You are on page 1of 159

T.C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

21. YÜZYILDA İSLAMOFOBİ VE AVRUPA

NURCAN CEYHAN
2501150609

TEZ DANIŞMANI
DOÇ. DR. YUNUS KAYA

İSTANBUL - 2018
ÖZ

21. YÜZYILDA İSLAMOFOBİ VE AVRUPA

NURCAN CEYHAN

İslamofobi Avrupa toplumlarında öteki olarak görülen Müslümanlara veya fiziksel


görünüm olarak Müslümanlara benzeyen birey ve gruplara yönelik olumsuz düşünce,
tutum ve eylemleri ifade etmektedir. Söz konusu olgu tarihsel dinamiklerin, ulusal ve
uluslararası alanda gelişim gösteren olayların, siyasi alandaki ve medya alanındaki
söylemlerin etkisiyle inşa edilmekte; modern zamanlara ait sosyal bir gerçeklik
olarak ortaya çıkmaktadır.

Salt olumsuz düşünce ve tutumların çok daha ötesinde çıktıları olan İslamofobi
algısı, günümüz çokkültürlü Avrupa toplumlarının bir arada yaşamaları önünde en
büyük engellerden birini oluşturmaktadır. Bu durum sosyal bilimler alanında
İslamofobi’nin önem arz eden bir çalışma alanı haline gelmesine sebebiyet
vermektedir. Bu bağlamda tarihi gelişmeler dikkate alınarak İslamofobi’nin nasıl
inşa edildiğinin; modern İslamofobi algısının hangi aktörlerce, nasıl
şekillendirildiğinin tüm boyutları ile bu çalışmada gözler önüne serilmesi
amaçlanmaktadır. Böylece Avrupa toplumlarının İslam ve Müslüman kaynaklı
geçirdikleri dönüşüm göz önünde bulundurularak İslamofobi’nin 21. yüzyılda
Avrupalı-İslam sorunu olarak ortaya çıktığına dikkat çekilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Avrupalı-İslam, Müslüman, Avrupa, İnşacılık, Düşmanlık.

iii
ABSTRACT

ISLAMOPHOBIA AND EUROPE IN THE 21ST CENTURY

NURCAN CEYHAN

Islamophobia points out hostile thoughts, attitudes and actions towards Muslims that
have been seen other or those seemed like Muslim physically in European societies.
This phenomenon is built with the influence of historical dynamics, events in the
national and international arena, discourses in the political sphere and media;
emerges as a social reality of the modern times.

Islamophobia perception, which has outputs far beyond just negative thoughts and
attitudes, constitutes one of the biggest obstacles to the coexistence of today’s
multicultural European societies. This causes Islamophobia to become an important
field of study in social sciences. In this context, it’s aimed to be exposed by this
study how Islamophobia is constructed, by which actors and how modern
Islamophobia perception is shaped today paying attention to the historical dynamics
and all dimensions that affect it. So it is noted that Islamophobia emerges as an
European-Islam issue in the 21st century considering transformation of European
societies due to the Islam and Muslims.

Key Words: European-Islam, Muslim, Europe, Constructivism, Hostility.

iv
ÖNSÖZ

21. yüzyıl homojen, tek tip kimliklerden oluşan topluluklara rastlamanın gittikçe
zorlaştığı, insanların iç içe geçen farklı kimlikleri ile bir arada yaşadıkları/yaşamak
zorunda oldukları melez toplumların çağıdır. Literatürde çokkültürlü toplumlar
olarak nitelenen söz konusu toplumların uyum içerisinde yaşamaları önündeki
engeller günümüzdeki en önemli sorunsalları oluşturmaktadır. Bu doğrultuda Avrupa
bağlamında çokkültürlü toplumlardaki gerilimlere kaynaklık eden ırkçılık, zenofobi,
İslamofobi gibi olguların öne çıktığı ve sosyal bilimler alanında dikkat çekici
araştırma konuları haline geldikleri bilinmektedir. Özellikle İslamofobi’nin son
zamanlarda en çok tartışılan olgulardan biri olduğu ve popülaritesi sona erip, yerini
yeni bir olguya bırakıncaya kadar da gündemde başrolü oynamaya devam edeceği
görülmektedir.

Kavramın bahsi geçen dikkat çekiciliği söz konusu tez çalışmasına da konu olmasına
sebebiyet vermiştir. Bu doğrultuda günümüzde Avrupa toplumları kapsamında
İslamofobi olgusunun ne ifade ettiğinin, sosyal bir gerçeklik olarak nasıl inşa
edildiğinin ve çokkültürlü toplumların günlük yaşamları üzerinde ve kurumsal
boyutta ne gibi somut çıktıları olduğunun ele alınması amaçlanmıştır. İslamofobi’ye
yönelik yığınlarca çalışmanın olduğu göz önünde bulundurularak, olgunun çok
boyutlu bir süreç etrafında teoriden pratiğe geçişinin incelenmesi hedeflenmiştir.

İslamofobi konusunda geniş bir literatürün olması, özgün ve rasyonel bir çalışma
üretilmesinin amaçlanması tez çalışmasının geniş kapsamlı olmasına sebebiyet
vermiştir. Bu durum oldukça yoğun bir dönem geçirmeme neden olsa da bir avuç
değerli insanın varlığı ve desteği söz konusu süreci kolaylıkla aşmamı sağlamıştır.
Öncelikle her daim beni güler yüzle karşılayan, desteğini hiçbir zaman esirgemeyen,
sürekli kapısını aşındırdığım danışman hocam Doç. Dr. Yunus Kaya’ya ve çalışma
boyunca sık sık fikir alışverişinde bulunduğum değerli hocam Dr. Öğr. Üyesi Burcu
Sunar Cankurtaran’a ne kadar teşekkür etsem azdır. Ayrıca tez çalışmasının her
aşamasında fikirlerini benimle paylaşmakta bir an olsun tereddüt etmeyen arkadaşım
Arş. Gör. Vildan Meydan’ın, bana her zaman güvenen ve destek olan annem Nazlı
Ceyhan, kardeşim Selcan Ceyhan, biricik dostum Ezgi Gözen’in isimlerine de burada

v
yer vermem gerekir. Onlar ve destekleri olmasa bu kadar yükün altından kalkmak
kolay olmazdı.

İstanbul – 2018
Nurcan CEYHAN

vi
İÇİNDEKİLER

ÖZ ................................................................................................................... iii
ABSTRACT ................................................................................................... iv
ÖNSÖZ ............................................................................................................ v
ŞEKİLLER LİSTESİ ..................................................................................... x
KISALTMALAR LİSTESİ .......................................................................... xi
GİRİŞ............................................................................................................... 1

BİRİNCİ BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
1.1.Bir Kavram Olarak İslamofobi ............................................................... 5
1.2.İslamofobi’nin Tarihsel Kökenleri ......................................................... 9
1.3.Semantik Sorunlar ................................................................................ 12
1.4.İslamofobi’nin Diğer Kavramlar ile Benzerlik ve Farklılıkları ............ 16
1.4.1.Zenofobi ......................................................................................... 17
1.4.2.Bir Irkçılık Türü Olarak İslamofobi: Yeni Irkçılık veya Kültürel
Irkçılık ..................................................................................................... 18
1.4.3.Anti-Semitizm ................................................................................ 21
1.5.Modern Dönemlere Ait Yeni Bir Olgu: “Modern İslamofobi” ............ 22

İKİNCİ BÖLÜM
SOSYAL İNŞA SÜRECİ
2.1.Sosyal İnşa ve Anlam Oluşumu............................................................ 30
2.1.1.Dil ve Söylemin İşlevi ................................................................... 32
2.1.2.Temsil, Kolektif Bilgi ve Anlamın İnşası ...................................... 34
2.1.3.Anlam İnşasında Aktörler, Görsel Belirleyiciler ve Diğer Unsurlar
................................................................................................................. 36
2.2.İslamofobi Algısının İnşası ................................................................... 38
2.2.1.Coğrafi Uzamlar Ekseninde Anlam Oluşumu ............................... 38
2.2.2.Negatif Klişeler .............................................................................. 42
2.2.2.1.Runnymede Trust Tipolojisi.................................................... 46

vii
2.2.2.2.İslam-Müslüman Ayrımı ve Homojen İslam/Müslüman Algısı
............................................................................................................ 49
2.2.3.Teolojik İslam-Siyasi İslam Ayrımı............................................... 52
2.3.İslamofobi Algısını “Yapısöküme Uğratmak” ..................................... 53

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İSLAMOFOBİ’NİN TARİHSEL OLARAK İNŞASI
3.1.Tarihsel Bir Olgu Olarak İslamofobi .................................................... 57
3.2.9/11 Öncesi Dönem .............................................................................. 60
3.2.1.İlk Karşılaşmalar ............................................................................ 60
3.2.2.Değişen Hegemonik Dengeler ve Temsiller .................................. 63
3.2.3.Şarkiyatçılık ve Doğu-Batı Dikotomisi ......................................... 66
3.2.4.Kolonyal Dönem ............................................................................ 69
3.2.5.Post-Kolonyal Dönem ve Göç Olgusu ........................................... 70
3.2.6.Doğrudan Etkileri Olan Ulusal ve Uluslararası Alandaki Gelişmeler
................................................................................................................. 74
3.2.6.1.İran İslam Devrimi .................................................................. 74
3.2.6.2.Bradford Olayları .................................................................... 75
3.2.6.3.Şeytan Ayetleri ve Salman Rushdie Olayı .............................. 76
3.2.6.4.Fransa’daki Başörtüsü Tartışmaları ........................................ 77
3.2.6.5.Medeniyetler Çatışması Tezi ................................................... 79
3.3.Tarihi Dönüm Noktası: 9/11 Olayları ................................................... 80
3.4. 9/11 Sonrası Dönem: Dini Motifli Şiddet Eylemlerinin Batı’yı Mekan
Edinmesi ve Diğer Gelişmeler ................................................................... 82

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TEORİDEN PRATİĞE: İSLAMOFOBİ ALGISININ AVRUPA
BAĞLAMINDAKİ YANSIMALARI
4.1.İslamofobi’nin Güvenlik Boyutu .......................................................... 84
4.1.1.İslam’ın Farklı Yorumları: Vahhabizm, Selefizm ......................... 84
4.1.2.İslami Fundamentalizm .................................................................. 86
4.1.3.İslam’ın Güvenlikleştirilmesi......................................................... 87

viii
4.2.Medyanın İşlevi .................................................................................... 88
4.3.Siyasi Alandaki Yansımalar ................................................................. 94
4.3.1.Yükselen Aşırı Sağ ve Popülist Siyaset ......................................... 94
4.3.2.Avrupa’daki Son Siyasi Seçimlerin Değerlendirmesi ................... 99
4.4.Toplumsal Alandaki Yansımalar ve Müslümanların Avrupa’daki Yeri
................................................................................................................. 101
4.4.1.Kamusal-Özel Alan Tartışmaları ve Sekülarizm ......................... 103
4.4.2.Göç Olgusu ve Toplumsal Entegrasyona Yönelik Sorunlar ........ 106
4.4.3.Avrupalı İslam ............................................................................. 110
4.4.4.Kayıp Nesil .................................................................................. 113
4.4.5.Cinsiyetçi Söylemler .................................................................... 114
4.4.6.Çokkültürcü Politikaların İflası Mı? ............................................ 116
4.5.Sosyo-ekonomik Alanda İslamofobi .................................................. 119
4.6.Hukuksal Pratikler Ve Normlar .......................................................... 122
SONUÇ ........................................................................................................ 127
KAYNAKÇA .............................................................................................. 131

ix
ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Avrupa’da Aşırı Sağın Yükselişi: Yakın Geçmişteki Genel Seçim


Sonuçları .................................................................................................................... 98

Şekil 2: Göç Senaryoları Bağlamında Avrupa Ülkelerindeki Tahmini


Müslüman Nüfus Oranı ............................................................................................ 108

Şekil 3: Göç Senaryoları Bağlamında 2050 Yılında Avrupa’daki Tahmini


Müslüman-Müslüman Olmayan Nüfus Miktarları................................................... 108

Şekil 4: İngiltere’de Genel Yoksulluk Oranlarının Dini İnançlara Göre


Dağılımı ................................................................................................................... 120

x
KISALTMALAR LİSTESİ

AB : Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu
AfD : Alternative für Deutschland (Almanya İçin Alternatif Partisi )
BBC : British Broadcasting Corporation (Britanya Yayın Kuruluşu)
BM : Birleşmiş Milletler
BNP : British National Party (Britanya Ulusal Partisi)
CBMI : Commission on British Muslims and Islamophobia
(Britanyalı Müslümanlar ve İslamofobi Komisyonu)
EDL : English Defence League (İngiliz Savunma Ligi)
EUMC : European Monitoring Center on Racism and Xenophobia
(Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme Merkezi)
FN : Front National (Ulusal Cephe)
FPÖ : Freiheitliche Partei Österreichs (Avusturya Özgürlük Partisi)
NPD : Nationaldemokratische Partei Deutschlands (Almanya Ulusal
Demokratik Parti)
OECD : The Organisation for Economic Co-operation and Development
(Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü)
ÖVP : The Austrian People’s Party (Avusturya Halk Partisi)
PEGİDA : Patriotische Europäer Gegen Islamisierung Des Abendlandes
(Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar)
PVV : Party for Freedom (Hollanda Özgürlük Partisi)
RT : Runnymede Trust
SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
UKIP : United Kingdom Independence Party (Birleşik Krallık Bağımsızlık
Partisi)

xi
GİRİŞ

Sosyal bilimler alanındaki post-pozitivist dönüşümün etkisiyle 1980’lerden itibaren


sosyal olaylarda daha belirleyici olduğu ifade edilen kültürel ve normatif değerlerin
birer açıklama çerçevesi olarak yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandığı
görülmüştür. Bu doğrultuda özellikle dinin ulusal ve uluslararası alandaki gelişmeler
üzerinde etkili olmaya başladığına şahit olunmuştur.

Yakın tarihe bakıldığında dinin başrol oynadığı, dünya gündemine damgasını vuran
çeşitli olaylarla karşılaşılmaktadır. Kuzey İrlanda’da Katolik ve Protestanlar ile Sri
Lanka’da Budistler ve Hindular arasında yaşanan gerginliklerde, Afganistan’da
Taliban rejiminin gerçekleştirdiği eylemlerde, 1990’larda Eski Yugoslavya’da
yaşanan gelişmelerde din her zaman birinci referans noktasını oluşturmuştur. 20.
yüzyılın sonlarına doğru ise din odaklı, özellikle de İslam dinini temel alan
fundamentalist hareketlerin ortaya çıkmaya başladığı görülmüştür. Bahsi geçen
gelişmelerin Müslüman göçmen hareketliliği ile birleşmesi, dünya kamuoyunda
İslam ve Müslümanlara yönelik artan bir ilginin doğmasına neden olmuştur.

Göç olgusu neticesinde Batı toplumlarının farklı kültürel tabanlara, değerler


bütününe sahip olan Müslümanlar ile daha yakın ve somut etkileşimlerde bulunmaya
başladığı görülmüştür. Bu durum İslam’a ve genel olarak tüm Müslümanlara yönelik
negatif algı, tutum ve davranışların ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır. Tarihi
altyapının da etkilediği Müslümanlara yönelik olumsuz düşünce ve tutumlar,
toplumsal bütünlüğe ve Batılı kültürel değerlere yönelik bir tehdidi yansıtan
“İslamofobi” kavramı ile ifade edilmeye başlanmıştır.

Aşırı anlam yüklü bir kavram olan İslamofobi’nin daha çok Batı toplumlarında
Müslümanların güvenlik sorunu haline getirilmesine ve onların kültürel
farklılıklarının kamusal alanın keskin sınırlarını aşındırmasına yönelik negatif
algıları ifade etmek için kullanıldığı görülmektedir. Kavram bu bağlamda yerleşik
toplumların homojen bir görünüm sergilemekte ısrar ederek farklı kimlikleri
dışlamalarını ifade etmekte; genellikle Müslümanlara yönelik olumsuz düşünce,
tutum ve eylemlerin tamamına karşılık gelmektedir. Bununla birlikte İslamofobi’nin

1
söz konusu tutum ve eylemlerin toplamını ifade eden bir çıktı mı yoksa bunlara
sebebiyet veren sosyolojik bir olgu mu olduğu ise muğlaklığını korumaktadır.

Günümüzde medyada en çok bahsi geçen, siyasi aktörlerce manipüle edilerek


toplumsal gerilimler üzerinden siyasi kazanım elde edilmesini sağlayan
kavramlardan biri olması İslamofobi’nin muadillerine kıyasla daha çok öne çıkan bir
olgu olmasına sebebiyet vermiştir. Bu nedenle söz konusu tez çalışmasında Avrupa
bağlamında en tartışmalı sosyolojik olgulardan biri olan İslamofobi’nin ele alınması
tercih edilmiştir.

Çokkültürlü Batı toplumları için önemli bir sosyolojik problem haline gelen
İslamofobi algısı hem modern dönemlere ait olan yeni bir olgu hem de geniş bir
tarihsel altyapısı olan eski bir olgu olarak ifade edilmektedir. Bununla birlikte
günümüzde İslamofobi’nin uzun bir tarihsel süreçte karşılıklı ilişkiler üzerinden
gelişen; siyasi, toplumsal, sosyo-ekonomik ve hukuki bağlamlardan etkilenen ve bu
alanlarda yansımaları olan, modern zamanlara ait çok boyutlu bir olgu olduğu
görülmektedir. Dini anlamda İslam-Hristiyanlık, coğrafi uzamlar bağlamında Doğu-
Batı ayrımları üzerinden, taraflar arasında hala devam eden karşılıklı bir sosyal inşa
sürecinin sonunda ortaya çıktığı; ulusal ve uluslararası alandaki gelişmelere paralel
olarak yeni bağlamlar kazandığı bilinmektedir.

Literatüre bakıldığında İslamofobi’nin genellikle tarihselliğine odaklanıldığı; sınırlı


bir perspektif üzerinden, daha çok güvenlik temelinde ele alındığı görülmektedir.
Ayrıca çoğunlukla teolojik açıklamalardan yararlanıldığı, söz konusu olgunun
sosyolojik boyutunun göz ardı edildiğine şahit olunmaktadır. Bu nedenle
İslamofobi’nin tüm boyutlarının dâhil edildiği, hem tarihsellliği hem de güncel
bağlamları göz önünde bulundurularak detaylı bir çalışmaya konu olması gerektiği
görülmüştür. Tez çalışmasında bu eksikliğe dikkat çekilerek geniş kapsamlı bir
değerlendirmede bulunulması; kavramın modern bir olgunun ifadesi için
kullanıldığına, söz konusu olguya yönelik sosyolojik bağlamların öne çıkarılarak
daha çok kamusal-özel alan olarak nitelenen ayrımların önem kazandığına vurgu
yapılması amaçlanmıştır.

2
Öncelikle İslamofobi’nin kavramsal çerçevesinin sınırlarının çizilmesine; geçmiş
bağlamlardan farklı olan “modern İslamofobi” olarak ifade edilen olgunun
tanımlanmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu yapılırken İslamofobi’nin yalnızca Batı
toplumları tarafından inşa edildiği algısının eksik bir değerlendirmeye neden
olabileceği de göz önünde bulundurulmuştur. Rasyonel bir yorum getirilmesi
amacıyla İslamofobi’nin hem İslam/Müslüman hem de Batı/Avrupa tarafından, farklı
bağlamlarda karşılıklı olarak inşa edilen sosyal bir gerçeklik olduğuna dikkat
çekilmiştir.

Tez çalışmasında İslamofobi olgusu coğrafi açıdan bir sınırlamaya tabi tutularak ele
alınmıştır. Literatüre bakıldığında çoğunlukla “Batı toplumları” şeklinde bir
genelleme etrafında veya Avrupa ve ABD bağlamları arasında bir ayrıma gidilerek
İslamofobi’ye yönelik değerlendirmeler yapıldığı görülmüştür. Çalışmada ikinci yol
benimsenerek, Avrupa bağlamı doğrultusunda söz konusu olgunun ele alınması
tercih edilmiştir. İslamofobi konusunda önemli bir yeri olan göçmenler ve göç
olgusunun Avrupa’da doğrudan Müslümanlar ve İslam ile özdeşleştirilmesi, ABD’de
ise aynı durumun geçerli olmaması coğrafi bir ayrıma gidilmesinde en önemli
etkenlerden birini oluşturmuştur. Coğrafi açıdan yapılan bu sınırlama, çalışma
boyunca örnek verilen bağlamların merkezi Avrupa ülkeleri üzerinden seçilmesi
şeklinde belirginlik kazanmıştır.

Genel olarak bakıldığında İslamofobi’nin ele alındığı çalışmalarda konunun salt


teorik çerçeve üzerinden şekillendiği ve pratik yönünün eksik kaldığı görülmüştür.
Dolayısıyla bu çalışmada İslamofobi’nin belirli bir coğrafya özelinde, somut örnekler
üzerinden gidilerek teorinin pratiğe uyarlanmasına dikkat edilmiş; ilgili literatüre bu
yönden katkı sağlanması amaçlanmıştır. Ayrıca kavramın geçmişten günümüze hangi
anlamları ihtiva ettiği ve modern İslamofobi’nin geçmişe nazaran nasıl farklı bir
olguyu işaret etmek için kullanıldığına da değinilmesi çalışmaya bu anlamda bir
özgünlük katmıştır. Objektif bir değerlendirmenin hedeflenmesi nedeniyle, çalışma
boyunca Avrupa bağlamında konuya yönelik çalışmalar yapan “Avrupalı” isimlerin
eserlerinden yararlanılmasına dikkat edilmiştir. Bununla birlikte Runnymede Trust,
Pew Research Center gibi düşünce kuruluşlarının güncel araştırmaları ve raporları da

3
çalışmaya dâhil edilerek sınırlı da olsa sayısal verilerden yararlanma yoluna
gidilmiştir.

Tez çalışmasında ele alınan konunun içerik ve kapsamı, kullanılan teorik çerçevenin
sınırları göz önünde bulundurulduğunda yöntem olarak içerik analizinin tercih
edilmesi uygun görülmüştür. Bu doğrultuda tez çalışmasında Avrupa bağlamında ele
alınan İslamofobi olgusu beş bölüme ayrılarak incelenmiştir. İlk bölümde İslamofobi
kavramına yönelik semantik sorunlara, kavramın ilk kullanımlarına yer verilerek
modern dönemlere ait bir İslamofobi tanımı geliştirilmeye çalışılmıştır. İkinci
bölümde ise İslamofobi’nin ele alındığı teorik çerçeveye yer verilmiştir. Bu
bağlamda post-pozitivist gelenekten beslenen inşacılıkta ve dilsel inşacılıkla benzer
söylemlere sahip olması nedeniyle konu ile ilgili olan post-yapısalcılıkta sosyal
gerçekliklerin, anlamın, algının nasıl oluştuğuna ve bunun İslamofobi’ye nasıl
uyarlanılacağına değinilmiştir. Bir sonraki bölümde geçmişten günümüze İslamofobi
algısının inşasına katkı sağlayan ulusal ve uluslararası alandaki olayların ve
gelişmelerin tarihsel okumasına yer verilirken; dördüncü bölümde Avrupa
bağlamında söz konusu olgunun farklı boyutlardaki temsillerine ve inşa süreçlerine
odaklanılmıştır. Beşinci ve son bölümde ise genel bir değerlendirme yapılarak
çalışma sona erdirilmiştir.

4
BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.1.Bir Kavram Olarak İslamofobi

İslamofobi sosyal bilimler alanında son zamanlarda büyük ilgi gören ve üzerinde
uzlaşılan belirli bir tanıma sahip olmayan tartışmalı bir kavramı ifade etmektedir.
Kavramın ağırlıklı olarak 1990’ların sonlarından itibaren siyasi aktörler, hükümet
dışı kuruluşlar, uluslararası örgütler tarafından Batılı liberal demokrasilerde İslam’a
ve Müslümanlara yöneltilen olumsuz eylem, tutum ve söyleme dikkat çekmek
amacıyla kullanılmaya başlandığı görülmektedir.1

Siyasi ve akademik alanda İslamofobi’nin sürekli bir şekilde ana gündem


konularından biri olarak belirmeye başlaması, öncelikle bahsi geçen olgunun
mevcudiyetine yönelik tartışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu bağlamda
aşırı anlam yüklü bir kavram olan İslamofobi’nin gerçekten var olup olmadığı
sorusunun dile getirilmesine ihtiyaç duyulmuştur. Konuya yönelik genel olarak
ontolojik tartışmalara girme gereği duyulmadan, İslamofobi’nin zımni olarak varlığı
kabul edilirken; azınlık konumunda olan bir kesimin özellikle Avrupa bağlamında
söz konusu olgunun mevcut olmadığını savunduğu görülmektedir.

İslamofobi’nin var olmadığını ifade eden isimlerden Bruckner, dine yönelik eleştiri
yapmanın Batılı liberal toplumlarda temel bir hak olduğunu, bunun iddia edildiği gibi
hastalıkvari bir tutum olmadığını ve bu nedenle de İslamofobi olarak adlandırılan bir
olgunun mevcut olmadığını savunmaktadır.2 Fourest ve Venner ise İslamofobi’nin,
İslam’a yönelik herhangi bir eleştiriyi önleyebilmek adına üretilen bir kavram
olduğunu; onun ırkçılıkla mücadele etmek için değil, İslam’ın laik analizinin
yapılması için kullanılması gerektiğini ifade etmektedir.3 İslamofobi’nin mevcudiyeti

1
Erik Bleich, “What is Islamophobia and How Much is There? Theorizing and Measuring An
Emerging Comparative Concept”, American Behavioral Scientist, Vol.55, No.12, 2011, p.1581.
2
Pascal Bruckner, “There is No Such Thing as Islamophobia”, 2017, (Çevrimiçi)
https://www.city-journal.org/html/theres-no-such-thing-islamophobia-15324.html, (Erişim Tarihi:
01.01.2018)
3
Caroline Fourest, Fiammetta Venner, “Islamophobie?”, ProChoix, No. 26-27, Automne-Hiver
2003, (Çevrimiçi), http://www.prochoix.org/frameset/26/islamophobie26.html, (Erişim
Tarihi:01.01.2018)

5
konusundaki tartışmalarda öne çıkan bir diğer isim olan Malik ise konuya yönelik
öncelikle şöyle bir soru sormaktadır:

“İslamofobi olarak adlandırılan şey gerçekten var mı? Yoksa


Müslümanlara yöneltilen düşmanlık durumu siyasilerin çıkarlarına
uyduğu ve İslam’ın eleştirilmesini önlediği için söz konusu olgu
abartılıyor mu?”

ve İngiltere bağlamına değinerek açıklamalarına şu şekilde devam etmektedir:

“...On yıl önce hiç kimse İslamofobi diye bir şeyi duymamıştı. Şuan
ise Müslüman liderlerden ırkçılık karşıtı aktivistlere, devlet
yetkililerine kadar herkes İngiltere’nin İslam’a karşı irrasyonel bir
nefretin sarmalında olduğuna dair bizi ikna etmeye çalışıyor. Kavram
kullanılırken bir taraftan Müslümanlara yönelik ayrımcılık ve nefret,
diğer taraftan ise İslam’a yönelik eleştiriler birbirine karıştırılmakta,
aralarında herhangi bir ayrım yapılmamaktadır… Algı ve gerçek
arasında büyük farklar bulunmaktadır. Gerçekte Müslümanlara
yönelik zannedildiği kadar büyük bir ayrım söz konusu değildir.
İslamofobi algısı insanların onun var olduğuna inanmak istemeleri
nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Müslümanlara yönelik her olumsuz
tutumun İslamofobi olarak adlandırılması gerekmemekte, bunlar ırkçı
duygular nedeniyle de gerçekleşebilmektedir.”4

Görüldüğü üzere Malik bir kavram olarak İslamofobi’nin sorunlu bir kelime
olduğunu ve Müslümanlara yönelik ayrımcı tutumlar ile mücadeleyi daha da
zorlaştırdığını ifade etmekte; eleştiri ile nefret, düşmanlık arasındaki ayrımı
bulanıklaştırdığını savunmaktadır.5

İslamofobi olarak kavramsallaştırılan olgunun varlığını reddeden azınlık grubun yanı


sıra literatürdeki genel eğilimin kavramın var olan bir olguyu ifade ettiği yönünde
olduğu ve farklı tartışma alanlarına odaklanıldığı görülmektedir. Bu bağlamda
özellikle bahsi geçen olguya işaret etmek için kullanılan, semantik olarak farklı
anlamları karşılayan kavramların öne çıktığı görülmektedir.1990’lardan itibaren hızlı
bir şekilde artan İslamofobi odaklı literatüre bakıldığında bireysel ve kurumsal
boyutta İslam’a ve Müslümanlara yönelik ayrımcılık gözeten tutumların; olumsuz

4
Kenan Malik, “The Islamophobia Myth”, 2005, (Çevrimiçi),
http://www.kenanmalik.com/essays/prospect_islamophobia.html, (Erişim Tarihi:02.01.2018)
5
Kenan Malik, “Fear, Indifference and Engagement: Rethinking the Challenge of Anti-Muslim
Bigotry”, “Islamophobia: Still A Challenge For Us All”, Ed. by Farah Elahi, Omar Khan, The
Runnymede Trust, London, 2017, p.73.

6
duygu, düşünce ve davranışların ifadesi için farklı kavramların kullanıldığına şahit
olunmaktadır. Genellikle İslam karşıtlığı, Müslüman karşıtı ırkçılık, Müslümofobi
(Muslimophobia), İslam ırkçılığı (Islamo-racism)6 gibi veya bulunulan bağlama göre
şekillenen daha subjektif ifadelerin tercih edildiği görülmektedir.7

İslamofobi olgusuna işaret etmek için kullanılan farklı kavramlar bulunulan ülkeye,
kullanılan dile, toplumların sosyolojik dokularına ve kolektif algılarına göre
değişiklikler göstermektedir. Örneğin aynı olguya işaret etmek adına Almanya’da
“Islamophobie” ve düşmanlık anlamı veren “Islamfeindlichkeit” kavramları;
Fransa’da ise “Islamophobie” ve “Arap karşıtı ırkçılık” (racisme anti-arabe) veya
“Mağripli karşıtı ırkçılık” (racisme anti-maghrébin) gibi göçmen karşıtı ırkçılığa
işaret eden ifadelerin kullanıldığı görülmektedir.8 Söz konusu kavramsal farklılıklar
toplumların kendi yabancı/öteki anlayışlarını yansıtsa da farklı terimler özelde farklı
olgulara, olaylara işaret etmek için de kullanılmaktadır. Örneğin Müslüman karşıtı
ırkçılık teriminin daha çok sözlü saldırılar, nefret suçları gibi olayları tanımlamak;
İslamofobi’nin ise medya alanındaki olumsuz algı ve söylemi ifade etmek için tercih
edildiği görülmektedir.9 Sonuç olarak mevcut olgunun ifadesi için birçok farklı
kavram kullanılabilse de genellikle “İslamofobi” ifadesi öne çıkmaktadır.10

İslamofobi’ye yönelik kavramsal problemlerin yanı sıra olgunun anlamının kapsam


ve sınırları noktasında da belirsizlikler bulunmakta, İslamofobi ile neyin kastedildiği
muğlak kalmaktadır. Özellikle İslam ve Müslümanlara yönelik olumsuz algıları
belirtmek için İslam’ın, irrasyonel bir korku durumunu ifade eden “fobi” ile beraber
kullanılması önemli bir sorunsala işaret etmektedir. Korku yerine nefret veya
düşmanlık gibi kavramların kullanılmasının daha uygun olup olamayacağının; söz
konusu korkunun nedeninin bir medeniyet, kültür, din ve değerler bütünü olarak

6
Jaideep Singh, “The Death of Islamophobia: The Rise of Islamo-Racism”, February 23, 2016,
(Çevrimiçi), https://www.racefiles.com/2016/02/23/the-death-of-islamophobia-the-rise-of-islamo-
racism/, (Erişim Tarihi:30.01.2018)
7
Robin Richardson, “Islamophobia or Anti-Muslim Racism-or What?- Concepts and Terms
Revisited”, Insted Colsultancy, 2012, p. 1.
8
Ibid., p.1.
9
Ambalavaner Sivanandan, “Fighting Anti-Muslim Racism: An Interview with A. Sivanandan”,
London Institute of Race Relations, 2010, (Çevrimiçi), http://www.irr.org.uk/news/fighting-anti-
muslim-racism-an-interview-with-a-sivanandan/, (Erişim Tarihi:10.04.2018)
10
Richardson, p.1.

7
İslam’dan mı yoksa etnik-dini bir topluluktan mı kaynaklandığının, algının temelde
Müslümanlarla alakalı olup olmadığının açıklanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.11

İslam’ın fobi ile birlikte kullanılarak, mevcut olgunun “İslamofobi” olarak


belirtilmesi dine vurgu yapması nedeniyle olumsuz bir algı inşa etmektedir. Bu
nedenle İslamofobi “kötü bir gerçeklik için kullanılan kötü bir kelime” olarak ifade
edilse de12 kavramın kullanılmasını olumlu değerlendirenler de bulunmaktadır. Bu
konuda öne çıkan isimlerden biri olan Reza Aslan, İslamofobi’nin uygun bir kelime
olduğunu savunmaktadır. Aslında Aslan, “fobik” ifadesinin kullanılmasını daha
uygun bulsa da Müslümanlara yönelik hoşgörüsüz olma durumunun korkunun bir
sonucu olarak ortaya çıktığını, bu nedenle fobi kelimesinin kullanılmasının mantıklı
bir seçimi yansıttığını ifade etmektedir. İslamofobi’nin genel kabul gören bir tanımı
olmasa da sonuç olarak ortak bir kullanım tercihini yansıttığı için işe yarayan bir
kavram olduğunu belirtmektedir.13

Karşıt görüşlere bakıldığında ise İslamofobi ifadesinin kullanılmasının yanıltıcı


olabileceği, terimin dini ayrımcılığı öne çıkaran bir anlamı yansıttığı, farklı
bağlamlara göre farklı kavramların kullanılmasının daha uygun olabileceği
savunulmaktadır.14 Bu doğrultuda Modood İslamofobi’nin yanlış yönlendiren bir
anlam taşıdığını, Müslümanlara yönelik ayrımcı tutumların ve onların toplumda
kabul görmemesi durumunun bir dini hoşgörüsüzlük formundan ziyade ırkçılık
türüne tekabül ettiğini, bu nedenle kültürel ırkçılık kavramının daha uygun olduğunu
ifade etmektedir. Modood’a göre hedef kitle yani Müslümanlar daha çok
Avrupalı/Batılı ve beyaz ırktan olmamaları ve herkes tarafından kolay bir şekilde

11
Richardson, p.2.
12
Gordon Conway, “Foreword”, “Islamophobia: A Challenge For Us All”, The Runnymede Trust,
London, 1997, p. iii.
13
Tanya Basu, “What Does Islamophobia Actually Mean? A Brief History of a Provocative Word”,
October 15, 2014, (Çevrimiçi), https://www.theatlantic.com/international/archive/2014/10/is-
islamophobia-real-maher-harris-aslan/381411/, (Erişim Tarihi: 30.12.2017)
14
Jocelyne Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison Between Europe and The United
States”, Islamophobia: The Challenge of Pluralism in the 21st Century, Ed. by İbrahim Kalın,
John L. Esposito, NewYork, Oxford University Press, 2011, p.24.

8
fark edilebilen farklı kültürel kimliklere sahip olmaları nedeniyle olumsuz tutum ve
davranışlar ile karşılaşmaktadır.15

Görüldüğü üzere alternatif ifadeler bulunsa da genel eğilim, kavram olarak


İslamofobi’nin kullanılması yönünde şekillenmektedir. Bu nedenle bu bölümden
itibaren alternatif terimler bir yana bırakılarak, İslamofobi’nin bir kavram olarak
geçmişten günümüze nasıl evrildiğinin, işaret ettiği kavramsal ve olgusal çerçevenin
sınırlarının çizilmesine odaklanılacaktır.

1.2.İslamofobi’nin Tarihsel Kökenleri

İslamofobi’nin ilk defa kim tarafından, hangi bağlama istinaden kullanıldığı belirsiz
olmakla birlikte yoğun bir şekilde kullanımı modern zamanlara aittir. Özellikle
“Runnymede Trust Raporu” olarak bilinen, İslamofobi’yi İngiltere ölçeğinde ele alan
raporun 1997 yılında yayınlanmasının ardından, kavrama yönelik kısa sürede önemli
bir yazın alanı oluşmaya başlamıştır. RT Raporu’nun literatür üzerindeki hakimiyeti
nedeniyle, ilk zamanlar İslamofobi’nin İngiltere kökenli olduğuna dair genel bir
kabul oluşsa da16 raporun yayınlandığı yılın çok öncesinde İslamofobi’nin birçok
farklı kaynakta yer aldığı görülmüştür.17

Kavramın yazılı basında bilinen ilk kullanımına Fransız Sömürge Bakanlığı’nda


görev yapan Alain Quellien’e ait, 1910 yılında Paris’te yayınlanan “La Politique
Musulmane dans L’Afrique Occidentale Française” adlı eserde Fransızca
“islamophobie” olarak rastlanmaktadır.18 Adı geçen eserde kavramın Fransız
sömürge yöneticilerinin, sömürgeleri altındaki ülkelerin kültürlerini nasıl
algıladıklarına dair eleştiri bağlamında kullanıldığı görülmektedir.19

15
Tariq Modood, “Introduction: The Politics of Multiculturalism in the New Europe”, The Politics of
Multiculturalism in the New Europe, Racism, Identity and Community, Ed. by Tariq Modood,
Phnina Werbner, London&NewYork, Zed Books, p.1-26.
16
Chris Allen, Islamophobia, London, Ashgate, 2010, p.5.
17
Conway, p.iii.
18
Dahou Ezzerhoini, “L’Islamophobie, un Racism Apparu avec la Colonisation”, Algérie-focus,
2010, Quoted by Richardson, p.3.
19
Alain Quellien, “La Politique Musulmane Dans L’Afrique Occidentale Française”, Paris, Èmile
Larose, 1910, p.135, Quoted by Fernando Bravo López, “Towards a Definition of Islamophobia:
Approximations of the Early Twentieth Century”, Ethnic and Racial Studies, Taylor & Francis
(Routledge), 2010, p.11.

9
Quellien’in eserinin yanı sıra, 1910 yılında İslamofobi’nin kavram olarak geçtiği
başka bir çalışma daha bulunmaktadır. Maurice Delafosse’ye ait olan “L’Etat Actuel
de L’Islam dans L’Afrique Occidentale Française” adlı söz konusu eserde Fransız
sömürge yönetimine, İslam konusunda bir takım tavsiyelerde bulunulduğu
görülmektedir. Burada Fransa’nın Batı Afrika’daki Müslümanlardan, Müslüman
olmayanlara nazaran daha az korktuğu; Fransızların ülkeden ayrılmasını isteyenlerin
bunu onlarla aynı dinden olmadıkları için değil, onlarla aynı ırktan ve topraktan
olmadıkları, aynı zihniyeti paylaşmadıkları ve yabancı oldukları için istedikleri ifade
edilmektedir. Bu doğrultuda eserde Batı Afrika’da İslamofobi’nin söz konusu
olmadığı savunulmaktadır.20

Sonraki yıllarda İslamofobi kavramı ile Quellien’in kitabına yönelik akademik


dergilerde yer alan değerlendirme yazılarında ve Alphonse Ètienne Dinet tarafından
Hz. Muhammed’i konu alan bir biyografide tekrar karşılaşılmaktadır. Dinet’e ait olan
kitap 1918 yılında yayınlanmış, I. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden Fransız
ordusundaki Müslüman askerlere ithaf edilmiştir. Kitabın İngilizce tercümesinde
“islamophobie” kavramı “İslamofobi” olarak değil “İslam’a karşı düşmanca
duygular” şeklinde çevrilmiştir.21 Yine 1925 yılında Ètienne Dinet ve Sliman ben
Ibrahim tarafından yayınlanan, bazı şarkiyatçı yazarlara ait eserlerin eleştirel bir
bakışla ele alındığı22 “L’Orient Vu de L’Occident” adlı eserde İslamofobi’nin tekrar
kullanıldığı görülmüştür. Adı geçen çalışmada İslamofobi’ye “acces de delire
Islamophobe” ifadesi içerisinde yer verilerek23 bir tanım yapılmadan
günümüzdekinden farklı bir bağlamda kullanıldığı ifade edilmiştir.24

İngilizce literatürde (Türkçe’ye de buradan geçmiştir) İslamofobi’nin günümüzdeki


anlamıyla ilk defa 1985 yılında Edward Said’in İslamofobi ile anti-Semitizm
arasındaki ilişkiye değinirken kullanıldığı kabul edilmektedir. Burada Said’in

20
Söz konusu ifade Maurice Delafosse’a ait kitabın 1912 basımında vurgulanmıştır, Quoted by López
p. 11.
21
Richardson, p.3.
22
Jocelyne Cesari, “Use of the Term ‘Islamophobia’ in European Societies”, “Securitization and
Religious Divides in Europe, Muslims In Western Europe After 9/11: Why The Term Islamophobia is
More a Predicament Than An Explanation”, Ed. by. Cesari et. al., “Changing Landscape of
Citizenship and Security”, 6th PCRD of European Commission, June 1, 2006, p.5-48,
23
Allen, Islamophobia, p.5. Burada yazar kaynağa doğrudan erişemediğini ancak Jocelyne Cesari’ye
2005 yılında elektronik posta yoluyla teyit ettirdiğini belirtmektedir.
24
Ibid, p.5.

10
günümüz Hristiyan Batı’da mevcut olan İslam’a yönelik düşmanlığın anti-Semitizm
ile eş zamanlı gitmekte olduğunu ve ikisinin de aynı kaynaktan beslendiğini
belirterek bunu kabul etmeyen yazarları eleştirdiği görülmektedir.25

İslamofobi’nin İngilizce literatürdeki bir diğer kullanımı ile 1991 yılında


karşılaşılmaktadır. Bu konudaki bilgiler 1997 tarihli “İslamofobi, Hepimiz İçin Bir
Tehdit” adlı RT Raporu’ndan elde edilmektedir. Raporda İslamofobi’nin 1980’lerin
sonlarında türetilen bir kavram olduğu, yazılı kaynaklarda bilinen ilk kullanımının
1991 Şubat’ında Amerikan Insight Dergisi’nde yer alan, Rusya’nın Afganistan’daki
askeri birliklerini çekme konusundaki isteksiz duruşunu konu alan bir yazıda26 yer
aldığı ifade edilmektedir.27 Kavramın İngilizce’ye Fransızca’daki kelimenin çevirisi
şeklinde aktarıldığı görülse de İngilizce’de, Fransızca’da kastedilen ilk
anlamlarından farklı olarak Müslüman olmayanların Müslümanlara yönelik
düşmanca tutum ve davranışlarına işaret etmek için kullanıldığı görülmektedir.28
Sonraki yıllarda ise RT’ın anti-Semitizm’i konu edinen 1994 tarihli “A Very Light
Sleeper: The Persistence and Dangers of Anti Semitism” isimli raporda da ırkçılık
başlığı altında İslamofobi’den bahsettiği, anti-Semitizm ile İslamofobi arasında
benzerlikler olduğunu ifade ettiği bilinmektedir.29

1997 tarihli raporu ile RT’ın hâkim olduğu İslamofobi’ye yönelik İngilizce
literatürde, kavramın önceki kullanımlarına dair farklı iddialar da bulunmaktadır.
Bunlardan biri İslamofobi’nin ilk defa Policy Studies Institute’da çalışan bir
Müslüman akademisyen tarafından 1980’lerin sonlarında türetildiğine yöneliktir.30
Söz konusu akademisyen için bir isim verilmemekle birlikte, konu ile ilgili
çalışmalar yapan Tariq Modood’un adı geçen kuruluşta çalıştığı bilindiği için, üstü
kapalı olarak kendisinin İslamofobi’yi ilk defa kullanmış olabileceği iddiaları ortaya

25
Edward Said, “Orientalism Reconsidered”, Cultural Critique, No.1, 1985, p. 89-107.
26
Insight, 4 February 1991, p. 37, Quoted by “Islamophobia: A Challenge for Us All”, The
Runnymede Trust, p.1.
27
Ibid., p.1
28
Chris Allen, “Islamophobia and Its Consequences”, “European Islam, Challenges for Public Policy
and Society”, Ed.by. Samir Amghar et. al., Centre for European Policy Studies, Brussels, 2007,
p.148
29
“A Very Light Sleeper, The Persistence and Dangers of Antisemitism”, The Runnymede Trust,
London, 1994.
30
Jenny James, “When Fear Is A Crime”, March 1997, (Çevrimiçi), https://www.pfander.uk/debate-
topics/political/when-fear-is-a-crime/ (Erişim Tarihi: 30.08.2017)

11
atılmıştır.31 Modood ise İslamofobi’yi ilk defa kendisinin ku1landığına dair bir
iddiada bulunmamıştır. Bununla beraber Fuad Nahdi gibi kavramı ilk kez
kendilerinin kullandıklarını söyleyerek sahiplenen isimlerle de karşılaşılmıştır.32

1997 yılında CBMI’nın hazırladığı RT Raporu’nun bir hayli ses getirmiş olması ve
özellikle de 9/11 Olayları ile beraber kavramın literatürde gittikçe artan oranda
kullanılmaya başlanması ile beraber Oxford Dictionary de İslamofobi’yi tanımlama
gereği duymuştur. Oxford, RT Raporu’nda olduğu gibi İslamofobi’nin ilk olarak
Insight Dergisi’nde kullanıldığını iddia etmiştir.33 Burada önceki tarihlerde kullanılan
Fransızca “islamophobie” ile İngilizce “Islamophobia” kelimeleri arasındaki
farklılığa dikkat edilmesi gerekmektedir. Zira Oxford’un kavram olarak
“Islamophobia” dan bahsettiği görülmektedir.

Yakın tarihlere bakıldığında ise İslamofobi’nin 2001 yılında Stockholm Uluslararası


Hoşgörüsüzlük ile Mücadele Forumu tarafından resmi olarak tanındığı; yine aynı yıl
BM’nin anti-Semitizm gibi istenmeyen bir olgu olan İslam düşmanlığı ve Müslüman
karşıtı önyargının yükselişini kınayarak söz konusu olguyu ele alma ihtiyacı hissedip
gündemine taşıdığı bilinmektedir.34 2000’li yıllarla beraber ise kavramın ulusal ve
uluslararası alandaki gelişmelere paralel olarak birçok akademisyen, siyasi aktör ve
kuruluş tarafından gittikçe artan bir şekilde kullanıldığı ve çalışmalara konu olmaya
devam ettiği görülmektedir.

1.3.Semantik Sorunlar

Herhangi bir olguyu kamusal alanda ele amak için öncelikle onun belirli bir
terminoloji içerisine yerleştirilmesi gerekmektedir.35 Bu bağlamda günümüzde İslam
ve Müslüman odaklı olumsuz düşünce, tutum ve eylemlerin ifadesi için genel olarak
İslamofobi kavramı tercih edilmektedir. İslamofobi genellikle İslam’a yönelik korku

31
Allen, “Islamophobia and Its Consequences”, p.148.
32
“Examination of Witnesses”, The UK Parliament Select Committee on Religious Offences in
England and Wales, 23st October 2003, Quoted by Allen, Islamophobia, p.6.
33
Allen, Islamophobia, p. 5.
34
Sabri Çiftçi, “Islamophobia and Threat Perceptions: Explain Anti-Muslim Sentiment in the West”,
Journal of Muslim Minority Affairs, Vol. 32, No.3, 12 October 2012, p.3.
35
“Islamophobia:The Right Word for a Real Problem”, The Bridge Initiative, September 8, 2016,
(Çevrimiçi), http://bridge.georgetown.edu/story/islamophobia-the-right-word-for-a-real-
problem/#_ftn1, (Erişim Tarihi: 02.05.2018)

12
ve düşmanlığı dolayısıyla da Müslümanların tümünden veya büyük bir kısmından
duyulan korkuyu ifade etmesi açısından kullanışlı bir ifade şekli olarak
görülmektedir.36 Ancak semantik olarak İslamofobi’nin “İslam korkusu” gibi bir
anlamı çağrıştırması, dine vurgu yaparak İslam denilince olumsuz algıların
oluşmasına neden olmakta ve kavramın doğrudan İslam dini kaynaklı korkuların
ifadesi için kullanıldığı algısını yaratmaktadır. Bu durum sosyal olguların genellikle
tam anlam olarak kendilerine karşılık gelmeyen kavramlar ile ifade edilmesi
sorunsalını öne çıkarmaktadır.

Akademik literatürde yaygın bir şekilde kullanılan İslamofobi’nin üzerinde uzlaşılan,


belirli bir tanımı bulunmamaktadır. Kavram yabancı korkusu anlamına gelen
zenofobi veya Batı karşıtlığına tekabül eden Westphobia gibi kavramlara benzer
şekilde türetilmiştir. Genellikle ırkçılık, yabancı düşmanlığı gibi olguların bir parçası
olarak görülmekte; göçmen karşıtlığı, kültürel farklılıkların reddi, terörizm karşıtlığı
gibi farklı konularla içi doldurulmaya çalışılmaktadır.37 Yazınsal alanda
İslamofobi’nin daha çok Batı toplumlarında Müslümanlara yönelik önyargısal
tutumları, olumsuz eylemleri ifade etmek için kullanıldığı görülmektedir.38 Bununla
beraber kavrama yönelik farklı yorumlar ile de karşılaşılmaktadır. Örneğin,
İslamofobi’nin İran Devrimi sırasında mollalar tarafından başörtüsü takmak
istemeyen kadınları, Müslüman feministleri ve liberalleri tanımlamak için
kullanıldığı da görülmektedir.39 Burada İslamofobi günümüzdeki anlamından
tamamen farklı, İslam’dan korkan Müslümanları tanımlamak için türetilen bir kelime
olarak ifade edilmektedir.

