You are on page 1of 7

'T-r-sgvtQf'

ÇENGELKÖY

İnsanlar vardır, onlarda mâzi 'hasreti, hissedip Elden gelebildiği kadar yazı ve resimle anlatmaya
ama ulaşamadığı âlemlere karşı duydukları derin ta­ çalışacağım. Çengelköy pek fazla işlenmiş bir Boğaz
hassüsleri vardır... köyü değildir.

İnsanlar vardır; «Kalû belâ'dan yevmi! kıyam»e Bizim takdim ettiğim iz kadarının, başka tetkik
kadar yaşasalar Boğaziçi’ni sevmeye gene de doya- edeceklere bir nüve teşkil etmesini, ilerde daha geniş
mazlar. etüd edilmesini temenni ettiğim için, bahsettiğimiz
beyiti başa aldım.
Ve... belki bu satırlar, o muhabbetlerin gayreti ile
kaleme alınır. Ancak unutulmamalıdır ki bu anlatma işi, İstan­
bul ve dolayısiyle Çengelköy'den, kuş uçuşu ile 288
Birinci resimde yakından çekilmiş bu günlerdeki kilometre uzaklıktaki b ir taşra vilâyetinde ve onun im­
fotoğrafını gördüğünüz Çengelköy veya doğduğum kö­ kânlarında hazırlandığından, hatâ ve sevab hesabında
ye dair b ir araştırma yazısı takdim ederken «tarz-ı se­ munsifâne davranmak iktiza eder, kanaatindeyim.
lefe takaddüm ettim» ve kitap sonuna yazılması usul­
den olan bir paragrafı, sebep tahtında, başa aldım. Çengelköy «İki büyük ci'hânın müitekasında» ki
İstanbul şehri limanı bitiminden Boğaziçi'ne doğru ba­
Başa aldığım paragraf, İbnül Emin Mahmud Kemâl kıldığında tam karşıya gelen, Galata köprüsüne 4,2 mil
inal merhumun, bilinen «Son Hattatlar» isimli eserinin veya 7, 8 kilometre mesafede olan, Fetih’ten de evvel
sonudur. Orada marhum, mehaz vermeden esere bir mevcut bir köydür.
beyit ile son verir ki, şöyledir :
Celâl Esad Arseven BizanslIlar devrinde bu köye
«Lakad garesü hattâ ekelnâ ve innenâ, PROSTOS DİSKOS denildiğini bildirir.
Lenağrisü hattâ ye’küle’nâsü ba’denâ.»
Bazı m üellifler eserlerinde Çengelköy ismi ile
İbnül Emin merhum beyitin izahında meâlen şöyle Çengeloğlu Tahir Paşa arasında münasebet kurar, is­
diyor : min menşei olarak gösterirler.
«Bizden evvel ekdiler, eki eyledik, Böyle izahta bulunan m üellifler kimlerdir ve hangi
Şimdi biz ekdik, gelenler eki eyler.» eserlerde bu kanaatlerini neşretmişlerdir diye sözü
uzatmaya hiç mahal yoktur. Zira kat'iyyetle sabittir ki
Aynı beyitin başka bir izah tarzı daha var, onu da
köy’ün isminin, uzaktan veya yakından bu paşa ile en
yazalım :
küçük bir münasebeti olamaz. Aşağıda görüleceği üze­
«Bizden öncekiler diktiler, biz yedik, re köy’ün adı fe tih ’le yaşıttır. Fâtih Sultan Mehmed
Bizden sonrakiler yesin diye, biz dikiyoruz.» devrinde isim almış bir köy ile 1846 senesinde vefat
etmiş bir Türk amiralinin köye isim vermesi arasında
Bir araştırma yazısına başlarken, başka bir eserin
bir mantık münasebeti kurulamayacağı aşikârdır.
bitiriliş kısmını neden aldık diye düşünülebilir, sebe­
bini izah etmeye çalışalım. Dr. Galip Ataç'ın, arka tarafı poyraz rüzgârlarına

