You are on page 1of 19

İBRADI’DA ARAPASTIK KESTANESİ VE

KÖLE ZEYNEP’İN HİKÂYESİ*


Evren Dayar**

“İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen; ama unutma bülbülü


öldürmek günahtır.”1
Osmanlı İmparatorluğu’nda ilmiye sınıfı için İbradı’nın kasabalıların
bugün bile gurur duydukları ayrıcalıklı bir yeri vardır. Manavgat’ın
kuzeyinde, Torosların üzerinde kurulmuş ve engebeli dağların arasında saklı
kalmış kasaba Osmanlı İmparatorluğu’na pek çok kadı ve naip yetiştirmiştir.
Kasabanın ihtişamlı konakları geçmişte İbradılı kadı ve naiplerin ikametgâhı
olurken, kestane ağaçlarının gölgelediği kasaba mezarlığı günümüzde bile
Kadı Mezarlığı olarak anılmaktadır.
Heybetli kestane ağaçları Kadı Mezarlığı’na bir orman görünümü verir.
Kasabanın girişinden bakıldığında mezarlığın bu görünümünden

*
Bu çalışma, Mayıs 2012’de Toplumsal Tarih dergisinde “19. Yüzyılda Antalya’da Siyah
Köleler ve İbradı’da Arapastık Kestanesi” adıyla yayımlanan makalemin gözden
geçirilmiş halidir. On yıl önce yayımlanmış bir makaleyi gözden geçirmemin ilk nedeni,
yeni kaynaklar ışığında metni geliştirmek istememdi. Ayrıca, içerdikleri çelişkiler
nedeniyle kullandığım sözlü kanıtların güvenirliğine dair bazı şüphelerim vardı.
Makaleyi kaleme aldığım dönemde, kendi seçmedikleri bir hayatı yaşamak zorunda
bırakılmış köleleştirilenler söz konusu olduğunda, çelişkili gibi görünen pek çok şeyin
anlaşılır nedenleri olabileceğini düşünüyor, bu çelişkilerin varlığını rahatsız edici
bulmuyordum. Makaleyi gözden geçirme kararı almamda etkisi olan, yakın bir geçmişte
okuma fırsatı bulduğum Mustafa Olpak’ın “Köle Kıyısından İnsan Biyografileri”nin bu
düşüncemi daha da pekiştirdiğini söylemeliyim.
Zeynep’in hikâyesinden geriye birçok sorunun hala cevapsız kalmasına ise şaşırmamak
gerekir. Zira Jonathan Spence’in de ifade ettiği gibi, unutulmuş insanların hayat
hikâyelerini geçmişten çekip çıkarmak her zaman güç olmuştur. Genellikle, bu insanların
tarihi söz konusu olduğunda bilinmeyenlerin esas, bilinenlerin tali olduğu bir sahada
hareket ettiğimizi kabul ediyoruz. Bu kabul; nasıl ve ne zaman köleleştirildikleri,
arkalarında hangi koşullarda kimleri bıraktıkları, yolculukları, köle sahipleri ve yeni
çevrelerindeki ilişkileri hakkında kendi seslerinden çok az şey işittigimiz köleleştirilenler
için çok daha geçerli. Dolayısıyla, belgelerdeki en küçük imaların bile peşine düşmenin
meşru, hatta zorunlu olduğu fikrindeyim. Makalemin bu son halinde detaylar üzerinde
biraz daha çalışırken, geçmiş değerlendirmelerimi de gözden geçirme fırsatı buldum.
Spence’e ait vurgu için bk. Jonathan Spence, Wang Hatunun Ölümü, çev. Özde Duygu
Gürkan, Metis Yayınları, İstanbul 2006, s. 16.
**
Dr., Antalya Büyükşehir Belediyesi, ORCID: 0000-0002-6593-7238
1
Harper Lee, Bülbülü Öldürmek, çev. Ülker İnce, Sel Yayıncılık, İstanbul 2014, s. 117.
220 İbradı’da Arapastık Kestanesi ve Köle Zeynep’in Hikâyesi

etkilenmemek mümkün değildir. Bütün bu ağaçlar arasında en etkileyici


olanı ise bin yaşını geçtiği tahmin edilen, mezarlığın hemen bitişiğindeki
anıtsal kestane ağacıdır. Yöre halkının geçmişte kasabalı naiplerden birine
ait siyah bir kölenin asıldığını rivayet ettiği bu ağacın adı Arapastık
Kestanesi’dir.2

Sözlü Gelenekte Arapastık Kestanesi


Osmanlı belgeleri aracılığıyla da takip edilebilen kestane ağacının bu
ürkütücü hikâyesi, 1861 yılının bir Ağustos gecesi Abdullah kızı siyah
Zeynep’in, sahibi Naip Mustafa Efendi’nin konağını ateşe vermesinin nedeni
olan olaylarla başlar. Hikâyeye ilişkin sözlü gelenek ise Zeynep’in Kadı
Mezarlığı’nın bitişiğindeki kestane ağacında asıldığını ve cansız bedeninin
mezarlığın bugün dahi bilinmeyen bir yerine gömüldüğünü rivayet eder.
Arap Astık Kestanesi’ne ilişkin sözlü gelenek Zeynep’in hikâyesi
hakkında birden çok rivayeti günümüze taşımıştır. Geleneğin aktardığı
rivayetlerden ilki İbradılı bir efendinin siyah bir köleyi konağına getirdiğini;
fakat efendisinin kızına kötü davranan (hatta tecavüz eden) bu kölenin
kestane ağacında asılarak cezalandırıldığını aktarır. Bu rivayet, asılan siyah
kölenin kadın olduğu düşünüldüğünde açıkça çelişkilidir. Fakat tecavüz
edilen bir kadının varlığına ilişkin bir kanıyı içinde barındırdığı için
önemlidir.
Bir diğer rivayette ise İbradı’da öldürülen hamile bir kadından
bahsedilir. Buna göre yangında ölen kadının gerçek katili, aynı zamanda,
tecavüz ederek onu hamile bırakan bir efendidir. Gerçek katil, tecavüz ettiği
kadını öldürür ve suçu siyah bir kadın kölenin üzerine atar. Sonuncu anlatıya
benzer bir başka rivayette ise asılan siyah kadın “ahlaki olarak düşkün” ve
“iffetsiz” olarak tanımlanır.
Rivayetler köle Zeynep’in neden asıldığı konusunda muhtelif olsa da
Zeynep’in İbradı’daki Kadı Mezarlığı’nın bitişiğindeki kestane ağacında
asıldığı bütün sözlü kaynaklar tarafından doğrulanır. Öte yandan, birbiriyle
çelişen bütün bu rivayetler ürkütücü bir iddianın gerçek olabilme ihtimali
üzerinde düşünmemizi gerektirir. Zira sözlü gelenek tarafından aktarılan son
rivayetteki olay ve kişi örgüsü—ölen hamile bir kadın, siyah bir köle ve
ateşe verilen bir konak ya da ahır—Osmanlı belgelerinin olay ve kişi
örgüsüyle örtüşür.

