Professional Documents
Culture Documents
Dizgi Mizanpaj
birey
Kapak
Ümit Karadağ
Baskı-Ciît
İstanbul Matbaa ve Ciltevi
ISBN
975-8257-98-6
Baskı
Haziran 2001
birey yayıncılık
Yerebatan Cad. Çatalçeşme Sok.
Üretnıen İşhanı No. 2 9 / 1 7 Cağaloğlu/İstanbul
Tel: (0 212)51133 6 9 - 5 2 8 51 13 Fax: (0 212)511 77 16
vveb: www.bireykitap.com
Mehmet Eymür
Çeteler, Mafya ve Siyaset
birey
İskele-Sancak
Yöneten:
Ahmet Hakan
Konuk:
Mehmet Eymür
Katılımcılar:
Fikri Sağlar
Eyüp Aşık
Doğu Perinçek
Sunuş
A. Hakan:
M. Eymür:
Ben ilk önce tayinle geldim buraya. Bir sene kadar
kaldım. Tabi Türkiye'deki bütün düzenimi bozdum.
K ı z ı m m okulu vardı. Kolejde o k u y o r d u o z a m a n .
Zaten biliyorsunuz binbir zorlukla sokuluyor, imti
hanlar filan. E buraya geldik tabi, bütün dtızenimizi
orda altüst ettikten sonra, bir sene sonra çektiler.
N o r m a l d e üç sene filan k a l m a m gerekiyordu. On
dan sonra biz kendi imkanlarımızla burda hayatımı
zı devam ettirmeye başladık,
A. Hakan:
Neden burası? Neden Türkiye'ye dönmüyorsunuz?
M e h m e t Eymür:
Vallahi dediğim gibi; birincisi, kızımın okulu var. O-
nun tahsiline burda devam etmesini istiyorum. İkin
cisi, burda daha huzurluyum. T ü r k i y e ' d e p e k hu
zurlu olacağımı zannetmiyorum.
A. Hakan:
Neden?
n
M. Eymür:
Rahat birakmıyorlar.
A. Hakan:
Kim, kimler?
M. Eymür:
D ü ş m a n ı m ı z ç o k b i h y o r s u n u z . H e r kesimden var.
Aşağı yukarı 30 senedir b u işlerin içinde olunca, te
rör örgütleri yar! Organize suç örgütleri var. Bunlara
son yıllarda politikacılar filan da katıldı. Onun için,
pek sevenimiz olmadığı için, burda daha rahat yaşı
yoruz.
A. Hakan:
Can korkusu mu taşıyorsunuz? Yani bir güvenlik endişe
si?
M. Eymür:
Yo, can korkusu şu, Allah'ın verdiği cam, kimin, ne
z a m a n alacağım b i l m e k kabil değil de. Öncelikle ta
bi i n s a n ailesinin h u z u r u n u düşünüyor, yani ken
d i m d e n çok. B e n b u mesleği seçmişim. Yani ben b u
mesleği seçtiğime göre risklerini de alabilecek du
r u m d a y ı m . A m a tabi b u h u z u r s u z l u ğ u aileye t ^ ı -
mtak istemiyor insan.
A. Hakan:
Türkiye'ye gidip geliyor musunuz?
M. Eymür:
A. Hakan:
M. Eymür:
Valla bir sebep olursa giderim, a m a bir sebep yok.
Sebep olmadığı için de pek gitmeye niyetim yok.
A. Hakan:
Neyle geçiniyorsunuz ?
M . Eymür:
Vallahi bir kere Türkiye'deki mal varlığımızı sattık.
İşte onla bir müddetdir idare ediyoruz. Zaten bir se
nedir, yani bir sene evvelisinde maaş alıyorduk. Za
ten daha yeni çalışma müsadesini burda alabildik.
A. Hakan:
Çalışacak mısınız?
M . Eymür:
Evde, yani ben ekmeğimi taştan çıkarırım. Web site
sinden de iş yaparım. Compütürü seviyorum. Dal o-
larak onu seçtim. B u alanda bir şeyler, yani o kadar
çok şey var ki yapılabilecek.
A. Hakan:
Peki, günleriniz nasıl geçiyor? Sokağa, dolaşmaya çıkar
mısınız?
M. Eymür:
Çıkarım, ama evde çalışmalarım daha fazla. Ben öy
le Türkiye'de de çok gezen bir insan değildim. Yani
gece kulübü, ondan sonra kahve, benim o şeylerde
kültürüm yok malesef. Biraz spora... Meslekle ilgili
çalışmadan ötürü diğer sosyal aktivitelerimiz azal
mıştı tabi. Tabi ki aile dostlarımız, arkadaşlarımız
zaman zaman yemek, zaman zaman aile bireyleriyle
bir yere gitmek, tatil yapmak, bunları yapıyoruz tabi
de.
A. Hakan:
M. Eymür:
Tamamen yalan. Yani öyle bir fikir kafamda oluşma
dı değil. Yalan derken, onu belirtmek istiyorum, ka
famda oluştu.
A. Hakan:
Kafanızdaki oluşan fikirleri mı okuyorlar?
lİANCAKİ
M . Eymür:
A, Hakan:
Evet, Mehmet Eymür'ün kendileriyle ilgili verdiği
bilgiler böyle.
Eymür, raporlarıyla ünlü bir istihbaratçı aslında. Türkiye
gündemini karıştıran iki ünlü MİT raporuna imza attı.
İlk rapor Özal döneminde ortaya çıkmıştı. Günlerce tartı
şıldı, büyük gürültü kopardı. İkinci raporsa. Susurlukla
ilgiliydi. Eymür bu raporları kaleme aldı. Ancak her iki
sinde de raporlar basına sızdı. Her iki raporun ardından
da Eymür MİT'ten uzaklaştırıldı. Bakın Eymür, bu fırtı
nalı raporlar dönemini nasıl anlatıyor?
M . Eymür:
Evet emekliliğimi istedim.
A. Hakan:
Sonra yine tekrar teşkilata girdiniz. Yine böyle bir MİT
raporu.
M . Eymür:
B e n i m hiç böyle bir talebim olmadı, tekrardan gir
m e k için.
A. Hakan:
Sonra yine MİT raporu, yine uzaklaştırıldımz.
M . Eymür:
Yine girsem yine yazacağım çünkü, işim bu. Verilen
görev bu. Yani MİT raporu dediğiniz şey, k a m u o y u -
na yansısın diye yazılan bir rapor değil tabi, a m a
yansıdı, ikidir yansıdı. Ancak tabi devlette sizin gö
reviniz nedir? B u işi yapmak, yani terörle mücadele
etmek, organize suçla mücadele etmek. Eğer siz bu
işinizi yaptığınız zaman birtakım suni veya diğer ta
vırlarla engeller çıkıyorsa karşınıza, zaten işinizi
yaptırmak istemiyorlar. Zaten o zaman bu mesleği
yürütmenin de bir manası yok.
A. Hakan:
Küskün müsünüz?
M. Eymür:
Devlete mi, devlete hiçbir z a m a n k ü s m e m . B e n i m
devletim; yani tasvip etmediğim insanlar yaşıyor di
ye orda, devlete niye küseyim.
A. Hakan:
Şimdi Amerika'dasınız, adeta sürgün hayatı yaşıyorsu
nuz. Küsmeniz gereken birileri yok mu ?
M. Eymür:
K ü s m e m gereken insanlar çok tabi.
A. Hakan:
M. Eymür:
Politikacılar, basın mensuplan, kalıptan kalıba sok
tular bizi. Bunların hepsi insanda derin izler bırakı
yor.
E y m ü r Susurluk'u Anlatıyor
A. Hakan:
Ve şimdi de sırada Eymür'ün Susurluk'la ilgili anlattık
ları var Mehmet Eymür, Susurluk'la ilgili_ son derece il
ginç bilgiler veriyor. Yeşil, Abdullah Çatlı, Çakıcı gibi ki
lit isimlerin kullanıldığını açıklıyor. Susurluk olayını ise
son derece ilginç bir yöntemle yorumluyor
M. Eymür:
Susurluk; çeteler, kan satılan bankalar, mafyanın yö
nettiği politikacılar, bunların hepsi Susurluk'un fak
törleri.
A. Hakan:
Siz neresindesiniz Susurluğun?
M. Eymür:
Susurluk'u ortaya çıkaran benim. Kimsenin haberi
yoktu Susurluk'tan.
A. Hakan:
Nasıl çıkardınız?
M. Eymür:
Benim görevimdi zaten. Bulunduğum görevin icabı
olarak.
A. Hakan:
Somut bir örnek verebilir misiniz? Susurluktu Mehmet
Eymür'ün çıkardığını kanıtlayacak.
M. Eymür:
Tabi, şöyle söyliyim. B u bizim hazırladığımız, benim
b a ş ı n d a b u l u n d u ğ u m b ö l ü m ü n hazırladığı, aşağı
yukarı 10-12 sayfalık rapor vardı. B u rapor ,sonra
dan bir kısmı D o ğ u Perinçek'in eline geçip de açık
l a m a yaptığı rapor. D a h a d o ğ r u s u Perinçek'in ya
yınladığı bizimkinin özeti gibi bir şey. Biz bunu, yet
k i m i z dahilindeydi, b ü t ü n T ü r k i y e ' d e k i bölgelere
yolladık. Çeteleşme faaliyetini; b u n u n içinde polis
de var, o da var, b u da var, bürokrat da var. Bir sürü
insan var. Çatlı o z a m a n şey gibi geziyor, bakanlarla
görüşüyor, herkesle görüşüyor. Kimse tanımadı son
radan ama. Çatlı herkesle görüşüyordu.
A. Hakan:
Siz de görüş tü n üz m ü ?
M. Eymür:
B e n Çatlı'yla e m e k l i y k e n görüştüm. M İ T ' t e değil
dim o zaman.
A. Hakan:
Ne görüştünüz?
M. Eymür:
Türkiye'ye yeni dönmüştü. Bir arkadaşım emrivaki
aldı getirdi. O zaman İstanbul'da, Bebek'teydim.
A. Hakan:
M. Eymür:
Yeşil'i tanıyorum. Yeşil'den faydalandım. İki üç milli
faaliyette faydalandım. Ve başarılı da oldu.
A. Hakan:
Yeşü kim?
M . Eymür:
Ç o k eski yıllarda ilk bizimle başlamış, popüler ol
madığı zamanlarda bizimle bir elemanımız olarak
başlamış. Elden ele dolaşmış.
A. Hakan:
Mesela, diyorsunuz ki, ''biz kullandık Yeşil'i, bazı operas
yonlarda, milli görevlerde." Dejenerasyon sonra mı ol
muş?
A. Hakan:
Nereye?
M. Eymür:
Hayır, zaten şimdi buraya bir çizgi koymamız lazım.
Yeşil'in suçlanma konusuna gelmek istiyorum. Yeşil
kimdir? Yeşil dediğim gibi resmi kurumların kullan
dığı bir gönüllü. Yeşil'i ç o k suçladılar. Yeşil'i suçla
yacaklarına resmi kurumdaki kişileri suçlasınlar. O-
na emir verenler, o kişilerden hesap sormak lazım.
Yani ters bir şey var b u n d a , o n u s ö y l e m e k istiyo
rum.
A. Hakan:
Kimdir peki, hesap sorulması gerekenler?
M. Eymür:
Mesela b e n kullandım diyorum. B u n u n da hesabını
her zaman vermeye hazırım.
A. Hakan:
Peki yasa dışı değil mi bu?
M. Eymür:
Hayır, değil.
A. Hakan:
Yasa dışı işler yapıyor.
M. Eymür:
Hayır, benim mesleğimde yasa dışı değil. Benim, ka
nununa göre hazırlanan mevzuatta da ben bu tip in
sanları kullanabilirim.
A. Hakan:
Polis?
M . Eymür:
Polis kullanamaz. Bir kere Türkiye içinde silahlı bir
g ü c ü olanın, başka bir sivil kullanması için neden
y o k ki?
A. Hakan:
Yasa dışı mıdır o ?
M . Eymür:
Yasa dışıdır tabi.
A. Hakan:
Yani diyorsuniızki... Peki sizin kullanmanız nasıl oldu,
siz nasıl kullandınız?
M . Eymür:
B i z , yurtdışı faaliyetlerde. Yani mesela P K K ' y a karşı.
A, Hakan:
Ne mesela? Yurtdışında PKK'ya karşı suikast mı yaptırı
yorsunuz? Bir PKKIı mı öldürtüyorsunuz?
M. Eymür:
Şimdi bir kere faaliyet yapabilmek için bilgiye sahip
o l m a k gerekiyor. Bilgi sahibi olmadan ne eylem ya
pabilirsiniz, ne operasyon yürütebilirsiniz.
A. Hakan:
M. Eymür:
Yeşil, vasıfları itibarıyla bizim için hedef olan bölge
lere girebilecek kapasitede bir adamdı. Yani Arapça-
sı vardı, biraz Kürtçesi vardı. Yani böyle bir adamı
ısmarlama bulamazsınız zaten. B u n u yaparken, bir
takım insanlarla istihbaraünı yapıp, onun yakın çev
resine girebilmek lazım. Bunu, sizin mevcut memur-
Kınmzia yapamazsmız. O şartlara haiz insanları bul
manız K İ / i m
-'Ol
A. Hakan:
Bil yasal mil
M. Eymür:
Yasal, tabi. Bunun başka şekli yok zaten.
A. Hakan:
Yaşıyor mu, şu anda hayatta mı Yeşil?
M. Eymür:
Zannetmiyorum.
A. Hakan:
Neden ?
M. Eymür:
Çünkü en son yolladığmı görevden sonra bir otokri
tik yapma toplantımız vardı.
A. Hakan:
Yukaç?
M. Eymür:
Bu, Budapeşte olayının hemen akabinde, aynı tarih
lere denk geliyor.
A. Hakan:
Yani, Susurluk olayı patlak vermiş, herkes Susurluk ola
yını tartışırken siz YeşiVle oturup otokritik yapıyorsunuz.
M. Eymür:
Tabi, tabi. Zaten Y e ş i l i n ismi o zamanlar pek orta
larda yok.
A. Hakan:
İlginç değil mi?
M. Eymür:
Zaten biz. Yeşili kullandığımız zaman araması bile
yoktu. Yani polisle aranılan bir adam değildi ki Ye-
Şİİ.
A. Hakan:
Ne konuştunuz, neyi değerlendirdiniz?
İ21
M. Eymür:
Bir göreve göndermiştik, o n u n otokritiğini yapıyo
ruz. Yoksa günlük siyasal otokritik değil. Yolladığı
mız görevin neticesinde bir değerlendirme yapıyo
ruz.
A. Hakan:
Sonra ne oldu ?
M. Eymür:
O, o toplantıya gelmedi ve ondan sonra da bir daha
ortalarda görülmedi.
A. Hakan:
Öldüğünü hurdan mı çıkarıyorsunuz?
M. Eymür:
Hayır, tabi ki, kendimize has birtakım yöntemlerle,
akrabalarından, en yakın çevresinden, bir takım çağ
rı cihazı ve telefonlarını kontrol ederek, nerede ola
bilir, varlığını tespite çalışük. Ortadan yok olması i-
çin sebep yoktuki saklanması için.
A. Hakan:
Ondan dolayı ölmüş olabüeceğini düşünüyorsunuz.
M. Eymür:
T ü r k i y e ' d e çok doğal olduğu için b u tip şeyler, ilk
aklımıza gelen, b u saate kadar ortaya çıkmadığına
göre o n u d ü ş ü n ü y o r u m . Ç ü n k ü Yeşil'in kaçması i-
çin gereken bir sebep yoktu.
A. Hakan:
Gerçek adı Mahmut Yıldırım mı?
M. Eymür:
M a h m u t Yıldırım.
A. Hakan:
Gazetelerde yayınlanın onun fotoğrafı mı?
M. Eymür:
Gazetelerde, televizyonlarda bir sürü Yeşil'ler çıktı.
