You are on page 1of 219

İTHAF

Mitti Mücâdele tarihimizin aziz şehidi büyük mukaddesatçı, Trabzon Mebusu Ahi
ŞÜKRÜ BEY'in necip hâtırasına..,.
KISALTMALAR
a.g.e. Adı geçen eser
agt. Adı geçen tefrika
a.g.m. Adı geçen makale
eh. B Sahif e
p. (page) : Sahife
C. • Cild
V (Volume). : Cild
S. : • Sayı
müt. : Müteakip
vd. : ve devam*
BİBLİYOGRAFYA
s.
(Sadece bu birinci cildin hazırlanmasında istifade edilen eserlerden, bazılarını
takdim ediyoruz. Umum! bibliyografya ve şahıs adları indeksi son cilde
dercedilecektir.)
ABDÜLAZÎZ, Emin Hancî — Müzekkirât, Mısır 1926.
AKANSEL, Dr. Mustafa Hakkı — Japon Mucizesi, İstanbul, 1943
ALTAY, Fahreddin — 10 Yıl Savaş ve Sonrası İstanbul, 1970.
ASPİNAL, Oğlander (Liva General C.T.) — Çanakkale Muharebeleri, İngilizlerin
Gelibolu Seferinin R. Tarihi İstanbul, 1932
ATAY, Falih Rıfkı — 19 Mayıs, Ankara, 1941.
ATAY, Falih Rıfkı — Çankaya, İstanbul 1966.
ARMSTRONG, N.C. -— Grey Wolf Mustafa Kemal, London 1932.
ASHMEAD — Bartlette (E) — La ver ite sur les Dardeneües.
(BİLSEL) M. Cemil — Lozan (II. Ciît). İstanbul 1C";3.
CEMALEDDİN EFENDİ (Şeyhülislâm) — Hâtırat-ı Siyasiye, Uersaadet 1336.
CEBESOY, Ali Fuad — Moskova Hâtıraları, İstanbul 1959.
CEBESOY, Ali Fuad — Siyasî Hâtıralar, İstanbul, 1937.
CROZAT, Prof Dr. Charles — Devletler Umumî Hukuku, İstanbul 1950
CEVDET Paşa — Tezikir (Tezkire 1-12), Ankara 1953.
CONK, Cemil — Çanakkale Conkbaym Savaşları, Ankara 1959.
EARL of Ronaldshay — The Life on Lord Curzon, V. III., London 1928.
ENGELHARD -- Türkiye ve Tanzimat, İstanbul 1338.
ERGİN, Osman — Maarif Tarihi (II. cild), İstanbul 1943.
GAZİ M. Kemal Paşa Haz. İzmir Yollarında — Ankara 1337.
GÜR, A. Refik — Hukuk Tarihi ve Tefekkürü Bakımından Mecelle, İstanbul 1951,
İNAL, Mahmut Kemal — Son Sadrazamlar (II. cüz), İstanbul 1941.
(İLERİ), Suphi Nuri— Sevres ve Lausanne, İstanbul 1934.
İNÖNÜ'nün Hâtıraları — (Lozan Kısmı) — Ulus Gazetesi, 24 Temmuz 1968'den
itibaren.
JAESCHKE, Gotthard — Türk İnkılâbı Kronolojisi (II. cild), İs tanbul 1941.
K-VRACAN, A!i Naci — Lozan onferansı ve îsmet Paşa, İstanbul 1933.
KÂMİL. PAŞA (Sadrıâzam) — Siyasî Tarih (II. cild), İstanbul 132.5. KANDEMİR
Feridun — Hâtıraları ve Söyleyemedikleıiyle Rauf
Orbay, İstanbul 1965. KARABEKİR, Kâzını — Cihan Harbine Nasıl Girdik (II.
Cild),
istanbul 1937.
KARABEKİR, Kâzım — IstiklOl Harbimiz, İstanbul 1960. LAMOUCHE
(Kolonel) — Türkiye Tarihi, İstanbul 19-53. LOZAN ZABITLARI - Lozan
Mtıahcdenâmesi Mukavelât ve Se-nedâtı Saire, İstanbul 1339, Şark-ı Karip
Umuru Hakkında Lozan Konferansında Tezekkür Olunan Senedât Mecmuası ve
Zabıtlar, 1. takım (4. cild), İstanbul 1924 —• 2. takım (2 cildi İstanbul
1925.
LOZAN.ın İzlerinde 10 Yıl — (Tevfik Rüştü Aras'm Konuşmaları t İstanbul 1935.
M. KEMAL — Nutuk, Ankara 1927. MARDİN, KhûICl — Medeni Hukuk Cephesinden
Ahmet Cevdet
Paşa, İstanbul 1946 .
MAHMUD Celâleddin Paşa -- Mirat-ı Hakikat — İstanbul 1326-27. MEHMET MURAT —
Tatlı Emeller, Acı Hakikatler, İstanbul 1330. MİKUSCH, Dagobert von — La
Resurection d'un Peuple — Paris
1931.
NUR, Dr. Rıza — Hayat ve Hatratım (3 cild), İstanbul 1968. NUR, Dr. Rıza —
Hücumlara Cevaplar, tstanbul 1941. NUR, Dr. Rıza — Türkbilık Revüsü (Nu: 8.),
İskenderiye 193S. OKYAR) Ali Fethi — Bolayır Muharebesinde Adem-i Muvaffakiyetin
Esbabı, tstanbul 1330.
FECH. Edgar — Les Allies et la Turquie, Paris 1925. REY. Ahmed Reşit —
Gördüklerim, yaptıklarım — İstanbul 1945. SABİS Ali İhsan — Harp Hatıralarım (5.
cild), Ankara 1951. TENGİRŞENK, Yusuf Kemal —Vatan Hizmetinde, İstanbul 1967.
(TOPUZLU), Operatör Cemil Paşa — Canlı Tarihler, cild 2, İstanbul 1945.
: — TURNAGİL Prof.
Dr. Refik — İslâmiyet ve Milletler Hukuku, İs-
tanbul 1944. TüRKGELDİ, Ali Fuad — Görüp İşittiklerim, Ankara 195i.
İÇİNDEKİLER
, Birinci basımın akisleri . İkinci Basımın Takdimi Birinci Basımın önsözü
B t R 1 H C t BÖLÜM : GİRİŞ
Emanet ........
Devlet .........
Misak.ı Milli ...
İKİNCİ BÖLÜM: LOZAN'I HAZIRLAYAN HADİSELERİN PANAP.OMASI
A — MİLLİ MÜCADELEYE KADAR ............
Ta.ızimat ....., ...............
Sultan Abdülâziz ........................
Sultan II. Abdülhamid .....................
It'ıhntçıların Gafletleri ve Birbirini Kovalıyan
Harpler.....................................
. Su:tan Vahidfddin, M.Kemal Paşa ve İngilizler B — MÎLLÎ
MÜCADELE ...... ......
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: LOZAN KONFERANSI
KRONOLOJİSİ VE MÜZAKERELERE TOPLU BİR
BAKIŞ
İlk Hazırlıklar ve Murahhaslar Hey'etinin Te-
şekkül Ettirilmesi ......-..................
Konferans Neden Dağıldı? '..................
Varılan Neticelerin Tahlili _ ... _ „.......
A — MADDİ KAYIPLARIMIZ.....................
1) Musul .................................
13
53 57
65
65
65
105
317 119 124 134
145
172 1S3
214 245 2&1 281 2S1
2) Batı Trakya.................. ......... 285
3) Halep............................ ... ... ... 286
4) Batım................................. 287
5) Adalar ve Kıbrıs........................ 289
6) Harp Tazminatı..............'............. 292
7) Boğazlar Mes'elesl........................ 294
8) Kapitülâsyonlar RUsubu ve Bazı imtiyazlar ¦ 294
9) Mezarlıklar Mes'elesl..................... 297
B — MANEVİ KAYIPLARIMIZ
1) Ekalliyetlere Tanınan İmtiyazlar......... 298
2) Patrikhane Mes'elesi .................. 304
3) Hilâfet Mes'elesi ........................ 308
DİĞER SEBEPLER................................. 317
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLLET MECLİSİNDE LOZAN'A DAİR MÜZAKERELER.
I — Birinci Büyük Millet Meclisinde .................. 325
n — İkinci Büyük Millet Meclisinde..................... 346
Ek — Lozan Sulh Muahcdenamesi metni ...... 372
MEAL-Î KERÎMİ:
«İÇİMİZDEKİ BEYİNSİZLERİN İŞLEDİKLERİ YÜZÜNDEN BİZİ HELAK EDER MİSİN
ALLAfflM?»
Kur'an-i Kerim, Sûre.i A'raf. âyet 155
AZİZ OKUYUCU!..
LOZAN; MUAZZAM BİR İMPARATORLUK MİRASININ IIAN-I YAĞMASID1R... TÜRKÜN ŞAHSINDA
İSLAMDAN İNTİKAM ALINARAK, BÜTÜN BİR İSLAM DÜNYASININ BAŞSIZ BIRAKILMASIDIR!..
LOZANIN GETİRDİĞİ; ADALARLA YUNAN STRATEJİK ÇEMBERİNE ALINMIŞ, İKTİSADİ
KAYNAKLARDAN MAHRUM. HER TÜRLÜ UNVAN VE SIFATI YOLUNMUŞ, GAYRİ TABU HUDUTLARIN
ÇİZDİĞİ KÜÇÜK BİR TÜRKİYEDİR.
SEBİL YAYINEVİ, TAKRİR 1 SÜKÛN KANUNU İLE LOZAN'IN ÜZERİNE ÇEKİLMİŞ OLAN ŞALI
KALDIRAN VE ONU MİLLİ MÎSAK ÖNÜNDE İLK OLARAK MUHASEBE EDEN BÖYLE BÎR ESERİ
YAYINLAMAKTAN ŞEREF DUYA R-.
BİRİNCİ BASIMIN AKİSLERİ
«MÜDDEÎ; TARtH VE VATANDIR!...»
Türk . İslâm dâvasının büyük mücahidi, Birinci Büyük Millet Meclisi Trabzotı
mcb'usu aziz şehid. alî şükrü bey
u eserin birinci basımı Türk umumî efkârına takdim edildiği esnada sahte bir
«Lozan Kahramanı» unvanını haiz bulunan İsmet Paşa « B a ş v e k i 1 » di. On
yıl ayrı kaldığı ve bir karasevdalı gibi yolunu kolladığı iktidar koltuğuna, «27
Mayıs» askeri hükümet darbesi sayesinde yemden oturarak millete, ikinci bir « D
e v r - i 1 s m e t :> in çiiesini çektirmeye koyulmuş bulunuyordu. Eski « T a h
r i r - i sükûn» kanunu yerine bu defa da «Tedbirler Kanunu» nun tehditleri
arkasına sığınarak «Şef-1 i k Devri» alışkanlıklarıyla icra-yı hükümet eden
lnönü,kendi haşîn muhalefet devrinin icadı olan «Kulak Gazetesi» nin «Geldi t s
m e t, kesildi kısmet» tekerlemesiyle ortaya çıkan dehşetli bir millî
istihfafına hedef olmaktaydı.
Böyle bir sırada O'nun millete pek pahalıya malolmuş bulunan fahiş hatâ ve
ihanetlerine ışık tutan bu eser, görülmemiş bir alâkaya mazhar olarak
kapışılmıştı. Türk basınında, «Lozan» üzerinde yeni münakaşalar açılmış ve naçiz
incelememizi takdir ve tenkid eden pek çok makale, fıkra v.s. yayınlanmıştı.
Bunlardan bir kısmı ile aldığımız yüzlerce c kuyucu mektubundan sadece birini
dikkatlerinize arzediyoruz:
Hanedan-ı Âli Osman'ın en kıymetli mensuplarından olup, halen vatancüdâ olarak
Fransa'da yaşamakta bulunan, Hâkân-ı mağfur, şehîd Sultan Aziz merhumun
evlâtlarından merhum Seyfeddin Efendi'nin oğlu Şehzade

KADİR MISIROÖLU
mut Şevkat Efendi Hazeretleri tarafından lütfedilen tak-dirkâr mektub :
«uf. Chevket HJaM. NO 210 Les Escanaux Bagnols S/Ceze Gard France
Aziz vatandaş.*.
Kıymetli hediyenizi aldım. Pek çok teşekkürler ederim. Yakın tarihimize ûid,
saklanmış, gizli kalmış bazt hakikatleri neşretmekle gösterdiğiniz cesaret-i
medeniye-niz ve böylece milletimize yaptığınız hizmetten dolayı sizinle iftihar
eder milletimizin bir ferdi sıfatıyla derin teşekkürlerimi takdim ederim.
Bütün kalbimle temenni ederim ki: Bu hakikatler en •münasib şekilde, azamî
gayretle mehmetçiğin, dişe kızın dimağlarına iyice yerleştirilebilsin. Çünkü
halka o kadar yalanlar yutturuldu ki, canı yanan bîçare millet, artık doğruya da
inanamıyacak hale geldi.
Eserin 2 'S. ciltlerini sabırsızlıkla beklediğimi ve okuduktan sonra
mülâhazalarımı bildireceğimi arz eder, sa~ mimi muhabbetlerimi lütfen kabul
etmenizi rica ederim.
Allaha emanet olunuz, aziz vatandaş..
Mahmut Şevket (imza) 12.1.1966
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
V. . Chevket
II . L . M . NO 210
Les Escanaux Bagnols S/Ceze
Gard Franc»
S>
C--"
\)
's.,
Şehzûde-i civanbaht, MAHMUD ŞEVKET Efendi Hazretleri'nin lütfettikleri
takdiıkâr mektubun ilk sahlfcsl
KADin
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mı?
«-&'->¦"---' o'^j r^p-y^}

Mezkûr mektubun diğer sahifesi,


Türk basınında milliyetçi cephenin medar-ı iftiharı bulunan üstad Ahmet
KABAKLI'run bu eser için yazdıkları:
«LOZAN, zafer mi? hezimet mi?» Genç ve gay. retli ülkücü Kadir Mısıroğlu 350
sayfalık eserinde yakın tarihimizin bu çok önemli sorusuna cevap arıyor.
Lozan, üzerinden 42 yxl geçmiş olmasına rağmen hâlâ Türkiye'nin elini kolunu
bağlayan, antlaşmadır. Kıbrıs, Patrikhane, Batı Trakya, Kerkük, Azınlık hakları
gibi üstümüze yığılmış bir sürü ağır taşın altından bu olay çıkmaktadır.
Yunanlının her şımarıklığı, Patrikhanenin-her ktşkırtması biraz da:
«.Taşları bağlamış fakat köpekleri serbest bırakmış.»
Olan bu biraz gâvur, biraz çıfıt, biraz da emperyalist basküı sözleşmenin
cüretine dayanmaktadır. Bu yüzden, son Kıbrıs faciaları çıkahdan beri birkaç
kere Lozan sözleşmesinin değiştirilmesi temenni edilmiş ve bu temenniye Lozan'ın
Türkiye «başmurahhusı» ^olan sayın tnönü'-nün hükümetleri de katılmıştır.
Bu felâketlerin suçlusu kim? 39 yaşında, savaş meydanından çıkıp en kurt
diplomatlar arasına düşen saytn tnönü aldatıldı mı? Ona verilen direktifler mi
yanlıştı? Karşısında olan Lord Gürzon'lar, Venizeloslar mı çok korkunç oyunbaz
kimselerdi? Yoksa Türk Milletinin kaderi üstüne, daha çok önceleri kötü bir
kumar mı oynanmıştı. Dünyamızı idare eden devletler üstü bir gizli kuvvet mi
vardır?
Daha önemlisi, bütün bunlar kırk yıllık Meclis'Ierde ve basında niçin hiç
tartışılmamış, ilk Meclis müzakereleri gayet gizli tutulmuştur? Lozan'ı tenkid
edenlere hain gözüyle bakılması ve temelinde pek çok pürüzler bulunan
antlaşmanın misilsiz bir zafer gibi gösterilmesi neyin nesidir.
tşte bütün bu zehir zembc.-ek soruların cevaplarını Kadir MtS'roğlu'nun LOZAN
kitabında, ilmuedebi okunaklı bir dille bulacaksınız.
Müellife göre Lozan: «Muazzam bir İmparatorluk mirasının hûn-ı yağmasidır.
Türk'ün şahsında îslâmdan intikam alınarak bütün bir İslâm Dünyasının başsız
bırakılmasıdır.
Lozan'ın getirdiği: Adalarla Yunan stratejik çemberine alınmış, iktisadi
kaynaklardan mahrum, her türlü unvan ve sıfatı yolunmuş, gayri tabii hudutların
çizdiği küçük bir Türkiye'dir.»
20
KADİR MI9IROÖLU
kendisi bu eserinde: «Takrir-i sükûn kanunu ile Lozan üzerine çekilmiş olan şalı
kaldırarak, misak-% millî önünde ilk defa muhasebe etmektedir.»
«Lozan Muahedenamesfonin tam metnini eserine koyarak onu gerçekler önünde
tartışan ve yakın tarihimizin birçok köşesini yıkık âbideler gibi aydınlatan
Mısıroğlu'nu, bu çalışmasından ötürü tebrik ederken, Lozan müzakerelerinde en
uyanık Türk murahhası bulunan Rıza Nur'un şu acı sözlerini de analım:
«Lozan, Türk zaferinin bedeli değildir. Eksiktir, noksandır, kusurludur. Oluk
gibi akan Türk kanı ve zafere bağlanan Türk ümidinin karşılığı olmamıştır.»1 —
* ¦
Genç ülkücü arkadaşımız Yücel HACALOGLU da bu eseri şu satırlarla okuyucularına
takdim etti:
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mt?
21
tir.»
«Kıbrıs kat'î olarak Lozan'da ingiltere'ye terkedilmiş-
«Musul ve Kerkük Misak-ı Millîye dahil olduğu halde alınamamış, ilerde yapılacak
bir anlaşmaya muallâk kılınarak bilâhare İngiltere'ye kaptırılmıştır. O kadar
ki, bize tanınan cüz'i petrol hissesi dahi alınamamıştır. Türkiye'nin stratejisi
bakımından son derece önemli olan adaların bir kısmı evvelâ İtalya'ya verilerek,
bilâhare Yunanistan'a geçmesi sağlanmıştır.»
«Yunanistan'ın Anadöluda icra eylediği korkunç mezalim kendisine bağışlanmış ve
faciaların hesabı görülme-mistir.» ,
«Yüzde 68'i Türk ve Müslüman olan BaU Trakya'da plebisite gidilmesi temin
edilememiş, sütbesüt Türk olan
(1) Ahmet KABAKLI . LOZAN, Tercüman Gazetesi, 26 Ekim 1965 tarihli nüsha.
bu topraklar millî hudutlar dışında bırakılarak Yunan zulüm ve tahakkümüne terk
edilmiştir.*
«Hatay ve havalisi (Antakya dahil) tamamen Türklerle meskûn bulunduğu halde ve
bu bölge de Misak-ı Mil-li'ye dâhil bulunduğu halde Fransızlara peşkeş çekilmiş,
bilâhare de ancak Antakya'yı kurtarmak mümkün olabilmiştir.»
«Papazların barınağı, fitne ve fesat yuvası Patrikhane millî hudutlar dışına
çıkarılamamıştır.»
Yukarıdaki satırları Kadir Mısıroğlu'nun yazdığı «Lozan, zafer mi, hezimet mi?»
isimli kitaptan aldık. Yıllardır yapılan telkinleri ve resmî propagandaları bir
kenara bırakıp, o günün şartları içinde, soğukkanlı olarak düşünürsek, herhalde
Kadir Mısıroğlu'na hak verememez-lik elde olmayacak zannediyoruz, öyle ya, ne
kazandık Lozan'da veya neleri kazanabileceğimiz halde, neleri kaybettik? Bu
kayıplarımızda İsmet Paşa'mn rolü veya hissesi nedir? Kazançlarımtzdaki
başarısının değeri nedir? Dr. Rıza Nur kimdir? Lozan'da ne yapmıştır? Venizolos
kim tarafından ve nasıl bayiltılmıstır? Diğer azaların kanaatleri nelerdir?
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan tenkitler ne dereceye kadar haklıydı?
Bütün bu suallerin cevapları şimdiye kadar bir türlü verilememiş veya verilmek
istenmemiş, resmî ve tek taraflı bir propaganda ile nesiller yıllarca doğru
düşünmekten alıkonulmuş ve uy ustur ulmuştur. üstelik Lozan'a dair eserlerin az
olmasından başka belli başlılarının devre göre kalem kullanan, tek taraflı bir
takım kimselerin eserlerini teşkil ediyor. Zabıtlar hâlâ eski harfledir. Yeni
nesil bundan haberdar değildir, bilmiyor, okutulmamış, gösterilmemiş. Tabiî ki,
bir bakıma suç yeni nesilde bulunmuyor. Artık hissi olmaktan kurtulmalıyvs. Bir
takım meşe-
22
KADİR MI91ROCLU
lelerin tabu olarak muhafaza edilmesi, ilme ve gerçeklere aykırıdır, tarihe
saygısızlıktır; Objektif tenkid ve hür düşünce devri açılmıştır. Vatan ve millet
aleyhinde olacak bir takım sapık fikirler müstesna, her türlü düşünce ve fikrin
münakaşasına ve tartışmasına taraftarız.
Gerçekleri bilmekte herzaman fayda vardır. Millet,ola. rak ne kaybetmişsek biraz
da hakikatleri bilmediğimizden-dir. İşte, biz, Kadir Mısıroğlu'nun «Lozan» adlı
eserini bu bakımdan mütalâa ediyor ve elbette eksik tarafları bulunabileceği
ihtimalini de hesaba katarak, bu üç ciltlik etüdün müteakip ciltlerini de
merakla bekliyoruz. Böylelikle yanlış inandırılmaya zorlanmış bir neslin doğruyu
bulmak içm çaba sarf etmesine hizmet ettiğine kanıyız. Sözlerimizi Tahsin
Banguoğlu'nun bir cümlesiyle bitirelim:
«Lozan'da sınır tesbiti galip devlet olmamıza rağmen aleyhimize olmuş ve
Yunanistan kayır ilmıştır. Biz Lozan'ı kutlarız ama ezberden kutlarız.
Evlâtlarımız Lozan anlaşmasını istemiyecekler ve bunu mutlaka
değiştireceklerdir.'»'
* * *
Son Havadis Gazetesinin değerli kitap münekkidi Halûk SELÇUK, «Kitaplar
Arasında» başlıklı sütununda bu eseri aşağıdaki şekilde tahlil etti:
«Beynelmilel temaslar, muahede konferansları neticesinde vamlan kararlar, derin
bir tetkiketâbi tutulmadıkça l tam olarak anlaşılamaz.
Böylesi hâdiselerin; tez ve antitezi üzerinde tetkiki mahsulü neşriyat yoksa
hakikati anlayabilmek çok zor olur.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
23
(2) Yücel HACALOCLU - LOZAN, Zafer mi, Hezimet mi? Yeni İstanbul
Gazetesi 1 Aralık 1935 tarihli nüsha.
Masabaşı müzakereleri siyasî ve diplomatik canbazlık-. ların cirit oynadığı bir
sahadır. Buralarda envai türlü entrikalar döner. Harp meydanlarında mağlûp
bir devletin masa başında misafireten galip sayıldığı da görülmüştür.
Diplomatik görüşmelerde bin türlü açmazlar, oyunlar,' madrabazlıklar harman
olur. Tarafların cephesini tutan konferans azaları bulunabilir. Bütün bu
oyunbozanlıkların neticesi olarak ta masa başı kazançları sağlanabilir.
Müzakerelerin nasıl cereyan ettiği, ne suretle geliştiği* varılan kararlarda
kimin kazanıp kimin kaybettiği, üzerinde durulan vak'anın bilahare yapılacak
kritiği ile anlaşılabilir.
İstiklâl Harbimizi müteakip aktedilen Lozan sulh muahedenamesi şimdiye kadar tek
taraflı bir görüşün altındaydı.
Genç hukukçulardan Kadir Mısıroğlu «Lozan zafer mi, hezimet mi?» isimli yeni
neşrettiği eseriyle böyle bir mukayeseye imkân zemini açmış bulunmaktadır.
Kadir Mısıroğlu iddia eder ki ; Lozan, kazanılan büyük zafepn neticelerini
kazandıramamıştır. Diplomatik hey'etin başına daha vukuflu insanlar getirilseydi
netice çok daha iyi şartlarla lehimize olurdu.
Tez ve antitez ortaya çıkmış bulunmaktadır. Vesikaya müstenit olarak neşredilen
her iki eserin hakikata yakın olma dereceleri artık tesbit edilebilir.
Meraklılar ve hakikati arayanlar her iki kitabı tetkik ederek tatmin
olabilirler.
Kadir Mısıroğlu'nun kitabı üç cilt olacaktır. Birinci cilt piyasaya arzedilmiş,
diğer iki cildi de hazırlanmıştır.
KJVUIK İIISII'.OCLU
Her üç cilt intişar edince meraklılar için başvurulacak bir mehaz olacaktır.3
İdealist arkadaşımız, değerli yazar Galip ERDEM ise bu kitap için «Mektuplar»
sütununda şunları yazdı:
Lozan nedir? Çok değil daha on beş yıl öncesine değin böyle bir soru hem mânâsız
kaçar, hem soranın başına dert açardı. CumJıuriyet nesli Lozan andlaşmasmın bir
büyük zafer, îsmet Paşa'nm da o zaferin eşi bulunmaz bir kahramanı olduğuna
inandırilmıştır. Okuduğumuz ders kitapları öyle yazmışlardır. Öyle
ezberlemişizdir. Her yilm 2-i temmuzunda parlak törenler düzenlenmiş süslü
nutuklar çekilmiştir. Aslında Lozan andlaşmasınm bir zafer olduğu hükmü rivayet
üsti'me kurulmuştur. Lozan'ı zafer sayıp alkışlayanların hemen hiçbirisi
andlaşmanın tam metnini okumuş değildi; aklının süzgecinden geçirip
değerlendirmek imkânlarından yoksundu. Birinci ve ikinci Büyük Millet
Meclislerinde Lozan'la ilgU müzakerelerin bilinmesi adeta yasaklanmıştı.
Lozan, ders kitaplarında öğretildiği gibi gerçekten bir zafer midir, yoksa
hezimet mi? Kadir Mısıroğlu, ilk cildini yayınladığı eserinde işte bu sorunun
cevabını arıyor. Andlaşmanın kronolojisi verilmiş, tstnet Paşa'nm ve Rıza Nur'-
un tutumları, ayrı ayrı incelenmiş Birinci ve İkinci Büyük Millet Meclislerinde
Lozan'la ilgili görüşmeler gün ışığına çıkartılmıştır. Ayrıca Lozan ve Kıbrıs
konusu üzerinde durulmuş, basiretsizlik yüzünden neler kaybettiğimiz gözönü-ne
serilmiştir. Kitabın sonuna andlaşmanın tam metni ek-
I
LOZAN ZAFER Mi, HEZİMET Mİ?
25
(3) Halûk SELÇUK - LOZAN, Zafer mi, Hezimet mi? - Son Havadis Gazetesi. 22
Ekim 1965 tarihli nüsha.

lenmiş, böylece yazar hükümlerini belgeye bağlanmıştır. Mısıroğlu'nun kitabını


okuyanlar çok şey öğreneceklerdir. Hele gençler pek şaşıracak, belki de
öfkelenecekler dır. Yasarın hükümlerine katılıp katılmamak ayrı bir konudur. Ama
eser okunduktan sonra hayallerdeki Lozan'dan gerçek Lozan'a geçiş kapılan ister
istemez aralanacaktır. Lozan'ın bir hezimet sayılması birçok kimseye hayli güç
gelecektir ya, bir büyük zafer olduğu da artık kolay kolay söylenemeyecektir.
Kitapta yabancı devlet adamlarının ve yabancı bası-nın Lozan hakkındaki
görüşlerini de bulabileceksiniz. Birer örnek vereyim. Konferansın mağrur ve
hakim adamı İngiliz Delegesi Lord Gürzon diyor ki : «Venizelos, Türk murahhas
heyetinin taleplerini öğrendiği zaman benliğini saran korkuyu yendi. Bütün
delegasyonların Türklerden daha çok ağır şartlar beklediği muhakkaktı. Türkler
birçok mevzulara dokunmamışlarâu Venizelos bunlara temas edilmemesini maharetle
devam ettirdi ve bilhassa birinci inkı-tadan sonra artık nefsine tam emniyet
gelerek, Türklerden tavizler almaya devam etti. Hudutlar, tazminat, İstanbul
hariç Rum halkının mecburî hicreti ve Yunanistan'daki Türklerle mübadelesi
Patrikhane gibi esas mevzularda konferansın başlangıcında tasavvur dahil
etmediği neticelere vasıl oldu. öyle ki, son celselerde talep eden daha çok
oydu.» Ünlü «Gazette de Lausanne» da şöyle yazıyor: «Türk* ler, Lozan masasına
oturdukları gibi kalkmadılar. Her duraklama onlardan bazı fedakârlıklara yol
açit. tik Türk prensipleriyle muahedenin imzalanmış metni arasındaki mukayese
Türkiye'nin bugün başta Kıbrıs olarak Yunan sınırı, patrikhane meselesi, Türk
hudutlart dışında yaşamaya terkedilen milyonlarca Tütkün kaderi, Irak
petrollerin-
21!
KADİR 11I91ROÖLU
deki Türk hissesi gibi devam eden haksızlıkların en açık izahıdır.»*
Milliyetçi cephenin büyük kayıplarından merhum Ka-dircan KAFLJ da bu eseri şu
satırlarla okuyucularına takdim etmişti:
İstiklâl Savaşından sonraki Lozan andlaşması uzun seneler münakaşa edilmemiş,
sadece hükümetin emrindeki-ler tarafından bol bol öğülmüş, göklere
çıkarılmıştır1.
Birkaç senedenberi münakaşa imkânı bulunmuştur. Bu anlaşmayı imzalayan kurulun
başkanı Sayın İsmet İnönü'ye takılan «Lozan Kahramann unvanının bir lâftan
ibaret olduğu açıklanmıştır. Zaten kahramanlık başka konularda kullanılır.
Lozan andlaşmasmı büsbütün «hezimet» saymak onu imzalayanın kahraman sayılması
kadar aşırılık olur. Çünkü Lozan andlaşması birçok kusurlarına rağmen bazı
kazançlar da sağlamıştı. Kazançlarından faydalandık, kusurlarının acısını hâlâ
çekmekteyiz ve bu acılar çok derindir.
Kadir Mısıroğlu bu konuda «Lozan zafer mi, hezimet mi?» isimli eserinin ilk
cildini bastırdı, 322 sahifelik eser İstiklâl Savaşımızın neticelerine tşık
tutmaktadır.
Zaten andlaşmanın Büyük Millet Meclisinde müzakeresi sırasında Yahya Kemal
Beyath ile Hamdullah Suphi Tanrıöver ve daha birkaç kişinin yaptığı tenkitler
gerçeği açıklıyordu.
Trakya hududu, Tazminat, Musul, Kıbrıs, Rum Patrikhanesi gibi meselelerde
verilen tavizler ve unutulan ted-
(4) Galip ERDEM . Zafer mi, Hezimet mi?, Babıâlide Sabah Gazetesi, 9 Aralık
1965 tarihli nüsha.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET MIV 27
birler Lozan andlaşmasının başlıca sakat taraflarıdır, buna karşılık kapitilâsy
onlar in kaldırılması, Anadolu'daki Rumların mübadele şeklinde Yunanistan'a
gönderilmeleri de isabetli olmuştur.
Lozan andlaşmasıtiln böyle sakat ve zararlı bir sonuca bağlanmasında iç ve dış
tesirler olmuştur. Kahraman ve cesur bir teşekkül olan birinci Büyük Millet
Meclisindeki muhaliflerin tasfiyesi henüz kurulmuş olan Halk Partisinin tek
başına iktidara getirilmesi gayretleri iç tesirlerdir. Dış tesirlerin başında
ise o zamanın dünyanın en kudretli devleti olan İngiltere'nin karşımızda
direnmesi vardır. Daha celâlet gösterilseydi ve direnilseydi sonuçlar daha
elverişli olurdu. Bizim savaş alanındaki zaferlerimizin siyaset alanındaki
Ivatalarımızdan dolayı yeteri kadar, kazançlı olmaması yalnız Lozan
andlaşmasında değildir. Kadir Mısıroğlu bu konuyu bütün ayrmtüariyle
işlemektedir. Kaldı ki daha sonra Yunanistan'la olan münasebetlerimizde
Venizelos bizimkileri daima aldatmış, Lozan'ın kusurlarına 1930 sözleşmesi gibi
yeni kusurlar ilâve edilmiştir.
Bu eser, milletin nasıl aldatıldığını, şişirme şöhretlerin ve çağdaş hurafelerin
nasıl meydana getirildiğini gösterme bakımından çok ibret vericidir.»5
Değerli yazar arkadaşımız Ergnn GÖZE, bu eser hakkında «îki Kitabın Bir Büyük
Hizmeti» isimli fıkrasında şunları yazdı:
«Tarih mevzuunda bir eser daha intişar etti.
İsmi «Lozan Zafer mi? Hezimet mi?» Yazan Kadir
(5) Kadircan KAFLI, Lozan Zafer mi, Hazimet mi? Tercüman Gazetesi, 26 Ocak
1966 tarihli nüsha.
21:
KADtR MI9IROÖLU
Mısıroğlu, neşreden Sebil Yayınlan... İnönü'nün tek sermayesi Lozan'ın iç yüzü
bu kitapta. Bir emek mahsulü olan bu eser insanın aklına şu sualleri getiriyor:
— Bizim tarih doktorası yapan gençlerimiz neredeî
— Tarih kürsülerimiz nerede?
— Tarihimiz hangi ellerde?
— Resmî hakikatlerden ne zaman kurtulup hakikatin kendisine kavuşacağız.
Bu eseri okuyanlar LOZAN'ın resmî hakikatinin ge risinde yatan, trajik gerçeği
göreceklerdir.
Resmî gerçekler değil, sadece gerçekler, tki eserin büyük hizmeti bu...-»1
x»j.uKaddesatçı cephenin emektar müdafii «Büyük Doğu» Dergisi, bu eser hakkında
şunları yazdı:
«Lozan: Muazzam bir imparatorluk mirasının hân'i yağmasuhr. Türk'ün şahsında
tslâmdan intikam alınarak, bütün bir islâm dünyasının başsız bırakılmasıdır!.
Lozan'ın getirdiği Adalarla Yunan stratejik çemberine alınmış, İktisadî
kaynaklardan mahrum, her türlü unvan ve sıfatı yolunmuş, gayri tabiî hudutların
çizdiği küçük bir Türkiye'dir.
Sebil Yayınevi, Takrir-i Sükûn Kanunu üe Lozan'ın üzerine çekilmiş olan sah
kaldıran ve onu milli misak önünde ilk olarak muhasebe eden böyle bir eseri
yayınlamak' tan şeref duyar.»
Bu satırlar 195i) Büyük Doğu'lannda ilk defa ortaya atılan «Lozan,
mukaddesatımızın peşkeş çekilmesi saye-
(6) 'Ergun GÖZE . îki kitabın bir büyük hizmeti, Babıâlide .Sabah Gazetesi 17
Kasım 1965 tarihli nüsha.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ? 29
sinde elde edilmiş bir sulhtur!» tezinin yakınlarımızdan Kadir Mısıroğlu
tarafından kitaplaştırılmış şekli üzerindeki kapaklık kıymet hükmüdür. Kadir
Mısıroğlu'nun kurduğu «Sebil» Yayınevini tebrik eder ve Büyük Doğu dâvasının baş
tezlerinden biri olan Lozan sulhunun peçesini kaldırmakla işe başladığı için de
bilhassa takdire lây^li görürüz.'»1
Son Havadis Gazetesi fıkra yazarlarından Tekin ERER, «Günün Akisleri» sütununda
bu eser için şunları yazdı:
Genç arkadaşlarımızdan Kadir Mısıroğlu «Lozan Zafer mi, Hezimet mi» isimli
tetkik mahsulü bir eser yayınladı. 330 sayfalık ve «Sebil Yayınlan»
neşriyatındayı olan bu eserin, 193 ile 330 sayfaları arasında bulunan kısmı
Lozan antlaşmasının tam metnini ihtiva etmektedir. Baş sayfalarda ise, Lozan'ın
bir zafer değil, hezimet olduğu, vesikalarla, müsbet delillerle izah
edilmektedir.
Bütün münevverlerin kütüphanelerinde bulundurmaları gereken bu eserin değerini
ortaya koymak için, kitabın 77 nd sayfasından küçük bir kısmı buradan
naklediyorum.
Yunan Kore, enerali Andonekea tarafından yayınlanan (Yunanistanın Siyasi Tarihi)
adlı kitapta Lozan andlaş-masına büyük yer verilmiştir. Kadir Mısıroğlu Lozan
andlaşması hakkında yurd dışında yapılan neşriyattan örnekler verdiği gibi
(Yunanistanın Siyasî Tarihi) kitabından da mühim kısımların tercümesini eserinde
yayınlamıştır. İşte 77'nci sayfada Lozan hakkındaki Yunan Korgeneralinin görüşü:
(7) Büyük Doğu Dergisi, 13 Ekim 1965 tarihli nüsha.
30
KADİR
I
«.....Elefterios Venizelos birçok siyasî hâdiselerde
kendisini göstermek lüzumunu hissettiği gibi 1923 teki Lozan andlaşnıasında da
Türk başmurahhası İsmet Paşanın karşısına çıkmayı lüzumlu gördü. Türk murahhas
heyetinde vazife almış bütün eşhas gayet mütekebbir idi. Çünkü onlara bu imkânı
kurtuluş savaşı bahsetmişti. Bizim karşımıza büyük hazırlıklarla çıkmışlardı.
Halbuki buna mukabil Yunanistan 8-10 sene dahilî buhranlar geçirmiş, nihayet
neticede Anadoluda mağlûp olmuş idi. Türk murahhasları karşımıza büyük
isteklerle çıkmışlardı. Yunan ordusunun silâhlı mevcudunun azaltılmasını Ege
adaları ile Batı Trakya ve Ege ve Makedonyanın Türkiye'ye iadesini ve külliyetli
miktarda harp tazminatı talep ediyorlardı. Türkler muzaffer bir orduyu temsil
ediyorlardı. Onların dalıa büyük talepleri ileriye sürmesinden diğer batılı
murahhaslar da endişe ediyorlardı. Şu duruma göre, Türklerin Egç adaları ile
Batı Trakya ve Ma-kedonyadaki talep ve istekleri ile Jıarp tazminatı hakkındaki
arzularını katiyetle yerine getirmemek için herhangi bir sebep yoktu. Çünkü,
yukarda da belirttiğimiz gibi Yunanistan uzun yıllar iç mücadelelerin
neticesinde gayet zayıf düşmüştü. Elefterios Venizelos'un politik taktikleri ve
Türk murahhasının isabetsiz hareketleri neticesinde Lozan andlaşması muh telif
bakımlardan lehimize kaybedilmesi icabeden bir zaferdir. Vakıa Karadeniz
bölgesiyle Anadolunun muhtelif bölgelerinde genel mevcudu S milyon 600 bini
bulan Yunan asıllı unsurlara karşılık Yunanistanın muhtelif yerlerindeki 600 bin
Türkün mübadele esaslarına göre Türkiye'ye iade edilmesi bizim için iyi bir
netice idi. Bilhassa normalin üstünde silâhlı bir kuvvetimizin mevcudunun tahdit
edilmeyişi harp tazminatından muaf tutuluşumuz ve istanbul'daki Yunan Orto-
LOZAN ZAFER İli, HEZİMET Mİ? 31
doks Patrikhanesine vâsi hukukî imkânlar ve imtiyazlar bahşedilişi ve İstanbul
Rumlarının mübadele dışı bırakılışı Megalo İdeamn ölmeyişine bir delil teşkil
eder. Elefterios Venizelos'un zaman zaman Yunan millî menfaatlerinin tamamen
tahakkukuna mâni hareketleri olmuşsa da Lo-zanda göstermiş olduğu gayret ve
politik faaliyeti lehine tescil edilmesi icab?den büyük bir başarıdır. Eğer 1923
ve 1921f yularının Yunan dahili politikasını ele alır da tahlilini yaparsak
bizler her bakımdan müdafaa imkânlarından mahrum ve acze düşmüş bir vaziyette
idik.»
Cumhuriyet tarihimiz üzerinde etüd yapmakta buluttan bütün okuyucularıma «Lozan
Zafer mi, Hezimet mi?-» kitabından edinmelerini hararetle tavsiye ederim.»'
*'*
Değerli Yazar Münevver AYAŞLI Hanımefendi de Yeni İstanbul Gazetesinde
yazdıkları «Kitaplar Arasında» isimli fıkrada ;
«Bayram tatilinden istifade ederek, memleketimizde henüz lâyıkiyle tanınmayan
(belki bu nakise sadece bizdedir) genç bir yazarın, Kadir Mısıroğlu'nun dört
kitabını, su içer gibi arka arkaya okudum. Bunlar «Macar İhtilâli», «Amcrikada
Zenci Müslümanlık Hareketi», «Lozan Zafer mi, Hezimet mi?» ve «Sarıklı
Mücahitler» dir.
Dört kitap da kıymetli olmakla beraber, son ikisi, yani «Lozan Zafer mi, Hezimet
mi», her Türk'ün okuması lâ~ zım gelen kitaplardan biridir.» diyerek
takdirlerini belirtmişlerdir.
«Lozan, zafer mi, hezimet
m ı
adh araştırmamızın bu birinci cildi hakkında yazılanların
(8) Tekin ERER, LOZAN Zafer mi, Hezimet mi? Son Hava-dis Gazetesi, 2 Kasım
J965 tarihli nüsha.
S2 KADİR MIPIROûLU
bizce en dikkat çekici olanı «Ulus Gazetesi,> nde 25 şubat 1966 tarihinden
itibaren Cihat Akçakayalıorç-lu imzası ile neşredilen yedi uzun maksledir.'
Hepsini iktibasa lüzum10 ve fiilî imkân mevcud olmayan bu makalelerin hakettiği
cevap, bu incelemenin bütün muhtevasını burada tekrarlamayı icabettirmektedir.
Bu sebeple mezkûr makalelerin intişarı sırasında yedek subaylığımızı yapmakta
bulunduğumuz için zamanında ve gereği şekilde cevaplandırılamamış bulunan bu
yazılardan onların ruhunu aksettiren bazı parçaları iktibas edip kısa ve umumî
bir cevaplandırma ile iktifa etmek mecburiyetindeyiz.
Cihat Akçakayahoğlu yazısına M. Kemal Paşa'nın bazı sözlerini aktararak
başlıyor.!ı «Bu sözler, bizi Lozan
(9) Bkz. Cihat AKÇAKAYALIOCLV — Lozan (Eu yazıda Lozan hakkındaki olumsuz bir
eser incelenecektir). Ber-levhalı ve Ulus Gazetesi'nin 25 Şubat - 3 Mart 1966
tarihleri arasında yayınlanan tefrika.
(10) Mezkûr makalelerin hepsinin iktibasına lüzum yoktur. Çünkü bu
makalelerin muhtevalarının büyük kısmını bizden nakiller ve bunlara cevap teşkil
etmek üzere M. Kemal Paşa'nm mahut «Nutuk »unun «Lozan»; «Sevr Muahede
Projesi» ile kıyaslayıp üstün göstermeye çalujan ifadeleri teşkil
etmektedir ki,, bunların cevabı bu eserin birçok bahislerinde sırası gel-dikçe
verilmiş bulunmaktadır.
(11) Eskiden eserlerin «Hamlede» ve «Sallele» denilen Cenab-ı Hak'a
hamd ve Hazreti Peygamber'e sa-lâvat ile başlaması klâsik bir âdetti.
Cumhuriyetten sonra bu usûl değiştirilerek — birçok eserlerde görüldüğü gibi —
bunun yerine Af. Kemal ve İsmet Paçalara hulûs çakmakla söze başlamak âdeti
ikame edilmiştir. «Şeflik Devri» nin bu iğ/enç. dalkavukluk tezahürlerinin
— aradan geçen elli yıla rağmen — hâlâl devam etmekte olduğunu görmek, fikir
hayatımız bakımından cid-
LÖZAN ZAFER Ht, HE21MET M!?
33
hakkındaki mütalâalarımızda «kin, hased ve garazkârlık» la ithama zenyn
hazırlamak maksadıyla seçilmiş bulunmaktadır. Nitekim yazar Lozan'da İsmet
Paşa'mn muhafızlığını yapmış bulunan Ochrli'nin 22 Kasım 1965 tarihli Hürriyet
Gazetesinde çıkmış bulunan beyanatını12 iktibastan sonra bu maksadını şu
satırlarla açığa vuruyor:
den çok acıdır. Müslümanları «Taassub ve n â s -çı 1 ı k » ile itham edenlerin
M. Kemal'in söz ve hareketleri hakkında en küçük bir münakaşa zemini açılmasına
tahammül edemiyerek onu tabulaştırmaları, tarih boyunca görülen taassub ve
sapıklıkların şüphesiz en korkuncudur.
(12) 22 Kasım 1965 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan beyanatında İsmet
Paja'nm muhafızı Ochrli, «Hayatımda İsmet Paşa gibi insan görmedim. Çok kuvvetli
bir şahsiyeti vardı ve müthiş zeki idi. LtLan konferansını tek başına, evet
sadece o tek başına kazandı» demektedir. Mezkûr münekkid bu sözleri senet
ittihaz ederek Lozan Kou feransının tek başına İsmet Paşa tarafından kazanılmış
(!..) bulunduğunu iddia etmektedir. Hakikatte 1965 senesi gibi İsmet Paşa'nın
ikinci bir ikbal devrinde Türkiye'ye gelmiş bulunan bir ecnebinin kendi
memleketinde değil, fakat Türkiye'de onu methetmekten başka bir şey yapması
beklenebilir miydi?. Ayrıca da İsmet Pasa'mn sırf emniyeti ile muvazzaf sıradan
bir muhafızın konferansın cereyan şeklinde ve konferansda dönen dolaplardan
haberi olmasına ve böyle bir değerlendirmeyi bilerek yap. mış bulunmasına imkân
var mıdır? Misafir bulunduğu bir memlekette yeniden hakim-i mutlak kesilmiş
bulunan inönü'yü methetmenin hüsnü kabulüne vesile olmak ihtimalinden doğan
«rügvet-i kelam» mecburiyeti hesaba katılırsa böyle bir beyana ehemmiyet
atfetmek, Lozan müdafaasında artık çaresizliğe maruz kalındığının fiilî bir
tezahüründen başka ne mânaya gelebilir?..
F: 3
34
KADİR MI9IROÖLU
«Şu paragraf ve öncekilerin gösterdiği gibi, kitabın amacı Atatürk'ü, Lozan'ı,
İnönü'sü ve bütün kahramanları, hattâ işçileriyle yeni Türk devletini ve
devrimlerini kötülemek, eserleri inkâr etmekten başka bir şey değildir. Bu
davranış ilim ve mantığın işlemesi yerine kinlerin biçim ve renk değiştirerek
canlanması, cumhuriyet öncesinin hasretinin çekilmesidir. Bu anlayış Me ruhu
ileride daha açık göreceğiz.
Lozan'da varılacak hedefler, alınacak sonuçlar, hattâ usulleri M. Kemal ve ismet
Paşa'for, belki de bazı iş arkadaşları arasında kararlaştırılmıştı. Nelerin
mümkün olup olmayacağı derinliğine, genişliğine yapılan incelemeler so-::-ında
başından beri tesbit edilmiş gibiydi. Konferansın devamı sırasında türlü
yollardan yapılan temaslarla durum ve koşullan değerlendirecek yeni kararlar
alınıyor 'Atatürk ve Devlet arşivleri bunlarla ilgili belgelerle dolu~ dur.
İnönü, büyük önderle birlikte Icararlaştırılanlara ulaşabilmek için ölçüsüz
sabır, ustalık, cesaret ve inisiyatif göstermiştir...*'1
Ulus yazan, yukarıya dercedilen satırlarından anlatılacağı üzere bizi M. Kemal
Paşa ve onun inkılâplarını kötülemek maksadından hareket eden ve bu yüzden
Lozan'ı yermeğe kalkışan bir suiniyet erbabı olarak göstermeye çalışmaktadır.
Cumhuriyet devrinden beri bir kimseyi M. Kemal ve O'nun inkılâpları aleyhtarlığı
ile tehdit edip susturmak çirkin bir moda haline gelmiştir. Lozan'ın yürütül-
tıOZAN ZAFER Mt. HEZİMET MtT
55
:
meşinde M. Kemal Paşa Üe devamlı istişare edilmiş ve o da tahassül eden neticeyi
müdafaa mevkiinde kalmışsa bundan Lozan bir dokunulmazlık mı kazanmıştır? M,
Kemal Paşa'nın «ak dediğine kara diyenin vay haline!» zihniyeti Türk fikir
hayatına ciddî bir buhran ve kısırlık getirmekten başka hiçbir işe yaramamıştır.
Asıl mesleği askerlik olan M. Kemal Paşa, her mes'eic; hakkında fikir beyan
etmiştir. Her yerde levha haline getirilmiş sözlerine rastlamak mümkündür. O'nun
herhangi bir mes'ele halikında ileri sürdüğü bir fikre karşı, o mes'-eleye emek
ve ömür tahsis etmiş gerçek bir ihtisas erbabının ciddî ve ilmî bir tenkid ileri
sürmesine asla tahammül edilmemiş ve edilmemektedir. Halbuki en gedikli
Kemalist-lerden biri olan Falih Itıfkı bile, O'nun da nihayet bir insan olmak
itibariyle yanılabileceğini, beşerî zaaflara ka-pılabileceğini şu satırlarla
açıkça ifade etmektedir: «Atatürk de kızıp darılır, barışır, gene bozuşur bazan
huysuzluğu, bazan keyfi tutar, bir müddet herhangi bir dedikodunun etkisi
altında haksızlığa kadar gider, sonra pişmanlık duyar, üstelik alayı, şakayı
sever, fâniliği size bana benzer tabu bir insandı.»14
En Kemalist bilinen bir insanın ağzından nakledilen bu ifade. M. Kemal Paşa'nm
da yanılabileceğini göstermekte olduğu halde bizi M. Kemal Paşa ve inkılâp
düşmanlığıyla tehdit eden Ulus yazan: «İncelememizde görUMü ve görülecektir ki,
Bay Kadir MISIRÖGLU, Atatürk'e, Cumhuriyet rejimine ve Lozan'a karşıdır.» 1!
dedikten ve İnönü'yü
(13) Cihat AKÇAKAYAUOĞhV, Lozan — Ulus Gazetesi 251 şubat 1966 a, g. m.
(14) Falih Rtfkt AT AY, Çankaya . İstanbul, 1969 sh. 7
(15) Cihat AKÇAKAYAUOÖLU, 27 Şubat 1966 tarihli Ulus Gazetesi, a. g;.
tefrika.
36 KADİR MI8IROOLU
murahhas olarak bizzat M. Kemal Paşa'mn tayin ettiğine dair O'nun mâruf
nutkundan sütunlar doluşu iktibaslar yaptıktan sonra: «Bu dâhi önderin isabeti
tartışılacak şey değildir.»16 diye taassubunu açığa vurmaktadır. Kendisine şu
kadarını söyleyelim ki, biz hakikat arayıcısıyız. Bu yolda karşımıza kim çıkarsa
çıksın, onun hatırı, coşkun hakikat ^sevgimizi bastıramaz. îşte «Lozan zafer m
i, h e z i m e t mi» adlı incelememizin âmili bu görüş ve hissiyat olmuştur.
Lozan muahedenâmesi tsmet ve hattâ M. Kemal Paşa için bugüne kadar methiye
dizenlerden bizi ayıran husus, Ulus münekkidinin yap^ı gibi dokunulmaz şahıs ve
fikirler kabul ederek peşin hükümlerden hareket etmek yerine, çalışmalarımızı
sonuna kadar — ivazsız ve garezsiz olarak — hakikat sevgi ve araştırıcılığının
emrinde sürdürmüş olmamızdır. Bize bu hususta «Kin, hasedve garezkârlık» üe
«•M . Kemal Paşa ve inkılâp aleyhtarlığı» isnad eden Ulus yazarı, biraz dikkat
etseydi, Lozan'ın kıymetlendirilmesinde vardığımız hükümlerin zikrettiği menfî
sâiklerden değil, inanıp bağlandığımız temel içtimaî umdelerden neş'et ettiğini
kolayca görebilirdi. Gerçekten «Hıristiyan Garp» a topyekûn teslimiyetle bunun
bir neticesi olarak birçak hristiyanî usul ve vasıtaları terviç eden «Kemalist
inkılâplar »a fiilî ve hukukî bir mesned teşkil eden L o z a n 'm millî ve is-
lâmî umdelere bağlılık halinde tasvibine imkân olmadığı; meydandadır. Yine bir
şarklı millet olan «Japon-lar »in yaptığı gibi Garp âlemi ile «teknik un-

LOZAN ZAFER MI, HEZİMET Mİ?


