Professional Documents
Culture Documents
Kadir Mısıroğlu - Lozan Zafer Mi Hezimet Mi Cilt1
Kadir Mısıroğlu - Lozan Zafer Mi Hezimet Mi Cilt1
Mitti Mücâdele tarihimizin aziz şehidi büyük mukaddesatçı, Trabzon Mebusu Ahi
ŞÜKRÜ BEY'in necip hâtırasına..,.
KISALTMALAR
a.g.e. Adı geçen eser
agt. Adı geçen tefrika
a.g.m. Adı geçen makale
eh. B Sahif e
p. (page) : Sahife
C. • Cild
V (Volume). : Cild
S. : • Sayı
müt. : Müteakip
vd. : ve devam*
BİBLİYOGRAFYA
s.
(Sadece bu birinci cildin hazırlanmasında istifade edilen eserlerden, bazılarını
takdim ediyoruz. Umum! bibliyografya ve şahıs adları indeksi son cilde
dercedilecektir.)
ABDÜLAZÎZ, Emin Hancî — Müzekkirât, Mısır 1926.
AKANSEL, Dr. Mustafa Hakkı — Japon Mucizesi, İstanbul, 1943
ALTAY, Fahreddin — 10 Yıl Savaş ve Sonrası İstanbul, 1970.
ASPİNAL, Oğlander (Liva General C.T.) — Çanakkale Muharebeleri, İngilizlerin
Gelibolu Seferinin R. Tarihi İstanbul, 1932
ATAY, Falih Rıfkı — 19 Mayıs, Ankara, 1941.
ATAY, Falih Rıfkı — Çankaya, İstanbul 1966.
ARMSTRONG, N.C. -— Grey Wolf Mustafa Kemal, London 1932.
ASHMEAD — Bartlette (E) — La ver ite sur les Dardeneües.
(BİLSEL) M. Cemil — Lozan (II. Ciît). İstanbul 1C";3.
CEMALEDDİN EFENDİ (Şeyhülislâm) — Hâtırat-ı Siyasiye, Uersaadet 1336.
CEBESOY, Ali Fuad — Moskova Hâtıraları, İstanbul 1959.
CEBESOY, Ali Fuad — Siyasî Hâtıralar, İstanbul, 1937.
CROZAT, Prof Dr. Charles — Devletler Umumî Hukuku, İstanbul 1950
CEVDET Paşa — Tezikir (Tezkire 1-12), Ankara 1953.
CONK, Cemil — Çanakkale Conkbaym Savaşları, Ankara 1959.
EARL of Ronaldshay — The Life on Lord Curzon, V. III., London 1928.
ENGELHARD -- Türkiye ve Tanzimat, İstanbul 1338.
ERGİN, Osman — Maarif Tarihi (II. cild), İstanbul 1943.
GAZİ M. Kemal Paşa Haz. İzmir Yollarında — Ankara 1337.
GÜR, A. Refik — Hukuk Tarihi ve Tefekkürü Bakımından Mecelle, İstanbul 1951,
İNAL, Mahmut Kemal — Son Sadrazamlar (II. cüz), İstanbul 1941.
(İLERİ), Suphi Nuri— Sevres ve Lausanne, İstanbul 1934.
İNÖNÜ'nün Hâtıraları — (Lozan Kısmı) — Ulus Gazetesi, 24 Temmuz 1968'den
itibaren.
JAESCHKE, Gotthard — Türk İnkılâbı Kronolojisi (II. cild), İs tanbul 1941.
K-VRACAN, A!i Naci — Lozan onferansı ve îsmet Paşa, İstanbul 1933.
KÂMİL. PAŞA (Sadrıâzam) — Siyasî Tarih (II. cild), İstanbul 132.5. KANDEMİR
Feridun — Hâtıraları ve Söyleyemedikleıiyle Rauf
Orbay, İstanbul 1965. KARABEKİR, Kâzını — Cihan Harbine Nasıl Girdik (II.
Cild),
istanbul 1937.
KARABEKİR, Kâzım — IstiklOl Harbimiz, İstanbul 1960. LAMOUCHE
(Kolonel) — Türkiye Tarihi, İstanbul 19-53. LOZAN ZABITLARI - Lozan
Mtıahcdenâmesi Mukavelât ve Se-nedâtı Saire, İstanbul 1339, Şark-ı Karip
Umuru Hakkında Lozan Konferansında Tezekkür Olunan Senedât Mecmuası ve
Zabıtlar, 1. takım (4. cild), İstanbul 1924 —• 2. takım (2 cildi İstanbul
1925.
LOZAN.ın İzlerinde 10 Yıl — (Tevfik Rüştü Aras'm Konuşmaları t İstanbul 1935.
M. KEMAL — Nutuk, Ankara 1927. MARDİN, KhûICl — Medeni Hukuk Cephesinden
Ahmet Cevdet
Paşa, İstanbul 1946 .
MAHMUD Celâleddin Paşa -- Mirat-ı Hakikat — İstanbul 1326-27. MEHMET MURAT —
Tatlı Emeller, Acı Hakikatler, İstanbul 1330. MİKUSCH, Dagobert von — La
Resurection d'un Peuple — Paris
1931.
NUR, Dr. Rıza — Hayat ve Hatratım (3 cild), İstanbul 1968. NUR, Dr. Rıza —
Hücumlara Cevaplar, tstanbul 1941. NUR, Dr. Rıza — Türkbilık Revüsü (Nu: 8.),
İskenderiye 193S. OKYAR) Ali Fethi — Bolayır Muharebesinde Adem-i Muvaffakiyetin
Esbabı, tstanbul 1330.
FECH. Edgar — Les Allies et la Turquie, Paris 1925. REY. Ahmed Reşit —
Gördüklerim, yaptıklarım — İstanbul 1945. SABİS Ali İhsan — Harp Hatıralarım (5.
cild), Ankara 1951. TENGİRŞENK, Yusuf Kemal —Vatan Hizmetinde, İstanbul 1967.
(TOPUZLU), Operatör Cemil Paşa — Canlı Tarihler, cild 2, İstanbul 1945.
: — TURNAGİL Prof.
Dr. Refik — İslâmiyet ve Milletler Hukuku, İs-
tanbul 1944. TüRKGELDİ, Ali Fuad — Görüp İşittiklerim, Ankara 195i.
İÇİNDEKİLER
, Birinci basımın akisleri . İkinci Basımın Takdimi Birinci Basımın önsözü
B t R 1 H C t BÖLÜM : GİRİŞ
Emanet ........
Devlet .........
Misak.ı Milli ...
İKİNCİ BÖLÜM: LOZAN'I HAZIRLAYAN HADİSELERİN PANAP.OMASI
A — MİLLİ MÜCADELEYE KADAR ............
Ta.ızimat ....., ...............
Sultan Abdülâziz ........................
Sultan II. Abdülhamid .....................
It'ıhntçıların Gafletleri ve Birbirini Kovalıyan
Harpler.....................................
. Su:tan Vahidfddin, M.Kemal Paşa ve İngilizler B — MÎLLÎ
MÜCADELE ...... ......
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: LOZAN KONFERANSI
KRONOLOJİSİ VE MÜZAKERELERE TOPLU BİR
BAKIŞ
İlk Hazırlıklar ve Murahhaslar Hey'etinin Te-
şekkül Ettirilmesi ......-..................
Konferans Neden Dağıldı? '..................
Varılan Neticelerin Tahlili _ ... _ „.......
A — MADDİ KAYIPLARIMIZ.....................
1) Musul .................................
13
53 57
65
65
65
105
317 119 124 134
145
172 1S3
214 245 2&1 281 2S1
2) Batı Trakya.................. ......... 285
3) Halep............................ ... ... ... 286
4) Batım................................. 287
5) Adalar ve Kıbrıs........................ 289
6) Harp Tazminatı..............'............. 292
7) Boğazlar Mes'elesl........................ 294
8) Kapitülâsyonlar RUsubu ve Bazı imtiyazlar ¦ 294
9) Mezarlıklar Mes'elesl..................... 297
B — MANEVİ KAYIPLARIMIZ
1) Ekalliyetlere Tanınan İmtiyazlar......... 298
2) Patrikhane Mes'elesi .................. 304
3) Hilâfet Mes'elesi ........................ 308
DİĞER SEBEPLER................................. 317
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLLET MECLİSİNDE LOZAN'A DAİR MÜZAKERELER.
I — Birinci Büyük Millet Meclisinde .................. 325
n — İkinci Büyük Millet Meclisinde..................... 346
Ek — Lozan Sulh Muahcdenamesi metni ...... 372
MEAL-Î KERÎMİ:
«İÇİMİZDEKİ BEYİNSİZLERİN İŞLEDİKLERİ YÜZÜNDEN BİZİ HELAK EDER MİSİN
ALLAfflM?»
Kur'an-i Kerim, Sûre.i A'raf. âyet 155
AZİZ OKUYUCU!..
LOZAN; MUAZZAM BİR İMPARATORLUK MİRASININ IIAN-I YAĞMASID1R... TÜRKÜN ŞAHSINDA
İSLAMDAN İNTİKAM ALINARAK, BÜTÜN BİR İSLAM DÜNYASININ BAŞSIZ BIRAKILMASIDIR!..
LOZANIN GETİRDİĞİ; ADALARLA YUNAN STRATEJİK ÇEMBERİNE ALINMIŞ, İKTİSADİ
KAYNAKLARDAN MAHRUM. HER TÜRLÜ UNVAN VE SIFATI YOLUNMUŞ, GAYRİ TABU HUDUTLARIN
ÇİZDİĞİ KÜÇÜK BİR TÜRKİYEDİR.
SEBİL YAYINEVİ, TAKRİR 1 SÜKÛN KANUNU İLE LOZAN'IN ÜZERİNE ÇEKİLMİŞ OLAN ŞALI
KALDIRAN VE ONU MİLLİ MÎSAK ÖNÜNDE İLK OLARAK MUHASEBE EDEN BÖYLE BÎR ESERİ
YAYINLAMAKTAN ŞEREF DUYA R-.
BİRİNCİ BASIMIN AKİSLERİ
«MÜDDEÎ; TARtH VE VATANDIR!...»
Türk . İslâm dâvasının büyük mücahidi, Birinci Büyük Millet Meclisi Trabzotı
mcb'usu aziz şehid. alî şükrü bey
u eserin birinci basımı Türk umumî efkârına takdim edildiği esnada sahte bir
«Lozan Kahramanı» unvanını haiz bulunan İsmet Paşa « B a ş v e k i 1 » di. On
yıl ayrı kaldığı ve bir karasevdalı gibi yolunu kolladığı iktidar koltuğuna, «27
Mayıs» askeri hükümet darbesi sayesinde yemden oturarak millete, ikinci bir « D
e v r - i 1 s m e t :> in çiiesini çektirmeye koyulmuş bulunuyordu. Eski « T a h
r i r - i sükûn» kanunu yerine bu defa da «Tedbirler Kanunu» nun tehditleri
arkasına sığınarak «Şef-1 i k Devri» alışkanlıklarıyla icra-yı hükümet eden
lnönü,kendi haşîn muhalefet devrinin icadı olan «Kulak Gazetesi» nin «Geldi t s
m e t, kesildi kısmet» tekerlemesiyle ortaya çıkan dehşetli bir millî
istihfafına hedef olmaktaydı.
Böyle bir sırada O'nun millete pek pahalıya malolmuş bulunan fahiş hatâ ve
ihanetlerine ışık tutan bu eser, görülmemiş bir alâkaya mazhar olarak
kapışılmıştı. Türk basınında, «Lozan» üzerinde yeni münakaşalar açılmış ve naçiz
incelememizi takdir ve tenkid eden pek çok makale, fıkra v.s. yayınlanmıştı.
Bunlardan bir kısmı ile aldığımız yüzlerce c kuyucu mektubundan sadece birini
dikkatlerinize arzediyoruz:
Hanedan-ı Âli Osman'ın en kıymetli mensuplarından olup, halen vatancüdâ olarak
Fransa'da yaşamakta bulunan, Hâkân-ı mağfur, şehîd Sultan Aziz merhumun
evlâtlarından merhum Seyfeddin Efendi'nin oğlu Şehzade
lî
KADİR MISIROÖLU
mut Şevkat Efendi Hazeretleri tarafından lütfedilen tak-dirkâr mektub :
«uf. Chevket HJaM. NO 210 Les Escanaux Bagnols S/Ceze Gard France
Aziz vatandaş.*.
Kıymetli hediyenizi aldım. Pek çok teşekkürler ederim. Yakın tarihimize ûid,
saklanmış, gizli kalmış bazt hakikatleri neşretmekle gösterdiğiniz cesaret-i
medeniye-niz ve böylece milletimize yaptığınız hizmetten dolayı sizinle iftihar
eder milletimizin bir ferdi sıfatıyla derin teşekkürlerimi takdim ederim.
Bütün kalbimle temenni ederim ki: Bu hakikatler en •münasib şekilde, azamî
gayretle mehmetçiğin, dişe kızın dimağlarına iyice yerleştirilebilsin. Çünkü
halka o kadar yalanlar yutturuldu ki, canı yanan bîçare millet, artık doğruya da
inanamıyacak hale geldi.
Eserin 2 'S. ciltlerini sabırsızlıkla beklediğimi ve okuduktan sonra
mülâhazalarımı bildireceğimi arz eder, sa~ mimi muhabbetlerimi lütfen kabul
etmenizi rica ederim.
Allaha emanet olunuz, aziz vatandaş..
Mahmut Şevket (imza) 12.1.1966
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
V. . Chevket
II . L . M . NO 210
Les Escanaux Bagnols S/Ceze
Gard Franc»
S>
C--"
\)
's.,
Şehzûde-i civanbaht, MAHMUD ŞEVKET Efendi Hazretleri'nin lütfettikleri
takdiıkâr mektubun ilk sahlfcsl
KADin
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mı?
«-&'->¦"---' o'^j r^p-y^}
surlar» dışında hiçbir içtimaî tesir alış verişini kabul etmemek ve bu suretle
de «Türklük» ve «Müslümanlık» m yüzyıllar boyunca kaynaşıp aynîleş-mesinden
doğan bütün manevî ve içtimaî kıymetleri korumak gibi temel bir görüşten hareket
eden muhafazakârların ilk isyam; hiç şüphesiz Lozan'adır. Bundan tabiî ne
olabilir? Ancak, tenkidlerimiz Lozan'ın sırf bu «Garba teslimiyet»17
mahiyetindeki ruhuna inhisar etmeyip, aynı zamanda maddî ve teknik hususlara da
müteallik bulunduğuna nazaran «kin, hased ve garazkârlık» la ithamımız ancak bir
«İnkılâp yobazı » na yakışabilecek çirkin bir mugalâtadan başka nedir?
Ulus yazan, «Nelerin mümkün olup olmadığmuı M. Kemal Paşa ile konferans boyunca
yapılan karşılıklı muhaberelerle tesbit edildiğini» ifade ederek bizi bu babta
da M .Kemal Paşa ile susturmaya çalışmaktadır. Gerçi üe-ride bu «karşılıklı
muhabere» nin de nasıl bir fiyasko olduğu anlatılmıştır. Fakat asıl
ehemmiyetli
(16) Cihat AKÇAKAYALIOĞLU, 2 Mart 1966 tarihli Ulus Gazetesi a.g. tefrika.
(17) İnönü, bu garba topyekûn teslimiyeti, Ulus'ta yayınlanan hâtıralarında yer
alan şu satırlarla açıkça ortaya koymaktadır:
«Şapka inkılâbından sonra diğer bir arkadaşımızın, Ankara Valisi Yahya Galip
Bey'ia bir ziyaretini hatırlarım. Aynı zamanda mebus olarak bulunan Yahya Galip
Bey de çok yakmımızdı. Bir teklifi vardı. Nedir? dedim.
«Şapkanın orta yerine bir ay-yüdız koyalım. Diğer milletlerden farkımız belli
olur» dedi. Teklifi bu. Yahya Galip Bey'e :
ıCamm, biz bunları farkımız olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun-»
tarzında çıkıktım.» (Bkz. inönü'nün Hatıraları, Ulus Gazetesi 5 Nisan 1969
tarihli nüsha).
3R
KADİR MISIROSLU
olanı, her mes'elede tenkidleri M. Kemal Paşa'nm «yanılmazlığı» ile
karşılamanın nasıl bir — ilmî ve fikrî temelden mahrum — despotizm olduğudur.
Bundan da anlaşılıyor ki, tarih boyunca müşahede edilen yobazlıkların en
dehşetlisi «inkılâp yobazlığı» dır. Kaydettiğimiz herhangi bir maddî
kayıp ve teknik hatâ karşısında birtakım mücbir sebepler aranacağına M.
Kemal Paşa'nm otoritesine sığınmak bu durumu ne güzel aksettirmektedir!.. Ayrıca
«İnkılâp yobazlığı» olarak tavsif ettiğimiz bu yeni taassub, bizim
«mutlak gerçekler manzumesi» olan «islâm» ve milletimizin onunla
yoğrulmuş bin yıllık tarihî vekayiinden çıkardığımız temel umdelerin — her
türlü kayıd ve endişeden azade olarak — ortaya konulmasına ve bu sjuretle ciddî
bir münakaşa zemini açılmasına kendileri ve müdafaa ettikleri şahıslarla onların
getirdikleri kanunlar mâni olmaktadır. Nokta-i nazarımızı müdafaa için bize en
küçük bir fiili ve hukuftî imkân vermeyenlerin başkalarını tahlil ve tenkid
vesilesiyle de olsa fikir ve reylerimizin izharına tahammül edememelerine
şaşmıyoruz!. Çünkü bu davranış; «Hak ve maslahat» yerine «Kuvve t»e
istinad edenlerin müşterek hususiyetleridir. Ancak fâni şahıslar ve beşerî
fikirlerin tenkidini kanun ve sehpalar sayesinde önlemenin; o şahıslara da
onların bâtıl düşüncelerine de ebedî bir hayat ve iktidar bah-şedemediği tarihin
binbir şehadeti ile sabittir. Nitekim daha şimdiden M. Kemal Paşa ve onun
inkılâpları üzerinde birbirini tutmaz pek çok münakaşa ve değerlendirmelere
şahid olmaktayız ki, bu da «Şeflik Devri» usulleriyle mitolojik bir
hüviyet kazandırılmak istenenlerin, artık ayaklarının toprağa değmek üzere
bulunduğunu gösteren mes'ud bir merhaledir.
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mt?
38*.
Biz burada, Türk Milletinin tarihi akış içindeki manevî iktisabları ve bunların
onun nev'i şahsına münhasır şahsiyetini teşkil eden kıymetli muhtevasının
«Garplılaşmak hevesleri» uğruna nasıl cebren ortadan kaldırıldığım ve bu suretle
onun «milliyetler yelpaze-s i » nde ayırdedilmesini imkânsız kılmak üzere fârik
vasıflarının imha edildiğini izaha girişecek değiliz. Bunu »Kemalist .İnkılâbın
Anatomisi» adıyla ileride neşredilecek diğer bir eserimizde ortaya koymaya
çalışacağız. Orada, pek çok kanunî maniler, fiilî ve cezaî tehditlere rağmen
tebarüz ettirmeğe çalışacağız ki; Garp Âleminden milliyetle alâkası olmayan ve
sırf teknik sahada kalması lâzım gelen bir takım unsurlar alma mecburiyeti
yerine hiçbir ciddî ve ilmî esbabı mucibeye dayanmadan pek çok ve lüzumsuz
içtimaî unsurlar alınarak bugünkü buhranlı devre gelinmiş ve bu harekette
«Kemalist İnkılâplar safhası» en büyük fedakârlık ve hattâ facialara sahne
olmuştur. Daha çimdiden bu eserin bir bölümüne aid olmak üzere, günlük Sabah
Gazetesinde neşreylediğimiz «Kemalist İnkılâbın Farikaları» isimli müteselsil
beş makale" isteyene bu bahiste ciddî bir münakaşa zemini temin etmiş
bulunmaktadır.
Buna rağmen mezkûr tefrikada serdedilen fikirlere, sadece Varlık Mecmuasında Sam
N. özerdim imzasıyla neşredilen «Antoloji» isimli makalede19 temas edilmiştir.
Sırf surî bir mukayeseden ibaret olan bu te-
(18) Bkz. Kadir MI8IROÖLTJ — Kemalist İnkılâbın farikaları-6, 15, 22, 29
Aralık 1969 v<S 5 Ocak 1970 tarihli Bab-ıâlide Sabah Gazetesi nüshaları,
(19) Bkz. Sam. N. ÖZERDİM — Antoloji, Varlık Mecmuası,
40
KADİR MISIROÖLU
nıasdan başka, kâzip bir «ciddîlik» şöhreti kazanmış bulunan bir günlük
gazetenin nevpeyda bir züppe yazarının küfür ve mugalata halitası pespaye
hücumu30 hesaba katılmazsa orada serdedilen mütaleaların hiçbir ciddî mukabele
görmemiş olması hazindir. Bu durum Kemalistlerin — müsbet veya menfi — ciddî ve
seviye ifade eden bir fikir vasatı içinde bulunmaktan ziyade «İslama hücum»
maksadına bağlı «M. Kemal Paşa ticaret ve küfürbazlığı» yapmaktan hâlâ
kurtulamamış bulunduklarını ve menfi bile olsa bir fikir seviyesi ifade etmek
için zarurî olan ciddiyetten mahrum bulunduklarını gösteren calibi dikkat bir
husustur.
Yine ayni gazetede bir başka yazar da M. Kemal Pa-şa'nın «Fakat bu prensipleri;
(yani C.H.P. prensiplerini) gökten indiği SANILAN kitapların doğmalanyle asla
bir tutmamalıdır. Biz, ilhamımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya
hayattan almış bulunuyoruz.» 21 ifadesi üzerindeki tenkidlerimizi hayal Ötesi
bir mugalata ile kelime oyunlarına mevzu kılmıştır.*2 Bu sözlerin korkunç bir
islâm ve kur'an düşmanlığım terennüm eden ilk kısmını görmemezliktemgelerek «O,
ilhamını elbette gök-
îstanbul, Eylül 1970. tarihli 576. sayı sh. 9. M. Kemal Paşa ve İnkılâpların
değerlendirilmesinde nasıl birbirini tutmaz fikirler ortaya atılmakta olduğunun
anlaşılabilmesi için yalnız, ;— çeşitli nokta-i nazarların iktibasından ibaret
olan — bu makalenin tetkiki bile kâfidir. Bkz. tlhan SELÇUK 29 Ağustos? —
Ağustos 1970 tarihli Cumhuriyet Gazetesi.
(21) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri c I, İstanbul 1945, sh. 389. Bkz. Kenan
ESENGÎN — Gökten ve Gaipten İlham almak, 15 Eylül 1970 tarihli Cumhuriyet
Gazetesi.
(20)
(22)
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ? 41
ten ve gaipten almamıştır, böyle olması için peygamber olması gerekirdi» gibi
mes'eleyi zoraki bir surette saded dışına çıkarmıştır. Ayol! Burada parmak
basılan nokta mukaddes kitaplar hakkındaki «Gökten indiği sanılan kitaplar»
ibaresinde ki gerçek murad ve kasıt değil midir? Üstelik, onların mutlak bir
gerçek olan «Semâvilik» vasfım bir «zan» olarak tavsif etmek kâfi gelmiyor-muş
gibi, bu tavsifi kendi nefsini hariç tutarak başkalarına i-afe eylemek suretiyle
«sanılan» tabirinin kullanılmış olması buradaki inkâr ve hücumu sarahaten
göstermiyor mu? Bu adamlara isimleri altına «falan fakülte öğretim üyesi» veya
«emekli general» gibi şatafatlı sıfatlar koymaya hak kazanacak kadar mürekkep
yalamış olmaları da mı kendilerine okuduklarını anlayabilecek kadar iz'-an
kazandıramamaktadır? Yoksa âlemi de kendileri gibi ahmak ve anlayışsız mı
zannetmektedirler ki, bu kadar çocukça tevil ve mugalatalardan medet umuyorlar!
Bu mes'eleyi şimdilik bu kadarla keserek Ulus yazarının diğer birkaç tenkid ve
tarizine daha cevap vermek istiyoruz :
Bize göre; «Lozan» m ölü doğmuş bir sulh projesi olan « S e v r » e nazaran bir
üstünlük taşıması, onun lehine kaydedilecek bir husus değildir. Zira «Sevr»
tatbik edilmemiş bir muahede projesidir. O kadar ki, ondan M. Kemal Paşa'nm
nutku bile «Proje» tavsifi ile bahsedilmektedir.23 Onun sadece Yunanistan tat-
(23) Bkz. M. Kemal — Nutuk, Ankara 1927 sh. 403-404.
«Efendiler, Mondros mütarekesinden sonra Türkiyeye muhasım devletler tarafından
dört defa sulh şeraiti teklif edilmigtir. Bunların birincisi SEVR
PROJESl'âiT. Bu
42
KADJİÎ MISir.OCLU
bik etmiştir. Buna karşı Ulus yazarı, Sevr'in, 1982 yılında «Genelkurmay
Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi'nee «Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı» adıyla
neşredilen kitaptan yaptığı uzun uzun iktibaslarla tasdik edilmemiş bile olsa
fiilen tatbik edildiğini ileri sürmektedir. Bu iddia mezkûr eserden nakledilen
«Gerçekte Mondros Mütarekesi Birinci Dünya Harbi'nin bir safhasını teşkil
etmekte ve bu harbin tatbikattaki sonucu elan Sevr Sulh Muahedesine kadar
uzanmaktadır» 24 cümlesine istinad ettirilmektedir. Hakikatte Sevr Sulh Projesi
daha önce de yüzlerce misali ortaya konmuş bulunan taksim projelerinden25
biridir- Ancak müttefikler Birinti Cihan
PROJE hiçbir müzakerenin mahsulü olmayıp düvel-i iti-lâfiye tarafından Yunan
Başvekili Mösyö Venizcloa'vn da iştiraki ile tanzim ve Vahideddin'in hükümeti
tarafından (Vahidettin değil!...» 10 Ağustos 1920 imza edilmiştir.
Bu PROJE Türkiye Büyük Millet Meclisince bir ze_ min-i münakaşa büe
addedilmemiştir..» M. Kemal Paşa yukarıda dercettiğimiz satırlarında «SEVR» den
tam üç kere «PROJE» tavsifi ile bahsetmekte ve «Sultan Vahideddin merhumun bu
projeyi tasdik edip etmediğini mesküt geçmektedir. Halbuki O'nun «SEVR» i tasdik
etmemek için (Bkz. A. Reşit REY — Gördüklerim, Yaptıklarım, İstanbul 1915 sh.
299) ne tazyiklere göğüs gerdiği ve böylece de tekemmül ederek tam bir muahede
halini almasını önlediği bir başka eserimizde (Bkz. Kadir MISIROGLU — Kurtuluş
Savaşında Sarıklı Mücahidler, İstanbul 1969, sh. 41 ve devamı), mufassal ve
müdellel bir surette izah "ve Isbat edilmiştir.
(24) CİHAT AKÇAKAYAL1IOÛLV — a.g. tefrika, Ulus Gazetesi 22 Şubat 1966
tarihli nüsha.
(25) Bkz. Cent Projest de Paıtage la Tur-q u 1 e adlı
eser veya bunun Donanma mecmuasının 49. ve müteakib sayılarında yayınlanmış
bulunan tercüme ve tahlili.
LOZAN ZAFER Mİ, HE211MET Mt?
43
Plarbi'ni takiben yaptıkları işgalleri hukuken Sevr Sulh Projesine değil,
Mondros Mütarekenamesinin yedinci maddesine istinat ettirmiş oldukları cihetle
bu işgallerin Sevr Sulh Projesine tetabuk etseler bile onu hukuken muteber bir
muahede haline kalbedemiyecekleri meydandadır. Binaenaleyh böyle bir iddia ister
Cihat Akçakayaüoğlu'ndan, isterse tam bir Klemalist telkin altında yetişen
subaylardan kurulu Erkânı Harbiye-i Umumiye Harp Dairesi Hey'-etince ileri
sürülsün, hiçbir ilmî ve hukukî kıymeti yoktur. Yanlış, yanlıştır, kimden sadır
olursa olsun!.
Ulus yazarı, daha sonra ;
«Şunu iyi bilmeliyiz ki, Mukaddes Cihadlar artık devrini tamamlamıştır. Birinci
Dünya Savaşında imparatorluk çökerten (İlikleri, kemikleri Türkün parası ve
emeği ile dolu müslüman ve arap âlemi) Halifenin bayrağı altında toplanmak şöyle
dursun onu ateşe vermiş kahraman Türk ordularını düşmanlarla el birliği ederek
arkadan vurmuştur. Yeni ve acı bir örneğini, de Kıbrıs dâvamızda görüyoruz.
Müslüman Türk'ü boğazlayan kara Papazla sarmaş dolaş olan müslüman liderleri
önce din ve dindaş yerine evvelâ menfaat diyorlar!...»36 diyerek çok ehemmiyetli
bir noktaya parmak basmıştır.
Gerçekten, Türkiye ile tslâm âleminin arasını açan ve Türk Milleti adına o
âlemin liderliğinden zımmen bir nevi «İstifa» manâsına gelen Kemalist
inkılâpların gayretkeş müdafileri ötedenberi her vesile ile bir «Arap ihaneti»
nden söz ederler. Tarihî vakıaların ışığı altında bu mes'ele üzerinde bir nebze
durmak istiyoruz:
(26) Cihat AKÇAKAYALIOĞLU a.g. tefrika, Ulus gazetesi, 1 mart 1966 tarihli
nüsha.
44 KADİR MISIROöLU
Türkler, Arap memleketlerini takriben dört asır kudretle siyanet ve mahirane bir
surette idare etmişlerdir. Bu bir siyanetti: Çünkü maksadı İslâm'ı yok etmek
olan «Haçlı Orduları» na karşı aşılmaz bir iman sed-dı teşkil ettikleri
tarihin şahadetiyle sabittir. Gerçekten Selçuklular ve daha önceki
devirlerde Anadolu ve bazan da Suriye'ye kadar ilerleyebilen Haçlılar, İslâm
Dünyasının şerefli temsilciliği Osmanlıların kudretli ellerine geçtikten
sonra, Tuna Nehrini aşamamışlardır. Üst üste tertip edilen Haçlı Seferlerinin
her biri üssülhareketlerine bitişik olan Orta Avrupa Ovalarında karşılanıp
mağlûp edilmiş ve bu sayede Arap memleketleri ve hassaten «Mukaddes
Beldeler» yüzyıllar süren sakin bir hayat geçirmek imkânını bulabilmişlerdir.
Osmanlılar, bu ülkeleri aynı zamanda gayet mâhirâne bir surette idare
etmişlerdir. Bu yüzden aslen «Arap» değil, «Arnavut» olan Kavalah Mehmet Ali
Paşa'-nm Mısır'da çıkardığı isyanla dinî vasfı siyasî vasfına galip bulunan
«Vehhabî Hareketi» gibi mün-ferid vak'alar bir yana bırakılırsa, Arap Âlemi
imparatorluğumuzun yıkılışına kadar gayet sadıkane bir surette bize ve bütün
Müslümanların devleti olan «Devlet-i  1 i y e ' ye bağlı kalmışlardır. Yemen ve
sair yerlerde son devirlerdeki karışıklıkların dahilî olmaktan ziyade, İslâm
Âlemini parçalayıp yutmak isteyen Avrupalıların ihdas ettikleri haricî fitne ve
fesatlardan doğmuş sun'î kımıldanmalar bulunduğunu tafsil ve izaha
sahifelerimizin hacmi müsaid değildir. !
Esasen Osmanlılar, hiçbir Arap memleketini yerli Arap idarecilerin elinden
almamış', her birini zalim ve yabancı bir müstevlinin pençesinden
kurtarmışlardır. Irak
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
45
ve Suriye'yi acemlerin, Mısır'ı Çerkeş asıllı Kölemenlerin, Şimali Afrika ve
Yemen gibi uzak Arap ülkelerini ise İspanyol, Portekiz gibi müstevli garplıların
elinden almış ve bu memleketlere bir «Kurtarıcı» olarak girmişlerdir. Üstelik
Kur'amn ölümsüz umdelerine son derece riayetkar oldukları için de bütün
müslümanları «kardeş» ve islâm âlemini tek bir «Devlet» kabul ettikleri için
sahip oldukları ülkeler arasında hiçbir fark gözetmemişlerdir. Sırf ümmetin
birlik ve bir merkeze bağlılığını teminden ibaret olup hiçbir müslümana ağır
gelmeyen hareketleri ile îslâm'm emir ve icabını yerine getirmekten başka bir
şey yapmamışlardır. Teb'a arasında vazife ve mevkiler için ehliyet ve liyakatten
başka bir kıstas tanımayan Osmanlıların tarihi, bu bapta alâka çekici misallerle
doludur. Meselâ Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ın fethini müteakiben dönerken
yolda Mısır Beylerbeyliğinin elinden alınmasına nıünfâil olarak kendisine at
üstünde : «Bu kadar zahmet çektik Mısır'ı gene bir Çerkeş'e verdik. Çekilen
emekler boşa gitti» diyen Ve-zir-i âzami Yunns Paşa'yı derhal idam
ettirmiştir.27
Osmanlı Devletinin takip ettiği bu siyaset Arap Âle-: minde diğer beldelerden
daha da iyi neticeler vermiş ve birçok yerlerde — Meselâ Rumeli ve bilhassa
Anadoluda —
(27) Dr. Ahmet MUMCU — Osmanlı Devletinde Siyaseten Kati, Ankara 1963 sh. 31, —
Dr. Selâhattin TAN-SEL — Yavuz Sultan Selim, Ankara 1969 sh. 203 ve ayrıca o
devre ait kaynak eserler; meselâ, Süheylî — Varak, 48 B — Alî — Varak, 263 A s.
Maahaza bu kaynaklardan bazıları Veziri âzamin çok kısa süren Mısır
Beylerbeyliğinde pek kötü hareketleri görüldüğü ve hattâ rüşvet aldığım da
kaydetmektedirler.
46
KADİR MI9IROÖLU
görülen «Eşkiya» ve Celâli isyanları» na benzer hâdiseler buralarda ortaya
çıkmamıştır.
Birinci Cihan Harbi esnasında Arapların Halifenin «Cihad Fetvası»ni'
dinlemedikleri iddiası ise ; menfî bir propaganda maksadına bağlı olarak
büyütülmüş bir mes'eleden ibarettir. Evvelâ şunu unutmamak gerekir ki, bu fetva,
Hilâfeti İslâm Dünyası üzerinde cidden nafiz bir kudret haline getiren II.
Sultan Abdülhamid Han Hazretleri gibi mübarek bir hükümdara karşı her tarafta
derin akisler uyandıran bir ihtilâl yaparak işbaşına gelen «İttihatçı güruhu»
nun elinde iradesiz bir oyuncak mevkiine.düşen Sultan Reşad tarafından ilân
edilmiştir. Üstelik «Halife İradesi» nden ziyade «Alman menf aati»ni temsil
etmekte olduğu aşikârdı. Ayrıca da dörtyüz senelik aşırı bir müsamahakârlığın
arkasından, bir tek kelime Türkçe bilmeyen Arap halkına, Türkçe konuşmak
mecburiyeti tahmil etmek gibi saçmalıklarla dolu ittihatçı idaresinin
incelenmesi de Arap aksülâmelinin sebeplerini keşf ve te^sbit için zaruridir.28
Böyle olduğu halde bu fetvanın hiçbir tesir icra etme-
(28) Gerek bu, ittihatçıların idarelerine karşı ortaya çıkan Arap aksülamelini
ve gerekse bu mes'eledeki — başta İngilizler olmak üzere — düşman te'sirmi bütün
teferruatı İle görmek ve hâdiselerin aslî sebeplerine nüfuz edebilmek için bkz;
Şerif Abdullah — Müzekkirâti (Hatıratım), Kudüs 19-15. Bu eserde ittihatçılar
acı bir dille tenkid »dildiği halde Sultan Abdülhamid Han'ın methedilmesi (sh.
24) dikkati çeken bir husustur. Ayrıca <Phillip KNIGHTLET, Colin SIMPSON — The
Secret Lives of Lavvrence of Arabi a , (London 1989),* da da İngiliz tesir ve
entrikaları hakkında geniş malûmat vardır.
LOZAN ZAFER MI. HEZİMET Mİ?
47
diği de söylenemez, ingilizlerin bu yüzden Mısır ve hattâ Hindistan'ın
idaresinde karşılaştıkları müşkilât ve bu memleketlerde ortaya çıkan
karışıklıkların izahı uzun bir mes'eledlr. Mutaarrız İtalyanlara karşı vatanım
müdafaa etmekte iken bu fetvaya ve verilen hususî emre itaat ederek İstanbul'a
gelen Şerif Ahmet Eş - Sünuşi Arap değil miydi? Misalleri çoğaltmalt
istemiyoruz. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, Arap Alemindeki bu «itaatsizlik»
sadece bir aileye yani Şerif Hüseyin ve ava nesine münhasır olduğu halde onu
bütün Arap Âlemine şâmil göstermek isteyenler kasıtlıdırlar. «İslâm kar deşli-ğ
i » nin hattâ daha emin bir tâbirle söylemek gerekirse « 1 s 1 â m » in
düşmanıdırlar. Onlar böyle bir iddia ile ıslâmı (hâşâ!...) modası geçmiş gibi
göstermek istemekte ve sırf bu maksatla bu hâdiseyi sık sık tekrarlamaktadırlar.
Filhakika Ulus yazarının evvelce iktibas edilmiş bulunan satırları da bunu
açıkça göstermektedir. Kendilerine sormak isteriz ki, Halifenin fetvasını
dinlememiş olan (bu da doğru değil ya!...) Arapları unutmuyor ve bu mes'e'.eyi
ikide birde tazeliyorlar da mülî mücadelede halifeye dep, Türk tarihinin en
büyük şahsiyeti (!...) diye kabul ettikleri M. Kemal Paşa'yı dinlemeyip isyan
eden Bolu, Konya, Düzce vs. gibi şehir ve kasabaların halklarının isyan ve
itaatsizliklerini artık niçin mevzubahis etmiyorlar? Bu nokta, onların daima
İslama karşı olan kötü niyetlerini isbata kâfi gelse gerektir. Aslında ve
tamamen içtihat farklarından doğan bu gibi hareketleri tahrif ila Türk
gençliğini yanıltmak isteyen İslâm düşmanları, artık sermayeyi tüketmişlerdir.
Zira vatan evlâtlarının pek çoğu artık bu basit silâhlarla avlanmayacak kadar
tarih şuuru ve iman vecdi ile zırhlanmış bulunmaktadırlar.
Ulus yazarının «Artık mukaddes Cihad devri kapan-
48 KADİR MraiROöLU
mıştır» şekindeki iddiasını da en materyalist bilinen Yahudiler, 1967 Arap -
israil harbi • neticesinde ulaştıkları «Ağlama duvarı» önünde cevaplandırmış
bulunmaktadırlar. Onun için,biz bu iddia üzerinde durmayacak ve kendisini
dünyada/ olup bitenleri anlamak rüştü veya selim muhakemeden mahrum kabul
ettiğimizi beyanla iktifa edeceğiz.
Ulus münekkidinin temas ettiği mes'elelere teker teker ve gerektiği şekilde
cevap vermek yeniden böyle bir eser telifini icabettireceği cihetle son olarak
bir noktaya daha temas edip bu tahlile nihayet vermek istiyoruz :
Boğazlar meselesindeki görüşlerimizi ele alıp güya tenkid eden29 yazar,
müteakiben çaresiz çırapıntılar içinde işi istihzaya dönmektedir:
«Bir kurşun atmamış ve bir masada tartışıp çarpışmamış insanlar, Debreli Receb
gibi Martini pek kolay atarlar!.10
«Bay Kadir Misıroğlu'nun millî mücadelede görev alarak kansız bir barış
sağlamamış olması, Türk Ulusu için cidden talihsizlik olmuştur.»"
Boğazlar meselesi hakkındaki cevabımızı uzun olması dolayısıyle alâkalı bahiste
(ikinci cilt, Boğazlar Mes'elesi) vereceğiz. Aslında hiç üzerinde, durmaya
değmeyen bu istihzaların mantık fukarası sahibine şu kadarını söylemek isteriz
ki, herhangi bir şey hakkında daha iyisini yapamı-yacak olarım tenkid hakkı
yoksa, başta tarihçiler olmak üzere bütün san'at ve edebiyat münekkidleri
suçludurlar.
(29) Bkz. Cihat AKÇAKAYALIOÖLU — Ulus gazetesi a.g. tefrika 28 Şubat
1966 tarihli nüsha.
(30) . a.y.
(31) a.y.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
49
Hangi münekkidi tenkid ettiği bir işi daha iyi bir surette yapmaya davet etmek
mâkûl olabilir. Ulus münekkidi bu mantığında samimî ise zinhar bir lokantada
önüne konan yemeği veya terzisinin diktiği bir elbiseyi beğenmemek gibi bir
cürüm işlememeye dikkat etmelidir!. Mantığını sevsinler!.. Yarım asırdan beri
devam eden pespaye yalanlar ,ve Kemalist kanunların desteğinde uluorta atış
yapan acemi silâhşor!.. Sana bu «Çarpışma Efsanesi» nin içyüzünü de Öğretirdim
ama ne yapayım ki 5816 sayılı kanun ve bir de inkılâplarınızı desteğine alan
yeni Anayasanın 153. maddesi var!. Hâlâ hakkı temsil ettiğini zan ve iddia
ediyorsan, git biraz da Doktor Kıza Nur Bey'in Hâtıralarım oku!..
Bir de tutmuş Şemsettin Günaltay32, Celâl Bayar13, ' İhsan Sabri Çağlayangil",
Şevket Süreyya35 gibi yerli ve Von Papen34 vs. gibi ecnebilerin Lozan ve İsmet
Paşa hakkındaki methiyelerini sıralamışsın!.. Şu bizim tatlısu frenk-lerinin —
hattâ şahsî hesaplara rağmen — bu methiyeyi niçin yaptıkları malûm... Aynı
noktada birleşiyorlar; İslama karşı olmak!.. Türklük ve Müslümanlığın müşterek
bir enmuzeci haline gelen «Millî şahsiyet» ten kaçmak!...
Von Papen'e gelince, eğer o da yüzbinlerce alman'ı asıp keserek sizin
hareketlerinizi tersinden icra edip islâm
(32) Cihat AKÇAKAYALIOÖLU — Ulus yazetesi a.g. tefrika 27 Şubat 1966 tarihli
nüsha.
(33) a.y.
(34) ay.
(35) Cihat AKÇAKAYALIOÖLU Ulus gazetesi a.g. tefrika 2 mart 1966 tarihli
nüsha.