3
kapalı o,-ması dolayısiyle, ¡iklimini Heybeliada'ya ben­ gelköy'den beş ayrı yerde bahsediliyor. Eserdeki sıra­
zettiği Çengelköy’ün, bir diğer fotoğrafı günümüzden ya göre alalım.
45 sene evveline aittir.
Balatkapısı’ndan bahsederken «... bu semtte ika­
Tarihî bilgiler sahasında bir cankurtaran olan sem­ met eden Yahudilerin nüfusu Hasköy’den, Beşiktaş'-
patik Evliyâ Çelebimizin (1611-1682) köy hakkında ne­ dan, Ortaköy’den, Kuruçeşme’den, Kuzguncuk’tan, Üs­
ler yazdığını Reşat Ekrem Koçu'nun İstanbul Ansiklo­ küdar’dan ve Çengelköy’den daha çoktur.
pedisinden alalım.
«...Daha sonra gelen büyük Çengelköy’de Rumlar
«Çengelköyü Kasabası: İstanbul fethinde bura­ ve az miktarda Yahudi oturur. Bunun yakınında efendi’-
larda Kıra! Yanko İbni Madyan (Nikomed) zamanından lerin meskenleri ve sultanların bahçesi vardır. İlerde,
kalma bir takım çengeller bulunduğundan adına Çen­ Sultan Murad’ın pek sevdiği İstavroz; köşkü, konağı,
gelköyü denmiştir. Üsküdar Kadılığı hükmünde subaşı- bahçesi ve mescid'i ile bir Türk köyüdür »
lıkdır. Köy lebi deryada olup arka tarafı bağlı bağçeli
«...Andan tâ Karadeniz Boğazına varınca her ra-
hiyâbanlardır ki tavsifinde dil âcizdir. Efrâlisinin çoğu
bıtta meyhâne bulunması tâbuttur. Ama Ortaköy, Ku­
rumdur, İslâmları azdır. Lâkin sarayları, bahusus için­
ruçeşme, Arnavutköyü, Yeniköy, Tarabya, Büyükdere
deki Has Bağçesi gayet mükelleftir, fumtaraklı, rev­
ve Anadolu tarafında Kuzguncuk, Çengelköy, Üsküdar,
naklı bir Bağı ¡temdir. Fakat Allâhü a'lem, bu bağçenin
Kadıköy nâm mahallerde tabaka tabaka meyhaneler
tâlii M'irrih burcuna tesâdüf etm iştir. Anadolu’da isyan
vardır.»
edip Bergama Kalesinde kapanan İiyas Paşa'yı, Küçük
Ahrned Paşa tutup huzüri şehriyâriye getirdikte, bu Eremya Çelebi'nin eserinde Çengelköy’den en
bağçede maiyetiyle beraber katlolundu. Ve daha nice uzunca bahsedilen kısım en sona bırakılmış.
böyle vak’alar oldu. Hattâ Çengelköyünün ©hâlisi bile
kitalden fâ-riz değillerdir. Lâkin köy mâmurdur, cümle Burada üç mühim nöktaya rastlıyoruz. İlki Çengel­
tahtâni, fevkaani kâgir binâlı üç bin altmış kadar ev­ köy ismi, İkincisi yine türkçe olmayan ama Celâl Esad
ler! vardır, sahilinde bir de küçük camii vardır, çarşı­ Arseven'in bildirdiğine de uymayan bir isim, üıçüncü-
sından geçilerek istavroz Bağçesine gidilir.» sü b ir kadınlar manastırının mevcudiyeti.

Daha sonra «İstanbul Tarihi» isimli eserin müel­ Şimdi tarihçenin son kısmını alalım :
lifi Eremya Çelebi Kömürcüyan’m (1637-1695) Çengel­
köy’e dair yazdıklarını görelim. «Çengelköy’ün adı, bir rivayete göre, Fatih'in ora­
larda bulmuş olduğu büyük bir gemi demirinden ileri
Hrand D. Andreasyan tarafından tercüme ve tah­ gelmiştir. Buranın eski adı, kilisenin yaldızlı kirem it­
şiye edilen Eremya Çelebi’nio «İstanbul Tarihimde Çen­ lerinden dolayı KHİRİSOKERAMİS idi.

