You are on page 1of 87

Mehmet Eymür

Çeteler, Mafya ve Siyaset


birey yayıncılık : 92
İskele-Sancak Kitapları: 2

Copyright © birey yayıncıhk

Dizgi Mizanpaj
birey

Kapak

Ümit Karadağ

Baskı-Ciît
İstanbul Matbaa ve Ciltevi

ISBN
975-8257-98-6

Baskı
Haziran 2001

birey yayıncılık
Yerebatan Cad. Çatalçeşme Sok.
Üretnıen İşhanı No. 2 9 / 1 7 Cağaloğlu/İstanbul
Tel: (0 212)51133 6 9 - 5 2 8 51 13 Fax: (0 212)511 77 16
vveb: www.bireykitap.com
Mehmet Eymür
Çeteler, Mafya ve Siyaset

birey
İskele-Sancak

Yöneten:
Ahmet Hakan

Konuk:
Mehmet Eymür

Katılımcılar:
Fikri Sağlar
Eyüp Aşık
Doğu Perinçek
Sunuş

Susurluk olayı, Türkiye'de derin devletten bahsetmeyi


bir moda olmaktan çıkardı. Varlığı şu ya da bu şekilde
bilinen, ama fotoğrafı bir türlü çekilemeyen sisler içeri­
sinde bir alandı derin devlet. Susurluk kazasının bu
sisli alanın ne kadarını görünür kıldığı henüz bilinmi­
yor. Ancak sisleri büyük oranda dağıttığını söylemek
mümkün. Mafyanın, kolluk kuvvetlerinin ve siyasetin
aralarında kurdukları ilişkilerin boyutları yavaş yavaş
açığa çıkmaya başladı.
Ancak başlayan yalnızca bir fotoğrafın netleşmesi de­
ğildi. Perde aralandıkça, suçlamalar ve hesaplaşmalar
da başladı.
Adını daha öncelerde yazdığı raporla duyuran Meh­
met Eymür, Susurluk sonrası Türkiye'sinde çokça ko­
nuşulan isimlerden birisi oldu. Kimileri onun çok şey
bilmesine rağmen sustuğunu iddia etti. Kendisim ikti­
dar hesaplaşmalarının ortasında buldu. Adına kitaplar
yazıldı. MİT'ten ayrılarak ABD'ye yerleşti. Kurduğu
Web sitesiyle, hâlâ zaman zaman Türkiye gündemini
belirlemeye devam ediyor.
Ahmet Hakan'ın, Wasington'daki evinde Mehmet Ey­
mür ile yaptığı Ü I T I Ü röportaj, İskele-Sancak'ta tarafla-
rıyla tartışıldı. Yayınevimiz, bu programı kitaplaştır­
makla, Türkiye' nin aydınlık geleceğine katkıda bulun­
duğuna inanıyor.
birey yayıncılık
A. Hakan:

İyi geceler, İskele-Sancak'a hoşgeldiniz! İskele-Sancak'ta


bii gece tarihi bir röportajı ekrana getiriyoruz.
Sayın seyirciler, bu zamana kadar, hiç bir kameraya ko­
nuşmayan, ekranlarda görünmeyen ama her zaman gün­
demde olan bir istihbaratçı, Türkiye'nin tartıştığı önemli
konularla ilgili açıklamalar yaptı. İskele-Sancaklın en ba­
şında önce bu önemli söyleşinin öyküsü:
Yaklaşık 20 gün önce, ABD'inde her yıl düzenlenen;
Türk-Amerikan iş konseyi toplantıları için Washing­
ton'day dik. Toplantıların arasında, orada yaşadığını bildi­
ğimiz Mehmet Eymür'le temasa geçtik. Eymür röportaj
önerimizi kabul etti! Washington da yaşadığının bilinme­
sinde bir sakınca olmadığını söyleyen Eymür, yaşadığı
bölgenin adının verilmesini istemedi.
Tarihi röportaj Eymür'ün evinde yapıldı.
Mehmet Eymür, röportajda birçok isimden söz etti. Siya­
setçiler, meslektaşları, bürokratlar ve mafya reisleri. Bir
çok isim bu röportajda yer aldı. Eymür ayrıca MİT'in
yaptığı çalışmalarla ilgili de ayrıntılı bilgiler vermekten
kaçınmadı.
İskele-Sancak'ta sorumlu yayıncılık gereği bu röportajı
ekrana getirirken, iki önemli unsura dikkat ettik, dikkat e-
deceğiz.
Birincisi, röportajda adı geçen, ancak bir biçimde iddiala­
ra yanıt veremeyen, yanıt vermeyen kişilerle ilgili bölüm­
leri, dürüst ve ilkeli habercilik gereği, gazetecilik gereği
yayınlamıyoruz.
İkinci dikkat eHığimiz unsıırsa, yasalara uygun yayıncı­
lık yapmak. Eymür un açıklamalarında yayınlanması ya­
salara aykırı olan bölümler vardı! Özellikle devletin resmi
kurumlarının gizli kalması gereken bilgilerini, Eymür bir
bir açıklıyordu.
Bu bölümleri de, yasalara uygun yayıncılık adına ekrana
getirmiyoruz.
Röportajı yayınlarken şöyle bir yöntem izleyeceğiz:
Eymür Hin anlattıklarını, konularına göre ayırdığımızda
tam 12 başlık ortaya çıktı!

- Eymür, Eymür'ü anlatıyor.


- Eymür, Susurluktu anlatıyor.
- Eymür, Perinçek'i suçluyor.
- Eymür, Mesut Yılmaz ve
Eyüp Aşık'la ilgili iddialarda bulunuyor!

Bu ve buna benzer başlıklarla ekrana getireceğimiz tam


12 konu. Hepsini büyük bir merak ve ilgiyle izleyeceksi­
niz. Eymür'ün Susurluk'la ilgili açıklamalarını canlı ya­
yında, Fikri Sağlar'la birlikte değerlendireceğiz.
Eymür'ün, Mesut Yılmaz ve Eyüp Aşık'la ilgili suçlama-
lannaysa Eyüp Aşık, canlı yayında yanıt verecek, cevap
verecek. Yine Eymür'ün Doğu Perinçek ile ilgili suçlama-
larınaysa Doğu Perinçek canlı yayında yanıt verecek.
Kısacası bu akşam çok önemli bir maraton var. Bu uzun
girişin ardından şimdi ilk bölümle tarihi röportaja başla­
yabiliriz.
İlk bölümün başlığı," Eymür, Eymür'ü anlatıyor." Birlik­
te izliyoruz.
Eymür, E y m ü r ' ü Anlatıyor

A. Hakan:

Washington'dasınız, neden Washington'dasınız?

M. Eymür:
Ben ilk önce tayinle geldim buraya. Bir sene kadar
kaldım. Tabi Türkiye'deki bütün düzenimi bozdum.
K ı z ı m m okulu vardı. Kolejde o k u y o r d u o z a m a n .
Zaten biliyorsunuz binbir zorlukla sokuluyor, imti­
hanlar filan. E buraya geldik tabi, bütün dtızenimizi
orda altüst ettikten sonra, bir sene sonra çektiler.
N o r m a l d e üç sene filan k a l m a m gerekiyordu. On­
dan sonra biz kendi imkanlarımızla burda hayatımı­
zı devam ettirmeye başladık,
A. Hakan:
Neden burası? Neden Türkiye'ye dönmüyorsunuz?

M e h m e t Eymür:
Vallahi dediğim gibi; birincisi, kızımın okulu var. O-
nun tahsiline burda devam etmesini istiyorum. İkin­
cisi, burda daha huzurluyum. T ü r k i y e ' d e p e k hu­
zurlu olacağımı zannetmiyorum.

A. Hakan:
Neden?

n
M. Eymür:
Rahat birakmıyorlar.

A. Hakan:
Kim, kimler?

M. Eymür:
D ü ş m a n ı m ı z ç o k b i h y o r s u n u z . H e r kesimden var.
Aşağı yukarı 30 senedir b u işlerin içinde olunca, te­
rör örgütleri yar! Organize suç örgütleri var. Bunlara
son yıllarda politikacılar filan da katıldı. Onun için,
pek sevenimiz olmadığı için, burda daha rahat yaşı­
yoruz.

A. Hakan:
Can korkusu mu taşıyorsunuz? Yani bir güvenlik endişe­
si?

M. Eymür:
Yo, can korkusu şu, Allah'ın verdiği cam, kimin, ne
z a m a n alacağım b i l m e k kabil değil de. Öncelikle ta­
bi i n s a n ailesinin h u z u r u n u düşünüyor, yani ken­
d i m d e n çok. B e n b u mesleği seçmişim. Yani ben b u
mesleği seçtiğime göre risklerini de alabilecek du­
r u m d a y ı m . A m a tabi b u h u z u r s u z l u ğ u aileye t ^ ı -
mtak istemiyor insan.

A. Hakan:
Türkiye'ye gidip geliyor musunuz?

M. Eymür:

Aşağı yukarı bir senedir-gitmedim Türkiye'ye.

A. Hakan:

Düşünüyor musunuz, önümüzdeki günlerde, aylarda?

M. Eymür:
Valla bir sebep olursa giderim, a m a bir sebep yok.
Sebep olmadığı için de pek gitmeye niyetim yok.
A. Hakan:
Neyle geçiniyorsunuz ?
M . Eymür:
Vallahi bir kere Türkiye'deki mal varlığımızı sattık.
İşte onla bir müddetdir idare ediyoruz. Zaten bir se­
nedir, yani bir sene evvelisinde maaş alıyorduk. Za­
ten daha yeni çalışma müsadesini burda alabildik.

A. Hakan:
Çalışacak mısınız?

M . Eymür:
Evde, yani ben ekmeğimi taştan çıkarırım. Web site­
sinden de iş yaparım. Compütürü seviyorum. Dal o-
larak onu seçtim. B u alanda bir şeyler, yani o kadar
çok şey var ki yapılabilecek.

A. Hakan:
Peki, günleriniz nasıl geçiyor? Sokağa, dolaşmaya çıkar
mısınız?

M. Eymür:
Çıkarım, ama evde çalışmalarım daha fazla. Ben öy­
le Türkiye'de de çok gezen bir insan değildim. Yani
gece kulübü, ondan sonra kahve, benim o şeylerde
kültürüm yok malesef. Biraz spora... Meslekle ilgili
çalışmadan ötürü diğer sosyal aktivitelerimiz azal­
mıştı tabi. Tabi ki aile dostlarımız, arkadaşlarımız
zaman zaman yemek, zaman zaman aile bireyleriyle
bir yere gitmek, tatil yapmak, bunları yapıyoruz tabi
de.

A. Hakan:

Dükkan açtığınız yazıldı.

M. Eymür:
Tamamen yalan. Yani öyle bir fikir kafamda oluşma­
dı değil. Yalan derken, onu belirtmek istiyorum, ka­
famda oluştu.
A. Hakan:
Kafanızdaki oluşan fikirleri mı okuyorlar?
lİANCAKİ

MEHMET EYMÜR: ÇETELER. MAFYA VE SİYASET

M . Eymür:

Herhalde, kafamda oluşan fikirleri. Yani bir elektro­


nik m a ğ a z a açmayı bir ara düşündüm. Herhalde ya­
kın ç e v r e m i z d e birilerine bahsettiysek,'' Böyle bir
şey yapsak iyi olurdu," diye. O havadis haline gel­
miş.

A, Hakan:
Evet, Mehmet Eymür'ün kendileriyle ilgili verdiği
bilgiler böyle.
Eymür, raporlarıyla ünlü bir istihbaratçı aslında. Türkiye
gündemini karıştıran iki ünlü MİT raporuna imza attı.
İlk rapor Özal döneminde ortaya çıkmıştı. Günlerce tartı­
şıldı, büyük gürültü kopardı. İkinci raporsa. Susurlukla
ilgiliydi. Eymür bu raporları kaleme aldı. Ancak her iki­
sinde de raporlar basına sızdı. Her iki raporun ardından
da Eymür MİT'ten uzaklaştırıldı. Bakın Eymür, bu fırtı­
nalı raporlar dönemini nasıl anlatıyor?

- Sizin kişisel hayatınıza bir bakalım. Şimdi MİTte çok ö-


nemli bir görev yaparken birden bir MİT raporu, o büyük
gürültü koparan, hayır, daha öncesi 80'li yıllarda bir MİT
raporu yayınladınız. Sonra teşkilattan uzaklaşmak duru­
munda kaldınız.

M . Eymür:
Evet emekliliğimi istedim.

A. Hakan:
Sonra yine tekrar teşkilata girdiniz. Yine böyle bir MİT
raporu.
M . Eymür:
B e n i m hiç böyle bir talebim olmadı, tekrardan gir­
m e k için.

A. Hakan:
Sonra yine MİT raporu, yine uzaklaştırıldımz.

M . Eymür:
Yine girsem yine yazacağım çünkü, işim bu. Verilen
görev bu. Yani MİT raporu dediğiniz şey, k a m u o y u -
na yansısın diye yazılan bir rapor değil tabi, a m a
yansıdı, ikidir yansıdı. Ancak tabi devlette sizin gö­
reviniz nedir? B u işi yapmak, yani terörle mücadele
etmek, organize suçla mücadele etmek. Eğer siz bu
işinizi yaptığınız zaman birtakım suni veya diğer ta­
vırlarla engeller çıkıyorsa karşınıza, zaten işinizi
yaptırmak istemiyorlar. Zaten o zaman bu mesleği
yürütmenin de bir manası yok.

A. Hakan:
Küskün müsünüz?

M. Eymür:
Devlete mi, devlete hiçbir z a m a n k ü s m e m . B e n i m
devletim; yani tasvip etmediğim insanlar yaşıyor di­
ye orda, devlete niye küseyim.

A. Hakan:
Şimdi Amerika'dasınız, adeta sürgün hayatı yaşıyorsu­
nuz. Küsmeniz gereken birileri yok mu ?

M. Eymür:
K ü s m e m gereken insanlar çok tabi.

A. Hakan:

Onları politikacılardan sayıyorsunuz galiba.

M. Eymür:
Politikacılar, basın mensuplan, kalıptan kalıba sok­
tular bizi. Bunların hepsi insanda derin izler bırakı­
yor.
E y m ü r Susurluk'u Anlatıyor

A. Hakan:
Ve şimdi de sırada Eymür'ün Susurluk'la ilgili anlattık­
ları var Mehmet Eymür, Susurluk'la ilgili_ son derece il­
ginç bilgiler veriyor. Yeşil, Abdullah Çatlı, Çakıcı gibi ki­
lit isimlerin kullanıldığını açıklıyor. Susurluk olayını ise
son derece ilginç bir yöntemle yorumluyor

- Sizce nedir Susurluk, bana bir cümleyle ifade edebilir


misinizi

M. Eymür:
Susurluk; çeteler, kan satılan bankalar, mafyanın yö­
nettiği politikacılar, bunların hepsi Susurluk'un fak­
törleri.
A. Hakan:
Siz neresindesiniz Susurluğun?

M. Eymür:
Susurluk'u ortaya çıkaran benim. Kimsenin haberi
yoktu Susurluk'tan.
A. Hakan:
Nasıl çıkardınız?
M. Eymür:
Benim görevimdi zaten. Bulunduğum görevin icabı
olarak.
A. Hakan:
Somut bir örnek verebilir misiniz? Susurluktu Mehmet
Eymür'ün çıkardığını kanıtlayacak.

M. Eymür:
Tabi, şöyle söyliyim. B u bizim hazırladığımız, benim
b a ş ı n d a b u l u n d u ğ u m b ö l ü m ü n hazırladığı, aşağı
yukarı 10-12 sayfalık rapor vardı. B u rapor ,sonra­
dan bir kısmı D o ğ u Perinçek'in eline geçip de açık­
l a m a yaptığı rapor. D a h a d o ğ r u s u Perinçek'in ya­
yınladığı bizimkinin özeti gibi bir şey. Biz bunu, yet­
k i m i z dahilindeydi, b ü t ü n T ü r k i y e ' d e k i bölgelere
yolladık. Çeteleşme faaliyetini; b u n u n içinde polis
de var, o da var, b u da var, bürokrat da var. Bir sürü
insan var. Çatlı o z a m a n şey gibi geziyor, bakanlarla
görüşüyor, herkesle görüşüyor. Kimse tanımadı son­
radan ama. Çatlı herkesle görüşüyordu.

A. Hakan:
Siz de görüş tü n üz m ü ?

M. Eymür:
B e n Çatlı'yla e m e k l i y k e n görüştüm. M İ T ' t e değil­
dim o zaman.
A. Hakan:
Ne görüştünüz?

M. Eymür:
Türkiye'ye yeni dönmüştü. Bir arkadaşım emrivaki
aldı getirdi. O zaman İstanbul'da, Bebek'teydim.

A. Hakan:

Peki YeşiVi tanıyor musunuz?

M. Eymür:
Yeşil'i tanıyorum. Yeşil'den faydalandım. İki üç milli
faaliyette faydalandım. Ve başarılı da oldu.
A. Hakan:
Yeşü kim?
M . Eymür:
Ç o k eski yıllarda ilk bizimle başlamış, popüler ol­
madığı zamanlarda bizimle bir elemanımız olarak
başlamış. Elden ele dolaşmış.

A. Hakan:
Mesela, diyorsunuz ki, ''biz kullandık Yeşil'i, bazı operas­
yonlarda, milli görevlerde." Dejenerasyon sonra mı ol­
muş?

A. Hakan:
Nereye?

M. Eymür:
Hayır, zaten şimdi buraya bir çizgi koymamız lazım.
Yeşil'in suçlanma konusuna gelmek istiyorum. Yeşil
kimdir? Yeşil dediğim gibi resmi kurumların kullan­
dığı bir gönüllü. Yeşil'i ç o k suçladılar. Yeşil'i suçla­
yacaklarına resmi kurumdaki kişileri suçlasınlar. O-
na emir verenler, o kişilerden hesap sormak lazım.
Yani ters bir şey var b u n d a , o n u s ö y l e m e k istiyo­
rum.

A. Hakan:
Kimdir peki, hesap sorulması gerekenler?

M. Eymür:
Mesela b e n kullandım diyorum. B u n u n da hesabını
her zaman vermeye hazırım.
A. Hakan:
Peki yasa dışı değil mi bu?

M. Eymür:
Hayır, değil.

A. Hakan:
Yasa dışı işler yapıyor.

M. Eymür:
Hayır, benim mesleğimde yasa dışı değil. Benim, ka­
nununa göre hazırlanan mevzuatta da ben bu tip in­
sanları kullanabilirim.
A. Hakan:
Polis?

M . Eymür:
Polis kullanamaz. Bir kere Türkiye içinde silahlı bir
g ü c ü olanın, başka bir sivil kullanması için neden
y o k ki?

A. Hakan:
Yasa dışı mıdır o ?

M . Eymür:
Yasa dışıdır tabi.

A. Hakan:
Yani diyorsuniızki... Peki sizin kullanmanız nasıl oldu,
siz nasıl kullandınız?

M . Eymür:
B i z , yurtdışı faaliyetlerde. Yani mesela P K K ' y a karşı.

A, Hakan:
Ne mesela? Yurtdışında PKK'ya karşı suikast mı yaptırı­
yorsunuz? Bir PKKIı mı öldürtüyorsunuz?
M. Eymür:
Şimdi bir kere faaliyet yapabilmek için bilgiye sahip
o l m a k gerekiyor. Bilgi sahibi olmadan ne eylem ya­
pabilirsiniz, ne operasyon yürütebilirsiniz.

A. Hakan:

Yeşil ne yaptı yurtdışında? Gönderdiniz PKK'ya karşı...

