You are on page 1of 33

Bursa

ve Çevresinde Alevi/Bektaşi Kültürü



Raif Kaplanoğlu
(Avrasya Etnografya Vakfı Genel Sekreteri)

Giriş
Uludağ bölgesine tesadüfen gelen bir hocanın gözlemleri Sultan İkinci Abdülhamid’e
yansıtılınca, Şeyhülislam Cemaleddin Efendi ile Meşihat Müsteşarı Raşid Efendi’nin
hazırladığı bir raporda ilginç bilgiler bulunmaktadır. Belgeye göre Uludağ’ın 192 köyü
cehalet içinde; “okul ve ulema yok.... Ahali dinden, kadınlar tesettürden habersiz. Belki
de haberleri var ama uygulamaları böyle”1 (BOA. Y..PRK.BŞK. 63/73).
Emir Sultan onuruna, Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar sürdürülen “Erguvan Bayramı”
da, bir Bektaşi şöleni sayılabilir. Bir tür kutsal haç töreni gibi. XVII. yüzyılda Evliya
Çelebi'ye göre; “Yılda bir kez Emirsultan’da ‘Erguvan Cemiyeti’ düzenlenir. Her taraftan
deniz gibi insan toplanır ki, bu kalabalık töreni anlatmakta kalem yetersizdir. Böyle bir
tören ancak Emir Sultan sevgisi ile olur” (2-1: 12). Genellikle Yörük ve Bektaşi kökenli
köylülerin katılımıyla yapıldığı anlaşılan bu törenlere, Karacabey ve Orhaneli’ne bağlı
köyler başta olmak üzere Alevi-meşrep Yörüklerin sel gibi aktığı söylenmektedir.
1910’lu yıllara kadar Uludağ’daki Kıranışıklar köyünde Şahan Baba/Buba adına her yıl
farklı bir tören yapılırdı. Ve bu törene Uludağ ve hatta Tavşanlı’dan konuklar gelirdi.
Kocasu’ya bakan, ulu meşe ve çamlarla örtülü düz alanda tüm halk, en güzel ve en temiz
elbiselerini giyerek gelirlerdi. Çünkü Şahan Baba iyi giyinmeyi severdi. Tören alanına
gelenler sadece erkekler değil, kadınlar ve özellikle de genç kızlardı. Fakat kadınlar ayrı
yerde toplanırlardı. Törene Kızılkilise/Kemaliye köyünden dervişler de gelirdi. Onların
ellerinde tuğları vardı, gelirken höykürürlerdi. Her gelen davul ve zurna ile karşılanırdı.
Çalgılar yalnız davul ve zurnadan ibaret değildi. Keman, saz ve ut çalanlar da çalgılarını
beraberlerinde getirirlerdi. Böylece toplanan halk günlerce, milli oyunlar oynar, saz
dinler ve eğlenirlerdi. Çünkü Şahan Baba eğlenmeyi severmiş. Köylünün ortak olarak
aldığı ve zenginlerin bağışladığı davarlar kurban olarak kesilir ve yenirdi. Belenören
köyünden Şakir Çavuş’un anlattığına göre, çeyrek asır önce Bursa’daki Köse Hoca adlı
bir Hoca gelip bu töreni yasaklamış: “Dedeler kötüleri sevmezler, bu dede niçin çalgı
çalınmasına, nişanlıların birbirlerini kovalamalarına müsaade ediyor da onları
kahretmiyor. Dede hoşlanıyor demişler. O halde bu dede zındıktır. Böylelere hayır
yapmayın” demiş. Köylülerde ondan sonra bu töreleri kaldırmışlar.

1. Dede İnancı/Kültürünün Kökenleri
Alevi/Bektaşi kültürünün temelleri Osmanlı Kuruluş Döneminde atılmıştı. Ancak Hacı
Bektaş Veli’nin Osmanlı saltanatına yetişip Osman Gazi’ye kılıç kuşattığı, Bursa’nın
fethine katıldığı, Yeniçeri Ocağ ı’nın kuruluşunda hami rolü oynadığı gibi çeşitli iddialar
bulunsa da bunlar doğru olamaz.2 Çünkü Osman Gazi döneminde Alevilik veya Bektaşilik

1 Belgenin çeviriyazısı Sinan Çuluk tarafından, sitesinde yayınlanmıştır.


2 Nitekim Evliya Çelebi de, Hacı Bektaş ve Rum Abdallarına ilişkin şu ilginç bilgileri vermektedir:

“Sultan Hacı Bektaş Velî-i Horasani, büyük atamız Türk-i Tü rkan Hoca Ahmed Yesevı̂ izniyle Horasan’dan
Rum diyarına gelip Osmanoğulları’nın ilk çıkışlarında Ertuğrul’a ve Osmancık’a yardım etmeye geldiğinde,
Tokat kalesinde yardım etmişti. ... Selçuklu Devleti son bulup 600/1300 tarihinde yine Hazret-i Mevlâ nâ ve
Hazret-i Bektaş-ı Velı̂ izniyle devlet Ertuğ rul'a doğ rulup nice fetihler etti. .. Sö zü n ö zü , Hazret-i Hacı Bektaş-ı
Velı̂ Osmancık ile Bursa fethine memur olup Osmancık nikris hastalığ ına tutulduğ undan Konya'ya gitti.
Orhan ilk defa Bursa içinde Hacı Bektaş-ı Velı̂ izniyle sikke ve hutbe sahibi olup mü stakil padişah oldu”
(Evliya Çelebi, V.1-85).
“Büyük dedemiz Tü rk-i Tü rkan Hoca Ahmed Yesevî hazretleri Horasan'dan halifesi olan Hacı Bektaş-ı
Veli'yi 300 dervişiyle post sahibi edip def, kudüm, sancak ve çırağ verip; ‘Var Orhan Bey ile Rum fatihi ol ey
denilebilecek bir kültür yoktu. Bu dönemin dinsel akımını tanımlamak oldukça zordur.
Ahmed Yaşar Ocak, heterodoks tanımını uygun bulmuştur. Bu sözcük “din dışı” gibi bir
anlama geldiği için belirli çevrelerce pek makbul bulunmamıştır. Ancak Osmanlı Kuruluş
Dönemi Yörüklerinin yaşadığı inanç biçiminin Sünnilikle bir ilgisi bulunmadığı için bunu
tanımlama gereği duyulmuştur. Osmanlı Kuruluş Dönemi ve sonrasında özellikle Uludağ
yöresinde belirlediğimiz inanış biçimini biz “Dede İnancı/Dini/Kültürü” olarak
tanımlamayı doğru buluyoruz.
Osmanlı Kuruluş Devri’nin saf değerlerini koruyan Uludağ’da, XIX. yüzyılın sonlarında
görülen Sünni İslam anlayışına uygun olmayan yukarıda sözü edilen yaşam ve inanç
biçimini ancak ‘Dede İnancı’yla açıklayabiliriz. Tıpkı Kuruluş Dönemi’nde Bitinya’nın
dört bir tarafından kurulan yüzlerce “zaviye şeyhinin” tanımlaması gibi... İ. H.
Uzunçarşılı, bu konuda şu görüşü savunur:
“Osmanlı Beyliği kurulurken Alp-erenler denilen ve Babâ î tarikatından olan Gazi’lere
önem verilmiş ve bunlar için zaviyeler yapılmıştı. Orhan Bey’in maiyetinde muhtelif
savaşlara iştirak etmiş olan Geyikli Baba, Abdal Musa, Abdal Murad ve Duğ lu/Doğlu
Baba ve emsali babalar, sonradan adını Bektaşiliğe çeviren Babâ î tarikatına mensup alp-
erenlerdendi. Orhan Gazi zamanında Bursa’nın Uludağ/Keşişdağı eteğinde Babâ îlere
mahsus zaviyeler yaptırılmıştı. Orhan Gazi, kendilerinden istifade ettiği Babâ îlere riayet
etmekle beraber, onların herhangi bir ayaklanmalarına karşı da kontrolü ihmal
etmemekteydi; hatta Bursa etrafında çoğalıp akidelerini neşretmekte olan ‘abdal’,
‘torlak’ ve ‘ışık'ların (Babâ îlerin) vaziyetlerini teftiş ve tahkik ettiren Orhan Gazi,
bunlardan muzır akide neşredenlerin çerağ ve bayraklarını ellerinden alıp
memleketinden kovmuştu. Babâ îlik daha sonraları yeniçeri ocağına girmiş ve halifeleri
aracılığıyla Babâ îlerden olup XIII. yüzyılın ikinci yarısında vefat etmiş olan Hacı Bektaş-ı
Veli’ye nispet edilmişti. XIV. yüzyıldan başlayarak XVI. yüzyıl sonlarına kadar
Anadolu’nun siyasi ve içtimai hayatında, Babâ î, Kalenderi, Torlak, Sımavnalı, Işık gibi
muhtelif isimler altında Babâ îliğ in kasaba, köy ve aşiretler arasında yayılmış olduğu
görülmektedir” (Uzunçarşılı, 1988: I- 530).
Kaynaklarda Bursa bölgesinde anılan en ünlü abdal dervişi Geyikli Baba’nın, Baba İlyas
müridi olduğu yazılıdır ki, Hacı Bektaşi Veli ve Osman Bey’in kayınpederi Şeyh Ede-Balı
de yine Baba İlyas’ın müridiydi (Ocak, 1979: 97). Elvan Çelebi, 1358 yılında tamamladığı
Menâ kıbü ’l-Kudsiyye adlı eserinde Hacı Bektaş Veli’yi, Baba İlyas’ın önemli halifeleri
arasında saymaktaydı (Elvan Çelebi, 1995: 169-170). Hacı Bektaş Veli’nin Baba İlyas ile
ilişki içerisinde olması, onu Kalenderı̂lik ve Babaı̂lik’e yaklaştırmakta, bu nedenle Sünni
olduğu yargısına varmayı zorlaştırmaktaydı (Ocak, 1996: 172-181).
Türkler Anadolu’ya geldiklerinde, Şamanist inançlarını tümüyle terk etmemişlerdi.
Müslümanlık inanışları da, Arap Müslümanlığından farklı bir seyir gösterip hem inanış,
hem de ibadet açısından çok farklı özellikler içermişti. Türklerin dinsel törenlerinde
Dedeler, adeta Şaman görevini görüyordu. “Türkmen kitleleri, eski geleneklerini
muhafaza eden bir dinî anlayışa sahip olmaları, Sünni bir devlet olan Anadolu
Selçukluları ile mücadeleye neden olmuş (Köprülü 1972: 161), nihayetinde Türkmen
babalarının önderliğinde Babailer İsyanı meydana gelmişti. Bu isyan, XIII. yüzyılda
Anadolu’daki en önemli olaylarından biriydi. Selçuklu Dönemindeki etkisinin yanı sıra
isyana katılanların bakiyeleri Abdalân-ı Rum adı altında Osmanlı Devleti’nin kuruluşu
sırasında da önemli bir rol oynamışlardı. Babaî hareketinin itici gücü, Osmanlı
Devleti’nin kuruluşunda da etkin bir rol oynayan Vefaî tarikatıydı (İnalcık 2000: 136).

Bektaş’ diye nefes edip Hacı Bektaş-ı Veli 300 er ile Horasan'dan Orhan Gazi'ye gelip konuştuğu gibi Bursa
üstüne gelip fethettiler. Orhan Gazi oğlu Gazi Süleyman Bey'i 70 büyük velinin ve Hacı Bektaşi Veli'nin izni
ve görüşüyle” fetihler yaptı (Evliya Çelebi, I-51).
Nitekim Anadolu/Rum Abdallarının hemen tamamının Ebu’l-Vefa Tarikatına 3 bağlı
olduğunu belirten A. Yaşar Ocak; bu tarikatın kadın-erkek bir arada ibadet yapması, bu
törenlerde kadehle şarap sunulması gibi ritüellerin, Bektaşilikte sürdürüldüğü
belirtmektedir. Bu da bize, Kuruluş Döneminde toplumun ve hatta devletin heterodoks
dervişleri ve dinsel görüşlerini desteklediğini göstermektedir (Ocak, 1980: 98).4
Yaylak ve kışlaklar arasında mevsimlik olarak hareket eden konar-göçer Türkmenler
İslamiyet’i, kendi sosyal hayatları çerçevesinde öğrenmeye ve yaşamaya çalışırken, bu
şeyh ve dervişler arasından dillerini kolayca anlayabildikleri abdal veya dede-baba
olarak bilinen kişileri kendilerine önder olarak kabul etmişlerdir (Köprülü, 1991: 19).
Türkmenlerin eski inançlarını devam ettirmelerinde tarikat şeyhlerinin, aynı zamanda
birer kabile şefi olmasının önemli bir etkisi olmuştur. Bu kişiler hem şeyh, hem de şef
olarak kendilerine bağlı grupları daha kolay bir şekilde idare etmişlerdir (Ocak, 2002:
67).
Salih Çift, bilinen şekliyle Bektaşiliğin Bursa'ya ne zaman ve nasıl geldiği bilinmediğini
yazdıktan sonra şu notu düşmektedir: “Ancak hemen zikredilmelidir ki, "ilk Bektaşiler"
veya "Bektaşiliğin önderleri" denilebilecek ve bazen Kalenderî, Haydârî, bazen Yesevî,
bazen de Vefâî, Hurûfî gibi isimlerle anılan tarikat zümrelerinin Bursa'nın fethinden
itibaren bu coğrafyada mevcut oldukları bilinmektedir.” Anadolu Selçuklu Devleti'nin
dağılmasından sonra ortaya çıkan çeşitli beyliklerde ve Osmanlı Beyliği arazisinde
"Abdal" veya "Baba" lakaplı bir takım dervişler görülmeye başlanmıştır. Değişik
menşelerden gelen inançları arasında az çok Şiiliğe meyledenleri, hatta yaygın bir Hz. Ali
kültü vardır (Çift, 2001: 225). Bu inançlar, onların mürid ve halifeleri, diğer bir deyimle
bu ilk Bektaşiler, XIV-XV. yüzyıllarda bir kısım heterodoks dervişlerinde daha da gelişme
imkanı buldu. Bu itibarla, Rum abdallarının, Selçukluları uzun süre meşgul eden Babâî
hareketine mensup tabakayı ilk Bektaşilere bağlayan ara zümre olduğu söylenebilir”
(Ocak, 1981: 297-308). Bunların bir kısmı da, Keşiş Dağı’ndaki boşalan manastırlara
yerleşmiştir.5
Hacı Bektaş-ı Veli, XIII. yüzyılda yaşamış olmakla birlikte Bektaşîyenin XV. yü zyıldan
sonra teşkilatlanmıştı. XVII. yü zyılda Anadolu’da Bektaşilik, Bursa’nın dışında yirmiye
yakın vilayette tekkelere sahip olmuştu. Gerçekten de, Osmanlı Kuruluş Devrindeki
Bursa ve çevresinde kurulmuş Abdal zaviyelerinin hemen tümünün, sonraki yüzyıllarda
faaliyetini sürdürenlerin Bektaşi tekkelerine dönüştüğü gözlenmiştir.6 Mustafa Kara,
XVIII. yüzyılla birlikte Bektaşi tekkelerinin sayısında görülen artış, doğal bir gelişme
olmayıp Bektaşilerin Yeniçerilerle olan bağları sebebiyle zor kullanarak bazı tekkeleri
bir anlamda "işgal" etmelerinin sonucunda olduğunu savunur. Buna gerekçe olarak da,
Abdal Murad, Abdal Musa tekkeleri, adlarından hareketle "Bektaşilere aittir"

3 Menakıb-namesi’ne göre Ebu’l-Vefa, halifesine bir mektupla bir kadeh göndermiş. Mektupta ise şunları

yazmış: “Huzurunda kadın ve erkekleri bir araya toplayarak â yin yaptığ ın zamanlar bu kadehle onlara şarap
sunmak sana yakışır bir davranış olacaktır...” “Bu da ister istemez akla Ahmed Yesevi'nin Maverâ ü nnehr'de
yaptığı ayinleri getirmektedir, ki o da tıpkı Ebu'l-Vefa gibi çevresinin ağır tenkitlerine uğramıştı” (Ocak,
1980: 97, 98).
4 1432'de Bursa'yı ziyaret eden Fransız Bertrandon de la Broquiere'in seyahatnamesi de, ilginç bir olay

anlatmaktadır: “Hastane gibi oldukça güzel pek çok yer mevcuttur. Bunların üçünde veya dördünde; ekmek,
et ve şarap, bunları Tanrı adına almak isteyenlere dağıtılır” (Broquiere, 1988: 83; Kaplanoğlu/Günaydın,
2000: 23). Burada hastane olarak kaydedilen kurumlar, olasılıkla imaretlerdi.
5 Bu zaviyelerden bazılarının kurucuları, “bu yerlerin kafirin kovup, gidip" oralarda yerleşmişlerdi (Barkan-

Meriçli, 1988: 135).


6 Örneğin 1202/1788 yılına ait bir belgede Karacaşehir, Tekyeddin köyündeki Tekyeddin Baba Zaviyesi,

Bektaşi'ydi (BOA. C.EV.. 503/25404). Eskişehir Seyyid Gazi Tekkesi (BOA. C.EV.. 184/9179), 1227/1812
yılında, Eskişehir Oynaş nahiyesindeki Bahşayiş Baba Zaviyesi (BOA. C.EV.. 118/5864), 1090/1679
tarihinde Geyve Akhisarı'ndaki Abdal Viran Zaviyesi (BOA. İE.EV..19/2285), 1229/1814 yılında Birgi'de
Yatağan Baba Zaviyesi (BOA. C.EV.. 129/6410), 1228/1813 yılında Sultanönü Sancağı İnönü kazasında
Portalar köyünde Yatağan Abdal Zaviyesi (BOA. C.EV.. 82/4069) gibi Osmanlı Kuruluş Döneminde adı geçen
zaviyelerin Bektaşi tekkelerine dönüştüğü görülmüştür.
gerekçesiyle el değiştirildiğini gösterir (Kara, 1992: 10). Bu tür iddialar, daha çok 1826
yılında Yeniçeriliğin kaldırılması sonrasında, Yeniçeri ve Bektaşiliği kötülemek üzere
kaleme alınmış “Üss-i Zafer” adlı kitabın kaynak gösterilmiştir.
Abdal zaviyeleri ve dervişlerin yaşam ve inançları dikkate alındığında, bu zaviyelerin
Bektaşi, Kalenderî veya Haydarî tarikatlarının yoluna daha uygun olduğu çok açıktır.
Nitekim bu konular zaman zaman tartışma yarattığı için, birçok kez Saray’dan bu
konuda açıklamalar gönderilmiştir. Örneğin 1201/1787 yılına ait bir belgeye göre;
“Osmanlı Devleti'nde Baba, Dede, Abdal, Derviş, Sultan isimlerini taşıyan tekke ve
hangâhlara, şeyh ve zaviyedâr atanması için Hacı Bektaşi Veli Zaviyesi şeyhlerinin”
önerisiyle yapılması istenmişti (BOA. C.EV.. 137/6848). Bu nedenle, Bursa bölgesindeki
Bektaşi tekkelerinin kaynağı olan Abdal zaviyelerini aşağıda zikretmek istiyoruz.

2. Bursa’da Kurulan Abdal Zaviyeleri
Osmanlı Kuruluş Döneminde kurulan Abdal zaviyelerinin sadece boş alanları
‘şenlendirmek’ veya yollar üzerindeki ıssız yerleri korumak için değil, şehir ve kasaba
çevresinde de kurulduğu görülür. Bu zaviyeler dinsel bir amaçtan çok, gelene-geçene
hizmet amacıyla kurulmuştu. Şehir ve kasabalarda kurulan bu tür imaret zaviyelerinin
vakfiyelerine bakıldığında, şehre gelen derviş, aydın ve muhtaç sahiplerinin en fazla üç
gün süreyle ağırlaması temel hizmet olarak belirlenmişti. Böylece ihtiyacı olan yolculara
ve konuklara ücretsiz ağırlanma olanağı sağlanmaktaydı.
Şehir içinde kurulmuş imaret zaviyelerini kuran kişiler; ‘şeyh’, ‘baba’ veya ‘dede’ olarak
değil ‘ahi’ olarak anıldığı görülmüştür.7 Bu nedenle bu tür zaviyelere ‘ahi zaviyeleri’
denilmiştir. Ancak şehir ve kasabalardaki imaret zaviyelerinin de büyük çoğunluğu, yine
‘şenlendirme’ amacını taşıdığı görülür. Osmanlı Klasik Dönemde bu imaret zaviyelerine
pek rastlanmaz. Hatta, bu dönemdeki zaviyeleri tam olarak anlaşılmasını sağlayacak
kadar bile bir bilgi bırakmadan tarih sahnesinden silindiler.
Osmanlı Kuruluş Dönemindeki imaret zaviyelerin çok büyük bölümü, Bursa’nın
çevresindeki ıssız yerlerde, bu alanları şenlendirerek, zaviye etrafında yeni mahalleler
kurulmasını sağlamak amacıyla kurulduğu görülür. Bu faaliyetlere bizzat Orhan Gazi
öncülük etmişti. Bursa’yı fethettikten sonra, şehrin doğusundaki ıssız bir alanı
şenlendirip bir imaret zaviyesi yaptırdı. Bugün “cami” olarak anılan bu tür yapılar, diğer
abdal imaret zaviyelerinden pek farklı olmadığı vakfiyelerden anlaşılmaktadır. Kuruluş
Dönemindeki bu eserler, dinsel bir amaçtan çok, sosyal bir amaç için yapıldığı
anlaşılmaktadır. Kuruluş Döneminde yapılmış olan ve bugün cami olarak tanımladığımız
bu eserlerin hemen tamamının vakfiyelerinde, cami ve camide yapılan ibadetten söz
edilmez. Nitekim bu dönemde yapılan eserler, “imaret” veya “zaviye” olarak anılmıştır.8
Örneğin vakfiyesine göre Orhan Gazi; şeyhler, alimler, seyyidler, fakirler, zaviyeye gelip
kalan misafirler için gösteriş olmamak üzere zaviyesini yaptırmıştı.9 Bu dönemde