4
Çengelköy, iskele

«Bizans devrinde burada yazlık bir saray ve lusti- mevcuttur. Bu çiftlik binasının arka cephesinde câilbi
nianus'un yaptırdığı bir kadınlar manastırı vardı.» dikkat bir mermer kitâbe mevcuttur.

Eserin teroüme ve tahşiyesini yapan, bu kısımda Şimdiye kadar ilk defa tarafımızdan tanıtılan bu
iki not daha ilâve etmiş, onları da alalım. k'itâbenin biz tarihini 1447 olarak tesbit ettik, yâni fe­
tihten 6 yıl evvel... Ancak kitâbenin yazısı hakkında,
«İnoiciyan, bu manastıra ait Ay’Yorgi kilisesinin mesleğim olmadığı için, fik ir beyân etmeyip, o işi mü­
harabelerinin kendi zamanında görülmekte olduğunu tehassıslarına bırakmayı tercih ettim. Selâhiyetll kim­
söyler. seler bunu okuduğunda, 526 sene evveline dair bilme­
diğimiz bir hususu hep beraber öğrenmiş olacağız.
«Timoni, «Méditations Bosphoriques» isimli ese­
rinde kilisenin yaldızlı kiremitlerinin İstanbul’a götü­
rülüp Yalı Köşkü'nün yanında yapılan bir mescidin tez­
yinatında kullanılmış olduğunu yazar.» Kitâbenin halledilmesini mütehassıslarına bırakıp
yeni bir müellife geçmeden bu kitâbenin yerleşmiş ol­
Başka eski bir müellife geçmeden önce Eremya duğu köşk civarına ait bir hatıra nakledelim'.
Çelebi'nin bahsettiği kadınlar manastırının hatırlattığı
bu hususu açıklayalım. Birinci Dünya Harbi sıralarında cereyan eden, nak­
ledeceğimiz hatıra, Prenses Mevhide Celâleddin hanım
Günümüzün Çengelköy’ündeki en eski tarihi eser tarafından anlatılmış, Sara Ertuğrul tarafından yazılmış,
bir mermer kitabedir. Yıllar önce bu kitabeyi bana Vatan Gazetesinde tefrika edildikten sonra «Geçmiş
gösteren zât, bunun bir kızlar manastırına ait olduğu­ Zaman Olur ki...» adı ile kitap halinde neşredilmiştir.
nu muğlak bir şekilde İşittiğini söylemişti.
Vahdettin Efendinin yeğeni olan at meraklısı bir
Tarihler Çengelköy’lü bir baba-oğuldan bahseder­ zâtın elinden, harp dol ay ıs iyi e bütün hayvanları alınır,
ler. Baba, köy’ün arka taraflarında bir çiftliğ i olan, ilk sâdece bir kır at kalır. Yukarıdaki kitâbenin bulunduğu
Âyan Meclisi Âzasından ve İngilizlerle münâsebette bu­ ç iftlik evi civârına hastalığı sebebiyle ailesiyle beraber
lunduğu için İngiliz Ali Bey denen zât, oğul İse Meclisi nakletmiş olan zâtın elinden, o civardaki bir bölüğün
Meb'usan Reisi olan Ahmet Rıza Bey (1859-1930). zabiti ısrar ederek o kır atı da alır. Bu hâl hasta olan
Bahsedilen çiftlik, hâlen, sahip değiştirmiş olarak insanı daha da üzer. Kısa bir zaman sonra hastalık

