You are on page 1of 37

JOURNAL OF TURKISH STUDIES

TÜRKLÜK BİLGİSİ ARAŞTIRMALARI


VOLUME 60
December 2023

Edited by - Yayınlayanlar
Cemal KAFADAR • Gönül A. TEKİN

FESTSCHRIFT IN HONOR OF
ORHAN BİLGİN
II

Guest Editor
A bdullah ESEN

Editorial Board - Tahrir Heyeti


C em al KAFADAR • Se lim S. K UR U • G ünay K UT • G önül A. TE Kİ N

Consulting Editors - Yardımcı Yazı Kurulu


N. AÇ I KG ÖZ m uğ la M. C ANPOLAT ankar a R . DANKOFF c hic ag o P. FODOR buda pes t E.
HAR MANC I kocaeli C . KAFADAR cam br idg e, m as s M. KALPAKLI ankar a C . KUR NAZ ankar a
G . KUT ist anbu l G . NEC İ POĞ LU cam br idg e, m ass M. ÖLMEZ istanb ul Z. ÖNLER ça nakka le
K. R ÖHR BOR N g ötting en W . THAC KSTON, Jr . cam br idg e, m ass Z. TOSKA is tan bul R .
W İ TTMANN İ stanbu l P. ZI EME ber l in
JOURNAL OF TURKISH STUDIES
TÜRKLÜK BİLGİSİ ARAŞTIRMALARI
VOLUME 60
December 2023

Edited by
Cemal KAFADAR • Gönül A. TEKİN

FESTSCHRIFT IN HONOR OF
ORHAN BİLGİN
II

Guest Editor
A bdullah ESEN

Published at the Department of Near Eastern Languages and Civilizations


Harvard University
2023
TÜRKLÜK BİLGİSİ ARAŞTIRMALARI
JOURNAL OF TURKISH STUDIES
CİLT 60
Aralık 2023

Yayınlayanlar
Cemal KAFADAR • Gönül A. TEKİN

ORHAN BİLGİN ARMAĞANI


II

Yayına Hazırlayan
A bdullah ESEN

Harvard Üniversitesi
Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümünde yayınlanmıştır
2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ:
ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ
Mustafa ÖZKAT*

Özet
Nazım ve nesir hâlinde klasik Türk (Divan) edebiyatının her alanında eser vermiş olan Bursalı
Lâmi‘î Çelebi, bütün eserleri incelenerek tam manasıyla değerlendirilebilmiş değildir. Her geçen gün
Klasik Türk edebiyatının bilinmezleri ile ilgili yayınlar yapılıyor olsa da hâlâ bazı yanlışlıkların
giderilemediği gözlenmektedir. Lâmi‘î Çelebi’nin Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ ya da Şerhu
Mu‘ammâ-i Esmâ’ü’l-Hüsnâ adlarıyla anılan mensur esmâü’l-hüsnâ şerhi ile manzum Esmâ’ü’l-Hüsnâ
Tefe’ül-nâmesi’nin aynı esermiş gibi değerlendirilmesi de yapılan yanlışlıklardan biridir. Lâmi‘î Çelebi,
Şerefü’l-İnsân adlı eserinde manzum ve mensur olarak yazdığı bütün eserlerini listelerken her iki eseri
türlerine göre ayrı ayrı zikretmesine rağmen araştırma örneklerinde çoğu zaman bu iki eser tek bir
esermiş gibi algılanmıştır. Şairin Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi üzerinde bugüne kadar hiçbir
araştırma yapılmamış olması da karışıklığın devam etmesinde rol oynamıştır. Her iki eserin isminde
“esmâ’ü’l-hüsnâ” terkibinin kullanılmış olmasından kaynaklandığını düşündüğümüz karışıklığın
giderilmesi ve Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin tanıtımı makalemizin ana gayesi olacaktır. Esmâ’ü’l-
Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi, bahar aylarındaki nevruz veya hıdrellez kutlamalarında icra edilen martıfar
(martufal, martıval) geleneği çerçevesinde kaleme alınmış bir eserdir. Mukaddime niteliğindeki ilk
bölüm mensur, ikinci bölüm manzum olarak düzenlenmiştir. Manzum olan bölümde 99’u esmâ’u’l-
hüsnâ, 4’ü Hz. Peygamber’in isimleri, biri de hâtime olmak üzere mâni tarzında kafiyelenmiş 104
dörtlük yer almaktadır. Müellifi tarafından rubâ‘î olarak adlandırılmış olan bu dörtlükler, aslında
tuyuğ nazım şeklinin özelliğini taşımaktadır. Aruzun mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün kalıbıyla yazılmış olan
dörtlükler, tuyuğ ile mâni nazım şekillerinin yakın ilgisini de belgeler niteliktedir. Eserde, devrine
göre oldukça sade bir dil kullanılmıştır. Bu durum, eserin geniş halk kitleleri tarafından okunmak
için kaleme alındığını göstermektedir. Her şeye rağmen fazla bir yaygınlık kazanmamış olan eserin
tek nüshası bulunmaktadır. Makalemizde Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi transkripsiyonlu bir şekilde
Latin harflerine aktarılarak tespit edilen çıkarımlar okuyucunun istifadesine sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Martıfar (martufal, martıval), tuyuğ, mâni, tefe’ül-nâme, fâl, esmâ’ü’l-hüsnâ.

A Confused Work of Lâmi‘î Çelebi from Bursa: Tefe'ül-nâme of Esmâ'ü'l-Hüsnâ


Abstract
Lâmi‘î Çelebi from Bursa, who produced works in every field of classical Turkish literature in
verse and prose, has not been fully evaluated by examining all his works. Although publications are
being made about the mysteries of Classical Turkish literature every day, it is observed that some
inaccuracies still cannot be eliminated. Evaluating both of the prose Esmâü'l-Hüsnâ commentary of
Lâmi'î Çelebi called Mir'âtü'l-Esmâ' and Câm-ı Cihân-nümâ or Şerhu Mu'ammâ-i Esmâ'ü'l-Hüsnâ and

*
Doç. Dr., İstanbul Atlas Üniversitesi, Ortak Dersler Bölümü., mustafaozkat@gmail.com, ORCID: 0000-0002-6882-794X.
201
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

Tefe'ül-nâme of Esmâ'ü'l-Hüsnâ verse as if they were the same work is one of the mistakes made.
Although Lâmi‘î Çelebi lists all his works that he wrote in verse and prose in his work Şerefü'l-İnsân by
mentioning both works separately according to their genres, these two works are often perceived as
a single work in research examples. The fact that no research has been done on the poet's Tefe'ül-
nâme of Esmâ'ü'l-Hüsnâ has played a role in the continuation of the confusion. The main purpose of
our article will be eliminating the confusion, which we think is caused by the use of the "esmâ'ü'l-
hüsnâ" compound in the names of both works, and introducing the Tefe'ül-nâme of Esmâ'ü'l-Hüsnâ.
Tefe'ül-nâme of Esmâ'ü'l-Hüsnâ is a work written within the framework of the martifar (martufal,
martival) tradition performed in the celebrations of Nowrouz or Hidirellez during the spring
months. The first part, which is an introduction, is arranged in prose, and the second part is in verse.
In the section written in verse, there are 104 quatrains rhyming in the style of mani, 99 of which are
Esmâ'u'l-Husnâ, 4 are the names of the Prophet and one is the hatime. These quatrains, which were
named rubâ'î by their author, actually have the characteristics of tuyug verses. The quatrains written
in the form of aruz mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün also documents the close relationship between tuyug
and mani verse forms. In the work, a very simple language was used compared to its period. This
shows that the work was written to be read by large groups of people. Despite everything, there is
only one copy of the work, which has not gained much popularity. In our article, Tefe'ül-nâme of
Esmâ'ü'l-Hüsnâ is transcribed into Latin letters and the identified implications are presented to the
reader's use.
Keywords: Martifar (martufal, martıval), tuyug, mani, tefe’ül-nâme, fortune telling, esmâ’ü’l-hüsnâ.

Giriş
Hayatının ilk otuz yedi yılını edebî ve kültürel anlamda doygunluğa erişmek için harcamış ve
bu dönemde hiçbir eser kaleme almamış olan Bursalı Lâmi‘î Çelebi, ömrünün geri kalan kısmını
yoğun bir telif ve tercüme faaliyetiyle geçirmiş; Klasik Türk (Divan) edebiyatının her alanında
üretken bir şair ve yazar olarak XVI. yüzyıla damgasını vurmuştur. Her geçen gün yapılan yeni
yayımlarla Lâmi‘î Çelebi’nin eserleri günümüz okuyucusuyla buluşuyor olsa da bütün eserlerinin tam
manasıyla incelenip değerlendirildiğini söylemek mümkün değildir. Günümüz şartlarına göre bilgiye
ulaşmanın daha kısıtlı imkânlarla gerçekleştiği, yazma eserleri temin etme ve incelemenin çok
külfetli olduğu dönemlerde kaleme alınmış makalelerdeki bilgilerin sonraki dönemlerde
sorgulanmadan alıntılanması o dönemlerde yapılan bilgi yanlışlıklarının da tekrarlanmasına zemin
hazırlamıştır. Bu yanlışlıklardan biri de Lâmi‘î Çelebi’nin Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ ya da
Şerhu Mu‘ammâ-i Esmâ’ü’l-Hüsnâ adlarıyla anılan mensur esmâü’l-hüsnâ şerhi ile manzum Esmâ’ü’l-
Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin aynı esermiş gibi görülmesidir. Lâmi‘î Çelebi, Şerefü’l-İnsân adlı eserinde
manzum ve mensur olarak yazdığı 24 eserinin listesini verirken bu iki eseri de türlerine göre ayrı
ayrı zikretmiş olmasına rağmen, muhtemelen isim benzerliği nedeniyle her ikisi tek bir esermiş gibi
değerlendirilmiştir. Bunun sonucu olarak da bu iki esere ait yazmalar aynı eserin nüshaları olarak
algılanmıştır. Lâmi‘î Çelebi’nin Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi üzerinde bugüne kadar müstakil hiçbir
araştırma yapılmamış olması da karışıklığın devam etmesine zemin hazırlamıştır.
Lâmi‘î Çelebi’nin hayatı ve edebî kişiliği ile ilgili kısa bir bilgi verdikten sonra şairle ilgili geçmişte
yapılan araştırmalara göndermede bulunarak söz konusu iki eserin karıştırılmasının nedenlerini
irdelemeye çalışacağız.

202
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

Lâmi‘î Çelebi’nin hayatı ve eserleri


Molla Câmî’nin (öl. H. 898/1492-93) Farsça eserlerini Türkçeye tercüme etmesi nedeniyle
klasik Türk edebiyatında “Câmî-i Rûm” olarak ün salmış olan Lâmi‘î Çelebi, H. 878/1473 yılında
Bursa’da doğmuştur. Kaynaklarda adı Mahmûd bin Osmân bin Nakkâş Alî bin İlyâs olarak
anılmaktadır. II. Bayezid’in hazine defterdarı Osman Çelebi’nin oğlu olan Lâmi‘î Çelebi’nin dedesi de
Yeşiltürbe’nin nakış ustası Nakkaş Ali b. İlyâs’tır. Gençlik döneminde Bursa’da Muradiye
Medresesi’nin iki tanınmış müderrisi Mollâ Ahaveyn ve Mollâ Mehmed bin el-Hâc Hasanzâde’den
ders alarak yetişmiş, İslami ilimleri öğrendikten sonra Nakşî şeyhlerinden Emîr Ahmed Buhârî’ye (öl.
H. 922/1516) bağlanarak Nakşibendi tarikatına girmiştir. Ünlü İranlı mutasavvıf Molla Câmî’nin (öl.
H. 898/1492-93) ve Çağatay Türkçesinin kurucusu sayılan Alî Şîr Nevâyî’nin (öl. H. 906/1500-01) de
Nakşibendi olması, Lâmi‘î Çelebi’nin bu tarikata girmesinin en etkin sebeplerinden biri olmuştur.

Lâmiî Çelebi’nin Meşâiru’ş-şuarâ’daki


minyatürü (Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, No:
772, vr. 304a)

Ömrünün ilk 37 yılında edebî kültürü tasavvufi kültürle kaynaştırarak kendini yetiştiren ve bunun
sonucu olarak Nakşibendi şeyhliğine kadar yükselen Lâmi‘î Çelebi, 62 yıllık ömrünün geri kalan 25
yılında resmî bir görev üstlenmeden müellif ve mütercim olarak yoğun bir faaliyet içerisine girmiş,
İstanbul’a hiç gitmediği hâlde o coğrafyada da eserleriyle nam salmıştır. “Lâmi‘î Çelebi’nin tok sözlü
ve hazırcevap olduğu, fikirlerinde ısrarcı, hatta zaman zaman hezliyata meyyal bulunduğu
bilinmektedir.”1 H. 938/1531-32 yılında vefat eden Lâmi‘î Çelebi, dedesi Nakkaş Ali’nin Bursa’da
yaptırdığı kendi adıyla anılan mescidin haziresinde metfundur.

1
Günay Kut, “Lâmiî Çelebi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 27, Ankara, 2003, s. 96.
203
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

Bursa Nakkaş Ali Mescidi ve Haziresindeki Lâmi‘î Çelebi’nin Mezarı


Lâmi‘î Çelebi’nin oğlu Mehmed Çelebi de babasının yolundan gitmiş ve “Lem‘î” mahlasıyla şiirler
yazmıştır.
Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç dile vâkıf olan Lâmi‘î Çelebi, klasik Türk edebiyatının en
üretken şair ve yazarlarındandır. Nazım ve nesir alanında telif ve tercüme pek çok esere ustaca
imzasını atmış olan Lâmi‘î, bu yönüyle devrin biyografik eserlerinde adından övgüyle bahsedilmiş bir
şahsiyettir. 1526 yılında 55 yaşındayken tamamladığı Şerefü’l-İnsân’da o zamana kadar kaleme aldığı
12 mensur, 12 de manzum eserinin adını anmıştır:
“Resā’il-i Nes̱r: Şevāhidü’n-Nübüvve, Nefeḫātü’l-Üns, Risāle-i Taṣavvūf, Ḥüsn ü Dil,
Münāẓarāt-ı Bahār u Şitā, Şerḥ-i Dībāce-i Gülistān, Münşe’āt-ı Mekātib (Nisābü’l -Belāġa),
Ḥall-i Mu‘ammā-i Mīr Ḥüseyn, Resā’il-i ‘Arūż, Menāḳıb-ı Üveyse’l-Ḳaranī, ‘İbret-nāme, Risāle-
i Esvile mine’n-Nübüvve (Risāle-i Usûl mine’l-Fünūn); Muḳāvil-i Naẓm: Mevlidü’r-Resūl
‘Aleyhi’s-selām, Maḳtel-i İmām Ḥüseyn, Salāmān u Absāl, Şem‘ ü Pervāne, Gūy u Çevgān,
Ferhād-nāme (Ferhād u Şīrīn), Vāmıḳ u ‘Aẕrā, Ḳıṣṣa-i Evlād-ı Cābir R.A., Luġat-ı Manẓūme,
Risāle-i Fāl, Şehr-engīz,2 Dīvān-ı Eş‘ār.”3
Gece ve gündüzün saatlerine karşılık gelen bu 24 eserine mensur olan Şerefü’l-İnsân’ı da dâhil
ettiğimizde sayı 25’e çıkmaktadır.4 Şair, Letâ’if-nâme, Menâkıb-ı Cenâb-ı ‘Alî, Miftâhü’n-Necât fî Havâssı’s-
Suveri ve’l-Âyât, Risâle-i Nefsü’l-emr-i Lâmi‘î adlı mensur ve Edhem ü Hümâ, Heft Peyker, Hired-nâme, Vîs ü
Râmîn adlı manzum eserlerini de yaşamının daha sonraki yıllarında yazmıştır. Ser-defterdâr İskender
Çelebi’ye (öl. 1535) yazdığı bir mektupta kullandığı bir beytinde, eserlerinin sayısının 35’e ulaştığını
bildirmektedir:

2
Lâmiʻî’nin, Kânûnî’nin Bursa’yı ziyareti münasebetiyle yazdığı ve Bursa’nın güzelliklerini anlattığı 638 beyitlik Bursa
Şehr-engîzi’nden başka Bursa’nın erkek güzellerini anlatan Nâme-i Şehr-engîz-i Mahâbîb-i Dil-firîb-i Bursa adlı bir şehrengîzi
daha tespit edilmiştir. Nuran Tezcan, “Güzele Bir Şehrengizden Bakış”, Türkoloji Dergisi, Cilt: XIV, Sayı: 1, Dil ve Edebiyat
Araştırmaları Derneği Yay. Ankara, 2001, s. 161-194.
3
Süleymaniye Yazma Eser Ktp., Pertevniyal, No: 424, vr. 8b (müellif hattı); İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Ktp. No:
NEKTY00463, vr. 6b; İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Ktp. No: NEKTY00680, vr. 5b (der-kenar); İstanbul Üniversitesi
Nadir Eserler Ktp. No: NEKTY03411, vr. 6a.
4
Sadettin Eğri, Şerefü’l-İnsân üzerine yaptığı doktora tezinde -yanlışlıkla olsa gerek- “Selâmân u Absâl, Şem‘ ü Pervâne, Gûy u
Çevgân” adlı üç manzum eserini mensur eserler arasında göstermiştir. Sadettin Eğri, Lâmi‘î Çelebi - Şerefü’l-İnsân (İnceleme-
Metin), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi SBE., Türk Dili ve Edebiyatı ABD., Ankara, 1997, s. 135.
204
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

Urup ‘ilm ü hüner ẕeyline pençe


İrişdi naẓm u nes̱rüm sī vü pence5

Bursalı Lâmi‘î Çelebi ve eserleriyle ilgili en eski ve kapsamlı çalışmalar Günay Kut tarafından kaleme
alınmış, sonraki araştırmalarda da genellikle bu çalışmalar referans olarak alınmış, bilgiler bunun
üzerine bina edilmiştir.
Günay Kut’un 1976 yılının kısıtlı imkânlarıyla yaptığı ilk araştırmasında,6 Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı
Cihân-nümâ adlı mensur muamma şerhiyle ilgili bilgi verirken, “Hall-i Mu‘ammâ-yi Mîr Husayn or
Sherh-i Esmâ’-i Hüsnâ or Mir’ât al-Esmâ’ Jâm-i Jihân-nümâ” şeklinde bu eserin kütüphane
kayıtlarında yer alan ya da yazma nüshalarında kullanılan diğer adlandırmalarını da aktarmış; 74
nolu dipnotta da bu esere ait olduğunu düşündüğü 12 yazmanın künyesini vermiştir. Künyesi verilen
nüshalar arasında, Risâle-i Fâl ya da Risâle-i Hall-i Fâl adlarıyla da anılan Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-
nâmesi’nin Süleymaniye Kütüphanesi nüshası (Murad Buhari, No: 330/3) da -yanlışlıkla- yer almıştır.
Manzum Risâle-i Hall-i Fâl’den hiç söz edilmeyen makaledeki bu yanlışlık, sonraki araştırmalarda da
silsile yoluyla tekrarlanagelmiştir.
Nuran Tezcan “Bursalı Lâmi‘î Çelebi” adlı makalesini7 kaleme alırken Günay Kut’un Nisan 1976’da
yazdığı makalesine8 atıfta bulunmuş; Lâmi‘i’nin Risâle-i Fâl adlı eserinin o güne kadar bir nüshasına
rastlanmadığını bildirdiği9 gibi bu esere ait Süleymaniye Kütüphanesindeki (Murad Buhari, No:
330/3) nüshayı da Günay Kut’tan iktibasla Lâmi‘î’nin Hall-i Mu‘ammâ-yı Mîr Hüseyin adlı eserinin bir
nüshası olarak kaydetmiştir.10
Gönül Ayan’ın 1994 yılında kaleme aldığı bir makalesinde de aynı hataların tekrarlandığı
gözlenmektedir. Söz konusu makalede, Lâmi‘î Çelebi’nin Risâle-i Fâl adlı eseri tanıtılırken şu
açıklamalara yer verilmiştir:
Risâle-i Fâl: Lâmi‘î, Şerefü’l-İnsân’da bu adda bir eserinden söz ediyor. Yazmalarına
rastlanamamıştır. Bunun, 26 numarada kaydedilen Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ
olması ihtimali vardır.11
Müellifin makalesinde göndermede bulunduğu 26 numarada da Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ
başlığının yanına parantez içerisinde “Mir’âtü’l-Esmâ’, Risâle-i Mu‘ammâ, Şerhu Mu‘ammâ-i Esmâü’l-
Hüsnâ, Risâle-i Mu‘ammâ Tercümesi, Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi” ifadeleri yazılmak suretiyle söz
konusu eserin başka hangi adlarla anıldığını göstermek istemiş; eserin Mîr Hüseyin Nişâbûrî’nin
Esmâ’-i Hüsnâ ile ilgili Farsça 100 beyitlik eserinin “ârifâne bir surette genişçe tercüme ve şerhi”
olduğunu söyleyerek 13 nüshasının da künyelerini zikretmiştir.12

5
İBB Atatürk Kitaplığı, No: MC_Yz_K0514, vr. 84b; Süleymaniye Ktp. Kadızâde, No: 434, vr. 88b; Hasan Ali Esir, Münşeât-ı
Lâmiî / (Lâmiî Çelebi’nin Mektupları) -İnceleme-Metin-İndeks-Sözlük-, Karadeniz Teknik Üniversitesi Matbaası, Trabzon, 2006,
s. 61.
6
Günay Kut, “Lâmi‘î Chelebi and His Works”, Journal of Near Eastern Studies, April 1976, Cilt: 35, Sayı: 2, s. 73-93.
7
Nuran Tezcan, “Bursalı Lâmiʻî Çelebi”, Türkoloji Dergisi, Cilt: VIII, Sayı: 1, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1979, s.
305-345.
8
Günay Kut, “Lâmi‘î Chelebi and His Works”, s. 73-93.
9
Nuran Tezcan, “Bursalı Lâmiʻî Çelebi”, s. 320.
10
Nuran Tezcan, “Bursalı Lâmiʻî Çelebi”, s. 333.
11
Gönül Ayan, “Lâmi‘î Çelebi’nin Hayatı, Edebî Kişiliği ve Eserleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 1,
Konya, 1994, s. 60.
12
Gönül Ayan, “Lâmi‘î Çelebi’nin Hayatı, Edebî Kişiliği ve Eserleri”, s. 58-59.
205
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

Gönül Ayan, Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ adlı eserin diğer adlandırılmaları arasına Esmâ’ü’l-
Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’ni de dâhil etmiştir. Bunu yaparken bir önceki müelliflerin verdiği Süleymaniye
Kütüphanesi, Murad Buhari, No: 330/3’da kayıtlı nüshanın kütüphane kayıtlarını dikkate aldığı
anlaşılmaktadır.
Günay Kut’un 2003 yılında kaleme aldığı Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Lâmiî
Çelebi” maddesinde de söz konusu eserlerle ilgili önceden yapılan yanlışlıklar tekrarlanmıştır:
Hall-i Mu‘ammâ-yı Mîr Hüseyin. Şerh-i Esmâ-i Hüsnâ, Mir’âtü’l-Esmâ ve Câm-ı Cihânnümâ,
Tefe’ülnâme gibi adlarla da anılan eser, Mîr Hüseyin b. Muhammed Şîrâzî’nin Allah’ın
doksan dokuz ismini konu alan muammalarının şerhidir (Süleymaniye Ktp., Murad Buhârî,
nr. 330, vr. 73b-79a).13
Görüldüğü gibi bu yazıda da tanıtımı yapılan eserle bu esere ait olduğu bildirilen yazma arasındaki
uyumsuzluk devam etmiştir.
Yine Günay Kut tarafından 27.01.2015 tarihinde kaleme alınan Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü
projesindeki “Lâmi‘î” maddesinde şairin eserleri daha ayrıntılı şekilde tanıtılmış olsa da söz konusu
iki eseriyle ilgili bilgilerde yukarıdaki hataların bir ölçüde tekrarlandığı gözlenmektedir.
Madde kapsamı içerisinde Mîr Hüseyn bin Muhammed eş-Şîrâzî’nin (öl. H. 904/1498-99)
muammalarının şerhi olan Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn adlı eserle ilgili bilgi verilirken eserin başlığı
şöyle düzenlenmiştir: “Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn veya Şerh-i Esmâ-i Hüsnâ veya Mir’âtü’l-Esmâ ve
Câm-ı Cihân-nümâ veya Tefe’ül-nâme”. Buna göre yine Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn adlı eserle Tefe’ül-
nâme aynı esermiş gibi düşünülmüştür. Eserin içeriği ile ilgili bilgi verilirken başlangıçta Hall-i
Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn adlı eser göz önünde bulundurulmuş, daha sonra Tefe’ül-nâme’nin tek
nüshasından hareketle Risâle-i Hall-i Fâl (Risâle-i Fâl) ya da Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin içerik
bilgileri Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn’e atfedilerek aktarılmıştır: “Kimi kütüphanelerde ise Tefe’ül-
nâme adıyla kayıtlıdır. Ayrıca Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Murat Buhârî 330 numarada
kayıtlı yk. 73b-79a arasında küçük bir girişten sonra Allâh adıyla başlayıp es-Sabûr ile biten ve Allah’ın
99 ismi için Türkçe 2 beyitlik kıta tarzında yazılan, daha sonra Hz. Muhammed’in dört sıfatıyla
(Ahmed, Mahmûd, Muhammed, Mustafâ) sona eren Lâmiʻî Çelebi’nin Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi adlı
bir risale de bulunmaktadır. Risalede 74b’de ve 79a’da Lâmiʻî’nin adının görülmesine rağmen bu
nüshanın görülen diğer nüshalarla bir benzerliği bulunmamaktadır.”14 Söz konusu maddede daha
sonra tekrar Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn’e dönüş yapılarak eser üzerine yapılmış bir yüksek lisans
çalışmasına atıfta bulunulmuştur: “Eser üzerine 1999 yılında Ankara Üniversitesinde Münire Kevser
Baş tarafından Lâmiʻî Çelebi’nin Şerh-i Muammeyât Alâ Esmâ-i Hüsnâ’sı adlı bir yüksek lisans tezi
yapılmıştır.”15 Makalemize konu olan Risâle-i Hall-i Fâl (Risâle-i Fâl, Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi) ile
ilgili olarak da “Bugüne kadar ele geçmemiş bir eserdir.” şeklinde bir açıklama ile yetinilmiştir.
Lâmi‘î Çelebi ve eserleriyle ilgili olarak yapılan yüksek lisans ve doktora çalışmalarının hemen
hemen hiçbirinde Hall-i Muʻammâ-yı Mîr Hüseyn ile Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin ayrı birer eser
olduğu, içerik ve söyleyiş tarzları açısından birbiriyle örtüşmediği, Süleymaniye Yazma Eser
Kütüphanesi, Murat Buhârî, 330/3 numarada kayıtlı olan eserin aslında Risâle-i Hall-i Fâl (Risâle-i Fâl,
Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi) olduğu dile getirilmemiştir.

13
Günay Kut, “Lâmiî Çelebi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 27, Ankara, 2003, s. 96-97.
14
Günay Kut, “Lâmi‘î Çelebi, Mahmûd b. Osmân”, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Yayın Tarihi: 27.01.2015, Güncelleme Tarihi:
16.11.2021. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/lamii-celebi-mahmud-osman
15
Günay Kut, “Lâmi‘î Çelebi, Mahmûd b. Osmân”, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü.
206
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

Lâmi‘î Çelebi’nin Risâle-i Fâl (Risâle-i Hall-i Fâl) ya da Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâme adıyla anılan ve
makalemize konu olan eserin tanıtımına geçmeden önce isim benzerliği nedeniyle karıştırıldığı Şerh-i
Mu‘ammeyât-ı Lâmi‘î Çelebi Alâ Esmâ’-i Hüsnâ adlı eseri hakkında biraz daha ayrıntılı bilgi vermekte
yarar vardır.

Şerh-i Mu‘ammeyât-ı Lâmi‘î Çelebi Alâ Esmâ’-i Hüsnâ:


Yazma nüshalarının başlıklarına ve kütüphane kayıtlarına göre “Ḥall-i Mu‘ammā-i Mīr
Ḥüseyn”, “Mir’âtü’l-Esmâ’”, “Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ”, “Risâle-i Mu‘ammâ”, “Şerhu
Mu‘ammâ-i Esmâ’ü’l-Hüsnâ”, “Risâle-i Mu‘ammâ Tercümesi” gibi adlarla anılan bu eser, Mîr Hüseyin
b. Muhammedü’l-Hüsnî eş-Şirâzî en-Nişâbûrî’nin (öl. H. 904/1498) esmâ’-i hüsnâ ile ilgili Risâle der-
Esmâ’-i Hüsnâ adlı eserinin arifane bir tarzda, geniş bir tercüme ve şerhidir.16 Nişâbûrî’nin şerhe konu
olan eseri, Allah’ın 99 isminin her birine Farsça birer muammâ yazılarak oluşturulmuş 100 beyitlik
bir risaledir. Lâmi‘î Çelebi, Bursa’da bir arkadaşının isteği üzerine kaleme aldığı17 bu şerhi, Kânûnî
Sultan Süleymân’a sunmak isteğini eserin başındaki birkaç varaklık giriş kısmında dile getirmiştir
(İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Ktp. No: NEKTY09944, vr. 1b-7b).18 Daha sonra “mukaddime”
niteliğinde geniş hacimli bir bölüm yer alır ki Lâmi‘î Çelebi bu bölümde mu‘ammâ sanatı hakkında
oldukça ayrıntılı bilgi vermiş, muammâ çözme usul ve teknikleri hakkında bu sanatın ustalarına ait
örnekler yardımıyla açıklamalarda bulunmuştur (vr. 7b-24b). Giriş ve mukaddime bölümlerinde
zaman zaman Türkçe ve Farsça beyitlere de yer vermiştir.
Lâmi‘î Çelebi bundan sonraki bölümde “Allâh” lafzından başlayarak “es-Sabûr” lafzına kadar belli bir
yöntem çerçevesinde esmâ’ü’l-hüsnâ muammâlarının çözümüne yer vermiştir (vr. 24b-66a). Her bir
isimle ilgili muammâların çözümü yapılırken önce Farsça olarak Nişâbûrî’nin birer beyitlik
muammâsı verilmiş, ardından da üç alt başlık altında şerhine geçilmiştir: 1. Şerh-i ma‘nâ, 2. Nükte-i
îmâ, 3. Hall-i mu‘ammâ.
1. Şerh-i ma‘nâ: Nişâbûrî’nin Farsça beyti Türkçe olarak açıklanmıştır.
2. Nükte-i îmâ: Beyitteki sözcüklerin mecazi anlamları üzerinde durularak, şairin neyi
kastettiği tespit edilmeye çalışılmıştır.
3. Hall-i mu‘ammâ: Muammânın hâlledildiği, bilmecenin çözüldüğü bölümdür. Beyte gizlenmiş
olan isim, muammâ çözme yöntemlerinden de yararlanılarak ortaya çıkarılmaya çalışılır. Örnek bir
şerh:
el-Müheymin (‫)اﻟﻤﻬ&ﻤﻦ‬
Lem‘a-i nā-dīde der-Eymen temām
Key şeved Mūsī-ṣıfat ‘ālī-maḳām

16
Tolga Öntürk ve Murat Öztürk’ün imzasını taşıyan bir makalede Mîr Hüseyin’in muamma konusunda Risâle-i Mu‘ammâ
adlı ikinci bir eserinin daha bulunduğu, 732 muamma örneğinin yer aldığı bu eserde, mu‘amma düzenleme ve çözme
konusundaki kural ve usullerin anlatıldığı dile getirilmiş; “Lamiî Çelebî, Mir Hüseyin Nişâbûrî’nin Risâle-i Muammâ adlı
diğer eserine de Şerh-i Muammeyât-ı Mir Hüseyin Muammâyî adıyla bir şerh yazmıştır.” diyerek Lâmi‘î’nin ikinci bir
şerhine vurgu yapmıştır. Tolga Öntürk ve Murat Öztürk, “Mir Hüseyin Nişâbûrî’nin Muammâ Risâlesi’ne Yazılan Türkçe
Şerhler: İki Bilinmeyen Şerh”, TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, (2020, Yıl: 8, Sayı: 23), s.
134. Lâmi‘î’ye atfedilen ancak herhangi bir nüshasına işaret edilmeyen söz konusu bu şerhi ve aktarılan bilgileri
ihtiyatla karşılamak gerekmektedir.
17
Türk edebiyatında bu risâleye Lâmi‘î Çelebi’den başka Nazmî, Gelibolulu Mustafa Sürûrî, Aliyyü’l-Arabî, Nazirâ İbrahim
Efendi, Bâyezid b. Gaffâr Konevî, Vahhâbî, Mevlanâ Nasrullah Şirâzî gibi müellifler tarafından da şerhler yazılmıştır.
Tolga Öntürk, Sürûrî’nin Şerh-i Mu‘ammeyât-ı Mîr Hüseyin Adlı Eseri (İnceleme-Tenkitli Metin), Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
SBE., Türk Dili ve Edebiyatı ABD. Eski Türk Edebiyatı BD., Van, 2019, s. 23.
18
Bundan sonraki verilecek varak numaraları bu nüshaya ait olacaktır.
207
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

Şerḥ-i Ma‘nā: Eymen fetḥ-i hemze ile cānib-i Ṭūr’da şol vādīdür ki Mūsī ‘Aleyhi’s-selām
Mıṣr’a gelürken ıraḳdan ol vādīde müşahede-i nār eyledi. Çün andan bir ḳabes murād
idinüp yaḳın vardı. İḳtibās-ı nūr eyledi, ya‘nī şol kimse ki vādī-i Eymen’de bir lem‘a görmiş
olmaya Mūsī-ṣıfat ‘ālī-maḳām ḳaçan olur?

