Professional Documents
Culture Documents
ALİ RlZA
BİR
ZAMANLAR
İSTANBUL
Tercüman gazetesinde hazırlanan
bu eser Kervan Kitapçılık A. Ş.
ofset tesislerinde basılmıştır
Resimkopya : Remaver
1001 Temel Eser'i
iftiharla sunuyoruz
Tarihimize mana, milli benliğimize güç ka-
tan kütüphaneler dolusu birbirinden seçme eser-
Iere sahip bulunuyoruz. Edebiyat, tarih, sosyo-
loji, felsefe, folklor gibi milli ruhu geliştiren,ona
yö:p. veren konularda "Gerçek eserler" -.elimizin
altındadır. N~ var ki, elimizin altındaki bu
eserlerden çoğunlukla istifade edemeyiz. Çünkü
devirler değişmelere yol açmış, dil değişmiş,
yazı değişmiştir.
Gözden ve gönülden uzak kalmış unutul-
maya yüz tutmuş -Ama değerinden hiçbir şey
kaybetmemi,, çoğunluğu daha da önem kazan-
mış- binlerce cilt eser, bir süre daha el atılmazsa,
tarihin derinliklerinde kaybolup gideceklerdir.
Çünkü onları derleyip - topadayacak ve
günümüzün türkçesi ile baskıya hazırlayacak
değerdeki kalemler, gün geçtikçe azalmaktadır.
KEMAL ILICAK
***
Şu her zaman güzel ve şirin İstanbul'da eski nesil-
lerin geçirmiş olduklan hayatı bUmemlz Uedlr Jd, bir
ömür tüketmenin ~ duyabUmekteylz. Biz, geçmişi
anmaz, eserlerimizele yaşatma'J!SAk, uinıyacaiJrmz ala-
8
Çağımızm
***
ünlü tarlhçlsl, Bemard Lewls (Osmanlı
Devri tarlhl bakkmda eşsiz eserler müelllfi), inceleme-
lerde bulunmak üzere memleketimlze geldiği geçen yıl
larda, tarlbinıiz konusunda bir sobbette şöyle demişti:
•Batı ülkelerinde bir Use öğl-encisi, eski metinleri okur
ve anlar. Sb:, bir harf devrimi yaptınız, eski metinler,
kütüphanelerde kaldı. Eski metinler. zanUmında çok
ağdalı ldl. Binaenaleyh, Türk tarihçilerine çok önemli
vazife düşmektedir.»
Ve, Bamard Lewis, sözünü şöyle bitlrmişti: •Tarih,
bir milletin hafızasıdır. Tarlhlni bUmeyen millet, bafıza.
sını kaybetmiş insana. benzer.•
***
Eser hakkmda blzbn fazla birşey söylememiz, sa-
dece zamanımızı alacaktır. Yalnız kısa bir açıklamayı
lüzumlu görmekteyiz:
Balıkhane Nazın All Rıza Bey, yaşadılı ve gördü-
jü hayatı, hakikatıere çok sadık kalarak anlattıktan
başka, tarihin daha eski devirlerini de inceUyerek ken-
9
***
Bir zaman1ar İstaııbul'u All Rıza Bey (Onuçüneü
Asn IDeride İstanbul Hayatı) başiıiı altında 1922 yı·
lında Peyam Sabah ve Alemdar Gazetelerinde eski harf.
lerle yayınlamış, kitap haUne getlrllememlştl. Bu ya·
zılann özelliği, bütün nakledJienlerln görgiiye dayanma.
sı, artık tarih olmuş ha.klkatlerln bir ·objektif sadaka-
ti He canlandmlmış bulunmasıdır.
All Rıza Beyi rahmeıle anahm.
MAHALLE QKULLARI
ı
17
F:2
18
Rusların
Akdeniz'e donanma göndereceklerine dair
Fransız'lar tarafından verilen haber üzerine Baltık De-
nizinden donanmanın gelebileceğine akıl erdiremiyen
devlet erkanı Rus donanınası uçup mu Akdeniz'e gele·
cek diye inanmamışlar, Çeşme limanında Osmanlı do-
nanmasının yakılmasından sonra akılları başlarına ge-
lerek hayret etmişlerdi.