37

surlar» dışında hiçbir içtimaî tesir alış verişini kabul etmemek ve bu suretle
de «Türklük» ve «Müslümanlık» m yüzyıllar boyunca kaynaşıp aynîleş-mesinden
doğan bütün manevî ve içtimaî kıymetleri korumak gibi temel bir görüşten hareket
eden muhafazakârların ilk isyam; hiç şüphesiz Lozan'adır. Bundan tabiî ne
olabilir? Ancak, tenkidlerimiz Lozan'ın sırf bu «Garba teslimiyet»17
mahiyetindeki ruhuna inhisar etmeyip, aynı zamanda maddî ve teknik hususlara da
müteallik bulunduğuna nazaran «kin, hased ve garazkârlık» la ithamımız ancak bir
«İnkılâp yobazı » na yakışabilecek çirkin bir mugalâtadan başka nedir?
Ulus yazan, «Nelerin mümkün olup olmadığmuı M. Kemal Paşa ile konferans boyunca
yapılan karşılıklı muhaberelerle tesbit edildiğini» ifade ederek bizi bu babta
da M .Kemal Paşa ile susturmaya çalışmaktadır. Gerçi üe-ride bu «karşılıklı
muhabere» nin de nasıl bir fiyasko olduğu anlatılmıştır. Fakat asıl
ehemmiyetli
(16) Cihat AKÇAKAYALIOĞLU, 2 Mart 1966 tarihli Ulus Gazetesi a.g. tefrika.
(17) İnönü, bu garba topyekûn teslimiyeti, Ulus'ta yayınlanan hâtıralarında yer
alan şu satırlarla açıkça ortaya koymaktadır:
«Şapka inkılâbından sonra diğer bir arkadaşımızın, Ankara Valisi Yahya Galip
Bey'ia bir ziyaretini hatırlarım. Aynı zamanda mebus olarak bulunan Yahya Galip
Bey de çok yakmımızdı. Bir teklifi vardı. Nedir? dedim.
«Şapkanın orta yerine bir ay-yüdız koyalım. Diğer milletlerden farkımız belli
olur» dedi. Teklifi bu. Yahya Galip Bey'e :
ıCamm, biz bunları farkımız olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun-»
tarzında çıkıktım.» (Bkz. inönü'nün Hatıraları, Ulus Gazetesi 5 Nisan 1969
tarihli nüsha).
3R
KADİR MISIROSLU
olanı, her mes'elede tenkidleri M. Kemal Paşa'nm «yanılmazlığı» ile
karşılamanın nasıl bir — ilmî ve fikrî temelden mahrum — despotizm olduğudur.
Bundan da anlaşılıyor ki, tarih boyunca müşahede edilen yobazlıkların en
dehşetlisi «inkılâp yobazlığı» dır. Kaydettiğimiz herhangi bir maddî
kayıp ve teknik hatâ karşısında birtakım mücbir sebepler aranacağına M.
Kemal Paşa'nm otoritesine sığınmak bu durumu ne güzel aksettirmektedir!.. Ayrıca
«İnkılâp yobazlığı» olarak tavsif ettiğimiz bu yeni taassub, bizim
«mutlak gerçekler manzumesi» olan «islâm» ve milletimizin onunla
yoğrulmuş bin yıllık tarihî vekayiinden çıkardığımız temel umdelerin — her
türlü kayıd ve endişeden azade olarak — ortaya konulmasına ve bu sjuretle ciddî
bir münakaşa zemini açılmasına kendileri ve müdafaa ettikleri şahıslarla onların
getirdikleri kanunlar mâni olmaktadır. Nokta-i nazarımızı müdafaa için bize en
küçük bir fiili ve hukuftî imkân vermeyenlerin başkalarını tahlil ve tenkid
vesilesiyle de olsa fikir ve reylerimizin izharına tahammül edememelerine
şaşmıyoruz!. Çünkü bu davranış; «Hak ve maslahat» yerine «Kuvve t»e
istinad edenlerin müşterek hususiyetleridir. Ancak fâni şahıslar ve beşerî
fikirlerin tenkidini kanun ve sehpalar sayesinde önlemenin; o şahıslara da
onların bâtıl düşüncelerine de ebedî bir hayat ve iktidar bah-şedemediği tarihin
binbir şehadeti ile sabittir. Nitekim daha şimdiden M. Kemal Paşa ve onun
inkılâpları üzerinde birbirini tutmaz pek çok münakaşa ve değerlendirmelere
şahid olmaktayız ki, bu da «Şeflik Devri» usulleriyle mitolojik bir
hüviyet kazandırılmak istenenlerin, artık ayaklarının toprağa değmek üzere
bulunduğunu gösteren mes'ud bir merhaledir.
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mt?
38*.
Biz burada, Türk Milletinin tarihi akış içindeki manevî iktisabları ve bunların
onun nev'i şahsına münhasır şahsiyetini teşkil eden kıymetli muhtevasının
«Garplılaşmak hevesleri» uğruna nasıl cebren ortadan kaldırıldığım ve bu suretle
onun «milliyetler yelpaze-s i » nde ayırdedilmesini imkânsız kılmak üzere fârik
vasıflarının imha edildiğini izaha girişecek değiliz. Bunu »Kemalist .İnkılâbın
Anatomisi» adıyla ileride neşredilecek diğer bir eserimizde ortaya koymaya
çalışacağız. Orada, pek çok kanunî maniler, fiilî ve cezaî tehditlere rağmen
tebarüz ettirmeğe çalışacağız ki; Garp Âleminden milliyetle alâkası olmayan ve
sırf teknik sahada kalması lâzım gelen bir takım unsurlar alma mecburiyeti
yerine hiçbir ciddî ve ilmî esbabı mucibeye dayanmadan pek çok ve lüzumsuz
içtimaî unsurlar alınarak bugünkü buhranlı devre gelinmiş ve bu harekette
«Kemalist İnkılâplar safhası» en büyük fedakârlık ve hattâ facialara sahne
olmuştur. Daha çimdiden bu eserin bir bölümüne aid olmak üzere, günlük Sabah
Gazetesinde neşreylediğimiz «Kemalist İnkılâbın Farikaları» isimli müteselsil
beş makale" isteyene bu bahiste ciddî bir münakaşa zemini temin etmiş
bulunmaktadır.
Buna rağmen mezkûr tefrikada serdedilen fikirlere, sadece Varlık Mecmuasında Sam
N. özerdim imzasıyla neşredilen «Antoloji» isimli makalede19 temas edilmiştir.
Sırf surî bir mukayeseden ibaret olan bu te-
(18) Bkz. Kadir MI8IROÖLTJ — Kemalist İnkılâbın farikaları-6, 15, 22, 29
Aralık 1969 v<S 5 Ocak 1970 tarihli Bab-ıâlide Sabah Gazetesi nüshaları,
(19) Bkz. Sam. N. ÖZERDİM — Antoloji, Varlık Mecmuası,
40
KADİR MISIROÖLU
nıasdan başka, kâzip bir «ciddîlik» şöhreti kazanmış bulunan bir günlük
gazetenin nevpeyda bir züppe yazarının küfür ve mugalata halitası pespaye
hücumu30 hesaba katılmazsa orada serdedilen mütaleaların hiçbir ciddî mukabele
görmemiş olması hazindir. Bu durum Kemalistlerin — müsbet veya menfi — ciddî ve
seviye ifade eden bir fikir vasatı içinde bulunmaktan ziyade «İslama hücum»
maksadına bağlı «M. Kemal Paşa ticaret ve küfürbazlığı» yapmaktan hâlâ
kurtulamamış bulunduklarını ve menfi bile olsa bir fikir seviyesi ifade etmek
için zarurî olan ciddiyetten mahrum bulunduklarını gösteren calibi dikkat bir
husustur.
Yine ayni gazetede bir başka yazar da M. Kemal Pa-şa'nın «Fakat bu prensipleri;
(yani C.H.P. prensiplerini) gökten indiği SANILAN kitapların doğmalanyle asla
bir tutmamalıdır. Biz, ilhamımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya
hayattan almış bulunuyoruz.» 21 ifadesi üzerindeki tenkidlerimizi hayal Ötesi
bir mugalata ile kelime oyunlarına mevzu kılmıştır.*2 Bu sözlerin korkunç bir
islâm ve kur'an düşmanlığım terennüm eden ilk kısmını görmemezliktemgelerek «O,
ilhamını elbette gök-
îstanbul, Eylül 1970. tarihli 576. sayı sh. 9. M. Kemal Paşa ve İnkılâpların
değerlendirilmesinde nasıl birbirini tutmaz fikirler ortaya atılmakta olduğunun
anlaşılabilmesi için yalnız, ;— çeşitli nokta-i nazarların iktibasından ibaret
olan — bu makalenin tetkiki bile kâfidir. Bkz. tlhan SELÇUK 29 Ağustos? —
Ağustos 1970 tarihli Cumhuriyet Gazetesi.
(21) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri c I, İstanbul 1945, sh. 389. Bkz. Kenan
ESENGÎN — Gökten ve Gaipten İlham almak, 15 Eylül 1970 tarihli Cumhuriyet
Gazetesi.
(20)
(22)
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ? 41
ten ve gaipten almamıştır, böyle olması için peygamber olması gerekirdi» gibi
mes'eleyi zoraki bir surette saded dışına çıkarmıştır. Ayol! Burada parmak
basılan nokta mukaddes kitaplar hakkındaki «Gökten indiği sanılan kitaplar»
ibaresinde ki gerçek murad ve kasıt değil midir? Üstelik, onların mutlak bir
gerçek olan «Semâvilik» vasfım bir «zan» olarak tavsif etmek kâfi gelmiyor-muş
gibi, bu tavsifi kendi nefsini hariç tutarak başkalarına i-afe eylemek suretiyle
«sanılan» tabirinin kullanılmış olması buradaki inkâr ve hücumu sarahaten
göstermiyor mu? Bu adamlara isimleri altına «falan fakülte öğretim üyesi» veya
«emekli general» gibi şatafatlı sıfatlar koymaya hak kazanacak kadar mürekkep
yalamış olmaları da mı kendilerine okuduklarını anlayabilecek kadar iz'-an
kazandıramamaktadır? Yoksa âlemi de kendileri gibi ahmak ve anlayışsız mı
zannetmektedirler ki, bu kadar çocukça tevil ve mugalatalardan medet umuyorlar!
Bu mes'eleyi şimdilik bu kadarla keserek Ulus yazarının diğer birkaç tenkid ve
tarizine daha cevap vermek istiyoruz :
Bize göre; «Lozan» m ölü doğmuş bir sulh projesi olan « S e v r » e nazaran bir
üstünlük taşıması, onun lehine kaydedilecek bir husus değildir. Zira «Sevr»
tatbik edilmemiş bir muahede projesidir. O kadar ki, ondan M. Kemal Paşa'nm
nutku bile «Proje» tavsifi ile bahsedilmektedir.23 Onun sadece Yunanistan tat-
(23) Bkz. M. Kemal — Nutuk, Ankara 1927 sh. 403-404.
«Efendiler, Mondros mütarekesinden sonra Türkiyeye muhasım devletler tarafından
dört defa sulh şeraiti teklif edilmigtir. Bunların birincisi SEVR
PROJESl'âiT. Bu
42
KADJİÎ MISir.OCLU
bik etmiştir. Buna karşı Ulus yazarı, Sevr'in, 1982 yılında «Genelkurmay
Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi'nee «Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı» adıyla
neşredilen kitaptan yaptığı uzun uzun iktibaslarla tasdik edilmemiş bile olsa
fiilen tatbik edildiğini ileri sürmektedir. Bu iddia mezkûr eserden nakledilen
«Gerçekte Mondros Mütarekesi Birinci Dünya Harbi'nin bir safhasını teşkil
etmekte ve bu harbin tatbikattaki sonucu elan Sevr Sulh Muahedesine kadar
uzanmaktadır» 24 cümlesine istinad ettirilmektedir. Hakikatte Sevr Sulh Projesi
daha önce de yüzlerce misali ortaya konmuş bulunan taksim projelerinden25
biridir- Ancak müttefikler Birinti Cihan
PROJE hiçbir müzakerenin mahsulü olmayıp düvel-i iti-lâfiye tarafından Yunan
Başvekili Mösyö Venizcloa'vn da iştiraki ile tanzim ve Vahideddin'in hükümeti
tarafından (Vahidettin değil!...» 10 Ağustos 1920 imza edilmiştir.
Bu PROJE Türkiye Büyük Millet Meclisince bir ze_ min-i münakaşa büe
addedilmemiştir..» M. Kemal Paşa yukarıda dercettiğimiz satırlarında «SEVR» den
tam üç kere «PROJE» tavsifi ile bahsetmekte ve «Sultan Vahideddin merhumun bu
projeyi tasdik edip etmediğini mesküt geçmektedir. Halbuki O'nun «SEVR» i tasdik
etmemek için (Bkz. A. Reşit REY — Gördüklerim, Yaptıklarım, İstanbul 1915 sh.
299) ne tazyiklere göğüs gerdiği ve böylece de tekemmül ederek tam bir muahede
halini almasını önlediği bir başka eserimizde (Bkz. Kadir MISIROGLU — Kurtuluş
Savaşında Sarıklı Mücahidler, İstanbul 1969, sh. 41 ve devamı), mufassal ve
müdellel bir surette izah "ve Isbat edilmiştir.
(24) CİHAT AKÇAKAYAL1IOÛLV — a.g. tefrika, Ulus Gazetesi 22 Şubat 1966
tarihli nüsha.
(25) Bkz. Cent Projest de Paıtage la Tur-q u 1 e adlı
eser veya bunun Donanma mecmuasının 49. ve müteakib sayılarında yayınlanmış
bulunan tercüme ve tahlili.
LOZAN ZAFER Mİ, HE211MET Mt?
43
Plarbi'ni takiben yaptıkları işgalleri hukuken Sevr Sulh Projesine değil,
Mondros Mütarekenamesinin yedinci maddesine istinat ettirmiş oldukları cihetle
bu işgallerin Sevr Sulh Projesine tetabuk etseler bile onu hukuken muteber bir
muahede haline kalbedemiyecekleri meydandadır. Binaenaleyh böyle bir iddia ister
Cihat Akçakayaüoğlu'ndan, isterse tam bir Klemalist telkin altında yetişen
subaylardan kurulu Erkânı Harbiye-i Umumiye Harp Dairesi Hey'-etince ileri
sürülsün, hiçbir ilmî ve hukukî kıymeti yoktur. Yanlış, yanlıştır, kimden sadır
olursa olsun!.
Ulus yazarı, daha sonra ;
«Şunu iyi bilmeliyiz ki, Mukaddes Cihadlar artık devrini tamamlamıştır. Birinci
Dünya Savaşında imparatorluk çökerten (İlikleri, kemikleri Türkün parası ve
emeği ile dolu müslüman ve arap âlemi) Halifenin bayrağı altında toplanmak şöyle
dursun onu ateşe vermiş kahraman Türk ordularını düşmanlarla el birliği ederek
arkadan vurmuştur. Yeni ve acı bir örneğini, de Kıbrıs dâvamızda görüyoruz.
Müslüman Türk'ü boğazlayan kara Papazla sarmaş dolaş olan müslüman liderleri
önce din ve dindaş yerine evvelâ menfaat diyorlar!...»36 diyerek çok ehemmiyetli
bir noktaya parmak basmıştır.
Gerçekten, Türkiye ile tslâm âleminin arasını açan ve Türk Milleti adına o
âlemin liderliğinden zımmen bir nevi «İstifa» manâsına gelen Kemalist
inkılâpların gayretkeş müdafileri ötedenberi her vesile ile bir «Arap ihaneti»
nden söz ederler. Tarihî vakıaların ışığı altında bu mes'ele üzerinde bir nebze
durmak istiyoruz:
(26) Cihat AKÇAKAYALIOĞLU a.g. tefrika, Ulus gazetesi, 1 mart 1966 tarihli
nüsha.
44 KADİR MISIROöLU
Türkler, Arap memleketlerini takriben dört asır kudretle siyanet ve mahirane bir
surette idare etmişlerdir. Bu bir siyanetti: Çünkü maksadı İslâm'ı yok etmek
olan «Haçlı Orduları» na karşı aşılmaz bir iman sed-dı teşkil ettikleri
tarihin şahadetiyle sabittir. Gerçekten Selçuklular ve daha önceki
devirlerde Anadolu ve bazan da Suriye'ye kadar ilerleyebilen Haçlılar, İslâm
Dünyasının şerefli temsilciliği Osmanlıların kudretli ellerine geçtikten
sonra, Tuna Nehrini aşamamışlardır. Üst üste tertip edilen Haçlı Seferlerinin
her biri üssülhareketlerine bitişik olan Orta Avrupa Ovalarında karşılanıp
mağlûp edilmiş ve bu sayede Arap memleketleri ve hassaten «Mukaddes
Beldeler» yüzyıllar süren sakin bir hayat geçirmek imkânını bulabilmişlerdir.
Osmanlılar, bu ülkeleri aynı zamanda gayet mâhirâne bir surette idare
etmişlerdir. Bu yüzden aslen «Arap» değil, «Arnavut» olan Kavalah Mehmet Ali
Paşa'-nm Mısır'da çıkardığı isyanla dinî vasfı siyasî vasfına galip bulunan
«Vehhabî Hareketi» gibi mün-ferid vak'alar bir yana bırakılırsa, Arap Âlemi
imparatorluğumuzun yıkılışına kadar gayet sadıkane bir surette bize ve bütün
Müslümanların devleti olan «Devlet-i  1 i y e ' ye bağlı kalmışlardır. Yemen ve
sair yerlerde son devirlerdeki karışıklıkların dahilî olmaktan ziyade, İslâm
Âlemini parçalayıp yutmak isteyen Avrupalıların ihdas ettikleri haricî fitne ve
fesatlardan doğmuş sun'î kımıldanmalar bulunduğunu tafsil ve izaha
sahifelerimizin hacmi müsaid değildir. !
Esasen Osmanlılar, hiçbir Arap memleketini yerli Arap idarecilerin elinden
almamış', her birini zalim ve yabancı bir müstevlinin pençesinden
kurtarmışlardır. Irak
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
45
ve Suriye'yi acemlerin, Mısır'ı Çerkeş asıllı Kölemenlerin, Şimali Afrika ve
Yemen gibi uzak Arap ülkelerini ise İspanyol, Portekiz gibi müstevli garplıların
elinden almış ve bu memleketlere bir «Kurtarıcı» olarak girmişlerdir. Üstelik
Kur'amn ölümsüz umdelerine son derece riayetkar oldukları için de bütün
müslümanları «kardeş» ve islâm âlemini tek bir «Devlet» kabul ettikleri için
sahip oldukları ülkeler arasında hiçbir fark gözetmemişlerdir. Sırf ümmetin
birlik ve bir merkeze bağlılığını teminden ibaret olup hiçbir müslümana ağır
gelmeyen hareketleri ile îslâm'm emir ve icabını yerine getirmekten başka bir
şey yapmamışlardır. Teb'a arasında vazife ve mevkiler için ehliyet ve liyakatten
başka bir kıstas tanımayan Osmanlıların tarihi, bu bapta alâka çekici misallerle
doludur. Meselâ Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ın fethini müteakiben dönerken
yolda Mısır Beylerbeyliğinin elinden alınmasına nıünfâil olarak kendisine at
üstünde : «Bu kadar zahmet çektik Mısır'ı gene bir Çerkeş'e verdik. Çekilen
emekler boşa gitti» diyen Ve-zir-i âzami Yunns Paşa'yı derhal idam
ettirmiştir.27
Osmanlı Devletinin takip ettiği bu siyaset Arap Âle-: minde diğer beldelerden
daha da iyi neticeler vermiş ve birçok yerlerde — Meselâ Rumeli ve bilhassa
Anadoluda —
(27) Dr. Ahmet MUMCU — Osmanlı Devletinde Siyaseten Kati, Ankara 1963 sh. 31, —
Dr. Selâhattin TAN-SEL — Yavuz Sultan Selim, Ankara 1969 sh. 203 ve ayrıca o
devre ait kaynak eserler; meselâ, Süheylî — Varak, 48 B — Alî — Varak, 263 A s.
Maahaza bu kaynaklardan bazıları Veziri âzamin çok kısa süren Mısır
Beylerbeyliğinde pek kötü hareketleri görüldüğü ve hattâ rüşvet aldığım da
kaydetmektedirler.
46
KADİR MI9IROÖLU
görülen «Eşkiya» ve Celâli isyanları» na benzer hâdiseler buralarda ortaya
çıkmamıştır.
Birinci Cihan Harbi esnasında Arapların Halifenin «Cihad Fetvası»ni'
dinlemedikleri iddiası ise ; menfî bir propaganda maksadına bağlı olarak
büyütülmüş bir mes'eleden ibarettir. Evvelâ şunu unutmamak gerekir ki, bu fetva,
Hilâfeti İslâm Dünyası üzerinde cidden nafiz bir kudret haline getiren II.
Sultan Abdülhamid Han Hazretleri gibi mübarek bir hükümdara karşı her tarafta
derin akisler uyandıran bir ihtilâl yaparak işbaşına gelen «İttihatçı güruhu»
nun elinde iradesiz bir oyuncak mevkiine.düşen Sultan Reşad tarafından ilân
edilmiştir. Üstelik «Halife İradesi» nden ziyade «Alman menf aati»ni temsil
etmekte olduğu aşikârdı. Ayrıca da dörtyüz senelik aşırı bir müsamahakârlığın
arkasından, bir tek kelime Türkçe bilmeyen Arap halkına, Türkçe konuşmak
mecburiyeti tahmil etmek gibi saçmalıklarla dolu ittihatçı idaresinin
incelenmesi de Arap aksülâmelinin sebeplerini keşf ve te^sbit için zaruridir.28
Böyle olduğu halde bu fetvanın hiçbir tesir icra etme-
(28) Gerek bu, ittihatçıların idarelerine karşı ortaya çıkan Arap aksülamelini
ve gerekse bu mes'eledeki — başta İngilizler olmak üzere — düşman te'sirmi bütün
teferruatı İle görmek ve hâdiselerin aslî sebeplerine nüfuz edebilmek için bkz;
Şerif Abdullah — Müzekkirâti (Hatıratım), Kudüs 19-15. Bu eserde ittihatçılar
acı bir dille tenkid »dildiği halde Sultan Abdülhamid Han'ın methedilmesi (sh.
24) dikkati çeken bir husustur. Ayrıca <Phillip KNIGHTLET, Colin SIMPSON — The
Secret Lives of Lavvrence of Arabi a , (London 1989),* da da İngiliz tesir ve
entrikaları hakkında geniş malûmat vardır.
LOZAN ZAFER MI. HEZİMET Mİ?
47
diği de söylenemez, ingilizlerin bu yüzden Mısır ve hattâ Hindistan'ın
idaresinde karşılaştıkları müşkilât ve bu memleketlerde ortaya çıkan
karışıklıkların izahı uzun bir mes'eledlr. Mutaarrız İtalyanlara karşı vatanım
müdafaa etmekte iken bu fetvaya ve verilen hususî emre itaat ederek İstanbul'a
gelen Şerif Ahmet Eş - Sünuşi Arap değil miydi? Misalleri çoğaltmalt
istemiyoruz. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, Arap Alemindeki bu «itaatsizlik»
sadece bir aileye yani Şerif Hüseyin ve ava nesine münhasır olduğu halde onu
bütün Arap Âlemine şâmil göstermek isteyenler kasıtlıdırlar. «İslâm kar deşli-ğ
i » nin hattâ daha emin bir tâbirle söylemek gerekirse « 1 s 1 â m » in
düşmanıdırlar. Onlar böyle bir iddia ile ıslâmı (hâşâ!...) modası geçmiş gibi
göstermek istemekte ve sırf bu maksatla bu hâdiseyi sık sık tekrarlamaktadırlar.
Filhakika Ulus yazarının evvelce iktibas edilmiş bulunan satırları da bunu
açıkça göstermektedir. Kendilerine sormak isteriz ki, Halifenin fetvasını
dinlememiş olan (bu da doğru değil ya!...) Arapları unutmuyor ve bu mes'e'.eyi
ikide birde tazeliyorlar da mülî mücadelede halifeye dep, Türk tarihinin en
büyük şahsiyeti (!...) diye kabul ettikleri M. Kemal Paşa'yı dinlemeyip isyan
eden Bolu, Konya, Düzce vs. gibi şehir ve kasabaların halklarının isyan ve
itaatsizliklerini artık niçin mevzubahis etmiyorlar? Bu nokta, onların daima
İslama karşı olan kötü niyetlerini isbata kâfi gelse gerektir. Aslında ve
tamamen içtihat farklarından doğan bu gibi hareketleri tahrif ila Türk
gençliğini yanıltmak isteyen İslâm düşmanları, artık sermayeyi tüketmişlerdir.
Zira vatan evlâtlarının pek çoğu artık bu basit silâhlarla avlanmayacak kadar
tarih şuuru ve iman vecdi ile zırhlanmış bulunmaktadırlar.
Ulus yazarının «Artık mukaddes Cihad devri kapan-
48 KADİR MraiROöLU
mıştır» şekindeki iddiasını da en materyalist bilinen Yahudiler, 1967 Arap -
israil harbi • neticesinde ulaştıkları «Ağlama duvarı» önünde cevaplandırmış
bulunmaktadırlar. Onun için,biz bu iddia üzerinde durmayacak ve kendisini
dünyada/ olup bitenleri anlamak rüştü veya selim muhakemeden mahrum kabul
ettiğimizi beyanla iktifa edeceğiz.
Ulus münekkidinin temas ettiği mes'elelere teker teker ve gerektiği şekilde
cevap vermek yeniden böyle bir eser telifini icabettireceği cihetle son olarak
bir noktaya daha temas edip bu tahlile nihayet vermek istiyoruz :
Boğazlar meselesindeki görüşlerimizi ele alıp güya tenkid eden29 yazar,
müteakiben çaresiz çırapıntılar içinde işi istihzaya dönmektedir:
«Bir kurşun atmamış ve bir masada tartışıp çarpışmamış insanlar, Debreli Receb
gibi Martini pek kolay atarlar!.10
«Bay Kadir Misıroğlu'nun millî mücadelede görev alarak kansız bir barış
sağlamamış olması, Türk Ulusu için cidden talihsizlik olmuştur.»"
Boğazlar meselesi hakkındaki cevabımızı uzun olması dolayısıyle alâkalı bahiste
(ikinci cilt, Boğazlar Mes'elesi) vereceğiz. Aslında hiç üzerinde, durmaya
değmeyen bu istihzaların mantık fukarası sahibine şu kadarını söylemek isteriz
ki, herhangi bir şey hakkında daha iyisini yapamı-yacak olarım tenkid hakkı
yoksa, başta tarihçiler olmak üzere bütün san'at ve edebiyat münekkidleri
suçludurlar.
(29) Bkz. Cihat AKÇAKAYALIOÖLU — Ulus gazetesi a.g. tefrika 28 Şubat
1966 tarihli nüsha.
(30) . a.y.
(31) a.y.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
49
Hangi münekkidi tenkid ettiği bir işi daha iyi bir surette yapmaya davet etmek
mâkûl olabilir. Ulus münekkidi bu mantığında samimî ise zinhar bir lokantada
önüne konan yemeği veya terzisinin diktiği bir elbiseyi beğenmemek gibi bir
cürüm işlememeye dikkat etmelidir!. Mantığını sevsinler!.. Yarım asırdan beri
devam eden pespaye yalanlar ,ve Kemalist kanunların desteğinde uluorta atış
yapan acemi silâhşor!.. Sana bu «Çarpışma Efsanesi» nin içyüzünü de Öğretirdim
ama ne yapayım ki 5816 sayılı kanun ve bir de inkılâplarınızı desteğine alan
yeni Anayasanın 153. maddesi var!. Hâlâ hakkı temsil ettiğini zan ve iddia
ediyorsan, git biraz da Doktor Kıza Nur Bey'in Hâtıralarım oku!..
Bir de tutmuş Şemsettin Günaltay32, Celâl Bayar13, ' İhsan Sabri Çağlayangil",
Şevket Süreyya35 gibi yerli ve Von Papen34 vs. gibi ecnebilerin Lozan ve İsmet
Paşa hakkındaki methiyelerini sıralamışsın!.. Şu bizim tatlısu frenk-lerinin —
hattâ şahsî hesaplara rağmen — bu methiyeyi niçin yaptıkları malûm... Aynı
noktada birleşiyorlar; İslama karşı olmak!.. Türklük ve Müslümanlığın müşterek
bir enmuzeci haline gelen «Millî şahsiyet» ten kaçmak!...
Von Papen'e gelince, eğer o da yüzbinlerce alman'ı asıp keserek sizin
hareketlerinizi tersinden icra edip islâm
(32) Cihat AKÇAKAYALIOÖLU — Ulus yazetesi a.g. tefrika 27 Şubat 1966 tarihli
nüsha.
(33) a.y.
(34) ay.
(35) Cihat AKÇAKAYALIOÖLU Ulus gazetesi a.g. tefrika 2 mart 1966 tarihli
nüsha.
(36) Cihat AKÇAKAYALIOGLV Ulus gazetesi a.e. tefrika 28 Şubat 1966 tarihli
nüsha.
F: 4
KADİR MtSIROöLU
alfabesini, islâm kıyafetini/ islâm yılbaşısını, islâm hafta tatilini ilh...
alıp Alman halkına kabul ettirseydi ben ve benim gibi «asabiyeti diniyye» ile
mutta-sıf her müslüman onu daha ziyade medhü sena eylemaz miydi? Unutmamak
gerekir ki, Von Papen de her Avrupalı gibi dini bütün bir hristiyandır.
Hristiyanlığın bütün içtimaî esaslarını bu bin yıllık müslüman millete zorla
kabul ettirmek için oluk gibi kan akıtıp yüzyıllardan beri Haçlı ordularının
bile hayal edememiş oldukları işleri yapmak, bir hristiyanın takdir hislerini
davet etmez mi? Üstelik Hıristiyan Garba benzemek ve bunun neticesi olarak
«Müslüman Türk» hüviyetini tamamen ortadan kaldırmak gibi bir harekete karşı
garplıların ikramı, Von Papen misalinde olduğu gibi kuru bir methiyeden öteye
geçmemiş ve geçmemektedir. Eh, bu kadar bir rüşvet-i kelâmı da ne onların
senyörlüğü ve ne de bizimkilerin nü-vazişleri muvacehesinde çok görmemek
lâzımdır.
Doğrusu bütün inkılâpçıların yıllardan beri yaptıkları; Icendilerini makul ve
makbul gösterebilmek için bu gibi hıristiyan taassubuyla müteharrik insanların
bizdeki hristiyanlaşma istikametindeki inkılâpları daha da teşvike medar olmak
üzere izhar eyledikleri takdirkârlık-ları nakletmekten ve bunlarla avunmaktan
ibaret olmuştur. Fakat bu hareketlerin namına icra edildiği büyük Türk
Milletinden en büyük bir tasvip görmemeleri ne derece «Gayrî millî» bir hareketi
temsil mevkiinde bulunduklarının şaşmaz delilidir". Doğrusu çok partili ha-
(37) Kemalistler, Piç bir «Devrim» kelimesi i!e adlandırdıkları inkılâpların
«dini bütün> Türk Milletince asla benimsenmediğini müdrik bulundukları için
hukukt ve fiilî baskılarını — aradan elli yıl gibi bir zaman geçmiş olmasına
rağmen — hâlâ artırma gayretleri
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
51
yata geçtiğimiz günden beri yapılan bütün seçimlerde, inkılâpları temsil eden
Cumhuriyet Halk Partisi, halkın kahir ekseriyetinin reyleriyle daima
reddedilmiştir. Hakikatte bu red Kemalist inkılâplara karşıdır. Böyle iken altı
umdesinden biri «Milliyetçilik» diğeri de «Halkçılık» olan bir partinin hâlâ ne
derece halktan uzak ve gayrî millî bir yolda bulunduğunu farkedeme-mesi peşin
fikirlilikten başka neyle izah edilebilir. Üstelik garbın propaganda ve teşvik
gayretlerine kapılmadan Kemalist inkılâpları tenkid ve tahlil eden gerçekçi
mütefekkirlerinin eserleri hey'eti vekile kararlarıyla yurt dahiline hâlâ
sokulmarnaktadır. Yarım asırdan beri « T a h -s i s a t - ı Mesture» den
cömertçe ihsanlarla yazdırılmış kitaplardan veya kendilerini bu hristiyanî yolda
daha da teşvik maksadıyla söylenmiş sözlerden medet uman ke-malistlerin
milletten üst üste yedikleri seçim tokatlarıyla ıslâh ve irşad olmayarak aynı
dalâlette devam edip gitmeleri hazindir!.. Bunun neticesi de muhakkak ki iflâs
ve hezimet olacaktır. Bu iflâs ve hezimetin daha şimdiden ihbar çanlarının acı
tınneti kulak zarlarını yırttığı halde, Ulus yazarı, bizi aynı fersude silâhla
iskat etme yolunda yürümektedir.
Ah tatlı su frenkleri!... Şu Garbın biraz da dindarh-
peşinde koşmaktadırlar. Fakat son zamanlarda bu mevzu-daki gerçeği
hareketlerinden çıkan zımnî ifadelerle depi), açıkça yazıp söyledikleri ile de
açığa vurmaktadırlar. Bir misal vermek gerekirse Kemalizm! .komünizm hesabına
istismar maksadının bir nunjaraiı ma'kesi olan Cumhuriyet Gazetesi'nin 19.8.1970
tarihli nüshasında intişar eden Oktay AKBAL imzalı yazının serlevhasını
zikretmek kâfidir: «Devrimler için oylama yapılamaz!..>
62
KADİR MISIROGLU
ğını görebilseniz.'... Ama ne gezer, sizde «Bâtıl» ve «Muharref »e bile iman
istidadı yoktur!...
Son söz olarak şunu de beyan edelim ki nâçiz eserimizi tenkid ve takdir eden
makaleler, bu kısmen iktibas ve kısmen de temas ettiklerimizden ibaret değildir.
Fakat bazıları kimi ve neyi kasteddikleri malûm olduğu halde ismimizi ve
eserimizi sarahaten kaydetmedikleri3' için on-Jan cevaplandırmak lüzumunu
duymuyoruz. Hattâ bu tarzda hareket edenler için de eserimizin tezini kabul ve
müdafaa edenler de vardır.19
Aynı şekilde aldığımız yüzlerce imzalı ve imzasız takdir ve tahkir mektuplarını
da buraya dercedip bunlar üzerinde durmaya fiilen imkân bulamadığımıza üzülerek
ifade etmek isteriz!.
(38) Meselâ Bkz. Burhan FELEK — Yine İsmet Paşa, Cumhuriyet gazetesi 6
Şubat 1966 tarihli nüsha — Ahmet Şükrü ESMER — Lozan Zafer mi, Yenilgi
mi?, Ulus gazetesi 16 Ocak 1966 tarihli nüsha. -— N. Sami ÖZERDİM — Kitaplar ve
dergiler arasımda, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi İstanbul 19*65 s. 4, sh. 79.
(39) Meselâ Kâmil TURAN, Lozan bir hezimettir, Bab.ı Ali de Sabah gazetesi 20
Ocak 1966 tarihli nüsha.
İKİNCİ BASIMIN TAKDİMİ
Lozan, «Keyfi ve mutlak hükümdarlık» mahiyetindeki « Ş e f I i k devri»
nin temel taşıdır. Çünkü, o devrin ilk on-beş yılun dolduran «Kemalist
inkılâp 1 a r » m hukukî ınüstesnidatıdır. Kemalist inkılâplar, islâmdan
inhirafla, «Hristiyan G a r b » in iktibası istikametinde yüzyıldan beri
temadi eden gayret ve çalışmaları nihaî hedefe vardırmak üzere, sehpaların
gölgesinde gerçekleştirilmiş — herbiri diğerinden daha kanlı — hamlelerdir.
Ne gariptir ki; dinî vecd sayesinde ulaşılabilen zaferin sağladığı siyasî ve
askerî kudret, harpten sonra din ve onunla yoğrulmuş şahsiyetli içtimaî
yapımızın tahribi için kullanılmıştır. Fakat «Müslüman Türk Hüviyeti»
ne yöneltilmiş bulunan bu tahrip ve imha hareketleri «Hak ve
Maslahat» yerine «kuvve t » e istinat ettiği içindir ki; — demokratik
icablarm zorlamasına rağmen — tahlil ve tertkidl&rine hâlâ en küçük bir fiilî ve
hukukî imkân verilmemektedir. Peşin ve hayatî bir tedbir olarak ortaya çıkan
İm «Asrî Taassubu sebebiyledir ki, Lozan yıllarca « T a k r i r-i
Sükûn K a n u n u » nun «Cezaî Müeyyideler Suru» içinde korunmuştur.
Ancak bu surun; «Sevr ölüm !... Lozan hayat !...» mugala-tasıyla sıvanıp
cilalanan dış yüzü, çeyrek asrın tahribi-
54
KADİR MiaiROGLU
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET V.i"
ne bile mukavemet edememiş, çok geçmeden arkasındaki acı gerçekler
farkedilmeye başlanmıştır. Gerçekte, «Şeflik D e v r i » ni sona
erdiren «Çok Partili II a y a t » a geçişle iç siyaset çekişmelerinde
zaman zaman Lozan efsânesinin sırça köşküne de taşlar atılmış fakat temel görüş
ayrılıklanyla vücud bulmayan yeni par tilerin kadrolarından bu mevzuda tarihin
şaşmaz kıymet hükümlerini aksettiren ciddî bir eser ortaya koyan çikmu-mıştır.
Bu boşluk ilk defa 1965 yılında yayınlanan bu na çiz incelememizle doldurulmuş
ve böylece Lozan etrafında ki sahte edebiyatın maskesi düşürülmüştür.
Bu yüzden birinci baskısı leh ve aleyhte birçok akisler! uyandırmış ve birkaç ay
zarfında kapışılmış bulunduğu halde, müessesemizin mütevazı imkânları ve
araya giren başka ehemmiyetli neşriyat yüzünden ikinci basımı ıı« yazık ki;
bugüne kadar gecikmiştir. Şimdi onu birçok iîâve lerle yeniden umumî efkâra
takdim ederken, îsmet Paş ve Dr. Rıza Nur gibi Lozan'ın birinci ve ikinci
murahhas lan, yayınlanan hatıratlariyla son sözlerini söylemiş
bulunmaktadırlar. Binaenaleyh Lozan'ın baş âmillerinden elan bu iki
şahsın, artık geriye almalarına imkân bulunmayan beyanlariyle de bir kere daha
tebellür eden bu mev-zudaki «Hezimet-i Kahkariye» nin zaman zaman —
velev sürç-i lisan kabilinden bile olsa — kendi ağız lanndan ifade edilmiş
bulunması bu hatıratlardan bir kaç yıl önce neşredilen eserimizin getirdiği
«yeni tezsin ne ölçüde gerçeği temsil ettiğini ortaj'a çıkarmış bulunmaktadır.
Lozan hakkında «Umumî Bir Değerlen d i r m e » mahiyetindeki bu birinci
cildi takiben e fi umumiyeye takdim edilecek ve «maddî kayıplarımız »ı
tahlil edecek olan ikinci ve «Hilâfet
vesaire gibi «manevî kayıpları m iz» m sebep ve neticeleri üzerinde duracak
olan üçüncü ciltleri de okuduktan sonra — ihtimal ki — Lozan'ın «Kazanç Kayıp
Tablosu» na içiniz sızlamadan bakamıya-caksmız! O zaman, bütün bir milletin,
yıllarca nasıl aldatılarak hâinlerin kahraman, kahramanların ise hâin olarak
tanıtılabildiğinc hayıflanmakla mı iktifa eder, yoksa «Propaganda» der.ilen
silâhın dehşetli tesirini kavrayarak onu biraz da «Hak ve II a ii i k a t »
için kullanmak üzere — şahsan ne yapabileceğinizi düşünüp — harekete mi
geçersiniz?... Bilmek isterim!... Bilhassa siz: evet siz, cinnetten bir şubeye
mensup olan azîz gençler!... Unutmayınız ki, devletinizi âlemşümul bir
imparatorluktan mânâ ve maddede küçük bir Türkiye haline getiren dahilî ve
haricî düşman faaliyetlerine cevaz, meşrûiyyet ve hattâ itibar bahşeden L o % a
n'dir!... Yeniden büyük devlet olma imkân ve ümidlerimizin yegânı; kaynağı
olan gençler!... Onu yırtıp çiğnemedikçe «Büyük Türkiye» nin şafağı
sökmeyecektir!...
Kadir MISIROÛLU 27 Ramazan 1390 (26 Teşrinisani 1970) Serencebey/İstanbul
BİRİNCİ BASIMIN ÖNSÖZÜ
LOZAN anuahedenamesi, «Cumhuriyet TürkiyesinnİD hukuki, siyasî ve hattâ iktisadi
varhğuıa temel teşkil etmektedir. Bugün milletçe içinde çırpındığımız maddi ve
manevi izdıraplann bu temelle alâkası üzerinde şimdiye kadar maalesef gerektiği
kadar durulmuş değildir. Çünkü Lozan Muahedenamesi, henüz kadro ve kökleşmiş
an'aneleriyle tesirinden tamamen kurtulamamış bulunduğunu «Şeflik Devri» nin
başlıca eserlerinden biridir. Bu yüzden o devrin anîayış ve hissiyatı, bu
muahedo-namenin âfâkî bir surette tahliline imkân vermemiştir. O kadar ki, bahis
"mevzuu nraahedenamenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakeresi esnasında
aleyhte konuşmak isteyenler doğum yerleri yeni hudutlar haricinde kalmış bulunan
kimseler arasından bizzat M. Kemal Paşa tarafın-dan itina ile tesbit edilmiştir.
Bu ısmarlama tenkidleriu M. Kemal Paşa tarafından re'sen tespit edilmiş eşhasa
yaptırılmış olduğu memleketimizin en gedikli kemalisti bilinen Celâl Bayar
tarafından bile itiraf edilmektedir. Gerçekten O'nun, bizzat bu saürlann
muharririne naklettiğine göre kendisi de aleyhte konuşmak üzere el kaldırınca M.
Kemal Paşa'nuı konuşacakları tesbit için elinde tuttuğu kalemini — yüzüne
sıkıntılı bir mânâ vererek — masaya «tıp •
58
KADtR MISIROÖLU
— «Canım, sen Lozan heyetine dahilsin. Senin aleyhte konuşman yakışır mı?»
demiştir.
Sadece bu misal bile Lozan Muahedenamesinin, hemen tekmil azası M. Kemal Paşa
tarafından bizzat tayin edilmiş bulunan İkinci Mecliste ne şartlar altında
müzakereye konulduğunu gösteren tipik bir hadisedir.
Buna rağmen birçok milletvekili bu muahedeyi şedit bir lisanla tenkid
etmişlerdir ki bir gizli celsede cereyan eden bu tenkitler, bugüne kadar efkârı
umumiyeye arzedil-memiştir. Üzerinden yarım asır geçtiği halde hâlâ bu gizli
celselerin zabıtlarının neşrine teşebbüs edilmediği görülmektedir.
Hattâ daha önce Lozandaki müzakerelerin inkıtaa uğradığı sırada Türkiye Büyük
Millet Meclisinde başlıyan müzakerelerde «İkinci Gurup» adıyla anılın muhalefet
ekibi de tamamen aleyhte konuşmuşlardı, iîıî grupun liderleri Erzurum Mebusu
Hüseyin Avni ve Trabzon Mebusu Ali Şiikrü Bey ile- arkadaşları Misak-ı Millî den
feragati asla kabul etmemiş ve İnönü'yü sert bir dille tenkit etmişlerdi.
Muahedenâmenin imzasından sonra ise seçimler bu muhalefet grupunu tasfiye
edecek şekilde yenilenmişti. Yukarıda ifade edildiği üzere tenkitler buna
rağmen önlenememiştir. Zira Lozan muahedenâmesi o kadar bari? eksik ve
kusurları ihtiva ediyordu ki; bilâhare tatbikatt înönü'nün baş yardımcıları
olacak bir çok şahsiyet bile fe veran edenler arasında idiler. Bunlardan Şükrü
Kaya, Vasıf Çınar ve Mustafa Necati'yi zikredebiliriz.
Bütün bu mülâhazalardan anlaşıldığı üzere, bu nnv.tr hadenâmenin kabulü ikinci
mecliste olmuştur. Bu meclis «Parti disiplini» nin zebûnu idi. Eğer meclis
yenilenerek miUetvekiOerinin büyük bir kısmı değiştirilme-
I
LOZAN ZAFER M t. HEZİMET Mİ?
59
iniş olsa idi tasdike imkân yoktu. Mitli mücadeleyi şerefle başarmış
vatanperverler kadrosu olarak her biri başhba-şına bir şahsiyet olan Birinci
Mecîis-i Mebusanın Umumî hissiyat ve kararı bu muahedenâmenin aleyhinde idi.
İhtimâl ki; o günün malûm usullerine göre cereyan etmiş olan seçimlerle meclisin
yenilenmesinin belli başlı sebeplerinden biri de bu idi.
Bu kitapta isbat edilmiştir ki Lozan Muahedcnamcsi millet olarak şahlanan
halkımızın kazandırdığı zaferi Jjaltkıyle tescil ve tasdik cdirememistir. Buna
rağmen malûmu Hâm kabilinden en tabiî haklarımızın — o da bir çoğu eksik ve
kusurla olarak — teyidi, İnönü ve ekibi tarafından ulaşılmaz bir netice imiş
gibi kibir ve tahakküm vesilesi kılınarak sistemli bir telkin ve medih
edebiyatına mevzu edilmiştir. Fakat, artık sultanî bir eda. ile böbürlenmenin ve
«Millî Şefimiz Hazretleri» gibi hulûskârlıklarla bu mevzun eîo aîmanın artık
zamanı geçmiştir.
Bu muahedeyi; ilim vo mantığın süzgecinden geçirmekte maalesef çok geç
kalınmıştır. Yıllarca bayram nutuklarının üslûbu ile yürütülen sistemli bir
propaganda tesirini göstermiş ve memleket çocuklarına Lozanda uğradığımız
kayıplar nnuttarulmuştur. Bugün Kıbrıs mevzuunda karşılaştığınız güçlükler,
gitgide bu muahedena-nıenin yaldızlı edebiyatına karşı milletçe beslediğimiz
şüpheyi derinleştirmektedir. Bu keyfiyet, Lozan Muahedena-mrsinin düzeltilmesi
lüzumunu ortaya çıkarmaktadır. Iîu tetkikin sonuna eklenen Lozan mukavelenamesi
metninin 20 nci maddesinde açıkça görüleceği üzere, Kibrisin İngiltere
tarafından ilhakı kabul edilmekle kalınmamış, 21 ne? madde de Türk tabiiyetini
seçmek isteyenlerin Türkiycyo muhacereti mecburî kılınarak Türk nüfusunun
zamaııl.ı
60
KADİR MI9IROOLU
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mı?
61
ekalliyet haline gelmesini icab ettirecek bir açık kapı bırakılmıştır. Bu misale
Kerkük, Adalar, Batı Trakya, Patrikhane, Ekalliyetlere tanınan imtiyazlar gibi
daha birçoklarım ekleyerek sözü aratmak istemiyornz. Banlar alâkalı bahislerinde
ele alınmıştır. Bu vesile ile şu kadarını söyli-yelim ki, Lozan'da öyle bir
mnahedenâme imza edilmiştir ki, Türk'ün şahdamarı Boğazlar dahi sağlam bir
garanti altına alınamamıştır.
Bir avuç maceraperest ittihatçının kısmen ihmal ve basiretsizliği ve kısmen de
ihaneti ile güngörmüş yüce bir milletin — tâbir caizse — kemik iskeletinde feci
bir kırılma olmuştur. Birinci Cihan Harbinin mânası budur. Lozan Muahedenamesi
Cihan Harbini takibedeo Millî Mücadelenin kazanılmış olmasına rağmen bu
kırıkları yanlış kaynatan bir tedavi.olmuştur. Bu sebeple siyasî, içtimaî ve
iktisadî bünyenin ağrı ve sızıları dinmemektedir.
Lozan Muahedenâmesini bir zafer olarak göstermeye çalışanların, onu Sevr
Muahedenamesi» yle kıyaslamak, başlıca taktikleridir. Halbuki Sevr
Muahedenamesi, İttihatçı güruhunun getirdiği bir felâket olarak hazin bir
mağlûbiyetten*sonra mağlûp bir devlete karşı teklif edilmiş bir düşman sulh
projesidir.40 Onun cevabî Millî Mücadele olmuştur. Pek şûyû bulmamış bir gerçek
olarak kaydedelim ki, bu muahede üstelik, tasdik te edilememiştir 41 Böyleyken
İnönü Sevr'e merbut iki protokilü
(40) Bkz. M. Kemal Paşa Nutuk — Ankara 1927 sh. 403 . 404 de de Sevr'den.
«Proje» tevsifî ile bahsedilmektedir. Hattâ İnönü bile, Ulus Gazetesinde
yayınlanan «Hatırat» ında aynen bu tabiri kullanmıştır, (bkz. İnönü'nün
Hatıraları, Ulus Gazetesi 24 Temmuz 1968 tarihli nüsha) 41) Ord. Prof. Dr.
Charles Crozat (Devletler Umumi Hukuku
kabul etmiştir. Binaenaleyh hiçbir cihetten hukukî bir değeri olmayan Sevr
Muahedenâmesiyle Lozan muahedenâ-mesinin kıyası abestir. Dünyaca meşhur hukuk
âbidelerinden biri olan «Mecelle» nin ifadesiyle söylemek gerekirse: «Sûi
misal, misal olmaz»-
Hâlâ Bizans hayalini sayıklayan Yunan palikaryalarına karşı, bizim de bir çok
eksik ve kusurları bulunan bu muahedenâme üzerinde yeniden düşünmek ve ilk zuhur
edecek fırsatta düzeltilmesini temin etmek için fikrî ve ruhî bir hazırlığa
geçmekte geç kalmış olduğumuz muhakkaktır. Bumuahedenâmenin ıslâhının lüzumu,
1936 Montrö Mukavelenamesi ile Boğazlara ait statünün tadili ve Suriye
hududumuza ait vaki değişiklikle, şirin « 11 a t a y j a kavuşmamız gibi cidden
calibi dikkat hadiselerle sabit olmuştur. Ancak bahsi geçen muahedenâmenin
düzeltilmeyi icabettiren başka noktaları da bulunduğu bugün Kıbrıs meselesi
dolayisiyle anlaşılmış olduğu gibi ilerde zuhur edecek yeni hâdiselerle de,
tekrar be tekrar meydana çıkacaktır .Fakat her biri millî izzet-î nefsimizde
birer yara açmış ve açacak olan bu kabil kusurları bunlara — zaman icabı —
eklenecek birçok yenilerinin zuhurunu beklemeden düzeltmek ve Lozan Muahede-
nâmesinin bu gibi düzeltilmesi gerekli noktaları üzerinde ialılil ve tenkidlere
girişmek ve bu suretle efkâr-ı umumiye-
Profesörü) Devletler Umumi Hukuku, İstanbul 1950 Cilt I, sayfa 399. *Sevr
muahedesinin hiçbir saman tasdik edilmemesine ve binaenaleyh hiçbir zaman
meriyete girmemiş olmasına rağmen, Sevr'de akdedilen ek vesikalardan ikisine
mecburilik kuvveti verilmesi kararlaştırıldı: Müttefik Devletlerle Yunanistan
arasyıda mün'akit ve Trakyaya alt mukavele ile, gene ayni devletler arasında ve
Yunanistan'daki ekalliyetlerin himayesine müteallik protokol.»
62
KADİR MIPIHOOLU
LOZAN ZAFER Mi, HEZİMET Mi?
G3
yi bn mevzua hazırlamak, genç kalınmış bir vazife telâkki edilmelidir. Bu
kitabı; böyle bir hizmet meyli ortaya çıkarmıştır. Biraz dikkat edilince
Lozan'daki muvaffakiyetsiz-liklerinin müdafaasının hür bir dimağı tatmin
etmediği görülmektedir. Bu husus ileride münakaşa edilmiştir.
înönü ve etrafındakiler onun devlet ve hükümet reisliği zamanlarında
emirlerindeki matbaalarda kütük gibi methiyeler bastırıp şehrin meydanlarına,
apartman hacimli heykellerini dikmeyi ihmal etmedikleri halde genç nesillere
Lozan muahedcnâmesinin yeni harflere aktarılmış bir metni ile Lozan'daki
müzakerelere ait zabıtların küçük bir hülâsasını olsun vermeyi düşiinemediler.4-
Bu kitap Loza muahedenomesine dair kitap hacimli bir eser olarak roedih gayreti
taşımaksızın âfâkî bîr surette el atan ilk kitaptır. Bu itibarla ban eksik ve
kusurları bnlunabilir. Alâkadarların, ikazları ile nasip olursa
(42) Lozan, sulh konferansına ait zabıtlar bugüne kadar L;U:n asıllı harfler
Ue yeniden yayınlanmış değildir. Eski harflerle tabına ait kayıt
bibliyografya kısmımızda mevcuttur. Muahede metninin ise pek mahdut olan
mehazları da ekseriyetle yine eski harflerledir. Bibliyografya cetvelimizde
gösterilmiş olan Cemil Büsel'in «LOZAN» adlı eseri ile İsmail Soysal'ın Türkiye
îş Bankası tarafından ne^-rolmuş «TÜRKİYENÎN DIŞ MÜNASEBETLERİMLE İL-GÎLÎ
BAŞLICA SÎTASl ANLAŞMALARI» isimli e.serlcr esas muahedename ve ilgili protokol
metinleri yalntî yeni harflerle okur yazar olan genç ne3iller için yegtlne nıe.
nazlardandır. Ayrıca şurada burada eksik nakiller de mevcuttur. Binaenaleyh
efkârı umumiyeyo karşı bu mevzuda yapılmış tam ve doyurucu bir neşriyat mevcut
değildir, daha ziyade mütehassıs elemanlara hitap eden bu birkaç kaynağı kaç
kişi g-örebilmiştir. Bilhassa zabıtların Lâtin asıllı harflerle çevrilmemiş
olması muhakkak ki, büyük
müteakip tabılarında daha mükemmel bir surette ortaya çıkmasına yardım
etmeleri acizane istirhamımızdir.
Mefkûresiz milletler âtıl kalarak dağılıp mahvolmaya mahkûmdurlar. Tarihte
muazzam devlet ve medeniyetler l<urmuş olan köklü ve asil bir milletin evlâtları
olarak bugün, Kıbrıs meselesi dolayısıyla ortaya çıkan aczimiz yürekler
acısıdır. Aslında bir kasaba papazı olan Makarios'a karşı sultanî bir eda Ue
oturduğu hükümet reisliği koltuğuna rağmen değiştirme birliğimizi binbir
tereddütle göndermek gibi bir tezelzüle düşen İnönü'nün Ix>zan veya herhangi bir
mevzuda sözü edilmekte olan kahramanlığından şüpheye düşmek milletçe
hakkımızdır. Bu kitap bir bakıma bu şüphelerin birçok sebebini de bir araya
getirmiş olmaktadır. İkinci Cihan Harbi sonunda Lozandaki bazı kayıplarımızı
telâfi etmek imkânı hasıl olmuştu. Fakat bu fırsatın kaçırılması da Türk
Milletine -birçokları gibi- İnönü'nün azizliği (!.) olmuştur.
İhtimal ki ; bazı kimseler bu eserin efkârı umumiye, arzında siyasî bazı
maksatlar arayacaklardır. Fakat peşinen ifade edilmelidir ki; bu kitap İnönü'yü
yermek için yazılmamıştır. Yukarıda misali geçen fırsat nevinden zu-Imr edeoek
yeni imkânların da kaçırılmaması için efkârı
bir eksikliktir. (Bu eserin birinci tabı, üzerinden tam altı sene geçmiştir.
Şimdi Lozan zabıtlarının neşrine başlanmış ise de ne zaman biteceği henüz malum
değildir, (bkz: Prof. Dr. Sena L. MERAY Lozan Banş Konferansı, Tutanaklar,
Belgeler — C. I. Ankara 1969) Böyle eserlerde yer alan kelimelerin yüklendiği
mana, tarafların maksadını kavramak bakımından son derece ehemmiyetlidir. Bu
sebeple henüz oturmamış ve mana muhiti tebellür etmemiş uydurma kelimelerden
sakınmak gerekirdi.
64
KADİR MJ9IRO0LU
utnamiyeyi hazırlamak esas gayemiz olmuştur. İnönü ba arada hatalarının tabii
bir neticesi olarak tenkid edilmiştir. Bugün Irak'ta Molla Mustafa Barzani
hareketi dolayısıyla Kerküklü kardeşlerimizin durumunu düzeltmek imkânı adım
adım yaklaşmaktadır. Kıbrıs ve evelkiler gibi bunu da kaçırmak çok hazin olur.
Fakat herşeyden evvel Lozan muahedenamesinin bu gibi muallak meseleler için
koyduğu esaslar hakkıyle bilinmelidir. Tarih şuura olmayan yerde isabetli karar
olmaz. Bu eser, milletimizin tarih şuurunu takviye istikametinde bir tesir icra
ederse bu ; muharririnin en büyük sevinci olacaktır.
Sulh mualedenâmesi ve ek prptokollerin derci kitapta meselelere ayrılmış olan
yeri bir hayli daralttığı için birçok önemli bahis maalesef bu birinci cilde
sığdırılamamış-tır. Lozan ; siyasî hukukî ve içtimaî pek çok mes'ele karşımıza
çıkarmaktadır. Bu sebeple bu eserin hacmi başlangıçta tahmin ettiğimizden çok
daha geniş olmuş ve şimdilik üç cilt halinde tertip mecburiyeti hasıl olmuştur.
Bu birinci cilt ; ikinci ve üçüncü cilde bırakılmış olan birçok esaslı noktalara
rağmen okuyucuda şimdiye kadar telkin edilmiş olan kanaatin hilâfına bir kanaat
hasıl eder ise ne mutlu!...
Tevfik sahibi Cenab-i haktan bu necip mîllete gerçek bir basûbadelmevt
silkinişi niyaz ederim!... .
Kadir MJSIROGLU Berencebey, 24 Temmuz 1964
BtRtNGt BÖLÜM GİRİŞ
«İRKINA VATANINA . TARİHİNE İHANET ETMİŞ OLAN
EFRAD VE AKVAMIN HİÇBİ-RİNİ UNUTMA ; TÜRK OĞLUt
UNUMTA.'... VB AF ETME-.» SÜLEYMAN NAZİF**
EMANET
CtBRtL'in bir kanat çırpıcıyla mübarek «Hıra Dağı» ndaki mağaranın önüne indiği
gün, insanlığın mazhar olabileceği en büyük nimet olan «ilâhî emânet» arzımıza
inmeğe başlamış oluyordu. Yirmi üç senede - yavaş yavaş yağan bir yağmur gibi -
sindire sindire insanlığın gönül ve ruh iklimlerini yeşertmek üzere inen, bu
rahmet, «Veda Haccı» nda irad buy-rulan ölümsüz bir nutukla gelmiş ve gelecek
bütün müs-lümanlara emânet bırakılıyordu :
«— Size bir emânet bırakıyorum ki, siz ona sun sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç
şaşırmazsınız. O emânet Allah Kitabı Kur'an'dır.»
Bir gün gelip bu emânetin şerefli armasını, kıt'alar ve okyanuslar üstünde zafer
»eşideleriyle taşıyacak bir büyük millet, henüz Orta Asya'da at koşturuyor ve
kuvvetini tevcih edecek gerçek istikameti arıyordu. Fakat bir müddet sonra
doğuştan ruh ve karakter üstünlüğü ile iman
(43) Süleyman Nazif : Batarya ile Ateş - İstanbul 1335, sh. 4.
F: 5
LOZAN ZAFER M t, HEZİMET Ut?
•JT
istidadına malik olarak yaradilmış olan bu büyük millet tarihin en mes'ut bir
hâdisesi olarak, îslâmın ezelî nefhasi ile ruhunu dolduruyor ve kıt'aları islâm
meş'alesiyle aydınlatmak üzere semayı mübarek atlarının nal sesleriyle ür
pertmeye başlıyordu î...
DEVLET
Bu hamlenin vücud verdiği ilk büyük siyasî varlıt-«Selçuklu İmparatorluğu»
dur. Ardından! onun tabiî bir devamı*4 olarak zuhur eden «Osmanlı]
imparatorluğu» da kıt'alann sulh, selâmet vej adalete kavuşan ;nı temin eden
en büyük bir müessir ola-j rak asırlarca süren nâzım ve hâkim bir rol
oynamıştır. Bü-. tün bu devirleri dolduran mübarek gazalar, islâm'ın sâdej vt
nûrânî gerçeğini milletler ve kıt'alann kaderine tak-; dim ederken, en küçük
bir cebre ve zulme meyletmeiniş-, tir. 4S
(44)
(45)
«Selçuklu» ve «Osmanlı» devletlerini her ikisinde de a>__ olan «din, <":il, ırk
ve toprak» nazarı itibare alındığı tak. dirde «tek bir devlet» saymak gerektir.
Aradaki fark sa. dece «Hanedan» farkına münhasırdır. (Tafsilât için bl__ Dr.
Rıza Nur . Türk Tarihi, C. III, istanbul 1924 sh. 5-11).] Fazla bilgi için bkz.
Prof. Dr. Ahmet Refik TURNAGÎI^ — İslâmiyet ve Milletler Hukuku, İstanbul 1944
veya bu' eserin İstanbul Hukuk Fakültesi mecmuasının C. VIII s. 1 - 4'de C. IX
s. 1 - 2'de yer alan tefrikası. Gerçekten çeşitli kaynaklar ve daha ziyade Garp
müelliflerinin şahadetiyle îslâmın son derece âlicenâbâne olan harp
kaidelerini ve bunların muhtelif devirlerdeki parlak tatbikatım sayısız
misallerle anlatan bu çok kıymetli ve alimâne eserden gerekli nakiller yaparak
bu mevzuu ay. dmlatmaya yerimiz müsait değildir. Bu yüzden, biz sadece bir iki
misal iktibas ederek mezkûr eserin ciddî bir surette okunması tavsiyesinde
bulunacağız :
Bu oluşun yapıcıları olan müslüman Türkler tarihin hiçbir devrinde görülmemiş
müstesna bir asalet, zarafet
«J. Lorimer, The Institutes of Int L. a w , 1882, N y s tarafından yapılan
telhis ve tercüme. «Bab - Ali'nin ecnebi devletlerle diplomasi münasebetlerine
girişi Süleyman'ın saltanatı devrinde vâki oldu ; o devirde İngiltere Kralı olan
Henri VIII. İngiliz adliye sistemini Türk oistemince doğrultmak ve düzeltmek
için Türk mahkemeleri hakkında tetkikat icrasına memur olarak Türkiye'ye bir
heyet göndermekle Osmanlılar hükümdarını gereflendirmişti.» ( Falerf ax D o w -
ney, S.o liman I e x Magnifique, S. — M . G i 1 1 e m i n ' intercümesl : P a y
o t, Paris. 1930, s. 85; Türkler Sultan Süleymana «Kanun!» lâkabım vermişlerdir.
Şüphesiz. Sultan Süleyman'ın tebeası bu lâkabı <Le Magniflqiue» lâkabından
alyadet gam ve azameti müfid, muhteşem bulmuşlardır. Sülyman, güzel sanatları da
derin bir sevgi ve merakla sevenlerdendi. Yüksek payeli bir isevt müellif hikaye
eder ki : <Papa Jules II. Miçhel . Ange'ı gücendirdiği vakit, Sultan Süleyman
«Allah indinde üstün tutulan» bu hünermendl, Rialto'nun. plânlan mucibince
Beyoğlu'nda, Venedik için tasavvur ve tertip olunmuş bir köprüyü inşa etmek
üzere hemen İstanbul'a çağırmıştır. Şüphesiz bu davet, dâhi dostunun gönlünü
almakta Papa'mn gösterdiği tehalükün sebeplerinden olmuştur.» (Bkz. : a.g.e. sh.
ll'de yer alan 14 numaralı dip not.)
«Ömer'in Kudüs'ü fethettiği tarihten takriben dörtyüz yıl sonra Haçlılar
muhaddes şehri müslümanlann boyunduruğundan kurtardılar. Şehri muhasara edenler,
şehir yağma edilirken ilk mutasarrıfın, yani bir mala ilkin el koyanın
tasarrufuna riayet etmeyi aralarında kararlaştırmışlardı; ve büyük cami soyulup
elde edilen « g a -n â i m » yetmiş kandil ve birçok altın ve. gümüş, kâse-ve
emsali zuruf «Sicilyalı Prens» Tnncrede'in faaliyetini mükâfatlandırmağa vasıta
oldu ve semahatını şaşâalan.-
KADİR
LOZAN ZAFER Ut, HEZİMET Mİ?
09
ve olgunluk ile bu siyasetlerini icra ediyor ve davranışla nnda «Büyük
Emanetıin ruhunu nasıl hak-
dırdı. Allahın bendeleri, ona bir kanlı kurban teslim ettiler, fakat şüphesiz o
bunu kabul etmedi. İtaat ve inkıyad bunlara silahlarını terkettirmedi,
ahalinin cümlesi cinai (kadm • erkek) ve yas, itibariyle ayırdedümeksizin öldü»J
rüldü. Teskin olunmaz bir adavetle kaynaşıp fışkıran ga-yızları üç gün kanlar
içinde yüzdü; cesetlerin tefessühü veba gibi vahim bir bulaşık hastalığın
zuhuruna sebep:' oldu. Yetmiş, bin müslümanı boğazladıktan ve yo1 adileri
havralarında yaktıktan sonra, yine ellerinde h- -ot sev., klyle yahut kıtalin
iras ettiği yorgunluk sebebiyle öldü rülmemiş. bir hayli esir kaldı.> (*Gtbbon,
mezkûr eser, II,| 670) • (Haçlılara riyaset eden ve Kudüs Kralı olan)
Godefroy de Bouillon, Papaya gönderdiği mektupta «Eğer Kudüs'te bulunan
düşmanlara na yapıldığını bilmek isterseniz malûmunuz olsun ki Mabed-i Sü
1 e y m a n dehlizinde ve T e m p 1 e (Mescidi Aksa) da bizimkiler
Arapların kanları İçinde atla geziyorlardı vı kan bineklerin diz kapaklarına
kadar çıkmış bulunuyor. du.> ( L ' a b b e Mlgne Patrologix6, CIiXIII
a. 450 ) Rahip Migne, Fransa'nın şöhretli âlimlerden olup ilahiyata dair pek
çok eser yazmıştır. Kudüs'ün Haçlılar tarafından yukarıda beyan olunan zaptında
bulunup da o esnada cereyan eden hadiseleri görmü olanların hepsi yazılarında,
vuku bulan katliamı tavsif et mislerdir : «Takriben onbtn Arap M â b e d .i
SU -i 1 e y m a n ' da katlolundular. Orada her kim bulunmu Olsa, boğazlanmış
insanların kanlarıyla ayakları topuk ke iniklerine kadar boyanırdı... Kâfirlerin
hiç birinin canı teninde kalmadı, ne kadınlar esirgendi, ne de küçük çocu lar
merhameten bırakıldı...» Kıtal maceralarını, yağm vak'alan takip etti : «Kan
dökmekten işba haline geli] kanıksadıktan sonra adamlarımız evlere dağılıp
yayıl: ya başladılar ve oralarda ellerine ne geçtiyse aldılar, meskene ilk giren
kim olursa olsun ister fakir1 olsun
teuısil ve temessül ettiklerini gösteriyorlardı.4* Bu imparatorluğun dahili
idaresinde siyasî şartların getirdiği bir mecburiyetle «Sultanlık», vücud
bul-
ter zengin, evi, içinde bulunan bütün egya ile birlikte zap-tediyor ve kendi öz
malıymış gibi eve ve eşyasına mutasarrıf oluyor idi... Yağmada emvale tasarrufun
bu suretle cereyan etmesini müstevliler aralarında ittifakla
kararlaştırmışlardı. Ve işbu kararın, hükmü sıkı riayetle ' mer't tutulacak bir
kanun haysiyetinde olması da mukadderdi...» (Fransız Rahiplerinden Foucher de
Chartrcs, La Conquete de Jdrusalem, bab 18 — Muhasar.'.. altına almış oldukları
Antakya şehri önünde haçlılar <lman eti, veya ufak müfreze müsademelerinde
öldürdükleri Türk-lerin cesetlerini yediler» (Prof. A. M a 1 e t ve J. I b a.a c
, Histoire du Moyen Age, Paris, s. 256). — Şu esere de bakınız : G. L. e Bon, La
Clcilisatlon des Arabes, Paris, 1884, s. â 2 9 ve alt tarafı). — Herde
görüleceği üzere, Bultan Salûhat-tin, Kudüs'ü zapdettiği vakit (1187), birinci
seferlerinde Haçlıların davranışlarım taklid etmek, onlar müslüman-lan nasıl
öldürdülerse o da Hristiyanları öylece, umumiyette, öldürmek, şöyle dursun,
onlara hafif bir vergi tar-hiyle iktifa eyledi, ve yağmayı külliyen menetti.
Avrupa, milletlerarası hukukun veya devletler hukukunun temelini kurmuş olmak
şerefini nefsine hasreder ; halbuki «XIX uncu asrın bidayetinde bile cereyan
etmekte bulunmuş olan harp âdetleri, mahsur bir şehir alındığında yağma
olunmasını askerlerine vâdetmeğe muhasır ordu ku. mandanını . terhis etmekte
idi.» ( F a u c h i 1 1 e, Traite de droit International, c. II, sh. 297) (bkz.
a.g.e. sh. 150 - 151 de yer alan 15 Nu. lı dip not).
(46) İsmail Hami DANİŞMEND — Garb Menbalanna Göre Türk Seciye ve Ahlâkı,
istanbul 1961.
70 KADİR MI9IROCL.U
muştu. Bu; Islâmda dikkatle tesbit ve icabı ifa edilmek gereken «Maslahat» dan
doğmuş ve binaenaleyh İslâm! olan bir devlet şekli idi. Bu yüzden o devlet,
hukuku hâkim kılan ve bunun mükemmel bir surette kontrol müessesesi olan
«Şeyhülislâmlık»ı yerleştiren idaresiyle «Hikmet-i Hükümetlin bütün
esnekliklerine -tâbi olduğu hukukun ana umde ve mantığından aynlmaksızm- ayak
uydurmasını bilmiştir- Bu da ona daima değişen şartlar muvacehesinde müthiş bir
kıvraklık kazandırarak asırlarca devam etmesini temin etmiştir «Zil-lullahı
filard» (= Allahın yeryüzündeki gölgesi) gibi unvanlar47 ve buna benzer
davranışlar, kitleleri büyüleyen bir imparatorluk tılsımı ihdas eylemiştir. Sırf
bu maksat
(47) İlk nazarda Islâmın ruhuna zıd gibi görünen bu tabir şer'! bir mesnedden
mahrum da değildir. Bu tavsif hakkında son devrin yetiştirdiği allamelerden
merhum Şey.\ hulislâm Mustafa Sabri Efendi; padişahların böyle mutantan bir
unvan taşımalanyla tetihza eden M. Kemal Pa-aa'ya. cevap veren bir yazısında
şöyle demektedir : «Lâik hükümetin Gazisi İstanbul'a geldiği gün başına toplanan
eyyam reislerine hitaben bir nutuk irad etmişti. Bu nutuk o kadar ballandırıldı
ki, dalkavuklukta naztri bulunmayan İstanbul şehremini oldukça uzunluğuna rağmen
bu nutku, mermer levha üzerine hakkettirerek meşhur «Sis Manzumesi» nde
Tevfik Fikret'in
<Qeçmi9lere rahmet diyen eJvah-t mekabir.» OUmlesinin :
«Geçmişlere lanet diyen elvah-i mekabir» suretinde tebdili ile dltt İstanbul
sekenesinin umumi .mezarlığı halinde bulunan sokak başlarına sanki birer ki-
tabe-i sengl mezar gibi talika karar vermişti. Nutkun perestişkârlarınca en
parlak noktası Dolmabahçe Sarayı'nı göstererek : «Artık bu saray zılullahların
değil, « sil» olmayan, «hakikat» olan milletin sa-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
71
için ihtiyar edilmiş olan bir çok usul ve unvanlar son zamanların çeşitli ihmal
ve ihanetlerine rağmen kitlenin hâ-
nyıdır.» tarzında söylediği başından büyük, hatalı fıkra teşkil ediyordu.
İstanbul gazeteleri bu fıkranın belagat ve İcazını şerh ve izah zunmında
başmakaleler yazdılar. Ağa. oğlu Ahmet, 7 Temmuz tarihli Milliyet'e yazdığı
başmakalenin sonunda «Mustafa Kemal, Allahın gölgesi değil, milletin ifadesidir»
diyordu.
«Salfttin-i Osmaniyenin ihtişamlı merasim günlerinde : «Mağrur olma Padişahım
senden büyük Allah var» diye bağıran muvazzaf bir memur bulunuyordu. Türkiye
Reisicumhuru ise, sayesini istihfaf suretiyle Allaha karşı gururunu kendisi ilân
edi-, yor!..
Mesele gayet vazıhtır. Padişahları ve bittabi!, padişahların iyilerini eski
adamlar gayet vâsi ve nâfi olan «sasye-ı ilâhi, mümessili addederek methetmek
isterlermiş. Bu methin ne derece beliğ ve manidar olduğunu söz anlayanlar
teslimde tereddüt etmezler. Sâye-1 İlâhinin ne kadar mühim olduğunda kim iştibah
eder? Yoksa herkes, her reis-i hükümet o « Z ı 1 1 u 1 a h » tabiri gibi büyük
unvana liyâkat kesbedemez. Nasıl ki, Ankara Reis-i hükümeti de kendi itirafı ile
« z ı 1 1 u 11 a h » de-ğildir, olamaz ki!...
Nutkun güya hakikat olan Türk Milletine nisbetle Allah'ın gölgesini de
ehemmiyetsiz addettiği meydanda olmakla beraber biz buna zorla hüsn.U tefsire
çalışarak diyelim ki ; Nutuk sahibi : «Zıllullah»ı küçük görmüyor, belki bu
büyük tabiri kim çıkarmış, padişahların «zıllullah» olmak ne haddi imiş ve insan
nasıl zıllullah olabilir miş? tarzında bu tabiri istimal eden eslâfımızı teçhil
etmek istiyor. Birinci ihtimale göre, eski adamların, gölge olmağa özenerek
iftihar etmesini ve me-dih olunmasını bilmemekten ibaret olan gafletleri, ikinci
ihtimale göre de ; Allahın gölgesi gibi tabirlerle medihte
* it 91b a i t^ilvs i b a Y » £bflruld£çibfiq -osmeO öubıo^ily9 jaJni
inisamte üh^adsi ey
&i ali
-ittto ildeoi öv Jtyut i£lB§âladDxn sietedsaaailin 07 xiB&a&m
.totcuIo elin
«bfittd İ9ÜB3 ISMio labdttai nilamlirfi fcmrıid blodtsH .Jdrg ır§ublo Jls
9<iidlrfjja jüjJuh Iias elidoay iıSırbaufo riJSsl -9b saiıssD artttea snh( eb
i9İBrf99 objüo 09bIsmUdi iaobü hjsIo ebrijjv miltejfeittm abmv,aiBS aadada/nloCI
JbUed ,11) .-«Usa misal jtamİBrf 9&ahas0 oıiju
We9 .lalsiosm l.-üd&t «dalIifliıS» JbtoD?
>fl9M ebnloİTBil Jaxlıiâl98 nnalnamlHaDm 07 onsltl ısfid hldjsj
ıra .ilhU^sb qbhsi ıld. nsbüıInuAtu aahol i.dansO iassld sft «¦ 9 i 11 9 e
l>»lZ>âd9>
Ivsdsn i-lsmllet .-ubu3lçuximr%ud lemüal sünhsd
ıınud n9İfix Ib^seömsss AOiasıtı »lOa'ara i-imld
İ91BB99 elamliui eaii9Ul)fl9X -tb i_9^idi9l 9ü£sli9liluni ütebllaagm nsb»
jtuUsal
.ubvılo laAm aoud -aüm ab nt%s& , aü - im&> - 93» liıtll 1111S > : U19Ş -
nua .ısIgjBd 9lxle9isdl «... bııllt idall 1 rf b I 1 u I I 1 s llOüHuı a,3
> sbolahid «t Ollâa.s-İTİtall It'm ı 6 i 1 ¦luB InsY * . m û I s a m
Iv'ılKİfltı k â I m&ı&mlo utâ^beaMet ."üblssglös rndsIIA atmllzDv&l n -
j(Brf (t9lfl9i0s mOIus astteıat ald »¡ ıgbs salilt «no •iıIb nıarfUnl 9bnle9XB8
nirao Ab tbIbmIbi ıtn'Am
.i0Tcuünxud «.tbItoio imAv aanaUsd ,ı«C - 9 J ü m lit-nBİItıe ıü> ab hld
oatnale3b£A u8 1 b ı js 1110ıfuıimii9V rf a I i u 1 i 1 x r b « r -fbbtaant'daa
1) I 9 m a ö d 9 I a* tınx 9bflie9ifidi (8S - 32 .da II .9 ıt%BB efi . ImsO -
13) «-. « ü -Ilb9 ta^svH OBbmİBiBl 3libbi8.8Î . ıbfodoâSI ictensO -
i9i( ismüiIOri 1-8İ91 ıld ^uilınt ıld lxav»löm av IlbA .t *îi 1Oİ89İİ3BV ;W
ıibraısam ev Ja9Sl9s mdalIA alutikciht ev çünnög el tabaA Mlbbia |trni9Y
sbflönÖB ısd 119993 ali
shşb
ili
LOZAN ZAFER SU, HE2J1MET Mİ?
73
h zaferlerinde, fertlerin ruhlarının derinliklerine inmiş olan bu inancın
rolü büyüktü.41
sevab kazanmış olur» demektir... (bkz. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi — Cühela
marifetleri, Yann Gazetesi (Gümülcine 1928) sayı 2, eh. 2).
(48) «— Garpte despot, Ondördüncü Lous'in salısında. L ' 6 -tat c'est moi (=
Devlet benim..) ifadesiyle tasarruf ve iktidarına pınır tanımıyan sisteminin ve
esasının dehşetini dile getirirken. Şarkta o nice haşmet unvanına, hattâ Allahın
yeryüzündeki bölgesi olmak gibi iddianın çerçevelediği hakiki kuvvet ve iktidara
rağmen, hükümdar, kadı huzuruna bile çıkardı...
Felsefede birbirinin tamamile zıddı olmakla beraber, akıl ile nakli
uzlagtırabilmck suretiyle dogmatizmle rasyonalizmin yan yana yürüyebileceklerine
ve parlak hayatiyet tezahürleri verebileceklerine en güzel ve canlı misali bu
hukuk nesci tanıtmaktadır. Nassın teşriî hikmetine akıl erdirmesini ve hukuk
zekasının yapıcı bir şekilde kullanılmasını bilen mantık için hukukun
seyyaliyetini temin işten bile değildi. ,
Fakat Garp, bir orta çağı insanlık hayat ve idealinden u-zaklaştıran irticaın,
bu basan düsturu ile yenilebilecegi hakikatine erememigti. Halbuki, bizim tabiî
hukuk dediğimiz başlıca hürriyetlerin ve masuniyetlerin bu doğmalarla
nefyedilen^ tanınmayan tarafları yoktu ki, onun rasyonalizmle bağdaşması
hakikati kadar, berikinin de rasyonalizmle uzlaşmasını önler ve iskolâstik
hüviyeti bulunmuş olsun. Nitekimj ilerde göreceğimiz külli kaideler, doğmalardan
çıkarılan ve tabii hukuk adına münakaşa edilmiş ve her zaman edilecek imkânları
her vakit için tahakkuk sahasına çıkarabilecek «efradını cami ağyarını mâni»
rasyonalist hareket düsturlarıdır. Ezmanın tebeddülü ile ahkâmın tebeddül
edeceğini yani zamanların değişmesiyle hükümlerin değişeceğini kararlaştıran bu
hukuk nesci, garbın «Droit C a n o .
KADİR MIS-IROöLU
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
75
Devletimizin veli bânis: Osman GAZİ ölüm döşeğinde, oğlu Orhan GAZİ'nin şahsında
bütün haleflerine şöyle vasiyet etmişti :
«Zâlim olma!... Alemi adaletle şenlendir ve cihadı terketmeyerek.beni şâd
et!!... Ulemaya riayet eyle ki: şeriat işleri nizam bulsun!... Nerede bir ilim
ehli duyarsan ona rağbet, ikbal ve hilim göster. Askerine ve mauna gurur getirip
şeriat ehlinden uzaklaşma!.. Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah'ın
dinini yaymaktır. Yoksa, «Kuru kavga ve cihangirlik dâvası» değildir!...»
Bu vasiyetin yoğurup istikametlendirdiği «Osmanlı fütuhati, -bakiyesi hâlâ
ayakta duran «Çin Şeddi» nin şahadetiyle sabit olduğu üzere- îs-lâmdan önceki
«Nefsânî üstünlük gösterilerinden ibaret olan» Türk şahlanışlarından çok farklı
idi. O devirlerin «Kürşad»lan, «Alp Er Tunga» lan artık birer «Mevlânâ» olup- «
n e y » in avulu feryadında « N e f s » den arınmış, «Yunus» olup «Mutlak
hakikatlersin berrak menbaına eğilip ebediyet yolunu tutan «Er Kişiler»
haline
n i q u e > kilise duvarlarının örttüğü kasvetli ve loş muhitten dışarıya
çıkarken gözleri ışıktan kamaşan yarasa gibi, muhitine körüköriine yapışır ve
bir çağı vampir gibi sömürerek terakki ve tekamülü önlerken, lügatte bile
«gereği gib anlayıp bilmek» mânasına gelen, .Şarkın * fıkhı», ahkâmı ameliye'yi
bu genişlik ve tesamüh şartlan içerisinde serbestçe inkişaf ettirip adlû
ihsandan mürekkep iki başlı bir nimet halinde seyyaliyetini ve hayat şartlarına
uygunluğunu muhafaza ve temin ederek Şarkı orta çağ iskolastisizminden korumuş^
bu ruh ve kudret imkânlanyle Türk İmparatorluğuna en geniş vq hayatiyetli
inkişafı bu sayede sağlamıştım (A. Refik Gür — Hukuk Tarihi ve Tefekkürü
Bakımından Mecelle — İstanbul 1951 sn. 9-10).
gelmişlerdi. İslama yeni ufuklar açmak üzere ülkeler fethine çıkan bu şanh
gaziler, daha önce kendi nefislerini feth ve ıslâh ederek «Büyük cihad» yolunda
bütün engellere bertaraf ediyor ve bu suretle ihraz ettikleri üstün liyâkatle
gaza meydanlarına koşuyorlardı.
Gerçekten tarihte «Müslüman-Türk» adıyla bilinen bu yeni hüviyetin kurduğu
devletler ve bunların şaheseri olan «Devlet-i Aliye-i Osmaniye», «Nefsânî
üstünlük» arzularının değil, « H a k » ı yani «tlâhî irade» yi-beşerî plânda-
bütün cihana hâkim kılmak gibi ulvî bir maksadın eseri idi. Artık «Kuru kavga ve
cihangirlik dâvası» m mutlak bir nisyana terkeden Türkler, îslâmla
şereflendikten ve onun manevî değerleriyle taçlandıktan sonradır ki, uzun ve
haşmetli tarihlerinde ilk defa elarak devletlerini, «İdeolojik bir mesned» e
kavuşturmak imkânım bulabümişlerdir.
Daha, bu devletin velî banisi Osman Gazi nin oğlu Orhan Gazi. zamanında bir sal
üstünde ulemâ, müşayih ve mücahidlerden mürekkep küçük bir topluluk halinde
Rumeli toprağına ayak basan bu kâmil yani hakkıyla müslü-man insanların islâma
yeni ufuklar açacak olan kudretli hamleleri her gittikleri yere, beşeri
nasiblerin en ulvî ve azametlisi olan İslâm'ın «Hak ve adalet» e dayanan huzur
ve sükûnunu götürdüğü için başdöndürücü bir sür'at kazanmıştı.
Bütün Orta Çağı «Engizisyon Mezali-m i » nin ağır baskısı altında dehşetle
geçiren ve inanç farklarına tahammülsüzlüğünü sehpalar kurup kaldırmak suretiyle
bir kâbus halinde yaşayan Hıristiyan Avrupa, bu T şahlanışım durdurmak
için üst üste «Haçlı
76
KADİR MISIROÖLU
LOZAN ZAFER Mİ. HE3İMET Mî?
77
Seferleri» tertip ediyor ve her defasında daha müthiş bir mağlûbiyete uğruyor.
Gerçekten, kapısına kadar gelen bu «Ebedî Kurtuluş imkânı» m reddeden Avrupa,
Osmanlı - Türk şahlanışını durdurabilmek için boşuna çırpınıyor ve -« H a ç » in
adım adım Avrupa içlerine doğru gerilemesi karşısında acz ve ye'sin girdaplarına
sürükleniyordu. Hıristiyan! taassubun ifsad ve idlâl eylediği Avrupa, aklı
selimini kullanarak islânun ebedî bir hayat nefhası halinde esen meltemine kucak
açmıyor, fakat tek tuk vasıflı müttefekkirin zaman zaman Türk fütuhatının temsil
ve tahakkuk ettirdiği adalet ve saadeti takdir ettikleri de -istisnaî olarak-
görülüyordu. Meselâ Onyedinci Asır ünlü İtalyan FÜozofu Canpanella, Türk
Milletinin Avrupa ve bütün Hristiyanlık âlemi için vadettiği saadeti şu sözlerle
ifade ediyordu :
«...Güneş ülkeyi yeryüzünde bulmak mümkün mü? Fikir hürriyetine, vicdan
hürriyetine, lisan hürriyetine ilişmeyen Türklerin varlığı -hiç olmazsa yarm-
böyle bir; ülkenin var olacağını bana zannettiriyor. Mademki ; düşünceyi
zindana koymayan, hakikat sevgisi zincire vur-mayan bir millet, o cesur ve
adil Türkler var, üzerinde yal-; nız hakikatin, adaletin ve hürriyetin hüküm
sürdüğü bir güneş ülke (Civitas solis) neden vücud bulmasın?»47
Hür fikirlerinden dolayı ömrünün otuz - kırk senesini zindanlarda geçiren
Campanella ve emsali mütefekkir-; lerin Türk adalet ve müsamahası karşısındaki
bu takdir-kâr sadalan zulüm, kin ve nefretle bastırılmış ve Hıristi-; yan"Avrupa
Türkiye karşısındaki «garazkârane hisler» den '> kurtulamamıştır.
Tertip edilen bütün «Haçlı Seferleri» nin her biri daha müthiş bir surette
akamete uğrayınca, Hıristiyan Avrupa «Kale içten alınır!...» gibi ferasetli bir
düstura sarılmıştır. Kâinatın Fahr-ı Ebedîsinin «Halisler büyük bir tehlike üze-
rindedirler» mealindeki hadîs-i şerifleriyle işaret buyurdukları zaaf, bu düşman
taktiği ile birleşince Türk tarihinin seyrini değiştirecek vahim neticeler hasıl
olmuştur.
Birinci Sultan Abdülhamid Han devrinde (1774-1789) Türk ırkı ve İslâm Dininin
bîâman düşmanı Rua-lar, serhad boylarında devamlı bir gaile haline gelmişlerdi-
Daha önce Osmanlı İdaresi altında yaşayan «Hıristiyan anasırti çeşitli yollardan
metbû devletlerine karşı tahrik ve teşvik ederek, -her zamanki taktiği- üzere -
isyana- hazırlamış bulunuyorlardı.
Sıcak denizlere inmek için Osmanlı Devleti ile harbet-meyi millî politikasının
tarihî ve coğrafî bir zarureti olarak benimsemiş bulunan Rusya, dahildeki
Hıristiyan unsurlara karşı daima başvurduğu tahriklerle devletimizi yıpratma
siyasetini takip ediyor ve ilk hamlede Tuna boylarına kadar uzanan
topraklarımızı ele geçirmek gayreti içinde bulunuyordu. Bundan aşağı yukarı
ikiyüz sene evvel, bu maksatla Güneye sarkan Rus ordularıyla aramızda çetin bir
harp başladı. Ruslar bizim «özü Kalesi» ni muhasara ettiler Ağır kış sebebiyle
kaleye gerekli yardım yapılamadı. Bu yüzden dasitanı bir direnişten sonra kaleye
giren Ruslar, çocuk, kadın, ve ihtiyar demeden bütün kale halkını fecî bir
surette katliam ettiler.50 Bu hâdi-
(49) M. Turhan TAN — Tarihte Türkler için söylenen büyük sözler, tst. 1935,
sh. 45.
(50) Fazla tafsilât için bkz. Kadir MISIROĞIAJ - Moskof. Mezalimi — istanbul
1970. sh. 143. 1. Hami DANİŞ.
78
KADİR MI9IROÖLU
senin acı haberi İstanbul'a geldiği zaman devrin hassas ve vatansever padişahı
I. Abdülhamid Han teessüre garko" du. Muhasara başladığından beri «özü beni
dil hûn etti!...» diyen bu büyük Osmanlı - Türk pa dişahı, Rusların kılıçtan
geçirdikleri masum kadın ve çocukların feci akıbetlerine ait raporu dinlerken
yürekten bir v A h h h ! . » çekerek kendisine nüzul isabeti ile şehid oldu.
O güne kadar Türk ordusu zaferden zafere koşuyordu. Osmanlı - Türk tarihinde
Avrupa'da ilk defa karşılaşılan bu mağlûbiyet bütün millet efradının ruhunda
derin akisler vücuda getirdi. O derecede ki, devrin padişahı I. Abdülhamid
Han'ın teessürden nüzul isabeti suretiyle vâki olan şehadeti, bütün bir milletin
derin ve maşerî ızdırabı-nı remzeden bir hâdise idi. Acaba bu mağlûbiyetin
sebebi sadece «Askerî» mi idi? Kat'î bir lisanla ifade etmek gerektir ki,
asla!...
İslâm Âlemi bütün Orta Çağ boyunca, Avrupa'ya müsbet ilimler ve içtimaî hayat
seviyesi itibariyle her bakımdan üstündü.51 Fakat, «Haçlı Seferleri» v a -
sıtasıyla Garb'a intikal eden bu ilmin orada yeni bir inkişafa mazhar olduğundan
kimsenin haberi yoktu. Onbeşinci Asrm nihayetinde Amerika'nın keşfiyle Avrupa'ya
akmaya başlayan servetin İslâm Âleminden alman ilim ve tekniğin zengin
mutalanyla birleşmesi, Avrupa'yı -tesiri günümü-
MEND — Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. 4, İstanbul 1962, sh. 67 — Kâmil Paşa —
Tarihi Siyas! c. 2, İstanbul 1325, sh. 235.
(51) Fazla malûmat için bkz. Si£rld HUNKE — Allanın güneşi Avrupa'nın üzerinde.
İstanbul 1970. veya İsmail Hami, DANİŞMEND — Garp Medeniyetinin Menbaı Olan
İslâm. Medeniyeti — İstanbul 1561.
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ? *9
ze kadar gelecek olan- «Sanayi inkılâbı» na gebe bırakmıştı. Üstelik Ümit
Burnu'nun dolaşılmasıyle yeni deniz ticaret yollarının ortaya çıkması, Dünya
ticaretinin Osmanlı toprakları haricine çıkmasına sebep olmuştu.
Büyük bir siyasî deha eseri olarak Kanuni Sultan Süleyman'ın Avrupa tüccarlarına
«Kapitilâsyon-lar» tabiriyle siyasî edebiyata girmiş bulunan bir takım
imtiyazlar bahşeylemesi Dünya ticaretini yeniden Osmanlı toprakları üzerine
çekmek gayretinin eseriydi. Fakat daha sonra bu istikametteki gelişmelerin
Osmanlı Türklüğü nef'ine sevk ve idaresi -biraz da gizli düşman faaliyetinin
eseri olarak- temin edilemediğinden gitgide ticaret ve sanayi sahalarında bir
gerileme vücud bulmuş ve safha safha derinleşen bir «Aşağılık duygusu» nun
ortaya çıkması önlenememiştir. Muhakkak ki; « D e v 1 e t - i ebed müddet» gibi
iddialı namlarla yâdedilen kudretli devletimizin bu pek pahalıya malolmuş
bulunan aşağılık duygusuna sürüklenmesinde sanayi inkılâbını gerçekleştirememiş
olmamanın payı büyüktür. Gerçi bazı Osmanlı padişahları bu eksiği telâfi için
ciddî teşebbüslere girişmişlerdir. Fakat bu teşebbüsler dahil ve hariçten şedit
aksülâmellerle karşılaşmıştır. Sultan Aziz, Sultan Hamid ve hattâ Adnan
Menderes'in hâile-vî akıbetleri; «Sanayi inkılâbı yapma teşebbüsü» nün gizli ye
aşikâr aksülâmellerinin eseri olmuştur.
Gerçekten gizli düşman faaliyeti o ölçüde kesafet pey-öah etmiş ve dahilde,
haricî düşmanlardan bile şedit ve muzır kimseler zuhur etmeye başlamıştır ki,
nihayet bir sadr-ı azam olan Keçecizade Fnad Paşa Avrupa diplomatları huzurunda
yan mizahî bir surette;
K* KADİR
— «En kuvvetli devlet, bizim, devlettir. Zira siz dışardan, biz içerden yıkmaya
çalışıyoruz, yine yıkılmıyor»*' Demek mecburiyetinde kalmıştır.
Bu sözler tam bir gerçeğin ifadesiydi Zira düşman nice zamandan beri «Koynumuzda
beslenen yılanlar» dan Patrik Gregorios'un Rus Çan'na ettiği tavsiyelere göre
çalışmaktaydı. Şöyle ki,.
Yunan istiklâline varacak Rum ayaklanmasının ilki 1821 yılında Mora'da
başlamıştı. Bu isyan aniden hücum eden müsellah Rumlann onbinlerce Türkü
tedbirsiz yakalayıp kaüiam eylemeleriyle patlak vermiş ye tarihe «Patras
vak'ası» adıyla geçmiştir.
Yunanistan'ı istiklâle götüren hareketlerde en müessir âmil, İstanbul
Patrikhanesinde çöreklenmiş ve dinî kisvenin masuniyetinden istifade ederek
devlete karşı her ifsad ve ihanet hareketini sinsice plânlamış bulunan papazlar
güruhudur. Bu hâdisede de tahkikat; bu gerçeği bir ke re daha "ortay akoymuştur.
Bu yüzden onbinlerce müslü-manın katliamına sebep teşkil eden isyanın baş
müşevvik ve mürettibi olduğu tebeyyün eden Patrik Gregorias, Patrikhanede «Orta
Kapı» adıyla maruf olup ve hâlâ kapalı duran «intikam kapısısmn önünde şaiben
cezalandırılmıştır. Sultan Aziz devrinde İstanbul'da Rus elçisi olarak bulunan
tgnatyef hatıratında; ölen patrik için ta-ziyette bulunmak ve yerine seçilen
yeni patrik Vermanos'u tebrik etmek maksadıyla Patrikhaneye gittiğini anlatarak
bizim için gizli düşman faaliyetini ve bu faaliyete akıl hocalığı suretiyle
rehberik ede'n dahilî hâinleri teşhis ba-
LOZAN ZAFEB İH, HEZİMET Mİ?
81
(52) Mahmut Kemal ÎNAIi— Son Sadrazamlar, II. cüz İstan. bul 1941 sh. 192.
kurundan son .derece ehemmiyetli olan şu ifşaatta bulunmaktadır .
«Mahmut Nedim Paşa'nm sadaretten istifası günü idi ki, Patrikhaneye gitmiştim.
Patrik Vermanos, sohbetimiz esnasında, Sultan Mahmut zamanında, Yunan istiklâ-
Hne yardım töhmetiyle asılan selefi öregorius'un o zamanki çarımız Alsksandr'a
gönderdiği bir mektubun müs~ veddesini bana okudu. Ele geçtiği zaman,
Vermanos'un da sebebi felâketi olabilecek bu mektup, müteveffa Patriktin
Türkleri Dünya hayat-ı siyasiye ve askeriyesinde korkulacak bir mevcudiyet
halinden çıJcarmak, hqiiâ müstakil bir millet olabilmekten mahrum edecek çok
şayanı dikkat tavsiyeleri ihtiva ediyordu. Vazifem müddetince edindiğim
tecrübeler ve şahit olduğum hâdiselerin doğruluğunu tasdik ettiğini maalesef iş
işten geçtikten sonra anladığım bu tavsiyeler şunlardır. 'Türkleri maddztZZ
SZTÎiere ve yıkmak gayri mümkündür. Çünkü, Türkler, çok sabırlı ve mukavemetli
insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzeti nefis sahibidirler. Bu hasletleri de
dinlerine bağhltklarmdan ve kadere rıza göstermelerinden, ananelerinin
kuvvetinden, Padişahlarına kumandanlarına, büyüklerine olan itaat duygularından
gelmektedir. Türkler, zekidirler ve kendilerini müsbet yolda sevk ve idare
edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet
kanaatkardırlar. Onların bütün meziyetleri, hattâ kahramanlık ve şecaat
duyguları da an'anelerine olan merbutiyetten, ahlâklarının selâbetinden
gelmektedir. Türklerde evvelâ itaat duygusunu kırmak ve manevî rabıtalarını
kesretmek, dini "metanetlerini zaafa uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu,
an'anat-ı milliye ve maneviyelerine uymayan harici fikirler ve hareketlere
onları alıştırmaktır. Türkler haricî muaveneti reddederler. Haysiyet hisleri
buna mânidir. Ve-
F: 6
KADİR HI9IROOLU
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
lev ki, muvakkat bir zaman için zahiri kuvvet ve kudret verse de, Türkleri
harici muavenete alıştırmalıdır. Mant viyatlan sarsıldığı gün, Türkleri
kendilerinden şeklen kuvvetli, kalabalık ve zahiren hâkim kuvvetler önünde fere
götüren asil kudretleri sarsılacak ve maddi vasıtal nn üstünlüğü ile yıkmak
mümkün olabilecektir. Bu sebe le Osmanlı Devletini tasfiye için mücerred olarak
harl meydanındaki zaferler kâfi değildir. Ve hattâ sadece bu\ yolda yürümek,
Türklerin haysiyet ve vekarını tahrik edeceğinden, hakikatlara nüfuz
edebilmelerine sebep olabilir^ Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden
bünyel rindeki bu tahribi tamamlamaktır.»
«Benim Osmanlı Devleti nezdinde vazifede olduğuz esnada bu teşhisler tamamen
isabete tecelli etti.» "
işte «özü Kalesi» nln sukutundan başlaya! rak tevali eden mağlûbiyetlerin
hakiki sebebi; bu tavsiyef lere uygun bir surette yürütülen gizli düşman
faaliyetidir Fakat bütün bu mağlûbiyetler ve bunlara eklenen sanaj de geri kalış
Türk Mîlletinin ruhunda tedavisi güç, derili bir şüpheye yer vermiştir. Bu
şüphe, şan ve şereflerle dolı bir kaç bin yıllık tarihi ilan Türk Milletini,
kendi fıtr kabiliyetleri ve hattâ imanı hakkında itimadsızüğa sev| keden derin
bir ruhî çöküntüye sebep olmuştur.
Bu ruhî inkıraz âmili sebebiyledir ki, teknik terakki ye luna girmenin kendi
kendimizi inkâr etmedikçe mümkür olamayacağı zannı hâsıl olmuş ve bu zan; çoktan
ifşa edilmiş yarı münevverlerin birbirine eklenen telkin ve te§ vikleriyle
gitgide katmerleşerek zamanımıza kadar gelmig-j tir.
Garp Alemi karşısında nev'i şahsına münhasır bir dünya görüşü ve cemiyet
nizamını gerçekleştirerek bütün cihanı hayretler içinde bırakan büyük askerî ve
medenî muvaffakiyetler kazanmış bulunan Müslüman Türk Milleti işte bu suretle
yavaş yavaş kendisini inkârdan başka hiçbir netice sağlayamayan hatâ ve
gafletlere sürüklenmiştir.
Bugün Garp Alemiyle aramızdaki korkunç mesafe; takip edilen bu yolun ne kadar
verimsiz bulunduğunu isba-ta kâfidir. Gerçekten iki yüz yıldan beri ardından
koşulan teknik, hâlâ ciddî bir surette temin edilememiş, üstelik bu hareket
başladığı günden beri maddî ümran ve terakki bakımından Avrupa ile aramızdaki
mesafe gitgide kapanacak yerde açılmış ve Türkiye'nin bugün «Geri kalır, ı ş
memleketler» arasındaki utandırıcı vaziyeti ortaya çıkmıştır. Ne hazindir ki;
bunun aksine bir netice elde etmeyi gaye ittihaz eden garplılaşma taraftarları,
görüş ve metodlarınm iflâsını ilân eden bu feci netice-karşısmda uyanmak şöyle
dursun «Ortak Pazar»54 gibi yeni bir badirenin hahişkâr müdafii
görünmektedirler.
(53) General tgnatyefin hatıratından naklen. Tarih Konuişu.j yor dergisi,
c. 1> sayı: 1, İstanbul 1964, sh. 69 - 70.
(54) Garplılaşma taraftarlarının büyük bir arzuyla destekledikleri
muhafazakârların ise şedit bir lisanla tenkid ettikleri «Ortak Pazar» hakkında
bugüne kadar ser-dedilen mütalâalar sadece sınaî sahaya inhisar etmektedir.
Garplılaşma itaraftarlan, Ortak Pazar'a girmekle Avrupa medeniyetinin maddî
imkânlarından istifade edeceğimizi, muhafazakârlar ise, bunun millî sanayiimizin
İflâsına müncer olacağını ftldia eylemektedirler. Halbuki tarihimizin en büyük
hâilelerden birine zemin hazırlayan Ortak Pazar'ın hikmet-i vücudu, «iktisadi»
olmaktan ziyade «manevî» dir. Şöyle ki : Materya-
LOZAN ZAFER Ut, HEZtMET Mİ?
85
84
KADİR MI3IROÖLU
Tanzimat, Meşrutiyet ve hattâ Cumhuriyet devirleri-uin garp hayranı yarı
münevver idarecileri, milletin iki-yüz senesini ve birçok manevî kıymetlerini
teknik terakkiyi elde etme uğruna heba etmişlerdir. Ne yazık ki; bu
üst Rusya ile, materyalizmde ondan pek geri kalmayan Amerika arasında kısışıp
kalan Avrupa'nın varlığını muhafaza ve idame ettirebilmesi O'nun ancak «tek bir
siyasi varlık» haline gelmesi ile mümkün görülmüş, bunun tahakkuku için de safha
safha tatbik mevkiine konulacak bir plân tasavvur ve tertip edilmiş, tir.
Gerçekten de tarihleri birbiriyle boğazlaşmakla ge-çen Avrupa devletleri
arasında ciddi bir birliği gerçekleştirmek kolayca mümkün olmadığından önce
«Maddi M e n f a a t » lar sahasında tedriç! adımlar atmak yolu denenmiş, bu
suretle ilk merhale olarak önce, «Avrupa kömürve çelik birli, ğ i » kurulmuştur.
Bundan iyi netice alınınca daha ileri bir adım olarak gümrükleri kaldırmak için
yine tedrici bir plânı gerçekleştirmek üzere Ortak Pazar kurulmuştur. Bu
hareketin temel gayesij böyle maddî menfaat sahalarından başlamak suretiyle
Avrupa'yı birleştirerek «Tefekkür ve tahassüs* itibariyle tek bir devlet haline
getirmektir. Avrupa Devletleri mezhep farklarına rağmen, Hristiyanlık ve kadim
Yunan tefekkürü gibi asgarî tömel müştereklere malik oldukları için bu bir. lik
onlar arasında, belki de kabili tahakkuktur. Fakat farklı din, tarihi gelişme ve
içtimai nizam yapısına sahip olan Türkiye ile onlar arasında böyle bir birlik,
Türkiye'nin kendinden < tamamen vazgeçmesinden başka bir surette kabili tasavvur
değildir. Esasen resmî ve hukukî sahada Garp Âlemine, Türkiye'nin kayıtsız
şartsız teslimiyeti ; «Kemalist 'İnkılâpları la tescil ve ifade edilmiştir. Kala
kala halkın garblilaşmaya karşı gösterdiği nisbî mukavemetten ibaret bir milli
varlığı. mız kalmıştır ki. Ortak Pazar bu son sermayeye talip gö-
mânevi fedakârlıklara hâlâ devam edilmektedir. Halbuki, teknik terakkiye ayak
uydurabilmek için, milletin ön benliğinden kaçmak değil, onu, sıkı bir surette
muhafaza etmek gerekmekteydi. Fakat bizim garbhlaşma taraftarları, c ölçüde bir
aşağılık duygusunun zebunu idiler ki, bu harekete «Sanayileşme diyecekleri
yerde « g a r b -
zükmektedir. Bu yüzden biz şahsen Ortak Pazar'ın Türk sanayiini iflâsa
götürmesinden değil, onu garbhlaşma taraftarlarının iddia ettikleri gibi
geliştirmesinden korkarız! Zira bu takdirde maddî refahın tesir altına alacağı
âmme vicdanının manevî kayıpları farkedebilme ihtimali çok zayıftır.
Milletler için asıl ehemmiyetli olan maddi sukut ve yükselişler değil, manevî
sükut ve yükselişlerdir. Çünkü madde sahasında fettr'at fazladır. En fakir bir
memlekette aniden zuhur eden meselâ bir petrol, b memleketi bir günde servete
boğabüir. Bunun aksi de mümkündür. Fakat manevî kayıpların telâfisi ve bir
milletin sukut eden ahlâk ve maneviyatının yeniden yükseltilmesi gayretli,
ferasetli ve sabırlı çalışmalarla uzun zamana mütevakkıftır. Binaen-aleyhj Ortak
Pazar'ın muhafazakârlar tarafından vârid-i hatır görülen maddî yıkımı; -bizce-
temenniye şayan, dır! Zira bu takdirde halk efkârınca kavranması daha kolay olan
maddî ve müşahhas zararlara karçf vücud bulması melhuz olan aksülâmel,
Türkiye'yi garbhlaşma istikametinde sürüklendiği bu çıkmazdan ricate icbar eder
ve bu suretle de daha yavaş bir şekilde ortaya çıkacak olan manevî kayıplarımız
tahakkuk etmeden felâket atlatılmış olur.
Hattâ denilebilir ki ; böyle bir netice bugüne kadar tevaH eden garbhlaçma
hareketlerinin toptan İflâsına ve halkın kahir ekseriyeti tarafından reddine
bile sebep olacağı cihetle yakın tarihimizin sahte kahramanlarının daha
kolaylıkla yıkılmasını temin etmek gibi bir fayda da sağlayabilir. İhtisasımız
iktisada müteallik olmadığı için bu neti-celerden hangisinin tahakkuk edecefini
tayin ve tesbit-
86
KADİR MI9IRO0LU
111 a ş m a.» adını vermekten haya etmediler. Bugün saJ nayi Garb yani
Avrupa'dan, Amerika ve Japonya'ya kay-] mış bulunmaktadır .Böyle olunca Türk
Milleti için tervici i gereken yol ; «Amerikanlılaşma» veya «Japonlulaşma»
mı alacaktır? Yarm bu vadide, < Çın ileri gitse Türk sanayileşmesinin adı « Ç
i n 1 i 1 e ş -m e » mi olacaktır?
Halbuki aslolan garbın âdet ve an'anelerini, yaıû içtimaî nizamını almak değil,
Japonya gibi sadece te ğine \ talip olmaktı. Japonlar bizim gibi büyük bir
mr > geçmişe mâlik olmadıkları halde münevverleri, bizim münev- i
verlerimiz nevinden sistemli bir şekilde ifsad edilmemişj bulunduğundan
sanayileşme yolunda sağlam bir metodla i hareket edebildiler. Onlar,
dinlerini, dillerini, kanunlarım,! örf, âd-et ve an'anelerini asla değiştirmeden
garbın çalışma sistemini ve teknik terakki vadisinde ortaya koyduğu
vasıtaları alıp bunları kendi millî ruhlarıyla telif edip geliştirdiler. Bu
yüzden orada, idare edenlerle edilenler arasında bizdeki gibi birbirine
«Yabancılaşma» ortaya çıkmamış ve bütün bir millet yekvücud olarak terakki ve
tekâmül yoluna girdiğinden kısa zamanda Garbı geçmişlerdir."
LOZAN ZAFER MI, HEZİMET MİT
87
ten sarfınazar ederek sadece sağcıların vârid gördükleri tehlikeleri -sırf maddî
sahada kaldıkça, nimet telâkki ettiğimizi ifadeyle iktifa ediyoruz!.
(55) Japonlar, bizim için müşahhas bir misal teşkil eden mu. cizevî «iktisadî
kalkınma» lannı, din ve an'anelerine sırt çevirmek şöyle dursun bil'akis bütün
manevî kıymetlerin desteğiyle gerçekleştirmişlerdir. Ancak bu mes'elenin
tafsiline sayfalarımız müsait olmadığından Dr. Mustafa Hak-fcı AKANSEL'in, Alman
yazarı F. Sieburg'un 1939 yılında «Çelik Çiçek», Lüy Abbeg'in ise 1936 da
«Yamato» (Japonya) adiyle neşredilmiş, cserleri-
Şu Japon misaline rağmen hâlâ Türk Milletinin Garp Âlemi karşısındaki vaziyetini
ilmin icaplarına göre tayin ve tesbit edemeyen yan münevverlerimizin daha hınçlı
bir surette her mes'elede «Millîlik» düşmanı ve « garblılı k » hayranı
görünmeleri yürekler acısıdır!.
Türkiye'nin Avrupa medeniyetinden «teknik unsurlar» dışmda hiçbir şey almaması
gerektiği yolundaki mütalâa ile ortaya yeni bir fikir atmış olmuyoruz. Bu görüş
az da olsa her zaman mevcut olan muhazakâr münevverler tarafından Tanzimattan
beri daima ileri sü-rülegelmiştir. Ancak kuvvet aksi düşüncede olanların elinde
bulunduğu içindir ki, bu görüşlere kulak verilmemiştir. Gerçekten adına
«Tanzimat-ı Hayriye» denilen fakat millî müesseselerin tahribine yol açması
hasebiyle «Tanzimat-ı Şerriye» olan ilk esaslı garbhlaşma hamlesinden beri,
daima muhafazakârların
nin bizim için ibretli noktalarının derlemesinden meydana gelen «Japon Mucizesi
ve Bundan Bizim İçin Alınacak Dersler» (fs_ tanbul 1943) adh eserine müracaat
olunmasını tavsiye ederiz.
«...Avrupa'nın hakikaten faydalı olan şeylerini koparıp almak ve kendine mal
etmek Japon milliyetçiliği için lâzım olan silâhlan yapmak ; fakat .ıynı zamanda
da millî . kudretin sırrı olan «Millî Benlik» i korumakt ancak bu sayede
mümkün oldu» (Sieburg'un erseıi sh. 151 den naklen a.g.e. sh. 14).
(... Fakat bu itikadlar, Japonya nın-muasırlaşmasına engel olmadı. Büyük bir
kimya fabrikası, ayni zamanda şjnto rahiplerini de kullanır. Bir sun'î inci
şirketi^ midyelerin ruhu için, âyinler tertip eder» (Sieburg'un eserinden naklen
a.g.e. sh. 15).
88
KADİR MiaiROÖLU
LOZAN KAFHR Mİ. HEZtMET Mİ?
S9
Garb Âlemi ile sırf tekniği almaya münhasır bir alış - verişten ötesinin
tehlikelerine işaret ettikleri malûmdur. Hakikaten Türk ve Müslüman kalmak
şartıyla Garp Âleminin kaydettiği teknik terakkiyi memlekette gerçekleştirmeye
milletimizin ne dini, ne örf ve âdetleri ve ne <le maşerî viö-danının
temayülleri maniydi. Çünkü Türk Milletinin ruhu, asırlardan beri ilmi, hikmeti
«Müslümanların kayıp ma,lı> telakki eden islâm ile yoğrulmuştur. O'nunla telif
edilemeyen veya ona mutabakatı isbat edilememiş bulunan hiçbir şeyi kabul
etmemek milletimizin fâ-rik vasıflarından biridir. Üstelik Islâmdaki içtihat
bolluğu sebebiyle her «doğru ve güzel» olanın onunla telifi de mümkündü. Bu
gerçeği Türk ve Müslüman olmadığı halde gayet vazıh bir surette tesbit eden Sava
Paşa diyor ki :
*tş t e bütün bunlar içindir ki, bu mütevazı mesaiyi yeni bir görüş ufku
açacağından iftihar duyarak Avrupa ulemasının ıttılaına arzediyor ve bununla
dikkat nazarlarım Muhammedi hukukun menabiine ve bu hukukun ne meretle vücuda
geldiği hususuna çekebileceğimizi ümid ediyoruz.
Teb'alan arasında birçok müslüman bulunan siyasî devlet ricali bu kitapta tslâm
içtimaî teşkilâtının bütün esaslt kaidelerini muhtevi bulacaklardır.
Bugün Fransanın mukadderatını idare edenler meşgalelerinden vakit ayırarak bu
kitaba bir göz atacak olurlarsa, Muhammedi olan akvamın idaresi için lâzım olan,
sırrı, iki hakikat şeklinde tebarüz etmiş bulacaklardır, ki bu iki hakikat,
Cezair müslümanlarının ne suretle idare edilmeleri lâzım olduğu yolunda umumî
efkârı ve matbuatı işgal etmeye başlıyan meselenin çözülmesine yol aça-
caktır. Bu hakikatlerin nelerden ibaret bulunduğu su suretle telhis olunabilir:
1 — Müslüman, ne kadar itikadı zayıf olursa olsun, din değiştirmediği takdirde
hiçbir hâdisenin sihhata mu-rakin olup olmadığına o hâdise
islâmileştirilmedikten son-ra inanmaz. Zira müslümana göre bir şeyin sıhhate
muhalin bulunması ve onun doğru telâkki edilebilmesi için muhakkak surette dinen
emredilmiş, bulunması, Allah'ın ke-lâmvna veya Peygamberin sünnetine, yani dinin
bu iki te-tnel taşından birisine istinad ettirilmiş olmaları lâzımdır.
2 — Bütün kaziyyelerin islâmileştirümek suretiyle dini temellere istinad
ettirilmesi ve bin netice bu hakikat-lerin yalnız kabulü değil, aynı zamanda
riayet olunması mecburiyeti altına sokulması da, Muhammedi Kanun'da-
kimenbalarınmebzuliyeti dolayısiyle, güç bir mesele değildir.
Müslüman da şâir fertler gibi günahkâr olabileceği gibi, cürüm islemek suretiyle
insanların en bayağı derecesine de düşebilir. Fakat bütün bunlara rağmen yine
müslüman olarak kalır. Islâmiyefte hakikî surette din değiştirmek âdeta
meçhuldür. Müslüman, islâmileştirilmz-miş olan bir kanuna mutavaat ederek, kendi
kudret ve kuvvetini gösteremediği müddetçe bu kanuna zahiri şekil' de mutavaat
edebilir. Kanunun esaslı bir kaidesine göre bu cebir altında bulunma keyfiyeti,
din değiştirme keyfiyetini ortadan tamamiyle kaldırır. Kudretlendiğini hisseder
etmezdir ki, Allah'ın Kelâmına ve Peygamberin 8ün-netine istinad ettiği isbat
edilememiş bulunan bir kanuna itaatten uzaklaşmak, müslüman için farz olur.
Cebir kaidesiyle müslüman vicdanı her nevi şiddete karşı himaye, edilmiş, şâir
dinlerde olduğu gibi din uğrun-
00 KADİR MI9IRO0LU
da ölüm, asgari hadde indirilerek din değiştirme hususu da imkânsız bir hale
konulmuştur.*110
îşte bu suretle ifade edilmiş olan gerçeğin tecellisiyle-dir ki, bugün
Türkiye'de her türlü ihmal ve ihanete rağmen tasfiye edilememiş olan millî şuur,
eskisinden daha cardı bir aksülâmel halindedir. Bu durum bütün zahiri
mücadelelere tesir ederek -kül altında ateş gibi- gitgide gelişmekte, yannm
mes'ut Türkiyesine vücud vermeye doğru ciddî bir gelişme kazanmaktadır. Artık «
t n k i 1 â p yobazlığı » mahiyetindeki yıldırma ve tehdit yay-garalanyla vatan
çocuklarının -hiç olmazsa bir kısmınm-ifsadı ve onların din ve an'aneleri
hususunda şüphe ve tereddüde şevki mümkün değildir. Daha şimdiden garbhlaş-ma
hareketleri başladığından beri bu hareketin leh ve aleyhindeki zümrelerin hakiki
mahiyetleri anlaşılmaya başlanmıştır. Gerçekten resmî beyanların hilaf ma birçok
«hâin» ilân edilenlerin «kahraman», «kahraman» ilân edenlerin ise «hain»
oldukları tebey-yün etmeye başlamıştır.
Tanzimatla başlayan kendinden kaçma siyaseti karşısında muhafazakârların bu
lüzumsuz fedakârlıklar hakkındaki itirazlarına" kulak verilse ^e teknik terakki
için «Millî unsurlar» dan vazgeçmek yerine bilâkis
(56) Sava Paşa İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd. C. I. Ankara 1955,
sn. 14 _ 15.
(57) Muhafazakârların garpten alınacak «Teknik u n -surlar»a karşı
olmadıklarını, ancak bunu almak için kendi « m i 1 1 t » ve «manevî»
kıymetlerimizin inkârı icabetmedigini üstelik böyle bir hareketin vahim
neticeler tevlit edeceğini İstiklâl Marşı Şairi Mehmet Akif'in şu mısraları ne
kadar güzel aksettirmektedir :
LOZAN ZAFER MI. HEZİMET MI?
91
onları muhafaza etmenin lüzumu kabul edilseydi hiç şüphesiz Japonlardan daha
kabiliyetli olan Türk Milleti, muhakkak ki onlardan çok daha büyük
muvaffakiyetler kaydedecekti. Fakat dış düşmanlarımızla işbirliği halindeki
dahilî hâin ve gafillerin uzun zaman millet mukadderatına hakim olmaları,
Türkiye'de dehşetli bir buhrana sebep olmuştur. Bu suretle her sahada acı bir
«Tezatlar Diyarı» haline gelen Türkiye'nin huzur, sükûn ve emniyetten mahrum
elim manzarası her vatanseverin yüreğini sızlatmaktadır. Osmanlı Devletinin
azametli tarihini, ölümsüz mısralanyla terennüm eden büyük şair Yahya Kemal Bey,
Türkiye'nin «Garblılaşma» hareketleri yüzünden nasıl «millîlik» ten uzaklaşarak
her sahada kendisini inkâr eylediğini bakınız ne güzel ve mukayeseli bir surette
tasvir ediyor:
«... latedlm sonrat neden böyle Japonlar yüksek? Nedir esbabı terakkisi?
Yakından görmek. Bu uzun boylu mesâi, bu uzun boylu sefer> Bir kanaat
verecekmiş, bana dünyada meğer. O kanaat da şudur :
sim terakkinizi siz,
Başka yerlerde taharriye heveslenmeyiniz, Onu kendinde bulur yükselecek
millet ; Çünkü her noktada taklid ile sökmez hareket. , Alınız ilmini Garbın
alınız san'atini. Veriniz hemde mesâinize son sür'acini ; Çünkü kabil değil
artık yalamak bunlarsız ; Çünkü milliyeti yoH, san'atm) ilmin, yalnız, İyi
hatırda tutun ettiğim ihtarı demin: Bütün edvar-i terakkiyi yarıp geçmek için
Kendi «mahiyyet-i ruhiyye» niz olsun kılavuz. Çünkü beyhudedir ümmid-i selâmet
onsuz. Mehmet Akif Ersoy
92
KADİR
— «Ah! Büyük cedlerimiz! Onlar da Galata, Beyoğlu gibi frenk semtlerinde
yerleşirdi
Fakat yerleştikleri mahallede Müslümanlığın nuru belirir, beş vakitte ezan
işitilir. Aşmalı minare, gölgeli mescit peyda olur sdkak köşesinde bir türbenin
kandili uyanır, hasılı o toprağın o köşesi imana gelirdi, Beyoğlunu ve Galata'yı
saran yeni yapıların yığını arasında o mescitlerden, o türbelerden bir ikisi
kaldı da gördük ki; cedlerimiz o kefere frenk mahallelerinin toprağına böyle
nüfuz ederlerdi. Biz bugünün Türkleri, bilâkis Şişli, Nişantaşı, Kadıköy, Moda
gibi küçücük bir şehri andıran yerlere yerleştik, fakat o yerler Müslüman
ruhundan âri, çorak ve kurudur. Bir Üsküdara bakınız,' bir de Kadıköyüne, Uskü-
dann yanında, Kadıköy Tatavlayı (*) andırır. Eski Türklerin ruhları ile yeni
Türklerin ruhları arasındaki farkı anlamak isterseniz bu son asırda peyda olan
semtlerle istanbul içlerini mukayese ediniz. Medenileştikçe Müslümanlıktan
çıktığımızı tabiî ve hoş gören eblehler uzağa değil Balkan devletlerinin
şehirlerine kadar gitsinler. Görürler ki, baştan başa yenileşen o şehirlerin her
tarafında çan kuleleri yükselir, pazar, yortu günleri çan sesleri işitilir.
Manzara halkın dinini ve milliyetini hatırlatır. O şehirler bizim yeni
semtlerimiz gibi millî ruhtan âri değildirler. Artık Türk Milletinin ruhu bir
rayiha gibi uçtu mu? Hayır büyük kütlede yine o ruh var, fakat #biz son nesil
bir sürü gibi büyük kaafileden uzaklaştık kaybolduk, fakat daha uzağa
gitmiyeceğiz, döneceğiz, tekrar büyük kafileye iltihak edeceğiz, yeni tarzda
yaşayışla cedlerimizin diyanetini mez-cedip, bizi bu çoraklıktan, bu
karanlıktan, bu ufunetten kurtaracak mürşidler, şairler, edipler, hatipler
yetişmedi
(*) Tatavla; Bugünkü Kurtuluş semti.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ? 03
fakat gayet tabiî bir revişle büyük kafileye kendi kendimize döneceğiz.»"
Bir şair sezişiyle daha 1922 yılında kaleme alınan bu yazıda ifade edildiği gibi
milletin «Kendi kendine dönüşü» maalesef henüz tahakkuk etmiş değildir. Üstelik
o tarihten hemen bir iki sene sonra imzalanan «Lozan Muahedenamesi» gibi bir
menfî âmilin temin eylediği imkânla bu dönüş, âdeta imkânsızlaştırılmak
istenmiştir. Gerçekten Tanzimattan beri devam eden garbklaş-ma hareketinin bir
fiyasko olduğu anlaşılmış bulunmasına ve milletin, Birinci Cihan Harbi'yle
sürüklendiği badireden ancak «millî ve dinî» müesseselere sanlmak suretiyle
kurtulabilmiş olmasına rağmen, millet mukadderatını eline geçirenler vaziyeti
takdir edemeyerek garblı-Iaşmadan rücû için bir esbab-ı mucibe teşkil etmek
lâzun-gelen millî mücadelenin, şahıslarına sağladığı otoriteyi aksine, daha
fazla garblılaşmak için kullanma yoluna gitmişlerdir.
ı
Yunan askerinin İzmir'e çıkmasını-müteakip tuğyan eden «Dinî ve millî heyecanı
»nı temsil üslûbu ile işe başlayan M. Kemal Paşa, zaferden önce bilfarz Sakarya
Muharebesi arefesinde müstakbel plânlarım ifşa ederek garbülaşma yolunda daha
sert adımlar atacağını ilân etseydi zaferi temin edebilir miydi? Eğer islâm
yazısını, islâm kıyafetim, islâm kanunlarını ilh. değiştirerek kendinden evvelki
garbülaşma taraftartarının, asla cür'et edemedikleri mevzularda millî ve dinî
müesseseleri kanla yıkıp bunların yerine garbtalki muadillerini ikâme edeceğini
açığa vursaydı; etrafıntia ayyaşlık ve cinayet-
(58) Yahya KEMAL — Aziz istanbul (Ezansız Semtler) — fo-tanbul 1964 sh. 122 .
123.
91
KADİR MISIROÖLU
lerle iştihar etmiş bulunan birkaç pespaye yaverinden başka kimi
bulunabilirdi?
Bu hakikat, milletin bir noktaya tevcihi için mûlî ve dinî tefekkür ve tahassüs
istikametinde hareket etmekten başka bir çare bulunmadığını gösterdiği halde
bu gerçeği kavramakta acze düşen Cumhuriyet ricali, harp içinde bir nevi sahne
artisti gibi «millî görüş mümessili» tavrı alarak harpten sonra daha
şedit bir garblilaşma taraf tarhğıyla ortaya çıkmışlardır.50 Bu tarz-ı hareket
kendilerinin fikir ve ruh itibariyle sağlam olmamasından mı, yoksa gizli bir
düşman tazyikinden mi veyahut da her ikisinden birden mi doğmuştur? Bu nokta
eserimizin manevî kayıplar üzerinde duracak olan üçüncü cildinde tafsilatıyla
arz ve ifade edilecektir. Burada şu kadarını söyleyelim ki, millî mücadeleyi
müteakip ortaya çıkan ve garbhlaşma hareketlerinde en müfrit bir safhayı
teşkil eden hareketlerin hukukî ve siyasî kaynağı Lozan olmuştur. Bu yüzdendir
ki, böylesine aşırı bir garplılaşma hamlesinin daha vazıh bir surette
anlaşılabilmesi için «Lozan» üzerinde bir nebze duralım.
(59) Zaferden sonra, hristiyanlann, yazılarını^ rakamlarını, resmî hafta
tatillerini, yılbaşılarım, kıyafetlerini, kanunlarını ilh...... alarak Türk
Milletini ismi konmamış bir
«Hristiyan> kitle haline getirmek istikametin, deki müthiş garp hayranlığı ve
İslam düşmanlığı ile iktifa edilmeyerek Anayasaya sarahaten (Devletin dini
HRtSTtYANLIKtır!» tarzında bir madde konulmak istendiğine dair KAztm Karabettir
Foça'nın henüz neşredilmemiş inkilâplar devrine ait'hatıratından naklen Yeni îs.
tanbul Gazetesinin, 4 Kasım 1970 tarihli nüshasında verilen, tafsilâtı hayret ve
dehşetle okumanız cidden tavsiyeye şayandır.
LOZAN ZAFER Mî. HEZİMET Mİ?
95
LOZAN
Hıristiyan Dünyası için Lozan Sulh Konferansı, yıllardır ruhumuzda
derinleşmekte olan aşağılık duygusunun hasad mevsimi olmuştur. Zira bu aşağılık
duygusu madden en zayıf bir zamanımıza rastlamış obuasına rağmen «Millî
Mücadele» gibi muvaffak bir eser ortaya koyduğumuz halde asla zail olmamıştı.
Çünkü Tanzimattan beri telkin ve tekrar edilen yanlış görüşlerin zebûnu olan
yarı münevverler Şark - Garb muhasebesini yapabilecek sivil terbiye ve ilmî
kifayetten mahrumdular. Millî mücadele esnasında ortaya çıkan dinî ve millî
hissiyata tâbi olmanın büyük fai-delerine rağmen, garbhlaşma hareketlerindeki
gaflet ne yazık ki, daha da şiddetlenerek temadi ettirilmiştir. Zira, Garb
Alemine kayıtsız ve şartsız teslimiyet Lozan'ın ruhunu teşkil etmiştir. Şeklî
bir istiklâl ile Dünya milletleri arasında bizi de tekabbül etmiş görünen
garblılar, yaptıkları gizli anlaşmalar ve aldıkları peşin taahhüdlerle tarihî
şahsiyetimizi bertaraf edecek eiddî bir imkâna nail olmuşlardır. Gerçekten o
güne kadar garbhlaşma istikametindeki hareketlere arız olan «tereddüt» ve
«cesaretsizlik» Lozan'dan sonra yerini bütün dinî ve millî müesseseleri
istihkar eden dehşetli bir «despotizm»e terketmiştir. Garba kayıtsız şartsız
teslimiyet çığırını açan Lozan'ın bu ruhunu Lord Gürzon'un şu sözleri açıkça
ifade ve ifşa etmektedir :
.«— Türklerin hayat ve istiklâllerine herkes hürmet' kârdır. Türkiye'den
istirhamım tekrar inkişaf edebilmesi için serbest Türkiye'nin bizimle birlikte
hulûs birliğiyle çalışmasıdır. Böyle bir Türkiye dünyanın hürmetine lâyık-olur.»
KADİR MIOTROflLU
Bu «hulûs birliği» Lozan'dan sonra Türk Milletinin kaderinde vâki birçok
değişiklikleri izah edecek bir anahtar sözdür. Artık, Türkün bir daha kendisine
dönmesini imkânsız kılacak ölçüde millî hasletlerinin manen tahribinin âmili, bu
sözü söyleten fikir, rey ve his beraberliğidir. Bugün, böyle bir teslimiyeti
temsü edip te asırlarca bir vilâyetimiz olarak bulunmuş Yunanistan'a karşı dahi
şahsiyetli kalamamış olan inönü'nün -sırf solculara bir tâviz vermiş olmak için-
«Amerika karşısında şahsiyetli bir siyaset takip etmek» gibi bir iddiayı diline
dolamasının manası hazindir.
Burada onun iktidarı devrindeki bu «hulûs beraberliği» nin tezahürlerini
münakaşa edecek değüiz. Bunların hepsi milletin göeö önünde cereyan etmiştir.
Yalnız şu kadarını söyleyelim ki; bu ekip de, daha önceküer gibi sadece Garptaki
teknik terakkiyi memleketimizde gerçekleştirmeğe matuf hamleler yapacakken
aksine Türkün fcen-d> kendisini inkâra müncer olacak hareketlere devam
etmişlerdir. Milliyetin müşterek bir duygu ve fikir beraberliğine muhtaç olduğu
kaale alınmayarak Türklerin ruhunu asırlarca yoğurmuş olan Islama cephe
alınmıştır, tnönü ve ekibi tarafından islâm ve onun masum taraftarlarının maruz
bulundukları baskı cümlenin malûmudur. Hıristiyanlar sokaklara kadar âyin
gulgulelerini taşınrken ses çıkarmayan bu ekip, şurada burada Müslüman grupların
en ufak ve meşru dini davranışlarını hoş görmemiş ve en ağır şekilde
cezalandırmıştır. Fakat unutulmuştur ki Türkün asırlardan beri İslâm ile
yuğrulan ruhuna gayrı Islâmî her davranış yabancı gelecek ve tasvibe mazhar
olmayacaktır. Nitekim, İnönü'nün çok partili hayata geçtiğimiz günden beri
girdiği her seçimi kaybetmiş olması bu gerçeği doğrulayan bir vakıadır. Bu
neticeyi, büyük halk kit-
LOZAN ZAFER Mî. HEZİMET Mi?
97
leşinin, her türlü ifsad edici telkine rağmen, - bir takım sözde okumuşlar
derecesinde - yamltılamamış • olmasına borçluyuz. Gerçekten Türk umumî efkârı,
fevkalâde hallerde çok kere hislerine tercüman olacak dirayetli bir «baş»
bulamadığından gerekli aksülâmeli göstereme-mişse de hiç olmazsa «isabetli
teşhis» ve «pasif mukavemet» ile zararı bertaraf etmeye ve böylece maddî ve
manevî varlığını korumaya çalışmıştır. Bu gerçeğin tarihimizdeki en son misali,
halkımızın ¦ Kemalist İnkılâplar» a karşı gösterdiği sabırlı mukavemettir. Uç
yıl süren Türk - Yunan harbinde şehid plan vatan evlâtlarının âdedi - resmî
istatistiklere göre - on bini bulmadığı halde, Kemalist înkilâplan
yerleştirebilmek için beşyiiz binden ziyâde insan telef edilmiş olması bu
«mukavemetli izaha kâfi gelse ga-rektir.»0 Türk Milletinin «din ve tarih şuuru»
na aykın bularak eline geçirdiği her fırsatta « red > le karşıladığı Kemalist
İnkılâpların hukukî ve siyasî mesnedinin LOZAN olduğunu birçok kereler
tekrarlamış bulunuyoruz. Gerçekten Lozan müzakerelerine
(60) Bu müthiş rakam mübalâğalı zannedilmemeli'Jir. Hakikat, te^ «Kuva-yı
Millîye» yi eski ittihatçılığın hortlaması mahiyetinde telâkki eden bâzı vilâyet
ve kasabaların isyanları ve garktaki tenkil hareketleri gi'ol ekserisi «dini
his-ler> den doğan kıyamların bastırılmasında, bazı sun'î <suikast>
tertiplerinde, şapkaya karşı gösterilen aksüla. meller de inkılâba, «gözdağlari»
ndan bir «hayat hakkı» sağlamaya1 çalışan «istiklâl Mahkemeleri» nin asıp
kestiği masumların âdedi muhakkak ki yarım milyondan çok fazladır. Ancak bu
mes'elenin esas mevzuumuza alâka nispeti burada tafsilât rermeyi
gerektirmediğinden kısa kesiyoruz.
F : 7
KADİR MISIROÖLU
LOZAN ZJ
ikin onu
dir
tire
ver-mia
edi; yor
sal
riy-ta» di»
za
lum sone—
diî
ve
bi-
—ci murahhas sıf atiyle kaülmış bulunan Dr. Rıza Not _zn bu mahiyetini şu
cümlelerle açıkça ifâde etmekte-
tîmzayı bastık. Artık bence buhranlarla yaşayıp bi-jğimiz, bazan hayâl olup
elimizden uçan sulhu millete
dik. Hem de büyük bir kâr ile, büyük bir şerefle» Ney-bu «(kâr ve şeref»
olan şey? merak mı
çorsunuz? Buna kendisi müteakip cümle ile cevap veri-
«Türkiye'nin dokuz asırlık (Selçuklu ve Osmanlı) he-zainı görmüş, tasfiyesini
yapmıştık!...* "
Yalnız bu kadar olsa!.. O'nun hiç bir teklif ve mecbu-st olmadan Avrupa Kanunu
Medenilerinden birini kabul Jıhüdüne" ne denli teşne bulunduğunu kendi ağzından
Heyince dehşete kapılmamak imkânsızdır.
*Bu esnada îsmet, İstanbul Hükümetinde Adliye Ne-
—eti Mezâhip Müdürü ve bu memuriyette uzun zaman bu-
-ımuş olan Baha Bey'i getirtmiş. Geldikten sonra bana
»jledi. Bu zatın fikirlerine müracaat edeceğiz. Patrikhâ-
işini iyi biliyormuş. Birkaç gündür Şato'ya celseye gi-
> gelirken bizim otelin koridorlarında ciğer gibi ktrmız\
büyük bir fesi, ayağında arkası mahmuzlu fotin kundu-. uzun boylu ve ihtiyar
birini görüyordum. Numunelik şeydi. Nazarı dikkatimi celbetmişti. Tabiî frenkler
ona
Hatıratım C. III. İstanbul
(61) Dr. Rıza NUR — Hayat ve 1968, Bh. 1242.
(62) Bakz. Dr. Rıza NUR a.g.c şh. 1056.
«Bizim sûkomlsyonda hrisüyanlann evlenme, miras işleri vjj. hakkında Yunanlılar
ve diğerleri kıyamet koparıyorlar. Ben bunlara Avrupa Kanunu Medenisini aynen
Utbih etmek üzere olduğumuzu söyleyerek cevap veriyorum.>
bir turist olarak bakaç sormağa bile vakit bu Bey'i getirttim. Baktın, li,
Seniyüddin gibi bir müzakereye başladık. 1 işinde mütehassıs ölme malûmatı
vardı. Kend\ medeni mes'elesine şid rı da Hıristiyanlar ile e ti.* Dedi. Ben de:
*tstt le türk kızlan hıristiya ri de Hıristiyan kızlar, Hıristiyan kalmamış ol
Fakat bu zat pek ¦ na girmiyor. Patrik m imtiyazlarına sahip oh bir memuru olup
asker sim ve emsalini şiddeı Gördüm ki beyni bit j zümiyet-, ne ahmakltk. >
paratorluk yıkılmamış, yadan bihaberdir. Nas ziyetten dışarı çıkamıy istifade
mümkün değil ri domuz sürülmüştür Sade rafadan yumurte Açlıktan ölecek. tsmeV m%
iade etmesini söylt sonra kendi gitti, lştt
ismet benim kam bunda büyük iyilikler Türk ruhunu verirsek
100
KADİR MI9IRCML.U
kocalarını, hiç olmazsa çocuklarım türk yaparlar. Mutaassıp rumlar, kızları
yetişince türkle evlenmesinden korka* rak kızlarını alıp Yunanistana hicret
ederler. Bu suretle İstanbul'da kökleri kesilir. Vaktiyle Şeyhülislâm Vâni
Efendi zamanında Türkler htristiyan kızları ile müslüman etmeksizin
evleniyorlarmış. Rum patriki görmüş ki rumlar bitiyor, Vânî Efendiye rüşvet
vermiş, ondan şöyle Mr fetva almış: €Üu kadınlar gebelik esnasında domuz eti
yiyip şarap içtiklerinden bu çocuklar müslüman olamaz.» Bu suretle bu evlenmeyi
hükümet men etmiş. Bu meVun Şeyhülislâm bunu yapmasaydı, Türkiyede bugün
hıristi-yan bulunmazdı. Devlet çektiği binlerce belâları görmez ve-böyle
yıkılmazdı. Fecisi şu ki buna yanan ben şimdi de bunun faydasın*
anlatamıyordum,»0*
Bu satırlardaki dinî ve tarihî yanlışlara mı yoksa milletin talihine mi
yanarsınız bilmem!...
Lâikliği bile ilk defa kendisinin ortaya attığım söyle-yon84 Dr. Rıza Nur'un,
Lozan Muahedenâmesi sırasında bu kadar «frenkmeşrep» olmayı «Türkçülük» le nasıl
bağdaştırabildiği gerçekten şaşılacak bir şeydir. Ne yazık ki «Hayat ve
Hatıratım» isimli eseriyle gerçekten büyük ve tarihî bir hizmet ifa eden Dr.
Rıza NUR, bu fikirlerini daha sonraları da muhafaza etmiştir.
1938 yılında Nadir Nadi'ye verdiği cevapta : «Lozan zabıtnamelerinde benim
firenklere Avrupa Medenî Kanununu aynen alacağımızı söylediğim görülür..
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
101
(63) Dr. Rıza NUR, a.g.e. sh. 1057-1058.
(64) Dr. Rıza NUR, a.g.e. sh.6U
Benim «Türk tarihi» nde şapka, medrese ve tekkeler için yazdıklarım
okunsun!...»»5 demektedir
Biz de bu eserin ilk basınımda henüz mezkûr hatıratı yayınlanmamış olduğu için
onu pek fazla methettiğimizi itiraf etmeliyiz. Ancak Dr. Rıza Nur'un bu aşın
alafrangalığı bir yana bırakılırsa gerçekten birçok meziyetleri olduğu da
muhakkaktır! Alafrangalığa gelince yalnız o mu? Başta İsmet Paşa olduğu halde
aşağı yukan bütün hey'et ayni halet-i ruhiye içinde idiler. Bunun tafsilâtım
yani hey'ete dahil olanların ruh ve seciyelerini ilerki sahifeler-de ferd ferd
ifade edilmiş bulacaksınız. Burada Dr. Rıza NUR'un bazı fikirlerine temasımız
Lozan'ın «Türk ve İslâm» ruhunu teslim alan bir «haçlı galebesi» olduğunu
belirtmek içindir. Böyle olduğundandır ki, bütün aşın garplılaşma taraftarları,
«Lozan» etrafında adetâ bir «efsâne» icad ederek, onu göklere çıkarmakta yanşa
girmişlerdir. Bu hudutsuz ve bayağı mübalâğalarla sayfalarımızı kirletmek
niyetinde değiliz. Ancak kimlerin Lozan'a methiye düzdüklerinin anlaşhabilmesi
için sadece bir tanesinin Lozan vesilesiyle serd ettiği bir iki fikri
dikkatlerinize arz etmek isterim :
«Fatih İstanbul'u aldıktan sonra, hem katolik Papa'-nın, hem de ortodoks
PatrikJin Hristiyanlığı kabul teklifleri karşısında kaldı. Birinin teklifini
kabul ile diğerini kendisine düşman edecekti. Hem de muzaffer bir dinin
kuvvetiyle yürüyen bir padişah ve kumandandı. Mağlûp ettiklerinin dînini kabul
etmesi belki de o vakit bile mûs* küldü. Kabul edeydi vakıa o vakit de Türk
Milleti bütün âlemin efendisi olacaktı.
(65) Dr. Rıza NUR •h. 2028.
TUrkbilik Revüsü s. 8 İskenderiye 1938,
102
KADİR MI9IROÖL.U
Hicretten yüz sene sonra, sırf bir maddî menfaat sa-ikasiyle ve ezcümle
ulularının emir ve kumandası altında, hep birden bu yeni asalete intisap eden
Türkler on bin senelik milliyetçiliklerini yeni bir ümmetçilik politikasına feda
ettiler.
tik defa maddî bir alâka olan din git gide Türklerin yegâne maneviyatını teşkil
etti. Bu tarihî hakikati anlamak için acaba MicheleVin manevi kaygılarına hak
vermekten ise Kari Marrfın tarihî maddiyatçılığma daha fazla ehemmiyet vermek
doğru olabilir mif Her halde Sevr es felâketine kadar bizi sürükleyen fecî
akıbet bu sualin cevabını hazırlamaktadır.
tşte bu, muazzam, müthiş, gayrı hissi, sırf menfaat üstüne müesses fırsatı, her
neden ise kaçırdıktan sonra, bari Fatih, yapılması lâzım gelen şeyi iltizam ede
idi. Yani gayri müslim Osmanlıları bir emri ile islâm ile müşerref kıla idi.
Bosna ve Hersekte, Arnavutlukta başladığı İslamcılık siyasetini bari bütün
ülkesinde şiddet ve kat'iyetle takip edeydi. Hasılı dini yalnız manevî bir gaye
değil, bir defi da maddi bir vısatı diye telâkki edeydi. Hayır, bunu da yapmadı.
Defterdar efendinin hıristiyanlar da îslâm olursa vergi azalır, devletin
hazinesi boş kalır diye hasis bir menfaat için mırıldanmasını duyduğu halde
Fatih asırlarca torunlarının başına musallat ettiği püsküllü belânın fecaatini
göremedi. Zaten İslâmiyet hep böyle lıarekeli emrediyordu. Gayrı müslümlere
verdiği fermanlar i/p, Rum Ortodoks Patrikhanesine, hattâ Bizans
İmparatorlarının tanıdıkları hak ve salâhiyetlerden fazlasını bdhşeU mekle
Fatih, hiç de dürbin olniadığmı, hazırdaki menfaatel istücbali feda eder bir
devlet adamı olduğunu, her ne del nirse densin, Hıristiyanlığa ve hıristiyanlara
karşı büyükî
LOZAN ZAFEH Mİ, HEZİMET Mİ?
103
bir meyli olduğunu pek açık bir surette, hattâ bizim aleyhimize olarak, ispat
etmiştir.
Bu patrikhane fermanları yetmiyormuş gibi, bir de Venedik ve Cenevizlilere, bol
keseden bahşettiği fermanlar ile, başımıza asırlarca belâ kesilen
Capitulations'lar ile de devletini, hükümetini ve milletini, daha tâ ilk mes'ut
gününden itibaren, felce uğrattı, bunların ölümlerini Jıazır-ladı.
Fafcjta Fatih İstanbul'u almakla pek güzel topraklar kazandı. Belki de
îstanbulsuz bir Osmtınlı devleti asiyaî bir memleket olacaktı. Türk hiç
avrupalılaşmıyacaktı. Fakat inkâr edilemez ki^lstanbulu almamız bile terakki
etmemize yardım etmemiştir. Maddî terakki yerine İstanbul Türk'e az kalsın öz
seciyesini, gayesini kaybettiriyordu. Biz Bizanshhk zihniyetinden pek güç
kurtulabileceğiz. Da-marlarımızdaki öz Türk kam. mukavemet etmiyeydi, çoktan
beri Fatihin Bizanslilığıra kurban gitmiş olacaktık.
Gerek İstanbul'da ve gerek bütün yeni ve büyük ülkede hıris-tiyanları aşın bir
surette himaye ederek Osmanlılığı yeni baştan kurarken, Fatih, devletin ve
hâkim, milletin ruhunu, Bizansm mavi ve yeşillerinin âdi politikacılık
b'ıd'atlarını almakla, ne dereceye kadar muazzep ettiğini anlıyamamıştu
Fatihin gayrı millî harekeüerile âdeta manen Rumlar galip ve Türkler,mağlûp
oldular. Az kalsın Türklüğün pak benliği bu Osmanlılık çamuru içinde boğulup
kalacaktı.
Fatih bir günlük siyaseti için bütün istikbalini, eserini, torunlarını berbat
etti. Gayesini demiyoruz. Çünkü yalnız büyük bir devlet kurmak, milyonlarca
insanı esir gibi kullanmak, Türklerin öz haklarını gayrı müslümlcre feda etmek
bir gaye değildir.
104
KADİR MI9IRO0MJ
Fatih Türkü değü, evvelâ kendisini, sonra osmanlt devletini, daha sonra da
dinini düşünüyordu. O din ki tâ Hasreti Muhammed zamanından beri istimam eden
gayrt müslinüere İslamlardan daha iyi bakıyor, devlet işlerine karışıyor,
ümmetçilik edeyim derken Türk'ün hak ve menfaatlerini feda ediyordu.
Fatih, fani olan kendisini, sun'î olan Osmanlılığı, ümmetçi olan dinini
düşüneceğine biraz da kuvvetinin ve mevcudiyetin asil ve esasını teşkil eden
asil iptidaî maddeyi, Türkü düşünseydi, her halde, osmanMar devrinde, nahak yere
başımıza gelen, bin bir türlü felâket gelmezdi.
Bu güzel memlekette bir din, bir millet, bir gaye olurdu ve ezcümle Mustafa
Kemal'in en büyük eserinden çok evvel lâiklik tessüs ederdi.
İslâm devletlerini birer birer zevale sevk eden, müs-lümanları asırlardan beri
geride bırakan, hükümetin işini hercumerc eden, maarife, sanayie, terakkiye mani
olan, Osmanlıları mütemadi bir aciz ve zafa düşüren Türklerin belini büken hep
bu din ve devlet işlerinin birleşmesi olmuştur.
İşte Christophe Colomb'm meşhur yumurtası hikâyesine benzeyen bu lâyıklık
bedahatım gören, anlayan ve bize kabul ettiren Gazi Mustafa Kemaldir.**6
Bilmem bu sarhoş kusmuğundan beter hezeyanlar ve pespaye dalkavukluk ömeSklerini
çoğaltmaya lüzum var-mı? Bütün bir ücreti peşin ödenmiş veya para ve mevki
olarak ücrete istihkak için resen ibda <!...) edilmiş «Lozan nâme» lerin
müşterek vasfı; evvelâ sevr sulh projesini ele alarak Lozan'ı üstün göstermeye
çalış-
(66) Suphi NURİ — Sevres re Lausanne 6 - 7.
İstanbul 1934, sh.
LOZAN ZAFER Xt, HBZ1MBT Ulf 103
maktır!. Biraz da bu «Sevr» kıstasının nasıl bir «geçmez akça» olduğunu
belirterek bu bölüme nihayet verelim::
LOZAN'IN DEĞERLENDİRİLMESİNDE YENÎ VE YEGANE MA'KUL KISTAS :
MISAKI Mil AA
Resmî ve hususî şahıs ve müesseselerin bugüne kadar Lozan'ı medhü sena için
kullandıkları müşterek taktik onu ölü doğmuş bir «Muahede Projesi» olan «Sevr»
ile mukayese olmuştur. Gerçekten Lozan mu-hedenâmesi Sevr Muahede Projesine
rağmen bazı noktalarda üstünlükler ihtiva etmektedir. Fakat Lozan'ın Sevr'e
nazaran daha iyi olması onun makbul ve muteber kabul edilmesi için kâfi bir
sebep değildir. Çünkü :
a) Mukayese edilen* Sevr» ile «Lozan» nı mahiyetleri ayni değildir. Bunların
birisi sekiz ayı mütecaviz bir zaman içinde karşılıklı ı mücadele ve
münakaşalarla tekevvün etmiş ve usulüne uygun olarak alâkadar bütün devletlerce
tasdik edilmiş, Devletler Umumî Hukuku Prensipleri muvacehesinde tam bir Muahede
olduğu halde, diğeri teklif safhasından ileriye geçememiş ve bir proje olarak
kalmıştır." Çünkü bu muahedenin usulen tayin edilmiş murahhaslarca imzası onun
tam bir muahede olarak kabulü için kâfi bir sebep değildir. Murahhasların
imzasını müteakip alâkadar devletlerin iç hukuk kaidelerine
-------;----------------------------„*ı—,--------- ¦ ;
(67) Ord. Prof. Dr: Charles Crozat'; Devletler Umumî Hukuku -- İstanbul 1950 C.
I. »h. 399 — M. Kemal Paşa — Nutuk — Ankara 1927, sh. 40S-404 — İnönü'nün
Hâtıraları (Lozan kısmı) Ulus Gazetesi 24 Temmuz 1968 tarihli nüsha.
106
KADİR MI9IROCLU
t,O7.AN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
107
göre bu metnin selâhiyetli makamlarca tasdik ve kabulü şarttır. Halbuki Sevr
Muahede Projesi Murahhaslarımız tarafından imza edildikten sonra o günkü Hukuk
Nizamımıza göre onu tasdik etmesi gereken en yüksek icra makamı olan Padişah
tarafından da tasdik ve kabulü şarttı. Gerçi padişahtan evvel Muahedeyi Müzakere
ile mükellef bulunan «Meclisi Mebusan» di. Fakat, o sırada Meclis fesh
edilmiş ve yeni Meclis de henüz teşekkül etmemiş bulunduğundan Sultan Vahideddin
merhum böylesine ağır bir mes'uliyet ifade eden bir muahede için memleket
münevverlerinin fikirlerini öğrenmek maksadıyla «Saltanat Şûrası»
adiyle bütün ileri gelenleri toplamış ve onlara artık her biri vatandan firar
etmiş bulunan İttihatçı liderlerinin memleketi sürüklemiş bulundukları vahim
vaziyeti izah ederek İtilâf Devletlerince teklif edilen Sevr Sulh Projesi
ahkâmım müzakereye davet C3'lemiştir. O günkü feci vaziyet karşısında bu
Muahede ahkâmının kabulünden başka bir çare olmadığı kararına varan Saltanat
Şûrasına rağmen. Suttan Vahideddin «• M e c e 1 1 e - i Musibet»
adını taktığı Sevr Sulh Projesini hattâ sadnâzamın ısrarına rağmen " tasdik
etmemek için sonuna kadar direnmiştir.
Bu suretle Sevr'in taraflarından biri olan Osmanlı Devletinin îç Hukuk
kaidelerine göre işbu muahede projesini usulen tasdik ve kabul etmemiş olması
onu bir proje olarak kalmağa mahkûm etmiş ve bu yüzden diğer devletler de tek
taraflı bir tasdikin bir mânâ ifade etmeyeceği mü-lâhazasıyle ayni şekilde
hareket etmişlerdir. Bunun tek is-
(68) Ahmed Rcşid Bey (H. Nâzım) Gördüklerim yaptıklarım — İstanbul 1945 Sayfa
(Î99) da : «Zâtı şahanenin bu ma-hedeyi Sadnâzamın ibtâmına rağmen tasdikten
sureti kafiyyede içtinâp ettiği, şüpheden beridir.» demektedir.
tisnası Yunaistan olmuştur. Bu da, İtilâf Devletleri arasında ehemmiyetli bir
mevkii olmaması dolayısiyle Sevr Sulh Projesine hukuki bir kıymet ve kuvvet
izafe edememiştir. Bunun diğer bir delili de Sevr'in Türk murahhaslanna
tahammülfersa bir cebir ve tazyik altında imza ettirilmiş ve Suitan
Vahideddin'in tasdikten sureti kafiyyede içtinab etmesi sebebiyle proje halinde
kalmağa mahkûm edilmiş bulunan Muahede Metnini ıslah için bilâhare bir çok «Sevr
Sulh Projesini ıslah komisyonları » toplanmış olmasıdır.
Fakat hepsinden mühimi bizzat İsmet Paşa'nın bile hatıratının «Lozan» kısmına
başlarken, şüphesiz bir sürçi lisan olarak :
«Birinci Dünya Harbinden sonra Türkiye ile barış yapmak için teklif olunan
projelerden birincisi 10 Ağustos 1920 de Sevr'de imzalanmış.»69 demektedir. Bizi
Sevr'e «proje» dedik diye tenkid eden Ulus münekkidinin 70 kulakları çınlasın!
__Müdafaa ettiği İnönü'nün bu ifadesi bile onu nakzediyor. Bu defa da şu
«imzalanmış» sözüne sığınmaya çalışırsa, bir projenin imzalanmakla değil,
selâhiyetli makamlarla «tasdik» edilmekle tam bir «muahede» haline
gelebileceğini kendisine herhangi bir Hukuk Fakültesi talebesi de öğretebilir.
Dahası var; evvelce de zikrettiğimiz üzere «Sevr» den "M. Kemal Paşa bile üç
kere üst üste «proje» tavsifi ile bahsetmiştir.71 Artık bunda şüphe Ve tereddüde
yeı kalır mı? Bu neticeyi temin eden de :
Ulus Gazetesi 24 Temmu
(69) Bakz. İnönü'nün Hatıraları 1968 tarihli nüsha.
(70) Cihat AKÇAYAKALIOĞLU, a.g.. tefrika.
(71) Bakz. M. Kemal Paşa — Nutuk. Ankara J927 sh. 403 404'den naklen* bu
eserde 22 numara ile yer alan dipno*
108
KADİR M19IROGL.U
Sultan Vahideddin'in dâhiyane bir buluşla teklif edilecek dan Muahedenin melhuz
menfi şeraitinin Türk Milleti tarafmdan asla kabul edilmeyeceğini gösterecek
bir takım nümayiş ve mitingler tertip etmesi maksadıyle M. Kemal Paşa'yı
Anadolu'ya göndermesidir. İtilâf Devletleri arasında en nüfuzlusu olarak
gözüken ingilizlerle taa Sof-3la Ateşemiliterliğinden başlayan bir dostluğu
bulunması sebebiyle, onun hareketlerine karşı İngiliz tesir ve müdahalesinin,
nisbeten hafif bir seyir takip etmesi ve kendisinin bir memuru olması
dolayısıyle de « S a r a y » ve «Makamı Hilâfet» üzerinde İngiliz
baskılarının daha ehven tahakkuk etmesi ihtimaline istinad etmekteydi. Eğer M.
Kemal Paşa'nm yerine, ayni maksadı istihsal etmek için, İngilizlerin hiç tasvip
etmedikleri bir başka Paşa gönderilmiş olsaydı, İngiliz muhalefeti muhakkak ki
çok daha şedit bir suretle ortaya çıkacaktı. Bu noktada Saltan Vahideddin
muhakkak ki çok haklıydı. Fakat yanıldığı başka noktalar vardı ki onlar da
ilerki sayfalarda kanunî imkânlar nispetinde anlatılmıştır.
b) Sevr Sulh Projesi ile Lozan'ın mukayesesi, tarafları Sulh Masasına götüren
«vakıa lar itibariyle de birbirine benzememektedirler. Sevr Sulh Projesini
imzalayan Osmanlı Murahhasları; Devleti bir macera mantığı ile idare eden
ittihadçılann çeşitli ihmal, ihanet ve hesapsızlıkları yüzünden, mağlûp duruma
düşürülmüş bir Devleti temsil etmek mevkiindeydiler. Lozan'daki Türk Hey'eti ise
aksine, bugüne kadar mübalâğalı bir şekilde propaganda edilmiş bulunan, bir
zaferin manevî müsteni-datma malik idiler. «Mağlûp» bir Devletin Murah
haslarının kabule mecbur olacakları şerait ile «Galip*
LOZAN ZAFER MI, HEZİMET Mİ?
103
bir devletin murahhaslarının kabul ettirmesi lâzım gelen lususlar elbette bir
ve ayni olamazdı.
c) Sevr Sulh Projesinin imzasına memur olan Türk Hey'eti murahhasına rey ve
kanaatleri sorulmamış, mezkûr Proje kendilerine dikte ettirilmiştir." Halbuki
Lozan
(72) Operatör Cemil Paşa — Canlı Tarihler II. İstanbul 1945 — Sayfa (133 .
134) de bu durumu şöyle anlatmaktadır : «MÜZAKERE Mî, YOKSA HAPSEDİLME MI?
Avrupa'ya eski Sadrazam Tevfik Paja'nın riyaseti altında gönderilecek Murahhas
Hey'etinin azası meyanında ben de vardım.
Yola çıktık. Yanımızda İngiliz, Fransız ve İtalyan devletlerinin -güya
seyahatimiz esnasında muavenet etmek üzere bize tefrik ettikleri irtibat
zabitleri bulunuyordu. Üç hükümetin de birbirine itimat ve emniyeti
olmadığından, hepsi; bu suretle yanımıza birer tarassut memuru koymuş
bulunuyorlardı.
Göz hapsine alınmış bir halde ve yolda hiç kimse ile görüşmeden Paris'e
vardık ..( 1 Mayıs 1920) Fakat, Fransızlar Hey'etimizi Paris'teki büyük
istasyonda indirmediler Herkes dışarı çıktıktan sonra treni tekrar hareket
ettirdiler. Gerisingeri gittik. Diğer • bir şimendifer yolundan, adeta' mahfuzan
Versay'a vardık. Orada «Hotel de Re-servoires» denilen tarihî bir binaya indik.
Fransızlar, Alman murahhaslarını da galiba bu otelde misafir etmişler. İçeriye
biz girdikten sonra, kapıya da süngülü bir asker konuldu. Bu suretle Fransa ;
misafirperverliğini bizden esirgememiş oldu! Lâkin «misafirperverlik» sözü sizi
yanıltmasın. Otel masraflarını biz ödüyorduk! Ve sıkı bir kordon altına da
alınmıştık. Değil Paris'e gitmek, hattâ yanımızda bulunan Versay bahçesine bile
çıkmamıza müsaade etmiyorlardı. Nerede kaldı ki herhangi bir şahıs ile
münasebette hulunalım ve görü-selim! Esaret hayatımız ertesi güne kadar devam
etti. Fakat artık sabrımız kalmamıştı. Vaziyeti protesto ettik İrtibat
zabitlerine :
110
KADİR MI9IROOLU
sekiz aylık karşılıklı müzakereler neticesinde ortaya çıkmış bir muahededir.
Bu hususu göz boyamaz bir surette
— Dünya siyaset tarihinde, şimdiye kadar bir hey'eti mu-rahhasaya bu tarzda
muamele yapıldığı görülmemiştir, dedik! Biz, buraya hapsolmağa mı geldik, yoksa
sulh kon. feransında bulunmağa mı?
Nihayet, Klemanso'nun Lütfen bize eylediği müsaade neticesinde serbest
olduğumuzu bildirdiler! Meğer Alman murahhaslarından bu hudutsuz atıfeti de
esirgemişler1 Zavallılar, Fransa'da bulundukları müddetçe, ayni binada oturmak,
fakat ne içeri, ne dışarı çıkmamak ıztırarın-da kalmışlar! Ve ne de bir ferd ile
görüşebilmişler! Eski hanlara benzeyen ve otel adı verilen nesne de güzel bir
bina olsaydı, yüreğimiz yanmazdı! Orada her yer pis ve bütün eşya eski idi.
însant böyle bir binada uzun müddet oturmak mecburiyetinde kalsa, mutlaka
çıldırırdı! Birkaç gün sonra, İtilâf devletlerinin murahhasları gene Versay'ın
tarihî salonunda bizi kabul ettiler. Loyd Corç, Klemanso ve o devrin hemen hemen
bütün diplomatları hazır bulunuyorlardı, içeri girdiğimiz zaman ayağa kalk-mak
nezaketini lütfen gösterdiler. Çünkü Alman Murahhas Heyetini de oyni salonda/
ayni vaziyette kabul etmişler ; fakat inimi kıpırdatan bile olmamış! (*) Bize de
ayni hakaret yapılmamakla beraber, hepimizi hususi surette hazırlanmış ve
salonun bir köşesine yerleştirilmiş bulunan kürsü gibi bir yere çıkardılar!
Halbuki, ben, sulh konferansı için ayrılmış olan salona girince, yeşil çuha
örtülmüş büyük bir masanın etrafında toplanacağımızı itilâf Devlelerl
murahhaslarıyle karşı karşıya oturacağımızı ve muahedenin her maddesi için ayrı
ayrı müzakere ve münakaşada bulunacağımızı zannediyordum! Meğer bu bir hayalden
ibarejtmiş ve hakikat, acı hakikat
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
111
isbat eden Lozan zabıtları karşılıklı münakaşaları aksettirmek üzere ortadadır.
Sevr'in böyle zabıtları var mı-dp-?
Bütün bu sebepler muvacehesinde Lozan Muahedena-mesi ile Sevr Sulh Projesini
mukayese etmek ve bu mukayeseden hareketle Lozan'ı muvaffak göstermek kelimenin
tam manasıyle göz boyamaktan ve güneşi balçıkla sıvamaktan başka ne mânâ ifade
eder? Hakikat bu olduğu halde Lozan'ı müdafaada ortaya çıkan müşküâtı yenmek
için, bugüne kadar mugalâta yapılmış ve Türk Halk Ef-kân Umumiyesi aldatılmağa
çalışılmıştır. Lozan'ın getir-
Bunu o zaman Fransız Hariciye Nezareti Protokol Şefi olan Mösyö Fukiver
söylemişti.
başımıza inen bir tokmak gibi bu hayali silip süpürecek-miş!
Nitekim heyeti hâkime huzuruna çıkan bir mazmun gibi muamele görüyor ve
muahedelerin maddeleri etrafında münakaşa ve müzakere etmek yerine bir
ültimc ;..mtı alıyorduk!
Bakmış, kısa bir vakfeden sonra, elinde bir tomar kâğıt olduğu halde ayağa
kalkan Klemanso ne diyordu : — «Efendiler! Siz de harbe, sebepsiz girdiniz.
Çanakkale'yi yıllarca kapattınız. Muharebenin dört sene uzamasına, milyonlarca
insanın ölümüne sebebiyet verdiniz! Bundan dolayı, bugün size teklif etmekte
olduğumuz muahede şartları çok ağırdır. İçindeki maddeleri asla müzakere ve
kat'iyyen münakaşa etmeyeceğiz! Onların, bir kelimesini bile değiştirmeyeceğiz!
Kül halinde ve aynen - birkaç gün içinde tetkik ettikten sonra - kabul
eylemenizi istiyoruz!
Klemansonun bu sözlerinden sonra muahede metnini, daha doğrusu idam hükmümüzü
havi dosyayı bize uzattılar.
Tevfik Paşa ayağa kalktı, verilen bir deste kâğıdı eline al. di. Fakat
zavallının zaten titrek olan vücudu zangır saan-gır oynamağa başlamıştı...»
LOZAN ZAFKR Mİ. HBZ11CET MtT
ııs
KADİR MI9IRCXJL,O
113
diği sakat muhtevayı ilk defa ve askeri otoritesine cezaî müeyyideleri terfikan
kullanmak suretiyle kabul ettirmek isteyen Mustafa Kemal Paşa'nın meşhur nutku
Lozan'ı muvaffak gösterebilmek için, onu sayfalarla Sevr Sulh Projesiyle
mukayese etmekte ve bu suretle muvaffak göstermeğe çarpınmaktadır." Halbuki :
«Sevr'in imzalanması» M. Kemal Paşa ile yapılan muhabere ve sağlanan mutabakat
üzerine tahakkuk etmiştir. Milli Mücadele için zaman kazanmak bakımından zarurî
olan bu hareketin M. Kemal Paşa'nın muvafakati ile gerçekleştiği, Sevr'i imza
eden heyetten Filozof Kıza Tevfik tarafından yurda dönüşünü müteakip alenen
ifade edilmiş bulunduğu gibi halen vârisleri elinde mevcut, «Edebî ve Siyasî
Hatıralarım» adlı gayri matbu eserde de mufassalan anlatılmakta ve bu hususta M.
Kemal Paşa ile aralarında geçen muhaberatı ispatlayan birkaç mektup da mezkûr
eserin muhteviyatında yer almış bulunmaktadır.
Bütün bu sıralanan sebepler muvacehesinde Lozan'ın muvaffak olup olmadığını
tayinde tarihî ve aklî bakımdan en emin kıstas «Misakı Millî» dir. Eğer asgarî
haklarımızı tayin ve tesbit eden Misakı Millî Lozan Sulh Muahedenamesi ile
tescil ve kabul ettirilebilmiş olsaydı onu muvaffak saymak gerekirdi. Esasen
Devletin ölü- ve memleketin bir yangın yeri vaziyetinde bulunduğu buhranlı bir
devrede ve son «Osmanlı Meclisi Mebus a n ı » tarafından tesbit edilmiş bulunan
«Misakı Millî» bütün haklarımızı ifade etmemekteydi.
(73) Mustafa Kemal Paga ; Nutuk . Ankara 1927, sayfa 427 ve müteakip. Bu
mugalâtanın hala devam ettiğini görmek İsterseniz bkz. «Belgelerle Türk Tarihi
Dergisi s. 34, İstanbul Temipuz 1970.
Ancak, o kötü şartlar altında istikbali hakkiyle tayin ve tesbit mümkün
olamayacağı cihetle, ulaşılması güç vp büyük hedefler ortaya koyarak galip
devletlerin gayız ve kinini tahrik etmemek maksadiyle, Türk Milletinin haklan en
asgarisiyle tesbit edilmişti. Bu yüzdendir ki, son Osmanlı Meclisi Meb'usanımn
şerefli bir hizmeti olan «Misakı Millî» 18 Temmuz 1920 tarihinde Ankara Meclisi
Meb'usanı tarafından aynen kabul ve ilân edilirken, bütün haklarımızı ifade
etmediği mülâhazasıyle bir çok meb'usun tenkid ve itirazına uğramıştı. Hattâ
daha geniş muhtevada yeni Misakı Millîler bile teklif edilmişti. Fakat yukarıda
arzeylediğimiz esbabı mucibe ileri sürülerek galip devletlerin kin ve
husumetlerini tahrik etmemek maksadıyle Osmanlı Meclisi Meb'usanımn asgarî
haklarımızı tâyin ve tesbit eden Misakı Millîsi aynen ve hiç bir değişikliğe
uğratılmadan kabul edilmiş, daha fazlasını talep etmek, şayet zafer müyesser
olursa ondan sonraya talik edilmişti. ,
Hâdiseler böyle cereyan etmiş olmasına rağmen zaferden sonra mezkûr Misakı
Millî'nin tayin ve tesbit eylediği millî haklarımızın daha da fazlasının talep
ve tahakkukunu beklenmek gerekirken, Lozan Sulh Muahedenamesi; bu asgarî hakları
bile temin edememiştir. Lozan'ın değerlendirilmesinde en doğru bir kıstas olarak
«Misakı Millî» kabul edildikten sonra, onun Misakı Millî muvacehesindeki
değerlendirilmesinde elbet-teki alışılagelmiş olandan çok farklı neticeler
ortaya çıkacaktır. Bu itibarla Lozan Muahedenâmesinin eksik, ihmal ve hattâ
tabir caizse ihanet noktalarını ortaya koymadan önce bu tahlile miyar teşkil
eden mezkûr Misakı Millî'yi dikkatlerinize arzediyoruz :
P : t
114 KADİR MISIROftLU
MİSAK-I MtTJ.T
«Aşağıya imzalarım koyan Osmanlı Mebusan Meclisi azaları, Devlet ve Milletin
istikbalinin haklı ve devamlı bir sulhe kavuşabilmesi için kabul edebileceği
fedakârlığın en ileri haddini gösteren aşağıdaki esaslara tamamiyle uyulmasının
sağlanmasıyle mümkün olduğunu ve bu esas-lar dışında sağlam bir Osmanlı
Saltanatı ve Cemiyetinin vücudunun mümkün bulunmadığını kabul ve tasdik
etmişlerdir.
Madde : 1 — Osmanlı Devletinin sadece Arap çoğunluğunun oturdukları ve 30 Ekim
1918 tarihli mütarekenin imzası sırasında düşman ordularının işgali altında
kajan kısımlarının mukadderatı, ahalinin serbestçe verecekleri reye uygun olarak
tayin edilmek lâzım geleceğinden, adı geçen mütareke hudutlart içinde din, ırk
ve soyca birlik olan, bir birine karşûiklı saygı ve fedakârlık hisleriyle dolu
bulunan, an'ane xe içtimaî hukukiyle yaşadıkları muhitin şartlarına, taınamiyle
uyan Osmanlı İslâm ekseriyetinin oturduğu kısımların hepsi, hakikaten ve hükmen,
hiç bir sebeple ayrılık kabul etmez bir bütündür.
Madde : 2 — Ahalisi ilk serbest kaldıkları zamanda âmme -reyi ile anavatana
katılmış olan *Elviye-i Selâse» (Kars, Ardahan ve Batum) için icabettiği
takdirde tekrar serbestçe âmme reyine müracaat edilmesini kabul ederiz.
Madde : 3 — Türkiye ile, yapılacak sulhe bırakılan Garbi Trakyanın hukukî
vaziyetinin tesbit'i de, Jıal-kının tam bir hürriyetle verecekleri reye göre
yapılmalıdır.
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ?
115
Madde : 4 — İslâm Hilâfetinin merkezi ve saltanatır payitahtı ve Osmanlı
Hükümetinin Merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizinin emniyeti her türlü
ihlâlden korunmuş olmalıdır.
Bu esas mahfuz kalmak şartiyle Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarının umum ticaret ve
münakalâta açılması hakkında bizimle diğer bütün alâkadar devletlerin ittifakla
verecekleri karar muteberdir.
Madde : 5 — l'tilâf Devletleriyle hasımları ve bazı müşavirleri arasında da
kararlaştırılan anlaşma esasları içinde ekalliyetlerin hukuku, civarda bulunan
memleketlerdeki müslihnan ahalinin de aynı hukuktan istifadeleri emniyetiyle
tarafımızdan teyid ve temin edilecektir.
Madde : 6 — Millî ve iktisadî inkişafımız imkân dahiline girmek ve daha asri,
muntazam bir idare şeklinde işlerin yürütülmesine muvaffak olabilmek için her
devlet gibi bizim de inkişafımızın temininden istiklâl ve tam serbestliğe sahip
olmamız, hayat ve bekamızın temel ve esasıdır. Bu sebeple siyasî, adlî, malî
inkişafımızı önleyen kayıtlara muhalifiz* Gerçekleşecek borçlarımızın ödeme
şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktır.
29 Kânunusâni (Ocak) 1336 (1920)'*
Bugün Türkiyemiz; «Hak» ve «Batıl» mücadelesinin had safhaya ulaştığı bir devir
içinde bulunmaktadır. Böyle bir mevsimde temel yapmazdaki bütün müşküllerimizle
derinden irtibatlı olan «LozanMu-ahedenâmesi» nin ilk defa âfâkî bir surette
tahlil ve tenkidi mes'ut bir hâdisedir. . Bu suretle Lozan'ın
(74) Zabıt Ceridesi.
116
KADİR MISIROOLU
«Millî Misakı önünde muhasebe edilmesi çığırı açılmış olmaktadır. Bu, şüphesiz
milletçe önümüze çıkacak müstakbel fırsatlar için geç kalınmış bir hazırlıktır.
Bu vesile ile Irak'taki son gelişmeleri bir kere daha hatırlatmak yerinde olsa
gerektir!.
Netice olarak « L o z an » Türkün kaderinde bir dönüm ve düğüm noktası olarak
gözükmektedir. Bu düğüm çözülmeden halline çalışılacak hiçbir meselenin esbabı
mucibesi vuzuha kavuşamıyacaktır!..
İKİNCİ BÖLÜM
LOZAN'I HAZIRLAYAN HADİSELERİN
PANAROMASI A — MİLLİ MÜCADELEYE KADAR
İslâm Âleminin «müspet ilimler» sahasında kaydettiği terakkinin muta'Iariyle
ortaya çıkan «Yeni keşifler» ve «yeni ticaret yollar ı > nın sağladığı maddî
imkânları birleştirerek «Sanayi î n k ı 1 â b ı » na vücud veren Avrupa, kısa
zamanda dehşetli bir «maddî üstünlük» elde etmiş, bu harekete birçok dahilî ve
haricî âmilin tesiriyle ayak uyduramayan «Osmanlı Cemiyeti» ise
— Avrupa'ya nazaran — önce bir «geri k a 1 m a > mevkiine düşmüştü. Zamanla
bu geri kalışın doğurduğu «aşağılık duygusu» nun tesiriyle ard arda ortaya
çıkan çoğu kanlı «inkılâp hareketleri»
— ilerlemek şöyle dursun — eski yerimizde kalmanızı bile temin edemiyerek kısa
zamanda — halâ devam eden — bir «gerileme» ye sebep olmuştur. Bu netice;
«Şark — Garp muhasebesi» ni yapamayan veya bunu ya-panuyacak derecede ifsad
edilmiş bulunan yarı münevver idarecilerin, teknik terakkiyle âmil olabilecek
gerçek ham-
118
KADİR MI9IROÖLÜ
leler yerine, milletimizin manevî sukutunu intaç edecek yanlış bir yolda yürümüş
olmalarının eseridir. Gerçekten, Avrupa ile aramızda ortaya çıkan mesafeyi
kapatmak maksadıyla Ondokuzuncu Asır başlarından itibaren yapılan bütün
inkılâplar; maddî bir terakkiye âmil olmak vasfından uzak, sathi bir
taklitçilikten öteye geçememiş, buna "mukabil böyle bir terakkiye nail olmak
için hiçbir manî vasfı bulunmayan manevî kıymet ve kuvvetlerimizin hazin bir
surette tahrip ve imhasını intaç eylemiştir.
Bütün içtimaî müesseselerde «tekâmül » yerine «inkılâp» metodunun tatbik
edilmesinden doğan ve devlet hayatım bir nevi «yaz-boz tahtası» haline
getiren bu hatalı tutum, ilk ehemmiyetli meyvalarım Sultan II. Mahmud Devrinde
(1808 - 1839) vermeye başlamıştır. Kılık kıyafetten en yüksek devlet
müesseselerine kadar her şeyi «avrupalılaştırmak (!..) gayreti» ne
kapılan bu ,am}tılmvş Osmanlı Padişahına, «Gâvur Padişah» adını takmakta
tereddüt etmeyen halik efkân umumiyesi, bu hareketi ile, garplılaşma
hareketlerinin, din ve tarih şuuruyla âdet ve an*-analerine mugayeretini;
idarecilerden çok daha önce ye isabetle ortaya koymuştur. Milletimizin
hiss-i selîm ve maşeri vicdanının mâ'kesi olan bu kıymet hükmü, ne yazık ki;
1826 yılında lâğvedilen «Yeniçerilik» ve onunla birlikte bütün an'anevî ordu
sınıflarının yerlerini hâlâ dolduramamış bulunan «avrupal ordu» nun
sür'atli mağlubiyetleri ile doğrulanmıştır. Gerçekten müesseselerde kadîm
tekâmül mantığını terkederek inkılâpçılık usulünü tatbike koyulmanın en dikkate
değer bir ' misali olan « Ye niçerilik» in lağvını takiben 1828 yılında
«Yunanistan'ın kuruluşu» ve 1830
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET lir?
119
yılında ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa kuvvetlerinin «•Kütahya» ya kadar
gelebilmesi gibi iki büyük felâketin zuhuru müşahede edilmiştir.
TANZİMAT
Herbiri, ilim ve tatbikat ile ortaya çıkan ve millî hayatın «şe'niyet-i
içtimâiye» (realite) leri-rie ma*kes olan âdet ve an'anglerin müsseselerdeki
maddî vç, manevî yapıcı rolü idrak edilemiyerek, köksüz, ruhsua ve şekilci bir
«inkılâpçılık yolu» açılmıştır. İdarecilerimizin içine düştükleri bu menfî
halet-i ruhiye, Avrupalıların, içimizdeki hristiyanların hukukunu korumayı
bahane ederek ikide birde «ıslâhat» teklifinde bulunmalarından doğan tesirle
birleşmesi inkılâp hamlelerini «millî ve dinî varlığımız» için — kelimelerin
hakikî manâsıyla — bir «facia» haline getirmiştir. Gerçekten hristiyan
unsurları, hayat tarzı ve dünya görüşü baikmundan müslüman Türk'e yaklaştırama-
yan inkılâpçılar, müslümanları onlara yaklaştırıp benzetme çığırını açmışlardır.
Bu çığırın hukukî ve siyasî mesnedi «Tanzimat Fermanı» olmuştur. Hakikaten bu
fermanın «Besmele» ile başlamasına ve «Şer-i Şerifi» baş tacı eden lâfız
sarahatine rağmen, «Hristiyan Avrupa» nın iktibası çığırını açan ilk ve müessir
bir hamle olduğunda şüphe yoktur. Bu yüzdendir ki; onu, avrupahlaştırmayı ilk
defa ve devlet gücünü seferber eylemek suretiyle gerçekleştirme teşebbüsünde
bulunan Sultan II. Mahmud ilâna hazırlan-
120
KADİR MISIROOLU
I
10ZAN ZAFER Mİ. HEZİMET MİT
121
mis" fakat ömrünün vefa etmemesi ve Akif Paşa gibi basa muhafazakâr devlet
adamlarının mümanaatı sebebiyle bu hareket, genç yaşında Osmanlı tahtına oturan
Sultan Abdülmecid'in saltanatının ilk birkaç ayı içinde ortaya çıkmıştır.
Tanzimatın ilânına kadar Osmanlı idaresinde gayri müalim ahaliye âit hak ve
vecibeler için Hazreti Ömer'in Kudüs'ü fethettiği zaman oradaki gayri müslimlere
tatbik ettiği esaslar örnek alınmıştı.'* Gayrî müslimlerin hayat ve
hürriyetleri, müslümanlara nazaran farklı bir şekil ve renkte elbise giymeleri,
müslümanlar arasında silâhlı olarak bulunamamalan, ve şehirde at üstünde dolaşa-
mamaları gibi mükellefiyetlere mukabil, mutlak bir garantiye raptedilmiş
bulunuyordu. Osmanlı Devleti Tanzimatın ilânına kadar bu esaslar dahilinde
hareket ederek İmparatorlukta bir «Ümmet hâkimiyeti» düsturunu takib eylemişti.
Gerçekten devletin kurucularının ve hanedanının Türk, resmî lisanın ise Türkçe
olmasına rağmen, Türklerin hâiz bulunduğu haklarla, ırkan türk olmayan
müslümanlann hâiz bulundukları haklar arasında hiçbir fark mevcud değildi. Zira
Osmanlı devletinde «milli ye t» le «diyanet* daima bir ve aynı telâkki
edilmiştir. Tanzimat bu «Ümmet hâkimiyeti» ne nihayet verecek, gayri müslimleri
Müslümanlarla aynı seviyeye getirmiştir. O kadar ki, bir gayri müs-limin şer'an
tecviz edilmeyen müslim hakkındaki şahadeti bile kabul edilmiştir. Hattâ her
türlü mevki ve memuri-
(75) Abdurrahman Şeref — Tarih Musahabeleri, İst. 1339 s. 48 (76)
Abdurrahman ŞEREF a. g. e. ah. 85.
yelleri için de müslim — gayri müslim tefriki yapılmaz olmuştur. Bu hareket,
Saltan İL Mahmud'un «Ben teb'am-dan Müslümam camide, Hıristiyanı kilisede,
Museviyi ise Sinegogunda farkederim. Aralarında başka bir fark yoktur»
tarzındaki sözünün tam bir tatbikatı demekti.77
Halk umumî efârını gayet derinden rencide eden bu tavizler, birçok Avrupai
müessesenin kurulmasıyla daha da yadırganmış ve gitgide halk ile idareci sınıf
arasında — hergün biraz daha gelişecek olan — bir mesafe ve ayrılık ortaya
çıkmıştır.
İdare edenlerin muvaffakiyet elde etmek için âmme efkânnm tasvip ve desteğine
daima muhtaç bulundukları dikkate alınırsa bu ayrılığın ne elim neticeler tevlid
edebileceğini tahmin etmek kolaydır. Nitekim «Rusya'ya k arşı» olan siyasetinin
icabı olarak Osmanlı Devletini desteklemek mevkiinde bulunan ve bunu birçok
fiilî v ak'al arla da isbat etmiş olan Avusturya Başvekili, Tanzimat ricalini
gayet yerinde bir surette ikaz ederek bu hareketlerden doğacak tehlikelere
işaret etmişti. Fakat «•Garba teslimiyet mantığı» ndan hareket eden
Tanzimatçılar, bu dost sesi karşısında intibaha gehnemişlerdir. Gerçekten
Tanzimat fermanını ilân eden Reşit Paşa'nın ilk sadaretinden ayrılmasından
birkaç hafta sonra Avusturya Başvekili Prens Metternich Istanbul-riaki Avusturya
sefaretinde bulunan Kont Aponi'ye gönderdiği bir telgrafla Osmanlı Devlet
erkânını şu suretle ikaz ediyordu:
(T7) a. y.
122
KADİR MISIROOL.U
«Herhangi bir hal, pek muhtelif bir çok ahval ve şeraitten meydana gelir ki,
bunlar meyanında geçmiş halleri birinci sıraya koymak lâzımdır.
Devletin varlığını kemiren bir hastalığın açık alâmeti olarak telâkki olunabilen
vahim Mısır gailesinden Bab'ı Ali'nin dalut yeni kurtulduğu bir sırada
yukarıdaki umumî hakikat Osmanlı Devleti hakkında bilhassa kabili tatbiktir.
Osmanlı Devleti, gerileme ve çökme halinde bulunan bir varlıktır. Şurasını
gizlemeye çdlışmamdlıdır ki, irûcıraz sebepleri meyanında ilk temelten Sultan
Selim ta-rafından atılıp son Padişahın ancak derin bir cehalete ve hadsiz
payansız bir hayalperestliğe istinaden terviç ve teşvik ettiği Avrupa tarzındaki
fikir ve tasavvurlarını zikretmek lâzımdır.
Bab-ı Ali'ye şu suretle hareket etmesini tavsiye e<Je-v riz:
Hülcûmetinizi mevcudiyetinizin temeli olan ve Zat-ı Şahane ve müslüman teb'ası
arasında en esaslı bağı teşkil eden «Din Kanunlarına hürmet ve riayet esası
üzerine kurunuz! Zamanın icablarına göre1 hareket ediniz! Ve zamanın doğurduğu
ihtiyaçları nazarı itibara alınız. Bütün idarenizi intizam altına alınız ye
ıslâh edeniz! Lâkin âdet ve maişet tarzlarınıza uygun olmayan bir idare usulü
kurarak eski idareyi yıkmayınız! Aksi takdirde Padişahın ne tahrip ettiğinin ne
de harapettiği şeylerin yerine koyduklarının kadr-u kıymeti bilinmediğine
hükmolu-nur.
Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza uymayan kanunları iktibas
edip almayımz. Zira garp Tca-tturilan, hükümetinizin temelini teşkil eden
kanunların müstenid bulunduğu usul ve kaid,elere asla benzemeyen ka ideler
üzerine kuruludur. Garp memleketlerinde esas olan şey «Hristiyanhk
Kanunlarındır. Siz Türk kalınız! Lâkin madem ki, Türk kalacaksınız şeriate sim
sıkı sarılınız. Diğer dirilere karşı müsamahakâr olmak için şeriatın size
gösterdiği kolaylıklardan istifade eyleyiniz. Hnstiyan te-
LOZAN ZAFER Mt, HEZtMET MİT
123
beanızı tamamiyle himayeniz altına alınız. Onların paşalar tarafından sıkıntıya
maruz kalmalarına mâni olunuz. Zikri geçen tebeanın din işlerine karışmayanız.
Mazhar oldukları imtiyazlara riayetle «Giilhane Hattındaki vaad-leri yerine
getiriniz.
Bir 'kanunun tatbik ve icra şartlarını temin etmeden onu asla ilân etmeyiniz.
Doğru yolda ilerleyiniz. Fakat bunu yaparken garbın umumi efkârı addettiğiniz
şeye ehemmiyet atfetmeyiniz. Siz bu efkârı umumiyeyi, Avru-panın umumî sadasını
anlamıyorsunuz. Eğer terakki yolunda adalet, vukuf ve malûmat ile ileriye doğru
hareket ederseniz Avrupa umumi efkârının ehemmiyetli olan kısmı size temayül ve
teveccüh edecektir.
...Hülâsa biz Bab-ı AlVyi kendi idare tarzının tanzim ve İslahı için vâki olan
teşebbüslerinden vaz geçirtmek istemiyoruz. Lâkin ahval ve şartları, Türkiye
împa-rotorluğunun ahval x>$; şartlarına uymayan garp hükümetlerini her şeyden
evvel taklide değer bir numune telakki ederek ona göre ^ıslâhatta bulunmamasını,
aslî kanunları şarkın âdet ve âdabına uymayan hükümetleri taklid hali hazırda
hertürlü ibda ve tanzim kuvvetinden mahrum olup Müslüman memleketlerinde za
rarlar husule getirmekten başka bir netice hasıl etmiye-ceği aşikâr olan
ıslâhatı kabul ve tatbik etmemesini tavsiye ederiz..
Acabr, +><"*-. siyasi hayallere tâbi olmakla mı itham edeceklerdir? Varsın öyle
olsun..**7
Bu vesikayı nakleden Fransız sefiri Engeihart, Tür-kiyenin tatbik etmek istediği
ıslahat için Fransa kanun ve nizamlarını sair memleketlerin .kanunlarına
tercihan numune ittihaz etmesini Avusturya'nın kıskandığını ihsas
(78) Engelhart - Türkiye ve Tanzimat, İstanbul 1338 sh. 49l ve müteakipten
sadelegtirmlgtir.
144
KADİR MISIROOLÜ
eden bu beklenmeyen cnasihatn&me» ifadesiyle7* mes'eleyi tevil etmek istiyorsa
da daha sonraki vak'alarm fiilen teyid eylemiş bulunduğu Metemich'ia, bu
fikirlerinin samimiyetinden şüphe etmek için ortada hiçbir fiilî ve siyasî sebep
mevcud değildir.
Bu yerinde ikaz bazı devlet ricali ve bilhassa genç ve tecrübesizliğinden
istifade edilerek kendisine «Tanzimat Fermanı» kabul ettirilmiş bulunan Saltan
Abdülmecid'i nisbeten uyandırarak tereddüt ve mukavemete sevketmiş" ise de
açılmış olan bu çığır maalesef taviz taviz üstüne binmek suretiyle günümüze
kadar devam etmiştir.
SULTAN ABDÛLAZÎZ
Saltan Abdülmecid'i takiben Osmanlı tahtına geçen (1861) SaltanAbdülaziz,
«Hristiyan Avrupa-nın iktibası» mahiyetindeki bu yeni hareketi; yöneldiği yanlış
istikametden alıkoyarak frenlemek" ve te-iakkiye âmil olabileöek ciddî faaliyet
sahalarına naklet mek hususunda hudutsuz bir gayret sarfetmiştir. Gayet
vatansever, dindar, zeki, çalışkan, üstün ve san'atkârane
(79) • Engelhart - a. g. e. sh. 51.
(80) Engelhart - a. g. e. sh. 52 - 72.
(81) Kolonel Lamouçhe, (Trc. G. .Kemali SÖYL.EMEZOGLU) Türkiye Tarihi,
İstanbul 1943 sh.- 377 de «Terakki düşmanlarının tesirine maruz kaldığından
ıslahat aleyhinde olmakla tanınmıştı. Fakat ekseriya görüldüğü veçhile
vekâyiin inkişafı, ilk hisleri tahakkuk ettirmedi. Teni Padişah, taht'a
çıkar çıkmaz, ihtimal ki, «selefinin icraatına kargı tabii olarak duyduğu bir
aksulamel şevkiyle Haremi Hümayunda büyük tadilât yaptı ve saray masraflarını
azalttı» demektedir.
I
LOZAN ZAFER 111, HEZİMET Mİ?

125
tahasüssler sahibi ve zamanının ihtiyaçlarını hakkıyle müdrik olan Sultanaziz'2,
devleti eski kuvvet ve kudretine ulaştırmak için, millî bünyeyi sarsan içtimaî
inkılâplar yerine ciddî sınaî, askerî, maarifle alâkalı tedbir ve teşebbüslere
girişmiştir. Gerçekten ordu ve donanmaya fevkalâde ehemmiyet vererek onları
bütün dünyada «îkinci» sayılabilecek bir duruma getirmiştir.
Amerika'ya Sipariş edilen «Martin-i Henri» deriilen tüfekler için Saray mensubu
kadınlara kadar teşmil edilen tüfek ianesi kampanyası açılmış ve bu hussusta
takdire şayan fedakârlıklar gösterilerek ordu ve donanmanın en son silâhlarla
teçhizi temin edilmiştir.
Tophanede en mükemmel topların dökülmesine mahsus imalâthaneler vücuda
getirilmiş, gemi inşaası için Fransa'nın bile gemilerini tamire sokabileceği
muazzam bir tersane tesis edilmiştir.
Diğer yandan maarif hizmetlerine de son derece ehemmiyet vererek birçok
mektepler açmıştır.
(82) Muhafazakârlığı yüzünden bugüne kadar yazılan eserlerin çoğunda inkılâpçı
kalemsörler tarafından gayet haksız ve mesnetsiz bir surette çeşitli ithamlara
ma'ruz kalan ve binbir iftiraya uğrayan 8ultan Abdülaziz Merhumun, büyük ve
vatansever şahsiyeti hakkında derli toplu' bir malûmat elde etmek isteyenler şu
kaynaklara ba-bakabilirler: İhsan Şerif Bey ¦- Abdülaziz Han hakkında efsaneler
- Tedrisat. mecmuası,, 7 mart 1332 S. 1 - 32 -lsmaü Hami DANİŞMEND Osmanlı
Tarihi Kronolojisi c. ', tstanbul 1961 sh. 197 - Mahmud Celaleddin Paşa, Mir'at-
i Hakikat C. 1, İstanbul 1326 Sh. 121 re müteakip. . Mehmet Galip Sadullah Paşa
ve Mezardan bir nida. Sh. 77 - Kadir MISIROĞLU - Moskof Mezalimi, İstanbul 1970
sh. 183 ve müteakip.
126
KADİR MI9IROOL.U
Bir iki misal vermek gerekirse; 1862 de bir çok «mek-teb-i iptidaîyye», 1864 de
bugünkü «Erkân-ı Harbiye mektebi, 1867 de <Mekteb-i Sultanî» adiyle ilk liseler,
1872 de «Maden Mektebi» ile yeniden bir çok idadiler, 1874 de ¦Topçu Mektebi»
ile «Dâr-ül Fünûn-ı Osmanî» 1875 de pek çok «Askerî Rüşdîye» gibi maarif
müesseselerinin kuruluşu ile eskiden mevcut olanlarının yeniden ıslah ve tanzim
edilerek geliştirilmiş bulunduğunu zikredebiliriz.81
Bu sırada işbaşında bulunan inkılâpçı devlet adamlarının tesiri ile, Frasız
Kanun-u Medeni'si aynen tercüme ve kabul edilmek istenirken'4 bu teşebbüs devrin
büyük ilim ve fikir adamı Akmed Cevdet Paşa'nın hamiyet ve gayreti sayesinde
atlatılmıştır.
înkilâpçı Tanzimat ricalinin, Fransız Kanunu Medenisini tercüme ve iktibası gibi
feci bir tavizin hahişkâr mü-
(83) Fazla bilgi için bk*. Osman Engin — Maarif Tarihi. C. II, İstanbul 1943.
(84) Fransız kanunlarını tercüme ve kabul ederek müslüman Türk Milletine daha o
zaman zorla tatbik ettirmek, isteyen garp hayranlarının «Mecelle) ye kargı
mukavemetlerini Ahmet Cevdet Paga. «Tez&klr» de göyle anlatmaktadır:
«Şöyle ki ber-berçh-i megruh Dlvan-ı Ahkam-ı Adliye' nin usul _ ü fürû'unu
tertib . ü tanzim^ sarf.ı mesa'i ile beraber sekizinci tezkirede beyan olı dugu
üzere Divan-ı AhkAm-i Adliye dairesinde fuhul-i'1 fukaha'dan mtürekkep
bir cemi'yet-i ilmiyye teşkil olu. ¦ narak Um-i fıkhın muamelât kısmına dair
« M e c e 1 -le.l Ahkâm -i Adliye> namiyle bir kitab te'lifine mübaşeret
olunup Um-i flkıh'da olduğu üzere i müteaddit kitaplara taksim olunmuş ve
her kitap tamam I oldukça lâde'1-arz bâlâsı hatt-ı Hümayun ile bit
tevşih tab-ü neşr olunmakta bulunmuş İdi. Bu tarik ile Mecel-
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mt?
127
dafÜ olmalarının sebebi, yukanda arz ve izah edildiği üzere «tslâm Fıkhı» nın
gayri müslimler hakkındaki bazı tahditlerini artık kabul etmek istemeyen ve bu
hususta garplılaşma taraftarlarıyle de ağız birliği ederek . bunları «Hürriyet»
ve «Eşitli k»e aykırı ilân eden ecnebilerin tesiri idi.85 Buna karşı
müesseselerde «tnkilap Metodu» yerine «Tekâmül Usu-
lenin dört kitabı tab-u, neşredilmiş ve beşincisi dahi it-tam ile tebyize
verilmiş idi. tFranıtz Elçisi» nin buna nazar-* husumet ile bakmakta hakkı olsun
diyelim. Amma, vükelâ, ve rical-i devlet idadmda bulunan bâzı mü-teferricîne ne
diyelim ki, ziyy-i Islâmda oldukları halde ahkdm-ı ger'iyye meydana konulup da
Mehakim-i Niza. miyede Fransa Kanunlarının ma'mulünbih olmamasından dolayı
fakire husumet ederlerdi. Ve daha garibi budur ki zlyy.i ulemada bulunan bir
takım, cehele ile beraber Makam-ı Meşihatta bulunan Kezûbl Hasan Efendi dahi
böyle bir fıkıh kitabının daire-i ilmiyyede yapılmayıp da daire-i adliyede
yapılmasından dolayı aleyhimize kıyam ederek Sultan Abdillaziz Han Hazretlerine
hayli si'ayet etmiş idi...> (Tezakir.i Cevdet - Cavit Baysun neşri, Ankara 1967
Tetlmme'den).

Günden güne Avrupalıların memûlik-i mahruseye te-varüdü ziyadeleşip alelhusus


Kırım Muharebesi münasebetiyle fevkalâde çoğaldı ve bu cihetle daire-i ahz ve
itâ vüs'at buldu. Dersaadette Kuz-merre zuhura gelen de"avi-yi ticareti bir
mahkeme-i ticaret idare etmez oldu. Ecnebiler mahakim-i şe.r'iyeye gitmek
istemez. Müslim aleyhinde gayri müslimin ve zımmî aleyhine müste'me-nin şahadeti
şer'an istisma' olunmamak mes'elesiyse av-rupalılarm nazarına pek ziyade çarpar
olduğundan hris-tiyanların Mehakim-i Şer'iyyede muhakemelerine itiraz eder
oldular. Bundan dolayı bazı zevat Fransa kanunları Türkçeye tercüme olunup
da mehâkim-i nizamiyyede
128
KADİR W9IROaL.IT
LOZAN ZAFER Ut. HEZİMET 111?
129
1 Q > nun en mükemmel bir misalini teşkil etmek üaere İslâm hukukunun bir kanun
metni halinde tedvini*4 suretiyle «Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye» denilen muazzam
hukuk abidesi ortaya sıkmış oldu ki, Sultan Abdûl-
anlar ile hükmolunmak fikrine zâhlp oldular. Halbuki bir milletin kavanln-i
esasiyesini böyle kalb-ü tahvil etmek o milleti imha hilkmünde olacağından bu
yola gitmek caiz olamayıp ulema güruhu ise o makule alafranga efkâra sapanları
tekfir ederlerdi. Frenkler dahi tKanununuz ne ise meydana koyunuz. Biz de
görelim ve tab'amtza WJ-dlrelim» derler idi. (Cevdet Paşa - Tezâkir, Cavit Bay-
sun negri. Tezkire nu. 8 den).
(86) İslâm fıkhı öteden beri müdevven bir kanun metni ha. îinde tanzim edilmeyip
bir «Bah-i bt pâyân» içtihatlar külllyatıyla yürütülmdügtür. Fakat bu geni)
l;tlhatlann içinden aradığını bulup ihtilâfa tatbik edecek kabiliyette ftkıh
âlimlerinin azalması yüzündendir ki, tatbikatçıya kolaylık olmak üzere Avrupa
hukuklarında olduğu gibi tatbiki icabeden içtihatların Barih bi. rer kanun
maddeleri halinde tatbikatçının elinin altında bulundurulması lüzumu ortaya
çıkmıştır. Bu ihtiyacı kar-gılamak maksadıyle içtihadların* maslahata en uygun
olanlarını kanun maddeleri haline getirerek «Mecelle» nin ortaya konulmasının
bir tekâmül eseri olduğunda şüphe yoktur. Gerçi böyle bir yardımı icab ettiren
huaus, kısmen ihtiyaçların giriftlegmest ve kıs. men de tatbikatçıların
selefleri ayarında sahib-1 seltLhl-yet olmamalarıydı. Bu yüzdendir ki bir hukuk
sistemin. de yazılı hukuk kaidelerinin mevcud olması o memleket hukukçuları için
geref değil, belki tur kifayetsizliğin alft. metidlr. Bu gön ingiltere'de yanlı
bir anayasa ve hattâ yazılı bir kanun-u medeni bulunmaması muhakkak kt İngiliz
hukukçularının kıymet ve kabiliyetlerini gösteren bir husustur. Orada
ihtilâfların halledilmemesi gibi bir durum mcvzuubahls olmadığına göre,
mes'elenin bun-
aziz devri için en büyük^an ve şeref sebeplerinden biri ve belki de
birincisidir."
Sultan Abdûlaziz merhumun büyük ve vatansever şahsiyeti ile devrinin ehemmiyetli
hadiseleri üzerinde burada gerektiği şekilde dürnikya imkânlarımız ne yazık ki,
müsait değildir. Bu yüzden o'na dair yüzlerce şahadet vesikalarından sadece
birini arz ve takdim etmek istiyoruz;
Eski sefirlerden Sadullah Paşa, Sultan Abdûlaziz mefhumun Divan-ı Hümayun
tercümanlığına dair hatıralarım anlatırken:
«Sırbistan Beyi, Prens Milan Istabnul'a gelmiş, üç gün sonra Huzur-u Hümayuna
kabul edildiği zanian Sadrazam Hüseyin Avni Paşa da hazır bulunmuş idi. Zat-ı
Şahane ile Prens Milan birer koltuğa oturdular. Biz (Sadullah ve Hüseyin Avni
Paşa'lar ayakta duruyorduk. Prens Milan, Sırbistan arazisinin Çarlığından dolayı
hoşnutsuz olan Sırplıların taarruzuna uğraması ihtimaline binaen kendisinin
selâmetini temin için Sırbistana biraz yer ihsanım istirham eyledi. Baktım
merhumun rengi değişti. Hiddetlendi. Prense:
— Sizi her türlü tehlikeden korunmak için Sırbistana asâkir-i şahanemi
sevkederim. Arazi genişletmeye gelince; islediğiniz yerlerin her karışı nice
millet efradının kanıba-
(87)
dan bagka bir tarzda telâkki edilmesine imkân yoktur. Nitekim vaktiyle bizde de
böyle değil miydi? Bugün ise bir değil, beg değil on binin jttstünde kanunun
mevcudiye-ti kanun yapıcıların da, tatbik edicilerin de, Türk adlî hayatinin da
bir za'afından bagka neyi ifâde eder. Fazla bilgi için bakınız. Ebululâ Mardin —
Medeni Hukuk Cephesinden Ahmed Cevdet Paya, İstanbul 194«.
F'- 9
130
KADİR MISIROÖLU
I
hasına alınmış olduğundan onu ihsan etmeye hakkım ve selâhlyetim yoktur!
Buyurdu. Ben ömrümde bu derece va-kûrâne söylenmiş bir söz işitmedim desem
mübalağa etmemiş olurum!" demektedir.
Sultan Abdûlaâz Merhum; diğer taraftan da birçok sınaî teşebbüslere girişerek
sanayi inkılâbı yolunda da ciddî adımlar atmıştı. Bu müspet ve muhafazakârâne
verimli çalışmalar garp hayranı devlet ricalinin ruhlarında dehşetli bir infial
uyandırmış ve bun» eklenen dış tahriklerle o'nun feci bir surette
katlettirilmesine yol açmıştır." Bu hadise «Türk» ve «Müslüman» kalmak
şuu-
(88) Mehmed GALİP ¦— Sadullah Paşa veya Mezardan Nida ' ' ' a». ¦ 77»
(89) Gerçi bu güne kadar yazılan bir çok eserde Sultan Ab-«Jülaziz merhumun
«İntihar» ettiği yazılıp iddia edilmişse de bu eserleri yazanlarla merhumu
şehid edenlerin ayni batıla (garplılaşma^ iman etmiş kimseler olduklarını
hatırlamak bu kuyruklu yalanın icat sebebini kavramaya yeter sanırız. Bun.1
ar bugüne kadar iddialarını isbat sadedinde hiçbir ciddi delil ve mesned
gösterememişlerdir. Aksine merhumun feci bir surette katline ait deliller gayet
muknidirler. Ne yazık ki, etrafı hâinlerle sarılan Sultan Aziz, bir kaç
muhteris paşanın bir tertibine kurban giderek önce hal' edilmiş sonra da feci
bir surette katlettirilmiştir. Bu cinayet dolayısiyle bilâhare 1881 yılında
Sultan II. Abdülhamid tarafından kurulan Yıldız Mahkemesi'nin
teşkiline müracaatiyle âmil olanlardan !biri bulunan Mahmud Celalettin
Bey <Paşa) t Mlr'at-ı Hakikat» isimli eserinin 119 ve müteakip
sahifelerinde bu meş'uçı vak'ayı şöyle anlatmaktadır:
«Ztkrolunan pazar günü saat iki raddelerinde Harem Dairesinde bir vaveyla
koparak Sultan Abdvlasiz'in nefsini itlaf eylediği haber verilmekle derhal
Sadrazam ve
lozan
ki. Hezimet mi?
131
runa karşı gerçekten hâilevî bir darbe olmuştur. Zira kaa-til ve müşevvikler,
sadece bu büyük hükümdarı katletmek-
sair vükelâ-yi devlet, Ortaköy dairesine muttasıl kars-kolhâne sahasında
içtima eylediler. Yukarıda ismini zik-rettiğimia Fahri Bey ki5 Abdülaziz Han'la
hizmetinde kalan kurenasuıdan idi. Huzur-u vükelâya celple suali hal
olundukta, merhumun alessabah validesini ve hizmetinde bulunan cevâriyi
yanından savarak oda kapısını kapayıp sakalını düzeltmek bahanesi ile
evvelce cariyelerin birinden almış olduğu küçük mikras (makas) ile
kollarının kan damarlarını kesmiş olduğu halde içe-ru girildikte muhazafa-1
hayatı kabil olamamış idüğini takrir ve ifade ve mikrası dahi irae eyledi. Meğer
bu facianın vukuu ile beraber serasker Hüseyin Avni Paga yetigüp merhumun
na'şini karakolhâneye naklettirmiş ve neferatin kahve ocağına bıraktırmış
imiş. Müverrihi âciz vükelâ İle beraber bulunduğum cihetle merhumun derece-i
cerihasını anlamak için na'şınm bulunduğu mahalle duhulünde üzerine beyaz bir
perde örtülmüş ve bir küçük nefer şiltesine yatırılmış olduğunu
görünce «Fa'teblrûya uli.I-ebs&r» diyerek pûşîdeyl kaldırdım. Arkasında,
gecelik elbisesi var İdi. İki kolu sıvanmış olduğu halde kan damarlarının
ikisini dahi gayri muntazam kesilmiş buldum. Sol kolundaki ceriha sağ
kolundaki carihasından ziyâde idi. Hayat-ı insaniyetin kıymeti azfmesi
iktizasınca vefat-ı tabiiyyede bile son dereceye kadar tedabir-i tıbbiyeye
müracaat vazife-i insaniyeden olduğu gibi telef-i nefs vukuunda her türlü
tahkikat ve tetkikata dahi müsareat Ser'an ve kanunen, utnur-u mühlmmeden iken
merhumun esnay-i mecruhiyetinde bilfarz etibba celbine zaman kalmamış denilse
bile, keyfiyet-i vefatının yalnız Fahri Bey' den suali ile iktifa edilmeyip1
aza-yı hanedanından dahi tahkiki elzem olduğu halde, vükelâ taraflarından
anlara müracaat olunmaksızın celbedilen etibbaya merhumun na'şı ve mahal-
i vefatı irae ile ortaya konulan mıkrasın
132
KADİR MI9IRO&L.U
le kalmamış müteakiben devletin namus ve itibarını ayaklar altma alarak Sultan
Aziz'in dairesi ve burada oturan
. alet-i intihar olabileceğine dair aceleten bir mazbata imza ettirildi ve bade,
na'şı İstanbul Sarayına nakl ve gaslolunup vükelâ ve ulema, ve rical-i devlet
hazır oldukları halde, cenaze namazı eda olunduktan sonra pederleri Sultan
Mahmud Ban-ı Sâni Türbesine alay ile götürülüp defnedildi.
Erkân-ı Müttefika keyfiyyet-i vefat-i Abdülaziz Haniyi ta'mjk ve tetkikten sarf-
ı nazarla beraber telef-i nefs kaziyyesini galeb-i ye's ve kederle hâsıl olmuş
cünunun asarından olmak üzere ilân ederek bununla hâl' hakkında almış oldukları
fetvada merhuma isnat olunan halet-i bîşuurlyi isbat eyledik zanmnda bulundular.
Amma bu facia ezhan-i ummîyede birsü'i te'sir hasıl edip Sultan Âbdülazi2fln
erkân-ı müttefika taraflarından şe-hid edildiği sözleri meydana çıkmış ve Avrupa
gazeteleri lisanına dahi düşmüş idi.
Vak'a-i hal'in tafsilâtı sırasında beyan ettiğimiz sergti-«eştnâmesinde
Valide Sultan dahi kemal i teessürle tahrir etmiştir M, Sultan Abdülaziz'in
came-i hayatı, âlüde-i hûnu memat olmakta bulunduğu cariyelerin feryad-ı
vaveylalanyla . şayi olunca, validesi beytül ahzanından koşup gelerek
ciğerparesinin üstüne kapanmış ve birlikte terk-i cihani( cana minnet bilmiş
olduğu hindeki «Vak'ayı KerbeU» dan nişane idi. Ortaköy
karakolhanesinden içeri girmiş olan asker zabitlerinden i Nazif isminde bir
şahıs denî ve biar, Valide Sultanı,! merhumun cesedi üzerinden
kaldırırken kulağında bu-;i lunan küpeyi ve parmağmdaki yüzüğü zorla alıp
gider.1 Valide Sultan, birkaç saat hâl-i istiğrak ile bihuş olup merhumun
cesedi İstanbul Sarayına naklolunduktan sonra asker zabitler gelerek olduğu
yerden kaldırıp mesture olmadığı halde karakolhane meydanına
çıkarırlar ve orada bırakırlar.. Diğer canipten Sultan Mahmud merhumun
ikballerinden Tiryal IJantm ki, devr-i Abdiilazıs
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mt?
133
hane halkının şahsî eşyalarını müthiş bir surette yağmaya maruz bırakdıkları90
gibi, merhumun cariyelerini de paylaşmışlardır.
Hanide kesb-i ikbal ve Valide Sultan'a rabt-l hubba-le-i ittisal ve cem-i mal
etmiş idi. Yalısından kaldırılıp zikrettiğimiz karakol meydanına götürülüp
oradan Valide Sultan ile ikisi yanlarına bir cariye verilerek araba ile İstanbul
Sarayına teb'îd ve dört - beş gün hapa ve tazyik olunmuşlar ve o esnada
Tiryal /İonımln dahi sahi Ihanosi ve Bağ köşkü aranıp emvalinden, hayli şeyi
sebb.u gnsp eylemişlerdir. Bunlar şu halde iken merhum Sultan Abdüiasie'in ve
Validesinin Peyr-i piyker cariyeleri çıkarılıp içlerinden şehirde melce ve
münşil bulunanlar şuraya buraya dağılmış ve kimsesizleri kapanın elinde kalıp
ırz ve namus ve harem-i saray-ı sal-sanat pâmal olmuş idi. Hattâ bunlardan
erkânı erbaanın dahi dâne çîn'-i vuslat oldukları mervldir.> -(90) «Yevm-i
Hal'de Sultan Aziz'in dâiresi yağma edilmişce-«ine bunca eşya-i nefise şunun
bunun elinde kaldı. SuU tan Abdülaziz'in ve valide ve kadınlarının, cariyelerin
üzerlerindeki hülliyata ve" ccplerindekl altınlara varınca alınmış olduğu
maatteessüf işitildi. Yeniçeri zamanlarında vukubulan ihtilâllerde bile Harem'i
Hümayun hakkında bu türlü muamelât-ı hakaretkörâne vukubulma-mış olduğu cihetle
bu muameleler efkâr-ı âmmeye pek ziyade dokundu ve bundan dolayı Nuri Paşa pek
ziyade lisana geldi. Vak'ay ı hal'dcn dolayı izhar.ı memnuniyet edenler dahi
halatı çirkin görüp hey'et-i hSzıradan mü-teneffir olmuşlardı. Müteakiben Sultan
Abdülaziz'in eseri gayret ve hamiyyeti olarak kendisini idama mecbur olması ve
bazı araya göre idam edilmesi ise avam.u ha-vassa o kadar tesir etti ki. anıh
aleyhinde olan efkâr-» umumiye dnf'aten hey'eyi hâzıra aleyhine mütehavvil ve
miinkalib oluverdi.» (Ahmed Cevdet Paşa — Tezâkir — Cavit Baysun neşri. Tetimme
sh. 158)
134
KADİR MI9IROÖLU
J
SULTAN n. AKBULHAMÎD
Sultan Abdülaziz Han'ın yerine taht'a geçirilen Sultan V.Morad daha
şehzadeliğinde Mason cemiyeti ile alaka peydahlamış ve bu yolda en üstün payeyi
de elde etmiş bulunuyordu.81 Ancak aklî muvazenesinin çok çabuk bozulması"
sebebiyle hal olunarak yerine bütün şehzadeliği boyunca hakiki şahsiyetini
şerirlerin nüfûz-ı nazarlarından saklamaya muvaffak olan veliahd Abdulhamid
Efendi'nin
(91> «... Hattâ Londra'da İngiltere Veliahdı Ervard'ın delâ-
letiyîft ve 33 derece ile Fran . Masan teşkilâtına girmiş
olması bile bir kanaat mes'elesinden ziyâde o zümrenin
siyasi müzeheretini te'min maksadiyle izah edilebilir.»
(bkz: İsmail Hami DANİŞMEND — a. g. e. sh. 266.
(92) «... Mithat Paşa'yı İngiliz Sefareti pek ziyade tasahhub ve iltizam ettiği
cihetle Rüştü Paşa anı hüsn-ü idare etmeyi icab-ı halden görüyordu. ¦
Bu veçhile bir müddet Sultan Muratfm meslûbuş-şuur olduğu ketm oldu İse de
gittikçe cinneti mütezayid olarak artık ketm olunmaz dereceye geldi ve bir de
müek-kilin cinneti halinde vekâletin alâ rivayetin bir ay ve alâ-rivayetin bir
sene kadar hükmü baki olabilir ise de meydanda bunca mesail-i mühimme var İdi
ki; mevkii icraya konulması sahihen bir irade-i padişaMye mevkuf idi. Bi.
naenalâzallk işbu 93 senesi Şabanının onblrinci perşembe günü hall-ü akt ashabı
Bab-ı Hümayun'a davet ile Kubbe Altında aktolunan Meclis-1 Umumîde Sultan Mu.
rad*uv meslttb-ug-şuur ve bu cihetle şer'an münhali' olduğu ilân ve Sultan
Abdüthamid Han-t SanV Hazretleri bil . irsi ve . 1 - istihkak tahtı Saltanata
lclâs olundu ve. Ramazanı mübarekin yirmiyedisinde uhde-i fakire Adliye Nezâreti
tevcih kılındı.» (Ahmed Cevdet Paşa - Tezâ-kir - Cavit Baysun neşri - Tetimme
sh. 160 - 161).
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
135
Meşrutiyet» ta'vizi ile taht'a geçebilmesi mümin olabilmiştir.
Bu suretle ilân olunan Meşrutiyet, İmparatorluk da-ilinde ekaliyet mevkiinde
bulunan Türklerin her türlü ak ve hakimiyetlerini kaybetmelerine ramak
kalmışken jultan Abdulhamid Han'ın isabetli kararıyla rafa kaldırü-nış ve bu
suretle hem garplılaşma hareketleri ve hem de imparatorluğun dağılıp
parçalanması gibi felâketlerin zuhuru — hiç olmazsa — otuz sene gibi bir
müddetle geriye atılmış oldu.
Sultan II. Abdulhamid, saltanatının ilk yıllarında Sul-Sultan Aziz'i hal've
katletmekten dolayı efkârı umumiye nezdinde itibarlarını kaybetmiş bulunan
Mithad Paşa ve arkadaşları gibi garplılaşma taraftarlarının yeniden iade-i
itibar etmek ümidiyle girdikleri 1877-78 Türk-Rus Harbini önlemek için hudutsuz
bir gayret sarfetti." Fakat henüz vaziyete tam manasiyle hakim olamadığından
buna muvaffak olamadı. Sultan Aziz merhumun gayret ve faaliyetleri neticesinde
Rus ordusuna mutlak bir surette üstün duruma getirilmiş bulunan ordumuzun galip
geleceğine inanan inkılâpçılar, şiddetle harp taraftarlığında bulundular.
Gerçekten ihtilâl yapmış bir zabitan kadrosunun elinde bu-lunmasaydı bu ordunun
Rus ordusunu yeneceği muhakkaktı. Fakat Sultan Abdülaziz Han merhumun önce hal
ve sonra da katli hâdiselerine karışan ve bu suretle madûn-mâfevk münasebetleri
bozulan ordu sırf bu iç bünye za'a-fmdan dolayı müthiş bir mağlubiyete maruz
kalarak Moskof'un Ayestefanos denilen Yeşilköy'e kadar gelebilmesi fecaati ile
karşılaşıldı. •
Rusların âdeta dikte ettirdikleri «Ayastefanos Muahedesi» (3 mart 1878)
Osmanlı Devleti için âde-
136
KADİR MI9IROÖLU
ta bir «ölüm Fermanı» idi. İngilizlere Kıbrıs Adası üzerinde bir üs hakkı tavizi
vermek suretiyle bunu hükümsüz kılmak üzere «Berlin Muahedesi (13 temmuz 1878)
ni toplattıran Saltan Abdülhamid, Rusya'yı siyaset sahasında İngiltere ile karşı
karşıya getirmig ve onu kazançlarının pek çoğundan mahrum etmiştir. Ancak bu
suretle atlatabildiği bu «Doksanüç Harbi» badiresini bundan böyle kulağına küpe
edinerek devrinin birçok hâdiselerinde gayet mahirâne bir siyaset takip ederek
Avrupa milletleri arasındaki rekabetlerden istifade yolunu tutmuştur. Gerçekten
bütün ihtilâfları bir harbe sebep olmaksızın ince bir siyasetle geçiştirmeye
çalışmıştır. Bundan dolayıdır ki, çeşitli buhranlara rağmen onu devrinde sadece
bir kere harp çıkmış, (1897 Türk-Yunan Harbi) o da kazanılmıştır.
Devri, (1876-1909) iç ve dış düşmanların el birliği ile ) ortaya çıkardıkları
«Boğazlar», «B u 1 g a r i s- | tan», «Girit», «Bosna-Hersek» ve |
«Ermeni» mes'eleleri" gibi halli, güç buhranlara sah- f ne olduğu halde
Düşmanlarırm birbiriyle olan ihtilâflarından istifade suretiyle devletin mülkî
tamamiyetini koruyabilmiştir. Gerçekten onun arzusu hilâfına ortaya çı-, kan
«Doksanüç Harbi» istisna edilirse, çok-j tan beri kaybedilmiş
sayılmak .gereken Tunus'un Fransız lar tarafından ânî işgali ve Mısır'ın
îngiiizlerce zaptı ha cinde düşmana bir karış toprak vermeden bütün buhra
(93) Başta Rusya olmak üzere dış düşmanların tahriki ve
düşmanların yardımlarıyla ortaya çıkan mu mes'eîele hakkında derli toplu bir
bil^i için bkz: Kadir MİSİ OĞLU —• Moskof Mezalimi, İstanbul 1970 -
sh. 213 - 236.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mt?
137
tehlikesizce atlatmıştır. Mısır'da da Mehmet Ali Paşa'-tağlayan anlaşmanın ana
hukukunun muhafaza edildiği irlanırsa Sultan Abdülhamid Merhumun, bunca gaileye
men devleti nasıl maharetle koruduğu daha da vazıh surette ortaya çıkar. Bu
neticeyi elde edebümek için rupa milletlerinin siyasetlerine adeta istikamet
vererek lan biribirlerine rakip vaziyete getirmiş ve bu suretle r birinin
emeline sed çekmiştir. İngiltere'yi Suriye'nin •ansızlar tarafından işgali
isteğine, Fransayı ise, İngi-lerin Irak'ı ele geçirmek hususundaki arzularını
balta!a-aya imâle edebilmiştir. Almanya ile Avusturya ve Maca-stan'ı,
Makedonyanm Balkan devletleri arasındaki tak-mine karşı çıkmaya, İtalya, Fransa
ve hattâ Rusya'yı, vusturya ve Macaristan'ın Selânik'e kadar bütün Ar-
avutluğu ele geçirme arzusuna mani olmaya azmettirmiş-ir. Bütün bu devletleri,
herbirinin Osmanlı toprakları üzendeki gayelerini baltalamaya o derece sevketmiş
ve bun-a öylesine muvaffak olmuştur ki, Ermenilerin .istiklâl oparabilmeleri
ve hattâ imparatorluğun mukadderatına lüteallik birçok meş'elenin
halledilebilmesi için Sultan tamid'in ortadan kalkması lüzum ve kanaati
umumileşmiştir.
Gayri Türk ve fakat Müslüman teb'asını ise takip et-.iği «Hilâfet Siyaseti» ile
devlete, son derece de bağlamış ve Hilâfeti, İslâm tarihi boyunca ilk defa ciddî
ve müessir bir kudret haline getirmiştir. O derecede ki; takip ettiği bu
siyasetin, kendi teb'ası olmayan Müslüman unsurlar üzerinde dahi tesiri görülmüş
bu yüzden İngilizler, Hindistan'da çıkmak üzere olan bir isyanı ondan aldıkları
bir «Sükûnet Fermanı» ile ancak ve güçlükle önleyebilmişlerdir. Bu suretle
teb'aları arasında
138
KADİR MISIROÖLU
Müslümanlar bulunan müstemtekeci devletlere kudret ve kuvvetini kabul ettiren
Sultan Hamid, bu siyaseti sayesinde onlardan Müslüman tebâlan için bir takım
imtiyazlar ve nisbî muhtariyetler koparmak imkânını elde etmiştir. Hilâfet
siyasetini daha müessir bir surette yürütmek için inşa eylediği «Hicaz
Demiryolu» nun masraflarının üçte bir nisbetinde Hind Müslümanlanndan temin
edilmiş olduğunu düşünmek, onun, bütün.İslâm, Âlemine şâmil siyasetinin
kıymetini anlamaya yetecek bir husustur. Gerçekten bu devirde Hindistan,
Türkistan, Çin, Japonya ve bütün Rusya'yı baştanbaşa dolaşan büyük seyyah ve
mücahid Abdürreşid İbrahim Efendi bütün bu dolaştığı ülkelerdeki Müslüman
ahalinin, Sultan Abdülhamid Han'ın adı anıldığı zaman aldıkları hürmet tavrım
sayısız misallerle anlatmaktadır.94
Takip ettiği bu islamcı siyaset yanında kendi milliyetine ve millî örflerine de
son derece bağlı kalan Sultan Abdülhamid'in muvaffakiyeti sadece böyle siyasî
sahaya münhasır değildir. Memleket dahilinde çeşitli yollar, fabrikalar,
hastahaneler, kışlalar, muhtelif derecelerde sayısız mektepler, camiler ilh.....
inşa eylemek suretiyle Osmanlı topraklarının maddî memuriyeti için de hudutsuz
bir gayret ve faaliyet göstermiş" olduğu halâ çoğu hizmet eden sayısız
eserlerinin şahadetiyle sabittir.
(94) bkz. Abdürreşid İBRAHÎM, Alem-i tslâm C. 1 - 2, îs. tanbul 1328.
(95) Sultan Abdülhamid Han'ın memleketin maddi terakkisi için yaptığı
büyük hizmetler ve ortaya koyduğu eserler saymakla bitip tükenecek gibi
değildir. Bunu anlamak İçin yirmlbeşincl «Cülus Yıl,1 önümü» dola-
LOZAN ZAFER MI. HEZİMET Mİ?
139
Sultan Mecid devrinin israfları ve Sultan Aziz devrinin büyük askerî ve sınaî
yatırımlan yüzünden 300 milyona bağlı olan devletin dış borçlarını pekçok eser
vücuda getirmiş olmasına rağmen — tasarrufa azamî bir surette riayet ederek —
otuz milyona" indirmiştir.
Son derece ahlâklı, zeki müthiş bir hafıza ve irade kuvvetine sahip bir
şahsiyetti. Saltanatı boyunca hiç kimse-
yısıyle çıkarılan ve saltanatının ilk yirmibeş yılına ait eserlerin listesini
ihtiva eden «.Tebrikn&me.i M i 1 1 I » isimli esere bir göz atmak yeter. (96)
Bak Sultan Hamid'in hâtıra defteri - İstanbul 1960 eh. 108 «Ben 1324 (1908)
senesinin Temmuzunda hükümeti bu mücâhidlere) 1325 (1909) nisanında da saltanatı
gev-ketlü biraderim hazretlerine teslim ettim. Benim zamanımda hududumuz,
îşkodra'dan Basra -körfezine, Karadeniz'den Sahrayı Kebir çöllerine imtidâd
ederdi. «Almanac de Gotha» nın 1908 senesinde negrolunan nüs-hasile bu sene
çıkanı karşılaştırılıra, ahlâfıma yang-ın değil, büyük bir ülke, otuz milyonu
mütecaviz nüfûs, bir ordu terk etmiş olduğum anlaşılır.
Şöyle böyle on sene oldu. Yani müddet-i saltanatımın bir sülüsü. Asarımın üçte
değil, onda birini vücuda getirdiler mi? Makam-ı hükümdâriye geldiğim zaman, üç
yüz milyon liraya takarrup etmiş olan duyun-u umumiyemi-zi — iki büyük harbin ve
bir çok dahili kıyamlardaki sevkJyyat-ı askerriyenin icâp ettiği masarifi tediye
ettikten sonra — otuz milyona indirmeğe muvaffak olmuştum. Yani, bir öşrüne.
Nazım Bey'le rüfekâsı ise, benim bıraktığım otuz milyon borcu bugüne kadar dört-
yüz milyona çıkardılar. Yani, on üç misline. Demek ki haleflerim^ (Makamı
saltanatta icrâ-yı hükm-i nüfuz eden yalnız biraderim olmadığı için halefleri
diyorum) yalnız mikdar.ı düyunu tezyid hususunda ibzâl-i faaliyet ve ihrazı
muvaffakiyet etmiştir.»
140
KADİR MI9IROÖLU
nin rızkıa mani olmamak hususuna son derece riayet eylemiş, hatta pek çoğu can
hasmı olan ve devletin içinde bulunduğu şartlan kavrayamıyarak zararlı bir yol
tutanları bol maaşlarla taşradan uzaklaştırmıştır. O kadar ki» baş muarızı
Mithat Paşa'yı nef'yederken bile cebine beşyüz altın koymayı ihmal etmemiştir."
Devleti, en kritik bir zamanında binbir dahilî ve haricî gaileye rağmen âdeta
bir sırat köprüsü üzerinde büyük bir dirayet ve maharetle idare eden Sultan
Abdülhamid ilan hudutsuz merhameti yüzünden hiçbir mücrimi cezalandırmamış hattâ
mükâfatlandırmak bile sayılabilecek tarzda bol tahsisatlarla merkezden
uzaklaştırmakla iktifa etmiştir. Dış kaynaklardan beslenen birçok muarızı da
Avrupaya kaçarak aleyhinde faaliyete koyulmuşlardır. Devrinin münevverlerinin
bir kısmının gaflet ve hattâ bir kısmının da ihanet içinde bulunmaları
yüzündendir ki; bu büyük hükümdara Ermeni komitecileri tarafından yakıştırılan
«Kızıl Sultan» iftirası daha ziyade gafil Türk ve Müslümanlar arasında
yayılmıştır. Müfteri muarızları; muhalefetin yuvalandığı yerlerden biri olan
Askeri Tıbbiyede okuyan talebelerin ayaklarına taş bağlanarak Saray Burnundan
denize demirlendikleri tarzında akla hayâle gelmedik yalanlar uydurmuşlardır.
Bütün bu yalanlan vatan ve hattâ Avrupa sathına yayan «İttihat ve Terakki
Komitesi» Ermeni komitelerini kendisine örnek ittihaz ederek çalışıyordu.
Tamamen Siyonist" usullere göre hareket edoo
<97) İsmail Hami DANİŞMEND — a. g. e. sh. 2S7.
{98) Mehmed Hurad — Tatlı Emeller, Acı Hakikatler, İstanbul 1330 sh. 83.
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mt?
141
bu cemiyeti ve faaliyetlerini — kıpırdayan her yapraktan haberdar olan — Sultan
Abdülhamid derhâl haber almış, fakat aşın merhameti yüzünden hiçbir suçluya
karşı gerekli müessir tedbirin ittihazına teşebbüs etmediğinden hâdiselerin
gelişmesi maalesef önlenememiştir. Hakikaten müddet-i saltanatında normal
mahkemelerden geçen idam hükümlerini bile — anasını babasını öldürmüş olan bir
teki müstesna" — tasdik etmemiş ve adalet cihazına hudutsuz bir saygı gösterdiği
gibi kendisine suikast yapan Ermeni komitecisini bile affetmiştir.100
Onun bu hudutsuz merhametine rağmen, bazı siyasî muarızları, vatan ihanetini her
türlü tereddütten azade olarak ortaya koymaktan çekinmeyecek kadar ileri
gidiyorlardı. Hakikaten Pariste bulunan ve kendilerine «Genç T ü r k 1 e r » adı
verilen siyasî muarızlarının bir kısmı Ermeni ihtilâl komiteleri ile uyuşarak
Ermeni davasının
(99) İsmail Hami DANİŞMEND a. g. e. sh. 288. (100) Matbu fakat tarihsiz
«Temmuzun sekizinci cuma günü Selâmlık mevki âlisinde icra kılınan iştlal-i
cinai hak-kında bâ-irâdei saniyye-1 Hazret-i Hilâfet Penâhl te-gekkül eden
komisyon-ı mahsus tarafından İcra kılınan tahkikatın fezlekesidir» İsimli battal
eb'ad seksen küsur sahlfelik tahkikat evrakını münderiç eserin tetkikinden
anlaşılacağı üzere kendisine karşı öldürmek kas-tıyla teşebbüs edilen euikast,
bütün vuzuhu ile tesbit edilmiş ve failin yakalanmış bulunmasına rağmen Sultan
Hamid, bu Jorris adındaki suikastçı Ermeniyl bile af. fetmigtir! Fakat iş
bukadarla da kalmamış «ihsan.ı şâ-hâne» lerle teltlf edilerek* Sultana
«Hafiyelik» yapmak üzere Avrupaya gönderilmiş ve bu yolda bir hayli de hizmet
etmiştir, (bkz;) İsmail Hami DANİŞMEND — a. g. e, sh, 35Q,
142
KADİR MI9IROÖLU
halledilmesi, yani vatanını parçalanması suretiyle bir «Ermenistan» kurulması
için garp devletlerinden müdahale talebinde bulunmak kararını alacak kadar ileri
gitmiglerdir.101
Avrupadaki Jön Türkler tarafından bütün şartlarını haiz bir vatan ihaneti
tarzında ortaya çıkan bu karar, onların ikiye ayrılmasınıl0' ve bir kısmının
Sultan Hamid'e ilticasını intaç etmiş ise de nifak ve muhalefet daha hızlı bir
surette gelişmiştir. 1890 yılında Askeri Tıbbiyede kurulmuş olan «ittihat, ve
Terakki» nihayet her müesseseden daha fazla millî ve muhafazakâr olması lâzım
gelen Ordu'da dal budak-salmış ve ilk olarak Ma-nastır'a bağlı Resne'de Kolağası
Niyazi Bey, birliğini alarak isyan edip dağa çıkmıştır. Bir beyanname neşrederek
Meşrutiyetin ilân edilmesini isteyen Niyazi Bey'e bir müddet sonra bir Jandarma
birliği de iltihak edince İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yahudi
kotrolü( altındaki merkezi Selanik'ten artık Meşrutiyetin yeniden ilâm için
Saraya telgraflar yağmaya başlamıştır.
Ötedenberi bir takım karışıklıklara sahne olan Makedonya mes'elesi ile kurulduğu
günden beri meşgul bulunan İttihat ve Terakkinin Manastır merkezi Avrupa
devletlerine takdim ettiği bir muhtıra ile bu mes'elenin hall-ü faslı yanî
devletin parçalanması için Sultan Hamid'e cebir ve tazyik icra etmeleri
talebinde bulunmuştur.103
(101) Fazla bilgi içlg bkz: ismail Hami DANÎŞMEND a. g. e.
sh. 358 - 59. 4102) a. y. »<103) Hâtırat-ı Niyazi Yahut Tarihçe-i
İnkılâbı Kebiri Os-
manlden bir sahife İstanbul 132Ş şjj, 91.
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ? 143
Bu sırada telgrafhaneden çıkan Manastır Kumandanı Şemsi Paşa bir sûikaste
uğradı, ittihat ve Terakki bütün Üçüncü Orduyu isyana katılmaya davet eden bir
beyanname neşretti. Şemsi Paşa'nın yerine tayin edilmiş olan Tatar Osman Paşa 23
Temmuz 1908 de âsiler tarafından baskına uğratılarak dağa kaldırıldı. Bundan bir
gün sonra da bu emrivâkileri vatanı parçalamadan atlatmak isteyen Sultan Hamid
«Kanun-i Esasi» yi yeniden mer'iyete koyarak İkinci Meşrutiyeti resmen ilân
etti. Esasen daha önce Manastır'da Kanun-u Esasî toplar atılarak asiler
tarafından ilân edilmiş bulunuyordu.
Meşrutiyetin ilânı Türkiyede bir bağbozumu havası doğurdu. îtidara gelen
Ittihat-Terakki memleketi keyfî bir surette idareye başladı. Bu durum kendi
içlerinden bir muhalefetin ortaya çıkmasına sebep oldu. Fakat muhaliflerine
karşı amansız ve kanlı bir surette mukabele eden It-tihat-Terakki, sokak
ortasında gazeteci, makamında nazır öldürmekten çekinmeyecek kadar kanlı bir
idare kurarak Meclisin kısa zamanda bir düello sahasına dönmesine sebep oldu..
Bu suretle tabiî bir muhalefetle karşılaşan İttihatçılar, İstanbul'daki hassa
ordusuna güvenemedikleri için Rumeli'den zahiren Meşrutiyetin, hakikatte ise
kendi şahıslarının ve fırka menfaatinin müdafaası için «Avcı taburları» getirtip
Taş Kışla'ya yerleştirdiler. Bu taburların zabitanı kısa zamanda kendilerine pek
yakın olan Beyoğlu'nun âlemlerine dalarak askerleri ile alâkalarını kestiler. Bu
suretle boş kalar neferler, kendilerini iç siyaset çekişmelerinin cereyanına
kaptırdılar. Tuhaftır ki, İttihatçıları müdafaa için getirilmiş bulunan Avcı
Taburları efradı, Ittihat-ı Terakki zulümleri kargısında onlara cşphe alarak
isyan et-
144
KADİR MI9IROÖLU
ler. Kan dökülmesine meydan vermemek için Hassa Ordusunun âtıl tutulması,
isyanın büyümesine sebep oldu. İsyancılar on gün kadar bütün şehre hakim
oldular. Bu durum karşısında mevki ve ikballerini tehlikede gören İttihatçılar
Rumeliye telgraflar yağdırarak «Meşrutiyet tehlikede!. .> yardım ediniz!..»
feryadı ile yardım talebinde bulundular. Tarihimizde «Otuzbir Mart» adı
verilen hâdise hülâsatan bundan ibarettir.
Bu davet üzerine Rumeli'den, İstanbul'a Mahmnd Şevket Paşa kumandasında onbeş
bin kişilik «Hareket Ordusu» adı verilen bir kuvvet geldi ve Hassa Ordusunun
yine hareketsiz kalması yüzünden vaziyete hakim oldu. Gariptir ki bu ordu içinde
Bulgar, Rum ve Yahudi gönüllüleri de vardı.10'1 Tabiatiyle böyle derme çatma bir
kuv-Vet, Istanbuldaki muntazam nizamiye ordusu tarafından ciddî bir mukabele
görse Çatalca istihkâmlarını bir adım ileriye geçemezdi. Fakat Sultan
Abdûlhamid'in aşırı merhameti ve kan dökülmesini arzu etmemesi, Hareket
Ordusunun işini kolaylaştırdı. İstanbul'a gelirken neferlerine karşı «Padişahı
kurtarmak!...» sloganını kullanan hareket ordusu kumandanları Avcı taburlarının
isyanlarında zerre kadar dahü bulunmayan1" Sultan Abdûlhamid'i hall'edip
LOZAN ZAFEr. Mt. HEZİMET Mİ?
145
(104) Memduh Paşa — Hal'iler, iclâslar. sh. 167.
(105) Dr. Rıza NUR — Hayat ve Hatıratım C. 2 İstanbul 1968 sh. 296 ve 31 mart
vak'asım tahkik için Meclisçe kuru-lan komisyonda reis olarak çalışmış bulunan
Yusuf Ke-mal Tengirşenk «Bu vakıalar, bende 31 mart isyanının Abdülhamidin
eseri olmadığını, bunun İttihatçılardan iktidarı almak için yapılmış
bir tertib olduğu kanaatini hâsıl etmişler> demektedir, (bakınız Yusuf
Kemal Ten-girşenk ¦— Vatan hizmetindet İstanbul 1967 sh. 119.
I
ilk icraat olsrak Yıldız Sarayının içindeki kıymetli eşyaları koltuklarına kadar
yağmal ıdılar. Baş Kumandandan mülâzımlara kad.ır herkesin bir hisse aldığı bu
yağma, hadiseden on yıl sunra yapılan bir tahkikat ile resmen ve tama-nen
failler ve çaldıkları eşyayı gösterir bir liste halinde ortaya konulmuştur.106
Bu suretle Sultan Hanrd'i hal edip Veliaht Reşat Efen-di'yi tahta geçiren
tttihatçlar memleketi keyfi ve ceberru-tî bir tarzda idareye koyu! iular.
Bilgisiz, tecrübesiz ye çok defa düşman iğfalâtına tâbi hareketleri ile vatanı
badireden badireye sürüklediler.
Birbiri arkasına çıkan Trablusgarp, Balkan ve Birinci Cihan Harpleri ile
imparatorluğu bir yangın yerine çeviren İttihatçıların bütün bu harplerde ortaya
çıkan cehalet, tecrübesizlik ve hattâ ihanetleri bu eserin hacmini pek çok aşan
uzun bir fasıldır. Fakat biz bunlardan gayet kısa bir surette bahsederek Cihan
Harbi nihayetine ve Millî Mü-«adele'nin başlangıcına intikal etmek istiyoruz.
İTTİHATÇILARIN GAFLETLERİ VE BİRBİRİNİ KOVALAYAN HARPLER
İtalyanlar Fransa ve İngiltere gibi, Akdeniz Havzasında müstemlekeler elde
ederek genişlemek istiyor ve bu maksatta gizli gizli faaliyetlerde
bulunuyorlardı. Bu yolda gerekli siyasî temas ve anlaşmalarını ikmal ederek 1911
O06) Bkz. İkdam Gazetesi numara 7929 ve 17 nisan İ335 (1919) tarihli nüsha veya
bunun aynen naklini iktiva eden Kadir MISIROÖLU — Moskof Mezalimi İstan, bul
1970 sh. 244 - 24!i.
F : 10
146
KADİR MI9IROCLU
yıünda «Trablusgarp Vilâyeti» mize taarruz ettikleri zaman, Osmanlı Hükümetinin
başında Roma sefirliğinden gelme Sadrazam Hakkı Paşa bulunuyordu. İtalyanların
Trablusgarp hakkındaki niyetlerini, herkesten daha iyi bilmesi lâzım gelen bu
İttihatçı Sadrazam, herhangi bir tedbir almak şöyle dursun bil'akis burasını
işgale âmâde kılmak için ne lazımsa yapmaktan geri kalmamıştır.
Daha önce de, Harbiye Nazın Mahmut Şevket Paşa, Trablusgartaki askerleri Yemen'e
göndermiş ve bu hareketin «Trablusgarb'ı İtalyanlara teslim etmek» demek olduğu
yolundaki itirazlara kulak asmamıştı. Bu da yetmiyormuş gibi derhal vukubulacak
bir İtalyan taarruzuna inanız bulunan Trablusgarptaki askerî malzeme, silâh ve
mühimmat İstanbul'a nakledildi. Aynca da Trablusgarp vali ve kumandam basit bir
iş için İstanbul'a getirtildi. Bu> suretle Sadrazam Hakla ve Mahmut Şevket
Paşa'lar ta-ıafından Sultan Abdülhamid'in aldığı bütün tedbirler bozularak
askersiz, silâhsız ve hattâ Vali ve Kumandansız; hale getirilen Trablusgarbe
karşı İtalyanlar taarruza geçtiler.
23 eylül 1911'de Osmanlı Devleti'ne yirmidört saat: mühletli bir nota veren
İtalyanlar, «Trablusgarp ve Binga-zi'nin medeniyet nimetlerinden mahrum
bırakıldığından ve bu hale İtalya'nın daha fazla seyirci kalamiyacağmdan illi...
bahsediyorlardı. Fakat asıl garip ve hattâ acı olanı şu idi ki; bu nota
kendisine arzedilmek üzere getirildiği zaman. Sadrazam Hakkı Paşa,
Jandarma .müfettişi sıfatıyla Os-rnanlı hizmetinde bulunan İtalyan Robilan
Paşa'nın evinde bulunuyor ve onunla briç oynuyordu. «Şimdi sırası değil,.
lıOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
147