2
Arapastık Kestanesi’ni kamuoyunun gündemine getiren ilk kişi, yakın bir zaman önce
yitirdiğimiz Mustafa Üstün’dür. Bk. Mustafa Üstün, “İbradı’nın Arapastık Kestanesi”,
Popüler Tarih, Sayı: 63 (Ekim 2005), s. 12–13.
Evren Dayar 221

Zeyneplerin Hikâyesi
Ölümüyle İbradı’daki anıtsal ağaca adını veren Zeynep’in hikâyesi
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki varlıkları uzun yıllar sessizlikle geçiştirilmiş
Afrika kökenli kölelerin, Küçük Asya’nın Akdeniz şehir ve kasabalarındaki
mevcudiyetlerini günümüze ulaştıran saklı kalmış hikâyelerden sadece
biridir.3 Köleciliğin 19. yüzyılın ortalarında bile yaygın olduğu bu
coğrafyada, yüzyılın ikinci yarısından sonra azat edilmiş siyah kölelerin
oluşturduğu yerleşim yerleriyle karşılaşmak bugün bile olasıdır.
Ne var ki Reşat Nuri Güntekin’in İzmir Kadifekale’deki bir köle
mahallesinin (Temaşalık Mahallesi) hikâyesini oldukça gerçekçi bir biçimde
tasvir ettiği Miskinler Tekkesi adlı romanı dışında maalesef Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki azatlı siyahların hayatları hakkında bilgi
edinebileceğimiz kaynaklar oldukça sınırlı. Afrikalı siyahların geleneksel
olarak kutladıkları Dana Bayramı’ndan da4 kısa bir kesitin sunulduğu
Miskinler Tekkesi, azat edilen siyah kölelerin hayatları hakkında kısa fakat
çok önemli gözlemleri içerir.5
Cumhuriyet döneminde ise siyahların payına “görünmez olmak”
düşmüştür.6 Resmi veya gayr–i resmi tarih anlatıları uzun yıllar Küçük
Asya’daki siyahların varlığı karşısında sessiz kalmıştır. Ehud R. Toledano bu
sessizliğin “tavır mâniası” ile ilişkili olduğunu söyler:
“İslam ve Osmanlı dünyası söz konusu olduğunda kölelik ve kölecilik üzerine
çalışmanın birçok güçlüğü var. Müslüman olmayan toplumlarda köleliğin
çeşitli biçimleri şiddetle tartışılmış ve tahlil edilmişken, İslam toplumları söz
konusu olduğunda, ima yoluyla bile olsa, en ufak bir eleştiri karşısında bile

3
Ehud R. Toledano ve Hakan Erdem’in kitapları, alanın en önemli çalışmaları arasında yer
alıyor. Bk. Ehud R. Toledano, Osmanlı Köle Ticareti 1840–1890, çev. Hakan Erdem,
Tarih Vakfi Yurt Yayınları, İstanbul 1998 ve Hakan Erdem, Osmanlı'da Köleliğin Sonu
1800–1909, çev. Bahar Tırnakcı, Kitap Yayınevi, İstanbul 2004.
4
Dana Bayramı ile ilgili bk. Günver Güneş, “Kölelikten Özgürlüğe İzmir’de Zenciler ve
Zenci Folklorü”, Toplumsal Tarih, Sayı: 62 (Şubat 1991), s. 6-10.
5
Reşat Nuri Güntekin, Miskinler Tekkesi, İnkılâp Yayınları, İstanbul 1995, s. 50-62. Hakan
Erdem, Osmanlı İmparatorluğu’nda köleliğin son dönemlerini incelediği çalışmasında
İstanbul’un azatlı köle toplumuna da değinir. Bk. Hakan Erdem, a.g.e., s. 217-229. Ehud
R. Toledano ise “Osmanlı kültürel kreolleşmesi” olarak tanımladığı yerli kültür ve
köleleştirilenlerin beraberlerinde getirdikleri kültür arasındaki etkileşimi incelemiş ve zar
ayinlerini ele almıştır. Bk. Ehud R. Toledano, a.g.e., 2010, s. 188-231. Tüm bu kitapların
dışında, köleleştirilenlerin hayatına ışık tutan en önemli kitaplardan biri de Mustafa
Olpak’ın 2005 yılında yayımladığı aile tarihidir. Bk. Mustafa Olpak, Köle Kıyısından
İnsan Biyografileri, Ozan Yayıncılık, İstanbul 2005.
6
Esma Durugönül, “The Invisibility of Turks of African Origin and the Construction of
Turkish Cultural Identity: The Need for a New Historiography”, Journal of Black Studies,
Vol. 33, No. 3 (2003), s. 33.
222 İbradı’da Arapastık Kestanesi ve Köle Zeynep’in Hikâyesi

duyarlı olunmuştur. En iyi ihtimalle genel kanı, İslam ve Osmanlı dünyasında


köleleştirmenin Amerika’daki köleleştirme süreçlerinden farklı olduğudur. Bu
nedenle İslam toplumları köleci toplumlar olmaktan çok köleli toplumlar olarak
tanımlanmış, bu toplumlarda köleliğin daha yumuşak ve çok daha az dışlayıcı
olduğu iddia edilmiştir.”7
Bununla beraber, siyahları görünmez kılan sadece tarih anlatılarının
sessizliği değildir. Mustafa Kemal 6 Ocak 1931 tarihinde Aydın hakkındaki
gözlemlerini aktardığı İsmet İnönü’ye, Niyazi Bey adındaki siyahî Aydın
Maarif Müdürü ile ilgili talebini şu şekilde iletmiştir: “Aydın Vilayet Maarif
Müdürü, Niyazi Bey adında bir zencidir. Maarife hizmeti olduğu söylenen bu
zatın göze görünmeyecek bir büro hizmetine alınmasını, yerine münasip
birinin tayin edilmesini arz ederim.”8

“Allah’ın Hediyeleri”: Antalya’da Siyah Köleler


Tarihi boyunca Antalya ve yakın çevresi, Doğu Akdeniz’deki köle
ticaretinin en önemli pazarları arasında yer almış, 2 ila 3. yüzyıllarda altın
çağını yaşayan ve şöhretini döneminin en tanınmış köle pazarına sahip
olmasına burçlu olan Side gibi şehirlere ev sahipliği yapmıştı.9 14. yüzyılın
başlarında Antalya’da bir köle pazarının varlığı belgelenmiştir.10 1321’de
Marino Sanudo, Antalya ve Alanya’da birçok geminin kereste ve ziftin yanı
sıra Hıristiyan ve putperest (dinsiz) kölelerle yüklenerek Mısır’a hareket
ettiğini yazmıştı.11 Mısır’a beyaz köle ihraç eden Antalya, bunun karşılığında
siyah köle ithal ediyordu.12 Bölgenin köle ticaretindeki yeri Osmanlılar
zamanında da önemini korumuştu. Nitekim 16. yüzyılın başlarında Antalya
korsanların tutsaklarını sattıkları bir pazar olarak özellikle zikrediliyor,13
şehir satın aldığı siyah kölelerin karşılığında Mısır’a beyaz köle ihraç
ediyordu.14