M. Eymür:
Yeşil, vasıfları itibarıyla bizim için hedef olan bölge­
lere girebilecek kapasitede bir adamdı. Yani Arapça-
sı vardı, biraz Kürtçesi vardı. Yani böyle bir adamı
ısmarlama bulamazsınız zaten. B u n u yaparken, bir
takım insanlarla istihbaraünı yapıp, onun yakın çev­
resine girebilmek lazım. Bunu, sizin mevcut memur-
Kınmzia yapamazsmız. O şartlara haiz insanları bul­
manız K İ / i m

-'Ol
A. Hakan:
Bil yasal mil

M. Eymür:
Yasal, tabi. Bunun başka şekli yok zaten.

A. Hakan:
Yaşıyor mu, şu anda hayatta mı Yeşil?
M. Eymür:
Zannetmiyorum.

A. Hakan:
Neden ?

M. Eymür:
Çünkü en son yolladığmı görevden sonra bir otokri­
tik yapma toplantımız vardı.

A. Hakan:
Yukaç?

M. Eymür:
Bu, Budapeşte olayının hemen akabinde, aynı tarih­
lere denk geliyor.

A. Hakan:
Yani, Susurluk olayı patlak vermiş, herkes Susurluk ola­
yını tartışırken siz YeşiVle oturup otokritik yapıyorsunuz.

M. Eymür:
Tabi, tabi. Zaten Y e ş i l i n ismi o zamanlar pek orta­
larda yok.
A. Hakan:
İlginç değil mi?

M. Eymür:
Zaten biz. Yeşili kullandığımız zaman araması bile
yoktu. Yani polisle aranılan bir adam değildi ki Ye-
Şİİ.

A. Hakan:
Ne konuştunuz, neyi değerlendirdiniz?

İ21
M. Eymür:
Bir göreve göndermiştik, o n u n otokritiğini yapıyo­
ruz. Yoksa günlük siyasal otokritik değil. Yolladığı­
mız görevin neticesinde bir değerlendirme yapıyo­
ruz.

A. Hakan:
Sonra ne oldu ?

M. Eymür:
O, o toplantıya gelmedi ve ondan sonra da bir daha
ortalarda görülmedi.

A. Hakan:
Öldüğünü hurdan mı çıkarıyorsunuz?

M. Eymür:
Hayır, tabi ki, kendimize has birtakım yöntemlerle,
akrabalarından, en yakın çevresinden, bir takım çağ­
rı cihazı ve telefonlarını kontrol ederek, nerede ola­
bilir, varlığını tespite çalışük. Ortadan yok olması i-
çin sebep yoktuki saklanması için.
A. Hakan:
Ondan dolayı ölmüş olabüeceğini düşünüyorsunuz.

M. Eymür:
T ü r k i y e ' d e çok doğal olduğu için b u tip şeyler, ilk
aklımıza gelen, b u saate kadar ortaya çıkmadığına
göre o n u d ü ş ü n ü y o r u m . Ç ü n k ü Yeşil'in kaçması i-
çin gereken bir sebep yoktu.
A. Hakan:
Gerçek adı Mahmut Yıldırım mı?

M. Eymür:
M a h m u t Yıldırım.

A. Hakan:
Gazetelerde yayınlanın onun fotoğrafı mı?

M. Eymür:
Gazetelerde, televizyonlarda bir sürü Yeşil'ler çıktı.
Biliyorduk, tabi bunları; öyle a b u k sabuk kişiler çıkı-
yordu ki. Kadir Çelik'in programına çıktı bir tanesi.
A y d m l ı k ç ı l a r ' a bir Yeşil buldular, herkes bir Yeşil
b u l u y o r d u . E y ü p B e y ' i n de bir Yeşil'i vardı. O'da
"kontrolümüz alünda" diyordu.

A. Efakan:
Peki Yeşil Güneydoğuda haraç tophıyor, insanları öldü­
rüyor, hu haberler yalan mı 7

M. Eymür:
Ben samimi söyleyeyim, ben Yeşil'le göreve başladı­
ğım zaman, bizim arşivlerimizde böyle bir bilgi yok­
tu.
A. Hakan:
Ne demek bu? Neyi kanıtlar bu?

M. Eymür:
D e m i n de söylediğim gibi, adamın aranma durumu
yoktu. Çünkü zaten devletin güvenlik güçleriyle ça­
lışan bir adam.
A. Hakan:
Peki bu yasa dışı değil mi? Susurluk bu değil mi?

M. Eymür:
Şimdi, P K K ' y l a mücadelede olağanüstü bir durum
var. Bunun münakaşasına girmek istemem.
A. Hakan:
Ama, Susurluk'tan da o değü mi? Susurluk dendiğinde,
terörle mücadelede kanun dışı yollara başvurması, o za­
man Susurluk hu oluyor.
M. Eymür:
Başvurması, tabi. İddia edilenlerden bir tanesi o. Ta­
bi ki m ü c a d e l e d e her yere başvurulması gerektiği
kanaatini taşıyanlardan biriyim. Eğer ülkenin men­
faatleri icabı.

A. Hakan:
Evet, ama bunu şimdi kimse söylemiyor, bir tek siz söylü-
yorsunuz.
M. Eymür:
Evet, mücadelenin çeşitli şekilleri kullanılabilir.

A. Hakan:
Bu yöntemi geçmişte herkes kullanmış, fakat Susurluk
patlak verdikten sonra, tartışmalar başladıktan sonra, bir
tek siz söylüyorsunuz. Ben bu yöntemin kullanılmasın'
dan yanayım, diyorsunuz.
M . Eymür:
Tabi, g a y e y e g i t m e k için. Yalnız şeylerini ayırmak
lazım. Kesin çizgilerini ayırmam lazım. Yanlış anla­
ş ı l m a k da i s t e m e m . B e n bir kere kendi ü l k e m d e ,
kendi vatandaşlarıma yönelik eylemlere taraftar de­
ğilim. B e n i m s ö y l e m e k istediğim; b u şahıslardan da
kullanılarak, hedeflere, esas çarpıştığımız, dövüştü­
ğ ü m ü z insanlara yönelmekte hiçbir mahsur görmü­
yorum.
A. Hakan:
Çakıcı kullanıldı mı 7

M. Eymür:
Çakıcı da kullanıldı. Yalnız, Çakıcı'nm kullanıldığı
eski tarihler. İlk emekliliğimden evvelki tarihler.

A. Hakan:
Siz de kullandınız mı onu?

M. Eymür:
Ben de kullandım. Çünkü kullanma mevkiinde olan
kişi bendim. Bir iş için kullanıldı, o iş de başarısız
geçti. Başka da hiç bir işi yoktu.
A, Hakan:
Gerçekten çok ilginç bilgiler bunlar. Şimdi Eymür'ün an­
lattıklarını değerlendireceğiz, yorumlayacağız. Sayın Fik­
ri Sağlar, Susurluk komisyonunun etkin bir üyesiydi.

- Sayın Sağlar, iyi akşamlar efendim.


Melımet Eymür'ün açıklamalarım dinlediniz. İlk değer­
lendirmelerinizi alabilir miyiz?
Fikri Sağlar:
M e h m e t E y m ü r b u a ç ı k l a m a l a r d a n daha fazlasını
Susurluk K o m i s y o n u ' n a aktarmıştı. Hatta k a m u o y u
da, çeşitli röportajlarda k o n u ş m a l a r ı sırasında b u
sözleri veya ş i m d i y e kadar izlediğimiz bilgilerini,
dinlemişti. Ben, M e h m e t E y m ü r ' ü n çok daha fazla
bilgi sahibi olduğuna inanıyorum. M e h m e t E y m ü r
bildiklerini tam olarak açıklayabilirse, Türkiye, ö-
nünde çok önemli engelleri aşma doğrultusunda, bir
engeli, bir basamağı daha aşmış olacak. M e h m e t Ey­
m ü r ' ü n bildikleri, yaptıkları, şahit oldukları; biraz
önce Susurluk düzeni diye aktardığı, çok kısa olarak
da çeteleşme; işte b u n u n içerisinde siyasetçiler var,
bürokratlar var, diye kestiği asıl düzen ortaya çıka­
caktır. Kaldı ki, bugüne kadar biz bununla ilgili bir­
çok bilgiyi elde ettik ve düzenin de olduğunu gör­
dük. Siyasetçi, bürokrat, mafya, gladyo, tarikat olu­
şumu devletin b ü t ü n gücünü kullanarak, devletin i-
çerisine sızmış ve o güç de bir z a m a n devletin ali
menfaatleri adına ama daha sonra da kendi çıkarları
doğrultusunda faaliyet göstermiş, adam öldürmüş,
suikastı er yapmışlar. Nitekim biraz önce konuşma­
ların içerisinde de açıkça gördük. "Mücadelede her
türlü yöntem kullanılır," diyen zihniyet, Tansu Çil-
l e r ' i n , -Kutlu S a v a ş ' m r a p o r u n d a söylediği gibi-
"listesinde bir kişinin daha öldürüldüğü" gibi olay­
larla ortaya çıkmış. Biliyorsunuz o raporda bir ölüm
olayı anlaülıyor, birkaç ölüm olayı anlatılıyor. O ara­
da anlatılan ölümden sonra, infaz edilme kararı ve­
rilip, infaz yerine getirildikten sonra, "listeden bir
kişi eksilmiştir," diye cümleler geçiyor, onun içeri­
sinde. D o l a y ı s ı y l a , m ü c a d e l e d e her türlü y ö n t e m
kullanılır dediğiniz andan itibaren, işte Susurluk or­
taya çıkıyor. Yani H u k u k devleti olmaktan çıkarıl­
mış oluyorsunuz. Oysa belki istihbarat teşkilatları,
istihbarat toplamak adına herkesi kullanabilirler. A-
ma eylemde, operasyonlarda, eline silah verilerek
hareket edecek olan kişiler, hukuk devletinde belli-
dir. Yasal organlar vardır. İşte g ü v e n l i k güçleridir
bunlar. Yasayla kurulmuşlardır. Nasıl hareket ede­
cekleri dahi, yönetmeliklerde, yasalarda bellidir. Ni­
tekim B a t m a n valisinin hazırladığı silahlı güç de...
Yasadışı olduğunu b ü t ü n yetkililer söyledi. Hatta, o
gün buna izin verenler dahi söyledi. Susurluk düze­
ni: Sizin de söylediğiniz gibi, hukuk dışına çıkmak
v e b u r a d a , d e v l e t i n o n l a r a v e r m i ş o l d u ğ u gücü,
kendi adlarına k u l l a n m a k ve tabi kara parayla, u-
ğuşturucuyla, yer altı ekonomisinden ortaya çıkan
kara parayla da geleceklerini garanti altına almak.
Böyle, bir b ü y ü k kara parayla da çıkar ortaya çıkın­
ca da, bir zaman sonra da birbirlerini öldürme veya
birbirleriyle çatışma noktasına gelme...

A, Hakan:
Sizin, konuşmanızın başında söylediğiniz çok önemli bir
nokta var. ''Eymür bildiklerinin tümünü açıklasa Susur­
luk düzeni tam olarak ortaya çıkar," dediniz. Ben aslında
bunu kendisine sordum. "Neden bildiklerinizi, elinizdeki
kanıtları, belgeleri, yüce Türk adaletine sunmuyorsu­
nuz," diye sordum. Bunun cevabı var. isterseniz bu ceva­
bı dinleyelim, ondan sonra devanı edelim.
Sayın seyirciler, az sonra ekranlannıza Eymür'ün
suçlamalarının, iddialarının ve yalıtımcılarımn ayrıntılarını
getireceğiz. Ancak, Eymür, şu anda bu iddialarını, bu
yakınmalarını Wasington'da ki web sitesinden dile getiriyor.
Çok önemli iddiaları var Ama bunları sadece web sitesinden
dile getirmekle yetiniyor Peki ünlü istihbaratçı neden Türk
adaletine gitmiyor Peki iddiaları kanıtsız mı? Eymür'e
bunu da sorduk.

- Bir hukuk mücadelesi, bunun yolu yok mu? Mesut Yıl-


maz'la ilgili önemli iddialarda bulunuyorsunuz.

M. Eymür:
Zaten, 34 tane davayla uğraşıyorum. Resmi yazıla­
r ı m d a da var. E ğ e r b a n a bir suç isnad ediliyorsa,
mahkemelere verin. Orda neyse hesabını verelim. A -
m a bu hiçbir zaman yapılmadı. Birtek, benim öneri­
lerim üzerine bunu yapan Fikri Sağlar. Müracat ya­
pın, çıkalım hesabı neyse verelim. Onlan ilgili ne ifa­
dem alındı, ne de...

A. Hakan:
Siz başvur say diniz mahkemeye. Elinizde kanıtlar var.

M. Eymür:
Ben danıştaya başvurdum zaten.
A. Hakan:
Bir şey çıkmadı mı?

M. Eymür:
Bir senedir bekliyorum.

A. Hakan:

Umudunuz yok gibi görünüyor.

M. Eymür:
Yok, ben adalete inanıyorum. Dengeler herşeyi o ka­
dar altüst ediyor ki bazen.
A. Hakan:
Kanıtlar sundunuz mu danıştaya?
M. Eymür:
Tabi.

A. Hakan:
Washington'da Web sitesinde bu iddiaları dile getiriyor­
sunuz. Peki, yok mu başka başvuracağınız bir yol, bu ka­
nıtları sunacağınız bir makam?

M. Eymür:
B u memlekette bir sürü müessese var. Bir sürü der­
nekler var. Bunların takip etmesi gereken bir husus.
Yani benim kişisel olarak, tek başıma değirmenlerle
b o ğ u ş m a m biraz zor.

A. Hakan:
Yeniden Ankara'dayız. F. Sağlar karşımızda.
- Fikri Bey, hu yeni açıklamalarla ilgili olarak ne diyorsu­
nuz?

Fikri Sağlar:
Biraz evvel siz de söylerken, devam etmek gerekir,
demiştim. Eğer E y m ü r bildiklerini açıklarsa, heyke­
lini bile dikerler Türkiye'de. Çünkü bir düzenin yı­
kılmasıyla ilgili tüm bilgileri aktarmış olacaktı. Bir­
likte çalıştığı kişilerin bir z a m a n sonra nasıl kural dı­
şı faaliyet gösterdiklerini kendisi açıklıyor. B e n Ey­
m ü r ' ü n D G M ' y e verdiği ifadelerden ve basma yap­
tığı açıklamalardan hareketle, savcılığa başvurdum.
Ve E y m ü r ' l e ilgili suç duyurusunda bulundum. Ve
13-14 tane de kamuoyundaki var olan iddiaları sıra­
ladım. Zannediyorum, en son aldığım habere göre
savcılık, M İ T müsteşarlığından, E y m ü r ' ü n hakkında
a r a ş t ı r m a yapılması d o ğ r u l t u s u n d a talepte bulun­
m u ş . M Î T müsteşarlığı da u y g u n gördüğünü bildir­
miş. A n c a k bu t a m a m e n duyum. Doğru olup olma­
dığını bilemiyorum. Böyle yargıda olan bir başvuru
da var. A n c a k yargı işlemiyor. Ç ü n k ü b u düzen ken­
disiyle ilgili koruma kalkanlarımda çok iyi oluştur­
m u ş . Ö r n e ğ i n b e n de, b a z ı şeyleri söylediğim için
yargılandım. D a h a fazla konuşulmaması gerektiğini
kibarca hatırlattılar. A m a bir gerçek var ki, ne kadar
e n g e l l e n m e y e çalışılırsa çalışılsın, olaylar ortada.
Ö r n e ğ i n , "devlette Yeşil'le ilgili hiçbir arşiv y o k , "
deniyor. A m a b e n gördüm. Yurtdışındaki bir operas­
y o n a k a t ı l m a k için, Yeşil'e 4 0 0 dolar harcırah tale­
binde b u l u n m a k üzere, Başbakanlık'a yazı yazılmış.
B e n o belgeyi gördüm. Dolayısıyla, Yeşil adlı M a h ­
m u t Yıldırım'm, devletin arşivleri içerisinde yer al­
dığını da biliyoruz. B e n burdan birşey daha söyle­
m e k istiyorum. Belki, hukuka güvenmiyor, denebilir
ama, ifadelerinde "yargıya güveniyorum", dedi. B e n
sadece yargının değil, T.C.'nin sadece M e h m e t E y ­
m ü r ' ü değil Hanefi Avcı'yı da, Hüseyin O ğ u z ' u da,
çok ciddi bir şekilde koruması gerektiğine inanıyo-
rum. Bir taraftan da can korkusu taşıdıkları açıktır.
Çünkü b u kadar bilgiler, yapılan faaliyetler, o faali­
yetler doğrultusundaki birbirleriyle olan çatışmalar,
o dünya içerisindeki kavga, b u kavganın açığa çık­
masıyla sonunda can almaya da başlayacakür. Nite­
kim cezaevlerinde bile mektuplaşarak, birbirlerinin
canına kastedebiliyorlar. Bugünkü düzende kastedi-
lebiliyor. B e n o anlayış içerisinde, h u k u k u n daha
hızlı hareket etmesi, Türkiye'de savcıların, yargıçla­
rın b u düzeni yıkma doğrultusunda en önemli güç
oldukları bilinciyle hareket etmeleri gerektiğine ina­
nıyorum.

A. Hakan:
Fikri Bey çok teşekkürler. Yeniden birlikte olacağız.

- Sayın seyirciler, Eymür şu anda Wasington'da yaşıyor


biliyorsunuz. Peki, Mehmet Eymür, Amerika'da CIA için
mi çalışıyor? Bu konuda Eymür'ün yanıtları hayli şaşır­
tıcı. Şimdi de tarihi röportajın CIA ile ilgili bölümünü
getiriyoruz.

- Amerika'da Amerikalı devlet yetkilileriyle görüşmeleri­


niz oluyor mu ?

M. Eymür:
Hayır, eski tanıdığım, diyalogum olan, Türkiye'den
de tanıdığım bazı eski meslektaşlarımda zaman za­
man, y e me k yemek gibi, sosyal tamamen.

A. Hakan:
CIA mı?

M. Eymür:
Tabi, CIA, FBI'dan.

A. Hakan:
Görüşüyor musunuz?

M. Eymür:
Sosyal faaliyet.
A. Hakan:
Konuşmaz mısnıız? MİT, CIA, ilişkiler...

M , Eymür:
Konuşulur, g ü n l ü k politikalardan bahsedilir. İstih­
baratçıların karşılıklı ayak oyunları hep vardır.
A . Hakan:
Sizden yararlanmayı düşündüler mi?

M . Eymür:
Yararlanacak, onlar için çok önemli bir pozisyonum
yok.
Ao Hakan:
Peki, mesela isteseler böyle bir şeye evet, dermişiniz?

M . Eymür:
B e n i m z a t e n b r a n ş ı m terörizm. Gazetelerde b ö y l e
bir haber de çıktı. Tabi laflar bir bölüme alınırsa ma­
na da ç o k değişiyor.
A . Hakan:
CIA ile ilgili olarak birlikte çalışma teklifi aldınız mı?

M. Eymür:
Hiçbir z a m a n böyle bir nezaketsizlik göstermedikle­
ri gibi, b ö y l e bir şeye ihtiyaçları da yok.
A . Hakan:
Yani böyle bir teklif, nezaketsizlik midir?

M. Eymür:
Benim ölçülerime göre, istihbarat teşkilatları bu tip
şeylerde m u h a k k a k insanların karakter yapısını, ne
gibi tekliflere açık olup olmayacağını ölçerler. Bana
böyle bir teklif ağır gelebilir yani.
A . Hakan:
Çalışırım demişsiniz ama: "CIA'da çalışırım."