7 Şehirde kurulmuş imaret zaviyeleri konusunda Bursa şehrinde çokça örnek vardır. Örneğin Bursa

fethedildikten sonra Edebali’nin kardeşi Şemseddin’in oğlu Ahi Hasan, Hisar içinde, Bey Sarayı’na yakın
yerde bir zaviye inşa etmişti. Yine Bursa şehrinde Ahi Şemseddin, Ahi Ali, Ahi Paşa, Ahi Fetheddin, Ahi Salih
ve Ahi İlyas’ın zaviyeleri benzer hizmetler için şehrin içinde kurulmuş imaret zaviyeleriydi.
8 Örneğin Orhan İmareti Vakfiyesi’nde; “Mahruse-i Bursa’da humı’yet ‘an’in nuhûsede bina eyledüği zaviyeyi

ki, bey’en-nâs ‘imâret dimekle ma’rûftur” ifadesiyle bugün cami olarak tanımlanan yapı, zaviye veya imaret
olarak ifade edilmiştir. Yine bilinen en eski imaret zaviyesi olan 1324 tarihli Mekece Vakfiyesi’nde de Orhan
Bey, Mekece’de bir hângâh (zaviye) kurmuş. Bu hângâhta misafir olan dervişlerin, gelip-geçen fakirlerin,
gariplerin, kimsesizlerin, ilim ehlinin konaklatılması, masraflarının karşılanması ve yemek yedirilmesi için
vakfetmiştir. Hangah, fakir ve dervişlerle öğrencilere yemek verilen ve misafir edilen yer anlamına
gelmektedir (Kaplanoğlu, 2018: 175).
9 Zaviyede konaklayacak olanlara da kimse karışmayacaktı. Misafirler üç günden fazla
konaklayamayacaklardı. Üç günden fazla kalmak isteyenler ancak mütevellinin izni ile kalabileceklerdi. Yine
Orhan Bey’in kardeşi Alaaddin Bey’in 1332 tarihli İmaret Vakfiyesi’ne göre, vakıftan elde edilecek gelirler,
fakirlere, imamlara ve düşkünlere harcanmak üzere vakfedilmişti (Kaplanoğlu, 2018: 175).
yapılan ve sonraları cami olarak anılan tüm imaret zaviyelerinin10 vakfiyelerdeki amacı
da buydu. XVI. yüzyıldan sonra değişen sosyal ihtiyaçlar ve dinsel anlayış sonucu, bu
yapıların hizmet anlayışları da değişti. Giderek bu yapılar içinde konaklamalar
yapılmamaya, sadece ibadet mekanı olarak kullanılmaya başlandı. Bu noktadan sonra
da, vakfiyedeki adıyla değil de sadece cami olarak anılmaya başlandı.11 Orhan Gazi,
Bursa’nın fethinde sonra şehrin gelişme yönünü belirleyerek ıssız bir yerde yaptırdığı
imaretle şehrin hem yeni merkezini belirlemiş, hem de yeni bir semtin kurulmasını
teşvik etmişti. Bu anlayış, Fatih dönemine kadar Bursa’da sürdüğü, yapılan yeni imaret
zaviyelerinin varlığından anlaşılmaktadır (Kaplanoğlu, 2018: 175).12

2.a. Bursa’da Mahalle Kuran Abdal Zaviyeleri
Bursa ve çevresinde 20’ye yakın imaret zaviyesi kurulup bu zaviyelerin adıyla mahalle
ve köyler kurulmuştu. Bu abdal zaviyelerin büyük bölümü Fatih devrinde faaliyetlerine
son vermişse de, faaliyetini sürdüren abdal zaviyelerin çoğu Bektaşi tekkelerine
dönüştüğü gözlenmiştir. Ancak bu dönüşümün XVI. yüzyılda gerçekleştiği
anlaşılmaktadır.13 Bir zamanlar Bursa çevresinde, şehirden uzak noktalarda kurulmuş
abdal zaviyeleri şunlardır:
2.a.1. Abdal Murad Zaviyesi
Aşıkpaşazade’nin sözünü ettiği Abdalân-ı Rumlar zümresi, zaviyelerini şehirlerde değil
şehirlerden uzak bir noktada kurmuşlardı. Rum Abdalları içinde en ünlüsü olan Abdal
Murad, zaviyesini, Bursa’nın güneyinde Uludağ yamaçlarında kurmuştu. Bu zaviyede
gelen ve gidene yemek verilmekteydi.14 Evliya Çelebi’ye göre Orhan Gazi devri yapısı
olup; “Al-i Aba, yani Bektaşi Tekkesi'dir. Yalınayak başı kabak, güçlü kuvvetli, ilahi aşk
ile ciğeri yanık, sinesi kebap olmuş canlar vardır ki, dinlenmeye ve gezmeye varan
canlara can u gö nü lden hizmet ederler” (2-1: 19). 1698 tarihli bir belgeye göre Abdal
Murad Sultan olarak anılan zaviyenin yıkılmış olmasına karşın, olasılıkla gelene-geçene
hizmet işini sürdüren Şeyh Kasım'a türbedarlık görevi verildiği anlaşılmaktadır15 (BOA.
AE.SMST.III, 23/1568). 1826 yılından sonra kapatılıp sonra yeniden açılan Bektaşi
tekkelerinden biri Abdal Murad Zaviyesi’ydi (Maden, 2010: 355). Nitekim 1855
depreminde zaviyenin tahrip olan türbe, türbedar odasıyla birlikte mutfağı da yeniden
yapılmıştı (BOA. MVL. 593/19). Bu tarihten sonra yeniden faaliyete geçtiği anlaşılan
Abdal Murad Zaviyesi’nin 1892 yılında postnişini Şeyh Mehmed idi (BOA. BEO.
154/11505).

10 Sultan I. Murad’ın 1545 tarihinde Bursa Kadısı Yusuf bin Hüseyin tarafından yapılan vakfiyesinin başında;

“Kaplıca İmareti” olarak tanımlanan vakfın, Gâzi Hüdâvendigâr’ın Bursa’daki imaretinin vakfiyesi olduğunu
yazmıştır. Vakfiyede, vakfedilen eser için bazen “imaret” ve bazen de “zaviye” denmişti (Gökbilgin, 1953:
220).
11 Örneğin Bursa’daki Gülçiçek Zaviyesi, bir imaret zaviyesi olarak kurulmuşken, 1573 yılında işlevini

değiştirerek cami olduğu belgelere şu ifadeyle geçmişti: “Bâki, âyende ve revendeye ve bundan bâki
rakabeye hare ola, deyü kayd olmuş. Lâkin şimdiki- halde âyende ve revende yoktur. Mezkur zaviye mescid
olub” (BOA. TT.453: 10).
12 Örneğin Orhan Gazi’nin oğlu I. Murad, imaret zaviyesini, o tarihte şehirden oldukça uzak olan Çekirge’de

yaptırdı: “İmaret-i Kaplıca” denilen zaviye; ulema, meşayih, sadat, huffaz ve vaizlerden veya fukara ve
mesakinden misafir olarak gelenlerin ikametine vakf ve tahsis etmişti” (Gökbilgin, 1953: 220).
13 Muradiye Kayabaşı’ndaki Bahri Baba Zaviyesi, bir sü re Bektaşilerin eline geçmişse de, daha sonra buranın

Halvetı̂ tekkesine devredilmişti (Gü ldeste, 453; Kü tü k, I/220; Baldırzade, s. 43). Anadolu abdalları içinde
sayılan Barak Baba’nın müritlerinin kurduğunu düşündüğümüz Barak Fakih ve Baraklar gibi köyler de
araştırma konusu yapılmalıdır.
14 Orhan Gazi, Abdal Murad’ın muhasarada gö sterdiğ i fedakâ rlığ ına mukabil, Filadar kö yü nü bu zaviyeye

vakfeylemişti. Şimdi hiçbir eser kalmamıştır. Zamanla bu zaviyeyi Bektaşı̂ler zapt eylemiş ve Bursa’daki
Bektaşı̂ babalarından birkaç kişi de oraya gö mü lmü ştü (Kü tü k, III/367).
15 Evliya Çelebi’ye göre; Abdal Murad tekkesi çok sayıda kişiye hizmet verebilecek bir mesire yerindeydi.

Binden fazla sahan, tencere ve kazanıyla birlikte pek çok hizmetçisi bulunan tekkenin ziyaretçisi hiç eksik
olmazdı (II-26, 31).
2.a.2. Abdal Musa Zaviyesi
Rum Abdallarından en ünlü isimlerinden biri olan Abdal Musa, Bursa’nın fethinden önce
Rum diyarına gelmişti. Gü ldeste’nin yazarına gö re, ‘Bursa’nın fethini can ü gönülden
arzu ederek Bursa’nın fethine katılmıştı.’16 Ölümünden sonra Emir Sultan’ın doğu
tarafında yüksek bir yere gömüldüğü söylenmektedir ki, bugünkü Abdalmusa Mahallesi
olarak anılan yerdir. Velayetnamede Abdal Musa’nın Bursa’nın fethi sırasında Bursa’ya
geldiğine dair bilgi verilse de, Bursa’da bir zaviye yaptığı yazılı değildir. Oysa Ö. L.
Barkan’ın tahrir defteri verilerine dayanarak, Abdal Musa’nın özel girişimi ve varlığı ile
bir zaviye inşa edip, kendisine ait iki çiftlik miktarı ziraat topraklarını, bağlarının ve
meyve ağaçlarının ürününü, şehirdeki bir dükkânını ve evini bu zaviyeye vakfetmişti
(Barkan-Meriçli, 1988:). Ayverdi’ye göre de Abdal Musa’nın, Uluçam’daki bir dibeğini,
vakfına verdiğini yazmaktadır. Zamanla işlevini yitiren bu zaviyenin olduğu yere, Sultan
II. Bayezid’in oğlu Sultan Mahmud’un kızı Hançerli Sultan, bir türbe yaptırmıştı
(Güldeste, 213; Ayverdi, I-24, 59). Evliya Çelebi’ye göre Hoca Ahmed Yesevî fukarası idi.
Orhan Gazi devri yapısı olan tekke, Bektaşi tekkesiymiş (2-1: 19). Sonra burada yeni bir
zaviye yaptırarak, zaviye civarını şenlendirmişti. Bu zaviye de zamanla yıkılmış, bağ ve
bahçe halini almıştır. Bugün Musa Baba’nın zaviye ve türbesinden hiçbir eser
kalmamıştır (Kütük, III/375).
2.a.3. Yoğurtlu/Doğlu Baba Zaviyesi
Rum Abdalları içinde anılan Doğlu/Yoğurtlu Baba’nın zaviyesi de kentin batısında
Çekirge yolu üzerinde kurulmuştu. Osmanlı kroniklerinde Kaplıca Kapı civarında
Alaaddin Bey’in yaptırdığı söylenen zaviye, olasılıkla Yoğurtulu Baba Zaviyesi’ydi.
Nitekim belgelerde Alaaddinbey Zaviyesi’nin de Kü kü rtlü civarında olduğu yazılıdır.
1496’da zaviye harap olup bozulmuştur (Kütük, I/117). Ancak 3 Kasım 1570 tarihli bir
belgeye göre, 6 hücrede kalan dervişlere, Kaplıca İmareti’nden, eti ve ekmeğiyle birer aş
verilmesine emir verilmişti. Çekirge'den Uludağ'a çıkan yolda Âşıklar olarak anılan bir
yer olup burada Âşıklar Türbesi denilen bir mezar bulunduğu söylenmektedir. Zaviye
haziresinde çok sayıda önemli kişi ve evliyaların mezarları olup bunlardan en ünlüleri
Karagöz, Süleyman Çelebi ile ünlü tarih yazarı Mehmed Neşri’dir.
Uludağ yolunda, Uludağ Milli Parkı girişindeki Karbelen’de, Doğlu Baba'ya atfedilen bir
mezar vardır. Bu nedenle de yaylaya, Doğlubaba adı verilmiştir. Daha önce burada Doğlu
Baba'nın bir tekkesi olduğu söylenir ki, Doğlu Baba ile Yoğurtlu Baba aynı kişi olmalıdır.
Çünkü ‘doğla’ yoğurt demektir. Uludağ yolundaki bu mevkide ise olasılıkla tekkenin
inziva yeri vardı. Bu mevkiinin hemen yanında da Alevibaba Yaylası vardır. Nitekim
Lami Çelebi’ye göre bu yayla, Dolubaba Yaylası'nın yanındaydı. Bu mevki,
Göl/Gökpınar’a yakın bir alandır. Gökpınar, eski bir köy olup olasılıkla burada başka bir
zaviye vardı. Nitekim 1455 tarihli tahrir defterine göre Gökpınar köyünde Ali Şeyh adlı
bir kişi yaşamaktaydı (MC. 117/1, 13a). 1830’lu yıllarda C. Texier’in gözlemlerine göre
ise zaviye; Orhan Bey tarafından Gökpınar denilen yerde, derviş Geyikli Baba için bir
zaviye yaptırdığını yazarken, çok az ziyaretçisi bulunan bu zaviye olarak niteler. Evliya
Çelebi’ye göre Eski Kaplıca’da Sultan Murad türbesi önünde Çekirge Sultan Zaviyesi
varmış (2-1: 65).
2.a.4. Abdal Mehmed Zaviyesi
Önceleri Bursa’nın girişindeki bir toplanma alanı olan Deveciler mevkiinde kurulan
Abdal Mehmed Zaviyesi’nin ne zamana kadar faaliyet gösterdiği belirlenememiştir. Ünlü
kırk kahramanlardan sayılan Abdal Mehmed, 1411 yılında Bursa’da yaşamını yitirdiği
yazılıdır. Kaynaklarda verilen ölüm tarihi geç dönem olduğu için, olasılıkla iki ayrı kişi

16 Âşıkpaşazâde’nin verdiği bilgiye göre, Abdal Musa, Hacı Bektaş’ın müntesibidir ve onun ölümünden sonra

bir müddet Sulucakaraöyük (günümüzdeki adıyla Hacıbektaş)’teki zaviyede kalmıştı (Âşıkpaşazâde, s. 205).
Fetihten önce Bursa civarına gelip post seren Abdal Musa, Baldırzâde ve Beliğ’in ifadelerine göre şehir
alındıktan sonra vefat edince ilk yerleştiği yere defnedilmiştir (Baldırzâde, 9a).
olmalıdır. Bazı kaynaklarda Emir Sultan’ın çağdaşı ve Abdal Murad’ın oğlu olduğu
yazılıdır. Bazı kaynaklara göre ünlü Eşrefzade Abdullah Efendi, Abdal Mehmed’in müridi
olduğu kayıtlıdır.17 Evliya Çelebi’ye göre Orhan Gazi devri Bektaşi tekkesidir. Ama
vakıfları olmadığından gelen bağışlarla kıt kanaat geçinirler18 (2-1: 19). Tekkenin
olasılıkla XXVIII. yüzyılda faaliyetine son verse de türbenin ayakta olduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim arşiv belgelerinde, bu asırlardan başlayarak İstanbul’dan Abdal
Mehmed’in türbedarlığına yardım gönderilmektedir. Bugün de zaviye yoksa da türbe
ayaktadır. Türbenin karşısında ise ünlü dedelerden Hasir-Puş Dede'nin mezarı
bulunmaktadır. Bu mezar, tekkenin en azından bir süre Bektaşi tekkesi olarak
kullanıldığını göstermektedir.
2.a.5. Alaca Hırkalı Dede Zaviyesi
Rum Abdalları içinde zikredilen Alaca-Hırkalı Zaviyesi de Bursa’nın güneybatısındaki
Uludağ yamaçlarında kurulmuştu. Buhara’da doğan dervişin daha sonra Bursa’ya göçüp
bugün aynı adla anılan yerde dergah kurduğu bilinmektedir. Ünlü Kırklar’dandır. Beliğ ’e
gö re Buhara’dan gelen Kırk Bü dela ile bu isimde birisi gelmiş ve buraya yerleşmiş.
Zindankapısı’nın dış tarafına yaptırdığı zaviye harap olmuş, ya da zamanla camiye
dönüşmüştür (Güldeste, 214; Kütük, I/12). 1493 tarihinde Alacahırkalı Mahallesi
kurulduğuna göre, bu tarihten önce zaviye mescide dönüşmüş olmalıdır. Üzerine parçalı
renkli hırka giydiği için bu lakabı verilmiş olup adı bilinmemektedir. Bursalı Beliğ,
dervişin Bursa’nın fethine katıldığı ve bu sırada yaşamını yitirdiğini yazmaktadır.
2.a.6. Emir Sultan Zaviyesi
Buhara’dan Bursa’ya gelen Emir Sultan’ın asıl adı Seyyid Şemseddin Mehmed’dir.
Yıldırım Bayezıd’ın kızı Hundi Hatun ile evlendi. 1422 yılında, II. Murad’ın İstanbul
kuşatmasına dervişleriyle birlikte katıldı. Bursa’da en çok ünlenen derviş olan Emir
Sultan, 832/1429 yılında Bursa’da yaşamını yitirdi (Güldeste, s. 69-81; Sefine-i Evliya I,
s. 287-291). Erguvan Bayramında, Uludağ ve çevresindeki çoğunlukla Alevi-Bektaşi
eğilimli Yörüklerinin toplandığı bir yerdi. Yörüklerin adeta bir ‘Hac’ gibi önemsediği
Erguvan Bayramı’nın neden son bulduğu bilinmemektedir.
2.a.7. Seyyid Behlül Zaviyesi
Seyyid Behlül Zaviyesi, Yıldırım’da Davud Dede Türbesi civarındaydı. Buhara
erenlerindendir. Davud Dede, Ali Mest ile beraber Bursa’ya gelmişler. “Edhemı̂”
intisablısıdır. Yıldırım Bayezid devrinde Davud Dede ve Ali Mest-i Edhemî ile Bursa'da
ikamet etmiş. Geceleri birçok mum ve kandil yakıldığı için “Çırağlı/Çıraklı Dede” ve “Pı̂r
Dede” adı verilmekteydi. Seyyid Behlü l’ü n türbesinin olduğu yer, Tatarlar Caddesi ve
Davud Dede Türbesi’ne yakındı. Olasılıkla zaviyesi, Fatih devrinden sonra faaliyetini
sürdüremedi, sadece türbesi kaldı (Güldeste, s. 218; Baldırzade, s. 52).
2.a.8. Ali Mest Ethemî Zaviyesi
Bursa’da Ethemî zaviyeleri dört taneydi. Ali Mest Edhemî, Bursa’nın kuzeyinde ve şehrin
dışında, Emir Sultan ise zaviyesini, Yeşil ile Yıldırım arasındaki boş bir tepe üzerinde
kurmuştu. Emir Sultan Zaviyesi’nin hemen yanında Zeyniye Zaviyesi kurulmuştu. Ali
Mest ile beraber Bursa’ya gelen Davud Dede ise Yıldırım civarında asırlarca boş kalan
bir alanda zaviyesini kurmuştu. 1650 öncesinde Bektaşı̂ idaresine geçen Ali Mest
Tekkesi’nin şeyhi İbrahim Dede idi (Güldeste, s. 216; Baldırzade, s. 141). Zaviye, XIX.
yüzyılın ikinci yarısına kadar faaliyette olduğu anlaşılmaktadır. İbrahim Dede, kendisine
ait olan bir bağı da tekkeye vakıf olarak bağışlamıştı. Elmas Mahallesi’nin adı da, Ali
Mest’den galattır. Evliya Çelebi’ye çok ziyaret edilen bu tekkenin, tarikatından söz
etmemiştir (2-1: 19).

17
(Güldeste, s. 216-218; Baldırzade, s. 9; M.F. Köprülü, Abdal Mehmed, Türk Halk Ed. Ans. İst. 1935, C.1, s. 59;
Gülzar-ı İrfan, s. 58).
18 Evliya Çelebi, Geyikli Baba Tekkesi ile Abdal Mehmed Tekkesi’ni karıştırmıştır. Ancak her iki tekkenin de

XVII. yüzyıda Bektaşi olduğu tahmin edilmektedir.


2.a.9. Davud Dede Zaviyesi
Ethemî şeyhi Davud Dede de zaviyesini, Yıldırım yakınlarında inşa etmişti. Behlül Dede
ve Ali Mest ile birlikte Buhara’dan Bursa’ya gelip yerleşmişti. Yıldırım Camii
yakınlarında Kuruçay civarında Ferhadiyye Medresesi’nde gömülüdür. Mehmed
Şemsettin’e göre Davud Dede Alevi, Şii seyyahlara mesken olmuştu (Güldeste, s. 219;
Baldırzade, s. 94; Kütük, I/351). Zamanla işlevini yitiren zaviye, Reşid Efendi b. Lütfullah
(ÖI. 1217/1802) tarafından yeniden faaliyete sokulmuştu. 1925 yılına kadar da
faaliyetini sürdürmüştü.
2.a.10. Baba Zâkir Zaviyesi
Baba Zâkir, Bursa’nın fethine katılmış ve uzun ömrü nedeniyle Emir Sultan’la birlikte
aynı çağda yaşamıştır. Namazgâ h civarında bir zaviye yapmıştı. Asıl adı Ali’dir. Zamanla
zaviyenin hiçbir geliri olmadığından, mahalle mescidi yapılmıştı. Yakın zamanlara kadar
hazireyle birlikte yok olan zaviyenin yanında bulunan sadece iki mezar kalmıştır.
770/1368 yılında 103 yaşında ölmüştü. (Gülzar-ı İrfan, s. 49; Güldeste, s. 237;
Baldırzade, s. 28; Sefine-i Evliya, I-295; Kütük, I/216)
2.a.11. Kalenderhane’ler
Bursa’da en yoğun zaviyelerin bulunduğu alan, Pınarbaşı’ydı. Bursa surlarıyla Uludağ
arasındaki bataklıkta kurulan 3-4 zaviye, Bursa’ya gelen tüm fakirlerle aydınların uğrak
yeriydi. Bunlardan en önemlisi ise Özbekler ve Kalenderî Zaviyeleriydi. Pınarbaşı’nın
üstünde olan bu zaviyeye Gâr-ı Âşıkân da denilmekteydi. Buhara ve Afgan seyyahları
Bursa’ya geldikleri zaman burada misafir kalırlardı (Kütük, II/130). Burada eskiden bir
zaviye olup Buhara Kalenderhanesi adı verilmişti. Pınarbaşı Camii yanındaki zaviyeye
Özbekîyye veya Buhara Kalenderhanesi diyordu. Hindî Kalenderler için de Üçkozlar
güzergâhında ayrı bir zaviye vardı. Hem Hintliler, hem Buhara Kalenderhanesi’nin 1925
yılına kadar faaliyetini sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Baba Şemseddin bin Pir Gaybe’l-
Kalenderi’nin kurduğu Kalenderhane şeyhlerine, I. Murad’ın Kapluca Vakfı’ndan tahsisat
yapıldığı için, bu tarihten önce kurulduğu anlaşılmaktadır.
2.a.12. Seyyid Usul Zaviyesi
Emir Sultan ile Bursa’ya gelen Buharalı Seyyid Usul ve Seyyid Nasır ise şehrin
güneyinde, yani Uludağ’ın yamaçlarında zaviyelerini kurmuşlardı. Bursa’da açtığı
dergahında uzun yıllar faaliyetini sürdürmüştü. Mezarı zaviyesindedir. Bu zaviye
Yahudiliğin arkasında, Cilimboz Deresine egemen bir yerdedir. Ancak zamanla zaviye
harap olmuş, Perî-Peyker Cafer Çelebi zaviyeyi medreseye çevrilmiş, mezarı da tamir
ettirmiştir (Güldeste, s. 219; Baldırzade, s. 43; Sefine-i Evliya, I-294; Kütük, IV/295).
1826 yılından sonra tekkenin yeniden faaliyete sokulduğu ve 1845 yılında tekkeye
Kadiri Şeyhi Hacı İbrahim’in getirildiği görülmektedir.19
2.a.13. Seyyid Nasır Zaviyesi
Baldırzade'nin rivayetine göre Abdal Murad ile birlikte, Güldeste'nin rivayetine göre
Emir Sultan’la birlikte Buhara’dan Bursa’ya gelmişti. Zaviyesi Pınarbaşı’nın üzerinde,
Mollafenari Mahallesi civarındaydı. Sultan Alaaddin Vakfı'ndan, Timurtaş ve Bademli
köyü aşarından bu zaviyeye tahsisat ayrıldığına göre, Orhan devrinden beri bu zaviye
faaliyette bulunuyordu. Seyid Nasır’ın Bursa’nın fethine de katıldığı söylenir. Bazı
kaynaklara göre ise 855/1451 yılında Bursa’da yaşamını yitirmiş (Güldeste, s. 215;
Baldırzade, s. 42; Gülzar-ı İrfan, s. 58). Fatih devrinde zaviyenin yıkılıp yerine Hacı
Şahabeddin tarafından bir mescit yapılmış olmalıdır.
2.a.13. Ebu İshak Zaviyesi
Yıldırım Bayezıd, Bursa’nın kuzeyinde ve şehrin girişinde Ebu İshak Kâzerunî (Öl. 1306)
dervişleri için bir zaviye yaptırmıştı. Zaviyede 40 kadar hücre yapılarak, “gelene-geçene”
fukara ve dervişlere hizmet etmekteydi (Barkan-Meriçli, 1988: 135). 1455 yılında,