Nükte-i Īmā: Her sālik-i rāh-ı Ḥaḳ bu vücūd-ı ẓulmet-i nihāduñ vādīsinde tecelliyāt-ı
İlāhīden pertev getürmeye. Ḳaçan Mūsī-ṣıfat ‘ālī-maḳām olup nefs-i Fir‘avnī üzerine
musallaṭ olur.

Ḥall-i Mu‘ammā: Lem‘a-i (‫ )ﻟﻤﻌﻪ‬nā-dīde ya‘nī lem‘a-i bī-‘ayn (‫ )ع‬ki (‫ )ﻟﻤﻪ‬lemedür. Eymen (‫ﻤﻦ‬+‫)ا‬
içinde olsa ḳarīne-i ism ile ḥarf-i (‫ )ا‬elifle ḥarf-i (‫ )ی‬yā arasına gire el-Müheymin (‫)اﻟﻤﻬ&ﻤﻦ‬
olur. V’allāhu a‘lem bi’ṣ-ṣavāb. (vr. 28ab)

Eser, önce Türkçe mensur (vr. 66b-68a) daha sonra da mesnevi tarzında Farsça 12 beyitlik bir
manzume (vr. 68ab) ile tamamlanmıştır.
Lâmi‘î Çelebi, giriş ve mukaddime bölümlerinde daha ağır bir dil kullanırken şerhler esnasında daha
açık ve anlaşılır bir dil kullanmaya özen göstermiştir.
Eserin bazı nüshaları: (Şerh-i Mu‘ammâ-yı Esmâ’-i Hüsnâ) İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Ktp. No:
NEKTY09944, vr. 1b-68b; (Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ) TSMK, Revan, No: 1735, vr. 1b-57b; (Şerh-i
Mu‘ammeyât-ı Lâmi‘î Çelebi Alâ Esmâ’-i Hüsnâ) Türk Dil Kurumu Ktp. No: Yz. A 273/4, vr. 21b-68b;19 (Şerhü
Mu‘ammâ-yı Esmâ-yı Hüsnâ) Çorum Hasan Paşa İl Halk Ktp., No: 19 Hk 6785/7, vr. 44a-79a; (Şerh-i Esmâ’-i
Hüsnâ) İBB Atatürk Kitaplığı, No: OE_Yz_0480, vr. 1b-37b; (Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ) İBB
Atatürk Kitaplığı, No: MC_Yz_K0216_04, vr. 145a-158a (Baştan eksik); Ankara Üniversitesi DTCF Ktp.
Mustafa Con A 186/I, vr. 1a-15b (Baştan eksik); (Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ) Oxford Bodleian
Kütüphanesi Türkçe Yazmaları, No: MS Turk. e. 91/1, 67 vr.; (Mir’âtü’l-Esmâ’) Mevlânâ Müzesi Ktp.
Türkçe Yazmaları, No: 2465/1, vr. 1b-75b; (Şerh-i Mu‘ammâ-yı Esmâ-yı Hüsnâ) Süleymaniye Ktp. Esad Ef.,
No: 2718, vr. 1b-25a; (Mir’âtü’l-Esmâ’ ve Câm-ı Cihân-nümâ) Süleymaniye Ktp. Hacı Mahmud, No: 4046/2,
vr. 11b-37a; Fatih Millet Yazma Eser Ktp., Ali Emîrî, Şer’iye, No: 969, vr. 1b-24a.

Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin şekil ve içerik özellikleri


Bursalı Lâmi‘î Çelebi’den bahseden biyografik eserlerde ve Lâmi‘î Çelebi’nin Şerefü’l-İnsân adlı
eserinde Risāle-i Fāl ya da Risāle-i Hall-i Fāl olarak anılan Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin -şu ana kadar
yapılan araştırmalara göre- tek bir nüshasına ulaşılabilmiştir: Süleymaniye Kütüphanesi, Murad
Buhari, No: 330, vr. 73a-79a. Eser incelenirken verilen varak numaraları bu yazmaya aittir.

Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin şekil özellikleri:


Bursalı Lâmi‘î Çelebi’nin Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi, şekil ve içerik açısından iki bölümde
incelenebilir. Nesir hâlinde kaleme alınan birinci bölüm, “mukaddime” tarzındadır. İçerisine 4
musarra‘ beyit (3’ü Türkçe, 1’i Farsça) ve bir kıt‘a (2 beyit) da yerleştirilmiş olan bu bölümde,
beyitlerden birinde fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün, diğerlerinde mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün kalıbı

19
Bu nüsha esas alınarak eser üzerinde bir yüksek lisans çalışması yapılmıştır: Münire Kevser Baş, Lâmiî Çelebi’nin Şerh-i
Muammeyât Alâ Esmâ-i Hüsnâ’sı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi SBE., İslam Tarihi ve Sanatları
(Türk İslâm Edebiyatı) ABD., Ankara, 1999.
208
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

kullanılmıştır. Eserin yazılma sebepleri bu bölümde açıklandığı gibi eserin ağırlık noktasını oluşturan
ikinci bölümün içeriği hakkında da özet bilgi verilmiştir:
… ḫoş-āyende vezn üzerine esmā’-i ḥüsnā ‘adedince ṭoḳsan ṭoḳuz rubā‘ī dinildi ve her
rubā‘īnüñ üzerinde esmā’ullāhdan biri yazıldı ve Ḥażret-i Ḫātemü’n-nebī’nüñ Ṣallallāhu
‘aleyhi ve sellem dört ism-i şerīfi ‘adedince dört rubā‘ī daḫı dinilüp ḫātime-i kitāb ḳılındı.
(vr. 74ab)
Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere eserin ikinci bölümü manzum olarak kaleme alınmıştır. Bu
bölümdeki manzumelerin her biri, Cenâb-ı Hakk’ın 99 ismi ile birlikte Hz. Peygamber’in 4 ismi
(Ahmed, Mahmûd, Muhammed, Mustafâ) üzerine söylenmiş, mâni tarzında kafiyeli birer dörtlükten
oluşmaktadır. Lâmi‘î Çelebi, toplam 104 (99+4+1) dörtlükten oluşan bu manzumeleri -yukarıda da
belirtildiği üzere- rubâ‘î olarak adlandırmıştır. Ancak aruzun mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün kalıbıyla
kaleme alınmış bu manzumeleri rubâ‘î olarak adlandırmak doğru değildir. Zira söz konusu
manzumeler nazım birimi ve kafiye açısından rubâ‘îye benzerlik gösterseler dahi rubâ‘îlerin yalnızca
kendilerine özgü 24 özel kalıpla yazılıyor olmaları, bu manzumelerin rubâ‘î olarak adlandırılmalarına
engel olmaktadır. Gerek divanlarda ve gerekse şiir mecmualarında şairlerin şiirlerinin nazım şeklini
belirlerken pek çok yanlışlıklara düştükleri gözlemlenmektedir. İsabetli olmayan bu adlandırmalarda
bazen muaşşere “tercî‘-bend”, tercî‘-bende “müsemmen”, tuyuğlara “nazm” ya da “rubâ‘î”20 denildiği
görülmektedir. Lâmi‘î Çelebi’nin rubâ‘î olarak adlandırdığı manzumelerini de bu çerçevede gerek
nazım birimi, gerek vezin ve gerekse kafiye açısından tuyuğ nazım şekli olarak adlandırmak daha
uygun düşmektedir. Anonim Halk edebiyatındaki mânilerden ortaya çıktığı düşünülen ve aralarında
yalnızca vezin farkı bulunan bu iki nazım şeklinin birbirine yakınlığını görebilmek için tek başına
Lâmi‘î Çelebi’nin manzumeleri dahi yeterli olabilir.
Eser, “Hâtime” başlıklı yine tuyuğ özelliği gösteren bir dörtlükle sona ermektedir.
Lâmi‘î Çelebi’nin fazla dikkat çekmemiş Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’ndeki manzumelerin nazım
şeklini kavrayabilmek açısından tuyuğ nazım şeklini ve bu şeklin özelliklerini biraz daha yakından
incelemekte yarar vardır:
Yalnızca Türk edebiyatında kullanılan bir nazım şekli olan tuyuğ, anonim halk şiirindeki mâninin
divan şiirindeki karşılığı olarak kabul edilmektedir.
“Sözlükte “kapalı, imalı, cinaslı söz söyleme, şarkı söyleme” anlamındaki tuyuğ (toyık, toyuk) terim
olarak, genellikle fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılan, daha çok aaxa düzeninde cinaslı kafiyelenen;
bir fikrin, bir hikmetin dile getirildiği dört mısralı nazım şeklinin adıdır. Mahlas kullanılmadan
yazılan tuyuğların cinassız kafiyeli veya xaxa düzeninde yahut bütün mısraları kafiyeli (musarra‘)
olanlarına da rastlanır. Tuyuğ, Türk Halk edebiyatında 11’li hece ölçüsüyle düzenlenen, mahlas
kullanılmayan ve dört mısradan teşekkül eden cinaslı mâniye, iki beyitten meydana gelişi, yine
mahlassız oluşu, kafiye yapısı ve konusu gibi hususlarda da rubâ‘îye benzer. Ancak rubâ‘î tamamen
farklı bir aruz kalıbıyla yazılır.
Tuyuğ, hikemî ve lirik muhtevalara uygun bir nazım şeklidir. Şairlerin önemli bir düşünceyi kısaca
dile getirmek yahut görüşünü, inancını ortaya koymak istediğinde tuyuğu tercih ettiği

20
XV. yüzyıl Çağatay şairi Şeybânî Han divanında “Rubaiyyât” başlığı altında fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün kalıbıyla yazılmış 10
manzume yer almaktadır. İçerisinde tuyuğlarla aynı vezinde ve aaxa şeklinde cinaslı kafiyeli 7 dörtlük bulunmaktadır.
Bk. Yakup Karasoy, Şiban Han Divanı (İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), TDK Yay., Ankara, 1998, s. 302.
209
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

görülmektedir. Tuyuğun ilk iki veya üç dizesinde anlatılacak fikre zemin oluşturulur, son dizede ise
hüküm veciz şekilde söylenir.”21
Rubâ‘îlerde olduğu gibi tuyuğlarda da genellikle mahlas kullanılmamıştır. Ancak Seyyid Nesîmî ve
Dede Ömer Rûşenî’nin cinaslı kafiyelere yer verdiği ve mahlas kullandığı aşağıda yer alan
tuyuğlarında olduğu gibi istisna oluşturan örneklerle de karşılaşmak mümkündür:

Adumı Ḥaḳ’dan Nesîmî yazaram Zülfüñe urd’ol perī şāne yine


Bil bu ma‘nīden ne sīmem ya zerem İrdi ḥālet men perīşāne yine
Hem hidāyet eylerem hem azaram Fāriġü’l-bāl iken ey cān Rūşenī
Hem büti uşadıcı hem Āzerem 22 Virdi göñlin bir perī-şāne yine 23

Tuyuğlarda fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbı sıklıkla kullanılmış olsa da belâgat kitaplarında hecenin 11’li
kalıbına denk düşen fe‘ilâtün fe‘ilâtün fe‘ilün ve mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün gibi vezinlerle de yazılabildiği
bildirilmektedir.24 Nitekim Nesîmî’nin yayımlanmış divanındaki 315 tuyuğundan üçünün mefâ‘îlün
mefâ‘îlün fe‘ûlün vezninde kaleme alındığı görülmektedir. Bunlardan ikisi aşağıya kaydedilmiştir:

Uṣandum mülk ü mālinden cihānuñ Şehā bir bī-baṣīret ādemem men


Maña ẕevḳi gerekmezdür bu cānuñ Ki nā-bīnā-yı her dü ‘ālemem men
Neçe nūş eyleyem devrān elinden Kemīne kemterem kemden kemem men
Helāhil zehrini āḫir zemānuñ 25 Çü şefḳat ḳıla şāhum ḫürremem men 26

O halde mâni tarzında kafiyeli, 11’li hece ölçüsüne denk gelen bir aruz kalıbıyla kaleme alınmış,
cinaslı veya cinassız bütün nazım şekillerini tuyuğ nazım şekli içerisinde değerlendirmek mümkün
görünmektedir.27 Klasik Türk edebiyatının başlangıç ve yükseliş dönemlerinde kullanılan bu nazım
şekli, XVII. yüzyıldan sonra unutulmuş gibi görünse de divanlarda yer alan “nazm” başlıklı
manzumeler ile insan, hayvan, kuş, meyve ya da kuru yemiş adları üzerine oluşturulmuş niyet tutma
oyunlarındaki her bir isimle ilgili dörtlükleri de bu çerçevede değerlendirebiliriz. En eski örneğini
XV. yüzyıl şairlerinden Âli’de28 gördüğümüz bu niyet tutma oyunlarına, XX. yüzyıla kadar
düzenlenmiş pek çok şiir mecmualarında rastlamak mümkünkür.29
Daha çok Azerbaycan ve Çağatay sahalarında kullanılmış tuyuğ nazım şeklinin Anadolu’daki ilk
örneklerini, 119 tuyuğla Kadı Burhâneddin (öl. H. 800/1397-98) vermiştir. Kadı Burhâneddin gibi
Azerbaycan Türkçesiyle şiirler yazan Seyyid Nesîmî (öl. H. 820/1417 ?) de bu türün önde gelen
temsilcilerindendir.30

21
Nihat Öztoprak, “Tuyuğ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 41, İstanbul, 2012, s. 450.
22
Hüseyin Ayan, Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkidli Metni, II. Cilt, TDK Yay., Ankara, 2002, s. 842.
23
Semra Aydemir, Dede Ömer Rûşenî (Hayatı, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk
Üniversitesi SBE., Konya, 1990, s. 289/87.
24
Halûk İpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, Dergâh Yay., İstanbul, 1994, s. 71.
25
Hüseyin Ayan, Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkidli Metni, s. 834 (172. Tuyuğ).
26
Hüseyin Ayan, Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkidli Metni, s. 848 (247. Tuyuğ).
27
Cemal Kurnaz-Halil Çeltik, Divan Şiiri Şekil Bilgisi, H Yayınları, Ankara, Nisan 2010, s. 103-104.
28
Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar, No: 5879, vr. 137a-144a; Yılmaz Top, “Tuyuğlarla Tertip Edilen Bir Oyun: Aklından Bir
Tuyuğ Tut!”, Erzurum Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (TAED), Sayı: 60, Eylül 2017, s. 33-66.
29
Mustafa Özkat, “Türk Edebiyatında Niyet Tutma Oyunları (Oyun Amaçlı Fâl-nâmeler)”, VI. Yıldız Uluslararası Sosyal
Bilimler Kongresi Tam Metin Bildiri Kitabı, 12-13 Aralık 2019, Yıldız Teknik Üniversitesi SBE., İstanbul, s. 146-168.
30
Nihat Öztoprak, “Tuyuğ”, s. 450 (382 tuyuğ); Hüseyin Ayan, Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkidli
Metni, s. 803-861 (315 tuyuğ).
210
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

Muizzüddin Ömer Şeyh’in oğlu ve Timur’un torunu olan Sultan Ali İskender-i Şîrâzî, Mevlânâ Lutfî
(öl. H. 867/1462-63), Ali Şîr Nevâ‘î (1441-1501) ve Bâbür (1483-1530) XV. yüzyıl Çağatay
edebiyatındaki belli başlı tuyuğ şairleridir.
Anadolu’daki en önemli tuyuğ şairi ise Edirneli İvazpaşazâde Atâî’dir (öl. H. 841/1437-38 [?]).31 XV.
yüzyılda Kemal Ümmî ve Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şâh (Hakîkî), XVI. yüzyılda ikisi Farsça, on
dokuzu Türkçe yirmi bir tuyuğ ile Amasyalı Münîrî (öl. 1521) ve Misâlî; XVII. yüzyılın başlarında
Muhîtî ve Edirneli İlmî de tuyuğ kaleme almış şairlerimizdendir. Bursalı Lâmi‘î Çelebi’yi de
makalemize konu olan eserinde yer alan tuyuğ tarzındaki 104 manzumesi ile bu grubun önde gelen
şairleri arasında değerlendirmek gerekir.

Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin içerik özellikleri


Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi, tevhid ve salveleyi müteakip ashâb ve tâbi‘înin selamlanmasıyla
başlamakta, Ebû Hureyre’den rivayet edilen bir hadisle de eserin yazılmasının sebebi
açıklanmaktadır: “‫”ﻻ طﯿﺮة وﺧﯿﺮھﺎ اﻟﻔﺎل‬.32 Arapça olarak kaydedilen bu hadisin hemen akabinde Türkçe
tercümesine de yer verilmiştir: “Ḳurd-ile ve ḳuş-ile fāl ṭutmaḳ yoḳdur.” Bu hadis ışığında kurt ve kuş
adlarıyla fal tutmanın Câhiliyye devrinde yapıldığını söyleyen Lâmi‘î Çelebi, yalnızca “kelimât /
kelimetullâh” ile fal tutmanın caiz olduğunu bildirmiş; özellikle Kur’ân-ı Kerîm, hadis-i nebevi veya
meşâyih sözlerinden yararlanmak gerektiğini vurgulamıştır. Fal tutmanın kullanıldığı yerler olarak
da şöyle bir açıklama getirmiştir: “Ya bir mü’min birini ġaraż mü’minden bir nesne ṣorsa anı lisānü’l-
ġayb farż idüp andan ṣādır olan kelām-ile fāl ṭutup ‘amel itmek gibi veyā bir ḫāṭıra ile mużṭarib iken
‘ale’l-ġafle bir söz işitse nitekim bir ḫaste ḥālüm nice ola dirken ṣıḥḥat ü selāmet ḫaberin istimā‘
itse.” (vr. 73b) Lâmi‘î Çelebi’nin bu açıklamalarına göre problem yaşayan bir kişinin karşılaşacağı ilk
kişinin söyleyeceği bir sözün anlamına göre o problemin hayır ya da şer olacağına hükmetmek,
yaşadığı sıkıntı veren bir olayı düşünürken güzel bir söz işitmek ya da bir hastalığın pençesinde
kıvranırken bir sağlık haberi almak bu fal kapsamında değerlendirilmiştir.
“Güler yüzlü ider dil-ḫasteyi şād /Feraḥ sözle olur cān ġamdan āzād” şeklinde bu durumu güzel bir beyitle
özetlemiş olan şair, Şeyh Muhyiddîn ‘Arâbî’nin Fütûhât-ı Mekkiyye adlı kitabından naklen, Hz.
Peygamber’in Hz. Ebû Bekir ile birlikte Mekke’den hicreti esnasında yaşanmış bir kıssayı da delil
olarak sunmuştur:
“Ḥażret-i Risālet’den Ṣallallāhu ‘aleyhi ve sellem ṣıḥḥatle mervīdür. Ol vaḳt ki Mekke-i şerīfeden Ebū
Bekr-i Ṣıddīḳ ile Raḍiyallāhu ‘anh hicret itdüklerinde ardlarından nāḳaya süvār olmış bir kişi irişdi.
Resūlullāh ‘aleyhi’s-selām aduñ nedür diyü su’āl itdi. Adum Berīde’dür didi. Resūl ‘aleyhi’s-selām “ ‫َﺑَﺮَد‬
‫ ”اَْﻣﺮﻧﺎ‬buyurdılar ya‘nī emrimüz ṣovudı, rāḥat oldıḳ. Yine su’āl eyledi ki ne ḳabīledensin. Eslem’denüm
didi. Yine Resūl ‘aleyhi’s-selām buyurdı ki “‫ ”َﻗْﺪ َﺳﻠِْﻤﻨﺎ‬ya‘nī selāmet ḥāṣıl itdük. Tafṣīl-i ḳıṣṣa yirinde
ma‘lūmdur bundan fehm oldı ki kelām-ile tefe’ül Ḥażret-i Nebī’den ‘aleyhi’s-selām vāḳi‘ olmışdur. Ne
ḳıṣṣa dırāz idelüm selef-i kirāmdan ve meşāyiḫ-i ‘iẓāmdan bu maḳūle aḥvāl çoḳ ẓuhūra gelmişdür.
Şeyḫ Muḥyi’d-dīnü’l-‘Arabī ḳaddese sırruh Fütūḥāt-ı Mekkiyye adlu kitābında keşşūfāt-ı elfāẓ diyü
bunı temām beyān eylemişdür.” (vr. 73b-74a)

31
Günay Kut, Heşt Bihişt, Sehî Bey Tezkiresi (İnceleme-Tenkitli Metin-Dizin), Harvard Üniversitesi Yay., Harvard, 1978, s. 182.
32
“Lā ṭıyāratü ve ḫayruhā’l-fāl”: Buhârî (Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil), el-Câmi’u’s-Sahîh - Kitâbü’t-Tıb, Cilt: 7, (Edisyon:
Züheyr b. Nâsır), Dâru Tavki’n-Necât Yay., [y.y.], H. 1422, s. 135; Buhârî, Edebü’l-Müfred, (Tahkik: Muhammed Fuad
Abdulbâkî), Dâru’l-Beşâir el-İslâmiyye, Beyrut, 1989, s. 313; Ahmed b. Hanbel, Müsned, (Edisyon: Şuayb el-Arnavut vd.),
Cilt: 15, Müessesetü’r-Risale, 2001, s. 528; Müslim, Kitâbu’s-Selâm, 34, (Tahkik: Muhammed Fuad Abdülbâkî), Cilt: 4, Dâru
İhyâi’t-Turâsi’l-Arabi, Beyrut, [t.y.], s. 1745.
211
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

Söz konusu nakle göre Hz. Peygamber, karşılaştığı kişinin ve kabilesinin adının anlamını dikkate
alarak içinde bulundukları zorluklardan selamete erecekleri sonucunu çıkarmıştır. Bütün bu
ifadelerden, yazılmak istenen eserin fal tutma, niyet tutma konusunda olduğu, kelam ile fal tutmanın
Hz. Peygamber tarafından ortaya çıkarılıp uygulandığı, bu vesileyle bir ölçüde sünnet olarak telakki
edildiği anlaşılmaktadır. Lâmi‘î Çelebi daha sonra sözü hıdrellez ve nevruz gibi bahar aylarında
yapılan kutlamalarda özellikle genç kızlar tarafından icra edilen martıfar (martufar, martufal)
geleneğine getirerek bu gelenek hakkında da bilgiler vermiştir:
“Pes bu taḳdīrce şol fāl ki aña martıfār dirler ma‘lūm oldı ki bī-aṣl degül imiş ki ḳızlar ve gelinler ve
ḫātūnlar bahār eyyāmında ve ṣafā hengāmında bir yire cem‘ olurlar. Başına bir al ve[yā] ala duvaġ
örterler ve öñine bir yaşıl çanaġ ḳorlar ve içine aḳar ṣudan ṣu ve yedi dürlü çiçek ḳorlar ve her kişi
bir niyyet idüp ol ṣunuñ içine düğme gibi ve yüzük gibi bir nesne bıraġurlar ve bir pākīze ḫātūn
martıfār sözlerinden bir müsecca‘ söz oḳur ol ḳız elin ṣunup ṣudan bıraḳdıḳları nesnenüñ birini
çıḳarur ol oḳunan söz ṣaçınuñ fālı ve ḥasb-i ḥāli olur. Ba‘īd degüldür. Zīrā kelām-ile tefe’ül Nebī’den
‘aleyhi’s-selām ṣādır oldı ve ṣuleḥā-i kirām anuñla ‘amel itdi. Eyyām-ı bahār daḫı mestūrāt-ı nebātuñ
ve envā‘-ı ḥarekātuñ zemānıdur.” (vr. 74a)
Lâmi‘î Çelebi’nin aktardığı bilgilere göre martıfar denilen fal asılsız değildir. Bahar aylarında genç
kızlar, gelinler ve kadınlar eğlence ortamında bir yerde toplanırlar. Başına “al” (kırmızı) ya da “ala”
(kırmızıya yakın) duvak örttükleri yeşil bir çanağın içerisine akar sudan alınmış bir miktar su ve yedi
türde çiçek koyarlar. Toplanan kişilerden her biri suyun içerisine bir niyet tutarak -kendisini
tanımlayabilecek- düğme veya yüzük gibi bir eşyasını bırakır. İçlerinden biri martıfar (mâni)
okuyarak çanağın içerisine elini sokup eşyalardan birini çıkarır. O okunan martıfar (mâni), saçı33
sahibinin durumunu yansıtan falı olur. Kelam/kelâmullâh ile fal tutmak, yakın zaman önce Hz.
Peygamber’le ortaya çıkmış ve büyük din âlimleri de bu fala göre hareket etmişlerdir.
Lâmi‘î Çelebi’nin aktardığı bu bilgiler, Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nin, bahar kutlamaları sırasında
genç kızlar, gelinler veya kadınlar tarafından icra edilen “baht açma”, “fal tutma” ya da “niyet
tutma” olarak da adlandırılan martıfar (martufar, martufal) geleneği için kaleme alındığını
belgelemektedir. Bu vesileyle fal tutma risalesi olarak da tanımlanabilecek eser, martıfar geleneğinin
XVI. yüzyılda nasıl icra edildiğini de yansıtmaktadır. Hıdrellez ya da nevruz kutlamalarının
günümüzdeki uygulamaları ile paralellik arz eden martıfar geleneğinin XVI. yüzyıldan bu yana -
neredeyse hiçbir değişime uğramadan- yaşatıldığı, bu eser sayesinde anlaşılmış olmaktadır.
Lâmi‘î Çelebi, martıfar geleneğinde kullanılan nesnelerin ve bu nesnelerin renklerinin de özel bir
anlam ifade ettiğini, eserin bu giriş kısmında dile getirmiştir. Bitkilerin canlandığı, havanın Hz.
İsa’nın nefesi gibi canları besleyip gönülleri tazelediği bahar mevsiminde, kırmızı duvak ve yeşil
çanağın renklerinin de baharla uyumuna dikkat çekilmiştir. Su, nur kaynağı olduğu gibi yedi rakamı
da kültürümüz açısından önemli ve faziletlidir. Bu hususları açıklamada ayrıntıya inildiği takdirde
sözün uzayacağını ve konudan uzaklaşılacağını ifade eden Lâmi‘î Çelebi, daha sonra eserin düzeni ile
ilgili bilgiler verir:
Beyt
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
Ḥırz-ı Bismillāh’dur bir zer kilīd
Fetḥ olur anuñla ḳufl-i her ümīd

33
“saçu (saçı): Kimi düğün ve şenliklerde ortaya saçılması gelenek olan inci, para, şeker, tahıl gibi şeyler.” Cem Dilçin, Yeni
Tarama Sözlüğü, TDK Yay., Ankara, 1983, s. 176.
212
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

Nes̱r
Pes bu emre bināen ḫoş-āyende vezn üzerine esmā’-i ḥüsnā ‘adedince ṭoḳsan ṭoḳuz rubā‘ī
dinildi ve her rubā‘īnüñ üzerinde esmā’ullāhdan biri yazıldı ve Ḥażret-i Ḫātemü’n-
nebī’nüñ Ṣallallāhu ‘aleyhi ve sellem dört ism-i şerīfi ‘adedince dört rubā‘ī daḫı dinilüp
ḫātime-i kitāb ḳılındı. Server-i kā’ināt ‘aleyhi efḍalü’ṣ-ṣalāvāt buyurmışdur ki Ḥaḳḳ
Sübḥāne ve Te‘ālā’nuñ ṭoḳsan ṭoḳuz ismi vardur. Her kimse ki anı ṣaya cennete dāḫil olur
ṣadaḳa resūlallāh. Ve işbu taḳrīr ü taḥrīrden daḫı maḳṣūd küllī ve ġaraż-ı aṣlī tuḥfetü’l-
faḳīr [ü] ḥaḳīr mūcibince ‘arż-ı hediyye ve iẓhār-ı ḫiẕmet ve i‘lām-ı ḫulūṣ-ı ṭaviyyetdür. Şol
merci‘-i ehl-i kemāl, tācü’r-ricāl şehzāde-i mükerreme ḥażretlerine ki dürr-i dürc-i siyādet
ve dürrī burc-ı sa‘ādet, gülbün-i ravża-i iḳbāl, mihr-i sipihr-i iclāl, āsumān-ı mekremet-
medār, ‘ummān-ı ‘iṣmet-ḳarār, derd-i ümmet-i ‘iṣmet-hā, vezāret-i ‘iffet-hā, bi’l-‘izzi ve’l-
iḥtişām, be-ḥürmete Muḥammed ve İlāhe’l-kirām. Ehlullāhdan ba‘żına su’āl itdiler ki bir
“lā” ne ḳadardur. Eyitdi ḳırḳ nefesdür. Eyitdiler niçün ḳırḳ erdür dinilmedi. Eyitdi içinde
ḫātūnlar daḫı vardur.” (vr. 74ab)
Besmelenin insanları her türlü tehlikeden koruyan bir altın kilit olduğunu ve onunla her ümidin
kilidinin açılacağını bildiren bir beytin ardından Allah’ın 99 güzel isminin (esmâ-i hüsnânın) her biri
için beğenilen bir vezinle birer rubâ‘î denildiği; her rubâ‘înin üzerine Allah’ın isimlerinden birinin
yazıldığı, Hz. Peygamber’in dört ismi için de birer rubâ‘î yazıldıktan sonra “hâtime” içerikli bir rubâ‘î
ile eserin tamamlandığı ifade edilmiştir. “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır ve bunları kim sayarsa
cennete girecektir.” şeklinde Hz. Peygamber’in bir hadis-i şerifine atıfta bulunan Lâmi‘î Çelebi, bu
müjde üzerine eserini bir hediye ve bir hizmet amacıyla kaleme aldığını bildirmektedir. “Şol merci‘-i
ehl-i kemāl, tācü’r-ricāl şehzāde-i mükerreme ḥażretlerine ki ...” şeklinde devam eden sözler ve
Lâmi‘î Çelebi’nin H. 938/1531-32 yılında vefat ettiği göz önünde bulundurulunca, eserin Kânûnî
Sultân Süleymân henüz şehzade iken yazılarak ona sunulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Kânûnî’nin 6
Kasım 1494 tarihinde doğduğu ve 30 Eylül 1520 tarihinde tahta geçtiği bilindiğine göre, eser bundan
önceki bir tarihte tamamlanmış olmalıdır. Bunun için de bir zaman aralığı tahmininde bulunmak
gerekirse 1510-1520 yılları arasında yazıldığı söylenebilir.
Lâmi‘î Çelebi, mahlasını anıp dua içerikli sözlerle mensur kısmı sonlandırırken, duanın önemine
vurgu yapan Ferîdüddin Attar’a (öl. H. 618/1221) ait Farsça bir beyit ile Molla Abdurrahman Câmî’nin
(öl. H. 898/1492-93) Levâyih adlı eserinden alınan mensur bir sözünü de buraya kaydetmiştir.
Eserde herhangi bir özel başlık kullanılmadan, her biri mâni şeklinde kafiyelenmiş birer dörtlükten
oluşan manzumelere geçilmiştir. Şair manzumeleri her ne kadar rubâ‘î olarak nitelendirmiş olsa da
dilek mânileri tarzında kaleme alınmış olan bu manzumeler, şekil ve içerik açısından tam bir tuyuğ
özelliği göstermektedir. 99’u Allah’ın esmaü’l-hüsnâsı, 4’ü Hz. Peygamber’in ismi ve biri de dua
içerikli “hâtime” olmak üzere 104 tuyuğ, eserde hiçbir kıstas gözetilmeden sıralanmıştır. Tuyuğların
üzerine “Allâh” ism-i şerifiyle başlayıp “es-Sabûr” ism-i şerifiyle son bulacak şekilde esmâü’l-hüsnâ
ile Hz. Peygamber’in dört ismi (Ahmed, Mahmûd, Muhammed, Mustafâ) kaydedilmiştir. Esmâü’l-hüsnâ
ile ilgili tuyuğlar sıralanırken “Ra’ûf” ismi yerine “Ahad” ismi kullanılmıştır (68. sırada). Tuyuğların
içeriği ile üzerinde yazılı isimlerin anlamı arasında herhangi bir ilgi söz konusu değildir. Bu konuda
tamamen gelişigüzel bir yol takip edilmiş, hangi tuyuğun hangi ism-i şerifin anlamına daha uygun
düşeceği konusunda bir çaba gösterilmemiştir. Esmaü’l-hüsnâya ait her bir tuyuğun üzerine kırmızı
mürekkeple Allah’ın ism-i şerîfi ile birlikte ebced değeri de kaydedilmiş, Hz. Peygamber’in isimleriyle
ilgili dört tuyuğda buna uyulmamıştır. Bazı ism-i şeriflerin ebced değerlerinin kaydında yanlışlık
yapıldığı gözlenmektedir: er-Raḥīm (289),34 er-Rāfi‘ (370),35 el-Mu‘iz (118),36 el-Muḳīt (75),37 et-Tevvāb