M. Eymür:
O söylediğim çok çarpıtılmış bir laf. Benim ana ko­
n u m terörizm ve organize suçlar. Bu, bütün dünya-
SANCAK!
I S K E L E S A N C A K K İ T A P L A R I « 2

nın başına bela olan bir olgu. Yani Amerika da dahil,


biliyorsunuz son yıllarda Amerika birçok bombala­
m a olayına maruz kaldı. Terör insanlığın müşterek
bir derdi. Böyle bir problem olsa, benim de herhangi
bir şekilde m ü ş a v i r l i ğ i m e başvurulsa, tabi ki yar­
dımcı olurum, diye söyledim. Tabi, CIA ile çalışmak­
la ikisi arasında b ü y ü k bir fark var.
Eymür, P e r i n ç e k ' i suçluyor.

A. Hakan:
Sayın seyirciler, Mehmet Eymür ile Doğu Perinçek ara­
sında bir mücadele var. Perinçek de Eymür'le ilgili ina­
nılmaz iddialar ortaya atıyor, bu durumu Mehmet
Eymür'e sorduk. Doğu Perinçek hakkında Mehmet Ey­
mür ne düşünüyor? İşte bunu anlamaya çalıştık
sorularımızla, birlikte izleyelim.

- Doğu Perinçek kim, sizce nereye angaje?

M. Eymür:
D o ğ u Perinçek, İngiltere'den başlayıp, Çin'e kadar
giden şeyde, her yere oynayabilecek biri, biraz be­
zirganı olmuş b u işin,

A. Hakan:

Bu bir tahmin mi? Yoksa bir kanıt var mı?

M. Eymür:
Hayır, bilgilere istinaden söylüyorum. A m a onların
ne olduğunu açıklama durumunda değilim.
A. Hakan:
Peki, sizce Doğu Perinçek ne yapmaya çalışıyor? Nihai a-
macı ne?
M. Eymür:
İyi tahlil ederseniz Doğu Perinçek'i, Doğu Perinçek
hareketi ne zaman başlamış? Türkiye'deki sol, hare­
ketleri z a m a n ı n d a başlamıştır. D u v a r yazılarıyla.
''ne A m e r i k a ne R u s y a " diye. Belki siz o devri hatır­
lar mısınız, bilmiyorum ama, hatta demişizdir, Allah
A l l a h yeni bir a k ı m mı, milliyetçi akımı mı çıktı?
Sonra bir Maoist akımla sol bölünmüştür.

A. Hakan:

Sola karşı provakasyon mu bu?

M . Eymür:

Bence, kesinlikle solu bölen bir misyonu olmuştur.

A. Hakan:

Peki, şimdi sol bitti. Perinçek'in misyonu nedir?

M. Eymür:
Zaten kalıptan kalıba giriyor. Bir gün Apocu oluyor,
bir gün A p o karşıtı oluyor.
A. Hakan:
Yeni misyon nedir sizce, onu okuyabiliyor musunuz?

M . Eymür:
Yeni m i s y o n u nedir, onu tam bilemiyorum, kendini
orduyla özdeşleştiren bir tavra girdi son yıllarda. Ne
y a p m a k istediğini tam kestiremiyorum.
A. Hakan:
Doğu Perinçek çok önemli bir kişi mi? Böyle, çok rahat
bir şekilde Türkiye'de faaliyetler gösteriyor, siyasi partiler
kuruyor, dergi çıkarıyor Eğer bir yabancı ülke adına Tür­
kiye'de istihbarat yapıyorsa, hu söylediğiniz çok ciddi bir
iddia. Ajanlık yapıyor
M. Eymür:
Ajanlık, artık klasik casusluk olarak nitelemeyin.
Artık g ü n ü m ü z d e en önemli şey, ülkelere yönlendi­
rici ajan dediğimiz, bir ülkenin gündemini değişti­
ren insanlar. B u n u n için belli yerlerde olmak lazım.
M e d y a bunlardan çok önemli...
A. Hakan:
Devlet bunu istese, bu faaliyeti engelleyemez mi?
ISANCAKI
İSKELE SANCAK KITAPLAR1«2

M. Eymür:
Tabi engeller. Şimdi adam kalkmış...

A. Hakan:

Çok mii güçlü Doğu Perinçek?

M. Eymür:
A d a m kalkmış, diyor ki, "Hizbullah'ı sevk ve idare
eden M e h m e t Eymür." B u n u bir Allah'ın savcısı da
çağırıp demiyor ki, gel şu bilgini anlat, bakalım. Ö-
nemli bir iddia değil mi sizce? B u kadar katliam var
Türkiye'de. Böyle bir iddiada bulunabiliyor. Kimse
de sormuyor. B u nasıl bir iştir, kim bunu savsaklıyor
b u kadar? B u adamı bu hale getiren kimdir? Ben de
m e r a k ediyorum.
A. Hakan:
Siz de ona dediniz, asıl Hizbtdlahı sen..

M. Eymür:
Hayır, canım, onun başlıklarını aldım. Ben isimleri
değiştirdim. Yaptığım bir şey yok ki.
A. Hakan:
Doğu Perinçek telefon hattında. İyi akşamlar, iyi geceler
Doğu Bey.
D. Perinçek:
İyi akşamlar, buyurunuz.

A. Hakan:
Ne diyorsunuz bu iddialarla ilgili olarak?

D. Perinçek:
Şeriatçıyla, CIA'cı karşılıklı oturmuşsunuz, tezgahı
kurmuşsunuz. Söylediğiniz hiçbir ciddi iddia yok.
A. Hakan:
Sayın Perinçek, konuşacaksınız. Burda bir takım iddialar
var, siz de benzerlerini dile getiriyorsunuz. Size yönelik
iddialar var burda. Lütfen iddialarla ilgili konuşacaksa­
nız, size söz hakkı vereceğim, ama bu tarz, provokatif ko-
ISANCÂS

M E H M E T E Y M Ü R : Ç E T E L E R , M A F Y A V E S I Y A S E T

nuşmalarin eğer sürdürecekseniz konuşmanızı, maalesef


size söz hakkı veremeyeceğiz.

D. Perinçek:
Provokativ konuşan sizsiniz.

A. Hakan:
Benim hiçbir kanaatim, hiçbir yaklaşımım, hiçbir fikrim
yok. Ben sadece orada, Eymür Hin iddialarını açmasına
yardımcı olacak sorular soruyorum. Kısacası, gazetecilik
yapıyorum. Siz de gazetecilik yapıyorsunuz, biz de gaze­
tecilik yapıyoruz.
D. P e r i n ç e k :
Ben vatanseverlik yapıyorum, gazetecilik yapmıyo­
rum.

A. Hakan:
Sizinle ilgili benim kişisel hiçbir kanaatim inanın ki yok.
Eymür Hin söylediklerine katılmıyorum. Eymür'ün söyle­
diklerini paylaşmıyorum. Sadece aktarmakla yükümlü­
yüm. Hiçbir kanaatim var mı o röportajda. "Doğru söy­
lüyorsunuz Sn. Eymür" diyor muyum? "Yalan söylüyor­
sunuz Sn. Eymür", diyor muyum? Sadece sorumu soru­
yorum. Sn. Eymür de cevabını veriyor. Size telefonda da
söyledim. Eymür'ün sizinle ilgili iddiaları var. Bu iddia­
ları dile getiriyoruz. Bunu burda bırakmıyoruz. Sizin bir
cevap hakkınız var. İlkeli yayıncılık yapıyoruz. Siz de
buyurun söyleyin. Zaten söylüyorsunuz. Daha önce si­
zinle Eymür hakkında röportaj yapmamış mıydık? Ekran­
larda siz, Eymür aleyhinde konuşmamış mıydınız? O
CIA ajanıdır, dememiş miydiniz? Biz bunu yaparken
neydik peki? Lütfen buyurun şimdi Eymür'e cevap verin.

D. P e r i n ç e k :
E y m ü r b e n i m muhatabım değil. Siz de değilsiniz.

A. Hakan:
Biz olamayız zaten, çünkü bizim bir iddiamız yok. Bütün
samimiyetimle söylüyorum. Benim Doğu Perinçek
hareketiyle ilgili bir kanaatim yok. Ben katılmıyorum o
^ANCAKI

düşüncelere, doğrumu değilmi bilmiyorum. Siz


söyleyeceksiniz.

D . Perinçek:
Peki, bu son sözlerinizin samimi o l d u ğ u n u kabul
ediyorum. Ama, E y m ü r i e konuşurken havanız hiç
de öyle değiydi. Hatta...

A. Hakan:
Sizinle konuşurken de ben hep güleryüzlüyümdür. Ben
herkesle konuşurken öyleyimdir. Gazetecilik yapıyoruz.
Soruyorum, cevabını alıyorum. Savcılık mı yapmalıydım.
Ne yapmalıydım Doğu Bey? Yani sizinle konuşurken
farklı bir yöntem mi izliyorum? Sizinle nasıl nasıl
konuşuyorsam, Eymür'le de öyle konuşuyorum.
Başkalarıyla da öyle konuşuyorum. Yani gazetecilik
yapmayalım mı? Farklı bir tavır mı sergileyelim?
Buyurun, neyse lütfen, söyleyin. Akışı bozmayın. Bu
önemli röportajın tümünü ekrana getirmek istiyorum.

Sizin açıklama yapmanızın önemli olduğunu düşünüyo­


rum. Önemsediğimiz için de size söz hakkı vermek istiyo­
ruz. Lütfen Eymür'ün söyledikleriyle ilgili cevabınızı ve­
rin. O çok ağır iddialarda bulundu. Siz de bu iddialar
karşısında cevabınızı verebilirsiniz.

D. Perinçek:
Sizinle ilgili iki cümle söyleyeceğim. Siz Türkiye'de
rahat bir biçimde dolaşıyor...

A. Hakan:
Şunu bir düzeltelim. Diyorum ki ben, "o kadar inanılmaz
bir iddiada bulunuyorsunuz ki, eğer bu iddianız doğru ol­
sa Doğu Perinçek ülkede rahat bir şekilde dolaşmamalı"
anlamında itirazdır o. Siz sanırım yanlış anlamışsınız.
Benim bir kanaatim değildir o. Sizin lehinizde bir açıkla­
madır o. Sizin hakkınızı savunuyoruz. Siz...

D. Perinçek:
Benim, M. E y m ü r diye bir h a s m ı m da yok. Yalnız
ben; 1950Terden itibaren özellikle 70Terden sonra
ISANCAKI
MEHMET E Y M Ü R : ÇETELER, MAFYA VE SİYASET

Türkiye'de fiili bir h ü k ü m e t kurulmuş. Süper Nato,


Gladyo da deniyor. Bütün kararlar oralarda almıyor.
Ve M e h m e t E y m ü r de burada bir figür. Zaten Susur­
luk k o m i s y o n u n a gelmiş, T B M M komisyonuna, ora­
da demiş ki, "biz 1980 öncesinde kullandık." Arka­
daşı K o r k u t E k e n , g e l m i ş o da, " 1 9 8 0 s o n r a s ı n d a
kullandık" demiş. Neyi kullanmışlar? Abdi Ipekçi'yi
öldürmekte. D o ğ a n Ö z ' ü öldürmekte, 80 sonrası ci­
nayetlerde ve 1980'de, 12 eylül sabahı Pol Henze de­
m i ş ki, " b i z i m ç o c u k l a r b e c e r d i . " D e m e k ki, Poul
Henze'nin, yani CIA'nin ve A B D ' n i n Türkiye'yi is-
tikrarsızlaştırma operasyonunda, Mehmet Ey­
mür'1er rol aldıklarını, Susurluk komisyonunda iti­
raf etmişlerdir, tutanağa geçirtmişler. Bizim sorunu­
m u z bu. Yoksa M. Eymür, D. Perinçek diye birşey
yok. B i z vatanımızla ilgili, Türkiye'mizle ilgili, Tür­
kiye'nin bağımsızlığıyla, barışı, huzuruyla ilgili ve
egemen, ulusal bir devlete sahip olma kararımızla
ilgili bir m ü c a d e l e veriyoruz. M. E y m ü r ' e benim bu­
rada vereceğim bir cevap yok. Çünkü benimle ilgili
s o m u t hiçbir şey söylemiyor. Eğer b e n M. E y m ü r ' ü n
t a n ı m l a m a k istediği bir rolde olsaydım, S ü l e y m a n
Demirel'in oturduğu yerde olurdum. Tansu Çiller'in
oturduğu yerde olurdum. B e n i m birikimimde bir a-
dam, eğer M. E y m ü r ' ü n tarif eüTieye çahştığı, i m a
ettiği bir takım roller benimseseydi, herhalde haya­
tını, hapislerde değil, Çankaya köşkünde, Tansu Çil-
ler'in olduğu yerlerde geçirirdi. B u bir. İkincisi, M.
E y m ü r b e n i m h a k k ı m d a en az 100 tane iddianame
y a z m ı ş . B e n i m h a k k ı m d a açılan d a v a l a r ı n sayısı
lOO'ü geçiyor. Ve bu iddianamelerin, yalnız savcılığa
değil, b u bilgi takımı, CIA ile işbirliği yapanlar tara­
fından yazıldığı biliniyor. B u iddianamelerin hiçbi­
rinde b u veya benzeri bir suçlama b e n i m için yapıl­
mamış, yapılamaz da. Çünkü benim kişiliğim, mü­
cadelem, herşeyim ortada. A m a nedir, işte sizin yap­
tığınız programlarda bunlar ortaya çıkıyorlar. Bir ta-
kim karışık, imalı sözler; bakın ben M. E y m ü r ' l e il­
gili olarak öyle mi konuşuyorum? Açık söylüyorum,
diyorum ki; "1980 öncesinde CIA'nin Türkiye'yi is-
tikrarsızlaştırma o p e r a s y o n u n d a rol aldı ve b u n u
T B M M Susurluk komisyonuna geldi, itiraf etti. Ab­
dullah ÇaÜı'ları 80 öncesi kullandık, dedi." Abdul­
lah Çatlı'ların ne yaptiğı malum. Doğal Öz'ü öldür­
düler. Abdi İpekçi'yi öldürdüler. Bedri Karafakioğ-
lu'nu öldürdüler. D e m e k ki bunu öldürenlerin arka­
sında M. Eymür var. Zaten demin söyledi, "ben her-
şeyi yaparım," dedi.

A. Hakan:
Doğu bey, diyorsunuz ki, "demin söyledi, ben herşeyi ya­
parım dedi," diyorsunuz. Eğer bizim yaptığımız bu prog­
ram olmasaydı, siz bu yargıda bulunamayacaktınız. Ora­
ya atıfta bulunamayacaktınız. Demek ki bu tür program­
ların böyle özellikleri de var.

D. Perinçek:
Zaten bunları nerde konuşturursanız, güçleniyoruz.
Çok teşekkür ediyoruz size, çünkü, M. Eymür bize
saldırdıkça, İşçi Partisi b ü y ü k kuvvet topluyor.

A. Hakan:
Eğer şöyle olsaydı, M. Eymür'ün açıklamalarıyla yetin­
miş olsaydık, onları doğru olarak, arkasında durduğumu­
zu belirterek ekrana yansıtmış olsaydık, bu söyledikleri­
nizde haklıydınız. Ama az önce söylediklerinizde yüzde
yüz haksızsınız. Size teessüf ediyorum, bütün uyarıları­
ma, bütün açıklamalarıma rağmen, hâlâ aynı tavrı koru­
yor olmanızı önyargılarınıza bağlıyorum. Önyargıları­
nızdan kurtulun. İnsanların düşünceleriyle ilgili, dünya
görüşleriyle ilgili çok kolay yargıda bulunuyorsunuz. Ko­
nuşmanızın en başında söylediğinizi yadırgadığımı be­
lirtmek isterim. Ben mesela sizin dünya görüşünüzle ilgi­
li o kadar kolay yargıda bulunmuyorum. Siz de öyle olun
lütfen. Yapmayın yani. Çok kolay değildir.
D.Perinçek:

Peki A h m e t H a k a n Bey, siz, ^'siz. şeriatçı »değilim^'


deyin ben sizi tebrik edeyim.

A . Hakan:
Siz kendinizi tanımlayın. Bir insan tek kelimelik tanımla­
manın içine sığmaz. Bir insan kendisini birçok kelimelerle
ifade eder.

De Perinçek:
Ben bir kelimeyle ifade edeyim: "Ben bilimsel sosya­
listim."

Ao Hakan:
Siz kendinizi tanımlamak için iki kelimeyle iktifa edebilir­
siniz, ama ben kendimi tanımlamak için tek bir kelimeyle
iktifa etmem.

D. Perinçek:
Peki o z a m a n bir kelimeyi reddedin. " B e n şeriatçı
değilim", deyin.

A. Hakan:
Neden diyeyim, siz yargıç mısınız? Savcı mısınız? Yani
niye? Benim dünya görüşümle ilgili bir tartışma yapmı­
yoruz. M. Eymür sizinle ilgili bazı iddialarda bulundu,
siz de o iddialara cevap veriyorsunuz.

D= Perinçek:

Hiçbir iddiada bulunmadı.

A. Hakan:
Veya bulunmadı, bu size göre bulunmadı. Dinlediniz, ce­
vabınızı verdiniz. Burdaki dürüstlüğün altını bir kez da­
ha çiziyorum. Ve sizi tekrar bu yapılan iş üzerinde dü­
şünmeye, arkadaşlarınızla da istişare etmeye çağırıyoruz.
Çok teşekkürler, iyi geceler.
D. Perinçek:
Peki teşekkür ederim. Sağolun.
ISANCAKI

A. Hakan:
Evet, İskele-Sancak devam ediyor. Mehmet Eymür'en
açıklamalarım yayınlamaya devam ediyoruz, sayın
seyirciler. Şimdi Mehmet Eymür, son günlerde Türk bası­
nında çok gündeme geldi. Gazetelerde birinci sayfada boy
boy fotoğraflı haberler oldu. Nedeni ise, Eymür'ün kur­
duğu web sitesiydi.
Eymür, Amerika'da, Washington'daki evinde web sitesin­
den Türkiye'ye düşüncelerini aktarıyor, bildiklerini söy­
lüyor. Eymür'ün gazetedeki fotoğraflarında bir şey dikka­
ti çekiyordu. Odasında Tansu Çiller'in fotoğrafı vardı.
Eymür'e sorduk.

- Çillerci misiniz?

M. Eymür:
Benim politikayla alakam yok.

A. Hakan:

Ama odanızda Tansu Çiller'in fotoğrafı var.

M. Eymür:
Var, ne olacak? B e n d e İ n ö n ü ' n ü n imzalı resmi de
var.
A. Hakan:
Tansu Hanımı sever misiniz?

M. Eymür:
H e r h a n g i bir y o r u m d a b u l u n m a k i s t e m i y o r u m .
Çünkü çok tasvip etmediğim şeyler de var. Ama, bir
antipatim olduğunu da söyleyemem.
A. Hakan:
Peki terörle mücadelede benzer yöntemleri, az önce söyle­
diğiniz yöntemleri Tansu Hanım da destekler miydi?

M. Eymür:
İnanın ben Tansu Hanımı iki kere gördüm. Böyle bir
yakınlığım da yok. Fikirlerini anlayacak kadar, Tan­
su hanımla hiçbir zaman yakınlığım olmadı.
A. Hakan:
Az önce yaptığımız tartışmayla ilgili küçük bir not geldi.
Tanınmış avukatlardan Kezban HatemVnin bir notu bu.
Anayasanın en temel ilkesini anımsatıyor. "Hiç kimse di­
ni inancını, vicdani kanaatini açıklamaya zorlanamaz,"
diye. Kezban Hanım anayasanın en temel ilkesini hatırla­
tıyor.
Eymür, Mesut Yılmaz ve
Eyüp Aşık'la İlgili İddialarda Bulunuyor

A. Hakan:

Eyüp Aşık stüdyo konuğumuz, bu açıklamaları birlikte


yorumlayacağız, bu iddiaları birlikte değerlendireceğiz.

