Professional Documents
Culture Documents
Edited by - Yayınlayanlar
Cemal KAFADAR • Gönül A. TEKİN
FESTSCHRIFT IN HONOR OF
ORHAN BİLGİN
II
Guest Editor
A bdullah ESEN
Edited by
Cemal KAFADAR • Gönül A. TEKİN
FESTSCHRIFT IN HONOR OF
ORHAN BİLGİN
II
Guest Editor
A bdullah ESEN
Yayınlayanlar
Cemal KAFADAR • Gönül A. TEKİN
Yayına Hazırlayan
A bdullah ESEN
Harvard Üniversitesi
Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümünde yayınlanmıştır
2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ:
ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
Mustafa ÖZKAT*
Özet
Nazım ve nesir hâlinde klasik Türk (Divan) edebiyatının her alanında eser vermiş olan Bursalı
Lâmi‘î Çelebi, bütün eserleri incelenerek tam manasıyla değerlendirilebilmiş değildir. Her geçen gün
Klasik Türk edebiyatının bilinmezleri ile ilgili yayınlar yapılıyor olsa da hâlâ bazı yanlışlıkların
giderilemediği gözlenmektedir. Lâmi‘î Çelebi’nin Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ ya da Şerhu
Mu‘ammâ-i Esmâ’ü’l-Hüsnâ adlarıyla anılan mensur esmâü’l-hüsnâ şerhi ile manzum Esmâ’ü’l-Hüsnâ
Tefe’ül-nâmesi’nin aynı esermiş gibi değerlendirilmesi de yapılan yanlışlıklardan biridir. Lâmi‘î Çelebi,
Şerefü’l-İnsân adlı eserinde manzum ve mensur olarak yazdığı bütün eserlerini listelerken her iki eseri
türlerine göre ayrı ayrı zikretmesine rağmen araştırma örneklerinde çoğu zaman bu iki eser tek bir
esermiş gibi algılanmıştır. Şairin Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi üzerinde bugüne kadar hiçbir
araştırma yapılmamış olması da karışıklığın devam etmesinde rol oynamıştır. Her iki eserin isminde
“esmâ’ü’l-hüsnâ” terkibinin kullanılmış olmasından kaynaklandığını düşündüğümüz karışıklığın
giderilmesi ve Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin tanıtımı makalemizin ana gayesi olacaktır. Esmâ’ü’l-
Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi, bahar aylarındaki nevruz veya hıdrellez kutlamalarında icra edilen martıfar
(martufal, martıval) geleneği çerçevesinde kaleme alınmış bir eserdir. Mukaddime niteliğindeki ilk
bölüm mensur, ikinci bölüm manzum olarak düzenlenmiştir. Manzum olan bölümde 99’u esmâ’u’l-
hüsnâ, 4’ü Hz. Peygamber’in isimleri, biri de hâtime olmak üzere mâni tarzında kafiyelenmiş 104
dörtlük yer almaktadır. Müellifi tarafından rubâ‘î olarak adlandırılmış olan bu dörtlükler, aslında
tuyuğ nazım şeklinin özelliğini taşımaktadır. Aruzun mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün kalıbıyla yazılmış olan
dörtlükler, tuyuğ ile mâni nazım şekillerinin yakın ilgisini de belgeler niteliktedir. Eserde, devrine
göre oldukça sade bir dil kullanılmıştır. Bu durum, eserin geniş halk kitleleri tarafından okunmak
için kaleme alındığını göstermektedir. Her şeye rağmen fazla bir yaygınlık kazanmamış olan eserin
tek nüshası bulunmaktadır. Makalemizde Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi transkripsiyonlu bir şekilde
Latin harflerine aktarılarak tespit edilen çıkarımlar okuyucunun istifadesine sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Martıfar (martufal, martıval), tuyuğ, mâni, tefe’ül-nâme, fâl, esmâ’ü’l-hüsnâ.
*
Doç. Dr., İstanbul Atlas Üniversitesi, Ortak Dersler Bölümü., mustafaozkat@gmail.com, ORCID: 0000-0002-6882-794X.
201
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
Tefe'ül-nâme of Esmâ'ü'l-Hüsnâ verse as if they were the same work is one of the mistakes made.
Although Lâmi‘î Çelebi lists all his works that he wrote in verse and prose in his work Şerefü'l-İnsân by
mentioning both works separately according to their genres, these two works are often perceived as
a single work in research examples. The fact that no research has been done on the poet's Tefe'ül-
nâme of Esmâ'ü'l-Hüsnâ has played a role in the continuation of the confusion. The main purpose of
our article will be eliminating the confusion, which we think is caused by the use of the "esmâ'ü'l-
hüsnâ" compound in the names of both works, and introducing the Tefe'ül-nâme of Esmâ'ü'l-Hüsnâ.
Tefe'ül-nâme of Esmâ'ü'l-Hüsnâ is a work written within the framework of the martifar (martufal,
martival) tradition performed in the celebrations of Nowrouz or Hidirellez during the spring
months. The first part, which is an introduction, is arranged in prose, and the second part is in verse.
In the section written in verse, there are 104 quatrains rhyming in the style of mani, 99 of which are
Esmâ'u'l-Husnâ, 4 are the names of the Prophet and one is the hatime. These quatrains, which were
named rubâ'î by their author, actually have the characteristics of tuyug verses. The quatrains written
in the form of aruz mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün also documents the close relationship between tuyug
and mani verse forms. In the work, a very simple language was used compared to its period. This
shows that the work was written to be read by large groups of people. Despite everything, there is
only one copy of the work, which has not gained much popularity. In our article, Tefe'ül-nâme of
Esmâ'ü'l-Hüsnâ is transcribed into Latin letters and the identified implications are presented to the
reader's use.
Keywords: Martifar (martufal, martıval), tuyug, mani, tefe’ül-nâme, fortune telling, esmâ’ü’l-hüsnâ.
Giriş
Hayatının ilk otuz yedi yılını edebî ve kültürel anlamda doygunluğa erişmek için harcamış ve
bu dönemde hiçbir eser kaleme almamış olan Bursalı Lâmi‘î Çelebi, ömrünün geri kalan kısmını
yoğun bir telif ve tercüme faaliyetiyle geçirmiş; Klasik Türk (Divan) edebiyatının her alanında
üretken bir şair ve yazar olarak XVI. yüzyıla damgasını vurmuştur. Her geçen gün yapılan yeni
yayımlarla Lâmi‘î Çelebi’nin eserleri günümüz okuyucusuyla buluşuyor olsa da bütün eserlerinin tam
manasıyla incelenip değerlendirildiğini söylemek mümkün değildir. Günümüz şartlarına göre bilgiye
ulaşmanın daha kısıtlı imkânlarla gerçekleştiği, yazma eserleri temin etme ve incelemenin çok
külfetli olduğu dönemlerde kaleme alınmış makalelerdeki bilgilerin sonraki dönemlerde
sorgulanmadan alıntılanması o dönemlerde yapılan bilgi yanlışlıklarının da tekrarlanmasına zemin
hazırlamıştır. Bu yanlışlıklardan biri de Lâmi‘î Çelebi’nin Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ ya da
Şerhu Mu‘ammâ-i Esmâ’ü’l-Hüsnâ adlarıyla anılan mensur esmâü’l-hüsnâ şerhi ile manzum Esmâ’ü’l-
Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin aynı esermiş gibi görülmesidir. Lâmi‘î Çelebi, Şerefü’l-İnsân adlı eserinde
manzum ve mensur olarak yazdığı 24 eserinin listesini verirken bu iki eseri de türlerine göre ayrı
ayrı zikretmiş olmasına rağmen, muhtemelen isim benzerliği nedeniyle her ikisi tek bir esermiş gibi
değerlendirilmiştir. Bunun sonucu olarak da bu iki esere ait yazmalar aynı eserin nüshaları olarak
algılanmıştır. Lâmi‘î Çelebi’nin Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi üzerinde bugüne kadar müstakil hiçbir
araştırma yapılmamış olması da karışıklığın devam etmesine zemin hazırlamıştır.
Lâmi‘î Çelebi’nin hayatı ve edebî kişiliği ile ilgili kısa bir bilgi verdikten sonra şairle ilgili geçmişte
yapılan araştırmalara göndermede bulunarak söz konusu iki eserin karıştırılmasının nedenlerini
irdelemeye çalışacağız.
202
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
Ömrünün ilk 37 yılında edebî kültürü tasavvufi kültürle kaynaştırarak kendini yetiştiren ve bunun
sonucu olarak Nakşibendi şeyhliğine kadar yükselen Lâmi‘î Çelebi, 62 yıllık ömrünün geri kalan 25
yılında resmî bir görev üstlenmeden müellif ve mütercim olarak yoğun bir faaliyet içerisine girmiş,
İstanbul’a hiç gitmediği hâlde o coğrafyada da eserleriyle nam salmıştır. “Lâmi‘î Çelebi’nin tok sözlü
ve hazırcevap olduğu, fikirlerinde ısrarcı, hatta zaman zaman hezliyata meyyal bulunduğu
bilinmektedir.”1 H. 938/1531-32 yılında vefat eden Lâmi‘î Çelebi, dedesi Nakkaş Ali’nin Bursa’da
yaptırdığı kendi adıyla anılan mescidin haziresinde metfundur.
1
Günay Kut, “Lâmiî Çelebi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 27, Ankara, 2003, s. 96.
203
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
2
Lâmiʻî’nin, Kânûnî’nin Bursa’yı ziyareti münasebetiyle yazdığı ve Bursa’nın güzelliklerini anlattığı 638 beyitlik Bursa
Şehr-engîzi’nden başka Bursa’nın erkek güzellerini anlatan Nâme-i Şehr-engîz-i Mahâbîb-i Dil-firîb-i Bursa adlı bir şehrengîzi
daha tespit edilmiştir. Nuran Tezcan, “Güzele Bir Şehrengizden Bakış”, Türkoloji Dergisi, Cilt: XIV, Sayı: 1, Dil ve Edebiyat
Araştırmaları Derneği Yay. Ankara, 2001, s. 161-194.
