de telafi çalışması yaptırılamaz.
Yönetmelik m. 7/2
İşveren bu çalışmanın 64. maddede sayılan nedenlerden hangisine dayandığını açık
olarak belirtmek, hangi tarihte çalışmaya başlanacağını ilgili isçilere bildirmek zorundadır.
KISA ÇALIŞMA
Kısa Çalışma Kavramı ve Nedenleri
4447 sayılı Kanun Ek madde 2
Buna göre
Kanun kapsamında sigortalı olan kişileri çalıştıran işveren sektörel, bölgesel veya genel
ekonomik kriz halleri ile zorlayıcı nedenler ile işyerindeki haftalık çalışma süresinin önemli
ölçüde azaltması veya işyerindeki faaliyetin tamamen veya kısmen geçici olarak durdurulması
halinde üç ayı aşmamak üzere kısa çalışma yapılabilir.
Kısa çalışma ile birlikte eğer işyerinde faaliyet tamamen durdurulmuşsa iş sözleşmesi
askıya alınır, işçinin iş görme borcu işverenin de ücret ödeme borcu askıda kalır.
İş Kanunu m.55/1, j: Kısa çalışma süresi Kanuna göre yıllık izne hak kazanmak için
tamamlanması gereken kıdemden sayılır.
Kanunda bu sürenin kıdem tazminatına esas süreden sayılacağına ilişkin bir hüküm
bulunmamaktadır. Yargıtay’a göre bu süre kıdem tazminatına esas süreden sayılır.
İşverenin kısa çalışma uygulamasına başvurmasının işçiye fesih hakkı verir mi?
I. görüş: İşçi salt işverenin kısa çalışma yapması nedeniyle iş sözleşmesini haklı
nedenle feshedemez.
II. görüş: Kanunda feshe ilişkin herhangi bir sınırlama olmadığı için işçinin fesih
hakkının bulunduğunu kabul etmektedir.
Yargıtay’ın da bu konuda farklı kararları bulunmaktadır.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi işçinin bu sebeple iş sözleşmesini haklı nedenle
feshedemeyeceğini kabul etmişken Yargıtay 22. Hukuk Dairesi aksi yönde karar vermiştir.
FAZLA ÇALIŞMA
Fazla çalışma ücreti
Madde 41
“Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla
çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati
aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre denkleştirme esasının uygulandığı hallerde,
işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı
haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.
Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen
miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.
Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle kırkbeş saatin altında belirlendiği durumlarda
yukarıda belirtilen esaslar dahilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve
kırkbeş saate kadar yapılan çalışmalar fazla sürelerle çalışmalardır. Fazla sürelerle
çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat
başına düşen miktarının yüzde yirmibeş yükseltilmesiyle ödenir.
Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu çalışmalar karşılığı
zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle
çalıştığı her saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir.
İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir
kesinti olmadan kullanır.
63 üncü maddenin son fıkrasında yazılı sağlık nedenlerine dayanan kısa veya sınırlı süreli
işlerde ve 69 uncu maddede belirtilen gece çalışmasında fazla çalışma yapılamaz.
Fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir.
Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamaz.
Bu Kanunun 42 nci ve 43 üncü maddelerinde sayılan hâller dışında yer altında maden
işlerinde çalışan işçilere fazla çalışma yaptırılamaz.
Yer altında maden işlerinde çalışan işçilere, bu Kanunun 42 nci ve 43 üncü maddelerinde
sayılan hâllerde haftalık otuz yedi buçuk saati aşan her bir saat fazla çalışma için verilecek
ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yüzden az olmamak üzere
arttırılması suretiyle ödenir.
Fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışmaların ne şekilde uygulanacağı çıkarılacak
yönetmelikte gösterilir”
Kanun m. 41/1’de fazla çalışmanın tanımı yapılmıştır.
“Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla
çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati
aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre denkleştirme esasının uygulandığı hallerde,
işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı
haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.”
Fazla çalışma bu anlamda haftalık 45 saati aşan çalışmalardır. İşçinin fazla çalışma
yapması halinde karşılığı m. 41/2’de düzenlenmiştir.
Fazla Çalışma Türleri
ü Normal fazla çalışma;
Ülkenin yararları, işin niteliği ya da üretimin arttırılması gibi nedenlere dayalı
olarak yapılan fazla çalışmadır.
İşçinin onayının alınması gerekir. 2017 yılından önce Fazla Çalışma
Yönetmeliği’nde yer alan düzenleme nedeni (m. 9) ile işçilerin fazla çalışmaya
ilişkin onaylarının her yılbaşında tekrar alınması ve işçilerin özlük dosyalarında
saklanması gerekmekteydi. 2017 yılında bu düzenleme kaldırılmıştır. Yeni
düzenleme ile işçilerin fazla çalışmaya ilişkin onaylarının her yıl başında
onayının alınması kaldırılmış işçiye 30 gün önceden yazılı olarak bildirim
yapma şartı ile fazla çalışmaya ilişkin onayını geri alma hakkı tanınmıştır.
İşçinin onayını iş sözleşmesiyle ya da daha sonra alınabilir.
İş Kanununa İlişkin Fazla Çalışma Ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği
Madde 9
“Fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma yaptırmak için işçinin yazılı onayının alınması
gerekir. Zorunlu nedenlerle veya olağanüstü durumlarda yapılan fazla çalışma ve fazla
sürelerle çalışma için bu onay aranmaz.
Fazla çalışma ihtiyacı olan işverence bu onay iş sözleşmesinin yapılması esnasında ya
da bu ihtiyaç ortaya çıktığında alınır ve işçi özlük dosyasında saklanır. Fazla çalışma veya
fazla sürelerle çalışma yapmak istemeyen işçi verdiği onayı otuz gün önceden işverene yazılı
olarak bildirimde bulunmak kaydıyla geri alabilir.”
Yargıtay’a göre işçinin fazla çalışmaya ilişkin rızasının olmasından ve fazla çalışmanın
işçilere duyurulmasından sonra işçinin fazla çalışma yükümlülüğü doğar, işçinin onayına
rağmen haklı bir mazereti olmaksızın fazla çalışmaya gelmemesi haklı nedenle fesih sebebidir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi: fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle
işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmalarının delil niteliğinde olduğunu, ancak,
fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tanık beyanlarıyla sonuca
gidilmesi gerektiği, bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıaların da göz önüne
alınabileceğini, işçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup
olma- dığının araştırılması gerektiğini belirtmiştir.
Yargıtay önceden fazla çalışma sütunu bulunan ve ayın bazı günleri fazla çalışma
yapıldığı görülen bordroları ihtirazi kayıt koymadan imzalayan işçinin kural olarak sonradan
fazla çalışma ücreti talep edemeyeceğine karar vermekteydi.
Son dönemde verdiği kararlarda ise işçi bordroyu ihtirazi kayıt koymadan imzalarsa bu
halde fazla çalışma yaptığını yazılı delille ispatlaması halinde isteyebilir. İhtirazi kayıt varsa
her türlü delille ispat edilebilir.
Fazla çalışma karşılığı:
“Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına
düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.” Bu ödeme fazla çalışma ücreti
olarak adlandırılır.
İşçinin saatlik ücretinin 100 TL olduğu varsayımında işçinin 1 saat fazla çalışma yapması
halinde işçiye 150 TL olarak ödeme yapılacaktır.
Haftalık çalışma süresinin 45 saat olarak kararlaştırıldığı bir işyerinde bir hafta 48 saat
çalışılması halinde fazla çalışma söz konusu olacaktır.
Yer altında maden işlerinde çalışan işçilere, bu Kanunun 42 nci ve 43 üncü maddelerinde
sayılan hâllerde haftalık otuz yedi buçuk saati aşan her bir saat fazla çalışma için verilecek
ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yüzden az olmamak üzere
arttırılması suretiyle ödenir.”
Yer altı maden işlerinde çalışan işçilere normal fazla çalışma yaptırılması yasaktır,
zorunlu fazla çalışma ve olağanüstü fazla çalışma yaptırılması halinde ise her bir saat fazla
çalışma için %100’den az olmamak üzere arttırılması sureti ile ödenir. Normal fazla çalışma
yaptırılması halinde ise fazla çalışma karşılığı her bir saat için %50 zamlı olarak değil, en az
%100’den az olmamak üzere arttırılarak ödenir.
Yargıtay’a göre, işyerinde en üst düzey konumda çalışan işçinin görev ve
sorumluluklarının gerektirdiği ücretinin ödenmesi durumunda ayrıca fazla çalışma ücretine hak
kazanamaz.
Fazla çalışma ücreti bakımından dikkate alınması gereken bir diğer konu da işçiye ödenen
ücrete fazla çalışma ücretlerinin dâhil olduğunun kararlaştırılıp kararlaştırılamayacağıdır.
Yargıtay yerleşik hale gelen kararları ile bunu kabul etmektedir. Yargıtay, fazla çalışma
süresinin sözleşmede belirtilmemesi halinde, bunun en çok yasal azami sınır çerçevesinde
geçerli sayılacağı, bunu aşan fazla çalışma sürelerinin sözleşmeye dahil olduğu kabul
edilemeyeceğinden bu sürelere ait ücretin ayrıca fazla çalışma esaslarına göre ödenmesi
gerektiğine karar vermektedir.
Yargıtay bir kararında bu kararlaştırmaların işçinin ücretinin belirli ve asgari ücretten
daha fazla olması halinde geçerlik taşıdığını belirtmiştir.
m. 41/5
“İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir
kesinti olmadan kullanır.”
Ø Günden en çok 7,5 saat veya 7,5 saatten az çalışmayı gerektiren işlerde
Ø Gece çalışmalarında 7,5 saatten fazla çalışma yaptırılamaz,
Fakat sağlık, güvenlik ve turizm sektörlerinde işçinin yazılı rızası ile 7,5 saat
üzerinde gece çalışması yaptırılabilir.
Ø Günde 11 saati aşan çalışmalar
Ø Maden ocakları, kablo döşenmesi, kanalizasyon gibi yer veya su altında
çalışılacak yerlerde fazla çalışma yapılamaz.
Ø 18 yaşından küçük olanlara,
Ø Hekim raporu ile sağlıklarının elvermediği belirlenen işçilere
Ø Yeni doğum yapan ve çocuk emziren işçilere fazla çalışma yaptırılamaz.
Bu sınırlamaların aşılması halinde Kanun ve Yönetmelik hükümlerine göre işveren
hakkında idari para cezası uygulanacaktır. Bunun dışında ise işçi hukuka aykırı çalışmalar
halinde de fazla çalışma hükümleri kıyasen uygulanmakta ve işçinin bu çalışmalarının karşılığı
zamlı olarak ödenir. Fakat bu hallerde bir fazla çalışma değil, hukuka aykırı çalışma söz
konusudur.
Fazla çalışma ücretinin hesabında işçinin fazla çalışma yaptığı dönemdeki ücreti esas
alınacaktır. Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi fazla çalışma yaptığını ispat etmelidir. Bu
anlamda yazılı belge olmaması halinde tanık beyanlarına da başvurulabilir.
Mazeret İzni
Ek Madde 2
“İşçiye; evlenmesi veya evlat edinmesi ya da ana veya babasının, eşinin, kardeşinin,
çocuğunun ölümü hâlinde üç gün, eşinin doğum yapması hâlinde ise beş gün ücretli izin verilir.
İşçilerin en az yüzde yetmiş oranında engelli veya süreğen hastalığı olan çocuğunun
tedavisinde, hastalık raporuna dayalı olarak ve çalışan ebeveynden sadece biri tarafından
kullanılması kaydıyla, bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde on güne kadar ücretli izin
verilir.”
Sadece kadın bakımından değil doğum yapması halinde, erkek işçi bakımından da ücretli
izin hakkı verilmiştir. Önemle ifade etmek gerekir ki kanunda yer alan bu süreler asgaridir,
sözleşmelerle bu süreler arttırabilir.
HAFTA TATİLİ
m. 46
“Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63 üncü maddeye
göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde
kesintisiz en az yirmidört saat dinlenme (hafta tatili) verilir.
Çalışılmayan hafta tatili günü için işveren tarafından bir iş karşılığı olmaksızın o günün
ücreti tam olarak ödenir.
Şu kadar ki;
a) Çalışmadığı halde kanunen çalışma süresinden sayılan zamanlar ile günlük ücret
ödenen veya ödenmeyen kanundan veya sözleşmeden doğan tatil günleri,
b) Ek 2 nci maddede sayılan izin süreleri,
c) Bir haftalık süre içinde kalmak üzere işveren tarafından verilen diğer izinlerle hekim
raporuyla verilen hastalık ve dinlenme izinleri,
Çalışılmış günler gibi hesaba katılır.
Zorlayıcı ve ekonomik bir sebep olmadan işyerindeki çalışmanın haftanın bir veya birkaç
gününde işveren tarafından tatil edilmesi halinde haftanın çalışılmayan günleri ücretli hafta
tatiline hak kazanmak için çalışılmış sayılır.
Bir işyerinde işin bir haftadan fazla bir süre ile tatil edilmesini gerektiren zorlayıcı
sebepler ortaya çıktığı zaman, 24 ve 25 inci maddelerin (III) numaralı bentlerinde gösterilen
zorlayıcı sebeplerden ötürü çalışılmayan günler için işçilere ödenen yarım ücret hafta tatili
günü için de ödenir.
Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde hafta tatili ücreti işverence işçiye ödenir.”
“Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63 üncü maddeye
göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde
kesintisiz en az yirmidört saat dinlenme (hafta tatili) verilir.
İş Kanunu m. 47
“Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde çalışan işçilere, kanunlarda ulusal bayram ve
genel tatil günü olarak kabul edilen günlerde çalışmazlarsa, bir iş karşılığı olmaksızın o günün
ücretleri tam olarak, tatil yapmayarak çalışırlarsa ayrıca çalışılan her gün için bir günlük
ücreti ödenir.
Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde işçilerin ulusal bayram ve genel tatil ücretleri
işverence işçiye ödenir.”
Ulusal bayram ve genel tatillerde çalışılıp çalışılmayacağı iş sözleşmesi ya da toplu iş
sözleşmeleri ile kararlaştırılır. Kararlaştırılmaması halinde ise işçinin çalışma yapması için
onayı gerekir. Onayın alınmasına ilişkin bir şekil şartı bulunmamaktadır. Fakat ispat kolaylığı
açısından yazılı olarak alınması isabetlidir.
İşçi bu günlerde çalışmazsa bir iş karşılığı olmaksızın o günün ücretini alır. Bu ücret de
çalışma karşılığı olmaması nedeni ile sosyal ücrettir.
Çalışırsa ulusal bayram ve genel tatilde bu halde çalışmadan hak kazandığı ücret yanında
çalışmasının karşılığı olan ücrete de hak kazanır. (1 günlük çalışmasa da alacağı UBGT ücreti
+ çalışması karşılığı olan 1 günlük ücreti=2 günlük ücret)
İşçi ulusal bayram genel tatil günlerinde çalışması karşılığı olarak işveren işçiye serbest
zaman verebilir mi?
Kanun koyucu serbest zaman kullandırılmasını yalnızca fazla çalışma veya fazla sürelerle
çalışmalarda düzenlemiştir. Bu nedenle de UBGT çalışması halinde işçiye ücret yerine serbest
zaman veremez, bu çalışmanın karşılığını ödemelidir. UBGT çalışması karşılığı olarak
işverenin işçiye serbest zaman kullandırması halinde Yargıtay’a göre bu halde işveren
tarafından verilen ücretli mazeret izni söz konusudur.