19 Seyyid Usul Tekkesi meşihatine Kadiriye Tarikati'nden Şeyh Hacı İbrahim'in tayin edilip tekke ihtiyaçları

olarak 500 kuruşun Bursa emvalinden tahsis kılındığına dair bir belge vardır (C..EV.. 550/27759).
Sultan I. Murad’ın Kaplıca Vakfı’ndan Ebu İshak Zaviyesi Şeyhi Zeynelabidin’e 5 akçe
yevmiye verildiğine göre, bu tarihte vakıf faal durumdaydı (MC. 117/1, 23a). Hammer,
bu tekkenin dervişlerinin, ‘Ebuishak Dervişleri’ olarak anıldığını yazar. Nitekim 1530
tarihli tahrir defterinde de ‘Cemaat-i Dervişâni Ebu İshak’ olarak geçmektedir.
2.a.14. Akbıyık Zaviyesi
Asıl adı Ahmed Şemseddin olan Akbıyık, Hacı Bayram-ı Veli tarikatına mensuptu.
Nalbantoğlu civarında bir zaviyesi vardı. Bazı kaynaklara göre 859/1455 yılında öldüğü
yazılsa da, daha erken dönemde zaviyenin kurulduğu tahmin edilmektedir. Nitekim
Güldeste’de Akbıyık Abdal olarak anılmıştır. Evliya Çelebi, Akbıyık Dergâhı için, “âsitâne-
i Bektâşiyân’dır” ifadesini kullanmaktadır (2-1: 19). Hasluck da, bu dervişi Bektaşi
saymaktadır.20
2.a.15. Işıklar Zaviyesi
Kalenderî ve heterodoks dervişler ‘âşık/ışık’ olarak anılmaktaydı. Bu nedenle tekkenin
bulunduğu yer Işıklar olarak anılmıştır. Tahrir defterlerine göre mahallenin diğer adı
Sekeleme/Silkme'dir. Anlamı ise yol, tarikat demektir. XVI. yüzyılda zaviye çevresindeki
evler nedeniyle mahalle statüsünü kazanmıştı. Eski zaviye harap olduğu için, olasılıkla
1505 yılında Acem Mehmed tarafından yapılan mescide dönüştü. Ramazan Baba (Öl.
1621) Işıklar Zaviyesi’ni yeniden kurunca, Ramazan Baba Zaviyesi adını aldı. İlk
kurulduğu gibi Uludağ sırtlarında, gelen-geçene yemek yedirmek şartıyla zaviyesini
kurmuştu.21 Evliya Çelebi, bu zaviye dervişlerinin başları açık, ayakları çıplak olduğunu
yazar. Nitekim Bursa’nın en ünlü Bektaşi tekkesi, Işıklar’daki Ramazan Baba Tekkesi idi.
Evliya Çelebi’ye göre; “Yalınayak, başı kabak, arif-i billah Bektaşi fukaraları vardır” (2-1:
65).
1826 yılında zaviye kapatılınca, eşyalarının tümü müsadere edilip tekkenin tümüyle
yıkılması kararlaştırıldı. Ramazan Baba Tekkesi kapatılınca; 1 kestane korusu, 2 dut
bahçesi, 47 bahçe, 32,5 dönüm bağ, 2 tarla ve hayvanlara el konuldu. Zaviyenin iki odası,
mutfağı ve bir meydan odası yıktırılıp türbe bırakıldı. Şeyhi olan Abdülhalim
dervişleriyle birlikte sürüldü. Türbe de Nakşibendilere bırakıldı. Zaviyenin hayvanları
bile müsadere edildi22 (Maden, 2010: 130). Daha sonra tekrar Şeyh Sabit döneminde
yeniden Bektaşi tekkesi olarak bir süre faaliyet göstermiştir.

2.b. Köy Kuran Abdal Zaviyeleri
Bursa çevresinde 100’e yakın imaret zaviyesi kurulup bu zaviyelerin etrafında köyler
oluşmuştur.23 Bu dervişlerin şenlendirip kurdukları köylere ilişkin belgelerde çokça
belge vardır. Yeni bir sosyal düzen ve adalet anlayışı taşıyan bu esrarengiz Türk
dervişleri, ordularla birlikte ve hatta ordulardan evvel fütuhata çıkmış ve karşı tarafı
daha önceden ma’nen fethetmişlerdi (Barkan, 1974: 283). Bu erenlerin bir kısmı
gazilerle birlikte fütuhata çıkarken, bir kısmı da tamamen tenha ve boş yerlere
yerleşerek, orada ziraat yapıyor ve hayvan yetiştiriyordu. Bunlar her yerde, giderleri

20
(Güldeste, s. 221; Baldırzade, s. 15; Aşıkpaşaoğlu, s. 221; Kütük, I/106; Sefine-i Evliya, II-275; Hasluc, Bektaşi
Tetkikleri, s. 13).
21
(Kütük, III/305; Güldeste, s. 230; Baldırzade, s. 42; Sefine-i Evliya, I-294).
22 Sonradan tekkeyi yeniden Bektaşiler almıştı. Bu tekkenin son şeyhlerinden biri olan Şeyh Sabit (öl. 1911),

Bursa’nın en renkli kişilerinden biriydi. Şeyh Sabit, çevresinde girişkenliği misafirperverliği ve nüktedan
tavırlarıyla tanınmakta… Şeyh Sabit, sahip olduğu arazilerini, 93 Göçmenlerinin iskanı için vermesinden
dolayı yeni kurulan bu mahalleye, Şeyhsabit Mahallesi denilmişti. Hatta Şeyh Sabit Efendi, Işıklar semtini
ağaçlandırmış, Hükümet Caddesi'nden Işıklara kadar olan yolun her iki tarafına ağaç dikmeye çalışmıştı
(Çift, 2001: 225).
23 Bursa Ovası’nda, Gemlik yolu üzerinde Halil Baba bin Veysel Karani Zaviyesi adlı bir zaviyenin kurulduğu

anlaşılmaktadır. Sultan II. Bayezid zamanında, Veysel Karani oğlu Halil Baba adına, Mısır Şah oğlu
mezrasında bir yer vakfedilmiş. XVI. yüzyılda bu zaviyenin faaliyette olduğu anlaşılmaktadır (Kütük,
II/286). Zaviye Kaygulu şeyhlerine tevcih olunmuş. Davud Dede gibi Alevi, Şii seyyahlarla kalenderler için
mesken olmuş. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir-iki odayla bir de mezardan başka bir şey kalmamıştır.
bağlı bulundukları vakıf gelirlerinden karşılanan bir zaviyeye sahipti (Gölpınarlı, 1950:
80). “Kuruluş dönemini simgeleyen ‘abdallar’ ile ‘bacıların’ ve hatta ‘ahilerin’ barındığı
mekânlar tekke ve zaviyeler olmuştu. Bu tekke ve zaviyeler, sadece kuru bir binadan
ibaret olmayıp tekkelere bağlı geniş mülkleri de bulunmaktaydı. Bu açıdan tekke ve
zaviyelerin özellikle Kuruluş Döneminde sadece dinsel bir kurum olarak görülmesi son
derece yanlıştır. Bu zaviyelerin çiftliklerinde çok sayıda çiftçi bulunan ekonomik üniteler
oluşturduklarını görmekteyiz. Yine bu zaviyelerin, yollar üzerinde ve yolların korunması
gereken geçit bölgelerinde yapılmasıyla, bir anlamda derbent görevi de görerek, önemli
bir ekonomik işlev üstlenmekteydiler. Bu zaviyelerde dervişlerin, zaviye içindeki
karmaşık ekonomik faaliyetleri sürdürmek için, dinsel bir sınıflamanın yanında,
ekonomik bir sınıflamaya da gidildiği görülmektedir. Bu nedenle ekmekçi, etçi dervişler
gibi unvanlar aldıkları bilinmektedir. Hatta bazen köle statüsünde bile dervişlerin
bulunduğu görülmektedir” (Barkan-Meriçli, 1988: 112). İmaret zaviyelerine ilişkin
Barkan’ın özetlediği bu paragrafta sözü edilen dervişlerin branşlaşma konusu Bursa’da
çok yaygındı.24
Şehir dışında, ıssız bölgelerde veya yol geçitlerinde kurulan bu zaviyelerin bir kısmı
derbent, bir kısmı köprücü olurken en önemli görevleri, bulundukları çevreyi
şenlendirmek, yani köy kurmaktı.25 Ancak bu zaviye vakıfların başlıca amacı, buralardan
geçen devlet görevlisi, yolcu, tüccar veya fakir misafirleri ağırlayarak, yiyecek ve
barınmalarını sağlamaktı26 (Barkan-Meriçli, 1988: 139-143).
2.b.1. Bursa Köylerinde Abdal Zaviyeleri
Geyikli Baba Zaviyesi
Tavarih-i Al’i-Osman’a göre; Geyikli Baba Kızıl-Kilise’yi kendi kılıcıyla almıştı (İbni
Kemal, II-92). Bu bir söylence olmayıp gerçekten de arşivde bu savaşa katıldığına ilişkin
bir belge bulunmuştur. Belgeye göre Orhan Bey, Kızıl-Kilise’nin fethindeki yardımları
nedeniyle Geyikli Baba’ya şarap ve rakı göndermişti (Ocak, 1996: 71). Belki de ilk
yıllarda Bursalı dervişler, tıpkı Uludağ keşişleri gibi dinsel ritüellerinde içki
kullanıyordu. Yine bu belgeye göre Geyikli Baba ve müritlerinin ‘meyhor’, yani içkici
olduğu yazılıdır. Bu gelenek, her törende kımız içen Şaman geleneklerine dayandığı
sanılmaktadır. Nitekim bugün Alevi-Bektaşi dinsel ritüellerinde alınan ‘mey’ de, bu
kültürün bir devamı sayılabilir. Kaynaklarda Geyikli Baba’nın, Baba İlyas müridi olduğu
yazılıdır ki, Hacı Bektaşi Veli ve Osman Bey’in kayınpederi Şeyh Ede-Balı da yine Baba
İlyas’ın müridiydi27 (Ocak, 1979: 97). Evliya Çelebi, zaviyenin Bektaşî fukaraları ile dolu

24 Örneğin Akbıyık Tekkesi’nde “Simit Dede”, Hacı Sevinç Zaviyesi’nde “Pilavcı Dede”, Namazgah’ta “Et
Dede” vardı.
25 Osmanlı Beyliği kurulurken Alp-erenler denilen ve Babâî tarikatından olan Gazi’lere önem verilmiş ve

bunlar için zaviyeler yapılmıştı. Orhan Bey’in maiyyetinde savaşlara iştirak etmiş olan Geyikli Baba, Abdal
Musa, Abdal Murad, Duğlu Baba ve emsali babalar, sonradan adını Bektaşiliğe çeviren Babâî tarikatına
mensup Alp-erenlerdendi. Orhan Gazi zamanında Keşişdağı/Uludağ eteğinde Babâîlere özgü zaviyeler
yaptırılmıştı. Orhan Gazi, kendilerinden istifade ettiği Babâîlere riayet etmekle beraber, onların herhangi bir
ayaklanmalarına karşı da kontrolü ihmal etmemekteydi; hatta Bursa etrafında çoğalıp akidelerini
neşretmekte olan Abdal, Torlak ve Işık'ların (Babâîlerin) vaziyetlerini teftiş ve tahkik ettiren Orhan Gazi,
bunlardan muzır akide neşredenlerin çerağ ve bayraklarını ellerinden alıp memleketinden kovmuştu.
Babâîlik daha sonraları yeniçeri ocağına girmiş ve halifeleri vasıtasıyla Babâîlerden olup XIII. yüzyılın ikinci
yansında vefat etmiş olan Hacı Bektaş-ı Veli’ye nisbet edilmiştir. XIV. yüzyıldan başlayarak XVI. yüzyıl
sonlarına kadar Anadolu’nun siyasi ve içtimai hayatında, Babâî, Kalenderi, Torlak, Samavnalı, Işık gibi
muhtelif isimler altında Babâîliğin kasaba, köy ve aşiretler arasında yayılmış olduğu görülmektedir
(Uzunçarşılı, 1988: I-530)
26 Ulaştıkları topraklarda, bilhassa yollar üzerinde tehlikeli geçitleri koruyan, güç geçilen boğazlarda

yolculara yardımcı olan ıssız ve kurak arazilerde dinlenecek bir sığınak teşkil eden ve o çağın diliyle "ayende
ve revende"ye bir takım sosyal müesseseler kuran hep bu esrarengiz dervişlerdi (Babınger, 1996: 197).
27 Elvan Çelebi 1358 yılında tamamladığı Menâ kıbü ’l-Kudsiyye adlı eserinde Hacı Bektaş Veli’yi, Baba

İlyas’ın önemli halifeleri arasında saymaktaydı (Elvan Çelebi, 1995: 169-170). Hacı Bektaş Veli’nin Baba
İlyas ile ilişki içerisinde olması, onu Kalenderı̂lik ve Babaı̂like yaklaştırmakta, bu sebeple Sünni olduğu
bir şanlı drevişler tekkesidir (2-1: 19). Anadolu/Rum Abdallarının hemen tamamının
Ebu’l-Vefa Tarikatına bağlı olduğunu belirten A. Yaşar Ocak; bu tarikatın kadın-erkek bir
arada ibadet yapması, bu törenlerde kadehle şarap sunulması gibi ritüellerin,
Bektaşilikte sürdürüldüğü bilinmektedir.28 1826 yılında diğer tüm Bektaşi tekkeleriyle
birlikte kapatılan Geyikli Baba Tekkesi, 1850 yılında tamir ettirildikten sonra Kadirı̂
tarikatının yönetimine verilmişti (Maden, 2010: 193). A. Yaşar Ocak’a göre bu tekke, XVI.
yüzyılda Kalenderi idi (Ocak, 1992: 195).
Ahmed Baba Zaviyesi (Kaymakoba)
Kaymakoba köyünde Ahmed Baba Zaviyesi vardı. Bursa Mudanya yolu üzerinde, gelen
ve giden yolculara sıcak yemek verilen bu zaviye, Osmanlı Kuruluş Devri’nden kalan bir
kuruluş olmalıdır. XVII. yüzyılda zaviyedârı ve tekke-nişini, Ahmed Baba evladından
Bektaş oğlu Sarı Mehmed idi (Öl. 1672) (Kütük, I/86). Zamanla Bektaşi tekkesi olan
Ahmed Baba Zaviyesi, 1826 yılında diğer Bektaşi tekkeleriyle birlikte kapatılmıştır.
Kapatıldığında tekkenin elinde bir değirmeni vardı. Köyün altında bulunan top selvi
ağacı olup tepede Uzun Dede denilen bir yatır vardır. Olasılıkla zaviye buradaydı.
Hasanağa Köyü Zaviyesi
Eski Karacabey yolu üzerinde ise Hasanağa köyünde, Yıldırım ümerası Abdullah oğlu
Hasan Ağa’nın bir zaviyesi vardı. 8.2.1425 tarihli vakfiyesinde, sonradan Hasanağa köyü
denilen Kızılcıklı köyünü, Koyungavuru, Koyunsığırı, Ayasbey köyünü ve Edirne’de Çö ke
nahiyesinde Hızırağ a (Kü plü ce), Musa (Sığ ırlıca Musa) kö ylerini ve Bâ lı̂ Çiftliğ i denilen
mezrayı zaviyeye vakfetmişti (Belleten, 21-22/41; Kütük, II/196).
Hasboğa Zaviyesi
Bursa çevresindeki yollar üzerinde çok sayıda imaret zaviyeleri kurulmuştu. Mudanya
yolu üzerinde, bugünkü Küçük Sanayi Sitesi’nin bulunduğu alandaki Tobiler köyündeki
zaviye, XV. yüzyıl tahrirlerinde kayıtlıdır (KKA, TT.580: 63). “Hasboğa” da denilen bu
zaviyeyi yaptıran, Şâ tır Çavuş’un oğ luymuş. Sultan II. Murad’ın ikinci derecedeki
komutanlarındanmış. Zaviyesinde gelen-geçenlere yemek verilirdi. Sonra zaviyenin
işlevi değişmiş, yerine han kurulmuştur. Zaviye şeyhleri ve sonraki asırlardaki bilgilere
ulaşılamamıştır.
Selçukgazi Yahşibey Zaviyesi
Bursa-Gemlik yolu üzerindeki Selçukgazi köyünde Selçuk Gazi Zaviyesi vardı. Önemli bir
yol üzerindeki bu mevkideki Tepederbent’te bulunan eski tekke, olasılıkla Osmanlı
Kuruluş Devri’nde kurulmuş, bir anlamda yolun gü venliğ ini sağ layan “ayende ve
revendeye” hizmet eden derbent/tekkeydi. 12 Temmuz 1804 tarihli bir belgeye gö re,
Bursa’da Gü lçiçek Hatun ve Selçuk Gazi nam-ı diğ er Yahşibey Kö yü Zaviyesi Vakfı’ndan
türbedar tayin edilmişti (BOA. C..EV.. 64/3170). Olasılıkla bu zaviye XVII. Yüzyıldan
sonra derbende dönüşmüştür. Zaviye, halen köylülerce Tekke Yeri olarak anılan
yerdeydi.
Ayrıca Bursa’nın köylerinden Bademli köyünde29 Hatice Hatun Zaviyesi ile Badırga
köyünde bir Bektaşi zaviyesi vardı. Yakın zamanlara kadar Badırga köyünde oldukça
yoğun Bektaşi yaşamaktaydı. Kayapa köyündeki zaviye ise 1761 yılında ayaktaydı30
(Kütük, III/70). Selçuk Hatun da, Bursa’da Hacı Seyfeddin Köprüsü yanına bir zaviye

yargısına varmayı zorlaştırmaktaydı. Hacı Bektaş Veli’den sonra Bektaşı̂lik, Abdal Musa tarafından temsil
edilmiş ve yayılmıştı (Ocak, 1996: 172-181).
28 Menakıb-namesi’ne göre Ebu’l-Vefa, halifesine bir mektupla bir kadeh göndermiş. Mektupta ise şu yazmış:

“Huzurunda kadın ve erkekleri bir araya toplayarak âyin yaptığın zamanlar bu kadehle onlara şarap sunmak
sana yakışır bir davranış olacaktır...” “Bu da ister istemez akla Ahmed Yesevi'nin Maverâ ü nnehr'de yaptığ ı
ayinleri getirmektedir, ki o da tıpkı Ebu'l-Vefa gibi çevresinin ağır tenkitlerine uğramıştı” (Ocak, 1980: 97,
98).
29 Gazi Timurtaş Vakfına ait olan köyün geliri Vize'deki zaviyesine harcanırdı. Köydeki zaviyenin ne zaman

ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir.


30 Tekkenin temelleri mezarlık içinde bulunmaktadır. Bu zaviyenin Celvetiye şeyhlerinden Fenâ yı̂ Ali Efendi

hulefasından Himmet oğlu Şeyh Hüseyin’in kurduğu bir zaviyesi olduğu söylenmektedir.
yaptırmıştı. XVII. yüzyılda arşivde bulunan bir vakıf defterine göre ise Kestel ve
çevresinde Sinan Baba Zaviyesi, Ali Baba Zaviyesi ile Feyzullah Baba zaviyeleri
olduğu anlaşılmaktadır (BOA. MAD. d. 4506). Ancak bu zaviyelere ilişin sonraki yıllara
ait bilgi bulunamamıştır.