Biliyorduk, tabi bunları; öyle a b u k sabuk kişiler çıkı-
yordu ki. Kadir Çelik'in programına çıktı bir tanesi.
A y d m l ı k ç ı l a r ' a bir Yeşil buldular, herkes bir Yeşil
b u l u y o r d u . E y ü p B e y ' i n de bir Yeşil'i vardı. O'da
"kontrolümüz alünda" diyordu.
A. Efakan:
Peki Yeşil Güneydoğuda haraç tophıyor, insanları öldü
rüyor, hu haberler yalan mı 7
M. Eymür:
Ben samimi söyleyeyim, ben Yeşil'le göreve başladı
ğım zaman, bizim arşivlerimizde böyle bir bilgi yok
tu.
A. Hakan:
Ne demek bu? Neyi kanıtlar bu?
M. Eymür:
D e m i n de söylediğim gibi, adamın aranma durumu
yoktu. Çünkü zaten devletin güvenlik güçleriyle ça
lışan bir adam.
A. Hakan:
Peki bu yasa dışı değil mi? Susurluk bu değil mi?
M. Eymür:
Şimdi, P K K ' y l a mücadelede olağanüstü bir durum
var. Bunun münakaşasına girmek istemem.
A. Hakan:
Ama, Susurluk'tan da o değü mi? Susurluk dendiğinde,
terörle mücadelede kanun dışı yollara başvurması, o za
man Susurluk hu oluyor.
M. Eymür:
Başvurması, tabi. İddia edilenlerden bir tanesi o. Ta
bi ki m ü c a d e l e d e her yere başvurulması gerektiği
kanaatini taşıyanlardan biriyim. Eğer ülkenin men
faatleri icabı.
A. Hakan:
Evet, ama bunu şimdi kimse söylemiyor, bir tek siz söylü-
yorsunuz.
M. Eymür:
Evet, mücadelenin çeşitli şekilleri kullanılabilir.
A. Hakan:
Bu yöntemi geçmişte herkes kullanmış, fakat Susurluk
patlak verdikten sonra, tartışmalar başladıktan sonra, bir
tek siz söylüyorsunuz. Ben bu yöntemin kullanılmasın'
dan yanayım, diyorsunuz.
M . Eymür:
Tabi, g a y e y e g i t m e k için. Yalnız şeylerini ayırmak
lazım. Kesin çizgilerini ayırmam lazım. Yanlış anla
ş ı l m a k da i s t e m e m . B e n bir kere kendi ü l k e m d e ,
kendi vatandaşlarıma yönelik eylemlere taraftar de
ğilim. B e n i m s ö y l e m e k istediğim; b u şahıslardan da
kullanılarak, hedeflere, esas çarpıştığımız, dövüştü
ğ ü m ü z insanlara yönelmekte hiçbir mahsur görmü
yorum.
A. Hakan:
Çakıcı kullanıldı mı 7
M. Eymür:
Çakıcı da kullanıldı. Yalnız, Çakıcı'nm kullanıldığı
eski tarihler. İlk emekliliğimden evvelki tarihler.
A. Hakan:
Siz de kullandınız mı onu?
M. Eymür:
Ben de kullandım. Çünkü kullanma mevkiinde olan
kişi bendim. Bir iş için kullanıldı, o iş de başarısız
geçti. Başka da hiç bir işi yoktu.
A, Hakan:
Gerçekten çok ilginç bilgiler bunlar. Şimdi Eymür'ün an
lattıklarını değerlendireceğiz, yorumlayacağız. Sayın Fik
ri Sağlar, Susurluk komisyonunun etkin bir üyesiydi.
A, Hakan:
Sizin, konuşmanızın başında söylediğiniz çok önemli bir
nokta var. ''Eymür bildiklerinin tümünü açıklasa Susur
luk düzeni tam olarak ortaya çıkar," dediniz. Ben aslında
bunu kendisine sordum. "Neden bildiklerinizi, elinizdeki
kanıtları, belgeleri, yüce Türk adaletine sunmuyorsu
nuz," diye sordum. Bunun cevabı var. isterseniz bu ceva
bı dinleyelim, ondan sonra devanı edelim.
Sayın seyirciler, az sonra ekranlannıza Eymür'ün
suçlamalarının, iddialarının ve yalıtımcılarımn ayrıntılarını
getireceğiz. Ancak, Eymür, şu anda bu iddialarını, bu
yakınmalarını Wasington'da ki web sitesinden dile getiriyor.
Çok önemli iddiaları var Ama bunları sadece web sitesinden
dile getirmekle yetiniyor Peki ünlü istihbaratçı neden Türk
adaletine gitmiyor Peki iddiaları kanıtsız mı? Eymür'e
bunu da sorduk.
M. Eymür:
Zaten, 34 tane davayla uğraşıyorum. Resmi yazıla
r ı m d a da var. E ğ e r b a n a bir suç isnad ediliyorsa,
mahkemelere verin. Orda neyse hesabını verelim. A -
m a bu hiçbir zaman yapılmadı. Birtek, benim öneri
lerim üzerine bunu yapan Fikri Sağlar. Müracat ya
pın, çıkalım hesabı neyse verelim. Onlan ilgili ne ifa
dem alındı, ne de...
A. Hakan:
Siz başvur say diniz mahkemeye. Elinizde kanıtlar var.
M. Eymür:
Ben danıştaya başvurdum zaten.
A. Hakan:
Bir şey çıkmadı mı?
M. Eymür:
Bir senedir bekliyorum.
A. Hakan:
M. Eymür:
Yok, ben adalete inanıyorum. Dengeler herşeyi o ka
dar altüst ediyor ki bazen.
A. Hakan:
Kanıtlar sundunuz mu danıştaya?
M. Eymür:
Tabi.
A. Hakan:
Washington'da Web sitesinde bu iddiaları dile getiriyor
sunuz. Peki, yok mu başka başvuracağınız bir yol, bu ka
nıtları sunacağınız bir makam?
M. Eymür:
B u memlekette bir sürü müessese var. Bir sürü der
nekler var. Bunların takip etmesi gereken bir husus.
Yani benim kişisel olarak, tek başıma değirmenlerle
b o ğ u ş m a m biraz zor.
A. Hakan:
Yeniden Ankara'dayız. F. Sağlar karşımızda.
- Fikri Bey, hu yeni açıklamalarla ilgili olarak ne diyorsu
nuz?
Fikri Sağlar:
Biraz evvel siz de söylerken, devam etmek gerekir,
demiştim. Eğer E y m ü r bildiklerini açıklarsa, heyke
lini bile dikerler Türkiye'de. Çünkü bir düzenin yı
kılmasıyla ilgili tüm bilgileri aktarmış olacaktı. Bir
likte çalıştığı kişilerin bir z a m a n sonra nasıl kural dı
şı faaliyet gösterdiklerini kendisi açıklıyor. B e n Ey
m ü r ' ü n D G M ' y e verdiği ifadelerden ve basma yap
tığı açıklamalardan hareketle, savcılığa başvurdum.
Ve E y m ü r ' l e ilgili suç duyurusunda bulundum. Ve
13-14 tane de kamuoyundaki var olan iddiaları sıra
ladım. Zannediyorum, en son aldığım habere göre
savcılık, M İ T müsteşarlığından, E y m ü r ' ü n hakkında
a r a ş t ı r m a yapılması d o ğ r u l t u s u n d a talepte bulun
m u ş . M Î T müsteşarlığı da u y g u n gördüğünü bildir
miş. A n c a k bu t a m a m e n duyum. Doğru olup olma
dığını bilemiyorum. Böyle yargıda olan bir başvuru
da var. A n c a k yargı işlemiyor. Ç ü n k ü b u düzen ken
disiyle ilgili koruma kalkanlarımda çok iyi oluştur
m u ş . Ö r n e ğ i n b e n de, b a z ı şeyleri söylediğim için
yargılandım. D a h a fazla konuşulmaması gerektiğini
kibarca hatırlattılar. A m a bir gerçek var ki, ne kadar
e n g e l l e n m e y e çalışılırsa çalışılsın, olaylar ortada.
Ö r n e ğ i n , "devlette Yeşil'le ilgili hiçbir arşiv y o k , "
deniyor. A m a b e n gördüm. Yurtdışındaki bir operas
y o n a k a t ı l m a k için, Yeşil'e 4 0 0 dolar harcırah tale
binde b u l u n m a k üzere, Başbakanlık'a yazı yazılmış.
B e n o belgeyi gördüm. Dolayısıyla, Yeşil adlı M a h
m u t Yıldırım'm, devletin arşivleri içerisinde yer al
dığını da biliyoruz. B e n burdan birşey daha söyle
m e k istiyorum. Belki, hukuka güvenmiyor, denebilir
ama, ifadelerinde "yargıya güveniyorum", dedi. B e n
sadece yargının değil, T.C.'nin sadece M e h m e t E y
m ü r ' ü değil Hanefi Avcı'yı da, Hüseyin O ğ u z ' u da,
çok ciddi bir şekilde koruması gerektiğine inanıyo-
rum. Bir taraftan da can korkusu taşıdıkları açıktır.
Çünkü b u kadar bilgiler, yapılan faaliyetler, o faali
yetler doğrultusundaki birbirleriyle olan çatışmalar,
o dünya içerisindeki kavga, b u kavganın açığa çık
masıyla sonunda can almaya da başlayacakür. Nite
kim cezaevlerinde bile mektuplaşarak, birbirlerinin
canına kastedebiliyorlar. Bugünkü düzende kastedi-
lebiliyor. B e n o anlayış içerisinde, h u k u k u n daha
hızlı hareket etmesi, Türkiye'de savcıların, yargıçla
rın b u düzeni yıkma doğrultusunda en önemli güç
oldukları bilinciyle hareket etmeleri gerektiğine ina
nıyorum.
A. Hakan:
Fikri Bey çok teşekkürler. Yeniden birlikte olacağız.
M. Eymür:
Hayır, eski tanıdığım, diyalogum olan, Türkiye'den
de tanıdığım bazı eski meslektaşlarımda zaman za
man, y e me k yemek gibi, sosyal tamamen.
A. Hakan:
CIA mı?
M. Eymür:
Tabi, CIA, FBI'dan.
A. Hakan:
Görüşüyor musunuz?
M. Eymür:
Sosyal faaliyet.
A. Hakan:
Konuşmaz mısnıız? MİT, CIA, ilişkiler...
M , Eymür:
Konuşulur, g ü n l ü k politikalardan bahsedilir. İstih
baratçıların karşılıklı ayak oyunları hep vardır.
A . Hakan:
Sizden yararlanmayı düşündüler mi?
M . Eymür:
Yararlanacak, onlar için çok önemli bir pozisyonum
yok.
Ao Hakan:
Peki, mesela isteseler böyle bir şeye evet, dermişiniz?
M . Eymür:
B e n i m z a t e n b r a n ş ı m terörizm. Gazetelerde b ö y l e
bir haber de çıktı. Tabi laflar bir bölüme alınırsa ma
na da ç o k değişiyor.
A . Hakan:
CIA ile ilgili olarak birlikte çalışma teklifi aldınız mı?
M. Eymür:
Hiçbir z a m a n böyle bir nezaketsizlik göstermedikle
ri gibi, b ö y l e bir şeye ihtiyaçları da yok.
A . Hakan:
Yani böyle bir teklif, nezaketsizlik midir?
M. Eymür:
Benim ölçülerime göre, istihbarat teşkilatları bu tip
şeylerde m u h a k k a k insanların karakter yapısını, ne
gibi tekliflere açık olup olmayacağını ölçerler. Bana
böyle bir teklif ağır gelebilir yani.
A . Hakan:
Çalışırım demişsiniz ama: "CIA'da çalışırım."
M. Eymür:
O söylediğim çok çarpıtılmış bir laf. Benim ana ko
n u m terörizm ve organize suçlar. Bu, bütün dünya-
SANCAK!
I S K E L E S A N C A K K İ T A P L A R I « 2
A. Hakan:
Sayın seyirciler, Mehmet Eymür ile Doğu Perinçek ara
sında bir mücadele var. Perinçek de Eymür'le ilgili ina
nılmaz iddialar ortaya atıyor, bu durumu Mehmet
Eymür'e sorduk. Doğu Perinçek hakkında Mehmet Ey
mür ne düşünüyor? İşte bunu anlamaya çalıştık
sorularımızla, birlikte izleyelim.
M. Eymür:
D o ğ u Perinçek, İngiltere'den başlayıp, Çin'e kadar
giden şeyde, her yere oynayabilecek biri, biraz be
zirganı olmuş b u işin,
A. Hakan:
M. Eymür:
Hayır, bilgilere istinaden söylüyorum. A m a onların
ne olduğunu açıklama durumunda değilim.
A. Hakan:
Peki, sizce Doğu Perinçek ne yapmaya çalışıyor? Nihai a-
macı ne?
M. Eymür:
İyi tahlil ederseniz Doğu Perinçek'i, Doğu Perinçek
hareketi ne zaman başlamış? Türkiye'deki sol, hare
ketleri z a m a n ı n d a başlamıştır. D u v a r yazılarıyla.
''ne A m e r i k a ne R u s y a " diye. Belki siz o devri hatır
lar mısınız, bilmiyorum ama, hatta demişizdir, Allah
A l l a h yeni bir a k ı m mı, milliyetçi akımı mı çıktı?
Sonra bir Maoist akımla sol bölünmüştür.
A. Hakan:
M . Eymür:
A. Hakan:
M. Eymür:
Zaten kalıptan kalıba giriyor. Bir gün Apocu oluyor,
bir gün A p o karşıtı oluyor.
A. Hakan:
Yeni misyon nedir sizce, onu okuyabiliyor musunuz?
M . Eymür:
Yeni m i s y o n u nedir, onu tam bilemiyorum, kendini
orduyla özdeşleştiren bir tavra girdi son yıllarda. Ne
y a p m a k istediğini tam kestiremiyorum.
A. Hakan:
Doğu Perinçek çok önemli bir kişi mi? Böyle, çok rahat
bir şekilde Türkiye'de faaliyetler gösteriyor, siyasi partiler
kuruyor, dergi çıkarıyor Eğer bir yabancı ülke adına Tür
kiye'de istihbarat yapıyorsa, hu söylediğiniz çok ciddi bir
iddia. Ajanlık yapıyor
M. Eymür:
Ajanlık, artık klasik casusluk olarak nitelemeyin.
Artık g ü n ü m ü z d e en önemli şey, ülkelere yönlendi
rici ajan dediğimiz, bir ülkenin gündemini değişti
ren insanlar. B u n u n için belli yerlerde olmak lazım.
M e d y a bunlardan çok önemli...
A. Hakan:
Devlet bunu istese, bu faaliyeti engelleyemez mi?
ISANCAKI
İSKELE SANCAK KITAPLAR1«2
M. Eymür:
Tabi engeller. Şimdi adam kalkmış...
A. Hakan:
M. Eymür:
A d a m kalkmış, diyor ki, "Hizbullah'ı sevk ve idare
eden M e h m e t Eymür." B u n u bir Allah'ın savcısı da
çağırıp demiyor ki, gel şu bilgini anlat, bakalım. Ö-
nemli bir iddia değil mi sizce? B u kadar katliam var
Türkiye'de. Böyle bir iddiada bulunabiliyor. Kimse
de sormuyor. B u nasıl bir iştir, kim bunu savsaklıyor
b u kadar? B u adamı bu hale getiren kimdir? Ben de
m e r a k ediyorum.
A. Hakan:
Siz de ona dediniz, asıl Hizbtdlahı sen..
M. Eymür:
Hayır, canım, onun başlıklarını aldım. Ben isimleri
değiştirdim. Yaptığım bir şey yok ki.
A. Hakan:
Doğu Perinçek telefon hattında. İyi akşamlar, iyi geceler
Doğu Bey.
D. Perinçek:
İyi akşamlar, buyurunuz.
A. Hakan:
Ne diyorsunuz bu iddialarla ilgili olarak?