İş Kanunu m. 48
İşçilere geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi gerektiği zamanlarda geçici iş göremezlik
süresine rastlayan ulusal bayram, genel tatil ve hafta tatilleri, ödeme yapılan kurum veya
sandıklar tarafından geçici iş göremezlik ölçüsü üzerinden ödenir.
Hak Kazanma
Ø Bir yıl çalışmış olma
İşçinin o işyerinde fiilen işe başladığı günden itibaren deneme süresi de dahil olmak üzere
en az 1 yıl çalışması şarttır (m. 53/1). Bunun sonucu olarak da işçi her çalışma yılına ilişkin
iznini gelecek yıl içinde kullanır (m. 54/4). İşçinin bir sonraki yıl yıllık ücretli izine hak kazanıp
kazanmadığı işçinin izne çıktığı tarihe göre değil, fiilen çalışmaya başladığı tarihe göre
belirlenir.
İş Kanunu m. 54/4
İşçi yukarıdaki fıkralar ve 55 inci madde hükümlerine göre hesaplanacak her hizmet
yılına karşılık, yıllık iznini gelecek hizmet yılı içinde kullanır.
İş Kanunu m. 54/3
İşçinin gelecek izin hakları için geçmesi gereken bir yıllık hizmet süresi, bir önceki izin
hakkının doğduğu günden başlayarak gelecek hizmet yılına doğru ve yukarıdaki fıkra ve 55
inci madde hükümleri gereğince hesaplanır.
İşçi Mayıs 2019’da çalışmaya başlamış olması ve aralıksız çalışması halinde işçi Nisan
2020’de yıllık ücretli izne hak kazanır.
Bu bir yıllık sürenin işverenin aynı işyerinde geçirilmesi gerekli değildir. İş K m. 54
uyarınca aynı işverenin bir veya birden fazla işyerinde çalıştığı süreler birleştirilerek hesaba
katılır. İşyeri devri halinde de devreden işveren dönemindeki kıdem dikkate alınacaktır. Sürekli
çalışma şart değil, aralıklı çalışmalar da dikkate alınır.
İş K m. 54/1
Şu kadar ki, bir işverenin bu Kanun kapsamına giren işyerinde çalışmakta olan işçilerin
aynı işverenin işyerlerinde bu Kanun kapsamına girmeksizin geçirmiş bulundukları süreler de
hesaba katılır.
İş Kanunu m. 53/3
Niteliklerinden ötürü bir yıldan az süren mevsimlik veya kampanya işlerinde çalışanlara
bu Kanunun yıllık ücretli izinlere ilişkin hükümleri uygulanmaz.
Kısmi süreli çalışmalar da tam süreli çalışan işçiler gibi yıllık ücretli izinden yararlanırlar.
Alt işveren yönetmeliği: Alt işveren değiştiği halde aynı işyerinde çalışmaya devam eden
işçilerin yıllık ücretli izin haklarında tüm süreler dikkate alınır.
Bir yılın dolmasında çalışılmış gibi sayılan süreler
İş K m. 55
Ø İşçinin uğradığı kaza veya hastalık nedeni ile işine gidemediği günler (İş K m. 25/I, b’de
yer alan süreleri aşmamalı)
Ø Kadın işçilerin doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları süreler
Ø Muvazzaf askerlik dışında manevra veya herhangi bir nedenle kanundan doğan bir ödev
nedeni ile işine gidemediği sürelerin 90 günü
Ø Zorlayıcı nedenler ile işin aralıksız 1 haftadan çok tatil edilmesi halinde yeniden işe
başlama şartı ile işçinin çalışmadığı sürenin 15 günü
Ø Çalışma sürelerinden sayılan haller
Ø Hafta tatili, UBGT günleri
Ø Röntgen işlerinde çalışanlara 3153 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan Yönetmeliğe göre
Pazar günü dışında verilmesi gereken yarım günlük izinler
Ø İşçilerin arabuluculuk toplantılarına katılmaları, hakem kurullarında bulunmaları bu
kurullarda işçi temsilciliği görevlerini yapmaları, çalışma hayatı ile ilgili mevzuata göre
kurulan meclis, kurul, komisyon ve toplantılara yahut işçilik konuları ile ilgili uluslararası
kuruluşların konferans, kongre veya kurullarına işçi veya sendika temsilcisi olarak
katılması sebebiyle islerine devam edemedikleri günler
Ø Ek madde 2 de yer alan izin süreleri
Ø İşveren tarafından verilen diğer izinler ile kısa çalışma süreleri
Ø Bu kanun nedeni ile işçiye verilen yıllık izin süreleri
Çalışılmayan Cumartesi günü de dikkate alınır. Grev ve lokavtta geçen süreler ile
Yargıtay’a göre toplu iş sözleşmesi ile kararlaştırılsa da fesih bildirim süresi yıllık ücretli izin
hesabında dikkate alınmaz.
İş Kanunu m. 54/2
Bir yıllık süre içinde 55 inci maddede sayılan haller dışındaki sebeplerle işçinin
devamının kesilmesi halinde bu boşlukları karşılayacak kadar hizmet süresi eklenir ve bu
suretle işçinin izin hakkını elde etmesi için gereken bir yıllık hizmet süresinin bitiş tarihi
gelecek hizmet yılına aktarılır.
İZİN SÜRELERİ
İş K m. 53/4
Ø Bir yıldan 5 yıla kadar (5 yıl dahil) 14 gün
5 yıldan 15 yıldan az olan süreler 20 gün
15 yıl (15 yıl dahil) 26 gün.
Ø 18 ve daha küçük yaştaki işçilerle 50 ve daha fazla olanlar için verilecek yıllık ücretli izin
20 günden az olamaz.
Ø Yer altı işlerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izin süreleri 4 GÜN arttırılır.
Fakat çalışılmayan Cumartesi günü eklenmez.
İş Kanunu m. 56/5
Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili
ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz.
İZİN UYGULAMASI
İşçi hak kazandığı yıllık ücretli iznini gelecek hizmet yılı içinde kullanır (İş K m. 54/4).
İşçinin yıllık ücretli izin hakkı yerine ücreti ödenemez. Aynı şekilde iş sözleşmesi devam
ederken izin ücretini istenmesi de mümkün değildir.
İşveren işçiye yıllık ücretli izin hakkını eylemli olarak kullandırmak zorunda olduğu için
işçini bu süre içinde bir başka yerde çalışması yasaktır (İş Kanunu m. 58).
İş K m. 56/son
İşçinin iznini işyerinin bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olması halinde işçini
talebi ile işçiye belgelemesi koşulu ile gidiş ve gelişte yolda geçen süreleri karşılamak üzere 4
güne kadar ücretsiz izin verilir. Fakat eğer işçi işverene yanlış bilgi verir başka yerde
geçirmeyecek olmasına karşı aksini söyler haklı fesih söz konusu olabilir.
Toplu izin
Yıllık Ücretli İzin Yön m. 10
İşveren nisan ayı başı ile ekim ayı sonu arasındaki süre içinde işçilerin tümünü veya bir
kısmını kapsayan toplu izin uygulayabilir.
Toplu izin uygulanması halinde işveren veya işveren vekili, işyerinin korunması,
işyerindeki araç, gereç, donatım veya makinelerin bakımı, hazırlanması, temizlenmesi veya
güvenliğinin sağlanması gibi zorunlu durumlar için yeter sayıda işçiyi toplu izin dışında
tutabilir.
Bu durumda olanların yıllık izinleri toplu izin döneminden önce veya sonra diledikleri
tarihte verilir.
İzin Ücreti
İş Kanunu m. 53/3 ve f. 4
Her şeyden önce işçinin bir günlük ücretinin bulunması gerekir. Günlük ücretin
hesaplanmasında İŞ K m. 50 dikkate alınır. Bu kapsamda fazla çalışma karşılığı ücretler,
primler, sosyal yardımlar, UBGT, hafta tatili ücreti dikkate alınmaz.
Tatil ücreti çıplak ücretten hesaplanır.
İş K m. 57
İşveren yıllık ücretli iznini kullanan işçiye hak kazandığı izin süresine ve kanunda
belirlenen esaslara göre hesap edilen izin ücretini işçinin izne başlamasından önce peşin olarak
ödemek veya avans olarak vermek zorundadır.
İş K m. 58
Yıllık ücretli izin hakkını kullanan işçinin bu süre içinde başka bir işyerinde ücret karşılığı
çalıştığının anlaşılması halinde işveren bu süre içinde kendisine ödenen ücretleri talep edebilir.
Fakat işçi kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışıyor ve diğer işveren yanında yıllık izin hakkını
aynı zamana denk getiremediği için o iş ile sınırla çalışmışsa geri alınmaz.
İş Kanunu m. 57/son Yıllık izne rastlayan hafta tatili, UBGT ücretleri ayrıca ödenecektir.
İş K m. 59/2
İş sözleşmesinin işveren tarafından sona erdirilmesi halinde bildirim süreleri ve iş arama
izinleri, yıllık ücretli izin süreleri ile iç içe geçmez.
Yıllık izin ücretine dava tarihinden itibaren yasal faiz ödenir. Fakat tis den doğuyorsa
işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiz.
Zamanaşımı
İş K m. 59/1
İş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazandığı fakat
kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücrete ilişkin zamanaşımı iş sözleşmesinin sona
ermesinden itibaren başlar.
Ek m. 3 7036 sayılı İMK ile İş Kanuna eklendi ve yıllık izin ücreti zamanaşımı süresi
Kanunda düzenlenmiştir.
İŞ HUKUKU DERS NOTU- 8. HAFTA
İş Kanunu m. 74/2
“Birinci fıkra uyarınca kullanılan doğum sonrası analık hâli izninin bitiminden itibaren
çocuğunun bakımı ve yetiştirilmesi amacıyla ve çocuğun hayatta olması kaydıyla kadın işçi ile
üç yaşını doldurmamış çocuğu evlat edinen kadın veya erkek işçilere istekleri hâlinde birinci
doğumda altmış gün, ikinci doğumda yüz yirmi gün, sonraki doğumlarda ise yüz seksen gün
süreyle haftalık çalışma süresinin yarısı kadar ücretsiz izin verilir. Çoğul doğum hâlinde bu
sürelere otuzar gün eklenir. Çocuğun engelli doğması hâlinde bu süre üç yüz altmış gün olarak
uygulanır. Bu fıkra hükümlerinden yararlanılan süre içerisinde süt iznine ilişkin hükümler
uygulanmaz.”
İş Kanunu m. 74/1
“Bu madde hükümleri iş sözleşmesi ile çalışan ve bu Kanunun kapsamında olan veya
olmayan her türlü işçi için uygulanır”
Kanun m. 74/2 uyarınca doğum yapan kadın isçilerle üç̧ yaşından küçük çocuğu evlat
edinen kadın ve erkek işçilere istekleri halinde birinci doğumda altmış̧ gün, ikinci doğumda yüz
yirmi gün, sonraki doğumlarda ise yüz seksen gün süreyle haftalık çalışma süresinin yarısı
kadar ücretsiz izin verilir. Kanunda her ne kadar birinci, ikinci ve sonraki doğumlar için artan
bir biçimde izin hakkı belirlenip evlat edinmeler için açık bir düzenleme yapılmamış olsa da
evlat edinme halinde de aynı artan miktarlar söz konusu olmalıdır.
Çoğul gebelik halinde bu sürelere 30 gün eklenecektir.
Çocuğun engelli doğması halinde sigortalıya 360 gün yarım çalışma izni verilir.
Ücretsiz Doğum İzni
İş Kanunu m. 74 uyarınca isteği halinde kadın işçiye, onaltı haftalık sürenin ta-
mamlanmasından veya çoğul gebelik halinde onsekiz haftalık süreden sonra altı aya kadar
ücretsiz izin verilir. 6663 sayılı Kanun ile bu hak üç yaşından küçük çocuğu evlat edinen işçilere
de tanınmıştır. Evlat edinme hâlinde bu izin eşlerden birine veya evlat edinene verilir.
Bu iznin verilmesinin zorunlu olduğu ve bu konuda işverenin izni verip vermeme
konusunda takdir hakkı yoktur.
Yargıtay’a göre işçinin talebi halinde iznin verilmemesi işçiye iş sözleşmesini haklı
nedenle feshetme hakkı verir.
Mazeret izinleri
İş Kanunu Ek m. 2
“İşçiye; evlenmesi veya evlat edinmesi ya da ana veya babasının, eşinin, kardeşinin,
çocuğunun ölümü hâlinde üç gün, eşinin doğum yapması hâlinde ise beş gün ücretli izin verilir.
İşçilerin en az yüzde yetmiş oranında engelli veya süreğen hastalığı olan çocuğunun
tedavisinde, hastalık raporuna dayalı olarak ve çalışan ebeveynden sadece biri tarafından
kullanılması kaydıyla, bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde on güne kadar ücretli izin
verilir.”
TOPLU İŞ HUKUKU
İşçi ve İşveren Kuruluşları Kavramları
Anayasa m. 51/1
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve
menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar
kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse
bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.”
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda da üst kuruluş̧ türü olarak
konfederasyon kabul edilmiş̧, federasyon türüne yer verilmemiştir.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu (STİSK) m. 2
“f) Konfederasyon: Değişik işkollarında en az beş̧ sendikanın bir araya gelerek
oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşu,
g) Kuruluş̧: Sendika ve konfederasyonları
ı) Üst kuruluş̧: Konfederasyonları,” ifade eder.
Bu hükümlerde ilk fıkrada işe girişte hem olumlu hem de olumsuz bireysel sendika
özgürlüğü güvence altına alınmıştır. İkinci fıkrada ise iş ilişkisinin devamında sendikal
ayrımcılık yasaklanmıştır. Üçüncü fıkrada ise iş sözleşmesinin sona ermesinde ayrımcılık
yasağı düzenlenmiştir.
İşçilerin işe alınmaları; belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri, belli bir
sendikadaki üyeliği sürdürmeleri veya üyelikten çekilmeleri veya herhangi bir sendikaya üye
olmaları veya olmamaları şartına bağlı tutulamaz. Toplu iş sözleşmesi ve iş sözleşmelerine bu
hükme aykırı hükümler konulamaz, bu hükümler geçersizdir.
İşe almada sendikalı-sendikasız işçi ayrımı yapılamayacağı gibi iş sözleşmesinin sona
ermesinde de sendikalı sendikasız ayrımı yapılamayacaktır. Nitekim m. 25/2’de de bu husus
ifade edilmiştir:
(2 )İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı
sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma şartları veya çalıştırmaya son verilmesi
bakımından herhangi bir ayrım yapamaz…”
Kanunda işçiler arasında işe alınmada, çalıştırılmada ve işine son verilmesinde sendikalı-
sendikasız işçi ayrımı yapılamayacağı düzenlenmesinin ardından bu kuralın bir istisnası
getirilmiştir:
6356 s. Kanun m. 25/2 c. 2
“…Ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin sosyal yardım konularında toplu iş sözleşmesi
hükümleri saklıdır.”
İkinci fıkrada düzenlenen iş ilişkisinin devamında ayrımcılık yasağının istisnası olarak
ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin sosyal yardım konularında toplu iş sözleşmesi
hükümleriyle ayrıcalık tanınması gösterilmiştir. Dolayısıyla TİS’ten kaynaklı olarak ücret ve
mali sosyal haklar konusunda TİS’ten yararlananlar ile yararlanmayanlar arasında farklı işlem
tesis edilebilir.