3
Süleymaniye Yazma Eser Ktp., Pertevniyal, No: 424, vr. 8b (müellif hattı); İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Ktp. No:
NEKTY00463, vr. 6b; İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Ktp. No: NEKTY00680, vr. 5b (der-kenar); İstanbul Üniversitesi
Nadir Eserler Ktp. No: NEKTY03411, vr. 6a.
4
Sadettin Eğri, Şerefü’l-İnsân üzerine yaptığı doktora tezinde -yanlışlıkla olsa gerek- “Selâmân u Absâl, Şem‘ ü Pervâne, Gûy u
Çevgân” adlı üç manzum eserini mensur eserler arasında göstermiştir. Sadettin Eğri, Lâmi‘î Çelebi - Şerefü’l-İnsân (İnceleme-
Metin), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi SBE., Türk Dili ve Edebiyatı ABD., Ankara, 1997, s. 135.
204
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
Bursalı Lâmi‘î Çelebi ve eserleriyle ilgili en eski ve kapsamlı çalışmalar Günay Kut tarafından kaleme
alınmış, sonraki araştırmalarda da genellikle bu çalışmalar referans olarak alınmış, bilgiler bunun
üzerine bina edilmiştir.
Günay Kut’un 1976 yılının kısıtlı imkânlarıyla yaptığı ilk araştırmasında,6 Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı
Cihân-nümâ adlı mensur muamma şerhiyle ilgili bilgi verirken, “Hall-i Mu‘ammâ-yi Mîr Husayn or
Sherh-i Esmâ’-i Hüsnâ or Mir’ât al-Esmâ’ Jâm-i Jihân-nümâ” şeklinde bu eserin kütüphane
kayıtlarında yer alan ya da yazma nüshalarında kullanılan diğer adlandırmalarını da aktarmış; 74
nolu dipnotta da bu esere ait olduğunu düşündüğü 12 yazmanın künyesini vermiştir. Künyesi verilen
nüshalar arasında, Risâle-i Fâl ya da Risâle-i Hall-i Fâl adlarıyla da anılan Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-
nâmesi’nin Süleymaniye Kütüphanesi nüshası (Murad Buhari, No: 330/3) da -yanlışlıkla- yer almıştır.
Manzum Risâle-i Hall-i Fâl’den hiç söz edilmeyen makaledeki bu yanlışlık, sonraki araştırmalarda da
silsile yoluyla tekrarlanagelmiştir.
Nuran Tezcan “Bursalı Lâmi‘î Çelebi” adlı makalesini7 kaleme alırken Günay Kut’un Nisan 1976’da
yazdığı makalesine8 atıfta bulunmuş; Lâmi‘i’nin Risâle-i Fâl adlı eserinin o güne kadar bir nüshasına
rastlanmadığını bildirdiği9 gibi bu esere ait Süleymaniye Kütüphanesindeki (Murad Buhari, No:
330/3) nüshayı da Günay Kut’tan iktibasla Lâmi‘î’nin Hall-i Mu‘ammâ-yı Mîr Hüseyin adlı eserinin bir
nüshası olarak kaydetmiştir.10
Gönül Ayan’ın 1994 yılında kaleme aldığı bir makalesinde de aynı hataların tekrarlandığı
gözlenmektedir. Söz konusu makalede, Lâmi‘î Çelebi’nin Risâle-i Fâl adlı eseri tanıtılırken şu
açıklamalara yer verilmiştir:
Risâle-i Fâl: Lâmi‘î, Şerefü’l-İnsân’da bu adda bir eserinden söz ediyor. Yazmalarına
rastlanamamıştır. Bunun, 26 numarada kaydedilen Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ
olması ihtimali vardır.11
Müellifin makalesinde göndermede bulunduğu 26 numarada da Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ
başlığının yanına parantez içerisinde “Mir’âtü’l-Esmâ’, Risâle-i Mu‘ammâ, Şerhu Mu‘ammâ-i Esmâü’l-
Hüsnâ, Risâle-i Mu‘ammâ Tercümesi, Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi” ifadeleri yazılmak suretiyle söz
konusu eserin başka hangi adlarla anıldığını göstermek istemiş; eserin Mîr Hüseyin Nişâbûrî’nin
Esmâ’-i Hüsnâ ile ilgili Farsça 100 beyitlik eserinin “ârifâne bir surette genişçe tercüme ve şerhi”
olduğunu söyleyerek 13 nüshasının da künyelerini zikretmiştir.12
5
İBB Atatürk Kitaplığı, No: MC_Yz_K0514, vr. 84b; Süleymaniye Ktp. Kadızâde, No: 434, vr. 88b; Hasan Ali Esir, Münşeât-ı
Lâmiî / (Lâmiî Çelebi’nin Mektupları) -İnceleme-Metin-İndeks-Sözlük-, Karadeniz Teknik Üniversitesi Matbaası, Trabzon, 2006,
s. 61.
6
Günay Kut, “Lâmi‘î Chelebi and His Works”, Journal of Near Eastern Studies, April 1976, Cilt: 35, Sayı: 2, s. 73-93.
7
Nuran Tezcan, “Bursalı Lâmiʻî Çelebi”, Türkoloji Dergisi, Cilt: VIII, Sayı: 1, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1979, s.
305-345.
8
Günay Kut, “Lâmi‘î Chelebi and His Works”, s. 73-93.
9
Nuran Tezcan, “Bursalı Lâmiʻî Çelebi”, s. 320.
10
Nuran Tezcan, “Bursalı Lâmiʻî Çelebi”, s. 333.
11
Gönül Ayan, “Lâmi‘î Çelebi’nin Hayatı, Edebî Kişiliği ve Eserleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 1,
Konya, 1994, s. 60.
12
Gönül Ayan, “Lâmi‘î Çelebi’nin Hayatı, Edebî Kişiliği ve Eserleri”, s. 58-59.
205
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
Gönül Ayan, Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ adlı eserin diğer adlandırılmaları arasına Esmâ’ü’l-
Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’ni de dâhil etmiştir. Bunu yaparken bir önceki müelliflerin verdiği Süleymaniye
Kütüphanesi, Murad Buhari, No: 330/3’da kayıtlı nüshanın kütüphane kayıtlarını dikkate aldığı
anlaşılmaktadır.
Günay Kut’un 2003 yılında kaleme aldığı Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Lâmiî
Çelebi” maddesinde de söz konusu eserlerle ilgili önceden yapılan yanlışlıklar tekrarlanmıştır:
Hall-i Mu‘ammâ-yı Mîr Hüseyin. Şerh-i Esmâ-i Hüsnâ, Mir’âtü’l-Esmâ ve Câm-ı Cihânnümâ,
Tefe’ülnâme gibi adlarla da anılan eser, Mîr Hüseyin b. Muhammed Şîrâzî’nin Allah’ın
doksan dokuz ismini konu alan muammalarının şerhidir (Süleymaniye Ktp., Murad Buhârî,
nr. 330, vr. 73b-79a).13
Görüldüğü gibi bu yazıda da tanıtımı yapılan eserle bu esere ait olduğu bildirilen yazma arasındaki
uyumsuzluk devam etmiştir.
Yine Günay Kut tarafından 27.01.2015 tarihinde kaleme alınan Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü
projesindeki “Lâmi‘î” maddesinde şairin eserleri daha ayrıntılı şekilde tanıtılmış olsa da söz konusu
iki eseriyle ilgili bilgilerde yukarıdaki hataların bir ölçüde tekrarlandığı gözlenmektedir.
Madde kapsamı içerisinde Mîr Hüseyn bin Muhammed eş-Şîrâzî’nin (öl. H. 904/1498-99)
muammalarının şerhi olan Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn adlı eserle ilgili bilgi verilirken eserin başlığı
şöyle düzenlenmiştir: “Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn veya Şerh-i Esmâ-i Hüsnâ veya Mir’âtü’l-Esmâ ve
Câm-ı Cihân-nümâ veya Tefe’ül-nâme”. Buna göre yine Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn adlı eserle Tefe’ül-
nâme aynı esermiş gibi düşünülmüştür. Eserin içeriği ile ilgili bilgi verilirken başlangıçta Hall-i
Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn adlı eser göz önünde bulundurulmuş, daha sonra Tefe’ül-nâme’nin tek
nüshasından hareketle Risâle-i Hall-i Fâl (Risâle-i Fâl) ya da Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin içerik
bilgileri Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn’e atfedilerek aktarılmıştır: “Kimi kütüphanelerde ise Tefe’ül-
nâme adıyla kayıtlıdır. Ayrıca Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Murat Buhârî 330 numarada
kayıtlı yk. 73b-79a arasında küçük bir girişten sonra Allâh adıyla başlayıp es-Sabûr ile biten ve Allah’ın
99 ismi için Türkçe 2 beyitlik kıta tarzında yazılan, daha sonra Hz. Muhammed’in dört sıfatıyla
(Ahmed, Mahmûd, Muhammed, Mustafâ) sona eren Lâmiʻî Çelebi’nin Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi adlı
bir risale de bulunmaktadır. Risalede 74b’de ve 79a’da Lâmiʻî’nin adının görülmesine rağmen bu
nüshanın görülen diğer nüshalarla bir benzerliği bulunmamaktadır.”14 Söz konusu maddede daha
sonra tekrar Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn’e dönüş yapılarak eser üzerine yapılmış bir yüksek lisans
çalışmasına atıfta bulunulmuştur: “Eser üzerine 1999 yılında Ankara Üniversitesinde Münire Kevser
Baş tarafından Lâmiʻî Çelebi’nin Şerh-i Muammeyât Alâ Esmâ-i Hüsnâ’sı adlı bir yüksek lisans tezi
yapılmıştır.”15 Makalemize konu olan Risâle-i Hall-i Fâl (Risâle-i Fâl, Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi) ile
ilgili olarak da “Bugüne kadar ele geçmemiş bir eserdir.” şeklinde bir açıklama ile yetinilmiştir.
Lâmi‘î Çelebi ve eserleriyle ilgili olarak yapılan yüksek lisans ve doktora çalışmalarının hemen
hemen hiçbirinde Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn ile Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin ayrı birer eser
olduğu, içerik ve söyleyiş tarzları açısından birbiriyle örtüşmediği, Süleymaniye Yazma Eser
Kütüphanesi, Murat Buhârî, 330/3 numarada kayıtlı olan eserin aslında Risâle-i Hall-i Fâl (Risâle-i Fâl,
Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi) olduğu dile getirilmemiştir.