(36) Cihat AKÇAKAYALIOGLV Ulus gazetesi a.e. tefrika 28 Şubat 1966 tarihli
nüsha.
F: 4
KADİR MtSIROöLU
alfabesini, islâm kıyafetini/ islâm yılbaşısını, islâm hafta tatilini ilh...
alıp Alman halkına kabul ettirseydi ben ve benim gibi «asabiyeti diniyye» ile
mutta-sıf her müslüman onu daha ziyade medhü sena eylemaz miydi? Unutmamak
gerekir ki, Von Papen de her Avrupalı gibi dini bütün bir hristiyandır.
Hristiyanlığın bütün içtimaî esaslarını bu bin yıllık müslüman millete zorla
kabul ettirmek için oluk gibi kan akıtıp yüzyıllardan beri Haçlı ordularının
bile hayal edememiş oldukları işleri yapmak, bir hristiyanın takdir hislerini
davet etmez mi? Üstelik Hıristiyan Garba benzemek ve bunun neticesi olarak
«Müslüman Türk» hüviyetini tamamen ortadan kaldırmak gibi bir harekete karşı
garplıların ikramı, Von Papen misalinde olduğu gibi kuru bir methiyeden öteye
geçmemiş ve geçmemektedir. Eh, bu kadar bir rüşvet-i kelâmı da ne onların
senyörlüğü ve ne de bizimkilerin nü-vazişleri muvacehesinde çok görmemek
lâzımdır.
Doğrusu bütün inkılâpçıların yıllardan beri yaptıkları; Icendilerini makul ve
makbul gösterebilmek için bu gibi hıristiyan taassubuyla müteharrik insanların
bizdeki hristiyanlaşma istikametindeki inkılâpları daha da teşvike medar olmak
üzere izhar eyledikleri takdirkârlık-ları nakletmekten ve bunlarla avunmaktan
ibaret olmuştur. Fakat bu hareketlerin namına icra edildiği büyük Türk
Milletinden en büyük bir tasvip görmemeleri ne derece «Gayrî millî» bir hareketi
temsil mevkiinde bulunduklarının şaşmaz delilidir". Doğrusu çok partili ha-
(37) Kemalistler, Piç bir «Devrim» kelimesi i!e adlandırdıkları inkılâpların
«dini bütün> Türk Milletince asla benimsenmediğini müdrik bulundukları için
hukukt ve fiilî baskılarını — aradan elli yıl gibi bir zaman geçmiş olmasına
rağmen — hâlâ artırma gayretleri
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
51
yata geçtiğimiz günden beri yapılan bütün seçimlerde, inkılâpları temsil eden
Cumhuriyet Halk Partisi, halkın kahir ekseriyetinin reyleriyle daima
reddedilmiştir. Hakikatte bu red Kemalist inkılâplara karşıdır. Böyle iken altı
umdesinden biri «Milliyetçilik» diğeri de «Halkçılık» olan bir partinin hâlâ ne
derece halktan uzak ve gayrî millî bir yolda bulunduğunu farkedeme-mesi peşin
fikirlilikten başka neyle izah edilebilir. Üstelik garbın propaganda ve teşvik
gayretlerine kapılmadan Kemalist inkılâpları tenkid ve tahlil eden gerçekçi
mütefekkirlerinin eserleri hey'eti vekile kararlarıyla yurt dahiline hâlâ
sokulmarnaktadır. Yarım asırdan beri « T a h -s i s a t - ı Mesture» den
cömertçe ihsanlarla yazdırılmış kitaplardan veya kendilerini bu hristiyanî yolda
daha da teşvik maksadıyla söylenmiş sözlerden medet uman ke-malistlerin
milletten üst üste yedikleri seçim tokatlarıyla ıslâh ve irşad olmayarak aynı
dalâlette devam edip gitmeleri hazindir!.. Bunun neticesi de muhakkak ki iflâs
ve hezimet olacaktır. Bu iflâs ve hezimetin daha şimdiden ihbar çanlarının acı
tınneti kulak zarlarını yırttığı halde, Ulus yazarı, bizi aynı fersude silâhla
iskat etme yolunda yürümektedir.
Ah tatlı su frenkleri!... Şu Garbın biraz da dindarh-
peşinde koşmaktadırlar. Fakat son zamanlarda bu mevzu-daki gerçeği
hareketlerinden çıkan zımnî ifadelerle depi), açıkça yazıp söyledikleri ile de
açığa vurmaktadırlar. Bir misal vermek gerekirse Kemalizm! .komünizm hesabına
istismar maksadının bir nunjaraiı ma'kesi olan Cumhuriyet Gazetesi'nin 19.8.1970
tarihli nüshasında intişar eden Oktay AKBAL imzalı yazının serlevhasını
zikretmek kâfidir: «Devrimler için oylama yapılamaz!..>
62
KADİR MISIROGLU
ğını görebilseniz.'... Ama ne gezer, sizde «Bâtıl» ve «Muharref »e bile iman
istidadı yoktur!...
Son söz olarak şunu de beyan edelim ki nâçiz eserimizi tenkid ve takdir eden
makaleler, bu kısmen iktibas ve kısmen de temas ettiklerimizden ibaret değildir.
Fakat bazıları kimi ve neyi kasteddikleri malûm olduğu halde ismimizi ve
eserimizi sarahaten kaydetmedikleri3' için on-Jan cevaplandırmak lüzumunu
duymuyoruz. Hattâ bu tarzda hareket edenler için de eserimizin tezini kabul ve
müdafaa edenler de vardır.19
Aynı şekilde aldığımız yüzlerce imzalı ve imzasız takdir ve tahkir mektuplarını
da buraya dercedip bunlar üzerinde durmaya fiilen imkân bulamadığımıza üzülerek
ifade etmek isteriz!.
(38) Meselâ Bkz. Burhan FELEK — Yine İsmet Paşa, Cumhuriyet gazetesi 6
Şubat 1966 tarihli nüsha — Ahmet Şükrü ESMER — Lozan Zafer mi, Yenilgi
mi?, Ulus gazetesi 16 Ocak 1966 tarihli nüsha. -— N. Sami ÖZERDİM — Kitaplar ve
dergiler arasımda, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi İstanbul 19*65 s. 4, sh. 79.
(39) Meselâ Kâmil TURAN, Lozan bir hezimettir, Bab.ı Ali de Sabah gazetesi 20
Ocak 1966 tarihli nüsha.
İKİNCİ BASIMIN TAKDİMİ
Lozan, «Keyfi ve mutlak hükümdarlık» mahiyetindeki « Ş e f I i k devri»
nin temel taşıdır. Çünkü, o devrin ilk on-beş yılun dolduran «Kemalist
inkılâp 1 a r » m hukukî ınüstesnidatıdır. Kemalist inkılâplar, islâmdan
inhirafla, «Hristiyan G a r b » in iktibası istikametinde yüzyıldan beri
temadi eden gayret ve çalışmaları nihaî hedefe vardırmak üzere, sehpaların
gölgesinde gerçekleştirilmiş — herbiri diğerinden daha kanlı — hamlelerdir.
Ne gariptir ki; dinî vecd sayesinde ulaşılabilen zaferin sağladığı siyasî ve
askerî kudret, harpten sonra din ve onunla yoğrulmuş şahsiyetli içtimaî
yapımızın tahribi için kullanılmıştır. Fakat «Müslüman Türk Hüviyeti»
ne yöneltilmiş bulunan bu tahrip ve imha hareketleri «Hak ve
Maslahat» yerine «kuvve t » e istinat ettiği içindir ki; — demokratik
icablarm zorlamasına rağmen — tahlil ve tertkidl&rine hâlâ en küçük bir fiilî ve
hukukî imkân verilmemektedir. Peşin ve hayatî bir tedbir olarak ortaya çıkan
İm «Asrî Taassubu sebebiyledir ki, Lozan yıllarca « T a k r i r-i
Sükûn K a n u n u » nun «Cezaî Müeyyideler Suru» içinde korunmuştur.
Ancak bu surun; «Sevr ölüm !... Lozan hayat !...» mugala-tasıyla sıvanıp
cilalanan dış yüzü, çeyrek asrın tahribi-
54
KADİR MiaiROGLU
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET V.i"
ne bile mukavemet edememiş, çok geçmeden arkasındaki acı gerçekler
farkedilmeye başlanmıştır. Gerçekte, «Şeflik D e v r i » ni sona
erdiren «Çok Partili II a y a t » a geçişle iç siyaset çekişmelerinde
zaman zaman Lozan efsânesinin sırça köşküne de taşlar atılmış fakat temel görüş
ayrılıklanyla vücud bulmayan yeni par tilerin kadrolarından bu mevzuda tarihin
şaşmaz kıymet hükümlerini aksettiren ciddî bir eser ortaya koyan çikmu-mıştır.
Bu boşluk ilk defa 1965 yılında yayınlanan bu na çiz incelememizle doldurulmuş
ve böylece Lozan etrafında ki sahte edebiyatın maskesi düşürülmüştür.
Bu yüzden birinci baskısı leh ve aleyhte birçok akisler! uyandırmış ve birkaç ay
zarfında kapışılmış bulunduğu halde, müessesemizin mütevazı imkânları ve
araya giren başka ehemmiyetli neşriyat yüzünden ikinci basımı ıı« yazık ki;
bugüne kadar gecikmiştir. Şimdi onu birçok iîâve lerle yeniden umumî efkâra
takdim ederken, îsmet Paş ve Dr. Rıza Nur gibi Lozan'ın birinci ve ikinci
murahhas lan, yayınlanan hatıratlariyla son sözlerini söylemiş
bulunmaktadırlar. Binaenaleyh Lozan'ın baş âmillerinden elan bu iki
şahsın, artık geriye almalarına imkân bulunmayan beyanlariyle de bir kere daha
tebellür eden bu mev-zudaki «Hezimet-i Kahkariye» nin zaman zaman —
velev sürç-i lisan kabilinden bile olsa — kendi ağız lanndan ifade edilmiş
bulunması bu hatıratlardan bir kaç yıl önce neşredilen eserimizin getirdiği
«yeni tezsin ne ölçüde gerçeği temsil ettiğini ortaj'a çıkarmış bulunmaktadır.
Lozan hakkında «Umumî Bir Değerlen d i r m e » mahiyetindeki bu birinci
cildi takiben e fi umumiyeye takdim edilecek ve «maddî kayıplarımız »ı
tahlil edecek olan ikinci ve «Hilâfet
vesaire gibi «manevî kayıpları m iz» m sebep ve neticeleri üzerinde duracak
olan üçüncü ciltleri de okuduktan sonra — ihtimal ki — Lozan'ın «Kazanç Kayıp
Tablosu» na içiniz sızlamadan bakamıya-caksmız! O zaman, bütün bir milletin,
yıllarca nasıl aldatılarak hâinlerin kahraman, kahramanların ise hâin olarak
tanıtılabildiğinc hayıflanmakla mı iktifa eder, yoksa «Propaganda» der.ilen
silâhın dehşetli tesirini kavrayarak onu biraz da «Hak ve II a ii i k a t »
için kullanmak üzere — şahsan ne yapabileceğinizi düşünüp — harekete mi
geçersiniz?... Bilmek isterim!... Bilhassa siz: evet siz, cinnetten bir şubeye
mensup olan azîz gençler!... Unutmayınız ki, devletinizi âlemşümul bir
imparatorluktan mânâ ve maddede küçük bir Türkiye haline getiren dahilî ve
haricî düşman faaliyetlerine cevaz, meşrûiyyet ve hattâ itibar bahşeden L o % a
n'dir!... Yeniden büyük devlet olma imkân ve ümidlerimizin yegânı; kaynağı
olan gençler!... Onu yırtıp çiğnemedikçe «Büyük Türkiye» nin şafağı
sökmeyecektir!...
Kadir MISIROÛLU 27 Ramazan 1390 (26 Teşrinisani 1970) Serencebey/İstanbul
BİRİNCİ BASIMIN ÖNSÖZÜ
LOZAN anuahedenamesi, «Cumhuriyet TürkiyesinnİD hukuki, siyasî ve hattâ iktisadi
varhğuıa temel teşkil etmektedir. Bugün milletçe içinde çırpındığımız maddi ve
manevi izdıraplann bu temelle alâkası üzerinde şimdiye kadar maalesef gerektiği
kadar durulmuş değildir. Çünkü Lozan Muahedenamesi, henüz kadro ve kökleşmiş
an'aneleriyle tesirinden tamamen kurtulamamış bulunduğunu «Şeflik Devri» nin
başlıca eserlerinden biridir. Bu yüzden o devrin anîayış ve hissiyatı, bu
muahedo-namenin âfâkî bir surette tahliline imkân vermemiştir. O kadar ki, bahis
"mevzuu nraahedenamenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakeresi esnasında
aleyhte konuşmak isteyenler doğum yerleri yeni hudutlar haricinde kalmış bulunan
kimseler arasından bizzat M. Kemal Paşa tarafın-dan itina ile tesbit edilmiştir.
Bu ısmarlama tenkidleriu M. Kemal Paşa tarafından re'sen tespit edilmiş eşhasa
yaptırılmış olduğu memleketimizin en gedikli kemalisti bilinen Celâl Bayar
tarafından bile itiraf edilmektedir. Gerçekten O'nun, bizzat bu saürlann
muharririne naklettiğine göre kendisi de aleyhte konuşmak üzere el kaldırınca M.
Kemal Paşa'nuı konuşacakları tesbit için elinde tuttuğu kalemini — yüzüne
sıkıntılı bir mânâ vererek — masaya «tıp •
58
KADtR MISIROÖLU
— «Canım, sen Lozan heyetine dahilsin. Senin aleyhte konuşman yakışır mı?»
demiştir.
Sadece bu misal bile Lozan Muahedenamesinin, hemen tekmil azası M. Kemal Paşa
tarafından bizzat tayin edilmiş bulunan İkinci Mecliste ne şartlar altında
müzakereye konulduğunu gösteren tipik bir hadisedir.
Buna rağmen birçok milletvekili bu muahedeyi şedit bir lisanla tenkid
etmişlerdir ki bir gizli celsede cereyan eden bu tenkitler, bugüne kadar efkârı
umumiyeye arzedil-memiştir. Üzerinden yarım asır geçtiği halde hâlâ bu gizli
celselerin zabıtlarının neşrine teşebbüs edilmediği görülmektedir.
Hattâ daha önce Lozandaki müzakerelerin inkıtaa uğradığı sırada Türkiye Büyük
Millet Meclisinde başlıyan müzakerelerde «İkinci Gurup» adıyla anılın muhalefet
ekibi de tamamen aleyhte konuşmuşlardı, iîıî grupun liderleri Erzurum Mebusu
Hüseyin Avni ve Trabzon Mebusu Ali Şiikrü Bey ile- arkadaşları Misak-ı Millî den
feragati asla kabul etmemiş ve İnönü'yü sert bir dille tenkit etmişlerdi.
Muahedenâmenin imzasından sonra ise seçimler bu muhalefet grupunu tasfiye
edecek şekilde yenilenmişti. Yukarıda ifade edildiği üzere tenkitler buna
rağmen önlenememiştir. Zira Lozan muahedenâmesi o kadar bari? eksik ve
kusurları ihtiva ediyordu ki; bilâhare tatbikatt înönü'nün baş yardımcıları
olacak bir çok şahsiyet bile fe veran edenler arasında idiler. Bunlardan Şükrü
Kaya, Vasıf Çınar ve Mustafa Necati'yi zikredebiliriz.
Bütün bu mülâhazalardan anlaşıldığı üzere, bu nnv.tr hadenâmenin kabulü ikinci
mecliste olmuştur. Bu meclis «Parti disiplini» nin zebûnu idi. Eğer meclis
yenilenerek miUetvekiOerinin büyük bir kısmı değiştirilme-
I
LOZAN ZAFER M t. HEZİMET Mİ?
59
iniş olsa idi tasdike imkân yoktu. Mitli mücadeleyi şerefle başarmış
vatanperverler kadrosu olarak her biri başhba-şına bir şahsiyet olan Birinci
Mecîis-i Mebusanın Umumî hissiyat ve kararı bu muahedenâmenin aleyhinde idi.
İhtimâl ki; o günün malûm usullerine göre cereyan etmiş olan seçimlerle meclisin
yenilenmesinin belli başlı sebeplerinden biri de bu idi.
Bu kitapta isbat edilmiştir ki Lozan Muahedcnamcsi millet olarak şahlanan
halkımızın kazandırdığı zaferi Jjaltkıyle tescil ve tasdik cdirememistir. Buna
rağmen malûmu Hâm kabilinden en tabiî haklarımızın — o da bir çoğu eksik ve
kusurla olarak — teyidi, İnönü ve ekibi tarafından ulaşılmaz bir netice imiş
gibi kibir ve tahakküm vesilesi kılınarak sistemli bir telkin ve medih
edebiyatına mevzu edilmiştir. Fakat, artık sultanî bir eda. ile böbürlenmenin ve
«Millî Şefimiz Hazretleri» gibi hulûskârlıklarla bu mevzun eîo aîmanın artık
zamanı geçmiştir.
Bu muahedeyi; ilim vo mantığın süzgecinden geçirmekte maalesef çok geç
kalınmıştır. Yıllarca bayram nutuklarının üslûbu ile yürütülen sistemli bir
propaganda tesirini göstermiş ve memleket çocuklarına Lozanda uğradığımız
kayıplar nnuttarulmuştur. Bugün Kıbrıs mevzuunda karşılaştığınız güçlükler,
gitgide bu muahedena-nıenin yaldızlı edebiyatına karşı milletçe beslediğimiz
şüpheyi derinleştirmektedir. Bu keyfiyet, Lozan Muahedena-mrsinin düzeltilmesi
lüzumunu ortaya çıkarmaktadır. Iîu tetkikin sonuna eklenen Lozan mukavelenamesi
metninin 20 nci maddesinde açıkça görüleceği üzere, Kibrisin İngiltere
tarafından ilhakı kabul edilmekle kalınmamış, 21 ne? madde de Türk tabiiyetini
seçmek isteyenlerin Türkiycyo muhacereti mecburî kılınarak Türk nüfusunun
zamaııl.ı
60
KADİR MI9IROOLU
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mı?
61
ekalliyet haline gelmesini icab ettirecek bir açık kapı bırakılmıştır. Bu misale
Kerkük, Adalar, Batı Trakya, Patrikhane, Ekalliyetlere tanınan imtiyazlar gibi
daha birçoklarım ekleyerek sözü aratmak istemiyornz. Banlar alâkalı bahislerinde
ele alınmıştır. Bu vesile ile şu kadarını söyli-yelim ki, Lozan'da öyle bir
mnahedenâme imza edilmiştir ki, Türk'ün şahdamarı Boğazlar dahi sağlam bir
garanti altına alınamamıştır.
Bir avuç maceraperest ittihatçının kısmen ihmal ve basiretsizliği ve kısmen de
ihaneti ile güngörmüş yüce bir milletin — tâbir caizse — kemik iskeletinde feci
bir kırılma olmuştur. Birinci Cihan Harbinin mânası budur. Lozan Muahedenamesi
Cihan Harbini takibedeo Millî Mücadelenin kazanılmış olmasına rağmen bu
kırıkları yanlış kaynatan bir tedavi.olmuştur. Bu sebeple siyasî, içtimaî ve
iktisadî bünyenin ağrı ve sızıları dinmemektedir.
Lozan Muahedenâmesini bir zafer olarak göstermeye çalışanların, onu Sevr
Muahedenamesi» yle kıyaslamak, başlıca taktikleridir. Halbuki Sevr
Muahedenamesi, İttihatçı güruhunun getirdiği bir felâket olarak hazin bir
mağlûbiyetten*sonra mağlûp bir devlete karşı teklif edilmiş bir düşman sulh
projesidir.40 Onun cevabî Millî Mücadele olmuştur. Pek şûyû bulmamış bir gerçek
olarak kaydedelim ki, bu muahede üstelik, tasdik te edilememiştir 41 Böyleyken
İnönü Sevr'e merbut iki protokilü
(40) Bkz. M. Kemal Paşa Nutuk — Ankara 1927 sh. 403 . 404 de de Sevr'den.
«Proje» tevsifî ile bahsedilmektedir. Hattâ İnönü bile, Ulus Gazetesinde
yayınlanan «Hatırat» ında aynen bu tabiri kullanmıştır, (bkz. İnönü'nün
Hatıraları, Ulus Gazetesi 24 Temmuz 1968 tarihli nüsha) 41) Ord. Prof. Dr.
Charles Crozat (Devletler Umumi Hukuku
kabul etmiştir. Binaenaleyh hiçbir cihetten hukukî bir değeri olmayan Sevr
Muahedenâmesiyle Lozan muahedenâ-mesinin kıyası abestir. Dünyaca meşhur hukuk
âbidelerinden biri olan «Mecelle» nin ifadesiyle söylemek gerekirse: «Sûi
misal, misal olmaz»-
Hâlâ Bizans hayalini sayıklayan Yunan palikaryalarına karşı, bizim de bir çok
eksik ve kusurları bulunan bu muahedenâme üzerinde yeniden düşünmek ve ilk zuhur
edecek fırsatta düzeltilmesini temin etmek için fikrî ve ruhî bir hazırlığa
geçmekte geç kalmış olduğumuz muhakkaktır. Bumuahedenâmenin ıslâhının lüzumu,
1936 Montrö Mukavelenamesi ile Boğazlara ait statünün tadili ve Suriye
hududumuza ait vaki değişiklikle, şirin « 11 a t a y j a kavuşmamız gibi cidden
calibi dikkat hadiselerle sabit olmuştur. Ancak bahsi geçen muahedenâmenin
düzeltilmeyi icabettiren başka noktaları da bulunduğu bugün Kıbrıs meselesi
dolayisiyle anlaşılmış olduğu gibi ilerde zuhur edecek yeni hâdiselerle de,
tekrar be tekrar meydana çıkacaktır .Fakat her biri millî izzet-î nefsimizde
birer yara açmış ve açacak olan bu kabil kusurları bunlara — zaman icabı —
eklenecek birçok yenilerinin zuhurunu beklemeden düzeltmek ve Lozan Muahede-
nâmesinin bu gibi düzeltilmesi gerekli noktaları üzerinde ialılil ve tenkidlere
girişmek ve bu suretle efkâr-ı umumiye-
Profesörü) Devletler Umumi Hukuku, İstanbul 1950 Cilt I, sayfa 399. *Sevr
muahedesinin hiçbir saman tasdik edilmemesine ve binaenaleyh hiçbir zaman
meriyete girmemiş olmasına rağmen, Sevr'de akdedilen ek vesikalardan ikisine
mecburilik kuvveti verilmesi kararlaştırıldı: Müttefik Devletlerle Yunanistan
arasyıda mün'akit ve Trakyaya alt mukavele ile, gene ayni devletler arasında ve
Yunanistan'daki ekalliyetlerin himayesine müteallik protokol.»
62
KADİR MIPIHOOLU
LOZAN ZAFER Mi, HEZİMET Mi?
G3
yi bn mevzua hazırlamak, genç kalınmış bir vazife telâkki edilmelidir. Bu
kitabı; böyle bir hizmet meyli ortaya çıkarmıştır. Biraz dikkat edilince
Lozan'daki muvaffakiyetsiz-liklerinin müdafaasının hür bir dimağı tatmin
etmediği görülmektedir. Bu husus ileride münakaşa edilmiştir.
înönü ve etrafındakiler onun devlet ve hükümet reisliği zamanlarında
emirlerindeki matbaalarda kütük gibi methiyeler bastırıp şehrin meydanlarına,
apartman hacimli heykellerini dikmeyi ihmal etmedikleri halde genç nesillere
Lozan muahedcnâmesinin yeni harflere aktarılmış bir metni ile Lozan'daki
müzakerelere ait zabıtların küçük bir hülâsasını olsun vermeyi düşiinemediler.4-
Bu kitap Loza muahedenomesine dair kitap hacimli bir eser olarak roedih gayreti
taşımaksızın âfâkî bîr surette el atan ilk kitaptır. Bu itibarla ban eksik ve
kusurları bnlunabilir. Alâkadarların, ikazları ile nasip olursa
(42) Lozan, sulh konferansına ait zabıtlar bugüne kadar L;U:n asıllı harfler
Ue yeniden yayınlanmış değildir. Eski harflerle tabına ait kayıt
bibliyografya kısmımızda mevcuttur. Muahede metninin ise pek mahdut olan
mehazları da ekseriyetle yine eski harflerledir. Bibliyografya cetvelimizde
gösterilmiş olan Cemil Büsel'in «LOZAN» adlı eseri ile İsmail Soysal'ın Türkiye
îş Bankası tarafından ne^-rolmuş «TÜRKİYENÎN DIŞ MÜNASEBETLERİMLE İL-GÎLÎ
BAŞLICA SÎTASl ANLAŞMALARI» isimli e.serlcr esas muahedename ve ilgili protokol
metinleri yalntî yeni harflerle okur yazar olan genç ne3iller için yegtlne nıe.
nazlardandır. Ayrıca şurada burada eksik nakiller de mevcuttur. Binaenaleyh
efkârı umumiyeyo karşı bu mevzuda yapılmış tam ve doyurucu bir neşriyat mevcut
değildir, daha ziyade mütehassıs elemanlara hitap eden bu birkaç kaynağı kaç
kişi g-örebilmiştir. Bilhassa zabıtların Lâtin asıllı harflerle çevrilmemiş
olması muhakkak ki, büyük
müteakip tabılarında daha mükemmel bir surette ortaya çıkmasına yardım
etmeleri acizane istirhamımızdir.
Mefkûresiz milletler âtıl kalarak dağılıp mahvolmaya mahkûmdurlar. Tarihte
muazzam devlet ve medeniyetler l<urmuş olan köklü ve asil bir milletin evlâtları
olarak bugün, Kıbrıs meselesi dolayısıyla ortaya çıkan aczimiz yürekler
acısıdır. Aslında bir kasaba papazı olan Makarios'a karşı sultanî bir eda Ue
oturduğu hükümet reisliği koltuğuna rağmen değiştirme birliğimizi binbir
tereddütle göndermek gibi bir tezelzüle düşen İnönü'nün Ix>zan veya herhangi bir
mevzuda sözü edilmekte olan kahramanlığından şüpheye düşmek milletçe
hakkımızdır. Bu kitap bir bakıma bu şüphelerin birçok sebebini de bir araya
getirmiş olmaktadır. İkinci Cihan Harbi sonunda Lozandaki bazı kayıplarımızı
telâfi etmek imkânı hasıl olmuştu. Fakat bu fırsatın kaçırılması da Türk
Milletine -birçokları gibi- İnönü'nün azizliği (!.) olmuştur.
İhtimal ki ; bazı kimseler bu eserin efkârı umumiye, arzında siyasî bazı
maksatlar arayacaklardır. Fakat peşinen ifade edilmelidir ki; bu kitap İnönü'yü
yermek için yazılmamıştır. Yukarıda misali geçen fırsat nevinden zu-Imr edeoek
yeni imkânların da kaçırılmaması için efkârı
bir eksikliktir. (Bu eserin birinci tabı, üzerinden tam altı sene geçmiştir.
Şimdi Lozan zabıtlarının neşrine başlanmış ise de ne zaman biteceği henüz malum
değildir, (bkz: Prof. Dr. Sena L. MERAY Lozan Banş Konferansı, Tutanaklar,
Belgeler — C. I. Ankara 1969) Böyle eserlerde yer alan kelimelerin yüklendiği
mana, tarafların maksadını kavramak bakımından son derece ehemmiyetlidir. Bu
sebeple henüz oturmamış ve mana muhiti tebellür etmemiş uydurma kelimelerden
sakınmak gerekirdi.
64
KADİR MJ9IRO0LU
utnamiyeyi hazırlamak esas gayemiz olmuştur. İnönü ba arada hatalarının tabii
bir neticesi olarak tenkid edilmiştir. Bugün Irak'ta Molla Mustafa Barzani
hareketi dolayısıyla Kerküklü kardeşlerimizin durumunu düzeltmek imkânı adım
adım yaklaşmaktadır. Kıbrıs ve evelkiler gibi bunu da kaçırmak çok hazin olur.
Fakat herşeyden evvel Lozan muahedenamesinin bu gibi muallak meseleler için
koyduğu esaslar hakkıyle bilinmelidir. Tarih şuura olmayan yerde isabetli karar
olmaz. Bu eser, milletimizin tarih şuurunu takviye istikametinde bir tesir icra
ederse bu ; muharririnin en büyük sevinci olacaktır.
Sulh mualedenâmesi ve ek prptokollerin derci kitapta meselelere ayrılmış olan
yeri bir hayli daralttığı için birçok önemli bahis maalesef bu birinci cilde
sığdırılamamış-tır. Lozan ; siyasî hukukî ve içtimaî pek çok mes'ele karşımıza
çıkarmaktadır. Bu sebeple bu eserin hacmi başlangıçta tahmin ettiğimizden çok
daha geniş olmuş ve şimdilik üç cilt halinde tertip mecburiyeti hasıl olmuştur.
Bu birinci cilt ; ikinci ve üçüncü cilde bırakılmış olan birçok esaslı noktalara
rağmen okuyucuda şimdiye kadar telkin edilmiş olan kanaatin hilâfına bir kanaat
hasıl eder ise ne mutlu!...
Tevfik sahibi Cenab-i haktan bu necip mîllete gerçek bir basûbadelmevt
silkinişi niyaz ederim!... .
Kadir MJSIROGLU Berencebey, 24 Temmuz 1964
BtRtNGt BÖLÜM GİRİŞ
«İRKINA VATANINA . TARİHİNE İHANET ETMİŞ OLAN
EFRAD VE AKVAMIN HİÇBİ-RİNİ UNUTMA ; TÜRK OĞLUt
UNUMTA.'... VB AF ETME-.» SÜLEYMAN NAZİF**
EMANET
CtBRtL'in bir kanat çırpıcıyla mübarek «Hıra Dağı» ndaki mağaranın önüne indiği
gün, insanlığın mazhar olabileceği en büyük nimet olan «ilâhî emânet» arzımıza
inmeğe başlamış oluyordu. Yirmi üç senede - yavaş yavaş yağan bir yağmur gibi -
sindire sindire insanlığın gönül ve ruh iklimlerini yeşertmek üzere inen, bu
rahmet, «Veda Haccı» nda irad buy-rulan ölümsüz bir nutukla gelmiş ve gelecek
bütün müs-lümanlara emânet bırakılıyordu :
«— Size bir emânet bırakıyorum ki, siz ona sun sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç
şaşırmazsınız. O emânet Allah Kitabı Kur'an'dır.»
Bir gün gelip bu emânetin şerefli armasını, kıt'alar ve okyanuslar üstünde zafer
»eşideleriyle taşıyacak bir büyük millet, henüz Orta Asya'da at koşturuyor ve
kuvvetini tevcih edecek gerçek istikameti arıyordu. Fakat bir müddet sonra
doğuştan ruh ve karakter üstünlüğü ile iman
(43) Süleyman Nazif : Batarya ile Ateş - İstanbul 1335, sh. 4.
F: 5
LOZAN ZAFER M t, HEZİMET Ut?
•JT
istidadına malik olarak yaradilmış olan bu büyük millet tarihin en mes'ut bir
hâdisesi olarak, îslâmın ezelî nefhasi ile ruhunu dolduruyor ve kıt'aları islâm
meş'alesiyle aydınlatmak üzere semayı mübarek atlarının nal sesleriyle ür
pertmeye başlıyordu î...
DEVLET
Bu hamlenin vücud verdiği ilk büyük siyasî varlıt-«Selçuklu İmparatorluğu»
dur. Ardından! onun tabiî bir devamı*4 olarak zuhur eden «Osmanlı]
imparatorluğu» da kıt'alann sulh, selâmet vej adalete kavuşan ;nı temin eden
en büyük bir müessir ola-j rak asırlarca süren nâzım ve hâkim bir rol
oynamıştır. Bü-. tün bu devirleri dolduran mübarek gazalar, islâm'ın sâdej vt
nûrânî gerçeğini milletler ve kıt'alann kaderine tak-; dim ederken, en küçük
bir cebre ve zulme meyletmeiniş-, tir. 4S
(44)
(45)
«Selçuklu» ve «Osmanlı» devletlerini her ikisinde de a>__ olan «din, <":il, ırk
ve toprak» nazarı itibare alındığı tak. dirde «tek bir devlet» saymak gerektir.
Aradaki fark sa. dece «Hanedan» farkına münhasırdır. (Tafsilât için bl__ Dr.
Rıza Nur . Türk Tarihi, C. III, istanbul 1924 sh. 5-11).] Fazla bilgi için bkz.
Prof. Dr. Ahmet Refik TURNAGÎI^ — İslâmiyet ve Milletler Hukuku, İstanbul 1944
veya bu' eserin İstanbul Hukuk Fakültesi mecmuasının C. VIII s. 1 - 4'de C. IX
s. 1 - 2'de yer alan tefrikası. Gerçekten çeşitli kaynaklar ve daha ziyade Garp
müelliflerinin şahadetiyle îslâmın son derece âlicenâbâne olan harp
kaidelerini ve bunların muhtelif devirlerdeki parlak tatbikatım sayısız
misallerle anlatan bu çok kıymetli ve alimâne eserden gerekli nakiller yaparak
bu mevzuu ay. dmlatmaya yerimiz müsait değildir. Bu yüzden, biz sadece bir iki
misal iktibas ederek mezkûr eserin ciddî bir surette okunması tavsiyesinde
bulunacağız :
Bu oluşun yapıcıları olan müslüman Türkler tarihin hiçbir devrinde görülmemiş
müstesna bir asalet, zarafet
«J. Lorimer, The Institutes of Int L. a w , 1882, N y s tarafından yapılan
telhis ve tercüme. «Bab - Ali'nin ecnebi devletlerle diplomasi münasebetlerine
girişi Süleyman'ın saltanatı devrinde vâki oldu ; o devirde İngiltere Kralı olan
Henri VIII. İngiliz adliye sistemini Türk oistemince doğrultmak ve düzeltmek
için Türk mahkemeleri hakkında tetkikat icrasına memur olarak Türkiye'ye bir
heyet göndermekle Osmanlılar hükümdarını gereflendirmişti.» ( Falerf ax D o w -
ney, S.o liman I e x Magnifique, S. — M . G i 1 1 e m i n ' intercümesl : P a y
o t, Paris. 1930, s. 85; Türkler Sultan Süleymana «Kanun!» lâkabım vermişlerdir.
Şüphesiz. Sultan Süleyman'ın tebeası bu lâkabı <Le Magniflqiue» lâkabından
alyadet gam ve azameti müfid, muhteşem bulmuşlardır. Sülyman, güzel sanatları da
derin bir sevgi ve merakla sevenlerdendi. Yüksek payeli bir isevt müellif hikaye
eder ki : <Papa Jules II. Miçhel . Ange'ı gücendirdiği vakit, Sultan Süleyman
«Allah indinde üstün tutulan» bu hünermendl, Rialto'nun. plânlan mucibince
Beyoğlu'nda, Venedik için tasavvur ve tertip olunmuş bir köprüyü inşa etmek
üzere hemen İstanbul'a çağırmıştır. Şüphesiz bu davet, dâhi dostunun gönlünü
almakta Papa'mn gösterdiği tehalükün sebeplerinden olmuştur.» (Bkz. : a.g.e. sh.
ll'de yer alan 14 numaralı dip not.)
«Ömer'in Kudüs'ü fethettiği tarihten takriben dörtyüz yıl sonra Haçlılar
muhaddes şehri müslümanlann boyunduruğundan kurtardılar. Şehri muhasara edenler,
şehir yağma edilirken ilk mutasarrıfın, yani bir mala ilkin el koyanın
tasarrufuna riayet etmeyi aralarında kararlaştırmışlardı; ve büyük cami soyulup
elde edilen « g a -n â i m » yetmiş kandil ve birçok altın ve. gümüş, kâse-ve
emsali zuruf «Sicilyalı Prens» Tnncrede'in faaliyetini mükâfatlandırmağa vasıta
oldu ve semahatını şaşâalan.-
KADİR
LOZAN ZAFER Ut, HEZİMET Mİ?
09
ve olgunluk ile bu siyasetlerini icra ediyor ve davranışla nnda «Büyük
Emanetıin ruhunu nasıl hak-
dırdı. Allahın bendeleri, ona bir kanlı kurban teslim ettiler, fakat şüphesiz o
bunu kabul etmedi. İtaat ve inkıyad bunlara silahlarını terkettirmedi,
ahalinin cümlesi cinai (kadm • erkek) ve yas, itibariyle ayırdedümeksizin öldü»J
rüldü. Teskin olunmaz bir adavetle kaynaşıp fışkıran ga-yızları üç gün kanlar
içinde yüzdü; cesetlerin tefessühü veba gibi vahim bir bulaşık hastalığın
zuhuruna sebep:' oldu. Yetmiş, bin müslümanı boğazladıktan ve yo1 adileri
havralarında yaktıktan sonra, yine ellerinde h- -ot sev., klyle yahut kıtalin
iras ettiği yorgunluk sebebiyle öldü rülmemiş. bir hayli esir kaldı.> (*Gtbbon,
mezkûr eser, II,| 670) • (Haçlılara riyaset eden ve Kudüs Kralı olan)
Godefroy de Bouillon, Papaya gönderdiği mektupta «Eğer Kudüs'te bulunan
düşmanlara na yapıldığını bilmek isterseniz malûmunuz olsun ki Mabed-i Sü
1 e y m a n dehlizinde ve T e m p 1 e (Mescidi Aksa) da bizimkiler
Arapların kanları İçinde atla geziyorlardı vı kan bineklerin diz kapaklarına
kadar çıkmış bulunuyor. du.> ( L ' a b b e Mlgne Patrologix6, CIiXIII
a. 450 ) Rahip Migne, Fransa'nın şöhretli âlimlerden olup ilahiyata dair pek
çok eser yazmıştır. Kudüs'ün Haçlılar tarafından yukarıda beyan olunan zaptında
bulunup da o esnada cereyan eden hadiseleri görmü olanların hepsi yazılarında,
vuku bulan katliamı tavsif et mislerdir : «Takriben onbtn Arap M â b e d .i
SU -i 1 e y m a n ' da katlolundular. Orada her kim bulunmu Olsa, boğazlanmış
insanların kanlarıyla ayakları topuk ke iniklerine kadar boyanırdı... Kâfirlerin
hiç birinin canı teninde kalmadı, ne kadınlar esirgendi, ne de küçük çocu lar
merhameten bırakıldı...» Kıtal maceralarını, yağm vak'alan takip etti : «Kan
dökmekten işba haline geli] kanıksadıktan sonra adamlarımız evlere dağılıp
yayıl: ya başladılar ve oralarda ellerine ne geçtiyse aldılar, meskene ilk giren
kim olursa olsun ister fakir1 olsun
teuısil ve temessül ettiklerini gösteriyorlardı.4* Bu imparatorluğun dahili
idaresinde siyasî şartların getirdiği bir mecburiyetle «Sultanlık», vücud
bul-
ter zengin, evi, içinde bulunan bütün egya ile birlikte zap-tediyor ve kendi öz
malıymış gibi eve ve eşyasına mutasarrıf oluyor idi... Yağmada emvale tasarrufun
bu suretle cereyan etmesini müstevliler aralarında ittifakla
kararlaştırmışlardı. Ve işbu kararın, hükmü sıkı riayetle ' mer't tutulacak bir
kanun haysiyetinde olması da mukadderdi...» (Fransız Rahiplerinden Foucher de
Chartrcs, La Conquete de Jdrusalem, bab 18 — Muhasar.'.. altına almış oldukları
Antakya şehri önünde haçlılar <lman eti, veya ufak müfreze müsademelerinde
öldürdükleri Türk-lerin cesetlerini yediler» (Prof. A. M a 1 e t ve J. I b a.a c
, Histoire du Moyen Age, Paris, s. 256). — Şu esere de bakınız : G. L. e Bon, La
Clcilisatlon des Arabes, Paris, 1884, s. â 2 9 ve alt tarafı). — Herde
görüleceği üzere, Bultan Salûhat-tin, Kudüs'ü zapdettiği vakit (1187), birinci
seferlerinde Haçlıların davranışlarım taklid etmek, onlar müslüman-lan nasıl
öldürdülerse o da Hristiyanları öylece, umumiyette, öldürmek, şöyle dursun,
onlara hafif bir vergi tar-hiyle iktifa eyledi, ve yağmayı külliyen menetti.
Avrupa, milletlerarası hukukun veya devletler hukukunun temelini kurmuş olmak
şerefini nefsine hasreder ; halbuki «XIX uncu asrın bidayetinde bile cereyan
etmekte bulunmuş olan harp âdetleri, mahsur bir şehir alındığında yağma
olunmasını askerlerine vâdetmeğe muhasır ordu ku. mandanını . terhis etmekte
idi.» ( F a u c h i 1 1 e, Traite de droit International, c. II, sh. 297) (bkz.
a.g.e. sh. 150 - 151 de yer alan 15 Nu. lı dip not).
(46) İsmail Hami DANİŞMEND — Garb Menbalanna Göre Türk Seciye ve Ahlâkı,
istanbul 1961.
70 KADİR MI9IROCL.U
muştu. Bu; Islâmda dikkatle tesbit ve icabı ifa edilmek gereken «Maslahat» dan
doğmuş ve binaenaleyh İslâm! olan bir devlet şekli idi. Bu yüzden o devlet,
hukuku hâkim kılan ve bunun mükemmel bir surette kontrol müessesesi olan
«Şeyhülislâmlık»ı yerleştiren idaresiyle «Hikmet-i Hükümetlin bütün
esnekliklerine -tâbi olduğu hukukun ana umde ve mantığından aynlmaksızm- ayak
uydurmasını bilmiştir- Bu da ona daima değişen şartlar muvacehesinde müthiş bir
kıvraklık kazandırarak asırlarca devam etmesini temin etmiştir «Zil-lullahı
filard» (= Allahın yeryüzündeki gölgesi) gibi unvanlar47 ve buna benzer
davranışlar, kitleleri büyüleyen bir imparatorluk tılsımı ihdas eylemiştir. Sırf
bu maksat
(47) İlk nazarda Islâmın ruhuna zıd gibi görünen bu tabir şer'! bir mesnedden
mahrum da değildir. Bu tavsif hakkında son devrin yetiştirdiği allamelerden
merhum Şey.\ hulislâm Mustafa Sabri Efendi; padişahların böyle mutantan bir
unvan taşımalanyla tetihza eden M. Kemal Pa-aa'ya. cevap veren bir yazısında
şöyle demektedir : «Lâik hükümetin Gazisi İstanbul'a geldiği gün başına toplanan
eyyam reislerine hitaben bir nutuk irad etmişti. Bu nutuk o kadar ballandırıldı
ki, dalkavuklukta naztri bulunmayan İstanbul şehremini oldukça uzunluğuna rağmen
bu nutku, mermer levha üzerine hakkettirerek meşhur «Sis Manzumesi» nde
Tevfik Fikret'in
<Qeçmi9lere rahmet diyen eJvah-t mekabir.» OUmlesinin :
«Geçmişlere lanet diyen elvah-i mekabir» suretinde tebdili ile dltt İstanbul
sekenesinin umumi .mezarlığı halinde bulunan sokak başlarına sanki birer ki-
tabe-i sengl mezar gibi talika karar vermişti. Nutkun perestişkârlarınca en
parlak noktası Dolmabahçe Sarayı'nı göstererek : «Artık bu saray zılullahların
değil, « sil» olmayan, «hakikat» olan milletin sa-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
71
için ihtiyar edilmiş olan bir çok usul ve unvanlar son zamanların çeşitli ihmal
ve ihanetlerine rağmen kitlenin hâ-
nyıdır.» tarzında söylediği başından büyük, hatalı fıkra teşkil ediyordu.