2.b.2. İnegöl Köylerindeki Abdal Zaviyeleri
Yegan Gazi Zaviyesi (Süpürtü)
Özlüce veya Süpürtü köyünde olduğu söylenen zaviye, İnegöl-Bozüyük yolu üzerindeki
bir derbent yerinde kurulmuştu. 1487 yılı tahrir kayıtlarında köyde Şeyh Mehmed adlı
biri kayıtlı olduğuna göre, köydeki zaviye faal durumdaydı (BOA. TT. 23: 47). Zamanla
zaviyesi yıkılıp sadece mezarının kaldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Fatih devrinde bir
çiftlik yeri, İshak Paşa tarafından Yegan Gazi’nin mezarına vakfetmişti. 1300/1883
yılında vakfının faal olduğu anlaşılmaktadır (BOA. MAD. 4506).
Yusuf Baba Tekkesi (İnegöl)
İnegöl merkezinde bulanan bir ahi zaviyesiydi. 1455 tarihli tahrir defterine göre Ahî
Yusuf Zaviyesi’ne tahsis edilen bir değirmen kayıtlıdır (BOA.MAD, No: 16016: 10). 1826
yılından sonra kapatılmaya gerek kalmayan Bektaşi zaviyeleri arasında gösterilmiştir.
Çünkü tekke vakfın yetersizliğinden harap olmuştur. Ancak yine de vakfın yıllık bin
kuruş iltizam geliri varmış (BOA, MAD, 9771, s.94, 96; Maden, 2010: 138). Olasılıkla
sonra yeniden faaliyete başladı. Nitekim 1300/1883 yılında vakfının faal olduğu
anlaşılmaktadır (BOA. MAD. 4506). 1826 yılından sonra Geyikli Baba’nın dışında
faaliyetini sürdüren ikinci Bektaşi tekkesiydi (BOA, EV.THR, 13/187). Bugün Sinanbey
Mahallesi’nde sadece türbesi kalmışken, kabrinin üzerine dört katlı bir bina yapılmıştır.
Çiçek Dede Zaviyesi (Aksu)
892/1487 tarihli Hüdavendigâr Livası Vakıf Defteri'nde, Samit Dede'nin Aksu köyünde
bir zaviye kurmak için yaptığı girişimler üzerine geçmişe yönelik şu ayrıntılı bilgi
verilmişti. Bursa ile İnegöl arasındaki bir geçit yerinde, olasılıkla Orhan devrinde Çiçek
Dede'nin şenlendirdiği yer zamanla, “temekkün edip, haymana evlerden ve raiyyet
kaydolunmamış kimselerden getirip ol mahal-i şenlendirip ihya ettiği” kayıtlıdır (BOA.
TT.23: 50; TT. 531: 23). Aksu köyünde Samit Dede, Çiçek Dede’nin şenlendirdiği yerde,
haymana evlerinden kişiler getirip yeniden ihya ve şenlendirme yapmış. Köylüler,
avarız-ı divaniyeden muaf olup oradaki kervansarayı tamir ve yolları açmakla
görevliymiş. Bursa-İnegöl yolu üzerindeki bir derbent alanında kurulu bulunan zaviye,
gelene-geçene hizmet ederken, zaviye kalktıktan sonra da köylülerin derbentçi olarak
kaydedilerek, geçidi korudukları belgelerden anlaşılmaktadır. Bugün sadece Çiçek
Dede’nin mezarı kalmıştır.
Kara Baba Zaviyesi
İnegöl’e bağlı Adaöyük köyünde bir çiftlik yer, önceleri Kara Baba Zaviyesi’ne vakıf iken,
Orhan Gazi tarafından Segid Fakih’e sadaka olunmuş. Ancak bu zaviye, sonraki yıllarda
kayda geçmediğine göre olasılıkla Fatih devrinden sonra bir daha açılmadı (BOA.MAD,
No: 16016: 9; TT.453: 248a). Zaviye olasılıkla Adabini Hacı Baba mezrasındaydı.
Kızıl Murad Zaviyesi (Sungurpaşa)
Sultan I. Murad, Koçi köyünü, Kızıl Murad oğluna bağışlamıştı. Yine Adaöyük köyünde de
bir çiftlik yer, Kızıl Murad Zaviyesi’ne vakıftı (BOA.MAD, No: 16016: 9; TT.23: 50;
TT.453: 248a; TT.585: 358). Kızıl Murad Zaviyesi, son olarak Derviş Hamza’ya verilmişti.
Sonraları Sungur Paşa Zaviyesi olarak da anılmış. Zaviye, Fatih devrinde mahlul
kaldıktan sonra, Mevlana Nureddin adlı bir müderrise verildiği için bir daha
kurulamadığı anlaşılmaktadır. Nitekim 1573 tarihli tahrir defterine göre her ne kadar
vakfın adı zaviye olarak anılsa da Koçi köyündeki zaviye mescit olmuş, zaviyenin yaptığı
konaklama için de ayrıca kervansaray yapıldığı görülmüştür (KKA. TT. 580: 27).
Bugünkü Sungurpaşa köyü, eski Koçi köyüydü.

Elvan Seydi Zaviyesi (Babaoluk)
İnegöl’e bağlı Baba köyünde, Gazi Hüdavendigar (I. Murad) nişanıyla bir çiftlik yer olan
“İshak Ede Çiftliği”, Elvan Seydi’ye vakf-ı ebna olarak verilmiştir (BOA.MAD, No: 16016:
8; KKA.TT 585: 307a). Olasılıkla bu zaviye de, Fatih devrinden sonra faaliyetini
sonlandırmıştı. Bu zaviye, olasılıkla Babaoluk köyündeydi.
Hayran Dede Zaviyesi
Hayran Dede Zaviyesi’ne, aynı adı taşıyan mezra vakıftır. İnegöl yakınlarındaki Develi
Hacı Çiftliği olarak da anılan bu yer, Sultan I. Murad’dan vakıftır. Ondan da Şeyh
Hayran'a vakfedilmiş, onlardan da oğullarına geçmiş. 1455 yılında oğlu Şeyh Paşa,
Hayran Dede mezrasını, Şeyh Mehmed de Develi Hacı Çiftliğini tasarruf etmekteymiş
(BOA. MAD. 16016: 20). Zaviyeye ilişkin, sonraki yıllara ait belgelerde bir bilgiye
rastlayamadık.
Kulfal Şeyh Zaviyesi (Madenköy)
1455 tarihli tahrir defterine göre Lipodama/Maden köyünde Kulfal Şeyh çiftliği, Kulfal
Şeyh’e vakfıdır. Yıldırım Bayezıd tarafından verilmiştir (BOA. MAD. 16016: 9) Olasılıkla
burada Kurfal Şeyh’in kurduğu bir zaviye ile çevresinde ekip biçtiği bir alan vardı. Ancak
bu çiftlik yeri, zaviyeye değil de başka birine verildiği anlaşılmaktadır. Nitekim 1573 yılı
tahrir defterine göre Hüseyin Dede’nin oğlu olan Eymir’in adı geçmektedir (BOA. TT.
1059: 11). Yine temettuat ve nüfus defterlerinde de Dedeoğulları olarak geniş bir aile
bulunmaktadır. Zaviyeye ilişkin, sonraki yıllarda belgelerde bir bilgiye rastlayamadık.
Şeyh Musa Zaviyesi (Eymür)
1455 yılı tahrir defterine göre Eymür köyü, Şeyh Musa Zaviyesi’ne kayıtlı olduğu
görülür (BOA. MAD. 16016: 9-10). Diğer tahrir defterlerine göre Sultan I. Murad, Emir
Şeyh köyündeki zaviyeye, Kirmiç köyü vakfetmiştir. Murad Hüdavendigar’dan vakıf olan
mezra, Şeyh Yusuf oğlunundur. Olasılıkla Emir Şeyh, Eymür olmuştur (KKA.TT. 585:
304a). Ancak sonraki yıllarda bu köydeki zaviyeye ilişkin bilgi bulanamamıştır.
Şeyh Ali Zaviyesi (Şibali)
Karagöz köyündeki Şeyh Ali Çiftliği, Şeyh Ali’ye, Sultan I. Murad’dan vakıftır. 1455 yılı
tahririnde Şeyh Ali’nin oğullarının elinde olduğu anlaşılmaktadır. 1573 yılı tahrirlerinde
zaviye, Şeyh Ali’nin oğulları tarafından yönetiliyordu (BOA. MAD. 16016: 9; TT.453:
248a;TT.585: 358). Zaviyeye ilişkin, sonraki yıllarda belgelerde bir bilgiye
rastlayamadık. Bu tekke, olasılıkla Şeyh Ali’den galat olmak üzere Şibali köyündeydi.
Nitekim köyde bu dedeye atfedilen bir mezar vardır. Çonkaraoğlu Şeyh Ali Vakfı da, bu
zaviyeyle ilgili olmalıdır.
Hasan Dede Zaviyesi (Şehitler)
Hasan köyündeki zaviyenin kaydına belgelerde rastlamasak da, Doma/Şehitler
köyünde bir zaviye olduğu bilinmektedir. 1350 yıllarında Ankara civarlarından gelen
Hasan Dede isminde bir Alevî dedesi, bu bölgeye yerleşerek zaviye ve köyü kurmuş.
Köyün kurucusu Hasan Dede’nin gelişinden sonra, çok sayıda Türk ailelerinin gelip
buraya yerleşmesiyle de köy oluşmuş. Işık Tepe’de bulunan Hasan Dede'nin mezarı
dışında Sarı Kız, Kara İshak ve Arap Dede adlı üç mezar daha vardır. Her yıl Hasan Dede
adına şenlikler düzenlenmektedir. Mezar yanındaki bir karaağaç da kutsal sayılmakta
olup içinde mum dikilip adak yapılmaktadır. Bugün köy tümüyle Alevidir. Ancak diğer
Anadolu Aleviliğinden bazı farklılıkları bulunmaktadır.
Nikdîh/Çiftçi Baba Zaviyesi (Yiğitköy)
Bugünkü Yiğitköy’de olasılıkla bir abdal zaviyesi vardı. İlk tahrir defterlerinde ‘çiftçi
baba’ anlamına gelen Nikdîh Baba zaviyesi vardı (BOA.MAD, No: 16016: 10). Fatih
devrinde bu köyde var olduğunu düşündüğümüz zaviye ve vakfı kalmadığı gibi, zaviye
etrafında kurulan köy ve arazisi, sonra İvaz Paşa vakfına dahil olmuştur. Köyde bugün
Nikdîh Baba’dan galat olmak üzere Yiğit Baba/Paşa türbesi vardır. Köyün bulunduğu
alan önemli bir yol üzerindedir.
Ortaköy Zaviyesi
1487 yılı tahrir defterinde Ortaköy’de Şeyh Süleyman ile Şeyh Miya adlı iki şeyh kayıtlı
olduğundan bu köyde bir zaviye olduğu anlaşılmaktadır (BOA. TT. 23: 58). Nitekim köy,
önemli bir derbendin başında bulunmaktadır. Sonra bu zaviyenin ortadan kalktığı,
ardından da zaviyenin işlevini görmek üzere bir kervansaray ile derbent örgütü
oluşturulduğu görülmüştür. Zaviyeye ilişkin, sonraki yıllarda belgelerde bir bilgiye
rastlayamadık.
Sukî Abdal Zaviyesi
Sultan I. Murad’dan, Sukı̂ Abdal Zaviyesi’ne, aynı adı taşıyan bir mezra vakıftır. 1455
yılında mahlul kaldığı kayıtlıdır (BOA. MAD. 16016: 21). Zaviyeye ilişkin, sonraki
yıllarda belgelerde bir bilgiye rastlayamadık.
Şeyh Yusuf Zaviyesi
1455 yılı tahrir defterinde Baba köyünde Şeyh Yusuf elinde bir çiftlik vakıfmış. Bu
vakıf, kadimden beri olduğu kayıtlıdır. Sultan I. Murad tarafından vakıf verilmiştir (BOA.
MAD. 16016: 10). Zaviyeye ilişkin, sonraki yıllarda belgelerde bir bilgiye rastlayamadık.
Saru/Sarı Baba Zaviyesi
1455 yılı tahrir defterine göre Eymü r kö yü ki vakıftır, Orhan Bey’den. Önceleri Saru
Baba’ya vakıfmış. Sonraları zaviye, evlatlarından “Dede”nin tasarrufundaymış (BOA.
MAD. 16016: 6). Zaviyeye ilişkin, sonraki yıllarda belgelerde bir bilgiye rastlayamadık.
Ayrıca 1487 yılı tahrir defterinde İnegöl’e bağlı eski Kayı köyünde Karaman Şeyh adlı
biri kayıtlı olduğundan bu köylerde de birer zaviye olduğu sanılmaktadır (BOA. TT. 23:
49). 1883 tarihli bir vakıf defterine göre ise İnegöl’de ayrıca Hacı Piri Zaviyesi ve Turgud
Gazi Zaviyesi vakfı bulunuyordu (BOA. MAD.d.4506).

2.b.3. Karacabey ve Mustafakemalpaşa Köylerindeki Abdal Zaviyeleri
Esemen Dede Zaviyesi (Dağesemen)
Esemen köyünde bulunan bir zaviyeydi. Esemen Baba, Orhan Gazi zamanında yaşamış
bir abdal şeyhti. Orhan Bey’den vakıftır. 1455 yılında zaviye, Esemen Seydı̂’nin
oğ ullarından Ali oğ lu Ayvâ tı̂ yö netimindeymiş (MC. 117/1, 63a). Fatih zamanında da,
Ayvâ tı̂ oğ lu Mehmed’e bir beratı vermiş. 1832 yılına kadar zaviye mevcut ve mamur
olduğu anlaşılmaktadır (Kütük, II/51). Hatta 1300/1883 yılında Esemem Baba vakfının
faal olduğu anlaşılmaktadır (BOA. MAD. 4506). Ancak zaviyenin akıbeti hakkında bilgi
bulanamamıştır. Zaviye, Dağesemen köyü yakınlarındaki Kedikaya mahallesi
mezarlığındaydı. Halen burada Tekke Dede türbesi bulunmaktadır. Zaviyenin çevresi,
önceleri Karadut Tekkesi olarak anılırken, şimdi Kedikaya’nın mahallesi olmuştur.
Tekke Dede’nin bugün sadece bir yatırı kalmış olup adak yeri olarak kullanılmaktadır.
Özellikle çocuğu olmayan kadınlara şifa verdiği kabul edilir.
Tugrul/Ertuğrul Bey Zaviyesi (Ulubat)
Ulubat köyü yakınlarındaki geçit noktasında kurulmuştu. Ertuğrul adı, Tugrul’dan
galattır. Oguz ve Eymisöz köyü, Orhan Bey’den ve Tugrul Çelebi’den vakıf olduğu, 1455
tahririnde yazılmıştır. Ayrıca 1455 tahririnde köyde bir de şeyh kayıtlıdır (MC. 117/1,
59b; KKA.TT. 96). Ertuğrul Bey Zaviyesi’nin yönetimi için Oguz/Oğuz köyünde 2 çiftlik
yeri ile zaviye yakınlarında birkaç has bağ varmış. Bunların gelirleriyle, gelen ve gidene
zaviyede yemek verilirdi. Ulubat’ta kâ firlerin bağ larından mukâ taa alınırdı. Ertuğrul
Zaviyesi’nin XVII. yüzyılın sonlarına kadar varlığını koruduğu belirlenmiştir. Nitekim
1657 tarihli bir belgeye göre bu tekke, Bektaşilerin yönetiminde olduğu anlaşılmaktadır
(Maden, 2010: 28). 1826 yılında kapatılan Bektaşi tekkeleri içinde olmadığı için bu
tarihten önce faaliyetini durduğu sanılmaktadır. 1300/1883 yılında Ertuğrul Gazi
Zaviyesi vakfının faal olduğu anlaşılsa da (BOA. MAD. 4506), olasılıkla türbedarın
yönetimindeydi. Sonraki yıllara ait zaviyenin akıbeti hakkında ise bir bilgi
bulanamamıştır.
Karaca Ahmed Sultan Zaviyesi
Karacabey’in hemen çevresinde bir üç zaviye kurulup buralarda yeni mahalleler
kurulmuştur. Karacabey yakınlarında; Sarıkadı,31 Runguş Paşa32 zaviyeleri dışında,
Karaca Ahmed Sultan Zaviyesi’nin kurulduğu anlaşılmaktadır. XVI. yüzyılda zaviyenin
şeyhliği Ali ve Mustafa adlı kişilerin ellerinde bulunduğu tespit edilmiştir. Zaviye,
ayendeye ve revendeye yani gelene-geçene hizmet ederlermiş (KKA.TT 580: 86).
Olasılıkla XIX. yüzyıldan önce zaviye faaliyetini yitirmiş, sadece türbesi kalmıştı.
1300/1883 yılında Karaca Ahmed Sultan Zaviyesi vakfının faal olduğu anlaşılsa da (BOA.
MAD. 4506), zaviyenin akıbeti hakkında bilgi bulanamamıştır. Olasılıkla bu tarihte vakıf,
türbedar yönetimindeydi.
Garipler/Garipçe Zaviyesi
Mustafakemalpaşa’nın hemen çevresinde bir iki zaviye kurulup buralarda yeni
mahalleler kurulmuştur. Bunlardan biri Ateri köyünde kurulmuştu. 33 Diğeri ise
Mustafakemalpaşa Lalaşahinpaşa Mahallesi’nde, olasılıkla Lala Şahin’in kurduğu bir ahi
zaviyesi olan Garipler Zaviyesi’ydi (Kütük, II/130). Garipler Zaviyesi, Lalaşahinpaşa
Mahallesi’ndeki Demirtaş Hamamı’nın alt tarafındaydı. Sonraları Bektaşi tekkesi olduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim 1826 yılında bir Bektaşi tekkesi olarak tespit edilmiş, takkenin
sayımı yapılıp emlak ve eşyaları ziraatla uğraşan tekke şeyhine bırakılmış. Tekkenin 103
dönüm arsa, 80 adet hayvan ve yaklaşık 2,5 ton (100 kile) kapasiteli ambarı mevcut
olup, şeyhi ziraat ehli olduğundan tekke kapatılmayıp bu mülkler mevcut Bektaşı̂
şeyhinin yönetimine terk edilmişti (BOA, MAD, 9771: 80, 95; Maden, 2010: 139).
Olasılıkla 1826 yılından sonra zaviyenin faaliyetleri durdurulmuştur.
Kara Baba Zaviyesi (Paşalar)
Orhan Bey, Karaya/Kabaca Paşalı Şeyh Çiftliği olarak anılan yeri, Paşalu Şeyh’e
verilmişti (MC. 117/1, 63b). Bu zaviye de olasılıkla abdal zaviyesi. Sonradan zaviye
çevresinde kurulan köye Paşalar köyü adı verilmiştir. Bu zaviye sonraları Bektaşi
tekkesi olarak faaliyetini sürdürmüştü. Zaviyenin dört binası varmış. 1826 yılında, diğer
Bektaşi zaviyeleri gibi bu zaviye de kapatılıp malına el konulmuştu. 1828 yılında tekke
vakfının 67 dönüm tarla, 5 dönüm bağ, 3 dönüm bahçe, 4 dönüm bahçe, 3 değirmen, 1 su
dolabı vardı. Kara Baba Tekkesi yıkıldıktan sonra sadece türbe ve çevresi Bektaşi
Mustafa Baba’ya bırakılmıştı. Mustafakemalpaşa’nın Paşalar köyündeki Kara Baba
Türbesi, 1845 yılına kadar Bektaşi Mustafa Dede yönetiminde kaldı. Ancak bu türbedar,
burada birkaç oda yapıp zaviye olarak faaliyete geçince, görevinden uzaklaştırıldı. 1880
yılında ise tekkenin bulunduğu yere, Derviş Hasan tarafından mescit ve medrese yapılıp
İbrahim Hilmi Efendi yönetimine bırakıldı (Maden, 2010: 130, 278) Halen Paşalar
köyünde zaviyenin olduğu alan, Karababa Tekkesi mevkii olarak anılmaktadır. Bostan
Dede olarak da anılan kişinin Kara Baba olduğu söylenir. Tekke binası yıkılmış ama
mezarı köyde korunmuştur.
Veli/Çamlı Baba Zaviyesi (Işıklar)
Mustafakemalpaşa’da Söğütalan’a bağlı Çaltılıbük Ağaçlı/Mineyva ile Çamlıca köyleri
arasındaydı. 1826 yılında, diğer Bektaşi zaviyeleri gibi bu zaviye de kapatılıp malına el
kondu. Faaliyetine son verildi. Karacabey 1829 yılında tekkeye ait 65,5 dönüm tarla

31 Karacabey merkezde bulunan Saru Kadı adlı zaviye, 1455 ve 1573 yılı tahririnde geçse de, sonraki

duruma hakkında bilgi edinilememiştir (KKA.TT. 580: 83). Bu zaviye, Karacabey merkezinde bulunan Ahi
zaviyelerindendi.
32 Sultan I. Murad, Karacabey’deki Runguş Paşa’nın zaviye vakfına Boz İbrahim köyünü vakfetmişti.
33 Ateri köyü, sonraları Mustafakemalpaşa’nın mahallesi olmuştur. Orhan Gazi’nin kardeşi Pazarlı Bey’in

torunu Murad Bey’in bir zamanlar köy olan Ateri köyünde, bir zaviye inşa ettirmişti. Sultan I. Murad,
Karacalar köyünü de bu zaviyeye vakfetmişti.
vardı. Bu zaviyenin satılan mallarının bir kısmını Çamlıca köyü muhtarı almıştı. Bu
köylerde halen az da olsa bir kısım Bektaşiler yaşamaktadır.
Kum Baba Zaviyesi (Kumkadı)
Kumkadı köyünde bulunan bir zaviyeydi. 1826 yılında, diğer Bektaşi zaviyeleri gibi bu
zaviye de kapatılıp malına el kondu, faaliyetine de son verildi. Kum Baba Tekkesi’nin
meydan odası yıkıldıktan sonra arazisine el konuldu. Bu tekkede 1828 yılında 62 tarla, 2
bağ, 10 bahçe, 2 ev, 1 değirmen vardı (Maden, 2010: 130). Zaviye ile birlikte türbe alanı
da işgal edilip satıldığı için tekkeden bir iz kalmamıştır. Sadece bu köyde ufak bir grup
Bektaşi kalmıştır.
Ekmekyemez Sultan Zaviyesi (Tuzla)
Paşalar köyü yakınlarındaki bu zaviye, 1826 yılında, diğer Bektaşi zaviyeleri gibi bu
zaviye de kapatılıp malına el kondu. Ekmekyemez Sultan Tekkesi’nin tam 379 dönüm
gibi çok geniş arazisi vardı (BOA, MAD, 9771: 81; Maden, 2010: 130). Bazı belgelerde
Bursa Tuzla kazasının Paşalar köyünde olduğu kayıtlı olan bu yerin tam olarak neresi
olduğu belirlenememiştir.
Eğrinmez Baba Zaviyesi (Reşadiye)
Mustafakemalpaşa’da Reşadiye kö yü ndeki Eğ rinmez Sultan Tekkesi, 1826 yılında, diğ er
Bektaşi zaviyeleri gibi bu zaviye de kapatılıp malına el kondu (BOA, MAD, 772: 266;
Maden, 2010: 130). Bu zaviye belgelerde her ne kadar Mustafakemalpaşa’da Reşadiye
köyünde olduğu kayıtlıysa da, ilçenin bu adı taşıyan köyü yoktur. Köydeki zaviye öyle
yok edilmiştir ki, bu zaviyenin de hangi köyde olduğu bile belirlememiştir.
Kötürüm Baba Zaviyesi
Mustafakemalpaşa’da adı geçen Kötürüm Baba ve Hacı Menteş tekkeleri, 1826 yılında,
diğer Bektaşi zaviyeleri gibi kapatılmıştır. Bu zaviye kapatılıp malına el konmuştur.
Zaviyenin sadece türbesi kalmış. Türbenin tüm eşyaları ve arazileri ise el konulmuştur
(Maden, 2010: 130). Köydeki zaviye öyle yok edilmiştir ki, bu zaviyenin de hangi köyde
olduğu bile belirlememiştir.
Hacı Menteş Tekkesi
Mustafakemalpaşa Hacı Menteş Tekkesi, 1826 yılında, diğer Bektaşi zaviyeleri gibi
kapatılıp malına el kondu. Tekke yıkılarak sadece türbe yeri bırakıldı. Ayrıca bu
tekkelerin eşyalarıyla birlikte arazileri de zapt edilip satıldı (Maden, 2010: 130).
Köydeki zaviye öyle yok edilmiştir ki, bu zaviyenin de hangi köyde olduğu bile
belirlememiştir.
Yeniceköy Zaviyesi
Mustafakemalpaşa Yeniceköy’de, 1455 tarihli tahrir defterine göre Hacı Şeyh, Galip Şeyh
adlı iki şeyh ile 2 derviş vardı. Aslında bu köy, Şahin Bey’in vakıf köyüydü (MC. 117/1,
52b). Olasılıkla sonraki devrinde mahlul kalan zaviyenin diğer yıllardaki faaliyetleri
hakkında bilgi edinilememiştir.
Karapürçek Zaviyesi
Mustafakemalpaşa Karapürcek’te, 1455 tarihli tahrir defterine göre Şeyh Pazarlu ve
Şeyh Süle adlı iki kişi yaşamaktaydı. I. Murad’dan vakıftır (MC. 117/1, 56b). Olasılıkla
sonraki devrinde mahlul kalan zaviyenin diğer yıllardaki faaliyetleri hakkında bilgi
edinilememiştir.
Karagözbey Zaviyesi (Ulubat)
İshak Paşa’nın adamlarından olan Karagöz Bey’in yaptırdığı bir ahi zaviyedir. Bu kişi,
Ulubat kalesinde bir zaviye ile bir kervansaray yaptırıp, gelene geçene hizmet etmiştir.
Manyas yakınlarındaki Dâ nişmendli, Aleksi, Suludere, Çakırcı köylerinin geliri, bu
zaviyeye vakıftı (Kütük, III/55). 1883 tarihli bir vakıf defterine göre Karagözbey vakfı
geçmektedir (BOA. MAD.d.4506). Ancak zaviye adı zikredilmediği için zaviyenin faal
olmadığı görülür.