1826 muharebesi yenilgisinden sonra Ed~rne'ye
gönderilen murahhaslanmıza Rusya murahhaslarının
harita üzerinde gösterdikleri yerleri bizimkilerin tayin
edernemeleri ve meselenin Bab-ı Alice de hal edilerne-
mesi üzerine Fransa ile Avusturya elçilerine baş vurul-
muş, bu murahhaslann tazminat konusunda ileri sür-
dükleri bir milyonu, bir yük (2). Yani yüzbin sanarak
«Şu karışıklığı
bak ki, Bab-ı Ali bir adamın idamı
için ferman yazıyor da nerede ve hangi sancağa bağlı
bulunduğunu bilmiyor. Memleketin coğrafyasını bil-
meyen devlet adamları işte böyle karaltıya kubur sı
kar.»
1845 tarihinde Abdülmecidin Bab-ı Ali'de okunan
buyrultusunda «din ve dünya için» lüzumlu bilgilerin
öğretilmesine işaret etmesi üzerine, Sübyan okullarının
ıslahı için bir komisyon kurulmuş, komisyon program
hazırlamış, birkaç yerde de Rüştiye okulu açılmıştı.
Fakat 1875 yılında Reşit Paşa kabinesinin düşmesi üze-
rine Başkomutan tayin edilen Sait Paşa (1) okulları
yeni fikirlerden ve fikirlilerden uzaklaştırmak istemiş,
okullarda resim dersinin okutulmasından dolayı
kendisinden öncekileri suçlamıştı. Nazır Vahbi Molla'-
nın teftiş olunur korkusu ile ne kadar harita var-
sa toplatıp kuburlara attırdığı (Ahmet Cevdet Paşa
ve Zamanı) isimli kitapta yazılmaktadır. Halkın bilgiye
(2)
muştu.
Hacı Bayram-ı -
Veli Hazretleri Ankara'da ömrünün
sonuna kadar manevi hizmetlerde bulunduğu gibi
dünya işleri ile de meşguldu. Kendisi başta olmak
üzere genç müritleri zıraat, sanat ve ticaretle meş·
guldüler.
25
Gazi masallarını
dinlemeye alıştırırlardı. Pikiderimizi
aydınlatmak için okuduğumuz romanlar Aşık Kerem,
Tahir ile Zühre, Köroğlu hikayeleri gibi şeylerdi.
İşte İstanbul mahallelerinden bir köşe daha ki, Türk sivil mimarisini bütün gü-
'. t ' .
,1 . 1 , r. ,.,
' ·/
'i .. . .,/ı 1 •
ıl,~- :·ı:
'
! •.
j ,,
1"-~
.i 'l(ı\·1
f''·1 \• ,..''
f ,, •
( ·,\'i
\'
. 'i
'•[' 1
ı i', ...
. l r ,·
,i ı,.r
,- ,\'t
\ ) ~
'·
t'
İstanbul
Esnafları
Büyükçarşıda
(Kapalıçarşı) her
gün biri Yağlık
çılarda, biri Be
destende dua e-
dilir, ondan son
ra işe başlanır
dı. Hocaki deni
len Bedestenli-
ler vaktiyle üçer
bin kese daha
fazla sermayeli
idi. Bedestende
mühim miktar
da kıymetli eşya
alınıp satılırdı.
Zenginlerin çoğu
paralarını ve kıy
Bedestenden bir köşe., devrin en zen metli eşyaları-
gin esnafının toplandığı yer. nı Bedestende
saklatırlardı. Bu-
ranın ayrı muhafızları vardı.
Not: 1099 (1687) tarihinde zorbaların ayaklanma
sında bir Yeniçeri Bedestende Şerif Ağa isminde bir
Hocaki ile kavga çıkarıp Dolap adı verilen dükkânını
yağma eder. Şerif Ağa bir sınğın ucuna yeşil bir bez
takarak: «İbadullah, ne duruyorsunuz!» diye ortaya
33
F:3
KAŞIKÇI ESNAFI
Büyükçarşının
hakkaklanndan başka hakkakhk
sanatının inceliğiniAvrupa'da tahsil etmiş olan Ben-
deroğlu Mığırdıç efendi isminde bir hünerli, yarım kı
rattan küçük bir yakutun ortasındaki satbın üçtebiri
kadar yere tuğra kazarak Sergii Osmani'de teşhir et-
miş, çok büyük takdir kazanmıştı.