"hele şn oyunumu, bitireyim!» diyerek kendisine takdim edilen zarfa elini bile
sürmeyip oyununa devam etmiştir.107
Sadrazam Hakkı Paşa, bu notaya karşı 29 eylül 1911'-de «Her istediğinizi
yapacağız, fakat, işgal gibi vahim teşebbüslere tevessül etmeyiniz!.» tarzında
rica yollu bir cevap vermişti. Aynı gün verilen müddetin bittiği esbab-ı
mucibesiyle ilân-ı harbe bile lüzum görmeden Trablusgarb'e İtalyan çıkarması
vâki olmuş ve harp, fiilen başlamış oldu.
Çeşitli yollardan ve çeşitli maksatlarla Trablusgarb'a koşan bazı zabitler,
orada yerli halktan bir mukavemet cephesi kurmaya çahşmışlarsa da İtalyan
donanması zahmetsizce < Oniki.ada » yi işgal etmiş diğer taraftan da
«Makedonya», «Yemen», «Havran» v.s. yerlerde mürettep isyanlar zuhur etmiştir.
Arnavutlukta ise, isyan daha evvel başlamış ve devam etmekte idi. Bu durum
çoktan anlaşmış olan ve fırsat kollayan Balkan Devletlerinin 8 ekim 1912'de
ilânı harp ederek «Balkan Harbi » ni açmalarını kolaylaştırmış oldu.
Bu sırada Trablusgarp harekâtı, dolayısiyle Sadaretten ayrılan Hakkı Paşa'nın
yerine Gazi Ahmet Muhtar Paşa geçmiş bulunuyordu. Trablusgarbin daha az bir
ehemmiyeti haiz olduğu mülâhaza edilerek, İtalya ile Lozan'ın iskelesi «Uşi» de
bir muahede imzalandı. Bununla İtalyanların «İltihak» karan ile Osmanlıların
«Muhtariyet vaadi» kâğıt üzerinde tel'if edildi. Şöyle ki:.Osmanlılar
«Trablusgârb/i, İtalyanlar da On iki Ada'-yı tahliye edecekler, Trablusta bir
«Sultan Naibi» bulunacak ve hutbelerde aynı zamandı «Halife»
<107) İsmail Hami DANİŞMEND. a. g. e. sh. 385. — Ahmed Reşid REY — a. g. e.
sh. 123
148
KADİR MISIROCLU
LOZAN ZAFER M t, HEZİMET Mİ?
14»
olan Osmanlı Padişahının adı okutturulacaktı. Fakat devam eden Balkan harbi
dolayısiyle Oniki Adayı elde tutmanın güçlüğü dikkate alınarak burasının Balkan
Harbi nihayetine kadar İtalyan işgali altında kalması kabul edildi. -
Balkan devletleri arasında ötedenberi birleşmelerini önleyen pekçok ihtilaflı
mes'ele vardı. Bunların başında da mukaddes sayılan bir takım mektep ve
kiliselerin taksimi gelmekteydi. İttihatçılar 3 temmuz 1910'da kabul ettikleri
bir kanunla «Nüfus ekseriyeti» ni esas alarak bu ihtilaflı yerleri onlar
arasında paylaştırmış ve resmen devir ve teslim yapmışlardı. Halbuki Sultan
Abdülha--mid Han'm bütün balkanlarda ırk, mezhep ve menfaat ayrılıklarından
istifade ederek takip ettiği uyanık siyaset, onların anlaşmalarım daima
önlüyordu.
Bir taraftan da artık çoktan kaybedilmiş bulunan «Girit» için faydasız mitingler
tertip ediliyordu. Daha feciî şu ki, harbin başlamasından çok az bir müddet
önce, iyi talim ve terbiye görmüş bulunan Rumeli ordularının terhisi10' gibi-
vahim bir hatâ işlenmişti. Hele, Sırbistan'ın Almanya'dan satın aldığı bir kaç
ay sonra bize karşı kullanılacak olan seri ateşli silâhlara Avusturya geçiş
hakkı vermeyince bu devletin imdadına yetişerek bunların Selanik yoluyla,
Sırbistan'a nakline müsaade edilmesi; gaflet ve hıyanetlere tuz biber ekmişti.
(108) Şeyhülislâm Cemâlettin Efendi _ Hatırat-ı Siyasiye İstanbul 1336 sn. 41...
«Harbiye nezareti müddeti niza-«üyelerini ikmal etmelerinden naşi seferberlik
ilânında» evvel terhis etmiş olduğu yüzblni mütecaviz nizamiye efradını
yollardan çevirerek mevakı-l Harbiye'ye sevkey-ledi...»
Balkanlarda aleyhimize girişilen hazırlıkları farkeden bazı mebuslann bu hususta
ne düşünüldüğünü sorması üzerine Hariciye Nazırı Asım Bey, «Balkanların
aleyhimize birleşmeleri külliyen yalandır. Balkanlardan imanım kadar eminim!...»
diyordu. Vukuatın nihayet birkaç ay sonra tekzip ettiği bu Nazır hakkında nasıl
bir hüküm vermek gerektiğini tayinden insan âciz kalmaktadır.
Bizim maksadımız harp tarihi yazmak olmadığı için teferruata girmeden sadece
birkaç ehemmiyetli noktayı nakledip hâdiselerin teselsülünü belirtmeye
çalışacağız:
Uç safhada cereyan eden Balkan harbinin ilk safhasında çok büyük kayıplara
uğradık. Düşmanı Anadolu'dan getirtilen taze kuvvetlerin yardımıyla ancak ve
güçlükle Çatalca'da durdurmak mümkün olabildi. İhtilâlci ve partizan zabitlerin
şahsî hırslan ve birbirlerine karşı besledikleri düşmanlıklar yüzünden uğranılan
bu yüz kızartıcı hezimeti tasvir için Mahmut Muhtar Paşa'nın tabiriyle «Emil
Zola'nın kalemi» ne ihtiyaç vardır. Ne hazindir ki; Türk tarihinde eşine
rastlanması mümkün olmayan bu ric'at ve hezimet, düşman tazyik ve hücumundan
ziyade ordumuzun iç bünyesindeki anarşiden doğmaktaydı.10'
" Gerçekten hiçbir kalemin hakkıyle tasvir edemiyeceği bu şenî hezimetin daha
harp başlamadan çok evvel ortaya çıkan çeşitli gaflet ve ihanetlerin eseri
olduğu muhakkaktı. Bir kere ordu, ordu olmaktan çıkarak inkılâp ve ihtilâl he-
vesleriyle meşbû bir «Silâhlı parti» vaziyetine girmişti. Ordu kumandanları
İttihat ve Terakki merkezin-
İhtilâlci subayların birbirini baltalamaları yüzünden uğranılan bu feci
hezimetin çirkin bir hainâne sebep ve sâik-lerini kavramak için Abdullah
Paşa'nın «Balkan Harbi Hâtıraları» na bir göz atmak kâfidir.
SOV KA.DIK MI3IROOLU
deki ihtilâlci ve çoğu küçük rütbeli zabitler tarafından azl ve nasb olunmaya
başlamıştı. Bu durum; M. Kemal Pasa tarafından bile itiraf edilmektedir.
«Müşir İbrahim Paşa beni davet etti ve şu beyanatta bulundu. «Beni ordu
kumandanlığında ibka edecek misiniz etmeyecek misiniz? îbka olunmayacak isem,
şahsım tecâvüz ve hakarete duçar edilmeden hemen istanbul'a hareket edeyim...»
« — fcabedenlerle görüştükten sonra cevap verebileceğimi söyledim. Cemiyet
namına selâhiyettar olan diğer arkadaşlarla İbrahim Paşa'nın kumandanlığı
mes'elesini müzakere ettik. Bir zaman için kalmasında mahzur görmedik.
Kumandanlıkta kalacağı hakkındaki cemiyet kararım ben kendisine tebliğ
ettim.»110 Bu hâdise, Meşrutiyetin ilânı sıralarında cereyan ettiğine göre
ordunun daha o zaman ne hale geldiğini gösteren tipik bir itiraf değil midir?
Daha fecü şu ki, Balkan Harbi başlamadan harp taraftarı İttihatçıların
tahrikiyle talebeye «Harp isteriz!...» naraları ile sokak nümayişleri
yaptırılmış bu suretle hükümet ve hattâ padişah tesir altına alınmak istenmiş111
olduğu halde, hiçbir nazırlık yapılmamıştı. Harp başlayınca bir askerî harekât
plânı bile mevcud olmadığı görülmüştür,112
istanbul'a gelen fena haberler üzerine Sultan Ilcşad, bizzat cepheye gitmek
istemişse de buna da mâni olunmuş-

LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?


151
tur.
m
(110) M. Kemal Paşa. Nutuk, Ankara 1927 sh. 447. (111) Ali Fuat
TÜRKGEL.DÎ. Göritp İşittiklerim, Ankara 1951, sh. 58.
(112) Ali Fuat TÜRKGEL.DÎ, a.g.e. sh. 60. (113) Ali Fuat TÜRKGELDİ. a.g.e.
sh. 73.
Bu korkunç hezimete rağmen Şükrü Paşa kumandasındaki Edirne, Doksanüç Harbindeki
«Plevne müdafaa s ı » na eş, dâsitânî bir mukavemetle muhafaza ediliyordu.
Nihayet bizim ordu gibi Bulgar Ordusunda da «kolera» zuhur ettiği için yapılan
sulh teklifi kabul olunarak bir mütareke akdolundu.
Sulh müzakereleri esnasında daha önce Osmanlı Devletinin galip geleceğini tahmin
ederek «Statiko de-ğişmiyecektir! » diyen Avrupa devletleri derhal bu sözlerini
unutarak Balkan devletlerini iltizam etmeye koyuldular.
İttihatçı zabitler, uğranılan mağlubiyet, sanki kendi eserleri değilmiş gibi 23
ocak 3913'de meşhur «6 â b - ı Âli Baskını» nı yaparak Sadrazam Kâmil Paşa'yı
indirip yerine Mahmud Şevket Paşa'yı geçirdiler. Bu sırada Balkan devletleri de,
netice vermeyen sulh müzakerelerini terkederek mütarekeyi feshettiler. Yeniden
taarruza geç-tilerse de Çatalca istihkâmlarım yine de aşamadılar. Fakat bu ana
kadar muhasarada kalan ve kahramanca mukavemet eden Edirne açhk ve
cephanesizlikten bîtab düşerek teslim olmaya mecbur kaldı. Bu suretle
Istanbuldan evvel fethedilerek devletimize bir asır «Fayitahtlık etmiş bulunan
bu mübarek şehir, Bulgar sürülerinin eline geçmiştir. Burada vahşî Bulgar
askerlerinin hunharca işledikleri cinayetler ve irtikâp ettikleri mezalimin
hikâyesi ciltlere sığmaz.
İtimal ki, harp başlamadan evvelki gafletler ve harp içindeki ihanetler
olmasaydı her tarafta Edirne'nin şanlı müdafaasına eş muvaffakiyetler elde
edileceği muhakkaktı.
«„. «.AJJIR MI9IROÖL.U
Edirne'nin kaybı harbe devam hususundaki azmi kırdığından yeniden sulh masasın?,
oturuldu. Kâmil Paşa'yı «Edirneyi terketmek» ihanetiyle itham edip iktidardan
düşüren ittihatçılar, KâmÜ Paşa'nın terketmediği Edirne'yi de vererek Midye -
Enez hattını hudut kabul eden 30 Mayıs 1913 tarihli «Londra Sulhu» nü imza
ettiler.
Fakat bizi büyük kayıplara uğratan bu «Londra Mua-' hedesi» bile Balkan
kavimlerin kin ve ihtiraslarını tatmin etmedi. Kendilerine terk olunan araziyi
paylaşamadılar ve aı alarmdaki eski ihtilâflar yeniden alevlendi. Bu durumdan
istifade edilerek sulhun imzasından iki ay kadar sonra hücuma geçen Türk ordusu
Edirne'yi almaya muvaffak oldu. Fakat bu neticenin istihsalinden evvel «Şarköy
•Çıkarması» ve «Bolâyır- harekâtı» adı verilen askerî harekâttan bir nebze
bahsetmek istiyoruz.
Edirne'nin sukut etmek üzere bulunduğu bir sırada, •Şarköy'den bir çıkarma
yaparak Bulgar askerlerini arka-•dan çevirmek plânı tatbik edilmek istendi.
Çatalca müdafaa hattı dar olduğu için Osmanlı Ordusunun müdafaasını ko-
laylaştırıyorsa da bu durum Bulgarların da işine yarıyordu. Bu yüzden
Çatalcadaki Bulgar ordusunu yerinden söküp atmak mümkün olamıyordu. Çanakkale
Boğazı'nı hin-i hacette kapatmak maksadıyla Bolayırda bir kolordu bulunuyordu.
Bunun bir fırka (tümen) sımn erkâm harbi M. Kemal Bey, diğer fırkasının
erkâm harbi ise Fethi (Ok-yar Beydi. Ayrıca onuncu kolorduyu da Şarköydeh karaya
çıkarak Bulgar ordusunun kısm-ı küllisini bunlar üzerine çekmek ve bu suretle
Çatalca hattını zayıflatarak düşmanı püskürtmek plâm tatbik edilmek isteniyordu.
Yukarda arz edildiği üzere birinin erkâm harp reisi Fethi Bey diğerinin-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
ısa
ki ise M. Kemal lîey olan iki nizamiye fırkası, Şarköyde karaya çıkarılacak olan
kolorduyla birlikte hareket edecek ve kat'î taarruz icra etmeyerek düşmanı
üzerlerine çekmeye çalışacaklardı. 26 ocak sabahı Onuncu Kolordu Şarköy
civarında karaya çıkarılacak bu hareket esnasında Bo-layır Kolordusu, karşısına
imkân nisbetinde Bulgar kuvvetlerini çekmeye çalışacaktı. Sonra da birlikte
harekâta geçeceklerdi. Bolayır kolordusu doğuya yani düşman cephesine, Şarköyde
karaya çıkan onuncu kolordu da kuzeye yani düşmanın sağ cenahı gerisine
taarruzla düşmanı yok edecekler ve en kısa yoldan Edrne'ye yürüyeceklerdi.
Gerisinde iki Osmanlı kolordusunu gören Çatalcadaki Bulgar ordusunun aslî
kuvvetleri de ister istemez çekilmeye mecbur kalacaktı.
Plân bu tarzda ve Erkânı Harbiye reisliğince tanzim edildiği halde Bolayırdaki
kolordu yani Fethi ve M. Kemal Beylerin bulunduğu kolordu, yalnız başına hareket
ederek Edirne'yi kurtarmanın şerefini başkaları ile paylaşmak istemediklerinden
26 ocakta oyalama muharebesi yerine kat'î taarruz yaptıklarından öğle üzeri
henüz onuncu kolordunun sadece iki taburu karaya çıkmışken, yüzde elliye yakın
bir zayiatla tekrar eski yerine çekilmeye mecbur kaldılar.
Fethi Bey, bilâhare bu mağlubiyet hakkında «Bolayır Muharebesindeki
Muvaffakiyetsizliğin sebepleri» ismiyle bir eser yazarak kendisini ve arkadaşım
müdafaaya çalışmışsa da gösterdiği sebepler askerî ve mantıkî bakımdan tatminkâr
değildir. Onuncu kolordunun çıkarma harekâtmı ikmal etmesini beklemeden kat'î
taarruza geçmek Bolayır
154
KADİR MI9IROOLU
kolordusundan en az yirmibin vatan evlâdının kefensiz Bolayır sırtlarına
defnedilmesine sebep olmuştur.
Fethi Bey müdafaasında : «Bolayır kolordusu, ihraç yapan bir kolordunun temin-i
selâmeti için icabederse kendisini feda etmek üzere muharebe edecektir ve öyle
de yaptı »demektedir.114 Halbuki bu husustaki 24 ocak 1328 tarihli
başkumandanlık emri Bolayır kolordusuna kat'î taarruz icra ederek kendisini
mahvetmesini değil, düşmanı mümkün olduğu kadar üzerine çekmesini ye bu hususta
çıkarma yapan onuncu kolordu ile müşterek bir harekât plânı içinde bulunmasını
istemekteydi. Bu yüzden onuncu kolorduyu beklemeden icra edilen kat'î taarruz
muvaffak fcile olsa Eulgar ordusunu Çatalca'dan çekmek ve iki kolordu arasına
sıkıştırmak hususundaki plân gerçekleşmemiş olacaktı.
Bu mes'ele hakkında Miralay Sadık Bey'in yerinde tahkikata istinaden yazdığı bir
broşüre de temas eden Dr. Rıza Nur da Bolayır kolordusunun hezimetinin M. Kemal
ve Fethi Beyler'in, Edirne'nin istirdadı şerefini Enver Pa-şa'ya kaptırmamak
gayesinden doğmuş dehşetli bir hezimet olduğunu kaydetmektedir.1"
işte bu hâdiseden sonradır ki iki bulgar alayı karşısında mahvu perişan olan
Bolayır kolordusu karşısına ve Çatalca istihkâmları önüne pek az bir kuvvet
bırakmaktan çekinmeyen Bulgarlar, :Edirneyi muhasara eden kuvvetle-
(114) Fethi OKYAR, Bolayır Muharebesindeki ademi muvaffakiyetin sebepleri
sh. 23
(115) Dr. R'za NUR — Hayat ve Hatıratım. C. 2 istanbul J568İ sh. 406 . 408.
LOZAN ZAFER Mi, HEZİMET Mİ?
155
rini yüzseksen bin kişiye çıkarmışlar ve Edirne'nin sukutunu temin
edebilmişlerdir.
Fakat yukarıda arzedildiği gibi elde ettikleri arazi üzerindeki taksim
ihtilâflarından istifade ile Edirnenin kurtarılması ve 29 eylül 1913'de
îstanbulda Türk-Bulgar, .14 kasım 1913'de de Atina'da Türk-Yunan Anlaşmalarının
imzalanması ve bu suretle Balkan harbinin elîm facialara ve büyük toprak
kayıplarına sebep olduktan sonra nihayete erdirilmesi mümkün olabilmiştir.
İttihatçılar sadece Trablusgarp ve Balkan Harplerinde değil devletin nihaî
mağlubiyet ve parçalanmasına müncer olan Cihan Harbi'nde de ayni gaflet ve hattâ
ihanetlere devam etmişlerdir.
Çoktan beri Avrupa devletlerini korkutan Cihan Har-bi'nin çıkmasını gerektiren
iktisadî rekabet son haddine varmış bulunuyordu. «Şarka Doğru» adıyla bir
siyaset takip ederek îngilterenin karşısına dikilen ve bu siyaseti Bismark'tan
itibaren aleniyete dökmekten çekinmeyen Almanya, Sultan Hamid'den «Bağdat
demiryolu» imtiyazını almak suretiyle bu siyasetini epeyce takviye etmişti.
Fransa ise, Alsas-Loren kaybı yüzünden Almanya'nın karşısında bir siyaset takip
ediyordu. Bu suretle müstakbel bir Cihan Harbi'nin grupları belli olmaya
başlamıştı. Fransa müstakbel hedefleri için daha 1894 de Rusya ile anlaşmıştı.
İngiltere ise önceleri tarafsız kalmaya gayret sarfetmişse de Bismark'ın aldığı
hâsımâne tavır yüzünden Fransaya meyletmeye başlamıştı. Hâdiselerin bu suretle
gelişmesi «İttifak» ve «İtilâf» zümreleri adıyla Cihan Harbi'nin
taraflarım.ortaya çıkarmış bulunuyordu.
Milliyetçi Sırpların Bosna-Hersek'i ilhak etmiş olan
156
KADİR VHSIROÖLU
Avusturya'ya kargı duydukları kin ve nefretin eseri olarak bir milliyetçi Sırp
talebesi tarafından 28 haziran 1914'de Avusturya Veliahdinin vurulması
Avusturyanın Sırbistan'a sert bir ültimatom vererek onu harple tehdit etmesi-jıe
sebep olmuş, Rusya Sırbistan'ı kor*mak bahanesiyle Avusturya'ya ilân-ı harp
etmiş, Almanya ise Avusturya'yı korumak zahiri sebebiyle harbe dahil olmuştur.
Sür'atle gelişen iltihak ve taraf tutmalarla daha önce gerçekleştirilmiş bulunan
anlaşmalar gereğince taraflar yerlerini almış ve Cihan Harbi bütün dehşetiyle
başlamış oldu.
Osmanlı Devleti, Balkan Harbin'den büyük maddî ve manevî kayıplarla çıkmış
bulunduğundan bu harpten nihayet bir yıl sonra patlak veren bir «Cihan Harbi» ne
girmek için her türlü hazırlıktan mahrumdu. Ordunun yorgunluğunda başka iaşe ve
teçhizat durumu da gayet kötü idi.118 Hattâ Erkânı Harbiye Riyasetinde
hazırlanan bir rapora nazaran Osmanlı ordusunun böyle bir harbe girmesi mutlak
bir hezimet ve devletin inhilâli ile neticelenecek kat'î bir felâket olacaktı."7
Harp başlar başlamaz bîtaraflığını muhafaza etmek isteyen sonra da bunun mümkün
olamıyacağını görünce kendine müttefik arayan Osmanlı Devleti, müracaat ettiği
her kapıdan eli boş dönmüştü. Balkan harbi hezimetinden sonra Osmanlıların
ittifakına kimse yanaşmıyordu. Üstelik muhariplerin her birinin Osmanlı arazisi
üzerinde gözleri vardı.
Bu sırada Bulgaristan kendiliğinden Osmanlı Devletine bir sulh teklifinde
bulundu. Fakat bu teklif samimî
(116) Kâzım Karabekir — Cihan Harbine Nasıl Girdik, C. 2. İstanbul 1937 sh.
397 <117) Kâzım KARABEKİR, a.g. e. sh. 393.
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
157
olmaktan ziyade Mekadonya mese'lesini kendi lehine halledebilmek için Osmanlı
nüfuzundan istifade etmek maksadından doğmuştu. Fransız taraftarlığı ile şöhret
yapmış bulunan İttihatçı liderlerinden Cemal Paga, Fransaya ittifak teklifinde
bulunmuş, fakat muvaffakiyet elde edememişti.11*
Aynı teklif daha sonra İngiltere'ye karşı da yapılmış fskat müsbet bir mukabele
görmemiştir.
Bütün bu gelişmeler, 2 ağustosta ortaya çıkan Türk -Alman ittifakına zaruri
olarak zemin ve sebep teşkil etti Hükümetin ne ölçüde iç siyaset oyunları ile
meşgul bulunduğuna bakınız ki; böylesine ehemmiyetli bir anlaşma, kabine
azalanndan bir kısmının haberleri olmaksızın imza edilmiş bulunuyordu!..
BöyJe bir muahedeyi imzalamanın Türkiyeyi Almanya safında bu büyük harbe
sürükleyeceğini olsun düşünerek gerekli hazırlıkları ikmal etmek yerine hâlâ
şahsî emeller ve şan, şöhret peşinde koşan İttihatçılar, dahilî idarelerin-deki
zulüm, tedhiş ve yağmagirlikle, üstüste maruz kaldıkları mağlûbiyetlerin
kaybettirdiği itibarlarını yeniden takviye için Cihan Harbini âdeta bir nimet
telâkki ediyorlardı. Gerçekten tarih boyunca dahilî siyasetlerinde muvaffak
olamayanlar dikkatleri harice çevirmek için bu gibi harp-darp imkânlarım daima
kullanmak isterler. İttihatçılar da «Türkçe konuşan insanlardan ibaret büyük bir
Türk Devleti» kurabilmek gibi — o gün için hamhayâl olan — birtakım emeller
peşinde koşuyor ve bunları gerçekleştirmek için Cihan Harbi'nin kendilerine
imkân ve fırsat bahşedeceğine inanıyorlardı. Halbuki bilhassa onların hatâları
(113) Cemal PAŞA — Hatıralar. İstanbul J959, sh. 67.
158
KADİR MISIROÖLU
yüzünden Devlet o hâle gelmişti ki; zuhur edecek bir harbin kazanılması imkânsız
denecek bir derecede güç olduğu gibi, kazanılsa dahi devlete yeniden bir karış
toprak ve-rilmiyeceği aşikârdı.
Her ne kadar vaki sulh teklifleri reddolunduğu için. ittihatçıların Almanya
safında yer almalarını kınamak lâ-zımgelir tarzında düşünmek mümkünse de bu
tekliflerin, kabul edilebilmesi için ön hazırlıklar yapılmamış ve gayet, geç
kalınmış bulunduğundan burada hatâ ve beceriksizlikleri sabit ve muhakkaktır.
Filhakika Enver Paşa da daha sonra katıldığı «Baku Kongresi» nde kendisini bu
yolda müdafaa etmiş ve Almanya'nın Osmanlı Devleti için «Ehven-i şer» olduğunu
söylemiştir.1" Fakat unutmamak gerektir ki, Cihan Harbi'nin çıkış sebeplerinden
biri de Almanların takip ettikleri «Şarka doğru» siyasetidir. Bu siyasetin,
Türkiyeden de birçok araziyi hedef ittihaz ettiğini inkâra imkân yoktur.
2 ağustos 1914 tarihinde imzalanan Türk-AIman ittifakından dokuz gün sonra
Almanların «Goben ve B r e s 1 a v » adındaki iki zırhlıları Fransız sahillerini
bombaladıktan sonra takibten kurtulmak için Çanakkale Boğazından içeri girdiler.
Bu, Türkiye'yi bir an önce harbe sokmak için tertip edilmiş bir emrivâkiden
başka bir şey değildi. Devletlerin protestosundan kurtulmak ve ilân edilmiş
bulunan bîtaraflığın ihlâl edilmediği zehabını hâsıl etmek için bü gemilerin
tarafımızdan satın alınması kararlaştırılmış fakat zabitan ve neferleri
değiştirilmemişti. Sadece başlarına birer fea
(119) Ali Fuat CEBESOY — Moskova Hâtıraları, İstanbul 1955 sh. 25
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ?
159
geçirilmekle müttefikerin gözü boyanmak istenmişti. Değiştirilmeyen gemi
kumandanı Amiral Şuson, askerlerinin âtıl kalmamasını bahane ederek Karadeniz'e
çıkmış ve Odesa Limanını topa tutup bir Rus nakliye gemisine taarruz ederek
Osmanlı Devletini harbe sokmuştu. Çünkü kumanda ettiği gemiler Osmanlı Bayrağı
taşıyordu!......Harp
başlayalı henüz üç ay oluyordu.
Harbin ilk günlerinde Belçikayı kolaylıkla işgal eden Almanlar, Fransaya karşı
hücuma geçmişler fakat bu sırada harbe dahil olan İngilizlerin yardımıyla
durdurulmuşlardı. Bundan sonra bu cephedeki harp ehemmiyetsiz siper
muharebelerine intikal ederek devam edip gitmiştir.
Şark cephesinde Sırbistan ve Lehistan'a taarruz eden Avusturya, Rus-Romen
müşterek mukabelesi ile karşılaştı. Fakat imdadına yetişen Türk ve Alman
kuvvetleri «Galiçya Cephesi» denilen bu cephede Rusları püskürtüp geriye
attılar. Rus şehir ve kasabaları birer birer düşmeye başladı ise de hiçbir taraf
kat'î ve nihaî bir zafer kazanamadı. Fakat uzayıp giden harbin tevlid eylediğini
açlık ve malzemesizlik yüzünden Rusya'da ciddî bir buhran baş gösterdi.
Müttefikler, Boğazlardan geçerek Rusya'ya yardım etmek istediler. Çanakkale'ye
çıkarma yapmalarının sebebi buydu. Fakat mehmedçiğin yiğitçe direnişi karşısında
bu emellerine muvaffak olamayip çekilip gittiklerinden yardımdan mahrum kalan
Rusya'da buhranın daha da büyüyerek «Bolşevik ihtilâli» ne müncer olduğu
malumdur.
Burada sırası gelmişken bir «Müdafaa har-b i » olması bakımından «Millî
Mücadele» ye son derece benzeyen fakat elde edilen muvaffakiyet itibariyle
onunla kıyaslanamayacak kadar büyük bir şerefi haiz
160
KADİR MlSIROÖLU
bulunan Çanakkrie muharebeleri hakkında kısa bir izahat vermek istiyoruz.
a -— Çanakkale muharebeleri mehmedcik için büyük bir şeref olduğu halde orada
kumandanlık etmiş zabitan için hiç de yüz ağartıcı değildir. Bunun uzun ve
teferruatlı sebepleri üzerinde durmuyoruz. Yalnız şu kadarını söyleyelim ki;
Çanakkale sırtlarına dörtyüz bin vatan evlâdını gömen bir zabitan kadrosunun
muavaffakıyetinden elbette bahsedilemez. Muharebede zayiatın bir numaralı âmili
muhakkak ki kötü sevk ve idaredir. Buna nazaran, oradaki kumandanlardan herhangi
birisine «Kahramanlık» veya cKurtarıcılık» sıfatları elbetteki izafe edilemez.
Edilirse, mutlak yalan ve sahtekârlıktan başka bir şey olmaz. Bu kumandan M.
Kemal Paşa olsa bile!... isterseniz; bu güne kadar yürütülen propagandalar
karşısında tereddütler hasıl edebilecek olan bu hükmümüzü izah için kısa bir
malumat verelim.
Çanakkale Harbi başladığı zaman —evvelce bir nebze anlatıldığı üzere— Balkan
Harbi'ndeki «Bolayır Hezimeti» sebebiyle tecziye edilerek «Sofya
Ataşemiliterliği»,ne gönderilmiş bulunan M. Kemal Bey (Paşa) muharip bir askeri
birliğe tayin edilmesi için Adliye Nezaretindeki İttihatçı arkadaş! arma Üst-
üste rica mektupları gönderiyordu.1'0 Çünkü harbe iştirak
(120) Bunu gedikli Kemalistlerden Falih Rıjkt Atay bile itiraf etmektedir:
«tttihat ve Terakki Fethi Bey'i Sofya Sefirliği ile tasfiye etti. Ve M. Kemal de
onun ateşemiliteri olarak memleketten uzaklaştı.
1914 - 1918 Dünya Harbi, Mustafa Kemâl Sofyada Ata-şimiliter iken başlamıştır.
Elde bulunan bir meîıtuba göre, Mustafa Kemal, Osmanlı Devletinin
Almanlar ta.
LOZAN ZATEİR Mi, HEZİMET MİT
161
eden zabitlerin sıra beklemeden yani « mümtaz e n » terfi edeceklerini
düşünüyordu. Bu ricalar sonunda karargâhı Maydos'da bulunan Ondokuzuncu Fırka
(Tümen) kumandanlığına tayini emri çıkmıştı.
Beşinci Türk Ordusu'ımn vazife aldığı Çanakkalede cephe kumandanı, liman Voö
Sanders'ti Anafartalardaki dokuzuncu fırkacın kumandam da yine bir Alman zabiti
olan Kannengiesser'di. M. Kemal'in emrindeki ondokuzuncu fırka bu kuvvetin
ihtiyatı idi.
Başlangıçta ingüizlerin nereden çıkarma yapacaklarını tayin mümkün değildi. Bu
yüzden cephe kumandam asıl kuvvetlerini — ihtimallere nazaran — Gelibolu ve
Bolayır havalisinde toplamıştı.
Seddülbahir'deki fırkamız düşmanın ihraç hareketine karşı şiddetli bir mukavemet
göstermiş ve İngilizlerin buraya çıkarma yapan en seçkin kıt'alanna yan yarıya
tele-fet verdirmişlerdi. O derecede ki, düşman, büyük zayiata uğrayan
kıt'alarının bakiyelerini tekrar gemiye bindirip kaçırmaya mecbur kaldı:
Kumkale-'ye çıkarılan Fransız as-, kerleri çekilip onlarla Seddülbabir'in sağ
cenahı, takviye edilmiş olmasına rağmen, İngiliz kıt'aları, Gelibolu
yarımadasının güney ucundaki «YeşiJtepe» önünde saplanıp kaldılar.1'1
Buna rağmen Anburnu çıkarmasında daha fazla muvaffak oldular. Çünkü oradaki
müdafaa imkânlarımız az-
rafmdan .bu harbe katılmasının aleyhinde idi. Fakat memleket harbe sürüklendiği
zaman o da vazife istemiştir...» (Balanız. Falih Rıfkı Atay — 19 Mayıs, Ankara
1944 sh. 3) v
(121), Ashmead - Bartlette (E) -La verite sur lej DardaneUes sh. 51. 52. 53.
F: 11
162
KADİR MI9IROÜLU
di. Bu durumda Anafartalardaki fırkanın kumandanı M. Kemal'in ihtiyatta olan
Ondokuzuncu Fırkasına bu çıkarmayı haber verdi ve bir taburla sol cenahım
takviye eylemesini istedi. Bu emir üzerine M. Kemal, fırkasının Elliye-dinci
Alayından ikiyüz kişiyi112 saat beşbuçukta Şunuk Bayın istikametine sevkederek
ilerlemekte olan düşmana karşı süngü hücumu yaptırdı. Fakat hiçbir netice
alamadı. Daha sonra alayın mütebaki kısmını süngü hücumuna kaldıran ve bunun da
erimesinden sonra emrindeki iki Arap alayı ile ayni taarruzları tekrarlayan M.
Kemal, yine hiçbir netice elde edemedi.
Burada dikkat edilecek husus şudur ki, Mustafa Kemal elindeki kuvvetleri kolayca
yutulabüecek küçük küçük lokmalar haline getirmek suretiyle düşman üzerine sev-
ketmektedir. Normal bir asker mantığı ile bu hareket tarzını izah etmeye.imkân
yoktur. İlk hücumdan netice alınamayınca ikincide daha büyük kuvvetler şevki
gerekmez .miydi? Bütün taarruzları böyle küçük küçük kuvvetlerle tekrarlamak
suretiyle büyük zayiata sebep olan M. Kemal Paşa bu mes'ele hakkında «Hangi
tarafın beşyüz nefer ihtiyatı olsaydı, vaziyeti muhakkak kendi lehine hallerdi»
demektedir. Halbuki onun emrinde bir fırka (tümen) vardı. Doğrusu öyle bir
muammaki, çözebilene aşkolsun!......
Daha sonra yeni teşkil edilen «Onsekizinci Alay» da s mevcudu bir hayli azabnış
bulunan «Ondokuzuncu Fırka»'
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mt?
163
(122) Düşmana parça parça taarruz, ettirilmek suretiylj retiylc yok edilmiş
bulunan bu alay hakkında M. Kcn Paşa diyorkl: «EUiyedinci Alay - Megfıur bir
alaydır.t>t| ;OnkU hepsi şehid olmuştur . kumandanları..'.» (Bakım: Rugen EŞUEF
- Anafartalar Kum;ınd?nı Mustafa Kemal ile mülakat, istanbul 1939 sn: 20)
emrine verildi. M. Kemal, bu taze kuvvetle 28 Haziranda yeni bir taarruzu
plânladı ise de. cephe kumandanını ikna edip gerekli müsaadeyi alamadı. Tam bu
sırada (26 Hazi-an) Enver Paşa, «Baş ku mandan Vekili» sıfatiyle cepheyi teftişe
geidi. M. Kemal'in plânladığı taarruzu öğrenince bunu « abes» bularak menetti.
«Lü-zumsuz hücumlarla emrindeki askerleri israf ettiğini» söyledi. 31. Kemal,
Enver Paşa'nm hakaretâmiz tenkidlerine içerleyerek istifa etti. L. Von
Sanders'in Enver Paşa nez-dindeki ısrarlı teşebbüsleri sonunda bu istifa
bertaraf edildiği gibi istenen taarruz müsaadesi de verildi. Ne yazık ki bu
taarruzdan da netice ahnamayarak taze kuvvetleri ihtiva eden «Onsekizinci Alay»
da tamamen mahvoldu.121
Temmuzda İngilizler taze kuvvet getirerek Dokuz ve Ondokuzuncu fırkaların
cephesinde yeniden taarruza geçtiler. Taarruz muvaffakiyetle neticelendi ve
Alman gene-lali KannengieSser ağır surette yaralandı. Şiddetli topçu ateşiyle
Türk kıt'alan çekiliyor, Çanakkaleye hakim bütün tepeler boşalıyordu. Birdenbire
topçu ateşi kesildi. İngiliz kıfalan süngü nizamında ilerliyorlardı. Sanbayır'i
işgal ettiler. Birkaç adım daha atabilseler Boğaz sahiline inmiş bulunacaklardı.
Bu arada tarihte ender rastlanan bir hata üe İngilizler donanmalarından kendi
hatlannâ şiddetli bir ateş açtılar. Bir çokları yaralandı ve kalanlar da
mütereddit bir surette"4 kaçmaya başladılar. İşte o zaman Türkler, eski
mevzilerini yeniden işgale edebildiler.
O sırada Seddülbahir'de bulunan Vehip Paşa'nm bilâ-
Grey. \Voıt
(123) Fazla bilgi için bakm'.z: H. C. Armstrcng '-*- London 1932 74.
(124) Dogrobert Von Mikusch . La Ressurrection dun Peııple, «h. 104
164
KADİR MISIROÖL.U
(125) Şehzade Mahmut Şevket Efendi arşivimizdeki notlarından.
(126) Armstrong . a.g.e. sh. 79
Hazretlerinin hususî
hare Mısır'da Hanedan-ı Ali Osman'ın en güzide .mensuplarından biri olan ve
halen hayatta ve Fransa'da bulunan Şehzade Mahmut Şevket Efendi Hazretlerine
şahsen anlattıkları da bu vak'ayı teyid eder mahiyettedir. Şöyle ki: «İngilizler
hakikî taarruzlarını gizlemek için Seddülbahir cephesine kırksekiz saatlik bir
mesafeyi denizden şiddetli bir surette bombardımana başladılar. Bu sırada
Arıburnu karşısında grup kumandanı bulunan kardeşim Esat Paşa'-yla telefonla
görüştüm ve ikimiz de Seddülbâhirdeki bombardımanın asıl Anafartalar cephesine
vaki olacak hakiki taarruzu gizlemek için olduğuna kanaat getirdik. Anafar-
talardaki müşkil vaziyeti anlayarak, Seddülbâhirdeki ihtiyatın bir kısmını kendi
mes'uliyetim altında Anafartalar cephesine göndereceğimi Esat Paşa'ya söyledim.
Yirmise-kiz ve Kıriksekizinci alaylardan mürekkep bir fırkayı ve bir topçu
bataryasını Seddüİbahirden alarak Anafartalar cephesine gönderdim ve bu alaylar
mukabil taarruza geçdi- i lor. M. Kemal fırkasının düşmana terk ettiği yerleri
yeni baştan istirdat ettiler. Kırkbirinci Alayın kumandanı şe-hid oldu ve
Yirmisekizinci Alayın kumandanı ise ağır surette yaralandı, iki alayın mevcudu
dörtyüzyirmi kişiye inmişti.115 Armstrong ise, bu hususu şöyle izah etmektedir.
«İngiliz kıt'alan Koca çemen Boğol noktasını -süngü hücumu ile zaptettiler ve
Türkleri sırtın öbür taraf m a attılar. Fakat müthiş bir hata neticesi İngiliz
donanması ateşini bizzat kendisine tevcih etti. Büyük zayiata sebebi- _ yet
vererek onları geri çekilmeye mecbur bıraktı.128 Diğe: bir müellif ise
«Filhakika Sanbayır'ın İngilizler tarafı;
LOZAN ZA>ER Mİ. HEZİMET MİT
"165
dan tahliyesine İngiliz donanmasının ateşi sebep oldu. Bu durum, İngiliz Erkânı
Harbiye-i Umumiyesi resmî raporlarında zikredilmiştir.1"* demektedir.
M. Kemal'i sun'î bir surette medih gayretlerine rağmen bu muharebeyi kendine
maletmek isteyen Cemiİ Conk Faşa hatıratında İngilizlerin kendi askerlerini
yanlışlıkla topa tutmaları mes'elesi hakkında şunları söylemektedir: *Bu
muharebeye dair rapor veren İngiliz kumandanlarından biri ise kendi topçu
ateşlerinin tesiri altında kaldıklarından dolayı çefküdiklerini iddia etmiştir.
Times muharririnin fikri, tefsirimiz gibi ise ' makûl olabilir. Fakat İngiliz
kumandanının sözü askerlikte mazeret teşkil etmez. Çünkü muharebede her asker
kendi topçu ateşinin tesiri altında kalabilir. Bundan kurtulmanın biricik çaresi
ise, mevkiini bırakıp geri çekilmek değil, bilâkis ilerlemektedir.135 Halbuki
mevzubahis olan, bu hareke-tm düşman ric'atine bir mazaret teşkil edip
etmiyeceği hususu değil fiilen böyle bir vak'amn' mevcut olup olmadığı
noktasıdır. Binaenaleyh «C o n k- B a y ı r ı Müdafaasını» nı nefsine hasrederek
soyadını «Conker» "alan bir kimse bile İngiliz donanmasının böyle bir hataya
düştüğü hususundaki iddiayı reddetmemek ve ancak bunun bir mazeret teşkil
etmiyeceğini beyan eylemek suretiyle gerçeği teslim etmiş olmaktadır. Bu
itibarla düşmanın kendi hatasından doğmuş bulunan bir hezimetin Cemil Paşa ile
M. Kemal Paşa arasında istenildiği kadar şeref taksimi kavgası yapiladursun,
aslında hiçbiri için de bunda bir hak ve şeref payı mevzubahs olmadığını,
kaynakla-
(127) Ashmead Bertlette (E) _ a.g.e. sh. 212
(128) Bakınız: Canlı Tarihler C. VI. İstanbul 1947 sh. 178
166
KADİR MISlftOOLU
LOZAN ZAFEÎl MJ. HEZİMET Mt?
167
n mukayeseli bir surette tetkik edenler teslimde tereddüt etmezler.
Bu muharebede daha ehemmiyetli bir nokta da şudur ki, ingilizler karaya asker
çıkarıp taarruza geçtikleri zaman Alman generali Liman Von Sanders derhal
ihtiyattaki kuvvetleri talep etmişti. Burada tam Arıburnuna gönderilmek istenen
ihtiyat kuvvetlerden biri olan Orialtıncı kolordunun kumandanı, ittihatçı
veyaîtilâfçı olmayan temiz ve dürüst bir asker Miralay (Albay) Fevzi Bey'di.
ingilizlerin çıkarma yaptığı mıntıkaya yetişmek üzere kolor-dusuyla hareket
emrini alan Fevzi Bey, gideceği yere takriben altmış km. mesafede bulunuyordu.
Bu mesafeyi bir kolordunun bütün ağırlıklarıyla sür'atlo aşıp cepheye yetişmesi
ve ilerlemiş düşman kuvvetleri karşısında bu yolu katetmcnin verdiği yorgunluk
üzerindeyken taarruza geçmesi veya müdafaada bulunması imkânsız denecek bir
şeydi Kendisine verilen emir, çıkarmanın vukubulduğu noktaya ulaşır ulaşmaz
derhal taarruza girişmesiydi. Şahsan ve her ne suretle olursa olsun, şan ve
ikbal peşinde bulunmayan ve bu yüzden de ittihatçıların rütbe yağmalarından
istifade etmemiş olan Fevzi Bey, gerçek bir asker olarak hakikati ifade edip hiç
olmazsa bir gece istirahat etmedikçe durup dinlenmeden altmış km. yol katetmiş
bulunan bir kolordu efradının cepheye sürülmesinin, onları toptan imhaya
sevketmek olacağını aklî, mantikî ve askeri sebep ve delpleriyle ifade etti. Hiç
olmazsa kolordu dahilindeki fırka kumandanlarıyia konuşarak onların da reyi
alınmak suretiyle bir harefkat zaman ve plânı tesbitini talep eden Fevzi Bcy*e
Liman Voit Sanders'in mukabelesi ¦ kati olmuştu. «Kiminle konuşursan konuş,
fakat derhal taarruza geç!......» Fevzi/Bey, emrindeki fırkaların kuman-
danlarıyia görüştü. Onlar da gayet haklı olarak bu derece yorgun bir askerin
taarruzu, intihar demek olduğunu ifade ederek hiç olmazsa ferdası sabaha kadar
müsaade edilmesini beyan ettiler.
Emrindeki askerlerin hayatları üzerine bir kumara girişmeyi vicdanı asla tecviz
eylemeyen Fevzi Bey, askerin mutlaka ve en az bir gece istirahat ederek sıcak
bir çorba içip birkaç saat uyku uyumadıkça taarruz etmesinin kabil olmadığım ve
ancak böyle bir istirahattan sonra şafakla taarruza geçebileceğini kat'î bir
lisanla ifade etmesi11' üzerine fevkalâde ccüu sıkılan Liman Von Sanders, onu,
bulunduğu mevkiden alıp yerine başka bir kumandan tayin etmek hevesine kapıldı,
işte bu sırada Liman Von Sanders'in yanında bulunan ve M. Kemal'in ittihatçı
arkadaşlarından olan Kâzım (inanç) Bey ona, Fevzi Bey'in ye-, rine M. Kemal'i
tayin etmesi teklif ve telkinde bulundu.130 Bunun üzerine kendisine telefon
edilen M. Kemal, bu defa bir kolorduya hükmetmek fırsatı zuhur edince yapılan
teklifi hiç tereddüt etmeden kabul etti. Ehemmiyetli olanı şu ki,. M. Kemal için
bir kolordu kumandanlığının o güne kadar ki askerî bayatı muvacehesinde biraz
ağır bir yük olduğunu-ve böyle bir yükün aJtından kalkabilmesinin mümkün olup
olmjtdığını soran Kâzını Bey'e : «Ne münasebet.111
(129) Miralay FeVzi Bey'in bu hakikatleri ifade eden ve Enver Paşja'ya
takdim edilmiş bulunan raporu için bakınjz: Cemil CONK —
Çanakkale.Cönkbayın Savaşları - Ankara 3959 sh. 83 ve müteakip.
(130) Bakını*: Fahrettin ALTAY - On yıl savaş ve sonrası -İstanbul 1970
sh. 109
(131) Falih Rıfkı ATAY - Çankaya - İstanbul 1969, sh. 91 - 92
169
KADİR MISIRO0L.U
Az bile gelir! Derhal kabul ediyorum. Paşaya söyle tayinimi emretsin.» demiştir.
Bu suretle Fevzi Bey yerinden alınarak Ondokuzuncu Fırka kumandam M. Kemal Bey
onun emrindeki kolorduya tayin edildi. Fakat tuhafı şu ki, ondokuzuncu fırka bir
hayli geride bulunduğundan M. Kemal'in taarruz edilmesi istenilen noktaya
gelinceye kadar geçen zaman Fevzi Bey'-in istediği mühletten bile fazla oldu.
Yani bu noktada taarruzu derhal fiilen gerçekleştirebilmek için M. Kemal'in
tayininin mantıkî hiçbir ciheti yoktu. Çünkü; cepheye derhal ulaşabilecek bir
mesafede bulunmadığı için fiilen mümkün olmayan bir taahhütte bulunmuş oluyordu.
Ferdası gün cereyan eden hücumlarda elde edilen muvaffakiyet M. Kemal'e
inaledilmek istenmişse de, bu ta-rihen ve fiilen doğru değildir. Çünkü burada
döğüşen M* Kemal'in talim ve tenşiki altındaki ondokuzuncu fırka değil, Fevzi
Bey'in çok iyi teçhiz ve talim ettirmiş olduğu On-altıncı kolordusu ve Vehip
Paşa'nın bu.noktaya yığdığı ihtiyat kuvvetleridir. Bununla beraber yine de her
iki taraf çok büyük kayıplara uğramışlardır, tşte tam bu esnadadır ki, İngiliz
donanması, yukarıda anlattığımız şekilde kendi kuvvetlerini topa tutmuş ve
onların ric'atlerine sebep olmuştur!......
îşte bugüne kadar anlatıla anlatıla bitirilemeyen «Anaf artalar Kah r a mantığı»
nın iç yüzü kısaca bundan ibarettir......
b—< Çanakkale Muharebelerinde ehemmiyetli olan hususlardan biri de şudur ki,
karşısındaki düşman, yüz-binleri aşan mevcudu ve ağır silâhları ila cepheyi
tamamen boşaltıp ric'at eylediği halde bunu günlerce fark edemeyen ve en nihayet
tahliyeyi bir mehmetçiğin tesadüfen anla-
LOZAtf ZAFER MI. HEZİMET Mİ?
16»
ması üzerine vaziyete muttali olan bir kumanda hey'eti muhakkak ki; ağır bir
tarihi mes'uliyet altındadır.
Gerçekten, Çanakkaledeki düşman kuvvetleri önceleri sadece doksan bin kişi
olduğu halde, sonradan dörtyüs bin kişiye kadar çıkmıştı. Bu kadar kalabalık bir
ordunun yavaş yavaş çekilip gemilere yüklenmesi karşısında tahliye ameliyesi
tamamen tahakkuk edinceye kadar hiç kimsenin en küçük ölçüde bir haberi
olmamıştı. Halbuki bu tahliyo ameliyesi başlayıncaya kadar Türk ve düşman
siperleri birbirine yedi - sekiz metreye kadar yaklaşmış bulunuyor ve muvakkat
ateş kesmelerde karşılıklı sigara veya kaput düğmeleri gibi harp hatıraları
teati ediliyordu. Bu kadar' yakın mesafedeki siperler tamamen boşalıncaya kadar
bundan habersiz kalan ve muazzam düşman kuvvetlerinin boğazdaki düşman
gemilerine taşınıp yüklenmesini farkede-miyen bir (kumanda heyetinin
kahramanlıkla veya en azından kumandanlıkla ne alâkası olabilir.1"
. '
C — Bütün bunlara rağmen «Çanakkale» yine de büyük bir harptir. İngiltere ve
Fransa gibi Dünyanın iki büyük ve kuvvetli donanmaya sahip devletine karşı
kazanılmıştır. Fakat ihtimal M. Kemal Paşa'nın methine medar olmadığı içindir
ki, lâyıkı veçhile üzerinde dü-rulmamaktadır. Dokuzbih küsur şehide mal olan
Türk -
C132) Bizimkilerin akılalmaz . gafleti ' sebebiyle bu ric'ati hiç bir zayiata
maruz .kalmadan başaran müttefik kuvvetler, buna kendi efkân umumiyelerinr bile
inandırmakta güçlük çekmişlerdir. Türk kumanda hey'etinin gözlerini bağlayıp
onları yanıltmaya • matuf İngiliz hile ve taktikleri için bakınız: Liva Jenerali
C. F. Aspinal OGL.ANDER-Çanakkale Muharebeleri (İngilizlerin Gelibolu Şefe-rinin
Tarihi) istanbul 1932. sh. 227,- 239
170
KADİR MI9IROCLU
Yunan Harbi'nden yılda bir kaç bayram çıkaranlar, dört-yüz bin şehide mal olan
Çanakkale'yi nisyana terketmiş görünmektedir. Halbuki aşağı yukan müsavi
kuvvetlerle üç sene sürdükten sonra ancak başarilabilen ( o da Anadolu'nun en
mâmur kısmının yakılıp yıkılmasına ve ahalinin hunharca doğranmasına1" sebep
olduktan sonra) Türk-Yunan harbi ile Çanakkale harbi asla kıyas kabul etmez.
Gerçekten Yunanistan gibi küçücük bir devlete yenilsey-dik', çok ayıp olurdu!.
Ama yenmek de pek fazla bir şeref değildir. Muhakkak ki, bugüne kadar «İnkılapçı
1 i d e r 1 e r» e şan şeref sağlamak için efsâneleştirilmiş olan «Millî
Mücadele» nin de gerçek mabiye-tiyle yazılabileceği günler yakındır.
«Çanakkale Zaferi» üzerine müttefiklerinden yardım alamayan Rusya'da had safhaya
varan siyasî ve iktisadî buhran — bilindiği gibi — «Bolşevik ihtilâli» ne müncer
olmuştur. Bu yüzden kendi başının derdine düşen Rusya sahneden çekilmeye mecbur
kalmış, fakat o'nun yerini alan Amerika, harbin müttefiklerce kazanılmasını
te'min etmiştir. Gerçekten 30 Ekim 1918 de imzalanan «M o n d r, o s Miitar.eke-
nâmesi» ile silâhlı çatışma muvakkat bir surette duraklamıştır.
Bu harpte yedi ayrı cephede en kuvvetli ordularla boğuşmuş" bulunan Ordumuzun
kazandığı zaferler ve uğradığı hezimetlerle bunların sebep saik ve neticeleri
üzerinde durmaya imkân göremiyoruz/ Ancak bizim için bir takım meş'um işgal ve
istilâların hukukî ve siyasî mes'nedi
(133) Bu Yunan mezâlim ve fecâyi! için bakınız: Kadir MI-; SIROĞLU - Yunan
Mezâlimi (Türk'ün Siyah Kitabı) İs. tanbul 1968
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ? Yl\
«Mondrae Mütareke nâme si» nın ortaya çıkmasına sebep olan «Filistin Hezimeti»
üzerinde bir nebze durmak" istiyoruz.
Harbin nihayetlerine doğru Osmanlı Devletinin müttefiklerinden olan Bulgaristan
tek basma bir sulh muahedesi imzalayarak saf dışına çekilmiş bu suretle muharip
Osmanlı - Alman kuvvetleri arasındaki fiilî irtibat kopmuş oldu/İttifak
devletleri için harp vaziyetini daha kötü bir safhaya döken bu Bulgar
sulhünden'sonra artık'mukavemeti kırılan Almanlar da aynen Bulgarların yaptığı
gibi münferit bir sulh aktederek harbe nihayet vermek istiyorlardı. Bu takdirde
İtilaf devletlerinin harpten bıkmış olan Dünya efkârı umumiyesi muvacehesinde
tek kalan Osmanlılara karşı harbe devam etmelerine imkân yoktu. Halbuki bu
sırada bilhassa Filistin havalisinde direnmekte bulunan Osmanlı kuvvetlerinin
mukavemetlerinin kırılması ve bunun da mütareke masasına oturulmadan
gerçekleştirilmesi'şarttı. Çünkü İngütere, bu harbe Hindistan yolu üzerinde
ehemmiyetli bir güzergâh bulunan ve büyük miktarda petrol ihtiva eden
«Ceziretülarap» ve «Ira k», ı ele geçirmek için girmiş ve bunca masarif ve
fedakârliklar ihtiyar etmişti. Hem de Osmanlı devletinin meycudiye ini
Filistin'e sahip olabilmek için ciddî bir mania kıbul f:ien Cihan Siyonizminin
tahrik ve teşvikleri altındaydılar. Gerçekten Yahudiler, bu nuntakada ilk
safhayı teşkil etmek üzere zayıf ye manda altında küçük küçük devletler
kurulmasını ve bu suretle kendileri îçin Filistin havalisini ele geçirmeye zemin
hazırlanmasını arzu etmekteydiler. Halbuki bu bölgede Türk mukavemeti kırılarak
matlup olan sahalar askeri bir işgal altına alınmadan mütareke masasına
oturulduğu takdirde buralarını ta-
172
KADip MJSIROOLU
lep etmek ingiltere için fiilen mümkün olmayacaktı. İşte mütarekenin çok yakın
göründüğü bir zamanda bu bölgede Türk Ordusunu mağlubiyete duçar edebilmek için,
«İngiliz E n t e 1 i j a n s ı» hummalı bir faaliyete geçti. Yıldırım Ordular
cephesi denilen ve Dördüncü, Yedinci ve Sekizinci ordulardan teşekkül eden
cepheyi çökertebilmek için Yahudi asilli İngiliz Başkumandanı General Allenbl
meşhur İngiliz casusu Lavreris.aracılığıyla emeline muvaffak oldu. Fakat bunu
nasıl gerçekleştirebildiğini hakkiyle kavrayabilmek için biraz daha gerilere
gitmek gerektir. *
SULTAN VAH£DEDDİN, M. KEMAL PAgA VE İNGİLİZLER
M. Kemal Paşa, «1 t t i h a d ve T e r a k k i»
nin teşkili sırasında bu cemiyete dahil1" olmuş ve «M e §-rütiyet» in ilânı için
Selânikte çalışmış ve fiilen Meşrutiyetin ilâm hâdisesine iştirak etmiştir.
«31 Mart
(134) Bakiniz: Falih Fıfkı AT AY - Çankaya. İstanbul 1969 sh. 35 . 51 «1909
İttihat ve Terakki kongresine «Bingazi Delegesi» olarak katılmıştır, (sh. 58)
Falih Fıfkı'nm bilhassa M. Kemal Paşa'nın ağzından naklettiği şu satırlar bu
durumu daha kat'I bir surette izah etmektedir:
,
«— Evet İttihat ve Terakki mümessili değilim, fakat müdaadenizle söyliyeyim ki,
İttihat ve Terakki vatanperver bir cemiyet İdi. Başlangıcından çok zaman
sonrasına kadar ben de bu cemiyet içinde bulundum. Cemiyet hiç bir vakit, sizin
biı tezyiflerinize hak verecek bir mahiyet almamıştır......» (bakınız. Falih
Rıfkı ÂTAY - 19 Mayıs, Ankara 1944 - sh. 11 . 12)
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
173
Hadisesi» nde de «Hareket Ordusu» Erkânı Harbiye-sinde bulunmuştur.1"
Gerçekten İttihat ve Terakkî muarızlarını muhtelif vesilelerle imha ederken M.
Kemal'i rütbeler ve madalyalarla taltif etmiştir, öyle bir zamandaki Ittihad ve
Terakki hâkimi mutlak kesilerek istediğini asıyor, veya en azından «Bekir Ağa
Bölüğü» ne tıkıp çeşitli işkenceler yapıyor, tırnaklarını söküyordu. Gerçekten
Mec-lis-i Mebusan'da Edirne Mebusu Rıza Tevfik Bcy'in gösterdiği «Demokrat
Mustafa» nın hapishanede sökülmüş tırnaklarına dair hâdise meşhurdur.
M. Kemal'in İttihat ve Terakki aleyhinde bulunduğu hakkındaki şayialar116 ve
bilâhare bu husustaki kendisinin beyanatı hakikatle taban tabana zıttır. Bunun
en büyük delili 1918 senesi ilkbaharında Veliahd Vahideddin Efendi, Alman
Cephesini resmen ziyarete giderken M. Kemal Paşar-nın onun refakatine memur
edilmesidir.
Saltan Reşad pek hasta idi. Bir günden diğer güne, ölümü bekleniyordu. Onun
yerine Vahideddin Efendi, Sultan ve Halife olacaktı. Şüphesiz ki, İttihatçılar
o'nun refakatine tttihat ve Terakki aleyhtarı bir zatı asla tayin et-
(135) Bakınız: Falih Rıfkı ATAY - Çankaya - İstanbul 1969 sh. 55 ve müteakip
«Sel&nikten İstanbul'a yürüyen birliklere «Hareket Ordusu» adını veren Mustafa
Kemâl'dir, (bak. a.g.e. sh. 57)
(136) Bak. Falih Rıfkı A tay - Çankaya İstanbul 1969, sh. 58 ve müteakip
«Mustafa Kemal, ittihatçılara göre,.artık içtiği için sarhoşun biri,
durmadan arkadaşları ile olup bitenleri tenkid ettiği için fırsatçının biri,
zevkine düşkün olduğu için belki'de ahlâksızın biri .askerlikte değeri varsa
da ne verilse doyurulması imkanı olmayan «Harris» in biri idi.» (sh.
60)
174
KADİR MI9IROOMJ
mezlerdi.O halde kendisinin bu cemiyete bağlılığından henüz tamamen emin
bulunuyorlardı. Fakat M. Kemal daha trene biner binmez Veliahd Vahideddin
Efendi'nin Ittihad ve Terakki erkânına aleyhtar olduğunu anlamış ve kendisi de
aleyhtar görünerek ona nüfuz etmeye çalışmıştır. îşte birkaç ecnebi müşahid:
«Veliahd Vahideddin Efendi'nin zekâ ve dirayetinden takdirle bahseden M. Kemal
trende kendisiyle pek samimi dost olmuş, Veliahd, kendisine karşı pek büyük
itknad izhar ederek ' Paşa'yı daha evvel tanımadığından dolayı teessürlerini
bey3n etmiştir. Bütün seyahat esnasında ikisi ekseriya kompartımana kapanmışlar
samimî dost olarak görüşmüşlerdir.»"7 ¦ ,
«Pek fazla hasta olan Sultan Reşad'ın yerine yakında Hilâfet ve Saltanat
Makamını işgal edecek olan Vabideddin Efendi, M. Kemal.Paşa'yı müstakbel
hükümetinin emin bir istinatgahı yapmayı düşünüyordu.»1"
«Dostlukları o kadar ilerlemişti ki, bir gün Berlin'de Adlon Otelinde M. Kemal,
Veliatide:'
«— Sizden sarahatle bir şey söylemek müsaadesini isteyeceğim. Size öyle bir
teklif te bulunacağım ki, eğer kabul ederseniz beni bayatınız müddetince
kendinize bend edeceksiniz.» Mukaddemesiyle istanbul'a gidince bir ordu
kurulmasını talep etmesi ve kendisini de bu orduya Erkânı Harp Reisi yapmasını
teklif etti. Veliahd, «Reddedecekler!» dedi.
M. RemaL
— Cesaret edemiyecekler.» Onlara gösteriniz ki, hesa-
(137) "Armstrong _ a,g>e, sh. 93 (138) Dagobert Von MikuSch - a.g.e.' sh.
139
LOZAN ZAFER Mİ; HEZİMET MI ?
175
ba katılması lâzımgelen bir şahsiyetsiniz. Zat-ı necâbetpe-nâhîleri gölgede
kalmamalısınız!...
Veliahd:
— istanbul'a gidince görürüz. Cevabını verdi.1" istanbul'a avdetlerinde M.
Kemal, Sofya'da yakalandığı hastalık tedavi edilmediğinden tekrar hastalandı
ve Karlsbat'da tedaviye gitti.140
Seyahatlari esnasında bir gün de Naci Paşa, M. Kemal Paşa'ya Veliahd hakkındaki
fikrini sormuştu. M. Kemal Paşa şöyle cevap verdi.
«.— Daima gözonünde bulundurmak ve ona sadakatle hizmet etmek şartiyle bu adam
ile çok iş görülebilir. î41
Yukarıdaki izahattan anlaşılacağı üzere M. Kemal ittihat ve Terakkinin kendisine
olan itimadından kendi namına pek güzel istifade etmiş ve bu seyahat esnasında
Ve-liahde azamî surette tesir ederek bilâhare kendisinin yaveri olabilmek
imkânım elde etmiştir.
i
3 temmuz 1918'de Sultan Reşad'ın vefatı üzerir.3 Vo-liahd Vahideddin Efendi,
«Altıncı Sultan Meh-nı e d » unvanıyla muazzam Osmanlı Tnhtı'na oturdu.
M. Kemal tedavide bulunduğu Karlsbut'tan bu padişah cülusunu tebrik etti. Bütün
arkadaşları onu derhal î**::"-bul'a çağırıyorlardı. Bu »sırada. Padişahın yaveri
İ//«*t Paşa da kendisini davet etti.
(139) Armstrong a.g.e. sh. 96 ¦ . (14Ö) Armstrong — a.g.e. sh. 98 (141)
Dagobert Von Mikusch a.g.e. ah. 104
17« KADİR MIŞIROÖLÜ '
¦
İstanbul'a gelir gelmez huzura kabul olundu. Padişah kendisini bedbin vaziyette
kabul etti. Hattâ o'nun sigarasını bile kendi eliyle yaktı. Saray merasimine
Osmanlı Padişahlarına âid umumî teşrifat kaidelerine aykırı olan bu hareket en
büyük bir hususiyet ve iltifat idi M, Kemal, Padişaha hemen «Ordu
Başkumandanlığı» m eline almasını ve kendisini Erkân-ı Harbiye Rejsi yapmasını
ve İtilâf Hükümetleriyle münferit bir sulh akdedilmesinin teminine çalışmasını,
teklif etti. Sultan sordu.
— Sizin fikrinizde orduda başka zabitler var nü?
— Evet var.
Sultan, bu hususu düşüneceğini söyledi.1-42
«Saltanat nüfuzu, senelerdenberi ordu. kuvveti karşısında 'kırılmış bulunuyordu.
Memleket, hükümeti, memurları ve bilhassa ordusuyla tamamiyle ittihatçılarının
elindeydi. Şüphesiz Padişah bu teklifleri hemen yapamazdı. Onun içindir ki
«Orduda bu fikirde başka zabitler var mı?» diyordu. Hakikatta M. Kemal'in
arkasında öe bir 'parti ne da bir zabit vardı. Mamafih padişah herhalde bu
mes'eleyi tetkik ediyordu.' Çünkü «İkinci ve üçüncü defa M. Kemal'i gene İzzet
Paşa vasıtasıyla çağırıp kendisiyle bu mes'eleyi müzakere etmişti. Münakaşaları
o kadar hararetle cereyan ediyordu ki, üçüncü mülakatlarında ikisi de aynı
zamanda ve birbirlerini dinliyerek söylüyorlardı.»143
Ferit Paşa, münferit bir sulha imkân olmadığını söy* lüyor, Enver ve Talât
Paşalar da böyle bir şey yapılamıya-
(142) Armstorog a.g.e. sh. 99 Dagobert Von Mikusch a.g.e. sh. 141
(143) Dagobert Von Mikusch .a.g.e. ah. 142
177
cağım ve yapılsa da faydası olmayacağım iddia ediyorlardı. Hakikaten fiilî
vakıalar da onların haklı olduklarını gösteriyordu.
Esasen Sultan Vahideddin, Avusturya İmparatorunun münferit bir sulh için Londra
ve Paris'te teşebbüslere giriştiğini ve hiçbir muvaffakiyet elde edemediğini
bilmekteydi.
Bu sırada Filistin Cephesinde İngilizler taarruza geçmişlerdi. Cephe kumandanı
Falkenhayl çekilmiş, yerine Uman Von Sanders tayin olunmuştu. Yon Sanders, Kudüs
ile Nablus arasında "bir hat tutmuştu.
Sultan M. Kemal Paşa'yı, Cuma Selâmlığında çağırttı. Birçok Osmanlı ve Alman
Erkân-l Harp ve paşaları ara^ sanda onu büyük bir samimiyetle karşıladı ve:
« — İşte M. Kemal Paşa! Kendisine en fazla itimat ettiğim gayet muktedir bir
zabit.» diye O'nu etrafındakilere takdim etti. Sonra da kendisine dönerek şu pek
samimi sözleri söyledi:
— «Paşam, size Suriye ordusunun kumandanlığını verdim. Bu cephenin hayatî bir
ehemmiyeti vardır. Arzu ediyorum ki, hemen oraya gidiniz ve Suriyenin düşman
eline geçmesine meydan vermeyiniz. Size tevdi eylediğim bu vazifeyi büyük bir
maharetle ifa edeceğinizden eminim.»
M. Kemal Yedinci Ordu Kumandanı olarak Nablus'a
gitti. O'nun cepheye muvasalatından sadece bir kaç gün sonra İngilizler yeniden
taarruza geçtiler. Kendisi diyor ki: Bu gece şiddetli bir muharebe ile geçti ve
ordumun sol cenahı bozuldu ve esir düştü. Buradan düşman süvarisi geçti, Liman
Von Sanders'in karargahına kadar vasıl ol-
P: 12
178
KADİR MISIROO1..U
LOZAN ZAFER Ut. HEZİMET Süt?
17»
du.144 «Ordumda sahralar ve nehirler geşerek Şam'a ric'ate mecbur oldum. Burada
çekilen meşakkatin izahı uzun olur...»"* M. Kemal Paşa'mn tefsil etmek
istemediğini vukuatın içyüzü şudur:
Filistin cephesinde üç ordumuz vardı. Dördüncü, Yedinci ve Sekizinci ordulardan
mürekkep olup «Yıldırım Ordular» adını alan bu kuvvetlerin Cephe Kumandam, Liman
Von Sanders'di. Dördüncü Ordu Kumandam Mersinli Cemal Paşa, Sekizinci Ordu
Kumandanı Arapgirli Cevad Paşa, Yedinci Ordu Kumandanı ise M. Kemal Paşa idi.
Cephe Umumi Karargâhı Nâsıra'da bulunuyordu. Dördüncü Ordunun Merkezi Salt,
yedinci Ordunun, Naplus, Sekizinci Ordununki ise Tui-u Kerem kasabalarıydı, 31
Ağustos 1918 de bu Cephede o kadar âni bir çöküş vukua geldi ve bu hal, o derece
sür'atli bir hezimete yol açtı ki kilometrelerce geride bulunan Ordu
Kumandanları bile canlarım güçlükle kurtarabildiler. Gerçekten Devletimizi
«Mondros mütarekenâmesi» ni imzalamaya mecbur bırakan bu hezimet esnasında
Sekizinci Ordu Kumandanı Cevdet Paşa, Karargâhından kalpağım bile alamadan kaçıp
kendisini Şam'a zor atmış ve burada Üçüncü Kolordu Kumandanı İsmet Paşa (İnönü)
yi tellâl bağırtarak aramaya mecbur kalmıştı. Bu hezimet, Yedinci Ordu Kumandanı
M. Kemal Paşa'nın sağ ve solundaki Dördüncü ve Sekizinci
(144) Abdüiaziz Hane! - Mtirekkerât (M. Kemâl) sh. 68. Bu zat, M. Kemâl
Paşa'yı «Arap Alemi»ne tanıtmak (!) maksa-dıyle çeşitli kitaplar yazarak
bunları Mısır'da bastırıp hertarafa parasız dağılan (çünkü Türkiye
«tahsisat-r mesture» sinden daha fazlasını alıyordu.) aslen Ermeni bir
yazardır.
(145) a.y.
ordulara haber vermeden ânî bir gekilde ric'at etmesiyle ortaya çıkmıştır;148
Bu suretle merkezî durumdaki Yedinci Ordunun ânî ve habersiz ric'ati ile cephede
açılan boşluktan saldıran în-giJizler, eağ ve soldaki Yedinci ve Dördüncü
orduları arkadan kuşatarak yetmişbeş bin esir ve üçyüz yetmişbeş adet top ele
geçirmişlerdir.147
Bizzat M. Kemal Paşa büe «az daha esir olacaktı. Emir zabiti Yüzbaşı Bedri Bey,
«Ş e r i a Nehri» nde tesadüfi bir geçit buldu. Büyük şef, hayatını bu suretle
kur-
(146) 8/EyHH/1950 tarih ve 25 numaralı Büyük Doğu Dergisi bu inanılmaz hadiseyi
naklederken o zaman hayatta bulunan Ömer Lütfü Bey adında bir zatın muhatap
olduğu İngilizlerle anlaşma teklifini gu suretle nakletmiş ve bu neşriyat tekzip
edilmemiş ¦ bulunmaktadır.
Günün birinde M. Kemdi Paşa,' Yıldırım Orduları Levazım Reisi Merzlfonlu
Miralay Ömer Lütfi Bey (istiklâl Harbi sırasında Nâfıa Vekili) ile yine
Ordular guru. pu Erkânıharp Reisi Diyarbekirli Kâzım Paga'yı nezdine çağırıyor
ve diyor ki:
<Enver Paşa'nva idaresi Ordu'yu ve vatanı her yerde felâkete sürüklüyor. Bu
vaziyetten kurtulmak için tek ça.. re ingilizlerle anlaşmaktır. Başka hiçbir
çıkar yol kalmamıştır: Her iki asker de bu teklifi şiddetle raddedi-yor ve böyle
bir hareketin korkunç blrşey olacağını söylüyorlar ve yerlerine, gidiyorlar.
Teklif neticesiz kalıyor! (İşbu Ömer Lütfü Beyt iman ve namusu ile ta, hınmış
bir zattır, ve elyevm çok şükür' sağdır.) (147) Bakınız. Kâzım Karabektr
«Paşa'nın 1933 yılı Mayıs ayında istanbul gazetelerinde çıkan mektupları Sultan
Vahideddin'riin ' Hicaz'da yayınlanan ı İlk beyannâmesi Dr. R'.za Nur a.g.e. sh.
564 de esir .miktarının alt-nuş beş bin olduğu zikrediliyor.
180
KADİR MI3IROÖL.U
tarabildi'Altı bin kilometrelik ric'at hattı üzerinde düşmana yetmişbeş bin esir
ve üçyüz yetmişbeş top bırakmıştı...»"8
Diğer Kumandanlar gibi M. Kemal Paşa da sekiz kişilik maiyetiyle resmi
elbiselerini bile giyemeden kendisini Şam'a, atmış fakat burada da
duramamıştır. Bakiye kuvvetlerin Kumandasını Cemal Paşa'ya terkederek trene
atlayıp Rabak'a gelen M. Kemal Paşa, bu yakayı gazetecilere şöyle anlatmıştır:
«O gece şunu anladım ki: Bütün kıtaat ve cephelerde Kumandanlık kalmamıştı.
Binaenaleyh mecnûnâne denecek bir emir verdim. Şam'da bıraktığımız kuvvetler,
İsmet Bey'in Rabak civarındaki kuvvetler ise Ali Fuat Paşa'mn emrinde ve bu
kuvvetlerin hepsi şimale doğru hareket etsinler!.»148 Gazetecilere bir askeri
emir gibi not ettirilmiş bulunan bu sözlerin mânası açıktır. «İstikamet kuzey,
herkes başının çaresine baksın!.» Filhakika bu emrin hakiki mahiyetinin tefsir
ettiğimiz gibi olduğunu M, Kemal Paşa da teyit ederek: «Bu "hareket amelî
idi. Yedinci Ordunun isminden ve bazı döküntülerinden başka birşey kalmamıştı.
Bu döküntüleri Suriyenin kuzeyinde Halep'te toplamak ve orada yeni bir karar
vermek lâzım geliyordu.»1" Demektedir. Gerçekten altıyüz kilometrelik
mesafeyi, yani ancak yirmi - yirmibeş günde kat edilebilecek bir yolu süratle
aşıp Haleb'e gelen M. Kemal Paşa, burada kendi ifâdesine göre «Ahalinin hücumuna
uğramış ve
LOZAN ZAFER Mi. HEZİMET Mİ?
181
(148)
(149) (150)
bkz: Arif Oruç — Münci-i' Azam'ın Dehası" Yaratmadı, Bulgaristan'ta yayınlanan
«Yarın» Gazetesinin 20 Mayıs 1034 tarih ve 12 numaralı-nüshası.
Abdülâziz Hane! . Müzakkerat-ı Kemal Paşa, sh. 81-82-83. Abdülâziz Hane! a.g.e".
sh. 86.
sokak muharebeleri yapmış!» Kendisine ateş açıldığı bir sırada yanında bulunan
şoförüne işaretle yavaşlayan otomobile atlamış, atlarken de Halep Kumandanına
emir vermiş. «Halep ve civarındaki kuvvetleri şimale çekin, orada harp,
edeceğiz...»151 Bu emir üzerine, Yıldırım Ordular Karargâhı Halep'ten Fâtıma'yâ
naklolundu ve Yıldırım Ordular Kumandanlığına «UmumCenup Orduları K.u mandanı»-
sıfatiyle M. Kemal Paşa, Cephe kumandam tayin edildi. Fakat, bu unvan da onun
Halep civarında yeni bir müdafaa hattı teşkil ederek, düşmanı durdurmaya
çalışmasını temin edemedi. Karargâhını ikiyüz kilometre daha geride bulunan
Adaha'ya çekti.
İşte tam bu sırada mukavemet, imkânını kaybeden Os-manı Devleti, Yıldırım
Ordular Cephesindeki bu hezimetin tevlit eylediği yılgınlıkla «M o n d r o s
Mütareke-n â.m e s i» ni imzaya mecbur kaldı.
Bulgaristan'ın münferid sulh aktederek harp sahası dışına çıkması, Fransızlara
Trakya ve İstanbul yolunu açmıştı. Güney Cephesindeki bu hezimet de Güneydoğu
Ana-doluya kadar beşyüz yıldan beri düşman ayağı basmamış olan bir çok vatan
parçalarını, İngiliz işgal ve istilâsına âmâde hale getirmiş oldu.
M. Kemal Paşa, Halep'ten Padişaha çektiği bir telgrafla «İzzet Paşa'mn
Sadrazamlığa, kendisinin ise Harbiye Nazırlığına getirilmesi, tsmet ve Fevzi
Paşa'larla Fethi Bey gibi daha bazı kimselerin de dâhil olacağı yeni bir
kabinenin kurulması ricasında bulundu.
Sebep olduğu müthiş hezimete rağmen M* Kemal Pa-şa'nın Sultan Vahideddin
üzerindeki tesir ve nüfuzunun
(151) Abdülâziz Hancl.. a.g.e. ah. 86.
182
KADİR MI9IROÖLU
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mt?
183
devam etmekte bulunduğunu gösteren bir hadise olarak bu telgraf üzerine İzzet
Paşa'nın Sadarete getirildiğini, Fetlıİ ve Rauf Bey ile Fevri Paşa'nm kabineye
dahil edildiklerini ve İsmet Paşa'nm ise Harbiye Nezareti Müsteşarlığına tayin
edildiğini görüyoruz. Yalnız, panik halindeki Cenup Ordularından kendisini
ayırmak doğru görülmediği içindir ki, M. Kemal Paşa'ya talip olduğu Harbiye
Nazırlığı Sultanın arzusuna rağmen152 verilemedi. İzzet Paşa kendisine
«Badessulh refakatiniz eltaf-ı süphaniyeden me'mül-dür.» tarzında bir tegraf
çekti. Burada hatırlatılacak ehe-miyetli bir nokta şudur ki «Mondros
Mütarekenamesi» ni imzalayan kabine, M. Kemal Paşa'nın tavsiyesi üzerine
kurulan; bu kabinedir.
Şartlan gayet ağır olan ve hele tehlikeli bir surette ifade edilmiş yedinci
maddesiyle derhal sûistimal edilerek bir çok meş'um işgal ve istilâlara sebep
teşkil eden bu mütârekenin akdinden pek az sonra, İzzet Paşa istifa etti. O'nun
yerine Sadrazamlığa İngiliz taraftarlığı1" ile tanınmış bulunan Tevfik Paşa
getirildi.
(152)Falih Rıfkı Atay Çankaya sh. 115 — 19 Mayıs sh. 5 — Dagobert Von Mikusch
a.g.e. eh-: 148.
(153) Osmanlı Devletinin son sadrazamı bulunan Tevfik Paşa mu İngilizlerle
münasebetini ve İngiliz siyasetini ter vic eylediğini şuradan anlamak lâzımdır
ki kendisi, İngiliz Kraliyetinin en büyük madalyası olan *Dizbağ% Ni-' şanı» ile
taltif edilmiştir. Bu madalya sahibinin vefatı, halinde iade edilmek şart İyi e
verilmiş olmasına rağmen halen vârisleri elindedir.
Kuva'yı Milliye'ye karşı İstanbul'daki İngiliz kuvvetlerinin maksadlı
baskılarına rağmen mülayim bir hattı hareket tarzı takip etmesi ve bu yüzden' de
Af. Kemal Paga-tarafından «Vatanperver Vezir!» tabiriyle tavsif edil-
İngiltere adına bu mütarekeyi imzalamaya memur olan Amiral Galtrop bir ültimatom
vererek mütareke şartları kabul edilmediği takdirde İstanbul'a gireceği
tehdidinde bulunmuştur. Bu tehtid karşısında İstanbul'da müzakerelerin kesilmesi
mi, yoksa teklif edilen mütarekenâ-menin imzası mı emredildiğ?. hususunu soran
Rauf Bey'e İzzet Paşa kabinesi tam bir ittifakla «imza ediniz» emrini vermiştir.
Bu durumda Sultan Vahideddin'in Mondros Mütarekenamesinin imzasına müteallik
müzakerelere hiçbir suretle dahil olmadığı meydandadır. Esasen O, bu
müzakereleri, yürütmeye Ferid Paşa'yı memur etmek istiyordu. Bu tayine İzzet
Paşa katiyetle itiraz etmiş ve böylece Mondros Mütarekenamesinin imzası —
Saray'a rağmen ve sultanın tesirleri dışında —ortaya çıkmıştır. Bu yüzdendir ki;
Sultan Vahideddin tasvip etmediği bu hareketi ele alarak kabineyi istifaya
zorlamış ve neticede İzzet Paşa kabinesi iş başından çekilmiştir.15*
B —, MİLLÎ MÜCADELE
Sadrazam İzzet Paşa yukarıda bahsi geçen istif asım müteakib jVI. Kemal'i acele
bir telgrafla İstanbul'a--çağırmıştı. M. Kemal Paşa İstanbul'a gelir gelmez
Meclise koşarak yeni kurulan Tevfik Paşa Hükümetine itimatsızlık reyi
verilmesini temin etmek için çalıştı ise de bu emeline
mesi ve ayrıca *sevr»l ıslâh mahiyetindeki Londra Konferansında Kaıvayı
Milliyeciler için aşırı bir taraftarlık göstermesi, Sadrazam Tevfik Paşa'nın
şahsiyet ve siyasetinin anlaşılabilmesi iğin üzerine parmak basılacak
noktalardır.
(154) Tafsilât için Hüseyin Cahit Yalçın'ın 12 Kasım, 1924 tarihli
Tanin'de çıkan bu meseleye dair makalesine bakı. nız.
184
KADİR MIÖ1ROÖLU
muvaffak olamadı.1" Hükümet itimad reyi alınca bu defa Pâdişâhla temas imkânı
aradı. «Cuma Selâmlığı» ndan sonra bir saatten fazla konuştular. Bu konuşma
esnasında Sultan kendisine: «İnanıyorum <ki kumandan ve zabitlerin size büyük
Di'r itimad ve teveccühleri var. Gerektiği zaman ordudan hiçbir korkum
olmayacağını bana temin edebilir misiniz?» dedi. Bu sözler. Saltan Vahi-
deddin'in zihninde bir plân mevcut olduğunu ve bunun için Ordudan emin olmak
ihtiyacında bulunduğunu gösteriyordu.
M. Kemal'in Sultan Vahideddin'e ne cevap yerdiği meçhuldür. Yalnız bunun «itimat
telkin edici» mahiyette olduğunu tahmin etmek güç değildir. Çünkü Sultan Va-
hideddin sözlerini şöyle bitirmişti».
« — Siz pek zeki ve pek müdrik bir kimsesiniz. Eminim ki arkadaşlarınıza sükûnet
ve ketm-i esrar (sırlan saklamak) la büyük bir nüfuz icra edebileceksiniz.......
O zaman şahitsiz ve pek uzun süren bu görüşme herkesin ziyadesiyle merak ve
tecessüsünü davet etmişti."9
vBu plânın ne olduğunu Stıltan Vahideddin'in bilâhare — M. Kemal Paşa ile
zikredilen mülakatım takiben — or-
(155) balanız: Falih Rıfkı ATAT . 10 Mayıs, sh. 5.6 (156) • Dagobert Von
Mikıısch a.g.e. Eh. 154 — Falih Rtfkı Atayt bu görüşme hakkında M. Kemâl
Paga'nm. ağzından şu tafsilatı vermektedir:
«Cuma, günü Selamlığa gittim ve dışardâ bekleyenlerce hayli tefsire uğrayan
mülakatta bulundum. Konuşma uzun sürdü. Ancak konuştuklarımız çok kısa idi. Ben
sözüme başlangıç ararken Padişah beni önledi, dedi ki: «Bilirim ki, ordunun
zabitleri ve kumandanları sizi severler Bana teminat verebilir misinis ki
onlardan bana bir fenalık gelmeyecektir.» Böyle bir suaiin sebebi ne olduğu-
LOZAN ZAFER MI. HEZİMET Ut?
18$
taya çıkan tavır ve harekâtı aydınlatmıya başlamıştı. Gerçekten mülakatın
ferdası günü bir «îrade-i Padi ş a h î » ile meclis dağıtıldı. M. Kemal Paşa'mn
muhalefetine rağmen itimad'reyi alan Sadrazam Tevfik Paşa, Padişah taraf mdan
istifaya zorlandı. Ö'nun istifasım takiben de Ferid Paşa Sadrazamlığa getirildi.
Bu sırada M. Kemal'in Ahmet İzzet Paşa'mn yeniden Sadrazamlığa getirilmesi hatta
hakkında böyle söylentiler bulunan Ahmet Rıza ile de temaslarda bulunduğu1"
malumdur.
Meclisin dağıtılması ye M. Kemal Paşa'mn o g-'in için — istemediği Tevfik
Paşa'mn sadaretten uzaklaştırılması tahakkuk edince M. Kemal arkadaşlarına bazı
fikirlerini açmaya başladı:
« — Padişah galiplerin elinde esirden başka (birşey değildir. Başımızda bulunan
Hükümet kararlarında hür olamaz. Millî bir hareketin merkezini Anadolu
içerlerine götürmek lâzımdır. Anadolu'da ortaya çıkarılabilecek bir
nu hemen kavrayamadım. «Orduya ait bazı malumat mı var efendim?» diye sordum.
Gözlerini kapadı, ne evet, ne hayır, dedi. Yalnız sualini bir daha tekrar etti.
«— Ger' çi, dedim,ben istanbul'a' geleli bir kaç gün var. Buradaki vaziyeti
tamamiyle bilmiyorum. Yalnız ordu kumandan ve zabitlerinde zâtı
şahanenize karşı bir cereyan olması için sebep görmüyorum. Anlaşılmaz bir
tavırla ilâve etti: «— Yalnız bu günden bahsetmiyorum, bu gün den ve
yarından....... .... «Padişahın verilmiş bir karan olmalıydı. Biz, ise bu
kararın ne olduğunu bilmeyen veya anlamak istemeyen kimselerle konuşuyorduk.
Zat) şahane gözlerini açarken ayağa, kalktı, şu sözlerle mülakata son
Verdi: .«— Siz akıllı, bir kumandansınız. Tecrübesiz arkadaşlarınızı tenvir
edeceğinizden eminim..» (13a-kınug 19 Mayıs - sh. 6.7 . Çankaya sh. 154)
(157) Falih Rıfkı ATAY - 19 Mayıs sh. 16 - 17186
KADİR MISIROĞLU
«Millî Hareket» Hükümete htinatgâh yapılabilir ve Padişahın sallanan tahtını
kurtarabilir.»"8
Bu sözler; vâki olan gizli mülakatta Sultanın kendisine telkin eylediklerinin
bir nevî ifşası mahiyetinde idi.
30 Ekim 1918 de imzalanan «Mondros Muta-r ek enâmesi» nın her türlü suiistimale
-müsâid yedinci maddesine1" istinaden henüz daha mütareke metninin mürekkebi
kurumadan aziz vatanımıza karşı feci işgal ve istilâlar baş gösterdi
3 Kasım 1918 de ingilizler Musulu işgal ettiler. Burası ile yetinmeyerek hemen
arkasından Urfaj Maraş ve Ayıntab havalisine kadar işgal ve istilâlarını teşmil
ettiler.
Bu bölgede İngilizlere rakip bir siyaset takip eden Fransızlar da, onlara nazire
olarak Adana dolaylarım işgal ettiler. <
Bu yağmada geri kalmak istemeyen İtalyanlar ise. Antalya'ya çıkarma yaparak
Konya dolaylarına kadar yayıldılar.
1920 yılı Mayıs ayı başına gelindiği zaman ortalıkta Yunanlıların da İzmir'e bir
çıkarma yapacakları şayiaları dolaşmaya başlamıştı.
Hadiseler bu tarzda gelişirken îstânbulda çeşitli ne sap ve pazarlıklarla meşgul
bulunan l6° M. Kemal Paşa, bir
(158) Dogabert Vön Mikusch a.ge. sh. 162
(159) Mondros Miltâreken&meslnin yedinci maddesi, müttefiklere kendi
stratejik emniyetleri • için lüzum gördük-
' leri yerleri işgal etmek hak ve selahiyetini ¦ bahşediyordu.
(180) Bakınız. Falih Rıfkı ATAT Çankaya sh. 159 da «Gizli bir cemiyet kurma
teşebbüsü» sh. 160 - 161 de İngilizler)*} temas ve Papas Fru ile görüşme, sh.
162 de «İtalyanlar
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
187
ara îstanbula gelmiş olan İngiliz generali ADenbi tarafından direktif
mahiyetindeki bir ttiküfle henüz mukavemet etmekte bulunan «Altıncı Ordu» nun
kumandanlığına tayin edilmek istenmişti. »« General Allenbî'nin bu tayinle takip
ettiği gaye, üzerine parmak basılacak bir noktadır.
Hadiseler bu tarzda gelişirken Padişah da zihninde tasarlamakta olduğu plânın
tatbikatına girişmiş buluıfa-yördu. Bu plân gereğince, M. Kemal'i
«asayişi--'dahiliyenin iadesi» zahirî maksadıyla ordu müfettişi sıfatıyla
Anadoluya göndermeye karar verdi. îşte bu hareket, bir müddet evvel: «Senden ve
ordudan hin-i hacette emin olabilir miyim?» sualinin altında yatan fikir ve
tasavvuru açığa vurmuş oluyordu.
Milleti, içine düştüğü felâketlerden kurtarmak isteyen Sultan Vahideddin,
Anadoluda millî bir kuvvet teşkili
ve Comte sforça ile mülakat» dan yan açık yan te-villi bir surette
bahsedilmektedir. Buna benzer hadiselere ayni müellifin «19 Mayıs»
isimli kitabı ile M. Kemal Paga'ma. maruf nutkunda da temas
edilmektedir.
(161) Bakınız. Falih Rıfkı AT AY . 19 Mayıs sh. 14 de M. Kemal Paşa'nın
ağzından «o tarihlerde General Allenbi, Îstanbula gelmişti. Bir gün Harbiye
Nazırını ve , Erkânı harbiye İkinci Reisini kargısına alarak cebinden
çıkardığı bir not defterinden bazı şeyler, dikte ettirmek ister. Nazır ve
ikinci Reis konuşmak isterlerse de General Allenfai: «Görüşmek için değil,
bazı arzularımı söy-lemek için sizleri kabul' ettim» cevabını verir. «İsta bu
konuşmalar sırasında, Allenbi, Altıncı Ordu Kun^andanbgma benim tayin
olunmakhğıım da tavsiye eder...» demektedir. Ayni müellif Çankaya l(Bakınız
sh. 163) isimli eserinde de bu meseleyi ayni mahiyette ifâde etmektedir.
I
188
KADİR MISIROÖLU
ile kötü bir sulh teklifi karşısında bu kuvvete istinad ederek bir takım fiili
mukavemet hareketlerinde bulunmak ve bu suretle «Saltanat ve H 11 â f e t » i
ayakta tutabilmek ümidini besliyordu.
ingilizlerin sahte muhalefleri, güçlükle bertaraf edilerek M. Kemal Paşa'nm
sadece, «Samsun ve havalisindeki asayişliği yerinde görüp gerekli tedbirleri
almak» bahanesiyle «Dokuzuncu Ordu Müfettişi»' olarak Anadolu-ya gönderilmesi
imkân dahiline' söküldü. M. Kemal Paşa, «ittihatçı aleyhtarı görünmek» sureûyle
Padişah vö hü kümelin itimadım o nispette kazanmış bulunuyordu ki; «Anâdoluda
kendi iktidarım azam! surette genişletebilme-si için vazife ve selâhiyetlerine
müteallik talimatı, bizzat tanzim etmek imkânına» bile mazhar kılınmıştır.162
Ayrica Padişahın, kendi selâhiyetlerini ona veren ve bir nev'i «Padişah, Vekili»
gibi hareket etmesini temin eden bir «Ferman-i Hümâyûn»181 ile de teçhiz edildi.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi yanma maiyyet olarak istediği kimseleri almasına
müsaade edilen164 M. Kemal Paşa'ya «Tahsisat-ı Mesture» den, «Hazine-i Hâssa»
dan
(162) Bakınız. Af. Kemal Paşa Nutuk sh. 7 Armstrong a.g.e. sh. 108
(163) Bu fermanın Bahriye Nazırı Avni Paşa tarafından ts-tinsah edilmiş
sureti için bakınız. Kadir MISIROÖLU — Sarıklı Mücahİdler - İstanbul
1919, sh. 61:62.
(164) «Dokuzuncu Ordu Müfettişi II. Kemal Paşa, karargahına
alacaklarını kendi seçti.» (bakınız Fâlih Rıfkı A-TAY Çankaya sh. 171). M.
Kemâl Pasa'nın kendi seçtiği bu maiyyet erkânı yirmi yirmibeş kişiydi, (bak.
ayni müellifin «19 Mayıs» isimli eseri sh .22) Yalnız bu rakam bile O'nun
fevkalade bir vazifeye me'mur olduğunu ispata yetmez nü?.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
18»
velhasıl her nerede mevcut ise oradan külliyetli paralar verildi16* Kendisi bu
tayin hakkında diyor ki:
«Bu vâsi selâhiyetin beni İstanbul'dan nef ve teb'id maksadıyla Anadoluya
gönderenler tarafından bana nasıl tevdi edildiği mucib-i istiğrabınız olabilir!
Derhal ifade etmeyelim ki, bana bu selâhiyeti verenler bilerek ve anlayarak
vermediler1*6» Düşünmüyor ki, maksat söylediği gibi. Istanbuldan nef ve teb'id
(yani. uzaklaştırma ve sürgün) olsaydı Dokuzuncu Ordu Müfettişi unvanı ile
Anadoluya değil İttihatçılar meyanmda Malta'ya gitmesi gerekmez miydi Zaferden
sonra İzmir sporcütanna Istanbuldan «beş parasız» çıktığını söylemiştir.
Halbuki, nef've teb'îd maksadıyla gönderilirken tahsisat-i mestureden ve Hazine-
i hâssadan kendisine para verilmesine lüzum yoktu, ki, parasızlığından
bahsetmeye mahal olsun!.. Bu aşikâr bir tezat ve hakikatin tersinden ifadesi
değil midir?...
Hiç nef ve teb'îd maksadıyla gönderilen bir kimseye «Padişahın Mümessili »167
sayılabilecek bir se-lâhiyet vesikası188 verilir ve bümm muhteviyatım bizzat
tespit eylemesine müsaade, edilir mi?.. Eline maruf « F ermân-i Hümâyûn»,
tutuşturulur cebine yüz-binlerce altın lira konur muydu ?.'Hemde Mütareke
devrinin müthiş xx.ilî müzayakaları içinde kıvranılırken...
(165) M. Kemal Paşa,'yaj verilen bu paralar hakkında tafsilât için
bakınız: Kadir MISIROÖLU Sarıklı * Mücahitler -istanbul 1969, sh. 66-60.
(166) M. Kemal, Nutuk sh. 7.
(167) Dagöbert Von Mikusch a.g.e. sh. 109
(168) İşbu selâhiyet vesikasının aslı ve tam metni için bakınız. Harp Tarihi
Vesikalar: Dergisi sh. 1 (Ankara-952 sh. 6) da yer alan 3 numaralı vesika.
190
KADİR MISIROoLU
M. Kemal Paşa'nm bu beyanının, inkılâpların hatın için mecburen «hâin» ilân
edilmiş bulunan Sultan Vahideddin'in gayet fedâkâre bir surette tezgâhladığı
Milli Mücadeledeki temel hizmetlerini satretmek maksadına bağlı ve hilafı
hakikat olduğunda şüphe yoktur.
M. Kemal'e verilmiş olan Ferman-i Hümâyun; bütün kumandan ve valilere bu yeni
hareketin Padişah ve Hükümet tarafından gizlice tasdik edildiği intibaını
vermiştir.1" Esasen ML Kemal Paşa, Anadoluda zaman zaman daha da sarih
davranarak Sultan ve hükümet adına hareket ettiğini izhardan çekinmemiştir.
Meselâ Erzurumdan bütün Ordu Kumandanları ve valilere «silâhların itilâf
kuvvetlerine teslim edilmemesi ve askerin silâh altına celbi» hakkındaki emri,
sultan namına vermiştir.17*
Bu mes'eleye temas eden Edgar Pech de M. Kemal'i Anadolu'ya gönderen Ferit Paşa
Hükümetindeki Harbiye ve Bahriye Nazırlarının, Erkânı Harbiye Reisinin ve bütün
memurların zabit göndermek ve silâh kaçırtmak suretiyle «Millî Kuwetler»e
yaptığı yardımlardan bahsederek: «Hükümet, Harbiye Nezaretindeki tertibat ve
teşkilâttan bî-haber değildi. Gözlerini yumuyordu. Çünki Hükümet bu asker!
harekâtı çerçevesi teşekkül eder etmez müttefiklere karşı bir tazyik vasıtası
olarak kullanmayı düşünüyordu. Fakat bu hareket Türk arazisini işgal eden
müttefiklere tevcih edildiği gibi aynı, zamanda Damat Ferit Paşa Hükümetine de
tevcih edildi ve bu hükümet bizzat kendi kapanına düştü»1" demektedir.
I - : •••
(169) Dagobert Vdn Mlkusch a.g.e. ah. 171
(170) Dagobert Von Mikusch. a.g.e. ah. 115 (171) Edgar Pech.Les Allies et
la Turqule ah. 68.
LOZAN ZAFER Mİ, H&ZtMET Mİ?
181
Hakikaten hükümet M. Kemal Paşa'yı Anadoluya göndermek mes'elesini öyle
tahalükle, benimsemişti ki> kendisine Harbiye Nezaretince verilen selâhiyet
vesikasını inceleyip kabul etmekle yetinmemiş,'6 Mayıs 1919 tarihli tezkeresiyle
yola çıkmak için acele etmesini istemiştir."2
Buna mukabil M. Kemal Paşa, 13 Mayıs'1919 tarihinde yani Yunanlıların îzmire.
çıkarma yapmalarında sadece iki gün önce Harbiye Nezâretine yazdığı 14 numaralı
yazı ile «alelhesap bir miktar meblağın itası (verilmesi)» ile «Ekallî (en az)
iki binek otomobili» talebinde bulunmuş ve ancak bunlar verildikten üç gün sonra
hareket edebileceğini bildirmiştir.1"
(172) Bak. Harp Tarihi Vesikaları Dergisi S. 1 de yer alan 4 ve 8 numaralı
vesikalar.
(173) Bu hususta şüphe ve tereddüde yer kalmaması için «Harp
Tarihi Verlkaları Dergisi» nin «ı» numaralı sayısında yer alan «11» numaarh
vesikayı aynen takdim ediyoruz:
Numara . Vesika No. 11
13/5/335
14 Muhasebat
Aceledir 1121
Bütçe 335
2667 -
Harbiye Nezaret-i Celi'&sine
1) 7/5/335 tarih ye 7 numaralı tezkire-i âctzânemle karargâh merisubînin Uç
aylık muhassasat-ı adi yelerinin şimdiden ve buradan itası lüzumunu İstirham
etmiştim. Henüz devair.i mUteallikası neticelendirilmemiştlr.
2) Masarifat-ı fevkalâde müfettişlikçe ba-del-tasdik kabul
edilmesi, 6/S//335 tarih ve 5 numaralı tezkire İle İstirham edildiği halde henüz
bir karar İta edilmemiştir. Bu kararın itasıyle beraber alelhesap bir miktar
meblağın lta'sı lüzumu tabiidir.
3) Kkalli iki binek otomobili lâzımdır. Bu da henüz teinin
edilememiştir.
192
KADİR MISIROOLU
LOZAN ZAFER Mİ, HE2BMET İtif
193
Her isteği yerine getirilen, hatta askerî bir şahıs ol masına rağmen kendisine
ayni zamanda «Mülkî S e -iâhiyetler »1M de tefviz edilen M. Kemal Paşa,
hareketi kat'îleşince veda ziyaretlerinde bulundu. Bunlan Fa-lih Rıfkı ÂTAY,
O'nun ağzından şöyle nakletmektedir :
— «.Sadaret makamında, altın gözlüklü, bakışları sevinçten parlayan Damat Ferid
Pasa bana çok iltifat etti. İtimadı, ne kadar derin olduğunu, benden çok şeyler
beklediğini söyledi. Tatmin edici cevaplar verdim. Bana mutlak selâhiyetler
vermiş olduğunu imâ eder sözler sdrfettı. Veda ederken «—«• Her arzunuzu
doğrudan doğruya "bana yazabilirsiniz!* diyordu. Bunu çok faydalı olacağını
söylüyerek derîn teşekkürterimi tekrar ettim. Sadaret Makamından çıktık. Şâkir
Paşa ile holde yürürken bana dedi ki; «— İster misiniz, Dahiliye Nazırı
4) Muhassasat-i zâtlyemle karargâhın seferi karargâh İttihazı hakkındaki,
12/5/335 tarih Ve 12 numaralı tez-kire-i aclzi de henüz mevki-i muamelede,
bulunuyor, bâlâda arz olunan mevad netayice iktiran ettirildikten ve
binaenaleyh maiyetlmdekt Ümera Ve zabitanın hazırlıklarını yapmak ve
âüelerlnln hâvâyicini te'min etmek gibi hususatın nîuktazi olduğu
parayı bilfiil vermek imkânı hasıl olduktan üç gün sonra hareket
olunacağı muhakkaktır. ' • Bu İsler için bir haftadan
beri karargâhımın ümerâ ve zabıtanı bizzat takip ile meşgul oldukları cihetle
bir an evvel İşin kat'iyete iktiran ettirilmesini ehemmiyetle
istirham eylerim. -
Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişi Muhasebat dairesine
ve ¦ •
Fahri Yâver-i Hazret-i gehriyer! 13/Mayis/335
Mirliva
M. Kemal
(174) Bak. Harp Tarihi Vesikaları Dergtei'nin birinci sayısında yer alan
4 numaralı vesika.
med Ali Beyle sizi konuşturayım?» «— Çok münasip olur, efendim. Vazifemin o
makamla alâkası vardır.* Meh-med Ali Bey'i daha önce tanımış olduğumu
söylemedim. Dahiliye Nazırlığı bürosunda Şâkir Paşa, pek iyi bir tertip bulunmuş
olmaktan âdeta sevinerek Mehmet Ali Bey' in yüzüne baktı, beni gösterip: «—
Samsun'daki vak'anın-tahkikine memur Mustafa Kemâl Paşa!» diye takdim et-' ti.
Mehmet Ali Beyyde sevinç alâmetleri göstererek, elimi tuttu. Şâkîr Paşa'ya dedi
ki: «— Sizi tebrik ederim, çok isabetli bir intihapta bulundunuz. Ben zaten
Paşa'yı tanıyıp takdir etmiştim. Kanaatime siz de iştirak etmiş olduğunuz için
bahtiyarım,-» Oturduk Melımet AH Bey17* Dahiliyeye ait işlerde bana her
kolaylığı yapacağından, doğru-den doğruya muhaberede bulunacağımızdan baJısetti.
Pek samimi ayrıldık.»'7'
Yazar M. Kemal Paşa'nın bu arada diğer birçok kimse ile görüşmesini de
naklettikten sonra:
«— Yıldız Sarayının ufak bit salonunda Vahided-dinle âdeta diz dize denecek
kadar yakın oturduk.'Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa, ve üstünde bir
kitap var. Salonun Boğaziçine açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu:
Birbirine muvazi hatlar üzerinde düşman zırhlıları! Bordolarındaki toplar, sanki
Yıldız Sarayına doğrulmuş!.. Manzarayı görmek için oturduğumuz yerlerden
başlarımız* sağa sola çevirmek kâfi idi. Vahideddin, hiç unutmıyacağvm şu
sözlerle konuşmaya
(175) Mehmet Ali Bey sonradan «Vata:» Haini» ilân edilip «yüz ellilikler»
listesine sefeulmuştur. Bu yüzden Pa-rise yerleşerek orada Af. Kemâl
Paşa hakkında pek çok
İfşaat ve tenkldlerde bulunan «La Repuliçue Ehchal-nee» (Zincire Vurulmuş
Cumhuriyet) adında bir dergi çıkarmıştır.
(176) Falif Rıfkı ATAT — 19 Mayıs — Ankara, 1944 eh. 23 * 23
Fr 13
184
KADİR MI9IR00LU
(177) Bu kelime. Falih Rıfkı'nm «Çankaya» isimli kitabında (bak
sh. 175) <ettln> olarak yazıldığı halde
«19 Mayıs» adlı kitabında <ettik> şeklinde gerçmekte-dlr. Biz Çankaya'nın laV
tarihinin yeni olması ve cümlenin siyak ve sibakını dikkate alarak birinci
imlâyı tercih ettik.
(178) Bakınız: Ayni eser sh. 28-29 veya Çankaya sh. 175
başladı: «— Paşa, paşa, şimdiye kadar bu devlete çok hizmet ettin, m bunların
hepsi artık bu kitaba girmiştir.» Elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı
ve ilâve etti: tTarihe geçmiştir.» O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu
anladım. Dikkatle ve sükûnla dinliyordum: «— | Bunları unutun, dedi, asil şimdi
yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir, Paşa, paşa!... Devleti kurtarabilir,
sin.» "'
Bu sözleri M. Kemal'in ağzından nakleden Falih Kıfkı ve haberin kaynağı
olan şahıs, Sultan Vahideddin'in ¦vatan kurtarmak hususundaki karar ve azmi ile
yaverine tevdî eylediği vazifenin hakiki mahiyetini açıkça ortaya koyan
bu sözleri suî tefsire uğratmak için çok yoruî-nmşlarsa da güneş balçıkla
sıvanamamıştır. Çünkü M. Kemal Paşa sadece bir müfettiş olarak gönderilmiş
olsa O'nâ «Vatanı kurtarabilirsin!..» demek "biraz saflık hatta aptattılc olmaz
mı? öyle ya, «Samsun havalisindeki asa ;y işsizliği yerinde görüp incelemek
üzere gönderilen bi müfettişten böyle büyük bir iş beklenebilir mi? Hemd
zekâsı M. Kemal Paşa tarafından bile tasdik edilmiş b
liman Sultan Vahideddin gibi bir şahsiyet tarafından.....ti
teyenler M. Kemal ve Falih Rıfkı'run o tefsirlerini de oku şunlar da astarın
yüze nasıl uymadığını görsünler!.
Nihayet, 15 Mayıs 1919 da İzmir'e çıkarma yapmış bulunan Yunanlıların bu
hareketlerinden bir gün sonra M.
LOZAN ZAFER Mî. HE31MET Mt?
195
Kemal Paşa «Bandırma Gemisi» ile îstanbul-dan Samsun'a hareket etti.
Aldığı Ferman-i Hümâyun, se-lâhiyetnâme ve paralara ilh.. rağmen günlerdir
oyalanan SC Kemal Paşa için tam hareket edeceği gün «İngilizler tarafından
yakalanıp tevkif edileceği şayiası»17' çıktı. Tuhafı şu ki, hadi M.
Kemal elçabukluğuna getirip tevkif olmadan gemiye bindi diyelim. Amma Samsun ve
Merzifon) havalisinde İngiliz askerleri yok muydu? Neden onu tev^ kif edip
İstanbul'a göndermediler de geri çağırması için Ba-bıâliye'ye tazyik icra
etmeye koyuldular!.. Doğrusu bu bir muammadır!..
Hakikaten tam M. Kemal'in Samsun'a ayak bastığı gün harekete geçen İngilizler,
«Bahri Sefid (Akdeniz) Kumandanı «General Milne» imzasıyla Harbiye Nezaretine,
bir yazı180 göndererek O'nun Anadolu'ya niçin gönderildiğini sormuşlardır.
Harbiye Nezareti bu yazıya verdiği, 24-Mayıs 1919 tarihli cevapta181 «Mütareke
hükümlerinin sür'atle tatbikini sağlamak» gibi bir mâksad takip edildiği
bildirilrrüşse de İngilizler tatmin olmayarak, 6 Haziran 3919 tarihli
yazılarıyla182 «M. Kemal Paşa ve maiyet erkânının derhal İstanbul'a
çağınlması»nı istemişlerdir.
Bu kat'î ifade karşısında bile direnmek ve M. Kemal.
(179) Bakınız Falih Rıfkı AT AY Çankaya, sh. 175 - 176
(180) G.F. Milrie imzalı ve 19 Mayıs 1919 tarihli bu yazının İngilizce
aslı için bakınız «Haıp Tarihi Vesikaları Der-
gistenin Birinci Sayısında yer alan '-15» numaralı vesika
(181) Bakıma: Aynî dergide yer alan »18» numaralı vesika.
(182) Bakınız: Ayni dergide yer alan «17î numaralı vesika.
198
KADİR MI9IROCLU
Paşa'yı geri çağırmamak isteyen Harbiye Nezareti, 8 Haziran 1919 da İngiliz
talebini bir kere daha cevaplandır-mışsa1*1 da İngilizler nokta-i mazarlannda
ısrar ettiklerinden işgal altındaki Harbiye Nezareti mecburen boyun eğmiştir.114
Bunun üzerine M. Kemal'in önce bir oyalama siyaseti1" takip ettiği ve sonra da
«S i 1 k - i askerî» den istifa ederek sivil olarak «Erzurum Kongresi» ne
katıldığı malumdur.
Vâki davete rağmen, artık Erzurum'a kadar ulaşmış Tmltman M. Kemal Paşa'nın
İstanbul'a avdet etmiyeceğini Harbiye Nezareti kadar İngilizler de elbette
biliyorlardı. O halde Anadolu'daki harekât ile İstanbul Hükümetinin arasını
açmaktan ve bunları karşı karşıya getirmekten baş-ka hiç bir netice vermiyeceği
muhakkak olan bu tazyiklere İngiliz'ler niçin baş vuruyorlardı. Herşeyden önce
bu düğümün çözülmesi lâzımdır.
Bu noktaların aydınlanması için İngilizlerin hareket tarzlarını tâ «M
ondrosMütarekenâmesi»
<183) Bakınız: Ayni dergide yer alan «18» numaralı vesika.
(184) Bakınız. Ayni dergide yer alan «19» numaralı vesikası.
<185.) .Bakınız: Ayni dergide yer alan «20» numaralı vesika. Bu vesikada Af.
Kemal Paşa «kömür ve benzin yokluğundan dolayı hareket edemediğini
bildirmektedir. Ayni dergide yer alan «21» numaralı vesika M. Kemal'in
İstanbul'a çagırılmasındaki gerçek sebebin «İngilizler» olduğunu beyan
etmektedir. Fakat yine de devlet vekarı hesabına bu telgraf o ifade tarzile
çekilmemiş, «İngiliz tazyiki» çıkarılmıştır. Bu suretle davetin hükümet kararı
olduğunu ifade eden ve ayni dergiye «22» numara İle dercedilmig bulunan telgraf
çekilmiştir.
LOZAN ZAFER Ut, HESUMET MİT
197
nin imzasından itibaren takip etmek lâzımdır.
30 Ekim 1918'de Osmanlı hükümeti harpten çekildi ve Amiral Galtrop ile Rauf Bey
(Orbay) arasında Mondros'ta bir müterakenâme imza edildi Amiral, mütareke
şartlarını Londradan alıyordu.
Eu nıütarekename o kadar çabuk imzalanmıştı ki, Ami-rai, r üilcfikleri ile
istişareye vakit bulamamış!.. Hattâ (.îeneras ? ranşe Despere'ye gönderilen
telgraf bile bir hatâ neticesi kayboluvermiş'..
Kont Sforça, bu mütarekeden bahsederken İngilizlerin kara ordusuna karşı mutedil
davrandıklarını söylüyor. Donanmanın hemen teslimi istendiği halde kara
ordusunun ilgasından veya hemen terk-i silâh etmesinden bahsedilmiyormuş.
Bilâkis sadece seferberliğin ilgası ta-leb olunurken, dahilde asayişin temini ve
hudutlann muhafazası için lâzım gelen ordu miktarı terhisten istisna
ediliyormuş!..
Kont Sforça, bunda bir gizli mak3ad görüyor ve diyor ki:
«İngiltere hükümeti, Osmanlı Devleti'nin mirasçıları arasında şimdiden bir
ihtilâf görüyor ve mûtad olan iki yüzlü siyasetiyle şunu istiyor: Eğer
müttefiklerin taleb-leri İngilizleri sıkacak bir şekil alırsa, henüz mukavemet
kabiliyeti olan Türkleri, kendi menfaatleri için kullanabilir bir mevkie
koyabilsinler.»"'
Bu durumdan anlaşılıyor ki, daha mütarekenin imzası günü, yani Padişahın
Anadolu'da bîr kuvvet teşkilini hayalinden bile geçirmediği zamanda
İngilizler, (Kont Sfor-
(186) Dagobert Von Mıkusch n.g.e. sh. 149
1:18 KADJR M13IROÖLU
ça'nm fikrine göre) bu kuvvetin teşkilini düşünmeye başlamışlar, hatta bunun
için M. Kemal Paşa'yı, Sultan Vahı-deddin'den evvel bulmuşlardır. Sultan
Vahideddin ve Sadrazam Ferid Paşa, M. Kemal Paşa'yı «Memlekette büyük şöhreti
vardır. İtimad edilecek namuslu bir adamdır.» diye İngilizlere karşı müdafaa
edip Anadolu'ya göndermeye çalışırlarken M. Kemal Paşa'da İstanbul'da İtilâf
Hükümetleri ileri gelenleri ile münasebette bulunuyor ve onlardan talimat
alıyordu.»187
Bundan başka, İngilizlerin İstanbul'da hafiye teşkilâtım yapan, «İngiliz
Muhibler Cemiyeti»ni kuran hülâsa Şark'ta İngilizlerin siyasi emellerini temine
çalışan Rahip Fro daha evvel M.Kemal Paşa ile temasa geçmişti. Hattâ M. Kemal
Paşa Mösyö Marten vasiyetiyle müteaddit defalar vaki olan mülakatlarında Rahip
Fro'yu «insaniyete hadim, adalete hizmetkâr bir zât-ı fazüetkâr telâkki etmiş
olduğunu» bizzat ifade etmektedir.1" "
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mti
199
(187) Dagobert Von Mikusch a.g.e. sh. 164
(188) Bakınız M. Kemal Paşa, — Nutuk, Sh. 186 da yer alan Rahip Fro'ya. mektubu
şu satırlarla nihayete ermektedir-«Zât-ı âlinizle vuku bulan mülakatlarımda,
sizi bu kabil bir recül.i siyâsi degi^ insaniyete hadım, adalete mu-habbetkâr
bir zat-iN fazüetkâr telâkki etmiştim...» Af. Kemal Paşa'nm İngiliz
entelijansınm İstanbul'da ki reisi olan Rahip Fro ile daha Anadolu'ya gitmeden
vâki olan münasebetlerini Rauf Orbay da ifade etmek, tedir.
«M. Kemal Paşa'nm İstanbul'da asker arkadaşlarından başka sivillerden ve
bilhassa yabancılardan pek tanıdığı yoktu. Yalnız İsmail Canbulat Bey'i vaktiyle
hapishaneden kaçırmış olan İtalyan uyruklu müteahhit Dina-ri vasıtasiyle
İstanbul'daki İtalyan fevkalâde murahhası-
İngilizlerin Kuvay'ı Milliye'ye karşı bu alâkaları daha sonra da devam etmiştir
ki, bunun pek çok misalinden bir ikisini zikredelim.
Üçüncü Ordu Kumandanı Cevad Paşa tarafından tayin edilen Miralay Selâhaddin
Bey'i Anadolu'ya bir İngiliz gemisi götürmüştü.18'
M. Kemal Paşa, Samsun'a muvasalatı sırasında Sadrazam Ferid Paşa, ve Erkânı
Harbiye Reisi Cevat Paşa'-ya yazarak Samsun Müfettişliğine Ilamid Bey isminde
bir zatı tayin ettirmiştir.1'0 (Bu zatın daha öonra Dahiliye Nazırı ile arası
bozulduğu için azline karar verildiği halde İngilizler, yerinde bırakılması için
İstanbul Hükümetine müracaat etmişlerdir.1'1
25 Eylül 1919 tarihinde yani daha kuvayı milliyenin herhangi bir mevcudiyeti
görülmeden General Salliklâd, Fuat Paşa nezdine bir erkânı harp binbaşısı ile
Eskişehir İngiliz kontrol zabitanından mürekkep bir hey'et gönderdi. Bu heyet,
«İngilizlerin ahval-i dahiliyeye ve kuva-yı milli-yeye kafiyen müdahale
etmeyeceklerine» dair söz verdi.1"
sonraları Hariciye Nazın olan - Kont Sforça ile birkaç defa temas etti.
Pera Palas Otelinde bulunurken de bu otelin müdürü Mösyö Martin delaletiyle
İngilizlerin sonradan yaman Bir entelijans servis elemanı olduğu anlaşılan Papas
Froylâ iki üç defa görüştü.» (Feridun KANDEMİR Hatıraları ve Söyleyemedikleri
ile Rauf Orbay — İstanbul 1965, sh. 31 - 32.)
(189) Bakınız. Nutuk, Şh. 30
(190) Bakınız. Nutuk Sn.32.
<191) Bakınız. Nutuk sh. 35 de yer alan üîa/et Pasa'nm telgrafı (192)
Bakınız. Nutuk. sh. 101.
200
KADİR KISIRO'ÎL.U
1919 yılı yazanda Sultan Vahideddin Anadolu'dald Js-yanı bastırmak üzere
güvenilir kuvvetlerinden iki fırka teşkil edip Anadolu'ya sevkedeceğini
söyleyince itilâf devletleri mümessilleri buna asla müsaade etmediler. «Bu;
mütareke şartlarına aykırıdır, terhis yerine yeniden silâhlanma mı yapacağız?»
»T93 dediler.
Yine aynı tarihlerde İngilizler Merzifon'da bulunan tngiliz kuvvetlerinin geriye
alınması halinde «Kuva-yı Mil-liye'nin memnun olup olmayacağını sordular. «Kuva-
yı Milliyece «pek memnun oluruz.» cevabı verildi. Onlar da hemen Merzifon'daki
kuvvetlerini ağırlıkları ile birlikte evvelâ Samsun'a oradan da İstanbul'a
çektiler."4
Dagobert Von Mikusch, bu hususa dikkat çekerek «hakikaten şayan-ı hayret bir
şey» diyor ve ilâve ediyor: Galipler, Generale «yani M. Kemal'e)
hazırladıklarını yapması için lâzım gelen bütün rahatı ve kâfi vakti verdiler
ki, bunun neticesi kendi sulh muahedelerinin bozulmasını mucip olacaktı.»1'5
İngiliz siyasetinin zahiri görünüşüne zıt düşen bu hadiseler, niçin ve nasıl
oluyorda bu tarzda cereyan ediyordu?
Dagobert Von Mikusch'e bakarsanız: «M. KemaFin İngilizlerle gizli bir anlaşma
yapmakta olduğunu ve bu anlaşmanın daima da gizli kalacağını»"0 kabul etmek
gerektir.
Anlaşılmaktadır' ki; M. Kemal Paşa, haricî görünüşe rağmen «İngiliz siyasetine
uygun, bir harekât tarzı takip etmiştir. Ancak bu karara varıncaya kadar Rusya
ile In-
LOZAN ZAS-KR Mi. HE31MET Mi?
201
(193) Dagobert Von Mikusch a.g.e. sh. 184
(194) Bakınız. Nutuk, sh. 101
(195) Dagobert Von Mikusch a.g.e. sh. 224
(196) Dagobert Von Mihusch a.g.e. Eh. 292
giltere arasında tereddütler geçirmiştir. Aslında zafere kadar bu hattı hareketi
kınamaya imkân yoktur. Çünkü, yeni Rus idarecilerinin tutunup
tutunmıyacaklan tam bir meçhuldü. Belki İtalyan siyasetini takip hayırlı
olabilirdi. Fakat onun da topraklarımızda gözü vardı. Ancak İngiliz
siyasetinin, sonuna kadar takip edilmesini yani zaferden sonrada ayni yolda
yürünmesini tasvibe imkân yoktur. Fakat bu hattı hareketi «Mecburi hale
getiren» âmiller Lozan'da ortaya çıkmıştır ki, bunlar ilerde kısmen
anlatılmıştır.
Bunun da sebebi kısacası evvelki taahhütlerdi. Meseiâ «1921 senesi M. Kemal
tarafından taym edilen Refet başa ile Harington'an Erkânı Harbiyesinden
gönderdiği murahhaslar İnebolu civarında bir çiftlikte içtima ederek siyasî ye
iktisadî şeyler görüşürlerken «Saltanat ve Hilâfet» e müteallik bir takım siyasî
meseleyi de mevzubahs etmişlerdi.»"7
Bu anlaşma gereğince «Hilafet» i halkın gözünden düşürmek için İstanbul'daki
işgal kuvvetleri ile Ankara'daki M. Kemal Paşa gayet akordlu bir şekilde
faaliyette bulunmuşlardır.
Erzurum ve Sivas kongreleriyle, Büyük Millet Meclisinin ilk zamanlarında «M aka
m-ı Hilafet» ve hatta Sultan Vahideddin'in şahsına hudutsuz bir surette bağlı
gözüken M. Kemal Paşa, kendini sağlama aldıktan sonra artık meydan okumaya
başlamıştır. Bu devredeki beyanlarının hâkim mânası şudur: «Halife ve O'na bağlı
olanlar düşmanlarla beraberdirler, binaenaleyh hâindirler.» - İngilizlerin bu
ifadeye mukabeleleri de «Halife bizim-
(197) Edgar Pech a.g.e. sh. 209
202
KADİR M19IROÖLU
le hatta Yunanla beraberdir!» tarzında oluyordu ki, bu da mefkum-i muhalif
yoluyla aynı kapıya çıkıyordu.
Gerçekten İngilizler Padişahı hâin gösterebilmek için bir takım hareketlere
icbar ediyorlardı. Halifenin Ingil-tereye karşı güya bir muvazaa silâhı olarak
başvurduğu «Kuva-yı înzib atiy e»1'8 ve mahut «F e t-v a» lar1'9 gibi...
Hakikaten İstanbul'daki îşgal Kuvvetleri kumandanlığı bir beyannamesinde:
«Düvel-i itilâf iyenin niyeti Ma-kam'ı Saltanat ve Hilâfetin nüfuzunu kırmak
değil, bilâkis, idare-i Osmaniyede kalacak memâlikte emir ve nüfuzunu takviye ve
tahkim edilmektir... Her ferd Sultanın her.emrine itaate kat'iyyen mecburdur...
> demekteydi.
İngilizler, bu hususta o kadar mâhirane bir siyaset takip ettiler ki:
İstanbul'daki «M e c 1 i s- i Meb'usâmı basıp dağıtmaları bile mebusların
Ankara'ya gitmeleri ve bu suretle İstanbul'u çökerterek orasının takviyesini
temin içindi. Hattâ Ankara'ya kaçacak mebusların pek çoğunu «H ey'et-i Nâsıha»
nâmı altında yine kendileri götürmüşlerdir.
Hakikaten İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'ın dağıtılmasında Ankara'nın
kuvvetlenmesini ve siyâsî faaliyet-
(198) Kuva-yı İnzibatiye, hareketinin mutlak manasiyle bir
muvazaadan ibaret olduğunu anlamak için bakınız: Tarık Mümtaz GÖZTEPE — Sultan
Vahideddin Mütareke Gayyasında — İstanbul 1969, sn. 269 vd.
(199) M. Kemal'i âsi ve bagl ilân eden mahut fetvanın tama-men İngiliz
süngüsünün zoruyla temin edilmiş ve neşrettirilmiş olduğunu Fevzi Pa$a
(Çakmak) nm Ankara'ya iltihakında Büyük Millet Meclisinde iradettiği nutuk
kati bir surette ortaya koymaktadır. Bakınız: Zabıt Ceride-desi, C. I,
Ankara 1940, sh. 90 vd.
LOZAN ZAFER Mİ. HE31MET Mİ?
203
lerin merkezi haline gelmesini istemek gibi anlaşılması güç bir İngiliz
siyâsetinin dahli olduğunda şüphe yoktur. Ancak ehemmiyetli olanı şudur ki
İngilizler bu hareketi M. Kemal Paşa ve Rauf Orbay ile anlaşarak yapmışlardı.
Rauf Bey bu anlaşmayı, adetâ ifşa edercesine şöyle ifade otmektedir: «Rauf
Beycin bu işte de üzerine aldığı «Anadolu'da Millî Meclisin ve dolayısıyla Millî
Hükümetin kurulması temin için İngilizleri İstanbul'da toplanacak meclisi
basmağa tahrik için gerekirse nefsini feda etmek» vazifesini yine bir büyük
fedakârlık..»-00
Daha ehemmiyetli olanı şudur ki, Rauf Bey Anadolu'da millî bir kıyam hazırlayan
Erzurum ve Sivas Kongrelerinin «H ey'etiTemsiliye» namı verilen icra hey'etine
dahil olduğu ve bu bapta M. Kemal Paşadan sonra ikinci derecede faal bir
şahsiyet bulunduğu halde
(200) Feridun KANDEMİR. a.g.e, sh. 45 vd.
Rauf Bey'in son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ını İng-L lizlerle anlaşarak bilfiil
dağıttırmış bulunduğunu daha mufassal bir surette öğrenmek isteyenler şu kaynağa
da bakabilirler: Cemal KUTAY, Tarih Konuşuyor, Cilt: I sh. 152. Yalnız Fransız
meb'usu Andre Feruburg'a. atfen yapılan bu ifşaat bütün yazılarında M. Kemal
Paşa'yı tebriye etnvk gayretkeşliğinden kurtulamayan Cemal Kh. tay tarafından
bin bir teville ve bugüne göre tefsir edilerek takdim edilmektedir. Bu adamlar
Osmanlı Devletini yıkmayı ve bu iş için ecnebilerle işbirliği etmeyi ne yazık
ki, hala vatanseverlik olarak göstermektedirler. Ayrıca bu kararın daha Sivas'ta
M. Kemal Paşa'mn riyaseti altında kumandanlar ve sair kimselerden müteşekkil bir
grup tarafından alınmış olduğu Feridun Kandemir'in Rauf Orbay'la mülakatlarını
aksettiren adı geçen eserinin 45 inci sahifesinde de sarahaten ifade
edilmektedir.
LOZAN ZAFER Mİ, HE21J1ET Mİ?
205"-
204
KADİR MISIROCLU
12. Ocak 1920 de İstanbul'da açılan Meclis-i Mebusan'a «Sivas Mebusu»
sıfattı ile girmiştir. İngilizler Kuvay'ı millîyecilere yardım edenlerin
idam edileceklerine dair sokaklara çarşaf gibi ilânlar asmış bulundukları
halde M. Kemal Paşa'mn bu en yakın arkadaşını daha İstanbul'a adım attığı anda
tevfik etmek yerine O'na manidar bir hareket olarak meclisin dağıtılmasına
kadar! dokunmadılar!. Malta dönüşünde İstanbul'a uğrayan biri gemiden çıkmayarak
İneboludan M. Kemal Paşa'mn ya-i runa gitmesine ses çıkarmadılar.
*.
Aynı şekilde îsmet Paşa da — zorla götürülmüş olsa bile — bir kere Ankara'ya
iltihak ettikten ve bu iltihak alâyişli bir surette efkârı umumiyeye ilân
edildikten sonra elini kolunu sallayarak İstanbul'a gelip tekrar Ankara'ya
dönmüştür. Bu manidar ziyarete de İngilizler seyirci kalarak onu tevfik etmeyi
düşünmemişlerdir!..
Hattâ Mustafa Sagir'm «C a s u s^. sıfatı ile M. Kemal Paşa'yı öldürtmek (!)
üzere Ankara'ya gönderilmesi ve sonradan M. Kemal Paşa'ya dolaylı bir surette
ihbar edilerek yakalattırılıp astırılması da İngiliz siyâsetinin hakikî
veçhesini gizlemek maksadına matuf bir
hareketti.
Dikkat edilirse İstanbul'daki silâh depolarının kapılarına hintli müslümanları
koyarak «din kardeşliği» sâikasıyla Kuva-yı Milliyecilerin bu depolardan,
Anadolu Harekâtını muvaffak kılacak silâhları çakır-m alarma göz yummak da
İngiliz siyasetinin bir gafleti değil, mâhirâne bir surette ortaya çıkarılmış
bir siyâsi taktiği idi. O kadar ki, İngilizler Kuya-yı Millîye ile ilk temas
hattı olan Eskişehir Havalisindeki kuvvetlerini de bu Hint müslümanlanndan
seçmiş bulunuyorlardı!..
Diğer taraftan M. Kemâl Paşa da İstanbul Hükümeti, Hilâfet ve Saltanat makamı
ile Anadolu'nun arasını açmak için hudutsuz bir gayret sarfetmiştir. Çünkü. biL.
devleti ele geçirmeyi çoktan kafasına koymuştu.
Damad Ferid, Ali Rıza, Salih ve Tevfik Paşa'ların sadaretleri devrinde
İstanbul'la Ankara arasında cereyanı eden muhaberat, İstanbul hükümetlerinin
hüsnüniyetlerini ve M. Kemal'in bu derece hüsnüniyetle mukabele göstermesine
rağmen ihtilâf çıkarmak hususundaki gayretlerini açık bir surette
aksettirmektedir.301 Hattâ bu. mânâ ve mahiyeti göz boyamaz bir surette izhar ve
ifadeye yarayan karşılıklı yazışmaları biz onun mahut nutkunda ve aşırı
taraftarlarının hatıratlarında bile görmekteyiz.-01
Mahut İstanbul işgali ile «İngilizler arzu etmedikleri (!) yardımlarıyla M.
Kemal'i öyle bir neticeye isal ettiler ki; M. Kemal bizzat-kendi dostları
vasıtasıyla böyle bir neticeye vasıl olamazdı.»203
Dagobert Von Mikusch, adı geçen eserinde 16 Mart işgali mes'elesini inceleyerek
İngilizlerin bu yardımlarını bile bile yaptıklarını bunun bir hatâ neticesi
olmadığını, dolayısiyle ve müdellel bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bütün bu muvazaa hareketlerini burada sayıp dökmeye ve tefsil etmeye fiilen
imkân yoktur. Bir çok askerî ve siyasî hatalara rağmen imanlı Türk Milletinin
taham-mülfersâ gayret ve fedakârlıkları sonunda zafer mü-
(201) Bakınız: Nutuk, sh.117 ve müteakip sahife — Dr. Rıza NUR a.g.e.
sh. 593 ve müteakip.
(202) Bir misal olmak üzere bakınız: Fahrettin ALTAYLI a. g.e. sh. 221 -
222
(203) Dagobert Von Mikusch a.g.e. sh. 273
206
KADİR MI9IRO0LU

LOZAN ZAFER Ut, HE2UMET Mt?


