You are on page 1of 4

S rlar n Dili/Mevlânâ’n n Rubaileri

Mevlânâ’n6n Bütün Rubailerinin Manzum Çevirisine Dair


(Çev. Ziya AV'AR, Kökler Yay. Konya 2007)

Gökhan TUNÇ

Mevlânâ’yK anlamak, sadece kendisini, bir baQka ifadeyle Qairi kapsayan


mahdut bir anlam alanKnK ifade etmez. Aksine Mevlânâ’yK anlamak, altK yüzyKllKk
bir divan Qiiri geleneTini ve modern Qiirin yükseldiTi temeli anlamak demektir.
ÖrneTin, OsmanlK Qiirinin son zirvelerinden biri olan !eyh Galip, Hüsn ü A k adlK
mesnevîsinde, hiç çekinmeden esrarKnK Mesnevî’den aldKTKnK dile getirir. Bu ifade,
Qairlikte iddialK olan ve özgün bir mesnevî yazacaTKnK öne süren !eyh Galip için
ilginçtir; çünkü bütün sKrlarKnK Mevlânâ’nKn eserinden aldKTKnK kabul ederek mes-
nevîsine baQlar. Daha da önemlisi, !eyh Galip’in, Mevlânâ’nKn Mesnevî’sini miri
mal olarak nitelemesidir. Miri mal ifadesi, Mesnevî’nin divan Qiiri içindeki iQlevsel
konumunu ortaya koyar: Mesnevî, çekirdek olarak divan Qiirinin merkezinde yer
almKQ, daha sonra ise divan Qiiri onun çekirdeTi üzerinden büyüyüp geliQmiQ, ken-
dini var etmiQtir. Bu baTlamda, Mevlânâ’nKn Mesnevî’si herkese aittir, herkesindir.
Onu kullanmak, bu anlamda çalKntK sayKlamaz. Mevlânâ’nKn divan Qiirindeki sözü
edilen konumunun yanK sKra, modern Qiirdeki iQlevselliTi de tartKQma konusu yapK-
labilir. Modern Qiirin öncülerinden Asaf Halet Çelebi, “Sema-K Mevlânâ” adlK Qii-
rinde, Mevlânâ’nKn tasavvufî felsefesini ve sema ayinini modern Qiir diline taQKr.
Öte yandan, diTer uç bir örnek olan NâzKm Hikmet’in de Qiirlerini yazarken
Mevlânâ’yK görmezden gelememesi dikkat çekicidir. NâzKm Hikmet ilk dönem
Qiirlerinde Mevlânâ’ya müridi olduTunu söyler. Sosyalist fikirleri benimsedikten
sonra ise, bu kez tam tersine Mevlânâ’yK karQKsKna alarak Qiirini oluQturur. NâzKm
Hikmet Rubailer’inde, Mevlânâ’ya gördüTün bu âlem gerçek bir âlemdir, heyula
falan deTil diyerek, Mevlânâ’nKn rubailerine atKfta bulunur. Böylelikle, Qairlerin
olumlayarak ya da olumsuzlayarak bir Qekilde Mevlânâ’yla hesaplaQma gayreti
içinde olduklarKnK görürüz. Verilen örnekler, Mevlânâ’nKn geleneksel OsmanlK ve
modern Türk Qiirinde ne kadar temelli bir yere sahip olduTunu göstermesi açKsKn-
dan önem arz etmektedir. Bu baTlamda, Mevlânâ’yK anlamak demek, Türk Qiiri-
nin dününü ve bugününü anlamanKn ilk basamaTKnK oluQturur. Bu noktada Qu
soruyu sorabiliriz: Mevlânâ’yK anlamanKn yolu nedir? Bu soruya verilebilecek
yanKt, Mevlânâ’yK anlama yolunda atKlacak ilk adKmKn onun eserlerini tam olarak

ArQ. Gör., Bozok Ü. Fen-Edebiyat Fak. Türk Dili ve EdebiyatK Böl.