- Eyüp Bey, siz Eymürle hiç tanıştınız mı, görüştünüz


mü?

Eyüp Aşık:
Kaç sefer.

A. Hakan:
Akrabalık, var mı? Eşinizle onun eşi arasında bir akraba­
lık olduğu söyleniyor.

E. Aşık:
Onun hanımı Çerkez, benim hanım da Çerkez. Or-
dan biraz birbirlerini tanımıştırlar.

A. Hakan:
Aranız iyi miydi, bozuk muydu, nasıldı Eymür ile?
E. Aşık:
İsterseniz, önce bir iddialarını izleyelim, belki kana­
atim değişir.
A. Hakan:
Eymür'ün en önemli iddiaları. Eymür, Mesut Yümaz'ı
suçluyor. Biz Eymür'ün hu iddialarıyla ilgili olarak A»
NAP lideri Mesut Yılmazla temasa geçmeye çalıştık. Sa­
yın Yılmaz bize, Eyüp Aşık'ın -Eymür, Eyüp Aşık'la da
ilgili iddialarda bulunuyor -bu iddiaları yanıtlayabilece­
ğim söyledi. Şimdi Eymür'ün Yılmaz'ı neden düşman
olarak gördüğünü ekrana getiriyoruz, tarihi röportajın bu
bölümünde.

A. Hakan:
Düşmanlar dediniz? Kim bu politikacı düşmanlar?

Mo Eymür:
B u m e s l e k t e n atılıp, m ü d a f a a s ı z b ı r a k ı l d ı ğ ı m d a
kimler başta varsa, onlardan bahsediyorum.
A. Hakan:
Mesut Yılmaz?
Mo Eymür:
Tabi.

A, Hakan:
Neden Mesut Yılmaz sizin düşmanınız?

M . Eymür:
Benimi d ü ş m a m m değil de, bana düşmanlık etti. Bir
yeraltı dünyasının adamının isteğiyle, 30 senesini
b u m e m l e k e t e v e r m i ş adamı bir k a l e m d e harcayı-
verdiler.
A.Hakan:
Kim o yeraltı adamı ?

M. Eymür:
Alaattin Çakıcı.

Ao Hakan:
Yani A. Çakıcı, Mesut Yılmaz'dan, sizin görevden alın­
manızı istedi ve M. Yılmaz da bunu uyguladı.

M. Eymür:
Uyguladı tabi. B u n u daha açayım ben size. Son gün­
lerde basında yer alıyor. Erol E v c i l i n ifadeleri. O ifa­
delerin tamamını okumanızı isterim. O ifadeler de
gayet açıklar b u n u zaten. Yani, bu benim iddiam de-
ğil sadece. Sanık durumunda olan, hâlâ cezaevinde
olan Erol EvciFde bunu söylüyor.

A. Hakan:
M. Yılmaz'ın sizi neden görevden aldırdığını sorduğum­
da, "A. Çakıcı böyle istedi," diyorsunuz.

M . Eymür:
Evet, t a m a m e n onun isteğiyle olan tayin durumu­
dur benim durumum.

A. Hakan:
M. Yılmazla, A. Çakıcı arasında ve hatta E. Aşık arasın­
daki ilişki, nedir bu ilişki?

M. Eymür:
Enteresan bir ilişki. Biliyorsunuz ikisi de, gerek M .
Y ı l m a z , g e r e k E . - A ş ı k çetelerle m ü c a d e l e ettiğini
söyleyen insanlardan. K ı s m e n b u mücadeleyi yap­
tıklarım da kabul etmek lazım. Fakat enteresan bir
yaklaşımları var. Hemşeri oldunmu, onun organize
suçlarla ilgili olduğunu veya çete mensubu olduğu­
nu veya terörist olduğunu dikkate almıyorlar. Ente-.
resan bir yaklaşım tarzı. Yarü o hemşeri, onunla gö­
rüşülür, onlan irtibat kurulur gibi bir mantık var, E.
Aşık'ta da var.

A. Hakan:
Şunu mu diyorsunuz? Çetelerle mücadele eden M. Yıl­
maz, E. Aşık, iş kendi hemşerileri olan çete reisine geldi­
ğinde farklı bir tavır sergiliyorlar.

M . Eymür:
Farklı bir tavır. O hemşeri, onunla g ö r ü ş m e k mu­
bahtır. Onunla irtibat kurabiliriz, hemşeri olduğu i-
çin arıyor.

A. Hakan:
Peki, nedir irtibatları? Yani dost mu, arkadaş mı, onunla
birlikte iş mı yapıyorlar? İrtibat nedir, Mesut Yılmaz-Ça-
kıcı ilişkisinde?
MEHMET EYMÜR; ÇETELER, MAFYA VE SİYASET

M . Eymür:
O n u E. Aşık da anlatıyor. " B e n ondan bazı konular­
da bilgi alıyordum," diyor. Banka konusunda.
A. Hakan:
Bu doğru olabilir mi?

M . Eymür:
Ama yine refere ediyorum. Ben bunların zaten ken­
d i m a ç ı k l a m a l a r ı m y a p t ı m . D a n ı ş t a y a da b a ş v u r ­
dum. Kendi w e b s a y f a m d a da epey yayın yaptım.
Ama yine E. Evcil'e başvurmanızı... O ' n u n ifadele­
rinde, A . Ç a k ı c ı ' n m siyasi olarak kullanıldığı anlaşı­
lıyor.

A. Hakan:
Hangi yönde kıdlanıldı ?

M . Eymür:
Çiller hükümetini yıpratmak amacıyla, A. Çakıcı'mn
Flash T V ' d e çıkıp yaptiğı meşhur bir söyleşi vardı.
Ben b u n u M. Y ı l m a z ' m kendisine de söyledim. Tür­
kiye'de sabıkalı adamların b u şekilde televizyona çı­
kıp konuşmalarının son derece sakıncalı olduğunu;
çünkü b u g ü n o n a yapılır, başkasına yapılır. Yarın da
ona yapılacaktır aynısı.
A. Hakan:
Siz, M. Yılmazla A, Çakıcı arasındaki ilişkiyi bizzat ken­
diniz mi biliyorsunuz, yoksa E. Evcilin ifadelerinden
mi?

Mo E y m ü r :
Bizzat b i l i y o r u m . B e n zaten o işin b a ş ı n d a olan a-
dam, yani M İ T ' t e terör ve organize suçlarlarla ilgili
b ö l ü m ü n b a ş ı n d a olan a d a m bendim. B e n i m elim­
den geçiyordu. Telefon konuşmaları da, hepsi benim
elimden geçiyordu.

A. Hakan:
M. Yılmazdın, A. Çakıcı ile yaptığı telefon konuşması,..

M . Eymür:
Rastlamadım, a m a irtibat olduğunu biliyorduk.
A. Hakan:
Nerden biliyordunuz ?

M. Eymür:
Konuşmalardan çıkıyor. Çakıcı'nm başkalarıyla ko­
nuşmalarından öyle bir irtibat olduğu ortaya çıkı­
yor.

A. Hakan:
Mesut Yümaz'ın telefonlarını dinliyor muydunuz?

M. Eymür:
Hayır.

A. Hakan:
Çakıcı'nm telefonunu dinliyordunuz.

M. Eymür:
Çakıcı'nınki dinleniyordu tabi, yani dinleyebildiği­
miz kadar. Çok da kaçırdığımız konuşmalar oluyor­
du. Sadece biz de dinlemiyorduk tabi. Polis de yapı­
yordu aynı şeyi. Polis hatta bizden daha etkili yapı­
yordu bunu.
A. Hakan:
Peki daha tatmin edici bir kanıt sunabilir misiniz, A. Ça­
kıcı ile M. Yılmaz arasındaki ilişkiyi kanıtlayan. Sadece
ben biliyordum, Çakıcı'yı dinliyorduk. Or dan edindiğim
intiba, bununla mı sınırlı?

M. Eymür:
Onunla sınırlı değil, işte dediğim gibi, işin içinde o-
lan bizatihi görüştüğü kişiler ifadelerinde belirtiyor.
Bunlardan biri de E. Evcil.

A. Hakan:
Bu iddianızda acaba, mesela M. Yılmaz'ın sizi MİT'ten
aldırmasının etkisi olabilir mi? Böyle bir uygulama yap­
mış. Sizin tabirinizle size karşı düşmanlık yapmış ve siz
de onu suçluyorsunuz. Böyle bir yoruma gidebilir miyiz?

M. Eymür:
Tabi.
ISANCAKI

A.Hakan:
Ama bu da bir düşmanlık değil mi? Sizinki de onu yıp­
ratmak için abartılı bir iddia...

M . Eymür:
Abartı yok, kesinlikle söylediğim şeylerde hakikat
payı var da onun için. B u n u uzun uzun anlatmak la­
zım. B e n b u konuda aşağı yukarı 72 sayfalık, Danış­
tay Başkanlı'ğına dilekçe verdim. Orda bütün tefer­
ruatıyla var. Bunları şimdi kısa bir süre içinde izah
e t m e m biraz zor.

A, Hakan:
Şurası ilginç değil nü? Türkiye'de başbakanlık yapmış, şu
anda hükümet ortağı partinin genel başkanıyla ilgili çok
çok önemli bir şey söylüyorsunuz. Diyorsunuz ki, "O, A.
Çakıcı île ilişki içindeydi." Ve bunu bildiğinizi
söylüyorsunuz. Ve sıradan bir kişi değilsiniz.

Mc Eymür:
B e n i m y ü z ü m e de sordu M e s u t Bey. "Alaaddin çok
şey biliyor, getirelim mi Türkiye'ye," diye. B e n de,
"kreminal bir suçludur, böyle bir şey yapmanızı tav­
siye etmem. Psikolojik bozuklukları olan bir adam­
dır. Bunlardan fayda g e l m e z " diye söyledim kendi­
sine.

A, Hakan:
Yani siyasal çıkar amaçlı olarak mı getirtmek istiyordu?

M. Eymür:
Ç e t e l e r l e rnücadele e d e r k e n , A l a a d d i n ' i n ç o k şey
bildiğini, o n u getirirsek faydah oİ4ap olmayacağını
soruyordu.
A. Hakan:
Bu çok önemli iddia, sıradan bir kişi değilsiniz. Önemli
bir mevkideydiniz. Söylediklerinizi ciddiye almak duru­
mundayız. Şu duygu sizde oluşmuyor mu? Hâlâ M. Yıl­
maz orda bir partinin genel başkanı. Ama çetelerle ilişki
kurduğuna yönelik iddiada bulunuyorsunuz ve hiçbir şey
olmuyor
M. Eymür:
Olmuyor, enteresan bir şey. D e m e k ki, benim bilme­
diğim başka dayanışmalar da var. B u kadar ciddi id­
dialar ortadayken hiçbir şey yapılmaması enteresan.
A m a bunu ben ilk defa yaşamıyorum.

A, Hakan:
M. Eymür'ün iddiaları böyle. Eyüp bey ne diyeceksiniz?

E. Aşık:
B u kadar mı?

A. Hakan:
Daha var devam edeceğiz. İsterseniz bu konuyla ilgili
birkaç cümle söyleyin oraya geçelim. Sonra belli genel bir
değerlendirme yaparsınız.

E. Aşık:
Hakaret veya bizi suçlayacak bir şey de yok. "Çakı-
cı'yla hemşeri oldukları için bunlar bunu korumuş­
lardır," dedi. A m a surda not aldığım kadarıyla 5 ta­
ne çarpık şey söyledi. Mesela en önemlisini kendi^'
de söyledi. Ben diyecektim tam, kendisine sornvr^-
sunuz. Teşekkür ediyorum. O da söyledi. " B e n M.
YılmazTa savaş halindeyim, düşmanım," dedi. Ben
ona savaş açmışım, dolayısıyla b ü t ü n b u iddiaları
b u n u n içinde de zaten değerlendirmek mümkün. A-
m a öyle bir savaş ki, bitarafın bundan haberi yok.

A.Hakan:
Kimin haberi yok?

E. Aşık:
Bizim haberimiz yok, M. Y ı l m a z ' m da haberi yok,
bizim de yok. "Onlar bana düşmanlık etti," diyor.
"Ben de onlara düşmanlık edeceğim, ediyorum" da
diyor şu anda. Doğrusu, ben bunun sebebini de an­
lamadım.

A. Hakan:
Sebebini tayinine bağlıyor.
E. Aşık:
Kendisi diyor ki, "beni M İ T ' t e n attırdılar. H e m de
b u n u Ç a k ı c ı istedi d i y e . " E v v e l a birinci s a ç m a l ı k
burda. E y m ü r M İ T ' t e n ayrıldığı zaman. Çakıcı ha­
pisteydi. Yani Çakıcı'yı biz bizzat yakalatmışük. Bi­
zim h ü k ü m e t Çakıcı'yı yakalaünış. Belki Fransa'dan
bile getirtmiştiler. Hangi d ö n e m d e bu ayrıldı, tam
da b i l m i y o r u m ama, yani E y m ü r onu MİT'ten bizim
attırdığımızı biliyor, ama ben onun ne zaman ayrıl­
dığını bile bilmiiyorum.

A. Hakan:
M. Yılmaz Bey biliyor mu?

E. Aşık:
Bilmiyor, b e n M. Y ı l m a z B e y ' e sordum, o da başka­
larına sordu. Yani baktım ki o da bilmiyor.
A. Hakan:
Peki, siz böyle bir düşmanlık hissini neye bağlıyorsunuz?

E. Aşık:
Belli ki bir süreden beri M. E y m ü r ' ü n A m e r i k a ' d a
kurduğu w e b sitesinden verdiği bilgiler, hem de ba­
s m a b i z z a t gönderdiği fakslar, internet vasıtasıyla
gönderdiği mesajlar, h e m de sizin gibi kendisine u-
laşanlara anlattiklarıyla Türk k a m u o y u n u meşgul e-
diyor ve belki bir süre daha edecek. O zaman bir M.
E y m ü r portresini milletin bilmesi lazım. M. E y m ü r
1986 yılında yine böyle bir rapor hazırladı. Ve zama­
nın G e n e l K u r m a y B a ş k a n ı N e c d e t Ü r u ğ da dahil
pekçok hatirı sayılır ve hakikaten kişiliğinden en u-
fak şüphemiz olmayan insanları suçladı. Ve b u suç­
lamanın sonucunda da M İ T ' t e n atıldı. " K e n d i m isti­
fa ettim," diyor; ama atılmak ü z e r e y k e n istifa etti.
D o ğ r u s u n u ararsanız Emniyet'te bile istifa eden biri­
nin geri dönmesi m ü m k ü n değil. Yani, hukuken şu
anda Emniyet'ten bir polis m e m u r u istifaen ayrılsa,
b a ş ı m ı z a ç o k geliyor, b u tip kişiler s o n u n d a aç,
muhtaç kalıyor. Geliyor bize yalvarıyor. Biz diyoruz,
"Emniyet diyor ki, hayır." İstifaen de olsa bizden ay-
ISANCAKI
I S K E L E S A N C A K K I T A P L A R ı - 2

n l a m geri almayız. Bankalardan istifa edenleri ban­


kalar geri almıyor. Özel bankalar bile, "bizden istifa-
en ayrılanı geri almayız," diyorlar. Bırakın istifaen
ayrılmayı, M İ T ' t e n k o v u l m u ş , atılmış birisi. Çiller
hükümeti zamanında tekrar M İ T ' e almıyor. Yani çok
enteresandır almışı. B u n u söylerken ben, korkarım
ki bizi izleyenler, bizim Çiller'le bir kavgalı ve bu
vesileyle M. E y m ü r ' ü n anladığı gibi bir mücadele­
m i z o l d u ğ u n u zannedecekler. D a h a d o ğ r u s u b e n
E y m ü r ' ü şöyle görüyorum. B i z Ç i l l e r ' l e savaşıyo­
ruz. Savaşın taraflarından birisi de o. O tabi bilmi­
yor ki, kavga bile ettiğimiz yok. Evvelce yapüğımız
da siyasi mücadeleydi, savaş değildi. Yani o, kendini
b u savaşın askeri gibi görüyor. Ben öyle anlıyorum.
Diyor ki bu savaşın askeri olduğum için, bunlar ba­
na da savaş a ç m ı ş l a r ve beni M İ T ' t e n attırmışlar.
Tekrar Çiller hükümeti z a m a n ı n d a M İ T ' e almıyor.
Daha sonra yaptığı açıklamalar, bir takım, b u tip gi­
rişimleri y ü z ü n d e n tekrar soruşturma açılıyor. S o ­
ruşturma sonucu, MİT müsteşarlığı b u n u n MİT'ten
alınması için başka devletin herhangi bir görevine,
MÎT görevinin, üzerinden sorumluluk ve yetkisinin
üzerinden alınması için başbakanlığa teklifte bulu­
nuyor. Başbakanlık da onu Şeker Şirketi'ne tayin e-
diyor. Kendisi de bu Şeker Şirketi'ne tayin edilme i-
şini hem kendine yediremiyor, hem de kendisi de i-
tiraf ettiği gibi ''aile huzuru bozulur, can emniyetim
kalmaz," diyerek Amerika'ya gidip yerleşiyor. Olay
böyle gelişiyor. Yani olay böyle gelişiyor. İkinci defa
MİT'ten bir nevi atilmış oluyor. Zannediyorum, şim­
di h a k k ı n d a davalar da var. M İ T ' i n açtığı davalar
var. D G M ' d e , bunları açıkladı. B i r a z evvelki
bölümde de anlattiğı gibi, adam kullanma, işte Çakı-
cı'yı k u l l a n d ı m , diyor. "Yeşil'i k u l l a n d ı m , " diyor.
"Çatlı'yı kullandım," diyor. Bu ölüm hadiselerinin
çok doğal olduğunu, birini ö l d ü r m e n i n çok doğal
olduğunu; siz Yeşil'i soruyorsunuz ona, "ölmüştür"
diyor, "doğaldır," diyor. Ne olacak, adamın birisi öl­
dürmüştür. Yani MİT'te organize suçlar daire başka-
EANCÂKI

MEHMET E Y M Ü R : ÇETELER, MAFYA VE SİYASET

m, operasyonlar daire başkam, emrinde çalışan bir


''adam ölmüştür, b u çok doğaldır," diyor. Bununla
ilgili b i r a n ı m d a var, anlatacağım. B u olaylardan
sonra m u h t e m e l e n birisi beni de öldürür. B u da çok
doğal olur diye, herhalde can güvenliğinden Ameri­
ka'ya gidiyor. Ve kendisinin bizim tarafımızdan gö­
revden alındığını zannediyor. Tekrar söylüyorum,
doğru değil. Sayın M. Yılmaz da onun görevden na­
sıl alındığını bilmiyor. M İ T teklif etmiş, belki o im­
zalamış, onaylamıştır; a m a onun bir talebi, onu u-
zaklaştırma, b ö y l e değil. B e n i m şahit olduğum, M.
Y ı l m a z ' m o n u n l a görüşmesi var. Birkaç görüşmesi
var da birinde b e n de şahittim. Ayrıca benim de haş­
haşa g ö r ü ş m e m d e var. K e n d i s i n i n g ö r ü ş m e s i de
var. O görüşmelerde öyle bir zıtlık da olmamıştır. Bi­
rinde bir olay olmuş. B e n i m kafama biraz o takılı­
yor, acaba ilk şey ordan mı koptu diye.

A. Hakan:

Yani bu düşmanlığın nedeni o mudur diye mi takılıyor?