5
galip gelir, hasta vefat eder. Vefat üzerine ev halikı hanesi, Çuhacı Sorci zimminin yalısı, Darphaneci zim-
feryat figân ederken, kır atına binmiş olan zabit o mlnin yalısı, Kaytanoğlu karısı Marya Hristiyan'm yalı­
civarda tâlim yapmakta bulunan askerlerini kon­ sı, Kurta Nikolakl zimminin hanesi, yanında Yorgi kal­
trol etmektedir. Çığlığı duyan sâdık ¡kır at, üzerin, fanın hanesi, Vâllde-Sultan kethüdası Kapıçuhadârı
deki zâıbiti silkeleyip atarak köşke doğru dör+ nala Ömer Ağa'nın yalısı, ÇENGEL KARİYYESİ ve iskelesi,
koşar gelir. A t ev halkının teessür ve feryatlarına, kiş­ Darphane yazıcısı Bedros zimminin yalısı, Hasırcıbaşı
neyerek ve kapıları tekmeleyerek iştirâk eder. Sırtın­ Hacı Emin Ağa’nın yalısı, Sadr-I sabık Yusuf Paşa-zâde
dan silkeleyip attığı zabit kafasını telgraf direğine müderrislerinden Mahmud Bey "m yalısı, Kule bahçesi
çarptığı İçin iki saat sonra vefat eder. Harp dolayısiyle ustası Osman Ağa'nın yalısı, Kahveci Osman Ağa'nın
bölüğün başında bulunan ve hadiseyi gören Alman za­ zevcesi Ayşe Hatun'un yalısı, Yağcı bezirgân Elhâc İb­
biti, ertesi günü cenaze bir muş’la nakledilmek üzere rahim Ağa'nın zevcesinin yalısı, Yanında hamam iske­
Çengelköy’e indirilirken, atı siyah kayışlarla donatarak lesi, Yanında Hacı Kaptan’ın üç göz kayıkhanesi, Ya­
iki neferin elinde merasime refakat ve takip ettirmiş. nında sabık Mimar Tâbir Ağa'nın yalısı, Halen Sadrâ­
O ara İkinci Abdül'hamld, Beylerbeyi Sarayı'nda men- zam Yusuf Paşa Hazretlerinin yalısı, Çil Emin Ağa’nın
kûbdur. Maiyetindekiler, mablû pâdişâha, yeğeninin kızının yalısı, Serbevvâbin-I dergâh-ı Âli Kıbrıslı Elhâc
vefatını iıaber almaması İçin o günün gazetelerinin Ali Ağa'nın yalısı, Hâlen Veliyyünniâ’m Samânlzâde'-
çıkmadığını bildirmişlerdir. Ancak cenâzeyi sarayın nin yalısı, Nizâm-ı cedid defterdarı Elhâc İbrahim
önünden geçirmekte olan muş'u gören Sultan Hamld, Efendi’nin yalısı ve Yanında Aralık iskelesi...»
Müşfiıka Kadınefendiye :
Çengelköy sahillerine dair Reşat Ekrem Koçu da
— Bak kadın, bir cenâze geçiyor. İçimde tu h a fb îr İstanbul Ansiklopedi s i'nde Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıl­
hls var. Bu mutlaka bana alt birisidir. Beni aldatmayı­ masından az önce tanzim edilmiş bir Bostancıbaşı
nız. Bu giden Celâleddin’dir. Ben biliyorum, demiştir. Defteri neşrediyor. Yazımıza bunu da alalım :