207
yesser olunca, İstanbul Hükümeti, Ankaraya müracaat ederek sulh için müşterek ve
müttehid hareket edilmesi teklifinde bulundu. Çünkü, daha önce 11 Ekim 1922 de
imza edilen «M udanya Mütarekenâmesi» ne sadece Ankara Hükümeti iştirak ettiği
halde sulh konferansına İstanbul Hükümeti de Ankara ile birlikte davet edilmiş
bulunuyordu.
Bu müracaat M. KemaTe beklenen fırsatı verdi. Böyle bir ikiliğin sulh masasında
aleyhimizde olacağı noktası üzerinde durarak 1 Kasım 1922 de «Saltanat» ilga
edildi Halbuki ikilik nasıl mevzuubahs olabilirdi ki, Sadrazam Tevfik Paşa'nın
Mustafa Kemal Paşa'ya müracaatı «müşterek bir sulh hey'eti göndermek»
mahiyetinde idi. Esasen ordumuzun zaferi bütün yurtta olduğu gibi İstanbul'da
hudutsuz bir sevince vesile olmuştu. O kadar ki, İstanbul Hükümeti 12 Eylülde
müyesser olan zaferden dolayı Kemal Paşa'yı tebrik etmiş Sultan Vahideddin de
bir gün önce aziz şehidlerin ruhu için *A y a s o f y a Camii § e r i f i » de
Mevlût okutturmuştur.204 Buna rağmen ileride tefsilât verileceği üzere «S a 1-t
a n a t» in «Hilafet» ten ayrılarak ilgası 16 Mart 1920 tarihinden itibaren
hüküm ifade etmek üzere kanun-laştınldı. Dr. Rıza Nur'un yazıp seksen kadar
meb'usun imzaladığı takrir üzerine şu kararlar alındı:
«2 — Teşkilâtı esasiye kanuniyle Türkiye halkı, hukuk ve hâkimiyeti
hükümranisinin mümessili hakikisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin şahsiyeti
mâna-viyesini gayri kabili terk ve tecezzi ve ferağ olmak üzere .temsile,
bilfiil istimale ve irade-i müliyeye istinadetmiyen-
*(204) Gotthard Jaesehke. Türk inkılâbı Tarihi kronolijlsl C. 1 İstanbul
1939. sh, 135
hiçbir kuvvet ve heyeti tanımamaya karar verdiği cihetle Misakı Millî hudutları
dâhilinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinden başka şekli hükümet tanımaz.
Binaenaleyh Türkiye İvalkı lıâkimiyeti şahsiyeye müstenit olan İstanbul'daki
şekli hükümeti 16 Mart 886 dan itibaren ve ebediyen tarihe müntakil addetmiştir.
2 — Hilâfet hanedanı Ali Osman'a ait olup halife* lige Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından bu hanedanın ilmen, ahlaken erşed ve eslâh olanı intihap
olunur-Türkiye devleti makamı hilâfetin istinatgahıdır. Bugün ve bu gecenin
bayram addi karargir olmuştur.»
M. Kemal Paşa, taktik icabı böyle yapıldığını ifâde maksadiyle «Hilafet sarih
bir hukuka malik olmaksızın bir müddet daha bırakıldı»205 demektedir. Halbuki
takrir sahibi Dr. Kıza Nur ise bu iddiayı reddetmekte bilâkis Hilâfeti «sarih
hukuk ile ben ibka ettim»200 diyerek bu bapta geniş tafsilat vermektedir.
_
Gerçekten hadiseler Dr. Kıza Nur*a hak verdirmektedir. M. Kemal Paşa saltanatın
ilgası sırasında Mecliste irad eylediği nutukta «H â k i m i y e t-i Milliye»
mefhumu ile H i 1 â f e t' i telif edebilmek için hudutsuz bir gayret
sarfetmiştir. Sonraki vukuat ile anlaşılmıştır kî kendisi Halife olmak
istemektedir. Bunun diğer delillerinden kısaca bahsedelim:
Balıkesir Paşa Camii Minberinden halka hitaben yaptığı konuşmasından aldığımız
şu satırlar O'nun Halife olmak hususundaki arzularını daha bariz bir surette
göstermektedir:
(205) Nutuk sh. 418
(206) Dr. Rıza NUR a.g.e. sh. 969
208
KADİR MI3IROOLU
«Ey millet, Allah birdir. Şanı büyüktür!. Allah'ın selâmeti, âtifeti ve hayrı
üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenabıhak tarafından
insanlara hakayık-ı diniyeyi tebliğe memur ve Besûl olmuştur. Kanunu esasisi,
cümlemizce calûmdur ki, Kur'anı azimüş-çandaki nusustur. İnsanlara feyz ruhu
vermiş olan dinimiz, son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa,
hakikata tamamen tevafuk ve tetabuk ediyor. Eğer akla, mantığa, hakikata tevafuk
etmemiş olsaydı, bununla diğer kavanin-i tabiiye-i ilâhiye beyninde tezat ohnası
icabetlerdi. Çünkü bilcümle kavanin-i kevniyeyi yapan Cenabıhaktır.»'"
Acaba Mustafa Kemal saltanatı kötülerken Halâfeti neden bu kadar şiddetle
müdafaa ediyordu. Bu üzerinde durulup değerlendirilmesi lâzım gelen bir
noktadır. Çok fasa bir zaman önce Mecliste Müdafaa-i Hukuk Grupunu kurduğu zaman
Erzurumlular kendisine cephe alarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini Ankaradan ayırıp
yeni bir şekle sokmak istemişlerdi Cemiyetin unvanına «muhafa-za-i Mukaddesat»
unvanını ilâve ederek Ankara'ya cephe alıyor ve Erzurumu tamamen Erzurumlulara
mahsus bir idare altında yürütmek istikametinde bir arzu ortaya koymuş
bulunuyorlardı. Bu teşebbüsün başında bulunan Kadı Raif Efendi bir beyanname
neşrederek Ankara'daki kadronun Erzurum Sivas Kongrelerine zıd istikametlere
doğru gitmelerinden dolayı kendilerinden ayrıldığını beyan ediyordu. Bu
beyannamenin ana fikrini hülâsa etmek suretiyle bir yazıya ekleyip Ankara'ya
bildirmiş
(207) Atatürk'ün söylev ve Demeçleri C. 1 İstanbul 1945, sh. 270
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ t
209
olan Kâzım Karabekir'e Mustafa Kemal'in gönderdiği ce-Tapta;
«Hilâfet ve Saltanat mesele-yi esasiye olarak mevcut değildir. Türkiyenin
başında Haliie-i İslâm olacak ve bir hükümdar sultan bulunacaktır. Mevzubahis
olan mesele hükümdarın hukuku olup tayin ve tahdidi için son birkaç
asrın.tecrübe ve devlet mefhnmundaki millet hukukunun mana-yi hakikisi âmil
olmalıdır. Bu esas üzerinde henüz tesbit edilmiş kati bir düsturumuz
yoktur.»'" diyordu. Kadj Kaif Efendi'nin beyannamesinde ise «Büyük Millet
Meclisinde ¦ teşekkül eden mezkûr grupuri maksat ve gayesi Devletin gekli
idaresini büsbütün değiştiren siyasî bir gayeyi istihdaf etmekte ve Sivas
Kongresinin tesbit ettiği esasata nazaran Hilâfet ve Padişaha ait hiçbir kay.
clı mevzubahis etmeyen Teşkilât-ı Esasiye Kanununu. rehberi faaliyet
olarak kabul eylemektedir. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk grupu ismini
takman bu fırka-nın şahsiyeti mânaviye ve hukukiyesi mezkûr cemiyet unvanının
sahibi hakikisiolan Müdafaa-î Hukuk Teşkilâtlarının vaziyet'i umumiyeleri ile
bir tezat teşkil eder. Bu itibarla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Teşkilâtının mensupları kendilerinin hiçbir reyi, muvafakati alınmadan
Ankarada vücuda getirilen bir heyet-i idarenin mu-karretana adem-i ittihada
mazurdur..
Velhasıl bu İslâhatı halk idaresinin hakimiyet ve inkişafına müsait surette
kanun-i esaside yapılacak tadi'ât ile temin ve hukuku padişahiyi tahdit edecek
tarzda yaparak memleket ve Alemi Islâmın liayat-ı hâzıra ve müş: takbelesi için
azim teşeddüd ve mahzurlar davet cdecek
(208) Kazım KARABEKİR: İstiklâl Harbimiz - İstanbul 1960 Sh. 984
F: 14
210 KADİR MISIROGLU
Cumhuriyet şeklinden kat'iyyen sakınmak lâzımdır.» "
denilmekteydi.
Buna cevap olarak M. Kemal Paşa'mn Kâzım Karabe-kir Paşa'ya gönderdiği yukarıda
bahsi geçen yazıda:
«...Bu kanunda mana-yi cumhuriyet ifaden eden hiç bir şey mevcut olmadığı gibi
Müdafaa-i Hukuk grupunun maksad-ı esasisinde de kat'iyyen böyle bir netice
mevcut değildir. :
Binaenaleyh Kaif Efendi'nin saltanat şeklinin Cumhuriyetçiliğe kalbi mahsus
olduğu haltkındaki fikri bir vehm-i mahzdan başka bir şey olamaz...»''8
deniliyordu.
Kısa zamanda bu değişikliğin sebebi ne idi? Bu mesele üzerinde imâli fikretmeden
önce bu düğümün çözülmesine yarıyacağl için zaferden sonra İstanbul ahalisine
karşı Şer-iye Vekâleti tarafından neşredilen beyannameyi de hatırlatmak isteriz
ki, bu beyanname bir nevî Hilâfete mahsus «Hakk-ı ta'zîr» mahiyetinde idi.
Kısa fasılalarla ortaya çıkan bu beyan ve hareketlerin manası nedir? Acaba M.
Kemal Paşa Saltanat ve Hilâfet meselesinde nasıl bir tavır alması lâzım
geldiğinde tereddüt mü etmektedir? Veyahutta adım adım bir plân üzerinde mi
yürütmektedir? «Hilâfet Mes'elesi» nin sırf bu safhasına ait bir hüküm olmak
üzere, bizce birinci tez daha kuvvetlidir. Filhakika Saltanatın ilgasını temin
eden başlıca âmil Hilâfetin muhafaza edileceği zannı olmuştur. Fakat sonradan
şiddetle alayhe geçmek hesapta olsaydı,, sırf muvakkat bir zan hasıl etniek için
Hilâfeti mutaassı-bane Müdafaa mevkiine geçmezdi. Bunun mantıkan böyle olması
gerekir. Şu halde Hilâfete dair bu devredeki müda-
(209) Kâzım KARABEKÎR a.g.e. Sh. «30 -81 (210) Kâzım KARABEKÎR, a.g.e.,
sh. 983.
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET ît!?
211
faalan, samimî telâkki etmek lâzımdır. Şu şartla ki, Hilâfetin Hanedan'ı Al-i
Osmanda değil kendinde devam etmesi bahis mevzuudur. Çünkü yukarıda mevzubahis
ettiğimiz Kâzım Karabekir Paşa'ya gönderilmiş bulunan cevapta: «Türkiyenin
başında Halife-i İslâm olacak ve bir hükümdar sultan bulunacaktır» diyor. Fakajj
bu sıfatların veya hiç olmazsa sırf Hilâfetin Al-i Osman'da devam edeceğini
söylemiyordu. Bu meseleye zihni takılan Kâzlm Karabekir Paşa:
«Mustafa Kemâl Paşa'nın cevabindaki (Cumhuriyet olmayacak, Türkiye'nin başında
Halife-i islâm olacak ve bir Hükümdar Sultan bulunacaktır)- kaydı beni
düşündürdü. İstanbul Cumhuriyet yapıyorlar diye endişe ederek propaganda
yapıyordu. Padişah ve taraftarları bundan ürküyordu. Benim bugün anladığım ise
daha korkunçtu. O da Mustafa Kemal'in bir muzafferiyet neticesi Hilâfet ve
Saltanstı alması idi. Bu ibareyi bir kaç kere okudum Halife-i islâm olacak ve
bir Hükümdar Sultan bulunacak) diyor. Herhalde yeni fikirden Cumhuriyet tesisi
daha az korkuludur. Bakalım istikbal ne gösterek-tir.»-ı! Diyor. ' ¦
Bu hususu Kâzun Karabekir Paşa ayrıca şu iki dip notla da tavzih etmektedir:
1. «Mustafa.Kemâl Paşa'nın Hilâfetin lüzumu hakkındaki Bahkesirdeki hutbesi ve
Meclistleld nutku ve bu beyanname (Şer'iye Vekâletinin yukarıda bahsi geçen
beyannâmesini kastediyor.) bir araya getirilir ve başlarında ila mefkure
hatıratı hocalar grupu ortasında ve ayni kisvede Mustafa Kemâl Paşanın resmi
konursa vaziyet daha iyi anlaşılır. GazFnin büyük bir taassupla Hilâfet ve
Saltanatı
(211) Kâzım KARABEKİR a.g.e. Sh. 9T8
212
KADİR M19IROCLU
-LOZAN ZAFER MI. HEZİMET M t?
213
şahsına almak istediği görülür. Buna muvaffık olamayınca da 180 derece aksine
yürüdüğü müthiş garabetdir. İfrat ve tefritten bir türlü kurtulamıyoruz. Bu
tamim ne kadar lüzumsuz ve hatta zararlı ise sullıden soııra mütezayide» giden
içtimai tahribat da o kadar felâketdir. İhtarnameyi yazan Mustafa Fehmi
Efendinin de reyi ile melon şapka ve latin hurufatiyle İstanbul'un asri
plajlarında medeni* jet yolunun yolcularını ara sıra seyrederek bu sabık
yazılarına mı yoksa hale mi acır acaba? Bilmek pek meraklı bir şeydi*.» n'
2 — «Gazinin vakit vakit yaptığı emrivâkileri de kabul ile İstiklâl Harbi
pek şanlı ve şerefli kabul edildi, i Fakat sonrası hiç de böyle olmadı Mustafa
Kemâl Pasaj bir zaman hocalardan mutaassıp bir halde hutbe ve nutuk] larla
Hilâfet ve Saltanatı almağa uğraştı. Muvaffak ola-j mayınca müthiş sola kaydı.
Dini ve an'ânevî varlıkları! kanla yıktı. Terakki ve tekâmül taraftarı olan
arkadaşla-1 rı bu sağa sola hareketlerde artık birlikte yürümediler, hattâ
muhalefete geçtiler. Bunları kaybetmekle sükût da başladı ve devam
ediyor.» ;ı> ,
Gerçekten M. Kemal Paşa ve etrafındakiler bu devrede saltanatı kötülemişlerse de
Hilâfeti var kuvvetleriyle müdafaa etmişlerdir. Saltanatın ilgası kararından
sonra hakkında Ankara'nın iyi düşünmediğini anlayan Sultan Vahideddin
Türkiye'den ayrılınca yerine Veliahd Abdülme-cid Efendi'yi Hâlife seçtiler.
Bununla meclis daha doğrusu M. Kemâl Paşa arasındaki yazışmalar da'hayli alâka
çekicidir. Bunlar da Hilâfetin muhafaza edilmek istediğine delil teşkil edecek
bir üslûp taşımakta idi. Fakat...
(212) a.g.e. Sh. 978
(213) a.g.e. Sh. 978
Bütün tavırlar ve beyanatlar Hilâfetin muhafazası istikametinde, gelişirken
Lozan konferansı açıldı. Bu konferansın başarısızlığa uğrayarak kesilmesine
kadar süren birinci devresinde de bu hissiyat devam etti. Hatta İnönü bile
Lozan'da mes'ele Hilâfete taallûk ettikçe celâdetle müdafaalarda bulunuyordu.-
Ve hele Müslim Standart Gazetesinin muhabiri Abdulkayyûm Mâlik'e verdiği
cevapta:
«..Türkiye'de Hilâfet masundur ve iktidara sahiptir.» demiş ve yukarıda
saltanatın ilgası dolayisiyle zikrettiğimiz M. KemalPaşa'nın müdafâasına eş bir
ifâde kullanmıştır. Fakat konferans çıkmaza girip isteklerimiz reddedince,
meşhur Yahudi Hahambaşısı Hayim Naum Efendi sahneye çıkmıştır. Onun aracılığı
ile Türkiye'nin başta Hilâfet olmak üzere birçok tavizlerim vermesine sebep olan
Lozan anlaşmasının meşhur yirmidört maddelik gizli kısmı tanzim edilmiştir.
Hayim Naum Efendi ötedenberi Hilâfeti yıkmağa uğ-.raşan İngilizler ve Hatta
Papalık ile Ankara arasında me-' kik dokumaya başlayınca M. Kemal Paşa Hilâfeti
almak kadar, yıkmanın da bir kuvvet gösterisi olabileceğini düşünmüş ve bu
suretle yurt gezilerinde Hilâfetin alevine konuşmaya başlamıştır. Gerçekten
Hilâfeti kaldırmak bahasına da olsa hakikaten başarılı bir sulh muahedesi ortaya
çıkarılabilseydi bu da ehemmiyetli bir nüfuz gösterisi imkânı sağlayabilirdi.
Fakat henüz muahede imza edilme^ den Türk ordusunun büyük bir kısmını terhis
etmek ve-açıkça Makam-ı Hilâfet aleyhine konuşmak suretiyle tavizler peşin
verildiğinden böyle bir fedakârlık karşılığında, bile esaslı hiç bir şey
alınamardıştu* ki, bunun bir kısmını ı'.erki sahifelerde fakat asıl ehemmiyetli
kısmını ise bu eserin * «M anevi kayıp İ arımı z»ı tahlil eden. üçüncü cildinde
bulunacaksınız!..
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
215
ri muamma olmak vasfını muhafaza etmekte bulunduğundan, onlardan şüphelenen
Fransız ve İtalyanlar Türk zaferini görünce açıkça Türkiye'yi tutmak*
mâhiyetinde hareketlere teşebbüs etmişlerdir. Esasen onların -tngi-
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
LOZAN KONFERANSI KRONOLOJİSİ VE MÜZAKERELERE TOPLU BİR BAKIŞ
İLK HAZIRLIKLAR VE MURAHHASLAR HEYBETİNİN TEŞEKKÜL ETTİRİLMESİ:
Ordumuzun Ege sahillerine varmasiyle aziz vatanımızın sadece bir kısmı olan «A n
a d o 1 u» Yunan askerlerinden temizlenmiş^4 oluyordu.' Fakat iş bununla bitmiş
değildi. Henüz Boğazlar ve İstanbul Müttefiklerin ve bahusus İngilizlerin
işgali altında bulunmaktaydı.
İngilizlerin gerek Kuva-yı Milliye'ye ve gerekse Yu-nanistana' karşı- zahir
plânda birbirini tutmaz- hareketle-
(214) Bu «temizleme» bugüne kadar iddia edildiği gibi, Yunan askerlerinin Ege
sahillerinden denize dökülmesi suretiyle vâki olmamıştır. Kaçan münhezim Yunan
Ordusunun Ege sahillerinden gemilere binip hayatlarını kurtarmalarım imkânsız
kıimak üzere hatt-ı ric'atleri' kesilememiştir. Bu devre ait neşriyatın pek
çoğunda Yunan askerlerinin izmir ve Bandırma'da gemilere bindirilip
kaçırılmalarına ait resimleri görmek mümkündür. Fakat bu suretle kaçırılan ve
imha edilemeyen Yunan askerleri, bilâhare «tamirat bedeli» adıyla harp tazminatı
talep edildiği zaman, Lozan Sulh Müzakereleri boyunca Trakya hududumuzda
yığınak yapılarak bize karcı bir tehdit, vasıtası olarak kullanılmıştır. Bu
tehdide ilk muhatap olanlardan biri olarak Dr. Rıza Nur, şu malûmatı
vermektedir:'
. «Biz Yunanlılardan tâzminat-ı harbiye istedik. Bu bapta Yunanlıların
yaptıklar! tahribat ve emsalini gösterip birçok listeleri birincî devreden beri
Konferansla, veriyorduk. Olmadı, Harâb ettikleri memleketimizin tâmiratı dedik,
büyük bir para istedik. Buna mukabil Yunan Donanmasını almak hayalinde idik. Bu
da bizzat Rauf'un fikri idi. Bir kızılca kıyamettir koptu. Yunanistan «vermem!»
dedi. Diğerleri de onu iltizam ettiler. Fransızlar, bize bu parada ısrar edersek
Konferansı terkedeceklerini tebliğ ettiler. Bize buna mukabil Karaağaç'ı vermeği
vaad ediyorlar. Biz ise talebimizde ısrar ettik. Hakikaten bir hak idi.
Hareketimiz doğru idi. •
O vakit Yunanistan'da Gentral Pnngolos ve Plastras,. diktatör idiler.
Gunaristleri kurşuna dizmiş idiler. İşittiğimize göre Pangolos deli fişek
biriymiş. Akıllıdan o kadar korkulmaz, deliden korkmalıdır. Bu adam diline şunu
dolamış: «Alçaklar (kurşuna dizdiği adamlar) Yunanistan'a büyük bir leke
sürdüler, bu lekeyi ben temizleyeceğim. Garbî Türkiye'yi bir ucundan
zaptedeceğim.» Haki. katen kırk elli bin kişilik bir ordu vücuda getirmiş. Bunu
Garbt Trakya'ya tahşid etmiş. Bu tazminat mes'elesini bahane edip hücuma
hazırlanmış. Venizelos, yeniden harp> istemiyordu. Bize hususi surette yalvardı.
Fransızlar rica ettiler. Yine dinlemedik. Gerginlik o hale geldi ki,. Pangûlos
hücum .edecek. Hükümete yazdık. Hükümet 'kafiyen vazgeçmeyin' emrini verdi. (Dr.
Rıza NUR-a.g.e; Eh. 1200).
216
KADİR MI3IROÖLU
lizler'e rağmen- ortaya çıkan bu dostâne hareketleri daha zaferden çok önceleri
bile görülmeğe 'başlamıştı. Meselâ Lord Gürzon, Büyük Taarruzdan önce Temmuz ayı
için de İngiltere'yi ziyaret eden Ali Fethi Bey'le görüşmeye bile tenezzül
etmemiş, üstelik Reuter Ajansı vasıtasıyla yayınladığı bir beyanatta bu adem-ı
kabulü ilân ettirmekten bile çekinmemiş, hattâ 10 Ağustos'ta Yunanlıların, sulh
imzalanmadıkça Anadolu'dan çekilmemeleri gerektiğini de bu tarzda beyan ve ifade
etmişti. Buna mukabil Londra'dan dönüşünde Fransız ve İtalyanlarla görüşen Ali
Fethi Bey onlardan mükemmel bir hüsnü kabul görmüştü. Bunların «Anadolu
Hükümeti» ile her halükârda anlaşmak gerektiğini belirtmiş olmalarına rağmen,
İngilizlerin âmûdâne tavırları karşısında, ordularımızın mutlaka muvaffakiyetli
bir taarruz icra etmeleri gerektiği ve sulhun ancak bundan sonra olabileceği
hususu Fethi Bey tarafından Ankara'ya bildirilmişti.
Bilhassa Fransızlar Türklerle anlaşma hususundaki arzularını çok daha evvel
ortay*, koymuş bulunuyorlardı. Gerçekten Maraş ve Aymtap havalisini önce
İngilizler iş-. gal etmişlerdi. Fakat bir «Türk - Fransız çatışmasına zemin
hazırlamak maksadıyla» buralarını tahliye edip Fran-sızları davet ettiler.
İngilizler geldiği zaman hiçbir hâdise olmadığı halde, İngiliz Entelijansınm
gayret ve faaliyetleri sonunda taşkınlık yapan Fransız neferleri ve Fransız,
himayesinde hareket eden Ermenilerin'tecavüzleri yüzünden müthiş bir Türk -
Fransız çatışması ortaya çıktı. Bunun üzerine Fransa'yı yıpratan ve Türkiye'yi
Fransa'yla karşı karşıya getiren bu çatışmanın temelindeki İngiliz
menfaatlerini kavrayan ve müttefik olma-
LOZAN ZAFER Mt, HRZİVET Mİ?
217
Iarına rağmen ' onlarla bu bölge de rakip vaziyette bulunan Fransızlar,
Türkiye'yle anlaşma zemini aradılar. Bu. maksatla eski Fransız nazırlarından ve
p anda meb'üs olan Frankün Buyyon (Boillion) 9 Haziran 1921 de Ankara'ya geldi.
İlk zamanda * Fransızların birinci derecede alâkadar oldukları kapütülâsyonlar
yüzünden anlaşmak mümkün olmadıysa da Sakarya' Zaferi . üzerini, 20 Ekim de «A n
k a r a 11 i 1 â f n a m e s i» adıyla bilinen Türk - Fransız Anlaşması ortaya
çıktı. Bu anlaşma. Lozan'da da kurtarılamamış bulunan «H a t a y» hariç aşağı
yukarı bugünkü hududumuzu tâyin ve" tesbit ediyordu.
.
Daha sonra Türk • Ordusu Afyon va Dumlupınar Zaferlerini kazanınca Fransız
Başvekili Puvankare (Poin-çare) Yunanlıların Anadolu'yu derhal tahliye etmeleri
şartıyla bir mütareke akdi'talebinde bulundu. Fakat bu talep
neticelendirilemeden 9 Eylül'de Türk Ordusu İzmir'e girmiş bulunuyordu. •
,
Bu suretle Anadolu'nun tahliyesi fiilen tahakkuk etmiş oldu. Fakat Boğazlar ve
Trakya hâlâ işgal atınday-dı. İngilizler, sulhun akdinden önce buraların tahliye
edilmesini asla istemiyorlardı. Onlah sulhe ve bu mıriti-kaları tahliyeye
zorlamak için İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına karşı harekâta devam etmek
gerekliydi. Gerçekten bu husus, «Hey'et-i Vekile'de görüşüldü. Verilen karar
«Müfrezelerimiz ilerlesin. Sade silâh patlatmasınlar. Zannediyoruz ki İngilizler
de patlatamaz. Çünkü Faik kuvvetlerin gittikçe tazyik dâiresini sıkıştıracağın»
görünce harbetmez çekilirler. Aynı zamanda «Biz* sizinle harbetmek istemiyoruz.
Fakat toprağımızı işgal altında
218
KADİR
bırakamayız. Çekilin!» diye de bir nota ile cevap verdik.»115
Brinci Ordu îzmit, İkinci Ordu da Çanakkale üzs-rine sevkedildi. 21S Fakat bu
husustaki karar, Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa tarafından sür'at ve
metanetle takipolunmayıp gevşek davranıldı. 2ıT. Halbuki bu harekete mukabele
hususunda İngilizler yalnız kalmışlardı =1* Onların, Türk Ordularının ileri
harekâtına karşı müttefikleri ile birlikte hareket etmek teklifine İtalyan ve
Fransızlar müsbet cevap vermemişlerdi. Üstelik Fransız generali Pelle 18
Eylül'de İstanbul'dan kalkıp İzmir'e gitmek suretiyle bu İngiliz teklifine
açıkça cephe almış görünmekten çekinmedi. Çünkü Fransız Umumî Efkârı Anadolu
Harekâtının zaferle neticelenmesinden sonra aşikâr bir surette bize teveccüh
gösteriyorlardı. 21' Fransız gazetelerinde Türk Zaferlerini kendi zaferleri gibi
alkışlayan yazılar intişar ediyordu. İtalyan'lar da Fransızlar gibi yeni bir
harp istemiyorlardı. '20 Hattâ 14 Eylül 1922 tarihinde toplanan Fransız
Hükümeti, Boğazların serbestisi ve, Trakya'nın bize iadesi gibi manidar
kararları ittifakla ittihaz etmiş bulunuyordu.
Bu Fransız kararma karşı bir mukabelede bulunmak
(215) Bknz.: Dr. Rıza NUR - a.g.e. ah. 951.
(216) Bknz. İnönü'nün Hâtıraları (Lozan Kısmı) Ulus Gazetesi. .9 Ağustos 1968
tarihli nüsha.
(217) Ali İhsan SABİS - Hart) Hâtıralarım. C.V., Ankara, 1951, eh. 352.
(218) İnönü'nün Hâtıraları . Ulus Gazetesi, 10 Ağustos 1963 ta: rihll nüsha.
(219) a.y.
(220) a.y.
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mi?
219
isteyen İngilizler, Lloyd George ve Churchill tarafından kaleme alınıp 16
Eylül'de açıklanan bir kararla üç müttefik devlet tarafından Türklerin
Boğazlardaki bitaraf mıntıkayı tecavüz etmemeleri ve Trakya'ya geçmemeleri için
Ankara'ya tebligat yapılması ve Boğazlardaki kuvvetlerin arttırılması gibi
tekliflerle ancak bunların icrasından sonra bütün şumûlü ile «Şark M e s ' e 1 e
s i » nin halli için bir sulh konferansı toplanmasını istediler. Lord Grür-
zon'dan habersiz ilân edilen bu kararlar onun muhalefeti ile Lloyd George'un
siyasî hayatına bir son vermeye sebep oldu. -'ı • ' .
Bu kararlar bizzat İngiliz umumî efkârında bile çok kötü tesirler hâsıl etti.
Yeni bir harbe vesjle olabilecek bu kararlara dominyonlar kat'î bir şekilde
karşı çıktılar ve asker göndermeyeceklerini bildirdiler. İtalya ve Fransa ise
bir mukabele olmak üzere Çanakkale'deki askerlerini geri çektiler. Fakat Türkiye
Müttefikler arasında bu ihtilâftan lâyıkı veçhile, istifade edemedi. -~'2 Garp
Cephesi Ku-
(221) «İşte bu esnadadır ki, Lloyd Gecrge İngiltere'yi tekrar aleyhimize
harp hareketine başlatmak üzere sevk etmek istemişti. Derken Kabinemden düştü.
Sonra bana Lozan'da Lord Gürzon «Lloyd George İngiltere'yi Türkiye'yle,
yeniden harbe sokuyordu. Ben' mâni oldum. Lloyd George'u bundan dolayı ben
düşürdüm. Binaenaleyh Türkiye ile dostluk taraftarıyım,» demişti. Hakikaten
Lloyd George'u düşüren Lord Giirzon'un mânevrasıdır. Fakat bu daha ziyade fırka
nıes'elesidir. Gürzon'un Tüikîye ile harp istemediği de şüphesizdir». (Bkz. Dr.
Rıza NUR - a.g.e.,"sh. 952).
(222) İstanbul'daki İngiliz Mümessilleri ile İngiltere Hükümeti arasındaki
muhabere, heyecan ve tereddütlerle Müttefikler arasındaki ihtilâfları hakkıyla
kavramak için bknz. Dawid WALDER-The Chanak Affair, London, 1969.
,220
KADİP. MI&IROCLU
mandanı aşırı ihtiyatkârlıktan vazgeçemedi ve İngilizleri kızdırmaktan
korkarak âtıl davrandı. -'3
Ordumuzun âtıl davranmasından istifade etmek isteyen İngilizler, Boğazlardan
çekilen Fransız ve İtalyan kuvvetlerinin- yerini kendi askerleriyle ('oldurmaya
çalıştılar. İzmit üzerine sevTtedilen Birinci Ordu daha da ihtiyat-kâr bir
surette kullanıldı ¦
• İngiliz İşgal Kuvvetleri Kumandanı General Ilarring* ton, Türk askerlerinin
«bîtar'af Mıntıka» dan çekilmelerini talep etti. Buna, karşı M. Kemal Faşa
«bitaraf bir mıntıka yoRtur!» diye cevap verdiği halde icraat bu sözü te'yid
eder şekilde yürütülemedi. *-* ¦ '
Askerî dehası düşmanları tarafından bile kabul edilmiş bulunan Ali İhsan Paşa bu
durumun tahlilini yaparken diyor ki: ,
«Eğer bu esnada İzmit tarafındaki Birinci Ordu kuvvetleri Gebze üzerinden.
Yakacık sırtlarına, Kayış • Dağına, Alemlağı Ormanları Garp kenarına, Polenez
köyüne doğru ilerlemiş olsalar idi, ingiliz kuvvetlerinin Çamlıca tepelerine
çekilmeleri ve mütareke için müracaatta bulunmaları şüphesiz gibi idi. İngiliz
Harp gemileri dağınık kara kuvvetlerinin hareketlerine mâni olamazlardı.
Mustafa Kemal Paşa'nın bir kuru lâfı Harrington'u
düşündürmüş ve Londra'ya müracaata mecbur etmiştir. Lörd Gürzon, Fransızlarla
İtalyanların Çanakkale Boğazından ekilmeleri ve Türk ,askerinin Boğazlardaki
bitaraf mıntıkaya ilerlemeleri karşısında telâşa düştü. O zamana kadar
müttefiklerine ehemmiyet vermemiş ve Türk
(223) General AH İhsan SABlS-a.g.e. sh: 353.
(224) a.y.
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET M t?
221
Murahhası Fethi Bey'i kabul etmemiş olan bu mağrur Lord derakab çantasını alarak
19 Eylül'de Fransızlar ile görüşmek üzere Londra'dan hareketle Paris'e geldi.
Ertesi gün, 20 Eylül'de Poincare ile görüştü, .
16 Eylül'de Reuter Ajansı ile neşredilen İngiliz kararlarından haberdar olan
Mustafa Kemal Paşa, 17 Eylül'de İzmit'e giderek Birinci Ordunun mevcut
kuvvetlerini harekete geçirse idi, veyanut eh geç 20 Eylül'de Lord Gür zon
Paris'te Poincare'ye «Aman!» deyip yalvarırken Birinci Ordu'nun muhtelif
müfrezeleri, akıncıları ve süvarileri Alemdâğı Ormanlarına ve
Kayışdağı .sırtlarına doğru ileri harekete ve tazyika başiasalar idi mütekare ve
sulh, şartları daha kolay ve arzumuza tamamiyle uygun olarak daha çabuk temin
edilebilirdi.
Mustafa Kemal Paşa'nın bu esnada .İzmir'de kalma si. İngilizleri sıkıştırmak
istememesine, delâlet ediyorduk Halbuki hiç olmazsa İzmit'e gidip orada blöf
yapması tesirden hâli kalmayacaktı. Evvelce «bitaraf mıntıka diye birşey
tanımıyoruz» tarzında .verilen cevap ile, İzmir'de de oturup âtıl ve pasif
kalmak birbirine uymuyordu..
Lord Gürzon, Pariste Poincare ile görüştükten sonra, îtalyanm FzJis Sefiri Kont
Sforça ile de görüştü. Ve pynı gün c£'~nden sonra Fransız Hariciye- Nezaretinde
üç devlet mümessilleri arasında bir konferans aktolundu. Burada şu karar
verilmiş:
1 — Anadolu'da, Müttefik Devletlerden asker bırakmaya lüzum yoktur..
2 — Deniz Kuvvetleri Türklerin Rumeli'ye geçmelerine mümanat etmek için
kâfidir..
222
KADİR MISIROCLU
22 EylüJ'de bir daha buluşup görüşmüşler. Güra>n. istanbul'un Türklerin elinde
bırakılmasına itirazı olmadığını söylemiş. Bundan sonra Trakya mes'eiesi
konuşulmuş. Fransızlar ile İtalyan'lar, Edirne'nin Türkiye'ye iadesinde şiddetle
ısrar etmişler, İngilizler razı olmamışlar. Gürzon, Londra ile uzun boylu
muhabere etmiş. Nihayet 23 EylüJ'de, Meriç, Nehri hudut olmak üzere Edirne'nin
bizde kalmasına İngilizler muvafakat eylemişler. Bu suretle Ankara Hükümetine
gönderilecek müşterek notaya Gürzon da imzasını koymuş. Poıhcare'nin emri ve
Gürzon ile Sforça'nın tasvibi ile Franklin Buyyon, bir Fransız Harp Gemisine
binerek 23 Eylül mukarraratım hamilen tzmir'e hareket etmiş ve bu hareketinden
Ankara Hükümeti haberdar edilmiş, Mustafa Kemal Paşa, yanında Hariciye Vekili
Yusuf Kemal Bey olduğu halde İzmir'de Franklin Buyyon'u beklemektedir. Bu haberi
aldıktan sonra Boğazlar'a karşı tarafımızdan bir tazyik icrası artık bahis
konusu olamazdı.. Vakit geçmiş idi, oyalanmış idik. İstanbul'daki Fransız
Fevkalâde Komiseri General Pelle de daha evvel İzmir'e gelmiş ve Paris deki
müzakere ve mukarrerattan Hariciye Vekilimize malûmat vermişti.
İstanbul'daki İngiliz Fevkalâde Komiseri General Harrington da Paris Mukai
reratmı ve İzmir müzakeresini sükûnetle beklemekte idi.
• •
Franklin Buyyon, izmir'e varınca orada bulunan Mustafa Kemal Paşa ve Yusuf Kemal
Bey ile görüştü. Paris Mukarreratını bildirdi. Bizimkiler, işi kısa keserek
harbe çabuk son vermek ve memleklette Mustafa Kemal Paşa nin tasavvur ettiği
teşebbüslere bir an c-vvel girişmek için
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mi?
223
Paris Mukarreratını kabul ettiler. Türk askerinin Trakya'ya girmemesine mukabil,
Trakya'nın Yunanlılar tarafından hemen tahliyesi ile Türk Mülkiye memurlarına ve
Jandarmasına teslimini şart koştular Franklin Buyyon bunu temin etmeyi
vaadeyledi. Bunun üzerine bizimkiler şimdilik Trakya'ya Türk askeri göndermemeyi
taahhüt ettiler ve Boğazlara karşı ileri hareketi durdurdular.»Ms
Halbuki bu sırada herkes Türk Ordusu'nun Boğaz-lar'ı zorlayarak Trakya'ya
geçmesinin en tabiî bir hâdise olduğu kanaatıhdaydı. Bu keyfiyeti Anka'daki ilk
Rus Elçisi S. t. Aralov'un Türkiye Hatıralarında bile bulmak mümkündü:

«Türk Ordusu Yunan "Cephesini yarıp Ege Denizi ile Marmara Denizi ve Boğazlara
doğru ilerlerken biz, Elçilikte, Türk Ordusu'nun İstanbul'a gireceğine, Boğazın
Anadolu yakasını ve Doğu Trakya'yı işgal edeceğine inanıyorduk.»-'6, demektedir.
/ '
Sulhten önce henüz mütareke görüşmeleri yapılırken işlenen askerî ve siyâsî
hataları büyük bir dikkat ve titizlikle tesbit eden General Ali İhsan Sabis
mütalâalarına devam ederek diyor ki: x
«Mustafa, Kemal Paşa'nın bir an evvel sulh yapmak arzusu, İzmir müzakeresinde
bazı ehemmiyetli noktaların unutulmasına sebep olmuştur. Franklin Kouillon'un
tatlı diline kapılarak getirmiş olduğu 23 Eylül Paris nrakar-reratma hiç itiraz
edilmemiş ve hemen hepsi aynen kabul olunmuştur. Halbukf bu müzakerede istical
göstermemek,
(225) General Ali İhsan SABlS-a.ğ.e. sn: 353-354.
(226) Sİ. ARALOV-Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hâtıraları, İstanbul 1967,
sn. 149.
224
KADİR MISIROÖL.U
Meriç Nehrini hudut olarak kabul etmemek ve hiç olmazsa Gümülcine batısına kadar
Garbî Trakya'yı Yunanlılarda bırâkmıyarak tahliyesini istemek lâzım idi.
Bundan başka Boğazların ve İstanbul'un tahliyesi mes'elesini .de aynı zamanda
ileri sürüp karara bağlamak ve bu kararlar üzerine Mudanya'da bir mütareke
komisyonunun akdine razı olmak icap ederdi.
İzmir'e getirilmiş olan 23 Eylül Paris Mukarreratı tamamiyle belli olunca
gizlice Türk Ordularına Boğazlar'a ileAemek emri verilmeli; İzmir'de müzakere
ederken Ordular, Boğazların Anadolu sahilini ellerine geçirmeli veya hiç olmazsa
bu sahillere iyice sokulmuş olmalı idiler. ' Eğer .İstanbul'un Müttefik
Devletler tarafından tahliyesi tarihi tesbit edilmiş olsaydı, sonradan zuhur
ederi zorluklara meydan verilmemiş olurdu. Meriç Nehrine kadar Şarkî Trakya'yı
kendiliklerinden bize iadeye razı olmuş ve teklif etmekte bulunmuş olduklarından
tarafımızdan Garbî Trakya'nın talebi Müttefik Devletleri hiç şaşırtmazdı. Bu
talep tamamiyle terviç edilmese bile - «Edirne-Dedeağaç» demiryolunu, Edirne'nin
Karaağaç istasyonu ve mahallesini Dimetoka ve Dedeağaç şehirlerini kurtar inak
mümkün oldurdu, Lozan Sulh Müzakeresi de bu esaslar üzerinde daha kolay cereyan
ederdi.
İngiltere bir yandan 23 Eylül mukarreratını Paris'te kabul ederken, diğer
taraftan Yunanlıları gizlice tahrik etti. Güya Şarkî Trakya'nın terkine razl
olmadıklarından dolayı Yunanistan'da bir galeyan peyda oldu; ve bir askerî
ihtilâl neticesinde 27 Eylül'de Kral Kostantin, ikinci oğlu George lehine
krallıktan feragat eyledi. Vrnizelos- Londra'ya gelerek Lord Gürzon ile görüştü,
fakat Başvekil LFo'yd George mülakattan içtinâb etti..
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET M) ?
225
Fransız gazeteleri Yunanistan'daki oyunlara bir kıymet vermiyerek Venızelos'nn
faaliyet göstermesini soğuk bir tavır ile karşıladılar; bu hareketlerin
Yunanistan'a Edirne'yi kazandıramıyacağım yazdılar.
izmir mülakatında kabul edilmiş olan 23 Eylül Paris Mukarreratını Poincare,
Fransız Nasırlar Meclisi'ne tasdik ettirdi. Bu suretle Yunanistan vaziyetinin 23
Eylül Mukarreratı ile kat'iyet kesbetmiş olduğunu ve Fransız siyasetinin tâdil
edilmiyeceğini anlatmak istedi.
Lord Gürzon'un Yunanlıları himaye etmesine rağmen Fransızlar ile İtalyanların
lehimizde/ metin davranmaları üzerine Venizelos, Londra'dan Paris'e eli boş
döndü. Paris'te Poincare'ye Şarkî Trakya'nın terkine razı olduğunu ve bunu Atina
Hükümetine tavsiye eylediğini söylemek mecburiyetinde kaldı. Atina Hükümeti bu
tavsiyeyi kabul ettiğinden Venizelos, Yunanistan'ın Avrupa'da fevkalâda murahhas
sefiri sıfatını deruhte eyledi.
Müttefik Devletler tarafından yapılmış olan 29 Eylül teklifini kabul ettiler ve
3/10/1922 de Mudanya'da bir mütareke komisyonu toplandı. Aynı günde Başkumandan
ile Hariceye Vekili İzmir'den Ankara'ya döndüler.
4/10/1922 de Mustafa Kemal Paşa, Büyük Mület Meclisinde uzun bir nutuk
iradederek yapılmış olan harp hareketleri ve kazanılan zafer hakkında izahat
verdi.
tsmct Paşa Mudanya Konferansında da İstanbul'un Müttefikler tarafından tahliyesi
hakkında hiç bir şey temin etmeden 11/10/1922 de Konferans bitti ve protokol
imza edildi.
Iiefet Paşa, İstanbul Kumandanlığına tayin olundu.
F: 15
226
KADİR M13I30ÖLU
Bu suretle İstanbul'daki Padişah Hükümetinin idaresine resmen nihayet verilmiş
oldu. 19/10/1922 de İngiltere'de Iioyd George Kabinesi istifa etti. Müttefik
Devletler 27/10/1922 de verdikleri bir nota ile sulh konferansının 13/11/1922 de
Lausanne'da toplanmasını, ikiden fazla mümessil gönderilmemesini ve bunların tam
selâhiyeti haiz olmalarını bildirdiler.»2'7
Bu davet üzerine sulh konferansında Türkiye'yi tem sil edecek hey'etin kimlerden
müteşekkil bulunması mes* elesi düşünmeye başlandı. Fakat davet sadece Ankara
Hükümetine değil, aynı zamanda istanbul Hükümetine de yapılmıştı.22*
Evvelce ifade edildiği üzere son Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşa, sulh
konferansında «müşterek bir hatt-ı hareket takibi» için M- Kemal Paşa'ya
müracaat etmişti'2' İstanbul Hükümetini ortadan kaldırmak ve tek başına
memlekete hâkim olmak isteyen M. Kemal Paşa, bu hadiseyi vesile ittihaz ederek
«Saltanat» ve «Hilâfet»i birbirinden ayırıp önce saltanatı ortadan kaldırmak
yoluna tuttu. Burada câlib-i dikkat olan husus şudur ki, böyle bir kararın
ittihazından sadece bir kaç gün evvel Refet Paşa* nm Keçiören'deki evinde M.
Kemal Paşa'ya karşı Saltanatı da, Hilâfeti de müdafaa eden ve M. Kemal Paşa'nın
bu müdafaa esasları üzerinde tasvibini ve hattâ aynı hissiyatın onun tarafından
da Meclis huzurunda ifade edilmesini sağlayan Rauf Bey bilâhare Saltanatın
ilgası gününün bir «MilH Bayram» olarak kabul edil-
(227) General Ali, îhsan S ABİS - a.g.e, sh: 355-356.
(228) Bknz: İnönü'nün Hâtıraları . 20 Ağustos 1968 tarihli Ulus Gazetesi -
Feridun KANDEMİR - a.g.e. sh: 88-Dr. Rıza NUR - a.g.e. sh: 965-966 . M.
Kemal Paşa - a.g.e. sh: 418.
(229) Bknz. Nutuk, 260 numaralı vesika.
LOZAN ZAFER Ut. HEZİMET Mt?
227
meşini isteyecek kadar tezada düşmüştür.'30 O devrin ricalinin karakter
zaaflarını belirtmesi bakımından son derecede alâka çekici olan bu vak'ayı M.
Kemal Paşa'dan dinleyelim:
«Rauf Bey, birgün Meclis'teki odama gelerek benimle baza hususâta dair görüşmek
istediğini ve akşam Keçiören de Refet Paşa'nın evine gidersem daha güzel
konuşabileceğimizi söyledi. Rauf Bey'in teklifini kabul ettim. Fnat Paşa'nın da
hazır bulunmasına muvafakatimi istizan etti.' Onu da münasip gördüm. Refet
Paşa'nın evinde dört kişi içtimâ ettik. Rauf Bey'den dinlediklerimin hülâsası şu
idi: Meclis Makam-ı Saltanatın ve belki Hilâfetin ortadan kaldırılmak nokta-ı
nazarının takip edildiği endişesi ile müteezzidir. Sizden ve sizin âtiyen
alacağınız vaziyetten şüphe etmektedir. Binaenaleyh Meclisi ve dolayısıyle
Efkârı Umumiye-i Milleti tatmin etmeniz lüzumuna kaniim.
Rauf Bey'den Saltanat ve Hilâfet hakkındaki kanaat ve mütalaasının ne olduğunu
sordum. Verdiği cevapta şu tasrihatta bulundu: Ben, dedi. Makam-ı Saltanat ve
Hilâfete vicdanen ve hissen merbutum. Çünkü benim babam Padişahın nan'u
nimetiyle yetişmiş, Osmanlı Devleti'nin iic'ali sırasına geçmiştir. Benim de
kanımda o nimetin zer-
(230) Feridun KANDEMİR - a.g.c. sh: 90 da: «Efendim, bu akşam Rlsaletpenah
Efendimizin velâdetlerine tesadüf etmekle İslâm âlemi müşerreftir. Aynı zamanda
hakikaten millete dayanan yegâne kuvvet olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin de
bihakkın istiklalinin temin edildiği gündür. Bu ikisi hürmstine mes'ud geceyi
tesiden bu gece ve yarının bayram kabul edilmesini teklif ederim.* demiş
bulunduğu görülmektedir.
22S
KADİR MI9IROÖLU
raü vardır. Ben nankör değilim ve olamam. Padişah'a mu-hafaza-i sadakat
borcumdur. Halifeye merbutiyetim ise, terbiyem icabıdır. Bunlardan başka umumi
mütalâam da vardır. Bizde vaziyet-i umumiyeyi tutmak güçtür. Bunu ancak,
herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülmeye alışılmış bir makam temin
edebilir. O da Makam-ı Saltanat ye Hilâfettir. Bu makamı lağvetmek, onun yerine
başka mâhiyette bir mevcudiyet ikamesine çalışmak felâket ve hüsranı muciptir.
Asla caiz olamaz.
Rauf Bey'den sonra karşımda oturan Refet Paşa'-dan mütalâasını sordum Refet
Paşa'nın cevabı şu idi: Tamamen Rauf Bey'in fikir ve mütalâasına iştirak ederim
Filhakika bizde Padişahlıktan, Hilâfetten başka bir şekl-i idare mevzubahs
olamaz.
Ondan sonra, Fuat Paşa'nın fikrini öğrenmek istedim. Paşa yeni Moskova'dan
geldiğinden, vaziyeti, efkâr ve hissiyat-ı umumiyeyi lüzumu derecede tetkike
henüz vakit bulamadığından bahsederek, görüşülen mes'-ele hakkında kafi bir
fikir ve kanaat dermeyan etmekte ma'zur olduğunu ifade etti.
Ben, muhataplarıma, kısaca, şu cevabı verdim: Mevzubahs ettiğiniz mes'ele bu
günün mes'elesi değildir. Mecliste bazılarının telâş ve heyecamna mahal yoktur.
Rauf Bey, bu cevabımdan memnun göründü. Fakat şu veya bu tarzda, mevzubahs
mes'ele etrafında görüşmeye devam olundu. Akşam üzeri başlayan mülakatımız bütün
gece sabaha kadar uzadı. Rauf Bey'in bir şeyi temin etmek istediğini ihtisas
ettim. Benim Hilâfet ve Saltanat ve âtiyen şahsan alabileceğim vaziyet hakkmda
kendilerine söylediğim ve itminan bahşedici bulundukları sözleri bana kürsüden
bizzat Meclis'te söylemek....
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
229
Kendilerine söylediğim sözleri aynen Meclis'te söylemeğe beis görmediğimi
bildirdim. Fazla olarak bu sözleri kurşun kalemi ile bir kâğıt parçasına tesbit
ve ertesi günü Meclis'te bir münasebetle beyanat tarzında dermeyan edeceğimi
vaadettim. Bu vaadimi ifa da eyledim. Benim bu beyanatım muhaliflerce Rauf
Bey'in bir eser-i muvaffakiyeti telâkki ve kendisi takdir edilmiş..
Efendiler, ihtimal Rauf Bey, bir takım zevat indinde deruhte eylediği vazifeyi
yapmıştı. Ben de umumî ve tarihî vazifemden, o güne âid safhayı izah eylediğim
gibi ifa eylemiştim. Fakat umumî vazifemin, emrettiği asıl noktayı ifa ve tatbik
etmek lâzım geldiği zaman da asla tereddüt etmedim. Tevfik Paşa'nın telgrafları
vesilesiyle Saltanatı Hüâfet'den ayırmaya ve evvelâ Saltanatı lâğvetmeye karar
verdiğim zaman, ilk yaptığım işlerden biri de, derhal Rauf Bey'i Meclisteki
odama celbetmek oldu. Kauf Bey'in Refet Paşa'nıntevinde sabahlara kadar dinle-
djğim kanaat ve mütalâatına hiç'muttali değilmiş gibi ayakta, kendisinden şu
talepte bulundum f Hilâfet ve Saltanatı birbirinden ayırarak Saltanatı
lağvedeceğiz. Bunun muvafık olduğuna dâir kürsünden beyanatta bulunacaksınız.
Rauf Bey iîe fazla bir tek kelime teati etmedik. Rauf Bey, odadan çıkmadan
evvel, aynı maksadla davet etmiş olduğum Kâzım Karabekir Paşa geldi. Ondan da
aynı zeminde beyanatta bulunmasını rica ettim.
Efendiler, o tarihe (ait zabıt ceridelerinde görüldüğü veçhile Rauf Bey bir iki
defa beyanatta bulundu ve hattâ saltanatın lâğvolunduğu günün bayram kabul
edilmesi teklifini de dermeyan etti.2"»
(231) M. Kemal Pa§a-a.g.e. sh: 418.419.
230
KADİR MI9IROCLU
M. Kemal Paşa, müteakip satırlarında gayet haklı o-iarak Rauf Bey'in birkaç gün
içinde ortaya çıkan bu te-' zadıyla istihza etmektedir. Fakat şu da bir hakikat
olarak kendi ifadesi ile sabittir ki; o da, Rauf Bey gibi, üç dört gün arayla
birbirine zıt ifade ve hareketlerde bulunmuştur.
Rauf Bey, evvelce mevzubahs edilmiş bulunan, Kan-demir'le mülakatlarında
aleyhtarlığının sadece Saltanata mahsus bulunduğunu, fakat sadece o zaman için
Hilâfetin muhafazası lüzumuna kani bulunduğu ifade etmekte ve bu bapta uzun
mütalâalar dermeyan eylemektedir.112 Halbuki, M. Kemal Paşa'nın yukarıya
dercedilen satırları onun Rafet Paşa'nın evinde serdeylediği mütalâalarının
Hilâfet kadar Saltanata da şâmil bulunduğu aşikârdır. Bu mes'ele üzerindeki
teferruatı bu eserin «Hilâfet meselesi»ni «M anevî Kayıplarımız» Meya-mnda ele
alacak olan üçüncü cildinde de tafsil edeceğimiz cihetle, burada bu kadarla
iktifa edip «Lozan Murahhaslar Hey'eti»nin teşekkülü mes'eleşine geçiyoruz.
Bu suretle yukarıda anlatıldığı üzere saltanat ilga edildikten sonra Lozan
Konferansında Türkiye'nin tek başına ve sadece Ankara Murahhasları ile temsili
imkân dahiline sokulmuş oldu. Konferans Hariciye Vekilleri seviyesinde cereyan
edecekti. Mondros Mütarekenâmesi gibi Türkiye'ye pek pahalıya mal olmuş bulunan
bir anlaşma yi imza eden Rauf Bey, biraz da o anlaşmanın kefaretini teşkil etmek
üzere Lozan'a gitmek ve şerefli bir sulh muahedesi ortaya çıkarmak istiyordu.
Hattâ Dr. Rıza Nur'a
(232) Feridun KANDEMİR - a.g.e. eh: 92 vd.
LOZAN ZAFEK \M|, HEZİMET Mt?
231
göre bu arzu, Hey'et-i Vecile'de cereyan eden müzakere ve seçimlerle fiilen de
tahakkuk ettirilmiş idi.23' Fakat daha sonra hiç böyle bir seçim ve müzakere
icra edilme-irjş gibi mes'elenin yeniden ele alındığım İsmet Paşa'nın tercih ve
tesbit edildiğini görüyoruz.
Halbuki bu sırada Hariceye Vekili Yusuf Kemal Bey idi. Bu itibarla Hey'et-i
Murahhasa Reisi onun olması icap ediyordu. M. Kemal Paşa'ya göre İsmet Paşa'nın
Hey'et-i Murahhasa Reisi yapılmasını ilk teklif eden Yusuf Kemal Bey'dir.3'*
Yusuf Kemal Bey'in kendisi ise hatıratında «¦sıhhî sebeplerle Hariciye
Vekilliğinden ayrıldığını» söylemektedir.21' Rauf Bey ise İsmet Paşa'yı M. Kemal
Paşa'ya kendisini teklif ettiğini söylemektedir. 236 Bu sebep varit olsa bile
bir kere İsmet Paşa'mn Reisliği takarrür ettikten sonra, Hariciye Vekili
olması da zarurî idi.
(233) Dr. Rıza NUR - a.g.e. sh: 961 vd.
(234) M. Kemal Paşa-a.g.e. sh: 417-418 de «Ankara'dan hareketimden evvel
Yusuf Kemal Bey, bana Hey'et_i Murahhasa vazifesini en iyi İsmet Paşa'nın
yapabileceğini söylemişti. Yusuf Kemal Bej/'dcn kendlîine vuku bulan ig'a-nmı
hüsnü telâkki ederek icabına tevessül ettiğine dair cevap aldım. îşte ondaa
sonra idi ki, İsmet Paşa'ya. Hariciye Vekili olacağını, ondan sonra da sulh
konferansına Hey'et-i Muharrasa Reisi olarak gideceğini söyledim. Paşa
Dirdenbire mtitehayyir kaldı. Asker olduğundan bahsederek bcyan-ı itizar etti.
En nihayet teklifimi bir emir telâkki ederek mutavaat gösterdi,» denilmektedir.
(235) Yusuf Kemal TENGİRŞENK - a.g.e., sh. 285-287.
(236) Feridun KANDEMİR - a g.e. sh: 101'de;
«Hey'etimize benin başkanlık etmemi istiyorlardı. Ben ise, kargımıza gelecek
devletlerin, hey'etlerine. Hariciye Vekilleri Başkanlık ettiğinden, bizim de
Hariciye Vekilimiz Yusuf Kemal Bey'l göndermemizi doğru buluyordum. Fakat Yusuf
Kemal Bey, başkan olarak gittiğim
?32
KADİR M19IR0ÖLU
1
LOZAN ZAFER M t, HEZİMET Mf?
233
Bununla beraber îsmet Paşa ileride tafsil edildiği üzere böyle bir siyasî
faaliyet için hiçbir tecrübe ve hattâ liyakat sahibi olmadığından M. Kemal
Paşa'nın kendisine bu husustaki teklifi karşısında pek çok tereddütler geçirmiş
bütün hayatı askerlikte geçtiğinden bahsederek be-yan-ı itizar etmişti.
Daha alâka çekici olanı şudur ki. îsmet Paşa böyle bir konferansa askerlerin
gönderilmesine muhalif olduğunu, kendisine karşı ve peşinen ifade eden Kâzım
Karabekir Paşa'nın da bilâhare bu Konferansa Rusların da iştirak edeceklerini
öğrenince, onlarla muarefesinden bahsederek kendisinin Murahhas Hey'eti Reisi
olmayı arzu eylediğinden bahsetmektedir.237 Bu ifade ihtimal ki kendisinin
«Amerikan Mandası» taraftarlığını ifade eden mektubunu «İstiklâl Harbimiz»
isimli eserine derce-den Kâzım Karabekir Paşa'dan bir nev'i intikam almak
arzusunun eseridir. Çünkü müteakip satarlarında kendisi de asker olduğu halde,
İnönü'nün Reisliğine «Asker olma s ı»nı ileri sürerek itiraz etmek suretiyle
tenakuza düştüğü bildirilmektedir. Kâzım Karabekir Paşa'nın malûm ruh ve
karekter yapısı dikkate alındığında böyle bi» tenakuza düşebileceğine ihtimal
vermek imkânsızdır.
takdirde bana refakat edeceğini ileri "sürerek, bu vazifeyi kabul etmeyince,
Mustafa Kemal Paşo'ya ben; «Mudanya konferansını başarı ile idare ederek,
istenen neticeye ulaştırabildiği için sulh müzakerelerine de O'nun gitmesi
münasip olur» diye İsmet Paşa'yı tavsiye ettim.» denilmektedir.
(237) Bknz. İnönü'nün Hâtıraları (Lozan Kısmı) — Ulus Gazetesi, 19.
Ağustos. 1968 tarihi! nüsha.
İsmet Paşa'nın bir asker olmak itibariyle siyâsî mes' deler için mevcut
tecrübesizlik ve kifayetsizliği uzun münakaşalara sebep olmuşsa da binnetice M.
Kemal Paşa'nın tensibinin ihdas eylediği baskı dolayısıyle Hey'et-i Murahhasa
Reisliği tahakkuk etmiştir. İkinci murahhas olarak «Umur-u Sıhhiye ve Muavenet-i
tçtimaiyye Vekili» Dr. Rıza Nur ve diğer murahhaslığa da Trabzon Meb'usu Hasan
Hüsnü (Saka) Bey -seçilmiğlerdir. Konferansa iştirak eden devletler iki murahhas
gönderdikleri halds Türk Hey'eti'nin başında her biri de «M u r a h h a s»
sıfatını haiz üç kişinin bulunması Lozan'da uzun münakaşalara sebep olmuş, fakat
netice itibariyle bu da kabul edil mistir.
Hey'ete; terfik edilen müşavir, gazeteci ve neferlerle238 birlikte yüz kişiyi
aşmaktaydı. Bunların belli başlılarının isimleri ile o zamanki vazifeleri
şöyledir:
BAŞMURAHHAS:
İsmet Paşa: Hariciye Vekili. MURAHHASLAR ;
a) Dr. Rtza Nur: Sıhhiye Vekili.
b) Hasan Bey: Sabık Maliye Vekili MÜŞAVİRLER :
Münir Ertegün: Hariciye Vekâleti Hukuk Müşaviri
Muhtar Çilli: Nafıa Vekâleti Eski Müsteşarı
Veli Saltık: Burdur Meb.usu.
Zülfü Tiğrel: Diyarbekir Meb'uau.
(23S) «Biz artık yola çıkıyoruz. İsmet Ordu'ya gitmişti. Eskişehir'de bize
iltihak edecek. Gece yansı trene biniyoruz. İstasyondayız. Bir telgraf
getirdiler. İsmet Hariciye Vekâletinden ismini unuttuğum bir kâtibi de götürmemi
istiyor. Haber yolladım. Derhal geldi. «Hadi, İsmet Pasa istiyor» dedim. Çocuk
eşya bile almağa vakit bulamadı.
234
KADİR MISinOfiL'J
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ 7
235
Zckâi Apaydm: Adana Meb'usu
Celâl Bayar : Sabık İktisat VekUi ve İzmir Meb'usu. Şefik Bayman : Maliye Teftiş
Hey'etl Reisi. Seniyüddin Başak: İstanbul Evkaf Hukuk Müşaviri. Şevket Doğruer:
M.M. Vekâleti Deniz Dairesi Müdürü (Yarbay)
Trene atladı. Yolda İsmet de bize iltihak etti. İsmet iki tane yaver, birkaç
zabit, on tane de nefer almış,. Bu askerler hep böyle. Böyle saltanatla gidecek.
Be adam şimdi Hariciyö Vekilisin, murahasstn, sivilsin. Bu kadar adam Lozan'a ne
ile gider gelir ve orada ne yer? Az para mı? Bu fakir millete yazık değil mi?
Tabiî bu mülâhaza zihnimden geçti. Kendine hiçbir şey demedim. Daha ilk adımda
iş çıkacak, fakat onların böyle şeyler düşündükleri yok...» Bknz. : Dr. Rıza Nur
- a.g.e. sh: 973-974).
«Rauf'tan bana bir telgraf. Zehir gibi. Diyor ki: «Siz benim haber ve iznim
olmadan... Efendiyi nasıl alıp İstanbul'a götürdünüz? Derhal iade edin.» Ateş
kesilmiş. Bu Ismet'in benden telgrafla istediği ve beraber aldığım efendi. İsmet
telgrafını okudu, küplere bindi. «Bunu ben istedim, ben hariciye vekiliyim.
İstediğimi alırım. Geri yolla-mıyacağım» diyordu.» (Bknz.: Dr. Kıza Nur - a.g.e.
sh.: 976).
«Biz bfiyük bir teşyî ile Sirkeci'dım trene bindik, herkes maiyetinde adamlar
götürüyor. Bizim Pazarola Hasan dahi bir kâtip almış. Bende birşey yolc. Aklıma
bile gelmiyor. Lüzumsuz. Millete boşuna masraf. Reşit Safvet, bu çocuğu görmüş.
Bana dedi ki: «Bu çocuk ailesiyle bir müddet bizim evin yanındaki evde oturdu.
Bizim bahçıvanın paltosunu çalıp sattı. Bu gayet fena bir çocuktur. Söyle de
bunu götürmesin,» dedi. «flasan'a söyledim. Hiddetlendi «Hayır, bu iyi
çocuktur,» dedi. «Canım, şöyle de o!ınuş-> deyip vak'ayı anlattım. «Söz dinle,
bunu götürme,» dedim. îsrar etti, çocuğun cevheri temiz olduğunu ve kendisini
pek iyi bildiğini söyledi. Hasılı vaz geçirtemedim. Bu çocuk Lozan'da neler
yapacak, sonra, söyliyeceğim. Maatteessüf
1 ev>fik Bıytkltoğlu: Kurmay Yarbay Tehir Taner: Adliye Müsteşarı Nusrct Metya:
Hariciye Vekilliği İkinci Müşaviri. Hikmet Bayur: Hariciye Vekâleti Siyasî İşler
Müdürü Zühtü İnhan: Üniversite Profesörlerinden, Fuat Ağralt: Maliye Vekâleti
Muhasebat Umum Müd. Mustafa Şeref Özkan: Eski Nazırlardan, Şükrü Kaya: Mülkiye
Müfettişi.
Hdmit Hasancan: Hilâli Ahmer (Kızılay) İkinci Reisi Cavit Bey : Eski Maliye
Nazırlarından Hayim Naum : Yüksek Mühendis Mektebi Fransızca
Muallimi (sonra Mısır Hahambagısı). Baha Bey: Adliye Vekâleti Mezhep İşleri
Müdürü,
MATBUAT MÜŞAVİRLERİ
Ruşen Eşref Ünaydm: Muharrir.
Yahya Kemal BeyatU : Şair ve Üniversite Profesörlerinden.
UMUMİ KATİP VE MÜŞAVİR:
Reşit Saffet Atabinen: Mülga Şûrayı Devlet âzası
MÜTERCİM:
Hüseyin Pektas: Robert Kollej tkinci Müdürü.
KÂTİPLER:
Ali Türkgeldi: Hariciye Vekaleti Memurlarından, Mehmet Ali Balin: Hariciye
Vekâleti Memurlarından Ccvat Aç\'<ahn: Hariciye Vekâl-îti Memurlarından Süı-'imr
ı S. Kıran: Hariciye Vekâleti Memurlarından Celâl hdıım Arar: Hariciye Vekaleti
Memurlarından Saffet Sav: HilaH Ahnıer Umumî Merkezi memurla.
rından.
Rıfat Bey: Eski Hariciye Memurlarından, Dr. Nihat Reşat Belger: Paris Matbuat
Mümessili.
bu çocuk Avukat Ömer Faruhi üey'in kaynıdır. Rarukl Bey zekî, çalışkan, mücessem
namusu ve çok daha meziyetleri o!an bir zattı. Kaynı böyle. Halbuki haremi de
iyi bir kadındır. Bu çocuk bugün Fransız zabitidir. Paris'te
236
KADİR MISIROÖLV
13 Kasım 1922 Konferansın başlayacağı tarih olarak tesbit edilmişti. Heyetimiz
iki gün evvel (11 Kasım) Loza-na indi. îngilterede Lloyd George kabinesinin
düşmesi ve yeni seçim yüzünden konferans bir hafta tehir edilmiş bulunuyordu.
Halbuki bu haber, daha lstanbuldan ayrılmadan ingiliz fevkalâde komiseri
tarafından kendisina «hususî surette,» bildirilmişti.13" inönü Müttefik Devler.,
ler Hariciye Vekillerine bir nota gönderdi: «Sulh konferansının içtimai hakkında
Fransa, İngiltere, İtalya hükümetleri tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükümetine resmen yapılan davet üzerine konferansın açılma tarihi 13 Kasım
olarak kat'i surette kararlaştığı cihetle Lozana muvasalat eden Türk murahhas
heyetinin müştereken tekarrür eden yukarıda yazılı tarihte müza-kerata girişmeğe
hazır olduğunu zatı asilânelerine tebli-ğtyle kesb-i şeref eylerim. Sulhun
tehiri Türk Milleti için büyüklüğü takdir edilemiyecek fedakârlıkları ve
zahmetleri uzatacak ve bertaraf edilmesi münhasıran bizim iyi niyetimize bağlı
olmıyan beklenmedik neticeler doğuracak bir mahiyette olduğunu benimle birlikte
zat-ı asilâ-neleri de takdir edecektir. Bu cihetle cihan sulhunun menfaati
namına konferansın çabuk toplanması için beslediğim en hararetli temennileri
zat-ı asilântlerine tebliğe ve yüksek saygılarımın teminine musaraat eylerim.»
Bu nota ile İnönü, Lozandaki ilk gafını yapmış oluyordu. Zira vaktinden evvel
konferans mahaline gelmek-
(239)
«Sen Piyer» denilen meşhur Harbiye mektebinde okuyor. -Diğer kardegi de
Batum'da komünisttir. Bizden kaçmış, komünist olmug ,orada gazete
çıkarıyordu. Batum'da görmüştüm,» (Bknz. Dr. Rıza Nur-a.g.e., sh.: 979). Cemil
BİLSEL — Lozan, C. II. İstanbul, 1933, sh: 11'.
I
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
237

le kalmıyor bir de, bir an evvel müzakerelerin başlaması için tehalük göstererek
hiçbir müstağni tavır takınamı-yordu.
Konferansın tehirinden bilistifade İnönü birkaç arkadaşı ile Paris'e gitti. Üç
günlük bir ziyaretten sonra Lozana döndü. Fakat Paris'te Fransız Başvekili
Poincare ile görüşen İnönü, burada da ayni hatalı tutumu devam ettirerek bir an
evvel sulha kavuşmak hususundaki meyil ve arzularını açıkça ifâde suretiyle
zaafını ortaya koydu.2"10
17 Kasım 1922 de kabul ettiği «Müslim Standard» Gazetesi Müdürü Seyyid, Abdül
Kayyum Malik'e
(240) «PoincarS'ye sulh olup olmayacağını sordum. «Elbette olacak» dedi. Bknz:
İnönü'nün Hâtıraları — Ulus Gazetesi, 23 Ağtıstos 1968 tarihli nüsha.) «Mösyö
Poincari ile mülakatımız bir saat kadar sürmügtü. Odasından çıktığım zaman
kapının önünde bir odama rastladım. Bana memnun olup olmadığımı sordu: «Nedir
intibaın» dedi. Ben o zamana kadar böyle suallere hiç alışmamıştıın. Eir ciddî
konuşmadan çıkar çıkmaz, tanımadığım bir kimseye fikir söylemek ve hesap verir
gibi bir vaziyet alma'c br. nim bilmediğim şeyler. Gazeteclymig. «Vaziyetten
memnun musunuz» diye soruyordu. «Memnunum» dedim ve başka birşey söylemedim.
Gazeteci ayrılıp gitti. Erlesi gün gazetelerde benim Poincarö ile yaptığım
mülakattan vaziyetten memnun1 olduğum yazılıydı. Halbuki ben memnun oldum
dediğim zaman, çok bilmediğim bir takım gey. leri öğrendim ve fikirlerimi
söyledim, bu fırsat' buldum demek istiyordum. Gazeteci benim «memnunum* dememden
PoincarĞ ile görüşmemden her noktada mutabık kaldığım tarzında bir mâna
çıkarmıştı», «bakn: İnönü'nün Hatraları-Ulus Gazetesi, 25 Ağustos, 1968 tarihli
nüsha)
238
KADİR MI9IROOL.U
bütün Dünyaya duyurulmak isteği ile verdiği beyanatda:
«Size ve sizin vasıtanızla bütün müslümanlara şunu söyliyeyim ki...
Türk Milleti, İslâmiyet'in kola ve kılıcıdır Türkiye Anayasası, Hilâfetin yani
hür ve müstakil bir «î s 1 â m Devleti» nin menfaatlerini yüri'tmeğe çalışacak
ellere, bütün müdafaa kudretini vereceğini söylüyor. Bu halde, Hilâfeti nasıl,
maddî, desteksiz bırakmış oluruz.
Türkiye, Hilâfeti tutuyor ve tutacaktır. Hilâfet Türk Milletine vediadır,
emanettir. Türk Milleti hür ve müstakildir. Bunun için Hilâfet de taarruzdan
masun ve iktidara maliktir. Hilâfetin bütün vasıfları mahfuz ve emindir.
Kanımızın son damlasına kadar Hilâfeti tutup, yaşatacağız. Fakat tek bir adamın
şahsî malı olmasına âslâ müsaade edemeyiz. İşte Türk Milletinin kararı budur.
Biz öyle hissediyoruz ki, Hilâfet bugün dahi müslümanlar arasında daha büyük bir
anlaşma ve yardımlaşma kaynağıdır. Yer yüzündeki din kardeşlerimizin bu
sözlerimi dikkatle o-kumalannı isteriz ve mihnetli günlerimizde onların devamlı
müzaheretlerini beklemekte olduğumuzu düşünerek bizi haklı görmelerini bekleriz.
Biz, büyük İslâm Aleminin azasındanız. Bizi takviye ve teşcî, etmenizle ve
islâmiyete yaptığımız âcizane hizmeti takdir eylemenizle bizim, islâmın hürriyet
ve istiklâlinin savunucusu sayılmağa lâyık olduğumuzu isbat ettiniz. Türk, bu
mütevazi ve asîl vazifeden dolayı iftihar eder. Bizim kanaatimiz şudur ki,
Hilâfet hakkı Türk Milletinde mahfuzdur.541.»
(241) Feridun KANDEMÎR — a.g.e. sh. 96
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
239
Tabiî bu satırları okuyanlar gözlerine inanamamak-ta.dırlar. Fakat hakikat
budur. Hilâfeti bütün aleme karşı böylesine müdafaa eden İnönü'dür. Niçin mi?
Lozana «aziz §ef»inin «halife olmak arzusuyla meşbû bulunduğunu» bilerek
gitmişti, de ondan. Evvelce bir nabze bahsedildiği ü-zere bu devrede İnönü'ye
nazire olarak M. Kemal Paşa'da Türkiye'de ayni şekilde Hilâfeti göklere çıkaran
konuşmalar yapmaktaydı. Çünkü henüz meşhur Hahambaşı Ilayim Nanm Efendi meş'um
rolünü oynamaya başlamamış bulunmaktaydı.
Konferansa, bir tarafta Türkiye, diğer tarafta îngil-tcre, Fransa, italya,
Japonya, Yunanirtan, Romanya ve Sırp - Hırvat Sloven hükümetleri iştirak
ettiler. Rusya, Türkiye'nin ısrarı üzerine Boğazlara müteallik meselelerin
müzakeresine davet edilmişti. Amerika, Lozan konferansında sadece müşahit
bulundurmuştu. Bulgaristan, kendisinin Ege Denizinde bir mahreci bulunması
meselesi konuşulduğu zaman konferansa iştirak etmişti.
Diğer devletlerin Murahhasları şunlardı:
Lord Gürzon, Sir Horas Rumbolt (ingiltere), M. Earrer, M. Bompar, General Pelle
(Fransa), Marki Ga>*-roni, M. Montanya (italya), Iîaron Heyaşi, Baron Uçuyai
(Japonya) M. Vcnizelos M. Kaklamanos (Yunanistan), M. Duka, M. Biainandi, M.
Kouçesko (Romanya), M. Nin-çiç. M. Yuvanoviç (Sırp - Hırvat - Sloven), M.
Stambalski M. Stançiof, M. Kinstantodorof, M. Morfof (Bulgaristan), M. Çiçerin
M. Rokcfski, M. Medivani (Rusya), M. Peletz:t (Belçika), M- Pereyra (Portekiz),
M. Çayld, M. Gru, Amiral Bristal (Amerika namına müşahit).
20 Kasım 1922 «Mont Benon» Gazinosunda Lozan konferansı açıldı. Açılış
konuşmasını İsviçre Konfederasyo-
240
kadir immoaL.il
nu Reisi Mösyö Hab yaptı. Sözünü «Yer yüzünde iyi niyetli kimselere selâm>
diye bitirdi
Arkasmdan Lord Gürzon, onun arkasından da İnönü konuştular.
Biz bu cildde konferans müzakerelerini ve mevzubahs olan mes'eleleri uzun uzun
anlatacak değiliz. Bunu, Lozan'daki kayıplarımızı mes'ele mes'ele ele alacağımız
müteakip cildlerde yapacağız. Bu sebeple burada müzakerelerin kısa bir
kronolojisini vermekle iktifa edeceğiz.
21 Kasım 1922 Saat 10 da «Uşi» de «Şato Otelbnde konferansa devam edildi.
Müzakerenin dahili nizamnamesi görüşüldü. Konferansta görüşülee«k
mevzular üç ayrı komisyona taksim edildi. Bu komisyonlar:
1 — Askerî ve arazi komisyonu (Reis Lord Gürzon)
2 — Ekalliyetler ve Ecnebiler komisyonu (Reis
Garroni).
3 — Malî ve İktisadî komisyon (Reis Barer).
22 Kasım 1922 Birinci Komisyon toplandı. Türkiye nin Avrupa hudutları
görüşüldü.
27 Kasım 1922 üçüncü Komisyon da, «tamirat ve tazminat meselesi» ele alındı.
29 Kasım 1922, Adalarda asker bulundurulmayacağına îmroz ve Bozcaadamn
Türkiye'ye verilmesine, diğer adaların askersiz ve mahallî idareye sahip
olmasına karar verildi.
Gümrük ve Ticaret Usulleri Komisyonu toplandı.
30 Kasım 1922 İktisadî meseleler talî komisyonu top landı.
1 Arahk 1922: Gümrük ve Ticaret Usulleri Komisyonu ve İktisadî Meseleler Tali
Komisyonu toplandılar.
2 Arahk 1922: İkinci komisyonda müzakereler baş-
t,OZAN ZAFEF Ut. HEZİMET Mi? 241
ladı' Kapitülasyonlar müzâkere edildi.
Bu mesele de üç talî komisyona bırakıldı. Aynı gün,
Mülkiyeti Smaiyye, Ebediyye ve Bediiyyenin himayesi ile, Türl iyede müttefik
teb'alannın mal, hak ve menfaatleri görüşüldü,
4 Arahk 1922: Birinci Komisyon toplandı ve Boğazlar Meselesini görüştü. Ayrıca
Gümrük ve rüsum hakkında görüşme yapıldı.
Türkiyt'de müttefik tib'alannın mal, hak ve menfaatleri mevzuuna devam edildi.
0» Arahk 1922: Heyetimiz adli kapitülâsyonların kaldırılmasında İsrar etti.
8 Aralık 1922: Tarik-i Münakale ve Nakliyat Talî Komisyonu'nda müzakereler
başladı.
11 Aralık 1922: Maliye Tali Komisyonu tamirat meselesini görüştü.
12 Aralık 1922: Lord Gürzon azınlıklar için çeşitli teklifler ileri sürdü.
13 Aralık 1922: Ecnebilere tatbik edilecek adlî usu'p dâir müzakereler..
14 Aral'k 1922: Aynı mesele tartışıldı. Ekalliyetler talî komisyonu
toplandı.
15 Aralı'c 1922: İkinci Talî Komisyon (iktisadî usul noktai nazarından
ecnebilerin tâbi olacağı hükümler ko-misyont'), reis seçimi ve çalışma
programının tesbiti, Ermeni millî yurdu mes'elesi münakaşa edildi.
18 Arahk 1922: Fransız murahhas heyeii tarafından ileri sürülen lâyiha
müsveddesinin müzakeresi yapıldı.
19 Aralık 1922: Ekalliyetler Talî" Komisyonunda Müttefiklerin teklifi ve bizim
mukabil teklifimiz, Maliye Talî Komisyonunda tamira,t, tadilât ve Düyunu
Umumiye meseleleri ele alındı.
F: 16
2*2 KADİR MIS1RÛÖLU
20 Aralık 1922: Ecnebilerin tabî olacağı adlî usule dair müzakereye devam
edildi.
21 Aralık 1922: Ecnebilerin ve ecnebi şirketlerin tabi olacağı mükellefiyet
ve muafiyetlere devam edildi.
22 Aralık 1922: Ekalliyetler Talî Komisyonunda aff-ı umumî görüşüldü.
23 Aralık 1922: Ecnebiler ve ecnebi şirketler mes'elesi • ne devam edildi.
Ekalliyetler tali komisyonunda «C e m i y e t - i A k v a m» m mevkii ve
ekalliyetllerin ahkâm-ı şahsiyesi müzakere edildi,
26 Aralık 1922: Üçüncü Tali Komisyon (Tabiiyet, âsâ-n atika araştırılması)
toplandı.
27 Aralık 1922: Ecnebiler ve ecnebi şirketlerin tâbi olacağı mükellefiyet
ve muafiyetlerin müzakeresine devam edildi. Türkiyede muvakkaten bulunan
ecnebilerin tâbi olacağı mükellefiyetler ve bunların müstemlekelere ve
himaye altındaki devletlere teşmili ile affı umumi hakkında hukuk müşavirlerinin
raporu ele alındı.
29 Aralık 1922: Aynı meseleler. Ahkâm-ı şahsiye meselesinin hukuk
müşavirlerine havalesi ve Türk ihtirazı kayıtları ele alındı.
30 Aralık 1922: Bahsi geçen raporun tasvibi ve Türk kaydı ihtirazilerinin
müzakeresi.
Maliye Tali Komisyonunda Duyunu Umumiye'nin tak simi meselesi görüşüldü.
2 Ocak 1923: Affı Umumî müzakere edildi.
3 Ocak 1923: Aff-ı Umumi müzakeresine devam edildi.
4 Ocak 1923: Müttefikler tebasından her birinin Tür-kiyedeki iktisabının
tanınması istendi.
Maliye Talî Komisyonunda Tamirat ve Tazminat meselesi ve istikrazları görüşüldü.
LOZAN ZAFER Mi. HEZİMET MI?
2*3
6 Ocak 1923: Kapitülâsyonların ilgasına dair müzakereler. Ermeni meselesi
üzerinde münakaşalar cereyan etti.
9 Ocak 1923: En ziyâde müsaadeye mazhar millet maddesi incelendi
10 Ocak 1923: Aynı meseleye devam edildi.
11, Ocak 1923: Ekalliyetlerin himayesine -müteallik meseleler. Mübadele-i Ahali
Talî Komisyonu toplandı.
12 Ocak 1923: Mükellefiyetlerden muafiyet, harp esirleri ve mevkufların
mübadelesi...
15 Ocak 1923: Amerika Murahhas Heyetinin beyan nâmesi. Evvelki günlerin
müzakerelerine devam. Maliye Tali Komisyonu'nda Duyunu Umumiye mes'elesi.
16 Ocak 1923: Sivil mevkufînin iadesi ve mubadele-i ahali meseleleri görüşüldü.
. ,17 Ocak 1923: Aynı meseleye devam edildi.
23 Ocak 1923: Musul meselesinin müzakeresi. Bu mes'ele konferansın en
heyecanlı safhasını teşkil " etmiştir. Müttefikler tebalarmın zarar ve ziyanını
ele alıyor ve 15 milyon altın lira tazminat istiyorlardı. Viyanada basılan altı
milyon altın karşılığı kâğıt paramızı da müsadere etmişlerdi. Sivil ve askerî
esirlerin değiştirilmesi kabul edildi.
24 Ocak 1923: Talî komisyonunun ek raporunun tevdii ve tasvibile geçti.
25 Ocak 1923: Mısırın vaziyeti, . Filistin musevileri, Medine hazineleri v.s.
2,6 Ocak 1922: Türkiye'nin bazı beynelmilel mukavelelere iştiraki kabul edildi.
27 Ocak 1923: Sivil menkuflann iadesi ve harp esirlerinin mübadelesi görüşüldü.
Lord Gürzon, Mekke'den alınan mukaddes emanet-
LOZAN ZAFER Mi, HEZİMET M)?
245
244
KADİR MIMROÖLU
lerin geri verilmesini istedi, tnönü şu cevabı verdi: «Mukaddes emânetlerin
saklanma ve kullanılma halikı Ma-kam-ı Hilâfetindir. Peygamberimiz efendimizin
kabri meselesine gelince bu bahis tamamen müşlim ve müminlere aittir, din
işlerinde çok hassas olan İslâm Alemi bunların burada konuşulmasına asla
dayanamaz.» **•
29 Ocak 1923: Ekalliyetler Talî Komisyonumda ahkâm-ı şahsiye ve hukuk-
u aile hakkmdaki raporun tetkiki.
30 Ocak 1923: Evvelki meselesinin devamı ve Ermeni millî yurdu hakkında Amerikan
. murahhaşlannm beyannâmesi müzakere edildi: -•
31 Ocak 1923: İnönü, Lord Gürzon'un derhal imza edilmesi talebiyle takdim,
ettiği yeni sulh lâyihası için sekiz günlük bir mühlet istedi. «Ecnebilerin Tâbi
Olacağı Usul Komisyonu» ile; «İktisadî ve Malî Mes'eleİer' Komisyonu» arasında
müşterek bir celse yapıldı. Buna «Arazi, ve Askerî Mes'eleİer Komisyonu» da
katıldı.
1. Şubat 1923: Boğazlar Mes'elesi görüşüldü. 4. Şubat 1923: Müzakereler inkitaa
uğradı.
(242). Lord Gürsron'un bu beyanı, Türkleri «Hilaf»t Mes'elesi» nde bir kere daha
yoklamaktan ibarettir. İnihiü'nün bu cevabı Türkiye'nin Hilâfet'i lağvetmek
istemediğini gösterince artık sabrı tükenen LotdGiirzon bugünden itibaren
«zoraki anlagmazhklar» çıkaracak *e bu tutum konferansın inkıtaa uğramasına
sebep olacaktır ki, bu nıes'ele ileride tafsil edilecektir.
KONFERANS NEDEN DAGİLDİ?
Konferans'ın inkitaa uğraması sebeplerini iki kısma ayırarak mütalâa etmek
lâzııridır:
a) Türk Murahhaslarının hata - ve kifayetsizlikleri. ' b) İngiliz Başmurahhası
Lord Gürzon'un tehdit, tahakküm ve dessaslıklan ile İngiliz siyâsetinin «H i 1 â
-fet pazarlısında yan çizmek isteyen» yeni Türkiye idarecilerine karşı «t n k ı
t a»ı bir koz olarak kullanmak istemesi.
«a» Fıkrası dolayısiyle serdedilebilecek mütalâaları, maddî ve mahevî
kayıplarımızı hülâsatan- ve.üsteler halinde takdim edeceğimiz «varılan
neticelerin kısa tahlili» kısmına bırakıyoruz. Bunlar kayıplarımızın ¦ baş
âmilleri olmak itibariyle, orada beyan edilecektir.
Burada Lord Gürzon'un inönü'yü, girdaplarında bu-nattıfı oyunbazlıkları2" ile.
«Hilâfet Pazarlığı» tun perde arkasını bîr nebze.aralamak.istiyoruz:
(243) Lord Gürzon'un., Konferans boyunca . saymakla bitmez oyunbazlıklarını
tafsil etmek imkânsızdır. Konferans'ın en salahiyetli şahıslarından biri olan
Dr. Rıza Nur"nn kaleminden buna dair bir iki misal zikretmekle iktifa ed«-lim:
• ;.¦"...
«Bog-az ntüzakeresine Ruslar davet edilecek. Şark, iğlerinde alâkalı olan diğer
devletler ie konferansta şifahen veya tahriren dinlenebilecek. Biz bu sonuncuya
çok itiraz ettik. Dedik ki: «Sizin bizi konferansa davet .eden notanızda
müzakereye iştirak edecek devletlerin adları' yazılı muayyen ve mahduttur.
Devletimizden selâhiyetimiz bunlarla g:örüşntek içindir. Başka devlet kabul
ejdemeyıt Çünkü, selâhiyetimiz yoktur. Müzakere edemeyiz.» Bunu illâ.
dinlemediler. Sonra Bulgar, Belçika delegelerini de bazı işlefrde müzakereye
Kabul etmişlerdi. Hatta devlete ten çıkıp şahıslan bile getirmişlerdir,
Ermeniler ve Gel-dahiler gibi. Avrupalılar tahakküm ediyorlardı. Bazı
istedikleri şeyleri1 haksız olarak da yapıyorlardı. Ben de
Hakikatte ortada, Konferans'm dağılmasını icabettire-cek ölçüde ciddi bir sebep
yoktu. Fakat müzakerelerin başından beri çeşitli tehdit ve taktiklerle
mes'elelere iste-
ona yöre tedbir alıyordum. Meselâ Ermeni yurd hadisesini ihdas ettim. İlerde
zikredeceğim. Belçikalılara ses çıkarmadım, çünkü mühim değildi.»
(Baknz: Dr. Rıza NUR — a.g.e. sh: 1094
Lord Gürzon'un başvurduğu taktiklerden biri de *harp tehdidi* olmuştur. Buna
dâirde Br. Rtza ATur.şu tafsilâtı vermektedir:
«Bugünlerde birinci komisyonun işlerinde ve ikinci komisyonun işlerinde sıkı
şeyler ölüyordu. Burnumuzdan soluyorduk. Bizi korkutmak için. itilâf heyetleri,
yeniden aleyhimize harp açacaklarım işâa ederek tekliflerini, bize kabul
ettirmeğe çalışıyorlardı. Bazan alenen celsede böyle tehditler, yapıyorlardı. Bu
esnada yine böyle bir tehdidi biri Ismet'e söylemiş, İsmet «¦Sulh yapamayacağız;
Herşey boca olacak» diye tutturdu. Bana «Canım, çok ileri gitme, ne olursa
olsun. Bir sulh yapalım da is.-bitsin» diyor. Ben de «Yok, iyi bir sulh yapmak
için son hadde kadar uğraşacağız. Böyle şeylere kulak asma!.» Diyordum.
Bugünlerde sinirleri tamamiyle gevşemiş, kendine malik değil. Ne kadar da- zayıf
sinirli adammış. Nasıl kumandanlık etmiş, insan şaşar. Kuvvetli olduğu vakit
zayıf değildir, bil'akis kaplan gibi saldırır, tecavüzü sever. Fakat sıkı
karşısında eli ayağı keslllverlyor. Hiç bir işle meşgul olmadığı gibi, kimse ile
de konuşmuyor. Yemek de yemiyor, odasında gezinip düşünüyor. Gece uyku da
uyuyamıyor. «Etme!. Gitme!.. Boşuna kendini yiyorsun!.» Diyorum. Nasihat da kûr
etmiyor. O, buhranlarda hep böyle olur. (bakn: Dr. Rıza NUR — a.g.e. sh. 1052).
' .
«... Bir aralık İtilâf Devletleri'nin Kotıferans'ı terk edecekleri, üç büyük
devletin Anadöluya ordular yollayıp harp edecekleri şayiası ortalığı tuttu.
İsmet yine korktu, vehmi büyüdü. Yine yemek ve içmekten kesildi. Uyuyamıyor.
Odasında bir düziye volta vuruyor. Bir ak-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mir
247
Lozan Konferansında İngiltere'yi Bagmurahhaş olarak temsil «Hilâfet Pazarlığı»
nin planlayıcısı Lord Gürzon.
246
KADİR MIS1RO0L.U
diği istikameti vermek isteyen İngiliz Murahhas Hey'eti Reisi Lord Güraon
zahirde ga} et ehemmiyetsiz olan bazı mes'eleleri büyülterek, işi müzakereleri
kesmeye-ve Kon-ferans'ın dağılmasını temin eylemeğe kadar ileri götür-
çam üzeri idi. Lozan akaklarına büyük yazılar ile konferansın kesileceği ve
Avrupalıların Türkiye aleyhine ye-' niden harbe başlayacakları hakkında ilânlar
yapıştırdıklarını haber verdiler. Bizim müşavirler de korkmuş, Aman ne yapacağız
diyorlar. Hepsine : «Bunlar blöftür. ' Bizi korkutup mukavemetimizi kırmak için
yapıyorlar. Sakın korkmayın: Mukavemetimizden bir zerre bile • azaltmayın!...»
Diyerek cesaret Veriyorum, (baknz: Dr. Rıza KUR '— a. g. '. sh. 1093-94).
Bu tehdidin hakikaten bir blöften ibaret olduğunu, Lord Gürzon'un «Hatıratı»
ndayer alan'şu satırlar şüpheye mahal bırakmıyacak şekilde ortaya koymaktadır:
«.. Londradaki Türk Murahhasları, Musul mes'elesinin Lozan'da anlaşmaya manî
yegâne mes'ele olduğu hususunda ısrar etmelerinden sonra, Başvekil, Lord
Giirzon'a şöyle yazar:
•«Kanaatlerimi tam olarak bilme'n.e rağmen muhtemel bir anlaşmazlığı önlemek
için, kanaatimce hayatî ehemmiyeti haiz iki şeyin mevcud olduğunu tekrarlamam
belki iyi olur. Birincisi şudur ki, Musul'için harbe gitmemeliyiz. İkincisi,
eğer Fransızlar, bizimle beraber olmazlarsa ki,, olmadıklarını biliyoruz. Sevr
Muahedenâmesin-den arta kalanı mer'iyete sokmak için Türklerle, yalmzs başımıza
savaşntıyacağız. Bu noktalar hakkındaki fikrim o kadar kafidir ki, önceden
İtestiriiemiyecek bir sebep hariç hiç bir şeyin fikrimi değiştirebileceğini
zannetmiyorum. Binaenaleyh bundan başka Tıİç bir siyaset hakkında mes'uliyet
kabul edemem...», «....Lord Gürzon'vm Musul için harbe girme niyeti de
Başvekilinkinden fazla değüdl.t.». (Earl ot Ronâldshay — Th8> Life of Lord
Curzoi — V. III. London 1928, P. 33;?.)
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mt?
249
müştür. Elbette ki; bu hâdise, onun istinad ettiği bir takım ehemmiyetsiz
sebeplerle ortaya çikmiç değildi. Fakat biz önce onun inkita için vesile ittihaz
ettiği sebepler üzerin-, de bir nebze duralım. .
İJoi-d Gürzon, aynı zamanda «Hindistan imparator u> unvanını taşıyan İngiliz
Kralı'nı Hindistan'da «N a i b» sıfatıyla temsil etmiş ve çeşitli şark
memleketlerinde vazife görmüş kurt bir diplomattı. Kendisine Avrupa siyâsi
mahfillerinde «Şark mes'elebrinin en ciddî mütehassısı> nazarıyla bakılıyordu.
Bu yüzden Konferans'm başından beri gayet mütehakkim ve mağ-rurâne bir tavır
takınmıştı.24* Karşısınaaki Türk Hey'-
(244) Lord Gürzon Lozan Konferansı boyunca o derece müte--hakkim bir tavır
takjnmıştı ki, yalnız Türk Murahhasla-¦ nnı cLeğil, sırasında en yakın mesâi
arkadaşları olan Fransızlar! bile azarlıyordu: -%
«Yine bu esnada bir celsede Gürzon nutuk söylüyordu. Sağında Barrer
Jİe Bonpar, arkalarına bir müşavirleri gelmiş konuşuyorlar. Tfüksek sesle de
değil. Aramızda ancak <lç metre kadar • tfar. Biz dahi işitmiyoruz. ' Gürzon
birden eliyle Barrer'in sandalyesine vurdu ve «Susun!» diye hiddetle
bağırdı. If^rkes ¦ duydu ve dikkatle bakıyor. Gürzpn'vıi suratı fena kızmış bir
Bural. Bu, çocukları ve uşakları azarlar gibi bir şeydi. Bunu galiba celsede ve
Dünya delegeleri içinde Frensiz delegele-rine yaptı. Fransız delegelerinin de bu
muameleye'mukabelesini görmeliydi. Derhal lâfı kestiler. Elleriyle
müşavirlerine git git işareti yaptılar. Bonpc.ı, ceketinin önönü kavuşturdu.
İkisi de süt dökmüş kedi gibi durdular. Bu güzel misâldi. Gösteriyordu ki,
Fraasızlar İngilizlerin emir ve hükmü altındadırlar.
Gürzon bunlara metelik vermiyor. Hattâ uşak muamelesi yapıyor.» (Baknz. 'İ?r.
Rıza' NUR v- a.g.e. sh.: 1017).
250
KADİR M13IROGLD
etinin reisi ise bu mağrur ve dessas diplomatın hile ve taktiklerini bertaraf
edemiyordu.24* Çünkü İnönü böyle seçkin bir diplomatlar hey'eti karşısında ilk
defa vazife, görüyordu. Bize dörtyüz bin vatan evlâdına malolan «Şan
lı'Çanakkale Zaferi» nin bileğini büktüğü düşman sanki Lord Gürzon'un temsil
ettiği İngiltere değildi. Sanki Giritli maceracı Elefterios Veıüzelos'un
askerlerini İzmir'e çıkartan ve Anadolu'da saymakla bitmez cinayet, yangın ve
zulümler ika ederek masum Türk halkını ezdiren İngilizler değildi. Kabul etmek
lâzım gelirdi ki, Millî Mücadelede Yunanlıların şahsında mağlûp olan biraz da
«lngilizler»di. Fakat İnönü bu vakıaların îhdas etmesi tabii elan hâlet-i
ruhiyeyi tesis ederek bunu Konfe-rsns'm umumî havasına hâkim kılamamıştır.
Üstelik sanki zafer kazanmış bir devleti temsil etmi-
(245) İnönü'nün, Lord Gürzon'a. istediği fırsatları vermek hususundaki sayısız
hatalarından sadece birini Lord Gürzon'un hatıratından alınan §ıi satırlarla
dikkatlerinize arze_ delim: «Binaenaleyh Gürzon kendi dâvâsmı (burada •
kastedilen Musul mes'elesidir.) Avrupa'nın müteâlaşına arzetmek için doğacak
fırsatı sabırla bekledi. Ocak ayının sonlarına doğru Türk delegesi İsmet Paşa,
cesaretten, ziyade ihtiyatsızlıkla Gürson'un arayıp da bulamadığı bu fırsatı
verince Gürzon bunu canlılık ve dramatik bir tesirle kavradı. İsmet Paşa,
celsenin hitamından evvel bu fırsatı verdiğinden' dolayı pişman olimis
olmalıdır.» (baknz: Kari of Ronaldshay —' The Laf e Of Lord Cur-zon — V. m.
London 1928 P: 333.)
Netice olarak Gürton eline geçirdiği fırsatı mâhirâne bir şekilde kıymetlendirir
ve Musul'un Türkiye'ye ilhakını gerektirici sebep olanak lsmet'in ileri sürdüğü
sebep_ leri tekei* teker nakzeder. Bu arada İsmet, Kürtlerin Türk asıllı
oldukları ispata davet edilir...) (bknz: a.y.)
LOZAN ZAFBR MI, HEZİMET KİT
251
yormuş gibi «Türk Istiklâli»nin Lord Gürzon tarafından tasvip ve tasdikini temin
etmek için boşuna çırpınıp duruyordu. Halbuki böyle bir mes'ele için hiç
kimsenin tasvip ve tasdikine ihtiyaç olmadığı gibi bizzat Lord Gürzon da
Türkiye'nin istiklâli mevzuunda herhangi bir menfî niyet ve tasavvura mâlik
bulunmadığını her vesile ile izah ve ifade ediyordu:
«Bu memleketin yeniden milletler camiâsındaki yerini alması ve değişmesine izin
verilen yeni durumunu koruması istenilmez miydi? İşte bu sebepten, ben
Türkiye'yi «C e m i y e t-i A k v a m»a girmeyi kabule şiddetle zorladim ve yine
bu sebeptendir ki, Türkler bana istiklâl ve hâkimiyetlerinden bahsettikleri her
zaman ben onlara bunun j^in size tam teminat veren ve dünyadaki durumunuza yine
büyük bir şekilde başlamak isteyen herkes kadar arzuluyorum, dedim.»-'10
.. • •
LorÛ Gürzon İnönü'nün böyle bir «Türk İstiklâlini t e y i d» endişesi içinde
bulunduğunu keşf ettikten sonra, kendisince asıl ehemmiyetli olan mes'eleler den
ziyade istiklâlle daha yakînen alâkadar gözüken1 «K a p i t ü 1 â s y o n 1 ar»
üzerinde kasden daha da fazla durarak bilâhare «Türkiye aıjtık istediğini
almıştır» deyip Musul, Batı Trakya gibi bizim içinvhayatî ehemmiyeti haiz
mes'elelerde müzakereleri istediği mecraa sokabilmiştir. Halbuki
kapütilâsyonların İslahına Fransızlar çoktan razı oldukl?.ri gibi bu mes'ele
üstelik de İngilizleri doğrudan doğruya alâkadar etmiyordu! Aksine İngilizlerle
Fransızlar arasında, ciddî bir anlaşmazlık,da vardı. Bu
(246) Lord Gürzon'un inkitadan sonra Lordlar Kamarasında t söylediği
13. Şubat. 1923 tarihli konuşmadan.
252
KADİR MISIROÖL,y
yüzdendir ki, İngilizler Fransızların ellerinde bulundur-duldaıı Suriye'yi
onların elinden alıp Musul yerine Türkiye'ye vermeyi teklif edecek kadar2*7
Fransız menfaat-leriyle çatışmayı göze alabiliyorlardı. Durum, bu merkezde
olduğu, halde İnönü daha Konferans'ın başlamasından
(247) Gürzon'İa konuşuyorduk dedim. «Başka -şeye geçtim. Yine oraya gelelim»
Ben yine ona bir diiziye <Musul> diyordum. O da odasında derneği ile
dolagıyor, söylüyor. Ni-hayet pek gülerek yanıma geldi ve yavaş bir sesle:
«Musul, Musul... ne yapacaksınız? Burnunuzun dibinde Suriye var. Onu alın! Bir
darbe kafidir» dedi. Bu Ha beni çok keyiflendirdi. Demek bana çok emniyet
hasıl etmiş .Böyle mühim bir şeyi söylüyor. Beş yıllık kan içinde dostluk .
ettikleri ve hâlâ aziz ve -samimî dostuz dedikleri Fran* .sazların. Şuriyesini
almamızı teklif ediyor. Buna hayret etmedim. Zaten mütareke iptidasında
Mısır'da iken bilirdim.. İngilizler Suriyelilerden komiteler 'yapmışlar,
mU-sellâh teşkilât vücuda getirmişler, Fransızlafı Suriye'den defetmek
istiyorlardı. Öütün son Dürzi isyanları hep İngilizlerin tertibidir. Çünkü bu
meseke Hindistan meselesidir. Tarih bu babta fasihtir. Öirbuçuk usırdır süren
İngiliz - Fransız Akdeniz rekâfeti koloni rekabeti var. Nitekim Napolyon'un
Mısır'ave Suriyeye girmesi İngilizlerin bizimle beraber Fransızlar aleyhine harp
etmesini mucip olmuş ve nihayet Fransızlar buralardan tardedilmigtir.
Nnpolyon Suriye'den sonra Hindistan'a gitmek istiyordu. Suriyede Fransız
bulunması İngilizlerce Hindistanlın tehlikede olması demektir. Ben Igte
söylüyorum. İmkânı yok-tür-ki İngilizler Fransızlan Suriye'de bıraksınlar.
Birgün nasıl olsa tardedeceklerdir..
Bunları biliyorum. Güreon'un teklifi ciddidir. Ve biz istersek Suriye hakkında
gayet gizli bir müzakere ve bize yardım da yaparlar. Bununla' da bizim
gayelerimize ermek mümkündür...» (bakz: Dr. Rıza NUR — a. g. e. 6h. 1034)
LOZAN ZAFER MI, HEZİMET Mi ?
253
evvel gittiği Paris'te bile kapitülâsyonlar için Fransızlarla çekişmeye başlamış
ve bu yüzden onları İngilizlerle işbirliğine zorlamıştır. Bu fırsatı canına
minnet bilen Gürzon ise, kendisini alâkadar etmeyen kapütilâsyon mes'elesin-de
Fransız menfaatlerinin «kraldan ziyade kralcı» müdafii kesilerek, buna mukabil
kendi millî menfaatleri ile alâkadar olan diğer mes'elelerde onların
desteğini.temin etmiş oldu. Gerçekten Fransızların su!h müzakerelerinden çok
evvel ortaya çıkan «Türk taraftarlığı» mahiyetindeki siyasetlerinden t bu
suretle istifade 'etmek imkânı ortadan kalkmıştır. Buna rağmen Fransızlar
yine'de zaman zaman İngiliz emellerinin karşısına çıkmak ve sulhu
gerçekleştirebilmek için Türkiye'ye başta Musul olmak üzere bütün istediklerini
vermek hususunda perde arkasından da olsa İngilizleri zorlamaktan da geri
kalmamışlardır. Bunun en iyi ifadesini Lord Gürzon'un hatıratında bulmaktayız..
«İngiliz Başvekili ümitsizliğe yaklaştığı bir ,anda Gürzon'a yazdığı bir
mektupta şöyle diyor:
«Şimdiye kadar aşmaya muvaffak olduğun zorluklar çoğalmakta. Gazetelere
bakılacak olursa Türklerin Musul'u münakaşa mevzuu yapıp anlaşmamaları
muhtemeldir. Her lıclüfr?¦••¦'da bundan daha kötü bir şey olamaz. Zira bu
takdirde, halkımızın en az yansı ve bütün Dünya pet rolün hatırı için sulhu
reddettiğimizi söyler..» «Bunun akabinde şahsî görüş teatisi için
Bonar,.Gürzon'u Parise da'-vet eder. Buna işaretle yazdığı Trir mektupta Gürzon
şöyle der:
«Bonar'ı bir kavga ve gürültü koparmâktansa Musul, Boğazlar ve İstanbul'u
terkedip herhangi bir şeyden
254
KADİR
ve hattâ herşeyden vazgeçmeye çök hevesli buldum. Lozan'da yüklendiğim
mes'uliyetlere bakıp hayret ederek bütün mes'elelerde fikirlerimden caymamı
hazırladı.»241
Kapitülâsyonların kaldırılması ile ıslâhı arasındaki farkı ikinci cildin alâkalı
bahsinde ele alacağız. Burada belirtmek istediğimiz husus, Fransızların, ingiliz
menfaatlerine karşı kullanılabilme imkânlarının kaybedilirinin kapitülâsyonlar
hakkında hatalı tutumdan doğmuş olduğu keyfiyetidir.
Lord Gürara Ekalliyetler mes'elesinde «Gayrı Türk ve Gayri müslim» ekalliyetler
yanında bir de «Müslüman Ekalliyetler» dâvası ortaya çıkarmaya' teşebbüs
etmiştir. Bilhassa «Kürt M e s ' e 1 e s i» için bundan istifade etmek isteyen
Lord Gürzon'a İkinci Murahhasımız Dr. Rıza Nur'un millî şuur ve tarihî
hakikatlere istinaden verdiği cevaplar24' bundan sarfı nazar edilmesini mümkün
kılmıştır. ¦
Aynca Türk Milletine karşı, onu arkadan hançerlemek suretiyle ihanet etmiş ve
ihanetinin cezasını görerek ortadan kalkmış bulunan Ermenilere Türkiye'den arazi
vermek için bir hayli çırpınmıştır. Tabiatiyle Türk Murahhaslarının böyle bir
fedakârlıkta bulunmalarına fiilen ve mantıkan ne lüzum ve imkân ve ne de bir
zaruret vardı. Fakat Lord Güreon bu iddiayı tahakkuk ettirmek için değil, Türk
murahhaslarına müşkilât çıkarmak ve sonunda onların tezini ğûya bir fedakârlıkta
bulunarak kabul etmiş gibi gözükerek mukabil bir tâviz talebinde bulunmak
The Life of Lord Curzon, V. İli.
(248) Earl of Ronaldshsfy
London 1928 P. S32 .
(249) bakz: Lozan Konferansı Zabıtlar», Takım I, c. I İstanbul 1340 (1924)
ah. 583 (20 kânunu evvel 1922 tarihli celse).
LOZAN ZAFER Ut. HEZİMET JlIV
255
maksadını takip ediyordu. Aynı şekilde Osmanlı Devleti' nin bütün borçlarını da
Türkiye'ye ödetmek ve onun arazisini taksim etmiş bulunan devletlere en küçük
bir hisse bile ayırmamak istiyordu.
Bir taraftan kapitülâsyonları «Varisiniz olan OsT manii Devleti'nin verdiği bir
imtiyazdır» diye ibka temek isterken, diğer taraftan da o devletin borçlarını
yeni Türkiye'ye ödettirmek maksadını takip ediyordu. Tuhafı şu ki devletin
sadece borç ve vecibelerini bize yüklemeye çalışan Lord Gürzon hak ve
alacaklarını da aynı şekilde Türkiye'ye bırakmak istemiyordu. Bilâkis bu gibi
Türk taleplerinin karşısına mantıksız ve insafsız itirazlarla dikiliyordu. Bu
hakların, Osmanlı topraklarına ait kısmını velev Mîsâk-ı Millî hudutları içinde
mütalaa edilebilen yerler için bile olsa bir tarafa bırakırsak, diğer çeşitli
hak ve alacaklar için de aynı tarzda davrandığını görmekteyiz. Meselâ Cihan
Harbi başlarında bedelleri tamamen Ödenmiş olduğu halde İngilizler tafafmdan el
konularak bize verilmemiş bulunan «S ultan Osman» «Sultan Reşat» ve «F a t i h»'
diretnotlanmızın tahminen ontki milyon İngiliz altını tutan bedellerini talep
ettiğimiz zaman, Osmanlı Devleti'nin artık tarihe karıştığını söylüyordu. Bu
vesile ile daha Konferans' başlamadan önce saltanatı ilga ederek Osmanlı
Devleti'ni bertaraf etmenin Lord Gürzan'a Osmanlı hak ve alacaklarını reddetmek
hususunda bir imkân bahşettiği görülmektedir. Bunun en acı misali «Irak
Petrolleri» dir ki, ikinci ciidin alâkalı bahsinde tafsil edilecektir.
/
Konferansın inkıta zamanında Meclis Reisi bulunan Ali Fuad Cebesoy inkıta
sebeplerini tahlil ederken:
256
KADİR MiaiROOLU
«Bütün tecrübe ve vasıtalara, malik olan Lord Gür-zon'un karşısında bizim ne
tecrübe vs ne de vasıtalarımız kâfi değildi. Şu halde, evvel emirde siyasetin
marifetli yollarına sapmadan hususî muhaberelere ' girişmeden, başbaşa gelmeğe
iltifat etmeden, millî dâvamızın her kısmı üzerinde hazırladığımız prensiplerin
müdafaası çar-çevesi içinde konferansın umumî toplantılarında yapılan tarizler
ve tazyikler ile haksız teklifleri baş murahhasımız derhal karşılamalj,
muhataplarının ve Cihan Umumi efkârının anlıyacağı bir lisan ile cevap vermeli
idiler. Bu . suretle kendimiz, yılmadan, muhataplarımızı 'yıldırmağa ve
aleyhimize çevirmek istedikleri tarafsızlara onlardan evvel hakikati bildirmeğe
ve plânlarını bozmağa çalışmalıydık.
Halbuki murahhaslarımız; milli dâvamızı müdafaa etmek hususunda iktidar ve
kabiliyet sahibi olmalarına rağmen . beynelmilel konferanslarda ne konuşmağa
alışmış ve ne de oralarda konuşulacak lisana hâkim şahsiyetlerdi. Bu evsafta
murahhaslar gönderemediğimiz için onlar da ekseriyetle kolaylığı"ve
taallûku .cihetiyle filân baş murahhas ve murahhas ile mülakatı ve nota
teatisini yukarıda izah ettiğimiz,metoda tercih "etmişlerdi.
Hususî temaslara geçmeden ewel,: alenî müdafaalarımız ve seyyanen
hareketlerimizle muhataplarımızı hem bir dereceye kadar, yola getirmek ve hem de
millî dâvamızın yılmaz müdafileri olduğumuzu göstermek lâzımdı. Fakat
murahhaslarımız^ aksine olarak en mühim tarizler karşısında' sıcağı sıcağına
cevap verememiş, ertesi toplantılarda yazılı ve muhtasar' cevaplar, getirmiş
olmakla muhataplarına zaman kazandırmış, onlara
I.OZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ?
251
aleyhünJ2de her nevi oyunu oynamak fırsatını vermişti'-Bu yüzden Musul
Vilâyetinin şimalinde ve Suriye hududu üzerinde lehimize tazı arazinin alınması
ve hududun lehimize tashihi ve Musul petrollerinden mühim his. seler hJmak
mümkün iken sonradan bu imkânlar kaybolmuştu, ingilizler, gaspettikleri harp
gemilerimize mukabil borçlan tahakkuk ederse, borçlarına mukabil inşaat'
levazımatı, demiryolları malzemesi ve lokomotifler gibi vesait verebilecekleri
vadinde bulunmuşlar, fakat sonra vaadlerini yerine getirmen?işlerdir.
Avrupa işlerine karışmamağa karar vermiş oian Birleş'k Amerika Avrupalıların
bizimle anlaşması tahakkuk etmeden ayrı bir dostluk ve ticaret muahedesi yapmağı
mümkün görmüyordu. Bu yoldaki gayretlerimizden bir seme-e alınamamıştı. Hele
Musul petrollerinin Amerikalılar tarafından işletilmesini tercih edeceğimiz
hakkındaki bazı teşebbüslerimiz, İngilizleri hem fazla teyakkuza çekmiş vn hem
de aleyhimizde oynamak istedikleri oyunların meydanım daha çok genişletmişti.
Mağlûp Yunanistanm baş murahhası Venizelos ise, beynelmilel konferanslarda
pişmiş ve lisana hâkim bir zattı. Her fırsattan faydalanmasını ve haksız olan
dâvasını yerinde ve zamanında iyi bir avukat gibi müdafaa etmesini bilmişti.
Daha ileriye giderek Musul meselesinin ' tarafımızdan bir askeri müdahale ile
halledilmesine çalıştı. Bu sayede Boğazlar karşısında bulunan ordularımızın
mühim bir kısmını cenuba naklettirerek Şarki Trakyayı yeniden kurtaracak bir
zemin hazırlamağı da ihmal etmemişti. Garbi Trakyanm Yunanistana ilhakı-
F: 17
258
KADİR MI9IROCLU
nı temin maksadiyle İngiltere, Yugoslavya, Romanya ve hattâ Bulgaristan'ı ikna
ve tatmin ederek Balkanların cenubuna yeni bir devletin girmemesi tezini
savunmuştu. Eğer bu devlet Türkiye olursa, kesif Türk ve Müslüman ekalliyetine
malik olan Balkan devletlerinin dahilî vaziyetlerinin şimal komşuları Rusya ve
Macaristana karşı za-yıflıyacağını ileri sürdürmüştü. Balkanların bu tesanüdü
neticesinde ekseriyeti Türk ve Müslüman olan Garbı Trakyada maatteessüf bir
referandum bile yapılmadan Yu-nanistana ilhak edilmişti.
Lozan Konferansı, ileride de işaret edeceğim gibi Ocak ve şubat aylarında bir
çıkmaza girmişti. Gürzon'-un, uzun konferansın başından itibaren kullandığı
yıldırma taktiği bu neticeyi doğurmuştu.» -'" demektedir.
23 Ocak 1923 tarihinde komisyonlar müşterek bir toplantı yaptılar. Lord Gürzon,
Marki Garroni ve Bom-par reisliklerini deruhte ettikleri komisyonların son tek-
Jiflerini bir ültimatom havası içinde İnönü'ye bildirdiler. Ve kendisine
hazırlanan sulh muahedenamesiyle eklerinin imzalanmaması halinde 4 Şubatta
Lozanı terke-deceklerini bildirdiler. Fransız ve İtalyan delegeleri de bu
tehdide iştirak ettiler. Japon murahhası arabuluculuk yapmak istedi. înönü
müzakerelerin bu anma kadar Lord Gürzon ve etrafındakilerin taktikleri altında
bunalmıştı. Bu sırada Türkiye'de, M. Kemal Millî Misaktan bazı fedakârlıklar
yapmak bahasına da olsa muahedeyi imzalayıp sulh temin etmeye taraftar göründüğü
halde başvekil Rauf Orbay meclisin umumî hissiyatına tercüman
(250) G. Ali Fuad Cebesoy'un Siyasi 1957, ah. 221 . 222
Hatıraları — İstanbul
I
LOZAN ZAFEU Mİ, HEZİMET Mi?
25a

olarak hiçbir fedakârlığa yanaşmamak fikrinde idi. Esasen murahhas


heyetimizde*de çeşitli fikir ayrılıkları vardı ki, bunlar ileride anlatılmıştır.
21 Ocak 1923 te cereyan eden celsede Lord Gürzon-uzun bir nutuk iradetti. Yeni
bir muahede projesi hazırlayarak-Türk Murahhaslarının bunu «derhal» imza
etmeleri talebinde bulundu. Teklif edilen proje imza. edilmediği takdirde
Lozan'ı terkedeceğini ve giderse bir daha gelmiyeceği tehdidinde bulundu.
Bu hareketli celseyi Dr. Rıza Nur, şöyle anlatmaktadır:
«Gürzon nutkunun sonlarında .«Hemen burada vakit geçirmeden muahedeyi imza
edin!» dedi. Ve «Bir daha müzakere yapmayız. Artık ben bir müzakereye iştirak
etmem.» tehdidini de ilâve etti ve «Eğer buradan giderim de Türkler sonra imza
edeceğiz derlerse yine imza için gelirim.» dedi. Çok usta adam Ismet'i de
methetmeyi, bize ingiliz dostluğunu göstermeyi unutmadı.
O bitirdi Garroni aldı. Bu da diğer mes'elelerden bahsetti. Adlî idari
kapitülâsyonlardan vaz geçtiklerini söyledi. Demek adlî formül mes'ele-i uzmâsı
da kurtuldu. Nihayet «imzalayın!» Dedi.
O bıraktı. Mcntanya aldı. Bir müddettir. Barrer ta-mamiyle çekilmiş, yeri
Bompar'a kalmıştı. Bu da malî şeylerden bahsetti durdu. Ve bunların başında
Düyûn-u Umumîye olduğunu söyledi. «1914 de borç 140 milyon altın Türk lirası idi
şimdi bu muahede ile 87 milyon kalıyor.» dedi. Bizden ^Türkiye'nin işgali
masrafı olarak 30 milyort altın lira da istethVBizden Türkiye'nin,
müttefiklerinin Türkiye'den alacakları olan 605 milyonu da istemişlerdi. Bundan
vazgeçtiklerini söyledi. Harp zamanında itilâf devletleri
260
KADİR MI9IF.0ÖLU
teb'asuım zararı olarak onbeş milyon altın istemeği de unut madı. Nihayet:
«Bütün bunlar yüz yirmi iki milyon ediyor. Halbuki, İngiltere, Fransa ve
İtalya'nın harici borçları milyarlardır. Demek Türkiye'nin borcu az. Binaenaleyh
Türkiye bahtiyardır.» Dedi. Bize verdiği saadete bin şükür. .. Adama minnettar
olmalı. Dünyanın en bahtiyarı imişiz de haberimiz yokmuş... Harbin zuhuruna ait
olarak da Sadrazam Said Halim'in kendisini aldattığı hikâyesini söyledi. Türkiye
1854 de kendi mevcudiyetini temin için harp eden devletlere karşı harp edip
nankörlük etti. Harpden mes'uldur. Süleyman Kanuni ils Birinci Fransuva ittifak
etmişlerdi. Fransa bu dostluğu diplomasisinde daima devam ettirdi.» Dedi bu son
kısım yalandır. Attı. Kanunî Fransuva'yı himaye edip Avustralyalılardan
kurtardı. İttifak değildir. Sonra Fransa, her asırda aleyhimize hareket
etmiştir. Ama zahirde hep dost görünmüştür. Alttan aleyhimize hareket ederdi.
Hattâ-Türkiye'nin taksimini ilk ortaya atan İstanbul'da Fransız elçisidir. Sonra
bizim borç az ama nimet ve servetimiz de az. Bu nispeti hiç söylemedi. Çocuk
kandırıyor. Bu sözleri bize pek ağır geldi. Bompar hiç diplomat değildir. Bizi
imza etmeğe kandıracak. Halbuki fena kızdırdı. Bu lâflar içime dert-olmuştur.
Sözünün sonlarında :
ismet Paşa!... Bu pek kat'î ve pek vahim anda sulhu] yap!.- Bugün bunun için
toplandık. Sana şahsen söylüyor.] rum. Bana kaç defa selâhiyet-i kâmilem vardır,
sulh benini! avucumdadır, dedin.» J)edi. Ve sonra da rüşvet vererek ;] «Sen
vatanını cesaretle müdafaa ettin sulhu de cesaretle yap!. Dedi. Sonra Mustafa
Kemal'ede rüşvet verdi. Bı son> cümleleri diplomatcadır. Ve nihayet: Düşün ki
Tür* kiyenin istikbal ve talii şimdi de senin elindedir:» Medih
Dr. RIZA NUR
Dr. Rıza NUR (1876-1942) Lozan'da Türkiye'yi «îkinci Murahhas» sıfatıyla temsil
etmiştir. Eserlerinde ağın vatanseverliğine rağmen frenkmeşreplikte muarızlarına
bile akıl hocalığında bulunmak ve onlara tekaddüm etmekle övünmektedir. Takm
tarihimizin gerçeklerini; kendi nefsini tebriye gayretine dahi kapılmadan yazıp
bırakmış olduğu hatıratına bttarâfâne derc<»tmesi. genç nesillere yaptığı en
takdire şayan hizmettir.
262
KADİR MISIROöLU
ve gururlandırma ile karışık tehdidini savurdu. Doğrusu bu da pek doplomatcadır.
Aferin Bompar'a..
Bompar'dan şimdi bir şey öğreniyorum. İsmet: «Sulh avucumdadır. Selâhiyet-i
kâmilem var.» Demiş. Bu ne gaflet!.. Böyle diplomatik olur mu?
Gürzon nutkunu bitirince riyaseti Garroni'ye verdi. Kendi Garroni'nin
sandalyesine oturdu. O da bitirince kal-Inp yerini Bompar'a verdi. O bitirince
riyaseti tekrar Gürzon aldı. Bu adamlar böyle mersime de pek dikkat ve riayet
ediyorlar. Şimdi de Amerika murahhası kâğıdını okuyor. Hulâsa o da imza etmemizi
tavsiye etti. O bitirdi, Japon baş delegesi Hayaşi aldı. Onda da ayni nakarat. O
bitirdi, Romanya delegesi. Diyamandi, sonra Yugoslavya delegesi Rakiç. Hep ayni
nakarat.. Hasılı aldı Köroğlu aldı Ayvaz.
Beş altı gündür Lozan havasında yine siyasi boralar, şimşekler, yıldırımlar
başlamıştı. Her ağızda Türkler sulhu imzalamazlarsa harp olacak. Devletler
ordular gönderecekler. İsmet bu sefer her defakinden daha ziyade te-lâşda. Yine
yemeden,, içmeden kesildi. Yine bir takım türediler Lozan'a doldu. Bunlar güya
Türk dostlarıdır. Bize behemehal sulh yapmamızı, muahedeyi imzalamamızı Türklere
olan muhabbetleri namına tavsiye ve rica ediyorlar.» 2S1
«Gürzon sahneyi gayet iyi tertip etmişti. Sahne, delegelerin tavırları
sözleri .insana heybet ve dehşet veriyordu. Tehditler inşam korkutuyordu. Bana
öyle bir dur- j gunluk ve dalkmlık geldi. Vahim bir an...
(251) Dr. Rıza NUR — a. g. e. sh. 1144 - 4»
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Kt?
263
Biz bu projeyi tetkik için bir hafta vakit istedik. Bunun üzerine aralannda
konuşmak için celseyi bir müddet tatil ettiler. Bir saat sonra tekrar açtılar.
Bu celsede İsmet, Amerika delegesinin sulh hakkında gayretinde ü-mitvar olduğunu
söyledi, Bu İsmetin fena korktuğunu gösterir. Amerika'ya dehalet ediyor demek,
fakat bunun sebebini pek anlamadım. Son bir iki gündür İsmet sık sık ona
gidiyor, o îsmet'e geliyordu. Başbaşa konuşuyorlardı. İsmet bunlardan bana hiç
bir şey söylemiyor. Ben de âdetim değildi, tenezzül edip sormam. Halbuki bana
söylemelr vazifesi idi. Adam despotluğa gizli işe, benliğe entirikaya alışkındı.
Bu görüşmelerde tercüman sıfatıyle Robert Kolej muallimlerinden Hüseyin
bulunuyordu. Bu zat namuslu aklı yerinde, terbiyeli bir adamdır. Lozanda benim
muhabbet ve hürmetimi kazananlardan biri de odur. Bu müzakereleri biiir. Tarih
için bunları aynen yazması onun vazifesidir. Amerika delegesi frenkleri lehimize
tadilât yapdırarak sulh yaptıracaktı. İsmet onun için Amerikan delegesinin
gayretinden bahsetti desem bu son ce? sede bize projeyi imzayı tavsiye etmişti.
Bana geliyor ki, bu Amerika delegesinin işi bir oyundur. Frenklerle beraberdi,
tsmet'i dolaba koyuyordu. İsmet bundan imdad umuyordu. O galiba sonunda projeyi
imzalamağa söz verdi.
Bize bu kadar bir mühlet verdiler. Lord Gürzon, «işim var. Londra'ya dönmek
mecburiyetindeyim. Duramam.» Diyor. Biz de: «Git!.. Diğerleri ile yeni ve
muallâkta şeyleri halledelim.» Teklifinde bulunduk. Gürzon.: «İngilizlerin,
bilhassa benim gıyabımda hiç bir şey yapılamaz» Deyip kesti attı. Nihayet 4
Şubata kadar mühlet verdiler.
254
KADİR MISIROÖLU
Gürzon «Bu esnada Türkler ile hususi görüşmeler yaparım.» da dedi. Celse de
bitti.
Doğrusu Gürzon güzel Mise on Scene yapmıştı. Bu resmî kısmı. Bir de dışarıda
gayrı resmî dekor ve oyun var: Ortalıkta türlü şayialar, kıyamet kopuyor.
Hulâsası; Türkler kabul etmezse harp olacak. Gürzon nutkunda harpten
müteneffiriz demişti ama bu tehdidi hem celsede, hem hariçte mükemmel
yapıyorlardı. Şimdiye kadar bu harp oyununu üç beş defa yaptılar. Yine ayni
oyunu oynuyorlar.
Amerikan delegesi Clüid'in lsmet'le görüşmesi bu esnada daha sıklaştı.
Celse bitti. Otele döndük. İsmet ilk söz olarak bana:
«Rıza Nur!.. Bu projeyi imzalayalım!..» Dedi. Şiddetle itiraz ettim. Aramızda
şöyle bir münakaşa başladı :
O — Sonra boca ederiz.
Ben — Birşey olmaz, cesur ol!.. Korkuyorsun.
O — Korkuyorum. Boca edeceğiz. Ne olursa olsun sulh edelim. Bu lâzımdır.
Ben — Bu muahede Türk'ün istiklâlini ve âti saadetini temin edecek mahiyette
demektir.
O — Bu kadarsı kâfidir.
Ben — Nasıl kâfi? Bu kadar muallâk mes'ele var. Bunlar iktisadî şeylerdir. Can
alacak noktalar var. Hem. de projeye yeni şeyler de sokuşturmuşlar. Bu emposer
etmek demektir. Kapitülâsyon duruyor. Bunlar nasıl kabul edilir?..
O — Etme! Sonra harp olur. Mahvoluruz. Epey şey aldık, yeter.
Ben — Bunlar bizi şimdiye kadar bir çok defa türlü şekillerde harp ile
tehdit ettiler. Hep harbi ileri sürdü-
LOZAN ZAFER Mt. HKZİMET Mt?
265
ler. Korkmadık. Onları hep lehimize kazandık, aleyhimize her vasıtayı
kullandılar. Tatlılık, dalkavukluk, hepsi birden celsede hücum ile zebun etmek,
yalan, şiddetli söz tahkir, harp ederek Türkiyeyi imha ile tehdit, hep yaptılar.
Ben eminim ki bu da blöf. Harp edemiyeceklerine imanım var. Şimdi inkıta ile
tehdit tecrübesini yapıyorlar. Biz eğer bunu da arslan gibi göğüs gererek
karşılarsak nihayet tekrar çağırıp istediğimiz gibi bir muahede yapacaklardır.
Gürzon'un nutkunun sonunda «Giderim. Türkler razı olursa sonra da gelir imza
ederim.» Demesi bir açık kapı bırakıyor demektir. Bu da harp olmayacağına delil
olabilin Sen zayıflamayıver, dursun. Cesur ol!.. Bil'a-kis fırsat varken
Türkiyeye mükemmel bir muahede yapalım. Onu her türlü kayıttan kurtarıp tam
müstakil, hakiki bir devlet yapalım.
O — Etme!.. Doğru değil, sonra çok alalım derken kazandığımızı da kayıp
edeceğiz. Gel şunu imza edelim. Etme başka çaremiz yoktur. Sonra pişman olursun.
Baktım ki sözlerim kulağına bile girmiyor. Fena halde ürkmüş. Ne cebin adammış.
Nasıl kumandan olduğuna şaşıyorum. Bir taraftan da kızmağa başladım. Bu adam
devlet filân düşünmüyor. Ne şekil ve halde olursa olsun, sırf ellerine bir
devlet geçsin, sade tepesine çöküp keyif-etsinler. Zaten dâima böyle bir şey
çıkıyor, ve beni her-gün biraz daha bu adamdan soğutuyor. Anlaşılıyor ki, kat'î
kararını vermiş, her ne olursa olsun ve ne bahasına olursa clsun sulhu yapacak.
Mutlaka..
Ben — Kat'iyyen olamaz. Böyle bir muahedeyi imzalamam. Deyip savuştum.
Üç gün üç gece yakamı bırakmadı. Yalvardı. Adeti üzere beni kucakladı. Sıkı sıkı
sarılıyor. Yüzümü öpüyor.
266
KADİR MI9IROÖLU
LOZAN ZAFER Ut. HEZİMET Mt?
267
I
«Gel imzalayalım1» Diyor. Ben de «olmaz» ı bastırıyorum.
Bizim hey'et de bize kamilen hayrette. Herkes düşünceli kederli. Ağızlarını
bıçak açmıyor. Dışardaki şayiaları işitiyor, korkup heyecana düşüyorlar.
Artık son deme geldik. Ha koptu, ha kopacak... Bîr gece yarısı İsmet beni
çağırttı. Ankara'ya bir buçuk satırlık bir telgraf yazmış. Bana «şunu imzala!..»
dedi. Telgrafa baktım. «Başka çare yoktur. Bu projeyi imzalayacağız.» Diyor.
Halbuki şimdiye kadar Ankaraya yazdığı telgraflara bana da imza koydurarak değil
onları benden sıkı sıkıya saklıyordu. Bu mes'uliyetli şey. İtham olunursa beni
de beraber ettirecek. Bunu görünce isyan ettim. «İmzalamam. Sana da böyle
telgraf çektirtmem.» Dedim. «Ben çekeceğim» Dedi. Hasan'ı da çağırtmış, O'-da
orda «imzala!» dedi. Hasan cevap vermedi. Münir de yanımda, seyrimize bakıyor.
Ben; «O halde siz bunu yollayın! Ben de ayn bir şifre yollayacağım.» Dedim.
Hasan da: «Ben de ayrı yazarım.» dedi. İsmet baktı ki olmuyor. Sonunda bu tarza
razı oldu. Görüyorum ki içinden bana diş biliyor. Fakat kızar, birşey yaparım
diye, ters bir lâkırdı söyleyemiyor. Tabiatımı bilir. Derhal terslerim. Zaten
O'nunda tabiatı yüze gülmek arkadan kuyu kazmak-
tır.»
25»
Müteakiben Ankaraya çektiği ve durumu tafsil.eden telgrafını dere eden Dr. Kıza
Nur, son gün akdedilen heyecanlı celse hakkında da tafsilât verdikten sonra :
«Sonradan haber aldım, meğerse ismet, Gürzon'a ve diğerlerine verdikleri
projeyi imza edeceğine son husu-
(252) Dr. Rıza NUR — a. g. e. sh. 1146-1150
si konuşmalarında ve son celseden evvel söz vermiş imiş. Ismet'in beni
zorlamaları, Gürzojı'un ümidi ve bu beklemeleri bundan imiş.. Bu adam şayanı
hayrettir. Bu ne iştir?.. Ben delegeyim. Bensiz bu sözü nasıl verirdi. Hükümete
yazıp ondan muvafakat cevabı alıp almadığını bilmiyorum. Yoksa hususî olarak
Mustafa Kemâl'e yazdı da ondan muvafakat cevabı mı aidiydi?. Çünkü, her şeyi
hükümetten ziyade ona yazar, danışırdı. Böyle ağır işi de onun kendi başına
yapmamak adetidir. Üstüne mes'uli-yet almaz. Bilmem?..
Giirzon Londra'ya gidince hükümete resmî bir rapor vermiş. Bunu neşretmişler.
Ben görmedim. Söylediklerine göre, bu raporunda: «Sulh oldu demekti. İsmet bana
projeyi imzalayacağına kat'i söz verdi idi. Son dakikada işe bir ruh u habis
karıştı, olmadı.» demiş. Bu rûh-u habis, tabiî, ben oldum.
Bu esnada sahneye Hahambaşı Naura girdi. Paris gazetelerinden birinde
bayeıiatını gördük, hülâsatan diyor ki: «Merak edilmesin, İsmet benim
ahbabımdır. Sözümden çıkmaz. Gider işi düzeltirim.» Derken Paris'ten Ismet'e
Haham'dan bir telgraf geldi: sBen geliyorum. İşi düzelttim. Size mühim haberim
var. Sakın ben gelmeyince işi kesmeyin!» Halbuki yahudiyi Lozan'dan kovmuştuk,
Utanmıyor, bunu yazıyor. Tabiî yahudi..; Utanmaz... Güldüm. Şu yahudinin
madrabazlığına bak!!.. Gazeteye ne diyor, bize ne?!. Gazeteye göre frenklere,
telgrafına göre bize hizmet ediyor.. Yahudi dediğin böyle olur... İsmet, ben,
Münir ve daha bir kaç kişi Ismet'in odasında oturuyoruz. Nefer geldi. '«Naum
Efendi gelmiş, sizi görmek istiyor.» dedi. Ismet'e bağıra bağıra «Sen hiçbir lâ-
lnrdı söyleme. Bu işi bana bırak! Şu domuz yahudiye gös-
268
KADIK iflSIKOOLU
tereyim» dedim. Bu sözleri tabiî methalde bulunan yahu-di de işitti. Nefere:
«Getir!» dedim. Geldi. «Otur!» dedik, oturdu. «Ne haber var?» dedim. Yahudi bu..
Usta.. Sözümü işitti ya «Hiç bir şey yok. Sizi ziyarete geldim.» dedi. Hiddetim
mani olmasa kahkaha ile gülecektim. Fakat herifin ustalığını takdir ettim. Bu da
öfkemi geçirdi. Yahudiler böyle lâstik gibidir, her tarafa uzarlar. İnce bir
kamış gibi rüzgâra göre eğilirler. Ama telgrafta ne demişti, onun zararı yok..
Utanmadıktan sonra.. Yahudi habisinin ise utanmamak en büyük san'atı, meziyeti
ve silâhıdır. «Peki!» dedim, «telgrafında mühim haber getirdiğini yazıyordun?»
Buna cevap . bulamadı. Kekeledi. Demek tam yahudi değilmiş.. Tam olsa kekelemez,
buna da bulurdu, ama zırva. Zararı yok, söylerdi. Herif daleve-reye kalksa, fena
haşhyacaktım. Kalkmayıp bu tarza dökülünce öfkem geçti. Gazeteyi kendisine
verdim «Bu beyanatın nedir?» dedim. Şapa oturdu. Herif kafa tutmuyor ki.. Hamur
gibi yumuşak. Yalnız, soğuk muamele ve çabuk defettim gitti.»*51
Bu satırlar göstermektedir ki Dr. Rıza Nur, Hayim Naum Efendi'nin Lozanda
oynadığı rolden ve perde arka-smda cereyan eden «H ilafet Pazarlığı» ndan
habersizdir. Halbuki daha konferansın başmdan beri O' nun İsmet Paşa'ya nasıl
hulul ettiğini yine kendisinin şu satırları göstermiyor mu?
«Bir müddettir. İstanbul eski Hahambaşısı Nanm bizim otelde görülmeğe başladı.
Baktım bir gün Ismet'le görüşüyor. Ne yapmış yapmış, kimi vasıta yapmış bilmem,
Ismet'e yanaşmış. Yaman yahudi!!. Artık Ismet'den ay-
(253) Dr. Rıza NUR — a. g. e. Sh. 1157-1159
ZAFElî Mi, HEZİMET Mı?
269
rılmıyor. Yemek zamanını biliyor ya asansörün kapısında bekliyor. Derhal
lsmqt'in koltuğuna giriyor, belinden yakalıyor. O da onun. î mct'i lüzumu yokken
holde dolaştırıyor. Sonra yemek salonunda tsmet'le şakalaşıyor, gülüyor.
Anlaşılıyor ki herkese İsmet benim samimi teklifsiz arkadaşımdır diye göstermek
istiyor, ve gösteriyor. Nihayet bütün yahudi sırnaşıklığı ile yanaştı, tsmet'in
yakasını bırakmıyor. Şimdi odasından da çıkmıyor. İsmet bunu müşavir tayin etti.
Yevmiye vermeye de başlamış. Bana da söylemiyor. Hey'et i murahhasa çiftliktir,
keyfi gibi kullanıyor. Ne diye kandırdı bilmem. Bu sadedil İsmet Yahudi'nin
dolabına girdi. Derken Hahambaşını soframıza da aldı. Bu vakte kadar sesimi
çıkarmamıştım.
İsmet'e dedim ki : Bu yahudi de başımıza nerden çıktı? Senin böyle bir yahudi
ile laubali görünmen haysiyetini ve Türk Milletinin, hey'etinin haysiyetini
kırar. Bu kadar yüz verme! Hiç olmazsa herkesin içinde yüz ver-
I
me! Bana kızdı.
Herif derken azdıkça azdı. Hey'etten şuna buna herkesin içinde kumanda ediyor.
Benim önüme geçip önüm-dt yürüyor. İhtimal İsmet benim sözlerimi ona söyledi.
Fakat ben durur muyum? Zaten yahudileri hiç sevmem. Hahama önüme geçtiği vakit
hakaret ettim ve kolundan tutup arkama çektim. Bir daha burada yürü! dedim. Bunu
otelde holde yaptım. Herkes gördü. Herif bitti. Bir daha önüme geçmek değil, ben
varken lsmet'in yanma bile yaklaşmadı. Bunu esasen İsmet yapacaktı. Hadi beni
çrkemiyor, bir yahudiye hakaret ettiriyor, ama düşünmüyor ki, bu işte benim
şahsım değil, mevküm de var. Bir Türk Nazırı ve delegesiyim. Bu mevkü yahudinin
pis aya-
170
KADİR HISIROÖLU
ğma çiğnetmese ya... Adam, o'nun böyle şeyler umurunda mı? Yahudi ile kimbilir
nesi var?
Ismet'e tekrar dedim: Bu bir yahudidir. Yahudiler çok âdi şeylerdir. Bunun
kimbilir ne fena işleri vardır? Bun dan bir hayır bekleme!.. O'nun tanıdığı
muhit yahudî sarraf âlemidir. Bunun gayesi imtiyaz gibi bir para dalevere-sîdir.
Kendini küçük düşürme! Hele bu herifi yemekte istemem. Yahut ben ayrı sofraya
çekilirim. Yine dinlemedi. Başka sofraya geçtim. O vakit yahudiyi sofradan
yolladı. Yemek yerken kendi samimiyet muhitimizdeyiz diye gayretle düşünmeden
bir lâf kaçıracağız, yahudi derhal düşmanlara yetiştirecek. Aramızda bulunduğunu
herkese göstererek para dalaveresini yürütecek.
Hahambaşı îsmet'e bütün İngiliz ve Fransız ricalini tanıdığını hepsi ahbabı
olduğunu işleri istediği gibi yaptıracağını söylüyormuş. Tabiî İngiliz, Fransız
ve İtalyan delegelerine de îsmet avcunda olduğunu söylüyordu. Derken dediğim
oldu. Bizim hahambaşı tsmet'ten İzmirde bir imtiyaz, istikraz işi, daha türlü
para dolabı istemiş. Ni hayet Washington sefirliğini de istemiş, Lozan muhitinde
dolaşıyor. Herkese İsmet teklifsiz ahbabımdır, sözümden dışarı çıkmaz. Diyormuş.
Haberi aldım. Ismet'e «gördün mü?» dedim. Cevap yok. «Kov bu herifi'..» Dedim.
îsmet bu imtiyaz ve emsali işleri bana söylememişti»154
(254) Dr. Rıza NUR — a .g. e. sh. 1081-83 Yalnız Hayim Naum değil, yine eski bir
Osmanlı teb'ası olan Metr Balem adlı yahudinin de Lozan'da İtalyan Hey'etinin
mücaviri olarak ortaya çıkıp Türkiye aleyhine nasıl çalıştığını ibret ve
dehşetle nakleden Dr. Rıza NUR, bu husus-:taki tafsilâtını şu satırlarla
bitirmektedir:
.işte Türkün ekmeği ile beslen<;n ecnebî unsurlarla
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mi?
2TA
Halbuki Rıza Nur'un bahsettiği bu «iktisadî menfaatler» Hayim Naum'un hakiki
emel ve faaliyetini örtmek için baş vurduğu bir taktikti. Şöyle ki:
Evvelce bir vesile ile Lord Gürzon'un «M u k a d-d e s Emanetler» den söz
açtığını, buna karşı İnönü'nün sert bir cevap vererek bunlann Haüfe'nin
muhafazasına tevdi edilmiş bulunduğunu ve böylesine dinî bir mes'ele üzerine
burda bir müzakere açılmasına İslâm Ale-mi'nin tahammül edemiyeceğini ileri
sürdüğünü bildirmiştik. Lord Gürzon'un bu beyanı hakikatte, Türk idarecilerinin
Hilâfeti muhafaza edip etmemek hususundaki karar ve hissiyatlarını yoklamaktan
ibaretti. Nitekim Türkiye* den kendisine ulaşan haberler de M. Kemâl Paşa'nın
İnönü'ye muvazi olarak Hilâfeti göklere çıkardığını daha emin bir tâbirle
söylemek gerekirse Halife olmak istediğini göstermekteydi. İşte bunu kabul
etmek istemiyen
marifeti!.. Mel'unlar... Yezidler... Türk'e ders, dersf... Maateessüf evvelce
zikrettiğim gibi bu adam sulhden sonra defaatle Ankara'ya gelmiş, imtiyaz ve
para işleri halletmiş, paralar kazanmış, rüşvetler vermiş, bizimkilerden itibar
görmüştür. Hâlâ Paris Sefarethanemizin en im tiyazlı ziyaretçilerindendir. Sefir
Fethi'nin baş ahbapları yahudi Menâşe bu Salem, ermeni Devlet Efendidir. Zan_
nımca oradan haberler alıp Fransız ve İtalyanlara götürüyorlar. İnsan böyle
vak'alarin şahidi olup da sonra da bunları görünce me'yus oluyor... Böyle şey,
duygusu bitmiş, yani batacak milletlerde olur. Acı, ye's verici şey... Şu Salem
vaktiyle Talât'ın en baş dostu ve sırdaşı idi. Devletin en mühim işlerini ona
danışırdı. O'da tabii frenk-lere haber verirdi. îşte herif karşımıza İtalyan
Müşaviri olarak çıkmıştır. Bu zavallı milletin ciğerini böyle dost sıfatında
nice kurtlar yemiştir.» (bakz: Dr. Rıza NUR — a. g. e. sh 1096)
272
KADİR MISIROÛLU
lyord Gürzon, Lozan'da İsmet Paşa'nın müşaviri sıfatını hâiz bulunan Hayim Naum
Efendi'yi çağırarak daha önceki taahhütlere uygun olarak Hilâfet ilga edilmediği
tak dirde sulhun gerçekleşemiyeceğini söylemiştir. Esasen bu mes'eîe ile öteden
beri meşgul bulunan "'5b Hayim Naum Efendi, İsmet Paşa'yla L*ord Gürzon arasında
bu mes'ele etrafındaki haberleri getirip götürmek suretiyle ciddî bir gayret
sarfetmişti. Onun İsmet Paşa'yla çevirdiği dolaplardan habersiz olan Dr. Rıza
Nur yukarıya alınan satırlarında açıkça görüldüğü üzere bu münasebetlerden
rahatsız olduğunu, ancak O'nun Hilâfet gibi mühim bir mes'elenin pazarlığıyla
değil de, bir imtiyaz, koparmak mes'elesiyle meşgul olduğunu zannetmiştir.
Bu pazarlıkta, İsmet Paşa, kat'î bir karara varamadı.
(255) Gafil veya suç ortağı idareciler tar.ıftndan Hayim Naum Efendi 1919
yılında da «Türkiye için faaliyet göstermece üzere, kuzuyu kurda teslim etmek
kabilinden resmen Ame-rikaya gönderilmişti. Hilâfetin ilgasını temin etmek için
Amerikan yahudilsri ile mutabık kalan Hayim Naıt-m îs-tanJbula dönüsünde (8 Mart
1919) gazetecilere şu sahte bcyanr.tı vermişti.
«...Fakat ihtimal bilmezsiniz, ben bundan evvel de memleketime gene bu nevî bir
hizmette daha bulunmuştum. 1915 yılında Osmanlı hükümeti ile İngiltere
hükümetinin arasını bulmak hususunda da bir hizmetim var. O zaman Sadrazam Sait
Halim Paşa, münferit bir sulh yapmak istiyordu. Bunun üzerine,' İngiliz
dostlarım nez-dinde yaptığım teşebbüs neticesinde Dedeagaç'a gönderdikleri bir
diplomatla buradan gönderilen bir diplomat temas ettiler. Fakat (İngilizlerin
şartlan kabul edilemez de recede ağır görüldü. Bu meseleden sonra Almanlar beni.
İtilâf hükümetlerini sevmekle itham ettiler. Talât Paşa da benden bu hususta
izahat istedi.,.»
LOZAN ZAFLR MJ. HEZİMET Mİ?
273
Çünkü Türkiye'den ayrılmadan önceki havanın Hilâfeti muhafaza etmek
istikametinde olduğunu henüz unutmamış ti. Hattâ hareketinden bir kaç gün evvel,
şefi M. Kemal Paşa'nın Meclis'de Hilâfeti göklere çıkaran uzun hitabesi halâ
kulaklarında çınlıyordu.
Bu yüzden bu pazarlığı O'nunla bitiremeyen Hayim Naum Efendi, İnönü'den evvel
Türkiye'ye geldi ve bu sırada izmir'de toplanan « 1 k t i s a d Kongresi» ne
katılmak üzere muhtelif şehir ve kasabalara uğraya uğraya seyahat eden M. Kemal
Paşa, her yerde Hilâfeti methediyor ve bir «H a 1 i f e Namzedi» gibi konuşmalar
yapıyordu. -56 Meselâ tam lx>rd Gürzön'un Lozan'ı terket-tıği gün olan 4 Şubatta
Balıkesir'deki Paşa Camii Şerifinde yukarıda nakledilmiş olan hutbeyi irad
etmiştir.
Fakat İzmir'de kendisine mülâki olan Hâyim Naum Efendi'den İngilizlerin Hilâfet
hakkındaki kararlarını öğrenen M. Kemal Paşa, takip etmekte olduğu «H i 1 â -f e
t S i y a s e t i» ni söktüremiyeceğini anlayınca rota değiştirdi. Evvelâ
iktisad kongresinde -ST Hilâfet'e hücum eden bir konuşma yaparak yeni
siyasetinin ilk işaretini vermiş oldu. '5I
f25G). Fazla bilgi için bütün bu konuşmaları bir,araya toplayan ve resmen
neşredilmiş bulunan şu kitaba bakınız: Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, İzmir
Yollarında (Mat. büat Müdüriyet -i Umumiyesi neşriyatından) Ankara 1333
<257) Bir *;ok ehemmiyetli münakaşalara sahne olan «İzmir İktisad Kongresi» nde
alınan en ehemmiyetli karar, ilk defa teklif edilen «Lâtin Hurufattı nın kafi
bir surette reddi olmuştur.
(258) Bu uzun konuşma için bakz: Gazi Paşa İzmir Yollarında — Ankara 1339 sn.
102 vd. Bu konuşmadan takdim
F: 18
274 KADJR MI3IROÖLU
îddiaya göre Hayim Naum Efendi'ye Lord Gürzon'a. verilmek üzere «yazılı bir
taahhüd» de de bulunulmuştur. Fakat buna hacet yok ki, bu yeni karar üzerine,
henüz sulh olmadığı halde asker, «yorgun olduğu» ileri sürülerek terhis
edilmiştir*59. Bunun' manas; mukavemetten vaz geçip itaat edileceğine ı*iair
fiili bir teminat vermekten başka bir şey değildi.
Bundan sonra izmir'den ayrılan M. Kemal Paşa 13 Şubat'ta Lozan'dan dönen İnönü
île Eskişehir'de birleşerek trenle Ankara'ya gidene kadar o'ndan da bu
pazarlığın mütemmim malûmatını almıştır.
Ankara'da olup bitenleri sezen «İkinci Grup» un Mecliste nasıl bir millî feveran
gösterdikleri ilerde anlatılmıştır. M. Kemal Paşa, kasden çıktığı Anarolu
seyahatinde sulh müzakerelerinden bahsederek Lörd Gürzon'a işaretler vermiştir.