E. A ş ı k :
Birinde Sn. Y ı l m a z başbakanken E y m ü r o zaman A -
merika'da. Sn. Y ı l m a z ' m görevlendirmesiyle Ameri­
k a ' d a Milli İ s t i h b a r a t ' m görevlisi o l a r a k çalışıyor.
Türkiye'ye gelmiş veya çağrılmış, bilmiyorum. Baş-
b a ş a g ö r ü ş m e l e r i n d e b u Yeşil k o n u s u , b e n i m ç o k
taktığım bir konudur. Fikri Sağlar Bey'in, hepimizin
taktığı bir konudur. Yeşil'in bulunup konuşturulma­
sı halinde. Susurluğun, ben çözüleceğini düşünüyo­
rum. Ayrıca M. E y m ü r ' ü n dediği gibi, son 3-5 yılda
ismi parlayan değil, insan hakları komisyonu başka­
nıyken, resmi kayıtlarımda 1990 yılında adı geçen,
G ü n e y d o ğ u d a ' k i operasyonlar dolayısıyla adı geçen
bir isim. Öldü mü, ölmedi mi hadisesi. Ben bunu M.
E y m ü r ' e soruyorum. M. E y m ü r de diyor ki, öldü.
Size dediği gibi "ölmüştür," diyor. Nerden biliyor­
sun? B i z e orda dediği, "bu ç o k gevezedir," diyor.
"Ölmeseydi konuşurdu," diyor. Yani böyle bir kanıt
mı olur. Yani senin çalışürdığm bir adam, sen istih-
baratçısm. Mesut Bey de ona o zaman -vardır öyle
huyları- "ya M e h m e t Bey, sen, bildiğim kadarıyla
Türkiye'nin en iyi istihbaratçısı sensin. Şu anda Tür­
kiye'de senin üzerine istihbaratçı yok." "Efendim, ö-
v ü n m e k istemem ama doğrudur" dedi. "Sade Türki­
ye'de değil, dünyada sayılı istihbaratçılardan." "Git
o zaman, sen o zaman, sen yalan konuşuyorsun,"
dedi'. Yani dünyanın sayılı istihbaratçılarından, Tür­
kiye'nin en iyi istihbaratçısı, emrinde çalışan ada­
mın ölüp ölmediğini bilmiyor. Veya kim tarafından
ö l d ü r ü l d ü ğ ü n ü bilmiyor. Böyle aralarında bir şey
oldu. İyi ilişkinin koptuğunu ben hissettim.

A. Hakan:
Ondan sonra olabilir mi?

E. Aşık:
Ben düşünüyorum ki, o andan itibaren, bu M. Yıl­
m a z beni zannettiğim kadar kendi adamı bilmiyor
herhalde. A m a asıl onun kafasında şey de var. Yani
beni ikinci defa, biraz da k a n u n s u z bir şekilde,
M İ T ' e Çiller aldırdı. M. Yılmaz, Çiller'in düşmanıy-
sa, benim de düşmanımdır. Ona savaş açmışsa bana
açmıştır. Nitekim ne diyor. "Çakıcı'yı M. Yılmaz, E.
Aşık, Çiller'e karşı bilgi almak için kullandı." Şimdi
bizim kullanmamız falan değil. A d a m bize telefon a-
çıyor. Ve o dönemde bir yolsuzlukla ilgili bir iddia­
da bulunuyor. Çakıcı'mn bulunduğu iddiayı biz bir
yerde kullanmadık. Yani Çakıcı diyor ki, "şu işten 20
m i l y o n dolar rüşvet alınacak veya isteniyor, almı­
yor." Biz bunu bir yerde kullanmadık. Ne Sn. Yıl­
maz, ne ben kullanmadık. Arşivlere herkes baksın.
Televizyonlara, gazetelere, meclis tutanaklarına, hiç­
bir yerde b u n u siyaseten kullanmadık. Sn. Çiller'i
de hiçbir zaman düşman görmedim. Düşmanımıza
karşı biz bunu kullanmışız, bu doğru değil. "Araş-
hrmadı" dediği de doğru değil. Ben, bizzat M. Ey­
m ü r ' l e bir evde 7 saat bu konuları tartıştım.
A. Hakan:
Çakıcı konusiımı...
E. Aşık:
Tabi, Çakıcı" konusunu. Yani ben ona sordum, Çakıcı
k i m d i r ? Ö y l e dediği gibi, b u n l a r Karadenizlidir,
b u n l a r birbirlerini tanırlar. Nerde tanırlar? M. Yıl­
maz, onu tanıyormuş, b e n tanı yormuşum. Hayır ar­
k a d a ş , b u a d a m k i m d i r ? B a n a dedi ki; b u a d a m ı
M İ T ' e ben aldım. D a h a doğrusu MİT'e kadrolu de­
ğil de, eleman olarak b e n aldım. Ve onunla ilgili ba­
na bilgiler verdi. Peki b u adam böyle böyle diyor, ne
diyorsun? Bunlar doğru değil, dedim. İşte onunla il­
gili başka bilgiler verdi. Araştırdım, bundan araştır­
dım, başka istihbaratçılardan araştırdım. Başka kay­
naklardan... H e m a r a ş t ı r m a d ı ğ ı m ı z iddiası doğru
değil, h e m de b u iddiaları ayrıca kullanmadım da.
D i y o r ki, " F l a s h T V ' y e ç ı k m a s ı yanlıştı." Flash
T V ' y e çıkmasını ben mi sağladım. Tam tersine ben
de k a r ş ı y ı m . F l a s h T V ' n i n şimdiki sahipleri orda
sorsunlar, beni o akşam programa davet ettiler, çık­
m a d ı m ben,

A. Hakan:
Çakıcı 'nın telefonları...

E. A ş ı k :

Tabi, zaten biz o bilgileri kullanmayınca,..

A. Hakan:
Eyüp Bey, şöyle bir durum yok mu? Yani, siz bu konuş­
malarınızda şunu yapıyorsunuz. Yani, M. Eymür bu id­
dialarda neden bulunuyor? Bunun tahlilini yapıyorsu­
nuz.
E. A ş ı k :
M e c b u r kaldım, aslında iddialar önemli değil.

A. Hakan:
Ben de ona geleceğim. Yani bu analizi yapmakta haklısı­
nız. Yani, niye durup dururken böyle davranıyor.
E. A ş ı k :
A h m e t Bey, söylediği şeyler önemli değil, h e m bir
sürü çelişki var. Bir diyor ki, ben M. Yılmaz'la düş-
ISANCAKI
İSKELE SANCAK KİTAPLARI«2

manim. M. Y ı l m a z ' m haberi yok. II. D ü n y a Savaşı


bittikten 50 yıl sonra bir Japon'u ormanda bulmuş­
lar. Japon onbaşıyı. Savaşın devam ettiğini zannedi-
yormuş. Bu böyle biraz yani. Kendini savaşta zanne-
diyormuş. Karşı tarafın haberi yok. Mesela, diyor ki,
M. Yılmaz kendisine, bu Çakıcı'yı Amerika'dan ge--
tirmemiz lazım, dedi. Doğru ben yanındaydım. M.
E y m ü r ' e dedi ki: Sen istihbaratçısın.

A. Hakan:
Eymür onu, Çakıcıyla sizin aranızdaki ilişkiyi kanıtla­
mak için söylüyor. Ne demek?

E. Aşık:
Şimdi, M. Eymür diyor ki, M. Yılmaz bana dedi ki;
"Çakıcı çok şey biliyor, b u n u g e t i r m e m i z l a z ı m , "
doğrudur.

A. Hakan:
Acaba şöyle mi, bir suçlu olarak değil de, bilgisine başvu­
rulacak bir kişi olarak, getirmek lazım. Yani, sanki ben
öyle bir izlenim aldım.

E. Aşık:
Hayır, Sn. Fikri S a ğ l a r ' m söylediğinin aynısını M.
Yılmaz da söyledi. Fikri Sağlar ne diyor? " M . Eymür
konuşursa herşey aydınlanır," diyor. O d ö n e m biz
söz vermişiz. Susurluk'u çözeceğiz, diye söz vermi­
şiz. Çırpmıyoruz. Yani millete söz verdik. Biz hükü­
met olursak Susurluğu çözeceğiz. Çırpınıyoruz, bize
doğru düzgün bilgi bile gelmiyor. Yardım yapılmı­
yor. Bize en fazla yardımı kim edecek? İstihbarat teş­
kilatı. M. E y m ü r ' e diyor ki, benim yanımda söyledi.
Ben şahidim, diyor ki, "o Çakıcı'yı getirirsek düğü­
m ü n hiç değilse bir kısmı çözülür. Bunun da epey
bildikleri var." "Ya boşver," diyor. "O çaüağm biri.
Bu kreminal bir suçlu" diyor. "Getirsen ne olur/' di­
yor. "Ayrıca b u n u C I A v e r m e z , " dedi. " A m e r i k a
vermez, alamazsınız ordan, hiç uğraşmayın," dedi.

A. Hakan:
Çakıcı o zaman Amerika'daydı.
E . Aşık:
Amerika'daydı.

A. Hakan:

ClA'nin elinde miydi?

Eo Aşık:
M. E y m ü r öyle iddia etti. M. E y m ü r dedi ki, "Çakı­
cı'yı CIA kullamyor, onu alamazsınız Amerika'dan.
Hiç uğraşmayın," dedi. M. Bey dedi ki; "bir istihba­
ratçı o l a r a k nasıl alırız? b u n u g e t i r m e m i z l a z ı m . "
Bunu söylüyor. B u n u ben kulaklarımla duydum.
H e m diyor ki, bunlar birbirlerini koruyorlar, h e m de
benden Çakıcı'yı getirmemi istedi. B e n karşı çıküm.
Şimdi Çakıcı'yı kim koruyor? Bir de olayın sonucu­
na bakalım. Çakıcı kimin zamanında getirildi? Yani
benim h ü k ü m e t i m d e n evvelki hükümeüer zamanın­
da adam, elini kolunu sallayıp Türkiye'de dolaşmış.
Pasaport almış. A m e r i k a ' y a gitmiş, orda yerleşmiş.
Kimse d o k u n m a m ı ş . B e n i m hükümetim b u n u getiri­
yor. Şimdi, M . E y m ü r gibi istihbaratçı bir adam di­
yor ki, bunlar ona yardım etti. Veya onu korudu. Ve­
ya bunlar hemşerisi diye onunla ilişki kurdu. Bir tek
telefon konuşmasını söylüyorsa, b e n zaten defalarca
söyledim. B a n a telefon edildiği z a m a n da söyledim.
Böyle böyle bir a d a m telefon ediyor, bir iddiada bu­
lunuyor. B e n o n u aramış değilim, o aramış. Ve iddi­
ada b u l u n m u ş . B u l u n d u ğ u iddiayı da biz belgesiz
olduğu için kullanmadık. A m a bilgi olarak aklımız­
da tuttuk. Şimdi tekrar bakıyorum. Biz ona, "Çakı­
cı'yı g e t i r m e m i z l a z ı m , " demişiz. O getirmeyelim,
demiş. Şimdi diyor ki, "bunlar hemşeri birbirini ko­
ruyor." Ç a k ı c ı k i m i n z a m a n ı n d a getirilmiş? D i y o r
ki, "bunlar Çakıcı istedi diye beni görevden aldılar."
B u görevden alındığı z a m a n Çakıcı cezaevindeydi,
zaten. Bırak bizden birşey istemesini, bize savaş aç­
mış. Çakıcı, hükümeti düşürmek için, u y d u r m a bir
kaset doldurmuş. Benimle konuşmasını b a s m a ver­
miş, muhalefete vermiş. Yani, bize savaş açmış. Di­
yor ki, "bunlar dosttur." Bütün böyle çelişkilerle do-
lu açıklamalar. B u n a r a ğ m e n bir s u ç l a m a da yok.
H e r gazeteci olayları önemli göstermeye çalışır da,
b u n u n nesini önemli göstermeye çalıştımz, anlaya­
m a d ı m . A l t ı n a y a z ı y o r s u n u z ö n e m l i açıklama,
önemli açıklama...

A. Hakan:
MİT, kontürterör dairesi eski başkam sıfatı.

E . Aşık:

Söyleyen, önemli kişi demek istiyorsunuz.

A. Hakan:
Hiç kuşkusuz. MİT kontürterör dairesi eski başkanı eğer
bu ülkede başbakanlık yapmış, bakanlık yapmış siyasetçi-
lerimiz hakkında böyle iddialarda bulunuyorsa, herhalde
bunu önemsemek lazım. Ama tabi, sizin iddialara cevap
verme hakkınız var.
E . Aşık:
B e n i m kafamı şimdi karıştıran bazı şeyler var. M .
E y m ü r bana, birinci defa M İ T ' t e n ayrıldıktan sonra
A n t a l y a ' d a bir iş kurduklarını, bir fabrikayı ortak
kurduklarını, o fabrikanın yürümediğini, battığını
söyledi. Yani, biraz da geçim sıkıntısından yeniden
M İ T ' e d ö n d ü m , dedi. B e n de o n u n o r m a l karşıla­
dım. A m a şimdi b a k ı y o r u m ; g e ç i m sıkıntısı çeken
bir adam, Amerika'da VVaşhington'da bir yerde. Siz
de sordunuz, neyle geçiniyorsunuz, diye. Washing­
ton'd a yaşıyor artı w e b sitesi kuruyor ki pahalı bir iş
herhalde. Bir de w e b sitesi, Türkiye'den giden bir is­
tihbaratçıya, gidişinin altıncı ayında veya oraya yer­
leşmesinin bilmem kaçıncı ayında hiçbir zaman ve­
rilmez. Yani...
A. Hakan:
Ne demek bu ? Bir şey mi ima ediyorsunuz ?

E . Aşık:
Yani, o kendi, CIA'ye servis yaparım değil de, teklif
edilirse en azından bazı k o n u l a r d a yardımcı olu­
rum. Sanki böyle bir şey de kurulmuş gibi. En azm-
İSANCAKİ

M E H M E T E Y M Ü R : Ç E T E L E R , M A F Y A V E S I Y A S E T

dan kendi orada bir yardım görüyor, besbelli. H e m


m a d d i açıdan, h e m de idari açıdan. Yani A m e r i ­
ka'da w e b sitesi almak m ü m k ü n değil. Neyse onlar
kendine. Ne y a p m a k istiyorsa.

A. Hakan:
Bir başka olay var M. EynıilrTın, Sn. Yılmaz'm Buda­
peşte'de uğradığı saldırıyla ilgili yaptığı açıklamalar.

- M. Yılmaz Budapeşte'de bir saldırıya uğradı, burnu kı­


rıldı. Bu olayın neden olduğunu, bu saldırıyı kimlerin
gerçekleştirdiğini biliyor musunuz?

M. Eymür:
Saldırıyı kimin gerçekleştirdiğini anlatayım size. M.
Y ı l m a z ilk "telefonlarım dinleniyor," diye bir çıkış
yaptı. Tarihlerini hatırlamıyorum. O çıkıştan sonra
benim i s m i m telaffuz edilmeye başlandı, M İ T ' d e te­
lefonlarımı dinliyor, arkasından da M. Eymür dinli­
yor, diye. B e n i m öyle bir imkanım yoktu, zaten. Ya­
ni, b u l u n d u ğ u m pozisyon, teknik bir çalışma yapa­
cak bir d u r u m d a değildim. Ayrıca, belli bir prosedür
içinde yapılır ve MİT'te, isteyen istediğinin telefonu­
nu dinler diye bir şey yok. Ben terörle ilgili istekler­
de b u l u n u r u m ilgili üniteden. O da belli bir prose­
dürden geçtikten sonra yapılır. Tabi b u n u n nedenini
anlayamadım. Herhalde birileri bunu, bana karşı fi-
şekledi. Ç ü n k ü görevde oluşumdan çok rahatsız o-
lan insanlar vardı. Yani gelişimle ilgili tepki gösteren
insanlar. B u n u n üzerine bazı müşterek tanıdığımız
dostlar araya girmiş. " M . E y m ü r ' ü tanımanız lazım,
yanlış y a p ı y o r s u n u z , " diye. B u B u d a p e ş t e olayın­
dan h e m e n sonraydı. Bir gün sekreteri benim ofisi­
m e telefon etti. O z a m a n muhalefette. Ben açtim, de­
di ki, "randevu istemişsiniz. Şu gün, şu saat." B e n
r a n d e v u i s t e m e d i m , " dedim. Bir yanlışlık var her­
halde. Karşılıklı kapattık telefonları. Arkasından, es­
ki h a k e m l e r d e n milletvekili Yusuf N a m o ğ l u aradı
beni. Dedi ki, " m ü ş t e r e k dostlar şey yaptı, sizinle
görüşmek istiyor," dedi. B e n geleyim alayım. D e d i m
ki, "ya daha yeni gelmiş, bütün gazeteciler kapının
Önünde. Ben gelmek istemem," dedim. O zaman de­
di, "akşam gidelim.." Peki, dedik. Beraber bir y e m e k
yedik. Gece 1 filandı, gittik. Oturduk, ben kendimi
anlattım. Kimim, neyim? Evveliyatım nedir? Nasıl
bir aileden geliyorum. "Vah, v a h " dedi. " B i z size
çok büyük haksızlık yapmışız, dedi. Kusura bakma­
yın. Sizden emekli kişiler sizi şey yaptı, b u telefon
dinleme işini yaptılar." Normal, yani bu tip insanla­
rın bana yönelik şey yapmaları normal. Çünkü, belli
ilişkiler içinde olan insanlar. O gün de bir not ya­
nımda götürmüştüm. B u olayla ilgili gelen bir bilgi­
yi-
A. Hakan:
Budapeşte olayı...

M. Eymür:
Budapeşte olayı, yani kimlerin b u olayın içinde ol­
duklarına dair. Zaten tamamında o çıktı, benim ver­
diğim. Ben o nottan okudum. îşte, geçmiş olsun, de­
dim. Başbakanlık yapmış bir insana karşı böyle bir
şeyin yapılmasını hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz.
O n d a n sonra kendisine okudum. Bana dedi ki, "bu
notu bana verebilir misin?" D e d i m ki, "ben teşkilat­
tan b u n u n iznini a l m a d ı m . " N o r m a l d e m ü s t e ş a r a
s o r m a m lazım. "Yok, b a n a itimat edin," dedi. Ver­
dim, notu. Artık başbakanlık yapmış bir insan yani.
Bir m a h s u r u olacağını d ü ş ü n m e d i m . B u görüşme­
mizden sonra aradan bir 10-15 gün geçti. Görüşme­
nin diğer kısımlarını anlatacağım. Müsteşar Sönmez
Bey çağırdı beni. "Mesut Bey'e bir belge verdin mi,"
dedi. Dedim ki, "düz bir kağıt üzerinde, bu olayla il­
gili bilgi vardı, onu verdim." "Ankara Cumhuriyet
Savcısı aradı da," dedi, M. Y ı l m a z ' m avukatı, M. Ey­
m ü r bize bir belge vermiş.
Onun hayatına yönelik bir hadiseye yardımcı olup,
ondan sonra da kendi teşkilatımda müşkil duruma
düşmek; yani amirimden habersiz bir şey yapmışım,
bayağı da üzüldüm. S o n r a da kendisine söyledim,
"beni sıkıntıya soktunuz," diye. S ö n m e z Bey, bana
bir m u a m e l e de yapabilirdi. Niye verdin diye, soruş­
turma da açabilirdi. Çünkü yetkisi var.
A. Hakan:
Ne vardı o belgede?
M . Eymür:
O belgede, işte istanbul'daki bir firma, yine b u Çat­
l ı l a r l a bağlanülı, Budapeşte'de Macar İsmail lakaplı
bir ülkücü arkadaş vardı. A m a hadisenin nedeniyle
ilgili fazla bir bilgi yoktu. Anladığım kadarıyla bir
gözdağı vermek, "bu işlerin üzerine fazla gidiyor­
sun. Biz seni istediğimiz yerde buluruz," diye. M e ­
sut B e y hadiseyi bana şöyle anlatü: "Biz zam an za­
m a n gideriz," dedi. Tabi b u arada çok sakat şeyler
de çıkü. Gazetelerdeki haberlere istinaden söylüyo­
rum. "Gidiyorduk da uçağımızın benzini azaldı, işte
surdan benzin alalım," dedik. Bunlar k o m i k şeyler.