ı
~
ı
)
,~
·''1
1\
~' ( \
1 .'
1
.
ı ,1
;;
;,~
. L'
1.
c..J; ıı.
··· .ı.;
l
\ ... 1, ~ (
~
'
***
Beyazıtetrafındaki Kökçülerkapısı da vaktiyle
meşhurdu. Bu Kökçüler, şimdiki eczacıların yerine ge-
çerdi. Doktorlar ilaçlarını burada yaptırırlardı. Kök-
çüler kendilerine lazım olan otları İstanbul civarın-
47
***
Yukardan beri anlattığımız gibi İstanbul'un fethin-
den Ondokuzuncu Yüzyıl ortalarına kadar, İstanbul'u-
İstanbul, yüzyıllar boyu tabiat güzellikleriyle bezenmiş bir şehirdi... Şehir içi bir
semt kahvesini görüyoruz
49
İSTANBUL TABAKHANELERİ
SARAÇLAR
SiMKEŞLER
TUZCULAR
BALlKÇlLAR
KASAPLAR
MUMCULAR
KAHYALAR
ZAHİRE VE ALICILARI
FRANCALA ESNAFI
NARH
P: 5
Tiryaki Çarşısı Tiryakiler Hayab
Tiryaki Çarşısı çok eskidir. Bu çarşıda bulunan
dükkanlar şimdiki gibi birkaç harap kahvehaneden iba-
ret de~ildi. Vaktiyle muşamba fenerciler, divitçiler,
altın varakçı esnafı da bu çarşıda sanatlarını icra eder-
lerdi. Zenci, köle ve cariyelerin satıldıkları esir pazarı
da bu çarşıdaydı.
MUŞAMBA FENERCİLER:
DİVİDCİ ESNAFI
mak ve neşelerini
temin etmiş olmak için afyon kul-
lanmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Neşelerini ta-
zelemek istedikleri için afyonun miktarını günden gü-
ne arttırdıklarından zavallıların tak.at1eri kesilmiş, si-
nirleri gevşeıniş, hacakları sarsak, elleri titrek olmuş
tur, gayet titizdirler. Mesela oda kapısı biraz sertçe
kapansa kıyameti koparırlar, gürültü patırdıyı hiç sev-
mezler, daima rahat ve sükıinu arzu' ederler. Bir de
alıngandırlar, her sözden alınır, izzeti nefislerine do-
kunulmuş addedeler. Onlarca ufak bir şaka bile büyük
saygısızlıktır, asabi halleri daima parlamaya hazır ol-
duğundan bazen pek ufak bir mesele için çoşup taş
tıkları olur. Yüzleri daima asık durur.
TOTüNCÖ DÖKKANLARI
P: 6
82
F: 7
98
KÖPLÖ TAKIMI
Kopuklardan daha sefil bir san'at vardır ki, o da
küplü takımıdır. Son dereceye varan sarhoşluğu yü-
zünden hiçbir işe eli varmayan ayyaş takımının, rakı
sı su küpünde durduğu için küplü adı verilmiş olan
meyhaneye düşerler. Bu küplü · meyhanesi, Galata'nın
en izbe bir yerinde olup adeta bir batakhaneyi andırır,
dışardan içerisi görünmez, dükkan kapalı zannedilir.
İçerde iki adet kınk iskemle ile ayakları kıvnlmış,
iizeri pis, murdar bir masa vardır. Meyhanecinin yü-
102
LOHUSA YATAGI
F: 8
114
ÇOCUK DİLİ
AİLE KAVGALARI·
RAMAZAN HAZIRLIKLARI
P: 9
130
SESLENMİYEN HİNDİLER
Çarşı
pazarda ve gezinti yerıerinde bulunan dük-
kan ve mağazalarda güllaç demetleri, pastırma, sucuk,
zeytin, peynir ve bavyar gibi çerezler daha fazla görün-
rneğe başlar, Galata ve İstanbul bal ve yağ kapanla-
nnda ve Asmaaltı ma~lannda, tüccar ve esna_fın ça-
lışmalan artar. Mahalle kahvelerinde yiyecek fiyatlan
ve nefaseti hakkında konuşmalar olur.