Ahi Turca/Tuzcu Zaviyesi (Tophisar)
Tophisar yakınlarında bir zaviye olup Orhan Bey’den vakıftır. Orhan Bey’den kızı Hatice
Hatun’un katkısıyla kurulmuştu. Ahi Turca/Tuzcu mezrası bu zaviyenin vakfıymış. XV.
yüzyılda Ahi Turca evladından Mustafa oğlu Umur adlı kişilerin yönetimindeymiş. Ancak
sonra Fatih vakfı elinden alınıp Eyüp Sultan Vakfı’na vermiştir (MC. 117/1, 63a; KKA.
TT. 99).
Tanluca/Tatluca Şeyh Zaviyesi (Tophisar)
1455 tarihli tahrir defterine göre Sultan I. Murad’dan vakıf olan Tanluca/Tatluca Şeyh
Zaviyesi, ancak Fatih devrine kadar faaliyetini sürdürdüğü görülür. Nitekim 1455 tarihli
tahrir defterine göre mahlul olduğu kayıtlıdır (MC. 117/1, 63a).
Basri Şeyh Zaviyesi (Şehriman)
Hüdavendigâr Livası vakıfları arasında bulunan Şehirviranı/Şehriman köyü, harap ve
ıssız bir yer olduğundan, şenlendirmek üzere Basri Şeyhe verildiği yazılıdır. 1455 tarihli
tahrir defterine; “ıssız yerdir, kimesnenin işleyeceğin yer değildir" diye kaydedilmiş.
1455 yılında Basri Şeyh evlâdından Mahmud Şeyh ve Ahmed Şeyh yönetiminde, ‘âyende
ve revendeye’ hizmet ettikleri kayıtlıdır. XVI. yüzyılda zaviye şeyhi olan Hasan Dede’nin
Hacı Bektaş dervişlerinden olduğu kayıtlıdır (Barkan-Meriçli, 1988: 140). Bugün köyde
Kuşaklıkaya ve Helvalı Dede adlı iki yatır dışında bir şey kalmamıştır.
Ayrıca 1455 tarihli tahrir defterine göre Çördük köyünde Benli Baba adlı, Üçbeyi
köyünde Barak Baba adlı kişiler kayıtlı olduğuna göre, bu köylerde zaviye olduğu
düşünülmektedir (MC.117/1, 53). Karacabey bölgesinde eski adı Ayabona Çiftliği olan
Aydın köyde, 1530 yıllarından önce bir tekkesi olduğu kayıtlıdır. Yine arşiv belgelerine
göre Karacabey’de Aşık Mahmud vakfı vardı ki bu da olasılıkla bir abdal zaviyesiydi
(KKA. TT.580: 88). Abdal zaviyeleri içinde olmayan Karacabey’deki ahi zaviyeleri ise
şunlardır: Tophisar köyünde Asil Paşa Hatun Zaviyesi ve Uzguroğlu Zaviyesi (Kütük,
IV/49). 1883 tarihli bir vakıf defterine göre ise bu ilçede Kızıl Ede Zaviyesi vakfı da vardı
(BOA. MAD.d.4506).

2.b.4. Yenişehir Köylerindeki Abdal Zaviyeleri
Postin-Puş Baba Zaviyesi
Yenişehir bölgesinde de birçok imaret zaviyeleri bulunuyordu. Bunlardan en önemlisi,
Postin-Puş Baba Zaviyesi’ydi.34 Postun-Puş veya Posteyn-Pûş Baba Zaviyesi olarak da
anılan bu zaviyeye Orhan Bey, Vakuf köyünü vakfetmişti (MC.117/1, 47a; KKA.TT. 570:
131, 257). Asıl adı Seyyid Mehmed idi. Orhan Bey devrinde, Buhara’dan Bursa’ya gelmiş,
760/1359 yılında da Yenişehir’e yerleşmişti. Kırklardan sayılan Dede’nin Yenişehir’deki
tekkesi sonraki yıllarda Bektaşi Tekkesi olduğu görülür. Nitekim 1701 yılında
Bektaşilerden Elbistanlı Derviş Hacı Mehmed zâviyeyi tamir ettirmiştir. Gelene gidene
yemek yedirip, türbenin kandilini yakmakta olduğundan, buranın zaviyedârlığını
üslenmiştir (Kütük, IV, s. 67). Postin-i Puş Baba Zaviyesi’nin son şeyhliğine 1824 yılında
Mehmed Şücaaddin Baba tayin edilmişti (C..EV.. 391/19826). Yenişehir merkezinde
yüksekçe bir höyük üzerinde kurulu olan tekke halen sağlam olarak korunmaktadır
(Baldırzade, s. 26; Kütük, IV/67; Mecdi, s. 45).
1826 yılında Yeniçeri ayaklanması sonrasında diğer tüm Bektaşi tekkeleri gibi, Postin-
Puş Baba Tekkesi’nin de meydan odası yıkıldı. Ancak türbeye dokunulmadı. Ulamadan
birisi ise türbedar tayin edildi. Postin-Puş Baba Vakfına ait 1836 yılında 2 dönüm bahçe,
5 dönüm dutluk vardı. Yenişehir’deki Postin-Puş Baba Tekkesi’nin daha sonra tekrar
faaliyete geçirildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır. Nitekim 1850 yılında burada I|syani
Baba şeyhlik yapmaktaydı (BOA.İ..MVL.181/5421). İsyanı Baba Efendi'ye, taamiye
olarak istediği arazi verilmese de, kendisine bir türbedarlık aylığı bağlandığı görülür
(BOA. A.}AMD. 22/90). Bir arşiv belgesine göre Puştin-Puş Baba’ya izafe olunan

34 1836 yılında 2 dönüm bahçe, 5 dönüm dutluk yeri vardı.


zaviyenin asıl adının Mehmed Buhari Zaviyesi olarak anılmış, zaviyenin de tamir
edilmesi istenmiştir (C..EV..303/15417). Bugün tekkeye ait kagirden bir yapıyla türbesi
ayaktadır.
Sükkerim Baba Zaviyesi (Mahmudiye)
Bazı kroniklerde adı geçen şeyh, Rum Abdalları içinde sayılmıştı. Yine Yenişehir’de
bulunan Sükkerim Baba Zaviyesi de ilk devir zaviyelerinden biriydi. Yenişehir’de
bulunan zaviyede, Hacı Bektaş-ı Veli hazretleri dervişlerinden olan Hasan Dede’nin,
“arak-ı cebinleri ve kedd-i yeminleriyle ayende ve ravendeye hizmet ederken”, mevkufat
eminleri tarafından zor duruma sokulmasına binaen yapılan teftişte, II. Selim zamanında
sıkıntı verilmemesi yönünde bir emr-i şerif verilmişti. 1573 yılı tahririnde Hasan
Dede’nin oğulları olan Hamza Dede ve Hüseyin Dede şeyhti (KKA.TT. 580: 39). Sükkerim
adı zamanla Şekerim Baba’ya dönüşen bu tekke, 1826 yılında harap durumda olması
nedeniyle kapatılmasına gerek kalmayan tekkeler içinde değerlendirilmişti (Maden,
2010: 138). Tekke, Mahmudiye köyü yakınlarındaki Zekeri Sırtı mevkiindeydi.
Şeyh Esenli Zaviyesi (Barcın)
Orhan Gazi devri şeyhlerinden olan Esenli Baba’nın Yenişehir’e bağlı Barcın35 köyünde
kurduğu zaviyesindeki dervişler de, ‘ayendeye ve revendeye’ yani gelene geçene hizmet
ederlerdi (MC. 117/1, 50b). Orhan Bey, Halkahavlu köyündeki bir yeri, bu zaviyeye
vakfetmişti (KKA. TT. 580: 28). 1767 yılına kadar evlatları vardı (Kütük, II/52). 1767
tarihinde köyün adı, Şeyh İsmail malı olarak geçmektedir. Şeyh İsmail olasılıkla burada
başka bir tekke kurmuştu. Nitekim köyün hemen üzerinde, 1 km uzağında Tekke Yeri
olarak anılan bir mevkide tekkenin kalıntıları vardır. Bu tekkenin haziresinde bulunan
üç mezar nedeniyle “Üçler” olarak da anılan yerde, Pir Mehmed adı, Karaca Ahmed’in
oğlu gömülü imiş. Bugün tekke yerinin üzerine yeni bir bina yapılmıştır. Olasılıkla
sonraki devrinde mahlul kalan zaviyenin diğer yıllardaki faaliyetleri hakkında bilgi
edinilememiştir. Ancak bugün köyün büyük bölümü Bektaşi’dir. 1883 tarihli bir vakıf
defterine göre Barcın vakfı olasılıkla zaviyenin vakfıydı (BOA. MAD.d.4506).
Karaca Ahmed Zaviyesi (Karacaahmet)
Karacaahmet köyünde Karaca Ahmed Sultan Zaviyesi olup bu zaviyenin ne zaman
kurulduğu belirlenememiştir. XVI. yüzyılda zaviyenin adı Karaca Paşa olarak da anıldığı
görülür. Köprühisar ve İncirli köyleri bu vakfa aitti. Vakfa, kul oğlanlarının hizmet ettiği
tespit edilmiştir (KKA.TT. 580: 25). Yenişehir’in önemli zaviyelerinden biriydi. Bu zaviye
olasılık, 1826 yılından önce faaliyetini sonlandırmıştı. Nitekim 1826 yılında kapatılması
düşünülen Bektaşi tekkeleri içinde sayılan bu tekkenin var olmadığı sadece türbesinin
kaldığı anlaşılmaktadır. Yapılan yoklama zaviyede sadece türbe kalmasına karşın,
zaviyenin 60 dönüm de arazisi tespit edilmişti (BOA, MAD, 9771: 94, 96; Maden, 2010:
138). Bu nedenle vakfına ve türbesine dokunulmamıştır. Türbede bir de sancak
bulunmaktadır. 1883 tarihli bir vakıf defterine göre Küçük adlı köyde Karaca Ahmed
Sultan vakfı kayıtlıdır (BOA. MAD.d.4506). Karaca Ahmed’in kişiliği ile ilgili köyde birçok
menkıbe anlatılmaktadır. Mezarı daha çok Bektaşilerce ziyaret etmektedir. Mezarın
çocuğu olmayanlara iyi geldiği söylenmektedir. Daha çok da, delileri tedavi için
kullanılmaktaymış. Deliler, mezarın yanında bağlı olarak bir gece bırakıldığında, bu
delilerin iyileştiğine inanılır.
Şeyh Akbıyık Zaviyesi (Tekkeköy)
Yenişehir-Bilecik arasında çok önemli bir geçit noktasında zaviyesini kuran Akbıyık
Sultan, bölgedeki en önemli zaviyeydi. Aşıkpaşazade’nin “Tevarih-i âli Osman” adlı
eserinde, II. Murad ile beraber sefere katıldığını anlatır. Akbıyık unvanlı Bursa, Yenişehir
ve İstanbul’da zaviyeler bulunmakta olup olasılıkla, bu unvanı taşıyan en az iki kişi
bulunuyordu. Güldeste yazarı Beliğ, “Akbıyık Abdal” olarak andığı Akbıyık olasılıkla,
Orhan devrinde gelen Rum abdallarından biriydi. Akbıyık’ın, Yarhisar yakınlarındaki

35 Şeyh Esenli, Orhan zamanı ricalindendir. Yenişehir’in Barçınlı kö yü nde zaviyesi vardır (Kü tü k, II/52).
Kureyş Dağı’nda bulunan zaviyesine vakfedilen akarlar arasında Yarhisar’a bağlı 8 nefer
vakıf kölesi vardı. Karakiçe mezrası ile Ayvacık köyü de bu zaviyeye vakfedilmişti
(KKA.TT 570: 260; TT. 585: 295). Hasluck bunu Bektaşi saymaktadır. XVII. yüzyıl
belgelerinde de bir Bektaşi tekkesi olduğu anlaşılmaktadır. Zaviye; bugünkü Yenişehir
Akbıyık köyünde değil, hemen üstündeki Tekke köyündeydi. Burası çok önemli bir yol
üzerindeki geçit noktasıydı. Zaviye dervişleri gelene-geçene hizmet ederdi. Halen zaviye
kalıntıları bulunmaktadır.
Ermeni Baba Zaviyesi (Babaköy)
Orhan Bey, Ermeni-İli’ndeki bir çiftlik yeri Ermeni Baba Zaviyesi’ne vakfetmişti. Ermeni
Baba’nın Yarhisar’a bağlı Babakö y’deydi. Baba köydeki bir çiftlik yeri Orhan Bey
nişanıyla vakfedilmişti. 1455 yılı tahririnde köye adını veren Ermeni Baba evladından
Şeyh Mahmud oğlu Musa Fakı’nın tasarruf ettiği görülmektedir. Ayrıca,
Ermenipazarı’nda bulunan Yayaavşarı mezrasında bir parça yer de, Ermeni Baba
Zaviyesi’ne vakfedilmişti. XVI. yüzyılda Ermeni Baba neslinden Şeyh Seyyid Ali ve Şeyh
Hızır’ın mutasarrıf olduğu zaviyedeki dervişler, ‘ayende ve ravendeye’ hizmet ettikleri
belirtilmektedir (BOA. MAD. 16016: 5; TT.453: 239b). Olasılıkla sonraki devrinde mahlul
kalan zaviyenin diğer yıllardaki faaliyetleri hakkında bilgi edinilememiştir.
Zekeriye Baba Zaviyesi (Yazılı)
Osman Bey’den Yarhisar yakınlarında kurulan Zekeriye Baba Zaviyesi, 1455 ve 1573
yılı tahrirlerine göre faal durumdaydı (BOA. MAD. 16016: 6; TT.453: 240a). Tekkenin
bulunduğu yer zamanla köy olup bugünkü Yazılı köyü adını almıştır. Olasılıkla XVI.
yüzyıldan sonra mahlul kalan zaviyenin diğer yıllardaki faaliyetleri hakkında bilgi
edinilememiştir.
Şeyh İlyas Zaviyesi (Şeyhler)
1455 tarihli tahrir defterine göre Şeyhler köyünde Şeyh İlyas Zaviyesi vardı. Şeyh
İlyas’ın oğlu Yusuf’un yönetimindeydi. Balıklı köyünde 3 çiftlik yer de bu vakfa aitti.
Orhan Bey nişanıyla vakıftır (BOA. MAD. 16016: 5; TT.453: 239b). Olasılıkla XVI.
yüzyıldan sonra mahlul kalan zaviyenin diğer yıllardaki faaliyetleri hakkında bilgi
edinilememiştir.
Şeyh Turud Zaviyesi (Karasıl)
Sarucapaşa köyünde Şeyh Turud adlı bir abdal zaviyesi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim
1455 yılı tahrir defterine göre, Şeyh Turud oğlu Şeyh İsmail köydeki zaviye şeyhiydi
(MC. 117/1, 47a; TT.453: 261a; KKA.TT. 580: 29). Zaviyeyle ilgili, XVI. yüzyıldan sonra
bilgi bulunamamıştır. Karasıl köyünün 1.5 km kadar batıda bulunan Sarıcapaşa mevkii,
eski köy yeriydi. Karasıl köyü yakınlarında bulunan Sancılı Dede yatırının bulunduğu
alandaydı. Bugün bu mezar, hayvan hastalıklarına iyi geldiği düşünülmektedir. Hayvana
ayva kamçısıyla vurulunca hastalığın geçtiğine inanılır.
Şeyh Kıran Zaviyesi (Küçük Ayas)
1455 tarihli tahrir defterine göre Küçük Ayas köyünde bir abdal zaviyesi olduğu
anlaşılmaktadır. Orhan Bey’den vakıftır. 1455 yılında zaviyeye, Şeyh Kıran’un kardeşi
Sündül Şeyh’in mutasarrıf olduğu kayıtlıdır (MC. 117/1, 48a). 1573 yılında Ayas
köyünde Kara Hacı Dede adlı biri kayıtlı olduğundan, zaviyenin bu tarihte faal olduğu
anlaşılmaktadır (KKA. TT. 580: 35). Olasılıkla sonraki devrinde mahlul kalan zaviyenin
diğer yıllardaki faaliyetleri hakkında bilgi edinilememiştir. Eski Roma Caddesi’nin
geçtiği bir yer olan Ayas köyündeki bu zaviye, olasılıkla Işıkdere mevkiindeydi.
Yegan Baba/Paşa Zaviyesi
Reyhan Paşa Zaviyesi, 1455 tarihli tahrir defterine gö re; Yoğ urdukara kö yü bu vakfa
aitti. Reyhan Paşa, Sultan II. Murad’ın tavâ şı̂lerindendi. Yenişehir’de ölmüştü. Yalova’nın
Subaşı/İskender köyü, bu zaviyenin vakfıydı (MC. 117/1: 50b; TT.453: 262b;
KKA.TT.580: 30). 1133/1721 tarihli bir belgeye göre zaviyenin faal durumda olduğu
anlaşılmaktadır (BOA. İE.EV.. 40/4578). Olasılıkla sonraki devrinde mahlul kalan
zaviyenin diğer yıllardaki faaliyetleri hakkında bilgi edinilememiştir.
Şeyh İshak Zaviyesi (Gökçesu)
Gökçesu köyünde bir abdal zaviyesi kurulduğu anlaşılmaktadır. Osman Bey, Şeyh İshak
Zaviyesi’ne Gökçesu köyü vakfetmişti. 1455 ve 1573 tarihli tahrir defterlerine göre
zaviye faal durumdaydı (BOA. MAD. 16016: 3; KKA. 585: 295). Bugün köy sınırları içinde
yer alan eski Babaköy mevkii, olasılıkla eski tekkenin bulunduğu yerdi. Yine Dede Yanı
mevkiinin yanında da bir derbent bulunmaktadır ki, abdal zaviyelerinin çoğunluk
yolların derbent yerlerinde kurulduğu bilinmektedir. Olasılıkla sonraki devrinde mahlul
kalan zaviyenin diğer yıllardaki faaliyetleri hakkında bilgi edinilememiştir.
Şeyh Osman Zaviyesi (Avşar)
Avşar köyünde de bir abdal zaviyesi olduğu belgelerden anlaşılmaktadır. 1455 tarihli
tahrir defterine göre Gökçesu köyü, Orhan Bey’den Şeyh Osman’a verilmişti (BOA. MAD.
16016: 4; KKA. 585: 295). 1487 yılı tahririnde köyde Ahmed Şeyh adlı biri kayıtlı
olduğuna göre zaviyenin faal olduğu anlaşılmaktadır (BOA. TT. 23: 77). 1573 yılındaki
sayımda ise zaviye, Sevindik Şeyh’in oğullarının yönetiminde olduğu görülmektedir.
Olasılıkla sonraki devrinde mahlul kalan zaviyenin diğer yıllardaki faaliyetleri hakkında
bilgi edinilememiştir. Ancak bugün köydeki mevkiler içinde “Dede Evi” mevkii, olasılıkla
bu zaviyenin yeriydi. Yine bu köyde Dedelik, Erenler ve Şeyhler adlı mevkiler vardır. Bu
zaviye olasılıkla XIX. yüzyıldan önce faaliyetine son vermişti.
Halil Baba Zaviyesi (Akdere)
1573 yılı tahririnde, Akdere köyünde Halil Baba adlı biri kayıtlı olduğundan, bu köyde
bir zaviye olduğu anlaşılmaktadır. Bölgedeki önemli yolların geçtiği bir nokta olan
Akdere köyde bir zaviye bulunması şaşırtıcı değildir. Hemen yanında, çok eski bir köprü
vardı. Bu köprü, bölgeden Göksu’nun en önemli geçit yeriydi. Köydeki zaviye, olasılıkla
işlevini yitirdikten sonra bir hana dönüşmüştür. Bugünkü Hanyeri olarak anılan mevki,
olasılıkla zaviyenin olduğu yerdi. Yine köy yakınlarında Baba/Yaya Çiftliği olarak anılan
bir çiftlik olup mahlul kaldığı kayıtlıdır (KKA. TT. 580: 26).
Puşîde Yunus Baba Zaviyesi
Yenişehir’de Yunus Baba Zaviyesi adlı bir abdal zaviyesi vardı. Olasılıkla bu zaviye,
Toprakocak’taki Tepekekke mevkii olmalıdır. Yunus Baba vakfına Orhan Gazi
tarafından bağışlanan arazi geliriyle dervişer, gelene-geçen hizmet etmektelermiş. 1571
tarihli bir mühime defterleri kaydına göre; “Puşîde Yunus Baba Zaviye mütevellisi”
Saray’a gelip; “Sultan Orhan, sabıka zaviye-i mezburu bina edüb bir oğlu anda medfun
olmağın anda konar, fukara ve mesakin için bir karye mahsu'un vakf” ettiğini, ancak
sonra burada bir medrese kurularak, zaviyenin faaliyetine son verildiği söylemiş.
Padişah da; “zikrolunan müderris ve talebe, zaviye-i mezburadan ref’ olunmak emrim
olub buyurdun ki, vusul buldukta zaviye-i mezbure mahsulun şartı vakıf üzere kemakân
ayende ve revende taamı içün” Yunus Baba evlatlarına verilmesini emretmiştir (14 nolu
Mühimme Defteri). Ancak sonraki devrinde zaviyenin faaliyete geçip geçmediği
hakkında bilgi edinilememiştir.
Abbas Baba Ali Şeyh Zaviyesi
Yenişehir’de Abbaslar mezrası adlı yer, Ali Şeyh’e vakıf olduğu kayıtlıdır. 1573 yılında
köyde Mahmud Bali Dede ile İsa Dede adlı iki kişi kayıtlı olması köyde bir zaviyenin
varlığını göstermektedir (KKA. TT. 580: 29; KK.80: 70a). 1731 tarihli bir belgeye göre
Yenişehir'de, Abbas Baba Ali Şeyh Zaviyesi'ne meşrut Emir Hanlı mezrasına yapılan
müdahalenin önlenmesi istendiğine göre, bu tarihte zaviye faal durumdaydı (BOA. C..EV..
649/32721).
1487 yılında Tuztepe? köyünde Salih Şeyh oğlu Süleyman Fakı adlı biri kayıtlı
olduğundan bu köyde de bir zaviye olduğu anlaşılmaktadır (BOA. TT. 23: 84). 1573
yılında Mahmud Şeyh Çiftliği adını taşıyan mezranın geliri, sonraları kadılara
verilmeye başlanmış (KKA. TT. 580: 37). Olasılıkla bu mezrada önceleri Şeyh
Mahmud’un bir abdal zaviyesi vardı. 1521 tarihli tahrir defterine göre Ericek köyünde
Şeyh Sinan adlı bir kişi kayıtlı olduğuna göre, bu köyde de bir zaviye olmalı (BOA.
TT.113: 16). Bunların dışında ahi zaviyeleri olarak Zaviye-i Mescid ile II. Murad
devrinde Dayı Karaca Bey/Paşa’nın Ebe köyünde de bir zaviye yaptırmıştı (Kütük,
III/49; C..EV.. 108/5352). Ayrıca 1883 tarihli bir vakıf defterine göre Yenişehir’de Şeyh
Abdülaziz, Şeyh Süleyman, Derviş Mehmed ile Hasan Efendi Tekkesi vakfı kayıtlıdır
(BOA. MAD.d.4506).