Bunu da anlattıktan sonra, eski İstanbul ve Boğaz­ «...Seksoncular Bostanı Ocağı, Mescid-I Şerif, Ku-
içi'ne dair XVIII inci asırda eser vermiş bir müellife lebağçesl mesiregâh nâm mahal, Kulebağçesi Bos­
geçelim. Bu müelliften Reşad Ekrem Koçu, İstanbul tancı Ocağı, Morali Ali Efendi'nin damadının yalısı,
Ansiklopedisi'nde sâdece P. G. İnclclyan demekle ye­ mumaileyhin arsası, Sarraf Karabetin hanesi, Şerbetçi
tiniyor. Onu da biz ekleyelim. J. P. G inciciyan’ın eseri­ Hanım oğlu zimminin hânesi, Darphâne mubayaacısı
nin adı «Bizans Sayfiyeleri» dir. Şimdi mezkûr esende­ Arnavud oğlu zimminin hanesi, Darphânede Sarraf Kir-
ki Çengelköy’e ait bilgileri verelim : kor’un hânesi, Şalcı Köçekoğlu Andonun hânesi, Sîm-
keş Artinin hânesi, Aralık İskelesi, Çuhacı Mikenin iki
«... sonra Türk ve morlarla meskûn olan Çengel- hânesi, Simkeş Osep vereselerinin hânesi, Aşçı Mar-
köyü gelir. Buradaki Ayios Yorgios mm kilisesi çok dirosun hânesi, Küçük Yorgo Kalfanın hânesi, Kapu
eskimiş olduğundan zamanımızda yeniden yaptırıldı. Çuhadarı Ömer Efendinin yalısı, ÇENGEL KARıİYESİ
İSKELESİ, Serâpâ Kahvehâneler-Bostancıbaşı Abdullah
Çengelköy koyu, genişlik İtibariyle Boğaziçi'nde
Ağa'nın Yalısı, Hasırcıbaşı Emin Ağa’nın yalısı, Yusuf
İstinye’den sonra İkincidir. Münbit bir vâdinin içinden
Paşa Zâde Molla Efendi’nin yalısı, Yusuf Paşa zevcesi
bir dere geçer. İkinci teşrin (Kasım) ayında mehtapta
Elhâne Hanım'ın yahşi, Fırtına Kaptanın zevcesinin
burada büyük şenliklerle balık avı yapılır. Bir panaia
yalısı, Havuz iskelesi, Serdâr-I Sâbık Ahmed Paşa'nın
kilisesinin kalıntısı hâlâ görülmektedir. Kilisenin bu­
yalısı Anbar Emini Ali Beyin yalısı, Sâlim Efendi'nin
lunduğu sokağın içinde, eski zamanlardan kalma ve
yalısı, Tâbir Efendi Zâde İzzet Efendi'nin yalısı...»
haç şekilleriyle süslü bir taş havuz vardır. (İstavroz,
Havuzbaşı) Havuzbaşı denilen yer bu sıradadır. Bura­
Her iki bostancıbaşı defterinde göze batan müş­
nın denizden çıkış yeri geniş ve güzel bir vâdi olup,
terek bir vasıf var. İskele merkez İttihaz edilirse Va-
Çayır İskelesi adını taşır.»
niköy'e doğru sıralanan yalılar gayri müsiimlere, Bey­
Şimdi de sıra Bostancıbaşı D efterleri’ne geldi. lerbeyime doğru olanlar ise Türk’lere alt olduğu mü-
Önce Şevket Rado'nun neşrettiği 1802 tarihli defter­ şahade ediliyor.
den Vaniköy Akıntı Burnu’ndan, bu gün de Beylerbeyi
Kim ne zaman Çengelköy'e dair bir yazı neşretse,
İle hudut olan Aralık İskele’sine kadar, o gün mevcut
orada Kuleli’deo resimleriyle bol bol bahsedilir. Biz
olan yalıları ve sahiplerini görelim. Burada sık sık bir
bunu Sâmiha Ayverdi’nin «Boğaziçi’nde Târih» eserin­
«Zimml» tâbirine rastlayacağız
den, biraz da hünerli bir kalemin kattığı romantizm ha­
Zimmi, Hristiyan olup, Osmaolı tâblyetini kabul vası içinde okuyalım:
eden kimseye denilmektedir.
«...1650 senesinin Boğaziçi’sinden bahseden Jean
«... Akıntııburnu ve taşocakları, Kale bahçesi ve de Thevenot, dünyanın en güzel yerlerinden biri ola­
tatlı su çeşmesi, Kuleli cami-i şerifi ve bostancı oca­ rak kabul ettiği Boğaz ile sahil boyunca sıralanmış
ğı ve kasr-ı cedid, Kayıkhaneler ve kireç fırını, Hekim binâ ve bahçelerden de söz ederken, bu mevkide ga­
Kör Nikolakl zimminin hanesi, Çuhacı Mikel zimminin yet güzel bir kule olduğunu da söyler.