Batı toplumlarında Müslümanlara yönelik olumsuz tutum ve davranışların uzun bir


geçmişi bulunmaktadır. Bu nedenle İslamofobi’ye yönelik eski bir korkuyu ifade
eden, ağırlıklı olarak tarihsel bağlamları öne çıkaran tanımlara40 rastlanabilse de;
günümüzde İslamofobi tarihsel dinamikleri taşıyan, ancak yeni bağlamlardan

36
“Islamophobia: A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, p.1-4.
37
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison…”, p.21.
38
“Islamophobia: The Right Word for a Real Problem”, The Bridge Initiative.
39
Caroline Fourest ve Fiammetta Venner, “Islamophobie?: Islamophobes? Ou Simplement laiques!”,
ProChoix (Autumn/winter 2003), p.27-28, Quoted by Chris Allen, Islamophobia, p.5-6.
40
Bleich, ibid., p.1582.

13
beslenen, yeni bir gerçekliği ifade eden bir kavram olarak görülmektedir. Kavrama
yönelik birçok farklı tanım kullanılmaktadır. Bu bağlamda İslamofobi,

• İslam veya Müslümanlara yöneltilen olumsuz tutum ve davranışlar41


• İslam’a ve Müslüman kültürlere yönelik statik bir olguyu tanımlayan sosyal
bir anksiyete42
• Siyasi bir güç olarak İslam’a veya Müslümanlara karşı duyulan nefret, ön
yargı43
• İslam’ın, Müslüman stereotiplerine ve bunlara yönelik ön yargılara
dayanılarak reddi44
• İnsanların İslam’ın düşman, öteki, tehlikeli, statik, Batılılar tarafından
düşmanca görülmeyi hak eden doğal bir özne, monolitik blok olduğuna dair
yaygın değerlendirmelerde bulunduğu; korku yüklü söylem ve zihniyet45
• Dinden ziyade İslam dinini pratik eden bireylere -özellikle de bu dine
mensubiyetlerinin bir takım fiziksel, simgesel unsurlar üzerinden bağ
kurularak anlaşıldığı bireylere- yönelik korku, ön yargı, düşmanlık içeren
tutum ve davranışlar
• Çokkültürcü politikaların ve sonuçlarının neden olduğu korkudan
kaynaklanan bir düşmanlık46
• İslam’a yönelik yersiz korku, düşmanlık ve bunun sonucu olarak tüm
Müslümanlardan veya Müslümanların büyük bir kısmından korkma, nefret
etme gibi statik bir durum; Müslümanların toplumsal ve siyasi alanlardan
dışlanmasına neden olan söz konusu düşmanlığın eylemsel sonuçları47

41
Ibid., p.1582.
42
Peter Gottschalk, Gabriel Greenberg, Islamophobia: Making Muslims the Enemy, Lanham, MD-
Rowman&Littlefield, 2008, p.5.
43
, “Islamophobia”, English Oxford Living Dictionaries, (Çevrimiçi)
https://en.oxforddictionaries.com/definition/islamophobia, (Erişim Tarihi: 10.04.2018)
44
J. Stolz, “Explaining Islamophobia, A Test of Four Theories Based on the Case of a Swiss City”,
Swiss Journal of Sociology, Vol.31, No.3, p.548.
45
José Pedro Zúquete, “The European Extreme-Right and Islam, New Directions?”, Journal of
Political Ideologies, Vol.13, No.3, October 2008, p.323.
46
Gabriele Marranci, “Multiculturalism, Islam and The Clash of Civilisations Theory: Rethinking
Islamophobia”, Culture and Religion, Taylor and Francis, Vol.5, No.1, 2004, p.105.
47
BM Irkçılık, Irk Ayrımcılığı, Yabancı Düşmanlığı ve Günümüze Ait İlgili Hoşgörüsüzlüklere
Yönelik Özel Raportörlüğü ( UN Special Rapporteur on Contemporary Forms of Racism, Racial

14
• Bir tür ekstremizm48
• Homofobi veya günlük hayatta sıkça karşılaşılan ırkçı tutumlara benzeyen bir
olgu49
• Irkçılığın olağan şekillerini alan, şiddet içeren hareketlere dönüşen, insan
hakları ihlallerine neden olan İslam’a, Müslümanlara ve onlarla ilgili
konulara yönelik korku veya ön yargılı düşünceler50 gibi farklı şekillerde
tanımlanmaktadır.

Kavrama yönelik farklı tanımların yapılması, İslamofobi’nin Müslüman karşıtlığının


ve İslam karşıtı olgunun her türlüsünü ifade etmek için kullanılıp kullanılamayacağı
sorunsalını öne çıkarmaktadır. Ayrıca teolojik anlamda İslam inancını hedef alan
tanımlar için kavramın gerekli anlamı sağlayıp sağlamadığı muğlak kalmaktadır. Bu
bağlamda Allen İslamofobi’nin bir din olarak İslam’dan ziyade Müslümanlığı
yansıtan belirleyicilere yönelik bir ifade şekli, bir ırkçılık türü olarak görülmesi
gerektiğini ifade etmektedir.51 Bleich ise farklı bir boyuta dikkat çekerek İslami
doktrinin bazı yönlerini veya bazı Müslüman grupların bir takım eylemlerini
eleştirmenin veya sorgulamanın doğrudan İslamofobi anlamına gelmediğini, fakat bu
örnekler üzerinden İslam’ın veya Müslümanların bir bütün olarak suçlanması
gerektiği sonucuna varılırsa o zaman söz konusu algının İslamofobi’yi inşa eden bir
davranış şekli haline geldiğini savunmaktadır.52

İslamofobi’yi kullanan aktörler için kavram sadece İslam karşıtı veya Müslüman
karşıtı duyguları, düşünceleri ifade etmemektedir. Aynı zamanda bunları suçlayıcı,
kınayıcı bir dili sağladığı da görülmektedir.53 Bununla beraber tanımsal çerçeveye
bakıldığında İslamofobi’nin kendisinin mi eyleme neden olduğu (neden) yoksa

Discrimination, Xenophobia and Related Intolerance ), t.y., (Çevrimiçi),


http://www.oicun.org/uploads/files/articles/UNHRC-rep.pdf, (Erişim Tarihi:02.03.2018)
48
Alan Travis, “May Says Islamophobia is a Form of Extremism, Marking Shift in Rhetoric”, 19st
June 2017, (Çevrimiçi), https://www.theguardian.com/politics/2017/jun/19/may-says-islamophobia-
form-extremism-marking-shift-rhetoric, (Erişim Tarihi: 02.01.2018).
49
Ibid.
50
Allen, “Towards a Working Definition of Islamophobia”, University of Birmingham, College of
Social Sciences, No.7, 2017, p.6.
51
Allen, Islamophobia, p.136.
52
Bleich, p.1585.
53
Bleich, p.1581.

15
ortaya çıkan eylemlerin mi İslamofobi olarak adlandırıldığına (sonuç) dikkat
edilmesi gerekmektedir.

Son bir husus olarak söz konusu olgu için alternatif kavramların kullanılıp
kullanılamayacağı sorunsalı öne çıkmaktadır. Örneğin İslamofobi yerine anti-
İslamizm gibi farklı ifade şekilleri de tercih edilebilmektedir. Bu bağlamda
“İslamizm” ifadesinin İslam içerisindeki saldırgan üsluba sahip olan-olmayan siyasi
hareketleri birbirine eş görmesi nedeniyle uygun olamayacağı belirtilmektedir.
Halliday’in önerdiği anti-Müslimizm kavramı ise odak noktasına Müslümanları
alması nedeniyle daha uygun gibi görünse de, İslamofobi ifadesi zaten kamusal
söylemlerde yaygın olduğu için anti-Müslimizm ifadesinin pek rağbet göremeyeceği
anlaşılmaktadır.54 İslamofobi birçok farklı olguyu tanımlamak için tercih edilen
genel bir terim olarak kullanılabilse de, önemli olan kavramın kendisinin değil, onu
kullanan öznenin onunla ne demek istediğidir. Bununla birlikte söz konusu olgunun
anlamsal çerçevesinin sınırlarını çizebilmek için onun ilişkilendirildiği diğer olgular
ile olan benzerlik ve farklılıklarına da dikkat etmek gerekmektedir.

1.4.İslamofobi’nin Diğer Kavramlar ile Benzerlik ve Farklılıkları

İslamofobi’nin ne olduğu, nasıl anlaşılması gerektiği ve diğer dini hoşgörüsüzlük ve


ırkçılık türleri ile ilişkisi önemli bir tartışma konusunu oluşturmaktadır.55 Genellikle
İslamofobi’ye zenofobi gibi dışlayıcı formlar, göçmen karşıtı politikalar, siyasi
söylemler ve kültürel farklılıkların reddi gibi tutumlar ile örtüşen bir anlam isnat
edildiği görülmektedir.56 Bu bağlamda Miles ve Brown Müslüman karşıtlığı olarak
ifade ettikleri olguyu tanımlamak veya kavramsallaştırmak için bir ayrım yapmaya
gerek olmadığını, söz konusu olgunun ırkçılık, zenofobi veya göçmen karşıtlığı
kapsamında ele alınabileceğini57 ifade etseler de İslamofobi temelde söz konusu
olgulardan farklı bir çerçeveye işaret etmektedir. Ancak kavramın üzerinde hemfikir
olunan genel bir tanımının bulunmaması, ilişkilendirildiği diğer olgular ile

54
Allen, Islamophobia, p.137.
55
López, p. 6.
56
Jocelyne Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison…”, p.24.
57
Robert Miles, Malcolm Brown, Racism, 2. Edition, London, Routledge, 2003, p. 166, Quoted by
Allen, Islamophobia, p.136.

16
kıyaslanmasını zorlaşmaktadır. Ayrıca Avrupa bağlamında, Müslümanların çoğunun
göçmen ya da göçmen kökenli olması göç olgusunun öne çıkmasına neden olmakta,
İslamofobi’yi teşhis etmeyi imkansız hale getirmektedir. Bu nedenle İslamofobi’nin
en çok örtüştüğü, muadili olabilecek olgular ile ilgili kısa bir değerlendirme
yapılarak, günümüzdeki bağlama uygun, özgün bir İslamofobi tanımı geliştirilmeye
çalışılması gerekmektedir.

1.4.1.Zenofobi

Zenofobi veya diğer adıyla yabancı düşmanlığı belli bir toplumdaki yerleşik
bireylerden farklı karakteristiklere sahip, yabancı olarak görülen birey ve gruplara
yönelik genel bir hoşnutsuzluğu, düşmanca tutumları ifade etmek için
kullanılmaktadır. Benzer olgulara karşılık gelen kavramlar arasında en genel
kapsama sahip olanını zenofobi oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında İslamofobi,
anti-Semitizm gibi ifadeler belirli gruplara odaklanan, daha spesifik olguları ifade
etmektedir.

Son zamanlarda genelde Batı, özelde ise Avrupa toplumlarında gerçekleşen terör
eylemleri, iktisadi alanda yaşanan olumsuz gelişmeler ve Müslüman ülkelerden gelen
göçmenlerin sayılarında görülen artış gibi nedenlerle Müslümanlara karşı negatif
tutumların arttığına ve dini referans alan yeni bir olgunun –İslamofobi’nin- ortaya
çıktığına şahit olunmaktadır.

İslamofobi’nin sıkça kullanılmaya başlanması ile beraber, kavramın yeni bir sosyal
gerçekliği mi ifade ettiği yoksa var olan bir olgunun ifadesi için kullanılan yeni bir
kavram mı olduğu tartışılmaya başlanmıştır.58 Bu doğrultuda Stolz İslamofobi’nin
zenofobiden farklı olmadığını, günümüzde zenofobik kişilerin aynı zamanda
İslamofobik olduğunu belirtmiştir. Buna gerekçe olarak ise göç olgusunun etkilediği
zenofobi ile kıyaslayınca Müslümanların da büyük bir göçmen kitlesini
oluşturduğunu ifade etmiştir. İsviçre örneğinden hareketle, İsviçrelilerin 1950 ve
1960’lı yıllarda İtalyanfobik olarak adlandırılabileceğini, çünkü o dönemde ülkeye
çoğunlukla İtalya’dan göçmen geldiğini ve daha çok onların yabancı düşmanlığı ile

Marc Helbling, “Islamophobia in Switzerland: A New Phenomenon or a New Name for


58

Xenophobia?”, Chicago, Annual Conference of the Midwest Political Science (MPSA), 2008, p.2.

17
karşılaştığını belirtmiştir.59 Stolz’e karşılık Helbling ise yaptığı analizler her ne kadar
Stolz’ü doğrulasa da, göçmenlere ve Müslümanlara karşı düşmanca tavırlar
sergileyenlerin aynı kişiler olmasının İslamofobi ile zenofobinin aynı şey olduğu
anlamına gelmediğini belirtmiştir. İnsanların tamamen farklı nedenlerle zenofobik
veya İslamofobik tutumlar sergileyebileceğini savunmuştur.60

Zenofobi ile İslamofobi arasında açık bir ayrım yapılamasa da İslamofobi’nin


zenofobiye göre nispeten daha yeni bir kavram olduğu, yakın zamanlarda
kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Bununla birlikte dini perspektifte inşa edilen
zenofobinin yeni bir olgu olmadığı, İslamofobi’nin gündemde daha çok öne
çıkmasına neden olan 9/11 Olayları öncesinde de var olduğu savunulmaktadır.61
Genel olarak iki terimin de yabancılık unsuru içeren kitlelere yönelik olumsuz
duygu, düşünce ve tutumlara işaret ettiği görülse de zenofobiye nazaran İslamofobi
daha spesifik bir topluluğa odaklanmaktadır. Ancak anlamsal olarak içeriklerinin
örtüşüyor olması zenofobi ile İslamofobi’nin aynı anlama gelecek şekilde
kullanılmalarına neden olmaktadır.

1.4.2.Bir Irkçılık Türü Olarak İslamofobi: Yeni Irkçılık veya


Kültürel Irkçılık

Bir toplumda ten rengi, etnisite gibi unsurlar açısından farklı özelliklere sahip birey
ve grupların aşağı konumda görülerek dışlanmasına, olumsuz tutum ve eylemlere
maruz kalmasına sebebiyet veren ırkçılık; milliyetçilik ile ilişkili bir olguyu ifade
etmektedir. Irkçı tutumlar uzun bir süre toplumsal gerilimlere kaynaklık etmiş
olmakla birlikte, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde -özellikle Nazi eylemlerinin
ardından- Avrupa ülkelerinde açıkça reddedilerek 1966 tarihli “BM Her Türlü Irk
Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme” gibi ırkçılık
karşıtı yasalar çıkarma yoluna gidildiği görülmüştür. Bu durum genellikle aleni ırkçı
formların ortadan kalkmasını sağlasa da ırksal eşitsizlikler hem karmaşık hem de

59
Stolz, p.547-566
60
Helbling, p.2-3.
61
Allen, “Justifying Islamophobia: A post-9/11 Consideration of the European Union and British
Contexts”, American Journal of Islamic Social Sciences, Vol.21, No.3, Summer 2004, p.6.

18
hemen göze çarpmayan, bir anlamda yeni ırkçılık formları şeklinde varlığını
korumaya devam etmiştir.62

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, ırkçılığın ilk formlarında referans noktası olan
ten rengine yönelik dışlayıcı tutumların tüm resmi yansıtmadığına şahit olunmaya
başlanmıştır. Bu bağlamda dil, din, kültürle ilgili unsurlardan kaynaklanan ırkçı
tutumların da bulunduğu; bu nedenle çoğul bir terim olarak “ırkçılıklar” ifadesinin
kullanılmasının daha uygun olduğu söylemleri öne çıkmıştır. Ayrıca dönemler
itibariyle bazı spesifik kelimelerin belirli grupları/toplulukları hedef alan ırkçılık
türlerini ifade etmek için kullanılmaya başlandığı da görülmüştür. 20. yüzyılda
Yahudilere yönelik ayrımcı tutumlar için anti-Semitizm kavramı, daha yakın
zamanlarda ise genelde Asyalı toplumlara yönelik ırkçılığı özelde ise Müslüman
karşıtı ırkçılığı ifade etmek için şarkiyatçılık ve İslamofobi kavramları
kullanılmıştır.63 Son zamanlarda ise özellikle Müslüman karşıtı ırkçı anlayışın ifadesi
için neo-ırkçılık/yeni ırkçılık veya kültürel ırkçılık gibi ifadelerin kullanıldığı
görülmüştür.

İslamofobi’nin bir ırkçılık türü olarak ele alındığı bağlamlarda, ırkçı anlayışın
temelini oluşturan biyolojik unsurların yerlerini farklı dinsel ve kültürel unsurlara
bıraktığı savı üzerinden gidildiği görülmektedir. Bu nedenle kavramın yeni bir
ırkçılık türü veya kültürel ırkçılık olarak ifade edilmesi yönünde gittikçe artan bir
eğilim ile karşılaşılmaktadır. Bu duruma geleneksel anlamda ırkçılığın daha çok ten
rengi üzerinden şekillenen bir ayrımcılık ifadesi olduğu, İslamofobi açısından
Müslüman karşıtı ırkçılığın uygun bir ifade şekli olamayacağı savunularak karşı
çıkıldığı da görülmektedir.64

İslamofobi’nin ırkçılık ile ilişkilendirildiği bağlamlara bakıldığında öncelikli olarak


Barker ile karşılaşılmaktadır. Barker’ın İslamofobi’yi yeni ırkçılık olarak ifade
ederken kültürel ve dini farklılıkları yansıtan, hukuki alanda koruma altına alınmamış

62
Carol C. Mukhopadhyay, Peter Chua, “Cultural Racism”, Encyclopedia of Race and Racism, Ed.
by. John Hartwell Moore, Detroit: Macmillan Reference USA, 2008, Vol. 1, p.377-383.
63
Commission on the Future of Multi-Ethnic Britain, 2000, p.59-60, Quoted by Richardson, p. 5.
64
Allen, Islamophobia, p.137.

19
unsurlara vurgu yaptığı görülmektedir.65 Bahsi geçen yeni ırkçılık türünde farklılık
unsurlarına yönelik tepkiler aleni değil, gizli ve üstü kapalı ifade edilmekte; söz
konusu farklılıkların Avrupalıların yaşam biçimlerine yönelik bir tehdit algısı
oluşturduğu savunulmaktadır.66 Diğer çalışmalara bakıldığında önemli bir kaynak
olarak RT’ın 1994 tarihli anti-Semitizim raporu ile karşılaşılmaktadır. Raporda
detaylı bir açıklama yapılmadan, İslamofobi’ye ırkçılık başlığı altında yer verildiği
görülmektedir.67 RT’ın 2017 İslamofobi raporunda da kavramın kısaca “Müslüman
karşıtı ırkçılık” şeklinde ifade edildiği bilinmektedir.68 9/11 Olayları’nın hemen
ardından hazırlanan ve dönemin on beş AB ülkesini kapsayan EUMC’nin İslamofobi
raporunda ise kavram için özgün bir tanımlama yapılmadan, yine ırkçılığa yönelik
uluslararası standartlar tercih edilerek bir açıklama çerçevesi geliştirilmeye çalışıldığı
görülmektedir.69

İslamofobi’nin “kültürel ırkçılık” olarak ele alındığı bağlamlara bakıldığında ise


Schiffer ve Wagner’in dini bir topluluğu hedef aldığı için İslamofobi’nin ırkçılığın
yeni bir türü olduğunu belirttikleri, söz konusu olguyu kültürel ırkçılık şeklinde
kavramsallaştırdıkları görülmektedir. Kültürel ırkçılık kavramını tercih eden bir diğer
isim olan Kalın söz konusu olgunun farklılığa yer vermeyen, merkezi değer
sistemleri etrafında bir araya gelen; dinsel, etnik, kültürel grupların tekdüze
algılarından kaynaklandığını, bunun bir takım kültürel hiyerarşiler tarafından üretilip
sürdürüldüğünü ifade etmektedir.70

Özellikle Avrupa’da İslamofobi’nin ırkçılık ile ilişkilendirilmesinin, toplumda etnik


anlamda yabancı unsurları oluşturan göçmenlerin büyük bir kısmının aynı zamanda
Müslüman kimliğe sahip olmalarından; bu durumun ise din, ırk, etnisite gibi
unsurların iç içe geçmesine sebebiyet vermesinden kaynaklandığı görülmektedir.
Örneğin İngiltere’de Müslümanların ten renklerinden dolayı ırkçılık ile yabancı,

65
Martin Barker, New Racism, London, Junction Books, 1981.
66
Allen, “Justifying Islamohobia”, p.11.
67
“The Very Light Sleeper”, The Runnymede Trust, London, 1994.
68
“Islamophobia: Still A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, London, 2017, p.1.
69
Christopher Allen, Jørgen S. Nielsen, “Summary Report of Islamophobia: In The EU After 11
September 2001”, EUMC, Vienna, May 2002.
70
İbrahim Kalın, “Islamophobia and the Limits of Multiculturalism”, Islamophobia, The Challenge
of Pluralism in the 21st Century, Ed.by. İbrahim Kalın, John L. Esposito, Oxford University Press,
2011, p.6.

20
farklı kültürel değerlere sahip olmaları nedeniyle de göçmen karşıtlığı gibi olgular ile
karşı karşıya kaldıklarına,71 Fransa’da ise İslamofobi’nin daha çok
Cezayirlilere/Araplara yönelik ırkçı söylem ile benzerlik gösterdiğine şahit
olunmaktadır.72 Bu nedenle din, ırk, etnisite arasındaki ayrım oldukça belirsiz hale
gelmekte; İslamofobik tepkilerin çok boyutlu bir bağlamdan beslendiği
görülmektedir.

Irkçılık olgusunun kapsamı farklı kültürel değerleri içine alarak genişletildiğinde,


“kültürel ırkçılık” kavramının İslamofobi için bir anlamda tanımlayıcı bir ifade şekli
olabileceği görülmektedir. Ancak her ne kadar ırkçılık kısmen anlamlı bir çerçeve
sunar gibi görünse de İslam bir ırk olmadığı, Avrupa’nın karşısına da bir ırk meselesi
olarak çıkmadığı için yeterli olamamaktadır.73 Bu nedenle kavramın bir ırkçılık türü
olarak değerlendirilmesi hatalı bir yoruma sebebiyet vermektedir. Ayrıca günümüzün
İslamofobi algısının bir dine ve o dine mensup olan kişilere bütünüyle bir karşı duruş
sergilenmesine, bunun uluslararası alanda siyasi bir konu haline gelmesine neden
olması da onun kendine özgü bir içeriğe sahip olmasından ötürü ırkçılık ve benzeri
olgulardan ayrı tutularak ele alınmasını gerektirmektedir.74

1.4.3.Anti-Semitizm

Anti-Semitizm kavramı Yahudilere yönelik olumsuz tutum ve davranışları, kısaca


Yahudi düşmanlığını ifade etmek için kullanılmaktadır. İslamofobi gibi anti-
Semitizm’in kavramsal çerçevesinde de birtakım sorunlar bulunmaktadır. Kavram
semantik olarak ele alındığında, doğrudan Semitik yani Sami ırktan gelen toplumlara
yönelik karşıtlık gibi bir anlam ile karşılaşılmaktadır. Genel olarak bakıldığında Sami
ifadesinin Arapça, İbranice veya Orta Doğu’nun eski dillerini konuşan topluluklara
karşılık gelmesi, bu bağlamda Arapların da Sami toplumlardan sayılmasına rağmen,

71
“Islamophobia: A Challenge For Us All”, The Runnymede Trust, p.9.
72
Allen, Islamophobia, p.133.
73
Nilüfer Göle, Mahremin Göçü, Söyleşi: Ayşe Çavdar, Hayykitap, 2011, s.150.
74
P. Glavanis, Ed., Report: ‘Muslim Voices’ in the European Union: The Stranger Within-
Community, Identity and Employment, Akt. Hakan Samur, “Avrupa’daki İslamofobi’nin
‘Avrupalı’ Sebepleri”, Mukaddime, Vol. 7, No. 2, 2016, s.296-300.

21
Sami ifadesinin spesifik olarak Yahudileri ifade etmek için kullanılması kavramsal
anlamda göze çarpan sorunlardan birini teşkil etmektedir.75

Semantik sorunların yanı sıra İslamofobi gibi anti-Semitizm’de de dinin


ırksallaştırılması yönünde bir eğilimin söz konusu olduğu görülmektedir. İki kavram
da bir dini pratik eden bireylere yönelik ayrımcılık ifadelerine, düşmanlığa, olumsuz
tutum ve davranışlara işaret etmektedir. Aralarındaki benzerlikler İslamofobi’ye
yönelik tanımsal bir çerçevenin inşası sırasında bazen anti-Semitizm tanımlarından
faydalanılmasına da neden olmaktadır. Bu bağlamda Allen’ın International
Holocaust Remembrance Alliance’ın Mayıs 2016’da benimsediği anti-Semitizm
tanımına paralel bir İslamofobi tanımı yapmaya çalıştığı görülmektedir.76 Ancak her
ne kadar İslamofobi ve anti-Semitizm dini bağlamlar üzerinden şekillenmeleri ve
birbirlerine yakın bir içeriği ihtiva etmeleri nedeniyle birçok yönden birbirlerine
benzeseler de farklı tabanlardan besleniyor olmaları farklı olguları ifade etmelerine
neden olmaktadır. Bu nedenle iki kavramın da kendi olgusal sınırları çerçevesinde
ele alınması gerekmektedir.

1.5.Modern Dönemlere Ait Yeni Bir Olgu: “Modern İslamofobi”

Son yıllarda hızlı bir şekilde artış gösteren Müslüman karşıtı ön yargının güncel
bağlamlardan beslenen yeni bir sosyal gerçekliği ifade etmesi, sözlüklerde söz
konusu olguya tekabül eden bir kavrama yer verilmesini gerektirmiştir. Bu bağlamda
nasıl ki anti-Semitizm Avrupa’daki Yahudi karşıtlığının büyüyen tehlikelerine işaret
etmek için türetildiyse77 İslamofobi de önceki kullanımlarından farklı olarak
Müslüman göçmenlerin Batı toplumlarının kamusal alanlarında daha sık görülmeye
başlamaları ile ortaya çıkan, güvenlik ile ilişkilendirilen yeni bir olguyu; modern,
seküler, İslam karşıtı söylem ve eylemleri78 tanımlayan bir kavram olarak literatürde
yerini almıştır.

75
“Islamophobia: The Right Word for a Real Problem”, The Bridge Initiative.
76
Allen, “Towards a Working Definition of Islamophobia”, p.8.
77
“Islamophobia: A Challenge For Us All”, The Runnymede Trust, p.4.
78
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison…”, p.21.

22
Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve anti-Semitizm’e nazaran günümüz anlamıyla
İslamofobi’nin daha yakın geçmişe ait bir olguyu ifade ettiği; kamusal ve siyasi söz
dağarcığına ise son 20-30 yılda nüfuz etmeye başladığı görülmektedir.79 Kavram
İslam’a yönelik korkunun şekillendiği ideolojik kaynaktan beslenen, genel olarak
Müslümanlar ve İslam’ı hedef alan davranışlar ve söylemlerin hepsini bir araya
toplamaktadır. Ancak İslam ve modernite arasındaki ilişkiye odaklanan veya
İslam’da din ve devlet ayrılığı meselesini ele alan kamusal alandaki tartışmaları;
İslam’ın geri kalmış, şiddet eğilimli bir din olduğunu ifade eden eleştirileri, medyada
bu konuda yer alan nefret söylemlerini ve bireysel aktörlerin Müslümanlara yönelik
olumsuz ifade ve eylemlerini birbirinden ayırmak gerekmektedir. Her ne kadar
birbirleriyle alakalı olup İslamofobi algısını besleyebilseler de hepsinin İslamofobi
olarak adlandırılan bir ideolojinin örnekleri olarak ele alınması doğru olmayan bir
değerlendirmeye sebebiyet vermektedir.80 Bu nedenle İslamofobi ile neyin
kastedildiğinin, kavramın anlamsal sınırlarının çizilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Sınırları belirli genel bir tanımının olmaması, İslamofobi’nin altının farklı şeylerle
doldurulmasına, zenofobiden terörizm karşıtlığına kadar birçok olguya işaret etmek
amacıyla kullanılmasına neden olmaktadır.81 İslamofobi bir ideoloji olarak ele
alındığında onun belirli bir eylem, düşünce veya önyargıdan çok bunlara neden olan
bir olgu olduğuna dikkat çekilmektedir.82 Bu bağlamda İslamofobi İslam ve
Müslümanlar hakkında olumsuz algıların oluşmasını ve sürekli kılınmasını sağlayan
düşünceler bütünü şeklinde ifade edilmektedir.83 Kavram fiziksel eylemleri
tanımlamak için kullanıldığında ise söz konusu olgunun sözsel düşmanlığın ötesine
geçerek Müslümanların günlük yaşamlarında ve kamusal alanda karşılaştıkları,
somut etkileri olan bir düşmanlığı ifade ettiği; farklı kültürlerin, dinlerin ve

79
Allen, “Towards a Working Definition of Islamophobia”, p.4.
80
Marcel Maussen, Anti-Muslim Sentiments and Mobilization in the Netherlands; Discourse,
Policies and Violence, Paris, Challenge, 2006, p.100, Quoted by Allen, Islamophobia, p.21.
81
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison…”, p.21.
82
Allen, Islamophobia, p.169.
83
Chris Allen, “A Review of the Evidence Relating to the Representation of Muslims and Islam in the
British Media”, Institute of Applied Social Studies, School of Social Policy, 2012, p. 5.

23
etnisitelerin bir arada yaşamaları önünde toplumsal bir engeli oluşturduğu
görülmektedir.84

Güncel çalışmalarda kavramın artan oranda dinin ırksallaştırılması çerçevesinde ele


alındığına şahit olunmaktadır. Bu doğrultuda Müslüman karşıtı ırkçılık bağlamını
öne çıkaran 2016 Avrupa İslamofobi Raporu’nda, İslamofobi’nin gerçek veya hayali
bir günah keçisi oluşturularak iktidar alanı inşa etmek ve bu durumu istikrarlı hale
getirmek isteyen hakim sınıflarla alakalı bir kavram olduğu ifade edilmektedir.
Günah keçileri olarak görülen birey ve grupların “biz” tanımının sınırları dışına
çıkarılarak negatif değerler atfedilen, indirgemeci bir Müslüman kimliğine konu
oldukları belirtilmektedir.85 Benzer bir tanımla RT’ın 2017 raporunda da
karşılaşılmaktadır. BM’in ırkçılık tanımının İslamofobi’ye uyarlandığı raporda
kavramın Müslümanlara veya Müslüman olduğu düşünülen kişilere yönelik insan
haklarının; iktisadi, siyasi, kültürel, sosyal ve kamusal hayatın diğer alanlarındaki
temel hakların tanınmasını, bu haklardan eşit koşullarda yararlanılmasını engelleme
amacı olan ayrımcılık, dışlama veya kısıtlamayı ifade ettiği belirtilmektedir.86

Genel olarak İslamofobi ele alınırken İslam ve Müslüman kavramlarının bir arada,
aynı anlamı çağrıştıracak şekilde kullanılması yönünde bir eğilim bulunsa da son
zamanlarda -yukarıda bahsi geçen Müslüman karrşıtı ırkçılık odaklı tanımlarda da
görüldüğü üzere- ikisi arasında bir ayrıma gidilerek daha çok Müslümanlara
odaklanıldığı görülmektedir. Halliday de günümüzde İslamofobik tutum sergileyen
bireylerce tehdit unsuru olarak algılanan şeyin dinin kendisi olmadığını
belirtmektedir. Haçlı Seferleri’nin veya Reconquista’nın gerçekleştiği dönemlerde
İslam düşman olarak algılanırken, söz konusu din artık Avrupa’yı fethetme peşinde
olan bir tehdit unsurunu teşkil etmemektedir. Bu nedenle modern İslamofobi bir
inanç olarak İslam’dan değil, İslam’ın somut görünümü olan Müslümanlar ve onların
tutum ve eylemlerinden kaynaklanmaktadır.87

84
Enes Bayraklı, Farid Hafez, Ed., “European Islamophobia Report 2016”, SETA, 2017, p. 5.
85
Ibid., p.7.
86
Farah Elahi, Omar Khan, “Introduction: What is Islamophobia?”, “Islamophobia: Still A Challenge
for Us All”, The Runnymede Trust, London, 2017, p.7.
87
Fred Halliday, Islamophobia Reconsidered, 1999, p. 898, Quoted by Helbling, p.3.

24
Son yıllarda İslamofobi bağlamına bakıldığında, dünya genelinde Müslümanların
odak noktasında olduğu olayların siyasa üreticileri tarafından önemli bir referans
haline getirildiği ve söz konusu kesimin toplumsal bir tehdit şeklinde yansıtıldığı
görülmektedir. Ayrıca Batı toplumlarındaki Müslüman nüfusun büyük bir kısmının
artık bu ülkelerde doğup büyüyen deyim yerindeyse “Avrupalı Müslümanlar” haline
gelmeleri, farklı kültürel değerlerini kamusal alanda devamlı olarak öne çıkarmaları
ve köken ülkeye bulundukları Avrupa ülkesinden daha bağlı bir görünüm
sergilemeleri88 de dikkatlerin Müslümanlara kaymasını tetiklemektedir.89 Bu durum
günümüzde İslamofobi’nin söylem ve somut yansımalarının Müslümanlara ve
Müslüman görünümlü bireylere; onların mülkiyetlerine, dini yapı ve kurumlarına
yönelik olmasına neden olmaktadır.90

Müslüman odaklı tanımlarda çoğu zaman hedef noktasındaki birey veya grubun
gerçekten Müslüman olup olmadığına önem verilmediğine; bıyık, başörtüsü gibi bir
takım somut unsurlara atfen karşı tarafın Müslüman olduğuna kanaat getirildiğine de
dikkat etmek gerekmektedir. Bu durum İslamofobi’nin daha çok Batı toplumlarının
bizzat kendileri ile alakalı olduğu söylemlerine neden olmaktadır.91

İslamofobi odaklı bazı algı, tutum ve davranışlar uzun yıllardır mevcutken; bazıları
nispeten yenidir ve özellikle Müslümanların 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
yoğun bir şekilde Batı toplumlarına göç edip yerleşmeleriyle beraber ortaya çıkmaya
başlamıştır. Bu durum, olgunun belirdiği toplumlardaki sosyo-ekonomik, ulusal ve
kültürel şartların önemli bir referans noktası olarak kullanılmasını öne çıkarmaktadır.
Özellikle göçün ve kültürel, etnik unsurların etkisinin belirgin olması İslamofobi
algısının belirli etnisiteler üzerinden inşa edilmesine neden olmaktadır. Bu
doğrultuda örneğin Almanya’da İslamofobi’nin Türklere, İngiltere’de ise Güney
Asyalı kesime odaklandığı92 böylece daha aleni bir hal aldığı görülmektedir.93

88
Elahi and Khan, “Introducton: What is Islamophobia?”, p.5.
89
Fred Halliday, Two Hours that Shook the World: September 11, 2001-Causes and
Consequences, London, Saqi Books, 2002, p.123.
90
Allen, “Towards a Working Definition of Islamophobia”, p.3.
91
Richardon, p.7.
92
Allen, Islamophobia, p.134.
93
“Islamophobia A Challenge For Us All”, The Runnymede Trust, p.1.

25
Güncel bağlamlara ve yakın geçmişe ait olan modern İslamofobi olgusu temel olarak
üç bileşen üzerinden inşa oluşmaktadır. İlki bir ideoloji olarak İslamofobi şeklinde
ifade edilmekte ve İslam, Müslümanlar hakkında anlam sağlama işlevi görmekte;
onların düşünce, inanç, sosyal eylemler, semboller ve etkileşimler aracılığıyla
kavranmasına neden olmaktadır. İkinci öğe üslup biçimleri ile özneyi ötekinden
arındırma, ötekini edilgenleştirme gibi anlamları devamlı kılan çeşitli stratejilerden
oluşturmaktadır. Bu sayede Müslümanlara ve İslam’a yönelik belirli sabit bir anlam
sürekli hale getirilmektedir. Son bileşeni ise dışlayıcı pratikler oluşturmaktadır.
Bunlar Müslümanlara ve İslam’a yönelik sosyo-ekonomik ve siyasi alanlardaki
ayrımcı tutum ve eylemlere karşılık gelmektedir.94

Üzerine inşa edildiği farklı öğeleri ile birlikte modern İslamofobi’nin günümüzde üç
boyutta ortaya çıktığı ve her boyutun farklı bir İslamofobi anlayışını yansıttığı
görülmektedir. Bunlar ise yapısal İslamofobi, diyalektik süreçte ortaya çıkan
İslamofobi ve bireysel aktör düzeyinde oluşan kişisel İslamofobi şeklinde ifade
edilmektedir. Bireysel düzeydeki İslamofobi, bireysel aktörlerin Müslümanlara veya
Müslüman olduğu zannedilen kişilere yönelik nefret, şüphe ve şiddet eylemlerine
karşılık gelmektedir. Yapısal İslamofobi devleti temsil eden aktörlerin yasalarla,
göçmen politikalarıyla ve güvenlik denetimlerinin genişletilmesine yönelik
pratikleriyle inşa ettiği; Müslümanlara yönelik şüphe ve korkuya işaret etmektedir.
Yapısal İslamofobi’nin uç boyutlarında Müslümanların ulusal güvenliğe tehdit olarak
algılandığı, toplum genelinde temel özgürlüklerin kısıtlandığı ve Müslümanların
sürekli olarak hedef alındığı görülmektedir. Diyalektik süreçte oluşan İslamofobi ise
devlet politikalarının İslam ve Müslüman öznelere yönelik popüler algının
şekillenmesine yardımcı olarak meşru kılması, bunun toplum düzeyindeki genel
algının pekişmesine neden olması şeklinde ifade edilmektedir. Bu boyutta İslamofobi
soyut bir nitelikte, devlet politikalarında kendine yer bulan siyasileşmiş bir söyleme
karşılık gelmekte; mevcut algı ve temsillerin meşrulaştırılmasını sağlamaktadır.95

94
Allen, Islamophobia, p.188-189.
Khaled A. Beydoun, “Islamophobia: Toward A Legal Definition and Framework”, Columbia Law
95

Review Online, November 1, 2016, p.6.

26
Modern İslamofobi, her ne kadar Müslüman odaklı gelişim gösterse de İslam ile Batı
toplumları arasındaki etkileşimlerin tarihsel birikiminden de beslenmekte, birçok
unsurun iç içe geçmesinden türeyen karmaşık bir olguya karşılık gelmektedir. Bu
nedenle tek bir şey Batı’nın, Avrupa’nın İslam/Müslümanlar ile olan ilişkisinin bir
çıktısı olan İslamofobi’yi açıklamaya yetmemektedir. Ayrıca içinde bulunulan
bağlamın, kolektif anlamların ve tarafların birbirlerine yönelik algılarının
oluşumunda önemli bir rol oynadığı, farklı İslamofobik tepkilerin oluşmasını
tetiklediği de görülmektedir. Örneğin ABD’de petrol krizi, İran Devrimi, rehine
krizi, 1993 Dünya Ticaret Merkezi Saldırıları ve diğer terör eylemleri ile alakalı
olarak stratejik bir İslamofobi anlayışı doğarken; Batı Avrupa’da 1980’lerden
itibaren göçmen akışları, entegrasyon, asimilasyon, ırk, başörtüsü gibi meseleler
üzerinden ortaya çıkan tepkilerle popülist bir Müslüman karşıtlığının ortaya çıktığı
görülmektedir.96 Bunun yanı sıra İslamofobi’nin anti-İslamizm yani siyasi bir
yönelim olan İslamizm karşıtlığından doğan, güncel olaylarla da inşa edilen,
sosyolojik bir olgu olduğuna da şahit olunmaktadır.97

İslamofobi kavramının günümüzde hem İslamofobik eylemde bulunanları hem de bu


eylemlerin kurbanı olanları işaret etmek için kullanıldığına da dikkat etmek
gerekmektedir. Bu durum ikisi arasına kesin sınır konulabilecek bir neden-sonuç
ilişkisinin mevcut olmamasından kaynaklanmaktadır. Genel olarak toparlandığında
modern İslamofobi algısının Avrupa’da doğup büyüyen ikinci ve sonraki kuşak
göçmenlerin kendilerine özgü kültürel bileşimlerinden algılanan tehditler; yabancı
unsurların Avrupa’ya artan göç talepleri, refah devletinin gerilemesi, Avrupa’nın
zımni olarak kabul edilen kamusal-özel alanları arasındaki sınırların bulanıklaşması
gibi durumlara paralel olarak geliştiği görülmektedir. Sosyal, siyasi, iktisadi, kültürel
her alanda ortaya çıkabilmekte; sözlü/yazılı, görsel/somut ifadeler veya şiddet
eylemleri şeklinde kendisini gösterebilmektedir. İslamofobik eylemde bulunan

96
Fred Halliday, Islam and the Myth of Confrontation, Religion and Politics in the Middle East,
New York, I.B. Tauris Publishers, 1995, Quoted by W. Shahid and P. S. van Koningsveld, “The
Negative Image of Islam and Muslims in the West: Causes and Solutions”, Religious Freedom and
The Neutrality of the State: The Position of Islam in the European Union, Ed., W. Shahid and
P.S. van Koningsveld, 2002, Leuven, Peeters, p. 175-176
97
Kadir Canatan, “İslamofobi ve Anti-İslamizm: Kavramsal ve Tarihsel Bir Yaklaşım”, Batı
Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm, Ed., Kadir Canatan, Özcan Hıdır, Ankara, Eskiyeni
Yayınları, 2007, s.58.

27
kişilerin motivasyonları ve saiklerininin yanı sıra, söz konusu eylemlere maruz kalan
kurbanların karakteristik özellikleri; İslam’ı veya Müslümanları temsil ettiğini ifade
eden birey ve grupların eylemleri de İslamofobi olgusunun inşasında önemli bir role
sahip olmaktadır.98

98
Allen, Islamophobia, p.80.

28
İKİNCİ BÖLÜM

SOSYAL İNŞA SÜRECİ

1980’lerden itibaren kültürel ve normatif değerler dünya siyasetinde başrol


oynamaya başlayınca, küresel güç yapılarını ve çatışma eksenlerini anlamada önemli
bir işlevi olan dinsel ve medeniyetsel farklılıklara yönelik tartışmaların gündemi
meşgul etmeye başladığı görülmüştür.99 Bu bağlamda iki büyük inşacı tez ortaya
atılmıştır. İlki Katzenstein ve diğerleri tarafından kültürel bir bütün olan
medeniyetlerin yapısını, medeniyetler içindeki ve arasındaki ilişkileri ele alırken
ikincisi dünya siyasetinde dinin rolüne odaklanmıştır. Buna paralel olarak yakın
zamanlara kadar Uluslararası İlişkiler disiplininde genellikle ikinci planda kalan, özel
alanın sınırları içerisinde bırakılan, Westphalia gibi disiplinde kurucu role sahip
gelişmeler ile kontrol altında tutulan dinin, günümüzde disiplinin sınırları içerisine
yeniden dâhil olduğuna şahit olunmuştur. 100

Özel alana hasredilmesi ile sosyal olgular üzerindeki etkisinin azaldığı zannedilen
din; değişen bağlamlara kendini uyarlayarak, sosyal gerçekliklerin oluşum sürecinde
tekrar sahneye çıkmıştır. Dinin sosyal bilimler alanına geri dönmesi ve modern
toplumların seküler sınırlara sahip kamusal alanlarına nüfuz etmeye başlaması,
özellikle Avrupa’da İslamofobi olarak adlandırılan olgunun ortaya çıkmasını
tetiklemiştir.

Dinin etki alanının genişlemesinin yansımalarından biri olan ve bir dini inancı
referans alan İslamofobi tartışmalı ve karmaşık bir olgudur. Ancak bu durum ona
dair bir açıklama getirilemeyeceği anlamına gelmemekte; kapsamlı bir çalışmanın
mevcudiyeti için sosyal gerçeklikleri ele alan, uygun bir açıklama çerçevesi sunan
teorilerden yararlanmak gerekmektedir. Sosyal bilimler alanında tek bir teorinin bir
olayı/olguyu tam olarak açıklaması mümkün olmasa da, mevcut gerçeklikleri

99
Christian Reus-Smitt, “Konstrüktivizm”, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Ed. Scott Burchill et. al.,
çev. Muhammed Ağcan ve Ali Aslan, İstanbul, Küre Yayınları, 2016, s. 309-310.
100
P. J. Katzenstein, Ed., Civilizations in World Politics: Plural and Pluralist Perspectives,
Abingdon, 2010, Quoted by Reus-Smitt, s. 310.

29
kendilerine özgü argümanlar ile yorumlamaya çalışan teorilerin101 her birinin
karşılaşılan olgu veya olaya yönelik belirli bir bakış açısını sunduğu görülmektedir.

Sosyal gerçeklikler söz konusu olduğunda özellikle post-pozitivist anlayıştan


beslenen teorilerden inşacılık/konstrüktivizm102 maddi unsurlardan ziyade maddi
olmayanlara odaklanması ve ideal yorumlar getirmesi nedeniyle ağırlıklı olarak
tercih edilmektedir. Geleneksel teorilerden ayrılan bu özelliği inşacılıktan İslamofobi
olgusunun açıklanması noktasında da yararlanılmasını sağlamaktadır. Bununla
beraber konuya yönelik söylemsel inşacılığın da benimsediği üzere, söylem ve dilin
önemli bir yere sahip olmasından dolayı post-yapısalcı teoriye de başvurulmakta ve
İslamofobi olgusu ele alınırken iki teorinin de argümanlarından yararlanılmaktadır.

2.1.Sosyal İnşa ve Anlam Oluşumu

Yakın geçmişe kadar hâkim konumda olan pozitivist anlayışta, doğal dünyada
bulunan nesnelerin aktör bazlı, öznel anlamlarının ötesinde net bir anlama sahip
oldukları kabul edilmiştir. Ancak sosyal bilimler alanında yaşanan kültürel dönüşüm
ile beraber, söz konusu anlayış yerini anlamın inşa edildiği savunusuna bırakmaya
başlamış ve bu görüş inşacılık olarak kavramsallaştırılmıştır.103

İnşacı teori kendi içinde farklı entelektüel temeller üzerinden gelişmiştir. Genellikle
teorinin normlara, kültür ve kimliğe vurgu yapan “sosyal inşacılık” ile
Wittgenstein’in dil felsefesinden esinlenen; dile, söyleme ve iletişime vurgu yapan
dil odaklı “söylemsel inşacılık”104 olarak ikiye ayrıldığı kabul edilmektedir. Ayrıca

101
Alexander Wendt, Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi, İstanbul, Küre Yayınları, 2016, s.69
(Söz konusu kitap Uluslararası İlişkilerde inşacı teoriyi ele alırken analiz birimi olarak uluslararası
sistemi kullanmıştır. Bununla birlikte inşacı söyleme dair genel varsayımlarda da bulunması nedeniyle
kaynak olarak kullanılması uygun görülmüştür.)
102
Çalışma boyunca inşacılık ve konstrüktivizm eş anlamlı olarak kullanılmakta ve aralarında bir
ayrım gözetilmemektedir.
103
Stuart Hall, Ed.,Temsil: Kültürel Temsiller ve Anlamlandırma Uygulamaları, çev. İdil Dündar,
İstanbul, Pinhan Yayıncılık, 2017, s. 13.
104
Mustafa Küçük, “Uluslararası İlişkilerde Sosyal İnşacılık”, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Ed.
Ramazan Gözen, İstanbul, İletişim Yayınları, 2015, s. 351.

30
inşacılığın Saussure’den etkilenen “göstergebilimsel” yaklaşım ve Foucault ile
ilişkilendirilen “söylemsel yaklaşım”105 olarak sınıflandırıldığı da görülmektedir.

Teori farklı şekillerde sınıflandırılsa da, sosyal bilimler alanında genellikle inşacılık
denildiğinde sosyal inşacılık anlaşılmaktadır. Dilin gerçekliğin inşasındaki rolünün
ilk olarak post-yapısalcılar tarafından dile getirilmesi, söylem konusunda da yine
post-yapısalcı teorinin hakimiyetinin öne çıkması nedeniyle dil odaklı çalışmaların
inşacılıktan ziyade post-yapısalcılar ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Ancak dil
konusunda post-yapısalcılar ile söylemsel inşacılık genellikle aynı argümanları
kullanmakta ve sonuç olarak söylem, inşacılığın alt başlıklarından birini
oluşturarak106 teorinin açıklama çerçevesi dâhilinde de kullanılmaktadır.

Onuf’un özünü bir eylemin oluşturduğunu ifade ettiği107 inşacılığa genel olarak
bakıldığında teorinin iki temel ilkesinin bulunduğu görülmektedir. Bunlar; insan
topluluğuna ait yapıların maddi güçlerden ziyade (Wendt, sosyal gerçekliklerin inşası
sırasında maddi unsurların da göz önünde bulundurulması gerektiğini özellikle
vurgulamaktadır) ortak düşünceler tarafından belirlenmesi ve aktörlerin kimlik ve
çıkarlarının doğa tarafından verilmekten çok bu ortak düşünceler tarafından inşa
edilmesidir.108 Yani inşacılar toplumsal yapıları oluşturan temel unsurların,
toplumsal gerçekliklerin ve anlamların genel olarak ortak düşünceler aracılığıyla
oluştuğunu; aktörlerin kimliklerinin ve çıkarlarının ise verili ve sabit değil, sosyal
yapılarla karşılıklı ilişkiler doğrultusunda inşa edildiğini savunmaktadırlar.109

Diyalojik etkileşimin büyük bir öneme sahip olduğu inşa sürecinde bilgi ve anlam
pozitivistlerin iddia ettiği gibi nesnel bir şekilde oluşmamaktadır. Belirli bir
olguya/olaya yönelik bilginin ve anlamın üretiminde dil, söylemler, görsel
belirleyiciler, normlar, aktörler ve eylemleri gibi birçok unsur rol oynamaktadır.
Maddi unsurların sosyal gerçeklikler konusunda daha sınırlı bir role sahip olmaları,

105
Stuart Hall, “Temsil İşi”, Temsil: Kültürel Temsiller ve Anlamlandırma Uygulamaları, Ed.
Stuart Hall, Çev. İdil Dündar, İstanbul, Pinhan Yayıncılık, 2017, s.24.
106
Küçük, s. 352-353.
107
Onuf, World of Our Making, Columbia, South Carolina, University of South Carolina Press,
1989, p. 36. Burada Onuf, Goethe'nin Faust adlı eserinden alıntı yapmaktadır. Detaylı bilgi için Bkz.
Johann Wolfgang Von Goethe, Faust, Doğu Batı Yayınları, 2016.
108
Wendt, s.15.
109
Küçük, s. 329.