34
Doğrusu: 258.
213
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

(490),38 el-Vāris̱ (977).39 Metnin transkripsiyonlu neşrinde bu ebced değerlerindeki yanlışlıklar


düzeltilmiştir. Lâmi‘î Çelebi bu manzum kısımda mahlasını, Hz. Peygamber’in “Muṣṭafâ” adı ile ilgili
103. tuyuğda anmıştır:
Yiter ḳıl Lāmi‘ī bu güft ü gūyı
Dirāz itdüñ zebān-ı ‘ayb-cūyı
Ḳulaġuñ gül gibi dinc ister-iseñ
Ḳoġıl bülbül-ṣıfat her hāy u hūyı
Dil ve üslup açısından devrine göre oldukça sade bir görünüm arz eden manzumelerde, aruz
kusurları yok denecek kadar azdır. Anonim Halk edebiyatındaki mâniler gibi tamamen açık ve
anlaşılır bir dil kullanılmış olan bu manzumelerin geniş halk kitleleri düşünülerek kaleme alındığı
hissedilmektedir. Hatta bazı manzumelerin aruz vezniyle yazılmalarını hesaba katmadığımız
takdirde bunları birer mâni olarak adlandırmak dahi pek abes karşılanmaz. Bu da bize tuyuğ nazım
şeklinin Anonim Halk edebiyatındaki mânilerle yakın ilgisini kanıtlamaktadır. Aşağıdaki örneklerde
bu durumu gözlemlemek mümkündür:

32. el-Ḫabīr (812) 52. el-Ḥaḳḳ (108)


Gel ey dün gün çeken ‘ālemde acı Gözi açıḳ kişi aç gözli olmaz
Bu derdüñ ṣabrdur ṭatlu ‘ilācı Şeref erbābı naḥs ılduzlu olmaz
Virür şīrīn yemişler yaz eger ḳış Bu nüh ṭāḳ içre çünkim ḳıble birdür
Ne deñlü telḫ olursa ṣabr aġacı Muḥabbet ehli iki yüzli olmaz
75. el-Āḫir (801) Aḥmed
Şu kim bī-‘aşḳ ola anı nederler Bu bāġ içinde dikensüz gül olmaz
Eşek gibi saḳalından yiderler Fiġānsuz ḫār elinden bülbül olmaz
Ṣafādur dilberüñ cevr ü cefāsı ‘Amel toḫmını żāyi‘ ḳılma dervīş
Baña düşmen sözindendür kederler Zemīn-i şūre içre sünbül olmaz

Türk kültüründe martıfar (martufar, martıfal, martufal) geleneği:


Gerek Osmanlı Devleti’nin egemen olduğu Rumeli ve Anadolu coğrafyasında gerekse diğer
Türk illerinde bahar aylarında tabiatın canlanmasının çeşitli etkinliklerle kutlandığına şahit oluruz.
Nevruz ve Hıdrellez şenlikleri bu kutlamaların başında gelmektedir. Bu şenliklerde, “mâni eşliğinde
gelecekle ilgili bir çeşit fal bakma âdeti” olarak tanımlayabileceğimiz baht açma veya martıfar söyleme
geleneğinin özellikle genç kızlar arasında yaygınlık kazandığı gözlenmektedir.
Lâmi‘î Çelebi’nin Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’ni kaleme almasına vesile olan bu geleneğin XVI. yüzyıl
başlarında da aynı tarzda ve canlılıkta kutlandığı, muhtemelen Türklerin İslamiyeti kabulünden
önceki dönemlere dayandığı anlaşılmaktadır.
Anadolu’da Adana ve Kahramanmaraş civarında bahar mevsiminde açan “mantuvar / mantıvar” adlı
sarı renkli bir çiçeğin yapraklarıyla fal açıldığı ve adını buradan aldığı düşünülen martıfar söyleme

35
Doğrusu: 351.
36
Doğrusu: 117.
37
Doğrusu: 550.
38
Doğrusu: 409.
39
Doğrusu: 707.
214
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

geleneği;40 “niyet oyunu”, “niyet mânileri” ya da “mânili fâl” olarak da anılmaktadır. Söz konusu
geleneğe, bölgelere göre değişik adlar verildiği gözlenmektedir:
Niyet çekmek: Tekirdağ ve Yalova’da,
Baht Çömleği: Isparta,
Bahtiyar: Gelibolu/Bolayır, İstanbul, Isparta,
Bahtıbar: Bucak,
Bahtiyar: Burdur,
Gül Bahtiyarı: Denizli,
Yüzûk çekmek: Sinop ve çevresinde,
Micek: Tokat,
Vasf-ı hal/vesf- hal: Azerbaycan’da,
Martıfal atmak: Yugoslavya Prizren,
Martıfal: Prizren, Manastır, Üsküp,
Kaptan Kader Çekme: Eskişehir,
Dağara Yüzük Atma: Balıkesir,
Martutal: Ohri,
Mantufar: Kadirli ve Andırın köylerinde,
Mantuvar: Bursa ve çevresinde,
Martaval: İstanbul,
Martofar: İstanbul,
Mantifar / Mantıfar: Güney bölgesi Türkmenlerinde,
Martaval Çömleği: Bergama,
Mentivar: Gaziantep,
Niyet Çıkarma: Kırklareli41
Hatta bazı bölgelerde bu geleneğe “baht açma, ficek, vicek, mantıvar, martuval, martıfal, vartıvor,
vartovor” gibi adlar verildiği de bilinmektedir. 42
Martıfar söyleme geleneğinin uygulanmasında her ne kadar yörelere göre küçük farklılıklar gözlense
de genel anlamda şöyle bir yol izlenmektedir: Bahar aylarında genç kızlar, gelinler ve kadınlar
eğlenceli bir ortamda toplanırlar. Bu toplanma, nevruzda yapılıyorsa 20 Mart, Hıdırellezde
yapılıyorsa 5 Mayıs’tır. Genellikle öğleden sonra yapılan toplanmada, içi temiz suyla doldurulmuş,
içerisine yedi türlü çiçek konmuş ve üzeri bir örtü ile kapatılmış toprak bir kabın (çanağın) içerisine
bütün katılımcılar niyet ederek kendilerini tanımlayabilecek yüzük, küpe, tarak gibi birer eşyasını
bırakırlar. Lâmi‘î Çelebi, kabın içerisindeki suyun bir akarsudan doldurulmuş olmasını, üzerinin al ya
da ala yakın bir duvakla kapatılmasını ve kabın da yeşil renkli çanak olmasını şart koşmaktadır.
Günümüzdeki uygulamalarda akarsu şartının kalktığı, testi ile getirilen suyun da kullanıldığı
görülmektedir.43 Önemli olan suyun artık olmamasıdır. Suyun içerisinde konulan çiçekler de
genellikle fesleğen, nane, şebboy, gül gibi her yörede yetişebilen çiçeklerdir.
Üzeri örtülü kap, bir gül fidanının dibine bırakılır. Örtünün üzerine de bir kilit konularak, usulen
kilitlenmiş olur. Bu ritüelde, Hızır Aleyhisselam'ın kabın bırakıldığı fidanın altına uğrayacağına ve

40
Kemal Güngör, “Bir Bahar Töreni: Mantifar’da Söylenen Mâniler”, Ülkü, Cilt: II, Sayı: 16, Mayıs 1942, s. 11; a.mlf.,
“Anadolu’da Hızır Geleneği ve Hıdrellez Törenlerine Dair Bir İnceleme”, Türk Etnoğrafya Dergisi, Sayı: 1, Ankara, Maarif
Basımevi, 1956, s. 56-72.
41
Sema Aktürk, Türkiye’de Hıdrellez Etrafında Oluşan Folklorik Unsurlar Üzerine Bir İnceleme, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul Üniversitesi SBE. Türk Dili ve Edebiyatı ABD., Türk Halk Edebiyatı BD., İstanbul, 2014, s. 71-72.
42
Doğan Kaya, Türk Dünyası Türk Halk Edebiyatı Kavramları ve Terimleri Sözlüğü, III. Baskı, Akçağ Yay., Ankara, 2014, s. 147,
528.
43
Sema Aktürk, Türkiye’de Hıdrellez Etrafında Oluşan Folklorik Unsurlar Üzerine Bir İnceleme, s. 71.
215
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

herkesin dilediğini yerine getireceğine olan inanç yatmaktadır.44 Ertesi sabah tekrar bir araya gelen
kızlar gül ağacının dibinden kabı alır, üzerindeki kilidi açarlar. İçlerinden güngörmüş, söz bilir bir
kadın, martıfarla ilgili açılış mahiyetinde mâniler okur:45

Martıfalım fâl ola, Bahtıbarın bal olsun Ey bahtıbar bahtıbar


İçi dolu hâl ola! İçi dolu gül olsun Bahtıbarın vaktı var
Martıfala gelenin Bahtıbarı kuranın Bir kızla bir oğlanın
Muradı hâsıl ola! Âkıbeti hayrolsun. Sarılmaya ahtı var

Niyetlerin kabul olması için yapılan duanın ardından, kabın içindeki eşyalar ya 5-6 yaşlarında bir
erkek çocuğa ya da gözleri bağlanmak suretiyle kendi içlerinden bir kıza çektirilir.
“Çeşitli yörelerde ilk mâninin adı ‘martufal-başı’ olup, kimin niyetine çıkarsa o yıl istediklerine
kavuşacağına inanılır. Açılış yapıldıktan sonra çömlekten işaret çekilişi yapılır ve mânisi okunur. Her
mâni, işareti çıkanın bahtına kabul edilir. Oyun işaretler bitinceye kadar devam eder. Oyunda
söylenen mânilerde ümit, neşe, metanet, aşk, sevgi, şefkat, iyilik, kardeşlik, gurbet, vatan sevgisi gibi
temalar görülür.”46 Niyet mânileri olarak değerlendirilen bu mânilerden bazıları:47

Akan sular olaydım Ayna attım çayıra Ketenim var tarakta Ay doğsun düzde dursun
Kız testine dolaydım Şavkı vurdu bayıra Sevdiğim var ırakta Kırkmalar yüzde dursun
Gümüşten kollarına Gökte Mevla’m çiftlemiş Varsın ırakta olsun Canım karar almıyor
Bir bilezik olaydım Yerde kimler kayıra Sevgisi var yürekte Yar gelsin bizde dursun

Sonuç
Manzum ve mensur olarak Klasik Türk edebiyatının pek çok alanında eser kaleme almış olan
Bursalı Lâmi‘î Çelebi, başlığında “esmâ’ü’l-hüsnâ” tamlamasına yer verdiği iki esere imza atmıştır.
Bunlardan biri, Mîr Hüseyin b. Muhammedü’l-Hüsnî eş-Şirâzî en-Nişâbûrî’nin (öl. H. 904/1498) Risâle
der-Esmâ’-i Hüsnâ adlı manzum eserindeki esmâ’-i hüsnâ muammalarının çözümüne yer verdiği Şerh-i
Mu‘ammeyât-ı Lâmi‘î Çelebi Alâ Esmâ’-i Hüsnâ, diğeri ise makalemize konu olan Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-
nâmesi’dir. Bunlardan ilki mensur, ikincisi manzumdur. İki eser arasında konu, içerik ve anlatım
yöntemi açısından hiçbir ilgi bulunmamaktadır. Zira bu eserlerden ilki muammâ tarzında kaleme
alınmış esmâ’ü’l-hüsnâdaki her bir ismin şerhi, ikincisi ise tam anlamıyla bir fâl-nâmedir.
1510-1520 yılları arasında yazıldığı tahmin edilen ve Kânûnî Sultan Süleymân’ın şehzâdeliği
döneminde kendisine sunulan Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi, Nevruz ya da Hıdrellez gibi bahar
aylarında yapılan kutlamalar çerçevesinde icra edilen martıfar geleneği doğrultusunda kaleme
alınmıştır. Eserin mensur mukaddimesindeki açıklamalara göre martıfar geleneğinin XVI. yüzyıldaki
uygulamalarının günümüze kadar hemen hemen hiçbir değişikliğe uğramamış olduğu
anlaşılmaktadır. Eserde, mukaddimeyi müteakip martıfar yani niyet mânileri tarzında yazılmış 104
dörtlüğe yer verilmiştir. Müellifi tarafından rubâ‘î olarak nitelendirilmiş olan bu dörtlükler, her ne
kadar kafiyeleniş ve nazım birimi itibariyle rubâ‘îlere benzerlik gösterse de kullanılan vezin
açısından bunların rubâ‘î olarak adlandırılmaları doğru değildir. Zira rubâ‘îler yalnızca bu nazım

44
Umay Günay, “Ritüeller ve Hıdrellez”, Millî Folklor, Sayı: 26, Yaz 1995, s. 3.
45
Aşağıdaki mânilerin ilki Manastır, diğer ikisi ise Burdur yöresinden derlenmiştir: Alaattin Uca, “Türk Toplumunda
Hıdrellez - II”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 35, Erzurum 2007, s. 262, 274-275.
46
Sema Aktürk, Türkiye’de Hıdrellez Etrafında Oluşan Folklorik Unsurlar Üzerine Bir İnceleme, s. 71.
47
Doğan Kaya, Türk Dünyası Türk Halk Edebiyatı Kavramları ve Terimleri Sözlüğü, s. 629.
216
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

şekline özgü 24 aruz kalıbıyla yazılmakta, başka bir vezinle yazılmaları da mümkün olmamaktadır.
Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’nde kullanılan mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün kalıbı, bahsi geçen 24 aruz kalıbı
içerisinde yer almadığı için, dörtlükleri ancak tuyuğ nazım şekli içerisinde değerlendirmek
gerekmektedir. Dörtlüklerin 99’u esmâ’ü’l-hüsnâ, 4’ü Hz. Peygamber’in adları ile ilgilidir. Eser,
hâtime içerikli bir tuyuğla tamamlanmaktadır. Manzumelerin içeriği ile üzerinde yazılı bulunan özel
isimler arasında herhangi bir anlam ilgisi bulunmamaktadır.
Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi, Klasik Türk edebiyatı şairlerinin halk kültür ve yaşantısından uzak
olmadığını, hatta iç içe olduğunu gösteren önemli eserlerden biridir. Bahar aylarında yapılan
şenliklerdeki martıfar geleneğinde anonim halk edebiyatının ürünü olan mâniler kullanılırken
Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi’ndeki dörtlükler de mânilerden türediğine inanılan tuyuğ nazım şeklinin
özelliklerini taşımaktadır. Tuyuğlarla mâniler, vezni dışında aynı işlevde olan nazım şekilleridir. Bu
vesileyle Lâmi‘î Çelebi’nin bu eserini Klasik Türk edebiyatı ile Anonim Halk edebiyatının
müşterekleri arasında değerlendirmek de mümkün görünmektedir.