13
Günay Kut, “Lâmiî Çelebi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 27, Ankara, 2003, s. 96-97.
14
Günay Kut, “Lâmi‘î Çelebi, Mahmûd b. Osmân”, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Yayın Tarihi: 27.01.2015, Güncelleme Tarihi:
16.11.2021. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/lamii-celebi-mahmud-osman
15
Günay Kut, “Lâmi‘î Çelebi, Mahmûd b. Osmân”, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü.
206
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
Lâmi‘î Çelebi’nin Risâle-i Fâl (Risâle-i Hall-i Fâl) ya da Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâme adıyla anılan ve
makalemize konu olan eserin tanıtımına geçmeden önce isim benzerliği nedeniyle karıştırıldığı Şerh-i
Mu‘ammeyât-ı Lâmi‘î Çelebi Alâ Esmâ’-i Hüsnâ adlı eseri hakkında biraz daha ayrıntılı bilgi vermekte
yarar vardır.
16
Tolga Öntürk ve Murat Öztürk’ün imzasını taşıyan bir makalede Mîr Hüseyin’in muamma konusunda Risâle-i Mu‘ammâ
adlı ikinci bir eserinin daha bulunduğu, 732 muamma örneğinin yer aldığı bu eserde, mu‘amma düzenleme ve çözme
konusundaki kural ve usullerin anlatıldığı dile getirilmiş; “Lamiî Çelebî, Mir Hüseyin Nişâbûrî’nin Risâle-i Muammâ adlı
diğer eserine de Şerh-i Muammeyât-ı Mir Hüseyin Muammâyî adıyla bir şerh yazmıştır.” diyerek Lâmi‘î’nin ikinci bir
şerhine vurgu yapmıştır. Tolga Öntürk ve Murat Öztürk, “Mir Hüseyin Nişâbûrî’nin Muammâ Risâlesi’ne Yazılan Türkçe
Şerhler: İki Bilinmeyen Şerh”, TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, (2020, Yıl: 8, Sayı: 23), s.
134. Lâmi‘î’ye atfedilen ancak herhangi bir nüshasına işaret edilmeyen söz konusu bu şerhi ve aktarılan bilgileri
ihtiyatla karşılamak gerekmektedir.
17
Türk edebiyatında bu risâleye Lâmi‘î Çelebi’den başka Nazmî, Gelibolulu Mustafa Sürûrî, Aliyyü’l-Arabî, Nazirâ İbrahim
Efendi, Bâyezid b. Gaffâr Konevî, Vahhâbî, Mevlanâ Nasrullah Şirâzî gibi müellifler tarafından da şerhler yazılmıştır.
Tolga Öntürk, Sürûrî’nin Şerh-i Mu‘ammeyât-ı Mîr Hüseyin Adlı Eseri (İnceleme-Tenkitli Metin), Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
SBE., Türk Dili ve Edebiyatı ABD. Eski Türk Edebiyatı BD., Van, 2019, s. 23.
18
Bundan sonraki verilecek varak numaraları bu nüshaya ait olacaktır.
207
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
Şerḥ-i Ma‘nā: Eymen fetḥ-i hemze ile cānib-i Ṭūr’da şol vādīdür ki Mūsī ‘Aleyhi’s-selām
Mıṣr’a gelürken ıraḳdan ol vādīde müşahede-i nār eyledi. Çün andan bir ḳabes murād
idinüp yaḳın vardı. İḳtibās-ı nūr eyledi, ya‘nī şol kimse ki vādī-i Eymen’de bir lem‘a görmiş
olmaya Mūsī-ṣıfat ‘ālī-maḳām ḳaçan olur?
Nükte-i Īmā: Her sālik-i rāh-ı Ḥaḳ bu vücūd-ı ẓulmet-i nihāduñ vādīsinde tecelliyāt-ı
İlāhīden pertev getürmeye. Ḳaçan Mūsī-ṣıfat ‘ālī-maḳām olup nefs-i Fir‘avnī üzerine
musallaṭ olur.
Ḥall-i Mu‘ammā: Lem‘a-i ( )ﻟﻤﻌﻪnā-dīde ya‘nī lem‘a-i bī-‘ayn ( )عki ( )ﻟﻤﻪlemedür. Eymen (ﻤﻦ+)ا
içinde olsa ḳarīne-i ism ile ḥarf-i ( )اelifle ḥarf-i ( )یyā arasına gire el-Müheymin ()اﻟﻤﻬ&ﻤﻦ
olur. V’allāhu a‘lem bi’ṣ-ṣavāb. (vr. 28ab)
Eser, önce Türkçe mensur (vr. 66b-68a) daha sonra da mesnevi tarzında Farsça 12 beyitlik bir
manzume (vr. 68ab) ile tamamlanmıştır.
Lâmi‘î Çelebi, giriş ve mukaddime bölümlerinde daha ağır bir dil kullanırken şerhler esnasında daha
açık ve anlaşılır bir dil kullanmaya özen göstermiştir.
Eserin bazı nüshaları: (Şerh-i Mu‘ammâ-yı Esmâ’-i Hüsnâ) İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Ktp. No:
NEKTY09944, vr. 1b-68b; (Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ) TSMK, Revan, No: 1735, vr. 1b-57b; (Şerh-i
Mu‘ammeyât-ı Lâmi‘î Çelebi Alâ Esmâ’-i Hüsnâ) Türk Dil Kurumu Ktp. No: Yz. A 273/4, vr. 21b-68b;19 (Şerhü
Mu‘ammâ-yı Esmâ-yı Hüsnâ) Çorum Hasan Paşa İl Halk Ktp., No: 19 Hk 6785/7, vr. 44a-79a; (Şerh-i Esmâ’-i
Hüsnâ) İBB Atatürk Kitaplığı, No: OE_Yz_0480, vr. 1b-37b; (Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ) İBB
Atatürk Kitaplığı, No: MC_Yz_K0216_04, vr. 145a-158a (Baştan eksik); Ankara Üniversitesi DTCF Ktp.
Mustafa Con A 186/I, vr. 1a-15b (Baştan eksik); (Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ) Oxford Bodleian
Kütüphanesi Türkçe Yazmaları, No: MS Turk. e. 91/1, 67 vr.; (Mir’âtü’l-Esmâ’) Mevlânâ Müzesi Ktp.
Türkçe Yazmaları, No: 2465/1, vr. 1b-75b; (Şerh-i Mu‘ammâ-yı Esmâ-yı Hüsnâ) Süleymaniye Ktp. Esad Ef.,
No: 2718, vr. 1b-25a; (Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ) Süleymaniye Ktp. Hacı Mahmud, No: 4046/2,
vr. 11b-37a; Fatih Millet Yazma Eser Ktp., Ali Emîrî, Şer’iye, No: 969, vr. 1b-24a.
19
Bu nüsha esas alınarak eser üzerinde bir yüksek lisans çalışması yapılmıştır: Münire Kevser Baş, Lâmiî Çelebi’nin Şerh-i
Muammeyât Alâ Esmâ-i Hüsnâ’sı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi SBE., İslam Tarihi ve Sanatları
(Türk İslâm Edebiyatı) ABD., Ankara, 1999.
208
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
kullanılmıştır. Eserin yazılma sebepleri bu bölümde açıklandığı gibi eserin ağırlık noktasını oluşturan
ikinci bölümün içeriği hakkında da özet bilgi verilmiştir:
… ḫoş-āyende vezn üzerine esmā’-i ḥüsnā ‘adedince ṭoḳsan ṭoḳuz rubā‘ī dinildi ve her
rubā‘īnüñ üzerinde esmā’ullāhdan biri yazıldı ve Ḥażret-i Ḫātemü’n-nebī’nüñ Ṣallallāhu
‘aleyhi ve sellem dört ism-i şerīfi ‘adedince dört rubā‘ī daḫı dinilüp ḫātime-i kitāb ḳılındı.
(vr. 74ab)
Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere eserin ikinci bölümü manzum olarak kaleme alınmıştır. Bu
bölümdeki manzumelerin her biri, Cenâb-ı Hakk’ın 99 ismi ile birlikte Hz. Peygamber’in 4 ismi
(Ahmed, Mahmûd, Muhammed, Mustafâ) üzerine söylenmiş, mâni tarzında kafiyeli birer dörtlükten
oluşmaktadır. Lâmi‘î Çelebi, toplam 104 (99+4+1) dörtlükten oluşan bu manzumeleri -yukarıda da
belirtildiği üzere- rubâ‘î olarak adlandırmıştır. Ancak aruzun mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün kalıbıyla
kaleme alınmış bu manzumeleri rubâ‘î olarak adlandırmak doğru değildir. Zira söz konusu
manzumeler nazım birimi ve kafiye açısından rubâ‘îye benzerlik gösterseler dahi rubâ‘îlerin yalnızca
kendilerine özgü 24 özel kalıpla yazılıyor olmaları, bu manzumelerin rubâ‘î olarak adlandırılmalarına
engel olmaktadır. Gerek divanlarda ve gerekse şiir mecmualarında şairlerin şiirlerinin nazım şeklini
belirlerken pek çok yanlışlıklara düştükleri gözlemlenmektedir. İsabetli olmayan bu adlandırmalarda
bazen muaşşere “tercî‘-bend”, tercî‘-bende “müsemmen”, tuyuğlara “nazm” ya da “rubâ‘î”20 denildiği
görülmektedir. Lâmi‘î Çelebi’nin rubâ‘î olarak adlandırdığı manzumelerini de bu çerçevede gerek
nazım birimi, gerek vezin ve gerekse kafiye açısından tuyuğ nazım şekli olarak adlandırmak daha
uygun düşmektedir. Anonim Halk edebiyatındaki mânilerden ortaya çıktığı düşünülen ve aralarında
yalnızca vezin farkı bulunan bu iki nazım şeklinin birbirine yakınlığını görebilmek için tek başına
Lâmi‘î Çelebi’nin manzumeleri dahi yeterli olabilir.