(3) İşçiler, sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri dışında veya işverenin
izni ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları veya sendikal faaliyette
bulunmalarından dolayı işten çıkarılamaz veya farklı işleme tabi tutulamaz
İlgili hüküm uyarınca işyerindeki sendikacılık faaliyetlerine katılan işçinin de bundan
dolayı işten çıkarılamayacağı veya farklı işleme tabi tutulamayacaktır.
Bu hükümlere aykırılığın en temel hukuki yaptırımı STİSK md. 25/4’te düzenlenen
sendikal tazminattır. İşverenin 6356 sayılı STİSK m. 25/1-3’e aykırı hareket etmesi nedeni
halinde f. 4 uyarınca tazminat ödeyecektir.
“İşverenin yukarıdaki fıkralara aykırı hareket etmesi hâlinde işçinin bir yıllık ücret
tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata hükmedilir”.
Kanun m. 25/4’ün AYM iptali öncesindeki hali şu şekildedir:
“İşverenin “fesih dışında” yukarıdaki fıkralara aykırı hareket etmesi hâlinde işçinin bir
yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata hükmedilir.
Anayasa Mahkemesi 2014 yılında STİSK md. 25’in 4. fıkrasındaki “işverenin”
kelimesinden sonra gelen “fesih dışında” ibaresi iptal edilmiştir. Bunun sonucu olarak da ilgili
madde uyarınca işverenin yalnızca iş sözleşmesinin sona ermesinde sendikal ayrım yapması
değil aynı zamanda iş sözleşmesinin devamında sendikal nedenle ayrım yapması halinde de
sendikal tazminat ödemesi söz konusu olacaktır.
“(5) Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857 sayılı Kanunun (...)
(2) , 20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin
sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci
maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı
olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca
4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata hükmedilmez.
İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hükümlerine göre dava açmaması ayrıca sendikal
tazminat talebini engellemez.”
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 25/5 uyarınca sendika üyeliği veya
sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshinde işçi İş Kanununun 20 ve 21. maddelerine göre
dava açma hakkına sahiptir.
2014 yılında AYM tarafından iptal edilmeden önce ilgili hükümde “m. 18” ifadesi de yer
almaktaydı. Bu sebeple de iş güvencesinin kapsamına ilişkin 4857 sayılı İş Kanununun 18.
maddesine atıf yapan hüküm nedeniyle, iş güvencesinin kapsamı dışında kalan otuzdan az işçi
çalıştıran işyerlerinde çalışan işçiler ile altı aylık kıdemi olmayan işçilerin sendikal tazminat
talep edip edemeyecekleri tartışmalıydı.
Nitekim ilgili maddenin AYM tarafından iptal edilmeden önceki şekli şu şekildedir:
“(5) Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857 sayılı Kanunun 18, 20
ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal
nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre
işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın
sendikal tazminata karar verilir.
AYM iptal kararından önce de İş Kanununun 18. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, aynı
Kanunun 18, 19, 20 ve 21. maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçinin sendika üyeliği
veya sendikal faaliyetlerden dolayı iş sözleşmesinin feshi iddiası ile sendikal tazminat talep
edebilecekleri Yargıtay tarafından kabul edilmişti.
Anayasa Mahkemesi 2014 yılında STİSK md. 25’in 5. fıkrasındaki “20 ve 21”
kelimelerinden önceki “18” ibaresini iptal etmiştir. Anayasa Mahkemesi belirtilen tartışmayı
isabetli bir şekilde sona erdirmiştir. Söz konusu kararın sonucu olarak işe alım sürecinde ve
çalışma koşullarında yapılan ayrımcılığın yanı sıra, iş sözleşmesinin sona ermesinde sendikal
ayırımcılık yapan işveren de, işçinin iş güvencesinin ve 4857 sayılı İş Kanununun kapsamında
olup olmadığına bakılmaksızın, bir yıllık ücreti tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata
mahkûm edilir.
STİSTK md. 25 sendikal nedenle fesih konusunda da ayrı bir güvence öngörmüştür. Buna
göre iş sözleşmesi sendikal nedenle feshedilen işçi, 4857 sayılı İşK’nın 20 ve 21. maddelerine
göre dava açma hakkına sahiptir. Bu kapsamda iş güvencesine tabi olsun veya olmasın tüm
işçiler iş sözleşmeleri sendikal nedenle feshedilmişse işe iade davası açabilirler.
Sendikal nedenle işe iade davasında işveren fesih nedenini ispatla yükümlüdür. Ancak
işçi, işverenin gösterdiği nedenden başka bir nedenle iş sözleşmesinin feshedildiğini iddia
ediyorsa bunu ispatla yükümlüdür.
Sendikal nedenle işe iade davası açılması ve mahkemenin de davayı kabulü halinde işçiye
1 yıllık ücretinden az olmamak üzere sendikal tazminat ve boşta geçen süreye ilişkin en çok 4
aya kadar ücret ve diğer hakları ödenir. Ancak bu durumda işçiye iş güvencesi tazminatı (işe
başlatmama tazminatı=4-8 aylık ücret tutarındaki tazminat) ödenmez. Sendikal neden
ispatlanamadığı takdirde, fesih için geçerli bir neden bulunmasa bile, açılan işe iade davasının
reddine karar verilmelidir.
İşçi işe iade davası açmaksızın doğrudan sendikal tazminat da talep edebilir.
Sendikal nedenle ayrımcılığın fesih dışında, iş ilişkisinin kurulması yahut devamı
sırasında ortaya çıkması halinde, bu ayrımcılığı ispat yükü işçidedir. Ancak fesih halinde
yukarıda açıkladığımız ispat koşulları geçerlidir.
7036 sayılı Kanunla İş Kanunu’na eklenen Ek madde 3 ile işçilik alacakları bakımından
zamanaşımı düzenlenmiştir.
“İş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun, yıllık izin
ücreti ve aşağıda belirtilen tazminatların zamanaşımı süresi beş yıldır.
a) Kıdem tazminatı.
b) İş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat.
c) Kötüniyet tazminatı.
d) İş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan
tazminat.”
Maddede sendikal tazminata ilişkin bir düzenleme söz konusu değildir. Bu nedenle de
sendikal tazminatın tabi olduğu zamanaşımı konusu öğretide tartışmalı hale gelmiştir. Öğretide
yer alan bir görüşe göre Ek madde 3’de doğrudan İş Kanunu m. 5’e aykırılığa değil, genel
anlamda eşit davranma ilkesine yer verilmesinden hareketle sendikal nedenle iş sözleşmesinin
feshinin de eşit davranma ilkesine aykırılık teşkil etmesinden hareketle sendikal nedene
dayanan fesihlerde talep edilecek sendikal tazminatın beş yıllık zamanaşımına tabi olmasına
karşılık, fesih dışı sendikal ayrımcılık hallerinde ise zamanaşımının on yıl olacağı ifade
edilmiştir. Buna karşılık öğretide yer alan bir başka görüşe göre ise bir hakkın tabi olduğu
zamanaşımı süresi konusunda, hakkı sınırlayıcı bir yorum tarzının isabetli değildir ve tüm
hallere ilişkin sendikal tazminat taleplerinde zamanaşımı süresinin on yıl olarak uygulanması
gerekmektedir.
7036 sayılı İMK’nın yürürlüğe girmesiyle kanun yolu bakımından STİSK md. 25’te
sorunlu bir durum ortaya çıkmıştır. STİSK md. 25/5 sendikal nedenle işe iade davalarında İşK.
md. 20 ve 21’e gönderme yapmaktadır. İş Mahkemleri Kanunu m. 8/1 /a bendi uyarınca İşK.
md. 20’e göre açılan işe iade davalarında iş mahkemelerinin verdiği kararlar istinaf kanun
yolunda kesinleşmektedir. İMK m. 8’de İş Kanunu m. 20’e yer verilmiş olmasına karşılık, 6356
sayılı Kanun m. 25’de yer alan sendikal nedenle işe iade davalarına yer verilmemiştir. Bu
nedenle de öğretide STİSK m. 25 kapsamında açılan işe iade davalarının temyize tabi olup
olmadığı tartışma konusu olmuştur.
Zira STİSK md. 25/5 dışında, yani sendikal nedenle işe iade davası dışında, yalnızca
sendikal tazminat talep edilen uyuşmazlıklarda, BAM kararları miktara bağlı temyiz
edilebilmektedir. Zira ne STİSK’te ne de İMK’da temyiz edilemeyecek kararlar arasında
sendikal tazminata ilişkin uyuşmazlıklarda verilen kararlar sayılmamıştır. Dolayısıyla aynı
işyerinde aynı sendikal nedenle feshe maruz kalan iki işçiden birisinin işe iade davasıyla birlikte
sendikal tazminat talep ettiği; diğerinin ise işe iade talep etmeksizin yalnızca sendikal tazminat
talep ettiği iki uyuşmazlıktan biri BAM’da kesinleşirken diğeri temyiz incelemesine konu
olmaktadır. Bu durumla alakalı olarak Yarg. 22. HD önceleri sendikal talepli işe iade
davalarının da temyize götürülebileceğine karar verirken; 9. HD İşK’ya gönderme olduğundan
BAM’da kesinleşeceğine karar veriyordu.
Yarg. 22. HD’nin gerekçesi ise, aynı uyuşmazlıkta farklı iki kanun yolunun
uygulanmaması gerektiği ve üç aşamalı yargının daha güvenilir olduğu idi.
9. HD’nin gerekçesi ise, STİSK md. 25/5’te İşK’ya gönderme var ve İşK’ya göre açılan
işe iade davaları BAM’da kesinleşir. Bunun yanında işe iade davalarının bir an önce
kesinleşmesi gerekir. İvedilikle karar verileceğine ilişkin hüküm de bunu gösterir. Dolayısıyla
BAM’da kesinleşmesi gerekir. 22.HD daha sonradan 9. HD’nin içtihadına dönmüştür. Zira
usule ilişkin konularda iki dairenin farklı kanun yolu uygulaması hukuki belirlilik ilkesine
aykırılık oluşturmaktadır. 9. HD de kendi içtihadından dönmediğinden hukuki belirlilik
sağlanması için 22. HD de sendikal ayrımcılık iddialı işe iade davalarının BAM’da
kesinleşeceğine hükmetmektedir.
Ancak öğretide BAM mahkemelerinin fazla olması dolayısıyla uygulamada benzer
uyuşmazlıklarda içtihat birliği olmayacağı gerekçesiyle bu durum eleştirilmektedir.
İşçilerin sendikal ayrımcılık iddialı tazminat talep edebilmelerini engelleyici iş
sözleşmeleri ve TİS hükümleri geçersizdir. Sendikal tazminatın belirlenmesine ilişkin iş
sözleşmesi ve TİS hükümleri de geçersizdir.
STİSK md. 25’te açıkça düzenlendiğinden sendikal tazminat ile iş güvencesi tazminatı
birlikte istenemez. Bunun yanında İşK. md. 5’te düzenlenen ayrımcılık tazminatı ile sendikal
tazminat da İşK. md. 5’te STİSK md. 25 hükümlerinin saklı olduğuna ilişkin özel düzenleme
nedeniyle birlikte talep edilemeyecektir.
Sendikal ayrımcılık hukuki yaptırımının yanında TCK md. 118 kapsamında cezai
yaptırımla da korunmaktadır. Buna göre
“Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine
katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya
zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın
faaliyetlerinin engellenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”.
İŞÇİ KURULUŞU YÖNETİCİSİNİN GÜVENCESİ
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu m. 2/1 (i) uyarınca uygulanmasında
kuruluşun ve şubesinin yönetim kurulu üyeleri yönetici sıfatını taşımaktadırlar.
Yönetici kavramının açıklığa kavuşturulmasından sonra ele alınması gereken bir diğer
husus ise amatör ve profesyonel yöneticilik kavramıdır. İşçi kuruluşunda yönetici seçilen
kişinin bu görevini çalıştığı işyerindeki işinden ayrılmaksızın sürdürmesi halinde “amatör
yöneticilik”, çalıştığı işyerinden ayrılarak yöneticilik görevini yerine getirmesi halinde ise
“profesyonel yöneticilik” söz konusu olacaktır.
6356 sayılı Kanun m. 23
“İşçi kuruluşunda yönetici olduğu için çalıştığı işyerinden ayrılan işçinin iş sözleşmesi
askıda kalır. Yönetici dilerse işten ayrıldığı tarihte iş sözleşmesini bildirim süresine uymaksızın
veya sözleşme süresinin bitimini beklemeksizin fesheder ve kıdem tazminatına hak kazanır.
Yönetici, yöneticilik süresi içerisinde iş sözleşmesini feshederse kıdem tazminatı fesih
tarihindeki emsal ücret üzerinden hesaplanır.
(2) İş sözleşmesi askıya alınan yönetici; sendikanın tüzel kişiliğinin sona ermesi, seçime
girmemek, yeniden seçilmemek veya kendi isteği ile çekilmek suretiyle görevinin sona ermesi
hâlinde, sona erme tarihinden itibaren bir ay içinde ayrıldığı işyerinde işe başlatılmak üzere
işverene başvurabilir. İşveren, talep tarihinden itibaren bir ay içinde bu kişileri o andaki
şartlarla eski işlerine veya eski işlerine uygun bir diğer işe başlatmak zorundadır. Bu kişiler
süresi içinde işe başlatılmadığı takdirde, iş sözleşmeleri işverence feshedilmiş sayılır.
(3) Yukarıda sayılan nedenler dışında yöneticilik görevi sona eren sendika yöneticisine
ise başvuruları hâlinde işveren tarafından kıdem tazminatı ödenir. Ödenecek tazminatın
hesabında, işyerinde çalışılmış süreler göz önünde bulundurulur ve fesih anında emsalleri için
geçerli olan ücret ve diğer hakları esas alınır. İşçinin iş kanunlarından doğan hakları saklıdır.”
STİSK md. 23’te öngörülen güvence yalnızca profesyonel sendika yöneticileri için
öngörülmüştür; amatör yöneticiler yararlanamazlar.
• Görevi sona eren yöneticinin işe alınma zorunluluğu
Profesyonel yöneticilerin iş sözleşmeleri, yönetici olması sebebi ile işten ayrılması
halinde işten fiilen ayrıldığı tarihte askıya alınır ve bu askı süresi yöneticilik süresince devam
eder.
İş sözleşmesi bu şekilde askıya alınan yöneticinin bu görevi, sendikanın tüzel kişiliğinin
sona ermesi, seçime girmemek, seçime girmekle birlikte yeniden seçilememek yahut kendi
isteği ile çekilmek suretiyle sona ermesi halinde, yönetici sona erme tarihinden itibaren 1 ay
içerisinde ayrıldığı işyerinde işe başlamak üzere işverene başvurabilir.
İşveren, talep tarihinden itibaren 1 ay içerisinde bu kişileri o anki şartlarla eski işlerine
veya eski işlerine uygun bir işe başlatmak zorundadır. Bu kişiler süresi içinde işe başlatılmazsa
sözleşmeleri işverence feshedilmiş sayılır (STİSK md. 23/2).
Bu hükümde işverene bir seçme hakkı tanınmamıştır. Yani işveren işyerinde açık bir
pozisyon olmasa dahi bu işçiyi işe başlatmak zorundadır. Aksi halde sözleşmesini feshetmiş
sayılacaktır.