Metin

73a Lāmi‘ī Çelebi’nüñ Esmā’ü’l-Ḥüsnā Tefe’ül-nāmesi48

73b Sipās-ı bī-ḳıyās ve şükr-i mevhibet-i esās ol Ḫālıḳü’l-cinni ve’n-nāsa ki on sekiz bīn ‘ālemüñ
esmāsını Ādem’e ta‘līm idüp ḫil‘at-ı ‘irfān ve teşrīf-i nuṭḳ u beyān ile tekrīm eyledi ve salavāt-ı
nāmiyāt ve taḥiyyāt-ı ṭayyibāt ol server-i kā’ināta ki ta‘līm-i ümmet idüp ve Ḳur’ān gibi mu‘ciz-i
kitāb-ile rumūz-ı zemīn ü āsümānı ‘ayān ve tekellüm-i ḥikmet ḳılup cevāmi‘ü’l-kilem ve fażlü’l-ḫiṭāb-
ile esrār-ı kevn ü mekānı beyān eyledi daḫı āl ü aṣḥābı ve tabi‘īn ü aḥbābı üzerine olsun ki her biri
ma‘rifet çerḫinde bedr-i münīr ve āfitāb-ı rūşen żamīrdür. Ba‘dehu ma‘lūm ola ki Ebū Hüreyre
Raḍiyallāhu ‘anh server-i enbiyā Muḥammed Muṣṭafā’dan Ṣallallāhu ‘aleyhi ve ‘alā ālihi ve aṣḥābihi
ve ‘alā sā’irü’l-enbiyā’ ve’l-mürselīn böyle rivāyet itdi ki “‫”ﻻ طﯿﺮة وﺧﯿﺮھﺎ اﻟﻔﺎل‬49 ya‘nī ḳurd-ile ve ḳuş-ile
fāl ṭutmaḳ yoḳdur. Nitekim zemān-ı cāhiliyyetde iderlerdi ammā kelimāt-ile fāl ṭutmaḳ cā’izdür.
Ḫuṣūṣā kim Ḳur’ān ve ḥadīs̱-i nebevī veyā meşāyiḫ sözleri ola ḳaddesallāhu te‘ālā esrārehüm ya bir
mü’min birini ġaraż mü’minden bir nesne ṣorsa anı lisānü’l-ġayb farż idüp andan ṣādır olan kelām-ile
fāl ṭutup ‘amel itmek gibi veyā bir ḫāṭıra ile mużṭarib iken ‘ale’l-ġafle bir söz işitse nitekim bir ḫaste
ḥālüm nice ola dirken ṣıḥḥat ü selāmet ḫaberin istimā‘ itse. Beyt:
Mefā‘īlün mefā‘īlün fe‘ūlün
Güler yüzlü ider dil-ḫasteyi şād
Feraḥ sözle olur cān ġamdan āzād
Nes̱r: Ḥażret-i Risālet’den Ṣallallāhu ‘aleyhi ve sellem ṣıḥḥatle mervīdür. Ol vaḳt ki Mekke-i şerīfeden
Ebū Bekr-i Ṣıddīḳ ile Raḍiyallāhu ‘anh hicret itdüklerinde ardlarından nāḳaya süvār olmış bir kişi
irişdi. Resūlullāh ‘aleyhi’s-selām aduñ nedür diyü su’āl itdi. Adum Berīde’dür didi. Resūl ‘aleyhi’s-

48
Süleymaniye Kütüphanesi, Murad Buhari, No: 330, vr. 73a-79a. Tefe’ül-nâme’nin mensur giriş kısmındaki noktalama
işaretleri -eserin aslında olmamasına rağmen- cümlelerin daha iyi anlaşılabilmesi için tarafımızdan konulmuştur.
49
“Lā ṭıyāratü ve ḫayruhā’l-fāl”: Buhârî (Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail), el-Câmi’u’s-Sahîh, Cilt: 7, (Thk: Züheyr b. Nâsır
en-Nâsır), Dâru Tavki’n-Necât, Beyrut, H. 1422/2002, Kitâbü’t-Tıb, VII, s. 135; Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, (Thk: Muhammed
Fuad Abdulbâkî), Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, H. 1409/1989, s. 313; Ahmed b. Hanbel (Ebû Abdillâh Ahmed b.
Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî), el-Müsned, (Thk: Şuayb el-Arnavut-Adil Mürşid vd.), Cilt: 15, Müessesetü’r-Risale, 2001,
s. 528.
217
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

1 َ
selām “‫ ”َﺑَﺮد اْﻣﺮﻧﺎ‬buyurdılar ya‘nī emrimüz ṣovudı rāḥat oldıḳ. Yine su’āl eyledi ki ne ḳabīledensin.
Eslem’denüm didi. Yine Resūl ‘aleyhi’s-selām buyurdı ki “‫ ”َﻗْﺪ َﺳﻠِْﻤﻨﺎ‬ya‘nī selāmet ḥāṣıl itdük. Tafṣīl-i
ḳıṣṣa yirinde ma‘lūmdur bundan fehm oldı ki kelām-ile tefe’ül Ḥażret-i Nebī’den ‘aleyhi’s-selām vāḳi‘
olmışdur. Ne ḳıṣṣa dırāz idelüm selef-i kirāmdan ve meşāyiḫ-i ‘iẓāmdan bu maḳūle aḥvāl çoḳ ẓuhūra
gelmişdür. Şeyḫ Muḥyi’d-dīnü’l-‘Arabī ḳaddese sırruh Fütūḥāt-ı Mekkiyye adlu kitābında (74a)
keşşūfāt-ı elfāẓ diyü bunı temām beyān eylemişdür. Pes bu taḳdīrce şol fāl ki aña martıfār dirler
ma‘lūm oldı ki bī-aṣl degül imiş ki ḳızlar ve gelinler ve ḫātūnlar bahār eyyāmında ve ṣafā
hengāmında bir yire cem‘ olurlar. Başına bir al ve[yā] ala duvaġ örterler ve öñine bir yaşıl çanaġ
ḳorlar ve içine aḳar ṣudan ṣu ve yedi dürlü çiçek ḳorlar ve her kişi bir niyyet idüp ol ṣunuñ içine
düğme gibi ve yüzük gibi bir nesne bıraġurlar ve bir pākīze ḫātūn martıfār sözlerinden bir müsecca‘
söz oḳur ol ḳız elin ṣunup ṣudan bıraḳdıḳları nesnenüñ birini çıḳarur ol oḳunan söz ṣaçınuñ fālı ve
ḥasb-i ḥāli olur. Ba‘īd degüldür. Zīrā kelām-ile tefe’ül Nebī’den ‘aleyhi’s-selām ṣādır oldı ve ṣuleḥā-i
kirām anuñla ‘amel itdi. Eyyām-ı bahār daḫı mestūrāt-ı nebātuñ ve envā‘-ı ḥarekātuñ zemānıdur.
Beyt:
Mefā‘īlün mefā‘īlün fe‘ūlün
Ẓuhūrāt-ı İlāhīdür semenler
Nümūdār-ı ḳıyāmetdür çemenler
Nes̱r: Hevālar anda enfās-ı Mesīḥā gibi cān-perver olur ve şemā’im-i nesā’iminden göñüller tāzelenüp
ṣafālar bulur ve bu zemānuñ sāyir zemān üzerine şerefinde şübhe yoḳdur ve yedi yaşında dūşīze ḳız
oġlan daḫı pākīze-nihād ve ṣāfī-i‘tiḳād olur ve ṣabāvetüñ āvān-ı kemāli ve zemān-ı i‘tidālidür. Ve al
duvaġuñ ve yaşıl çanaġuñ daḫı rengi leṭāfetinde bahār-engīz ve ṭarāvetde dil-āvīzdür. Ṣu ḫod dīdār
görmişdür, ṣafā ve naḳāda gūyāki menba‘-ı nūrdur ve yedi ‘adedinde ḫāṣṣa çoḳdur ve anuñ
feżāyilinde tereddüd yoḳdur. Eger her birinüñ tafṣīline ve delīline şürū‘ olına söz uzanup melāle
müneccez olur maḳṣūddan ba‘īd düşülür. Bu daḫı mu‘ayyen ve delāyil-i ‘aḳlī vü naḳlī birle
müberhendür ki her emr-i şerīfe ki mübāşeret ḳaṣd olına besmele ile ve ḥamdele ile ve Resūl-i
Rabbü’l-‘ālemīne ṣalāvāt u selām-ile ve teveccüh-i tām-ile gerekdür ki şeyṭānü’l-ḥāinden ıraġ olup
melā’ike-i Raḥmān mu‘īn ü ẓahīr ve cānib-i ḫayr u sa‘ādete müyes̱s̱er ola. Beyt:
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
Ḥırz-ı Bismillāh’dur bir zer kilīd
Fetḥ olur anuñla ḳufl-i her ümīd
Nes̱r: Pes bu emre bināen ḫoş-āyende vezn üzerine esmā’-i ḥüsnā ‘adedince ṭoḳsan ṭoḳuz rubā‘ī
dinildi ve her rubā‘īnüñ üzerinde esmā’(74b)ullāhdan biri yazıldı ve Ḥażret-i Ḫātemü’n-nebī’nüñ
Ṣallallāhu ‘aleyhi ve sellem dört ism-i şerīfi ‘adedince dört rubā‘ī daḫı dinilüp ḫātime-i kitāb ḳılındı.
Server-i kā’ināt ‘aleyhi efḍalü’ṣ-ṣalāvāt buyurmışdur ki Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Te‘ālā’nuñ ṭoḳsan ṭoḳuz
ismi vardur. Her kimse ki anı ṣaya cennete dāḫil olur ṣadaḳa resūlallāh. Ve işbu taḳrīr ü taḥrīrden
daḫı maḳṣūd küllī ve ġaraż-ı aṣlī tuḥfetü’l-faḳīr [ü] ḥaḳīr mūcibince ‘arż-ı hediyye ve iẓhār-ı ḫiẕmet
ve i‘lām-ı ḫulūṣ-ı ṭaviyyetdür. Şol merci‘-i ehl-i kemāl, tācü’r-ricāl şehzāde-i mükerreme ḥażretlerine
ki dürr-i dürc-i siyādet ve dürrī-i burc-ı sa‘ādet, gülbün-i ravża-i iḳbāl, mihr-i sipihr-i iclāl, āsumān-ı
mekremet-medār, ‘ummān-ı ‘iṣmet-ḳarār, derd-i ümmet-i ‘iṣmet-hā, vezāret-i ‘iffet-hā, bi’l-‘izzi ve’l-
iḥtişām, be-ḥürmete Muḥammed ve İlāhe’l-kirām ehlullāhdan ba‘żına su’āl itdiler ki bir “lā” ne
ḳadardur. Eyitdi ḳırḳ nefesdür. Eyitdiler niçün ḳırḳ erdür dinilmedi. Eyitdi içinde ḫātūnlar daḫı
vardur. Ḳıṭ‘a:

218
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

Mefā‘īlün mefā‘īlün fe‘ūlün


Didigüm gibi olursa ḫavātīn
Ricāl üstine fażlında ne şek var
Müẕekkerlik degüldür bedre mefḫar
Mü’ennes̱likden irmez şemse hem ‘ār
Nes̱r: Ve bir murād daḫı oldur ki bu cerīdeyi çün ḫarīde oḳınduġı mecma‘da nāẓımı ḥaḳḳında a‘nī be
ed-dā‘īyü’l-faḳīr Lāmi‘ī el-ḥaḳīr ‘afā ‘anh ẕikr-i cemīl ve du‘ā-yı bi’l-ḫayr dirīġ olınmaya. Şeyḫ ‘Aṭṭār
ṭābet turbetuhu buyurmışdur ki Beyt50
‫َدِر ھﺮ ﭘﯿﺮه زن ﻣﯿﺰد ﭘﯿﻤﺒﺮ‬
‫ﮐﮫ ای َزْن در ُدﻋﺎ ﯾﺎِد َﻣﻦ آور‬
Nes̱r: Şol yirde ki deryā-yı risālet ḳaṭreden meded-cūy ola her ẕerre ḫāksār u bī-miḳdār ḥayretinden
ġayrı ne kārı vardur.
“‫” اﻟﮭﯽ اﻟﮭﯽ ﺧﻠﺼﻨﺎ ﻋﻦ اﻻﺷﺘﻐﺎل ﺑﺎﻟﻤﻼھﯽ و ارﻧﺎ ﺣﻘﺎﯾﻖ اﻻﺷﯿﺎء ﮐﻤﺎھﯽ‬51 bi’n-nūni ve’ḍ-ḍādi inneke ra‘ūfün bi’l-‘ibādi.

50
Der-i her pīrezen mīzed peyamber / Ki ey zen der du‘ā yād-ı men āver = (Hz.) Peygamber her yaşlı kadının kapısını çalar. Söyler
ki “Ey kadın! Duanda beni hatırla.”
51
İranlı âlim ve şair Molla Abdurrahman Câmî’nin (7 Kasım 1414-9 Kasım 1492) İslam tasavvufu alanında oldukça önemli
bir risalesi olan Levâyih adlı eserinden bir alıntıdır. Anlamı: “İlahi, İlahi! Bizi oyun ve eğlenceyle meşgul olmaktan halis kıl,
eşyanın hakikatini nasıl varsa öylece göster.”
219
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

Mefā‘īlün mefā‘īlün fe‘ūlün 8. el-Müheymin (145)


1. Allāh (66) Saña bülbül gülistāndur çü me’vā
Bu niyyet üzre cāndan didüm Allāh İşüñ her ḫār elinden ḳılma eyvā
Olup rūḥ-ı Muḥammed’den meded-ḫvāh Kişinüñ olıcaḳ yārı vefādār
Umaram ‘avn-i Bārī ide yārī Cihān yekser ‘adū olsun ne pervā
İrüp teşrīf olam maḳbūl-i dergāh
9. el-‘Azīz (94)
2. er-Raḥmān (298) Nigārā gül yüzüñ ḫandān gerekdür
Güneşdür ṭāli‘üm baḫtum münevver Egerçi bülbülüñ nālān gerekdür
Elümi topraġa ṣunsam olur zer Gözüñ ḳatlüme ḳaṣd itse ‘aceb mi
Getür sāḳī baña cām-ı ṣafā vir Viṣālüñ ‘ıydine ḳurbān gerekdür
Ne içün ola cān u dil mükedder
10. el-Cebbār (206)
3. er-Raḥīm (258)1 ‘Adūdan gerçikim oldum hirāsān
Nigārā ḳalmadı bir dem ḳarārum Ḫudāyā saña her müşkildür āsān
Elümden aldı zülfüñ iḫtiyārum Vücūdın ḫāk idem ḳahruñ odından
Münevver ide baḫtum vire seni ‘İnāyet yillerinden eyle iḥsān
75a Yüz urup ḫāk-ı pāyuñdan umarum
11. el-Mütekebbir (662)
4. el-Melik (90) Çü virdüm göñlümi sen serv-i nāza
Göñül bir mihr-ṭal‘at māha düşdi Götürdüm el başum açdum niyāza
Felekler āhum odından tutuşdı Du‘ādan itmeñüz yārān ferāmūş
Benüm şol bülbül-i bī-dil ki nālem Bu günden eyledüm niyyet Ḥicāz’a
İşidüp üstime hengāme üşdi
12. el-Ḫālıḳ (731)
5. el-Ḳuddūs (170) Yiter ḳıl ey göñül āh u fiġānı
Bütün arḳada eskirse ne ġam kürk Belürdi āşinālıḳlar nişānı
Ki kelle ṣaġ olıcaḳ tīz bulur börk Demādem segrişür çeşm-i pür-eşküm
Ḳayırma levm-i lā’imden nigārā Meger yārüm gelür ya armaġanı
Müsellemdür baña ‘aşḳ u saña görk
13. el-Bārī (213)
6. es-Selām (131) Nigārā derd ü ġam od itdi yirüm
Bahār eyyāmıdur gül mevsimidür Ḳarardı dūd-veş baḫt-ı münīrüm
Ṣafā hengāmıdur ‘işret demidür Siyeh zülfüñ gibi ḳaldum ayaḳda
Nevālar eylesem bülbüller-ile Eger olmazsa luṭfuñ dest-gīrüm
‘Aceb midür muḥabbet ‘ālemidür
14. el-Müṣavvir (336)
7. el-Mü’min (136) 75b Ḫayāli dilde idüp dilberüñ yir
Göñül kim düşdi baḥr-ı ‘aşḳ-ı yāre Bu gice eyler-iken āh-ı şebgīr
Belā emvācını almaz şümāre Düşümde ḳadre irdüm ey mu‘abbir
‘İnāyet yilleri eylerse yārī Nigāruñ zülfi birle eyle ta‘bīr
Çekem dil keştisin ġamdan kenāre