342 Kitap / Tez / Toplant

tercüme etmek olduTudur; çünkü Mevlânâ’nKn bilindiTi gibi eserlerini Farsça


yazmasK, onun Türk okuru tarafKndan yeterince anlaQKlamamasKna neden olmak-
tadKr. Halbuki, bir Qairle okur arasKndaki ufuklarKn kesiQebilmesi her Qeyden önce
okurun metinle kurduTu diyaloga baTlKdKr. Sözü edilen konu çerçevesinde
Mevlânâ’ya baktKTKmKzda, onun eserlerinin tamamKnKn henüz Türkçeye kazandK-
rKlamadKTKnK görürüz. ÖrneTin, çok uzun bir dönem Mevlânâ’nKn rubailerinin tam
sayKsKyla Türkçeye aktarKlmadKTKnK gördük. Qte, bahsedilen eksiklik 800 sene son-
ra giderildi ve Mevlânâ yKlK gibi anlamlK bir zamanda Ziya AvQar tarafKndan
Mevlânâ’nKn rubaileri eksiksiz ve rubailerin hak ettiTi Qiirsel anlatKmla Türkçemi-
ze kazandKrKldK. S rlar n Dili adKyla basKlan kitap Kökler YayKnevi tarafKndan ya-
yKmlandK. Hece vezni kullanKlarak yapKlan çeviriler toplam sekiz yKllKk yoTun bir
emeTin mahsulü. Çeviri kuramlarKnKn da bahsettiTi gibi her tercümenin bir an-
lamda Qiiri yeniden oluQturmak olduTu göz önünde bulundurulduTunda AvQar’Kn
kitaba verdiTi emek daha açKklKk kazanKr.
Kitap AvQar’Kn içten ve samimi Önsöz’ü ile baQlar. Bu Önsöz’de AvQar, ru-
bailerin çevrilme öyküsünü bize anlatKr. Rubailer, 1999 yKlKndaki bir yanlKQ anlama
ile baQlar. Bir arkadaQK AvQar’dan Hayyam’Kn bir rubaisini manzum olarak yazma-
sKnK ister ve AvQar iki gün uTraQtKktan sonra rubaiyi çevirip arkadaQKna gönderir.
Halbuki, arkadaQKnKn isteTi, rubainin Farsça aslKdKr; ama arkadaQK çevirinin baQarK-
sKndan AvQar’a sitayiQle bahseder. Bu Qekilde güzel bir yanlKQ anlama sonucu çeviri
yapmaya karar veren AvQar, Mevlânâ’nKn bir rubaisiyle kendinden geçer ve
Mevlânâ’nKn rubailerinin tercümesine giriQir. Bu çevirinin zorluTu ve dolayKsKyla
aTKr gidiQi her ne kadar baQlarda çevirmenimizi korkutsa da, sonunda AvQar bir ilki
gerçekleQtirir: Mükerrer rubailerin çKkarKlmasK ile 2188 rubai içeren çalKQma,
Mevlânâ’nKn rubailerinin tamamKnK manzum olarak tercümesini içeren tek çalKQ-
madKr. AvQar, Önsöz’de ayrKca çevirilerde göz önünde bulundurduTu ölçütleri
okurla paylaQKr: Bu ölçütlerden ilki, metne sadKk kalmaktKr. Her ne kadar çeviri
eylemi yeniden yazma edimini içerse de, sonuçta kaynak metni baQka bir dile
aktarmanKn esas olduTunun bilincinde olan AvQar, akademik kimliTinin kazan-
dKrdKTK bilimsel duruQla rubaileri çevirmeye çalKQtKTKnK ifade eder. kinci olarak,
Türkçeye yapKlan çevirilerde sKklKkla karQKlaQKlan bir sorunu gündeme getirir. Söz
konusu sorun, vezin ve kafiyeyi ön plana alarak, söyleyiQi bu iki unsurun hizme-
tine sunmaktKr. Kafiye ve veznin, özellikle söz sanatK olan Qiirde söyleyiQin esas
olduTunun ve söyleyiQ için bir araç olduTunun ayKrdKnda olan AvQar, gerektiTinde
söyleyiQ güzelliTi için bu araçlardan taviz verebilmiQtir. Bu baTlamda, farklK diller-
den Türkçeye yapKlan çevirilerde Qiirsel söyleyiQi katletmek pahasKna kafiyeyi ve
ölçüyü verme yanlKQKna düQmemiQtir.
Kitapta daha sonra yer alan bölümde Mevlânâ’nKn hayatK etraflK bir Qekilde
bahis konusu yapKlKr. Mevlânâ’nKn rubailerinin çevirisine geçmeden onun hayatK
hakkKndaki bu ayrKntKlK bilgiler, Mevlânâ’nKn okurun gözünün önünde sevinciyle,
üzüntüsüyle, mutluluTu ya da korkusuyla canlanmasKnK saTlar. AyrKca AvQar’Kn,
Kitap / Tez / Toplant 343