İstanbul gazeteleri bu fıkranın belagat ve İcazını şerh ve izah zunmında
başmakaleler yazdılar. Ağa. oğlu Ahmet, 7 Temmuz tarihli Milliyet'e yazdığı
başmakalenin sonunda «Mustafa Kemal, Allahın gölgesi değil, milletin ifadesidir»
diyordu.
«Salfttin-i Osmaniyenin ihtişamlı merasim günlerinde : «Mağrur olma Padişahım
senden büyük Allah var» diye bağıran muvazzaf bir memur bulunuyordu. Türkiye
Reisicumhuru ise, sayesini istihfaf suretiyle Allaha karşı gururunu kendisi ilân
edi-, yor!..
Mesele gayet vazıhtır. Padişahları ve bittabi!, padişahların iyilerini eski
adamlar gayet vâsi ve nâfi olan «sasye-ı ilâhi, mümessili addederek methetmek
isterlermiş. Bu methin ne derece beliğ ve manidar olduğunu söz anlayanlar
teslimde tereddüt etmezler. Sâye-1 İlâhinin ne kadar mühim olduğunda kim iştibah
eder? Yoksa herkes, her reis-i hükümet o « Z ı 1 1 u 1 a h » tabiri gibi büyük
unvana liyâkat kesbedemez. Nasıl ki, Ankara Reis-i hükümeti de kendi itirafı ile
« z ı 1 1 u 11 a h » de-ğildir, olamaz ki!...
Nutkun güya hakikat olan Türk Milletine nisbetle Allah'ın gölgesini de
ehemmiyetsiz addettiği meydanda olmakla beraber biz buna zorla hüsn.U tefsire
çalışarak diyelim ki ; Nutuk sahibi : «Zıllullah»ı küçük görmüyor, belki bu
büyük tabiri kim çıkarmış, padişahların «zıllullah» olmak ne haddi imiş ve insan
nasıl zıllullah olabilir miş? tarzında bu tabiri istimal eden eslâfımızı teçhil
etmek istiyor. Birinci ihtimale göre, eski adamların, gölge olmağa özenerek
iftihar etmesini ve me-dih olunmasını bilmemekten ibaret olan gafletleri, ikinci
ihtimale göre de ; Allahın gölgesi gibi tabirlerle medihte
* it 91b a i t^ilvs i b a Y » £bflruld£çibfiq -osmeO öubıo^ily9 jaJni
inisamte üh^adsi ey
&i ali
-ittto ildeoi öv Jtyut i£lB§âladDxn sietedsaaailin 07 xiB&a&m
.totcuIo elin
«bfittd İ9ÜB3 ISMio labdttai nilamlirfi fcmrıid blodtsH .Jdrg ır§ublo Jls
9<iidlrfjja jüjJuh Iias elidoay iıSırbaufo riJSsl -9b saiıssD artttea snh( eb
i9İBrf99 objüo 09bIsmUdi iaobü hjsIo ebrijjv miltejfeittm abmv,aiBS aadada/nloCI
JbUed ,11) .-«Usa misal jtamİBrf 9&ahas0 oıiju
We9 .lalsiosm l.-üd&t «dalIifliıS» JbtoD?
>fl9M ebnloİTBil Jaxlıiâl98 nnalnamlHaDm 07 onsltl ısfid hldjsj
ıra .ilhU^sb qbhsi ıld. nsbüıInuAtu aahol i.dansO iassld sft «¦ 9 i 11 9 e
l>»lZ>âd9>
Ivsdsn i-lsmllet .-ubu3lçuximr%ud lemüal sünhsd
ıınud n9İfix Ib^seömsss AOiasıtı »lOa'ara i-imld
İ91BB99 elamliui eaii9Ul)fl9X -tb i_9^idi9l 9ü£sli9liluni ütebllaagm nsb»
jtuUsal
.ubvılo laAm aoud -aüm ab nt%s& , aü - im&> - 93» liıtll 1111S > : U19Ş -
nua .ısIgjBd 9lxle9isdl «... bııllt idall 1 rf b I 1 u I I 1 s llOüHuı a,3
> sbolahid «t Ollâa.s-İTİtall It'm ı 6 i 1 ¦luB InsY * . m û I s a m
Iv'ılKİfltı k â I m&ı&mlo utâ^beaMet ."üblssglös rndsIIA atmllzDv&l n -
j(Brf (t9lfl9i0s mOIus astteıat ald »¡ ıgbs salilt «no •iıIb nıarfUnl 9bnle9XB8
nirao Ab tbIbmIbi ıtn'Am
.i0Tcuünxud «.tbItoio imAv aanaUsd ,ı«C - 9 J ü m lit-nBİItıe ıü> ab hld
oatnale3b£A u8 1 b ı js 1110ıfuıimii9V rf a I i u 1 i 1 x r b « r -fbbtaant'daa
1) I 9 m a ö d 9 I a* tınx 9bflie9ifidi (8S - 32 .da II .9 ıt%BB efi . ImsO -
13) «-. « ü -Ilb9 ta^svH OBbmİBiBl 3libbi8.8Î . ıbfodoâSI ictensO -
i9i( ismüiIOri 1-8İ91 ıld ^uilınt ıld lxav»löm av IlbA .t *îi 1Oİ89İİ3BV ;W
ıibraısam ev Ja9Sl9s mdalIA alutikciht ev çünnög el tabaA Mlbbia |trni9Y
sbflönÖB ısd 119993 ali
shşb
ili
LOZAN ZAFER SU, HE2J1MET Mİ?
73
h zaferlerinde, fertlerin ruhlarının derinliklerine inmiş olan bu inancın
rolü büyüktü.41
sevab kazanmış olur» demektir... (bkz. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi — Cühela
marifetleri, Yann Gazetesi (Gümülcine 1928) sayı 2, eh. 2).
(48) «— Garpte despot, Ondördüncü Lous'in salısında. L ' 6 -tat c'est moi (=
Devlet benim..) ifadesiyle tasarruf ve iktidarına pınır tanımıyan sisteminin ve
esasının dehşetini dile getirirken. Şarkta o nice haşmet unvanına, hattâ Allahın
yeryüzündeki bölgesi olmak gibi iddianın çerçevelediği hakiki kuvvet ve iktidara
rağmen, hükümdar, kadı huzuruna bile çıkardı...
Felsefede birbirinin tamamile zıddı olmakla beraber, akıl ile nakli
uzlagtırabilmck suretiyle dogmatizmle rasyonalizmin yan yana yürüyebileceklerine
ve parlak hayatiyet tezahürleri verebileceklerine en güzel ve canlı misali bu
hukuk nesci tanıtmaktadır. Nassın teşriî hikmetine akıl erdirmesini ve hukuk
zekasının yapıcı bir şekilde kullanılmasını bilen mantık için hukukun
seyyaliyetini temin işten bile değildi. ,
Fakat Garp, bir orta çağı insanlık hayat ve idealinden u-zaklaştıran irticaın,
bu basan düsturu ile yenilebilecegi hakikatine erememigti. Halbuki, bizim tabiî
hukuk dediğimiz başlıca hürriyetlerin ve masuniyetlerin bu doğmalarla
nefyedilen^ tanınmayan tarafları yoktu ki, onun rasyonalizmle bağdaşması
hakikati kadar, berikinin de rasyonalizmle uzlaşmasını önler ve iskolâstik
hüviyeti bulunmuş olsun. Nitekimj ilerde göreceğimiz külli kaideler, doğmalardan
çıkarılan ve tabii hukuk adına münakaşa edilmiş ve her zaman edilecek imkânları
her vakit için tahakkuk sahasına çıkarabilecek «efradını cami ağyarını mâni»
rasyonalist hareket düsturlarıdır. Ezmanın tebeddülü ile ahkâmın tebeddül
edeceğini yani zamanların değişmesiyle hükümlerin değişeceğini kararlaştıran bu
hukuk nesci, garbın «Droit C a n o .
KADİR MIS-IROöLU
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
75
Devletimizin veli bânis: Osman GAZİ ölüm döşeğinde, oğlu Orhan GAZİ'nin şahsında
bütün haleflerine şöyle vasiyet etmişti :
«Zâlim olma!... Alemi adaletle şenlendir ve cihadı terketmeyerek.beni şâd
et!!... Ulemaya riayet eyle ki: şeriat işleri nizam bulsun!... Nerede bir ilim
ehli duyarsan ona rağbet, ikbal ve hilim göster. Askerine ve mauna gurur getirip
şeriat ehlinden uzaklaşma!.. Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah'ın
dinini yaymaktır. Yoksa, «Kuru kavga ve cihangirlik dâvası» değildir!...»
Bu vasiyetin yoğurup istikametlendirdiği «Osmanlı fütuhati, -bakiyesi hâlâ
ayakta duran «Çin Şeddi» nin şahadetiyle sabit olduğu üzere- îs-lâmdan önceki
«Nefsânî üstünlük gösterilerinden ibaret olan» Türk şahlanışlarından çok farklı
idi. O devirlerin «Kürşad»lan, «Alp Er Tunga» lan artık birer «Mevlânâ» olup- «
n e y » in avulu feryadında « N e f s » den arınmış, «Yunus» olup «Mutlak
hakikatlersin berrak menbaına eğilip ebediyet yolunu tutan «Er Kişiler»
haline
n i q u e > kilise duvarlarının örttüğü kasvetli ve loş muhitten dışarıya
çıkarken gözleri ışıktan kamaşan yarasa gibi, muhitine körüköriine yapışır ve
bir çağı vampir gibi sömürerek terakki ve tekamülü önlerken, lügatte bile
«gereği gib anlayıp bilmek» mânasına gelen, .Şarkın * fıkhı», ahkâmı ameliye'yi
bu genişlik ve tesamüh şartlan içerisinde serbestçe inkişaf ettirip adlû
ihsandan mürekkep iki başlı bir nimet halinde seyyaliyetini ve hayat şartlarına
uygunluğunu muhafaza ve temin ederek Şarkı orta çağ iskolastisizminden korumuş^
bu ruh ve kudret imkânlanyle Türk İmparatorluğuna en geniş vq hayatiyetli
inkişafı bu sayede sağlamıştım (A. Refik Gür — Hukuk Tarihi ve Tefekkürü
Bakımından Mecelle — İstanbul 1951 sn. 9-10).
gelmişlerdi. İslama yeni ufuklar açmak üzere ülkeler fethine çıkan bu şanh
gaziler, daha önce kendi nefislerini feth ve ıslâh ederek «Büyük cihad» yolunda
bütün engellere bertaraf ediyor ve bu suretle ihraz ettikleri üstün liyâkatle
gaza meydanlarına koşuyorlardı.
Gerçekten tarihte «Müslüman-Türk» adıyla bilinen bu yeni hüviyetin kurduğu
devletler ve bunların şaheseri olan «Devlet-i Aliye-i Osmaniye», «Nefsânî
üstünlük» arzularının değil, « H a k » ı yani «tlâhî irade» yi-beşerî plânda-
bütün cihana hâkim kılmak gibi ulvî bir maksadın eseri idi. Artık «Kuru kavga ve
cihangirlik dâvası» m mutlak bir nisyana terkeden Türkler, îslâmla
şereflendikten ve onun manevî değerleriyle taçlandıktan sonradır ki, uzun ve
haşmetli tarihlerinde ilk defa elarak devletlerini, «İdeolojik bir mesned» e
kavuşturmak imkânım bulabümişlerdir.
Daha, bu devletin velî banisi Osman Gazi nin oğlu Orhan Gazi. zamanında bir sal
üstünde ulemâ, müşayih ve mücahidlerden mürekkep küçük bir topluluk halinde
Rumeli toprağına ayak basan bu kâmil yani hakkıyla müslü-man insanların islâma
yeni ufuklar açacak olan kudretli hamleleri her gittikleri yere, beşeri
nasiblerin en ulvî ve azametlisi olan İslâm'ın «Hak ve adalet» e dayanan huzur
ve sükûnunu götürdüğü için başdöndürücü bir sür'at kazanmıştı.
Bütün Orta Çağı «Engizisyon Mezali-m i » nin ağır baskısı altında dehşetle
geçiren ve inanç farklarına tahammülsüzlüğünü sehpalar kurup kaldırmak suretiyle
bir kâbus halinde yaşayan Hıristiyan Avrupa, bu T şahlanışım durdurmak
için üst üste «Haçlı
76
KADİR MISIROÖLU
LOZAN ZAFER Mİ. HE3İMET Mî?
77
Seferleri» tertip ediyor ve her defasında daha müthiş bir mağlûbiyete uğruyor.
Gerçekten, kapısına kadar gelen bu «Ebedî Kurtuluş imkânı» m reddeden Avrupa,
Osmanlı - Türk şahlanışını durdurabilmek için boşuna çırpınıyor ve -« H a ç » in
adım adım Avrupa içlerine doğru gerilemesi karşısında acz ve ye'sin girdaplarına
sürükleniyordu. Hıristiyan! taassubun ifsad ve idlâl eylediği Avrupa, aklı
selimini kullanarak islânun ebedî bir hayat nefhası halinde esen meltemine kucak
açmıyor, fakat tek tuk vasıflı müttefekkirin zaman zaman Türk fütuhatının temsil
ve tahakkuk ettirdiği adalet ve saadeti takdir ettikleri de -istisnaî olarak-
görülüyordu. Meselâ Onyedinci Asır ünlü İtalyan FÜozofu Canpanella, Türk
Milletinin Avrupa ve bütün Hristiyanlık âlemi için vadettiği saadeti şu sözlerle
ifade ediyordu :
«...Güneş ülkeyi yeryüzünde bulmak mümkün mü? Fikir hürriyetine, vicdan
hürriyetine, lisan hürriyetine ilişmeyen Türklerin varlığı -hiç olmazsa yarm-
böyle bir; ülkenin var olacağını bana zannettiriyor. Mademki ; düşünceyi
zindana koymayan, hakikat sevgisi zincire vur-mayan bir millet, o cesur ve
adil Türkler var, üzerinde yal-; nız hakikatin, adaletin ve hürriyetin hüküm
sürdüğü bir güneş ülke (Civitas solis) neden vücud bulmasın?»47
Hür fikirlerinden dolayı ömrünün otuz - kırk senesini zindanlarda geçiren
Campanella ve emsali mütefekkir-; lerin Türk adalet ve müsamahası karşısındaki
bu takdir-kâr sadalan zulüm, kin ve nefretle bastırılmış ve Hıristi-; yan"Avrupa
Türkiye karşısındaki «garazkârane hisler» den '> kurtulamamıştır.
Tertip edilen bütün «Haçlı Seferleri» nin her biri daha müthiş bir surette
akamete uğrayınca, Hıristiyan Avrupa «Kale içten alınır!...» gibi ferasetli bir
düstura sarılmıştır. Kâinatın Fahr-ı Ebedîsinin «Halisler büyük bir tehlike üze-
rindedirler» mealindeki hadîs-i şerifleriyle işaret buyurdukları zaaf, bu düşman
taktiği ile birleşince Türk tarihinin seyrini değiştirecek vahim neticeler hasıl
olmuştur.
Birinci Sultan Abdülhamid Han devrinde (1774-1789) Türk ırkı ve İslâm Dininin
bîâman düşmanı Rua-lar, serhad boylarında devamlı bir gaile haline gelmişlerdi-
Daha önce Osmanlı İdaresi altında yaşayan «Hıristiyan anasırti çeşitli yollardan
metbû devletlerine karşı tahrik ve teşvik ederek, -her zamanki taktiği- üzere -
isyana- hazırlamış bulunuyorlardı.
Sıcak denizlere inmek için Osmanlı Devleti ile harbet-meyi millî politikasının
tarihî ve coğrafî bir zarureti olarak benimsemiş bulunan Rusya, dahildeki
Hıristiyan unsurlara karşı daima başvurduğu tahriklerle devletimizi yıpratma
siyasetini takip ediyor ve ilk hamlede Tuna boylarına kadar uzanan
topraklarımızı ele geçirmek gayreti içinde bulunuyordu. Bundan aşağı yukarı
ikiyüz sene evvel, bu maksatla Güneye sarkan Rus ordularıyla aramızda çetin bir
harp başladı. Ruslar bizim «özü Kalesi» ni muhasara ettiler Ağır kış sebebiyle
kaleye gerekli yardım yapılamadı. Bu yüzden dasitanı bir direnişten sonra kaleye
giren Ruslar, çocuk, kadın, ve ihtiyar demeden bütün kale halkını fecî bir
surette katliam ettiler.50 Bu hâdi-
(49) M. Turhan TAN — Tarihte Türkler için söylenen büyük sözler, tst. 1935,
sh. 45.
(50) Fazla tafsilât için bkz. Kadir MISIROĞIAJ - Moskof. Mezalimi — istanbul
1970. sh. 143. 1. Hami DANİŞ.
78
KADİR MI9IROÖLU
senin acı haberi İstanbul'a geldiği zaman devrin hassas ve vatansever padişahı
I. Abdülhamid Han teessüre garko" du. Muhasara başladığından beri «özü beni
dil hûn etti!...» diyen bu büyük Osmanlı - Türk pa dişahı, Rusların kılıçtan
geçirdikleri masum kadın ve çocukların feci akıbetlerine ait raporu dinlerken
yürekten bir v A h h h ! . » çekerek kendisine nüzul isabeti ile şehid oldu.
O güne kadar Türk ordusu zaferden zafere koşuyordu. Osmanlı - Türk tarihinde
Avrupa'da ilk defa karşılaşılan bu mağlûbiyet bütün millet efradının ruhunda
derin akisler vücuda getirdi. O derecede ki, devrin padişahı I. Abdülhamid
Han'ın teessürden nüzul isabeti suretiyle vâki olan şehadeti, bütün bir milletin
derin ve maşerî ızdırabı-nı remzeden bir hâdise idi. Acaba bu mağlûbiyetin
sebebi sadece «Askerî» mi idi? Kat'î bir lisanla ifade etmek gerektir ki,
asla!...
İslâm Âlemi bütün Orta Çağ boyunca, Avrupa'ya müsbet ilimler ve içtimaî hayat
seviyesi itibariyle her bakımdan üstündü.51 Fakat, «Haçlı Seferleri» v a -
sıtasıyla Garb'a intikal eden bu ilmin orada yeni bir inkişafa mazhar olduğundan
kimsenin haberi yoktu. Onbeşinci Asrm nihayetinde Amerika'nın keşfiyle Avrupa'ya
akmaya başlayan servetin İslâm Âleminden alman ilim ve tekniğin zengin
mutalanyla birleşmesi, Avrupa'yı -tesiri günümü-
MEND — Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. 4, İstanbul 1962, sh. 67 — Kâmil Paşa —
Tarihi Siyas! c. 2, İstanbul 1325, sh. 235.
(51) Fazla malûmat için bkz. Si£rld HUNKE — Allanın güneşi Avrupa'nın üzerinde.
İstanbul 1970. veya İsmail Hami, DANİŞMEND — Garp Medeniyetinin Menbaı Olan
İslâm. Medeniyeti — İstanbul 1561.
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ? *9
ze kadar gelecek olan- «Sanayi inkılâbı» na gebe bırakmıştı. Üstelik Ümit
Burnu'nun dolaşılmasıyle yeni deniz ticaret yollarının ortaya çıkması, Dünya
ticaretinin Osmanlı toprakları haricine çıkmasına sebep olmuştu.
Büyük bir siyasî deha eseri olarak Kanuni Sultan Süleyman'ın Avrupa tüccarlarına
«Kapitilâsyon-lar» tabiriyle siyasî edebiyata girmiş bulunan bir takım
imtiyazlar bahşeylemesi Dünya ticaretini yeniden Osmanlı toprakları üzerine
çekmek gayretinin eseriydi. Fakat daha sonra bu istikametteki gelişmelerin
Osmanlı Türklüğü nef'ine sevk ve idaresi -biraz da gizli düşman faaliyetinin
eseri olarak- temin edilemediğinden gitgide ticaret ve sanayi sahalarında bir
gerileme vücud bulmuş ve safha safha derinleşen bir «Aşağılık duygusu» nun
ortaya çıkması önlenememiştir. Muhakkak ki; « D e v 1 e t - i ebed müddet» gibi
iddialı namlarla yâdedilen kudretli devletimizin bu pek pahalıya malolmuş
bulunan aşağılık duygusuna sürüklenmesinde sanayi inkılâbını gerçekleştirememiş
olmamanın payı büyüktür. Gerçi bazı Osmanlı padişahları bu eksiği telâfi için
ciddî teşebbüslere girişmişlerdir. Fakat bu teşebbüsler dahil ve hariçten şedit
aksülâmellerle karşılaşmıştır. Sultan Aziz, Sultan Hamid ve hattâ Adnan
Menderes'in hâile-vî akıbetleri; «Sanayi inkılâbı yapma teşebbüsü» nün gizli ye
aşikâr aksülâmellerinin eseri olmuştur.
Gerçekten gizli düşman faaliyeti o ölçüde kesafet pey-öah etmiş ve dahilde,
haricî düşmanlardan bile şedit ve muzır kimseler zuhur etmeye başlamıştır ki,
nihayet bir sadr-ı azam olan Keçecizade Fnad Paşa Avrupa diplomatları huzurunda
yan mizahî bir surette;
K* KADİR
— «En kuvvetli devlet, bizim, devlettir. Zira siz dışardan, biz içerden yıkmaya
çalışıyoruz, yine yıkılmıyor»*' Demek mecburiyetinde kalmıştır.
Bu sözler tam bir gerçeğin ifadesiydi Zira düşman nice zamandan beri «Koynumuzda
beslenen yılanlar» dan Patrik Gregorios'un Rus Çan'na ettiği tavsiyelere göre
çalışmaktaydı. Şöyle ki,.
Yunan istiklâline varacak Rum ayaklanmasının ilki 1821 yılında Mora'da
başlamıştı. Bu isyan aniden hücum eden müsellah Rumlann onbinlerce Türkü
tedbirsiz yakalayıp kaüiam eylemeleriyle patlak vermiş ye tarihe «Patras
vak'ası» adıyla geçmiştir.
Yunanistan'ı istiklâle götüren hareketlerde en müessir âmil, İstanbul
Patrikhanesinde çöreklenmiş ve dinî kisvenin masuniyetinden istifade ederek
devlete karşı her ifsad ve ihanet hareketini sinsice plânlamış bulunan papazlar
güruhudur. Bu hâdisede de tahkikat; bu gerçeği bir ke re daha "ortay akoymuştur.
Bu yüzden onbinlerce müslü-manın katliamına sebep teşkil eden isyanın baş
müşevvik ve mürettibi olduğu tebeyyün eden Patrik Gregorias, Patrikhanede «Orta
Kapı» adıyla maruf olup ve hâlâ kapalı duran «intikam kapısısmn önünde şaiben
cezalandırılmıştır. Sultan Aziz devrinde İstanbul'da Rus elçisi olarak bulunan
tgnatyef hatıratında; ölen patrik için ta-ziyette bulunmak ve yerine seçilen
yeni patrik Vermanos'u tebrik etmek maksadıyla Patrikhaneye gittiğini anlatarak
bizim için gizli düşman faaliyetini ve bu faaliyete akıl hocalığı suretiyle
rehberik ede'n dahilî hâinleri teşhis ba-
LOZAN ZAFEB İH, HEZİMET Mİ?
81
(52) Mahmut Kemal ÎNAIi— Son Sadrazamlar, II. cüz İstan. bul 1941 sh. 192.
kurundan son .derece ehemmiyetli olan şu ifşaatta bulunmaktadır .
«Mahmut Nedim Paşa'nm sadaretten istifası günü idi ki, Patrikhaneye gitmiştim.
Patrik Vermanos, sohbetimiz esnasında, Sultan Mahmut zamanında, Yunan istiklâ-
Hne yardım töhmetiyle asılan selefi öregorius'un o zamanki çarımız Alsksandr'a
gönderdiği bir mektubun müs~ veddesini bana okudu. Ele geçtiği zaman,
Vermanos'un da sebebi felâketi olabilecek bu mektup, müteveffa Patriktin
Türkleri Dünya hayat-ı siyasiye ve askeriyesinde korkulacak bir mevcudiyet
halinden çıJcarmak, hqiiâ müstakil bir millet olabilmekten mahrum edecek çok
şayanı dikkat tavsiyeleri ihtiva ediyordu. Vazifem müddetince edindiğim
tecrübeler ve şahit olduğum hâdiselerin doğruluğunu tasdik ettiğini maalesef iş
işten geçtikten sonra anladığım bu tavsiyeler şunlardır. 'Türkleri maddztZZ
SZTÎiere ve yıkmak gayri mümkündür. Çünkü, Türkler, çok sabırlı ve mukavemetli
insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzeti nefis sahibidirler. Bu hasletleri de
dinlerine bağhltklarmdan ve kadere rıza göstermelerinden, ananelerinin
kuvvetinden, Padişahlarına kumandanlarına, büyüklerine olan itaat duygularından
gelmektedir. Türkler, zekidirler ve kendilerini müsbet yolda sevk ve idare
edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet
kanaatkardırlar. Onların bütün meziyetleri, hattâ kahramanlık ve şecaat
duyguları da an'anelerine olan merbutiyetten, ahlâklarının selâbetinden
gelmektedir. Türklerde evvelâ itaat duygusunu kırmak ve manevî rabıtalarını
kesretmek, dini "metanetlerini zaafa uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu,
an'anat-ı milliye ve maneviyelerine uymayan harici fikirler ve hareketlere
onları alıştırmaktır. Türkler haricî muaveneti reddederler. Haysiyet hisleri
buna mânidir. Ve-
F: 6
KADİR HI9IROOLU
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
lev ki, muvakkat bir zaman için zahiri kuvvet ve kudret verse de, Türkleri
harici muavenete alıştırmalıdır. Mant viyatlan sarsıldığı gün, Türkleri
kendilerinden şeklen kuvvetli, kalabalık ve zahiren hâkim kuvvetler önünde fere
götüren asil kudretleri sarsılacak ve maddi vasıtal nn üstünlüğü ile yıkmak
mümkün olabilecektir. Bu sebe le Osmanlı Devletini tasfiye için mücerred olarak
harl meydanındaki zaferler kâfi değildir. Ve hattâ sadece bu\ yolda yürümek,
Türklerin haysiyet ve vekarını tahrik edeceğinden, hakikatlara nüfuz
edebilmelerine sebep olabilir^ Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden
bünyel rindeki bu tahribi tamamlamaktır.»
«Benim Osmanlı Devleti nezdinde vazifede olduğuz esnada bu teşhisler tamamen
isabete tecelli etti.» "
işte «özü Kalesi» nln sukutundan başlaya! rak tevali eden mağlûbiyetlerin
hakiki sebebi; bu tavsiyef lere uygun bir surette yürütülen gizli düşman
faaliyetidir Fakat bütün bu mağlûbiyetler ve bunlara eklenen sanaj de geri kalış
Türk Mîlletinin ruhunda tedavisi güç, derili bir şüpheye yer vermiştir. Bu
şüphe, şan ve şereflerle dolı bir kaç bin yıllık tarihi ilan Türk Milletini,
kendi fıtr kabiliyetleri ve hattâ imanı hakkında itimadsızüğa sev| keden derin
bir ruhî çöküntüye sebep olmuştur.
Bu ruhî inkıraz âmili sebebiyledir ki, teknik terakki ye luna girmenin kendi
kendimizi inkâr etmedikçe mümkür olamayacağı zannı hâsıl olmuş ve bu zan; çoktan
ifşa edilmiş yarı münevverlerin birbirine eklenen telkin ve te§ vikleriyle
gitgide katmerleşerek zamanımıza kadar gelmig-j tir.
Garp Alemi karşısında nev'i şahsına münhasır bir dünya görüşü ve cemiyet
nizamını gerçekleştirerek bütün cihanı hayretler içinde bırakan büyük askerî ve
medenî muvaffakiyetler kazanmış bulunan Müslüman Türk Milleti işte bu suretle
yavaş yavaş kendisini inkârdan başka hiçbir netice sağlayamayan hatâ ve
gafletlere sürüklenmiştir.
Bugün Garp Alemiyle aramızdaki korkunç mesafe; takip edilen bu yolun ne kadar
verimsiz bulunduğunu isba-ta kâfidir. Gerçekten iki yüz yıldan beri ardından
koşulan teknik, hâlâ ciddî bir surette temin edilememiş, üstelik bu hareket
başladığı günden beri maddî ümran ve terakki bakımından Avrupa ile aramızdaki
mesafe gitgide kapanacak yerde açılmış ve Türkiye'nin bugün «Geri kalır, ı ş
memleketler» arasındaki utandırıcı vaziyeti ortaya çıkmıştır. Ne hazindir ki;
bunun aksine bir netice elde etmeyi gaye ittihaz eden garplılaşma taraftarları,
görüş ve metodlarınm iflâsını ilân eden bu feci netice-karşısmda uyanmak şöyle
dursun «Ortak Pazar»54 gibi yeni bir badirenin hahişkâr müdafii
görünmektedirler.
(53) General tgnatyefin hatıratından naklen. Tarih Konuişu.j yor dergisi,
c. 1> sayı: 1, İstanbul 1964, sh. 69 - 70.
(54) Garplılaşma taraftarlarının büyük bir arzuyla destekledikleri
muhafazakârların ise şedit bir lisanla tenkid ettikleri «Ortak Pazar» hakkında
bugüne kadar ser-dedilen mütalâalar sadece sınaî sahaya inhisar etmektedir.
Garplılaşma itaraftarlan, Ortak Pazar'a girmekle Avrupa medeniyetinin maddî
imkânlarından istifade edeceğimizi, muhafazakârlar ise, bunun millî sanayiimizin
İflâsına müncer olacağını ftldia eylemektedirler. Halbuki tarihimizin en büyük
hâilelerden birine zemin hazırlayan Ortak Pazar'ın hikmet-i vücudu, «iktisadi»
olmaktan ziyade «manevî» dir. Şöyle ki : Materya-
LOZAN ZAFER Ut, HEZtMET Mİ?
85
84
KADİR MI3IROÖLU
Tanzimat, Meşrutiyet ve hattâ Cumhuriyet devirleri-uin garp hayranı yarı
münevver idarecileri, milletin iki-yüz senesini ve birçok manevî kıymetlerini
teknik terakkiyi elde etme uğruna heba etmişlerdir. Ne yazık ki; bu
üst Rusya ile, materyalizmde ondan pek geri kalmayan Amerika arasında kısışıp
kalan Avrupa'nın varlığını muhafaza ve idame ettirebilmesi O'nun ancak «tek bir
siyasi varlık» haline gelmesi ile mümkün görülmüş, bunun tahakkuku için de safha
safha tatbik mevkiine konulacak bir plân tasavvur ve tertip edilmiş, tir.
Gerçekten de tarihleri birbiriyle boğazlaşmakla ge-çen Avrupa devletleri
arasında ciddi bir birliği gerçekleştirmek kolayca mümkün olmadığından önce
«Maddi M e n f a a t » lar sahasında tedriç! adımlar atmak yolu denenmiş, bu
suretle ilk merhale olarak önce, «Avrupa kömürve çelik birli, ğ i » kurulmuştur.
Bundan iyi netice alınınca daha ileri bir adım olarak gümrükleri kaldırmak için
yine tedrici bir plânı gerçekleştirmek üzere Ortak Pazar kurulmuştur. Bu
hareketin temel gayesij böyle maddî menfaat sahalarından başlamak suretiyle
Avrupa'yı birleştirerek «Tefekkür ve tahassüs* itibariyle tek bir devlet haline
getirmektir. Avrupa Devletleri mezhep farklarına rağmen, Hristiyanlık ve kadim
Yunan tefekkürü gibi asgarî tömel müştereklere malik oldukları için bu bir. lik
onlar arasında, belki de kabili tahakkuktur. Fakat farklı din, tarihi gelişme ve
içtimai nizam yapısına sahip olan Türkiye ile onlar arasında böyle bir birlik,
Türkiye'nin kendinden < tamamen vazgeçmesinden başka bir surette kabili tasavvur
değildir. Esasen resmî ve hukukî sahada Garp Âlemine, Türkiye'nin kayıtsız
şartsız teslimiyeti ; «Kemalist 'İnkılâpları la tescil ve ifade edilmiştir. Kala
kala halkın garblilaşmaya karşı gösterdiği nisbî mukavemetten ibaret bir milli
varlığı. mız kalmıştır ki. Ortak Pazar bu son sermayeye talip gö-
mânevi fedakârlıklara hâlâ devam edilmektedir. Halbuki, teknik terakkiye ayak
uydurabilmek için, milletin ön benliğinden kaçmak değil, onu, sıkı bir surette
muhafaza etmek gerekmekteydi. Fakat bizim garbhlaşma taraftarları, c ölçüde bir
aşağılık duygusunun zebunu idiler ki, bu harekete «Sanayileşme diyecekleri
yerde « g a r b -
zükmektedir. Bu yüzden biz şahsen Ortak Pazar'ın Türk sanayiini iflâsa
götürmesinden değil, onu garbhlaşma taraftarlarının iddia ettikleri gibi
geliştirmesinden korkarız! Zira bu takdirde maddî refahın tesir altına alacağı
âmme vicdanının manevî kayıpları farkedebilme ihtimali çok zayıftır.
Milletler için asıl ehemmiyetli olan maddi sukut ve yükselişler değil, manevî
sükut ve yükselişlerdir. Çünkü madde sahasında fettr'at fazladır. En fakir bir
memlekette aniden zuhur eden meselâ bir petrol, b memleketi bir günde servete
boğabüir. Bunun aksi de mümkündür. Fakat manevî kayıpların telâfisi ve bir
milletin sukut eden ahlâk ve maneviyatının yeniden yükseltilmesi gayretli,
ferasetli ve sabırlı çalışmalarla uzun zamana mütevakkıftır. Binaen-aleyhj Ortak
Pazar'ın muhafazakârlar tarafından vârid-i hatır görülen maddî yıkımı; -bizce-
temenniye şayan, dır! Zira bu takdirde halk efkârınca kavranması daha kolay olan
maddî ve müşahhas zararlara karçf vücud bulması melhuz olan aksülâmel,
Türkiye'yi garbhlaşma istikametinde sürüklendiği bu çıkmazdan ricate icbar eder
ve bu suretle de daha yavaş bir şekilde ortaya çıkacak olan manevî kayıplarımız
tahakkuk etmeden felâket atlatılmış olur.
Hattâ denilebilir ki ; böyle bir netice bugüne kadar tevaH eden garbhlaçma
hareketlerinin toptan İflâsına ve halkın kahir ekseriyeti tarafından reddine
bile sebep olacağı cihetle yakın tarihimizin sahte kahramanlarının daha
kolaylıkla yıkılmasını temin etmek gibi bir fayda da sağlayabilir. İhtisasımız
iktisada müteallik olmadığı için bu neti-celerden hangisinin tahakkuk edecefini
tayin ve tesbit-
86
KADİR MI9IRO0LU
111 a ş m a.» adını vermekten haya etmediler. Bugün saJ nayi Garb yani
Avrupa'dan, Amerika ve Japonya'ya kay-] mış bulunmaktadır .Böyle olunca Türk
Milleti için tervici i gereken yol ; «Amerikanlılaşma» veya «Japonlulaşma»
mı alacaktır? Yarm bu vadide, < Çın ileri gitse Türk sanayileşmesinin adı « Ç
i n 1 i 1 e ş -m e » mi olacaktır?
Halbuki aslolan garbın âdet ve an'anelerini, yaıû içtimaî nizamını almak değil,
Japonya gibi sadece te ğine \ talip olmaktı. Japonlar bizim gibi büyük bir
mr > geçmişe mâlik olmadıkları halde münevverleri, bizim münev- i
verlerimiz nevinden sistemli bir şekilde ifsad edilmemişj bulunduğundan
sanayileşme yolunda sağlam bir metodla i hareket edebildiler. Onlar,
dinlerini, dillerini, kanunlarım,! örf, âd-et ve an'anelerini asla değiştirmeden
garbın çalışma sistemini ve teknik terakki vadisinde ortaya koyduğu
vasıtaları alıp bunları kendi millî ruhlarıyla telif edip geliştirdiler. Bu
yüzden orada, idare edenlerle edilenler arasında bizdeki gibi birbirine
«Yabancılaşma» ortaya çıkmamış ve bütün bir millet yekvücud olarak terakki ve
tekâmül yoluna girdiğinden kısa zamanda Garbı geçmişlerdir."
LOZAN ZAFER MI, HEZİMET MİT
87
ten sarfınazar ederek sadece sağcıların vârid gördükleri tehlikeleri -sırf maddî
sahada kaldıkça, nimet telâkki ettiğimizi ifadeyle iktifa ediyoruz!.
(55) Japonlar, bizim için müşahhas bir misal teşkil eden mu. cizevî «iktisadî
kalkınma» lannı, din ve an'anelerine sırt çevirmek şöyle dursun bil'akis bütün
manevî kıymetlerin desteğiyle gerçekleştirmişlerdir. Ancak bu mes'elenin
tafsiline sayfalarımız müsait olmadığından Dr. Mustafa Hak-fcı AKANSEL'in, Alman
yazarı F. Sieburg'un 1939 yılında «Çelik Çiçek», Lüy Abbeg'in ise 1936 da
«Yamato» (Japonya) adiyle neşredilmiş, cserleri-
Şu Japon misaline rağmen hâlâ Türk Milletinin Garp Âlemi karşısındaki vaziyetini
ilmin icaplarına göre tayin ve tesbit edemeyen yan münevverlerimizin daha hınçlı
bir surette her mes'elede «Millîlik» düşmanı ve « garblılı k » hayranı
görünmeleri yürekler acısıdır!.
Türkiye'nin Avrupa medeniyetinden «teknik unsurlar» dışmda hiçbir şey almaması
gerektiği yolundaki mütalâa ile ortaya yeni bir fikir atmış olmuyoruz. Bu görüş
az da olsa her zaman mevcut olan muhazakâr münevverler tarafından Tanzimattan
beri daima ileri sü-rülegelmiştir. Ancak kuvvet aksi düşüncede olanların elinde
bulunduğu içindir ki, bu görüşlere kulak verilmemiştir. Gerçekten adına
«Tanzimat-ı Hayriye» denilen fakat millî müesseselerin tahribine yol açması
hasebiyle «Tanzimat-ı Şerriye» olan ilk esaslı garbhlaşma hamlesinden beri,
daima muhafazakârların
nin bizim için ibretli noktalarının derlemesinden meydana gelen «Japon Mucizesi
ve Bundan Bizim İçin Alınacak Dersler» (fs_ tanbul 1943) adh eserine müracaat
olunmasını tavsiye ederiz.
«...Avrupa'nın hakikaten faydalı olan şeylerini koparıp almak ve kendine mal
etmek Japon milliyetçiliği için lâzım olan silâhlan yapmak ; fakat .ıynı zamanda
da millî . kudretin sırrı olan «Millî Benlik» i korumakt ancak bu sayede
mümkün oldu» (Sieburg'un erseıi sh. 151 den naklen a.g.e. sh. 14).
(... Fakat bu itikadlar, Japonya nın-muasırlaşmasına engel olmadı. Büyük bir
kimya fabrikası, ayni zamanda şjnto rahiplerini de kullanır. Bir sun'î inci
şirketi^ midyelerin ruhu için, âyinler tertip eder» (Sieburg'un eserinden naklen
a.g.e. sh. 15).
88
KADİR MiaiROÖLU
LOZAN KAFHR Mİ. HEZtMET Mİ?
S9
Garb Âlemi ile sırf tekniği almaya münhasır bir alış - verişten ötesinin
tehlikelerine işaret ettikleri malûmdur. Hakikaten Türk ve Müslüman kalmak
şartıyla Garp Âleminin kaydettiği teknik terakkiyi memlekette gerçekleştirmeye
milletimizin ne dini, ne örf ve âdetleri ve ne <le maşerî viö-danının
temayülleri maniydi. Çünkü Türk Milletinin ruhu, asırlardan beri ilmi, hikmeti
«Müslümanların kayıp ma,lı> telakki eden islâm ile yoğrulmuştur. O'nunla telif
edilemeyen veya ona mutabakatı isbat edilememiş bulunan hiçbir şeyi kabul
etmemek milletimizin fâ-rik vasıflarından biridir. Üstelik Islâmdaki içtihat
bolluğu sebebiyle her «doğru ve güzel» olanın onunla telifi de mümkündü. Bu
gerçeği Türk ve Müslüman olmadığı halde gayet vazıh bir surette tesbit eden Sava
Paşa diyor ki :
*tş t e bütün bunlar içindir ki, bu mütevazı mesaiyi yeni bir görüş ufku
açacağından iftihar duyarak Avrupa ulemasının ıttılaına arzediyor ve bununla
dikkat nazarlarım Muhammedi hukukun menabiine ve bu hukukun ne meretle vücuda
geldiği hususuna çekebileceğimizi ümid ediyoruz.
Teb'alan arasında birçok müslüman bulunan siyasî devlet ricali bu kitapta tslâm
içtimaî teşkilâtının bütün esaslt kaidelerini muhtevi bulacaklardır.
Bugün Fransanın mukadderatını idare edenler meşgalelerinden vakit ayırarak bu
kitaba bir göz atacak olurlarsa, Muhammedi olan akvamın idaresi için lâzım olan,
sırrı, iki hakikat şeklinde tebarüz etmiş bulacaklardır, ki bu iki hakikat,
Cezair müslümanlarının ne suretle idare edilmeleri lâzım olduğu yolunda umumî
efkârı ve matbuatı işgal etmeye başlıyan meselenin çözülmesine yol aça-
caktır. Bu hakikatlerin nelerden ibaret bulunduğu su suretle telhis olunabilir:
1 — Müslüman, ne kadar itikadı zayıf olursa olsun, din değiştirmediği takdirde
hiçbir hâdisenin sihhata mu-rakin olup olmadığına o hâdise
islâmileştirilmedikten son-ra inanmaz. Zira müslümana göre bir şeyin sıhhate
muhalin bulunması ve onun doğru telâkki edilebilmesi için muhakkak surette dinen
emredilmiş, bulunması, Allah'ın ke-lâmvna veya Peygamberin sünnetine, yani dinin
bu iki te-tnel taşından birisine istinad ettirilmiş olmaları lâzımdır.