• Yöneticilik görevi sırasında veya sonrasında kıdem tazminatı talep hakkı
Profesyonel yöneticilere tanınan bu güvenceden başka, STİSK md. 23’te başka bir
güvence daha tanınmıştır. STİSK md. 23/1’e göre profesyonel yönetici olmak için işten ayrılan
işçi, işten ayrıldığı tarihte iş sözleşmesini bildirim sürelerine uymaksızın veya sözleşme
süresinin bitimini beklemeksizin feshedebilir. Bu halde işçi kıdem tazminatına hak kazanır.
Profesyonel yönetici, iş sözleşmesini illaki işten fiilen ayrıldığı tarihte feshetmek
zorunda değildir. Profesyonel yönetici, iş sözleşmesi askı halindeyken de iş sözleşmesini
feshedebilir ve bu halde de kıdem tazminatına hak kazanır. Hatta bu son halde işçinin kıdem
tazminatı fesih tarihindeki emsal ücret üzerinden hesaplanır.
Profesyonel sendika yöneticisinin askı halindeyken yöneticilik sıfatı sendikanın tüzel
kişiliğinin sona ermesi, seçime girmemek, seçime girmekle birlikte yeniden seçilememek yahut
kendi isteği ile çekilmek suretiyle değil de başka bir nedenle son bulursa da başvuruları halinde
işverence kendilerine kıdem tazminatı ödenir. Bu halde işçinin kıdem tazminatında çalışılmış
süreler göz önünde bulundurulur ve fesih anında emsal ücret üzerinden kıdem tazminatı
hesaplanır. Ancak tabii ki bu güvencelerin hepsinde işçinin 1 yıllık kıdem süresini tamamlaması
gerekir.
İŞYERİ SENDİKA TEMSİLCİSİNİN GÜVENCESİ
• İşyeri Sendika Temsilciliği
6356 sayılı Kanun m. 27
“Toplu iş sözleşmesi yapmak üzere yetkisi kesinleşen sendika; işyerinde işçi sayısı
elliye kadar ise bir, elli bir ile yüz arasında ise en çok iki, yüz bir ile beş yüz arasında ise en
çok üç, beş yüz bir ile bin arasında ise en çok dört, bin bir ile iki bin arasında ise en çok altı,
iki binden fazla ise en çok sekiz işyeri sendika temsilcisini işyerinde çalışan üyeleri arasından
atayarak on beş gün içinde kimliklerini işverene bildirir. Bunlardan biri baş temsilci olarak
görevlendirilebilir. Temsilcilerin görevi, sendikanın yetkisi süresince devam eder.
(2) Sendika tüzüğünde işyeri sendika temsilcisinin seçimle belirlenmesine ilişkin
hüküm bulunması hâlinde, seçilen üye temsilci olarak atanır.
(3) İşyeri sendika temsilcileri ve baş temsilcisi; işyeri ile sınırlı olmak kaydı ile
işçilerin dileklerini dinlemek ve şikâyetlerini çözümlemek, işçi ve işveren arasındaki iş birliğini,
çalışma barışını ve uyumunu sağlamak, işçilerin hak ve çıkarlarını gözetmek ve iş kanunları ile
toplu iş sözleşmelerinde öngörülen çalışma şartlarının uygulanmasına yardımcı olmakla
görevlidir.
(4) İşyeri sendika temsilcileri, işyerindeki işlerini aksatmamak ve iş disiplinine aykırı
olmamak şartı ile görevlerini yerine getirir. İşyerlerinde, sendika temsilcilerine görevlerini
hızlı ve etkili biçimde yapmalarına imkân verecek kolaylıklar sağlanır”
Sendikanın faaliyetlerinden biri de yetki aldığı işyerinde işyeri sendika temsilcisi
atamasıdır. İşyeri sendika temsilcisi, işyerinde yetkili sendika ile üyeler arasında iletişimi
sağlamak; işveren ile işçiler arasında çıkabilecek uyuşmazlıkları diyalog sayesinde engellemek,
iletişimi sağlamak için görevlendirilir. Bunun yanında işyerinde çalışma barışının tesisinde de
görev alırlar. Ancak işyeri sendika temsilcisi, ancak TİS için yetkisi kesinleşen sendika
tarafından atanabildiğinden ülkemizde tüm işyerlerinde bulunmayan bir müessesedir.
• İşyeri sendika temsilcisinin atanması
İşyeri sendika temsilcisi ancak TİS için yetkisi kesinleşen sendika tarafından atanır.
İşyeri sendika temsilcisi, sendikanın işyerinde çalışan üyeleri arasından atanır. Tüzükte işyeri
sendika temsilcisinin o işyerindeki üye işçiler arasından seçimle belirleneceği de
düzenlenebilir. İşyeri sendika temsilcisinin sayısı birden fazla olabilir. O işyerinde atanabilecek
işyeri sendika temsilcisi sayısı, işyerinde çalışan işçi sayısına göre belirlenir.
STİSK md. 27/1’e göre işyerinde çalışan işçi sayısı
ü 0-50 arasında ise 1;
ü 51-100 arasında ise en çok 2;
ü 101 ila 500 arasında ise en çok 3;
ü 501 ila 1000 arasında ise en çok 4;
ü 1001 ila 2000 arasındaysa en çok 6;
ü 2001 ve üzerindeyse en çok 8 işyeri sendika temsilcisi atanabilir.
İşyerinde birden fazla işyeri sendika temsilcisi bulunması halinde bunlardan biri baş
temsilci olarak görevlendirilebilir.
Sendika yerine işçiler tarafından da temsilci atanması halinde bu kişinin 6356 sayılı
Kanun anlamında işyeri sendika temsilcisi haklarından faydalanamayacaktır.
Sendika tarafından atanan işyeri sendika temsilcisinin kimliği 15 gün içerisinde
işverene bildirilir. Bu sayıların iş sözleşmesi yahut TİS ile artırılması mümkün değildir. Bu
sayılar işyeri için geçerli olup; ortada bir işletme olsa dahi her bir işyeri için işyeri sendika
temsilcisi ayrı olarak atanır.
ü İşyeri sendika temsilcisinin görevi
STİSK m. 27’de işyeri sendika temsilcisinin görevleri ifade edilmiştir. İşyeri sendika
temsilcilerinin STİSK’te belirtilenler dışında İş Kanunu ve diğer mevzuattan kaynaklanan bazı
yetki ve görevleri de bulunmaktadır.
• STİSK’dan doğan görevleri
STİSK md. 27
“(3) İşyeri sendika temsilcileri ve baş temsilcisi; işyeri ile sınırlı olmak kaydı ile
işçilerin dileklerini dinlemek ve şikâyetlerini çözümlemek, işçi ve işveren arasındaki iş birliğini,
çalışma barışını ve uyumunu sağlamak, işçilerin hak ve çıkarlarını gözetmek ve iş kanunları ile
toplu iş sözleşmelerinde öngörülen çalışma şartlarının uygulanmasına yardımcı olmakla
görevlidir.
(4) İşyeri sendika temsilcileri, işyerindeki işlerini aksatmamak ve iş disiplinine aykırı
olmamak şartı ile görevlerini yerine getirir. İşyerlerinde, sendika temsilcilerine görevlerini
hızlı ve etkili biçimde yapmalarına imkân verecek kolaylıklar sağlanır”
• İş Kanunu ve bununla ilgili mevzuattan doğan görevleri
STİSK dışındaki iş mevzuatında sınırlı görevlere yer verilmiş olup, bu düzenlemelerde
yatan temel düşünce işçilerin kurullarda görevlendirilen işyeri sendika temsilcileri aracılığıyla
işyeri yönetimine katılmalarının sağlanmasıdır. Örneğin
*Yıllık İzin Yönetmeliği m. 15
*6331 sayılı Kanun m. 20/5
*Yüzdelerden toplanan paraların işçilere dağıtılmasına ilişkin oluşturulacak
değerlendirme komisyonlarında da görev alır.
• Toplu iş sözleşmesinden doğan görevleri
Toplu iş sözleşmeleri ile işyeri sendika temsilcilerine birtakım görevler verilebilir.
• Temsilcilerin görev süresi
STİSK m. 27/1
“Temsilcilerin görevi, sendikanın yetkisi süresince devam eder.”
Uygulanmakta olan toplu iş sözleşmesine taraf olan sendikanın, yeni dönem için
yetkiyi yeniden kazanamaması halinde, yeni dönem için temsilci atama yetkisi kaybedilmiş
olacaktır. Fakat mevcut toplu iş sözleşmesi için atanmış olan temsilciler, sendikanın bu toplu iş
sözleşmesine taraf olma sıfatı devam ettiği için toplu iş sözleşmesinin süresinin sonuna kadar
görevlerine devam edebilecektir. Bu halde TİS’in yürürlük süresi içerisinde başka sendikanın
yetki alması da mümkündür. Bu durumda yetki alan diğer sendikanın da işyeri sendika
temsilcisi atama imkânı olacak ve her iki sendikanın işyeri sendika bir süre için birlikte görev
yapacaklardır.
Kanunda işyerindeki işçi sayısında yaşanan değişikliklerin temsilci sayısını etkileyip
etkilemeyeceği düzenlenmemiştir. Öğretide aksi görüş olmakla birlikte Yargıtay kararlarında
işçi sayısındaki azalmanın temsilci sayısını etkilemeyeceği kabul edilmektedir.
• İşyeri Sendika Temsilcisinin Güvencesi
STİSK m. 24
“(1) İşveren, işyeri sendika temsilcilerinin iş sözleşmelerini haklı bir neden olmadıkça
ve nedenini yazılı olarak açık ve kesin şekilde belirtmedikçe feshedemez. Fesih bildiriminin
tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde, temsilci veya üyesi bulunduğu sendika dava açabilir.
(2) Dava basit yargılama usulüne göre sonuçlandırılır. Mahkemece verilen karar
hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi kesin olarak karar verir.
(3) Temsilcinin işe iadesine karar verilirse fesih geçersiz sayılarak temsilcilik süresini
aşmamak kaydıyla fesih tarihi ile kararın kesinleşme tarihi arasındaki ücret ve diğer hakları
ödenir. Kararın kesinleşmesinden itibaren altı iş günü içinde temsilcinin işe başvurması
şartıyla, altı iş günü içinde işe başlatılmaması hâlinde, iş ilişkisinin devam ettiği kabul edilerek
ücreti ve diğer hakları temsilcilik süresince ödenmeye devam edilir. Bu hüküm yeniden
temsilciliğe atanma hâlinde de uygulanır.
(4) İşveren, yazılı rızası olmadıkça işyeri sendika temsilcisinin işyerini değiştiremez
veya işinde esaslı tarzda değişiklik yapamaz. Aksi hâlde değişiklik geçersiz sayılır.
(5) Bu madde hükümleri işyerinde çalışmaya devam eden yöneticiler hakkında da
uygulanır.”
Profesyonel yöneticilikte ve üyelikte olduğu gibi işyeri sendika temsilcisinin de ayrı
bir iş güvencesi bulunmaktadır. Zira işyeri sendika temsilcileri, işyerinde işverene karşı
sendikayı temsil ettiğinden özel bir iş güvencesine ihtiyaç duymaktadırlar. Belirtmek gerekir ki
işyeri sendika temsilcileri isterlerse kendilerine tanınan temsilcilik güvencesinden isterlerse
sendika üyeliğinin güvencesinden faydalanabilirler. Bu konuda bir seçimlik hakları
bulunmaktadır.
İşyeri sendika temsilcisinin güvencesi STİSK md. 24’te düzenlenmiştir. SİTSK md.
24/1’e göre işveren işyeri sendika temsilcisinin iş sözleşmesini ancak haklı bir nedenin
bulunması ve bu nedeni yazılı olarak açık ve kesin biçimde belirterek feshedebilir.
İşverenin bir sebep göstermediği yahut gösterilen sebebin haklı sebep ağırlığında
olmadığı halde işyeri sendika temsilcisi yahut üyesi olduğu sendika 1 ay içerisinde işe iade
talebiyle dava açabilir, 1 aylık süre hak düşürücüdür.
Mahkemece yürütülecek yargılama basit yargılama usulüne göre sonuçlandırılır.
Mahkeme kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde BAM kesin olarak karar
verir. Mahkemece işçinin haklı olduğu yönünde karar verilirse fesih geçersiz sayılarak
temsilcilik süresini aşmayacak şekilde fesih tarihi ile kararın kesinleşme tarihi arasındaki
işçinin ücret ve diğer hakları, 4 aylık süre ile sınırlı olmaksızın ödenir.
Kararın kesinleşmesinden itibaren 6 işgünü içerisinde temsilcinin işverene başvurması
halinde, işveren 6 işgünü içerisinde kendisini işe başlatmak zorundadır. İşveren işyeri sendika
temsilcisini 6 işgünü içerisinde işe başlatmazsa iş ilişkisinin devam ettiği kabul edilerek
kendisine ücreti ve diğer hakları temsilcilik süresince ödenmeye devam edilir. İşyeri sendika
temsilcisi görev süresi sonunda yeniden sendika temsilcisi olarak atanırsa da bu imkândan
yararlanmaya devam eder.
İşyeri sendika temsilciliğinin güvencesi amatör sendika yöneticileri hakkında da
uygulanır.
İşyeri sendika temsilcisinin isterse STİSK md. 25 kapsamında üyelik güvencesinden
yararlanma imkanı da bulunmakla birlikte; işyeri sendika temsilcisi her iki korumadan birlikte
yararlanacak şekilde karma talepli dava açamaz.
İşyeri sendika temsilcisine ilişkin getirilen bir güvence de işyeri sendika temsilcisinin
yazılı rızası olmadıkça işveren tarafından işyeri değiştirilemez ve işinde esaslı tarzda değişiklik
yapılamaz. Aksi halde değişiklik geçersiz sayılır. İlgili hüküm ile İş Kanunu m. 22’den farklı
bir düzenleme getirilmiştir. Temsilcinin iş sözleşmesinde değişiklik kaydının bulunması
halinde dahi, bu hüküm temsilcilik süresince geçerli sayılmayacak, işverence yapılmak istenen
değişiklik temsilcinin yazılı rızasına bağlı olacaktır.
• Dava Şartı Olarak Arabulucuya Başvuru ve 6356 Sayılı Sendikalar ve
Toplu İş Sözleşmesi Kanunu
7036 sayılı Kanun ile iş hukukunda dava şartı arabuluculuk kabul edilmiştir. Buna
göre kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi ve işveren alacağı ile tazminatı
ile işe iade talebiyle açılan davalarda arabulucuya başvurulması dava şartı olarak kabul
edilmiştir (m. 3/1). İlgili düzenleme uyarıca işe iade talebinin düzenlendiği İş Kanunu m. 20 ve
21’e dava şartı arabuluculuk hükümleri eklenmiştir.
STİSK’da da sendikal güvencelerin düzenlendiği hükümlerde işe iade davası
düzenlenmiştir. Sendikal güvencelerin düzenlendiği STSK m. 23 ile sendika yöneticisine, m.
24 ile amatör sendika yöneticisine ve işyeri sendika temsilcisine, m. 25 ile ise sendika üyesi
işçiye belirli bazı durumlarda işe iade imkânı verilmiştir.