7
Ehud R. Toledano, a.g.e., s. 14-22.
8
Cemil Koçak, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası, İletişim Yayınları,
İstanbul 2006, s. 324.
9
Arif Müfid Mansel, Side: 1947-1966 Yılları Kazıları ve Araştırmalarının Sonuçları, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1978, s. 14.
10
Kate Fleet, European and Islamic Trade in the Early Ottoman State, the Merchants of
Genoa and Turkey, Cambridge University Press, New York 1999, s. 38
11
Barbara Flemming, Geç Ortaçağ Dönemi’nde Pamfilya, Pisidya ve Likya’nın Tarihi
Coğrafyası, çev. Hüseyin Turan Bağçeci, TTK Yayınları, Ankara 2018, s. 108.
12
W. Heyd, Histoire du Commerce du Levant au Moyen-Âge, Cilt 1, Leipzig, 1885, s. 549.
13
Nicolas Vatin, Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar: Doğu Akdeniz’de Savaş, Diplomasi ve
Korsanlık, çev. Tülin Altınova, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2000, s. 95-96.
14
Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600), çev. Ruşen Sezer, Yapı
Kredi Yayınları, İstanbul 2003, s. 130-134. 28 Şubat 1560 ile Şubat 1561 tarihleri
Evren Dayar 223

Antalya, 17 ve 18. yüzyıllarda da Doğu Akdeniz’in önemli köle


pazarları arasında yer almaya devam etmiştir. 18. yüzyılın ilk yarısına
tarihlenen konsolosluk raporlarında şehrin adı (Satalia) İstanbul’la birlikte
İskenderiye’ye Kafkasya menşeli beyaz köle ihraç eden iki limandan biri
olarak anılmıştı.15
Antalya’daki köle pazarı 19. yüzyılın ilk yarısında da işlemeye devam
etmiş,16 siyah köle ticaretinin yasaklandığı 1857 yılına kadar yasal yollarla
şehre Afrika’dan pek çok köle getirilmiştir.17 Antalya’ya gelen kölelerin bir
bölümü Küçük Asya’nın iç bölgelerine taşınıyor,18 geri kalanı ise başta

arasındaki gümrük kayıtlarına göre–bu kayıtlar, Antalya gümrüğüne ilişkin tespit


edilebilen en eski tarihli verileri içerir–11 aylık süre içinde Antalya iskelesine gelen gemi
adedi 33’ü sefine, 8’i sandal olmak üzere 41’di. Bu kayıtlar, şehrin çok sayıda “gulam” ve
“cariye” ithal ettiğine tanıklık yapmaktadır. Bk. Mübahat S. Kütükoglu, “Osmanlı
Gümrük Kayıtları”, Osmanlı Araştırmaları, Cilt: 1 (1980), s. 221. Behset Karaca, 27 Mart
1560 ilâ 20 Eylül 1560 tarihleri arasında Antalya Limanı’na 1.580 siyah köle, 270 siyah
cariye, 2 beyaz kölenin getirildiğini, aynı tarihler arasında Antalya’dan 6 beyaz cariye 11
beyaz köle ihraç edildiğini yazar. Bk. Behset Karaca, XVI. Yüzyılda Teke Sancağı, Fakülte
Kitapevi, Isparta 2002, s. 111
15
Commercial Statistics A Digest of the Productive Resources, Commercial Legislation,
Customs Tariffs of all Nations, 1850, s. 242.
16
Bu pazarın çok acil bir talebin olması durumunda bile köle ihraç edebilecek kapasitesi
vardı. Sözgelimi Eylül 1827’de Mora Valisi maiyetinde bulunan askerlerin ekserisi ölünce
onların yerlerine ikame edilmek üzere Antalya’dan on sekiz köle satın alınmıştı. Bk.
BOA., C. AS., 333/13817. 19. yüzyılın ortalarında Antalya’daki köle pazarını işleten belli
başlı köle tüccarları, 1821 Yunan İsyanı’ndan sonra Antalya’ya gelerek yerleşen Moralı
Müslüman göçmenlerdi. Mora uzun yıllar Doğu Akdeniz’in en önemli köle limanları
arasında yer almıştı. Afrika’nın içlerinden toplanan siyah köleler Mora ve diğer Ege
Adaları vasıtasıyla İstanbul’a ve Küçük Asya’ya taşınıyordu. Antalya’daki Moralı köle
tüccarları muhtemelen Mora’da da bu işi yapıyorlardı. Mora kökenli bu tüccarlardan
isimleri tespit edilebilenler şunlardır: Moralı Esirci Mustafa ibn-i Ali, Moravi Esirci
Süleyman Ağa, Esirci Moravi Ahmet Ağa, Esirci Moralı Mustafa Ağa, Esirci Moralı
Ömer, Esirci Moralı Kara Ahmet, Esirci Moralı İbrahim Ağa. Bu bilgiler şu kaynaklardan
derlenmiştir: Robert Norris, A Short Account of the African Slave Trade, London 1789,
s. 4; AŞS. 8/11; AŞS. 8/30; AŞS. 9/90; AŞS. 11/72; BOA., ML. VRD. TMT., d. 9672,
s. 25; BOA., ML. VRD. TMT., d. 9672, s. 26; BOA., ML. VRD. TMT., d. 9762, s. 11; BOA.,
ML. VRD. TMT., d. 9756, s. 22; BOA., ML. VRD. TMT., d. 9717, s. 38.
17
Siyah köle ticareti yasaklandıktan sonra bile Afrika’dan Antalya’ya köle taşınmaya devam
etmiştir. İngiltere’nin Bingazi’deki vice-konsülü Crowe 22 Mart 1858’de genel konsül
Herman’a yazdığı bir mektupta, Bingazi’den Antalya’ya doğru hareket eden bir geminin
içinde köle olduğundan şüphelenildiğini, bunun üzerine geminin aranması için acilen
liman kaptanının yanına gidildiğini; fakat geminin hiçbir belge almadan limandan
ayrılmayı başardığını yazmıştı. Ancak Hanya’ya vardığında tekrar aranan gemide zavallı
kölelerin çığlıkları duyulmuştu. Bk. Correspondance with British Ministers and Agents in
Foreign Countries and with Foreign Ministers in England, Relation to the Slave Trade,
London 1859, s. 191.
18
1826’da Burdur’da bir köle tüccarı ile karşılaşan J. Arundell, bu tüccarın Afrika’dan
getirdiği köleleri Kekova Limanı’na çıkardığını ve Kekova ile Burdur arasındaki on
günlük yolu takip ederek Burdur’a getirdiğini yazmıştır. Bu yol üzerinde Kekova
Limanı’na yakın Çukurbağ Mahallesi’ne yer alan ve yerel halkın “Köle Yeri” olarak
224 İbradı’da Arapastık Kestanesi ve Köle Zeynep’in Hikâyesi