1831 senesi Ramazan'ının gelinesinden önce, İhtisap
-Nazareti (o zamanki Belediye Başkanlığı) tarafından
çıkarılan narbın bir suretini aşağıya alıyorum:
136
Reçel ı 4 20
Şerhetlik renkli şeker ı 5
Kelle şekeri ı 5
Yarma denilen toz şeker ı 4 20
Yumurta ıoo ı3
Ala mermer tozu nişasta ı 4 25
Orta nişasta ı 4 20
Ala Şer'iye ı ı 28
Zeytin ı ı ı8
Şümnü Peyniri 1 2 30
Kaşar peyniri ı 3 16
Salarnura peyniri 1 2 28
Atina ve Rumeli balı 1 3
Ala nohut ı 23
Mercimek ı 26
Ala un ı ı
Orta un ı 32
Arpacık soğanı 1 ı o
Şişe mı.:ımu ı 4 15
Sade mum ı 4 5
Yerli mum 1 3 38
F: 10
146
DAVULCULAR,HUZURDERSLERİ
İSTANBUL SERGİSİ
için, bunların
yerine mercan saplı, fildişi, sedef ve ba-
ğadan yapılmış yahut siyah ve beyaz cilalı tahta ka-
şıklar kullanırlardı. Gerek bu kaşıklar, gerek has pide
ner sayılırdı
(1). Ezana birkaç dakika kalarak sofra
başına gitmek, iftaı:'ın şartlarından idi. Misafirler sof-
ranın etrafında otururlar, ortada çıt yok, herkes bir-
birine küsmüş gibi, yüzler somurtkan beklerler.. Su-.
samlı simitlerin, bademli çöreklerin, kazan yağlılarının.
misk gibi kokusu ve o muntazam iftar sofrasının sey-
rine doyulmazdı. Bunların içinde herkesin bir imren-
diği olacağından velev iki üç dakika da olsa, oruç ha._
liyle sabır ve tahammül istenildiği için, sofradakilerin
kimi saate bakar, kimisi gözlerini kapayıp, hayale da-
lardı. Top atılması ile beraber, oruçlar açılır. O mükel-
lef sofraya bir hücumdur başlar; çorbalar, yumurta-
lar, etler, börekler, tatlılar, birbirini takip ederdi. Bel-
demiz adeti gereğince, hele ramazanlarda yemekierin
çokluğu, ınİsafirlerin ajp.rlamasına bir çeşit ölçü ka-
bul edildiğinden, yemekierin arkasının alınmasına ka-
dar beklemek, tiryakiletin hesaplarına gelmediğinden,
çoğu özür dileyerek sofradan kalkardı.
F: 12
178
HALİÇ MESİRELERİ
Padişah,
saray mensublan ve devlet büyüklerinin
hayvanları için Kağıthane, Alibeyköyü, Veli Efendi ve
Çırpıcı çayırları, Büyük ve Küçük Çekmece göllerin-
den Kestane köy sahiline kadar uzanan bölgeler ile
Boğaz içinde, Büyiikdere Beykoz çayın, Sultaniye,
Çubuklu, Kadıköy'de, Uzun çayır, Yo~rtçu çayırları
ayrılmıştı. Ötedenberi bu çayırlardan vekillerin, vezir~
lerin hayvanları da faydalanırdı. Çayır mevsimi gelin·
ce bu gibi kimselerin hayvanları için ayrılmış olan
yerlerin hudurlunu gösteren mühürlü müsaade tezke-
releri saraydan ilgili olanlara gönderilirdi. Çayıra çı
kılırken hayvanlarm alnına çiçekli otlarla süslenmiş
oymalı sorguçlar konurdu. Dairenin İmrahor Ağası ve
diğer Ağalar b~şta olmak üzere her hayvanı bir kişi
tutar, yürüyüş başlardı. Teşkil edilen alaylar yolda
gayda'lar çalıp hora teperek ilerler, çayır yerine ge-
lirlerdi. Çayırda Amirler ve seyisler için çadırlar ku-
rulur, geceleri meşaleler yakılır, 40 gün müddetle eğ
lenceler tertip edilirdi.