eylediğimiz şu bir tek cümle bile onun menfî mahiyetini anlatmaya kâfidir:
«... Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Rumlar sapanlarına yapışmışlar, muhafaza-i
meVfcudiyet etmişler, kuvvetlenmişler, bizim milletimi?: de böyle fâtihlerin
arkasında serserilik etmiş, ve kendi yurdunda çalışmamış olmasından nâşi birgün
onlara karşı mağlûp olmuştur...» (a. g. e., sh. 108)
(259) Ali İhsan SABİS — a. g. e. sh. 358
(260) Vagonda kendisine sorulan suallere karşı Mustafa Kemal' Paşa şu izahı
verdi: «Mukabil Sulh Projemiz, Hey"ct-i Murahhasımızın Laıfsanne'daki
son teklifleri dâirfisin-dedir; gizli celselerde bir takım beyanatta
bulunanlar oldu, nihayet ben Meclise gittim; dedim ki; •
— Efendiler!. Ne İstiyorsunuz? Karaağaç, Musul vesaire için harp mi edelim?
Millet harpten usanmıştır. Takati kalmamıştır. Harp edemeyiz. Milleti harbe
sürüklemek için pek hayati, son derece mühim mea'elele'rin.
Hilâfet'in ilgasını en şeytanî tavassutlarla te'ınin eden Hahambaşı HAYIM NAUM
— İnönü'nün müşavirliğinden, Nâsır'tn rtüşavirliğine — Türk Milletinin tarih
boyunca mâruz kaldığı en mîihlik felâketlerin baş tertipçisi YAHUDt'nin sembolik
bir tipi olan Mayim Naum Efendi, Hilâfetin ilgasına muvaffak olduğu İçin en
ehemmiyetli Hahambas,ılık olan «Mısır Hahambnşılığı»na terfi ettirilmiştir.
İslâm Âleminde Türkiye'den sonra gelen bir mevkii olan Mısır'da vefatına kadar
«Nasır» in müşavirliğinde ifsad ve idlâline devam imkânı bulabilmiştir.
276
KADİR
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mı?
277
Varılan anlaşma üzerine yeniden davet edilen murahhaslarla Lozan Konferansının
ikinci devresi başlamış ve gayet kısa sürmüştür. Burada varılan neticelerin
zahiri plânı arkasında gizli bir anlaşma yapılmıştır kit başta Hilafetin
İlgası» olmak üzere-81 bütün inki-j hamlelerini muhtevidir. Bu anlaşma halen
Londrada ı
«Beaverbrook Faundation»
adlı ilim ve araştırma vakfında Lord Gürzoa'un evrakı arasında mahfuzdur. Ancak
bunun İngiliz, siyasetinim hale ve istikbale ait menfaatleri icabınca hiç
kimseye gösterilemeyeceği şahsen bize karşı bile ifade edilmiştir. Bu an İaşma
metninin siyasî kanaatlerinden emin bulunulan bazı
mevzubahs olması lâzımdır...» (b. Ali İhsan SABİS —• a. g. e. sh. 366). Acaba M.
Kemal Paşa, gizli celsede söylediği bu sözleri Konya'da niçin alenen
tekrarlıyordu?. Doğrusu tetkike değer bir husus!...
(261) Hayim Naum Efendinin «Hilâfetle karcı oynadığı bu;; meş/um,
role, M. Kemal Paşa kayırılmak ve sırf İsmet' Paşa'ya. yüklenilmek suretiyle
de olsa Rauf Orbay'm bah-J si geçen hatıratında da temas edilmektedir:
« — İsmet Paşa anlaşıldığına göre, Lozanda ingilU-lerle bir nevi gizil ara
buluculuk rolü oynayan, îstanbulunı Haharnbaşısı Hayim Naum Efendinin
telkinleriyle, «Hilâfetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiyede devamına,
müsaade edilmeyip derhal atılması lüzumu» fikrini ta-mamiylc benimsemiş
bulunuyordu.
Peki, ya dört beş ay önceki «Hilâfete bağlılık, hattâ Hilafetin
kuvvetlendirilmesi» düşünce ve kanaati ve bu yoldaki kat'I ifadeler ve
İslâm Alemine bunun duyuru!-a ması hususundaki telâş ve heyecan ne olmuştu?»
(bakz. Feridun KANDEMÎR — a. g. e. sh. 96, 97
Bu husus. ,daha sert bir dille, bir çok kereler batıp-çıkmış olan «Büyük Doğu»
Dergisinin hemen her seri-î sinde yer aldığı halde İnönü, bütün bunları dâima
duy-manıazlıktan gelmiştir. Bu sükûta Ükkati çekmemiz üze-
îngiliz yazarlarına gösterilmiş olduğu anlaşılmaktadır.-0' Her ne hal ise biz
konferansın bu ikinci devresine ait kronolojik malumatı da hulâsa ederek bu
bahse bir son verelim.
Lozan Konferansının Birinci Devresinin dağılmasına sebep olan son celse 4 Şubat
1923 de saat 17 yi 25 geçe Boriva Otelinde yapılmıştı. Musul mes'elesinin 12 ay
içinde iki tarafça halledilmezse Milletler Cemiyetine arzı, borçlar meselesinin
6 ayda yeniden tetkiki teklif edildi. Kapitülâsyonlar mevzuunda da Moutanya'nırı
(İtalya) formülünü kabule yaklaşıldı. Fakat Lord Gürzon bir sinir harbine karar
vermiş olduğu için hiçbir anlaşma mümkün oi-nıadı. Ve aynı gün saaı 19,15 de
Lord Gürzon'un treni Lo-zından hareket etti. Bu suretle 88 gün dürmüş olan
konferans hiçbir netice alınmadan dağılmış oldu. Murahhaslar memleketlerine
dönmeye başladılar. Bundan sonra Türk heyetinin Türkiyeye avdetiyle Mecliste
Lozan mevzuunda görüşmeler başladı. Bunları alâkalı bahiste bulacaksınız. Lord
Gürzon gidersem bir daha dönmem dediği halde kon-
(262)
rine, bize cevap veren mahut Ulus Gazetesi Yazarı «İnönü şahsı için kimseye
karşılık vermeye tenezzül etmez!...» (bakz. Cihat AKÇAKAYAMOGLU — a.g.t. Ulu»
Gazetesi 2 Maıt 1966 tarihli-nüsha) gibi bir mugalâtaya baş-vuşmuştur. Acaba
o'nun bundan sadece bir kaç ay önce, Partisinin kongresinde ' tuttuğu kimselere
muhalif kalan gençlerin üzerine yürüyüşünü gösteren manidar fotoğrafını çok
insaflı (!.) Ulus yazarı görmemiş midir? Yoksa ten-kidlere mukabelenin «bedeni»
si ile «medenî» st arasındaki farka işaretle «bedenî» mukabeleye keşfi zor bir
kemal ifadesi bıâfe edip yine de İnönü'ye hak mı verecektir, bilmek isterdim.
Meselâ «Leonard Mosley»in «The End of and Epoch» (Bir Devrin Sonu) adlı eseri
bunlardan biridir.
ZAFER III, HEZİMET Mİ?
27»

Kıraldan fazla kıralci garp taraftarı Türk müşahhasları... Şapka.