2.b.5. İznik ve Orhangazi Köylerindeki Abdal Zaviyeleri
İznik’in fethinden sonra şehrin canlandırılması için hem Orhan Bey’in, hem de Çandarlı
ailesinin büyük çaba gösterip çok sayıda zaviye yaptırdığı bilinmektedir. Evliya Çelebi'ye
göre de XVII. yüzyıla atfen İznik'te 7 zaviye vardı. İznik merkezde Nilüfer Hatun ile
Karagöz Zaviyesi36 en ünlüleriydi (Kütük, III/58). Evliya Çelebi’ye göre XVII. yüzyılda
Eşrefoğlu Tekkesi en ünlüsüydü. Ayrıca Ahi Hunân (Kütük, II/249), Ahi Savcı, Karaca
Ahmed, Savcı Subaşı, Hacı Tuğrul, Yakup Paşa, Ahi Çoban ve “Hacı Cemmaze”37
zaviyeleri vardı (Kütük, I/248; Güneş, 2005: 123-150). Esad Efendi’ye göre İznik’teki bu
zaviyelerden biri Hacı Bektaş Veli tekkesi imiş (Esad Efendi, Üssi Zafer, s.203).
Sölöz Ahi Ardıç Zaviyesi
Sölöz köyünde Orhan Gazi’nin nişanıyla yaptırılmış Ahi Ardıç/Erdicek adlı bir zaviye
vardır. Gelen ve gidene hizmet edildiği kayıtlı olan bu zaviye, olasılıkla Fatih devrinden
sonra faaliyetine son verildi. Köylülere göre, zaviyenin olduğu yerde Kadir Dede ve
Erenlerin mezarlığı vardır. Köylüler, Kadir Dede’den adak ister, adakları olduğu zaman
da mezarın başına mum dikerler. Eğer bir evde Mehmed Dede’nin adını taşıyan biri
varsa, o eve şeytanlar girmediğine inanırlar.
Gürle Zaviyesi
Orhan Bey döneminde, Gürle’de bir zaviye yaptırılmış olduğu bilinmektedir. Nitekim bu
zaviyeden, 1334 yılında buradan geçen ünlü gezgin İbn Battuta bahsetmektedir. İbn
Battuta Gürle’deki bu zaviyede konaklamıştı. Sultan Murad da, Gemiç köyünün gelirini
bu vakfa vermişti (Kütük, III/215). Olasılıkla bugünkü zaviye, XV. yüzyıldaki zaviyelerin
camiye dönüştürülme furyası sırasında Gürle Orhan Camii’ne dönüştü. Nitekim 1455
tarihli tahrir defterinde köyde zaviyeden değil, mescitten söz edilir (MC. 117/1, 44b).
Yolşeyh Zaviyesi (Pazarköy)
1455 tarihli tahrir defterine göre, Bursa-Yalova istikameti yolu üzerinde bir zaviye
olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 1455 tarihli tahrir defterinde, Yol Şeyh adlı bir kişiyle,
bir dervişin kaydı bulunmaktadır (MC. 117/1, 43b). Ancak XVI. yüzyıl kayıtlarında
zaviyeye rastlamadık.
Müşker/Müşküle Zaviyesi
Tahrir defterlerine göre Müşkire köyünde şeyh isimleri geçmektedir. Yenişehir’deki
Esenli Baba’nın da bu köyle ilgili vakıfları vardır (BOA. TT.43: 101). 1940’lı yıllarda
Bektaşi kültürü belirlenmiştir. Köyde Hasan Dede ile Müşkil Dede adında iki kişinin
yatırı vardır. Adak yeri olarak da kullanılmaktadır. Yine Müşkire köyünün hemen

36 Osman Gazi’nin ü merasındandı. Orhan zamanında I| znik’te ö lmü ştü r (SO. IV/59). I| znik’te bir zaviye ve bir

imaret yapmıştır. Bu zaviye için Katırö zü , Çokallı, Bacı, Eğ riçay, Kastamonu, Hü seyin kö yü , Tirs, Karagö zcü
köylerini, Orhangazi ve Huğru (Muğ ru), Yunak, Tuman Çiftliğ i kö ylerini ve Sü leyman Paşa ve Sundul(?),
Altıntaş, Çardak, Yeniköy, Akhisar, İznik perakendelerini de bu imaret ve zaviyeye vakfeylemişti. İznik’teki
Karaoğlan Mescidi’ni aslında Özbek Subaşı bina eylemişti. (Kütük, III/58)
37 Orhan’ın vakıftır. Bu kişi saray hocası imiş. I| znik’te bir zaviye yaptırmış, olasılıkla Hacı Hamza Kanunı̂

zamanında zaviye harap ve vakıf yerlerin bir kısmı da kayıp olmuştur. Vakıfın evladından Ali oğ lu Mustafa,
bakı̂ kalan vakfın mahsulü nü toplayıp vakıfın ruhu için yılda bir defa, bir miktar yemek pişirip fukaraya
dağ ıtırdı. (Kü tü k, I/248) Bu zaviyenin U• reğ ir kö yü nü vakfeylemişti (Kü tü k, I/329).
yanındaki Balarım köyünde bir zaviye olduğu bilinse de kayıt bulunamamıştır.
Balarım/Göllüce köyünün yarısı halen Bektaşi’dir.

2.b.6. Dağ Yöresindeki Abdal Zaviyeleri
Şahin Baba Zaviyesi (Kıranışıklar)
XV-XVI. yüzyıl tahrir defterlerine göre Şeyhler adıyla anılan köy, Sultan I. Murad’ın vakıf
köylerinden biriydi.38 Şeyhler/Şeyhlü olarak anılan Kıranışıklar köyüne, Şahkulu adı da
verildiği görülür. 39 Şâhin/Şahan Baba’dan sonra sırasıyla Azâdlu, Hüseyin, Şeyh
Alaaddin ve Emir Fakîh vakfın mutasarrıflarıydı. Son tahrirde köy halkından 19 kişi bu
zaviyenin vakfına vergi ödemekte olup Mustafa ve Mehmed adlı kişilerin müştereken
zaviyede şeyhlik yaptıkları, Şahkulu adlı kişinin de zaviyenin temizliğinden sorumlu
olduğu belirtilmektedir. Şâhin Baba’nın türbesi de bu köydedir. 1573 tarihinden sonra
köy, “Kıranışık” adını almıştır (KKA. TT.570: 94b). XVI. yüzyılın sonlarında Şâhin Baba
evlâdından Şeyh Alâeddin zaviye şeyhi olup vakfiye üzere mutasarrıfmış (KKA. TT.585:
234). 1826 yılında kapatılan Bektaşi tekkeleri içinde bulunmadığı için, öncesinde
kapandığı anlaşılmaktadır. Ancak Şahan Baba’nın mezarının önemini koruduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim Şahan Baba mezarı önünde, bölgedeki Uludağ Yörüklerinin
katıldığı büyük bir tören yapılmaktaydı. Bu törenler, Sünni inanca ters olduğu için XX.
yüzyılın başında yasaklandığı bilinmektedir. Bugün köyde yaşayanların büyük bölümü
Bektaşi’dir.
Fakîre Ana Zâviyesi (Küçükkovacık)
Tahrir defterlerine göre; “Kavacık köyü yakınlarında Fakîre Ana Zaviyesi” kayıtlı olup bu
zaviye, Keles’in Küçükkavacık Mahallesi’ndeydi. Halen Ana Sultan Türbesi olarak
adlandırılan türbe yanındaki zaviyenin arazilerinde dervişlerin ziraat yaptığı ve geliriyle
gelen-geçen yolculara hizmet yapıldığı belirtilmektedir. Burada görevli üç kişiden Küçük
Hamza adlı şahıs zaviye kurucusunun soyundan gelmekte ve zaviyenin şeyhliğini
yapmaktaydı. 1455 tarihli tahrir defterine göre zaviyenin şeyhi Yakup v. Yusuf Şeyh’ti.
Ayrıca köyde Gök Dede adlı bir kişi yaşamaktaydı (MC. 117/1, 4b). Kavacık köyündeki
zaviye, yarım çiftlik yerdi. Ziraatla uğraşan zaviye dervişleri elde ettiği gelirle âyende ve
revendeye, yani gelene-geçen hizmet ederdi. XVI. yüzyılda zaviyenin şeyhi Küçük Hamza
imiş (KKA. TT.585: 236). 1883 tarihli bir vakıf defterinde geçen Anabacı Zaviyesi vakfı
bu tekkeye ait olabilir (BOA. MAD. d.4506). Anabacılık dergahlarda kadın hizmet
kadrosunu oluşturmanın bir sonucu olarak doğmuştur. Dergahlarda gönüllü sağlık
hizmetini yapan kadınlar, bir tür hemşirelik görevini görürler. Köylerdeki halk
hekimlerinin çoğunluğu ocaktan ve Bektaşi kökenlidir. Sünni ailelerden gelen kadınlar
“dua yöntemiyle” tedavi ederken, Bektaşi kökenli kadınlar, kadın erkek ayırmaz, birçok
tedavi yöntemlerle hastaları tedavi etmeye çalışırdı (Baki Öz, Bektaşilik Nedir. İstanbul
1997, s.235).
Dağgüney Köyü (Ahi Hızır) Zaviyesi
Güneylü olarak da anılan Dağgüney köyü, Sultan I. Murad’dan vakıftır. Köyün geliriyle
zaviyede ‘ayende ve revendeye’ yani gelene-gidene hizmet edilirdi. 1455 tarihli tahrir
defterine göre Şeyh Musa ile Dede Balı adlı iki kişi yaşamakta olduğuna göre zaviye faal
durumdaydı (MC. 117/1, 5b). Bu zaviyenin ne zaman kapandığı bilinmemektedir. Bugün
Orhaneli ilçesine bağlı Güney köyündeki Yaren Dede olarak anılan bir türbe olup
olasılıkla zaviye buradaydı. Köyde Bektaşiler ile Sünniler birlikte yaşamaktadır. Köy,
bugün adeta dağ yöresinin müzisyen fabrikasıdır. Müzisyenliği de köye Bektaşiler

38 1455 tarihli tahrir defterine göre: “Karye-i Şeyhler ki vakıfdır, Gâzi Hüdâvendigâr’dan ve Bayezid Beg

Hüdâvendigâr’dan Şâhin Baba Zâviyesi’ne. Şimdi Azâdlu tasarruf ider.” Bu tarihte köyde; İdris Şeyh, Aslıhan
Şeyh ve Şeyh Paşa gibi kişiler de kayıtlıdır (BOA, Mad. 16016, 22).
39 Adranos Şahkulu köyünün Şahin Baba Zaviyesi’ne, Murad Hüdavendigar Zaviyeye daha sonra vakıf

azatlılarının mutasarrıf olduğu, Hüseyin’in Şeyhliğinden sonra Şahin Baba evladından Şeyh Alaüddin’in
zaviyeye Şeyh olarak mutasarrıf olduğu belirlenmiştir (KKA.TT. 585: 324a).
getirmiştir. Önceleri Kıranışıklar köyünde yapılan Şahan Baba Şenlikleri’ne, bu köyden
çalgıcı Bektaşiler, müzik aletleriyle bu etkinliğe katılıyordu.
Hisarbey Şeyh Zaviyesi (Göynükbelen)
Göynükbelen köyünde bir zaviye olduğu anlaşılmaktadır. 1455 yılı tahrir defterine göre
Çelebi Mehmed nişanıyla vakfedildiği anlaşılmaktadır. 1455 yılında zaviye şeyhinin oğlu
Hisar Bey Şeyh imiş.40 1573 tarihli tahrir defterine göre Adranos vilayetinde Hızır Şeyh
yeri denilen mezranın Hızır Şeyh'e vakfedildiği yazılıdır (KKA. TT.585: 235). Bu
zaviyenin sonraki yıllardaki akıbeti konusunda bir bilgi edinilememiştir.
Ulaş Baba Zâviyesi (Dağdibi)
Tahrir defterlerine göre İlyaslar köyünden 40 mükellefin bu zaviyeye vergi ödediği
belirtilmektedir (KKA. TT.585: 236).41 Keles’in Dağdibi köyünün eski ismi İlyaslar olup
zaviye bu köyde olmalıdır. Dağdibi ve bölgesi, Sultan I. Murad’ın vakıf köyüydü. Köy,
hassa çayırı olarak kaydedilmişti. Köyde Osman Bey döneminde, Bursa'nın fethine
katıldığına inanılan Hacı Şeyh adlı kişiye ait, adak yeri olarak da kullanılan bir yatır
vardır. Olasılıkla bu kişi, Ulaş Baba’nın mezarıydı. Sonraki yıllarda zaviyenin akıbetiyle
ilgili bir bilgi edinilememiştir. Ulaş Baba, çalgıyı çok sevdiği için her yıl temmuz ayında
erkekler, giysilerini giyip oynamaya başlayıp çalgı çalarlarmış.
Durudbey Zaviyesi (Perçin)
Büyükorhan’a bağlı Perçin köyünde bulunan bu zaviye, Sultan I. Murad devrinde,
Turud/Durud Bey, Orhaneli’ndeki zaviyesine vakfedilmişti. 1455 yılında köydeki geliri
zaviye şeyhi Şeyh Mahmud, gelene-geçene hizmet edermiş (BOA. Mad. 16016: 23).
Ancak zaviyenin daha XV. yüzyılda mescide dönüştüğü görülür. 1573 yılında köyde 64
vergi mükellefi bulunan köyde bu tarihte, Turgut Fakîh imam, Hacı Bayram ise zaviyedâr
olarak kayıtlıydı (KKA. TT.585: 234). Sonraki yıllarda zaviyenin akıbetiyle ilgili bir bilgi
edinilememiştir.
İkibaşlıdağ Zaviyesi (Karaoğlanlar)
Niyazi Topçu’ya göre bu zaviye, İkibaşlı Dağ denilen mevkide bulunan ve veli olduğuna
inanılan Konur Seydî adlı kişiye ait mezarın olduğu yerdeydi. Zaviyede önceleri Derviş
Muslîhiddîn şeyhlik yapmış, daha sonra oğlu Turgut şeyh olmuştu. Kayıtlı mükelleflerin
tamamı zaviye görevlisiydi. Orhaneli Karaoğlanlar köyünde Çataltepe mevkiinde
bulunan yatır ile ilgili olmalıdır (KKA. TT.585: 235; Topçu, 2005: 24). Bu zaviye ile ilgili
sonraki yıllarda bir bilgi edinilememiştir.
Mürseller Köyü Zaviyesi
Bugünkü Müsreller köyündeki cami, eski tekke binası olduğu tahmin ediliyor. Camide
korunan sancak ve teber de, caminin bir tekke olduğunu destekliyor. Zaten kaynaklarda
açıkça belirtildiği üzere köyde bir tekkenin varlığı anlaşılmaktadır. Sancakta Emir
Sultan’ın adıyla ile bazı ayetler yer alır. Olasılıkla Emirsultan Türbesi önünde, her yıl
yapılan Erguvan Bayramı’na yapılan katılımlar sırasında taşınan sancak olmalıdır. 1455
tarihli tahrir defterine göre Mürsellü köyünde Halil v. Ali Şeyh adlı bir kişi yaşamaktaydı
(MC. 117/1, 8a). Bugün de halen köydeki sülalelerden bazılarının Şeyh unvanı
taşımaktadır. Köyde bazı şeyh mezarları da vardır. Mezarların bulunduğu kayalığın
altındaki ufak bir mağara da artık kapatılmıştır. Yakın zamana kadar içinde kitaplar
bulunan mağara, olasılıkla tekke dervişleriyle Mürsel Dede’nin bir inziva yeriydi. Bu
zaviye ile ilgili sonraki yıllarda bir bilgi edinilememiştir.
Kızılköy Zaviyesi
Olasılıkla bugünkü adı Kemaliye olan Keles’e bağlı Kızılkilise köyündeki tekkeydi.
Osmanlı kroniklerine göre Geyikli Baba ve müritlerinin, silahlarıyla fethettiği

40 1455 yılı tahrir defterine göre; “Göynükbeleniköy’de Şeyh[in] mülk dutageldiği yer kadimden vakıf imiş,

merhûm Sultân nişânıyle. Şimdi oğlu Hisar Beg Şeyh tasarruf ider, zâviyede âyende ve revendeye hizmet
ider” (BOA, Mad. 16016, 21).
41 1455 yılı tahrir defterine göre; “Karye-i İlyaslar, Yakub yeridir, Ulâş Baba zâviyesine müteallik

kimesnelerdir.”
Kızılkilise’deki eski cami, olasılıkla eski tekkeydi. Nitekim camide eski bir sancak ile
ilginç kalemişi süslemeler vardır. Bazı köylülere göre ise tekke, köyün hemen
yanındaymış. Bu tekkeden bazı kalıntılar da halen durmaktadır. 1455 tarihli tahrir
defterine göre Kızılköy’de Nasuh Şeyh ve Mehmed Şeyh adlı iki kişi yaşamakta olup
olasılıkla köydeki zaviye şeyhleriydi (MC. 117/1, 10). 1845 tarihli bir belgede, Mustafa
adlı bir şeyh, Kızılkilise camine hatip olarak atandığı görülür (BOA. EV.BRT. 69/28).
Olasılıkla zaviye, bu tarihte camiye dönüşmüş olsa da, camiye imametlik için bir şeyh
atandığı görülür. 1910 yılına kadar Kıranışıklar’da düzenlenen Bektaşi törenlerine
Kızılkilise/Kemaliye köyündeki dervişler, ellerinde tuğralarla her yıl gelirmiş. Hatta
gelirken höykürürlermiş. Bu zaviye ile ilgili sonraki yıllarda bir bilgi edinilememiştir.
Turabi Hindi Baba Tekkesi (Sarıyar)
Harmancık’ta Denizler ile Sarıyar köyleri arasındaki Turabi Hindi Baba Tekkesi, XIX.
yüzyılın başına kadar varlığını korumuştur. Ancak XIX. yüzyılda Bektaşilerle diğer
tarikatlar arasında tekkenin kime ait olduğuna dair tartışmalar yaşanmıştır. Nitekim
1815 yılında tekkenin Kadiri tarikatına geçtiği (BOA. HAT. 1529/24) anlaşılan zaviyeye,
1818 tarihli bir belgeyle, vakfına yönelik tecavüzün önlenmesinin istendiği görülür
(BOA. C..EV.. 1/29). 1826 yılından sonra da faaliyetini sürdürdüğü anlaşılan Şeyh Turabi
Tekkesi'ne, 1270/1854 tarihli bir belgeye göre Bursa Kalenderhanesi'nden Şeyh beratı
konusunda bir müdahalesinin yapılmasının önlenmesi istenmiştir (BAO. A.}MKT.UM..
144/20). Tekkenin tam olarak ne zaman kapatıldığı belirlenememiştir.42
Demirkapak/Demirkaynak Dede Dergahı
Zaviye, Harmancık’ta Nalbant ve Hoban Danişmend köyleri arasındaki
Timurkaynak/Demirkaynak Dede’nin mezarının bulunduğu yerdeydi. Demirkaynak
Dede’nin bir demir parçasını koynuna koyup ısıttığı ve sonra da dizinde, yumruğu ile
vurarak bir ayna yaptırdığı anlatılmaktadır. Son derece değerli olan bu ayna, 1945
yılında, dedenin soyundan olduğu söylenen Sait Sevim’in tasarrufunda imiş. Her yıl
Kasım ayında dede için bir adak töreni yapılır.43 XIX. yüzyılda dergâh dervişleri için, öşür
hasılatından yılda 15 keyl buğday verilmekteydi. Köyün güneyinde, ağaçları kesilmesi
yasak olan bir koruluğun içinde bulunan bu Demirkaynak Dede adlı yatır, eski tekkenin
bulunduğu yerdir.
Hızır Ali Baba Tekkesi
Osman Bey tarafından Şeyh Edebalı'ya mülk olarak verip onun da zaviyesine vakfetmiş
olduğu Kozağacı bir köy olmayıp; Durak, Denizler, Sarıyar, Issızören, Davutlar, Yunuslar,
Demirci, Hoban Demirci, Karaardıç adlı Yörük köylerinden oluşur. Bu köylerin ortasında,
Kayadibi ile Durak arasında yapılmış bir zaviye, sonraları Cuma Camii’ne dönüşmüştür.
Harmancık’ta Davudlar köyündeki Hızır Ali Baba Tekkesi, XIX. yüzyılda faal durumda
olduğu anlaşılmaktadır (BOA. Ev.d.22446). Hızır Ali Tekkesi’nin dervişlerine, yıllık öşür
hasılatından para verilmekteydi. 1920’li yıllara kadar Emirsultan Camii’nde yapılan
Erguvan Bayramı’na, bu Kozağacı köylüleri de katılmaktaydı. Ancak bugün bu
köylülerde Bektaşi eğilimler yok denecek kadar az kalmıştır.
Dereköy Zaviyesi
1455 tarihli tahrir defterine göre Dereköy’de Şeyh Eynebey adlı bir kişi yaşamaktaydı
(MC. 117/1, 14a). Bu nedenle, köyde bir zaviye olduğu tahmin edilmektedir. Bu zaviye
ile ilgili sonraki yıllarda bir bilgi edinilememiştir.