31
inşa sürecinde maddi niteliği olmayan söz konusu faktörlerin daha etkin olmalarını
sağlamaktadır.

2.1.1.Dil ve Söylemin İşlevi

İnşacılar sosyal gerçekliklerin dil ve söylemler ile doğrudan ilişkili olduklarını ifade
etmektedirler.110 Dil, şeylere anlam veren; anlamın içinde üretildiği ve yayıldığı bir
aracı oluşturmaktadır. Anlamın kendisini bizzat inşa ederek soyut düşüncelerin
belirli bir kültürel toplam içerisinde temsil edilmesini sağlamaktadır.111 Dilin sosyal
inşacılıktaki rolü konusunda Heywood şu tespitlerde bulunmaktadır:

“İlk bakışta dil basit bir şey gibi görülür:...o fiziki objeler, duygular
ve düşünceler gibi şeyleri resmetmek için sembolleri, yani kelimeleri
kullanan ifade sistemidir.Bu görüşe göre dil özü itibariyle pasiftir;
onun rolü önündeki objenin imajını aksettiren ayna gibi, gerçekliği
mümkün olduğunca doğru yansıtmaktır. Fakat dil aynı zamanda,
duyguları harekete geçirip tahayyülü ateşleyen pozitif ve aktif bir
güçtür. Kelimeler sadece etrafımızdaki gerçekliği yansıtmaz, aynı
zamanda gördüklerimizi anlamlandırmada ve onlara karşı tutum
geliştirmede bizlere destek olur. Aslında dil, bizatihi dünyayı
yaratmamıza yardım eder.”112

Dilin sosyal gerçeklikler konusunda kullanımlarına dair farklı teoriler bulunmaktadır.


Bu bağlamda dilin zaten var olan bir anlamı ayna işlevi görerek yansıttığını ifade
eden mimetik teori, karşı tarafın kişisel olarak söylemek istediği şeyin doğrudan
ifade edilmesini sağlayan maksatlı teori gibi farklı anlayışlar bulunsa da; anlamın dil
içinde ve dil yoluyla oluştuğunu savunan inşacı teorinin baskın olduğu
görülmektedir.113 Bununla beraber dilin sınırlı bir değeri olduğunun, son derece
karmaşık bir düzeni olan real dünyayı basite indirgediğinin ifadesiyle de
karşılaşılmaktadır.114

110
Tuncay Kardaş, Ramazan Erdağ, “Postyapısalcılık ve Uluslararası İlişkiler”, Uluslararası İlişkiler
Teorileri, Ed. Ramazan Gözen, s.386.
111
Hall, s. 7.
112
Andrew Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, 3. Baskı, İstanbul, Küre Yayınları, 2004, s. 2.
113
Hall, “Temsil İşi”, s. 23 ve 35.
114
Heywood, s.4.

32
Tarafsız bir iletişim aracı olmaktan ziyade içinde bulunulan dünyanın
anlamlandırılmasını sağlayan değerler ve önyargılar kümesine aracılık eden dile115
benzer şekilde ilgili oldukları konulara dair gerçek bilgi içerdiği iddiasında olan ve
dilin somutlaştırılmış versiyonu olarak görülen yazılı metinler de anlam oluşumunda
önemli işleve sahip olmaktadırlar. Kullanılan dil ile şekillenen metinler, bilgi
üretiminin yanı sıra gerçekliğin kendisini de inşa etmektedirler. Çoğu zaman bazı
metinlere ilgili oldukları konuya dair uzmanlık atfedildiği de görülmektedir. Bazen
ise metinlerin oluştukları bağlamın ve zamanın dışında yorumlanarak istenilen
anlamın inşa edilmesinde araçsal olarak kullanıldığı durumlar ile karşılaşılmaktadır.

Dil ve yazılı metinler ile beraber, belirli bir olguyu ifade etmek adına kullanılan
terminolojilerin de tarafsız bir şekilde üretilmediğine, belirli anlayışları dikte
ettiklerine şahit olunmaktadır.116 Böylece dil, dilin şekillendirdiği yazılı ve sözlü
bilgi ile mevcut gerçeklik arasında zamanla bir söylemin oluşmaya başladığı
görülmektedir.117 Bu bağlamda söylemin hem bir inşa ürünü olduğu hem de dil gibi
anlam inşa etme işlevi bulunduğu görülmektedir.

Mevcut gerçeklikleri belirli bir şekilde inşa eden, bilgi ve anlamı temsil eden ifadeler
bütünü olarak tanımlanan söylemler118 kendilerini inşa eden aktörler tarafından
Foucault’nun deyimiyle bilgi-iktidar ilişkisine dâhil edilmektedirler.119 Bu bağlamda
sosyal gerçekliklerin bir tür bilgi-iktidar ilişkisi olarak görülen söylemlerin
uygulamadaki yansımaları üzerinden inşa edildikleri görülmektedir.120 Söylemler
içinde bulunulan bağlamda hâkim olan dilden etkilenmektedirler. Dil ile beraber bir
bütün içerisinde işlev görmekte, belirli bir anlam bütününü, gerçeklik algısını
kurmaktadırlar.121

115
Richard Devetak, “Post-yapısalcılık”, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Ed. Scott Burchill et al.,
İstanbul, Küre Yayınları, 2013, s.248.
116
Habermas, “Öteki” Olmak “Öteki” İle Yaşamak: Siyaset Kuramı Yazıları, İstanbul, Yapı
Kredi Yayınları, 2017, s. 37.
117
Edward W. Said, Şarkiyatçılık, Batı'nın Şark Anlayışları, çev. Berna Yıldırım, İstanbul, Metis
Yayınları, 2016, s.105.
118
Hall, “Temsil İşi”, s. 59.
119
Detaylı bilgi için bkz. Michel Foucault, Özne ve İktidar, Ayrıntı Yayınları, 2016.
120
Kardaş ve Erdağ, s. 386.
121
Küçük, s. 328.

33
2.1.2.Temsil, Kolektif Bilgi ve Anlamın İnşası

Toplumdaki bireylerin sosyalleşme düzeylerinin temeli olan kolektif bilgi ve


anlamlar122 belirli bir tarihi ve kültürel bağlam içerisinde, belirli subjektif
perspektifler temel alınarak, aktif ve sosyal bir sürecin ardından oluşmaktadır.123
Bilgi ve anlamın inşasını, “…bir nesneye/olguya dair anlamlı şeyler söylemek ya da
dünyayı anlamlı bir şekilde tasvir etmek için dilin kullanılması...”124 olarak ifade
edilen temsiller de şekillendirilmektedir.Anlamın yayılması, karşı tarafça algılanması
ve anlaşılma şekli iletişimsel bir süreçte ortaya çıkan, anlam oluşumuna yardımcı
olan temsiller ile gerçekleşmektedir.125

Kolektif anlam ve bilgi temsiller, söylemler ve dilin bir bütün içerisinde işlev
görmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Saussure’ün anlam oluşumuna
yönelik açıklamaları dikkat çekmektedir. Saussure anlam üretiminde dili, bir işaretler
sistemi olarak ifade etmektedir. İşareti gösteren ve gösterilen adını verdiği iki unsura
ayırmaktadır. Göstereni form (gerçek kelime, görüntü,...), gösterileni ise formun
ilişkili olduğu, insan zihninde tetiklediği anlam, fikir, kavram olarak
tanımlamaktadır. Gösteren her görüldüğünde, duyulduğunda gösterilenle ilişki
kurulmakta ve bu sayede anlam üretimi gerçekleşmektedir. Kültürel ve dilsel
kodların sabitlediği, gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki sayesinde de temsil ve
anlam sabit kılınmaktadır.126

Anlamlar “…dünyayı işaret eden ya da onu ‘temsil eden’ böylece hem kafamızın
içindeki hem de dışındaki şeyleri adlandırmamıza imkân sağlayan ve
düşüncelerimizde şekillenen kavramlar ve görseller sistemine bağlıdır.”127 Aynı
kültürden beslenen toplumlar belirli bir olgu, olay hakkında aynı şekilde düşünüp,
onu aynı şekilde yorumlamakta ve paylaşmaktadır.128 Kültürel anlamlar birey ve
toplumların belleklerinin içerisinde soyut olarak yer almanın ötesine geçerek, sosyal

122
Wendt, s.37.
123
Hall, “Temsil İşi”, s. 44.
124
Ibid., s. 23.
125
Allen, Islamophobia, p.145.
126
Jonathan Culler, Saussure, Londra, Fontana, 1976, s. 19, Akt., Hall, “Temsil İşi”, s. 42-43.
127
Hall, “Temsil İşi”, s. 26.
128
Hall, s. 11.

34
pratikleri düzenlemekte; davranışları etkileyerek somut etkiler doğurmaktadırlar.129
Bu nedenle anlam, bireylerin zihinlerindeki paylaşılmış düşüncelerin toplamından
çok daha fazlasını ifade etmekte, zamanla kamusal bir olgu haline gelmektedir.130

Kültürel ve tarihsel bağlamın belirleyici olduğu anlamların çoğu zaman birbirlerine


zıt olan temsili çiftler halinde şekillendiği görülmektedir. Bu durum zıt kavramların
kurgusal sınırların çizilmesini, anlamların oluşumunu kolaylaştırmasından
kaynaklanmaktadır. Söz konusu temsili çiftler ise Hall’in deyimi ile “sonsuz bir
zincir halinde” birbirleri ile etkileşime geçerek birbirlerinin yerini aldıkları için
sürekli değişim halinde olmaktadırlar.131 Birbirlerine zıt sembolik temsillerin
işlevlerini Kristeva şu şekilde açıklamaktadır;

“Sembolik sınırlar, kültürlere benzersiz anlam ve kimliklerini vererek


kategorileri saf tutar. Kültürü sarsan şey ‘yersiz şey’dir, yazılı
olmayan kuralların ve kodların bozulmasıdır...’Yersiz şeyler’e
yaptığımız, onları süpürmek, dışarı atmak, düzeni tekrar sağlamak,
şeyleri normal haline geri getirmektir. Çok sayıda kültürün
yabancılara, davetsiz gelenlere ve ‘başkalarına’ karşı ‘kapanmaları’
da aynı saflaştırma işleminin bir parçasıdır.”132

Böylece sembolik sınırların şekillendirdiği “Ben ve Öteki” dikotomisi üzerinden,


genel kapsamlı kültürel, toplumsal kimliklerin oluşturulduğu görülmektedir.133 Bu
bağlamda “Ben” belirli bir rol kimliğini benimseyerek, “Öteki-Ben”e, “Ben”in
kimliğini anlamlı kılan karşı rolü vermektedir.134 Wendt bu durumu tüccar
metaforunda somutlaştırarak, bir kimsenin ticaret yapacağı bir kimse olmadan tüccar
olamayacağı örneğini vermektedir.135 “Ben” genellikle “Öteki”nin temsillerine göre
duruşunu belirlemekte136 “Öteki”ne dair olumsuz imgeleri daha çok dikkate
almaktadır.

129
Ibid., s. 9.
130
Charles Taylor, “Interpretation and the Sciences of Man”, The Review of Metaphysics, Vol. 25,
No. 1, 1971, p. 3-51, Akt. Wendt, s.208.
131
Hall, s. 19.
132
Julia Kristeva, Powers of Horror, An Essay on Abjection, New York, Columbia University
Press, 1982, Akt. Hall, “Başkasının Gösterisi”, Temsil...., s.306.
133
Wendt, s. 279.
134
Ibid., s. 401.
135
Ibid., s. 402.
136
Ibid., s. 321.

35
Kolektif bilgi ve anlam inşasında sembolik temsiller kadar önemli bir yeri olan
somut olayların da göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Bu bağlamda sembolik
öneme sahip olayların sadece gerçekleştikleri için değil, belirli bir olgunun sürekli
olarak hatırlanmasına yardım ettikleri; bir takım anlatılar içerisinde yer alarak
gerçeklik statüsüne eriştikleri için anlam oluşumunda önemli bir role sahip olduları
görülmektedir.

2.1.3.Anlam İnşasında Aktörler, Görsel Belirleyiciler ve Diğer


Unsurlar

Bireysel aktörlerin, nesnelere ve birbirlerine kendileri için taşıdıkları anlamlara göre


yaklaştıkları,137 genel olarak bulundukları bağlam ve sahip oldukları inançlar
dâhilinde eylemde bulundukları görülmektedir. Anlam, aktörlerin zihinlerinde yer
alan, doğru kabul ettikleri imgeler ile doğru orantılı olarak inşa olmaktadır.138
Aktörlerin somut eylemleri ise sürekli bir şekilde sembolik sınırların çizilmesine,
“Ben” ve “Öteki” ayrımlarının üretilmesine neden olmakta, böylece kolektif
kimliklerin şekillenmesini sağlamaktadır.139 Aktörlerin eylemleri ve inşa edilen bilgi
ile anlam doğrultusunda sosyal hayatın da devamlı olarak üretimi
gerçekleşmektedir.140 Bazı durumlarda ise aktörlerin paylaştıkları fikir, inanç ve
değerler sistemi yapısal özellikler göstererek, tüm sosyal ve siyasi eylemler üzerinde
etkili olmaktadır.141

Wendt’in inşacı bir uluslararası sistem teorisi geliştirirken devletler düzeyinde


yaptığı açıklamalar, genel olarak tüm aktörlerin anlam inşasındaki rolü konusunda da
açıklayıcı bir çerçeve sunmaktadır. Wendt, devletler arasındaki farklı ilişkilere
dayanan üç tip kültürden bahsetmektedir. Bunlardan biri olarak kavramsallaştırdığı
“Hobbescu kültür” başlığı altında, izdüşümsel özdeşleşme tezine yer vermektedir.
Buna göre düşman, “Benlik” hakkında istenmeyen düşünceleri yerinden eden bir rolü

137
Herbert Blumer, “The Methodological Position of Symbolic Interactionism”, Symbolic
Interactionism: Perspective and Method, Ed. Herbert Blumer, Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall,
1969, p. 2, Akt. Wendt, s.180
138
Wendt, s. 180.
139
Ibid.,s. 56.
140
Ibid.,s. 143.
141
Reuss-Smit, Konstrüktivism, s.294.

36
oynamaktadır. Aktörler bilinç dışı gelişen olumsuz hislerini “Öteki”ne yansıtarak,
davranışlarıyla “Öteki”nin bu hisler ile özdeşleşmesi için baskı yapmaktadırlar.
Böylece “Benlik”, “Öteki”ni kontrol altında tutmak ya da yok etmek suretiyle söz
konusu olumsuz düşünceleri denetleyebilmekte ya da ortadan kaldırabilmektedir. Bu
durum aynı zamanda “Ben”de özsaygının inşasına da hizmet etmektedir.142 Benzer
şekilde kültürleri tehdit edildiğinde ya da bu yönde bir algıya sahip olduklarında da
sosyalleşmiş aktörlerin içgüdüsel olarak onları savunma eğilimi gösterecekleri
bilinmektedir.143 “Öteki”nin “Ben” tarafından algılanma şekli, genel olarak,
toplumların kendilerini ulusal anlamda nasıl tanımladığı ile de alakalı olmaktadır. Bu
durum “Ben”in toplumdaki yabancı unsurlara yani “Öteki”ne karşı algı, tutum ve
eylemlerini şekillendirerek zenofobi, milliyetçilik gibi olguların oluşmasına neden
olmaktadır.144

Anlamın sembolik, görsel unsurlar ve somut eylemlerle sadece semboller oyunu


içinde değil, gerçek pratiklerde de inşa edilmesi145 anlam oluşumunda aktörlerin
eylemde bulunduğu sosyolojik bağlamın öneminin de göz önünde bulundurulmasını
sağlamaktadır. Ayrıca bireylerin ve toplumların eylemlerini şekillendiren sahip
oldukları inançların, onların kim olduklarını ve diğerleri ile ne tür bir ilişki içinde
bulunması gerektiğini tanımlayan, nesiller boyunca canlı tutulan tarihi olgular, mitler
ve gelenekler sistemi içinde şekillendiğine de dikkat edilmelidir.146 Bunun yanı sıra
aktörlerin kolektif algılarının inşasında anlam aktarımını sağlayan; dini, kültürel, ırki
bağlamlara işaret eden, somut dünyada kolaylıkla tanınabilen görsel belirleyicilerin
de önemli bir role sahip oldukları görülmektedir.

Son olarak kolektif anlamın oluşum sürecinde yapısal normların rolüne de yer
vermek gerekmektedir. Normların, aktörlerin kimlik ve çıkarlarını yeniden kurma
işlevleri nedeniyle kurucu bir role sahip oldukları kabul edilmekte147 böylece bir
anlamda kurumsal yapılar haline geldikleri görülmektedir. Bu bağlamda genellikle

142
Wendt, s.341.
143
Ibid., s.410.
144
Helbling, s.4.
145
Paul Rabinow, Ed., The Foucault Reader, Harmondsworth, Penguin Books, 1986, Akt. Sean
Nixon, “Maskülenliği Sergilemek”, Temsil…, Ed. Hall, s. 420.
146
Wendt, s. 207.
147
Küçük, s. 246.

37
eğitim, hukuk, politika ve din gibi kurumlar somut etki alanlarına sahip yapılar
olarak anlaşılırken; cinsiyet, milliyet ve dil gibi kavramların da insan varlığına aynı
şekilde etki etmesi nedeniyle kurumsal yapılar içine dâhil edilmesi gerektiği ifade
edilmektedir.148 Bu durum anlam inşasında, politikadan milliyete birçok yapısal
unsurun belirleyici olmasına sebebiyet vermektedir.

2.2.İslamofobi Algısının İnşası

2.2.1.Coğrafi Uzamlar Ekseninde Anlam Oluşumu

Sosyal bilimler alanında belirli bir konuya yönelik yorum yapılacağı zaman genel
olarak dünyayı realitede veya imgelemde yaratılmış farklı bütünlere ayırma yönünde
bir eğilim bulunmaktadır.149 Bu bağlamda geçmişten günümüze Batı-Doğu, Avrupa-
İslam gibi kolektif kimliklerin de verili, sabit olmayan; subjektif yorumlara dayalı,150
yapay sınırlar çizilerek oluşan coğrafi ayrımlar şeklinde inşa edildikleri
görülmektedir.151

Coğrafi ve kimliksel bütünlerin, İslamofobi algısının oluşumunda önemli bir etkisi


bulunmaktadır. Özellikle İslamofobi konusunda Batı (özelde ise Avrupa) ve İslam
dikotomisinin öne çıktığı görülmektedir. Bunlardan biri coğrafi alanı, diğeri ise dini
bir inancı ifade etmektedir. Bu nedenle bazen dini yani İslam’ı bir coğrafi bölge
(Batı) ile kıyaslama yönündeki eğilim yanlış bulunmaktadır.152 Ancak iki kavram da
coğrafi ve dini bir bütünden çok daha fazlasını ihtiva etmektedir. Bu bağlamda
Lewis’ın Avrupa/Batı ve İslam’ın kendi medeniyetlerini tanımlama çabalarının
ürünleri olduğunu ve birbirlerinin muadilleri olarak kabul edilebileceğini savunduğu
görülmektedir.153 Lewis’ın tanımında Batı’nın özelde ise Avrupa’nın kültürel ve
siyasi bir varlığa154 işaret ettiği görülmektedir. İslam’ın ise benimsediği ilkelerin

148
Giovanna Borradori, “Barışa Duyulan Saf İnanç”, İslam ve Batı Üzerine Bir Konuşma, Jacques
Derrida, Mustafa Şerif, İstanbul, Timaş Yayınları, 2016, s.19.
149
Said, Şarkiyatçılık, Batı’nın Şark Anlayışları, s. 49.
150
Onuf, p.12.
151
Henrietta Lidchi, “Diğer Kültürlerin Sergilenmesinin Sanatsal ve Politik Özellikleri”, Temsil...,
Ed. Hall, s.200.
152
Jochen Hippler, Andrea Lueg, Ed., The Next Threat: Western Perceptions of Islam, London,
Pluto Press, 1995, Quoted by Shahid and Koningsveld, p.176.
153
Bernard Lewis, İslam ve Batı, Ankara, Akılçelen Kitaplar, 2017, s.18.
154
Ibid, s.15.

38
Müslüman aktörler tarafından zaman ve mekana nüfuz ederek somutlaştırılması ile
bir medeniyeti ve kültürü ifade ettiği anlaşılmaktadır.155

İki kavramın tarihsel evrimine bakıldığında başlangıçta “Hristiyanlık” olarak


adlandırılan uygarlığın, sekülerleşme süreci sonrasında Batı/Avrupa olarak ifade
edilmeye başlandığı görülmektedir.156 İslam ise dinin doğduğu topraklar itibariyle
önceleri Araplar ile eşdeğer görülse de farklı tarihsel dönemlerde farklı unsurlarla
temsil edilir olmuştur. Batı/Avrupa nazarında İslam, belirli dönemlerde kendisi ile
alakalı baskın askeri, kültürel, iktisadi gücü kim oluşturuyorsa onunla
özdeştirilmiştir. Örneğin uzun bir süre Batı ve Avrupa’da Müslüman denilince
Türklerin kastedildiği görülmüştür.157 Bu bağlamda Lewis’ın İslam ve Batı’nın çoğul
yapılar olduğunu ve birden fazla Batı ve İslam’ın bulunduğunu ifade etmesi
anlamlıdır.158

Avrupa’nın oluşumunda - Katolik-Protestan savaşları nedeniyle bölücü bir etkisi


olduğu düşünülse de - özellikle kendi coğrafyası dışına karşı din birleştirici bir unsur
olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin Haçlı Savaşları’nda veya 1600’lerin sonlarında
Türklere karşı Habsburg İmparatorluğu’nun savunulmasında Avrupalıların dış tehdit
olarak Müslümanlara karşı her zaman ortak bir hareket çerçevesinde faaliyet
gösterdiği görülmektedir.159 Bu bağlamda Fransız tarihçisi Henry Pirenne de
Avrupa’nın oluşumunda dinin söz konusu etkisine vurgu yaparak Avrupa denilen
coğrafi, siyasi ve kültürel bütünün Şarlman döneminde güneyden gelen askeri, siyasi,
kültürel bir Arap-İslam baskısı karşısında Avrupalıların kuzeye çekilmesiyle
oluştuğunu söylemektedir.160

Taraflar arası etkileşimde dini ve coğrafi algılar o kadar etkilidir ki Batı/Avrupa


toplumlarının İslam’a ve Müslümanlara yönelik algılarının bir ifadesi olan

155
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi: İslam-Batı İlişkileri Tarihine Giriş, İstanbul, İnsan Yayınları, 2016,
s.26.
156
Lewis, İslam ve Batı, s.8.
157
Ibid, s.23.
158
Borradori, s. 22.
159
Krishan Kumar, “Ulus-devlet, Avrupa Birliği ve Ulusaşırı Kimlikler”, Müslüman Avrupa ya da
Avro-İslam, Küreselleşme Çağında Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık, Ed. by N. AlSayyad, Manuel
Castells, İstanbul, Everest Yayınları, 2004, s.84.
160
Henry Pirenne, Hz. Muhammed ve Şarlman, çev. M. Ali Kılıçbay, İstanbul, Birey ve Toplum
Yayınları, 1984, Akt., Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi: İslam-Batı İlişkileri Tarihine Giriş, s.158.

39
İslamofobi’nin de ilk olarak Doğu-Batı, İslam-Avrupa gibi yapay kategoriler, coğrafi
sınırlar üzerinden şekillenmeye başladığı görülmektedir.161 Günümüzde bulanıklaşan
söz konusu sembolik sınırlar Doğu/İslam ile Batı/Avrupa arasındaki ilişkiye uzun bir
süre coğrafi uzaklıkların yön vermesi162 ile oluşmuştur. Coğrafi sınır ve uzaklıklarla
birlikte tarafların kendilerini ve karşı taraftakini tanımlarken geçmişteki olaylara da
sıklıkla başvurduğu görülmektedir. Bu bağlamda İslam dininin ortaya çıktığı ilk
dönemlerden itibaren Müslümanların Avrupa coğrafyasına doğru genişlemesi, 16.
yüzyılda Viyana kapılarına dayanması gibi sembolik öneme sahip tarihi olayların
Avrupalı kolektif belleklerde önemli bir yeri olduğu ve kendilerine yönelik sınırlar
çizerken sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Avrupa’nın tarihi bellekten nasıl
yararlandığı konusunda Göle’nin şu ifadeleri açıklayıcı olmaktadır;

“Avrupa geçmişini hatırlamasıyla olduğu kadar unuttuklarıyla da


kendini inşa etmektedir. Bu inşa sürecinde kimilerini bünyesine dâhil
ederek, kimlerini ise dışlayarak seçici bir bellek rol oynamaktadır.”163

Günümüzde Müslümanlar ve Batı toplumları geçmişin somut teritoryal uzaklıklarını


aşarak, fiili anlamda daha yakın hale gelmiştir. Bu yakınlık durumu tarihi geçmiş ile
etkileşime girerek onların sürekli canlı tutulmasına neden olmaktadır. Yakınlık ile
birlikte kültürel bağlamlara odaklanan, Medeniyetler Çatışması ifadesinde
kavramsallaştırılan; İslami kültürün ve Batılı değerlerin birbirleriyle uyumlu
olmadığının, Müslümanların Avrupa toplumlarına uyum sağlayamayacağının ifade
edildiği164 söylemler de ortaya çıkmaktadır. Bu durum Avrupa’ya dair Fanon’un “bir
grubun fikri sabitlerinin, önyargılarının, mitlerinin ve kolektif tutumlarının toplamı”
olarak ifade ettiği165 “kolektif bir bilinçdışı”nın varlığını göstermektedir. Söz konusu

161
Bassam Tibi, “Avrupa’daki Müslüman Göçmenler: Avro-İslam İle Gettolaşma Arasında”,
Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam, Ed. by. AlSayyad ve Castells, s.50.
162
Nilüfer Göle, İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa, İstanbul, Metis Yayıncılık, 2009, s. 14.
163
Ibid, s. 41.
164
W. Shahid and P. S. van Koningsveld, “The Negative Image of Islam and Muslims in the West:
Causes and Solutions”, Religious Freedom and The Neutrality of the State: The Position of Islam
in the European Union, Ed., W. Shahid and P.S. van Koningsveld, 2002, Leuven, Peeters, p. 175.
165
Söz konusu ifade Frantz Fanon, Siyah Deri Beyaz Maskeler, Encore, 2016, s.224’ten
alıntılanmıştır.

40
bilinçdışı durum sığ bir İslam anlayışı çerçevesinde Batı toplumlarının kendi
algılarını sınırlamasına166 neden olmaktadır.

İslam’a yönelik olumsuz anlamlandırmaların Batı’nın kendi kimliğinin sınırlarını


çizmek ve tasdik etmek için ihtiyaç duyduğu düşman algısından kaynaklandığı
sıklıkla ifade edilmektedir. Buna karşılık Batı toplumlarının düşman ihtiyacı
iddiasını reddedenler, söz konusu varsayımın bir mit olduğunu savunanlar ile de
karşılaşılmaktadır.167 İslam bağlamındaki düşman algısı genellikle Sovyetler
Birliği’nin varlığının sona ermesinin ardından, Batı’nın sıradaki düşmanının kim
olacağına yönelik tartışmalar etrafında şekillenmiştir.168 Batı’nın ihtiyaç duyduğu
düşman metaforu konusunda Sartre’ın “Ben” ve “Öteki”ne yönelik ifadeleri
açıklayıcı bir çerçeve sunmaktadır. Sarter,

“Kendi hakkımda herhangi bir gerçeğin varlığını sürdürmesi için bir


başkasına ihtiyacım var. Bu başkası benim varlığım ve kendi
hakkımdaki farkındalığım için zaruridir.” 169

demektedir. Bununla beraber “Ben” ve “Öteki” dikotomisi kapsamında sadece


Batı’nın İslam’ı öteki/düşman olarak görmediği; İslam’ın, Müslüman ülkelerin de
Batı’yı öteki olarak gördüğü, söz konusu algının özellikle Selefi akımlar bünyesinde
daha açık bir şekilde ifade edildiği belirtilmektedir. Tarihten örneklere bakıldığında
belirli bir dönemin “Öteki-Ben” karşıt aktörünü oluşturan Türkleri, Haçlıların
kâfirler olarak gördüğü170; aynı şekilde Türklerin de Haçlıları bulunulan zaman ve
bağlam dâhilinde düşman olarak betimlediğine şahit olunmaktadır. Daha yakın
zamanlara ait bir örnek olarak ise sıklıkla Bin Ladin’in dünyadaki tüm Müslümanlara
seslenerek Amerikalıları öldürmeleri konusunda verdiği fetvadan bahsedilmektedir.

Yaklaşık 1400 yıldır etkileşimde bulunan İslam ve Batı’nın uzun tarihi ilişkileri
dönemler itibariyle fetihler, iş birliği, korku ve yanlış algılamalar gibi farklı temeller

166
Jacques Derrida ve Mustafa Şerif, İslam ve Batı Üzerine Bir Konuşma, 2016, s.61.
167
Halliday, Islam and the Myth of Confrontation: Religion and Politics in the Middle East,
p.113, Quoted by Shahid and Koningsveld, p. 181.
168
Shahid and Koningsveld, p.180.
169
Stephen Priest, Ed., Jean Paul Sartre: Basic Writings, Routledge, 2001, p. 39.
170
Wendt, s. 322.

41
üzerinden biçimlenmiştir.171 Taraflar arası ilişkiler tarihsel olarak farklı formlarda
gelişse de iki grup her zaman birbirlerine coğrafi anlamda komşu olarak yaşamışlar,
ortak bir mirası sahiplenmişlerdir. Çoğu zaman biri diğeri tarafından tanımlanmış,
sınırlanmış veya diğeri üzerinden kendisini ifade etmiştir. İki ayrı din olarak
karşılaştıkları zamanlarda ikisi de kendilerini Tanrı’nın insanlığa gönderdiği nihai
vahyin taşıyıcısı olarak görerek, dini bir takım benzerlikler üzerinden birbirlerinden
ayrışmaya çalışmışlardır.172 Bir arada yaşama tecrübesine de sahip olan taraflar
günümüzde birlikte yaşama noktasında sıkıntı çekmektedirler. Bunda özellikle tarihi
olayların etkileri önemli bir rol oynamaktadır. “İki toplumun kesişen tarihleri... iki
(farklı) algılama biçiminin de tarihini oluşturmaktadır; gerçek ile efsanenin, olgu ile
algının, hakikat ve tahayyülün iç içe geçtiği bir tarih”173 günümüzü anlamlandırmada
ve tanımlamada her zaman önemli bir referans noktası olarak öne çıkmaktadır.174

2.2.2.Negatif Klişeler

Saussure anlam taşıyan şeyin karşıt taraflar arasındaki farklar olduğundan


bahsetmektedir. Bu bağlamda kelimelerin, kavramların anlamlarının genelde
karşıtları ile ilişkileri dâhilinde tanımlandığı görülmektedir.175 Batı toplumlarındaki
İslamofobi algısının temelinde de karşıt anlamlar üzerinden şekillenen bir takım klişe
ifadeler, imgeler bulunmaktadır.

“Klişe” birkaç basit özelliğe indirgenmiş, basitleştirilmiş176; indirgemeci ifadeler


bütünü anlamına gelmektedir. Bir şeye dair anlamın sınırlarını sembolik olarak
sabitleyerek, ona ait olmayan her şeyi dışarıda bırakmaktadır.177 Tarihi negatif
imgeler, sembolik olaylar ve popüler kültürün etkisiyle Batı veya Avrupa kolektif
belleğinde genel olarak İslam ve Müslüman odaklı negatif klişe ifadelerin ortaya

171
Jane I. Smith, “Introduction”, Muslims in the West: From Sojourners to Citizens, Ed. Yvonne
Yazbeck Haddad, Oxford University Press, 2002, p.3.
172
Lewis, İslam ve Batı, s.7.
173
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi, s.15.
174
Halliday, Two Hours that Shook the World: September 11, 2001-Causes and Consequences,
p. 125.
175
Hall, “Temsil İşi”, s.43.
176
Hall, “Başkasının Gösterisi”, s.319.
177
Hall, “Başkasının Gösterisi”, s.333.

42
çıktığı görülmektedir. Özellikle 9/11 ve 7/7178 gibi olaylara paralel olarak
Müslümanların Avrupa’da hayali ötekiler olarak yeniden inşa edildiğine şahit
olunmaktadır.179 Müslüman odaklı bu yeni inşa sürecinde şekillenen modern
İslamofobi algısının ifade özgürlüğü, kadınların yeri, radikalizm gibi konular
üzerinden180; İslam’a ve Müslümanlara yönelik bir takım seçici temsillere referans
verilerek oluştuğu görülmektedir.

İslamofobi bağlamında klişe ifadelerin işlevleri konusunda Sir Nicholas


Barrington’un ifadeleri önemlidir;

“Birçok Müslüman ülkede görev yaptım. Klişe ifadeler oldukça


yanıltıcıdır. Ektremistler elbette vardır ve bunların bir kısmı şiddete
başvurmaktadır. Ancak bunların eylemleri İslam’ın kendisinden değil,
Batı toplumlarına yönelik garezden kaynaklanmaktadır. Bununla
beraber Hristiyanlığa saygı duyan milyonlarca inançlı, dürüst ve
merhametli Müslüman da vardır...”181

Batı/Avrupa bakış açısındaki klişelere göre İslam öncelikle modernite ile uyumlu
olmayan bir din olarak görülmektedir. Modernizm, Batılılaşma ve toplumun
sekülerleşmesi ile eş değer görüldüğü için İslam ile modernitenin bağdaşmadığı
algısı oluşmaktadır.182 Bu bağlamda Müslümanlar Batı toplumları nazarında
(Danimarka Halk Partisi Avrupa Parlamentosu eski üyesi) Mogens Camre’nin;

“Müslüman ülkelerin Ortaçağ’a ait olduklarını düşünüyoruz.


Demokratik ülkelerimizin, 7-8. yüzyıllarda Orta Doğu’da yazılmış
olan bir kitaba göre yönetilmesini isteyen insanlar tarafından
mahvedildiğini görmeyeceğiz.”183

178
Burada 9/11 Olayları’na benzer şekilde 2005 yılında İngiltere’de gerçekleşen terör saldırıları
kastedilmektedir.
179
Allen, Islamophobia, p. 86.
180
Allen, “Justifying Islamohobia”, p.12.
181
Eski Pakistan büyükelçisi Sir Nicolas Barrington’ın 1996 yılında Piccadilly St. James’s
Kilisesi’ndeki konuşmasından, Akt., “Islamophobia: A Challenge for Us All”, The Runnymede
Trust, p.1.
182
John L. Esposito, What Everyone Needs to Know About Islam, Oxford University Press, 2002,
p.64.
183
José Pedro Zúquete, “The European Extreme-Right and Islam, New Directions?”, Journal of
Political Ideologies, Vol.13, No.3, October 2008, p. 331.

43
şeklindeki ifadelerinde de görüldüğü üzere Orta Doğu’ya hasredilen, geri kalmış,
modernleşememiş, bir bütünü ifade etmektedir. Günümüzde İslami dünyadaki
gelişim eksikliğinin de İslam kaynaklı olduğu düşünülmektedir.184 Hristiyanlık ve
Yahudilik söz konusu olduğunda ise bu dinlere inananların bulunduğu Etiyopya,
Sudan gibi az gelişmiş toplumlardan çok genellikle modern Avrupa ve Amerika’daki
toplumlar kastedilmektedir.185

Müslümanlara yönelik olumsuz klişe algıların oluşumunda Müslüman ülkelerdeki


güçlü patriarkal yapıların varlığı, otoriteryan ve fundamentalist eğilimler, siyasi ve
ekonomik alandaki başarısızlıklar gibi birçok unsur rol oynamaktadır. Özellikle
fundamentalizm kaynaklı pratiklerin etkisi ile Müslümanlar kendilerinden
korkulması gereken veya onlardan korkulmasına neden olacak potansiyeli barındıran
bir topluluk olarak görülerek genelleştirilmektedir. Realiteye bakıldığında ise
İslam’ın fundamentalizmden reformizme kadar farklı anlayışlara referans olduğu
görülmektedir.186

Müslüman dünyada demokrasi odaklı yaşanan gelişmeler Arap veya Müslüman


kültürlerin doğasına isnat edilmektedir. Temelde ise bu durum dinden veya
etnisiteden ziyade siyasi kültür ve toplumların tarihi gelişimleri ile alakalı
olmaktadır. Özellikle Orta Doğu’daki otoriter tek adam rejimlerinin varlığının dinden
çok sömürge yönetimleri ve ardından gelen ulusal hükümetlerin Avrupalılarca
desteklenmesi ile ilgili olduğu görülmektedir.187 Özellikle söz konusu sömürge
geçmişi Avrupalıların Müslüman toplumlara yönelik algılarının yanı sıra, Müslüman
toplumların Avrupa’ya yönelik algılarının da olumsuz bir seyir izlemesine neden
olmaktadır.

Müslüman ve İslam odaklı olumsuz klişe algılar kutsal kitap metinlerinden yola
çıkılarak yapılan bir takım mesnetsiz yorumlardan da etkilenmektedir. Bu bağlamda
en çok “cihat” kavramının öne çıktığı görülmektedir. Cihat Arapça da “çaba sarf

184
Esposito, What Everyone Needs to Know About Islam, p.63.
185
Ibid., p.61.
186
Ibid., p. 61.
187
Ibid., p.160.

44
etmek, mücadele etmek” anlamına gelmektedir.188 Bazen İslam’ın altı şartına işaret
etmek için de kullanılmaktadır.189 Ancak Batı toplumlarında genel olarak
Müslümanların, Müslüman olmayan toplumlara karşı savaş ilan ederek İslam dinini
yaymaları olarak anlaşılmaktadır. Hatta daha da ileri gidilerek, İslam’da dünyanın
Dar’ul İslam ve Dar’ul Harp olarak ikiye ayrıldığı ifade edilmektedir. Geçmişte
askeri vasıtalarla İslam’ın yayılması, yakın zamanlarda ise Batı coğrafyasında
Müslüman olduklarını iddia eden kişi ve gruplarca, dinlerini kaynak olarak
göstererek gerçekleştirilen terör eylemleri de bu algının oluşmasına sebebiyet
vermektedir. Ayrıca dini kaynaklar ile sosyal bağlamlara endeksli olarak ortaya çıkan
öznel yorumlar arasında bir ayrım yapılmaması190, dini kaynakların oluştuğu bağlam
ve şartlara göre değerlendirilmemesi, seküler veya dini çoğu otoriteryan hükümetin
dini araçsal olarak kullanmaları da İslam’a ve Müslümanlara yönelik olumsuz
algıların pekişmesini sağlamaktadır.191

Müslümanların İslam’ın genel imajına kattıkları olumsuz etkileri kabul edilse de, bir
takım arkaik Arap rejimlerinin tutarsızlıkları, aşırı politik ve dini hareketlerin tek
başına İslam’ı tanımlayamayacağına dikkat edilmelidir.192 Buna rağmen birkaç örnek
olay üzerinden gidilerek İslam ve Müslümanlara dair genellemeler yapıldığı
görülmektedir. Özellikle son zamanlarda Batı ülkelerinde dini motifli terör
olaylarının sürekli hale gelmesi kolektif hafızalarda belirli imgelerin, olguların sık
sık hatırlanmasına, bunların belirli olay örgüleri içerisine yerleştirilip kendilerine
anlam isnat edilerek genel bir İslam/Müslüman karşıtı algının inşa edilmesine neden
olmaktadır.193

Batılı/Avrupalı hafızalarda diğer bir klişe algıya bakıldığında, İslam’ın genellikle bir
devlet dini olarak görüldüğü, İslam’da kamusal-özel alan ayrımının olmadığı ifade
edilmektedir. Bu bağlamda kamusal-özel ayrımına verilen önemin, Müslümanların
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı’ya göç edip yerleştiklerinde önemli bir
toplumsal-siyasi sorun oluşturmalarına neden olduğu görülmektedir. Çünkü

188
Lewis, İslam ve Batı, s.26.
189
Esposito, What Everyone Needs to Know About Islam, p.117.
190
Ibid., p. 62.
191
Ibid., p.63.
192
Derrida ve Şerif, s. 63
193
Devetak, s. 252.

45
Müslümanlar için İslam hem özel hem de kamusal alanda kişiyi tanımlayarak, onun
ayrılmaz bir parçasını oluşturmakta; sadece özel alanda Müslüman olarak
davranılmamakta, kamusal alanda da Müslüman kimliği belirleyici olmaktadır.194

Batı toplumları ile İslam arasındaki ilişkiye “Ben ve Öteki” perspektifinden


bakıldığında, bir diğer negatif klişenin somut imgeler üzerinden anlam kazandığı
görülmektedir. Bu bağlamda İslami bir kimliğe en çok referans yapan başörtüsü gibi
görsel belirleyiciler öne çıkmaktadır. Başörtüsünün Batı toplumlarının kolektif
hafızalarına özellikle İslam’da kadınlara, karşı cinse kıyasla ikincil bir statü
verildiğine; baskı altında tutulduğuna yönelik bir anlamı aktardığı görülmektedir.195

Sonuç olarak klişe ifadeler sayesinde Müslümanlar ve Batılı/Avrupalı toplumlar


birbirlerine yönelik inşa ettikleri negatif tanımlamalar ile “Öteki” karşısında
hissettikleri yitirme duygusunu kimliksel bazda sınırlar çizerek, duvarlar oluşturarak
aşmaya çalışmaktadırlar. Bu süreç çift taraflı gelişerek sadece Batı’nın/Avrupa’nın,
İslam’ı ve Müslümanları öteki olarak algılamasına neden olmamakta aynı zamanda,
İslam dünyası olarak ifade edilen bütünün de kimi zaman Batı’yı bir öteki olarak
algılamasına sebebiyet vermektedir.196

2.2.2.1.Runnymede Trust Tipolojisi

1997 RT Raporu, İslam’ın ve Müslümanların Batı toplumlarınca monolitik olarak


nasıl algılandığını, açık ve kapalı görüşler (open-closed views)197 üzerine inşa ettiği
ikili ayrımlar şeklindeki klişe ifadeler ile açıklamaktadır. Irk ve din arasında ayrım
yapmadığı için eleştiri de alan rapor, RT’ın 1996 yılında kurduğu “Britanyalı
Müslümanlar ve İslamofobi Komisyonu” tarafından (The Commission on British
Muslims and Islamophobia-CBMI) 1997 yılında hazırlanmıştır ve İslamofobi
konusunda yapılan çalışmaların ilk kapsamlı örneğini oluşturmaktadır. Raporun

194
“Conversations With History: Jocelyne Cesari”, University of California Television, 2009,
(Çevrimiçi), https://www.youtube.com/watch?v=1lgeKoQHnD0&list=WL&index=21&t=0s, (Erişim
Tarihi: 06.04.2018)
195
Allen, Islamophobia, p. 166.
196
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi, s.15.
197
“Open ve closed” ayrımını ilk olarak sosyal psikolog Milton Rokeach kulllanmıştır. Bu tipoloji
Runnymede Trust Raporu hazırlanırken komisyon metinlerini yazan Richardson tarafından yararlı
bulunarak kullanılmış ve kavrama yönelik tanımlarda önemli bir etkiye sahip olmuştur. Daha fazla
bilgi için Bkz: Milton Rokeach, The Open and Closed Mind, NY, Basic Books Inc., 1960.

46
yayınlanmasının ardından İslamofobi kavram olarak toplumsal ve siyasi alanda hızlı
bir şekilde yaygınlık kazanmaya başlamıştır.198 Ayrıca raporda İslamofobi’ye ve
toplum üzerindeki yansımalarına yönelik yapılan tanım, daha sonraki yıllarda
literatür üzerinde de hakim olmuştur. RT Raporu’nda geliştirilen tanım, İslam ve
Müslümanlara yönelik kapalı görüşlerden yararlanarak İslamofobik söylemlerin
özelliği olarak görülen199 klişe ayrımlar üzerinden inşa edilmiştir. Söz konusu klişe
ifadeler şu şekildedir;

-Monolitik, statik İslam ile dinamik, farklılık unsurları içeren İslam; Kapalı
görüş Müslümanların hem kendi hem de Müslüman olmayanlar ile aralarındaki
farklılıkları göz ardı ederek, İslam’ı yekpare ve statik değerler toplamı olarak
görmektedir. Buna görüşe göre İslam yeniliklere kapalı bir değerler bütününü
oluşturmaktadır. Açık görüş ise İslam’ı dil, etnisite, ırk ve kültürel değerler açısından
farklı unsurları ihtiva eden, ilerlemeci bir bütün olarak görmektedir. 200

-Öteki ve farklı olarak İslam ile benzer ve karşılıklı etkileşimde bulunan İslam;
İslam kapalı görüşe göre Batı’nın ötekisi, diğer kültür ve dinlerle ortak hiçbir değeri
paylaşmayan, ne onlardan etkilenen ne de onları etkileyen izole bir bütündür.201
Burada İslam’ın Avrupalı veya Fransız, İngiliz olamayacağına vurgu
yapılmaktadır.202 Söz konusu İslam algısı şarkiyatçılığın ve Medeniyetler Çatışması
tezinin de ana temasını oluşturmaktadır. Açık görüş ise tersini savunarak, İslam’ın
doğrudan Doğu ile Batı’nın ise Avrupa ile eşdeğer görülmesine karşı çıkmaktadır.203

-Aşağı konumda olan İslam ile farklı ama eşit İslam; Kapalı görüşte İslam, Batı
toplumlarının sahip olduğu değerlerin tam zıddını benimseyen; ilkel, akla dayalı
olmayan, şiddet yanlısı, kadın düşmanı, cinsiyetçi, barbar olarak görülmektedir.
Medeni, akılcı gibi İslam’ın sahip olamayacağı ne kadar olumlu değer varsa onlar da
Batı’ya isnat edilmektedir.204 Açık görüş ise bu argümanları reddederek İslam’ın da

198
Allen, Islamophobia p.3.
199
Ibid., p. 67.
200
“Islamophobia: A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, p.6.; Allen, Islamophobia,
p.69-70.
201
“Islamophobia: A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, p.6.
202
Allen, Islamophobia, p.70.
203
“Islamophobia: A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, p.7.
204
Ibid., p.6.

47
Batı toplumlarının sahip olduğu iddia edilen olumlu nitelikleri benimsediği, Batı ile
eşit konumda bulunduğunu savunmaktadır.

-Saldırgan bir düşman olan İslam ile işbirliği yapan bir müttefik olarak İslam;
Kapalı görüşte İslam genel olarak saldırgan ve Batı’ya yönelik terörist faaliyetlere
odaklı bir düşman olarak görülür.205 Açık görüşte ise İslam düşmandan ziyade
potansiyel bir müttefik olarak algılanmaktadır.206

-Çıkarcı/Manipülatif Müslümanlar ile samimi olan Müslümanlar; Kapalı görüş


Müslümanların İslam’ı askeri, politik, stratejik amaçlar doğrultusunda
araçsallaştırarak ideolojik bir silah şeklinde kullandığını savunurken; açık görüş ise
Müslümanların dinlerini çıkarları için kullandıkları savını reddetmektedir.207

-Müslümanların Batı’ya yönelik eleştirilerinin kabul edilmemesi ile söz konusu


eleştirilerin Batı toplumlarınca göz önünde bulundurulması; Müslüman
toplumların Batı’ya yönelik eleştirileri kapalı görüş açısından Müslümanların eleştiri
yapacak bir konumda olmadıkları belirtilerek göz ardı edilmektedir. Açık görüş ise
Müslümanlar’dan ve İslam dünyasından Batı’ya yöneltilen eleştirilerin göz önünde
bulundurulması gerektiğinden bahsetmektedir.208

-Müslümanlara yönelik ayrımcı tutumların savunulması ile buna karşı


çıkılması; Kapalı görüşe göre İslam’a ve Müslümanlara yönelik olumsuz tutumlar
ırkçı anlayışa paralel bir içeriğe sahip olmaktadır. Bu bağlamda Müslümanlara
atfedilen negatif niteliklere dayanarak, onlara yönelik olumsuz tutum ve davranışlar
haklı çıkarılmaktadır. Açık görüş ise İslam konusundaki tartışmaların ve olumsuz
algıların Müslümanlara yönelik ayrımcılık formlarına indirgenmemesi gerektiğini
ifade etmektedir.209

-Müslüman karşıtı söylemin doğal görülmesi ile buna karşı çıkılması; Kapalı
görüş açısından Müslüman karşıtı ifadeler gittikçe doğal bir şeymiş gibi kabul

205
Ibid., p. 7.
206
Allen, Islamophobia, p.71.
207
“Islamophobia: A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, p.8.
208
Ibid., p.10.
209
Ibid., p. 72.