2 — Bütün kaziyyelerin islâmileştirümek suretiyle dini temellere istinad
ettirilmesi ve bin netice bu hakikat-lerin yalnız kabulü değil, aynı zamanda
riayet olunması mecburiyeti altına sokulması da, Muhammedi Kanun'da-
kimenbalarınmebzuliyeti dolayısiyle, güç bir mesele değildir.
Müslüman da şâir fertler gibi günahkâr olabileceği gibi, cürüm islemek suretiyle
insanların en bayağı derecesine de düşebilir. Fakat bütün bunlara rağmen yine
müslüman olarak kalır. Islâmiyefte hakikî surette din değiştirmek âdeta
meçhuldür. Müslüman, islâmileştirilmz-miş olan bir kanuna mutavaat ederek, kendi
kudret ve kuvvetini gösteremediği müddetçe bu kanuna zahiri şekil' de mutavaat
edebilir. Kanunun esaslı bir kaidesine göre bu cebir altında bulunma keyfiyeti,
din değiştirme keyfiyetini ortadan tamamiyle kaldırır. Kudretlendiğini hisseder
etmezdir ki, Allah'ın Kelâmına ve Peygamberin 8ün-netine istinad ettiği isbat
edilememiş bulunan bir kanuna itaatten uzaklaşmak, müslüman için farz olur.
Cebir kaidesiyle müslüman vicdanı her nevi şiddete karşı himaye, edilmiş, şâir
dinlerde olduğu gibi din uğrun-
00 KADİR MI9IRO0LU
da ölüm, asgari hadde indirilerek din değiştirme hususu da imkânsız bir hale
konulmuştur.*110
îşte bu suretle ifade edilmiş olan gerçeğin tecellisiyle-dir ki, bugün
Türkiye'de her türlü ihmal ve ihanete rağmen tasfiye edilememiş olan millî şuur,
eskisinden daha cardı bir aksülâmel halindedir. Bu durum bütün zahiri
mücadelelere tesir ederek -kül altında ateş gibi- gitgide gelişmekte, yannm
mes'ut Türkiyesine vücud vermeye doğru ciddî bir gelişme kazanmaktadır. Artık «
t n k i 1 â p yobazlığı » mahiyetindeki yıldırma ve tehdit yay-garalanyla vatan
çocuklarının -hiç olmazsa bir kısmınm-ifsadı ve onların din ve an'aneleri
hususunda şüphe ve tereddüde şevki mümkün değildir. Daha şimdiden garbhlaş-ma
hareketleri başladığından beri bu hareketin leh ve aleyhindeki zümrelerin hakiki
mahiyetleri anlaşılmaya başlanmıştır. Gerçekten resmî beyanların hilaf ma birçok
«hâin» ilân edilenlerin «kahraman», «kahraman» ilân edenlerin ise «hain»
oldukları tebey-yün etmeye başlamıştır.
Tanzimatla başlayan kendinden kaçma siyaseti karşısında muhafazakârların bu
lüzumsuz fedakârlıklar hakkındaki itirazlarına" kulak verilse ^e teknik terakki
için «Millî unsurlar» dan vazgeçmek yerine bilâkis
(56) Sava Paşa İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd. C. I. Ankara 1955,
sn. 14 _ 15.
(57) Muhafazakârların garpten alınacak «Teknik u n -surlar»a karşı
olmadıklarını, ancak bunu almak için kendi « m i 1 1 t » ve «manevî»
kıymetlerimizin inkârı icabetmedigini üstelik böyle bir hareketin vahim
neticeler tevlit edeceğini İstiklâl Marşı Şairi Mehmet Akif'in şu mısraları ne
kadar güzel aksettirmektedir :
LOZAN ZAFER MI. HEZİMET MI?
91
onları muhafaza etmenin lüzumu kabul edilseydi hiç şüphesiz Japonlardan daha
kabiliyetli olan Türk Milleti, muhakkak ki onlardan çok daha büyük
muvaffakiyetler kaydedecekti. Fakat dış düşmanlarımızla işbirliği halindeki
dahilî hâin ve gafillerin uzun zaman millet mukadderatına hakim olmaları,
Türkiye'de dehşetli bir buhrana sebep olmuştur. Bu suretle her sahada acı bir
«Tezatlar Diyarı» haline gelen Türkiye'nin huzur, sükûn ve emniyetten mahrum
elim manzarası her vatanseverin yüreğini sızlatmaktadır. Osmanlı Devletinin
azametli tarihini, ölümsüz mısralanyla terennüm eden büyük şair Yahya Kemal Bey,
Türkiye'nin «Garblılaşma» hareketleri yüzünden nasıl «millîlik» ten uzaklaşarak
her sahada kendisini inkâr eylediğini bakınız ne güzel ve mukayeseli bir surette
tasvir ediyor:
«... latedlm sonrat neden böyle Japonlar yüksek? Nedir esbabı terakkisi?
Yakından görmek. Bu uzun boylu mesâi, bu uzun boylu sefer> Bir kanaat
verecekmiş, bana dünyada meğer. O kanaat da şudur :
sim terakkinizi siz,
Başka yerlerde taharriye heveslenmeyiniz, Onu kendinde bulur yükselecek
millet ; Çünkü her noktada taklid ile sökmez hareket. , Alınız ilmini Garbın
alınız san'atini. Veriniz hemde mesâinize son sür'acini ; Çünkü kabil değil
artık yalamak bunlarsız ; Çünkü milliyeti yoH, san'atm) ilmin, yalnız, İyi
hatırda tutun ettiğim ihtarı demin: Bütün edvar-i terakkiyi yarıp geçmek için
Kendi «mahiyyet-i ruhiyye» niz olsun kılavuz. Çünkü beyhudedir ümmid-i selâmet
onsuz. Mehmet Akif Ersoy
92
KADİR
— «Ah! Büyük cedlerimiz! Onlar da Galata, Beyoğlu gibi frenk semtlerinde
yerleşirdi
Fakat yerleştikleri mahallede Müslümanlığın nuru belirir, beş vakitte ezan
işitilir. Aşmalı minare, gölgeli mescit peyda olur sdkak köşesinde bir türbenin
kandili uyanır, hasılı o toprağın o köşesi imana gelirdi, Beyoğlunu ve Galata'yı
saran yeni yapıların yığını arasında o mescitlerden, o türbelerden bir ikisi
kaldı da gördük ki; cedlerimiz o kefere frenk mahallelerinin toprağına böyle
nüfuz ederlerdi. Biz bugünün Türkleri, bilâkis Şişli, Nişantaşı, Kadıköy, Moda
gibi küçücük bir şehri andıran yerlere yerleştik, fakat o yerler Müslüman
ruhundan âri, çorak ve kurudur. Bir Üsküdara bakınız,' bir de Kadıköyüne, Uskü-
dann yanında, Kadıköy Tatavlayı (*) andırır. Eski Türklerin ruhları ile yeni
Türklerin ruhları arasındaki farkı anlamak isterseniz bu son asırda peyda olan
semtlerle istanbul içlerini mukayese ediniz. Medenileştikçe Müslümanlıktan
çıktığımızı tabiî ve hoş gören eblehler uzağa değil Balkan devletlerinin
şehirlerine kadar gitsinler. Görürler ki, baştan başa yenileşen o şehirlerin her
tarafında çan kuleleri yükselir, pazar, yortu günleri çan sesleri işitilir.
Manzara halkın dinini ve milliyetini hatırlatır. O şehirler bizim yeni
semtlerimiz gibi millî ruhtan âri değildirler. Artık Türk Milletinin ruhu bir
rayiha gibi uçtu mu? Hayır büyük kütlede yine o ruh var, fakat #biz son nesil
bir sürü gibi büyük kaafileden uzaklaştık kaybolduk, fakat daha uzağa
gitmiyeceğiz, döneceğiz, tekrar büyük kafileye iltihak edeceğiz, yeni tarzda
yaşayışla cedlerimizin diyanetini mez-cedip, bizi bu çoraklıktan, bu
karanlıktan, bu ufunetten kurtaracak mürşidler, şairler, edipler, hatipler
yetişmedi
(*) Tatavla; Bugünkü Kurtuluş semti.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ? 03
fakat gayet tabiî bir revişle büyük kafileye kendi kendimize döneceğiz.»"
Bir şair sezişiyle daha 1922 yılında kaleme alınan bu yazıda ifade edildiği gibi
milletin «Kendi kendine dönüşü» maalesef henüz tahakkuk etmiş değildir. Üstelik
o tarihten hemen bir iki sene sonra imzalanan «Lozan Muahedenamesi» gibi bir
menfî âmilin temin eylediği imkânla bu dönüş, âdeta imkânsızlaştırılmak
istenmiştir. Gerçekten Tanzimattan beri devam eden garbklaş-ma hareketinin bir
fiyasko olduğu anlaşılmış bulunmasına ve milletin, Birinci Cihan Harbi'yle
sürüklendiği badireden ancak «millî ve dinî» müesseselere sanlmak suretiyle
kurtulabilmiş olmasına rağmen, millet mukadderatını eline geçirenler vaziyeti
takdir edemeyerek garblı-Iaşmadan rücû için bir esbab-ı mucibe teşkil etmek
lâzun-gelen millî mücadelenin, şahıslarına sağladığı otoriteyi aksine, daha
fazla garblılaşmak için kullanma yoluna gitmişlerdir.
ı
Yunan askerinin İzmir'e çıkmasını-müteakip tuğyan eden «Dinî ve millî heyecanı
»nı temsil üslûbu ile işe başlayan M. Kemal Paşa, zaferden önce bilfarz Sakarya
Muharebesi arefesinde müstakbel plânlarım ifşa ederek garbülaşma yolunda daha
sert adımlar atacağını ilân etseydi zaferi temin edebilir miydi? Eğer islâm
yazısını, islâm kıyafetim, islâm kanunlarını ilh. değiştirerek kendinden evvelki
garbülaşma taraftartarının, asla cür'et edemedikleri mevzularda millî ve dinî
müesseseleri kanla yıkıp bunların yerine garbtalki muadillerini ikâme edeceğini
açığa vursaydı; etrafıntia ayyaşlık ve cinayet-
(58) Yahya KEMAL — Aziz istanbul (Ezansız Semtler) — fo-tanbul 1964 sh. 122 .
123.
91
KADİR MISIROÖLU
lerle iştihar etmiş bulunan birkaç pespaye yaverinden başka kimi
bulunabilirdi?
Bu hakikat, milletin bir noktaya tevcihi için mûlî ve dinî tefekkür ve tahassüs
istikametinde hareket etmekten başka bir çare bulunmadığını gösterdiği halde
bu gerçeği kavramakta acze düşen Cumhuriyet ricali, harp içinde bir nevi sahne
artisti gibi «millî görüş mümessili» tavrı alarak harpten sonra daha
şedit bir garblilaşma taraf tarhğıyla ortaya çıkmışlardır.50 Bu tarz-ı hareket
kendilerinin fikir ve ruh itibariyle sağlam olmamasından mı, yoksa gizli bir
düşman tazyikinden mi veyahut da her ikisinden birden mi doğmuştur? Bu nokta
eserimizin manevî kayıplar üzerinde duracak olan üçüncü cildinde tafsilatıyla
arz ve ifade edilecektir. Burada şu kadarını söyleyelim ki, millî mücadeleyi
müteakip ortaya çıkan ve garbhlaşma hareketlerinde en müfrit bir safhayı
teşkil eden hareketlerin hukukî ve siyasî kaynağı Lozan olmuştur. Bu yüzdendir
ki, böylesine aşırı bir garplılaşma hamlesinin daha vazıh bir surette
anlaşılabilmesi için «Lozan» üzerinde bir nebze duralım.
(59) Zaferden sonra, hristiyanlann, yazılarını^ rakamlarını, resmî hafta
tatillerini, yılbaşılarım, kıyafetlerini, kanunlarını ilh...... alarak Türk
Milletini ismi konmamış bir
«Hristiyan> kitle haline getirmek istikametin, deki müthiş garp hayranlığı ve
İslam düşmanlığı ile iktifa edilmeyerek Anayasaya sarahaten (Devletin dini
HRtSTtYANLIKtır!» tarzında bir madde konulmak istendiğine dair KAztm Karabettir
Foça'nın henüz neşredilmemiş inkilâplar devrine ait'hatıratından naklen Yeni îs.
tanbul Gazetesinin, 4 Kasım 1970 tarihli nüshasında verilen, tafsilâtı hayret ve
dehşetle okumanız cidden tavsiyeye şayandır.
LOZAN ZAFER Mî. HEZİMET Mİ?
95
LOZAN
Hıristiyan Dünyası için Lozan Sulh Konferansı, yıllardır ruhumuzda
derinleşmekte olan aşağılık duygusunun hasad mevsimi olmuştur. Zira bu aşağılık
duygusu madden en zayıf bir zamanımıza rastlamış obuasına rağmen «Millî
Mücadele» gibi muvaffak bir eser ortaya koyduğumuz halde asla zail olmamıştı.
Çünkü Tanzimattan beri telkin ve tekrar edilen yanlış görüşlerin zebûnu olan
yarı münevverler Şark - Garb muhasebesini yapabilecek sivil terbiye ve ilmî
kifayetten mahrumdular. Millî mücadele esnasında ortaya çıkan dinî ve millî
hissiyata tâbi olmanın büyük fai-delerine rağmen, garbhlaşma hareketlerindeki
gaflet ne yazık ki, daha da şiddetlenerek temadi ettirilmiştir. Zira, Garb
Alemine kayıtsız ve şartsız teslimiyet Lozan'ın ruhunu teşkil etmiştir. Şeklî
bir istiklâl ile Dünya milletleri arasında bizi de tekabbül etmiş görünen
garblılar, yaptıkları gizli anlaşmalar ve aldıkları peşin taahhüdlerle tarihî
şahsiyetimizi bertaraf edecek eiddî bir imkâna nail olmuşlardır. Gerçekten o
güne kadar garbhlaşma istikametindeki hareketlere arız olan «tereddüt» ve
«cesaretsizlik» Lozan'dan sonra yerini bütün dinî ve millî müesseseleri
istihkar eden dehşetli bir «despotizm»e terketmiştir. Garba kayıtsız şartsız
teslimiyet çığırını açan Lozan'ın bu ruhunu Lord Gürzon'un şu sözleri açıkça
ifade ve ifşa etmektedir :
.«— Türklerin hayat ve istiklâllerine herkes hürmet' kârdır. Türkiye'den
istirhamım tekrar inkişaf edebilmesi için serbest Türkiye'nin bizimle birlikte
hulûs birliğiyle çalışmasıdır. Böyle bir Türkiye dünyanın hürmetine lâyık-olur.»
KADİR MIOTROflLU
Bu «hulûs birliği» Lozan'dan sonra Türk Milletinin kaderinde vâki birçok
değişiklikleri izah edecek bir anahtar sözdür. Artık, Türkün bir daha kendisine
dönmesini imkânsız kılacak ölçüde millî hasletlerinin manen tahribinin âmili, bu
sözü söyleten fikir, rey ve his beraberliğidir. Bugün, böyle bir teslimiyeti
temsü edip te asırlarca bir vilâyetimiz olarak bulunmuş Yunanistan'a karşı dahi
şahsiyetli kalamamış olan inönü'nün -sırf solculara bir tâviz vermiş olmak için-
«Amerika karşısında şahsiyetli bir siyaset takip etmek» gibi bir iddiayı diline
dolamasının manası hazindir.
Burada onun iktidarı devrindeki bu «hulûs beraberliği» nin tezahürlerini
münakaşa edecek değüiz. Bunların hepsi milletin göeö önünde cereyan etmiştir.
Yalnız şu kadarını söyleyelim ki; bu ekip de, daha önceküer gibi sadece Garptaki
teknik terakkiyi memleketimizde gerçekleştirmeğe matuf hamleler yapacakken
aksine Türkün fcen-d> kendisini inkâra müncer olacak hareketlere devam
etmişlerdir. Milliyetin müşterek bir duygu ve fikir beraberliğine muhtaç olduğu
kaale alınmayarak Türklerin ruhunu asırlarca yoğurmuş olan Islama cephe
alınmıştır, tnönü ve ekibi tarafından islâm ve onun masum taraftarlarının maruz
bulundukları baskı cümlenin malûmudur. Hıristiyanlar sokaklara kadar âyin
gulgulelerini taşınrken ses çıkarmayan bu ekip, şurada burada Müslüman grupların
en ufak ve meşru dini davranışlarını hoş görmemiş ve en ağır şekilde
cezalandırmıştır. Fakat unutulmuştur ki Türkün asırlardan beri İslâm ile
yuğrulan ruhuna gayrı Islâmî her davranış yabancı gelecek ve tasvibe mazhar
olmayacaktır. Nitekim, İnönü'nün çok partili hayata geçtiğimiz günden beri
girdiği her seçimi kaybetmiş olması bu gerçeği doğrulayan bir vakıadır. Bu
neticeyi, büyük halk kit-
LOZAN ZAFER Mî. HEZİMET Mi?
97
leşinin, her türlü ifsad edici telkine rağmen, - bir takım sözde okumuşlar
derecesinde - yamltılamamış • olmasına borçluyuz. Gerçekten Türk umumî efkârı,
fevkalâde hallerde çok kere hislerine tercüman olacak dirayetli bir «baş»
bulamadığından gerekli aksülâmeli göstereme-mişse de hiç olmazsa «isabetli
teşhis» ve «pasif mukavemet» ile zararı bertaraf etmeye ve böylece maddî ve
manevî varlığını korumaya çalışmıştır. Bu gerçeğin tarihimizdeki en son misali,
halkımızın ¦ Kemalist İnkılâplar» a karşı gösterdiği sabırlı mukavemettir. Uç
yıl süren Türk - Yunan harbinde şehid plan vatan evlâtlarının âdedi - resmî
istatistiklere göre - on bini bulmadığı halde, Kemalist înkilâplan
yerleştirebilmek için beşyiiz binden ziyâde insan telef edilmiş olması bu
«mukavemetli izaha kâfi gelse ga-rektir.»0 Türk Milletinin «din ve tarih şuuru»
na aykın bularak eline geçirdiği her fırsatta « red > le karşıladığı Kemalist
İnkılâpların hukukî ve siyasî mesnedinin LOZAN olduğunu birçok kereler
tekrarlamış bulunuyoruz. Gerçekten Lozan müzakerelerine
(60) Bu müthiş rakam mübalâğalı zannedilmemeli'Jir. Hakikat, te^ «Kuva-yı
Millîye» yi eski ittihatçılığın hortlaması mahiyetinde telâkki eden bâzı vilâyet
ve kasabaların isyanları ve garktaki tenkil hareketleri gi'ol ekserisi «dini
his-ler> den doğan kıyamların bastırılmasında, bazı sun'î <suikast>
tertiplerinde, şapkaya karşı gösterilen aksüla. meller de inkılâba, «gözdağlari»
ndan bir «hayat hakkı» sağlamaya1 çalışan «istiklâl Mahkemeleri» nin asıp
kestiği masumların âdedi muhakkak ki yarım milyondan çok fazladır. Ancak bu
mes'elenin esas mevzuumuza alâka nispeti burada tafsilât rermeyi
gerektirmediğinden kısa kesiyoruz.
F : 7
KADİR MISIROÖLU
LOZAN ZJ
ikin onu
dir
tire
ver-mia
edi; yor
sal
riy-ta» di»
za
lum sone—
diî
ve
bi-
—ci murahhas sıf atiyle kaülmış bulunan Dr. Rıza Not _zn bu mahiyetini şu
cümlelerle açıkça ifâde etmekte-
tîmzayı bastık. Artık bence buhranlarla yaşayıp bi-jğimiz, bazan hayâl olup
elimizden uçan sulhu millete
dik. Hem de büyük bir kâr ile, büyük bir şerefle» Ney-bu «(kâr ve şeref»
olan şey? merak mı
çorsunuz? Buna kendisi müteakip cümle ile cevap veri-
«Türkiye'nin dokuz asırlık (Selçuklu ve Osmanlı) he-zainı görmüş, tasfiyesini
yapmıştık!...* "
Yalnız bu kadar olsa!.. O'nun hiç bir teklif ve mecbu-st olmadan Avrupa Kanunu
Medenilerinden birini kabul Jıhüdüne" ne denli teşne bulunduğunu kendi ağzından
Heyince dehşete kapılmamak imkânsızdır.
*Bu esnada îsmet, İstanbul Hükümetinde Adliye Ne-
—eti Mezâhip Müdürü ve bu memuriyette uzun zaman bu-
-ımuş olan Baha Bey'i getirtmiş. Geldikten sonra bana
»jledi. Bu zatın fikirlerine müracaat edeceğiz. Patrikhâ-
işini iyi biliyormuş. Birkaç gündür Şato'ya celseye gi-
> gelirken bizim otelin koridorlarında ciğer gibi ktrmız\
büyük bir fesi, ayağında arkası mahmuzlu fotin kundu-. uzun boylu ve ihtiyar
birini görüyordum. Numunelik şeydi. Nazarı dikkatimi celbetmişti. Tabiî frenkler
ona
Hatıratım C. III. İstanbul
(61) Dr. Rıza NUR — Hayat ve 1968, Bh. 1242.
(62) Bakz. Dr. Rıza NUR a.g.c şh. 1056.
«Bizim sûkomlsyonda hrisüyanlann evlenme, miras işleri vjj. hakkında Yunanlılar
ve diğerleri kıyamet koparıyorlar. Ben bunlara Avrupa Kanunu Medenisini aynen
Utbih etmek üzere olduğumuzu söyleyerek cevap veriyorum.>
bir turist olarak bakaç sormağa bile vakit bu Bey'i getirttim. Baktın, li,
Seniyüddin gibi bir müzakereye başladık. 1 işinde mütehassıs ölme malûmatı
vardı. Kend\ medeni mes'elesine şid rı da Hıristiyanlar ile e ti.* Dedi. Ben de:
*tstt le türk kızlan hıristiya ri de Hıristiyan kızlar, Hıristiyan kalmamış ol
Fakat bu zat pek ¦ na girmiyor. Patrik m imtiyazlarına sahip oh bir memuru olup
asker sim ve emsalini şiddeı Gördüm ki beyni bit j zümiyet-, ne ahmakltk. >
paratorluk yıkılmamış, yadan bihaberdir. Nas ziyetten dışarı çıkamıy istifade
mümkün değil ri domuz sürülmüştür Sade rafadan yumurte Açlıktan ölecek. tsmeV m%
iade etmesini söylt sonra kendi gitti, lştt
ismet benim kam bunda büyük iyilikler Türk ruhunu verirsek
100
KADİR MI9IRCML.U
kocalarını, hiç olmazsa çocuklarım türk yaparlar. Mutaassıp rumlar, kızları
yetişince türkle evlenmesinden korka* rak kızlarını alıp Yunanistana hicret
ederler. Bu suretle İstanbul'da kökleri kesilir. Vaktiyle Şeyhülislâm Vâni
Efendi zamanında Türkler htristiyan kızları ile müslüman etmeksizin
evleniyorlarmış. Rum patriki görmüş ki rumlar bitiyor, Vânî Efendiye rüşvet
vermiş, ondan şöyle Mr fetva almış: €Üu kadınlar gebelik esnasında domuz eti
yiyip şarap içtiklerinden bu çocuklar müslüman olamaz.» Bu suretle bu evlenmeyi
hükümet men etmiş. Bu meVun Şeyhülislâm bunu yapmasaydı, Türkiyede bugün
hıristi-yan bulunmazdı. Devlet çektiği binlerce belâları görmez ve-böyle
yıkılmazdı. Fecisi şu ki buna yanan ben şimdi de bunun faydasın*
anlatamıyordum,»0*
Bu satırlardaki dinî ve tarihî yanlışlara mı yoksa milletin talihine mi
yanarsınız bilmem!...
Lâikliği bile ilk defa kendisinin ortaya attığım söyle-yon84 Dr. Rıza Nur'un,
Lozan Muahedenâmesi sırasında bu kadar «frenkmeşrep» olmayı «Türkçülük» le nasıl
bağdaştırabildiği gerçekten şaşılacak bir şeydir. Ne yazık ki «Hayat ve
Hatıratım» isimli eseriyle gerçekten büyük ve tarihî bir hizmet ifa eden Dr.
Rıza NUR, bu fikirlerini daha sonraları da muhafaza etmiştir.
1938 yılında Nadir Nadi'ye verdiği cevapta : «Lozan zabıtnamelerinde benim
firenklere Avrupa Medenî Kanununu aynen alacağımızı söylediğim görülür..
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
101
(63) Dr. Rıza NUR, a.g.e. sh. 1057-1058.
(64) Dr. Rıza NUR, a.g.e. sh.6U
Benim «Türk tarihi» nde şapka, medrese ve tekkeler için yazdıklarım
okunsun!...»»5 demektedir
Biz de bu eserin ilk basınımda henüz mezkûr hatıratı yayınlanmamış olduğu için
onu pek fazla methettiğimizi itiraf etmeliyiz. Ancak Dr. Rıza Nur'un bu aşın
alafrangalığı bir yana bırakılırsa gerçekten birçok meziyetleri olduğu da
muhakkaktır! Alafrangalığa gelince yalnız o mu? Başta İsmet Paşa olduğu halde
aşağı yukan bütün hey'et ayni halet-i ruhiye içinde idiler. Bunun tafsilâtım
yani hey'ete dahil olanların ruh ve seciyelerini ilerki sahifeler-de ferd ferd
ifade edilmiş bulacaksınız. Burada Dr. Rıza NUR'un bazı fikirlerine temasımız
Lozan'ın «Türk ve İslâm» ruhunu teslim alan bir «haçlı galebesi» olduğunu
belirtmek içindir. Böyle olduğundandır ki, bütün aşın garplılaşma taraftarları,
«Lozan» etrafında adetâ bir «efsâne» icad ederek, onu göklere çıkarmakta yanşa
girmişlerdir. Bu hudutsuz ve bayağı mübalâğalarla sayfalarımızı kirletmek
niyetinde değiliz. Ancak kimlerin Lozan'a methiye düzdüklerinin anlaşhabilmesi
için sadece bir tanesinin Lozan vesilesiyle serd ettiği bir iki fikri
dikkatlerinize arz etmek isterim :
«Fatih İstanbul'u aldıktan sonra, hem katolik Papa'-nın, hem de ortodoks
PatrikJin Hristiyanlığı kabul teklifleri karşısında kaldı. Birinin teklifini
kabul ile diğerini kendisine düşman edecekti. Hem de muzaffer bir dinin
kuvvetiyle yürüyen bir padişah ve kumandandı. Mağlûp ettiklerinin dînini kabul
etmesi belki de o vakit bile mûs* küldü. Kabul edeydi vakıa o vakit de Türk
Milleti bütün âlemin efendisi olacaktı.
(65) Dr. Rıza NUR •h. 2028.
TUrkbilik Revüsü s. 8 İskenderiye 1938,
102
KADİR MI9IROÖL.U
Hicretten yüz sene sonra, sırf bir maddî menfaat sa-ikasiyle ve ezcümle
ulularının emir ve kumandası altında, hep birden bu yeni asalete intisap eden
Türkler on bin senelik milliyetçiliklerini yeni bir ümmetçilik politikasına feda
ettiler.
tik defa maddî bir alâka olan din git gide Türklerin yegâne maneviyatını teşkil
etti. Bu tarihî hakikati anlamak için acaba MicheleVin manevi kaygılarına hak
vermekten ise Kari Marrfın tarihî maddiyatçılığma daha fazla ehemmiyet vermek
doğru olabilir mif Her halde Sevr es felâketine kadar bizi sürükleyen fecî
akıbet bu sualin cevabını hazırlamaktadır.
tşte bu, muazzam, müthiş, gayrı hissi, sırf menfaat üstüne müesses fırsatı, her
neden ise kaçırdıktan sonra, bari Fatih, yapılması lâzım gelen şeyi iltizam ede
idi. Yani gayri müslim Osmanlıları bir emri ile islâm ile müşerref kıla idi.
Bosna ve Hersekte, Arnavutlukta başladığı İslamcılık siyasetini bari bütün
ülkesinde şiddet ve kat'iyetle takip edeydi. Hasılı dini yalnız manevî bir gaye
değil, bir defi da maddi bir vısatı diye telâkki edeydi. Hayır, bunu da yapmadı.
Defterdar efendinin hıristiyanlar da îslâm olursa vergi azalır, devletin
hazinesi boş kalır diye hasis bir menfaat için mırıldanmasını duyduğu halde
Fatih asırlarca torunlarının başına musallat ettiği püsküllü belânın fecaatini
göremedi. Zaten İslâmiyet hep böyle lıarekeli emrediyordu. Gayrı müslümlere
verdiği fermanlar i/p, Rum Ortodoks Patrikhanesine, hattâ Bizans
İmparatorlarının tanıdıkları hak ve salâhiyetlerden fazlasını bdhşeU mekle
Fatih, hiç de dürbin olniadığmı, hazırdaki menfaatel istücbali feda eder bir
devlet adamı olduğunu, her ne del nirse densin, Hıristiyanlığa ve hıristiyanlara
karşı büyükî
LOZAN ZAFEH Mİ, HEZİMET Mİ?
103
bir meyli olduğunu pek açık bir surette, hattâ bizim aleyhimize olarak, ispat
etmiştir.
Bu patrikhane fermanları yetmiyormuş gibi, bir de Venedik ve Cenevizlilere, bol
keseden bahşettiği fermanlar ile, başımıza asırlarca belâ kesilen
Capitulations'lar ile de devletini, hükümetini ve milletini, daha tâ ilk mes'ut
gününden itibaren, felce uğrattı, bunların ölümlerini Jıazır-ladı.
Fafcjta Fatih İstanbul'u almakla pek güzel topraklar kazandı. Belki de
îstanbulsuz bir Osmtınlı devleti asiyaî bir memleket olacaktı. Türk hiç
avrupalılaşmıyacaktı. Fakat inkâr edilemez ki^lstanbulu almamız bile terakki
etmemize yardım etmemiştir. Maddî terakki yerine İstanbul Türk'e az kalsın öz
seciyesini, gayesini kaybettiriyordu. Biz Bizanshhk zihniyetinden pek güç
kurtulabileceğiz. Da-marlarımızdaki öz Türk kam. mukavemet etmiyeydi, çoktan
beri Fatihin Bizanslilığıra kurban gitmiş olacaktık.
Gerek İstanbul'da ve gerek bütün yeni ve büyük ülkede hıris-tiyanları aşın bir
surette himaye ederek Osmanlılığı yeni baştan kurarken, Fatih, devletin ve
hâkim, milletin ruhunu, Bizansm mavi ve yeşillerinin âdi politikacılık
b'ıd'atlarını almakla, ne dereceye kadar muazzep ettiğini anlıyamamıştu
Fatihin gayrı millî harekeüerile âdeta manen Rumlar galip ve Türkler,mağlûp
oldular. Az kalsın Türklüğün pak benliği bu Osmanlılık çamuru içinde boğulup
kalacaktı.
Fatih bir günlük siyaseti için bütün istikbalini, eserini, torunlarını berbat
etti. Gayesini demiyoruz. Çünkü yalnız büyük bir devlet kurmak, milyonlarca
insanı esir gibi kullanmak, Türklerin öz haklarını gayrı müslümlcre feda etmek
bir gaye değildir.
104
KADİR MI9IRO0MJ
Fatih Türkü değü, evvelâ kendisini, sonra osmanlt devletini, daha sonra da
dinini düşünüyordu. O din ki tâ Hasreti Muhammed zamanından beri istimam eden
gayrt müslinüere İslamlardan daha iyi bakıyor, devlet işlerine karışıyor,
ümmetçilik edeyim derken Türk'ün hak ve menfaatlerini feda ediyordu.
Fatih, fani olan kendisini, sun'î olan Osmanlılığı, ümmetçi olan dinini
düşüneceğine biraz da kuvvetinin ve mevcudiyetin asil ve esasını teşkil eden
asil iptidaî maddeyi, Türkü düşünseydi, her halde, osmanMar devrinde, nahak yere
başımıza gelen, bin bir türlü felâket gelmezdi.
Bu güzel memlekette bir din, bir millet, bir gaye olurdu ve ezcümle Mustafa
Kemal'in en büyük eserinden çok evvel lâiklik tessüs ederdi.
İslâm devletlerini birer birer zevale sevk eden, müs-lümanları asırlardan beri
geride bırakan, hükümetin işini hercumerc eden, maarife, sanayie, terakkiye mani
olan, Osmanlıları mütemadi bir aciz ve zafa düşüren Türklerin belini büken hep
bu din ve devlet işlerinin birleşmesi olmuştur.
İşte Christophe Colomb'm meşhur yumurtası hikâyesine benzeyen bu lâyıklık
bedahatım gören, anlayan ve bize kabul ettiren Gazi Mustafa Kemaldir.**6
Bilmem bu sarhoş kusmuğundan beter hezeyanlar ve pespaye dalkavukluk ömeSklerini
çoğaltmaya lüzum var-mı? Bütün bir ücreti peşin ödenmiş veya para ve mevki
olarak ücrete istihkak için resen ibda <!...) edilmiş «Lozan nâme» lerin
müşterek vasfı; evvelâ sevr sulh projesini ele alarak Lozan'ı üstün göstermeye
çalış-
(66) Suphi NURİ — Sevres re Lausanne 6 - 7.
İstanbul 1934, sh.
LOZAN ZAFER Xt, HBZ1MBT Ulf 103
maktır!. Biraz da bu «Sevr» kıstasının nasıl bir «geçmez akça» olduğunu
belirterek bu bölüme nihayet verelim::
LOZAN'IN DEĞERLENDİRİLMESİNDE YENÎ VE YEGANE MA'KUL KISTAS :
MISAKI Mil AA
Resmî ve hususî şahıs ve müesseselerin bugüne kadar Lozan'ı medhü sena için
kullandıkları müşterek taktik onu ölü doğmuş bir «Muahede Projesi» olan «Sevr»
ile mukayese olmuştur. Gerçekten Lozan mu-hedenâmesi Sevr Muahede Projesine
rağmen bazı noktalarda üstünlükler ihtiva etmektedir. Fakat Lozan'ın Sevr'e
nazaran daha iyi olması onun makbul ve muteber kabul edilmesi için kâfi bir
sebep değildir. Çünkü :
a) Mukayese edilen* Sevr» ile «Lozan» nı mahiyetleri ayni değildir. Bunların
birisi sekiz ayı mütecaviz bir zaman içinde karşılıklı ı mücadele ve
münakaşalarla tekevvün etmiş ve usulüne uygun olarak alâkadar bütün devletlerce
tasdik edilmiş, Devletler Umumî Hukuku Prensipleri muvacehesinde tam bir Muahede
olduğu halde, diğeri teklif safhasından ileriye geçememiş ve bir proje olarak
kalmıştır." Çünkü bu muahedenin usulen tayin edilmiş murahhaslarca imzası onun
tam bir muahede olarak kabulü için kâfi bir sebep değildir. Murahhasların
imzasını müteakip alâkadar devletlerin iç hukuk kaidelerine
-------;----------------------------„*ı—,--------- ¦ ;
(67) Ord. Prof. Dr: Charles Crozat'; Devletler Umumî Hukuku -- İstanbul 1950 C.
I. »h. 399 — M. Kemal Paşa — Nutuk — Ankara 1927, sh. 40S-404 — İnönü'nün
Hâtıraları (Lozan kısmı) Ulus Gazetesi 24 Temmuz 1968 tarihli nüsha.
106
KADİR MI9IROCLU
t,O7.AN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
107
göre bu metnin selâhiyetli makamlarca tasdik ve kabulü şarttır. Halbuki Sevr
Muahede Projesi Murahhaslarımız tarafından imza edildikten sonra o günkü Hukuk
Nizamımıza göre onu tasdik etmesi gereken en yüksek icra makamı olan Padişah
tarafından da tasdik ve kabulü şarttı. Gerçi padişahtan evvel Muahedeyi Müzakere
ile mükellef bulunan «Meclisi Mebusan» di. Fakat, o sırada Meclis fesh
edilmiş ve yeni Meclis de henüz teşekkül etmemiş bulunduğundan Sultan Vahideddin
merhum böylesine ağır bir mes'uliyet ifade eden bir muahede için memleket
münevverlerinin fikirlerini öğrenmek maksadıyla «Saltanat Şûrası»
adiyle bütün ileri gelenleri toplamış ve onlara artık her biri vatandan firar
etmiş bulunan İttihatçı liderlerinin memleketi sürüklemiş bulundukları vahim
vaziyeti izah ederek İtilâf Devletlerince teklif edilen Sevr Sulh Projesi
ahkâmım müzakereye davet C3'lemiştir. O günkü feci vaziyet karşısında bu
Muahede ahkâmının kabulünden başka bir çare olmadığı kararına varan Saltanat
Şûrasına rağmen. Suttan Vahideddin «• M e c e 1 1 e - i Musibet»
adını taktığı Sevr Sulh Projesini hattâ sadnâzamın ısrarına rağmen " tasdik
etmemek için sonuna kadar direnmiştir.
Bu suretle Sevr'in taraflarından biri olan Osmanlı Devletinin îç Hukuk
kaidelerine göre işbu muahede projesini usulen tasdik ve kabul etmemiş olması
onu bir proje olarak kalmağa mahkûm etmiş ve bu yüzden diğer devletler de tek
taraflı bir tasdikin bir mânâ ifade etmeyeceği mü-lâhazasıyle ayni şekilde
hareket etmişlerdir. Bunun tek is-
(68) Ahmed Rcşid Bey (H. Nâzım) Gördüklerim yaptıklarım — İstanbul 1945 Sayfa
(Î99) da : «Zâtı şahanenin bu ma-hedeyi Sadnâzamın ibtâmına rağmen tasdikten
sureti kafiyyede içtinâp ettiği, şüpheden beridir.» demektedir.
tisnası Yunaistan olmuştur. Bu da, İtilâf Devletleri arasında ehemmiyetli bir
mevkii olmaması dolayısiyle Sevr Sulh Projesine hukuki bir kıymet ve kuvvet
izafe edememiştir. Bunun diğer bir delili de Sevr'in Türk murahhaslanna
tahammülfersa bir cebir ve tazyik altında imza ettirilmiş ve Suitan
Vahideddin'in tasdikten sureti kafiyyede içtinab etmesi sebebiyle proje halinde
kalmağa mahkûm edilmiş bulunan Muahede Metnini ıslah için bilâhare bir çok «Sevr
Sulh Projesini ıslah komisyonları » toplanmış olmasıdır.
Fakat hepsinden mühimi bizzat İsmet Paşa'nın bile hatıratının «Lozan» kısmına
başlarken, şüphesiz bir sürçi lisan olarak :
«Birinci Dünya Harbinden sonra Türkiye ile barış yapmak için teklif olunan
projelerden birincisi 10 Ağustos 1920 de Sevr'de imzalanmış.»69 demektedir. Bizi
Sevr'e «proje» dedik diye tenkid eden Ulus münekkidinin 70 kulakları çınlasın!
__Müdafaa ettiği İnönü'nün bu ifadesi bile onu nakzediyor. Bu defa da şu
«imzalanmış» sözüne sığınmaya çalışırsa, bir projenin imzalanmakla değil,
selâhiyetli makamlarla «tasdik» edilmekle tam bir «muahede» haline
gelebileceğini kendisine herhangi bir Hukuk Fakültesi talebesi de öğretebilir.
Dahası var; evvelce de zikrettiğimiz üzere «Sevr» den "M. Kemal Paşa bile üç
kere üst üste «proje» tavsifi ile bahsetmiştir.71 Artık bunda şüphe Ve tereddüde
yeı kalır mı? Bu neticeyi temin eden de :
Ulus Gazetesi 24 Temmu
(69) Bakz. İnönü'nün Hatıraları 1968 tarihli nüsha.
(70) Cihat AKÇAYAKALIOĞLU, a.g.. tefrika.
(71) Bakz. M. Kemal Paşa — Nutuk. Ankara J927 sh. 403 404'den naklen* bu
eserde 22 numara ile yer alan dipno*
108
KADİR M19IROGL.U
Sultan Vahideddin'in dâhiyane bir buluşla teklif edilecek dan Muahedenin melhuz
menfi şeraitinin Türk Milleti tarafmdan asla kabul edilmeyeceğini gösterecek
bir takım nümayiş ve mitingler tertip etmesi maksadıyle M. Kemal Paşa'yı
Anadolu'ya göndermesidir. İtilâf Devletleri arasında en nüfuzlusu olarak
gözüken ingilizlerle taa Sof-3la Ateşemiliterliğinden başlayan bir dostluğu
bulunması sebebiyle, onun hareketlerine karşı İngiliz tesir ve müdahalesinin,
nisbeten hafif bir seyir takip etmesi ve kendisinin bir memuru olması
dolayısıyle de « S a r a y » ve «Makamı Hilâfet» üzerinde İngiliz
baskılarının daha ehven tahakkuk etmesi ihtimaline istinad etmekteydi. Eğer M.
Kemal Paşa'nm yerine, ayni maksadı istihsal etmek için, İngilizlerin hiç tasvip
etmedikleri bir başka Paşa gönderilmiş olsaydı, İngiliz muhalefeti muhakkak ki
çok daha şedit bir suretle ortaya çıkacaktı. Bu noktada Saltan Vahideddin
muhakkak ki çok haklıydı. Fakat yanıldığı başka noktalar vardı ki onlar da
ilerki sayfalarda kanunî imkânlar nispetinde anlatılmıştır.
b) Sevr Sulh Projesi ile Lozan'ın mukayesesi, tarafları Sulh Masasına götüren
«vakıa lar itibariyle de birbirine benzememektedirler. Sevr Sulh Projesini
imzalayan Osmanlı Murahhasları; Devleti bir macera mantığı ile idare eden
ittihadçılann çeşitli ihmal, ihanet ve hesapsızlıkları yüzünden, mağlûp duruma
düşürülmüş bir Devleti temsil etmek mevkiindeydiler. Lozan'daki Türk Hey'eti ise
aksine, bugüne kadar mübalâğalı bir şekilde propaganda edilmiş bulunan, bir
zaferin manevî müsteni-datma malik idiler. «Mağlûp» bir Devletin Murah
haslarının kabule mecbur olacakları şerait ile «Galip*
LOZAN ZAFER MI, HEZİMET Mİ?