D. Perinçek:
Şeriatçıyla, CIA'cı karşılıklı oturmuşsunuz, tezgahı
kurmuşsunuz. Söylediğiniz hiçbir ciddi iddia yok.
A. Hakan:
Sayın Perinçek, konuşacaksınız. Burda bir takım iddialar
var, siz de benzerlerini dile getiriyorsunuz. Size yönelik
iddialar var burda. Lütfen iddialarla ilgili konuşacaksa
nız, size söz hakkı vereceğim, ama bu tarz, provokatif ko-
ISANCÂS
M E H M E T E Y M Ü R : Ç E T E L E R , M A F Y A V E S I Y A S E T
D. Perinçek:
Provokativ konuşan sizsiniz.
A. Hakan:
Benim hiçbir kanaatim, hiçbir yaklaşımım, hiçbir fikrim
yok. Ben sadece orada, Eymür Hin iddialarını açmasına
yardımcı olacak sorular soruyorum. Kısacası, gazetecilik
yapıyorum. Siz de gazetecilik yapıyorsunuz, biz de gaze
tecilik yapıyoruz.
D. P e r i n ç e k :
Ben vatanseverlik yapıyorum, gazetecilik yapmıyo
rum.
A. Hakan:
Sizinle ilgili benim kişisel hiçbir kanaatim inanın ki yok.
Eymür Hin söylediklerine katılmıyorum. Eymür'ün söyle
diklerini paylaşmıyorum. Sadece aktarmakla yükümlü
yüm. Hiçbir kanaatim var mı o röportajda. "Doğru söy
lüyorsunuz Sn. Eymür" diyor muyum? "Yalan söylüyor
sunuz Sn. Eymür", diyor muyum? Sadece sorumu soru
yorum. Sn. Eymür de cevabını veriyor. Size telefonda da
söyledim. Eymür'ün sizinle ilgili iddiaları var. Bu iddia
ları dile getiriyoruz. Bunu burda bırakmıyoruz. Sizin bir
cevap hakkınız var. İlkeli yayıncılık yapıyoruz. Siz de
buyurun söyleyin. Zaten söylüyorsunuz. Daha önce si
zinle Eymür hakkında röportaj yapmamış mıydık? Ekran
larda siz, Eymür aleyhinde konuşmamış mıydınız? O
CIA ajanıdır, dememiş miydiniz? Biz bunu yaparken
neydik peki? Lütfen buyurun şimdi Eymür'e cevap verin.
D. P e r i n ç e k :
E y m ü r b e n i m muhatabım değil. Siz de değilsiniz.
A. Hakan:
Biz olamayız zaten, çünkü bizim bir iddiamız yok. Bütün
samimiyetimle söylüyorum. Benim Doğu Perinçek
hareketiyle ilgili bir kanaatim yok. Ben katılmıyorum o
^ANCAKI
D . Perinçek:
Peki, bu son sözlerinizin samimi o l d u ğ u n u kabul
ediyorum. Ama, E y m ü r i e konuşurken havanız hiç
de öyle değiydi. Hatta...
A. Hakan:
Sizinle konuşurken de ben hep güleryüzlüyümdür. Ben
herkesle konuşurken öyleyimdir. Gazetecilik yapıyoruz.
Soruyorum, cevabını alıyorum. Savcılık mı yapmalıydım.
Ne yapmalıydım Doğu Bey? Yani sizinle konuşurken
farklı bir yöntem mi izliyorum? Sizinle nasıl nasıl
konuşuyorsam, Eymür'le de öyle konuşuyorum.
Başkalarıyla da öyle konuşuyorum. Yani gazetecilik
yapmayalım mı? Farklı bir tavır mı sergileyelim?
Buyurun, neyse lütfen, söyleyin. Akışı bozmayın. Bu
önemli röportajın tümünü ekrana getirmek istiyorum.
D. Perinçek:
Sizinle ilgili iki cümle söyleyeceğim. Siz Türkiye'de
rahat bir biçimde dolaşıyor...
A. Hakan:
Şunu bir düzeltelim. Diyorum ki ben, "o kadar inanılmaz
bir iddiada bulunuyorsunuz ki, eğer bu iddianız doğru ol
sa Doğu Perinçek ülkede rahat bir şekilde dolaşmamalı"
anlamında itirazdır o. Siz sanırım yanlış anlamışsınız.
Benim bir kanaatim değildir o. Sizin lehinizde bir açıkla
madır o. Sizin hakkınızı savunuyoruz. Siz...
D. Perinçek:
Benim, M. E y m ü r diye bir h a s m ı m da yok. Yalnız
ben; 1950Terden itibaren özellikle 70Terden sonra
ISANCAKI
MEHMET E Y M Ü R : ÇETELER, MAFYA VE SİYASET
A. Hakan:
Doğu bey, diyorsunuz ki, "demin söyledi, ben herşeyi ya
parım dedi," diyorsunuz. Eğer bizim yaptığımız bu prog
ram olmasaydı, siz bu yargıda bulunamayacaktınız. Ora
ya atıfta bulunamayacaktınız. Demek ki bu tür program
ların böyle özellikleri de var.
D. Perinçek:
Zaten bunları nerde konuşturursanız, güçleniyoruz.
Çok teşekkür ediyoruz size, çünkü, M. Eymür bize
saldırdıkça, İşçi Partisi b ü y ü k kuvvet topluyor.
A. Hakan:
Eğer şöyle olsaydı, M. Eymür'ün açıklamalarıyla yetin
miş olsaydık, onları doğru olarak, arkasında durduğumu
zu belirterek ekrana yansıtmış olsaydık, bu söyledikleri
nizde haklıydınız. Ama az önce söylediklerinizde yüzde
yüz haksızsınız. Size teessüf ediyorum, bütün uyarıları
ma, bütün açıklamalarıma rağmen, hâlâ aynı tavrı koru
yor olmanızı önyargılarınıza bağlıyorum. Önyargıları
nızdan kurtulun. İnsanların düşünceleriyle ilgili, dünya
görüşleriyle ilgili çok kolay yargıda bulunuyorsunuz. Ko
nuşmanızın en başında söylediğinizi yadırgadığımı be
lirtmek isterim. Ben mesela sizin dünya görüşünüzle ilgi
li o kadar kolay yargıda bulunmuyorum. Siz de öyle olun
lütfen. Yapmayın yani. Çok kolay değildir.
D.Perinçek:
A . Hakan:
Siz kendinizi tanımlayın. Bir insan tek kelimelik tanımla
manın içine sığmaz. Bir insan kendisini birçok kelimelerle
ifade eder.
De Perinçek:
Ben bir kelimeyle ifade edeyim: "Ben bilimsel sosya
listim."
Ao Hakan:
Siz kendinizi tanımlamak için iki kelimeyle iktifa edebilir
siniz, ama ben kendimi tanımlamak için tek bir kelimeyle
iktifa etmem.
D. Perinçek:
Peki o z a m a n bir kelimeyi reddedin. " B e n şeriatçı
değilim", deyin.
A. Hakan:
Neden diyeyim, siz yargıç mısınız? Savcı mısınız? Yani
niye? Benim dünya görüşümle ilgili bir tartışma yapmı
yoruz. M. Eymür sizinle ilgili bazı iddialarda bulundu,
siz de o iddialara cevap veriyorsunuz.
D= Perinçek:
A. Hakan:
Veya bulunmadı, bu size göre bulunmadı. Dinlediniz, ce
vabınızı verdiniz. Burdaki dürüstlüğün altını bir kez da
ha çiziyorum. Ve sizi tekrar bu yapılan iş üzerinde dü
şünmeye, arkadaşlarınızla da istişare etmeye çağırıyoruz.
Çok teşekkürler, iyi geceler.
D. Perinçek:
Peki teşekkür ederim. Sağolun.
ISANCAKI
A. Hakan:
Evet, İskele-Sancak devam ediyor. Mehmet Eymür'en
açıklamalarım yayınlamaya devam ediyoruz, sayın
seyirciler. Şimdi Mehmet Eymür, son günlerde Türk bası
nında çok gündeme geldi. Gazetelerde birinci sayfada boy
boy fotoğraflı haberler oldu. Nedeni ise, Eymür'ün kur
duğu web sitesiydi.
Eymür, Amerika'da, Washington'daki evinde web sitesin
den Türkiye'ye düşüncelerini aktarıyor, bildiklerini söy
lüyor. Eymür'ün gazetedeki fotoğraflarında bir şey dikka
ti çekiyordu. Odasında Tansu Çiller'in fotoğrafı vardı.
Eymür'e sorduk.
- Çillerci misiniz?
M. Eymür:
Benim politikayla alakam yok.
A. Hakan:
M. Eymür:
Var, ne olacak? B e n d e İ n ö n ü ' n ü n imzalı resmi de
var.
A. Hakan:
Tansu Hanımı sever misiniz?
M. Eymür:
H e r h a n g i bir y o r u m d a b u l u n m a k i s t e m i y o r u m .
Çünkü çok tasvip etmediğim şeyler de var. Ama, bir
antipatim olduğunu da söyleyemem.
A. Hakan:
Peki terörle mücadelede benzer yöntemleri, az önce söyle
diğiniz yöntemleri Tansu Hanım da destekler miydi?
M. Eymür:
İnanın ben Tansu Hanımı iki kere gördüm. Böyle bir
yakınlığım da yok. Fikirlerini anlayacak kadar, Tan
su hanımla hiçbir zaman yakınlığım olmadı.
A. Hakan:
Az önce yaptığımız tartışmayla ilgili küçük bir not geldi.
Tanınmış avukatlardan Kezban HatemVnin bir notu bu.
Anayasanın en temel ilkesini anımsatıyor. "Hiç kimse di
ni inancını, vicdani kanaatini açıklamaya zorlanamaz,"
diye. Kezban Hanım anayasanın en temel ilkesini hatırla
tıyor.
Eymür, Mesut Yılmaz ve
Eyüp Aşık'la İlgili İddialarda Bulunuyor
A. Hakan:
Eyüp Aşık:
Kaç sefer.
A. Hakan:
Akrabalık, var mı? Eşinizle onun eşi arasında bir akraba
lık olduğu söyleniyor.
E. Aşık:
Onun hanımı Çerkez, benim hanım da Çerkez. Or-
dan biraz birbirlerini tanımıştırlar.
A. Hakan:
Aranız iyi miydi, bozuk muydu, nasıldı Eymür ile?
E. Aşık:
İsterseniz, önce bir iddialarını izleyelim, belki kana
atim değişir.
A. Hakan:
Eymür'ün en önemli iddiaları. Eymür, Mesut Yümaz'ı
suçluyor. Biz Eymür'ün hu iddialarıyla ilgili olarak A»
NAP lideri Mesut Yılmazla temasa geçmeye çalıştık. Sa
yın Yılmaz bize, Eyüp Aşık'ın -Eymür, Eyüp Aşık'la da
ilgili iddialarda bulunuyor -bu iddiaları yanıtlayabilece
ğim söyledi. Şimdi Eymür'ün Yılmaz'ı neden düşman
olarak gördüğünü ekrana getiriyoruz, tarihi röportajın bu
bölümünde.
A. Hakan:
Düşmanlar dediniz? Kim bu politikacı düşmanlar?
Mo Eymür:
B u m e s l e k t e n atılıp, m ü d a f a a s ı z b ı r a k ı l d ı ğ ı m d a
kimler başta varsa, onlardan bahsediyorum.
A. Hakan:
Mesut Yılmaz?
Mo Eymür:
Tabi.
A, Hakan:
Neden Mesut Yılmaz sizin düşmanınız?
M . Eymür:
Benimi d ü ş m a m m değil de, bana düşmanlık etti. Bir
yeraltı dünyasının adamının isteğiyle, 30 senesini
b u m e m l e k e t e v e r m i ş adamı bir k a l e m d e harcayı-
verdiler.
A.Hakan:
Kim o yeraltı adamı ?
M. Eymür:
Alaattin Çakıcı.
Ao Hakan:
Yani A. Çakıcı, Mesut Yılmaz'dan, sizin görevden alın
manızı istedi ve M. Yılmaz da bunu uyguladı.
M. Eymür:
Uyguladı tabi. B u n u daha açayım ben size. Son gün
lerde basında yer alıyor. Erol E v c i l i n ifadeleri. O ifa
delerin tamamını okumanızı isterim. O ifadeler de
gayet açıklar b u n u zaten. Yani, bu benim iddiam de-
ğil sadece. Sanık durumunda olan, hâlâ cezaevinde
olan Erol EvciFde bunu söylüyor.
A. Hakan:
M. Yılmaz'ın sizi neden görevden aldırdığını sorduğum
da, "A. Çakıcı böyle istedi," diyorsunuz.
M . Eymür:
Evet, t a m a m e n onun isteğiyle olan tayin durumu
dur benim durumum.
A. Hakan:
M. Yılmazla, A. Çakıcı arasında ve hatta E. Aşık arasın
daki ilişki, nedir bu ilişki?
M. Eymür:
Enteresan bir ilişki. Biliyorsunuz ikisi de, gerek M .
Y ı l m a z , g e r e k E . - A ş ı k çetelerle m ü c a d e l e ettiğini
söyleyen insanlardan. K ı s m e n b u mücadeleyi yap
tıklarım da kabul etmek lazım. Fakat enteresan bir
yaklaşımları var. Hemşeri oldunmu, onun organize
suçlarla ilgili olduğunu veya çete mensubu olduğu
nu veya terörist olduğunu dikkate almıyorlar. Ente-.
resan bir yaklaşım tarzı. Yarü o hemşeri, onunla gö
rüşülür, onlan irtibat kurulur gibi bir mantık var, E.
Aşık'ta da var.
A. Hakan:
Şunu mu diyorsunuz? Çetelerle mücadele eden M. Yıl
maz, E. Aşık, iş kendi hemşerileri olan çete reisine geldi
ğinde farklı bir tavır sergiliyorlar.
M . Eymür:
Farklı bir tavır. O hemşeri, onunla g ö r ü ş m e k mu
bahtır. Onunla irtibat kurabiliriz, hemşeri olduğu i-
çin arıyor.
A. Hakan:
Peki, nedir irtibatları? Yani dost mu, arkadaş mı, onunla
birlikte iş mı yapıyorlar? İrtibat nedir, Mesut Yılmaz-Ça-
kıcı ilişkisinde?
MEHMET EYMÜR; ÇETELER, MAFYA VE SİYASET
M . Eymür:
O n u E. Aşık da anlatıyor. " B e n ondan bazı konular
da bilgi alıyordum," diyor. Banka konusunda.
A. Hakan:
Bu doğru olabilir mi?
M . Eymür:
Ama yine refere ediyorum. Ben bunların zaten ken
d i m a ç ı k l a m a l a r ı m y a p t ı m . D a n ı ş t a y a da b a ş v u r
dum. Kendi w e b s a y f a m d a da epey yayın yaptım.
Ama yine E. Evcil'e başvurmanızı... O ' n u n ifadele
rinde, A . Ç a k ı c ı ' n m siyasi olarak kullanıldığı anlaşı
lıyor.
A. Hakan:
Hangi yönde kıdlanıldı ?
M . Eymür:
Çiller hükümetini yıpratmak amacıyla, A. Çakıcı'mn
Flash T V ' d e çıkıp yaptiğı meşhur bir söyleşi vardı.
Ben b u n u M. Y ı l m a z ' m kendisine de söyledim. Tür
kiye'de sabıkalı adamların b u şekilde televizyona çı
kıp konuşmalarının son derece sakıncalı olduğunu;
çünkü b u g ü n o n a yapılır, başkasına yapılır. Yarın da
ona yapılacaktır aynısı.
A. Hakan:
Siz, M. Yılmazla A, Çakıcı arasındaki ilişkiyi bizzat ken
diniz mi biliyorsunuz, yoksa E. Evcilin ifadelerinden
mi?