48
görmektedir.210 Özellikle bu anlayışın Avrupa bağlamında bazen açıkça genelde ise
hemen göze çarpmayan, anti-Semitizim’de olduğu gibi günlük yaşamın bir parçası
şeklinde devam etmekte olduğu belirtilmektedir.211 Açık görüş ise söz konusu
söylemin irrasyonel olduğunu ifade ederek, bunun subjektif bir İslam temsilinden
kaynaklandığını ve önlenmesi gerektiğini savunmaktadır.

RT Raporu’ndaki ayrımlarda görüldüğü üzere İslam ve Müslümanlara yönelik bir


hayli klişe ifade bulunmaktadır. Söz konusu negatif tanımlar, RT Raporu’nda yer
verilenler ile de sınırlı kalmamaktadır. Ancak genel olarak bakıldığında İslam ve
Müslümanlara yönelik Batı toplumlarının zihni belleklerinde yer alan ve
İslamofobi’ye sebebiyet veren dört temel algının bulunduğu ifade edilebilmektedir.
Bunlar İslam’ın yekpare bir bütün olduğu, Batı dünyasını ele geçirmek istediği; Batı
ve modernite ile demokrasi karşıtı olduğu şeklinde sıralanmaktadır.

2.2.2.2.İslam-Müslüman Ayrımı ve Homojen İslam/Müslüman Algısı

RT Raporu İslamofobi’nin iki boyutundan bahsetmektedir; dini bir ideoloji ve


ibadetler bütünü olarak İslam’a yönelik antipati ile Müslümanlara yönelik düşmanlık.
İkinci durumun ilkinden bağımsız ele alınamayacağını, İslam’a yönelik korku ve
nefretin Müslümanların tümünden veya büyük bir kısmından nefret ve korku
duymaya neden olduğunu savunmaktadır.212 Buna karşılık Halliday tarihsel olarak
düşmanlık ve çekişmenin odağı İslam iken, günümüzde Müslümanlara doğru
kaydığını, İslam ile Müslüman ifadeleri arasında ayrım yapılarak İslamofobi’nin bir
inanç olarak İslam’a yönelik değil, söz konusu dini pratik eden bireylere yani
Müslümanlara yönelik gerçekleşmekte olduğunu belirtmektedir.213 İslamofobik
söylemlere bakıldığında ise bu görüşü doğrular şekilde son zamanlarda ideoloji
olarak İslamofobi’nin, Müslümanların kendisinden kaynaklanan algılardan ayrı
olarak ele alınması yönünde bir eğilimin bulunduğu görülmektedir.

210
“Islamophobia: A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, p. 10.
211
Ibid., p. 11; Allen, Islamophobia, p.73.
212
“Islamophobia: A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, p.2.
213
Halliday, Two Hours that Shook the World: September 11, 2001-Causes and Consequences,
p. 123.

49
Literatürde İslamofobi konusundaki İslam-Müslüman ayrımının açık olmamasının
yanı sıra din ile ırk, etnisite odaklı benzer olgular arasına da kesin sınırların
çizilmediği; çoğu zaman ele alınan toplumsal bütünde ırk, etnisite, din gibi
mensubiyetlerin birbiriyle eş değer görüldüğüne şahit olunmaktadır. Örneğin RT
Raporu’nda bile Güney Asya’ya ait kalıtsal özelliklerin Müslüman olmak ile eşdeğer
algılandığı, dini mensubiyetin ten rengine indirgendiği görülmektedir.214 Hem
raporda hem de genel olarak çeşitli çalışmalarda Müslüman denilince belirli bir ırka
odaklanılması; diğer farklı ırksal, etnik, kültürel özelliklere sahip Müslümanların
varlığının göz ardı edilmesi ve Müslümanların homojen, yekpare bir bütün olarak
görülmesi yoğun eleştirilere neden olmaktadır.215

Günümüzde tehdit olarak algılanan grubun Müslüman kimliği, önceki yılların tehdit
unsuru olan yabancının/ötekinin ırksal, etnik kimliği ile örtüşünce tarihsel bir tabana
da vurgu yaparak meşruiyet kazanmaktadır. Bu durumda din ile ırk, etnisite
arasındaki ayrım gittikçe bulanıklaşmakta ve çoğu zaman bir kimsenin/grubun
“Müslümanlığı” konu ile alakalı olsun veya olmasın öncelikli olarak vurgulanır hale
gelmektedir.216 Örneğin İngiltere’de bir yandan İslam, Müslüman öznelerin somut
pratiklerine indirgenirken; diğer yandan Müslüman olmak koyu ten rengine sahip
olmakla eş değer görülmektedir.217 Avrupa genelinde ise Müslümanların çoğunlukla
göçmenler ile bağdaştırıldığı ve bütün göçmenlerin Müslüman olarak görülmesi
yönünde bir eğilim ile karşılaşılmaktadır.218 Bu durum İslamofobi’nin din kaynaklı
basit bir sorun olmamasına sebebiyet vermektedir.

Müslümanlar birçok etnik gruptan oluşmakta; sosyo-ekonomik durum, toplumsal


statü açısından farklı değerlere sahip olmakta, farklı sistemlere ve farklı demografik
dağılıma sahip ülkelerin vatandaşları olarak yaşamaktadırlar. Söz konusu
farklılıkların varlığı, belirli bir “Müslüman kültür” tanımının geçerli olmasını
imkansız kılsa da219 İslam ve Müslümanlar konusundaki homojenlik algısı zamanla

214
Allen, Islamophobia, p. 62.
215
Ibid., p. 69-70.
216
Ibid., p. 106.
217
Claire Alexander, “Raceing Islamophobia”, “Islamophobia: Still A Challenge for Us All”, The
Runnymede Trust, 2017, p. 15.
218
Esposito, The Islamic Threat Myth or Reality?, Oxford, 1992, p.173.
219
Alexander, p.14.

50
sosyal, siyasi her alanda hakim olan söylemlerde yer almaktadır. Bu bağlamda son
zamanlarda özellikle Sarkozy tarafından öne çıkarılan ve Alman siyasetinde
yaygınlaşmaya başlayan radikal/kötü İslam ile kanunlara uyan/iyi İslam (Good-Bad
Muslim)220 ayrımının öne çıktığı görülmektedir.221 Söz konusu ayrım Müslümanların
etnik, ırki, dilsel, sosyo-ekonomik farklılıklarını göz ardı etmenin ötesine geçerek;
Müslümanların potansiyel sorun yaratan birey ve topluluklar olarak görülmelerine
neden olmaktadır.

Homojen Müslüman imajının çizilmesine ulusal ve uluslararası alanda yaşanan


gelişmeler de etki etmektedir. Örneğin Körfez Savaşı’nın etkisinin tüm dünya
üzerinde hissedildiği bir dönemde, İngiltere’de koyu ten renkli insanların Müslüman
veya Saddam Hüseyin’in destekçileri olabileceği düşüncesi ile saldırıya uğradıkları
görülmüştür.222 Bu durum uluslararası alanda meydana gelen gelişmelerin ve din ile
etnisitenin iç içe geçmesinin bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Bir dönem sürekli
olarak medyada rastlanılan Usame bin Ladin ile Taliban’a ait resimlerin ise türban
takan Sihlerin, bıyıklı erkeklerin doğrudan hedef haline gelmesine, Müslüman
zannedilerek şiddet eylemleri ile karşılaşmasına sebep olmuştur. Ayrıca iyi-kötü
Müslüman ayrımı son zamanlarda Müslümanlar ve İslam’ın doğrudan terör eylemleri
ile ilişkilendirilmesi şeklindeki algının ortaya çıkmasını tetiklemiştir. Ancak nasıl ki
Hristiyanlık sadece Ku Klux Klan’dan ibaret değilse; Batı ve Avrupa toplumlarının
İslam ve Müslümanlar hakkında bir yargıda bulunulurken onların Afganistan’daki
Taliban ile El Kaide’den Hizbullah’dan, Daesh’ten, Kashmir bölgesindeki
çatışmalardan ve Orta Doğu’daki olaylardan ibaret olmadığına da dikkat etmesi
gerekmektedir.

220
Mahmood Mamdani’nin aynı ismi taşıyan kitabından alıntı yapılmıştır. Bkz. Mahmood Mamdani,
Good Muslims, Bad Muslims: America, The Cold War and The Roots of Terror, Penguin,
Random House, 2005.
221
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison Between Europe and the United States”, p.32-
33.
222
“Islamophobia: A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, p.41.

51
2.2.3.Teolojik İslam-Siyasi İslam Ayrımı

Siyasi İslam veya İslamizm siyasi eylemlerin gerekçesini meşrulaştırmak için


İslam’a başvurulmasını ifade etmektedir.223 Teolojik İslam anlayışından farklı olarak
siyasi İslam’ın ortaya çıkışı genellikle modernleşmenin başarısızlığa uğraması, siyasi
alanda yaşanan otoriterleşme, ekonomik krizler gibi Müslüman ülkelerin genel
görünümünü ifade eden olaylar ile açıklama yoluna gidilmektedir.224 Özellikle
Avrupa son zamanlarda siyasi alanda oldukça farklı görünümlere sahip, teolojik
temeliyle alakası olmayan İslami hareketlere ev sahipliği yapmakta ve söz konusu
hareketler kamusal alanda ihtilaflar ortaya çıktığında somut olarak daha görünür hale
gelmektedir. Günümüzde İslam Avrupa’da ufak bir Müslüman azınlığı temsil ediyor
olsa da, mobilize olma kapasitesi geniş olduğu için Avrupalı siyasetçilerin kendisine
odaklanmasına neden olmaktadır.225

Siyasi İslam, tarihsel olarak 19. yüzyılın sonlarına doğru Arap dünyasında ortaya
çıkmış ve ilk zamanlar şiddet içermeyen hareketleri ifade etmek için kullanılmıştır.
Orta Doğu’daki baskıcı rejimlerden kaçarak Avrupa’ya gelen siyasi sığınmacılar
veya eğitim için Avrupa’ya giden öğrencilerin etrafında şekillenmiş, Avrupa’daki
göçmen nüfusun ise azınlık bir kesimi tarafından benimsenmiştir. İslamizm
kapsamında başlarda Müslüman dünyada İslami rejimlerin kurulması yönünde bir
amaç birliğine gidilirken, 1990’lardan itibaren ise Avrupa’daki Müslümanların
temsilcisi rolünün üstlenilmesine odaklanıldığı görülmüştür.226

Yakın zamanlarda İslam ve Müslümanların Batı toplumlarındaki olumsuz imajlarının


yoğunlaşmasında en önemli faktörlerden birini bahsi geçen İslam odaklı siyasi
hareketlerin bazı fundamentalist versiyonlarının başvurduğu şiddet eylemleri
oluşturmaktadır. Buna istinaden özellikle son zamanlarda Müslüman
fundamentalistler veya köktendinciler ifadesinin çok sık kullanılır hale geldiği,

223
Amel Boubekeur, “Political Islam in Europe”, “European Islam, Challenges for Publich Policy and
Society”, Samir Amghar et. al, Centre for European Policy Studies, Brussels, 2007, p.14.
224
Göle, Melez Desenler: İslam ve Modernlik Üzerine, İstanbul, Metis Yayınları, 2011, s.33.
225
Boubekeur, p.14-15.
226
Ibid., p.16.

52
neredeyse her İslami hareketin köktendinci olarak ifade edilmeye başlandığı
görülmektedir.227

Köktendinci ifadesi Habermas’ın deyimiyle aşağılayıcı bir tınıya sahip, genellikle


rasyonel olmayan gerekçe ve inançları siyaseten hayata geçirmekte direnen bir
zihniyeti ifade etmek için kullanılmaktadır.228 Bu algı Orta Doğu’da yaşanan olaylara
paralel olarak gelişmektedir. Çünkü genellikle Batı toplumlarında İslam, dünyadaki
çeşitli sorunların özellikle de Orta Doğu’da; Irak, Pakistan ve Afganistan’da yaşanan
problemlerin nedeni olarak görülmektedir.229 Fundamentalizmin inananlar arasında
sınırlı bir kesime hitap ettiği ve siyasi İslam’ın dini temelden çok farklı saiklerle
şekillendiği bilinse de dini ve siyasi İslam arasında rasyonel bir ayrım yapılmaması,
klişe algıların inşasının sürekli olarak devam etmesine sebebiyet vermektedir.230

2.3.İslamofobi Algısını “Yapısöküme Uğratmak”231

Bir sava göre Batı toplumları özellikle de Avrupalılar ile Müslümanlar arasındaki
ilişkilerde ana problemi Avrupalıların kendi geçmişlerinden korkuyor olmaları teşkil
etmektedir. Buna göre kilisenin uzun süreli egemenliğinden ve baskısından yakın
zamanlarda kurtulan Avrupa, günümüzde “dindar” Müslümanlar yüzünden söz
konusu baskının yeniden gün yüzüne çıktığını düşünmektedir. Yani Avrupa temel
olarak İslam’dan ziyade onun geri çağırabileceği kendi geçmişinden korkmakta ve
(İslamofobi konusunda önemli somut simgelerden biri olan) başörtüsünün Avrupa
nazarında bu denli korkutucu hale gelmesine de yine bahsi geçen algı neden
olmaktadır.232

Batı toplumları bir medeniyet olarak kendilerini belirli değerler bütünü çerçevesinde
tanımlamaktadır. Bu bağlamda genel olarak Batı özelde ise Avrupa medeniyetinin
Greko-Romen ve Yahudi-Hristiyan geleneği olmak üzere iki kaynaktan beslendiği
227
Shahid and Koningsveld, p.183.
228
Jürgen Habermas, Bölünmüş Batı, 2. Baskı, çev. Dilman Muradoğlu, İstanbul, Yapı Kredi
Yayınları, 2016, s.15.
229
Allen, Islamophobia, p.37.
230
Olivier Roy, İslam’a Karşı Laiklik, İstanbul, Agora Kitaplığı, 2010, s.12.
231
“Yapısöküme Uğratmak” ifadesi Derrida’nın aynı isimli argümanından alınmıştır. Çalışmada
İslamofobi’nin ortaya çıkmasına sebebiyet veren Batı toplumlarında hakim olan İslam ve
Müslümanlara yönelik klişe algı ve inanışların ortadan kaldırılması bağlamında kullanılmıştır.
232
Göle, Mahremin Göçü, Söyleşi: Ayşe Çavdar, Hayykitap, 2011, s. 124.

53
ifade edilmekte233, Arap-İslami birikim göz ardı edilmektedir. Müslümanlar sadece
“Öteki” olarak değil; filozof, bilim adamı gibi kimliklerle Avrupa’nın şekillenmesine
doğrudan etkide bulunsalar da234 Avrupalı kolektif belleklerde İslam’ın Avrupa’ya
kattığı herhangi bir değerin bulunmadığı ve farklı bir medeniyete ait değerleri ihtiva
ettiği algısı hâkim olmaktadır. Bu konuda en çok Fransa’daki burka tartışmalarının
öne çıktığı görülmektedir. İslamofobi odaklı ana tartışma konularından biri olan
burka için Fransa Batı medeniyetinin yüze önem verdiğini, yüzün olmadığı yerde
medeniyetin de olamayacağını, bu nedenle Fransa’da böyle bir şeyin kabul edilemez
olduğunu ifade etmektedir.235

İslam ve Müslümanlar Batı toplumları ile her ne kadar tarihsel süreçte askeri, ticari
alanlarda etkileşimde bulunmuş; teritoryal anlamda birbirlerine komşu olarak
yaşamış olsalar da her zaman soyut veya somut belirli katı sınırlar dâhilinde
birbirlerinden ayrışma eğilimi göstermişlerdir. Bu durum günümüzde özellikle
Batı’ya yönelik kitlesel göçler ve küresel bağların oluşumu ile beraber sistematik
olarak aşınmaya uğramıştır. Geçmişin dışarıdaki ötekisi olan Müslümanlar Avrupa
için artık içerideki öteki şeklinde algılanmaya başlanmışlardır. Söz konusu algı terör
olayları ve buna yönelik güvenlikleştirme çabaları, Müslüman göçmen akınının
zihinlerde oluşturduğu “Eurabia” miti gibi klişelerle sürekli olarak güncel
tutulmaktadır.236 Özellikle Avrupa’nın Müslümanların domine ettiği bir coğrafya
haline gelmesi olarak ifade edilen Eurabia teması sıkça kullanılmaktadır.237 İslam ile
Avrupa’nın birbirine olan yakınlıklarından kaynaklanan durumu Göle,

“İslam çağdaşlık içinde boy gösterme biçimleri içerisinde birçok


anokranizma barındırmaktadır. Bunlar farkında olmadan da olsa Batı
toplumlarına ve onların kendileri hakkında sahip oldukları bilince de
dokunmaktadır. İslam ile modernitenin karşılaşması ikisinin de
dönüşümüne ve yakınlık ile farklılığa dair anlam değişimlerine neden
olmaktadır. Bu çatışma içerikli karşılaşmalar ise günümüzde

233
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s.39; Borradori, s. 28.
234
Nezar AlSayyad, “Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam: Kimlik ve Kültür Söylemleri Üzerine”,
Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam, Küreselleşme Çağında Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık, Ed.
Nezar AlSayyad ve Manuel Castells, İstanbul, Everest Yayınları, 2004, s. 33.
235
Göle, Mahremin Göçü…, s. 130.
236
Allen, Islamophobia, p. 108.
237
Zúquete, p.330.

54
Avrupa’da açıkça gözlenmekte ve İslam giderek bir Avrupa meselesi
haline gelmektedir.”238

ifadeleri ile açıklamaktadır. İslamofobi’nin beslendiği temel kaynaklardan biri olan,


İslam’a yönelik Batı toplumlarının kolektif belleklerinde bulunan klişeler birçok
farklı olgu ile iç içe girerek inşa olmaktadır. Özellikle Avrupa’da şiddetli toplumsal
gerilimlere neden olan söz konusu algıların ortadan kaldırılabilmesi için her olayın
kendi içerisinde karşılaştırmalı ve eleştirel bir şekilde ele alınması gerekmektedir.

Günümüzde coğrafi uzaklıkların ortadan kalkarak taraflar arası ilişkilerin iç içe


geçmesi, ulusal sınırlar içerisindeki yabancı unsurların dışlanması239 şeklinde bir
eğilime neden olmaktadır. Post-yapısalcılık ise temel olarak siyasi kimliğin inşası
sırasında öteki olarak kavramsallaştırılan bu farklı unsurları tehdit olarak gören
söylem ve pratikleri ele alarak, farklı ve öteki olmanın tehdit anlamına gelmediğini
savunmaktadır.240 Bu nedenle İslam ve Müslümanlara yönelik alternatif yorumlara
fırsat verilerek, Foucault’nun soybilim olarak kavramsallaştırdığı argümanın
belirttiği üzere birey ve grup kimliğinin verili olduğu anlayışını yıkmak
gerekmektedir.241 Batı/Avrupa ile İslam/Müslümanlar arasındaki ilişkilerde olumsuz
klişe algıların hâkimiyetinin sona ermesi için tek ve lineer bir ilerleyişi olan tarih
algısı yerine, aynı anda var olan farklı tarihsel anlamların göz önünde
bulundurulmasına dikkat edilmelidir.242 Bu bağlamda Avrupa ekseninde yapılması
gereken Habermas’ın deyimiyle “Ortaçağ Avrupa’sındaki ortak kökenlerimizle
kendimizi rahatlatmak değil, Avrupa’nın 21. yüzyıl dünyasındaki rolüne uygun, yeni
bir siyasal özgüven geliştirmektir.”243

Batı toplumlarının İslam konusundaki tarihi düşünsel birikimlerin aşındırılmasına


ihtiyaç duyulmakla birlikte; Batı/Avrupa ülkelerine göç eden Müslümanların burada

238
Göle, İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa, s.11.
239
Cesari, Why The West Fears Islam: An Exploration of Muslims in Liberal Democracies, New
York, Palgrave Macmillan, 2013, p.1.
240
Devetak, s. 270.
241
Foucault, “Nietzsche, Genealogy, History”, Interpreting Polities, Ed. M. T. Gibbons, Londra,
1987, p. 236, Akt. Devetak, s. 253.
242
Kardaş ve Erdağ, s. 387.
243
J. Habermas, “Citizenship and National Identity: Some Reflections on the Future of Europe”,
Praxis International, Vol. 12, No. 1, 1992, p. 12, Akt. Krishan Kumar, s.82.

55
kendi kültürel birikimleri ve somut pratikleriyle yerel değerleri birleştirerek İslam’ı
nasıl yeniden inşa ettiklerine de dikkat etmek gerekmektedir.244 İslamofobi algısı bir
kısır döngü şeklinde çok boyutlu olgular, olaylar ağının üzerine inşa edilmektedir ve
sadece bir mit olarak kalmamakta; somut eylemler, olaylar şeklinde kendini
yansıtmaktadır. Öyle ki Avrupa’da liberal devlet egemenliğinin pratik sınırlarının
dahi İslamofobi olgusu ile çizildiği görülmektedir. Söz konusu algı ve pratikler
tarafların bir arada yaşama idealini kesintiye uğratmaktadır.

İslamofobi algısında önemli bir rolü olan; Öteki-Ben, İslam-Hristiyanlık, Doğu-Batı


gibi kimlikler ile beslenen homojen, barbar, gerikalmış, demokrasi ile uyumsuz
İslam/Müslüman anlayışının nasıl inşa edildiğini ve olağanlaştığını anlayabilmek
adına öncelikle tarihsel bir okuma yapmak gerekmektedir. Bu nedenle bir sonraki
bölümde İslamofobi algısının tarihi dinamiklerine yer verilecektir.

244
Roy, İslam’a Karşı Laiklik, s. 13.

56
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İSLAMOFOBİ’NİN TARİHSEL OLARAK İNŞASI

3.1.Tarihsel Bir Olgu Olarak İslamofobi

İslamofobi’nin tarihselliğine yönelik üç farklı yoruma gidilmektedir:245

I. Geçmişten günümüze sabit, değişmeyen bir olgu olarak İslamofobi246, tarihi


İslam ve Müslüman karşıtlığının yeniden ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Buna
göre İslam ve Müslüman karşıtı algı Avrupa toplumlarının hafızasında derin bir yer
edinmektedir. Tarafların ilk etkileşimde bulunduğu 7. yüzyıl gibi erken bir tarihten
günümüze kadar İslamofobi algısı lineer bir şekilde devam etmektedir.

II. Tarihten bağımsız yeni ve günümüze ait bir olgu olarak İslamofobi, 9/11
Olayları’nda hareketle, geçmişle bağlantısı olmayan yeni bir olgu olarak
görülmektedir.

III. Tarihsel kökenleri olan ancak güncel bağlamlara kendini uyarlayan,


modern zamanlara ait bir olgu olarak İslamofobi247, kökenleri tarihte yatan ancak
geçmişten günümüze değişmeden, sabit bir şekilde gelmeyen; farklı bağlamlara
uyum sağlayan modern zamanlara ait bir olgu olarak görülmektedir. Buna göre farklı
dönemlerde farklı İslamofobi anlayışları ortaya çıkmaktadır. CBMI de bu yorumu
kabul etmekte ve İslamofobi’yi tarihselliği göz ardı etmeden, yeni bir olgu için
kullanılan yeni bir kavram olarak tanımlamaktadır.248

İslamofobi algısının ve Müslüman karşıtlığının Batı ve Avrupa toplumlarının bir


hastalığı olduğu ve belirli dönemlerde, 9/11 veya 7/7 gibi sembolik anlamda öne

245
Allen, Islamophobia, p. 14-15.
246
Ziauddin Sardar, “Racism, Identity and Muslims in the West”, Muslim Minorities in the West,
Ed. Syed Z. Abedin and Ziauddin Sardar, London, Grey Seal, 1995, p.1-17. Akt., Allen,
Islamophobia, p.14.
247
Dilwar Hussain, “The Impact of 9/11 on British Muslim Identity”, Islam and the West: A Post
September 11th Perspectives, Ed. Ron Geaves et al., Aldershot, Ashgate, 2004, p.115-29.
248
“Islamophobia, A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, London, 1997.

57
çıkan olaylara bağlı olarak yoğunluk kazanan bir olgu olduğu 249 ifade edilebilse de
söz konusu olgunun ne sadece 9/11 Olayları ile paralel ortaya çıkan, modern
zamanlara ait olduğu ne de tarihsel karşıtlıklar üzerinden şekillenerek geçmişten
günümüze deyim yerindeyse lineer bir seyir izlediği savunulabilmektedir. Tarihi
olaylar arasındaki devamlılık tartışılabilir olsa da; insanların genelde bunları ele
almada seçici davrandığı, bir takım basmakalıp görüşleri haklılaştırmak için
kullandığı da bilinen bir gerçektir.250 Bu bağlamda Halliday günümüzde
Müslümanlara yönelik düşmanlık ile İslam ve Batı arasındaki tarihi anlaşmazlıklar,
çekişmeler ve gerilimler arasında kanıt olmadan bir bağ kurmanın yanlış
yönlendirdiğini; özellikle bunu Soğuk Savaş’ın sona erişi ile bağdaştırmanın çok
daha yanıltıcı olduğunu belirtmektedir. 251

Bahsi geçen yorumlar arasında en çok İslamofobi’nin tarihsel sürekliliğe sahip


olmakla beraber yeni bir olguyu ifade ettiği; 1990’lardan itibaren ortaya çıkan,
güncel bağlamlardan beslenen, şarkiyatçı bakış açısının en son evresi olarak
tanımlandığı görülmektedir. Bu bağlamda 9/11 Olayları konuya yönelik bir mihenk
taşı niteliğinde olsa da, İslamofobi’nin 9/11’in ardından ortaya çıkan yeni bir olgu
olmadığına dikkat çekilmektedir.

Batı toplumlarında Müslümanlara ve İslam’a yönelik korku, düşmanlık olarak


tanımlanabilen İslamofobi; modernite, kolonyalizm, küreselleşme gibi olguların
etkisiyle şekillenmiş; iç içe geçen farklı tarihselliklerin kesişiminden oluşmuştur.252
Taraflar arası ilişkilerde uzak ve yakın geçmişte askeri alandaki temaslar, Şark
araştırmaları, kolonileştirme hareketleri, koloni sonrası dönemdeki gelişmelerin
(Körfez bölgesi, Irak, Suriye, Filistin, Afganistan’da yaşanan mücadeleler,

249
Chris Allen, “Endemically European or European Endemic? Islamophobia in Contemporary
Europe”, Islam and the West: A Post September 11th Perspectives, Ed. Ron Geaves et al., 2004,
Aldershot: Ashgate, p.130-45.
250
“Islamophobia: A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, p.5.
251
Fred Halliday, “Islamophobia Reconsidered”, 1999, p.894, Akt. Gabriele Marranci,
“Multiculturalism, Islam and The Clash of Civilisations Theory: Rethinking Islamophobia”, Culture
and Religion, Taylor and Francis, Vol.5, No.1, 2004, p.110
252
Sunaina Maira, “Islamophobia and the War on Terror: Youth, Citizenship and Dissent”,
Islamophobia: The Challenge of Pluralism in the 21st Century, Ed. by. İbrahim Kalın and John L.
Esposito, Oxford University Press, 2011, p.109-110.

58
sömürgecilik karşıtı milliyetçiliğin yükselişi,…) her biri tarafların indirgeyici, kendi
çarpık öteki imgelerini üretmesine etki etmiştir. 253

Tarihi olaylar günümüzü anlamada önemli bir açıklama çerçevesi sunsa da tarih
farklı zaman aralıklarında tekerrür eden, lineer olaylar zincirinden oluşmamakta;
zaman ve bağlam değişmektedir. Bu açıdan İslamofobi ne tamamen tarih-dışı ne de
tarihin tek ve biricik açıklama çerçevesi olarak kullanıldığı bir bağlamda ele
alınmalıdır.254 Söz konusu olgunun tarihsel olaylar göz önünde bulundurularak
değerlendirilmesi gerekmektedir. Çünkü tarih, geçmişte kalan göndergeler bütününü,
ait olduğu topluma özgü bir çeşit miti temsil etmekte255 ve belirli bir bağlama özgü
olan olguların açıklanmasında önemli bir çerçeve sunmaktadır. Rasyonel bir yorum
getirmek adına söz konusu olgunun tarihi ve sosyal bağlamları göz önünde
bulundurularak, sosyal inşa süreci boyunca nasıl doğal bir gerçeklik haline geldiğine
dikkat edilmesi gerekmektedir.

Sosyal olgular söz konusu olduğunda kesin bir başlangıç noktası olmasa da bir
tarihsel noktadan başlamak gerekmektedir.256 İslamofobi tarihi olaylarla şekillenen,
modern zamanlara kendini uyarlayan; daha çok Avrupa bağlamında farklı değerlere
sahip göçmen kökenli Müslümanların varlığı üzerinden gelişen, kamusal bir sorun
olarak görülen yeni bir olguyu oluşturmaktadır. Kavramın modern dönemlere nasıl
evrildiğinin tahlilinde, tarihsel olayların önemli bir referans çerçevesi sunduğu
görülmektedir. Bu nedenle 9/11 Olayları’nın konu ile ilgili önemini de belirtmek
adına tarihsel sürekliliğin 9/11 Öncesi ve Sonrası olarak ikiye ayrılması
gerekmektedir. Çünkü İslamofobi söz konusu farklı tarihsel dilimlerde belirgin bir
şekilde farklı bağlamlardan ve taraflar arası ilişkilerin değişen niteliklerinden
beslenmiştir.257

253
Michel Wieviorka, “Irk, Kültür ve Toplum: Fransızların Müslümanlarla Yaşadığı Tecrübeler”,
Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam, Küreselleşme Çağında Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık, Ed.
by. Nezar AlSayyad ve Manuel Castells, İstanbul, Everest Yayınları, 2004, s.206 ; Said,
Şarkiyatçılık: Batı'nın Şark Anlayışları, çev. Berna Yıldırım, İstanbul, Metis Yayınları, 2016, s.vii.
254
Allen, Islamophobia, p.35
255
Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, çev. Oğuz Adanır, Ankara, Doğu Batı Yayınları,
2011, s.71.
256
Onuf, World of Our Making, p.35.
257
Allen, Islamophobia, p.83

59
3.2.9/11 Öncesi Dönem
3.2.1.İlk Karşılaşmalar

Taraflar ilk olarak İslam ve Hristiyanlık temsilinde karşılaşmışlardır. Hristiyanlık ile


İslam’ı birbirlerine rakip sistemler şeklinde ifade eden Lewis, ikisi arasında İslam’ın
doğuşundan itibaren başlayan; askeri karşılaşmalar, Haçlı Seferleri ve fetihlerden
oluşan bir mücadele durumu olduğundan bahsetmektedir.258 Genel olarak
bakıldığında da iki dinin tarihinin çatışma, fetihler ve bir arada yaşamın
birleşiminden oluştuğu görülmektedir.259

Shahid ve Koningsveld taraflar arası ilişkilerin niteliğine yönelik dört farklı


modelden bahsetmektedir. Bunlar; değişen güç ilişkileri modeli, medeniyetler
çatışması modeli, siyasi İslam modeli ve aşırı basitleştirilen bilgi modeli.260 Allen
bunlardan değişen güç ilişkileri modelini ele almakta, Batı (bahsi geçen dönemde
Batı denildiğinde daha çok Avrupa coğrafyası kastedilmekteydi) ile İslam arasındaki
karşılaşmalarda, dönemler itibariyle farklı güç ilişkileri olduğunu ve birbirlerine
yönelik algıların bunlardan beslendiğini belirtmektedir. Bahsi geçen dönemler
arasında kesin sınırlar bulunmamakla birlikte, genellikle ikili ilişkilerde yaşanan ilk
karşılaşmaların Müslüman dünyasının hegemonyası altında değerlendirildiği
görülmektedir. İslam’ın hâkim olduğu bu dönem 622 yılında başlayıp, 1492’de
Granada’nın düşüşüne kadar devam etmektedir.261 Bu dönemde Avrupa Mağribîlerin
İspanya topraklarına attıkları ilk adımdan, Viyana’nın Türkler tarafından ikinci kez
kuşatılmasına kadar, yaklaşık bin yıl boyunca Lewis’ın deyimiyle “İslam tehdidi”
altında kalmıştır.262

Güç ilişkilerinde ikinci dönem ise ilki ile çakışmakta, iki dönem birbirlerine paralel
olarak farklı yönlerde seyretmektedir. İkinci dönem İslam’ın temsil ettiği dünyaya
karşı Batı’dan gelen askeri karşı atak yani 11. yüzyılda gerçekleşen Haçlı Savaşları
ile başlamakta ve 1683 II. Viyana Kuşatması’na kadar devam etmektedir. 18.

258
Bernard Lewis , “The Roots of Muslim Rage”, Atlantic Monthly, 1990, (Çevrimiçi),
https://www.theatlantic.com/magazine/archive/1990/09/the-roots-of-muslim-rage/304643/, (Erişim
Tarihi: 10.04.2018).
259
Esposito, What Everyone Needs to Know About Islam, Oxford University Press, 2002, p.82.
260
Shahid and Koningsveld, p.177.
261
Ibid., p. 177.
262
Bernard Lewis, İslam ve Batı, Ankara, Akılçelen Kitaplar, 2017, s.32.

60
yüzyıldan itibaren ise Batı hegemonyasının üstünlüğü ile güç ilişkilerinde üçüncü
dönem ortaya çıkmaktadır.263

İslam bir din olarak 7. yüzyılda Arap coğrafyasında ortaya çıkmasının ardından kısa
sürede Avrupa’ya nüfuz etmeye başlamıştır. Günümüzde İslam’ın kılıç dini olduğu
söylemleri bu ilk dönemlerde yaşanan askeri alandaki karşılaşmalar; özellikle de
“cihat” olarak kavramsallaştırılan, İslam dininin fetihler yoluyla Avrupa kıtasına
yayılması neticesinde oluşmaya başlamıştır.

İlk karşılaşmalarda Şam ve Bağdat gibi yerlerde karşılıklı diyalogların


gerçekleştiğine şahit olunmakla birlikte, ilişkilerin niteliği daha çok fetihler ve
teolojik meydan okumalar üzerinden tehdit algısı şeklinde gelişim göstermiştir.264 Bu
doğrultuda özellikle 732 yılındaki Puvatya (Poitiers) Savaşı, taraflar arasında askeri
alanda gerçekleşen en önemli karşılaşmalardan biri olarak öne çıkmaktadır.
Müslümanların Fransızlara yenildiği, İslam’ın ilerleyişinin bir süreliğine
durdurulduğu Puvatya Savaşı Avrupa tarihinde Avrupa’yı/Hristiyanlığı “Sarazen”265
tehlikesinden kurtaran sembolik öneme sahip bir zafer olarak yer almaktadır.266

İlerleyen dönemlerde Avrupalılar ile İslam’ın etkileşimi hızla artmaya başladığında


İslam’ın dini yönünün ve askeri alandaki mücadelelerin yanında toplumsal ve siyasi
bağlamların da varlığına dikkat çekilmeye başlanmıştır. Özellikle 10. yüzyıldan
itibaren siyasi-askeri alandaki meydan okumayı kültürel alandaki tehdit algısının
izlediği görülmüştür.267

Helenistik kültür ile Hristiyanlık’tan teşekkül bir sentezin şekillendirdiği; Ortaçağ’da


Roma ve Kudüs, modern dönemlerde ise Atina’nın belirleyici olduğu Batı
medeniyetinin268 kendisinden farklı değerler bütününe sahip İslam medeniyetine
yönelik negatif algılarının inşasında Hristiyan teologların önemli bir etkisi olduğu
bilinmektedir. Bu doğrultuda 8. ve 9. yüzyıllarda İslam karşıtı teolojik polemiklerin

263
Allen, Islamophobia, p. 177.
264
Ibid., p.26.
265
Sarazen ifadesi “Hristiyan olmayan” anlamına gelmektedir ve Haçlı Seferleri sırasında
Müslümanları tanımlamak için kullanılmıştır.
266
Lewis, İslam ve Batı, s.28.
267
Ibid., s.60.
268
Lewis, İslam ve Batı, s.41-42.

61
yoğunlaştığı görülmektedir.269 Özellikle 8. yüzyılda tarafların birbirlerine yönelik
algılarında Yahya al-Dimashqi (Yuhanna ed-Dımeşki) olarak bilinen Aziz John
Damascus gibi sembolik öneme sahip isimler etkili olmuştur.

Dimashqi’nin “De Haeresibus” adlı eseri İslam karşıtlığını ele alan literatürde önemli
bir kaynak olarak görülmektedir.270 Heretik Sarazenler olarak tanımladığı
Müslümanlara karşı şiddetli tartışmalara öncülük eden; Hz. Muhammed’i sahte
peygamber, İslam’ı ise Hristiyanlık’tan doğan sapkın bir mezhep olarak
tanımlayan271 Dimashqi, Ortaçağ boyunca hâkim olan olumsuz, teolojik nitelikteki
İslam algısının ilk temsilcilerinden biri olmuştur. Ayrıca Ortaçağ’da İspanya’da
Hristiyanlar ile Sarazenler arasındaki savaşları anlatan ve Sarazen diniyle ilgili bilgi
verdiğini iddia eden; 11. yüzyıla ait Fransız destanı “Chanson de Roland”272 veya
Dante’nin “İlahi Komedya”sı gibi yazılı eserlerin de bu bağlamda öne çıktığı
görülmektedir. Bu dönemde İslam ve Hristiyanlık öncesine ait bir terim olan Sarazen
ifadesi, dinden ziyade etnik bir anlamı işaret etmesi ve Hristiyanların Müslümanlara
yönelik dini bir ifade kullanmaktan kaçınmasından dolayı tercih edilmektedir.

Geç Ortaçağ’da ise karşılıklı ilişkilerin birkaç koldan ilerlediğine, farklı tecrübelerin
aynı anda yaşandığına şahit olunmaktadır. Bu dönemde 11. ve 13. yüzyıllarda askeri
alanda Haçlı Seferleri gerçekleşirken; Haçlılar ile birlikte Avrupa’ya, İslam ve
Müslümanlar hakkındaki olumsuz algıların inşasını pekiştiren yeni hikayeler, mitler,
efsanelerin aktarılmaya başlandığı görülmüştür.273 Diğer yandan ise Kuzey ve Batı
Avrupa’nın dini anlamda İslam dünyasına uzak olmasına rağmen bilim ve felsefe
alanlarında Müslümanlardan yaralandıklarına, Avrupa’nın güneyinde ise Güney
İspanya ve Sicilya’daki convivencia274 nın Müslüman, Yahudi ve Hristiyanların bir
arada yaşamalarına ve ortak kültürel bir bütünü inşa etmelerine olanak sağladığına

269
Ibid., s. 63.
270
Özcan Hıdır, “Anti-Semitizm ve Anti-İslamizm: Tarihsel ve Kavramsal Benzerlikler ve
Farklılıklar”, Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm, Ed. Kadir Canatan ve Özcan Hıdır,
Eskiyeni Yayınları, 2007, s.83-84.
271
İbrahim Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi: İslam-Batı İlişkileri Tarihine Giriş, İstanbul, İnsan
Yayınları, 2016, s. 64.
272
Lewis, İslam ve Batı, s. 237.
273
Ibid., s. 102.
274
“Bir arada yaşama” anlamına gelen İspanyolca bir kelimedir. Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin
Ortaçağ’daki farklılıklarına rağmen Endülüs’teki bir arada yaşama tecrübesini ifade eder.

62
şahit olunmaktadır.275 Bu durum Ortaçağ düşünürleri için İslam medeniyetinin
sadece yabancı, öteki bir düşman değil; Yunan düşüncesi ile çağdaş bilim ve felsefe
çalışmaları için önemli bir kaynak olarak da görüldüğünü
kanıtlamaktadır.276Tarafların ilk karşılaşmalarında İslam ve Müslüman karşıtı
söylemlerin hiç bilinmeyen yabancının, ötekinin varlığı üzerinden değil; İslam
dilinin yani Arapça’nın nispeten bilindiği ve Müslümanların tanındığı bir ortamda
ortaya çıkmaya başladığına dikkat etmek gerekmektedir.277 Bu dönemde İslam ve
Hristiyanlığın birçok açıdan deyim yerindeyse aynı dili konuştuğu görülmektedir.278
Ayrıca Hristiyanların düşmanlarını daha iyi anlayabilmek amacıyla, Avrupa’da
Kur’an’ı kendi dillerine kazandırma akımını başlattıklarına da şahit olunmaktadır.279
Bununla beraber ilerleyen dönemlere bakıldığında Osmanlı’nın yükselişi, İstanbul’un
Fethi, Viyana Kuşatması, Reconquista, Avrupa’nın 18. ve 19. yüzyıllarda bir
emperyal güç olarak dünya sahnesine çıkması gibi olay ve olguların taraflar arası
ilişkilere daha farklı boyutlar kazandırdığı ve ilişkilerin daha karışık bir hal aldığı
görülmektedir.280

3.2.2.Değişen Hegemonik Dengeler ve Temsiller

Geç Ortaçağ’da İslam ile Batı/Avrupa arasındaki güç dengelerinde değişimler


yaşanmaya başlamıştır. Ayrıca bu dönemden itibaren İslam ve Müslümanların
Avrupalılar nazarında farklı etnik kimlikler tarafından temsil edilmeye başlandığına
da şahit olunmuştur. Bu bağlamda İslam önceki dönemlerin Arap temasından yavaş
yavaş sıyrılmaya başlamış, özellikle 16. yüzyıldan itibaren Türkler ile eşdeğer
görülerek belirli bir süre Türkler tarafından temsil edilmiştir. Söz konusu Türk
imajının ise fazla kalıcı olmadığı, Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerileme
dönemlerinde değişime uğradığı görülmüştür.281

Türk imajının aldığı şekle bakıldığında, İstanbul’un fethi ile beraber Türklerin
Avrupalıların tanıdığı kadim barbar milletlerden biri olduğuna yönelik görüşlerin
275
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s. 87.
276
Ibid., s. 140.
277
Allen, Islamophobia, p.26-27.
278
Lewis, İslam ve Batı, s.19.
279
Allen, Islamophobia, p.28.
280
Richardson, p.10.
281
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s. 225-226.

63
ortaya çıktığı görülmektedir. Kalın’ın aktardığına göre Theodore of Gaza’nın “On
the Origins of the Turks” (Türklerin Kökenleri Üzerine) adlı eserinde de Türkler ile
kuzeyden gelen barbar kabileler arasında benzerlik kurulduğu, genel olarak ise
Türklerin “yabani Müslüman” olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Söz konusu
algının yerleşmesinde özellikle Türklerin askeri başarılarının rol oynadığı
görülmektedir. Ayrıca Türklerin Truvalıların soyundan geldiği yönünde ilginç bir
iddianın da ortaya atıldığı; Yunanlıların Truvalıları yendiği Truva Savaşı’dan alıntı
yapılarak, Batı’yı temsil eden Yunanlılar ile Doğu ve Asya’yı temsil eden Truvalılar
arasında İslam-Batı ilişkileri kapsamında bir benzerlik inşa edilmeye çalışıldığı
bilinmektedir. 282
Bununla birlikte 1512-1517 yılları arasında toplanan Ekümenik
Konsil’in, dönemin İslam temsilcisi olan Türkleri doğrudan Hristiyanların önemli bir
düşmanı olarak ilan ettiğiyle de karşılaşılmaktadır.283

Ortaçağ sonrası dönemde taraflar arası güç dengelerine bakıldığında, 1492 yılında
gerçekleşen “Yeniden Fetih” olarak bilinen Reconquista’nın, İslam ile Avrupa
arasındaki ilişkilerde önemli bir kırılma noktasını oluşturduğu görülmektedir. Bu
bağlamda 1492’de İspanyollar, İspanya’daki son İslam devleti olan Granada’nın
varlığına son vererek284 Endülüs’te yaşayan Müslüman ve Yahudileri ülkeden
sürmeye başlamış; ülkeyi terketmeyenleri ise Hristiyanlaşmaya zorlamıştır.285

İslam-Batı odaklı spesifik olayların yanı sıra 15. yüzyıldan itibaren Avrupa’da
Aydınlanma, Rönesans, Reformasyon gibi gelişmelerin genelde dine özelde ise İslam
ve Müslümanlara yönelik algıları şekillendirdiği de görülmektedir. Özellikle 15.
yüzyıldan itibaren Reform Hareketi kapsamında Katolik Kilisesi’nin Avrupa
üzerindeki etkisini yitirmeye başladığı, bu durumun Avrupa’da İslam konusunda da
gelişmeler yaşanmasına neden olduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda Avrupalılar’ın,
Reform sonrası dönemde seküler nazardan İslam’ı yeniden değerlendirmeye
başladıkları görülmektedir. Bu dönemde ayrıca Reform sürecine damgasını vuran
Luther’in, İslam’a yönelik olumsuz ifadeleri ile karşılaşılmaktadır. Bununla beraber

282
Ibid., s.203
283
Özcan Hıdır, “Tarihte Bir Anti-İslamist Olarak Martin Luther”, Batı Dünyasında İslamofobi ve
Anti-İslamizm, s.166.
284
Lewis, İslam ve Batı, s.41.
285
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s.175.

64
Rönesans’ın bir din olarak İslam’dan haz etmemekle birlikte; kültür ve medeniyet
olarak ona hayranlık duyduğuna da şahit olunmaktadır.

Ortaçağ sonrası dönemde genel olarak Haçlı Seferleri zamanında üretilen olumsuz
İslam ve Müslüman imajlarının varlıklarını koruduğu bilinmektedir. İslam’ın akıldışı
ve sapık bir din; Müslümanların ise barbar, despot, rasyonel davranmayan, şiddet
yanlısı olarak tasvir edilmeye devam edildiği görülmektedir.286 Bu dönemde özellikle
Rönesans dönemine ait bir kavram olan, “Öteki”ni tanımlamak için kullanılan ve
özünde “Yunan olmayan” anlamına gelen287 “barbar” sıfatına, Avrupa’nın İslam’a
yönelik algısını ifade etmek için sıkça başvurulmuştur. Ayrıca Doğu’yu/İslam’ı
temsil eden Türklere karşı verilen mücadele, önceki dönemlerde gerçek müminlerle
kâfirler arasında gerçekleşen bir mücadele olarak değil; Hellas ve Pers arasındaki
kadim çatışmanın bir devamı olarak görülmeye başlanmıştır. Böylece Yunan
uygarlığının mirasçılarıyla eski Yunanların durdurdukları, modern Yunanların
yenildiği büyük Pers krallarının Asyalı uzak selefleri arasındaki çatışma
kastedilmeye başlanmıştır.288

16. yüzyılda Türklerin yükselişi Martin Luther tarafından Katolik Kilisesi’nin


işlediği günahların bir cezası olarak ifade edilirken289; 17. yüzyıla doğru seküler
düşüncenin artmasıyla beraber İslam’a yönelik karşıt söylemlerin dini içerikten
ziyade rasyonalist ve pozitivist bir görünüme sahip olmaya başladığı görülmüştür.290
18. yüzyılda ise taraflara yönelik söylemlerin kültürel açıklama çerçeveleri
üzerinden, iklim ve coğrafya ile de ilişkilendirilerek şekil aldığı bilinmektedir. Bu
bağlamda coğrafi şartlar ile yönetim şekli arasında bir bağ kurularak 291 “Doğu
Despotizmi” kavramının ortaya çıktığı görülmektedir. Ayrıca 19. yüzyıldan itibaren
medeniyet ile ırk arasında pozitif yönlü bir ilişki kuran ve zamanla ırkçı teorilerin
doğmasına zemin hazırlayan anlayışlarla da karşılaşılmaktadır.292

286
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s. 114, 115.
287
Lewis, İslam ve Batı, s. 307.
288
Ibid., s. 54.
289
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s. 235.
290
Ibid., s. 248.
291
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s. 260.
292
Ibid., s. 380.

65
Bu dönemde değişen güç dengeleri ve farklı temsillerin yanı sıra özellikle Batı’dan
Müslüman dünyaya yönelik artan seyahatlerin öne çıktığı; bunun ise zamanla
Şarkiyatçı geleneğin oluşmaya başlamasına ve İslam’ın bir araştırma nesnesi haline
gelmesine neden olduğu görülmektedir. Bu durum Batı’nın Müslüman ve İslam
anlayışlarının şekillenmesinde Şarkiyatçılık’ın öneminin de dikkate alınmasını
gerektirmektedir.293

3.2.3.Şarkiyatçılık ve Doğu-Batı Dikotomisi

Avrupa’da İslam ve Doğu’yu olumlu ve objektif olarak değerlendirenler bulunmakla


birlikte, Ortaçağ’da gelişmeye başlayan ve Şarkiyatçılık ile doruk noktalarına çıkan
İslam ve Müslümanlara yönelik negatif imaj ve algılar her zaman hâkim konumda
olmuştur. Müslüman ve İslam odaklı negatif söylemlerin genel olarak bir takım
yapay ideolojilere dayandığı294, buna zamanla deyim yerindeyse norm haline gelen
Şarkiyatçı genellemelerin de neden olduğu görülmektedir.

Şarkiyatçılık’ın İslamofobi ile ilişkisini Dinet ve İbrahim, 1930 tarihli “Le


pélerineage a la maison sacreé d’Allah” adlı çalışmalarında kısaca özetlemektedirler.
Söz konusu çalışmada yazarlar sözde-bilimsel (pseudo-scientific) ve ruhani (clerical)
İslamofobi olmak üzere iki tür İslamofobi’den bahsetmişlerdir. Ruhani İslamofobi
Müslümanları Hristiyanlaştırmak için uğraşan bir takım Evanjelik misyonerlerle
alakalı olarak görülürken; sözde bilimsel İslamofobi ise herhangi bir örnek
sunulmadan “bazı Şarkiyatçıların çalışmaları” şeklinde ifade edilmiş295, İslamofobi
doğrudan Şarkiyatçılık ile özdeşleştirilmiştir.