nm kabulünden çok önce hiç bir mecburiyet olmadan silindir şapka.
laruu giymiş olarak muahedeyi imzaya giderlerken...
feransı yeniden toplantıya davet edenlerden biri de yine kendisi oldu.
Bu ikinci devre hakkındaki kronolojik malumatı da kısaca dere edelim.
8 Mart 1923 alâkalı devletlere Ankaraca uzun bir nota gönderildi.
28 Mart 1923: Cevabî nota alındı.
23 Nisan 1923: İkinci Lozan konferansı açıldı, ln-giltereyi artık Lord
Gürzon değil, Sir Horace Rumbolt temsil ediyordu. Fransa'yı General
Peüe, İtalya'yı Mon-ianya temsil ediyorlardı.
24 Nisan 1923: Bazı meselelerde karara varıldı. Meriç, Suriye ve Irak
hududu, ikinci encümen toplantısi-Düyûn-u Umumiye* demir yollan v.s.
25 Nisan 1923: Üçüncü Komisyon toplantısı oldu. Meis Adası mevzuu
görüşüldü.
26 Nisan 1923: Muahedenâme projesinin münakaşası yapıldı.
a — Sulh .hali Otat'î" olarak yerleşecektir. Yunan sınırı tekrar
değişecektir.
b — Meis Adasını almak teklifimiz reddedildi.
27 Nisan 1923: Kapitülâsyonlar ve mezarlıklar meseleleri ele alındı.
28 Nisan 1923: Muahedenâme projesi münakaşasına, devam edildi.
.
1 Mayıs 1923: Muhaceret, ikâmet iktisadî ve hukukî meseleler görüşüldü.
2 Mayıs 1923: İkinci Ercümende Düyun-u Umumiye incelendi.
3 Mayıs 1923: Ecnebilere tatbik edilecek usule dâir irıukavelenâme incelendi.
7 Mayıs 1923: Kuponlar meselesi..
8 Mayıs 1923: Türkiye hududu!. 10 Mayıs 1923: Ticarî mukaveleli Mayıs 1923: 109
uncu madde görüşüldü..
16 Mayıs 1923: Muahedenâmenin umumî olarak münakaşası yapıldı.
19 Mayıs 1923: Evvelki müzakereye devam edildi."
280
KADİR MISIROOLU
26 Mayıe 1923: Yine muahede lâyihasının münakaşasına devam edildi.
28 Mayıs 1923: Tamirat Tazminat Mes'elesi..
31 Mayıs 1923: Muahedenâme projesinin tetkiki..
4 Haziran 1923: Aynı mes'eleye devam edildi.
26 Haziran 1923: Aynı meseleye devam edildi.
3 Temmuz 1923: Muahedenâme lâyihasının münakaşası yapıldı.
12 Temmuz 1923: Aynı meseleye devam edildi.
17 - 18 Temmuz 1923: Aynı meseleye devam edildi.
24 Temmuz 1923 Muahede imzalandı. Türk hükümeti adana Jnönü, Dr. Rıza Nur ve
Hasan Saka, İtilâf devletleri adına da şu zevat imza koydular: Horace Kumbolt,
Pelle, Garroni, Uçiyai, Montanya Venizelos, Kaklamanos. Diamandi, Konçesko,
Lozan Muahedenâmesinin imza edildiği üniversite binası (Palais de Rumine)
Lozan Muahedenâmesi devletlerin tasdiki dolayısıy-le 16 Ağustos, 1924'te
meriyete girdi. Şimdi varılan neticeye bir göz atarak, kayıplarımızı kısaca
tahlil edelim.
LOZAN ZAFER Mi, HEZİMET Mİ?
231
VARILAN NETİCELERİN TAHLİLİ
Lozan Muahadenâmesinin değerlendirilmesinde evvelce dere edilmiş bulunan «M i s
a k-ı Millî» esas alındığında ortaya çıkan kayıplarımızı iki grupta toplamak
mümkündür.
a) Maddî Kayıplarımız (Bunlar tafsilatiyls ikinci cildde ele
alınmıştır.
b) Manevi kayıplarımız (Bunlar da üçüncü cildde tafsil ve münakaşa
edilmiştir.
A) MADDİ KAY1PLAKIMIZ :
1 — MUSUL
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekenâmesinin imzası ânında Ordumuzun fi'len bulunduğu
ric.'at noktalan Mi-s>ak"i Millîmizin birinci maddesine göre maddî hudutlarımızı
teşkil eden bir esas oîarak kabul edilmiştir. Buna nazaran Musul'un bu tarihte
düşman işgali askeriyesi altına girmemiş olduğu hatırlanırsa burasının Misak-ı
Milliye dahil yerlerden biri olduğu meydana çıkar. Nitekim Lozan müzakerelerinde
Musul hakkındaki Türk tezi de bu istikamette ortaya çıkmıştı. Fakat ' Lozan
Muahedenâmesinin 3. Maddesi Musul'un Türk hudutları içine alınmasını temin
edememiş, bu meş'elenin o zaman bugünkü Bir leşmiş Milletlerin yerine faaliyet
gösteren «Cemiyeti Akvam» da görüşülmek üzere taıik edilmişti. Türk Irak hududu,
muahedenin mer'iyete vaz'ı tarihini takip eden ilk dokuz ay içinde sulhen tayin
ve tesbit edilemediği takdirde meseleye Cemiyeti Akvam el koyacaktı Halbuki
Lozan'da en çetin mücadelelere hedef teşkil eden Musul meselesinin Cemiyeti
Akvama havaie edilmesi da-
2S2
KADİR MIMROOLU
vanın daha o zaman bizim için kaybı mânâsım ifade etmekteydi. Çünkü nihayet rey
ekseriyetiyle kaderi taayyün edecek bulunan Musul için Cemiyeti Akvamın âzası
bulunan devletlerden hiç birinin İngiltere muvacehesinde Türkiye'yi
desteklemelerine imkân yoktu. Bunun siyasî, iktisadî ve hattâ dinî sebep ve
saikleri izahtan varestedir. Nitekim ihtilâf Cemiyeti Akvam safhasında da bu
tarzda cereyan etmiş ve Musul bir İngiliz Mandası olan Irak'a bırakılmıştır.
Eğer Musul'a müteallik Türk - İngiliz ihtilâfı Lozan'da kat'î olarak halledilmek
cihetine gidilseydi halledilemediği takdirde bütün meselelere şamil olan sulh
muallel kalacağı için bu sırada harp taraftarlarını iş bağından uzaklaştırmış
bulunan İngiliz Efkârı Umumi-yesinin baskısı altında bulunacak olan İngiliz
murahhasları; daha ziyade bir feragat ve fedakârlığa zorlanabilirlerdi. Halbuki
sulh, Musul meselesi muallel kalmak şartıyla bir kere tahakkuk ettikten sonra
Musul meselesinin kaderiyle sulhun kaderi tefrik edilmiş ve mesele Harb ı
Umumîye iştirak «tmiş bütün milletleri alakadar etmek vasfından çıkarılarak
sadece Türkiye - İngiltere meselesi haline ifrağ edilmiş bulunduğundan daha o
zaman kaybedilmiş demekti.
Bunun yanısıra şu acı gerçeği de belirtmek isterim ki, İngiliz devleti Musul'un
arazisinden ziyade petrollerine talip bulunduğundan, petroller üzerinde sağlam
bir anlaşma yapmak suretiyle arazinin Türkiye'ye terkini Baş-murahhas'ı Lord
Güraon'a emretmiş bulunuyordu. Bu hususu hatıratında sarahaten ifade eden Lord
Gürzon'a İngiliz Başvekili tarafından verilen kat'î emri evvelce bilmü-nasebe
zikretmiştik. Türk Murahhas Heyetinin Lord Gür-zon tarafından bu suretle oyuna
getirilmesi bugün içinde bulunduğumuz iktisadî buhrana temel teşkil etmiştir.
Çün-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?'
283
kü Musul'a sahip bir Türkiye bugün 35 milyon nüfusu besleyemez ve yüzbinlerce
evlâdını yâdellerde sokak çöpçülüğüne kadar çeşitli süfli ve ağır işleri görmek
üzere dışarıya göndermek mecburiyetiyle karşılaşmazdı.
Cemiyeti Akvamın Musul Meselesine getirdiği hal şekli, Musul Petrollerinden
Türkiyeye yirmi beş sene müddetle ve sadece yüzde on gibi cüz'i bir hisse
veriyordu. 1924. yılından bu yana gelmiş ve geçmiş hiç bir hükümet bu cüz i
hisseyi bile almağa muvaffak olamamıştır. Şurada burada siyaset dehâsı olarak
takdim edilen ve Çörçil tarafından bile medhedildiği iddia edilen İsmet Paşa
gerek hükümet reisi ve gerekse Devlet Reisi sıfatiyle bu yirmi beş yılm birinci
derecede mes'ul adamlarından birisidir. Irak gibi nihayet bir müddet sonra
İngiliz Devlelini topraklarından koğabilmiş bir manda kadar bile " celâdet
gösteremiyerek Cemiyeti Akvamın tasvib ettiği bu cüzi hakkı bile alamamakla
siyaset dâhiliği ne derece kabili teliftir?... Burada hemen şunu da ilâve etmek
gerektir ki, bir «manda statüsü» ile İngiliz idaresine girmiş bulunan Irak bi-'
Ie; nihayet kısa bir müddet sonra İngilizlerin Petrol de dahil olmak üzere bütün
Irak Arazisi üzerindeki hak ve imtiyazlarım redde muktedir olabildiğine nazaran
asıl mes'-ele Musul'un arazi olarak kurtarılmasıydı. Petrollerin tamamı bile
İngilizlere verilmiş olsaydı bir müddet sonra bunun reddi mümkündü. Halbuki
hudut tashihi kolay kolay tahakkuk edebilecek bir hadise değildir. Nitekim Lord
Gürzon'un sözleri de İngiltere'nin Musul arazisinden ziyade, petrollere talip
bulunduğu göstermektedir.
Bu hakikati kavrayamayan, bizim kerameti kendinden menkul, Lozan Kahramanımız
(!) Musulu daima petrolleriyle birlikte ve hiçbir tavize yaklaşmadan müdafaa
etmiştir. Bu da Onun neyin mümkün, neyin gayn mümkün
284
KADİR MI9IHOÖL.U
olduğunu kavramaktaki aczini gösteren bir delildir. Filhakika İsmet Paşa kendisi
de böyle bir Konferansta bulunmak için hiç bir liyakata sahip bulunmadığını bu
teklifle karşılaştığı zaman peşinen itiraf etmiştir. Evvelce bir jnüasebetle
kâfi derecede belirtmiş olduğumuz üzere bu hususu sarahaten ifade eden M.Kemal
p?şa nutkunda onun özür dileyerek gitmek istemediğini, fakat bu teklifin bir
emir olduğunu anlayınca, askerî disiplin mantalitesi icabı kabul ettiğini beyan
etmektedir. Anlaşılıyor ki zafer elde edilmiş olduğu cihetle, M. Kemal Paşa da
sulh şeraitinin kolaylıkla tahakkuk edeceğini zannediyordu. Filhakika hiçbir
diplomatik tecrübesi olmayan, lisan bilmeyen ve hatta kulakları bile doğru
işitemiyen tsmet Paşa gibi M. Kemal Paşa da her şeyden önce askerdiler.
Petrol mevzuunda daha acı gerçekler de mevcuddur. Yerimizin darlığı sebebiyle
bunlara kısaca temas edelim:
a) Musul Petrollerinin ekserisi Sultan Hamid ahfadına aitti. Bunun sebebi
Osmanlı toprakları" dahilinde herhangi bir yerde petrol zuhur ettiği zaman,
ecnebi devletlerin; petrol sahasını şahsi mülkiyetleri haline getirmek
maksadıyle, arazi sahiplerine fahiş meblâğlar teklif edip buralarını satın
almalarından doğacak mahzuru bertaraf için, Saltan Hamid'in; böyle yerleri
şahsen satın alma cihetine gitmesidir. Filistin için de burasının Yahudilere
intikalini önlemek maksadıyla ayni şekilde hareket ettiği malûmdur.
Devletlerarası ihtilâflarda şahsî hakların devletlere nazaran daha fazla
korunması hukukî bir kaide olduğundan, Türkiye; Musulu kaybetse bile, oradaki
şahsî hakların baki kalacağı muhakkaktı. Fakat her biri bir düşman emelinin kör
bir aleti halinde icrayı hükümet eden İttihatçılar Saltan Hamid merhumun hal'ini
müteakip bu &ı aziyi millileştirerek oraların şahsi hukuka müteallik temi
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Ut?
285
natlardan da mahrum kalmasına sebep oldular. Bu husus Musuldaki haklarımızın
ziyaı kadar, Filistin arazisinin ya-hudi hakimiyetine geçmesinde de çok
ehemmiyetli bir sebep teşkil etmiştir.
b) Musul Petrolleri üzerinde bir takım hak ve imtiyazlar tesis etmek emeli,
İngilizlere münhasır değildi. Onlarla umumiyetle rekabet halinde bulunan
Amerikan Petrol Şirketlerinin mümessilleri de bu hususta bir şeyler elde
edebilmek için Lozana gelmiş bulunuyorlardı. Musul Mes'elesinin hallinde
Amerikan Petrolcülerinin İngiliz'era karşı kullanılması da mümkündü. Bu suretle
Musul Petrollerini Amerikan Petrol şirketlerine kaptırmaktan içtinap edecek olan
İngilizler, Musulun arazisi üzerinde taviz-kâr davranabilirlerdi. İnönü bu
imkânı da kullanmasını be-cerememiştir.
2 — BATI TRAKYA : .
Misakı Millîye dahil olup kurtanlamayan vatan parçalarından biri de Batı
Trakyadır. Halbuki İstiklâl Mücadelesine Batı Trakya Anadoludan daha. evvel
başlamış ve müstakil bir Hükümet kurmağa dahi muvaffak olmuştu. Bu gerçek ve
Batı Trakya Türklerinin Yunan hakimiyetinden kurtulmak için giriştikleri kanlı
mücadele nazarı itibara alınmadan Batı Trakya feda edilmiştir, tsmet Paşa bu
tüvizi vermenin karşılığında da hiç bir şey alamadığı gibi Batı Trakyayı Vatan
hudutları haricinde bırakırken mantıkî bir hudut çizmeğe bile muvaffak
olamamıştır. . Istan-buldan 94 yıl evvel fethedilen ve 1453 yıbna kadar
Devletimizin başşehirliğini yapan Edirneye trenle girenler Yunan toprağından
geçmek mecburiyetinde kalmaktadırlar.. ¦Gerçekten Edirneye beş kilometre
mesafede bulunan «Ka-
286
KADİR MISIROGLU
raağaç» tren İstasyonuna Yunan toprağını çiğnemede» geçmek mümkün değildir.
Bu istasyonu temin edebilmek bile Yunanlıların mâkul ve makbul bir harp
tazminatı ödemelerinden muaf tutulmaları suretiyle mümkün olabilmiştir, îsmet
Pa«s» Konferansın meşhur tabiri ile «T a-mirat ve Tazminat Bedeli» nden
feragati bizzat «Büyük bir fedakârlık» olarak ifade etmiştir.70" İstanbul Rum
ekalliyetine karşılık tutulan Batı Trakya Türklüğü, Lozan Muahedenamesinde bir
fasıl teşkil eden «Ekalliyetlerin Himayesi» serlevhaîr bölümde yer-alan
hakların hiç birinden bugüne kadar istifade edememiştir. Her gün hudutlarımızdan
vatana iltica eden birçok Batı Trakyalıya mukabil İstanbul Kumlarından Yuna-
nistana iltica teşebbüsünde bulunan bir tek ferd çıkmış., mıdır? Bu keyfiyet
Batı Trakya Türk Ekalliyeti ile istanbul Rum Ekalliyetinin tâbi oldukları
şeraitin mütekabil ve müsavi olmadığını aşikâr bir surette isbat etmektedir.
İstanbul Rumları; bazı siyasi sebeplerle vatan dışı edilmek, istenildikleri
zaman bile, gitmemek için çalmadık kapı, ko-parmadık yaygara bırakmamaktadırlar.
Ekalliyetlerin Himayesine müteallik maddeler mütekabil olarak tatbik edilmek
lâzım geldiği halde, Lozan'ın tatbikatı esnasında dahi. Yunanistana karşı acze
düşülmüştür. Binaenaleyh İsmet Paşa ve hempalarına Lozan'ın tahakkuku kadar
tatbikatından da hesap sormak Türk Milleti için tabii bir haktır..
3) HALEP :
Mondros Mütarekenamesi imza edildiği anda Ordumuz Halebin kırk kilometre
güneyindeki Nibil'de bulun--
. (262) Bkz. Ali Naci Karacan; Lozan Konferansı ve İsmet Pa--şa - istanbul,
1944, sayfa: 396.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mt?
28T
jnaktaydı. Binaenaleyh Misakı Milliye nazaran Suriye hududumuz Halebin kırk
kilometre güneyinden geçmek iktiza ederdi. Esasen bu mıntıka ırk itibariyle de
galip ekseriyeti Türkmen olan insanlarla meskûndu. Fransızlar evvelce
anlatıldığı üzere Ankara Hükümeti henüz katı bir zafer kazanmamış iken sırf
Maraş ve Ayıntap havalisindeki Kuvayı Milliye hareketlerine boyun eğip,
İskenderun hariç bugünkü hududumuzu kabule rıza göstererek «Ankara itiJâf
namesi» ııi imzalamışlardı. Bu Fransız hareketinin âmillerinden biri de hiç
şüphesiz Fransız - İngiliz rekabeti idi. Ankara Hükümetini tamamen İngiliz
nüfuzuna düşmeden bu tâvizle tatmin edip Türk - Fransız dostluğuna imale etmek
maksadı da varid-dı. Bu hudut, halen de devam eden şekliyle gayet anormaldir.
Zira Dünyanın hiç bir yerinde tren yolunun hudut olarak tayin ve tesbiti
görülmemiştir. Ancak o zaman henüz kat'î bir zafer kazanmamış bulunan Ankara
için bu kazanç da makul ve makbuldü. Fakat Lozanda oraya muzafferen gidildiğine
nazaran daha fazlasını isteyip temin etmek gerekirdi. Madem ki Fransız
politikası bu tavize çok daha önce mecbur kalmıştır, zaferden sonra daha
fazlasını ko-parmalk mümkündü. Üstelik Nibil'e kadar talep edilmesi gereken bu
arazi yukarıda arzeylediğimiz veçhile Misakı Milliye de dahildi. îsmet Paşa
Lozan'da bu hususta hiç bir gayret sarfetmeyerek ancak 1938 yılında kurtanlabi-
len Hatay ve İskenderun için bile bir talep ileri sürmemiştir.
4) BATUM :
İttihatçı güruhunun mübeşşiri olan bir ihanet şebekesinin eseri olarak ortaya
çıkan 93 harbinde kaybettiğimiz vatan parçalarından biri olan Batum için Misakı
Millimizin
2S8
KADİR MISIROÖLU
kabul ettiği esas halkın reyine müracaattır. Birinci Cihaıv. Harbi nihayetinde
Ruslarla imzaladığımız Brest —• Litovsk muahedenamesiyle Anavatana kavuşan
Batum, Rusya'dan, temin edilen cüzi bir yardım mukabilinde Moskova mua
hedenamesiyle tekrar Rusya'ya bırakılırken Misakı Mil-l'nin bu husustaki
sarahati hiç nazarı itibara alınmamıştır. Fakat şu nokta calibi dikkattir ki
Rusya, Brest - Li-tovsk muahedenamesi gereğince bize iade ettiği Batum'u, bundan
iki yıl sonra imza edilen Moskova muahedenamesiyle ele geçirdiği fırsatı
değerlendirerek geri alabildiği halde Lozan müzakerelerinde tarafımızdan buna
mümasil bir gayret gösterilmemiştir. Halbuki 1918-1920 arasındaki
değişikliklerden daha büyük bir mana ve ehemmiyet ifade eden değişiklikler 1920
1924 arasında ortaya çıkmıştır. Rus yardımının ne korkunç hilelerle-'13 ortaya
çıktığına dair burada bir tafsilat vermeye imkân olmamakla beraber Lozan
muahedenamesinin akdi sırasında Îngiliz-Rus husumetinden istifade edilmek
suretiyle Batum'un kurtarılması için bir gayret göstermek asgari bir diplomatlık
ve vatanseverlik icabı değil miydi? İhtimal ismet Paşa bunların her ikisinden de
mahrum idi ki, onun Lozan zabıtnamelerinde Batum için sarfedilmiş bir cümlesine
rastlamak mümkün olmamaktadır.
Bugünkü vatan hudutlarının «değişmez» olduğunu sanan ve bu hususta zuhur eden
bütün fırsatları kaybeden sahte Lozan kahramam'nm telkin ve tesis eylediği dişi
ve âciz siyasetten kurtulacağımız günler ne zaman gelecektir!.
. ' -
(263) Millî Mücadele esnasındaki Rus yardımının nasıl bir mos-kof hilesi
olduğunu bütün tafsilâtı ile öğrenmek için bkz, Kadir MISIROÛLU — Moskof
Mezalimi, İstanbul, 1970,. sh: 296 ve mtit.
LOXAN ZAFKR Mt. HEZİMET Mİ»
289
5) ADALAR VE KIBRIS :
93 harbi felâketini atlatabilmek inaksadiyle Saltan Jlamid merhumun
dahiyane bir siyasetle İngiltereyi Rusya'nın karşısına dikerek, onu
Ayestefanos Muahedenamesiyle elde ettiği bütün haklardan mahrum kılması,
ancak Kıbrıs tavizi ile mümkün olabilmişti. Fakat Kıbrıs'ı ingiltere'ye terk
ve ilhak suretiyle değil, kendi «hakkı hükümrânisi» baki kalmak üzere ve
bugünkü tabirle bir askerî üs mahiyetinde, muvakkaten bırakması suretinde
olmuştur. Türkiye İttihatçıların hesapsız hareketleri sonucunda Birinci Cihan
Harbine girince İngiltere tek taraflı olarak Kıbrıs'ı ilhak eylediğini ilân
eylemişti (5 Kasım 1914). Türkiye'nin tanımadığı' bu ilhak kararı Lozan
muahedenamesine kadar muallak kalmıştı. Lozan muahedenamesi, 20 ve 21 inci
maddeleriyle bu ilhakı kabul ve tasdik eylemiştir. Hattâ bu kadarla da
kalmıyarak, orada Türk nüfusunun zamanla azalmasına sebep teşkil edecek bir
şartla tertip edilen bu maddeler Kıbrıs'ın daha o zaman kaybedilmiş bir dava
haline gelmesine sebep teşkil etmişti. Bu şart şuydu: Lozan muahedenamesinin
kabulü ile cradaki Türkler Türk tabiiyetinden çıkıp İngiliz tabüyeti-ue girmiş
oluyorlardı. Ancak isteyenler iki yıl içinde Türk tabiiyetini tercih etmek
hakkını haizdiler. Ancak bu tarihi takip eden 12 ay zarfında Türkiye'ye hicrete
mecburdurlar. Bu madde mucibince yalnız bir defada 20 binden fazla Kıbrıs
Türk'ünün anavatana hicret eylediğini hatırlamak, oradaki Türk nüfusunu azaltmak
için bu maddenin ne kadar zararlı olduğunu göstermeğe kâfi gelse gerektir.
Facia bundan da ibaret kalmamıştır. Bir taraftan Türk nüfusu bu suretle
azaltılırken diğer taraftan da Rumların akın akın Kıbrısa yerleşmelerine
seyirci kalınmış, hattâ bazen de yardım etmek gibi bir ihanet irtikâp
edilmiştir. Şöyle ki,
F: 19
COZAN ZAFER Kİ. HEZİMET MİT
391
2. Cihan Harbinde Yunanistan'ın maruz kaldığı açlık felâketinden kaçan Rumlar,
bizim Ege bölgemiz sahillerine canlarını zor atmışlar ve aylarca izaz ve ikram
edildikten sonra Kıbrısa gidip yerleşmek hususundaki arzuları Türk Hükümetince
is'af olunarak emirlerine tahsis olunan Türk deniz nakil vasıtaları onları Yeşil
Adamıza taşıyıp yerleştirmiştir.
Canlarını kurtarmakla kalmayarak Kıbrıs'a ismet Faşa'nın Sultanî bir otorite ile
hükmettiği bir zamanda, götürüp yerleştirdiğimiz bu Rumlar, bugün Kıbrıs'ı,
bedbaht kardeşlerimiz için bir cehenneme çeviren Türk kanına susamış gerillacı
palikaryaların babalarıdır. Bu suretle bugün nüfus ekseriyetini koz olarak ileri
sürerek Kıbrıs'ı elde etmek mevsimine gelmiş bulunan Yunanistan'a bu müessir
kozu sağlayan İsmet Paşa olmuştur. Bir taraftan oradaki Türk nüfusunu azaltmaya
müncer olacağı muhakkak bulunan, Lozan muahedenamesinin 20 ve 21 rci
maddelerinin sakim tatbikatı, diğer taraftan da açlıktan kaçan Rumların her
türlü izaz ve ikram ile tarafımızdan oraya taşınması bugünkü felâketin kaynağını
teşkil etmiştir. Şimdi Kıbrıs hailesine menş* ve mebde teşkil eden Lozan
muahedenamesinin 20 ve 21 nçi maddelerini beraber okuyalım:
Madde: 20 — Kıbrıs'ın Britanya Hükümeti tarafından 5 Teşrinisani (Kasım) 1914 de
ilân olunan ilhakını Türkiye tanıdığım beyan eder.
Madde: 21 — 5 Teşrinisani (Kasım) 1914 tarihinde Kıbrıs adasında müicmekkin olan
Türk tebeası kanun-j mahallinin tayin ettiği şerait dairesinde İngiltere
tabiiyetini iktisap ve bu yüzden Türk tabiiyetini zayi edeceklerdir. Maahaza
işbu muahedenamenin meyki-i mer'iyete vaz'ın-dan itibaren iki senelik bir müddet
zarfında Türk tabiiye-
tini ihtiyar edebileceklerdir. Bu takdirde hakk-ı hıyarları nı istimal ettikleri
tarihi takip eden on iki ay zarftttda Kıbrıs Adasını terketmeye mecbur
olacaklardır.
İşbu muahedenamenin mevkii meriyete van tarihinde Kıbrıs Adasında mütemekkin
olup da Kanun-i mahallinin tayin ettiği şerait dairesinde vnkubulan müracaat
üzerine tarihi mezfcûrde İngiltere tabiiyetini ihraz etmiş veya etmek üzere
bulunmuş Türk Tebeası dahi bundan dolayı Türk tabiiyetini zayi edeceklerdir.
Şurası mukarrerdir ki Kıbrıs Hükümeti Türk Hükümetinin muvafakati olmaksızın
Türk tabiiyetinden başka bir tabiiyet ihraz etmiş olan kimselere İngiltere
tabiiyetini tefvizden imtina etmek selâhiyetini haiz olacaktır.
îşbu maddelerin yukarıda tafsil ve izah eylediğimiz tarzdan başka türlü
anlaşılmasına imkân yoktur. Kaldı ki Lozan Muahedenamesinin 16. maddesi gayet
umumî bir tabir kullanarak muahedenamede tasrih edilmiş bulunan Türkiye
hudutları haricindeki Adalar ve Araziler üzerindeki hukukumuzdan mutlak
manasiyle feragat eylediğimizi gösterir bir ifade taşımaktadır. Buna göre
muahedede zühul veya herhangi bir sebeple zikredilmeiniş bulunan bir arazi veya
Ada üzerinde dahi Türkiye'nin bir hak iddia etmeyeceği peşinen kabul edilmiştir.
Kıbrıs adasının îngütereye terki aslında Yunanistan'a terki için bir kademe
teşkil etmekte idi. Çünkü İngiliz Efkârı umumiyesi ve diplomatlarının hissiyatı
Rumların le-hindeydi. Burasının Yunanistan'a verilmesi hususunda İngiliz mesul
şahıslarının daha önce Yunan heyetlerine i nr-çî alenen ifade edilmiş
beyanatları bizim gazetelerimizde dahi bir kaç kere yer almıştı.
On iki Adanın İtalya'ya terki de aynı Şekilde zuhur
292
KADİR M1SIUOOI.U
edecek ilk fırsatta Yunanistan'a devri için bir merhale idi. Nitekim İkinci
Cihan Harbinde Alman işgaline uğrayan bu adalar sekenesinin açlıktan vikayesi
maksadiyle Alınanlar tarafından bize teklif edilmiştir. «Y u r d d a Sulh
Cihanda Sulh» gibi dişi bir politika prensibini kudsî bir nass sadakatiyle
benimseyen İsmet Taşa ve devrinin ricali tarafından bu da kabul edilmemiştir.
İkinci Cihan Harbinin lâşe haline getirdiği Yunanistan ise, Türkiye'nin burnunun
dibindeki bu adalara talip ol maktan havf ve endişe etmemiştir. Anlaşılan
Yunanistan'da bizim İsmet Paşa'miz kadar tedbirli ve ferasetli bir kahraman (!)
yoktu ki, onlar; Türkiye'nin kıyılarına bu kadar sokulmakta bir beis gösmediler.
İnsamn hatırına gayrı ihtiyarî, acaba Yunanlılar «Yurdda Sulh Cihanda Sulh» gibi
hümanist bir görüşü hasis millî menfaatlerine tercih edecek kadar manevî bir
tekâmüle erişememişler miydi? Suali gelmektedir
Bu vahim hatalar neticesinde Saroz Körfezinden baş-loyan irili ufaklı adalarla
İskenderun körfezindeki Kıbrıs A.dasına varan bir Yunan stratejik çemberinin
Türk istikbal ve hayatiyetini tehdit etmek tehlikesi ortaya çıkmıştır.
6) HARP TAZMİNATI:
Cihan Tarihi şahittir ki herhangi bir harpte mağlûbiyete uğrayan devletler diğer
tarafa az veya çok bir harp tazminatı öderler. Lozan Konferansında bu mes'ele
nin adi, tamirat ve tazminat bedeli idi. Buradaki tâmirat kelimesinden de
anlaşılacağı üzere Yunan Ordusu Ana-dclumuzun en mâmur kısmı olan Eğe Bölgesinde
tamiri imkânsız facialara sobep olmuştu. Bu faciaların resmî raporlarına ait bir
antoloji mahiyetindeki eserimiz (490) sahi-
L.OZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ? 2Ö3
feyi tecavüz etmiştir.184 Yunan palikaryaları tarafından yakılıp yıkılan evlerin
tahrip edilen Camilerin adedi İsmet Faşa'mn ifadesiyle 300.000 in üstündeydi.
Burran yanı sıra hunharca doğranan hamile ve yaşlı kadınların, mazlum çocukların
ve piri fani ihtiyarların mâruz kaldıkları şenaatler her türlü tahmini
aşmaktaydı. Kur'anı Kerimleri yerlerde süründürmek, bakirelerin ırzlarına
tasaddi eylemek ve masumları yığınlarla camilere doldurarak ateşe vermek
suretiyle ^rtikâp edilen cinayetlerin ve tahkir edilen mukaddesatın/ hazin
tablosunu çizmeğe hiç bir Türk ve Müslümanın vicdanı tahammül edemez.
İsmet Paşa bütün bu faciaları «sahte bir sulh havarisi» sıfatıyla bağışlarken
hiç vicdanı sızlamayarak etrafına toplanan gazetecilere: «Sulhun bir an evvel
gerçekleşmesi için, tarafımızdan büyük bir fedakârlık olmak üzere» Yunanlıların
bağışlandığını ifade etmekten ictinab etmemiştir. Buna mukabil de aldığı tâviz
yukarıda bir nebze temas ettiğimiz üzere Edirne-nin bir mahallesi mesabesinde
bulunan tKaraağaç İstasyon nu» idi. Kendisini Tukiye Büyük Millet Meclisinde
müdafaa ederken de böyle bir harp tazminatını ödemek için Yu-uanistanm içinde
bulunduğu malî buhrandan dem vurmuştur. Ayni inönü: Osmanlı İBorçlfirımn büyük
bir kısmının yenLÎÜrkiye tarafından ödenmesini kabul ederken Türkiyenin içinde
bulunduğu malî imkânsızlıkları nazarı itibara almak gibi bir basireti acaba
neden göstermemiştir? Buna müteallik Lozan Muahedenamesinin 59 uncu maddesi
aynen şöyledir: «Yunanistan Harb Kavanînine mugayir olarak Anadoluda Yunan Ordu
ve idaresinin ef-f.linden mütevellid haşaratın tamiri mecburiyetini tanır.
(264) Bknz: Kadir MISIROĞLU — Yunan Mezâlimi (Türk'ün Siyah Kitabı),
İstanbul 1968.
I
ZM KADİR mSIROÖLO
Diğer taraftan Türkiye, Harbin temadisinden ve onun ne-tâyicinden mütevellid
Yuhanistanın vaziyet i maliyesini nazarı dikkate alarak tamirat hususunda
Yunanistana karşı her türlü metalibattan sureti kat'iyyede feragat eder»
demektedir.
İsmet Paşa bu maddenin birinci fıkrasında Yunanis-tanın sırf lâfzan
mes'uliyetini kabul etmiş olmasıyla tat-min olmuş ve Yunanistanın mali
vaziyetinin bozukluğuna acıyarak talebinden vaz geçmiştir." îsmet Paşa'nın ne
yazık ki acıma hissi bir gün de ekmeğini yediği Türk Milleti için tuğyan etmiş
olmamalı ki yukarıdan beri sayıp döktüğümüz millî kayıplar 'karşısında
ürpermemiş ve bu kayıpların bir numaralı âmil ve faili olabilmiştir.
7) BOĞAZLAR UF-ŞreT.raşî :
Boğazlara ait, Lozanda kabul edilen statü bu günkünden çok farklıydı. Boğazların
idaresi müşterek bir komisyona havale edilmiş ve etrafı da gayrı askeri bir
vaziyete getirilmişti Yani kısacası Türkiye Boğazlar üzerinde bugünkü gibi, tek
söz sahibi vaziyetinde bulunmadığı gibi askerî bakımdan da gayet tehlikeli bir
vaziyete sokulmuştu. Bu günkü durum Lozan Muahedenamesinin Boğazlara müteallik
hükümlerini tadil ^den «M o n t r ö Mukavelenamesi» yle ancak 1936 yılında
tahakkuk ettirebilmiştir. Halbuki bugünkü statünün ruhu Misakı Millînin
Boğazlara müteallik esaslarına uyarsa da Lozanda bu da gerçekleştirilememişti.
8) KAPİTÜLASYONLAR RÜSUBU VE BAZI ÎM-TÎYAZLAR:
Evvelce bir nebze anlatıldığı üzere Kanunî Sultan Sü-
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
293
leyman zamanı gibi Osmanlı Devletinin en kuvvetli bir devrinde kapitülâsyonların
ortaya çıkmasını, iktisadî zaruretlerden ziyade Türk politikasının zaafı
gösteren yazarların bu istikametteki beyanları, ötedenberi mektep kitaplarına
kadar intikal etmiş bulunmaktadır. Her hadiseden Osmanlılığı kötülemek için bir
vesile çıkaran inkılâpçı yazarlar, bunu da Osmanlı Politikasının
anlayışsızlığına hamlederek başımıza Kapitülasyon Belâsını çıkardıklarını
yazmaktadırlar. Halbuki Kanunî Devri yeni keşifler ve yeni ticaret yollarının
ortaya çıkmasiyle iktisadî ve ticarî faaliyetin büyük ölçüde Osmanlı
topraklarından uzak ülkelere kaydığı bir devirdir. Kanunî'nin Fransızlara
bahşettiği bu imkânlar (Kapitülasyonlar) Dünya ticaretini kendi ülkesine çekmek
gibi gerçek bir ile ri görüşlülüğün eseri idi. Esasen Osmanlı Devletini üstün
kılan âmillerin basında onun askeri kudret ve liyâkatinden ziyade, Dünya
Politikasını kavramaktaki mahareti ve bu politikaya sahip olduğu «Hilâfet» ve
«Saltana t» ^ibi iki büyük ve müessir unsurla faal bir su-rf tte katılmış olması
gelir.
Avrupa'nın sanayi inkılâbım yapmasına muvazi olarak, Türkiyenin Avrupa
karşısında geri kalmış vaziyete düşmesi sebebiyle, kapitülâsyonların kâr yerine
zarar getirdiği bir mevsimin idrâk edilmiş olduğunu da kabul etmekle beraber
katipülâsyonların mevcudiyetine değil, şartlarına karşı olmak lâzımdı. Fakat
Lozan'da inki-lâpçı bir zihniyetin tesiri altında hareket eden îsmet Paşa
prensip itibariyle kapitülâsyonları ilga etmek hevesine kapılmış ve bu yüzden
diğer devletler meynnında Fransayı da karşısına almıştı. Halbuki Orta-Doğu
İngiliz Fransız rekabetinden istifade edilerek Fransızların Musul Mes'-
SS6
elesinde bizi desteklemelerini temin mümkündü. Bu kapitülâsyonlar için «İlga»
yerine «ıslah» formülünü tatbik etmekle olabilecek bir işti. Sırf psikolojik bir
farktan dolayı ıslah için uğraşmak yerine ilga maksadına yönelen İsmet Paşa,
büâhare ilga ettiği kapitülâsyonlardan değilse bile, Fransızların çoktan razı
olabilecekleri ıslah edilmiş şekillerinden daha ağır harici istikraz anlaşmaları
yapmıştır. \
Esasen kapitülâsyonlar, daha Birinci Cihan Harbinde, Enver Paşa'nm müessir
olduğu bir hükümet kararnamesi ije feshedilmiş, fakat muharip hükümetler, bunu
kabul etmemişlerdi. Nihayet uzun mücadeleler ve uğrunda katlanılan bir çok
kayıplara mukabil kapitülâsyonların Lozan-da ilga edilmiş olmasını ıslâha
nazaran daha mâkul olmamakla beraber yine de bir basan saymak icabeder. Ancak
Lozanın bu mes'ele dışında «Misak-ı Millî» den büyük feragat ve fedakârlıklarla
ortaya çıkan kazanç kayıp tablosunda bu da bir şey ifade etmemektedir.
Bunun yanı sıra Osmanlı Devletinin bazı ecnebi şirketlere verdiği imtiyazlar
hakkında da ya bu imtiyazları devam ettirmek veya onlara muadil başka bir
imtiyaz vermek veya bir ehli hibrenin tayin ve tensip edeceği bir tazminat
ödemek şeklinde bir karara bağlanmıştır.
Kapitülâsyonları ilga ettirdim diye öğünen İsmet Paşa bu imtiyazları bertaraf
edemeyerek Türk Milletine «D ü y u n-u Umumiye» hissesinin 1950 yıllarına kadar
devam eden taksitleri meyanında bir de bu ecnebi şirket imtiyazları dolayısiyle
ciddî bir maddî külfet yüklemiştir.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET MI»
9) MEZARLIKLAR MES'ELESl
297
Çanakkale Harbinde ölen mütecaviz İngiliz ve Fransız askerleri için orada
teşekkül etmiş bulunan Mezarlıkların mülkiyeti Muahedede yer alan ve «Ebedî»
kaydını ihtiva eden bir madde ile bu devletlere terkedilmiştir. Türkiye'de sulhu
müteakip bir çok ecdat yadigârı mezarlıkları kaldırarak, hepsi birer tarih ve
san'at hazinesi olan kitabe, mezartaşı ve türbeleri söküp atan ve onların
yerlerinde park, gazino nev'inden eğlence yerleri tesis eden İsmet Paşa, Lozan
Muahedenamesi ile vatanımızın en stratejik bir bölgesinde dörtyüz bin vatan
evlâdının hayatına mâl olan Çanakkalede tesis edilen mezarlıkları onlara ebedî
kaydiyle terketmiştir. Burada sırası gelmiş iken şu nu da söylemek isteriz ki,
Çanakkale Harbi Kemalist in-kilâplara psikolojik bir müstenidat haline getirilen
Türk Yunan harbinden kat be kat şerefli ve ehemmiyetlidir. Çünkü Yunanistan
gibi küçük bir devlete karşı değil Dünyanın en kudretli donanmalarına
sahip bulunan İngiliz ve Fransızlara karşı kazanılmıştır. Hem de Türk - Yunan
Harbinde olduğu gibi vatamn harimi istemine kadar çiğnenmesine ve binlerce
masumun feci bir surette katledilmesine sebebiyet verilmemiştir. Unutmamak
gerekir ki Türk-Yunan Harbinde ikmal arazi ve ahali şartları Yunanlıların
aleyhine, bizim lehimize idi. Buna rağmen üç sene süren harbin iki buçuk
senesi şehirden şehire çekilmemiz suretiyle cereyan etmiş ve müteakip altı ayı
ise Yunanlılara İngilizlerin yardımı kesmesi ve Yunan Ordusunda Krallığı devirip
Cumhuriyet'ilân edecek kadar derin ihtilâf ve ihtilâller vukua gelmesi
sebebiyle Harbin talihi lehimize dönebilmiştir. Silâh ve asker mevcudu
bakımın-
298
KADİR MİSIROOL.U
dan da Harbin hemen her safhasında bir müsavata yakın durum mevcut olmuştur.
Çanakkale Harbiyle Türk-Yunan Harbinin mukayese kabul etmez bir fark taşıdığı
sununla da sabittir ki Çanakkale Harbinin (250.000) şehit ve (İ50.000)
hasiahane-lerde vefat etmiş yaralıya mukabil Türk-Yunan Harbinin (9.000) şehid
ve (30.000) yaralıya mal olmuş bulunması keyfiyetidir. İhtimal ki sadece bir
Albay sıfatıyla küçük fcir bayırı tutmuş bulunan M. Kemal Paşa'nın medhine medar
olsa idi, Türk-Yunan Harbinden senede beş on bayram çıkaran dalkavuklar
Çanakkale Harbinden yüzlerce bayram ihdas ederlerdi.
Lozan Muahedenâmesinin Türk Milleti için bir ciddî facia teşkil eden, bu maddî
kayıplarının tâli bir çok noktalan da mevcuddur. Birinci Cihan Harbi arefesinde,
în-giltereye ısmarlanan Sultan Osman ve Sultan Reşad zırhlıları gibi fi'len
ödenmiş bulunan bedellerine rağmen Türkiye'ye testim edilmeyen gemilerden dolayı
verilen milyonların geri alınmayarak bağışlanması gibi teferruat ü-zerinde
durmayıp sayfalarımızın kifayetsizliği sebebiyle, maddî kayıplar kategorisine
burada nihayet vererek biraz da «Manevi Kayıplarımız» üzerinde durmak istiyoruz.
B — MANEVÎ KAYIPLARIMIZ
1 — EKALLİYETLERE TANINAN İMTİYAZLAR.
Lozan Muahedesinin üçüncü fash «Ekalliyetlerin hi-n»ayesi> adını taşımaktadır.
Bu faslın ilk maddesi olan 37 nci madde ekalliyetlerin himayesine müteallik olan
hükümlerin Türkiye tarafından aslî kanunlar şeklinde ta-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET İft?
299
nınmasının, hiç bir kanun, nizam ve resmî muamelenin bu hükümlere aylan veya
üstün olmamasının taahhüd edil diğini bildirmektedir. Şimdi hiç bir Türk kanun
ve nizam veya resmî muamelenin tadil ve tağyir edemiyeceği veya kendilerine bi
üstünlük ifadesi taşıyamayacağı ekalliyetlere tanınmış haklan kısaca dikkatinize
arzedelim:
a — Gayri müslim Türk tebeasınm gerek hususi veya gerek ticarî münasebetlerinde
dm, neşriyat veya umumî toplantılarında her hangi bir lisanı kullanmalanna mâni
olunamaz. Türkçeden gayri bir lisanla konuşan gayri müslim Türk tebeası Türk
Mahkemeleri huzurunda kendi lisanlarım kullanmak hakkını hâizdirler. Türkiye
Hükümeti bu hususta gerekli kolaylıklan göstermeye yani bir gayri müslim
Türkiye'de doğup büyümüş olmak itibariyle ana dili gibi türkçe bilse dahi
mahkeme huzurunda Rumca veya Ermenice konuşabilmesi için resmen bir tercüman
bulundurmak mecburiyeti vardı. (Lozan Muahedenâmesi madde 39)
Hatırlardadır ki Yassıada mahkemeleri sırasında şa-hid sıfatıyla dinlenen
Ortadoks Patriği ve meşhur Türk düşmanı Athenagoras kırk yıldır Türkiye'de
bulunduğu ve bir Türk kadar mükemmel Türkçe konuşabildiği halde ifadesini Rumca
vermişti. Kendisine bu imkânı veren Lozan Muahedenâmesi Türk Hükümetine de bu
gibi ahvalde bir ter cuman bulundurmak mecburiyetini tahmil eylediği için orada
ifadesi tercüman vasıtasıyla alınmıştır. Şüphesiz ki böyle bir durum Türkiye'den
başka hiç bir memlekette mevcud değildir. Ancak şahid veya maznun, huzuruna
çıktığı mahkemede o memleketin dilini bilmiyorsa, tercüman bulundurulurken
Türkiye'de gayri Türklük şuurunu her vesile ile ortaya koymuş bulunan ve Türk
Milletine
300
KADin
karşı hâsrmane bir tavır almaktan asla içtinap etmemiş cilan gayri müslim
ekalliyete bu hak tanınmıştır. Tabiîdir ki, bu tarz bir imtiyaz istiklâl mefhumu
ile kabili telif değildir.
b — Türkiye Hükümeti gayri müslütn tebasınm mühim bir nisbet dahilinde
oturdukları şehir ve kasabalarda bun lann çocuklarının ilk mekteplerde kendi
lisanlarıyla okumalarını temin için münasip kolaylıklar göstermeye mecburdur. Bu
şehir ve kasabalarda devlet bütçesi ile belediye veya sair bütçeler tarafından
terbiye, din ve hayır işlerine tahsis edilen meblâğlardan gayri müslim
ekalliyetlere de mutlaka bir hisse verilecektir. (Madde 41)
c — Türk Hükümeti bu ekalliyetlerin medenî hukuk meselelerinde mezkûr
ekalliyetlerin örf ve adetlerine göre tanzim, edilmiş kanunlar ihdas ve tatbik
etmeyi taahhüt eylemiştir:
Bunun manası şudur: O zaman bu gibi meseleler için Türkiye'de mer'î olan kanun
İslâm hukuku esaslarından tedvin edilmiş bulunan «M ecelle» idi. Müslümanların
örf, adet ve inanışlarını aksettiren böyle bir kanunun Hris-tiyanlara tatbik
edilmemesi için onlara mahsus hususî bir kanun çıkarmayı taahhüd eden Türk
Hükümeti Müslüman Türk Milletine tabi kılamadığı yüzbin civarındaki gayri
müslimin inanış ve adetlerini aksettiren İsviçre kanunu medenisini kabul eylemek
suretiyle Türk Milletini onlara tâbi kılmıştır. Yani bir kaç gayrı müslim için
haklı görülmeyen bir tatbikat milyonlarca Müslüman için haklı, makul ve makbul
telâkki edilmiştir. Türklerin din ve ina nışlannı aksettiren «Mecelle» ye tâbi
olmamak hususunda gösterilen bu müsamaha, Türk Milletinden esirgenmek suretiyle
onların bir Hıristiyan kanununa ta-
LOZAN ZAFER Kİ, HEZİMET Mi?
301
bi kılınmalarında mahzur telâkki edilmemiştir. Hattâ o kadar ki, daha muahedenin
müzakeresi sırasında Türk Murahhasları Türkiye'nin Hristiyanhk esaslarıyla
malama! olan Avrupa kanunu medenilerinden birini resmen kabul ve ilân etmeye
kararlı bulunduklarını söylemeleri üzerine buna inanmayan hasım ve Hristiyan
delegeler gay j-i müslim ekalliyet için bu teminatı muahedeye dercetmiş-lerdi.
Demek oluyor ki İsviçre Kanunu medenisini kabul edenler İslâm düşmanı
Hristiyanların bile tahmin ve tasavvur edemeyecekleri bir işi gerçekleştirerek
Müslüman Türk Milletini bir Hristiyan kanununa tabi kılmakta beis
göstermişlerdir.
Gerçekten Türk Kanunu medenisi adıyla İsviçre Kanunu medenîsinin roman tercüme
etmekten farksız bir man tıkla tercüme edilip tek parti ve tek liste usulüyle
seçilmiş bulunan mebuslardan kurulu ikinci Meclisde kabulü, hukukun umumî
prensipleriyle bağdaşmaz bir hadise olarak crtaya çıkmıştır. Bütün hukuk
sistemlerinde kabul edilmiş olan umumî prensiplere göre bir-milletin kanunu o
milletin din, örf, âdet gibi inanış ve içtimaî davranışlarını aksettirmek lâzım
gelir iken İsviçre kanunu medenisinin Türklerin din, anane ve içtimaî
hayatlarıyla çatışan noktaları üzerinde bir adaptasyona dahi gidilmek lüzumu
hissedilmemiştir. Meselâ evlenme manileri arasına ilâve edilmiş bulunan süt
kardeşliği dinî bir esastan doğmuş bulunduğu mülahazasıyla red edilerek Türk
Milletinin âdet ve an-aneleriyle içtimaî davranış hususiyetlerini kale almak
istikametinde en küçük bir tâviz verilmemiştir. Hattâ bundan daha da ileriye
gidilerek mezkûr kanunun esbab-ı muci besinde, Türk Milletinin asırlardan beri
mütekid bulunduğu ve vatanın düşman işgal ve istilâlarından kurtuluşunda
302
kadir msxnoot.tr
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mi?
303
en müessir bir silâh olarak istinadgâhı olan îslâmiyete galiz bir surette
küfredilerek bu dinin muhtevâsındaki yüksek hukuk prensipleri bir gerilik âmili
ve çağ dışı ilân edil mistir. Millet adına ve halk idaresi unvanıyla yürüyen bir
idarenin yüzbin civarındaki gayri müslim için gösterdiği hassasiyeti memleketin
kahir ekseriyetim teşkil eden Müslümanlar için göstermemiş bulunması cidden
calib-i dikkattir.
Hukuk mantığı bakımından tervici asla mümkün olmayan tercüme kanun meselesinin
bir başka hazin tarafı da şudur ki İsviçre kanunu medenisi lisan bilen mebuslar
arasında forma forma taksim edilerek her birinin aslında aynı olan bir kelimeye
muhtelif manâlar vermeleri suretiyle bir yamalı bohça halinde birleştirilerek
güya millî iradeye iktiran ettirilmişti. Daha kötüsü de şudur ki, medenî usul
kanunu Türkiye'nin Konya vilâyeti kadar bir genişliğe sahip bulunmayan Nöşetel
Federatif Devletinin usul kanunundan aynen tercüme edilmek suretiyle kabul ve
tasdik olunmuştur. Türkiye gibi yüzyıllar süren bir cihan medeniyetine sahip
devletin örf, âdet, din ve tarihî tecrübeler itibariyle kendisiyle kıyası kabil
olmayan küçük bir İsviçre kantonunun kanununa tabi kılınma-- 'idaki facia
meydandadır.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Türk Hükümeti gayri müslim ekalliyetlere ait
Kilise, Havra, mezarlık ve sair dinî müesseselere her türlü himayeyi bahşetmeyi
taahhüt eylemiştir. Aynı zamanda bunların hali hazırda mevcud olan vakıflarına
dinî ve hayrî müesseselerine her türlü kolaylığı göstermek ve yeni dinî
müesseselerin kurulmasına da müsaade eylemekten başica bunlara dahi gerekli
kolaylıklar göstermeye mecburdur. (Lozan Muahedenâ mesi madde 42)
Lozan sulhunun akdini müteakip Türkiye'de «Ş e f-1 i k Devri» nihayetine kadar
Müslümanların tekke, zaviye, medrese ve hattâ çok kere camilerinin bile kapatıl
dıgı ve yenilerinin açılmasına müsaade edilmediği hatırlanırsa gayri müsümlere
tanınan bu imtiyazın onları Müslüman Türk Milletinin üstüne çıkararak adetâ
hakim unsur haline getirdiği kolayca anlaşılır.
d — Gayri müslim Türk Teb'ası dinlerine uymayan veya dinî ayinlerinin ihlâline
sebep olan her hangi bir muamelenin ifasına mecbur tutulamayacakları gibi
Hristi-yanî istirahat günlerinde mahkemelerde isbatı vücut etmemekten veya
kanunî bir muameleyi yapmamaktan dolayı hiç bir haklarını kaybetmeyeceklerdir.
(Madde 43.)
Tabiatıyla o zaman resmi tatil bu günkü gibi pazar değil, cuma idi. Bu maddeyi
müslümanlann dinî günü olan cuma günü hakkında Müslümanlara tatbik etmelerine
imkân ve ihtimal var mıdır? Personel Kanunu dolayısıyla memurlara Cuma günü bir
saatlik izin verilmesine mütedair teklifin nasıl hışımla reddedildiğini
geçenlerde gazetelerde beraber okumuş bulunuyoruz. Acaba resmî tatil cuma günü
olsa Hristiyanlara ibadetlerine mani olacak bir takım kayıtlar tahmü etmeğe bu
madde gereğince imkân var mıdır?
e — Türkiye yukarıda hülâsa edilmiş bulunan gayri müslimlere aid imtiyazların
milletlerarası menfaati haiz taahhütler teşkil etmesini ve bu taahhüdlerin
Ccmiyet-i Akvam'ın kefaleti altında tatbikini kabul etmiştir. Bunlar o zaman
şimdiki Birleşmiş Milletlerin yerine kaim olan Cemiyeti Akvam Meclisinin
ekseriyetinin muvafakati ol-
304
KADİR MlSlROflLU
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mtî
305
madan asla tadil edilemeyeceklerdir. (Lozan muahedenâ-mesi Madde 44)
Bu madde Türkiye'deki gayri müslim ekalliyeti Cemiyeti Akvamın himayesi altına
koymak suretiyle Türkiye Devletinin İstiklâl ve hakimiyetini ihlâl etmiştir.
Milli Mücadele devresinde hemen her yerde ihanetleri sabit olan ve bu
ihanetlerin canlı şahidleri hâlâ bile aramızda yaşamakta bulunan yerli hâinlere
ceza verilmesini beklemek Milletinin en tabiî hakkı idi. Çünkü zafer seksiz
şüphesiz Mehmetçiğe müyesser olmuştu.
Hal böyle iken cezalandırılması lâzım gelen ekalliyet ler bir nevi
mükâfatandırümış oldular. Hem de kendilerine Türk Milletinden esirgenen dinî,
millî ve kültürel haklar bahşedilmek suretiyle..
2) PATRİKHANE MES'ELESİ
Türk ordusu Yunan palikaryaları ile boğuşurken Karadeniz sahillerinde bir Puntus
Devleti kurmak hayali için de binbir entrika çeviren Patrikhane ve yerli
Rumların bizi arkadan hançerleme teşebbüsleri halâ unutulmamış bir hâdisedir.
Yunan ordusu her gittiği yerde icra eylediği korkunç mezalimi yerli Rumların ve
Patrikhanede hususî surette yetiştirilmiş dessas Papazların kılavuzluğu ile icra
ve ifa eylemiştir. Esasen Sultan İkinci Mahmut zamanında ortaya çıkan «Patras
va k'a sı »ndan beri Patrikhanenin devletimizi içten yıkmak için nasıl sinsi
ve hain-âne bir surette çalıştığı bilinen bir hadisedir. Fakat biz,
Patrikhanenin ihanetler silsilesi halinde ortaya çıkan fesadının tafsilâtına
girişmeden şu kadarını söyleyelim ki Mondros Mütarekenâmesini müteakip itilâf
devletlerine
hitap eden bir beyanname neşrederek vatanımızın işgal edilmesini isteyen
Patrikhane değil midir? Aynı şekilde neşreyledigi bir Beyanname ile Yunan
Ordusunun inuvaf fakıyetlerini medhederek yerli Rumların fiilen^ Yunan Ordusuna
katılmalarını taleb etmiştir. îstanbulun işgali sırasında ise henüz işgal
kuvvetlerinin fonanmalarvÇanak-kale boğazını bile geçmeden Patrikhanenin kapışma
çift kartallı bizans armasını taşıyan bir baymak takılmıştır. Fatrik Meietyos,
İngiliz Kraİıua Patrikhanenin armasını havi bir diploma vererek kendisinden
bizim için bir ölüm demek olan Sevr Sulh Projesinin değiştirilmemesi için gayret
sarfetmesi ricasında bulunmuştu» Heybeli Adadaki Rum Papaz mektebinde
yetiştirilen ihtilâlci Papazları göndererek isyan sabotaj ve katliamları sevk ve
idare etmiştir. Bu hareketler için o ölçüde dehşetli bir yeraltı faaliyeti icra
edilmiştir ki bunu öğrenen Yunan Başvekili Venizelos bile hayretini
gizleyemeıniştir.
«Bana verilen ve daha sonra da bazı tecelliyatı ile hakikate tamamen uygun
olduğu tesbit edilmiş bulunan teminata göre Memalik-i Osmaniyede mevcut ve
Rumların meskûn bulunduğu bilcümle küçük büyük şehirler ve kasabalardaki
kiliseler ve *Rum mektepleri tamamen birer silâh deposu haline ifrağ edilmiş
bulunuyorlardı. Bu netice içik o mahalde yaşayan Rumlar büyük bir basiret ve
cesaret göstermişler ve Türklerin mabedlere olan hürmet ve mahallî mekteptere
bahşettikleri ^masuniyetten istifade etmişlerdi. İzmir'in işgaline tekaddüm eden
günlerde İstanbul'daki Fener Patrikhanesinden gelen bir heyet beni gördü.
Karadeniz sahillerinde müstakil bir Rum devleti kurmak için derhal faaliyete
geçmek kararında bulunduklarım, milis alaylarım harekete geçirmek için sadece
Yu-
F : 20
206
KADİR MJ9IKOÖLÜ
LOZAN ZATBR Ut, BKZ1KBT MİT
sor
nan zabitlerini beklemekte olduklarını bana iblâğ etti. He-yet'ten sahip
oldukları serveti öğrenince miktarı beni hayrette bıraktı. Kendilerinin sahip
olduğu altının mevcudu o anda Yunan Hükümetinin sahip olduğu altın yekûnundan
fazla idi. Her taraftan ve bilhassa Amerikadan ve Dünyanın her tarafındaki
Rumlardan mühim bir miktarda yardım görüyorlardı» demektedir.
Patrikhane, Mütareke esnasında bir baskınla Aya-sofya'yı ele geçirmeyi ve
kubbesine çan takarak kapısında «Bizans Bayrağunı sallandırmayı tasarlamış fakat
bunda muvaffak olamamıştı, işgal altmda bulunan İstanbul'un en yüksek icra
merciini teşkil eden Salta ı Va-hideddin'in emri üe icra edilen baskın sonunda
bu bayrak ele geçmişti
Bu defa Ayasofya'nın etrafındaki emlâki sahiplerine yüksek meblâğlar teklif
ederek alıp işgal kuvvetlerinin yardımı ile burasını bir«Hristiyanlık Merkezi»
haline getirmeğe teşebbüs ettiler. Sultan Vahideddin merhum bunu haber alır
almaz bütün satış muamelelerini iptal ettirdiği gibi bu civarda emlâki bulunup
da satmak isteyenlerin mülkiyetlerinin rayiç fiattan daha fazla bir bedelle ve
ancak devletçe satın alınabileceğini ilân etti.
Patrikhanenin T^rk Milletini arkadan hançerlemek için icra eylediği fesad ve
ihanet hareketleri tafsil ve hikâye etmekle bitmez. Lozan'a bu ihanetlerin taze
habralany-la giden Türk Murahhas Heyetinin Reisi ismet Paşa Lozan muahedesinin
imzasından sadece onsekiz gün evvel kati bir lisanla şöyle demişti. «Biz
Rumların vesâir unsurların «mur-i mezhebiyelerine tamamen hürmetkarız ve onların
Kiliselerine kemafissabık riayet edeceğiz. İstedikleri ruhani reisi intihap
hakkını kabul ederiz. Ancak Patrik-
hane müessese—i hâzırasnun ikbâsına imkân olmadığı gibi Patrik efendinin artık
İstanbul'da işi yoktur, bu bir şahsi mesele depdir. Bir müessese meselesidir»
dediği halde müteakip onsekiz gün içinde neler cereyan etmiştir ki, Pat rikhane
yerinde kalmıştır. Bunun hakiki sebebi tnöntt nün bu direnişten vaz geçmesi biç
bir mukabil tavizle de alâkalı değildir. Lozan Palas'ın sigara dumanlarına
bürünmüş odalarında tnöntt dessas İngiliz diplomatı Lord Gttr-zon'un ısrar ve
ricalarına boyun eğerek Patrikhaneyi bütün günahlarından beraet ettirmiştir.
Çünkü o gün Lord Gtir-zon cenahlarının doğum günüydü. İsmet Paşa'dan Patrik
haneyi bir doğum günü hediyesi olarak taleb eden Îhgüiz diplomatı ona boyun
eğdirmiş bulunuyordu.
Bu mes'elede maalesef Dr. Rıza Nur'un da günahı vardır. Patrikhâne'nin
«Pençemizin Altında bulunması» gibi yanlış bir görüşe bel bağlayan Dr. Rıza Nur,
bu mes'elede kendi ifadesiyle kasden ısrar edip sonra da mukabilinde bir şeyler
koparma ümidiyle vaz geçmiştir. *•• Patrikhâne'nin «Pençemiz altında
bulundurulması» belki Fâtih devri için çok yerinde bir görüştü. Fakat bugünkü
Türkiye'nin bir «Pençe» si olup olmadığını okuyucunun takdirine bırakırız.
İşte bu gün Türk Milletinin kanını emen istanbul Kumlarından topladığı paralan,
Kıbrıs Türklerine kurşun
(265) Dr. Bum Nur'un safdilâne bir gayretle nasıl çırpındığını görmek için bkz.
Dr. Rıza Nur-a-g.e., ah. 1106 vd. İnönü'nün Hatıraları — Ulus Gazetesi, 10 Bktm
1968 tarihli nflsha'da Dr. Kum Jfm^vn — hüsnüniyeti kabul edilmekle beraber bu
meseledeki tutumu yerilmektedir. Fakat ayni zamanda bunun Lord Oüneon'un
tabiriyle bir tarmağan» olarak İnönü tarafından Verildiği Adeta itiraf
edilmektedir.
308
KADİR MJSIKOfiLU
LGZLİN, ZAFER M». HEZİMET Mı?
309
olarak sıkan Gırivas çetelerine gönderen ezelî fesad ocağı patrikhane; kimbilir
daha ne kadar Türklük ve Müslümanlık aleyhine faaliyet göstermenin mühletini bu
suretle temin etmiş oluyordu. Lozan Muahedenâmesi metnine Patrikhane hakkında
hig bir madde konulmayarak kulisdeki bu an- | taşma ile iktifa edilmiş ve
Patrikhane mevzuu müzakereden kaldırılmış oldu. Bu mevzudaki mücadele İnönü'nün
Lord Gürzon'a teslim bayrağım çekmesiyle neticesiz kalmış ve Patrikhanenin
istikbalde daha kimbilir ne kadar ihanetler icra etmesine imkân vermişti.
3) HİLAFET MESELESİ
Lozan Muahedenamesinin Türk Milletine mal olan mânevi kayıp ve felâketleri
bunlardan ibaret değildir. Ec-nebî kültüre imtiyaz tanımak ve sulhu müteakip
girişilecek inkilâplar istikâmetinde bir çok gizli tavizlerde bulunmak gibi
meselenin hayatî bir ehemmiyeti haiz başka noktaları da mevcuddur. Bu babda en
ehemmiyetli ve üzerinde durulması lâzım gelen noktalardan biri Hilâfetin ilgası
ile Türkiye'de lâdinî bir hayat tarzı ihdas etmek istikametindeki ta-alıhüdler
olduğu muhakkaktır. Bu kaybın ortaya çıkışma dâir yukarıda bir nebze malûmat
verilmiştir. Buna dâir da ,' ha geniş tafsilâtı bu eser'in «Manevî Kayıplanmız»ı
tafsil '\ eden üçüncü cildinde bulacaksınız.
KAYIPLARIMIZIN AMİLLERİ
Gizli pazarlıkları bir an için bir kenara bırakarak Lo-zanda uğradığımız maddî
ve manevî kayıpların zahir pla- I nındaki sebep ve âmilleri üzerinde bir nebze
duralım. Bu- J nun için herşeyden önce «Türk Murahhas Hey'eti» ve |
müşavirlerin manevî vasıflarını tebarüz ettirmek gerektir.
Bir kere Türk Başmurahhası, böyle bir vazife için şart f
olan ehliyet ve tecrübeden tamamiyle mahrum bulunuyordu. Şöyle ki.
a) Hayatî cephelerde geçmiş bulunan İnönü, böylesine ehemmiyetli~bir beynelmilel
konferans için zarurî olan siyasi bilgi, görgü ve terbiyeden tamamiyle mahrum
bulunuyordu. Müzakere usulleri ve meselelere istikamet
verecek taktiklerden bihaberdi. Kısacası genç ve tecrübesiz olması ve meslek
itibariyle diplomatlıktan gelmemesi kâfi bir muvaffakiyetsizlik sebebiydi.
b) Böyle bir konferansta vazife görebilmek için ilk şart olan lisan bilgisinden
de mahrumdu. Bu yüzden, Ali Fuad Cebesoy'un «Siyasi Hatıralar» ında belirttiği
gibi Lozan'a «bir çok hazır maktukları cebine koyarak28*» gitmişti. Halfeuki
Osmanlı Devletinin bir kaç asırlık tarihi içinden devam edip gelen pek çok
muallâk mes'elenin hesabı görecek olan böyle bir konferans da hazır nutuklarla
muvaffakiyet elde etmeye imkân clmadı-ği izahtan varestedir.
c — Hayatının hemen her safhasında aşikâr bir surette görüldüğü üzere diktatör
tabiatlı olduğu için etrafındaki mahdut ehil ve ahlâklı hukuk ve iktisad
müşavirleri ile kâfi derecede istişare etmemiştir.
istikbalinin M. Kemal Paşa'nın elinde olduğunu göz önüne olarak daima ve sırf
onunla mahrenâme bir surette muhaberelerde bulunmuştur.
Bu hususa bir kaç kere temas eden Dr. Rıza, Nur, ikin ci murahhas olduğu halde
inönü'nün bu muhaberatını ondan bila sakladığını şöyle anlatmaktadır.
«Her akşam ertesi günkü içtimalann saat ve müzakere mevzuları umumî kâtiplik
tarafından her hey'et-i mu-
(286) General Ali Fuad CEBESOY — a.g.c. th. 221.
310
KAD)R MI9IROĞLU
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
311
rahhasaya tebliğ ediliyor. Buna göre İsmet Pasa'nın komisyonda söyleyeceği
şeyleri müşavirler ile müzakere ediyoruz. Birkaç saat içinde mes'ele tenevvür
ediyor. Bir kâtibe «Yaz!» diyorum. Söylüyorum, yazıyor. Sonra bir defa da
okutuyorum. İlâve ve tashihe ihtiyaç varsa yapıyorum. Hikmet Bey'e veriyorum. O
da Fransızca yazıp dak tfloya veriyor, ma!kinayla yazıyor. Bu, Ismet'e
veriliyor. İsmet bunu kendisi hazırlayacak yerde onları da ben hazırlıyorum. Bu
suretle zabıtanamelerde mevcut İsmetin söylediği nutukları hep ben yazmışımdır.
İsmet bir tanesinin müzakeresinde bile bulunmamıştır. İsmet geceleri hükümete ve
Mustafa Kemâl'e şifre ve hususî mektuplar yazmakla meşgul oluyordu. Bunları bana
göstermemeğe dikkat ederdi Hemen hiç birini görmemişimdir.
Bir usul de ittihaz ettik. Celsede ani olarak bizden mühim bir şeye cevap
istenirse cevap vermiyoruz, «1leri-deki celsede buna cevap vereceğiz.» diyoruz.
O meseleyi de yine ayni müşavirler ile müzakere ve münakaşa edip yazıyorum.
Ertesi günü söylüyor.
îşte Ismet'in söylediği bütün nutuklar böylece benim tarafımdan kaleme
alınmıştır. O sadece celsede okumuştur. Zabıtnameleri okuyanlar, görürler ki
İsmet daima «Gelecek celsede cevap vereceğim» der. Adeta her sahife de bu cümle
vardır. İşte onu ben hazırlarım gelecek celsede o okur. Bunu bütün müşavirler
bilirler.» 2eT
c — İnönü, bedence de malûldü. İşitme gibi bir siyasi müzakerede e nlüzumlu
hasseden mahrumdu. En yakın bir mesai arkadaşı olarak Dr. Rıza Nar,
«...İsmet sağır nutukları işitemiyor, işitse de İngili» ce bilmiyor, fransızcayı
da iyi anlamıyor. Münir onun so-
oturup not tutuyor. İsmet'in gözü Münir'in notunda. Bu suretle nutukları
anlıyor. Ben de sağında oturuyordum. «Şöyle yapî Onu yapma! Söylediği şu, fakat
böyledir, bizce böyle olacak.. Bu mühim. Buna cevap lâzımdır, ilâh...» gibi
kâğıda kurşun kalemiyle yazıyorum. Onlara da bakıyor.»28'demektedir.
Bu vaziyette, yerinde cevaplar yetiştirmek suretiyle muvaffakiyete götürecek
«sür'at-i intikal» den istifadeye imkân olur mu?
d — İnönü, millî davalara ta başlangıçtan beri gerek tiği şekilde inanmış bir
kimse değildi ki, Lozan'da işi ciddi tutacaktı. Gerçekten Anadolu'da bir
mücadeleye girişmek hususunda kendisine teklifte bulunan Kazını Karabekir Pa-
şa'ya şöyle diyordu.
«Gördün mü Kâzım? Herşey mahvoldu. Vaktile gördüğün gibi sürüklediler ve
bitirdiler. Dedin ki, batıracaklar ve hayatımızla biz didineceğiz. Fakat benim
hiç bir ümidim kalmadı. Ben kararımı sana söyliyeyim mi Kâzını? Köylü olalım.
Askerlikten istifa edelim. Senin kaç liran var. Birleşelim Kazım Ağa, İsmet Ağa
olalım. Çiftlikle hayatımızı sürükliyelim.
— İsmet ne söylüyorsun dedim. Zannediyor musun ki, bizi yaşatacaklar.
Ermeni, Rumlar şarktan, garpten Türk'ü boğacaklardır. Bırak ki benim bir tarla
alacak param yok fakat olsa da ayaklar altında zeliline ölmekten-se milletimizin
bu kadar senelik yediğimiz ekmeğini na-muskârâne ölmekle ödemek daha çok
yakışmaz mı?
— Kâzım ne diyorsun? Sen vaziyeti, henüz bilmiyorsun! Ordularımız mahvoldu.
Boğazlara itilâf hakim, bütün cenup hudutları açık bir halde. Asıl felâket bizim
içi-
(267) Dr. Rıza NUR — a.g:.e, eh. 1003-1004.
(268) Dr. Rıza NTJR — a.gr.e., sh: 989.
312
KADİR MISIROOIAJ
mizde Kâzım! Tasfiye yapacaklar tasfiye! Anlıyor musun? Bugün harpte kazandığın
paşalığı alacaklar bir, belki de iki rütbe kaybedeceksin. Artık bize berşey
döşman. Ben çok düşündüm. Neyimiz varsa birleştiririz ne mümkünse alırız. Kâzım
Ağa İsmet Ağa oluruz. Ben başka türlüsünü göremiyorum. Kâzım, Sen de bir iyi
düşün!
— İsmet ben kararımı vermiş bulunuyorum. Bütün bu şeyleri vaktiyle
Çanakkaleden içeri sokmamıştık. Nazarımda bostan korkuluğu gibi duruyorlar. Biz
ölümü göze alınca hepsini yine dışarı atarız. Milletin mahvolduğu-nu
görmek zületindense yaşadığını görerek ölmek daha Türkçe olur. Ben Boğaz'dan
gelirken ahdimi verdim. Tek bile kalsam, veya tek dağ başı dahi kalsa uğraşmak.
Silahımı, üniformamı kimseye vermeyeceğim. Azim ve tedbir her ümide yol açar.
Vaziyeti sen de anlarsın.
— Kâzım, millete karşı mümkün olam yapalım, fa-Jkat yapümıyacaktan fayda
yoktur. Vaziyeti sen de anlarsın...» 2«9
Bunun arkasından «Ameri k a n Mandası »na taraf tar olması, *T0 zorla
Anadolt:ya gönderilmesi, '"
(269) Bkz. Kâzım Karabeklr — a.g.e., sh. 7.
(270) inönü'nün hahlşkâr bir Amerikan Mandası taraftan olduğunu gösteren
eliyle yazılmış mektup KAzxm Karabekir Paşa'nm. a.g.c.deki vesikalar arasında
mahfuzdur. Buna verecek cevabı olmayan İnönü, «Başvekil» olur olmaz mezkûr
eseri toplattırmıştir. Fakat uzun murafalar sonunda beraat eden bu eser
karşısında TUrk Efkâr-ı Umu-miyesl O'nun veremiyecegi cevabı hAlA beklemektedir.
Bh
<Manda Mea'eleşi» dolayısıyle Kâzım Karabekir Pofa'nm adı geçen eserinde yer
alan, Rauf ORBAY tarafından gönderilmiş bir mektupta M. kemal Paça'nm bile
Erzurum'da ümitsiz bir anmda:
«.. .Allah belâsını versin, fu Amerikalılar manda mıdır ?
LOZAN ZAFER Ht. HEZİMET Mt?
SİS
Garp Cephesinde Ali thsan Paşa gibi büyük bir kumandanla şahsi hakimiyet
arzuları ve kaprisler yüzünden çatışması, "' aynı şekilde Millî Mücadelenin
temellerini atanlardan biri olan Çerkeş Ethenrle bir niza çıkarması "' nihayet
«Altıntaş Hezimetbne 27< uğraması ev inönü Harbinde kaçıp samanlığa
gizlenmesi178 gibi fiilî
Nedir? Bir an evvel kabul etseler de memleket do bu herc-ü mercden kurtulsa»
dediği kayıtlıdır. (Bak. a.g.e., vesikalar kısmı).
(271) Fazla bilgi için bkz. Feridun KANDEMÎR — İkinci Adam Masalı — İstanbul
1963, sh. 59 vd
(272) Bkz. Ali İhsan SABÎS — a.g.e., sh. 321 vd.
(273) Gerçekten Milli Mücadeleyi ilk başlatanlardan biri olan ve bu uğurda
pek büyük hizmetler ifâ. eden Çerkez Et-hem'i çekemeyerek firara mecbur
eden İsmet Poja'dır. Ethem'm vatanseverliği sununla bile sabittir ki, sırf
canını kurtarmak için geçtiği Yunan cephesine adamlarını götürmemiş ve o
cephede de Türkiye'ye karşı faaliyet gös-termlyerek Ürdün'e gidip yerleşmiştir.
Yoksa kendilerine çok pahalıya mal olan mücadelesini affettirerek kendini
bağışlatmak için Yunanlılara adamları ile birlikte iltihak edebilirdi, (fazla
bilgi için bkz. Dr. Rıza NUR — a.g.e, sh. 666-68).
(274) Bkz. Dr. Rıza NUR — a.g.e., sh: 824 vd. — General Ali İhsan SABtS,
a.g.e., s. 164 vd.
(275) inönü'nün bu husustaki lddlayı.bu güne kadar tekzip etmemiş olmasına
dikkati çekmemize kızan mahut Ulus yazarı: «Bir cephe komutanının
samanlıkta saklanması, Yunanlılar İçin bile. düşünUlemiyecek düzmecelerden
biridir. Komutan her zaman ortada dolaşmaz; birinci hatlara girmez, böyle
davranışlar çoğunlukla hatadır. Komutan başka çare kalmayınca muharebe
hatlarında yer alır. Böyle olmasa, bütün ordular başsız kalırdı. Pek çokları,
düşünmek ve karar vermek için sükûnet aramışlardır ve arayacaklardır.
Zamanımızın karargfth hizmetleri ve ko- ' muta yeri «istemi o devirlerde yeteri
kadar bulunmadığı
314
KADİB MISIROOLU
vak'alar onun istikbalini millî davalara inanıp bağlanmak yerine M. Kemal
Paşa'ya hulul etmek ve dalkavukluk yapmakta aradığının aldatmaz delilleridir.
î7°
(276)
İçin, Mustafa Kemaller, Fevzi Çakmaklar AH Fıtatlar ve İsmet Paşalar bu iğleri
bazan köy damlarında, samanlık-lardalarda veya kağnı üstttnde bile yapmışlardır.
Zamana göre mükemmel komuta yerleri kurup çalıştırmaktan da gjeri kalmadılar.
Bu samanlık meselesi, yanılmıyorsam Batide Edip Ad%var'm yazdığı hatıralardan
çıkio^tır. Aydın, kahraman kadınlarımızdan olmasına rağmen, askerlikten ve
muharebe gereklerinden pek anlamadığı İçin, başka maksat düşünemiyorum, olayı
yanlış, aksettirmiş bulunabilir,» demektedir. (Bkz.: Cihat AKÇAKAYALIOGLU,
a.g.t. Ulus Gazetesi 2 Mart 1966 tarihli nüsha).
Halbuki, bu «SamanUk» mes'eleslni bir an için şöyle bir kenara bıraksak bile
artık İnönü harpleri'nin iç yüzü ve o'nun gerçek kahramanları ortaya çıkmış
bulunmak, tadır. Buna dair General Alı ihsan Pagcfmn a.g. eserinin sh. 368 vd.
da tafsilât vardır. Aynca Tevfik BIYIKLIOĞ-LU tarafından, Milli Mücadele
kahramanlarından Halil Nuri YURDAKUL'* gönderilmiş olup IMtfi Arif KEM-BEK'in
hususî albümündeki aslından fotokopisi çıkarılmış bulunan yedi sahlfelik mektup,
İnönü Muharebelerinin üzerindeki şalı kaldıran tarihi bir vesika olarak hu. misi
arşivimizde mahfuz bulunmaktadır. *İsmet, sâde muhabere ile meşgul. Olan şeyleri
Ankara'ya yazıyor Ve oradan yazılan şeylere cevap veriyor, Bana gösterdiği yok.
Gizli tutuyor. Ne yazıyor, bilmem?... Benim de buna zaten vaktim yok. Muahede
işlerine ancak yetişiyorum. Hem bu muahede işi değil, ehemmiyet vermiyorum.
Fakat görmek hakkım idi. Sade mühim ve pürüzlü bir muhabere olduğu vakit bana
gösteriyor. Hem de fena bir adeti var. Yalnız hariciye vekaletine yazacakken,
Mustafa Kemal'e yazıyor,» (Bkz. Dr. Rıza NUR, a.g.e., ah. 1005).
BAŞ MURAHHAS Mİ, KAZANOVA MI?
İnönü, Fransız entellcanaı mensuplarından Madam de Tahi ile Lozan sokaklarında
kol kola......
Lozan'a yalnız erkek .casuslar değil, cinsiyetin cazibesinden istifade İle
heyetimizin esrarını elde etmek İsteyen kadınlar da gelmişti. Bunlardan biri de
İnglltt entelicansuun uzun- müddet Moskova'da bulunmuş olan elemsin tjidam'dı.
Bununla İnönü'nün felekten naml kâm alarak sabahladığına dair tafsilât için
bakınız; Dr. Run NUR, a.g.c. sh. 997 998.
I
316
KADİR MIPIROÖLb
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
317
e — İsmet Paşa'yı Lozan'da her sıkıştığında bir takım tavizler vermeye sevkeden
âmillerden biri de O'nun had safhasındaki evhamı ve korkaklığı 1TT idi. En yakın
me sai arkadaşı olup kendisini bir çok buhranlı müzakerelerde yakınen müşahade
etmek imkânını bulan Dr. Rıza Nur O'nun bu hususiyetine hatıralarında birçok
kereler temas etmektedir. Bunlardan sadece birini dikkatlerinize takdim edelim.
«Hakikaten tsmet zekidir. Fakat tamamiyle cahildir. Zekâsı entrikada mütehassıs
zekâdır. Başka işe yaramaz. Çünkü evhamı zekâsını imha eder ve onu daima yanlış
fikirlere, işlere sevkeder, fena neticelere vardırır. Bu adamın her işinde
nokta-yı azimeti mesnedi, evhamdır. Hattâ evham ve hayalâttır. Lozan'da nice
saçma şeylere vehmederek ehemmiyetler vermiş, boşuna uğraşmış, korkusundan hasta
düşmüştür. Evhamını tarif için şöyle izah ederdim:
Bu adam sokakta gidiyor. Rüzgâr yok- Sağ taraftaki ağaçta beş - on yaprağın
biraz kımıldadığını görüp. «Vay rüzgâr yok bu yapraklar kımıldıyor. Bunda bir
hile var.» der tutturur. Onca hile şimdi muhakkaktır. Fakat nedir ve kimler
yapmıştır? da «Ondan o, bundan şu çıkar» d\-
(277) Yalnız İnönü degH, Dr. Rıza NUR bile frenklerden kork-makta bulunduğunu
bizzat itiraf etmektedir: «Celse baş. ladı. Ben korkuyorum. «Bu adamlar çok
yüksektir.* diyorum. Bunlar ile karşılaşmaktan, müzakereden fena çe-kiniyorum.
Beş on gün mügahade ile geçirdim. Şahıslan birer birer tetkik ettim. Bana
cesaret geldi. Doğrusu ev-velce bu frenklerden çok korkuyordum. Kendimi onlara
nisbetle hakir görüyordum. Vakıa Rusya'da böyle müzakerelere alışmış idim. Ama
burada Avrupa'nın seçme dip. lomatlan vardı.» (Bkz. Dr. Ru» NUR — *.g.e., sh.
983).
ye halleder. Bir yaprak kımıldamasını azim bir suikast tertibi haline kor.
Pireyi deve yapar, derler, sahiden İsmet bir pireyi koca bir deve yapar "•
İnönü'nün verdiği - bilhassa mî? nevî tâvizlerin en esaslı âmili O'nun devri'nin
münevverlerinin ekseriyeti gibi kayıtsız şartsız bir garp hayranı olmasıdır.
Bu histe kendisinden hiçte geri kalmayan Dr. Rıza Nur Ja birleşmeleri Türk
Milletinin millî içtimaî yapısının tamamen tahribine sebep olacak taviz ve
taahhütlerin ortaya çıkmasını kolaylaştırmıştır ki, bu mes'ele üzerinde evvelce
durulmuştur.
Esasen M. Kemal Paşa tarafından «Baş murahhas» o-larak O'nun tayini bu
yüzdendir. Çünkü M. Kemal de zafer kazandığımıza göre sulha kolayca nail
olacağımız zan-nındaydı.
O'nun için İnönü'nün tecrübesizliğine ehemmiyet at-fetmiyerek O'nu tercih etti.
istiyordu ki, şerefli bir sulha imza koyarak yıldızı parlayacak "kimse bir
«garpçı» olsun Çünkü başlayacağı inkilâp hareketleri için otoritesi takviye
edilmiş bir yardımcıya ihtiyacı vardı.
DİĞER SEBEPLER
Lozan'a giderken Türkiye'nin hangi meselesini ne esas üzerinde müdafaa edeceğini
dahi bilmeyen"8 ve bu hususta da kendisine ciddî ve bilgili yardımcılar
verilnıenıig
(278) Dr. Rıza NUR — a~g.e., sh. 1007.
(279) «Bizde ne hazırlık var, ne dosya var, hiç bir şey yok. *Lord
Gürzon gibi bir takım resmi diplomatlar burada. Hem bunların mükemmel
dosyaları vardır. Ne yapacağız!... Heyet-i Vekile bize giderken bir içtimada
avuç içi
318 KADİR MI9IROÖIAJ
bulunan îsmet Paça, İkinci murahhas Dr. Boa Nnr'un bir çok meselelerde tarihi
müstenidatla yaptığı müdafaalar ve Venizelos'u bayıltmağa kadar varan çetin "°
mantığının yardım in ft nail olmasa idi, muahede bu şekli dahi almayacaktı.
Gerçekten başta Hayim Namn Efendi olmak üzere Maliyeci dönme Cahid Bey ile
onun kadim sır arkadaşı
kadar bir kâğıda «gan bir talimat verdi. Mustafa Kemal, İsmet İle beni bir
tarafa çekti, dedi ki: «Esaslarınız budur. Baktınız ki, hattâ Trakyayı
alamıyorsunuz, sözlerinden dönüyorlar, uğranmayın, terkedip sulhu yapın, hattâ
icabederse istanbul'dan da vazgeçmek lâzımdır. Musul için hiç uğraşmayın !>
Mvatafa KemaTln de jifal direktifi bu..» (BkzJDr. Rıza NUR, a.g.e., ah. 982).
Bilâhare Lozan'daki vaziyeti tasvir ederlerken: istihbaratımız sıfırdı. Halimiz
güçtü. Adeta Ummanda pusu* lamız yoktu, isimiz allahhktı.» demektedir. (Bkz. Dr.
Rıza NUR, a.g.e., ah. 997).
(280) InSnlstlerln Lozan'ı sırf l*m«t Poja'ya mal etmelerine mukabil (bkz.
Meselâ, Chat AKÇAKAYALIOGLU — Ulus Gazetesi, a.g.e., tefrika) O'nun kendisi bile
Rıza NUR'un yardımlarından hem de T.BM. Meclisinde sitayişle bahsettiği tarihi
bir hakikattir:
«Ve, bilhassa murahhas olarak beraber çalıştığım Dr. Ruta Nur Bet/i kemaU
tevklrle yftdetmek İsterim... (Al-kıalar).
Arkadaşlar! Gflnâgûn tealrat altında yalnız Mm ve vukuf ve tecrübe kâfi
değildir. Fevkalâde bir metaneti asab lâzımdır. Hakikaten bir İdeale hizmet
lâzımdır. Fevkalâde bir feragat'! nefia hissi ile yekdiğerine eklenmek ve
yekdiğerine samimi bir müzaheret göstermek, lâzımdır. Arkadaşlarımdan ve
bilhassa Rtta Nur £ey*den bunu gördüm. Dr. Rus» Nur Bey Türk Heyet-i Murahhasa»
içinde başlıca medar-ı muvaffakiyet olmuştur. Millete bunu söylemek vazifemdir.»
(Bakz. Zabıt Çeri-de«l. Devre *, Sene 1 içtima 9).
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mt?
319
Hüseyin Cahid Bey Lozan müzakereleri boyunca Türkiye' nin aleyhine
çalışmışlardır. m Düyununu umumiye denilen Osmanlı borçlarının Osmanlı
İmparatorluğu'ndan toprak almış bulunan devletler arasında taksimi mevzuubahis
olduğu zaman Türk heyeti murahhasasmda vazife gören Cavit ve Cahid Bey'ler,
müfrid birer Fransız taraftan kesilmişler ve böyle bir taksimin kendi
tabirlerince fenneri mümkün olmadığım borçların tamamen Türkiye tarafından
ödenmesini müdafaa eylemişlerdir. Fakat bu nihayet maddî bir meseleye
müteallikti.
Halbuki Hayim Namn Efendi'nin Türkiye aleyhinde çevirdiği entrika ve Londra ile
Ankara arasında mekik dokumak suretiyle temin eylediği gizli anlaşma, İslâmiyet
ve Türklük hesabına tarih boyunca eşine rastlanmayan bir felâketler silsilesine
sebep olmuştur. Bu sebeptendir ki Hayim Naum Efendi sulhu müteakip Türkiye'ye
avdet etmek cesaretinde bulunamamış ve Yahudilerce en büyük HahambaşLuklardan
biri olan Mısır Hahambaşıhğına nakledilmek suretiyle taltif edilmiştir. Ne
hazindir ki Türk Milleti bu fitne kumkuması dessas yahudinin Robert Kolej
Fransızca muallimliğinden itibaren Türk Milleti aleyhine çevirdiği fırıldakları
halâ bütün vuzuhu ile bilememek tedir.
Hey*ete «müşavir», «kâtip», «gazeteci» gibi sıfatlarla dahil edilmiş bulunan
kimselerden bir çoğunun ahmaklıktan «hırsızlık» ve «casusluk» a kadar ne derece
çirkeflere yuvarlandıklarını ibret ve deh-
(281) Fazla bilgi için bakz: Dr. Rtsa KUR — a.g.e. sh. 1083 ve 1120 vd.
320
KADİR MI9IROOLU
setle görmek iğin Dr. Kıza Nur'un adı geçen eserine bir göz atmak kâfidir. stı
Lozan'daki Türk Murahhas Heyeti ile Ankara arasında sağlam bir irtibat
kurulmamış, ingilizlerin kontrolleri altında bulunan Köstence yoluyla muhabere
edilmiş olduğu cihetle karşılıklı yazışma ve direktifler onların kontrolünden
uzak tutulamamıştır. Çorçü" hatıratında Türk Hey'et-î Murahhası ile Ankara
arasındaki muhaberatı her sabah kahvaltıdan sonra müzkere ederek kendi murahhas
larına lüzumlu talimatı verdikten sonra bu anurahabere nin yerino ulaşmasına
müsaade bahşettiklerini istihfafla kaydetmelktedir ki2" böyle bir skandal
ihtimal Dünya diplomasî tarihinde rastlariamayacak kadar enderdir.
Lozan Muahedenamesinin Millî Mücadeleyi başarmış bulunaıı Meclisi Mebusanda
tasdikine imkân olmadığı için bu Meclis feshedilmiş adetâ dikensiz bir gül
bahçesi halinde kurulan İkinci Meclis-i Mebusan'da müzakereye konulmuş
(282) Bu gibi İhanet ve ahlâksızlıklar İçin Dr. Rıza Nur'un ga_ his şahı» bir
çok kimse hakkında müşahedelerine istinaden naklettikleri bir cild teşkil
edecek hacimdedir. B'i acı hakikâtleri öğrenmek .çin mezkûr eser mutlaka ve
dikkatle okunmalıdır. İnönü ve Nihat Reşad'ın kadınlarla meşguliyeti,
(a.g.e. sh. 997 - 99 - 1125) Ruşen Eş. refin karısını şuna buna takdimi,
(a.g.e. sh. 1001 _ 1002), Nihat ve Hamid Bey'\cxin petrol şirketlerinin
adamları Ue giriştikleri para dalavereleri (a.g.e. 1036 - 37) Şükrü Kaya (a.g.e.
sh. 1050 - 51) ve Veli Bet/'ia (a.g.e. sh. 1072 - 73) korkaklıkları,
Zekâi Bey'in bir hizmetçi kıza tecavüzü (a.g.e. sh. 1051) Basan Safca'nın
dalgınlıklan (a.g.e. sh. 1017 . 1021) gibi bir çok hususlara parmak basan bu
eser okunmadan maddi ve mânev! kayıplarımızın gerçek saikleri kavranılamaz.
(283) Fazla bilgi için bknz: Feridun KANDEMİR — a.g.e. sh. 103, 105
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ 7 321
tu. Fakat bu İkinci Meclis-i Mebusan'da dahi Lozan Mu-ahedenamesini
reddedenlerle müdafaa edenlerin beyanları mukayese kabul etmez bir mahiyet
arzetmektedir. Üstelik mezkûr muahedeyi reddedenleri M. Kemal Paşa bizzat tayin
ve tesbit etmiş ve bunların doğum yerleri itibariyle kurtarılamamış memleketler
halkından obuaları esasını takip ederek tenkidlerinin bu açıdan şeklî bir muhik
sebebe-istinadını temin etmek istemişti. Gerçekten Lozan'a kırmızı rey veren ve
onun aleyhine konuşan ondört mebustan» her birinin müşterek vasfı budur.
Fakat hazin değil midir ki arada yaryn asra yakın bir zaman geçmiş olmasına
rağmen gizli celsede müzakere edilmiş bulunan Lozan muahedenâmesine ait rey ve
müte-lealar hâlâ neşredilmiş bulunmamaktadır. Acaba lehtar ve aleyhtarların
mütealâlanmn mukayesesinde hâlâ hayatta bulunan sahte Lozan Kahramanı için,
korku ve endişeyi mucip bir nokta olmasa şimdiye kadar bu yapılmaz mıydı ?
Netice olarak düne kadar Lozan ruhu ile teşekkül etmiş bulunan Cumhuriyet Halk
Partisinde bir çok mes'u! mevkiler deruhte etmiş bulunan Tahsin Banguoğlu'nun
1965 senesi Kıbrıs görüşmeleri dolayısıyla' Millet Meclîsinde söylediği gibi
«Biz, çocuklarımıza Lozan Muahede-namesini alkışlatırız ama, onlara bunun içinde
ne olduğunu öğretmeyiz. İstikbalde Türk çocuklarının Lozan mua-hedenamesini
reddedecekleri muhakkaktır.»
Bu redde esas teşkil eden esbab-ı mucibe meyanırida. Lozan'ın tâdâd edilmek
lâzım gelen eksik ve kusurlarım kısaca ifade etmeye çalıştık. Fakat unutmamak
lâzımdır İd burada sarfedilen mütealâlar siyasî veya şahsî sebeb ve saiklere
istinad eden mütealâlar değildir. Yani müddeî biz değiliz. İlk sahifelerin
birinde de kaydettğimiz üzere Müddeî, tarih ve vatandır!..
F : 21
322
KADİR JUOTROÖLU
Lozan'ı İnönü hesabına bir «zafer» olarak göstermeye çalışanlara, şu noktayı da
hatırlatma» yerinde olur ki, gerek Lord Gürzon *•* ve gerekse Venîzelos gibi
o'nun baş hasımları da Lozan'ı kendi hesaplarına bir «zafer» saymaktadırlar.
O'nlar için «ıfer olan. Lozan'ın İnönü için cHezimet» olması zaruri değil midir?
Venizelos'un Lozan'da büyük bir muvaffakiyet ekle ederek harp esnasındaki
hatalarını tamir etmek imkânım bulabildiğini gösteren Yunan kaynaklarından
sadece birini dikkatlerinize arz ederek bu bahse son verelim.
«;.. Elefterios Venizelos, bir çok siyasî hadiselerde kendisini göstermek
lüzumunu hissettiği gibi 1923 teki Lozan antlaşmasında da Türk Başmurahhası
İsmet Paşa'nın karşısına çıkmayı lüzumlu gördü. Türk murahhas heyetinde vazife
almış bütün eşhas gayet mütekebbir idi. Çünkü onlara bu imkânı kurtuluş savaşı
bahsetmişti. Bizim karşımıza büyük hazırlıklarla çıkmışlardı. Halbuki buna
mukabil Yunanistan sekiz - on sene dahilî buhranlar geçirmiş nihayet neticede
Anadoluda mağlûp olmuş idi. Türk murahhasları karşımıza büyük isteklerle
çıkmışlardı. Yunan ordusunun silâhlı mevcudunun azaltılmasını Eğe Adaları üe
Batı Trakya ve Makedonyanın Türkiye'ye iadesini ve bir de külliyetli miktarda
harp tazminatı talep ediyorlardı. Türkler muzaffer bir orduyu temsil
ediyorlardı. Onların daha büyük talepleri ileriye sürmesinden diğer batılı
murahhaslar da endişe ediyorlardı. Şu duruma göre, Türklerin Ege adaları üe Batı
Trakya ve Eg€ Makedon-
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mlî
323
(284) «Lord Gürzon: «Hakikaten büyük bir zafer kazandım.....>
demektedir, (bknz: Earl — RONALDSHAV — The Life of Lord Curzon, London 1928 .
ah. 329).
yaşındaki talep ve istekleri ile harp tazminatı hakkındaki arzularım katiyetle
yerine getirmemek için herhangi bir sebep yoktu. Çünkü, yukarda da belirttiğimiz
gibi Yunanistan uzun yıllar iç mücadelelerin neticesinde gayet zayıf düşmüştü.
Elefterios Venizelos'un politik taktikleri ve Türk murahhasının isabetsiz
hareketleri neticesinde Lozan antlaşması muhtelif bakımlardan lehimize
kaydedilmesi icabeden bir zaferdir. Vakıa Karadeniz bölgesiyle Anadolunun
muhtelif bölgelerinde genel mevcudu üç milyon alb yüz bini bulan Yunan asıllı
unsurlara karşılık Yu-nanistanın muhtelif yerlerindeki altı yüz bin Türkün
mübadele esaslarına göre Türkiyeye iade edümesi bizim için iyi bir netice idi.
Bilhassa normalin üstünde silâhlı bir kuvvetimizin mevcudunun tahdit edilmeyişi,
harp tazminatı ödemekten muaf tutuluşumuz ve îstanbuldaki Yunan Ortodoks
Patrikhanesine vasî hukukî imkânlar ve imtiyazlar bahşedilişi ve İstanbul
Rumlarının mübadele dışı bırakılışı «Megalo 1 d e a » nın ölmeyişine bir delil
teşkil eder. Elefterios Venizelos Yunan siyasi hayatında zaman zaman Yunan millî
menfaatlerini tamamen tahakkuka matuf hareketleri olmamışsa d.a Lozanda
göstermiş olduğu gayret ve politik faaliyeti lehine tescil edilmesi icabeden
büyük bir basandır. Eğer 1923 ve 1924 yıllarının Yunan dahilî politikasını ele
alır da tahinini yaparsak bizler her bakımdan müdafaa imkânlarından mahrum ve
acze düşmüş bir vaziyette idik. Yunan ordusu içersinde 1922 de meydana gelen
ikilik hareketi, mukadder akıbetimiz olan mağlûbiyete bizleri haliyle
götürebilirdi. Çünkü milletin göz bebeği olan Yunan silâhlı kuvveti tamamen
ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı Kraliyet Rejiminin yıkılmasını ve bunun yerine
Cumhuriyet idaresinin kurulmasını arzu ediyor diğer bir kısmı ise tamamen
sırtını saraya dayamış olup
324
KADtll M1SIROÖL.U
Kraliyet Rejimini ayakta tutmayı arzu edij'orlardı. Bizim Anadolu isteplerindeki
korkunç mağlûbiyetimizin sebep ve sâikini orduya giren bu ikilikte aramamız
icabeder. Bizler, Türk Ordusuna mütesanid bir kuvvet halinde hiçbir suretle
mukavemet edemezdik. Bilhassa Afyonkarahisar, Uşak ve diğer işgal bögelerindeki
askerî karargâhlarımız âdeta siyasî parti merkezi vaziyetinde idi. Komutanlar
karşılarındaki düşmanı unutmuş birbirlerine yemekle, bir- • birlerini kötü
suçlarla itham etmekle ve birbirlerine komplolar tertip etmekle meşgul idiler.
Ordumuzun umumî durumu bu şartlar altında iken Türk siîâhü kuvvetlerinin büyük
jtaarruzu baş gösterdi, ve onlar bu umumî taarruzdan arzu i etmiş oldukları
neticeyi bol bol istihsal ettiler, Eğer îzmire ve Ege sahillerine vasıl olan
Türk silâhlı kuvvetlerine «dur» emri verilmemiş olsa idi, bütün Ege Adalarını
Türkler işgal ve istirdat edebilir hattâ Atinaya kadar gelebilirler. Çünkü,
onlara karşı mukavemet edebilecek en küçük imkân kalmamıştı. Türk Büyük
Taarruzunun başlamasından bir hafta evvel Uşak ve çevresindeki Efzon Süvari
Alayı Kumandanı Albay Nikolaus Plastiras ve piyade albayı tstilyanos Gonatas,
kuvvetlerini cepheden geri çekerek, îzmire gelmişler ve Yunan deniz
kuvvetlerindeki anarşist yüksek rütbeli kumandanlarla temasa geçerek Atinadaki
Yunan milli hükümeti başkam Dimitrios Gana-ris'i devirme teşebbüsünde
bulunmuşlardır. Neticede bu arzulan da tahakkuk etmiştir.» îıs işte düşmanın
ifadesiyle gerçek budur.
(285) Niko A. Andokea — Poliki Istoria Elados 1821 - 1950 — <Yunanlstanın
Siyasi Tarihi) Atina 1953.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLÎSİNDE
LOZANA DAİR MÜZAKERELER I —BİRİNCİ BÜYÜK MİLLET MECLİSİNDE
HEYETİN LOZAN'DAN DÖNÜŞÜ VE İNÖNÜ'NÜN " VERDİĞİ İZAHAT :
Lozan Konferansının Birinci Devresi evvelce ifâde edilmiş olduğu üzere 4 Şubatta
sona erdi. Hükümetten aldığı talimat üzerine murahhas heyetimiz yurda döndü.
Eütün Müttefikler konferansı tehir edilmiş kabul etmekte idiler. Lord Gürzon'un
«gidersem bir daha dönmem» gibi bir tehdit savurmuş olmasına rağmen herkes
konferansın tekrar toplanacağından ümitli idi. Fakat her ihtimale karşı Ankara
Hükümeti 8 Şubat tarihinde İzmit ve İzmir limanlarını ecnebî harp gemilerine
kapamak ve hazinenin mühim bir kısmını Konyaya nakletmek kararım aldı. Heyetimiz
Ankaraya ya^ıl olur olmaz vaziyeti, merak etmektş bulunan meb'usİ&ra Hey'et
Reisinin gerekli izahatı vermesi gerekiyordu. Bunun için 21 Şubatta Türkiye B.
M. Meclisi General Ali Fuat Cebesoy'un riyasetinde toplandı. Murahhas Heyeti
Reisi, konferansın seyri hakkında
326
KAMB MI9IROOL.U
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
327
saatler süren bir konuşma yaptı. Konferansın, meseleleri üç grup halinde ele
aldığını ve her grupu teşkil eden meselelerde de çeşitli ihtilaflar zuhur
eylediğini, Garbi; Trakya'da halkın reyine müracaat olunmasını kabul
ettiremediğini, zira Bosna - Hersek'e kadar bütün müslümanla-; nn Türkiye'ye
iltihak etmek için tetikte beklediğini ifâde ettiklerini, bu dununda Batı
Trakyâya, istiklâl vermenin! bile O"nun Türkiyeye iltihakıyla neticeleneceğini
söyledik-j lerini, Garbî Trakya hududu, Musul vilâyeti ve Gelibo| lu
Yarımadası meselelerinde Yunanlılarla İngilizlerin aği2 birliği ettiğini
anlatarak beyanatına şöyle devam etti:
«... Biz Musul üzerinde kendileriyle anlaşarak bir su-ş ret-i hal bulalım
dedik. Musul Vilâyetini derhal işgal ede-J lim, fakat onların iktisadî inkişafı
ve petrollerden istifade! etmek gibi menfaatleri varsa veyahut bir takım
unsurları! kendi aleyhlerinde tahrik edeceğimizden endişeleri varsa j onu tatmin
edelim, bir suret-i hal bulalım dedik. Onlar dal bir sureti hal aramışlardı.
Diyorlardı ki, Musul Şehrini muhafaza edelim. Eğer biz menâfi-i
iktisadiyesinden ve-petrolünden dolayı Musulu vermiyorsak herkese verdikleri
gibi onlar da bize bir hisse ayıracaklardı. Umumî celsede mer-ele" bu safhaya
girmişti. En. souanda müttefikler müttehit bir cephe alarak inkıta' tehdidi
ile bizi tehdit ettiler :
Musul ile Gelibpluda *>ir garnizon bulundurulmasjj mes'elesi doğrudan doğruya
İngilizleri alâkadar etmişti.) Sulh müzakerelerinin leh ve aleyhinde icra-yı
tesir edecek! oian îngiliz donanma ve kudretine istinad ediliyordu. l yan işgali
altında bulunan Oniki Ada mes'elesi konferans ta bahis mevzuu olmadı. Çünkü
böyle düşünülmüştü.
Müttefikler arazi meselesinde, Trakya Adalar, Suriye! hududu ve Musul'u yekpare
bir mes'ele olarak bize tasdikf
ettirmek istemişlerdi. Fakat biz diğer meselelere temas etmeksizin yalnız Musul
üzerinde müzakerelerimizi teksif etmiştik. Bu suretle onların müttehit cephesini
ayırmak istemiştik. Hakikatte arazi meselesinde Musul, halledemediğimiz ve
ihtilâf halinde büyük bir mesele olarak,kalmıştı.
Mali ve iktisadî mes'elelerin esaslarında da bidayetten beri ihülâf halinde
kalmıştık. Meselâ borçlarımız, Berlin Muahedesindenberi ayrılan memleketlere
taksim olunacak-mış. Fakat burjar taksim olunamamıştı. Bunun taksiminden emin
olalım dedik. Senevî verilecek faizlerin taksimiyle iktifa ederiz, dediler.
Harbî Umumî esnasında yaptığımız borçlarımızın Suriye ve Irak'a taksimini kabul
etmediler1 Gösterdikleri sebep mâlı olmayıp siyasî idi. Umumî Harpten mağlûp
çıktınız, halbuki borçlarınızı bize yüklemek istiyorsunuz, bu nasıl şeydir,
diyorlardı. Biz de cevaben demiştik ki: Harbi Umumiyi yapmış olan Osmanlı
İmparatorluğuna Suriye ve Irak da dahildi, bu imparatorluk şimdi inkisama
uğramıştır. O halde herkes borç hissesini kabul etmelidir. Mes'uliyet
mes'elesini Osmanlı İmparatorluğu ile görüşünüz. Bu mes'ele de böylece İhtilafta
kaldı. Suriye ve Irak'ta devlete ait olmıyan emlâki hususiye ve « H azine-i
Hassa» emlâkini tanımak istemediler. Sonra mütareke esnasında İstanbul
hükümetinin yaptığı mukavelelerin tarafımızdan tasdikini istediler, ihtilâf
halinde kaldı.
Tamirat bahis mevzuu oldu. Yunanlılardan istediğimiz tamiratı asla nazarı
itibare almak istemediler. Muttasıl harpte iki taraf tebaasının zararlarından
bahsettiler. Müttefikler tebaalarının zararlarının telâfi için on milyon liraya
indiler. Senevî doksan bin lira olmak üzere bu parayı otuz yedi sene zarfında
ödeyecektik. Yunan işgalinin sebep olduğu tamirat parasını dört milyon altın
olarak iste-
328
KADtR 1CI3IROÖLU
mistik. Yunanlılar da tehcir edilmiş olan hristiyanlann emlâk ve arazi bedeli
olmak üzere ve halen tediye etmekte oldukları masarif namı altında bir çok para
istemişlerdi. Müttefiklerin istedikleri normlarla Yunanlıların tamirat parasını
yekdiğerine bağışlamak şeklinde halletmek istediklerini İfade ettiler. Bunda da
nihayetine kadar ihtilâf halindeyiz..
I Eski Osmanlı kanunlarına göre teşekkül etmiş ecnebi şirketleri mes'elesini
beynelmilel bir ahidnâmenin mü-zekeresine ithal etmek istediler. Kabul etmedik.
Kapitülâsyonlarda adlî sistem üzerinde buhranlar vücuda gelmişti. Biz,
bidayetten itibaren herhangi iki devlet yekdiğerinin tebaası için mütekabiliyet
esasına müsteniden mu-kaveler afctediyorsa sizinle onu aktederiz, demiştik. En
serbest hükümleri de kabul ederiz, bundan başka bir şey kabul edemeyiz.
Onlar, kapitülasyonlar usulünde haksızlık olduğunu esas itibariyle
kabul ediyorlar, ancak muvakkat bir intikal devresi lâzundır diyorlar. Onun
içidir ki, sizn memleketinizde bir çok sermayeler yerleşmiştir. Bu sermaye, bu
girketler gelirlcen mevcut olan kapitülâsyonlar esasına istinat etmişlerdi. Bu
usul üzerine sermaye getiriniz, dediniz ve biz de sermaye getirdik. Şimdi bu
usulü kamilen kaldırıyorsunuz, ne yapacağız? Onun için dört beş senelik bir
müddet kabul ediniz. Bu dört beş sene zarfında bu kalan ecnebi şirketler, ya
sizin sisteminizi kabul ederler ve yahut etmezler, çekilip giderler, demişlerdi.
Bu şekilde ka-pitilâsyonları tadil ederek idame etmek istemişlerdi. Ve
nihayet beş senelik bir müddet olsun dediler Adlî sistemde bidayetten beri bir
fark yaptılar. Konsolosların mahkeme- ı sinden vazgeçtiler. Bunun yerine muayyen
yerlerde ecnebi hakim usulünü teklif ettiler. Nihayetine kadttr vazifelerini
LOZAN ZAFER İli. HEZİMET Ut?
329
ifa edecek müşavir dediler, müşavir namı veriyorlar, fakat hakim vezaifi
gördürüyorlar.
Malî kapitülâsyonlardan vazgeçtikleri kabul edilebilir. Tarife esası üzerine
diğer bir ticaret mukavelesi esasları müzakere edilmiş ve bir çok maddeler
üzerinde mutabakatı efkâr hasıl olmuştu. Fakat kat'i karara iktiran etmemişti.»'
tntika sebepleri :
Beyanatına devam eden înönü, müttefiklerin birdenbire taktiklerini
değiştirdiklerini, mes'elelerin heyeti mecmuasını bir lâhiya halinde
koyduklarını işaret ederek demişti ki :
«— Bundan maada maksatları, hiçbir devlet kendi mes'elesi veyahut ihtüâf halinde
bulunduğu mesele kabul edilmeyip konferansı inkıtaa götürecek olursa, kendi
mes'-ul göriinmiyecektir. Bütün devletlerin konferansla ayrı ayrı meseleleri
olmayıp, Türkiye devleti hariç diğerlerinin Türkiye ile insaniyet namına kül
olarak dâvaları vardır. Eğer hakikatte bir devletten ihtilâfı yüzünden konferans
inkıtaa uğramış ise, o devletin adı görünmeyecek, ihtilâf umuma ait olacak ve bu
yüzden bir harp çıkacak olursa devletler umumî menfaatleri namına harp etmiş
olacaklardı ve mes'ul de Türkiye olacaktı.
Muahede projesini tetkik ettiğim zaman, baktım ki o zamana kadar konuşulup da
halledilmemiş olan bazı meseleler tadil edilmişti. İhtilâf halinde kaldığımız
bazı meseleler müttefiklerin nokta-i nazarına göre projeye ithal edilmişti. Hiç
konuşulmayan mes'eleler de açıktan ithal edilmişti. Açıktan konulan meseleler
içinde öyle maddeler vardır ki; bu yüzden muhakkak bir inkıta tahmin etmiş
oldukları ve bir çok milleti aleyhimize tahrik edecekleri anlaşılıyordu.
330
KADİR MI9IRO0Z.U
1
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
331
Bu projede kapitülâsyon işlerinde ve diğer meselelerde bir çok devletleri tatmin
edebilecek tadilât yapmışlardı. İnkıta, olacak olursa, birçok milletlerin ve
tarafsızların hukukunu temin için hasbetenlillâh silâha sarılmışlar gibi
propagandaya başlamışlardı- Şimdi muhahede projesini bu tarzda hülâsa ettikten
sonra bu muahedenin son şekli budur diye Ankaraya götürmek muhakkak bir inkıta
ve belki de harptir dedik. Ne için dediler? Çünkü çok ağırdır. Bilirsiniz ki;
bunun bir çok maddesi üzerinde konuşulabilir, dediler. Projeyi bu haliyle
Ankara'ya götürdüğümüz takdir de ve hatta üzerinde konuşabüeceğimizi
söylediğimiz halde bize kimse inanmıyaeaktır. Ve neticesi inkıta ve harp
olacaktır, dedik. Bunun üzerine telâş ettiler ve dediler ki: Verdiğimiz proje
bir ültimatom değildir, üzerinde konuşabiliriz. Müttefikler daima hangi mesele
bizim için diğerlerinden daha mühimdir, bunu anlamağa çok ehemmiyet
veriyorlardı. Halbuki her mesele kendi sahasında hayatî bir değeri olduğu ve
hiçbir fark göstermediğimiz için umumiyetle zannediyorlardı ki, memleketin
dahiline taallûk eden malî ve iktisadî mes'eleler nihayet bizim için haizi
ehemmiyet olabilir. Bunları kabul ettirebilirler, zannediyorlardı. Herkes kendi
fikri üzerine mütalâa dermeyan ediyordu. Fakat hiç bir devlet, bilhassa îngütere
inkıta ve harp olacak olursa, kendine taalluk eden bir ihtilâftan dolayı değil,
Bilâkis umumun menfaatini korumak maksadiyle olmuştur, denmesini istemişti.
Bundan sonra proje üzerinde tadilât olacak mı, ol-mıyacak mı, konuşalım dendi.
Bu esas olduğu zaman muahede resmen bize verildi. Müttefiklerin her biri ayn
ayrı söz aldı. Resmen ve alenen bir çok ağır beyanatta bulundular. Kabul etmek,
alenen ilâh etmek lâzımdır, dediler Sulh-i Alem için bunu kabul etmek elzemdir,
dediler. İki gün sonra İngiliz Heyeti hareket edecekti
Muahede projesini aldıktan sonra biz, Türkiye haricinde kalacak memleketler
hakkında nokta-i nazarımızı bir daha ifâde ettik. Onu söyleyeceğim dedim. Mısır,
Suriye, Irak ve saire bu memleketlerin ahalisi kendi mukadderatına hâkîm olmak
için diledikleri idareyi kabul edebilir. Bu memleketlerin istiklâl uğrunda
fedakârlık etmiş olanları için affı umumî yapılabilir.
Bu muahedeyi şimdiye kadar konuşulmuş olan muhtelif mes'elelerin hülâsası ve
lâyihası olmak üzere alıyoruz. Bunu mütalea için en aşağı bir hafta zaman
lâzımdır. Bir hafta sonra mütaleamızı arzederiz dedik. Hususî bir celse
yaptılar, mazeret serdederek bu müddetin azaltılmasını istediler, Mamafih
üç, dört güne kadar olanca süratle cevabımızı vermeğe gayret ederiz dedim.
Ertesi içtimalarda şunları söyledim. Esasta ihtilâfımız vardır, nasıl
anlaşabiliriz, dedim. Arazi meselesini açtılar. Bende bu mesele üzerinde ısrar
ettim. Çünkü o arazi mes'elesi İngilizlere aitti. Bilâhare, adlî, malî ve
iktisadî meselelere taalluk eden bir takım mütalealardan sonra tarafımızdan bir
hal tarzı gös-terirlerse, diğer muhtelif meseleler üzerinde çalışacaklarını ve
müttefikler tekrar va'z edecekleri bir takım maddeleri söyleyecekler. Ben de
pekâlâ dedim. Cumartesi yine çağırdılar. Yapacakları son şeyleri söylediler. On
beş milyon altın lira istemişlerdi, bunu on illiye indirmişler, bor; cumuzun
sermaye üzerinde taksim edilmesinden vazgeçmişlerdi esas üzerine taksimini
kabul ediyorlar.
Trakyada tahaddüs eden askeri meş'eleler vardı ki, ondan vazgeçmiş olduklarını
bildirdiler. Bundan başka bir-şey yok mudur dedik, cevaben yoktur, dediler.
Yaptığım tet kikat neticesinde bir iki noktayı tadil ettikleri anlaşıldı. Biz
den tamirat parası istiyorlar. Arazi meselesini olduğu gibi muhafaza ediyorlar,
fakat yunanlılara vermiyorlar. İkti-
332
KADİR MISIROÖLTJ
sadî mes'eleler olduğu gibi muhafaza ediliyordu. Bu vaziyete göre inkıta olursa
bundan harp çıkarsa bütün Cihan ef-kâr-ı umumiyesine karşı Türkler hiçbir şeyde
uyuşmak fikrinde değiller. Bidayette ne söylemişlerse, nihayetine kadar ısrarla
kalmışlar ve bir eser i hal gösterememişlerdir. Bunlar sulh yapmak için
gelmemişler kendi şartlarını bize dinletmek için gelmişler tarzında aleyhimize
bir hava yaratmak çok mühimdi.
Şu veya bu şekilde bir takım usullerle meseleyi halletmek imkânı var mıdır? Bunu
da iyice aramak lâzımdır. Cihanı alâkadar eden Boğazlar ekalliyetler ve
tabiiyetler meseleleri vardır ki, bunlan esas itibariyle halletmişizdir,
milletlerin münasebat-ı ticariyeye girmeleri esaslı bir surette hal
edilememiştir. Bir takım arazi mes'eielerinden Musul meselesi vardır ki,
mkıtaı bu mesele üzerine hasret memek için bunu muahedenin imzasından bir sene
sonra İngilizlerle aramızda halletmeği ve Trakya'da Yunanlıların silâh ile
halledecekleri tarzında yapılacak bir propagandaya mâni olmak için 1918 hududunu
kabul ederiz, dedik. Malî mes'elelerde ve tamirat meselelerinde bir takım
meseleler kabul ederiz. Fakat mesâil-i ıktisadiyeyi de kâ-milen ihraç etmek
şartiyle müzâkeresine devam ederiz dedik. Muvaffakat-i efkâr hasıl olan
meseleleri bir araya top ladıktan sonra onu bir tarafa bırakarak muvafakat-i
efkâr olmıyanlar üzerinde müzakereye devam olunur. Ya halledilir, veya
edilemezdi. Bu tarzda muahedenin heyeti umu-miyesi üzerinde konuşulurken
kendimizi inkıtaa bağ-lamıyacak bir yol üzerinde kalmamız lâzımdı. Zira bir
kısmını kabul etmedikleri takdirde hiçbir kayıt altında değiliz, demek hakkını
muhafaza edebilmeliydik. Bunu da kendilerine söylemiştik.»
İnönü bundan sonra Lord Gürzon ve arkadaşları'nm
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
333
Lozan'ı terketmesini müteakip hasıl olan durumu izah etmiş ve yapılan son
tavassut ve teşebbüslerini anlatmıştır;
«— İtalyanlar ve ondan sonra Amerikalılar murahhas heyetimizin bulunduğu daireye
gelmişlerdi. Amerikalılar bir tavassut yapabilmek için bir formül bulmuş ve
mutabık kalmıştık. Vaktin dar olması ve İngiliz Heyetinin Lozan'dan hareket
etmesi, Amerikan müşahitlerinin teşebbüslerine mâni olmuştu.
O gün düşündüler ve dediler ki, kapitülâsyonlardan Lozan Konferansı inkıta
etmiştir. Ecnebilerin Türkiye'de oturması ve yaşaması için Türklerden teminat
istedik vermediler, inkıta hasıl oldu. Güya bu suretle dünyadaki bütün ecnebiler
Türkler aleyhine dönmüş olacaklardı. Onlar böyle düşünmüşlerdi.
Biz dedik ki: Türkiyeyi baştan aşağıya tecrit ettikten sonra baki kalanı soymak
istediklerinden inkıta olmuştur. Bankerler harp etmek istiyorlar.
İngiliz Hey'eti ayrıldıktan sonra Fransız Murahhası ile temas ettim. Hareket
edeceğimi, vaziyetin tenvirini Müt tefiklerden beklediğimi söyledim. Çünkü
dedim, hususî bir vaziyet vardır. Aramızda aktedilmiş olan Mudanya Mukavelesi
kalkmıştır. Her iki taraf hareket serbestisini iktisap etmiştir. Böyle midir,
dedim. Hayır değil dediler!
Fransa Murahhas Hey'eti de hareket etmişti. Çarşamba günü ben de hareket
edeceğim, dedim, tki esaslı nokta tezahür etti: Biri Konferans inkıta etmemiş
ta'lik olunmuştur. Diğeri, son celsede ben şundan vazgeçeceğim, sen şundan vaz
geçeceksin diye bir takım sözler söylendi. Türk ler, talep ettikleri şeyleri
kabul ederiz, veya etmeyiz, taleplerini kâğıt üzerinde tekrar etsin denildi
Amerikalılar,
234
KADİR MISIROÖLU
LOZAN ZAFER îtt, HEZİMET Mİ?
335
siz bunu kabul ederseniz, biz konferansı toplarız, dediler. Biz nokta-i
nazarımızı yazdık dedik. O nokta-i nazarınızda sebat ediyorsanız bunu da yazınız
ve imza ediniz dediler. Anladık ki, bizden bir taahhüt alarak vaziyeti tesbit
etmek istiyorlar. İmtina ettim. İtalya Heyeti de hareket etmişti. Dediler ki:
Biz yalnız murahhaslar gideceğiz, heyetleri burada bırakacağız. Siz de kalına-
Hem murahhaslar hem de heybetler gitmiştir, biz ne için burada kalalım. Biz de
gideceğiz dedik,
Vaziyet, olabildiği kadar halledilmiştir. Ortada bir muahede vardır. Bu muahede
üzerinde ne tadilât yapılmıştır ne de tadilât yapılması me'muldür. Biz hiç bir
taahhüde girmemişizdir. Şimdi artık onların taahhüt tekliflerini kabulden imtina
ediyor, memlekete dönmeğe çalışıyorduk. Müttefikler ise, vaziyet inkişaf
ettikten sonra artık bunu imzalı bir senede vardıralım ve Türkleri bir kayıt
altında bulunduralım zihniyetinde idiler.
İtalyan ve Amerikan heyetleri de gittikten sonra ben de Çarşamba günü sabahleyin
hareket etmiştim. Biz de cnlar gibi bir iki kâtip bırakmıştık. Milano'da İtalyan
Heyeti müşavirlerinden birisi iktisadî, malî mes'elelere bir hal sureti bulalım
dedi. Kabul etmedim. Köstence yolundan gelmiştim. Romanya Hükümeti mütalâşi
görünüyordu. Tavassut etmek istediler, kabul etmedim. Çünkü Hükümetim ile temas
kalmamıştı, Istanbula geldiğim zaman üç devletin komiserleri ayrı ayrı
ziyaretime gelmişlerdi. Muahede Üzerine bir çok teklifler yapmışlardı. Ankara
ile temaşa geçmeden evvel bir cevap veremezdim.
Lord Gürzon namına muahedenin imza edilmesi hakkında tebligat yaptılar. Bunların
hepsinde sarih bir vaziyet almaktan içtinap ettim. Şimdi son vaziyet şudur ki:
muahede elde mevcut olan şekli ile herkesin bütün talepleri içine yazılmış bir
hulâsa meâlindedir. Bunun üzerine şifahî müzakere açılmış ve müzakere edilmişti.
Hiçbir taahhüdümüz olmıyarak bu mevcut "muahede üzerinde ne tadilât yapılmış ve
nede tadilât yapılması ümit edilmiştir. Böyle bir vaziyeti teşhir ettim. Şimdi
biz, bir defa muahedeyi hükümette mütalea ederek hey'et-i umumiyesinden bir
filıir hasıl ettik. Vaziyeti mütalaa ederken muvafık bir karara varmak
ihtiyacındayız. Ondan sonra Meclisi âliye bu şekilde arzolunacaktır. Eski
muahede sureti tercüme va tab' olunmuştur. Demek ki, aza-yı kiram da bir iki gün
zarfında bunu mütalâa edeceklerdir. Takip olunması lâzım gelen hattı hareket
hakkında Meclisi âliye teklif yapacağız Meclisin vereceği karar hattı
hareketimiz olacaktır.'»6»
Bu uzun beyanatından sonra inönü'ye meb'uslar tarafından müteaddit sualler
sorulmuştur.
Rus murahhas heyetiyle, Türk Murahhas Hey'eti-nin münasebetlerine dair
sorulan suale:
«— Rus Heyeti ile bizim heyetimiz konferansın başından sonuna kadar dâima
dostane bir temas ve müna-sebat halinde bulunmuştu. Cereyan-ı ahvalden yekdiğa-
rımizi haberdar ederdik. Dostâne ayrıldık. Biz, Boğazlar raes'elesinde
Boğazların tahkim edilmesini ve harp sefine-1 İninin serbest olarak geçmesini
kabul ettik. Halbuki Rus Hey'etinin nokta-ı riazan esas itibariyle Boğazlann
tahkim edilmesi ve kapalı kalması zemininde idi. Onun için Boğazlar Mes'elesinde
aramızda ihtilâf vardı. Diğer siyasî mes'-elelerde ve umumî münasebetta
anlaşmıştık.» diye cevap vermiştir.
(286) Zabıt Ceridesinden naklen, Ali Fuad CEBESOY eh. 233 vd,
336
KADİR MI91ROÖLU
Boğazlar hakkında kabul ettiğimiz şeklin muahede-net ahitnamesinde kabul
ettiğimiz şekil ile çatışıp çatışmadığına dair suale de şu cevabı vermiştir.
«— Biz muahedenet ahitnamesini de Ruslarla beraber boğazlar mes'elesinin İtilâf
Devletlerinin ve alâkadar milletlerin dahil olacağı bir konferansta tetkik ve
hallini kabul ettik. Taahhüdümüz, beraber konferansa iştirak edip Boğazlar
Mes'elesini halletmekti. Yoksa Boğazlar Mes'elesinin şu veya bu şekilde halli
hususunda a-hitleşmemiştik. Bilâkis biz « M i s a k - ı M i 11 î » de îs-
tanbulün, Marmaranın âtisini ihlâl etmeksizin Boğazların beynelmilel ticarete
açık bulunmasını kabul etmişizdir. Ve muhadenet ahitnamesinde de kabul
olunmuştur.»2"
Bilâhare Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey merhum tarafından kendisine şu sual
soruldu:
«— Müttefiklerin projesine mukabil teklif ettiğimiz muahede projesi kabul
ve. tatbik edilmiş olsaydı Trakya ve İstanbul derhal tahliye edilecek miydi
yoksa Musul meselesinin halline kadar işgal altında mı kalacaktı?» Bu suale şu
cevap verilmiştir:
«— Lozan Konferansının müzakeresine başlandığı vakit, müttefikler demişlerdi ki,
Evvelâ mukaddemat-ı sulhiye yapalım, sonra mütebakisine devam edelim veyahut
hepsini bitirelim. Yani tam bir sulh yapalım. Bunun üzerine şu cevabı vermiştim:
Her ikisini düşünebiliriz, Şu şartla ki, her neyi imza edersek sulh tamam
olmalı, İstanbul, Gelibolu ve Boğazlar tahliye edilmeli. Biz daima bu noktayı
müdafaa ettik. Orçun için teklifatımız da mütaleatımız da sulh olur olmaz hiçbir
şeye hacet kalmaksızın tahliye tamam olsun.» ÎM ,
(287) Ali Fuad CEBESOY — a.g.e. sh. 241-42 0288) a.y.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
33T
Müttefiklerin Murahhas Hey'etimize kabul ettirmeK istedikleri sulh projesine
mukabil Millî menfaatlerimiz zaviyesinden ele alınmış yeni bir proje
meydana getirmek için Hükümet ile Murahhas Hey'eti birlikte çalıştılar. 27
Şubatta Türkiye Büyük Millet Meclisi toplandı. İcra Vekilleri Heyet Reisi sıf
atiyle Rauf Bey müzakereyi açtı. Bilahare İnönü kürsüye gelerek Müttefiklerin
bize kabul ettirmek istedikleri projenin ihtiva ettiği şartları bir bir an
lattıktan sonra îcra Vekilleri Hey'etinin isabetli gördüğü hattı hareketi de
şu sözlerle izah etmiştir : ,,y, f >,. «—Arazi mes'elesinde «M isa
k-^bîif i t İ#î»N ile menfaatlerimizi âzami surette telifjşdecek bir hal sureti
bvul rnak bununla müttefiklerin teklifine yaklaşmak, diğer meselelerde hayatî
menfaatlerimizi temin edecek tadilâtla yeniden teşebbüse geçmek, Heyet-i
Vekile ile vermiş olduğumuz kararın esası budur. Arazi mes'elesinde
düşündüğümüz de şunlardır: 1
Garp hudutlarımızın tâyininde ötedenberi ısrar ettiğimiz 1913 hudududur.
Yaptığımı^ tekliflerde Meriç Nehri'-nin hududuna girdik. Yalnız Karaağaç ile
dahi iktifa ettik. Mümkün olmadı. Bu arazinin ve Karaağaç istasyonunun kıymet ve
ehemmiyeti bizim için çoktur. Bu nunla beraber bu talebimiz Misak-ı Miü'nin
sarih hükümlerinden değildir. Doğuda Musul Vilâyetinin hallini talik ediyoruz ve
bir sene zarfında İngiltere ile halledilmesini kabul eyliyoruz. Mutabakat hasıl
olamazsa, Milletler Ce-Tniyetine müracaat etmek suretiyle müttefiklerin nokta-i
nazarına yaklaşmak istiyoruz. Şimdi Heyeti Celile arazi meselesindeki
tekliflerimizi kabul ederek diğer meseleleri de tasvip ederse, sulh
teşebbüslerimize devam edeceğiz Mes'ele bundan ibarettir. Arazi meselesinde
bilfiil işgal etmediğimiz bir yeri işgal etmek yüzde doksan dokuz si-
F: 22
I
338
KADİR MISIROöLU
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
33»
Jâhla oraya girmeğe mütevakkıftır. Yalnız Boğazlara kadar müsellah olarak
dayandığımız vakit Edirne'ye kadar olan araziyi mukavele ile tahliye
ettirmişlerdir. Harbe girmediğimiz halde tahliye ettirdiğimiz yalnız bu mes'ele
vardır. Arada yine müttefiklerin müdafaa vasıtaları ile askerî kuvvetleri
mevcuttur.
İnkıta ve harp halini davet etmezden evvel, dahile ve harice karşı sulh imkânını
yeniden temin etmek için düşündüğümüz hareket hattı şudur: Arazi meselesinde
müzakereye girerek diğerlerine yeniden başlamaktır. Olabilir ki* malî iktisadî
ve idarî meselelerden dolayı hayati menfaatlerimiz temin olunamaz. Bizim
teşebbüsümüz akamete uğrar. Fakat o zaman biz kendi vicdanımıza kendi
memleketimize ve bütün dünyaya karşı yapılacak olan fedakârlığımızı yapmışızdır.
Fakat bu adamların maksadı tavazzuh etmiştir. Mes'ele §u ve bu değildir.
Vaktiyle düşündükleri gibi bize hayat temin etmek istemiyorlar, deriz. Bu
meydana çıktıktan sonra gerek milletimize ve gerekse diğer milletlere karşı
herhangi bir kararımızda bittabi daha çok salâbet olur» Demiş ve sözlerini şöyle
bitirmişti:
«— Şimdi heyeti celilenize karar vermesini teklif ettiğimiz mesele şudur:
Mesâil-i araziye, iktisadiye ve idariye bakımından bizi hiçbir noktadan tatmin
etmiyorlar. Kamilen reddederiz bu elinizdedir. Birde yeniden sulh imkânım aramak
lâzımdır. Sulh imkânını aramak için şunda, fedakârlık edebilir, şunda edemeyiz
diye bir karar vermek, lâzımdır. Heyeti Vekile nckta-i nazarını söylemiştir,»'"
İnönü'nün Verdiği bu izahat Meclisi hiç bir cihetle tatmin etmemişti. Bu yüzden
meb'usların heyecan ve infiale kapıldıkları görüldü.
(289) Ali Fuad CEBESY — a.g.c. «h. 244 . 45
Meclis Elektrikleniyor
Bundan sonra îzmir Mebusu Sırrı Bey:
•*— Misak-ı miilî'den fedakârlık yapan bir hükümet ve murahhas heyetiyle
herhangi bir mevzu üzerinde müzakere yapılmadan evvel meclisten itimat reyi
istenmesi lazımgelir» "° demişti.
Esasen Lozandan dönen heyette mevcut mebus, mütehassıs ve müşavirlerin beyanat
ve ifâdeleri de birbirini tutmadığı gibi birçok noktalarda İnönü'nün yukarıya
der-colunan tafsilâtlı beyanatına da uymuyordu. Ayrıca İstanbul gazeteierininde
konferansın inlutaı ve cereyan eden hadiseler hakkında vâki olan neşriyat da
birbirini nakzedecek mahiyette idi. Bu müzakereye riyaset eden General Ali Fuat
Oebesoy'un «Siyasî Hatıraları» nda da belirtmiş olduğu veçhile İnönü'nün
beyanatı Büyük Millet Meclisini hakikaten tenvir edememişti. ¦'¦" Müttefiklerin,
yanlış tercüme ve tabedilmiş sulh projesinden başka elde birşey yoktu.
İnönü'den sonra kürsüye Meclisin o günkü «Muhalefet i»ni teşkil eden
«İkinci Gru p»un lideri Erzurum Mebusu Hüseyin Avni çıktı.
Vekiller heyetinin Türkiye Büyük Millet. Meclisine karşı istihfaf kâr bir tavır"
takındığını, İnönü'nün verdiği izahatı kâfi ve tatminkâr bulmadığım söyleyerek
sözlerine şöyle devam etti:
«— Vekiller Heyeti kendi efkârını bize gösterecekti. Şöyle olsun, diyecekti.
Konuşulan yalnız haricî mes'eleler değildir. Buraya bütün Vekiller geleceklerdi.
Murahhas îley'eti avdetten sonra artık sıfatını kaybetmiştir. Maliye
(290) a.y.
(291) AJi Fuad CEBESOY — agr.e. eh. 246
340
KADİR MJSIROÖLU
LOZAN ZAFER MI, HEZİMET Mİ?
341
işlerinde Maliye Vekilinin gönderdiği murahhası ile mü-çavirleriyle memleketin
iktisadiyatı hakkında elde ettü fikir nedir? Buraya gelecek onu tesbit edecek
son sözü. söyleyecek ve bizden veçhe alacaktır. Paşa'yı ben dinledim, siz de
dinlediniz. Şimdi sizden soruyorum* ne dinlediniz, efendiler? Maliye hakkında
Avrupalılar ne düşünüyormuş, sonu ne olacakmış ? Bu Vekiller sıra ile deruhte-
etmiş oldukları hususatta yalnız bugün için değil, elli sene için ne gibi fikir
aldıklarını, tehlikeleri gösterir, biz de onu anlıyarak ona göre bir karar
veririz.
Arkadaşlar bir teklifim var. Gerek Vekiller Hey'eti ve gerekse Büyük Millet
Meclisi, «M i s a k-ı Mi 1 1 î»den zerre kadar feda ederse, icâb-ı namus ve
millî için çekilip, gitmelidir! Bugün elimizde ordumuz bulunduktan sonra öyle
iğfâlkâr, vaziyete düşmek istemeyiz. İsmet Paşa'dan. ricam ^udur: Memleketh:
askerî fikirlerini hürmetle kendilerinden dinlerim. Fakat iktisadî müdafalarmı
dinliye-mera. Malî fikirlerini ise katiyen dinlemem. Adlî meselelerde Adliye
Vekili karşımıza çıkmalı, malî meselelerde Maliye Vekili çıkmaü, hem
müşâvirlenyle bizi ikna edecek ve bir karar alabilecek şekilde çıkmalıdır.
Bugünkü bu kadar kâfi, gidip hazırlansınlar ve öyle gelsinler. Eğer hazır-
lanamıyorlarsa mevkilerini hazırlanacak adamlara ter-ketsinler.» 2"
Hüseyin Avni Bey'in sık alkışlarla kesilen konuşmasından sonra Mersin Mebusu
Selâhattin Bey kürsüye gelerek:
«Elimize verilen bu kâğıt parçalariyle ben, ne ecnebilerin hakiki teklifini ve
nede arkadaşlarımızın kabul ettiği şeyi görüyorum. Bununla beraber bugün teklif
edildi-
(292) Ali Fuad CEBESOY - a.g.c. 246-47
ği gibi meselelerin bir kısmını tay edelim, bir kısmı üzerinde el kaldıralım,
bendenizce bu doğru bir şey değildir. Yetmiş gün müzakereden sonra konferansla
neden birdenbire durduğunun ve kapandığının izahını rica ederim. Ancak ondan
sonra münakaşaya geçebiliriz.»1'1 dedi.
Usul hakkında söz isteyen birçok mebusun ve vâki münakaşaların gürültüye boğduğu
mecliste mebusların kâfi derecede aydınlanmamış oldukları anlaşılmıştı. Kürsüye
bütün meb'usluk müddetlerinde ender olarak çık mış olanların dahi, söz
istedikleri görülüyor birçokları o-turduklan yerden İnönü'ye ve Hükümet Erkânına
lâf atıyorlar ve müdahalelerde bulunuyorlardı. Hükümetin murahhas heyetle
birlikte çalışarak vücuda getirmiş olduğu yeni projede «Misak-ı Millî» den
yapılan fedakârlıkları meclisin asla hazmetmiyeceği görülüyordu. Bu projenin
kabulü halinde millet huzurunda yemin edilerek vücuda getirilmiş olan «Misak-ı
Millî »nin tahakkuk edememesi gibi bir durum hasıl oluyor ve bu durumdan da
bütün meb'uslar büyük bir üzüntü ve heyecana kapılıyorlardı. Bir emrivaki
karşısında kalmak endişesi ile meclis hem hükümete ve hem de Murahhas Hey'etine
karşı itimatsızlık duymakta idi/ Bunu kürsüye gelen hemen herkes bir cesaret ve
belagatla ifâde ediyordu. Bütün bu durumu yatıştırmak için ML Kemal ve Hüseyin
Rauf Bey'lerin çok ter dökmüş olduğunu tahmin etmek güç değildir. Mebuslar
birçok mes'eleler meyanında bilhassa. Musul meselesi üzerinde duruyorlar,
İngilizlerle sulh yapılamadığı takdirde «Cemiyeti Akvam »a gidilmesinden hiçbir
netice elde edilemiyeceği kanaatini izhar ediyorlardı. Meclis, Misakı Millî
tahakkuk etmediği takdirde
(293)
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET III?
343
342
KjiDİE MI9IROÖUJ
bunu tahakkuk ettirmek için harbe devam olunmak mecburiyeti hasıl olsa dahi
ısrar edilmek lâzım geldiği kanaat tinde idi. Hüseyin Rauf Bey «Şimdi yapılarak
üç hal vardır. Hangisini yapalım diyoruz. Birincisi müttefiklerin ver-•diği
kabulü imkânsız olan muahede metnidir. Atalım. İkincisi diyoruz ki: Böyle bir
proje yaptık bu projeyi teklif ile harbe girmezden evvel bir daha Cihan
huzurunda dahil ve Jharicin vicdanım tatmin etmektir. Bu da kabul edilmesse
üçüncüsü harp olacaktır» 5" diyordu.
Fakat Rauf Bey daha kürsüden inmeden Siirt Mebusu TNecmettin Bey kendisine şu
suali sordu:
«Rauf Beyefendi, geçen celsede Musul hakkındaki be yânatında Musuîun fevkalâde
ehemmiyetli olduğunu ve burasının terki Vilâyat-ı Şarkiye'nin hepsini terketmek
kanaatinde olduğunuzu ifade ettiniz. Kanaatinizi değiştirdiniz mi? Yoksa tebdil-
i kanaat için bir mecburiyet mi gördünüz?» Rauf Bey cevap verdi:
«Hayır, kanaatimi tebdil etmedim. Aynı kanaatteyim. Musul meselesi Vilâyat-ı
Şarkiye meselesidir. Vilâyat-ı Şarkiye meselesi Türkiye meselesidir. Vilâyat-ı
Şarkiye tehlikeye düşerse, Türkiye tehlikeye düşer.» >
Meb'uslar İnönü'nün konferans inkıtaa uğramadan hazırlayıp müttefiklere takdim
ettiği projeye çok kızıyor ve şayet bu proje kabul edilseydi durumumuz ne
olacaktı diye İnönü'nün selâhiyetlerini tecavüz ederek Türkiye Büyük Millet
Meclisine danışmadan, « M i s a k-ı M i 1-1 i » den fedakârlık yapmaya
kalkıştığını söylüyorlardı. Teklif edilen bu projenin «M i s a k ı Mili î»ye
uygun olup olmadığı yolundaki ardı arkası kesilmeyen suallerle hükümeti
sıkıştıyorlar ve RanfBey cevap yetiştirmek için
(294) Ali Fuad CEBESOY — a.j.e. sh. 25Î
çok müşkülât çekiyordu. Bu arada Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey ile Rauf Bey
arasında sert bir münakaşa cereyan etmiş ve Avni Bey İnönü'nün meclisi tenvir
etmek için değü iskandil etmek için geldiğini söylemiştir. Bundan sonra usul
hakkında söz alajı M- Kemal kürsiye gelerek Murahhas Heyeti ile Hükümetin
müştereken hazırladıkları projenin uzun uzun müdafaasını yapmışır.
27 Şubatın ikinci celsesi yine Ali Faat Cebesoy'un riyaseti altında açıldı. En
evvel Cebelibereket mebusu İhsan Bey ondan sonra M. Kemal söz alarak Musul
mevzuunda harbi tekabbül edip edemiyeceğimiz hususunda konuştu. Bunları müteakip
Lazistan Mebusu Abidin Bey ve ondan sonra da Mersin Mebusu Selâhattin Bey söz
aldılar. Lozan müzakere zabıtlarının tetkiki gerektiği ve izharı bir müzakere
açılması lâzım geldiğini söyledüer. Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey de söz alarak
İnönü'ye karşı gayet sert tenkitler tevcih etmiştir Müteakiben Saruhan Meb'usu
Reşat Bey ve arkadaşlannm verdikleri kifayet-i müzakere takriri kabul edilerek
müzakere son buldu.
1 martta mutad olan açılış merasimi sebebiyle sulh müzakerelerine birgün ara
verildikten sonra 2 martta tekrar başlandı. Dk söz ikinci murahhas Rıza Nur
Bey'e ve rildi. Rıza Nur Bey tabüyet, ekalliyetler, rehineler memleketimizin her
tarafından Yunanlıların sivillerden toplayıp götürdüğü âkibeti bizce henüz
meçhul olan kimseler ve Yunanlılar elinde bulunan harp esirleri, adlî
kapitülâsyonlar ve umumî af mes'elelerinin müzakereleriyle Lozan-da yakınen
meşgul bulunduğu ve bu mes'elelerde zuhur eden güçlükleri izah eden üç saatlik
bir konuşma yaptı.
Her iki taraftanda müteaddit kimselerin zaman zaman kırıcı bir hüviyete bürünen
sert konuşmamalariyle müzakereler günlerce devam etti. İnönü'nün Lozan'da ken-
344
KADİR IH9IROOLU
di şahsî reyi ile mukabil Bir proje hazırlayıp teklif etmesindeki
mesuliyetsizlik ve Meclise karşı takındığı istih-fafkâr tavır üzerinde
duruldu. Hükümetin mukabil sulh projesini niçin Meclise getirmediği soruldu. Bu
arada İzmir Mebusu Sırn Bey, İnönü'den çeşitli mevzularda sualler sordu. Trabzon
mebusu Ali Şükrü Bey ve İkinci Gru-' pun reisi Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey
Musul'un Misak-ı Millî içinde bulunması dolayısiyle asla feda edilmemesini ve
hükümetin getirdiği yeni projenin burasını feda etmeğe müncer olacağını ifade
eden sert tenkitleri ol du. Rauf Bey yeni projenin Musulu terk mânâsını tazam-
nıun etmediğini söyledi, ise de büyük bir çoğunluğu tatmin etmesi mümkün
olmadı. Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey: Metmetçiğin süngüsü ile kazanılan
muazzam'"zafe-rin Lozan'da heba edildiğini söylemiş Lord Gürzon'un o-yunlarına
ve desiselerine kurban gittiğimizi ifade ederek: «Bu murahhas heyetinin sulh
meseleleri üzerinde söz leri olamaz efendiler. Artık bunların vazifeleri
bitmiştir.» "s demiştir. Bilâhare de Lozana yeni bir heyet gönderilmek lâzım
geldiğini ve bu heyetin ne yolda faaliyet göstermesi icabettigini izah ederek
Yunanistanın elinde bulunan adalar ve Musul meselesi üzerinde ehemmiyetli bir
surette durarak uzun bir konuşma yapmıştır. O'nu takiben konuşan bir çok
hatiplerden sonra M. Kemal ile AH Şükrü Bey arasında çok sert bir münakaşa
cereyan etmiştir. Saruhan Mebusu Reşat Bey ve arkadaşlarının kifayet-i müzakere
takriri 170 mebus tarafından imza edilerek riyasete verildi. Reis Ali Fuat
Cebesoy, takriri reye koymak istediği sırada ikinci guruptan itirazlar yükseldi.
(295)
AH Fuad CEBESOY — a.j.e. sn. 281
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
345
Zira, Misakı Millî'de mevcut olup Büyük Millet Meclisinin üzerinde çok büyük bir
hassasiyetle durduğu M u -s u 1 meselesi halledilemediği gibi İskenderun dahil H
a tay bile hudutlarımız içine alınamamış, O n i k i A-dadan başka Kıbrıs resmen
İngilizlere verilerek muallakta olan ilhakı tescil ve teslim edilmiş. Ayrıca
karaağaçda tabiatiyle Yunanlılara bırakılmış yüzde altmış sekizi Türk olan Batı
Trakya üzerinde de hiçbir muvaffakiyet elde edilememiştir. Fakat tarihimizde acı
bir tabir olarak «Söyletmen Urun» zihniyeti rolünü oynamış ve İkinci Gru p'un
meseleyi daha teferruatlı bir şekilde müzâkereden sarfınazar etmeyerek ihmale
getirmemeyi' nâtık takrirleri gürültüler patırdılar arasında ertelenerek
kifayeti müzakereye konulmuştur. Saruhan mebusu Reşat Bey ve arkadaşlarının
takriri reye konulduğu zaman. Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey Karahisar mebusu
Salih Hulusi, Çankırı Meb'usu Neşet, Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü, Erzurum
mebusu Hüseyin Avni ve Sinop mebusu Hakkı Sami Bey'ler yüksek sesle rey
vermekten içtinab ettiklerini söylediler. İzmit mebusu Sim Bey Meclis riyasetini
protesto inaksadiyle rey vermiyeceğini-söyledi. Ve bunun zapta geçirilmesini
istedi. Reis takririn kabulü halinde hükümetin bunu itimat kabul edeceğini
söyledi. Saruhan Meb'usu Reşat Bey'in takriri 170 reyle kabul edildi: Tasnif
sonunda İkinci Gurup'a mensup 60 mebusun reye katılmadıktan anlaşılmıştır. s»*
(296) Bu hararetli celseler hakkında fazla bilgi edinmek isteyenler, o zaman
Meclis Reisi bulunan Ali Fuad CEBESOY'un adı geçen eserinin 233 - 295 inci
sahlfelerine baka. bilirler.
3<C
KADİR MI3IROOLU
D — ÎKÎNCİ BÜYÜK MİLLET MECLİSİNDE
Lozan muahedenâmesinin imzalanmasından sonra Hey'etin Türkiye'ye gelmesi,
yeniden bu mevzua meclisçe avdet edilmesini icabettirmiş ve müzâkereler
açılmıştır. Birinci Büyük Millet Meclisinde çok şahsiyetli insanlar dan
müteşekkil ve vatanperver bir kadro olarak bir muhalefet Grubu teşekkül
etmiştir. Buna clkinci Grup* deniliyordu: Bu grup gitgide kuvvetlenerek Meclise
hâkim olacak bir duruma gelmişti. Bundan evvelki bahiste izah edildiği, üzere
ikinci Grup Ix>zan müzakereleri kesilip Heyetimiz Ankaraya dönünce, başlayan
müzakerelerde gerek Murahhas Heyeti ve gerekse Hükümetle Murahhas Heyetinin
birlikte hazırlamış oldukları Yeni Sulh Projesi üzerinde fikirlerini açıkçu ve
mertçe ortaya koymuşlardı. Bunlar «Misak-ı Millî» den yapılacak en küçük
fedakârlığın Millet huzurunda kendileri ve bütün Meclisi Meb'usan için bir
mahcubiyet teşkil edeceğini ve înönü-nün riyasetindeki hey'etin muvaffakiyetine
inanmadıklarım açıkça ortaya koymuşlardı. Bu yüzden Birinci Meclisi Mebusamn
İkinci Grup'taki celâdetli meb'uslarla devamı halinde Lozan'da âktedilen
muahedenin mecliste reddi muhakkaktı. Bu vaziyet karşısında «î kinci Grup» un en
kuvvetli adamı ve Hilâfet ve Saltanatın âteşin mü-dâfiî olan Trabzon Meb'usu AH
Şükrü Bey, feci bir surette şehid ettirilerek ortadan kaldırılmıştır. *•'
Müteakiben
(297) Bu mevzuda bütün çıplaklığı ile fazla bilgi için bak, Dr. Rıza NUR —
a.g.e. »h. 1170 vd.
ALt ŞÜKRÜ BEY — İman, ahlâk ve istikamet timsali aziz bir şehid —
Birinci Büyük Millet Meclisine Trabzon meb'usu olarak katılarak eaJabet-i
ahlakiyye ve diniyyeiiyle temayüz eden ve o meclisin bir nevi «Muhalefet
Partisi» nl teşkil eden. «ikinci Grup» un ateşin hatibi ve yakın tarihimizin en
dirayetli siması.
248
KADİR MI9IROÜLU
İkinci Grup mebuslarının meclise girmemelerini temin etmek için seçim yoluna
başvurulmuştur. *C u m h u r i-yet Halk Partisi» yegâne siyasî varlık olarak
teşekkül ettirilmek ve bu partiye muhalifler kabul edilmemek üzere iki dereceli
seçimle kendi arzu ettiği elemanlardan müteşekkil bir meclis kurmaya muvaffak
olmuştur. Bu suretle İkinci Grup'un birçok kıymetli meb'usu Meclis haricinde
kalmıştır. Bu da Lozan Muâhedenâmesinin tasdikini kolaylaştırmıştır. Buna rağmen
İkinci Meclisi Mebu-sanda da Lozan muâhedenâmesi bir hayli tenkitlere
uğramıştır. Zira Misakı Millî muvacehesinde ve Türkiye'nin herkesçe malum olan
millî 'menfaatleri önünde bu muahedenin eksikler ve kusurlarla dolu olduğunu
saklamaya imkân yoktu. Bilâhere hükümette vazife alarak bu muü.-bedenamenin
tatbikatında vazife almış birçok insanlar bile, sert bir dille tenkidlerde
bulunmuşlardır. Bunlardan Şükrü Kaya, Mustafa Necati, Vasıf Çınar ye Faik
öztrak'ı zikredebiliriz. Şurasını da belirtmek lâzımdır ki, Lozan'ı tenkit
edecek olanlar meclis Umumi Heyetinden önce yapılan «Halk Partisi Grup
Toplantısı» nda tesbit edilmişlerdir. Tabiatiyle bu toplantı da iştişarî
mahiyette olmuştur. Ancak aleyhte konuşacak olanları ML Kemal Paşa bizzat tayin
ve tesbit etmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 21 Ağustos 1923 salı günü müzakereye başladı.
Evvelâ muahedenin dört kısım üzerinde metni, Vekiller Heyetinin gerekçesi
Hariciye Encümeninin matbazatası okundu. Vekiller Heyeti, muahedeye bağlı tasdik
kanun lâyihasının müstaceliyetle müzakeresini teklif ediyordu. Meclise riyaset
eden Ali Fuad Paşa (Cebesoy) teklifi reye koydu. Kabulünden sonra Hariciye
Encümeni Reisi ve Eski Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey söz aldı, muahedenin
müdafaasını yaptı. Os-
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ*
349
.manii İmparatorluğunun haşmetli devrinde bile müsavi şartlar altında muahedeye
raslanmadığmı, Lozan'ın bun-,<3an istisna teşkil ettiğini söyledi ve dediki ki :
«Sulh muahedesinin heyet-i umumiyesi, Hariciye En-cümeninizce millî emelleri
tatmin eder mahiyette görülmektedir. Bu sebeple heyeti cehlinizden buna ait dört
kanun lâyihasının kabul ve tasvibini istirham ediyoruz.»
Bu şurada Muahede Ankarada günün mevzuu idi. A-leyhde konuşacakların kimler
olduğu merak ediliyordu. Fakat herşey ancak imâ yoluyla yazılabiliyordu: O
devrin havası öyleydi. Lozan'ın aleyhinde konuşulmasının vatan için gayet
tehlikeli olduğu inancı yerleştirilmeye başlanmıştı: Bu kâfi değilmiş gibi bir
de « T a k r i r - i Sükûn Kanunu» ile Lozan hakkında bir masuniyet teminine
çalışıldı. Bu hava maalesef hâlâ devam ettirilmektedir. Bu siyasî vaziyete
rağmen yine de birçok aleyhte konuşanlar çıkmıştır.
Aradan geçen zaman, Lozan muâhedenâmesini her tür lü tesire rağmen, tenkit etmiş
olanların müthiş bir surette haklı olduklarını ortaya çıkartmıştır. Hattâ
denilebilir ki, bu muahedenin eksik ve kusurlarının neticeleri onların tahmin ve
tasavvur ettiklerinden daha da acı bir surette tezahür etmiştir. îşte Kıbrıs!
İşte Musul!. Ve işte Balkan Türklerinin Lozandan sonra ve bilhassa İkinci Cihan
Har-bengâmesinde başlarına gelen felâketler!.
Lozan'ın lehindeki beyanları her yerde bulmak mümkündür. Fakat O'nun hakkındaki
tenkidlere pek öyle her yerde raslanmaz. Bu yüzden biz mahûd Ulus Yazan'mn zan
ve hükmettiği gibi «aleyhteki konuşmalara keramet .atfetmiyor» -»' sadece
birazda bu seslere kulak verelim ki
(298) Cihat AKÇA KAY ALIOĞLU — a.g. tefrika
350
KADİR M1HIROOL.U
bir mukayese imkânı zuhur etsin diyoruz: Hem de asılla rina nazaran gayet az bir
kısmının nakilleriyle... Bugüne kadar Lozan'ın sadece methiyesini dinlemeye
alışanlar., için bu ses pek alenkli değildir, ama ne yapalım ilim ve: hakikatin
hatırı için katlanmak gerek!...
NÎYAZt BEYİN KONUŞMASI
Hariciye Encümeni Reisi Yosuf Kemal Bey'in «muahedenin tasdiki* ni istiyen
konuşmasından sonra, Meclis Reisi Ali Fuad Paşa ilk sözü Mersin mebusu Niyazi
Bey'e.; verdi.29'
Reis — Söz Niyazi Bey'indir, buyurun!
Niyazi Bey — Efendiler, Tarihî bir gün yaşıyoruz. Ben isterdim ki: Bugün
tarihimizin dönüm yerinde olduğumuzu daha fazla bir suretle hissedelim, önümüzde
bir muâhedename vardır. Zanediliyor mu ki, bu muâhedename âmal-i milliyetimizi
tamamen tâyin ediyor? zannediliyor mu ki, bu muâhedename millî hudutlarımız
dahilinde bu devlete bir istiklâli tam veriyor?
Necip Bey, (Mardin — Hayır, vermemiştir.
Necip Bey (Mardin) — Cenup hudutları keza
Niyazi Bey (devamla) — Efendiler! Lozan muahe-. denâmesi şanlı büyük bir
imparatorluğun hesabının tasfiyesini tazammun ediyor. Bu Muahedenâmenin ahkâm-ı
siyasiyesinde bizim Mısır ve Sudan'dan Kıbrıs'tan, Adalardan, Trablus-Garbtan ve
bütün kıtaat üzerindeki hukukumuzdan, unvanlarımızdan feragat ettiğimiz ifade
ediliyor. Siz ki, efendiler! Bunlar için çok defa çırpındınız.
(299) Niyazi Bey, çok uzun bir konuşma yapmıştır. Zabıt Ceridesi Cilt I, 8.
205 - 217.
I.OZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
351
Siz ki, Mısır için, Kıbrıs için kaç defalar didindiniz. Mısır, dediniz, Kıbrıs
dediniz, dedeleriniz, atalarınız bunlar için ne kadar uğraştı? Efendiler! Yalnız
bu kadar da değil, Muâhedename dünkü bir imparatorluğun tasfiyesini de ihtiva
ediyor. Filistin'den Musul hariç- olmak üzere I-aktan, Suriye'den ve bütün
Arabistan kıt'asındair el çekmemizi tazammun ediyor.
Bizden ayrılan bölgelerdeki halkın, kendi kaderini Jkendilerinin serbestçe tâyin
etmelerini «Millî Mi-s a k*ın bir şartı olarak müdafaa ettiğimizi hatırlatan
Niyazi Bey devamla :
«Biz Cemiyet-i Akvam nizamnamesini, onun mandaya znütedâir ahkâmını kabul ediyor
muyuz? (Hayır sesleri) Ve bizim bu işi idare eden Hey'eti Murahhasa Reisi îsmet
Paşa hazretleri ki Fransa Hükümeti tarafından ahiren neşrolunan «San kitap»
taki zabıtnamelerde münderic-tir. Birinci Lozan konferansının 23 kânunusâni
1923 tarihli celsesinde buyurmamışlar mı idi ki «Eski Osmanlı imparatorluğunun
herhangi bir kısmı üzerinde hiçbir devletin mandasını tanımıyoruz? Halbuki
efendiler! Muahedenâmenin 16 inci maddesi beni düşündürüyor: «Türkiye, işbu
muahedede masarrah hudutlar haricinde kâin bil-•cümle arazi ve cezireler
üzerinde — ki bu arazi ve cezirelerin mukadderatı alâkadarlar tarafından tâyin
edilmiş veya edilecektir — her ne mahiyette olursa olsun haiz olduğu bilcümle
hukuk ve müstenidattan feragat ettiğini beyan eyler» Ben, şimdiye kadar ilân
ettiğimiz prensipe sâdık kalarak, hak ve adalet düsturunda ısrar ederek diyorum
ki: Bu yanlıştır ve katiyen kabul edemem. Bizden ayrılan memleketler bunu kendi
iradeleriyle tâyin edecektir. Sonra efendiler! Bu Muâhedename bizden
İmparatorluğumuzun yalnız gayri Türk aksamının ayrıldığını göster-
352
KADİR MISIROÖLU
miyor. Bu muahedenâme bilhassa kemali teessürle söys. lerim ki, ayni zamanda
oldukça mühim miktarda öz Türk memleketlerinin de mukadderatım tehlikeye ilka
edi-. yor.
Necip Bey (Mardin) —Beşyüz bin Türk nüfusudur.
Niyazi Bey — Bu Arab Hudud-ı trakiyesinin şimalinde ve muahedenâmenin üçüncü
maddesinde mevzu t bahs olan hududun cenubunda yani bu iki hudud arasın-, da
kâin bir kaç vilâyetimiz cesametinde bulunan koca kıt'a-i araziyenin sakinleri
bizim din kardeşlerimizdir. Kan,, din ve dil kardeşlerimizdir. (Doğru!!
sesleri).
Efendiler! Ellerinizi kalbîerinizin üzerine koyunuz ve iyi düşününüz.
Necip Bey (Mardin) — Gitmiyecektir. Alsas Loren'i \ nasıl reddetti ise biz de
öyle red edeceğiz, öyle alacağız.
Niyazi Bey — Arkadaşlar!! gu noktayı bilhassa nazarı dikkatinize vaz etmek
isterim. Bugün sizler, memle-etimizin mühim bir kasım halkı sulh genliği
yapıyor. Fakat unutmayınız ki, milletdaşlarımızdan bugün çok ağlayanlar da var.
Bu mecliste de aza bulunan eski Meclis azayı muhteremesini işhad ederim. Kaç
defalar Antakya ve İskenderun havalisindeki mağdur ve mazlum kardeşler bu
meclisin büyüklüğüne müracaat ettiler. Ne kadar kardeş lerimiz bu meclisin
eşiklerinde ağladılar! biliyoruz.
(Ali Fnad Paşa'ya hitaben) Müterakenin esna-yı akdinde bugün Meclisimizin ikinci
riyastini ihraz eden Ali Fuat Paşa Hazretler bizzat Kijis havalisinde
bulunuyorlardı. Kendilerinden sorarım: Tarafeyn orduları nerede bulunuyordu?
Türk kuvvetleri Haleb'in az şimalinde Muslimiye civarında değil mi idi?
LOZAN ZAFER Mt. HESOMET Mİ? S5J
Biz, efendiler! Kimsenin ocağım yıkmadık, kimse-jun toprağında gözümüz yoktur.
Biz öz yurdumuzu, öz toprağımızı istiyoruz! (Şiddetli alkışlar j
Kılıç Ali Bey (Gaziantep) — Hakkımızı istiyoruz.
Tanalı Hilmi — Bravo Niyazi.
Niyazi Bey — (devamlı) — Efendiler, Millet esasına hürmet istiyoruz. Bu esas ki,
bilhassa son zamanlarda hudutların tâyin ve tesbitinde umumen prensip o-Iarak
kabul edilmiştir. Bu esas ki, bizzat Fransızların millî dâvalarında
istinatgahları olmuştur. Arkadaşlar! Bu muahedenâme ile uğradığımız mülkî millî,
iktisadî zayiatın ehemmiyetini gösterdim. Cenupta kalan Türklerin tarihî, ırkî,
harsî, iktisadî vaziyetleri hakkında izahatta bulundum. Bu kardeşlerinizin
iradelerini bidayetten beri kavlen ve fiilen izhar "sttiklerini hikâye ettim. Bu
büyük ve kıymetli kitle-i milliyemizin halâsı ötedenberi dâvamızın esası
olduğunu Londra ve Ankara müzakeratı neticesinde asıl mukadderatının bilâhare
muahedenâme ile tâyinine intizaren verilmiş bulunan asgari teminatı izah ettim.
Ma-ateessüf bu asgari teminatın bMe tatbik olunmadığım gösterdim. Artık siz de
benim gibi bu kardeşlerimizin selâmeti için mülkümüzün büyük bir kısmının salahı
iktisa-diyesi için her türlü ihtilâfın izalesi için cenup hududunun milliyet
esasmâ göre tashihi ve bu mıntakanm millî hududumuz dShiline ithalim zarurî
gördünüz.
Efendiler! Sabırımzı suistimal etmekten korkan m Söylenecek söz çoktur. Yalnız
bu meseleye müteallik değildir. Trakyaya, Adalara, hax;ne-i hassanın hukukuna,
tamirat ve saireye ait bir çok söylenecek sözler vardır. Şimdi bunları teşrih
fazla olur. olur. îcap ederse izahat veririm...
Efendiler! fazla söz söylemiy tahammülüm kahna-
F : 23
354
KADİR MI9IROÖL.U
di.Yalnız bir şey diyeceğim: Bu muahedenâme bu şekliyle bence gayrı kabili
kabuldür. Hepimizin hissiyatına ve teessürlerine vakıfım. Hepimiz de benim
hissiyatıma iştirak edersiniz. Hisleriniz ve dertleriniz benimle müşterektir.
Ben, teessürümün izâlesini bu muahedenâmenüı tamamiyle reddinde buluyorum. Siz
teessürünüzü ne şekilde iblâğ ederseniz ediniz, cihan duysun!
YAHYA KEMAL BEYİN KONUŞMASI
Yahya Kemal Bey (Beyatlı) — Lozanda Rumeli hu-dudumuzdaki pek küçük bir
nehri bir Sedd-i Cin gibi hudud-u tabiî addediyorlardı. Ve orada altı yüz bin
Türk ikamet ediyordu. O altı yüz "bin Türk'ü Yunanistana elle ri, kollan bağh
teslim ettiler. Acaba cenupta Fırat, Meri kadar bir hudud-u tabiî teşkil edemez
mi idi? Evet efendiler! Fıratın beri tarafında kalan saha, o saha ki: Diyar
bekir, Siverek, Urfa, Ma~din, Siirt ahalisi ağnamının mer* alandır. Oralar bize
kalırdı ve o sahada gayet büyük bi mikyasta bir aşair-i temevvücânî bulunurdu ve
hudutt emn-ü asayiş daima' baki kalırdı. j?akat Suriye'nin Ru ve Ermeni
katolikleri -ki daima burunlarını şark mes'el sine sokarlar - onlar efkârı
umumuyeyi idlâl ettiler, dedile: ki o sahada oturan ırk doğrudan doğruya
Suriye ırkın mensuptur.
Necip Bey (Mardin) —Hayır yalan söylemişlerdir.
Yahya Kemal Bey — Hayır efendiler doğrudan dogî rüya Türk ve Kürt milletine
mensup bir ırktır, ve doğru-j dan doğruya Ana - Vatana iltihak etmek istiyen
bijş ırktır.
Yahya Kemal bundan sonra Fransızlann kırk sekiz sene Alsa s-L ören için nasıl
ağladıklarını hatırlattı, Lozan'ın bizlerden ayırdığı vatan parçalan için
kalbimizin daima kanıyacağmı söyledi «Kürsüden inmeden ev-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mt? 355
vel bir kelime daha söylemek istiyorum. Bu anda Antakya ve iskenderun mühim bir
saat yaşıyor. Bu iki şehir yanümasınlar, onlar için bu saat hiçbir zaman veda
saatleri değildir. Biz, o milletiz ki, Yunan topraklan Haymana'dan Polatlı'ya
doğru patlarken biz, bütün o ateş hattının arkasında ve izmir'de, Bursa'dLa
Edirne'de Türk bayraklannı görüyorduk. Ve o anda bizim mefkuremizi cinnet
telâkki edenler vardı. Fakat bizim bu cinnetimiz onları şaşırttı ve akıllan
durdurdu. Biz bugün, bu anda Antakya'da İskenderun'da ve bütün o toprakların
arkasında kalan Türk, Türkmen, bayraklarını görüyo ruz ve bizim mefkuremizi
hiçbir şey durduramıyacaktır. (Şiddetli ve sürekli alkışlar).
HAMDULLAH SUPHİ BEY'İN KONUŞMASI Hamdullah Suphi Bey — Fakat bu muahedenin
içinde bazı maddeler var ki, kalbimiz tasdik etmemiştir. Milletler İstırap
zamanlarında bilhassa zavallı, mağdur Türk Milleti için vâki olduğu gibi
arzulannın hilâfında bir muahedeyi imzalarlar. Fakat elimizin imzaladığı
kalbimizin imzalamadığı zamanda o tasdik hakiki değildir. Biz ana
topraklarımızın haricinde kalan Türklere, bahusus en yakın zamanlara kadar
bizimle beraber ayni bayrağın gölgesinde yaşayan Türklere icab eden emniyet
bahsedilmedikçe, onlar topraklarında hür ve mesut yaşamadıkça bu muahedeyi yine
imza edebiliriz. Fakat ellerimiz bunu kerhen imzalar. Fakat kalbimiz asla buna
razı değildir. Hududumuzun cenup kısmında kalan kardeşlerimize soy-, lüyorum, o
yerleri, yurtlannm terketmeyin, Anadolu mesafelerinin üzerinden o bedbaht
kardeşlerimize, o Türk bayrağı altında yaşamak isteyen o zavallı kardeşlerimize
söylüyorum: Sizinle beraberiz sizinle beraber kalacağız. Talih bir zaman makûs
görünse bile netice bir gün ge-
356
KADİR MISIROÖLU
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mtî
lecek eğer Fransızlar sözlerini tutmamakta devam ederlerse biz icabeden bütün
şeraiti elde edeceğiz ve vaktile olduğu gibi yann da millî bayrağımızın
gölgesmde beraber yaşamak yolunu bıılacağız. (Şiddetli alkışlar.) Daha sonra
Şükrü Kaya söz aldı:
ŞÜKRÜ KAYATSIN KONUŞMASI
Şükrü Kaya — Efendiler! Bugün önümüze terke-dilen bu vesika-i siyasiye ensal-i
âtiyeye hattâ korkarım ki, bizim nesle bile esaslı ihtilâflar tevlit edecek
tehlikeli nhlr&mı muhtevi bulunuyor. Bir defa muahedenin Avrupa'da bizimle
Yunanistan ve Bulgaristan arasında tespit ettiği hududa bakınız ve bir de
haritayı gözönüne getiriniz. Göreceksiniz ki bu muahede bize Balkan Harbi
neticesinde, o elemli günlerde elde ettiğimiz 1913 hududunu temin edemiyor.
Edirne'nin hayat ve ziya menbalannt kapıyor. Edirne'yi maatteessüf ölüme mahkûm
ediyor.
Efendiler! Bir şehir tarihi millîde tuttuğu yerle, ha-üratiyle, âbidâtiyle
yaşamaz. Bir şehrin yaşaması için kendisine bir muhiti iktisadî lâzımdır, işte
Edirne bu muhiti ik* tisadîden tamamiyle mahrum edilmiştir. Edirnenin
yaşayabilmesi için garpta kendisine geniş bir saha lâzımdır. Kendisini denize
isal edecek, doğrudan doğruya millî hudutlarımızdan geçecek bir şimendifer ve
Bahri Sefidin kendisine en yakın bir limanı lâzımdır. Bunların hiç birisi
kendisine verilmemiştir. Edirne'nin yann bir akıbeti elimiyeye düşmek ihtimali
büyük bir kehanete tavakkuf etmez. Hudut yavaş yavaş tesirini yapmaktadır.
Asırlardan beri buraya yerleşmiş olan Türkler yavaş yavaş memleketlerini terk
etmektedirler! Muahedenin aynı maddesi tarihî, ekse-riyet-i nüfusu, dini, ırkı
âbidâtı hülâsa bir kıt'a-i araziyi bir millete bağhyan revabıtın kâffesi ile
bize merbut olan Garbi Trakyayı hudutlarımızın haricinde bırakmıştır.
357
Esat Efendi — Balkan Harbinden sonra elli sekiz gün hükümet süren Trakyanın
sözü, özü Türktür.
Şükrü Kaya — Balkan Harbinde bu arazi o zaman da güya bir hakkı tasarruf varmış
gibi Bulgaristana verilmişti. Şimdi de Yunanistana veriliyor. Bu da gösterir ki
Garbi Trakya, Ne Yunanistamn ve ne de Bulgarista-nındır. Garbi Trakya Türktür ve
Türkün olması lâzımdır. (Alkışlar.)
Esat Efendi — Anadolunun Kurtuluş Taarruzundan evvel Garbi Trakyanın kıyam ve
mücahedesi üzerine Yunanın üç fırkasının Rumeliye ve Garbi Trakyaya geçtiklerini
kumandanlar tasdik eder. Acıyalım bu fedakâr halka, acıyalım.
Şükrü Kaya (devamla) — Birinci Lozan Konferansında insaftan tecerrüt eden
diplomatlar, bu garip vatam da bizden ayırmaktan çekinmemişlerdir. Hemhudut
olduk -lan için hassaten iyi geçinmeğe mecbur bulunan Bulgarlar, Yunanlılar ve
Türklerin arasında bir vesile-i nifak olmak üzere bu hali kabul eylemişlerdir.
Bunun en iyi çâre-i halli Garbi Trakyanın sahibi aslîsi olan Türklere vermekti
ve ancak ihtilâf suretle ref olunabilirdi Bundan Balkan muvazenesine halel
gelmez, bilâkis asıl muvazene o zaman teessüs ederdi. Yunanistanla aramızda bu
mes'ele-i ihtilâf daha ziyad azalmış olurdu. Ve Bulgarlara müsaa-dekârlıkta
bulunabilirdik. Bugün Garbi Trakya doğrudan doğruya vesile-i ihtilâf olarak
Yunanistanda kalmış ve oradaki müslümanlar ezilmekte bulunmuştur.
Garbi Trakyada müslümanlar mübadeleden istisna edilmiştir. Fakat Yunanistamn
başka yerlerde muvaffakiyetle tatbik edildiği imha siyaseti yann maalesef orada
da bir Türk'ü banndırmıyacaktır. Gazetelerde sütunlarla dolu facialar, bugün
elimizde gezen istimdatnameler,
358
KADİR MISIROCILU
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
359
husus! mektuplarla alabildiğimiz feci haberler, Türk'ün yüksek göğsünden
yükselen ve yalnız semalarda mâkss bulan hıçkırıklariyle gizli matem ve gizli
emellerinin binde biri derecesinde bile değildir.
Efendler! Lozan Muahedesinin hudutlar safhasında Türklere gösterdiği insafsızlık
bundan ibaret değildir. Boğazlara hâkim olan yerlerde bazı adalar vardır.-
Meselâ, bunlardan bir kısmı İmroz ve Bozcaada'dır. Bunlar bize bazı kuyud ve
şurutla iade olunuyor. Fakat ayni derecede Boğazlara hakim Semedirek, Limiti
vardır. Bunlar unutuluyor. Herkesin malûmudur ki Boğazlara karşı olan
tasallutlar, taarruzlar Tiirpni Mondros Limanında ihzar olunur. Niçin bu
memleketler, bu adalar Türkiyeye iade olunmuyor? Benim fikrimce bu itibarla ve
birçok itibarla Lozan Konferansının doğurduğu bu muahedenâme nakıstır;
natamamdır ve pek çok tehlikeli mevaddı hâvidir. Boğazlardan sonra Midilli,
Sakız ve Sisam adaları vardır. Rica ederim benimle beraber tekrar haritayı
gözönüne getiriniz. Bu adalar Anadoludan kopmuş güzel birer parçadır. Ben bu
adaların güzelliğinden, servetinden, oradaki Türk hayatının yaşattığı âbidattan
bahsetmiyeceğim. Rica ederim, bir kere daha haritaya bakınız! Bu adalar yabancı
ellerde bulundukça bizim sahillerde yaşamak imkânı var mıdır? (Yok! sesleri)
Sahillerimizin temini asayişi için edeceğimiz mütevalî fedâkârlıklar bu adaların
zaptu raptın-dan ziyade güç olacaktır.
Biz sulha pürüzsüz, endişesiz bir surette girmek istiyorduk. Efendiler! Yine
bize sulh ve sükun ^ermiycek-lerdir......
FAİK ÖZTRAK'IN KONUŞMASI Şükrü Kaya Beyden sonra kürsüye Tekirdağ Mebusu Faik
Bey geldi
Faik Bey — Efendiler! Milletimizin bu kadar yüksek kahramanlıklarla dört senedir
devam ettirdiği mücâdelenin neticesinde elde edilen bu muahede gönlüm isterdi
ki, ancak tedbir, takdir ve teşekküre lâyık olsun. Fakat çok, pek çok teessüf
ederim ki, bu anda ben bu vazifeyi ifaya muktedir değilim. Bu imkânı
bulamıyorum. Çünkü efendiler, elinizdeki muahedenin maddeleri arasında esas
hukukumuzu yaşama ve var olma hakkımızı, meşru haklarınızı, bir kısım
ırkdaşlarımızın hayat ve huzurunu tehdit ve ihlâl eden birçok maddeler vardır.
Çok arzu ederdim ki, her türlü vasıtadan mahrum olarak, herşeyi yoktan var
ederek azim ve himmetle işe başlıyan büyüklü, küçüklü, kadınlı erkekli her
varlığı cömertçe sarfeden bu" milletin istiklâl ve haysiyet mücadelesi bize
sadece Mondros Mütâ-rakesi ile vaadedilen şeyleri, hattâ kısmen getirmiş olmakla
iktifa etmiş olmasın. Çok isterdim ki Mondros mütârekesi ve o meşhur
beyannamelerle meşhur nutuklarla vaadedilen millet, istiklâl, beka ve
muhtariyet gibi hu,-esâsiye ve muikaddeseyi tanımaktan ibaret olan vaadler-den
başka ayrıca bu kıymetli mücâhedenin hissini de beraber getirsin. Fakat çok
şayân-ı teessüftür ki, bizim elimizde olan bu muahedenâme bunlardan mahrumdur.
Bendeniz muahedede gördüğüm gayr-ı müsait, muzir, haklarımızı yok eden
maddelerin hepsinden bahsedecek değilim. Bunlarla daha çok alâkadar ve bu
mevzular üzerinde daha selâhiyetli olan arkadaşlarımız kâfi miktarda izahat
verdiler. Şüphesiz ki, sizi kâfi derecede elem ve teessüre sürüklediler. Ben o
arkadaşlarımızın kalplerinizde yarattığı acıyı kanatnuyarak, daha çok
mazlum Trakya meselesi üzerinde duracağım.
Efendiler! Muahedenamenin bize «garp topraklarında biricik vilâyetimiz olan
Edirne>in bu topraklan en güzel ve tarihî beldesinin, O'nun sinesinde Türk
manevî
360
KADİR
varlığının en mükemmel bir eseri halinde yaşıyan, bütünj islâm Âleminin kalbinde
yeri olan Sultan Seiim'in emhiye-j tini temin etmiyor, bekasını garanti
edemiyor. Garb hudu-< dumuz Edirne'nin pek yakınından geçer ve onu her türlü
müdafaa tedbirleri almaktan mahrum bırakır. Her hangi bir taarruz zamanında
Edirne'nin müdafaa edecek ne bir istihkâmı, ne de müstahkem bir müdafaa hattı
mevcuttur. Şükrü Kaya Bey arkadaşımın demin izah ettiği üzere, Edirne
iktisadî varlık ve inkişaftan da mahrum bırakılmıştır. Araya yabancı
hakimiyetler konulmuştur.
...Muahede de Gelibolu yarımadasının «mezarlık» denilen bir kısmının yabancı
devletlere terkedildiğini görüyoruz. Maalesef bu terketme, çok kuvvetli hukukî
teminat ile karşı tarafa bırakılmrgtır. Buna bahane olarak itilâf devletleri, bu
topraklardaki askerlerinin mezarlarının mahfmdyet ve koranın asını
gösteriyorlar. Bendeniz bu sebebi hiç de doğru ve hakikî olarak bulmuyor, böyle
telâkki etmiyorum. Orada mezarların muhafazası, bizim ölülere karşı
gösterdiğimiz hürmete emniyetle terkedilebilir-di. Orada gözlerinin önünde
emniyet*ve hürmetle muhafaza ettiğimiz Fransız mezarlığı bu hakikatin en
kuvvetli delilleridir. Bunu da yapmak istemezlerse, Amerikalıların yaptıkları
gibi, öüllerini alıp götürebüirlerdi. Onu da yapmadılar ve neticede mezarların
mülkiyetini, tasarrufunu elde ettiler...
Efendiler!.. Bugün orada otuz beş tane İngiliz ve iki tane de Fransa mezarlığı
vardır. Yarın bilmem ka tane olacaktır. Burada duvar, denir yapılır, yol denir
yapılır, hülâsa türlü şeyler meydana çıkar. Onun için ben bu kaydın altında çok
zehirli bir tehlike görüyorum. Bugün Dünyadan elini ayağım çekmiş, fânilerin
ihtirasatmdan uzak ölüleri yarının tecavüzleri için vasıta saymak, bizzat ken-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET MİT
361
dilerinin ölülere olan hürmetsizliğini gösterir. Fakat efendiler... Bizim de
onlara bırakılan bu toprakarda muazzez şehitlerimizin hatıralarına ne dersiniz?
Onların ölülerinin mevcut olduğu bu yerlerde bizim de yüzbinlerce şehidimizin
kanları ve kefenleri mevcuttur. Biz bu mücadele topraklarında karşımızdakilere
karşı, vatanımızı istilâya gelmiş olanlara karşı bu imtiyazları vererek bu
şehitlerin aziz Hatırasını nasıl rencide edebiliriz? (Çok doğru sesleri).
Ilaznn Tepeyran (Niğde) — Evet... Maksadlan başkadır. .. Bir gün bu memleketi
ölülerle bile istilâyı düşüneceklerdir...
Faik Bey (devamla) — Efendiler! Trakya denildiği vakit hatıra bir de Garbi
Trakya gelir. Vakıa Trakya He-yet-i mecmuasiyle birdir. Şark ve Garp namlarıyla
Trakya deniliyorsa da esası birdir. Öci değildir. Trakya bir ve nâkabil-i
taksimdir ve müebbeden de Türk kalacaktır, (inşallah sesleri).
Mehmet Bey (Biga) — Herşey aslına rücu eder.
Faik Bey (devamla) — Efendiler! «Bu Garbi Trakya» tabiri bir takım vekâyi-i
meş'ume neticesi doğmuş ve maalesef o sebeple istimale zaruret hasıl olmuştur.
Bu, hiç bir vakit ayrılığı ifade edecek mahiyeti hakikiyeyi hâiz değildir.
Trakya Türk vatanının nâkabili-i terk ve taksim ve cüz'-i aslîsi olarak
ötedenberi miletçe kabul edilmiş bir esas olmak itibariyledir ki, Misak-ı
Millîmizde Garbî Trak' ya'nın mukadderatı kendi evlâdının kemali serbesti ile
verecekleri ârânın neticesine talik edilmişti. Muahedena-memiz maalesef Misak-ı
Millimizi hiçbir suretle memnun edecek derecede olmadığı gibi, maalesef ona dâir
bir kelimeyi de muhtevi değildir.
Efendiler! Garbi Trakya ekseriyeti tefevvtukısıyle ta-
362
KADİR MIiflROÖLU
mamen Türktür. Emlâk ve arazisinin hemen tamamı Türk-lerindir... Türkler, orada
ticaret itibariyle diğer bütün anasıra fâiktir. Hars itibariyle hepsine
galiptir. Bu vaziyette bulunan bir kıt'a ve bu kıtanın evlâdı nasıl olur da
ötedenberi onları imha etmek siyasetini kullanmadan başka birşey takip etmiyen
zâlim ve imhâkâr bir devlete bilâ-kaydü şart tesiim edilir. Nasıl olurda
asırlardan beri orada yaşayan ve bize daima hudut bekçiliği eden ve her davet
vukuunda hududa ve her vazife borusu çaldığı zaman bilâtereddüt vazifesi başına
koşan sizin, bizimle beraber her zaman bu memleket bu vatan ve bu millet için
herşeyi feda etmekten bir an tereddüt etmek istemeyen bu kardeşler, bu imhakâr
düşman eline teslim olunur?
Efendiler! Garbi Trakyanın kendi mukadderatım bilfiil tâyin etmek hakkı bütün
şerâit-i tabiiye ve hukukiye-sile mevcut olduğu gibi, onların en büyük kuwe-i
müeyyide si olması lâzım gelen mücâhedesiyle de sabit ve müeyyet-tir. Garbi
Trakya bugün değil, elli sene altmış sene, yüz sene evvel de hürriyeti için ve
bu vatana merbutiyeti için mücâdele etmiştir. Kırcali'lerin tarihe intikal eden
fedakârlıklarım içimizde bilmiyen yoktur zannederim. Balkan Harbini müteakip
feci,' meş'um bir talih neticesi olarak Balkanlıların eline geçmiş olan Garbi
Trakya hiçbir taraftan yardım görmediği halde kendi kendine mücadele etmiştir.
Esat Efendi (Menteşe) — 58 gün hükümet sürmüş, Dünyaya kendini göstermiş,
Edirnenin halâsına âmil olmuştur.
Faik Bey (devamla) — Trakya kendi azmiyle, kendi iradesiyle kendi silâhlariyle
mücadele etmiş ve orada icra i hükümet etmişti. Fakat efendiler maatteessüf
talihsizlik orada da zavallıya yetişmiştir...
LOZAN ZAFER MI. HEZİMET Mt?
363
Efendiler... O zamanki devlet ricali Trakyalıların müstakil bir devlet kurma ve
istiklâl yolundaki bu kahramanca hareketlerim bir takım siyasî mülâhazalarla
muzir görmüşler ve onları iğfal ederek demişlerdir ki: «Sizin bu hareketiniz
Anavatanın temel varlığını tehlikeye düşürüyor. Biraz daha esarete
katlanın. Biz size söz veriyoruz ki, sizi kurtaracağız.»
tşte efendiler... Garbi Trakya Türk'ü ancak Anavatanın hak ve huzuru için
elindeki silâhı terketmiş kurduğu devleti yıkmıştır. Bu vaziyette olan halk,
bilmem nasıl olur da, düşmanın eline bilâ kaydu şart teslim edilir?...
Ben zannediyorum ki, bize düşen borç onları kurtarmaktı. Fakat bu yapılmamış
olsa bile imhalarına mâni olacak esbap temin edilebüirdi. Maalesef ve tekrar
maalesef arzediyorum ki, hiçbir şey yapılamamış, hiç bir kayıt istihsal
edilmemiştir. Ben bu şekilde bu şerait altında gelen muahedeyi bir taraftan bu
vatanın menafüne muhalif gördüğümden, diğer taraftan da biraz vefasız bulduğum
için maalesef kabul edemiyeceğim......
Efendiler... Bu muahede üe biz, Garbi Trakyanın en mühim aksamındaki hakkımızdan
vazgeçmiş bulunuyoruz. Bilmiyorum ki, bu bir siyasî basiret midir Garbî
Trakya'nın hakkı Anavatana kavuşmaktan ibaretti. Ahval ve şartla brunun hiç anda
teminine müsaade etmezse hiç olmazsa muhtariyetlerinin temini lâzım gelirdi. O
da temin edilmezse hiç olmazsa hayatlarım, huzur ve istira-hatlerini temin
edecek müeyyideler şarttı. Fakat maalesef Yunanlıların Bozcaada ve îmroz gibi
bir avuç toprak için kabul ettirdikleri şartları biz koca Garbî Trakya için
kabul ettiremiyerek geldik. Muahedede daha garip bir maddeye tesadüf ettim.
Efendiler! Onun bir maddesinde Yunanlılar Anadoluya yaptıkları zararı ve ziyanın
esasını ka-
364
KADİR HI9IROOL.U
bul ediyorlar. Acaba unutuldu mu ki, bu vatanda Anadolu-dan başka bir küçük
vatan parçası daha mevcut idi ve Yunanlılar orada da aynı mezâlimi ve aynı f
ecâyii ve aynı te^ cavüzâtı ve ayni zararları yaptılar. Evet, denilebilir ki,
biz Yunanlılardan bunu affettik, affetmekle beraber bu itiraf ı zünup arasına
Trakyanın da dahil edimesi lâzım gelmez iniydi acaba? Muahedenin münakalâta ait
olan kısmının bizce şayanı kabul olmadığını görüyorum. Efendiler! Arkadaşlarım
muahedenin sayam kabul olmıyan noktalarım kâfi miktarda izah ettiler. Bendeniz
de hayli tasdiatta bulundum. Zannederim ki, kalplerinize ve sizin takdirlerinize
aittir. Ben kendi hesabıma söylüyorum ki, milletin yaptığı fedâkârlıkla
mütenasip olmıyan bu muahedeye verilecek benden kırmızıdan başka hiç bir şey
yoktur.
MUSTAFA NECATÎ'nin KONUŞMASI
Bilâhare kürsüye, Mustafa Necati geldi.
Mustafa Necati — Efendiler! Bu memleketi kurtarmak için yaptığımız
fedakârâhkları gözüyle görmüş bir arkadaşınız sıfatiyle arzediyorum ki, bir dâva
uğrunda nice genç anneler evlâtlarım llpaz tepelerinde, bir tarafa yavrularını,
bir tarafa kağnısını gömerek mahvolmuşlardır. O sevgili evlâtlarım,
hemşirelerini, kızlarım, oğullarını hayat arkadaşlarını kaybetmenin elemi içinde
düşmanı süngüsünün ucuyla denize döken Mehmetçiğin şükran hisleri içinde,
gözlerimin önüne hazin bir tablonun dikildiğini görüyorum: Dindaşlarımdan,
mürekkeb kalabalıkların halâ esaret altında inlediklerini görüyorum.
Efendiler! Muahedename natamamdır, kafi değildir. Efendiler... Biz böyle natamam
bir muahede karşısında bi-lâkaydü şart rey veremeyiz. Çünkü kuponlar meselesi
hal-lolunmamıştır. Muahede natamamdır. Çünkü bizden ayni-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
365
ması imkân dahilinde olmıyan Musul Kıt'ası Türktür ve ilelebet Türk kalacaktır.
Bütün Dünya bilsin ki, Musul'dan kendileri için birşey kazanmış olmıyacakiardır.
Musul kıt'-ası daimî surette Türklüğe merbuttur ve bu kıtai asliyeden biz hiçbir
vakitte hiçbir kuvvetle aynlmıyacağız ve bunu kürsiyi muallâdan tekrar
arzediyoruin ayrümıyacağız! (Alkışlar) Efendiler! Bu muhadede iktisadî millîmi/,
temin olunmamıştır. Muahede bu hususta da sakattır. Duyunu Umumiyenin taksiminde
de âdilâne bir taksim nazarı dikkate alınmamıştır. Bütün borçların kısmı küllisi
Türk milletine yüklenmiştir.
Efendiler! Müthiş bir haksızlık karşısında mütehay-yir ve müteellim oldum:
Servet itibariyle nüfus itibariyle ve arazinin genişliği itibariyle Osmanlı
İmparatorluğunun mühim, bir kısmını terkttik. Belki üçte dördünü bıraktık. Fakat
efendiler, Düyunu Umumiyenin yüzde altmışı bize bırakılmış, yüzde kırkı bizden
ayrılan yerlere terko-lunmuştur. Bunun adalet neresindedir? Bu taksim âdilâne
midir?
Efendiler! Daha garip bir vaziyet vardır: Evrakı nak diye ve istikrazı dahilinin
ödenmesi tekmil Türk Milletinin üzerinde bırakılmıştır. Bundan yedi, sekiz sene
evvel bütün Osmanlı imparatorluğu harbe sürüklenirken yalnız Türk Milleti mi
karar vermiştir? Osmanlı imparatorluğunu teşkil eden ve onların
mümessillerinden, mebuslarından mürekkep bir heyeti meb'usan bu evrak-ı nakdiye-
yi çıkartmıştır. Binaenaleyh bu borç hepsi bize ait değilken 173 milyon lira
paranın bizim tarafımızdan ödenmesi talep edilmiştir ve biz de kabul etmişizdir.
Efendiler! Bu muahede nasıl oluyor da kabul ediliyor ve nasıl kabul edebiliriz?
Efendiler! Bu muahedede eşhas ve cemiyetlerin hukukuna da taarruz vardır. Bu
muahede efradın ve ce-
366
KAD1K MI9IR0ÖL.U
miyetin hukukunu tanımamıştır. Elli sekizinci maddede 1914 senesinde harp
sefinelerine mukabil terk edilen pa-iayı bağışlamış bulunuyoruz.
Efendiler! Bu para kimin parasıdır? Bu para Türk Milletinin parasıdı.r Türk
kadınının, Türk çocuklarının gf-ndanından kopardığı elmaslarının parasıdır.
Türklerin denizlerde gezdireceği donanmasının parasıdır. Bunu ne hakla
terkediyoruz. ? insaniyete ders vermek istiyen bir hükümet nasıl bu parayı alır
da cebine koyabilir? Milletleri, eşhasa karşı hürmetkar olan devletler nasıl
oluyor da bunu kabul ediyor? '
Efendiler! Bu muahedede kapitülâsyon kokusu vardır. Kapitülâsyonu Türk Milleti
bundan yedi sekiz sene evvel lağvetmiştir. Zaten efendiler!. Bilirsiniz ki
kapitülâsyon ecdadımızın ecnebilere bahşettiği bir lütûftur. Va-hidültaraf bir
mukaveledir. Bunu istediğimiz zaman kaldırabiliriz, Binaenaleyh bu muahedede bir
kapitülâsyon ko kuşu kokması, beni ürkütüyor korkutuyor. Efendiler! Mu ahedenin
16 inci maddesine bakınız! Bu muahedede Harbi Umumide düveli ecnebiye tebaası
gibi muamele görenlerin zararlarım kabul etmişiz. Yani muhammiliği kabul
etmişizdir. Biz devül-i ecnebiye teb'ası gibi muamele görenlerin zararlarını
tazmin etmeğe mecbur kalıyoruz. Bu kapitülâsyon değil de nedir?
...Efendiler! En ziyade nazarı dikkati celbeden bir me-eele de mübadele
meselesinde heyeti murahhasamızra lütufkârlığıdır. Mübadelede zahiri bir şerâit-
i mütesavi-ye vardır. Efendiler! Hakikî bir tarzda mübadele meselesini
karıştırdığımız zaman nazarlarımıza çok acı sahneler çarpar? Tasavvur buyurunuz.
Bizim Yunanistanda-ki tebamız inkiyatkârane hareket etmiş ve bütün Yu-
naniatandaki teb'anuz kanunlarına itaat ederek tam bir te-
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
367
ba olarak yaşamıştır. Buradaki insanlar, Türk Milletinin hayatına kasdetmiş,,
Türk Milletinin toprakları üzerinde ve Türk Milletinin Ordusu izmir'e doğru
giderken hâin vatandaşlar da düşmanla beraber gitmiştir. Binaenaleyh mübadelede
canilerle en ziyade insaniyetkârane hareket eden insanları müsavi görüyorsunuz.
Bunun neresinde müsavat var? Eğer mübadele tam mânasiyle olsaydı? Eğer
İstanbul'da bize suikast eden Rumlar beraber gitseydi... Efendiler, bu şekilde
ben Hey'eti Murahhasımızın lütufkârlığını görüyorum. Canilerle orada kalan
müslüman-ları müsavi addetmişler görüyorum. Bu itibarla ben mü-savî bulmuyorum.
Zarar ve ziyanımız olarak tesbit edilen dört milyar altın frank düşmana hibe
edilmişti. Altmış milyon Ji-ralık hayvan sürülerimizi götürdüler. Onu bile
isteme-mişizdir. Onlar, başkalarından alacakları için ordular sevkediyorlar.
Fransa tamirat bedelini almak için Al-manyaya yürüyor. Nasıl olur da Türk
Milleti üç milyon halkın hakkını feda edebilir? Razı iseniz, evlerinden uzak ve
mahrum kalmış, babaları kesilmiş evlâtların feryatları kulaklarımıza gelmiyorsa,
eğer efendiler dul kalmış anne lerin kalplerinden kopan ah ve fîganlan
vicdanlarmızı sızlatmıyorsa, evleri yanmış, ocakları sönmüş eski ocakzade-lerin
feryatları . ruhlarınızı sarsmıyorsa, bu muahedeyi kabul edebilirsiniz! Yoksa
efendiler, orada üç milyon halk yersiz, yurtsuz aç kalmış feryat ederken, imdat
ve muavenet bulmayan bu halkın feryadını dinlemezseniz bunlar ölecektir, aç
kalacaktır. Türkiye Milletinin bütçesi buna kâfi değildir. Avrupalılarda
insaniyet varsa aç bîilâç bı raktıklan sefil bıraktıkları insanlara acısınlar.
Çünkü e-fendiler gözlerimle gördüm ve şahit oldum :
Geçen, sene binlerce kardeşlerimiz yokluktan sefa
368
KADİR MIJHROÖLU
letten ölmüşlerdir. Binaenaleyh doğrudan doğruya hey'-et-i Murahhasamızuî
tamirat meselesinde gösterdiği lütufkârlığa karşı ben hiçbir vakitte bu milletin
bir evlâdı olmak itibariyle beyaz rey veremem. Benim buna vereceğim Rey Sulh
Muahedesini . saran bu kırmızı kâğıttan başka birşey değildir.
VASIF ÇINAR'jn KONUŞMASI
Mustafa Necati'den sonra kürsüye eski Maarif vekillerinden Vasıf Çınar geldi
Vasıf Çınar — Arkadaşlar! Adliye Vekilini Türk kanunlarını tatbik edip etmediği
hususunda kontrol edecek yegâne bir müessese vardır. O da Büyük Millet
Meclisidir. Adliye Vekilimiz Büyük Millet Meclisinden başka hiçbir kuvvet,
bilhassa ferdi hâkimiyeti yıktıktan sonra hiçbir kuvvet murakabe edemez.
Maateessüf ki, bu muahede bütün fecaatiyle bu esası ihtiva etmektedir.
Efendiler! Bu muahede iyice tetkik edildiği zaman görülüyor ki, istiklâl-i
iktisadî ve mâlîmiz de tamamen müemmen değildir. îstiklâl-i mâlîmizi muhil
birçok maddeler vardır, gerek ticaret mukavelesinde ve gerek kapotaj meselesinde
ve gerek Düyunu Umumiye ve gerek şirketler ve imtiyazât meselelerinde.
Tâ, Sivas kongresinden beri Boğazlarda serbestî-i seyrüseferi kabul ettiğimizi
ilân etmişiz ve Misak-ı Millî'miz de de mevcuttur, Binaenaleyh bunun haricinde
bir karar almak mümkün değildir. Boğazlara âît kararımızın hiçbir maddesinde
gayri askerî ve bitaraf mıntıkalar yapacağımıza dair sarahat yoktur. Maalesef
Lozan Mualıe-denamesi boğazlarda askerî ve bîtiraf mm takalar kabul et-mişfn".-
Yas» ieabında boğazları müdafaa-etmek hakkını tak
LOZAN ZAFER VI. HEZİMET Kİ?
36»
şim etmiştir. Ve bu hak taksim edilirken bunda İngilizlerin Gladeston'danberi
takip ettikleri siyasetin bariz Baf-halan görülüyor.
Arkadaşlar! Ticaret nokta-i nazarından serbestî-i sey-rüsefer için bitaraf
mıntıkalara ihtiyaç varsa, beynelmilel idarelere ihtiyaç varsa, sorarım Büyük
Britanya İmparatorluğu için Cebelitarık ve Süveyş Kanalında, daha umumî tarik-i
bahrî olan bu yerlerde neden bu şekli kabul etmemiştir?
Türk kalbi bugün şanlı bayrağının, şanlı gölgeleri haricinde kalan muhtelif
Türklerin iftirakından müteessirdir. Garbi Trakya'nın Türk olduğu, Musul'un Türk
olduğu cenubî hudutlarda kalan Antakya ve İskenderun'un Türk olduğu dünkü
arkadaşların müdellel ifadeleriyle sabit olmuştur. O halde hars itibariyle,
vicdan itibariyle biz den ayrı olmayan ve her hususta bize merbut olan bu
kardeşlerimizi bizden ayırmak, medeniyetin en büyük ve en zalim bir cinayetleri
değil de nedir? Düvel-i âkide cinayetlerinde şüphe ve tereddütsüz yürümüşlerdir.
Fakat bizim Hey'eti Murahhasamız bunu imza ederken en derin bir ıstırap
duymamışlardır. Yalnız arkadaşlar! Dramandan itibaren Yunan idaresinde bulunan
bütün o havalideki Türkler mecburî mübadeleye tabi tutulmaktadır. Maalesef o-
radaki Türk kardeşlerimiz buraya geldikten sonra, itiraf etmoğe mecburuz ki,
Garbi Trakyadaki Türkler çok fena bir muahede neticesi olarak yerlerinde
bırakılıyorlar.
Esat Efendi (Menteşe) — Kurbanlık bırakıyorlar.
Vasıf Çınar — (Devamla) Bir kere oradaki Türkler şimdiye kadar Yunanın imhakâr
siyasetine kurban edilmekte, fecî bir akibete maruz bırakılmaktadır. Maalesef
hükümetin tarzı hareketi Yunanistanın fecî olan
F : 24
370
KADtK MI9IROÖLU
siyasetini kabul ettiğini işrap etmektedir. Bu şekil kabul edildiği takdirde
arkadaşlar, niçin Garbi Trakya'nın bir kısmı diğer kısımlarına tercih
edilmiştir? Bunun esbabını anlamakta âciz ve mütehayyirim. Ben öyle zannediyorum
ki, milletin bütün amalini temsil eden Meclisi Aliniz ve Meclisi Alinizin
etrafında dâima yekvücut olarak yaşayan Türk Milleti, Lozan Muahedesinde bizden
ayrı olarak bı rakılan parçalar için muvafakat kararını vermemiştir. Herhangi
bir hükümet ve herhangi bir hükümetin murahhasları siyasî bir cebir karşısında
ıstırap çekerek imza vazeder. Şüphesiz o imzalar siyaseten muteberdir. Fakat
emin olalım ki, arkadaşlar, Türkün bütün ruhlarının ihtizazlarını tetkik
buyurunuz, göreceksiniz ki, orada bırakılan kardeşlerine ebedî bir merbutiyet ve
ebedî bir alâka vardır. (Alkışlar) Garbi Trakya'daki Türklerin yerlerinde ibkası
neticesinde ve ibkası mukabilinde İstanbul Rumları yerlerinde kalmıştır.
Arkadaşlar! Teb'adan herhangi biri bi zim bayrağımız altında hür olarak, daima
hür olarak yaşamak hakkına mâliktir. Fakat arkadaşlar! O teb'anm da diğer teb'a
gibi hukuk-i tabüyeye tabî olması ve ayni şerait dahilinde yaşaması zaruridir.
Arkadaşlar! Hangi Rum-dan ve hangi Rumlardan bahsediyoruz? Arkadaşlar! Artık Rum
yoktur. Silâh atan hâinler vardır. Bunlar teb'a değildir, benim hemşiremin
namusunu ezen canilerdir. Bunları nasıl affediyorsunuz?..
...Bu ıstırapların ve eninlerin kulaklanmızdaki hazin akisleri benim ruhumu
titrettikçe arkadaşlar! Maale-i sef ben bu muahedeye rey-i kabul vermekte
mazurum.' (Bravo sesleri), (Alkışlar).
Bilâhare muahede ve ona bağlı dört kanun ayrı ayrıl reye konuldu, «227» mebustan
«213» kabul «14» red reyi| çıktı.
LOZAN SULH MUAHEDENAMESt VE BUNA BAĞLI DİĞER ANLAŞMA VE PROTOKOLLER
IV.
Lozan Muahedenamesi, ve ekleri, Türkiye Büyük MUlet Meclisinde 23 Ağustos 1339
tarihinde 340, 341, 342 ve 343 "numaralı kanunlarla tasdik edilmiş. 6 Ağustos
1340 (19 Ağustos 1924) tarihinde mer*iyete gir-mis.tir. Muahedenin aslı
transızca ve tek nüsha olarak tanzim edilip Fransa'da depo edilmiş, Fransız
Hükümeti alakalı devletlere tasdikli bir suretini vermiştir. Türkçe metin için
tarafımızdan, T.B.M. Meclisi Hari. ciye Vekâletince negredilen, istanbul 1339
tarihli tabı esas alınmıştır.
Jj-ti
NaKle esas aldığımız muahede metninin kapak klişesi
382
KJVUIK U131HUDUU
TÜRKİYE B.M.M. Hariciye Vekâleti
LOZAN ULB M UAB E D ENA M E S t
Mukavrlüt ve Seneddti Saire ¦
t\ Temmuz 19S3 - 1339
İstanbul
Matbaacılık Osmanlı Şirketi
1339 Ahmet İhsan ve Şürekâsı
leri tarihi takip eden 12 ay zarfmda Kıbrıs adasını terk etmeye mecbur
olacaklardır.
İşbu muahedenamenin mevkii meriyete vaz'ı tarihinde Kıbrıs adasında mütemakkin
olup da kanunu mahallinin tayin ettiği şerait dairesinde vukubulan müracaat
üzerine taiih-1 mezkûrde İngiltere tabiyetinl ihraz etmig veya etmek Üzere
bulunmuş Türk ter bası dahi bundan dolayı Türk tablyetinl zayi edeceklerdir.
Şurası mukarrerdir ki, Kıbrıs hükümeti, Türk hükümetinin muvafakati olmaksızın
Türk tabiyetlnden başka bir tabiyet İhraz etmiş olan kimseler İngiltere
tabiyetlni tefvizden imtina etmek se-lâhiyetini haiz olacaktır.
Madde: 22 — Türkiye 27 ncl maddesinin ahkam-t umumi-yesine halel gelmemek
gartiyle 18 teşrini evvel 1912 tarihli Lozan muahedesi ve ona mütaallik senedat
mucibince herne mahiyette olursa olsun Trablusgarb (Libya) üzerinde haiz olmuş
olduğu kâf-îe-i hukuk ve imtiyazatın ilga-i katisini tanıdığını beyan eder.
AHKÂBf-I MAHSÛSA
Madde: 23 — Tarafeyn-i âHyeyn-1 ftkıdeyn boğazların usulüne dair bugünkü tarihle
mün'akit mukavele.l mahausada beyan olunduğu veçhile Çanakkale boğazında,
Marmara denizinde ve Karadeniz boğazında bahren ve tarik-i havaiye ile gerek
sulh ve gerek harb zamanlarında serbesti-i mürur ve seyr-i eefain esasını tasdik
ve beyan hususunda möttehitdirler. Mezkûr mukavele buradaki ta-rafeyn-i aliyeyn-
i âkideyn nazarında Igbu, muahedede münderiç ol-dugu takdirde haiz olacağı hüküm
ve kuvvetin aynını haiz olacaktır.
Madde: 24 — İşbu muahedenamenin ikinci maddesinde tarif edilen hudutların
usulüne müteallik ve bugünkü tarihle mün'akit muka-vele-1 mahususa buradaki
tarafeyn-1 aliyeyn-i flkldeyn nazarında Iş_ bu muahedede münderiç olduğu
takdirde haiz bulunacağı hüküm ve kuvvetin aynını haiz olacaktır.
Madde: 25 — Türkiye, kendisiyle yanyana harb etmlg olan dev-letler İle diğer
düvel-1 âkide beyninde mün'akit muahedat-ı sulhiye ve mukavelât-ı munzamanın
tamame-i mer'Iyotinl tanımayı ve eski Almanya imparatorluğu, Avusturya,
Macaristan ve Bulgaristan
870
KADİR MISIROÖLTI
Londra orta elçisi Sovör fit
m komandor rütbesini haiz Mösyö Demeter Kaklamanos, Hagmetlû Romanya Kralı
Hazretleri: Orta Elçi Mösyö Konstantin t. DImandy, orta elçi Mösyö Constan-tin
Konsesko, Haşmetlû Sırp — Hırvat — Sloven Kralı Hazretleri: Bemde fevkalâde
murahhas ve orta elçi Mösyö Or. Milotln Yuva-novlç.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti.
Umur-u Hariciye Vekili Edirne Mebusu tsmet Pasa, Sinop Mebusu Umuru Sıhhiye ve
Muavenet-i içtimaiye Vekili Dr. Rıza Nur Bey, Trabzon Mebusu sabık Vekili Hasan
Bey.
Hazaratını tâyin etmişlerdir. Müşarünileyhim usulüne muvafık ve muteber tanman,
selahiyetnâmelerinl ibrazdan sonra âtideki mevaddı kararlaştırmışlardır:
KISIM: X SİYASİ MEVAD'
Madde: 1 — İşbu muahedenin mevki-1 mer'iyete vaz'ı tarihinden itibaren bir
taraftan Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya,
Sırp - Hırvat . Isloven Devleti ve diğer taraftan Türkiye arasmda ve kezalik
tarafeyn teb'alan beyninde hal-1 sulh suret'î kay'iyyede tekrar tees.ıüs
edecektir.
Tarafeyn arasında münasebat-ı resmiye vücud bulacak ve tarafeynin arazileri
dahilinde siyasî ve şehbenderi memurlyn vaki olacak itilâfat-ı hususiyeye halel
gelmeksizin hukuku düvel esasat-i umumlyesiyle tayin edilmiş olan muameleye
mazhar olacaklardır.
FASIL-: 1 1 — Arasiye müteallik ahkâm
Madde: 2 — Bahri siyahdan Adalar Denizine kadar Türkiye'nin hududu berveçhizir
tesbit edilmiştir. (Merbut bir numaralı haritaya müracaat)
1 — Bulgaristan İle:
Rezvaya munsabından Meriç üzerinde kâin Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristana alt
üç hududun nokta-yı flüsakına kadar: Bul. garistamn elyevm tahdid edilmiş olduğu
seklide cenup hududu.
LOZAN ZATER Mİ, HEZİMETİMİ» jff
a — Yunanistan ile:
Oradan Arda ve Meriç nehirlerinin birleştiği noktaya kadar. Meriç mecrası:
Oradan Arda menbaına doğru bu nehir Üzerinde ve Çürek Köyün hemen civarında
olmak üzere arazi üzerinde tayin edilecek bir noktaya kadar:
Arda mecram:
Oradan cenubi şarki istikametinde Bosna Köyün bir kilometre muosab cihetinde
Meriç üzerinde kâin bir noktaya kadar; :
Bosna Köyünü Türkiyeye bırakan hissolunacak derecede müstakim bir hat. Çürek
Köyü, beşinci maddede zikredilen komisyon tarafından ahalisi ekseriyet
itibariyle Türk reya Rum olarak tanınacağına göre Türkiye rey» Yunanistana
verilecektir. II Teşrini vvel 1922 tarihinde» sonra bu köye hicret eden ahali
hesaba alm-mıyaeaktır:
Oradan Adalar Denizine kadar: Meriç mecrası: Madde: S — Bahri Sefidden İran
hududuna kadar Türkiyenin hududu berveçhi ztr tasblt edilmiştir:
1 — Suriye ile:
30 Teşrini evvel 1621 aenesinde akd olunan Fransa — Türkiye itllâfnamesinin
sekizinci maddesinde musarrah ve muayyen hu-dud:
2 — Irak Ue:
Türkiye ile Irak arasındaki hudud işbu muahedenâmenin mev-kl-i mer'iyete
vaz'mdan itibaren dokuz ay zarfında Türkiye ile Büyük Britanya arasmda suret-1
muslihanede tayin edilecektir.
Tayin olunan müddet zarfında, iki hükümet arasmda itilâf husule gelmediği
takdirde ihtilâf Cemİyet-i Akvam Meclisine ans olunacaktır.
Hatt-ı hudud hakkında ittihaz olunacak karara intizaren Türkiye ve Britanya
Hükümetleri mukadderatı katiyyesl bu karara muallâk olan arazinin halihazırında
her hangi bir tebdil ikama bflis olacak mahiyette hiç bir hareketi askerlyye
veya sairede bulunmamağı mütekabilen taahhüt ederler.
Madde: 4 — İşbu muahedede zikredilen hudutlar, işbu muahedeye merbut bulunan
1/1.000.000 mikyasındaki haritalar üzerinde tersim edilmiştir. Muahede mtni İle
haritalar arasında ihtilâf vukuunda muahede metni muteber olacaktır.
37S
KADİR MI9IROÖLU
Madde: 5 — İkinci maddenin iki numarasında muharrer hudutları arazi üzerinde
çizmeye bir tahdidi hudut komisyonu memur edilecektir. Bu komisyon her devlet
için birer murahhas olmak üzere Yunanistan ve Türkiye murahhaslarından, ve
mezkûr hükümetlerce bir devlet-i salise teb'ası meyanından müntehap bir rel*.
den terekküp edecektir.
Mezkûr komisyon idarî hudutları ve mahalli menafı-i iktlsadl-yeyi mümkün olduğu
kadar nazan dikkate alarak işbu muahededeki tarifâtı yakından takip etmeğe her
hal-1 kârda ceht-ü gayret edecektir.
Komisyonun mukarreratı ekseriyet-i arâ ile İttihaz edilecek ve mukarrerât-ı
mezkûre alâkadar taraflar iğin mecburlyülifa olacaktır.
Komisyonun masarifi alâkadar taraflar canibinden mütesaviyen deruhte
edilecektir.
Madde: 6 __ Bir nehir veya ırmağın sahlllerlyle tayin ohın.
mayıp da mecralanyla tayin edilen hudutlara gelince işbu muahede-namede istimal
edilen mecra (cours) ve kanal Jchanal) tabirleri bir taraftan seyrüsefere gayri
müsait olan nehirlerde su mecrasının veyahut başlıca kolunun diğer taraftan
seyrüsefere müsait olan nehirlerde başlıca seyrüsefer kanalının mutavassıt hattı
manasını ifade eder.
Maahaza hatt-ı hududun muhtemel olan tebeddülatında hatt-ı hududun bu suretle
tayin edilen mecra veya kanalı mı takip edeceğini veyahut mezkûr mecra veya
yanalın işbu muahedenâme mev-kı.l meriyete vaz edildiği anda haiz bulunduğu
vaziyette mi suret-1 katiyede tayin edileceğini tasrih etmek tahdid-i hudut
komisyonuna alt olacaktır.
İşbu muahedede hilafına bir hûkflm olmadıkça hudud-u bahriye' sahilden üç milden
dûn mesafede kâin ada ve adacıkları ihtiva eder.
Madde: 7 — Alâkadar devletler komisyona vazifeleri için lâ_ zimgelen her türlü
vesaiki, bilhassa hududu nazıra ve sabıkanın tahdidine müteallik zabıtnamelerin
suret-İ musaddakalannı mevcut büyük mikyastaki bütün haritaları, mesahaya
müteallik malûmatı tertip ve tanzim edilip neşredilmemiş mesaha haritalarını ve
hudut boyundaki nehirlerin yatak tebdil etmesi hakkındaki malûmatı itâ
LOZAN ZAFER MI. HEZİMET Mİ?
379
etmeği taahhüd ederler. Türk devairi nezdimle bulunan haritalar mesahaya
müteallik malûmat ve tertip edilip neşredilmemiş haritalar işbu muahedenin
mevkii icraya vazı anından itibaren müddeti ka-sire-l mümkine zarfında komisyon
reisine Dersaaddet'te teslim edilecektir.
Bundan maada alâkadar devletler komisyona bütün vesaikin bilhassa planlar ve
kadastroların ve tapu defterlerinin tevdii ve mezkûr komisyonun talebi üzerine
emlâk ve araziye ve İktisadî cereyanlara dair bilcümle malûmatın ve izahat-i
lâzıme-1 sairenin İtası zımmında memurin-i mahalliyeye talimat vereceklerini
taahhüt ederler.
Madde. '8 — Alâkadar devletler .tahdidi hudut komisyonuna vazifesinin İfası İçin
lâzım olan münakalât, mesken, amele ve malzeme (direk, hudut işareti) ye
müteallik muaveneti gerek doğrudan doğruya ve gerekse memurin-l mahalliye
vasıtasiyle ifa eylemeyi taahhüt ederler.
Bilhassa Türk hükümeti icab-ı takdirinde, vazifesinin İfasında tahdidl-1 hudut
komisyonuna muavenet etmeye salih mem.urin-1 fenniye tedarik etmeyi taahhüt
eyler.
Madde: 9 — Alâkadar devletler, komisyon tarafmdan vazedilmiş olan nirengi
noktalarını, İşaretleri ve direk veya hudut işaretlerini hüsn-ü muhafaza etmeyi
taanhttt eyler.
Madde: 10 — Hudut işaretleri birbirinden gözle görünebilecek mesafelere
vazolunacaklardır. Bunlara numara vaz edilecektir, bulundukları mevkiler ve
numaraları bir harita üzerinde işaret edilecektir.
Madde: 11 — Tahdidi hududa alt kat'l zabıtnameler, haritalar ve onlara merbut
vesaik üç nusha-i asliye olarak tanzim olunacaklardır. Bunlardan iktel memhudut
devletler hükümetlerine tevdi edilecek ve üçüncü nüshası da, İşbu muahedeye vaz-
ı İmza eyleyen devletlere birer suret-1 musaddakasını tevdi eylemek üzere Fransa
cumhuriyeti hükümetine irsal kılınacaktır.
Madde: 12 — Şarki bahr-ı sefit adaları üzerinde ve İmroz ve Boz-caadaları ile
Tavşan adalarından gayri bilhassa I.imnl, Semendrek, Midilli, Sakız ve Sisam ve
Nikarya adaları üzerinde Yunan hâkimiyetinin kabulüne dair 17 _ 30 Mayıs 1913
tarihli Londra Muahede-nameslnln beşinci ve 1 - 14 Teşrinisani 1913 tarihli
Atina Muahede-
360
KADİR MI9IRO0LU
namesinin 15 inci maddeleri ahkâmına tebean 13 Şubat 1914 tarihli Londra
Konfransında ittihaz edilip 13 Şubat 1914 tarihinde Yunan hükümetine tebliğ
edilen karar,. igbu muahedenamenin İtal-yanın hâkimiyeti ¦ altına vazedilen ve
15 inci maddede mezkûr olan adalara müteallik ahkâmı mahfuz kalmak şartiyle
teyid edilmiştir. Asya sahilinden üç milden dûn mesafede kâin adalar, igbu
muahedede hilâfına sarahat bulunmadıkça Türkiye hâkimiyeti altında
kalacaklardır.
Madde: 13 — Sulhun muhafazasını temin zumunda Yunan hükümeti Midilli, Sakız,
Sisam ve Nikarya adalarında âtideki tedabire riayet etmeyi taahhüt eyler.
1 — Mezkûr adalarda hiç bir üss-ûl bahri hiçbir istihkâm tesis ve inşa
edilmiyecektlr.
2 — Yunan askerî tayyarelerinin Anadolu sahiH arazisi üzerinde teyaran etmesi
menedilecektlr. Mukabeleten Türk hükümeti askeri tayyarelerinin mezkûr adalar
üzerinde tayyarâmm men edecek, tir.
3 — Mezkûr adalarda Yunan kuva-yı askeriyesi, taht-ı silâha alınıp mahallinde
talim ve terbiye edilecek olan esnan erbabının miktar-ı mutadına ve bütün Yunan
arazisinde mevcut bulunan jandarma ve polis miktarı ile mütenasip olacak
jandarma ve polis mik_ tarına mütenasip kalacaktır.
Madde: 14 — Türk hâkimiyeti altında kalan İmroz ve Bozca-adalan idare-i
mahalliye ile eşhas ve emvalin himayesi hususunda gayr-i müsllm ahali i
mahalliyeye her türlü teminatı bahşeden ana-eır-ı mahalliyeden mürekkep bir
tegkilât-i mahsıısa-i idariye*»- nail olacaktır. Mezkûr adaların emniyet ve
asayişi balâda meşkûr idare-i mahalliye marifetiyle ahall-yi mahalliye
meyanından alınan ve idare-i mebhusenin emri tahtında bulunan bir heyet-i zabıta
vası-tasiyle temin edilecektir.
Rum ve Türk ahalinin mübadelesine dair Yunanistan ile Türkiye arasında
aktedilmiş veya aktedilecek ahkâm İmroz ve Bos-caadalan ahalisine kabiH tatbik
olmayacaktır.
Madde: 15 --- Türkiye zlrde tadad olunan adalar üzerindeki bilcümle hukuk ve
mUstenidatından İtalya lehine feragat eder.
Elyevm İtalyamn tahtı işgalinde bulunan Astropalia, Rodos Harkl, Sekar, Panto,
Kasos, Piskopis, Misiroe, Kalimnos, Leros,
LOZAN ZATER Mî, HEZİMET Mit
381
Patnos, Lipsos, Sombeki ve Istanköy adaları ile bunların tevabiin. «Jan olan
adacıklar ve Kastello, Rizo (iki numaralı haritaya müracaat).
Madde: 16 — Türkiye, tabu muahedede musarrah hudutlar haricinde kâin bilcümle
arazi üzerinde ve bu araziye müteallik ve ke-zalik işbu muahede İle üzerlerinde
kendi hakk-ı hâkimiyeti tanınmış olan adalardan gayri cezireler üzermde-ki bu
arazi ve cezirelerin mukadderatı alâkadarlar tarafından tâyin edilmiş veya
edilecektir.-Her ne mahiyette olursa olsun, haiz olduğu bilcümle hukuk ve mtts.
tcnidatından feragat ettiğini beyan eyler.
Igbu maddenin ahkâmı mücaveret münasebeti İle Türkiye ile hemhudut memleketler
arasında takarrür etmiş ve edecek olan ah-kam-ı hususiyeyi ihlâl etmez.
Madde: 17 —Türkiyenln Mısır ve Sudan üzerindeki bütün hukuk ve mUstenidatından
feragatinin hükmü 5 teşrinisani 1014 tarihinden mjıteberdlr.
Madde :18 — Mısır vergisiyle temin edilen Osmanlı istikrazlarına yâni 1855,
1891, 1894 istikrazlarına müteallik bilcümle taah-hüdat ve mükellef iyattan
Türkiye İbra olunmuştur. Isbu üç istikraz mürettebatı İçin Mısır tarafından vaki
olan tediyat-ı seneviye Mısır duyun_u umumiyesl mürettebatının elhâletl hâzini
bir kısmım teşkil etmekte olduğundan duyun-u umumiye-i Osmaniyeye müteallik sair
bilcümle mükellefiyattan Mısır ibra olunmuştur .
Madde: 19 — Mısır devletinin tanınmasından mütevellit mesa-il alâkadar devletler
arasında tâyin edilecek şerait dairesinde mu. •hheren takarrür edecek ahkâm ile
hâl edilecek ve işbu muahede mucibince Türkiyeden ayrılan araziye müteallik
muahede-i mezkû-re ahkâmı Mısır devletine tatbik edilecektir.
Madde: 20 — Kibrisin Britanya hükümeti tarafından 5 tes-rinisani 1914 de ilân
olunan ilhakım Türkiye tanıdığını beyan eder.
Madde: 21 — 5 teşrinisani 1914 tarihinde Kıbrıs adasında mtt-temekkin olan Türk
tebası kanun-ı mahallinin tâyin ettiği şerait dairesinde İngiltere tabiiyetini
iktisab ve bu yüzden Türk tabiiyetini zayi edeceklerdir. Maahaza işbu
muahedenamenin mekLİ mer.iyete vazından itibaren 2 senelik bir müddet zarfında
Türk tablyetini ihtiyar edebileceklerdir. Bu takdirde hakk-ı hıyarların» istimal
ettik-
382
KADİR MI9IROÖLU
leri tarihi takip eden 12 ay zarfında Kıbns adasını terk etmeye mecbur
olacaklardır.
İşbu muahedenamenln mevki-1 meriyete vaz'ı tarihinde Kıbrıs adasında mütemakkln
olup da kanunu mahallinin tayin ettiği şe_ rait dairesinde vukubulan müracaat
üzerine tarih-i mezkûrde İngiltere tabiyetinl ihraz etmig Veya etmek üzere
bulunmuş Türk to, bası dahi bundan dolayı Türk tabiyetinl zayi edeceklerdir.
Şurası mukarrerdir ki, Kıbrıs hükümeti, Türk hükümetinin muvafakati olmaksızın
Türk tablyetlnden başka bir tabiyet İhraz etmiş "olan kimseler İngiltere
tabiyetinl tefvizden imtina etmek ac-lâhiyetlni haiz olacaktır.
Madde: 22 — Türkiye 27 nel maddesinin ahkâm-ı umuml-yesine halel gelmemek
ğartlyle 18. teşrini evvel 1912 tarihli Lozan muahedesi ve ona mütaalllk senedat
mucibince neme mahiyette olursa olsun Trablusgarb (Libya) üzerinde haıa olmuş
olduğu kâf-te-i hukuk ve Imtiyazatın ilga-1 katisini tanıdığını beyan eder.
ABKÂM-1 MAHSÛSA
Madde: 23 — Tarafeyn-l ftllyeyn-1 fikıdeyn boğazların usulüne dair bugünkü
tarihle mün'aklt mukavele-t'mahsusada beyan olundu ğıı veçhile Çanakkale
boğazında, Marmara denizinde ve Karadeniz boğazında bahren ve tarik-1 havaiye
İle g'erek sulh ve gerek Jıarb zamanlarında serbestl-i mürur ve seyr-ı eefaln
esasını tasdik ve beyan hususunda müttehitdlrler. Mezkûr mukavele buradaki ta-
rafeyn_ı aliyeyn-i ftkıdeyn nazarında İşbu, muahedede münderiç ol-duğu takdirde
haiz olacağı hüküm ve kuvvetin aynını haiz olacaktır.
Madde: 24 —: İşbu muahedenâmenin ikinci maddesinde tarif edilen hudutların
usulüne müteallik ve bugünkü tarihle mün'akit muka-vele-1 mahtısusa buradaki
tarafeyn-l aliyeyn-i âkideyn nazarında İşbu muahedede münderiç olduğu takdirde
haiz bulunacağı hüküm ve kuvvetin aynını haiz olacaktır.
Madde: 25 — Türkiye, kendisiyle yanyâna harb etmiş olan devletler ile diğer
düvel-1 âkide beyninde mün'akit muahedat-ı sulhiye ve mukavelât-i munzamanın
tamame-i mer'iyetini tanımayı ve eski Almanya İmparatorluğu, Avusturya,
Macaristan ve Bulgaristan
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mîî
383
arazisine dair ittihaz olunmuş veya olunacak mukarreratı kabul etmeği ve böylece
tâyin edilen hudutlar dahilindeki yeni devletleri tanımayı taahhüt eder.
Madde: 26 — Türkiye şimdiden Almanya, Avusturya, Bulgaristan, Macaristan,
Yunanistan, Lehistan, Romanya Sırp _ Sloven Hırvat devleti ile Çek - Slovakya
devletinin hudutlarını, işbu hudutlar 25 İnci maddede beyan olunan muahedeler
veyahut müteîft-mim bilcümle mukavelelerle tesbit edilmiş veya edilecek olduğu
şe-kilde tasdik ve kabul ettiğini beyan eder.
Madde: 27 — Türkiye hükümeti veya Türk memurini tarafından, Türk arazisi
haricinde igbu muahedeye vazuulmza diğer devletlerin taht-ı hâkimiyetinde veya
himayesinde bulunan arazi teb'a-ei ile Türkiyeden ayrılan arazi teb'ası üzerinde
siyasi, teşriî veya idarî hususatta herhangi bir sebebe müstenit olursa olsun
hiçbir eelâhiyet veya hakkı kaza İstimal edilmeyecektir.
Şurası mukarrerdir ki; memurini mezhebiyo-i islâmiyenln veza» tf-i diniyelerlna
halel lras edilmiş değildir.
Madde: 28 — Tarafeyn-i aliyeyn-1 akideyn, Tflrkiyede kapitülasyonların kâffe-i
nukat-ı nazardan tamamen ilgasını herbtri kendisine taallûku cihetinden kabul
ettiklerini beyan ederler.
Madde : 29 — Fransız tebası Faslılar, Tunuslular, Türkiye'de diğer Fransız
teb'asının tâbi clduğu usulün her hususta aynına tâbi olacaklardır.
Trablusgarp tebası, ¦ Türkiyede diğer İtalyan teb'asının tabi olduğu usulün her
hususta aynına tâbi olacaklardır. Bu maddenin ahkâmı aslen Tunuslu,
Trablusgarblı, Faslı olup da Türkiyede yerleşmiş bulunanların tâbiyetleri
bahsinde bir hükmü tazammuü etmez.
Türk teb'ası, birinci ve ikinci fıkralarındaki ahkâmdan ahalisinin müstefit
bulunduğu memleketlerde, karşılıklı olarak Fransa ve İtalyadakl usulün aynından
mütekabllen müstefit olacaklardır.
Birinci fıkradaki ahkâmdan ahalisi müstefit olan memleketlerden vürud eden veya
o memleketlere sevkolunan eşyanın Türkiyede tâbi olacağı usul ile bilmukabele
Türkiye'den vürudeden veya Türkiyeye sevk edilen eşyanın mezkûr memleketlerde
tâbi olacağı VBul, Fransa hükümetiyle Türk hükümeti arasında bllltilâf tâyin
edilecektir.
LOZAN ZAFEH Mİ. HEZİMET Mt?
385
384 KADİR M13IROGL.TJ
TAB1L t TABÎtYBT
Madde: 30 — îgbu muahede ahkâmı mucibince Türkiyeden ay. rılan arazide yerleşmiş
Türk tebaaı bihakkın ve kavanin-1 mahal, üyece mevzu şerait dahilinde işbu
arazinin intikal ettiği devletim tebası olacaklardır.
Madde: 31 — 18 yaşını mütecaviz olup da 30 uncu madde ahkâmı mucibince Türk
tabiiyetini zayi ve bihakkın yeni tabiyet iktisap eden eşhas işbu muahedenin
mevkl-1 meriyete vaz'ı tarihinden itibaren 2 sene müddet sarfında Türk
tabiiyetini ihtiyar etmek se-l&hiyetinl hâiz olacaklardır.
Madde: 32 — İşbu muahede ahkâmı mucibince Türkiyeden ayrılan arazide yerleşı Jg
ve 18 yaşını mütecaviz olup meşkûr arazideki ekseriyet-i ahaliden ırk itibariyle
ayn olan kimseler, İşbu muahedenin mevkii meriyete vazından itibaren iki sene
müddet zarfında ahalisinin ekseriyeti kendisinin ırkına mensup olan devletlerde»
birinin tabiiyetini, meşkûr derletia muvafakati sortiyle ihtiyar
edebileceklerdir.
Madde: 53 — 31, 32 nci maddeler ahkâmı mucibince hakkı hıyarlarını istimal eden
eşhas, bunu takip eden 12 ay zarfında ikamet-gâhlannı hakk-ı hıyarlarını lehine
Istlaud ettikleri devlet arazisi:., nakle mecburdurlar.
Hakk-ı hıyarlarını istimalden mukaddem mukim bulundukları dlgar devletin
arazisinde malik oldukları emval-1 rayrimenkuleyt n:uhafaza etmekte serbest
olacaklardır. Her nevi emva-1 menkuleleri. ni beraberlerinde
nakledebileceklerdir. Bundan dolayı kendilerine n» İhraç ne de İthal için hiçbir
harç veya resim tarh olunmıyacak. tır.
Madde: 34 — İşbu muahede ahkâmı mucibince Türkiyeden ayrılan arazi ahâll-i
asliyesinden olup 18 yaşını mütecaviz olan ve ijbu muahedenin mevki-i icraya
vaz'ı anında mcmallk-1 ecnebiyede ycrlegmiş bulunan Türk teba-ı, Türkiyeden
ayrılan memallkte lc-ra.i hâkimiyet eden hükümetler İle kendilerinin yerleşmiş
bulunduk-lan memleketlerin hükümetleri arasıtJa aktine lüzum görülebilecek
itilâfât kayd-ı ihtirazla! tahdmda ahali-i asliyesinden bulundukları arazide
mer'l olan tabiiyeti iktisapta muhayyerdirler. Şu şartla ki: ırkları itibariyle
bu arazi ahalisinin ekseriyetine men-
sup olanl'ar, o arazide icra-i hâkimiyet eden hükümet de buna mu-.-vafakat ede.
Bu hakk-ı hıyar işbu muafedenln mevkii meriyete vaz'ı tarihinden itibaren iki
sene müddet zarfında istimal edilmelidir.
Madde: 35 — Düveli âkide, işbu muahedede veya Almanya-Avusturya, Bulgaristan
veya Macaristan ile mün'akit sulh muahedelerinde veyahut Türkiyeden başka düvel-
i âkide-i mezkûre ile veya onlardan biri ile Rusya beyninde veya kendi
aralarında müna-" kit bir muahedede derpiş edilen ve alâkadarâne kendileri için
ikti-sabi mümkün olan herhangi bir bagka tabiiyeti ihraz müsaadesini bahşeden
hakk-ı hıyarın istimaline hiçbir veçhile mümanaat gös-tcrmiyeceklerinj taahhüt
ederler.
Madde: 36 — İşbu fasıl ahkâmının tatbikına mütedair olan kâffe-i hususâtda zat-
ül zevç kadınlar zevçlerinin ve 18 yaşından dûn olan çocuklar da ebeveynlerinin
tâbi oldukları şeraite ittiba ede. çeklerdir.
FASIL S EKALLİYETLERİN SlMAiBSl
Madde: 37 —' Türkiye, 38 den 44 e kadar olan maddelerde mu-sarrafı ahkâmın
kavanln-l asliye şeklinde tanınmasını ve hiçbir kanun hiç bir nizam ve hiçbir
muameleyi tesmiyenin bu ahkâma mü-nafi veya muarız olmamasını ve hiçbir kanun,
nizam, ve hiçbir mua-ameleyi resmiyenin ahkâm-ı mezkûreye ihraz-ı tefevvuk
etmemesini taahhüt eder.
Madde: 38 —- Türk hükümeti, tevellüt, milliyet, lisan, ırk veya din tefrik
etmeksizin Türkiye ahalisinin kâlfesine hayat ve hürriyetlerince himaye-i taamme
ve kâmile banşetmeyi taahhüt eder. Türkiyenin bütün ahalisi intizam-ı âmme ve
âdab-ı umumiye ile gayr-i kabil-i telif olmayan her din, mezhep veya itikadın
gerek umumî ve gerek hususi surette serbestl-i icrası hakkına malik ola-
ccklardır, Gayrimüslim ekalliyetler, bütün Türk tebasma tatbik edilen ve Türk
hükümeti tarafından müdafaa-1 milliye veya intizamı âmmenin muhafazası için
memleketin her tarafında veya bir kısmında ittihaz edilen tedabir mahfuz kalmak
partiyle serbesti-i sey-rü sefer ve muhaceretten tamamiyle istifade
edeceklerdir.
Madde: 39 — Gayrimüslim ekalliyetlere mensup Türk tebası
F: 25
386
KADİR MI9IROÖLU
Müslümanların istifade ettikleri aynı hukuk-u medeniye ve siyasî den istifade
edeceklerdir. Türkiyenin bütün ahalisi din tefrik edil-meksizin kanun nazarında
müsavi olacaklardır.
Din, itikat veya mezhep farkı hiçbir Türk tebasının hukuk.u medeniye ve
siyasiyeden istifadesine ve bilhassa hidenıat-ı âmeme-ye kabulüne memuriyet ve
meratibe nailiyetine veya muhtelif mesalik ve ssriayi icra etmesine bir mania
teşkil etmeyecektir.
Bilumum Türk tebasının gerek münasebat-ı hususiye veya ti-cariyede gerek din,
matbuat veya her nevi neşriyat hususunda gerek içtimaat-ı umumiyede herhangi bir
lisanı istimal hakkına malik olmalarına karşı hiçbir kayıt vazedilemiyecektir.
Lisan-ı resmî mevcut olmakla beraber Türkçeden gayri lisan ile rmiteke.llim
bulunan Türk tebasına mehakim huzurunda kendi lisanların şifahî surette istimal
edebilmeleri zımnında teshL ISt-ı münasebe ibraz olunacaktır.
Madde 40 — Gayrı müslim ekalliyetlere mensup olan Türk tebası hukuken ve fiilen
diğer Türk tebasına tatbik edilen aynı muamele ve teminattan müstefit
olacaklardır. Bunlar bilhassa masrafları kendine ait olmak üzere her türlü
müessesat-i hayriye, diniye veya içtimaiyeyi, her türlü mektep ve sair
müessesat-ı talim ve terbiyeyi tesis, idare ve murakabe etmek ve buralarda kendi
lisanlarını serbestçe istimal ve âyini dinîlerini serbestçe icra eylemek
hususlarından müsavi hukuka malik olacaklardır.
Madde: 41 — Tedrisat-ı umumiye hususunda Türk hükümeti gayrı müsim tebanın mühim
bir nisbet dahiinde mütemekkin oldukları şehirler ve kazalarda bu Türk tebasıaın
çocuklarının iptidai mekteplerde kendi lisanlarlyle tahsil etmelerini temin
zımnında teshilât-ı münasebe ibraz edecektir. Bu hüküm Türk hükümetinin mezkûr
mekteplerde Türk lisanının tedrisini mecburî kılmasına mâni olmayacaktır.
Gayri müslim ekalliyetlere mensup Türk tebasının mühim nis-bette mevcut
oldukları şehirlerde veya kazalarda devlet bütçesi, belediye ve sair bütçeler
tarafından terbiye, din veya emr-i hayır maksadıyla tahsis edilen mebaliğden bu
ekalliyetlere de muhakkak bir hisse temin olunacaktır.
Mebaliğ-i mezkûre alakadar müessesatın sahib-i selâhiyet mö-mesillerine ita
edilecektir.
Lozan zafer mi, hezimet mi?
38?
Madde 42 — Türk hükümeti gayrı müslim ekalliyetlerin hukuk-u aile veya akâm-ı
şahsiyeleri bahsinde bu mesailin mezkûr ekalliyetlerin örf ve âdetlerince hâl ve
fasl edilmesine müsait ahkâm vazma muvafakat eder.
îşbu ahkâm Türk hükümetiyle alâkadar ekalliyetlerden her birinin müsavi miktarda
mümessillerinden müre"kkep hususi komisyonlar tarafından tanzim olunacaktır,
ihtilâf vukuunda TÛrk hüV kûmetiyle Cemiyeti Akvam Meclisi Avrupa bukukşinasları
meya-mnda müntehap bir hakem alel hakemi bilittifak tayin edecekler.-dir. Türk
hükümeti mezkûr ekalliyetlere ait kiliselere, havralara. mezarlıklara vesair
müessesatı diniy«ye her türlü himayeyi bah* şeylemeyi taahhüt eder. Ayni
ekalliyetlerin hali hazırda Türkiye-de mevcut olan evkafına ve müessesat-ı
diniye ve hayriyelerine her türlü teshilât ve müsaadat ita olunacak. Ve Türk
Hükümeti yeni müessesat-ı diniye ve hayriye ihdası hakkında bu kabil sair mües-
sesat-ı hususiyeye temin edilmiş olan teshilât-ı lâzimeden hiçbirini
diriğ etmeyecektir.
Madde: 43 — Gayrı müslim ekalliyetlere mensup Türk teba-ri, ahkâm-ı din yelerine
mugayir veya dinî âyinlerini muhil herhangi bir muamelenin ifasına mecbur
tutulmıyacakları gibi istl-rahat-ı esbuiyelerl. olan günde mahkemelerde tsbat-i
vücut etmekten veya herhangi bir muameleyi kanuniye icrasından istinkâf
ettiklerinden dolayı hiçbir hakları sakıt olmayacaktır.
Maamafih bu hüküm Türk tebayi intizam-ı âmmenin muhafazası için diğer Türk
tebaya tahmil edilen mecburiyetlerden azade
kılmıyacaktır.
Madde: 44 — Türkiye İşbu faslın yukarıkl maddelerinin Türkiyenin gayrı müslim
ekalliyetlerine taallûk ettiği mertebede ahkâm-ı mezkûrenin beynelmilel menfaati
haiz taahhüdat teşkil etmelerini ve Cemiyeti Akvamın kefaleti altına
vezedilmelerini kabul eyler.
Bunlar Cemiyeti Akvam Meclisinin ekseriyetinin muvafakati olmaksızın tadil
edilemiyeceklerdir. Britanya imparatorluğu, Fransa, italya ve Japonya Cemiyeti
Akvam Meclisi ekseriyeti tarafından işbu mevat hakkında usulü dairesinde kabul
edilecek olan her türlü tadilâtı reddetmeyi muahede.yl hâzıra ile taahhüt
ederler.
Türkiye Camiyetl Akvam Meclisi âzasından herbirinln bu ta-ahhüdatdan herhangi
birine kargı vuku bulan tecavüzü: veya te-
S68
KADİR MI9IROÖLU
cavüz tehdidini. Meclisin nazarı dikkatine arza selâhiyettar olacağını ve
Meclisin icabı hale göre münasip ve müessir telâkki edilecek bir suret-i hareket
ittihaz ve talimat ita edebileceğini kabul eder.
Bundan başka Türkiye işbu mevadda mütedair hukukî veya fiili mesailde Türk
hükümetiyle vaz-ul imza diğer devletlerden biri veya Cemiyet-i Akvam Meclisi
azasından diğer bir devlet beyninde ihtilâf-ı efkftr vukua geldiği takdirde işbu
ihtilâfın Cemiyeti Akvam ahitnamesinin 14 üncü maddesi ahkâmına nazaran
beynelmilel mahiyeti haiz bir İhtilâf gibi telâkki edilmesini kabul eder. Türk
Hükümeti bu kabilden olan her ihtilâfın diğer taraf talep ettiği takdirde
benelmilel adalet Mahkame-i Daimestns tedviini kabul eder. Mahkeme-i Daimenin
kararı kabil-1 istinaf olmayıp Cemiyet Akvam ahitnamesinin 13 üncü maddesi
ahkâmı mucibince verilmiş bir kararın ayni kuvvet ve hükmünü haiz olacaktır.
Madde: 45 — işbu fasıl ahkâmı ile Türkiyede bulunan gayrı müslim ekalliyetler
hakkında tanınan hukuk, Yunanistan tarafından kendi arazisinde bulunan müslüman
ekalliyet hakkında dahi tanınmıştır.
KISIM S
AHKAMI MALÎYE
FASIL 1 DÜYUN.U UMUMİYE 1 OSMANİYE
Madde: 46 — î§bu fasla merbut muharrer düyun-u umumiye-1 Osmaniye İşbu fasılda
münderlç şerait dairesinde Türkiye ile 1912 - 1913 Balkan muharebeleri
neticesinde lehlerine Osmanlı İmparatorluğundan arazi tefrik edilmiş olan
devletler ve işbu muahedenin 12 ve 15. maddelerinde mevzuubahs olan adaların ve
işbu mad. denin son fıkrasında mezkûr arazinin kendilerine ilhak olunduğu
devletle^ ve nihayet İşbu muahede mucibince Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan
Asya arazisi üzerinde müceddeden teşekkül eden devletler arasında taksim
edilecektir. Bundan maada bâlâda zik-roJunan devletlerin kâffesi 53 üncü maddede
gösterilen tarihlerden itibaren işbu fasılda münderiç., şerâi dairesinde Düyun-u
umumi-ye_i Osmaniye mürettebatına ait tnUkellefiyat-i seneviyeye dahi iştirak
edeceklerdir.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ? 339
53. maddede tesbit edilen tarihlerden itibaren Türkiye diğer devletlerin
uhdesine tahmil edilen hısas-ı iştirakiyyeden hiçbir veçhile mesul
tutulmayacaktır.
1 Ağustos 1914 tarihinde Osmanlı hâkimiyeti altında olup Tür-kiyenin işbu
muahedenamenin ikinci maddesinde tayin edilen hudutları haricinde bulunan Trakya
arazisi, Düyun-u Umumiye.i Os-maniyenin taksimi hususunda mezkûr muahedename
mucibince Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmış gibi telâkki edilecektir.
Madde: 47 — Düyun-u Umu;niye-i Osmaniye meclisi, işbu fas la marbut cetvelin (a)
kısmında münderiç istikraza ta ait olari ve alâkadar devletlerden her birine
is&bet eden tekasit-i sene'viye. nin bu husustaki mesaisini takibetmek üzere
îstanbula murahhas-hinden itibaren 3 ay müddet zarfında 50 ve 51. maddelerde
mevzu esasat üzerine tayin edecek ve bunu düvel-i mezkûreye tebliğ eyleyecektir.
Salif-üz zikir devletler Düyun-u Umumiye i Osmaniye meclisi nin bu husustaki
mesaisini takibetmek üzere Îstanbula murahhas lar göndermek selâhiyetinl haiz
olacaklardır.
Düyunu umumiye meclisi, Bulgaristan ile 27 Teşrinisani lî>19 tarihinde mün'akit
sulh muahedenamesinin 134 üncü maddesinde zikrolunan vezaifl ifâ edecektir.
İgbu maddede muharrer esasatm tatbikma müteallik olarak alâkadar taraflar
beyninde fahaddüs edebilecek olan bütün ihtilâfat, birinci fıkrada musarrah
tebligatın ifasından sonra nihayet bir ay zarfında Cemiyet-i Akvam Meclisinden
iraesi rica edilecek bir ha. keme tevdi olunacak ve işbu hakem âzami 3 ay müddet
zarfında kararını İta edecektir.
Hakeme verilecek ücret Cemiyet-i Akvam Meclisi Tarafından tayin ve diğer
masarifi tahkimiye ile beraber alâkadar taraflara tahmil edilecektir. Hakamin
mukarreratı kat'l olacaktır. Zikrolunan hakeme müracaat tekasid-i seneviyenin
tediyesini tehir et' meyecektir. j1 t :';'.)•
Madde 48 — İşbu fasılda merbut cetvelin (a) kısmında gösterilen Düyunu Umumiyei
Osmaniyenin aralarında taksim edileceği devletlerden Türkiyeden maadası 7 inci
maddede mevzuubahis olan tekasid-i seneviyeden mütenazıran uhdelerine isabet
eden hisseler hakkında madde-i mezkûre ahkâmı mucibince kendilerine vuku bulacak
tebligat gününden itibaren 3 ay müddet zarfında Düyun-u
S9O
KADİR MI9IROCLU
LOZAN. ZAFER MJ. HKZ1MET MI?
391
Umumiye Meclisine kendi hisselerinin tediyesini temin için kâfi miktarda
karşılık (rehin) irae edeceklerdir.
Bâlâda muharrer müddet zarfında mezkûr karşılıklar tesis olun madiği veyahut
tesis olunan karşılıkların muvafık olup olmadığı hakkında ihtilâf zuhur ettiği
takdirde işbu nıuahedenameye vazı-ul imza herhangi bir devlet tarafından
Cemiyet-i Akvam Meclisine müracaat edilebilecektir.
Cemjyet-i Akvam Meclisi, karşılık olarak tahsis olunan varidatın cibayetini
Türkiye'den maada aralarında Düyun-u Umumiye taksim edilecek olan devletler
arazisinde mevcut beynelmilel tcş-kilât-ı maliyeye tevdi edebilecektir. Cemiyet-
i Akvam Meclisinin mukarreratı kafi olacaktır.
Madde 49 — Alâkadar delvetlerden her birine isabet eden te-kasid-i seneviyenin
47 inci madde ahkâmına tevfikan tayin-i kat'. îsine tevessül olunduğu günden
itibaren bir ay müddet zarfında işbu fasla merbut cetvelin (A) işaretli kısmında
muharrer Düyun.u Umumiye-l Osmaniyenin re'sul mal-i itibarisinin tarz-ı
taksimini tesbit etmek üzere Pariste bir komisyon içtima edecektir. îşbu taksim;
tekasid-i seneviyenin tevzii için kabul edilmiş o!an nisbetlere göre ve istikraz
mukavelenameleriyle işbu faslın ahkâmı nazarı itibare alınarak yapılacaktır.
Birinci fıkrada muharrer komisyon Türk hükümetinin bir mü. nıessili ile Duyun-u
Umumiyye-i Osmaniye meclisinin ve düyunu muvahhede ile Rumeli demiryolu
tahvilâtından gayri düyunun birer mümessilinden ve alâkadar devletlerden her
birinin tayin ede. bileceği mümessilden terekküp edecektir. Komisyonda ihtilaf
hasıl edilemiyen kâffe-i mesail 47 inci maddenin 4 üncü fıkrasında muharrer
hakeme tevdi edilecektir.
Türkiye kendi hissesi için yeni esham ihracına karar verdiği takdirde bir Türk
hükümeti mümessili ile düyunu umumiye mecli. sinden ve düyunu muvahhede ile
Rumeli demiryolu tahvilâtından gayrı düyun mümessiHnden mürekkep bir komite
marifetiyle evvel bfi evvel Türkiyeye müteallik olmak üzere sermaye-1 düyunun
taksimi icra edilecektir.
MUceddeden ihdas edilecek esham komisyona tevdi edilecek ve komisyon Türkiyenin
ibrasını ve diğer taraftan Düyun-u Umu. miye-i Osmanlyeden uhdelerine birer
hisse tahmil olunan diğer dev-
letlere karşı hamillerin hukukunu mübeyyin şerait dairesinde es. ham-ı
mezkûrenin hamillere itasını temin edecektir. DUyun-u Umumiye-i Osmaniyeden her
devletin hissesini temsilen ihraç edilecek esham taraf eyn-i aliyeyn-i r.kıdeyn
arazisinde her türlü dam. £a resminden veya işbu ihraçtan tevellüt edecek sair'
rüsumdan muaf tutulacaktır.
Alâkadar devletlerden her birine isabet eden mürettebatı seneviyenin tediyesi
res'ul mal.i itibariyenin taksiminde müteallik işbu maddede münderiç bulunan
ahkâmdan dolayı tehir edilemiyecek-tir.
Madde: 50 — Kırkyedinci maddede mezkûr mürettebatı seneviyenin ve 49 uncu
maddede mevzuubahs olan Düyun-u Umum. ye-i Osmaniye mal-i itibarisinin
taksimleri berveçhi âti vuku bula «aktır.
1) 17 teşrinievvel 1D12 tarihinden evvelki istikrazlar ile onlara ait
mürettebatı seneviye. 1912 - 1913 -Balkan Harblerl neticesinde bulunmuş olduğu
hal üzere Osmanlı İmparatorluğu ile muhareba-tı mezkûre neticesinde Osmanlı
devletinden lehlerine arazi tefrik olunan Balkan hükümetleri ve işbu
muahedenin 12 ve 15 inci maddelerinde mevzuubahs adaların kendilerine ilhak
olduğu devletler arasında taksim olunacak ve mezkûr muharebata hateme
veren muahedelerin veya muahheren aktedilmiş muahedatın mevkii mer'-iyete
vaz'ılarından sonra vuku bulan arazi tahavvülâtı nazarı iti. bare alınacaktır.
2) Bu ilk takdimden sonra Devlet-i Osmaniyenin uhdesinde kalan istikrazat
bakiyesi ile onlara ait mürettebat-i' seneviye bakiyesine Devleti Osmaniye
tarafından 17 teşrinievvel 1912 tarihi ile 1 teşrinisani 1914. tarihi arasında
aktolunan,istikrazat ile onlara ait mürettebat-ı seneviye ilâve olunmak
suretiyle hasıl olacak yekûn Türkiye ile Asyada yeni teşkil olup işbu muahede
mucibince Dcv-lel-i Osmaniyeden lehlerine arazi tefrik edilen, devletler ve
nihayet mezkûr muahedenin 46 mcı maddesinin son fıkrasındaki arazi ken_ dişine
ilhak edilen devlet arastnda taksim olunacaktır.
Res'ul maliin taksimi işbu muahedenin mevki-i meriyete vaz'ı tarihinde her
İstikrazın res'ul malinin baliğ olduğu miktar üzerinden icra olunacaktır.
Madde 51 — 50 inci maddede beyan olunan taksim neticesi olarak Düyunu Umumiye-l
Osmaniye mürettebat—ı seneviyesindea
382
KADİR MISIROÖLU
alâkadar her devlete isabet eden hisse berveçhi âti tayin oluna, çaktır.
1) 50 inci maddenin fıkra-i ûlâsında beyan edilen taksim için evvel emirde 12
inci ve 15 inci maddelerde zikrolunan adalar ile Balkan harbleri neticesinde
Osmanlı Devletinden ayrılan arazinin mecmuuna isabet eyleyecek hisse miktarının
takdirine tevessül olunacaktır. İşbu hissenin 50 inci maddenin birinci fıkrası
ahkâmına tevfikan taksim olunacak takasid-i seneviye yekûnuna nisbetle baliğ:
1907 senesinde mevzu'gümrük rüsum manzumesi hasılatı da dahil olduğu halde
1910 — 1911, 3911 — 1912 sene-i maliyeleri esnasında Osmanlı Devletinin varidat-
t umumiyesi yekûn vasatisi ile mezkûr adalar ve arazi-i mUnfekenin birlikte
olarak varidet-ı umumiyesi yekûn vasatisi arasındaki aynı.nisbet dairesinde
olacaktır. Böylece tayin edilecek yekûn lehlerine bâlâdaki fıkrada mezkûr
arazi ilhak edilen devletler arasında taksim edilecek ve bu tarzda mezkûr
devlete İsabet edecek, hissenin beyinlerinde taksim edilecek yekûnu umumiyeye
nisbetle baliğ bu devletlerde» her' birine ilhak edilen arazi varidat-ı
vasatisi ile Balkan harbi netice, sinde Osmanlı Devletlerinden ayrılan arazinin
ve 12 inci ve 15 inci maddelerde mezkûr olan adaların mecmuunun 1910 — 1911
ve 1911 — 1912 sene—1 maliyeleri zarfındaki varidat-i umumiye vasatisi
arasındaki aynı nisbet dairesinde olacaktır. İşbu fıkrada mev. zuubahs
varidatın hesabından gümrük hasıla) ı nazarı itibare alınmayacaktır. ¦
2) 46 mel maddenin son fıkrasında zikrolunan arazi dahil olduğu halde işbu
muahede mucibince Osmanlı Devletinden ayrılan ara. zlye gelince alâkadar her
devlete isabet eden hissesinin 50. maddenin ikinci fıkrası ahkâmına tevfikan
taksim kılınacak tekasid.i seneviye yekûnu umumiyesinc nisbetle baliğ, arazi—i
münfeke vasati varidatı ile 1910 — 11 ve 1911 — 12 senev.i maliyeleri esnasında
1907 senesinde mevzu gümrük rüsum manzumesi hasılatı da dahil olduğu halde
Osmanlı Devletinin vasatî varidat umumiyesinden birinci fıkrada zikrolunan arazi
ve adalar hissesinin badettenzil kalan miktarı arasındaki aynı nisbet dairesinde
olacaktır.
Madde: 52 — İşbu fasla merbut cetvelin (B) kısmında mezkûr avanslar Türkiye ile
46 mcı maddede zikrolunan diğer devletler arasında şerait-i âtiye dairesinde
taksim olunacaktır:
LOZAN ZAFBR Ut, HEZİMET Mi?
393
1) Cetvelde muharrer olup 17 teşrinievvel 1912 de mevcut bulunan
avansların, işbu muahedenin mevkii icraya vaz'ı tarihinde tesviye olunmayan
resul mali vaısa işbu re'sul mâl ve kezalik 53 üncü maddenin birinci fıkrasına
zikredilen tarihlerden beri müterakim faizler ile tevarih-i mezkûreden bari vuku
bulan tediyat, 50 inci maddenin birinci fıkrası ila ye 51 inci maddenin birinci
fıkrasında münderiç ahkâma tevfikan taksim olunacaktır.
2) işbu ilk taksim neticesinde Osmanlı devletine isabet edem mebaliğ ile
cetvelden muharrer olup devleti mezkûra tarafından lî teşrinievvel 1912 tarihi
ile 1 teşrinisani 1914 tarihi arasında akte-dilmiş bulunan avansların işbu
mûahedenamenin mevkii mer'iyete. vaz'ı tarihinde tesviye olunmayan res'ul mali
varsa işbu res'ul mal ve kezalik 1 mart 1920 tarihine kadar müterakim
faizleriyle mezkûr tarihten beri vuku bulan tediyat, 50 inci- maddenin ikinci
fıkrasiyle £1 inci maddenin ikinci fıkrasında münderiç ahkâma tevfikan tak. sim
olunacaktır.
Düyun-u Umumiye-i Osmaniye meclisi mezkûr avanslardan alakadar devletlerden her
birine isabet eden hisse miktarını işbu muahedenin mevkii mer'iyete vaz'mdan
itibaren 3 ay müddet zarfında tayin ve bunu mezkûr devletlerle tebliğ
eyleyecektir..
Türkiyeden maada devletlere tahmil edilen mebaliğ mezkûr devletler tarafından
Diiyun-u Umumiye Mecli3ine tediye edilecek ve Düyunu Umumiye Meclisinde de. ya.
dayinlere tesviye veyahut Türkiyenin mezkûr devletler hesabına gerek faiz ve
gere): re'sul mal-akçesl namıyla tediye etmiş bulunduğu mebaliğ miktarına tekab-
bül edinceye kadar Türk hükümeti hesabına irat kaydolunacaktır.
Fıkra-i anifede icrası zikrolunan tediyat işbu mûahedenamenin mevkii mer'iyete
vaz'mdan itibaren müsavi 5 tekasîd-i senevi ile ifra olunacaktır. Tediyat-ı
mezkûrenin Osmanlı Devleti dayinlerine ifa edilecek kısmı avans mukavelâtında
mukarrer faizleri de ihtiva edecek ve Türk hükümetime ait olan kısım ise bllâ
faiz eda olu-nacaktır.
Madde: 53 — Balkan muharebatı neticesinde lehlerine Osmanlı Devletinden arazi
ayrılmış olan devletlerin borçlu olduğu, iş. tu fazla merbut cetvelin (A)
kısmında münderiç Düyunu Umumi, ye-i Osmaniye istikrazatı tekasid-i seneviyesi
mebhûsunanh arazisinin düvel-1 mezkûreye intikalini mübeyyin, olan
muahedelerin
!ı ı
394
KADİR MI9IROÖL.U
mevkii mer'iyete vas'ı tarihinden itibaren lazum-ut tediye olacaktır. 12 nci
maddede musarrah adalara gelince, bunların taksid-i senevl-yesi 1/14 teşrinisani
1913 tarihinde 15 inci maddede mevzubahs olan adaların taksid-i seneviyesi 17
teşrinievvel 1912 tarihinden iti-baren vacibüt tediye olacaktır.
İşbu muahede mucibince Osmanlı Devletinden fekkedilen As-yadaki arazi üzerinde
yeni mütsşekkil devletler üzerinde 46. maddenin son fıkrasında gösterilen arazi
kendUine ilhak edilen devletin borçlu oldukları tekasid I seneviye 1 Mart 1920
tarihinden itibaren lâzımüttediye olacaktır.
Madde: 54 — tşbu fasla Merbut cetvelin (A) kısmına tadat edilen 1911 - 1912 _
1913 hazine tahvilât'., mukavelâtın tayin edildiği tediye tarihlerinden itibaren
10 sene müddet zarfında mukarrer faizleriyle beraber tasfiye olunacaktır.
Madde 55 — Türkiye dahi dahil olduğu halde 46 inci maddede zJkrolunan devletler
işbu fasla merbut cetvelin (A) kısmında tasrih olunduğu veçhile Düyunu Umum yei
Osmaniyeden kendilerine isabet eden ve 53 üncü maddede muayyen tarihlerden
itibaren lâ. zımüttediye olup tesviye edilmemiş bulunan tenasid i seneviye
miktarını Düyunu Umumiye-i Osmaniye meclisine tediye edeceklerdir. Eu tediye
işbu muahedenin mevkii mer'iyete vaz'ından itibaren mü-savi 20 taksit-i senevi
ile ve bilâ faiz ifa edecektir.
Türkiyeden maada devletler tarafından Düyunu Umumiye Meclisine tediye olunacak
tekasid-l seneviye düvel-i mezkûre hesabına Türkiye tarafından tediye edilmiş
olan' mebâlig miktarına-tekabül edinceye kadar Türkiyenin borçlu kalacağı
tekasid-i mü_ tc-dahiliye mahsub edilecektir.
Madde: 56 — Fimabâd Düyunu Umumiye-i Osmaniye meclis Ula resinde Alman,
Avusturyalı ve Macar hamillerin murahhasları bulunmayacaktır.
Madde: 57 — Düyunu Umumiye-i Osmaniye istikraz ve avanslarına ve karşılığı Mısır
vergisiyle temin edi'miş olan 1855, 1891 ve 1894 Osmanlı istikrazatma ait faiz
kuponlarının ibraz mühletleri ile salifüzzikr istikrazlardan kurası çıkmış olan
eshamın tahsili bedelâtı için ibraz mühletleri tarafeyn-i aliyeyn-i akideyn
arazisin^, de 29 teşrinievvel 1914 târihinden itibaren işbı muahedenin mevkii
mer'iyete vaz'ından 3 ayın inkızasma kadar tecil edilmiş addolunacaktır.
BÎRtNCt FASLA MERBUT IAHİKA
1 Teşrinisani 191lı tarihindin evv.lki Duyundu Umumiye-i
Osmaniyenin cetveli
A KISMI
Mukavelename Devre-i -
i ¦ İstikraz tarihi Faiz itfa İhraç eden batılca
' 1 2 S 4 S
Düyun_u muvah- 4/9/1903 . 8
; hide 21/6/1906 4
1 İkramiyeli Türk
tahvilâtı......... /1/1870
. Osmaniye 8-30/4/1890 4 931 Osmanlı Bankası
' Tömbeki ... ... ... 26/4-8/5/1803 4 1954 Osmanlı Bankası
40.000.000 iranklık
şark şimendüf er
leri 1.13/3/1S94 4 1957 Deutsche Bank
jrupu
Enternasycnal
banka ve iki
Fransız bankası
dahil olduju halde
c/c 5 1896 2-29-/12/3/1896 5 1946 Osmanlı Bankası
Gümrük 1902 18-29/5/1886/
9-11/10/1902 4 1958 Osmanlı Bi-.nkası
; r/c 4 1903 8/10/18S8 .
Saydı Bahri 21/2-6/3/1903 4 1958 Deutsche Bank
Bağdat I. tertip 20'2-5/3/1903 • .4 2001 Deutsche Bank
c/c 4 1904 4-17/9/1903 4 1960 Osmanlı Bankası
cfö 4 1901 - 1905 21/11-4/12/
19016 11/1903/
25-4-8/5/1905. 4 1961 Osmanlı Bankası
Teçhizat-i askeriy 4-7/4/1905 4 1961 Deutsche Bank
Bağdat II. tertip 20/5-2'6/1908 4 2006 Deutsche Eank
Bağdat III. tertip 20/5-2/Ö/1908 4 2010 Deutsche Bank
cf0 4 1908 Sf0 4 1S09 6-19/9/1908 4 1965 Osmanlı Bankası
30/9-13/10/1909 4 1950 Osmanlı Bankası
Soma Bandırma 20/11-3/12/1910 4 1992 Osmanlı Bankası J
Hudeyde-San'a 24/2-9/3/1911 4 2006 Fransız Bankası ;i
Gümrük 1911 27/10-9/11/1910 4 1952 Deutsche.Bank ve
Konya Ovası irva gurubu 1
ve İskası 5-18/11/1913 1932 I
Dok, tersane ve 1
inşaat-ı Bahriye 19/11-2/1271913 5,5 1943
\% 5 1914 13-26/4/1914 5 1962 Dsmanb Bankası :
Tütün İdare-yi İn-
Jıisariyesi avansı 4/8/1913
% 5 1911 Hazine
ahvilfttı
(Sefaln-I Harbiye Türkiye Millî
n.übayâsı) 13/7/1913 5 1916* Bankası :
Bankl Osman!
1912 Hazine .
tahvilât . 8.21/11/1912 6 1915» Osmanlı Bankası i
1913 Hazine tah-
vilâtı (Doğrudan
doğruya ihraç edi.
vjen tahvilât dahil) 19/1-1/2/1913 5 1917» Periye ve şürekâsı;
(•) 54 üncü maddeye müracaat.
B KISMI
Uibari \
Sermaye-i '
Avanslar Mukavelename tarihi Faiz iptidaiyest
(TL. olarak):
Bağdat şirketi 8-16 Haziran 1908
Fenerler idaresi 5-18 Ağustos 1904
Fenerler İdaresi 5-18 Temmuz 1907 300 000
Köstence kablo 27-8 Teşriniev. 1904 7 55 000
şirketi 8 300 000
Tünel glrketı 7 17 335
Eytam sandığı '4 3 000
Deutsche Bank Muhtelif tarihlerde 153 147 [
Fenerler idaresi' 13-26 Ağustos 1912 5,5 33 000
Anadolu demir- 3-16 Nisan 1913 7 500 000
yolu şirketi 21.5 Mart 1914 6 200 000,
LOZAN ZAFER Mî. HEZİMET Mİ 7 397
FASILII
AHKAMI MUHTELİFE
Madde: 58 — Bir taraftan Türkiye, diğer taraftan (Yunanistan hariç olduğu halde)
düvel-i saire-i âkide, Türkiye ile düveli mezkûrenin ve kezalik (eşhası bükmiyye
de dahil olduğu halde) tebealarmın, 1 ağustos 1914 tarihiyle muahedeyi haziranın
mevki-i mer'iyete vaz'ı tarihi beyninde güzeran eden müddet zarfında gerek
etval-i harbiyeden, gerek istimval, zabt, sekvestro tasarruf veya müsadere
tedabirinden münbaisi zayiat ve zararu ziyanlardan dolayı her türlü metalibi
nakdiyede bulunmaktan mütekabilen fera-. gat ederler.
Maamafih bâlâdaki hüküm, işbu muahedenin üçüncü kısmında muharrer ahkâma (ahkâmı
iktisadiye) halel vermiyecektir.
Almanya ile mün'akit 28 Haziran 1919 tarihli sulh muahede-nâmesinin 259 uncu
maddesinin (1) işaretli fıkrası mucibince Almanya ve Avusturya tarafından
devredilmiş olan altun nükut üzerindeki her türlü hukukundan Türkiye (Yunanistan
müstesna olarak) diğer âkid devletler lehine feragat eder.
Birinci tertip Türk evrak-ı nakdiyesi hakkında gerek 20 Haziran 1331 (3 Temmuz
1915) tarihli mukavelename ile gerek mezkûr evrakı nakdiyenin zahrında muharrer
matne nazaran düyun-u Umumiye-i Osmaniye meclisine tahmil edilmiş oJan bilcümle
tediye nıükellefiyâtı fesholunmuştur.
Kezalik Türkiye, Hükûmet-i Osmaniye tarafından îngiltereye sipariş olunup
Britanya hükümeti tarafından 1914 tarihinde vaziyet edilmiş olan harb
sefinerlerine mukabil tediye kılmrmg bute nan mebaligin iadesini ne Britanya
hükümetinden ve ne de tebal'a. rından talep etmemeği kabul ve bundan dolayı her
türlü metallbin-den feragat eder.
Madde: 59 — Yunanistan harb kavaninlne mugayir olarak Anadolu'da Yunan ordu veya
idaresinin efalinden mütevellit haşaratın tamiri mecburiyetini tapir.
Diğer taraftan Türkiye, harbin temadisinden Ve onun neta-
398
KADİR M19IROÖMJ
yicinden mütevellit Yunanistan v'aziyet-l maliyesini nazar-ı dlkka te alarak
tamirat hususunda Yunanistana kargı her türlü metale-battan suret-1 kay'iyede
feragat eder.
Madde 60 — Cterek Balkan muharebeleri neticesinde ve gerek işbu muahede ile
lehlerine Osmanlı İmparatorluğundan ara_ zi ayrılmış ve ayrılmakta olan devieder
işou arazi üzerinde kâin olup Osmanlı İmparatorluğuna ait kaffe-i emval ve
cmlâkî mecca-nen iktisab edeceklerdir.
26 Ağustos 1324 (8 Eylül 1908) ve 20 Nisan 1325 (2 Mayıs 1909) tarihli
iradelerin hazine-i hassadan devlete naklini emrettikleri emval ve emlâk ve
kezalik 30 Teşrinievvel 1918 de hazlnei hassa tarafından hıdemat-i umumiye
menfaatine idare edilmiş plan emval ve emlâk düveli mezkûra bu emval /e emlâke
müteallik hususatta Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim olacakları ve emval-i
mezkûre üzerine müesses olan vakıfların muteber tanınması lâzım geleceği
cihetle, fıkra-i ânifede gösterilen emval ve emlâk me-yan'.nda dahilolduğu
mukarrerdir.
Gerek Balkan muharebeleri neticesinde ve gerek bilâhare Yu-mnistana intikal
etmiş olan eski Osmanlı İmparatorluğu arazisi üzerinde kâin olup hazinei
hassadan devlete geçmiş bulunan em. vsıl ve emlâk hakkında Türk hükümeti ile
hükûmet-i Yunaniye arasında mütekevvin ihtilâf, aktolunacak bir tahklmnameye
tevfikan ve 1-14 Kânunuevvel 1913 tarihli Atina muahedesinde merbut 2 numaralı
hususî protokol mucibince Laheyde bir mahkeme.i ha-komiyeye tevdi olunacaktır.
Bu maddenin ahkâmı, hazine-i hassa namına mukayyet olup veya onun tarafından
idare edilip işbu maddenin 2 inci ve 3 üncü fıkralarında mevzuubahs olmayan
emval ve emlâkin mahiyeti hu-kukryesini tebdil etmeyecektir.
Madde: 61 — İşbu muahede mucibince Türkiyeden gayri bir devletin tebaası
meyanma giren ve mülki ve askeri tekaüt ve maluliyet ve eytam ve eramil
maaşatından İstifade edenler maaşlarından dolayı Türk hükümetine karşı hiçbir
talep dc-rmeyan edemeyeceklerdir.
Madde: 62 — Almanya ila münakit 28 Haziran 1919 tarihli Vcrsay sulh
muahedenamesiriin 261 inci maddesi ve 10 Eylül 1919 tarihinde Avusturya ile ve
27 Teşrinisani 1919 tarihinde Bulgaris-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET MtT
399
tan ile ve 4 Haziran 1920 tarihinde Macaristan ile mün'akit sulh.
muahedenamelerinin mevaddı mütenazırası mucibince Almanya^ Avusturya,
Bulgaristan ve Macaristan Türkiyeden olan bllcüm.-le matlubatmm devrini Türkiye
kabul eyler.
Sair düveli âkide bu husustan dolayı Türkiye zimmetine terettüp eden düyundan
Türkiye'yi ibra ederler.
Türkiyenin Almanya. Avusturya, Bulgaristan ve Macarlstan-dan olan matlubatı dahi
sair düveli âkide lehine devrolunmuştur.
Madde: 63 — Harpten sonra Alrnaiıyadan Türkiy'eye ihraç olunacak emtia
bedelâtına mukabil Almanya hükümetinin Türkiye evrak-i nakdiyesini muayyen bir
kambiyo fiaÇiyle kabul edeceğine dair yapmış olduğu taahhüdatCan Almanya
hükümetini ibra eylediğini Türkiye hükümeti, sair düveli âkide bilittifak beyan
eder. • ¦ ' ¦
KISIM 3
AIIKÂM.I İKTİSADİYE
Madde: 64 — Bu kısımda (clüveîi müttefika) tabirinden mük. sat Türkiyeden maada
düveli âkidedir. (Müttefikin tebaası) tabiri,. Türkiyenin gayrı düveli âkide
tebaasından bulunan veyahut düveli mezkOreden birinin tahtı himayesindeki bir
devlet veya arazi tebaasından olan eşhası hakikiye, şirkâl, cemiyatat ve
müessesata-şamildir.
Bu kısım (müttefikin tebaasına) müteallik bulunan ahkâmın, düveli müttefika
tabiiyetini haiz olmadıkları halde fiilen bu devletler tarafından mazhar.i
himaye olmuş bulunmalarından dolayı memurin-i Osmaniye canibinden müttetikin
tebaası gibi muamele görmüş ve bu yüzden zarara duçar olmuş olan eşhas hakkında
da t&tbik edilecektir.
FASİL 1 EMVAL . HUKUK VE MENAFİ
Madde: 65 — 29 Teşrinievvel 1914 tarihinde düveli müttefika tebaası olan eşhasa
ait olup işbu muahedenin mevkii. icraya vaz-ı tarihinde Türk kalacak arazi
üzerinde hilen mevcut ve kabili teşhis olan emvai; hukuk ve menafi, bulundukları
hal üzere, menlehülhak-larına. derhal iade olunacaktır.
400
KADİR MÎ9IRO6LU
Bilmukabele, Türk tebaasına ait olup 20 Teşrinievvel 1914 ta-riliinde düvel-i
mtittefikanın hâkimiyeti veya himayesi altında bulunan veyahut Balkan
"muharebelerini mUteakip Osmanlı İmparatorluğundan fekkedilerek bugün düvel-i
mezkûrenin taht.ı hâkimiyetinde bulunan arazi üzerinde hâlen mevcut ve kabil-i
teşhis olan emval, hukuk ve menafi'de bulundukları hal üzere menlehül-haklanna
derhal İade edilecektir. Kezalik bu muahedeyle Osmanlı İmparatorluğundan
ayrılmış arazi üzerinde bulunup Türk te-b'asına ait olan düveli müttefika
memurini canibinden tasfiye edilmiş veya lâalettayin sair tedabir-i istisna'yeye
tâbi kılınmış bulu. nan emval, hukuk ve menafi hakkında aynı iade muamelesi
derhal yapılacaktır.
İşbu muahedeyle Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan bir top. rakta kâin olup'
Osmanlı hükümeti tarafından tedabir-i fevkalâ-de-i harbiyeye tâbi tutulmuş
olduktan sonra mezkûr toprakta icra.i hâkimiyet eden düvel-i âkidinin elyevm
yedinde bulunan kabili teşhis kâffe-i emval ve hukuk menafi sahibi meşrûlarına,
bulundukları hal üzere, iade edilecektir. Mezkûr arazi üzerinde icra-i hâkimiyet
eden devlet-i âkide canibinden tasviye edilmiş olan emval-i gayrı menkule dahi
aynı iade muamelesine tâbi tutulacaktır. Efrat arasında bunlardan maada olan
bilcümle istihkakı, müddel-yatı selâhiyettar mahalli mahkemelerine racl
olacaktır. 1
İstihkak iddia olunan emvalin teşhisine veya iadesine müteallik kâffe-i
ihtilâfat bu kısmın beşinci faslında muharrer muhtelit hakem mahkemesine
arzedileccktir.
Madde: 66 — 65 inci maddenin birinci ve ikinci fıkraları ah. kâmının tenfiz ve
icrası için tarafeyn-i .âliyeyn-l âkıdeyn menlehul-hakiarı en seri bir usulle ve
kendilerinin rızası olmaksızın tahmil edilmiş olabilecek hergüna tekâlif ve
kuyuttan azade bir halde emval hukuk ve menafilerine mutasarrıf kılacaklardır.
Emval ve hukuk ve menaft-i mezkûreyi bu iadeyi icra edecek olan hükümetten
bilvasıta veya bilâ vasıta iktisabetmiş olup ta iadeden dolayı mutazarrır olmuş
bulunacak olan eşhası salisenin tazmin i zararı ,dahi o hükümete ait olacaktır.
İşbu tazmin.i zarar keyfiyetinden tahaddüıs edebilecek ihtilâfatm halli mehakim-
i umumiyenin daire-i selâhiyetinde bulunacaktır.
Şair kâffe-i ahvalde tazmini zarar için eşhas-) müteallika
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Kt?
40i
.aleyhine ikame-i dâva etmek, mutazarrır olaa ehşas-ı saliseye .ait olacaktır.
Bu maksatla düşman emval, hukuk ve menafi hakkında tara-feyn-i âliyeyn-i âkıdeyn
tarafından tevessül ve İttihaz olunan bilcümle muamelât-ı tasarruf iye ile diğer
tedabır-i istisnaiye-i harbiyye . emn-i tasviyo henüz hitam bulmamış ise, derhal
ref ü tevkif edilecektir. Sahiplerinin metaiibl de emval-i hukuk ve menaf-i
mezkûre teşhi3 olunur olunmaz hemen iade kılınmak suretiyle is'af olunacaktır
65 inci madde ile iadesi mukarrer olan emval, hukuk ve menafi iş,bu muahedenin
imzası tarihinde tarafeyn-i âliyeyn-i âkideyn hükümetlerinden birinin memurini
canibinden tasfiye edilmiş bulunur ise, mezkûr hükümet bedel-i tasfiyeyi
sahiplerine tasviye etmek suretiyle emval ve hukuk ve menafi-i mezkûfcyi ayneb
iade etmek mecburiyetinden vareste kalacaktır. Rğer sahibinin müracatı üzerine
beşinci fasılda zikrolunan Muhtelit Hakem Mahkemesi, taa-viyenin, değer fiatını
bulduracak şerait altında icra edilmemiş oi-duğu rey'nde bulunur ise mezkûr
mahkeme, tarafeyn arasında itilâf hasıl olmadığı takdirde muhik göreceği
miktarda bedeLi tasfiyeyi tezyid edebilecektir -Mal sahibi ile hasıl olan
itilâftan veya hut ânifüszikr Muhtelit Hakem Mahkemesi kararından itibaren 2 ay
müddet zarfında tediye vuku bulmadığı takdirde, emval, hukuk ve menafi-ü mezkûre
iade edilecektir.
Madde 67 — Bir taraftan Yunanistan, Komanya, Sırp - Hırvat - Sloven devleti ve
diğer taraftan Türkiye kendi orduları ve devairi canibinden Türkiye arazisinde
veya mütenazıran Yunanistan, Romanya ve S:rp . Hırvat - Sloven devleti
arazisinde ahzü zapt edilmiş veya sekvestro olunmuş olup ta elyevm kendi
arazileri dahilinde bulunan her nevi emval-I menkulenin memleketlerinde taharri
ve iadesi hususunda gerek tedabir-i idariye—1 münasi-benin ittihazı, gerek evrak
ve vesaik-i aidesinin teslimi suretiyle tes-hilât irâesini mütekabilen taahhüt
ederler.
İşbu taharri ve iade keyfiyeti kezalik Almanya, Avusturya - Macar veya Bulgar
orduları ve devairi tarafından Yunan, Romanya veya Sırp . Hırvat - Sloven
devleti arazisi üzerinde zapt veya sek-vtstro olunup ta Türkiyeye veya teb-asına
devrolunmuş bulunan ani-füzzikr eşya.ile Yunan Romen veya Sırp orduları
tarafından Türk .toprağında zapt veya sekvestro edilerek Yunanistana,
Romanya.
F: 26
402
KADİR MZ&IROÛL.U
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
403
ya veya Sırp - Hırvat . Sloven devlet veya teb'alanna devredilmiş1 olan eşya
hakkında dahi carî olacaktır.
Bu taharri ve iadeye müteallik metalib, muahedenin* mevki-L mer'iyyete vaz'mdan
itibaren altı ay zarfında vâki olacaktır.
Madde: 68— Türkiyenin Yunan ordusu tarafından işgal edilmiş bulunan menatıkında
bir tarafta Yunanistan memurini ve devairi ve diğer taraftan Türk teb'ası
arasında aktolunmuş mukave. lattan mütevellit duyûn, mezkûr mukavelelerde
mündcriç şerait dairesinde Yunanistan hükümeti tarafından tesviye olunacak, tır.
Madde: 69 — Bir Ağustos 1914 de müstefit oldukları usule göre düvel.i müttefika
teb'asından ve mallarından tâbi oldukları hiçbir vergi, resim veya resm-i munzam
1922 — 1923 sene-i maliyesi ta-hakkukatmdan mukaddemki seneler için tebay-l
mezkûreden veya; mallarından dibayet edilmeyecektir.
1922 - 1923 sene.i maliyesinden mukaddemki seneler hesaba-tina ait olmak
üzere 15 Mayi3 1923 den sonra mebaliğ ahz-ü tahsiL edilmiş bulunur ise işbu
muahedenin mevki.i mer'iyete vaz'ında, mukabili menlehulhaklara
reddolunacaktır.
1923 Mayısının 15 inden mukaddem tahsil edilen mebaliğ hak. kında hiçbir talep
ve iddia icra olunamıyacaktır.
Madde: 70 — 65, 66, 68, 69 uncu maddelere müstenit metalip işbu muahedenin
mevki.1 icraya vaz'mdan itibaren 6 ay müddet zarfında selihiyettar memurin
nezdinde ve İtilâf hâsıl olmazsa yi--nr işbu muahedenin mevki.i mer'iyete
vaz'mdan itibaren 12 ay müddetle Muhtelit hakem mahkemesi nezdinde dermeyen ve.
ikame olu., nacaktır.
Madde:. 71 — Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Romanya ve Sırp - Hırvat .
Sloven devlet veya bunların teb'alan kendi emval, hukuk ve menafileri hakkında
29 teşrinievvel 1914 tarihinden evvel Hükûmet-i Osmaniye nezdinde serd-i metalip
veya ikameti dâva etmiş olduklarından, işbu kısmın ahkâmı, bu gibi. metalip veya
deâviyi hiç bir suretle ihlâl edemiyecektir. Britanya, Fransa, İtalya, Romanya
ve Sırp . Hırvat _ Sloven hükümetleri nezdinde Hükûmet-i Osmaniye veya teb'ası
tarafından serd veya. ikame olunmuş metalip veya deâvi hakkında ela aynı
muamele, cart olacaktır. Bu metalip veya deâvi Türkiye hüiıûmetiyle işbu madde-
ce gösterilen 'hükümetler nezdinde kapitülâsyonların ilgası nazan itibare
alınmak şartıyla aynı şerait altında takip olunacaktır.
Madde: 72 — Muahede-i hazıra ile Türk kalan arazi dahilinde Almanya, Avusturya,
Macaristan ve Bulgariatana veya onların teb'alanna ait olup ta işbu muahedenin
mevki-l mer'iyete vaz'mdan mukaddem Hükûmât-I Müttefika canibinden hacz veya
işgal edilmiş, emval, hukuk ve menafi, mezkûr hükümetlerle Almanya, Avusturya,
Macaristan ve Bulgaristan hükümetleri Veya onların ¦alakadar teb'alan arasında
takarrür edecel: itilâfların in'ikadına kadar Hükûmât-ı Mûtterika yedlerinde
kalacak. Eğer emval ve ha. kuk-u menafi-i mezkûre tasfiye edilmiş ise bu tasfiye
muamelâtı tasdik edilmiştir.
İşbu muahede ile Türkiye'den ayrılmış olan arazi dahilinde icra_i hâkimiyet eden
hükümetler, bu muahedenin mevki-i icraya vaz-indan itibaren bir sene zarfında o
arazide bulunan. Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan veya teb'alanna
ait emval ve hukuk,ve menafii tasfiye edebileceklerdir.
Şimdiye kadar icra edilmiş olsun veya henüz icra edilmemiş bulunsun tasfiyelerin
hâsılatı, eğer bu emval Alman, Avusturya-Macar ve Bulgar devletlerine aitse,
alâkadar devlet İle akdolun-muş olan sulh muahedesiyle müesses tamirat
komisyonuna i'tâ edi. lecektir. Eğer tasfiye edilen emval, emval-i husus'yeden
ise bedeli doğrudan doğruya sahiplerine verilecektir. Bu maddenin ahkâmı Osmanlı
anonim şirketlerine tatbik olunmaz.
İşbu madde ile derpiş. edilen tedabirden dolayı T^lrkiye hükümeti hiçbir veçhile
mes'ul olmayacaktır.
FASIL II MUKAVELÂT VE MÜRUR.U ZAMANLAR
Madde: 73 — 82 inci maddede tarif edildiği veçhile muahharen ¦¦düşman olmuş olan
taraflar beyninds ve mezkûr maddede gösterilen tarihten mukaddem mün'akid
olup âtide zikredilen envaa men--sup bulunan mukaveleler, ihtiva ettikleri ahk&m
ve işbu muahedenin münderecatt kayd-ı ihtirazist altında meri kalırlar.
A) Emvali gayr-i menkule satışına müteallik mukavelât, 82 .inci madde mucibince
tarafeynin düşman olduğu tarihten mukad-
404
KADİR MISIROÖLU
. LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
40>
dom teslim muamelesi fiilen İcra olunmuş ve fakat nefsibey muamelesi usulen
tahakkuk ettirilmemiş bulunsa bile;
B) Efrad arasında Mün'akit icar ve İsticar mukaveleleriyim bedeli İcar ve
vaad-1 İcar mukaveleleri;
C) Efrad arasında mün'akit meadin, orman veyahut ziraat edilecek arazi
İşletmesine müteallik mukavelenameler;
D) Gayrımenkulâtın teminat iraesine müteallik mukaveleler ile
menkulâtm rehnine ve teminat gösterilmesine dair mukavelât; : "
' '"' ¦'"'" ' ' "' "" ¦'
E) Şirket tesisine mütedair mukavelenameler, bu hüküm tâ. bi oldukları kanuna
göre şürekânınkinden başka bir şahsiyeti bulunmayan kollektif şirketlere
(partnirşp) tatbik olunamaz;
F) Mevzu ne olursa olsun efrad veya şirketlerle devlet vilâyet,
belediyeler veyahut diğer buna mümasil eşhasa hükmiye-yi idâriye
arasında^mün'akit mukaveleler;
G) Aile ahkâmına müteallik mukaveleler;
H) Hibelere veya ne mahiyette olursa olsun teberrüata ait mukaveleler;;
İşbu madde .mukavelâta hin-i akitlerinde bizzat haiz oldukları kıymetten başka
bir kıymet izafesi için ıhticac olunamaz. Bu roadde lmtiyazat mukavelâtına
tatbik olunmayacaktır.
Madde: 74 — Sigorta mukaveleleri işbu faslın zeylinde münde-riç ahkâma tâbidir.
Madde : 75 — Muahharren düşman olmuş eşhas beyninde akte-dilmiş olup 73 üncü ve
74 üncü maddelerde tadad olunanların ve İmtiyaz mukavelâtınm gayrı
mukaveleler tarafeynin düşman oldukları tarihten itibaren münfesih olmuş
addedileceklerdir.
Mamafih mukavele âkitlerinden her biri işbu muahedenin mev-. ki.l mer'iyete
vaz'ından İtibaren 3 ay zarfında, icabederse taraf.u diğere, mukavelenin aktl
tarihindeki şerait ile icrası talep olunduğu taj$ıtefci şerait arasında mevcut
farka tekabül edecek tazminatı tediye edebilecektir. Bu tazminat tarafeyn
arasında itilâf edilemediği halde Muhtelit Hakem Mahkemesi tarafından tesbit
edilecektir.
Madde: 76 , tşbu muahedenin mevkl-i mftr'iyete vaz'ından ev^ vel 73 ile 75 inci
maddelerde muharrer mukavelenamelerin düvel'i
âkide teb'asmdan olan âkidler arasında ve bilhassa bu mukavelâtın feshine,
idamesine, suver-i icraiyesine veyahut tâdiline dair —tediye edilecek akça
cinsine veya kambiyo rayicine müteallik itl-lâflar da dahil olduğu halde— vukua
gelen suver-i tesviyenin muteber olduğu tasdik olunur. .
Madde: 77 — 30 teşrinievvel 1918 den sonra mütefikîn teb'a-ası ile Türk teb'ası
beyninde mün'akit mukavelât muteber ve ah-kâm-ı umumiyeye tabidirler.
30 teşrinievvel 1918 tarihinden sonra 16 Mart 1920 tarihine kadar İstanbul
hükümetiyle usulü dairesinde aktolunmuş mukavelât dahi kezalik muteber ve ahkâm-
ı umumiyeye tâbidir.
16 Mart 1920 den sonra tstanbul hükümetiyle usulü dairesinde oktolunmuş ve
mezkûr hükümetin hâkimiyet-1 fiiliyesi altındaki araziye müteallik bulunmuş olan
bütün mukavelât ile itllâfat işbu muahedenin mevk-i mer'iyete vaz'ından itibaren
3 ay müddet zarfında alakadarların vuku bulacak müracaatları üzerine, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tasvibine arzolunacaktır. Bu mukaveleler mucibince vuku
bulmuş olan tediyat, tedlyat-i mezkûreyi icra etmiş olan taraf hesabına usulen
matlup kaydedilecektir.
Büyük Millet Meclisince tasdik ve tasvip olunmadığı halde^ alâkadar tarafın —
eğer mevcut ise— doğrudan doğruya ve fiilen duçar olduğu zarara tekabül edecek
miktarda bir tazmine istihkakı olacak ve bu tazmin muslihane bir itilâf hasıl
olmazsa Muhtelit Hakem Mahkemesi canibinden tesbit edilecektir.
Bu maddenin ahkâmına, imtiyaz mukavelâtına, ne de imti-yazatın devr ve ferağına
tatbik olunamaz.
Madde: 78 — Bilâhare düşman olmuş, tarafeyn arasında,. ' imtiyaz mukavelâtından
başka mün'akit mukavelelere ait olarak zuhur etmiş veya zirde gösterilen altı ay
müddetin inkızasından. evvel zuhur edebilecek olan bilcümle ihtilâf at, Muhtelit
Hakem Mahkemesi tarafından halledilecektir. Maahaza bitaraf devletlerin
kânunlarının tatbikinden dolayı düvel-1 mezkûre mehakim.i milliyi, sinin daire-i
selâhiyetine dahil olan ihtilâfat müstesnadır, tşbu şıkk-ı âhırede ihtilâfat-ı
mezkûre Muhtelit Hakem Mahkemesi tarafından değil mehakiml-i milliyeyi mebhusun
anh tarafından hal ve-fasl edilecektir. Bu madde mucibince Muhtelit Hakem
Mahkmesi-r.in daire-i şelâhiyetinde olan ıhtilâfata müteallik şikâyâtia mezkûr
406
KADİR MI9IROÖLU
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Kİ?
407
mahkemeye teşkili tarihinden İtibaren, altı ay müddet zarfında ar-zedilmiş
olması lâzımdır.
Bu müddetin inkızasuıda Muhtelit Hâkem Mahkemesine arzedil-rciş olacakihtllâfat,
ahkâm-ı umumtyeye tevfikan selâhiyettar me-hakim tarafından hal ve fasl
edilecektir.
Bu maddenin ahkâmı, ne harp esnasında aynı memlekette oturmuş ve şahıslarıyla
mallarım serbestçe mutasarrıf bulunmug olan bütün taraflar arasında mün'akit
mukavelâta, ne de tarafeynin öüşman oldukları tarihten mukaddem selâhlyettar bir
mahkeme tarafından bir hükme iktiran etmiş ihtilâfata tatbik olunamaz.
Madde: 79 — Taraf eyn-i alyeyn-l âkideyn arazisi üzerinde düşmanlar arasındaki
münasebatta mürur-u zaman, mehil-i kanunînin mürurundan mütevellit adem-1
istima-ı dâvaya veya sukut-u hakka <lair her türlü müddetler, ister harbin
bidayetinden evvel, ister ondan sonra cereyana başlamış olsun 29. teşrinievvel
1914 den muahede-i haziranın mevkii mer'iyete vaz'mdan üç ayın lnkızasına kadar
tatil edilmiş addolunacaktır.
İşbu; hüküm bilhassa faiz ve temettü kuponlarının ibrazı müddetlerin»
vel'ecelittediye kur'ası isabet etmiş olur, veyahut sair bir suretle vâcibüt
tediye olan eshamın ibraz müddetlerine de tatbik «dilir. •
' '
Homanyaya taallûk eden hususatta balâda mezkûr müddetler 73 Ağustos 1916
tarihinden itibaren tatil edilmiş addolunacaklardır.
Madde: 80 — Düşmanlar . beynindeki münasebatta kablel
harb tanzim edilmişi olan hiçbir sened-i ticari mahza kabul ve
:ya tediye için müddet-i matlube zarfında ibraz edilmediğinden ve-
ja harb esnasında ne, keşid'cilere, ne cirontalara adem-i kabul
veya adem-i tediyeden dolayı ihbar vuku bulmadığından ne pro-
' 'testo ve ne de merasimden herhangi birinin şekl.i adem-i ifasından
'dolayı gayrı muteber addedilemeyecektir.
Eğer*bir senedi ticarinin kabul veya tediyesi zımmmda mec-buriyet-I İbrazı yahut
adem-i kabul veya adem-l tediyenin keşideci -veya cirontalara mecburiyet-i
ihbarı veya o senedin protesto mecburiyeti için muktazi müddet, harb esnasında
ınunkazl olmuş ve senedi ibraz veya rotesto etmek veya adem-i kabul veya adem-i
tediyesini ihbar eylemek ile mükellef olan taraf bunu harb zamanında İfa etmemiş
ise senedi ibraz, adem-i kabul veya adem.i tedi-
yeyi ihbar veyahut protesto tanzimi için kendisine' işbu muahedenin mevki-i
mer'iyete vaz'ından itibaren üç ay müddet verilecektir.
Madde 81 — Vacibüttediye olmuş düyunu teminen harbten evvel tesis kılınmış
menkul veya gayrı menkul merhünat veya temi--natı akçeye tahvil için harb
esnasında yapılmış olan satışlar, medyunu haberdar etmek üzere muktazi merasim
kamilen ifa olunamamış olsa bile — medyun-u mezkûrun her türlü zarar ve ziyanlar
hakkında ruyet-i muhasebe için daimi muhtelit hakem mahkemesine davet edebilmesi
hakkı mahfuz kalmak kayd-ı sarihi ihtirazisl tahtında— muteber tanınacaktır.
Mahkeme ta,rafeyn arasında hesabatı tasfiye etmek ve rehin vfya teminat olarak
verilen malın şerait-i furuhatini tetkik eylemek ve p.ğer dayin suiniyetle
hareket etmiş, yahut rehni satmaktan içtinap için veya satışın bir mutedil
fiatla tahakkukunu temin edecek şerait tahtında icrası zimmmda yedi iktidarında
olan her vasıtaya müracaat etmemiş ise medyunun satışı hesabiyle : uğradığı
zaran tamir mecburiyetini dayine tahmil eylemek "azifdsini haiz olacaktır.
Bu ahkâm ancak düşmanlar arasında kabil-i tatbik olacak ve bâlâda
muharrer( muamelâttan 1 mayıs 1923 tarihinden sonra icra edilmiş olanlarına
teşmil edilmeyecektir.'
Madde: 82 — Bu faslın müfadmca bir mukavelenin tarafeynini teşkil eden eşhas,
aralarında ticaretin fiilen gayr-ı mümkün olduğu' veya bunlardan birisinin tâbi
olduğu kavanin, evâmir veya niza. mat ile ticaret men edildiği veya gayrı kanuni
bir mahiyet iktisap-ettiği tarihten itibaren düşman ad ve telâkki
olunacaklardır.
Akt-i mukavefe eden erden birisi için düşman memleketi olduğu halde harp
esnasında orada ikamet ederek şahıs ve emvalK hakkında serbestçe tasarrufatta
bulunabilmiş olduğu tarafeyn-t âli--yeyn-i âkıdeynden birinin arazisi dahilinde
(şirketler de dahil ol.-m ak üzere) düşman eşhas veya onların acenlaları
arasında akto-lıınmuş mukavelât 73 - 75 - 79 - 80 inci maddeler ahkâmından müs^
tesna olarak ahkâmı umumiyeye tâbi tutulacaktır.
Madde: 83 — Bu kısmın ahkâmı Japonya ile Türkiye arasında tatbik olunmayacak ve
bu kısımda mevzırubahs olan mevat mezkûr iki memleketin her birinde kavanin-i
maiıallîyeye tevfikan hal ve fasl edilecektir.
<08
KADİR MISIROöLU
LAHİKA
I — Hayat Sigortalan:
1 — Bir sigortacı ile bilâhare düşman olmuş, bir şahıs arasın-da aktedilmiş olan
lıayat sigorta mukavelenameleri muhasematın küşadı veya şahs-ı mezkûru»
düşman olması dolayısıyla mefsuh addedilmeyecektir.
Fıkra-i sâlifeye göre mefsuh addedilmeyen bir mukavelename ahkâmınca harb
esnasında vacibüttedlye olmuş olan her sigorta edilmiş, meblâğ bftdelharb kâbil-
i tesviye olacaktır-İşbu meblâğa ya-cibüttedlye olduğu zamandan tesviye edUdigi
tarihe kadar senevt yüzde beş faiz zam edilecektir.
.
Harp esnasında sigorta ttcuratınm adem-i tediyesinden veyahut mukavelename
ahkâmının ademi icrasından naşl gayet bir mu. •kavelename hükümsüz veya tesirsiz
kalmış ise sigorta olaa şahıs veya vekilleri veyahut menlehulhukuk igbu
muahedenin mevki-i nıer'iyete vass'ı tarihinden itibaren onlki ay zarfında her
zaman, poliçenin hükümsüz kaldığı veyahut mefsuh addedildiği günkü kıy-met-1
iştlraiyesinl sigortacıdan senevi yüzde beş zamm-ı faiz ile ta_ İep edecektir.
Hayat sigorta mukavelenameleri 29 teşrinievvel 1914 tarihinden mukaddem imza
edilip işbu mukavelenamelerin ahkâmına nazaran Ucuratm adem-i tediyesinden nâşi
işbu muahedenameden evvel fesh veyahut tenzil edilmiş olan Türk teb'ası işbu
muahedename-nir. mevkl-1 mer'iyete vaz'ı tarihinden itibaren Uç. ay zarfında ve
'gayet o esnada berhayat iseler sigorta edilen sermayenin tamamı için
^poliçeleri yeniden tanzim etmeye selâhlyattar olacaktır.
Bunun tçin kumpanya doktorunun yapacağı ve kampanyanın kâ. fi addeceği bir
muayene-i tıbbiyeden geçtikten sonra mütedahil ücuratı yüzde beş faiz-i mürekkep
zammı ile tediyeye mecbur olacaklardır.
2 — Elyevm bir müttefik devlet teb'ası olan şirketlere Türk telası arasında
1914 senesi 29 teşrinievvelinden mukaddem aktedll-iniş olup Türk altınından
gayri bir naktile tediyesi kabul ve ücuratı 18 teşrinisani 1915 tarihinden evvel
ve sonra veyahut yalnızca
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET MİT
409.
bu tarihten mukaddem tediye edilen hayat sigortası mukavelâtınm berveçhi âti
tesviye ve tanzim edilmeleri takarrür etmiştir.
1 — 18 teşrinisani 1915 tarihinden evvelki zamanlar için mukavelenamede
zikredilen cins para ile ve bu cins nakti İhraç eyleyen memleketin rayicine göre
sigorta edilen şahsın hukuku poliçenin şerait-i umumiyesine tevfikan tesbit
edilecektir. (Meselâ Frank, ak
.tın Frank yahut evrakı naktiye Frank olarak tasrih edilen her . meblâğ Fransız
frankıyla tesviye edilecektir.)
2 — 18 teşrinisani 1915 tarihinden sonraki müddet için — Türk lirasının kıymeti
harpten evvelki kıymetine müsavf farzolunmak iktiza ettiğinden — Türk evrak-i
naktlyesl ile testiye edilecektir.
Şayet mukavelenameleri Türk parasından gayri bir nakt ile aktedilmiş olan Türk
tebası 18 teşrinisani 1915 den beri ücretlerini mukavelenamelerde zikredilen
nakit ile tediye ettiklerini isbat ederlerse mezkûr mukavelenameler 13
teşrinisani 1915 den sonraki" zamanlar için bile işbu nakti ihraç etmiş olan
memleket rayicine- göre tesfiye edilecektir.
.
Mukavelenameleri elyevm müttefik bir devletin taht.ı tâbiiyetinde bulunan
şirketler ile 29 teşrinievvel 1914 tarihinden evvel Türk parasından gayrı bir
nakit ile aktedilmiş ve ücuratm tediyesi dola-yisiyle el'an mevki-i-mer'iyette
kalmış olan Türk teb'ası işbu mua-hedanemenin mjevki-1 mer'iyete vaz'ı
tarihinden itibaren üç ay zarfında işbu mukavelenamelerde mezkûr para ile o
nakti ihraç eyleyen memleketin ¦ rayicine göre sermayelerini itmam için
poliçelerini ye-, niden taazim ve tesis etmek hakkına malik olacaklardır. Bu
maksatla 18 teşrinisani 1915 den beri vâdeleri hitam bulmuş olan ücuratı işbu
para ile tesfiye edeceklerdir. Buna mukabil mumaileyhin mez-. kür tarihten
itibaren Türk evrakı naktiyesi ile tediye ettikleri ücu-rat ise kendilerine aynı
nakit ile iade edilecektir.
3 — Türk lirası olarak aktedilmiş olan sigorta mukavelâtı be. delâtının
tesfiyesi Türk evrak-ı naktiyesiyle vuku bulacaktır.
4 — Sigorta şirketiyle bir mukavele-1 mahsusa ile poliçelerinin kıymeti ve
ücuratın suret.r tediyesini evvelce tanzim etmiş olan sigortalı şahıslarla
işbu muhadenamenin mevki.i mer'iyete vaz'ı tarihinde poliçeleri sureti kafiyede
tediye edilmiş olan şahıslara ikinci ve üçüncü fıkraların ahkâmı tatbik
çdümeyec jît.lr.
5 — Fıkarat-ı sâlifenln tatbiki zımnında tarafeynin taahhtt.
410
KADİR MI9IROCLU
dat-ı jnütekabilelerinl hesap İçin hayat-ı beşerin ihtlmalfitına faizin
miktarını meczederek istinat eden sigorta mukaveleleri hayat özerine yapılmış
sigorta mukavelâtı hükmünde addolunacaktır.
// — Denin Sigortalan :
6 — Tarafeynin.dUşman olmalarından mukaddem muhatara bağlamış olduğu takdirde ve
sigortacının tâbi olduğu devlet veya işbu devletin müttefikleri tarafından vuku
bulan harekât-ı harbiye neti. «esindeki haşaratı temin ve tazmine dair olmaması
şartlyle deniz siporta mukavelenameleri muhtevi bulundukları kuyudat-ı
ihtiraziye tahtında mefsuh addedilmeyeceklerdir.
III — Harik Sigortaları vs Diğer Biyortalrır :
7 — Fıkra-i sâlifede zikredilen kaydı ihtiraz! tahtında hârik veya <liğex
sigorta mukavelenameleri mefsuh addedilmeyeceklerdir.
FASİL III DUYÛN
-Madde: 84 — Harpten evvel aktedümig mukavelât mucibince harpten evvel veya harp
esnasında vacıbüttedlye olmuş bulunan ve harp sebebiyle tesfiyesiz kalmış olan
duyunun mukavelâtta mündemiç şerait dairesinde ve mukavele edilen para ile o
paranın İhraç edildiği memlekette cari rayici üzerinden tesfiyesl lâzım,
geleceğini tanımakta tarafeyn.i âliyeyn-i âkideyn müttefiktirler.
îşbu kısmın İkinci faslı lahikasının ahkâmına halel gelmemek şartıyla şu cihet
mukarrerdir ki harpten evvelki bir mukavele mucibince icrası lâzım gelen bir
tediyat, mezkûr mukavelede gösterilen paradan gayri bir para ile kısmen veya
tamamen tahsil edilmiş bulunan mebaliğin mukabili olduğu takdirde bu tediyat
hakikatte tahsil olunmuş olan mebaliği, tahsilatın vuku bulduğu para ile eda
etmek suretiyle icra olunabilecektir. Bu hüküm işbu muahedenin trievki-i
mer'iyete vaz'ından evvel alakadarlar arasında euret-1 muslihanede vâki olmuş
olan ve hükm ü mezbure muhalif bulunan ta-ahhüdatı haleldar edemeyecektir.
1
LOZAN ZAJfER Mİ. HEZİMET Mİ?
411