Antalya olmak üzere; Elmalı, Manavgat ve Alanya gibi çevre kasabalardaki


konaklarda istihdam ediliyordu. Osmanlı coğrafyasında oldukça yaygın olan
ve “hane–içi kölecilik” olarak bilinen bu kölecilik biçimi 19. yüzyılda
Antalya ve çevresindeki köle varlığının esas sebebini oluşturuyordu.19 Zira
şehirli veya kasabalı olsun, varlıklı Osmanlı ailelerinin konaklarında köle
bulundurmaları bir statü göstergesiydi.20 Bu nedenle, Rum cemaati içinde
bile köle sahibi ailelere rastlamak mümkündü.21
Siyah köle ticaretinin yasaklanmasının da etkisiyle Antalya ve
çevresindeki kölelerin büyük bölümü 1860’lardan itibaren efendileri
tarafından azat edildi.22 Azat edilen bu köleler, Antalya ve Elmalı
mahallelerinin yanı sıra, Serik, Manavgat (Sarılar Köyü), Akseki-İbradı ve
Alanya gibi civar kasabalarda hayatlarını sürdürdüler. Günümüzde pek çoğu
unutulmuş; “Köle Yeri” (Çukurbağ), “Köleler Mahallesi” (Serik), “Arapastık
Kestanesi” (İbradı) gibi yer ve mevki isimlerinin geçmişteki varlıklarına
tanıklık ettiği siyah köleler, zamanla yerli nüfusla da kaynaşmışlar, hatta
beyazlarla evlenmelerinin neticesinde 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde
“renk tahavvülüne” uğrayarak beyazlaşmışlardı.23 Bu değişimi en veciz
biçimiyle ifade eden ise halen Elmalı’da ikamet eden siyahî Durmuş Dayı
olmuştur: “Biz Elmalı’yı sevdikçe ağarmışız.”24

adlandırdığı mevkii ise adını bu ticari sevkiyatın yaygınlığından almış olsa gerektir. Bk.
F. V. J. Arundell, Discoveries in Asia Minor: Including a Description of the Ruins of
Several Ancient Cities, Vol. 2, London 1834, s. 191; John Hartley, Researches in Greece
and the Levant, London 1833, s. 280. 1841’in Haziran ayında İskenderiye üzerinden
Antalya Limanı’na gelen sefinelerde ise şehre 38 siyah gulam ile 22 siyah cariye
taşınmıştı. Şehre getirilen her kölenin kime satılacağı liman kayıtlarında açıkça
belirtilmiştir. Buna göre şehre getirilen kölelerin bir bölümü Denizli, Afyon, Konya ve
Bursa’ya gönderilecekti. Bk. BOA., ML. VRD., d. 437.
19
Siyah köleler tarımsal ucuz işgücü açığını karşılamak için Antalya eşrafının çiftliklerinde
de istihdam edilmiştir. Sözlü tanıklar bu şekilde çiftliklerde istihdam edilen kölelerin bir
bölümünün Manavgat mütegalibesi Tugayoğulları tarafından satın alınarak Çakış
Çiftliği’ne yerleştirildiğini teyit eder. Şer’iyye sicilleri ise 19. yüzyılda İstanos’taki
Köseler Çiftliği’nde istihdam edilmiş dokuz kölenin adı zikredilmiştir. Bk. AŞS. 11/84.
20
Antalya şeri’yye sicillerinin tanıklığını yaptığı birçok satış ve miras sözleşmesi 19. yüzyıl
Antalya’sında konaklarda istihdam edilen veya miras olarak intikal eden siyah kölelerin
varlığına işaret etmektedir. Sicillere yansıyan bazı örnekler için bk. AŞS. 6/99, AŞS. 7/82,
AŞS. 10/74, AŞS. 11/72, AŞS. 11/83, AŞS. 11/231, AŞS. 11/263, AŞS. 11/268, AŞS.
13/263, AŞS. 95/23, AŞS. 95/55.
21
Örneğin Antalya Sandık Emini Sıvacı İstil’in bir adet “zenci gulamı” vardı. Bk. BOA., İ.
MVL., 185/5604, lef. 3.
22
Antalya’daki azatlı kölelerle ilgili bk. Evren Dayar, “Mancarcık Kuyusu Cinayeti: 19.
Yüzyılda Antalya’da Hovardalar, Azatlı Köleler ve Rakkase Kadınlar”, Cihannüma, 4/2
(Aralık 2018), s. 70-72.
23
Yay. Muhammet Güçlü, Antalya 1932, Er Yayıncılık, İzmir 2018, s. 53.
24
Sabah, 30 Temmuz 2018.
Evren Dayar 225

Öte yandan, bu satırların yazarı 2010’un Şubat ayında İbradı ve


Akseki’ye bağlı köylerde yaşayan siyah ailelerle yaptığı görüşmelerde, bu
ailelerin kendi kökenleri üzerine konuşmak istemediklerine sık sık tanık
oldu. Oldukça yoksul olan bu aileler, ısrarla, atalarının varlıklı olduğunu
söylüyor ve Manavgat’a ticaret için geldiklerinin altını çiziyordu. Bu yaygın
anlatının tek istisnası ise Fatma teyzenin hikâyesiydi. Fatma teyze,
atalarının, Manavgat mütegallibesi Tugayoğulları tarafından Mısır’dan
“Allah’ın hediyesi olarak” getirildiğini söylemişti.25

İbradı’da Siyah Köleler


19. yüzyılda siyah köleler sadece Elmalı, Antalya, Manavgat veya
Alanya’daki eşraf konaklarının değil, İbradı’daki Kadı Konakları’nın da en
önemli statü göstergeleri arasında yer almıştı. Ne var ki Kadı Konakları’nda
istihdam edilen bu köleler hakkında yeterli bilgiye sahip olduğumuzu
söylemek güçtür. Çünkü onlar hakkındaki bilgiler, tıpkı diğer örneklerde de
olduğu gibi, esasında köleler ve kölecilikle ilgili olmayan kaynaklar
aracılığıyla, dolaylı bir şekilde günümüze ulaşmıştır. Örneğin 19. yüzyılın
ortalarına tarihlenen bu dolaylı belgelerden biri, İbradılı Çakaloğlu Ali’nin
üç siyah kölesini Rıza Efendi adındaki bir başka İbradılıyı vurmak için
silahlandırdığına tanıklık yapar.26 Köle Zeynep’le hemen hemen aynı
dönemde İbradı’da yaşayan bir başka siyah kölenin hikâyesi ise efendisinin
serkeşliği ve “fesad ehli bir zat olması” nedeniyle belgelere yansımıştır. Bu
belge hem yüzyılın ortalarında İbradı’da hane–içi köleliğin yaygınlığı
hakkında bir kanı sahibi olmaya imkân verir, hem de birçok örneğine
rastlanan köleci ve köleleştirilen ilişkisinin ilginç bir veçhesi hakkında bazı
ipuçları sunar.
Kölenin adının hiç zikredilmediği bu olayda, Alanya Kaymakamı
Hüseyin Efendi’nin, İbradılı Tahtasakal mahdumu Mustafa Efendi’yi, altı
senedir ödemediği vergi borcunun tahsil edilmesi için Alanya Meclisi’ne
çağırması ve kendisine borcunun akıbetini sormasıyla başlar. Mustafa Efendi