Mo E y m ü r :
Bizzat b i l i y o r u m . B e n zaten o işin b a ş ı n d a olan a-
dam, yani M İ T ' t e terör ve organize suçlarlarla ilgili
b ö l ü m ü n b a ş ı n d a olan a d a m bendim. B e n i m elim
den geçiyordu. Telefon konuşmaları da, hepsi benim
elimden geçiyordu.
A. Hakan:
M. Yılmazdın, A. Çakıcı ile yaptığı telefon konuşması,..
M . Eymür:
Rastlamadım, a m a irtibat olduğunu biliyorduk.
A. Hakan:
Nerden biliyordunuz ?
M. Eymür:
Konuşmalardan çıkıyor. Çakıcı'nm başkalarıyla ko
nuşmalarından öyle bir irtibat olduğu ortaya çıkı
yor.
A. Hakan:
Mesut Yümaz'ın telefonlarını dinliyor muydunuz?
M. Eymür:
Hayır.
A. Hakan:
Çakıcı'nm telefonunu dinliyordunuz.
M. Eymür:
Çakıcı'nınki dinleniyordu tabi, yani dinleyebildiği
miz kadar. Çok da kaçırdığımız konuşmalar oluyor
du. Sadece biz de dinlemiyorduk tabi. Polis de yapı
yordu aynı şeyi. Polis hatta bizden daha etkili yapı
yordu bunu.
A. Hakan:
Peki daha tatmin edici bir kanıt sunabilir misiniz, A. Ça
kıcı ile M. Yılmaz arasındaki ilişkiyi kanıtlayan. Sadece
ben biliyordum, Çakıcı'yı dinliyorduk. Or dan edindiğim
intiba, bununla mı sınırlı?
M. Eymür:
Onunla sınırlı değil, işte dediğim gibi, işin içinde o-
lan bizatihi görüştüğü kişiler ifadelerinde belirtiyor.
Bunlardan biri de E. Evcil.
A. Hakan:
Bu iddianızda acaba, mesela M. Yılmaz'ın sizi MİT'ten
aldırmasının etkisi olabilir mi? Böyle bir uygulama yap
mış. Sizin tabirinizle size karşı düşmanlık yapmış ve siz
de onu suçluyorsunuz. Böyle bir yoruma gidebilir miyiz?
M. Eymür:
Tabi.
ISANCAKI
A.Hakan:
Ama bu da bir düşmanlık değil mi? Sizinki de onu yıp
ratmak için abartılı bir iddia...
M . Eymür:
Abartı yok, kesinlikle söylediğim şeylerde hakikat
payı var da onun için. B u n u uzun uzun anlatmak la
zım. B e n b u konuda aşağı yukarı 72 sayfalık, Danış
tay Başkanlı'ğına dilekçe verdim. Orda bütün tefer
ruatıyla var. Bunları şimdi kısa bir süre içinde izah
e t m e m biraz zor.
A, Hakan:
Şurası ilginç değil nü? Türkiye'de başbakanlık yapmış, şu
anda hükümet ortağı partinin genel başkanıyla ilgili çok
çok önemli bir şey söylüyorsunuz. Diyorsunuz ki, "O, A.
Çakıcı île ilişki içindeydi." Ve bunu bildiğinizi
söylüyorsunuz. Ve sıradan bir kişi değilsiniz.
Mc Eymür:
B e n i m y ü z ü m e de sordu M e s u t Bey. "Alaaddin çok
şey biliyor, getirelim mi Türkiye'ye," diye. B e n de,
"kreminal bir suçludur, böyle bir şey yapmanızı tav
siye etmem. Psikolojik bozuklukları olan bir adam
dır. Bunlardan fayda g e l m e z " diye söyledim kendi
sine.
A, Hakan:
Yani siyasal çıkar amaçlı olarak mı getirtmek istiyordu?
M. Eymür:
Ç e t e l e r l e rnücadele e d e r k e n , A l a a d d i n ' i n ç o k şey
bildiğini, o n u getirirsek faydah oİ4ap olmayacağını
soruyordu.
A. Hakan:
Bu çok önemli iddia, sıradan bir kişi değilsiniz. Önemli
bir mevkideydiniz. Söylediklerinizi ciddiye almak duru
mundayız. Şu duygu sizde oluşmuyor mu? Hâlâ M. Yıl
maz orda bir partinin genel başkanı. Ama çetelerle ilişki
kurduğuna yönelik iddiada bulunuyorsunuz ve hiçbir şey
olmuyor
M. Eymür:
Olmuyor, enteresan bir şey. D e m e k ki, benim bilme
diğim başka dayanışmalar da var. B u kadar ciddi id
dialar ortadayken hiçbir şey yapılmaması enteresan.
A m a bunu ben ilk defa yaşamıyorum.
A, Hakan:
M. Eymür'ün iddiaları böyle. Eyüp bey ne diyeceksiniz?
E. Aşık:
B u kadar mı?
A. Hakan:
Daha var devam edeceğiz. İsterseniz bu konuyla ilgili
birkaç cümle söyleyin oraya geçelim. Sonra belli genel bir
değerlendirme yaparsınız.
E. Aşık:
Hakaret veya bizi suçlayacak bir şey de yok. "Çakı-
cı'yla hemşeri oldukları için bunlar bunu korumuş
lardır," dedi. A m a surda not aldığım kadarıyla 5 ta
ne çarpık şey söyledi. Mesela en önemlisini kendi^'
de söyledi. Ben diyecektim tam, kendisine sornvr^-
sunuz. Teşekkür ediyorum. O da söyledi. " B e n M.
YılmazTa savaş halindeyim, düşmanım," dedi. Ben
ona savaş açmışım, dolayısıyla b ü t ü n b u iddiaları
b u n u n içinde de zaten değerlendirmek mümkün. A-
m a öyle bir savaş ki, bitarafın bundan haberi yok.
A.Hakan:
Kimin haberi yok?
E. Aşık:
Bizim haberimiz yok, M. Y ı l m a z ' m da haberi yok,
bizim de yok. "Onlar bana düşmanlık etti," diyor.
"Ben de onlara düşmanlık edeceğim, ediyorum" da
diyor şu anda. Doğrusu, ben bunun sebebini de an
lamadım.
A. Hakan:
Sebebini tayinine bağlıyor.
E. Aşık:
Kendisi diyor ki, "beni M İ T ' t e n attırdılar. H e m de
b u n u Ç a k ı c ı istedi d i y e . " E v v e l a birinci s a ç m a l ı k
burda. E y m ü r M İ T ' t e n ayrıldığı zaman. Çakıcı ha
pisteydi. Yani Çakıcı'yı biz bizzat yakalatmışük. Bi
zim h ü k ü m e t Çakıcı'yı yakalaünış. Belki Fransa'dan
bile getirtmiştiler. Hangi d ö n e m d e bu ayrıldı, tam
da b i l m i y o r u m ama, yani E y m ü r onu MİT'ten bizim
attırdığımızı biliyor, ama ben onun ne zaman ayrıl
dığını bile bilmiiyorum.
A. Hakan:
M. Yılmaz Bey biliyor mu?
E. Aşık:
Bilmiyor, b e n M. Y ı l m a z B e y ' e sordum, o da başka
larına sordu. Yani baktım ki o da bilmiyor.
A. Hakan:
Peki, siz böyle bir düşmanlık hissini neye bağlıyorsunuz?
E. Aşık:
Belli ki bir süreden beri M. E y m ü r ' ü n A m e r i k a ' d a
kurduğu w e b sitesinden verdiği bilgiler, hem de ba
s m a b i z z a t gönderdiği fakslar, internet vasıtasıyla
gönderdiği mesajlar, h e m de sizin gibi kendisine u-
laşanlara anlattiklarıyla Türk k a m u o y u n u meşgul e-
diyor ve belki bir süre daha edecek. O zaman bir M.
E y m ü r portresini milletin bilmesi lazım. M. E y m ü r
1986 yılında yine böyle bir rapor hazırladı. Ve zama
nın G e n e l K u r m a y B a ş k a n ı N e c d e t Ü r u ğ da dahil
pekçok hatirı sayılır ve hakikaten kişiliğinden en u-
fak şüphemiz olmayan insanları suçladı. Ve b u suç
lamanın sonucunda da M İ T ' t e n atıldı. " K e n d i m isti
fa ettim," diyor; ama atılmak ü z e r e y k e n istifa etti.
D o ğ r u s u n u ararsanız Emniyet'te bile istifa eden biri
nin geri dönmesi m ü m k ü n değil. Yani, hukuken şu
anda Emniyet'ten bir polis m e m u r u istifaen ayrılsa,
b a ş ı m ı z a ç o k geliyor, b u tip kişiler s o n u n d a aç,
muhtaç kalıyor. Geliyor bize yalvarıyor. Biz diyoruz,
"Emniyet diyor ki, hayır." İstifaen de olsa bizden ay-
ISANCAKI
I S K E L E S A N C A K K I T A P L A R ı - 2
A. Hakan:
E. A ş ı k :
Birinde Sn. Y ı l m a z başbakanken E y m ü r o zaman A -
merika'da. Sn. Y ı l m a z ' m görevlendirmesiyle Ameri
k a ' d a Milli İ s t i h b a r a t ' m görevlisi o l a r a k çalışıyor.
Türkiye'ye gelmiş veya çağrılmış, bilmiyorum. Baş-
b a ş a g ö r ü ş m e l e r i n d e b u Yeşil k o n u s u , b e n i m ç o k
taktığım bir konudur. Fikri Sağlar Bey'in, hepimizin
taktığı bir konudur. Yeşil'in bulunup konuşturulma
sı halinde. Susurluğun, ben çözüleceğini düşünüyo
rum. Ayrıca M. E y m ü r ' ü n dediği gibi, son 3-5 yılda
ismi parlayan değil, insan hakları komisyonu başka
nıyken, resmi kayıtlarımda 1990 yılında adı geçen,
G ü n e y d o ğ u d a ' k i operasyonlar dolayısıyla adı geçen
bir isim. Öldü mü, ölmedi mi hadisesi. Ben bunu M.
E y m ü r ' e soruyorum. M. E y m ü r de diyor ki, öldü.
Size dediği gibi "ölmüştür," diyor. Nerden biliyor
sun? B i z e orda dediği, "bu ç o k gevezedir," diyor.
"Ölmeseydi konuşurdu," diyor. Yani böyle bir kanıt
mı olur. Yani senin çalışürdığm bir adam, sen istih-
baratçısm. Mesut Bey de ona o zaman -vardır öyle
huyları- "ya M e h m e t Bey, sen, bildiğim kadarıyla
Türkiye'nin en iyi istihbaratçısı sensin. Şu anda Tür
kiye'de senin üzerine istihbaratçı yok." "Efendim, ö-
v ü n m e k istemem ama doğrudur" dedi. "Sade Türki
ye'de değil, dünyada sayılı istihbaratçılardan." "Git
o zaman, sen o zaman, sen yalan konuşuyorsun,"
dedi'. Yani dünyanın sayılı istihbaratçılarından, Tür
kiye'nin en iyi istihbaratçısı, emrinde çalışan ada
mın ölüp ölmediğini bilmiyor. Veya kim tarafından
ö l d ü r ü l d ü ğ ü n ü bilmiyor. Böyle aralarında bir şey
oldu. İyi ilişkinin koptuğunu ben hissettim.
A. Hakan:
Ondan sonra olabilir mi?
E. Aşık:
Ben düşünüyorum ki, o andan itibaren, bu M. Yıl
m a z beni zannettiğim kadar kendi adamı bilmiyor
herhalde. A m a asıl onun kafasında şey de var. Yani
beni ikinci defa, biraz da k a n u n s u z bir şekilde,
M İ T ' e Çiller aldırdı. M. Yılmaz, Çiller'in düşmanıy-
sa, benim de düşmanımdır. Ona savaş açmışsa bana
açmıştır. Nitekim ne diyor. "Çakıcı'yı M. Yılmaz, E.
Aşık, Çiller'e karşı bilgi almak için kullandı." Şimdi
bizim kullanmamız falan değil. A d a m bize telefon a-
çıyor. Ve o dönemde bir yolsuzlukla ilgili bir iddia
da bulunuyor. Çakıcı'mn bulunduğu iddiayı biz bir
yerde kullanmadık. Yani Çakıcı diyor ki, "şu işten 20
m i l y o n dolar rüşvet alınacak veya isteniyor, almı
yor." Biz bunu bir yerde kullanmadık. Ne Sn. Yıl
maz, ne ben kullanmadık. Arşivlere herkes baksın.
Televizyonlara, gazetelere, meclis tutanaklarına, hiç
bir yerde b u n u siyaseten kullanmadık. Sn. Çiller'i
de hiçbir zaman düşman görmedim. Düşmanımıza
karşı biz bunu kullanmışız, bu doğru değil. "Araş-
hrmadı" dediği de doğru değil. Ben, bizzat M. Ey
m ü r ' l e bir evde 7 saat bu konuları tartıştım.
A. Hakan:
Çakıcı konusiımı...
E. Aşık:
Tabi, Çakıcı" konusunu. Yani ben ona sordum, Çakıcı
k i m d i r ? Ö y l e dediği gibi, b u n l a r Karadenizlidir,
b u n l a r birbirlerini tanırlar. Nerde tanırlar? M. Yıl
maz, onu tanıyormuş, b e n tanı yormuşum. Hayır ar
k a d a ş , b u a d a m k i m d i r ? B a n a dedi ki; b u a d a m ı
M İ T ' e ben aldım. D a h a doğrusu MİT'e kadrolu de
ğil de, eleman olarak b e n aldım. Ve onunla ilgili ba
na bilgiler verdi. Peki b u adam böyle böyle diyor, ne
diyorsun? Bunlar doğru değil, dedim. İşte onunla il
gili başka bilgiler verdi. Araştırdım, bundan araştır
dım, başka istihbaratçılardan araştırdım. Başka kay
naklardan... H e m a r a ş t ı r m a d ı ğ ı m ı z iddiası doğru
değil, h e m de b u iddiaları ayrıca kullanmadım da.
D i y o r ki, " F l a s h T V ' y e ç ı k m a s ı yanlıştı." Flash
T V ' y e çıkmasını ben mi sağladım. Tam tersine ben
de k a r ş ı y ı m . F l a s h T V ' n i n şimdiki sahipleri orda
sorsunlar, beni o akşam programa davet ettiler, çık
m a d ı m ben,
A. Hakan:
Çakıcı 'nın telefonları...
E. A ş ı k :
A. Hakan:
Eyüp Bey, şöyle bir durum yok mu? Yani, siz bu konuş
malarınızda şunu yapıyorsunuz. Yani, M. Eymür bu id
dialarda neden bulunuyor? Bunun tahlilini yapıyorsu
nuz.
E. A ş ı k :
M e c b u r kaldım, aslında iddialar önemli değil.
A. Hakan:
Ben de ona geleceğim. Yani bu analizi yapmakta haklısı
nız. Yani, niye durup dururken böyle davranıyor.
E. A ş ı k :
A h m e t Bey, söylediği şeyler önemli değil, h e m bir
sürü çelişki var. Bir diyor ki, ben M. Yılmaz'la düş-
ISANCAKI
İSKELE SANCAK KİTAPLARI«2
A. Hakan:
Eymür onu, Çakıcıyla sizin aranızdaki ilişkiyi kanıtla
mak için söylüyor. Ne demek?
E. Aşık:
Şimdi, M. Eymür diyor ki, M. Yılmaz bana dedi ki;
"Çakıcı çok şey biliyor, b u n u g e t i r m e m i z l a z ı m , "
doğrudur.
A. Hakan:
Acaba şöyle mi, bir suçlu olarak değil de, bilgisine başvu
rulacak bir kişi olarak, getirmek lazım. Yani, sanki ben
öyle bir izlenim aldım.
E. Aşık:
Hayır, Sn. Fikri S a ğ l a r ' m söylediğinin aynısını M.