Şarkiyatçılık Batı’da 1312 yılında Vienne’de toplanan Kilise Şurası’nın Paris,


Oxford gibi üniversitelerde Arapça, Yunanca, İbranice ve Süryanice kürsülerinin
kurulmasını kararlaştırmasıyla başladığı kabul edilen akademik bir çalışma alanını

293
Lewis, İslam ve Batı, s.53.
294
Halliday, Islam and the Myth of Confrontation: Religion and Politics in the
Middle East, New York, I.B. Tauris Publishers, 1995, 113-160, Quoted by Shahid and Koningsveld,
p.175.
295
E. Dinet and Sliman Ben İbrahim, Le pélerineage a la maison sacreé d'Allah, 1930, p.173-184,
Akt. Fernando Bravo López, “Towards a Definition of Islamophobia: Approximations of the Early
Twentieth Century”, Ethnic and Racial Studies, Taylor & Francis (Routledge), 2010, p.9.

66
oluşturmaktadır.296 Daha çok jeopolitik bilincin estetik, iktisat, sosyoloji, tarih,
filoloji gibi araştırma metinlerine dağılımı olarak da görülen Şarkiyatçılık297 genelde
Doğu toplumlarını özelde ise İslam’ı konu edinmektedir.298

Şarkiyatçılığın gelişmesinde Batı Avrupa’da Rönesans sonrası bilimsel gelişmeler


önemli rol oynamıştır. Bu dönemde Şarkiyatçıların çoğunu genel olarak filologların
oluşturduğu görülmüştür. Kavram, geçmişte “Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı ziyaret
eden; gördüklerini veya tahayyül ettiklerini bazen daha romantik ve ölçüsüz bazen de
pornografik şekilde resmeden Batı Avrupalı ressam gruplar ile ilgili bir tür bilim
dalını ifade etmek için kullanılmıştır. Günümüzde ise Şarkiyatçılık’ın anlamı
muğlaklaşarak, bazı durumlarda hakaret içerikli yeni bir anlam kazanmaya
başlamıştır.299

Şarkiyatçı geleneğin araştırma nesnesi olan, Şarkiyatçının ele aldığı coğrafya Doğu
Akdeniz’de başlamaktadır.300Aslında terim olarak Doğu’nun da Batı’nın da ontolojik
bir istikrarı bulunmamaktadır. İki coğrafi kavram da kısmen olumlamalarla kısmen
de “Öteki”nin tespiti yoluyla üretilmiştir.301 Doğu yani Şark Avrupa’nın kendisini
Batı olarak tanımlamasının ardından ortaya çıkan kurgusal bir gerçekliğe karşılık
gelmektedir.302 Bu bağlamda Said, Şark’ın neredeyse tamamen Avrupa’ya özgü bir
buluş olduğundan bahsetmektedir. Şark, Avrupa’nın gözünde Antik Çağlardan
itibaren egzotik varlıkların, gönül maceralarının, olağanüstü deneyimlerin mekânı
olmuştur. Avrupa’nın komşusu olmakla beraber aynı zamanda onun en büyük, en
zengin, en eski sömürgelerinin bulunduğu coğrafya; uygarlıkları ile dillerinin
kaynağı, kültürel bir medeniyet olarak rakibi, “Öteki” imgelerinden biri olarak
görülmüştür.303

Avrupa için “Öteki” olan Şark’ı dönemler itibariyle farklı topluluklar temsil etmiştir.
Genel olarak Yahudiler, Osmanlılar, göçmenler, azınlıklar, Asyalılar gibi farklı

296
Said, Şarkiyatçılık..., s. 59.
297
Ibid., s. 21.
298
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s. 311.
299
Lewis, İslam ve Batı, s.183-188.
300
Ibid., s. 185.
301
Said, Şarkiyatçılık ..., s. ii.
302
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s.17.
303
Said, Şarkiyatçılık..., s. 11.

67
gruplar Avrupa’nın “Öteki”si olarak kurgulanmış olsa da;304 yaklaşık bin yıl boyunca
Şark denildiğinde Arapların ve İslam’ın kastedildiği görülmüştür.305

Said, Şarkiyatçılık’ı Şark üzerinde yetkinlik kurmakta kullanılan bir Batı biçemi
olarak ifade etmektedir.306 Bu bağlamda Şark’a yapılan seyahatler, Şark’a yönelik
tarih anlatıları, hikâyeler ve egzotik tasvirler Şark’ın deneyimlenmesine aracılık eden
mercekler olmuş; Doğu-Batı karşılaşmasının dilini, algılanışını, biçimini
oluşturmuşlardır.307 Bu doğrultuda özellikle seyyahlar ve sanatçıların Batı’daki tüm
Şark imajını şekillendirdikleri görülmektedir.308

Şarkiyatçı söylemler Aydınlanma’ya kadar ağırlıklı olarak Hristiyanlık öncülüğünde


gelişmiştir. Temelde dini odaklı olarak Hz. Muhammed, Kur’an ve İslami teolojiyi
konu edinmiştir.309 Bu bağlamda 18. yüzyılın ortalarına kadar Şarkiyatçıların kutsal
kitap araştırmacısı, İslam mütehassısı, Sami dilleri incelemecisi olarak ortaya
çıktıları görülmüştür.310 Bu yüzyıldan itibaren ise Sacy ve Renan gibi isimler ile
Şarkiyatçılığın daha çok filoloji odaklı bir işleyiş biçimi aldığı görülmüştür. Bu
isimler aynı zamanda Şark’ın Batı ile eşit olmayan söylemsel bir kimlik kazanmasını
da sağlamışlardır.311 Sonraki dönemlerde Şarkiyatçılık’ın incelediği İslam, uygarlığın
antitezi; Müslümanlar ise özünde şiddete eğilimli ve asimile olması imkânsız
unsurlar olarak görülmüştür.312

Genellikle Ortaçağ’da insan zihninin, (geçmişte ve günümüzde İslam’ın Avrupa’da


görüldüğü gibi) tamamen yeni, yabancı bir yaşam şekli ile aniden ilişkiye geçmek
durumunda kaldığında, tutucu bir yanıt verdiği313 ifade edilmektedir. Ancak söz
konusu algının yalnız Ortaçağ ile sınırlı kalmadığı, Aydınlanma’dan sonra da artan
oranda İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda ortaya çıktığı görülmektedir.

304
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s.27.
305
Said, Şarkiyatçılık..., s. 26.
306
Ibid., s. 13.
307
Ibid., s. 68.
308
Lewis, İslam ve Batı, s. 143.
309
Kate Zebiri, “Orientalist Themes in Contemporary British Islamophobia”, Islamophobia, The
Challenge of Pluralism in the 21st Century, Ed. Kalın and Esposito, Oxford University Press,
2011, p.174.
310
Said, Şarkiyatçılık..., s. 60.
311
Ibid., s. 167.
312
Khaled A. Beydoun, “Islamophobia: Toward A Legal Definition and Framework”, Columbia Law
Review Online, November 1, 2016 p. 7.
313
Said, Şarkiyatçılık..., s. 68.

68
Şarkiyatçılık olarak adlandırılan sözde akademik çalışmaların ise bu bağlamda
tarafların birbirlerini doğru bir şekilde algılamalarına yardımcı olmadığına, aksine
negatif ve irrasyonel çıktılarıyla günümüzün İslamofobi algısının inşasında önemli
rol oynadığına şahit olunmaktadır.

3.2.4.Kolonyal Dönem

Avrupa’nın 18. yüzyıldan itibaren kendi coğrafyası dışına yönelik ilişkileri


kolonyalist ve emperyalist bir çizgide ilerlemiştir.314 İslam ile olan ilişkisi de aynı
olgular üzerinden, çatışma ve direniş şeklinde gelişmiştir.315 Kolonyalizm temelde
İslam odaklı değildir, ancak bu dönemde Avrupa’nın emperyal anlamda Müslüman
ülkeler üzerinde genişlemeye başladığına; yaklaşık 400 yıl boyunca da İslam
dünyasının büyük bir kısmında hâkimiyet kurduğuna şahit olunmaktadır. Bu durum
Müslüman toplumların modern dönemlerdeki Batı algısının şekillenmesini de
etkilemiş; Avrupa kolonyalizmine ve emperyalizmine karşı direnişte bir üst kimlik
olarak İslam’a sığınılmasına ve İslami uyanış hareketlerinin ortaya çıkmasına neden
olmuştur.316

Bu dönemde de Müslümanlar ve İslam geri kalmış bir geleneğin parçası,


medeniyetten yoksun bir bütün olarak görülmüş317; Şarkiyatçılığın söylemleri
kolonyalizme ideolojik destek sağlamak için kullanılarak, Şarkiyatçı anlayış devam
ettirilmiştir. Bu bağlamda 19. yüzyılda kolonyalizmin meşru sebebi olarak ünlü “la
mission civilisatrice” yani “medenileştirme misyonu”nun ortaya atıldığı
görülmektedir.318 Buna ayrıca Kipling’in “Beyaz Adamın Yükü”; Renan’ın
Müslümanların herhangi birşey öğrenmekten, yeni fikirlere açık olmaktan aciz
olduklarını ifade etmesi gibi söylemler de destek sağlamıştır. 319

Kolonyal dönemde iç içe geçen Şarkiyatçı çalışmalar ile kolonyalizm için Said,
modern Şarkiyatçılık dediği şeyin 1870’ten itibaren başladığını ve Şark’ta

314
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s.28.
315
Ibid., s.51.
316
Ibid., s. 302.
317
Allen, Islamophobia, p. 33.
318
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi…, s. 28.
319
“Islamophobia: A Challenge For Us All”, The Runnymede Trust, p.5

69
kolonyalizmin en çok yayıldığı dönem olduğunu belirtmektedir. 320 Bu dönemde Batı,
Müslümanları ve İslam’ı deyim yerinde ise kendi anti-tezi olarak ele almıştır.
Çoğunlukla Müslümanların yaşadıkları, Şark’a tekabül eden toprakları
kolonileştirirken; eylemlerinin meşru gerekçesini “Öteki” olarak görülen İslam ve
Müslümanların medenileştirilmesi, aydınlatılması gerektiği anlayışı üzerinden ifade
etmiştir.321 Ortaçağ’da dini ve teolojik sebeplerle İslam, Avrupa medeniyetinin bir
ötekisi iken; kolonyalizmin öne çıktığı modern dönemlere doğru ise seküler
argümanlar üzerinden aynı “Öteki” algısının devam ettiği görülmüştür. Bu dönemden
itibaren yalnızca Batı değil, her iki tarafın da birbirlerini “Öteki” olarak
algıladıklarına şahit olunmuştur.

3.2.5.Post-Kolonyal Dönem ve Göç Olgusu

İslam ile Batı’nın birbirlerine yönelik algıları üzerinde önceki dönemlerde askeri
karşılaşmalar, fetihler, Şarkiyatçı söylemler, kolonyalizm şekillendirici rol oynarken;
koloni sonrası dönemde daha çok kimlik, göç, sosyal bütünleşme gibi konular etkin
olmuştur.322 Bu bağlamda özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa323
ile İslam ve Müslümanlar arası ilişkiler daha çok siyasi ve toplumsal, daha az
şarkiyatçı anlamda tanımlanmaya çalışılmıştır.324

Kolonyalizmin etkisiyle 1920’lere kadar Avrupa, dünya üzerinde Müslümanların


yaşadıkları coğrafi bölgelerin 2/3’ünden daha fazlasını kontrol etmiştir. I. ve II.
Dünya Savaşı’nın ardından ise bu ülkelerin somut olarak bağımsızlıklarını
kazandıkları görülmüştür. Kolonilerin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından
taraflar arasında ortaya çıkan gerilimlere -özellikle de Arap-İsrail Savaşları gibi
somut anlamda büyük etkileri olan gelişmelere- paralel olarak, geçmişin “Müslüman
Arap” imgesinin Batılı popüler kültürde yeniden öne çıkmaya başladığına şahit
olunmuştur.325 1990’lardan itibaren ise Batı dünyası genelinde İslam’ın ve

320
Said, Şarkiyatçılık..., s. 34.
321
Zebiri, p. 174- 175,
322
Ibid., p. 176.
323
Post-kolonyal dönemden itibaren “Batı toplumları” genellemesinden ziyade Avrupa ve ABD
ayrımlarının öne çıktığı, konu itibariyle de Avrupa’nın kastedildiğine dikkat edilmelidir.
324
Allen, Islamophobia, p. 37.
325
Said, Şarkiyatçılık..., s. 298.

70
Müslümanların güvenlik sorunu olarak algılandığı, her alanda kullanılan bir siyaset
aracı haline geldiği görülmüştür.326

20. yüzyıla yönelik genel bir tarihsel okuma yapıldığında İslam ve Müslümanların
Batı toplumları için tehdit unsuru olarak görülmesinin, süreklilik içeren bir durum
olmadığı farkedilmektedir. Özellikle ABD’nin İran İslam Devrimi’ne kadar Soğuk
Savaş boyunca, Orta Doğu’yu İslamlaştırma temelinde politikalar izlediği ve 1970’li
yıllardan sonra da kendi çıkarları kapsamında siyasi alanda İslamcılar ile işbirliği
yaptığı görülmektedir.327 Bununla birlikte aynı dönemde Orta Doğu’da yaşanan
olaylara endeksli olarak, fundamentalist İslam tehdidi algısının da ortaya çıkmaya
başladığına şahit olunmaktadır. Böylece Batı’da birçok kişi için İslam, artan oranda
dünyadaki çeşitli sorunların nedenleri anlama aracı olarak görülmeye başlanmış;
İslam’ın “Öteki” vasfının varlığı devam ederek, şiddet içeriğine ve militaristliğine
daha fazla vurgu yapılmıştır. 328

II. Dünya Savaşı sonrası dönemde taraflar arası ilişkilerde göç olgusunun da başrol
oynadığı görülmektedir. Bu doğrultuda 1950’li yıllardan itibaren Müslüman kimliğe
sahip farklı ülke vatandaşları, Avrupa’nın yeniden imarının sağlanması
doğrultusunda emek ihtiyacını karşılamak için Avrupa ülkelerine göç etmeye
başlamışlardır. İşgücü göçleri Avrupa’nın günümüz Müslüman nüfusunun da önemli
bir kısmını oluşturmuş, post-kolonyal dönemde Avrupa’nın insan ithalinin temel
kaynağı olarak görülmüştür.329

Emek ihtiyacının karşılanması için gerçekleştirilen göçlerin, Avrupa’ya Müslüman


göçmen akışının ikinci aşamasına tekabül ettiği görülmektedir. İlk aşama eski
imparatorlukların kolonilerinde yer alan Müslümanların Avrupa’ya göçü şeklinde
ortaya çıkmıştır.330 Bununla birlikte Avrupa’nın yabancı nüfusu sadece
Müslümanlardan ibaret değildir. Hindular, Afrika ve Güneydoğu Asya kaynaklı
326
Kalın, Ben Öteki ve Ötesi…, s.15.
327
Deepa Kumar, İslamofobi İmparatorluğun Siyaseti, çev. Işıl Alatlı, İstanbul, Pınar Yayınları,
2016, s. 13.
328
Allen, Islamophobia, p.37.
329
Bassam Tibi, “Avrupa’daki Müslüman Göçmenler: Avro-İslam İle Gettolaşma Arasında”,
Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam, Küreselleşme Çağında Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık Ed.
by. AlSayyad ve Castells, s. 52.
330
Paul Lubeck, “İslami Ağların Meydan Okuması ve Vatandaşlık Talepleri: Avrupa’nın
Küreselleşmeye Sancılı Uyumu”, Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam, Küreselleşme Çağında
Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık, Ed. by. AlSayyad ve Castells, 2004, s.123.

71
birçok farklı dinden ve etnisiteden topluluklar da bulunmaktadır. Ancak
Müslümanlar yakın zamanlara ait göçmen toplulukların nicel olarak en geniş,
kültürel anlamda ise en farklı olanını oluşturdukları için daha çok görünür
olmaktadırlar.331

Avrupa genelinde Müslümanların sadece göç olgusu kapsamında


değerlendirilmemesi gerekmektedir. Geniş anlamda Avrupa’nın bir miktar yerli
Müslüman nüfusu barındırdığı bilinmektedir. Söz konusu nüfus sonradan
Müslümanlığı seçen Avrupalıların dışındaki bir kesimi oluşturmaktadır. Bu
bağlamda merkezi Avrupa ülkelerinden biri olmayan Yunanistan’da az da olsa yerli
Müslüman nüfusun bulunduğu; bunun yanı sıra Kosova ve Bosna’da da dini
çoğunluğun Müslüman olduğu görülmektedir. Merkezi Avrupa ülkelerinde ise
Müslümanların genellikle göçler aracılığıyla söz konusu coğrafyada yerleşik hale
geldikleri bilinmektedir.

Savaş sonrası dönemde merkezi Avrupa ülkelerine yönelik Müslüman göçlerin eski
koloni ülkelerinden veya ülkeler arası karşılıklı anlaşmalar dâhilinde gerçekleştiği
görülmektedir. Göçler farklı coğrafyalar üzerinden gerçekleşse de, belirli ülkelerdeki
birtakım etnik temaların baskınlığı nedeniyle etnik bir doku kazanmıştır.332
Müslüman göçmenler Fransa ve İngiltere’ye 20. yüzyılın ortalarından itibaren
çoğunlukla eski sömürgelerinden gelmeye başlamış; Fransa’ya Kuzey Afrikalılar,
İngiltere’ye ise Güney Asyalılar (genellikle Commenwealth’ten; Hindistan, Pakistan
gibi ülkelerden gelenler) göç etmiştir. Bu durum örneğin İngiltere’de
Müslümanlardan bahsedilince doğrudan Pakistanlıların kastedilmesi sonucunu
doğurmuştur. Almanya ve Hollanda’da Müslüman toplulukların yer edinmesi ise
daha çok karşılıklı anlaşmalar ile çoğunlukla Türkiye’den misafir işçilerin gelmesi
ile gerçekleşmiştir.333 Sonraki yıllarda göçler mevcut göçmenlerin aileleri ile
birleşmesi veya farklı coğrafyalardan göçmenlerin gelmeleri ile artarak devam
etmiştir.

331
Krishan Kumar, “Ulus-devlet, Avrupa Birliği ve Ulusaşırı Kimlikler”, Müslüman Avrupa ya da
Avro-İslam, Küreselleşme Çağında Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık, Ed. by AlSayyad ve Castells,
s.82.
332
“Islamophobia A Challenge For Us All”, The Runnymede Trust, p.14.
333
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison Between Europe and United States”, p. 24-25.

72
Avrupa’daki Müslüman göçmenler genellikle 1980’lere kadar kamusal alanda somut
görünürlüğe sahip olmamışlardır. Örneğin İngiltere bağlamından bakıldığında,
göçmenlerin 1980’lere kadar sosyal ve siyasi alanda görünmez oldukları
bilinmektedir. Bu durum ilk kuşak göçmenlerin kendilerini öncelikle köken ülkeleri
üzerinden yani Pakistanlı, Bangladeşli veya genel olarak Asyalı olarak
tanımlamalarından kaynaklanmıştır.334 İngiltere’de doğan ilk jenerasyonun ardından
ise Müslüman göçmenlerin kendilerini daha farklı bir şekilde ifade etmeye
başladıkları; homojen Asyalı kimlikten ziyade, yeni ve aşkın bir kimlik olarak
dinlerinin yani İslam’ın daha çok öne çıktığı görülmektedir.335

Benzer şekilde Avrupa’da göçmenlere yönelik siyasi söylemin de büyük oranda


değişikliğe uğradığına şahit olunmaktadır. Göçmenleri hedef alan 1950 ve
1960’lardaki ten rengi odaklı söylemlerin, 1970 ve 1980’lerde ırka, sonraki yıllarda
ise kültürel ve dinsel kimliklere doğru bir kayma yaşadığı görülmektedir.336 Bu
durum geleneksel ırka dayalı kimliklerden farklı olarak yeni kültürel ve dini
farklılıkların hukuksal alanda daha az korunmasından kaynaklanmaktadır.337

1980’lerden itibaren Avrupa’daki Müslüman göçmenlerin kamusal alanda görünür


hale gelmelerine ve siyasi söylemlerin dini ve kültürel kimlikler odaklı olarak
değişmesine paralel olarak, aynı yıldan itibaren Müslüman göçmenlere yönelik
toplum genelindeki olumsuz tutumların da belirgin olmaya başladığı görülmektedir.
Bu durum iki argümana dayanmaktadır. İlkini etnik köken/yapı tartışması
oluşturmaktadır. Buna göre tepkilerin çoğu Batı Avrupa ülkelerinin bir göçmen ülke
haline geldiği, nüfusun bir kısmının farklı kültürel geçmişlere ve fiziksel görünüşlere
sahip olduğu gerçeğini kabul etmek ve kültürel değerleri referans verme durumunu
kaybetmek istememelerinden kaynaklanmaktadır.338 Diğer argüman ise sayısal
anlamdaki yanlış temsilin ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Batı Avrupa ülkelerinde
genellikle yerli nüfusa kıyasla Müslüman nüfusun arttığı ifade edilmektedir. Bu algı
Müslüman ülkelerden gelen her göçmenin Müslüman olduğunun düşünülmesinden

334
Allen, Islamophobia, p.7-8.
335
Ibid. p.8.
336
John Solomos, Race and Racism in the Britain, 3. Baskı, Basingstoke, Palgrave, 2003, Quoted by
Allen, Islamphobia, p.8
337
Allen, Islamophobia, p. 10.
338
Shahid and Koningsveld, p. 192.

73
kaynaklanmaktadır. Ayrıca Avrupa’da Hristiyan sayısının kilise üyeleri üzerinden
hesaplanıyor olması, Müslüman sayısının Hristiyanlara oranla daha fazla olduğunun
düşünülmesine de neden olmaktadır. Sonuç olarak Avrupa’nın İslamlaşma tehdidi ile
karşı karşıya olduğu düşünülerek, Müslümanların negatif tutum ve davranışlarla
muhatap oldukları görülmektedir.339

3.2.6.Doğrudan Etkileri Olan Ulusal ve Uluslararası Alandaki


Gelişmeler

1970’lerden itibaren hem Batı toplumlarının hem de Müslümanların başrol oynadığı,


Batı ve İslam’ın birbirlerine yönelik algılarının şekillenmesine doğrudan ve dolaylı
etkide bulunan bir takım olaylar meydana gelmiştir. Bunların neticesinde Batı
nazarında İslam ve Müslümanların modernlikten yoksun, liberal değerler ile
uyumsuz olduğu algısı oluşmaya devam ederken; Müslüman toplulukların kolektif
belleklerinde de Batı toplumlarına yönelik olumsuz bir takım sabit niteliklerin inşa
olmaya başladığı görülmüştür. Bu bağlamda uluslararası alanda Arap-İsrail
Savaşları’na, 1973 Petrol Krizi’ne, 1979 SSCB’nin Afganistan İşgali’ne, Lübnan İç
Savaşı’na, Bosna Savaşı’na, Körfez Savaşları’na ve Afganistan’da yaşanan
gelişmelere; ulusal bağlamlarda ise 1980’li yıllardan itibaren Müslümanların başrol
oynadığı çeşitli terör olayının gerçekleştiğine şahit olunmuştur.340 Bahsi geçen
gelişmeler karşılıklı olumsuz algıların inşasına etki etse de genel olarak bazı ulusal
bağlamlardan beslenen ve doğrudan etkiler doğuran sembolik olayların daha çok öne
çıktığı görülmüştür. Bu nedenle sonraki alt başlıklarda söz konusu sembolik öneme
sahip gelişmelere yer verilecektir.

3.2.6.1.İran İslam Devrimi

Batı toplumlarının tahayyülündeki İslam ve Müslüman imajını büyük ölçüde


şekillendiren 1979 İslam Devrimi, İslamofobi algısının inşasında önemli mihenk
taşlarından birini oluşturmaktadır. Devrimin özellikle de Amerikan elçilik
çalışanlarının bir kısım fanatik İranlılarca 444 gün boyunca alıkonulmasını yansıtan

339
Ibid., p. 193.
340
Said, Medyada İslam; Gazeteciler ve Uzmanlar Dünyaya Bakışımızı Nasıl Belirliyor?,
İstanbul, Metis Yayınları, 2008, s.14-16.

74
görüntülerinin medyada sürekli olarak işlenmesi, Batı toplumlarında modern
dönemlere ait İslam tehlikesi algısının ortaya çıkmasında oldukça etkili olmuştur.
Medya aracılığıyla devamlı olarak yansıtılan haberler sayesinde İslam Batı’ya ve
onun savunduğu değerlere karşı bir tehdit olarak algılanmış; devrimin kendisi
Batı’nın tarihsel tasavvurunda yalnızca dinin fanatik bir ifadesi olarak görülerek
diğer siyasi, ekonomik ve sosyal etkenler göz ardı edilmiştir.341

3.2.6.2.Bradford Olayları

İngiltere’de Müslümanların yoğun olarak ikamet ettiği yerleşim yerlerinden biri olan
Bradford’da, belirli aralıklarla Müslüman kesim ile İngilizler arasında gerilimler
yaşandığına şahit olunmuştur. Olayların ilk olarak 1980’li yılların ortalarında
çoğunluğunu Asya kökenli ve Müslüman öğrencilerin oluşturduğu Bradford Okulu
müdürünün görüşleri üzerine çıktığı görülmüştür. Okul müdürü Ray Honeyford’un,
“İngiltere’deki devlet okullarında azınlıkların durumu” konusunda sağ eğilimli bir
gazetede olumsuz ifadelerde bulunması üzerine kamusal alana yansıyan gerilimler
ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle asimilasyon odaklı veya çokkültürcü anlayış
temelinde şekillenen politikaların uzun bir süre gündemi işgal ettiği görülmüştür. Söz
konusu gelişmeler İngiltere’de Müslümanların durumuna yönelik kolektif hafızalarda
bir bilinç halini ortaya çıkarmış, Rushdie Olayı’nın patlak vermesiyle beraber ise
olaylar daha farklı bir boyut kazanmıştır.342

İlerleyen yıllarda Bradford’un öne çıktığı başka gelişmeler de yaşanmıştır. Özellikle


2001 yazı boyunca Bradford’un da bulunduğu İngiltere’nin kuzeyinde, toplumsal
gerilimleri yansıtan bir takım olayların ortaya çıktığı görülmüştür. Başrolü genellikle
Güney Asya kökenlilerin oluşturduğu, ırki bağlamlarla nitelendirilen olayların birçok
şehirde meydana gelmiş olmasına rağmen, genel olarak Bradford Olayları olarak
adlandırıldığına şahit olunmuştur.343

341
G. M. Muñoz, Ed. Islam, Modernism and the West, Cultural and Political Relations at the
End of the Millenium, I. B. Tauris Publishers, New York, Quoted by Shahid and Koningsveld, p.176.
342
Steven Vertovec, “Islamophobia and Muslim Recognition in Britain”, Muslims From Sojourners
to Citizens, Ed. Yvonne Yazbeck Haddad, Oxford University Press, 2002, p. 23.
343
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison Between Europe and the United States”, p.32.

75
3.2.6.3.Şeytan Ayetleri ve Salman Rushdie Olayı

İran Devrimi dünya genelinde şok etkisi yaratmış olsa da Batı toplumlarından coğrafi
olarak uzakta gerçekleşmiş, medya sayesinde anbean takip edebilen bir olay
olmuştur. Salman Rushdie Olayı ise bizzat Avrupa sınırları içerisinde ortaya çıkmış,
İslam ile Batı arasındaki coğrafi anlamdaki uzaklığın ortadan kalktığını göstermiştir.
Olayların meydana geldiği 1988 yılından itibaren İslam ve Müslümanlar artık
dışarıdaki ötekiler değil; Batı’nın içinde, onlarla beraber yaşayan ötekiler olarak
algılana gelmiştir.344 Ayrıca Rushdie Olayı ile beraber Avrupa genelinde ilk olarak
İngiltere’de, Müslüman karşıtı önyargının tespit edildiği ve ayrı bir Müslüman
(İngiliz-Müslüman) kimliğinin doğmaya başladığı görülmüştür.345

Rushdie Olayı olarak bilinen gelişmeler, 1988 yılında Salman Rushdie’nin “Şeytan
Ayetleri” adındaki kitabını yayınlaması üzerine ortaya çıkmıştır. Kitapta Hz.
Muhammed’e vahiy gelirken Şeytan’ın müdahalede bulunduğu bir hikaye
anlatılmaktadır. Kitapta anlatılan şeyler Müslümanlar için kabul edilemez
olduğundan, dünya genelinde Müslümanların gösteriler yaparak kitabı ve yazarını
protesto etmelerine sebebiyet vermiştir. Daha uç boyutta ise Humeyni’nin tüm dünya
Müslümanlarına seslenerek, Rushdie’nin öldürülmesi için fetva verdiği görülmüştür.
Fetvanın ardından ise çeşitli ülkelerde kitabın çevirmenlerine, yayınevlerine yönelik
saldırıların gerçekleştiğine şahit olunmuştur.346

Söz konusu gelişmelerin, İngiltere’de ve diğer ülkelerde Müslümanlara yönelik farklı


bir bilinç halinin ortaya çıkmasına katkıda bulunduğu görülmektedir. 1988’den önce
özellikle İngiltere’de ayrı bir İslam kimliğinin varlığının pek benimsenmediğine şahit
olunmuştur. Genellikle Müslümanlar homojen Asyalı kimliği altında
tanımlanmışlardır.347 Olayların ardından ise İngiltere’de, İslam’ın ve İngiliz-
Müslümanların varlığının tanınır hale geldiği görülmüştür. Bununla beraber Batı’da
Rushdie Olayı olarak bilinen gelişmelerin, Müslümanları ortak meseleler karşısında
ulusal ve uslararası ölçekte organize olmaya ve mücadele etmeye teşvik ettiğine de

344
Ibid., p.41.
345
Allen, Islamophobia, p.41.
346
Allen, Islamophobia, p.42.
347
Ibid., p.42-43.

76
şahit olunmuştur.348 Ayrıca özellikle Avrupa bağlamında Müslüman karşıtlığı ve
İslam karşıtı önyargıyı konu alan birçok makale ve yazı da ortaya çıkmaya
başlamıştır. Bunlardan en çok Kalim Siddiqui’ye ait 1990 tarihli “Müslüman
Manifesto”nun öne çıktığı görülmüştür.349 Siddiqui İngiltere bağlamına odaklanarak
hükümetin, siyasal partilerin ve medyanın Müslüman vatandaşların hor görülen ve
baskı altında tutulan bir azınlık durumuna düşmesi ile meşgul olduklarından ve buna
karşı durulması gerektiğinden bahsetmiştir.350

Yaşanan gelişmelere Batı özellikle de Avrupa toplumları nazarından bakıldığında ise


Rushdie’nin Hintli bir aileden gelen, Müslüman iken daha sonra din değiştirmiş bir
kişi olmasının kitabı oldukça ilgi çekici kıldığı görülmüştür. Öyleki birçok Avrupalı,
Müslüman geçmişinden dolayı Rushdie’nin yazdıklarının güvenilir bir kaynak
olduğunu düşünmüştür.351 Ayrıca kitaba yönelik gerçekleştirilen gösteriler sırasında
Müslümanların kitabı yırtarak protesto eden hallerini resmeden, “barbarca”
görüntülerin tüm dünyaya medya aracılığıyla sunulması da kolektif hafızalarda İslam
ve Müslümanların olumsuz bir yer etmesine neden olmuştur. Genel olarak Rushdie
Olayı ile beraber Müslümanlar, Batı toplumları için hem içerden hem de dışarıdan bir
tehdit olarak görülmeye başlanmıştır.352

3.2.6.4.Fransa’daki Başörtüsü Tartışmaları

Rushdie Olayı ile aynı dönemde başka bir Avrupa ülkesinde İslami kimliğin önemli
bir bileşeni olan başörtüsünün okullarda giyilmesi üzerine tartışmalar yaşandığına
şahit olunmuştur. Olaylar 1989 yılında Paris yakınlarındaki Creil’de yer alan bir
lisede, okul müdürünün başörtülü üç kız öğrenciye başörtüsü ile okula
gelemeyeceklerini söylemesi üzerine patlak vermiştir.353 Bunun üzerine 1992 yılında
Danıştay çözümü her okulun kendi tasarrufuna bırakan kararı bozarak, derse

348
Chris Allen, “The Challenges Facing Muslim Communities and Civic Society”, “Islamophobia:
Still A Challenge for Us All”, The Runnymede Trust, London, 2017, p. 51.
349
Allen, Islamophobia, p.11.
350
Kalim Siddiqui, The Muslim Manifesto: A Strategy for Survival, London, The Muslim
Institute, 1990.
351
Tahir Abbas,”Islamophobia in the United Kingdom: Historical and Contemporary Political and
Media Discourses in the Framing of a 21st-Century Anti-Muslim Racism”, Islamophobia, The
Challenge of Pluralism in the 21st Century, Ed.Kalın and Esposito, p.69.
352
Allen, Islamophobia, p. 43-45.
353
Marranci, p.111

77
alınmayan öğrencilerin herhangi bir okulda öğrenimlerine devam etmelerini
kararlaştırmıştır. Danıştay kararının ardından başörtüsünün rağbet görmesi Fransızlar
tarafından o dönemde Cezayir’deki ordu destekli hükümete karşı mücadele eden
İslami fundamentalist harekete yönelik bir sempati ifadesi olarak algılanmaya
başlanmıştır. Bunun üzerine aynı yıl hükümet, seküler eğitim geleneğini ihlal ettiği
gerekçesi ile devlet okullarında başörtüsü takılmasını yasaklamıştır. Bu dönemde
kamuoyu yoklamalarına göre Fransızların yaklaşık %86’sının kadınlar üzerindeki
tahakkümün bir ifadesi olarak görülen başörtüsünün okullarda takılmasına karşı
olduğu ifade edilmiştir. 2000 yılına gelindiğinde ise Anayasa Konseyi aleni bir din
propagandası olmadığı müddetçe okulların başörtüsü takan öğrencileri
cezalandıramayacağı kararını vermiştir.354 Bununla birlikte başörtüsü Fransa’da
sekülarizm odaklı derin tartışmalar yaşanmasında başrolü oynamaya devam etmiştir.

Fransa’da başörtüsünün okullarda bu denli sorun haline getirilme sebebi, okulların


toplumsal entegrasyonun birincil kurumu olarak görülmesinden ve başörtüsü ile
okula gelen öğrencilerin Fransa’nın temel değerlerine meydan okuduğu şeklinde
algılanmasından kaynaklanmaktadır.355 Fransızların başörtüsüne yüklediği bu anlam
ona yönelik tepkilerin şekillenmesinde etkili olmuştur. Bu bağlamda başörtüsünün
yasaklanması yoluna gidilmesini Göle şu ifadelerle rasyonelleştirmektedir;

“Tesettürün laik devlet okullarında ve (bir Fransız istisnası olarak


gururla savunulan) laiklik değerlerinin, cinsiyetler arası eşitliğe
gösterilen saygının ağır bastığı bir toplumun bünyesinde ortaya
çıkmış olması kamuoyunda onun yasaklanması lehine bir eğilim
oluşmasına yol açmıştır.”356

Bu dönemde İslam ve Müslüman odaklı gerilimlerin sadece İngiltere ve Fransa’da


yaşanmadığı görülmektedir. Fransa başörtüsü odaklı olaylarla uğraşırken, İspanya
Terrassa’da da 1999 yılında Mağripli göçmenler ile yerel halktan gençler arasında bir
takım gerilimlerin ortaya çıktığı bilinmektedir. Önce Rushdie Olayı ardından
başörtüsü ve göçmenler ile yerel halkın çatışmaları gibi olaylar artmaya başlayınca,
kamusal alanda söz konusu gelişmelerin ve genel olarak tüm toplumsal problemlerin

354
Nezar AlSayyad, Manuel Castells, s. 19-21.
355
Marranci, p.111.
356
Göle, İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa, İstanbul, Metis Yayınları, 2010, s.155.

78
ana kaynağı olarak İslam’ın görülmeye başlandığına şahit olunmuştur.357 Ayrıca
uluslararası alanda Berlin Duvarı’nın yıkılması ve hem İslam’ın hem de Batı’nın
ortak düşmanlarından (SSCB) kurtulması gibi gelişmeler de Batı toplumlarında
İslam’ın SSCB’nin boşluğunu doldurur hale gelmesini ve “Yeşil Tehlike”den
bahsedilmesini tetiklemiştir.

3.2.6.5.Medeniyetler Çatışması Tezi

Medeniyetler Çatışması tezi İslam-Batı ilişkilerini anlatan, klişe imgelerin hâkim


olduğu bir çalışmadır. Söz konusu ifadenin - her ne kadar Huntington ile ünlenmiş
olsa da- ilk olarak 1991 yılında Buzan tarafından SSCB’nin dağılmasının kötü
sonuçlarına dikkat çekmek için kullanıldığı belirtilmektedir. Bu bağlamda iki kutuplu
dünyanın merkezi ülkelerinde meydan gelen değişimlerin sanayileşmemiş ülkelerde
sebep olduğu sonuçlara, en çok da rakip medeniyetler arasındaki çatışma ihtimaline
odaklanıldığı görülmüştür. Buzan çatışma durumunun temel olarak Batı ile İslam
dünyası arasında gerçekleşeceğini savunmuştur. Gerekçe olarak ise İslam tehdidi,
coğrafi yakınlık ve tarihsel düşmanlığı öne sürmüş; Medeniyetler Çatışması ile
Avrupa’ya artan göçün birleşmesinin bir çeşit toplumsal soğuk savaş üreteceğini
ifade etmiştir.358

Tezin asıl ününü kazandığı Huntinton’ın 1993 tarihli makalesinde ise yeni dünya
düzeninde medeniyetsel ve dinsel sınırların temel anlaşmazlık kaynağı olacağından
bahsedilmektedir. Huntington’a göre medeniyetler tarih boyunca dinsel temele göre
nitelendirilmişlerdir.359 Günümüzde de toplumlar arası farklılıklar iktisadi ve
ideolojik olmaktan ziyade (dinin de içinde olduğu) kültürel temelde
şekillenmektedir.360 Soğuk Savaş’ın ardından dünya yedi veya sekiz farklı medeniyet
arasında bölünmeye uğramış;361 küresel alanda siyaset, söz konusu kültürel sınırlara

357
Cesari, “Securitisation of Islam in Europe”, Muslims in the West After 9/11, Ed. Jocelyne Cesari,
New York, Routledge, 2010, p.13.
358
Al-Jabri, “ ‘Clash of Civilisations’: The Relation of the Future?”, Islam, Modernism and the
West Cultural and Political Relations at the End of the Millenium, Ed.G. M. Munoz, I.B. Tauris
Publishers, New York, p.65-80, Quoted by Shahid and Koningsveld, p.179.
359
Samuel Huntington, Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması, 15.
Basım, İstanbul, Okuyanus Yayınları, 2017, s. 49.
360
Ibid., s.24.
361
Ibid., s.28.

79
göre şekil almaya başlamıştır.362 Bu doğrultuda Huntington’a göre temel çatışma
hattı İslam ile Yunan felsefesi, Hristiyanlık gibi değerler üzerinde yükselen Batı
Medeniyetleri363 arasında gerçekleşecektir.

Medeniyetler Çatışması ve benzeri söylemler Batı toplumlarının kolektif


belleklerindeki kalıplaşmış imgelerin inşasında her zaman ilk referanslardan biri
olmuştur. İlk defa 1993 yılında Foreign Affairs’de yayınlanmasının ardından büyük
ses getiren tez, örneğin 1995 yılında Oklahoma City’de bir devlet binasının
bombalanması olayının da hiç düşünülmeden Müslümanlara yığılması gibi
gelişmelerin altyapısını oluşturmuştur. Söz konusu saldırıyı gerçekleştirenin
fundamentalist bir Hristiyan olmasına rağmen ilk önce Müslümanların ve İslam’ın
suçlandığı görülmüştür. Failin gerçek kimliği ortaya çıktığında ve İslam ile alakası
olmadığı anlaşıldığında bile ne İslam ve Müslüman konusunda olduğu gibi tüm
Hristiyanlar suçlanmış veya sorumlu tutulmuş ne de Müslümanlara yönelik klişe
algıların inşasına bir son verilmiştir.364

3.3.Tarihi Dönüm Noktası: 9/11 Olayları

İslam-Batı ilişkileri ve İslamofobi konusunda 9/11 Olayları’nın sembolik etkisi


oldukça önemlidir. 9/11 ile beraber bir süredir varlığı hissedilen İslam ve Müslüman
karşıtı tutum ve davranışların tüm dünyada daha çok arttığı, İslamofobi algısının
daha kabul edilebilir hale geldiği görülmüştür.365 Bu durum Göle’nin bahsettiği, bir
savaş ilanı veya deprem gibi olaylarda bellekte oluşan kırılma hattı üzerinden
açıklanabilmektedir. Böyle durumlarda an ve gün belleğe kaydedilerek söz konusu
anın önce ve sonrasının önemli hale gelmesine neden olmaktadır.366 Bu durum 11
Eylül’ün neden önemli bir tarih haline geldiğini de açıklamaktadır.

9/11 öncesinde de Batı toplumlarını hedef alan İslam dini odaklı terör eylemleri ile
karşılaşılmıştır. Bu tarz eylemler ile İslam’ın ve Müslümanların imajları Batılı

362
Ibid., s.15.
363
Ibid., s.91.
364
Deepa Kumar, s.119.
365
Chris Allen, “Justifying Islamophobia: A post-9/11 Consideration of the European Union and
British Contexts”, American Journal of Islamic Social Sciences, Vol.21, No.3, Summer 2004, p.1-
2.
366
Claude Lévi-Strauss, La Pensée Sauvage, Paris: Plon/Agora Pockett, 1990, p. 279-280, Akt.
Göle, İç İçe Girişler...., s. 56.

80
hafızalarda gittikçe kötüleşse de hiçbiri 9/11 Olayları gibi keskin bir dönüşüme
neden olmamıştır. Bu bağlamda vurulan hedeflerin sembolik gücünün de önemli bir
etkiye sahip olduğu, kulelerin Manhattan semalarındaki görüntülerinin halkın
imgeleminde Batı’nın ekonomik iktidarının bir ifadesi olarak algılandığı
görülmüştür. Bunun yanı sıra 9/11 yerel bir olayken, teknolojik alanda yaşanan
gelişmelerin etkisi ve medya aracılığıyla küresel hale gelmiş; deyim yerindeyse tüm
dünyayı ilgilendiren ilk olay olmuştur.367 Böylece uzun bir süre Ortaçağ’a ait olarak
görülen İslam dünya tarih sahnesine yeniden çıkarak tüm dünyayı ilgilendiren, ele
alınması gereken bir sorun haline gelmiştir.368 9/11’den önce İslam küreselleşme
literatüründe yer almazken, aniden dünya kamusal sahnesinin önüne itilmiş; somut
mesafelerin kısalması ve farklı kültürlerin birbirine yaklaşması anlamında
küreselleşme sürecini de yansıtır hale gelmiştir.369

Terör olayları potansiyel içerdeki düşman algılarını inşa eden önyargıların yeniden
canlanması noktasında katalizör işlevi görmüştür.370 Zaten var olan Müslüman ve
İslam karşıtı hoşnutsuzluklara bu olaylarla beraber Müslümanların yeniden “Öteki”
olarak inşası da eklenmiştir. Yeni saldırıların olacağı söylentileri ise muğlak bir
korkuyu ve tetikte olma halini beslemiştir.371 Faillerin dini inançlarının terör
eylemleri ile ilişkilendirilmesi372 özellikle Amerika’da saldırıların gerekçelerini
öğrenmek için Kur’an’dan yararlanılmasına neden olmuş, olaylara dair bir açıklama
yapabileceği düşünülen Kur’an’ın satışları artış göstermiştir. Sonuç olarak İslam ve
Batı dünyası birbirlerine daha önce hiç olmadığı kadar yakınlaşmaya
başlamışlardır.373

9/11’in ardından hem yerel hem de küresel bağlamda İslam ve Müslüman sorunu
oldukça belirgin olmaya başlamış, 1970’lerde ırksal farklılıkların toplumsal

367
Habermas, Bölünmüş Batı, 2. Baskı, çev. Dilman Muradoğlu, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları,
2016, s.12.
368
Göle, İç İçe Girişler…, s.13.
369
Göle, İç İçe Girişler…, s.82-85.
370
Allen, “Justifying Islamohobia...”, p.6.
371
Habermas, Bölünmüş Batı, s.10.
372
Deepa Kumar, s.21.
373
Göle, İç İçe Girişler…, s.66.

81
sorunların kaynağı olarak anlaşılması gibi İslam da günümüz sorunlarının
anlaşılmasında bir mercek olarak kullanılmaya başlanmıştır.374

3.4. 9/11 Sonrası Dönem: Dini Motifli Şiddet Eylemlerinin Batı’yı


Mekan Edinmesi375 ve Diğer Gelişmeler

9/11 sonrası dönemde dini motifli -özellikle de İslam’a referansta bulunan- terör
örgütlerinin ve eylemlerinin arttığı görülmüştür. Terör eylemleri yalnız ABD,
İspanya, İngiltere gibi Batı ülkelerinde değil Türkiye, Bali gibi ülkelerde de meydana
gelmeye başlamıştır. Özellikle 2004 Madrid Saldırıları ile 2005 yılında Londra’da
gerçekleşen patlamalar 9/11’in ardından en çok ses getiren olaylar haline gelmiştir.
Öyle ki Londra Saldırıları 9/11’e atıfla 7/7 şeklinde sembolize edilmiştir.

Dini motifli terör olaylarının yanı sıra İslam tehdidi mitinin somutlaşmasına neden
olan başka gelişmeler de yaşanmıştır. Bunlardan birini 2002 yılıında Hollandalı film
yapımcısı Theo Van Gogh’nun Hollanda vatandaşı bir Müslüman tarafından
öldürülmesi oluşturmaktadır.376 Ayrıca 2005’te Danimarka’da meydana gelen ve
Rushdie Olayı gibi uluslararası alanda etkiler doğruran, İslam’ın bir şiddet dini
olduğu imajını yansıtır şekilde, İslam Peygamberi’nin karikatürize edilmesi gibi
olayların da meydana geldiği görülmüştür. Özellikle karikatür olayında Müslüman
çevrelerden verilen karşı tepkiler Batı dünyası tarafından daha da olumsuz bir şekilde
değerlendirilerek, Batılı toplumsal değerlere yönelik tehdit olarak algılanmıştır.
Bununla birlikte 2006 yılında Regensburg’da Papa 16. Benedict’in Katolikliği
rasyonellik, İslam’ı ise mantık dışı olma ve şiddetle özdeşletiren bir konuşma
yapması ise taraflar arası ilişkilerin daha da gerilmesine neden olmuştur.

Yakın tarihe bakıldığında İslamofobi bağlamında en çok 2011 yılından itibaren Orta
Doğu’da meydana gelen olayların etkiler doğurduğu görülmektedir. 2011’de fitili
ateşlenen Arap Devrimleri gibi Müslümanların bir parçası olduğu, küresel etkilere
sahip olan yerel olayların medya tarafından tüm dünyaya canlı olarak sunulması

374
Allen, Islamophobia, p.164.
375
Söz konusu ifade, Göle, İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa, s. 26’dan alıntılanmıştır.
376
Sam Cherribi, “An Obsession Renewed: Islamophobia in the Netherlands, Austria and Germany”,
Islamophobia, The Challenge of Pluralism in the 21st Century, Ed. Kalın and Esposito, p. 57-58

82
kolektif hafızalar üzerinde önemli etkilerde bulunmuştur. Bununla birlikte Daesh
olarak bilinen terör örgütünün dünya çapında gerçekleştirdiği eylemler, özellikle
2015 Charlie Hebdo Saldırıları, 2016 Orlando Club Saldırıları ile Belçika’daki
havalimanı ve metro saldırıları gibi olayların da İslam ve Müslüman imajının daha da
kötüleşmesine neden oldukları görülmektedir. Söz konusu terör eylemlerinin artan
oranda Batı toplumlarında doğan, büyüyen, eğitim alan, hatta vatandaşlığa sahip ve
görünüşte entegrasyonu sağlamış olan göçmen kökenli kişilerce gerçekleştirilmesi
ise olaylara farklı bir boyut kazandırmaktadır.

Zaman zaman taraflar arasında 2005 yılında gerçekleştirilen “Medeniyetler


İttifakı”nda olduğu üzere olumlu nitelenebilecek gelişmeler yaşansa da bu tarz
gelişmeler sınırlı olmuş, genellikle olumsuz olaylar daha belirleyici bir rol icra
etmiştir. İslamofobi bağlamında geçmişten farklı olarak son yıllarda özellikle
Amerika’da Trump’tan, Hollanda’da Wilders’e, Fransa’da Le Pen’e kadar dünya
genelinde birçok siyasi aktörün iktidarı elde etmek için etkin bir şekilde yabancı,
göçmen ve Müslüman karşıtı düşmanlığı araçsal olarak kullanıldığına da şahit
olunmuştur. Arap Devrimleri’nin son aşaması olarak Suriye’de meydana gelen
olayların neden olduğu Batı ülkeleri odaklı yoğun göçmen hareketleri ise söz konusu
kesime yönelik düşmanlığı daha da beslemiştir.

83
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

TEORİDEN PRATİĞE: İSLAMOFOBİ ALGISININ


AVRUPA BAĞLAMINDAKİ YANSIMALARI

21. yüzyıl Avrupası’nda İslam-Batı ilişkilerinin olumsuz niteliğini ifade eden


İslamofobi, kamusal alanda artan görünürlükleri ile toplumsal bir sorun olarak
algılanan Müslümanlara dair gelişmeler üzerinden ifade edilmektedir. Çok boyutlu
bir olgu olan İslamofobi, Avrupa toplumlarının belleklerinde bir takım sabit anlamlar
üzerinden altı doldurularak tanımlanmaktadır. İlerleyen alt başlıklarda söz konusu
boyutlara dikkat çekilerek, İslamofobi algısının farklı alanlardaki temsillerine yer
verilecektir.