103
bir devletin murahhaslarının kabul ettirmesi lâzım gelen lususlar elbette bir
ve ayni olamazdı.
c) Sevr Sulh Projesinin imzasına memur olan Türk Hey'eti murahhasına rey ve
kanaatleri sorulmamış, mezkûr Proje kendilerine dikte ettirilmiştir." Halbuki
Lozan
(72) Operatör Cemil Paşa — Canlı Tarihler II. İstanbul 1945 — Sayfa (133 .
134) de bu durumu şöyle anlatmaktadır : «MÜZAKERE Mî, YOKSA HAPSEDİLME MI?
Avrupa'ya eski Sadrazam Tevfik Paja'nın riyaseti altında gönderilecek Murahhas
Hey'etinin azası meyanında ben de vardım.
Yola çıktık. Yanımızda İngiliz, Fransız ve İtalyan devletlerinin -güya
seyahatimiz esnasında muavenet etmek üzere bize tefrik ettikleri irtibat
zabitleri bulunuyordu. Üç hükümetin de birbirine itimat ve emniyeti
olmadığından, hepsi; bu suretle yanımıza birer tarassut memuru koymuş
bulunuyorlardı.
Göz hapsine alınmış bir halde ve yolda hiç kimse ile görüşmeden Paris'e
vardık ..( 1 Mayıs 1920) Fakat, Fransızlar Hey'etimizi Paris'teki büyük
istasyonda indirmediler Herkes dışarı çıktıktan sonra treni tekrar hareket
ettirdiler. Gerisingeri gittik. Diğer • bir şimendifer yolundan, adeta' mahfuzan
Versay'a vardık. Orada «Hotel de Re-servoires» denilen tarihî bir binaya indik.
Fransızlar, Alman murahhaslarını da galiba bu otelde misafir etmişler. İçeriye
biz girdikten sonra, kapıya da süngülü bir asker konuldu. Bu suretle Fransa ;
misafirperverliğini bizden esirgememiş oldu! Lâkin «misafirperverlik» sözü sizi
yanıltmasın. Otel masraflarını biz ödüyorduk! Ve sıkı bir kordon altına da
alınmıştık. Değil Paris'e gitmek, hattâ yanımızda bulunan Versay bahçesine bile
çıkmamıza müsaade etmiyorlardı. Nerede kaldı ki herhangi bir şahıs ile
münasebette hulunalım ve görü-selim! Esaret hayatımız ertesi güne kadar devam
etti. Fakat artık sabrımız kalmamıştı. Vaziyeti protesto ettik İrtibat
zabitlerine :
110
KADİR MI9IROOLU
sekiz aylık karşılıklı müzakereler neticesinde ortaya çıkmış bir muahededir.
Bu hususu göz boyamaz bir surette
— Dünya siyaset tarihinde, şimdiye kadar bir hey'eti mu-rahhasaya bu tarzda
muamele yapıldığı görülmemiştir, dedik! Biz, buraya hapsolmağa mı geldik, yoksa
sulh kon. feransında bulunmağa mı?
Nihayet, Klemanso'nun Lütfen bize eylediği müsaade neticesinde serbest
olduğumuzu bildirdiler! Meğer Alman murahhaslarından bu hudutsuz atıfeti de
esirgemişler1 Zavallılar, Fransa'da bulundukları müddetçe, ayni binada oturmak,
fakat ne içeri, ne dışarı çıkmamak ıztırarın-da kalmışlar! Ve ne de bir ferd ile
görüşebilmişler! Eski hanlara benzeyen ve otel adı verilen nesne de güzel bir
bina olsaydı, yüreğimiz yanmazdı! Orada her yer pis ve bütün eşya eski idi.
însant böyle bir binada uzun müddet oturmak mecburiyetinde kalsa, mutlaka
çıldırırdı! Birkaç gün sonra, İtilâf devletlerinin murahhasları gene Versay'ın
tarihî salonunda bizi kabul ettiler. Loyd Corç, Klemanso ve o devrin hemen hemen
bütün diplomatları hazır bulunuyorlardı, içeri girdiğimiz zaman ayağa kalk-mak
nezaketini lütfen gösterdiler. Çünkü Alman Murahhas Heyetini de oyni salonda/
ayni vaziyette kabul etmişler ; fakat inimi kıpırdatan bile olmamış! (*) Bize de
ayni hakaret yapılmamakla beraber, hepimizi hususi surette hazırlanmış ve
salonun bir köşesine yerleştirilmiş bulunan kürsü gibi bir yere çıkardılar!
Halbuki, ben, sulh konferansı için ayrılmış olan salona girince, yeşil çuha
örtülmüş büyük bir masanın etrafında toplanacağımızı itilâf Devlelerl
murahhaslarıyle karşı karşıya oturacağımızı ve muahedenin her maddesi için ayrı
ayrı müzakere ve münakaşada bulunacağımızı zannediyordum! Meğer bu bir hayalden
ibarejtmiş ve hakikat, acı hakikat
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ?
111
isbat eden Lozan zabıtları karşılıklı münakaşaları aksettirmek üzere ortadadır.
Sevr'in böyle zabıtları var mı-dp-?
Bütün bu sebepler muvacehesinde Lozan Muahedena-mesi ile Sevr Sulh Projesini
mukayese etmek ve bu mukayeseden hareketle Lozan'ı muvaffak göstermek kelimenin
tam manasıyle göz boyamaktan ve güneşi balçıkla sıvamaktan başka ne mânâ ifade
eder? Hakikat bu olduğu halde Lozan'ı müdafaada ortaya çıkan müşküâtı yenmek
için, bugüne kadar mugalâta yapılmış ve Türk Halk Ef-kân Umumiyesi aldatılmağa
çalışılmıştır. Lozan'ın getir-
Bunu o zaman Fransız Hariciye Nezareti Protokol Şefi olan Mösyö Fukiver
söylemişti.
başımıza inen bir tokmak gibi bu hayali silip süpürecek-miş!
Nitekim heyeti hâkime huzuruna çıkan bir mazmun gibi muamele görüyor ve
muahedelerin maddeleri etrafında münakaşa ve müzakere etmek yerine bir
ültimc ;..mtı alıyorduk!
Bakmış, kısa bir vakfeden sonra, elinde bir tomar kâğıt olduğu halde ayağa
kalkan Klemanso ne diyordu : — «Efendiler! Siz de harbe, sebepsiz girdiniz.
Çanakkale'yi yıllarca kapattınız. Muharebenin dört sene uzamasına, milyonlarca
insanın ölümüne sebebiyet verdiniz! Bundan dolayı, bugün size teklif etmekte
olduğumuz muahede şartları çok ağırdır. İçindeki maddeleri asla müzakere ve
kat'iyyen münakaşa etmeyeceğiz! Onların, bir kelimesini bile değiştirmeyeceğiz!
Kül halinde ve aynen - birkaç gün içinde tetkik ettikten sonra - kabul
eylemenizi istiyoruz!
Klemansonun bu sözlerinden sonra muahede metnini, daha doğrusu idam hükmümüzü
havi dosyayı bize uzattılar.
Tevfik Paşa ayağa kalktı, verilen bir deste kâğıdı eline al. di. Fakat
zavallının zaten titrek olan vücudu zangır saan-gır oynamağa başlamıştı...»
LOZAN ZAFKR Mİ. HBZ11CET MtT
ııs
KADİR MI9IRCXJL,O
113
diği sakat muhtevayı ilk defa ve askeri otoritesine cezaî müeyyideleri terfikan
kullanmak suretiyle kabul ettirmek isteyen Mustafa Kemal Paşa'nın meşhur nutku
Lozan'ı muvaffak gösterebilmek için, onu sayfalarla Sevr Sulh Projesiyle
mukayese etmekte ve bu suretle muvaffak göstermeğe çarpınmaktadır." Halbuki :
«Sevr'in imzalanması» M. Kemal Paşa ile yapılan muhabere ve sağlanan mutabakat
üzerine tahakkuk etmiştir. Milli Mücadele için zaman kazanmak bakımından zarurî
olan bu hareketin M. Kemal Paşa'nın muvafakati ile gerçekleştiği, Sevr'i imza
eden heyetten Filozof Kıza Tevfik tarafından yurda dönüşünü müteakip alenen
ifade edilmiş bulunduğu gibi halen vârisleri elinde mevcut, «Edebî ve Siyasî
Hatıralarım» adlı gayri matbu eserde de mufassalan anlatılmakta ve bu hususta M.
Kemal Paşa ile aralarında geçen muhaberatı ispatlayan birkaç mektup da mezkûr
eserin muhteviyatında yer almış bulunmaktadır.
Bütün bu sıralanan sebepler muvacehesinde Lozan'ın muvaffak olup olmadığını
tayinde tarihî ve aklî bakımdan en emin kıstas «Misakı Millî» dir. Eğer asgarî
haklarımızı tayin ve tesbit eden Misakı Millî Lozan Sulh Muahedenamesi ile
tescil ve kabul ettirilebilmiş olsaydı onu muvaffak saymak gerekirdi. Esasen
Devletin ölü- ve memleketin bir yangın yeri vaziyetinde bulunduğu buhranlı bir
devrede ve son «Osmanlı Meclisi Mebus a n ı » tarafından tesbit edilmiş bulunan
«Misakı Millî» bütün haklarımızı ifade etmemekteydi.
(73) Mustafa Kemal Paga ; Nutuk . Ankara 1927, sayfa 427 ve müteakip. Bu
mugalâtanın hala devam ettiğini görmek İsterseniz bkz. «Belgelerle Türk Tarihi
Dergisi s. 34, İstanbul Temipuz 1970.
Ancak, o kötü şartlar altında istikbali hakkiyle tayin ve tesbit mümkün
olamayacağı cihetle, ulaşılması güç vp büyük hedefler ortaya koyarak galip
devletlerin gayız ve kinini tahrik etmemek maksadiyle, Türk Milletinin haklan en
asgarisiyle tesbit edilmişti. Bu yüzdendir ki, son Osmanlı Meclisi Meb'usanımn
şerefli bir hizmeti olan «Misakı Millî» 18 Temmuz 1920 tarihinde Ankara Meclisi
Meb'usanı tarafından aynen kabul ve ilân edilirken, bütün haklarımızı ifade
etmediği mülâhazasıyle bir çok meb'usun tenkid ve itirazına uğramıştı. Hattâ
daha geniş muhtevada yeni Misakı Millîler bile teklif edilmişti. Fakat yukarıda
arzeylediğimiz esbabı mucibe ileri sürülerek galip devletlerin kin ve
husumetlerini tahrik etmemek maksadıyle Osmanlı Meclisi Meb'usanımn asgarî
haklarımızı tâyin ve tesbit eden Misakı Millîsi aynen ve hiç bir değişikliğe
uğratılmadan kabul edilmiş, daha fazlasını talep etmek, şayet zafer müyesser
olursa ondan sonraya talik edilmişti. ,
Hâdiseler böyle cereyan etmiş olmasına rağmen zaferden sonra mezkûr Misakı
Millî'nin tayin ve tesbit eylediği millî haklarımızın daha da fazlasının talep
ve tahakkukunu beklenmek gerekirken, Lozan Sulh Muahedenamesi; bu asgarî hakları
bile temin edememiştir. Lozan'ın değerlendirilmesinde en doğru bir kıstas olarak
«Misakı Millî» kabul edildikten sonra, onun Misakı Millî muvacehesindeki
değerlendirilmesinde elbet-teki alışılagelmiş olandan çok farklı neticeler
ortaya çıkacaktır. Bu itibarla Lozan Muahedenâmesinin eksik, ihmal ve hattâ
tabir caizse ihanet noktalarını ortaya koymadan önce bu tahlile miyar teşkil
eden mezkûr Misakı Millî'yi dikkatlerinize arzediyoruz :
P : t
114 KADİR MISIROftLU
MİSAK-I MtTJ.T
«Aşağıya imzalarım koyan Osmanlı Mebusan Meclisi azaları, Devlet ve Milletin
istikbalinin haklı ve devamlı bir sulhe kavuşabilmesi için kabul edebileceği
fedakârlığın en ileri haddini gösteren aşağıdaki esaslara tamamiyle uyulmasının
sağlanmasıyle mümkün olduğunu ve bu esas-lar dışında sağlam bir Osmanlı
Saltanatı ve Cemiyetinin vücudunun mümkün bulunmadığını kabul ve tasdik
etmişlerdir.
Madde : 1 — Osmanlı Devletinin sadece Arap çoğunluğunun oturdukları ve 30 Ekim
1918 tarihli mütarekenin imzası sırasında düşman ordularının işgali altında
kajan kısımlarının mukadderatı, ahalinin serbestçe verecekleri reye uygun olarak
tayin edilmek lâzım geleceğinden, adı geçen mütareke hudutlart içinde din, ırk
ve soyca birlik olan, bir birine karşûiklı saygı ve fedakârlık hisleriyle dolu
bulunan, an'ane xe içtimaî hukukiyle yaşadıkları muhitin şartlarına, taınamiyle
uyan Osmanlı İslâm ekseriyetinin oturduğu kısımların hepsi, hakikaten ve hükmen,
hiç bir sebeple ayrılık kabul etmez bir bütündür.
Madde : 2 — Ahalisi ilk serbest kaldıkları zamanda âmme -reyi ile anavatana
katılmış olan *Elviye-i Selâse» (Kars, Ardahan ve Batum) için icabettiği
takdirde tekrar serbestçe âmme reyine müracaat edilmesini kabul ederiz.
Madde : 3 — Türkiye ile, yapılacak sulhe bırakılan Garbi Trakyanın hukukî
vaziyetinin tesbit'i de, Jıal-kının tam bir hürriyetle verecekleri reye göre
yapılmalıdır.
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ?
115
Madde : 4 — İslâm Hilâfetinin merkezi ve saltanatır payitahtı ve Osmanlı
Hükümetinin Merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizinin emniyeti her türlü
ihlâlden korunmuş olmalıdır.
Bu esas mahfuz kalmak şartiyle Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarının umum ticaret ve
münakalâta açılması hakkında bizimle diğer bütün alâkadar devletlerin ittifakla
verecekleri karar muteberdir.
Madde : 5 — l'tilâf Devletleriyle hasımları ve bazı müşavirleri arasında da
kararlaştırılan anlaşma esasları içinde ekalliyetlerin hukuku, civarda bulunan
memleketlerdeki müslihnan ahalinin de aynı hukuktan istifadeleri emniyetiyle
tarafımızdan teyid ve temin edilecektir.
Madde : 6 — Millî ve iktisadî inkişafımız imkân dahiline girmek ve daha asri,
muntazam bir idare şeklinde işlerin yürütülmesine muvaffak olabilmek için her
devlet gibi bizim de inkişafımızın temininden istiklâl ve tam serbestliğe sahip
olmamız, hayat ve bekamızın temel ve esasıdır. Bu sebeple siyasî, adlî, malî
inkişafımızı önleyen kayıtlara muhalifiz* Gerçekleşecek borçlarımızın ödeme
şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktır.
29 Kânunusâni (Ocak) 1336 (1920)'*
Bugün Türkiyemiz; «Hak» ve «Batıl» mücadelesinin had safhaya ulaştığı bir devir
içinde bulunmaktadır. Böyle bir mevsimde temel yapmazdaki bütün müşküllerimizle
derinden irtibatlı olan «LozanMu-ahedenâmesi» nin ilk defa âfâkî bir surette
tahlil ve tenkidi mes'ut bir hâdisedir. . Bu suretle Lozan'ın
(74) Zabıt Ceridesi.
116
KADİR MISIROOLU
«Millî Misakı önünde muhasebe edilmesi çığırı açılmış olmaktadır. Bu, şüphesiz
milletçe önümüze çıkacak müstakbel fırsatlar için geç kalınmış bir hazırlıktır.
Bu vesile ile Irak'taki son gelişmeleri bir kere daha hatırlatmak yerinde olsa
gerektir!.
Netice olarak « L o z an » Türkün kaderinde bir dönüm ve düğüm noktası olarak
gözükmektedir. Bu düğüm çözülmeden halline çalışılacak hiçbir meselenin esbabı
mucibesi vuzuha kavuşamıyacaktır!..
İKİNCİ BÖLÜM
LOZAN'I HAZIRLAYAN HADİSELERİN
PANAROMASI A — MİLLİ MÜCADELEYE KADAR
İslâm Âleminin «müspet ilimler» sahasında kaydettiği terakkinin muta'Iariyle
ortaya çıkan «Yeni keşifler» ve «yeni ticaret yollar ı > nın sağladığı maddî
imkânları birleştirerek «Sanayi î n k ı 1 â b ı » na vücud veren Avrupa, kısa
zamanda dehşetli bir «maddî üstünlük» elde etmiş, bu harekete birçok dahilî ve
haricî âmilin tesiriyle ayak uyduramayan «Osmanlı Cemiyeti» ise
— Avrupa'ya nazaran — önce bir «geri k a 1 m a > mevkiine düşmüştü. Zamanla
bu geri kalışın doğurduğu «aşağılık duygusu» nun tesiriyle ard arda ortaya
çıkan çoğu kanlı «inkılâp hareketleri»
— ilerlemek şöyle dursun — eski yerimizde kalmanızı bile temin edemiyerek kısa
zamanda — halâ devam eden — bir «gerileme» ye sebep olmuştur. Bu netice;
«Şark — Garp muhasebesi» ni yapamayan veya bunu ya-panuyacak derecede ifsad
edilmiş bulunan yarı münevver idarecilerin, teknik terakkiyle âmil olabilecek
gerçek ham-
118
KADİR MI9IROÖLÜ
leler yerine, milletimizin manevî sukutunu intaç edecek yanlış bir yolda yürümüş
olmalarının eseridir. Gerçekten, Avrupa ile aramızda ortaya çıkan mesafeyi
kapatmak maksadıyla Ondokuzuncu Asır başlarından itibaren yapılan bütün
inkılâplar; maddî bir terakkiye âmil olmak vasfından uzak, sathi bir
taklitçilikten öteye geçememiş, buna "mukabil böyle bir terakkiye nail olmak
için hiçbir manî vasfı bulunmayan manevî kıymet ve kuvvetlerimizin hazin bir
surette tahrip ve imhasını intaç eylemiştir.
Bütün içtimaî müesseselerde «tekâmül » yerine «inkılâp» metodunun tatbik
edilmesinden doğan ve devlet hayatım bir nevi «yaz-boz tahtası» haline
getiren bu hatalı tutum, ilk ehemmiyetli meyvalarım Sultan II. Mahmud Devrinde
(1808 - 1839) vermeye başlamıştır. Kılık kıyafetten en yüksek devlet
müesseselerine kadar her şeyi «avrupalılaştırmak (!..) gayreti» ne
kapılan bu ,am}tılmvş Osmanlı Padişahına, «Gâvur Padişah» adını takmakta
tereddüt etmeyen halik efkân umumiyesi, bu hareketi ile, garplılaşma
hareketlerinin, din ve tarih şuuruyla âdet ve an*-analerine mugayeretini;
idarecilerden çok daha önce ye isabetle ortaya koymuştur. Milletimizin
hiss-i selîm ve maşeri vicdanının mâ'kesi olan bu kıymet hükmü, ne yazık ki;
1826 yılında lâğvedilen «Yeniçerilik» ve onunla birlikte bütün an'anevî ordu
sınıflarının yerlerini hâlâ dolduramamış bulunan «avrupal ordu» nun
sür'atli mağlubiyetleri ile doğrulanmıştır. Gerçekten müesseselerde kadîm
tekâmül mantığını terkederek inkılâpçılık usulünü tatbike koyulmanın en dikkate
değer bir ' misali olan « Ye niçerilik» in lağvını takiben 1828 yılında
«Yunanistan'ın kuruluşu» ve 1830
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET lir?
119
yılında ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa kuvvetlerinin «•Kütahya» ya kadar
gelebilmesi gibi iki büyük felâketin zuhuru müşahede edilmiştir.
TANZİMAT
Herbiri, ilim ve tatbikat ile ortaya çıkan ve millî hayatın «şe'niyet-i
içtimâiye» (realite) leri-rie ma*kes olan âdet ve an'anglerin müsseselerdeki
maddî vç, manevî yapıcı rolü idrak edilemiyerek, köksüz, ruhsua ve şekilci bir
«inkılâpçılık yolu» açılmıştır. İdarecilerimizin içine düştükleri bu menfî
halet-i ruhiye, Avrupalıların, içimizdeki hristiyanların hukukunu korumayı
bahane ederek ikide birde «ıslâhat» teklifinde bulunmalarından doğan tesirle
birleşmesi inkılâp hamlelerini «millî ve dinî varlığımız» için — kelimelerin
hakikî manâsıyla — bir «facia» haline getirmiştir. Gerçekten hristiyan
unsurları, hayat tarzı ve dünya görüşü baikmundan müslüman Türk'e yaklaştırama-
yan inkılâpçılar, müslümanları onlara yaklaştırıp benzetme çığırını açmışlardır.
Bu çığırın hukukî ve siyasî mesnedi «Tanzimat Fermanı» olmuştur. Hakikaten bu
fermanın «Besmele» ile başlamasına ve «Şer-i Şerifi» baş tacı eden lâfız
sarahatine rağmen, «Hristiyan Avrupa» nın iktibası çığırını açan ilk ve müessir
bir hamle olduğunda şüphe yoktur. Bu yüzdendir ki; onu, avrupahlaştırmayı ilk
defa ve devlet gücünü seferber eylemek suretiyle gerçekleştirme teşebbüsünde
bulunan Sultan II. Mahmud ilâna hazırlan-
120
KADİR MISIROOLU
I
10ZAN ZAFER Mİ. HEZİMET MİT
121
mis" fakat ömrünün vefa etmemesi ve Akif Paşa gibi basa muhafazakâr devlet
adamlarının mümanaatı sebebiyle bu hareket, genç yaşında Osmanlı tahtına oturan
Sultan Abdülmecid'in saltanatının ilk birkaç ayı içinde ortaya çıkmıştır.
Tanzimatın ilânına kadar Osmanlı idaresinde gayri müalim ahaliye âit hak ve
vecibeler için Hazreti Ömer'in Kudüs'ü fethettiği zaman oradaki gayri müslimlere
tatbik ettiği esaslar örnek alınmıştı.'* Gayrî müslimlerin hayat ve
hürriyetleri, müslümanlara nazaran farklı bir şekil ve renkte elbise giymeleri,
müslümanlar arasında silâhlı olarak bulunamamalan, ve şehirde at üstünde dolaşa-
mamaları gibi mükellefiyetlere mukabil, mutlak bir garantiye raptedilmiş
bulunuyordu. Osmanlı Devleti Tanzimatın ilânına kadar bu esaslar dahilinde
hareket ederek İmparatorlukta bir «Ümmet hâkimiyeti» düsturunu takib eylemişti.
Gerçekten devletin kurucularının ve hanedanının Türk, resmî lisanın ise Türkçe
olmasına rağmen, Türklerin hâiz bulunduğu haklarla, ırkan türk olmayan
müslümanlann hâiz bulundukları haklar arasında hiçbir fark mevcud değildi. Zira
Osmanlı devletinde «milli ye t» le «diyanet* daima bir ve aynı telâkki
edilmiştir. Tanzimat bu «Ümmet hâkimiyeti» ne nihayet verecek, gayri müslimleri
Müslümanlarla aynı seviyeye getirmiştir. O kadar ki, bir gayri müs-limin şer'an
tecviz edilmeyen müslim hakkındaki şahadeti bile kabul edilmiştir. Hattâ her
türlü mevki ve memuri-
(75) Abdurrahman Şeref — Tarih Musahabeleri, İst. 1339 s. 48 (76)
Abdurrahman ŞEREF a. g. e. ah. 85.
yelleri için de müslim — gayri müslim tefriki yapılmaz olmuştur. Bu hareket,
Saltan İL Mahmud'un «Ben teb'am-dan Müslümam camide, Hıristiyanı kilisede,
Museviyi ise Sinegogunda farkederim. Aralarında başka bir fark yoktur»
tarzındaki sözünün tam bir tatbikatı demekti.77
Halk umumî efârını gayet derinden rencide eden bu tavizler, birçok Avrupai
müessesenin kurulmasıyla daha da yadırganmış ve gitgide halk ile idareci sınıf
arasında — hergün biraz daha gelişecek olan — bir mesafe ve ayrılık ortaya
çıkmıştır.
İdare edenlerin muvaffakiyet elde etmek için âmme efkânnm tasvip ve desteğine
daima muhtaç bulundukları dikkate alınırsa bu ayrılığın ne elim neticeler tevlid
edebileceğini tahmin etmek kolaydır. Nitekim «Rusya'ya k arşı» olan siyasetinin
icabı olarak Osmanlı Devletini desteklemek mevkiinde bulunan ve bunu birçok
fiilî v ak'al arla da isbat etmiş olan Avusturya Başvekili, Tanzimat ricalini
gayet yerinde bir surette ikaz ederek bu hareketlerden doğacak tehlikelere
işaret etmişti. Fakat «•Garba teslimiyet mantığı» ndan hareket eden
Tanzimatçılar, bu dost sesi karşısında intibaha gehnemişlerdir. Gerçekten
Tanzimat fermanını ilân eden Reşit Paşa'nın ilk sadaretinden ayrılmasından
birkaç hafta sonra Avusturya Başvekili Prens Metternich Istanbul-riaki Avusturya
sefaretinde bulunan Kont Aponi'ye gönderdiği bir telgrafla Osmanlı Devlet
erkânını şu suretle ikaz ediyordu:
(T7) a. y.
122
KADİR MISIROOL.U
«Herhangi bir hal, pek muhtelif bir çok ahval ve şeraitten meydana gelir ki,
bunlar meyanında geçmiş halleri birinci sıraya koymak lâzımdır.
Devletin varlığını kemiren bir hastalığın açık alâmeti olarak telâkki olunabilen
vahim Mısır gailesinden Bab'ı Ali'nin dalut yeni kurtulduğu bir sırada
yukarıdaki umumî hakikat Osmanlı Devleti hakkında bilhassa kabili tatbiktir.
Osmanlı Devleti, gerileme ve çökme halinde bulunan bir varlıktır. Şurasını
gizlemeye çdlışmamdlıdır ki, irûcıraz sebepleri meyanında ilk temelten Sultan
Selim ta-rafından atılıp son Padişahın ancak derin bir cehalete ve hadsiz
payansız bir hayalperestliğe istinaden terviç ve teşvik ettiği Avrupa tarzındaki
fikir ve tasavvurlarını zikretmek lâzımdır.
Bab-ı Ali'ye şu suretle hareket etmesini tavsiye e<Je-v riz:
Hülcûmetinizi mevcudiyetinizin temeli olan ve Zat-ı Şahane ve müslüman teb'ası
arasında en esaslı bağı teşkil eden «Din Kanunlarına hürmet ve riayet esası
üzerine kurunuz! Zamanın icablarına göre1 hareket ediniz! Ve zamanın doğurduğu
ihtiyaçları nazarı itibara alınız. Bütün idarenizi intizam altına alınız ye
ıslâh edeniz! Lâkin âdet ve maişet tarzlarınıza uygun olmayan bir idare usulü
kurarak eski idareyi yıkmayınız! Aksi takdirde Padişahın ne tahrip ettiğinin ne
de harapettiği şeylerin yerine koyduklarının kadr-u kıymeti bilinmediğine
hükmolu-nur.
Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza uymayan kanunları iktibas
edip almayımz. Zira garp Tca-tturilan, hükümetinizin temelini teşkil eden
kanunların müstenid bulunduğu usul ve kaid,elere asla benzemeyen ka ideler
üzerine kuruludur. Garp memleketlerinde esas olan şey «Hristiyanhk
Kanunlarındır. Siz Türk kalınız! Lâkin madem ki, Türk kalacaksınız şeriate sim
sıkı sarılınız. Diğer dirilere karşı müsamahakâr olmak için şeriatın size
gösterdiği kolaylıklardan istifade eyleyiniz. Hnstiyan te-
LOZAN ZAFER Mt, HEZtMET MİT
123
beanızı tamamiyle himayeniz altına alınız. Onların paşalar tarafından sıkıntıya
maruz kalmalarına mâni olunuz. Zikri geçen tebeanın din işlerine karışmayanız.
Mazhar oldukları imtiyazlara riayetle «Giilhane Hattındaki vaad-leri yerine
getiriniz.
Bir 'kanunun tatbik ve icra şartlarını temin etmeden onu asla ilân etmeyiniz.
Doğru yolda ilerleyiniz. Fakat bunu yaparken garbın umumi efkârı addettiğiniz
şeye ehemmiyet atfetmeyiniz. Siz bu efkârı umumiyeyi, Avru-panın umumî sadasını
anlamıyorsunuz. Eğer terakki yolunda adalet, vukuf ve malûmat ile ileriye doğru
hareket ederseniz Avrupa umumi efkârının ehemmiyetli olan kısmı size temayül ve
teveccüh edecektir.
...Hülâsa biz Bab-ı AlVyi kendi idare tarzının tanzim ve İslahı için vâki olan
teşebbüslerinden vaz geçirtmek istemiyoruz. Lâkin ahval ve şartları, Türkiye
împa-rotorluğunun ahval x>$; şartlarına uymayan garp hükümetlerini her şeyden
evvel taklide değer bir numune telakki ederek ona göre ^ıslâhatta bulunmamasını,
aslî kanunları şarkın âdet ve âdabına uymayan hükümetleri taklid hali hazırda
hertürlü ibda ve tanzim kuvvetinden mahrum olup Müslüman memleketlerinde za
rarlar husule getirmekten başka bir netice hasıl etmiye-ceği aşikâr olan
ıslâhatı kabul ve tatbik etmemesini tavsiye ederiz..
Acabr, +><"*-. siyasi hayallere tâbi olmakla mı itham edeceklerdir? Varsın öyle
olsun..**7
Bu vesikayı nakleden Fransız sefiri Engeihart, Tür-kiyenin tatbik etmek istediği
ıslahat için Fransa kanun ve nizamlarını sair memleketlerin .kanunlarına
tercihan numune ittihaz etmesini Avusturya'nın kıskandığını ihsas
(78) Engelhart - Türkiye ve Tanzimat, İstanbul 1338 sh. 49l ve müteakipten
sadelegtirmlgtir.
144
KADİR MISIROOLÜ
eden bu beklenmeyen cnasihatn&me» ifadesiyle7* mes'eleyi tevil etmek istiyorsa
da daha sonraki vak'alarm fiilen teyid eylemiş bulunduğu Metemich'ia, bu
fikirlerinin samimiyetinden şüphe etmek için ortada hiçbir fiilî ve siyasî sebep
mevcud değildir.
Bu yerinde ikaz bazı devlet ricali ve bilhassa genç ve tecrübesizliğinden
istifade edilerek kendisine «Tanzimat Fermanı» kabul ettirilmiş bulunan Saltan
Abdülmecid'i nisbeten uyandırarak tereddüt ve mukavemete sevketmiş" ise de
açılmış olan bu çığır maalesef taviz taviz üstüne binmek suretiyle günümüze
kadar devam etmiştir.
SULTAN ABDÛLAZÎZ
Saltan Abdülmecid'i takiben Osmanlı tahtına geçen (1861) SaltanAbdülaziz,
«Hristiyan Avrupa-nın iktibası» mahiyetindeki bu yeni hareketi; yöneldiği yanlış
istikametden alıkoyarak frenlemek" ve te-iakkiye âmil olabileöek ciddî faaliyet
sahalarına naklet mek hususunda hudutsuz bir gayret sarfetmiştir. Gayet
vatansever, dindar, zeki, çalışkan, üstün ve san'atkârane
(79) • Engelhart - a. g. e. sh. 51.
(80) Engelhart - a. g. e. sh. 52 - 72.
(81) Kolonel Lamouçhe, (Trc. G. .Kemali SÖYL.EMEZOGLU) Türkiye Tarihi,
İstanbul 1943 sh.- 377 de «Terakki düşmanlarının tesirine maruz kaldığından
ıslahat aleyhinde olmakla tanınmıştı. Fakat ekseriya görüldüğü veçhile
vekâyiin inkişafı, ilk hisleri tahakkuk ettirmedi. Teni Padişah, taht'a
çıkar çıkmaz, ihtimal ki, «selefinin icraatına kargı tabii olarak duyduğu bir
aksulamel şevkiyle Haremi Hümayunda büyük tadilât yaptı ve saray masraflarını
azalttı» demektedir.
I
LOZAN ZAFER 111, HEZİMET Mİ?
125
tahasüssler sahibi ve zamanının ihtiyaçlarını hakkıyle müdrik olan Sultanaziz'2,
devleti eski kuvvet ve kudretine ulaştırmak için, millî bünyeyi sarsan içtimaî
inkılâplar yerine ciddî sınaî, askerî, maarifle alâkalı tedbir ve teşebbüslere
girişmiştir. Gerçekten ordu ve donanmaya fevkalâde ehemmiyet vererek onları
bütün dünyada «îkinci» sayılabilecek bir duruma getirmiştir.
Amerika'ya Sipariş edilen «Martin-i Henri» deriilen tüfekler için Saray mensubu
kadınlara kadar teşmil edilen tüfek ianesi kampanyası açılmış ve bu hussusta
takdire şayan fedakârlıklar gösterilerek ordu ve donanmanın en son silâhlarla
teçhizi temin edilmiştir.
Tophanede en mükemmel topların dökülmesine mahsus imalâthaneler vücuda
getirilmiş, gemi inşaası için Fransa'nın bile gemilerini tamire sokabileceği
muazzam bir tersane tesis edilmiştir.
Diğer yandan maarif hizmetlerine de son derece ehemmiyet vererek birçok
mektepler açmıştır.
(82) Muhafazakârlığı yüzünden bugüne kadar yazılan eserlerin çoğunda inkılâpçı
kalemsörler tarafından gayet haksız ve mesnetsiz bir surette çeşitli ithamlara
ma'ruz kalan ve binbir iftiraya uğrayan 8ultan Abdülaziz Merhumun, büyük ve
vatansever şahsiyeti hakkında derli toplu' bir malûmat elde etmek isteyenler şu
kaynaklara ba-bakabilirler: İhsan Şerif Bey ¦- Abdülaziz Han hakkında efsaneler
- Tedrisat. mecmuası,, 7 mart 1332 S. 1 - 32 -lsmaü Hami DANİŞMEND Osmanlı
Tarihi Kronolojisi c. ', tstanbul 1961 sh. 197 - Mahmud Celaleddin Paşa, Mir'at-
i Hakikat C. 1, İstanbul 1326 Sh. 121 re müteakip. . Mehmet Galip Sadullah Paşa
ve Mezardan bir nida. Sh. 77 - Kadir MISIROĞLU - Moskof Mezalimi, İstanbul 1970
sh. 183 ve müteakip.
126
KADİR MI9IROOL.U
Bir iki misal vermek gerekirse; 1862 de bir çok «mek-teb-i iptidaîyye», 1864 de
bugünkü «Erkân-ı Harbiye mektebi, 1867 de <Mekteb-i Sultanî» adiyle ilk liseler,
1872 de «Maden Mektebi» ile yeniden bir çok idadiler, 1874 de ¦Topçu Mektebi»
ile «Dâr-ül Fünûn-ı Osmanî» 1875 de pek çok «Askerî Rüşdîye» gibi maarif
müesseselerinin kuruluşu ile eskiden mevcut olanlarının yeniden ıslah ve tanzim
edilerek geliştirilmiş bulunduğunu zikredebiliriz.81
Bu sırada işbaşında bulunan inkılâpçı devlet adamlarının tesiri ile, Frasız
Kanun-u Medeni'si aynen tercüme ve kabul edilmek istenirken'4 bu teşebbüs devrin
büyük ilim ve fikir adamı Akmed Cevdet Paşa'nın hamiyet ve gayreti sayesinde
atlatılmıştır.
înkilâpçı Tanzimat ricalinin, Fransız Kanunu Medenisini tercüme ve iktibası gibi
feci bir tavizin hahişkâr mü-
(83) Fazla bilgi için bk*. Osman Engin — Maarif Tarihi. C. II, İstanbul 1943.
(84) Fransız kanunlarını tercüme ve kabul ederek müslüman Türk Milletine daha o
zaman zorla tatbik ettirmek, isteyen garp hayranlarının «Mecelle) ye kargı
mukavemetlerini Ahmet Cevdet Paga. «Tez&klr» de göyle anlatmaktadır:
«Şöyle ki ber-berçh-i megruh Dlvan-ı Ahkam-ı Adliye' nin usul _ ü fürû'unu
tertib . ü tanzim^ sarf.ı mesa'i ile beraber sekizinci tezkirede beyan olı dugu
üzere Divan-ı AhkAm-i Adliye dairesinde fuhul-i'1 fukaha'dan mtürekkep
bir cemi'yet-i ilmiyye teşkil olu. ¦ narak Um-i fıkhın muamelât kısmına dair
« M e c e 1 -le.l Ahkâm -i Adliye> namiyle bir kitab te'lifine mübaşeret
olunup Um-i flkıh'da olduğu üzere i müteaddit kitaplara taksim olunmuş ve
her kitap tamam I oldukça lâde'1-arz bâlâsı hatt-ı Hümayun ile bit
tevşih tab-ü neşr olunmakta bulunmuş İdi. Bu tarik ile Mecel-
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mt?
127
dafÜ olmalarının sebebi, yukanda arz ve izah edildiği üzere «tslâm Fıkhı» nın
gayri müslimler hakkındaki bazı tahditlerini artık kabul etmek istemeyen ve bu
hususta garplılaşma taraftarlarıyle de ağız birliği ederek . bunları «Hürriyet»
ve «Eşitli k»e aykırı ilân eden ecnebilerin tesiri idi.85 Buna karşı
müesseselerde «tnkilap Metodu» yerine «Tekâmül Usu-
lenin dört kitabı tab-u, neşredilmiş ve beşincisi dahi it-tam ile tebyize
verilmiş idi. tFranıtz Elçisi» nin buna nazar-* husumet ile bakmakta hakkı olsun
diyelim. Amma, vükelâ, ve rical-i devlet idadmda bulunan bâzı mü-teferricîne ne
diyelim ki, ziyy-i Islâmda oldukları halde ahkdm-ı ger'iyye meydana konulup da
Mehakim-i Niza. miyede Fransa Kanunlarının ma'mulünbih olmamasından dolayı
fakire husumet ederlerdi. Ve daha garibi budur ki zlyy.i ulemada bulunan bir
takım, cehele ile beraber Makam-ı Meşihatta bulunan Kezûbl Hasan Efendi dahi
böyle bir fıkıh kitabının daire-i ilmiyyede yapılmayıp da daire-i adliyede
yapılmasından dolayı aleyhimize kıyam ederek Sultan Abdillaziz Han Hazretlerine
hayli si'ayet etmiş idi...> (Tezakir.i Cevdet - Cavit Baysun neşri, Ankara 1967
Tetlmme'den).
"hele şn oyunumu, bitireyim!» diyerek kendisine takdim edilen zarfa elini bile
sürmeyip oyununa devam etmiştir.107
Sadrazam Hakkı Paşa, bu notaya karşı 29 eylül 1911'-de «Her istediğinizi
yapacağız, fakat, işgal gibi vahim teşebbüslere tevessül etmeyiniz!.» tarzında
rica yollu bir cevap vermişti. Aynı gün verilen müddetin bittiği esbab-ı
mucibesiyle ilân-ı harbe bile lüzum görmeden Trablusgarb'e İtalyan çıkarması
vâki olmuş ve harp, fiilen başlamış oldu.
Çeşitli yollardan ve çeşitli maksatlarla Trablusgarb'a koşan bazı zabitler,
orada yerli halktan bir mukavemet cephesi kurmaya çahşmışlarsa da İtalyan
donanması zahmetsizce < Oniki.ada » yi işgal etmiş diğer taraftan da
«Makedonya», «Yemen», «Havran» v.s. yerlerde mürettep isyanlar zuhur etmiştir.
Arnavutlukta ise, isyan daha evvel başlamış ve devam etmekte idi. Bu durum
çoktan anlaşmış olan ve fırsat kollayan Balkan Devletlerinin 8 ekim 1912'de
ilânı harp ederek «Balkan Harbi » ni açmalarını kolaylaştırmış oldu.
Bu sırada Trablusgarp harekâtı, dolayısiyle Sadaretten ayrılan Hakkı Paşa'nın
yerine Gazi Ahmet Muhtar Paşa geçmiş bulunuyordu. Trablusgarbin daha az bir
ehemmiyeti haiz olduğu mülâhaza edilerek, İtalya ile Lozan'ın iskelesi «Uşi» de
bir muahede imzalandı. Bununla İtalyanların «İltihak» karan ile Osmanlıların
«Muhtariyet vaadi» kâğıt üzerinde tel'if edildi. Şöyle ki:.Osmanlılar
«Trablusgârb/i, İtalyanlar da On iki Ada'-yı tahliye edecekler, Trablusta bir
«Sultan Naibi» bulunacak ve hutbelerde aynı zamandı «Halife»
<107) İsmail Hami DANİŞMEND. a. g. e. sh. 385. — Ahmed Reşid REY — a. g. e.
sh. 123
148
KADİR MISIROCLU
LOZAN ZAFER M t, HEZİMET Mİ?
14»
olan Osmanlı Padişahının adı okutturulacaktı. Fakat devam eden Balkan harbi
dolayısiyle Oniki Adayı elde tutmanın güçlüğü dikkate alınarak burasının Balkan
Harbi nihayetine kadar İtalyan işgali altında kalması kabul edildi. -
Balkan devletleri arasında ötedenberi birleşmelerini önleyen pekçok ihtilaflı
mes'ele vardı. Bunların başında da mukaddes sayılan bir takım mektep ve
kiliselerin taksimi gelmekteydi. İttihatçılar 3 temmuz 1910'da kabul ettikleri
bir kanunla «Nüfus ekseriyeti» ni esas alarak bu ihtilaflı yerleri onlar
arasında paylaştırmış ve resmen devir ve teslim yapmışlardı. Halbuki Sultan
Abdülha--mid Han'm bütün balkanlarda ırk, mezhep ve menfaat ayrılıklarından
istifade ederek takip ettiği uyanık siyaset, onların anlaşmalarım daima
önlüyordu.
Bir taraftan da artık çoktan kaybedilmiş bulunan «Girit» için faydasız mitingler
tertip ediliyordu. Daha feciî şu ki, harbin başlamasından çok az bir müddet
önce, iyi talim ve terbiye görmüş bulunan Rumeli ordularının terhisi10' gibi-
vahim bir hatâ işlenmişti. Hele, Sırbistan'ın Almanya'dan satın aldığı bir kaç
ay sonra bize karşı kullanılacak olan seri ateşli silâhlara Avusturya geçiş
hakkı vermeyince bu devletin imdadına yetişerek bunların Selanik yoluyla,
Sırbistan'a nakline müsaade edilmesi; gaflet ve hıyanetlere tuz biber ekmişti.