Yılmaz da söyledi. Fikri Sağlar ne diyor? " M . Eymür
konuşursa herşey aydınlanır," diyor. O d ö n e m biz
söz vermişiz. Susurluk'u çözeceğiz, diye söz vermi
şiz. Çırpmıyoruz. Yani millete söz verdik. Biz hükü
met olursak Susurluğu çözeceğiz. Çırpınıyoruz, bize
doğru düzgün bilgi bile gelmiyor. Yardım yapılmı
yor. Bize en fazla yardımı kim edecek? İstihbarat teş
kilatı. M. E y m ü r ' e diyor ki, benim yanımda söyledi.
Ben şahidim, diyor ki, "o Çakıcı'yı getirirsek düğü
m ü n hiç değilse bir kısmı çözülür. Bunun da epey
bildikleri var." "Ya boşver," diyor. "O çaüağm biri.
Bu kreminal bir suçlu" diyor. "Getirsen ne olur/' di
yor. "Ayrıca b u n u C I A v e r m e z , " dedi. " A m e r i k a
vermez, alamazsınız ordan, hiç uğraşmayın," dedi.
A. Hakan:
Çakıcı o zaman Amerika'daydı.
E . Aşık:
Amerika'daydı.
A. Hakan:
Eo Aşık:
M. E y m ü r öyle iddia etti. M. E y m ü r dedi ki, "Çakı
cı'yı CIA kullamyor, onu alamazsınız Amerika'dan.
Hiç uğraşmayın," dedi. M. Bey dedi ki; "bir istihba
ratçı o l a r a k nasıl alırız? b u n u g e t i r m e m i z l a z ı m . "
Bunu söylüyor. B u n u ben kulaklarımla duydum.
H e m diyor ki, bunlar birbirlerini koruyorlar, h e m de
benden Çakıcı'yı getirmemi istedi. B e n karşı çıküm.
Şimdi Çakıcı'yı kim koruyor? Bir de olayın sonucu
na bakalım. Çakıcı kimin zamanında getirildi? Yani
benim h ü k ü m e t i m d e n evvelki hükümeüer zamanın
da adam, elini kolunu sallayıp Türkiye'de dolaşmış.
Pasaport almış. A m e r i k a ' y a gitmiş, orda yerleşmiş.
Kimse d o k u n m a m ı ş . B e n i m hükümetim b u n u getiri
yor. Şimdi, M . E y m ü r gibi istihbaratçı bir adam di
yor ki, bunlar ona yardım etti. Veya onu korudu. Ve
ya bunlar hemşerisi diye onunla ilişki kurdu. Bir tek
telefon konuşmasını söylüyorsa, b e n zaten defalarca
söyledim. B a n a telefon edildiği z a m a n da söyledim.
Böyle böyle bir a d a m telefon ediyor, bir iddiada bu
lunuyor. B e n o n u aramış değilim, o aramış. Ve iddi
ada b u l u n m u ş . B u l u n d u ğ u iddiayı da biz belgesiz
olduğu için kullanmadık. A m a bilgi olarak aklımız
da tuttuk. Şimdi tekrar bakıyorum. Biz ona, "Çakı
cı'yı g e t i r m e m i z l a z ı m , " demişiz. O getirmeyelim,
demiş. Şimdi diyor ki, "bunlar hemşeri birbirini ko
ruyor." Ç a k ı c ı k i m i n z a m a n ı n d a getirilmiş? D i y o r
ki, "bunlar Çakıcı istedi diye beni görevden aldılar."
B u görevden alındığı z a m a n Çakıcı cezaevindeydi,
zaten. Bırak bizden birşey istemesini, bize savaş aç
mış. Çakıcı, hükümeti düşürmek için, u y d u r m a bir
kaset doldurmuş. Benimle konuşmasını b a s m a ver
miş, muhalefete vermiş. Yani, bize savaş açmış. Di
yor ki, "bunlar dosttur." Bütün böyle çelişkilerle do-
lu açıklamalar. B u n a r a ğ m e n bir s u ç l a m a da yok.
H e r gazeteci olayları önemli göstermeye çalışır da,
b u n u n nesini önemli göstermeye çalıştımz, anlaya
m a d ı m . A l t ı n a y a z ı y o r s u n u z ö n e m l i açıklama,
önemli açıklama...
A. Hakan:
MİT, kontürterör dairesi eski başkam sıfatı.
E . Aşık:
A. Hakan:
Hiç kuşkusuz. MİT kontürterör dairesi eski başkanı eğer
bu ülkede başbakanlık yapmış, bakanlık yapmış siyasetçi-
lerimiz hakkında böyle iddialarda bulunuyorsa, herhalde
bunu önemsemek lazım. Ama tabi, sizin iddialara cevap
verme hakkınız var.
E . Aşık:
B e n i m kafamı şimdi karıştıran bazı şeyler var. M .
E y m ü r bana, birinci defa M İ T ' t e n ayrıldıktan sonra
A n t a l y a ' d a bir iş kurduklarını, bir fabrikayı ortak
kurduklarını, o fabrikanın yürümediğini, battığını
söyledi. Yani, biraz da geçim sıkıntısından yeniden
M İ T ' e d ö n d ü m , dedi. B e n de o n u n o r m a l karşıla
dım. A m a şimdi b a k ı y o r u m ; g e ç i m sıkıntısı çeken
bir adam, Amerika'da VVaşhington'da bir yerde. Siz
de sordunuz, neyle geçiniyorsunuz, diye. Washing
ton'd a yaşıyor artı w e b sitesi kuruyor ki pahalı bir iş
herhalde. Bir de w e b sitesi, Türkiye'den giden bir is
tihbaratçıya, gidişinin altıncı ayında veya oraya yer
leşmesinin bilmem kaçıncı ayında hiçbir zaman ve
rilmez. Yani...
A. Hakan:
Ne demek bu ? Bir şey mi ima ediyorsunuz ?
E . Aşık:
Yani, o kendi, CIA'ye servis yaparım değil de, teklif
edilirse en azından bazı k o n u l a r d a yardımcı olu
rum. Sanki böyle bir şey de kurulmuş gibi. En azm-
İSANCAKİ
M E H M E T E Y M Ü R : Ç E T E L E R , M A F Y A V E S I Y A S E T
A. Hakan:
Bir başka olay var M. EynıilrTın, Sn. Yılmaz'm Buda
peşte'de uğradığı saldırıyla ilgili yaptığı açıklamalar.
M. Eymür:
Saldırıyı kimin gerçekleştirdiğini anlatayım size. M.
Y ı l m a z ilk "telefonlarım dinleniyor," diye bir çıkış
yaptı. Tarihlerini hatırlamıyorum. O çıkıştan sonra
benim i s m i m telaffuz edilmeye başlandı, M İ T ' d e te
lefonlarımı dinliyor, arkasından da M. Eymür dinli
yor, diye. B e n i m öyle bir imkanım yoktu, zaten. Ya
ni, b u l u n d u ğ u m pozisyon, teknik bir çalışma yapa
cak bir d u r u m d a değildim. Ayrıca, belli bir prosedür
içinde yapılır ve MİT'te, isteyen istediğinin telefonu
nu dinler diye bir şey yok. Ben terörle ilgili istekler
de b u l u n u r u m ilgili üniteden. O da belli bir prose
dürden geçtikten sonra yapılır. Tabi b u n u n nedenini
anlayamadım. Herhalde birileri bunu, bana karşı fi-
şekledi. Ç ü n k ü görevde oluşumdan çok rahatsız o-
lan insanlar vardı. Yani gelişimle ilgili tepki gösteren
insanlar. B u n u n üzerine bazı müşterek tanıdığımız
dostlar araya girmiş. " M . E y m ü r ' ü tanımanız lazım,
yanlış y a p ı y o r s u n u z , " diye. B u B u d a p e ş t e olayın
dan h e m e n sonraydı. Bir gün sekreteri benim ofisi
m e telefon etti. O z a m a n muhalefette. Ben açtim, de
di ki, "randevu istemişsiniz. Şu gün, şu saat." B e n
r a n d e v u i s t e m e d i m , " dedim. Bir yanlışlık var her
halde. Karşılıklı kapattık telefonları. Arkasından, es
ki h a k e m l e r d e n milletvekili Yusuf N a m o ğ l u aradı
beni. Dedi ki, " m ü ş t e r e k dostlar şey yaptı, sizinle
görüşmek istiyor," dedi. B e n geleyim alayım. D e d i m
ki, "ya daha yeni gelmiş, bütün gazeteciler kapının
Önünde. Ben gelmek istemem," dedim. O zaman de
di, "akşam gidelim.." Peki, dedik. Beraber bir y e m e k
yedik. Gece 1 filandı, gittik. Oturduk, ben kendimi
anlattım. Kimim, neyim? Evveliyatım nedir? Nasıl
bir aileden geliyorum. "Vah, v a h " dedi. " B i z size
çok büyük haksızlık yapmışız, dedi. Kusura bakma
yın. Sizden emekli kişiler sizi şey yaptı, b u telefon
dinleme işini yaptılar." Normal, yani bu tip insanla
rın bana yönelik şey yapmaları normal. Çünkü, belli
ilişkiler içinde olan insanlar. O gün de bir not ya
nımda götürmüştüm. B u olayla ilgili gelen bir bilgi
yi-
A. Hakan:
Budapeşte olayı...
M. Eymür:
Budapeşte olayı, yani kimlerin b u olayın içinde ol
duklarına dair. Zaten tamamında o çıktı, benim ver
diğim. Ben o nottan okudum. îşte, geçmiş olsun, de
dim. Başbakanlık yapmış bir insana karşı böyle bir
şeyin yapılmasını hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz.
O n d a n sonra kendisine okudum. Bana dedi ki, "bu
notu bana verebilir misin?" D e d i m ki, "ben teşkilat
tan b u n u n iznini a l m a d ı m . " N o r m a l d e m ü s t e ş a r a
s o r m a m lazım. "Yok, b a n a itimat edin," dedi. Ver
dim, notu. Artık başbakanlık yapmış bir insan yani.
Bir m a h s u r u olacağını d ü ş ü n m e d i m . B u görüşme
mizden sonra aradan bir 10-15 gün geçti. Görüşme
nin diğer kısımlarını anlatacağım. Müsteşar Sönmez
Bey çağırdı beni. "Mesut Bey'e bir belge verdin mi,"
dedi. Dedim ki, "düz bir kağıt üzerinde, bu olayla il
gili bilgi vardı, onu verdim." "Ankara Cumhuriyet
Savcısı aradı da," dedi, M. Y ı l m a z ' m avukatı, M. Ey
m ü r bize bir belge vermiş.
Onun hayatına yönelik bir hadiseye yardımcı olup,
ondan sonra da kendi teşkilatımda müşkil duruma
düşmek; yani amirimden habersiz bir şey yapmışım,
bayağı da üzüldüm. S o n r a da kendisine söyledim,
"beni sıkıntıya soktunuz," diye. S ö n m e z Bey, bana
bir m u a m e l e de yapabilirdi. Niye verdin diye, soruş
turma da açabilirdi. Çünkü yetkisi var.
A. Hakan:
Ne vardı o belgede?
M . Eymür:
O belgede, işte istanbul'daki bir firma, yine b u Çat
l ı l a r l a bağlanülı, Budapeşte'de Macar İsmail lakaplı
bir ülkücü arkadaş vardı. A m a hadisenin nedeniyle
ilgili fazla bir bilgi yoktu. Anladığım kadarıyla bir
gözdağı vermek, "bu işlerin üzerine fazla gidiyor
sun. Biz seni istediğimiz yerde buluruz," diye. M e
sut B e y hadiseyi bana şöyle anlatü: "Biz zam an za
m a n gideriz," dedi. Tabi b u arada çok sakat şeyler
de çıkü. Gazetelerdeki haberlere istinaden söylüyo
rum. "Gidiyorduk da uçağımızın benzini azaldı, işte
surdan benzin alalım," dedik. Bunlar k o m i k şeyler.
A. Hakan:
Gerçeği ne peki?
M . Eymür:
Olmaz, çünkü. Havacılıkta rotanızı vermeden taksi
gibi inemezsiniz.
A. Hakan:
Doğrusu ne peki?
Mo Eymür:
Şimdi bilmiyorum. B a n a söylediği, kaldıkları otelin
en üst katında eskiden bir restoran varmış. B u d a
peşte'yi gören, güzel manzaralı bir restoran. " H e p
birlikte oraya çıktık," diyor. "Çıktığımız zaman ora
sı bir baktık orası kumarhane olmuş. Gazino olmuş.
Orada da bir şüpheli şahıs, Türk tipli böyle bize ba-
karaktan asansöre yöneldi, aşağı indi. Biraz sonra da
biz indik, bu hadise oldu." Bana anlattığı bu kadar.
A. Hakan:
İnandırıcı bulmuyorsunuz herhalde?
M . Eymür:
P e k inandırıcı değil. Yani, oraya gidişin bir sebebi
olmalı. Orada bir temas, ya birinden bir şey alacaktı
ya verecekti. Ya da en basitinden iddia edildiği gibi
gazinoya oyun oynamaya gitme amacı vardı.
A, Hakan:
Budapeşte olayı ile ilgili olarak M. Eymür'ün anlattıkları
bunlar. Buyrun.
E. Aşık:
Sn. Eymür burda bir şeye daha değiniyor. Sn. M. Yıl-
m a z ' d a n şikayet ediyor. M İ T ' t e görevli birisi; ana
muhalefet lideri bir saldırıya uğruyor. Ve kendi kıt
imkanlarıyla b u saldırının sahibini ve arkasındaki
kuvveti bulmaya çalışıyor. Her yerden bilgi almaya
çalışıyor ki, bana saldıran kimdi ve niçin saldırdı?
Ne yapmak istedi Budapeşte'de? M. Eymür de ona
bir bilgi verdi. O da haklı olarak o bilgiyi emniyete
ve savcılığa bildirdi. Dedi ki, MİT'ten bana gelen bir
bilgi var. B u n u araştırın, cezalandırın, hukuğa teslim
edin. M. Eymür bundan şikayetçi oluyor. Sn. Yılmaz
b u n u savcılığa vermeseydi, o bilgi ne işe yarayacak
tı? MİT'in, istihbaratçının görevi sadece b u bilgiyi
toplamak mı? Yoksa o bilgiyi devletin, milletin lehi
ne kullanmak mı? Ben öyle anlıyorum ki, bunların
birtakım bilgileri kendilerinde sakladıkları da bes
belli. B u da herhalde o kendi yöntemlerinden birisi.
Bizim kabul etmediğimiz yöntemlerden birisi. Yani
ben bilgi topluyorum, ama o n u n katiyyen resmiyete
intikalini sağlamıyorum.
A. Hakan:
Ama diyor ki, "ben iyi niyetle kendisine böyle bir değer
lendirme yaptım."
E. Aşık:
O n u M. Y ı l m a z ' a değil, bizzat kendisinin götürüp
savcılığa vermesi lazım. Eğer elinde öyle bir bilgi
varsa, ben saldırıya uğruyorum, benim saldırıya uğ
ramamla ilgili sende bir bilgi var. Sen istihbaratçısın,
görevin budur. B u n u götürüp emniyete senin ver
men lazım. Bırak benim vermeme üzülmeni, kızma
nı; bizzat onu kendinin vermesi lazım. Savcılığa ve
hukuga gitınese, bilgi ne işe yarar? Onu getirip bir
ajana, mafyaya vermedi. Devletin güvenlik güçleri
ne, emniyet güçlerine, yargıcma verdi. Doğru değil
mi bu yani? D e m e k ki ben onu savcılığa vermesem,
sen onu gizli saklayacaksın. Budapeşte olayında da
aynısı. B u olayda doğru düzgün yardım etmediler.
Söylüyor, bir takım ilişkiler, bir yerden şüphelenmiş
şüphelenmiş, yani tam böyle dört dörtlük bir şey ge
tirmediler elimize.
A. Hakan:
"Benim söylediğim gibi çıktı," diyor ama.