Mevlânâ’nKn hayatKnK anlatKlKrken, Qairin yaQadKTK olaylarla rubaileri arasKnda kur-


duTu iliQkiyi somutlamasK, aynK zamanda okurun rubaileri bir baTlama oturtabil-
mesi konusunda ona yardKmcK olur. ÖrneTin söylediTi, aQaTKdaki etkileyici rubai-
nin !ems’in gidiQiyle oluQtuTunu fark ederiz.
geçip gitti gayb atl s , tozda kald meydan,
yerinde yel eser fakat, ortal k toz duman!
sa; na soluna bakma, dosdo;ru bak da gör;
tozu burda, kendi sonsuzluk yurdunda u an!
DolayKsKyla rubaide dile getirilen “gayb atlKsK”yla göndermede bulunulanKn
!ems olduTu okurun zihninde tecessüm etmiQ olur. AvQar’Kn belirttiTi gibi, !ems
Mevlânâ için gidiQine aTKt yakKlan “gayb atlKsK”dKr; Selahaddin-i Zerkubî ise “aQk
denizini durultan bir ümmî”dir. Qte Zerkubî rubailerde Qu Qekilde yer alKr:
a k sonunda sükûnet bulur, yat r derler,
önü co kunluk, sonu temkinden verir haber!
can, a k de;irmeninin sabit duran alt ta ,
bu karars z bedense, üstteki ta t r döner!
Gösterilmeye çalKQKldKTK gibi, AvQar bize, aslKnda, rubailer üzerinden
Mevlânâ’nKn hayatKnKn izini sürmenin mümkün olduTunu kanKtlar.
Sonraki bölümde AvQar, kendi çevirisine kadar Mevlânâ’nKn rubaileri konu-
sunda yapKlmKQ belli baQlK çevirileri deTerlendirir. AvQar, ilk manzum çeviriyi Hü-
seyin RKfat IQKl’Kn yaptKTKnK belirler. Rubailerin daha sonraki çevirmenleri ise sKray-
la Qu isimlerdir: Orhan Veli, M. Nuri Gençosman, Basri Gocul, !air Feyzi HalKcK,
Hamza TanyaQ, Talat Sait Halman. AvQar, sözü edilen rubai çevirilerini örnekler
üzerinden deTerlendirir ve Qu sonuca varKr: Çeviriler bazen geniQ bazen de eksik
olarak karQKmKza çKkmaktadKr. GeniQ çeviriyle kastedilen anlam, kaynak metinde
bir iki cümleyle verilen anlama yorum katarak onu yeniden yazmaktKr. Eksik
çevirinin gönderimde bulunduTu anlam ise, çevirmenin anlamK daraltarak okura
vermesidir. Bu temel sorunlarKn yanK sKra, çevirmenin kendi inanç ve duygularKnK
metne söyletme gayretinin de var olduTu çevirilerden haberdar oluyoruz. AvQar
bu konuda Qu örneTi verir: Çevirmenler bazen asKl metindeki yaklaQKma dikkat
etmeyerek, suçlama ve öfke bildiren bazK nitelemeleri, kendi heyecanlarKnKn eseri
olarak asKl metne dâhil etmektedirler. “Meselâ Mevlânâ’nKn tenâsüh inancKnda
olanlarK nitelediTi 960 nolu rubâîsinde “inançlar uyar nca ant içip dediler” söylemi,
mütercim tarafKndan “kendi sap k inançlar nca” biçimine dönüQtürülebilmekte
dolayKsKyla, Mevlânâ’nKn hoQgörüsü, mütercim eliyle yaralanmaktadKr.” Daha
birçok çeviri yanlKQKna da deTinen AvQar, yaptKTK rubai çevirilerini halka karQK irfan
borcunu yerine getirdiTi bir vazife olarak adlandKrKr.
Son bölümde ise, Mevlânâ’nKn rubailerinin çevirisine giriQilmiQtir. Bu bö-
lümde artKk Mevlânâ’nKn rubailerinden estetik haz almak zamanK gelmiQtir. Bu
rubailerle, genellikle adK Mesnevi’siyle anKlan Mevlânâ’nKn, rubailerde de ne kadar
344 Kitap / Tez / Toplant

baQarKlK olduTu ortaya çKkar. Rubailer, tKpkK Mesnevî gibi, Mevlânâ’nKn eQsiz söyle-
yiQ kabiliyetini somutlar. Kültürümüzün zirvelerinden biri olan Mevlânâ’ya olan
borcumuzu ödemek baTlamKnda çok önemli bir ürün olan AvQar’Kn sözü edilen
çalKQmasK, çok önemli bir boQluTu dolduran bir niteliTe sahiptir. Bu baTlamda
yazKyK, Mevlânâ’nKn bir rubaisiyle sonlandKrmak yerinde olacaktKr:
49 biz a k çocu;uyuz
a kt r a k, bizim peygamberimize tarîkat,
biz a k çocu;uyuz, a k anam zd r elbet!
ey bizim, ten çad r nda gizlenmi anam z;
kâfir do;am zdan saklanmakt r, sende niyet!

You might also like