25
Birinci ve ikinci kuşak yaşlı siyahîlerin geçmişleri üzerine konuşmayı tercih etmediğini
Mustafa Olpak da doğrular. Olpak, kökenleri üzerine araştırmaya giriştiğinde karşılaştığı
güçlükler hususunda şunları yazmıştır: “Ninem annemlerin yanında kendilerine bu tür
sorular (aile tarihiyle ilgili) sorulmasına çok kızardı. Sadece o değil, annemler de.
Aslında kızmıyorlardı belki de. Çekiniyor, utanıyor, üzülüyorlardı… Ninem de dedem de
sabırla dinliyordu sorularımızı. Aslında korkuyorlardı. Hem de çok. Dedem, ne zaman
ona soru sormaya başlasak, odasındaki pencerenin zaten örtülü ola perdesini, sanki
birileri onu gözetliyormuş gibi daha da sıkı kapatmaya çalışıyor, bazen de kapatayım
derken iyice açıyordu.” Bk. Mustafa Olpak, a.g.e., s. 14.
26
BOA., MVL., 196/24.
226 İbradı’da Arapastık Kestanesi ve Köle Zeynep’in Hikâyesi

vergi borcunu ertesi gün getireceğini söyler ve İbradı’ya geri döner.27 Ne var
ki sözünde durmamış ve borcunu ödemeyi süresiz olarak ertelemiştir. Bunun
üzerine Kaymakam Hüseyin Efendi’nin emriyle Alanya’dan yola çıkan
Zabıta Mehmed, Mustafa Efendi’nin evine varır. Fakat Mustafa Efendi
zabıtayı kapsında görür görmez silahına davranır ve kölesiyle birlikte
zabıtaya direnir.28
Bu olaydan birkaç gün sonra Alanya’dan yola koyulan zabıtalar bu defa
kalabalık bir grup halinde Mustafa Efendi’nin kapısını çalarlar. Kapıyı
Mustafa Efendi’nin kölesi açar ve zabıtalara tüfeğiyle karşı koyar. Fırsattan
yararlanan Mustafa Efendi ise olay yerinden “sıvışır.”29
Kölenin derdest edilmesiyle sonuçlanan bu olaydan bir süre sonra
Mustafa Efendi, kayınpederi ve eşiyle birlikte Hükümet Konağı’na giderek
kölesinin serbest bırakılmasını talep eder. İddiasına göre kapısına dayanan
zabıtalar evinden altınlarını ve eşyalarını çalmıştır.30 Ne var ki iddiaları
gerçekçi bulunmaz ve Alanya Meclisi tarafından Mustafa Efendi’nin
münasip bir mahalle bir sene müddetle sürgünü, kölesinin ise bir sene
müddetle pranga ettirilmesi kararlaştırılır.31 Şüphesiz adalet eşitsiz işlemiştir.

10 Eylül 1861, İbradı


Cariye Zeynep’in hikâyesini Tahtasakal mahdumu Mustafa Efendi’nin
kölesinin veya diğer kölelerin hikâyesinden ayıran, sadece Zeynep’in
idamına neden olan olayın önemi ve yarattığı infialin günümüze de ulaşan
etkileri değildi. Bu hikâyeyi önemli kılan—her ne kadar bu “ses”in Zeynep’e
ait olduğu kesin olmasa da—Osmanlı belgelerinin hikâyeyi Zeynep’in
sesinden de dinleme imkânını bize vermesidir.
Ölümüyle İbradı’daki anıtsal ağaca adını veren Zeynep’in hikâyesini
günümüze taşıyan yazılı belgeler Zeynep’in İbradı’daki sorgusuyla başlar.
Sorgu yargıcı (müstantik), ilk olarak, Zeynep’in kim olduğuna ilişkin
bilgileri tutanağa geçirmiş, daha sonra Zeynep’e efendisinin hanesini niçin
yaktığını sormuştur. Zeynep bu soruya, efendisinin bundan altı sene önce
kendisini gulamı Said’e verdiği, bir yıl sonra da Said’den bir kızı olduğu
(benden bir kız evladı zuhur etti ve beş yaşına vardı); ancak kısa bir süre
önce kocasını kendisinden boşattırdığı cevabını verir.

27
BOA., İ. MVL., 384/16788, lef. 2.
28
BOA., İ. MVL., 384/16788, lef. 3.
29
BOA., İ. MVL., 384/16788, lef. 6.
30
BOA., İ. MVL., 384/16788, lef. 7
31
BOA., İ. MVL., 384/16788, lef. 10.
Evren Dayar 227

Yargıcın sorularından ve Zeynep’in bu sorulara verdiği cevaplardan,


cariye Zeynep ve gulam Said arasında gerçekte bir nikâh olmadığı da
anlaşılmaktadır. Zira yargıcın, “Sen nikâhını aldın mı?” sorusuna Zeynep’in
verdiği cevap, “Hayır, almadım” olur. Zeynep, Said’in kendisini nikâhına
alacağını; fakat efendisinin—Zeynep’i satmak istediği için—buna izin
vermediğini iddia eder: “Niçin nikâh almadın? Seni satacağım diyerek
aldırmadı. Beher gün beni döğer, bir güna bana rahat virmezdi.”32
Zeynep, efendisinin olaydan kısa süre önce naib olarak Kırağacı
Kazası’na tayin olduğunu ve yanında zevci Said’i de götürdüğünü söyler. Bu
şekilde Said’den ayrılmış, daha sonra da efendisi tarafından satılması için
kardeşi İbrahim Efendi’nin evine gönderilmiştir: “Efendimin karındaşı
bulunan İbrahim Efendi beni hanesine götürdü ve sekiz gün ağlaştım.”33
Sorgu yargıcı tarafından kayıt altına alınan tutanak, olayların gelişimini
Zeynep’in sesinden dinlememize imkân tanımaya devam eder. İfadesine
göre Zeynep, 20 Ağustos 1861 gecesi Naip Mustafa Efendi’nin biraderi
İbrahim Efendi’nin evinden kaçar ve elinde tuttuğu çam çırasıyla efendisinin
evinin avlu kapısını açar. Avlu kapısı kolay açılmıştır; çünkü “kapının arkası
baskılı değildir.” Efendisinin evine geldiğinde bütün ev halkı uykudadır,
sessizce evin ahırına girer ve çam çırayı ateşleyip ahırı yakar. Ne var ki
taşraya çıktığı zaman yangının beklemediği bir şekilde sonuçlandığını görür:
“Taşradan baktım, ağamın hanesi yandı ve ondan sonra civar konaklar dahi
yandı.”34
Müstantik sorgusunun sonu 19. yüzyıl Osmanlı ceza yargılamasında
adet olduğu üzere, sorgu yargıcının, “Şimdi müteessir oldun mu?” sorusuyla
başlar ve Zeynep’in “şeytan sözüne uyup yaktım, ikrarımı inkârda değilim”
cümlesiyle kapanır. Zeynep’in “şeytan sözüne uyup yaktım” ifadesi, 19.
yüzyılda adalet önüne çıkarılan “kanunun şedidesinden bi-haber cühela
ahali”nin yaygın savunma stratejisidir. Bu stratejinin yaygınlığı—sorgu
tutanaklarının (istintakname) “itiraf” bölümlerinde kayıt altına alınan—
sıradan insanların kendilerini ifade ederken kurdukları cümlelerde açığa
çıkar: “Şeytana uymuşluğumdan”, “cahilliğimden”, “budalalığımdan”,
“okuma yazmak bilmezliğimden.”35