6
Çengelköy'ü ile Vaniköy'ü arasındaki bu kule bah­ «...Fakat Sultan A'bdülmecld devrinde yarım kâr-
çesi, Kanunî Sultan Süleyman tarafından îmâr edilmiş glr bir başka blnâ yapılmış... Kuleli Vaık'ası, Sultan
ve İçinde kuleli bir saray yapılmıştır. Evliyâ Çelebi’nin Abdülmecld devrinin aydınlanmamış iç meselelerin­
anlattığına göre bu sarayın her katında fıskiyeler ve den biridir... Muvaffak olamayan bu hareketin suçlu­
müteaddit hücreler vardı. Bu muhteşem sarayın yanın­ ları İse câhil ve ayak takımından kimseler olmadığı,
da bir mescid, bostancı odaları ve köpekler için de bir aralarında Şinâsî, Hüseyin Dâim ve Câferdam Paşalar
seksonhâne mevcuttu. ile Binbaşı Râsim Bey gibi seçkin şahıslar bulunduğu
«Amma devir Üçüncü Sultan Ahmed zamânına için tertibin şuursuz ve ayaküstü hazırlanmış bîr hare­
gelinceye kadar Kanûnî Süleyman'ın Kasrı harâb ol­ ket olmadığını gösterir...»
muş bulunuyordu. Bir rivâyete göre Dârnad İbrahim Pa­ Derken.... yıllar birbiri üzerine devriliyor, diğer
şa, bu sarayın taşlarını Kâğıthane’y e naklettirerek resimde üstteki iki ayrı gurup fıstık çamı arasında si­
kendi sarayının İnşâsında kullanmıştır.
nik görülen, Kırım Harbi esnasında bir müddet İtal­
«Yine zaman çarkı dönmüş ve İkinci Sultan Mah- yan yaralılarına hastahane de olan Sultan Abdülme-
mud’un devrini idrâk eder olunca, pâdişâh burada bîr cld’ln yaz aylarında müteaddit ziyaretler yaptığı Kö-
ahşap kışla yaptırmış ve XVIII. asırda ise Kaymak çeoğulları köşkü, şehzâde Vahidûddin Efendiye intikal
Mustafa Paşa’nın yaptırmış olduğu mescidi yenilemiş­ ediyor. Şehzâde Vahidûddin Efendi. Yıldız Sarayına
tir. büyük biraderini ziyârete gittiği bir gün, Rus Çarının

7
Hükümdara 'hediye gönderdiği takma, kuleli ahşap bir — Evet, öyleydi. Fakat hilâfı madeleti iltizam eden
köşkü beğeniyor, bunun eşini, inşa ettirirken, analığı vüzeranın boyunlarını da dediğiniz sadırazamlar o bi­
Şâyeste kadın efendi için de sağ tarafına düşen bir nek taşında vurdururlardı.
mahalde yaptırıyor ki, bu gün mevcut değillerdir.
Yalı bu gün mevcut değildir. Zamanında, Alâeddin
Haluk Y. Şehsuvaroğlu, «Tarihi Odalar» isim li ese­ Bey yalısı denirdi. A lt katı kıraathane idi. Müdâvimle-
rinde, - pâdişâh V. Mehmet Reşat’ın 3 Temmuz 1918 ri, öğle saatlerine kadar b ir fasıl, ikindi ile akşam ara­
Çarşamba günü akşamı saat yediyi on dakika geçe ve­ sı bir fasıl olmak üzere, o devrin mütekaidleıi idi. Sa­
fa t ettiği haberi Baştabib Reşat Bey (Paşa) tarafın­ hildeki kıraathanede şekerleme yapanlar, asli sakinle­
dan bildirilince, vaktin geç olmasına rağmen Sadrı- rin bulunmadığı saatten, bil istifâde uyuklayan kira
âzam Talât Paşa ve Başkumandan vekili ve Harbiye sandalcılardı. Ekâbir geldiğinde, bunlar hemen kaybo­
Nazırı Enver Paşa, iftardan sonra bir istimbotla Çen­ lurlardı.
gelköy’e giderek Vah ¡dettin Efendi’ye cülûsunu haber Çengelköy'de eskiden kalma dört cami vardır.
vererek «Hâkipâyi Şahaneye yüz sürmüşlerdir,» - der. Köy’ün sakinleri bu camilerden bahsederken asıl isim­
lerini değil de kendi taktıkları İsimleri söylemeyi da­
Köy'de bir zamanlar «Hamallar İskelesi» denen
ha kolay bulurlar. Sıra ile Kulelideki Kaymak İbrahim
şimdi turistikleşen «Çınar altı» olan mahalde, bir yalı
Paşa Câmiine- «Kuleli Camii», Köy'ün içindeki üç câ-
mevcuttur Bu yalının bânisi olarak Sadrazam Yusuf
miden Kerime Hatun Câmiine- «Yukarı Câırni», Hacı
Paşanın haremi ve Bostaocıbaşı Deli Abdullah veya
Ömer Efendi Câmiine- «Aşağı Cârni», Hamdullah ve­
Hamdullah Paşa gösterilir.
ya Abdullah Paşa Câmiine- «Hamallar İskelesi Camii»
Koy'un bitiminde ise günümüzün gazetelerinde denirken târihi çınarın dibi biraz iltifa t ve itibar görür
bile hikâyeleri dillere destan olan bir Sadullah Paşa olunca ismi de «Çınarlı Câmi»'e tahavvül etti.
yalısı, sessiz belki de münkesir durup durur.
Köydeki muhtelif çeşmelerden bir tanesi pek en­
teresandır. Şimdiki karakol binası girişinin sol tara­
Bu yalının, bir zamanki sahiplerinden Hamdi Pa-
fındaki Kavasbaşı Ahmet Ağa veya Ahmet Sırrı Paşa’-
şa'nın bir hikâyesi, Hâkim H. Basri Erk'in, bir zaman­
nın yaptırdığı mermer «sütun çeşme» nin üstünde nor­
lar neşrettiği «Adalet Edebiyatı Antolojisi» isimli eser­
de yer almıştır. Aynen alıyorum; malden biraz büyük bir lâhana oturmaktadır.