(108) Şeyhülislâm Cemâlettin Efendi _ Hatırat-ı Siyasiye İstanbul 1336 sn. 41...
«Harbiye nezareti müddeti niza-«üyelerini ikmal etmelerinden naşi seferberlik
ilânında» evvel terhis etmiş olduğu yüzblni mütecaviz nizamiye efradını
yollardan çevirerek mevakı-l Harbiye'ye sevkey-ledi...»
Balkanlarda aleyhimize girişilen hazırlıkları farkeden bazı mebuslann bu hususta
ne düşünüldüğünü sorması üzerine Hariciye Nazırı Asım Bey, «Balkanların
aleyhimize birleşmeleri külliyen yalandır. Balkanlardan imanım kadar eminim!...»
diyordu. Vukuatın nihayet birkaç ay sonra tekzip ettiği bu Nazır hakkında nasıl
bir hüküm vermek gerektiğini tayinden insan âciz kalmaktadır.
Bizim maksadımız harp tarihi yazmak olmadığı için teferruata girmeden sadece
birkaç ehemmiyetli noktayı nakledip hâdiselerin teselsülünü belirtmeye
çalışacağız:
Uç safhada cereyan eden Balkan harbinin ilk safhasında çok büyük kayıplara
uğradık. Düşmanı Anadolu'dan getirtilen taze kuvvetlerin yardımıyla ancak ve
güçlükle Çatalca'da durdurmak mümkün olabildi. İhtilâlci ve partizan zabitlerin
şahsî hırslan ve birbirlerine karşı besledikleri düşmanlıklar yüzünden uğranılan
bu yüz kızartıcı hezimeti tasvir için Mahmut Muhtar Paşa'nın tabiriyle «Emil
Zola'nın kalemi» ne ihtiyaç vardır. Ne hazindir ki; Türk tarihinde eşine
rastlanması mümkün olmayan bu ric'at ve hezimet, düşman tazyik ve hücumundan
ziyade ordumuzun iç bünyesindeki anarşiden doğmaktaydı.10'
" Gerçekten hiçbir kalemin hakkıyle tasvir edemiyeceği bu şenî hezimetin daha
harp başlamadan çok evvel ortaya çıkan çeşitli gaflet ve ihanetlerin eseri
olduğu muhakkaktı. Bir kere ordu, ordu olmaktan çıkarak inkılâp ve ihtilâl he-
vesleriyle meşbû bir «Silâhlı parti» vaziyetine girmişti. Ordu kumandanları
İttihat ve Terakki merkezin-
İhtilâlci subayların birbirini baltalamaları yüzünden uğranılan bu feci
hezimetin çirkin bir hainâne sebep ve sâik-lerini kavramak için Abdullah
Paşa'nın «Balkan Harbi Hâtıraları» na bir göz atmak kâfidir.
SOV KA.DIK MI3IROOLU
deki ihtilâlci ve çoğu küçük rütbeli zabitler tarafından azl ve nasb olunmaya
başlamıştı. Bu durum; M. Kemal Pasa tarafından bile itiraf edilmektedir.
«Müşir İbrahim Paşa beni davet etti ve şu beyanatta bulundu. «Beni ordu
kumandanlığında ibka edecek misiniz etmeyecek misiniz? îbka olunmayacak isem,
şahsım tecâvüz ve hakarete duçar edilmeden hemen istanbul'a hareket edeyim...»
« — fcabedenlerle görüştükten sonra cevap verebileceğimi söyledim. Cemiyet
namına selâhiyettar olan diğer arkadaşlarla İbrahim Paşa'nın kumandanlığı
mes'elesini müzakere ettik. Bir zaman için kalmasında mahzur görmedik.
Kumandanlıkta kalacağı hakkındaki cemiyet kararım ben kendisine tebliğ
ettim.»110 Bu hâdise, Meşrutiyetin ilânı sıralarında cereyan ettiğine göre
ordunun daha o zaman ne hale geldiğini gösteren tipik bir itiraf değil midir?
Daha fecü şu ki, Balkan Harbi başlamadan harp taraftarı İttihatçıların
tahrikiyle talebeye «Harp isteriz!...» naraları ile sokak nümayişleri
yaptırılmış bu suretle hükümet ve hattâ padişah tesir altına alınmak istenmiş111
olduğu halde, hiçbir nazırlık yapılmamıştı. Harp başlayınca bir askerî harekât
plânı bile mevcud olmadığı görülmüştür,112
istanbul'a gelen fena haberler üzerine Sultan Ilcşad, bizzat cepheye gitmek
istemişse de buna da mâni olunmuş-
le kalmıyor bir de, bir an evvel müzakerelerin başlaması için tehalük göstererek
hiçbir müstağni tavır takınamı-yordu.
Konferansın tehirinden bilistifade İnönü birkaç arkadaşı ile Paris'e gitti. Üç
günlük bir ziyaretten sonra Lozana döndü. Fakat Paris'te Fransız Başvekili
Poincare ile görüşen İnönü, burada da ayni hatalı tutumu devam ettirerek bir an
evvel sulha kavuşmak hususundaki meyil ve arzularını açıkça ifâde suretiyle
zaafını ortaya koydu.2"10
17 Kasım 1922 de kabul ettiği «Müslim Standard» Gazetesi Müdürü Seyyid, Abdül
Kayyum Malik'e
(240) «PoincarS'ye sulh olup olmayacağını sordum. «Elbette olacak» dedi. Bknz:
İnönü'nün Hâtıraları — Ulus Gazetesi, 23 Ağtıstos 1968 tarihli nüsha.) «Mösyö
Poincari ile mülakatımız bir saat kadar sürmügtü. Odasından çıktığım zaman
kapının önünde bir odama rastladım. Bana memnun olup olmadığımı sordu: «Nedir
intibaın» dedi. Ben o zamana kadar böyle suallere hiç alışmamıştıın. Eir ciddî
konuşmadan çıkar çıkmaz, tanımadığım bir kimseye fikir söylemek ve hesap verir
gibi bir vaziyet alma'c br. nim bilmediğim şeyler. Gazeteclymig. «Vaziyetten
memnun musunuz» diye soruyordu. «Memnunum» dedim ve başka birşey söylemedim.
Gazeteci ayrılıp gitti. Erlesi gün gazetelerde benim Poincarö ile yaptığım
mülakattan vaziyetten memnun1 olduğum yazılıydı. Halbuki ben memnun oldum
dediğim zaman, çok bilmediğim bir takım gey. leri öğrendim ve fikirlerimi
söyledim, bu fırsat' buldum demek istiyordum. Gazeteci benim «memnunum* dememden
PoincarĞ ile görüşmemden her noktada mutabık kaldığım tarzında bir mâna
çıkarmıştı», «bakn: İnönü'nün Hatraları-Ulus Gazetesi, 25 Ağustos, 1968 tarihli
nüsha)
238
KADİR MI9IROOL.U
bütün Dünyaya duyurulmak isteği ile verdiği beyanatda:
«Size ve sizin vasıtanızla bütün müslümanlara şunu söyliyeyim ki...
Türk Milleti, İslâmiyet'in kola ve kılıcıdır Türkiye Anayasası, Hilâfetin yani
hür ve müstakil bir «î s 1 â m Devleti» nin menfaatlerini yüri'tmeğe çalışacak
ellere, bütün müdafaa kudretini vereceğini söylüyor. Bu halde, Hilâfeti nasıl,
maddî, desteksiz bırakmış oluruz.
Türkiye, Hilâfeti tutuyor ve tutacaktır. Hilâfet Türk Milletine vediadır,
emanettir. Türk Milleti hür ve müstakildir. Bunun için Hilâfet de taarruzdan
masun ve iktidara maliktir. Hilâfetin bütün vasıfları mahfuz ve emindir.
Kanımızın son damlasına kadar Hilâfeti tutup, yaşatacağız. Fakat tek bir adamın
şahsî malı olmasına âslâ müsaade edemeyiz. İşte Türk Milletinin kararı budur.
Biz öyle hissediyoruz ki, Hilâfet bugün dahi müslümanlar arasında daha büyük bir
anlaşma ve yardımlaşma kaynağıdır. Yer yüzündeki din kardeşlerimizin bu
sözlerimi dikkatle o-kumalannı isteriz ve mihnetli günlerimizde onların devamlı
müzaheretlerini beklemekte olduğumuzu düşünerek bizi haklı görmelerini bekleriz.
Biz, büyük İslâm Aleminin azasındanız. Bizi takviye ve teşcî, etmenizle ve
islâmiyete yaptığımız âcizane hizmeti takdir eylemenizle bizim, islâmın hürriyet
ve istiklâlinin savunucusu sayılmağa lâyık olduğumuzu isbat ettiniz. Türk, bu
mütevazi ve asîl vazifeden dolayı iftihar eder. Bizim kanaatimiz şudur ki,
Hilâfet hakkı Türk Milletinde mahfuzdur.541.»
(241) Feridun KANDEMÎR — a.g.e. sh. 96
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
239
Tabiî bu satırları okuyanlar gözlerine inanamamak-ta.dırlar. Fakat hakikat
budur. Hilâfeti bütün aleme karşı böylesine müdafaa eden İnönü'dür. Niçin mi?
Lozana «aziz §ef»inin «halife olmak arzusuyla meşbû bulunduğunu» bilerek
gitmişti, de ondan. Evvelce bir nabze bahsedildiği ü-zere bu devrede İnönü'ye
nazire olarak M. Kemal Paşa'da Türkiye'de ayni şekilde Hilâfeti göklere çıkaran
konuşmalar yapmaktaydı. Çünkü henüz meşhur Hahambaşı Ilayim Nanm Efendi meş'um
rolünü oynamaya başlamamış bulunmaktaydı.
Konferansa, bir tarafta Türkiye, diğer tarafta îngil-tcre, Fransa, italya,
Japonya, Yunanirtan, Romanya ve Sırp - Hırvat Sloven hükümetleri iştirak
ettiler. Rusya, Türkiye'nin ısrarı üzerine Boğazlara müteallik meselelerin
müzakeresine davet edilmişti. Amerika, Lozan konferansında sadece müşahit
bulundurmuştu. Bulgaristan, kendisinin Ege Denizinde bir mahreci bulunması
meselesi konuşulduğu zaman konferansa iştirak etmişti.
Diğer devletlerin Murahhasları şunlardı:
Lord Gürzon, Sir Horas Rumbolt (ingiltere), M. Earrer, M. Bompar, General Pelle
(Fransa), Marki Ga>*-roni, M. Montanya (italya), Iîaron Heyaşi, Baron Uçuyai
(Japonya) M. Vcnizelos M. Kaklamanos (Yunanistan), M. Duka, M. Biainandi, M.
Kouçesko (Romanya), M. Nin-çiç. M. Yuvanoviç (Sırp - Hırvat - Sloven), M.
Stambalski M. Stançiof, M. Kinstantodorof, M. Morfof (Bulgaristan), M. Çiçerin
M. Rokcfski, M. Medivani (Rusya), M. Peletz:t (Belçika), M- Pereyra (Portekiz),
M. Çayld, M. Gru, Amiral Bristal (Amerika namına müşahit).
20 Kasım 1922 «Mont Benon» Gazinosunda Lozan konferansı açıldı. Açılış
konuşmasını İsviçre Konfederasyo-
240
kadir immoaL.il
nu Reisi Mösyö Hab yaptı. Sözünü «Yer yüzünde iyi niyetli kimselere selâm>
diye bitirdi
Arkasmdan Lord Gürzon, onun arkasından da İnönü konuştular.
Biz bu cildde konferans müzakerelerini ve mevzubahs olan mes'eleleri uzun uzun
anlatacak değiliz. Bunu, Lozan'daki kayıplarımızı mes'ele mes'ele ele alacağımız
müteakip cildlerde yapacağız. Bu sebeple burada müzakerelerin kısa bir
kronolojisini vermekle iktifa edeceğiz.
21 Kasım 1922 Saat 10 da «Uşi» de «Şato Otelbnde konferansa devam edildi.
Müzakerenin dahili nizamnamesi görüşüldü. Konferansta görüşülee«k
mevzular üç ayrı komisyona taksim edildi. Bu komisyonlar:
1 — Askerî ve arazi komisyonu (Reis Lord Gürzon)
2 — Ekalliyetler ve Ecnebiler komisyonu (Reis
Garroni).
3 — Malî ve İktisadî komisyon (Reis Barer).
22 Kasım 1922 Birinci Komisyon toplandı. Türkiye nin Avrupa hudutları
görüşüldü.
27 Kasım 1922 üçüncü Komisyon da, «tamirat ve tazminat meselesi» ele alındı.
29 Kasım 1922, Adalarda asker bulundurulmayacağına îmroz ve Bozcaadamn
Türkiye'ye verilmesine, diğer adaların askersiz ve mahallî idareye sahip
olmasına karar verildi.
Gümrük ve Ticaret Usulleri Komisyonu toplandı.
30 Kasım 1922 İktisadî meseleler talî komisyonu top landı.
1 Arahk 1922: Gümrük ve Ticaret Usulleri Komisyonu ve İktisadî Meseleler Tali
Komisyonu toplandılar.
2 Arahk 1922: İkinci komisyonda müzakereler baş-
t,OZAN ZAFEF Ut. HEZİMET Mi? 241
ladı' Kapitülasyonlar müzâkere edildi.
Bu mesele de üç talî komisyona bırakıldı. Aynı gün,
Mülkiyeti Smaiyye, Ebediyye ve Bediiyyenin himayesi ile, Türl iyede müttefik
teb'alannın mal, hak ve menfaatleri görüşüldü,
4 Arahk 1922: Birinci Komisyon toplandı ve Boğazlar Meselesini görüştü. Ayrıca
Gümrük ve rüsum hakkında görüşme yapıldı.
Türkiyt'de müttefik tib'alannın mal, hak ve menfaatleri mevzuuna devam edildi.
0» Arahk 1922: Heyetimiz adli kapitülâsyonların kaldırılmasında İsrar etti.
8 Aralık 1922: Tarik-i Münakale ve Nakliyat Talî Komisyonu'nda müzakereler
başladı.
11 Aralık 1922: Maliye Tali Komisyonu tamirat meselesini görüştü.
12 Aralık 1922: Lord Gürzon azınlıklar için çeşitli teklifler ileri sürdü.
13 Aralık 1922: Ecnebilere tatbik edilecek adlî usu'p dâir müzakereler..
14 Aral'k 1922: Aynı mesele tartışıldı. Ekalliyetler talî komisyonu
toplandı.
15 Aralı'c 1922: İkinci Talî Komisyon (iktisadî usul noktai nazarından
ecnebilerin tâbi olacağı hükümler ko-misyont'), reis seçimi ve çalışma
programının tesbiti, Ermeni millî yurdu mes'elesi münakaşa edildi.
18 Arahk 1922: Fransız murahhas heyeii tarafından ileri sürülen lâyiha
müsveddesinin müzakeresi yapıldı.
19 Aralık 1922: Ekalliyetler Talî" Komisyonunda Müttefiklerin teklifi ve bizim
mukabil teklifimiz, Maliye Talî Komisyonunda tamira,t, tadilât ve Düyunu
Umumiye meseleleri ele alındı.
F: 16
2*2 KADİR MIS1RÛÖLU
20 Aralık 1922: Ecnebilerin tabî olacağı adlî usule dair müzakereye devam
edildi.
21 Aralık 1922: Ecnebilerin ve ecnebi şirketlerin tabi olacağı mükellefiyet
ve muafiyetlere devam edildi.
22 Aralık 1922: Ekalliyetler Talî Komisyonunda aff-ı umumî görüşüldü.
23 Aralık 1922: Ecnebiler ve ecnebi şirketler mes'elesi • ne devam edildi.
Ekalliyetler tali komisyonunda «C e m i y e t - i A k v a m» m mevkii ve
ekalliyetllerin ahkâm-ı şahsiyesi müzakere edildi,
26 Aralık 1922: Üçüncü Tali Komisyon (Tabiiyet, âsâ-n atika araştırılması)
toplandı.
27 Aralık 1922: Ecnebiler ve ecnebi şirketlerin tâbi olacağı mükellefiyet
ve muafiyetlerin müzakeresine devam edildi. Türkiyede muvakkaten bulunan
ecnebilerin tâbi olacağı mükellefiyetler ve bunların müstemlekelere ve
himaye altındaki devletlere teşmili ile affı umumi hakkında hukuk müşavirlerinin
raporu ele alındı.
29 Aralık 1922: Aynı meseleler. Ahkâm-ı şahsiye meselesinin hukuk
müşavirlerine havalesi ve Türk ihtirazı kayıtları ele alındı.
30 Aralık 1922: Bahsi geçen raporun tasvibi ve Türk kaydı ihtirazilerinin
müzakeresi.
Maliye Tali Komisyonunda Duyunu Umumiye'nin tak simi meselesi görüşüldü.
2 Ocak 1923: Affı Umumî müzakere edildi.
3 Ocak 1923: Aff-ı Umumi müzakeresine devam edildi.
4 Ocak 1923: Müttefikler tebasından her birinin Tür-kiyedeki iktisabının
tanınması istendi.
Maliye Talî Komisyonunda Tamirat ve Tazminat meselesi ve istikrazları görüşüldü.
LOZAN ZAFER Mi. HEZİMET MI?
2*3
6 Ocak 1923: Kapitülâsyonların ilgasına dair müzakereler. Ermeni meselesi
üzerinde münakaşalar cereyan etti.
9 Ocak 1923: En ziyâde müsaadeye mazhar millet maddesi incelendi
10 Ocak 1923: Aynı meseleye devam edildi.
11, Ocak 1923: Ekalliyetlerin himayesine -müteallik meseleler. Mübadele-i Ahali
Talî Komisyonu toplandı.
12 Ocak 1923: Mükellefiyetlerden muafiyet, harp esirleri ve mevkufların
mübadelesi...
15 Ocak 1923: Amerika Murahhas Heyetinin beyan nâmesi. Evvelki günlerin
müzakerelerine devam. Maliye Tali Komisyonu'nda Duyunu Umumiye mes'elesi.
16 Ocak 1923: Sivil mevkufînin iadesi ve mubadele-i ahali meseleleri görüşüldü.
. ,17 Ocak 1923: Aynı meseleye devam edildi.
23 Ocak 1923: Musul meselesinin müzakeresi. Bu mes'ele konferansın en
heyecanlı safhasını teşkil " etmiştir. Müttefikler tebalarmın zarar ve ziyanını
ele alıyor ve 15 milyon altın lira tazminat istiyorlardı. Viyanada basılan altı
milyon altın karşılığı kâğıt paramızı da müsadere etmişlerdi. Sivil ve askerî
esirlerin değiştirilmesi kabul edildi.
24 Ocak 1923: Talî komisyonunun ek raporunun tevdii ve tasvibile geçti.
25 Ocak 1923: Mısırın vaziyeti, . Filistin musevileri, Medine hazineleri v.s.
2,6 Ocak 1922: Türkiye'nin bazı beynelmilel mukavelelere iştiraki kabul edildi.
27 Ocak 1923: Sivil menkuflann iadesi ve harp esirlerinin mübadelesi görüşüldü.
Lord Gürzon, Mekke'den alınan mukaddes emanet-
LOZAN ZAFER Mi, HEZİMET M)?
245
244
KADİR MIMROÖLU
lerin geri verilmesini istedi, tnönü şu cevabı verdi: «Mukaddes emânetlerin
saklanma ve kullanılma halikı Ma-kam-ı Hilâfetindir. Peygamberimiz efendimizin
kabri meselesine gelince bu bahis tamamen müşlim ve müminlere aittir, din
işlerinde çok hassas olan İslâm Alemi bunların burada konuşulmasına asla
dayanamaz.» **•
29 Ocak 1923: Ekalliyetler Talî Komisyonumda ahkâm-ı şahsiye ve hukuk-
u aile hakkmdaki raporun tetkiki.
30 Ocak 1923: Evvelki meselesinin devamı ve Ermeni millî yurdu hakkında Amerikan
. murahhaşlannm beyannâmesi müzakere edildi: -•
31 Ocak 1923: İnönü, Lord Gürzon'un derhal imza edilmesi talebiyle takdim,
ettiği yeni sulh lâyihası için sekiz günlük bir mühlet istedi. «Ecnebilerin Tâbi
Olacağı Usul Komisyonu» ile; «İktisadî ve Malî Mes'eleİer' Komisyonu» arasında
müşterek bir celse yapıldı. Buna «Arazi, ve Askerî Mes'eleİer Komisyonu» da
katıldı.
1. Şubat 1923: Boğazlar Mes'elesi görüşüldü. 4. Şubat 1923: Müzakereler inkitaa
uğradı.
(242). Lord Gürsron'un bu beyanı, Türkleri «Hilaf»t Mes'elesi» nde bir kere daha
yoklamaktan ibarettir. İnihiü'nün bu cevabı Türkiye'nin Hilâfet'i lağvetmek
istemediğini gösterince artık sabrı tükenen LotdGiirzon bugünden itibaren
«zoraki anlagmazhklar» çıkaracak *e bu tutum konferansın inkıtaa uğramasına
sebep olacaktır ki, bu nıes'ele ileride tafsil edilecektir.
KONFERANS NEDEN DAGİLDİ?
Konferans'ın inkitaa uğraması sebeplerini iki kısma ayırarak mütalâa etmek
lâzııridır:
a) Türk Murahhaslarının hata - ve kifayetsizlikleri. ' b) İngiliz Başmurahhası
Lord Gürzon'un tehdit, tahakküm ve dessaslıklan ile İngiliz siyâsetinin «H i 1 â
-fet pazarlısında yan çizmek isteyen» yeni Türkiye idarecilerine karşı «t n k ı
t a»ı bir koz olarak kullanmak istemesi.
«a» Fıkrası dolayısiyle serdedilebilecek mütalâaları, maddî ve mahevî
kayıplarımızı hülâsatan- ve.üsteler halinde takdim edeceğimiz «varılan
neticelerin kısa tahlili» kısmına bırakıyoruz. Bunlar kayıplarımızın ¦ baş
âmilleri olmak itibariyle, orada beyan edilecektir.
Burada Lord Gürzon'un inönü'yü, girdaplarında bu-nattıfı oyunbazlıkları2" ile.
«Hilâfet Pazarlığı» tun perde arkasını bîr nebze.aralamak.istiyoruz:
(243) Lord Gürzon'un., Konferans boyunca . saymakla bitmez oyunbazlıklarını
tafsil etmek imkânsızdır. Konferans'ın en salahiyetli şahıslarından biri olan
Dr. Rıza Nur"nn kaleminden buna dair bir iki misal zikretmekle iktifa ed«-lim:
• ;.¦"...
«Bog-az ntüzakeresine Ruslar davet edilecek. Şark, iğlerinde alâkalı olan diğer
devletler ie konferansta şifahen veya tahriren dinlenebilecek. Biz bu sonuncuya
çok itiraz ettik. Dedik ki: «Sizin bizi konferansa davet .eden notanızda
müzakereye iştirak edecek devletlerin adları' yazılı muayyen ve mahduttur.
Devletimizden selâhiyetimiz bunlarla g:örüşntek içindir. Başka devlet kabul
ejdemeyıt Çünkü, selâhiyetimiz yoktur. Müzakere edemeyiz.» Bunu illâ.
dinlemediler. Sonra Bulgar, Belçika delegelerini de bazı işlefrde müzakereye
Kabul etmişlerdi. Hatta devlete ten çıkıp şahıslan bile getirmişlerdir,
Ermeniler ve Gel-dahiler gibi. Avrupalılar tahakküm ediyorlardı. Bazı
istedikleri şeyleri1 haksız olarak da yapıyorlardı. Ben de
Hakikatte ortada, Konferans'm dağılmasını icabettire-cek ölçüde ciddi bir sebep
yoktu. Fakat müzakerelerin başından beri çeşitli tehdit ve taktiklerle
mes'elelere iste-
ona yöre tedbir alıyordum. Meselâ Ermeni yurd hadisesini ihdas ettim. İlerde
zikredeceğim. Belçikalılara ses çıkarmadım, çünkü mühim değildi.»
(Baknz: Dr. Rıza NUR — a.g.e. sh: 1094
Lord Gürzon'un başvurduğu taktiklerden biri de *harp tehdidi* olmuştur. Buna
dâirde Br. Rtza ATur.şu tafsilâtı vermektedir:
«Bugünlerde birinci komisyonun işlerinde ve ikinci komisyonun işlerinde sıkı
şeyler ölüyordu. Burnumuzdan soluyorduk. Bizi korkutmak için. itilâf heyetleri,
yeniden aleyhimize harp açacaklarım işâa ederek tekliflerini, bize kabul
ettirmeğe çalışıyorlardı. Bazan alenen celsede böyle tehditler, yapıyorlardı. Bu
esnada yine böyle bir tehdidi biri Ismet'e söylemiş, İsmet «¦Sulh yapamayacağız;
Herşey boca olacak» diye tutturdu. Bana «Canım, çok ileri gitme, ne olursa
olsun. Bir sulh yapalım da is.-bitsin» diyor. Ben de «Yok, iyi bir sulh yapmak
için son hadde kadar uğraşacağız. Böyle şeylere kulak asma!.» Diyordum.
Bugünlerde sinirleri tamamiyle gevşemiş, kendine malik değil. Ne kadar da- zayıf
sinirli adammış. Nasıl kumandanlık etmiş, insan şaşar. Kuvvetli olduğu vakit
zayıf değildir, bil'akis kaplan gibi saldırır, tecavüzü sever. Fakat sıkı
karşısında eli ayağı keslllverlyor. Hiç bir işle meşgul olmadığı gibi, kimse ile
de konuşmuyor. Yemek de yemiyor, odasında gezinip düşünüyor. Gece uyku da
uyuyamıyor. «Etme!. Gitme!.. Boşuna kendini yiyorsun!.» Diyorum. Nasihat da kûr
etmiyor. O, buhranlarda hep böyle olur. (bakn: Dr. Rıza NUR — a.g.e. sh. 1052).
' .
«... Bir aralık İtilâf Devletleri'nin Kotıferans'ı terk edecekleri, üç büyük
devletin Anadöluya ordular yollayıp harp edecekleri şayiası ortalığı tuttu.
İsmet yine korktu, vehmi büyüdü. Yine yemek ve içmekten kesildi. Uyuyamıyor.
Odasında bir düziye volta vuruyor. Bir ak-
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mir
247
Lozan Konferansında İngiltere'yi Bagmurahhaş olarak temsil «Hilâfet Pazarlığı»
nin planlayıcısı Lord Gürzon.
246
KADİR MIS1RO0L.U
diği istikameti vermek isteyen İngiliz Murahhas Hey'eti Reisi Lord Güraon
zahirde ga} et ehemmiyetsiz olan bazı mes'eleleri büyülterek, işi müzakereleri
kesmeye-ve Kon-ferans'ın dağılmasını temin eylemeğe kadar ileri götür-
çam üzeri idi. Lozan akaklarına büyük yazılar ile konferansın kesileceği ve
Avrupalıların Türkiye aleyhine ye-' niden harbe başlayacakları hakkında ilânlar
yapıştırdıklarını haber verdiler. Bizim müşavirler de korkmuş, Aman ne yapacağız
diyorlar. Hepsine : «Bunlar blöftür. ' Bizi korkutup mukavemetimizi kırmak için
yapıyorlar. Sakın korkmayın: Mukavemetimizden bir zerre bile • azaltmayın!...»
Diyerek cesaret Veriyorum, (baknz: Dr. Rıza KUR '— a. g. '. sh. 1093-94).
Bu tehdidin hakikaten bir blöften ibaret olduğunu, Lord Gürzon'un «Hatıratı»
ndayer alan'şu satırlar şüpheye mahal bırakmıyacak şekilde ortaya koymaktadır:
«.. Londradaki Türk Murahhasları, Musul mes'elesinin Lozan'da anlaşmaya manî
yegâne mes'ele olduğu hususunda ısrar etmelerinden sonra, Başvekil, Lord
Giirzon'a şöyle yazar:
•«Kanaatlerimi tam olarak bilme'n.e rağmen muhtemel bir anlaşmazlığı önlemek
için, kanaatimce hayatî ehemmiyeti haiz iki şeyin mevcud olduğunu tekrarlamam
belki iyi olur. Birincisi şudur ki, Musul'için harbe gitmemeliyiz. İkincisi,
eğer Fransızlar, bizimle beraber olmazlarsa ki,, olmadıklarını biliyoruz. Sevr
Muahedenâmesin-den arta kalanı mer'iyete sokmak için Türklerle, yalmzs başımıza
savaşntıyacağız. Bu noktalar hakkındaki fikrim o kadar kafidir ki, önceden
İtestiriiemiyecek bir sebep hariç hiç bir şeyin fikrimi değiştirebileceğini
zannetmiyorum. Binaenaleyh bundan başka Tıİç bir siyaset hakkında mes'uliyet
kabul edemem...», «....Lord Gürzon'vm Musul için harbe girme niyeti de
Başvekilinkinden fazla değüdl.t.». (Earl ot Ronâldshay — Th8> Life of Lord
Curzoi — V. III. London 1928, P. 33;?.)
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mt?
249
müştür. Elbette ki; bu hâdise, onun istinad ettiği bir takım ehemmiyetsiz
sebeplerle ortaya çikmiç değildi. Fakat biz önce onun inkita için vesile ittihaz
ettiği sebepler üzerin-, de bir nebze duralım. .
İJoi-d Gürzon, aynı zamanda «Hindistan imparator u> unvanını taşıyan İngiliz
Kralı'nı Hindistan'da «N a i b» sıfatıyla temsil etmiş ve çeşitli şark
memleketlerinde vazife görmüş kurt bir diplomattı. Kendisine Avrupa siyâsi
mahfillerinde «Şark mes'elebrinin en ciddî mütehassısı> nazarıyla bakılıyordu.
Bu yüzden Konferans'm başından beri gayet mütehakkim ve mağ-rurâne bir tavır
takınmıştı.24* Karşısınaaki Türk Hey'-
(244) Lord Gürzon Lozan Konferansı boyunca o derece müte--hakkim bir tavır
takjnmıştı ki, yalnız Türk Murahhasla-¦ nnı cLeğil, sırasında en yakın mesâi
arkadaşları olan Fransızlar! bile azarlıyordu: -%
«Yine bu esnada bir celsede Gürzon nutuk söylüyordu. Sağında Barrer
Jİe Bonpar, arkalarına bir müşavirleri gelmiş konuşuyorlar. Tfüksek sesle de
değil. Aramızda ancak <lç metre kadar • tfar. Biz dahi işitmiyoruz. ' Gürzon
birden eliyle Barrer'in sandalyesine vurdu ve «Susun!» diye hiddetle
bağırdı. If^rkes ¦ duydu ve dikkatle bakıyor. Gürzpn'vıi suratı fena kızmış bir
Bural. Bu, çocukları ve uşakları azarlar gibi bir şeydi. Bunu galiba celsede ve
Dünya delegeleri içinde Frensiz delegele-rine yaptı. Fransız delegelerinin de bu
muameleye'mukabelesini görmeliydi. Derhal lâfı kestiler. Elleriyle
müşavirlerine git git işareti yaptılar. Bonpc.ı, ceketinin önönü kavuşturdu.
İkisi de süt dökmüş kedi gibi durdular. Bu güzel misâldi. Gösteriyordu ki,
Fraasızlar İngilizlerin emir ve hükmü altındadırlar.
Gürzon bunlara metelik vermiyor. Hattâ uşak muamelesi yapıyor.» (Baknz. 'İ?r.
Rıza' NUR v- a.g.e. sh.: 1017).
250
KADİR M13IROGLD
etinin reisi ise bu mağrur ve dessas diplomatın hile ve taktiklerini bertaraf
edemiyordu.24* Çünkü İnönü böyle seçkin bir diplomatlar hey'eti karşısında ilk
defa vazife, görüyordu. Bize dörtyüz bin vatan evlâdına malolan «Şan
lı'Çanakkale Zaferi» nin bileğini büktüğü düşman sanki Lord Gürzon'un temsil
ettiği İngiltere değildi. Sanki Giritli maceracı Elefterios Veıüzelos'un
askerlerini İzmir'e çıkartan ve Anadolu'da saymakla bitmez cinayet, yangın ve
zulümler ika ederek masum Türk halkını ezdiren İngilizler değildi. Kabul etmek
lâzım gelirdi ki, Millî Mücadelede Yunanlıların şahsında mağlûp olan biraz da
«lngilizler»di. Fakat İnönü bu vakıaların îhdas etmesi tabii elan hâlet-i
ruhiyeyi tesis ederek bunu Konfe-rsns'm umumî havasına hâkim kılamamıştır.
Üstelik sanki zafer kazanmış bir devleti temsil etmi-
(245) İnönü'nün, Lord Gürzon'a. istediği fırsatları vermek hususundaki sayısız
hatalarından sadece birini Lord Gürzon'un hatıratından alınan §ıi satırlarla
dikkatlerinize arze_ delim: «Binaenaleyh Gürzon kendi dâvâsmı (burada •
kastedilen Musul mes'elesidir.) Avrupa'nın müteâlaşına arzetmek için doğacak
fırsatı sabırla bekledi. Ocak ayının sonlarına doğru Türk delegesi İsmet Paşa,
cesaretten, ziyade ihtiyatsızlıkla Gürson'un arayıp da bulamadığı bu fırsatı
verince Gürzon bunu canlılık ve dramatik bir tesirle kavradı. İsmet Paşa,
celsenin hitamından evvel bu fırsatı verdiğinden' dolayı pişman olimis
olmalıdır.» (baknz: Kari of Ronaldshay —' The Laf e Of Lord Cur-zon — V. m.
London 1928 P: 333.)
Netice olarak Gürton eline geçirdiği fırsatı mâhirâne bir şekilde kıymetlendirir
ve Musul'un Türkiye'ye ilhakını gerektirici sebep olanak lsmet'in ileri sürdüğü
sebep_ leri tekei* teker nakzeder. Bu arada İsmet, Kürtlerin Türk asıllı
oldukları ispata davet edilir...) (bknz: a.y.)
LOZAN ZAFBR MI, HEZİMET KİT
251
yormuş gibi «Türk Istiklâli»nin Lord Gürzon tarafından tasvip ve tasdikini temin
etmek için boşuna çırpınıp duruyordu. Halbuki böyle bir mes'ele için hiç
kimsenin tasvip ve tasdikine ihtiyaç olmadığı gibi bizzat Lord Gürzon da
Türkiye'nin istiklâli mevzuunda herhangi bir menfî niyet ve tasavvura mâlik
bulunmadığını her vesile ile izah ve ifade ediyordu:
«Bu memleketin yeniden milletler camiâsındaki yerini alması ve değişmesine izin
verilen yeni durumunu koruması istenilmez miydi? İşte bu sebepten, ben
Türkiye'yi «C e m i y e t-i A k v a m»a girmeyi kabule şiddetle zorladim ve yine
bu sebeptendir ki, Türkler bana istiklâl ve hâkimiyetlerinden bahsettikleri her
zaman ben onlara bunun j^in size tam teminat veren ve dünyadaki durumunuza yine
büyük bir şekilde başlamak isteyen herkes kadar arzuluyorum, dedim.»-'10
.. • •
LorÛ Gürzon İnönü'nün böyle bir «Türk İstiklâlini t e y i d» endişesi içinde
bulunduğunu keşf ettikten sonra, kendisince asıl ehemmiyetli olan mes'eleler den
ziyade istiklâlle daha yakînen alâkadar gözüken1 «K a p i t ü 1 â s y o n 1 ar»
üzerinde kasden daha da fazla durarak bilâhare «Türkiye aıjtık istediğini
almıştır» deyip Musul, Batı Trakya gibi bizim içinvhayatî ehemmiyeti haiz
mes'elelerde müzakereleri istediği mecraa sokabilmiştir. Halbuki
kapütilâsyonların İslahına Fransızlar çoktan razı oldukl?.ri gibi bu mes'ele
üstelik de İngilizleri doğrudan doğruya alâkadar etmiyordu! Aksine İngilizlerle
Fransızlar arasında, ciddî bir anlaşmazlık,da vardı. Bu
(246) Lord Gürzon'un inkitadan sonra Lordlar Kamarasında t söylediği
13. Şubat. 1923 tarihli konuşmadan.
252
KADİR MISIROÖL,y
yüzdendir ki, İngilizler Fransızların ellerinde bulundur-duldaıı Suriye'yi
onların elinden alıp Musul yerine Türkiye'ye vermeyi teklif edecek kadar2*7
Fransız menfaat-leriyle çatışmayı göze alabiliyorlardı. Durum, bu merkezde
olduğu, halde İnönü daha Konferans'ın başlamasından
(247) Gürzon'İa konuşuyorduk dedim. «Başka -şeye geçtim. Yine oraya gelelim»
Ben yine ona bir diiziye <Musul> diyordum. O da odasında derneği ile
dolagıyor, söylüyor. Ni-hayet pek gülerek yanıma geldi ve yavaş bir sesle:
«Musul, Musul... ne yapacaksınız? Burnunuzun dibinde Suriye var. Onu alın! Bir
darbe kafidir» dedi. Bu Ha beni çok keyiflendirdi. Demek bana çok emniyet
hasıl etmiş .Böyle mühim bir şeyi söylüyor. Beş yıllık kan içinde dostluk .
ettikleri ve hâlâ aziz ve -samimî dostuz dedikleri Fran* .sazların. Şuriyesini
almamızı teklif ediyor. Buna hayret etmedim. Zaten mütareke iptidasında
Mısır'da iken bilirdim.. İngilizler Suriyelilerden komiteler 'yapmışlar,
mU-sellâh teşkilât vücuda getirmişler, Fransızlafı Suriye'den defetmek
istiyorlardı. Öütün son Dürzi isyanları hep İngilizlerin tertibidir. Çünkü bu
meseke Hindistan meselesidir. Tarih bu babta fasihtir. Öirbuçuk usırdır süren
İngiliz - Fransız Akdeniz rekâfeti koloni rekabeti var. Nitekim Napolyon'un
Mısır'ave Suriyeye girmesi İngilizlerin bizimle beraber Fransızlar aleyhine harp
etmesini mucip olmuş ve nihayet Fransızlar buralardan tardedilmigtir.
Nnpolyon Suriye'den sonra Hindistan'a gitmek istiyordu. Suriyede Fransız
bulunması İngilizlerce Hindistanlın tehlikede olması demektir. Ben Igte
söylüyorum. İmkânı yok-tür-ki İngilizler Fransızlan Suriye'de bıraksınlar.
Birgün nasıl olsa tardedeceklerdir..
Bunları biliyorum. Güreon'un teklifi ciddidir. Ve biz istersek Suriye hakkında
gayet gizli bir müzakere ve bize yardım da yaparlar. Bununla' da bizim
gayelerimize ermek mümkündür...» (bakz: Dr. Rıza NUR — a. g. e. 6h. 1034)
LOZAN ZAFER MI, HEZİMET Mi ?
253
evvel gittiği Paris'te bile kapitülâsyonlar için Fransızlarla çekişmeye başlamış
ve bu yüzden onları İngilizlerle işbirliğine zorlamıştır. Bu fırsatı canına
minnet bilen Gürzon ise, kendisini alâkadar etmeyen kapütilâsyon mes'elesin-de
Fransız menfaatlerinin «kraldan ziyade kralcı» müdafii kesilerek, buna mukabil
kendi millî menfaatleri ile alâkadar olan diğer mes'elelerde onların
desteğini.temin etmiş oldu. Gerçekten Fransızların su!h müzakerelerinden çok
evvel ortaya çıkan «Türk taraftarlığı» mahiyetindeki siyasetlerinden t bu
suretle istifade 'etmek imkânı ortadan kalkmıştır. Buna rağmen Fransızlar
yine'de zaman zaman İngiliz emellerinin karşısına çıkmak ve sulhu
gerçekleştirebilmek için Türkiye'ye başta Musul olmak üzere bütün istediklerini
vermek hususunda perde arkasından da olsa İngilizleri zorlamaktan da geri
kalmamışlardır. Bunun en iyi ifadesini Lord Gürzon'un hatıratında bulmaktayız..
«İngiliz Başvekili ümitsizliğe yaklaştığı bir ,anda Gürzon'a yazdığı bir
mektupta şöyle diyor:
«Şimdiye kadar aşmaya muvaffak olduğun zorluklar çoğalmakta. Gazetelere
bakılacak olursa Türklerin Musul'u münakaşa mevzuu yapıp anlaşmamaları
muhtemeldir. Her lıclüfr?¦••¦'da bundan daha kötü bir şey olamaz. Zira bu
takdirde, halkımızın en az yansı ve bütün Dünya pet rolün hatırı için sulhu
reddettiğimizi söyler..» «Bunun akabinde şahsî görüş teatisi için
Bonar,.Gürzon'u Parise da'-vet eder. Buna işaretle yazdığı Trir mektupta Gürzon
şöyle der:
«Bonar'ı bir kavga ve gürültü koparmâktansa Musul, Boğazlar ve İstanbul'u
terkedip herhangi bir şeyden
254
KADİR
ve hattâ herşeyden vazgeçmeye çök hevesli buldum. Lozan'da yüklendiğim
mes'uliyetlere bakıp hayret ederek bütün mes'elelerde fikirlerimden caymamı
hazırladı.»241
Kapitülâsyonların kaldırılması ile ıslâhı arasındaki farkı ikinci cildin alâkalı
bahsinde ele alacağız. Burada belirtmek istediğimiz husus, Fransızların, ingiliz
menfaatlerine karşı kullanılabilme imkânlarının kaybedilirinin kapitülâsyonlar
hakkında hatalı tutumdan doğmuş olduğu keyfiyetidir.
Lord Gürara Ekalliyetler mes'elesinde «Gayrı Türk ve Gayri müslim» ekalliyetler
yanında bir de «Müslüman Ekalliyetler» dâvası ortaya çıkarmaya' teşebbüs
etmiştir. Bilhassa «Kürt M e s ' e 1 e s i» için bundan istifade etmek isteyen
Lord Gürzon'a İkinci Murahhasımız Dr. Rıza Nur'un millî şuur ve tarihî
hakikatlere istinaden verdiği cevaplar24' bundan sarfı nazar edilmesini mümkün
kılmıştır. ¦
Aynca Türk Milletine karşı, onu arkadan hançerlemek suretiyle ihanet etmiş ve
ihanetinin cezasını görerek ortadan kalkmış bulunan Ermenilere Türkiye'den arazi
vermek için bir hayli çırpınmıştır. Tabiatiyle Türk Murahhaslarının böyle bir
fedakârlıkta bulunmalarına fiilen ve mantıkan ne lüzum ve imkân ve ne de bir
zaruret vardı. Fakat Lord Güreon bu iddiayı tahakkuk ettirmek için değil, Türk
murahhaslarına müşkilât çıkarmak ve sonunda onların tezini ğûya bir fedakârlıkta
bulunarak kabul etmiş gibi gözükerek mukabil bir tâviz talebinde bulunmak
The Life of Lord Curzon, V. İli.