32
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 1.
33
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 1.
34
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 1.
35
Bu ve benzeri ifadeler, sıradan insanların iktidar karşısındaki edilgenliğinin göstergeleri
olarak yorumlanabilir. Fakat böyle bir edilgenliğin siyasi ve sınıfsal bir yönü olabileceği
de dikkate alınmalıdır. Zira Eric Hobsbawm’ın da vurguladığı gibi, görünüşte veya
gerçekte işlevsel olarak yararlı bir aptallık etkili bir stratejidir ve “anlamayı reddetme sınıf
228 İbradı’da Arapastık Kestanesi ve Köle Zeynep’in Hikâyesi

Zeynep’in Alanya Meclisi huzurunda yaptığı savunma da esas sorgu


tutanağıyla aynı içeriğe sahipti. Zeynep, burada da, efendisinin niyabetle
Kırağacı Kazası’na giderken bir diğer kölesi olan zevci Said’i kendisinden
zorla ayırdığını; Said’i beraberinde Kırağacı Kazası’na götürdüğünü
söylemişti. Naip Mustafa İbradı’ya döndüğünde gulamı Said, Zeynep’i
nikâhına almak istemiş; ancak efendisi buna da izin vermemişti: “Kaza-yı
mezkûra avdetlerinde zevcim merkum tekrar beni almak murad etmiş ise de
efendi-yi mumaileyh aldırmayıp ben bu cariyeyi füruht edeceğim deyip kül-i
yevmi darb ve eza ederek bir güna rahat verdirmediğinden efendi-yi
mumaileyhin biraderi bulunan İbrahim Efendi’nin konağına götürdü.”36
Olayla ilgili Meclis-i Vâlâ’ya iletilen mazbatada ise Zeynep’in efendisi
tarafından satılmak istenmesinden kaynaklı bir infialle hareket ettiği
belirtilmiştir.37 Oysa Alanya Meclisi’ndeki ikinci yargılamada hazır bulunan
Naip Mustafa Efendi, Zeynep’i satmak için değil, “âdem-i itaat ve
serkeşliği” nedeniyle ve “tedibini murat ettiği” için kardeşi İbrahim
Efendi’nin hanesine gönderdiğini söylemişti. Ne var ki Zeynep, kardeşinin
evinden kaçmış ve 20 Ağustos 1861 gecesi saat altı dolaylarında konağını
ateşe vermişti. Çıkan yangında Mustafa Efendi’nin kız kardeşi Cemile Hatun
ölmüştü.38
Naip Mustafa Efendi, ifadesinde son olarak, Alanya’da toplanan
mecliste hazır bulunduğunu ve burada Zeynep’in tekrar sorgulandığını;
ancak sorgulama sırasında kendisine kötü davranılmadığını özellikle
belirtmişti.39 Zeynep ise sadece efendisinin konağını yakmak niyetinde
olduğunu, bu kadar zararı öngöremediğini söylemekle yetinmişti: “Hane-i
mezkûr ihrak oldu fakat bütün elaleme muhrik olacağına aklım ermeyip
yüzümden bu kadar telafat oldu.”40
Öte yandan, Naip Mustafa Efendi’nin anlattığı hikâye birkaç açıdan
Zeynep’in anlattığı hikâyeden farklıdır. Bu farklardan ilki, Zeynep’in

mücadelesinin bir yöntemidir.” J. C. Scott bu tavrı, madunların cahili oynarken,


kendilerini damgalamaya yönelik klişeleri yaratıcı bir şekilde kullanabildiklerinin örneği
olarak yorumlar: “Aptal oldukları düşünülürse ve doğrudan karşı çıkmak tehlikeliyse,
reddi cehaletle gizleyebilirler.” Bk. Eric Hobsbawm, Sıradışı İnsan, Direniş, İsyan ve
Caz, çev. Ilıstan Gündüz, Bulut Yayınları, İstanbul 2002, s. 200; J. C. Scott, Tahakküm ve
Direniş Sanatları Gizli Senaryolar, çev. Alev Türker, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2014,
s. 205.
36
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 6.
37
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 3.
38
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 5.
39
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 5.
40
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 6.
Evren Dayar 229

kendisine kötü davranıldığı iddiasına efendisinin hiç değinmemiş olmasıdır.


Ayrıca Zeynep bütün suçlamaları kabul etmekle birlikte ölen hamile bir
kadından hiç bahsetmemektedir.
Belgelerde, Naip Mustafa Efendi’nin hemşiresi Cemile’nin nerede
öldüğü konusunda da çelişkili ifadeler vardır. Örneğin 20 Ekim 1861 tarihli
bir arzuhalde Cemile’nin “hane derunu”ndan kurtulamayarak öldüğü ifade
edilir.41 Bu arzuhal, Cemile’nin Mustafa Efendi’nin hanesinde mi yoksa bir
başka hanede mi öldüğü sorusuna cevap vermez. Fakat Mustafa Efendi 26
Ağustos 1861 tarihinde Alanya Meclisi’nde verdiği ifadede kız kardeşinin
kendi hanesinde öldüğünü özellikle belirtmiştir.42 Son olarak, hiçbir belgenin
Zeynep’in nasıl yakalandığına değinmediğini de belirtmek gerekir.
Naip Mustafa Efendi’nin ahırında başlayan yangın üç saat içinde onun
konağından diğer konaklara da sıçradı ve yüz otuzdan fazla ev ve odanın kül
olmasına neden oldu.43 Yangının neden olduğu büyük felaket (cinâyet-i
azîme), gerek Alanya Meclisi’nin verdiği karar tutanağında gerek Meclis-i
Vâlâ’nın konuyla ilgili yazılarında özellikle vurgulanmıştır. Alanya Meclisi,
İbradı’nın taşlık bir yer olması nedeniyle ahalinin maişet temin etmekte
yaşadığı güçlüklere vurgu yapmış, yangında elbiseler dışında hiçbir eşyanın
kurtarılamadığını belirtmiştir.44

Suç ve Ceza
Yangından hemen sonra İbradı’da kurulan mahkemede ilk sorgusu ve
yargılaması yapılan Zeynep, daha sonra zabıtalar aracılığıyla Alanya
Meclisi’ne götürüldü ve burada bir kere daha sorgulandı.45 Alanya Meclisi
sorgulamayla ilgili evrakları 10 Eylül 1861 tarihinde Meclis-i Vâlâ’ya
iletilmek üzere Konya’ya gönderdi.46 Meclis- i Vâlâ kararırını 19 Kasım
1861 tarihinde açıkladı. Buna göre Zeynep, sorgusunda büyük bir faciaya
neden olan suçunu itiraf ettiği için “mahallinde salb ile idam” cezasına
çarptırılacaktı. Meclis-i Vâlâ’nın kararında altı önemle çizilen husus,
cezalandırmanın, kanunun şiddetini bilmeyen “akılsız ahali”ye
(sebükmagzan ahaliye) bir emsal teşkil etmesinin gerekliliğiydi. Çünkü