F: 13
194
EYÜP OYUNCAKÇlLARI
KOÇU ARABALARI
Kadınların
erkekler gibi hayvana binmeleri yasak-
lanmış olduğundan kadınlar ötedenberi arabaya biner-
lerdi. Harem-i ·Hümayun, Vezirlerin ve Devletin ileri
gelenlerinin eşleri, büyük dört tekerlekli, yüksekçe,
etrafı tahtadan yapılmış ve üzeri eğri tabir olunan bir
çok çenber ile çevrili pencereleri kafesli, yaysız Koçu
ismi verilen araba.lara binerlerdi. Koçu1arın içi kadi-
fe ve diğer kıymetli kumaşlarla döşenirdi. Arabanın
dört bir yanındaki tahtalar dıştan boyanır, oymalı yal-
195
BAFrA TATİLLERİ
KAGITHANE ALEMLERİ
F: 14
istanbul'un Gezme. Yerleri
İstanbul'un ağırbaşlı ve servet sahibi kişileri ka-
labalıktan sıkıldıklarından Cuma ve Pazar günleri Ki-
ğıthaneye gitmezlerdi. Şayet o günlerde gitmek mec-
buriyeti olursa Alibeyköyü ve Çoban Çeşmesi semti-
ne giderlerdi. Şimdi kodaman dediğimiz bu kişilerin re-
dingot ceket, pantolon ve yelek giyenleri, Avrupalığı
taklit ediyor diye ayıplanırlardı. Bunların meclisinde
bulunan gençler iki diz üzerine oturmaya mecbur tu-
tulur veya bağdaş kurup otururlardı. Ayaklarının biri-
ni uzattıkları takdirde hoş görülmezler kıyametler ko-
partılııtdı. O zamanın gençlerin bunların hücumuna he-
def olmamak için kıyafet bakımından onlara benze-
mek mecburiyetinde idiler. Şimdi kodaman dediğimiz
bu kabil kimselerden Mülkiye sınıfına mensup olan-
lar Vaka.i Hayriye'den sonra eski kıyafetlerini değiş-
212
İstanbul'da
Veliefendi, Çırpıcı çayırları, Bayram-
paşa, Üsküdar, Çamlıca, Merdiven Köyü, Haydarpaşa,
Duvardibi, Beylerbeyi ve Havuzbaşı 111esirelerine-Cu~
ma ve Pazar günleriyle diğer adi günlerde herkes girle-
bilecektir.
Fakat erkek ve kadınlar için özel ye:der bulundu-
ğundan kadın ve erkek karmaklarışık oturmayacak ve
oturamayacaktır. Şayet bunun aksine hareket edenler
olursa Kanunun 254. maddesine göre cezalandırılacak
tır.
İstanbul Boğaziçi
ve Üsküdar seyir yerlerinden
bazısı. sırf Cuma günleri kadınlal'a ve Pazar günleri
erkeklere mahsus olduğu için bundan böyle İstanbul'
da Kağıthane'ye Üsküdar'da Modaburnu, Fenerbahçe'-
si, Beşiktaş'ta Hacıhüseyin Bağı, Ihlamur, Küçü.kçift-
lik; Beyoğlu'nda Taksimönü; Boğaziçi'nde Küçük ve
Büyüksular, Çubuklu, Hünkar iskelesi, Arnavutköyü
akıntısına Cuma vesair günlerde gidilebilir. Ancak Pa-
zarlan İslam hatunları gidemiyecektir. Şayet giden-
ler olursa yukarıda adı geçen kanun gereğince ceza-
landırılacaktır.
F : 15
tih sırasında kısım kısım tahrip edilerek muattal ha-
le gelmiş olan eski m.ecra dahi tadil edilerek ve geniş
letilerek yine Mimar Sinan tarafından onanldılı da
rivayetler arasındadır.
Eyüp'te Kubbe-i Cedit ve Eğrikapı dışında kale
duvarına bitişik Taksim hazinesi, Tezgihçılar ve Aya-
sofya ve Sulukule ile civimndaki Taksim hazinesi yer-
ıeri ve Yeni Sarayın (Topkapı Sarayı'mn) yüksek yer-
lerine mahsus Kırkçeşme suytinun akıtıldığı kuyula-
rın dolabı, bu dolaba bağlı ve su hizmetine memur
bostancılam mahsus dolap ocağı binalan tamamen
Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.