Eser, “Hâtime” başlıklı yine tuyuğ özelliği gösteren bir dörtlükle sona ermektedir.
Lâmi‘î Çelebi’nin fazla dikkat çekmemiş Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’ndeki manzumelerin nazım
şeklini kavrayabilmek açısından tuyuğ nazım şeklini ve bu şeklin özelliklerini biraz daha yakından
incelemekte yarar vardır:
Yalnızca Türk edebiyatında kullanılan bir nazım şekli olan tuyuğ, anonim halk şiirindeki mâninin
divan şiirindeki karşılığı olarak kabul edilmektedir.
“Sözlükte “kapalı, imalı, cinaslı söz söyleme, şarkı söyleme” anlamındaki tuyuğ (toyık, toyuk) terim
olarak, genellikle fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılan, daha çok aaxa düzeninde cinaslı kafiyelenen;
bir fikrin, bir hikmetin dile getirildiği dört mısralı nazım şeklinin adıdır. Mahlas kullanılmadan
yazılan tuyuğların cinassız kafiyeli veya xaxa düzeninde yahut bütün mısraları kafiyeli (musarra‘)
olanlarına da rastlanır. Tuyuğ, Türk Halk edebiyatında 11’li hece ölçüsüyle düzenlenen, mahlas
kullanılmayan ve dört mısradan teşekkül eden cinaslı mâniye, iki beyitten meydana gelişi, yine
mahlassız oluşu, kafiye yapısı ve konusu gibi hususlarda da rubâ‘îye benzer. Ancak rubâ‘î tamamen
farklı bir aruz kalıbıyla yazılır.
Tuyuğ, hikemî ve lirik muhtevalara uygun bir nazım şeklidir. Şairlerin önemli bir düşünceyi kısaca
dile getirmek yahut görüşünü, inancını ortaya koymak istediğinde tuyuğu tercih ettiği
20
XV. yüzyıl Çağatay şairi Şeybânî Han divanında “Rubaiyyât” başlığı altında fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün kalıbıyla yazılmış 10
manzume yer almaktadır. İçerisinde tuyuğlarla aynı vezinde ve aaxa şeklinde cinaslı kafiyeli 7 dörtlük bulunmaktadır.
Bk. Yakup Karasoy, Şiban Han Divanı (İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), TDK Yay., Ankara, 1998, s. 302.
209
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
görülmektedir. Tuyuğun ilk iki veya üç dizesinde anlatılacak fikre zemin oluşturulur, son dizede ise
hüküm veciz şekilde söylenir.”21
Rubâ‘îlerde olduğu gibi tuyuğlarda da genellikle mahlas kullanılmamıştır. Ancak Seyyid Nesîmî ve
Dede Ömer Rûşenî’nin cinaslı kafiyelere yer verdiği ve mahlas kullandığı aşağıda yer alan
tuyuğlarında olduğu gibi istisna oluşturan örneklerle de karşılaşmak mümkündür:
Tuyuğlarda fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbı sıklıkla kullanılmış olsa da belâgat kitaplarında hecenin 11’li
kalıbına denk düşen fe‘ilâtün fe‘ilâtün fe‘ilün ve mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün gibi vezinlerle de yazılabildiği
bildirilmektedir.24 Nitekim Nesîmî’nin yayımlanmış divanındaki 315 tuyuğundan üçünün mefâ‘îlün
mefâ‘îlün fe‘ûlün vezninde kaleme alındığı görülmektedir. Bunlardan ikisi aşağıya kaydedilmiştir:
O halde mâni tarzında kafiyeli, 11’li hece ölçüsüne denk gelen bir aruz kalıbıyla kaleme alınmış,
cinaslı veya cinassız bütün nazım şekillerini tuyuğ nazım şekli içerisinde değerlendirmek mümkün
görünmektedir.27 Klasik Türk edebiyatının başlangıç ve yükseliş dönemlerinde kullanılan bu nazım
şekli, XVII. yüzyıldan sonra unutulmuş gibi görünse de divanlarda yer alan “nazm” başlıklı
manzumeler ile insan, hayvan, kuş, meyve ya da kuru yemiş adları üzerine oluşturulmuş niyet tutma
oyunlarındaki her bir isimle ilgili dörtlükleri de bu çerçevede değerlendirebiliriz. En eski örneğini
XV. yüzyıl şairlerinden Âli’de28 gördüğümüz bu niyet tutma oyunlarına, XX. yüzyıla kadar
düzenlenmiş pek çok şiir mecmualarında rastlamak mümkünkür.29
Daha çok Azerbaycan ve Çağatay sahalarında kullanılmış tuyuğ nazım şeklinin Anadolu’daki ilk
örneklerini, 119 tuyuğla Kadı Burhâneddin (öl. H. 800/1397-98) vermiştir. Kadı Burhâneddin gibi
Azerbaycan Türkçesiyle şiirler yazan Seyyid Nesîmî (öl. H. 820/1417 ?) de bu türün önde gelen
temsilcilerindendir.30
21
Nihat Öztoprak, “Tuyuğ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 41, İstanbul, 2012, s. 450.
22
Hüseyin Ayan, Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkidli Metni, II. Cilt, TDK Yay., Ankara, 2002, s. 842.
23
Semra Aydemir, Dede Ömer Rûşenî (Hayatı, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk
Üniversitesi SBE., Konya, 1990, s. 289/87.
24
Halûk İpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, Dergâh Yay., İstanbul, 1994, s. 71.
25
Hüseyin Ayan, Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkidli Metni, s. 834 (172. Tuyuğ).
26
Hüseyin Ayan, Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkidli Metni, s. 848 (247. Tuyuğ).
27
Cemal Kurnaz-Halil Çeltik, Divan Şiiri Şekil Bilgisi, H Yayınları, Ankara, Nisan 2010, s. 103-104.
28
Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar, No: 5879, vr. 137a-144a; Yılmaz Top, “Tuyuğlarla Tertip Edilen Bir Oyun: Aklından Bir
Tuyuğ Tut!”, Erzurum Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (TAED), Sayı: 60, Eylül 2017, s. 33-66.
29
Mustafa Özkat, “Türk Edebiyatında Niyet Tutma Oyunları (Oyun Amaçlı Fâl-nâmeler)”, VI. Yıldız Uluslararası Sosyal
Bilimler Kongresi Tam Metin Bildiri Kitabı, 12-13 Aralık 2019, Yıldız Teknik Üniversitesi SBE., İstanbul, s. 146-168.
30
Nihat Öztoprak, “Tuyuğ”, s. 450 (382 tuyuğ); Hüseyin Ayan, Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkidli
Metni, s. 803-861 (315 tuyuğ).
210
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
Muizzüddin Ömer Şeyh’in oğlu ve Timur’un torunu olan Sultan Ali İskender-i Şîrâzî, Mevlânâ Lutfî
(öl. H. 867/1462-63), Ali Şîr Nevâ‘î (1441-1501) ve Bâbür (1483-1530) XV. yüzyıl Çağatay
edebiyatındaki belli başlı tuyuğ şairleridir.
Anadolu’daki en önemli tuyuğ şairi ise Edirneli İvazpaşazâde Atâî’dir (öl. H. 841/1437-38 [?]).31 XV.
yüzyılda Kemal Ümmî ve Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şâh (Hakîkî), XVI. yüzyılda ikisi Farsça, on
dokuzu Türkçe yirmi bir tuyuğ ile Amasyalı Münîrî (öl. 1521) ve Misâlî; XVII. yüzyılın başlarında
Muhîtî ve Edirneli İlmî de tuyuğ kaleme almış şairlerimizdendir. Bursalı Lâmi‘î Çelebi’yi de
makalemize konu olan eserinde yer alan tuyuğ tarzındaki 104 manzumesi ile bu grubun önde gelen
şairleri arasında değerlendirmek gerekir.
31
Günay Kut, Heşt Bihişt, Sehî Bey Tezkiresi (İnceleme-Tenkitli Metin-Dizin), Harvard Üniversitesi Yay., Harvard, 1978, s. 182.
32
“Lā ṭıyāratü ve ḫayruhā’l-fāl”: Buhârî (Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil), el-Câmi’u’s-Sahîh - Kitâbü’t-Tıb, Cilt: 7, (Edisyon:
Züheyr b. Nâsır), Dâru Tavki’n-Necât Yay., [y.y.], H. 1422, s. 135; Buhârî, Edebü’l-Müfred, (Tahkik: Muhammed Fuad
Abdulbâkî), Dâru’l-Beşâir el-İslâmiyye, Beyrut, 1989, s. 313; Ahmed b. Hanbel, Müsned, (Edisyon: Şuayb el-Arnavut vd.),
Cilt: 15, Müessesetü’r-Risale, 2001, s. 528; Müslim, Kitâbu’s-Selâm, 34, (Tahkik: Muhammed Fuad Abdülbâkî), Cilt: 4, Dâru
İhyâi’t-Turâsi’l-Arabi, Beyrut, [t.y.], s. 1745.