41
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 9.
42
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 5.
43
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 4.
44
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 2.
45
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 2.
46
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 8.
230 İbradı’da Arapastık Kestanesi ve Köle Zeynep’in Hikâyesi

böyle facialara genellikle kanunun ibaresi ve hükmünden gafil olan “cühala


ahali ve civarı takımı” neden oluyordu.47
Zeynep için kararlaştırılan cezanın ne zaman icra edildiğini maalesef
bilmiyoruz. Ancak bu cezasının uygulanma biçimi, Zeynep’in ağaca
asıldığının açık bir delili olarak kabul edilebilir. Muhtemelen “salb” edildiği
gün Zeynep, ileride adını vereceği kestane ağacının altına getirilerek suçuyla
yüzleştirilmiş, asıldıktan sonra cansız vücudu üç gün teşhir edilmişti.
Zeynep’in hikâyesinden geriye kalan son belge ise onun idamından
hemen sonra, yine İbradı’da kaleme alındı. Hikâyeyi sonlandıran bu belgenin
önemi, anlatıyı rivayet eden sözlü gelenekle Osmanlı belgelerini tekrar bir
araya getirmesindedir. Zira burada sözlü gelenek tarafından aktarılan
“iffetsizlik” ve “ahlaki düşkünlük” ithamı, örtülü olarak ima edilmiştir:
“Dünyada insana en ziyade lüzum olan şey daima ırzı ve edebi ile oturup
hiçkimseye zarar ve ziyana muceb olacak hal ve harekette bulunmamak ve
şer’iyye-ı şerifenin ve kanun-u padişahînin men ettiği hareketleri irtikab
etmemek, kasabaları olup öyle hemşehrileri ve komşusuna zarar verecek
veyahut kendi nefsince aher mahallere uğrayacak hallerden uzak durmak pek
elzemdir.”48

Bitirirken
“Yaşanmış, geçip gitmiş zaman her aktarımda bir parçasını kaybeder,
değişir. Sonunda hiç kimsenin tam hatırlayamadığı bir hikâyeye dönüşür.”49
Küçük Asya’daki köleler ve kölecilik tarihi söz konusu olduğunda,
bireysel varoluşlara yoğunlaşan bir tarih anlatısı kurgulamaktan oldukça
uzağız. Çünkü Osmanlı belgelerinde köleleştirilenler, kısa süreliğine, aniden
tarih sahnesine çıkarlar; fakat bir o kadar çabuk bu sahneden çekilirler.
Sözgelimi Tahtasakal Mustafa Efendi’nin isimsiz kölesi o büyük sahneye bir
kere, elinde silah olduğu halde çıkmış ve hemen kaybolmuştur. Onun
hikâyesinden bugüne kalan tek ayrıntı ise zihnimizde beliren prangalı bir
mahkûmun silueti olabilir ancak.
Oysa Zeynep bu sahnede daha uzun kalmayı başarmıştı. O, efendisinin
konağını yakarak tarih sahnesine dâhil oldu ve hatırası idamından sonra da
sözlü gelenek aracılığıyla yaşamaya devam etti. Bununla beraber, yazılı
kaynaklar söz konusu olduğunda Zeynep’in bütün bir hayatından geriye
kalan, hepi topu onun bir sayfalık ifadesini de içeren mahkeme
47
BOA., İ. MVL., 458/20539, lef. 10.
48
BOA., I. MVL., 458/20539, lef. 3.
49
Ayfer Tunç, Memleket Hikâyeleri, İletişim Yayınları, İstanbul 2012, s. 9.
Evren Dayar 231

tutanaklarıdır. Ne var ki bu tutanaklar onun duygularını, eyleminin ardındaki


gerçek düşüncelerini, hatta bu eylemi yapıp yapmadığını öğrenmeye dahi
imkân tanımaz.50 İdamından sonra ardında bıraktığı beş yaşındaki kızına ne
olduğunu bilmiyoruz mesela. Zeynep’in zevci Said, hayatına Naip Mustafa
Efendi’nin kölesi olarak mı devam etmişti? Bu soruların yanıtlarını,
muhtemelen hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Bundan başka yazılı belgeler geride ciddi bir şüphe de bırakmıştır.
Zeynep’in idamı Osmanlı İmparatorluğu’nda köle ticaretinin
51
yasaklanmasından birkaç yıl sonra gerçekleşti. Zeynep’in infialine neden
olan olay ise efendisi tarafından satılmak istenmesiydi. Oysa olayla ilgili
kayıtlarda, bu çelişkiye ilişkin en ufak bir kaygının izini bulmak mümkün
değildir.52 İlgili belgelerde Zeynep’in idam kararının dönemin gazetelerinde
yayımlanacağı da bildirilmişti. Ne var ki bunun amacı kanuna aykırı köle
ticaretinin hala devam ediyor olmasının neden olduğu endişeler değildi; bu
tür felaketlere yol açan “kanun hükmünden gafil cühela ahali”ye kanunun
şiddetini hatırlatmaktı:
“Böyle hareket-i facia ekseri kanunun ibaresinden ve hükmünden gafil
olan cühela-yı ahaliden zuhur eylemekte olduğundan bu cinayet-i azimeye
kanunen eden mecazat-ı şedidenin tefsilini mubeyn kaleme alınan
tenbihatnamenin takdimi ve Vaka-i Ceride’nin muhtelif nüshalarında tab’ı
ile beraber taşralarca dahi neşr olunmak üzere nesh-i adidesi tab’
ettirilmesi…”53

50
Kundaklama türü eylemlerin, köleleştirilmiş kadınlar gibi madun topluluklara,
kendilerinden çok daha güçlü düşmanlarla yüzleşmeden intikam alma fırsatı verdiği, bu
nedenle tabi olanların bu tür eylemlere yöneldiği sıklıkla vurgulanmıştır. Nitekim 19.
yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda kundaklama ve zehirleme vakalarını ele alan Ebru
Aykut, Zeyneb’in hikâyesini bu bağlamda değerlendirmiştir. Köleleştirilmiş kadınların
kundaklama ve zehirleme eylemleri için bk. Glenn McNair, “Slave Women, Capital
Crime, and Criminal Justice in Georgia”, The Georgia Historical Quarterly, Vol. 93, No.
2 (Summer 2009), s. 140-141; Ebru Aykut’un konuyu Osmanlı İmparatorluğu bağlamında
ele alan çalışması için bk. Ebru Aykut Türker, Alternative Claims on Justice and Law:
Rural Arson and Poison Murder in the 19th Century Ottoman Empire, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İstanbul,
2011, s. 204-206, 354-355.
51
Gerçekte Osmanlı İmparatorluğu’nda hukuki bir statü ve kurum olarak kölelik hiçbir
zaman kaldırılmadı. Osmanlı yönetimince çıkarılan tüm kanun ve fermanlar köle
ticaretinin belli bir kolunun daraltılmasıyla ilgiliydi. Bk. Hakan Erdem, a.g.e., s. 123.
52
Antalya şer’iyye sicillerinde 1870’lerin başlarına tarihlenen bazı sözleşmeler, bu tarihte
bile şehirde köle satışı yapıldığını göstermektedir. Örnekler için bk. AŞS. 91/sayfa 13-2;
AŞS. 91/sayfa 233-3.
53
BOA., İ. MVL. 458–20539, lef. 11. İdam kararı ile ilgili haber Ceride-i Havadis’te
yayımlanmıştır. Bk. Ruznâme-i Ceride-i Havâdis, 16 Cemaziyelahir 1278.
232 İbradı’da Arapastık Kestanesi ve Köle Zeynep’in Hikâyesi