(Yazar, konuyu burada noktalayarat cistitrad• (1)
adı. altında Mimar Sinan'ın kişiliğine sözü getiriyor.)
(Mimar Sinan Edirne'deki İkinci Selim Camiini
İstanbul'da Süleymaniye ve diğer camilerle daha nice
ünlü i:işilerin hayratlannı inşa ederek gelmiş geçmiş
mimarlara üstünlüğünü ispat etmiştir. Sultan Süley-
man'dan, Hind hükümdarlarından biri mimar istediği
zaman Mimar Sinan'ın çıraklarından Musta Usta gön-
.derilmiştir. Bu ustanın orada ctarz-ı rumb üzre bi-
nalar inşa ettiği Netayicülvukuat'ta yazılıdır.
Mimar Sinan 81 cami, dörtyüzü geçen bina ve
Çekmece Köpriisü'nü de inşa etmiştir. Öldüğü zaman
yüz yaşını geçmişti. Süleymaniye'deki mezannın du-
varlan üzerinde şahsiyıeti yazılıdırl
cDinsizlib töhmetiyle katledilen meşhur Mimar
Davut Ağa, Sultanahmet Miman Mehmet Kasım, Mi-
mar Sinan'ın yetiştirdiği çıraklardandır.
4,2 Yeniköy
1,2 Çiftlik ve Maslak tarafına
6 Mirgün, Boyacıköy, Balta Limanı cihetine
4 Arnavutköy, Kuruçeşmeye
3 Ortaköy tarafına
9 Çırağan Sarayına
1 Ishakiye mahallesine
12 Beşiktaş, Dolmabahçe, Sarayına
2 Tataviaya
4 Kışla ve· hastahanelere
25 Beyoğlu Taksim'ine
72
3 Levent Çiftliği membaııidan Galatasarayına
75
25
SARAYlARA VERİLEN SU
Diğeri:
*
Bu bahis hakkında Mülga Meclis-i Kebir-i Maarif
azasından muallim Ziya Beyefendinin .'~ana cevaben
gönderdiği tezkerenin suretini aşağıya derceyledim:
P: 16
242
P: 17
258
1
\'.
.ı
./
ı'·
lı.
Pacllfalum, lütfedip
mesnını şideyle beni,
Naüınldim, bir nazar kıl bennurAd.eyle beni,
Hatınından bir nefes gitmez, duayı Devletin,
Sen de ey kAıuken.ım lütfunla şAdeyle beni.
P: 18
274
HOKKABAZLAR
***
Elli sene evvel lstanbul'a Herman isimli bir Al-
man hakkabaz gelmişti. Hünerlerini Beyoğlu'ndaki
Naum Tiyatrosunda gösteriyordu. Bir akşam ben de
gidip seyretmiştim. Bunun aletsiz olarak ortaya çıkıp
gösterdiği hokkabazlığı herkesin hayretini mucip ol-
du ve (cehalet zamanında vuku bulsa kerametine ve-
renler bulunurdu) diyenler olmuştu. Oyun kağıtlarını
ve sair eşyayı uçurmak, seyircilerden alınan mendil ve
saatleri parça parça edip yaktıktan sonra yine eski
hallerine çevirip iade etmek ve kağıt ile kahve , süt
286
***
TAVŞAN O~LANLARI
MEYHANE ALEMLERİ
taç kişiler··
de bulunduğundan böylelerinin meyhane
masrafları kudreti müsait bazı akşamcılar tarafından
ödenirdi. Bu suretle hem kendileri eğlenir hem de on-
ların keyif.lerini yerine getirirlerdi. İçki aleminin ga-
rip hallerinden biri de ayık iken hasis olan bir adamın
içki sırasında cömert olmasıdır.
Eyüp'ün kebab ve kaymağı gibi Yedikule'nin de
«BAŞ» ı maruftu. Bu suretle Samatya meyhaneleri ak.