4.1.İslamofobi’nin Güvenlik Boyutu

Şiddet ve ekstremizm Avrupa’da İslam ve Müslümanlar ile ilgili son zamanlardaki


tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Medya aracılığıyla yansıtılan gelişmeler de
Müslümanları genelde şiddete eğilimli toplumlar olarak göstermektedir.377 Ayrıca
İslam’ın bazı uç yorumlarının özellikle terör eylemlerini meşru kılmak için
kullanılması da Müslümanları hayali ötekiler olarak, kısır bir döngü içerisinde inşa
etmeye devam etmektedir.378 Son zamanlarda İslam ve Müslümanların devamlı
olarak şiddet eylemleriyle ön plana çıkması, Avrupa’da genellikle bir güvenlik
sorunu olarak algılanmasına neden olmaktadır. Söz konusu algının oluşmasında bazı
teolojik İslam yorumlarının önemli bir role sahip olduğu görülmektedir.

4.1.1.İslam’ın Farklı Yorumları: Vahhabizm, Selefizm

Din ile siyasetin çoğu zaman farklı seviyelerde de olsa iç içe geçtiği İslam’ın379
birçok farklı yorumu bulunmaktadır. Günümüzde bunlar arasında en muhafazakâr
olanını “Vahhabi İslam” olarak kavramsallaştırılan anlayış oluşturmaktadır. Vahhabi
İslam veya kısaca Vahhabizm, Suudi Arabistan’ın resmi İslam formu olarak

377
Sabri Çiftçi, “Islamophobia and Threat Perceptions: Explain Anti-Muslim Sentiment in the West”,
Journal of Muslim Minority Affairs, Vol. 32, No.3, 12 October 2012, p.2.
378
Chris Allen, Islamophobia, London, Ashgate, p.86.
379
Jacques Derrida ve Mustafa Şerif, İslam ve Batı Üzerine Bir Konuşma, 2016, s. 43.

84
bilinmektedir.380 Bu bağlamda Suudiler’in dini ve siyasi olanı harmanlayarak,
İslam’ın Vahhabi yorumunu devlet ve toplum için bir temel olarak benimsedikleri
görülmektedir. Adını 18. yüzyılda yaşamış Ibn al-Wahhab’tan alan Vahhabizm,
İslam’ın esas ilkelerine geri dönüşü savunan, yalnızca Kur’an ve sünneti rehber alan
bir İslam yorumu olarak bilinmektedir. Vahhabizm’den daha önce 13. yüzyılda
ortaya çıkan Selefizm ise İslam’ın Peygamber dönemine atıfla en saf halini
benimseyen, yoruma kapalı bir mezhep olarak bilinmektedir. Vahhabizm’in
genellikle Selefilik üzerine inşa edilen bir mezhep olduğu ifade edilmektedir. İkisi
arasında bir takım farklılıklar bulunsa da genel olarak benzer şeyleri savundukları
kabul edilmektedir. Zira günümüzde Selefilik ve Vahhabilik çoğu zaman aynı
anlamda kullanılmaktadır.381

1980’lerin sonlarından itibaren bir kısmı Avrupa’da doğup büyümüş olan Kuzey
Afrika, Türk veya Hint-Pakistan kökenli gençler arasında Vahhabi veya Selefi
akımlara rağbet edildiğine, yeni bir dindarlık eğiliminin ortaya çıktığına şahit
olunmuştur. Bu bağlamda 1990’larda Avrupa ölçeğinde özellikle Selefi hareketlerin
ön plana çıktığı görülmüştür.

Avrupa bağlamında artış gösteren Selefi hareketler genellikle üç farklı görünüme


sahip olmuştur. Bunlar cihadı merkeze alan, kutsal kitabın birebir çevirisinden
kaynak bulan devrimci Selefilik; dini öğretilere odaklanan doğrulayıcı Selefilik382 ve
siyasi mantık etrafında faaliyetlerini organize eden siyasi Selefilik olarak ifade
edilmektedir. 383 Üç anlayış da temel olarak İslam’ın altın çağına dönme konusunda
aynı arzuyu beslese de, bir İslam devleti inşa edilirken Batı ile kurulacak farklı
ilişkileri temsil eden yöntemler konusunda birbirlerinden ayrılmaktadır.384 Bununla
beraber Avrupa bağlamında Selefilik denilince en çok cihadı merkeze alan devrimci
Selefilik’in kastedildiği görülmektedir. Söz konusu durum son zamanlarda artış
gösteren terör örgütlerinin söylemlerine paralel olarak şekillenmektedir.

380
John L. Esposito, What Everyone Needs to Know About Islam, Oxford University Press, 2002,
p.49-50
381
Ibid., p.51.
382
Söz konusu ifade kaynakta “predicative salafism” olarak ifade edilmiştir.
383
Samir Amghar, “Salafism and Radicalisation of Young European Muslims”, “European Islam,
Challenges for Publich Policy and Society”, Ed. Samir Amghar et. al., Centre for European Policy
Studies, Brussels, 2007, p.38.
384
Ibid., p.50.

85
Terör eylemlerine altyapı sağlamasının yanısıra 1990’lardan itibaren Avrupa’da
Selefi hareketlerin artan görünürlüğü ve etkisinin Batı toplumları nezdinde İslam’ın
düşman, geri kalmış; modernizm, demokrasi, özgürlük gibi değerler ile uyuşmayan
bir din olduğu anlayışının hâkim olmasına sebebiyet verdiği bilinmektedir. Bununla
birlikte Selefi anlayışa mensup olan bazı kesimlerin ise Batı ve Avrupa toplumlarını
İslam düşmanı olarak tahayyül ettikleri görülmektedir.385

4.1.2.İslami Fundamentalizm

Fundamentalizm esas olarak 1865-1910 arası dönemde Amerika’da Protestanlar


içerisindeki bir hareketin kendini tanımlama şekli olarak ortaya çıkmıştır. Kavram
Dünya Hristiyan Fundamentalist Derneği’nin 1919 yılında kurulmasıyla bilinmeye
başlanmıştır. Fundamentalizm ilk ortaya çıktığı bağlamda tarihi Hristiyan
teolojisinin, etik değerlerinin ve kutsal kitap yorumlarının yeniden referans
alınmasını savunan ve Amerikan kilise hayatında liberalleşen ve modernleşen
eğilimlere karşı olan bir duruşu ifade etmek için kullanılmıştır.386

Fundamentalizmin İslam’a uyarlanması 1957 yılında Middle East Journal’de İslam


ile beraber kullanılmasıyla gerçekleşmiştir. 1981 yılından itibaren ise Antony
Burgess’in Observer’da yayınlanan, Kur’an’ı Hitler’in Kavgam’ı ile kıyasladığı
makalesi ile beraber artan oranda İslam’ın fundamentalizm ile eş değer görüldüğüne
şahit olunmuştur. Burgess’in makalesi öyle bir etki yaratmıştır ki kısa sürede İslam
ile fundamentalizm ifadeleri Batı medyasının temel söylemlerinde birbirinden
ayrılamaz hale gelmiştir. 387

1960’lardan itibaren genel olarak bakıldığında Müslümanların hem kamusal hem de


özel alandaki yaşamlarını etkileyen ve İslam’ın artan oranda fundamentalizm ile
özdeşleştirilmesine neden olan bir çeşit dini canlanmanın ortaya çıktığı
görülmektedir. Bu durum özel alanda artan dindarlığa paralel olarak İslam’ın seküler
milliyetçiliğe, Batı kapitalizmine, ekonomik krizlere, Marksist sosyalizme, işsizliğe,
siyasi baskılara karşı alternatif bir ideoloji olarak görülmesine sebebiyet vermiştir.

385
Jocelyne Cesari, Why the West Fears Islam: An Exploration of Muslims in Liberal
Democracies, New York, Palgrave Macmillan, 2013, p.137.
386
“Islamophobia: A Challenge For Us All”, The Runnymede Trust, London, 1997, p.7.
387
Ibid., p.7.

86
Bununla birlikte Batı nazarında fundamentalizmin İslam ile bir arada kullanıldığında
özellikle terör eylemlerine işaret ettiği görülmüştür.388

1970’lerden itibaren sadece İslam odaklı değil, dünyanın farklı yerlerinde, farklı
dinleri referans alan dini fundamentalist hareketlerin de ortaya çıktığına şahit
olunmuştur. Bu durum fundamentalizmin yalnızca İslami bağlamdan beslenmediğini;
Hindistan’da Hindu fundamentalizmi, ABD’de Hristiyan fundamentalizmi gibi farklı
fundamentalizmlerin ortaya çıktığına işaret etmektedir.389 Bununla birlikte
fundamentalizm daha çok İslam ile özdeşleştirilerek İslam’ı ve Müslüman
eylemlerini nitelemek için kullanılır hale gelmiştir. Genel olarak Müslüman
ülkelerde 1970’lerin sonlarından itibaren görülmeye başlanan, İran Devrimi ve İslam
Cumhuriyeti’nin kuruluşunun etkisi ile aşırılaşan ve 1990’lar boyunca farklı
ülkelerde farklı seyirler izleyen hareketleri kastetmek için kullanılmıştır.390

4.1.3.İslam’ın Güvenlikleştirilmesi

Batı toplumlarının kolektif belleklerinde İslam’ın genellikle el-Kaide, Filistin


Sorunu, İran İslam Cumhuriyeti ile ilişkilendirildiği görülmektedir. İslam’ın bu
bağlamda bağdaştırıldığı klişe tanımlar, sembolik niteliğe sahip olaylar
Müslümanların birer varoluşsal tehdit olarak görülmesine neden olmaktadır.391
Fundamentalist hareketler ve dini motifli terör eylemleri ile ilişkilendirilmesi, İslam
ve Müslümanların Kopenhag Okulu’nun argümanlarından biri olan güvenlikleştirme
teorisi kapsamında ele alınarak bir güvenlik sorununa dönüştürülmesine sebebiyet
vermektedir.392 Bu durum geleneksel olarak realist temelden beslenen askeri tehdit
odaklı güvenlik anlayışının, dar askeri bağlamdan çıkarılarak güncel gelişmeler
ışığında yeni boyutlara uyarlanması ile gerçekleşmektedir.

388
“Islamophobia: A Challenge For Us All”, The Runnymede Trust, p.7.
389
Deepa Kumar, İslamofobi İmparatorluğun Siyaseti, çev. Işıl Alatlı, İstanbul, Pınar Yayınları,
2016, s.135.
390
Göle, Melez Desenler: İslam ve Modernlik Üzerine, İstanbul, Metis Yayınları, 2011, s.20.
391
Jocelyne Cesari, “Securitization of Islam in Europe”, Muslims in the West After 9/11, Ed.
Jocelyne Cesari, New York, Routledge, 2010, p.9.
392
Nebi Miş, “Güvenlikleştirme Teorisi ve Siyasal Olanın Güvenlikleştirilmesi”, Akademik
İncelemeler Dergisi, Cilt.6, No.2, 2012, s. 347-8.

87
Güvenlikleştirme inşacı perspektiften yararlanarak bir sorunun nasıl güvenlik konusu
haline getirildiği, hedef kitlenin nasıl güvenlik bağlamına yerleştirdiği ile
ilgilenmektedir. Belirli bir konu güvenlikleştirme süreci sonunda güvenlik alanı
içerisine yerleştirildiğinde, en uç noktada onun varoluşsal bir tehdit şeklinde
algılanması durumu ortaya çıkmaktadır.393 Bu durum aynı zamanda söz konusu
probleme yönelik devlet gücünün arttırılmasına ve siyasi otoritelerce gerçekleştirilen
eylemlerin meşru hale getirilmesine neden olmaktadır.

İslamofobi bağlamından bakıldığında ise en çok dini motifli terör eylemlerinin ve


artan göçmen akışlarının güvenlik söylemlerine dâhil edildiği görülmektedir.
Müslümanların kamusal alanlarda farklı kültürel değerleri ile artan görünürlüğü,
İslam’ı kullanarak dini motifli terör eylemlerini meşrulaştırmaya çalışmaları onların
Avrupa toplumlarının bekasına yönelik varoluşsal bir tehdit ve güvenlik sorunu
olarak inşa edilmelerine neden olmaktadır.394 Müslümanlardan algılanan terör
tehdidine karşılık, Avrupa toplumlarının anti-terör kanunlarını sıkılaştırdığı,
göçmenlerin ülkeye girişlerini kısıtladıkları, güvenlik önlemlerini arttırdıkları
görülmektedir.395

4.2.Medyanın İşlevi

Medya günümüz iletişim toplumlarındaki popüler düşünce ve imajların oluşumunda


ve ifadesinde önemli bir işleve sahip olmaktadır. Kullandığı görsel ve işitsel dil ile
bizzat gerçeklik algısı oluşumuna katkı sağladığı görülen medyanın, 21. yüzyıldaki
önemini Göle şu sözler ile açıklamaktadır;

“Ansiklopedisiz bir Aydınlanma Çağı, resimsiz bir Rönesans,


sosyolojisiz bir sanayi toplumu, romansız bir modern birey,
antropolojisiz bir sömürgecilik, medyasız da bir iletişim toplumu
düşünebilir miyiz?”396

393
Barry Buzan, et al., Security: A New Framework for Analysis, Lynne Rienner Publishers,
Boulder, Londra, 1998, p. 23.
394
Ole Waever, “Securitisation and Desecuritisation”, On Security, Ed. Ronnie D. Lipschutz,
Columbia university Press, NY, 1995, p.57.
395
Cesari, “Securitisation of Islam in Europe”, p.20.
396
Göle, Melez Desenler, s.161.

88
Medya aracılığıyla inşa edilen imgeler Baudrillard’ın deyimi ile gerçek olan ile
olmayan arasındaki ayrımı ortadan kadırarak, söz konusu imgelerin bir
hipergerçeklik haline gelmesine neden olmaktadır. Yani 21. yüzyılda medya aracılığı
ile inşa edilen imgeler, bizzat gerçeğin kendisi haline gelmektedirler.397 Böylece kitle
iletişim araçlarının hakim olduğu kamusal alanda medya bilgilendirme aracı olduğu
kadar manipülasyon aracı olarak da işlev görmekte398 bilgiyi gittikçe tektipleşen
kalıplara sokmaktadır. 399

Popüler medya unsurlarının günümüzde Avrupa toplumlarında İslam ve


Müslümanlara yönelik imaj oluşumunda önemli bir işleve sahip olduğu
görülmektedir. 2002 gibi erken bir tarihte İngiltere’de yapılan bir çalışmaya göre
halkın %74’ü İslam’a yönelik hiçbir şey veya hemen hemen hiçbir şey
bilmediklerini, İslam’a yönelik bilgi sahibi olanların %64’ü ise bildiklerini medya
aracılığıyla öğrendiklerini ifade etmişlerdir.400 Bu durum medyanın ne derece etkin
bir role sahip olduğunu göstermektedir.

Hem Avrupa toplumları hem de bizzat Müslümanların kendileri medya aracılığı ile
birbirlerine yönelik algı oluşumunda aktif rol oynamaktadırlar. Özellikle 1970’lerden
itibaren İslam ve Müslümanların haber değerinin arttığı, özellikle İran Devrimi
sırasında medya aracılığıyla tüm dünyaya ihraç edilen görüntülerin anlam
oluşumunda ne derece etkili olduğuna şahit olunmuştur. Bu yıllarda Tahran’daki
Amerikan elçiliğine saldıran İranlı öğrencilerin, yakılan Amerikan bayraklarının
görüntülerinin yayılması İslam tehlikesi olgusunu Batı’nın odak noktası haline
getirmiştir.

Medya aracılığıyla ulaşan görüntüler Batı ile İslam arasındaki fiziksel uzaklığın
ortadan kalkarak, tehdit algısının daha yoğun hissedilmesine neden olmuştur.401
Rehine olayının medyada uzun bir süre işlenmeye devam etmesi İslam ve
397
Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, çev. Oğuz Adanır, Ankara, Doğu Batı Yayınları,
2011, s.15.
398
Jürgen Habermas, Bölünmüş Batı, 2. Baskı, çev. Dilman Muradoğlu, İstanbul, Yapı Kredi
Yayınları, 2016, s.136.
399
Edward Said, Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark Anlayışları, çev. Berna Yıldırım, İstanbul, Metis
Yayınları, 2016, s.35.
400
“Attitudes Towards British Muslims”, YOUGOV, Islam Awareness Week, 4 November 2002,
Akt. Allen, “A Review of the Evidence Relating to the Representation of Muslims and Islam in the
British Media”, Institute of Applied Social Studies, School of Social Policy, 2012, p.2.
401
Allen, Islamophobia, p.38.

89
Müslümanlar hakkında genel geçer birçok imaj ve algının inşa edilmesini
tetiklemiştir. Bu durum İslami fundamentalizm söylemini de besleyerek,
Müslümanların barbar, şiddete eğilimli olduğu algısını; İslam’ın kılıçla yayılan,
dogmatik, geri kalmış, statik bir din olduğu anlayışını güçlendirmiştir.402 Rushdie
Olayı’nda Müslümanların kitap yaktıklarına dair görüntülerin sürekli olarak
televizyon ekranlarında dolaşması da medeniyetten yoksun, hoşgörüsüz Müslüman
imajını kanıtlar bir etki doğurmuştur.403 Söz konusu olaylar ve medya üzerinden
yansımaları Avrupalı zihinlerde özellikle fundamentalizmin İslam ile
bağdaştırılmasına neden olmuştur.404

Yakın zamanlarda Avrupa’da medyanın sürekli olarak Müslüman coğrafyalarda


gerçekleşen kanlı olaylara da odaklandığı bilinmektedir. Fundamentalistlerin başrol
oynadıkları eylemlerden yola çıkılarak, genellikle tüm Müslümanlar potansiyel birer
militan olarak yansıtılmakta;405 şiddet, terörizm gibi konular üzerinden sürekli olarak
bir sorun kaynağı şeklinde gösterilmektedir.406 Bir takım ektremist Müslüman
gruplar ise dinleri adına gerçekleştirdiklerini iddia ettikleri eylemlerini (örneğin
Daesh’in kafa kesme görüntüleri) medya aracılığıyla dünyaya sunarak, söz konusu
olumsuz algı ve imajları doğrular nitelikte davranmaktadırlar.

Medyada İslam ve Müslümanlara yönelik algının inşasında televizyon ekranlarına


yansıtılan olumsuz içeriğe sahip görüntülerin yanı sıra, önemli rolü olan röportaj
örnekleri ile karşılaşılmaktadır. Bu bağlamda 1998 yılında Afrika’daki ABD
Büyükelçiliği’ni hedef alan saldırılara karşılık ABD’nin Sudan ile Afganistan’a
askeri misillemede bulunmasının ardından, Londra’da aşırılık yanlısı
Müslümanlardan Şeyh Ömer Bekri’nin BBC’ye verdiği röportaj ilk örneklerden
birini teşkil etmektedir. Röportajda Bekri’nin “Avrupa’daki Müslümanların hepsinin
birer bin Ladin olduğunu” ifade etmesi toplum genelinde Müslümanlar ile yerel halk

402
Edward Said, Medyada İslam; Gazeteciler ve Uzmanlar Dünyaya Bakışımızı Nasıl Belirliyor?,
İstanbul, Metis Yayınları, 2008 s.64.
403
Steven Vertovec, “Islamophobia and Muslim Recognition in Britain”, Muslims From Sojourners
to Citizens, Ed. Yvonne Yazbeck Haddad, Oxford University Press, 2002, p.23
404
Allen, Islamophobia, p.42-43.
405
İbrahim Kalın, “Islamophobia and the Limits of Multiculturalism”, Islamophobia, The Challenge
of Pluralism in the 21st Century, Ed. İbrahim Kalın and John L. Esposito, Oxford University Press,
2011, p. 14
406
Allen, Islamophobia, p.116.

90
arasında arasında gerilimlerin artmasına sebep olmuştur.407 Mayıs 2001’de ise
homoseksüelliğin bulaşıcı bir hastalık olduğunu ve Hollanda gençliğine yayılması
durumunda bunun Hollandalıların sonu anlamına geleceğini ifade eden Faslı bir
imam ile yapılan röportajın da dünya genelinde gündem olduğu görülmüştür.
Röportajın ardından Hollanda genelinde din ve ifade özgürlüğü, gay karşıtlığı gibi
konularda şiddetli tartışmaların yaşandığına şahit olunmuştur.

Medya alanında haberler ve röportajların yanı sıra şiddet ve şehvet temaları odaklı,
Müslümanları ve İslam coğrafyasını konu alan Hollywood filmlerinin de öne çıktığı
görülmüştür.408 Bunun yanı sıra yalnızca televizyon ekranlarıyla Avrupalıların
evlerine taşınan görsel ve işitsel unsurlar ile değil yazılı unsurlar ile de medyanın
genel olarak İslamofobi algısının inşasında etkin olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda
en çok 1990 yılında yayınlanan “Hollanda’nın Çöküşü” isimli bir kitabın öne çıktığı
görülmektedir. Kendisine Muhammed Resul adını veren yazar, kitapta nicelik olarak
artış gösteren Müslüman göçmenlerin yakın gelecekte Hollanda’yı kültürel anlamda
ortadan kaldırarak kendi değerlerini hâkim hale getireceğinden ve Müslümanların
2050 yılına kadar ülkeyi ele geçireceklerinden bahsetmektedir.409 Bu iddia
göçmenlere karşı duyulan mevcut hoşnutsuzluğun tehlike arz eden bir boyuta
dönüşmesinde önemli etkenlerden birini oluşturmuştur.

Özellikle 9/11’in ardından medya alanında İslam ve Müslüman odaklı kitap, film
gibi çıktılara daha sık rastlanılır olmuştur. Örneğin, Oriana Fallaci 2002 yılında “The
Rage and the Pride” adlı bir kitap yayınlayarak, Müslümanları İtalya’nın Hristiyan
toplumunu yok etmeye niyetli olan savaşçı bir dinin üyeleri olarak tanımlamıştır.
Kitapta “Tersine Haçlı Savaşları” olarak ifade ettiği dini bir savaşın yakın zamanda
gerçekleşeceğinden bahsetmiştir. Söz konusu savaşın Avrupalıların topraklarını değil
ruhlarını fethetme amacında olduğunu; sinemaya gittikleri, alkol kullandıkları, uzun

407
Bassam Tibi, “Avrupa’daki Müslüman Göçmenler: Avro-İslam İle Gettolaşma Arasında”,
Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam, Küreselleşme Çağında Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık, Ed.
by. Nezar AlSayyad ve Manuel Castells, İstanbul, Everest Yayınları, 2004, s.69.
408
İbrahim Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi: İslam-Batı İlişkileri Tarihine Giriş, İstanbul, İnsan
Yayınları, 2016, s.228.
409
Kadir Canatan, “İslamofobi ve Anti-İslamizm: Kavramsal ve Tarihsel Yaklaşım”, Batı
Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm, Ed., Kadir Canatan, Özcan Hıdır, Ankara, Eskiyeni
Yayınları, 2007, s.20-21.

91
bıyık bırakmadıkları için Avrupalıların Müslümanlar tarafından öldürüleceklerini
belirterek ve insanları bu gerçeğin farkına varmaya çağırmıştır.410

Hollanda’da kamusal bir figür olan Theo Van Gogh ise 2004 yılında ölümüne
sebebiyet veren “Boyun Eğme” isimli bir film yayınlamıştır. Filmde Müslüman
kadınlar konu edilerek, İslam’da kadınlara şiddet uygulanmasının reva görüldüğü
algısı inşa edilmiştir.411 Yine Hollanda’da aşırı sağ parti milletvekili Wilders’in 2008
yılında “Fitna” adını verdiği filmini internet üzerinden yayınladığı görülmüştür.
İslam aleyhtarı bir içeriğe sahip olan on yedi dakikalık kısa filmde, günümüzde
yaşanan terör eylemlerinin İslam ve kutsal kitabı Kur’an’dan kaynaklandığı iddia
edilmiştir. Dönemin Hollanda Başbakanı Jan Peter Balkenende filmin Müslümanları
rencide ettiğini, İslam’ı şiddetle bir tuttuğunu ve bunun kabul edilemez olduğunu
belirtse de412 filmin yayınlanmasının ertesi günü Hollandalı anket şirketi Peil, filmi
görenlerin neredeyse yarısının gördüklerinin gerçek olduğuna inandıklarını
açıklamıştır.413

Genellikle Batı medyasında, Müslüman ülkelerde gerçekleşen olayları ve


Müslümanların çeşitli eylemlerini açıklamak için klasik İslami kültüre dayanıldığı
görülmektedir. Bu eğilim Batı toplumlarında İslam’a ve Müslümanlara yönelik basite
indirgenen, durağan bir kültür anlayışının hâkimiyetini yansıtmaktadır. Böylece
Müslüman toplumlarda karşılaşılan her bir sorun için genel olarak İslam’ın
suçlandığına şahit olunmaktadır.414 Bireysel temelde bir suç işlendiğinde suçlu
göçmen kökenli ise onun etnik veya dini kimliği kullanılarak haberin servis edildiği;
Müslümanların rol oynadığı, bölgesel olarak ortaya çıkan uluslararası niteliğe sahip
olayların ise dini sebeplerle ortaya çıkmış gibi yansıtıldığı görülmektedir. Bu eğilim

410
Oriana Fallaci, The Rage and the Pride, Quoted by Gabriele Marranci, “Multiculturalism, Islam
and The Clash of Civilisations Theory: Rethinking Islamophobia”, Culture and Religion, Taylor and
Francis, Vol.5, No.1, 2004, p.108.
411
Göle, İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa, İstanbul, Metis Yayınları, 2010, s. 23-24.
412
Deutsche Welle, “Hollandayı Karıştıran ‘Fitne’ ”, 2008, (Çevrimiçi),
http://www.dw.com/tr/hollanday%C4%B1-kar%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1ran-fitne/a-3223064,
(Erişim Tarihi: 10.04.2018)
413
Sam Cherribi, “An Obsession Renewed: Islamophobia in the Netherlands, Austria and Germany”,
Islamophobia, The Challenge of Pluralism in the 21st Century, Ed. İbrahim Kalın and John L.
Esposito, Oxford University Press, 2011, p.49.
414
W. Shahid and P. S. van Koningsveld, “The Negative Image of Islam and Muslims in the West:
Causes and Solutions”, Religious Freedom and The Neutrality of the State: The Position of Islam
in the European Union, Ed., W. Shahid and P.S. van Koningsveld, 2002, Leuven, Peeters, p.188.

92
daha çok Müslümanlar ve İslam’la ilgili gelişmelerin haber değerinin yüksek
olduğunun düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Örneğin Müslüman toplumlarda
nadir olarak görülen kadın sünnetinin Batılı değerler ve kadın-erkek eşitliği ile
bağdaşmaması, Batı toplumlarında dikkat çekmesine ve sürekli olarak kadın
sünnetinin İslam’da yeri olan bir uygulama olduğu algısı yaratılarak öne
çıkarılmasına neden olmaktadır.415 Fransız medyasında ise bu bağlamda İslam’ın
cumhuriyet değerlerine, sekülarizme, kadın haklarına, ifade özgürlüğüne, özellikle de
terör olayları nedeniyle ülke güvenliğine yönelik bir tehdit olarak tasvir edildiği
görülmektedir.416

Son zamanlarda göçmen krizleri, Daesh merkezli terör olayları gibi gelişmelere ait
görüntülerin medyada sürekli olarak dolaşması, Müslümanları liberal Batı ve Avrupa
değerlerine yönelik ciddi bir tehdit olarak gören algının devam etmesine neden
olmaktadır. Müslümanlar Batılı medyada genellikle negatif imajlarla lanse
edilmekte, Avrupa’nın kurumsal değerlerine ve toplumsal dokusuna karşı bir tehdit
olarak görülmektedir.417 Medyaya yansıyan haberler dışarıdaki İslam ile içerideki
(Avrupa’daki) İslam’ın birlikte ele alınarak homojen bir İslam algısının ortaya
çıkmasına neden olmaktadır.418 Bununla beraber Avrupa’da medya alanında hâkim
olan olumsuz İslam ve Müslüman imajını aşındırabilmek, olumlu bir
İslam/Müslüman imajının inşasına katkı yapabilmek adına Avrupalı Müslümanların
da medyayı etkin bir şekilde kullandığına şahit olunmaktadır. Bu bağlamda örneğin
İngiltere’de Muslim News, Q-News gibi gazetelerin, Almanya’da Die Islamische
Zeitung gibi dergilerin çıkarıldığı görülmektedir.419 Ancak bu gelişmeler medya
alanındaki hâkim algıların artarak devam etmesine engel olamamaktadır.

415
Ibid.,p.190.
416
Isabelle Rigoni, “Access to Media for European Muslims”, “European Islam, Challenges for
Publich Policy and Society”, Ed. Samir Amghar et al., Centre for European Policy Studies,
Brussels, 2007, p.109.
417
Allen, Islamophobia, p.12.
418
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison Between Europe and the United States”, p.33.
419
Rigoni, p.118-119.

93
4.3.Siyasi Alandaki Yansımalar

1980’lerden itibaren Avrupa’da göçmenlere karşı derin bir hoşnutsuzluk havasının


oluşmaya başlaması ile kamusal alanda söz konusu gruba yönelik toplumsal nefreti
mobilize eden en az bir siyasi partinin varlığı eş zamanlı olarak gelişim
göstermiştir.420 Bu durum göç olgusunun sebep olduğu toplumsal baskı, ekonomik
krizler, refah devletinin küçülmesi, iktisadi küreselleşmenin ve AB’nin ulusaşırı
politikalarının olumsuz etkileri ve dünya genelinde artan dini motifli terör eylemleri
gibi gelişmeler üzerinden ortaya çıkmıştır. Avrupa’da olağan hale gelen ulusalcı
retorik ve politikalar ile aşırı sağ ve popülist siyasetin421 genel olarak tüm
göçmenlere, özel olarak ise Müslümanlara yönelik hoşnutsuzluğu sıklıkla ana söylem
olarak benimsediğine; İslam ve Müslümanları potansiyel sorun olarak gördüğüne
şahit olunmuştur.422

4.3.1.Yükselen Aşırı Sağ ve Popülist Siyaset

Genellikle “seçimli demokrasilerde her siyasetçi ‘halk’ı cezbetmek, olabildiğince


fazla yurttaşın anlayabileceği bir hikaye anlatmak ve ‘sıradan halkın’ nasıl
düşündüğüne ve bilhassa nasıl hissettiğine duyarlı olmak istemekte”423 deyim
yerindeyse bu durumu siyasi avantaj haline getirmeye çalışmaktadır. Bu durum
“Popülizm Çağı” olarak nitelenen 21. yüzyılda toplumsal, kültürel, siyasi ve iktisadi
gerilimlerin siyasi aktörlerce araçsal olarak kullanılmasını teşvik etmektedir. Dünya
genelinde toplumsal bazda “Öteki”leri dışlayıcı bir popülizm dalgasının ortaya
çıkmasına, aşırı sağ partilerin artış göstermesine neden olmaktadır.424

420
Paul Sniderman et al., The Outsider, Prejudice and Politics in Italy, Princeton University Press,
2000, Quoted by Sam Cherribi, “An Obsession Renewed: Islamophobia in the Netherlands, Austria
and Germany”, p.47.
421
Jocelyne Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison Between Europe and the United
States”, p. 29-31.; Jan-Werner Müller, Popülizm Nedir?, çev. Onur Yıldız, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2017, s.115-116.
422
Vertovec, p. 19.
423
Müller, s.14.
424
S. Gill, “Globalisation, Democratisation and the Politics of Indifference”, Globalisation: Critical
reflections, Ed. J. Mittelman, Boulder, Lynee Rienner, 1996, Akt. Richard Devetak, “Eleştirel Teori”,
Uluslararası İlişkiler Teorileri, Ed. Scott Burchill et. al., s.237.

94
Düzen karşıtı olarak görülen,425 çatışmacı söylemlerle toplumsal düzeyde
kutuplaşmayı teşvik eden426 popülist anlayışta toplum içerisinde belirli gruplar (ki
bunlar genel olarak göçmen kesime tekabül etmektedir) “düşman, öteki” olarak
nitelenerek, kolektif kimliğe yönelik varoluşsal bir tehdit algısının oluşumunda
kullanılmaktadır.427 Özellikle sürekli bir iç veya dış düşman tahayyülünün popülist
siyasal hareketlerin temelini oluşturduğu görülmektedir.428 Milliyetçi, sistem
karşıtı,429 çoğu zaman popülist argümanları benimseyen aşırı sağ partilerin de -göç
olgusu Avrupa toplumları için bir sorun haline geldiğinden beri- ırkçı ve göçmen
karşıtı söylemleri öne çıkararak etkin olmaya başladıklarına şahit olunmaktadır.

Avrupa’da Müslüman göçmenlerin yerel toplumlar ile kültürel ve siyasi alanda tam
bir bütünleşme sağlayamamaları;430 kendilerini bir İngiliz, Fransız’dan çok
“Müslüman” olarak görmeleri onların siyasi sadakatlerinin sorgulanmasına neden
olmaktadır. Bu durum en çok aşırı sağ partiler tarafından kullanılmaktadır.
Avrupa’daki Müslümanların anayasal haklara, demokrasi ve insan haklarına dini
mensubiyetlerinden dolayı daha az bağlı olduklarının düşünülmesi431 siyasi alanda
sürekli olarak söylem haline getirilmektedir.

Popülist ve aşırı sağ partilerin sıklıkla göç olgusuna odaklanarak kullandığı göçmen
karşıtı söylemlerin son zamanlarda Müslüman karşıtı bir hal almaya başlaması,432
İslam’ın ve söz konusu dinin mensuplarının varoluşsal bir tehdit haline getirilmesini
tetiklemektedir. Bu durum ulusal kimliğin öne çıkarılıp milliyetçi bir tutum
takınılmasına ve Müslümanların varlıklarının siyasi kazanç amacıyla
sorunsallaştırılmasına neden olmaktadır.433 Aşırı sağ partilerin yanı sıra merkez
partilerin de söylemlerinde aynı argümanları benimsediği, Avrupa’da siyasetin farklı
425
Müller, s.13.
426
Ibid., s.16.
427
Müller, s.61.
428
Göle, İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa, İstanbul, Metis Yayıncılık, 2009, s. 183.
429
José Pedro Zúquete, “The European Extreme-Right and Islam, New Directions?”, Journal of
Political Ideologies, Vol.13, No.3, October 2008, p.322.
430
Michel Wieviorka, “Irk, Kültür ve Toplum: Fransızların Müslümanlarla Yaşadığı Tecrübeler”,
Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam, Küreselleşme Çağında Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık,
İstanbul, Everest Yayınları, 2004, s. 201.
431
İbrahim Kalın, “Islamophobia and the Limits of Multiculturalism”, Islamophobia: The Challenge
of Pluralism in the 21st Century, Ed. by. İbrahim Kalın, John L. Esposito, NewYork, Oxford
University Press, 2011, p. 9-10.
432
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison Between Europe and the United States”, p.31.
433
Wieviorka, p. 214.

95
uçları arasındaki yakınlaşmalar ile434 tümden sağa kaymaya başladığı görülmektedir.
Bu durum Batı medeniyetinin İslam medeniyetinden üstün olduğunu ifade eden
Berlusconi’nin435 ve dini motifli terör eylemlerinden tüm Müslümanları sorumlu
tutan Thatcher’ın ifadelerinde olduğu gibi günümüzün öne çıkan ve popülaritesi
yüksek olan sağ partilerin söylemlerinde de açıkça görünür hale gelmektedir.

Avrupa’da artış gösteren sağ eğilimli siyasi parti ve çıkar grupları kendilerini
“Eurabia” olarak kavramsallaştırılan ve “Batı’nın İslamlaşması” olarak ifade ettikleri
olguya karşı direnmeye adayan, ulusaşırı cihad karşıtı hareketlerin bir parçası olarak
görmektedirler.436 Batılı liberal değerlere yönelik İslam’ın bir tehdit unsuru olduğunu
ifade eden Pim Fortuyn’un437 da bu doğrultuda 2001 yılında “Kültürümüzün
İslamlaşmasına Karşı” adlı bir kitap yayınladığı görülmektedir. Kitapta İslam’ın Batı
toplumlarının kültürel değerleri ile uyumlu olmadığı, Batı medeniyeti için hayati bir
tehlike olduğu, İslam ile bir çeşit soğuk savaşın yapılması gerektiği
savunulmaktadır.438

Günümüzde özellikle Müslüman ve göçmen karşıtı, Hristiyan geçmişe ve Batı’ya


özgü değerlere vurgu yapan söylemlerin Avrupa’da siyasi alanda hâkim olduğu
görülmektedir. Bu bağlamda en çok sağ ve popülist partilerin söz konusu söylemleri
kullandığına şahit olunmaktadır. Örneğin Neo-faşist Forza Nuova, İtalya’nın özünde
Katolik olduğunu belirterek Müslümanların iyi birer vatandaş veya İtalyan
olamayacağını ima ederken439; Kuzey Ligi kendisini medeniyetlerini İslam’dan
kurtaracak son Haçlılar olarak tanımlayarak, devamlı olarak Müslüman ve İslam
karşıtı söylemleri kullanmaktadır. Fransa’ya bakıldığında Front National’in (FN)
özellikle 1980 ve 90’lardaki propaganda afişlerinde ülkede artan göçmen nüfusa
vurgu yaparak “iki milyon işsiz iki milyon daha fazla göçmen var demektir”
sloganını kullandığı; yakın zamanlarda ise daha çok İslam ve Müslüman karşıtı
söylemlerle öne çıktığı görülmektedir.440 2011 yılından itibaren küresel gündemin

434
Zúquete, p.321.
435
Allen, Islamophobia, p.4.
436
Ed Pertwee, “Islamophobia Across Borders”, “Islamophobia: Still A Challenge For Us All”, Ed. by
Farah Elahi and Omar Khan, The Runnymede Trust, 2017, p.56.
437
Pertwee, p.56.
438
Marranci, p.108.
439
Cesari, “Securitisation of Islam in Europe”, p.13.
440
Müller, s.28.

96
başlıca sorunlarından biri olan Suriyeli göçmen krizi karşısında ise Macar lider
Orbán’ın, Avrupa’da liberal dönemin sona erdiğini ve Avrupa coğrafyasının “kendi
milli ve Hristiyan siyasi vizyonuna yaklaşacağını” ifade ettiği bilinmektedir.441

Müslümanlar ve Avrupa söz konusu olduğunda sağ ve popülist partilerce tarih de


yeniden yorumlanarak kullanılmaktadır. Örneğin İtalyan parlamentosunda yer alan,
Osmanlı donanmasının Hristiyan güçler karşısında yenildiği 1571 tarihli İnebahtı
Savaşı’nı tasvir eden resmin kaldırılmasına karar verildiğinde Kuzey Ligi’nin öne
çıkan isimlerinden Mario Borghezio’nun sert bir karşılık vererek söz konusu kararın
ülkenin Hristiyan kimliğine yönelik bir saldırı olduğunu ifade ettiği görülmektedir.442

Avrupa genelinde aşırı sağ ve popülist partilerin, toplum genelinde İslam ve


Müslümanlara yönelik negatif algılardan yararlanarak bunları kendi çıkarları
doğrultusunda kullandıkları görülmektedir. Bu bağlamda İngiltere’nin mecliste
temsil hakkı elde eden ilk aşırı sağ partisi olan BNP’nin, 9/11 sonrası dönemde
başlattığı “İslam Britanya’dan dışarı!” kampanyası ile karşılaşılmaktadır. Ayrıca
BNP’nin “I.S.L.A.M. Hakkındaki Gerçekler” isimli bir bildiri yayınladığı da
bilinmektedir. Adı geçen bildiride I.S.L.A.M. hoşgörüsüz olma, insan öldürmek,
yağmacılık yapmak, kundaklama ve kadına yönelik taciz ifadelerinin İngilizce
karşılıklarının443 baş harflarinden oluşan bir kısaltma olarak kullanılmıştır. İslam’ın
gerçekten ne anlama geldiğini anlamak için tek yapılması gerekenin bir Kur’an’a
bakmak olduğunu belirterek; İslam’da Müslümanlar ve kafirler ayrımı yapıldığını ve
bunun en basit haliyle “Biz” ve “Onlar” ayrımına karşılık geldiğini ifade
etmektedir.444 Özellikle 2001 yılından itibaren İngiltere’nin Hristiyan köklerine
vurgu yapan söylemler kullanan445 BNP 21. yüzyılı İslami yüzyıl olarak niteleyerek,

441
Ibid., s.71.
442
“Rimossa la raffigurazione della bataglia di Lepanto a Montecitorio”, La Padania, 25 March 2007,
Akt. Zúquete, p. 325.
443
Söz konusu ifadelerin İngilizce karşılıkları şu şekildedir; intolerance, slaughter, looting, arson ve
molestation of women.
444
Chris Allen, “Justifying Islamohobia: A post-9/11 Consideration of the European Union and
British Contexts”, p.13. Söz konusu bildiriye, 2002 yılında Lordlar Kamarası Select Commitee on
Religious Offences’a bildirilmesi üzerine parti web sayfasından kaldırıldığı için ilk elden
ulaşılamamıştır.
445
Zúquete, p.326.

97
İslami ekstremizm tehdidine direnilmediği takdirde yüz yıl içinde Avrupa’nın
“Eurabia” haline geleceğini sürekli olarak belirtmektedir.446

Aşırı sağ ve popülist partilerin toplumsal gerilimlerden faydalanarak sürekli


Müslüman ve göçmen karşıtı söylemlerle toplum karşısına çıkmaları, seçim zamanı
hatırı sayılır miktarda oy oranı elde etmelerini sağlamaktadır. 2000’li yıllardan
itibaren oldukça etkin olmaya başlayan söz konusu partilerin aldıkları oy
miktarlarının seçimden seçime artış gösterdiği bilinmektedir. Bu durum BBC’nin
2016 yılında hazırladığı, yakın zamanda Avrupa genelinde aşırı sağın seçimlerde
elde ettiği sonuçları yansıtan haritada oldukça açık bir şekilde görülmektedir.

Şekil 1: Avrupa’da Aşırı Sağın Yükselişi: Yakın Geçmişteki Genel Seçim


Sonuçları

Kaynak: Katya Adler, “Avrupa’da Aşırı Sağ Gerçekten Yükseliyor Mu?”, 23 Mayıs 2016,
(Çevrimiçi), https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/05/160523_avrupa_asiri_sag, (Erişim
Tarihi:10.04.2018)

Aşırı sağ ve popülist partilerin yanı sıra aynı söylemleri benimseyen organizasyonel
anlamda partileşememiş siyasi hareketlerin varlığıyla da karşılaşılmaktadır. Bu
bağlamda “Savunma Ligleri” olarak ifade edilen oluşumlar gözlemlenmektedir.
Bunlardan 2009 yılında bir sokak hareketi olarak varlık kazanan EDL’nin (English
Defence League) 2013 yılında liderleri hareketten ayrılana kadar oldukça etkin
olduğu görülmektedir. EDL’nin geçmişteki kapasitesine ulaşamamış olsalar da

446
L. Barnes, “Nationalism and Israel”, July 28, 2006, http://www.bnp.org.uk, Akt. Zúquete, p.328.

98
Almanya, Norveç gibi Avrupa ülkelerinde de savunma liglerinin oluşturulduğu
bilinmektedir.447 Savunma liglerinin yanı sıra Almanya’da İslam ve göçmen karşıtı
olan, PEGİDA olarak bilinen hareketin de öne çıktığı görülmektedir. PEGİDA
benzeri oluşumlar ile diğer Avrupa ülkelerinde de karşılaşılmaktadır.448

İslam’a, Müslümanlara, göçmenlere kısaca “Öteki”ne karşı Avrupa’da aşırı sağ ve


popülist hareketler özelinde ortaya çıkan olumsuz tepki ve algıların İslam ve
Müslümanlar tarafındaki siyasi gelişmelerden de etkilendiği görülmektedir. Örneğin
geçmişte Humeyni veya Tunus’ta Ganuşi’nin ya da Cezayir’deki al Madani gibi
isimlerin de en az Batılı mevkidaşları kadar İslam’a yönelik negatif algıların
oluşumunda aktif olarak rol aldıkları bilinmektedir. Bu isimlerin Batılı seküler
değerleri, demokrasiyi, kadın-erkek eşitliğini reddetmeleri; hatta bazı durumlarda
temel hedeflerinin Batı’yı İslamlaştırma olduğunu ifade etmeleri ve şiddeti
desteklemeleri nedeniyle İslam ve Müslümanlara yönelik olumsuz imaja büyük katkı
sağladıkları görülmektedir.449

4.3.2.Avrupa’daki Son Siyasi Seçimlerin Değerlendirmesi

1990’lı yıllardan itibaren Avrupa’da artan oranda göçmen ve Müslüman karşıtı


politikaları benimseyen popülist ve aşırı sağ partilerin, 2017-2018 yıllarında
gerçekleşen siyasi seçimlerde oy oranlarını bir hayli arttırdıkları görülmektedir. Bu
bağlamda İngiltere’de Nigel Farage’ın Bağımsızlık Partisi (UKIP), Hollanda’da
Wilders’in Özgürlük Partisi (PVV), Belçika’da Vlaams Belang, Avusturya’da
Özgürlük Partisi (FPÖ), Danimarka’da Halk Partisi, Almanya’da Almanya İçin
Alternatif Partisi (AfD) ile Almanya Ulusal Demokratik Parti (NPD), Fransa’da FN,
İtalya’da Kuzey Ligi ile Beş Yıldız Hareketi gibi aşırı sağ ve popülist söylemleri
benimseyen partiler son dönemler de siyasi seçimlerde en çok tercih edilen partiler
haline gelmişlerdir.450

447
Ed Pertwee, p. 56.
448
Ibid., 56-57.
449
Shahid and Koningsveld, p.187.
450
Cherribi, p.52 ; Deutsche Welle, “Avrupa'nın Aşırı Sağ Haritası”, 26 Nisan 2016, (Çevrimiçi),
http://www.dw.com/tr/avrupan%C4%B1n-a%C5%9F%C4%B1r%C4%B1-sa%C4%9F-
haritas%C4%B1/a-19215638, (Erişim Tarihi: 10.04.2018)

99
Nüfusun %20’sini göçmenlerin, %5’ini ise Müslümanların oluşturduğu bir ülke olan
ve entegrasyondan sorumlu bakanın ülkeye yeni gelecek olan göçmenler için 1
Temmuz 2017’den itibaren ülkenin toplumsal değerlerini kabul ettiklerine dair bir
beyanname imzalamalarını zorunlu hale getirmeye çalıştığı Hollanda’da451 2017
parlamento seçimlerinde en çok göç ve mültecilerin öne çıktığı görülmüştür. Seçim
kampanyasında Hollanda’nın temel değerlerinden uzak olan kişilerin vatandaş
olmayı hak etmedikleri sıklıkla ifade edilmiştir. Bununla birlikte İslam ve göçmen
karşıtı olan Wilders’in PVV’si seçimleri ilk sırada bitirememiştir. Bu durum
İngiltere’deki Brexit’in ve ABD’de Trump’un Başkan seçilmesinin ardından,
Hollanda’da popülist siyasete dur denildiği yorumlarının yapmasına neden olsa da
PVV’nin bir önceki seçimlere kıyasla oylarını arttırdığı görülmüştür.452

Fransa’daki 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerine bakıldığında ise aşırı sağda göçmen


karşıtı FN lideri Marine Le Pen’in oldukça yüksek oranda oy alarak son ikiye
kaldığı453 ancak En Marche (Yürüyüş ) Hareketi Lideri Macron’a ikinci turda
kaybettiği görülmektedir. Hollanda’da olduğu gibi her ne kadar nihai olarak iktidarı
elde edemese de FN’in 2017 seçimleri ile beraber şimdiye kadarki en yüksek oy
oranına ulaştığı görülmektedir.

Avusturya’daki seçimlere bakıldığında aşırı sağda FPÖ’nün elde ettiği %25’lik oy


oranı ile parlamentoda yer aldığı görülmüştür. Ayrıca seçimlerden zaferle çıkan
Kurz’un Avusturya Halk Partisi’nin (ÖVP) ise seçim süresince göçmen karşıtı bir
tutum sergilediğine şahit olunmuştur.454 Bununla birlikte kurulan aşırı sağ koalisyon
hükümetinde ÖVP’nin FPÖ ile işbirliği yaparak Aralık 2017’de göreve başladığı
bilinmektedir.455 Almanya’da ise Eylül 2017’de gerçekleşen seçimlerde sağ popülist

451
Meryem Özdemir, “Hollanda Seçimlere Hazırlanıyor”, Perspektif Dergisi, Sayı 258, Şubat 2017,
s.14-16.
452
“Hollanda’da Seçimi Rutte'nin Partisi Kazandı”, 16 Mart 2017, (Çevrimiçi),
http://www.aljazeera.com.tr/haber/hollanda-secimini-ruttenin-partisi-kazandi, (Erişim Tarihi:
10.04.2018)
453
“Fransa Cumhurbaşkalığı Seçimi: Macron ve Le Pen İkinci Tura Kaldı”, 24 Nisan 2017,
(Çevrimiçi), https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39687576 (Erişim Tarihi:10.04.2018)
454
“Avusturya’da Seçimin Galibi Genç Siyasetçi Kurz”, 15.10.2017, (Çevrimiçi),
http://www.dw.com/tr/avusturyada-se%C3%A7imin-galibi-gen%C3%A7-siyaset%C3%A7i-kurz/a-
40962147 (Erişim Tarihi: 10.04.2018)
455
“Avusturya’da Yeni Hükümet İşbaşı Yaptı”, 18.12.2017, (Çevrimiçi),
http://www.dw.com/tr/avusturyada-yeni-h%C3%BCk%C3%BCmet-i%C5%9Fba%C5%9F%C4%B1-
yapt%C4%B1/a-41850095 (Erişim Tarihi: 10.04.2018)

100
AfD oyların 12,6’sını elde ederek ilk defa meclise girerken;456 İtalya’daki 2018 genel
seçimlerinde popülist Beş Yıldız Hareketi’nin seçimlerden en yüksek oyu aldığı, tek
başına iktidarı sağlayamayıp aşırı sağ Kuzey Ligi ile koalisyona girdiği görülmüştür.
Ayrıca İtalya’da Cumhurbaşkanı Mattarella hükümeti kurma görevini Beş Yıldız
Hareketi ile Kuzey Ligi’nin adayı Conte’ye vermiştir.457

Genel bir değerlendirme yapıldığında Avrupa’da son seçimlerde sistem karşıtı,


göçmen ve Müslüman karşıtı aşırı sağ ve popülist partilerin oy oranlarını büyük
miktarlarda arttırdıklarına şahit olunmaktadır. Söz konusu partilerin İtalya ve
Avusturya’da iktidarı elde ettikleri, Hollanda ve Fransa’da ise iktidara gelemedikleri
görülse; Avrupa genelinde siyasi alanın şekillenmesinde büyük etkileri olduğu
bilinmektedir.