(248) Earl of Ronaldshsfy
London 1928 P. S32 .
(249) bakz: Lozan Konferansı Zabıtlar», Takım I, c. I İstanbul 1340 (1924)
ah. 583 (20 kânunu evvel 1922 tarihli celse).
LOZAN ZAFER Ut. HEZİMET JlIV
255
maksadını takip ediyordu. Aynı şekilde Osmanlı Devleti' nin bütün borçlarını da
Türkiye'ye ödetmek ve onun arazisini taksim etmiş bulunan devletlere en küçük
bir hisse bile ayırmamak istiyordu.
Bir taraftan kapitülâsyonları «Varisiniz olan OsT manii Devleti'nin verdiği bir
imtiyazdır» diye ibka temek isterken, diğer taraftan da o devletin borçlarını
yeni Türkiye'ye ödettirmek maksadını takip ediyordu. Tuhafı şu ki devletin
sadece borç ve vecibelerini bize yüklemeye çalışan Lord Gürzon hak ve
alacaklarını da aynı şekilde Türkiye'ye bırakmak istemiyordu. Bilâkis bu gibi
Türk taleplerinin karşısına mantıksız ve insafsız itirazlarla dikiliyordu. Bu
hakların, Osmanlı topraklarına ait kısmını velev Mîsâk-ı Millî hudutları içinde
mütalaa edilebilen yerler için bile olsa bir tarafa bırakırsak, diğer çeşitli
hak ve alacaklar için de aynı tarzda davrandığını görmekteyiz. Meselâ Cihan
Harbi başlarında bedelleri tamamen Ödenmiş olduğu halde İngilizler tafafmdan el
konularak bize verilmemiş bulunan «S ultan Osman» «Sultan Reşat» ve «F a t i h»'
diretnotlanmızın tahminen ontki milyon İngiliz altını tutan bedellerini talep
ettiğimiz zaman, Osmanlı Devleti'nin artık tarihe karıştığını söylüyordu. Bu
vesile ile daha Konferans' başlamadan önce saltanatı ilga ederek Osmanlı
Devleti'ni bertaraf etmenin Lord Gürzan'a Osmanlı hak ve alacaklarını reddetmek
hususunda bir imkân bahşettiği görülmektedir. Bunun en acı misali «Irak
Petrolleri» dir ki, ikinci ciidin alâkalı bahsinde tafsil edilecektir.
/
Konferansın inkıta zamanında Meclis Reisi bulunan Ali Fuad Cebesoy inkıta
sebeplerini tahlil ederken:
256
KADİR MiaiROOLU
«Bütün tecrübe ve vasıtalara, malik olan Lord Gür-zon'un karşısında bizim ne
tecrübe vs ne de vasıtalarımız kâfi değildi. Şu halde, evvel emirde siyasetin
marifetli yollarına sapmadan hususî muhaberelere ' girişmeden, başbaşa gelmeğe
iltifat etmeden, millî dâvamızın her kısmı üzerinde hazırladığımız prensiplerin
müdafaası çar-çevesi içinde konferansın umumî toplantılarında yapılan tarizler
ve tazyikler ile haksız teklifleri baş murahhasımız derhal karşılamalj,
muhataplarının ve Cihan Umumi efkârının anlıyacağı bir lisan ile cevap vermeli
idiler. Bu . suretle kendimiz, yılmadan, muhataplarımızı 'yıldırmağa ve
aleyhimize çevirmek istedikleri tarafsızlara onlardan evvel hakikati bildirmeğe
ve plânlarını bozmağa çalışmalıydık.
Halbuki murahhaslarımız; milli dâvamızı müdafaa etmek hususunda iktidar ve
kabiliyet sahibi olmalarına rağmen . beynelmilel konferanslarda ne konuşmağa
alışmış ve ne de oralarda konuşulacak lisana hâkim şahsiyetlerdi. Bu evsafta
murahhaslar gönderemediğimiz için onlar da ekseriyetle kolaylığı"ve
taallûku .cihetiyle filân baş murahhas ve murahhas ile mülakatı ve nota
teatisini yukarıda izah ettiğimiz,metoda tercih "etmişlerdi.
Hususî temaslara geçmeden ewel,: alenî müdafaalarımız ve seyyanen
hareketlerimizle muhataplarımızı hem bir dereceye kadar, yola getirmek ve hem de
millî dâvamızın yılmaz müdafileri olduğumuzu göstermek lâzımdı. Fakat
murahhaslarımız^ aksine olarak en mühim tarizler karşısında' sıcağı sıcağına
cevap verememiş, ertesi toplantılarda yazılı ve muhtasar' cevaplar, getirmiş
olmakla muhataplarına zaman kazandırmış, onlara
I.OZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ?
251
aleyhünJ2de her nevi oyunu oynamak fırsatını vermişti'-Bu yüzden Musul
Vilâyetinin şimalinde ve Suriye hududu üzerinde lehimize tazı arazinin alınması
ve hududun lehimize tashihi ve Musul petrollerinden mühim his. seler hJmak
mümkün iken sonradan bu imkânlar kaybolmuştu, ingilizler, gaspettikleri harp
gemilerimize mukabil borçlan tahakkuk ederse, borçlarına mukabil inşaat'
levazımatı, demiryolları malzemesi ve lokomotifler gibi vesait verebilecekleri
vadinde bulunmuşlar, fakat sonra vaadlerini yerine getirmen?işlerdir.
Avrupa işlerine karışmamağa karar vermiş oian Birleş'k Amerika Avrupalıların
bizimle anlaşması tahakkuk etmeden ayrı bir dostluk ve ticaret muahedesi yapmağı
mümkün görmüyordu. Bu yoldaki gayretlerimizden bir seme-e alınamamıştı. Hele
Musul petrollerinin Amerikalılar tarafından işletilmesini tercih edeceğimiz
hakkındaki bazı teşebbüslerimiz, İngilizleri hem fazla teyakkuza çekmiş vn hem
de aleyhimizde oynamak istedikleri oyunların meydanım daha çok genişletmişti.
Mağlûp Yunanistanm baş murahhası Venizelos ise, beynelmilel konferanslarda
pişmiş ve lisana hâkim bir zattı. Her fırsattan faydalanmasını ve haksız olan
dâvasını yerinde ve zamanında iyi bir avukat gibi müdafaa etmesini bilmişti.
Daha ileriye giderek Musul meselesinin ' tarafımızdan bir askeri müdahale ile
halledilmesine çalıştı. Bu sayede Boğazlar karşısında bulunan ordularımızın
mühim bir kısmını cenuba naklettirerek Şarki Trakyayı yeniden kurtaracak bir
zemin hazırlamağı da ihmal etmemişti. Garbi Trakyanm Yunanistana ilhakı-
F: 17
258
KADİR MI9IROCLU
nı temin maksadiyle İngiltere, Yugoslavya, Romanya ve hattâ Bulgaristan'ı ikna
ve tatmin ederek Balkanların cenubuna yeni bir devletin girmemesi tezini
savunmuştu. Eğer bu devlet Türkiye olursa, kesif Türk ve Müslüman ekalliyetine
malik olan Balkan devletlerinin dahilî vaziyetlerinin şimal komşuları Rusya ve
Macaristana karşı za-yıflıyacağını ileri sürdürmüştü. Balkanların bu tesanüdü
neticesinde ekseriyeti Türk ve Müslüman olan Garbı Trakyada maatteessüf bir
referandum bile yapılmadan Yu-nanistana ilhak edilmişti.
Lozan Konferansı, ileride de işaret edeceğim gibi Ocak ve şubat aylarında bir
çıkmaza girmişti. Gürzon'-un, uzun konferansın başından itibaren kullandığı
yıldırma taktiği bu neticeyi doğurmuştu.» -'" demektedir.
23 Ocak 1923 tarihinde komisyonlar müşterek bir toplantı yaptılar. Lord Gürzon,
Marki Garroni ve Bom-par reisliklerini deruhte ettikleri komisyonların son tek-
Jiflerini bir ültimatom havası içinde İnönü'ye bildirdiler. Ve kendisine
hazırlanan sulh muahedenamesiyle eklerinin imzalanmaması halinde 4 Şubatta
Lozanı terke-deceklerini bildirdiler. Fransız ve İtalyan delegeleri de bu
tehdide iştirak ettiler. Japon murahhası arabuluculuk yapmak istedi. înönü
müzakerelerin bu anma kadar Lord Gürzon ve etrafındakilerin taktikleri altında
bunalmıştı. Bu sırada Türkiye'de, M. Kemal Millî Misaktan bazı fedakârlıklar
yapmak bahasına da olsa muahedeyi imzalayıp sulh temin etmeye taraftar göründüğü
halde başvekil Rauf Orbay meclisin umumî hissiyatına tercüman
(250) G. Ali Fuad Cebesoy'un Siyasi 1957, ah. 221 . 222
Hatıraları — İstanbul
I
LOZAN ZAFEU Mİ, HEZİMET Mi?
25a
450
KADİR MI9IHOÖLU
mekle iktifa selâhiyetinl haiz olacak ve bu takdirde tasdiknamesini suretini
düvel-1 mümziyeden herblrine tevdi edilecektir.
Tasdiken lilmakal maruzzikr murahhaslar igbu mukavelenameyi imza etmişlerdir.
İgbu mukavelename Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde bir nüsha olarak tanzim
edilmiş olup mezkûr nüsha Fransa hükümeti hazine-i evrakına tevdi edilecek ve
hükûmet-i mezkûre mevsuk bir-sürati mümküne ile tevdi edecektir.
İSMET
DR. RIZA NUR İASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT
PELL.E
GARRONİ
MONTAGNE
UÇÎYAÎ
VENİZELOS
KAKLAMANOS
DİAMANDİ
KONÇESKO
MORFOP
İSTANÇİOF
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMKT MİT 451
İKÂMET VE SELABtYET. t ADLİYE HAKKİNDA
MUKAVELENAME Bir taraftan;
Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya; Yunanistan, Romanya, Sırp .
Hırvat _ Sloven devleti, diğer taraftan, Türkiye;
Türkiyede diğer devletler tebasının şerait-i ikametini ve igbu devletler
arazisinde Türk tebasının şeraiti ikâmeti ve selâhiyetl adliyeye ait mesaili
asri hukuk-u düvele tevfikan tanzim eylemek arzusunda bulunduklarında, bu
hususta bir mukavele akdine karar vermişler ve murahhasları olmak üzere:
Haşmetlü Büyük Britanya ve İrlanda Kraliyeti Müttehidesi. Maverayı Ebhar
Britanya arazisi kralı ve Hindistan imparatoru hazretleri:
Istanbulda fevkalâde komiser asaletlü Sir Hocare George Mon-ttgü Rumbolt Barrona
J.S.M.J. komiser St. Moris Velazar ve kunın-ditall nişanlarının Fransa
Cumhuriyeti Reisi:
Fransa sefiri kebiri, Cumhuriyetin şark fevkalâde komiseri Le_ glon d. Hanour
nişanı milliyesinin Grande Offisier rütbesini haiz ferik general Mösyö Mourice
PeUe,
Haşmetlü İtalya Kralı Hazretleri:
Kraliyetin senato âzası, İtalya sefiri kebiri, Istanbulda fevkalade Grande
Kruvasını haiz asaletlü Marki Camille Garoni, Atina fevkalâde murahhas ve orta
elçisi St. XIouriceı Velazar nişanının komandor rütbesi ve Kuron Ditali
nişanının Grande Officer rütbesini haiz Mösyö Julius Cesare Montagne,
Haşmetlü Japonya İmparatoru Hazretleri:
Soleil Lovan nişanının birinci rütbesini haiz Roma fevkalâde sefiri kebiri ve
murahhası Mösyö Gontnro Uçiyai Juzammi,
Haşmetlü Yunanlılar Kralı Hazretleri:
sapık heyeti nüzzar reisi soover nişanının Grande kruvasını haiz Mösyö
Elefterios K. Venizeîos; Londra orta elçisi, Soover nişanının komandor rütbesini
haiz Mösyö Demeter Kaklamanos.
Haşmetlü Romanya Kralı Hazretleri:
Orta elçi mösyö Konstantin t Diamandl, orta e!ç! m8sy8 Kos-tantln Konçesko,
452 KADİR MISIROÖLU
Haşmetlü Sırp - Hırvat - Sloven Kralı Hazretleri: Bern'de fevkalâde murahhas ve
orta elçi Dr. Mildin
Yuva-
vlç,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti:
Edirne Mebusu Umuru Hariciyi Vekili tsmet Paşa, Sinop Mebusu, Umuru Sıhhiye ve
Muaveneti İçtimaiye Vekili Dr. Rıza Nur bey, Trabzon Mebusu sabıkı, Vekil Hasan
bey,
hazaratını tâyin eylemişlerdir. Müşarünileyhin usulüne muvafık ve muteber
tanınan selâhiyetnamelerini ibrazdan sonra ahkâmı atiye-yl kararlaştırmışlardır:
FA8IL I SERAtT-1 İKÂMET
Madde : 1
İşbu fasılda münderiç ahkâmdan her birinin Türkiyede diğer-düve-li âkide tebaa
ve şirketlerine tatbiki, düveli mezkûre arazisinde Türk tebaa ve şirketleri
hakkında tam bir muamele-i mütekabile tatbiki şart-1 sarihine muallâktır.
Düveli âkidei mezkûreden biri gerek kanunların iktteasınca ve gerek diğer bir
cürete mebhusun ann'e ahkâmından her hangi birisi için muamelel mütekabile
itasından irrftina edecek olursa onun tebaa ve şirketleri Türkiyede zlkrolunan
ayni hükümden istifade edemiyecektir.
İşbu maddenin tabikinde, düveLi âkidenin dominyonları müs-temlekatı ebl'e
himayeleri veya hükümleri altındaki memleketler-den herbiri ayrı ayrı memaliki
akide ad ve İtibar edilecektir.
KISIM I DUHUL VE tKAMB
Madde: 2
Türkiye toprağında diğer düveKi âkide tebaası şahısları ve malları itibariyle
umumi hukuk-u beyneddüvcle tevfikan mazhar-ı kabul ve muamele olacaklardır.
Teba-yı mezkûre orada şahıslan, mallan.
LOZAN ZAFER Mî, HEZİMET Mt?
453
hukuk ve menafi hususunda kavanln ve memurini mahalliyenin lıımaya-i tamme ve
müstemiresine nail olacaklardır. Muhacerata müteallik ahkâma halel gelmemek
üzere teba-yı mezkûre memlekette meri kavanin ve nizamata teflk-i hareket
şartıyla Türkiyeye duhul ve orada ikâmet hususunda serbesti-i tamme malik
olacaklar ve binaenaleyh Türklyeye gidip gelebilecek ve orada ikâmet
eyleyebileceklerdir. Madde: 3
Türkiyede diğer düveli âkide tebasının kavanin ve nizam&tı mahalliyeye tevfikan
her türlü emvali menkul© ve gayrı menkule-yi ihraz tasarruf( devir ve feraa
haklan olacaklardır.
Tebaayı mezkûre bilhassa bey' mübadele, hibe vasiyet yahut diğer her suretle
emvali mebhuseden tasarruf edebilecekleri gibi ber mucibi kanun vesaret
tarikiyle veya hibe veyahut vasiyet suretiyle emvali mezkûreye malik
olabileceklerdir. Madde: 4
Türkiyede Öiğer düveli âkide tebaasının muhtelif ticaret, meslek veya sanat
envaını icraya selâhiyetlerl ve bilmukabele düveli mezkûre arazisinde, Türk
tebaasının muhtelif ticaret, meslek re ea-nat envaını icraya selâhiyetleri lgbu
mukavelenamenin tarihi meriyetinden itibaren İ2 ay zarfında Türkiye ile Düveli
mezkûre arasında akdedilecek mukavelâtı mahsusaya mevzu teşkil edecektir.
Şurası mukarrerdir ki, mebhusun anh mukavelâtın aktine in_ tlzaren 1 kanunusani
1923 tarihindeki statüko muhafaza edilecek ve zikrolunan 12 ay müddetin
inkızasına kadar mukavele akdo-lunamadığı takdirde, efradın 1 kânunusani 1923
tarihindeki hukuku muktesibesine riayet kaydı ihtirazisiyle düveli akideden
herbiri tekrar serbestli hareketini İktisap eyleyecektir. .Madde: 5
Diğer düveli âkideden herhangi birinin arazisinde usulüne tevfikan teşekkül
etmiş olan ticarî, sınai veya mail şirketler, —naklL. ye ve sigorta şirketleri
dahildir— Türkiyede tanınacaktır. Şirketi mezkûre teşekküllerine ehliyetlerine
ve İkame ve defi dava haklarına müteallik bilcümle hususatta kanun-u millilerine
tevfikan muamele göreceklerdir.
Mezkûr şirketler Türkiye arazisinde teessüs edebilecekler ve teşekkül eylemiş
olduktan memleket tebaası tarafından icra edile.
45i
KADİR MI9IRO0LU
' bilen ve mezkûr arazide milli şirketlere memnu olmayan her türlü ticaret ve
sanatları icra eyleyebileceklerdir. Mebhusun ahn şirket Ier intizam-ı ammeye
müteallik ahkâme riayet kaydiyle zikrolunan arazide serbestçe muamelelerinin ifa
edebilecekler ve bu hususta her mümasil milli şirketin hukukundan aynen istifade
eyleyecek, lerdir.
Şirket-i mezkûre kavanln ve nizam&t-i memlekete tevfikan her türlü emvali
menkuleyi ihraz tasarruf, devir ve füruhat hakkına malik olacaklardır.
Şirketin ifayı muamele edebilmesi için lazım olan emvali gayri-menkule hakkında
dahi aynı hüküm cari olacak ise de bu halde emvali gayrimenkule ihrazı keyfiyeti
şirketin hedefA mahsus-u teşekkülü olmamak mukarrerdir.
Madde: 6
TUrkiyede diğer düvel-i akide tebaası hizmeti askeriyeye müte. allik kavanine
tabi olmayacaklardır, bunlar hizmeti askeriye yerine kaim olan her neyi hizmet
ve mecburiyet veya tekliften muaf olacaklardır.
Menfaat-i âmmeye müstenit olduğu kanunen mütehakkik bir sebep bulunmadıkça ve
evvelce muhik tazminat verilmedikçe tebaayı mezkurenin emvali istimlâk
olunmıyacak veya velev mu. vakkaten olsun bunlar mallarındaki hakk-i
intifalarından mahrum edilmlyeceklerdir. Evvelce ilân edilmedikçe hiçbir
istimlâk muamelesi icra olunamıyacaktır.
Madde: 7
Türkiye geıek bir hükmü kamın! üzerine gerek zabıta-t ahlâki. yo sıhhiye veya
teseül hakkındaki kavanin veya nizamata tevfikan ve gerek devletin emniyeti
dahiliye veya hariciyesine müteal. lik esbaptan dolayı diğer akit devletler
tebasını ferden tatbik olunacak tedabir ile tard ve tebit hakkını muhafaza eder.
Düveli mezkû. re gerek bunları gerek ailelerini hervakit kabul etmeyi taahhüt
eylerler.
Tard ve tebit muamelesi hıfzıssıhha ve insaniyete muvafık şerait tahtında icra
olunacaktır.
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mi?
455
KISIM II
ABKÂMI TEKALİP
Madde: 8
Diğer düveLi âkide tebasını Türkiye arazisinde ve dördüncü madde mucibince
kendilerine müsaade edilen her türlü tiearet, meslek, sanat ve İstismarat İcra
eylemek veya Türklyede her ne suretle olursa olsun faaliyette bulunmak için
bunlar her ne mahiyette ve herne nam ile olursa olsun Türk tebaasının tabi
olduğu ver., gl rüsum veya tekaliften bagka veya daha ağır bir vergi rüsum veya
tekailljfe tabi tutulmayacaklardır.
Hariçte yerleşmiş olup Türkiye arazisinde mürurları esnasında herhangi suretle
faaliyette bulunacak düveli mezkûre tebaası aynı ehemmiyet ve mahiyette
faaliyette bulunan Türk tebaası ile Tttr-kiyede yerleşmiş sair ecnebilerin
memlekette vergiler hakkında cari ahkâm mucibince tabi oldukları vergi, resim ve
mükellefiyetten herne mahiyette ve herne nam ile olursa olsun başka veya daha
ağır vergi, resim veya mükellefiyete tabi tutulmayacaklardır.
Salifülbeyan devletler tebaasının Türkiye arazisindeki minval, hukuk ve menafi!
gerek ihraz, tasarruf ve İntifa ve gerek ferağ, intikal veya tevarüs
hususlarında TUrk tebaamın emval, hukuk ve menafiine ve bu hususlarda tahmin
olunan bilcümle mükellefiyat ve bilvasıta veya bilavasıta resim veya vergiden
başka veya daha ağırmükellefiyet, resim veya vergiye tabi tutulmayacaktır.
Madde: 9
Nakliyyat veya sigorta şirketleri de dahil olmak üzere diğer düveli akideden
birinin kavanini mucibince tegekkül etmiş olup işbu mukavelenamenin beşinci
maddesi ahkâmına tevfikan Türkiyede teessüs veya orada icra-i muamele eden
ticarî, suıal veya malt şirketler Türkiye kavanini mucibinde tegekkül etmiş aynı
mahiyeti haiz şirketlerin Çabi tutulmadıkları hiçbir vergiye, resme veya harca
her. ne mahiyette ve her ne nam ile olursa olsun tabi tutulmayacaklardır.
Aynı ahkâm mezkûr memleketlerin firma veya şirketlerinin iş.
456
KADtR MISIROOLU
bu mukavelenamenin 5 inci maddesi ahkâmına tevfikan Türkiye-de müesses bulunan
ve orada icrai faaliyet eden. filyal, gube, acen-ta veya sair mümessilliklerine
dahi tatbik olunacaktır. Şurası mukarrerdir ki igbu firma veya şirketlerin
heyet-i idareleri Türkiye haricinde bulunduğu takdirde zikrolunan filyal, gube,
acenta ve mümessillikleri ancak Türkiyede hakikaten mevzu sermayeleri üzerinden
veyahut vergiye tabi olacak sermaye tahkik edilemediği tak_ dirde mezkûr
sermayeyi tâyine medar olabilecek hakiki kazanç ve iratları üzerinden vergi veya
sair tekalife tabi olabileceklerdir.
Madde: 10
Eğer Türkiye hükümeti heme nam ve mahiyette olursa olsun vergi muafiyetleri
ihdas edecek olursa Türk tebasma ve Türk ava-ninl mucibince mfltegekkü
girketlere olduğu gibi igbu muafiyetler Türkiyede müesses düveli âkide tebaa ve
girketlerine de bahgoluna. çaktır. îgbu hüküm devletçe vücuda getirilen
müessesata veya bir hizmeti umumiye imtiyazım haiz olanlara bahşedilen vergi
muafiyetlerinden istifadeyi talep için mabihilihtlyaç olamaz.
Madde: 11
S İnci maddeden 10 uncu maddeye kadar mevzubahs olan hususun kâffesinde
Türkiyedeki diğer düveli âkide tebaasına vilayetçe veya mahallî idarelerce
tarholunabilecek tekâlif rflaum ve harçlar, Türk tebaasının tabi tutulacağından
başka veya daha ağır olmayacaktır.
Madde: 13
Türkiyede teessüs eyleyen veya icrai faaliyet eden diğer düveli akide tebaama
veya bunların Türkiye toprakları dahilindeki emval hukuk ve menafli ile düveli
mezkûre kavaini mucibince tegekkül etmiş olup Türkiyede teessüs veya icrai
faaliyet eden şirketler fil-yaller ve şubeler veya acentalara, hali harbte bile
olsa, bir güna is-tJkraza mecburi ve servet üzerinden istisnai ifraz muamelesi
tahmil olunmayacaktır.
Madde: 13
Kapitülâsyonların lağvına binaen Türkiye düveli ecnebiye te. baasına, kendi
tebaasına bahgettiği muameleden daha müsaadekAr bir muamele bahşetmeyecek ve
işbu fasılda tasrih olunan mevat hakkında kendi tebaasına ve diğer düveli âkide
tebaasına müsavi muamele esasını tatbik edecektir.
LOZAN ZAFER Vt, HEZİMET MtT
VASIL II 8ELÂBİYET-1 ADLÎYE
457
Madde: 14
Türkiyede diğer düveli âkide tebaası ve bilmukabele düveli mezkûre arazisinde
Türk tebaası, 18 inci madde ahkâmı mahfuz kalmak şartıyla her hususta tebayı
mahalliyenie tâbi oldukları aynı şerait dairesinde mehakime serbestçe müracaat
ile ikame ve defi dâva edilebileceklerdir.
Madde: 15
16 ncı madde hükmü mahfuz kalmak şartıyla Türkiye ve diğ«r düveli âkide
arasındaki münasebatta selâhiyetl adliye mesaili hukuku beynetdüvel esasatına
tevfikan hal olunacaktır.
Madde: 16
Türkiye ile diğer düveli âkide arasında mukarrerdir ki, düveli mezkûrenin
Türkiyede mukim olan veya orada bulunan tebaayı gayrimüslimesine müteallik
ahkâmı şahsiye mevadmda yâni nikâh, iştiraki emvali zevceyn, talâk, tefriki
ebdân, cihaz, ebud, benut, tebenni, ehliyeti şahsiye, rüft, vesayet, kayyımlık,
hacir ve emvali raenkuleye müteallik vasiyet veya tevarüs veyahut taksim ve
tasfiye! tereke ve alelitlak hukuku aile mesailinde ancak ahkâmı şahsiyesi
mevzüubahs olan tarafın tabi olduğu memlekette müteşekkil mehakimi milliye veya
dlger makamatı milliye haizi ee-lâhiyet olacaktır.
tjbu hüküm hukuku beyneddüvele veya âkld olunabilecek mu-kavelâtı Iıususlyeye
nazaran konsolosların nüfus vukuatına müte. allik mevadda haiz oldukları vezalfi
mahsusayı haleldar etmediği gibi tarafeyn-in mahakimi milliye veya diğer
makamati milllyele-rinin dalrei selâhiyetlerine dahil olduğu berveçhl balâ
takarrüre-den mesaile ait delâil ve beyylnati Türk mehakiminin talep ve kabul ve
istlma hususundaki haklarına da halel vermez.
Birinci fıkra hükmünden müstesna olarak gayet dâvada alâkadar olanların kâffesi
Türk mehakiminin kazasına tahriren razı olurlar ise, mehaklm-i mezkûre
tarafeynin kanua.u milli mucibince karar vermek üzere birinci fıkrada münderiç
mesail hakkında dahi haizi selâhiyet olabilirler.
Madde: 17
Türkiyedeki ecnebilerin şahıslan ve malları hakkında Türk me. hakimi nezdinde
hukuku düvele ve diğer devletlerde sureti umumi. yede tatbik edilen esas ve
usullere muvafık bir himaye temin edileceğini Türkiye hükümeti beyan eyler.
Madde: 18
Türkiye ile diğer düveli âkide beynindeki münasebatta masa. rif muhakeme»!
müemmen kefalet akçasını, iıâmatın icrasına, evrakı adliye ve gayrı adliyenin
tebliğine, istinabeye, masarifi muhakemeye ait mahkûmiyetlere meccani müzahareti
adliyeye din için hapse müteallik bilcümle mesai I alakadar devletler arasında
akto-lunacak mukavelâtı mahsusa ile hal olunacaktır.
FASİL IH AHKÂM-I NİHAİYE
Madde: 19
Düveli akide kendi hâkimiyet ve idarelerinde tabi olan bir hükümet muhtareye
mâlik dominycllarmın, müstemlekelerinin mema. lik-i mahimiyelerinin veya mavera-
yı ebhardaki memleket veya ara. zilerden kâffesinde veya bazılarında
mukavelename-! mezkûr ahkâmının tatbik olunmayacağını, mukavele.! mezkûrenin
mevki.1 meriyete duhulü anında beyan etmek hakkını muhafaza ederler bu tak.
dirde Türkiye, zikrolunan dominyanlara, müstemlekata memallk-i mahmiye
memleketlerle araziye karşı işbu mukaveleden münbais ta. ahhüdattan bert
olacaktır. Şu kadar ki, düvel-l mezkûre işbu muka. vela mucibince yapacakları
beyanat ile mukaveleden ihraç edebilecekleri hükûmet-1 muhtareden müstefit
dominyon, müstemleke, memleket-i mahmiye, memleket veya araziden herhangi biri
namına mukaveleye muharren iştirak edebileceklerdir. Madde: 20 İşbu mukavelename
tarihi meriyetinden itibaren 7 sene müd_
det için aktedilmiştir. Mukavelename müddet-i mezkûre inkizasın-dan laakal bir
sene mukaddem tarafeyn-i aliyeyn-i akideynden her.'
hangi bir! tarafından fesih edilmediği takdirde, feshedilinceye kadar
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET 111? 4ft9
meri kalacak ve fesih ancak bir sene müddetin inkızasından sonra haiz-i tesir
olabilecektir.
Mukavelename Türkiyeden gayn âkit devletlerden herhangi biri tarafından
fesholunursa İşbu fesih ancak mezkûr devletle Türkiye arasında haizi tesir
olacaktır.
Türkiye mukavelenameyi gerek diğer bilcümle devletlere karşı ve gerek bu
devletlerden yalnız birine karşı fesih selâhlyetini hala olacak ve şıkk-i ahirde
mukavelename diğerlerine nazaran mevki-i meriyette kalacaktır.
Madde: 21
işbu mukavelename tasdik edilecektir.
Tasdiknameler sürati mümkine Ûe Pariste tevdi olunacaktır.
Mukavelename bugünkü tarihli sulh muahedesi ile aynı şerait tahtında mevki-i
meriyete girecektir.
Tasdiken lUmakal, balâda zikrolunan murahhaslar İşbu muka. velenameyi
imzalamışlardır.
Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde bir nüsha olarak tanzim edilmiş olup bu nüsha
Fraıvsa hükümet i cumhıiriyesi hazine-i evrakına tevdi olunacak ve hükümeti
mezkûre vazı-ül imza devletlerin herbirine anın mevsuk birer "nüshasını ita
eyleyecektir.
İSMET
DR. rıza NUR HASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT
PELİDE
GARRONÎ
MONTANYE
VÇÎYAÎ
VENİZELOS
KAKLAMANOS
DfAMANDİ
KONÇESKO
MORFOF
İSTANÇÎOF
460 KADİR MI9IR0GLU
TİCARET MUKAVELENAMESİ
Bir taraftan,
Britanya imparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan Uomanya> Sırp -
Hırvat - Sloven ve diğer taraftan,
Türkiye,
Münasebat-i iktisadiyetini hukuk-u düvel esası üzerine ve ticareti teşvik ve
mübadelâtı teshil edscck en münasip şekillerde teste arzusuyla mütehassıs
olarak,
Bu maksatla bir mukavelename aktine karar vermişler ve murahhasları olmak üzere:
Haşmetlü Büyük Britanya ve İrlanda Kraliyeti müttahidesi, ma-verayı ebhar
Britanya arazisi Kralı ve Hindistan İmparatoru hazretleri:
Istanbulda fevkalâde komiser aseletlü Sir Horace George Mon-tegü Rumbolt,
Barona, J.S.M.J.,
Fransa Cumhuriyeti Reisi:
Fransa sefiri kebiri, cumhuriyetin gark fevkalâde komiseri, Legi. on d,Honouır
nişanı misillinin Grande Officier rütbesini haiz ferik general Mourice Pelle,
Haşmetlü İtalya Kralı Hazretleri:
Kraliyetin Senato azası, İtalya sefir-i kebiri, Istanbulda fevkalade komiser St.
Mourice Velezar ve Kuron Ditaiiy nişanlarının Grande kuruvasını haiz aseletlü
marki Camille Garronl.
Atina fevkalâde muharras ve orta elçisi, St. Mourice nişanlan nm komandor
rütbesini ve Kuron Ditaliy nişanının Grande Officier rütbesini haiz Mösyö
Juliuss Cesare Montanya,
Hagmetlü Japonya İmparatoru Hazretleri:
Soleil Lovan nişanının birinci rütbesini haiz Roma fevkalâde sefir-i kebir ve
murahhası Mösyö Gentaro Uçiyai Juzanımi,
Haşmetlü Yunanlılar Kralı Hazretleri:
Sabık heyeti nüzzar reisi, Soover nişanının Grande Kruva rütbesini haiz Mösyö
Eleftrioa K. Venizelos,
Londra orta «İçişi, Soover nişanının komandor rütbesini haiz mösyö Demeter
Kaklamanos,
HagmeUÜ Romanya Kralı Hazretleri: :
LOZAN ZAFEB Mi, HEZİMET Mt?
461
Orta elçi Mösyö Kostanün t. Diamandi, orta elçi Mösyö Kos. tantin Könçesko,
Haşmetlü Sırp . Hırvat - Sloven Kralı Hasretleri: Bernde fevkalâde murahhas ve
orta elçi Mösyö Dr. Milotln "Vuvanoviç,
Türkiye Büyük Millet JMeclisi Hükümeti;
Kdirne Mebusu, Umuru Hariciye Vekili İsmet Paşa, . Sinop Mebusu, Umur-u
Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekili Dr. Rıza Nur bey.
Trabzon Mebusu sabık Vekil Hasan bey,
hazaratını tâyin etmişlerdir. Murahhasiyn müşarünileyhin inak. bul ve muteber
tanınan selâhiyetnamelerini ibraz eyledikten son. ra ahkâm-i âtiyyeyi
kararlaştırnu'j'.ardır:
FASİL 1
Madde: 1 — İşbu mukavelenamenin mevki-i meriyete vazın-dan itibaren diğer/düveli
âkide arazisinden neş'et ve vürut eden mahsulât-ı tabiiyeye veya mamûlâtâ,
Türkiyeye hin-i ithallinde ka-abili tatbik-farifeler 1 Eylül 3 916 tarihinde
mevkLl meriyete konulan Osmanlı siklet-i eşya tarifesinin aynı olacaktır.
Madde: 2 — 1 Eylül 1916 tarihli Osmanlı tarifesinde muharrer olup Türk evrak-i
naktiyesi olarak istifa kılınan rüsum, berveçhl âti-tâyin edilen şerait
dairesinde kambiyo fiatına göre zaman zaman tâdil ve islâh olunacak olan emsal
tezyide tabi tutulacaktır.
İşbu emsal 1 mart 1923 tarihinde mevkii meriyette bulunan emsal olacaktır. Ancak
merbut (1) numrolu cetvelde tadat edilen mevad 9 misle tabi olacaktır.
Berveçhl balâ zikredilen emsal kambiyo fiatına göre âtideki kavaide tevfikan
tanzim ve telif olunacaktır.
Bu omsal İngiliz lirası 745 kuruş kâğıt para kıymetinde olduğu bir zamanda
tesbit edilmiş olduğundan eğer işbu mukavelenamenin mevkii meriyete vazına
takaddüm eden ay zarfında Türk lirasında fi-i mezkûre nisbetle yüzde 30 dan
fazla vasati bir teza-yüd-i kıymet husule gelirse 12 ve 9 misilleri ayın aynı
fi-i vasatısîy. le mütenasiben tenzil edilmez lâzım gelecek bu suretle tâdil ve
la_
462
KADİR MI3IROOLU
lâh edilen misil müteakip 3 ay zarfında mablhittatbik olarak de. vam edecektir.
Bu misil 3 ay hitamında lcabederse son ayın vasati kambiyo fiatına göre yeniden
tâdil olunacaktır. Aynı veçhile eğer işbu mukavelenamenin tâdil olunacaktır.
Aynı veçhile eğer l§bu" mukavelenamenin mevkii meriyete vazına takaddüm eden ay
zarfın-da Türk lirası bir İngiliz lirası İçin 745 kuruştan ibaret* fi-l
İptidaiye Disbetle % 30 dan fazla vasati bir tenzil.i kıymet gösterirse 12 ve 9
misilleri aynı ayın vasati fiatına göre tezyit olunabileceklerdir, bu suretle
tâdil ve Islâh edilen misil müteakip 3 ay zarfında mabi-bittatbik olarak devam
edecektir. Bu misil 3 ayın hitamında icaba, derse son aynı vasati kambiyo
fiatına göre yeniden tâdil olunacak, tır.
Türk lirasının tenezzül kıymeti halinde beş misli, 12 ve 9 mlsil-lernin tabi
oldukları gerait dahilinde tezyit olunabilecek ve fakat Türk lirasının
tezaytit_ü kıymeti halinde misl.i mezkûr ancak İngiliz lirası olarak nakdiye
olarak 5 Türk lirasından dûn bir kıymette bu. lunduğu zamandan itibaren tenzil
olunmak icabecektir.
Nakdi Islahat vukuunda berveçhl balâ tesbit olunan muhtelif misiller gümrük
rüsmuna halel getirmeyecek surette yeni ve eski nükut arasındaki farka göre
tadil olacaklardır.
Madde: 3 — Türkiye âtideki hususat İçin lüzum görülebilecek
olanlardan maada bilcümle ithalât veya ihracat memnu iye tlerinl işbu
mukavelenamenin mevki-i meriyete vazından itibaren ref etmeyi ve işbu
mukavelenamenin müddeti esnasında tekrar teste eylememeyi taahhüt eder.
1 — Hayatı maişete elzem olan menaii muhafaza ve milletin faaliyet-t
iktisadiyeslni vikaye etmek,
2 — Selâmet_i devleti temin eylemek,
3 — Eşhas ve hayvanat ve nebatatı emraz-ı sariye hayvaniye ve nebatlyeden
vikaye etmek,
4 — Afyon vesair mevaddi semiyenln istimaline mani ol. inak,
5 —• Türkiyede Istismall memnu bulunan mevaddi küûliyenin la. halini men
eylemek,
6 — Alttın sikkenin veya altun maddenin ihracını men eyle. mek,
7 — Devlet inhisarları tesis veya idame eylemek.
LOZAN ZAFER Mi, HEZİMET Mİ? 453
Diğer düvel-i âkideden herbiri tarafından kendisine mezkûr devletin kavanini
mucibinde muhik bir muamele-yi mutakabele verilmek şartiyle Türkiye memnuatı
hiçbir nevi fark gözetmeksizin tatbik etmeyi ve eşya-yi memnua için istisnalar
veya ruhsatlar bahgey-lediği halde hiçbir âkid devlet ticaretinin zararına
olarak diğer bir devlet-i âkide veya herhangibir devlet ticaretini asla mazhar-i
mü. saade etmemeyi taahhüt eyler.
Madde: 4 — Muameleli mütekabile çartiyle Türkiyede aksız veya istihlâk resmi
diğer düvel-i akide memaliklnden neşet ve vürut eden emtiaya ancak Türkiyede
istihsal edilen aynı veya mümasili eşya üzerinden istifa olunduğu miktar
dahilinde olmak üeere tatbik edilecektir.
Bundan, maada Türkiye merbut 2 numrolu cetvelde muharrer mevaddan mezkûr
cetvelde gösteriler, istihlâk rüsmunu kendi teba-asıyla diğer düvel-i âkide
tebaaları arasında aynı şerait-i müsavat dairesinde olmak üzere tahsilde devam
edebilecektir.
Muamele.1 mütekabile şartıyla Oktruva rüsmu veya memuri. ri mahalliyece istifa
Jcılınan diğer her resim eğer Türkiyede istihsal edilen mevad üzenine mevzu ise
Türk mahsulatı ile diğer düveli âkide memalikinden neş'et ye vürut eden mahsulât
arasında bir fark gözetilmeksizin tatbik olunacak ve eğer Türkiye'de istihsal
edilmeyen mevad üzerine mevzu İse mense ve mevridleri neresi olursa olsun aynı
veya mümasili bilcümle eonebî mahsulâtına hiçbir nevi fark gözetilmeksizin aynı
suretle tatbik edilecektir.
Madde: 5 — Diğer düveli akideden herbiri tarafından kendi ka-vaninine tevfikan
Türkiyeye muhik bir muamelei mütekabile yapılmak şartıyla Türkiyenin mahsulâtı
tabiiye veya mamûlattan her. hangi bîr madde üzerine vazetmiş olacağı veya
edebileceği her ihracat resmi hiçbir vasıta ile diğer düveli âkidede herhangi
birisinin ticareti zararına bir fark ihdas edilemiyerek bilcümle mdrsalüni-leyha
memalik için müsavi surette tatbik edilecek.
Madde: 6 — Türkiyenin tarife hususunda veya alelumum diğer her güna ticari
hususatta bugünkü tarihli muahedename mucibince Türkiyeden ayrılan araziden
herhangi birisine veyahut hu. dut ticareti için hemhudut bir devlete tatbik
edebileceği fevaidi mahsusa müstesna olmak üzere Türkiye birinciden beşinciye
kadar olan maddelerde mevzuubahs hususatta diğer herhangi bir memle.
464
KADİR MI3IROOL.U
kete tatbik edeceği daha müsait her muameleden diğer dtlveli akideyi istifade
ettirecektir.
Madde: 7 — Türkiye ve diğer düveli âkide ithal edilen eşyanın menşei olan
memleketi lrae etmek üzere işbu eşyanın mezkûr men» ieket istihsalât ve imalâtı
mllliyesinden olduğunu veyahut mezkût memlekette uğradığı tahavvülât dolayısıyla
o suretle telâkki edil mek lâzımgeldiğinl mttsbit resmi bir şahadetname ibrazını
ithalâtda bulunan eşhastan mütekabllen talep edebileceklerdir, tşbu fasla mer
but 3 numrolu numuneye tevfikan tertip olunacak menşe şahadetnâ meleri gerek
ticaret veya ziraat nezareti gerek mürselin mensup olduğu ticaret odası
gerekse mursalunileyh memleketin muvafık göreceği diğer her teşkilât veya
heyet tarafından, ita edilebilecektir Mezkûr şahadetnameler mürselünileyh
memleketin bir mümessüj siyasi veya şehbenderisl tarafından tasdik
olunacaktır/
Posta paketleri mürselünileyh memleket bir mahiyet-! ticariy haiz irsalattan
olmadığını anladığı takdirde menşe şahadetnamesin, den vareste tutulacaklardır.
Madde: 8 — Maahaza işbu fasıl ahkâmından İstifade keyfiyeti <üğer herhangi bir
ecnebi memlekete bahşeder olduğu muamele ka, dar müsait bir muameleyi,
mukavelenamenin bütün müddet-i deva-eımca Türkiyeye temin etmeyecek olan düveli
âkideden hiçbir ta rafından talep edilmeyecektir.