42 Köylülere göre Turabi tekkesi 1797 yılında camiye tahvil edilmiş. Valide Sultan'ın kethüdası Yusuf Efendi

zaviyeye çok sayıda değerli eşya köye vakfedilmiş.


43 Toprak yiyen çocuklara şifa olduğu söylenen yatırın bazı hayvan hastalıklarını da iyileştirdiğine

inanılmaktadır. Köyü kuran Huban adlı kişi, Karaören adındaki Gâvursandık şehrini aldığı söylenir.
Sonradan bu köye gelip yerleşmiştir. Bugün gerçekten de dede mezarının yanında Karaören olarak anılan
bir ören yeri vardır. Mezarlıkta ise yuvarlak mezar taşları vardır.
Yahşi Şeyh Zaviyesi (Yağcılar)
Keles ilçesine bağlı Yağcılar köyünde, 1455 tarihli tahrir defterine göre Yahşi Şeyh adlı
bir kişi yaşamaktaydı. Bu nedenle, köyde bir zaviye olduğu tahmin ediyoruz. Bu zaviye
ile ilgili sonraki yıllarda bir bilgi edinilememiştir.

3. Zaviyesi Meçhul Olan Alevi/Bektaşi Köyleri
Kurşunlu/Güde
Bursa’nın en büyük Bektaşi köylerinden ikisi İnegöl’e bağlı Şehitler ile Kurşunlu
köyüdür. Şehitler tümüyle Bektaşi iken, Kurşunlu beldesinin büyük çoğunluğu
Bektaşi’dir. Hançerli Fatma Sultan’ın vakıfları bulunan Kurşunlu köyü, Güde adıyla da
anılmaktaydı.44 Tımar olarak kaydedilmiş olan köyde aynı zamanda derbentçiler de
bulunmaktadır. 1573 tarihli tahrir deftere göre Kurşunlu köyü, Ahî Beli’ndeki derbendi
korumakla görevliydi. Olasılıkla derbendi koruyan bu köyde, önceleri bir abdal zaviyesi
vardı. Ancak tahrir defterlerinde bu zaviyenin izine rastlayamadık. Fatih devrinde
kaldırıldığı düşünülen bu zaviye yerine derbent kurulduğu tahmin edilmektedir.
Nitekim köylüler, derbendi korumasının yanı sıra, tıpkı abdal zaviyelerinin yaptığı gibi;
“âyende ve revende ve sair fukaraya” hizmet etmekteydi.45
Seferiışıklar
Orhan Bey'in silah arkadaşı olan Gözle Mahmud Dede adı kişinin köyde gömülü
olduğuna inanılmaktadır. Köydeki türbenin yanında önceleri tekke olduğu
anlaşılmaktadır. Köyün adı aşık/ışık adı taşıması bile, bu köyde bir zaviyenin varlığını
gösterir. Nitekim köyde, Kalender adlı bir mahalle de olup bu ad, olasılıkla Kalenderi
dervişleriyle ilintiliydi. Seferiışıklar adı da, Kalenderilerden geldiği tahmin edilmektedir.
Çünkü Kalenderilere Işıklar da denilmekteydi. Eski bilgilere göre köyde Bektaşilerin
yaşaması da, bunun kanıtı olmalıdır.
Tekkeler/Tekerler ve Erenler
Uludağ’daki Tekerler/Tekkeler ve Erenler köyünde de, Bektaşi-meşrep bir yaşam olup
köylülerce bu köylerde birer zaviye olduğunu düşünmektedir. Nitekim kaynaklara göre
Emirsultan’da her yıl kutlanan Erguvan Bayramı için bu köylerden de ziyaretçiler
gelirmiş. Mehmed Şemsettin ve Evliya Çelebi’ye göre, Emir Sultan adına her yıl
düzenlenen törene, çoğunlukla Uludağ yöresindeki Yörükler katılmaktaydı.
Güneybudaklar
Güneybudaklar köyünde de, XVII. yüzyılda yaşamış Baldırzade’ye göre Hacet Baba adlı
ünlü bir dervişin mezarı vardır. Olasılıkla köyün kurucusu olan ilk zaviye şeyhiydi. Bu
Hacet Baba’nın Yıldırım Bayezıd devri velilerinden olduğu söylenmektedir. Nitekim
köyde bulunan bazı Bektaşi haneler de, bu dervişin etkisini göstermektedir.
Sorgun
Keles ilçesine bağlı XIX. yüzyılda yerleşmiş son Yörük köylerinden bir olan Sorgun ve
Gelemiç, eski Yörük yaşam biçimlerini en güzel biçimde yaşatan köylerimiz olup önemli
ölçüde Bektaşiler yaşamaktadır. Uludağ’da gezinen Durmuş Yörükleri de Bektaşi
Yörükleriydi.

44 Derbentçi olduğu için bazı vergilerden muaf tutulmuştur. Kurşunlu köyünün hemen altında Batmaca Dede

adlı mevkide bir türbe vardır. Her yıl büyük bir şölen düzenlenen bu mevkide bulunan su kaynağının mide,
bağırsak, idrar yolu, karaciğer hastalıklarıyla kaşıntılara iyi geldiği söylenmektedir. Bir de Batmaca yolu
üzerinde Öksürük Suyu Çeşmesi olup, özellikle guatır hastalığına iyi geldiğine inanılmaktadır.
45 Hatta tahrir defterinde köylülerin derbendi adeta gönüllü olarak koruduğu için şu karar alınmıştı:

“Madem ki âyende ve revendenin canına ve malına mütekeffil olup zayi kılmayalar, davulları ile ve sair yat
ve yaraklarıyle ve tüfenkleriyle derbendin hıfzında olalar çiftlerine mutasarrıf olup sair piyâdeler gibi
rusûm-ı örfiyelerini eda edüp hizmete vermiyeler. Madem ki derbende mukayyed olalar” (Barkan-Meriçli,
1988: 96).
Ayrıca Elbeyli köyündeki Erenler mevki ile caminin yanında Tekkeli Dede denilen eski
adak yerleri olasılıkla zaviye yeriydi. Yine Yenişehir’de; Hacı Baba Mezrası da bir abdal
şeyhi tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Önemli bir yol üzerinde olan Papatya
köyünde bir zaviye olduğu söylenmektedir. Olasılıkla Baba Ede köyü önce Babadya
sonra da Papatya’ya dönüştü. Akdarma köyünde de Akdarma Ali Bey’in zaviyesinin
vakıfları olduğu için, bu köyde de bir zaviye olduğu düşünülmektedir.
1455 tarihli tahrir defterine göre Dağ yöresindeki Bağlı köyünde bir şeyh yaşıyordu
(MC. 117/1, 9a). Olasılıkla bu köyde de bir zaviye vardı. Harmancık ilçesine bağlı
"Dedebalı" köyü de, olasılıkla bir Abdal şeyhinin kurduğu köydü.46 Harmancık Engürü
köyünde Uzun Dede Türbesi yanındaki cami, olasılıkla eski bir zaviyeydi (BOA. C..EV..
467/23605).
Yenişehir’deki Çelebiköy’deki Kabak Dede adlı türbe yeri, köylülerce Kabak Baba
zaviyesi olduğuna inanır. Bazı belgelerde köyde bir tekke olup tekkeye Kabak Dede oğlu
Veyis Baba şeyh olduğu söylenir. Önemli bir yol üzerindeki İncirli köyünde de bir tekke
olduğu söylenmektedir. Halen köyde bir mevki olarak anılmaktadır. İshak Paşa, İsaören
köyünü, Köprühisar'da yaptırdığı zaviyesine vakfetmişti. Köprühisar içinde Hiddet
Dede adında adak yapılan bir yatır olup olasılıkla zaviye buradaydı. Zaviye sonraları
hana çevrildiği anlaşılmaktadır. Karacabey’de ise adından yola çıkarak Dedeoba ve
Doğla köylerinde de birer abdal zaviyesi olduğu tahmin edilmektedir.

4. Sonradan Kurulan Bektaşi Zaviyeleri/Köyleri
Yörükler, yaşam koşullarının gereği olarak, köy ve kasabalardaki gibi bir İslam anlayışını
hiçbir zaman uygulayamamıştır. Yörüklerin yaşam biçimleri Sünni yaşama uygun
değildi. Ancak yerleşen Yörük köyleri zaman içinde ‘Sünni’leşmişlerdir. XVIII-XIX.
yüzyılda, Uludağ’daki bazı göçebe Yörüklerin yerleşmiş olsa de Bektaşi kültürünü devam
ettirdikleri görülmüştür. Bu Bektaşi köylerinden en ilginci, olasılıkla Kabulbaba
köyüdür.
Kabil/Kabulbaba
Mustafakemalpaşa’ya bağlı Kabulbaba köyü bugün tümüyle Bektaşi köyüdür. Bu köyün
hikayesi, Dede İnancıyla Bektaşi ilişkisini gösteren ilginç bir örnektir. Bu köydeki
Bektaşilik çok eski değildir. Kabul Baba olarak anılacak Ali Dede, aslında Bektaşi eğilimli
bir devlet memurudur. 1648 yılında rütbesi yükselerek Sincan/Kestelek hakimliğine
görevlendirilmiş bir memurmuş. Fuzul/Fadıl Fakih adıyla anılan köyde yaşayanların
güçlü bir ‘Dede inancı’ içinde olduklarını görmüş. Bu inancın kendi inancı olan
Bektaşilikle olan yakınlığını farkederek, köylülerin çoğunu dairesine almış. Köy, o
zamanlarda Örencik mevkiinde 15-20 hanelik Fodul Fıkıh adıyla ufak bir köymüş. Daha
sonra Ali Dede (Kabul Baba), bir şekilde görevden ayrıldıktan sonra bu köye gelip; “Beni
de aranıza kabul eder misiniz?” demiş. Köylüler “Kabul baba, kabul demişler.” Bundan
sonra köyün adı Kabulbaba olmuş. Dede inancını yaşayan bu köylüler, köyde kurulan
tekke sayesinde kolayca Bektaşilik inancına geçmişler. 1826 yılında tüm Bektaşi
tekkeleri kapatılırken, bazı kayıtlara göre Kabul Baba Tekkesi, ehli sünnet olduğu için
kapatılmamış. Bazı kayıtlara göre ise harap olduğu için kapatılmamış (Maden, 2010:
140). Oysa bu köy, günümüzde tümüyle Bektaşi/Alevi’dir. Yine Kabulbaba köyünün
hemen yanında bulunan Işıklar/Aşıklar ile Çamlıca köyünde 47 de Bektaşi kültürü
bulunmaktadır. Kabul Baba şeyhlerinden bazıları, Çalı köyünde de yaşamaktadır. Çalı
köyünde üç önemli sülale Bektaşi’dir. Çalı köyündeki Yakupağalar, Keleşoğulları ve
Tompaşalar ya da Sarıbeşeler sülalelerinden gelenler Bektaşi’dir.

46 Nitekim 1883 tarihli bir vakıf defterine göre Dede Balı vakfı faal durumdaydı (BOA. MAD.d.4506).
47 Çamlıca köyünde Veli ve Çamlı Dede adlı Bektaşi dedesinin mezarı vardır. Bu mezarın taşlarına göre

Mehmed Dede bin Derviş Ali Dede ile Ahmed Dede olduğu anlaşılmaktadır.
Kabulbaba köyü, Alevi/Bektaşi köyleri içerisinde en faal durumda Cemevi bulunan iki
köyden biridir. Cemevi’ne meydan evi, dergah adı da verilmektedir. Cemevi’nin
giderleri, Kabulbaba köylüleri tarafından karşılanmakta; devletten hiçbir yardım
almamaktadırlar. Kabulbaba köyü, Alevi/Bektaşi kültürünü en canlı yaşayan köylerden
biridir. Kabul Baba, köydeki türbesinde gömülü olup türbe içerisinde Hz. Ali ve ehl-i
beyt’in tasvirleri bulunmaktadır. Hıdrellez günü, türbede çok büyük bir tören yapılır.
Köylüler mutlaka dedeye kurban keser.
Garipçetekke
Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Garipçetekke köyünde, XX. yüzyılın başına kadar bir
tekke bulunuyordu. Köye, bu tekke adını vermiştir. Garip Dede adlı bir kişinin köyü
kurarak, bir de zaviye yaptırdığına inanılmaktadır. Ancak zaviyenin Kabulbaba köyü gibi
XVII-XVIII. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Çünkü eski tahrir kayıtlarında bu köy
bulunmaz. Olasılıkla Kabulbaba köyü gibi benzer koşullarda kurulmuş bir
zaviye/köydür. 1826 yılında diğer Bektaşi tekkeleriyle birlikte kapatılan bir tekke
değildir. Kapatılmama nedeni, harap olmasındandı. Garipçe Tekke’nin sayımı yapılan
emlak ve eşyaları ise çiftçilik de yapan tekkenin mevcut şeyhine terk edildi. Bu tekkenin
103 dönüm arsası, 80 adet hayvanıyla 2,5 ton (100 kile) kapasiteli bir ambarı vardı
(Maden, 2010: 140). Köyde halen Bektaşi Türkmenleri yaşamaktadır. Tekkenin
bulunduğu alana 15 hane göçmen iskan edilip 1909 yılında Garipçetekke adıyla bir köy
olarak tescil edilmiştir (BOA. DH.MKT.2895/81). Balkanlardan Bektaşi olmayan
göçmenler için bir cami yapılmışsa da, Alevi olmayanlar, zamanla köyden göçmüştür.
1922 yılına kadar köydeki tekkenin faal durumdaydı.48
Ağaçlı ve Taşpınar
Mustafakemalpaşa ilçesi Mineyva/Ağaçlı ile Taşpınar köyü başta olmak üzere XIX.
yüzyılda kurulmuş birçok Yörük köyü, Bektaşi kimliğini halen sürdürmektedir. 1.500
kişinin yaşadığı iri bir köy olan Taşpınar’da Çepni Türkmenleri yaşamaktadır. Tümüyle
Alevi köyü olan Taşpınar köyünde Şükrü Dede adlı, bir Bektaşi dedesine ait yatır vardır.
Daha önceleri de, bu türbenin yanında bir tekke bulunmaktaymış. Türbede, 1700 tarihli
bir de kitabe vardır.49

5. Bursa’daki Bektaşi Tekkelerinin Kapatılması
XIX. yüzyılda Bursa’da Bektaşi tekke sayısı 25’ti (Maden, 2010: 35). 1826’da ise Bursa
vilayetinde yirmiden fazla Bektaşi tekkesi faaliyetteydi. Bilindiğ i gibi, 1826 yılında
Yeniçeri Ocağ ı’nın kapatılması sonunda, ü lke genelindeki Bektaşi tekkeleri de
kapatılmıştı. Bektaşiler aleyhinde ortaya atılan en ü nlü suçlamalar ise U• ss-i Zafer adlı
kitapta görülür. “Ramazan’da oruç tutulmaması, alenen şarap ve içki içilmesi, beş vakit
farz namazın terk edilmesi ve Muharrem ayının onuncu gecesi icra edilen matem
ayinlerinde Hz. Ebubekir’le, Hz. Peygamberin diğer ashabına küfür edildiği gibi ithamlar

48 Köyde bulunan dede türbesi çok büyük saygı görmektedir. Hatta köylüler namaz kılmadığı için tüm dinsel

ritüellerini bu türbede gerçekleştirmektedirler. Cuma ve Pazar günleri yatıra mum yakılır. Bu ritüelleri
yürüten görevli bir de türbedarı vardır. Hastalığından kurtulmak isteyen kişi, yatırda yatmak suretiyle
iyileşeceğine inanılmaktadır. Ayak ucundaki toprak da şifa niyetine yendiği için bir çukur oluşmuştur. Şifa
bulan kişiler, yeniden türbeye gelip Dede’ye kurban keserler. Hıdrellez günü ise topluca dedeye kurban
kesilir. Bu kurban tavuk veya horoz olabilir. Kurban kesmeyen kişi, dedenin gazabına uğrayacağına inanılır.
Dede’ye karşı görevlerini aksatanların rızıklarının kesileceklerine inanılır. Son yıllarda yapılan onarımla
orijinalliğini yitiren yatırda, Bizans dönemine ait kalıntılar da bulunmaktadır. Köyün batısındaki ormanlık
alanda da Et Kız adıyla bir başka yatır vardır. Burası aslında bir lahit olup açık olan üzerinde toprak vardır.
Bir de mum yakılması için bir yer bulunur. Cuma ve Pazar günleri, köy kadınları bu yatırı ziyaret eder. Bu
türbeyi sadece kadınlar ziyaret ederler. Erkeklere ise günahtır. Burada dilek dilendikten sonra ağaca çaput
da bağlanır.
49 Köylülere göre, türbeden bir şey alan kişinin başına mutlaka bir felaket geleceğine inanılır. Bir şey

kaybeden kişiler de bulmak için, türbeyi adak yeri olarak kullanmaktadır. Ayrıca çocuğu olmayan ve
kısmetin açılmasını isteyen kadınlar da bu türbeye adak yapar.
sıralanagelmişti” (Varol, 2011: 29). Fermanlarda Bektaşilerin ‘zındık’ ve ‘mülhid’
oldukları defalarda tekrar edilip bu tekkelerin kapatılmasının zorunluluğu dile
getirilmişti. Yine bazı fermanlarda ‘Kızılbaş’ tabiri geçmese de, ‘güruh-ı alevi ve ravafız’
tabiri geçip Alevilerle Bektaşiler özdeşleştirilmişti (BKS. B.317/558, s. 6; 171).
Bu olaylar sırasında Bursa’daki Bektaşi tekkelerinin hemen tamamı kapatılmıştır.
Bunlardan Işıklar’daki Ramazan Baba Tekkesi’nin yıktırılması, Bursa mütesellimiyle
birlikte üst düzey il yöneticileri ve Bursalıların da hazır bulunduğu bir ortamda
gerçekleştirilmişti (Maden, 2010: 129). Yasağın ardından bazı Bektaşiler idam edilmiş,
önde gelen bir çok isim de sürgüne gönderilmişti. 21 Eylül 1827 tarihli bir belgede;
Anadolu ve Rumeli'de ne kadar Bektaşi tekke ve zaviyesi varsa yalnız içindeki türbeleri
bırakılıp gerisinin yıkılması, mal ve eşyasının miri adına zaptedilmesi hakkındaki irade
tebliğ olunup ulema, ayan ve halka okunduğu kayıtlıdır (BOA. C.EV.. 268/13680).
Bektaşi tarikatına ait tekkelerinden yeni olanları yıktırılmış olsa da, 60 yıldan daha eski
olanlar ise özellikle Nakşibendiye’ye mensup şeyhlerin uhdesine verilmişti. Bektaşiler,
bu tarihten itibaren belli bir süre faaliyetlerini gizlemek durumunda kalmıştı50 (Çift,
2003: 250). Tanzimat’la birlikte Bektaşiliğe olan bu baskılar bir ölçüde kalkmış,
Abdülaziz’in 1861 yılında tahta çıkmasından sonra ise Bektaşilere, devlet tarafından
gösterilen müsamaha daha da artmıştı.51
II. Mahmut döneminde Bursa’da kapatılan ve yıktırılan tekkeler şunlardı: Ahmed Baba,
Kara Baba, Eğrinmez Baba (Mustafakemalpaşa), Kötürüm Baba (Mustafakemalpaşa),
Hacı Menteş (Mustafakemalpaşa), Veli Baba (Mustafakemalpaşa), Kum Baba
(Karacabey), Ahmed Baba (Hasanağa), Ekmekyemez Sultan (Tuzla), Postin Puş Baba
(Yenişehir), Geyikli Baba, Ramazan Baba. Bu takkelerden Kara Baba, Eğrinmez Baba,
Kötürüm Baba ve Hacı Menteş tekkeleri tümüyle yıkılmıştır. Bu köylerde sadece türbe
yeri kalmıştır. Bunlardan Kum Baba ve Veli Baba Tekkesi’nin faaliyetine tamamıyla son
verildi. Kum Baba Tekkesi’nin meydan odası yıkıldıktan sonra arazisine el konuldu.
Paşalar köyünde Ekmekyemez Sultan türbesi kapatılıp malına el kondu. Yenişehir Postin
Puş Baba Tekkesi’nin de meydan odası yıkıldı. Türbeye ise dokunulmadı. Ulamadan
birisi ise türbedar tayin edildi (Maden, 2010:). Karacabey tekkelerindeki yedi Bektaşı̂
dervişi Birgi’ye sürgüne gönderildi. Ayrıca bu tekkelerin eşyalarıyla birlikte arazileri de
zapt edilip satıldı. Bursa’nın Hasanağ a kö yü nde bulunan Ahmed Baba Tekkesi de
yıktırılıp malları zapt edildi (Maden, 2010: 130).
II. Mahmut döneminde, harap halde olduğu için kapatılmayan Bektaşi tekkeleri ise
şunlardı: Şekerim/Sükkerrim Baba (Yenişehir), Karaca Ahmed Sultan (Yenişehir), Doğan
Baba (İnegöl), Şeyh Yusuf Baba (İnegöl), Garipçe Baba (Mustafakemalpaşa), Kabil/Kabul
Baba (Karacabey). İnegöl’deki Şeyh Yusuf Baba Tekkesi de harap olsa da, yıllık bin kuruş
iltizam geliri vardı. Yenişehir Karaca Ahmed Tekkesi’nin ise sadece türbesi kalsa da,
vakfın 60 dönüm arazisi bulunuyordu. İnegöl Yusuf Baba Tekkesi de harap olsa da yıllık
bin kuruş iltizam geliri vardı (Maden, 2010: 139).
Tekkelerin kapatılmasından sonra tekrar açılan Bektaşi tekkeleri ise şunlardı: Kara
Baba, Abdal Murad, Ramazan Baba, Ekmekyemez Sultan, Geyikli Baba, Ahmed Baba, Ali
Mest, Postin Puş Baba (Maden, 2010:). 1826 yılından sonra Ramazan Baba Tekkesi
Nakşı̂ tarikatına geçti. Meydan odası ve bazı binaları yıkılmıştı. Tekke vakfının
mütevellisi ve şeyhi Halim Baba buradan uzaklaştırılmıştı. Bursalı ilmiye
mensuplarından Şeyh Ali Semerkandı̂ sü lalesinden Nakşı̂ Hacı Ahmed Hikmet Efendi,
tekkenin yeni şeyhi oldu. Yenişehir’deki Postin Puş Baba Tekkesi de tekrar faaliyete
geçirilmişti. 1850 yılında burada İsyani Baba şeyhlik yapmaktaydı (Maden, 2010: 277).