1
258: 289 (Metin)
220
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

15. el-Ġaffār (1281)2 22. el-Bāsıṭ (72)


Yiter dil Ka‘be’sin ey yār ḫarāb it Ḳo ‘ārı çünki olduñ ‘aşḳa hem-kār
Baña vuṣlat şarābın bes ser-āb it Ki od u ṣu gibidür ‘aşḳ-ile ‘ār
Ümīdüm rāh-ı miḥnet gibi beste Ol ilter başa ‘aşḳı kim şeb ü rūz
‘İnāyet ḳıl Ḫudāyā fetḥ-i bāb it Gözi pür āb ola göñli ṭolu nār

16. el-Ḳahhār (306) 23. el-Ḥāfıẓ (889)


Felekler dūd-ı āhumdan boyandı Şu şehbāzam ki pervāzum semādur
Melekler sūzşümden oda yandı Ne yaña kim uçam Ḥaḳ reh-nümādur
Cihānuñ gül ibi güldi cemāli Kimi bıldırcın avlar kimi keklik
Meger kim ṭāli‘üm şem‘i uyandı Bi-ḥamdillāh benüm ṣaydum hümādur

17. el-Vehhāb (14) 24. er-Rāfi‘ (351)3


Göñül ol serve ḳoşdı çünki başın Baña bilsem niçün meyl itmez ol yār
Aḳıtsun cūy-ı dil-cūy gibi yaşın Nifāḳ ider meger ortada aġyār
‘Aceb midür melāmetle olan yār Çü ṣıdḳum gün gibidür Ḥaḳḳ’a ma‘lūm
Urursa sīnesine ḳahr ṭaşın Umaram ide kerbin anuñ iẓhār

18. er-Rezzāḳ (308) 25. el-Mu‘iz (117)4


Felekde mihr ü meh ṭutduḳca defler ‘Acebdür kim ‘adū geçmez cedelden
Ṣular çaldıḳca berg-i terle kefler Ne eylük bula ol yavuz ‘amelden
Otur ‘işret sarāyında şeb ü rūz Gerek biñ pāre itsün tīġ-ı hicrān
Melekler baġlasun ḳarşuña ṣaflar Ḳomazam dāmen-i dildārı elden

19. el-Fettāḥ (489) 26. el-Müẕill (770)


Bu göñlüm saña bilmem ḳande düşdi Dilüm ṣad pāre itdi tīġ-ı hicrān
Görüp la‘lüñ meges-veş ḳande düşdi Bütün olmaġa yoḳ ‘ālemde dermān
Olup zülfüñ hevāsı birle dem-sāz 76a Tenüm iplikce cānum ḳılca ḳaldı
‘Aceb sevdāya müşkil bende düşdi Ümīdüm sūzanın güm ḳıldı devrān

20. el-‘Alīm (150) 27. es-Semī‘ (180)


Çün olduñ Ḥaḳḳ’uñ iḥsāniyle ḫursend Te‘ālāllāh ‘aceb sırdur bu aḥvāl
Gerekmez dilde dün ü gün ‘uḳde vü bend Belā vü miḥnetüñ adın ḳoṣaḳ bal
Ḫudā ‘abdine müşfiḳdür pederden Ḳul-iseñ ḳoma Ḥaḳ ḳapusın elden
Niçün alur seni efkār-ı ferzend Ki oldur muṭlaḳā her fi‘le fa‘āl

21. el-Ḳābıż (903) 28. el-Baṣīr (302)


Oġul ḳız derdi müşkil ibtilādur Vefādur cümleten cevri ḥabībüñ
Olursa miḥnet olmazsa belādur Şifādur telḫ-i dārū-yı ṭabībüñ
Pederden bu süḫan gūşumda ḳalmış Ḳo olmaz ciddi terk it bed-gümānı
Ki ‘ālem ‘işreti ‘ayn-ı ‘anā’dur İrişür ḳande ‘azm itseñ naṣībüñ

2
Müstensih, 15. sırada yer alan el-Gaffār ismiyle ilgili
dizeleri yanlışlıkla 14. dörtlükten (el-Musavvir’den)
3
önceye kaydetmiştir. Bu nedenle el-Gaffār ismiyle ilgili 351: 370 (Metin)
dizeler 75b’de değil, 75a’da yer almaktadır. 4
117: 118 (Metin)
221
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

29. el-Ḥakem (68) Ziyāret ḳıl ḳubūr-ı evliyāyı


İşi ‘āşıḳlaruñ mihr ü vefādur
Erenler meslegi ṣıdḳ u ṣafādur 37. el-‘Aliyy (110)
N’ola dünyāda oldumsa günehkar Cihānuñ ‘ayş u nūşı beñzer ābe
Şefī‘üm rūz-ı maḥşer Muṣṭafā’dur Felekler anuñ üstinde ḥabābe
Çü andan ḥāṣıluñdur āteş ü tāb
30. el-‘Adl (104) Şarāb-ı ḫoş-güvārın ṣay serābe
Gel ey ‘āḳıl ḫıred çeşmin yiter ört
İdinmez merd olan dünyā evin yurt 76b 38. el-Kebīr (232)
İnanma dilkülense düşmen ey dost Ḫayāl-i yār idelden gözde mesken
Ki genc arslana hemserdür ḳarı ḳurt Dil ü cān ṣaḥnı yekser oldı gülşen
Bugünden ṣoñra vaṣl-ı dilber-ile
31. el-Laṭīf (129) Umaram kim derūnum ola rūşen
Ne cān kim Ḥaḳ kelāmın ezber eyler
Dili gencīnesin pür-gevher eyler 39. el-Ḥafīẓ (998)
Liḳāsı ehl-i Ḥaḳḳ’uñ kīmyādur ‘Adū gerçi baña ḳaṣd-ı ser eyler
Vücūduñ topraġın ḫāliṣ zer eyler Ḥasedden cānını pür-āẕer eyler
Vücūdın pāreler bilmezlig-ile
32. el-Ḫabīr (812) Derūnın ser-te-ser pür-ḫançer eyler
Gel ey dün gün çeken ‘ālemde acı
Bu derdüñ ṣabrdur ṭatlu ‘ilācı 40. el-Muḳīt (550)5
Virür şīrīn yemişler yaz eger ḳış Dönmedin ḳara oldı günlerüm āh
Ne deñlü telḫ olursa ṣabr aġacı Baña niçün yüzin göstermez ol māh
Meded irmezse āhum şu‘lesinden
33. el-Ḥalīm (88) Dil ü cān ḳaldı ẓulmet içre gümrāh
Ṭutalum olduñ ey cān ‘āleme bėg
Cihān içinde yoḳdur faḳrdan yeg 41. el-Ḥasīb (80)
Göñül virmez ġam-ı dünyāya ‘āḳıl Felek gibi bugün ser-geşte ḥālem
Cihān pür-cīfedür ṭālibleri seg Hilālī ḳaşlaruñdan pür-ḫayālem
Umaram kim sitārem ola ṭāli‘
34. el-‘Aẓīm (1020) Ki çoḳdan baḫt elinden pür-melālem
Ṭama‘ ḳapusını sedd eyle ey dil
Ḳanā‘at ehlidür maḳṣūda vāṣıl 42. el-Celīl (73)
Ne isterseñ yüri var Ḥaḳ’dan iste Cihān aḥvālidür ser-cümle ḳıṣṣa
Dilerseñ kim ümīdüñ ola ḥāṣıl Alur andan naẓar erbābı ḥiṣṣe
Gelüñ demler sürüp ‘işret ḳılalum
35. el-Ġafūr (1286) Yaraşmaz iki günlük ‘ömre ġuṣṣa
Sa‘ādetdür püser duḫter şerefdür
Çü nīk aḫter ola ḫayrü’l-ḫalefdür 43. el-Kerīm (270)
Yimişidür oġul ḳız şāḫ-ı ‘ömrüñ Heves dil bülbülin āvāre eyler
Yimişsüz aġacuñ kārı telefdür Hevālar ‘āşıḳı bīçāre eyler
Şu kim el çekdi devlet dāmeninden
36. eş-Şekūr (526) Yaḳasın gül gibi ṣad pāre eyler
Dilerseñ ṣava Ḥaḳ senden belāyı
Gözet in‘āmuñ-ile mübtelāyı
Ḳaçan kār-kerde ḳalsañ deng ü ḥayrān 5
550: 75 (Metin)
222
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

44. er-Raḳīb (312) Ḳoyam adın Żiyā’e’d-dīn Muḥammed


Begüm ‘işret degüldür dādı ‘ömrüñ
Ḥaḳ adından olur imdādı ‘ömrüñ 52. el-Ḥaḳḳ (108)
Felekler ḳaṣruñ a‘lā eyledi ṭut Gözi açıḳ kişi aç gözli olmaz
Ne aṣṣı çünki yoḳ bünyādı ‘ömrüñ Şeref erbābı naḥs ılduzlu olmaz
Bu nüh ṭāḳ içre çünkim ḳıble birdür
45. el-Mucīb (55) Muḥabbet ehli iki yüzli olmaz
Dilā cān sırrın iẓhār itmek olmaz
Nigāruñ rāzın iḳrār itmek olmaz 53. el-Vekīl (66)
Sa‘ādet bir gün irer nāgeh iḳbāl Ḳaşuñ dimiş ki çeşmümden ḥaẕer var
Ṣaḳın ġafletle idbār itmek olmaz Belī bu ay başında şūr u şer var
Ṣaçuñdan şöyle fehm itdüm nigārā
46. el-Vāsi‘ (137) Ki ben miskīne bir uzaḳ sefer var
Beni ḳorḳutmaz öldürmekle düşmen
Bugün ölmezden öñdin ölmesem ben 54. el-Ḳavī (116)
Nigāruñ tek rıżāsı bile olsun Ṣaçuñ kim cevre āheng eylemişdür
Fedādur yolına ger cān u ger ten Ġamından ḳaddümi çeng eylemişdür
Bu giñ dünyāda aġzuñ fikri her dem
47. el-Ḥakīm (78) Dil ü cān ‘işretin teng eylemişdür
Ġamuñdur ancaġ ey cān dilde dāġum
Dü ‘ālemden benüm vardur ferāġum 55. el-Metīn (500)
Cemālüñ āfitābından meh-āsā Cemālüñ gördüm el açdum du‘āya
Bi-ḥamdillāh münevverdür çerāġum Ki irdi cān u dil ṣubḥ-ı ṣafāya
Çekem baġruma bir gün ey ḳaşı yā
48. el-Vedūd (20) Seni āhum oḳı irüp semāya
Ṭaşum āyīne-i mihr ü vefādur
İçüm gencīne-i ṣıdḳ u ṣafādur 56. el-Veliyy (46)
Sözüm ṣıdḳına şāhiddür bir Allāh Pelās-ı ġam serāser oda yandı
İki ‘ālemde şāhum Muṣṭafā’dur Libāsı ‘ālemüñ altuna bandı6
Şeb-i baḫtum münevver oldı beñzer
49. el-Mecīd (57) Seḥerden ṭāli‘üm şem‘i uyandı
Bugün virdüm göñül bu bī-vefāya
77a İşini rūz u şeb düzdi cefāya 57. el-Hamīd (62)
Yüri bir iki gün ṣabr eyle dervīş Ġam-ı ‘aşḳuñ ki alnumda raḳamdur
İrişür bu küdūretler ṣafāya Ne ta‘bīr olısar cüffü’l-ḳalemdür
Bugün ben tāc-dār-ı milk-i ‘aşḳum
50. el-Bā‘is̱ (573) Başum üstinde āhum zer ‘alemdür
Niçün virmez baña çeşmüñ emānı
Mürüvvet yoḳ mıdur ‘ālemde ḳanı 58. el-Muḥṣī (148)
N’ola öldürse ġamzeñ leblerüñden Boyandı ḥasretā ġam dūdı cāna
Buyur ben ḫaste cisme tāze cānı Gülünc oldum ḳan aġlayup cihāna
Ezelden yana geldüm nār-ı ‘aşḳa
51. eş-Şehīd (319) Yine gitsem gerekdür yana yana
Ne cān kim ‘avn-i Ḥaḳ’dandur mü’eyyed
Cihān içinde buldı ‘ömr sermed
Umaram vire bir ferzend illā Hū 6
bandı: batdı (Metin)
223
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

59. el-Mübdī’ (56) Olur ḫayrāt anuñ def‘ine ḥā’il


Vefādan itme zülfüñ gibi pür-pīç
Ḥelāl itdüm saña gel ḳanumı iç 67. el-Vāḥid (19)
‘Acebdür kim miyānuñ fikri cānā Begüm germiyyet idüp urma lāfı
Yoluñda eylemezse ḥāṣılum hīç Ki lāfuñ çoġ olur kiẕb ü güzāfı
Muḳarrer bī-‘ameldür tīġ-ı çūbīn
60. el-Mu‘īd (124) Ṭutalum cümle zerrīndür ġılāfı
Kimüñ kim Zühre-āyīn bir ḳızı var
Mükedder ṭāli‘i naḥs ılduzı var 68. el-Aḥad (13)
Ne merdüñ duḫteri olsa bir aḫter Bu dünyā ‘ayş u nūşın nīş-i ġam ṭut
77b Felek olsun hilāli boynuzı var Serāser ẕevḳ ü şevḳin pür-elem ṭut
Ṣunar āḫir saña zehr-i memātı
61. el-Muḥyī (68) Gerekse elde herdem cām-ı Cem ṭut
N’ola ḳaşuñ iderse yayḳarayı
Göz ucuyla unutma merḥabāyı 69. eṣ-Ṣamed (134)
Cefā vü cevr yayın yaṣ efendim Çün olup pīr-i fānī ḳad bükeldi
Göge irgürmedin tīr-i du‘āyı Libās-ı ‘ömr ser-tā-ser sökeldi
Zülāl olsun gerek bir daġa girmez
62. el-Mümīt (490) Şu ṣu kim ḫāk-sār olup dükeldi
Rıżā virdi çün ol ḥūrī nikāḥa
Fesād işler ḳamu döndi ṣalāḥa 70. el-Ḳādir (305)
Bi-ḥamdillāh ṣafā-yı ḫāṭır-ile Şehā gül mevsimidür ‘ayş u nūş it
Çıḳardum ‘ayş idüp şāmı ṣabāḥa Derūnuñ bülbül-āyin pür-ḫurūş it
Ṣular sermest olup şūrīde-dildür
63. el-Ḥayy (18) Degülseñ ṭaş yürekden bende cūş it
Seni tekrīm idüp Ḥaḳ ḳıldı insān
Hezārān itdi luṭf u fażl u iḥsān 71. el-Muḳtedir (744)
Gerekmez ola sen şeyṭāna tābi‘ Ṣaḳınmaz gerçi rāzın dostdan dost
Uludur ḳahr-ı Ḥaḳ olġıl hirāsān Velī rāz-ı nihān ez-cümle nīkū’st
Hemīşe nāfe ġammāz olduġ-içün
64. el-Ḳayyūm (156) İçi ḳandur ṭolu ṭaşı ḳuru post
Ḥużūr olmaz tevekkül itmeyince
Ġam u derde taḥammül itmeyince 72. el-Muḳaddim (184)
Mübāşir olmaġıl ṣaḳın bir işe 78a Kişinüñ luṭf u iḥsān olsa ḥāli
Dil ü cāndan te’emmül itmeyince ‘Uyūbı örtilüp artar kemāli
Dilerseñ olmayasın ḫalḳa muḥtāc
65. el-Vācid (14) Begüm muḥtāclardan yıġma mālı
Şu kim Allāh içün olmaz saña yār
Anı ey ‘aḳl eri ‘add eyle aġyār 73. el-Mu’aḫḫir (846)
Dilerseñ her murāduñ ola ḥāṣıl Ṣaçuñ ḳamçısı geçdi cāne bendi
Saña olsun ‘ibādet dā’imā kār Yeñilmez ha ṭutup eşküm semendi
Sen āhū gerçi gerden-keşlik eyler
66. el-Mācid (48) Velī bir gün ṭutar āhum kemendi
Ḥaẕer ḳıl olma şāhum ẓulme mā’il
‘Adālet eyleyüp ol Ḥaḳḳ’a ḳā’il 74. el-Evvel (37)
Belālar olsa nāzil āsümāndan Nolaydı dünyede ġam olmasaydı