211
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
Söz konusu nakle göre Hz. Peygamber, karşılaştığı kişinin ve kabilesinin adının anlamını dikkate
alarak içinde bulundukları zorluklardan selamete erecekleri sonucunu çıkarmıştır. Bütün bu
ifadelerden, yazılmak istenen eserin fal tutma, niyet tutma konusunda olduğu, kelam ile fal tutmanın
Hz. Peygamber tarafından ortaya çıkarılıp uygulandığı, bu vesileyle bir ölçüde sünnet olarak telakki
edildiği anlaşılmaktadır. Lâmi‘î Çelebi daha sonra sözü hıdrellez ve nevruz gibi bahar aylarında
yapılan kutlamalarda özellikle genç kızlar tarafından icra edilen martıfar (martufar, martufal)
geleneğine getirerek bu gelenek hakkında da bilgiler vermiştir:
“Pes bu taḳdīrce şol fāl ki aña martıfār dirler ma‘lūm oldı ki bī-aṣl degül imiş ki ḳızlar ve gelinler ve
ḫātūnlar bahār eyyāmında ve ṣafā hengāmında bir yire cem‘ olurlar. Başına bir al ve[yā] ala duvaġ
örterler ve öñine bir yaşıl çanaġ ḳorlar ve içine aḳar ṣudan ṣu ve yedi dürlü çiçek ḳorlar ve her kişi
bir niyyet idüp ol ṣunuñ içine düğme gibi ve yüzük gibi bir nesne bıraġurlar ve bir pākīze ḫātūn
martıfār sözlerinden bir müsecca‘ söz oḳur ol ḳız elin ṣunup ṣudan bıraḳdıḳları nesnenüñ birini
çıḳarur ol oḳunan söz ṣaçınuñ fālı ve ḥasb-i ḥāli olur. Ba‘īd degüldür. Zīrā kelām-ile tefe’ül Nebī’den
‘aleyhi’s-selām ṣādır oldı ve ṣuleḥā-i kirām anuñla ‘amel itdi. Eyyām-ı bahār daḫı mestūrāt-ı nebātuñ
ve envā‘-ı ḥarekātuñ zemānıdur.” (vr. 74a)
Lâmi‘î Çelebi’nin aktardığı bilgilere göre martıfar denilen fal asılsız değildir. Bahar aylarında genç
kızlar, gelinler ve kadınlar eğlence ortamında bir yerde toplanırlar. Başına “al” (kırmızı) ya da “ala”
(kırmızıya yakın) duvak örttükleri yeşil bir çanağın içerisine akar sudan alınmış bir miktar su ve yedi
türde çiçek koyarlar. Toplanan kişilerden her biri suyun içerisine bir niyet tutarak -kendisini
tanımlayabilecek- düğme veya yüzük gibi bir eşyasını bırakır. İçlerinden biri martıfar (mâni)
okuyarak çanağın içerisine elini sokup eşyalardan birini çıkarır. O okunan martıfar (mâni), saçı33
sahibinin durumunu yansıtan falı olur. Kelam/kelâmullâh ile fal tutmak, yakın zaman önce Hz.
Peygamber’le ortaya çıkmış ve büyük din âlimleri de bu fala göre hareket etmişlerdir.
Lâmi‘î Çelebi’nin aktardığı bu bilgiler, Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin, bahar kutlamaları sırasında
genç kızlar, gelinler veya kadınlar tarafından icra edilen “baht açma”, “fal tutma” ya da “niyet
tutma” olarak da adlandırılan martıfar (martufar, martufal) geleneği için kaleme alındığını
belgelemektedir. Bu vesileyle fal tutma risalesi olarak da tanımlanabilecek eser, martıfar geleneğinin
XVI. yüzyılda nasıl icra edildiğini de yansıtmaktadır. Hıdrellez ya da nevruz kutlamalarının
günümüzdeki uygulamaları ile paralellik arz eden martıfar geleneğinin XVI. yüzyıldan bu yana -
neredeyse hiçbir değişime uğramadan- yaşatıldığı, bu eser sayesinde anlaşılmış olmaktadır.
Lâmi‘î Çelebi, martıfar geleneğinde kullanılan nesnelerin ve bu nesnelerin renklerinin de özel bir
anlam ifade ettiğini, eserin bu giriş kısmında dile getirmiştir. Bitkilerin canlandığı, havanın Hz.
İsa’nın nefesi gibi canları besleyip gönülleri tazelediği bahar mevsiminde, kırmızı duvak ve yeşil
çanağın renklerinin de baharla uyumuna dikkat çekilmiştir. Su, nur kaynağı olduğu gibi yedi rakamı
da kültürümüz açısından önemli ve faziletlidir. Bu hususları açıklamada ayrıntıya inildiği takdirde
sözün uzayacağını ve konudan uzaklaşılacağını ifade eden Lâmi‘î Çelebi, daha sonra eserin düzeni ile
ilgili bilgiler verir:
Beyt
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
Ḥırz-ı Bismillāh’dur bir zer kilīd
Fetḥ olur anuñla ḳufl-i her ümīd
33
“saçu (saçı): Kimi düğün ve şenliklerde ortaya saçılması gelenek olan inci, para, şeker, tahıl gibi şeyler.” Cem Dilçin, Yeni
Tarama Sözlüğü, TDK Yay., Ankara, 1983, s. 176.
212
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
Nes̱r
Pes bu emre bināen ḫoş-āyende vezn üzerine esmā’-i ḥüsnā ‘adedince ṭoḳsan ṭoḳuz rubā‘ī
dinildi ve her rubā‘īnüñ üzerinde esmā’ullāhdan biri yazıldı ve Ḥażret-i Ḫātemü’n-
nebī’nüñ Ṣallallāhu ‘aleyhi ve sellem dört ism-i şerīfi ‘adedince dört rubā‘ī daḫı dinilüp
ḫātime-i kitāb ḳılındı. Server-i kā’ināt ‘aleyhi efḍalü’ṣ-ṣalāvāt buyurmışdur ki Ḥaḳḳ
Sübḥāne ve Te‘ālā’nuñ ṭoḳsan ṭoḳuz ismi vardur. Her kimse ki anı ṣaya cennete dāḫil olur
ṣadaḳa resūlallāh. Ve işbu taḳrīr ü taḥrīrden daḫı maḳṣūd küllī ve ġaraż-ı aṣlī tuḥfetü’l-
faḳīr [ü] ḥaḳīr mūcibince ‘arż-ı hediyye ve iẓhār-ı ḫiẕmet ve i‘lām-ı ḫulūṣ-ı ṭaviyyetdür. Şol
merci‘-i ehl-i kemāl, tācü’r-ricāl şehzāde-i mükerreme ḥażretlerine ki dürr-i dürc-i siyādet
ve dürrī burc-ı sa‘ādet, gülbün-i ravża-i iḳbāl, mihr-i sipihr-i iclāl, āsumān-ı mekremet-
medār, ‘ummān-ı ‘iṣmet-ḳarār, derd-i ümmet-i ‘iṣmet-hā, vezāret-i ‘iffet-hā, bi’l-‘izzi ve’l-
iḥtişām, be-ḥürmete Muḥammed ve İlāhe’l-kirām. Ehlullāhdan ba‘żına su’āl itdiler ki bir
“lā” ne ḳadardur. Eyitdi ḳırḳ nefesdür. Eyitdiler niçün ḳırḳ erdür dinilmedi. Eyitdi içinde
ḫātūnlar daḫı vardur.” (vr. 74ab)
Besmelenin insanları her türlü tehlikeden koruyan bir altın kilit olduğunu ve onunla her ümidin
kilidinin açılacağını bildiren bir beytin ardından Allah’ın 99 güzel isminin (esmâ-i hüsnânın) her biri
için beğenilen bir vezinle birer rubâ‘î denildiği; her rubâ‘înin üzerine Allah’ın isimlerinden birinin
yazıldığı, Hz. Peygamber’in dört ismi için de birer rubâ‘î yazıldıktan sonra “hâtime” içerikli bir rubâ‘î
ile eserin tamamlandığı ifade edilmiştir. “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır ve bunları kim sayarsa
cennete girecektir.” şeklinde Hz. Peygamber’in bir hadis-i şerifine atıfta bulunan Lâmi‘î Çelebi, bu
müjde üzerine eserini bir hediye ve bir hizmet amacıyla kaleme aldığını bildirmektedir. “Şol merci‘-i
ehl-i kemāl, tācü’r-ricāl şehzāde-i mükerreme ḥażretlerine ki ...” şeklinde devam eden sözler ve
Lâmi‘î Çelebi’nin H. 938/1531-32 yılında vefat ettiği göz önünde bulundurulunca, eserin Kânûnî
Sultân Süleymân henüz şehzade iken yazılarak ona sunulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Kânûnî’nin 6
Kasım 1494 tarihinde doğduğu ve 30 Eylül 1520 tarihinde tahta geçtiği bilindiğine göre, eser bundan
önceki bir tarihte tamamlanmış olmalıdır. Bunun için de bir zaman aralığı tahmininde bulunmak
gerekirse 1510-1520 yılları arasında yazıldığı söylenebilir.
Lâmi‘î Çelebi, mahlasını anıp dua içerikli sözlerle mensur kısmı sonlandırırken, duanın önemine
vurgu yapan Ferîdüddin Attar’a (öl. H. 618/1221) ait Farsça bir beyit ile Molla Abdurrahman Câmî’nin
(öl. H. 898/1492-93) Levâyih adlı eserinden alınan mensur bir sözünü de buraya kaydetmiştir.
Eserde herhangi bir özel başlık kullanılmadan, her biri mâni şeklinde kafiyelenmiş birer dörtlükten
oluşan manzumelere geçilmiştir. Şair manzumeleri her ne kadar rubâ‘î olarak nitelendirmiş olsa da
dilek mânileri tarzında kaleme alınmış olan bu manzumeler, şekil ve içerik açısından tam bir tuyuğ
özelliği göstermektedir. 99’u Allah’ın esmaü’l-hüsnâsı, 4’ü Hz. Peygamber’in ismi ve biri de dua
içerikli “hâtime” olmak üzere 104 tuyuğ, eserde hiçbir kıstas gözetilmeden sıralanmıştır. Tuyuğların
üzerine “Allâh” ism-i şerifiyle başlayıp “es-Sabûr” ism-i şerifiyle son bulacak şekilde esmâü’l-hüsnâ
ile Hz. Peygamber’in dört ismi (Ahmed, Mahmûd, Muhammed, Mustafâ) kaydedilmiştir. Esmâü’l-hüsnâ
ile ilgili tuyuğlar sıralanırken “Ra’ûf” ismi yerine “Ahad” ismi kullanılmıştır (68. sırada). Tuyuğların
içeriği ile üzerinde yazılı isimlerin anlamı arasında herhangi bir ilgi söz konusu değildir. Bu konuda
tamamen gelişigüzel bir yol takip edilmiş, hangi tuyuğun hangi ism-i şerifin anlamına daha uygun
düşeceği konusunda bir çaba gösterilmemiştir. Esmaü’l-hüsnâya ait her bir tuyuğun üzerine kırmızı
mürekkeple Allah’ın ism-i şerîfi ile birlikte ebced değeri de kaydedilmiş, Hz. Peygamber’in isimleriyle
ilgili dört tuyuğda buna uyulmamıştır. Bazı ism-i şeriflerin ebced değerlerinin kaydında yanlışlık
yapıldığı gözlenmektedir: er-Raḥīm (289),34 er-Rāfi‘ (370),35 el-Mu‘iz (118),36 el-Muḳīt (75),37 et-Tevvāb
34
Doğrusu: 258.