50 Ahmed Cevdet Paşa, Târih-i Cevdet, İstanbul 1309, XII, s. 182.


51 Nitekim 1259/1854 tarihli bir belgeye göre, Edirne’de Bektaşi zaviyelerindeki postnişinlerin ve çevredeki

fukaraların iâşelerinin karşılanması için her yıl ruz-ı hızırda bir panayır tesis edilmesine ve ayrıca
hayvanattan alınan zebhiye vergisinin de zaviyeye tahsis edildiği anlaşılmaktadır (BOA, A.}MKT. 6/34).
Bursa’daki Bektaşi tekkeleri tekrar faaliyete geçirilince, 1850’lerde Bektaşi dervişlerinin
arttığı gözlenmiştir. Örneğin Abdal Murad Tekkesi bir süre Nakşı̂ şeyhlerin yö netiminde
olsa da, XIX. yüzyılın ikinci yarısında buraya Karyağdı Baba Tekkesi şeyhi Necib Baba
tayin edilmişti. Onun gayretleriyle tekke yeniden Bektaşilerin idaresine geçmişti. Ahmed
Baba Tekkesi de faaliyetlerine başlamış, ancak harap olması dolayısıyla 1854’te tamir
görmüştü. Bursa’ya seyahatte bulunan ve Bektaşı̂ şeyhleriyle gö rü şen gezgin Charles
Mac Farlane, tarikatın o sırada hızla gelişmekte olduğunu görmüş, özellikle Bursa
çevresinde çok sayıda Bektaşı̂ dervişine rastlamıştı. Gö rü ştü ğ ü Bektaşilerin ilmiye
sınıfından hoşlanmamasıyla, kendisinin papazlardan nefret etmesi arasında benzerlik
kurmuştu. Mac Farlane’a göre; Bektaşiler içki içer, domuz eti yerlerdi. Gezgine göre;
1826 yılında tarikat kaldırılmamış olsaydı Bektaşiler, Sünnilerin karşısında büyük bir
güç olacaklardı (I-297; Maden, 2010: 208).

6. Rumeli’nden Gelen Bektaşiler
Bazı Bursa köylerine ise Bulgaristan ve Yunanistan’dan Bektaşiler göç etmiştir. Aslında,
uzun yıllar Bektaşiliğin merkezi Arnavutluk olmuştu. Arnavutların da büyük bölümü
Bektaşi’dir. Ancak Bursa’ya gelen Arnavutlardan çok azı Bektaşi’dir. Rumeli’nden gelen
Bektaşiler Orhangazi Ortaköy’de bir mahalle kurmuştur. Yine İsmetiye köyünde de
Yugoslavya'dan gelen Bektaşiler yerleşmiştir. Bektaşilerin büyük çoğunluğu Arnavut
olduğu görülmüştür. Demirtaş köyünde de Bektaşilerin büyük bölümünün Arnavut
olduğu belirlenmiştir. Mustafakemalpaşa Derecik köyünde de Balkanlardan gelen
Bektaşiler yaşamaktadır. Mustafakemalpaşa ilçesi Söğütalan bucağında da Rumeli'den
gelen Bektaşi göçmenler bulunmaktadır. Çalı köyünde yaşayan, Yunanistan göçmeni
Yakupağalar sülalesinden gelen aileler de, halen Bektaşi’dir.

7. Dersim Sürgünü Aleviler
Dersim olayları sonucu Bursa’ya yerleştirilen Tuncelili Aleviler de yoğun biçimde
yaşamaktadır. 1938 Dersim olayları nedeniyle bölgedeki bir kısım halk, Türkiye’nin
çeşitli bölgelerine iskan edildi. Bu iskan alanları içinde Bursa önemli yer tutmaktadır.
Örneğin Elazığ’dan gönderilen 5 bin Dersimli Anadolu’nun birçok iline gönderilmişken
pek çoğu Bursa’ya iskan edilmiştir. Buna göre Mustafakemalpaşa’da 45 köye, 90 hane,
360 kişi, Orhaneli’nde 25 köye 50 hane 200 nüfus, Yenişehir’de 20 köye 40 hane 160
nüfus ve İznik’e 20 köye 20 hane 80 nüfus iskanı planlanmıştı. (Kaynak. 5.8.1938 tarihli
Bakanlar Kurulu kararına ilişkin cetvel)
Dersimliler, Adakö y’ü n dışında Kestel’de yoğ un olarak bulunmaktadır. Adaköy’de de
köylülerin neredeyse yarısı Alevidir. Kestel’deki Dersimlilerin 1000 hanenin üzerinde
olduğu tahmin edilmektedir. Bursa Karapınar’da, Cumalıkızık (Değ irmenönü
Mahallesi’nde), Teleferik, Soğanlı köyü ile Gürsu merkezde de 30-40 hane Dersimli aile
vardır. Ayrıca Fidyekızık, Göllüce, Soğanlı, Küçükbalıklı, Panayır, Armutkö y,
Fodra/Alaaddin, Yaylacık, Tahtalı, Hasankö y kö yleriyle Piremir, Esenevler ve
Zü mrü tevler Mahallesi’nde yoğ un olarak Tunceli, Sivas ve Erzincan’dan gelmiş Aleviler
yaşamaktadır. Mustafakemalpaşa’ya bağlı Kumkadı, 52 Ormankadı, 53
Bostandere/Hantepe, Dallıca/Dallımezarlık, İncilipınar/Yaveli, Çamlıca, Karaoğ lan,
Yalıntaş/Mineviz, Ocaklı/Mudamkö y’de de Dersimli Aleviler yaşamaktadır.

52 Kumkadı köyünde eskiden de bir abdal tekkesi vardı. Halen köyün bir mahallesi Alevidir. Bunların 21

hanesi Dersimli olup yerli halkla uyum içinde geçinmekteler.


53 Ormankadı köyünde, Aşık Hasan adlı bir Bektaşi dedesine ait bir yatır vardır. bugün 30-40 hane Dersimli

Alevi yaşıyor.
Bursa’da Dede Dini/İnancı ve Sonuç
Anadolu’da kurulan Abdal zaviyeleri, planlı olarak ya da görevlendirilmiş kişiler
tarafından kurulmamıştı. Orta Asya’dan gelen kısmen Ahmet Yesevi ve diğer
tarikatlarda mürid veya muid olmuş dervişler, kendi başlarına Anadolu’da gelip kendi
zaviyelerini kurduğu görülür. Hatta bu zaviyeler, daha Osmanlı Devleti kurulamadan
önce başladığı, Beştaş ve Ede Balı zaviyelerinin varlığından anlaşılmaktadır. Nitekim
tahrir defterlerinin bir kısmında, “kadimden vakıf” denilen çok sayıda abdal zaviyesi
olasılıkla Osmanlı öncesinde kurulmuş zaviyelerdi. Bu zaviyelerin kuruluşunda bir izin
alınmadığı da anlaşılıyor. Sadece zaviyenin hizmetlerini yürütmek üzere vakıf ve arazi
konusunda Saray’dan izin alınması gerekiyordu. Ancak vakıf olmadan da, bu zaviyelerin
faaliyetlerini sürdürdüğü tahmin edilmektedir. Nitekim bugün bile her Dağ köyünde
rastladığımız köy odaları, adeta birer abdal zaviyesidir. Gelene-geçene hizmeti bir görev
bilen bu Dağ köylüleri, adeta köylerini kuran Dede’lerinin zaviyesini inatla
sürdürmekteler.
Osmanlı Devleti’nin ilk aşamasında bu zaviyeler o kadar kontrolsüz biçimde kurulmaya
başladı ki, Orhan Gazi bile bu gelişmeden rahatsız olmuştu. Kroniklerin verdiği bilgiye göre,
olasılıkla şamanlığa daha yakın olan dervişlerin kurduğu vakıflar kaldırılarak, şeyhlerin bir
kısmı da ülkeden kovulmuştu. Böylece abdal zaviyeleri ilk darbeyi Orhan Gazi’den yemişti.
Bu abdal zaviyeleri ikinci ve en büyük darbeyi Fatih Sultan Mehmed döneminde yedi.
Bursa ve çevresindeki bu Abdal zaviyelerin neredeyse tamamının kapanıp mallarına el
konuldu.54 Her ne kadar Sultan II. Bayezıd döneminde bu zaviyeler ve vakıfları büyük
ölçüde tekrar geri verilmişseler de, aradan geçen 20-30 yıl içinde zaviyeler tahrip
olduğu için çok azının yeniden faaliyete geçebildiği anlaşılmaktadır. Ayakta kalan bu
abdal zaviyeleri, XVI. yüzyıldan sonra Bektaşi veya Kalenderi tarikatına geçtiği görülür.
Yaptığımız araştırmada, Bursa bölgesindeki Abdal zaviyelerinin ayakta kalanlarının
neredeyse tümünün Bektaşi tekkelerine dönüştüğü gözlenmiştir. XVI. yüzyıldan sonra
Abdal zaviyeleri artık Bektaşi tekkesi olarak anılmaya başlamıştır. Bektaşi tekkeleri de
son büyük darbeyi, 1826 yılında, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması üzerine Bektaşi
tekkelerinin kapatılmasıyla yaşamıştır.
Diğer yandan, özellikle Uludağ bölgesinde Abdal/Bektaşi tekkesi kurulmayan köylerde,
yol-yordam yokluğundan dolayı farklı bir heterodoksi inanışlar yaşanmıştır. Her
köyün/obanın büyüklerinin atadan-dededen gördükleriyle, duyduklarıyla geliştirilen bir
‘Dede İnancı’ sistemi geliştirdikleri gözlenmiştir. Bu ‘Dede İnancı’ sisteminin temel
unsuru köylerdeki yatırlar olmuştur. Son 30 yıldır, köylerdeki yatırlara ilişkin inanç
biçimlerini araştırmak üzere özellikle Uludağ köylerini gezdim ve çok çarpıcı sonuçlarla
karşılaştım. Bursa’da gezip gördüğümüz hemen her yerli köyünün kurucusu sayılan bir
‘Dede’si vardır. Köyün kurucusu sayılan Dede’ye ait olduğu kabul edilen bu yatırlar,
köyün ortak ruhunu ve köyün birliğini temsil etmekteydi. Tıpkı göçebelikte, her
kabilenin ruhunu temsil eden totem gibi...55
Yatırlar, köylü tarafından büyük saygı duyulan, korkulan ve adeta yaşayan bir varlıktır.
Köylüler, her dertlerinde şifa için ona koşarlar. Köylerini, yatırlarında yatan dedeler
korur. Aşıkları sevdiğine, kısırları çocuklarına Dede’ler kavuşturur. Köylüler Dede
mezarına çaput bağlar, dilek tutar, yardım dilerler. Köylüler ‘Dede’leri her zaman hoş
tutmaya çalışır; ona kurban keserler. Hemen her köy, bu ‘Dede’lerinin onuruna
yüzyıllardır pilav ve anma günleri düzenler. Genellikle baharda veya sonbaharda yapılan

54 II. Mehmed’in bürokrat danışmanları, miri arazinin devletin kontrolünden çıkması nedeniyle, özellikle ilk

sultanların derviş zaviyelerine bağışladığı küçük toprak parçaları, temlikin iptali cereyanına hedef oldu
(İnalcık, 2000: 170).
55 Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Şamanist inançlarını tümüyle terk etmemişlerdi. Müslümanlık inanışları

da, Arap Müslümanlığından farklı bir seyir gösterip hem inanış, hem de ibadet açısından çok farklı özellikler
içermişti. Dinsel törenlerinde Şamanist unsurlar ağırlık kazanmaktaydı. Dedeler, Bektaşiler için adeta
Şaman görevini görüyordu.
bu törenler, Bursa köylerindeki en önemli şölen ve bayramlardır. Bu törenlerde
köylüler, bir anlamda hasat sonrası ‘Dede’lerine şükranlarını sunmaktadır. Bu
mezarlarda kimin yattığı da önemli değildir. Hayali olsa da, mezarda hiçbir kişi olmasa
da, köyün birliği için var sayılmıştır. Genellikle köyün kurucusu sayılan dede mezarları,
köyün hemen üzerinde ve köye egemen olan bir tepe bulunur. Köylüler; hem
eğlencelerini, hem de hüzünlü günlerini hep bu mezar çevresinde gerçekleştirdikleri
törenlerle çözmeye çalışırlardı.56 Örneğin Kemaliye/Kızılkilise köyünde her yıl baharda
Dede adına yapılan törende kurban kesen köylüler, bol hasat vermesi için Dede’ye
yalvarır: “Dedeciğim bizim ipeğimizi arttır” veya “Hasadımızı bol yap” diye dilekte
bulunurlar. Sonbaharda da, ayrı bir tören yapıp bahşettiği bolluk ve bereket için
Dedelerine şükranlarını sunarlar. Yakın zamanlara kadar da köylerde yapılagelen
yağmur duaları da, her zaman Dede yatırı huzurunda yapılmaktaydı.57
Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türklerin büyük bölümü obalarının şamanlarıyla
birlikte gelmiş ve geleneklerini bir ölçüde sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Zaten sürekli
gezen göçebelerin, Sünni bir İslam anlayışın gereklerini yerine getirmeleri çok zordu. Bu
nedenle, özellikle Uludağ bölgesinde kurulan köylerin büyük bölümü Sünni anlayışa
uygun bir İslamiyet’i yaşayamıyordu. Hatta sadece bu köylerin kurulduğu tarihte değil,
giriş bölümünde aktarıldığı üzere, XIX. yüzyılın sonuna kadar da bu yaşamı
sürdürdükleri anlaşılmaktadır. 30 yıl öncesinde bu köylerde gezdiğimizde, biz de benzer
tespitleri yapmıştık.
Görüldüğü gibi köyün kurucusu kabul edilen Dede yatırlarının şahsında adeta bir toteme
tapınıldığı görülmektedir. Yakın zamanlara kadar uygulan bu ritüeller ve inanış biçimi,
Sünni İslam anlayışına uygun olmasa da, Alevilik ve Bektaşilik olarak da adlandırmak
mümkün değildir. Köylülerin inancaları her ne kadar Alevilik/Bektaşiliğe benzese de,
Bektaşi ve Alevilik kuralları ile geleneklerini uygulamadıkları görülür. Bu nedenle,
Bektaşi tekkesi kurulan ve Bektaşi ve Alevi kurallarıyla ritüellerini uygulayan köylüler,
Bektaşi veya Alevi olarak adlandırılmışlardır.
Uludağ ve Mustafakemalpaşa bölgesinde yaygın olarak yaşanan “Dede İnanışı”, ancak
1900 yılında farkedilmiştir. Bir tesadüf eseri farkedilen bu inanç sistemi nedeni,
köylülerin cehaletine bağlamıştır. Uludağ’daki 192 köye, Sünni inancın gereklerinin
öğretilmesi için İstanbul, Konya ve Bursa’dan medrese hocaları gönderilmiştir.
Köylülerin asırlardır “Dede İnancı” olarak sürdürdüğü geleneklerin, bir dinsizlik olduğu
köylülere kabul ettirilmeye çalışmıştır. Ancak son 30-40 yıla kadar da bu propaganda ve
eğitim faaliyetlerinin çok etkili olduğu söylenemez. Özellikle son yıllardaki eğitim ve
kültür düzeyinin gelişmesi, ekonomik yaşamın rahatlaması nedeniyle, Uludağ
bölgesinde asırlardır yaşanan “Dede İnancı” ve Dedelere ilişkin kültür azalmıştır.
Özellikle köylere, Radyo ve TV’lerin girmesiyle “Dede İnancı” çok gerilemiş, bugün adeta
bu kültür yok olmuştur.

56 Badırga köyündeki Ulu Dede, ormanın içinde ve çok güzel bir yerdir. Ulu Dede için 17 Mayıs’ta adak

adarlar. Adak yerindeki ağaçlara peçe, havlu, paçavra bağlayarak dilek dilerler. Çocuğu olmayan kadınlar
dedenin başında kuran okur. Çocukları olsun diye dedenin başındaki taşın yanında bir mum yakıp bırakırlar
ve böylece çocukları olacağına inanırlar. Emirleryenicesi’nde Karaca Ahmed Dede yatırı, çocuğu olmayan
kadınlara şifa vermekteymiş. Hıdrellez günü, Gençali köyündeki dede yatırına, çocuğu olmayan kadınlar
gelip dedenin kavuğunu başına geçirdiği zaman çocuğu olacağına inanılır. Karadut köyündeki Tekke Dede,
Sarıpınar köyü dedesi, Kumla köyündeki Abdullah Efendi türbesi erkek çocuk isteyen kadınların ziyaret
ettiği mezarlardır. Abdullah Efendi Türbesi’ndeki ağırlığı serçe parmaklarıyla kaldıran kadınların çocuğu
olurmuş.
57 Gölcük köyünde Arap Dede, Hu/Çorba Dede ve Uzun Dede adlarında üç ayrı yatır vardır. Üçünün de

köye olan katkısı farklıdır. Hu Dede toprağını alıp kendi tarlasına seren köylünün ürünü ikiye katlarmış.
Arap Dede yatırında ise her yıl baharda, yağmur duası yapılmaktaymış. Kulakpınar köyündeki Demir Dede,
Çukurca’daki Baba Sultan, Soğanlı köyündeki Ali Baba yatırında da, son yıllara kadar yağmur duası
yapılmaktaymış. En son yağmur duası ise 1995 yılında; Delice köyündeki Yusuf Dede ile Çam Dede yatırı
üzerindeki Semah Tepesi’nde yapılmıştır. Adından da anlaşıldığı üzere, bu tepede önceleri semah da
dönülmekteydi.
Kaynaklar
Ahmed Eflaki (2001). Âriflerin Menkıbeleri, II, (çev. Tahsin Yazıcı), İstanbul, s.184-187.
Aksüt, Hamza (2002). Anadolu Aleviliğinin Sosyal ve Coğrafi Kökenleri, Ankara: Yurt
Kitap Yay.
Barkan, Ö. Lütfi (1942). “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskan ve Kolonizasyon
Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler; İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve
Zaviyeler”. Vakıflar Dergisi, Cilt II. Ankara
Baldırzâde Selisi, Şeyh Mehmed, Ravza-i evliyâ, Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler
Kütüphanesi (BEEK), Orhan Kit. Nu. 1018/1
Bayram, Mikâil (1994). Fatma Bacı ve Bacıyân-ı Rûm (Anadolu Bacıları Teşkilâtı),
Konya, s.27-30
Beldiceanu-Steinherr, İréne (2010). “Osmanlı Tapu-Tahrir Defterleri Işığında
Bektaşiler (XV.-XVI. Yüzyıllar)” (Çev. İzzet Çıvgın), Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları
Dergisi, Sayı 3
Beliğ, İsmail (1302). Güldeste-i Riyâz-ı İrfan, Bursa
Çift, Salih (2003). “1826 Sonrasında Bektaşilik ve Bu Alanla İlgili Yayın Faaliyetleri”,
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Cilt: 12, Sayı:1, s. 249-268
---(2001). “Osmanlılar Döneminde Bursa’da Bektaşi Kültürü ve Bektaşi Tekkeleri”,
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Cilt: 10, Sayı:2, s.225-239
Esad Efendi (2005). “Sahaflar Şeyhi-zade Mehmed Esad Efendi’nin ‘Üssi Zafer’, Adlı
Eserinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi”, (Haz. Talip Ayar) Erciyes Üniversitesi
Yüksek Lisans Tezi, Kayseri
Kaplanoğlu, Raif (1996). Bursa Yer Adları Ansiklopedisi, İstanbul
---(2000). Seyahatnamelerde Bursa, İstanbul
---(2002). “Bursa’daki Tasavvuf Kültüründe, İslam Dışı Etkiler”, Dünden Bugüne
Tasavvuf Kültürü II. s.76-102, Bursa
---(2018). Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, İstanbul (2. Baskısı)
Kara, Mustafa (1992). “Bir Bektaşi Tekkesi ve Vakfiyesi”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi, Cilt: 4, Sayı:4, s. 9-17
Köprülü, M. Fuad (1991). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara: Diyanet İşleri
Başkanlığı Yay.
---(1984). Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu. Ankara: Atay Kültür Yay. Ünv. Doktora
tezi
Maden, Fahri (2010). Bektaşi Tekkelerı̇nin Kapatılması (1826) ve Bektaşilı̇ğin Yasaklı
Yılları, Ankara Gazi Üniversitesi Doktora Tezi
Melikoff, Irene (1994). Uyur İdik Uyardılar (trc. Turan Alptekin), İstanbul
Ocak, Ahmed Yaşar (2000). Babaîler İsyanı. İstanbul: Dergah Yay.
---“Bektaşilik”, DİA, V, s. 376-377.
---(1979). “XIII ve XIV. Yüzyıllarda Anadolu Türk Tarihi Bakımından Önemli Bir Kaynak:
Menakıb’ul-Kudriya Fi menasıb’il-Unsiya” İstanbul Ünv. Tarih Dergisi s.89 101
---(1980). XIII. Yüzyılda Anadolu’da Baba Resul (Babailer) İsyanı ve Anadolu’nun
İslamlaşması Tarihindeki Yeri, İstanbul
---(1992). Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderiler, Ankara TTK yayını
---(1996). “Babaîler İsyanı Aleviliğin Tarihsel Altyapısı yahut Anadolu'da İslam-Türk
Heterodoksinin Teşekkülü”, İstanbul 1996, s. 172-181
---(2002). Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslam Öncesi Temelleri. İstanbul: İletişim Yay.
Texier, Charles (1997). Asie Minuore, (Bithynia bölümü, R. Kaplanoğlu) İstanbul
Topçu, Niyazi (2005). "Tapu Tahrir Defterlerine Göre Dağ Yöresi Amme Vakıfları"
Bursa Araştırmaları Dergisi, (Sayı 9) s. 24
---(2005). "Murad Hüdavendigar'ın Bursa Vakfiyesi ve Vakıf Köyleri" Bursa
Araştırmaları Dergisi, (Güz/10) s. 46
Turgut, Vedat (2011). “XVI. Yü zyılda Tahrir Defterlerine Gö re Hü davendigar ve
Sultanö nü Sancaklarında Abdalâ n-ı Rum”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C4,
S.19, ss.207-227
Uzunçarşılı, İ. H. (1982). Osmanlı Tarihi, C. I. Ankara
---(1984). Anadolu Beylikleri, Ankara
Ülken, Hilmi Z. (2003). Anadolu’nun Dini Sosyal Tarihi (Öncüler: Barak Baba, Geyikli
Baba, Hacı Bektaş), (Çev. ve Hz. Ahmed Taşğın), Ankara
Varol, Muharrem (2011). “Bektaşiliğin İlgası Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Tarikat
Politikaları (1826-1866)”, Marmara Üniversitesi Doktora Tezi, İstanbul
Yalçın, Hatice (2004). “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu’nda Bektaşiler”, Selçuk
Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, Konya

You might also like