A. Hakan:
Gerçeği ne peki?
M . Eymür:
Olmaz, çünkü. Havacılıkta rotanızı vermeden taksi
gibi inemezsiniz.

A. Hakan:
Doğrusu ne peki?

Mo Eymür:
Şimdi bilmiyorum. B a n a söylediği, kaldıkları otelin
en üst katında eskiden bir restoran varmış. B u d a ­
peşte'yi gören, güzel manzaralı bir restoran. " H e p
birlikte oraya çıktık," diyor. "Çıktığımız zaman ora­
sı bir baktık orası kumarhane olmuş. Gazino olmuş.
Orada da bir şüpheli şahıs, Türk tipli böyle bize ba-
karaktan asansöre yöneldi, aşağı indi. Biraz sonra da
biz indik, bu hadise oldu." Bana anlattığı bu kadar.

A. Hakan:
İnandırıcı bulmuyorsunuz herhalde?

M . Eymür:
P e k inandırıcı değil. Yani, oraya gidişin bir sebebi
olmalı. Orada bir temas, ya birinden bir şey alacaktı
ya verecekti. Ya da en basitinden iddia edildiği gibi
gazinoya oyun oynamaya gitme amacı vardı.

A, Hakan:
Budapeşte olayı ile ilgili olarak M. Eymür'ün anlattıkları
bunlar. Buyrun.

E. Aşık:
Sn. Eymür burda bir şeye daha değiniyor. Sn. M. Yıl-
m a z ' d a n şikayet ediyor. M İ T ' t e görevli birisi; ana
muhalefet lideri bir saldırıya uğruyor. Ve kendi kıt
imkanlarıyla b u saldırının sahibini ve arkasındaki
kuvveti bulmaya çalışıyor. Her yerden bilgi almaya
çalışıyor ki, bana saldıran kimdi ve niçin saldırdı?
Ne yapmak istedi Budapeşte'de? M. Eymür de ona
bir bilgi verdi. O da haklı olarak o bilgiyi emniyete
ve savcılığa bildirdi. Dedi ki, MİT'ten bana gelen bir
bilgi var. B u n u araştırın, cezalandırın, hukuğa teslim
edin. M. Eymür bundan şikayetçi oluyor. Sn. Yılmaz
b u n u savcılığa vermeseydi, o bilgi ne işe yarayacak­
tı? MİT'in, istihbaratçının görevi sadece b u bilgiyi
toplamak mı? Yoksa o bilgiyi devletin, milletin lehi­
ne kullanmak mı? Ben öyle anlıyorum ki, bunların
birtakım bilgileri kendilerinde sakladıkları da bes­
belli. B u da herhalde o kendi yöntemlerinden birisi.
Bizim kabul etmediğimiz yöntemlerden birisi. Yani
ben bilgi topluyorum, ama o n u n katiyyen resmiyete
intikalini sağlamıyorum.

A. Hakan:
Ama diyor ki, "ben iyi niyetle kendisine böyle bir değer­
lendirme yaptım."

E. Aşık:
O n u M. Y ı l m a z ' a değil, bizzat kendisinin götürüp
savcılığa vermesi lazım. Eğer elinde öyle bir bilgi
varsa, ben saldırıya uğruyorum, benim saldırıya uğ­
ramamla ilgili sende bir bilgi var. Sen istihbaratçısın,
görevin budur. B u n u götürüp emniyete senin ver­
men lazım. Bırak benim vermeme üzülmeni, kızma­
nı; bizzat onu kendinin vermesi lazım. Savcılığa ve
hukuga gitınese, bilgi ne işe yarar? Onu getirip bir
ajana, mafyaya vermedi. Devletin güvenlik güçleri­
ne, emniyet güçlerine, yargıcma verdi. Doğru değil
mi bu yani? D e m e k ki ben onu savcılığa vermesem,
sen onu gizli saklayacaksın. Budapeşte olayında da
aynısı. B u olayda doğru düzgün yardım etmediler.
Söylüyor, bir takım ilişkiler, bir yerden şüphelenmiş
şüphelenmiş, yani tam böyle dört dörtlük bir şey ge­
tirmediler elimize.

A. Hakan:
"Benim söylediğim gibi çıktı," diyor ama.

E. Aşık:
Söylediği gibi çıktıysa, şimdi anlatıyor ki birtakım
şeyler biliyorlardı d e m e k ki. Bildiklerinde bile bize
doğru dürüst, o konuda yardımcı olm.adılar. Zaman
zaman bunu da dile getiriyorduk.
A, Hakan:
Röportajı yaparken, sayın Yılmazla ilgili M. Eymür 1in
hu iddialarını dinledikten sonra benim aklıma hiç kuşku­
suz, herkesin aklına gelen şey geldi. Acaba Eymür hem
web sitesiyle Türk medyasını, hem de bize verdiği röpor­
tajla cumhurbaşkanlığı seçimlerini mi etkilemek istiyor?
Acaba böyle bir amacı mı var? Biz de tabi ki kendisine bu
soruyu sorduk. Hem bu soru hem de çok tartışılan Türk
Ticaret Bankası olayı, her iki konuda da Eymür Tın söyle­
dikleri var. İsterseniz onlan dinleyelim. Onlar üzerine
konuşalım.
Mehmet Eymür intikam almaya mı çalışıyor? Eymür Hin
Türk Ticaret Bankası olayıyla ilgili açıklamaları. Birlikte
izliyoruz.

- Mehmet Eymür şu anda zveb sitesini neden kurdu?


Hakkında çıkan suçlamalara mı cevap veriyor?

M. Eymür:
Bir tanesi o diyebilirsiniz. Kendini atılan pislikler­
den arındırmak. Bir tanesi o. İkincisi, hakikaten fay­
dalı bir şeyler yapabilmek için; o site gördüğünüz
gibi, araştırma yapan istihbarat konusunda çok me-
raklı insanlar biliyorum, onlara biraz böyle renk ge­
tirsin, o maksadı düşünerekten yaptığım bir şey. İs­
teseydim başka bir sayfa koymazdım. Sadece kendi
şeylerimi yazardım. Onun bir hizmet yönü var. Onu
belirtmek istiyorum.

A. Hakan:
Zamanlamayı konuşalım. Şimdi cumhurbaşkanlığı seçim­
leri var Türkiye'de. Demirci seçeneği gittikçe zayıflamış
durumda. Hatta ortadan kalkmış bile diyebiliriz. Yeni bir
seçenek M. Yılmaz doğuyor. Böyle bir şey var mı ?
M. Eymür:
Bütün Türk halkı gibi ben de iyi bir cumhurbaşkanı­
na sahip olma isteğinde, çok arzuluyum. Kötü bir
cumhurbaşkanı olmasın diye de üzerime düşen her
görevi yapmaya çalışıyorum.
A. Hakan:
Kötü bir cumhurbaşkanı, eşittir Mesut Yılmaz?

M. Eymür:

Benim ölçülerimde öyle.

A. Hakan:
Peki siz M. Yılmaz'm cumhurbaşkanı seçilmesini engelle­
mek için mi bu web sitesini kurdunuz?
M. Eymür:
Öyle bir gücüm olursa, tabii ki engellemek isterim.

A. Hakan:
Ne yapacaksınız? Mesela Yılmaz'la ilgili hiç açıklamadı­
ğınız sır var mı, başka sırlar var mı? Bunları önümezdeki
günlerde açıklayacak mısınız?
M. Eymür:
Fazla olduğunu zannetmiyorum, ufak tefek şeyler
vardır. B e n temelde önemli olan şeylere değinmek
istiyorum. Ş u n u yapmış, b u n u yapmış, ufak tefek
şeylerle uğraşmak istemiyorum.
A.Hakan: ^
Bir M. Yılmaz tahlili yapar mısınız? Temelde önemli olan
şeylerden yola çıkarak.
M. Eymür:
Temelde önemli olan şeylerden biri, en son hüküme­
tin d ü ş m e s m e neden olmak. Ticaret Bankası'nm satı­
şı konusu.

A, Hakan:
M. Yılıjıaz orda rol oynadı mı?

M. Eymür:
Kesinlikle, tabii ki.

A. Hakan:
Nasıl bir roldü bu?

M. Eymür:
Öyle bir tiyatro oynandı ki, ben anlamadım basını­
mız b u n a nasıl rahatlıkla göz yumuyor? Mesela ev­
raklar k a y b o l d u , M İ T ' t e n e v r a k geldi, ilişkisi y o k
denildi. O kadar çocukça şeyler ki, o kadar kokuyor
ki, bunları b u işlere birazcık yatkın birinin iyi değer­
lendirmesi m ü m k ü n .
A. Hakan:
Peki nasıl bir roldü?

M. Eymür:
Sıkışmışlardı. Biraz o sıkışıklığın neticesi, zamanın­
da verilen lüzumsuz sözler, bir mafya liderine veri­
len lüzumsuz sözler. Onları sonradan o mücadelede
de ortada bıraktı. H e m kendilerine yaramadı. H e m
de son derece ağır bir suçla hükümetten ayrılmaları­
na sebep oldu. B u esasında Türkiye'de politikacılara
ve iş adamlarına, birçok insana örnek olacak, bun­
dan sonraki ilişkilerine çok daha ölçülü yapmaları
gerektiğine, d ü ş ü n m e l e r i için örnek olabilecek ç o k
güzel bir misal bence.

A. Hakan:
Eymür'ün açıklamaları böyle.

E. A ş ı k :
Belki M e s u t Y ı l m a z b u programdan kendine bir ha­
karet çıkartabilirse, avukatları dava açabilir. Açar mı
açmaz mı onu bilmiyorum. Yahut R T Ü K veya mah­
keme, başka kanallardan MİTTe ilgili açıklamalar­
dan ötürü, başınıza bir iş gelebilir. Burda ben hakkı­
mı helal ediyorum ve teşekkür ediyorum.

A. Hakan:
Şöyle bir şey söyleyelim. Bu röportaj çok daha uzun bir
röportajdı. Bu röportajın tamamı tümüyle hukukçulara
izlettirilmiştir Son derece sorumlu bir davranışta bulu­
nuluyor. Cevap verme durumunda olmayan kişilerle ilgili
sadece bu isimler geçmedi. Birçok isimler var. MİT'le ilgi­
li, özellikle MİT'le ilgili yaptığı açıklamalar var M. Ey­
mür'ün. Onların hiçbirisini ekrana yansıtmıyoruz. Yasa
gereği, kanuna uygun yayıncılık yapmak için. Bu
açıklamaları yapmama izin verdiğiniz için teşekkür
ederim.

E. Aşık:
Tabi, biraz evvel b e n i m a k l ı m d a n g e ç e n ve size
sorduğum soruyu sormuş ve cevabını almışsınız.

A.Hakan:
Evet, bu da bizim sorumlu yayıncılığımızı gösteriyor
aslında.

E. Aşık:
B e n diyor, M . Y ı l m a z ' m Cumhurbaşkanlığını
engellemek için, maalesef elimde de diyor bir bilgi
yok. B u Türkiye'nin en iyi istihbaratçısı. Keşke, e-
limde M. Yılmaz'ı zor duruma düşürecek bilgi, bel­
ge olsaydı da kullansaydım, diyor. A m a bundan faz­
lası yok. Ben b u maksatla, aşağı yukarı b u açıklama­
ları yaptığını itiraf ediyor. Ve itiraf ettiği şeylerin, de
hepsi, Alaaddin Çakıcı bunların hemşerisidir. A m a
bütün Türk milleti biliyor, A. Çakıcı'yı, senelerdir eli
kolu serbest dolaşan A. Çakıcı gibi nicelerini getirip
adalete teslim eden, cezaevine koyan M. Yılmaz'dır.
T ü r k B a n k olayı ise, tabii ki burada teferruatı açık­
lanmamış. Türk B a n k olayında uzman kişilerin, bu
işi bilen kişilerin 300 milyon dolar değer biçtiği Türk
Bank, 600 milyon dolara saülmışür. A m a satin alan
MEHMET EY

kişinin şaibesi dolayısıyla olaylar çıktı. Yoksa fiyatı


dolayısıyla değil. T ü r k B a n k olayında hiç kimse, bu­
rada devlet zarara uğratılmış, peşkeş çekilmiş, k a m u
z a r a r a u ğ r a t ı l m ı ş . B a ş b a k a n b u r d a n rüşvet yemiş
değil. P a t l a k v e r m e s i n i n sebebi, satın alan kişinin
mafyayla olan ilişkileridir. Satın alan kişilerin maf­
yayla olan ilişkileri başbakanı da zor duruma düşür­
müştür. M a d e m biliyordu, başbakanlığa gelip o bil­
gileri v e r m e s i l a z ı m değil m i y d i ? " B a k ı n T ü r k
B a n k ' ı satacağınız kişinin b u ilişkileri vardır," diye.
Biraz önce kendisi de söyledi. Verdiği bügilerin, em­
niyete, adalete g i t m e s i n d e n rahatsız oluyordu. B u
belgeler verilmemiş. B a ş b a k a n yazılı olarak M İ T ' t e n
s o r d u ğ u halde, M İ T ' i n verdiği cevap başbakana u-
1 aşmamış. Evrak kaybı olmuş, b i l m e m ne olmuş. A -
m a b e n tekrar söyleyeyim. T ü r k B a n k olayındaki a-
sıl iddia veya esas sansasyon olan, gürültü çıkaran
konu, T ü r k Bank'ı satın alan kişinin şaibesi, mafya i-
le olan ilişkisidir. Yoksa, b u g ü n herkes kabul ediyor
ki, k o n a n fiyat yüksek fiyattır. Tam iki misli fiyattır.
Muhtem.elen T ü r k B a n k ' ı o fiyata b u g ü n de sata­
mazsınız. O konuda zaten kimsenin bir iddiası yok.
B a ş b a k a n b u r d a n para yedi, diyen yok. B a ş b a k a n
b u n u birisine peşkeş çekti, yarı fiyatina verdi, diyen
yok.

A. Hakan:
Ne peki iddia?

E. A ş ı k :
İddia; satın alan kişinin mafyayla olan ilişkileri do­
layısıyla b u gürültüler çıkmış. Yani hafızamızı taze­
l e y e l i m . Ş i m d i , diyor ki, " e v r a k n i y e k a y b o l d u ? "
Ben sorayım, "sen de orda M İ T ' i n görevlisiydin. Ni­
ye b a ş b a k a n a getirip b u bilgiyi v e r m e d i n ? B u r a y ı
sattığınız adamın b u ilişkileri var, b u n u onaylama­
yın," demedin. D e n m e m i ş bunlar. Yani b a ş b a k a n a
b u bilgiler gelmemiş. Başbakan bunu ilgisiz kişiler­
den ö ğ r e n m e y e kalkmış. A d a m a yeterlik vermişler,
i h a l e y e sokmuşlar. E v r a k a d ö k ü l m e m i ş . B a ş b a k a n
Öğrenmeye kalkmış. Yok, gece l ' d e niye onunla ko­
nuştun, gündüz 2'de niye falancayla konuştun? Hü­
kümet düşürülmesine sebep olacak kadar olur. B a ­
zen siyasilerin başına bu olaylar gelir. Türk Bank'ı
Sayın Başbakan 300 milyon dolara satsaydı, ama bu
işlere de hiç kendisi karışmasaydı, önüne gelen ev-
rağı imzalasaydı, devlet ordan 300 milyon dolar za­
rara uğrasaydı, kimse hesap da sormazdı. Yani dev­
let adamı odur ki, siyasetçi odur ki; kendini riske a-
tacak, devletin yararını koruyacak, gidip hesabını da
verecek. Gerekirse m a h k e m e y e de düşecek. Maale­
sef Türkiye'de o tip şeyler oluyor. Ben o konuda her
zaman söylüyorum, b e n hakkımı hep helal etmişim­
dir. Yani olabilir. Ben riski severim. Risk almayı se­
verim. Bilerek risk alıyorum, sonunda da hesabını
veriyorum. Cezası varsa cezasım çekiyorum, olabi­
lir. A m a ben tekrar söylüyorum. Türk B a n k olayın­
daki gürültü, sansasyonel olay haline gelmesinin se­
bebi ucuz satilması değil, peşkeş çekilmesi değil, ye­
timin hakkının yedirilmesi değil, satılan kişinin maf­
yayla olan ilişkileridir. Bunu çıkartacak olan başba­
kan değil, MİT'tir, emniyettir.

A. Hakan:
Aslında M. Eymür'ün iddialarına baktığımız zaman, ö-
zellikle bu bölümle ilgili, bu zamana kadar hiç dile getiril­
memiş bir iddiayı ortaya koymuyor. Ya da geçmişte yaptı­
ğı göreve dayanarak bir iddiada bulunmuyor.

E. Aşık:
Hayır, b e n b u l u n u y o r u m şimdi. B e n d i y o r u m ki.
Korkmaz Yiğit, Türk Bank'ı satın aldı. Korkmaz Yi-
ğit'in A. Çakıcı ile konuşmaları var. Kasetleri var.
Yayınlandı sonra. B u n l a r da M İ T ' i n elindeydi.
MİT'in başbakanı uyarması lazım değil mi? Mafya-
sal ilişkileri olan bir satışür diye uyarması lazım de­
ğil mi?

A. Hakan:
Niye ûyarmadı peki?
E. Aşık:
Başbakan b u n u soruyor. Ordan gelen belge kaybolu­
yor. Satış gerçekleşip, daha sonra kaset yayınlandık­
tan sonra M İ T diyor ki, "ben b u n u göndermiştim."
Emniyet, "almadım," diyor.

A. Hakan:
Bil tartışmalar çok yapıldı Türkiye'de. Gazetelerde, tele­
vizyonlarda yapıldı.

E. Aşık:
A m a ben tekrar söyleyim, 600 milyon dolarlık banka
300 m i l y o n a satılsaydı, hiç bunlar olmazdı. Kimse
g e l i p B a ş b a k a n ' a "sen, devleti 3 0 0 m i l y o n zarara
uğrattın" demezdi.

A. Hakan:
Eyüp Bey, şimdi çok teşekkür ediyorum, bu açıklamaları
yaptınız. Bizim de bu konuyla ilgili tavrımız bir platform
olmak. Orda bir takım iddialar var. Siz de cevabınızı veri­
yorsunuz. Bunun ötesinde bir şey değil.
Siz, aynı zamanda, mecliste kurulu komisyonlarda görev
yaptınız. Bu konularla ilgili bir kişisiniz. Bir kaç bölüm
daha var, Eymür'le ilgili. En son hem Fikri Sağlar'dan,
hem sizden bir genel değerlendirme, bütün bunlardan or­
taya çıkan Türkiye Manzarası. Bütün bunlar bir takını
işlerin düzgün gitmediğini gösteriyor. Nedir onlar, onu
konuşacağız.

E. Aşık:
Ben E y m ü r ' ü suçlamış değilim. B u konudaki kanaa­
timi s ö y l e d i m . Z a t e n o n u n da b i z e bir s u ç l a m a s ı
yok.