Bunun dışında STSK m. 25 uyarınca işçinin işe iade davası açmasından bağımsız
olarak sendikal tazminat talep etme olanağı da bulunmaktadır. Kanun koyucu işe iade davasının
düzenlendiği İş Kanunu m. 21’e arabulucuk sürecini eklemişken, 6356 sayılı Kanunda bu yönde
bir düzenleme yapmamıştır. Fakat öğretide bu hususun 6356 sayılı Kanundan doğan bu talepler
için arabulucuya başvurunun dava şartı olarak aranmayacağı şeklinde yorumlanmaması
gerektiği şeklinde yorumlanmaması gerektiği ileri sürülmektedir. Nitekim 7036 sayılı Kanunun
gerekçesinde arabulucuya başvurunun dava şartı olarak kabul edildiği alacaklar örnek
kabilinden sayılırken söz konusu bu alacaklar içinde sendikal tazminat talebine de yer
verilmiştir. Bu nedenle de bu talepler bakımından işçinin dava açmadan önce arabulucuya
başvurması gerekmektedir.
İŞÇİ VE İŞVEREN KURULUŞLARININ KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ
İşkoluna göre sendikalaşma
Ülkede yapılan işlerin belirli sayıda gruplandırıldığı ve her bir gruba işkolu adı
verildiği sistem olan işkoluna göre sendikalaşmada işçilerin sendika kurmalarında ya da bir
sendikaya üye olmalarında mesleklerine bakılmaksızın sadece işyerinde yapılan asıl işin girdiği
işkolu esas alınır. Buna işkoluna göre sendikalaşma ilkesi denilmektedir.
Mesleğe göre sendikalaşmada ise aynı meslekten olan kişiler, örneğin, marangozlar,
garsonlar, duvarcılar, tornacılar birleşerek meslek sendikalarını kurarlar ya da bunlara üye
olurlar.
6356 sayılı Kanunda da işkoluna göre sendikalaşma ilkesi esas alınmıştır.
İşkolunun belirlenmesi
6356 sayılı Kanun m. 4
“(1) İşkolları bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde gösterilmiştir.
(2) Bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de, asıl işin girdiği işkolundan
sayılır.
(3) Bir işkoluna giren işler, işçi ve işveren konfederasyonlarının görüşü alınarak ve
uluslararası normlar göz önünde bulundurularak Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle
belirlenir.”
STİSK’na ekli bir cetvel vardır ve bu cetvelde işkolları yer almaktadır. Bu cetvelde 20
işkoluna yer verilmiştir.
Kanun m. 4 uyarınca da İşkolları Yönetmeliği çıkarılmıştır.
6356 sayılı m. 5
“(1) Bir işyerinin girdiği işkolunun tespiti Bakanlıkça yapılır. Bakanlık, tespit ile ilgili
kararını Resmî Gazete’de yayımlar. Bu tespite karşı ilgililer, kararın yayımından itibaren on
beş gün içinde dava açabilir. Mahkeme iki ay içinde kararını verir. Karar hakkında istinaf
yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi iki ay içinde kararını verir. Bu karara
karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay, uyuşmazlığı iki ay içinde kesin olarak
karara bağlar.
(2) Yeni bir toplu iş sözleşmesi için yetki süreci başlamış ise işkolu değişikliği tespiti
bir sonraki dönem için geçerli olur. İşkolu tespit talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki
işlemlerinde ve yetki tespit davalarında bekletici neden sayılmaz.
(3) İşkolu değişikliği yürürlükteki toplu iş sözleşmesini etkilemez.”
2821 sayılı Kanun dönemindeki sorunları gidermek amacı ile “Yeni bir toplu iş
sözleşmesi için yetki süreci başlamış ise işkolu değişikliği tespiti bir sonraki dönem için geçerli
olur. İşkolu tespit talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve yetki tespit
davalarında bekletici neden sayılmaz.” hükmü getirilmiştir. Bu düzenlemenin amacı yetki
itirazı davalarında ileri sürülen işkolu itirazları nedeniyle yetki belgesinin verilmesi ve toplu
görüşmelere başlanmasının uzatılmasına yönelik kötüniyetli davranışları önlemektir.
Bir işyerinin girdiği işkolunun belirlenmesine ilişkin olarak, ilgililer, toplu iş
sözleşmesinin yapılıp yapılmamasına bağlı olmaksızın, her zaman Bakanlığa başvurabilirler.
Bakanlığın işkolu tespiti yapabilmesi için mutlaka ilgililerin başvurusu aranmaz. Bakanlık
gerekli gördüğünde resen işkolu tespiti yapabilir.
BORÇLAR
1) Sendika düzenine uyma borcu
Kanunda açıkça yer almasa da sendika ve üyelik ilişkisinin genel sonucu olarak işçi
sendika kararlarına uymakla yükümlüdür. Bu kapsamda sendikaya zarar verecek
davranışlardan kaçınacaktır. Mevzuata ve tüzüğe uygun olarak aldığı kararlara da
uyacaktır. Üyenin uymak zorunda olduğu başlıca yükümlülükler olarak, sendikanın
amaçlarına aykırı ve gelişmesine engel olacak nitelikteki söz ve eylemlerden kaçınma
ve hastalık, işsiz kalma gibi aidat ödememeyi haklı kılan nedenler dışında aidat borcunu
yerine getirme yükümlülüğü gösterilebilir.
2) Aidat ödeme borcu
Miktarı: 2821 sayılı Kanun döneminde sendikaların aidatları sınırlandırılmıştı. STİSK
da ise aidatın belirlenmesinde bir serbesti tanınmıştır. Tüzüklerinde belirlenen esaslara
göre genel kurul tarafından belirlenecektir. (m. 18/1).
Aidat ödeme yük için üyeliğin aktif durumda olması gerekmektedir. Askıda ise
aidat ödeme borcu da askıdadır. Kanun m. 39/6 uyarınca sendikanın faaliyetinin
durdurulması halinde aidat ödeme bu dönemde kalkar.
Kaynaktan kesme yöntemi
Üyelik veya dayanışma aidatları yetkili (yetki belgesi almış veya toplu iş
sözleşmesi tarafı) işçi sendikasının YAZILI BAŞVURUSU ile işverence işçinin
ücretinden kesilerek sendikaya ödenir. Sendikanın yetkili olması dışında sendika
tarafından işverene kesinti yapılacak işçilerin listenin de verilmesi gerekir.
İşveren aidatları kesmezse ya da kesmesine rağmen 1 AY İÇİNDE göndermezse
bu halde ihtara gerek olmaksızın aidat borcu için işletme kredilerine uygulanan en
yüksek faiz ile ödemekle yükümlü olur.
ÜYELİĞİN SONA ERMESİ
Sendika üyesi işçinin herhangi bir askeri ödev nedeni ile silah altına alınması halinde
üyelik askıda kalır (m. 19/10). Bu süre içinde işçi aidat ödemez, üyeliğin sağladığı haklardan
(oy kullanma gibi) yararlanamaz.
İşçi SGK’dan yaşlılık, malullük aylığı veya toptan ödeme almak amacı ile işten
ayrılması halinde sendika üyeliği kendiliğinden sona erer. İki istisnası vardır;
* İşçi aylık ya da toptan ödeme almaya hak kazanmış fakat çalışmaya devam
ediyorsa
* Çalışmaya devam etmese dahi toptan ödeme veya aylık aldığı sırada kuruluş
ve şubelerin yönetim, denetleme ve disiplin kurullarında görev yapıyorsa bu
halde sendika üyeliği görevleri süresince ve yeniden seçilirlerse devam eder.
Yönetmelik m. 12/4
“Sosyal Güvenlik Kurumundan yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan ödeme
alarak işten ayrılan işçilerin sendika üyeliği sona erer. Ancak bir yıl içerisinde aynı işkolunda
çalışmaya devam edenler veya ara verdikten sonra bir yıl içerisinde tekrar çalışmaya
başlayanlar ile konfederasyon, sendika ve şubelerinin yönetim, denetleme ve disiplin
kurullarındaki görevleri sırasında yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan ödeme alanların
üyeliği, görevleri süresince ve yeniden seçildikleri sürece devam eder.”
(2) Kuruluşlar; kamu kurum ve kuruluşları, siyasi partiler, esnaf ve küçük sanatkâr kuruluşları
ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından yardım ve bağış alamaz.
(3) İşçi kuruluşları, işverenler ve bu Kanun ve diğer kanunlara göre kurulan işveren
kuruluşlarından; işveren kuruluşları da işçilerden ve bu Kanun ve diğer kanunlara göre kurulu
işçi kuruluşlarından yardım ve bağış alamaz. Kuruluşlar, yurt dışındaki kişi, kurum ve
kuruluşlardan Bakanlığa önceden bildirimde bulunmak suretiyle yardım ve bağış alabilir.
Ancak, işçi kuruluşları yurt dışında kurulu işveren ve işveren kuruluşlarından; işveren
kuruluşları ise işçi ve işçi kuruluşlarından yardım ve bağış alamaz. Nakdî yardım ve bağışların
bankalar aracılığıyla alınması zorunludur.
Aykırılığın Yaptırımı: (4) Yukarıdaki hükümlere aykırı olarak yardım ve bağış alınması
hâlinde üyelerden birinin veya Bakanlığın başvurması üzerine, mahkeme kararıyla, alınan
yardım Hazineye aktarılır.
Giderleri
(5) Kuruluşlar, tüm nakdî gelirlerini bankaya yatırmak zorundadır. Zorunlu giderleri için
kasalarında tutacakları nakit miktarı genel kurullarınca belirlenir.
(7) (Değişik: 14/4/2016 - 6704/26 md.) Kuruluşlar, yönetim kurulu kararıyla ve nakit
mevcudunun yüzde onunu aşmamak kaydıyla;
a) Yurt içi ve yurt dışındaki doğal afet bölgelerine doğrudan veya yetkili makamlar
aracılığıyla konut, eğitim ve sağlık tesisleri kurulması amacıyla kamu kurum ve kuruluşlarına,
b) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile koordinasyon hâlinde, 8/6/1949 tarihli ve 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun mülga 64 üncü maddesi ve 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 47 nci maddesinin
sekizinci fıkrasında sayılanlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu,
3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun,
17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesi hükümlerine göre nakdî tazminat ödenmesi veya aylık
bağlanması hakkı bulunanlara,
c) (Ek: 23/2/2017-6824/23 md.) Bakanlıkla yapılacak işbirliği protokolü çerçevesinde,
kadın istihdamını destekleyici faaliyetler kapsamında kullanılması şartıyla Bakanlığa,
ayni ve nakdî yardımda bulunabilir.”
Kanun m. 11/1, f bendi uyarınca bir diğer gider
“f) Yönetim kurulu, denetleme kurulu ve disiplin kurulu üyelerine verilecek ücret, tazminat,
ödenek ve yolluklar ile sosyal hakların belirlenmesi”
İŞÇİ VE İŞVEREN KURULUŞLARININ FAALİYETLERİNİN DURDURULMASI
VE KAPATILMASI
Kolektif sendika özgürlüğü Anayasal bir özgürlüktür ve bu sebeple de sendikalar ancak
Kanunda yazan sebeplerle kapatılabilir ya da faaliyeti durdurulabilir. Aynı şekilde sendikaların
faaliyetlerinin durdurulması ya da kapatılması ancak yargı kararı ile mümkündür.
Kapatılması
Kanun m. 31
“(1) Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı
faaliyetlerde bulunan kuruluş, merkezlerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcısının talebi
üzerine mahkeme kararı ile kapatılır. Aykırı davranış bireysel olarak yöneticiler tarafından
gerçekleştirildiği takdirde, mahkemece sadece o yöneticilerin görevine son verilmesine karar
verilir.”
Kanun m. 7/3 ve f. 4
“(3) Tüzüğün veya bu maddede sayılan belgelerin içerdikleri bilgilerin kanuna aykırılığının
tespit edilmesi ya da bu Kanunda öngörülen kuruluş şartlarının sağlanmadığının anlaşılması
hâlinde ilgili valilik kanuna aykırılık veya eksikliklerin bir ay içinde giderilmesini ister. Bu süre
içinde kanuna aykırılığın veya eksikliğin giderilmemesi hâlinde, Bakanlığın veya ilgili valiliğin
başvurusu üzerine mahkeme, gerekli gördüğü takdirde kurucuları da dinleyerek üç iş günü
içinde kuruluşun faaliyetinin durdurulmasına karar verebilir. Mahkeme kanuna aykırılığın
veya eksikliğin giderilmesi için altmış günü aşmayan bir süre verir.
(4) Tüzük ve belgelerin kanuna uygun hâle getirilmesi üzerine mahkeme durdurma kararını
kaldırır. Verilen süre sonunda tüzük ve belgelerin kanuna uygun hâle getirilmemesi hâlinde ise
mahkeme kuruluşun kapatılmasına karar verir.”
Faaliyetin Durdurulması
Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı faaliyetlerde bulunduğu iddiasıyla
kuruluş hakkında açılan kapatma davaları nedeniyle mahkeme, yargılama süresince talep
üzerine veya resen kuruluşun faaliyetlerinin durdurulmasına ve yöneticilerinin görevden
alınmasına karar verebilir.
Kanun m. 31/2
“(2) Yukarıdaki fıkra uyarınca açılan davalar nedeniyle mahkeme, yargılama süresince talep
üzerine veya resen kuruluşun faaliyetlerinin durdurulmasına ve yöneticilerinin geçici olarak
görevden alınmasına karar verebilir.”
Kanun m. 7/4
“(4) Tüzük ve belgelerin kanuna uygun hâle getirilmesi üzerine mahkeme durdurma kararını
kaldırır. Verilen süre sonunda tüzük ve belgelerin kanuna uygun hâle getirilmemesi hâlinde ise
mahkeme kuruluşun kapatılmasına karar verir.”
Faaliyet durdurulduğu durumda kuruluşun tüzel kişiliği sona ermez. Bu halde sendika üyelik
aidatı ve dayanışma aidatı ödenmez.
Kayyım Tayini
(3) Yukarıdaki hükümler veya bu Kanunda öngörülen diğer faaliyeti durdurma hâllerinde,
kuruluşların mallarının yönetimi ve çıkarlarının korunması ve durdurma süresi sonunda
yeniden faaliyete geçebilmesi için genel kurul yapılması, 4721 sayılı Kanun hükümleri
gereğince tayin olunacak bir veya üç kayyım tarafından sağlanır.”
İŞÇİ VE İŞVEREN KURULUŞLARININ SONA ERMESİ
Kendiliğinden sona erme-infisah
Kendiliğinden sona erme hususunda kanunda hüküm olmaması nedeni ile genel hükümlere
gidilecektir.
TMK m.87
“Dernekler, aşağıdaki hâllerde kendiliğinden sona erer:
1. Amacın gerçekleşmesi, gerçekleşmesinin olanaksız hâle gelmesi veya sürenin sona ermesi,
2. İlk genel kurul toplantısının kanunda öngörülen sürede yapılmamış ve zorunlu organların
oluşturulmamış olması,
3. Borç ödemede acze düşmüş olması,
4. Tüzük gereğince yönetim kurulunun oluşturulmasının olanaksız hâle gelmesi,
5. Olağan genel kurul toplantısının iki defa üst üste yapılamaması.”
Fesih
a) Kuruluş kararı ile fesih
Kanun m. 13/3
“Genel Kurulun karar yeter sayısı toplantıya katılan üye veya delege sayısının salt
çoğunluğudur. Ancak bu sayı üye veya delege tam sayısının dörtte birinden az olamaz. Tüzükte
daha yüksek bir yeter sayı belirlenmemişse, tüzük değişikliği, fesih, birleşme, katılma, üst
kuruluşun veya uluslararası kuruluşun kurucusu olma, üst kuruluşlara ve uluslararası
kuruluşlara üyelik ile üyelikten çekilme hâllerinde karar yeter sayısı üye veya delege tam
sayısının salt çoğunluğudur.”
b) Kapatma
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda sendika ve konfederasyonların tüzel
kişiliklerinin mahkeme kararı ile sona erdirilmesi halleri öngörülmüştür (m. 31/1).