4.4.Toplumsal Alandaki Yansımalar ve Müslümanların


Avrupa’daki Yeri

Avrupa’da ulus-devlet yapılanması ortaya çıkmadan önce de dinsel farklılıklar


üzerinden şekillenen yabancı algısının mevcut olduğu görülmektedir. Günümüzde ise
Avrupa genelinde birçok farklı kimliği ihtiva eden, iç içe geçmiş bir toplumsal
yapının varlığı; bahsi geçen farklı kimliklerden en çok göze çarpanını oluşturan
Müslümanların, sürekli olarak dışlayıcı söylem ve tutumlarla karşılaşmasına neden
olmaktadır.458 Bu bağlamda İslamofobi olarak ifade edilen İslam’a ve Müslümanlara
yönelik düşmanca tutumların Avrupa medeniyetinin bekasına yönelik kaygılar
neticesinde ortaya çıktığı iddia edilmektedir.459

456
“Almanya 2018’e Hükümetsiz Giriyor”, 28.12.2017, (Çevrimiçi), http://www.dw.com/tr/almanya-
2018e-h%C3%BCk%C3%BCmetsiz-giriyor/a-41948049, (Erişim Tarihi: 10.04.2018)
457
Tez çalışması tamamlandığı sırada, İtalyan hükümetinin kurulabilmesi için aşırı sağ koalisyona
gidilmiştir. “Hükümeti kurma Görevi Conte'ye Verildi”, 23.05.2018, (Çevrimiçi),
http://www.dw.com/tr/italyada-h%C3%BCk%C3%BCmeti-kurma-g%C3%B6revi-conteye-verildi/a-
43904502, (Erişim Tarihi:30.05.2018)
458
D. Boyer, “Welcome to the New Europe”, American Ethnologist, Vol:32, No:4, 2005, p. 523,
Akt. Zúquete, p. 329.
459
M. Bunzl, Anti-Semitism and Islamophobia: Hatreds Old and New in Europe, Chicago, IL:
Prickly, Paradigm Press, 2007, p. 44-45, Akt. Zúquete, p. 329.

101
Sosyolojik bir olgu olarak görülen İslamofobi 460 Avrupa bağlamında göç hareketleri
ile eş zamanlı olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Her ne kadar yerli Avrupalı ve
Avrupa’da doğan göçmen kökenli Müslümanların varlığı nedeniyle İslam’ın
Avrupa’daki görünümünün yalnızca göç üzerinden ele alınması sorunlu bir
değerlendirmeye sebebiyet verse de,461 Avrupa’da göçmen ve Müslüman
kavramlarının birbirleriyle örtüştüğü ve eş anlamda kullanıldığı görülmektedir.462
Göle bu durumun sadece medya gibi unsurlar aracılığıyla sürekli olarak dolaşım
halinde olan bilgiden değil; göçün fiziksel, bedensel bir karşılığa sahip olmasından
kaynaklandığını,463 İslam’ın Avrupa’ya bir anlamda göçmenler aracılığıyla
taşındığını ifade etmektedir.

İslam genel olarak bakıldığında inanç sistemi olmanın ötesinde bir anlam taşımakta,
Müslümanlar açısından bir kimliksel referans olarak kullanılmaktadır.464 Bu durum
temel dinamiklerini ağırlıklı olarak Hristiyanlığın oluşturduğu bir kültüre sahip olan
Avrupa’da genel olarak Müslümanların bir sorun kaynağı olarak algılanmasına neden
olmaktadır. Bununla birlikte İslam’a ve Müslümanlara yönelik kaygıların her ülkenin
kendi siyasi kültürüne göre bir takım değişiklikler gösterdiği, bazı temel İslami
simgeler odaklı olarak şekillendiği görülmektedir.465 Bu durum daha çok söz konusu
görsel belirleyiciliğe sahip olan simgelerin yasaklanması sonucunu doğurmaktadır.

İslami simgeler etrafında şekillenen tartışmalara bakıldığında Fransa’da466


başörtüsünün büyük bir tehdit unsuru olarak algılandığı; 2011 yılında kadınların peçe
giymesi yasaklanırken son zamanlarda “burka versus bikini” tartışmalarının
yaşandığı görülmektedir.467 Danimarka’da uzun bir süre Somali kökenli kız
çocuklarına yönelik sünnetin gündemi işgal ettiğine şahit olunmaktadır.468 İsviçre
bağlamında ise Müslümanların hükümetten cami inşası, mezarlık tahsisi, İslam’ın

460
Canatan, s. 11.
461
Tibi, s.51.
462
Cesari, Why The West Fears Islam, p.2.
463
Göle, Mahremin Göçü, Söyleşi: Ayşe Çavdar, Hayykitap, 201,1 s. 12.
464
Göle, İç İçe Girişler..., s. 30.
465
Cesari, Why The West Fears Islam, p. xiii.
466
Jocelyne Cesari, “Islam in France: The Shaping of a Religious Minority”, Muslims From
Sojourners to Citizens, Ed. Yvonne Yazbeck Haddad, Oxford University Press, 2002, p.36.
467
Cesari, Why The West Fears Islam, p. xiv.
468
İsa Kuyucuoğlu, “Danimarka'da Karikatür Krizi ve Yankıları”, Batı Dünyasında İslamofobi ve
Anti-İslamizm, Ed. Canatan ve Hıdır, s. 408

102
dini bir topluluk olarak siyasi alanda tanınması yönündeki taleplerini arttırmaya
başlaması ile medya ve siyasi liderler için oldukça görünür hale gelmesi, toplumsal
gerilimlere neden olmaktadır.469

Söz konusu örnekler Batı toplumlarında İslam’ın yeri konusundaki kaygıları


yansıtmaktadır.470 Uzun zamandır Avrupa’nın/Batı’nın “Öteki”si olarak görülen
İslam’ın vatandaş, komşu gibi statüler ile Avrupa’nın toplumsal dokusunda yer
edinerek kendini göstermeye başlaması, özellikle kamusal alanda İslam’ın
entegrasyonunun temel problem haline getirilmesine neden olmaktadır.

4.4.1.Kamusal-Özel Alan Tartışmaları ve Sekülarizm

Avrupa’daki Müslüman varlığı sıklıkla kamusal-özel alan ve sekülarizm odaklı


tartışmalara konu edilmektedir. Genel olarak kamusal alan, belirli bir toplumda içeri
alınanlar ile dışarıda kalanlar arasındaki sınırı ifade etmektedir.471 Özellikle İslam’ın
ve Müslümanların somut dinsel simgeler ile kamusal alanda artan görünürlükleri,
Avrupa’da kamusal-özel alanlar arasında mevcut olduğu ifade edilen sınırların
aşındığı yönünde bir algının oluşmasına neden olmaktadır.472

18.yüzyıldan itibaren Avrupa genelinde dini pratik ve geleneklerin kamusal alanın


dışına itilmesi yönünde bir eğilim ortaya çıkmıştır.473 Bu duruma İncil’de yer alan
“Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin” şeklindeki ibare
dayanak gösterilmiştir.474 Sekülarizm olarak kavramsallaştırılan söz konusu eğilim,
siyasi güç ile dini kurumlar arasında tarafsız bir ilişki bulunmasını, kilise ve devletin
birbirinden ayrı olmasını ifade etmektedir.

Laiklik kavramı ile ifade edilen, sekülarizmin en keskin versiyonunun bulunduğu


Fransa dışındaki Avrupa ülkelerinde kilise ile devlet arasındaki tarafsızlık, iki
kurumsal yapının birbirinden kesin sınırlar ile ayrılması anlamına gelmemektedir.

469
Hans Mahnig, “Islam in Switzerland: Fragmented Accommodation in a Federal Country”,
Muslims From Sojourners to Citizens, Ed. Yvonne Yazbeck Haddad, Oxford University Press,
2002, p.74.
470
Pertwee, p. 56.
471
Göle, İç İçe Girişler...,, s. 191.
472
Ibid., s.139.
473
Cesari, Why The West Fears Islam, p.120.
474
Roy, İslam’a Karşı Laiklik, s.55.

103
Avrupa’ya özgü sekülarizmin bu bağlamda din ve devletin birbirinden ayrılığı, devlet
ve din arasında bir işbirliğinin varlığı ve bir devlet dininin mevcut olması şeklinde üç
farklı din-devlet ilişkisi üzerinden geliştiği görülmektedir. Özel alanda kalması
gereken dinin İslam ile birlikte Avrupa toplumlarının kamusal alanlarında belirgin
bir şekilde yer etmeye başlaması, bahsi geçen din-devlet ilişkisi kategorilerinden
herhangi birine sığdırılamamakta; devlet ile dinler arasındaki ilişkiye dair tartışmaları
yeniden gündeme getirmektedir.475

Hristiyanlık odaklı gelişmeler ile şekillenmiş, deyim yerindeyse Batı toplumlarına


özgü bir olgu olan sekülarizm, günümüzde İslam ile etkileşimden kaynaklı bir
dönüşüm yaşamaktadır.476 Bazı Müslümanların ise sekülarizmi inançsız olmak ile eş
görüp, dini kimliğe ve değerlere doğrudan bir tehdit olarak algılayarak dine daha çok
referans yapması ise konunun daha karmaşık bir hal almasına neden olmaktadır.
Temel sorun Müslüman toplulukların kendi dillerinde sekülarizme tam anlamıyla
karşılık gelen bir ifadenin bulunmamasından ve sekülarizmin Avrupa genelinde
farklı ülkelerde farklı şekillerde anlaşılmasından kaynaklanmaktadır.477 Bu durum ise
genellikle Fransa özelindeki laiklik kavramının öne çıkmasına neden olmaktadır.

Genellikle aynı anlama karşılık geldikleri düşünülen sekülarizm ile laiklik farklı
olguları ifade etmektedir. Roy iki kavram arasında bir ayrım yaparak sekülerleşmeyi
dinden bağımsızlaşma, laikliği ise “siyasal içeriği olmayan bir toplum fenomeni...
din ya da kilise karşıtı değil... dinselliği hukuksal ve otoriter biçimde tanımlayan
siyasal bir tercih”478 şeklinde ifade etmektedir. Laiklik Fransa özelinde dine değil,
Katolik Kilisesi’ne karşı gerçekleştrilen hareket için kullanılan bir kavram olarak öne
çıkmaktadır. Bu bağlamda kadın polislerin başörtüsü kullanarak görev yapabildiği,
resmi bir dini bulunan, devletin dini sınır dışı etmediği seküler bir ülke olan479
İngiltere’de laiklik, Fransa’daki ile aynı anlamı taşımamaktadır.480

Din ve devlet ilişkisi her Avrupa ülkesinde aynı şekli almasa da coğrafya genelinde
dini küçümsemeden din ve devletin ayrılmasına ilişkin belirli bir prensibin

475
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison Between Europe and the United States”, p.38.
476
Nilüfer Göle, Seküler ve Dinsel: Aşınan Sınırlar, Metis Yayınları, İstanbul, 2012, s.12.
477
Esposito, What Everyone Needs to Know About Islam, p.156.
478
Roy, İslam’a Karşı Laiklik, s.10.
479
Ibid., s. 20-23.
480
Ibid., s.19.

104
benimsendiği görülmektedir.481 Son dönemlerde Avrupa’da İslami simgelerin,
İslam’ı kamunun gözünde daha görünür hale getirmesi söz konusu din-devlet
ilişkisinin çehresinin değişmesine neden olmaktadır. Önceki dönemlerde ev
ortamından dışarı çıkmayan ilk kuşak Müslüman göçmen kadınların başörtüsü bir
soruna yol açmazken, kamusal alanda görünürlüklerinin artması ile beraber büyük bir
sorun haline gelmişlerdir.482 Cami minareleri de Avrupa’da kamusal-özel
dikotomisine yönelik büyük bir meydan okuma olarak algılanır olmuştur.483 İslam’ın
kamusallaşmasıyla “bireysel arzular ile kolektif eylemler, inanç dünyası ile laik
yaşam, farklılık talepleri ile küresel modernlik arasındaki gerilimler su yüzüne
çıkmış ve üzerinde kafa yorulmaya başlanmıştır.”484

Avrupa’da dinin sekülerleşmesi ve özel alana itilmesi dinsiz bir toplumun inşa
edildiği anlamına gelmemektedir. Bu durum modernite sonrası dönemde Batı
toplumlarında dinin yerinin, dindar olmanın anlamının değişmesi ile ifade
edilebilmektedir.485 Dinin toplumsal alanda etkisinin azalmasının özellikle dini
inancın bireyselleşmesi ile sağlanabileceği düşünülmüştür. Dinin özel alana tecrit
edilmesi ile kültürel sınır hatlarında meydana gelen çatışmaların da sona ereceği
düşünülmüştür.486 Ancak düşünülen olmamış, laik ve homojen niteliklere sahip
olarak görülen kamusal alan dinsel içerikli yeni bir dilin kullanılması ile beraber
işgale uğramaya başlamıştır.487

Batı toplumlarının genel algısı İslam dini ve kültürünün özünde Batı demokrasisi ve
laiklik ideallerinden farklı ve bunlarla uyuşmaz bir niteliğe sahip olduğu yönündedir.
Özellikle din ve devletin bir araya getirilerek inanç ile siyasal iktidarı bir arada
tutması nedeniyle İslam dini farklı olarak algılanmaktadır. İslam’ın hâkim olduğu
toplumlarda laikliğe direnildiği zannedilmekte, İslam’ın coğrafi anlamda Orta Doğu

481
Derrida ve Şerif, s. 83.
482
Göle, İç İçe Girişler..., s. 122.
483
Cesari, Why The West Fears Islam, p.107.
484
Göle, Melez Desenler, s.15.
485
Kalın, “Islamophobia and the Limits of Culture”, p. 5.
486
Valérie Amiraux, “The Headscarf Question: What is Really the Issue”, “European Islam
Challenges for Public Policy and Society”, Ed. Amghar et. al., p. 132.
487
Göle, Melez Desenler, s.34.

105
ile ilişkilendirilmesiyle sosyal ilişkilerin eşitlik ve özgürlüğe dayanmadığı ve bu
nedenle buralarda demokratik kültürlerin gelişemeyeceği savunulmaktadır.488

Dünya genelinde son yıllarda dinsel pratiklerin daha görünür hale geldiği “dinin geri
dönüşü” olarak adlandırılabilecek bir olgu söz konusu olmaya başlamıştır. Avrupa
özelinden bakıldığında kamusal alanda seküler anlayış hâkim olsa da Avrupa’nın
kurucu unsurlarından birini Hristiyanlığın oluşturduğu görülmektedir.489 Her ne
kadar dinin özel alana tecrit edilmesi ile kamusal alanda görünüm kazanmayacağı
düşünülse de Durkheim için bile kutsal alandan tamamen soyutlanmış bir toplumsal
alanın varlığından söz edilememektedir.490 Ayrıca Batı toplumlarına özgü olgular
olan sekülerleşmenin ve laikliğin İslam ve Müslümanlar bağlamında inşa
edilebileceği inancı491 İslam’ın sadece bir din değil aynı zamanda sosyo-ekonomik,
siyasi ve hukuki bir sitem bütününü oluşturması nedeniyle de işlevsiz kalmaktadır.492

4.4.2.Göç Olgusu ve Toplumsal Entegrasyona Yönelik Sorunlar

Göç belirli bir toplumun kolektif kimliğinin özelliklerini yansıtan sabit aidiyetlerin
aşınmasına ve değişime uğramasına,493 çoğunluk kültürünün renk değiştirmesine
neden olan bir olgu olarak görülmektedir.494 Bu bağlamda 20. yüzyılın sonlarına
doğru artan göç hareketlerinin Avrupa’nın toplumsal karakteristiğinde değişimler
yaşanmasına neden olduğu bilinmektedir. Özellikle 1950’lerde II. Dünya Savaşı’nın;
1991 ile 1995 yılları arasında da Yugoslavya’nın varlığının sona ermesi ve Bosna
Savaşı’nın ardından yoğun göçmen akışlarına maruz kalan Avrupa, 2011 yılından
itibaren ise Suriye İç Savaşı ve diğer Müslüman ülkelerde meydana gelen olaylar
neticesinde yeni göç dalgaları ile karşı karşıya kalmıştır. Avrupa’ya gelen
göçmenlerin çoğunlukla Müslüman olması, zamanla göçmen kategorisinin
Müslüman kimlik ile örtüşmesine sebebiyet vermiştir.495 Bu bağlamda Göle’nin,

488
Ibid., s. 61.
489
Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi, s. 43.
490
Göle, Melez Desenler, s.44.
491
Roy, İslam’a Karşı Laiklik, s. 14.
492
Shahid and Koningsveld, p.185.
493
Göle, İç İçe Girişler..., s. 43.
494
Jürgen Habermas, “Öteki” Olmak “Öteki” İle Yaşamak: Siyaset Kuramı Yazıları, İstanbul,
Yapı Kredi Yayınları, 2017, s.122.
495
Cesari, “Securitisation of Islam in Europe”, p.11.

106
Avrupa’nın İslam ile olan etkileşiminde göç olgusunun oynadığı role yönelik
açıklamaları ilgi çekicidir;

“İslam’ın Avrupa’daki varlığı Avrupa uluslarının yerleşik alışılmış


birlikte yaşama kategorilerine meydan okuyan yeni bir boyutu,
kültürel, dinsel ve medeni bir farklılığı gündeme getiriyor. İslam
çağdaş Avrupa bilinci üzerinde oluşturucu anlamda büyük etkiler
yapan toplum tartışmalarını, bireyin tanımında laik değerler,
cinsiyetler arası eşitlik, feminizm ve eşcinsellik, sanatsal ve edebi
alanda ifade özgürlüğü gibi konularda süregiden tartışmaları ihtiva
etmektedir. ... tarihle ilişki, ortakbelleğin eğitim yoluyla aktarılması
gibi konularda da devreye girmektedi. ...tarihi unutulmuş olan İslam
önem kazandıkça Avrupa’nın ortak değerlerine ilişkin tartışmanın
hem doğrultusu hem üslübu değişiyor...İslam Avrupa’nın laik
modernitesini düşünme tarzımızı sorgulamakta ama tartışmayı göç,
ekonomi, güvenlik gibi konulara kaydırarak bu sorgulamayı
görmezden gelmek tercih edilmektedir.”496

2016 yılında Pew Research Center’ın Avrupa’daki Müslüman nüfusa yönelik


gerçekleştirdiği çalışmaya göre Müslümanlar, Avrupa genelinde nüfusun %4.9’unu
oluşturmaktadır.497 Buna göre 2050 yılında, gelecek dönemlerde Avrupa hiç göç
almasa bile yüksek doğum oranlarına sahip olmaları nedeniyle Müslümanların
Avrupa genelindeki nüfusun %7.4’ünü oluşturacağı ifade edilmektedir. Bu oranın
orta ölçekte göç alındığında %11.2; yüksek oranda göçmen akışlarına maruz
kalındığında ise %14’e ulaşacağı öngörülmektedir.498 Aşağıdaki grafik Pew
Research’ün Avrupa genelindeki tahmini göç akışlarının durumuna göre, Müslüman
nüfus miktarınının genel nüfusa oranı yansıtmaktadır.

496
Göle, İç İçe Girişler..., s.39-40.
497
Pew Research Center, Europe’s Growing Muslim Population, Nov. 29, 2017, p.5.
498
Ibid., p.8-12.

107
Şekil 2: Göç Senaryoları Bağlamında Avrupa Ülkelerindeki Tahmini
Müslüman Nüfus Oranı

Kaynak: Harriet Sherwood, “Muslim population in some EU countries could triple, says
report”, 29 Nov. 2017, (Çevrimiçi), https://www.theguardian.com/world/2017/nov/29/muslim-
population-in-europe-could-more-than-double (Erişim Tarihi: 30.05.2018)

Şekil 3: Göç Senaryoları Bağlamında 2050 Yılında Avrupa’daki Tahmini


Müslüman-Müslüman Olmayan Nüfus Miktarları

Kaynak: Pew Research Center, “Europe’s Growing Muslim Population”, Nov. 29, 2017, p.7.

Göçün hiç gerçekleşmediği, orta seviyede ve yoğun olarak gerçekleştiği durumlarda


2050 yılında Avrupa’daki Müslüman nüfus ile genel nüfus miktarı ise yukarıdaki
grafkte gösterilmektedir.

108
Göçmenlerin -özellikle de Müslüman göçmenlerin- miktarının ve kamusal alanda
görünürlüklerinin artması, toplumsal ve siyasi alanda söylemlerin entegrasyon
konusuna kaymasına neden olmaktadır.499 Temel sorun kültürel farklılıkların
görünürlükleri arttıkça, bunun toplumsal bütünlüğe engel olduğunun
düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Müslümanların Avrupa’da belirli alanlara
yığılarak ikamet etmeleri, kimliksel farklılıklarını kamusal alanda yansıtma
konusunda çekinmemeleri, bulundukları Avrupa ülkesinden ziyade köken
ülkelerinin hükümetine ve genel olarak Müslüman dünyaya daha bağlı olmaları500
onların Avrupa’da topluma entegre olmadıklarının bir işareti olarak
algılanmaktadır.501 Özellikle başörtüsü, minare ve İslam’ın diğer görünen
simgelerinin toplumsal bütünlüğe engel olduğu düşünülmektedir.502

Entegrasyon, modern toplumları karakterize eden sosyal ilişkilerin nasıl anlaşıldığını


ifade etmektedir. Bu dinamik göçmenlerin, bulundukları toplum içerisindeki
durumlarına yönelik algıların şeklini değiştirmekte ve Avrupa’da siyasetin bu konuya
yoğunlaşmasına neden olmaktadır.503 Artan göçmen sayısı Avrupalıların saflıklarını
yitireceklerine, tarihsel miraslarının yok olacağına yönelik endişelerin ifade
edilmesine; göçmenlerin varlığını kendilerine yönelik bir tehdit olarak hissetmelerine
sebebiyet vermektedir. Bununla beraber göçmenlerin farklı kimliklerine ek olarak
birkaç kuşak sonra bile Avrupalı olarak görülmemeleri; ulusal, dinsel kimlikleri ile
birlikte anılmaları; ayrımcı ve düşmanca tutumlara maruz kalmaları toplumsal
gerilimleri beslemektedir.504 Bu nedenle çoğulcu toplumların bu özelliklerini
koruyarak varlıklarını devam ettirebilmesi ve toplumdaki yabancı unsurlardan
kaynaklı tehdit algılarının yatıştırılabilmesi için homojen bir halkın somut
görünürlüğü olan doğal ve kültürel esaslardan ziyade siyasi irade ve kamusal
iletişimin öne çıkarılması gerekmektedir.505

499
Allen, Islamophobia, p.109.
500
Shahid and Koningsveld, p. 175.
501
Ajmal Hussain, Nasar Meer, “Framing Muslim Integration”, “Islamophobia: Still A Challenge For
Us All”, Runnymede Trust, London, 2017, p. 48.
502
Allen, Islamophobia, p. 4.
503
Hussain and Meer, p. 46.
504
Göle, İç İçe Girişler.., s. 41.
505
Habermas, “Öteki” Olmak... s. 41.

109
4.4.3.Avrupalı İslam
Bassam Tibi 1998 yılında Avrupa’daki Müslüman varlığını ifade etmek için Avro-
İslam kavramını ortaya atmıştır. Avro-İslam, seküler Avrupa toplumlarına kültürel
bakımdan uyum sağlamış bir İslam anlayışını ifade etmekte; liberal demokrasi, insan
hakları ve sivil toplum ile uygun bir görüntü çizmektedir.506 Tibi’nin işaret ettiği
anlamın dışında günümüz Avrupasında Müslümanların kendilerine özgü durumlarını
ifade etmek için bir Avro-İslam ya da Avrupalı İslam kavramından söz edilebildiği
görülmektedir.

Avrupalı İslam her ülkede farklı özelliklerle öne çıkmakta, İslam’ın ırksallaştırılması
nedeniyle belirli etnik kökenler üzerinden temsil edilmektedir. Genellikle Müslüman
denildiğinde bulunulan bağlama göre belirli etnisiteye bağlı topluluklar akla
gelmekte; toplumsal algı ve kolektif bilinç bu şekilde inşa edilmektedir. Bu
bağlamda Müslüman denilince Almanya’da Türklere, İngiltere’de Pakistanlılar ve
Bangladeşlilere, Fransa’da ise Cezayirlilere işaret edilmektedir. İslam’ın
ırksallaştırılması, belirli ırklar ve etnisitelere yönelik olumsuz algıların tüm
Müslümanlar genelinde kabul görmesine de neden olmaktadır. Örneğin Avrupalı
İslam’ın İsviçre’deki görünümüne bakıldığında yakın zamanlara kadar İsviçre’de
uyuşturucu madde piyasasının eski Yugoslavya’dan gelen ve çoğunluğu Müslüman
olan Kosovalı göçmenlerin hakimiyetinde olmasının, ülkede İslam’ın ve
Müslümanların söz konusu kesime indirgenmesine ve dolayısıyla tüm Müslümanlara
yönelik olumsuz bir imajın ortaya çıkmasına neden olduğu görülmektedir.507

Avrupalı İslam’ın niceliksel özelliklerine bakıldığında yeni bir oluşum olmadığı


görülmektedir. Avrupa geniş anlamda ele alındığında, Balkanlar’da Arnavutluk,
Bosna, Makedonya gibi ülkelerde kökleri Osmanlı dönemine kadar giden, 15.
yüzyıldaki İslamlaşma politikaları neticesinde ortaya çıkan bir yerleşik Müslüman
varlığı ile karşılaşılmaktadır. Daha ileri tarihlerde ise Fransa ve İngiltere’nin eski
koloni bağlarından kaynaklanan bir miktar göçmen topluluğun var olduğu
görülmektedir. Bunun yanı sıra Avrupa ülkelerine Müslümanların ağırlıklı olarak
1960’lardan itibaren geçici işçi statüsü altında geldikleri ve ilerleyen yıllarda ise

506
Tibi, s. 59.
507
Hans Mahnig, p.75.

110
kalıcı bir konum elde etmeye başladıkları bilinmektedir.508 Bu dönemdeki Müslüman
göçler menşe ülke ile Avrupa ülkeleri arasında örneğin, 1961’de Belçika ile Türkiye,
1963’te Fransa ile Fas ve Tunus, 1965’te Belçika ile Tunus, 1968’de Fransa ile
Cezayir arasında yapılan anlaşmalarla, Avrupa ülkelerinin emek ihtiyaçlarını
karşılamak için gerçekleştirilen düzenli göçün sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Söz
konusu göçler geçici olarak görüldüğü için ev sahibi ülkedeki hükümet yetkilileri
Müslüman topluluklara yönelik herhangi bir politika düzenlemesine gitmemişlerdir.
1980’lerin ortalarından itibaren Müslümanların Avrupa’da kalıcı hale gelerek, menşe
ülkedeki ailelerini de yanlarına getirmeye başlamaları ise siyasi düzenlemede ne
kadar geç kalındığının anlaşılmasına neden olmuştur.

1990’lardan itibaren ekonomide yaşanan büyümenin durması ile Avrupa’nın göçmen


işgücüne olan talebi azalırken; Müslüman ülkelerdeki olumsuz şartların etkisi,
Avrupa ülkelerindeki sosyal yardımların cazibesi gibi durumlardan dolayı Avrupa’ya
olan göç miktarının artmaya devam ettiği gözlenmiştir.509 Bu yıllardan itibaren yeni
göçmen akışları ile karşılaşılsa da, Avrupalı İslam’ın daha çok 1960’larda Mağrip,
Sahraaltı Afrika, Hindistan alt kıtası gibi eski kolonilerden ve Türkiye gibi
ülkelerden yapılan göçlerin neticesi olarak şekillendiği görülmektedir.

Avrupalı İslam uzun bir süre göz ardı edilse de, Müslüman işçilerin çocukları Avrupa
okullarına gitmeye, Müslümanlara ait ibadet yerleri inşa edilmeye başlayınca
Avrupalıların gözünde görünür hale gelmiştir. Genellikle ilk jenerasyon ağırlıklı
olarak menşe ülkeye bağlı olsa da, İslam’ın Avrupalılaşması olarak ifade edilen
durum Avrupa’da doğan ve orada eğitim alan sonraki jenerasyonlarla beraber ortaya
çıkmaya başlamıştır. Yeni jenerasyonlar öncekilerden farklı bir anlayış benimsemiş,
kendilerini öncekilerden daha çok Fransız, Alman, İngiliz olarak tanımlama yönünde
eğilim göstermiştir.510 Farklı kültürel bileşimlerin unsuru olan bu yeni vatandaşların
varlığı ile İslam’ın Avrupa’nın bir parçası olarak görülmesine yönelik bir durum
ortaya çıkmıştır. Çünkü Avrupa’da yaşamakta olan Müslümanların çoğu artık deyim

508
Tibi, s. 56.
509
Ibid., s. 54.
510
Samir Amghar et al. “Introduction”, “European Islam, Challenges for Public Policy and Society”,
Ed. Samir Amghar et al, , 2007, Centre for European Policy Studies, Brussels, p.1-2,

111
yerindeyse göçmenlik vasıflarını geride bıraktıkları görülmektedir.511 Bununla
beraber Avrupa’nın sürekli olarak yeni göçmen akışları ile karşı karşıya kalması,
Avrupa’da yerli ve yeni göçmen Müslümanlar arasında bir ayrım yapılmadan,
Müslümanların temel olarak göç kaynaklı bir problem olarak görülmesine sebebiyet
vermektedir.

Westphalia’dan itibaren tek dilli, tek bir siyasi yapıya sadakat duyan insanlardan
teşekkül ulus-devletler şeklinde organize olan ülkelerde, göçmenlerin farklı kimliksel
unsurlar taşımaları nedeniyle sürekli olarak toplumsal gerilimler yaşandığı
görülmektedir. Özellikle Avrupalı Müslümanların çifte vatandaşlığa sahip olmaları;
minare, cami yapmak, kendi okullarını açmak istemeleri Avrupalılarca onların
ülkelerine sadakat duymadıkları şeklinde algılanmaktadır. Diğer yandan ilk nesil
göçmenler daha izole bir yaşantıya sahipken, sonraki nesillerin Avrupa’da doğup
büyümeleri, göç ettikleri Avrupa ülkelerinin dilini konuşmaları, gerçek anlamda
çokkültürlü bir görünüm sergileyerek kendilerine özgü farklılıkları ile yerli toplumla
bir arada yaşamaları durumu daha da karmaşık hale getirmektedir.512

Günümüzde Avrupalı Müslümanlar ile yerli Avrupalılar aynı mekânda yaşamalarına


rağmen, toplumsal yaşamın kültürel tarzlarını paylaşmamaktadırlar.513 Özellikle
Avrupalıların yaşam biçimleri ve normları ile uyum içinde olmayan bir dini inanış
olarak görülen İslam’ın, Avrupa ülkelerinde belirli semtlerde yığılarak daha görünür
hale gelmeleri, Avrupalılara göre daha doğurgan olduğu için Müslüman nüfusun
gelecekte Avrupa nüfusunu aşacağının düşünülmesi514Avrupa’nın İslamlaşması
şeklinde bir algının oluşumuna neden olmaktadır. Son zamanlarda özellikle aşırı sağ
siyasetçiler tarafından Batı toplumlarının kimliksel dokularının Yahudi-Hristiyan
kökenlerine vurgu yapılması515 İslam’ın Avrupa’daki varlığının sorun olarak
algılanmasını daha da tetiklemektedir.

Din doğrudan göçmenlerin bavullarına konulup gelen, istenildiği zaman kendisinden


kurtulunan birşey değildir. İslam ile Avrupa arasındaki bugün temel sorun, İslam ile

511
AlSayyad, “Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam: Kimlik ve Kültür Söylemleri Üzerine”, s.14.
512
Göle, Mahremin Göçü, s. 191-193.
513
Göle, İç İçe Girişler..., s. 45.
514
Cesari, “Securitization of Islam in Europe”, p.10-11.
515
Pertwee, p.57.

112
modernliğin birbirleri ile nasıl iletişime geçtiği, birbirlerini nasıl dönüştürdükleri,
aralarında olan sınırları nasıl belirgin hale getirdikleri ile ilgilidir.516 Göçmenler terör
ve güvenlik eksenleri,517Avrupa’nın Batılı ve seküler değerleri üzerinden ele alınıp
İslamofobi şeklinde bir algı inşa edileceğine; sabit anlayışların ve kimliksel
sınıflandırmalarının ortadan kaldırılması gerekmektedir.518 Böyle olduğunda
Müslümanların Avrupa’nın diğer yüzü oldukları, deyim yerindeyse “Öteki
Avrupa”yı inşa ettikleri görülecektir.519

4.4.4.Kayıp Nesil520

9/11 Olayları ve diğer terör eylemlerinin ardından Avrupalı Müslümanların terör


örgütleri ile olan ilişkilerine odaklanılmaya başlanılmıştır. Avrupa’da son yıllarda
terör eylemlerinin çoğunlukla dışarıdan gelen yabancılar tarafından değil de birçok
açıdan modern olarak görülen, Avrupalı yaşam tarzına entegre olmuş, Avrupa
dillerini konuşan, Avrupa’da doğmuş ve eğitim almış Avrupa vatandaşı olan,
göçmen asıllı Avrupalı Müslümanlar tarafından gerçekleştirilmesi İslami radikalizm
algısının yaygınlaşmasına; Avrupalı Müslümanların birer tehdit unsuru olarak
görülerek “içimizdeki düşman” algılarının güçlenmesine ve İslamofobi algısının
tetiklenmesine neden olmuştur.521

Roy İslami radikalizmin daha çok psikolojik bir boyuta sahip, bireyin öz imajı ile
alakalı olduğunu ve hayal kırıklığının bunda anahtar rol oynadığını belirtmektedir.
Batı ülkelerinde İslam odaklı radikalizmi benimseyen bireylerin geleneksel toplum
ve kültürlerinden kopuk, beklentilerine karşılık bulamayan, hayal kırıklığına
uğramış, bir anlamda “kayıp nesil” olarak görülmesi gerektiğini savunmaktadır. 522

516
Göle, Melez Desenler, s.137.
517
Hakan Samur, “Avrupa’daki İslamofobi’nin ‘Avrupalı’ Sebepleri”, Mukaddime, Vol. 7, No. 2,
2016, p.308.
518
Göle, İç İçe Giriş.., s. 47.
519
Göle, Mahremin Göçü, s.179.
520
Söz konusu ifade Oliver Roy’un “Kayıp Şark’ın Peşinde” isimli eserinden alıntılanmıştır. Detaylı
bilgi için bkz. Olivier Roy, Kayıp Şark’ın Peşinde, çev. Haldun Bayrı, İstanbul, Metis Yayınları,
2015.
521
Göle, İç İçe Girişler..., s.22-23.
522
Roy, s.55-59.

113
Özellikle gençlerin benimsediği radikal eğilimlerde temel saiğin teolojik olmaktan
ziyade, siyasi olduğu görülmektedir.523 Kayıp nesil olarak görülen göçmen kökenli
genç Avrupalılar ne tamamen köken ülkeye ait ve kendilerini öyle ifade etmekte ne
de Avrupalılar tarafından tam olarak Avrupalı olarak görülmektedirler. Melez bir
kimliğe sahip olmaları nedeniyle toplumsal anlamda arafta kalmış bir görünüm
sergilemektedirler.524 Bu durum onların radikal hareketler içerisinde yer almalarına
neden olmaktadır. Birkaç istisna dışında Avrupa’da gerçekleşen terör eylemlerinin
çoğunun ise Orta Doğu’da yaşanan olaylar ile doğrudan ilişkili olmadığı, tersine
Avrupa’nın kendi iç gerilimlerinin birer yansıması olduğu görülmektedir.525 Bu
nedenle sorunun Batı ülkeleri özelinde ve toplumsal, siyasi yapısı içerisinde
çözülmesi gerekmektedir.

4.4.5.Cinsiyetçi Söylemler

İslamofobi algısına yönelik önemli klişelerden birini Müslüman toplumlarda ve


İslam’da cinsiyet ayrımı olduğu; kadınların baskı altında tutulduğu ve toplumda
erkeklere kıyasla ikincil bir statüye sahip olduğu şeklindeki ifadeler
oluşturmaktadır.526 Bu algı Theo Van Gogh’ya ait 2004 yılında Hollanda’da
yayınlanan “Submission” (Teslimiyet) adlı tartışma yaratan filmde de
yansıtılmaktadır.527 Söz konusu ifadelerin soyut klişeler olmanın ötesine geçip somut
bir görünüm kazanması ise Avrupa’da Müslüman kadının konumuna yönelik
hararetli tartışmaların doğmasına neden olmaktadır. Bu durum Avrupa’nın temel
değerleri olan özgürlük ve demokrasinin sınırlarının soyut yurttaşlık haklarından
ziyade kadınların görsel ve bedensel varlıkları üzerinden şekillenmesinden
kaynaklanmaktadır.528

İslam-Avrupa ilişkilerinde ve İslamofobi konusunda kadınların statüsünün ana


gündem konularından birini oluşturması; özellikle Fransa bağlamında öne çıkan
göçmen kategorisinin önceki dönemlerde göçmen erkek işçiler tarafından işgal

523
Ibid.
524
Tibi, s. 57.
525
Roy, s.54.
526
Esposito, What Everyone Needs to Know About Islam, p.87.
527
Cesari, Why The West Fears Islam, p.11.
528
Göle, Melez Desenler, s. 155.

114
edilirken, değişime uğrayıp bu konunun başörtülü kızların hâkimiyetinde olması ile
paralel gelişim göstermiştir. 529

İslam ve Müslümanlar ile ilgili tartışmalarda cinsiyetçi söylemin özellikle başörtüsü


ve türevleri üzerinden şekillenmesi dikkat çekicidir. Her ne kadar Rus, Hindu,
Yunan, Yahudi kadınlar ile Katolik rahibeler de başörtüsü kullanıyor olsa
da530Avrupa kolektif hafızasına başörtüsü, entegre olmada başarısız olan Müslüman
toplumların sembolü olarak yer etmekte; özellikle peçe giyilmesi Avrupalı
Müslüman kadınların Avrupa değerlerini benimsemediği ve eksik entegrasyonun bir
yansıması şeklinde algılanmaktadır. Bununla beraber başörtüsünün güvenlik
endişelerini tetikleyerek ekstremizm ile ilişkili olarak algılandığı örneklerle de
karşılaşılmaktadır. Bu durum özellikle Tony Blair’ın 7/7 Londra saldırılarının
ardından başörtüsü takan kadınları, ekstremizmin somut birer simgesi olarak
gördüğünü ima eden ifadelerinde de açıkça görülmektedir.531

Başörtüsü, burka ve peçe konusundaki gerilimler Avrupa’da laiklik/sekülarizm


meselesini de sürekli olarak gündeme getirmektedir.532 Başörtüsü ve türevlerinin
Avrupa genelinde bu denli bir etkiye sahip olması ona yönelik tepkilerin de dikkat
çekmesini sağlamaktadır. Başörtüsü söz konusu olduğunda Avrupa’da temel olarak
iki farklı duruş gözlemlenmektedir. İlki 1980’lerde baskın olan ancak 1990’larda
itibaren gittikçe azalan, Avrupa’da Müslüman kadınların başörtüsü konusundaki
taleplerine yönelik kamusal otoritelerin kolaylık sağlayan pratiklerini oluştururken;
ikincisi başörtüsünün belirli kamusal alanlarda kullanımının yasaklanması yönündeki
eğilimi yansıtmaktadır.533 Avrupa ülkeleri genelinde bu konuda tam olarak bir
uzlaşma bulunmamaktadır. İngilizler dinin kamusal hayatta ve eğitimde rolü
olduğunu düşünürken, Fransa söz konusu alanlarda sekülerliğe kuvvetli bir inanç
duymakta ve doğrudan kamusal alanda başörtüsüne yönelik yasaklar koymayı tercih

529
Göle, İç İçe Girişler..., s. 121.
530
Esposito, What Everyone Needs to Know About Islam, p.98.
531
Naaz Rashid, “ ‘Everyone is a Feminist When it Comes to Muslim Women’: Gender and
Islamophobia”, “ Islamophobia: Still A Challenge For Us All”, 2017, p.61-62.
532
Göle, İç İçe Girişler.., s. 144.
533
Amiraux, p.140.

115
etmektedir.534 Bununla birlikte son yıllarda ikinci eğilimin baskın olduğu,
başörtüsünün siyasi bir mesele haline getirildiği ve yasaklandığı görülmektedir.

Günümüzde Avrupa’daki başörtülü kadınlar önceki kuşak emsallerinden


farklılaşmakta; seküler bir kültürel sermayeden yararlanmaktadırlar.535 Bununla
birlikte başörtüsü takan kadın hem kadın olması hem de İslami kimliğini yansıtan
başörtüsü nedeniyle iki kat daha fazla görünür hale gelmekte, kamusal alana yönelik
tartışmaların merkezinde yer almaktadır.536 Avrupalıların nazarında İslam’ın negatif
imaj kazanmasında Müslüman ülkelerin kadınlara yönelik din kaynaklı olmayan
kültürel pratiklerinin de önemli bir role sahip olduğu bilinmektedir. İslamofobi’nin
kadınlar üzerinden inşa olan bağlamlarının bu doğrultuda daha çok kültürel arkaplanı
olan, yerel kabullerden doğduğu görülmektedir. Müslüman ülkelerde kadının
konumu, kıyafet konusundaki özgürlük, sahip olunulan haklar her zaman İslam’da
kadının baskı altında olduğunun kanıtı olarak gösterilmektedir.537 Ancak somut
pratiklere bakıldığında namus cinayetleri, kadınların sünnet ettirilmesi veya Suudi
Arabistan’da kadınların yakın zamana kadar araba kullanmalarının yasak olması,
Kuveyt’te ise 2006 yılına kadar kadınların oy kullanamaması gibi örnekler İslam’dan
değil, içinde bulunulan kültürel bağlamdan kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte
Avrupa’da bu gelişmelerin genel olarak İslam’a isnat ettiği görülmektedir.

4.4.6.Çokkültürcü Politikaların İflası Mı?

Kalın İslamofobi’nin, İslam gibi “Öteki”ne ait olan farklı bir dini Batı toplumlarının
kendi bağlamlarına yerleştirememelerinin, seküler anlayışlarının dar bir yorumla
sınırlı olmasının bir çıktısı olduğunu ifade etmektedir. Bu açıdan bakıldığında
İslam’a ve Müslümanlara yönelik tartışmaların Batı’daki çokkültürcü politikalar ve
plüralizmin sınırlarının nerede bittiği ile ilgili olduğu; özellikle çokkültürcü
politikalara yönelik eleştirilerin, dolaylı olarak İslam’ın ve Müslümanların
Avrupa’daki varlıklarına yönelik eleştiriler haline geldiği görülmektedir 538

534
AlSayyad, s.38.
535
Göle, İç İçe Girişler.., s. 152.
536
Amiraux, p.137.
537
Esposito, What Everyone Needs to Know About Islam, p.89.
538
Kalın, “Islamophobia and the Limits of Multiculturalism”, p.3-4.

116
Çokkültürcü politikalar ortak aidiyetlerin ve değerlerin varlığından ziyade kültürel
relativizmden kaynaklanmakta,539 bir toplumda var olan tüm farklı kimliklerin
değerli olduğunu ve herkes tarafından tanınarak hukuki bir statüye sahip olması ve
saygı görmesi gerektiğini ifade etmektedir. Tanıma iki tür saygı durumunu ihtiva
etmektedir; “cinsiyet, ırk ve etnik kökenden bağımsız olarak, her bireyin kendine
özgü kimliğine saygı ile ayrımcı tutumlara maruz kalmış grupların kendilerine özgü
davranış biçimleri ve farklı dünya görüşlerine saygı.”540 Bu bağlamda Avrupa’da
mevcut farklı kimliklerin başında gelen Müslümanların yerel toplumlar ile gerilimler
yaşamadan varlıklarını sürdürebilmeleri için çokkültürcü politikaların ideal bir
perspektif sunduğu görülmektedir. Ancak çokkültürcü politikalar benimsenerek bir
toplumda tüm farklı kimliklerin bir arada yaşaması; toplum kendini kapatmadığı, tek
bir gerçeğin var olduğu iddia edilmediği takdirde gerçekleşmektedir.541

Müslümanların, Müslüman bir çoğunluk barındırmayan ülkelerde kalıcı bir azınlık


olarak yaşamaları542 nispeten yeni bir olgudur. Bu durum son zamanlarda
Müslümanların da çokkültürcü politikalar kapsamına dâhil edilmesi yönündeki
talepleri ortaya çıkarmıştır. Müslümanlara yönelik çokkültürcü politikaların daha çok
İngiltere ve Hollanda bağlamında kabul gördüğü bilinmektedir. Yakın zamanlarda
Hollanda’da çokkültürcü politikalardan geri adım atan nitelikte gelişmeler
yaşanırken; İngiltere’nin bu konuda daha ılımlı olması ülkenin kolonyal geçmişinden
kaynaklanmakta, dini ve dilsel farklılıkların korunması yönünde politikalar
benimsenmesini sağlamaktadır. Diğer Avrupa ülkelerine bakıldığında Fransa’nın
seküler bir temele dayanan homojen bir toplum görünümü arzulaması, Almanya’nın
ise kan bağına dayalı vatandaşlık anlayışını benimsemesi; iki ülkede de farklılık
içeren kimliklere ve söz konusu kimlikleri değerli kılan çokkültürcü politikalara
hoşnutsuz bir gözle bakılmasına neden olmaktadır.543

Avrupa geneline bakıldığında ise son zamanlarda özellikle Türkiye’nin AB üyeliği,


başörtüsü ve burka odaklı kimliğe yönelik tartışmalar, göçmen karşıtlığı üzerinden

539
Tibi, “Avrupa’daki Müslüman Göçmenler: Avro-İslam İle Gettolaşma Arasında”, s. 72.
540
Amy Gutman, “Giriş”, Çokkültürcülük Tanınma Politikası, Charles Taylor et al., Yapı Kredi
Yayınları, 2014, s.30.
541
Derrida ve Şerif, s.13.
542
Esposito, What Eveyone Needs to Know About Islam, p. 72.
543
Rigoni, p. 116.

117
şekillenen çokkültürcü politikaları hedef alan bir eğilimin söz konusu olduğu
görülmektedir.544 Bu bağlamda hem Müslüman hem de Avrupalı veya daha özelde
İngiliz, Fransız, Alman olmanın mümkün olmadığı öne sürülerek, asimilasyona
yönelik politikaların benimsenmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Avrupa genelinde çokkültürcü politikalara yönelik eleştiriler özellikle söz konusu


politikanın devamı halinde, özünde beyaz ırk ve Hristiyanlığa dayalı olarak
şekillenen Avrupalı kimliğin aşınıp yok olacağı etrafında ifade edilmektedir.545 Bu
bağlamda Rushdie’nin “İngiltere artık birbirinden farklı iki dünya haline gelmiştir.
Size neyin kalacağını sahip olduğunuz ten rengi belirleyecektir”546şeklindeki
ifadeleri yabancılara ve çok kültürcü politikalara ne derece olumsuz bakıldığını
göstermektedir. Toplumsal bütünlüğe ket vuran bu tarz ifadelerin özellikle aşırı sağ
partiler tarafından devamlı olarak öne çıkarıldığına şahit olunmaktadır.547

Çokkültürcü politikalara karşıt olanlar, söz konusu anlayışın Avrupa’da genel olarak
tüm evrensel değer ve standartlardan vazgeçilmesine, toplum geneli ile ortak
değerlere sahip olmayan paralel toplumların ortaya çıkmasına neden olduğu;
toplumsal bütünlüğe yönelik tehlikeler doğurduğunu ifade etmektedirler.548 Ayrıca
Avrupa’da Müslümanların siyasi ve toplumsal sınırlar içerisine dâhil olmasını
sağlayan çokkültürcü politikaların bu denli gerilimlere sebep olmasının, İslam’ın
siyasi boyuta sahip bir dini kimliği inşa etmesinden kaynaklandığı da görülmektedir.
Bu bağlamda Avrupa’da geleneksel anlayışın seküler temele dayandığı; dinin özel
alanı ilgilendiren bir konu olması, onun siyasi içeriğe sahip bir kimliğe temel
oluşturmaması gerektiği ifade edilmektedir.549 Bununla birlikte Müslümanları da
içine dâhil eden çokkültürcü politikaların benimsendiği Avrupa ülkelerinde ise
özellikle son zamanlarda meydana gelen terör eylemlerinin faillerinin Avrupa’da

544
Göle, Mahremin Göçü, s.146.
545
Allen, Islamophobia, p.109.
546
Salman Rushdie, The New Empire Within Britain, 1982, (Çevrimiçi),
https://public.wsu.edu/~hegglund/courses/389/rushdie_new_empire.htm, (Erişim Tarihi: 24.04.2018)
547
Allen, Islamophobia, p.110.
548
Kalın, “Islamophobia and the Limits of Multiculturalism”, p.6.
549
Modood, “Britanya Seküler Çokkültürlülüğü İçinde Müslümanların Yeri”, Müslüman Avrupa ya
da Avro-İslam, s. 195.