E. Aşık:
Söylediği gibi çıktıysa, şimdi anlatıyor ki birtakım
şeyler biliyorlardı d e m e k ki. Bildiklerinde bile bize
doğru dürüst, o konuda yardımcı olm.adılar. Zaman
zaman bunu da dile getiriyorduk.
A, Hakan:
Röportajı yaparken, sayın Yılmazla ilgili M. Eymür 1in
hu iddialarını dinledikten sonra benim aklıma hiç kuşku
suz, herkesin aklına gelen şey geldi. Acaba Eymür hem
web sitesiyle Türk medyasını, hem de bize verdiği röpor
tajla cumhurbaşkanlığı seçimlerini mi etkilemek istiyor?
Acaba böyle bir amacı mı var? Biz de tabi ki kendisine bu
soruyu sorduk. Hem bu soru hem de çok tartışılan Türk
Ticaret Bankası olayı, her iki konuda da Eymür Tın söyle
dikleri var. İsterseniz onlan dinleyelim. Onlar üzerine
konuşalım.
Mehmet Eymür intikam almaya mı çalışıyor? Eymür Hin
Türk Ticaret Bankası olayıyla ilgili açıklamaları. Birlikte
izliyoruz.
M. Eymür:
Bir tanesi o diyebilirsiniz. Kendini atılan pislikler
den arındırmak. Bir tanesi o. İkincisi, hakikaten fay
dalı bir şeyler yapabilmek için; o site gördüğünüz
gibi, araştırma yapan istihbarat konusunda çok me-
raklı insanlar biliyorum, onlara biraz böyle renk ge
tirsin, o maksadı düşünerekten yaptığım bir şey. İs
teseydim başka bir sayfa koymazdım. Sadece kendi
şeylerimi yazardım. Onun bir hizmet yönü var. Onu
belirtmek istiyorum.
A. Hakan:
Zamanlamayı konuşalım. Şimdi cumhurbaşkanlığı seçim
leri var Türkiye'de. Demirci seçeneği gittikçe zayıflamış
durumda. Hatta ortadan kalkmış bile diyebiliriz. Yeni bir
seçenek M. Yılmaz doğuyor. Böyle bir şey var mı ?
M. Eymür:
Bütün Türk halkı gibi ben de iyi bir cumhurbaşkanı
na sahip olma isteğinde, çok arzuluyum. Kötü bir
cumhurbaşkanı olmasın diye de üzerime düşen her
görevi yapmaya çalışıyorum.
A. Hakan:
Kötü bir cumhurbaşkanı, eşittir Mesut Yılmaz?
M. Eymür:
A. Hakan:
Peki siz M. Yılmaz'm cumhurbaşkanı seçilmesini engelle
mek için mi bu web sitesini kurdunuz?
M. Eymür:
Öyle bir gücüm olursa, tabii ki engellemek isterim.
A. Hakan:
Ne yapacaksınız? Mesela Yılmaz'la ilgili hiç açıklamadı
ğınız sır var mı, başka sırlar var mı? Bunları önümezdeki
günlerde açıklayacak mısınız?
M. Eymür:
Fazla olduğunu zannetmiyorum, ufak tefek şeyler
vardır. B e n temelde önemli olan şeylere değinmek
istiyorum. Ş u n u yapmış, b u n u yapmış, ufak tefek
şeylerle uğraşmak istemiyorum.
A.Hakan: ^
Bir M. Yılmaz tahlili yapar mısınız? Temelde önemli olan
şeylerden yola çıkarak.
M. Eymür:
Temelde önemli olan şeylerden biri, en son hüküme
tin d ü ş m e s m e neden olmak. Ticaret Bankası'nm satı
şı konusu.
A, Hakan:
M. Yılıjıaz orda rol oynadı mı?
M. Eymür:
Kesinlikle, tabii ki.
A. Hakan:
Nasıl bir roldü bu?
M. Eymür:
Öyle bir tiyatro oynandı ki, ben anlamadım basını
mız b u n a nasıl rahatlıkla göz yumuyor? Mesela ev
raklar k a y b o l d u , M İ T ' t e n e v r a k geldi, ilişkisi y o k
denildi. O kadar çocukça şeyler ki, o kadar kokuyor
ki, bunları b u işlere birazcık yatkın birinin iyi değer
lendirmesi m ü m k ü n .
A. Hakan:
Peki nasıl bir roldü?
M. Eymür:
Sıkışmışlardı. Biraz o sıkışıklığın neticesi, zamanın
da verilen lüzumsuz sözler, bir mafya liderine veri
len lüzumsuz sözler. Onları sonradan o mücadelede
de ortada bıraktı. H e m kendilerine yaramadı. H e m
de son derece ağır bir suçla hükümetten ayrılmaları
na sebep oldu. B u esasında Türkiye'de politikacılara
ve iş adamlarına, birçok insana örnek olacak, bun
dan sonraki ilişkilerine çok daha ölçülü yapmaları
gerektiğine, d ü ş ü n m e l e r i için örnek olabilecek ç o k
güzel bir misal bence.
A. Hakan:
Eymür'ün açıklamaları böyle.
E. A ş ı k :
Belki M e s u t Y ı l m a z b u programdan kendine bir ha
karet çıkartabilirse, avukatları dava açabilir. Açar mı
açmaz mı onu bilmiyorum. Yahut R T Ü K veya mah
keme, başka kanallardan MİTTe ilgili açıklamalar
dan ötürü, başınıza bir iş gelebilir. Burda ben hakkı
mı helal ediyorum ve teşekkür ediyorum.
A. Hakan:
Şöyle bir şey söyleyelim. Bu röportaj çok daha uzun bir
röportajdı. Bu röportajın tamamı tümüyle hukukçulara
izlettirilmiştir Son derece sorumlu bir davranışta bulu
nuluyor. Cevap verme durumunda olmayan kişilerle ilgili
sadece bu isimler geçmedi. Birçok isimler var. MİT'le ilgi
li, özellikle MİT'le ilgili yaptığı açıklamalar var M. Ey
mür'ün. Onların hiçbirisini ekrana yansıtmıyoruz. Yasa
gereği, kanuna uygun yayıncılık yapmak için. Bu
açıklamaları yapmama izin verdiğiniz için teşekkür
ederim.
E. Aşık:
Tabi, biraz evvel b e n i m a k l ı m d a n g e ç e n ve size
sorduğum soruyu sormuş ve cevabını almışsınız.
A.Hakan:
Evet, bu da bizim sorumlu yayıncılığımızı gösteriyor
aslında.
E. Aşık:
B e n diyor, M . Y ı l m a z ' m Cumhurbaşkanlığını
engellemek için, maalesef elimde de diyor bir bilgi
yok. B u Türkiye'nin en iyi istihbaratçısı. Keşke, e-
limde M. Yılmaz'ı zor duruma düşürecek bilgi, bel
ge olsaydı da kullansaydım, diyor. A m a bundan faz
lası yok. Ben b u maksatla, aşağı yukarı b u açıklama
ları yaptığını itiraf ediyor. Ve itiraf ettiği şeylerin, de
hepsi, Alaaddin Çakıcı bunların hemşerisidir. A m a
bütün Türk milleti biliyor, A. Çakıcı'yı, senelerdir eli
kolu serbest dolaşan A. Çakıcı gibi nicelerini getirip
adalete teslim eden, cezaevine koyan M. Yılmaz'dır.
T ü r k B a n k olayı ise, tabii ki burada teferruatı açık
lanmamış. Türk B a n k olayında uzman kişilerin, bu
işi bilen kişilerin 300 milyon dolar değer biçtiği Türk
Bank, 600 milyon dolara saülmışür. A m a satin alan
MEHMET EY
A. Hakan:
Ne peki iddia?
E. A ş ı k :
İddia; satın alan kişinin mafyayla olan ilişkileri do
layısıyla b u gürültüler çıkmış. Yani hafızamızı taze
l e y e l i m . Ş i m d i , diyor ki, " e v r a k n i y e k a y b o l d u ? "
Ben sorayım, "sen de orda M İ T ' i n görevlisiydin. Ni
ye b a ş b a k a n a getirip b u bilgiyi v e r m e d i n ? B u r a y ı
sattığınız adamın b u ilişkileri var, b u n u onaylama
yın," demedin. D e n m e m i ş bunlar. Yani b a ş b a k a n a
b u bilgiler gelmemiş. Başbakan bunu ilgisiz kişiler
den ö ğ r e n m e y e kalkmış. A d a m a yeterlik vermişler,
i h a l e y e sokmuşlar. E v r a k a d ö k ü l m e m i ş . B a ş b a k a n
Öğrenmeye kalkmış. Yok, gece l ' d e niye onunla ko
nuştun, gündüz 2'de niye falancayla konuştun? Hü
kümet düşürülmesine sebep olacak kadar olur. B a
zen siyasilerin başına bu olaylar gelir. Türk Bank'ı
Sayın Başbakan 300 milyon dolara satsaydı, ama bu
işlere de hiç kendisi karışmasaydı, önüne gelen ev-
rağı imzalasaydı, devlet ordan 300 milyon dolar za
rara uğrasaydı, kimse hesap da sormazdı. Yani dev
let adamı odur ki, siyasetçi odur ki; kendini riske a-
tacak, devletin yararını koruyacak, gidip hesabını da
verecek. Gerekirse m a h k e m e y e de düşecek. Maale
sef Türkiye'de o tip şeyler oluyor. Ben o konuda her
zaman söylüyorum, b e n hakkımı hep helal etmişim
dir. Yani olabilir. Ben riski severim. Risk almayı se
verim. Bilerek risk alıyorum, sonunda da hesabını
veriyorum. Cezası varsa cezasım çekiyorum, olabi
lir. A m a ben tekrar söylüyorum. Türk B a n k olayın
daki gürültü, sansasyonel olay haline gelmesinin se
bebi ucuz satilması değil, peşkeş çekilmesi değil, ye
timin hakkının yedirilmesi değil, satılan kişinin maf
yayla olan ilişkileridir. Bunu çıkartacak olan başba
kan değil, MİT'tir, emniyettir.
A. Hakan:
Aslında M. Eymür'ün iddialarına baktığımız zaman, ö-
zellikle bu bölümle ilgili, bu zamana kadar hiç dile getiril
memiş bir iddiayı ortaya koymuyor. Ya da geçmişte yaptı
ğı göreve dayanarak bir iddiada bulunmuyor.
E. Aşık:
Hayır, b e n b u l u n u y o r u m şimdi. B e n d i y o r u m ki.
Korkmaz Yiğit, Türk Bank'ı satın aldı. Korkmaz Yi-
ğit'in A. Çakıcı ile konuşmaları var. Kasetleri var.
Yayınlandı sonra. B u n l a r da M İ T ' i n elindeydi.
MİT'in başbakanı uyarması lazım değil mi? Mafya-
sal ilişkileri olan bir satışür diye uyarması lazım de
ğil mi?
A. Hakan:
Niye ûyarmadı peki?
E. Aşık:
Başbakan b u n u soruyor. Ordan gelen belge kaybolu
yor. Satış gerçekleşip, daha sonra kaset yayınlandık
tan sonra M İ T diyor ki, "ben b u n u göndermiştim."
Emniyet, "almadım," diyor.
A. Hakan:
Bil tartışmalar çok yapıldı Türkiye'de. Gazetelerde, tele
vizyonlarda yapıldı.
E. Aşık:
A m a ben tekrar söyleyim, 600 milyon dolarlık banka
300 m i l y o n a satılsaydı, hiç bunlar olmazdı. Kimse
g e l i p B a ş b a k a n ' a "sen, devleti 3 0 0 m i l y o n zarara
uğrattın" demezdi.
A. Hakan:
Eyüp Bey, şimdi çok teşekkür ediyorum, bu açıklamaları
yaptınız. Bizim de bu konuyla ilgili tavrımız bir platform
olmak. Orda bir takım iddialar var. Siz de cevabınızı veri
yorsunuz. Bunun ötesinde bir şey değil.
Siz, aynı zamanda, mecliste kurulu komisyonlarda görev
yaptınız. Bu konularla ilgili bir kişisiniz. Bir kaç bölüm
daha var, Eymür'le ilgili. En son hem Fikri Sağlar'dan,
hem sizden bir genel değerlendirme, bütün bunlardan or
taya çıkan Türkiye Manzarası. Bütün bunlar bir takını
işlerin düzgün gitmediğini gösteriyor. Nedir onlar, onu
konuşacağız.
E. Aşık:
Ben E y m ü r ' ü suçlamış değilim. B u konudaki kanaa
timi s ö y l e d i m . Z a t e n o n u n da b i z e bir s u ç l a m a s ı
yok.
A. Hakan:
Suçlaması var, dayanaksız olduğunu söyleyebilirsiniz.
E. Aşık:
D a y a n a k s ı z ve h e r k e s i n g ü n l ü k o l a r a k kullandığı
şeyler. Yani, T ü r k i y e ' n i n en ü n l ü istihbaratçısı, E.
Evcil'in herkesin ulaşabileceği mahkemedeki iddia
larını kanıt göstenyor. " B u n l a r a " h e i ^ e s u r â "Sen^e
ne bilgi var? B e n b u n d a n önemlisini d i y o r u m ki,
-Fikri S a ğ l a r ' m görüşüne katılıyorum, yerinde bir
ş e y - M. E y m ü r ' ü n esas Susurluk, yani devlet mafya
ilişkileri k o n u s u n d a k o n u ş m a s ı lazım. M a d e m ki
hayırlı bir iş yaptı bir ofset açtı. Cumhurbaşkanlığı
seçimi de şöyle veya böyle 20 gün sonra bitecek. Ar
tık ona da ihtiyaç kalmayacak. B u açtiğı ofseti şeyde
kullansın. Nasılsa Amerika'da bulunuyor. Artik bu
nu kimse getirip yargılamaz. Ben çağrıda bulunuyo
rum ki, yani kimleri kullandılar, nasıl kullandılar, ki
m i n talimatıyla kullandılar. K a ç kişi öldürdüler.
Nerden para aldılar? Eroin işinde ne yaptilar? Ku
marhane işinde ne yaptılar? B u sitelerde açıklasın.
Kimlerle ilişki kurdular. Hangi siyasetçiler işin için
de? Bunları açıklasın.
A. Hakan:
Çok teşekkürler, Eyüp Bey. Devam edeceğiz, siz de
ayrılmayın. Fikri Bey'de Ankara stüdyomuzda. Bu
konuyla ilgili değerlendirmeyi alacağız. Şimdi kısa bir ara
veriyoruz. Daha sonra en heyecanlı bölüm gelecek.
Eymür, MİT'te Çalışan
Gazetecilerden Bahsediyor
A. Hakan:
Evet İskele-Sancak devam ediyor sayın seyirciler.
M. Eymür ayrıca MİTte çalışan gazeteciler veya MİT i-
çin çalışan gazetecilerden de söz etti. Burda bir uyanda
bulunmak istiyorum. M. Eymür web sitesinde, bu basına
da yansıdı. Bir gazetecinin adını veriyor. MİT'te çalışan
bir gazetecinin varlığından söz ediyor. Ve onun adım ve
riyor. Bu gazetecinin adım bizim röportajımızda da verdi
ve onunla ilgili bazı bilgiler sundu. Ancak biz o meslekta
şımızla görüştük. Kendisi, bu konuyla ilgili olarak açıkla
ma yapmak istemediğini, söyledi. Ancak hemen şunu da
belirtmek gerekir. Eymür'ün iddialarının doğru olmadığı
nı, kendisinin MİT'te çalışmadığını da söyledi. Biz bu ga
zetecinin adını burada vermeyeceğiz. Sorumlu yayıncılık
gereği vermeyeceğiz. Eymür'ün bu konuyla ilgili olarak,
somut olarak isim verdiği bu gazeteciyle ilgili olan bölü
mü ekrana getirmeyeceğiz. Ancak ilginç bir bölüm var.
Çok kısa bir bölüm. Belki oraya dikkat kesilmek daha da
anlamlı, daha önemli. Başka gazeteciler var mı diye soru
yoruz Eymür'e. Ordaki cevabı ilginç. Belki bundan son
raki medya okumalarında hepimize rehber olabilir.