M ER B UT I
9 Misle,Tabi Mevaddın Li3test
Patetes........................... 65
Portakal..................... ¦•• ••• 69
Şekerli müstahzarat ı.............. 121
Maden sulan ..................... 13°
Parlak deriler..................... 178
Domuz derileri ......... ......... 180
Ayakkabılar ... ................- - 185-187-188
Eldivenler.............•• •.....— 192
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET MtT
485
Ham ve mamul kürkler............ 200-201
MöbIe..................... ... 217.218
El işlemeleri (burodöri)
dantelâ ve pamuk kırpıntısı ..}\ ... 273 _ 274.275
Kaba ipek kırpıntısı.............. ... Ş02
Gaze ilh........................... 305
İpek tül İlh......................... 306
İpekli mensucat .................. 308
ipek tuhafiyeler ... ............... 311-312
İpek kılıklar (pasmantöri; ......... 314
Yün kuşak ve şallar............ ... 324
Elbise .,........... ............... 339
Yazlık, kışlık şemsiyeler İlh....... 348
M E R B U T t
I İSTÎBLÂK RÜSUMU / Kilosu
Kvirva
Çay •••.................. ... > 40
Kahve..................... > 20
Petrol ... :.................> e
î>irinç.....................» 10
Margarin ve üleu margarin
ve diğer şuhumu hayvaniye:» 80
Starin mumu...............> 30
Adi sabun.................. 8
Yeni ve müstamel torba ...» 5
Baharat..................> 30
Kibrit
(Kibritlik beher kutusu)... 60 1/2
Mum kibrit
(Kibritlik beher kutusu)... 60 1
Sigara kâğıdı 50 yaprağı ...... " 1
Çakmak taşı...... ... ... beheri 25
Şeker..................kilosu 15
P : 30
460
KADİR MI9IROÖLU
LOZAN ZAFER MI. HEZİMET Mİ?
467
BiBküi
Çikolata
Süt hülasası
Şekerleme ve glikoz
Meşrubat ve gayrı küullye, gazoz,
limonata
Diğet bütün sekerli müstahzarat
Tömbeki............ ... kilosu
muhtevi oldukları yüzde miktarındaki şe-kere nazaran bir istin, lâk resmine
tabiidirler.
40
MERBUT S Şehadetnamesi Numunesi
........................... ... ... de mukim.
müstahsil veya fabrikatör........................
(1)....................................efendinin
de mukim..............................efendinin vekili
tüccardan....................................
kendi mesuliyeti altında olarak atide muharrer emtianın mürsel tarafından
bize ibraz edilen vesaiki mutebereye istinaden (2)
(Türk yahut ...............) menşe veya mamûlatından olduğunun hu-
zurumuzda beyan eylediğini tasdik eyleriz. (Şahadetnameyi ita eden daire) (3)
Bu emtia..................ye...............de tacir veya
fabrikatör..................... ......... efendiye (......... ¦¦........
vapuru ile veya kata tariki) ile gönderilmiştir.
1) Lüzumsuz meşruhat tay edilecektir.
2) Şehadetname müstahsil veya fabrikatör veyahut vekilt tarafından
alındığı zaman «mtirse! tarafından bize ibraz edilen vesaik_l mutebereye
istinaden» kelimeleri hazf edile, çektir.
S) Şahadetnameler gerek ticaret veya ziraat nezaretleri, gs. rek mürselin
mensubolduğu ticaret odası ve gerek mür-Belinlleyh memleketin muvafık göreceği
diğer her nevi teşkilat vtşya cemiyet tarafından İta edilecektir.
Vezni safi ve gayrı safi
Denk envainln Markalar (Kilogram hesabıyla) Cins-i
adedi Numro yahut hacmi istiab ve emtia
kıymet
Mesuliyetin tahtında olarak bu suretle tarafından teyid lalındı ......./. . sene
/ (Beyâtanameyi verenin imzası)
Keyfiyet tarafımızdan (şahadetnameyi ita eden daire) bit. tasdik balada muharrer
emtianın muamelsi bey'iyyesinin fUha_ kika büı memlekette ifa eylediğini de
ayrıca teyit eyleri?;.
(Tarih ve gahadenameyi ita eden dairenin imzası) ......... şehbenderhanece
görülerek işbu imza tasdik olunmuştur.
(tarih, imza, şahbenderhâne mührü)
FASIL : t
Madde: 9 — Türkiye, aynı hususta kendisine muamele-i müta-kabelede bulunmak
şartıyla mili! sefaine tatbik etmekte olduğu mu ameleye müsavi bir muameleyi
veya diğer her hangi bir devlete tatbik etmekte olduğu veya edebileceği daha
müsait bir muameleyi diğer düveli âkide sefainine tatbik etmeyi taahhüt eyler.
Türkiye, diğer düvei-i âkideden her birisi hakkında ve düvcLI mezkûreden herbtri
Türkiye hakkında SAYD-I MAHİYÎ, BAHHJ KABOTAJI yâni toprağının bir limanından
alınan emtia ve yolcuların aynı toprağın diğer limanına bahrennaklini ve
limanlar hidema-tını yani cer, ve kılavuzluk ve herhangi mahiyette olursa olsun
bil-
468
KADİR MI9IROGL.U
cümle hidematı dahiliyeyi kendi sancağına hasretmek hakkını muhafaza eder.
Madde: 10 — SAYDJ MAHÎ - BAHR.Î KABOTAJ ve liman hidemaü hakkında madde-i
anifede zikrolunan istisnaat mahfuz kalmak şartıyla, memlekete vürut edecek veya
memleketten çıkacak her nevi emtianın ithal veya ihracı veya yolcuların nakli
hukukuna ve sefainin Uman, dok, rıhtım ve mersalarda tevakkuf, tahmil ve
tahliyelerine müteallik bilcümle teshilîıttan istüadelerne ait hu. susatta bir
taraftan Türkiye ve diğer taraftan düvel-i âkide-i saire-nin her biri, millî
sefaine tatbik ettikleri muameleye müsavi bir muameleyi mütekabilen yekdiğerine
tatbik edeceklerdir.
Kezalik aynı muamelei mutakabele şartıyla, hükümet memurin eşhası hususiye cem
iyat veya hernevi müessesat nâm veya menfaatine olarak tahsil olunan rüsum_u
sıhhiye, liman rıhtım, demirleme, klavuz, karantine, fener rüsumu ve rüsum_u
mümasele-i sa. İre gibi, sefainin mükellef olduğu hernevi rüsum tekalif ve
tediyat hususunda da müsavat-ı mutlaka cari olacakür.
İthal veya ihraç edilen emtia üzerine mevzuurüsum ve tekalif ancak emtiayı
mezkûrenin menşe ve mevrit veya mahreçlerine göre tâyin edildiği ve birinci
faslın ahkâmına tevfikan diğer bilcümle düvel-i akideye sureti mütesaviyede
mabihitatbik bulunduğu cihetle Türkiye, muameleyi mütakabeleye mâzhar olmak
şartıy_ İn ithal, veya ihraç edilen emtiayı ithalât veya ihracata tavassut eden
sefinenin sancağı muvasalat veya azimet limanları geminin seyrüseferi ve
iskelelerde tevakufu üzerine müesses hiçbir resm-i mütefavit, resmi munzam veya
herhangi mahiyette veya ne naıiı altında olursa olsun bir güna tezyid-i rüsuma
tabi tutmamağı kezalik taahhüt eyler.
Madde: 11 — Sefine ve gemilere ve bunların hamulelerine ve yolcularına müteallik
olup, harbten evvel Türkiye tarafından muteber tanınmış veyahut başlıca düvel-i
bahriye tarafından atlyen mu-teber tanınabilecek olan her nevi vesaik veya
evrak.ı resmiye Türkiye tarafından diğer düveli âkide tabiiyetinde bulunan
sefain hakkında muteber ve Türk sefine ve gemilerine ita edilen mütekabil ve-
saike muadil addedilecektir.
470
KÂD.'R MI91HOCLO
1 — Mülkiyeti sınaiyenin himayesine dahil olup 2 haziran 1911 tarihinde
Vasingtonda tadil edilen 20 Mart 1883 tarihli beynelmilel Paris mukavelen&mesine
eşkâli muharrere daire3İnde iştirak etmeyi.
2 — Kezalik asan edebiye ve bediiyenin nimayesine müteallii:
olarak 13 teşrinisani 1908 tarihinde Berlinde tadil edilen 9 Eylül 1886 tarihli
beynelmilel Bern Mukavelenamesi ile âsâr-ı edebiyye ve bediiyenin himayesine
dair 20 Mart 1914 tarilıll Bern munzam protokoluna iştirak eylemeyi taahhüd
eyler.
Mezkûr mukavelenamelerle protokolün Türkçe lisanına tercfl, mo hakkı dair
ahkâmına müteallik olarak Türkiye tarafından der-nıeyan edilen kaydı ihtiraziye
bu mukavelenamenin mevkii meri-yete vazını takip eden sene zarfında mezkûr
mukavelenamelerle protokolü müştereken imza ctmig bulunan diğer devletler
tarafından hiç itiraz vukubulmadığı takdirde işbu mukavelenameye vazı-ul imza
bulunan düveli sairede saiifüzzikr kaydı ihtiraziyeye işbu mukavelenamenin
müddeti devammca itiraz eylemeyeceklerdir.
tşbu mukavelenameye vazıul imza bulunan devletler, Türkiye, nin hakkı tercümeye
müteallik kaydı ihtirazlsire iştlrâkde devam edemedikleri takdirde Türkiye
anfüzzikr mukavelenamelerle pro-tokola istirâkde devama mecbur tutulmayacaktır.
3 ¦— Türkiye aynı müddetin inkızasından evvel mezkûr muka-\elenameler esasatına
tevfikan düveli sairei akide tebasımn mülkL yeti sınaiye, ebediye ve bediiyeslni
kavanini müessire ile tasdik vo himaye etmeyi taahhüt eyler.
Madde: 15 — Mülkiyeti sınaiye edebiye ve bediiyeye umuruna müteallik evrak
defatir ve plânlara ve bunların Türkiyo devalrinden lehlerine Türkiyeden arazi
tefrik olunan devletler deva. irine muhtemel olan devir veya tebliğine dair
bilcümle mesai] alâkadar devletler arasında hususi mukavelât ile tanzim
edilecektir.
AHKÂMI UMUMİYE
Madde: 16 — Düveli akide işbu mukavelenamenin mevkii me_ riyete vazı anında
kendi hâkimiyet veya idarelerine tabi olunan bir
LOZAN ZAFER M t, HEZİMET Mİ?
471
II
hükümeti muhtariye mâlik dominyonların müstemlekelerinin me-'¦ maliki
mahmiyelerinin veya mevarayı ebharda kain memalik veya arazilerinin kâffesinde
veya bazılarında mukavelename! mezkûr ahkâmının tatbik edilmeyeceğini beyan
etmek nakkını muhafaza' et_ rr.ekte olup bu takdirde Türkiye, mezkûr
dominyonlar, müstemlekeler mr.malikl mahmiye memalik veya araziye karşı işbu
mukavelenameden mütevellit taahhüdatından beri olacaktır.
Şu kadar ki, düveli mezkûre igbu mukavelename mucibince yapacakları beyanat ile
mukaveleden ihraç edebilecekleri hükümeti muhtareye mâlik her dominyon
müstemleke memleketi mahmiye memleket veya arazi n-ımına işbu mukavelename,
ahkâmına rnuah. heren iştirak edebileceklerdir.
Madde: 17 — Trablusgarbden neş'et eden veya oraya giden emtia ve mahsulât
Türkiyede İtalyan emtia ve mahsulâtının tabi olduğu usulün aynına tabi
tutulacaktır.
/ Türkiyede neg'et eden veya Türkiyeye giden emtia ve mahsu. İâtta Trablusg-
arbte diğer her ecnebi memlekete yapılan en müsait /muameleden müstefit
olacaktır.
Madde: 18 — İşbu mukavelename 5 sene müddet için akdolun-muştur.
Birinci fasla müteallik olarak bir taraftan Türkiye ve diğer taraftan
Yunanistan, Romanya, Sırp - Hırvat . Sloven devleti daha kısa bir müddet
zarfında mübadelâtı ticariyeleri için. yeni bir nizam tesisine tevessül lüzumunu
gördüklerinden işbu mukavelenameyi 30 aydan ibaret olan ilk devrenin
inkızasından sonra her zaman feshetmek hakkını fesihten 6 ay sonra salifüzzikr
mukavelenamenin tesiri nihayet bulmak üzere yekdiğerlerine karşı tanımakta
mutabık kalmışlardır.
Bir taraftan Türkiye ve diğer taraftan düveli akidei saireden her biri
mukavelenamenin tatbiki hakkında berveçhi bala tesbit edilen müddetler zarfında
her zaman ve kendilerinden bu hususta talep vaki olur olmaz, yeni ticaret
muahedeleri akdi zımnında mezkûr müddetlerin mkızasından evvel ikmalini temin
için kemali faaliyetle takip edecekleri müzakerata girişmeyi taahhüt ederler.
472
KAD1H MI9IROÖLU
Eğer mebhusun anh müzakeratı salifül beyan müddetlerin in. kızasından evvelce
neticepezir olmamıg bulunursa. tarafeyn-1 aliyeynt akıdeynden herbirl serbesti-1
hareketini tekrar iktisap edebilecektir.
Madde: 19 — îgbu mukavelename tasdik edilecektir. Tasdiknameler sürati mümküne
ile Pariste tevdi olunacak, tır.
İşbu mukavelenameler bugünkü tarihli muahedei sulhiye ile aynı gerait dahilinde
mevkii meriyete girecektir.
Tasdiken lilmakal balada zikrolunan murahhaslar işbu mukavelenameyi imza
etmişlerdir. Lozanda 24 Temmuz 1923 tarihinde bir nüsha olarak tanzim edilmig
olup bu nüsha Fransa hükümeti cum-huriyesi hazine! evrakına tevdi olunacak ve
hükümeti mezkûre va» zıül imza devletlerin herbirine mevsuk bir nüshasını ita
edecek. Ur.
İSMET
DR. RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
HORACE RUMBOLT
GARRONİ
MONTANYA
UÇİYAİ
VENIZELOS
KAKLAMANOS,
DİAMANDİ
KONÇESKO
RUM VE TÜRK AHALÎNİN MÜBADELESİNE DAİR MUKÂVB LENAME
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetiyle Yunan Hükûmet-i Kraliyesi Atideki
mevaddt kararlaştırmışlardır:
Madde: 1 — 1 Mayıs 1923 tarihinden İtibaren Türk arazisinde mütemekkin Rum ve
Ortodoks dininde bulunan Türk tebaası ile Yunan arazisinde mütemekkin Müslüman
dininde Yunan tebaasının mecburi mübadelesi icra edilecektir.
LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET MİT
473
Bu eşhastan hiçbirisi mezkûr hükümetlerin müsaadesi olmadıkça ne Türkiyede ne do
Yunanistanda tekrar ihtiyari ikâmet edemi yec eklerdir.
Madde: 2 — Birinci maddede müaarrah olan mübadele atideki ahaliye şâmil
değildir:
A — Dersaadet Rum ahalisi, B — Garbi Trakyanın Müslüman ahalisi.
Dersaadetin Rum ahalisi addedilecekler 1912 kanunu mucibince-tahdit edilmiş,
bulunan Deraaadet şehremaneti daire-i belediyeleri havzasında 30 teşrinisani
1918 tarihinden mukaddem Bakin bulun-nruş olan bilcümle Rumlardır. Garbî
Trakyanın Müslüman ahalisi addedilecekle^ Bükreş muahedesiyle 1913 te tâyin
edilen Hattı hududun şarkılıdaki havalide mütemekkin bilcümle müslümanlardır.
Madde: S —• Rum ve Türk ahali mütekaMlen mübadeleye tabi bulunan araziyi 1912
eylülünden itibaren terîtetmiş olan Rum ve Müslümanlar birinci maddede musarrah
olan mübadeleye dahil edileceklerdir. İşbu mukavelenamede zikri geçen «muhacir>
tâbiri muhaceret ledecek veya İ912 eylülünden itibaren muhaceret etmiş bulunan
bilcümle eşhası maddiye ve mâneviyeyi kasdeder.
Madde: 4 — Aileleri Türk arazisini terk etmiş olup ta kendileri Türkiyede
alıkonulmuş Rum ahalisine, mensup gayrı malûl eşhas igbu muahede ahkâmı
mucibince Yunanistana sevkedilen ilk kafileyi teşkil edeceklerdir.
»
Madde: 5 — İşbu itilâf ahkâmı mucibince icra edilecek mübadele dolayısiyle 9 ve
10 uncu maddeler ahkâmı kaydı ihtlrazial tahtında ne Türkiyedeki Rumların ve ne
de Yunanistandaki Türkle. rin hukuk-u tasarrufiye ve matlubatına hiçbir halel
iras edilmiye. cektir.
Madde: 6 — Mübadeleye tabi ahaliye mensup bir şahsın herne sebebe mebni olursa
olsun azimetinde bir güna hail vaz edilmeyecektir. Bir muhacir aleyhine bir
ceza-yı terhibi ile mahkûmiyeti katiye lahik olduğu halde veya henüz katiyet
kesbetmemiş mahkumiyet veya takibatı cezaiye icrası takdirinde o muhacir
cezasını çekmek veyahut muhakeme edilmek özere aleyhinde takibat icra eden
memleket memurini tarafından azimet edeceği memleket memurinine teslim
edilecektir.
474
KADİR MI9IROÖL.U
Madde: 7 — Muhacirler terkettikleri memleketin tabiiyetini ga-ib ettikleri gibi
azimet ettikleri memleketin arazisine vusulleri anında o memleketin tabiiyetini
iktsap ederler. îki memleketten bir veya diğerini terketmiş ve henüz yeni
tabiiyetlerini iktisap edememiş olan muhacirler işbu mukavelenamenin imzası
tarihinde mezkûr tabiiyeti cedideyi iktisap etmiş; olacaklardır.
Madde: 8 — Muhacirler her cinsten menkul mallarını berr.b«.rle-rinde götürmek
veya nakil ettirmekte serbest olacaklardır. Bu yüz den ne ihraç ne ithal resmine
ne de başka hiçbir resim vermeye tabi tutulmayacaklardır.
Kezalik i§bu itilâfnâme ahkâmı mucibince hükûmeteyni âki_ deynden birinin
arazisini terkedecek olan cemaat âzası (cami, tekke medrese, kilise, manastır,
mektep, hastahaneler, şirketler cemiyetler ve eşhası mâneviye ve herhangi
mahiyette olursa olsun, diğer tesisat memurin ve mensubunu) kendi cemaatlerine
ait emvali menkuleyi serbestçe beraberlerinde götürmek veya naklettirmek hakkına
da maliktirler.
Her iki memleket makamatı 11 inci maddede muharrer muhtelit komisyonun tavsiyesi
üzerine bunların nakli hususunda âzami teshilât. İbraz edeceklerdir. Emvali
menkulelerinin tamamını veya bir kısmını beraberlerinde götürmeye kudret yab
olmayacak olan muhacirin bunları mahallerinde bırakabileceklerdir. Bu takdirde
memurini mahalliyeye bırakılan emvali menkulenin müfredat defterini ve kıymetini
muhaceret eden şahsın muvacehesinde ter,bit edeceklerdir. Muhacir tarafından
bırakılan emvali menkulenin müfredat ve kıymetini mübeyyin olan zabıt varakaları
4 nüsha üzerine tanzim edilecen ve bunlardan biri memurini mahalliye nezdinde
kalacak ikincisi 9 uncu maddede muharrer tasfiye muamelesine esas teşkil etmek
üzere 11 inci maddede mezkûr muhtelit komisyona, üçüncüsü muhacirin hicret
ettiği memleketin hükümetine tevdi edilecek, dördüncüsü de muhacire ita
olunacaktır.
Madde: 9 — 8 inci maddede musarrah muhacirin ve cemaata ait gahir dahilinde veya
karadaki emvali gayrı menkule ve mezkûr muhacirin veya cemaat tarafından
bırakılmış olan emval-i menkule 11 inci maddede musarrah muhtelif komisyonlar
tarafından âtideki ahkâma tevfikan tasfiye edilecektir.
Mecburi mübadeleye tabi havalide bulunup ve mübadeleye gay-
LOZAN ZAFER Mt. HEZİMET Mİ? 473
ri tabi havalide sakin cemaatlerin müessesatı diniye veya hayriye-sine ait olan
emval dahi kezalik aynı şerait dahilinde tasfiye edilecektir.
Madde: 10 — Tarafeyn-i âliyeyn-i âkıdeyoin arazisini vaktiyle terketmig olan ve
işbu mukavelenamenin üçüncü maddesi ahkâmı, na tebean mübadelei ahalide dahil
addedilen eşhasa ait emvali menkule ve gayrı menkulenin tasfiyesi 9 uncu maddeye
tevfikan ve ir teşrinievvel 1922 tarihinden beri Türkiye ve Yunanistanda
müsadere vey_a mecburi bey' vesaire gibi igbu emval üzerindeki hakkı mülkiyete
herhangi bir tahkik ve kayıt iras edici bir surette tesis edilmiş bilcümle
havanın ve nizamattan münbais her ne mahiyette olursa olsun bilcümle tedabire
tabi tutulmaksızın icra edilecektir. İşbu maddede ve 9 uncu maddede mezkûr emval
bu cinsten bir tedbire maruz kc.Imıg oldukları takdirde kıymetleri 1-1 inci
maddede musarrah komisyon tarafından is.bu tedabir tatbik edilmemiş gibi
tâyin ve tesbit olunur.
İstimlâk edilmiş olan emvale gelince muhtelit komisyon her iki memlekette
mübadeleye tâbi eşhasa ait ve mübadeleye tâbi arazide kâin- Oîup 18 teşrinievvel
1912 den beri istimlâk edilmiş 'plan işbu emvalin yeniden takdir.i kıymetine
başlayacaktır. Komisyon müsa-/ hado rdeceğl zararları mal sahipleri lehinde
tamir eyleyecek ve ta-viz-i tâyin ve tesbit edecektir. Bu tavizin miktarı işbu
mal sahiplerinin matlubuna ve istimlâk edilmiş olan emvali gayrım,enku!enin
bulunduğu arazideki hükümetin zimmetine geçirilecektir.
8 ve 9 uncu maddelerde mezkûr eşhag mallarının intifamdan şu ve3-a bu suretle
mahrum edilmiş oldukları takdirde işbu varidat kıymetinin kendilerine iadesi
harbten evvelki irad.ı vasati esası üzerine ve muhtelit komisyon tarafından
tesbit edilecek eşkale tev. fıkan temin olunacaktır.
11 inci maddede mezkûr muhtelit komisyon Yunanistandakl evkafa ait emvalin ve
bundan mütevellit hukuk ve menafiin ve Tür kiyede Rumlara ait mümasili tesisatın
tasfiyesine başlarken mukaddem muahed-idda bunlara menfaatdar eşhasın hukuk ve
menafiinj tanıanıiyle ihltak etmek .^aksadiyle tesbit edilmiş esasattan mülhem
olacaktır.
11 inci maddede mezkûr komisyon işbu ^.^mı tatbike memur olacaktır.
476
KADİR MI9IROÖL.U
Madde: 11 — İşbu mukavelenamenin mevkii meriyete vazin-dan itibaren bir aylık
bir mühlet zarfında tarafeyn-i âliyeyn_i âki-deynden herbiri için dört ve
Cemiyet-! Akvam meclisi tarafından 1914 1918 harbine igtirâk etmemiş olan
hükûmât tebaası arasından inti_ hap edilmiş 'üç azadan mürekkep Türkiyede veya
Yunanistanda mu. kim muhtelit bir komisyon teşkil olunacaktır. Komisyon riyaseti
L«jbu bitaraf azanın, her biri tarafından münavebeten deruhte edi. lecektir.
Muhtelit komisyon kendisine lâzım görünecek mahallerde her biri bir Türk,
Yunanlı âza ile muhtelit komisyon tarafından tâyin edilecek bitaraf bir reisten
mürekkep kendi emri altında çalışacak talî komisyonlar teşkil etmek hakkına
mâlik olacaktır. Muhtelit komisyon talî komisyonlara verilecek selâhiyetleri
tâyin edecektir.
Madde: 12 __ Muhtelit komisyona İşbu mukavelede mezkûr
muhaceratı teftig ve teshil ve 9 ve 10 uncu maddelerde mezkûr env-^ vali menkule
ve gayrımenkulenln tasfiyesine tevessül vazifesiyle mükellef olacaktır.
Mezkûr komisyon muhaceretin ve maruzzikr tasfiyenin eşkalini tesbit edecektir.
Umum! bir surette muhtelit komisyon İşbu mukavelenamenin İcrasının istilzam
edeceği tedabirl ittihaz ve igbu mukavelenamenin tevlit edeceği bilcümle
mesailde karar vermek hususlarında bütün Belâhiyetleri haiz olacaktır.
Muhtelit komisyonun mukarreratı ekserlyet-i arâ İle İttihaz olu. •nacaktır.
Tasfiye edilecek emval, hukuk ve menafie müteallik bilcümle itirazat, komisyon
tarafından sureti katiyede hal edilecektir.
Madde: 13 __ Muhtelit komisyon, alâkadaran dinlendikten ve.
yahut berâ-yı istima usulüne tevfikan davet edildiğinden sonra igbu
mukavelenameye tevfikan tasfiye edilecek olan emvali menkule ve gaynmenkulenin
takdir-1 kıymetine başlattırmak için bütün selâhiyetleri haiz olacaktır.
Tasfiye edilecek emvalin takdir.l kıymetine işbu emvalin altın sikke İle kıymeti
esas olacaktır.
Madde 14 — Komisyon, alâkadar mal sahibine elinden alınan Ve kâin olduğu arazi
hükümetinin emrine kalacak olan emvalden
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mi? 477
dolayı kendisine borçlu kalınan meblâğı mübeyyln bir beyanname tevdi edecektir.
İşbu beyannamelerdeki esas üzerine verilecek mebaliğj tasfiyenin vukubulacağı
memleket hükümetinin muhacirin mensup olduğu hükümete karşı bir borcunu teşkil
edecektir. Bu muhacir esas itibariyle hicret ettiği memlekette alacağı olan
mebaliğe mukabil terk ettiği emvale kıymet ve mahiyetçe müsavi emval alacaktır.
Her 6 ayda bir mütekabilen hükümetler tarafından berveçhl balâ zikrolunan
beyannameler esası üzerine vacibüttediye mebali-ğin bir hesabı tanzim
edilecektir.
Tasfiye! nihaiyede eğer düyunu mutakabele arasında teadül mevcut ise buna
müteallik hesabat takas ve mahsup edilmiş olacaktır. Eğer takas ve mahsup
muamelesinden sonra hükümetlerden biri diğerine karşı borçlu kalır İse borç
berveçhi peşin tediye edilecektir. Lğer medyun hükümet bu tediye için mühlet
talep ederse düyun azamî üç taksidi senevîi ile. tediye ediîmek şartıyla
komisyon bu mühleti ana bahşedebilecek ve işbu mühlet esnasında tediye edilecek
faizi tesbit edecektir.
Eğer tediye edilecek meblâğ oldukça mühim olur ve daha uzun müddeti istilzam
ederse medyun hükümet borçlu olduğu miktarın cf0 20 sine kadar muhtelit
komisyonca tâyin edilecek bir meblâğı peşin olarak tediye edecek ve bakiyesi
için muhtelit komisyon tarafından tesbit edilecek miktar, faizli, âzami 20
senelik bir müh-lette kabili itfa istikraz tahvilâtı ihraç edecektir. Medyun
hükümet bu istikrazın tesflyesine karşılık olarak komisyon tarafından kabul
edilmiş rehinler tahsis edecektir. Bu rehinler Yunanistanda beynelmilel
komisyon, Istanbulda düyunu umumiye meclisi tarafından idare ve varidatı
kabzedilecektir. Bu rehinlerde ademi itilâf halinde bunları tesbit etmek
Cemiyet.i Akvam meclisine ait ola-cakır.
Madde: 15__ Muhacereti teshil maksadiyle alâkadar devletler
tarafından muhtelit komisyona mezkûr komisyon tarafından tayin edilen şerait
dahilinde avans olarak mebaliğ tahsis edilecektir.
Madde: 16__Türkiye ve Yunanistan hükümetleri işbu mukavelename mucibince
arazilerini terk mecburiyetinde bulunan eşhasa yapılacak tebligata ve
muhacirinin azimet edecekleri memleketlere nakilleri zımnında sevkedilecekleri
limanlara müteallik bilcümle
478
KADİR M:9IROÖLÜ
mesailde 11 inci maddede mezkûr muhtelit komisyonla İtilâf ede. 'çeklerdir.
Tarafeyn-i allyeyn-i âkldeyn mübadele edilecek ahaliye azL metleri için tâyin
edilen tarihten evvel memleketlerin terk ettirmek veya emvalini elinden almak
İçin ne doğrudan doğruya ve ne de dolaylsiyle hiçbir tazyik icra edilmeyeceğini
mütekâbilen taahhüd ederler. Kezalik memleketi terk eden veya terk edecek olan
muhacirini fevkalâde bir vergi veya resme tabi tutmayacaklarını da taahhüt
ederler. İkinci madde mucibince mübadeleden İstisna edilen menatik sekenesinin
menatıkı mezkûrede kalmak veya tekrar oraya duhul etmek haklarıyla Türkiye ve
Yunanistand.1 hürriyetlerinden ve hakk-ı tasarruflarından serbestçe
istifadelerininjserbestü-İcrasına hiçbir mani ika edilmeyecektir. Bu hüküm
mübadeleden istisna edilecek menAtıkı mezkûre sekenesine ait emvalin serbestli
ferağını ve İşbu sekene meyamnda Türkiye ve Yunanlstanı terk et_ mek arzusunda
bulunanların ihttyarlanyla azimetini men için bir sebep olarak ileri
sürüîineyecektir.
Madde: 17__Muhtelit komisyonun uzuvlarının lcrâl faaliyetleri ve İdaresi maMrifi
komisyon tarafından tâyin nisbetîerde alâkadar hükümetler tarafından deruhte
olunacaktır.
Madde: 18 — Tarafeyn_l âllyeyn-1 âkldeyn kanunlarında işbu mukavelenin icrasını
temin için lâzım cîacak tadilâtı mütakâbilen icra eylemeyi taahhüt eylerler.
Madde: 19 __ İşbu mukavelename tarafeyn-l filiyeyn-i âkldeyn
nazarında Türkiye İle akdolunacak sulh muahedesinde münderiç imiş gibi aynı
hüküm ve kuvveti haiz olacaktır. Mezkûr muahede-nâmenin İki tarafı âll-1
müteakld tarafından tasdikini müteakip derhal meri olacaktır.
Tasdiken lilmakal selahiyetnamelerinln usule muvafık ve mu. teber olduğu
mütekâbilen tanınan vazıın_i imza murahhaslar işbu mukavelenameyi İmza
etmişlerdir .
Lozanda 30 kanunusani 1923 te 3 nüsha üzerine tanzim edilmiş olup biri
Yunanistan hükümetine ve biri Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine İta
edilecek ve üçüncüsü Türkiye ile münakit suih muahedenâmesine vazı imza eden
düveli salreye birer mevsutt
LOZAN ZAFER MI, HEZİMET Mİ?
479
nüshası verilmek üzere Fransa cumhuriyeti hazinei evrakına tevdi kılınacaktır.
İSMET
Dr. RIZA NUR HASAN HÜSNÜ
VENİZELOS KAKLAMANOS
PROTOKOL
Usulen hâizi selâhiyet olan zirde vâzin-1 ünra Türk murahhas-&rı Türkiye
hükümetinin Rum ve Türk ahalioin mübadelesine dair bugünkü tarihle akdolunan
mukavelenamenin mevkii meriyete gir. meşini beklemeksizin ve İşbu
mukavelenamenin birinci maddesinden lstisnaen nıuahedei sulhiye imza olunur
olunmaz.'mezkûr mukavelenamenin dördüncü maddesinde mevzuu bahs olan gayri malûl
eşhası tahliye ve bunların azimetlerini temin edeceğini beyan eyler. ler.
30 kânunusani 1923 tarihinde Lozan'da üç nüsha olarak tanzim olunmuştur.
İSMET
Dr. RIZA NUR HASAN HÜSNÜ
SİVİL MEKVFİNİN İADESİYLE BARP ESİRLERİNİN
MÜBADELESİNE DAİR TÜRK — YVNAN İTİLÂFI
(30 KAnunusani 19S3)
Zirde vaziülimza Türk Yunan murahhasları mütekâbilen usul ve nizâmına muvafık
bulundukları selâhiyetnâmeler iktizasına tevfikan hareketle elyevm Türkiye ve
Yunahistanda alıkonulan sivil mev. kufinin mütekâbilen iade ve üserai harbiyenin
mübadelesini temin İçin ahkamı âtiyeyi kararlaştırmışlardır:
4S0 KADİR MISIROÖLU
FASIL: 1 SİVİL MEVKVFİN
Madde: 1 — Elhâletihazıhi Yunanistanda alıkonulan sivil Türk ûserası ve
rehineleri Yunanistan hükümeti marifetiyle memleketlerine iade olunacaklardır.
Hükümeti mezkûra esas itibariyle Ana-dolunun sekenesinden olan eghası İzmir'e ve
Trakya ahalisinden olan kesânı da îstanbula naklettirecektir. Yunanistanda
irkâbı esnasında mügahade ve tesbit edilecek olan iade keyfiyeti esa3 itibariyle
işbu itilâfnâme imzalandıktan 7 gün sonra bağlayacak ve berveçhi âti hitâm
bulacaktır: :
A — Yunan hükümeti tarafından ihzar ohman-Ustelerde isimleri meşkûr eghas için
iki haftayı tecavüz etmeyecek bir müddette.
B — Türkiye hükümeti tarafından ihzar olunan listelerde görülen ve taharrisi
icabedan eghas için en kısa bir müddet zarfında vukubulac aktır.
Madde: 2 — Türkler tarafından tevkif edilen sivil Yunan üse_ râsı ile rehineleri
birinci maddenin (A) fıkrasında, işaret olunan sivil Türk rehinelerinin iadesi
akabinde iade olunabilmek ve taharrisi, icabedenlerin jadesi mümkün olduğu kadar
kısa bir müddet zar. fında icra edilebilmek üzere Türk Hükümeti marifetiyle
İzmir veyahut İstanbul'da cem edileceklerdir.
Madde: S — Türk ve Yunan hükümetleri tarafından mütekâbl-len tevdi olunan iade
listeleri bilâhare itmam ve ikmâl olunacak, lardır.
FASIL: S •> Ü8ARÂ-YI HARBİYE
Madde: 4 — Birinci maddenin (A) fıkrasında gösterilen sivil Türk rehineleri
Yunan hükümetinin Türkiye hükümetine iade edeceği tarihten mümkün mertebe derhal
sonra ve bu tarihten itibaren 15 günü tecavüz etmeyecek bir müddet zarfında
Yunan hükümeti elinde bulunan üserayı harbiyenin mecmuunu bir defada Iz. mire
nakli ve Türkiyeye iade edecektir.
Zabite mukabil zabıt ve nefere mukabil nefer olmak üzere Türkiye Yunanistana
müsavi miktarda Yunan harb esirlerini iade edo-
LOZAN ZAFER Mİ. HEZİMET Mİ?
481
çektir. Bu harb esirleri Türk üsera-yı harbiyesini getiren Yunan sefinelerinin
avdet seyahatlarında memleketlerine İade olunabilmek üzere Türk hükümeti
tarafından zamanı lâzımında ve bu ig için münasip mahallerde cem
ettirileceklerdir.
Yunan harp esirlerinin mütekabisl sulh muahedenâmesinin imzalanmasını müteakip
ve imza tarihinden üç hafta zarfında Türkiye marifetiyle iade olunacaktır.
Madde: 5 —• Türk ve Yunan hükümetleri, ellerinde bulunan biL cümle harp
esirleriyle sivil mevkuflne gerek hukuku umumiyeye ait cinayet ve cünhalardan ve
gerek inzibata mugayir hatiy'atdan do. layı cezaya mahkûm veya ceza tertibi için
takibata maruz bulunmuş olsunlar affı umumiden istifadeyi teşmil hususuna
teskini ezhar maksadiyle karar vermişlerdir. Her iki hükümet cezalarının veyahut
aleyhlerine başlamış olan takibatın ikmalini nazar1, itibare almaksızın işbu
kesanı bilâtefrik iadede müttehittirler. ¦
FASIL : S İCRA KOMİSYONU
Madde: 6 — 1914 -1918 harbine iştirak etmeyen devletlere tâbi salibi ahmer
cemiyetlerinden üç mümessil ve Türk ve Yunan hükümetlerinin bir mümessilinden
mürekkep beynelmilel bir komisyon anifülbeyan birinci ve ikinci fasıllarda
mezkûr şerait dahilinde rehinelere sivil üseranın iadesine ve üserai harbiyenin
mübadelesine müteallik muamelatı idare ile mükellef olacaktır. İşbu komisyon bı.
muamelâtın tarz ve suretini tesbit ve icrasına nezaret eyleyecek ve bilhassa:
A__ Irkâb noktalarında Türk ve Yunan memurlarından memleketlerine iade olunacak
rehinelerle esirleri kabul, bunların hüvi. yet ve adedini tahkik eylemek ve
ihraç noktalarında Türk ve Ku. nan memurlarına igbu harb esirleriyle
rehineleri teslim etmek,
B — Irkâb limanlarından itibaren iade olunacak Türk ve Yunan rehine ve harb
esirlerinin naklini Türk ve Yunan hükümetleriyle müştereken tanzim eylemek,
Yunan hükümeti bunun için lüzumu olan vesait-i nakliye-yi bahriyeyi ita
edecektir,
C__Her iki hükümetten biri tarafından talep olunan ve teslim
edilmemiş bulunan harb esirleriyle sivil rehinelerin rriükadderatını tâyin için
lâzım gelen bilcümle tahkikat ve taharriyâtm icrasına
F : 31
LOZAN ZAFER Mt, HEZİMET Mİ?
483
Türk ve Yunan hükümetlerinin İştirak ve muaveneti İle mübageret eylemekle
mükellef olacaktır.
Alakadar hükümetler bu hususta komisyona bütün müzeheret. leriiü ibraz ve
bilcümle teshihatı îta etmeyi taahhüt eylerler.
Madde: 7 — Komisyonun İdaresine ve faaliyetine müteallik masarif mütesavlyen
Türk ve Yunan hükümetlerine ait olacaktır.
' \
îşbu itilâfnâme derhal mevkii meriyete konacaktır.
Lozanda 30 Kanunusani 1923 taxliiLn.de 3 nüsha olarak tanzim edilmiştir.
İSMET
Dr. RIZA NUR
HASAN HÜSNÜ
VENİZELOS )
KAKLAMANOS
AFF-I UMÛMİYE MÜTEALLİK BEYANNAME VE PROTOKOL
Bgünkü tarihli muahedei sulhiyeye vazı imza eden devletler Şark'ta sulhu ihlal
etmiş olan vakayiin münsî kalması arzusuyla aynı derecede mütehassis
olduklarından:
Selahlyetnameleri mucibince hareket eden zlrde vazıini İmza hususâtı âtiyeyi
beyanda, müttefiktirler.
1
Türkiyede İkamet eden veya ikamet etırüg olan hiçbir kimse ve nıütekabllen
Yunanistanda ikâmet eden veya İkâmet etmiş olaa hiç bir şahıs 1 Ağustos 1914 ve
20 Teşrinisani 1922 tarihleri beyninde askerî veya siyasî hattı harekâtından
veyahut bugünkü tarihli muahedei sulhiyeye vazı imza eden bir ecnebi devlete
veya tebaasına herhangi bir muavenette bulunmasından dolayı hiçbir vesile ile
Türkiyede ve mütekabilen Yunanistanda iz'aç veya ta'zip edile, miyoc ektir.
0
Kezallk mezkûr muahedei sulhlye mucibince Türklyeden ayni. rrnş olan arazi
ahalisinden hiçbiri gerek 1 Ağustos 1914 tarihinden 30 Ağustos teşrinisani 1922
tarihine kadar güzerân olan müddet
zarfında Türkiyeye müsait veya muhalif siyasî veya askeri hattı hareketinden ve
gerek muahedei mezkûre mucibince , tabiiyetinin sureti tâyininden dolayı iz'aç
veya tazip edilemiyecektir.
3
Zikrolunan müddet zarfında mütehaddis vekayi.1 siyasîyeye bedihi bir surette
mürtebit olarak yine aynı müddet zarfında, irtikâp edilmiş olan bilcümle cinayet
ve cünhalar hakkında Türk ve Yunan hükümetleri tarafından mütekabilen tanı ve
mutlak bir affı umumi ilân edilecektir.
4
Türk tebaasından ve mütekabilen bugünkü tarihli muahedei sulhiyeye vazı imza
eden diğer devletler tebaasından olup 20 Teşrinisani 1922 tarihinden mukaddem
mezkûr muahedei sulhiyo neticesinde Türk kalacak olan arazide mahiyeti siyasiye
veya askeri, yeyi haiz esbaptan dolayı düveli mezkûre memurini veya mütekabilen
Türk memurini tarafından desdest takip veya mahkûm edil. mis olanlar affı
umumiden müstefit olacaklar ye mevkuf İseler tebaalarında bulundukları devletin
memurini yed'ine teslim edileceklerdir.
işgal ordularına mensup bir fert hakkında mevti veya ağır bir cerihayı intaç
etmiş olan bir fiile müttcânls olanlar müstesna olmak üzere İşbu hüküm velev
tarihi mezkûrdan mukaddem irtl-kâp edilmiş olan hukuku umumlyeye ait bir
cürümden dolayı olsun veya failleri Türkiye haricine sevkedilmiş bulunsunla»,
balâda beyan edilen arazinin bir kısmını işgal etmiş olan devletlerin memurini
tarafından derdest takip veya mahkûm edilmiş olan Türk te-ba. sı hakkında dahi
mabihittatbik olacaktır.
S
Bu bapta itâ olunmuş hükümlerin kâffısi iptal edilecek ve derdest bulunan
bilcümle takibat tevkif olunacaktır.
6
Bilûmum devletlerin perverde eyledikleri musâlemeti umumiyetin temini arzusuna
iştirak eden Türk hükümeti harb dolayısiy-le dağılmış aileleri tekrar cem'etmek
ve meşru menlehulhukukun emvallerini yed'i tasarruflarına lâde etmek maksadiyle
müttefiklerin zîri himayelerinde ve 20 Teşrinievvel 1918 tarihiyle 20
Teşrinisani 1922 tarihi arasında icra olunan bilûmum muamelâta itiraz etmemek
niyetinde bulunduğunu beyan eder.
484
KADİR MISIROÖLU