118
yetişen göçmen kökenli bireyler olması gibi gelişmelerin, söz konusu politikaların
gözden geçirilmesine neden olduğu bilinmektedir.550

4.5.Sosyo-Ekonomik Alanda İslamofobi

Avrupa kıtasında bir taraftan AB ekseninde bütünleşme sürecine gidilirken; diğer


taraftan ekonominin gerilemesi, işsizliğin artması ve toplumsal alanda yaşanan
sorunların eş zamanlı olarak ortaya çıkması Avrupa toplumlarının milliyetçi bir
tutum sergilemeye başlamalarına; toplumdaki farklı kimlikleri siyasi, ekonomik,
toplumsal alanlarda dışlamalarına neden olmaktadır.551 Bu bağlamda en çok göçmen
kökenli Müslümanların ötekileştirilerek ayrımcılığa uğradıklarına şahit olunmaktadır.
Söz konusu dışlayıcı tutumların, sosyo-ekonomik temelde Müslümanları kapsayan
farklı toplumsal sınıfların inşasında da başrol oynadıkları görülmektedir.552

Avrupa’da Müslümanların çoğu alt seviyelerde seyreden sosyo-ekonomik statülere


sahip olmaktadırlar. Bununla birlikte refah devletinin krize girmesi gibi toplumsal
gerilimlerin yüksek olduğu zamanlarda özellikle göçmen kökenleri nedeniyle
Müslümanların hedef alınması durumu daha kötüleştirmektedir.553 Yakın tarihe
bakıldığında bu durumun 2008 Krizi ve daha sonraki yıllarda gerçekleşen ekonomik
gerilimlerde açıkça gözlendiği görülmektedir.

Avrupa’da toplum genelinde meslek bilgisi, gelir miktarı gibi sosyo-ekonomik


temelde veri toplama, genellikle nasyonalite üzerinden gerçekleştirilmektedir. Yani
kişinin dini inancı baz alınarak sosyal ve demografik bilgilerinin tutulması oldukça
istisnai hallerde yapılmaktadır. Ayrıca çok nadir olarak dini inanca yönelik sorular
sorulmakta veya din konusundaki sorulara doğru cevap alınmaktadır. Bu nedenle
genellikle Avrupa’da Müslümanlara yönelik istatistiki veri elde etmek kolay
olmamaktadır.Avrupa’daki Müslümanların sosyo-ekonomik durumlarına yönelik
kapsamlı ve rasyonel veriler bulunmamakla birlikte; nüfus, ekonomik düzey gibi
alanlarda öngörüler çerçevesinde açıklamalar yapılmaktadır. Bu bağlamda Avrupalı

550
Allen, “Islamophobia and Its Consequences”, p.153.
551
M. Castells, End of the Millenium, Oxford, U.K., Blackwell, 1998, p.326-327, Akt. Krishan
Kumar, s.99.
552
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison Between Europe and the United States”, p.25.
553
Cesari, Why The West Fears Islam, p.80.

119
Müslümanların sosyo-ekonomik açıdan toplum geneline kıyasla geride oldukları,
daha kötü koşullara sahip evlerde ikamet ettikleri görülmektedir. Özellikle
Müslüman göçmenlerin işsizlik oranları Avrupa’daki diğer kesimlere göre daha
yüksek düzeyde seyretmektedir.

Müslüman kesime yönelik veri toplamak kolay olmasa da istisnai bir çalışma olarak
İngiltere bağlamında hazırlanan 2017 RT Raporu’nda Müslümanların İngiltere’de en
düşük istihdam oranına ve ücret kazanımına sahip topluluklardan birini oluşturduğu
görülmektedir.554 Raporda yer verilen grafiğe göre İngiltere’deki Müslüman hane
halklarının %50’den fazlasının yoksulluktan muzdarip olduğuna, bu oranın ülkedeki
diğer dini gruplara kıyasla en yüksek seviyeyi gösterdiğine şahit olunmaktadır.

Şekil 4: İngiltere’de Genel Yoksulluk Oranlarının Dini İnançlara Göre


Dağılımı

Kaynak: Anthony Heath ve Asma Mustafa, “Poverty and the Labour Market”, Islamophobia
Still a Challenge for Us All, The Runnymede Trust, p.25.

Eğitim alanına bakıldığında genel olarak Avrupalı göçmen kökenli Müslümanların


çoğunun, düşük eğitim seviyesine sahip oldukları görülmektedir. Bu durum OECD
verilerine bakıldığında İspanya, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde daha belirgin

Anthony Heath ve Asma Mustafa, “Poverty and the Labour Market”, Islamophobia Still a
554

Challenge for Us All, p.25.

120
olmaktadır. İngiltere ve İtalya’da ise Müslümanların eğitim alanında diğer dini
gruplar ile daha eşit seviyede olduğu gözlemlenmektedir.555 Müslümanlar
konusundaki bir diğer öne çıkan husus sosyal yardımlardan yararlanan bireylerin
hatırı sayılır bir miktarını yabancıların özellikle de Müslüman göçmenlerin
oluşturmasıdır. Almanya bağlamına bakıldığında göçmenlerin yüksek miktarlarda
sosyal yardımlardan yararlandıkları görülmektedir. Bu durumun medyada, kamusal
ve siyasi alanda sürekli olarak dile getirilmesi ise yabancılara yönelik olumsuz
tutumların artmasına neden olmaktadır.556

Müslümanların konut ve iş bulma konularında da ayrımcı tutumlarla karşılaştıkları


görülmektedir. Bu durum genellikle görsel belirleyiciler sayesinde fiziksel görünüm
olarak Müslüman olduğu belli olan bireyler tarafından tecrübe edilmektedir. Bunun
yanı sıra Müslümanların dini gereklerini yerine getirmek amacıyla ihtiyaç duydukları
mescid, helal marketler gibi konularda da zorluk yaşadıkları görülmektedir.

Sosyo-ekonomik alanda karşılaşılan dışlayıcı tutumların Müslüman toplum genelinde


yabancılaşmaya, onların kültürel anlamda topluma entegrasyonuna ket vurmaya ve
radikal hareketler tarafından cezbedilmelerine sebebiyet vermektedir.557 Bununla
birlikte göçmenlerin topluma entegre olmaları önünde büyük bir engel olarak görülen
dinlerinin yanı sıra köken ülkeleri ile kuvvetli bağlara sahip olmaları, kendilerini
tecrit ederek belirli kesimlerde daha çok ise gettolarda yaşamaları Avrupalıların
Müslümanlara yönelik sadakat konusundaki düşüncelerini teyit eder bir görünüm
sergilemelerine neden olmaktadır. Böylece hem Müslümanların hem de
Avrupalıların karşılıklı olarak birbirlerine yönelik algıları ve etkileşimlerinin somut
pratikleri bir kısır döngü içerisinde inşa olmaktadır.

555
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison...”, p.26.
556
Tibi, s. 55.
557
Tufyal Choudhury, “Muslims and Discrimination”, European Islam, Challenges for Publich
Policy and Society, Ed. Samir Amghal et al., p.77.

121
4.6.Hukuksal Pratikler Ve Normlar
Bir sorunun hukuki alanda nasıl kavramsallaştırıldığı onun ele alınma şeklini de
belirlemektedir.558 Bu bağlamda göç hareketleri ile birlikte Avrupa ülkelerinde
zamanla kalıcı bir konum elde etmeye başlayan Müslüman göçmenlerin toplumsal
alanda görünür kıldığı gerilimler ile sürekli hale gelen dini motifli terör eylemlerinin
etkileri hukuki alanda bir takım yansımalara neden olmaktadır. Bu doğrultuda birçok
ülkede anti-terör kanunlarının ve yeni göçmen akışlarını sınırlayan metinlerin
yürürlüğe girdiği görülmektedir. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren olağanlaşan terör
eylemleri ile birlikte Müslümanların sadece yabancı olarak değil aynı zamanda
tehlikeli olarak da algılanmaları559; “Terörizm ile Savaş” gibi söylemlerin ana hedefi
olmalarına, hukuki metinlerde kullanılan dil ve söylemlerin de bu doğrultuda
şekillenmesine neden olmaktadır.560 Yürürlüğe giren yasa ve düzenlemeler ile
doğrudan Müslümanlara atfedilen siyasi ve hukuki söylemler ve “terörist Müslüman”
şeklindeki negatif imajlar, Müslüman kavramının anlamının da yeniden inşa
edilmesine sebebiyet vermektedir.561

Müslümanların genellikle göçmen kategorisi içerisine yerleştirilmesi ve terör


eylemleri ile ilişkilerinin kamusal tartışmalarda sıklıkla yer alması, İslam ve
Müslümanların göç olgusu ve terörizm çerçevesinde sorunsallaştırılmasına ve siyaset
ve yasama sorununa dönüşmesine neden olmaktadır.562 Bu bağlamda Avrupa
genelinde siyasi kültürün de mevcut hukuki kaynaklara ve anayasal metinlere bağlı
olarak İslam ve Müslüman karşıtı bir anlayış odağında şekillendiği görülmektedir.563

Müslümanlar konusunda öne çıkan hukuki uygulamalardan en göze çarpanını


kamuda başörtüsü ve türevlerine getirilen yasaklar oluşturmaktadır. Bu bağlamda
Fransa’da 2004 yılında “laicite”nin korunması amacıyla devlet okullarında dini
simgelerin kullanımını yasaklayan ve başörtüsünü hedef alan kanunlar yürürlüğe
girerken, 2011 yılında ise burka giyilmesinin yasaklandığı görülmektedir. 2010-2011

558
Robin Richardson, “Islamophobia or Anti-Muslim Racism-or What?- Concepts and Terms
Revisited”, Insted Colsultancy, 2012, p.2.
559
Marranci, p.111.
560
Ibid., p.106.
561
AbdoolKarim Vakil, “Is the Islam in Islamophobia the Same as the Islam in Anti-Islam; or, When
is it Islamophobia Time?”, e-cadernos ces (Online), 2009, p.75.
562
Göle, İç İçe Girişler..., s. 27.
563
Habermas, ‘Öteki’ Olmak...., s. 26

122
yılları arasında Belçika ve İspanya’da kamusal alanda peçe giyilmesini yasaklayan
kanun taslağı kabul edilirken, güncel bir gelişme olarak Mayıs 2018’de ise
Danimarka’da burka giyilmesine yönelik yasağın kanunlaştırıldığı bilinmektedir. 564

Bunun yanı sıra 2009 yılında İsviçre’de minare inşasına yönelik getirilen yasakta da
görüleceği üzere İslam’a ait diğer sembollerin de kamusal alandaki
görünülürlüklerinin hukuki olarak kısıtlandığına şahit olunmaktadır.

Dini sembollerin yanı sıra 9/11 sonrasında, Avrupa genelinde göçmenleri hedef alan
kanunların çıkarıldığı ve bu doğrultuda kolluk kuvvetlerinin yetkilerinin arttırıldığı
görülmektedir. Örneğin İspanya göçmen yasalarında değişikliğe giderek göçmen
kabulünü sınırlarken565 Fransa’da 2003 yılında çıkarılan yeni göçmen yasası ile
birlikte kamusal düzeni tehdit eden davranışlar sergileyen veya ceza davasına konu
olan eylemlerde bulunan göçmenlerin sınır dışı edilmesi daha kolay hale getirilmiştir.
Almanya’da da insan hakları, göçmen hakları gibi konularda yeni politikalar
benimsenme yoluna gidilerek, demokratik düzeni tehdit eden dini toplulukların
yasaklanması olanaklı kılınmıştır. Hollanda’da ise çokkültürcü politikaların yerine
ortak değerler bütünü etrafında asimilasyonu öne çıkaran yeni göçmen yasaları
çıkarılmıştır.

Daha ileri bir uygulama olarak 2001’de İngiltere’de yürürlüğe giren Anti-Terörizm,
Suç ve Güvenlik Yasası’nın İngiltere’ye menşe ülkelerine gönderilecek kadar
güvenli olmadığı düşünülen yabancı uyrukluların sınırsız gözaltına alınması; terör
örgütleri veya diğer yasaklı gruplarla ilgili olduğu düşünülen hesaplara el konulması
hakkını tanıdığı görülmektedir. 2005 yılında gerçekleşen terör eylemlerinin ardından
ise yasal önlemlerin daha da arttırıldığına şahit olunmaktadır. Diğer bir Avrupa
ülkesi olan Almanya ise bahsi geçen pratiklere nazaran daha yumuşak girişimlerle de
karşılaşılmaktadır. Bu bağlamda göçmenlerin vatandaşlık kazanımlarına yönelik
kısıtlamalar getirilerek, Almanya’nın Baden-Württemberg kentinde gerçekleştirildiği
gibi vatandaşlık testlerinin hazırlandığı görülmektedir.

Avrupa genelinde çokkültürcü politikalar kapsamında, hukuki düzenlemelerle farklı


ırklar ve etnik kimliklerin koruma altına alındığı uygulamalar ile de

564
Cesari, Why The West Fears Islam, p.101.
565
Cesari, “Islamophobia in the West: A Comparison ....”, p. 28-29.

123
karşılaşılmaktadır. Ancak aynı durumun tüm dini kimlikler için geçerli olmadığı
görülmektedir. Söz konusu koruma genellikle dini kimliğin yanı sıra etnik olarak da
tanımlanan Sihler ve Yahudiler ile sınırlı olmaktadır.566 İngiltere bağlamından
bakıldığında hukuki düzenin Müslümanları nasıl savunmasız halde bıraktığı oldukça
açık bir şekilde görülmektedir. Sarık takan bir Sih’e yönelik herhangi bir olumsuz
tutum, yasalarla korunan ırk ayrımcılığı kapsamında değerlendirilirken; yasalar
Müslümanlar söz konusu olduğunda, onların etnik bir azınlık olarak kabul
görmemesinden dolayı işlevsiz kalmaktadır. Bununla birlikte Müslümanların son
zamanlarda din ayrımcılığına yönelik çıkarılan yasalar kapsamında da herhangi bir
kazanım elde edemedikleri bilinmektedir. Bu konudaki yasanın İngiltere’de Kuzey
İrlanda kapsamında Katoliklere yönelik olarak hazırlandığı görülmektedir.567 Dine
hakareti ele alan hukuki metinler ise sadece Hristiyanlığı kapsamına almaktadır.568
Bununla birlikte İngiltere’de 2006 Eşitlik Kanunu (Equality Act) ile Irksal ve Dinsel
Nefret Kanunu’ndaki (Racial and Religious Hatred Act) ayrımcılık karşıtı
korumanın, din ve inanç temelinde genişletilmesi gibi sınırlı da olsa olumlu
gelişmelerle de karşılaşılmaktadır.569

Avrupa geneline bakıldığında ayrımcılığa yönelik hukuki çabaların daha çok pazar
entegrasyonu kapsamında AET’yi ilgilendiren bir konu olduğu görülmektedir. Bu
doğrultuda Roma Anlaşması ile üye ülkelerin işçilerine yönelik ulusal bazda bir
ayrım yapılmasına yasak getirildiği bilinmektedir.570 İlerleyen yıllarda topluluğun
sınırlarının genişlemesine paralel olarak dini inanca, etnik kökene, cinsel eğilime
yönelik dışlayıcı tutumların yasaklanmasının Roma Anlaşması’na 13. maddenin
eklenmesi ile söz konusu olduğu görülmüştür.571 Ayrıca 1999 yılında Avusturya’da
aşırı sağ Özgürlük Partisi’nin hükümette yer alması, 2000 yılında AET bünyesinde
ırk ve etnisite temelindeki ayrımcılığı kapsayan Race Directive ile işgücü
566
Tahir Abbas, “Islamophobia in the United Kingdom: Historical and Contemporary Political and
Media Discourses in the Framing of a 21st-Century Anti-Muslim Racism”, Islamophobia:
Islamophobia: The Challenge of Pluralism in the 21st Century, Ed. Kalın and Esposito, p. 66.
567
Modood, “Britanya Seküler Çokkültürlülüğü İçinde Müslümanların Yeri”, s. 191.
568
Abbas, p.69.
569
Elahi and Khan, “Islamophobia Still Challenge For Us All”, p.6.
570
EEC, 2002, (Çevrimiçi), https://eur-lex.europa.eu/legal-
content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:12002E039&from=EN, (Erişim Tarihi: 30.05.2018)
571
Amsterdam Anlaşması, Official Journal C340 of 10th November 1997, (Çevrimiçi), https://eur-
lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=OJ:C:1997:340:FULL&from=EN, (Erişim Tarihi:
30.05.2018)

124
piyasasındaki din, inanç, yaş, engellilik hali, cinsel eğilim konularındaki ayrımcılığı
yasaklayan Framework Directive adlı iki yönergenin benimsenmesine neden
olmuştur.572 Bununla birlikte hukuki alanda yapılan her iyileştirmede Müslümanların
karşılaştığı ayrımcı tutumlar genellikle kapsam dışında kalmıştır.

Müslümanlar artık Avrupa toplumunun ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Genel


olarak günümüzde etno-kültürel bir kimlikten çok, sıradan bir dini inanç topluluğu
olarak tanınmanın peşindedirler. Bu bağlamda İslam’a da hukuki alanda Avrupa’daki
diğer dini inançların yanında bir yer ayırmak gerekmektedir.573 Avrupa’da hukuki
korumanın etnik temelde sağlanıyor olması, Müslümanların ise hukuki alanda etnik
bir grup olarak tanınmaması Müslümanlara yönelik ayrımcı tutumların hukuka aykırı
olarak görülmemesine neden olmaktadır. Bu durum en açık şekliyle BNP’nin
Müslüman karşıtlığının, hukuki anlamda bir yaptırımının olmaması nedeniyle kendi
eylem ve söylemlerinin meşruluğundan bahsetmesinde574 görülmektedir.

Dini inanç, Avrupa bağlamında oldukça hassas bir konuyu oluşturmaktadır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 9.
maddesine göre “Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir; bu hak, din
veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya açık veya
kapalı ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını
açıklama özgürlüğünü de içerir… Din veya inancını açıklama özgürlüğü, sadece
yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda kamu güvenliğinin, kamu düzeninin,
genel sağlık veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için
gerekli sınırlamalara tabi tutulabilir.”575 Buna göre aşırı bir durumla (ki söz konusu
aşırı durumun ne olduğu muğlaktır) karşılaşılmadığı müddetçe kimsenin düşünce ve
inancından dolayı suçlanmaması, olumsuz tutum ve eylemlerle muhatap olmaması
gerekmektedir. Ancak uygulamaya bakıldığında İnsan Hakları Sözleşmesi’ne hakim
olan iyimserlikle karşılaşılmamaktadır.

572
Choudhury, p. 94-96.
573
Oliver Roy, “Islamic Terrorist Radicalisation in Europe”, European Islam Challenges for Society
and Public Policy, Ed. Amghar et al., p.56-57.
574
Allen, “Justifying Islamohobia”, p.13.
575
“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”, Md. 9, 2010, s.11, (Çevrimiçi),
http://www.danistay.gov.tr/upload/avrupainsanhaklarisozlesmesi.pdf, (Erişim Tarihi:30.05.2018)

125
Martin Luther King’in de belirttiği üzere kanunlar insanların kalplerini değiştiremese
de onları dizginleyebilme işlevini icra etmektedirler.576 Bu bağlamda Avrupa’da
Müslümanları merkeze alan toplumsal alandaki gerilimlerin azaltılabilmesi için en
başta Avrupa toplumları içerisinde Müslümanların da bir dini topluluk olarak
anayasa metinleri dâhilinde tanınması sağlanmalıdır. Bununla birlikte Müslümanlara
yönelik olumsuz davranışların hukuki alanda bir karşılığının olması gerekmektedir.

576
“Islamophobia: A Challenge For Us All”, The Runnymede Trust, p.60.

126
SONUÇ

Çoğu zaman varlığı bile tartışma konusu haline gelse de İslamofobi’nin, günümüz
Avrupasında siyasi, sosyo-ekonomik, hukuki ve toplumsal alanlarda en çok
sorunsallaştırılan olgulardan biri olduğu görülmektedir. Kavramın kesin bir tanımının
olmaması, ulusal güvenlikten göçmen toplulukların iş bulmada karşılaştıkları ayrımcı
tutumlara kadar birçok farklı şeye tekabül edecek şekilde kullanılması, onun nasıl ele
alınması gerektiği konusunda da problemlerle karşılaşılmasına neden olmaktadır.
Ayrıca İslamofobi’nin semantik karşılığının aksine yalnızca din odaklı ortaya çıkan
bir olgu olmaması; her toplumda farklı bağlamlar, farklı etnik kimlikler üzerinden
şekillenmesi de kendisine yönelik genel bir tanımın yapılamamasına ve tartışmalı bir
kavram olarak görülmesine sebebiyet vermektedir.

Kavram olarak İslamofobi’nin uzun bir geçmişe sahip olduğu görülmektedir.


Bununla birlikte geçmiş ile günümüzdeki kullanımlarının ve işaret ettiği bağlamların
birbirlerinden farklı olduğuna dikkat edilmesi gerekmektedir. Günümüze ait bir olgu
olan “modern İslamofobi” algısının, İslam’dan ziyade söz konusu dinin somut
temsilcileri olan Müslümanlar odaklı olarak geliştiği görülmektedir. Bu bağlamda
Batılı toplumların sekülarizm temelinde inşa ettikleri, keskin sınırları olan kamusal
alanda artan bir görünüm sergileyen Müslümanların İslamofobi algısının ortaya
çıkmasında başrolü oynadığı bilinmektedir. Ayrıca Batı toplumlarının özellikle de
Avrupa’nın toplumsal “Öteki”sini oluşturan göçmenlerin ağırlıklı olarak Müslüman
kimliğe sahip olmaları, İslamofobi’nin inşasında göç olgusunun da önemli
etkenlerden biri olmasına sebebiyet vermektedir. Bu durum Müslümanlar söz konusu
olduğunda din, ırk ve etnisitenin iç içe geçmesine neden olmaktadır.

İslamofobi hem bir ideoloji olarak toplum genelinde siyasi, sosyo-ekonomik, hukuki
alanlarda somut çıktılara sebebiyet veren bir olgu olarak ifade edilmekte, hem de
bahsi geçen eylemlerin bizzat İslamofobi olarak adlandırıldığı görülmektedir. Bu
bağlamda kavramın neden-sonuç ilişkisi kapsamında hangi tarafı temsil ettiği açık
değildir. Bununla birlikte hem bireysel aktörlerin Müslümanlara yönelik olumsuz
eylemleri, hem de siyasi alanda İslam ve Müslüman odaklı negatif söylemler
İslamofobi kapsamına girmekte, konuya yönelik analiz birimi ve düzeyi önemli bir
farklılığa sebep olmamaktadır. Günümüzde İslamofobi ağırlıklı olarak çokkültürlü
127
toplumların birarada yaşamaları önündeki en büyük engellerden biri olarak
görülmekte; Batı toplumlarına ait kötü bir gerçekliği ifade etmektedir.

Güncel bağlamlardan beslenen İslamofobi algısının her ne kadar modern bir olgu
olduğu ifade edilebilse de, İslam’ın doğduğu 610 yılına kadar geriye giden bir
tarihsel bütün içerisinde inşa olduğu görülmektedir. İlk başlarda İslam ve
Hristiyanlığın dini bağlamdaki karşılaşmalarından, daha sonra ise Aydınlanma,
Reform ve Rönesans ile birlikte seküler bir çerçeve üzerinden şekil aldığı
bilinmektedir. Yakın geçmişe bakıldığında ise kolonyal ve post-kolonyal dönemin
dinamiklerinden, özellikle de 1950’lerden itibaren Avrupa bağlamında öne çıkan göç
olgusu üzerinden türediği görülmektedir. 1990 yılı ve sonrasında ise
İslam/Müslüman ve Batı/Avrupa temsili üzerinden daha çok medeniyetsel ve kültürel
farklılıklar, kamusal-özel alan ayrımları, sekülerleşme, çokkültürcü politikalar ve
güvenlik üzerine vurgu yapıldığına şahit olunmaktadır. Görüldüğü üzere İslamofobi
algısının geçmişten günümüze birçok olgu ve olay üzerinden çeşitli aktörlerin aktif
rol oynadığı, çok taraflı bir inşa sürecinin çıktısı olduğu ifade edilebilmektedir.

İslamofobi sosyal inşa sürecinin ardından ortaya çıkan bir sosyal gerçeklik olarak ele
alındığında, söz konusu algının oluşumunda Batı ve İslam arasındaki etkileşimler
neticesinde ortaya çıkan klişe algıların büyük bir işleve sahip olduğu görülmektedir.
Bu bağlamda hem Batı’nın hem de İslam’ın birbirlerini özellikle kültürel ve dini
anlamda “Öteki” olarak tanımladıklarına şahit olunmaktadır. Genellikle daha çok
Batı’nın İslam ve Müslümanları “Öteki” olarak algıladıkları ifade edilse de, özellikle
son zamanlarda Selefi akımları benimseyen İslami yapılanmaların söylemlerinde
açıkça görüldüğü üzere Batı’nın da “Öteki” olarak somutlaştırıldığı bilinmektedir.

İslamofobi algısının inşasında önemli bir yeri olan, kolektif bellekleri şekillendiren
olumsuz klişe ifadeler hem İslam hem de Batı toplumlarının homojen, yekpare
oldukları algısını oluşturmakta; kendi içlerinde barındırdıkları farklılıkları göz ardı
eden indirgemeci, genel düşünceler bütününün oluşumuna sebebiyet vermektedir. Bu
durum tarafların kolektif belleklerinde genel geçer bir takım imgelerin canlanmasına
ve İslamofobi’nin ortaya çıkmasında önemli bir yeri olan önyargıların artmasına
neden olmaktadır.

128
İslamofobi’nin çok taraflı bir inşa süreci kapsamında, subjektif yargılar üzerinden
oluşan bir sosyal gerçeklik olarak görülmesi; onun tersine bir inşa süreciyle ortadan
kaldırılabilineceğinin düşünülmesine sebebiyet vermektedir. Bunun
gerçekleşebilmesi için konu kapsamında tüm aktör ve olayların dahil olduğu rasyonel
bir tarihsel okumanın yapılması; toplumsal, siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik
alanlardaki güncel söylem ve yapılara, yerleşik normlara dikkat edilmesi
gerekmektedir. Ayrıca İslamofobi’nin sadece bir Batı veya Avrupa sorunu olarak
değil aynı zamanda bir Müslüman daha çok ise Avrupalı-Müslüman sorunu olarak
görülmesine de dikkat edilmelidir.

Genellikle Batı toplumlarındaki İslam ve Müslüman karşıtı olumsuz düşünce, tutum


ve eylemler olarak görülen İslamofobi’nin, son zamanlarda Avrupa özelinde
başörtüsü, burka, minare gibi İslami simgelerin varlığının kamusal-özel alanlar
arasındaki katı sınırların aşınmasına sebep olması nedeniyle ortaya çıktığı
görülmektedir. Bununla birlikte artan İslam odaklı dini motifli terör eylemlerinin söz
konusu coğrafyayı mesken edinmesi, Avrupa’nın toplumsal dokusunun farklı
kültürel toplulukların göçleri ile değişime uğraması, sosyo-ekonomik anlamda refah
devletinin gerilemesi ve siyasi aktörlerin toplumsal gerilimleri siyasi kazanç
sağlamak üzere araçsal olarak kullanmaları gibi durumlar da İslamofobi algısının
inşasını kolaylaştırmaktadır. Avrupa bağlamında İslamofobi konusundaki son trendin
ise medyada yer alan söylemler; siyasi liderlerin –özelikle de popülist ve aşırı sağ
partilerin- iktidarı elde etmek amacıyla toplumsal gerilimlerden yararlanmaları,
argümanlarını toplumdaki farklı kimliksel unsurlar üzerine inşa etmeleri üzerinden
şekillendiği görülmektedir. Bu durum 21. yüzyılın bir özelliği olan çokkültürlü
toplumlarda, İslamofobi algısının oldukça tehlikeli bir hal almaya başlamasına neden
olmaktadır.

İslamofobi’nin Avrupa toplumları özelindeki tehlikelerini önleyebilmek için


öncelikle Avrupa toplumlarının kolektif hafızalarının yoklanması gerekmektedir.
Batı toplumlarının sürekli olarak İslam ile çatışma durumunda olmadığı, felsefi ve
bilimsel birikimlerini inşa ederken İslam’dan da yararlandığına dikkat edilmelidir.
Batı’nın modernite ile olan ilişkisinde ve sekülarizm anlayışlarında İslam’a ve
Müslümanlara da yer açılması gerekmektedir. Ayrıca daha çok göç olgusu

129
neticesinde 1950’lerden itibaren Avrupa toplumlarında yerleşik hale gelmeye
başlayan Müslümanların “Öteki” olarak algılanmalarına da bir son verilmelidir.
Dikkat edildiğinde göçmenlerin özellikle ikinci ve sonraki kuşaklarından itibaren
melez bir görünüm sergileyerek Avrupalı-Müslüman olarak kendilerini yeniden inşa
ettikleri ve bir anlamda Avrupalı olarak hissetikleri görülmektedir. Bu nedenle
göçmen kökenli Avrupalı- Müslümanların ötekileştirilmelerinden ziyade onların artık
Avrupa’nın toplumsal dokularının bir parçası olduklarının göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Bunun yanı sıra özellikle dini motifli terör
eylemlerini gerçekleştiren azınlık konumunda olan Avrupalı-Müslümanların da
genelleştirilerek hepsinin bir tutulmamasına dikkat edilmelidir.

Özellikle son zamanlarda öne çıkan dini motifli terör eylemleri İslamofobi algısının
inşasından önemli bir role sahip olsa da bu durum tüm Müslümanların birer güvenlik
sorunu haline getirilmesini gerektirmemektedir. Ayrıca uluslararası alanda yaşanan
ve Avrupa’daki İslamofobi algısını besleyen gelişmelerin de kendi bağlamlarında ele
alınması ve bir Avrupa sorunu haline getirilmemesine dikkat edilmelidir. İslamofobi
her ülkede farklı bağlamlar üzerinden şekillenmekte ve söz konusu bağlamların
kendi toplumsal gerilimlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle
çokkültürlü Avrupa toplumlarının bir arada yaşaması önünde bir engel olarak
görülüp, gerilimleri besleyici bir olgu olarak kurgulanacağına; barışçıl toplumların
inşası için İslamofobi’nin siyasi, hukuki ve diğer alanlardaki söylem ve
uygulamalardan defedilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda rasyonel ilişkiler ağından
oluşan bir toplumun inşası için siyasi ve toplumsal alandaki hem Avrupalı hem de
Müslüman aktörlerin inisiyatif almalarına ihtiyaç duyulmaktadır.

130
KAYNAKÇA

Kitaplar

Allen, Chris Islamophobia, London, Ashgate, e-Book, 2010.

AlSayyad, Nezar ve Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam:


Castells, Manuel Küreselleşme Çağında Siyaset, Kültür ve
Vatandaşlık, İstanbul, Everest Yayınları, 2004.

Barker, Martin New Racism, London, Junction Books, 1981.

Baudrillard, Jean Simülakrlar ve Simülasyon, çev. Oğuz Adanır,


Ankara, Doğu Batı Yayınları, 2011.

Buzan, Barry et. al. Security: A New Framework for Analysis,


Londra, Lynne Rienner Publishers, 1998.

Canatan, Kadir ve Hıdır, Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm,


Özcan Ankara, Eskiyeni Yayınları, 2007.

Cesari, Jocelyne “Securitisation of Islam in Europe”,


Muslims in the West After 9/11, Ed. Jocelyne
Cesari, New York, Routledge, 2010, p.9-27.

131
Cesari, Jocelyne, Why the West Fears Islam; An
Exploration of Muslims in Liberal Democracies,
New York, Palgrave Macmillan, 2013.

Derrida, Jacques ve Şerif, İslam ve Batı Üzerine Bir Konuşma, İstanbul,


Mustafa Timaş Yayınları, 2016.

Devetak, Richard “Eleştirel Teori”, Uluslararası İlişkiler Teorileri,


Ed. Scott Burchill et. al, İstanbul Küre Yayınları,
2013, s.217-246.

Devetak, Richard “Post-yapısalcılık”, Uluslararası İlişkiler Teorileri,


Ed. Scott Burchill et al., İstanbul, Küre Yayınları,
2013, s. 247-283.

Esposito, John L. What Everyone Needs to Know About Islam,


Oxford University Press, 2002.

Esposito, John L. The Islamic Threat Myth or Reality?, Oxford,


1992.

Fanon, Frantz Siyah Deri Beyaz Maskeler, çev. Cahit Koytak,


Encore, 2016.

132
Gottschalk Peter ve Islamophobia: Making Muslims The Enemy,
Gabriel Greenberg Lanham, MD, Rowman & Littlefield, 2008.

Göle, Nilüfer Mahremin Göçü, Söyleşi: Ayşe Çavdar,


İstanbul, Hayykitap, 2011.

Göle, Nilüfer Melez Desenler İslam ve Modernlik Üzerine,


İstanbul, Metis Yayınları, 2011.

Göle, Nilüfer İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa, İstanbul,


Metis Yayınları, 2010.

Göle, Nilüfer Seküler ve Dinsel: Aşınan Sınırlar, İstanbul, Metis


Yaynları, 2012.

Habermas, Jürgen Bölünmüş Batı, çev. Dilman Muradoğlu,


2. Baskı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2016.

Habermas, Jürgen “Öteki” Olmak “Öteki” İle Yaşamak: Siyaset


Kuramı Yazıları, çev. İlknur Aka, 9. Baskı,
İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2017.

133
Hall, Stuart Temsil: Kültürel Temsiller ve
Anlamlandırma Uygulamaları,
çev. İdil Dündar, İstanbul,
Pinhan Yayıncılık, 2017.

Halliday, Fred Two Hours That Shook the World:


September 11, 2001- Causes and
Consequences, London, Saqi Books, 2002.

Heywood, Andrew Siyaset Teorisine Giriş, 3. Baskı, Küre


Yayınları, 2012.

Huntington, Samuel P. Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin


Yeniden Kurulması, 15. Basım, İstanbul,
Okuyanus Yayınları, 2017.

Hussain, Dilwar “The Impact of 9/11 on British Muslim


Identity”, Islam and the West: A post
September 11th Perspectives, Ed. Ron Geaves
et al., Aldershot, Ashgate, 2004.

Kalın, İbrahim Ben, Öteki ve Ötesi: İslam-Batı İlişkileri


Tarihine Giriş, İstanbul, İnsan Yayınları, 2016.

Kalın, İbrahim ve Esposito, Islamophobia: The Challenge of Pluralism


John L. in the 21st Century, Oxford University Press,
2011.

134
Kardaş, Tuncay ve “Postyapısalcılık ve Uluslararası İlişkiler”,
Erdağ, Ramazan Uluslararası İlişkiler Teorileri, Der. Ramazan
Gözen, İstanbul, İletişim Yayınları, 2015, s.379-387.

Kumar, Deepa, İslamofobi İmparatorluğun Siyaseti, çev. Işıl


Alatlı, İstanbul, Pınar Yayınları, 2016.

Küçük, Mustafa “Uluslararası İlişkilerde Sosyal İnşacılık”,


Uluslararası İlişkiler Teorileri, Der. Ramazan
Gözen, İstanbul, İletişim Yayınları, 2015,
s. 325-377.

Lewis, Bernard, İslam ve Batı, Ankara, Akılçelen Kitaplar, 2017.

Modood, Tariq “Introduction: The Politics of Multiculturalism


in the New Europe”, The Politics of
Multiculturalism in the New Europe,
Racism, Identity and Community, Ed.Tariq
Modood and Phnina Werbner, London&NewYork,
Zed Books, 1997, p.1-26.

Müller, Jan-Werner Popülizm Nedir?, çev. Onur Yıldız, İstanbul,


İletişim Yayınları, 2017.

135
Onuf, Nicholas World of Our Making, Columbia,
South Carolina, University of South Carolina Press,
1989.

Priest, Stephen Ed. Ed., Jean Paul Sartre: Basic Writings,


Routledge, 2001.

Reus-Smitt, Christian “Konstrüktivizm”, Uluslararası İlişkiler


Teorileri, Ed. Scott Burchill et al., çev.
Muhammed Ağcan ve Ali Aslan, İstanbul,
Küre Yayınları, 2013, s.285-314.

Roy, Olivier İslam’a Karşı Laiklik, İstanbul, Agora Kitaplığı,


2010.

Said, Edward W. Şarkiyatçılık, Batı’nın Şark Anlayışları,


çev. Berna Yıldırım, İstanbul, Metis Yayınları,
2016.

Said, Edward W. Medyada İslam, Gazeteciler ve Uzmanlar


Dünyaya Bakış Açımızı Nasıl Belirliyor?,
çev. Aysun Babacan, İstanbul, Metis Yayınları,
2008.

136
Shahid, W. ve Koningsveld “The Negative Image of Islam and Muslims
P.S van in the West: Causes and Solutions”, Religious
Freedom and the Neutrality of the State:
The Position of Islam in the European Union,
Ed. W. Shahid, and P. S. van Koningsveld,
Leuven, Peeters, 2002, p.174-196.

Taylor, Charles et al. Çokkültürcülük Tanınma Politikası,


Yapı Kredi Yayınları, 2014.

Haddad, Yvonne Yazbek Muslims in the West: From Sojourners to


Ctizens, New York, Oxford University Press,
Inc, 2002.

Waever, Ole “Securitisation and Desecuritisation”, On Security,


Ed. Ronnie D. Lipschutz, NY, Columbia university
Press, 1995, p. 46-86.

Wendt, Alexander Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi,


İstanbul, Küre Yayınları, 2016.

137
Süreli Yayın ve Makaleler

Allen, Chris “A Review of the Evidence Relating to the


Representation of Muslims and Islam in the
British Media”, Institude of Applied Social
Studies, School of Social Policy, 2012.
Allen, Chris
“Towards a Working Definition of Islamophobia”,
University of Birmingham, College of Social
Sciences, 2017.

Allen, Chris “Justifying Islamophobia: A Post-9/11


Consideration of the European Union and
British Context”, American Journal of Islamic
Social Sciences, Vol. 21, No.3, Summer 2004,
p.1- 25.

Allen, Chris “Political Approaches to Tackling


Islamophobia: An'Insider/Outsider’ Analysis of the
British Coalition Government’s Aproach between
2010-15”, Social Sciences, 2017, Vol.6, No.77.

Allen, Christopher ve “Summary Report on Islamophobia in the


Nielsen, Jorgen S. (Ed) EU After 11 September 2001”, European
Monitoring Center on Racism and Xnephobia
(EUMC), 2002.

138
Bayraklı, Enes and Hafez, “European Islamophobia Report 2016”,
Farid SETA, 2017.

Beydoun, Khaled A. “Islamophobia: Toward A Legal Definition and


Framework”, Columbia Law Review Online,
November 1, 2016.

Cesari, Jocelyne “Securitization and Religious Divides in Europe-


Muslims in Western Europe After 9/11: Why
the Term Islamophobia is More a Predicament
than an Explanation”, “Changing Landscape of
Citizenship and Security”, 6th PCRD of
European Commission, p.5-48,

Çiftçi, Sabri “Islamophobia and Threat Perceptions: Explain


Anti-Muslim Sentiment in the West”,
Journal of Muslim Minority Affairs, Vol. 32,
No.3, 12 October 2012.

Elahi, Farah ve Khan, “Islamophobia: Still A Challenge For Us All”,


Omar The Runnymede Trust, 2017.

139
Helbling, Marc “Islamophobia in Switzerland: A New Phenomenon
or a New Name for Xneophobia?”, Annual
Conference of the Midwest Political Science
Association (MPSA), 3-6 April, 2008.

López, Fernando Bravo “Towards A Definition of Islamophobia:


Approximations of the Early Twentieth Century”,
Ethnic and Racial Studies, Taylor & Francis
(Routledge), 2010.

Marraci, Gabriele “Multiculturalism, Islam and The Clash of


Civilisations Theory: Rethinking Islamophobia”,
Culture and Religion, Taylor and Francis, Vol.5,
No.1, 2004, p.105-117.

Miş, Nebi “Güvenlik Teorisi ve Siyasal Olanın


Güvenlikleştirilmesi”, Akademik İncelemeler
Dergisi, Cilt. 6, No. 2, 2012.

Mukhopadhyay, Carol C. “Cultural Racism”, Encyclopedia of Race and


and Chua, Peter Racism, 2008, Ed. John Hartwell Moore, Vol. 1.
Detroit: Macmillan Reference USA, p.377-383.

Özdemir, Meryem “Hollanda Seçimlere Hazırlanıyor”, Perspektif


Dergisi, Sayı. 258, Şubat 2017.

140
Pew Research Center “Europe’s Growing Muslim Population”,
Nov. 29, 2017.

Said, Edward “Orientalism Reconsidered”, Cultural Critique,


No.1, 1985, p. 89-107.

Samur, Hakan “Avrupa’daki İslamofobi’nin ‘Avrupalı’


Sebepleri”, Mukaddime, Vol. 7, No. 2, 2016,
s. 295-319.

Stolz, J. “Explaining Islamophobia: A Test of Four


Theories Based on the Case of a Swiss City”,
Swiss Journal of Sociology, Vol.31, No.3. p.547-566

The Runnymede Trust “Islamophobia: A Challenge For Us All” London, 1997.

The Runnymede Trust “A Very Light Sleeper, The Persistence and


Dangers of Antisemitism”, London, 1994.

Vakil, AbdoolKarim “Is the Islam in Islamophobia the Same as the


Islam in Anti-Islam; or, When is it Islamophobia
Then?”, e-cadernos ces (Online), 2009.

141
Zúquete, José Pedro “The European Extreme-Right and Islam: New
Directions?”, Journal of Political Ideologies,
Vol.13. No.3, 11th October 2008, p.321-344.

Elektronik Kaynaklar

Adler, Katya “Avrupa’da Aşırı Sağ Gerçekten Yükseliyor mu?”,


23 Mayıs 2016, (Çevrimiçi),

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/05/
160523_avrupa_asiri_sag, (Erişim Tarihi:10.04.2018)

Aljazeera Turk “Hollanda'da Seçimi Rutte’nin Partisi Kazandı”


16 Mart 2017, (Çevrimiçi),
http://www.aljazeera.com.tr/haber/hollanda-secimini-
ruttenin-partisi-kazandi, (Erişim Tarihi:10.04.2018)

Amsterdam Anlaşması 10th November, 1997,


(Çevrimiçi)
https://eur-lex.europa.eu/legalcontent/EN/TXT/PDF
/?uri=OJ:C:1997:340:FULL&from=EN,
(Erişim Tarihi: 30.05.2018)

Avrupa İnsan Hakları 1950, (Çevrimiçi),


Sözleşmesi http://www.danistay.gov.tr/upload/avrupainsanhak
larisozlesmesi.pdf, (Erişim Tarihi:30.05.2018)

142
Basu, Tanya “What Does Islamophobia Actually Mean? A Brief
History of a Provocative Word”, 15 Ekim 2014,
(Çevrimiçi) https://www.theatlantic.com/international
/archive/2014/10/is-islamophobia-real-maher-harris-
aslan /381411/, (Erişim Tarihi: 30.12.2017)

BBC “Fransa Cumhurbaşkalığı Seçimi: Macron ve


Le Pen İkinci Tura Kaldı”, 24 Nisan 2017,
(Çevrimiçi)
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39
687576 (Erişim Tarihi:10.04.2018)

The Bridge Initiative, “Islamophobia: The Right Word for a Real


Problem”, 8st September 2016, (Çevrimiçi)
http://bridge.georgetown.edu/story/islamopho
bia-the-right-word-for-a-real-problem/#_ftn1,
(Erişim Tarihi: 02.05.2018)

Bruckner, Pascal “There is No Such Thing as Islamophobia”,


2017, (Çevrimiçi)
https://www.city-journal.org/html/theres-no-
such-thing-islamophobia-15324.html,(Erişim
Tarihi: 01.01.2018)

143
Deutsche Welle Türkçe “Hollandayı Karıştıran ‘Fitne’ ”, 2008, (Çevrimiçi)
http://www.dw.com/tr/hollanday%C4%B1-
kar%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1ran-fitne/a-
3223064, (Erişim Tarihi: 10.04.2018)

Deutsche Welle Türkçe “Avusturya’da Yeni Hükümet İşbaşı Yaptı”


18.12.2017, (Çevrimiçi),
http://www.dw.com/tr/avusturyada-yeni-
h%C3%BCk%C3%BCmet-i%C5%9Fba%
C5%9F%C4%B1-yapt%C4%B1/a-41850095
(Erişim Tarihi: 10.04.2017)

Deutsche Welle Türkçe “Avusturya’da Seçimin Galibi Genç Siyasetçi Kurz”


15.10.2017, (Çevrimiçi)
http://www.dw.com/tr/avusturyada-se%C3%A7imin
-galibi-gen%C3%A7-siyaset%C3%A7i-kurz/a-4096
2147 (Erişim Tarihi: 10.04.2018)

Deutsche Welle Türkçe “Avrupa’nın Aşırı Sağ Haritası”, 26 Nisan 2016,


(Çevrimiçi)
http://www.dw.com/tr/avrupan%C4%B1n-
a%C5%9F%C4%B1r%C4%B1-sa%C4%9F-
haritas%C4%B1/a-19215638,
(Erişim Tarihi:10.04.2018)

144
Deutsche Welle Türkçe “Almanya 2018’e Hükümetsiz Giriyor”,
28.12.2017, (Çevrimiçi)
http://www.dw.com/tr/almanya-
2018e-h%C3%BCk%C3%BCmetsiz-giriyor/a-
41948049, (Erişim Tarihi: 10.04.2017)

Deutsche Welle Türkçe “İtalya’da Hükümeti Kurma Görevi Conte’ye


Verildi”, 23.05.2018, (Çevrimiçi),
http://www.dw.com/tr/italyada-h%C3%BCk
%C3%BCmeti-kurma-g%C3%B6revi-conteye-
verildi/a-43904502, (Erişim Tarihi: 30.05.2018)

EEC Treaty 2002, (Çevrimiçi)


https://eur-lex.europa.eu/legal-
content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:12002E0
39&from=EN, (Erişim Tarihi: 30.05.2018)

English Oxford Living “Islamophobia”, t.y. (Çevrimiçi)


Dictionaries https://en.oxforddictionaries.com/definition/
islamophobia, (Erişim Tarihi: 10.04.2018)

Fourest, Caroline and Venner, “Islamophobie?”, ProChoix, 2003, No. 26-27,


Fiammetta (Çevrimiçi)
http://www.prochoix.org/frameset/26/islamo
phobie26.html, (Erişim Tarihi:01.01.2018)

145
James, Jenny “When Fear is a Crime”, March 1997, (Çevrimiçi)
https://www.pfander.uk/debate-topics/political/
when-fear-is-a-crime/ (Erişim Tarihi: 30.08.2017)

Malik, Kenan “The Islamophobia Myth”, 2005, (Çevrimiçi)


http://www.kenanmalik.com/essays/prospect_
islamophobia.html, (Erişim Tarihi:02.01.2018)

Richardson, Robin, “Islamophobia or Anti-Muslim Racism-or


What?-Concepts and Terms Revisited”, Insted
Consultancy, 2012, (Çevrimiçi)
http://www.insted.co.uk/anti-muslim-racism.pdf,
(Erişim Tarihi: 10.04.2018)

Rushdie, Salman “The New Empire Within Britain”, 1982,


(Çevrimiçi)
https://public.wsu.edu/~hegglund/courses/389/
rushdie_new_empire.htm,
(Erişim Tarihi: 24.04.2018).

Singh, Jaideep “The Death of Islamophobia: The Rise of


Islamo-Racism”, February 23, 2016, (Çevrimiçi)
https://www.racefiles.com/2016/02/23/the-
death-of-islamophobia-the-rise-of-islamo-racism/,
(Erişim Tarihi:30.01.2018)

146
Sivanandan, Ambalavaner “Fighting Anti-Muslim Racism : An Interview
with A. Sivanandan”, London Institute of Race
Relations, 2010, (Çevrimiçi)
http://www.irr.org.uk/news/fighting-anti-muslim
-racism-an-interview-with-a-sivanandan/,
(Erişim Tarihi, 10.04.2018)

Sherwood, Harriet “Muslim population in some EU countries could


triple, says report” 29 Nov. 2017,(Çevrimiçi)
https://www.theguardian.com/world/2017/nov
/29/muslim-population-in-europe-could-more-than
-double, (Erişim Tarihi: 30.05.2018)

Travis, Alan “May Says Islamophobia is a Form of Extremism,


Marking Shift in Rhetoric”, 19st June 2017, (Çevrimiçi)
https://www.theguardian.com/politics/2017/jun/
19/may-says-islamophobia-form-extremism-
marking-shift-rhetoric,
(Erişim Tarihi: 02.01.2018)

UN Special Rapporteur t.y., (Çevrimiçi),


on Contemporary Forms http://www.oicun.org/uploads/files/articles/
of Racism, UNHRC-rep.pdf, (Erişim Tarihi:02.05.2018)
Racial Discrimination,
Xenophobia and Related
Intolerance,

147
University of California Television, “Conversations With History: Jocelyne
Cesari”, 2009, (Çevrimiçi),
https://www.youtube.com/watch?v=1lge
KoQHnD0&list=WL&index=21&t=0s,
(Erişim Tarihi: 06.04.2018)

148

You might also like