KURULUŞLARIN SONA ERMESİNİN HÜKÜMLERİ
Kanun m. 32
“(1) Tüzüğünde hüküm bulunması kaydıyla tüzel kişiliği sona eren sendikanın mal varlığı
bu Kanuna göre kurulmuş aynı nitelikteki bir kuruluşa ya da üyesi bulunduğu üst kuruluşa; üst
kuruluş üyesi değilse aynı nitelikteki bir üst kuruluşa bırakılabilir. Üst kuruluşun sona ermesi
hâlinde, mal varlığı üyesi bulunan kuruluşlara bırakılabilir. Tüzükte hüküm bulunmaması
hâlinde feshe karar veren genel kurul, mal varlığını yukarıdaki esaslara göre devredebilir.
(2) Tüzükte hüküm olmaması ya da fesih hâlinde; genel kurul kararının bulunmaması veya
devrin ilgili kuruluş tarafından kabul edilmemesi hâlinde, tasfiye sonucunda kalacak paralar
İşsizlik Sigortası Fonuna aktarılır ve mallar Türkiye İş Kurumuna devredilir.”
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ
Anayasa m. 53-6356 sayılı Kanun m. 1 Toplu iş sözleşmesi hakkı
“İşçilerin ve işverenlerin, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma
koşullarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.
Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.”
Ø Toplu iş sözleşmesinin hukuk kaynağı olarak iş (hizmet) sözleşmelerinden önce
gelir, toplu iş sözleşmesinde yer alan hükümlere aykırı iş sözleşmeleri yapılamaz.
Bu emredici hukuk kuralıdır. Adeta toplu iş sözleşmeleri kanun gibidir. Genel ve
soyut ifadeler içerir.
Ø Toplu iş sözleşmelerindeki belirli sürelerin çalışma hayatında düzen ve istikrar
yaratır.
Ø Toplu iş sözleşmesi çalışma hayatında dirlik ve durulmayı sağlar.
ü Çalışma şartları
İşin ifasını nasıl yapacağı, nerede, ne zaman, işin güvenliğin sağlanmasına ilişkin
kurallar, işyeri düzeni gibi konular çalışma şartlarıdır. Bu kapsamda toplu iş sözleşmesi ile
dinlenme odası sağlanıp sağlanmayacağı gibi düzenlemeler yapılabilir.
ü tarafların sosyal ve ekonomik durumları
İşçilere yapılacak ayni-nakdi yardımlar, ücret gruplandırmaları yapılabilir, asgari ücret
zamları belirlenebilir. İşyerine ilişkin personel politikaları da toplu iş sözleşmesinde
düzenlenebilir.
Kanun m. 2/h bendinde toplu iş sözleşmesi “İş sözleşmesinin yapılması, içeriği ve sona
ermesine ilişkin hususları düzenlemek üzere işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika
üyesi olmayan işveren arasında yapılan” sözleşme olarak tanımlanmıştır.
Toplu iş sözleşmesi özerkliği
Özerklik ise, “bir topluluğun, bir kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini
yönetme hakkı, muhtariyet, otonomi, otonomluk” yahut “Bir kişinin, bir topluluğun kendi
uyacağı yasayı kendisinin koyması, yad erklik karşıtı” olarak TDK tarafından
tanımlanmaktadır. Toplu iş sözleşmesi özerkliği bakımından bu tanımlardan ikincisi bizim için
önemlidir. Şöyle ki, yukarıdaki TİS tanımından da çıkarılacağı üzere, toplu iş sözleşmesi,
TİS’in tarafları için olduğu kadar üyeleri için de bağlayıcıdır. Yani bu sözleşme hem üyeler
hem de TİS’in tarafları hakkında uygulanır. TİS hakkı ile sendikalara, kendileri dışında,
sözleşme bakımından üçüncü kişiler olan üyeleri hakkında da bağlayıcı kural koyma yetkisi
tanınmış olmaktadır. Dolayısıyla TİS ile tarafların yasa gibi bağlayıcı norm koyma yetkisi
bulunmaktadır.
TİS özerkliğini tanımlayacak olursak; sosyal tarafların (işçi ve işveren tarafları,
sendikalar) karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma koşullarını kolektif
düzeyde serbestçe düzenleme hak ve yetkisine toplu iş sözleşmesi özerkliği denir.
Toplu iş sözleşmesi ile sosyal taraflar bir nevi bir hukuk normu yaratmaktadır. Bu norm
kendileri ile üyeleri için tıpkı bir yasa hükmü gibi bağlayıcı hale gelmektedir.
“(4) İşletme toplu iş sözleşmesi yapılacak işyerlerinin aranılan niteliğe sahip olup
olmadıklarına ilişkin uyuşmazlıklar, işletme merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemede on beş
gün içinde karara bağlanır. Karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye
mahkemesi on beş gün içinde kesin olarak karar verir.”
STİSK md. 34/2’ye göre bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait
aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme
düzeyinde yapılabilir. STİSK’te işletme düzeyinde TİS’e ilişkin bu hüküm mutlak emredici
niteliktedir. Yani taraflar istese de STİSK anlamında bir işletme söz konusu ise, tek bir işyerini
kapsayacak şekilde TİS akdedemezler.
İşletme toplu iş sözleşmeleri de işyeri düzeyinde yapılan sözleşmelerdir.
Koşulları
ü Birden fazla işyeri olmalı
ü Bu işyerleri aynı işverene ait olması gerekir
ü Bu işyerlerinin aynı işkolunda olması gerekir
Kanun m. 34/4
“(4) İşletme toplu iş sözleşmesi yapılacak işyerlerinin aranılan niteliğe sahip olup
olmadıklarına ilişkin uyuşmazlıklar, işletme merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemede on beş
gün içinde karara bağlanır. Karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye
mahkemesi on beş gün içinde kesin olarak karar verir.”
Önemli ifade etmek gerekir ki toplu iş sözleşmesinin bir tarafı mutlaka işçi sendikasıdır.
İşveren tarafı işveren sendikası ya da sendika üyesi olmayan işveren de olabilir. Grup toplu iş
sözleşmesi bir tarafları işçi sendikası ve işveren sendikasıdır.
Grup TİS, tercihe bağlı bir TİS türüdür. Yani grup TİS şartları oluşsa da grup TİS
imzalamak yerine tek tek her bir işyeri yahut işletme için ayrı TİSler akdedilebilir. Grup TİS,
aynı işveren sendikasına bağlı birden fazla işverenin işyeri veya işletmelerinde aynı işçi
sendikasının yetki alması halinde, tüm bu işverenlerin işyerleri ve işletmelerini kapsayacak tek
bir TİS imzalanmasını ifade eder.
Grup toplu iş sözleşmesinin yapılabilmesi her şeyden önce sözleşme yetkisinin
alınmasına bağlıdır. Aynı şekilde söz konusu işyerlerinin aynı işkolunda olması gerekir.
Şartları
ü Aynı işkolunda işyeri veya işletmesi bulunan işverenlerin aynı işçi sendikasına
üye olması
ü Aynı işçi sendikasının söz konusu işyerleri veya işletmelerde yetkili olması
ü İşçi ve işveren sendikasının bu işyerlerini kapsama alacak tek bir toplu iş
sözleşmesi yapmak konusunda anlaşmaları gerekir.
Bazı işyerleri bakımından tisde farklı hükümler de yer alabilir. Grup tis içinde aynı
işverene ait bir işletme de yer alabilir.
İŞYERİNİN VEYA BİR BÖLÜMÜNÜN DEVRİ
STİSK md. 38’de işyerinin veya bir bölümünün devrinin TİS’e etkisi düzenlenmiştir.
Kanun m. 38
“İşletme toplu iş sözleşmesi kapsamında olan ya da toplu iş sözleşmesi bulunan bir
işyeri veya işyerinin bir bölümünün devrinde, devralan işverenin aynı işkoluna giren işyeri veya
işyerlerinde yürürlükte bir toplu iş sözleşmesi var ise; devralınan işyeri veya işyerlerinde
uygulanan toplu iş sözleşmesinden doğan hak ve borçlar, iş sözleşmesi hükmü olarak devam
eder. Devralan işverenin işyeri ya da işyerlerinde uygulanan bir toplu iş sözleşmesi yok ise;
devralınan işyerinde yürürlükteki toplu iş sözleşmesinden doğan hak ve borçlar, yeni bir toplu
iş sözleşmesi yapılıncaya kadar toplu iş sözleşmesi hükmü olarak devam eder.
(2) Toplu iş sözleşmesi bulunmayan bir işyerinin işletme toplu iş sözleşmesi tarafı olan
bir işverence devralınması durumunda işyeri, işletme toplu iş sözleşmesi kapsamına girer.”
STİSK md. 38’in düzenlediği ikinci ihtimal ise, devralan işverenin diğer işyerlerinde
yürürlükte bir TİS bulunmazken, devraldığı işyerinde yürürlükte bulunan bir TİS’in varlığıdır.
Bu halde devralınan işyerindeki TİS, süresinin sonuna kadar uygulanmaya devam edecektir.
(2) Toplu iş sözleşmesi bulunmayan bir işyerinin işletme toplu iş sözleşmesi tarafı olan
bir işverence devralınması durumunda işyeri, işletme toplu iş sözleşmesi kapsamına girer.”
STİSK md. 38’in düzenlediği son hal ise, devralınan işyerinde yürürlükte bir TİS
bulunmazken, devralan işverenin diğer işyerlerinde bir işletme TİS varsa, bu halde devralınan
işyeri de işletme TİS’in kapsamına girmektedir. Dolayısıyla bu TİS’in süresi dolana kadar
devrolunan işyerindeki işçiler de bu TİS’ten yararlanacaktır.
Toplu İş Sözleşmesi Yapma Ehliyeti ve Yetkisi
Ehliyet
TİS ehliyeti hukuken geçerli bir TİS akdedebilme yeterliliğidir. Toplu iş sözleşmesi
yapma ehliyeti, esasında kimlerin toplu iş sözleşmesi yapabileceği ile ilgilidir. Hukukumuzda
ehliyete ilişkin açık bir düzenleme mevcut değildir. Bu nedenle kimlerin TİS ehliyetine sahip
olduklarına ilişkin doğrudan bir hüküm yoktur. Ancak TİS’in tanımından (STİSK md. 2/1-h)
TİS ehliyetinin kimlerde olduğu anlaşılabilir.
TİS’in tarafları işçi sendikası ve işveren sendikası yahut sendika üyesi olmayan
işverendir. Buradan hareketle TİS ehliyetinin de yalnızca işçi sendikası, işveren sendikası yahut
sendika üyesi olmayan işverene tanındığı sonucuna varılabilir.
TİS ehliyeti, geçerli bir TİS yapabilme yeterliliğidir. Bununla birlikte yetki, ehliyete
sahip işçi ile işveren sendikalarından veya sendika üyesi olmayan işverenlerden hangisinin TİS
imzalayabileceğinin belirlenmesi konusudur.
İşçi sendikasının yetkisi konusunda işveren tarafının yetkisinin aksine birtakım şartların
gerçekleşmesi aranmaktadır. Bu sendikaların hangisinin TİS imzalayabileceği, yetki ile
çözümlenebilen bir meseledir. Zira bir işyerinde aynı anda birden fazla TİS yürürlükte olamaz.
İşçi sendikasının yetkisinde ikili bir şart öngörülmüştür: Baraj şartı ve çoğunluk şartı.
İşçi tarafının bu iki şartı birlikte sağlaması gerekir. Aksi halde işçi sendikası yetki
alamayacaktır. Bu şartlardan öncelikle aranacak olan ise baraj şartı olup; baraj şartını
sağlayamayan işçi sendikasının çoğunluk şartını sağlayıp sağlayamadığına bakılmaz.
Baraj şartı ile kastedilen bir işçi sendikasının Türkiye çapında üyesinin çokluğudur. İşçi
sendikalarının da TİS için yetki alabilmeleri için Türkiye genelinde belirli bir çoğunluk
sağlamaları gerekmektedir. Bir işçi sendikasının, kurulu bulunduğu işkolunda çalışan tüm
işçilerden en az %1’ini üyesi bulundurması, baraj şartını sağlaması için gereklidir.
İşkolu barajının tespiti—m. 41/5
“(5) Bir işkolunda çalışan işçilerin yüzde birinin tespitinde Bakanlıkça her yıl ocak ve
temmuz aylarında yayımlanan istatistikler esas alınır. Bu istatistiklerde her bir işkolundaki
toplam işçi sayısı ile işkollarındaki sendikaların üye sayıları yer alır. Yayımlanan istatistik,
toplu iş sözleşmesi ve diğer işlemler için yeni istatistik yayımlanıncaya kadar geçerlidir. Yetki
belgesi almak üzere başvuran veya yetki belgesi alan işçi sendikasının yetkisini daha sonra
yayımlanacak istatistikler etkilemez.”
%1 baraj şartı, Ocak ve Temmuz aylarında (yılda iki kez) Bakanlık tarafından Resmi
Gazete’de yayımlanan işkolu istatistiklerine göre belirlenmektedir. Bu istatistiklerde, SGK’nın
kayıtları esas alınmaktadır. Dolayısıyla kayıt dışı istihdam bu istatistiklerde dikkate alınmaz.
m. 41/7
“(7) Bakanlık, yetkili sendikanın belirlenmesinde ve istatistiklerin düzenlenmesinde
kendisine gönderilen üyelik ve üyelikten çekilme bildirimleri ile Sosyal Güvenlik Kurumuna
yapılan işçi bildirimlerini esas alır.”
İşkolu istatistiğine itiraz—m. 41/6
“(6) Yayımından itibaren on beş gün içinde itiraz edilmeyen istatistik kesinleşir.
İstatistiğin gerçeğe uymadığı gerekçesiyle bu süre içinde Ankara İş Mahkemesine
başvurulabilir. Mahkeme bu itirazı on beş gün içinde sonuçlandırır. Mahkemece verilen karar
hakkında, ilgililerce veya Bakanlıkça istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye
mahkemesi bir ay içinde kararını verir. Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde
Yargıtay, temyiz talebini bir ay içinde kesin olarak karara bağlar.”
Bu davanın davalısı Bakanlıktır.
Yetki için baraj şartı dışındaki diğer şart çoğunluk şartıdır. Çoğunluk şartı işyeri ve
işletme düzeyleri için farklı olarak belirlenmiştir.
“(1) Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde birinin üyesi bulunması
şartıyla işçi sendikası, toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde başvuru tarihinde
çalışan işçilerin yarıdan fazlasının, işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi bulunması hâlinde
bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.”
işyeri tis için işyerinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasını
işletme tis için işletmedeki işçilerin %40’ı ilgili sendikaya üye olmalıdır.
Bir işyerinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasını üye kaydeden sendika bu çoğunluk
şartını taşıyor demektir.
“(2) İşletme toplu iş sözleşmeleri için işyerleri bir bütün olarak dikkate alınır ve yüzde
kırk çoğunluk buna göre hesaplanır.