Nuriye Nirven bu sembolik süsü şöyle izah edi­


«Sadullah Paşa henüz çocuk iken, babası Esad
yor:
Muhlis Paşadan kalma bir alacaktan dolayı Çengel­
köy’de oturan vüzeradan Hamdi Paşa ile, Meclis-i Vâ- «Osmanlı imparatorluğunun ilk zamanlarında Mer­
lây-ı Ahkâm-ı AdJiye'de muhakemesi cereyan etti. zifon'dan kurulan süvari alayları (sipahiler) «lâhanası»,
Amasya’da kurulanlar da «bamyacı» diye adlandırılmış.
O tarihte vezirlerin, kanun nazarında, efradı mil­
letle farkı bulunmadığı henüz zihinlere yerleşmedi­ Kavasbaşı Ahmet Ağa veya sonraki Ahmet Sırrı
ğinden, bu muamele Hamdi Paşa'ya pek güç geldi. Paşa Merzifon süvari alayına bağlı olduğundan, bu ha­
Teessürünü ilândan geri durmadı. tırayı yaşatmak ve sembolize etmek maksadı ile
sütun çeşme üzerine bir lâhana yerleştirttirm iştir.»
Hattâ bununla da iktifa etmeyerek, kendisince
Fotoğraflardan bir diğeri ise, bu satırları yazanın
muhakkarane adettiği bu muameleden şikâyet mak­
beş nesilliık baba ooağı olan Server Paşa Yalısından
sadı ile bir gün BabIâli'de sadrâzam Keçeci Zâde Fuat
Çengelköy'ün görünüşüdür.
Paşa’nın yanına gitti. Fuat Paşa ayağa kalkmadı. Bun­
dan daha fazla canı sıkılan Hamdi Paşa yüksek sesle: Resmi çeken; o esnada belki de Fennî'rain
(ölümü 1745) meşhur «Sevahilnâme»sinde Çengelköy
— Efendim, vaktiyle vüzerâyı saltanatı seniyeden için yazdığı:
biri sadırazâmların nezdine geldikte, sadırazâmlar onu «İşte buldum sana sallanmağa bir özge mahal,
binek taşından istikbâl ederlerdi, dedi. Sözümü dinle râkiibâ Çengel’e gel.'»

Dâva işinden ve bir yetimin hakkını tanımak iste­ beytinden ilham alarak hayal âleminde bir salıncak
meyişinden haberi olan Fuat Paşa serinkanla şu ce­ kuruyor, o salıncakta bir muhayyel sevgili bir geliyor,
vabı verdi: bir gidiyordu belki..... Kim bilir..?

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği


Taha Toros Arşivi

* 0 0 1 5 8 0 6 9 8 0 1 0 *

You might also like