Madde: 85 — Düyun-û Umumiye-i Osmaniye işbu fasıldan ve işbu kısmın (ahkamı


iktisadiye )diğer füsulünden bilittifak ha. riy bırakılmıştır.
FASJL IV
MÜLKİYET-! SJNAİYYE EDEBİYYE VE BEDİİYYE
Madde 86 — İşbu muahede ahkâmı mahfuz kalmak kaydiyle mülkiyet-i
sınaiyye .edebiyye veya bediiyye hakları, âkit devletlerden her birinin
kavaninine nazaran 1 Ağustos 1914 de bulunmuş oldukları hal üzere tarafeyn-i
âliyeyn-1 âkideyn arazisinde, işbu muahedenin mevki-i mer'iyete vaz'ından
itibaren bu hukuktan halihar_ bin başlandığı anda müteneffi olan eşhasın veya
menlehulhakları. nm lehine tekrar tesis veya iade olunacaktır. Itezalik eğer
harp vukua gelmemiş olsa idi, bir mülkiyet-i smaiyyenin veyahut bir edebi veya
bedii eserin neşri hususunda himayesi için kanun dairesinde vâki olmuş bir
müracaat üzerine harp esnasında iktisab-ı hukuk etmeleri mümkün bulunan eşhasın
hukuku dahi işbu muahedename-nin mevki-i mer'iyete vaz'ı tarihinden itibaren
eşhası mezkûre lehine olarak tasdik ve tesis edilecektir.
Bâlâda mukarrer hükme tevfikan yeniden tesis edilecek olan hukuka halel lras
etmemek şartıyla esna-yi harpte müttefik devletlerden birinin tegril icra! veya
İdari bir makamı tarafından ittihaz kılınmış olabilen tedabir-i mahsusaya
ibtinaen Osmanlı tebasma müteallik mülkiyeti sınaiye, edebiye ve bediye hakkında
ifa edilen bilcümle muamelât (ruhsat itası da dahil olmak üzere) mer'I kalacak
ve hükümleri tamamiyl» câri olmakta devam edecektir. Bu hüküm herhangi bir
müttefik devlet tebasımn hukuku hakkında Osmanlı makamatı tarafından ittihaz
edilmiş, mümasil tedablr hak. kında dahi aynı veçhile câridir.
Madde 87. —"Bir ağustos 1914 tarihinde zaten iktisap edilmiş olan veyahut eğer
harp vâki olmamış bulunsa İdi harpten evvel veya harp esnasında. yapılmış bir
talep ile o tarihten beri İcrası mümkün olan mülkiyet-i sınaiye hukukunu
istihsal veya muhafaza veya bu bapta İtiraz edebilmeleri maksadiyle diğer her
bir âkit devlet arazisinde Türk teb'asına ve Türkiye'de mezkûr devletlerin
tebaasına
412
KADİR MISIROCLU
LOZA.V ZAFER Mı. HEZİMET Mt?
413
resm-1 munzam ve herhangi bir nevi ceza olmaksızın her muameleyi icra, merasimi
ikmal, rüsumu tesfiye ve suret-i umumiyede har devlet kavanin ve nizamatının
istilzam ettiği kâffe-l muamelâtı icra eylemek üzere işbu muahedenin mevki-i
mer'iy-te vaz'ı tarihin, den itibaren ekalli bir sene mühlet verilmiştir.
Bu muamelenin ikmal-l merasiminden birinin İcra edilmeme, sinden veya bir resmin
verilmemesinden dolayı sakıt addedilmiş, olan mülkiyeti sınaiye hakları — ihtira
beratiyle resimlere ait hu-susatta mezkûr berat veya resimlerin gayri mer'î
addolunduğu zamanlarda bunları işleten veya istimal eden eghas-ı sâlisenin
hukukunu sıyanet için her devletin muktaz-i nesfet addedeceği tedabiri ittihaz
edebileceği kaydı ihtirazisi ile — tekrar iktisabı mer'iyet ede. çeklerdir.
¦
Bir ihtira beratı hükmünün mevkii fiile vaz'ı veyahut bir alâ. met-i farika veya
ticariye veya bir resmin istimali için verilen mehilde 1 Ağustos 1914 ile igbu
muahedenin m»vki_l meriyete Trazı tarihi arasındaki müddet dahll-i hesap
edilmeyecek ve bundan başka 1 Ağustos 1914 tarihinde muteber olan hiçbir ihtira
beratı alâ-met-1 fftrika Veya ticariye veya resim igbu muahedenin mevkii
icrayı», vazmdan itibaren iki sene müddet geçmedikçe, sırf mevkii fiile fidemi
vaz'ı veya adem-i istimali cihetiyle, sukut -veya feshe tâbi olamayacaktır.'
Madde 88 — Bir taraftan Türk tebası ile Türkiye'de mukim olan veya Türkiye'de
sanatlarım icra etmekte olan eghas ve diğer taraftan müttefik devletlerin tebası
ile müttefiklerin arazisinde ikamet veya san'atlarım icra eden eşhas ve kezalik
bu eşhasın harp esnasında bazı hukuk devretmiş olduğu eşhas-ı salise
taraflarından, hali harp tarihiyle işbu, «ıuahedenamenin nıevki.1 mer'iyete
vaz'ı tarihi arasında geçen müddet zarfında, diğer tarafın arazisinde, hudusa
gelmiş ef'al dolayısiyle ve bu ef al, esna:i harpte herhangi bir zamanda mevcut
bulunmuş olan veyahut 86 ncı maddeye is. tinaden yeniden tesisi lcabeden
mülkiyet-1 smalyye veya edebiye veya bediiye hukukunu, haleldar etmiş
addolunabilmek sebebi ile biç bir deâvl ikame ve hiçbir talep dernıeyan
edemeyecektir.
Bâlâda zikrolunan ef'al meyamnda .tarafeyni ûliyeyn.i âki-dcyn hükümetleri Veya
onlar hesabına veya onların muvafakatiy. le diğer eşhas tarafından mülklyet-1
sınaiyye, edebiye veya bediiye
"haklarının istimal ve kezalik bu hukukun tatbik olunabileceği mahsulât, âlât ve
mevad veya her türlü eşyanın füruhati ve mevki-i fü. ruhatiye vaz'ı ve istimali
fiilleri de dahildir.
Madde 89 — Mülkiyeti sınaiye hukukunun İşletilmesi veyahut âsar-i edebiye veya
bediiyenin tab ve teksiri hakkında, bir taraf-•dan müttefik" devletler tebaları
veya onların topraklarında sakin veya orada Ean'at'arını icra etmekte olan
eçlıas iie diğer tarafian ¦Osmanlı tebası arasında esna-i harpte aktedilmig olan
ita-1 ruhsat mukaveleleri Türkiyi ile her devlet-i müttefika arasında mütchaUdis
hali harp tarihinden itibaren mefsuh addedilecektir. Ancak herhalde, bu nevi bir
mukaveleden iptidaen müstefid olan kimse işbu muahedenin mevki-i mer'iyete vaz'i
tarihinden itibaren G ay zarfında sahibi hukuktan yeni bir ruhsat talep etmek
hakkını haiz o!a-¦cak ve bunun şeraiti tarafeyn arasında bilitilâf
kararlaştmlamaz. sa 5 inci kısımda münderiç muhtelit hakem mahkemesi tarafın,
dan tayin olunacaktır. O takdirde mahkeme, icabederse, harp esnasında hukukunun
istimalinden dolayı muhik göreceği lâzımuttas-fiye hisse miktarını tayin
edecektir.
Madde 90 — îşbu muahede mucibince Türkiyeden aynîan arazi ahalisi, gere!; bu
iftiraka, gerek bunun neticesi olarak hâsıl olan tedbili tâbiyete rağmen Osmanlı
kâvaninine göre bu tebdil anında sahip oldukları mülkiyet-i s:naiyye, ebediye ve
bediiye haklarından Türkiyede tam ve kâmil bir surette istifadelerini muhafaza
edecelderdir.
Bu muahede ile Türkiye'den ayrılan arazide bu iftirak cnn-da merî veya 86 ncı
maddeyi tatbikan yeniden tesis veya iade edi-lccek olan mülkiyet-i
sınaiyye ,edebiya ve bediiye hukuku bu arazinin intikal edeceği devlet
tarafından tanınacak ve Osmanlı ka-vanini mucibince devamı kabul edilen:
müddetçe bu arazi üzerinde mevk!-i mer'iyette kalacaktır.
Madde: 91 — Osmanlı İmparatorluğu hükümetinin Dersaadetta veya raahall.i
salrede.SO teşrinievvel 1918 tarihinden beri usulen vermiş olduğu ihtira
beratları veya alâmât-ı farika hakkında ifâ etmiş olduğu muamelât-ı teselliye ve
kezalik bu beratlarla alâmât-ı frikanm devir ve ferağına müteallik her türlü
kayıt veya tescil mua. meleri işbu muahedenin mevkii meriyete vazıhdan itibaren
3 ay zarfında alâkadarların vukubulacak müracaatları üzerine Türkiye hükümetine
arz ve hükümeti müşarünileyha tarafından tescil edi-
414
KADİR MISIROÖLTJ
lecektir. işbu tescilin hükmü tescili iptidai tarihinden muteber ola-, çaktır.
FASIL S MVH7ELİT HAKEM MAHKEMESİ
Madde 92 — Bir taraftan müttefik devletlerden her biri ve diğer taraftan Türkiye
arasında muahede-i haziranın mevkii mer'iyete vazı tarihinden itibaren 3 ay
müddet zarfında birer muhtelit hakem mahkemesi teşkil olunacaktır. '
Bu mahkemelerden her biri ikisi mütekabüen alâkadar hükümetlerin her biri
tarafından tâyin olunmak üzere, 3 azadan mürekkep olacaktır. Bu hükümetler bir
kaç zatı tâyin etmek selâhiye-tinl haiz olacaklar ve mahkemede âza sıfatıyle
bulunacak zatı icâb.ı »hale göre bunlar meyanmdan intihap edeceklerdir. Reis,
alâkadar iki hükümet arasmda bâdel itilâf tâyin olunacaktır.
Muahede-i haziranın mevki-i meriyete vaz'ı tarihinden itibaren iki ay müddet
zarfında bu itilâf husulpezir olmadığı takdirde reis-i mumaileyh, alâkadar
hükümetlerden birisinin talebi üzerine LAHEY Beynelmilel Adalet Mahkeme-i Daire
Reisi tarafından harb esna. smda bitaraf. kalmış olan devletler teb'asına mensup
zevat meyanın. dan tâyin edilecektir.
Eğer bu iki ay zarfında- alâkadar hükümetlerden birisi kendi. Eini mahkemede
temsil edecek azayı intihap etmeyecek olursa diğer alâkadar hükümetin talebi
üzerine mezkûr azanın emri tâyini Cemiyeti Akvam meclisine alt olacaktır.
.
Mahkeme azasında birisinin vefatı veya istifası takdirinde veyahut mahkeme
âzasından birisinin vezayifinl ifa etmesi herhangi bir sebepten dolayı imkânsız
bulunursa, vefat, istifa veyahut ade. rol İmkânın usulü dairesinde subutu
günündsn lptidar eden iki ay müddet zarfında, nasp niçin mukarrer usule
tevfikan, yerine diğeri, nin tâyinine tevessül edilecektir.
Madde: 93— Muhtelit Hakem Mahkemelerinin merkezi İstanbul'da olacaktır. Eğer
mesalihin kemiyet ve keyfiyeti muhik gösterirse alâkadar hükümetler her bir
mahkemede bir veya birkaç şu-be-l munzama ihdas etmek selâhiyetlni haiz
olacaklardır. Bunların
LOZAN ZAFER Mİ. HKZİMET M t? 415
•merkezleri -münasip görülecek bir yerde tâyin olunabilecektir. Bu .şubelerin
her biri bir reis-i sâni ile 92 nci maddenin 2 ile 5 inci fıkralarında mezkûr
olduğu veçhile mansup iki azadan mürekkep ola-•caktır.
Her hükümet mahkemede kendisini temsil etmek için bir veya Ibirkaç memur (ajan)
tâyin edecektir.
Şayet muhtelit bir hakem mahkemesinin veyahut şubelerinden birisinin
teşkilinden itibaren 3 sene sonra igbu mahkeme veya jşube mesaiaini itmam
etmemiş bulunur ve mezkûr mahkeme veya .şubenin meı-kezi kendi arazisinde
bulunan devlet de talep ederse bu merkez i*bu arazi haricine naklolunacaktir.
Madde: 94 — 92 ve 93 üncü maddeler mucibince ihdasediien .muhtelit hakem
mahkemeleri içhu muahede mucibince kendi sclâ-hiyetîeri dahiKnde bulunan
ihtilâfat hakkında hüküm vereceklerdir.
Ekseriyct-i azanın verdiği karar mahkemenin kararı olacaktır,
Tarafeyn-l a!!yeyn_i âkidoyn, muhtelit hakem mahkemelerinin mukarrerâtm' kati
addettiklerini ve kendi teb'aları hakkında bunları mecburiyülittlbâ
kılacaklarını ve ilâmât kendilerine tebliğ edilir edilmez hiçbir tenfiz karan
ittihazına hacet olmaksızın bütün ara-- zileri dahilinde icrasını temin
edeceklerini kabulde müttefiktir. ?ler.
Bundan başka tarafeyn-l aliyeyn-i âkideyn bilhassa tebligâ-tm isaline ve delalin
cem'ine ait hususta kendi mahkeme ve memurlarının muhtelit hakem mahkemelerine,
yed'i iktidarlarında bulunacak olan her türlü muaveneti doğrudan doğruya ifa
etmelerini taahhüt ederler.
Madde: 95 — Muhtelit hakem mahkemelerinin rehberi adalet, hakkaniyet ve
hüsnüniyet olacaktır.
Her mahkeme mesaliha tamame-i vukufu temin etmek için tnuktazi tercümelerin
birlikte itasını emrederek huzurunda istimal olunacak lisanı tâyin edecek ve
huzurunda takip edilecek usulü mahkeme kavaidlni müddetlerini tanzim eylecektlr.
Bu kavaidin tanziminde ,esasât.ı âtiyeye riayet olunacaktır.
1) Usul-U muhakeme, lâyiha, ve lâyihai cevabiye ibrazını mü-
tekabilen ihtiva edecek ve lâyiha-yi reddiye-i cevabiye ve mukabil,
lâyiha 1 reddiye-i cevabiyenin itası ihtiyari olacaktır. Şayet tarafyn.
-den biri mülâhazatı şifahiye dermeyan etmek veya ettirmek talebin-
416
KADİR MI9IROÖT.TJ
de bulunursa, tarafı diğere de böyle bir halde aynıyla hareket etmek selâhiyeti
verimek şartıyla buna mezun olacaktır.
2) Mahkeme tahkikat icrasını, evrak ibrazını, ehl-i hibreye havaleyi
emretmek mahallerinde keşif ve muamele İcra, her güna malûmatı talep eylemek,
şahitler istima etmek ve tarafenden veyahut mümessillerinden hertürlü izahat-i
şifahiye veya tahririyeyi talep etmek hususlarında kâffe.i selâhiyeti haiz
olacaktır.
3) Muahede-i hâzırâda hilafına münderiç ahkâm müstesna olmak üzere mahkemenin
teşkilinden itibaren 6 ay müddet hita-nıından sonra hiçbir talep ve iddia
kabul olunmayacaktır; Meğer ki, mahkeme-i mezkûrenin bir kararı ile ita
edilmiş ve bad-i mesafe veya kuvve-i mücbire esbabına mübteni olarak &uret-i
istisnaiyede muhik görülmüş bir müsaadeyi mahsusa mevcut ola.
4) Bir sene zarfında mecmuu sekiz haftayı tecavüz etmeyecek olan tatil
devreleri müstesna olmak üzere her hafta mesalihin cûr'at-i cereyanını temin
etmek için muktazi miktarda celse aUted-mek mahkemenin cümle-i vezaif indendir.
5) Hükümler işin mahkemece müzakereye konulduğuna •ta. de eden hitam.ı
muhakemeden itibaren nihayet iki ay sonra her halde isdar edilmiş olmalıdır.
6) îşin icabına göre murafaat.i şifahiye ile herhalde hükümlerin
tefhimi celse-i aleniyede vukubulacaktir.
7) Her muhtelit hakem mahkemesi mesalihin hüsn-ü temşiye-tine nâfi addettiği
takdirde, merkezinin haricinde bir veya birkaç celse akdi selâhiyetini haiz
olacaktır.
Madde: 96 — Alâkadar hükümetler herbir mahkeme için bilit-tifak bir kâtibi umumî
tâyin edecekler ve herbiri ona bir veya bir. kaç kâtip tefrik eyleyeceklerdir.
Kâtib-i umumî ile kâtipler alâkadar hükümetlerin muvafakatiyle muavenetlerine
lüzum görülen eçhası hizmetlerine alabilecek olan mahkemenin taht-ı emrinde
bulunacaklardır.
Her mahkeme kaleminin daireleri tstanbulda olacaktır. Diğer hanhangl bir mahalde
mülhak daireler ihdası etmek alâkadar hükümetlere ait olacaktır.
Her mahkeme kendisine tevdi edilecek olan mesaliha ait evrak, muharrerât ve
vesaiki kaleminde muhafaza edecek ve vazifesinin hitamında bunları merkezinin
bulunmug olduğu hükümetin hazine-i
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ?
417
¦evrakına tevdi edecektir. Bu evrak alakadar hükümetlere daima kügâde
bulunacaktır.
Madde: 97 — Her hükümet, tâyin ettiği muhtelit hakem man. kemesi azası ile tâyin
edeceği memur (ajan) veya kâtiplerin Ucu-rât ve muhassasâtım tediye
eyleyecektir.
Reis ile kâtibi umuminin ucrât ve muhaaasasâtı alakadar hü. kornetler tarafından
müttefikan tâyin olunacak ücurat ve muhassa-s&tı mezkûre ile mahkemenin masarif-
i mflşterekesi her iki hükümet tarafından mtinâsefeten tediye edilecektir.
Madde: 98 — İşbu fasıl Japonya ile Türkiye beyninde muahede-i hâzıra mucibince
muhtelit hakem mahkemesinin daire-i selâhi. yetinde bulunacak olan mesaiih
hakkında kâbil-1 tatbik olmayacak, tır. Mesalihi-i mezkûre iki hükümet arasında
billtil&f hal ve faal olunacaktır.
FASİL t
MUAHEDENÂMELBU
Madde: 99 — İşbu muahedenâmenin m'evki-1 meriyete vaz'ı akabinde ve diğer
cihette havi olduğu ahkâm haleldar olmaksızın zlr-de tadat olunan iktisadi veya
fennî mahiyetteki zeviletraf muahe-dât, mukavelât ve itilâfât Türkiye ile diğer
düvel-l âkideden bunlara taraf olanlar arasında yeniden mevki-i meriyete
gireceklerdir:
1) Tahtelbahir kablolarının muhafazasına dair 14 Mart 1884 ve 1 Kanunuevvel
1886 ve 23 Mart 1887 tarihli mukavelenamelerle 7 Temmuz Î887 tarihli ihtimamı
protokol;
2) Gümrük tarifelerinin neşrine ve günırUk tarifelerinin neşri için
beynelmilel bir İttihat teşkiline dair 5 Temmuz 1890 tarihli mukavelename;
3) Pariste beynelmilel Hıfzıssıhha-i umumiye dairesi teşkiline dair 9
kanunuevvel 1907 tarihli itilâf name;
4) Romada beynelmilel bir ziraat enstitüsü teşkiline dair 7 Haziran 1905
tarihli mukavelename;
5) Esko nehri üzerinde müruriye rüsumunun mubayaasına ait 16 Temmuz 1863
tarihli mukavelename;
P : 27
418
KADİR MI9IROÖI.TJ
6) Igbu muahedenâmenin 19 uncu maddesindeki ahkâm-ı mahsusa kaydı ihtlrazisl
tahtında, Süveyg kanalının serbestli istimalini temin edecek bir usul tesisine
ait 29 teşrinievvel 1888 tarihli mukavelename;
7) 30 teşrinisani 1920 tarihinde Madrltte İmzalanan mukavelename ve
itilâfnameler de dahil olduğu halde posta ittihat-i umumisi hakkındaki
mukavelename ve itilâf nâmeler;
8) 10 - 22 Temmuz 1875 tarihinde Sen . Petersburg'ta im-zalanan
beynelndlel telgraf mukavelenameleri ve 11 Haziran 1908 de Lizbon beynelmilel
telgraf konferansında kararlaştırılan nizâm, nâmeler ve tarifeler;
Madde: 100 — Türkiye atide zlkrolunan mukavelename veya lttlâfnâmelere iltihak
veya onlan tasdik eylemeyi taahhüt eyler.
1) Otomobillerin milel-i muhtelife mematiklnda seyrine müteallik 11
teşrinievvel 1909 tarihli mukavelename;
2) Gümrüğe tabi vagonların kurşunlanmalarına dair 15 ma. yıs 1886 tarihli
itilâf nâme ve 18 Mayıs 1907 tarihli protokol;
3) Müsademe, muavenet ve umur-u tahliîiye-1 bahriye hakkındaki bazı kavaidin
dair 23 Eylül 1910 tarihli mukavelename;
4) Hastane gemilerinin limanlarda rüsum ve tekâliften
muafiyeti hakkındaki 11 kânunuevvel 1904 iarihll mukavtlenâme;
5) Kadınların fuhuşuyata teşviklerinin men'l hakkında 18 Mayıs 1904, 4 Mayıs
1910, 30 Eylül 1921 tarihli mukavelenameler;
6) Mugayir.! ahlâk neşriyatın men'ine dair 4 Mayıs 1910 tarihli
mukavelename;
7) 54, 88 ve 90 inci maddeîer hakkındaki kuyudât-ı ihtiraziye mahfuz kalmak
gartlyle, 17 kânunusani 1912 tarihli mukavele.i sıhhiye;
8) Flokseraya kargı ittihaz olunacak tedlblre ait 3 tesrinl-evvel 1881 ve 15
Nisan 1889 tarihli mukavelenameler;
9) Afyon hakkında 23 , kanunusani 1912 tarihinde LAHEY* de İmzalanan
mukavelenameyle 1914 tarihli munzam protokol;
10) 5 Temmuz 1912 tarihli beynelmilel telsiz - telgraf mukavelenamesi;
v
11) Afrlkada mevad-dı küüliyenin tâbi olacağı usule dâir" Sen. -
Jermen - Anley'de imzalanan 10 Eylül 191S tarihli mukavelename;
LU/.AN ZAFER Mî, HEZİMET MİT
411
12) 26 Şubai: 1885 tarihli Berlin sened-1 umumisiyle 2 tem. muz 1890
tarihli Brüksel beyanname ve sened-i umumisinin yeniden tetkikini muntazammum
Sen . Jermen - Anley"de imzalanan 10 Eylül 1909 tarihli mukavelename.
13) 1 Mayıs 1920 tarihli protokol ahkâmını tatblkan vazi-yet-i
coğrafiyesinin iktiza ettirdiği tadilâta Türkiye nail olduğunu gördüğü
takdirde — seyahat-i hava yenin tanzimine dair olan 13 teşrinievvel 1918 tarihli
mukavelename;
14) Kibrit imalinde -beyaz fosfor istimalinin men'ine dair 26 Eylül 1906 da
Bern'de imzalanan mukavelename; Türkiye bundan bagka telli re telsiz telgraf
hakkında beynelmUel yeni mukavelâ-tın tanzimine igtirak etmeyi taahhüt eder.
KIBIU i
TARİK-Î MÜNAKALE VB MESAİLİ &BBIYB
VASIL 1 Tarik-i münâkale
Madde: 101 — Türkiye transitin sebestiai hakkında Barselon konferansı tarafından
14 Nisan 1921 tarihinde kabul edilmiş olan mukavelename ve nizâmnâme ile ve
menafii beynelmilele olan kabil-1 seyir ve sefer yollara tatbik olunacak usul
hakkında mezkûr konferans tarafından 19 Nisan 1921 tarihinde kabul edllmig bulu-
ran mukavelename ve nizâmnâme ve munzam protokolü kabul ettiğini beyan eyler.
Binaenaleyh Türkiye igbu muahedenin mevki-i meriyete vazm-dan itibaren bu
mukavelename nizâmnâme ve protokoller ahkâmının mevki-i tatbika vaz'ını taahhüt
eder.
Madde: 102 —- Türkiye sahilden mahrum devletlerin bahri bayrağa mallkiyet
haklarının tanınmasını muntazammın 20 Nisan 1921 tarihli beyannemesini kabul
ettiğini beyan eder.
Madde: 103 — Türkiye 20 Nisan 1921 tarihli Berselon kon. feransından beynelmilel
usule tabi limanlara alt olan vesayaasmı kabul ettiğini beyan eder.
Türkiye bu usul altına vaz'edilecek limanlan bilâhare bildirecektir.
420
KADİR KISIB.OGU3
Madde: 104 — Türkiye, 20 Nisan 1921 tarihli Barselon konferansının beynelmilel
demiryollarına müteallik vesayasını kabul «ttiğini beyan eder. Bu vesayaa
mütekabil olmak kaydı ihtirazlsly-le İşbu muahedenin mevki-İ meriyete vazından
itibaren Türk hükümeti tarafından tatbik edilecektir.
Madde: 105 — Türkiye, İşbu muahedenin mevki-l meriyete va-nnı müteakip 14-
teşrinievvel 1890, 20 Eylül 1393, 16 Temmuz 1895-16 Haziran 1896, 19 Eylül 1906
tarihlerinde Bern'de İmza edilen demiryolları vasıtaslyle emtia nakli hakkındaki
mukavelenameleri ve ¦uver-1 tesfiyeyl kabul ve tasdik etmeyi taahhüt eder.
Madde: 106 — Teni hudutların güzergahı dolayuiyle ve aynı. memleketin İki kumun
yekdiğerine rapteden bir hat diğer memleketin kat'ettlğt veyahut bir memleketten
bağlayan bir şube hattı diğer bir memelekette nihayet bulduğu takdirde İki
memleket ara-mndaki ticari münakalâta müteallik hususatta isletme geraitl mu.
karerât-ı mahsusa mahfuz olmak kaydiyle, alakadar gimendifer idareleri beyninde
akdedilecek bir itilafla tanzim edilecektir. Bu idareler igbu itilâfın
şeraitinde uyuşmağa muvaffak olmadıkları takdirde şeralt-i mezkûre tahkim
tarikiyle tâyin edilecektir.
Türkiye ile hemhudut devletler beynindeki bilumum yeni hudut istasyonlarının
tesisi ve bu istasyonlar arasındaki hududun işletmesi aynı şerait daresinde
akdolunacak itilaflarla tanzim edilecektir.
Madde: 107 — Gerek Osmanlı hükümetine ve fer ek hususi şirketlere ait olup işbu
muahede mucibince Osmanlı imparatorluğun. dan ayrılan arazide kâin limanlar ile
demiryollarının devrine müteallik ahkâm-ı hususiye kayd-ı lhtirazlsi üe kezalik
işbu muahede-namenin eshabı imtiyaza ve memurinin umur-u tekaüdiyelerüıe mü.
teallik ahkâm-ı maliye kayd-ı ihtirazisl tahtında demiryolların devri berveçhi
âti şerait dahilinde vukubulacaktır. •
1) Bilûmum demiryollarının mebant ve tesisatı tamamiyle ve-mümkün olduğu
kadar iyi bir halde terkedüeccktlr;
2) Kendisine mahsus müteharrik malzemesi olan bir şebeke-' tamamiyle
terkedilmiş olan arazi üzerinde bulunduğu takdirde bu. malzeme 30 teşrinievvel
1918 tarihli son müfredat cedveli mucibince takımıyla terk olunacaktır.
3) tşbiı muahede mucibince İdaresi inkısama uğrayan hututun malzeme-i
müteharrlkeslnln taksimi müteaddld şuâbatın tâbi-, oldukları idareler
arasında mılhen uyuşmak suretiyle tesbit edile-
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
421
çektir. Bu uyuşma 30 teşrinievvel 1918 tarihli son müfredet cedve-line göre bu
hutut üzerine kaydedilmiş olan malzemenin ehemmL. yeti servis hatları da dahil
olmak üzere hututun uzunluğunu ticari münaklâtın mahiyet ve ehemmiyetini nazarı
itibare alacaktır. Adenv. i itilaf halinde ihtilâfat tahkim tarikiyle
halledilecektir. Bu hakem karan ledelicap her şubede bırakılması iktiza eden
lokomotifleri, yolcu ve eşya vagonlarını tayin, bunların teslimi şeraitini
tesbit ve mevcut atelyelere nakledilen malzemenin mahdut bir müddet zarfında
muhafazasını temin iğin lâzım görülecek suver-ı ilalllyeyt tanzim edecektir.
4) Malzeme, eşya ve edevat, malzeme-i müteharrikenin aynı şerait tahtında
terkedilecektir.
Madde: 108 — Mevrit veya mahreci Türkiye ve Yunanistan olup Yunan - Bulgar
hududu ile Kuleliburgaz karibindeki Yunan Türkiye, hududu arasında kâin şark
şimendiferlerinin aks&m-i sall_ sesinden transit suretiyle müstefit olan
yolcular ve emtia-i ticariye, işbu transitten dolayı hiçbir resim veya harca ve
ne de bir gtt-na pasaport veya gümrük muayenesi muamelesine tâbi
olmayacaklardır.
İşbu maddenin icra-i ahkâmı Cemlyet-1 Akvam meclisi tarafından intihap edilecek
olan bir komiser tarafından temin edilecektir.
Yunanistan ve Türkiye hükümetleri bu komiser nezdine sall-fiizzikir ahkâmın
icrasına müteallik her meseleyi komiserin nazarı dikkatine vaz'etmekle mükellef
ve vazifesinin ifası emrinde bilcümle teshilât-ı lâzımeye mahzar olacak olan bir
mümessil tayin elmek hakkım haiz olacaklardır. Bu mümessiller İhtiyaçları olacak
madun heyet-1 memurinin miktar ve evsafı hakkında komiserle itilâf edeceklerdir.
Ahkâm-ı mezkûrenln icrasına müteallik olup halline muvaffak olamadığı her
meseleyi Cemiyet-i Akvam meclisinin kararına ar-zetmek mezkûr komiserin uhdesine
terettüp edecektir. Yunanistan ve Türkiye hükümetleri ekseriyet-i ftra ile
ittihaz-i mukarrerat eyleyen meclls-i mezkur tarafından sâdır olan her karara
riayet eylemeyi taahhüt ederler.
Anifüzzikr komiserin maaşı ve ifa edeceği hizmete müterettlp masarif Yunanistan
ve Türkiye hükümetleri tarafından münâse-feten deruhte edilecektir.
422
KADİR MI9IROÖLU
Türkiye bilâhare Edirneyi Kuleliburgaz ile İstanbul arasında. kî hatta rapteden
bir şimendifer hattı inşa eylediği takdirde işbu maddenin mütekabilen
Kuleliburgaz ve Bosnaköy karlbinde kâin Yunanistan _ Türkiye hudut nukâtı
arasındaki transite müteallik ahkâmı hükümsüz kalacaktır.
Alâkadar hükûmeteynden her biri muahede-i haziranın mevk-i meriyete vaz'ından
itibaren beş senelik bir müddetin hitamında işbu maddenin ikinciden beşinciye
kadar olan fıkralarında musarrah murakabeyi idame etmeye mahal olup olmadığına
dair bir karar verdirmek için Cemiyet-i Akvam meclisine müracaat etmek hakkını
haiz olacaktır. Maahaza şurası da mukarrerdir ki Yunan - Bulgar hududuyla
Bosnaköy beyninde kâin şark şimendiferlerinin iki kısmı üzerindeki transite dair
olan birinci fıkranın ahkâmı mer'l kalacaktır.
Madde 109 — Hilâfına ahkâm mevcut olmadıkça yeni bir hududun çizilmesi yüzünden
bir devletin usul-ü miyahl (cetvel küşadı, feyezan, irva ve İska, teybls veyahut
buna mümasil husuaât) diğev bir devletin arazisinde icra edilecek mesaiye merbut
bulunduğu veyahut bir devletin arazisi üzerinde harpten mukaddemki teamülât
mucibince diğer bir devletin arazisinde mütevellit miyah veya ku-va-yı miyahiyye
istimal edildiği takdirde, alâkadar devletler arasında her birinin menafi ve
hukuk-u müktesebelerini muhafaza edecek mahiyette bir İtilâf tesis edilmek
lâzımdır.
Adem-1 itilâf halinde' mesele tahkim tarikiyle hal olunacaktır.
Madde 110 — Romanya ve Türkiye.Köstence _ istanbul kablo, sunun işletme
şeraitini muhik bir surette tesbit için aralarında uyu. saçaklardır, İtilâf
husul bulmadığı takdirde mesele tahkim tarlkiyU hal olunacaktır.
Madde 111 — Türkiye bizzat kendi nâmına ve teb'ası nâmına artık kendi
arazisinden geçmeyen kabloların cümlesi veya aksamı üzerindeki herhangi bir
mahiyette olursa olsun bilcümle hukuk, müstenidat ve imtiyazatından sarfınazar
eder.
Eğer bâlâdaki fıkra mucibince devredilmiş olan kablolar veya kabloların bir
kısmı emval-1 hususiyyeden ise eshabınuı zarar ve ziyanlarına tanzimini
mülkiyetin müntakil olduğu hükûmâta ait olacaktır. Tazminatın miktarında adem-i
itilaf halinde bu miktar tahkim tarikiyle tayin edilecektir.
Madde 112 — Türkiye lâakal bir kısmı Türk arazisinde ka-
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ?
423
ra ile ittisal peyda eden kablolar üzerinde mukaddema haiz olduğu hukuk-u
mülkiyeti muhafaza eder. Maruz zikr kablolardan Türk olmayan arazide
bulunanların kara ile ittisal hukukunun istimali ve işletmelerinin şeraiti
alâkadar devletler tarafından euret.l musll-hanede tanzim olunacaktır. Adem-i
İtilâf halinda ihtilâf tahkim tarikiyle halledilecektir.
Madde 113 — Tarafeyni âliyeyn-i âkideyn her biri kendisine taallûku cihetinden
Türkiyede ecnebi postahane'.erinin İlgasını kabul ederler.
FASIL II
MESAİL-1 SIHHİYE
Madde 114 — Istanbulda Meclisi AHİ Sıhhiyesi lâğvolunmug-tur. Türkiye sevâhil ve
hududunun te§kilât-ı mhhlyeslyle Türk hükümeti vazifedardır.
Madde 115 — Mekadir ve şeraiti muhik olacak olan yegâne ve aynı tarife-i
sıhhiye, Türk bayrağiyle ecnebi bayraklarını tefrik etmeksizin bütün gemilere ve
Türkiye teb'asma tatbik edilen aynı şerait dairesinde, düvel-i ecnebiye teb'asma
tatbik olunacaktır.
Madde 116 — Türkiye açıkta kalmış olan memurin.1 sıhhiyenin eabık İstanbul
meclis-i ftli-i sıhhiyesinin nukudundan bittefrik. verilmek üzere tazminata
istihkaklarına ve işbu meclisin memurin-1 hâzıra ve sabıkasının veya onların
menlehul haklarının diğer bilcümle hukuk-u müktesebelerine tamamen riayet etmejl
taahhüt eder. Bu hukuka, sabık İstanbul meclis-i âli-i sıhhiyesinin ihtiyat
akçesinin cihet-i tahsisisine eski idare.I sıhhiyesinin tasfiyesi
kafiyesine.müteallik bilcümle mesaü ile kezalik buna müşabih veya merbut olan
diğer her mesele suret-i mahsusada müteşekkil bir komisyon tarafından hal ve
tesfiye edilecek ve bu komisyon, Almanya, Avusturya ve Macaristan müstesna olmak
üzere İstanbul rneclis-i ali-i sıhhiyesine iştirak eden devletlerden her birinin
bir mümessilinden mürekkep olacaktır. Gerek yukarıda beyan olunan tasfiyeye ve
gerek bu tasfiyeden sonra kalan rukudun clhet-i tahsisine müteallik bir
meseleden dolayı İşbu komisyonun azalan arasında ihtilâf zuhuru halinde mezkûr
komisyonda temsil edilen
424
KADİR MI3IROOI/;
devletlerden her biri, karar-ı kat'I İttihaz edecek olan Cemiyet-i Akvam
Meclisine hakk-ı müracaata mâlik olacaktır.
Madde: 117 — Türkiye ile Kudüs ve Hicaz hacılarına ve Hicaz şimendiferine
nezaretle alâkadar devletler beynelmilel mukavelât-ı sıhhiye ahkâmına tevfikan
tedâbir-i mahsusa ittihaz edeceklerdir: İcraatta bir vahdet-1 tâmme temini
zımnında bu devletler Türkiye Hac umur-: sıhhiyesinin telif ve tanzimi için bir
komisyon teşkil edecekler ve bu komisyonda Türkiye devalr-i sıhhiyesiyle Mısır
deniz ve karantina sıhhiye meclisi temsil edilmiş olacaktır.
Bu komisyon, arazisinde içtima edeceği devletin evvelce mu. vafakatini istihsal
edecektir.
Madde: 118 — Hac umur-u sıhhiyesinin telif ve tanzimi komisyo-nunun mesaisi
hakkında gerek Ceraiyet-i Akvam Hıfzı sıhha Komitesine ve beynelmilel umumi
hıfzıssıhha idaresine ve gerek hac ile alakadar her memleketin müracaat edecek
olan hükümetine raporlar verilecektir. Komisyon kendisine Cemiyet-l Akvamdan
beynelmilel umumi hıfzıssıhha idaresinden veyahut alâkadar hükümetler tarafından
vuku bulacak bütün sualler üzerine reyini beyan edecektir.
KISIM V AHKAM-I MÜTEFERRİKA.
1 — ÜserA-yı Harp
Madde: 119 — Tarafeyn-l ftliyeyn-i âkıdeyn ellerinde kalmış olan harp
esirlerlyle sivil mevkufları derhal memleketlerine iadeyi taahhüt ederler.
Yunanistan ve Türkiyenin ınütekabilen ellerinda bulunan üsarâ-yı harbiye ve
sivil mevkufinin mübadeleleri işbu hükümetler arasında 30 kânunusani 1923
tarihinde Lıozanda imza edilmiş olan hususi itilâfnamentn mevzuunu teşkil eder.
Madde 120 — İnzibata mugayir harekâttan dolayı mahkûmu-naleyh veya takibata
mâruz kalmış olan üsera-yı harp ve sivil mevkufta, cezalarının veyahut
aleyhlerine başlamış olan tâkibat-ı ka-nuniyenin ikmali nazarı dikkate
alınmaksızın iade edileceklerdir. İnzibata ait ceralmden maada ef'alden dolayı
mahkûmunaleyh ve-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ'
425
ya takibata mâruz olanların hapis ve tevkifleri idame edilebilecek-' tir.
Madde 121 — Tarafeyn-i âliyeyn-i âkıdeyn gaiplerin taharrisi veya adem-i iade
arzusunu izhar etmiş olan üserâ.yı harbiye ve sivil mevkufiyenin tâyini
hüviyetleri için mütekabüen kendi arazileri üzerinde her türlü teshilâtı irae
etmeyi taahhüt ederler.
Madde 122 — Tarafeyn-i âliyeyn-i âkıdeyn işbu muahede mev-kl-i mer'iyete
vaz'edilir edilmez üserâ-yı harbiyeye ve sivil mevku-fıne alt olan veya ait
olmuş bulunan alıkonulmuş bilcümle eşya, akçe. senedat, vesaik veya her nevi
eşya-yı zaüyenin iadesini taahhüt ederler.
Madde 123 — Tarafeyni âliyeyn-i âkıdeyn orduları tarafın-esir edilmiş olan
üserâ-yı harbiyenin idaresi için masruf meba-lig-in mütekabüen tediyesinden
sarfı nazar eylediklerini beyan eder ler.
// — Mezarlıklar
Madde: 124 — Atide gelecek 126 inci maddede mevcut ah-kâm-ı hususiyeye halel
gelmeksizin tarafeyn-l âliyeyn-i âkıdeyn içlerinden her birinin 29 teşrinievvel
1914 den beri meydan-i harpte veya mecruhiyetle veya kaza veya hastalık
neticesinde vefat etmiş beni ve bahri askerleriyle ayni tarihten beri asârette
iken ölmüş olan üserâ'yı harbiye ve sivil mevkufînin kendi hâkimiyetleri altında
bulunan arazi üzerindeki mezarlıklarına, rnerkadlerine med-fenlerine ve tezkir-i
namları için tesis edilen âbidelerine hürmet ve onları idare ve muhafaza
ettireceklerdir.
Tarafeyn-l âliyeyn-i âkıdeyn içlerinden her birinin mâruzzikr mezarlıklarını,
medfen ve merkadlerini tayin, kayıt vo iradeye ve bunların bulundukları
mahallerde münasip âbideler rekzine memur edebilecekleri komisyonlara, arazileri
üzerinde vazifelerini ifa bilcümle teshilâtı mütekabüen irae hususunda itilâf
edeceklerdir. Bu komisyonlar hiçbir askerî mahiyeti haiz olmayacaklardır.
Ak deyn-i mezkûre berveçhi bâlâ zikrolunan berrl ve bahri as. kerterin bekaya yi
ecsadmın vatanlarına iadesi hususundaki taleplerini tatmin zımnında kavanin-i
milliyeleri ahkâmı ve sıhhat-ı umumiye zaruretleri nazarı dikkate alınmak kaydı
ihtiraztsi tahtın-
«26
KADİR MISIROÖLU
da her türlü teshilâtı mütekabilen irae etmeye muvaffakat ederler.
Madde: 125 — Tarafeyn-i ftliyeyn-1 âkıdeyn:
1) Esarette vefat eden üserâ-yı harbiye ve sivil mevkufinin tayln-i hüviyetleri
için faldeli tafsilâtın İlâvesiyle beraber tam bir cetveli,
2)^ Hüviyetleri tayin edilmeksizin defnolanan emvatın mezarlıklarının adet ve
mevâkileri hakkında her türlü târifatı mütekabilen
yekdiğerlerine ita etmeyi taahhüt eylerler.
Madde 126 — Romanya arazisinde 27 Ağustos 1916 dan beri vefat eden Türk asâkir.i
berriye ve bahriyesinin ve üserâ-yı harbiye-sinin merkad mezarlık ve
medfenlerinm tezkir-i nâmları İçin dikilen âbidelerin idare ve muhafazası ile
sivil mevkufine müteallik hu-susatta yüz yirmi dört ve yüz yirmi beşinci
maddelerden mütevellit sair her türlü mecburiyetler Romanya hükümetiyle Türk
hükümeti arasında hususi bir itilâfa mevzu teşkil edeceklerdir.
Madde 127 — 124 ve 125 inci maddelerinin umumî mahiyette olan ahkâmını İkmal
İçin bir taraftan Britanya İmparatorluğunun Fransa ve İtalya hükümetleri, diğer
taraftan Türkiye ve Yunanistan hükümetleri 128 inciden 136 ncıya kadar olan
maddelerdeki ah-kâm-ı mahsusayı kararlaştırmışlardır.
Madde 128 — Türk hükümeti Britanya İmparatorluğa Fransa ve İtalya hükümetlerine
kargı kendi arazisi üzerinde bunların mey-dân-ı harpte veya mecruhlyetle veya
kaza veya hastalık neticesinde ölmüg olan berr! ve bahrî askerleri ile esarette
vefat eden üserâ-yı harbiyelerine ve sivil mevkufînlne ait merkad, mezarlık ve
medfen-leri tezkir-i nâmları için dikilmiş âbidleri muhtevi olan arsaları ken-
öilerine ayrı ayrı ebedlyyen terketmeyi taahhüt eder. Kezalik 139 uncu maddede
mezkûr komisyonlar tarafından birleştirme mezarlıkları medfenler veyahut
âbideler tesisi için âtide lüzumu görülecek olan araziyi de onlara
terkedecekdir.
Bundan maada işbu merkadlere, mezarlıklara, medfenlere ve âbldata serbestli
duhule müsaade etmeyi ve ledeliktiza lâzım, olan cadde ve yolların inşaasma
ruhsat vermeyi taahhüt eder.
Yunan hükümeti kendi arazisine müteallik olarak aynı hususa-tı taahhüt eder.
Yukarıdaki ahkâm, terkolunan arazide Türk veyahut hale göre Yunan hâkimiyetine
lrâs-ı halel etmez.
LOZAN ZAFER Kİ. HEZİMET Mİ?
427
Madde 129 — Türk hükümeti tarafından terkedilecek arsalar meyamna hususiyle
Britanya İmparatorluğu İçin Üç numaralı haritada gösterilmiş olan Anzak
(Anburnu) havalisi dahil olacak.
Britanya İmparatorluğunun bâlâda beyan olunan araziden istifadesi berveçhi âti
şeraite tâbi tutulacaktır.
1) Mezkûr arazi işbu sulh muahedenâmeaiyle tayin olunan cU het-i tahsisinden
gayri bir suretle istimal edilmiyccektir. Binaenaleyh hiçbir askerî veya ticarî
maksatla veya anifülbeyan cihet-i tahsise mugayir sair herhangi bir maksatla
kullanılamayacaktır;
2) Türk hükümeti mezarlıklar da dahil olduğu halde, mezkûr arsayı teftiş
ettirmek hakkını her zaman haiz bulunacaktır.
3) Mezarlıkların muhafazasına tahsis edilen sivil bekçilerin adedi her
mezarlık için bir bekçiden fazla olmayacaktır. Mezarlıkların haricinde
bulunan arsa için mahsus bekçiler bulundurulmayacaktır.
4) Mezkûr arsada mezarlıkların gerek dahil ve gerek haricin-da sırf
muhafızlara lâzım olacak meskenlerden bagka ehniye lnga edilemiyecektir.
5) Mezkûr arsanın sahil Üzerinde eghas ve emtia-yı ticariye İhraç ve efkarını
teshile medar, olabilecek, hiçbir rıhtım mendirek veya iskele İnşa
edilemiyecektir.
6) Bilcümle muamelât-i lâzıme yalnız boğazların İç sahilinde İcra
edilebilecek ve arsaya adalar denizi sahilinden duhul ancak mezkûr muamelenin
İcrasından sonra müsaade olunacaktır. Türk hükümeti mümkün olduğu kadar basit
olması lftzımgelen işbu muamelâtın bu maddenin diğer ahkâmına "halel gelmemek
şartiyle Türkiyeye giden diğer ecnebiler hakkında mevzu muamelâttan ziyade
müennetl mucip olmamasını ve lüzumsuz her nevi tehire mahal vermeyecek şerait
tahtında ifasını kabul eder;
7) Arsayı ziyaret etmek isteyen eşhas müsellâh olmayacaklar ve Türk
hükümeti işbu memnuiyet-1 kafiyenin tatbikina nezaret etmek hakkını haiz
bulunacaktır.
8) 150 kişiden ziyade olan her züvvar kafilesinin muvasalatından lâakal bir
hafta evvel Türk hükümetinin haberdar edilmesi muktazidir.
Madde 130 — Britanya, Fransa ve İtalya hükümetlerinden her biri Türkiye ve Yunan
hükümetlerinin de birer mümessil me-
42S
KADİR MI9IHOÖIAJ
mur edecekleri bir komisyon tayin eyleyecekler ve bu komisyon merkadlere,
mezarlıklara, medfenlere ve ftbidata müteallik mesaii mahallinde halletmeye
memur olacaktır. Bu komisyonlar bühas-"
sa:
1) Emvâtın defnedildiği veya defnedilmig olabileceği menâtı-kı keşf ve tayin ve
mevcut merkadleri, mezarlıkları, medfenleri ve âbidatı tesbit etmek, ,
21 Merkadlerin -eğer mahal varsa, bir araya yeniden cem edilmesine ne gibi
şerait tahtında tevessül edileceğini tayin etmek, Türk arazisinde Türk
mümessille. Yunan arazisinle Yunan mümessille bilitilâf yeniden bir araya cem
olunacak mezarlıklara medfenler ve tesis edilecek âbidatm mevkilerini tayin
eylemek ve iggal edilmiş olan sathı lâzım olan hadd-i asgariye tenzil suretiyle
İşbu mevakun hudutlarını tahdit etmek,
3) Kendi teb'aları için teghi3 edllmig veya edilecek merkadlerin mezarlıkların,
medfenlerin, ftbidatın kat'i plânlarını mensubolduk. lan hükümetleri nâmına Türk
ve Yunan hükümetlerine tebliğ etmek vazifeleriyle mükellef olacaklardır.
Madde 131 — Arsanın terkolunduğu hükümetler terkedilen arsaları yukarıda
zikrolunandan gayrı surette istimal etmemeyi ve istimale müsaade eylememeyi
taahhüt ederler. Bu arsalar deniz kenarında vâki ise sahili arsanın terkolunduğu
hükümetler tarafından herhangi askeri bahri ve ticari hiçbir maksat İçin istimal
edileml-yecektir. Tahsisi fekkedilecek âbide rekzl için de istimal edilemlye-cek
olan merkad ve mezarlık arsaları Türk veyahut hale göre Yunan hükümetlerine
avdet edecektir,
Madde: 132 — 128 inciden 130 uncu ya kadar maddelerde zik. rolunan arsaların tam
ve kâmil intifamı Britanya, Fransa ve İtal-ya hükümetlerine müebbeden terk İçin
icabeden teşrii veya idari tedâbir 130 uncu maddenin üçüncü fıkrasında beyan
edilen tebliği takibedecek olan 6 ay zarfında Türk hükümeti ve Yunan hükümeti
tarafından ittihaz edilecektir. Eğer istimlâkat lâzım gelirse işbu istimlâkler
Türk ve Yunan Hükümetlerine alt arazi üzerinde müte-kabtlen mezkûr hükümetler
marifetiyle ve mesarlfl kendilerine ait olmak üzere icra edilecektir.
Madde: 133 — Britanya, Fransa ve İtalya hükümetleri teb'alâ-runn merkad,
mezarlık, medf en ye âbidelerinin tesis, tanzim ve ida-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
429

resini münasip gördükleri herhangi vasıta-i icraiyeye tevdide serbest


olacaklardır. Bu vesait mahiyet-i askeriyeyi haiz olmayacaktır. Mekadlerin
birleştirilmesini mezarlık ve medfen tesisini temin için lâzım addedilecek olan
ihraç-ı emvad ve nakl-i ecsad ile kendilerine arsaların terkolunduğu
hükümetlerce yatanına iadesi icabedeceği-r.e hükmolunacak emvatın ihraç ve
ecsadm nakli keyfiyetlerine tevessül ettirmek hakkını yalnız bunlar haiz
olacaklardır.
Madde 134 — Britanya, Fransa ve İtalya hükümetleri Türki-vcde kâin
mezarlıkların, merkadlerin, medfenlerin ve âbidâtın tebalan meyanında tayin
edilmiş bekçiler tarafından muhafazasını temin ettirmek hakkını haiz
olacaklardır. Bu bekçiler Türk memurini tarafından tanınacaklar ve merkadler,
mezarlıklar, medfenler âbidatm muhafazasını temin için memurların muavenetine
maz-har olacaklardır. Mezkûr bekçiler hiçbir sıfat.ı askeriyeyi haiz
olmayacaklar ve fakat şahısların müdafaası için bir rovelver veya otomatik
tabanca Ue müsellâh olabileceklerdir.
Madde 135 — 128 inciden 131 inci maddeye kadar olan maddelerde zikrolunan
arsalar Türkiye ve Türk memurinî veya hale ' göre Yunanistan ve Yunan memurini
tarafından hiçbir neyi bedel-i icar, resim ve vergiye tâbi tutulmayacaktır.
Britanya, Fransa, İtalya hükümetleri mümessilleriyle merkadleri, mezarlıkları,
med. fenleri ve fibidatı ziyaret arzusunda bulunan eşhas için oralara duhûl her
zaman serbest olacaktır. Türk hükümeti ve Yunan hükümeti mezkûr arasalara mevsul
olan yolların müebbeden idare ve muhafazasını deruhte edecektir.
Türk hükümeti ve Yunan hükümeti rnâruzzikr mezarlıklar, merkadler,
medfenler ve ftbidatın idare veya muhafazasına memur eşhasın ihtiyacatı ve
arazinin İskası için lâzım olan miktarda su. yu tedarik edebilmeleri zımnında
Britanya, Fransa ve İtalya hükümetine teshilâtı bahşetmeyi taahhüt ederler.
Madde 136 — Britanya,. Fransa ve îtalya hükümetleri Türkl-yeden ayrılan
arazldekiler de dahil olmak üzere kendi hükümlerine tâbi arazide medfun bulunan
Türk asâkiri-1 berriye ve bahriyesinin merkadler inin .mezarlıklarının, medf
enlerinin ve tezkir_i nâmlarına mahsus âbidatm tesisi hakkındaki 128 ve 130
uncudan 135 inciye kadar olan maddeler ahkâmından istifadeyi Türk hükümetine
bahşetmeyi taahhüt ederler.
430
KADİR MISIROGLU
/// — AhkAm-t
Madde 137 — Tarafeyn âuyeyn-i âkıdeyn arasında hilafına tekarrür eden ahkâm
müstesna olmak üzere 30 teşrinievvel 1918 tarihinden itibaren İşbu muahedenin
mevki-1 mer'iyyete vaa'ına ka-<=lar Istanbulu Iggal eden devletler teb'alannın,
ecnebilerin veya Türk tebaamın hukuk, emval va menafilne ve bunlardan her biri.
nin Türkiye memurini Ue olan münasebetlerine dair mezkûr devletlerin memurları
tarafından veya onlarla blllttlfak ittihaz olunan kararlar veya İta edilen
evâmir muteber olacak ve bunlardan dolayı mezkûr devletler veya memurları
aleyhine hiçbir talep derme-yan edllemjYecektir,
Bâlâda mezkûr mükarrerât veya evâmirden dolayı duçar olu. najı bir zarardan
münbais diğer kâffe-l metalip muhtelit hakem mahkemesine tevdi olunacaktır.
Madde 138 — Affı umumiye dair bugünkü tarihli beyannamesinin 4 ve 6 inci
bentleri ahkâmına halel gelmemek gartıyla mevad-di adliyede 30 teşrinievvel 1918
tarihinden itibaren igbu muahedenin mevki-I »ner'iyete vaz'ına kadar Türkiyede
îstanbulu işgal eden devletlerin hâkimleri, mahkemeleri veya memurini tarafından
ve kezalik 8 kanunuevvel 1921 tarihinde tegkll olunan muh. tellt encümen-i adil
canibinden sâdır olan mukarrerat ve evâmir, tedâblr-i icraye de dahil olmak
üzere muteber olacaktır. Şu kadar ki biı askeri mahkeme veya bir polis mahkemesi
tarafından mevadd-i hbkukiyeye dair sâdır olan bir karar-ı adilden dolayı
efraddan biri lehine duçar olduğu bir zararın tamiri zımnında diğer bir fert
canibinden bir talep dermeyan olunduğu takdirde işbu talep muhtelit hakem
mahkemesinin tetkikin» arzolunacak ve o da icabederse bir bedel-l tanzim
tediyesine hüküm ve hattâ bir iadeyi emredebilecektir.
Madde: 139 ¦— Mülki, adlî veya mal! İdareler veya İdare-i evkafa müteallik olup
Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan bir toprağın hükümetini münhasıran alâkadar
eden ve Türkiyeda bulunan evrak defâtir, plânlar, senedat ve diğer her nevi
vesaik bilrruıkaDe-le bunlardan Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan bir toprakta
bulunup Türk hükümetini münhasıran alâkadar edenler mütekabtlen iade
olunacaklardır. Bâlâda beyan olunan defâtir, plânlar, sene-
LOZAN ZAFER Hİ. HEZİMET MtT
431
dat ve diğer vesaika vazıülyed olan hükümet onlarda kendisini alâkadar
addediyorsa onlan kendisi muhafaza edebilecek ve alâkadar hükümete talep üzerine
fotoğraflarını veya musaddak suretlerini Jta ile mükellef olacaktır.
Gerek Türkiyeden ve gerek arazi-i münfekkeden götürülmüş oian evrak, defâtir,
plânlar, senedat ve diğer vesaik münhasıran alındıkları araziye müteallik
buldukça asılları mütekabilen iade olunacaktır.
İgbu muamelâttan mütevellit masarif talip olan hükümete ait olacaktır.
Ahkâm-ı ânife, eski Osmanlı imparatorluğuna ait olup 1912 senesinden sonra
Tunanistana intikal eden kazalarda kâin emlâk vp araziye veya evkafa müteallik
defâtire de aynı gerait tahtında nıabihittatbiktir.
Madde 140 — Esna-l harpt9 Türkiye ila diğer düvel-i âkide arasında 30
teşrinievvel 1918 tarihinden mukaddem mütekabüen icra olunan iğtinamat-i bahriye
yekdiğerlerine karşı hiçbir talep ve iddiaya mahal vermlyecektir. Mütarekenin
ihlâli sebebiyle Istanbulu işgal eden devletler tarafından tarih-i mezkûrden
sonra vâki zabıtlar hakkında dahi aynı hüküm caridir.
Şurası mukarrerdir ki, Istanbulu işgal eden devletlerin hükümetleri veya Türk
hükümeti tarafından 29 teşrinievvel 1914 tarihinden 1 kânunusani 1923 tarihine
kadar kendi limanlarında viya işgal ettikleri limanlardan tasarrufata tâbi
tutulmuş olan her nevi merâkib-i bahriye hacm-i istiabâsi az sefaln, yatlar ve
mavnalar hakkına gerek mezkûr devletlerin hükümetleri ve tebalan canibin. den ve
gerek Türk hükümeti tebası tarafından hiçbir talep dermeyan olunmayacaktır.
Maahaza işbu aff-ı umumiye dair bugünkü tarihli beyannamenin altıncı bendi
ahkâmını ihlâl etmediği gibi 29 teşrinievvel 1914 tarihinden mukaddemki hukuka
müstenit olarak efrad tarafından efradı saire aleyhine vâki olabilecek metalip
ve müddeiyata da halel getirmeyecektir.
Kuva-yı Yunaniye tarafından 30 teşrinievvel 1918 tarihinden muahhar olarak
zaptolunan Türk bayrağını hâmil sefaln Türkl-yeye iade olunacaktır.
Madde 141 — îşbu muahedenin 25 İnci maddesi ve 28 haziran 1919 tarihli Versay
Sulh Muahedesinin 155 inci ve 250 inci ve 440
432
KADİR MISIROflLU
I
LOZAN ZAFER Mi, HEZİMET Mt?
433
inci maddeleri ve kezalik 8 inci kısmın (tamirat) 3 üncü lahikasının cümle-1
tatbikatından olmak üzere elhaletihazihi vâzıulyed bulunan müttefik
hükümetlerinin rızası lâhik olmaksızın esna-i harpte Alman hükümeti veya tebası
^tarafından Osmanlı hükümetine veya teba-sına devir ve ferağ edilmiş olan Alman
sefalnin kâffesüıe müteallik olarak Alman hükümetine veya tebasına karşı
terettüp edebilmiş olan her güna taahhütten Türk hükümetinin ve tebasımn bert
ol-duklan beyan olunur.
Türkiye ile kendi yanında harp etmiş olan diğer devletlerin rrtünasebatında dahi
eğer mahal varsa aynı hüküm cari olacaktır.
Madde 142 — Yunanistan ile Türkiye beyninde Rum ve Türk ahalinin mübadelesine
dair 30 kânunusani 1923 tarihinde akdolunan hususî mukavelename mezkûr iki
taraf-i âli-i akid arasında igbu muhadenamede muharrer olduğu takdirde haiz
olacağı kuvvet ve kıymeti haiz olacaktır.
Madde 143 — İgbu muahede mümkün olduğu kadar kısa bir müddet zarfında tasdik
edilecektir. Tasdiknameler Pariste tevdi edilecektir.
Japon hükümeti tasdikin icra edilmiş olduğunu Paristeki mü-messil-i siyasisi
vasıtasıyla Fransa hükûmet-i cumhuriyesine bildirmekle iktifa selâhlyetini haiz
olacak ve bu takdirde mümkün oldu. ğu kadar sür'atle vesikasını tevdi edecektir.
Düvel-1 mümziyeden her biri İşbu muahedeyi kendi tarafından imza edilmiş ve
Lozan konferansının sened-I nihaisinde muharrer bulunmuş senedât-ı saire ile
birlikte — eğer bunlar bir tasdiki istilzam ediyorsa — tek ve aynı vesika ile
tasdik edilecektir.
Bir taraftan Türkiye) diğer taraftan Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya,
Japonya veyahut aralarından üçü tasdiknamelerini tevdi eder etmez ilk tevdi
zabıtnamesi tanzim edilecektir.
Bu ilk zabıtnamenin tarihinden itibaren muahedenâme bu su. retle onu tasdik eden
tarafeyh-i âliyeyn-1 âkıdeyn arasında mevki» mer'iyete girecektir. Diğer
devletler için tasdiknamelerinin tevdi tarihinde müteakiben mevkii mer'iyete
girecektir. Şu kadar ki Yunanistan ve Türkiyeye müteallik olmak üzere birinci
maddenin iki numaralı fıkrası ile beşinciden onbirinciye (onbirinci hariç) kadar
elan maddeler ahkâmı, Yunan ve Türk hükümetleri kendi tas-
diknamelerini tevdi etmeleri akabinde İşbu tarihte balâda beyan olunan zabıtname
henüz tanzim edilmemiş olsa bile mevkii meriyete girecektir.
Fransa hükümeti tasdiknamelerin tevdii, zabıtnamelerinin mu-saddak birer
suretini bilcümle düvel-i mümziyeye verecektir.
Tasdiken lilmakal marurüzzikr murahhaslar işbu muahedenâ-meyi imza etmişlerdir.
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozanda bir nüs-ha olmak üzere tanzim edilmiş olup bu
nüsha Fransa hükûmet-i Cumhuriyesi Mahzen-i Evrakına vaz'edilecek ve hükûmet-1
mezkûre düvel-i âkideden her birinin musaddak bir nüshasını tevdi edecektir.
İSMET
Dr. RIZA NUR BASAN
BOR AS RVMBOLT PELLB GARRONİ MONTANYÂ UÇİYAt VENİZEhOS KAKLEMANO8 DİYAMANDİ
KOSTANTİN KONÇESKO
F : 28
I
BOĞAZLARIN USULÜNE DAİR MUKAVELENAME
Bir taraftan, Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japon, ya, Bulgaristan,
Yunanistan Romanya, Rusya, Sırp - Hırvat - Sloven devleti ve diğer taraftan
Türkiye, bugünkü tarihli muahede-i sulhi-yenin 23 üncü maddesiyle müeyyet esasa
tevfikan boğazlarda bütün milletlere Bahr-ı Sefid İle Karadeniz arasında
serbest-1 mürur ve seyr-ü sefaini temin etmek emniyesiyle, ve bu serbestinin
idâmesî sulh_u umumi ve tlcaret-i alem İçin lâzım olduğunu nazar-ı dikkate
aldıklarından, bu maksatla bir mukavelename akdine karar vermişler ve
murahhasları olmak üzere.
Hagmetlû Büyük Britanya ve İrlanda Kraliyet-I müttehidesl, Mâvera-i Ebhâr
Britanya arazisi Kralı Hindistan İmparatoru Hazretleri.:
İstanbul'da fevkalâde komiser aseletlû Sir Horeca George Moru tfgu Rumbolt,
Barrcfae J.S.M.J.
Fransa Cumhuriyeti Reisi: Fransa sefir.1 kebiri, cumhuriyetin Şark fevkalade
komiseri Legion d'hunour nişân-i millisinin Grande Offlcier rütbesini haiz ferik
general Mösyö Maurice Pel-
le,
Hagmetlû İtalya Kralı hazretleri;
Kraliyetin Senato âzası, İtalya sefir-l kebiri, Istanbulda fev. kalâda Komiser
St Maurice Velezar ve Coron d'Italy nişanlarının Granda Crouvasını haiz asaletlû
Marki Camllle Garroni, Atina fevkalâde murahhas ve orta elçisi, St Maurice
Velezar nişanlarının komandor rütbesini ve'Coron d'Italy nişanının Grande
Officier rütbesini haiz Mösyö Julius Cezare Montagnie,
Haşmetlû Japonya İmparatoru hazretleri.
Soleil IiOvan. nişanının birinci rütbesini haiz Roma fevkalade sefir.i kebiri ve
murahhası Mösyö Gentaro Uçuyal Jözamml,
Bulgaristan İçin:
Şimendifer, posta ve telgraf nâzır.ı sabıkı Mösyö Bogdan Mor_ fof, feykalâde
murahhas ve orta elçi, hukuk doktoru St. Aleksandr nişanının Grande Crova
rütbesini hala Mösyö Dlmltri Stençlof.
LOZAN ZAFER Ut, HEZİMET Mİ?
435

Hasmetlu Yunanlılar Kralı hazretleri:


Sabık heyet-1 nüzzar reisi Souvor nişanının Grande Crova rütbesini haiz Mösyö
Elefterios K. Venlzelos, Londra orta/içlsl Souvor nişanının komandor rütbesini
haiz Mösyö Demetr Kaklama-
AO8,
Hagmetlû Romanya Kralı hazretleri: Orta elçi Mösyö Kostan-tin 1. Diamandi, orta
elçi Mösyö Konstantln Konçegko Rusya: Mö«-yö Nikolai İvanovlç Jordanskl
Hagmetlû Sırp . Hırvat _ Sloven Kralı Hazretleri: Bernde fevkalade murahhas ve
orta elçi Mösyö Dr. Milotln İvanoviç,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti: Edirne mebusu, Umû-r-u Hariciye Vekili
İsmet Paga, Sinop mebusu, Umûr-u Sıhhiye ¡• Muavenet-i İçtimaiye Vekili Dr. Rıza
Nur Bey, Trabzon mebusu, sabık Vekil Hasan Bey.
hazerâtını tâyin etmişlerdir. Müşarünileyhin usulüne muvafık ve muteber tanınan
«elAhiyetnamelerlni ibrazdan sonra ahkâm-ı ftti-yeyi kararlagtırrmglardır.
Madde 1 — Tarafeyn_l allyeyn-i âkıdeyn aşağıda (Boğazlar) tabir-i
umumlslyle yâdedilen Çanakkale boğazı, Marmara denizi ve Karadeniz boğannda
denizde ve havada seyr-ü sefer serbestisi ¦ esasım tammak ve ilân etmek
hususunda müttehid-ül efkârdır.
Madde 2 —• Boğazlardan harp ve sulh zamanlarında ticaret sefine ve
tayyarelerinin ve harp sefine ve tayyarelerinin müruru v« seyrüseferi badema
merbut lahika ahkâmına tevfikan tanzim edilecektir.
LÂHtKA :
Boğazlardan ticaret sefine ve tayyarelerinin ve tayyarelerinin müruru hakkında
kavaid:
ve harp sefin«
Hastahane gemileri .yatlar, balıkçı sefineleri ve gayr-ı askeri tayyareler
dahil olduğu halde ticaret sefaini A — Sulh zamanında: Sancak ve hamule ne
olursa olsun, beynelmilel ahkâm.ı sıhhiyo
436
KADİR MI91ROÖLU
kayda ihtirazisl tahtında olarak kılavuzluk, fener, römorkör resim,. leri
veyahut ayni mahiyetteki diğer rüsum çibi doğrudan doğruya Ifft edilen hldemâta
alt bulunmamak ve Türk hükümeti tarafından elhâletühâzihi imtiyazı verilmiş
idare ve müesseseler tarafından bu hususta istimal olunan hukuka halel gelmemek
şartıyla hiçbir muamele, rüsum veya mükellefiyet olmaksızın gündüz ve gece
seyrüsefer ve mürure serbestLi tâmmı,
Bu rüsumun cibayetini teshil için boğazlardan geçen ticaret sefineleri Türk
hükümeti tarafından tayin edilecek mevakia isimlerini, tabiiyetlerini,
tonilâtolarının miktarını ve semt-i maksutlarını bildireceklerdir.
Klavuz ahzı ihtiyari kalmaktadır.
B — Harb zamanında Türkiye bitaraf kaldığı takdirde: Balada muharrer aynı şerait
dahilinde, gündüz ve gece seyrüsefer ve mürur serbesti.! tâmmı, bitaraf bir
devlet sıfatıyla Türkiye'nin hukuk ve vezaifl, suları ve havası Türkiyenin
bitaraf kaldığı bir harb esnasında sulh zamanında olduğu gibi tamamen serbest
kalması lâzım gelen boğazlarda seyrüsefalni tas'it edebilecek mahiyette hiçbir
tedbir ittihaz etmesine selâhiyet vermiyecektir. Kılavuz ahzı ihtiyari
kalmaktadır.
C—Harb zamanında Türkiye muharip olduğu takdirde: Bitaraf sefineler ve bitaraf
gayri askesl tayyareler için işbu sefine ve tayyareler düşmana bilhassa kaçak
eşya, düşman kıtaatı veya tebası taşımak suretiyle yardım etmedikleri takdirde
seyrüsefer serbestisi, Türkiye'nin bu sefine ve tayyareleri teftişe hakkı
bulunacak ve bu maksatla mezkûr tayyareler Türkiye tarafından bu husus için
tâyin ve ihzar olunacak, menatıkta karaya ve denize inmeğe mecbur olacaklardır.
Düşman sefinelerine hukuk-u düvelin kabul ettiği tedâbiri tatbik etmek hususunda
Türkiyenin haiz olduğu hukuka halel gelmemiştir.
Türkiye, düşman sefinelerinin boğazlardan istifadelerini men için lazım
addedeceği tedâbiri ittihaz selâhiyet-i tâmmesine maliktir. Mamafih bu tedâbir
bitaraf sefaınln serbsstı-i mürurunu men edecek mahiyette olmayacaktır. Ve bu
maksatla Türkiye safaini mezkûreye lâzım gelen talimatı veya kılavuzları vermeyi
taahhüt eder.
LOZAN ZAFER MI, HEZİMET Mtt
437
Muavin sefineler, lasker nakliye sefineleri, tayyare taşıyan sefL meler ve
askeri tayyareler dahil olduğu halde, sefain-i harbiyye.
A — Sulh zamanında:
.Sancak ne olursa olsun, hiçbir muamele, resim veya mükellefiyet olmaksızın,
kuvvetlerin mecmuuna müteallik âtideki kuyud-u ihttraziye tahtında, gündüz ve
gece mürur serbesti-I tâmmı.
Bir devletin Bahri Siyaha müteveccihen boğazlardan tarar Edebileceği âzami
kuvvet Karadenize sahildar devletlere mensup ve mürur esnasmda Bahr-i Siyahta
mevcut en kuvvetli donanmanın Azami kuvvetini tecavüz etmiyecektir. Mamafih
devletler Bahr-l Siyaha her zamanda ve her halde beheri on bin ton lâtoyu geçmi.
yen üç sefineyi tecavüz etmeyecek bir kuvveU bahriye göndermek hakkım muhafaza
ederler.
Boğazlardan geçecek sefainln miktarı hususunda Türkiyeye hiçbir mesuliyet
terettüp etmeyecektir.
îşbu kaideye müracata imkân bahşolunnıak için, onuncu maddede muharrer boğazlar
komisyonu Bahr-l Siyaha sahildar devletlerin herbirinden her sene kânunusaninin
ve tenuntızun birinci günleri Bahr-i Siyaha mâljk bulundukları zırhlıların,
muharebe kruvazörlerin, tayyare taşıyan sefinelerin,- kruvazörlerin, torpido
muhriplerinin, tahtelbahirlerin veyahut sair her şekil (tip) sefain ile deniz
tayyarelerinin miktarını sefaiai müsellahayı, mevcudu . tenzil edilen veya
ihtiyatta veya tamirde veyahut hal_i tadilde bulunan se. fainden tefrik etmek
suretiyle talep edecektir.
Bunun üzerine Boğazlar komisyonu alâkadar devletlerin Ka. radenizdeki en
kuvvetli donanmanın ihtiva ettiği zırhlıların, muharebe kruvazörlerinin, tayyare
taşıyan sefinelerin kruvazörlerin, tor pido muhriplerinin, tahtelbahirlerinin,
tayyarelerin ve icab-ı halinde sair şekildeki sefainin miktarından haberdar
edecektir. Bundan başka mezkûr kuvvete mensup bir sefinenin Bahr-l Siyaha
duhulünden veya oradan hurucundan mütevellit her güna tahâvvû-lât derhal
alakadar devletlerin Ittılaına ısâl edilecektir.
Boğazlardan Karadenize müteveccihen geçirilecek bir kuv-ve-i bahriyenin
hesabında yalnız müsellfth sefinelerin adedi ve sek-li —tipi— pis-i dülâhazaya
alınacaktır.
438
KADİR MI9IROOL.U

B — Harb samanında Türkiye bitaraf olduğu takdirde:


Sancak ne olursa olsun hiçbir muameleye, rüs%ma veya hiçbir güna mükellefiyete
tabi olmaksızın, ikinci bendin (A) işaretli fıkrasında mezkûr tahdidatın aynı
tahdidat dairesinde gündüz vs gece mürur serbesti-i tâmmı.
Maamafih ,bu tahdidat muharip devletlere bunların Karadeniz, deki muhariplik
hukukuna iras.ı halel edecek surette tatbik edile-miyecektir.
Bitaraf bir devlet sıfatlyle Türkiyenin hukuk ve vezaifl sulan ve havası
Türkiyenin bîtaraf kaldığı bir harb esnasında sulh Boma-nında olduğu gibi
tamamen serbest kalma «ı lâzımg'elen boğazlarda seyrüsefaini tasip edecek bir
mahiyette hiçbir tedbir ittihaa etmesine selâhiyet vermiyecektir.
Muhariplerin harb sefinelerine ve askerî tayyarelerine boğazlarda bir güna zapt
ve müsadereye teves«ül etmek hakkı muayene icra eylemek veya diğer herhangiblr
hareketi hâsımâne yapmak memnu olacaktır.
Harb sefineleri tamirat yapmak veya erzak almak hususlarında bahri bîtaraflığa
dair 1907 tarihli İS üncü Lahey mukavelenamesi ahkâmına tabi olacaklardır.
Tayyarelerin bîtaraflığı hakkındaki kavaidi tâyin edecek beyneL milel bir
mukavelenamenin akdine intizaren askerî tayyareler boğazlarda 1907 tarihli 13
üncü Lahey mukavelenamesinin harb sefinelerine bahşettiği muameleye mümasil bir
muameleden müstefit olacaktır.
C — Harb zamanında Türkiye muharip olduğu takdirde:
Bitaraf harb sefineleri için hiçbir muameleye, resme veya hiçbir güna
mükellefiyete tabi olmaksızın ve fakat ikinci bendin (A) işaretli fıkrasında
zikredilen tahdidatın aynı tahdidata tfibi olarak mürur serbestLi tâmmı.
Düşman sefine ve tayyarelerinin boğazlardan istifadesine mani olmak üzere
Türkiye tarafından ittihaz edilecek tedâbir, bitaraf sefine ve tayyarelerin
serbesti-i müruruna mani olacak mahiyeti haiz bulunmayacaktır ve bu maksatla
Türkiye, mezkûr sefine ve tayyarelere lâzımgelen talimatı veya kılavuzları
vermeyi taahhüt eyler.
Bîtaraf askeri tayyareler boğazlardan, tehlike ve muhatara
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET MİT
439

kendilerine ait olmak suretiyle geçebilecek ve mahiyetleri anlaşılmak üzere


teftig hakkına tabi bulunacaklardır. Bunun için tayyareler, Türkiye tarafından
bu hususta tâyin ve ihzar olunacak me. natıkta karaya veya denize inmeğe mecbur
olacaklardır.
A — Türkiye ile hali sulhta bulunan devletlerin tahtelbahirleri boğazlardan
ancak suyun yüzünde geçeceklerdir.
B — Gerek Bahr-i Sefitten gerek Bahr.i Siyahtan gelen bir kuv-ve-i bahriye-İ
ecnebiyenin kumandanı taht-i kumandasında bulunup boğazlara girmesi lâzımgelen
sefinelerin miktarını ve isimlerini te_ vakkufa mecbur olmaksızın Çanakkalenin
veya Karadeniz boğazının methalinde bir İgaret istasyonuna tebliğ edecektir.
Türkiye, bu işaret istasyonlarını bildirecektir. Ve boğazlara duhul keyfiyeti
tehire uğratılmamak lâzım geldiğinden tebliği mezkûr vukubuluncaya kadar ecnebi
harb sefinelerinin boğazlardan serbesti-i mürurları baki- kalacaktır.
C — Askerî ve gayri askeri tayyareler için işbu kavaid ile tâyin edilen şerait
dairesinde boğazların üzerinden tayaran müsaadesi mezkûr tayyareler için:
1) Boğazların dar kısımlarının her bir tarafın fevkinde beger kilometrelik bir
arazi şeridi üzerinden uçmak serbestisini,
2) Tevakkufu arizı (pan) halinde TUrkiyenin sahilinde karaya veya kara
sularında denize inmek selâhlyetlerini tazammun eder.
IV
Harb sefinelerinin müddet-i mürurlarının tahdidi:
Boğazlardan transit halinde geçen harb sefineleri, haşarat ve ya ârıza-i bahriye
ahvali müstesna olmak garUyle ve emniyet-I sefer demirlemeyi icabettirdiği
takdirde esna-1 leylde demirleme müddeti de dahil olmak üzere, hiçbir halde
mürurları için elzem olan «amandan fazla bir müddet boğazlarda tevakkuf
edemiyeceklerdir
440
KADİR MISIROÖLU V .
Boğazların ve Karadenizin limanlarında tevakkuf:
A) İşbu lahikanın birinci, ikinci ve üçüncü bentleri, boğazlardan ve bu
boğazların fevkinde gemilerin, harb gemilerinin ve tayyarelerin müruruna tatbik
olunurlar. Ve Türk limanlarını ve tayyare menzillerini aynı zamanda ziyaret
edebilecek bir devletin harb sefineleriyle askeri tayyarelerinin miktarı ve
kezalik bunların müddeti ikametleri hakkında Türklyenln lüzum göreceği
nizamnameleri vazetmek hakkına halel Iras etmez.'
E) Karadenize sahildar devletler kendi limanları ve tayyare menzilleri için aynı
hukuka malik olacaklardır.
C) Elyevm Tuna Avrupa komisyonunda temsil edilen devletlerin İşbu nehrin
(mansaplarında) ve Kalasa kadar istasyoner olmak üzere bulundukları hafif sefain
ikinci bentte zikrolunan sefaine İnzimam pdecek ve icabı halinde diğer sefain
ile tebdil edilebilecek. Ur
VI
Muhafaza-i sıhhiyeye mütedir ahkâm-ı mahsusa:
Derunlarında veba, kolera veya tifüs vukuatı zuhur eden veya yedi günden beri
zuhur etmiş, olan sefaini harbiye ve keza bu. laşık bir limanı beş kere yirmi
dört saaten daha az bir zamandan beri terketmiş bulunan sefain boğazları
karantina halinde geçmeğe ve boğazlan bulaştırmak ihtimalini bertaraf etmek için
muk_ tazi tedabir-1 vakiyeyi sefine vesaitiyle ittihaz etmeye mecbur
olacaklardır.
Derunlarında bir tabip bulunan ve boğazlardan bilâtevakkuf veya eşya
çıkarmaksızm doğrudan doğruya geçen sefain-1 ticariye de aynı hükme tabi
olacaklardır.
. Tabibi bulunmayan sefain-I ticariye boğazlarda tavakkuf et-meyecek olsalar
bile praya duhulden evvel kavaidLİ sıhhiye-1 bey nelmilele riayet
mecburiyetindedirler.
Boğazlar limanlarından birine uğrayacak olan sefaln_i harbiye ile sefaln-i
ticariye bu limanda orada, tatbik edilmekte olan k'ava-id-i feıhhlye-yi
beynelmilele tabi tutulacaktır.
Madde: 3 — Boğazlarda müruru ve seyrüseferi her türlü me-
LO&AN ZAFER MI. HEZİMET Mt7 44i
vanldeh âzâde bulundurmak için dördüncüden dokuzuncuya kadar olan maddelerde
münderiç bulunan tedabir, boğazların sularına, sahillerine kezalik oralarda kain
veya oralara karip olan adalara da tatbik olunacaktır.
Madde: 4 — Atide tâyin edilen mıntıkalar ve adalar gayri asker hale ifrağ
edileceklerdir.
1 — Çanakkale ve Karadeniz boğazlarının berveçhi âti tahdit edilmiş
mıntıkalar ittisaınca iki sahilleri (merbut haritaya müracaat):
.
Çanakkale boğazı: Şimali garbide, Gelibolu şibih ceziresi ve Saroz
körfezinin Baklaburnu şimali şarkisinden dört kilometre baid'de kâin
bir noktasından beda ile Marmara denizi üzerinde ' Kumbağıda nihayet bulan ve
Kavağın (bu mevki hariç) cenubundan geçen bir hatt-i cenub-u şarkisindeki saha.
Cenub-u şarkide, sahil Ue Bozcaada karşısında eski istanbul burnundan beda'lle
Marmara denizi üzerinde sahilin hemen Karabiğa şimalinde kain bir noktasında
nihayet bulmak ÜZere sahilden 20 kilometre baldden çizilmiş olan had arasındaki
aa-ha.
Karadeniz boğazı (İstanbul hakkındaki usul-ü mahsusaya halel gelmemek şarüyle,
madde - 8): Şarkta, Karadeniz boğazının şark sahilinden 15 kilometre mesafede .
çizilmiş bir hatta kadar imtldat eden mıntıka.
Garpte, Karadeniz boğazının garp sahilinden 15 kilometre mesafede çizilmiş bir
hatta kadar imtidat eden mıntıka.
2 __ Emir Ali adası müstesna olmak üzere bütün Marmara
denizi adaları,
3 — Adalar denizinde Semâdirek Limni, îmroz, Bozcaada ve Tavşan adaları.
Madde :5 — Fransa, ingiltere İtalya ve Türkiye hükümetleri tarafından mansub
dört azadan mürekkep bir komisyon dördüncü maddenin (1) işaretli fıkrasında
muharrer mıntıkaların hudutlanm mahallinde tesbit etmek üzere işbu mukavelenin
tarih_i mer'yetinden 15 gün sonra içtima edeceklerdir.
işbu komisyonda temsil edilen hükümetlerden herbiri kendi mümessillerinin
iştikakı olan tahsisat verecektir. Komisyonun ifa-ı
442
KADİR MI9IRO0LU
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mit
443
vazife etmesinden mtinbals masarifJ umumiye temsil edilen devletler tarafından
hasas-i mütesaviye veçhile deruhte edilecektir.
Madde : 6 — istanbul'a dair olan 8 inci madde ahkâmı mahfuz kalmak şartıyla
gayrı ^s!:erî hale ifrağ edilmig mıntıkalar ve adalarda hiçbir istihkam, daimi
topçu tesisatı, tahtelbahir igleyen aletler (tahtelbahir sefaini müstesna) ve
askeri tayyare tesisatı ve hiçbir Uss-Ü bahri bulunmayacaktır.
Buralarda İnzibatın muhafazası için elzem bulunan ve silâhları, top müstesna
olmak üzere tüfenk, rovelver, kılmç ve beher yûa nefer için dört hafif makineli
tüfenk (fuzul mitralyoz) den ibaret bulunacak olan polis ve jandarma kuvvetinden
bagka fiçbir kuvve-i müsallaha tevakkuf etmeyecektir.
Gayri askerî hale ifrağ edilmig mıntıkaların ve adaların kara. sularında
tahtelbahir sefinelerden başka hiçbir güna tahtelbahir igleyen alet
bulunmayacaktır. Balada mezkûr fıkralara rağmen Türkiye, Türk topraklarının
gayri askerî hale ifrağ edilmiş mıntıkalarından ve adalarından ve onların Türk
donanmasının demlrat-ma hakkına mâlik bulunduğu karasularından Jcuva-i
mUsellahasını transit suretiyle geçirmek hakkını muhafaza edecektir.
Bundan bagka Türk hükümeti boğazlarda, tayyareler veya balonlar vasıtasiyle
denizin sathını ve ka'rını tarassut ettirmek selahi-yetlni haiz olacaktır. Türk
tayyareleri, boğaz »uları ve Türk arazisini gayri askeri hale İfrağ edilmig
mıntıkaları üzerinde uçabilecekler ve oralarda her tarafta kemali serbesti İle
karaya veya denize inebileceklerdir.
Kezalik Türkiye İle Yunanistan gayri askerî hale ifrağ edilmig mıntıkalarda ve
adalarda ve bunların karasularında, buralarda tah-ti silâh alınacak efradın,
mezkûr mıntıkalar ve adalar haricinde, talim ve terbiyeleri için İcap eden
hizmet harekâtını icra etmek se-lâhiyetine mâliktirler.
Türkiye ile Yunanistan kendi arazilerinin mezkûr mıntıka ve adalarında her türlü
tarassut, telgraf, telefon ve vesalt-I ziyaiyye muhaberatı sistemini tesis
konusunda haiz-İ serbesti olacaklardır. Yunanistan gayrı askeri hale ifrağ
edilmig Yunan adalarının karasularından donanmasını geçirebilecek ve fakat bu
sulan Türkiyeye karsı üssül harekât olarak Veyahut bu maksatla bahri veya askeri
tahgidat için kullanamayacaktır.
Madde: 7 — Tahtelbahir sefinelerinden başka tahtelbahir igle hiçbir alet Marmara
denizi sularına vaz edilemiyecektir. Türk hükümeti Marmara denizinin ne Avrupa
saha_l sahiliye-sinde ve ne de Karadeniz boğazı mıntaka-i gayrı askeriyesinin
garkında kâin Anadolu saha-i Bahiliyesi kısmında, Darıcaya kadar, boğazlardan
müruru tesib edebilecek hiçbir daimi top bataryası yahut torpil endaht mevkileri
tesis etmeyecektir. :
Madde: 8 — Payitahtın ihtiyacatı için, İstanbul, Beyoğlu, Galata Üsküdar ile
adalar (Prens adaları) dahil olduğu halde ve mezkûr şehrin civarı karibinde
âzami onikibin kişilik bir kuvvet bulunabilecektir. Îstanbulda bir tersane bir
üssül bahri muhafaza edebilecektir.
Madde: 9 — Eğer harb halinde Türkiye yahut Yunanistan muharip devletler hakkını
istimal ederek balada muayyen gayri askerl-lik haline tadilât icra edecek
olurlarsa sulh tesis eder etmez Igbu mukavele ile muayyen usulü iadeye mecbur
olacaklardır.
Madde: 10 — îstanbulda, onikinci maddede beyan edildiği veçhile müteşekkil bir
beynelmilel komisyon tesis edilecek ve işbu ko. misyon, boğazlar komisyonu
unvanını alacaktır.
Madde: 11 — Komisyon vezaifinl boğazların suları üzerinde ifa edecektir.
Madde: 12 — Komisyon bir Türk mümessilinin taht-ı riyasetinde, işbu mukaveleye
vaz-ül imza devletler olmak haysiyetiyle ve mukavele-i mezkûrenln işbu devletler
tarafından tasdiki vaki oldukça, Fransa, Büyük Britanya, İtalya, Japonya,
Bulgaristan, Yu. nanistan, Romanya, Rusya Sırp, . Hırvat - Sloven devleti
mümessillerinden mürekkep olacaktır.
Amerika düveli müttehidesi hükümeti için işbu mukaveleye iltlhal keyfiyeti,
komisyonda kezalik bir mümessil bulundurmak hakkını istilzam edecektir.
Aynı hak işbu maddenin birinci fıkrasında isimleri zikredilmeyen Bahr-i Siyaha
sahüdar diğer müstakil devletler için aynı sera. it dairesinde mahfuz olacaktır.
Madde: 13 — Komisyonda mümessil bulunduran hükümetler
\ kendi mümessillerinin müstehak olabilecekleri tahsisatı kendileri
tesviye edeceklerdir. Komisyonun sair masarifi Cemiyet-i Akvamın
KADİR
mesarifini taksim için tesblt edilmiş olan nisbet dairesinde mezkûr hükümetler
tarafından deruhte olunacaktır.
Madde: 14 — Komisyon, ikinci maddeye merbut lahikanın İkinci, üçüncü ve dördüncü
bentlerinin mevzuunu teşkil eden harb gemilerinin ve askerî tayyarelerin
müruruna müteallik ahkâma lâyıkıyla müracaat olunup olunmadığına bakmakla
mükellef olacaktır.
Boğazlar komisyonu vazifesini Cemiyet-i Akvamın himayesi tahtında icra edecek ve
her sene cemiyeti mezkûreye vazifesinin «ureti ifasından bahis bir rapor
gönderecek ve bundan başka ticaret ve seyrüsefer noktai nazarından faideli her
türlü malûmatı ita ede. çektir. Bu maksatla komisyon, boğazlardaki seyrüsefer
meselesiyle iştigal eden Türk hükümeti devalıi ile münasebatta buluna, çaktır.
Madde: 16 — Vazifesinin ifası İçin lanın olan nizamnameleri yapmak komisyona ait
olacaktır.
Madde: 17 — İşbu mukavelename ahkâmı TUrkiyenin Türk sularında donanmasını
serbestçe cevelan ettirmek' hakkına İrası .halel etmeyecektir.
Madde: 18 — Boğazların ve civar mıntıkaların gayri askeri hale İfraının Türkiye
için askeri noktai nazardan bigayri hakkın bir tehlike teşkil etmemesini ve
boğazlar serbestisinde veyahut gayri askerî mıntıkaların emniyetinin ef al-i
harbiye ile tehlikeye düşmemesini arzu eden tarafeyn-i aliyeynJ akideyn ahkamı
atiyeyl kabul ederler.
Eğer serbestl-1 mürura müteallik ah^^a Oca edilen bir tecavüz nâgihâni bir
taarruz yahut herhangibir fiiiil harp veya tehdidi harb boğazlarda seyrüseferin
serbestlisini veya gayri askerî mıntıkaların emniyetini tehlikeye koyacak olursa
tarafeyn-1 âllyeyn-i akideyn ve her halde Fransa, Büyük Britanya, İtalya ve
Japonya bu hususta Cemiyeti Akvam meclisinin karar vereceği bütün vesaitle om
müştereken men edeceklerdir.
Tukarıki fıkrada muharrer harekete sebep olan efaj nihayet bulur bulmaz,
boğazlar nizamı işbu mukavele ahkâmı İle muayyen olduğu veçhile yeniden
tamamiyle tatbik olunacaktır. İBoğazlarra gayn askeri hale ifrağına ve
serbestisine taalluk eden ahkâmın bir c"3'U mütemmimini teşkil eder, işbu hüküm
taraf-ı aliyeyn.1 akideyn in Cemiyet-i Akvam ahidnamesi mucibince haiz
olabilecekleri hukuk ve vazalfe halel iras etmez.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mlî
445
Madde: 19 — Tarafeyni allyeyn-i akideyn gayri mümzi devlet-leri işbu
mukavelenameye iltihaka imale için bütün gayretlerini sarfedeceklerdir.
îşbu iltihak diplomasi tarikiyle Fransa Cumhuriyeti Hükümetine tebliğ edilecek
ve hükûmet-i mezkûre tarafından da mümzi veya mültahak olan devletlerin
kâffesine tebliğ olunacaktır. İltihak Fransa hükümetine yapılacak tebliğ
gününden itibaren muteber olacaktır.
Madde: 20 — İşbu mukavelename tasdik edilecektir. Tasdiknameler sürat-i mümkine
İle Pariste tevdi olunacaktır.
İşbu mukavelename bugünkü tarihli muahede-i sulhiye ile aynı feralt dahilinde
meriyete girecektir. Muahede-yi mezkûreye vazıul imza olmayıp bu esnada İşbu
mukavelenameyi henüz tasdik etmemiş-olan devletler hakkında bu mukavelename
düveLİ mezkûrenin diğer-düveli âkideye Fransa Hükûmet-i Cumhuriyesi tarafından
ihbar edilecek olan tasdiknamelerini tevdi ettikçe meriyete girecektir.
Tasdiken lilmakal, balada mezkûr murahhaslar işbu mukavelenameyi imza
etmişlerdir. 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan'da bir nüsha olarak tanzim edilmiş
olup bu nüsha Fransa Hükümeti hazine! evrakına vazedilecek ve hükümeti mezkûr
akld devletlerden, herblrine onun mevsik birer nüshasını verecektir.
İSMET
DR. RIZA NUR HASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT PELLE GARRONİ MONTAGNB UÇÎYAÎ
VENİZELOS • V KAKLAMANOS DİAMANDİ KONÇESKO MORFOF ÎSTANÇİOP
446 KAD1K MI9IROÖLU
m
TRAKYA BUDÜDUNA DAİR MUKAVELENAME
Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya Bulgaristan Yunanistan; Romanya;
Sırp - Hırvat - Sloven devleti ve Türkiye Trakya hududlarında sulhun idamesi
emniyeslyle ve bugünkü imza edilen sulh muahedermmesiniri 24 üncü maddesinde
beyan edildiği üzere bu hudutların her İki tarafında bazı tedablr-1 mahsusa-i
mü-tekabilenin İttihazı lüzumunu bu maksatla takdir ederek, bu bapta bir
mukavelename ektine karar vermişler ve murahhasları olmak üzere Hasmetltt Büyük
Britanya ve İrlanda Kraliyeti müttehidesi maverayı ebhar Britanya araziai kralı
ve Hindistan İmparatoru hazretleri:
Istanbulda fevkalâde komiser aseletli Sir Horace George Mon-tagü Rumbolt;
barrone G.C.M.G;
Fransa Cumhuriyeti Reisi:
Fransa sefiri kebiri cumhuriyetin şark fevkalâde komiseri Le_ gion d'honour
nişanı milliyesinln Grande Offlcier rütbesini haiz ferik general Mösyö Mourice
Pelle,
HaşmeUÜ İtalya Kralı Hazretleri:" ,
Kraliyetin senato âzası, İtalya sefiri kebiri, Istanbulda fevkalâde komiser St.
Mourice Velazar ve Koron dital y nisanlarını Grande courvasmı haiz aseleUÜ marki
Camllle Carronl,
Atina fevkalâde murahhas ve orta elçi, St. Mourice Velazar nişanlarının komandor
rütbesini ve Koron ditaliy nişanının Grande Offic er rütbesini haiz mösyö Joule
Cezare Montagne,
Haşmetlü Japonya İmparatoru Hazretleri:.
Soleil Lovan nişanının birinci rütbesini haiz Roma fevkalade sefiri kebiri ve
murahhas mösyö Gentaro Uçiyal Juzammi,
Bulgaristan iğin:
Şimendöfer posta ve telgraf nazır-i sabıkı Mösyö Buğdan Mor_ fof, fevkalâde
murahhas ve orta elçi, hukuk doktoru. St. Alejc-sandr nişanının Grande Kuruva
rütbesini haiz Mösyö Dimitri Stan-çiof.
Hagmetlü Yunanlılar kralı hazretleri:
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET MİT 447
Sabık heyet-i nüzzar reisi Soover nişanının Grande Kuruva rütbesini haiz Mösyö
Eleftrios K. Venizelos.
Londra orta elçisi soover nişanının Komandor rütbesini haias mösyö Demeter
Kaklamanos,
Haşmetlü Romanya Kralı Hazretleri:
Orta elçi Mösyö Konstantin 1. Diamandi,
Orta elçi Mösyö Kostantin Konçesko,
Hagihetlû Sırp - Hırvat - Sloven Kralı Hazretleri:
Bren'dç, fevkalâde murahhas v« orta elçi Möayö Dr. Milotia Yuvanoviç,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti: Edirne Mebusu, Umuru Hariciye Vekili
famet Paşa, Sinop Mebusu, Umnr.u Sıhhiye Muaveneti İçtimaiye Vekili Dr. Rıza Nur
Bey,
Trabzon Mebusu, sabık Vekil Hasan bey hazaratını tâyin etmişlerdir.
Müşarünileyhin usuluna muvafık ve muteber tanınan ge-lâhiyetnamelerini ibrazdan
sonra ahkâm-ı âtiyeyl kararlagtırmıg-lardir.
Madde:!
Adalar denizinden Karadenİze kadar Türkiyeyi Bulgaristan ve Yunanistandan tefrik
eden hudutların tarafeynindeki arazi âtideki hudutlar dahilinde (merbut haritaya
müracaat) ve takriben 30 kilometre Vüs'atinde olarak gayrı askeri hale ifrağ
edilecektir.
1 — Türkiye arazisinde Adalar denizinden Karadenİze kadar:
Bugünkü tarihle imza edilen sulh muahedesinin ikinci maddesinin 1 ve 2 numaralı
kısımlarında tâyin edilen Türkiyenin Yunanistan ve Bulgaristan ile olan
hudutlarına oldukça muvazi bir hat ile tahdit edilecektir. Bu hat 40 kilise
havalisinde 40 kilise kasabası ile kasabanın merkezinden itibaren asgari 5
kilometrelik bir dairesi gayri askeri bir hala ifrağ edilen mıntıkadan hariç
bırakmak şartiyle ve huduttan asgari askeri bir hale ifrağ edilen mın-takadan
hariç bırakmak şartiyle bu huduttan asgari 30 kilometre mesafede çizilecektir.
Bu hat adalar denizinde İbrice (İbritje) burnundan beda' ederek Karadenizde
Serbest (Serbe3) burnunda nihayet bulacaktır.
2':__Yunanistan arazisinde, adalar denizinden Yunan _ Bulgar
hududuna Kadar:
448
KADtR MISIROOLU
Mekri burnunun ucundan (Mekri kasabası hari£ olmak üzere) başlayarak şimale
doğru Tahtalıya kadar Merice oldukça muvazi bir istikamet takibederek ve badehu
Meherkos (Meherkos)un şarkından küçük Derbendin takriben 15 kilometre garbında
Yunan Bulgar hududu Üzerinde tâyin edilecek bir noktaya vasıl olan bir hat,
3 — Bulgar arazisinde, Yunan _ Bulgar hududundan Karade-nize kadar:
Berveçhi bala tâyin edilen noktadan beda' edip Papazköyün 5 kilometre garbında
Edirne şosesini Kusskavak (Kuskavak) de kat ederek badehu Yunan - Bulgar ve Türk
- Bulgar hududundan asgari 30 km. bir mesafeden geçerek ve-yalnız Harmanlı
mıntıkasında Harmanlı kasabasıyla. kasabanın merkezinden itibaren asgari 5
kilometre bir daireyi gayrı askeri hale ifrağ edilmiş mın_ tıka haricinde
bırakarak Karadenizde Anberler <Anberler) in şimali garbisinde kâin körfezin en
içerlek noktasında hitam bulacak bir hat.
Madde: 2
İşbu mukavelenamenin mevkii meriyete vazı tarihinden itibaren 15 gün zarfında
teşkil edilecek bir tahdit komisyonu, birinci maddede izah edilen hudutları
arazi üzerinde tayin edip çizecektir. Bu komisyon Fransa, Büyük Britanya -
İtalya, Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye tarafından — her devlet için bir
mümessil bulunmak şartıyla— tâyin edilecek mümessillerden mürekkep olacaktır.
Bulgar, Yunan ve Türk arazisine ait ameliyata iştirak edebileceklerdir. Mamafih
bu ameliyattan hasıl olacak mesainin heyeti mecmuası komisyonun celse-i
umumiyesince kayıt ve tesbit edilecektir.
Madde: 3
Birinci maddede muharrer mıntıkaların gayri askeri hale ifrağı âtideki şeraite
göre icra ve idame edilecektir.
1 — Elyevm mevcut bulunan bilûmum daimi veya sahra Istih. kâmatı, bunların
arazisinde bulunduğu devlet tarafından silâhtan tecrit ve hedm edilecektir. Bu
kabilden hiçbir yeni müessese inşa edilemiyecek ve hiçbir silâh ve levazım-ı
harbiye deposu ile taarrü-?.l veya tedafü olsun, askeri, bahri veya havai sair
hiçbir tesisat vücuda getiriitniyecektir.
LOZAN ZAFER Mt. HEZÎMBT MI?
449
2 — Jandarma, polis kuvveti, gümrük memurları, hudut mu. hafızlan gibi asayişi
dahiliyi temine ve hudutları tarassuda müktazl anasırı mahsusadan maada hiçbir
kuvvet musallana ne ikame edilecek ne de harekâtta bulunabilecektir.
Tayyareyi ihtiva etmeyecek olan işbu anasın mahsusanm mevcudu âtiyüzzikr miktarı
tecavüz etmeyecektir: :
A — Gayn askeri hale ifrağ edilen Türk arazisinde ceman — 5000— kigi.
B— Gayn askeri hale ifrağ edilen Yunan arazisinde ceman 2500— klai,
C — Gayn askeri hale ifrağ edilen Bul.çar arazisinde ceman 2500— kişi.
Bunların teçhizatı her gün atop hariç olmak şartlyle ancak ro. velver, kılmç,
tüfenk ve beher (yüz) nefer başına (4) makineli tü. fekten ibaret olacaktır.
Bu ahkâm 27 teşrinisani 1919 tarihli Noyyi muahedesi mucibince Bulgaristan
terettüp eden mecburiyetleri ihlâl etmeyecektir.
3 — Askerlikten tecrit edilen menatlk üzerinde herhangi bay. rağı hâmil askeri
veya bahri tayyarelerin tayaranı memnudur.
Madde: 4
İşbu mukavelenamede arazileri mevzuubahs olan hemhudut devletlerden birisinin
ahkâm-ı salifeye riayet hususunda dermeyan edeceği bir talebi olduğu takdirde
mezkûr devlet işbu talebi Cemi. yeti Akvam meclisine tevdi edecektir.
Madde: 5
İşbu mukavelename tasdik edilecektir.
Tasdiknameler sürat-i mümklne ile Pariste tevdi edilecektir.
İşbu mukavelename Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye tarafından mütekabilen
tasdik edildiğinden itibaren mer'l olacaktır. \
Bir zabıtnâmey.i mahsus bu tasdikleri kayıt ve tesbit edecektir. O /amanda bunu
henüz tasdik etmemiş olan diğer devletler hakkında bu mukavelename dUvel-1
mezkûrenln diğer düvel-1 akideye Fransa Hükümeti Cumhuriyeti tarafından ihbar
edilecek olan tasdiknamelerini tevdi ettikçe meriyete girecektir.
Japon hükümeti tasdikin' Jcra edilmiş olduğunu Parlstekl mtt-messili siyasi
vasıtaslyle Fransa Hükümeti Cumhurlyeslne bildik-
F : 29