213
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
35
Doğrusu: 351.
36
Doğrusu: 117.
37
Doğrusu: 550.
38
Doğrusu: 409.
39
Doğrusu: 707.
214
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
geleneği;40 “niyet oyunu”, “niyet mânileri” ya da “mânili fâl” olarak da anılmaktadır. Söz konusu
geleneğe, bölgelere göre değişik adlar verildiği gözlenmektedir:
Niyet çekmek: Tekirdağ ve Yalova’da,
Baht Çömleği: Isparta,
Bahtiyar: Gelibolu/Bolayır, İstanbul, Isparta,
Bahtıbar: Bucak,
Bahtiyar: Burdur,
Gül Bahtiyarı: Denizli,
Yüzûk çekmek: Sinop ve çevresinde,
Micek: Tokat,
Vasf-ı hal/vesf- hal: Azerbaycan’da,
Martıfal atmak: Yugoslavya Prizren,
Martıfal: Prizren, Manastır, Üsküp,
Kaptan Kader Çekme: Eskişehir,
Dağara Yüzük Atma: Balıkesir,
Martutal: Ohri,
Mantufar: Kadirli ve Andırın köylerinde,
Mantuvar: Bursa ve çevresinde,
Martaval: İstanbul,
Martofar: İstanbul,
Mantifar / Mantıfar: Güney bölgesi Türkmenlerinde,
Martaval Çömleği: Bergama,
Mentivar: Gaziantep,
Niyet Çıkarma: Kırklareli41
Hatta bazı bölgelerde bu geleneğe “baht açma, ficek, vicek, mantıvar, martuval, martıfal, vartıvor,
vartovor” gibi adlar verildiği de bilinmektedir. 42
Martıfar söyleme geleneğinin uygulanmasında her ne kadar yörelere göre küçük farklılıklar gözlense
de genel anlamda şöyle bir yol izlenmektedir: Bahar aylarında genç kızlar, gelinler ve kadınlar
eğlenceli bir ortamda toplanırlar. Bu toplanma, nevruzda yapılıyorsa 20 Mart, Hıdırellezde
yapılıyorsa 5 Mayıs’tır. Genellikle öğleden sonra yapılan toplanmada, içi temiz suyla doldurulmuş,
içerisine yedi türlü çiçek konmuş ve üzeri bir örtü ile kapatılmış toprak bir kabın (çanağın) içerisine
bütün katılımcılar niyet ederek kendilerini tanımlayabilecek yüzük, küpe, tarak gibi birer eşyasını
bırakırlar. Lâmi‘î Çelebi, kabın içerisindeki suyun bir akarsudan doldurulmuş olmasını, üzerinin al ya
da ala yakın bir duvakla kapatılmasını ve kabın da yeşil renkli çanak olmasını şart koşmaktadır.
Günümüzdeki uygulamalarda akarsu şartının kalktığı, testi ile getirilen suyun da kullanıldığı
görülmektedir.43 Önemli olan suyun artık olmamasıdır. Suyun içerisinde konulan çiçekler de
genellikle fesleğen, nane, şebboy, gül gibi her yörede yetişebilen çiçeklerdir.
Üzeri örtülü kap, bir gül fidanının dibine bırakılır. Örtünün üzerine de bir kilit konularak, usulen
kilitlenmiş olur. Bu ritüelde, Hızır Aleyhisselam'ın kabın bırakıldığı fidanın altına uğrayacağına ve
40
Kemal Güngör, “Bir Bahar Töreni: Mantifar’da Söylenen Mâniler”, Ülkü, Cilt: II, Sayı: 16, Mayıs 1942, s. 11; a.mlf.,
“Anadolu’da Hızır Geleneği ve Hıdrellez Törenlerine Dair Bir İnceleme”, Türk Etnoğrafya Dergisi, Sayı: 1, Ankara, Maarif
Basımevi, 1956, s. 56-72.
41
Sema Aktürk, Türkiye’de Hıdrellez Etrafında Oluşan Folklorik Unsurlar Üzerine Bir İnceleme, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul Üniversitesi SBE. Türk Dili ve Edebiyatı ABD., Türk Halk Edebiyatı BD., İstanbul, 2014, s. 71-72.
42
Doğan Kaya, Türk Dünyası Türk Halk Edebiyatı Kavramları ve Terimleri Sözlüğü, III. Baskı, Akçağ Yay., Ankara, 2014, s. 147,
528.
43
Sema Aktürk, Türkiye’de Hıdrellez Etrafında Oluşan Folklorik Unsurlar Üzerine Bir İnceleme, s. 71.
215
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
herkesin dilediğini yerine getireceğine olan inanç yatmaktadır.44 Ertesi sabah tekrar bir araya gelen
kızlar gül ağacının dibinden kabı alır, üzerindeki kilidi açarlar. İçlerinden güngörmüş, söz bilir bir
kadın, martıfarla ilgili açılış mahiyetinde mâniler okur:45
Niyetlerin kabul olması için yapılan duanın ardından, kabın içindeki eşyalar ya 5-6 yaşlarında bir
erkek çocuğa ya da gözleri bağlanmak suretiyle kendi içlerinden bir kıza çektirilir.
“Çeşitli yörelerde ilk mâninin adı ‘martufal-başı’ olup, kimin niyetine çıkarsa o yıl istediklerine
kavuşacağına inanılır. Açılış yapıldıktan sonra çömlekten işaret çekilişi yapılır ve mânisi okunur. Her
mâni, işareti çıkanın bahtına kabul edilir. Oyun işaretler bitinceye kadar devam eder. Oyunda
söylenen mânilerde ümit, neşe, metanet, aşk, sevgi, şefkat, iyilik, kardeşlik, gurbet, vatan sevgisi gibi
temalar görülür.”46 Niyet mânileri olarak değerlendirilen bu mânilerden bazıları:47
Akan sular olaydım Ayna attım çayıra Ketenim var tarakta Ay doğsun düzde dursun
Kız testine dolaydım Şavkı vurdu bayıra Sevdiğim var ırakta Kırkmalar yüzde dursun
Gümüşten kollarına Gökte Mevla’m çiftlemiş Varsın ırakta olsun Canım karar almıyor
Bir bilezik olaydım Yerde kimler kayıra Sevgisi var yürekte Yar gelsin bizde dursun
Sonuç
Manzum ve mensur olarak Klasik Türk edebiyatının pek çok alanında eser kaleme almış olan
Bursalı Lâmi‘î Çelebi, başlığında “esmâ’ü’l-hüsnâ” tamlamasına yer verdiği iki esere imza atmıştır.
Bunlardan biri, Mîr Hüseyin b. Muhammedü’l-Hüsnî eş-Şirâzî en-Nişâbûrî’nin (öl. H. 904/1498) Risâle
der-Esmâ’-i Hüsnâ adlı manzum eserindeki esmâ’-i hüsnâ muammalarının çözümüne yer verdiği Şerh-i
Mu‘ammeyât-ı Lâmi‘î Çelebi Alâ Esmâ’-i Hüsnâ, diğeri ise makalemize konu olan Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-
nâmesi’dir. Bunlardan ilki mensur, ikincisi manzumdur. İki eser arasında konu, içerik ve anlatım
yöntemi açısından hiçbir ilgi bulunmamaktadır. Zira bu eserlerden ilki muammâ tarzında kaleme
alınmış esmâ’ü’l-hüsnâdaki her bir ismin şerhi, ikincisi ise tam anlamıyla bir fâl-nâmedir.
1510-1520 yılları arasında yazıldığı tahmin edilen ve Kânûnî Sultan Süleymân’ın şehzâdeliği
döneminde kendisine sunulan Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi, Nevruz ya da Hıdrellez gibi bahar
aylarında yapılan kutlamalar çerçevesinde icra edilen martıfar geleneği doğrultusunda kaleme
alınmıştır. Eserin mensur mukaddimesindeki açıklamalara göre martıfar geleneğinin XVI. yüzyıldaki
uygulamalarının günümüze kadar hemen hemen hiçbir değişikliğe uğramamış olduğu
anlaşılmaktadır. Eserde, mukaddimeyi müteakip martıfar yani niyet mânileri tarzında yazılmış 104
dörtlüğe yer verilmiştir. Müellifi tarafından rubâ‘î olarak nitelendirilmiş olan bu dörtlükler, her ne
kadar kafiyeleniş ve nazım birimi itibariyle rubâ‘îlere benzerlik gösterse de kullanılan vezin
açısından bunların rubâ‘î olarak adlandırılmaları doğru değildir. Zira rubâ‘îler yalnızca bu nazım
44
Umay Günay, “Ritüeller ve Hıdrellez”, Millî Folklor, Sayı: 26, Yaz 1995, s. 3.
45
Aşağıdaki mânilerin ilki Manastır, diğer ikisi ise Burdur yöresinden derlenmiştir: Alaattin Uca, “Türk Toplumunda
Hıdrellez - II”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 35, Erzurum 2007, s. 262, 274-275.
46
Sema Aktürk, Türkiye’de Hıdrellez Etrafında Oluşan Folklorik Unsurlar Üzerine Bir İnceleme, s. 71.
47
Doğan Kaya, Türk Dünyası Türk Halk Edebiyatı Kavramları ve Terimleri Sözlüğü, s. 629.
216
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
şekline özgü 24 aruz kalıbıyla yazılmakta, başka bir vezinle yazılmaları da mümkün olmamaktadır.
Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nde kullanılan mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün kalıbı, bahsi geçen 24 aruz kalıbı
içerisinde yer almadığı için, dörtlükleri ancak tuyuğ nazım şekli içerisinde değerlendirmek
gerekmektedir. Dörtlüklerin 99’u esmâ’ü’l-hüsnâ, 4’ü Hz. Peygamber’in adları ile ilgilidir. Eser,
hâtime içerikli bir tuyuğla tamamlanmaktadır. Manzumelerin içeriği ile üzerinde yazılı bulunan özel
isimler arasında herhangi bir anlam ilgisi bulunmamaktadır.
Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi, Klasik Türk edebiyatı şairlerinin halk kültür ve yaşantısından uzak
olmadığını, hatta iç içe olduğunu gösteren önemli eserlerden biridir. Bahar aylarında yapılan
şenliklerdeki martıfar geleneğinde anonim halk edebiyatının ürünü olan mâniler kullanılırken
Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’ndeki dörtlükler de mânilerden türediğine inanılan tuyuğ nazım şeklinin
özelliklerini taşımaktadır. Tuyuğlarla mâniler, vezni dışında aynı işlevde olan nazım şekilleridir. Bu
vesileyle Lâmi‘î Çelebi’nin bu eserini Klasik Türk edebiyatı ile Anonim Halk edebiyatının
müşterekleri arasında değerlendirmek de mümkün görünmektedir.
Metin
73b Sipās-ı bī-ḳıyās ve şükr-i mevhibet-i esās ol Ḫālıḳü’l-cinni ve’n-nāsa ki on sekiz bīn ‘ālemüñ
esmāsını Ādem’e ta‘līm idüp ḫil‘at-ı ‘irfān ve teşrīf-i nuṭḳ u beyān ile tekrīm eyledi ve salavāt-ı
nāmiyāt ve taḥiyyāt-ı ṭayyibāt ol server-i kā’ināta ki ta‘līm-i ümmet idüp ve Ḳur’ān gibi mu‘ciz-i
kitāb-ile rumūz-ı zemīn ü āsümānı ‘ayān ve tekellüm-i ḥikmet ḳılup cevāmi‘ü’l-kilem ve fażlü’l-ḫiṭāb-
ile esrār-ı kevn ü mekānı beyān eyledi daḫı āl ü aṣḥābı ve tabi‘īn ü aḥbābı üzerine olsun ki her biri
ma‘rifet çerḫinde bedr-i münīr ve āfitāb-ı rūşen żamīrdür. Ba‘dehu ma‘lūm ola ki Ebū Hüreyre
Raḍiyallāhu ‘anh server-i enbiyā Muḥammed Muṣṭafā’dan Ṣallallāhu ‘aleyhi ve ‘alā ālihi ve aṣḥābihi
ve ‘alā sā’irü’l-enbiyā’ ve’l-mürselīn böyle rivāyet itdi ki “”ﻻ طﯿﺮة وﺧﯿﺮھﺎ اﻟﻔﺎل49 ya‘nī ḳurd-ile ve ḳuş-ile
fāl ṭutmaḳ yoḳdur. Nitekim zemān-ı cāhiliyyetde iderlerdi ammā kelimāt-ile fāl ṭutmaḳ cā’izdür.
Ḫuṣūṣā kim Ḳur’ān ve ḥadīs̱-i nebevī veyā meşāyiḫ sözleri ola ḳaddesallāhu te‘ālā esrārehüm ya bir
mü’min birini ġaraż mü’minden bir nesne ṣorsa anı lisānü’l-ġayb farż idüp andan ṣādır olan kelām-ile
fāl ṭutup ‘amel itmek gibi veyā bir ḫāṭıra ile mużṭarib iken ‘ale’l-ġafle bir söz işitse nitekim bir ḫaste
ḥālüm nice ola dirken ṣıḥḥat ü selāmet ḫaberin istimā‘ itse. Beyt:
Mefā‘īlün mefā‘īlün fe‘ūlün
Güler yüzlü ider dil-ḫasteyi şād
Feraḥ sözle olur cān ġamdan āzād
Nes̱r: Ḥażret-i Risālet’den Ṣallallāhu ‘aleyhi ve sellem ṣıḥḥatle mervīdür. Ol vaḳt ki Mekke-i şerīfeden
Ebū Bekr-i Ṣıddīḳ ile Raḍiyallāhu ‘anh hicret itdüklerinde ardlarından nāḳaya süvār olmış bir kişi
irişdi. Resūlullāh ‘aleyhi’s-selām aduñ nedür diyü su’āl itdi. Adum Berīde’dür didi. Resūl ‘aleyhi’s-
48
Süleymaniye Kütüphanesi, Murad Buhari, No: 330, vr. 73a-79a. Tefe’ül-nâme’nin mensur giriş kısmındaki noktalama
işaretleri -eserin aslında olmamasına rağmen- cümlelerin daha iyi anlaşılabilmesi için tarafımızdan konulmuştur.
49
“Lā ṭıyāratü ve ḫayruhā’l-fāl”: Buhârî (Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail), el-Câmi’u’s-Sahîh, Cilt: 7, (Thk: Züheyr b. Nâsır
en-Nâsır), Dâru Tavki’n-Necât, Beyrut, H. 1422/2002, Kitâbü’t-Tıb, VII, s. 135; Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, (Thk: Muhammed
Fuad Abdulbâkî), Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, H. 1409/1989, s. 313; Ahmed b. Hanbel (Ebû Abdillâh Ahmed b.
Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî), el-Müsned, (Thk: Şuayb el-Arnavut-Adil Mürşid vd.), Cilt: 15, Müessesetü’r-Risale, 2001,
s. 528.
217
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
1 َ
selām “ ”َﺑَﺮد اْﻣﺮﻧﺎbuyurdılar ya‘nī emrimüz ṣovudı rāḥat oldıḳ. Yine su’āl eyledi ki ne ḳabīledensin.
Eslem’denüm didi. Yine Resūl ‘aleyhi’s-selām buyurdı ki “ ”َﻗْﺪ َﺳﻠِْﻤﻨﺎya‘nī selāmet ḥāṣıl itdük. Tafṣīl-i
ḳıṣṣa yirinde ma‘lūmdur bundan fehm oldı ki kelām-ile tefe’ül Ḥażret-i Nebī’den ‘aleyhi’s-selām vāḳi‘
olmışdur. Ne ḳıṣṣa dırāz idelüm selef-i kirāmdan ve meşāyiḫ-i ‘iẓāmdan bu maḳūle aḥvāl çoḳ ẓuhūra
gelmişdür. Şeyḫ Muḥyi’d-dīnü’l-‘Arabī ḳaddese sırruh Fütūḥāt-ı Mekkiyye adlu kitābında (74a)
keşşūfāt-ı elfāẓ diyü bunı temām beyān eylemişdür. Pes bu taḳdīrce şol fāl ki aña martıfār dirler
ma‘lūm oldı ki bī-aṣl degül imiş ki ḳızlar ve gelinler ve ḫātūnlar bahār eyyāmında ve ṣafā
hengāmında bir yire cem‘ olurlar. Başına bir al ve[yā] ala duvaġ örterler ve öñine bir yaşıl çanaġ
ḳorlar ve içine aḳar ṣudan ṣu ve yedi dürlü çiçek ḳorlar ve her kişi bir niyyet idüp ol ṣunuñ içine
düğme gibi ve yüzük gibi bir nesne bıraġurlar ve bir pākīze ḫātūn martıfār sözlerinden bir müsecca‘
söz oḳur ol ḳız elin ṣunup ṣudan bıraḳdıḳları nesnenüñ birini çıḳarur ol oḳunan söz ṣaçınuñ fālı ve
ḥasb-i ḥāli olur. Ba‘īd degüldür. Zīrā kelām-ile tefe’ül Nebī’den ‘aleyhi’s-selām ṣādır oldı ve ṣuleḥā-i
kirām anuñla ‘amel itdi. Eyyām-ı bahār daḫı mestūrāt-ı nebātuñ ve envā‘-ı ḥarekātuñ zemānıdur.
Beyt:
Mefā‘īlün mefā‘īlün fe‘ūlün
Ẓuhūrāt-ı İlāhīdür semenler
Nümūdār-ı ḳıyāmetdür çemenler
Nes̱r: Hevālar anda enfās-ı Mesīḥā gibi cān-perver olur ve şemā’im-i nesā’iminden göñüller tāzelenüp
ṣafālar bulur ve bu zemānuñ sāyir zemān üzerine şerefinde şübhe yoḳdur ve yedi yaşında dūşīze ḳız
oġlan daḫı pākīze-nihād ve ṣāfī-i‘tiḳād olur ve ṣabāvetüñ āvān-ı kemāli ve zemān-ı i‘tidālidür. Ve al
duvaġuñ ve yaşıl çanaġuñ daḫı rengi leṭāfetinde bahār-engīz ve ṭarāvetde dil-āvīzdür. Ṣu ḫod dīdār
görmişdür, ṣafā ve naḳāda gūyāki menba‘-ı nūrdur ve yedi ‘adedinde ḫāṣṣa çoḳdur ve anuñ
feżāyilinde tereddüd yoḳdur. Eger her birinüñ tafṣīline ve delīline şürū‘ olına söz uzanup melāle
müneccez olur maḳṣūddan ba‘īd düşülür. Bu daḫı mu‘ayyen ve delāyil-i ‘aḳlī vü naḳlī birle
müberhendür ki her emr-i şerīfe ki mübāşeret ḳaṣd olına besmele ile ve ḥamdele ile ve Resūl-i
Rabbü’l-‘ālemīne ṣalāvāt u selām-ile ve teveccüh-i tām-ile gerekdür ki şeyṭānü’l-ḥāinden ıraġ olup
melā’ike-i Raḥmān mu‘īn ü ẓahīr ve cānib-i ḫayr u sa‘ādete müyes̱s̱er ola. Beyt:
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
Ḥırz-ı Bismillāh’dur bir zer kilīd
Fetḥ olur anuñla ḳufl-i her ümīd
Nes̱r: Pes bu emre bināen ḫoş-āyende vezn üzerine esmā’-i ḥüsnā ‘adedince ṭoḳsan ṭoḳuz rubā‘ī
dinildi ve her rubā‘īnüñ üzerinde esmā’(74b)ullāhdan biri yazıldı ve Ḥażret-i Ḫātemü’n-nebī’nüñ
Ṣallallāhu ‘aleyhi ve sellem dört ism-i şerīfi ‘adedince dört rubā‘ī daḫı dinilüp ḫātime-i kitāb ḳılındı.