(3) İşletmede birden çok sendikanın yüzde kırk veya fazla üyesinin olması durumunda
başvuru tarihinde en çok üyeye sahip sendika toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.”
Bir işverenin aynı işkolunda faaliyette bulunan birden fazla işyeri varsa, bu işyerlerinde
çalışan toplam işçilerin %40’ını üyesi bulunduran sendika yetki alabilir. Eğer iki sendika bu
%40 çoğunluğu sağlarsa daha fazla üyesi olan sendika yetkilidir.
Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar, işyeri için yapılmış bir toplu iş sözleşmesi varsa
bu sözleşmede kapsam dışı bırakılan personel, işyerinin bütününü yöneten işveren vekili
dışında kalan ve yapılmış toplu iş sözleşmesi görüşmesinde işveren temsilcisi olarak görev
yapmış olanlar, işyerine bağlı olarak merkezde veya işyeri dışında satış elemanı veya
propagandist olarak çalışanlar, geçici (ödünç) iş ilişkisiyle iş görme borcunu başka bir işveren
yanında yerine getirenler, çağrı üzerine çalışmaya dayalı sözleşme ile çalışanlar ve Sendikalar
ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununa göre işveren vekili sayılan kişinin dışında kalan, sendika
üyesi olması yasaklananlar da dâhil olmak üzere, bütün işçiler göz önünde bulundurulur
Grup tis kapsamında bazı işverenlerin birden fazla aynı işkolunda işyeri varken
bazılarının ise bir tane işyeri mevcut ise bu halde işyeri işletme barajı nasıl belirlenecektir?
İşyeri veya işletme mi olduğuna bakılarak işverenin tek bir işyeri varsa bu halde işyeri
tis barajı
işverenin aynı işkolunda birden fazla işyeri olması halinde ise bu halde işletme tis
barajına göre belirlenecektir.
İşveren tarafı
Yetki konusunda işveren tarafında herhangi bir şart aranmamıştır. Yani TİS’in işveren
tarafında TİS ehliyetine sahip kişi, aynı zamanda yetkiye de sahiptir. Bu bağlamda işveren
sendika üyesi ise, üyesi olduğu işveren sendikası üyesi işverenin işyeri/işletmesi için
bağıtlanacak TİS için yetkilidir. İşveren eğer sendika üyesi değilse bu durumda kendi
işyeri/işletmesi için imzalanacak TİS için yetkilidir. Bu durum ışığında denilebilir ki; TİS
yetkisi işçi sendikaları bakımından farklılık ortaya koyan bir durumdur.
YETKİ TESPİTİ VE İTİRAZI
Yetki tespiti, başvuru üzerine Bakanlık tarafından yapılır. Başvuruyu yetki almak isteyen
işçi sendikası, işveren sendikası yahut sendika üyesi olmayan işveren yapabilir.
Bu başvuru her zaman yapılabilir. Ancak yürürlükte bir TİS varsa, bu TİS’in yürürlük
süresinin dolmasından 120 gün öncesine kadar yetki başvurusunda bulunulamaz. Zira
hukukumuzda TİS’te teklik esası benimsendiğinden, bir işyeri/işletmede aynı anda iki TİS
yürürlükte bulunamaz. Bu nedenle bir TİS sona ermeden yenisi yürürlüğe giremez.
m. 35/son
“(4) Toplu iş sözleşmesi süresinin bitmesinden önceki yüz yirmi gün içinde, yeni sözleşme
için yetki başvurusunda bulunulabilir. Ancak, yapılacak toplu iş sözleşmesi önceki sözleşme
sona ermedikçe yürürlüğe giremez.”
Yetki tespiti için başvuru
MADDE 42 –
“(1) Toplu iş sözleşmesi yapmak isteyen işçi sendikası Bakanlığa başvurarak yetkili
olduğunun tespitini ister. İşveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren de Bakanlığa
başvurarak yetkili işçi sendikasının tespitini isteyebilir.
(2) Bakanlık, kayıtlarına göre başvuru tarihi itibarıyla bir işçi sendikasının yetkili
olduğunu tespit ettiğinde, başvuruyu, işyeri veya işletmedeki işçi ve üye sayısını, o işkolunda
kurulu işçi sendikaları ile taraf olacak işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverene
altı iş günü içinde bildirir.
(3) İşçi sendikasının yetki şartlarına sahip olmadığının ya da işyerinde yetki şartlarına
sahip bir işçi sendikasının bulunmadığının tespiti hâlinde, bu bilgiler sadece başvuruyu yapan
tarafa bildirilir.
(4) Sigortalılığın başlangıcı ile sona ermesine ilişkin bildirimlerden yasal süresi içinde
Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılmayanlar, yetkili işçi sendikasının tespitinde dikkate alınmaz.
(5) Yetki tespiti ile ilgili usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle
düzenlenir.”
Toplu İş Sözleşmesi Yetki Tespiti İle Grev Oylaması Hakkında Yönetmelik
Yönetmelik m. 7
Yetki tespit başvurusu
“MADDE 7 –(1) Toplu iş sözleşmesi yapmak isteyen işçi sendikası, Bakanlığa yazılı
olarak başvurarak yetkili sendika olduğunun tespitini ister.
İşveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren de Bakanlığa yazılı olarak
başvurarak yetkili işçi sendikasının tespitini isteyebilir.
(2) Yetki tespit başvurusunun Bakanlık evrak kayıtlarına alındığı tarih başvuru tarihi
olarak kabul edilir.
(3) Yürürlükte olan toplu iş sözleşmesi varsa, taraflar bu sözleşmenin sona ermesinden
önceki yüz yirmi gün içerisinde yetki tespit başvurusunda bulunabilir.
(4) Yetkili işçi sendikasının tespitinde, sigortalılığın başlangıcı ile sona ermesine ilişkin
olarak yetki tespit başvurusu tarihinden önce Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılmamış
bildirimler dikkate alınmaz.”
Yönetmelik m. 4
“Yetki şartları
MADDE 4 – (1) İşçi sendikasının toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olması;
a) Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az (Değişik ibare:RG-14/6/2015-
29386) yüzde birinin,
b) Toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde çalışan işçilerin başvuru tarihi
itibarıyla yarıdan fazlasının, işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi olmasına bağlıdır.
(2) İşletme toplu iş sözleşmeleri için işletme kapsamındaki işyerleri bir bütün olarak
dikkate alınır ve yüzde kırk çoğunluk buna göre hesaplanır.
(3) İşletmede birden çok sendikanın yüzde kırk veya daha fazla üyesinin olması
durumunda, yetki tespiti başvurusu tarihinde en çok üyeye sahip sendika toplu iş sözleşmesi
yapmaya yetkilidir.
(4) Aynı işkolunda kurulu işçi sendikalarının aynı işyeri veya işletme için farklı tarihlerde
yetki tespit başvurusunda bulunması halinde Bakanlık ilk başvuruyu öncelikle sonuçlandırır.”
Kanun m. 42/4
“(4) Sigortalılığın başlangıcı ile sona ermesine ilişkin bildirimlerden yasal süresi içinde
Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılmayanlar, yetkili işçi sendikasının tespitinde dikkate
alınmaz.”
İlgili düzenleme yetki başvuru tarihinden sonra geriye doğru yapılan bildirimlerin dikkate
alınmayacağı şeklinde anlaşılıdır. Zira Yönetmelik m. 7/4 uyarınca “Yetkili işçi sendikasının
tespitinde, sigortalılığın başlangıcı ile sona ermesine ilişkin olarak yetki tespit başvurusu
tarihinden önce Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılmamış bildirimler dikkate alınmaz.”
Bakanlık, yetki başvurusunu aldıktan sonra, sendikanın kurulu bulunduğu işkolunda
faaliyet gösteren bir işyeri için yetki tespit talebinde bulunup bulunmadığını, işyerinde bir TİS
var mı yok mu bunu araştıracak, varsa son 120 gün içerisinde bir başvuru mu yapılmış bunu
araştıracak, daha sonra ise sendikanın baraj şartını taşıyıp taşımadığını araştıracaktır. Tüm bu
şartlar varsa Bakanlık, sendikanın başvuru tarihine göre çoğunluk şartını taşıyıp taşımadığını
belirler. Buna göre de sendikaya olumlu yahut olumsuz yetki tespiti yazısı gönderir.
Yönetmelik m. 8
Olumlu yetki tespiti
“(1) İşçi veya işveren sendikası ya da sendika üyesi olmayan işveren tarafından yetki
tespit başvurusunda bulunulması halinde Bakanlık, başvuru tarihi itibariyle yetki şartlarına
sahip işçi sendikasına olumlu yetki tespiti verir.
(2) Yetki tespit yazısında; yetki şartlarını taşıyan sendikanın adı, yetki kapsamına giren
işyeri veya işyerleri ile işçi ve üye sayıları, toplu iş sözleşmesinin düzeyi ve görevli makamın
neresi olduğu hususları yer alır.
(3) Olumlu yetki tespit yazısı, yetki şartlarını taşıyan sendikaya, o işkolunda kurulu diğer
işçi sendikalarına, taraf olacak işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverene ve ilgili
çalışma ve iş kurumu il müdürlüklerine, başvuru tarihinden itibaren altı iş günü içinde
bildirilir. Ancak kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin yüzde birinden daha az üyesi
bulunan sendikalara bildirim yapılmaz.”
Yönetmelik m. 9
“Olumsuz yetki tespiti
MADDE 9 – (1) Bakanlık, yetki tespit başvurusunda bulunan işçi sendikasının başvuru
tarihinde yetki şartlarına sahip olmadığını tespit ettiğinde, olumsuz yetki tespitini sadece
başvuruyu yapan sendikaya bildirir. Olumsuz yetki tespit yazısında, işyeri ya da işletmenin
unvan ve adresi ile çalışan işçi sayısı ve kendi üye sayısı yer alır.
(2) Bakanlık, işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverenin yetki tespit
başvurusu halinde, başvuru tarihinde yetki şartlarına sahip bir işçi sendikasının bulunmadığını
tespit ettiğinde, durumu sadece işveren sendikasına veya sendika üyesi olmayan işverene
bildirir.
(3) Başvuru tarihi itibariyle işletmede yetki şartlarını sağlayan birden fazla sendikanın
üye sayılarının eşit olması halinde olumsuz yetki tespiti verilir.
Yetki itirazı
m. 43
“(1) Kendilerine 42 nci madde uyarınca gönderilen tespit yazısını alan işçi veya işveren
sendikaları veya sendika üyesi olmayan işveren; taraflardan birinin veya her ikisinin yetki
şartlarına sahip olmadığı veya kendisinin bu şartları taşıdığı yolundaki itirazını, nedenlerini
de göstererek yazının kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren altı iş günü içinde mahkemeye
yapabilir.
(2) İtiraz dilekçesi görevli makama kayıt ettirildikten sonra mahkemeye verilir. Kurulu
bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin yüzde birinden daha az üyesi bulunan işçi sendikası, yetki
itirazında bulunamaz.
(3) İtiraz dilekçesinde veya ekinde somut delillerin yer almaması hâlinde itiraz
incelenmeksizin reddedilir. İşçi ve üye sayılarının tespitinde maddi hata ve süreye ilişkin
itirazları mahkeme altı iş günü içinde duruşma yapmaksızın kesin olarak karara bağlar.
Bunların dışındaki itirazlar için mahkeme, duruşma yaparak karar verir ve bu karar hakkında
istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kararını verir. Bu
karara karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar
verir.
(4) 42 nci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca kendisine yetki şartlarına sahip olmadığı
bildirilen işçi sendikası, altı iş günü içinde yetkili olup olmadığının tespiti için dava açabilir.
Mahkeme açılan davayı o işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde birini üye kaydeden işçi
sendikaları ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverene de bildirir. Mahkeme
davayı iki ay içinde sonuçlandırır.
(5) İtiraz, karar kesinleşinceye kadar yetki işlemlerini durdurur.”
Kanun m. 43/2 c. 2à”Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin yüzde birinden daha
az üyesi bulunan işçi sendikası, yetki itirazında bulunamaz.”
“(3) İtiraz dilekçesinde veya ekinde somut delillerin yer almaması hâlinde itiraz
incelenmeksizin reddedilir. İşçi ve üye sayılarının tespitinde maddi hata ve süreye ilişkin
itirazları mahkeme altı iş günü içinde duruşma yapmaksızın kesin olarak karara bağlar.
Bunların dışındaki itirazlar için mahkeme, duruşma yaparak karar verir ve bu karar hakkında
istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kararını verir. Bu
karara karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar
verir.”
Bakanlık, yetki tespiti için başvuru yapan işçi sendikasının yetki şartlarını taşımadığını
tespit ederse, yalnızca başvuruyu yapan işçi sendikasına yetkili olmadığını 6 işgünü içerisinde
bildirir. Bu bildirim üzerine başvuruyu yapan işçi sendikası, 6 işgünü içerisinde yetkili iş
mahkemesine itirazda bulunabilir. İtiraz dilekçesinin yine aynı süre içerisinde görevli makama
kaydettirilmesi zorunludur. İşkolu istatistiklerine göre %1 baraj şartını sağlayamayan işçi
sendikası bu itirazı yapamaz. Davanın Bakanlığa yöneltilmesi gerekir. Mahkeme davayı işveren
veya üyesi bulunduğu işveren sendikası ile o işkolunda kurulu %1 şartını sağlayan diğer
sendikalara da bildirerek inceler ve karar verir. Karar üzerine istinafa başvurulması halinde
BAM 1 ay içerisinde karar verir. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 1 ay içerisinde kesin olarak
karar verir. Karar kesinleşinceye kadar yetki işlemleri durur. Mahkemenin itirazın haklı
olduğuna karar vermesi durumunda yalnızca yetki belgesinin iptaline karar verilecek olup
mahkemenin işyerinde yetkili olan sendikayı tespit etme yetkisi bulunmamaktadır.
Yetkili mahkeme?—Kanun m. 79
“Görevli ve yetkili mahkeme
MADDE 79 – (1) Bu Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar iş davalarına
bakmakla görevli ve yetkili mahkemelerde görülür. Ancak yedinci ila on birinci bölümlerin
uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar için, görevli makamın bulunduğu yer mahkemesi
yetkilidir.”
6356 sayılı Kanunun belirtilen yedinci ila on birinci bölümleri toplu iş sözleşmesine
ilişkindir. Bu nedenle, Yargıtayca da belirtildiği üzere, yetki tespitine itiraz davaları bölge
müdürlüğünün bulunduğu yerdeki iş mahkemesinde açılacaktır.
Görevli makam—m. 2/1 c bendi
“c) Görevli makam: İşyeri toplu iş sözleşmesi için işyerinin, işletme toplu iş sözleşmesi
için işletme merkezinin bağlı bulunduğu Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünü, aynı Çalışma
ve İş Kurumu İl Müdürlüğünün yetki alanına giren işyerleri için yapılacak grup toplu iş
sözleşmelerinde bu işyerlerinin bağlı bulunduğu Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünü, birden
fazla Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünün yetki alanına giren işyerlerini kapsayacak grup
toplu iş sözleşmesi için ise Bakanlığı,”
Yetkiye etki edecek her husus yetki itirazına konu edilebilir. Örneğin; işletme tis tüm
işyerleri dikkate alınmadı, işyerindeki tis sona ermesine 120 günden fazla gün bulunmakta vs
gibi.