şamları ve tatil günleri pek eğlenceli olurdu. Uzak
yakın demeyip İstanbul'un her tarafından g~lirlerdi.
Meyhane müdavimlerinin sarhoşluklan kötü olanlar-
dan meclisi allak bullak edenler de olur, .böylelerini
kapı dışarı ederlerdi. Vak'ayı Hayriyye denilen Yeni-
çeri ocağının lağvedilmesi hadisesinden evvel meyha·
ne'lerin münasip bir yerine büyük bir çıngırak asılır
ve meyhane kapısına da akşamlan nöbetçi bir hiz·
metkar konulurniuş. Bunun sebebi de, meyhane ka·
pısının önünden bir zabit geçecek olursa, hizmetkarın
çıngırağı çekip derhal meyhane kapısının kapatılması
imiş. Zabit geçtikten sonr:;ı kapı yine açılımıış.
Eskiden müskiratın
men'i hakkında pek sıkı ka-
yıtlarda bulunurlarmış. Memleketin asayişine .memur
olan Yeniçeri Ağası sokak ve pazarları dolaşırken, şe
hirde ve şehirin etrafında sarhoşları arar ve. tuttuğu
sarhoşun .itibarı yoksa ona meşru hakkı olan sopayı
vurur, dirlik sahibi kişi ise zabitine gönderip şer'i
haddin vurolmasını ona havale edermiş. İşte bu çın
gırağın bir hizmeti de, keyf ebli muhabbete koyulduk-
lanndan dağılma vakti geldiğini~ farkında olamadık
larından paydos zamanının geldiğini bunlara ~aber
vermek için çıngırak çalınırmış.
295
CANBAZLAR
KADlN ÇENGİLERİ
Eğlenti
günü belirli vakitte en önde, yelpazeli, yaş
roaklı ve san çizmeli kolbaşı hanım ve muavini ve on-
ları takiben ince yaşmaklı, renk renk feraceli çen-
giler ve arkada kılıflan içinde sazlan ellerinde oldu-
ğu halde sıracılar ve hizmetçiler ve yardakçılar, da-
ha arkada oyun edevatı ve elbise bobçaları taşıyan ha-
mallar olduğu halde yola düzülürler. Küçük çerkez
cariye de kolbaşı hanımın yakı takımı sarılı (1), bob-
ca kol~uğunda, siyah çuhadan yapılmış, kenarları
zımbalı uzun çubuk kesesi elinde olarak kolbaşı ha-
nımın peşinde gider. Çengilerin eski hallerini bilenler
bu edalı yosmaların nasıl açık saçık tazeler oldukla-
rını ve sokaklar vaziyet ve tavırlannın ve yürüyüşle
rinin ne derece serbest bulunduğunu hatırlar. Sokak-
ta giderlerken havai erkeklerden sarkıntılığa cür'et
vardır. Ne tatlı
diller dökerler, ne kadar herkesin mi-
zacını okşayacak şekilde ltilan vardır. Gene kendileri-
ne mahsus edalariyle imalı, nükteli şakalar, yabancı
Iann yanında rumuzlarla merarolarını ifade edişleri,
kuşdili (1) ile konuşmalar birbirini kovalar.. Fakat bu
suretle aralarında cereyan eden haller o kadar gizli o
derece nükteli şeylerdir ki, her göz görmeye, her ku-
lak işitıneye muktedir olamaz, me~er ki yine kendi
cinslerinden olmalıdır. Bunlar kendi kendilerine kal·
dıkça aşıkane beyitler, kıt'alar okuyarak iç yüzlerini
meydana kor ve gizli sırlannı açı~a vururlardı. Bu
manzumeler (Karanfilsin karann yok, gonca gülsün
tımarın yok. Ben seni çoktan severim, senin benden
haberin yok). gibi şeylerdir.
Kolbaşıve muavini ve çengilerin hepsi hazırlan
dıktan sonra sıracılar yukan kata çıkıp' kendileri için
aynlan ve tahsis olunan mahalle otururlar. Davetiile-
rio kimi sediriere yaslanır, kimisi sandalye ve kane-
pelere kurulup güler yüzle oyunun başlamasını bek-
lerler. Müteakiben verilen işaret üzerine raksın baş
langıcında okunınası mutad şarkıyı okurlardı. Önce
kolbaşı hanım iki eliyle temenna ve maiyeti de ona
uyarak avuçları içinde tuttuklan çarparalan birbirine
çarparak ve. çıkan ses ile şarkının usulünde tempo tu-
tarak başta kolbaşı hanım oldu~ halde birbirlerini
takip ederek ortada devir yaparlar. Bu devre (~r ez-
gi) denilir. Yalnız kollar yukan kalkmış ve beden
F: 20
306
.