Server-i kā’ināt ‘aleyhi efḍalü’ṣ-ṣalāvāt buyurmışdur ki Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Te‘ālā’nuñ ṭoḳsan ṭoḳuz
ismi vardur. Her kimse ki anı ṣaya cennete dāḫil olur ṣadaḳa resūlallāh. Ve işbu taḳrīr ü taḥrīrden
daḫı maḳṣūd küllī ve ġaraż-ı aṣlī tuḥfetü’l-faḳīr [ü] ḥaḳīr mūcibince ‘arż-ı hediyye ve iẓhār-ı ḫiẕmet
ve i‘lām-ı ḫulūṣ-ı ṭaviyyetdür. Şol merci‘-i ehl-i kemāl, tācü’r-ricāl şehzāde-i mükerreme ḥażretlerine
ki dürr-i dürc-i siyādet ve dürrī-i burc-ı sa‘ādet, gülbün-i ravża-i iḳbāl, mihr-i sipihr-i iclāl, āsumān-ı
mekremet-medār, ‘ummān-ı ‘iṣmet-ḳarār, derd-i ümmet-i ‘iṣmet-hā, vezāret-i ‘iffet-hā, bi’l-‘izzi ve’l-
iḥtişām, be-ḥürmete Muḥammed ve İlāhe’l-kirām ehlullāhdan ba‘żına su’āl itdiler ki bir “lā” ne
ḳadardur. Eyitdi ḳırḳ nefesdür. Eyitdiler niçün ḳırḳ erdür dinilmedi. Eyitdi içinde ḫātūnlar daḫı
vardur. Ḳıṭ‘a:
218
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
50
Der-i her pīrezen mīzed peyamber / Ki ey zen der du‘ā yād-ı men āver = (Hz.) Peygamber her yaşlı kadının kapısını çalar. Söyler
ki “Ey kadın! Duanda beni hatırla.”
51
İranlı âlim ve şair Molla Abdurrahman Câmî’nin (7 Kasım 1414-9 Kasım 1492) İslam tasavvufu alanında oldukça önemli
bir risalesi olan Levâyih adlı eserinden bir alıntıdır. Anlamı: “İlahi, İlahi! Bizi oyun ve eğlenceyle meşgul olmaktan halis kıl,
eşyanın hakikatini nasıl varsa öylece göster.”
219
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
1
258: 289 (Metin)
220
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
2
Müstensih, 15. sırada yer alan el-Gaffār ismiyle ilgili
dizeleri yanlışlıkla 14. dörtlükten (el-Musavvir’den)
3
önceye kaydetmiştir. Bu nedenle el-Gaffār ismiyle ilgili 351: 370 (Metin)
dizeler 75b’de değil, 75a’da yer almaktadır. 4
117: 118 (Metin)
221
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
224
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
9 10
püldür: pekdür (Metin) 707: 977 (Metin)
226
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
Kaynaklar
Ahmed b. Hanbel (Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî). el-Müsned, (Thk: Şuayb
el-Arnavut-Adil Mürşid vd.), Cilt: 15, Müessesetü’r-Risale, 2001, s. 528.
AKTÜRK, Sema. Türkiye’de Hıdrellez Etrafında Oluşan Folklorik Unsurlar Üzerine Bir İnceleme,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi SBE. Türk Dili ve Edebiyatı ABD., Türk
Halk Edebiyatı BD., İstanbul, 2014.
ARTUN, Erman. “Türk Halk Kültüründe Mâni Söyleme Geleneği, Mânilerin İletişim Boyutu ve
İşlevselliği”, IV. Uluslararası Türk Medeniyetlerinde Sözlü Kültür Geleneği (Türk Dünyasında Mâniler)
Sempozyumu, Fethiye, 6-8 Kasım 2006, Fethiye Belediyesi Kültür Yay., İzmir, Nisan 2007, s. 1-10.
(http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/artun_mani.pdf)
AYAN, Gönül. “Lâmi‘î Çelebi’nin Hayatı, Edebî Kişiliği ve Eserleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, Sayı: 1, Konya, 1994, s. 43-65.
AYAN, Hüseyin. Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkidli Metni, II. Cilt, TDK Yay.,
Ankara, 2002.
AYDEMİR, Semra. Dede Ömer Rûşenî (Hayatı, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni), Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi SBE., Konya, 1990.
BAŞ, Münire Kevser. Lâmiî Çelebi’nin Şerh-i Muammeyât Alâ Esmâ-i Hüsnâ’sı. Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi SBE., İslam Tarihi ve Sanatları (Türk İslâm Edebiyatı) ABD.,
Ankara, 1999.
Buhârî (Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail). el-Câmi’u’s-Sahîh, Cilt: 7, (Thk: Züheyr b. Nâsır en-Nâsır),
Dâru Tavki’n-Necât, Beyrut, H. 1422/2002, Kitâbü’t-Tıb, VII, s. 135.
___. el-Edebü’l-Müfred, (Thk: Muhammed Fuad Abdulbâkî), Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, H.
1409/1989, s. 313.
CENGİZ, Halil Erdoğan. “Divan Şiirinde Musammatlar”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri),
Sayı: 415-416-417, Temmuz-Ağustos-Eylül 1986.
EĞRİ, Sadettin. Lâmi‘î Çelebi - Şerefü’l-İnsân (İnceleme-Metin), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi
Üniversitesi SBE., Türk Dili ve Edebiyatı ABD., Ankara, 1997.
ESİR, Hasan Ali. Münşeât-ı Lâmiî / (Lâmiî Çelebi’nin Mektupları) -İnceleme-Metin-İndeks-Sözlük-, Karadeniz
Teknik Üniversitesi Matbaası, Trabzon, 2006.
GÜNAY, Umay. “Ritüeller ve Hıdrellez”, Millî Folklor, Sayı: 26, Yaz 1995, s. 2-3. (Aynı yazı, Millî Kültür
Dergisi, Sayı: 72, Mayıs 1990, s. 10-12).
GÜNGÖR, Kemal. “Bir Bahar Töreni: Mantifar’da Söylenen Mâniler”, Ülkü, Cilt: II, Sayı: 16, Mayıs 1942,
s. 11.
___. “Anadolu’da Hızır Geleneği ve Hıdrellez Törenlerine Dair Bir İnceleme”, Türk Etnoğrafya Dergisi,
Sayı: 1, Maarif Basımevi, Ankara, 1956, s. 56-72.
227
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
İPEKTEN, Halûk. Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, Dergâh Yay., İstanbul, 1994.
KAYA, Doğan. Türk Dünyası Türk Halk Edebiyatı Kavramları ve Terimleri Sözlüğü, III. Baskı, Akçağ Yay.,
Ankara, 2014.
KIZILTUNÇ, Recai. “Türk Edebiyatında Tuyug ve Bazı Problemleri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 37, Erzurum, 2008, s. 107-126.
Köprülü, M. Fuad. Edebiyat Araştırmaları, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1989.
KURNAZ, Cemal ve Halil Çelik. Divan Şiiri Şekil Bilgisi, H Yayınları, Ankara, 2010.
KUT, Günay. “Lâmi‘î Chelebi and His Works”, Journal of Near Eastern Studies, April 1976, Cilt: 35, Sayı: 2,
s. 73-93.
___. “Lâmiî Çelebi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 27, Ankara, 2003, s. 96-97.
___. “Lâmi‘î Çelebi, Mahmûd b. Osmân”, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Yayın Tarihi: 27.01.2015,
Güncelleme Tarihi: 16.11.2021. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/lamii-celebi-mahmud-
osman
ONAY, Ahmet Talat. Türk Halk Şiirinin Şekil ve Nev‘i, (Hzr.: Cemal Kurnaz), Akçağ Yay., Ankara, 1996.
___. Türk Şiirlerinin Vezni, (Hazırlayan: Cemal Kurnaz), Akçağ Yay., Ankara, 1996.
ÖNTÜRK, Tolga. Sürûrî’nin Şerh-i Mu‘ammeyât-ı Mîr Hüseyin Adlı Eseri (İnceleme-Tenkitli Metin),
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi SBE., Türk Dili ve Edebiyatı ABD.
Eski Türk Edebiyatı BD., Van, 2019.
ÖNTÜRK, Tolga ve Murat Öztürk. “Mir Hüseyin Nişâbûrî’nin Muammâ Risâlesi’ne Yazılan Türkçe
Şerhler: İki Bilinmeyen Şerh”, TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi,
2020, Yıl: 8, Sayı: 23, s. 128-146.
ÖZKAT, Mustafa. “Türk Edebiyatında Niyet Tutma Oyunları (Oyun Amaçlı Fâl-nâmeler)”, VI. Yıldız
Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi Tam Metin Bildiri Kitabı, 12-13 Aralık 2019, Yıldız Teknik
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2019, s. 146-168.
ÖZTOPRAK, Nihat. “Tuyuğ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 41, İstanbul, 2012, s. 450-451.
TEZCAN, Nuran. “Bursalı Lâmiʻî Çelebi”. Türkoloji Dergisi, Cilt: VIII, Sayı: 1, Ankara Üniversitesi
Basımevi, Ankara, 1979, s. 305-345.
___. “Güzele Bir Şehrengizden Bakış”, Türkoloji Dergisi, Cilt: XIV, Sayı: 1, Dil ve Edebiyat Araştırmaları
Derneği Yay., Ankara, 2001, s. 161-194.
TOP, Yılmaz. “Tuyuğlarla Tertip Edilen Bir Oyun: Aklından Bir Tuyuğ Tut!”, Erzurum Atatürk
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (TAED), Sayı: 60, Eylül 2017, s. 33-66.
UCA, Alaattin. “Türk Toplumunda Hıdrellez - II”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Dergisi, Sayı: 35, Erzurum, 2007, s. 251-284.
YÜCE, Şener. “Bucak’ta Hıdırellez ve Bahtıbar”, Türk Folklor Araştırmaları, Yıl: 16, Cilt: 9, Sayı: 190,
Mayıs 1965, s. 3741.
228
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
Ekler:
Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi:
Süleymaniye Kütüphanesi, Murad Buhari, No: 330, vr. 73a-79a.
229
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
230
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
231
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
232
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
233
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT
234
TUBA / JTS 60 2023