450
KADİR MI9IHOÖLU
mekle iktifa selâhiyetinl haiz olacak ve bu takdirde tasdiknamesini suretini
düvel-1 mümziyeden herblrine tevdi edilecektir.
Tasdiken lilmakal maruzzikr murahhaslar igbu mukavelenameyi imza etmişlerdir.
İgbu mukavelename Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde bir nüsha olarak tanzim
edilmiş olup mezkûr nüsha Fransa hükümeti hazine-i evrakına tevdi edilecek ve
hükûmet-i mezkûre mevsuk bir-sürati mümküne ile tevdi edecektir.
İSMET
DR. RIZA NUR İASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT
PELL.E
GARRONİ
MONTAGNE
UÇÎYAÎ
VENİZELOS
KAKLAMANOS
DİAMANDİ
KONÇESKO
MORFOP
İSTANÇİOF
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMKT MİT 451
İKÂMET VE SELABtYET. t ADLİYE HAKKİNDA
MUKAVELENAME Bir taraftan;
Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya; Yunanistan, Romanya, Sırp .
Hırvat _ Sloven devleti, diğer taraftan, Türkiye;
Türkiyede diğer devletler tebasının şerait-i ikametini ve igbu devletler
arazisinde Türk tebasının şeraiti ikâmeti ve selâhiyetl adliyeye ait mesaili
asri hukuk-u düvele tevfikan tanzim eylemek arzusunda bulunduklarında, bu
hususta bir mukavele akdine karar vermişler ve murahhasları olmak üzere:
Haşmetlü Büyük Britanya ve İrlanda Kraliyeti Müttehidesi. Maverayı Ebhar
Britanya arazisi kralı ve Hindistan imparatoru hazretleri:
Istanbulda fevkalâde komiser asaletlü Sir Hocare George Mon-ttgü Rumbolt Barrona
J.S.M.J. komiser St. Moris Velazar ve kunın-ditall nişanlarının Fransa
Cumhuriyeti Reisi:
Fransa sefiri kebiri, Cumhuriyetin şark fevkalâde komiseri Le_ glon d. Hanour
nişanı milliyesinin Grande Offisier rütbesini haiz ferik general Mösyö Mourice
PeUe,
Haşmetlü İtalya Kralı Hazretleri:
Kraliyetin senato âzası, İtalya sefiri kebiri, Istanbulda fevkalade Grande
Kruvasını haiz asaletlü Marki Camille Garoni, Atina fevkalâde murahhas ve orta
elçisi St. XIouriceı Velazar nişanının komandor rütbesi ve Kuron Ditali
nişanının Grande Officer rütbesini haiz Mösyö Julius Cesare Montagne,
Haşmetlü Japonya İmparatoru Hazretleri:
Soleil Lovan nişanının birinci rütbesini haiz Roma fevkalâde sefiri kebiri ve
murahhası Mösyö Gontnro Uçiyai Juzammi,
Haşmetlü Yunanlılar Kralı Hazretleri:
sapık heyeti nüzzar reisi soover nişanının Grande kruvasını haiz Mösyö
Elefterios K. Venizeîos; Londra orta elçisi, Soover nişanının komandor rütbesini
haiz Mösyö Demeter Kaklamanos.
Haşmetlü Romanya Kralı Hazretleri:
Orta elçi mösyö Konstantin t Diamandl, orta e!ç! m8sy8 Kos-tantln Konçesko,
452 KADİR MISIROÖLU
Haşmetlü Sırp - Hırvat - Sloven Kralı Hazretleri: Bern'de fevkalâde murahhas ve
orta elçi Dr. Mildin
Yuva-
vlç,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti:
Edirne Mebusu Umuru Hariciyi Vekili tsmet Paşa, Sinop Mebusu, Umuru Sıhhiye ve
Muaveneti İçtimaiye Vekili Dr. Rıza Nur bey, Trabzon Mebusu sabıkı, Vekil Hasan
bey,
hazaratını tâyin eylemişlerdir. Müşarünileyhin usulüne muvafık ve muteber
tanınan selâhiyetnamelerini ibrazdan sonra ahkâmı atiye-yl kararlaştırmışlardır:
FA8IL I SERAtT-1 İKÂMET
Madde : 1
İşbu fasılda münderiç ahkâmdan her birinin Türkiyede diğer-düve-li âkide tebaa
ve şirketlerine tatbiki, düveli mezkûre arazisinde Türk tebaa ve şirketleri
hakkında tam bir muamele-i mütekabile tatbiki şart-1 sarihine muallâktır.
Düveli âkidei mezkûreden biri gerek kanunların iktteasınca ve gerek diğer bir
cürete mebhusun ann'e ahkâmından her hangi birisi için muamelel mütekabile
itasından irrftina edecek olursa onun tebaa ve şirketleri Türkiyede zlkrolunan
ayni hükümden istifade edemiyecektir.
İşbu maddenin tabikinde, düveLi âkidenin dominyonları müs-temlekatı ebl'e
himayeleri veya hükümleri altındaki memleketler-den herbiri ayrı ayrı memaliki
akide ad ve İtibar edilecektir.
KISIM I DUHUL VE tKAMB
Madde: 2
Türkiye toprağında diğer düveKi âkide tebaası şahısları ve malları itibariyle
umumi hukuk-u beyneddüvcle tevfikan mazhar-ı kabul ve muamele olacaklardır.
Teba-yı mezkûre orada şahıslan, mallan.
LOZAN ZAFER Mî, HEZİMET Mt?
453
hukuk ve menafi hususunda kavanln ve memurini mahalliyenin lıımaya-i tamme ve
müstemiresine nail olacaklardır. Muhacerata müteallik ahkâma halel gelmemek
üzere teba-yı mezkûre memlekette meri kavanin ve nizamata teflk-i hareket
şartıyla Türkiyeye duhul ve orada ikâmet hususunda serbesti-i tamme malik
olacaklar ve binaenaleyh Türklyeye gidip gelebilecek ve orada ikâmet
eyleyebileceklerdir. Madde: 3
Türkiyede diğer düveli âkide tebasının kavanin ve nizam&tı mahalliyeye tevfikan
her türlü emvali menkul© ve gayrı menkule-yi ihraz tasarruf( devir ve feraa
haklan olacaklardır.
Tebaayı mezkûre bilhassa bey' mübadele, hibe vasiyet yahut diğer her suretle
emvali mebhuseden tasarruf edebilecekleri gibi ber mucibi kanun vesaret
tarikiyle veya hibe veyahut vasiyet suretiyle emvali mezkûreye malik
olabileceklerdir. Madde: 4
Türkiyede Öiğer düveli âkide tebaasının muhtelif ticaret, meslek veya sanat
envaını icraya selâhiyetlerl ve bilmukabele düveli mezkûre arazisinde, Türk
tebaasının muhtelif ticaret, meslek re ea-nat envaını icraya selâhiyetleri lgbu
mukavelenamenin tarihi meriyetinden itibaren İ2 ay zarfında Türkiye ile Düveli
mezkûre arasında akdedilecek mukavelâtı mahsusaya mevzu teşkil edecektir.
Şurası mukarrerdir ki, mebhusun anh mukavelâtın aktine in_ tlzaren 1 kanunusani
1923 tarihindeki statüko muhafaza edilecek ve zikrolunan 12 ay müddetin
inkızasına kadar mukavele akdo-lunamadığı takdirde, efradın 1 kânunusani 1923
tarihindeki hukuku muktesibesine riayet kaydı ihtirazisiyle düveli akideden
herbiri tekrar serbestli hareketini İktisap eyleyecektir. .Madde: 5
Diğer düveli âkideden herhangi birinin arazisinde usulüne tevfikan teşekkül
etmiş olan ticarî, sınai veya mail şirketler, —naklL. ye ve sigorta şirketleri
dahildir— Türkiyede tanınacaktır. Şirketi mezkûre teşekküllerine ehliyetlerine
ve İkame ve defi dava haklarına müteallik bilcümle hususatta kanun-u millilerine
tevfikan muamele göreceklerdir.
Mezkûr şirketler Türkiye arazisinde teessüs edebilecekler ve teşekkül eylemiş
olduktan memleket tebaası tarafından icra edile.
45i
KADİR MI9IRO0LU
' bilen ve mezkûr arazide milli şirketlere memnu olmayan her türlü ticaret ve
sanatları icra eyleyebileceklerdir. Mebhusun ahn şirket Ier intizam-ı ammeye
müteallik ahkâme riayet kaydiyle zikrolunan arazide serbestçe muamelelerinin ifa
edebilecekler ve bu hususta her mümasil milli şirketin hukukundan aynen istifade
eyleyecek, lerdir.
Şirket-i mezkûre kavanln ve nizam&t-i memlekete tevfikan her türlü emvali
menkuleyi ihraz tasarruf, devir ve füruhat hakkına malik olacaklardır.
Şirketin ifayı muamele edebilmesi için lazım olan emvali gayri-menkule hakkında
dahi aynı hüküm cari olacak ise de bu halde emvali gayrimenkule ihrazı keyfiyeti
şirketin hedefA mahsus-u teşekkülü olmamak mukarrerdir.
Madde: 6
TUrkiyede diğer düvel-i akide tebaası hizmeti askeriyeye müte. allik kavanine
tabi olmayacaklardır, bunlar hizmeti askeriye yerine kaim olan her neyi hizmet
ve mecburiyet veya tekliften muaf olacaklardır.
Menfaat-i âmmeye müstenit olduğu kanunen mütehakkik bir sebep bulunmadıkça ve
evvelce muhik tazminat verilmedikçe tebaayı mezkurenin emvali istimlâk
olunmıyacak veya velev mu. vakkaten olsun bunlar mallarındaki hakk-i
intifalarından mahrum edilmlyeceklerdir. Evvelce ilân edilmedikçe hiçbir
istimlâk muamelesi icra olunamıyacaktır.
Madde: 7
Türkiye geıek bir hükmü kamın! üzerine gerek zabıta-t ahlâki. yo sıhhiye veya
teseül hakkındaki kavanin veya nizamata tevfikan ve gerek devletin emniyeti
dahiliye veya hariciyesine müteal. lik esbaptan dolayı diğer akit devletler
tebasını ferden tatbik olunacak tedabir ile tard ve tebit hakkını muhafaza eder.
Düveli mezkû. re gerek bunları gerek ailelerini hervakit kabul etmeyi taahhüt
eylerler.
Tard ve tebit muamelesi hıfzıssıhha ve insaniyete muvafık şerait tahtında icra
olunacaktır.
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mi?
455
KISIM II
ABKÂMI TEKALİP
Madde: 8
Diğer düveLi âkide tebasını Türkiye arazisinde ve dördüncü madde mucibince
kendilerine müsaade edilen her türlü tiearet, meslek, sanat ve İstismarat İcra
eylemek veya Türklyede her ne suretle olursa olsun faaliyette bulunmak için
bunlar her ne mahiyette ve herne nam ile olursa olsun Türk tebaasının tabi
olduğu ver., gl rüsum veya tekaliften bagka veya daha ağır bir vergi rüsum veya
tekailljfe tabi tutulmayacaklardır.
Hariçte yerleşmiş olup Türkiye arazisinde mürurları esnasında herhangi suretle
faaliyette bulunacak düveli mezkûre tebaası aynı ehemmiyet ve mahiyette
faaliyette bulunan Türk tebaası ile Tttr-kiyede yerleşmiş sair ecnebilerin
memlekette vergiler hakkında cari ahkâm mucibince tabi oldukları vergi, resim ve
mükellefiyetten herne mahiyette ve herne nam ile olursa olsun başka veya daha
ağır vergi, resim veya mükellefiyete tabi tutulmayacaklardır.
Salifülbeyan devletler tebaasının Türkiye arazisindeki minval, hukuk ve menafi!
gerek ihraz, tasarruf ve İntifa ve gerek ferağ, intikal veya tevarüs
hususlarında TUrk tebaamın emval, hukuk ve menafiine ve bu hususlarda tahmin
olunan bilcümle mükellefiyat ve bilvasıta veya bilavasıta resim veya vergiden
başka veya daha ağırmükellefiyet, resim veya vergiye tabi tutulmayacaktır.
Madde: 9
Nakliyyat veya sigorta şirketleri de dahil olmak üzere diğer düveli akideden
birinin kavanini mucibince tegekkül etmiş olup işbu mukavelenamenin beşinci
maddesi ahkâmına tevfikan Türkiyede teessüs veya orada icra-i muamele eden
ticarî, suıal veya malt şirketler Türkiye kavanini mucibinde tegekkül etmiş aynı
mahiyeti haiz şirketlerin Çabi tutulmadıkları hiçbir vergiye, resme veya harca
her. ne mahiyette ve her ne nam ile olursa olsun tabi tutulmayacaklardır.
Aynı ahkâm mezkûr memleketlerin firma veya şirketlerinin iş.
456
KADtR MISIROOLU
bu mukavelenamenin 5 inci maddesi ahkâmına tevfikan Türkiye-de müesses bulunan
ve orada icrai faaliyet eden. filyal, gube, acen-ta veya sair mümessilliklerine
dahi tatbik olunacaktır. Şurası mukarrerdir ki igbu firma veya şirketlerin
heyet-i idareleri Türkiye haricinde bulunduğu takdirde zikrolunan filyal, gube,
acenta ve mümessillikleri ancak Türkiyede hakikaten mevzu sermayeleri üzerinden
veyahut vergiye tabi olacak sermaye tahkik edilemediği tak_ dirde mezkûr
sermayeyi tâyine medar olabilecek hakiki kazanç ve iratları üzerinden vergi veya
sair tekalife tabi olabileceklerdir.
Madde: 10
Eğer Türkiye hükümeti heme nam ve mahiyette olursa olsun vergi muafiyetleri
ihdas edecek olursa Türk tebasma ve Türk ava-ninl mucibince mfltegekkü
girketlere olduğu gibi igbu muafiyetler Türkiyede müesses düveli âkide tebaa ve
girketlerine de bahgoluna. çaktır. îgbu hüküm devletçe vücuda getirilen
müessesata veya bir hizmeti umumiye imtiyazım haiz olanlara bahşedilen vergi
muafiyetlerinden istifadeyi talep için mabihilihtlyaç olamaz.
Madde: 11
S İnci maddeden 10 uncu maddeye kadar mevzubahs olan hususun kâffesinde
Türkiyedeki diğer düveli âkide tebaasına vilayetçe veya mahallî idarelerce
tarholunabilecek tekâlif rflaum ve harçlar, Türk tebaasının tabi tutulacağından
başka veya daha ağır olmayacaktır.
Madde: 13
Türkiyede teessüs eyleyen veya icrai faaliyet eden diğer düveli akide tebaama
veya bunların Türkiye toprakları dahilindeki emval hukuk ve menafli ile düveli
mezkûre kavaini mucibince tegekkül etmiş olup Türkiyede teessüs veya icrai
faaliyet eden şirketler fil-yaller ve şubeler veya acentalara, hali harbte bile
olsa, bir güna is-tJkraza mecburi ve servet üzerinden istisnai ifraz muamelesi
tahmil olunmayacaktır.
Madde: 13
Kapitülâsyonların lağvına binaen Türkiye düveli ecnebiye te. baasına, kendi
tebaasına bahgettiği muameleden daha müsaadekAr bir muamele bahşetmeyecek ve
işbu fasılda tasrih olunan mevat hakkında kendi tebaasına ve diğer düveli âkide
tebaasına müsavi muamele esasını tatbik edecektir.
LOZAN ZAFER Vt, HEZİMET MtT
VASIL II 8ELÂBİYET-1 ADLÎYE
457
Madde: 14
Türkiyede diğer düveli âkide tebaası ve bilmukabele düveli mezkûre arazisinde
Türk tebaası, 18 inci madde ahkâmı mahfuz kalmak şartıyla her hususta tebayı
mahalliyenie tâbi oldukları aynı şerait dairesinde mehakime serbestçe müracaat
ile ikame ve defi dâva edilebileceklerdir.
Madde: 15
16 ncı madde hükmü mahfuz kalmak şartıyla Türkiye ve diğ«r düveli âkide
arasındaki münasebatta selâhiyetl adliye mesaili hukuku beynetdüvel esasatına
tevfikan hal olunacaktır.
Madde: 16
Türkiye ile diğer düveli âkide arasında mukarrerdir ki, düveli mezkûrenin
Türkiyede mukim olan veya orada bulunan tebaayı gayrimüslimesine müteallik
ahkâmı şahsiye mevadmda yâni nikâh, iştiraki emvali zevceyn, talâk, tefriki
ebdân, cihaz, ebud, benut, tebenni, ehliyeti şahsiye, rüft, vesayet, kayyımlık,
hacir ve emvali raenkuleye müteallik vasiyet veya tevarüs veyahut taksim ve
tasfiye! tereke ve alelitlak hukuku aile mesailinde ancak ahkâmı şahsiyesi
mevzüubahs olan tarafın tabi olduğu memlekette müteşekkil mehakimi milliye veya
dlger makamatı milliye haizi ee-lâhiyet olacaktır.
tjbu hüküm hukuku beyneddüvele veya âkld olunabilecek mu-kavelâtı Iıususlyeye
nazaran konsolosların nüfus vukuatına müte. allik mevadda haiz oldukları vezalfi
mahsusayı haleldar etmediği gibi tarafeyn-in mahakimi milliye veya diğer
makamati milllyele-rinin dalrei selâhiyetlerine dahil olduğu berveçhl balâ
takarrüre-den mesaile ait delâil ve beyylnati Türk mehakiminin talep ve kabul ve
istlma hususundaki haklarına da halel vermez.
Birinci fıkra hükmünden müstesna olarak gayet dâvada alâkadar olanların kâffesi
Türk mehakiminin kazasına tahriren razı olurlar ise, mehaklm-i mezkûre
tarafeynin kanua.u milli mucibince karar vermek üzere birinci fıkrada münderiç
mesail hakkında dahi haizi selâhiyet olabilirler.
Madde: 17
Türkiyedeki ecnebilerin şahıslan ve malları hakkında Türk me. hakimi nezdinde
hukuku düvele ve diğer devletlerde sureti umumi. yede tatbik edilen esas ve
usullere muvafık bir himaye temin edileceğini Türkiye hükümeti beyan eyler.
Madde: 18
Türkiye ile diğer düveli âkide beynindeki münasebatta masa. rif muhakeme»!
müemmen kefalet akçasını, iıâmatın icrasına, evrakı adliye ve gayrı adliyenin
tebliğine, istinabeye, masarifi muhakemeye ait mahkûmiyetlere meccani müzahareti
adliyeye din için hapse müteallik bilcümle mesai I alakadar devletler arasında
akto-lunacak mukavelâtı mahsusa ile hal olunacaktır.
FASİL IH AHKÂM-I NİHAİYE

Madde: 19
Düveli akide kendi hâkimiyet ve idarelerinde tabi olan bir hükümet muhtareye
mâlik dominycllarmın, müstemlekelerinin mema. lik-i mahimiyelerinin veya mavera-
yı ebhardaki memleket veya ara. zilerden kâffesinde veya bazılarında
mukavelename-! mezkûr ahkâmının tatbik olunmayacağını, mukavele.! mezkûrenin
mevki.1 meriyete duhulü anında beyan etmek hakkını muhafaza ederler bu tak.
dirde Türkiye, zikrolunan dominyanlara, müstemlekata memallk-i mahmiye
memleketlerle araziye karşı işbu mukaveleden münbais ta. ahhüdattan bert
olacaktır. Şu kadar ki, düvel-l mezkûre işbu muka. vela mucibince yapacakları
beyanat ile mukaveleden ihraç edebilecekleri hükûmet-1 muhtareden müstefit
dominyon, müstemleke, memleket-i mahmiye, memleket veya araziden herhangi biri
namına mukaveleye muharren iştirak edebileceklerdir. Madde: 20 İşbu mukavelename
tarihi meriyetinden itibaren 7 sene müd_
det için aktedilmiştir. Mukavelename müddet-i mezkûre inkizasın-dan laakal bir
sene mukaddem tarafeyn-i aliyeyn-i akideynden her.'
hangi bir! tarafından fesih edilmediği takdirde, feshedilinceye kadar
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET 111? 4ft9
meri kalacak ve fesih ancak bir sene müddetin inkızasından sonra haiz-i tesir
olabilecektir.
Mukavelename Türkiyeden gayn âkit devletlerden herhangi biri tarafından
fesholunursa İşbu fesih ancak mezkûr devletle Türkiye arasında haizi tesir
olacaktır.
Türkiye mukavelenameyi gerek diğer bilcümle devletlere karşı ve gerek bu
devletlerden yalnız birine karşı fesih selâhlyetini hala olacak ve şıkk-i ahirde
mukavelename diğerlerine nazaran mevki-i meriyette kalacaktır.
Madde: 21
işbu mukavelename tasdik edilecektir.
Tasdiknameler sürati mümkine Ûe Pariste tevdi olunacaktır.
Mukavelename bugünkü tarihli sulh muahedesi ile aynı şerait tahtında mevki-i
meriyete girecektir.
Tasdiken lUmakal, balâda zikrolunan murahhaslar İşbu muka. velenameyi
imzalamışlardır.
Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde bir nüsha olarak tanzim edilmiş olup bu nüsha
Fraıvsa hükümet i cumhıiriyesi hazine-i evrakına tevdi olunacak ve hükümeti
mezkûre vazı-ül imza devletlerin herbirine anın mevsuk birer "nüshasını ita
eyleyecektir.
İSMET
DR. rıza NUR HASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT
PELİDE
GARRONÎ
MONTANYE
VÇÎYAÎ
VENİZELOS
KAKLAMANOS
DfAMANDİ
KONÇESKO
MORFOF
İSTANÇÎOF
460 KADİR MI9IR0GLU
TİCARET MUKAVELENAMESİ
Bir taraftan,
Britanya imparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan Uomanya> Sırp -
Hırvat - Sloven ve diğer taraftan,
Türkiye,
Münasebat-i iktisadiyetini hukuk-u düvel esası üzerine ve ticareti teşvik ve
mübadelâtı teshil edscck en münasip şekillerde teste arzusuyla mütehassıs
olarak,
Bu maksatla bir mukavelename aktine karar vermişler ve murahhasları olmak üzere:
Haşmetlü Büyük Britanya ve İrlanda Kraliyeti müttahidesi, ma-verayı ebhar
Britanya arazisi Kralı ve Hindistan İmparatoru hazretleri:
Istanbulda fevkalâde komiser aseletlü Sir Horace George Mon-tegü Rumbolt,
Barona, J.S.M.J.,
Fransa Cumhuriyeti Reisi:
Fransa sefiri kebiri, cumhuriyetin gark fevkalâde komiseri, Legi. on d,Honouır
nişanı misillinin Grande Officier rütbesini haiz ferik general Mourice Pelle,
Haşmetlü İtalya Kralı Hazretleri:
Kraliyetin Senato azası, İtalya sefir-i kebiri, Istanbulda fevkalade komiser St.
Mourice Velezar ve Kuron Ditaiiy nişanlarının Grande kuruvasını haiz aseletlü
marki Camille Garronl.
Atina fevkalâde muharras ve orta elçisi, St. Mourice nişanlan nm komandor
rütbesini ve Kuron Ditaliy nişanının Grande Officier rütbesini haiz Mösyö
Juliuss Cesare Montanya,
Hagmetlü Japonya İmparatoru Hazretleri:
Soleil Lovan nişanının birinci rütbesini haiz Roma fevkalâde sefir-i kebir ve
murahhası Mösyö Gentaro Uçiyai Juzanımi,
Haşmetlü Yunanlılar Kralı Hazretleri:
Sabık heyeti nüzzar reisi, Soover nişanının Grande Kruva rütbesini haiz Mösyö
Eleftrioa K. Venizelos,
Londra orta «İçişi, Soover nişanının komandor rütbesini haiz mösyö Demeter
Kaklamanos,
HagmeUÜ Romanya Kralı Hazretleri: :
LOZAN ZAFEB Mi, HEZİMET Mt?
461
Orta elçi Mösyö Kostanün t. Diamandi, orta elçi Mösyö Kos. tantin Könçesko,
Haşmetlü Sırp . Hırvat - Sloven Kralı Hasretleri: Bernde fevkalâde murahhas ve
orta elçi Mösyö Dr. Milotln "Vuvanoviç,
Türkiye Büyük Millet JMeclisi Hükümeti;
Kdirne Mebusu, Umuru Hariciye Vekili İsmet Paşa, . Sinop Mebusu, Umur-u
Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekili Dr. Rıza Nur bey.
Trabzon Mebusu sabık Vekil Hasan bey,
hazaratını tâyin etmişlerdir. Murahhasiyn müşarünileyhin inak. bul ve muteber
tanınan selâhiyetnamelerini ibraz eyledikten son. ra ahkâm-i âtiyyeyi
kararlaştırnu'j'.ardır:
FASİL 1
Madde: 1 — İşbu mukavelenamenin mevki-i meriyete vazın-dan itibaren diğer/düveli
âkide arazisinden neş'et ve vürut eden mahsulât-ı tabiiyeye veya mamûlâtâ,
Türkiyeye hin-i ithallinde ka-abili tatbik-farifeler 1 Eylül 3 916 tarihinde
mevkLl meriyete konulan Osmanlı siklet-i eşya tarifesinin aynı olacaktır.
Madde: 2 — 1 Eylül 1916 tarihli Osmanlı tarifesinde muharrer olup Türk evrak-i
naktiyesi olarak istifa kılınan rüsum, berveçhl âti-tâyin edilen şerait
dairesinde kambiyo fiatına göre zaman zaman tâdil ve islâh olunacak olan emsal
tezyide tabi tutulacaktır.
İşbu emsal 1 mart 1923 tarihinde mevkii meriyette bulunan emsal olacaktır. Ancak
merbut (1) numrolu cetvelde tadat edilen mevad 9 misle tabi olacaktır.
Berveçhl balâ zikredilen emsal kambiyo fiatına göre âtideki kavaide tevfikan
tanzim ve telif olunacaktır.
Bu omsal İngiliz lirası 745 kuruş kâğıt para kıymetinde olduğu bir zamanda
tesbit edilmiş olduğundan eğer işbu mukavelenamenin mevkii meriyete vazına
takaddüm eden ay zarfında Türk lirasında fi-i mezkûre nisbetle yüzde 30 dan
fazla vasati bir teza-yüd-i kıymet husule gelirse 12 ve 9 misilleri ayın aynı
fi-i vasatısîy. le mütenasiben tenzil edilmez lâzım gelecek bu suretle tâdil ve
la_
462
KADİR MI3IROOLU
lâh edilen misil müteakip 3 ay zarfında mablhittatbik olarak de. vam edecektir.
Bu misil 3 ay hitamında lcabederse son ayın vasati kambiyo fiatına göre yeniden
tâdil olunacaktır. Aynı veçhile eğer işbu mukavelenamenin tâdil olunacaktır.
Aynı veçhile eğer l§bu" mukavelenamenin mevkii meriyete vazına takaddüm eden ay
zarfın-da Türk lirası bir İngiliz lirası İçin 745 kuruştan ibaret* fi-l
İptidaiye Disbetle % 30 dan fazla vasati bir tenzil.i kıymet gösterirse 12 ve 9
misilleri aynı ayın vasati fiatına göre tezyit olunabileceklerdir, bu suretle
tâdil ve Islâh edilen misil müteakip 3 ay zarfında mabi-bittatbik olarak devam
edecektir. Bu misil 3 ayın hitamında icaba, derse son aynı vasati kambiyo
fiatına göre yeniden tâdil olunacak, tır.
Türk lirasının tenezzül kıymeti halinde beş misli, 12 ve 9 mlsil-lernin tabi
oldukları gerait dahilinde tezyit olunabilecek ve fakat Türk lirasının
tezaytit_ü kıymeti halinde misl.i mezkûr ancak İngiliz lirası olarak nakdiye
olarak 5 Türk lirasından dûn bir kıymette bu. lunduğu zamandan itibaren tenzil
olunmak icabecektir.
Nakdi Islahat vukuunda berveçhl balâ tesbit olunan muhtelif misiller gümrük
rüsmuna halel getirmeyecek surette yeni ve eski nükut arasındaki farka göre
tadil olacaklardır.
Madde: 3 — Türkiye âtideki hususat İçin lüzum görülebilecek
olanlardan maada bilcümle ithalât veya ihracat memnu iye tlerinl işbu
mukavelenamenin mevki-i meriyete vazından itibaren ref etmeyi ve işbu
mukavelenamenin müddeti esnasında tekrar teste eylememeyi taahhüt eder.
1 — Hayatı maişete elzem olan menaii muhafaza ve milletin faaliyet-t
iktisadiyeslni vikaye etmek,
2 — Selâmet_i devleti temin eylemek,
3 — Eşhas ve hayvanat ve nebatatı emraz-ı sariye hayvaniye ve nebatlyeden
vikaye etmek,
4 — Afyon vesair mevaddi semiyenln istimaline mani ol. inak,
5 —• Türkiyede Istismall memnu bulunan mevaddi küûliyenin la. halini men
eylemek,
6 — Alttın sikkenin veya altun maddenin ihracını men eyle. mek,
7 — Devlet inhisarları tesis veya idame eylemek.
LOZAN ZAFER Mi, HEZİMET Mİ? 453
Diğer düvel-i âkideden herbiri tarafından kendisine mezkûr devletin kavanini
mucibinde muhik bir muamele-yi mutakabele verilmek şartiyle Türkiye memnuatı
hiçbir nevi fark gözetmeksizin tatbik etmeyi ve eşya-yi memnua için istisnalar
veya ruhsatlar bahgey-lediği halde hiçbir âkid devlet ticaretinin zararına
olarak diğer bir devlet-i âkide veya herhangibir devlet ticaretini asla mazhar-i
mü. saade etmemeyi taahhüt eyler.
Madde: 4 — Muameleli mütekabile çartiyle Türkiyede aksız veya istihlâk resmi
diğer düvel-i akide memaliklnden neşet ve vürut eden emtiaya ancak Türkiyede
istihsal edilen aynı veya mümasili eşya üzerinden istifa olunduğu miktar
dahilinde olmak üeere tatbik edilecektir.
Bundan, maada Türkiye merbut 2 numrolu cetvelde muharrer mevaddan mezkûr
cetvelde gösteriler, istihlâk rüsmunu kendi teba-asıyla diğer düvel-i âkide
tebaaları arasında aynı şerait-i müsavat dairesinde olmak üzere tahsilde devam
edebilecektir.
Muamele.1 mütekabile şartıyla Oktruva rüsmu veya memuri. ri mahalliyece istifa
Jcılınan diğer her resim eğer Türkiyede istihsal edilen mevad üzenine mevzu ise
Türk mahsulatı ile diğer düveli âkide memalikinden neş'et ye vürut eden mahsulât
arasında bir fark gözetilmeksizin tatbik olunacak ve eğer Türkiye'de istihsal
edilmeyen mevad üzerine mevzu İse mense ve mevridleri neresi olursa olsun aynı
veya mümasili bilcümle eonebî mahsulâtına hiçbir nevi fark gözetilmeksizin aynı
suretle tatbik edilecektir.
Madde: 5 — Diğer düveli akideden herbiri tarafından kendi ka-vaninine tevfikan
Türkiyeye muhik bir muamelei mütekabile yapılmak şartıyla Türkiyenin mahsulâtı
tabiiye veya mamûlattan her. hangi bîr madde üzerine vazetmiş olacağı veya
edebileceği her ihracat resmi hiçbir vasıta ile diğer düveli âkidede herhangi
birisinin ticareti zararına bir fark ihdas edilemiyerek bilcümle mdrsalüni-leyha
memalik için müsavi surette tatbik edilecek.
Madde: 6 — Türkiyenin tarife hususunda veya alelumum diğer her güna ticari
hususatta bugünkü tarihli muahedename mucibince Türkiyeden ayrılan araziden
herhangi birisine veyahut hu. dut ticareti için hemhudut bir devlete tatbik
edebileceği fevaidi mahsusa müstesna olmak üzere Türkiye birinciden beşinciye
kadar olan maddelerde mevzuubahs hususatta diğer herhangi bir memle.
464
KADİR MI3IROOL.U
kete tatbik edeceği daha müsait her muameleden diğer dtlveli akideyi istifade
ettirecektir.
Madde: 7 — Türkiye ve diğer düveli âkide ithal edilen eşyanın menşei olan
memleketi lrae etmek üzere işbu eşyanın mezkûr men» ieket istihsalât ve imalâtı
mllliyesinden olduğunu veyahut mezkût memlekette uğradığı tahavvülât dolayısıyla
o suretle telâkki edil mek lâzımgeldiğinl mttsbit resmi bir şahadetname ibrazını
ithalâtda bulunan eşhastan mütekabllen talep edebileceklerdir, tşbu fasla mer
but 3 numrolu numuneye tevfikan tertip olunacak menşe şahadetnâ meleri gerek
ticaret veya ziraat nezareti gerek mürselin mensup olduğu ticaret odası
gerekse mursalunileyh memleketin muvafık göreceği diğer her teşkilât veya
heyet tarafından, ita edilebilecektir Mezkûr şahadetnameler mürselünileyh
memleketin bir mümessüj siyasi veya şehbenderisl tarafından tasdik
olunacaktır/
Posta paketleri mürselünileyh memleket bir mahiyet-! ticariy haiz irsalattan
olmadığını anladığı takdirde menşe şahadetnamesin, den vareste tutulacaklardır.
Madde: 8 — Maahaza işbu fasıl ahkâmından İstifade keyfiyeti <üğer herhangi bir
ecnebi memlekete bahşeder olduğu muamele ka, dar müsait bir muameleyi,
mukavelenamenin bütün müddet-i deva-eımca Türkiyeye temin etmeyecek olan düveli
âkideden hiçbir ta rafından talep edilmeyecektir.
M ER B UT I
9 Misle,Tabi Mevaddın Li3test
Patetes........................... 65
Portakal..................... ¦•• ••• 69
Şekerli müstahzarat ı.............. 121
Maden sulan ..................... 13°
Parlak deriler..................... 178
Domuz derileri ......... ......... 180
Ayakkabılar ... ................- - 185-187-188
Eldivenler.............•• •.....— 192
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET MtT
485
Ham ve mamul kürkler............ 200-201
MöbIe..................... ... 217.218
El işlemeleri (burodöri)
dantelâ ve pamuk kırpıntısı ..}\ ... 273 _ 274.275
Kaba ipek kırpıntısı.............. ... Ş02
Gaze ilh........................... 305
İpek tül İlh......................... 306
İpekli mensucat .................. 308
ipek tuhafiyeler ... ............... 311-312
İpek kılıklar (pasmantöri; ......... 314
Yün kuşak ve şallar............ ... 324
Elbise .,........... ............... 339
Yazlık, kışlık şemsiyeler İlh....... 348
M E R B U T t
I İSTÎBLÂK RÜSUMU / Kilosu
Kvirva
Çay •••.................. ... > 40
Kahve..................... > 20
Petrol ... :.................> e
î>irinç.....................» 10
Margarin ve üleu margarin
ve diğer şuhumu hayvaniye:» 80
Starin mumu...............> 30
Adi sabun.................. 8
Yeni ve müstamel torba ...» 5
Baharat..................> 30
Kibrit
(Kibritlik beher kutusu)... 60 1/2
Mum kibrit
(Kibritlik beher kutusu)... 60 1
Sigara kâğıdı 50 yaprağı ...... " 1
Çakmak taşı...... ... ... beheri 25
Şeker..................kilosu 15
P : 30
460
KADİR MI9IROÖLU
LOZAN ZAFER MI. HEZİMET Mİ?
467
BiBküi
Çikolata
Süt hülasası
Şekerleme ve glikoz
Meşrubat ve gayrı küullye, gazoz,
limonata
Diğet bütün sekerli müstahzarat
Tömbeki............ ... kilosu
muhtevi oldukları yüzde miktarındaki şe-kere nazaran bir istin, lâk resmine
tabiidirler.
40
MERBUT S Şehadetnamesi Numunesi
........................... ... ... de mukim.
müstahsil veya fabrikatör........................
(1)....................................efendinin
de mukim..............................efendinin vekili
tüccardan....................................
kendi mesuliyeti altında olarak atide muharrer emtianın mürsel tarafından
bize ibraz edilen vesaiki mutebereye istinaden (2)
(Türk yahut ...............) menşe veya mamûlatından olduğunun hu-
zurumuzda beyan eylediğini tasdik eyleriz. (Şahadetnameyi ita eden daire) (3)
Bu emtia..................ye...............de tacir veya
fabrikatör..................... ......... efendiye (......... ¦¦........
vapuru ile veya kata tariki) ile gönderilmiştir.
1) Lüzumsuz meşruhat tay edilecektir.
2) Şehadetname müstahsil veya fabrikatör veyahut vekilt tarafından
alındığı zaman «mtirse! tarafından bize ibraz edilen vesaik_l mutebereye
istinaden» kelimeleri hazf edile, çektir.
S) Şahadetnameler gerek ticaret veya ziraat nezaretleri, gs. rek mürselin
mensubolduğu ticaret odası ve gerek mür-Belinlleyh memleketin muvafık göreceği
diğer her nevi teşkilat vtşya cemiyet tarafından İta edilecektir.
Vezni safi ve gayrı safi
Denk envainln Markalar (Kilogram hesabıyla) Cins-i
adedi Numro yahut hacmi istiab ve emtia
kıymet
Mesuliyetin tahtında olarak bu suretle tarafından teyid lalındı ......./. . sene
/ (Beyâtanameyi verenin imzası)
Keyfiyet tarafımızdan (şahadetnameyi ita eden daire) bit. tasdik balada muharrer
emtianın muamelsi bey'iyyesinin fUha_ kika büı memlekette ifa eylediğini de
ayrıca teyit eyleri?;.
(Tarih ve gahadenameyi ita eden dairenin imzası) ......... şehbenderhanece
görülerek işbu imza tasdik olunmuştur.
(tarih, imza, şahbenderhâne mührü)
FASIL : t
Madde: 9 — Türkiye, aynı hususta kendisine muamele-i müta-kabelede bulunmak
şartıyla mili! sefaine tatbik etmekte olduğu mu ameleye müsavi bir muameleyi
veya diğer her hangi bir devlete tatbik etmekte olduğu veya edebileceği daha
müsait bir muameleyi diğer düveli âkide sefainine tatbik etmeyi taahhüt eyler.
Türkiye, diğer düvei-i âkideden her birisi hakkında ve düvcLI mezkûreden herbtri
Türkiye hakkında SAYD-I MAHİYÎ, BAHHJ KABOTAJI yâni toprağının bir limanından
alınan emtia ve yolcuların aynı toprağın diğer limanına bahrennaklini ve
limanlar hidema-tını yani cer, ve kılavuzluk ve herhangi mahiyette olursa olsun
bil-
468
KADİR MI9IROGL.U
cümle hidematı dahiliyeyi kendi sancağına hasretmek hakkını muhafaza eder.
Madde: 10 — SAYDJ MAHÎ - BAHR.Î KABOTAJ ve liman hidemaü hakkında madde-i
anifede zikrolunan istisnaat mahfuz kalmak şartıyla, memlekete vürut edecek veya
memleketten çıkacak her nevi emtianın ithal veya ihracı veya yolcuların nakli
hukukuna ve sefainin Uman, dok, rıhtım ve mersalarda tevakkuf, tahmil ve
tahliyelerine müteallik bilcümle teshilîıttan istüadelerne ait hu. susatta bir
taraftan Türkiye ve diğer taraftan düvel-i âkide-i saire-nin her biri, millî
sefaine tatbik ettikleri muameleye müsavi bir muameleyi mütekabilen yekdiğerine
tatbik edeceklerdir.
Kezalik aynı muamelei mutakabele şartıyla, hükümet memurin eşhası hususiye cem
iyat veya hernevi müessesat nâm veya menfaatine olarak tahsil olunan rüsum_u
sıhhiye, liman rıhtım, demirleme, klavuz, karantine, fener rüsumu ve rüsum_u
mümasele-i sa. İre gibi, sefainin mükellef olduğu hernevi rüsum tekalif ve
tediyat hususunda da müsavat-ı mutlaka cari olacakür.
İthal veya ihraç edilen emtia üzerine mevzuurüsum ve tekalif ancak emtiayı
mezkûrenin menşe ve mevrit veya mahreçlerine göre tâyin edildiği ve birinci
faslın ahkâmına tevfikan diğer bilcümle düvel-i akideye sureti mütesaviyede
mabihitatbik bulunduğu cihetle Türkiye, muameleyi mütakabeleye mâzhar olmak
şartıy_ İn ithal, veya ihraç edilen emtiayı ithalât veya ihracata tavassut eden
sefinenin sancağı muvasalat veya azimet limanları geminin seyrüseferi ve
iskelelerde tevakufu üzerine müesses hiçbir resm-i mütefavit, resmi munzam veya
herhangi mahiyette veya ne naıiı altında olursa olsun bir güna tezyid-i rüsuma
tabi tutmamağı kezalik taahhüt eyler.
Madde: 11 — Sefine ve gemilere ve bunların hamulelerine ve yolcularına müteallik
olup, harbten evvel Türkiye tarafından muteber tanınmış veyahut başlıca düvel-i
bahriye tarafından atlyen mu-teber tanınabilecek olan her nevi vesaik veya
evrak.ı resmiye Türkiye tarafından diğer düveli âkide tabiiyetinde bulunan
sefain hakkında muteber ve Türk sefine ve gemilerine ita edilen mütekabil ve-
saike muadil addedilecektir.

LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ î 469


Bu ahkam, Türkiye tarafından Türk sefine ve gemilerine baş. lıca bahri devletler
tarafından tatbik edilen usule muadil şerait dairesinde olmak üzere ita edilen
vesaik ve evrak-i resmiye ancak diğer düveli âkidece bizzat kendileri tarafından
verilen vesaik ve evrakı resmiyeye muadil addedildiği takdirde muteber
olacaktır.
VASIL: S
Madde: İ2 — Türkiye, muamelei mutakabele şartiyle diğer düveli âkideden herhangi
birisinin memleketinden neg'et eden mahsu-lâl_ı tabiiye veya mamûleyi muamelâtı
ticaride her türlü gayrı kanunî rekabete karşı temin etmek üzere bilcümle
tedabir-i geriye veya idariyeyi ittihaz ve ikame-i dâvaya müsaaie etmeyi taahhüt
eyler.
/Türkiye, kezalik muamelei mutakabele gartiyle üzerlerinde ve. ya asıl ilk
zarflarında yahut harici zarflarında mence, cins mahiyet veya esvaf-i
mahsusaları hakkında doğrudan doğruya veya bilvasıta sahte tahrifatı havi marka
isim, işaret veya her türlü alâmeti taşıyan bilcümle mahsulât veya emtianın
ithal veya ihracı ile dahilde imalini tedavülünü bey'ini ve meydan-i fuıühata
vazmı mü-eyyedat-ı mahsusa ile tecziye ve men etmeyi taahhüt eder.
Madde: 13 — Türkiye, aynı hususta kendisine muamelei mu-takabelede bulunulmak
şartıyla evsafı mahsusalanna toprak veya iklimden alan mahsulâtın bir ünvan-i
mahalli taşıması hakkmı veya unvanı mahalli istimalinin haiz olabileceği
şeraitini tâyin veya tanzim edip diğer akit bir memlekette mevkii meriyette
bulunan ve selâhiyettar memurini tarafından Türkiyeye sureti muntazamada tebliğ
olunan kavanlne ve kavanını mezkûre mucibince müttehaz idari veya adlî
mukarrerata tevfiki hareket etmeyi taahhüt eyler( ka. vanin veya mukarreratı
mezkûre hilâfına olarak unvanı mahalli taşıyan mahsulât veya emtianın ithal ve
ihracı ile imal, tedavül, bey, veya mevkii füruhata vazı Türkiye tarafından men
va bnikinej maddede zikrolunan tedabir ile tecziye edilecektir.
Madde: 14 — Türkiye İşbu mukavelenin mevkii meriyete va. zindan itibaren 12 ay
müddet inkızasmdan evvel: '

470
KÂD.'R MI91HOCLO
1 — Mülkiyeti sınaiyenin himayesine dahil olup 2 haziran 1911 tarihinde
Vasingtonda tadil edilen 20 Mart 1883 tarihli beynelmilel Paris mukavelen&mesine
eşkâli muharrere daire3İnde iştirak etmeyi.
2 — Kezalik asan edebiye ve bediiyenin nimayesine müteallii:
olarak 13 teşrinisani 1908 tarihinde Berlinde tadil edilen 9 Eylül 1886 tarihli
beynelmilel Bern Mukavelenamesi ile âsâr-ı edebiyye ve bediiyenin himayesine
dair 20 Mart 1914 tarilıll Bern munzam protokoluna iştirak eylemeyi taahhüd
eyler.
Mezkûr mukavelenamelerle protokolün Türkçe lisanına tercfl, mo hakkı dair
ahkâmına müteallik olarak Türkiye tarafından der-nıeyan edilen kaydı ihtiraziye
bu mukavelenamenin mevkii meri-yete vazını takip eden sene zarfında mezkûr
mukavelenamelerle protokolü müştereken imza ctmig bulunan diğer devletler
tarafından hiç itiraz vukubulmadığı takdirde işbu mukavelenameye vazı-ul imza
bulunan düveli sairede saiifüzzikr kaydı ihtiraziyeye işbu mukavelenamenin
müddeti devammca itiraz eylemeyeceklerdir.
tşbu mukavelenameye vazıul imza bulunan devletler, Türkiye, nin hakkı tercümeye
müteallik kaydı ihtirazlsire iştlrâkde devam edemedikleri takdirde Türkiye
anfüzzikr mukavelenamelerle pro-tokola istirâkde devama mecbur tutulmayacaktır.
3 ¦— Türkiye aynı müddetin inkızasından evvel mezkûr muka-\elenameler esasatına
tevfikan düveli sairei akide tebasımn mülkL yeti sınaiye, ebediye ve bediiyeslni
kavanini müessire ile tasdik vo himaye etmeyi taahhüt eyler.
Madde: 15 — Mülkiyeti sınaiye edebiye ve bediiyeye umuruna müteallik evrak
defatir ve plânlara ve bunların Türkiyo devalrinden lehlerine Türkiyeden arazi
tefrik olunan devletler deva. irine muhtemel olan devir veya tebliğine dair
bilcümle mesai] alâkadar devletler arasında hususi mukavelât ile tanzim
edilecektir.
AHKÂMI UMUMİYE
Madde: 16 — Düveli akide işbu mukavelenamenin mevkii me_ riyete vazı anında
kendi hâkimiyet veya idarelerine tabi olunan bir
LOZAN ZAFER M t, HEZİMET Mİ?
471
II
hükümeti muhtariye mâlik dominyonların müstemlekelerinin me-'¦ maliki
mahmiyelerinin veya mevarayı ebharda kain memalik veya arazilerinin kâffesinde
veya bazılarında mukavelename! mezkûr ahkâmının tatbik edilmeyeceğini beyan
etmek nakkını muhafaza' et_ rr.ekte olup bu takdirde Türkiye, mezkûr
dominyonlar, müstemlekeler mr.malikl mahmiye memalik veya araziye karşı işbu
mukavelenameden mütevellit taahhüdatından beri olacaktır.
Şu kadar ki, düveli mezkûre igbu mukavelename mucibince yapacakları beyanat ile
mukaveleden ihraç edebilecekleri hükümeti muhtareye mâlik her dominyon
müstemleke memleketi mahmiye memleket veya arazi n-ımına işbu mukavelename,
ahkâmına rnuah. heren iştirak edebileceklerdir.
Madde: 17 — Trablusgarbden neş'et eden veya oraya giden emtia ve mahsulât
Türkiyede İtalyan emtia ve mahsulâtının tabi olduğu usulün aynına tabi
tutulacaktır.
/ Türkiyede neg'et eden veya Türkiyeye giden emtia ve mahsu. İâtta Trablusg-
arbte diğer her ecnebi memlekete yapılan en müsait /muameleden müstefit
olacaktır.
Madde: 18 — İşbu mukavelename 5 sene müddet için akdolun-muştur.
Birinci fasla müteallik olarak bir taraftan Türkiye ve diğer taraftan
Yunanistan, Romanya, Sırp - Hırvat . Sloven devleti daha kısa bir müddet
zarfında mübadelâtı ticariyeleri için. yeni bir nizam tesisine tevessül lüzumunu
gördüklerinden işbu mukavelenameyi 30 aydan ibaret olan ilk devrenin
inkızasından sonra her zaman feshetmek hakkını fesihten 6 ay sonra salifüzzikr
mukavelenamenin tesiri nihayet bulmak üzere yekdiğerlerine karşı tanımakta
mutabık kalmışlardır.
Bir taraftan Türkiye ve diğer taraftan düveli akidei saireden her biri
mukavelenamenin tatbiki hakkında berveçhi bala tesbit edilen müddetler zarfında
her zaman ve kendilerinden bu hususta talep vaki olur olmaz, yeni ticaret
muahedeleri akdi zımnında mezkûr müddetlerin mkızasından evvel ikmalini temin
için kemali faaliyetle takip edecekleri müzakerata girişmeyi taahhüt ederler.
472
KAD1H MI9IROÖLU
Eğer mebhusun anh müzakeratı salifül beyan müddetlerin in. kızasından evvelce
neticepezir olmamıg bulunursa. tarafeyn-1 aliyeynt akıdeynden herbirl serbesti-1
hareketini tekrar iktisap edebilecektir.
Madde: 19 — îgbu mukavelename tasdik edilecektir. Tasdiknameler sürati mümküne
ile Pariste tevdi olunacak, tır.
İşbu mukavelenameler bugünkü tarihli muahedei sulhiye ile aynı gerait dahilinde
mevkii meriyete girecektir.
Tasdiken lilmakal balada zikrolunan murahhaslar işbu mukavelenameyi imza
etmişlerdir. Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde bir nüsha olarak tanzim edilmig
olup bu nüsha Fransa hükümeti cum-huriyesi hazine! evrakına tevdi olunacak ve
hükümeti mezkûre va» zıül imza devletlerin herbirine mevsuk bir nüshasını ita
edecek. Ur.
İSMET
DR. RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT
GARRONİ
MONTANYA
UÇİYAİ
VENIZELOS
KAKLAMANOS,
DİAMANDİ
KONÇESKO
RUM VE TÜRK AHALÎNİN MÜBADELESİNE DAİR MUKÂVB LENAME
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetiyle Yunan Hükûmet-i Kraliyesi Atideki
mevaddt kararlaştırmışlardır:
Madde: 1 — 1 Mayıs 1923 tarihinden İtibaren Türk arazisinde mütemekkin Rum ve
Ortodoks dininde bulunan Türk tebaası ile Yunan arazisinde mütemekkin Müslüman
dininde Yunan tebaasının mecburi mübadelesi icra edilecektir.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET MİT
473
Bu eşhastan hiçbirisi mezkûr hükümetlerin müsaadesi olmadıkça ne Türkiyede ne do
Yunanistanda tekrar ihtiyari ikâmet edemi yec eklerdir.
Madde: 2 — Birinci maddede müaarrah olan mübadele atideki ahaliye şâmil
değildir:
A — Dersaadet Rum ahalisi, B — Garbi Trakyanın Müslüman ahalisi.
Dersaadetin Rum ahalisi addedilecekler 1912 kanunu mucibince-tahdit edilmiş,
bulunan Deraaadet şehremaneti daire-i belediyeleri havzasında 30 teşrinisani
1918 tarihinden mukaddem Bakin bulun-nruş olan bilcümle Rumlardır. Garbî
Trakyanın Müslüman ahalisi addedilecekle^ Bükreş muahedesiyle 1913 te tâyin
edilen Hattı hududun şarkılıdaki havalide mütemekkin bilcümle müslümanlardır.
Madde: S —• Rum ve Türk ahali mütekaMlen mübadeleye tabi bulunan araziyi 1912
eylülünden itibaren terîtetmiş olan Rum ve Müslümanlar birinci maddede musarrah
olan mübadeleye dahil edileceklerdir. İşbu mukavelenamede zikri geçen «muhacir>
tâbiri muhaceret ledecek veya İ912 eylülünden itibaren muhaceret etmiş bulunan
bilcümle eşhası maddiye ve mâneviyeyi kasdeder.
Madde: 4 — Aileleri Türk arazisini terk etmiş olup ta kendileri Türkiyede
alıkonulmuş Rum ahalisine, mensup gayrı malûl eşhas igbu muahede ahkâmı
mucibince Yunanistana sevkedilen ilk kafileyi teşkil edeceklerdir.
»
Madde: 5 — İşbu itilâf ahkâmı mucibince icra edilecek mübadele dolayısiyle 9 ve
10 uncu maddeler ahkâmı kaydı ihtlrazial tahtında ne Türkiyedeki Rumların ve ne
de Yunanistandaki Türkle. rin hukuk-u tasarrufiye ve matlubatına hiçbir halel
iras edilmiye. cektir.
Madde: 6 — Mübadeleye tabi ahaliye mensup bir şahsın herne sebebe mebni olursa
olsun azimetinde bir güna hail vaz edilmeyecektir. Bir muhacir aleyhine bir
ceza-yı terhibi ile mahkûmiyeti katiye lahik olduğu halde veya henüz katiyet
kesbetmemiş mahkumiyet veya takibatı cezaiye icrası takdirinde o muhacir
cezasını çekmek veyahut muhakeme edilmek özere aleyhinde takibat icra eden
memleket memurini tarafından azimet edeceği memleket memurinine teslim
edilecektir.
474
KADİR MI9IROÖL.U
Madde: 7 — Muhacirler terkettikleri memleketin tabiiyetini ga-ib ettikleri gibi
azimet ettikleri memleketin arazisine vusulleri anında o memleketin tabiiyetini
iktsap ederler. îki memleketten bir veya diğerini terketmiş ve henüz yeni
tabiiyetlerini iktisap edememiş olan muhacirler işbu mukavelenamenin imzası
tarihinde mezkûr tabiiyeti cedideyi iktisap etmiş; olacaklardır.
Madde: 8 — Muhacirler her cinsten menkul mallarını berr.b«.rle-rinde götürmek
veya nakil ettirmekte serbest olacaklardır. Bu yüz den ne ihraç ne ithal resmine
ne de başka hiçbir resim vermeye tabi tutulmayacaklardır.
Kezalik i§bu itilâfnâme ahkâmı mucibince hükûmeteyni âki_ deynden birinin
arazisini terkedecek olan cemaat âzası (cami, tekke medrese, kilise, manastır,
mektep, hastahaneler, şirketler cemiyetler ve eşhası mâneviye ve herhangi
mahiyette olursa olsun, diğer tesisat memurin ve mensubunu) kendi cemaatlerine
ait emvali menkuleyi serbestçe beraberlerinde götürmek veya naklettirmek hakkına
da maliktirler.
Her iki memleket makamatı 11 inci maddede muharrer muhtelit komisyonun tavsiyesi
üzerine bunların nakli hususunda âzami teshilât. İbraz edeceklerdir. Emvali
menkulelerinin tamamını veya bir kısmını beraberlerinde götürmeye kudret yab
olmayacak olan muhacirin bunları mahallerinde bırakabileceklerdir. Bu takdirde
memurini mahalliyeye bırakılan emvali menkulenin müfredat defterini ve kıymetini
muhaceret eden şahsın muvacehesinde ter,bit edeceklerdir. Muhacir tarafından
bırakılan emvali menkulenin müfredat ve kıymetini mübeyyin olan zabıt varakaları
4 nüsha üzerine tanzim edilecen ve bunlardan biri memurini mahalliye nezdinde
kalacak ikincisi 9 uncu maddede muharrer tasfiye muamelesine esas teşkil etmek
üzere 11 inci maddede mezkûr muhtelit komisyona, üçüncüsü muhacirin hicret
ettiği memleketin hükümetine tevdi edilecek, dördüncüsü de muhacire ita
olunacaktır.
Madde: 9 — 8 inci maddede musarrah muhacirin ve cemaata ait gahir dahilinde veya
karadaki emvali gayrı menkule ve mezkûr muhacirin veya cemaat tarafından
bırakılmış olan emval-i menkule 11 inci maddede musarrah muhtelif komisyonlar
tarafından âtideki ahkâma tevfikan tasfiye edilecektir.
Mecburi mübadeleye tabi havalide bulunup ve mübadeleye gay-
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ? 473
ri tabi havalide sakin cemaatlerin müessesatı diniye veya hayriye-sine ait olan
emval dahi kezalik aynı şerait dahilinde tasfiye edilecektir.
Madde: 10 — Tarafeyn-i âliyeyn-i âkıdeyoin arazisini vaktiyle terketmig olan ve
işbu mukavelenamenin üçüncü maddesi ahkâmı, na tebean mübadelei ahalide dahil
addedilen eşhasa ait emvali menkule ve gayrı menkulenin tasfiyesi 9 uncu maddeye
tevfikan ve ir teşrinievvel 1922 tarihinden beri Türkiye ve Yunanistanda
müsadere vey_a mecburi bey' vesaire gibi igbu emval üzerindeki hakkı mülkiyete
herhangi bir tahkik ve kayıt iras edici bir surette tesis edilmiş bilcümle
havanın ve nizamattan münbais her ne mahiyette olursa olsun bilcümle tedabire
tabi tutulmaksızın icra edilecektir. İşbu maddede ve 9 uncu maddede mezkûr emval
bu cinsten bir tedbire maruz kc.Imıg oldukları takdirde kıymetleri 1-1 inci
maddede musarrah komisyon tarafından is.bu tedabir tatbik edilmemiş gibi
tâyin ve tesbit olunur.
İstimlâk edilmiş olan emvale gelince muhtelit komisyon her iki memlekette
mübadeleye tâbi eşhasa ait ve mübadeleye tâbi arazide kâin- Oîup 18 teşrinievvel
1912 den beri istimlâk edilmiş 'plan işbu emvalin yeniden takdir.i kıymetine
başlayacaktır. Komisyon müsa-/ hado rdeceğl zararları mal sahipleri lehinde
tamir eyleyecek ve ta-viz-i tâyin ve tesbit edecektir. Bu tavizin miktarı işbu
mal sahiplerinin matlubuna ve istimlâk edilmiş olan emvali gayrım,enku!enin
bulunduğu arazideki hükümetin zimmetine geçirilecektir.
8 ve 9 uncu maddelerde mezkûr eşhag mallarının intifamdan şu ve3-a bu suretle
mahrum edilmiş oldukları takdirde işbu varidat kıymetinin kendilerine iadesi
harbten evvelki irad.ı vasati esası üzerine ve muhtelit komisyon tarafından
tesbit edilecek eşkale tev. fıkan temin olunacaktır.
11 inci maddede mezkûr muhtelit komisyon Yunanistandakl evkafa ait emvalin ve
bundan mütevellit hukuk ve menafiin ve Tür kiyede Rumlara ait mümasili tesisatın
tasfiyesine başlarken mukaddem muahed-idda bunlara menfaatdar eşhasın hukuk ve
menafiinj tanıanıiyle ihltak etmek .^aksadiyle tesbit edilmiş esasattan mülhem
olacaktır.
11 inci maddede mezkûr komisyon işbu ^.^mı tatbike memur olacaktır.
476
KADİR MI9IROÖL.U
Madde: 11 — İşbu mukavelenamenin mevkii meriyete vazin-dan itibaren bir aylık
bir mühlet zarfında tarafeyn-i âliyeyn_i âki-deynden herbiri için dört ve
Cemiyet-! Akvam meclisi tarafından 1914 1918 harbine igtirâk etmemiş olan
hükûmât tebaası arasından inti_ hap edilmiş 'üç azadan mürekkep Türkiyede veya
Yunanistanda mu. kim muhtelit bir komisyon teşkil olunacaktır. Komisyon riyaseti
L«jbu bitaraf azanın, her biri tarafından münavebeten deruhte edi. lecektir.
Muhtelit komisyon kendisine lâzım görünecek mahallerde her biri bir Türk,
Yunanlı âza ile muhtelit komisyon tarafından tâyin edilecek bitaraf bir reisten
mürekkep kendi emri altında çalışacak talî komisyonlar teşkil etmek hakkına
mâlik olacaktır. Muhtelit komisyon talî komisyonlara verilecek selâhiyetleri
tâyin edecektir.
Madde: 12 __ Muhtelit komisyona İşbu mukavelede mezkûr
muhaceratı teftig ve teshil ve 9 ve 10 uncu maddelerde mezkûr env-^ vali menkule
ve gayrımenkulenln tasfiyesine tevessül vazifesiyle mükellef olacaktır.
Mezkûr komisyon muhaceretin ve maruzzikr tasfiyenin eşkalini tesbit edecektir.
Umum! bir surette muhtelit komisyon İşbu mukavelenamenin İcrasının istilzam
edeceği tedabirl ittihaz ve igbu mukavelenamenin tevlit edeceği bilcümle
mesailde karar vermek hususlarında bütün Belâhiyetleri haiz olacaktır.
Muhtelit komisyonun mukarreratı ekserlyet-i arâ İle İttihaz olu. •nacaktır.
Tasfiye edilecek emval, hukuk ve menafie müteallik bilcümle itirazat, komisyon
tarafından sureti katiyede hal edilecektir.
Madde: 13 __ Muhtelit komisyon, alâkadaran dinlendikten ve.
yahut berâ-yı istima usulüne tevfikan davet edildiğinden sonra igbu
mukavelenameye tevfikan tasfiye edilecek olan emvali menkule ve gaynmenkulenin
takdir-1 kıymetine başlattırmak için bütün selâhiyetleri haiz olacaktır.
Tasfiye edilecek emvalin takdir.l kıymetine işbu emvalin altın sikke İle kıymeti
esas olacaktır.
Madde 14 — Komisyon, alâkadar mal sahibine elinden alınan Ve kâin olduğu arazi
hükümetinin emrine kalacak olan emvalden
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mi? 477
dolayı kendisine borçlu kalınan meblâğı mübeyyln bir beyanname tevdi edecektir.
İşbu beyannamelerdeki esas üzerine verilecek mebaliğj tasfiyenin vukubulacağı
memleket hükümetinin muhacirin mensup olduğu hükümete karşı bir borcunu teşkil
edecektir. Bu muhacir esas itibariyle hicret ettiği memlekette alacağı olan
mebaliğe mukabil terk ettiği emvale kıymet ve mahiyetçe müsavi emval alacaktır.
Her 6 ayda bir mütekabilen hükümetler tarafından berveçhl balâ zikrolunan
beyannameler esası üzerine vacibüttediye mebali-ğin bir hesabı tanzim
edilecektir.
Tasfiye! nihaiyede eğer düyunu mutakabele arasında teadül mevcut ise buna
müteallik hesabat takas ve mahsup edilmiş olacaktır. Eğer takas ve mahsup
muamelesinden sonra hükümetlerden biri diğerine karşı borçlu kalır İse borç
berveçhi peşin tediye edilecektir. Lğer medyun hükümet bu tediye için mühlet
talep ederse düyun azamî üç taksidi senevîi ile. tediye ediîmek şartıyla
komisyon bu mühleti ana bahşedebilecek ve işbu mühlet esnasında tediye edilecek
faizi tesbit edecektir.
Eğer tediye edilecek meblâğ oldukça mühim olur ve daha uzun müddeti istilzam
ederse medyun hükümet borçlu olduğu miktarın cf0 20 sine kadar muhtelit
komisyonca tâyin edilecek bir meblâğı peşin olarak tediye edecek ve bakiyesi
için muhtelit komisyon tarafından tesbit edilecek miktar, faizli, âzami 20
senelik bir müh-lette kabili itfa istikraz tahvilâtı ihraç edecektir. Medyun
hükümet bu istikrazın tesflyesine karşılık olarak komisyon tarafından kabul
edilmiş rehinler tahsis edecektir. Bu rehinler Yunanistanda beynelmilel
komisyon, Istanbulda düyunu umumiye meclisi tarafından idare ve varidatı
kabzedilecektir. Bu rehinlerde ademi itilâf halinde bunları tesbit etmek
Cemiyet.i Akvam meclisine ait ola-cakır.
Madde: 15__ Muhacereti teshil maksadiyle alâkadar devletler
tarafından muhtelit komisyona mezkûr komisyon tarafından tayin edilen şerait
dahilinde avans olarak mebaliğ tahsis edilecektir.
Madde: 16__Türkiye ve Yunanistan hükümetleri işbu mukavelename mucibince
arazilerini terk mecburiyetinde bulunan eşhasa yapılacak tebligata ve
muhacirinin azimet edecekleri memleketlere nakilleri zımnında sevkedilecekleri
limanlara müteallik bilcümle
478
KADİR M:9IROÖLÜ
mesailde 11 inci maddede mezkûr muhtelit komisyonla İtilâf ede. 'çeklerdir.
Tarafeyn-i allyeyn-i âkldeyn mübadele edilecek ahaliye azL metleri için tâyin
edilen tarihten evvel memleketlerin terk ettirmek veya emvalini elinden almak
İçin ne doğrudan doğruya ve ne de dolaylsiyle hiçbir tazyik icra edilmeyeceğini
mütekâbilen taahhüd ederler. Kezalik memleketi terk eden veya terk edecek olan
muhacirini fevkalâde bir vergi veya resme tabi tutmayacaklarını da taahhüt
ederler. İkinci madde mucibince mübadeleden İstisna edilen menatik sekenesinin
menatıkı mezkûrede kalmak veya tekrar oraya duhul etmek haklarıyla Türkiye ve
Yunanistand.1 hürriyetlerinden ve hakk-ı tasarruflarından serbestçe
istifadelerininjserbestü-İcrasına hiçbir mani ika edilmeyecektir. Bu hüküm
mübadeleden istisna edilecek menAtıkı mezkûre sekenesine ait emvalin serbestli
ferağını ve İşbu sekene meyamnda Türkiye ve Yunanlstanı terk et_ mek arzusunda
bulunanların ihttyarlanyla azimetini men için bir sebep olarak ileri
sürüîineyecektir.
Madde: 17__Muhtelit komisyonun uzuvlarının lcrâl faaliyetleri ve İdaresi maMrifi
komisyon tarafından tâyin nisbetîerde alâkadar hükümetler tarafından deruhte
olunacaktır.
Madde: 18 — Tarafeyn_l âllyeyn-1 âkldeyn kanunlarında işbu mukavelenin icrasını
temin için lâzım cîacak tadilâtı mütakâbilen icra eylemeyi taahhüt eylerler.
Madde: 19 __ İşbu mukavelename tarafeyn-l filiyeyn-i âkldeyn
nazarında Türkiye İle akdolunacak sulh muahedesinde münderiç imiş gibi aynı
hüküm ve kuvveti haiz olacaktır. Mezkûr muahede-nâmenin İki tarafı âll-1
müteakld tarafından tasdikini müteakip derhal meri olacaktır.
Tasdiken lilmakal selahiyetnamelerinln usule muvafık ve mu. teber olduğu
mütekâbilen tanınan vazıın_i imza murahhaslar işbu mukavelenameyi İmza
etmişlerdir .
Lozanda 30 kanunusani 1923 te 3 nüsha üzerine tanzim edilmiş olup biri
Yunanistan hükümetine ve biri Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine İta
edilecek ve üçüncüsü Türkiye ile münakit suih muahedenâmesine vazı imza eden
düveli salreye birer mevsutt
LOZAN ZAFER MI, HEZİMET Mİ?
479
nüshası verilmek üzere Fransa cumhuriyeti hazinei evrakına tevdi kılınacaktır.
İSMET
Dr. RIZA NUR HASAN HÜSNÜ
VENİZELOS KAKLAMANOS
PROTOKOL
Usulen hâizi selâhiyet olan zirde vâzin-1 ünra Türk murahhas-&rı Türkiye
hükümetinin Rum ve Türk ahalioin mübadelesine dair bugünkü tarihle akdolunan
mukavelenamenin mevkii meriyete gir. meşini beklemeksizin ve İşbu
mukavelenamenin birinci maddesinden lstisnaen nıuahedei sulhiye imza olunur
olunmaz.'mezkûr mukavelenamenin dördüncü maddesinde mevzuu bahs olan gayri malûl
eşhası tahliye ve bunların azimetlerini temin edeceğini beyan eyler. ler.
30 kânunusani 1923 tarihinde Lozan'da üç nüsha olarak tanzim olunmuştur.
İSMET
Dr. RIZA NUR HASAN HÜSNÜ
SİVİL MEKVFİNİN İADESİYLE BARP ESİRLERİNİN
MÜBADELESİNE DAİR TÜRK — YVNAN İTİLÂFI
(30 KAnunusani 19S3)
Zirde vaziülimza Türk Yunan murahhasları mütekâbilen usul ve nizâmına muvafık
bulundukları selâhiyetnâmeler iktizasına tevfikan hareketle elyevm Türkiye ve
Yunahistanda alıkonulan sivil mev. kufinin mütekâbilen iade ve üserai harbiyenin
mübadelesini temin İçin ahkamı âtiyeyi kararlaştırmışlardır:
4S0 KADİR MISIROÖLU
FASIL: 1 SİVİL MEVKVFİN
Madde: 1 — Elhâletihazıhi Yunanistanda alıkonulan sivil Türk ûserası ve
rehineleri Yunanistan hükümeti marifetiyle memleketlerine iade olunacaklardır.
Hükümeti mezkûra esas itibariyle Ana-dolunun sekenesinden olan eghası İzmir'e ve
Trakya ahalisinden olan kesânı da îstanbula naklettirecektir. Yunanistanda
irkâbı esnasında mügahade ve tesbit edilecek olan iade keyfiyeti esa3 itibariyle
işbu itilâfnâme imzalandıktan 7 gün sonra bağlayacak ve berveçhi âti hitâm
bulacaktır: :
A — Yunan hükümeti tarafından ihzar ohman-Ustelerde isimleri meşkûr eghas için
iki haftayı tecavüz etmeyecek bir müddette.
B — Türkiye hükümeti tarafından ihzar olunan listelerde görülen ve taharrisi
icabedan eghas için en kısa bir müddet zarfında vukubulac aktır.
Madde: 2 — Türkler tarafından tevkif edilen sivil Yunan üse_ râsı ile rehineleri
birinci maddenin (A) fıkrasında, işaret olunan sivil Türk rehinelerinin iadesi
akabinde iade olunabilmek ve taharrisi, icabedenlerin jadesi mümkün olduğu kadar
kısa bir müddet zar. fında icra edilebilmek üzere Türk Hükümeti marifetiyle
İzmir veyahut İstanbul'da cem edileceklerdir.
Madde: S — Türk ve Yunan hükümetleri tarafından mütekâbl-len tevdi olunan iade
listeleri bilâhare itmam ve ikmâl olunacak, lardır.
FASIL: S •> Ü8ARÂ-YI HARBİYE
Madde: 4 — Birinci maddenin (A) fıkrasında gösterilen sivil Türk rehineleri
Yunan hükümetinin Türkiye hükümetine iade edeceği tarihten mümkün mertebe derhal
sonra ve bu tarihten itibaren 15 günü tecavüz etmeyecek bir müddet zarfında
Yunan hükümeti elinde bulunan üserayı harbiyenin mecmuunu bir defada Iz. mire
nakli ve Türkiyeye iade edecektir.
Zabite mukabil zabıt ve nefere mukabil nefer olmak üzere Türkiye Yunanistana
müsavi miktarda Yunan harb esirlerini iade edo-
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
481
çektir. Bu harb esirleri Türk üsera-yı harbiyesini getiren Yunan sefinelerinin
avdet seyahatlarında memleketlerine İade olunabilmek üzere Türk hükümeti
tarafından zamanı lâzımında ve bu ig için münasip mahallerde cem
ettirileceklerdir.
Yunan harp esirlerinin mütekabisl sulh muahedenâmesinin imzalanmasını müteakip
ve imza tarihinden üç hafta zarfında Türkiye marifetiyle iade olunacaktır.
Madde: 5 —• Türk ve Yunan hükümetleri, ellerinde bulunan biL cümle harp
esirleriyle sivil mevkuflne gerek hukuku umumiyeye ait cinayet ve cünhalardan ve
gerek inzibata mugayir hatiy'atdan do. layı cezaya mahkûm veya ceza tertibi için
takibata maruz bulunmuş olsunlar affı umumiden istifadeyi teşmil hususuna
teskini ezhar maksadiyle karar vermişlerdir. Her iki hükümet cezalarının veyahut
aleyhlerine başlamış olan takibatın ikmalini nazar1, itibare almaksızın işbu
kesanı bilâtefrik iadede müttehittirler. ¦
FASIL : S İCRA KOMİSYONU
Madde: 6 — 1914 -1918 harbine iştirak etmeyen devletlere tâbi salibi ahmer
cemiyetlerinden üç mümessil ve Türk ve Yunan hükümetlerinin bir mümessilinden
mürekkep beynelmilel bir komisyon anifülbeyan birinci ve ikinci fasıllarda
mezkûr şerait dahilinde rehinelere sivil üseranın iadesine ve üserai harbiyenin
mübadelesine müteallik muamelatı idare ile mükellef olacaktır. İşbu komisyon bı.
muamelâtın tarz ve suretini tesbit ve icrasına nezaret eyleyecek ve bilhassa:
A__ Irkâb noktalarında Türk ve Yunan memurlarından memleketlerine iade olunacak
rehinelerle esirleri kabul, bunların hüvi. yet ve adedini tahkik eylemek ve
ihraç noktalarında Türk ve Ku. nan memurlarına igbu harb esirleriyle
rehineleri teslim etmek,
B — Irkâb limanlarından itibaren iade olunacak Türk ve Yunan rehine ve harb
esirlerinin naklini Türk ve Yunan hükümetleriyle müştereken tanzim eylemek,
Yunan hükümeti bunun için lüzumu olan vesait-i nakliye-yi bahriyeyi ita
edecektir,
C__Her iki hükümetten biri tarafından talep olunan ve teslim
edilmemiş bulunan harb esirleriyle sivil rehinelerin rriükadderatını tâyin için
lâzım gelen bilcümle tahkikat ve taharriyâtm icrasına
F : 31
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ?
483
Türk ve Yunan hükümetlerinin İştirak ve muaveneti İle mübageret eylemekle
mükellef olacaktır.
Alakadar hükümetler bu hususta komisyona bütün müzeheret. leriiü ibraz ve
bilcümle teshihatı îta etmeyi taahhüt eylerler.
Madde: 7 — Komisyonun İdaresine ve faaliyetine müteallik masarif mütesavlyen
Türk ve Yunan hükümetlerine ait olacaktır.
' \
îşbu itilâfnâme derhal mevkii meriyete konacaktır.
Lozanda 30 Kanunusani 1923 taxliiLn.de 3 nüsha olarak tanzim edilmiştir.
İSMET
Dr. RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
VENİZELOS )
KAKLAMANOS
AFF-I UMÛMİYE MÜTEALLİK BEYANNAME VE PROTOKOL
Bgünkü tarihli muahedei sulhiyeye vazı imza eden devletler Şark'ta sulhu ihlal
etmiş olan vakayiin münsî kalması arzusuyla aynı derecede mütehassis
olduklarından:
Selahlyetnameleri mucibince hareket eden zlrde vazıini İmza hususâtı âtiyeyi
beyanda, müttefiktirler.
1
Türkiyede İkamet eden veya ikamet etırüg olan hiçbir kimse ve nıütekabllen
Yunanistanda ikâmet eden veya İkâmet etmiş olaa hiç bir şahıs 1 Ağustos 1914 ve
20 Teşrinisani 1922 tarihleri beyninde askerî veya siyasî hattı harekâtından
veyahut bugünkü tarihli muahedei sulhiyeye vazı imza eden bir ecnebi devlete
veya tebaasına herhangi bir muavenette bulunmasından dolayı hiçbir vesile ile
Türkiyede ve mütekabilen Yunanistanda iz'aç veya ta'zip edile, miyoc ektir.
0
Kezallk mezkûr muahedei sulhlye mucibince Türklyeden ayni. rrnş olan arazi
ahalisinden hiçbiri gerek 1 Ağustos 1914 tarihinden 30 Ağustos teşrinisani 1922
tarihine kadar güzerân olan müddet
zarfında Türkiyeye müsait veya muhalif siyasî veya askeri hattı hareketinden ve
gerek muahedei mezkûre mucibince , tabiiyetinin sureti tâyininden dolayı iz'aç
veya tazip edilemiyecektir.
3
Zikrolunan müddet zarfında mütehaddis vekayi.1 siyasîyeye bedihi bir surette
mürtebit olarak yine aynı müddet zarfında, irtikâp edilmiş olan bilcümle cinayet
ve cünhalar hakkında Türk ve Yunan hükümetleri tarafından mütekabilen tanı ve
mutlak bir affı umumi ilân edilecektir.
4
Türk tebaasından ve mütekabilen bugünkü tarihli muahedei sulhiyeye vazı imza
eden diğer devletler tebaasından olup 20 Teşrinisani 1922 tarihinden mukaddem
mezkûr muahedei sulhiyo neticesinde Türk kalacak olan arazide mahiyeti siyasiye
veya askeri, yeyi haiz esbaptan dolayı düveli mezkûre memurini veya mütekabilen
Türk memurini tarafından desdest takip veya mahkûm edil. mis olanlar affı
umumiden müstefit olacaklar ye mevkuf İseler tebaalarında bulundukları devletin
memurini yed'ine teslim edileceklerdir.
işgal ordularına mensup bir fert hakkında mevti veya ağır bir cerihayı intaç
etmiş olan bir fiile müttcânls olanlar müstesna olmak üzere İşbu hüküm velev
tarihi mezkûrdan mukaddem irtl-kâp edilmiş olan hukuku umumlyeye ait bir
cürümden dolayı olsun veya failleri Türkiye haricine sevkedilmiş bulunsunla»,
balâda beyan edilen arazinin bir kısmını işgal etmiş olan devletlerin memurini
tarafından derdest takip veya mahkûm edilmiş olan Türk te-ba. sı hakkında dahi
mabihittatbik olacaktır.
S
Bu bapta itâ olunmuş hükümlerin kâffısi iptal edilecek ve derdest bulunan
bilcümle takibat tevkif olunacaktır.
6
Bilûmum devletlerin perverde eyledikleri musâlemeti umumiyetin temini arzusuna
iştirak eden Türk hükümeti harb dolayısiy-le dağılmış aileleri tekrar cem'etmek
ve meşru menlehulhukukun emvallerini yed'i tasarruflarına lâde etmek maksadiyle
müttefiklerin zîri himayelerinde ve 20 Teşrinievvel 1918 tarihiyle 20
Teşrinisani 1922 tarihi arasında icra olunan bilûmum muamelâta itiraz etmemek
niyetinde bulunduğunu beyan eder.

484
KADİR MISIROÖLU

Maahaza bu niyet alakadaranın müracaatları halinde- ma-ruzzikir muamelâtın


yeniden tetkik İmkanını selb etmez. Eşhas ve emvale ait müddelyat Hilâl-i
Ahmerin bir murahhası İle Salibi Ahmerin bir murahhasından mürekkep bir komisyon
marifetiyle tetkik olunacaktır. İhtilaf zuhurunda7 i^bu murahhaslar bir hakem
alelhakem intlhab edeceklerdir, gay/t bu İntihapta itilaf edemezlerse hakem alel
hakem cemiyet.i/akvam meclisi tarafından tâyin, olunacaklardır.
/
/ 7
Sivil mefkufînln iadesi ve üserai harbiyenin mübadelesi hakkında Yunanistan
hükümetiyle Türk hükümeti beyninde 30 Kânunusani 192S tarihinde mün'akit
ttUâfnâmemn 5 inci maddesinin mevzuunu teşkil eden tedâblri tesktolycnln nef'inl
tasdik eden Britanya, Fransa, İtalya hükümetleri Türk hükümeti tarafından mu.
amelei mütekabile çartıyle 20 Tegrlnisani 1922 tarihinden senra hukuku urr
ımiyeyo müteallik cinayet vo cünhaları lrtiltap etmlg olanlar müstesna olma k
üzere elyevm mevkuf olarak yedlerinde bulunabilen üserayı harbiye ve sivil
mevkufln lehlerinde aynı ahkâmı . kabule müheyya olduklarını beyan edarler.
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan'da tanzim olunmuştur.
İS MET
DR. RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
HORACE RUİIBOLT
GARRONİ
MONTANYA
UÇÎYAÎ
VENİZELO3
KAKLAMANOS
DlAMANDt
KONÇESKO
PROTOKOL
Şurası mukarrerdir ki, affı umumiye alt beyannamenin birinci bendinden
kat'annazar Türk hükümeti fıkral mezkûrede istihdaf edilmiş olan kısm-ı eşhasa
dahil bulunan 150 kişinin Türki-yeye duhul vo orada İkametini men etmek hakkını
muhafaza eder. Blnaenalâzalik Türk hükümeti mevzuubahs olan eşhastan elyevm
kendi arazisinde bulunanları oradan ihraç ve memâliki ecnebiye-
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET MJ ?
485
dekilerin avdetlerini men edebilecektir. İşbu eşhasın esâmisi bugün, kü tarihli
muahedei sulhiyenin mevkii meriyete hini vazmda affı umumi beyannamesinin
kendisine müteallik kısmının intacı zımnında hükümeti mezkûre tarafından
neşredilecek olan affı umumî ilânnamesine raptedilecektir. Bundan maada şurası
da mukarrerdir ki, Türk hükümeti bu husustaki arzusunu izhar eylediği veçhile
eşhası mefkurenin Türkiye dahilinde bulunan emlâklerinin ve diğer emvallerinin
tasfiyesine iptidar eylemelerine karar verdiği takdirde işbu tasfiyeyi kendi
hüsnü rızalarıyla icra etmek üzere bun lara saliffüzzikr Uânnâme tarihinden
itibaren 9 aylık bir mühlet bırakılacak ve bu mühletin lnkızasından sonra
tasfiye muamelesi Türk hükümeti tarafından yapıldığı takdirde hasılatı
bilemamiha eşhası mezkûrenin yedlerino teslim olunacaktır.
Kezalik şurası da mukarrerdir ki, affı umumiye müteallik beyannamenin birinci
bendinde münderiç hiçbir kayıt Yunan hükû-metmin Yunanistan ile Türkiye
arasındaki muhasamat esnasında vezâifi askeriylerlnce kusur tegkll eden esbaptan
dolayı kendi ordusuna mensup bulunan veya mensup olmuş olan gayrimüslim te.
baasını takip etmek hakkını ihlâl etmeyecektir.
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozanda tanzim edilmigtir.
İSMET
DR. RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT
PELL.E
GARRONÎ
MONTANYA
UÇİYAİ
VENİZELOS
KAKLAMANOS
DİAMANDÎ
KONÇESKO
YVNANİr.TANDA BULUNAN EMLÂKİ İSLÂİIİYEYE MÜTEALLİK BEYANNAME
Haiz oldukları selâhiyetnâmeler mucibince hareket eden zir-de vâzıin-i ûnzsu
mübadele-i ahali hakkında 30 Kânunusani 1923 tarihinde Ix>7.anda imza olunan
mukavelename ahkâmıyla istihdaf edilmemiş olan ve 18 teşrinievvel 1012
tarihinden mukaddem Girit
486
KADİR MI9IROİİLU
adası da dahil olduğu halde /Yunanlstanı terketmig veyahut mi-nelkadim
Yunanistan haricinde mukim bulunmuş olan eşhası müs-limenin hukuku
mülkiyetlerine hiçbir halel iras edilmeyeceğini Yunanistan hükümeti namına beyan
ederler. Eşhası mezkûre emlâklerine serbestçe tasarruf etmek hakkını muhafaza
edeceklerdir.
Bu müslümanların emvali hakkında sureti istinaiyede ittihaz veya tatbik edilmiş
olan ahkâm ve tndabir ref edilecektir. İşbu emvalin varidatı şimdiye kadar iade
edilmeksizin veyahut hükümetle alâkadaran! beyninde itilâfatı mahsusaya mevzu
teşkil etmeksizin Yunanistan l^ükûmet veya memurini tarafından ahzukabz edilmiş
olduğu takdirde varidatı mezkûre eshab-ı emlâkin yedine teslim olunacaktır.
Varidat-ı niebhusuun anha mütealik bilcümle metalib ila eşhası mezkûrenin sureti
umumjyede müttehaz tedâbirin gayri î.iii-savi bir surette tatbikinden dolayı
hukuklarının haleldar olduğunu iddia etmeleri keyfiyetinden münbais bilûmum
meta'lip hakKinda nıaruzzikir mukavelenamede münderiç komisyon tarafından karar
ita olunacaktır. Maahaza metâlibi mezkürenin işbu metalibin bugünkü tarihle
mümzi muahedei sulhuyenin mevkii meriyete yazından itibaren 6 aylık bir müddet
zarfında denneyan edilmiş olmaları şarttır. Metalib-i mebhusun anha muahodel
mezkOrenin mevkii meriyete yazından itibaren nihayet bir senelik müddet zarfında
bir karar raptolunabilmek için komisyon tarafından müstace. len tetkik
olunacaktır.
Yunanistan hükümeti salifüzzikr eşhasın gaybubetlerinden naşı mallarına
serbestçe hakkı tasarrufları hususunda tahaddüs edebilecek müşkülatı fliliyeyi
nazarı itibare alarak bunların arzu eyledikleri takdirde mülklerini ferağ etmek
için bâlâda mezkûr muhtelit komisyonun vesatet-i mücamelekârisinden istifade
edebilmelerini kabul eyler. Şurası mukarrerdir ki bu takdirde muhte-liL
komisyonun müdahalesi Yunanistan hükümeti için mevzuubaiıs olan emlâkin iştirası
hakkında bir güna mecburiyet istilzam etmeyecek ve komisyonun vazifesi bunların
ferağını teshile mürjıa. sır kalacaktır.
Şurası mukarrerdir ki, işbu beyanname 38 teşrinievvel J912 tarihinden evvel
Türkiyeyi terk etmiş olan veyahut minelkadlm Türkiye haricinde ikâmet eylemekte
bulunan Rum e3hab-i emlâki
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
48Î
lehinde muamelei mütakabele icrası şartıyla tanzim olunmuştur.
Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde tanzim olunmugtur. KAKL.AMANOS
VENİZELOS
MESAtL-1 SIHHİYEYE MÜTEALLİK BEYANNAME
Hâiz oldukları selâhiyetnâmeler mucibince hareket eden zlrdo vazıini imza,
Türkiye hükümetinin, 5 senelik bir müddet için ha, dudu sıhhiye idaresine
müşavir olarak 3 mütehassıs Avrupalı tabib tâyin edeceğini beyan ederler. Bu
tabiblci" Türk memuru olacaklar ve sıhhiye velüline tâbi bulunacaklardır.
Mumaileyhin Türle hü. kûmetince Cemiyeti Akvam hıfzıssıhha encümeni beynelmilel
umumî hıfzıssıhha idaresi tarafından müştereken tanzim olunan 6 esâmiyi hâvi bir
cetvel meyanmdan intihap olunacaklardır. Bun. ların maaşlarıyla diğer gerâit
istihdamları Türk hükümeti ile rua-ruzzikr iki beynelmilel müessese beyninde
müücfikan karargir olacaktır.
Türk idare-i sıhhiyesi salifüzzikr 3 Avrupalı mütehassısın in. zimam-ı muaveneti
ile Türkiye sahil ve hudutlarının hidamat-ı sıhhiyesi teşkilâtını tâyin eden bir
nizamname vücuda getirecek, tir. İşbu nizâmnâme beynelmilel mukavelât-ı sıhhiye
ahkâmına ve boğazlara ait k'sım için boğazlar usulüne müteallik bugünkü tarihle
mümzi mukavelename ahkâmına tevafuk eyleyecektir.
Türk İdaresi tarafından istifa olunan rüsumu sıhhiye hasılatı münhasıran
Türkiyenin umuru sıhhiyesi İhtiyacına hasr ve tahsis olunq.c;ık ve sıhhiye
vekâletince bu husua için tanzim edilecek bir mülhak bütçede münderiç
bulunacaktır.
Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde tanzim edilmiştir.
İSMET
Dr. RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
488 / KADİR MiaiROÛLIT
_/' ÎDARBJ ADLİYEYE DAİR BEYANNAME
Türk heyeti murahhasast Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin ecânibe Türk
mahâkimi huzurunda hüsnü tevzii adaletin bilcümle teminatını ltâ eylemeye ve
hâkimiyetini tamamiyle isti. mal eylemek suretiyle ve hiçbir nuidahalei ecnebiye
olmaksızın buna nezaret etmeye kâdlr bulunduğunu evvelce de beyan eylemek
fırsatına nail olmug idi Hükümeti mezküre terakkiyatı ahlâkiye vo medeniyenln
muhik göstereceği İslâhatı icra için tetkikat vo teteb-buatı ifa ettirmeye
amadedir.
Haiz oldukları selâhiyetnâmeler mucibince hareket eden zirdo vaziinl imzalar
Igbu müâhazaya mebnl berveçhi âti beyanatta bulunmağa lüzum görürler.
i
Türk hükümeti 1914 - 1918 harbine üjtlrâk etmemig olan mev-mâlik tebaası
hukukglnâsânı meyanından olmak üzere Lahey beynelmilel adalet mahkeme! daimeai
tarafuıdan tanzim kılınacak listeden intihap edeceği Avrupalı hukuk
müşavirlerini 5 seneden dûn olmamak üzere- lüzum göreceği bir müddet için Türk
memurini sıfatlyle bilâtehlr hizmetlerine almak niyetindedir.
S
İşbu hukuk müşavirleri adliye- vekiline merbut olacaklar ve bir takımlarının-
merkezi İstanbul şehri ve diğerlerinin merkezi İzmir gehri olacaktır.
Mumaileyhin kavanin komisyonlarının mesâi, sine iştirak edecekler ve sınıf-ı
hukkâmm vezâifine müdahale etmek sizin Türk hukuk, ticaret ve ceza
mahkemelerinin tarzı ifâi vezaiii-nl takibe ve Adliye Vekiline lüzum görecekleri
bütün raporları itaya memur edileceklerdir. Mumaileyhin gerek hukuk, ticaret
veya cezaya müteallik muamelâtı adliyeden gerek mücâzâtm tenfizinden ve gerek
kâvaninin tetkikinden tevellüt edebilecek bilcümle şikâyeti ¦—Adliye Vekilinin
Türk kavanine tamaii riayeti temin için— mahal verebileceği gikâyeti dahi kabule
selâhiyettar olacaklardır, Hukuk müşavirleri mesâkine duhul taharriyat veya
tevkifatın mahal verebileceği gikâyeti dahi kabule selâhiyettar olacaklardır,
diğer taraftan İstanbul ve İzmir devâiri kazuiyesinde zikrolunan muamelât icra
olunduktan sonra Adliye Vekilinin mahalli mümessili tarafından bilâtehir hukuk
müşavirine bildirilecektir. Mü:.ıoj:.,-i
LOZAN ZAFER Mî. HBZ1MET Mi?
489
mumaileyh, bu halde hukuk müşaviri İle doğrudan doğruya muhabere selâhiyetini
haiz olacaktır.
Cünha mevaddında kefaletle tahllyei sebil ve her vakit mecburi-yül ifa
olacaktır. Meğer ki bu yüzden asayişi umumî haleldar ola veyahut muvakkaten
tahliye keyfiyeti tahkikatın selâmet_i cereyanını ihlâl ede.
4
Mevaddı hukukiye ve ticariyede bilcümle hüküm kararlarıyla hükme müteallik
ahkanu mukavelâtı mücaz olup bu suretle verilecek hüküm kararlan bidayet
mahkemesi tasdikiyle icra edi. lecektir. Bidayet reisi intizamı ammeye mugayir
olmadıkça reisinin hükrruü kararım tasdikten imtina edemiyecektir.
S
İşbu beyanname 5 senelik bir müddet için meridir. Lozanda 21 Temmuz 1923
tarihinde tanzim edilmiştir.
İSMET
Dr. RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
Osmanlı İmparatorluğu tarafından itâ ed'ılvıiş olan yâzdta dair protokol ve
beyanname:
bası imtU
Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Yunanistan, Romanya Sırp - Hırvat _
Siloven devleti ve Türkiye, Osmanlı İmparatorlu, ğu dahilinde verilmiş olan bazı
imtlyazata müteallik mesaili mütte-fikan hal ve tesfiye etmek arzusunda
olduklarından usulen haizi î,el?-hiyet olan zirde vaziini imza ahkamı âtiyeyl
kararlaştırmışlardır.
FASIL : 1
Madde: 1 — 29 Teşrinievvel 1914 ten evvel bir taraftan hükümeti Osmaniye, veya
her memuru mahalli ve diğer taraftan Türki-yeden maada düveli âkide tebaası
(Şirketler de dahil olduğu hal. de) arasında usulüne muvafık olarak vukubulmıtş
imtiyaz mukavelâtı ile. onlara müteallik itilâfatı muahhare mahfuzdur.
Madde: 2 — 1) Hükümeti Osmaniye ile Sir A, J. Arnıstrong \Vhitworth ve şürekâsı
Limited ve Vickers Limited arasında 1913 ve
490
KADİR MI3IROÖLU
1914 seneleri zarfında doklar, tersaneler ve inşaatı bahriye müştere-kül menfaa
şirketi şahane-1 Osmaniyenin teşkiline ve İmtiyazına müteallik akdolunmuş olan
mukavelâtta münderiç muamelât, Türk hükümetinin talebiyle tatil olunacaktır.
Tarafeyn arasında bu mukavelatm tâdil şeraiti veya aynı de-rece-yi ehemmiyette
olduğuna hükmedilecek bir teşebbüs hakkında yeni bir imtiyazın itası
maksadıyla ,-müzakârat açılacaktır.
Bugünkü tarihli sulh muahedesinin mevkii meriyete vasi tarihinden itibaren 6
aylık bir müddet zarfında Türkiye hükümetiyle mezkûr şirketler arasında gerek
mukavelâtı mebhusun anlımın tâ-dil-i şeraiti gerek yeni bir imtiyazâtın itası
hususlarında bir ittifak hasıl olmadığı takdirde anifüzziltr şirketlerin beşinci
madde mucibince mensup ehli hibreye bilrnüracaa eski mukavelfıtın feshini telâfi
edecek olan yeni imtiyazatm tesbit_i şeraitini onlara tevdi etme_ y- haklan
olacaktır.
Maahaza şurası mukarrerdir ki, yeni imtiyaz için ehli hibre tarafından tesbit
edilecek olan şerait tarafeynden birinin veya diğerinin muvafakatine iktiran
etmediği takdirde eski imtiyazlarının feshi keyfiyetinden dolayı maddeten duçar
oldukları zarar için ehli hib-renin muhik göreceği miktar ta~.minatı-mezkûr
şirketlere tesfiye etmeyi Türk hükümeti taahhüt eyler.
2) Bugünkü tarihli sulh muahedesinin mevkii meriyete vazı tarihinden itibaren 6
aylık bir müddet zarfında (reji jeneral de şimendofer) şirketi kendisine 1914 de
verilmiş olan Samsun _ Sivas şimendoferinin inşası ve işletilmesi hakkındaki
imtiyaza herhan gi bir sebepten dolayı tekrar sahip kilınmadığı takdirde Türk
hükümeti bu şirkete talebi üzerine, ve telâfi maksadıyla yeni bir imtiyaz ifa
etmeyi deruhte eyler. Bu telâfinin mukabil ve muadil olup olmadığından itilâf
olunmazsa işbu teadül noktayı nazarından yeni imtiyazın vüsatiyle işletme
şeraitini tâyin beşinci madde mucibince mansub ehli hibereye ait olacaktır.
Bu cihet mukarrerdir ki, eğer reji jeneral şirketi Samsun Sivas imtiyazına
tekrar sahip kılınırsa bu imtiyaz., (beşinci maddede gösterilen ehli hibre
usulüyle) şeraiti cedide! iktisadiyeye tevkif edilecektir. Yani bir imtiyaz ile
telâfi takdirinde dahi şerait cedidei İktisadiyeye tevfik selâhiyeti kezalik
hesaba alınacaktır.
Ehli hibre tarafından tâyin edilen yeni imtiyaz şeraiti tara.
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
491
feynden birinin veya diğerinin muvafakatine iktiran etmediği takdirde Samsun -
Sivas şimendoferi imtiyazının feshinden dolayı şirketin maddeten duçar olduğu
zarara ve bahri siyah şebekesinin diğer aksamı hakkında şirket tarafından
mahallinde ameliyatı keşifiye için yapılan masarifin© mukabil ehil hibrenln
muhik göreceği miktar tazminatı mezkûr şirkete tesfiye etmeyi Türk hükümeti
taahhüt eyler.
Türkiye, yukarıda gösterilen şerait dahilinde ister Samsun . Sivas imtiyazına
şirketi tekrar sahip kılmak ister yeni bir imtiyaz ita eylemek ve nihayet
isterse tazminat vermek ile şirkete karşı kâffei taahüdatından tamamen
teberri edecektir.
Madde: 3 — Birinci ve ikinci maddelerde gösterilen mukave-lâtla ihtiiâfattan
müstefit olanların emlâkindan veya hıdematından devletçe şimdiki arazisi
dahilinde istifade edilmiş bulunmak hesa biyle devlete veya mezkOr mukavelâtta
itilâfâttan müstefit olanlara ruiyeti muhasebe neticesinde ait olacak mebalig:
mevcut muka. velât veya itllâfat mucibince yahut mukavelât veya itilâfat mcv.
cut olmadığı surette işbu protokolda gösterilen ehli hibre usulüne tevfikan
tesfiye olunacaktır.
Madde: 4 —• Altıncı maddede ahkâmı mahfuz kalmak kaydı ih-tirazisi altında
birinci maddede gösterilen mukavelâtla itilafat_ı mu. ahhere ahkâmı bilittlfnk
ve iki tarafa da müteallik olmak üzere şerait-i iktisadiye-i cedideye tevkif
edilecektir.
Madde: 5 — Bugünkü tarihli muahedei sulhiyerün mevkii me. rlyete vazmdan
itibaren bir sene müddet zarfında İttifak hasıl olmadığı takdirde tarafeyn gerek
ruyeti muhasebata gerek imtiyazâtın şerait_i lktisadiyei cedideye tefiklne
müteallik hususatta. yukarıda zikredilen bir senelik müddetin inkizasından
İtibaren iki aylık biı müddet zarfında tâyin cdrrekleri iki ehli hibrenin
münasip ve muhik göreceği ahkâmı kabul edeceklerdir. İşbu ehli hibre İttifak
hasıl ödemezlerse 1914 . 1918 muharebesine iştirak etmemiş memleket tebaasından
İsviçre hükümeti cumhuriyesi umuru nafia idaresi reisinin yapacağı 3 kişilik
liste meyanından Türk hükümetince iki aylık bir müddet içinde tâyin edilecek bir
üçüncü ehli hibreye müracaat edeceklerdir.
Madde: 6 -- Bugünkü tarihde bir mukaddeme i tatbiklyeye iktiran etmemiş olan
birinci maddede mezkûr mukavelâtı imtiyaziye
492
KADİR
eshabı bu protokolün şerait-i iktisadiyc-i cedideye tevfik hakkındaki ahkâmından
istifade edemeyeceklerdir. Bu mukavelât bugünkü tarihli muahedei sulhiyenin
mevkii meriyete vazından itibaren 6 aylık bir müddet zarfında eshabı imtiyaz
tarafından vukubulacak mâ. racaat üzerine fesholunabilecektir. Bu takdirde
sahibi imtiyaz eğer mahal var ise ameliyatı keşfiye için tarafeyn arasında ademi
itti. fak halinde işbu protokolda mezkûr ehli hibre tarafından muhik görülecek
olan miktar tazminata müstehak olacaktır.
Madde: 1 — Hükümeti Osmaniye ile birinci maddede mezkûr mukavelât vo
lmtiyazattan müstefit olanlar beyninde 30 Teşrinievvel 1918 tarihi ile 1
Teşrinisani 1922 tarihi arasında vukubulan ihtilâflar ile efradı hususiye
arasında ve yine bu müddet zarfında imtiyaz devir ve ferağını muntazammm olarak
münakit olmuş mukavelât Türk hükümetinin tasvibine iktiran edinceye kadar mevkii
meriyette kalacaklardır. Bu tasvip terviç olunmadığı takdirde eshabı imtiyaza
eğer mahal var iae maddeten duçar oldukları hasara mukabil beşinci maddedelü
şerait dahilinde mansup ehli hlbre tarafından tesbit olunacak bir tazminat
verilecektir. Bu ahkâm 29 Teşri, nievvel 1914 den evvel aktolunmuş mukavelât
haklımda işbu pr~to-kolda münderiç şerait-i iktisadiye.1 cedideye tevfik hakkını
ihlâl etmez.
Madde: 8 — İşbu protokolün ahkâmı 25 Nisan 1920 den itibaren Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hükümeti İle eshab-ı imtiyazat arasında vaki olmuş itilâfata
tatbik olunmaz.
FASIL, : t
Madde: 9 — Hükümeti Osmaniye veyahut her Osmanlı memu. ri mahallesi ile 29
Teşrinievvel 1914 tarihinden evvel aktolunmug mukavelâtı imtiyaziyeden müstefit
olan Türkiyeden maada düveli âkide tebaasına veya düveli mezküre tebaası
sermayesinin mütefev. vik bulunduğu şirketlere karşı Türkiycnin bugünkü tarihli
muahedei sulhuye ile ayrılan arazi dahilindeki hukuk ve vezaifine halef olan
devlet tamamen kaim olmuştur. Türkiyeden Balkan muharebeleri neticesinde
ayrılmış olan arazi dahilinde dahi işbu arazinin intikalini tasrih eden
muahedenin mevkii meriyete vazmdan mukaddem hükümeti Osmaniye veya bir Osmanlı
memuru mahallisi ile
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET MİT
493
münakit olmuş mukavelâtı lmtiyaziye hakkında aynı muamele cari olacaktır. Bu
kalmiyet arazinin intikalini tasrih eden muahedenin mevkii meriyete vazı
tarihinden itibaren muteber olacaksa da bugünkü tarihli muahedei sulhiye ile
TUrkiyeden lnfikak eden arazi hakkında istlsnaen 30 Teşrinievvel 1918 tarihinden
itibaren meri bulunacaktır.
Madde: 10 — îşbu protokolün birinci faslı ahkamı ve 7 ve 8 in. ci maddeler
müstesna olmak üzere 9 uncu maddede gösterilen mu. kavelâta tatbik edilecektir.
Üçüncü madde ahkâmına gelir.ee bu madde arazi.i münfelütc dahilinde ancak eshabı
ivntiyâzâtın emlâk veya hidemâtından orada icrai hâkimiyet etmekte olan devlet
tarafından İstifade edilmiş olduğu takdirde tatbik edilecektir.
Madde: 11 — Gerek bugünkü tarihli muahedei eulhiyc hükmünce ve gerek Balkan
inuhTebatmı müteakip Türkiyeden ayrılan arazi dahilinde icrai faaliyet edip
Osmanlı kanununa tevfikan teşekkül etmig olan Türkiyeden maada düveli âkide
tebaan iner.afn. nin mütefevvik bulunduğu her şirket mezkûr muahedenin mevkii
meriyete vazmdan itibaren 5 sene zarfında envai hukuk ve menafi, inin gerek
mevzuubahs arazide icrai hâkimiyet etmekte olan devletin gerek tebaası evvolkl
şirketi murakabe eden Türkiyeden maada diğer düveli âkideden birinin kanununa
tevfikan müteşekkil diğer herhangi bir şirkete devretmeğe seiâhiyettar
olacaktır. Bu emval hukuk ve mcrafiln devredileceği şirket işbu protokol
ahkâmının temin ettiği hukuk ve imtiyazat da dahil olduğu halde evvelki şirketin
haiz bulunduğu aynı hukuk ve imtiyazaltaıı müstefit olacaktır.
Madde: 12 —¦ 11 inci madde ahkamı bir kısım saha! faaliyeti Türk toprağında
kalmış olacak sahib.l imtiyaz hidemat-i umumiye şirketlerine tatbik olunamaz.
Maahaza mezkûr şirketler, Türkiye haricindeki sahai faaliyetleri aksamını yeni
bir şirkete devretmek suretiyle o aksam için 11 ve 13 üncü maddeler ahkâmından
müstefit olabileceklerdir.
Madde: 13 — 11 inci madde mucibince Osmanlı şirketlerinin hukuk, emval ve menafi
üzerine devredilecek olan şirketler, Türkiyeden infikflk eden arazi üzerinde bu
devirden vcy.-. bu devir hasebiyle teşekküllerinden dolayı hiçbir resm.i
mahsus.*». —mevkii meriyette olan beynelmilel mukavelât muktezasinca tuna bir
mani
494
KADİR MIPIROöLU
olmadıkça— tabi tutulmayacaklardır. Bu şirketler tabiiyetlerine İktisap
edecekleri düveli âkideden herblrirün arazisinde dahi kendi ahkâmı
kanununiyesine göre bu devlet muhalefet etmedikçe aynı muameleye tabi
olacaklardır.
Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde tanzim edilmiştir.
ÎSMET
DR RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT
PELLE
GARRONÎ
MONTANYA
UÇİYAİ
VENİZELOS
KAKLAMANOS
DİAMANDI
KOSTANTIN
KONÇESKO
BEYANNAME
Usulen haizi eelâhiyet olan zîrde vazılni imza beyan ederler ki, Türk hükümeti,
Osmanlı imparatorluğu tarafından verilmiş olan bazı imtlyazâta müteallilc
bugünkü tarihli prototokolun birinci faslı ahkamını mezkûr protokolü akteden
diğer devletler teb'osı sermayesinin 1 Ağustos tarihinde müteveffik bulunduğu
Osmanlı Şirketlerine de tatbik etmeyi taahhüt eyler.
Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde tanzim kılınmıştır.
İSMET
ODr. RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
LOZANDA İMZA EDİLEN SENEDATI DÜVELtYENİN
AHKÂMINA BELÇİKA VE PORTEKİZİN İLTİHAKINA
DAİR PROTOKOL
Bu günkü tarihli muahede! sulhuyeyi imza eden tarafeyni âli-eyni âkideyn mezkûr
muahedenin ikinci kısmının (ahkâmı maliye) birinci faslı ahkâmıyla üçüncü kısmı
(ahkâmı iktisadiye) ah_ kâmına Belçika ve Portekiz devletinin iltihakını
kabulde müttefik
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mlî 495
olup bu iltihak işbu muahedenin aynı şeraiti dairesinde ve aynı zamanda İktisabı
meriyet edecektir. Osmanlı imparatorluğunda verilmiş bazı imtlyazâta. müteallik
bugünkü tarihli protokola aynı şerait dahilinde Belçikanın dahi iltihakını
kabulde kezallk müttefiktirler.
Binaenaleyh tarafeyni âliyeynl âkideyn Belçika ve Portekizln usulen haizi
selâhiyet mümessilleri tarafından bugün, vâki olan iltihak beyanâtını senedi
İttihaz ederler. Mezkûr beyanata göre bir taraftan Türkiye diğer taraftan işbu
iki devletten her biri arasında muhtaç oldukları hali sulh ile münasebâtı
resmiye işbu beyanâtın mevkii meriyete geçmesi İle beraber tekrar teessüs etmiş
addolu. nacaktır.
Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde tanzim kılınmıştır.
İsmet
DR RIZA NUR HASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT
PELLE
GARRONÎ
MONTANYA
UÇtYAl
VENİZELOS
KAKLAMANOS
DİAMANDI
KONÇESKO
BELÇİKA BEYANNAMESİ
Ztrde vazilnimza usulüne muvafık ve muteber görülen selâhi-yetnâmesini bugünkü
tarihli muahede-i sulhiyayi imza etmiş devletlerin mümessillerine badelibraz
işbu beyanname ile Belçika namına mezkûr muahede! sulhlyenin ikinci kısmının
(ahkâmı mali. ye) birinci faslı ahkâmı ile üçüncü kısmı (ahkâmı iktisadiye)
ahkâmına ve kezâlik Osmanlı İmparatorluğunda verilmiş olan bazı im_ tiyazâta
müteallik ve bugünkü tarihli protokol ahkâmına iltihak ettiğini beyan eder.
Hali sulha ve münasebâtı resmiyeyi iadeten tesis edecek olan
496
KADİR MI9IROÖLU
bu İltihak mezkûr muahede! sulhiyeyl İmzalayan devletlerin Belçi-kayı iltihaka
kabul ettikleri bugünkü tarihli protokolda gösterilen anda ve mezkûr protokolda
münderlç ahkâm ve şerait dairesinde İktisabı meriyet edecektir.
Lozanda 24 TemmumE 1023 tarihinde tanzim olunmuştur.
FERNAND PELETZER
PORTEKİZ BEYANNAMESİ
Zîrde Tazıinimza usulüne mu\affak ve muteber görülen se-lâhiyetnâmesinin bugünkü
tarihli muahedei sulhiyeyi imza etmiş devletlerin mümessillerine badellbraz işbu
beyanname İle Portekiz namına muahedei eulhlyenin ikinci kısmının (ahkamı
maliye) birinci faslı ahkâmı ila üçüncü kısmı (ahkamı iktisadiye) ahkâmına
iltihak ettiğim" beyan eder.
Hali sulhu ve mürj^abâtı resmlyeyi ladeten tesis edecek olan bu iltihak muahedei
sulhiyeyi mezkûreyi imzalayan devletlerin Por. tekizi iltihaka kabul ettikleri
bugünkü tarihli protokolda gösterilen anda ve mezkûr protokolde münderiç ahkâm
ve şerait dairesinde iktisabı meriyet edecektir,
Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde tanzim, olunmuştur.
A. M. BARTELEMO PEREYRA
TAHLİYE PROTOKOLÜ ve MERBUTU BEYANNAME
Britanr/ft, Fransa ve İtalya- kıtaatı tarafından işgal edilen Türk arazisinin
tahliyesine dair protokol
Kıtaatı elhaletihazıhi Türk arazisinin bazı aksamını İşgal eden düveli
müttefilta yâni Fransa, Büyük Britanya ve İtalya hükümetleri ile Türkiyo Büyük
Millet Meclisi hükümeti, milletlerinin âmâl-i sulh pervanâlerini bilâtehir
tatmin etmek emniyesini müte. saviyen perverde ettikleri cihetle,
Hâizi selâhiyet olan zîrde vazıinl imza mütekabilen tedâbiri âtiyeyi ittihaz
hususunda ittifak etmişlerdir: :
1
Lozanda takarrür eden muahede-1 sulhiye ve diğer senedâtın Büyük Millet Meclisi
tarafından tasdik kılındığı düveli müttefika-

LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ? 497


nın îstanbuldakl fevkalâde komiserlerine tebliğ edilir edilmez dü-yell mezkûre
kıtaatı kendileri tarafından işgal edilmiş olan arazinin tahliye ameliyatına
tevessül edeceklerdir.
İşbu ameliyat Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ile Karadeniz de bulunan İngiliz,
Fransız ve İtalyan bahri cüz-i tamlarının da çekilmesini ihtiva edecektir.
a
Tahliye ameliyat» 6 hafta zarfında İkmal edilecektir.
S
Tahliye vuku buldukça tahliye olunacak arazide Türk hükümetine veya Türk umumi
idarelerine aidiyeti alelusul tahakkuk eden ve elhaletl hazihi müttefikin
memurinin tahtı İşgal veya tasarrufunda bulunan hernevi emvali gayrı menkule ve
emval Türk hükümetine iade olunacaktır.
Her nevi haciz ve vaz'iyet tedâbiri ref olunacaktır. İşbu iade ve refiyed
hakkında kati ve tam bir ibra senedi kıymetini haiz olacak zabıt varakaları
tanzim, edilecektir.
İşgal memurini Türk hükümetine ait olup ta eghası saliseye ve bilhassa Osmanlı
şirketlerine verilmiş olan emval eşya ve me, vaddın mümkün olduğu kadar tam bir
defterini hükümeti mezku-reye vereceklerdir.
İşgal memurini ile efrad arasında münakit mukavelftttan mütevellit düyun
mukavelâtı mezkürede muayyen şerait dahilinde tes. fiye olunacaktır.
i
Evvelce Osmanlı hükümetlerine ait olup 30 Teşrinievvel 1918 tarihinde Mondros'ta
imza olunan mütareke mukavelesi mucibince düveli müttefika emrine geçen ve işbu
protokolün imzası tarihinde Türkiyede düveli mütteflkai mezkûre memurini yedinde
bulunmakta olan (Yavuz Sultan Selim) dahil olduğu halde sefaini harbiye esliha
cephane vesair malzemei harbiye ikinci bentte zikredilen mühlet zpjfıhda hali
hazırları ile ve bulundukları mevakide Türkiyeye iad:; olunacaklardır.
11 teşrinievvel 1922 tarihinde Mudanyada imza edilmiş olan mukavele! askeriye
ahkâmı işbu protokolün ikinci bendinde zikro-lunan müddet zarfında meri
kalacaktır.
İşbu müddet zarfında birgüna hâdiseye meydan vermemek için
F : 32
,öo KAUIR M1SIKOG1-.U
muktazi tedâbir müttefikıyn ve Türk memurini askeriyesi arasında bilittlfak
ittihaz olunacaktır. ¦
Tahliye ameliyatının tevlit edebileceği diğer kâffel mesai] Türk memurini ile
bilittlfak tanzim etmek işgal memurinin? ait ola. çaktır.
6
Türk hükümeti muahedel sulhiyenin mevkii meriyete vazıru beklemeksizin mezkûr
muahedeye vazıini imza devletler tabalarının 69, 72, 77 ve 91 inci maddelerden
(72 ve 91 inci maddelerde zikro. lunan müddetler cereyana bn^lamamış olsa bile)
ve kezalik ikâmet mukavelesi ahkamlarından istifade etmelerini kabul edecektir.
Türk hükümeti sulh muahedesinin 137, 138 ve 140 inci maddelerinde münderiç
ahkâma dahi riayet edecektir.
7
Sulh muahedcnâmesîrıln mevkii meriyete vazına intizsren Britanya ve Türk
hükümetleri hududun tâyinine kadar mezkûr muahedenin üçüncü maddesinin ikinci
numrosunun üçüncü fıkrasında muhafazası mevzuubahs olan statükoyu tadil
edebilecek hiçbir şey yapmamayı mütekabil en taahhüt ederler.
Mezkûr hükümetler sulh mufthedenftmeşinin üçüncü maddesinin ikinci numrosunun
birinci fıkrasında zikrolunan vo Türkiye ile Irak arasındaki hududa, ait bulunan
müzakeratm, birinci bentte musarrah tabliyo ameliyatı ikmal olunur olunmaz
başlamasın. da ve mezkûr fıkralarda da zikrolunan 9 ay müddetin menhusun anh
müzakeratm başladığı tarihten İtibaren cereyan etmesinde müttefiktirler.
Lozan'da 24 tonunuz 3923 tarihinde İmza olunmuştur.
İSMET
Dr. RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT
TELLE
OARRONÎ
MONTANYA
BEYANNAME
Selâhlyetn âmel eri mucibince hareket eden zîrde vaziinl imza hususati
âtiyeyl beyan ederler.
1) Boğazlar usuluna dair bugünkü tarihli mukavelenamenin
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mi ? 499
mevkii meriyete vazına intizaren üç müttefik devlet donanmalarının boğazlardan
tam ve kâmil bir serbesti! mürur muhafaza etmeleri takarrür etmiştir.
Boğazlardan transit geçen düveli mezkûre aefaini harbiyest haşarat veya ânzai
bahriye ahvali müstesna olmak şartlyle emniyeti sefer demirlemeyi lcab ettiği
takdirde geceleyin demirleme müddeti de dahil olduğu halde mürurları elzem olan
zamandan fazla tevakkuf edemiyeceklerdlr.
2) Balâdaki protokolün birinci bendi ahkâmına halel gelmeksizin ve boğazlar
usulüne dair bugünkü tarihli mukavelenamenin mevkii meriyete varma, kadar
veyahut 31 Kânunuevvel 1923 tari_ hinde mezkûr mukavele mevkii meriyete girmemiş
ise mezkûr tarihe kadar Türk hükümeti boğazlarda üç müttefik devletten herbl-ri
için bir kruvazör ve İki kontrtorpiyorun. bulunmasına muhalefet etmeyecektir.
İşbu sefainin beraberlerinde kömür ve levazım tedariki için muktazi ve harb
bayrağını gayrı hâmli sefain bulunabile. çektir.
3) Vazıini imza bugünkü tarihli muahedel sulhiyenin mevkii meriyete vazından
itibaren kabotajın ve liman hıdemâtının Türk millî bayrağına hasrolunacağını
derhatır ettirirler.
Mamafih 1 Kânunusani 1923 te Türkiyede kabotaj yapan veya liman hıdemâtı işleten
mflessrtsâtın 31 Kânunuevvel 1923 tarihine kadar işlerine devamda tamamen
serbest bırakılacağını beyan eder. »er.
Herhalde Türlüye bugünkü tarihli ticaret mukavelenâmeslna vazıin.1 imza diğer
devletler sofainine ticaret mukavelenamesinin ikinci kısmında sefain ve
hamuleleri ve yolcular için musarrah ve seyrüsefain ve duhulü ticarete müteallik
bulunan bilcümle teshilâtı hiçbir devlet lehine fark yapmaksızın 31 Kânunuevvel
1923 tarihine kadar bahşedecektir.
4) Vazıini imza işbu beyanatta bulunurken tozanda İmzalanan sulh
muahedenâmesiyle diğer senedatm sürati mümkine İle mevkii meriyete dahil
olacakları ümidini İzhar ederler.
Locanda 24 Temmuz 1923 tarihinde tanzim olunmuştur. İSMET Dr.
RIZA NUR HASAN HÜSNÜ
600
KARAAĞAÇ ARAZİSİ İLE BOZCAADA VE ÎMROZ ADALARINA DAİR PROTOKOL
Selâhiyeti tammeyi haiz zlrde vazüni imza mevardi âtiyeyi ka-rarlaştırmıglardır:
1
Meriç ile bugrünkü tarihli muahedenin ikinci maddesinin Udn-e numrosunda tarif
kılman Türk _ Yunan hududu arasında kâin olup Türkiyeye iade edilecek olan arazi
nihayet 15 Eylül 1923 te Türk memurinine teslim olunacakür. Şu gartla ki,
muahedei mezkû-renin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından keyfiyptl tasdiki
Istanbuldaki müttefikin fevkalâde komiserleri vasıtasiyıe Yunan hükümetine
tarihi mezkûrda tebliğ oluna. E*er igbu tebliğ balâda mezkûr tarihte ifa
kılınmamış ise arazii mezkûrenin teslimi muamelesi tarihi tebliğden İUbaren 15
günlük bir müddet zarfında icra edilecektir.
2
Sulh muahedesinin 5 inci maddesinde mezkûr tahdit muamelesinin ikmal edilmemiş
olması keyfiyeti balâdaki arazinin Türk memurinine teslimini tehir
edemlyecektir. Bu halde Yunan ve Türk hükümetleri sulh muahedesinin İkinci
maddesinin ikinci numrosunda tarif olunan hattı arazi üzerinde muvakkat bir
surette tersim edeceklerdir. İşbu muvakkat hudut tarafeynce mezkûr muahedenin 5
inci maddesinde musarrah komisyonun ikmali mesai etmesine kadar meri olacaktır.
3
Karaağaç Rum ahalisi 30 Kânunusani 1923 te Yunanistan ile Türkiye arasında İmza
olunan mukavelede mezkûr ahali mübadelesine tabi olacaklardır; bunlar mezkûr
mukavele ahkâmından isti. fade edeceklerdir. Fakat Yunanistan ile Türkiye
arasında hail suL hün teessüsünden ancak altı ay sonra hicrete mecbur
edilebileceklerdir.
4
İmroz. Bozcaada adalarından Yunan kıtaatı ve memurini bugünkü tarihli sulh
muahedesi Yunan ve Türk hükümetleri tarafm-
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET III?
501
dan tasdik edilir edilmez çekileceklerdir. Bunlar çekilir çekilmea mezkûr
muahedenin 14 üncü maddesindeki ahkâm Türk Hükümeti tarafından tatbik
olunacaktır.
İşbu protokolün birinci bendinde mezkûr arazi sekenesinden ve keza dördüncü
fıkrada bahsolunan adalar ahalisinden hiçbiri askeri veya siyasi hattı
hareketinden veyahut bugünkü muahedei sulhiyeyi imza eden devletlerden birine
veya tebaasına ifa ettiği herhangi bir muavenetten dolayı Türkiyede hiçbir
bahane ile iz'aç veya takip olunmayacaktır.
Fıkrai anifede zikrolunan arazi ve adaların kâffei ahalisine bugüne kadar
irtikâp olunan siyasi veya hukuk-u umumiyeye müteallik bilcümle cinayet ve
cünhalardan dolayı tam ve kâmil affı umumi bahşolunmugtur.
Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde tanzim edilmiştir.
İSMET HORACE RUMEOLT
Dr. RIZA NUR PELLE
HASAN HÜSNÜ GARRONÎ
MONTANYA ÜÇİYAİ VENİZELOS KAKLAMANOS
YUNANİSTAN'DA EKALLİYETLERİN HİMAYESİNE DAİR
10 Ağustos 1920 tarihinde başlıca düveli müttefika ila
Yunanistan arasında Sevr'de mün'akit muaheis ile. TRAKYA'YA AtT
olmak üzere aynı devletler arasında aynı tarihte aktedilen muahedeye müteallik
protokol.
Britanya İmparatorluğu, Fransa İtalya, Japonya İle Yunanistan hükümetleri işbu
konferans esnasında aktolunan sulh muahedesiyle diğer senedâtm mevkii meriyete
vazı, Yunanistantlaltl ekalliyetlerin himayesine dair başlıca müttefik devletler
ile Yunanistan
502
KADİR M1SIROGLU
arasında 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr'de aktolunan nıuahedtvnin ve kezalik
Trakya'ya dair aynı devletler arasında Sevr'de aktolunan 10 Ağustos 1920 tarihli
muahedenin mevkii İcraya vazını zaruri kıldığı kanaatmda bulunduklarından,
Usulen haizi selâhiyet olan zîrdo vazıini İmza mütekabilen kendi hükümetleri
nâmına ahkâmı âtiyeyi kararlaştırmışlardır:
1 — Sevrde aktolunan sallfüzzikr iki muahedenin tasdikna. meleri eğer
şimdiye kadar tevdi olunmamış ise bugünkü tarihle Lozanda İmza olunan
sulh muahedenâmesinin ve senedâtı saireye müteallik tasdiknameler ile aynı
zamanda tevdi olunacaktır.
2 — Ekalliyetlerin himayesine müteallik salifüzzikr Sevr
muahedesinin yedinci maddesinin ikinci fıkrası ile 15 inci maddesinde münderiç
ahkâm tay'edilrruştir, ve mülga kalmıştır.
3 — Trakya'ya müteallik salifüzzikr Sevr Muahedesinin birinci maddesinde
münderi^ ahkâm bugünkü tarihli sulh muahede, namesinin ikinci maddesinin iki
numrosundakl ahkâm ile mukayyet olacaktır.
Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde tanzim edilmiştir.
ITORACE RUMBOLT
PELLE
OARRONİ
MONTANTA
T'ÇİTAI
VENİZELOS
KAKLAMONOS
SIRP _ HIRVAT . SLOVEN DEVLETÎ TARAFINDAN MUAHEDEİ SULHİYENÎN İMZASINA MÜTEDAİR
PROTOKOL
ZIrde vaziin-i imza bugünkü tarihle ve mütekabilen kendi hükümetleri nâmına
berveçhi âti tadat olunan senedâtı veyahut on. lardan bazılarını yâni :
Sulh muahedenâmesi.
Boğazlar usulüna dair mukavelename,
Trakya hududuna dair mukavelename.
LOZAN ZAFER Mİ, HfiZtMET Mİ?
503
İkâmet ve selâhiyet-i adliye hakkında mukavelename, Ticaret mukavelenamesi,
Affı umumiyeye müteallik beyanname ve protokol, Osmanlı İmparatorluğu dahilinde
verilmiş bazı imtiyazata miL teallik protokol,
Lozanda İmzalanan senedâtı düveliye ahkâmından bazısına BeL çlka ile Portekiz'in
iltihakına müteallik protokol,
Lozanda imzalamış olmakla herbiri, imza etmiş olduğu sene-rlâta müteallik olmak
üzere Sırp - Hırvat _ Sloven devletine işbu Lozan konferansı senedi nihaisinde
me/kûr murahhaslardan herhangi birisi vasıtası ile muahede mevkii meriyete
girmiş olmadıkça salifüzzikr senedatın heyeti mecmuasını imza edebilmek se.
lâhiyetini tanımakta ittifak etmişlerdir.
Lozanda 24 Temmuz 1923 tariflinde tanzim edilmiştir. İSMET
HORACE RUMBOLT
Dr. Rıza NUR PEI.T.F,
HASAN HÜSNÜ MONTAJİ YA
GARRONÎ UÇİYAİ VENİZELOS KAKLAİIAJNOS DİAMANDÎ KONÇESKO MORFOF STANÇİOF
LOZAN KONFERAKSINA ATT SENEDİ NİHAİ
Britanya İmparatorluğu, Fransa ve ltaly?. hükümetleri, Japonya hükümetiyle
birlikte Şarkta sulhu sureti katlyede iade etmek endişesi ile bir taraftan
Yunanistan, Romanya, Sırp - Hır. vat - Sloven devletini ve kezalik Amerika
düveli müttehidesini ve diğer taraftan Türkiyeyi bütün milletler tarafından
temenni olu-r.an bir neticeye vasıl olacak ahkâm, ve mevaddı müştereken tetkike
davet etmiş olduklarından.
İki taraftan işbu konferansda müzakere edilmesi iktiza ede_
504
KADİR MI3IROOLV
cek olan mesailden boğazlar meselesi bahri siyahta sahüdar olaa Bulgaristan ve
Rusyanın müzakerâta ve kabul edilecek mukarre. râta iştirake davet edilmeleriyle
bilhassa tetkik olunmak iktiza edeceği kanaatinde bulunduklarından.
Ve Şarkta hali harbin Belçika ve Portekiz için tevlit eylediği mesaili
İktisadiye re maliyenin münakaşasına mezkûr iki devletin de iştirakini kabule
karar verdiklerinden,
Binaenaleyh âtiüzlkr murahhaslar yâni:
Britanya İmparatorluğu için:
Umuru hariciye nazırı asaletlü George Nathaniel, M&rguls Curzon de Kedleston, K.
G., C. I, O. C. L E., K.; J. J. S. S. t J, S. t E.;
Istanbulda fevkalade komiseri Sör Horace George Montegü Rumbolt) Earrona, J. S.
M. J.",
Fransa için :
Haşmetlü İtalya Kralı hazretleri nezdlnde Fransa cumhuriyeti sefiri kebiri,
Legion d'Honour nişanı millisinin Grande Crouve rütbesini haiz Mösyö Camille
Barrlere;
Senato âzası Fransa sebirl kebiri Legion d'Honour nişanı millisinin Grande
Officuer rütbesini haiz Mösyö Morla Bompar,
Fransa sefiri kebiri cumhuriyetin Şark fevkalâde komiseri Le_ glon d'Honour
nişanı millisinin Grande Officier rütbesini haiz ferik .general Mösyö Maurice
Pelle.
İtalya İçin :
Kraliyet Senato âzası İtalya sefiri kebiri İstanbul fevkalade komiseri St.
Maurice Velâzar ve Couron d'ltaliy nişanlarının Grande Corova rütbelerini haiz
asaletlü Marki Camille Garronl,
Atina fevkalâde murahhas ve orta elçisi St. Maurice Velazar nişanlarının
komandor ve Çorun d'ltaliy nişanının grande officier rütbelerini haiz Mösyö Jul
Sezar Montanya,
Japonya için -. ¦
Londra fevkalâde sefiri kebiri ve murahhas Soleil Lovan nişanının birinci
rütbesini haiz Baron Hayagl Jönü,
Roma fevkalâde sefiri kebiri ve murahhas Soleil Lovan nisanının birinci
rütbesini haiz Mösyö Gentaro Uçiyal Juzamml,
LOZAN ZATBR Ut. HEZİMET Mİ?
605
Yunanistan için :
Sabık reisi nüzzar, Souver nisanının Grande Crova rütbesini haiz Mösyö Elef
trioa K. Venizelos.
Londra orta elçisi, Souver mşanının komandor rütbesini haiz Mösyö Denveter
Kaklamanos,
Romanya için:
Hariciye nâzın Mösyö Ülon J. Duka, orta elçi Mösyö Kos-tantin 1. Damandi, orta
elçi Mösyö Kostantin Konçesko,
Sırp - Hırvat _ Sloven devleti İçin :
Hariciye nâzın Mösyö Monçilo Niniçiç,
Paris fevkalâdo murahhas ve orta elçisi Mösyö Miro&lav Spa-!*vikoviçt
Sofya fevkalâde murahhas ve orta elçisi Mösyö Milan Rakiç,
Bern fevkalâde murahhas ve orta elçisi mösyö Dr. Milotin Tuvanoviç,
Düveli Müttehide! Amerika İçin:
Düveli müttehide Roma sefiri kebiri asaletlü Rijan Vogbon
Düveli müttehide İstanbul fevkalâdo komiseri konteramlral Markay. Bristol,
DüveU müttehide Bern sefiri asaletlü Josef Gru.
Türfdye için :
Edirne Mebusu, Umuru Hariciye Vekili İsmet Paşa,
Sinop Mebusu, Umuru Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye VekHI Dr. Rıza Nur bey,
Trabzon Mebusu sabık Vekil Hasan bey.
Bulgaristan İçin :
Reisi nüzzar, umuru hariciye ve mezhebiye nazırı mösyö Alek-sandr Istanbulskl,
Londra fevkalâde murahhas re orta elçisi St. Aleksandr nisanının Grande Crouve
rütbesini haiz hukuk doktoru mösyö Dl_ mitri Stançiof,
Belgrat fevkalâde murahhas ve orta elçisi mösyö Kostatodo. rof,
Sonra :
Sabık şimendöfer posta ve telgraf nazın sabıkı Boğdan Mor-fof.
<•///////////(¦
506
KADİR MI9IROGLU
L.OZAJST ZAFEK MI. HEZİMET Mİ?
507
Rusya İÇİm •
Mösyö George V. Ciğerin. Mösyö Kristian Rakovski, mösyö Polikarp Z.
Medyuvani, mösyö Vatezlav V. Vorovski,
Belçika İçin:
Bern fevkalâde murahhas ve orta elçisi Lıeopold nîç^ınınm offi-
der rütbesini haiz mösyö F. Peletzer,
Portekiz İçin :
Bern fevkalâda murahhas ve orta elçisi, St. Jak Dölepe nişanının komondor
rütbesini haiz mösyö Antonyo Maria Bartoloma
Perreyra.
Lozanda toplanmışlardır. 20 Teşrinisani 1922 tarihinden 24 Temmuz 1923 tarihine
kadar akteyledikleri içtimalar neticesinde — ki İşbu içtim&at vesUesi ile diğer
bazı devletler kendilerine alâkadar eylediğini farzeylecUkleri mesail hakkında
noktal nazarlarını beyan edebilmişlerdir, — bei veçhi âti tadat olunan vesaik
takarrür
ettirilmiştir :
1 — Muahedei sulhiye 24 Temmuz 1923 de imzalanmıştır.
2 — Boğazların usulüne dair mukavelename 24 Temmuz 1923 te imzalanmıştır.
3 — Trakya hududuna dair mukavelename (24 Temmuz 1923
te imzalanmıştır).
4 — İkâmet ve selâhiyetl adliyeye dair mukavelename (24 Temmuz 1923 te
imzalanmıştır).
5 — Ticaret mukavelenamesi (24 Temmuz 1923 te İmzalan.
mistir).
6 — Rum ve Türk ahalisinin mübadelesine dair mukaveleni me ve protokol (30
kanunusani 1923 te imzalanmıştır).
7 — Sivil mevkufinin iadesine ve üserayı harbiyenln mübadelesine dâir Yunan -
Türk itilâfı (30 Kânunusani 1923 te imzalanmıştır).
8 — Affr umumiye dâir beyanname ve protokol (24 Temmuz
1P23 te imzalanmıştır).
9 — Yunanistandald Müslüman emvali hakkında beyanname (24 Temmuz 1923 te
İmzalanmıştır).
10 — Mesaili sıhhiyeye dâir beyanname (24 Temmuz 1923 te lmzalanrrugtır).
11 — ldarei adliyeye dâir beyanname (24 Temim» 1923 te İmzalanmıştır).
12 — Devleti Osmaniye tarafından verilmiş bazı imtiyazâta, dâir protokol
ve beyanname (24 Temmuz 1923 te imzalanmıştır).
13 — Lozanda imza edilen senedâtın bazı ahkâmına Belçika ve Portekiz'in
iltihakına dair protokol Ue işbu iki devletin mezkûr iltihakını havi
beyannameler (24 Temmuz 1923 te İmzalanmıştır).
14 — Britanya, Fransa ve İtalya kuvvetleri tarafından işgal edilen Türk
arazisinin tahliyesine dair protokol ile beyannameler (24 Temmuz 1923 te
imzalanmıştır).
15 — Karaağaç arazisi ile Bozcaada ve imroz adalarına dâir olup Britanya
İmparatorluğu, Fransa, italya, Japonya, Yunanistan »e Türkiye tarafından
imzalanan protokol (24 Temmuz 1923 te imzalanmıştır).
16 —: Yuzıanist&ndaki ekalliyetlerin muhafazası hakkında baş lıca düveli
mütteflka ile Yunanistan arasında 10 Ağustos 1920 tarihinde irılinakit muahede
De Trakya'ya müteallik olarak aynı dev-letk-r arasında aynı tarihte münakit
muahedeye dâir protokol (24 Temmuz 1923 ta imzalanmıgtır).
Balâda tadat olunan senedât ile işbu senedin asılları Fransa cumhuriyeti
hükümeti hazinei evrakında mevdu kalacaklar ve hükümeti mezkûre vesaiki
mezbureden her birini imza eden devletlere veya icabederse iltihak veya iştirak
edecek olanlara birer mevsuk nüshasını ita eyleyecektir.
Tasdikan lilmakal vazıini imza işbu senet zlrine imzalarını ve mühürlerini
vazeylemlşlerdir.
Loranda 24 Temmuz 192S tarihjnde yalnız bir nüfcha olarak tanzim edilmiştir.
İSMET

You might also like