İzliyelim.
M. Eymür:
Çok vardır, tabi.
A. Hakan:
İsim vermek mümkün mü?
I ISKELE I
M. Eymür:
Yok, u y g u n olmaz.
A. Hakan:
M. Eymür:
A. Hakan:
Ahlaksız mı, yoksa M. Eymür'e karşı çıkan, ya da eleşti
ren gazteci, MİTte çalışan gazeteciler mi?
M. Eymür:
M. E y m ü r ' e karşı çıkıp ç ı k m a m a s ı ö n e m l i değil;
T ü r k i y e ' n i n g ü n d e m i n i değiştiren, yani amaçları
başka olanlardan bahsediyorum.
A.Hakan:
Peki bize bir şifre verebilir misiniz, izleyicilerimize? Ner
den anlayabiliriz MİT'te çalıştığını?
M. Eymür:
Zor. Gizli ilişkileri ortaya çıkaran...
A. Hakan:
Yazılarından, yaptığı haberlerden yola çıkarak bir şeyler
hissedemez miyim ?
M. Eymür:
Hissedersiniz, o çok rahat hissedilir. İyi tahlillerle
çok şeye v a r m a k m ü m k ü n .
A. Hakan:
Bunun için bir şifre istemiştim.
M. Eymür:
O şekilde bir şifre, şu anda aklıma size verebilecek
bir şif;"e gelmiyor. İyi bir tahlil gerekiyor.
A. Hakan:
Evet, Mehmet Eymür'ün açıklaması bu şekilde sayın
seyirciler Artık sona geldik. Mehmet Eymür bundan
sonra ne yapacak, ne planladı? Şimdi onu izleyeceğiz.
Hemen ardından da bu röportajın tamamı ile ilgili. Hem
Fikri Sağlar'ın hemde Eyüp Aşık'ın görüşlerini alacağım.
- M. Eymür, bundan sonraki hayatını planladı mı, bun
dan sonra nerde yaşayacak, neler yapacak, bir plansızlık
izlenimi aldım. Yanlış mı acaba?
M. Eymür:
Şimdi plansızlık izlenimi var. B u Türkiye'deki geliş
melere paralel olacaktır.
A. Hakan:
Yeniden MİTte çalışmayı istiyor musunuz?
M. Eymür:
Katiyyen. Artık hiçbir şekilde devlette görev almam.
Benim için devlete hizmet bitmiştir.
A. Hakan:
Burdasınız şimdi. Washington'dasınız. Tam olarak burda
kalıp kalmayacağınızı da bilmiyorsunuz.
M. Eymür:
Gelişmelere bağlı. İnsan, eğer devletin en başından
sonuna kadar güvenebileceği, arkasını dayayabile
ceği bir yer bulamazsa, Türkiye'ye ne diye geleyim?
A m a şunu s ö y l e y e y i m . Ciddi bir soruşturma ıçın
her zaman gelirim. Zannediyorlar ki M. Fymür Tür
kiye'den kaçti. Kaçmak değil, huzurlu yaşamak be
nimki.
A. Hakan:
M. Eymür:
Tabi, ama tahdit koyacaklar, şu gizli bunu konuşma
yacaksın, bu kadarını konuşacaksın. Böyle bir tahki
kat olmaz. Yani sen adamın bir yandan kolunu tut,
bir yandan yumruk attir. Böyle bir yöntem olmaz ta
bi. Herşeyimi sorsunlar, herşeyime cevap vereyim.
A. Hakan:
Son soru, Washington'dasınız. "Bazen sokağa çıkıyo
rum," diyorsunuz. Burda bir güvenlik endişeniz yok mu?
Çünkü sizinle konuştuktan sonra en başta sorduğum so
runun haklı dayanakları olduğunu hissettim. Çünkü çok
Önemli şeyler söylüyorsnmız. Bir sürü açıklama yapıyor
sunuz ve bunları çok olağan şeylermiş gibi söylüyorsu
nuz. Korkmuyor musunuz?
M . Eymür:
Şahsımla ilgili d i y o r s a m z , çok büyük bir endişem
yok. Yeter ki sadece bana yönelik olsun. A m a tabi ki
ailem için aynı şeyleri söyleyemiyorum.
A. Hakan:
Silah taşıyor musunuz?
M . Eymür:
Yok, taşımıyorum.
A. Hakan:
Peki, sokağa çıktığınızda arkanıza bakar mısınız?
M. Eymür:
O zaten senelerin verdiği alışkanlıkla bazı acayip
şeyleri hemen g ö r m e alışkanlığım kazanmış vaziyet
teyiz. Ben senelerdir takip memurluğu da yaptığım
için, hemen hissederim öyle bir acayiplik olduğu za
man. Bunu söylediğim z a m a n çok profesyonelce ya
pılandan bahsetmiyorum. Normal bir örgütsel faali
yeti...
A. Hakan:
Ama hiçbir hazırlığınız yok, silahınız yok.
M. Eymür:
Onun için zaten burda yaşıyoruz ya. Ben öyle çok si
laha meraklı bir a d a m da değilim. Senelerdir silah
taşımak, o çok büyük bir yük. Pantolonunuzu düşü
rür bir yana böyle. Koca bir silah. Onun için tabi ki
silahsız yaşamak çok güzel bir şey.
A. Hakan:
Mehmet Bey çok teşekkürler
M . Eymür:
A, Hakan:
Evet bu röportaj burada sona eriyor. Şimdi genel değer
lendirmelere geçeceğiz.
Değerlendirmeler
A. Hakan:
Sayın Sağlar, röportajın bütününü gözönünde bulundU"
rursanız, şu ana kadar konuşulanların tamamım gözö
nünde bulundurursanız, neler söylemek istersiniz?
E Sağlar:
Ö n c e altının çizilerek s ö y l e n m e s i g e r e k e n bir şey
var. O da M. Eymür'ün, yani bir kamu görevlisinin,
her ne kadar istihbarat gibi, M İ T gibi önemli bir ku
ruluşta, kurumda, çok da önemli bir yerde bulun
masına rağmen yasaların dışına çıkabileceğini, çok
açık itiraf etmektedir. B e n herşeyi yapabilirim, sözü
b u r d a da söylenmiştir. Aynı şekilde, S u s u r l u k k o
misyonunda da "biz bildiklerimizi birbirimize söy
lemiş olsaydık, çoktan birbirimize silah çekerdik,"
demiştir. Nitekim silah çekildiğini, Tarık Ümit olayı
ve benzedi olaylarda olduğu gibi birbirlerini öldür
düklerini de biliyoruz. B u karmaşa ya da bu ikrar
diyelim, sonunda Türkiye'de 17.547 faili meçhul ci
nayet dosyasının arşivlerde olmasına neden olmak
tadır. Bence altının çizilmesi gereken budur. O n u n i-
çin M. E y m ü r ' ü n bütün bildiği bilgiler, eğer b u şe
kilde medya yoluyla açıklamak ya da web siteleriyle
bilgilerini açıklamak istiyorsa, tüm bilgilerini ortaya
koymalıdır. Böylelikle T ü r k i y e ' y e , çok sevdiği ve
milliyetçi olmaktan övündüğü Türkiye'ye çok da ö-
nemli k a t k ı d a bulunacaktır. T ü r k i y e ' d e b u g ü n S u
s u r l u k düzeni diye adlandırdığımız, h u k u k dışına
çıkarak, insanların can ve mal güvenliğinin olmadı
ğı, s i y a s e t ç i n i n , b ü r o k r a t ı n , tarikatın, g l a d y o n u n ,
mafyanın yer aldığı, devletin bütün yetkilerini, gü
c ü n ü kullanarak, kendi çıkarları doğrultusunda bir
h u k u k s u z l u k düzeni yarattığı, b u k o n u m d a n kur
t u l m a m ı z a n e d e n olacaktır. B e n o n u n için M. E y
m ü r ' ü n bazı sözleri ağzında gevelemeden, gerçekle
ri aktarmasında yarar olduğuna inanıyorum. Biraz,
aslında bilen insanlara ipuçları veriyor. Yani, hukuk
devleti dışına çıkmamızın nedenlerini anlatıyor. Bir
k u r u m h u k u k devleti dışına çıkarsa, seçilmişlerin o
k u r u m üzerinde etki kuramayacağını görebiliyoruz.
E k o n o m i n i n kara p a r a y a dayandırıldığını, dolayı
sıyla, yönetimin de mafyalaştığı b u sözlerin içerisin
den açıkça çıkıyor ve Sn. A ş ı k ' m da biraz evvel bah
settiği gibi -belki o n a da g e l m e k t e yarar var- a m a
kara paranın bir zaman sonra finans kurumlarına ve
m e d y a y a el attığı, Türkiye'nin k a m u kurumlarımn i-
halesinde yer almaya çalıştığını da görüyoruz. T ü r k
B a n k olayını öyle değerlendirmek lazım. Her ne ka
dar 3 0 0 milyon dolarlık bir değeri "bunu 600 milyon
dolara sattık" deniliyorsa da, işin aslı öyle değil. 480
milyon dolar da bankanın içerisine para getirilip ko
n u l m u ş . Yani 4 8 0 m i l y o n d o l a r n a k i t p a r a y l a ve
500'e yakın şubesiyle, hatta daha fazla şubesiyle sa
tıyorsunuz. Ve değerinin de o zamanlar 600 milyon
doların üzerinde olduğu iddia ediliyor. Onları da bir
k e n a r a bırakın. Mafyayla olan ilişkileri b i l i n e n ve
Sn. B a ş b a k a n M e s u t Y ı l m a z tarafından da Ağustos-
'ta ihale yapılmazdan önceki Mayıs ayından beri b u
ilişkileri takip ettiği ikrar edilen bir konu. Dolayısıy
la onu, burda tartışmanın yeri olup olmadığını bil
m i y o r u m . A m a söylediklerinin altında bazı d o ğ r u
şeyler de o l d u ğ u n u aktarmak istiyorum. Yalnız Sn.
A ş ı k ' m söylediği ve altını çizerek durduğu şeye b e n
de katılıyorum. H e m e n " 1 9 8 7 M İ T R a p o r u " aklıma
geldi. 1987 M İ T raporunda -yine M. E y m ü r tarafm-
dan hazırlanan bu M İ T raporunda- birçok insanın
ismi geçiyordu. B u birçok insan sonunda bakıyoruz
ki, bugüne kadar tarihi gelişmelere, ö gün anlatılan
lardan çok farklı konumlara gelmiş. Hep iyi yerlere
doğru gitmişler. Yükselmişler, söz sahibi haline gel
mişler. A m a bir tek kişi o günkü koşullarda, bir yere
gidebilmesi kesin gözüyle bakılan bir tek kişi o he
defe ulaşamamış. O da Necdet Üruğ. O günkü ko
şullar içerisinde yapılan planlamaya göre Evren'den
sonra c u m h u r b a ş k a n ı olması b e k l e n e n ve en kuv
vetli aday görünen Necdet Üruğ, cumhurbaşkanı o-
l a m a m ı ş . A m a o n u n h a r i c i n d e ismi g e ç e n h e r k e s
yükselmiş. Şimdi aynı şey sözkonusu. Tam cumhur
başkanlığı s e ç i m i n d e n önce, bir aday olan M. Yıl
maz'la ilgili birçok sözler söyleniyor. Aslında b u g ü n
Türkiye'de de, ortaklar dahi, şaibeli insan olmasın,
diyor. Sonra bir bakıyorsunuz ki, k a m u o y u ve basın,
"M. Yılmaz olmasını mı d e m e k istiyorsunuz," deni
yor. Dolayısıyla, şaibeyle M. Yılmaz yanyana tutulu
yor. B u bilinçli mi yapılıyor, yoksa gerçek midir? O-
nu da b u konuşmalar ışığında, galiba bizi izleyenle
rin kafasında bununla ilgili yeni düşünceler ortaya
çıkmıştır, diye düşünüyorum. M. E y m ü r ' ü n bu rö
portajının içinde var mı, yok m u y d u ama, D G M ' n e
vermiş olduğu bilgilerin, iddiaların, başvuruların da
burda söylenilmesinde yarar olduğunu düşünüyor
dum. Mesela, devlet eliyle eroin kaçırtılarak, sözde
bazı teröristlerin yurtdışında yakalanması doğrultu
sunda, polisin. E m n i y e t Genel M ü d ü r ü ' n ü n , Meh
met Ağar'ın ismini verdiği iddialar vardır. B u iddia
lara hiç değinmemiş. B e n başta da söylediğim gibi,
gerçekten bildiklerini ortaya koyabilse, zannediyo
rum çok şeyi çözeriz. Ve belki bugün buralarda bu
kadar fazla konuşmayız. B e n çıkarabildiğim kada
rıyla bunları s ö y l e m e k istiyorum. Z a m a n ı m ı z d a
herhalde kısıtlı. E ğ e r tekrar ihtiyaç duyulursa,
bilgilerimi aktarmak isterim.
A.Hakan:
Çok teşekkürler Fikri Bey. Eyüp Bey siz ne dersiniz?
E. A ş ı k :
Biraz E y m ü r ' ü n iddialarından siyasete geçtik maa
lesef, îster i s t e m e z , hiç i s t e m i y o r d u m b u k o n u d a
böyle bir yere sapmasını ama. Sn. Sağlar'ıri sözleri
üzerine mecburen o konuya d e ğ i n m e k durumunda
yım. A m a esas E y m ü r ' ü n iddialarıyla ilgili söyleye
ceğim şu. B u r a d a k i iddialar hiçbir şey değil. A m a
b e n biliyorum ki, senelerce istihbaratta çalışmış, ö-
nemli görevlerde b u l u n m u ş bir kişi. Üstelik de söy
lüyor, biz adam öldürmüşüz, öldürmek de normal
dir. Bunları söylüyor. B u n u n manası; Susurluk'la il
gili M. E y m ü r çok şey biliyor. B a n a göre asıl branşı
olan o k o n u y a biraz yardımcı olması lazım. Kendisi
diyor ki, "iyi bir soruşturmadan geçersem ben, geli
r i m . " B a n a s o r a r s a n ı z b u r d a k i açıklamalarını bile
bazı savcılar d u y u r u kabul edip, soruşturma açabi
lir. Ayrıca zannederim kendisi hakkında açılmış so
r u ş t u r m a d a var. M İ T ' i n açmış olduğu, onu vesile
yapıp, a m a Susurluk'la ilgili yapacağı açıklamalar...
A. Hakan:
"Devlet sırrı diye beni engellemeye kalkmasınlar," diyor.
E, Aşık:
Hayır, "ben korkuyorum, onları açıklamam," diyor.
B a n a göre o kanunsuz, gayri kanuni, gayri ahlaki şe
yi t a m a m e n devletten söküp atmak için, geçmişin i-
yice bir deşilmesi lazım. Susurluk'ta birçok şey orta
ya çıktı. İnsanlar çok şey öğrendi. K a m u o y u oluştu,
caydırıcılık oldu. B u n d a n sonrası için m u h t e m e l e n
yeni ilişkiler öyle kolay olmaz. A m a b u n u n daha iyi
bir şekilde, d a h a başarılı bir şekilde, yani devlet-
mafya ilişkisi, h u k u k s u z a d a m ö l d ü r m e meselesi,
s ö k ü l ü p atılması için o n u n bilgilerine ihtiyaç var.