Kanun m. 44
Yetki belgesi
“MADDE 44 – (1) Tespit yazısına süresi içinde itiraz edilmemişse sürenin bitimini takip
eden altı iş günü içinde; yapılan itiraz reddedilmişse ya da kendisine yetki şartlarına sahip
olmadığı bildirilen sendikanın itirazı sonucunda yetki şartlarına sahip olduğunu tespit eden
kesinleşmiş mahkeme kararının tebliğ edildiği tarihten itibaren altı iş günü içinde; ilgili
sendikaya, Bakanlıkça bir yetki belgesi verilir.”
Yapılan toplu görüşme çağrısı üzerine toplu iş sözleşmesi yapmak amacıyla tarafların
bir araya gelip görüşmelerine “toplu görüşme” denir.
Bunun dışında iş sözleşmesinde yer alan boşluklara tis uygulanır. İş sözleşmesinde hiç
düzenlenmeyen bir konuda TİS’in normatif hükümleriyle bir düzenleme getirilmesi halinde TİS
uygulanır. Zira bu durumda TİS, iş sözleşmesinin eksik yanlarını tamamlayıcı bir etki
göstermektedir.
Bu ilkeye göre iş sözleşmesinin TİS’e göre işçi için daha lehe hükümler öngörmesi
halinde, iş sözleşmesinin bu lehe hükümlerine geçerlik tanınması söz konusudur. Yani iş
sözleşmesiyle işçiye birtakım haklar tanınmışken; akdedilen TİS ile iş sözleşmesiyle tanınan
bu hakların altında yeni haklar belirlenmesi halinde iş sözleşmesi hükümleri geçerliliğini korur.
İşçinin önceki toplu iş sözleşmesinin ard etkisi sebebiyle yararlanmakta olduğu hakların
bu kapsamda değerlendirilmemesi gerekir.
Yeni bir TİS ile eski TİS hükümlerinden işçi için daha aleyhe hüküm öngörülebilir. Bu
TİS’in düzen işlevinin bir getirisidir.
Hangi hükmün işçinin yararına olduğunun tespit edilmesi her durumda kolay değildir.
Öğretide bu konuda farklı görüşler mevcuttur. Bunlar sözleşme hükümlerinin tek tek
karşılaştırılması, hükümlerin bütün olarak karşılaştırılması ve sözleşme hükümlerinin belirli
hak grupları oluşturularak karşılaştırılmasıdır.
SONA EREN TİS ETKİSİ
Kanun m. 36/2
“(2) Sona eren toplu iş sözleşmesinin iş sözleşmesine ilişkin hükümleri yenisi yürürlüğe
girinceye kadar iş sözleşmesi hükmü olarak devam eder.”
TİS’in art etkisi, sona eren bir TİS’in normatif hükümlerinin yeni bir TİS imzalanıncaya
kadar iş sözleşmesi hükmü olarak devam etmesidir. Bir TİS sona erse de normatif hükümleri
yeni bir TİS imzalanıncaya kadar işçiler için uygulanmaya devam edecektir. Hükümdeki iş
sözleşmesi hükmü olarak devam eder ifadesi, TİS’in sona ermesine neticesinde ortada bir
sözleşme bulunmaması nedeniyle, bu hükümlere aykırılık halinde de sözleşmeye aykırılık
halinin söz konusu olmasını ifade eder. Yoksa bu hükümler iş sözleşmesinin doğrudan bir
parçası haline gelmezler.
Hükümde iş sözleşmesi hükmü olarak devam edecek hükümlerin normatif hükümler
olduğu düzenlendiğinden hak ve borç doğurucu hükümler TİS’in sona ermesiyle ortadan
kalkar. Yine TİS’in normatif hükümlerinin iş sözleşmesi olarak devam etmesi, tarafların (işçi
ve işveren) bu hükümler üzerinde serbestçe tasarruf etmesini mümkün kılmaktadır. Yani işçi
ve işveren anlaşarak TİS’in bu normatif hükümlerini değiştirebilirler yahut ortadan
kaldırabilirler.
TİS’in normatif hükümlerinin iş sözleşmesi hükmü olarak devam edebilmesi için iş
sözleşmesinin TİS’in yürürlük süresi içinde yapılması gerekir. Yani TİS sona erdikten sonra
işyerinde çalışmaya başlayan bir işçi, TİS’in art etkisinden yararlanamaz. Keza aynı şekilde
TİS’in art etkisinden yararlanabilmek için TİS’in sona erdiği tarihte TİS’ten yararlanıyor olmak
da gerekir. Yoksa TİS’in sona ermesinden önce sendika üyeliği sona eren bir işçi TİS’in art
etkisinden yararlanamaz.
Toplu iş sözleşmesinin sona erme tarihinde mevcut haklar aynen uygulanmaya devam
edilir. Diğer ifadeyle toplu iş sözleşmesi ile belirli dönemlerde yapılması öngörülen artışların
art etki uygulaması içinde devamı mümkün değildir. Yargıtay’a göre altı ayda bir zam
yapılacağına ilişkin hüküm art etki uygulaması ile uygulanmaya devam etmez.
“(2) Sona eren toplu iş sözleşmesinin iş sözleşmesine ilişkin hükümleri yenisi yürürlüğe
girinceye kadar iş sözleşmesi hükmü olarak devam eder.”
Süresi sona eren toplu iş sözleşmesinin iş sözleşmesi hükmü olarak uygulanmasının
devamı, yeni sözleşmenin yürürlüğünün imza tarihinden önceye alınması halinde imza tarihine
kadar değil, yenisinin yürürlüğe konuluş tarihine kadardır.
TİS KİŞİLER AÇISINDAN UYGULANMA ALANI
Kanun m. 39/1
“(1) Toplu iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasının üyeleri yararlanır.”
Kanun m. 25/2
“İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı
sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma şartları veya çalıştırmaya son verilmesi
bakımından herhangi bir ayrım yapamaz. Ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin sosyal yardım
konularında toplu iş sözleşmesi hükümleri saklıdır.”
Toplu iş sözleşmesi ile üyeler yararına ayırım yapılabileceği ve sözleşmenin parasal
hükümlerinden sadece üyelerin yararlanabileceği açıktır. Buna karşılık, diğer çalışma
koşullarına ve bu arada çalışma süresi, yıllık ücretli izin süreleri gibi hükümler ile çalıştırmaya
son vermeye ilişkin toplu iş sözleşmesi hükümlerinin taraf sendika üyesi olsun ya da olmasın
işyerindeki bütün işçilere uygulanması gerekir.
Alt işveren işçileri asıl işverenin taraf olduğu tis yararlanamaz. Alt işveren işçileri alt
işverenin taraf olduğu tis yararlanırlar.
TİS’ten yararlanacak işçileri 4 kategoride sayabiliriz: taraf sendika üyeleri, dayanışma
aidatı ödeyerek yararlananlar, taraf sendika onayı ile yararlananlar ve teşmil kararı ile
yararlananlar.
ü Tis taraf işçi sendikası üyelerinin tisden yararlanması
Üye olan işçiler hangi tarihten itibaren tis yararlanacaktır?
Kanun m.39/2
“Toplu iş sözleşmesinden, sözleşmenin imzalanması tarihinde taraf sendikaya üye
olanlar yürürlük tarihinden, imza tarihinden sonra üye olanlar ise üyeliklerinin taraf işçi
sendikasınca işverene bildirildiği tarihten itibaren yararlanır.”
Uygulamada TİS’in imza tarihi ile yürürlük tarihinin farklı belirlenmesi yaygın bir
durumdur. Bu durumda taraf işçi sendikası üyelerinin hangi tarihten itibaren TİS’ten
yararlanacağı da üyelik tarihlerine göre belirlenecektir. TİS’in imza tarihinde taraf işçi
sendikasına üye olanlar TİS’in yürürlük tarihi imza tarihinden önceye götürülse dahi yürürlük
süresinden itibaren yararlanırlar. Aynı zamanda bu işçilerin yürürlük tarihinden itibaren toplu
iş sözleşmesinden yararlanmaları temelde yürürlük tarihi itibariyle söz konusu işyerinde
çalışıyor olmalarını da gerektirir.
İmza tarihinden sonra üye olanlar, yürürlük tarihi önceye götürülmüş olsa da imza
tarihinden itibaren TİS’ten yararlanabilirler. İşçinin üyeliğinin işverene süresinde
bildirilmemesi ve işçinin bu sebeple toplu iş sözleşmesinden yararlanamaması ya da geç
yararlanması halinde bundan doğan zararını sendikadan talep edebilmesi mümkündür.
Kanun m. 39/3
“Toplu iş sözleşmesinin imza tarihi ile yürürlük tarihi arasında iş sözleşmesi sona eren
üyeler de, iş sözleşmelerinin sona erdiği tarihe kadar toplu iş sözleşmesinden yararlanır.”
İşkolu değişikliği halinde tis yararlanma ve sendika üyeliği
Kanun m. 19/7—sendika üyesinin işkolunu değiştirmesi
“İşkolunu değiştirenin sendika üyeliği kendiliğinden sona erer.”
Kanun m. 5/3—işyerinin girdiği işkolunun değişmesi
“(3) İşkolu değişikliği yürürlükteki toplu iş sözleşmesini etkilemez.”
Öğretide bu iki hükmün değerlendirilmesinin sonucu olarak işkolu değişikliği halinde tis
sona ermemesi durumuna karşılık işçinin sendika üyeliğinin sona ermesi nedeni ile tis nasıl
yararlanacağı tartışılmıştır.
Kanun m. 19/7—sendika üyesinin işkolunu değiştirmesi
Kanun m. 5/3—işyerinin girdiği işkolunun değişmesi
Ücret zamları uygulamada her sözleşme yılı veya sözleşmenin her altı aylık dönemi için
kararlaştırılmaktadır. Sözleşme taraflarının değişen ekonomik koşulları göz önüne alarak işçiler
için henüz bir hak olarak doğmayan sözleşmenin sonraki yılına veya dönemine yahut
dönemlerine ait ücret zamlarını düşürmeye yönelik bir değişiklikte bulunabileceklerini kabul
etmek gerekir. Ancak işçiler için doğmuş bulunan hakların değişiklikle ortadan kaldırılması da
söz konusu olmaz.
Bunun yanında taraflar yürürlük süresinden sonra TİS’te herhangi bir değişiklik de
yapamazlar. Yani art etkiye sahip olacak normatif hükümlerin, TİS’in tarafları olan işçi
sendikası ile işveren sendikası yahut sendika üyesi olmayan işveren tarafından değiştirilmesi
mümkün değildir. Bu hükümler (iş sözleşmesi haline gelen TİS’in normatif hükümleri) ancak
işçi ile işverenin kendi aralarında anlaşmalarıyla değiştirilebilirler.
TİS’in taraf iradeleriyle değiştirilmesi konusunda süre ve emredici hükümler dışında bir
sınır bulunmamaktadır. Yani taraflar anlaşarak eski sözleşmeye göre işçilerin daha aleyhine
olan bir durumu da kararlaştırabilirler. Bu durumda işçiler herhangi bir hak talep edemezler.
Yani işçiye yararlık ilkesi burada uygulanmaz. Bununla birlikte taraflar anlaşarak TİS’in yer
bakımından uygulama alanı gibi kendi serbest iradelerinin konusuna girmeyen hususlarda
değişiklik yapamazlar.
Tarafların TİS değişikliği konusunda anlaşamamaları halinde grev ve lokavt yoluna
gitmeleri mümkün değildir. Aksi halde gidilen grev ve lokavt kanun dışı sayılır. Zira TİS’te
değişiklik TİS sürecine dahil değildir ve grev ve lokavt ancak TİS süreci içerisinde
başvurulduğunda kanuna uygun sayılır.
Öte yandan TİS’te yapılacak değişiklik yeni bir TİS olmadığından TİS’teki süreçlerin
(yetki tespiti-çağrı-toplu görüşme-arabuluculuk-grev-grev oylaması-zorunlu tahkim vs.)
işletilmesi gerekmez.
“(3) Toplu iş sözleşmesinin imza tarihi ile yürürlük tarihi arasında iş sözleşmesi sona
eren üyeler de, iş sözleşmelerinin sona erdiği tarihe kadar toplu iş sözleşmesinden yararlanır.”
TİS’in yürürlük süresi taraflarca geriye götürülebilir. Hangi hükümlerin geriye etkili
olarak yürürlüğe konulduğunun belirlenmesi gerekir.
Toplu iş sözleşmesinin geçmişi etkilemesinin sözleşmenin hem normatif hem de borç
doğurucu hükümleri için geçerli olacaktır. Fakat bir sözleşme hükmünün geçmişe etkili
olabilmesi için bununla getirilen yükümlülüğün ifa edilebilir nitelikte olması gerekir. Bu
nedenle tis parasal hükümlerinin prim, ikramiye, ücret zamları gibi hükümler geçmişe etkili
olarak yürürlüğe girebilir.
İş sözleşmesinin şekline, yapılmasına ya da yapılmasının yasaklanmasına ilişkin
hükümleri geçmişi etkileyici nitelikte değildir. Bunun gibi, iş sözleşmesinin sona ermesine
ilişkin normatif hükümlerin geçmişi etkileyeceği kabul edilemez.
Haftalık çalışma süresinin azaltılmasına, fesih bildirimi sürelerinin veya yıllık izin
sürelerinin artırılmasına ilişkin hükümlerin geçmişi etkileyici nitelikte oldukları kabul
edilmelidir.
TİS HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
Yetki belgesi bulunmaksızın yapılan toplu iş sözleşmesi
MADDE 45 –
“(1) Yetki belgesi bulunmaksızın yapılan bir toplu iş sözleşmesinde taraflardan birinin
veya ikisinin yetki şartlarına sahip olmadığı ve bu nedenle sözleşmenin hükümsüzlüğü,
Bakanlıkça durumun tespitinden itibaren kırk beş gün içinde, ilgililerce veya Bakanlıkça
mahkemede dava yolu ile ileri sürülebilir.
(2) Talep hâlinde mahkeme, toplu iş sözleşmesinin uygulanmasını dava sonuna kadar
durdurabilir.”
TİS’in hükümsüzlüğü konusunda da diğer özel hukuk sözleşmelerindeki hükümsüzlük
kuralları geçerlidir. Yani TİS’in hükümlerinin emredici kurallara, ahlaka, kamu düzenine aykırı
olması halinde o TİS maddesi hükümsüzlükle batıl olur. Yapılmış olan bir toplu iş sözleşmesi,
sadece ehliyetsizlik ve yetkisizlik nedeniyle değil, yazılı şekil koşuluna uyulmaması sonucu
olarak da hükümsüz sayılabilir.
TİS’in iptali de hükümsüzlüğü gibi TBK hükümlerine göre başvurulabilecek bir işlemdir.
Diğer sözleşmeyi sakatlayan irade fesadı halleri (hata, hile, ikrah, gabin) söz konusu olduğu
durumda, bu halin ortadan kalkmasından sonra iradesi fesada uğrayan taraf bir yıllık süre
içerisinde sözleşmeyi iptal edebilir
Toplu iş sözleşmesinin hükümsüzlüğü halinde, İş Hukukunda, Borçlar Hukukunda söz
konusu olan kuraldan farklıdır. İş Hukukunda hükümsüzlüğün geçmişi etkilemesi kabul
edilmemekte, sadece geleceğe yönelik etki doğuracağı görüşü benimsenmiştir.