A. Hakan:
Suçlaması var, dayanaksız olduğunu söyleyebilirsiniz.

E. Aşık:
D a y a n a k s ı z ve h e r k e s i n g ü n l ü k o l a r a k kullandığı
şeyler. Yani, T ü r k i y e ' n i n en ü n l ü istihbaratçısı, E.
Evcil'in herkesin ulaşabileceği mahkemedeki iddia­
larını kanıt göstenyor. " B u n l a r a " h e i ^ e s u r â "Sen^e
ne bilgi var? B e n b u n d a n önemlisini d i y o r u m ki,
-Fikri S a ğ l a r ' m görüşüne katılıyorum, yerinde bir
ş e y - M. E y m ü r ' ü n esas Susurluk, yani devlet mafya
ilişkileri k o n u s u n d a k o n u ş m a s ı lazım. M a d e m ki
hayırlı bir iş yaptı bir ofset açtı. Cumhurbaşkanlığı
seçimi de şöyle veya böyle 20 gün sonra bitecek. Ar­
tık ona da ihtiyaç kalmayacak. B u açtiğı ofseti şeyde
kullansın. Nasılsa Amerika'da bulunuyor. Artik bu­
nu kimse getirip yargılamaz. Ben çağrıda bulunuyo­
rum ki, yani kimleri kullandılar, nasıl kullandılar, ki­
m i n talimatıyla kullandılar. K a ç kişi öldürdüler.
Nerden para aldılar? Eroin işinde ne yaptilar? Ku­
marhane işinde ne yaptılar? B u sitelerde açıklasın.
Kimlerle ilişki kurdular. Hangi siyasetçiler işin için­
de? Bunları açıklasın.

A. Hakan:
Çok teşekkürler, Eyüp Bey. Devam edeceğiz, siz de
ayrılmayın. Fikri Bey'de Ankara stüdyomuzda. Bu
konuyla ilgili değerlendirmeyi alacağız. Şimdi kısa bir ara
veriyoruz. Daha sonra en heyecanlı bölüm gelecek.
Eymür, MİT'te Çalışan
Gazetecilerden Bahsediyor

A. Hakan:
Evet İskele-Sancak devam ediyor sayın seyirciler.
M. Eymür ayrıca MİTte çalışan gazeteciler veya MİT i-
çin çalışan gazetecilerden de söz etti. Burda bir uyanda
bulunmak istiyorum. M. Eymür web sitesinde, bu basına
da yansıdı. Bir gazetecinin adını veriyor. MİT'te çalışan
bir gazetecinin varlığından söz ediyor. Ve onun adım ve­
riyor. Bu gazetecinin adım bizim röportajımızda da verdi
ve onunla ilgili bazı bilgiler sundu. Ancak biz o meslekta­
şımızla görüştük. Kendisi, bu konuyla ilgili olarak açıkla­
ma yapmak istemediğini, söyledi. Ancak hemen şunu da
belirtmek gerekir. Eymür'ün iddialarının doğru olmadığı­
nı, kendisinin MİT'te çalışmadığını da söyledi. Biz bu ga­
zetecinin adını burada vermeyeceğiz. Sorumlu yayıncılık
gereği vermeyeceğiz. Eymür'ün bu konuyla ilgili olarak,
somut olarak isim verdiği bu gazeteciyle ilgili olan bölü­
mü ekrana getirmeyeceğiz. Ancak ilginç bir bölüm var.
Çok kısa bir bölüm. Belki oraya dikkat kesilmek daha da
anlamlı, daha önemli. Başka gazeteciler var mı diye soru­
yoruz Eymür'e. Ordaki cevabı ilginç. Belki bundan son­
raki medya okumalarında hepimize rehber olabilir.
İzliyelim.

- Başka gazeteciler var mı MİT'te çalışan ?

M. Eymür:
Çok vardır, tabi.

A. Hakan:
İsim vermek mümkün mü?
I ISKELE I

M. Eymür:

Yok, u y g u n olmaz.

A. Hakan:

Peki bize bir şifre verebilir misiniz 7

M. Eymür:

Ahlaksız gazeteciler olursa onları da yazarız.

A. Hakan:
Ahlaksız mı, yoksa M. Eymür'e karşı çıkan, ya da eleşti­
ren gazteci, MİTte çalışan gazeteciler mi?
M. Eymür:
M. E y m ü r ' e karşı çıkıp ç ı k m a m a s ı ö n e m l i değil;
T ü r k i y e ' n i n g ü n d e m i n i değiştiren, yani amaçları
başka olanlardan bahsediyorum.
A.Hakan:
Peki bize bir şifre verebilir misiniz, izleyicilerimize? Ner­
den anlayabiliriz MİT'te çalıştığını?
M. Eymür:
Zor. Gizli ilişkileri ortaya çıkaran...

A. Hakan:
Yazılarından, yaptığı haberlerden yola çıkarak bir şeyler
hissedemez miyim ?
M. Eymür:
Hissedersiniz, o çok rahat hissedilir. İyi tahlillerle
çok şeye v a r m a k m ü m k ü n .
A. Hakan:
Bunun için bir şifre istemiştim.

M. Eymür:
O şekilde bir şifre, şu anda aklıma size verebilecek
bir şif;"e gelmiyor. İyi bir tahlil gerekiyor.
A. Hakan:
Evet, Mehmet Eymür'ün açıklaması bu şekilde sayın
seyirciler Artık sona geldik. Mehmet Eymür bundan
sonra ne yapacak, ne planladı? Şimdi onu izleyeceğiz.
Hemen ardından da bu röportajın tamamı ile ilgili. Hem
Fikri Sağlar'ın hemde Eyüp Aşık'ın görüşlerini alacağım.
- M. Eymür, bundan sonraki hayatını planladı mı, bun­
dan sonra nerde yaşayacak, neler yapacak, bir plansızlık
izlenimi aldım. Yanlış mı acaba?

M. Eymür:
Şimdi plansızlık izlenimi var. B u Türkiye'deki geliş­
melere paralel olacaktır.

A. Hakan:
Yeniden MİTte çalışmayı istiyor musunuz?

M. Eymür:
Katiyyen. Artık hiçbir şekilde devlette görev almam.
Benim için devlete hizmet bitmiştir.
A. Hakan:
Burdasınız şimdi. Washington'dasınız. Tam olarak burda
kalıp kalmayacağınızı da bilmiyorsunuz.

M. Eymür:
Gelişmelere bağlı. İnsan, eğer devletin en başından
sonuna kadar güvenebileceği, arkasını dayayabile­
ceği bir yer bulamazsa, Türkiye'ye ne diye geleyim?
A m a şunu s ö y l e y e y i m . Ciddi bir soruşturma ıçın
her zaman gelirim. Zannediyorlar ki M. Fymür Tür­
kiye'den kaçti. Kaçmak değil, huzurlu yaşamak be­
nimki.

A. Hakan:

Kaçmadınız, istedikleri zaman gelirsiniz...

M. Eymür:
Tabi, ama tahdit koyacaklar, şu gizli bunu konuşma­
yacaksın, bu kadarını konuşacaksın. Böyle bir tahki­
kat olmaz. Yani sen adamın bir yandan kolunu tut,
bir yandan yumruk attir. Böyle bir yöntem olmaz ta­
bi. Herşeyimi sorsunlar, herşeyime cevap vereyim.
A. Hakan:
Son soru, Washington'dasınız. "Bazen sokağa çıkıyo­
rum," diyorsunuz. Burda bir güvenlik endişeniz yok mu?
Çünkü sizinle konuştuktan sonra en başta sorduğum so­
runun haklı dayanakları olduğunu hissettim. Çünkü çok
Önemli şeyler söylüyorsnmız. Bir sürü açıklama yapıyor­
sunuz ve bunları çok olağan şeylermiş gibi söylüyorsu­
nuz. Korkmuyor musunuz?

M . Eymür:
Şahsımla ilgili d i y o r s a m z , çok büyük bir endişem
yok. Yeter ki sadece bana yönelik olsun. A m a tabi ki
ailem için aynı şeyleri söyleyemiyorum.

A. Hakan:
Silah taşıyor musunuz?

M . Eymür:
Yok, taşımıyorum.

A. Hakan:
Peki, sokağa çıktığınızda arkanıza bakar mısınız?

M. Eymür:
O zaten senelerin verdiği alışkanlıkla bazı acayip
şeyleri hemen g ö r m e alışkanlığım kazanmış vaziyet­
teyiz. Ben senelerdir takip memurluğu da yaptığım
için, hemen hissederim öyle bir acayiplik olduğu za­
man. Bunu söylediğim z a m a n çok profesyonelce ya­
pılandan bahsetmiyorum. Normal bir örgütsel faali­
yeti...
A. Hakan:
Ama hiçbir hazırlığınız yok, silahınız yok.

M. Eymür:
Onun için zaten burda yaşıyoruz ya. Ben öyle çok si­
laha meraklı bir a d a m da değilim. Senelerdir silah
taşımak, o çok büyük bir yük. Pantolonunuzu düşü­
rür bir yana böyle. Koca bir silah. Onun için tabi ki
silahsız yaşamak çok güzel bir şey.
A. Hakan:
Mehmet Bey çok teşekkürler

M . Eymür:

Estağfurullah, inşaallah faydalı olmuştur.

A, Hakan:
Evet bu röportaj burada sona eriyor. Şimdi genel değer­
lendirmelere geçeceğiz.
Değerlendirmeler

A. Hakan:
Sayın Sağlar, röportajın bütününü gözönünde bulundU"
rursanız, şu ana kadar konuşulanların tamamım gözö­
nünde bulundurursanız, neler söylemek istersiniz?

E Sağlar:
Ö n c e altının çizilerek s ö y l e n m e s i g e r e k e n bir şey
var. O da M. Eymür'ün, yani bir kamu görevlisinin,
her ne kadar istihbarat gibi, M İ T gibi önemli bir ku­
ruluşta, kurumda, çok da önemli bir yerde bulun­
masına rağmen yasaların dışına çıkabileceğini, çok
açık itiraf etmektedir. B e n herşeyi yapabilirim, sözü
b u r d a da söylenmiştir. Aynı şekilde, S u s u r l u k k o ­
misyonunda da "biz bildiklerimizi birbirimize söy­
lemiş olsaydık, çoktan birbirimize silah çekerdik,"
demiştir. Nitekim silah çekildiğini, Tarık Ümit olayı
ve benzedi olaylarda olduğu gibi birbirlerini öldür­
düklerini de biliyoruz. B u karmaşa ya da bu ikrar
diyelim, sonunda Türkiye'de 17.547 faili meçhul ci­
nayet dosyasının arşivlerde olmasına neden olmak­
tadır. Bence altının çizilmesi gereken budur. O n u n i-
çin M. E y m ü r ' ü n bütün bildiği bilgiler, eğer b u şe­
kilde medya yoluyla açıklamak ya da web siteleriyle
bilgilerini açıklamak istiyorsa, tüm bilgilerini ortaya
koymalıdır. Böylelikle T ü r k i y e ' y e , çok sevdiği ve
milliyetçi olmaktan övündüğü Türkiye'ye çok da ö-
nemli k a t k ı d a bulunacaktır. T ü r k i y e ' d e b u g ü n S u ­
s u r l u k düzeni diye adlandırdığımız, h u k u k dışına
çıkarak, insanların can ve mal güvenliğinin olmadı­
ğı, s i y a s e t ç i n i n , b ü r o k r a t ı n , tarikatın, g l a d y o n u n ,
mafyanın yer aldığı, devletin bütün yetkilerini, gü­
c ü n ü kullanarak, kendi çıkarları doğrultusunda bir
h u k u k s u z l u k düzeni yarattığı, b u k o n u m d a n kur­
t u l m a m ı z a n e d e n olacaktır. B e n o n u n için M. E y ­
m ü r ' ü n bazı sözleri ağzında gevelemeden, gerçekle­
ri aktarmasında yarar olduğuna inanıyorum. Biraz,
aslında bilen insanlara ipuçları veriyor. Yani, hukuk
devleti dışına çıkmamızın nedenlerini anlatıyor. Bir
k u r u m h u k u k devleti dışına çıkarsa, seçilmişlerin o
k u r u m üzerinde etki kuramayacağını görebiliyoruz.
E k o n o m i n i n kara p a r a y a dayandırıldığını, dolayı­
sıyla, yönetimin de mafyalaştığı b u sözlerin içerisin­
den açıkça çıkıyor ve Sn. A ş ı k ' m da biraz evvel bah­
settiği gibi -belki o n a da g e l m e k t e yarar var- a m a
kara paranın bir zaman sonra finans kurumlarına ve
m e d y a y a el attığı, Türkiye'nin k a m u kurumlarımn i-
halesinde yer almaya çalıştığını da görüyoruz. T ü r k
B a n k olayını öyle değerlendirmek lazım. Her ne ka­
dar 3 0 0 milyon dolarlık bir değeri "bunu 600 milyon
dolara sattık" deniliyorsa da, işin aslı öyle değil. 480
milyon dolar da bankanın içerisine para getirilip ko­
n u l m u ş . Yani 4 8 0 m i l y o n d o l a r n a k i t p a r a y l a ve
500'e yakın şubesiyle, hatta daha fazla şubesiyle sa­
tıyorsunuz. Ve değerinin de o zamanlar 600 milyon
doların üzerinde olduğu iddia ediliyor. Onları da bir
k e n a r a bırakın. Mafyayla olan ilişkileri b i l i n e n ve
Sn. B a ş b a k a n M e s u t Y ı l m a z tarafından da Ağustos-
'ta ihale yapılmazdan önceki Mayıs ayından beri b u
ilişkileri takip ettiği ikrar edilen bir konu. Dolayısıy­
la onu, burda tartışmanın yeri olup olmadığını bil­
m i y o r u m . A m a söylediklerinin altında bazı d o ğ r u
şeyler de o l d u ğ u n u aktarmak istiyorum. Yalnız Sn.
A ş ı k ' m söylediği ve altını çizerek durduğu şeye b e n
de katılıyorum. H e m e n " 1 9 8 7 M İ T R a p o r u " aklıma
geldi. 1987 M İ T raporunda -yine M. E y m ü r tarafm-
dan hazırlanan bu M İ T raporunda- birçok insanın
ismi geçiyordu. B u birçok insan sonunda bakıyoruz
ki, bugüne kadar tarihi gelişmelere, ö gün anlatılan­
lardan çok farklı konumlara gelmiş. Hep iyi yerlere
doğru gitmişler. Yükselmişler, söz sahibi haline gel­
mişler. A m a bir tek kişi o günkü koşullarda, bir yere
gidebilmesi kesin gözüyle bakılan bir tek kişi o he­
defe ulaşamamış. O da Necdet Üruğ. O günkü ko­
şullar içerisinde yapılan planlamaya göre Evren'den
sonra c u m h u r b a ş k a n ı olması b e k l e n e n ve en kuv­
vetli aday görünen Necdet Üruğ, cumhurbaşkanı o-
l a m a m ı ş . A m a o n u n h a r i c i n d e ismi g e ç e n h e r k e s
yükselmiş. Şimdi aynı şey sözkonusu. Tam cumhur­
başkanlığı s e ç i m i n d e n önce, bir aday olan M. Yıl­
maz'la ilgili birçok sözler söyleniyor. Aslında b u g ü n
Türkiye'de de, ortaklar dahi, şaibeli insan olmasın,
diyor. Sonra bir bakıyorsunuz ki, k a m u o y u ve basın,
"M. Yılmaz olmasını mı d e m e k istiyorsunuz," deni­
yor. Dolayısıyla, şaibeyle M. Yılmaz yanyana tutulu­
yor. B u bilinçli mi yapılıyor, yoksa gerçek midir? O-
nu da b u konuşmalar ışığında, galiba bizi izleyenle­
rin kafasında bununla ilgili yeni düşünceler ortaya
çıkmıştır, diye düşünüyorum. M. E y m ü r ' ü n bu rö­
portajının içinde var mı, yok m u y d u ama, D G M ' n e
vermiş olduğu bilgilerin, iddiaların, başvuruların da
burda söylenilmesinde yarar olduğunu düşünüyor­
dum. Mesela, devlet eliyle eroin kaçırtılarak, sözde
bazı teröristlerin yurtdışında yakalanması doğrultu­
sunda, polisin. E m n i y e t Genel M ü d ü r ü ' n ü n , Meh­
met Ağar'ın ismini verdiği iddialar vardır. B u iddia­
lara hiç değinmemiş. B e n başta da söylediğim gibi,
gerçekten bildiklerini ortaya koyabilse, zannediyo­
rum çok şeyi çözeriz. Ve belki bugün buralarda bu
kadar fazla konuşmayız. B e n çıkarabildiğim kada­
rıyla bunları s ö y l e m e k istiyorum. Z a m a n ı m ı z d a
herhalde kısıtlı. E ğ e r tekrar ihtiyaç duyulursa,
bilgilerimi aktarmak isterim.

A.Hakan:
Çok teşekkürler Fikri Bey. Eyüp Bey siz ne dersiniz?
E. A ş ı k :
Biraz E y m ü r ' ü n iddialarından siyasete geçtik maa­
lesef, îster i s t e m e z , hiç i s t e m i y o r d u m b u k o n u d a
böyle bir yere sapmasını ama. Sn. Sağlar'ıri sözleri
üzerine mecburen o konuya d e ğ i n m e k durumunda­
yım. A m a esas E y m ü r ' ü n iddialarıyla ilgili söyleye­
ceğim şu. B u r a d a k i iddialar hiçbir şey değil. A m a
b e n biliyorum ki, senelerce istihbaratta çalışmış, ö-
nemli görevlerde b u l u n m u ş bir kişi. Üstelik de söy­
lüyor, biz adam öldürmüşüz, öldürmek de normal­
dir. Bunları söylüyor. B u n u n manası; Susurluk'la il­
gili M. E y m ü r çok şey biliyor. B a n a göre asıl branşı
olan o k o n u y a biraz yardımcı olması lazım. Kendisi
diyor ki, "iyi bir soruşturmadan geçersem ben, geli­
r i m . " B a n a s o r a r s a n ı z b u r d a k i açıklamalarını bile
bazı savcılar d u y u r u kabul edip, soruşturma açabi­
lir. Ayrıca zannederim kendisi hakkında açılmış so­
r u ş t u r m a d a var. M İ T ' i n açmış olduğu, onu vesile
yapıp, a m a Susurluk'la ilgili yapacağı açıklamalar...