ı
\
'-"
!
~
1
j
'\
J
J
...
ı.
· 1 v·
.,
1
işte İstanbul mahallelerinden bir köşe daha ki, Türk sivil mimarisini bütün gü—
zelliliği ile belirtmektedir.
Kırım Muharebesinden sonra ve bu muharebenin
getirdiği yenilik, Avrupacılarla daha yakın temasımız
sonucu Türk usulü yaşamış olan halkımızın yiyecek,
giyeceklerinde, evlerimizin düzeninde büyük değişiklik
ler doğurmuştu. Zamanın padişahından, milletin fert
lerine kadar herkes ziynete ve gösterişe düştü.
Her çeşit süs eşyası dıştan oluk gibi akmaya baş
ladı ve hele 1272 ve 1273 (1856-1857) tarihlerinde ya
pılan saray düğünleri için lüzumlu görülen ipekli ku
maşlar ve dış ülkelerde yapılan eşyalar, doğrudan doğ-
32
Büyükçarşıda
(Kapalıçarşı) her
gün biri Yağlık
çılarda, biri Be
destende dua e-
dilir, ondan son
ra işe başlanır
dı. Hocaki deni
len Bedestenli*
ler vaktiyle üçer
bin kese daha
fazla sermayeli
idi. Bedestende
mühim miktar
da kıymetli eşya
alınıp satılırdı.
Zenginlerin çoğu
paralarını ve kıy-
Bedestenden bir köşe., devrin en zen metli eşyaları
gin esnafının toplandığı yer. nı Bedestende
sakla tırlardı. Bu«
ranın ayrı muhafızları vardı.
Not: 1099 (1687) tarihinde zorbaların ayaklanma
sında bir Yeniçeri Bedestende Şerif Ağa isminde bir
Hocaki ile kavga çıkarıp Dolap adı verilen dükkânını
yağma eder. Şerif Ağa bir sınğın, ucuna yeşil bir bez
takarak: «İbadullah, ne duruyorsunuz!» diye ortaya
Binbir antika eşya ile bezenmiş Kapalıçarşı’dan bir köşe.
1J •ı ·., \., .. ·, "
'ıl \\ ' \ ) ·. • 1
f
,.
lı
. '\\\':'
t )'ı \.' .
·'· \ .
rı+t
w \,···
~ ı
,. f·E;;
·; · Vr'
~- rl11·
İstanbul bağlarında yetiştirilen meyve ve sebzeler günlük
tazeliği ile şehirliye satılırdı.
Yüzyıl evvelki bir seyyar satıcı tipi.
----------------------
İstanbul, yüzyıllar boyu tabiat güzellikleriyle bezenmiş bir şehirdi... Şehir içi bir
semt kahvesini görüyoruz
Haliç
Halk arasında dolaşmayı, devlet büyüklerinin konaklarında ziyafetlere gitmeyi
seven İkinci Mahmut bir gezintide...
Kahvehaneler, aynı zamanda birer dinlenme yeri, tiryakiler merkezi idi.. Yalnız
yaşlılar için...
İstanbul'u kasıp kavuran yangınları söndürmek için
kurulmuş Tulumbacılardan bir grup.
F: 7
--_.-~-
~-
..
..,..-~_;·,-·
... -"" -...,
.....
Ramazanlarda cami önleri ayni zamanda birer sergi yeri
halinde idi.. Yüzyıl önceki Yeni Cami avlusunu görüyoruz.
1,,
1 ll
,.
~~·-.
..-.F-iJA~~
·---..~":~?.7~:~:;:~~._
:-.-'... ~ ....... .-.... .
. ..._,_.....;:_"_.,/""
.- .;.:-!'!~:::~·
-
· ...~~~--
-~~~ -. ..::---;--