224
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

Belā olurdı ol hem olmasaydı Ki ḫūnī gözlerüñden ḫaste oldum


Ḫayālī olmasa kim eglenürdi
Ḳururdı ten gözüm nem olmasaydı 82. el-Münteḳim (230)
Geçer ṣu gibi bu çaġlar yaḳındur
75. el-Āḫir (801) Felekden ‘öme çün dün gün aḳındur
Şu kim bī-‘aşḳ ola anı nederler İkin ay sebze gösterme ḫırāmı
Eşek gibi saḳalından yiderler Ḫazān irdi biçin vaḳti yaḳındur
Ṣafādur dilberüñ cevr ü cefāsı
Baña düşmen sözindendür kederler 83. el-‘Afüvv (156)
Benüm mihr-i Ḫudā’dandur ḥayātum
76. eẓ-Ẓāhir (1106) Bu ‘ömre ẕerre yoḳdur iltifātum
Cihānuñ merd iseñ baḳma yüzine 78b ‘Aceb kendüzini ölmez mi ṣanur
Ki virür ḳaḥbedür zīnet özine ‘Adū bilsem neden ister memātum
Yaḳañı virme ṣaḳın nefs eline
Er-iseñ uymaġıl ‘avret sözine 84. Mālikü’l-mülk (409)
Aḳıtsun ḳo sirişküm ḳanlu ṣuyı
77. el-Bāṭın (62) Ki çaldum ṭaşa germ olup sebūyı
Begüm ḳaçma ṣaḳın ehl-i hünerden Ġam odı ḫākisār itdi vücūdum
Ḳaçarsañ ḳaç ḥarīf-i bed-güherden Dirīġā bāde virdüm āb-ı rūyı
Dime bu er sözi ol zen sözidür
Niçe zen var ki fikri yigdür erden 85. Ẕü’l-celāli ve’l-ikrām (1100)
Niçün her ḫāre ey bülbül ilersin
78. el-Vālī (47) Görüp her ġonce la‘li diş bilersin
Ḳayırma ḳılsa düşmen ḳaṣd-ı cānuñ Yilersin rūz u şeb dünyā yolında
Çalış sen rūz u şeb yoḳdur ziyānuñ Birin binüp birin yidmek dilersin
Sen eyle kīnesinden sīneñi pāk
Gele bir gün kim ola mihribānuñ 86. el-Muḳsiṭ (209)
Ġam-ı hicrān ḳıyāmetden uzundur
79. el-Müte‘ālī (551) Baña bir yılcadur dildāre dündür
Ḫudā’dan isterem bir yār-ı cānı Yiter yas it bugünden ṣoñra ey yār
Kim ola ben ġarībüñ mihribānı Ṣafā vü şādümānī vü dügündür
Umaram Ḥaḳ du‘āmı ide maḳbūl
Ḳılam vaṣl-ile ḥāṣıl kām-rānı 87. el-Cāmi‘ (114)
Ne ekseñ ḫayr u şer anı biçersin
80. el-Bebr (202) Bugün mihmānsın yarın göçersin
Yiter saç ey yaşum zer üzre sīmi Elüñ ṣunma ṣaḳın māl-ı yetīme
Seḥer o[l]dı es̱er vuṣlat nesīmi Ġıdāñı āteş idüp ḳan içersin
Gözüñ aç tāze ‘işret demleridür
Göñülden sür ġam-ı fikr-i ḳadīmi 88. el-Ġanī (1060)
Ḥaṣūduñ ṣan‘atı dün gün ḥaseddür
81. et-Tevvāb (409)7 Ḥased boynında “‫”َﺣْﺒٌﻞ ﱢﻣﻦ ﱠﻣَﺴٍﺪ‬dür8
Dehānuñdan begüm dem-beste oldum
Ġam-ı ebrūñ-ile peyveste oldum 8
“ḥablün min mesed”: “Bükülmüş liften ip” anlamındaki
Lebüñden em buyur ben müstemende sözler Tebbet sûresi 5. âyetinden (111/5) alıntılanmıştır.
Fâtiha sûresinden sonra Mekke’de nazil olan sûre, Hz.
Peygamber’e hakaret eden amcası Ebû Leheb için
7
409: 490 (Metin) inmiştir.
225
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

Yüri sen ġam yime ‘aşḳ-ile yār ol 96. el-Bāḳī (113)


Maḥabbetsüz göñül cānsuz ceseddür Niçün küsdi baña ol dil-nevāzum
Meger kim nāz ider bilüp niyāzum
89. el-Muġnī (1100) Ḳarardı günlerüm zülfüñ düninden
Dirīġā kim hevālardan geçilmez Açıl gül gibi ey şem‘-i ṭırāzum
Göñül ḳararsa ḫayr u şer seçilmez
Dilā derd-ile düşme pīç ü tābe 97. el-Vāris̱ (707)10
Biraz baġlanmayınca iş açılmaz Ṣaçuñ ṭarrārdur çeşmüñ ḥarāmī
İçersin ḳanumı dün gün revā mı
90. el-Māni‘ (161) Helāk itdüñ beni uyup raḳībe
Baña nāṣiḥ yiter ḳıl nuṣḥ u pendi ‘Aceb ol kāfiri ḳanum ḳoya mı
Beġāyet ‘aşḳ işin cānum begendi
Nola ṣayd itsem ol gün yüzi māhı 98. er-Reşīd (514)
Ki āhum çerḫe irgürdi kemendi Firāḳuñdan dilüm pür-ġamdur ey dost
Ciger ṣad pāre baġrum demdür ey dost
91. eḍ-Ḍārr (1001) Ḳılursın dün gün aġyār-ile ‘işret
Benem ey yār-ı cān dillerde şimdi Saña sūr u baña mātemdür ey dost
Fiġānum söylenür illerde şimdi
Benüm gibi ġam-ı zülfüñle var mı 99. eṣ-Ṣabūr (298)
Perīşān-ḥāl maḥfillerde şimdi Ġamından baġruñı biñ kez dil ey dil
Viṣālinden naṣībüñ yoḳ bil ey dil
92. en-Nāfi‘ (201) Çü yiltendüñ hevā-yı zülf-i yāre
Dilerseñ mihr ü māh ola semendüñ Saña āvāreliḳdür ḥāṣıl ey dil
Feleklerden geçe ḳadr-i bülendüñ
Vefā ḳıl ‘āşıḳuñ göñlin ḫoş eyle Aḥmed
Du‘āsın al ġarīb-i müstemendüñ Bu bāġ içinde dikensüz gül olmaz
Fiġānsuz ḫār elinden bülbül olmaz
93. en-Nūr (256) ‘Amel toḫmını żāyi‘ ḳılma dervīş
Ḳaşuñ üstinde ṭurrañ ebre beñzer Zemīn-i şūre içre sünbül olmaz
Gözüñ aña mu‘ārıż bebre beñzer
Saña ‘āşıḳ bu derd içün müdāvā Maḥmūd
Cihān içinde yoḳdur ṣabra beñzer Bugün oldıysa ṭāli‘-i telef-kār
Ḳayırma yarın olursın şeref-dār
94. el-Hādī (20) Elüñ aç Ḥaḳḳ’a kim feyż-i ‘ināyet
Ten-i ‘āşıḳ belā vü derde püldür9 Derūnuñ ide pür-gevher ṣadef-vār
Ser ü cān fikr iden ‘āşıḳ degüldür
Dilüñ ḳan itse ḫār-ı ġam ‘aceb mi Muḥammed
Çün ey bülbül ümīdüñ vaṣl-ı güldür Zemānuñ gerçi kim yoḳdur direngi
Açar bir demde yüz biñ dürli rengi
79a 95. el-Bedī‘ (86) Velī emvāc-ı ġamdan yoḳ aña bāk
Saña yār-ile çün vuṣlat gerekdür Kim oldı ḳulzüm-i ‘aşḳuñ nehengi
Dil ehlinden ḳavī himmet gerekdür
Murād-ı dil zer ü zūr-ile bitmez Muṣṭafā
Kişide ṭāli‘ ü devlet gerekdür Yiter ḳıl Lāmi‘ī bu güft ü gūyı

9 10
püldür: pekdür (Metin) 707: 977 (Metin)
226
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

Dirāz itdüñ zebān-ı ‘ayb-cūyı İlāhī sözlerümdür pür-cināyet


Ḳulaġuñ gül gibi dinc ister-iseñ Bir emrüñ itmedüm cāndan ri‘āyet
Ḳoġıl bülbül-ṣıfat her hāy u hūyı Dem-i āḫirde Aḥmed ḥürmetine
Umaram ire fażluñdan ‘ināyet
Ḫātimü’l-Kitāb Temme

Kaynaklar
Ahmed b. Hanbel (Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî). el-Müsned, (Thk: Şuayb
el-Arnavut-Adil Mürşid vd.), Cilt: 15, Müessesetü’r-Risale, 2001, s. 528.
AKTÜRK, Sema. Türkiye’de Hıdrellez Etrafında Oluşan Folklorik Unsurlar Üzerine Bir İnceleme,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi SBE. Türk Dili ve Edebiyatı ABD., Türk
Halk Edebiyatı BD., İstanbul, 2014.
ARTUN, Erman. “Türk Halk Kültüründe Mâni Söyleme Geleneği, Mânilerin İletişim Boyutu ve
İşlevselliği”, IV. Uluslararası Türk Medeniyetlerinde Sözlü Kültür Geleneği (Türk Dünyasında Mâniler)
Sempozyumu, Fethiye, 6-8 Kasım 2006, Fethiye Belediyesi Kültür Yay., İzmir, Nisan 2007, s. 1-10.
(http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/artun_mani.pdf)
AYAN, Gönül. “Lâmi‘î Çelebi’nin Hayatı, Edebî Kişiliği ve Eserleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, Sayı: 1, Konya, 1994, s. 43-65.
AYAN, Hüseyin. Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkidli Metni, II. Cilt, TDK Yay.,
Ankara, 2002.
AYDEMİR, Semra. Dede Ömer Rûşenî (Hayatı, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni), Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi SBE., Konya, 1990.
BAŞ, Münire Kevser. Lâmiî Çelebi’nin Şerh-i Muammeyât Alâ Esmâ-i Hüsnâ’sı. Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi SBE., İslam Tarihi ve Sanatları (Türk İslâm Edebiyatı) ABD.,
Ankara, 1999.
Buhârî (Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail). el-Câmi’u’s-Sahîh, Cilt: 7, (Thk: Züheyr b. Nâsır en-Nâsır),
Dâru Tavki’n-Necât, Beyrut, H. 1422/2002, Kitâbü’t-Tıb, VII, s. 135.
___. el-Edebü’l-Müfred, (Thk: Muhammed Fuad Abdulbâkî), Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, H.
1409/1989, s. 313.
CENGİZ, Halil Erdoğan. “Divan Şiirinde Musammatlar”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri),
Sayı: 415-416-417, Temmuz-Ağustos-Eylül 1986.
EĞRİ, Sadettin. Lâmi‘î Çelebi - Şerefü’l-İnsân (İnceleme-Metin), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi
Üniversitesi SBE., Türk Dili ve Edebiyatı ABD., Ankara, 1997.
ESİR, Hasan Ali. Münşeât-ı Lâmiî / (Lâmiî Çelebi’nin Mektupları) -İnceleme-Metin-İndeks-Sözlük-, Karadeniz
Teknik Üniversitesi Matbaası, Trabzon, 2006.
GÜNAY, Umay. “Ritüeller ve Hıdrellez”, Millî Folklor, Sayı: 26, Yaz 1995, s. 2-3. (Aynı yazı, Millî Kültür
Dergisi, Sayı: 72, Mayıs 1990, s. 10-12).
GÜNGÖR, Kemal. “Bir Bahar Töreni: Mantifar’da Söylenen Mâniler”, Ülkü, Cilt: II, Sayı: 16, Mayıs 1942,
s. 11.
___. “Anadolu’da Hızır Geleneği ve Hıdrellez Törenlerine Dair Bir İnceleme”, Türk Etnoğrafya Dergisi,
Sayı: 1, Maarif Basımevi, Ankara, 1956, s. 56-72.

227
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

İPEKTEN, Halûk. Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, Dergâh Yay., İstanbul, 1994.
KAYA, Doğan. Türk Dünyası Türk Halk Edebiyatı Kavramları ve Terimleri Sözlüğü, III. Baskı, Akçağ Yay.,
Ankara, 2014.
KIZILTUNÇ, Recai. “Türk Edebiyatında Tuyug ve Bazı Problemleri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 37, Erzurum, 2008, s. 107-126.
Köprülü, M. Fuad. Edebiyat Araştırmaları, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1989.
KURNAZ, Cemal ve Halil Çelik. Divan Şiiri Şekil Bilgisi, H Yayınları, Ankara, 2010.
KUT, Günay. “Lâmi‘î Chelebi and His Works”, Journal of Near Eastern Studies, April 1976, Cilt: 35, Sayı: 2,
s. 73-93.
___. “Lâmiî Çelebi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 27, Ankara, 2003, s. 96-97.
___. “Lâmi‘î Çelebi, Mahmûd b. Osmân”, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Yayın Tarihi: 27.01.2015,
Güncelleme Tarihi: 16.11.2021. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/lamii-celebi-mahmud-
osman
ONAY, Ahmet Talat. Türk Halk Şiirinin Şekil ve Nev‘i, (Hzr.: Cemal Kurnaz), Akçağ Yay., Ankara, 1996.
___. Türk Şiirlerinin Vezni, (Hazırlayan: Cemal Kurnaz), Akçağ Yay., Ankara, 1996.
ÖNTÜRK, Tolga. Sürûrî’nin Şerh-i Mu‘ammeyât-ı Mîr Hüseyin Adlı Eseri (İnceleme-Tenkitli Metin),
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi SBE., Türk Dili ve Edebiyatı ABD.
Eski Türk Edebiyatı BD., Van, 2019.
ÖNTÜRK, Tolga ve Murat Öztürk. “Mir Hüseyin Nişâbûrî’nin Muammâ Risâlesi’ne Yazılan Türkçe
Şerhler: İki Bilinmeyen Şerh”, TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi,
2020, Yıl: 8, Sayı: 23, s. 128-146.
ÖZKAT, Mustafa. “Türk Edebiyatında Niyet Tutma Oyunları (Oyun Amaçlı Fâl-nâmeler)”, VI. Yıldız
Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi Tam Metin Bildiri Kitabı, 12-13 Aralık 2019, Yıldız Teknik
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2019, s. 146-168.
ÖZTOPRAK, Nihat. “Tuyuğ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 41, İstanbul, 2012, s. 450-451.
TEZCAN, Nuran. “Bursalı Lâmiʻî Çelebi”. Türkoloji Dergisi, Cilt: VIII, Sayı: 1, Ankara Üniversitesi
Basımevi, Ankara, 1979, s. 305-345.
___. “Güzele Bir Şehrengizden Bakış”, Türkoloji Dergisi, Cilt: XIV, Sayı: 1, Dil ve Edebiyat Araştırmaları
Derneği Yay., Ankara, 2001, s. 161-194.
TOP, Yılmaz. “Tuyuğlarla Tertip Edilen Bir Oyun: Aklından Bir Tuyuğ Tut!”, Erzurum Atatürk
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (TAED), Sayı: 60, Eylül 2017, s. 33-66.
UCA, Alaattin. “Türk Toplumunda Hıdrellez - II”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Dergisi, Sayı: 35, Erzurum, 2007, s. 251-284.
YÜCE, Şener. “Bucak’ta Hıdırellez ve Bahtıbar”, Türk Folklor Araştırmaları, Yıl: 16, Cilt: 9, Sayı: 190,
Mayıs 1965, s. 3741.

228
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

Ekler:

Esmâ’ü’l-Hüsnâ Tefe’ül-nâmesi:
Süleymaniye Kütüphanesi, Murad Buhari, No: 330, vr. 73a-79a.

vr. 74a vr. 73b

229
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

vr. 75a vr. 74b

230
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

vr. 76a vr. 75b

231
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

vr. 77a vr. 76b

232
TUBA / JTS 60 2023
BURSALI LÂMİ‘Î ÇELEBİ’NİN KARIŞTIRILAN BİR ESERİ: ESMÂ’Ü’L-HÜSNÂ TEFE’ÜL-NÂMESİ

vr. 78a vr. 77b

233
TUBA / JTS 60 2023
Mustafa ÖZKAT

vr. 79a vr. 78b

234
TUBA / JTS 60 2023

You might also like