Zeynep’in hatırasını yaşatan sözlü gelenek ise kuşaktan kuşağa intikal


ederken birçok defa değişti ve ardında yanıtlanmayı bekleyen şu soruları
bıraktı: Acaba Zeynep’le ilgili sözlü geleneğin aktardığı rivayetler gerçek
olabilir mi? O, gerçekten de bir başkasının suçunun kurbanı mı olmuştu?
Rivayet gerçek olsa bile, Zeynep omuzlarına yüklenen bu suçu neden bu
denli kolay kabullenmişti? Bu soruların yanıtlarını da, muhtemelen, hiçbir
zaman öğrenemeyeceğiz.
Evren Dayar 233

Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Antalya Şer’iyye Sicilleri (AŞS)
AŞS 6, 7, 8, 9, 10, 11, 13, 91, 95

Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri


BOA., İ. MVL., 185/5604, 384/16788, 458/20539.
BOA., MVL., 196/24.
BOA., ML. VRD., d. 437.
BOA., ML. VRD. TMT., d. 9672, d. 9717, d. 9756, d. 9762.

Gazeteler
Ruznâme-i Ceride-i Havâdis, 16 Cemaziyelahir 1278.
Sabah, 30 Temmuz 2018.

Telif Eserler
Arundell, F. V. J., Discoveries in Asia Minor: Including a Description of the
Ruins of Several Ancient Cities, Vol. 2, London 1834.
Commercial Statistics A Digest of the Productive Resources, Commercial
Legislation, Customs Tariffs of all Nations, 1850.
Correspondance with British Ministers and Agents in Foreign Countries and
with Foreign Ministers in England, Relation to the Slave Trade,
London 1859.
Dayar, Evren, “Mancarcık Kuyusu Cinayeti: 19. Yüzyılda Antalya’da
Hovardalar, Azatlı Köleler ve Rakkase Kadınlar”, Cihannüma, 4/2
(Aralık 2018), s. 61-81.
Durugönül, Esma, “The Invisibility of Turks of African Origin and the
Construction of Turkish Cultural Identity: The Need for a New
Historiography”, Journal of Black Studies, Vol. 33, No. 3 (2003),
s. 281-294.
Erdem, Hakan, Osmanlı'da Köleliğin Sonu 1800–1909, çev. Bahar Tırnakcı,
Kitap Yayınevi, İstanbul 2004.
234 İbradı’da Arapastık Kestanesi ve Köle Zeynep’in Hikâyesi

Fleet, Kate, European and Islamic Trade in the Early Ottoman State, the
Merchants of Genoa and Turkey, Cambridge University Press, New
York 1999.
Flemming, Barbara, Geç Ortaçağ Dönemi’nde Pamfilya, Pisidya ve
Likya’nın Tarihi Coğrafyası, çev. Hüseyin Turan Bağçeci, TTK
Yayınları, Ankara 2018.
Güçlü, Muhammet (Yay. Haz.), Antalya 1932, Er Yayıncılık, İzmir 2018.
Güneş, Günver, “Kölelikten Özgürlüğe İzmir’de Zenciler ve Zenci
Folklorü”, Toplumsal Tarih, Sayı: 62, (Şubat 1991), s. 4-11.
Güntekin, Reşat Nuri, Miskinler Tekkesi, İnkılâp Yayınları, İstanbul 1995.
Hartley, John, Researches in Greece and the Levant, London 1833.
Heyd, W., Histoire du Commerce du Levant au Moyen-Âge, Cilt 1, Leipzig,
1885.
Hobsbawm, Eric, Sıradışı İnsan, Direniş, İsyan ve Caz, çev. Ilıstan Gündüz,
Bulut Yayınları, İstanbul 2002.
İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600), çev. Ruşen
Sezer, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003.
Lee, Harper, Bülbülü Öldürmek, çev. Ülker İnce, Sel Yayıncılık, İstanbul
2014.
Mansel, Arif Müfid, Side: 1947-1966 Yılları Kazıları ve Araştırmalarının
Sonuçları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1978.
Karaca, Behset, XVI. Yüzyılda Teke Sancağı, Fakülte Kitapevi, Isparta 2002.
Koçak, Cemil, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası, İletişim
Yayınları, İstanbul 2006.
Kütükoglu, Mübahat S., “Osmanlı Gümrük Kayıtları”, Osmanlı
Araştırmaları, Cilt. 1, (1980), s. 219-234.
McNair, Glenn, “Slave Women, Capital Crime, and Criminal Justice in
Georgia”, The Georgia Historical Quarterly, Vol. 93, No. 2, Summer
2009, s. 135-158.
Norris, Robert, A Short Account of the African Slave Trade, London 1789.
Olpak, Mustafa, Köle Kıyısından İnsan Biyografileri, Ozan Yayıncılık,
İstanbul 2005.
Scott, J. C., Tahakküm ve Direniş Sanatları Gizli Senaryolar, çev. Alev
Türker, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2014.
Evren Dayar 235

Spence, Jonathan, Wang Hatunun Ölümü, çev. Özde Duygu Gürkan, Metis
Yayınları, İstanbul 2006.
Toledano, Ehud R., Suskun ve Yokmuşçasına: İslam Ortadoğu’sunda Kölelik
Bağları, çev. Hakan Erdem, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
İstanbul 2010.
Tunç, Ayfer, Memleket Hikâyeleri, İletişim Yayınları, İstanbul 2012.
Türker, Ebru Aykut, Alternative Claims on Justice and Law: Rural Arson
and Poison Murder in the 19th Century Ottoman Empire,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri
ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İstanbul, 2011.
Üstün, Mustafa, “İbradı’nın Arapastık Kestanesi”, Popüler Tarih, Sayı: 63,
(Ekim 2005), s. 1-4.
Vatin, Nicolas, Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar: Doğu Akdeniz’de Savaş,
Diplomasi ve Korsanlık, çev. Tülin Altınova, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul 2000.
236 İbradı’da Arapastık Kestanesi ve Köle Zeynep’in Hikâyesi

EKLER

Arapastık Kestanesi (Fotoğraf: Evren Dayar)


Evren Dayar 237

Zeynep’in sorgu tutanağı (BOA., İ. MVL., 458/20539)

You might also like