A. Hakan:
"Devlet sırrı diye beni engellemeye kalkmasınlar," diyor.

E, Aşık:
Hayır, "ben korkuyorum, onları açıklamam," diyor.
B a n a göre o kanunsuz, gayri kanuni, gayri ahlaki şe­
yi t a m a m e n devletten söküp atmak için, geçmişin i-
yice bir deşilmesi lazım. Susurluk'ta birçok şey orta­
ya çıktı. İnsanlar çok şey öğrendi. K a m u o y u oluştu,
caydırıcılık oldu. B u n d a n sonrası için m u h t e m e l e n
yeni ilişkiler öyle kolay olmaz. A m a b u n u n daha iyi
bir şekilde, d a h a başarılı bir şekilde, yani devlet-
mafya ilişkisi, h u k u k s u z a d a m ö l d ü r m e meselesi,
s ö k ü l ü p atılması için o n u n bilgilerine ihtiyaç var.
Sn. S a ğ l a r ' m söylediklerine, iki cümle söylemek du­
rumundayım. Evet, T ü r k B a n k ' a bir para verilmiş, a-
m a T ü r k B a n k battığı için verilmiş. Yani o para T ü r k
B a n k ' m arhsı değil, eksilerim, hazine bir bankaya ne
z a m a n yardım eder? B i r b a n k a batarsa. Yani T ü r k
B a n k b a t m a d u r u m u n a gelmiş, h a z i n e onu, b i z i m
hükümet değil, bizden evvelki hükümet Tansu Çil-
ler-Refahyol hükümeti, hazine oraya 450 milyon do­
larlık bir yardım y a p m ı ş . T ü r k B a n k ' m batmasını
ö n l e m e k için. Yani o para T ü r k B a n k ' m kasasında
değildi. T ü r k B a n k ' m eksilerine gitmişti. Başka bazı
yerlerde de b u i d d i a l a r d a b u l u n u l u y o r . T ü r k
B a n k ' m 3 0 0 milyon dolar belirlenen fiyatı, işte b u
şubeleriyle, personeliyle, ismiyle, prestijiyle, arüsıy-
la, eksisiyle, borcuyla, alacağıyla, hepsinin toplamı­
dır. B u lafı ben başka yerlerde de duydum. Efendim,
sadece hazinenin verdiği 450 milyon dolar var. Ha­
zinenin verdiği 4 5 0 milyon dolar borçlarına gitmiş
zaten. Batüğı için vermiş. Durup dururken hazine o-
na, al b u para kasanda dursun, dememiş. O doğru
değil. B u şaibe meselesine gelince, yani buradaki ko­
nu değil, ama Sn. M. Yılmaz'la ilgili pek o şeye geti­
rilmiyor. Fakat şöyle bir iddia var. D e n i y o r ki, M.
Y ı l m a z a k l a n m a d a n , h ü k ü m e t e girmedi. D e d i ki,
"ben aklanacağım, hükümete öyle gireceğim." Evet,
şimdi niye cumhurbaşkanlığına aday oluyor? Gerçi
henüz aday falan olmadı, aklandığı halde. Sn. Yıl­
maz'la ilgili açılan soruşturmalar, işte Kurtköy hava-
alanıydı, Karadeniz otoyoluydu, Ford fabrikasıydı,
T ü r k B a n k olayıydı, vs. H e p i m i z biliyoruz. Parla­
mentodaki siyasi yapıdan, konjoktürden, yani dışar­
dan destekli bir partiyle beraber çalışmış olmaktan
faydalanarak, muhalefettin her 15 günde bir verdiği
önergedir. Eğer siz verilen her soruşturmayı, bir kişi
h a k k ı n d a şaibe olarak kabul ederseniz, hiçbir so­
rumluluğu olmayan 15 imzayla, yarın herkese birer
önerge verilebilir parlamentoda. B u g ü n k ü liderlere
15 kişi i m z a l a r ve i m z a l a y a n ı n ismi s o r u m l u l u ğ u
yoktur. İmzalayan diyor ki, "ben böyle duydum, ga­
zete böyle yazdı, kamuoyunda böyle söyleniyor, se­
ninle ilgili b u iddia var." O n d a n sonra onu açıkla­
yan, "mecliste komisyon kurun, b u n u açıklasın," di­
yor. Yani böyle bir iddiayla bir insanı suçlamak, o
zaman çok yanlış bir yol açarız. Yani iddia ispatlan-
i ISKELE I

m a d a n , herhangi bir h ü k ü m verilmeden. Niye ak­


lanmadı? Sn. M. YılmazTa ilgili açılan b u soruştur­
m a l a r ı n ü z e r i n d e n 2 s e n e geçti. Ü ç tane h ü k ü m e t
geçti. 55. hükümet, 56. hükümet, 57. hükümet. Yani
o n d a n s o n r a üç h ü k ü m e t kuruldu. Parlamento da
bir sefer değişü. Şimdi, 2 sene içerisinde bunlar so-
n u ç l a n m a d ı y s a , kişinin kabahati değil. Sn. Y ı l m a z
demiş ki, "ben hükümete girersem, soruşturmaların
ö n ü kesilir. O n u n için hükümete girmeyeyim. Soruş­
t u r m a l a r ı n ö n ü k e s i l m e s i n . " Yani k e n d i n e düşeni
yapmış. A m a üzerinden bir sene geçmiş. Meclis baş­
kanlık divanı 6 ayda b u yeniden soruşturma komis-.
y o n u kurulsun mu, kurulmasın mı, eski rapor m u
geçerli olsun, yeni rapor m u geçerli olsun, altı ayda
karar verir. O n d a n sonra demiş ki, eski raporları ip­
tal edelim. Yeniden komisyon kuralım. İki ayda ko­
m i s y o n kurulmuş. Bir aydır da komisyonlar çalışı­
yor. D e r k e n bir yıl oldu sonuçlanmamış. Sonuçlan-
m a m ı ş s a , kişinin kabahati değil. O r a d a hakikaten,
s o r u ş t u r m a l a r ı n s o n u ç l a n m a s ı n ı e n g e l l e m e varsa,
p a r l a m e n t o d a k i b ü t ü n partiler suçludur. Yani, b u
k o m i s y o n d a hepsi vardır. ANAP, 85 milletvekiliyle,
ne k o m i s y o n kurma imkanı vardır, ne komisyondan
s o n u ç a l m a i m k a n ı vardır. B u yanlış bir iddiadır.
Fikri B e y b u n u zannederim o m a n a d a da söylemedi
gerçi, ama diyor ki, birisi dedi mi şey olsun h e m e n
akla, "ya acaba o n u m u istedi." Hayır, M. YılmazTa
ilgili b u g ü n k ü sıkıntı veya b u dedikoduların sebebi
şu: Bir tek isim dolaşıyor ortada. Bütün baskılar, bü­
tün projektörler bir ismin üzerinde. Eğer 20 tane i-
sim olsa, insanlar, bunların hangisi daha iyi yapar,
tartışması imkanını bulur. B e n korkuyorum ki, cum­
h u r b a ş k a n l ı ğ ı s e ç i m i , b ö y l e bir i m k a n ı b u l m a d a n
yapılacak. B e n c e keşke, 2 0 tane isim ortaya konsa,
k a m u o y u , h e r k e s bu i s i m l e r i n h a n g i s i o l s u n diye
tartışabilse.

A.Hakan:
Zaten konumuz cıunhurbaşkanlığı seçimleri değil.
E. A ş ı k :
Değil, Fileri Bey açtı. İnşaallah hayırlısıyla parlamen­
to bu işi sonuçlandıracak.

A. Hakan:
Fikri Bey eğer ekleyeceğiniz bir şey yoksa, yeni bir
polemiğe de gerek yok.

E Sağlar:
Ben, M. E y m ü r ' ü n "kötü bir cumhurbaşkanına gön­
lüm razı olmaz; onun için elimden gelen ne varsa
vveb sitemin gücü neye yeterse bunun için uğraş ve­
ririm," sözünden hareketle söyledim. B e n kendi dü­
şüncemi söylemedim. Yani sizin sorduğunuz soru­
nun karşısında da, M. Yılmaz'm olmaması doğrultu­
sunda da böyle bir gücünü kullanmaya kararlı oldu­
ğunu söyledi. B u kişisel hırsından mı, bildiklerinden
mi kaynaklanıyor, bunları biraz evvel yorumladık.
Ya da siz de yorumladınız. Sn. Aşık da yorumladı.
Ben buna dikkat çekilmesinden kaynaklanarak onu
söyledim. Ç ü n k ü b u g ü n bakıyoruz, ortalıkta olan
bütün oluşumlar da bu Susurluk düzeninden kay­
naklanıyor. Susurluk düzenini çözemediğimiz için,
Susurluk düzeniyle uzaktan yakından bağlı olan in­
sanların artık bu konular, önlerine herhangi bir şey
çıktığında ortaya farklı d e ğ e r l e n d i r m e l e r l e karşı
karşıya gelinmesine neden oluyor. Bir şeyi hemen
söylemekte yarar var. Sn. Aşık çok rahat söylüyor.
Hayır, 480 milyon dolar Türk B a n k ' m içerisinde var­
dı. Ve hatta M. Yılmaz, o z a m a n b a ş b a k a n olarak
kendi ifadeleridir. Kamuoyunda, basında yeralan i-
fadesidir: " 5 0 0 milyon doların altında verilmez, 480
milyon doları zaten var," demiştir. Bunu hem basın
mensuplarıyla yapmış olduğu evdeki y e m e k t e de
söylemiştir. Daha başka yerlerde de söylemiştir. Ay­
rıca M. Y ı l m a z , biraz evvel Sn. A ş ı k dedi ki,
"MİT'ten niye, M. Eymür elinde bilgiler vardı, niye
söylemedi?" Polis takip etmiş. Emniyet güçlerinden
polisten gelen bilgilerdir. Bizim o zaman açıkladığı­
mız bant, emniyetten gelen banttır. Bantı Sn= M. Yıl-
m a z ' a v e r d i ğ i m i z z a m a n bize açıkça dedi ki, "ben
Mayıs ayından beri biliyordum b u ilişkiyi, takip edi­
y o r d u m , " dedi. A r a d a n s o n r a geçen, b u y e m e k t e
y a p m ı ş o l d u ğ u , yani basın m e n s u p l a r ı y l a y a p m ı ş
olduğu k o n u ş m a d a da açıkça söylüyor. Polis b u n u
bize söyledi. B u n u n üzerine biz M İ T ' e bir daha sor­
duk. M İ T b i z e c e v a p vermedi. Ayrıca "İçişleri B a -
kanlığı'yla y a p m ı ş olduğu k o n u ş m a d a , İçişleri B a -
kanı'na bazı teklifte bulunmuş, rüşvet tekliflerinde
bulunmuş, bunları da biz öğrendik," demiştir. A m a
bunları b i l m i ş o l m a s ı n a rağmen, T ü r k B a n k ihale­
sinde herhangi bir işlem yapmamıştır. Ta ki bant ka­
m u o y u n a açıklandıktan, b u ilişkiler ortaya çıktıktan
sonra. O ilişkiler ortaya çıktığı gece de, T ü r k Bank'la
ilgili ihaleyi engellemiştir. B u n u n doğru bilinmesin­
de yarar vardı. Aradan geçen süre içerisinde hafıza­
larımız h e m e n unutabilir ama, alünı çizerek bir kez
daha s ö y l e m e k istiyorum. T ü r k B a n k o g ü n k ü ko­
şullarda sadece T ü r k Bank'ı alan mafyayla olan iliş­
kisinden değil, b u biline biline o günkü yönetimde
bulunan insanların da buraya gitmesi doğrultusun­
da, dolayh v e y a dolaysız ilişki içerisine girilmiştir.
Sn. M. Y ı l m a z , televizyon konuşmasında, geceleyin
evinden, K a m u r a n Çörtlük'le, K o r k m a z Yiğit'le ne­
ler konuştuklarını, neler söylediklerini açıklamıştır.
Bunlarla ilgili biz bir y o r u m y a p m ı y o r u z . Kendisi
söylemiştir bunların hepsini. Ve nitekim de sonunda
h ü k ü m e t düşmüştür.
Benim tekrar söyleyeceğim, şey bir kez daha altını
çizerek, M. E y m ü r ' ü n bildiklerinin açıklanması ge­
rekiyor. H ü k ü m e t e b ü y ü k iş düşüyor. Belki yeni bir
yasa çıkarılması lazım. B u devlet sırrı kavramı son
derece sübjektif bir olay. Zaten b ü t ü n kara işler o,
kara örtünün altında, yani devlet sırrı kapsamı içeri­
sinde tutuluyor. Bir yetkili ya da atanmış bir kişi,
her türlü kanunsuzluğu, hukuksuzluğu, h u k u k dışı­
na çıkmayı, yetkilerinin dışına çıkmayı, devlet sırrı
k a v r a m ı a r k a s ı n d a saklanarak, o n d a n kurtulabili­
yor. B u n u n aşılması lazım. Sadece M. E y m ü r ' ü n de-
ğil, Hanefi Avcı'mn, Hüseyin Oğuz'un, bu kişilerin,
bilgilerinin suçlanmadan, devlet sırlarmı açıklıyor
ya da kamu görevlisi olarak bu bilgileri açıklamaz,
yani bu sözler söylenmeden onların bilgilerini ka­
m u y a açıklanması gerekiyor. Ç o k ciddi. Kutlu Sa-
vaş'm hazırlamış olduğu rapor bence çok önemlidir.
B u raporun daha da gelişmiş ve daha doğru bilgiler­
le, demokrasinin, hukukun, insan haklarının yeni­
den oluşabilmesi için hepimizin donanması gereki­
yor. Bu doğrultuda gayret gösteren, niyetli olan in­
sanların önünü açmalıyız.

A. Hakan:
Çok teşekkürler. Fikri bey iyi geceler Eyüp Bey...

E. Aşık:
B e n iddiayı tekrar ediyorum. Hiçbir zaman hazine
bir bankaya 4 5 0 milyon dolar para vermez. Durur­
ken, h e m de üstelik devlet bankası da değil, özel
banka. 4 5 0 m i l y o n dolar para v e r m e z . Battığı için
vermiş. Dolayısıyla battığı için verilen bir para onun
kasasında olmaz, borçlarına gider. İkincisi b u olay­
da, bu dedikodular bilindiği için, yani kamuoyunda
bu tip dedikodular dolaştığı için, Türk Bank'la ilgili
dedikodu evvela bize geldi. B u 4 5 0 milyon doları
zaten Tansu Çiller hükümeü vermiş. Refahyol hükü­
meti vermiş. O d ö n e m d e verilmiş. B u dedikodular
bize geliyor. D a h a Refahyol hükümeti z a m a n ı n d a
bize geldi. Dendi ki, b u Türk Bank olayında rüşvet
olacak. Yani Mesut Bey'de, bu dedikodular vardı. A -
m a Başbakan dedikoduyla hareket edemez. Devle­
tin bir kurumu bir işlem yapıyor. Nerden alacak bil­
giyi. Emniyete, MİT'e yazı yazıyor. Diyor ki, bu kişi­
ler hakkında bana resmi bilgi gönderin. O bilgi gel­
mezse...
A. Hakan:
Kişiler de alacaklılar, yani bankayı almak isteyenler.

E. Aşık:
Bankayı alacak olan kişiler hakkında. Ben şimdi M.
E y m ü r ' e s o r m a k istiyorum. D i y o r u m ki, b u kaset
İSANCAKİ

MEHMET EYMÜR: ÇETELER, MAFYA VE SİYASET

Fikri Sağlarca gidene kadar, belli ki bu kaseti ya M.


Eymür, y a ona yakın birisi, ya emniyetten birisi ban-
ta almış. Ellerinde var. O n u Fikri Sağlar'a götürene
kadar başbakana götürseniz. Yahut hiç değilse, kase­
ti götürmediniz, bu bilgiyi götürseydiniz başbakana
ki "bakın b u adamın mafyayla ilişkisi var," diye. Ni­
tekim B a ş b a k a n mafyayla ilişkisini öğrendiği daki­
kada T ü r k B a n k satış ihalesini iptal eüTiiştir. O daki­
k a d a etmiştir. Ha, d u y u m var. D u y u m üzerine de
iptal edemezsiniz. Hukuken adam gider mahkeme­
ye, davayı açar. Tazminaünı bile alır. Yani söylemek
istediğim, onlar, o zamana kadar belgelenmiş olay­
lar değildi. İlk defa sanıyorum, R Sağlar beyin eline
geçti. B e n o tartışmaya girmek istemiyorum. O ara­
da olanlar da çok kötü.

A. Hakan:
Siz de söylediniz, Fikri bey de söyledi, takdir izleyicile­
rimizin. Çok kısa bir aradan sonra veda edeceğim sizlere.
Yeniden birlikte olacağız. Bir kaç not var iletmek
istediğim.
Çok kısa bir ara.
A. Hakan:
Evet, İskele-Sancak sona erecek. Eyüp Bey'e veda
etmemiştik, ona veda edeceğiz. Ancak iki faks var. İki ayrı
izleyicimiz aynı konuyla ilgili bir uyarıda bulunuyorlar
Biri adını vermemiş, diğeri vermiş. Özetle şunu diyorlar:
"Amerika'da web sitesi kurmanın maliyeti aşağıdaki gibi­
dir:
İsim hakkı fiyatı: 70 dolar. 2 yıllığına server kirası 7 do­
lar ile 20 dolar arasında aylık değişen ücretler talep edilir.
Yani toplam 130 dolar bir yıllık. Web sitesi kurmak çok u-
cuzdur. Çok basit, bilgisayar bügisine sahip birisi 2-3 sa­
atlik bir uğraş sonunda bir web sitesi kurabilir. Hatta
kurduğu siteden para bile kazanabilir Sitesine reklam ala­
rak.
Saygılarımla, Mahmut Bulut," diyor.
Bir seyircimiz isim vermiyor, yine o da rakamlarla web si­
tesi kurmanın ne kadar ucuza mal olduğunu belirtiyor

E. Aşık:
Söylediğimi tekrar e d iy o r u m . A m e r i k a ' d a M. Ey­
m ü r w e b sitesi kurdu. Bunu hangi parayla kurdu,
d e m e d i m . D e d i m ki, " A m e r i k a ' d a y a ş a m a m n bir
maliyeti v a r Orada web sitesi kurmuş, herhalde bu­
nunla geçinmiyor." Bir de web sitesi kurmamn idari
zorluğu var. Yani A m e r i k a n vatandaşı değilsiniz.
Türkiye'den gitmişsiniz. Size web sitesi izni vermez­
ler. Yani, muhtemelen bir yardım görüyor. Yani web
sitesinin pahalılığı değil, idari zorluğu, ayrıca A m e ­
rika'da yerleşmiş olmanın maliyeti, ona dikkat çek-
tim. Adamın şahsi şeyi önemli değil. Şu anda ne iş
yaptığı, isterse CIA'ye çalışsın. Yaptığı önemli değil.
Burdaki genel tavrı önemli. Psikolojik durum.

A.Hakan:
Çok teşekkürler, Eyüp Bey.

E. Aşık:
Ben açıkça söyleyeyim, programın tümüyle ilgili, si­
zinle ilgili değerlendirmeyi de söyleyeyim. Zannedi­
yorum kendileri de aynı düşünür. Ben M. Yılmaz a-
dma da müteşekkirim. Yani darılmış, üzülmüş, kız­
mış değiliz. Bilakis eleştirilerin ne maksatla yapıldı­
ğı, nasıl yapıldığı, biraz da halkın gözleri önüne se­
rilmesi, hafızaların tazelenme süreciyle, halkın biraz
daha vicdanına danışarak, eleştiri veya taraf tutar­
ken... Ç o k a ç ı k ş e k i l d e itiraf ettirmişsiniz M. E y ­
m ü r ' e . Ki, "ben b u adamla beni görevden aldığı için
düşman o l m u ş u m . Ve b u n u n cumhurbaşkanı olma­
m a s ı için b u n l a r ı y a p ı y o r u m , " diye. M u h t e m e l e n
pek çok kişinin b u tip şeyleri vardır. Ayrıca da ne di­
yor? T ü r k i y e ' n i n en iyi istihbaratçısı, bulabilirsem
d a h a fazla bilgi, k e ş k e onları da s ö y l e s e m , diyor.
A n c a k b u kadar bulabildim.
A. Hakan:
Çok teşekkürler, katıldığınız için.

E. Aşık:

Ben hayırlı geceler diliyorum.

A. Hakan:
Bütün içtenliğimizle, bütün samimiyetimizle sadece ve
sadece gazetecilik yapmaya çalıştık. Sorumlu ilkeli yayın­
cılık yapmaya çalıştık. Ama bir kez daha gördük ki, bu çok
zor bir şey. Daha doğrusu bunun algılanması, anlaşılma­
sı çok zor birşey. Ama bu suçlamaları tek taraflı olarak ek­
rana yansıtıp, vurup geçmek herhalde daha kolay olarak
algılanıyor. Ama zor da olsa biz her zaman olduğu gibi,
başından beri yaptığımız gibi, sorumlu yayıncılığa devam
edeceğiz. Hepinize çok teşekkür ediyoruz. Biz iddiaları ör­
se]
taya koyduk, karşı cevapları da ortaya koyduk. Bunun bir
analizini de yaptık. Takdir izleyicilerimizin. Biz bir plat­
formuz, tavrımız yok. M. Eymür söyledi, karşı cevaplar
geldi. Herşey ortada. Takdir Türkiye kamuoyunundur.
Hepinize teşekkür ediyoruz, bizi bu saate kadar
izlediğiniz için.
İyi geceler efendim.

You might also like