Sn. S a ğ l a r ' m söylediklerine, iki cümle söylemek du
rumundayım. Evet, T ü r k B a n k ' a bir para verilmiş, a-
m a T ü r k B a n k battığı için verilmiş. Yani o para T ü r k
B a n k ' m arhsı değil, eksilerim, hazine bir bankaya ne
z a m a n yardım eder? B i r b a n k a batarsa. Yani T ü r k
B a n k b a t m a d u r u m u n a gelmiş, h a z i n e onu, b i z i m
hükümet değil, bizden evvelki hükümet Tansu Çil-
ler-Refahyol hükümeti, hazine oraya 450 milyon do
larlık bir yardım y a p m ı ş . T ü r k B a n k ' m batmasını
ö n l e m e k için. Yani o para T ü r k B a n k ' m kasasında
değildi. T ü r k B a n k ' m eksilerine gitmişti. Başka bazı
yerlerde de b u i d d i a l a r d a b u l u n u l u y o r . T ü r k
B a n k ' m 3 0 0 milyon dolar belirlenen fiyatı, işte b u
şubeleriyle, personeliyle, ismiyle, prestijiyle, arüsıy-
la, eksisiyle, borcuyla, alacağıyla, hepsinin toplamı
dır. B u lafı ben başka yerlerde de duydum. Efendim,
sadece hazinenin verdiği 450 milyon dolar var. Ha
zinenin verdiği 4 5 0 milyon dolar borçlarına gitmiş
zaten. Batüğı için vermiş. Durup dururken hazine o-
na, al b u para kasanda dursun, dememiş. O doğru
değil. B u şaibe meselesine gelince, yani buradaki ko
nu değil, ama Sn. M. Yılmaz'la ilgili pek o şeye geti
rilmiyor. Fakat şöyle bir iddia var. D e n i y o r ki, M.
Y ı l m a z a k l a n m a d a n , h ü k ü m e t e girmedi. D e d i ki,
"ben aklanacağım, hükümete öyle gireceğim." Evet,
şimdi niye cumhurbaşkanlığına aday oluyor? Gerçi
henüz aday falan olmadı, aklandığı halde. Sn. Yıl
maz'la ilgili açılan soruşturmalar, işte Kurtköy hava-
alanıydı, Karadeniz otoyoluydu, Ford fabrikasıydı,
T ü r k B a n k olayıydı, vs. H e p i m i z biliyoruz. Parla
mentodaki siyasi yapıdan, konjoktürden, yani dışar
dan destekli bir partiyle beraber çalışmış olmaktan
faydalanarak, muhalefettin her 15 günde bir verdiği
önergedir. Eğer siz verilen her soruşturmayı, bir kişi
h a k k ı n d a şaibe olarak kabul ederseniz, hiçbir so
rumluluğu olmayan 15 imzayla, yarın herkese birer
önerge verilebilir parlamentoda. B u g ü n k ü liderlere
15 kişi i m z a l a r ve i m z a l a y a n ı n ismi s o r u m l u l u ğ u
yoktur. İmzalayan diyor ki, "ben böyle duydum, ga
zete böyle yazdı, kamuoyunda böyle söyleniyor, se
ninle ilgili b u iddia var." O n d a n sonra onu açıkla
yan, "mecliste komisyon kurun, b u n u açıklasın," di
yor. Yani böyle bir iddiayla bir insanı suçlamak, o
zaman çok yanlış bir yol açarız. Yani iddia ispatlan-
i ISKELE I
A.Hakan:
Zaten konumuz cıunhurbaşkanlığı seçimleri değil.
E. A ş ı k :
Değil, Fileri Bey açtı. İnşaallah hayırlısıyla parlamen
to bu işi sonuçlandıracak.
A. Hakan:
Fikri Bey eğer ekleyeceğiniz bir şey yoksa, yeni bir
polemiğe de gerek yok.
E Sağlar:
Ben, M. E y m ü r ' ü n "kötü bir cumhurbaşkanına gön
lüm razı olmaz; onun için elimden gelen ne varsa
vveb sitemin gücü neye yeterse bunun için uğraş ve
ririm," sözünden hareketle söyledim. B e n kendi dü
şüncemi söylemedim. Yani sizin sorduğunuz soru
nun karşısında da, M. Yılmaz'm olmaması doğrultu
sunda da böyle bir gücünü kullanmaya kararlı oldu
ğunu söyledi. B u kişisel hırsından mı, bildiklerinden
mi kaynaklanıyor, bunları biraz evvel yorumladık.
Ya da siz de yorumladınız. Sn. Aşık da yorumladı.
Ben buna dikkat çekilmesinden kaynaklanarak onu
söyledim. Ç ü n k ü b u g ü n bakıyoruz, ortalıkta olan
bütün oluşumlar da bu Susurluk düzeninden kay
naklanıyor. Susurluk düzenini çözemediğimiz için,
Susurluk düzeniyle uzaktan yakından bağlı olan in
sanların artık bu konular, önlerine herhangi bir şey
çıktığında ortaya farklı d e ğ e r l e n d i r m e l e r l e karşı
karşıya gelinmesine neden oluyor. Bir şeyi hemen
söylemekte yarar var. Sn. Aşık çok rahat söylüyor.
Hayır, 480 milyon dolar Türk B a n k ' m içerisinde var
dı. Ve hatta M. Yılmaz, o z a m a n b a ş b a k a n olarak
kendi ifadeleridir. Kamuoyunda, basında yeralan i-
fadesidir: " 5 0 0 milyon doların altında verilmez, 480
milyon doları zaten var," demiştir. Bunu hem basın
mensuplarıyla yapmış olduğu evdeki y e m e k t e de
söylemiştir. Daha başka yerlerde de söylemiştir. Ay
rıca M. Y ı l m a z , biraz evvel Sn. A ş ı k dedi ki,
"MİT'ten niye, M. Eymür elinde bilgiler vardı, niye
söylemedi?" Polis takip etmiş. Emniyet güçlerinden
polisten gelen bilgilerdir. Bizim o zaman açıkladığı
mız bant, emniyetten gelen banttır. Bantı Sn= M. Yıl-
m a z ' a v e r d i ğ i m i z z a m a n bize açıkça dedi ki, "ben
Mayıs ayından beri biliyordum b u ilişkiyi, takip edi
y o r d u m , " dedi. A r a d a n s o n r a geçen, b u y e m e k t e
y a p m ı ş o l d u ğ u , yani basın m e n s u p l a r ı y l a y a p m ı ş
olduğu k o n u ş m a d a da açıkça söylüyor. Polis b u n u
bize söyledi. B u n u n üzerine biz M İ T ' e bir daha sor
duk. M İ T b i z e c e v a p vermedi. Ayrıca "İçişleri B a -
kanlığı'yla y a p m ı ş olduğu k o n u ş m a d a , İçişleri B a -
kanı'na bazı teklifte bulunmuş, rüşvet tekliflerinde
bulunmuş, bunları da biz öğrendik," demiştir. A m a
bunları b i l m i ş o l m a s ı n a rağmen, T ü r k B a n k ihale
sinde herhangi bir işlem yapmamıştır. Ta ki bant ka
m u o y u n a açıklandıktan, b u ilişkiler ortaya çıktıktan
sonra. O ilişkiler ortaya çıktığı gece de, T ü r k Bank'la
ilgili ihaleyi engellemiştir. B u n u n doğru bilinmesin
de yarar vardı. Aradan geçen süre içerisinde hafıza
larımız h e m e n unutabilir ama, alünı çizerek bir kez
daha s ö y l e m e k istiyorum. T ü r k B a n k o g ü n k ü ko
şullarda sadece T ü r k Bank'ı alan mafyayla olan iliş
kisinden değil, b u biline biline o günkü yönetimde
bulunan insanların da buraya gitmesi doğrultusun
da, dolayh v e y a dolaysız ilişki içerisine girilmiştir.
Sn. M. Y ı l m a z , televizyon konuşmasında, geceleyin
evinden, K a m u r a n Çörtlük'le, K o r k m a z Yiğit'le ne
ler konuştuklarını, neler söylediklerini açıklamıştır.
Bunlarla ilgili biz bir y o r u m y a p m ı y o r u z . Kendisi
söylemiştir bunların hepsini. Ve nitekim de sonunda
h ü k ü m e t düşmüştür.
Benim tekrar söyleyeceğim, şey bir kez daha altını
çizerek, M. E y m ü r ' ü n bildiklerinin açıklanması ge
rekiyor. H ü k ü m e t e b ü y ü k iş düşüyor. Belki yeni bir
yasa çıkarılması lazım. B u devlet sırrı kavramı son
derece sübjektif bir olay. Zaten b ü t ü n kara işler o,
kara örtünün altında, yani devlet sırrı kapsamı içeri
sinde tutuluyor. Bir yetkili ya da atanmış bir kişi,
her türlü kanunsuzluğu, hukuksuzluğu, h u k u k dışı
na çıkmayı, yetkilerinin dışına çıkmayı, devlet sırrı
k a v r a m ı a r k a s ı n d a saklanarak, o n d a n kurtulabili
yor. B u n u n aşılması lazım. Sadece M. E y m ü r ' ü n de-
ğil, Hanefi Avcı'mn, Hüseyin Oğuz'un, bu kişilerin,
bilgilerinin suçlanmadan, devlet sırlarmı açıklıyor
ya da kamu görevlisi olarak bu bilgileri açıklamaz,
yani bu sözler söylenmeden onların bilgilerini ka
m u y a açıklanması gerekiyor. Ç o k ciddi. Kutlu Sa-
vaş'm hazırlamış olduğu rapor bence çok önemlidir.
B u raporun daha da gelişmiş ve daha doğru bilgiler
le, demokrasinin, hukukun, insan haklarının yeni
den oluşabilmesi için hepimizin donanması gereki
yor. Bu doğrultuda gayret gösteren, niyetli olan in
sanların önünü açmalıyız.
A. Hakan:
Çok teşekkürler. Fikri bey iyi geceler Eyüp Bey...
E. Aşık:
B e n iddiayı tekrar ediyorum. Hiçbir zaman hazine
bir bankaya 4 5 0 milyon dolar para vermez. Durur
ken, h e m de üstelik devlet bankası da değil, özel
banka. 4 5 0 m i l y o n dolar para v e r m e z . Battığı için
vermiş. Dolayısıyla battığı için verilen bir para onun
kasasında olmaz, borçlarına gider. İkincisi b u olay
da, bu dedikodular bilindiği için, yani kamuoyunda
bu tip dedikodular dolaştığı için, Türk Bank'la ilgili
dedikodu evvela bize geldi. B u 4 5 0 milyon doları
zaten Tansu Çiller hükümeü vermiş. Refahyol hükü
meti vermiş. O d ö n e m d e verilmiş. B u dedikodular
bize geliyor. D a h a Refahyol hükümeti z a m a n ı n d a
bize geldi. Dendi ki, b u Türk Bank olayında rüşvet
olacak. Yani Mesut Bey'de, bu dedikodular vardı. A -
m a Başbakan dedikoduyla hareket edemez. Devle
tin bir kurumu bir işlem yapıyor. Nerden alacak bil
giyi. Emniyete, MİT'e yazı yazıyor. Diyor ki, bu kişi
ler hakkında bana resmi bilgi gönderin. O bilgi gel
mezse...
A. Hakan:
Kişiler de alacaklılar, yani bankayı almak isteyenler.
E. Aşık:
Bankayı alacak olan kişiler hakkında. Ben şimdi M.
E y m ü r ' e s o r m a k istiyorum. D i y o r u m ki, b u kaset
İSANCAKİ
A. Hakan:
Siz de söylediniz, Fikri bey de söyledi, takdir izleyicile
rimizin. Çok kısa bir aradan sonra veda edeceğim sizlere.
Yeniden birlikte olacağız. Bir kaç not var iletmek
istediğim.
Çok kısa bir ara.
A. Hakan:
Evet, İskele-Sancak sona erecek. Eyüp Bey'e veda
etmemiştik, ona veda edeceğiz. Ancak iki faks var. İki ayrı
izleyicimiz aynı konuyla ilgili bir uyarıda bulunuyorlar
Biri adını vermemiş, diğeri vermiş. Özetle şunu diyorlar:
"Amerika'da web sitesi kurmanın maliyeti aşağıdaki gibi
dir:
İsim hakkı fiyatı: 70 dolar. 2 yıllığına server kirası 7 do
lar ile 20 dolar arasında aylık değişen ücretler talep edilir.
Yani toplam 130 dolar bir yıllık. Web sitesi kurmak çok u-
cuzdur. Çok basit, bilgisayar bügisine sahip birisi 2-3 sa
atlik bir uğraş sonunda bir web sitesi kurabilir. Hatta
kurduğu siteden para bile kazanabilir Sitesine reklam ala
rak.
Saygılarımla, Mahmut Bulut," diyor.
Bir seyircimiz isim vermiyor, yine o da rakamlarla web si
tesi kurmanın ne kadar ucuza mal olduğunu belirtiyor
E. Aşık:
Söylediğimi tekrar e d iy o r u m . A m e r i k a ' d a M. Ey
m ü r w e b sitesi kurdu. Bunu hangi parayla kurdu,
d e m e d i m . D e d i m ki, " A m e r i k a ' d a y a ş a m a m n bir
maliyeti v a r Orada web sitesi kurmuş, herhalde bu
nunla geçinmiyor." Bir de web sitesi kurmamn idari
zorluğu var. Yani A m e r i k a n vatandaşı değilsiniz.
Türkiye'den gitmişsiniz. Size web sitesi izni vermez
ler. Yani, muhtemelen bir yardım görüyor. Yani web
sitesinin pahalılığı değil, idari zorluğu, ayrıca A m e
rika'da yerleşmiş olmanın maliyeti, ona dikkat çek-
tim. Adamın şahsi şeyi önemli değil. Şu anda ne iş
yaptığı, isterse CIA'ye çalışsın. Yaptığı önemli değil.
Burdaki genel tavrı önemli. Psikolojik durum.
A.Hakan:
Çok teşekkürler, Eyüp Bey.
E. Aşık:
Ben açıkça söyleyeyim, programın tümüyle ilgili, si
zinle ilgili değerlendirmeyi de söyleyeyim. Zannedi
yorum kendileri de aynı düşünür. Ben M. Yılmaz a-
dma da müteşekkirim. Yani darılmış, üzülmüş, kız
mış değiliz. Bilakis eleştirilerin ne maksatla yapıldı
ğı, nasıl yapıldığı, biraz da halkın gözleri önüne se
rilmesi, hafızaların tazelenme süreciyle, halkın biraz
daha vicdanına danışarak, eleştiri veya taraf tutar
ken... Ç o k a ç ı k ş e k i l d e itiraf ettirmişsiniz M. E y
m ü r ' e . Ki, "ben b u adamla beni görevden aldığı için
düşman o l m u ş u m . Ve b u n u n cumhurbaşkanı olma
m a s ı için b u n l a r ı y a p ı y o r u m , " diye. M u h t e m e l e n
pek çok kişinin b u tip şeyleri vardır. Ayrıca da ne di
yor? T ü r k i y e ' n i n en iyi istihbaratçısı, bulabilirsem
d a h a fazla bilgi, k e ş k e onları da s ö y l e s e m , diyor.
A n c a k b u kadar bulabildim.
A. Hakan:
Çok teşekkürler, katıldığınız için.
E. Aşık:
A. Hakan:
Bütün içtenliğimizle, bütün samimiyetimizle sadece ve
sadece gazetecilik yapmaya çalıştık. Sorumlu ilkeli yayın
cılık yapmaya çalıştık. Ama bir kez daha gördük ki, bu çok
zor bir şey. Daha doğrusu bunun algılanması, anlaşılma
sı çok zor birşey. Ama bu suçlamaları tek taraflı olarak ek
rana yansıtıp, vurup geçmek herhalde daha kolay olarak
algılanıyor. Ama zor da olsa biz her zaman olduğu gibi,
başından beri yaptığımız gibi, sorumlu yayıncılığa devam
edeceğiz. Hepinize çok teşekkür ediyoruz. Biz iddiaları ör
se]
taya koyduk, karşı cevapları da ortaya koyduk. Bunun bir
analizini de yaptık. Takdir izleyicilerimizin. Biz bir plat
formuz, tavrımız yok. M. Eymür söyledi, karşı cevaplar
geldi. Herşey ortada. Takdir Türkiye kamuoyunundur.
Hepinize teşekkür ediyoruz, bizi bu saate kadar
izlediğiniz için.
İyi geceler efendim.